Professional Documents
Culture Documents
Ergun Göze - Peyami Safa (Kültür Bak.)
Ergun Göze - Peyami Safa (Kültür Bak.)
PEYAMI0AfA
Ergun GöZE
Önsöı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . . • . . . . 5
A-Hayatı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . • • • . . . . . . . . 7
B-Şahsiyeti veEserleri . . . . . . . . . . . . . . . . • • . . . . . . . . . . 19
I-fikir Adamı Olarak Peyami Safa . . . . . • . . . . . . • . . . . 19
ı-Kültür Haftası . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . . • . . . . 22
b·Türk Düşüncesi Dergisi . . . . • . • • • • . • • • • • . . . . 24
ı-FikirEserleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . 36
a-Türk InkılAbrna Bakışlar . . . . . . . . . . . . . . • . . . . 36
b-Nasyonalizm-Sosyalizm-Mistisizm . . . . . . . . • . . . . 54
c-Önce "Sosyalizm" . . . . . . . . . . . . . . • • . • • . . . . 55
d-Nasyonalizm-Milliyetçilik . . . . . . . . . . . . . • . . . . 61
tM
o istisizm . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . . . 65
(-Objektif Serisi . . . . . . . . . . . . . . • . . . . . . • . . . . 78
g-Osmanhca-TiI'kçe-Uydurmaca . . . . . . . • • • . • . . . . 79
h-Sanat-Edebiyat-Tenkit . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . SI
ı-Sosyalizm-Marksi.zm-Komiinizm . . . . _ . _ • . . . _ . . . 85
i-Oin-Inkı1ap-trtica ........................ 88
k-Diğerleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . _ _ • . . ... 90
3-Sanaıkir PeyamiSafa . . . . . . . _ • . . • • • • _ . _ • . .... 92
4-Romancl Peyami Safa . . . . . . . . . . . • . . , . . . . . . . . . 97
S.peyami Safa'nın Romanıarı . . . . . . . • . . . . . . • . . . . 100
I-DokuzuncuHariciye Koğuşu . . . . . • • _ . • • . ... 100
I1-Yalnızız . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . 103
m·Malmazel NoraIiya'nın Koltuğu . . . . . . . . • . . .. 108
C-Tesiri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . ıl3
D-Söyledikleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . • . • . . . . i ı4
E-Hakkında Söylenenler . . . . . . . • . . . . . . • . . . . . . . . . . . 122
F-Hakkmda Yazı1mış Eııerler . . . . • . . . . . . • . . . . . . • . . . . 126
öNSöZ
Ergun Göze
Moda 15 Kasım /986
A-HAYATI
7
Iki Yaşında Yetim Kaldı
8
kendine Fransızca öğrenmek zorunda kalan Peyami Safa gün gelecek
bir Fransızca Grameri yazacaktır.
9
Kurabiye TUccarhil ve bk. Eseri
lık Eseri
to
Kurabiye ticaretindeki muvaffakiyetsizliğini anlatırken hala
nasıl olup da yenildiğini anlamayan bir espri içerisinde idi.
Ilk eserinin satışındaki ticari denilSını anlatırken de ilk mağ·
lubiyetin telafisini yaşıyormuş gibi geldi bana. (Peyami Safa Nazım
Hikmet Kavgası, Ergun Göze, Selçuk Yayınları, Istanbul, 1981, sayfa
40-41)
Ilk Romanı
, i
19l5'e vannCilıya kadar yaıdığı Fatih-Harbiye ve Dokuzuncu Harici
ye Koğuşu gibi ronunlar onu Türk edebiyatına tespit edeceklerdir.
15 yaşında bir heveskar ola/'illk girdiki basın aleminden Türk
fikir ı,<e edebiyat alemine kendini münakaşasız bir şekilde kabul
enirmiş ve henüz kırk yaşına varmamıştı. O giinlerde (19LS) kendisi,
kendisini ve sanatını şöyle anlatmaktadır:
"Benim şuurum bir rada atmosferi içinde doğdu. Ben iki
yaşında ihn babam ve kardeşim Sivas'ta on ay içinde öldü. Böyle
kısa bir fasıla ile hem kocasını, hem çocuğunu kaybeden bir kadının
hıçkırıkları a/'illSlnda keııdimi bulmaya başladım.Belki bUtün kitapla·
nmı doldu/'illn "Bir fada beklemek vehmi ve yaklaşan her ayak
sesinde bir tehlike sezmek korkusu böyle bir başlangıcın neticesidir.
Dokuz yaşında başlayan bir hastalık ve onüç yaşında başlayan
hayatımı kazanmak zarureti beni edebiyatıan evvel, kendimi anla
maya ve yetiştirmeye mecbur bir küçük insanın tamamıyla hayati
zan.ıretlerden doğma bir terbiye, psikoloji ve felsefe tecessüsi.i ile
doldurdu. Ondakuı yaşıma kadar hem kendime, hem de muallimlik
ettiğim mekteplerde çocuklara bir rehber olarak yaşadım. Harbiu
mumi ortasında onbeş yaşında muallimlik ediyordum."
12
bu yazılar, beni, edebiyata girmiş olmak vakasına inandıracak kuvvet
te şeyler olduklarını bizzat bana kabul ettirmekten çok uzak, günü gü
nüne çırpışurma ve karalamalardır.llk romanım Sözde Kızlar'ı kendime
ve başkalarına hiçbir şey ispat etmemek için, sırf geçinme kaygusuyla
yazdım. Bence kıymetsiz olan bu kitabın halk arasında bugün üçüncü
tab'ını idrak edecek derecede muvaffakiyeı kazanması herhalde far
kında olmadan okuyucuya, sonradan yazacağım eserleri n iyiliğine ait
bir vaiUe bulunmuş olmama hamledilebilir. Belki halk Stzişi o kitapta
hala büyütüp dolduramadığım bazı mahsullerin çekirdeklerin; keşfe
der gibi olmuştur. Mahşer, CAnan hep, yan hayatı kazanma zarureti
ile, yarı da henüz teşekkÜıe başlayan edebi isteklerle yazılmıştır.
Bu ilk ronunlar, gazeteci Peyami'yi edebiyatçıdan ayıran Server
Bedi imdada yetişinceye kadar, tefrika romanı ile sanat eseri arasında
hazin bir bocalama geçirmişlerdir. "Bir akşam dı", bu krize isyan ın
serkeş bir tezahürü olarak bir merhale telakki edilirse, Şimşek'te son
tereddütlerin; geçirdikten sonra, gazetecilikten tam sanata doğru azim·
'
karane bir gidişin ilk eserleri olarak Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fa·
tih·Harbiye, Bir Tereddüdün Romanı ve Biz Insanlar sayılabilir. Kendi·
mi bu kadar itham ettikten sonra müdafaa için tek birşey söylemek
lazım gelirse bütün bu kitapları sakatlayan kusurların benden olduğu
kadar,benim çalışma şartlanmı aleddevam berbat euniş bir cemiyetin
verdiği huzursuzluk, vefasızlık ve emniyetsizlikten doğduğunu söyle
yeceğim. 19 senelik yazı hayatımda bu cemiyet bana bir hafta istira·
hat hakkı vermemiştir." (Peyami Sara'dan Seçmeler-2.Baskl, F .Kadri
Timurtaş·Ergun Göze, Yağmur Yayınları, ıst. 1976, sayfa 12-14)
13
arz etmesi yazanın kafa yapısının sistematiğini gösterir. Ayrıca, o yazı
ların günlük hadiselerin üzerindeki fikir değerini.
Ikinci grup ise zaten kitap halinde düşünüp kaleme aldığı eserler·
dir. Onun eserleri bir de muhteva bakımından tasnif edilebilir. Zaten
bu tasnifi kendisi yapmıştır. Bazı eserlerini daha hafif ve daha çok pa
ra kazanmak gayesi ile yazılmış kabul ettiği için onlara Server Bedi
müstear ismiyle imza atmıştır. Macera ve halk romanıarı daha çok bu
imza ile çıkmıştır. Fımları, makaleleri, araştırmaları, fikir eserleri ve
büyük romanıarı ise Peyami Safa imusı ile. Mesela Server Bedi imzası
ile meşhur ettiği bir tip vardır. Cingöz Recai: Bir bakıma Arsen ıü·
pen'in yedisi... Zahmeuizce, çalakalem yazılmış halk romanıarım da
bu seriye katabiliriz. "ma bunlardan bazıları Server Bedi imzası taŞI
malanna rağmen yer yer Peyami Safa'nın eseri olduklarını belli ederler.
Bir yazarın ekmeğini kazanmak zarureti ile kendi vadisinin dışın.
da yazı yazmak zorunda kalması cemiyetin kültii' seviyesinin düşüklüğü·
nün kötü bir neticesidir. Ama onun bu durumu bir nükteye de sebep ol·
muştur. Nüktenin sahibi Kültür Bakanlığı'nca "Şiiri Azam" seçilmiş
bulunan ve Peyami Sata ile gençliklerinden itibaren birçok dalgalan
malara rağmen dost kalmış olan Necip Fazıl'dır ... Demiş ki:
"Peyami Safa mı? Tanırım kendisini... Server Bedi'nin evinde ka-
Iır. "
ı 938 ve Soruası.
'4
Milliyet Gazetesi'n.de fıkraları ve tefrikaları ile basın hayatınm zir·
vesine çıkmıştı. Bu sırada, en olgun eserlerini de vermeye başlamış·
tı: Matma:zel Nomyanın KoltuJu. Yalnıııı gibi.. Artık Türk romanm·
da ayrı bir vadiyi temsil ediyordu. O zamanki Demokrat Parti iktidarı·
nın anti komUnist politikası onunla bir yakınlaşmanm temelini teşkil et·
mişti. Başvekil Adnan Menderes'in yakın çevresine girmişti . 26 May15
gecesi onunla beraber Eskişehir'deydi...
Ruhi hadiselere çok inanan ve böyle ruhi teaüt)Cleri çok geçirmiş
bulunan Peyami Sara'nm kendisinin anlanığma göre o gece çok s.kıl·
mış ve bu sıkıntıyla kimseye haber vermeden trene atlayıp Is�nbul'a
gelmişti. Eğer gelmeseydi belki o da Yassıada'ya gitmiş olacaktı.
27 Maya Sonrası Pey.nli Safa
Babıali bütünilyle ve bilhassa sokularıyla Peyami Sara'ya karşı
ayaklanmışıı.Her gazetede onun karikatürleri çıkıyor, aleyhinde ha.
berler konuyordu. Gazetesinden atılmıştı. Maişeı derdi yine başında
idi. Ve elinde sadece kalemi vardı.
Kavgaya Devam! öLene Kadar
O yine kavgasına devam etıi. Havadis ve Son Havadisgazetelerinde
yazmaya başlayınca gazetelerin lirajı birkaç giinde fırlayıverdi. Düşü.
nen Adam dergisinde de yazıyordu. Bu arada SosyaJizm, Nasyonalizm
ve Mistisizm ki�plarını neşretıi. Ama, asıl yazmak istediği bir roma.
nı vardı: BABIAll. Onu yazamadan 15 Haziran 1961 tarihinde vefat
etti Edirnekapı Şehitliği'nde Tirk gençlerinin yaptırdığı kabrinde Ai.
lah'm rahmetine mevdu'dur.
Ailesi
15
Ama bir sanatkarın, bir yazarın asıl ailesi, fikirleri, okuyanları onu
sevenleridir.Su bakımdan Peyatni Safa çok sevdiği milletinin, yüzbin·
lerçe ferdini içine alan bir aile zenginliğine sahip bulunuyor.Zir'a eser·
leri o öldükten sonra da kerrat ile basılmakta, filme alınmakta ve ken·
disi anılmaktadır.
ESERLERI
16
Piyes
Fikir Eserleri
Ders Kitaplan
17
Mekteplerine Alfabe (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat Birinci
Sınıf (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Ikinci Sınıf (1929), Cumhuri
yet Mekteplerine Kıraat üçüncii Sınıf (1929), Cumhuriyet Mektepleri
'
ne Kıraat Beşinci Sınıf (1929), Yeni Talebe Mektupları (1930),
Büyük Mektup Numuneleri (1932), Türk Gramet!llil19�1934),
Kıraat 3'üncü Sınıf (1934-1935), Okul Grameri (1941), Dil Bilgisi
(1942), Fransız Grameri (1942), Türkçe izahh Fransız Grameri
(1948.1959).
Tercümeler
,
Peyami Safa'nın fıkralarından derlenmiş objektif serisi
18
B- ŞAHSIYETI VE ESERLERI
Doğru daüst bir ortaokul tahsiti görmemiş, çok genç yaşta ek·
rnek parası kazanmak zaruretiyle çalışmaya atılmış ve belki de daha
çok bu zaruretle. on beş yaşında ilk escrini vermiş bir insanın,fikir
adamı olarak kendisini yetiştirmesi ve bunu etrafına kabul ettirmiş oL
ması çok az rastlanan hadiselerden birisidir. Zira, fikri ve ilmfmesele·
ler Allah vergisi sanatkar kabiliyetleriyle halledilmesi mümkün olma·
yan şeylerdir. Daha çok büyük cehdü gayrete ve ayrı bir idrak terbi·
yesine ihtiyaç gösterir. Bu bakımdan, Peyami Safa'nın kendisini bir
fikir adamı olarak yetiştirmiş olmasının üzerinde çok dikkatle ve
etraflıca durmak gerektir.
Bir defa, tam bir tahsil hayatı olmadığı halde bu noktaya nasıl
gelebilmiştir.Ne yaparak? Bunun bir tek cevabı vardır: Çalışarak dur·
madan çalışarak. ..
. Fikri' meselelere merak sararak, ciddi' eserlere daha
büyük değer vererek ve düşünerek.
19
Duşüner�k derk�n, ş_unu da belirtm�liyiz ki insan Allah'ın kendisi
ne vermiş bulunduğu aklı etrafında olup bitenleri anlamak için kul
lanmakla vazifelinir. Bunu yaparken zihni meraklannı aklının silzgedn
den geçirmek zorundadır. Insan bir manada gerçeği arayan bir mah·
lukıur ve gerçeğe varmak için en uygun aletlerden birisi de akıı ve
en uygun yollardan birisi de aklı çalıştırmakw.
Işte genç Peyami. kendi kendine öğrendiği Fransızcasının da yar·
dımıyla bir taraftan karn ını doyuracak parayı kazanmak için okuyup
yazarken diğer tarartan da, idrakini, aklını doyurmak için araştırıcı
bir ruhla okuyor, okuyor, kendini yetiştiriyordu. Her kitap onun için
ayrı bir ufuktu.
Tabii, çok çeşitli istikametlcrde çok çeşitli kitapları okumak ve
i bunlar arasında en uygun yolu seçmek kolay bir iş değildi. Zaten bu,
onun için de kolay olmadı. Uzun müddet bitaraf kaldı. Karar vermedi,
veremedi.. Bunu, "Her fikir yüzde elli doğru,yüzde elli yanlıştır" diye
ifadc ettiği günlcr oldu.
Bu sebeple her fikre, her fikri telkine açıktı. Bu açıklık bir zaaf
tan değil bir kuvvetten geliyordu. Her fikrin altını tartıyor, yanlışını
doğrusonu araşıınyordu. Onun için kendisine şüphed dendiği çok ol
muştu. Ama o baştan beri bir lu.kikate varmak için şüphenin de bir
yol olduğunu keşfetmişti. Onun şilphesi yıkıcı değil araştırıcı şüp.
heydi. !Uçmak için değil asıl teslim olunacak hakikati bulmak içindi.
Hakikatten değil, hatadan kaçmak içindi. Nitekim, daha sonra fikirle
rinin billurlaşnıaya başladığı isıikametin; daha iyi tesbit ettiği günler
de şu cümle ile fikrini en güzel şekilde ifade edecekti:
"Şüpheden doğmayan her iman piçtir"
Ama şüphe ettikten sonra, gerçekıere ulaşmak ve teslim olmak,
işte bu ilm' ve' vicdani kanaatlerin birleşmesi demektir ye büyük bazı
sedyeıerin yoludur. Nitekim imamı Gazali diye anılan bilyük Islam ali
mi de hayaıının bir devresinde büyük şüphelere düşmüş ve sonradan iç
alem;ni adeta yeniden kurmuştu. Ondan asırtar sonra da Fransız Rene
Descartes gerçeği araştırmaya "metodik şüphe" ile başlayarak kendisi
ne ait gerçekleri seçebilinişti.
Onun zihni hayatının bu şekilde canlanışı, istikbalde de her fikre
açık, her meseleyi ilmi ve fikri planda münakaşaya haZır olmasını
temin etti. Marksizm ve komünizm meselelerini ilmi planda daima mü·
20
nakaşa etmeye hazır durmuştur.Onun en büyük hasım, bu münakaşa
ların ilmi alandan ç ıkarılıp siyasi alana kaydırılması hadisesidir. Karşı
sındaki Marksistlerin onunla fikir münakaşası yapmamalarının sebebi
ise onun kadar Marksizmi bilmemeleridir.
Peyami Safa birçok yazısında, muhaliflerinin, Marksizmi ana kay
naklarında inceleyecek lisan ve felsefe bilgisine malik olmadıklarını
belirtmiş, onları Marksizmi iyi incelemeye davet etmiştir. Şu kadarını
söyleyeyim ki, o Marksizmi gerçek ilmi planda kendisiyle münakaşa
edebilecek muhataplar bulsa memnun olurdu. Ama bulamamıştır.
Karşısında ya hücreye girmiş partililer vardı, yahut da Marksizmin
"M"sini bilmeyen kişiler. Bu bakımdan Marksizm konusunda Türki
ye'dekileri ikiye ayırıyordu: Gafiller ve mahutlar... GafiJler, Marksist
lerin, komünistlerin taktiklerini,terminolojilerini bilmeyen kişilerdi,
Marksistlerin yazdıklarını, bazan sanat, bazan ilerilik, bazan batılılık,
bazan çağdaşlık sanryor propagandadaki ihanet unsurlarını görerni.
yorlardı. Marksist propagandanın sadece dış göriinüşüne aldanıyor
!ardı... Işçi hakları fukaralığa, patronların zulmüne mani olmak vs..
Diğerleri de mahudar'dı. Bunlar hücreye girmişıerdi, partilenmiş
lerdi.. Kendilerine böyle bir politik yol açmışlardı. Bu uğurda gerçekle
re de, vatanıarına da ihanete hazırdılar.. Nitekim, Peyami Safa'nın
bu şekilde kalem mücadelesi yaptığı komünistlerin çoğu sonradan
yurt dışına kaçmışlardır. Nazım Hikmet, Sabiha Zekeriya, Zekeriya
Sertel vs...
Şunu hemence belirtelim ki bugün de bu gibi doktrin münakaşa
ları daha çok propaganda malzemesi olsun diye, ilmi kökünden kopanl
mıştır. Daha çok politize edilmiştir. Halbuki Marksizm ve komünizm
felsefi planda "Tarihi Maddeci Göriişe" dayanır. Asıl felsefi temel bu
dur. Ama bu felsefi görüş çok tenkit edilmiş ve bilhassa Einstein'ın,
madde ile eaerjinin aynı, yahut daha doğru bir tarifle, maddenin ener
jinin yoğunlaşmış şekli olduğunu isbat etmesiyle Tarihi Maddecilik
dolayısıyla Marksizm ve komünizmde iflas etmiştir. Peyami Safa işte
bütün bu fikri gelişmeleri kafası ile takip etmiş ve kalemi ile okuyucu·
suna aktarmışıır. O bakımdan onun bu sahadaki davranışı ilmi' ve fikri
dir. Şimdi bunu biraz daha yakından misallendirefek anlatalım:
Peyami Safa fikri çalışmalarınl,dergilerde ve kitaplarda, çok kesif
bır şekilde yürütmüş ve bu arada, edebi sanatları' 'imı "leri, felsefi me-
21
��- ------- --_..
_-----
ıı
bir neşriyat yapmaktayd..
Zaten Peyamj Sab'nın en büyük vasfı düny<ıY<ı, açık ve hür fikjrlj
olmuı ve bütün fikirleri yokl<ıdıktan sonra milli değerleri dah<ı iyi tem·
sil edebilmesi idi.
•
Açık oturum: Bir Yenilik
Kültür Emperyalizmi
23
tarafından Fransızlar için Sorbon üniversitesi'nin kültür politikasını
tarifi zımnında kullanıldlAml görüyoruz. Sene 1 9 3 6.
PROGRAM
24
du. Fakat o da Marksizme çalan medodundan ötürü kendisini komü
nizmden ayırmakta zorluk çektiği için mlIR ve siyasi mukavemetlere
uğradı ve kapandı.
Bu arada yüzlercesi çıkıp batan ve hala yenileri çıkıp yaşamaya
uğraşan solcu dergiler, kannealama halindeki belirsiz temayüllerinin
bağlı olduğu dünya tarihi görüşünü kavrayacak temelli bir külti.irden
ve bUyük fikirlerin rüzgarlarından mahrum çocukların üfi.irüğilyle yü
rüyen kiğıttan gemiler gibi ya batıyar y.thut küçük dikkatleri eğlen
direcek kadar hafif temayöllerin şişirdiği SU kabarcıklarının üzerinde
çırpma çırpına yi.irUyebiHyorlar. çoğu genç ve çoğu istidatlı okuyucu
larının derinlik ve olgunluk isteyen aç ruhlannın önüne bu dergilerin
kuş yemi gibi serpiştirdikleri fildr kırıntılarında temelli bir düşünce ve
külti.ir gıdası bulunmak zordur.
Meşrutiyenen bugüne kadar çıkan fikir dergilerinden hiçbiri 20.
asrın büyük meselelerini ve bunların millf kaderimizle ilgisini sezeme·
miş, hepsi asrın dışında kalmaya ve düşünmeye devam etmiştir. Garp
Çı dergilerin ve kendini devrimci sanan birçOk fikircilerimizin anladık
ları manada bir Batı ve bir Avrupa çoktan tarihe karışmış sayılabilir.
Batı, Avrupa denince onlar, geçen yüzyılın ilk üç çeyregine ait ve bu·
gün hepsi terkedilmiş düşünce kalıplarından kendilerini kunaramıyor
lar.
Kültür hayatımız tam bir fikir ve değer anarşisi içindedir. H.are·
ketler dikkatle takip ve tenkit edilmiyor. Halis değerlerle sahteleri ara·
sındaki farkın gerçek bir kriteryumdan mahrum, bulanık bir fikir ve
sanat havası içinde kaybolması, en doğru yönünü arayan bir evrimin
muhtaç olduğu seleksiyona imkan bırakmıyor. Meydanı boş bulan
gizli siY.lıSi emeller gençliğin başına bir kemend atıp onu aşırı sağa
veya sola doğru çekiyorlar.
Anadolu'da öküz son günlerini yaşıyor Istihsal vasıtaları tekniği.
nin bu devrimi ile makine medeniyet; ve medeniyet kavramı arasındaki
münasebetin doğurduğu bir sürü mesele bizim en büyük davalarımız
dan biri haline gelmek üzeredir. Hiçbir gazete-veya dergi bu meselelere
yanaşmıyor. Hatta bunlardan haberi olduğunu göS[eren işaretler ver·
miyor.
Anadolu'ya girip nankör bölgeıerimizin toprağında bile bereket
fışkırtan makineye parelel olarak fikir ve sanat bozkınmızın kuru, sen
25
yalçın toprağına dalmak ve oradan Türk düşüncesinin !aynaklarını fış·
kırtmak " Tirk Düşüncesi" nin arnacıdır. Onun bu çetin yollarda karşıla.
şacağı engellere inat, bütün gücüyle elde etmeye savaşacağı hayırlı so·
nuçların biı.şIıcalan şöyle sıralanabilir:
Batı kültürünün ana düşünce akımlarını memlekete aksetıirecek
Tanzimattan beri o kültürden alınan dağınık bilgi ve fikir goncalarını
bugünkü perişanlığından kurtarıp Türk düşüncesini, Batı düşüncesinin
temel unsurlarıyla devamlı temas ve münasebet halinde bulundurmak.
Her türlü demagojinin ırtica.inkılap ikiliği halinde basitleştirdiği
rejim divamızı Batı'nın en son illim verilerinin ışığı altında günlük
yazı ve kahve tartışması halinden kurtarıp gerçek bir fikir davası sevi·
yesine ulaştırmak.
Bütün meselelerimizi böyle bir seviyede inceleyen hiçbir fikir der·
gimiz olmaması yüzünden ortalığı saran değer kargaşalığının önünü al
mak, Türk fikir ve sanatını kaplayan sahte değer ve düşünceleri ayıkla
yarak gerçeklerinin gelişmesi imkanını sağlamak.
Memleketteki fikir ve sanat hareketlerini (Tiyatroları, konserleri
konferanslan, teknik ve resim sergilerini, kitapları ve dergileri) yakın
dan takip ederek, devamlı objektif. ilmi bir tenkidin ışığı altında kül
tür hareketlerini korumak ve hızlandırmak.
Yaş farkı gözetmeden ve nesil farkı gUuneden hakiki liyakatlara
biı.şarı imkanları sağlamak, fakat bilhassa teşvike layık ve muhtaç olan
genç istidadara alabildiğine gelişme sahası açmak.
Memlekette biı.şlayan büyük zirat teknik devrimin getirdiği mese
leleri inceleyerek bunlar üzerinde ihtisas adamlarının görüşlerini ya·
yınlamak.
