You are on page 1of 6

Özellikle pandemi sonrası çokça konuşulan Amerikan Doları'nın dünya ticaretinde kullanılan

bir para olmaya devam edip edemeyeceği tartışmaları aslında konunun dış ticaret ve ilişkileri
meselesine düzleminde tartışılmasını gerektiriyor. Daha önce Avrupa tarafı için konu
edindiğimi, Avrupa Birliği'nin geleceğine dair tartışmaların yapıldığı bu yazıda, Avrupa'nın
risklierini irdelemiştik. Bunun üzerine de doların akıbetinin ne olacağı konusunda
konulabilmek için de dolar tarafındaki riskerli burada konu edinmiştik. Referans verilen bu
iki yazının okunması, burada konuşacaklarımızı daha iyi anlamak için önemli. NATO eski
görevi olan, dünyayı komunizm tehditinden koruma görevini bugün neye dönüştürmek
zorunda asıl etrafında dolaşağımız mevzu bu olacak.

Stabil bir ekonomi oluşturmuş olmanın ilk göstergesi, volatil olmayan bir para birimine sahip
olabilmektir. Bunu başarmanın da tek yolu o para birimine sahip ülkenin dış ticaretinin açık
vermeyecek şekilde sürdürülüyor olmasıdır. Yani sürekli bir biçimde dış ticaret açığı veren,
bunu daha sade bir kategoride câri işlemler hesabında izleyecek olursak, sürekli câri açık
veren bir ülke ileride bir gün dış borç stoğunu sadece faiz ödemeleriyle dahi çeviremez hale
gelecektir. Bu da o ülke ekonomisinin parasal olarak likidite/rezerv/döviz krizine girmesine
sebep olacaktır. Çünkü o ülkeye borç veren ülkeler, o ülkeye tekrardan borç vermeyi aşırı
riskli bulacaklardır ve bundan vazgeçeceklerdir bir noktadan sonra. Dolayısıyla, dış ticaret
dengesi bozulan bir ülkenin yani ihracatı ile ithâlatı arasındaki makasın kendi aleyhine
açılmaya devam etmesi, o ülkenin bunu doğal yollardan dengelemesine, yani parasını
devalüasyona uğratmasını zorunlu kılacaktır. Parası değersizleşen ülke, global piyasalarda,
malları rekâbetçi hale gelecek ve özünde işçilik arbitrajı yaparak, mallarını dış dünyaya daha
fazla satabilir hale gelecektir. Bu da kısa süreli de olsa o ülkenin câri fazla vermesine imkan
tanıyacaktır. Böylelikle, düzelen ülke bilançosu yüzü suyu hürmetine, durumun aşırı riskli
seviyeden, alınabilir risk düzeyine inmesine ve bu da dışarıdan tekrardan para gelmesine alan
açacaktır. Bunun ölçümü de kanaca CDS, Credit Default Swap yani Kredi Risk Primi ile
yapılır. Bu gelen para bu sefer ülke içerisinde tekrardan döviz bolluğu yaratacak, bu döviz
bolluğu yine ithâl malların görece ucuzlamasına sebep olacak, tekrardan aynı  devalüasyon-
enflasyon döngüsü devam edecektir. Bu durum Türkiye'nin ezeli belasıdır. Bilmekte fayda
var biraz da davranışsaldır. Küçük iyileşmelerde hemen gereksiz şımaran bir milletiz. Fakat
burada bunu Türkiye'nin durumunu konuşmaktan ziyade, para mekaniklerini uluslararası
ticaret bağlamında görebilmek adına bu örneği verdik.

