You are on page 1of 126

Ergun GÖZE

TÜRK BÜYÜKLERI DIZISI: 31


i�i KULTUR VE TURIzM BAKANlICI YAYINlARI,75O

PEYAMI0AfA

- Hayatı , şahsiyeti . te'siri -

Ergun GöZE

TORK BUYOKlERI DIzısI, 31


Kapak Düzeni: �im ONAN

Onay: 3.3.1987 tarih ve 928.1-791 sayı


Birinci baskı, 1987
Baskı sayısı: 15.000
Gaye Mat.Sen.ve Ticaret A,Ş"ANKARA
IçiNDEKILER

Önsöı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . . • . . . . 5
A-Hayatı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . • • • . . . . . . . . 7
B-Şahsiyeti veEserleri . . . . . . . . . . . . . . . . • • . . . . . . . . . . 19
I-fikir Adamı Olarak Peyami Safa . . . . . • . . . . . . • . . . . 19
ı-Kültür Haftası . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . . • . . . . 22
b·Türk Düşüncesi Dergisi . . . . • . • • • • . • • • • • . . . . 24
ı-FikirEserleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . 36
a-Türk InkılAbrna Bakışlar . . . . . . . . . . . . . . • . . . . 36
b-Nasyonalizm-Sosyalizm-Mistisizm . . . . . . . . • . . . . 54
c-Önce "Sosyalizm" . . . . . . . . . . . . . . • • . • • . . . . 55
d-Nasyonalizm-Milliyetçilik . . . . . . . . . . . . . • . . . . 61
tM
o istisizm . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . . . 65
(-Objektif Serisi . . . . . . . . . . . . . . • . . . . . . • . . . . 78
g-Osmanhca-TiI'kçe-Uydurmaca . . . . . . . • • • . • . . . . 79
h-Sanat-Edebiyat-Tenkit . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . SI
ı-Sosyalizm-Marksi.zm-Komiinizm . . . . _ . _ • . . . _ . . . 85
i-Oin-Inkı1ap-trtica ........................ 88
k-Diğerleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . _ _ • . . ... 90
3-Sanaıkir PeyamiSafa . . . . . . . _ • . . • • • • _ . _ • . .... 92
4-Romancl Peyami Safa . . . . . . . . . . . • . . , . . . . . . . . . 97
S.peyami Safa'nın Romanıarı . . . . . . . • . . . . . . • . . . . 100
I-DokuzuncuHariciye Koğuşu . . . . . • • _ . • • . ... 100
I1-Yalnızız . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . 103
m·Malmazel NoraIiya'nın Koltuğu . . . . . . . . • . . .. 108
C-Tesiri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . ıl3
D-Söyledikleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . • . • . . . . i ı4
E-Hakkında Söylenenler . . . . . . . • . . . . . . • . . . . . . . . . . . 122
F-Hakkmda Yazı1mış Eııerler . . . . • . . . . . . • . . . . . . • . . . . 126
öNSöZ

Bu k;tlJp. Peyam; Sala'nın hayatını anlatmak için yazılmıştır. Bir


inMırım hayatı niçin anlatılır' Başka hayatlardan farklı oldugu, başka
hayat/arda bulunmayan özelliklere !ahip oldugu için. Gerçekten Peya­
mi Sara'nm hayatı böyledir.
O bir gontecidir. Som'o bir yazor olmuştur. Yazarı/,ı da çeşitli·
dir. Fıkra yazmıştı,. Tenkit yazıları yazmıştır. Mokcıle yazmıştır ve en
sonra roman yazmıştır. öte yandan {ikir hareketleri ile meşgul olmuş,
Türk fikir hayatımı tetir edecek (rJ4/iyetlerde bulunmuş, dergiler Çı­
karmış. {ikrı eterler wrmiştir.
En mühimi bütün bunlar hayatını kazanmak %orıında oldulu.
bir yıılim oldugu için tahlil yapma imkanı bulamadıgı halde, irade'i";
kullanarak, kendi ve imkanlarını zorlayarak adeta inlOnintü bir gay­
retle başarmlft,,.. Böylelerine Batı'da "otodidakt" denir. Yani kendi
ötrenen, kendini yetiştiren, kendi kendi'ini inşa eden in"'n. Işte Pe'
yami Safa'nın hayatı böyle bir hayattır ve bu kitap bunu anlacaktır.
Eter layıkıyla anlatılabilirse hem Türk Kültiinine hizmet etmiş ile
hem de Türk kültiinine hizmet etmiş bir büyük irurana. bir büyük dmta
,ükran borcunu ödemi, olacaktır.

Ergun Göze
Moda 15 Kasım /986
A-HAYATI

Bir Ondokuzuncu AsD'1ı

Peyami Safa, 1899 yılında ıstanbul'da doAdu. Yani o bir ondoku,


zuncu asırhdır denebilir. 8.iııtml ise Isrrnıil San'dır ve Şair·i madtrzid,
yani anadan doğma şair diye tanınmıştır. ısmail Safa Trabzonlu Şair
Mehmet Behçet Efendi'nin oğludur. Demekki Peyami Sara'nln babası
da, dedesi de şairdir. Amcası Ahmet Vefa da şairdir. Bir diğer amcası
Ali Kami Akyüz (1873·1945) de tanınmış bir YUMdır. Keza Iwdeşi
Ilhami San da YUM ve gazeteci idi.
Görülmektedir ki ailesinde belirli bir unat ve fikir birikimi mev·
cuttur. Ama ailenin kültür mirilSInln başında yukardaki açıklamalar.
dan da kolayca anlaşılacağı üzere şiir gelir.Peyami Sara ise, $iirden çok
uzak kalmıştır.Mensur bir denemesi ve Nazım Hikmet'e cevap olarak
ve onun başlattığı tantanah hieivlerin aslında ne kadar kolay şeyler
olduğunu göstermek için yazdığı bir $iirin dışında bilinen şiiri yoktur.
Ama plaklara bazı şiirleri okuduAunu bilmekteyiz.Ben çocukluğum·
da, 72 devirlik plaklarda onun sesinden, Tevfik Fikret'in "Haluk'un
Vedaı" isimli şiiri dinlediğimi hatırlıyorum.
Onun, ailesinin yakın maıisindeki şiirden çok, fikir, felsefe, tıp
ve sanatla alakalanmaslRl daha gerilerdeki bir aUvik sebebe bağlamak
mümkündür. Zira Peyami Safa'nın şeeeresi Fatih'in meşhur mürşidi,
büyük alim ve mutasavvıf Akşemsettin Hazreıleri'ne kadar gitmekte.
dir. Nitekim çok serbest düşünen bir yazar olan ve "şühpeden doğ·
mıyan her imin piçtir" diyen Peyami San, Allah'a büyilk bırinanç
besleyen ve bu inancını eserlerinde en güzel şekilde işleyen bir insan­
dır.

7
Iki Yaşında Yetim Kaldı

Peyami Sara'nın Ilay


_ atını tanzim eden unsurlardan birisi de ş«e·
resi ve aile muhiti kadar, üç yaşına varmadan babasını kaybetmesidir.
Gerçekten babası ısmail Safa, Boerler meselesinden dolayı Sultan Ab­
dülhamit tarafından Sivas'a sürülmüş ve orada vefat etmiştir. Boerler
o zaman Ingiliz sömürge idaresine karşı ayaklanmışlardı. Ingiltere'ye
ve onun sömürgeciliAine karşı ' Panislamin' bir politika güden Sultan
Abdülhamid Boerleri, ona muhalif olan aydınlarımız ise başta Tevfik
Fikret olmak üzere Ingilizleri tutuY04"lardl. Bunlar Ingiltere sefaretha­
nesinde açılan defteri imulamak suretiyle Boerlere karşı Ingiliz
emperyalizmini desteklediklerini belirttiler. Böylece Sultan Ikinci Ab­
dülhamid'e ve onun sömÜ'geci aleyhtarı politikasına da karşı gelmiş
oluyorlardı. Sultan Abdülhamid haklı olarak bu imzacılardan bazıları­
nı, bu arada ısmail Safa'yı da Sivas'a sürmiiştiJ. Babasının ve kardeşinin
orada ölmesi küçük Peyami gibi ajleyi de sarstı. Bu sarsıntı başlangıçta
manevi idi. Ama sonradan maddi unsur yani yoksulluk da eklendi.
Artık ona annesi bakıyordu. Bir kadın, imkansızlıklar içinde ne
kadar bakabilirse ... Ama çocuk da olsa insanın karakteri hayaunda,
şüphesiz en büyük rolü oynamaktadır.

Sünnet Hediyesi: Petiı L.arou�

Peyami Sab.'oın sünnet tarihini bilmiyoruz. Herhalde yedi


yaşından önce olsa gerektir. Bu sünnette kendisine gelen hediye­
lerden bir tanesi onun istikbalinde büyük rol sahibi olacaktır. Bu, Dr.
Abdullah Cevdet'in hediye ettiği "Petiı Laroum"tur. Cimriliği ile
meşhur bu adamın ölmüş arkadaşının yetim çocuğunun sünnetinde
verdiği bu hediye kadar byçlalı bir iş yapmamış olduğu söylenebilir.
Çıkardığı "Içtihat" dergisi ve yaydığı fikirleriyle ortalığı epey karış­
{Irmış olan Dr. Abdullah Cevdet'in hediyesi Larousse sayesinde,
küçük Peyami kendi kendine Fransızca öğrenmek imkanına kaV\Jş­
muşwr. Nitekim onun en çok hoş görülecek ve teşvik edilecek bu iki
tarafına yani yetimliğine ve Fransızca öğrenmiş olmasına Nizım
Hikmet. ilerde çatacak ve onları ayıplama mevzuu olarak 04"taya sürecek·
tir. Şunu da. ilave edelim ki, orta üçOncll sınıftan ayrılmak ve kendi

8
kendine Fransızca öğrenmek zorunda kalan Peyami Safa gün gelecek
bir Fransızca Grameri yazacaktır.

Yanm Kalan Tahsil ve Çalışma Hayatı

Vefa Idadisi'ne yazılmıştı. Ama burada okumaya ve tahsili­


ni tamamlamaya imkan bulamadı. Osman Peyami (idadideki adı
böyleydi) tahsilini terketmek zorunda kaldı. Buradaki sınıf arka·
daşlarından birisi, Türk mimari tarihinin büyük alimlerinden Ekrem
Hakkı Ayverdi'dlr. Osman Peyami, Vefa ldadisi'sinde, sıska, çelim­
siz vücuduyla dikkati çekiyordu. Bu sıska ve çelimsiz vücuda büyük
gelen bir başı vardı. Dokuz yaşında geçirdiği bir hastalık sol kolunu
sakat bırakmıştı. Daha sonra bu hastalıktan o, Türk edebiyatının
şaheserlerinden olan Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanını yazmak
imkanını çıkaracaktır.

Birinci Cilıan Harbi

Harbin ilk yıllarında onu Posta Telgraf Nezareti'nde çalışmak


ıorunda kalmış görüyoruz. Götürüldüğü, babasının arkadaşlarından ve
o zamanki maarif nazırı olan RecaizadeMahmut Ekrem'in arzusuna rağ­
men okutulmak imkanının bulunamayışı Peyami Safa'nın içinde örn·
rünün sonuna kadar bir hicran olarak kalmıştır.
Ama daha onbeş yaşında mükemmel Türkçesi, o mükemmel
Türkçe ile öğrenilmiş Fransızcası ile tercümeJer yapmaya başlamış.
tır. Para kazanmak için gazete muhabirliği, öğretmenlik gibi ne iş
bulursa yapıyordu. Ama bu arada yaptığı en mühim iş okumak ve
kendini yetiştirmekti. Bilhassa irade terbiyesine çok ehemmiyet
veriyor, okuduğu psikoloji kitaplarından faydalanmaya çalışıyor ve
bederit zaafını kafa ve irade gücU ile telafi etmeye uğraşıyordu.
Bu öğretmenlik �nlerinde kendisini tepeden yan üstü aşa·
ğılara bıraktığı, "Ne yapıyorsun?" diyenlere " Seciyemi ıslah edi·

, yorum" cevabını verdiği rivayet edilir. Ama şurası muhakkaktır ki


hiç sağlam olmayan bir vücutta çok sağlam ve dolu bir kafaya malik
olmak için elinden geleni yapmış ve başarılı olmuştur.