Edebiyatçı sanatkar . bilgin, öğretmen, avukat, doktor, mühendis
ve teknikçi ... gibi ihtisas adamlarının kendi meslekleri dışındaki bilgi
ve fikir hareketleriyle ilgilenmeıerini sağlamak ve böylece onların ara
larındaki müşterek bilgi noktalarının delaletiyle daha gerçek ve toplu
bir anlayış sahibi olmalarını kolaylaştırmak.
Türk devriminin geleceğe yönelen yaratıcı hamlelerine karşı koy
mak isteyenlerle geçmişin canlı değerlerini ölülerinden farksıımış gibi
mahkum etmeye çalışanların yanılgılarını ortaya koymak vegeçmiş ge·
lecek, Doğu�atı, madde-mana gibi ikiliklerden Türkiye'nin tarih ve
coğrafya durumuna uygun ve üstUn bir senteze varılabileceğini ve böy-
26
lece bugünkü dünyamızın huzurunu kaçıran ruh gerginliğinin,kÜıtür ve
medeniyet buhranının aşılabileceğini iıaha çalışmak ... "
27
yan medeniyet kendi kabuAuna çekilip taşkın bir bağlılıkla gelenekle.
·
rine yapışır. Ikinci tay ır ise ,tehdide uğrayan medeniyetin , tehdidkar
medeniyetin kuvvet ve �ilahlarını edinerek ona karşı koyması dır. Buna
da "Herodyanizm" denir.
Bu kavramları Batı'dan alan Peyami S<ır.., Türkiye'nin Batılılaşma
karşısında bu iki tavırdan hangisini seçmesi meselesinde orijinal bir
tavır takınmaktadır. Gerçekten ona göre Zelotizm yani sadece kôrükö·
rüne geleneklcre saplanıp kalmak, hayatın akışına ve tabiat kanunları·
na zıt bir davranıştır. Hcrodyanizm ise bir yerde eğer dozu iyi ayarlan·
mazsa kendi şahsiyetinden istifa olur.
O zaman bir terkibe varmak düşünillebilir. Tehdide uğrayan mede·
niyeti n muhafaza edeceği kıymeLleri vardır, tasfiye edecegi ağırlıkları
vardır. Mesele bunları iyi seçmektedir.
ı8
(TürkçüıÜğün Esasları , Ziya Gökalp, Uçüncü baskı, Ankara, 1950,
Serdengeçti neşriyatı, sayfa, 35).
Ziya Gökalp'in istikamed de millidir. Tlrk ve Müsliiman kalmak
şartını koşuyor, fakat millf harsı arayıp çıkarmak gereğini de ilave edi·
yor. Halbuki o zamana kadar girişilen ileri hareketler böyle bir araştır·
maya istinat etmiyordu. Osteli� Ziya Gökalp Batı'yı da tam araştır·
mak noktasında bir şey söylemiyordu. Halbuki Türk münevverlerine
göre Batı çok değişik bir mefhumdu. Kimine göre sadece dans,eğlence,
kimine göre ilim fen, kimine gört teknikti. Peyami s.afa'nın yazdığına
göre Filozof Rıza Tevfik gibi bir düşünen kafa için dahi Batı
konfordan ibaretti .. Halbuki Batı nedir, ne değildir bunu anlamadan
Batrlaşmak mümkün değildi? O halde Batılılık hareketleri üzerinden
y ıllar da geçmiş olsa bu düşünce borcu ödenmeliydi.
Batıyı kendi içinde tezada sokan iki görüş vardır. Birincisi poziti·
vist düşüncedir. Bu dar ve kapalı bir ilim görüşüdür. Buna göre, insanın
kaba tecrübe ve görüş alanı dışında kalan, ölçülmcsi de mümkün olma·
yan, belirli sebepler ve neticeler zincirine bağlanamayan hiçbir gerçek
yoktur. Aklın ışığında karanlıksız, meçhulsüz ve prensipleri belli oldu·
ğu için esrarsız aydınlık bir varlık i ç indeyiz . ilim ve akıı tabiatı son
sırlarına kadar iz.ıh edecek, mucizelerini göstermeye ba.,layan teknik
insanı bahtiyar edecektir. Gerçekten tekniğin nimetleri halk yığınları·
nı bu anlayışa kazanıyordu.
Türkiye'de de Batı hayranlarının en çok üzerinde durdukları bu
pozitivist anlayış bu tenkik semereler hayranlığıydı.
Ilim doğruya sanat güzele bağlıydı ama zevke ve faydaya bağlı
teknik hepsini unutturacağa benziyordu. Başta iyiye bağlı din ve ah·
lik değerleri olmak üzere ...
Ama Batı düşüncesi bu görüşten ibaret değildi.
29
mamakta, daha çok pozitivizm düşüncenin tenkidinden ortaya çık·
maktadır, bunu Peyami Sara şöyle anlatır:
"Yirminci yüzyılın tam başında Planck fiziğin en mühim prensi .
bi olan sürekliliği (Continuiteyi) sarsmıŞtı. Beş yıl sonra Einnein bu
darbeyi tamamladı ve Newton fiziğin dayandığı zaman�ekan me!·
humlarını da yıktı. Sonra büyilk fıziRçi Heisenberg kararsızlık prensi.
bi diye meşhur buluşuyla, çekirdek fiziği dilnyasında realitelerin
her türlü ölçüden kaçtığını ortaya koyuna., yalnız pozitivist fiıiğin
ortaya koyduğu ölçü kavramı değil ve fakat bütün ilimierin ve madde·
ci felsefenin dayandığı determinizm, yani sebeplerle neticeler arasında·
ki münasebet inancı da sarsıldı. Buraya kadar ilim diktatörıÜğünün çö·
küşüne şahit oluyoruz. Fakat yirminci yUzyıhn fikir devrimi bundan
da ileri bir isyan, yalnız ilme değil, akla karşı da bir isyandır".
30
vuruşları , ilmin ve politikanın düzenini sağlayan akılcı derterminizmin
duvarlarını çatlattığı zaman, bütün çatlaklardan sızan su ağları halinde
önüne geçilmez bir mistisizm halini alan kasırganın şiddeti göz önüne
getirilebilir. Mistisizm, bu kelime, en çeşitli partilerin ağ ızlarında, aynı
zamanda çınlayan haykırış . O derecedeki mistisizmin cevheri ve tarifi
..
Hangi Batı?
'
Batı -"1 iyi anlamak üzerinde Peyarnı Safa o kadar durmuştur ki
bir çok Batı olduğuna dikkati çekmekten hali kalmamış ve bu tek tip
ve yanlış Batı anlayışının tehlikesini yine Türk düşüncesinin birinci sa
yısında yurlığı bu makalade şöyle anlatmıştır:
" ...Türk devrimini bu ölü Batı kalıbına göre dökmek isteyenler
II
ileri sandıkları inançlarının ne kadar geri olduğunu bilmiyorlar. Onların
i ç inde ımızgandıkları Batı rüyasından uyanıp kendi kendilerine sormak
zorunda oldukları ilk soru, yanılmıyorsam şudur: Hangi Batı..
Ve Attila ılhan.
32
,ülüyor ki burada Peyami S..fa, Ziya Göblp'ten çok d.:ı.ha ileri bir
noktad.:ı bulunmaktadır. Tiilk h.:ı.rsını de"il sadece, O.ıtı'yı 'le dünyayı
iyi ilnl.:ım.ı k 'le de�erlcrıdirmenin 'le sonra bir se n tcze ,ı:itmenin en
seviyeli ve çıkJr yuI oltlu�unu gösternıi� ve bu uAurd.ı kafa yornııı�·
ıor. Bu suretle hem hiç deH iş nıerne k gibi bir abcsin peşindeki kısır
dindır 'le h.un yobaztara, hem de Batı deyince sadece tekniAI ve kon·
foru antayanıara karşı çıkmıştır. Şu satırlarını da okuyahm:
"Türk düşüncesinin ıekamillünde Avrupa'nın ilmi görü$ünU dog.
matiıme k;ıdar vardırmamak içinpir yandan Avrupalıtaşırken bir yan
dan da bize bir tarih ve iklim nimeti olan Şarkııva has kuvvetli seziş
hassamuı iptidaf mistik halinde yeni [erkip,lere dogru tekamül enir·
meliyiz,"
�
"Gerçekten de, Baı 'nın bugünkü mistik ve maneviyaıçı lemayUlü,
geri bir Ortaçağ mistik ve skolasıiğine dönii$ degil, Rönesans'tan beri
k.uanıl..n !abuı bilgilerinin bugün gösterdıgi istikamette iOMn ruhiyle
ilahi perspektif arasında yeni temas nokt::ıla" bulmaktır. Ou ileri mistik
hamle antroposantrik (ins.ın merkezli) bir düny.ı göriişünden teosan·
trik (Aııdh merkezli) bir dünya göriişüne geçişin imkanları üzerinde en
büyük tabiat bilginlerine de cserler ilham etmektedir ve dava ilahiyat·
çıların özel görüşü olmaktan çıkıp tabiatçıları da içine alan bir şumul
kazanmaktadır,"
Gerçekıen Baıı'da ilim ve ilim anlayışı birkaç defa büyük değişik·
lik göstermiştir, Onsekizinci asırda �ahlanan pozitif ilimler bir ara
pozitif ilim dışında hiçbir hıkikJ.! olmayacağına ve pozitif ilimierin in
sanın bütün meselelerine çare bulacagına insanları inandırmıştır. Hal·
buki pozitif ilim sadtCe tekniği ve konforu getirmiş ve fakat insanların
manevi ihtiyaçlarına ct'Vap verememiştir, Bunun üzerine Aguste Com·
te'un öncülüğünü yapıığı pozitivizm ve onun politik kalıntısı olan
tarihi maddeciliğe dlyan.ın Marksizm fikir pbmnda ya ıerkediimiş
yahut birçok ıadilat geçirmişti.
TUrkiye'deki Dalı'cılar ise,bu son gelişmelerden pek haberdar ol·
. madıkları ve geri kalmış ülkelerin aydınları Marksizme, sosyalizme',
Lırihi madı.lcci göriişe daha kolay yakalandıkbrı için ancak Baıı'nm
ter"ettiği pozitivist nıerhaledc bulunuyor ve Batı'yı öylece almak
istiyorlardı... Peyami Sar.. ise bunların kar$ısın.:ı., diinya gÖrfi$Ü verecek
bir kültiir ce!ıd ve gayreti şartını ileri sürerek çıkıyordu, Ayrıca. bugün
33
U,ltI nın terkettiyi poıitiYi7lni bil. alacağıı diye biLi binlerce sene mil·
let olarak ayaku tuLın bMI unsurları ıahribe tıc [i[/.Um yoktur, diyor·
du.
Yani Peyami S.,ıf,ı çok üstün, ihatalı bir ilmI' siirüş çerçevesi çizi.
yor Ye çağdaş U,w'nm a n l.lşılması, siiıgeçten geçirilnıesi ve sonra dlı·
nacak külıür değerlerinin teibiıini öne sürüyordu.
Bunun için dc Baıı'yı iyi bilmek, Baıı'yı iyi bilmek için de en az
bir Batı dilini çok iyi bilmek ve felsefi formasyana sahip olmak gerek·
ıi.
Fikr
i \'e San:ıl
34
'
·'
dJ .,"sc (ıirir. Şimdi bir derginin .ısı!.. stifa ıi , ra,l,ı ciddi "c "ı1lrb.ı�lı bir
b.ıh5j�j ıeş).. il cdl'1I Doğu·DJtl 11JkkınuJkj bu duşiincclcriııi Pey.un; S,,
fJ Fatifı·lI:ırbi)'t: rom,ıomd,t IlJSı! işledi, onu giirclinı.
r;l�ih·H:ırhiyc. rmı ı.uıııı ı ıı ka1ır.ıll\;ull"n Neriman vc Şinasi süıhi·
dilrler. Ikisi de Oarülclh,uı {KolıscrvaıuVJT)a ı;iımckıcdirlcr. Neriman
ul, Şinasi ı..emençe çalmakı.ı ve Fatih'ıe olıfrm.ıkl.ıdırl,ır. Ama Nt'ri.
m.ın o um.ınlar Batılı"ış.ın Türkbin oturduğu 11,11 hi} ı" yi ii/[cıııcklc.
lşlı..1.ır içindeki bu scllHin h.ıya ıı ıı.l iııırcnnıckıcdır. Öyle ki udu "c
Tilrk mıısikisini eski "c k.ılı,) bulmay'! başIJr. Niş.ınhsını da. Başkol ve
raı...ıt Ş inJsi'(\cn fark!ı, f.lrldı ,ünkii giyim; k;"ş,lII11 d.ıh;ı b.ıtıh bir grııç·
le ı,mış.r. i5liı..lal (.ıddesi'ııc ur�dJki ş ık p,ut.ınl.'lcre "idrr, BabJsıııı,
niş,mlısıııı ve doğduAu semti ihm;11 edu, Anıa ii itmeııdiği RJtl1ı ha·
y;ııı }'.lş;ıYdn bir Rus kızın ın dr.ılıııııJ iJhil o!lıııCJ, Foıtih.Yarbiye
Iramv.ı�'IIl.ı .ı ıladığı gibi b.ıb,nın.ı, nişanlısın.ı, udun;ı, mıısikisine y,ıııi
öz vatanm.ı döner. .. Rulıı'!'d.ı Nerimaıı FJtih semtinde olUranl�rı Şoıtkı·
I,m kedjye -çünkU t cm bt. I - Harbiye'de otmanl,ırı tl;ı kiipeğe -çüıı .
'
35
gibi birhirl�rinin ı'k5ik lararı.ı rını lanlJnıl.\lIlak suretiyle. hem bugiinkU
müthiş ı..ülıür buhrJnırıı !ı;ılledl'cek,hem de yen i ıerkipiere clo,;1'U gide
ceı..lerdir _
Şark'Lı Garb'm mHltebsında olan Tiirkiye, Garp'tan tesir .ılınakıa
tereddüt etmemelidir. Ancak, bu tesir bizim lararımızdan yapılacak
muk,ıbil bir ıesir; ihlal etmeyecek dereCl:!de kalınalı, yani kültürümüziin
gilzel ve halis köklerine kadar nüfuz etmemelidir. Bunun için Garp't,;ı
Türk musikisine kar$l, bilhassa bugün verilen ehemmiyet Jrlarken, Tür
kiye konservaıuvarından alaturka musiki kısıııının kaldırılması çok
yanlış bir harekettir. Unutmay:tlım ki bu kararı verenler ve tatbik
edenler, evlerinde ve ll1l'clislerindc alalUrkJ mıısikiden ba$ı..a bir �ey
dinlemiyorlar ve kar:trbrında samimi değil sJdece,şekilrere51Iirler, gü
nün estetik (ereyanlarH" bilmiyorlilr."
l3u satlflar ,ışagı yukarı yarını asır önce yazılmıştır. Ve hir kehJ
net gibi de eııi sene sonr,] gerçekıeşmiştir. Zira, bugün Türk ı\lusLL.:isi
Devlet KOllServaluv<lrı kurulmuş bul unmJktadır . Ayrıca bir de Devlet
Klasik Türk ,\luslkisf KOnl5u kurulmuştur. Ve artık alaturka tabiri de
kullanılmamaktadır .Çünkü bu tabir yabancı gözüyle bakışı ifade eder.
Bugün Türk 1\'l usikisi tabiri kullanılmaktadır ve bir y;ıkitler konservatu·
variardan kovulan Türk Musikisi, hayatiyetini koruyan yüksek seviyeli
bir milli unsur olcluğu için hayattaki yerini korumuş ve nihayet kabul
çle t'ttirmişttr.
Şimdi de, onun kitaplarındaki fikir por.resini takip edelim.
2·fikir Eserleri
li 36
bö1iimdc Türkçüliik, IsI,lmcıhk \'C G.ırpçılık cıraflY!.1 ,1I1IJtılınl�tır. Bu
bdhs;n son biiliinıündt' ist' etrcYJnluın birbiriyle mün,lScbeılcri giisıc
rilmişıır. Peyamt $;ıfa'nın bu konudJk; ıesbiıleri şunLırdır:
1- Tür"çüler ve Gırpçı!ar milli iktisat anlayışında müşıerekı;rler
2- Türkçiiler ve Islamcılır dı islJm beynelmileliyeıi fikriilde or
taktırlır.
3- Her üç görüş de "ıakliıçili"" şeklinde bir Avrupaltıaşmaya
.
karşıchrl.ır.
4- Her Uç .ıkıın da Sosyal izmin karşısmdadırlar
Bu bJhsin sonunu kilJpt.ın aynen a!ıyonim :
"Bu eereyanların birbiriyle kapışfığı devirlerde, Türk Cemiyeti vc
Türk MJtbuatl geniş bir hürriyetten isıifade ediyordu.Ortaya arılmasrn·
d;ın korkulaıı h içbir fikir ve iddia yoktu. Bunun için fikir 'Ill.:ırrıları
ar;ısınc!.ı külıür meselelerine bağlı olmayan pOli ti ka ihıil.:ıfları görül.
mez. Hepsi Kanu-il Esasi eırarrndı birleşmişlerdir vc yalnız onun
mııh.ıfaz.ı.sın.ı "arşı h.:ı5Sdstır. Fak.:ıt, henüz beşinci 5encsi ni iddk eden
meşrutiyct inkıfabımıı batı şckiUcrin i trııkiclde birleşiyorlardı . MeselJ
Mithat Paşa'nın mill7 ihıiYJçlart ye zaruretleri düşünmeden Kanun-u
Esasiyi h.ırfi hilrfine tercüme eımiş olmJsml hiçbiri mazur görmüyor.
du."
"Fikir ad.lmları iç inde bu cereyanlJrın birinden öıekine seken1er
ve terdhlerini değişıircnler de yardı. Süleym,lIl Nazif Abdulldh CCY
deı'ten ye mcemw,rncbn ayrılmış, ScbilÜt'"reşad ailcsi için e görünme .d
ye başlamışıı . Celiil Nuri de lçıihad Garpçıları arasında isıi klalini ilan
eııi. Rıza Tevfik gibi, yerine göre üç cereyanı da haklı ve sevimli bu
lanf.ıra da tesaduf ediliyordu."
"Hükümel, liıihad ye Terakki yahut Hürriyet ve fıilaf, hangi parti- .
ye mensup olursa olsun memlekette rikir cereyan1.ırınlıı inki şafını bü
yük bir mÜ$amaha ilc karşılıyor, ilml neşriyau asla mUdahale etmiyor
du. Fikir mecmualann.., hiçbirınde de hükümete karşı siyasi hücumla·
ra ye ıenkidlere tesadüf edilmez. Sanki bunlar arasında iki tarafı da
birbirine ili şmekten sakıııdır;ın ye büyük milli zarureılcrin idr.ıkinden
doğan zıınnl bir anlaşma vardır."
"Büyii" Harbe kadJr Solbit ve dcyamlı birer fikir manzumesi ha
l inde görünen cereyanlann nldhiyetleri ve birbirıeriyle münasebetleri
budur. Büyük UJrP il.m edildikıen sonra, bu fikirlerin herbiri, deYlet
37
id.ıresine isıik.ııııet veren birer aksiyon ibresi olnıay.ı ıunnuıirler. itti.
had ve Terakki Partisi iç.inde bu üç c('reyanın da önünde koşan, fı;ırp
IJhuralUvannda veya cephe gerisinde b u nazariytlerin tecrübe·
lerini y.ıpmayol k.ılk.lrl oıoriıeler belirir. Artıh. bu fikirkr, ateş ve kan
d.ılgalarınm çepçevre kUŞJltığl büyük Türk mahşerinin ortasınd<! ilk
ı mtihanlarını geçirmeye başlamışlardır ,"
Bund.ın sonra Peyarnı Safa bu üç fikrin Birinci Cihan Harbi'nden
sonrJ n.ıst! yaralanarak çıkıığını anlatmakadır. Gerçekten Islamcılık
yaralanmışt,r, çünkü "Cihad-ı Mukaddes" ilan edilmesine rağmen
birçok Arap ülkesi kaybedilmiştir. Tiirkçmt1k yaralanmışıır. Zira Tu
ran fıiilyasıyb hareket eden Enver Paşa devleti fC'lckate götUrmüştür.
Nilıa)'et G.ırpç,lık fikri de yaralanmıştır. Çünkii kendimize örnek al,
dığımız Garph insanlar ve devletter imparatorluğumuztl yıkmışlar,
,\Ichmed Akif Kuvayı Milllyeyi destanlaştıran istiklal Marşı'nda "Mc.
deniyet dediyin tck dişi kalmış canavar "dan ba:ısl!tmek lOruııda kal
mıştır.
Kuvayı Milliye,Milli Mlicadele ve ondan sonra ise Milliyetçilik bu
iiç fikrin yerine hi m olmuştur. Ve Atatiirk bunu Batı medotlarını kul·
lanarak ve dalıa radikal bir şeklide inıpartorluktan çıkıp miııı devlet
olmanın ve m ilir sınırlar içinde büyük azınlıklara .sahip olmamanın ra·
haılığıyla icra etmiştir.
Peyami Sara bu girişten sonra tekrar meselenin esasına ve tariM
d('rinligine dönerek Türk Meselesini incelemiştir. Bu noktada liYA
Gökalp'iıı an'aneeilik fikrini cınlarak Türk inkılabırıın bu fikirlere fiili
bir cevap olduğunu şu satırlarla anlatmıştır:
38
ane!eri i çine girmiş görünen Türk !nkılabııım medı'niyet ve milliyet JIl
IJyışını tJyin ... debilıııcı.. için, bu 50r};u!;ırJ vaklJ halinde verdiği ce
volp lJ'ra da bir göı .11111.1" l.uım geliyor, Ondaıı sonra "Türk mt'§elesi"
nazari biitün vuwhilt' bl'lirt'ccktir: Garb meueııiyeti bir JIl'ane mahsulü
müdür? Bu an'aneyi yaşamış olmauan o medeniyete giremez miyiz?
Bu an'ane nedir. Bir Hıristiyan beynelmileliyeti var mıdır? Ga.rp ve
Şark nedir? Kaç Ş;ırk vardır? Islam-Osmanlı Türkleri hangi Şark
tadır? Islam, Ş;ırk ve Hıristiyan Ga.rp arasında bir ımıkayese ne Ile
tice verir? Laiklik inkılabımızdan sonra Türk cemiyetinde Islam an'a
neleri y;ışıyor mu? islam dini Türklerin Hıristiyan GJrp medeniyetini
büılin an'anncıeriyle benimsernderine engel midir? Türk düşüncesi bu
günkü Avrupa espirisini (kafasının) temeli sayılan Yuıı;ın Düşüncesini
yaşamış mıdır? T;ırihinde Greko-Lıtin kültürüııe intibak teşebbilsleri
var mıdır? G..1rp Rönesansın ı henüz idrak etmemiş midir? llah._gibi
meselelerin etiltüden izaha yar;ıyan tam bir tablo meydana gelecektir.
Bu sorguların cevap kadr'osu dışındi. T�rk iııkıbbmın izah edilmiş oL
masına imkan yoktur."
KiIJbın bu birinci bölümünü Peyami Safa "Iki alemin an'aneleri"
bahsiyle bitiriyor. Bu bahse "Kemaliı m An'ane düşmanı mıdır?" sua
liyle giren Peyami Safa sonraki sayfada şunları söylüyor:
"Türk inkıllbı dini an'aneler ilrilsındJ yalnız medc-ni lnkişafa en·
gel olan adet ve projeleri ıltmış, ötekilere genel laiklik prensibinden
dolay ı müdahaleyi düşünmemiştir. Bibkis bu an'aneler arasında resmi
kıymetlerini muhafaza edenler bile var. RamalılO, Şeker ve Kurban
bayramlarına ait bazı merasim ve tatiller devam ediyor."
Bundan sonril kitabın iki nci kısmı başlamaktadır. Bu kısımda
birinci bahis baŞlığı "Avrupa nedir?", Bu su.. lin cevabı", şöyle
vermektedir: Avrupa bir kıı'il ve bir kafa'dır. Bundan sonra da Avru
pa'yı meydana getiren üç unsuru anlatmaktadır ki bunlar:Yunan, Ro·
ma ve Hıristiyanlıktır.
Gerçekten Peyami'ye göre Avrupa üç tc-sirden doğmuştur, üç di.
siplinden: "Roma'nın cemiyet disiplini, Hıristiyanlığın ahlak disiplini,
Yunanistan'ın zeki disiplini."
"Avrupa k;ıf;ısUlın Yunanistan'a borçlu olduğu şey, onu insanlı
ğın öte tarafından en çok ayıran kaliıc([ir. Zcka disiplini. Çünkü bütiln
ötc-ki niltimIdr bu disiplinden ([oğar, ilim dc hu disiplinelrn doğmuş-
39
tur. Bunun içindir ı.. i dünyanın her tarafınd.ı muhtelif san.ıııar görüJiir.
sc de ilim soıdece Avrup.ı·yol mahsusıur ..
