You are on page 1of 12

See discussions, stats, and author profiles for this publication at: https://www.researchgate.

net/publication/302102529

TIBBİ ETİK VE DEONTOLOJİ KAVRAMLARI

Article · January 2015

CITATION READS

1 38,538

1 author:

Ferhat Sayim
Yalova Üniversitesi
86 PUBLICATIONS   173 CITATIONS   

SEE PROFILE

Some of the authors of this publication are also working on these related projects:

Uluslararası Ticaret ve Finasman View project

Sağlık Kurumlarında Muhasebe View project

All content following this page was uploaded by Ferhat Sayim on 11 February 2019.

The user has requested enhancement of the downloaded file.


Sayım, Ferhat., Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63

TIBBİ ETİK VE DEONTOLOJİ KAVRAMLARI

Yazar: Ferhat SAYIM*


Özet
Bu çalışmada tıbbi etik ve deontoloji kavramları çeşitli alt başlıklarda ele
alınmaktadır. Tıbbi etik ile ilgili temel mevzuat ve bu çerçevede temel etik
alanlar ortaya konmaktadır. Hekimlerin ve Sağlık Kurumlarının Tanıtım ve
Reklam Faaliyeti İle İlgili Hukuki Düzenlemelere değinilmektedir. Tıp Etiği
Temel İlkeleri, Aydınlatılmış Onam İlkesi, Dürüstlük ilkesi, Yaşama Saygı
İlkesi, Yarar Sağlama-Zarar Vermeme İlkesi, Adalet İlkesi, Özerklik İlkesi,
Yasallik İlkesi alt başlıklarında incelenerek tanımlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Sağlık Hizmeti, İş Etiği, Deontoloji, Tıbbi Etik, Etik
Sorunlar, Sağlık Kurumları Yönetimi,
1. GĠRĠġ
Sağlıkta etik denilince ilk akla gelen deontoloji kavramıdır. Deontoloji,
doğasında öyle olan, "mutlak doğru" ya da "mutlak yanlış" kabul edilen
davranışlardır. Ahlak, prensip ya da kurallar anlamına gelmektedir (Orhan,
2007, s. 60). Deontoloji kavramı, Greklerde “ödev(duty)” kavramından
gelmektedir (Kapu, 2009, s. 70).
Etik Ontoloji, epistemoloji ve estetik gibi, etik de felsefe etkinliğinin temel
alanlarından birisi olup tıp uygulaması içinde etkinlik gösteren ve tıptaki
değer sorunlarının ele alındığı alan da tıbbi etik olarak adlandırılmaktadır
(Arda, s. 155).
Çoğu kez tıpta deontoloji kavramının etik kavramı yerine kullanıldığı
görülmektedir (Orhan, 2007:58). Etik kavramı çözümü konusunda henüz ilke
ve kuralların yerleşmediği alanlardaki sorunlar için devrededir. Sorun
konusunda yerleşik çözüm önerileri oluştuğunda deontoloji kavramının
devreye girdiğinden bahsedebiliriz.

*
Derleme:“Sağlık Piyasası ve Etik” Kitabının 51-63 sayfalarından hazırlanmıştır. “Ferhat
Sayım, Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63”
Sayım, Ferhat., Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63