9
Kurabiye TUccarhil ve bk. Eseri

Peyami Safa'nın o çocukluk günlerinde para kna:nm;ık için


düşünwğü çarelerden biri de kuraıbiye tüccil/'lığıdır.Bunun ve ondan
sonraıki ilk eserinin rTacerasınl kendinden dinlediğim gibi aıağıya
alıyorum:
Gizlemedlği bir hicrııınla anlattığı hatnlMI vardı. Ekserlsi
çocukluğuna yetimliğine ve yetimliğjnin maddi ve manevj ıstırapla·
nna dokUNIn şeylıerdi. Bunlardan birisj de "kurabiye tücc;ırlığı" idi.
üstat, üst üste h;ırp görm!i1 memlekette en çok gtılac;ık şey nedjr?
diye düşünmüş ve çocuk kafası ik bulmuş: Kurabiye.
"Kurıııbiyeyi annem yapar kiıapçı Acem'e rica eder, vitrjne
kur.ııbiyekri koy;v, akpm aelir p;ır.ı,lan alır, Acem'in de hakkını
veririz" diye planı yap;v. Yaptığı planı da aynen ıcra eder. Akp.·
mı lple çeker. Artık zengin olacak yolu bulduğuna kanidir. Böylece
ök5Üzünü büyütrnek için nice ıstıraplaril katlanan annenin dertleri de
tükenecektir. Peyami, gönl�Un dileklerine daha kolay yaklaşacaktır.
O zamanki adıyla "Osman Peyami". Fakat heyhat! Kiıapçı Acem'in
yüzü akşam karanlığından daha aSlktır. Kitapçı dükkanında kurabiye
satılmamış ve saulrrıak için yapılmayan kur.ııbiyelerin şekli de
bozulmuştur. T.ıım bir fiy.ıısko!

lık Eseri

Peyami 5;ıf;ı'nın B.ıı bıali'ye ilk girişi feci bir muvaff.ııkiyet.


sizlikle neticelendi. Gerçi bu serencam yine bir Babıali vitrinin·
de ctrey.ıın etti ise de �m bir Bab...li macerası sayd.ıı maz. Alt ta·
rafı kurabiye ticueti idi. Ama üsıadın ilk yayın teşebbüsü tam
bir başarı ile taçlandı. HenUz delikanlı idi. Birkaç formalık bir
hikaye yazdı. Hikaye hiç mühim değildi, fakat ismi, ;ısıi iş isim·
dl'ydi:
"Sakın bu kitabı okumayın".
Kitabı siyah bantla da sarmalamış tccessüsü açan en büyük
Jıı.ıhLmn bit kilitten ib;ıret olduğu kaidesini o y�ta keşfeımiş
alınarını mükafatı olarak, az sayıda bastırdığı ilk eserini bir kaç
günde bitmiş görmenin hazzıru ermjşti.

to
Kurabiye ticaretindeki muvaffakiyetsizliğini anlatırken hala
nasıl olup da yenildiğini anlamayan bir espri içerisinde idi.
Ilk eserinin satışındaki ticari denilSını anlatırken de ilk mağ·
lubiyetin telafisini yaşıyormuş gibi geldi bana. (Peyami Safa Nazım
Hikmet Kavgası, Ergun Göze, Selçuk Yayınları, Istanbul, 1981, sayfa
40-41)

Nihayet Basın Hayatı

Peyami Safa'yı ondokuz y;qında kardeşi ile beraber basın


dünyasına girmiş görüyoruz. Sene 1918'dir ve iki kardeş Yirmin·
ci Asır adlı bir dergi çıkarmaktadırlar. Peyami Safa bu dergide
daha çok kalemi ile çalışıyordu. Ağabeysi ise idareci olarak. Gerçek·
ten Peyami Safa'nın bu dergide imzasız olarak "Asrın Hikayeleri"
başlığı altında neşrettiği hikayeler büyük bir ataka topla dı. Yeni bir
kalemin doğduğu belli oluyordu. Sonradan bu hikayeler yeni
harflerle de neşredilmiş bulunmaktadır.
Halil Açıkgöz tarafından yazılıp, Ötüken Yayınevi tarafın·
dan neşredilen "Peyami Safa, Hikayeler, (ilk defa bütün hikiyeleri
bir arada) 1980, IstantRıl "eserden öğrendiğimize göre, Peyami Safa
ilk hikayelerini 1914'te yazmıştır. Demekki 15 yaşında iken hikaye·
leciliğe başlamış bulunmaktadır.Halil Açıkgöz bu eserinde Peyami
Safa'nın yüz üç hikayesini toplamış bulunmaktadır. Yine aynı müel·
life göre onun hikayelerinin tamamı bunlardan ibaret de değildir.

Ilk Romanı

lık romanı olan Sözde Kıı.Iar'l yirmi iki yaşında yazmış ve


neşretmiştir. Demekki onbeş yaşında hikaye yazan kahramanımız
yirmi iki yaşında da ilk romanmı vermiş ve dikkatleri çekmiş bu­
lunmaktadır.
Artık o basın alemine girmiş ve kendini kabul ettirmiştir.
Ne varki bundan sonra her gün biraz daha kendisini yetiştirecek,
biraz daha olgunlaşacak ve fikren biraz daha kuvveılenecektir.
Her sene aşağı yukarı bir roman yazacaktır. Ama bilh;m"

, i
19l5'e vannCilıya kadar yaıdığı Fatih-Harbiye ve Dokuzuncu Harici­
ye Koğuşu gibi ronunlar onu Türk edebiyatına tespit edeceklerdir.
15 yaşında bir heveskar ola/'illk girdiki basın aleminden Türk
fikir ı,<e edebiyat alemine kendini münakaşasız bir şekilde kabul
enirmiş ve henüz kırk yaşına varmamıştı. O giinlerde (19LS) kendisi,
kendisini ve sanatını şöyle anlatmaktadır:
"Benim şuurum bir rada atmosferi içinde doğdu. Ben iki
yaşında ihn babam ve kardeşim Sivas'ta on ay içinde öldü. Böyle
kısa bir fasıla ile hem kocasını, hem çocuğunu kaybeden bir kadının
hıçkırıkları a/'illSlnda keııdimi bulmaya başladım.Belki bUtün kitapla·
nmı doldu/'illn "Bir fada beklemek vehmi ve yaklaşan her ayak
sesinde bir tehlike sezmek korkusu böyle bir başlangıcın neticesidir.
Dokuz yaşında başlayan bir hastalık ve onüç yaşında başlayan
hayatımı kazanmak zarureti beni edebiyatıan evvel, kendimi anla­
maya ve yetiştirmeye mecbur bir küçük insanın tamamıyla hayati
zan.ıretlerden doğma bir terbiye, psikoloji ve felsefe tecessüsi.i ile
doldurdu. Ondakuı yaşıma kadar hem kendime, hem de muallimlik
ettiğim mekteplerde çocuklara bir rehber olarak yaşadım. Harbiu­
mumi ortasında onbeş yaşında muallimlik ediyordum."

Edebiyat, Dokuz Yaşunda Başlayan Ihtiraslanından Biridir

OnUç yaşımda, "Eski 0051" diye yazdığım ilk çocukluk roma·


nımın müsveddelerini hili saklıyorum. fakat edebiyata girişim
hakikaten benim hiç haberim olmadan olmuştur. Ondokuz yaşımda
kardeşimin teşvikiyle muallimlik ve memuriyet hayatımdan matbuata
geçerek Yınninci Asır adlı bir akşam gazetesini çıkarmaya başladık.
O/'illda. "Asrın Hik.iyeleri" başlığı altında, ilk otuz, kırk tanesi imum
ve tamamıyla halk için gazete hikayeleri yazmaya başladım. Bu hiki·
yeler o zaman halk a/'illsında beni hila hayrete düşüren bir muvaffaki.
yel kazandı. O zama nın genç edebiyatı beni hararetle teşvik ediyor,
hikayelerime imza atmamı tstiyordu. Yakup Kadri, "Bize bir üslup
getirdin" diyor; Yahya Kemal, son/'ill başkaları için çok tekrarlanan bir
esp'; ııe "Ismiil Sara'nın en güzel eseri Peyami'dir" diyordu. Ömer
Seyrettin, faruk Nafiz daha birçokları bana gelen cesareti cömert el·
lerle dağııanlar arasındadır. Sonra imza atmaya başladım. fakat hali

12
bu yazılar, beni, edebiyata girmiş olmak vakasına inandıracak kuvvet­
te şeyler olduklarını bizzat bana kabul ettirmekten çok uzak, günü gü­
nüne çırpışurma ve karalamalardır.llk romanım Sözde Kızlar'ı kendime
ve başkalarına hiçbir şey ispat etmemek için, sırf geçinme kaygusuyla
yazdım. Bence kıymetsiz olan bu kitabın halk arasında bugün üçüncü
tab'ını idrak edecek derecede muvaffakiyeı kazanması herhalde far­
kında olmadan okuyucuya, sonradan yazacağım eserleri n iyiliğine ait
bir vaiUe bulunmuş olmama hamledilebilir. Belki halk Stzişi o kitapta
hala büyütüp dolduramadığım bazı mahsullerin çekirdeklerin; keşfe­
der gibi olmuştur. Mahşer, CAnan hep, yan hayatı kazanma zarureti
ile, yarı da henüz teşekkÜıe başlayan edebi isteklerle yazılmıştır.
Bu ilk ronunlar, gazeteci Peyami'yi edebiyatçıdan ayıran Server
Bedi imdada yetişinceye kadar, tefrika romanı ile sanat eseri arasında
hazin bir bocalama geçirmişlerdir. "Bir akşam dı", bu krize isyan ın
serkeş bir tezahürü olarak bir merhale telakki edilirse, Şimşek'te son
tereddütlerin; geçirdikten sonra, gazetecilikten tam sanata doğru azim·
'
karane bir gidişin ilk eserleri olarak Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fa·
tih·Harbiye, Bir Tereddüdün Romanı ve Biz Insanlar sayılabilir. Kendi·
mi bu kadar itham ettikten sonra müdafaa için tek birşey söylemek
lazım gelirse bütün bu kitapları sakatlayan kusurların benden olduğu
kadar,benim çalışma şartlanmı aleddevam berbat euniş bir cemiyetin
verdiği huzursuzluk, vefasızlık ve emniyetsizlikten doğduğunu söyle­
yeceğim. 19 senelik yazı hayatımda bu cemiyet bana bir hafta istira·
hat hakkı vermemiştir." (Peyami Sara'dan Seçmeler-2.Baskl, F .Kadri
Timurtaş·Ergun Göze, Yağmur Yayınları, ıst. 1976, sayfa 12-14)

Çok Yazma Rekonı

Sanırım, Türkiye'de çok yazmak rekoru Peyami Safa'nındır. lira


onbeş yaşından başlayıp altmışüç yaşına kadar her gün birkaç çeşit
yazı yazmak zorundaydı. Kalemi ile geçinen bir insanuı mecburiyeti .
Bu bakımdan yazdıkları hem çok çeşitli sahalarda olmuş hem de çok
büyük miktarlara varmıştır.
Yazdıklarını şekil bakımından iki grupta toplayabiliriz. Birincisi
gazetelere yazdığı, fıkra ve makaleler: Sonradan bunlar toplanıp ayrı
kitaplar haline ·getirilmiştir. Fıkraların,bir kitabın organik bünyesini

13
arz etmesi yazanın kafa yapısının sistematiğini gösterir. Ayrıca, o yazı­
ların günlük hadiselerin üzerindeki fikir değerini.
Ikinci grup ise zaten kitap halinde düşünüp kaleme aldığı eserler·
dir. Onun eserleri bir de muhteva bakımından tasnif edilebilir. Zaten
bu tasnifi kendisi yapmıştır. Bazı eserlerini daha hafif ve daha çok pa­
ra kazanmak gayesi ile yazılmış kabul ettiği için onlara Server Bedi
müstear ismiyle imza atmıştır. Macera ve halk romanıarı daha çok bu
imza ile çıkmıştır. Fımları, makaleleri, araştırmaları, fikir eserleri ve
büyük romanıarı ise Peyami Safa imusı ile. Mesela Server Bedi imzası
ile meşhur ettiği bir tip vardır. Cingöz Recai: Bir bakıma Arsen ıü·
pen'in yedisi... Zahmeuizce, çalakalem yazılmış halk romanıarım da
bu seriye katabiliriz. "ma bunlardan bazıları Server Bedi imzası taŞI­
malanna rağmen yer yer Peyami Safa'nın eseri olduklarını belli ederler.
Bir yazarın ekmeğini kazanmak zarureti ile kendi vadisinin dışın.
da yazı yazmak zorunda kalması cemiyetin kültii' seviyesinin düşüklüğü·
nün kötü bir neticesidir. Ama onun bu durumu bir nükteye de sebep ol·
muştur. Nüktenin sahibi Kültür Bakanlığı'nca "Şiiri Azam" seçilmiş
bulunan ve Peyami Sata ile gençliklerinden itibaren birçok dalgalan­
malara rağmen dost kalmış olan Necip Fazıl'dır ... Demiş ki:
"Peyami Safa mı? Tanırım kendisini... Server Bedi'nin evinde ka-
Iır. "
ı 938 ve Soruası.