Dünyanın rezerv parası dolar. Bu en basit tanımıyla şu anlama geliyor: dünya ticareti dolar ile
yapılır. Hesaplar dolar biriminden tutulur. Muhasebe kaydı dolar cinsinden tutulur. Bu da, dış
ticaret fazlası veren ülkelerin reel kazançları ve dış ticaret açığı veren ülkelerin de borçları,
dolar cisinden olur demek anlamına geliyor. Kısacası, dünyada global piyasalarda iş
yapabilmek için herkesin dolara ihtiyacı vardır ve bu dolar ABD'den dünyaya yayılır.
Dolayısıyla, dünyada ekonomik aktivitelerin gerçekleştirilebilmesi için dolara ihtiyaç
duyulur. "Birbirine komşu iki ülke neden kendi paralarıyla alışveriş yapmasınlar ki?" sorusu
akla gelebilir, buradaki temel sorun da o ülke para birimlerinin enflasyonları olacaktır.
Paralarının değerleri aslında yine dolar ölçü birimi ile sapatanacaktır günün sonunda.
Dolayısıyla, dünyadaki çoğu ülkenin aslında iki paralı bir sistemi vardır diyebiliriz. Buna
Türkiye de dahildir. Türkiye'nin ticaret partnerlerine güven vermesi elindeki dolar miktarı ile
doğru orantılı olacaktır. Peki dünyaya bu dolar nasıl dağılır? Bunun için ABD'nin câri açık
vermesi şarttır. Yoksa başka türlü ABD topraklarında yaratılan bir paranın diğer ülkelere
gitme yolu yoktur. Yani ya ABD uçaklarla o ülkelerin üzerinden geçerken dolar serpecek ya
da o ülkelerin mallarını satın alarak onlara dolar verecek. Bunun başka bir yolu yok.
Dolayısıyla, ABD'nin câri açık vermesinin temel sebebi, doların dünyada rezerv para olarak
kullanılmasından ileri gelir. Yoksa ABD kendi topraklarında üretim yapamayacak bir ülke
olduğundan ya da çok tembel olduğundan angarya işleri başka ülkelere yaptırmak
istediğinden ileri gelmiyor bu  ABD'nin câri açık meselesi. ABD yıllık yaklaşık milli
gelirinin %10 kadar bir cari açık verir. Bu başka ekonomiler için ciddi bir sorun iken ABD
için sorun yaratmaz, çünkü rezerv sıkıntısı çekmez. Dolara ihtiyaç duyulursa Fed gerekli olan
kadar miktarı yaratır. Tabii ki Fed'in de bir bilançosu var ve bunu kafasına göre yapamaz.
Fakat Fed'in elindeki parayı da ABD Hazinesi borçlanır. Çünkü bugün bir para sahibi borç
verecekse, geri ödeme konusunda hiç şüphe oluşturmayan birine vermek ister. Bu listenin en
tepesinde de ABD Hazinesi geliyor bugün dünyada.

Bu noktada tartışmalar şöyle bir noktaya geliyor: "ABD bu câri açıkla beraber yıllar geçtikçe
dış borç stoğunu büyütmüyor mu peki?" Güzel soru ve cevabı da evet! ABD'nin dış borcu
büyüyor. Fakat ABD'nin dış borcu da yine dolar cinsinden ölçüldüğü için ABD'nin dış borcu
da bir nevi iç borç gibi bir evsafta değerlendirilmesine sebep oluyor. "E peki, bu faizlerin
yükselmesine sebep olmaz mı?" Evet! Faizlerin yükselmesine sebep olur, bu da doların
güçlenmesi demektir. Doların sahibi yine ABD olduğu için bu gün sonunda bu yine ABD'nin
işine gelir. Öte yandan dünya ticareti dolar üzerinden döndüğü için, bu dalgalı dönemde, risk
almak istemeyen diğer ülkelerin şirketleri ve hanehalkı paralarını yine dolarda tutmak isterler.
Bu da doların daha da güçlenmesine sebep olur. Kısacası, bu tür kriz ortamlarında daima
doların güçlendiği bir durumu görürüz. Başta sadece ABD'yi ilgilendiren 2008 subprime
krizinde, dünya finans sisteminin bundan etkilenmeye başladığı anda da doların tekrardan
güçlendiğini gördük. Çünkü insanlar herhangi bir olumsuz durumunda, aslında krizi merkezi
olan ABD'nin parasına koştular yine. Bunun başka bir çözümü bir tek belki altın olabilir.
Çünkü dolardan önce rezerv para altındı. Nihayetinde, ABD doları bir ara altına bağlıydı.
Özetle, böyle durumlarda ya altın alacaksınız ya da dolar taşımaya devam etmeniz gerekiyor.
Çünkü bir şekilde ABD kendi para biriminin kıymetini korumak zorunda. Doların çökeceği
bir gün gelir mi tartışmaları oluyor. Dolar bir gün illaki bugünkü vasfını yitirecektir fakat bu
çoğu insanın düşündüğü şekilde olacağını düşümüyorum. Buradaki sorun düşünülenden biraz
daha farklı çünkü.