"Deontoloji", terim olarak, 19. yüzyılın ilk yarısında Jeremy Bentham


tarafından önerilmiş ve "yükümlülükler bilgisi" karşılığı olarak kullanılmıştır.
Bu anlamda deontoloji "ne yapmalı" ya da "ne yapmamalı" sorularına
toplumun belirlediği ve ayrıca yaptırımlarla donattığı kuralların bilgisidir.
Yani, deontolojinin dile getirdiği yükümlülükler tartışmasız ve zorlayıcı bir
nitelik taşımaktadır. Bir başka deyişle, "deontoloji" terim olarak yeni olmakla
birlikte; yazılı olsun olmasın kökleşmiş ilkeleri ve kuralları içeren ve bunları
tartışmasız bir "normatif bilgi" olarak aktaran bir alandır. Bu aşamada
sözcüğün, ilk kez 1834'de kullanılmasıyla birlikte, özellikle hekimler
arasında benimsenmiş olduğunu, "tıbbi deontoloji" adı altında mesleği
uygularken uyulması gereken yasal ve ahlaki yükümlülüklerin kastedilmiş
olduğunu belirtmeliyiz. Hatta hemen her meslek için bir deontolojinin
varlığından söz etmek olanaklıyken, başında "tıbbi" sözcüğü olmasa bile,
"deontoloji" denince ilk akla gelenler hekimlik kurumu ve hekimler
olmaktadır. Etik ile deontoloji arasındaki en belirgin fark, onların
yöntemlerinden ve ayrıca, ortak konularına değişik bir yaklaşımla
eğilmelerinden kaynaklanmaktadır. Etik, henüz çözümü belirlenmemiş,
yerleşik normların dışında kalan sorunlarla ilgilendiği ve bu açık uçlu
sorunlarda ilkelerin belirlenmesine yönelik çalışmalar yaptığı için, her zaman
tartışmaya açık bir alandır. Etiğin üzerinde çalıştığı sorunlar çözüme
kavuştuğunda, yani onlarla ilgili normlar belirginleştiğinde söz konusu
bilgiler artık deontolojinin konusu haline gelmiş sayılırlar. Bu görünümü ile
etik, deontolojiyi besleyen bir havuz özelliği taşımaktadır. Ancak mevcut
hukuk ve deontoloji kurallarının yine etik açıdan ele alınabileceğini, özellikle
zaman içinde toplumsal gelişmelere (realiteye) yabancılaşan bu normların
yeniden değerlendirilebileceğini de belirtmek gerekir (Arda, s. 155-156).
Tıp deontolojisinin belirlenmesinde ilk yol göstericilerden bir tanesi Tıp
Yemini (Andı)’dır. Hipokrates’e atfedilen orijinal yemin metninin
günümüzde pek çok değişik biçimleri ortaya çıkmışsa da önemli olan tıp
sanatı uygulamasının bir yemin metni çerçevesinde koruma altına alınmış
olmasıdır. Tıp yemininin ifade etmesi ve vurgulaması gereken özellikler
Dünya Tıp Birliğinin 1948 Cenevre Bildirgesiyle de bir kez daha net bir
şekilde ortaya konmuştur. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü tarafından, Kasım
2004 tarihinde, “Etik ve Sağlıkta Stratejik Odaklanma Alanları” belirlenmiş
ve yayınlanmıştır (Orhan, 2007, s. 61).
Sayım, Ferhat., Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63

2. TIBBĠ ETĠK ĠLE ĠLGĠLĠ MEVZUAT VE TEMEL ETĠK


ALANLAR
Etik kuralların belirlenmesinde sağlık alanında kullanılacak üst başlıklara
baktığımızda şu ana başlıkların (Orhan, 2007, s. 60-64) bizim başlığımız için
de uygun olduğunu düşünmekteyiz.
 Sağlık Sistemleri Etiği
 Toplum/Halk Sağlığı Etiği
 Profesyonel Etik
 İnsan Üzerinde Yapılan Araştırmalarda Etik
 Bio Teknoloji Etikleri

Etik Dışı Uygulamaları Önlemeye Yönelik Mevzuatta Sağlık Bakanlığı’nın


çıkarmış olduğu Beşeri İlaçların Tanıtım Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik
önemli bir fonksiyon üstlenmiştir.
Türk Tabipler Birliği de 2008 ve 2009 yıllarında düzenlediği çalıştaylar
sonrasında ortaya çıkardığı çeşitli başlıklardaki etik bildirgeleri bir kitapta
toplayarak tartışmaya açmıştır. (Türk Tabipleri Birliği Etik Bildirgeleri,
2010)
Doktorların sağlık hizmetini yürütürken yaptıkları müdaheleler bir yandan
etik ve tıbbi deontolojiyi ilgilendirirken bir yandan da hukuku
ilgilendirmektedir. Kusurlu faaliyetler kasdi veya taksir unsurlarına bağlı
olarak ceza hukukunun çeşitli maddelerini ilgilendirmektedir. (Acar, 2009, s.
307-310)
Ülkemizde, sadece hekimlerin mesleki uygulamalarını yaparken üstlendikleri
sorumluluklara dair özel bir kanun olarak “1928 tarihli Tababet-i Şuabatı
San’atlarının İcrasına Dair Kanun” bulunmaktadır. Bunun yanında,
hekimlerin hasta ve hastane ilişkilerini düzenleyen başka kanun, tüzük,
yönetmeliklerden oluşan mevzuat oluşturulmuştur. (İnce & Aliustaoğlu,
2009, s. 361)