Bu devre Peyami Safa'nın olgunlaşma devresidir.Türk Inkılabı


hakkında yazılmış, en ciddi ve en ilmi eser olan "Türk Inkılabına Ba·
kışlar" 1935'de neşredilmiştir. Bunu "Felsefi Buhran" isimli eseri ta·
kip etmiştir. Bu arada, o, 1935'te büyük bir kavga kopararak ayrıldığı
Nizım Hikmet ve arkadaşları ile,kıyasıya bir fikir mücadelesini devam
ettirmiş ve milliyetçi, maneviyatçı göriişlerini yaymak için büyük bir
gayretin içinde olmuşı!.!r,
1950 senesi ise onu Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili
adayı olarak bulmuştu. CHP'nin bu seçimlerde kaybetmesi neticesi
Peyami Safa Meclis'e gi�memiş ve politikaya veda etmişti. Ama o
Ulus Gazetesi'nde fıkralarını yazmaya devam ediyordu. Ne var ki CHP'
nin sağ kanadında fazla kalması mümkün olmadı. Ve kaleminin politik
çizgisi de değişti.

'4
Milliyet Gazetesi'n.de fıkraları ve tefrikaları ile basın hayatınm zir·
vesine çıkmıştı. Bu sırada, en olgun eserlerini de vermeye başlamış·
tı: Matma:zel Nomyanın KoltuJu. Yalnıııı gibi.. Artık Türk romanm·
da ayrı bir vadiyi temsil ediyordu. O zamanki Demokrat Parti iktidarı·
nın anti komUnist politikası onunla bir yakınlaşmanm temelini teşkil et·
mişti. Başvekil Adnan Menderes'in yakın çevresine girmişti . 26 May15
gecesi onunla beraber Eskişehir'deydi...
Ruhi hadiselere çok inanan ve böyle ruhi teaüt)Cleri çok geçirmiş
bulunan Peyami Sara'nm kendisinin anlanığma göre o gece çok s.kıl·
mış ve bu sıkıntıyla kimseye haber vermeden trene atlayıp Is�nbul'a
gelmişti. Eğer gelmeseydi belki o da Yassıada'ya gitmiş olacaktı.
27 Maya Sonrası Pey.nli Safa
Babıali bütünilyle ve bilhassa sokularıyla Peyami Sara'ya karşı
ayaklanmışıı.Her gazetede onun karikatürleri çıkıyor, aleyhinde ha.
berler konuyordu. Gazetesinden atılmıştı. Maişeı derdi yine başında
idi. Ve elinde sadece kalemi vardı.
Kavgaya Devam! öLene Kadar
O yine kavgasına devam etıi. Havadis ve Son Havadisgazetelerinde
yazmaya başlayınca gazetelerin lirajı birkaç giinde fırlayıverdi. Düşü.
nen Adam dergisinde de yazıyordu. Bu arada SosyaJizm, Nasyonalizm
ve Mistisizm ki�plarını neşretıi. Ama, asıl yazmak istediği bir roma.
nı vardı: BABIAll. Onu yazamadan 15 Haziran 1961 tarihinde vefat
etti Edirnekapı Şehitliği'nde Tirk gençlerinin yaptırdığı kabrinde Ai.
lah'm rahmetine mevdu'dur.
Ailesi

Peyami Safa Nebahat Sara hanımla evlenmişti. Ondan Merve


adlı bir oğlu vardı. Ama Mervecik askere gitmiş ve askerden cenazesi
gelmişti (1961). Peyami Safa bu acıyla çok sarsıldLTitreyen elle.
riyle oğlunun kabrine toprak atırken onu görenler de çok üzüldüler.
Yine o, bu durumda bile, oğlu için gelen bir ihtiram mangasının, Meh.
metçiğin varlığı ile teselli bulacak kadar vatanseverlik duyguları için.
deydi.
Oğlundan kısa bir müddet sonra "efateden Peyami'nin geride aşağı
\ \.0;"""1 hiç kimsesi kalmadı. Hele soyunu devam etıirecek hiç kimsesi ..

15
Ama bir sanatkarın, bir yazarın asıl ailesi, fikirleri, okuyanları onu
sevenleridir.Su bakımdan Peyatni Safa çok sevdiği milletinin, yüzbin·
lerçe ferdini içine alan bir aile zenginliğine sahip bulunuyor.Zir'a eser·
leri o öldükten sonra da kerrat ile basılmakta, filme alınmakta ve ken·
disi anılmaktadır.

ESERLERI

Senrer Bedi imzalı eserler (roman ve hikı\ye1er)

Hey Kahbe Dünya (1922, 1944), Cingöz Tehlikede (1924, 1944),


Seni Seviyorum (1924), Yürü Yavrum Yliril (1924), Uçurumda Insan.
lar (1925), Unutulmayan Sevgili (1925), Tekinsiz Ev (1925), Yer Ai·
tındaki ölü (1925), Yangın Yerinde (1926, 1944), Alnımın Kara Ya·
zısı (1926, 1941, 1943), O Kadınlar (1926, 1942), Kanlıca Vakası
(1926,1944), Karım ve Metresim (1927, 1941), Sevgiliden Sevgiliye
Mektuplar (1928), Resimli Billur Köşk Hikayesi (1933, 1944, 1956,
1959), Amerika'da bir Türk çocuğu (1934), Bir Varmış Bir Yokmuş,
(1934), Hep Senin Için (1934,1944), Anen lüpen ıstanbul'da (1935)
Cingöz Recai'nin Harikulade Sergüzeştleri (1935), Çalınan Gönül
(1935). Sinema Delisi Kız (1935), Cumbadan RumOOya (1936-
Filme de alınmıştır), Dizlerine kapansam (1937), Korkuyorum (1938,
1944), Uçurumda Bir Genç Kız (1940,1943), Rüya Gibi (1941,1946),
Selma ve Gölgesi (1941), Deli Gönlüm (1941·1943), Fırtına Gecesi
(1943), Ikimiz (1943), Kanlı Güller (1943), Kucaktan Kucağa (1943),
AI Kanlar Içinde (1944), Sekiz Adım Kala (1944), Anadolu Kavağın·
da Bir Cinayet (1944), Ateşten Gözler (1944), Cingöz Geldi (1944),
Domuz Sokağı Vakasl(1944), Elmaslar Içinde (1944), Esrarlı Dolap
(1944), E....ı.
. K"ık (1944), Ge« KuıL", (1944), Gece Tu",�ı
(1944), Han Baskını (1944), Imdat (1944), Cingöz Recai (1944),
Karanlıkta Hücum (1944), Kaybolan ACbm (1944), Kumaş Parça·
Si (1944), Polis Tuzağı (1944), Sahte Şerlok (l944)Şeytani Tuzak
(1944) Yerin Dibinden Sesler (1944), Ben Casus Değilim (1945),
O Gece (1947), Beyaz Cehennem (1955), Cingöz Recai'n!n En Son
:
Macera ları (1962), Bir Bektaşi Kızının Hatıraları, Orhan Çakıroğlu,
Kartallhsan, Tilki Leman vs •..

16
Piyes

Gün Doğuyor (1937-1938)

Fikir Eserleri

Zavallı Celal Nuri Bey (1929-1914), Büyük Avrupa Anketi (1938)


Türk Inkılabına Bakışlar (1938,1959), Felsefi Buhran (1939), Millet
ve Insan (1943), Mahutlar (1959), Sosyalizm (1961·1966), Mistjsizm
(1962),Nasyonalizm (1962), Doğu Batı Sentezj (1963·1976),Nasyo·
nalizm-Sosyalizm-Mistisjzm (1968-üçü bjr arada)

Kimdir? Nedir? Serisi

(1943-1944 yıllarında Tasvir neşriyatı olarak jmzasız yayınlan­


mıştır, Musalinj Kimdir? FaşizmNedir, Karl Marks Kimdir?,Marksizm
Nedir?, Rousseau Kimdir?, Ljberalizm Ne(Jir?, Atatürk Kimdir?, Kema­
lizmNedir?, Ziya Gökalp Kjmdir?, Türkçülük Nedir?, Machiavelli kim­
dir?,MachivaljzmNedir?, Olivera Salaur Kımdir?,KorporatizmNedir?,
Roosevelt Kimdir?, Nev DealNedjr?

Biyografiler (Eski harfle, tarihsiz)

Büyük Halaskanmız Mustafa Kemal Paşa, Mübeccel Serdarımız


Fevzi Paşa (Anadolu Gazalarındaki Mühim Hizmetleri-Resmi Tercü­
me-i Hali ve Şahsiyetj), ısmet Paşa {Çocukluğu ve gençliği-Ordudaki
ve Anadolu'daki hayatı, Güzide Serdarımız Ali Fuat Paşa ve Pederi
Merhum ısmail Fazıl Paşa, Değerlj Kumandanlarımızdan Yakup Şevki
Paşa (Anadolu'daki Büyük Hizmeti-Resmi Tercüme·i Hali ve Şahsiye­
til, Muhterem Hey'et-i Vekile Reisimiz Rauf Bey, Değerli Kumandan­
larımızdan Kazım Paşa, Istanbul'un Ilk Şerefli Mümessjlj Refet Paşa
(Orduda, Anadolu'da ve ıstanbul'da Faaliyeti-Tercüme-i Hali Resmisi.)

Ders Kitaplan

Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesj (1929), Cumhuriyet

17
Mekteplerine Alfabe (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat Birinci
Sınıf (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Ikinci Sınıf (1929), Cumhuri­
yet Mekteplerine Kıraat üçüncii Sınıf (1929), Cumhuriyet Mektepleri
'
ne Kıraat Beşinci Sınıf (1929), Yeni Talebe Mektupları (1930),
Büyük Mektup Numuneleri (1932), Türk Gramet!llil19�1934),
Kıraat 3'üncü Sınıf (1934-1935), Okul Grameri (1941), Dil Bilgisi
(1942), Fransız Grameri (1942), Türkçe izahh Fransız Grameri
(1948.1959).

Tercümeler

Açlık (roman, Knut Hamsun'dan, 1934), Engerek Düğümü (ro­


man,François Mauriac'tan 1934·1969), Bir Kadının Günahları (roman,
I. Kessel'den Server Bedi adı ile adapte edilmiştir, 1944), Bozkurt
Atatürk Hak. LCilt (H.C Armstong'dan 1955)

,
Peyami Safa'nın fıkralarından derlenmiş objektif serisi

1- Sosyalizm-Marksizm-Komünizm, 2· Din-Inkılap-Irtica, 3- Ka­


dın-Aşk·Aile, 4- Yazarlar-Sanatçılar-Meşhurlar, 5- Eğitim-Gençlik­
üniversite, 6- 20. Asır Avrupa ve Biz.
Bu eserler de Peyami Safa'nm kalem kudretini gösteren büyük
eserlerdir. Ama onun ölümünden sonra neşredilmişlerdir. Eserlerin
büyük bölümünü, fıkra ve makalelerinden ben hazırladım. Bu yazıların
yüzde doksanı bugün bile aynı canlılığı korumaktadır.

18
B- ŞAHSIYETI VE ESERLERI

P�yamiSafa'nın şahsiyeti ele alınırsa ilk ortaya çıkacak husus,


onun şahsiyetinin çok cepheli oluşudur. Gerçekten Peyam; Safa gaze­
teddir, yazardır (fıkra,makale, başyaıı), hikjyecidir, romancıdır. ma­
cera kitapları yazarıdır dergicidir vs... Piyes bile yazmıştır.
Onun şahsiyetinin bu cephelerini biz iki başhku toplayabilir;z:
Fikir adamı olarak Peyami Sara, sanat adamı olarak Peyami Safa...