İkinci Cihan Harbi sırasında dünya ticaretini güven altına almak için bir tür "dünya ortak
parası" oluşturulması gerektiği fark edilmişti ve bunun için de dünyanın önde gelen
insanlarına fikirleri soruldu. Bunların içerisinde en gerçekçi çözümü sunan da John Maynard
Keynes olmuştu. Keynes'in önerdiği para, Bancor, temelde bugün dolar gibi çalışıyordu fakat
bir farkla bu da: dış ticareti dolayısıyla fazla veren ülkelerin ellerinde biriken fazla Bancor,
açık veren ülkelere dağıtılması şartıydı. Bu dağıtım iki türlğ olabilir; birincisi, dış ticaret
fazlası veren ülkeler, bir sonraki dönemde dış ticaret açığı veren ülkelerden mal alacaklar,
ikincisi de dış ticaret fazlası veren ülkeler dış ticaret açığı veren ülkelere negatif faiz ile borç
verecekler. Bu yöntem dünya ticaretindeki bu fazla verme açık verme problemlerinden doğan
sorunların hepsini çözüyordu fakat bu ABD'nin hoşuna gitmedi. ABD kabaca, "tamam ben
paramı altına bağlayayım, benim param rezerv para olsun" dedi. O gün bugündür de bu
doların rezerv para olayı böyle devam ediyor. Not düşmek gerekiyor; bugün dolar artık altınla
bağını kopartmış durumda. Fakat bu rezerv para olma konusunda dünyadan yavaş yavaş
şöyle sesler çıkmaya başladı. Dünya ticareti neden bir ülkenin para birimiyle yapılsın? Bunun
çünkü ABD'nin senyoraj hakkına sahip olduğu dolar, ABD'ye orantısız bir güç verdiği de
ortada. Fakat yukarıda referans verdiğimiz dolar yazısını okursanız, ABD'nin bu durumdan
çok hoşnut olmadığını da göreceğiz. Çünkü ABD'nin yeri geldğinde bu paraya yani dolara
karşı pozisyon alamayışı ve doları koruma sorumluluğunun da büyük olması ABD'nin
üzerine almak istemediği bir takım yükümlülükler getiriyor. Rezerv paraya sahip olmanın
başka sorumlulukları da var. Dünya ticaretini sahada da güvenli kılmak yine sizin işiniz
oluyor. Bugün bu görevi ABD ordusu yerine getiriyor fakat bu da çok pahalı bir iş. Buralara
büyük kaynaklar aktarılıyor. Bunun yanı sıra birçok daha başka uğraşılması gereken problem
de cabası. Biraz daha derinlemesine okumak isteyenler Şant Manukyan'ın Global Piyasalar
kitabına bakabilirler.

Eğer dolar rezerv para olma statüsünü kaybedecekse veya başka bir bakış açısıyla, bu statüyü
bırakacaksa, bunun yerine yine başka bir ülkenin parası gelmeyeceği bu yukarıda
anlattıklarımızla aşikâr hale gelmiş olması lazım. Bunun yerine daha kapsayıcı ve bir ülkenin
yerel para birimi olmayan bir tür para gelmesi gerekiyor. Yani Keynes'in Bancor'u gibi bir
para olabilir ya da IMF'nin SDR dediği özel çekme hakkı olabilir. Fakat iş buraya gitmeden
önce başka şeylerin de yaşanması gerekiyor. Öncelikle doların o tahttan inmesi için bazı
şeylerin yaşanması gerekiyor, daha sonra aynı dolar gibi tek bir para biriminin de oraya
çıkması için yine bu sefer daha da başka şeylerin yaşanması gerekiyor. Bunların neler olacağı
bu yazının konusu değil, öte yandan bunları kestirmek de zaten gereksiz. Burada sadece, bu
türden sorunların çıkması gerektiğini anlamamız yeterli. Yani bazı derslerin çıkarılması, "haa
demek ki olmuyormuş" ya da "böyle pek de iyi olmadı" gibi kesin ikna edici musibetlerin
yaşaması gerekiyor dünyanın. Çünkü bu tür büyük değişimlerde kesinlikle oturup
konuşularak, anlaşılarak olmadığını biliyoruz. Öyle olsaydı gezegen iki büyük cihan harbini
görmezdi. Burada musibet şartı bir tür insan davranışı gerekliliği. Aksi halde başka türlü
hiçbir ülke buna ikna olmayacaktır. Peki bu geçiş döneminde ne olacak? Buna en makul
senaryonun bölgesel rezerv paralar olduğunu düşünüyorum ben. İşin bu kısımları kendi
kişisel düşüncelerime giriyor, bunu bilerek okumakta fayda var.