Hırıstiyanlık
40
vardır. RonıJ Civis Roıııanus'un inııiY,ld.lnnı her Ir!..l.ın \·e her dilden
ins,.ınlar,l !...ıbul eııirmiş ve ı:.ınnbr ,ırıı!.. YJlnlL bir k,lbileye,bir semte,
bir d,lğ,ı , bir �chre vey,l bir nı,ını.'de bıgh olrn.ıkt.ın çıkarak umumi ve
müştcrek bir haıc ı::dll1i �lerdi . Hırisıiy.ınlık da, Roma'da fcna ı;öıle gö·
rülmtiş olduğu h.ılde onun �ibi hcr tarJfa ve büıtiıı ır!.. lar .H.uma Ulan·
maya başladl.Roma, düşııı.ınl.uına site esasını kabul ettirnıi� olduğu
gibi Hıristiyanlık d.ı içine girdiği kavimlere vahiz yolu iLc yeni bir
insan haysiycıi getiriyordu,
işıe artık ilk vaheletini bulmuş bir Avrupalı: Müşterck bir Allah,
müşterek bir hukuk,diinya için bir tck kanun, ahiret için bir tek ha·
kim.
Fakat Roma isıilası ancak siyasi prensipıe kalmış, ins.ınların yal.
nız dış iıiyadlarını hükmü alttna almıştı, Hıristiyan istilası vicdanların
içini de fetheımeye koşuyordu.
Bunun için de ilk önce deruni bir ahlak getirdi. Ronıa Hukuku·
hakları \e Hıristiyan lık, viedılnIJrl birll'ştirmişti.
Ou yeni din insanlara kendi içlerini yoklamalarını cnHecliyordu,
Asırlardan beri Hindlikrin ve sonradan iskendefiye mistiklerinin , her·
biri kendi tarzın�a,genişıettikleri , derinıeştirdikleri deruni hayaıı, Hı·
ristiy.:ınlık Avrupal ılara tanıtmaya başlamıştı. Garb zekasının önüne en
ince, en karışık, en dolambaçlı Illcscleleri koyuyordu, akıı ve iman
arasındaki mÜlı;ısebet, hürriyet, esaret, .:ıf ve miis.:ımaha, maddi ve ruhi'
düııyevi ve ruh;ıni kudreıler ;ırasındaki ihıil;ıflaf ve uzlaşma imkanlan,
k;ıdının vaziyeti ve er kekler arasınd,ı nııisavatın şartları ilah ... gibi insan
mevzuunu içine alan ve onu Allah'ın büründüğü sırra kadar ulaştıran
bütün dünya ve kalnat problemlerini yeni başıan ortaya çıkarıyor mi!.
yon!;ırea ins.ın ruhunu dirilliyor, kendi mihrakı etrafında silkeledikten
sonra kendine çekiyordu. Artık, Hırisıiy.:ınlann Allah'ı, yalnız unsur·
ların nizammı ve hendesi hakikdtleri yaratan bir kudretten ibaret
değildi, bunu pdyen'lcr ve epiküryenler böyle <Ilişüne dursunlar artık
Hıri'!tiyanl.:ırın A.lI.ılı'l insanlara iyilik dağıtan bir harckeııen ibaret
değildi. Bunu da Yahudiler böyle düşüne dursunlar, fakat ıbrahi m'in
Allah'ı, ishak'm Allah'ı, Yakub'un Alldlı'ı Hıristiyanların Allah'ı aşk
ve teselli Allahı'dır ins.ınlaruı ruhunu ve kalbin; doldurur; ıeviizula, sc·
vinçle itimadl.ı aşkla doldurur.
"'Iutla k kıynıet olarak iman ruhunun seldmetinden başka bir şey
'1
IJnırllolYJIl bu din, Avrupa'ya zeka disiplini ı;eıireıı Yunan ve l çıimai
nizolm ri kri ile birlikıe site disiplini getiren RomJ tesirlerini I;ınıanıl.. -
y.u.. k I\vrup.ılı kJfasl1tI doğurdu: ArislO, Efl.ııwı ve öklid isiın l"rinin
mjn;isı OIOın her ycrde, l�ı ve Sain-Paul isimlerinin i bad(' ıle ;:ımldığı her
yerde, Senr, Trai.ın ve Viriil'in iz bırakmış olduğu her yerde bir Avru
pJ v;ırdır. Birbiri arkasındın YunantııOışmış,Romalılaşmış, Hırisıiyan
laşmış her yer Avrupa'dır.
den ziyade dıı)'sulır birbirinden ayırır, Din, hassasiyet halini almış bir
fl'lsefeden doğma müşterek bir duygudur. I ki bin sene(len beri Avru
palı andıın evvel bir düzlük hOılinde kaylX'tliği ruhunu bir derinlik ha·
linde k:ıunnuşur: Ihristiyanlık dııygu5unun kudreıi burJdadır. Mo·
dern inSJ na kıyaı edilirse H ıristiya n h k tJn evvelki adını çocuk gibi
k.ılır. ısa 'dan sonra Avrupa salihIMdan hacimlere geçmiş gibidir. lsıer
Pascal ister Sh.ıkupeare, ister Goeıhe, isıer Bach, isıer 1\lichel·Ange,
ister Newıon,kim olursa olsun Avrupa'da akidesi bakımından en az Hı
riniyan insan bile en çoğu kadır derindir.
Avrupa'nın inhitaıı bir kelimeden başka bir şey değildir. Ancak
yığınlolrI idare etmek için doğmuş ferdierin ;nhilatı mümkün olabil ir.
Fakaı bu hjkim kJfalar da her unu n ve yalnız Avrupa'da bulunur.
Asya'da bir tane bile yoktur. Varsa bile kullandığı bütün vasıtal<ır
Avrupa'dan alınmıştır ve o bunları Avrupa dehasına borçludur. Yalnız
şu son yüzyıla bakılsa görülür ki biitün hakim düşünceler ve kuvvetler
Atlas Deniıi'yle Karadeniz arasında ıuhur e ım i�ıir. ilmin enerjileri
arasında bir tanesi yoktur ki bir Garbh tarafından yalGılanmamış
olsun. Evvela anlamak sonra gene anıolmak lazımdır. Ş;ırk'ın ve fikirle
rinin esrMI homboşılI . Eğer AVflıl);ıII!Jr olmasaydı Asya k�n di hakkı·
nın ııe oldu�ıınu bi le asl.ı bilemeyecekıi, Asyalı denilen in�,n, sahip ol·
mak istediği Iol'rağın har'usın! bile çık.utm ıkı.ı n aciıdir.
,
.2
rerini ortay� koymak! .. Bu kafayı VÜCııdı getiren tesirlere gÖl. aUlI..I<ın
sonra "Şark" tabidnden .ınLı,ıb.bilecek man.ilar.. d.. biraz vuzulı ver·
nıcfı: istiyorum. AnC.1k bıı iki alemi de mÜmlı..Ü n olduğu kac1.lr t.:iyin ve
birbiriyle mukayese edebildikten sonra, tarihiıı en büyük işkencelerini
ikisi arasında S1kıştığl için çeken Türk milletinin b:ılıtı üstünde bir hük·
me varmak imkanı ol:ıc:ıktır."
Şimdi sı(a Avrupa'nın karşısındıki "entitc"yi yani Şark'ı ıanıma·
ya gelınişıir. Şark nedir? BÖlümünde Peyami bunu yapmakLldır.Peya.
mi'ye göre Şark için ilim inanmak demektir. Yani Şark bir yerde ima·
nın vatınıdır. Gerçi bir vakitler müsbct ilimieri gcliştiren Şarklılardı ve
bugün Avrupa'nın büyük felsefi mekıeplerinin aslının Şark'ta olduğu
nu iddia edenler de vardır. Fakat bugtinkü Şark'ın konumu ilim değil
imandır.
Bu aada Peyami S;:ıfJ. işi biraz dıha asli sahasıom getirmekıe
.'ve iki türlü Şark olduğunu tesbit etmektedir. Budist Şark-Müsliiman
Şark. Bunlar arasındaki mukayeseyi yapmadan bir fikir yürütmek
mümkün değildir.
Mühim gÖfdüğüm bu kısmı alıyorum:
Şark Nedir?
44
Şark dind:ırdır, filozor değildir. T3rif etmeye mecbur kaldığı
yerde itlraki durur, J-liı:dist,m'ııı ve U/JkşJrk'ııı n1l'tafiıiği bır kelime
oyuııııdur \Le bund,ın b,ışka herhangi bir k(ymetıcn nlahrı, 'ıdur. I·]er
zaman, ISpJt edilmesi mümkiin olmay.H' şeyleri iddi.. etıııi�tir. Tabiill
üstiindeki nÜrUlU biiyiieülükten ibarettir. Şark düşüncesinde açıkçi! an
latılabilen, ölçülebilen, ispJt edilebilen hiçbir şey olmıdığı için, içine
kolayca her iddiJ bUCJ edilir. Büyü riyaziyeye bile müdahale eder. Bu
esrJr makinesi sayesinde bütün wrluklar birbjrine sarmJşdolaş olur.
Onları parlak bir sis içine itmek, sonr.ı d... koyu buhar yığmlJrı altında
birkaç belirsiz parıltıy,ı inlıisar eden imkan noktaıMına gözlerini dike
rek hoşçJ bir teşbih sürüsU iç inde mUcerrcdlc r uçururnunun di bine in·
rnek ve tutulmdyan v;ıidlere güvenerek realiteden ald bildiğine uzaklilra
giımek: işte Ş;uk düşüncesi. Hasılı bu Ş:ırk için bilmek, sadece iıı:ı.n
mJktif,
ŞJfk hürriyeuen, hukuktan, ilimden, ahl,
iktan bilhsetmeye mec·
bur olduğu Zdman Garb'ı taklid eder. Fakat bunlilrdan hiçbir şey anb
nn içine hiçbir mfina dolduramadığı bombo,ş kelimeler kullanır, Şark.
h1:ır VOlldire'delı, ROU5SCJu'dan , Goeıhe'den, lamarck'tan veya Mon
tc�qtlieu'den bahsetmeye kalkııkIan ZJman Garblıl.ı.rı güldüriirler,
Fakat bir de Şark'a aid kıymetlerin müdafaasını yapanlara sorunuz
herşey Asya'nm beşiğinde gözlerini açmıştır: Bütün ilii.hlar ve pey
gamberler; büıün dinler ve akidder; gUzeltik ve kemal fikri; bütiln llik
met ve fel5Cfe Şark 'ıa doğmuştur . Riyaziyenin de beşiği Şark'tır. I·lin·
distan'da doğan rakam, Aran·iran kültüründe tekemmül etlikten son·
ra Garb'a geçmiştir. Yunan hendeseiin; de ilkönce ögrenerek Avru
pa'ya Idnıtan Şarkıılardır: Öklid'in "Unsurlar", Pto!cnıcc'nin "AI
m.ıgesıe" adli eserlerini G.ırb'., onlar haber vermişlerdi, 8und;ın b,ışka
mo<lcrn trigonomctriy i de Şarklılar tesis etmiştir, Yunanlılarm bırak
ıığı zcngin bilgi mirası, Romalılar tarafından ihmal edilmiş olduğu
halde Arablar tarafından ele geçirilmişlir. Islamlar tarafından işgal
edilen topraktırd,ı , An.:ıtlolu'da, M,s,ret" ve ispanya'da dolaşan bir
Ingiliz rahibi, AdclJrcl ele BJth, Öklid'in "Unsur"unu ilk defa olarak
Arapçadan l51inceye çevirmişıir, ŞJrk'ın riyaziyeye lıizIHel!eri bu
rada hulasa edilemeyecek k.ıdar çoktur. Tabiat bi lgilerine hizmeti de
bundJI! aşağı kalmaz. HJmızkı" keşfeden ı\lüsıüınilnbrdır.B.ırutu da
Oıı!.ır buldul.ır. H,l llIll'"lıotu keşfedeli C.bir'den ingiliz filOLOru 8a-
45
con büyük bir luyranhkla bahseder. Gene is1.lm kimyagerlcrinden
Beşir "K;ırneri ,Hi" admı verdiği bir cisim ke�retmişti. Karanlıkta
ışık ';\!fcn bu elsim bıldiğimiz fosfordur. !-Ialbuki Avrupdlrlar bu
ke�fi Brand'a isnad ederler. i�pençiy;ıfi de sırf I slamıann icadıdır.
Madeııiyaltan ilaç tertibi usullerini ilkönce Islam hekimleri bulmuş.
lardır. iımi tababet, ilk defa, Roma imparatorluğu zamanında Asya'
da doymuştur. Salonu ilkönce Çiniiter ve tayyareyi Türkler düşün.
müşlerdir. Çiçek aşısı Osmanlı I mparatorluğu Lamanında ilkönce
Türkler tdrafından bulunmuştur. ingiltere'nin Türkiye sefiresi Ma·
dam Montaigu'nun memleketine gönderdiği mektup üzerine,mutaas.
sıb papazbrm itirazına rağmen sonrab" Voltdire gibi münevverlerin
teşvikiyle aşı Avrupa me ktcplerine kabul edilmiştir. Tımarhanc ilk
defa Kanuni SuJı;ın Süleyntın tarafından yapıırılnuştrr. O deHin
f\vrupJsı'nda, çıldıran insanLıfl "içine şeytan girmiş" diye ateşe .tup
yakryorl.ırclı. Saatin H;ırun Reşid zam" nında Arab!ar tarafındııı icad
edildiği ın,ılumdur. Iran'ın Yuna;! düşüncesi üstündeki tesırleri de
meçhul değildir freud ve Von !-I.ırtmann nazariyelerine çabr izahlar
eski Hind sistemlerinde bulunmu ştur. BütUn A\'rupa felsefe a kideleri·
nin köklerini Şark düşüncesine irca edenler az değildirler."
Yillnız, bu Şark'm en aşağı ikiye ayrılması lazım geldiğini yukarı·
da söyledik. I slam Şarkla, BudiH Şark arJsında, belki Avrupa ilc As·
yo! arasındıkinc y�kın bir fark va,dır. Su Şark,Budizmin Şarkı'na gö·
re Avrupal ı sayılrr. ikisi arasındaki f.ırkı tayin ettikten sonra I slam
Şark'm Avrupalııik vasıflarını ve derecelerini arıyatağız.
I ki Şark arasındaki' f.ırkı da Peyami, şu nokıada tesbit etmiştir.
46
"Kackrciliğin bir GJrb akitlcsi olduğunu,isLım \c Tiirı... dlişüııec
ve an'anelerine sonraları dışJrıdan karıştığını bcliftıikten sonra b\ı
bıhsin esasını hatırlJ tJyıın: Avrul)a,VUlıalı, Roma \e l lıriitiyanhk ıc
sirlerin den doğımışıur .Şark Budist ve islamd.r; fJk.11 bu iki tesir bir
biriyle karışmış tleYiltl;r. Islam Şark içinde asırlardan beri Ar.ıb ve
. Aeem kültürü ilc yetişen Tilrk miııeti, Yunan, Roma ve Hıristiyanlık
tesirlerinin mahsulünden başk.ı,şcy alınayan Avrupa kafasını benim-
seyebilir m i ? _
47
lu nıüIl.lk.ışJ edilme lidir . Am,ı işin püf IJr.ıfınl Yilliır tesbiı etmiş.
tir. Bir medeniyeıin en bilyti� meselesi madtlc-m;in;i dengesini kur·
makıır. lmam Guali, felsefeeilerin mantıksı, lığınl orlay::ı koyarak bu
dengeyi ahil'eı yönüne ağır basllrmı şıır. Bu fikrin yanh$h81 iddia edi·
kınez. Zir.. , in,mJn için dünya fani, ahireı ebetlfdir. Tasavvur burada
{'hediye ıi seçmekle doğru hesap yapmıştır. Ama ,dünya da ahiretin
!arlası olduğu!"ı.ı göre doğru seçilen bu dengenin doıu, her dönemde
aynCJ gözden geçirilmek gereknıez nıi?
Şimdi bu nok!.:ıyOı YJklaşJ.ltrn,
48
�rJk iptidai kalmış Brahma·Buda kültürü ile temJsınl JrtlfmasındJ.n
dlf."
Eveı ama bu neden böyle olmuşlUr? Hıristiyanlık bu ba�ansı·
nı neye borçludur. Bunu da Peyami şu satırları" ifade etmektedir :
"Fakat niçin bu böyle olmuştur?
Niçin daha Şark'ta ve daha mistik doğan Hıristiyanlık Avru�'w.
yayılmış, daha Garbda ve daha rasyonal;s1 (akılcı) doğ.an Müslümanlık
en fa:da Asya'yı kazanmı$tır? Niçin -cv�lce de sorduğu g;bi- orta·
çağ Türk ve Isbm düşüncesi, Yunan düşüncesinden sonra ve onun ilha
miyle bugünkü Avrupa kafasının temellerini attığı halde Garb'd.ın
Şark.".. doğru kaçarak sabit bir iman içinde yangelmeyi tercih etmiştir?
H:\sILı niçin Hıristiyan Garb, düşüncesinde t-tüSıümandır ve Islam
Şark, diişüncesinde Hıristiyandır. Bu çapraıbma tekamülün ve bu kafa
deliş tokuşunun s..rı nedir?"
Ve sonra da bunun sebebini çok orijinal bir şekilde tarihi coğrafi
bir determinizmle iuh etmektedir. Sebep Hıristiyanlığın Roma'da yer·
leşmesi ve coğrafi üstünlüğün ona büyük imkan sağlamasıdır.
"Tarihte garabetleri nisbetinde mürekkeb ve büyük manalar saklı·
yan hadiseler vardır. Bunların garabetleri basit olmayışiarından ve bir·
birlerinden ayrı izahıara bile im�an veren çapraşık bir bünyeye Siıhip
oluşlarındandır. isa'nın zuhurundan sonra bu sarabetlerden biriyle ve
belki dünya tarihinde en bliyUğliyle karşılaşıyoruz:: Hıristiyanlığın, mer·
kez:ini Kudüs yerine Rom�'da tesis etmiş olması. 8u hadisede, sonra·
dan Avrupa'yı vücude getiren bütün sebeplerin kaynaşmasını göriiyO
ruz:; Irkbr arasındaki münesabetler, büyük dıııerin teşekkülü,toprağın
tabiatı ve diğer kıı'alara UstünıÜğü, coğrafya vaziyetinin tayın ettiği
ekonomik menfaatlerin udaşma imkanı ve bütün bu imkan dünyası
içinde Katolik kilisesinin, nüfuzunu tesise en müsaid nüfus, ırk, dil,
kültür ekonomi ilah... şartlarını bulması.
"Bu sebepler gözden geçirildikçe Saim Paul'ün ve Saint Picrre'nin,
USlÜne Hıristiyanlığın ilk temellerini atlıkları Yunanistan ve Roma kı·
yıları için canlarını vermiş olmalarına karşı duyulan hayret aulır;
fakat hayretimizin azalması Hıristiyanlığın Roma'da yerleşmesini
dünya tarihinin belki en büyük h..disesi telakki etmemize mani olma!.
Bu hadise Hıristiy..n G,arb medeniyetinin tekamUlünü ve Islam Şark'ın
inhiıa unı izah e<k!n en toplu ve eksiksiz. ana sebepıir."
49
"Hıristiyanlık, bütün ilk ve ortaçağ Avrupasının kalbi olan Roma'
y ı Miislümanhğın zuhurundan alu asır evvel ele geçirdi. Altı am! Bu
müddet içinde Hıristiyanlık bizi bugiin Avrupa'dan bir o kadar asır geri
bırakan zaman farkın ı kaz;ınmıştl(; bu müddet içinde Hıristiyanlık,
Müslümanlığın Avrupa'da yayılmasına engel olacak büyük vahdet ve
mukavemeti hazırlamaya başlamıstır: bu müddet içinde Hıristiyanlık,
�
he iiz Yunan düşüncesiyle temas edebilmek için Islam felsefesinin doğ·
masını bcklemişse de, Greko·Uıin kültürünün büyük merkezlerinde
yerleşmek ve o külıürü temsile en müsaid şartlara sahip olmakimkan·
ları nı bulmuştur."
Peyami Safa, Garb il:: Şark'ın mukayesesinde bir başka merltale
daha göstermektedir. Bu merhale iki Slem arasında tiyazileşmek ve
siıeleşrnek farklarının tesbitidir. YazMa göre, Roma Yunan tesiriyle
I-I ıristiyanlık üçlüsünden meydana gelen Avrupa,Rönesanstan sonra
Roma siıesini büyük şehir -metropol- hSline getirdi, Yunan geomet·
y
risini ise büyük bit riyazi disiplin. işte bu iki yeni ilave ile Hıristi an
medeniyeti Roma'da temerküz etmesinin meyvelerini toplamaya
başladı.
Bu noktada Peyam; Safa enteresan bir benzetişte bulunuyordu:
Teknik 'işte bu şehirleşen ri�azikafanm meyvesi idi. Yalnız tekniği a·
larak batılaşmayı düşünen Osmanlı Türkçmeri .ığacın kökiinü, yani riya
zileşmeyi ve siteleşmey; görmiiyorlarc!ı. Böylecc sebebi değil neticeyi
öne alıyorlardı.
J aponya'da teknikıe ilerlemiş fakat riyazileşemcmişti. Amerika'
iliil tcknikıe ilerlemesinin 5('"bebi Keiserling'c göre Amerikalılarm Batı
,
50
nüfuz kesııfeti ve kcsafeti yapan şey de siıenin biiyük şehir halinde te
kamüıüdür. Bunun için Türk düşüncesinin bütUn ilminde ve sanatında
riyazileşmesi, Türk cemiyetinin sitelcşnıesine sıkı sıkıya bağlıdır. Gre·
ko Roıııen küttürüne kavuşabilmemiz için ne mekteblerimize Yunanca
ve Uiıince sokmak, ne riyaziye ve nbiat bilgisi tedrisatını kuvvetlen·
dirrnek elvcrir. Bu ihtiyacı kökünden hissettirecek içtimai tazyiki art·
tırmak için site an'anesinin vücuda getirdiği büyük.. nüfus kesafetine
muhtacız".
Acaba Türt.iye bunu başar:ıbilecek mi? Peyami Safa "evet" diyor:
ş
" Sür:ıtlc endüsırile en Türkiye,büyük şehirler etrafında bu kesafe
ti er geç yaratacaktır. Fakat sitenin leşekkUIü ve göçebelik an'anesinin
yıktlınası için kesafeı bir tek ve kafi şart değildir. Bu kesafeıin büyük
tarih haııralarını canlandıran bir kültilr muhiıi ve kültür vahdeıi içinde
bulunması d3 lazımdır. Şehircilik alelade bir kalfa ve teknisyen görü·
şünü kat kat aşan bir tarih ve küttür görüşüne yükselmezse, imar edile
cek şehirıerimiz, kuru kalabalıkla dolu kübik taş yığınlarından ibaret
kalır. Çünkü eski siteyi ve modern büyük şehri wcude getiren şey, evle
rinden, apartmanJarındanıesmi binalarınıian, yollarından, asfalt cad·
delerinden çok evvel onun içini doldur:ın büyük sanat ve külıür
humması, tarihi hatıralarıdır. Kesafetle vahdetin birleşmesi ve bugün
kü Avrupa medeniyetini vücude geıiren büyük içtiamitazyikin doğm'a
sı başka türlU mümkün değildir."
Fakat, mislisizmi tenkit eden Peyami Safa, ilmi zihniyeti de ten·
kit etmektedir. Hem de büyük bir b.lşarıyla. Şimdi şu satırlarını oku·
y.alım.
"Fakat ila hf ve mistik görüş insan kafasını nasıl kôr bir imana sü
rüklüyor$<l, bugün Avrupa'da olduğu gibi ilmi görüşiln ifratı da netice
obr:ık onun ayni bir akideciliğc götürüyor. Ilmi sistem kafası da dini
iman kafası gibi mefhumcu ve kapalıdır. Zamanımıt ideolojiıeri arasın·
da Marksizm gibi içtimai ve millf zaruretlerden f.azla zihnl spekülasyon
lard.ın doğmuş olanlar böyle kapalı sistemlerdir. Ortaçağ dogmatiz
minden farksız oluşları, idealist görüşe materyalist görüşe karşı koy
mak gibi mahdud bir münakaşa ihtiyacından doğma bir sistemin dar
kadrosu içine kapanıp kalmalarındandır.
"Türk düşUncesinin teUmülünde Avrupa'nın ilmt görüşünü böyle
bir doı;nıatiııııe kaddr ....rdırmamak için, bir yandan riyazileşirken ve
51
endüstrileşirken, bir yandan da bize bi, tarih ve iklim nimeti olan
Şarkhya has kuvvetli scziş hassasımızı iptidai mistik halinden mes'ud
yeni terkiblere doğru tekamül ettirmeliyiz. Siteleşmeye ve büyük nü·
fus topluluğu vücudagetirmeye mecburuz; fakat Avrupa'nın böyle
devam etmesine imkan olmayan boğucu kesafetine girmeye bizi mah·
küm euneyecek kadar geniş topraklarımız vardır. Avrupa ile Asya'nın
bitiştiği nokta üstünde de bulunduğumuz için, bölgede harikulade bir
terkibi vücude getirecek bütün şartlara dünyanın bütün milletlerinden
fazla sahibiz." •
52
dan ele almak ve izah etmek mümkün değildir.