I-Fikir Adamı Olarak Peyami Safa

Doğru daüst bir ortaokul tahsiti görmemiş, çok genç yaşta ek·
rnek parası kazanmak zaruretiyle çalışmaya atılmış ve belki de daha
çok bu zaruretle. on beş yaşında ilk escrini vermiş bir insanın,fikir
adamı olarak kendisini yetiştirmesi ve bunu etrafına kabul ettirmiş oL­
ması çok az rastlanan hadiselerden birisidir. Zira, fikri ve ilmfmesele·
ler Allah vergisi sanatkar kabiliyetleriyle halledilmesi mümkün olma·
yan şeylerdir. Daha çok büyük cehdü gayrete ve ayrı bir idrak terbi·
yesine ihtiyaç gösterir. Bu bakımdan, Peyami Safa'nın kendisini bir
fikir adamı olarak yetiştirmiş olmasının üzerinde çok dikkatle ve
etraflıca durmak gerektir.
Bir defa, tam bir tahsil hayatı olmadığı halde bu noktaya nasıl
gelebilmiştir.Ne yaparak? Bunun bir tek cevabı vardır: Çalışarak dur·
madan çalışarak. ..
. Fikri' meselelere merak sararak, ciddi' eserlere daha
büyük değer vererek ve düşünerek.

19
Duşüner�k derk�n, ş_unu da belirtm�liyiz ki insan Allah'ın kendisi­
ne vermiş bulunduğu aklı etrafında olup bitenleri anlamak için kul­
lanmakla vazifelinir. Bunu yaparken zihni meraklannı aklının silzgedn­
den geçirmek zorundadır. Insan bir manada gerçeği arayan bir mah·
lukıur ve gerçeğe varmak için en uygun aletlerden birisi de akıı ve
en uygun yollardan birisi de aklı çalıştırmakw.
Işte genç Peyami. kendi kendine öğrendiği Fransızcasının da yar·
dımıyla bir taraftan karn ını doyuracak parayı kazanmak için okuyup
yazarken diğer tarartan da, idrakini, aklını doyurmak için araştırıcı
bir ruhla okuyor, okuyor, kendini yetiştiriyordu. Her kitap onun için
ayrı bir ufuktu.
Tabii, çok çeşitli istikametlcrde çok çeşitli kitapları okumak ve

i bunlar arasında en uygun yolu seçmek kolay bir iş değildi. Zaten bu,
onun için de kolay olmadı. Uzun müddet bitaraf kaldı. Karar vermedi,
veremedi.. Bunu, "Her fikir yüzde elli doğru,yüzde elli yanlıştır" diye
ifadc ettiği günlcr oldu.
Bu sebeple her fikre, her fikri telkine açıktı. Bu açıklık bir zaaf­
tan değil bir kuvvetten geliyordu. Her fikrin altını tartıyor, yanlışını
doğrusonu araşıınyordu. Onun için kendisine şüphed dendiği çok ol­
muştu. Ama o baştan beri bir lu.kikate varmak için şüphenin de bir
yol olduğunu keşfetmişti. Onun şilphesi yıkıcı değil araştırıcı şüp.
heydi. !Uçmak için değil asıl teslim olunacak hakikati bulmak içindi.
Hakikatten değil, hatadan kaçmak içindi. Nitekim, daha sonra fikirle­
rinin billurlaşnıaya başladığı isıikametin; daha iyi tesbit ettiği günler
de şu cümle ile fikrini en güzel şekilde ifade edecekti:
"Şüpheden doğmayan her iman piçtir"
Ama şüphe ettikten sonra, gerçekıere ulaşmak ve teslim olmak,
işte bu ilm' ve' vicdani kanaatlerin birleşmesi demektir ye büyük bazı
sedyeıerin yoludur. Nitekim imamı Gazali diye anılan bilyük Islam ali­
mi de hayaıının bir devresinde büyük şüphelere düşmüş ve sonradan iç
alem;ni adeta yeniden kurmuştu. Ondan asırtar sonra da Fransız Rene
Descartes gerçeği araştırmaya "metodik şüphe" ile başlayarak kendisi­
ne ait gerçekleri seçebilinişti.
Onun zihni hayatının bu şekilde canlanışı, istikbalde de her fikre
açık, her meseleyi ilmi ve fikri planda münakaşaya haZır olmasını
temin etti. Marksizm ve komünizm meselelerini ilmi planda daima mü·

20
nakaşa etmeye hazır durmuştur.Onun en büyük hasım, bu münakaşa­
ların ilmi alandan ç ıkarılıp siyasi alana kaydırılması hadisesidir. Karşı­
sındaki Marksistlerin onunla fikir münakaşası yapmamalarının sebebi
ise onun kadar Marksizmi bilmemeleridir.
Peyami Safa birçok yazısında, muhaliflerinin, Marksizmi ana kay­
naklarında inceleyecek lisan ve felsefe bilgisine malik olmadıklarını
belirtmiş, onları Marksizmi iyi incelemeye davet etmiştir. Şu kadarını
söyleyeyim ki, o Marksizmi gerçek ilmi planda kendisiyle münakaşa
edebilecek muhataplar bulsa memnun olurdu. Ama bulamamıştır.
Karşısında ya hücreye girmiş partililer vardı, yahut da Marksizmin
"M"sini bilmeyen kişiler. Bu bakımdan Marksizm konusunda Türki­
ye'dekileri ikiye ayırıyordu: Gafiller ve mahutlar... GafiJler, Marksist­
lerin, komünistlerin taktiklerini,terminolojilerini bilmeyen kişilerdi,
Marksistlerin yazdıklarını, bazan sanat, bazan ilerilik, bazan batılılık,
bazan çağdaşlık sanryor propagandadaki ihanet unsurlarını görerni.
yorlardı. Marksist propagandanın sadece dış göriinüşüne aldanıyor­
!ardı... Işçi hakları fukaralığa, patronların zulmüne mani olmak vs..
Diğerleri de mahudar'dı. Bunlar hücreye girmişıerdi, partilenmiş­
lerdi.. Kendilerine böyle bir politik yol açmışlardı. Bu uğurda gerçekle­
re de, vatanıarına da ihanete hazırdılar.. Nitekim, Peyami Safa'nın
bu şekilde kalem mücadelesi yaptığı komünistlerin çoğu sonradan
yurt dışına kaçmışlardır. Nazım Hikmet, Sabiha Zekeriya, Zekeriya
Sertel vs...
Şunu hemence belirtelim ki bugün de bu gibi doktrin münakaşa­
ları daha çok propaganda malzemesi olsun diye, ilmi kökünden kopanl­
mıştır. Daha çok politize edilmiştir. Halbuki Marksizm ve komünizm
felsefi planda "Tarihi Maddeci Göriişe" dayanır. Asıl felsefi temel bu­
dur. Ama bu felsefi görüş çok tenkit edilmiş ve bilhassa Einstein'ın,
madde ile eaerjinin aynı, yahut daha doğru bir tarifle, maddenin ener
jinin yoğunlaşmış şekli olduğunu isbat etmesiyle Tarihi Maddecilik
dolayısıyla Marksizm ve komünizmde iflas etmiştir. Peyami Safa işte
bütün bu fikri gelişmeleri kafası ile takip etmiş ve kalemi ile okuyucu·
suna aktarmışıır. O bakımdan onun bu sahadaki davranışı ilmi' ve fikri­
dir. Şimdi bunu biraz daha yakından misallendirefek anlatalım:
Peyami Safa fikri çalışmalarınl,dergilerde ve kitaplarda, çok kesif
bır şekilde yürütmüş ve bu arada, edebi sanatları' 'imı "leri, felsefi me-

21
��- ------- --_..
_-----

sc/eleri, içtimai hadiseleri, Doğu-Batı alakasmı, din, vicdan hürriyeti


gibi birçok problemi kaynaklarına varacak kadar büyük bir alaka ile in­
celemiştir.
Bu çalışmalannı önce dergilerde görelim.
Peyami Safa, Yedigün, Yarımay, Yirminci Asır, Çınaraltı gibi
birçok dergide fikri makaleler neşrettiği gibi, bizzat kendisi dergi­
ler çıkararak fikir hareketlerine de öncülük etmiştir.Bunlardan iki
tanesi bilhassa mühimdir. Kültür Haftası ye Türk Düşüncesi.

a-Kü1tür Haftası Dergfii:

1936 senesinde ağabeysi ilhami Safa'nm sahibi olduğu Kültür


Haftası Peyami Safa'nın artık Türk fikri Hayatına hakkıyla girdiğini be­
lirten bir teşebbüstür. Peyami Safa, 1935 senesinde Nil,m Hikmet ve
arkadaşlarıyla girdiği çok çetin bir kalem mücadelesinden galip çıkmış
ve polemikten fikri araştırmaya daha rahat dönmek imkanı bulmuş­
tur_ Gerçekten Kültür Haftası dergisinde, felsefe,sanat, fikir, edebiyat
ve ekonomi yazılan en selahiyetli kişilere yazdırılmıştır. Bu imzalar
arasında Ahmet Ağaoğlu, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu (sonradan pro­
fesör), Mümtaz Turhan (sonradan profesör), Mustafa Şekip Tunç, Hil­
mi Ziya ülken, Ali Nihad Tarlan, Ahmed Hamdi Tanpınar, Sadi Ana·
dolu (sonradan Prof. Sadi ırmak), Mes'ut Cemil, Suut Kemal Yetkin,
Şerif Hulusi, Zahir Sıtkı, Falih Rıfkı, Orhan Arsal, Münir Serim,Sab­
ri Esat Siyavuşgil gibi tanınmış kişiler' vardır.
Ayrıca faruk Nafiz, Ahmet Münip, Cahit Sıtkı Tarancı, fazıl Hüs­
nü, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi şairleri n şiirleri, Çallı ıbrahim, Heykel­
traş Zühdü Müridoğlu gibi sanakarların yazıları çıkmıştır.
Görülmektedir ki dergi büyük bir fikir yelpazesinde faaliyet gös­
termektedir. Ayrıca, Thomas Mann, Tchckov, Rene Mugnkr, Knut
Hamsun, Pearl Buck, Cilette Ofsire, Louis Guilloux, Edgar Allan Poe
gibi tanınmış yabancı yazarlardan tercümeleri de ihtiva etmekte idi.
Milli Kültür, Milli Ekonomi gibi meseleleri büyük bir ehemmiyetle
ele alan bu derginin vasfı tamamen milli olmasına mukabil dünya fikir
alemine de açık bulunmasıydı. Yahut başka bir söyleyişle dünya fikir
alemine tamamen açık ve fakat o nisbette de milliyetçi ve vatansever
bir kültür politikasını takip eden, geliştiren bir dergi idi ve çok seviyeli

ıı
bir neşriyat yapmaktayd..
Zaten Peyamj Sab'nın en büyük vasfı düny<ıY<ı, açık ve hür fikjrlj
olmuı ve bütün fikirleri yokl<ıdıktan sonra milli değerleri dah<ı iyi tem·
sil edebilmesi idi.

Açık oturum: Bir Yenilik

Bu dergide Peyami Sab'nın yapmı� olduğu bir başka yenilik her


hafta bir başka açık oturum vermesiydi. Biıde ancak altmışh seneler­
den sonra görünmeye başlayan bu verimli kültür faa.liyeıini Peyami Sa­
fa 1936'larda başlatmış ve devam ettirmişti,
Nitekim, mesela 6. sayıda ve birinci sayfadan "Köy hayatına dair
konuşuldu" diye bir açık oturum var. Konuşmacılar şunlar, Münir
Serim, Mümtaz Turan, Muıaffer Yöruk, Peyami Safa, Yahya Kemal,
SuU( Kemal Yetkjn,Ahmet Hamdi Tanpınar.
11.sayıda ise "Nuım Fikirler" üıerinde konuşulmuş. Konuşmacı·
lar, Mazhar Şevket Ibşiroğlu, Mustafa Şekip Tunç, Münir Serim,Suut
Kemal Yetkjn, Sabahattin Rahmi Eyüboğlu, Hilmi Ziya ülken, Müm·
taz Turhan, Peyami Safa.
12. gyıda "Ruhun Bekası". "Ruh var mı yok mu?" meseleleri ko·
nuşulmus. Yine aynı konuşmacılar aşağı yukarı.
13. sayıda Hendesi ve Mistik Düşünce,
1S.sayıda Kültür ve Makine
16. sayıda Kültür ve Ahlak.
Derginin ilk sayılarında da dcğişik konular üzerinde açık olurum·
lar düzenlenmiş. 4. sayıda "Romoına Dair", 5. sayıda "ınıihale ve Ah·
met Haşim'c dair", 7. sayıda "Edebiyatımız Fikirsizliği", 8. sayıda ise
"Romana Dair" gibi meseleler sırayla ele alınıp konuşulmuş bulun·
makta idi.