A. Hekimlerin ve Sağlık Kurumlarının Tanıtım ve Reklam Faaliyeti


Ġle Ġlgili Hukuki Düzenlemeler
Ayrıca sağlık kurumlarında tanıtım ve reklama ilişkin tartışmaların
birçoğunun etik çerçevesinde ele alınabildiği görülmektedir. Bu doğrultuda
sağlık sektöründe tanıtım ve reklamla ilgili ulaşılan mevzuat, tarih sırası ve
içeriğine ilişkin özetle aşağıda verilmiştir. (Sayım & Sarısoy, Kamu Sağlık
Sayım, Ferhat., Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63

Kurum Bütçelerinde Kalite Uygulamaları İle Mevzuat Açısından Tanıtım Ve


Reklâm Harcamaları, 2010, s. 12)
 14/04/1928 tarihli ve 1219 Sayılı “Tababet Ve Şuabatı Sanatlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanun”un 24 ve 40.Maddeleri (Doktorların ve diş
doktorlarının yapabileceği ilan ve reklam ile ilgili)

 26/05/1928 tarihli ve 1262 Sayılı “İspençiyari Ve Tıbbi Müstahzarlar


Kanunu” (13.Maddede İlaç reklamının yapılmasına ilişkin
yasaklama)

 23/01/1953 tarihli ve 6023 Sayılı Türk Tabipler Birliği Kanunu 28.


Maddesi (TBB İdare Heyetinin görevleri arasında reklam
yapılmasının engellenmesine ilişkin ibare)

 13/01/1960 tarihli ve 4/12578 no’lu Bakanlar Kurulu Kararı “Tıbbi


Deontoloji Nizamnamesi” 8 ve 9. Maddeleri (Doktor ve diş
doktorlarının reklam yasağı, tabela ve reçetelerine ilişkin içerik
esasları)

 01.02.1999 tarihli Türk Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği


Kuralları 11. Maddesinde Ticari amaç ve reklam yasağı ifade
edilmektedir.

 27/03/2002 tarihli ve 24708 sayılı RG’de, Sağlık Bakanlığı


tarafından çıkarılan Özel Hastaneler Yönetmeliği 60.Maddesinde
Özel Hastanelerin yapabileceği tanıtımın esasları belirtilmekte haksız
rekabet sonucunu doğuracak tanıtımlar yasaklanmaktadır.

 23/10/2003 tarih ve 25268 sayılı RG’ de Sağlık Bakanlığının


çıkarmış olduğu “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Tanıtım Faaliyetleri
Hakkında Yönetmelik”

 28/04/2004 tarihli Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği


4.Maddesinde para cezasını gerektiren haller arasında sayılan reklam
ve tanıtım halleri
Sayım, Ferhat., Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63

 15/02/2008 tarihli ve 26788 sayılı RG’ de Sağlık Bakanlığı’nca


çıkarılmış Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları
Hakkında Yönetmeliğin 29.Maddesinde bu kuruluşların yapabileceği
ilan ve tanıtımlara ilişkin esaslar belirlenmiş ve reklam yasağı
düzenlenmiştir. 31.Maddenin “ı” bendinde ise 29.Maddedeki
hususlara uymamanın sonuçları ifade edilmektedir.

3. TIP ETĠĞĠ TEMEL ĠLKELERĠ


Herhangi bir etik yargıya varmak için bireyin birtakım temel ilkelere
gereksinimi vardır. Normatif bir çalışma olan etikte, hukukta olduğu gibi
genel kurallardan özel bir yargıya ulaşabilmek "tümdengelimsel" (dedüktif)
bir mantık işlemini gerektirir. Dedüksiyon yapabilmek için çok genel
önermeler kullanılmalıdır. Bunlar çağlar boyunca insan toplumlarının kendi
yarattığı normları ve bunların yaratılma mekanizmalarını incelerken elde
etmiş olduğu temel bilgiler olarak değerlendirilebilir. Bu bilgiler ister hukuk
isterse ahlak olarak adlandırılsın norm oluşturma etkinliğinin yapısını
açıklamakta ve bu sistemlerin iç mantığını tanıtmaktadır. Hekimler tıbbi etik
sorunlarını çözme aşamasında, farkına vararak ya da varmayarak, bu temel
etik ilkelerini kullanmaktadırlar. (Arda, s. 158)
Etik İlkeler şu şekilde sıralanabilir (Tosun, 2005, s. 113-15).
Özerkliğe Saygı İlkesi
Adalet İlkesi
Yarar Sağlama-Zarar Vermeme İlkesi