"Kemalizm, ne idealist bir görüşe dayanan hukuki ne de m;ıterya·
list bir görüşe dayanan iktisadt iıahların bu iki dar kadrosuna u1Jdırıla·
maz. Bu iki görüş de birbirinden fazla meşru olmıyan ıihni bir spekü·
lasyona varır. Tarihi' ma.ddecilik için bütün meselc: maddenin fikirden
ve şuurlian önce var olduğunu ispat etmekti. Hegcl idealizmine karşı
zihnf bir rtaksiyondan doğdu ye iktisadt sistemini bu dünya görüşü
üstüne oturttu. O devirden beri ilmin teklmülii bize tavuk mu
yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkmıştır gibi madde mi fikirden,
fikir mi maddeden çıkmıştır tarzında bir sebebiyet mUnakaşasmın
abes olduğunu öğretmiştir. Böyle olunta, idealist ve materyalist
görüşlerin ikisi de toplu bir tekimül anlayışına müsaid olmıyan
tek taraflı ve sakat izahıara yol açarlar.Bu görüşlerin ikisi de biri şuur,
öteki de madde abstnkisyonu içinde görülmüş ayni idealizmin iki cep·
hesidir. Bugünün ilmi bize öğretiyor ki, madde kaba, pasif, kımılda·
makıan ve kendi kendine birşey yaratmaktan atizdir. Müstakil ve bir
tek varlık değildir; onu enerjiden ve insanı teşekkülünden şuurdan ev·
vel ve şuurun bütijn donnelerini tayin eden ilksebep gibi görmek imkanı
yoktur ve tarihi maddeciliğin zuhurundan beri madde hakkındaki
telakkimiı, klasik fiziği şaşırtacak bir tarzda değişmiş bulunuyor."
"Maddeyi ve şuuru karşılıklı fonksiyon münasebetleriiçinde kam·
yan ve ortaya hiçbir kozalite davası koymıyan modern telakkimiz, sırf
idealist iuhlar kadar, sırasını savmış eski bir görüşten başka bir şey ol.
mıyan tariM madencilik izahlyle de Kemalizmi anl;ıtmaktan bizi mene·
der. Bunun içindir ki Türk Inkılabını esası yalnız hukuki ve siyasi, ya·
hud da yalnız iktisadi bir vakıa değil, toplu bir tarih, kültür ve madeni·
yet hareketi olarak tetkık etmemiz lazım geldi."
J?e:mç� �i. �eyal1)i Şafa''y� gô!e, Türk, i�ıla.bı ön� b�r. �ec.!e.i!.ifet
5!>1l[ol. �irıpilliy'eı 43v�ldır. Bu sebepledir ki önce Doğu-Batı yani
dünyanın aşağı yukarı .tamamı hakkında fikir sahibi olmak gerektir.
Böylece Batı'oın Hıristiyanlık, Roma ve Yunan tesirlerinin izdlvacının
çocuğu olduğu belli olur. Buna şu tarihi vakıayı ilave etmek geriktir.
Islam rasyonalist, Hırisıiyanhkta fatalist bir dinken sonradan Batı Do
ğu'nun I"3syonalizminin tesirinde kalmış ve Islam Ortaçağının bütün
ilimierin i alarak Rönesansı'nı gerçekleştirmiştir. •
Bilhassa Hıristiyanlığın Roma'yı merkez iyihazının chemmjyeti ve
53
tarihi akışta yapıığı değişikliğe iş.ıret elmesi üzerinde dikloılc duru!·
m.ısı gereken bir husustur.
Islam Doğu ise tım aksine kaderdliğe bürünerek AvruP'I ilmi
geliştirirken, mistisiıme dalmıştır. Bu gün ise Batı çok rasyonelleşmc.
nin sıkıntısını çekmektedir ve Do�tI ise mistikleşmenin. Böylece iki
parçanın da dünya -ahiret, madde-mana dengesi bozulmuştur. Do·
ğu'da bu denge dünyil ve madde aleyhine boıulmuşı.ur, Batı'tb ise ahi·
ret ve m5.na aleyhine.
. Türkiye ise,Hıristiyanlığl mantiki mükemmelleşrnesi diye tarif edi·
len akli bir dine Müslümanlığa malik olduğu, daha önce büyük bir mc·
deni tecriibe geçirdiği ve Brahman·Ooğu gibi ruhianarşi içinde bulun·
madığı için pekala batılılaşabilir. Ancak bunu temin için sitelc1me ve
riyazlle�sini tamamlamalı, fakat bunu yaparken de tarihive ruhi öz
değerlerini de unutmamalıdır.
Böylece ortaya çıkar ki Tiirk inkılabı, sosyalist, faşisı olamaz. On
ce Türk varlığını dünyaya karşı korumak için başlayan bu in kıtap şim
di ise makul bir seninle oru dengeli bir varoluşta istikba! açmak bor·
cundadır.
Peyami Safir, bu meseleyi ilk defa ortaya atmış ve şehirleşme,
nüfus kesared ve bunun gibi buı meselelerde adeta kehanete varan hü·
kümler vermiştir.
54
tim. " Izm"1cr serisi... Her ay bir kitap y;ızıp bir "iım"i anlaQcak ve
kar�llığındJ. o günün iyi par4sı oLın 1500 lira abcakıı. Böylece üıuclm
ev masrafının büyük ölçüde karşılanacağını düşünüyordum.
Üsı�d bir ay sonra Sosyalizm'j getirdi. Müsveddcleri önüne koyar·
h n " istediğiniz değişikliği yapabilirsiniz" dedi. Bu beni çok ,a,ırt
mış ve duygulandırmıııı.. Çünkü netarneti ıünlerdi de... Kitabı nokta
slnJ dokunmadan ncırcıtik.
Ortalık bir sosy;ılizm edebiyaıı ile doluydu, üsiiİd bu müoakııpla·
ra itmin sesini getirmişti. Kimse "gık" diyemedi ve cevap da veremedi.
Kitap bir ay geçmeden bitti. .
I kinci kitap MiIliycıritik'!i. üsıad üçüncüyü Mistizm'j dahi ver·
dı' Milliyetçilik onun hazır bir kitabının işlenmişiydi. Misıiıizm ise
onun vdatından ( 1 5 Haziriln-1961) sonra m*cdildi. Frenklerin "Post·
� umc" dedikleri cinsten bir eser oldu: Müellifinin ölümünden sonra
neıredilen eser.
Şi mdi bu liç. büyük dünya fikir eereyanını gösteren üç mlihim
eseri inceleyelim, .
cÖnce "Sosyalizm"
ss
dır. Kitap şu bölümlerden ibarettir : Nitekim kitabın önsözÜI1dc bu hu
sus şöyleee belirtilmektedir.
"Kitabımız, nazarl ve amcli iki bölümdür. Birinci nazari bölümde
sosyalizmin tarifieri, tenkitleri ve bu konuda ileri sürülen fikirler vardır.
McscI.İ kendi I..cndine ilmi sıfatını veren Marksist sosyalizmin ve tarihi
materyalizmin tcndiki de bu bölümdedir. Sosyalizmi komünizmin ön.
cüsü gibi gôstermek isteyenıerin ve bu hareketi kendi gayelerine çek
mek isteyenlerin hataları da bu bölümde gösterilmiştir.
"Sosyalizm, sosyal bir hayvan olan insanın bir çok sosyal da\ITa
nışlarını sözkonusu ettiği için hcr siyasi felsefe ve ideoloji istikameti
ne çekilen oynak bir kavramdır ve nazari bölümün amacı bu spekülas
yonları ve politika oyunlarını öntiyen en doğru bilgi ve fikirlcri ver
mektir."
" Ikinci ameli bölüm, sosyalizm fikrinin siyasiteşekküller, partiler
halinde tatbik şekillerini ve bunların tarihini gösterir. Başlıca Batı
memleketlerinde, Amerika ve Avrupa'daki sosyalist partiıerinin tarih·
leri ve mücadeleleri gözden geçirilmiş, ayrıca Türkiye'deki Sosyalist
Partilerine de yer verilmiştir. Böylece, sosyalizm gibi en az 150 yıldan
beri bir dünya hareketi olan fikrin nazari ve ameır mahiyeti ve tariht
gelişmesi hakkında en doğru ve mümkün olduğu kadar toplu bilgi ve
fikirler bu küçük esere sağdırılmak istenmiştir."
Ikinci husus ise, tam aksine, sosyalizm mefuumunun tam ihat.l
edilemeyeceğinin isbatı için bir büyük liste vererek yüz küsur çeşit 505-
yaliznı Olduğunu göstermesidir. Tabii bunlar arasında birbirine çok zıt
•
olanlar da vardı.
Bunun, pratik neticesi şu idi.. Türkiye'de komünizm yasak olduğu
için, Marksist-komünist-leninistler de "sosyalistiz siz bize iftira edi·
yorsunuz biı ne Marksistiz,ne komünistiz, sadece sosyalistiz"diyOf.
lar, böylece hedef şaşırtıyorlardı. Peyami Safa aşağıdaki listeyl verdi
ve sordu: "Hang! çeşit sosyalistsiniz?"
Işte Peyami Safa'nın bu listeyi sunuş satırları:
"Sosyaliım çeşitlerinin 261 'e baliğ olduğunu Griffith adında bır
Ingiliz yazarı yaptığı bir anketin neticelerini bildirdiği "Sosyalizm Ne
dir?" adındaki eserinde ilan etmişti . Alman iktisatÇlsl Sombart şu
çeşitleri saywor:
Duygu Sosyaliı'mi
56
Müb.ıdele SosYdlizmi
Devlet Sosyalizmi
lanaat Sosyalizm;
Medeniyet SosYdlizmi
Tarlalar Sosyalizm;
Gerçeklik Sosy.ılizm;
Zeki Sosyalizmi
Kalb Sosyalizmi
Sınıf Mücadelesi Sosyalizmi
Müs.;ıvat Sosyalizmi
Aile Sosyalizmi
Kıskançlık Sosyalizmi
Kin So�)'alizmi
Heyecan Sosyalizmi
Mutlak Sosyalizm
Mücerret (SOyut) Sosyalizm
Yüzdeyüz Sosyalizm .
Zirai Sosyalizm
Şekilsiz Sosyalizm
Anarşist Sosyalizm
Oıoriteli Sosyalizm
Beyaz Sosyalizm
Kapitalist Sosyalizm
Katolik Sosyalizmi
Merkeziyetçi Sosyalizm
Hıristiyan Sosyalizmi
Rahip Sınıfına mahsus (klcrikaı) Sosyalizm
Kollektivist Sosyalizm
Kavgacı Sosyalizm
Milyoner Sosyalizmi
Husus; Hukuk Sosyalizmi
Halk Sosyalizmi
Hür Irade Sosyalizmi
Parti Sosyalizmi
E�itim Sosyalizmi
Vakı.ı Sosy.ılizmi
57
Onivtrsite Sosyalizmi
Memurlar Sosyalizmi
AndaşmJ Sosyalizmi
BUrjUY3 Sosyalizmi
Tecrube Sosyalizmi
Kooperatif Sosyalizmi
Aşk Sosyalizmi
Ekonomi Sosyalizmi
Norm.:ılleştirme Sosya�zmi
Komünist Sosyalizmi
Kitap Sosyalizmi
TaSlarnam Sosyaliım
Milşahhas (somut) Sosyalizm
Muhafazakar Sosyalizm
Inşa eden Sosyaliım
Inşa edici Sosyal Sosyalizm
ça�daş Sosyaliım
Kıt'avi Sosyalizm
Korpontif Sosyalizm
Tenkidi-OtopiSl Sosyalizm
Darwinist Sosyalizm
TiltSlZ Sosyalizm
Yıkıcı Sosyalizm
Hilrab edici SosYillizm
Doktrinci Sosyalizm
Effekıif Sosyalizm
Anıpirik Sosyalizm
Enerjik SosY<ılizm
�1esareli SOSYillizm
Estetik Sosyalizm
Etatik Sosy.:ılizm
Eıik Sosyalizm
Incili Sosyalizm
Tekamüli SosYillizm
En son had Sosyalizmi
Frantastik Sosyalizmi
S8
Kaderci Sosyalizm
Federalist Sosyalizm
Feodal Sosyalizm ,
Kanuna sadık SO�YJlizm
Prensipler üzerine kurulu Sosyalizm
Bir cihan telakkisi üzerine kurulu Sosyalizm
Şekli Sosyalizm
Umumi Sosyalizm
Kahramanca Sosyalizm
Mertebeli Sosyalizm
Tarihi Sosyalizm
Ideolojik Sosyalizm
Muhayyel Sosyalizm
Yanhş �öylenen Sosyalizm
ı lfSiyaki Sosyalizm
Şumüllü Sosyalizm
Zihni (entellektüel) SosYOılizm
Enternasyonal Sosyalizm
.sezgili SosYOılizm
Genç Sosyalizm
Liberal Sosyalizm
Marksist Sosyalizm
Maddi Sosyalizm
Mesihi Sosyalizm
Metafizik Sosyalizm
Mutedi! Sosyalizm
Modern Sosyalizm
Beledi Sosyalizm
Mitoloji k Sosyalizm
Nasyon,,! Sosyalizm
Tabi.ıtçı Sosyalizm
Nominal Sosyalizm
Yeni Sosyalizm
Batılı Sosyalizm
Resmi Sosyalizm
OpporlÜnist Sosyalizm
59
Organize Sosyalizm
Teşkilatçı Sosyalizm
Doğulu Sosyalizm
Asli Sosyalizm
Kısmi Sosyalizm
Barışçı Sosyalizm
Paıriarkal Sosyalizm
Şahsi Sosyalizm
Kötümser Sosyalizm
KOçük Burjuvari Sosyalizm
Felsefi Sosyalizm
Siyasi Sosyalizm
Pragmatik Sosyalizm
Amcli Sosyalizm
Acemi Sosyalizm
Profesyonel Sosyalizm
Kahince Sosyaliım
Orantılı Sosyalizm
Sözde dini Sosyalizm
Halis Sosyalizm
Irticai Sosyalizm
Islahatçı Sosyalizm
Dini Sosyalizm
Ilmi Sosyalizm
Inkılapçı Sosyalizm
Kızıl Sosyalizm
Hissi Sosyalizm
Sosyal Sosyalizm
Sosyalisıvari Sosyalizm
Sendikacı Sosyalizm
Sendikamsı Sosyalizm
Tabiye...i Sosyalizm
ütopik Sosyalizm ..
Yaşanmış Sosyalizm
Yaşayan Sosyalizm
Iradi Sosyalizm
60
•
Doğru Sosyalizm
Bayağı Sosyalizm
d-Nasyanalizın-MilIiyetçilik
61
için en yakın ve en gerçek ideal, kendi milli uzviyetleşlnesini ,,"namla
maktır. Melez milletten, halis milleıe, koznıopolit millelten, yekpare
millete doğru td,amül eden dünyil, henüz bu milli teşekkUl devresinin
sonuna vumış değildir. Bu tekamm oluşu içinde millet, insan veya Al
lah, bütün ideallere milliyenen başka çıkar yol, güzel ve sağlam yok
tur."
Kitabın girişinde "Cemiyet ve uzviyyet" incelenmi$ ve bUtün in
sanlığın bir cemiyet teşkil ettiği insanların birbirine nasıl dayamşma
sağlam..:ısı gereği üzerinde durulmuştur.
ikinci bölümde ise " ilim karşısında milliyetçilik" jncelenmi�, mü
nakaşilsı yapılmıştır. Bu bölüniln alt bahisleri her �lme göre ayrı ayrı
milliyetçiliğin incelenml!si neticesi sağlam ilmi araştırmalar serisi or
taya çıkmı�tır. Bunlar, "Sosyoloj; ve Milliyetçilik", "Biyoloji ve Milli
yetçilik", "Psikoloji ve Milliyetçilik", "Ekonomi ve Milliyetçilik",
"Tarih ve Milliyetçilik", "Felsefe ve Milliyetçilik" bahisleridir.
Bundan sonraki bölümler ise şunlardır: Millet ve Halk, Milli Ahlak
Ideal5iı: Adamı Çevifen Boşluk, Milli Cemiyetlerde Ideal": "Iş adamı
Vl' K.ıhrdmJIl", "HJrpler ve i7 Ald kal;ır" , "Harhin Sebebi Miııiyet.
lçtiıno
çilik midir?", "Avrupa Medeniyet; Yıkılıyor mu?"
Millet ve halk Ibölürriinde yaur bu iki mefhumun genişlik farkını
inceler: Mitlet daha çok devlet manasınadır.Türkiye devletinin milleti
Türk milleti, halkı Türk halkıdır. Ama Türk milleti bundan ibaret
değildir. Dünyanın başka yerlerinde de Türk milletinden insanlar var
dır. Kıbrıs'ta, Bulgaristan'da, Rusya'da, Yunanistan'da ... Yani "Milli
yet sadece bir tabiiyet meıelesi değildir."
"Hiç şüphesiz ki milli camiamızln hudutları, siyas? coğrafyamızın
hudutlanndan ibaret değildir. Büyük bir milletin çocukları olmanın
gururunu toprağın üstündeki itibari bir çizginin kuşağıyla boğamayı!.
Bir milletin tarihi, coArafyasımn için� hapsedil�mez. Öyle olsaydı
mektepJerd� okunuğumuz tarihi yeni baştan yudırmak lazım gelirdi.
Türk milleti Sultan Osman'dan çok �vvel doğdu ve koskoca Osmanlı
ımparatorluğu'nun hudu [ları bile onun milli h udutlarmı kuşamcak bir
genişlikten mahrum kaldı."
"Sınır-dışı ve sınır�çi Türklerini hep millet kelimesiyle ifadeye
devam etsek bile bu kelim�nin y.ılmz ikincilere münhasır olmadığını
hiçbir zaman unutmamalıyız . . "
62
Fakat sosyoloji dilimizde "millet" ve "milliyetçilik" tabirieri o
kadar yerleşmiştir ki, bunları değiştirmektense geniş manalarını kav
ramakla iktifa etmek belki daha doğru olur."
Bir başka nokta da halk ve halklar tabirin; Marksistlerin milli va
sıflarından ve tarih şuurlarından soyunmuş geniş halk yığınları için
kullanmaları ... Bütün bu gelişmeler Peyami Safil'nın '_'milliyetçilik
görü�nde ne kadar haklı olduğunu gösteren vesilelerdir.
Millt ahlak bahsinde de Peyami, insan'In idealist vasfı üzerinde
. durur. Insan, bu düny;ının üstünde bazı değerlere in;mdığınca idealist
olur.
"Insana ebcdllik imanını veren duygu, Allah'a inanması olmuş·
tur. Payen (putperest) devirlerde bile ahlak, Efblun'un (hayrı ala)
(üstün iyilik) gibi iıahiyatçı görüşlere dayanır. Ortaçağ dinleri,imanı
daha mJ.zbut ve ortamalı akidelere ba�lamıştır. Bu dini ahlak din ile
dünya işleri birbirinden ayrılıncaya kadar yani onsekiz asır yaşadı."
Fransız Ihtilalinden sonra onun' yerini almak isteyen laik ilhlak
insanil ebedilik imanı veren cazibeden mahrumdu. Bunun için her buh
ran geçirdikçe ya dinl ahlaka veya milli ahlaka tutunarak ayakta dura·
biliyordu. Onun bu zaafı Allahsız kalan Avrupa ve Amerika'nın ahlak·
ça soysuzlaşmaya başbmasıyb neticelendi.
Istcr ilahi, ister içtimai manada ebedi olmanın ilk şartı millf ol·
"
maktir: Bu ideal' ferCfin miııf müdafaa içi� icabındı scve sn�\' canını
veif:bilmesi muciusini doğruran kahramanlık ahlakının da cazibe mer·
kezidir.
Rııının içiıı ıııillı ;ıhl:ik ııımayan yerdI.' ah1:U., y ol
.ı
.. ur "
Peyaıııi Safa'nın ll1illiyeıçiliği ahlakçı ve idealcidir.
Iş te bakınız şu " Miııi Cemiyetlerde Ideal" balısi ne kadar güzeldir.
Hele bu b�hsin ş u biıiş paragrafıarı:
" Liberal Demokrasilerde bu miln şuur, sükün ve refah zamanların·
da uykuya dalar. Harp, ihtilal ve buhran zamanlarında uyanır. Sükôn
zamanluında ferllerin çoğu, ancak aile ve dost kadrosu içinde so�yal
hayatlarını yaşarlar. Bütün fedakarlıkları kendi yakınlarına inhisar
eder. Kendilerinin ve yakınlarının saadetlerinden başka bir şey düşün.
mezler. Milli şuurlarmın memlekete şamil tarafı derin bir uyku içinde.
dir. Fakat Gökalp'in izah eııiği gibi: Milletin hayatı büyük bir tehlike
ilc tehdit olunduğu, cemiyet büyük bir hamle ile kendisini kurtarmağa
63
umcuigi galeyanh dakikalarda, cemiyeı bu lkr;n uykudın birden
uy.mır. Fenler bu esnada kendi menfaaııcrini, şahsi arzularını, gailclc.
rini unuıurl;ır. Hepsinin ruhunda yalnız mü�terek bir h�yecan, mü�ıe.
rek bir ihıira$ hüküm $ilrer. .
"Bu galeyanh anlarda feriler son derecede f('dakJr olurlar. Bun
dan başka onların ümiıl�ri, azimleri,mctanC'deri dt' fevk.alad� . şiddet
kaıanır. Bu anlarda nice sakin adam kahramanhkti! nice nikbinler bed·
binliktc, nice mc'yuslar ümitvarlıkta nUmune olmuşlardır. Bu anlarda
bütün ruhlarda sari (sirayeı �dici) v� mUsıevii (istila edici)
' bir ...ecd vu·
dır k i hepsini en tatlı s.ı.adet duygularına boğar."
"Gökalp'in -mürşidi Ourkheim gibi- �n bUyük eksiği liberal c�·
mlyeılere has olan bir hali bilıiln cemiyetıere teşrnil etmesidir. Sükuıı
zamanLarında millt şuuruıı uykuya dalması liberal cemiyetıere hasıtr.
Çünkil bunların sosyal yapıları ferdidir. Bütün kanunları ve an'aMleri
ferdin selametin; idealleşlirir .Ancak harp ve buhran zamanlarında
meml�ketin selamıeıine ferdin menf.ıatleri feda edilir. Böyl� cemiy�ı
lerde milli şuurun uyanINsl için harp, ihıilal ve buhran susıntıları l,i·
zımdır. Libera i Demokrasi "Hürriyet", "Suılı" ve "Refah" afyonlarıy.
la 5Ükun zamanlarında fertlcrin milli şuurlarını kendi eliyle uykuya
vardır ır."
"Milli cemiyeıierin sosyal yapıları da miındi,. Bu cemiyeılerde
ferı refah mirasyedisi, hürriyet sarhoşu ve sulh esrarkeşi değildir. Her
mesele onun için miltf davadır ve sük(ln zamanlarında da o, bu davanın
ureri için uyanık durur."
Milli adam sükunu değil, mücadel�yi, �mniyeti değil tehlikeyi, po·
liıikayı değil kahramanlı�ı, uyuşukluğu deAil aıılganhğı sever. Bu ada·
mın göıünde harp ve sulh ayni şeydir. BirIQç damla kan ikisi arasll1-
daki iştiyak h�yecan ve hedef birliğini ortadan kaldırmaz.
Miıri ad.ımın h.ıyali her ,aOlan u)'anıl,.ıı,. Çünkil onun bulun 1\J�;ı
ıı lnı ideal lı.:ıyaıınd.ın b.\�ka lıir şry dei:ildir.
•'du y.ızll.HIIl birçoğu ',,",n(ı Cihan Harbi k.ıpııııııı zorlarken �e Tür·
64
e· Misıisizm
65
'alakalarından sıyrılmaya,
la birleşmektir. lsıam tas.lVvuf dilinde düny a
a la ikıen, masivadan ıecerrül denir. Allah'a yaklaşmaya Kurbullah, bir
leşme de vuslatıır"
. Çeşilli izahlar bahsinde başkaLırının bu husustaki düşüncelerini
verdikten sonra Emile Boutroux'nun şu tarifini verir:
"Vecd ruhun hedefi ile birleşmesidir, Ikisinin arasında hiçbir vası
ta yoktur. Ruh onu görür ona dokunur, ona sahip olur, onun içinde.
dir, odur. Artık bu görmeden inanan iman değildirhana varlığı yalnız
fikir halinde kavrıyan ilimden de fazla bir şeydir.
Mükemmel bir birleşmedir, ruh orada doku doku var olduğunu du
yar, kendini verir ve kendinden vaz geçer, çünkü kendini verdiği şey
varlığının ve hayatının kendisidir."
Misıisizmin vasırıarı bahsinde ise bunları şöyle sıralar.
" -Mistisizmin birinci vasfı vasıfsız oluşudur. O bütün mevcut va
sıfların dışında bir haidiL 2- izah imkansızlığıdır. Mistisizmi izah onu
yaşamayanlara izah, pek güç hatta imkansızdır, 3-Mistisizm kendisini
süjeye yani mistik insana empoze eder. 4-W.James'e göre mistik tec·
rübe geçicidir. Bazıları ise geçiciliğinin anzi oıauğunu belirtiyorlar,
5- Mistik hal pasif bir ruh halidir. Bu onun kendisini süjeye empoze et·
mesi diye belirttiğimiz üçüncü vasfının neticesidir,
Mjsıisizmin temelleri ise p.safa 'ya göre üçtür.
l -Her yerde Iıazır ve n5.'zlr bir ruhi'cevher .
.
2- insan şahsiyetinin ikiliği. Birinci yüzü ile insan dünyaya ait fani
şeylere, değerlere yönelirken, bir ikinci yüzü de bu dünyanın üstünde
trancendanı bir varlık la temasa geçer.