Kültür Emperyalizmi

Kültür Haftası dergisinde artık Peyami Safa'nın kendisini Türk kül­


tür alemine kabul enirmiş olduğunu görmekteyiz. Bu arada şunu da
belirtelim ki bugün çok kullanılan "Kültür emperyalizmj" tabirine
"Nazım Fikirler" açıı.. oturumundı rasılıyoruz ve Suut Kemal Yetkin

23
tarafından Fransızlar için Sorbon üniversitesi'nin kültür politikasını
tarifi zımnında kullanıldlAml görüyoruz. Sene 1 9 3 6.

b) TÜ1k Düşüncesi Dergisi:



1 Aralık 1953'te ilk sayısı çıkan Türk Düşüncesi dergisi Peyami
. Safa'nın gerçek Türk düşüncesine hem de damga vurma devrinin
geldiğini göstermektedir, Bu sefer derginin sahibi de yazı işleri müdürü
de kendisidir. Kültür Haftası dergisinin üzerinden on sekiz sene geç'
miştir. Peyami Sab da, diger yazarlar da artık daha olgunlaşmışlardır.
Nitekim ilk sayıda "Türk Düşüncesi " imzasıyla çıkmış bulunmakla be·
raber, bizzat Peyami Safa tarafından yazılmış olduğu anlaşılan bir öl"
sözde Peyami Safa kendisinin senelerce önce çıkarttığı Kültür Haftası
dergisini de tenkit etmiş ve niçin başarılı olamadığını anlatmıştır.
"Program" başlığını taşıyan ve bugün bile Türk fikir hayatındaki
dergilerin yerin i anlatan bu yallyı aynen alıyorum:

PROGRAM

"Osmanlı meşrutiyetinde her büyük düşünce rüzgarı, bazen uri·


hin içinde kopan bir fırtına halinde,5Ürükleyici akımını bir derginin
yelkenine doldunnuştur. Garpçıların softalığa savaş açan "içıihad"ı,
islamcıların " Sebilürreşad" ı, Türkçülerin " TürkVurdu" ve milliyetçi.
lerin "Yeni Mecmua"ları Tijrk ve Müslüman olduğu kadar Avrupalı
gibi düşünmek ve yaşamak zorunda olan bir milleteait tek realitenin üç
cephesini birbirinden ayıran ana düşiince akımlarının önünde koştukla·
rı için, bütün dergilerden fazla, hatta Osmanlı Imparatorlu'ğundan
sonra da yaşadılar, giinlük gazetelerin ve halk efkirının öncülüğünü
yaptılar, tesir dalgalarını zamanımlZa kadar ulaştırdtlar. Yeni Tii'"kiye·
nin düşünce tarihini yazmak isteyenler o dergilerin kolleksiyonlarına
baş vurmak şartına yalnncı Isalamayacaklardır.
Cumhuriyetten sonra çıkan "Hayat", " ülkü"," Fikir Hareketleri "
"Kültür Hareketleri" gibi dergiler böyle ana düşünceye bağlı olmadık·
ları için yaşayamadılar. Içinde bulundukları devrin sosyoloji, medeni·
yetlerin karşı laşması ve tarih felsefesi Inkımından minası üzerinde ne
düşündükleri anlaşılmadı. Yalnız tarihi maddeciliğe dayanan Kadro
dergisi Türk Devrimi h.akkındaki fikirlerini sistemlejtirmeye çalışıyor·

24
du. Fakat o da Marksizme çalan medodundan ötürü kendisini komü­
nizmden ayırmakta zorluk çektiği için mlIR ve siyasi mukavemetlere
uğradı ve kapandı.
Bu arada yüzlercesi çıkıp batan ve hala yenileri çıkıp yaşamaya
uğraşan solcu dergiler, kannealama halindeki belirsiz temayüllerinin
bağlı olduğu dünya tarihi görüşünü kavrayacak temelli bir külti.irden
ve bUyük fikirlerin rüzgarlarından mahrum çocukların üfi.irüğilyle yü­
rüyen kiğıttan gemiler gibi ya batıyar y.thut küçük dikkatleri eğlen­
direcek kadar hafif temayöllerin şişirdiği SU kabarcıklarının üzerinde
çırpma çırpına yi.irUyebiHyorlar. çoğu genç ve çoğu istidatlı okuyucu­
larının derinlik ve olgunluk isteyen aç ruhlannın önüne bu dergilerin
kuş yemi gibi serpiştirdikleri fildr kırıntılarında temelli bir düşünce ve
külti.ir gıdası bulunmak zordur.
Meşrutiyenen bugüne kadar çıkan fikir dergilerinden hiçbiri 20.
asrın büyük meselelerini ve bunların millf kaderimizle ilgisini sezeme·
miş, hepsi asrın dışında kalmaya ve düşünmeye devam etmiştir. Garp­
Çı dergilerin ve kendini devrimci sanan birçOk fikircilerimizin anladık­
ları manada bir Batı ve bir Avrupa çoktan tarihe karışmış sayılabilir.
Batı, Avrupa denince onlar, geçen yüzyılın ilk üç çeyregine ait ve bu·
gün hepsi terkedilmiş düşünce kalıplarından kendilerini kunaramıyor­
lar.
Kültür hayatımız tam bir fikir ve değer anarşisi içindedir. H.are·
ketler dikkatle takip ve tenkit edilmiyor. Halis değerlerle sahteleri ara·
sındaki farkın gerçek bir kriteryumdan mahrum, bulanık bir fikir ve
sanat havası içinde kaybolması, en doğru yönünü arayan bir evrimin
muhtaç olduğu seleksiyona imkan bırakmıyor. Meydanı boş bulan
gizli siY.lıSi emeller gençliğin başına bir kemend atıp onu aşırı sağa
veya sola doğru çekiyorlar.
Anadolu'da öküz son günlerini yaşıyor Istihsal vasıtaları tekniği.
nin bu devrimi ile makine medeniyet; ve medeniyet kavramı arasındaki
münasebetin doğurduğu bir sürü mesele bizim en büyük davalarımız­
dan biri haline gelmek üzeredir. Hiçbir gazete-veya dergi bu meselelere
yanaşmıyor. Hatta bunlardan haberi olduğunu göS[eren işaretler ver·
miyor.
Anadolu'ya girip nankör bölgeıerimizin toprağında bile bereket
fışkırtan makineye parelel olarak fikir ve sanat bozkınmızın kuru, sen

25
yalçın toprağına dalmak ve oradan Türk düşüncesinin !aynaklarını fış·
kırtmak " Tirk Düşüncesi" nin arnacıdır. Onun bu çetin yollarda karşıla.
şacağı engellere inat, bütün gücüyle elde etmeye savaşacağı hayırlı so·
nuçların biı.şIıcalan şöyle sıralanabilir:
Batı kültürünün ana düşünce akımlarını memlekete aksetıirecek
Tanzimattan beri o kültürden alınan dağınık bilgi ve fikir goncalarını
bugünkü perişanlığından kurtarıp Türk düşüncesini, Batı düşüncesinin
temel unsurlarıyla devamlı temas ve münasebet halinde bulundurmak.
Her türlü demagojinin ırtica.inkılap ikiliği halinde basitleştirdiği
rejim divamızı Batı'nın en son illim verilerinin ışığı altında günlük
yazı ve kahve tartışması halinden kurtarıp gerçek bir fikir davası sevi·
yesine ulaştırmak.
Bütün meselelerimizi böyle bir seviyede inceleyen hiçbir fikir der·
gimiz olmaması yüzünden ortalığı saran değer kargaşalığının önünü al­
mak, Türk fikir ve sanatını kaplayan sahte değer ve düşünceleri ayıkla­
yarak gerçeklerinin gelişmesi imkanını sağlamak.
Memleketteki fikir ve sanat hareketlerini (Tiyatroları, konserleri
konferanslan, teknik ve resim sergilerini, kitapları ve dergileri) yakın­
dan takip ederek, devamlı objektif. ilmi bir tenkidin ışığı altında kül­
tür hareketlerini korumak ve hızlandırmak.
Yaş farkı gözetmeden ve nesil farkı gUuneden hakiki liyakatlara
biı.şarı imkanları sağlamak, fakat bilhassa teşvike layık ve muhtaç olan
genç istidadara alabildiğine gelişme sahası açmak.
Memlekette biı.şlayan büyük zirat teknik devrimin getirdiği mese­
leleri inceleyerek bunlar üzerinde ihtisas adamlarının görüşlerini ya·
yınlamak.
Edebiyatçı sanatkar . bilgin, öğretmen, avukat, doktor, mühendis
ve teknikçi ... gibi ihtisas adamlarının kendi meslekleri dışındaki bilgi
ve fikir hareketleriyle ilgilenmeıerini sağlamak ve böylece onların ara­
larındaki müşterek bilgi noktalarının delaletiyle daha gerçek ve toplu
bir anlayış sahibi olmalarını kolaylaştırmak.
Türk devriminin geleceğe yönelen yaratıcı hamlelerine karşı koy­
mak isteyenlerle geçmişin canlı değerlerini ölülerinden farksıımış gibi
mahkum etmeye çalışanların yanılgılarını ortaya koymak vegeçmiş ge·
lecek, Doğu�atı, madde-mana gibi ikiliklerden Türkiye'nin tarih ve
coğrafya durumuna uygun ve üstUn bir senteze varılabileceğini ve böy-

26
lece bugünkü dünyamızın huzurunu kaçıran ruh gerginliğinin,kÜıtür ve
medeniyet buhranının aşılabileceğini iıaha çalışmak ... "

Doğu-Batı farkı, Batılılaşma

Batılaşma meselesi Peyami Safa'yı alakadar eden davaların belki


birincisini teşkil eder. Çünkü Payami Safa Osmanlı ımparatorluğu'nun
son günlerinin şahididir. Bu son günlerde iki medeniyet çarpışmaku
ve giıgide Batı medeniyeti ağır basmaktıdır. Batı müziği, giyimi, ilmi,
fenni ortalığı sarmaktadır. Baıılı ordular da Istanbul'u işgal etmişler­
dir. Bu sebeple Istiklal Harbini Batı emperyalizmine karşı başaran ve
bunu yaparken büyük vatan şairi Mehmet A kif'in ağzından Baıı'ya,
"Garbın Makını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma, nasıl böyle bir imanı boAar?
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar. "
diye sesleniyordu milletimiz. Buradaki "Medeniyet"ten kasıt Batı Me­
deniyeti idi. istiklal Harbinden sonraki inkılap hamleleri içinde "mua­
sır medeniyet seviyesine erişmek" idealindeki medeniyetten kasıt da
Baı. medeniyeti idi.
Bir düşünce adamı, elbette yaşadığı hadiseleri değerlendirecek,
doğruları eğrileri aklının, bilgisinin mihengine vuracaktı. Peyami Safa
da bunu yaptı ve o zaman ölçüsüz, hesapsız bir Batılılaşmanın fikir
planındaki zaaflarını gördü. Bundan daha mühim bir ıesbiti ise "Batı"
hayranlannın Batl'yı bilemedikleri hususudur. Bunun üzerine Peyami
Safa araştırmalarını Batı düşüncesi üzerinde yoğunlaştırdı. O laman
gördü ki, Baıı düşüncesinin içinde de bir "Doğu-Batı zıtlığı" vardır.
üstelik, Batı medeniyetinin iflas ettiğini ileri süren Batılı filozof ve ay·
dınlar da vardır. Ve Türkiye bunları tanımamaktadır.

Peyami Safa ve Toynbee

Meseleyi rayına oturtmak için Peyami Safa Toynbee misalini ver·


di. Bu büyük tarihçi diyordu ki; Bir medeni topluluk, başka bir mede·
niyet karşısında tehlikeli bir duruma düşerse iki ayrı tavır gösterir.
Bunlardan birincisi Zelotizm denenidir ki bu durumda tehdide uğra·

27
yan medeniyet kendi kabuAuna çekilip taşkın bir bağlılıkla gelenekle.
·
rine yapışır. Ikinci tay ır ise ,tehdide uğrayan medeniyetin , tehdidkar
medeniyetin kuvvet ve �ilahlarını edinerek ona karşı koyması dır. Buna
da "Herodyanizm" denir.
Bu kavramları Batı'dan alan Peyami S<ır.., Türkiye'nin Batılılaşma
karşısında bu iki tavırdan hangisini seçmesi meselesinde orijinal bir
tavır takınmaktadır. Gerçekten ona göre Zelotizm yani sadece kôrükö·
rüne geleneklcre saplanıp kalmak, hayatın akışına ve tabiat kanunları·
na zıt bir davranıştır. Hcrodyanizm ise bir yerde eğer dozu iyi ayarlan·
mazsa kendi şahsiyetinden istifa olur.
O zaman bir terkibe varmak düşünillebilir. Tehdide uğrayan mede·
niyeti n muhafaza edeceği kıymeLleri vardır, tasfiye edecegi ağırlıkları
vardır. Mesele bunları iyi seçmektedir.