Bölgesel rezerv paralar, dünyanın bugün doların bu hakimiyetini kabul etmeyen ülkeler
tarafından en azından, başlangıçta kesinlikle mâkul kabul edilecek bir sistem. Çünkü
uluslararası ticaret her ülkenin kendi para birimiyle yapılmasının mümkün olmadığı bir şey.
Eğer bu mümkün olsaydı zaten bugün dolar rezerv para olmazdı. Fakat bir ülkenin, doğal
olarak da kendi çıkarını düşünecek olan bir ülkenin parasının dünyanın ortak parası olması
durumu da bugün diğer süpergüç raddesine erişmiş ülkelerin canını fazlasıyla sıkıyor. Bu
süpergüçler kendi paralarını kullancak olsalar, yani ABD Dolar, Avrupa Birliği Euro, Çin
Yuan, Japonya Yen dersek, bu resimde Rusya dışarıda kalıyor. Rusya bu dünyadan tamamen
atılacak mı? Böyle bir şey mümkün değil. Peki Ruble güvenilir bir para mı? Değil! Gerçi bu
bağlamda Yuan da güvenilir bir para değil, merkez bankaları kendi paraları hakkında bütün
iradeye sahip olduğu için, paralarının değerini indirir, kaldırır, hatta parayı tedavülden (legal
tender) kaldırıp yerine yenisi koyabilir yani her şeyi yapabilirler. Zaten burada esas olan,
muhasebe kaydı tutulması olduğu için, o kayıttaki o günkü paranın alım gücü ile daha sonraki
herhangi bir günkü alım gücü aşağı yukarı eşit olmalı ki o zaman biz o kaydi birime para
diyebilelim. Dolayısıyla, bu bağlamda da yine böyle bir çözüm söz konusu olamıyor.
Bunların daha derin sebepleri var fakat burada bunları konuşmak, çoğu okuyucuyu
boğacağından genel itibariyle anlatmak zorundayız. Çünkü işin içinde termodinamik ve tabii
ki yine insan davranışı giriyor. Adım adım aksiyom ispat, aksiyom ispat şeklinde ilerlenmesi
gerekiyor ki bu da dediğim gibi herkesin okumak isteyeceği bir şey değil, öte yandan bunun
değerlendirmesi de uzmanlar tarafından yapılması gerekir. Aksi halde kahvehane tartışmasına
dönecektir. Kısacası, bunları konuşmanın yeri burası değil.

Burada gelinen nokta, ilk aşamada boglesel rezerv para çözümü oluyor. Birbiriyle coğrafi
kader ortaklığı olan, birbirleriyle anlaşabilen, benzer felsefeye sahip olan ülkeler bir grup
oluşturarak güçlü bir para oluşma yoluna gitmeleri dünya ticareti için olumlu olabilir,
herkesin kendi parasının olduğu duruma kıyasla. Çünkü bugün Türk Lirası zaten dış piyasada
kullanılan bir para olsaydı, zaten kullanılırdı. Biz mallarımızı nasıl dolar karşılığında satmak
istiyorsak, başkaları da mallarını dolar karşılığı satmak isteyeceklerdir. Öte yandan bugün
dünyada 120 ülke var dersek, bu da 120 tane de milli para olmasını gerektireceğinden ve bu
kadar saçma sapan kağıdın ortalıkta dolansının da bir anlamı yoktur. Bunların sadeleştirilmesi
yine dünya ticareti için müspet etki yaratacaktır. Fakat bu bölgesel rezerv para kurgusundaki
temel sorun, güçlü ülkelerin senyoraj haklarını neden başka bir merciye devredecekleri
konusunu gündeme geliyor. O noktada bir tür meclisin kurulması ve kararların ortak alınması
gerekecektir. Aslında bugün dünyada buna benzer bir para var: Euro. Euro'nun temel sorunu
şudur: Avrupa Merkez Bankası vardır ve Euro buradan üretilir ve kontrol edilir fakat Avrupa
Hazinesi diye bir şey yoktur. Her ülkede Merkez Bankası, Hazine ile ortak çalışır. Merkez
Bankası para basarken, bu parayı piyasaya dağıtacağı esnada basılan paranın karşılığının
konması gerekir. Bilanço denen şey böyle bir yöntemdir. Bazı borçların garantörü de
ülkelerde daima Hazine olur. Çünkü Hazine'nin aktifinde o ülkenin vergileri vardır. Bu da en
garanti gelirlerden biri olduğu için garantörü olduğu her borcu bir anda kıymetli kılar Hazine.
Avrupa para sistemindeki temel sorun budur. Yani Avrupa Ortak Hazinesi gibi bir oluşumun
olmaması ve bunun da tahvil ihracı yapamamasıdır. Bir diğer sorun da bu parayı gerçek
dünyada kim koruyacak?