3.1 nsanın bu iki tarafı birbirine zıtur, Biri maddi, diğeri ruhidir, Bi
rinin kuvvedenmesi öbürünü zayırıatır,
Mistik tecrübe hakkında biri filozof Bergson ve diger i alim
Einstein �akınız ne diyorlar;
"Bizim nazarmıızda Misıisizmin vardıgı son nokta, hayat şcklinde
beliren yaratıcı çaba ile tclTlJsa gelmekı;r. Bu çaba Allah'lIl kendisi de
ğilse Allah'ıandır. Büyük mistik o kimsedir ki, insafl IH�\'ine kendi mad
diyeıinin çizdiği sınırı aşar \'t
' ilahi aksiyonu (fiil ve hareketi) devam
enirir" (Hcnd Bergson les Cahiers du Rhone, p,l 06)
"Tecrübe edebileceğimiz en güzel ve en derin heyecan mistik heye.
candır. Her hakikUlmin tohumudur. Bu heyecan kendisine yabancı
66
olan ve onıın karşısında hayret ve hürmet duymıyan insan ölmüş gibi
dir. Bizim nlifuz edemiyeceğimiz şeylerin gerçekten var olduklarını
bilmek bizim en iptidai şekillerinde idrak edebileceğiınizenyi
iksek an·
layış CiL parlak güıellik halinde tecelli ettiklerini bilmek, bu bilgi bu
duygu hakik i dinin merkezidir ." (Eiostein ct L'univers. Lincoln Bar
natt, Gallimard, p.191)
Bundan sonraki bahislerde yazar, mistik tecrübenin esası olan
"vecd" halini incelemiş , örnekler vermi ş , vecd halinde bedende hasıl
otan değişiklikleri anlatmış ve hepsinde müşalıedenin ve ilmin içinde
kalmaya dikkat etmiştir. Bundan sonra "Mistik kadınlarda görülen fev·
katadelikleri, ruha ait fevkaladelikleri ve garip heyecan hallerini incele
miştir. Bundan sonra vecd haline hazırlık, iptidai kavmierde ve
Kabalisılere göre vecde hazırlık meselelerini ele almıştır.
Kendini sevme ve Allah'a vecdin amacını incelemiştir. Sonra felse
fi ve dini vecdin farklarını ortaya koyan yazar bu sefer Uzakdoğu ve
Hint mistisizmini inceler.
Sıra Hıristiyan miSlisizmine gelmiştir. "Hıristiyan ilahiyaııııın
Grek vc Ibrani Kaynakları" bahsiyle bu sahaya girer. Ve asıl "Hıristi
yanhkta Mistisiıın" meselesini ayrı bir bahistc ele alır. Bunu Islami.
yette r,1istisizm hahsi takip eder. Bahiste Isleim mistisizminin başta
Iran olmak üzere birçok tesirlere maruz kaldığı fikrini Masignon'
un nasıl çÜfütmifş olduğunu etraflıca 'Intatır.
"Büyük Mistikler" bahsinde tarikat ve mistisizın alakasına doku
nur ve anlatır ... En son bahis ise Bertrand Rusetl'in mistisizme ait
tenkitleridir. P. Safa hakikatten korkmayan, bilakis hakikati arayan
b!, insan sıfatıyla hiçbir zaman davanın tenkidinden kork.,..'>7.. Bila
kis gerçeğe daha yakınlaştıdığinI bilir. Bu sefer de mistisizm ki;..:.;"rııı
Misti�izmin tenkidiyle bitirmiştir.
Kendisi aynı zamanda "ispinizma" tecrübeleri yapmış ve bu
hususta da yayında bulunmuş, tetkiklcrde bulunmuş bir insandı. iza
hı mümkün olınayan şeyler bulunduğunu görmüş ve kabul etmişti.
Ama bana bir-gün "bütün bu tecrübelerin, iddiaLırın var olmakla be
raber ilmi olduğunu, izah edilnl{'ye çalışıldığı &ıoi olduklarını sanmı·
yorum'· demişti.
Ama mistik tecrübe vardı. ('eyatni s..ıfa bunu hem hayatında yaşa
mış, hem ele eserlerinde yaşatmıştı. işte buna ait bir örneği kendi
67
salırlarmdan sunuyorum.
Matrnazel Nor.ıliya'nın Koltıığu romanından mistik bir parça:
Aslında Nuriye adında bir Türk kızı olan MalOlazel Noraliya'nın
ani bir ilhaOlla mistik tecrübeye girişinin safhalarını gösteren hatırala
rından bir kısmını ikthas ediyoruz.Matmazc! Noraliya'nın ruhu üzeriıı
de hayatının vc okuduğu eserlerin tesirleri de bu hatıralarında açıkça
görülmektedir. Romannı kendi eserim olması bana bu iktibas cesare
tini daha fazla verdi:
"üç seneden fazla vardır ki bu ddteri açmadım kalenıim elimden
kaçıyof. Tabi tuvanım kalmadı. Bütün sevdiklerimi gaip enim. Bir
aralık aklımı da gaıp ettim. Hiçbir ümide malik değilim. Yazmak ıü·
zumsuzdur. Sıkıntımdan bu defteri açtım. Iki gün sonra Adadaki eve
taşınacağız. Karşısı denızmiş, arkası çamlık. Su, ağaç,duvar; viranc,
çöplilk,hepsi birdir. Ben her şeye ktismüşüm Aklımı kaybettim de ne
den onu sonradan buldum. Delilik çok frna şey. Vellkin akıllılar için
böyledir. Mecnunlar için bu bir r;ahatlıktır. Yoksa tettnnün ederler
miydi? Akıllı sr:vmcdiği dünyadan kaçıyor. Anın abese tahammülü
yoktur. Ve Allah'ın hikmetini bilmeyenler için her felaket abcstir. Ben
de bilmedim. Hala da bilmem. Ne günahım vardır? Baııa hayatım nc
den cehennem olmuştur. Çilem nc zaman dolacaktır? Artık, hiçbir
şey arzu etmiyorum ki keder duyayım, Öyledir de dcrunumdaki bini·
hayc hüzun ntdir? Neden yolların penbe güllerin üzerine, güneşin Uze·
rine siyah bir tül gerilmiştir? Ben, hila arzu etmemekten başka ne ar·
zu ederim? "Bir de okumak arzumdur." Dün gece büyük babam;n ltal.
yanta kitaplarından birini açtım. Boece'nin (Felsefi Teselli) namındaki
eseri idi. On dört asır evvel yazılmış olan bu kitapta feylesof her kim ki
ka dir olma k isıer serkeş gönlürK' hakim olmalıdır ve I:>oynunu zevku sa·
fanın baisi hicap dizginlerine teslim elmemelidir drınektedir.
"Bt'nim gönlümde scrkeşlik kalmış mıdır diye düşündüm. Ft"lfiket·
ler alU öyk bir ezmişferdir ki baş kaldıracak hali yoktur. Vdakin için
için bir şeyler arıu eder de benden giııer diye korkarım. Derunumd"ki
bipayan hüzün bundan mıdır, yoksa dılnyanın zevku safaya dalıp hak
yolundan ayrıldığını anladığımd.lIl mıdır? fşittiklerim ve içeride de
okuduk1.ırıma ve felakeıkrime sebt'p olan şuun ve hadisaıın kaffesi
bt'ııde inSolnlara karşı nefret ve merhanıe r uyandırilla kıadır."
1 8 Te�rini evvel 1 317
68
"Ey deniz, scn derunund ruhumu n ;ıkseylediği bir ;iyinesin. Sende
kendimi temaşa eylerinı. Sul.:ır;n gÖı: yaşlarından mıdır? Nrdrn bu
mertebc cana yakılUlIl? Ben yukilrıdaki pcnçerede, annem a��ıdaki
pencerede gözlerinıiz saatlerce sana dalar. O da bcdbaht bir kadıııdır. Ba
na belli etmeden her gün aAlar. Kızarmış gözlerinden anlarım. Yüzü sol
gundur.
24 Şubdt 1 31 7
Bismillahirrahnuntrrahim.
Varabbi! Yarabbi! Beni nuru hıdayeee mazhar eyle. Yarabbi!
Beni tariki hakka isal eyle. Yarabbi! Kalbinıde masiva aşkından sudur
edebilmesi muhtemel dftul.ırın baş kaldırmasına meydan vermemek
için sarfeyledigim cehdü ga}'rcti herdem asan eyle. Yarabbi! Her Müs
IÜmin için ve hangi din ,'e mezhepıen olursa olsun kaffei ehli iman
için, milleıim için, benibe�r için sııku ihlas ile arabel felek mertebc·
ne manen yükselmek ve maddiyaım levsiya'ından temizlenmek husu·
sunda, bu naçiı: kulunun da karına kaderinet bir numunei feragaı ve
fazilet olmasını temin eyle yar.lbbi! Beni irşaı eyle, beni ıeıwir eyle,
Biizniılahi taala bu dokuzuncu deftere de dUt ve hissiyatımı
yeddi iktidarımda olduğu kadar yazmaya mübaşereı eyledim.
Sabahtan beri bundan ('y\'elki sekiz deftert' güz gezdirirken mazi.
69
min yaznuya fırs.:ıt vc imkan bularnadığım nicc leferrUJlınl da yid cy.
ledim. Şimdi önümde bUtün sahifelcri- bcrnbcyaz açık duran, bu dcfte·
rc de her anı zahiren birbirinden farklı olmayan, fakat derıınurnda gG.
nagun temevvücal ile bir kanıei matem halinde uuyıp gidcn hissiyaıı.
mı ",.ıda bir uyduieceğim."
. 1 8 Nis.:ın 1328
"Işte bir buçuk ay var ki, zav;,ılh validemin vefatı üzerine duydu·
ğum faftl tensilrden dolayı bir kelime yazmak ve başkalariyle konuş'
mak arzusundan dahi mahrum kalıp bu defteri açmadım. Cenabıhak
anın duasın ı kabul eııi ve kendisi bir hafta sonra, gece yansı duyduğu
$aneı ilc doktor yetişmeden on, onbeş dakika içinde teslimi ruh eyledi
(2 Mayıs 1 328 günü gecesi nısfilleylden yirmi dakika sonra).
Artık yalnızım, yalnız, yalnız . .. Ucu bucağı görünmeyen Okya·
nuslann �aunhk dalg.ıları ilzerinde avare yüzen bir çöpgibi yalnız ... "
, 1 Haziran 1328
•
70
du? Veliikin beniııı içimc öyle doğar ki bir gün ve kim bi lir beşeriyete
mukadder nice afetıerden sonra bu hrrkese nasip olur. "Imitation de
Jesus -Oıirstnam" eserde gördüğüm şu 'ümle beni böyle dUşUndür
mektedir:
Pek az temaşa ehli vardır, zira ki ruhların arasında pek azı hakir
ve mütevazıdır:'
Ve yine bir kaç gün evvel küçük not defterime not ettiğim Phi
lon'uıı şu güzel sözünü dahi buraya geçirmek isterim:
Bir tck kişi iyilik ve güzetlikle meşgul olsa dahi evler, şehirler,
memleketler ve m.iJletler büyük bir SJadetle şaduman olurlar. .. Böyle
kimseler yalıtız kendi kendilerini tahlis etmekle kalmazlar; rastgeldikleri
insanları da hür ve serazilt bir ruh ile doldururlar."
1 2 Haziran 1328
71
"Artık bu natıralara gün ık ,ıy tarihi dahi koymam. T,ıkvimi dOlhi
aşağıya gönderdim. lüzumu yoktur. Birkaç gün sonra ayın k.:ıÇI oldu
gunu unUlacağım. Unuımam lazımdır. Beni bana ve dünyaya bağlAYAn
şeyi unuımam lazımdır.
Koltukta uyuyup kalmışım. Gözlerimi açıığımda kapının vurul
duğunu duydum. Cevap vermedim,gini. 5.ıbriyedir. Odamagirmeye ce
saretleri yokıur. Gündüz müdür, gece midir, bilmem. iki oda arasında,
koridodard.ı saatlerce dolaşırım. Yorulup kendimi tekrar koltuğa ara
rım. Yarabbi! Nur istiyorum."
... 1 328
72
"Ve kim olduğunu bilmediKim Ocnys L'Areopagiıe imzasiyle bir
mukaddes metinler a"ıolojisinde rastladığım şu satırlar dJhi ,ıynı hale·
ti güzelce tasvir eylediğınden buraya aynen tercüme eylenıek isterim:
Zira bu zulmeıler, en derin karJnlıklar d;ıhi olS4!olar, şaş.ı.ıh bir �y.
dınlıktırlar, ve, rüyetin ve temasın ötesinde dahi olsalar, bizim kör ru
humllZu müteali bir güzelliğin şaşaalariyle doldururlar. Biz bu şeffaf
karanlıklarda kalmayı hararetle anu ediyoruz ve görmemek ve bilme
rnek yüzünden, gözümüzün de bilgimizin ötesindekini yine görmemek ve
.sayesinde görmek ve bilmek istiyoruz. Zira, hakiki surette görmek ve
bilmek budur ve herşeyi terk ederek herşeyin ötesinde ve üstündeki
zatı medheylemek arzu ediyoruz. Zira bu çıplak bir taşa canlı bir şeyi
andıran bir resim hakketrneye bcnzemcz. O, kendi etrafında gizli bir
şeklin görünmesine man; olan herşeyi ortadan k:ıldrrarak gizli obn gü·
zelliği meydana çıkarır."
. .1 328
73
maşuka, aşıkın sinesi üzerinde yatıyor, ıefekküraıa dalıYOLBen gözle.
rimi sana çeviriyorum, dudaklarımı sana arzediyorum. Ruhumu sana
arzediyorum. Ey benim yegane maşukum, ben seninle huzuryabım."
"Rabia sermesıi' muhabbet yere seriliyordu ve kamerin şuaları t,a·
hassüTle kabaran kalbinin üzerine buseler gibi düşüyordu."
"Tuılilar senin ayaklarının önünde açan ve ölen kırmızı güllerdir.
Şark senin şaşaanı lerennüm eder. Güneş yükselir ve bir peygamber
gibi senin celal i şanmı tebliğ eder."
"Çölün sükutu senin admla doludur. üzerimizebir korkugibi uza·
oırsrn. Güneş çıkar; çöl yanar, çöl senin ateşinle yanarak ölür."
"Hayat dudaklarınııı hamcsidir.Sen zuhur edince, süvariler gibi
binlerce zerrin güneş teşy; eder. Sen yürüyünce, çöl çicekler açar, arz
[.ilerlen kaliçesini yayar.Scn otunlOca yedi kat gök dervişler gibi önün·
de rüku eder; kaffei mahlukat önünde resmigeçit yapar; denizler, bu·
lutlar, seller... Kudumlar gibi tanindaz olurlar; binl,erce hilkatler müı·
hem şairler gibi seni tebeil eyler."
" Dün gece pek az uyumuşum.Sıcak fazla idi. Sabaha karşı arka
bahçede çamlığa çıkıım. Mavi bir sis var idi. Güneş doğmamıştır. Sa
bahın rutubetiyle yerdeki kuru çam dalları nemlenmiş olduğundan
y*ümekte zahmel çekiyordum. Terliklerim i çıkarrp diğe; bir ağacın
dalına asıım. Beni bu h.ılde gören ya bir mecnun veya bir mezar kaçkı.
kım zanneyliyecekti. Fakat o saatte çamlıkta hiç kimse bulunmaz idi.
Senelerden beri bazı sabahlar orada dolaştığımdan bunu bilir idim. Bir
müddet yürilyüp onnanın yüksekçe bir noktasına gelince arkası üstü
yanım. Çamlığı saran mavi tülSüyü içimI' çekip adeta sarhoş gibi olu
yor idirn. Utakıa horozLır öıüyor ve denizden motor sesleri geliyor idi,
Rüzgar olmadığından çamhk derin bir sükOta müstağrak idi. Gözlerimi
kapayıp Aııah'a ıeveccüh eyledim."
"Yarabbi! dedim, al beni artık. Beni dağıt. Zerrelerimi şu çam
dallarının üzerine şebnem gibi yağdır. Benim ruhumla şu yaprakları
yaldızlar. Sana olan aşkımı bir sabah rüzgarı gibi estir. Pencereleri·
nin önünde, gözlerini yıldızlara atfedip şifa bekleyen hastaların ciğer
ıcrine doLıyım, ferahlrk vereyim. Kalbimi cz. Milyonlarca zerreye ayı·
np her birini nevmit bir kalbin içine bir ümit tohumu gibi aı. Orada
büyüyeyim. üşümüş ruhları ısıtıp sana doğru yükselteyim Aklımı erit'
ve güneşin ziyasına karıştırıp gözlerinden dimağlarının içine nüfuz et·
74
ıir. Karanlık zekalara aydınlık göıüreyim,"
"Yarabbi! Canımı bezlediyorum, ruhumu hisseı, dkar ve malu·
maıımı varımı yoğumu muhtaçlar" da�ıtmanı senden niyaz ediyorum;
yarabbi! Bana bilnıekliğim için ne lizımsa anı yapmaya bana ıalim
eımeni de niyaz ediyorum, insanları benliklerinin bu azgınlığından, bu
kazanç ve mcnfaaı iptililanndan kurtamıak için hisseme düşen feda·
kirlığı ifaya amadeyim. Yarabbi! Meramımı hakkiyle ifade edemiyo·
rum, beni anla yarabbi! Yarabbi! Yarabbi!
"Ve böyle zikir ederek biyhuş bir hale gelince kendimi birden
bire koltuğurnda buldum. Terliklerim "yağımda ve başörtüm başımda
idi. Nasıl geldigimi bilemiyorum. Kapı vuruluyor ve Fotih'nın sesi:
ol-Kahvalıınızı geıirdim, Nuriye ıeyzı:ciğim, diyor idi:
Bermutaı cevap vermeyip gözlerimi kapadım. Rüya ıibi bir hal
içinde baba a nnemi namaz kılar iken gördüm. Selam verdikten sonra
bana dönüp:
-Biraz daha sabreı eylidım, dedi,cennetin anahtarı sabırdır.
Sonra gözlerimi açıp ve Kur'anı Kerimi alıp anın ruhuna bir
Yasini Şerif Okudum."
75
bir deli hikayesidir. rakat bıı davranış biraz dikkatli bir düşünceyI'
mu "avemeı etmez. I-Iemen anlaşıhr ki mescle bu kadar basit değildir
ve gayet karışık bir problem bahis mevıuudur .Mistik hadise karşısındd.
en ınakul hareket tarıı şüpheci bir sağduyu ilc itinıad eden bir zekanın
birleşnıesinden doğan anlayışıır. En nazik nokta h{"r değişen duruma
göre bu iki hassayı birleştirmenin dozunu bulmaktır.
Bu llaııraları biriikıc okuyan Ferit ve Yahya Aziz arasındaki ko·
nuşma meseleye umumi olarak vuzuh geıiren a,I"lamJlarl b.ı"ımııı·
dan faydalı görülerek iktib..s edilmiştir.
"Ferdiyeıle çevresi arasında keskin bir zıllaşma var. Annesin iis·
temiyor, fakat onunla beraber yaşıyor. Ailesi, devaml ı ihtil.ifların ve
gizli dramlarııı hazırlandığı bir felaket çevresidir. Dramlar bu inıibaı..·
5Izhğl ve bu intibaksızhk dramıarı devam ettiriyor. Burada ruhun ve
u ıviyetin cemiyet ve ubiat çevreleriyle mücadeleleri tck olgular serisi
halinde mütalia edilmek lazımdır. isyan şiddetli olduğu uman işıe
böyle bir tariki dünya doğar. Birinci merhale bir ferdiyet kabarması
dır. Fakat huzursuz ruh, Noraliya'nın "temaşa' diye tercüme euiAi
Comemptaıion devresine girip huzura kaYuşunca ben'in fırtınaları du
racakm. ÇünkU inziva içinde, başka ben'ler tarafından fırçalanmaya
cak ve azdırılnıayacaktır. Büyük hayal kırıklıklarından sonra, arzu 1'1-
nıektcn ürken ve kendi kıbuğu içine çekilen �n, bürun feıal..eılerinin
sebebini kendinde, kendi ırzularında bulduğu için artık kendi "endini
yemeğe.başlar. Temaşa (Contemplation) mertıalesinden fena (mortifi·
cation) memalesine geçmek üzeredir . ıskenderiye okulundan beri, Ka·
tolik ve Islam tasavvufunda alaikıer ıecerrüd'den fena fillall'a kadar
giden mertebelerin türlü derece v e isimleri vardır. Noraliya'mn hayaıın·
da ve defterinde temaşa ve fena mcrhalelerini açık görüyoruz. Kendisi·
ni Allah'un ayıran karanlık duvarların benlik olduğunu anla)ınca, onu
atıp kainatm rulıiyle birleşmek özleyişini duyuyor. Muhiddini Arabi'
nin Fütulıatı Mekkiyessinden tavrı salis dediği hal budur. Cüzinin I..üı·
liye cLılışıdır. Bütün Philosophia Perennis'in mevzuu da budur. Bile
şimdi süblim bir karikalür gibi görünen Matmazcl Noraliya'nın koltugu
onun yalnız kendi ben'ine değil, bütün ben'lere, mücerret ben'e isyan
dır. Bütün dinlerin, fikirlerin ve politikaların tarih,i bu isyanın tarihidir.
Dinler, ,insanın iştah, ",hvet, kazanç hını ve kibir lulinde -kuduran
ben'ini Allah'da eriımI'ye çalışmışlardır. Humanizm onu insanlık
76
idealinde uyuşturmaya savaşır. Nasyonalizm fena nı milleı'i emreder.
Ben'in Allah'da yok olmaya koşması dahileri, milletıe yok olmaya
koşması kahramanLıın yaratmıştır. BütUn bu idealierde müşterek olan
şey hen'in fenasıdır. Fakat burada fenayı (fani olmayl) IOgat mSnasiy
le anLımak doğru olmaz. Bu mecazi bir yok olma halinde bir "emrin·
.. de olmayı tazanlnlUn" etnıelidir.
Orta çağın bozumundan sonra, şiddetli bir ferdiyetçilik halinde
ben'in hortladığını göriiyoruz.Zanıanınmın büyük işaretlerinden biri
de bu ben kuduzudur. Fakat onun karşısına bu sefer de sosyalizm ve
nasyonalizm çıkmıştır. Libe-nlizmin onu azdırnusına karşı bunlar
daha üst planlardaki zarureııerin tepkileridir. Dü�ijnünüz. Hürriyet mc
suliyeti gerektirdiği halde, liberalizmin fikir hürriyetinde de kazanç
hürriyetinde de sorum yol..tur. lstediğiniz kadar kaunabilirsiniz. Libe·
ralizm gafletinizi, sömürücü1üğünüzü ve kibrinjzj hudutsuzluk planına
naklederek ben'inizi �JhLındırmıştır. Buna rağmen fert hiç değilse
" fena fil'aile" merhalesine erişebiimiş görünüyor. Bu fen.galin bhra
ma.nı da anadır. insanın anuk evLııdl lehine devamlı fedakarllga şahit
oluyoruz. Bu fedakarlık �'alnız harp gibi vect ve galeyan hallerinden
mi llet için bir kahramanllk derecesine varabiliyor. Zamanımızda Nora·
liyagibi Allah'da kendini kaybedenler ndır. Onun defterinde- birinci
dünya harbi iç in üç dört satır '·ardı. Dikkat etmiş olacaksınız : Harple
rin, benliğin i öldürmesini bilmeyen insana yüksek bir hedef uğrunda
yok olnıayı öğreten kanlı bir terbiye olduğuna i,aret ediyordu. Dava
bu değil m i ? "Ben" kendisini "biz"c ve "biz"den daha üstün bir pen
pektife doğru aşmahdır. Tanzuvun şartı transandannır. Yoksa ben'
lerin çarpışması ve boğuşması içinde parçalanması mukaddercHr.
Ferdekn millete, milletten insana, insandan Allah'a doğru aşmanın
merhalelerini idealleştirmeyen ve kendi ölçüsünü yalnız kendisinde
(ferdde ve külli insan mcfhumunda) bulan insanın nasibi bugiinkü
dünya katastrofundan başka nedir? Bu apm.al.;ırın silsilesi biıe ferileri
milletin, milleıleri insanlığın, insanlığı Allah'ıo otoritesi alıma koyan
bir nizanı düşündürur. Fertlerin milletlerin ve insanlık camiasıııııı ihti·
rasfannı anca\.; her birinin daha üstündeki plandan gelen bir disiplinin
emrinde diıginlemek mümkündür.
Ferit sordu:
-Fakat Allah'ın varlığı, iki kere iki dört eder gibi muhakkak mı·
77
dır?
-Daha fula muhdkkdktır. Muhakkak olmadığını farzetleHm . Her
otuz senede bir, bütün prensipleri baştan b<ışa değişen ve muhakkak ol·
madığı görülen fiziği mekıeplerde okutmuyor muyuz? Bugün Öklitçi
olmaya n bir jeonleıri düşünebiliyoruz. Newton fiıiğine gülüyoruz. Za·
man ve mekan hakkındaki bilgilerimiz altüst olmuştur. Maddenin de·
ğişmez sandığımız vasıfun perişandır. Yarının bugünkil bilgilerimize
vuracağı darbelerden haberimiz yok. Eğer nıuhakkakı·ararsanız bütün
okulları kapatmak lazımdır. Fakat ben umunıT söylüyorum. Bugünkü
medeniyet ailesi içinde Türkiye için laik olmamak mümkün değildi.