Peyanıl Safa ve Ziya Gökalp

Bu noktanın ne kadar can alıcı oldugunu anlatmak için, Türk fikir


hayatında büyük bir yeri olan Ziya Gökalp'in TürkçUlüğün Esasları
isiml i kitabından bir pasajı dikkatle okumak gerektir. Bu pasajda aynı
meseleyi Ziya Gökalp şöyle görmektedir:
"Tanzimatçılar, Osmanlı medeniyetini Garp medeniyetiyle te'life
çalışmışlardır. Halbuki iki zıt medeniyet yanyana yaşayamazlar. Sis·
temleri birbirine muhalif bulunduğu için ikisi de birbirini bozmaya se·
bep olur, Mesela Garp musiki fenniyle Şark'ın musiki fenni birbirle·
riyle itilaf edemez. Garb'ın tecrübi mantığıyla, Şark'ın iskolastik man·
tığı yekdiğeriyle barışamaz. Bir millet ya Şarklı olur, ya da Garplıolur.
Iki dinI i bir fert olmadığı gibi, iki medeniyetli bir millet de olamaz.
Tanzimatçılar, bu noktayı bilmedikleri için, yaptıkları teceddütte
muvaffak olamadılar.
Türkçülere gelince, bunlar esasen Bizanslı olan Şark medeniyeti­
ni büsbütün terkederek, Garp medeniyetini tam bir surette almak iste·
diklerinden, azimlerinde muvaffak olacaklardır. Türkçöler, tamamiyle
Türk ve Müslüman kalmak şartıyla Garp medeniyetine tam ve kati bir
surette girmek isteyenlerdir. Fakat, G..,p medeniyetine girmeden
evvel milli hanımııı arayıp bularak millt hanımızı meydana çıkarma'
nuz icap eder,"

ı8
(TürkçüıÜğün Esasları , Ziya Gökalp, Uçüncü baskı, Ankara, 1950,
Serdengeçti neşriyatı, sayfa, 35).
Ziya Gökalp'in istikamed de millidir. Tlrk ve Müsliiman kalmak
şartını koşuyor, fakat millf harsı arayıp çıkarmak gereğini de ilave edi·
yor. Halbuki o zamana kadar girişilen ileri hareketler böyle bir araştır·
maya istinat etmiyordu. Osteli� Ziya Gökalp Batı'yı da tam araştır·
mak noktasında bir şey söylemiyordu. Halbuki Türk münevverlerine
göre Batı çok değişik bir mefhumdu. Kimine göre sadece dans,eğlence,
kimine göre ilim fen, kimine gört teknikti. Peyami s.afa'nın yazdığına
göre Filozof Rıza Tevfik gibi bir düşünen kafa için dahi Batı
konfordan ibaretti .. Halbuki Batı nedir, ne değildir bunu anlamadan
Batrlaşmak mümkün değildi? O halde Batılılık hareketleri üzerinden
y ıllar da geçmiş olsa bu düşünce borcu ödenmeliydi.

Batı'dan Iki Zıt Göriiş..

Batıyı kendi içinde tezada sokan iki görüş vardır. Birincisi poziti·
vist düşüncedir. Bu dar ve kapalı bir ilim görüşüdür. Buna göre, insanın
kaba tecrübe ve görüş alanı dışında kalan, ölçülmcsi de mümkün olma·
yan, belirli sebepler ve neticeler zincirine bağlanamayan hiçbir gerçek
yoktur. Aklın ışığında karanlıksız, meçhulsüz ve prensipleri belli oldu·
ğu için esrarsız aydınlık bir varlık i ç indeyiz . ilim ve akıı tabiatı son
sırlarına kadar iz.ıh edecek, mucizelerini göstermeye ba.,layan teknik
insanı bahtiyar edecektir. Gerçekten tekniğin nimetleri halk yığınları·
nı bu anlayışa kazanıyordu.
Türkiye'de de Batı hayranlarının en çok üzerinde durdukları bu
pozitivist anlayış bu tenkik semereler hayranlığıydı.
Ilim doğruya sanat güzele bağlıydı ama zevke ve faydaya bağlı
teknik hepsini unutturacağa benziyordu. Başta iyiye bağlı din ve ah·
lik değerleri olmak üzere ...
Ama Batı düşüncesi bu görüşten ibaret değildi.

Batıda Ikinci Göriiş : Mistik Anlayış


Bu anlayış, aklı ve ilmi kifi görmeyen ve daha geniş bir perspekti.


fi insanlığa işaret eden bir cereyandır. Batı'nın mistisizmi dinden doğ·

29
mamakta, daha çok pozitivizm düşüncenin tenkidinden ortaya çık·
maktadır, bunu Peyami Sara şöyle anlatır:
"Yirminci yüzyılın tam başında Planck fiziğin en mühim prensi .
bi olan sürekliliği (Continuiteyi) sarsmıŞtı. Beş yıl sonra Einnein bu
darbeyi tamamladı ve Newton fiziğin dayandığı zaman�ekan me!·
humlarını da yıktı. Sonra büyilk fıziRçi Heisenberg kararsızlık prensi.
bi diye meşhur buluşuyla, çekirdek fiziği dilnyasında realitelerin
her türlü ölçüden kaçtığını ortaya koyuna., yalnız pozitivist fiıiğin
ortaya koyduğu ölçü kavramı değil ve fakat bütün ilimierin ve madde·
ci felsefenin dayandığı determinizm, yani sebeplerle neticeler arasında·
ki münasebet inancı da sarsıldı. Buraya kadar ilim diktatörıÜğünün çö·
küşüne şahit oluyoruz. Fakat yirminci yUzyıhn fikir devrimi bundan
da ileri bir isyan, yalnız ilme değil, akla karşı da bir isyandır".

Söz Romain Roland'ın

Peyami Safa burada Mistisizmin doğuşunu anlatması için SÔlÜ bü'


yük Fransız yazar ve düşünürü Romain Roland'a bırakıyor:
"1814'ten beri, ihtiyatlı Emilo Boutroux "De La contingence des
lois de la nature" adındaki eserinde kendisini tehlikeye atmıştı. Akııla
bağlantıy ı kesmiyor, fakat onu ilmin 5un't inşalatindan kaçan ve
esrarlı tabiatle akraba olan daha umumi bir aklın içine alıyordu. llim­
lerin felsefesi hemen bu hücum yolunda P. Duhem ve E. Le Roy ile
birlikte ileri atılmıştı. Biri fizik teoriyi, zekanın gerçekte hiçbir daya·
nağı olmayan bir icadı sayıyor, öteki de ilme aradığı hakikati imal et·
rnek işini veriyordu. Büyük Henri Poıncare'nin dünyaya yayılan eserle·
riyle araya girişi o zamana kadar hakim olan jeometrik değişmezlik
inancına kesin darbeyi vurdu. Onun harikulade hOr ve muvazeneli ,
ahenkli zekası i l i m değerini yalnıı kendi alanı içinde kalmaya mecbur
ediyordu. Zıra şu kanaaıe varmıştı ki Allah'ın evinde bir odadan ve
Allah'ın diyarında bir krallıktan fazlası vardı. Bir değil, birçok realite·
ler mevcuttu ve bunlar birbirlerinden başka şeylerdi. Birbirlerini ircaı
imkansızdı ve bunlardan ancak bazılarını insan zekilSI anlayabiHrdi.
Kırk yıl içinde 1 900 yıllarının yaptığı harikah seıgi ve tenkid gay.
reti sayesinde diirıya anlayışının bu genişlemesiyle akıllara hayret veri­
ci bir tanda zenginleştiğimizi duyuyoruz. Fakat 1900 'da ilk kazma

30
vuruşları , ilmin ve politikanın düzenini sağlayan akılcı derterminizmin
duvarlarını çatlattığı zaman, bütün çatlaklardan sızan su ağları halinde
önüne geçilmez bir mistisizm halini alan kasırganın şiddeti göz önüne
getirilebilir. Mistisizm, bu kelime, en çeşitli partilerin ağ ızlarında, aynı
zamanda çınlayan haykırış . O derecedeki mistisizmin cevheri ve tarifi
..

bugün bize ansızın ortalığı kaplamasından daha Ô1Z önerrı'i görünüyor."


Peyami $ata, Romain Roland'ın Peguy monografisi önsözünden
bu kadar uzun bir alınııyı niçin yaptığını da şöyle anlatıyor:
"Beni bu makalemin i çinde yabancılardan uzun iktibaslar yapma­
ya götüren sebep, XX. yilzyılın başında bizim hali bilmediğimiz yeni
bir Batı'nın doğuşu vakıasının sırf bana ait bir görüş olmadığını belirt­
mek ve Batı düşüncesinin en büyük temsilcilerini söyletrnek ihtiyacı­
dır. Bu yüzyılın bütün felsefe, edebiyat, sanat hareketleri yeni doğan
bu batı kültür ve anlayışının sayısız delilleriyle dolup taşar."
Iyi ama bu Batı'nın yeni yüzünden Türkiye'ye ve Türk insanına
ne? Işte Peyami Safa burada belirir: Batılılaşmak isteyenlerimizin bü­
yük ekseriyeti Batı'yı sadece pozitivist yönüyle ve o da pek 518 bir şe­
kilde bilirler. Batı'nın kendi iç dramını ve içindeki bu yeni doğuşu
bilmezler. Bu ise, Türk Inkılapları için büyük bir tehlikedir.
Peyami Safa bunu da aynı makalede şu satırlarla anlatır:
" Batı'nın kendi kendisi hakkındaki görüşünün geçirdiği büyük
devrimi, ister Spengler gibi "Batı'nın sonu", ister Berdiaff gibi "Yeni
zamanların sonu" gibi görenlere katılalım, bizim mübarek devrimimizi,
ölü bir batı anlayışına göre kalıplandırmamız ve Batı'nın bugünkü dina­
mizmini yapan fikir hummasını paylaşmaktan kaçınmamız, bizi don­
muş bir örnek önünde pasif kalmaya ve onu maymunca taklit etmek­
ten başka hiçbir şey olmayan tehlikeli bir MIMETlzM (Taklitçilik)
içinde klSırlaşmaya gÖtürür."

Hangi Batı?

'
Batı -"1 iyi anlamak üzerinde Peyarnı Safa o kadar durmuştur ki
bir çok Batı olduğuna dikkati çekmekten hali kalmamış ve bu tek tip
ve yanlış Batı anlayışının tehlikesini yine Türk düşüncesinin birinci sa­
yısında yurlığı bu makalade şöyle anlatmıştır:
" ...Türk devrimini bu ölü Batı kalıbına göre dökmek isteyenler

II
ileri sandıkları inançlarının ne kadar geri olduğunu bilmiyorlar. Onların
i ç inde ımızgandıkları Batı rüyasından uyanıp kendi kendilerine sormak
zorunda oldukları ilk soru, yanılmıyorsam şudur: Hangi Batı..

Ve Attila ılhan.

Peyami Safa'nın sorulmaSın! 1 953'te tavsiye ettiği "Hangi Batı"


sualini çeyrek asırdan fazla bir zaman :wınra AtillaIJhan, bu isimde bir
kitap yayınlayarak kendince sormuştur; Hangi Batı. Bu husus, Payami
Safa'nın nasıl bir fikir ÖncÜsi.i oldujunu en açık gösteren misalierden
birisidir.

Reçete nedir, yahut üçüncü cevap.