Yaşamın en tehlikeli birlikteliklerinden biridir; zenginlik ve güçsüzlük birleşimi. Yani zengin


olup da güçsüz olan bir bakıma felaketi yaşar bu dünyada. Bunu sanırım bir Yahudi'ye
sormak en doğrusu olacaktır diye düşünüyorum, böyle bir durumda başa neler gelebileceğini
onlar en iyi bilenlerden. Bunun aynısı ülkeler için de geçerlidir. Sonuçta müzakerenin,
diplomasinin ve aklın devreden çıktığı durumlarda direkt olarak orman kanunları devreye
giriyor ve kimin kime gücü yeterse dengesi kuruluyor. Bu durum kalûbeladan beridir
böyledir. Savaşların da temel sebebi aslında budur. Dolayısıyla, her canlı kendisini
korumakla mükellef bir durumun içine doğar. Buna tüzel kişilikler de dahildir, yani ülkeler.
Bir ülke kurmak için temel olarak, vatan denilen toprak parçası, üzerinde yaşayan insanlar, bu
insanların gündelik yaşamını düzenleyen kanunlar ve bu kanunları yasayacak ve yürütecek
kurumlar olması şarttır. Bunun da en tepesinde aslında, düşmanlara karşı kendisini koruyacak
bir orduya gerek vardır. Bunu bireysel bazda bireysel silahlanma veya dövüş sporları olarak
ele alıp en genelde de orduya kadar integre edebiliriz. Dolayısıyla, rezerv para olarak
kullanılacak paranın arkasında bir ordu olması şarttır. Euro para biriminin en temel sorunu da
hazinesinin ve ordusunun olmayışıdır. Bu eksiklikleri şimdiye kadar ABD gideriyordu.
Hazine tarafında, yeri geldiği zaman Fed ve Amerikan Hazinesi arasındaki bir mutabakat ile
Avrupa Merkez Bankası ve Fed arasında kurulan swap hatları bu sorunu gideriyordu. Euro-
dolar denen şey bunun eseridir aslında. Ordu eksikliğini de şimdiye kadar NATO de facto
olarak gideriyordu. Öte yandan bugünlerdeki karışıklıkların yanı COVID-19 pandemisi ve
Rusya-Ukrayna savaşı gibi olayların ardından Avrupa'dan yükselen "Avrupa Ordusu
kuralım" tartışmaları da buradan neşet ediyor. Avrupa bir ordu kuracaksa emin olmalıyız ki
paralelinde bir de ortak hazine kurulması gerekecektir. Bu daEuro'nun dünyanın ilk gerçek
bölgesel rezerv parası olacağı anlamına gelir. Buradaki gelişmeleri izlemek gerekiyor.