Bu bir intibak zaruretidir ve "yrı bir meseledir. Avnıpa'yı aşmak için,
evvela tam manasıyla Avrupalı olmalıyız; onun buhranlarmı içinden
yaşamalıyız ve onu onunla birlikte aşnı;ılıyız.
-insanlık otoritesini bir dünya devletınde mi buluyorsunuz.
-Herhalde, fakat bunun için millet otoritelerinin kaldırılması de·
ğil, kalması ve kuneılenmesi lazımdır. Çünki bir taarruz daha üst
planda bir taaruzla birlikıe gelişir, vücut organlarıy la birlikte büyür.
Bir insanın boyu uıarken gözleri kör ve bacaklan kötürilm olmaz.
-O halde dcvleıin fert üzerindeki otoriıesi de onun geliştinneli,
y o k etmemelidir.
-Şüphesiz biraz evvel "fena" kelimesinin yok olma değil, "cm·
rinde olma" manasında alınması lazım geldiğini söylememiş miydim.
Ne ben'ler, ne milletler, ne de insanlık yok olabilir. Allah'tan başlayan
sibilesi içinde birbirlerini emirleri altma alırlar."
f-Objektif Serisi...
78
mesi fikri bana, gerçekleştirilmesi "Ötliken Yayınevi" LlC aittir. Bu
fikri ilk açtığım zaman yayınevi yetkilileri daha önce parça parça çık
mış günlük yazıların k it;ıp haline getirilmesinin ortaya koyacağı eserin
satış şansı olmadığını ileri sürmüşlerdi. Onlara kitapların muhtevasını�
üç büyük bölümden meydana gelmesi ve bu üç isimle neşredilmesinin
bu mahzuru bertaraf edeceğini söyleyince kabul et�iler. Böylece ya
yınevi, sonradan bazılarına kendi araştırmaları olan ilaveler de yaparak
altı tane kitap neşreııi. Bunun üzerine ben kitapların ikinci baskılarm
dan ismim; kaldırdım. Yayınevinin neşreııiği kitaplar şunlardır:
1 .Qsınanlıca-ıürkçe·Uydurrnaca.
2-Edebiyat-Sanat-lenkit.
3.Din.inkılap·lrti,ca.
4·Kadın·Aşk-Aile.
5·S o�yal iz m-Marksizm -Konii nizm
6-Yazarlar·Sanatç ıla r-Mcşhurla r.
7-E ğ itim·Genç li k·ün iven;te .
8.20.Asır-Avrupa ve Biz.
Bu eserleri hazırlarken şunu gördüm.Zihni sistematiği olan insan
ların uzun seneler içinde ve değişik yerlerde yazmış olduğu yazılar,
çok kolay, bir kitap sistematiğinde kavuşturulabiliyorlar. Böylece bu
yazıların yirmi dört saatli k ömiir çizgisini çok aşmış, canlılığını koru
yan yazılar olduğu da ortaya çıkıyor. Bir fıkra yazarının bu noktaya
gelmesi, kalem, ve idrak kuvvetinin, hadiselcri takip dirayetiyle atbaşı
gittiğ ini gösterir.
g..Qsm:ınlıca-Türkçe·Uydurmaca
79
Fr;anSlZca hem <k Türkçe Gramer yazmıştır. Türk Dil Kurumu ve
Unesco Yönetim Kurulu üyesidir.Bu sıfatu Unesco Türk Mitıi
Komisyonu'nda Türkçe hakkında, ilmi terimler me�lesjnjn geçirdiği
sanıalar hakkındı bir rapor d;a sunmuştur. Fransızca y.ndı!lı bu raporu
sonradan Türkçeye tercüme ederek "Türk Dili Için Rapor" ismiyle
neşretmiştir. Bu kıymetli ç.ıhşmayı mevzuun her men.khsı dikkıtle
okumalıdır, zira, meselenin adeta bir urihint vermektedir.
Kitap, son bölümünde Prof. Or. Faruk Kadri Timartafla, Burhan
Felck'le, Vala: Nurettin'le, Prof. Dr.Mehmet Kaplan'la Y3pılan hasbi·
hal kılıkh ve o zaman doçent olan ıSmet Sungurbey'le ağır milnaka.şa·
lann geçtiği yazılarla biıer.
Şimdi aşağıya bu eserden "Dilde Özıe�menin Hudutları" isimli
yazıyı alıyorum: Bu yazıda TOK'dan ayrılış sebeplerinin de izahı var·
dır.
80
3.Yeni te�kil edilen kelimelerin, yerini aldıkları yabancı kelimelcr·
den daha fazLı müşterek dil, kaide, şive, ahenk, louIIanış, fonetik vasıf·
larına uygun olması lazımdır.
4.Halk dilinden ilim terimi yal)llanıa:dlim dili hususi dildir (Ian
SUl' speciale). Onu yalnız ihtisas sahipleri an!adior. Bu, bir nevi argodur
(küllunbey argoSll değil, ilim argosu).
5. Halk dili, yazı dili ve edebiyat dili ayrı ayrı nevilerdir (yazı dili
ile edebi dil bile birbirinin aynı olamaz). H.ılk diline inen bir yazı vc
edebiyat dili soysuzlaşılır (Shakespeare devrin� Ingiliz köylihü üç yüz
kelime ilc konıı�urdu. Hamll'l müellifinin bütün eserlerinde 30 bin
kelime vardır. Shakespeare halk diliyle yazsaydı eserlerinin cn basitini
bile yaraumazdı)_
6.Dilde inkılap olmaz. Yavaş veya süraııi gelişmeler olabilir. Yavaş
gelişmeleri hüktime tler, akademiler, edebiyatçılar ve basın süratlendire
bilir _
Türk Dil Kurumuna gelincc, oradaki değerli arkadaşl.:ırıma bu ger·
çekıeri kabul ettirmeye muvaffak alımadığını için son kurultaya git
medim ve yönetim kurulundan ayrıldım.
h-Sanat-Edebiyat-TenlUı
81
ölü mcnmm cesetleri halinden kurtarsın 'le ihtir;ısla doldurar.!k ayak
landırslr1 ..
Türkiye'de ciddi bir kültür hareketinin doğması, ilimle edebiyouın
müşterek çOllışmasmtbn beklenebilir. Edcbiyatsız bir kültürün hOlraret·
siz eevhcriylc. költünüz bir edebi�'atın enhersiz har;ıreıi birleşebildiği
güı" beynelmilel eheııııniyetle ve kültüril" um manasıyla bir Türk
kültürü. edebiyatın tb tam manasıyla bir Türk edebiyOlU ı:uhur etkce·
ğınden emin oLınLu uOlsınd.ıyım ..
Pey"mi Saf:ı'nın Kültür H:ıhaSl dergisinin birinci sOlyısında yazdığı
bu soııırlar bu gilnde gerçediğıni
l ve değerini korum.ıktadır.
Bu kitapta P.Safa'nın "Sıııana Uırihilik ve ebedilik" meselesini de
iııcelediğini görüyoruz. I ş te bu yazının birinci pilragrafı.
82
Ve i�te itym fık�nın biti� puaı.'rit(,.
"Eski eserleri her yeni a5r!ll eskilerinden dahit iyi itnl.adıgı ve titUr
ğ ı doğru olmitk lazım gelir. Her yeni asnn idritk seviyesi dahit yüksek·
ıir. Onun her eski ,aheserde yenilikler ke�feımesi bizi şöyle bir haki·
bte göıüriiyor: Bir eseri yalnız yuan değil, okuYiln d.ı YUitlır. Yeni ve
üstün bir hayal ve telakki sevryesinde okun.an eser onun tükenmez im
kanlarını gerçekleştirir ve on.a yeni değerler kazandırır. Bir çok Wyük
muharrirlClin öldükten sonra ve asırditn ura daha çok begenilmeleri
gittikçe daha yeni ve üstün tefsir imkanlarına kilvu�malarındandır. Bir
Funsız romancısının hatırımdan çıkmayan bir sözü vardır. Yirmi bin
sene sonra okunm;ııyitcilğımı bilseydim kitlemi eıime almudım.
Gerçek �n.atÇI ebedinin sözcüsüdür. Lo
Bundan ıonr.lki YJzı isimleri bile P.Saıfa'nın kaleminin ve (ikti
teCCSSÜ1Ünıiin hangi noktalar.l kadar uzandığını gôstermeye kitidir.
"Tarihıiz ve Talihıiz Edebiyat" " Düşünmekten Korkiln Edebiyaıımız"
" Milliyetçi Edebiyat" "Memleket ve Edebiyat" "Işkembe-j Kübra
Edebiyatı", " Edebryatm Tadı ve Bilııisi", "Edebiyat ve Felsefe", "Ede·
biyatt.ı feısefe Kültürü", "Sanatta M.i.lunı ve Meçhul" vs...
Kitabın bir böliimü ise üslup ç.ıhşmaları bahsine ayrılmıştır. Bir
bölümü de "Şiir vc Şiir tenkitlerinc.... Görülüyor ki bu escr edebiyaı·
la uğritşıll da biraz: da düşünmek gayretlnde olitn herkesin men;klil dik·
kule istifadeyle okuYiteağl bir küçük "EdebiyoH Metellesi"dir..
Hele kililbın " Edebiyat Çığırları" billni, lise son sını( ve fakilite
öğrencil('rj için bir kıymctli yardmı.:ı ders kiubı mahiyctindedir. Yit'
ur, bur.ıı da"Kla.sisizm, Ronıantiw . Naıiiralizm Scmbolizm, Fütürizm
Dadaizm, Süne.ılizm, Egzist3miyalizm" gibi edebi çığırları, asıl !..ay
naklarından ve scl.lhiyelle anLıtmıştır. Buraya, üslOp çalışmaları hak·
kındaki yallSının ikinci parçasını alıyorum: Du parçada Peyami 5afa,
Gustave Flauberı'in meıhur M:ıd:ıme Bov.ıry romanının bir pasajını na
sıl ve niçin beş kerr� degiştirdiğ iııı okuyacaksınız.
Madam Bo�ary ölmek üzeredidbhip ıon duasını o!..umak ve
mukaddes yağb onun "ücudunu uğmak için baş ucundadır.
Gusıave flaubert bu parçayı beş defa y.ı:tmıştır. Her birilHt(' han
gi unsurlMı eksik bıraktığı veya fazla bulduğu aşağıdaki denemelerin·
de görülüyor:
83
BiRiNCi YAZILIŞ
Rahip, duasmı okudu ve saf elini uzatarak Allah'un mağfiret
diledi ve gümüş bir kab içindeki yağa sağ elinin baş parmağını batırarak
her parçasında günahlarının yerini arıyormuş gibi vücudunu uğulamaya
başladı : Kapaklarını kapadıgı gözleri, burun deliklerini, dudaklan, elle
ri ..
Bu parçada "sağ elini uzatarak", "gümüş bir kab içindeki" tefer
watı fazla bıılan muharrir,·rahibin hareketlerinde vücutla günah arasın
daki :ilakaları belirten işaretlerin de eksik olduguna hükme tm iştir.
iKiNC I YAZILIŞ
Rahip duasını okudu ve Allah'tan mağfiret diledikten sonra,sag
parmağını mukaddes yağa batırarak bütün vücut uzuvlarından günah
kirlerini silmek için her birini uğuşturmaya başladı işaret parmağıyla
göz kapaklarını kapadı. Evvela gözlere dokundu. O göller ki. .. Sonra
kokuLırın hazzın i alan burun deliklerine... Dudaklara, sözlere ve obur·
luklara . . Aşıklarının saçlarına dalan ve her türlü temastan zevk alan
parma klara ...
Bu yaıılışta,beş duyunun hayattak i işleyişini ve günahtaki rolünü
eksik bulan muharrir, parçayı yeniden kaleme alıyor.
ÜÇÜNCÜ YAZILIŞ
Vücudun büwn uzuvlarından günahın kirlerin; silmek içiıı, ewela
gözleri, yeryüzünün bütün ihtişam ve debdebesine i ştahlandığı zaman
alevlerll' dolan uzun gözlerin i, sonra, vaktiyle ılık rüzgarlar ve aşk ko
kuları iç in genişleyen burun deliklerini, daha sonra yal,ınların ince
oburluğuyla sevgiler ke).,:elcyen, biltiin iştahlara iç çeken, yalan söyle
yen ve şehvet çığlıkları koparmak için açılan ağzını,daha sonra, her
türlü umasta hisli dcrisi ürperen ve artık mezar böceklcrinin bile gıdık
layamayacakları ellerini uğuladı.
Bu parça da "alevlerle dolan uzun gözler", "yalanların ince obur
luğu ile sevgiler li.ekeleyen, bütün iştahlara iç çeken, şehvet çığlıkları
kopannak için açılan ağzını ... " unsurlarmı filzla bUliln muharrir, ayak
lan da ilave ederek yazısını şöyle tadil etmiştir.
DÖRDÜNCÜ YAZILIŞ
Nihayt't Miseratur ve i ndulgt'ntian1 dualarını oı..udu, yüksek sesle
AHalı'tan nı,ığfirct dilcdi \e baş parmağını mukaddes yağa baıırarak
vücudunu u�alamaya başladı: Evvela dünyanın bülün debdebe ve ihti
şamını arzulayan gözlerini; sonra, bir zamanlar ılık rüzgarlar ve aşk ko·
kulariyle genişleyen burun dcliklerini; sonra yalan söyleyen kibirden
inleyen ağzını; s'onra hisli dcrisi Uııh temasLırla ürperen ve arıık mezar
böceklerinin bile gıdıklayamayacağı ellerini; sonra onıı randevulara
koşturan. kaldınmları arşınlayan ve arlık yürümesine imkan olmayan
ayaklarını. _
l-Sosyalizm�'arksizın·Komünizm
85
ise, komünist olmadıkbrı halde komüniun (ikirleri ve dolayısıyla ko·
münist ihtilalin fikir plSnındaki prog""mını destekleyip onlara şemsiye
vazifesi görenler idi. Peyami Sa(a bu her iki zümre ilc de kıyasıya mü·
cadele etmiştir. Bu mwdelede çok cınh ve itiruı kabil olmay� bir
cedel gilcil gönenniş mantık ,aheserleri ortaya kO)' muştur. Daha
1935'le yazdığı bir (ıkra ' Türkiye'de Karı Marx Namık Kemal'den
dilha hUrdÜl" diye başlıyor ve "Heyhat, bu memlekettc hiç kimse mU·
ncvver geçinenlerin kaleminde hergün bi""z daha kepaze olan fikir,halis
(ikir kadar mazlum değildir: Ne Karl Mark, ne de Nilmık KemaL. " di· .
86
dini inançLmn aleyhinde bukınur ve bu inanç s.ahiplerini gericilikle,
yobazlıkla damgalar.
ı.Komünist, iktisadi sınıfları, milletin üstünde bir gerçek saydlHI
ve ins;ınlığın tarihini sınıfLır arasında bir mücadele tarihi sandığı için
milletin üstün deHerine ve milliyetçifiğe de inanmaı. Yazılarında ve
sözlerinde din, milliyet, manevi değerler aleyhindedir.
3 .Komünist geçmişin dlşmamdır. Tarihin, geleneklerin düşmanı·
dır .Netice olarak kendisi gibi düşünmeyen bütün yaşlılara, değerini
tarihi tecriibeden alan bütün şahsiyet ve ıöhretlere, bütün escr sahip.
ıcrine düşmandır. Gerekirse onlara kürur ve iftira eder.
4.Komünist bugünkü hür dünya rejimIerini gerici burjava rejimieri
telakki edcr. Netice olarak bütün burjuva rejim, sanat ve muaşeretleri·
n e düşmandır
a. Kendisi iktidara gelinceye bdar burjuva hü"iyetlerine sığın.
mak istemesine rağmen hürriyet düşmanıdır. Hürriyetçi1iği kazmırsa,
altından bir sınıf diktasına taraftar olduğu göriilür. Yaııları Vf' sötleri
böyle bir dikkatle gözden geçitilnıelidir.
b.KomÜnist giizel sanatlarda yenilik, devrim geçmişle ilgiyi tım
kesme taraftarıdır. Dergi ve kitap kapaklarında, şiir ve romanıarında
göriinen o sözde modern, çarpık ve acayip resimler böyle bir komünist
anlayışmın iprelleridir.
c.Komünist dilde uydurmacıdır. Türk'ün geçmişle ilgisini keslt'Ck
için yenilik bahancıi)'le ewela dilimizi bozmaya çalışır. Dil gele.
ncklcrine saygısı yoktur.
ç.Edeblyatta da en değerli geçmiş dc�erlcrin, şöhreılerin, çeşitle·
rin düşmanıdır. Divan edebiy.ıu, Servet·j Fünun, Fecr·j Ati, hatta ilk
devre Cumhuriyet edebiyatı aleyhinde prop.ıganda yapar.
d.Komünist, edebiyatta milltgerçeklere uymayan sahte bir köycü·
lük ve h.ılkçılık tuttumlU$tur. P-omanlarında tasvir ettiği köylüyü aynı
köyde yaşamış olanlar bile reddcunişlcrdir. Köy ve halk dili de müba· -.:
lağalar ve uydurmalarl.ı doludur.
e .Komünist, para kazanmaya bayıldığı ve oozan servet yaptığı hal·
deburjuva gibi y.ışam.ıktan kaçar, fakir lokanta ve meyılanelere gider,
kendisile pis ve derbedcr bir işçi süsü ve tavrı verir. Milyon kuanan
r�S<lmıarı vardır ki, karıları ve kendileri dilenci gibi giyinir ve görünik·
ler.
87
LKomünist; bir kısım ağanın değil, bütün ağaların düşmanı<lır.
Çiiııkü büyük zirai mülkiyet düşmanıdır. Bazan açıkça müşterek miil·
kiyet ister, kollektif çiftlikler ister, kesin ve umumi planlama ister.
5.Komünist gazete ve yazarlar, din ve milliyetçilik lehinde
haberleri, hatta rcsmr denıeçleri ve tebliğleri yayınlamazlar, bunları
övmezler.
6.Komünist, komünizm aleyhine esaslı hiçbir şey y.uınaz ve
konuşmaz, Marx, Lenin, Sta lin gibi komünist peygamberleri aleyhine
tck kelime yazmaz ve konuşmaz. Komünist yazar ve şairler hakkında
da dikkati vardır. Hatta bir biçimine getirirse, Nazım Hikmet misalin·
de olduğu gibi,bunları kurtarmaya çalışır, bazı yayınevlerinin açıkça
yaptığı gibi komünist yazarların kitaplarını çıkarır.
7.Castro gibi komünist ihtilalcileri göklere çıkarırlar. Kahraman·
ılkıarı gibi uydunna Sovyet başarısını baltandırır.
8.11irleşik Amerika aleyhindeki haberlere fazla yer verım komü
nist gazetelerinin Sovyetl�r'� sempatisi d� sczilir.
9.Komünist yaLancıdır. Muanzlarına iftira eder, taraftarları için
başarılar uydurur.Mesela bazı komünist gazeteler, kendi yazarlarından
birinin Nobel mükci.fatına namzet gösterildiğini haber vermişlerdi. Baş·
tan başa yalan. Aynı yazarın ıngilizceye ç�vrilmiş tHr kitabının Ingilte·
re'de en çok satılan kitap olduğunu haber vermişlerdir. Bu da yalan!
Bu S3Ydığımız işaretierin hepsini ihtiva eden gazeteler vardır. Ilgili
makamlar kolleksiyonları dikkatle inceledikleri takdirde görürler.
Eğer komünizmle' mücadelemizde samimi isek, fakat "Ben komü·
nisıim" diye avaz avaz bağıran safdiller bekliyorsak bir iki kişiden baş·
ka bulamayız vt' gayretlerimiz ötekileri sindirip kaçırmaklaıı fazla
neıice vermez.
1961, Düşünen Adam
i·Din·1ııkılap-I rıie<l
88
milli bir sentez peşinde idi. Inanmış bir adam olarak da, bu senteı
içinde manevıdeğerlerin yerini pek Ilüzcl belirtmişıi
Onun Allah'a in;ınmasını mürtecilik olar.ık görenler, inkılapçılığı
AIIJhsu:lıkl.l eş manada altınlarla bu konularda kalem müuddesi yap·
tl, Bu kitapları okuyanlar Türk milneyverinin scnelerdir nasıl hep ayni
şeyleri gevelediğini göreceklerdir. Çarşaf, üniversitede yapılan mescit,
her tarafta mantar gibi uımilerin yapılması, Ayasofya,Mecelle, ırtica
yayg.arası. Aya Seyehat vs.. Hepsinde Peyami'nin nasıl aklı ve iz'anı
seçtiğini, insani değerlere ve dini hakikatlere saygılı olduğunu her
yazısında görmek mümkündür. Bunlardan bir tanesini "Çarşafa Dair
Sorular"ı alıyorum en iyi şahit diye ..
s9
çıkJr, cemiyete ait bir mes:1c olur: Kötü bir bid'at olur.Aşırl muha(a
ukir erkeklerimize de şunu sorabiliriz:
k-Diğerleri
mi Safa ta nıdıgı şairler, yazarlar için eserleri, ölümleri vs. gibi vesileler
le yazdığı tarlltnıa yazılarıdır. Hem edebi henı de tarihi vesika deSed
olan yazıların toplanmış olduğu bir cilııi"
Scrinin 7 .kitabı Eğilim-Gençlik-Oııi\'ersite... Isminden de anlaşıla·
cağı üzere, gençliğ i alakadar eden meseleler de bu büyiik fikir adımının
tecrübe ve görüşlerini belirten yazıları ihıiva etmekte.
Seriııin 5011 kiubı ise 20.Asır Avrupa ve Biz... Batılılaşma, Teknik
ve Avrupa meselesinin P. S,ıfa için �n mühinı zilıin meşg;ıklcrinı.kn ol.
duğunu daha önceleri gösı�'rmiştim. işıe bu zihnı nıen�al�nin Ilrünl�ri
olan yazılar da bu cilue...
Şimdi aşağıya 6.kiıalı olan Y:ızarlar.&naıçılar-Meşhurlar'dan
"Bir Küçük Boksöriin Haura�ı" fıkrasını alıyorum.Çünkü bu parça bi
yograriktir ve yazar çocukluğundaki bir hatırası", nakleıme kıcdir.
91
r"kat bir ı;lin, nasılsa, yumruğurıı Recep'in çenesi üzerine ı;unılc,
di. Çürük dişi mi vardı neydi,bilnıiyorunı, rakibimin a)1ıından �üçü�
hir ıstırap çığlığmm fırladıgmı duyduııı vc yüklendim, Uirhiri ü�tüne
çenesine vc burnUlU mükemmel isabetler kaydediyordum, Rccqı geri,
kdi. Bahçenin köşcsiııde�i bakkal �ıılilbesinin önüne �adar, yü/ünde
patldYiln yumruklardan sendeleye sendcleye çe�ildi, Son yumruğumu
yine çenesine yapışmdmı, Recep'in aAlIndan kan sızıyordu. Yere, çö,
kercesine oıurdu ve sohmıaya l>aşladı
Fakat bcninı�i l>ir Pyrrus z�feriydi. [lir daha Arna\'uI Recep'in
karşısına ç ı�anıadım. Bütün o maçların bana neye maloldugunu, o ıa,
rilıten sonra yakalandıgım bir nufsal iltihabı üzerinc, tam dokuz sene,
hastanelerde geçirdiğioı ameliyatlardan anladım. Yabancı dillere de
tercüme edilen bir küçük romanımı yazan beni,m ama, galiba, yaıdıran
Arnavut Recep'ıir. Bunu ilk ,defa şimdi açıklıyorum.
Sporcu ar�ad.ışlarım! Eski bir küçük boksörun selam ve sevgilerini
kabul ediniz.
Milliyel,1955.
defasında bana "Efgun bey, benim vlieııdıım bir hastalık liste�idir. Çek·
mecJiğiııı hastal ık kalmamıştır" demişti.
Onunla roman ve onun romanlJruıl değerlendirme konusunda bir
anlaşmazlığını vardı. Ben onun en büyük roma nı olara\.. "Yalnızız" ro·
manmı görürdüm. O ise, ses çıkarmaı, ama bir anlık bir neı.al-.et müd·
deti geçirdikten sonra aynı nezaketle Matnıazel Noraliya'ııın Koltuğu
rorııanll1l1ı en nıükemmel eseri olduğunu söylerdi.
Bu eseri hazırlamak için kitaplarını tekrar oı..uduğum zaman itiraf
edeyim ki, bu hükmüm biraz sarsıldı ve hiç şüphesiz �13tınazel Norali
ya'ıım Koltuğu isimli roman eskisinden çok daha büyük bir yer işgal
etmeye başlJdl benim için. Acaba gençlik saikası o kitabı üstünkörü·
mü o ı..unıuşıum. Bilmem. Belki de . . Zira, bir defa dJlıa anladım ı.. i bu
eser üstünkörü okunaeak bir eser degildir ve onda insana aiı en girift
meseleler biiyük bir SJ.natkar liyakatiyle ele alınmıştır.
Burada şimdi onun roman ve ranıan ıekniğine ait fikirlerini ver·
dikten sonra bir röportaja vl'rdiği cevapta roman haı..ı..ındaki fiı..i rlerini
a k LHacağım.
i şıe önce 01U1n "Ronıan Teı..n igi" isimli makall'Si.