O halde, Batı'yı tanımayan buna rağmen Batılılaşmak isteyen


Türkiye için çare nedir? Zelotizm mi, Herodyanizm mi? Bu noktada
Peyami Safa Toynbee'ye hayret eder ve aynen şöyle der:
"Besbelli ki ingiliz tarihçisi yabancı bir medeniyete karşı eski bir
medeni milletin vcrebileceği üçüncü bir cevabı hiç düşünmemiş. Bu
yabancı medeniyeti ya toptan reddetmek veya toptan benimsemek
gibi iki tepkinin dışında üçüncü bir şık daha vardır ki o da bu mille­
tin yabancı bir medeniyetle kendi milli ve din1 geleneklerini uzlaştıran
ahenkli bir sentez yaratabilmesidir. Bizzat Bay Toynbee, yukarıda
sözü geçen fikirlerini yayınladığı kitabın (Fransızeası: La civilisation ii
L 'epreuve: imtihan Geçiren Medeniyet) öteki fasıılarında, dünyanın
onsekiz medeniyetinden bugün canlı kalan dördü arasında, hepsinin
kÜıtürlerini ahenkli bir birliğe kavuşturacak medeniyetler arası bir uz­
laşma teklif etmektedir. Batı medeniyeti için de başka kurtuluş yolu
göremiyor. O halde mesela Türkler gibi -eski meden! bir milletin- ya­
bancı bir medeniyet karşısında iki medeniyctin canh değerlerini uzlaş·
tırması mÜmkündii" ve bu onu zelotizmin geriliğinden ve herodyaniz­
min maymunluğundan kurtarabilecek ÜçÜncü bir şanstır. Büyük Ingi­
liz tarihçisinin bunu unutması kitabının ana fikri hesabına hayretle
karşılanacak bir dargınlık sayılabilir ... "

Evet, Peyami Safa'nın bu fikri sonraları kendisi tarafından kitap


haline getirilmiş ve "Doğu-Batı" sentezi olarak isimlendirilmiştir. Gö·

32
,ülüyor ki burada Peyami S..fa, Ziya Göblp'ten çok d.:ı.ha ileri bir
noktad.:ı bulunmaktadır. Tiilk h.:ı.rsını de"il sadece, O.ıtı'yı 'le dünyayı
iyi ilnl.:ım.ı k 'le de�erlcrıdirmenin 'le sonra bir se n tcze ,ı:itmenin en
seviyeli ve çıkJr yuI oltlu�unu gösternıi� ve bu uAurd.ı kafa yornııı�·
ıor. Bu suretle hem hiç deH iş nıerne k gibi bir abcsin peşindeki kısır
dindır 'le h.un yobaztara, hem de Batı deyince sadece tekniAI ve kon·
foru antayanıara karşı çıkmıştır. Şu satırlarını da okuyahm:
"Türk düşüncesinin ıekamillünde Avrupa'nın ilmi görü$ünU dog.
matiıme k;ıdar vardırmamak içinpir yandan Avrupalıtaşırken bir yan­
dan da bize bir tarih ve iklim nimeti olan Şarkııva has kuvvetli seziş
hassamuı iptidaf mistik halinde yeni [erkip,lere dogru tekamül enir·
meliyiz,"

"Gerçekten de, Baı 'nın bugünkü mistik ve maneviyaıçı lemayUlü,
geri bir Ortaçağ mistik ve skolasıiğine dönii$ degil, Rönesans'tan beri
k.uanıl..n !abuı bilgilerinin bugün gösterdıgi istikamette iOMn ruhiyle
ilahi perspektif arasında yeni temas nokt::ıla" bulmaktır. Ou ileri mistik
hamle antroposantrik (ins.ın merkezli) bir düny.ı göriişünden teosan·
trik (Aııdh merkezli) bir dünya göriişüne geçişin imkanları üzerinde en
büyük tabiat bilginlerine de cserler ilham etmektedir ve dava ilahiyat·
çıların özel görüşü olmaktan çıkıp tabiatçıları da içine alan bir şumul
kazanmaktadır,"
Gerçekıen Baıı'da ilim ve ilim anlayışı birkaç defa büyük değişik·
lik göstermiştir, Onsekizinci asırda �ahlanan pozitif ilimler bir ara
pozitif ilim dışında hiçbir hıkikJ.! olmayacağına ve pozitif ilimierin in­
sanın bütün meselelerine çare bulacagına insanları inandırmıştır. Hal·
buki pozitif ilim sadtCe tekniği ve konforu getirmiş ve fakat insanların
manevi ihtiyaçlarına ct'Vap verememiştir, Bunun üzerine Aguste Com·
te'un öncülüğünü yapıığı pozitivizm ve onun politik kalıntısı olan
tarihi maddeciliğe dlyan.ın Marksizm fikir pbmnda ya ıerkediimiş
yahut birçok ıadilat geçirmişti.
TUrkiye'deki Dalı'cılar ise,bu son gelişmelerden pek haberdar ol·
. madıkları ve geri kalmış ülkelerin aydınları Marksizme, sosyalizme',
Lırihi madı.lcci göriişe daha kolay yakalandıkbrı için ancak Baıı'nm
ter"ettiği pozitivist nıerhaledc bulunuyor ve Batı'yı öylece almak
istiyorlardı... Peyami Sar.. ise bunların kar$ısın.:ı., diinya gÖrfi$Ü verecek
bir kültiir ce!ıd ve gayreti şartını ileri sürerek çıkıyordu, Ayrıca. bugün

33
U,ltI nın terkettiyi poıitiYi7lni bil. alacağıı diye biLi binlerce sene mil·
let olarak ayaku tuLın bMI unsurları ıahribe tıc [i[/.Um yoktur, diyor·
du.
Yani Peyami S.,ıf,ı çok üstün, ihatalı bir ilmI' siirüş çerçevesi çizi.
yor Ye çağdaş U,w'nm a n l.lşılması, siiıgeçten geçirilnıesi ve sonra dlı·
nacak külıür değerlerinin teibiıini öne sürüyordu.
Bunun için dc Baıı'yı iyi bilmek, Baıı'yı iyi bilmek için de en az
bir Batı dilini çok iyi bilmek ve felsefi formasyana sahip olmak gerek·
ıi.

PCy:lIlıi S:ıf:ı \"i.! .\lıilııl:IZ Turh:1lI

Türkiye'de B,lI\1ıla ı mak nıcsck�ini ilmi alalHb iı;..;clcyen,ünivcrsi.


tC} C sok.ln Ballııl.:ı�1lI,ı h.ırckctini ilmin \.. onıroliim' \·cmıc\.. isteyen
ikinci bir ins.ın da Prof. :-Olümuz Turh,hl'rJı . O (Lı '·G.ırplılaşm,lI111l ne·
resindeyiı:?" di) c bir kiıap!..! [lJIII..!,I)IıI,l hanıleıııizin \..dllilıııi y,ıpı­
yorrJu, Peyaıııi S;ıf.-ı. '!\ın Külüir Ibfr:bl dcr:,:isinucıı dostu olan 1\liillıı.ıı
Turhan'la fikirleri birbirinı: [l(>k yakındı, Ane"k yine de {:ırkıı diişiin·
uUkleri noktalolr vardı. Biıh:ıs� ilim JllbylŞI bakımından. \lÜmt.ıı Tur·
han'da Türkiye'nin kurtuluşumı ilimde, birinci sınıf yirmi bin i1inı
.:ıd.:ımı yetiştirilmesintiC' buluyordu. B{'ııirn de bulunduğum bir toplan·
tıda Mümtaz Turtun'a Peyami S,ıfa sordu:
-Mümtaı Bey Batı'cbn ilim alJlım diyorsuııuz. Ama hangi ilmi?
13.:ıII'nın hangi d{''1rindcki ilınini! Ihı1amyus'u mu Kop{'(Il ik j m i
' New­
ton'u mu, m.:ıddeyi ;ıltün ed{'1l Einstcin'il1 ilim anlayışını ill I? Bir
yorum getirmek zorundısınız.
-Yorumsuz üsıad, ilmi almalıyız. Hiçbir yorum y.:ıpın.:ıdan solck'ec
ilmi.
-Mümtaz Bey , yorumsuı: ilim derken bile bir yorum )olPIIllŞ
olmuyor musuıııız ?
Öyleydi bu dJ bir yorumdu anl.l yorumların b{'lki en belirsi/i
oluyordu.

Fikr
i \'e San:ıl

Bir s.ın.:ıt\..fı r fikir hay.ııını sanatındı dJ yaşar, fikirlerini san.:ıunJ

34
'
·'

dJ .,"sc (ıirir. Şimdi bir derginin .ısı!.. stifa ıi , ra,l,ı ciddi "c "ı1lrb.ı�lı bir
b.ıh5j�j ıeş).. il cdl'1I Doğu·DJtl 11JkkınuJkj bu duşiincclcriııi Pey.un; S,,­
fJ Fatifı·lI:ırbi)'t: rom,ıomd,t IlJSı! işledi, onu giirclinı.
r;l�ih·H:ırhiyc. rmı ı.uıııı ı ıı ka1ır.ıll\;ull"n Neriman vc Şinasi süıhi·
dilrler. Ikisi de Oarülclh,uı {KolıscrvaıuVJT)a ı;iımckıcdirlcr. Neriman
ul, Şinasi ı..emençe çalmakı.ı ve Fatih'ıe olıfrm.ıkl.ıdırl,ır. Ama Nt'ri.
m.ın o um.ınlar Batılı"ış.ın Türkbin oturduğu 11,11 hi} ı" yi ii/[cıııcklc.
lşlı..1.ır içindeki bu scllHin h.ıya ıı ıı.l iııırcnnıckıcdır. Öyle ki udu "c
Tilrk mıısikisini eski "c k.ılı,) bulmay'! başIJr. Niş.ınhsını da. Başkol ve
raı...ıt Ş inJsi'(\cn fark!ı, f.lrldı ,ünkii giyim; k;"ş,lII11 d.ıh;ı b.ıtıh bir grııç·
le ı,mış.r. i5liı..lal (.ıddesi'ııc ur�dJki ş ık p,ut.ınl.'lcre "idrr, BabJsıııı,
niş,mlısıııı ve doğduAu semti ihm;11 edu, Anıa ii itmeııdiği RJtl1ı ha·
y;ııı }'.lş;ıYdn bir Rus kızın ın dr.ılıııııJ iJhil o!lıııCJ, Foıtih.Yarbiye
Iramv.ı�'IIl.ı .ı ıladığı gibi b.ıb,nın.ı, nişanlısın.ı, udun;ı, mıısikisine y,ıııi
öz vatanm.ı döner. .. Rulıı'!'d.ı Nerimaıı FJtih semtinde olUranl�rı Şoıtkı·
I,m kedjye -çünkU t cm bt. I - Harbiye'de otmanl,ırı tl;ı kiipeğe -çüıı .
'

• kü cerhezeli- benzeıınişıir. Ama .ısı! şu s.1\Ir1JrdJ romancı ŞMk


GJrp lı.ıkkıııdJki fikirlerini Ferit Bey'in ağzınddn şöyle açıklar:
" Ş.. rk ve GJrp alemler;, güneşin doğduğu ve battığı dıletler kadar
birbirinden ayrı değildirler. "Prototipik" v.l51f1Jr JrJrken basiı ler ilır·
rinde konuşmuş oluyoruz. ŞMk ve GJrp iıısanlıgın külçesini ıerkip
ederler, bu itibarlJ , mecleniyeı dedigimiı şey yeni terkiplere doğru
mütemadiyen isıih.l!e eder. BunJ ter.lU. i. ıek.imüı, değişmc. ne derse·
seniz deyiııiz. Beıı ıabirlerdeıı dc korkarım. Hiçbir I,ıbirin SJbil bir
medlu iii yoktur. Garp medeniyetinin içinde Ş.,rk uıısurıarı vc Ş,ırk
medeniyctinin içiııde Garp unsurlJrı yok mudur? Fakar her şey bir dc.
rece meselesidir. Bugiinkü GJrp medeniyeıi, giııikçc !erkibine dah;ı
fnlJ mı kta rdJ k.ırışJII çcliğı humedemiyor \·c kusma ı.. Isll)'or. Onu
makirıclcşmckıcn �e hliyük sanayiin oorbarl.lştlrıcı , hayvdnl.ış!lrICI ıe·
slrlerııu.kıı kurt.ırmak için, ıerkibinde Şark unsUrlMIIlI!! çoS:alııllllJSı
lawndır. IJnncderim ki G.ırp misıiklerinin istedikleri budur �e hu
ururidir. Mihanıl", beşeri)'cı, Şark'tan bir.ız muhayye1c ve nıet:ırııik
tas.:ıvvurlar dileniyur. Çünkü, hergiin biraz dalı.! makineleşcil ıaval!ı
Anıerik.ıllnın her �ün hır,1 1. (I.ıha kuruyan muhayyelesi, yarın s,ıaıi ic.ıd
edcn y.ılıul uY)"Jreyi IJs,ıvvur eden bir ŞMklııılO YJr;ıIICI kJfasınd ,ııı
m.ıhrıı:n k.ıl.ıc.ıkıır. Ş.ırk ve Garp, mütcv,ısıl (birlc�ik) ı..apIJrd,ıı.. i su