Ayrıca yarar sağlama ve zarar vermeme ilkelerinin ayrı olarak ele alındığı ve
Aydınlatılmış Onam İlkesinin
eklendiği şekliyle Sağlıkta Tıp Etiği İlkelerinin beşli ayrımı da yapılmaktadır
(Orhan, 2007, s. 63-73).
Ya da 1-Yararlılık-Zarar Vermeme İlkesi/ 2-Özerklik/3-Dürüstlük ve
Doğruluk/ 4-Adalet/ 5-Gizlilik-Güvenirlilik ilkeleri şeklinde bir başka
ayrımdan bahsedebiliriz. (Pekcan, 2007, s. 7-9)
Bir başka çalışmada (Yıldırım G. , 2008, s. 15-18) da tıp etiği temel ilkeleri
1. Özerklik ve Özerkliğe Saygı İlkesi
2. Adil Olma İlkesi
Sayım, Ferhat., Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63

3. Zarar Vermeme İlkesi


4. Yarar Sağlama İlkesi, şeklinde sayılmıştır.

Yine bir başka çalışmada ise (Arda, s. 158-159) bu ilkeler


1. Dürüstlük İlkesi
2. Yaşama Saygı İlkesi
3. Zarar Vermeme İlkesi
4. Adalet İlkesi
5. Özerklik İlkesi
6. Yasallık(Meşruiyet) İlkesi, olarak sayılmaktadır.

A. AydınlatılmıĢ Onam Ġlkesi


Aydınlatılmış onam ilkesi tıp etiğinde ve deontolojisinde en önemli ilke ve
kavramlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
1928 tarihli Tababet-i Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70.
maddesi büyük cerrahi girişimler için onamın yazılı olması gereğini ifade
etmektedir. Burada onam alınmasında aydınlatma yükümlülüğüne yer
verilmemiştir. 1998 yılında da yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği’nde
hekimin hastasını aydınlatma yükümlülüğü koşul olarak mevzuatta yer
almıştır. Hukuka uygun hekimliğin olmazsa olmaz şartlarından biri olan bu
koşul; hekimin, hasta ile ilgili bilgileri anlaşılabilir bir şekilde anlatmasını,
etkili dinleme yaparak sorularını yanıtlamasını ve karar sürecinde, hastanın
bireysel özerkliğine saygı gereği, kararlara katılmasını sağlamasını öncelik
haline getirmiştir (İnce & Aliustaoğlu, 2009, s. 361).
Aydınlatılmış onam ilkesi hasta hakları arasında da çeşitli ifadelerle önemini
ortaya koymaktadır. Buna göre hastanın anlayabileceği ifadelerle
bilgilenmeye hakkı vardır. Ölüm riski, başarı olasılığı, yan etkiler konusunda
bilgilendirilip gönüllü, bilinçli ve anlaşılmış bir onamı olmadan tıbbi
müdahale yapılmamasını beklemeye hakkı vardır (Aydın, 1999, s. 89).
Onamın alınması konusu sadece cerrahi müdaheleler için söz konusu
değildir. Hekim kendisinden yardım isteyen kişileri, hastalığın öncesi ve
sonrası konusunda olabildiğince bilgilendirmeli, her anlamda yapacağı
girişim ve işlemleri açıklayarak, hastanın / kişilerin aydınlatılmış onamını ve
desteğini almaya özen göstermelidir (Akdur, 1997, s. 6).
Sayım, Ferhat., Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63