ABD tarafında ise zaten durum gayet hazır vaziyette. Fed, ABD Hazinesi, NATO ve Dolar,
bütün gereksinimleri zaten yerine getiriyor. Peki dünyanın geri kalanı ne yapacak? Hangi
ülkeler bir araya gelecek de kendi ortak rezerv paralarını ve hazineleri ve ordularını
kuracaklar? Buradaki kargaşa nasıl halledilecek? İşin bu kısmını öngörmek henüz çok zor.
Burada yükselen bir Çin ve var buna mukabil bir de Hindistan gerçeği var. Bu iki ülke de
işçilik arbitrajı sayesinde değerli bir paraya sahip olacabilecek konumdalar. Hali hazırda
zaten Çin'in Yuan'ı oldukça güçlü bir para fakat kendi değerinin ciddi bir kısmı elinde tuttuğu
ABD tahvillerinden geliyor. Bugün itibarıyla yakaşık 4.5 trilyon dolarlık tahvil tutuyor Çin.
Bu tahviller de aslında verdiği câri fazla sayesinde biriken dolarların biriktirildiği  bir yer.
Yani elinizdeki fazla doları ne yapacaksınız? Yine en güvenli park alanı olan ABD
Hazinesinin çıkardığı borçlanma kağıtlarına götürüp park etmeniz gerekiyor. Bu denli büyük
hacimlerdeki parayı başka bir yere park etmek mümkün değil. Buna da zaten dolar ikilemi
deniyor. Fakat bundan yorulmuş ya da türlü sebeplerden ötürü bunu artık istemeyen ülkeler
dolardan çıktıkları zaman onun yerine neyi alternatif olarak koyabilirler? İşte işin bu kısmı
soru işareti. Çin bugün dünyanın en büyük tedarikçisi yani dünya Çin'in tedarığını yaptığı
ürünlere muhtaç. Öte andan Rusya'nın da ihraç ettiği doğal kaynakar yine dünyanın ihtiyacı
olan ve değiştirmesi kısa süre içerisinde imkansız olan şeyler. Evet belki Avrupa doğalgaz
tedarığinde ciddi bir dönüşüm sağlayabildi fakat bu da Avrupa için büyük maliyet
oluşturuyor. Almanya, Fransa gibi ülkeler belki bu yükümlülüğü karşılayabiliyorlar fakat
İtalya, İspanya gibi ülkeler dahi bu maliyeti katlanılmaz buluyorlar.

ABD, Avrupa'yı, NATO'nun hem sahadaki gücüne hem de siyasi gücüne muhtaç bırakmak
için şimdiye kadar izlediği yol kendi çıkarlarına çok uygun. Zaten NATO'nun sınırlarının
genişlemesi tarafında da bunu görebiliyoruz. Burada Türkyie de devreye giriyor. Özellikle
İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya alınması sürecinde Türkiye'nin vetosu burada Türkiye
aleyhine kullanılacak bir koz olarak duruyor. İsveç'teki provakasyonları da bu bağlamda
değerlendirmek gerekiyor. Bunların provakasyon değil bir hak olduğunu savunanlar da var.
Bunları ciddiye almanın anlamı yok, o yüzden üzerine durmadan geçeceğim. Burada zımnî
şekilde yine Türkiye'ye bir teklif getiriliyor aslında. "Bizim yanımızda ol!" Fakat Türkiye
benim anladığım kadarıyla bu teklife güvenemiyor. Geleceğini ve ülkesinin kararlarının
çoğunu kendisinden başka bir meclise bırakma tarafında doğal olarak kuşkuları var. Fakat bu
durumun yavaş yavaş NATO tarafında bir krize dönüşmesi yoluna doğru gidildiği de aşikar.
Bu konuda Türkiye kendi kaderini kendisi mi belirleyecek yoksa NATO'nun şemsiyesi
altında ve para politikalarını da tamamen ABD'ye bırakan bir tercih mi yapacak bunu
ilerleyen günlerde göreceğiz. Burada tabii ki bazı siyasi ve coğrafi değişimler de söz konusu
olacaktır. Sonuçta yapılacak olan en iyi kurgusu, Türkiye'nin menfaatlerini değil, ortak en
iyiyi hedefleyeceğinden bu türden değişikliklerin olmamasını düşünmek yanlış olur.