Roman yalrııaııın usul ve f..aidckri (tekniğ i) olınadıglnl iddia
edenkık olduğurıu iddia rdrnkr arasıııda, münak.:ı.şaya başlamadan
evvel, bir terıııinoloji ôln!;ışmHI lazıındır. Romalıtil "ıckııil.."indcn ne
a nlıy orlar?
Eğcr " tc kn iı.. . . taraharla rıııın i ddi.ısı, roma rı III bir m ima ri esrr gibi
inşa edilmeden evvel en küçük teferruatı içine al.ın bir plana ıabi ol·
ması ise,büylc bir ıeknik rOJllanın yaratma şafllarıııa aykırıdır. çürıı..ü
mimari eser zamanuı dışmd::ıdır. Yan i bilıiin parçaIMI ve mrcmu heyr
tiyle onu scyrcdene bir and.! kendisini ıeslim eder. Romanda isr hayat
ve h.ıyatlll cerey.1I11 için zanıri bir ı.aman vardır. R Illan bir anda
okunmaz, parçaları 'ir büıünüyle bir anda kavranınaz. Bu, orgaııiı.. 01-
nıayan, ınckan içinde topyekun OlUrmuş, bir defad:ı olup bitmiş bir
93
lll.ldıJı' ve hacimler sistemi ile zamana tabi hayat arilsmdaki rarkıır,
Mimar? escl', ünceılen, bütiinü ve ıekmil tdernıaııylr birlikıe lasar·
l.ınır, Bunur ilrasında sıkı bir münasebet v.ırdır, I'arçal.ır büıiiııü muay·
yen nıatemati!. n isbetler (or.ınıılar) içinde ıe,kil rderler' Yapılmış bir
bin.ınm zaman içinde bir oluşu yoktur, Rom,ının hJyatl başından
soııa kadar olıış h.a.lindl'dir, Onun yaratılm.1SI, h.a.y,um kendisi gibi, za·
m.a.n.a. muht.lç oldugu hdar, önceden t.a.hmini mümkiin olmıyan ve tc·
sadnr kategorisine g;r('1l hadiselerin zuhurun.a. bağlıdır, Bir mimarı eser
tas.ırı halinde ikenpürun imkanLırını tüketmişıir, Bir ronıan, yaıılm.ı·
dan ('weı, gerçekleşmesine aiı sayısız imklnbr arasından,y.a.lnız mev·
lUun es.ıs çiıgilerine aiı OlJoi tasarlanıak imkanını vl'rir, Rom.ın yazı·
lırken, romancı, romamnıı hayatına aiı sayısız gerçekleşme imkdnl.ı·
nndan birini tercih hürriyeıin; muhaf.ıza eder, Yaratmanın şarıı bu
hürriyetlir, Romalıin (romandaki h.yatm) biltUn ş.nslarını ve imkanl.ı·
rmı, yazdm.ıdan evvel dondur.n bir plan bu hürriyeti yok etmişt;r,
Romallin hayatını jeomctrik bir kalıp hiline getirir ve sun'ileşıirir,
fakat bu, romanm kendisine has bir teknj�i yok demek de�ildir,
Romanıtl hayatı,ıren gibi ray üıerinde gitmenlekle �r.bcr. rom.ncı·
nın önceden t.lsarladığ;ı bir netice\'e dognı seyreder. Bu netice kesin
olnııyabilir; hayat gibi, bazan belirsiz bir akıbet halinde kalabilir; fa·
kat mah iyeti ne olursa o ıSu n, romanın sonudur,
B.ışlangıcıyla sonu arasmda h.W.ôltm ıigzaklilrmı takip eden
romaıı, yaz ılırken, son5tlZ imkanıu arasında hür bir tercih olmakla be·
rJbcr, yine de bir ıercihıir, Yani hayatlll bütününü de�il, romancılim
seçti�i kısımlart .ılır, Bu tercihin mahiyetinde tamamiyle hür olan ro,
mancı mikLlrında, ölçtisiinde \'1.' diz is indI.' hOr değildir, Bizı kaidelere
'abid;.. , Aksi h.:ıldc, romanııı kl!oJ. olması lazım gelen kl$ımları I1lUn
veya ıe(s ol.ı bilir; vak'a, hareket,koııu,nı.ı , tOllılil ve IJs.,.;r kısıml<!rı tam
yerlerini ve dizilerini bulmadığı için hayatlll düzenine .lYkın ve c.ınm:
olabilir, BurJd:ı Lıir plan tkğ!! . roıı1.3nııı y::ıratıl1ll3sı için. h::ıy:ıtın
gizli
düzenine uygun şan!::ır bahis mel'ıuudur ve rontaııın teknigi bu şarıla
r::ı t:ibi olmaktır,
(;{'lrcck yolzımııda bu şarılJra bir göı atnlJYI dl'neyeceğiı,
9-1
fıkr.ısrrlw işlemiştir. nu }'Jııdil,Tilrl.. okuyucusunun l;ırih'i romilnl,ıra
gösterdiği alak..ldan Iweket edilerek henliz ruh uhlilleriııe ve ins.l1lrrl
meSC'leleriııe inen romamn �elişmı:di�i irade edilmekıe ve youı ş u cün,·
lelerle son bulm,iktiuJır:
"Romanu,..z ins.ın ruhunun kapısı önündedir. Ve içerden gelme.
yen giLli st'slcri dUY.lbilmesi için h('nüı cşiğini .lşnıış <kogildir. K.l�
haykınşLırdiln ıiyade. denıni rnırlllll.ırl.1 ,izlcııcn drilllll kcşfrdincrye
kadar ıek bir ins.ın.n luya,. ne onu, tU' de ol..uyucubrını a l.ıkildilr ede·
c('ktir.
Türk Romanı ingnbra bııktığ ı h:akle ins:ıııı göremiyor ... · ·
-"H.ı.n k.ı.rudı. Od.ı. loı. K.ı.fes delikleri mavi. Akşam "e ses yol.."
gibi lufif b.. üsltip, kısa cümlf:� ve bol "ve"I�le "Bir Akprndı",ldh
romanınıı dah.l önceki eserlerinizden oldukçil ayrılıyor. !:ıu eserinizle
yeni bir denemeye girişmek mi istemişıilHz?
-bnnediyorum ki benim her romanunda ötekilere nispetie böyle
bir ba,koIlık ve ayrılık vudır. Çünkü her birinde kendi kendimi ilşmak
ve çok aradığım bir "mükemmel' e ulaşmak istedim. Tek imkan i çin.
de k.ı.lrplanmak ve kendi kendimi tekrarlamakunsa sarısıı imkanları
denemeye çal.,n\lk benim y.ır.ıtma huyumdur. Ö)'1c ki, ' Dokuıuncu
Hadciye Koğuşu" nu yazan adamın, " �1atmaıcl Noralya'lıt1l Koltuğıı"
nu yaliln adolm olduğUM inanmak için ik! kitabın üstünde de ;aynı im·
zayı görmd laıımdır.Bunlar o kadar birbirinden ayrı bir teknik ve if.ı·
de şekilleriyle YilulmışLudır. Arallrında müşterek taraf, şekillerin ,ok
dibinde bllr.
-Türk ron\lnında bill l yapmak iSltdil..leriniz oldu mu?
-Bir makalesinde tahlil romanının benimle Tii'k edebiyatına gir·
diğini söyliyen NunlUdh Ataç, hilkıl nudır bilmiyorum. Fal..at; "Ş im
şe1.." adınd.lki ac(lmice ve 5ôlıht uhlil denemelerinden sonraki romanLl·
rımdJ insın ruhunun güneşsiz , hillU yıldıısıı urarıanna nüfuz ctınck
için sarfettiğim gayretlerin arttığını biliyurum, Böylece roman sanatı·
'11'1 , insanın iç macerasını birinci plana allrak sinema Sanatından ayrı·
95
labileceğini düşünüyorllJll. Fakat bunu önceden verilmiş bir kararla
drğil.kendi tekamülümün bir merlıalesi olarak gerçeklcştirmeye çalış
tıııı. Teknik olarak bütün dünya romanın ın içine düştükleri bazı büyük
hat,ılardan kendimi korumaya son iki romamında çok dıemill iyet ver
dim. Bunlar hem inşa hem de psikoloji lıatalarıdır. Kısaca izahına im
kan göremiyorum.
-Birn !:ayreı ('ISeni7 herhalde i mkan bulursunuz .
1\'y.ll11i S,ı ı'ı'ıım Tiirk ROIII.l I l I vı' !.:1.'1ı11i rOI11,ınlJrı ve I"oııı.ıı ı lı.ık·
ı-"ınd.ıh.i ıJii�iil1celcriııi venlil-.. leıı 5UıırJ şiımli (le Tikk Ldchiyaııııda .
bilhassa rOnlJIl vadisınde Peyami SJfa hakkında ne söylenmiştir. Uıma
b.ll-...llrm. Buııu hiiyiik edebiyili t,lfiıı,ısi ve tenkit,i isıııail H.ıhilı Se·
viil-..·c yapıırac,ığıı. 13unon içinde onun lisderde okunan edebiyat kila·
97
bına Pey,ımi Saf;ı için yazmış bulıınduğu satırları bııı,ıya akıar;ıcağıı.
LJıı s.ııırl.ırda Scviik, I'cyaını Saf,ı'nın ronıaııl,ırıııı tcnkit Nkrck
hii�ıııiinii vermektcdir. niı unıın sonradan y,ıımış ulduğu Yal·
11I11l, Malın,uel Nor;ıliya'nın Kolııığu isimli şahasetleriy!e, Doku·
ıuncu HJridyc Koı1u�u'ııu ayıı bir bahi�le de alacagıl. Şim
di Seviik'ii Iıkuy,l1ıın:
Ilir Terct.kıüt!üıı Ram,ıııı'na ııelince: Mücllif, burada s;ın'aııııll\ ıir
vesiııe çı�nıış gibidir. Bu tuıııJnt.!.1 dJ yine erkek kalırJmanlıı Jdı yok.
YJlnıl (Jııuıı Uir Adaııııli Ilayalı isimli bir rom.ımn ınüell ifi uJduğunu
Iıiliyoru/. 13u miiCılif, işıe bıı romanın da m(iellifi(lir; y;ıni I'eyami 'ııin
kendisi. Rum,md,ıki es.ıs kadın kalıranıanın dahi admı do)1ru bilnıiyo·
TU/. 13aşl,ırı, oilu miieııif gibi biı (le, "Vıldan" hiliyordıık;sonra miicl·
l i r ı.;itıi hiı dı' iiı1rı'l1lli� �i ıkğilıııi�.
f\kv/u �ııdur: Mıı,ın,i I ı'ıııun ıı.ınııııd,ı bir �1/,I,dusll.lı ıı\(IJn ltıif
Iky, (ol.. 1ıll' lhl'ıh'rel.. Hir Aıl"lılIlI Iby"ıı .ıdlı bir rorııan Io:ı·tirdi. B u
1"11 iiyk, hı'rlı.ını.:i h i r eseri lı,ış"ııl,ııı �orılın,1 ı",ıd,ır (iddi nı..uııı:ı ı. i< ilJ·
hiLL r,ı�ıı;clc lJir ycrindeıı b.1Şlıyor. Bir oıel mIJsIIHI;ı ıehirlelllııi� hir
,ıdam tasvir edill1ll'ktedir. lJu ad.ım eroiııi f;ııla ;ılmış olacak. Ölüm
lı'lılikesi gcçiriyor. Kız okudukça harakanlar;ı duçar olmaktadır. Hem
k,,-,I' kiı;ıbı bırakıyor, hem gelip kitaba başlıyor. Raif'in m;ıks.:ıdı, bıı
müelline o kııı cvlendirmek. Onları bir gece evindeki ziyafete davet
eder, MücJliflc Mualla lanış,rlJr. Müellif, bir karii ile,hem,de Mu., ırj
gibi güıd ıııüncvver, has5Js bir karii ilc karşılaşmaktan memnun, sor;ır:
"[serimi nJsıI buldunuz?" Kıı cevap verir: "Berbat! "
Mül'lIif, b u kıı., evlenmek teklifinde bulunur v e �17a mülılet verir,
iyice düşiiııi.ip ccvJbınl versin diye. O cevalıa kadar ha ydi y i,\(' [kyoğ·
IU'IHla, gece yarısından sonraki bohem hayatı. Miicllif, dinlenmek için
f1o�aıiçi'nde hir oıele saklandı. Kimseye ;ıdrcsini bildiriliedi. Öyley.
ken, hir gı'cc, ikidcn sonra bir ad.ım gelir, kendiıı i aşaı'iıdJ bir kJdınlıı
Iwk1cdi�ini hildirir. K,ı dın IllOmulıilin içinde. f111, Vild,ın'dır. Miil'!·
lifin Mıı.ıll,i ilc l'vk-nnıı'� isıediğini işitmi ş, ıı kıı h,ıkkıııd.-ı Jll,ı ıiım,ı ı
lopl,H11Iş, miidlifi tı'ı""ir için, n e YJpıp yapııı e n yakın Iıir ,ırk.ıd,ı�taıı
adresin i iigreııerek bııray,ı ı;clllliş.
Kim hıı Vildan? 1311 kadın I�oma'daydı; kocasın;ı Jarı!ı ı) ayrıl,ır.,ı"
i)ı,ınhııl',ı gı'ldi. Miiellifiıı �iı;ıplJrıııı okumuştur, onıın dııygııl.ırıııı
�ı·ıı(ri�irıiıı�iı.ı· ııyı;ıın Iııılııym. iıalyaıı ediıırerindeli Piralldcllo'nıın
piyesini "Çıptıkl,m Giydirmek" diye tercüme etmiştir, Müdlife rnek,
tup y:ız.ı r, Buluşurlar; kadın bir apartman tutınu ştur. Israrlarına,ınek·
tuplarına rağmen nıiicllif oraya gitmez, öyleyken işıe gece yarısından
sonra 130ğaziç i'lld{'ki otelc de gelmiştir, En nihay{'t neden sonra müd
ı k bir gece onun apartmanma gider. Müelli{ için hazırladığı odada i ç ki
içerb, bir ç ok L if ed{'rlcr ve ayrılırlar, Kitar dd işte böylC' biıer.
Görüyorsunuz ki nıevzuda Illevill denecek bir vOlk'a yuk. Roman·
dJ nH'V/.II vc V;ık';ı arJyanl,ır bu kitabı MUJII;i gibi "berbat" diyerek
y.mda bıra kmışl.ırdır. 13u (amanda, mesela Rcşaı Nuri'nınkiler �ibi
okuyanı alır giitüre n vak'.. akışı yoktur. Bu romanda yine, nıesela
Halide Ediıı'inkilcr gibi ruhun hunımalı ihtirası da yoktur. 13u (oma n
dil başıan sona k,ı dar kiil halinde bir vahdet de yoktıır. Başıan o kadar
i�c ı..Olrış;ııı Mu,l lIa, sonra açıkt.ı kaldı. Vildan nedir? MUcilife aşık ını?
AYliHCil () ı..ad,ır retldc uğ ra dığ ı haltIc yine mUellifi daveilen çekinme
diğine güre biitün izıetinefisini, kadınlık gunınınu, herşeyini hu ad,lIlı
uğrunOl ayakl.ırı altınil alacak kildar aşık. Fakat bir geceli k nıiilakJl, ilk
ve son ınül5.kat,birkaç felsefi I ı :fi iıcrinc bütün bıı aşkı bırakıp ı:idecek
kad,ır dJ h i�' aş lk tkğil.
'
99
n.1 en Avrup.11ı bir şahaser l)oırç.ISI.
Yine mcsel:; Muallii ilc .yapılan mükalcme; parol vc cvlilik hakkın
d.. ı.. i fikırler; bunu lek başına al, MOIlJs.ınvari <,nfes hir kiiçiık hik.iye,
yim.· mesela bohem holyaıı anIJ.ulırkcn ukunan "Knldırmılar" 111cnsıırc·
s i ; Neciıı Fol/-ıl'ın şiirde yarulJ7:ml !'<,yanıi de nesirtle y a ımllş . Yalnıı o
lllı'nStırcyi okıımak hile ins.:ınnı içini h:ıda doldurınOık için kafi. Yine
mesela, " ÇmLıı..Lın Giyi ıı dinnck" piyesi ha ı..ktnd.ıki fikir mübadelele·
rı ...
r..ı..a ı neyc saymah? Hdlicle Ediı,'in romanmı okudukıan sonra
içimiıe hiilün ronltının havası dolar. Romanııı neresi giiıcldi, ı.cresi
şiiyleydi, pek bilnıcyi/. Bu rumanda isc iş, aksine. BUiiili (onuııı biıiri·
yonıı; bitirdikten sonr.ı roman ortadan çckiliyor ve !ı;ıfııamııda o yer
yı'r p.ır�·,ll.ı r dyrı olyrı YOıklı1 Ill.ık.lldr gib i kalıyor. Ildnı.:i Pdr(dyl ister·
scn td,rdr dini,' "I ve ıekrar oku. Ilir Tcrcddudun Rilmanı ı.:üıcl deJ7:il,
ı:Uıı'lliJ.. ll'rin y;ınyana ı>e ıiri l i�idir .
100
insan ruhunun meçhule olJn eğilimini dikkate alan ve bir insanda bü·
Hin insanlın, insanlığı kucaklayan ufuk genişliğini terkcımişlerdir. Fil·
mc ayrıca ilave edilen melodram $On'cla, filmle escr arasındaki seviye
farkını film aleyhinde büyük miktarda uçurumlaştırmıştır.
Aslııııb bu rom,ııuy !'ey.ımi s.ıfa kısa cümleleric adeta bir senar
yo yaıarcasiila biilün hir macerayı sahnelemiştir. Şimdi onun bu ese
rin tfen şu bahsi liitfen okuyuııuı ve ıı;özlerde, manzaranııı, mektinın
Ilasıl kıılayCil ve kesin çiıgilerle caniandığıili ve ayrıca insanın ruhi
IH'ncerelerinin de nasıl perdelerini açtığını giiriinüı:
101
(!ii'iCIllCYl' bir Icke))ir ç iı ı::i, bir buruşuk ve ba/an dJ ancak biıim �ön.'·
hileceğinıiz gizli bir i ş;ıret ilave cdC1'. Bu sofa canlıdır: niıimle beraber
I.. ımıldar, değişir, bizimle herabı..'r (L:ığılır, topianif, hi/imle beraher
uyur uy.lf1lr; bu sofa aramlHlı sanki iiçüncü bir simadır ve giildiiğü, ağ·
I.ı dığı b ile olur.
Bu sora dürt kii'iedir: Orıad.l sok ık kapısı, ik i yanında i>ircr pen·
Cl"rl' . I'ı'ııeı're n in y.lIlında bir oı minderi. Minderin yanllHI,1 yemek ma·
s.ısı. M,n.uıııı yaııııııu iki s.uı(Lılye. l1u slıfadJ o luru lur. yemek yenir,
nıisafir kabul edilir.
Benim her ı:: ifiş inıde, orada, hareketsiı duru�u11l, heni bana ı.:öste,
n'll hu ('Cım'ye b;,kmJk içindir.
Ve b.,ı.. lıııı: Mintleflle üstü)te ı...unınıış iki y.nııı... (Demek ,ı nnem
bir.., r.ıh.lIsl/l.l Iınll� ve buraya u/,Hıml.,). M.lSolnm y;l lı ı n ıLı fafııı öniiııe
çl'l,ilmiş bir �III(Lılya. (Demek annem en üst raftaıı bir ilaç şisesi a i·
Il\ı�). 1 1. ' . . Işıe ..,aSoln,,1 üstünde hir şi.,e: Kurdiy,ll . (Demek annem bir
fı'll.ıl lı... ı.:eçinlli�.). Minderin üsıüru,.Ie ıslak, Iıuruşuk bir mendiL. (Ul'llIek
annem Jj:: Lıml.,).
Benim (Le bu şişeye, iki y asıı�a ve bir mendile ihtiyacım var, ben
de Kordiya l al.ıcağım, tl Za llilcağ ını ve ilğlayaCilgım.
Dol..uıuncıı Hariciye Koğuşu rom,ınının basit ve fakat çok beşeri
bir ı...ınevaSl vanlır. Rnm.,nın kahranunı onbeş ya�m(b bir delikarılı·
dır. Diıinde ma rSiI I roma ıiwıası volrdır. Fa kirdir ve a nncsiy le bir kenar
mahilill'de oturmaktadır. Ama Fransızcası vard,r ve akrabaları oları
hir paşan ııı kmmı aşıkıır. I'lcm hasla ve hem aşık, hem hayaı mücade
lesi.., Üstelik a yağ ın ın kesilmesi Söl konmudur. A� sevdiğ ine karşı
Solkat göriinnlemek için bir sürii ameliyatJ rıza gösterir. Halınıki sevdiği
kıı bir başkASı ile evlenip AvrupA'ya giımiştir. liastilııcde gcnç, hasulı·
f}a, ı::önö1 kınkllğına ve hayaıın gliçliiklerine karşı .s.ıvaşmaktadır Hu
Silvaşıan ı.:alip çıkar. Henüz bunun fArkında belki değ il dir , çiinkü ı.:iinül
\",rıl.. llj:: ıııl1ı ıe'siri vardır. FakJt roman Cılıll h .ısıolneye ı.:elen dıısıl,ırı ·
11l11 \1\"11)7:1111 sıhllale k.ıvıı�tll;::tlnU miiidc lcyen bir kelimeyle hi ter
"1I:ıydi" " Bu yeni hir h.ıyau başlayışırı ifadesidir. Rumanın ı.:ul.elliği
de buradadır. Uir bitiş deilil bir başlangıca getirmiştir okuyucuyu. Bu
ba$l,ı ngıç ayni ıounaınu Peyami $atı'yı roma ncılık çiıyisine ı.:ctirnıi$'
ıir. Ama filmde. aynı büyiik ıesiri yap.:ıcajjı mıılıakkilk olan bu final,
kanaıla ndırıcı , seyircisinin ayaklMml yerden kesici biıiş kaldırılmıştır.
102
Evet.., Bu Ronl.lIl l'eyarni Safa'nın hasta, aşık ve ıcki,duy).lulu bir
).lencin ıı,ısıl ronuncı göıll'riyle etrafa b,ı kmaya, nasıl h:eı'ssüsünün 51-
nırl,ı(mı geni�ll-ıııll'Yc ve biiycce (ıımancı Iılnı.ı" yulund.ı lIasıl yürüme
ya haşl,ı dığını ı:iisterir, Bu kü,iik roman, bir kiiçük romanemın, büyük
romancı olmak yoluııda nJsıl (neredeyse hedefe uIJştıracak) bir büyük
adım attığıııııı mmııııdır da, .
5.1llki o, hastahaneden ç ıkmış , sapasağlam bir şekilde Türk Edebi
yatmJ girmi�tir bu romanla,
ll-YalnlZlZ ...
Eserin Mevzuu:
103
ve Menıaret bu şüpheyi tahkik için, S,;ırninı'in odasındaki defterini
okurIM. Samim buratl;ı ideal k,ıhul eııiği Simera ııya isimli bir IIJyali
(ilkeyi dııLIIlllJktadlr. S('lnıin, bu arada, eve gelen VI." ismi .ı ç adam ola·
r:ık katın birisinden g('be kaldıAml siiylcr. Ilu adam hem başıboş hem
komiiııisıı ir. Saıııim ise Selmin';n arkadaşı ve daha ıi ııce annesini tam
mış olduğu Meral'e aşıı...tır. Selın in bunu bilmektedir.
Çiinki; Selmin'in istenmeyen n i şa nlıs ı Ferhal da Meral'in kardeşi
d ir . Gerilimi tan....ml..yan unsur,Selmin ve Meral'in müşterek drkada şı
Feriha'nın sahneye girmesidir. Feriha, fakir bir ailenin kızı olup, kolej
den kaçmış yaşh bir adanlJ metrcslik etmek iizere Paris'e gitmiştir.
Oradan, Meral'i de benzer maceray.. çekmek için yaşlı ve zengin bir
ldliı> bulmuştur. Ilu işi halletmek iiıere Istanbııra gelmiştir. Mrral ise
I'aris 'c gitme k iç in can ol llIlolktadır. Ilir yandan 5..ımim 'j iiı:lemektc, un
dan kopamamak'ta öte yandan Paris'c gitmek ihtirasından va1Reçeme
mekıedir. Meral'in ailesi de onun Paris'c böyle çirkin bir şekilde gitme
sine razı değildir. (]ir yandan Samim Meral'in hareketlerini kontrol e
derek yalanlarmı yakalar ve onu terkeder. Öte yandan Ferhat kaçma
sm diye Meral'i odaya hapseder ve Feriha ile aLa kasml kesmesini ister.
Meral kJpatıldığl odada bir buhran geçirir, inıihar etmeye karar
verir ve bir ı,usula bırakır " Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği
ve çirkinleştirdifi bir dünYOldn YOllnızım" ve intihar kJrarını açıklOlr.
Sonra bir sigara yakmak isterken kaza ilc tuıuşur ve yanar. Bu ar:ıda,
Mcnıaret, Sanıinı büyük iç slkınllSl hissederler, Meral'in annesi k;ı�J ve
felaket haberini alırlar. Sanıinı " Ey Insan" diye başlaYOln bir tir:ıd!'ı
biıen bir döşünce çağlayanına girer.
104
şüncenin sak!ann\olsı bence aynı şey ... Menfaatsiz yalanlar ,!aha (ena.