Hastaya verilen bilgiden sonra alınan onamın geçerli olabilmesi için bir takım
koşullardan bahsedilebilecektir. Bilgilendirme aşırı bir yönlendirme çabası
içermemeli, kişi onam verirken herhangi bir zorlanmayla karşılaşmamalıdır.
Hastanın onam vermeme yönündeki direncini kırmak amacıyla, önerilen tıbbi
işlemin risklerinin saklanması ya da hafife alınarak aktarılması, yararlarının
abartılması, yapılmaması halinde ortaya çıkabilecek olumsuzlukların
büyütülmesi zorlama niteliğinde kabul edilecektir. Onamın geçerliliği
açısından diğer bir koşul, onam verecek olan kişinin verilen bilgileri anlayıp
değerlendirebilecek, bunlara dayalı olarak karar verebilecek ve kararlarını
uygulamaya koyabilecek yeterlilikte olması olacaktır. Yeterlilik, kişinin
kendisiyle ilgili konularda karar verebilme, kendi çıkarlarını fark edip
koruyabilme kapasitesine sahip olması ve çocukluk, bunama, şuur
kapanıklığı gibi zihinsel yetileriyle ilgili sorunu bulunmaması halinde söz
konusudur. Yeterlilik bağlamında kişinin bir yandan algılama, düşünme,
değerlendirme, karar verme ve aldığı kararları uygulama becerilerine diğer
yandan bu melekelerle işlenecek tam ve doğru bilgiye sahip olması önemli
olmaktadır. Sınırlı yeterlilik düzeyine sahip kişilerin, düzeylerine uygun
biçimde aydınlatılması ve karara sınırlı ölçüde de olsa ortak edilmelerine
çalışılması etik açıdan uygun bir yaklaşım olacaktır (Yıldırım G. , 2008, s.
15-16).

B. Dürüstlük Ġlkesi
Bu ilke tıbbi etiğin çeşitli uygulama alanlarında farklı biçimlerde görülmekle
birlikte her birinde merkezi bir yerde bulunmaktadır. Hekim - hasta ilişkisi
bağlamında hiç bir etik ilkenin hekime hastasını aldatma hakkını vermediği
açıktır. Hekim hem hastasıyla olan sözleşmesinde (aktinde), hem de
uygulayacağı tanıda ve tedavide hastasını aldatmamalıdır. Çünkü her türlü
ahlakın temeli toplumsal sözleşmedir ve herkes ona uymak zorundadır.
Ancak bir hastalığın kötü gidişi (vahim prognoz) hastaya "bir idam hükmü
gibi" açıklanamaz Batı kültürlerinde bunu hastadan gizlemek hekime
sorumluluk getirirken, bizim yasal düzenlemelerimiz bu durumun hastaya
sadece hissettirilmesini, ama yakınlarına açıkça söylenmesini
gerektirmektedir (Arda, s. 158).
Doğruluk, insanlar karşısında gösterilen saygının bir parçası olarak beklenir.
İnsanlar kendileri hakkındaki gerçeği öğrenmeye ve kendilerine yalan
söylenilmemesi hakkına sahiptir. Çoğu kültürlerde doğruluk, insanların
birbirlerine olan güvenlerinin temel yapı taşlarından biri olarak
değerlendirilir (Pekcan, 2007, s. 8).
Sayım, Ferhat., Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63

C. YaĢama Saygı Ġlkesi


Etik yargıları oluştururken, başta insan olmak üzere, bütün yaşam biçimlerine
saygı duyulması gereklidir. Özellikle doğal çevrenin yok olma tehlikesiyle
karşı karşıya bulunduğu günümüzde tüm canlıların yaşama hakkına duyarlı
olunması bir zorunluluktur. Bu açıdan laboratuvar hayvanlarını kullanan
araştırıcıların bu ilke çerçevesinde çalışmalarını yürütmesi beklenmektedir.
Gereksiz olarak çok sayıda hayvanı kullanmak, onlara gereksiz eziyet
çektirmek veya "hayvan yaşamını israf etmek" etik bir davranış değildir.
Yukarıda söz ettiğimiz gibi, insan deneklerle ilgili araştırmalar için hekimlere
yol gösterici önerileri içeren "Helsinki Bildirgesi"nin temelinde de yaşama
saygı ilkesi bulunmaktadır (Arda, s. 158).