Benzer tercih Avrupa için de söz konusu. Avrupa bugüne kadar ABD koruması altında
bugünlere geldi. Avrupa Birliği kapsamında bakıldığında bugün en büyük tüketimin yapıldığ
pazarlardan biri Avrupa. Bu pazar herkesin ağzını sulandırıyor. Bu pazara sahip olmak ve
daha da ilerisinde hükmetmek herkesin ideali. Hüküm etmek bir yana, koparabildiğini
koparmak tarafında da herkesin ilgisini cezbediyor. Nüfusu git gide yaşlanan ve iş gücü
tarafında ciddi handikaplara gebe bir bölgeden bahsediyoruz. Bu bağlamda etrafındaki
coğrafyada ciddi fırsatlar da söz konusu. ABD'nin NATO üzerinden Yunanistan'a bu denli
yaklaşmasının ardındaki temel gerekçelerden birinin de bu olduğunu unutmamak gerekiyor.
ABD burada coğrafi olarak bulunmak istemesi kendi çıkarıları açısından gayet anlaşılır bir
şey. Öte yandan hiçbir şey yapmadan sadece olan biten üzerinden fayda sağlamaya çalışan bir
Avrupa da bu konuda ABD'nin yanında. Türkler ile uğraşma kısmını ABD'ye devredip daha
sonra, ABD ile kendi aramızda bir şekilde hallederiz düşüncesi içerisindeler. Fakat bazı
Avrupalı siyasiler de bunu kabul etmiyorlar bu işte öteki bir Avrupa. Zaten yukarıda
bahsettiğimiz Avrupa Ordusu kurma söylemlerinin altını dolduran/gerekçelendiren
nedenlerden biri de bu. Öte yandan ABD'nin dünya açık sularında Çin ile itiş kakış halinde
olması bir taraftan Avrupa'nın bu söylemleri daha rahat gündeme getirebilmesine sebep
oluyor. Çünkü ABD'nin dikkati dağılıyor. ABD her ne kadar bugün dünyanın tartışmasız
aşağı yukarı her alanda en güçlü ülkesi de olsa, her şeye gücü yetecek manasına gelmiyor.
Bazı şeyleri başarsa bile kazanmanın da bedelinin kaybetmek olacağı Pyrrhic Victory (Pirus
zaferi) gibi bir duruma düşmeyeceğini hesaba katmasını gerektirmeyecek kadar da güçlü
değil. Öte yandan diyalektik açıdan zaten böyle bir durum olmasa ortada hiç bu türden
sorunlar olmazdı. Demek ki bazı noktalar, bazı çatlaklar var ki gemi buralardan su alıyor ya
da su alır endişesi taşınıyor.

Son olarak şunu belirtmem gerekir ki burada konuştuğumuz şeyler "ABD gücünü
kaybediyor" olarak anlaşılan ve konuşulan türden meseleler değildir. Ben kişisel olarak
ABD'nin önümüzdeki on yılda bazı sorunlar yaşayacağını düşünsem de gücünü tamamen
kaybedeceği bir gelecek öngörmüyorum. Burada daha çok ABD'nin gelecekteki kendi
rolünün nihai küresel safhaya hangi sistemde geçeceğinin tartışmaları olarak yorumluyorum.
Burada konunun gelidiği temel sorun dünya ticareti ve bu ticaretin nasıl yürütüleceği
sorunudur. Burada yani bu sistemdeki ilk eski yapılardan biri ABD Doları karşımıza çıkıyor.
Bunu da doların tahtından yenilerek düşmesi olarak değil, daha iyi bir sisteme gidişinin
önünün açılması için ABD Doları siteminin yavaş yavaş tasfiye edilmesi meselesi olarak
görüyorum. Sonuçta yeni kurulacak sistemin kurumlarının yöneticileri yine bu cenahtan
olacaklar. Bunun da dünyanın arta kalan diğer ulus devletleri lehine bir durum getireceğini
düşünmek zaten yanlış olur. Bu tartışmaların bu şekilde algılanmasındaki temel sebep de
ABD'nin bir ulus devlet olarak algılanmasından kaynaklı. ABD bir ulus devlet değil,
dünyanın bütün yetenekli insanlarının bir araya gelip dünyada kurmak ve görmek istedikleri
bir sistemin adım adım inşa edildiği, ve zaten bu amacı da paralarının üzerindeki bitmemiş
piramit ile simgeledikleri bir tüzel oluşum olarak anlamak gerekiyor ABD'yi. Bu tür
simgelerin yorumlanması yine mahalle uleması tarafından çeşitli efsaneler ve anlatılarla
kahvehane muhabbetine çevrilmesi tarafında yer almadığımı netleştirmek adına kendi şerhimi
düşmek isterim. Burada, bütün bu gelişmeleri iyi anlayıp, ardından, Türkiye tarafında kendi
adımıza neler yapabiliriz ve bu gidişatta hangi çatlak noktalar var buradan kendimizce hangi
alanlarda istifade edebiliriz bunun tartışmasını açabilmek benim asıl amacımı oluşturuyor. Bu
hamur daha çok su kaldırır, o yüzden şimdilik bu yazıyı sadece "bölgesel rezerv paralar" diye
bir şeyin yakın zamanda gündeme gelebileceğini ve o zaman buna şaşırmamamız gerektiğini
tavsiye eden bir yazı olarak anlaşılması bile bu yazının oluşturmak istediği farkındalık
tarafında yeterli yol aldığını gösterecektir benim için.

You might also like