... Bir ihJnet yalanın. bunlara tercih eder gibi oluyorlim. Sevenlerin
şüphesi, çok dcra kıskançlığın değil mUeerret olarak doğruluk özleyi.
şiı";n ve aşkta ben'krin kaynaşmasına engel bir yaImıiık dl'1lşeti heSJ.
blllJ sevgilinin ruhun.ı giren casuslUr. Yoksa, katitin seki/i çeyrek ge(e
kJdeş vapurtlm!.ı oldugunu YJbncl ,ahiılerle isp.ıta çOllışalı oıvukatm
mahut adli yaL:ını,veY3Ja ... ne bileyim iki düşman memleket arasında
11.lrpten üç gün evvel, dostluğun her zamankinden ziyade o giin kuvvet
li olduğunu söyleyen dip lomatın poliıika yalanı, yahut da mesela.. sıkı·
Ci hir ziyareti gilleryii/1c karşılayan centilmcnin mimik yabnı, cn ke
derli anındJ hatırını soran.. iyi olduğunu söyleyeııin lIluaışeret yalanı,
borç isteyene sıkıntıda olduğunu söyleyen zenginin mülkiyet yalam
veya hJni şifaSIl bir hastaya alelade bir garg;ıranın şifillı tesirlerini sa·
yan hekimin tedavi yaLını,yahut da .. Mesela, iitiim fcıaketini ilglr has
talık )cklinde hafif bir Umide bJı1Lıyarak haber veren telwafın .ılıştır
ma yalanı, dah.ı bilmem, mesela yapmayacağını lJl'k iyi bildiği şeyleri
and içerek ahaliye vaadeden parti liderinin seçim yalanı, veya . Korka
ı1a tehlikenin büyük olmadığını söyleyen dostun telkin yalanı, mesela
dilckçe sahibipc gelecek hafta pazartesi, salı veya çarşamba akş,ullına
kadar ücretliler kadrosunda bir yer açılacağını umduğunu söyleyen
idarenin yalanı, veya, okuyuculannın sıfıra inmiş teveectih lerinin
fazlalığıyla gurur duyduğunu yazan sUnimsüı gazetenin siiriim yollanı,
velhasıl işte, malını sermayesine verdiği söyleyen, yerliy i Amerikan di
ye süren, çileğin eziklerini $eııerin altında gi:deyen,yahut d..... Fiya t ·
etiketiilde 899 rakamanın "8"inl büyi.lk 99"nu kiiçük yazıı) ilk tesirin
garıetini söniirmek $isteyen esnafın ve tüccarın satıŞ yalanı, kadınııı
boya ve süs yalanı, bin {eşit, aşk iftin ve övünme, mubalaJ1a yalanı,
biJtün bunların hepsi daha çok tabiatın ve cemiyctin mayaslUdaki
bozuklukları gizleyip bir ahcnk zevahiri yaratmak ihtiyacıııdaıı doğ:ın
hayal yalanlarıdır" ...
Pevami Sara bu eserinde insanların nasıl yabn söylediklerini, du
ruşları ve bakışlarmdan gizleyemedikleri ip uçlarından yalanlarmııı
nasıl yakalanabilcceğinin enteresan misalierini vermiştir.
"Ben yalan arayan zekoinm gözlere verdiği ağır Iı:ı.reketi bilirim.
Çok aı yaıııhnışınultr. Bakış evvcıa sağa ve sola kayar. Arama h:ışla
mıştır. Sonra gözbebcjji yukarıya doğru bir kavis çizip aksi istikamele
L0'
iner. Sonra tanı karşı tarafa bakar. Donukıur. lki üç defa kırpılır: Kor·
ku çırpınışı. Yalanaradığının. seıilmesi ve aranan yalanın bulunm,lm,lsı
korkusu. Nihayet billün yüzde gergin çizgileri yunlUşalan bir kıırtuluş
h.lrı'keıi. Yalaıı bulunmuştur."
I{uııı.:ında Sanıirıı bu müşahedcleri yeğeni Selınin'in y(iııinde y;ıp-
.
.
nıı�lır.
I kinci mi.ihim unsur ve romanııı lenıcl çizgilerinden birisi de "Dip
/ıılık" anlıyışıdır. lnsanda birbirine III iki şahsiyeı vanlır, deruni bir
/ıtuşma meydana geıirir bunbr. insanL:ınn anlaşılmaz hareketlerini
doğuran bunlardır. Insanda bir varoluş hamlesi vardır. bir yoklaşma
h,lmlcsi ...
"i nsanın variaşma haınlcsinden ebedilik hayali ve neşesi doğ,lr . .
Ins.:ırıın yoklaşın,) hamlesinden fantli k ve geçi<;ilik duygusuy!.ı birlikte
onun büyük sıkıntısı doğar... "
106
fcısc. ölünceye kadar Cihangir'deki evde mahpus kalınaya razı ol�r
dum. Han i insanın evinin bulaşık çukuruna bin tane PJris fcd" ulsun.
Sıınra memleket.. DostlaL ..
Merııl birdenbire Samim '; düşündü, Işıe onun çok haklı olduğu aıı
yine haklı diinu haklı. Demin konupn ikinci, şimdi ağlayan birinci
Fcriha'ydı, Nasıl ck'Ai�ti birdenbire kııcağı/. Tophane damlarının o
�ırı" kin'milleri, J nJ scv�isi ve menıleket hOıuı'liylc karış;ırak onu cbc
diliğin giiıd planına birdenbire nasıl çekiverdi "
"Tabii değil mi insan öldükten sonra bırakatağı bütün hatıralarla,
cserlerle. çocuklarla, ancak kendi memleketinde unutulmazlığın !esel·
lisin; bulabilir ÖıÜme kadar gitme .. Şimdi bile şu boı1az içindeki hatı
ralar .. Şu hl.'rbirindc bizden bir parça yaşarınıış evler, �U her taşı ve
al1acıyLı biıim olan şehir, gök, memleket ...
Uafif hafif başın ı sa11a {ı. ve mınıdandı :
-Tabii . .. "
Y<'r yer para psikolojik hadiselerin, önsclilerin, telapati lerin de yer
aldığ ı romamn sonundaki "Ey Insan" diye başlayan tirad. netice fikri
verir. Bu ruhçu ve manevi bir anlayışıır.
Ey insan!
Bu kitabı sana ithaf ediyorum. Başının üstünden büyük bir rüzgar
geçiyor. Yalancı bir f{'Cirle başbyan asır kararıyor ve sana tek limit ışı·
111 olarak en kudretli kaynağı uranium'da değil , senin ruhunda sıkış
mış maddeden kopararak çık.:ırdığ ı korkunç tahrip alcıi nin patlayışln
dan yiiksclecek alevi beh.leıiyOf.
Ey bahtsız ! Tarihinin hi�t.jr devrinde kendine bu kadar yabancı,
bu kadar hayran ve düşman olmadın. Llboratuvarında aradığın, incele
diğin, oyduğun, dibine indiğin , sırrlrll deştiğin her şey ilrasında yalnız
rulıun yok. Onu beyin hilcrclerinin bir ümrUğü sanmakb başlayan müt·
hiş gaf1etin , otuz yıl içinde gördüğün iki muazzam dünya harbiriniıı
kan ve gözyaşı çağlayanlJrınd.ı en büyük dersi arayan güzlcrirıc bir
körlük perdesi indirdi.
Bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehan., doy şu fiıik ve metematik
tecessü$Üne, koy şu kemiyyet fikrini , ebi kendi içine, koş kendi kendi.
107
nin pe�inden, bul onu, bol kendini bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör,
kcndi içindc gör: ALLAHINI.
Kendine dön, kendine bak, J...endine gel. Aptalca bir konfor aşkın
dan doğduğu halde herbiri daha korkunç bir dünya harbi hazırlayan
ıeknik mucizelerin yayında, senin iç zıthklarını elemeye yarayacak ve
seni kendi kendinle boğuşm.ıktan kurtaracak ruh mud/.clerini ara.
INAN manevikrc vc mukaddesiere, iNAN. Onlar hakkında bu ka
dar küçükçe dtişünmekten utan. Her $ezilen derinliğ in ifşa ctlikll'rini
düşünmekıen bile seni ahkoyan tabiaıçı metotb.rını fırlaı ve bitlcnmiş
elbiseler gibi al. Ortaçağ papazlarında haklı olara k ayıpladığın dar ka
blıhğın anlayış sınırlarını daha fazla darlaşııran beş duyu idrakinin
kapalı dünyası içinde kalma:
"Arşı );eç ferş iaıla, sidreyi aş,
Gör ne v,u mavcra'da ibretllll....
Roınaııın ınevzuu!
1 08
mın ailesi, ölmüş kocası ilc sevişiyOfum zoınneden Faııııa'dan tambur
çalan ronlJtizmahya ve feıSefe hocası Yahya Aziı'e kadar. Ferit'in
etr,ırı üniversitede d.ıha çok sokıılarla çevr i[miştir . Ve kendisi Allah'a
pek illilnınamakıadır. C,iinlerce arkasından bir siy.ıh küreğin geidıA ini
SJnnıışıır ve eları geceleri ruhu kall1aşmakıadır. Ayrıca eırafıııılil bir
kl)IJIl snop ıipler �e vardır. Sevgilisi Se lma onunla evkıınıeı... isıenıek·
tedir. Feriı'in \·e kıı kardeşi Nilüfer'in bu husustaki davranışları d.ı ha
scrbesııir. Hele Feriı sadece scvişnK'vi düşünmektedir. Bıı yiiıden Sei
nlJ ilc bozuşurlar. Sehna ona " Uiz im bir ruhumuz da v;ır" derııi�tjr .
Feriı bu SÖlÜ kabul etnıemiştir ama buhrOl nlOlrı devam eımeı... ıc·
dir. Kapalıçarşı'da bir muhal1ebicidc buhranını anlayan bir yaşlı zat,
" Nefesini içine lorLı 'Allah de'bırak" diye tavsiyedc bulunur. Ferit
hayrcı[e sıkınıının azaldığını görür. Ama sonradOln böylece d" azal·
mJvaJl bü ıük sıkınlilar banırır. Bu arada Nilüfer leyıesiylc bozu� ını ı �
tıır Teyıe NilÜfer'i" eve yabancı delikaııhları Getirmesini istememck·
tı'dir. li.ıscn çekilmez bir kadın 010.1" ley7eye, Ferit kllM ve onu öldü·
receğim, "-amn ı ,Lı yiiıüne bulaştıraca)1lrn (ll'r. .. [rıcsi gii n teyıel1in ül
riilıııü� ve yüıline
diiğiıııü r,lI1siyun,ı gd"n polis[er haber verirler. Öıdiı
kilıı.si.lrii!ınüştür. hı it şok geçirir. Acaba, uykuda bilmeden bir c1IM
yeı mi ij;[emiştir. Bu araw, pansiyoJlcLıkilerl� de samimile � ir. Nih..ıyeı
rOl1lJ ıiwıah tambmi, F�rit'e kı'ndisinin aranan '·Buri.1 (.lJlilvarl oldu·
ğunu a\·lkLır" [vvelki giin Ferit'in kıı kardeşine kIJ�lnllı.. I..ı teyı�siııı
iildii-mck istediğini söylerken dinlemiş manzaradan bir sadist zevı... i
almış hem zevk alm;ık hem de Ferit'i bu hain (ey ıedı.'ll ı...urt.ımu!
i, iıı bu işi yapmıştır... I ş ı e para lar ını dı alo1lş Feri (e gı'ıirmisıir.
Üsüsıe ,",'elen hadiseler Ferit'i (k has t..ı etmiştir. Artık parası dJ
vanltr. Tamburl Tosun da kaçmıştır ama Ferit'in henüz endişeini
vardır. Y;ıhya Aziı'in de ıavsiyesiyle atLıya gider bir cv tutar. llastane·
den ç ıkacak o b ıı kardeşi Nilüfcr'i de bur'lVa aldır.1caklır .Adada Futika
isimli bir kadının evini tutmuştur.Evde d.ıha önce MatmMd Noraliy..ı
adında bir 1<.1dll1 oturmuştur. mitün a(�ılıl;ır h.lIlgi dimlen olurl..ın.1
olsu niM bu evliya gibi hadıııı sevmişkrdir. Ferit gece boş olıııası ı-:('re·
keıı [ist k,ılla ;ıyak sesleri duyar. Sonra yukarı çıkar havad' doluluk
hissetmektedir. Maın"lıel Nuraliya'nm Idblusu c..ınl.uımış gibidir, öyle.
(esine ba k ma ktl dır. Hatı.a bir dcfa. mLısma ı;elir bir ses halinde onu
yukarı çağırmışıır yuı....ırıda bir kultuğa oturmuştur. Bma(Lı reriı
i f)( )
biiyük huzur duyımıştur. Sabahleyin anlatınca hC'rkes şaşırmışllr,.ıira
Ferit'in h i ç giirıııetliği bu oda hakkmdı anlattıkları baıı teferruat ha
riç yerçl'ge uymakLHhr. Yahya A/iz'le pJraps:kolojik bir sohbete gi.
rerler. reri! y,lv,lŞ yavaş Şüıılıı'k'rindt'n sıyrılnı,ı"t,ı imaıu doğru giı
mekte, Tiirk cemiyetinin değerlerine dünıııcktcciir. Şiındi nişanlısı
Selıııa'ya hak vermektedir: !lizim hir de ruhumuz \':ırdır ...
Ferit Matillale! Nora1iya'nın kohuğundı gerçeği, huzuru ve ina
nışı hulıml�ttır. Onun inanıımal macerasını Foti ka'dan dinkr, defte
rinden okur .. Selıııa ile barışır . Niliifer'e de Yahya Aziı yakınlık duy
maktadır. Roman Ferit'in babasından gelen vt! döndüğünü bildiren ttl
grafla ve ond.ın daha çok "çağdaŞ" düşünceler i ç indeki bir gencin, ger·
çekıeri bulması, mil li değı'dere dünıııesinin zafer dUYYUS\i1ll1 mOlkıla
ga ctıııedı'n lıitcr.
IJu.�unceler:
110
ben'ini Allah'u eriııncye çalışmışlardır. Hümanizm onu iınanlık idea·
linde uyuşturmaya 13vaşır. Nasyonalizm "fenafı1rnillel"i ('mreeler.
Ikıı'in Altllı'IJ yok olmaya koşması aı.i1.leri, ins:.nlıkıa yııkolmaya
I.oşması dahiled,rnilleııe yo kolma ya ko şmas ı kahram<ınlar! y;ırall1ll ş ,
ıır. BUltin bu ide.ıllerdr mUşırrek olan şey "Ben"in fen asıdır Fal.:.! .
b ıır;ı ıJ.ı frnayı f:'ıni ol m;ı y ı lugaı manasıyla . lllall1al. doğru OlıllJi. Bu,
.
yok olnIJYI öğreten kanh bir ıerbiye olduAıına işaret cdiyor<hı. "B�n"
kı'ndisini "Biz"e ve "Biı "den daha üstiin bir persııe kı irı rloj:"iru .ışI11JII·
'
dır."
ROll1anda bilgi unsuru ilc sanat unsuru atb.ış ı gitmeı... ıcdir. Tıbhi
bilRi yerine göre günlük hayatta işe yaramaktilclır.Bo�luktil dı'gil{l ir.
Bütün lirMr ne kad.ıranonnal olurlarsa olsunlar hayaıi)'yct belirttlll'k·
ıeelirler. Biiliin hadise1er kcndi m,lIl1lkları içinde roll1,1I1111 seyrini la·
ma nılanl.l Kıa clır lJr.
Roman hayalın unı kendisini \'eolanı vermez. Onun vazifesi bu de ·
1 11
üstü hadiseler iç in de bu hükilm caridir .Bu hükmti takviye için tama
men ilmi olarak tespit edilmiş hadiseler ele alınmış ve kaba bir matcr·
yalizmin saçmahğını göstennck için kullanılmıştır.
Ruhçu bir dünya görüşilnli daima bütün eserlerinde belirten Peya
mi Safa . bu kitabında Ferit'in ruhu bir uçtan öbür uca sarkarken nü
ansbrı, mcrhareleri o kadar nıükemmel ayarlamıştır ki okuyucu da
omıııla herabcr aynı fidrleri adeta y.ışal1llş tır.
Dini ve mistik tecrHbeye bu bdır uı;ık ıipleri o çerçeveye armak
!al..i 1I$la1l111 dikkate degcr. !JUııU yaparken ne dııy�u iptiıaline düş·
müştür ne fikir dcspotiımine.. Bir araştırıcı gibi romanlO kahramanıyla
beraber aralOlş ve okuyuculafa da aratmışt.r.
Oııygu-Oüşiince alıengi fasııların birbirine ba(:larıışl, karakterlerin
çi/ilişindı'ki b.ışan, kadın-crkek münasebetlerinde kadın rııhUlU karşı
gosterıliği <Irrin anLıYI$,kavrayış her şeyiyle bu roman bir Peyanıi Safa
pIıı'scridir ..
112
C-TESIRi
113
IHIAZI SÖZLERI
Bir . Y.llI, biıde anc.lk kendi malımıı olan fikirler (loAlırma k �;ır
ııyla faydalıdır
KilJp, adJmı beslcnlClsc şişirir, bilgilerin y.ıAıyla şi�nı.ıııı.ltır.
115
Ancak bir boydJ vI.' hir ölçüde (elı.ııe1er birbirine müsavi<lirler.
Aydabir, I Arairk 1935
Meşru ıiyeiten beri biıe hürriyetin ş.ırıları ağır gelmiş VI.' birçok
tınmııa isıibdad h.ısrcıi Fı..ıirmişıir. Hii:,iyeılc sıkı rejim ;uasında
yalpa vuruşunııııun sebeplerinden biri de bu olacak.
Milliyet,ı3 Şub:ıt 1957
Milliyet, S Kasım 19 S6
116
Yılık ki, Türkiyemiıde halka yol gösteren ve ışık luıan aydınlar
arasında din yobaıl,ın kadar, politika yobaLlan, inkılap yoballan, ye·
nili!.. ve eskilik yobazian da aı degildir Bunun iç in anlaşaııııyor. birbi·
.
rimizi y iyoruz.
Tercıim., n. 20 Marı 1 960
Ramalan. yılda bir ayın degil her ;;ıyın iıidal ve rcraı;.H içinOc y.t.
şanm.lSına hazırlar. Hakiki bir zahidin her ayı Ranı.llJtHhr Ikdeni
perhain şekli değ işir, fakat ruhi perlliı :ıyili k:ıl ır.
Türkiye bir isıam Devleti olmaya gitmiyor. Türk Milleıi bir Islam
mi lleti oldugunu bugün daha iyi biliyor. Çünkü lıuı;iinkü dünyad:ı ıaiı..
devletler vardır, fakaı l:'ıik millet yoktur.
Tercüman, I M:ırt 1 960
"Ahlik sahibi olmak için dindar olmak şarı degildir " gibi hüküm·
ler, dünyaca kabul edilmiş bir hakikaıın ifadesi değildir. Uiklij:iin ma·
nasıııı dünya ilim oıoritelerinin son eserlerinde .ırama k ıaıımdır.
Tercüm:ın. 1 3 Edm
l 1959
117
ideaıd devlet koyun sünllerinden kahraman y.uaıır.
idealsiz devlet kahramanlar. koyun süreleri haline getirir.
Milliyet. 2 Agustos 1957
Gerçek San'at eseri ne eski ne de yenid ir. Eğer eski oluydı ölüme
mahkum olurdu. Yeni olsaydı eskimeye rnıhkum olurdu. Gerçek
$,1I,'al eserinin vasfı , eski ve yeniyi aşması yani umanm fevkma çık·
masıdır. Ölmeıliğin sırrı da oradadır ..
Milliyet. 28 Mart 1956
Bunun için dir ki Türk inkıl;ıbını, es.ısı yalıııı hııkuki veya siyasi,
yahut da iktisadi bir vahı değil toplu bir IJrih, kültür ve I\1Nlelıiycl
hareketi olarak tetkik etmemiz l;izım geldi.
Tür\. lnkıl:ılıııı:ı Il:ıkışlar.
118
Artık sihirli formüllerden hiç birini denenı,ye v;ı ktiıııiz kalmanıış
tır. Bizi k Li! tarırsa y ;ıl n iZ düşünme k ye tıür düşiinıı ıek kunMarakll,.
Düşünen Admıı. 21 Nisan ı 96 I .
119
ıin de içi boş bir elbiseden başka bir şey olmadığını iddia elmek le bir·
dir.
Yeni Mecnıua. 23 Mayıs ! 942
H.ılkın rııhu sadedir, fakat [Msiı degildir, "Bir ben var, bı'ıı'de
benden i(-enı " diyen yunus dört parça �lde kelime ile en çapraşık ve
derin , en misıik ve ifadesi giiç ruh hallerinden hirini, bir mısradJ sliyle
y ivl'rmiş ıir . IIJlk şairi en samimi ,'e dik sözlerinde bill' sırnaşık , basiı
v,' l<iubali olmaktan kaçar: Asil'dir.
Şiirin biri ebedi biri de akillaliteden ibaret iki mevıuıı vardır. Şij.
rin ebed; mevLUU insan kalbinin kainilım sırrı, Allah, Aşk, ölüm kuşı.
slııdJ geçinliğ i haı ve ürpcrmelcrdir.
Yedigiin, 1 3 Ekim 1937
Her hastalık evvel.. ruhıa b.ışlayııı sonra viicud;ı sirayeı eııııi� bir
isyalHlır.
Yalllfiıı'dan
121
E-IIAKKIN I>'\ SÖYLENENLER
'22
PeYdmi Sdf.. , diplom;ısulı!1ln hayatl.ı bir eksik olmadığını, bilakis
hıı ol.ıbileceğini güsteren seçı..in insanL:ırd.ın biridir. Kuvvetli lis.ım sa
y�'sinde b.ılıdaki en yeni SallJI ;ıklııı[Jrtrıl ı..oVU$tunııu�, binI" ıate ve
en ,ı şın rom,ııı denemeleri yapmış lır. DııkUlLInctl lIaridye KIıı1It�It.
nir Terecldıidün Romanı. M:ıtın.ızcl Nor:ıly:ı'nın Koltuğu. Yalıillit, ni/.
11I�Il1ı.Jr gibi rom.alıL:ırmdd, kimi hir !oplum y:ır.ısJllI , kimi do"::u ile
Ixılı arasında l>ocalayan halimizi, kimi varlık ve ins.ın bilmccesini çöz
meye çalışmışlır. Sosyal ve ruhs.ıl iahliııerin en giil.elll."rini yapmış,
sırasıııda ıoplum vergisinin iisı b,ı5.JmJğma çıı..mışıır.
Ahmet KABAKlı
/23
SiL korknMdlıllL. H;ılla merak ederdiniz "Ne y;ır öbi;r Slemıle?" di e ..
�
Bü iin �ü hdf.'riniı, büı;iin nıcrakLmnlı tatmin olunmuştur arılk. iı
:
�
gelıııcc, bıze de ;ınlatırslrılz bol bol ... O zamana kadar Allahaısnıarladık •
Bir kültür nıüteahassısı, bir üstün k;ıfa, bir hakiki sosyolog olarak
ortaya koyduğu eserleri, gelecek nesillere her zaman ışık IULıcak, yol
gösterecek değerdedir.
i lhan E.DARENDELiOCLU
Kafası vardı
Kültürii yardı,
Cümie1i' yardı,
Oslubu yardı,
Meselesi yar<lı,
124
'Iç dünyuı vardı
Hafakanları vardı_
Çilesi vardı,
M{'t.1fidı.. arayıc.ııgı vardı,
Imanı vardı.
Şüph{'lrri vardı,
Nch mUr.lkabesi vardı.
Esıcıiği vardı,
Oiyal{'kıiği vardı,
Ccsar{'ıi vardı
Hasılı bir fiı.. ir ve sanal adamına �rrekli ..."sıflJrdJIl payı ...ardı.
Onlıl1 yokluğunıın,ölüm tarihi olan bu �Üll, bu vasıfların yoı.. l ıı-
ı1und.ı s{'yrcdiyonız ..,
Necip FAZIL
125
F-H"KKINIlA YAZıLMıŞ ESERLER
126
Pey•.,ıı _ . ....a ,.kıllıırıyla _. fikri ._yle dil
.... '" romanW1ylıı 1iIrtiIt hayatınnp dampsn WI'IIIUf bir
biyiit _·dır.
iiLi �. kI_ bu bIIYGk _ .... blyuJıııfillyto _ber.
bu iç yinii de ...... _ ... lIımok lçill- ... .... "'"
-
.. .. ..
O'RUD LI,ık DIı... . .".IMakI roIQnO ve teslrlnI anlatmak
ıçın _ _ "'1 _ ,ot. _ının IÇıkiıınmuı oimtıı... .
iiLi ,... ...... � Sola·., .,.. .. _ ....,.. ...
.... 1Irt .11 " .... 1ıIt yw _ ıçın lImıIt -..ı ...ı,
.. .... fiırl ....._ "., lı11dM • liıIIrMa ltIMk int-
..... b*, ...
5eaIb içinde ... )'ol tIIdP .......�t � ,_. ..
,.. , , --'.......
iiLi kItııP _ ...... lIÇllll lçill lıIt ..,.. kItııp -,..
dnI ..... .... biritct, ...... .. ve ,...,.... ftlılr W ...
.