D. Yarar Sağlama-Zarar Vermeme Ġlkesi


Bu ilke ayrı ayrı “yarar sağlama” ve “zarar vermeme” ilkeleri olarak ta ifade
edilebilmektedir. Birlikte ifade edildiğinde bireyin bir başkasına mutlaka
yararlı olması gerekliliğini vurgulamakta; zararın engellenmesi, ortadan
kaldırılması ve iyiliğin artırılması gibi üç öğeyi içerdiğinden
bahsedilmektedir (Pekcan, 2007, s. 7). Tıp etiğindeki yararlılık İlkesi, tek
başına kısaca, sağlık uğraşları içerisinde hastaya öncelikle ve her şeyin
üzerinde yararlı olmayı öngören bir ilke olarak tanımlanabilir (Orhan, 2007,
s. 66).
Tıp uygulamasında, çağlar boyunca, "öncelikle zarar vermeme" (primum nil
nocere) ilkesinin geçerli olduğundan da söz edilmektedir. Hekim başvuracağı
girişimin ve tedavinin yararı ile zararını tartmak zorundadır. Bu da "olasılık"
ve "risk" faktörlerinin iyi bilinmesine, yani yetkin bir hekim olmaya dayanır.
Hiçbir zaman bunun tersi, bir etik ilke olarak savunulamaz olsa gerektir
(Arda, s. 159).
Konuya bir de yarar ve zararın dengelenmesi açısından bakılırsa görülür ki,
amaçlanmış yararlı eylemlerle birlikte istenmeyen zararlı eylemler de ortaya
çıkmaktadır. Eylemlerin böyle bir niteliğinin olması, olası sonuçları
yönlendirme açısından tutum ve davranışlarda yeni bir hedefin belirlenmesini
gerektirmektedir (Orhan, 2007, s. 66-67).

E. Adalet Ġlkesi
Bu ilke "hakkaniyet kavramı" ile birlikte değerlendirilmelidir. Bir etik
yargıya ulaşırken söz konusu insanların eşit oldukları, bir başka deyişle
"toplumun kendilerine bağışladığı hakların tamamına sahip olmaları
Sayım, Ferhat., Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63

gerektiği" düşüncesine dayanılmaktadır. Ancak "hak" ve "adalet"


kavramlarının birbirinden farklı olduğunu belirtmek gereklidir. Bir toplumda
bireyler eşit haklara sahip olmayabilirler. Pozitif hukukta bireyler arası
eşitsizlik kabul edilmiş olabilir. Örneğin, Feodal Hukukta serf ile senyörün
hakları eşit değildir, İslam Hukukunda bir kadın mirastan erkek kardeşinin
aldığı payın yarısını alabilir. Çağdaş hukukta da benzer hak eşitsizlikleri
vardır. O halde pozitif hukukta hak eşitsizliği "pozitif bir olgu" olarak yer
alabilmektedir. Oysa adalet, bu hakların toplum tarafından gözetilmesidir ve
son sınırına kadar kullanılmasını sağlayan güvencedir. Hekimliğin eşitlik
anlayışı Hipokrat'tan günümüze bütün insanları ırk, dil, din, cinsiyet, sosyal
sınıf... gibi farklı açılardan eşit görmektedir (Arda, s. 159).
Sağlık alanında adalet ilkesi tıbbi kaynakların gereksinimlere göre eşit ve
dürüstçe dağılmış olması anlamında da kullanılmaktadır. Bu ilke sağlık
çalışanlarının, çalışmalarında karşılaştıkları kaynakların dağılımıyla ilgili etik
sorunlara yardımcı olacak bazı yanıtlar getirir (Pekcan, 2007, s. 8-9). Sağlıkta
adalet ilkesinin neye göre uygulanacağı noktasında bir çok sorun ortaya
çıkmaktadır.
Sorunlara çözüm olarak kaynakların paylaştırılması ile görevli kurullar
oluşturulması önerilmektedir. Görevi, kurum politikalarını geliştirmek ve
uygulamak olan bu dağıtım kurullarında tıp etiği uzmanlarının,
klinisyenlerin, konuyla ilgili dernek üyelerinin ve kurulun bünyesinde
bulunduğu sağlık kurumu yetkililerinin yer alması önerilmektedir (Yıldırım
G. , 2008, s. 17).

F. Özerklik Ġlkesi
"Özerklik" bireylerin bağımsız bir biçimde kendileri hakkında karar
vermeleridir. Bu karar verme sürecinde bulunması gereken bazı öğeler vardır.
Bunlar; bireyin özerk olması, seçimini özerk biçimde yapabilmesi, sergilediği
eylemini de bilinçli ve istekli olarak gerçekleştirebilmesidir. Bu kavram
"özerkliğe saygı" kavramını da beraberinde getirmektedir. Tıp
uygulamasında, özellikle klinik hekimlikte, etik açıdan üzerinde durulan
"hasta hakları" kavramı, "insan hakları", "vatandaş hakları" hatta "tüketici
hakları" kavramlarının tıbba yansıyan görünümü olarak değerlendirilebilir
(Arda, s. 159).
Ancak bireyin kendi isteğiyle özerkliğini hekime devrettiği durumlar da
olabilmektedir. Bu durumlarda da hastanın özerklik yükümlülüğünü üzerine
alan hekimin, hastasının değer ve kavramlarına ters düşen tıbbi kararları
Sayım, Ferhat., Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63

almamaya özen göstermesi özerkliğe saygı ilkesi çerçevesinde dile


getirilebilmektedir (Orhan, 2007, s. 70). Hekim ve hemşirenin, hastanın
özerkliğine saygı göstermesinin en önemli boyutlarından birisi “aydınlatılmış
onam” öğesi olarak ifade edilebilecektir (Pekcan, 2007, s. 8).

G. Yasallık (MeĢruiyet) Ġlkesi


Doktrindeki genel kabul, hasta ile hekim arasında vekalet akdine dayalı bir
hukuki ilişkinin varlığıdır (Acar, 2009, s. 315). Hekim yürürlükte olan
normların tümüne uymak zorundadır. Bunlara uymamak ona maddi ve
manevi sorumluluk getirecektir. Etik çalışma gereği, her zaman için,
normlara uymayan, hatta onlarla çelişen ve çatışan bir yargı önerilebilir ve
tartışılabilir. Ancak bunları uygulamaya hekimin ne yetkisi ne de hakkı
vardır. Etik kural oluşturma ve uygulama hakkındaki temel ilke, ülkemiz
Medeni Kanunu’nun birinci maddesindeki tanıma benzetilebilmektedir. Buna
göre, geçerlikte olan yasanın değindiği bütün durumlar aynen uygulanmak
zorundadır. Yürürlükteki mevzuatta o soruna yönelik bir "hüküm" yoksa
yargıç töreleri (örfleri) dikkate alarak bir hükme ulaşır. Eğer o konuda bir
töre de yoksa "yargıç kendisi yasa koyucu olsa idi, bu özel konuda nasıl bir
hüküm verecek idi ise" o biçimde yargıya varır. O, bu yargısını hem
toplumun bir üyesi olarak toplum normlarının işlevi ve özellikleri hakkında
(o toplumdan) edindiği bilgilerden, hem de gördüğü öğrenimin ve uyguladığı
tekniklerin ona kazandırdığı bilgi ve deneyimden yararlanarak çıkarır (Arda,
s. 159).
Yukarıda bahsedilen vekalet sözleşmesi Borçlar Kanunu Madde 386’da şu
şekilde tanımlanmaktadır.
“Vekalet, bir akittirki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil
olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.
Diğer akitler hakkındaki kanuni hükümlere tabi olmayan işlerde dahi, vekalet
hükümleri cari olur.
Mukavele veya teamül varsa vekil, ücrete müstahak olur.”
Bu tanıma göre vekalet sözleşmesinin vekilin müvekkile karşı bir iş görme
yükümlülüğü altına girdiği genel bir sözleşme türü olduğunu söyleyebiliriz.
Görüldüğü gibi burada sözleşmenin esas unsuru bir işin bitirilmesi değildir.
İşin yapılması sözleşmenin konusunu teşkil etmektedir. İş görme fiilinin
müvekkilin menfaatine ve iradesine uygun olarak yapılması gereklidir.
Vekilin, iş görmenin neticesinde başarılı bir sonucun elde edilememesinden
bir sorumluluğu yoktur. Ancak işi görürken o işin görülmesi için objektif
Sayım, Ferhat., Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63

olarak gösterilmesi gereken dikkat ve özen içerisinde hareket etme


yükümlülüğü vardır. Eğer bu anlamda özen borcuna aykırı şekilde hareket
etmişse sorumlu olacaktır. Dolayısıyla sorumluluğun sebebi, istenen sonucun
meydana gelmemesi değil, işin gerektiği gibi yapılmamasıdır. Ücret vekalet
sözleşmesinin zorunlu unsuru değildir. Aynı şekilde vekilin müvekkile
bağımlı bir şekilde çalışma zorunluluğu da yoktur. Taraflar prensip olarak
sözleşmeyi her zaman sonlandırabilirler (Acar, 2009, s. 314-315).
4. KAYNAKÇA
Atıflara ilişkin kaynakçayı şu kitabın sonunda bulabilirsiniz. Sayım, Ferhat.,
Sağlık Piyasası ve Etik, Bursa, MKM Yayıncılık, 2011, s.51-63

View publication stats

You might also like