35
gibi birhirl�rinin ı'k5ik lararı.ı rını lanlJnıl.\lIlak suretiyle. hem bugiinkU
müthiş ı..ülıür buhrJnırıı !ı;ılledl'cek,hem de yen i ıerkipiere clo,;1'U gide­
ceı..lerdir _
Şark'Lı Garb'm mHltebsında olan Tiirkiye, Garp'tan tesir .ılınakıa
tereddüt etmemelidir. Ancak, bu tesir bizim lararımızdan yapılacak
muk,ıbil bir ıesir; ihlal etmeyecek dereCl:!de kalınalı, yani kültürümüziin
gilzel ve halis köklerine kadar nüfuz etmemelidir. Bunun için Garp't,;ı
Türk musikisine kar$l, bilhassa bugün verilen ehemmiyet Jrlarken, Tür­
kiye konservaıuvarından alaturka musiki kısıııının kaldırılması çok
yanlış bir harekettir. Unutmay:tlım ki bu kararı verenler ve tatbik
edenler, evlerinde ve ll1l'clislerindc alalUrkJ mıısikiden ba$ı..a bir �ey
dinlemiyorlar ve kar:trbrında samimi değil sJdece,şekilrere51Iirler, gü­
nün estetik (ereyanlarH" bilmiyorlilr."
l3u satlflar ,ışagı yukarı yarını asır önce yazılmıştır. Ve hir kehJ­
net gibi de eııi sene sonr,] gerçekıeşmiştir. Zira, bugün Türk ı\lusLL.:isi
Devlet KOllServaluv<lrı kurulmuş bul unmJktadır . Ayrıca bir de Devlet
Klasik Türk ,\luslkisf KOnl5u kurulmuştur. Ve artık alaturka tabiri de
kullanılmamaktadır .Çünkü bu tabir yabancı gözüyle bakışı ifade eder.
Bugün Türk 1\'l usikisi tabiri kullanılmaktadır ve bir y;ıkitler konservatu·
variardan kovulan Türk Musikisi, hayatiyetini koruyan yüksek seviyeli
bir milli unsur olcluğu için hayattaki yerini korumuş ve nihayet kabul
çle t'ttirmişttr.
Şimdi de, onun kitaplarındaki fikir por.resini takip edelim.

2·fikir Eserleri

a-Türk. Inkılabın::ı B:ıkışl::ır

Peyami Sab " Türk inkllJbına" sadece ekonomik,s.ıdece hukuki,

Li Sildcce siYilsi aç ıdaıı bakmıyordu. O mesell'yi içtim::ıl ve tarihi perspek­


ıifi içinde ele alıyordu . Bunu etrarıyla Türk tnkılabln::ı Bakışbr isimli
kitabında yilptı ve Türk inkılabmı izah etnreye çalıştı. Bu çerçeve
içinde Türk inkıla bının en spesifik noktası Peyami Safa'yil göre (Şark­
Garp) (Dogu .lıaıı) rarklılıgı yani iki medeniyet in çall$lllaSıdır.
i. Bu kısa izahın ıŞığı alıındJ kitabı biraı d;ıha inceleyelim. Bu kıy.
metli eser "Inı..ılapt.ııı evvelki cereYJnlar" bahsiyle başlamaktadır. Bu

li 36
bö1iimdc Türkçüliik, IsI,lmcıhk \'C G.ırpçılık cıraflY!.1 ,1I1IJtılınl�tır. Bu
bdhs;n son biiliinıündt' ist' etrcYJnluın birbiriyle mün,lScbeılcri giisıc­
rilmişıır. Peyamt $;ıfa'nın bu konudJk; ıesbiıleri şunLırdır:
1- Tür"çüler ve Gırpçı!ar milli iktisat anlayışında müşıerekı;rler
2- Türkçiiler ve Islamcılır dı islJm beynelmileliyeıi fikriilde or­
taktırlır.
3- Her üç görüş de "ıakliıçili"" şeklinde bir Avrupaltıaşmaya
.
karşıchrl.ır.
4- Her Uç .ıkıın da Sosyal izmin karşısmdadırlar
Bu bJhsin sonunu kilJpt.ın aynen a!ıyonim :
"Bu eereyanların birbiriyle kapışfığı devirlerde, Türk Cemiyeti vc
Türk MJtbuatl geniş bir hürriyetten isıifade ediyordu.Ortaya arılmasrn·
d;ın korkulaıı h içbir fikir ve iddia yoktu. Bunun için fikir 'Ill.:ırrıları
ar;ısınc!.ı külıür meselelerine bağlı olmayan pOli ti ka ihıil.:ıfları görül.
mez. Hepsi Kanu-il Esasi eırarrndı birleşmişlerdir vc yalnız onun
mııh.ıfaz.ı.sın.ı "arşı h.:ı5Sdstır. Fak.:ıt, henüz beşinci 5encsi ni iddk eden
meşrutiyct inkıfabımıı batı şckiUcrin i trııkiclde birleşiyorlardı . MeselJ
Mithat Paşa'nın mill7 ihıiYJçlart ye zaruretleri düşünmeden Kanun-u
Esasiyi h.ırfi hilrfine tercüme eımiş olmJsml hiçbiri mazur görmüyor.
du."
"Fikir ad.lmları iç inde bu cereyanlJrın birinden öıekine seken1er
ve terdhlerini değişıircnler de yardı. Süleym,lIl Nazif Abdulldh CCY­
deı'ten ye mcemw,rncbn ayrılmış, ScbilÜt'"reşad ailcsi için e görünme .d
ye başlamışıı . Celiil Nuri de lçıihad Garpçıları arasında isıi klalini ilan
eııi. Rıza Tevfik gibi, yerine göre üç cereyanı da haklı ve sevimli bu­
lanf.ıra da tesaduf ediliyordu."
"Hükümel, liıihad ye Terakki yahut Hürriyet ve fıilaf, hangi parti- .
ye mensup olursa olsun memlekette rikir cereyan1.ırınlıı inki şafını bü­
yük bir mÜ$amaha ilc karşılıyor, ilml neşriyau asla mUdahale etmiyor­
du. Fikir mecmualann.., hiçbirınde de hükümete karşı siyasi hücumla·
ra ye ıenkidlere tesadüf edilmez. Sanki bunlar arasında iki tarafı da
birbirine ili şmekten sakıııdır;ın ye büyük milli zarureılcrin idr.ıkinden
doğan zıınnl bir anlaşma vardır."
"Büyii" Harbe kadJr Solbit ve dcyamlı birer fikir manzumesi ha­
l inde görünen cereyanlann nldhiyetleri ve birbirıeriyle münasebetleri
budur. Büyük UJrP il.m edildikıen sonra, bu fikirlerin herbiri, deYlet

37
id.ıresine isıik.ııııet veren birer aksiyon ibresi olnıay.ı ıunnuıirler. itti.
had ve Terakki Partisi iç.inde bu üç c('reyanın da önünde koşan, fı;ırp
IJhuralUvannda veya cephe gerisinde b u nazariytlerin tecrübe·
lerini y.ıpmayol k.ılk.lrl oıoriıeler belirir. Artıh. bu fikirkr, ateş ve kan
d.ılgalarınm çepçevre kUŞJltığl büyük Türk mahşerinin ortasınd<! ilk
ı mtihanlarını geçirmeye başlamışlardır ,"
Bund.ın sonra Peyarnı Safa bu üç fikrin Birinci Cihan Harbi'nden
sonrJ n.ıst! yaralanarak çıkıığını anlatmakadır. Gerçekten Islamcılık
yaralanmışt,r, çünkü "Cihad-ı Mukaddes" ilan edilmesine rağmen
birçok Arap ülkesi kaybedilmiştir. Tiirkçmt1k yaralanmışıır. Zira Tu­
ran fıiilyasıyb hareket eden Enver Paşa devleti fC'lckate götUrmüştür.
Nilıa)'et G.ırpç,lık fikri de yaralanmıştır. Çünkii kendimize örnek al,
dığımız Garph insanlar ve devletter imparatorluğumuztl yıkmışlar,
,\Ichmed Akif Kuvayı Milllyeyi destanlaştıran istiklal Marşı'nda "Mc.
deniyet dediyin tck dişi kalmış canavar "dan ba:ısl!tmek lOruııda kal­
mıştır.
Kuvayı Milliye,Milli Mlicadele ve ondan sonra ise Milliyetçilik bu
iiç fikrin yerine hi m olmuştur. Ve Atatiirk bunu Batı medotlarını kul·
lanarak ve dalıa radikal bir şeklide inıpartorluktan çıkıp miııı devlet
olmanın ve m ilir sınırlar içinde büyük azınlıklara .sahip olmamanın ra·
haılığıyla icra etmiştir.
Peyami Sara bu girişten sonra tekrar meselenin esasına ve tariM
d('rinligine dönerek Türk Meselesini incelemiştir. Bu noktada liYA
Gökalp'iıı an'aneeilik fikrini cınlarak Türk inkılabırıın bu fikirlere fiili
bir cevap olduğunu şu satırlarla anlatmıştır:

Her soru kitaplık bir mesele koyuyor ortayıı

"Muasır düşünce tarihimizde imparatorluğun en büyük mütefekki­


ri diye selamlaııan liya Gökalp'a Türk inkılabı vakıa halinde cevap
verdi: Fakat bu cevap tahlil edilmiş değildir: Kemalizm an'aneyi nasıl
;ınhyor? Onu topyekun reddediyor ve Türk ruhunu hazır, tarihsiz ve
;ın'anesiz kaideler üstünde m i yaşaım;ık istiyor? Değilse yalnız milli
an 'aileleri mi kabul ediyor. yoksJ dini an'aııeleri de müsamaha ile
kar�ı!ıyor, hatta hiraı teşvik ediyor mu? Gökalp',n istediği islam bey­
nclmileliyeti yerine Hıristiyan beynelmileliyeti ve bazı Hıristiyaıı an'

38
ane!eri i çine girmiş görünen Türk !nkılabııım medı'niyet ve milliyet JIl­
IJyışını tJyin ... debilıııcı.. için, bu 50r};u!;ırJ vaklJ halinde verdiği ce­
volp lJ'ra da bir göı .11111.1" l.uım geliyor, Ondaıı sonra "Türk mt'§elesi"
nazari biitün vuwhilt' bl'lirt'ccktir: Garb meueııiyeti bir JIl'ane mahsulü
müdür? Bu an'aneyi yaşamış olmauan o medeniyete giremez miyiz?
Bu an'ane nedir. Bir Hıristiyan beynelmileliyeti var mıdır? Ga.rp ve
Şark nedir? Kaç Ş;ırk vardır? Islam-Osmanlı Türkleri hangi Şark­
tadır? Islam, Ş;ırk ve Hıristiyan Ga.rp arasında bir ımıkayese ne Ile­
tice verir? Laiklik inkılabımızdan sonra Türk cemiyetinde Islam an'a­
neleri y;ışıyor mu? islam dini Türklerin Hıristiyan GJrp medeniyetini
büılin an'anncıeriyle benimsernderine engel midir? Türk düşüncesi bu­
günkü Avrupa espirisini (kafasının) temeli sayılan Yuıı;ın Düşüncesini
yaşamış mıdır? T;ırihinde Greko-Lıtin kültürüııe intibak teşebbilsleri
var mıdır? G..1rp Rönesansın ı henüz idrak etmemiş midir? llah._gibi
meselelerin etiltüden izaha yar;ıyan tam bir tablo meydana gelecektir.
Bu sorguların cevap kadr'osu dışındi. T�rk iııkıbbmın izah edilmiş oL­
masına imkan yoktur."
KiIJbın bu birinci bölümünü Peyami Safa "Iki alemin an'aneleri"
bahsiyle bitiriyor. Bu bahse "Kemaliı m An'ane düşmanı mıdır?" sua­
liyle giren Peyami Safa sonraki sayfada şunları söylüyor:
"Türk inkıllbı dini an'aneler ilrilsındJ yalnız medc-ni lnkişafa en·
gel olan adet ve projeleri ıltmış, ötekilere genel laiklik prensibinden
dolay ı müdahaleyi düşünmemiştir. Bibkis bu an'aneler arasında resmi
kıymetlerini muhafaza edenler bile var. RamalılO, Şeker ve Kurban
bayramlarına ait bazı merasim ve tatiller devam ediyor."
Bundan sonril kitabın iki nci kısmı başlamaktadır. Bu kısımda
birinci bahis baŞlığı "Avrupa nedir?", Bu su.. lin cevabı", şöyle
vermektedir: Avrupa bir kıı'il ve bir kafa'dır. Bundan sonra da Avru­
pa'yı meydana getiren üç unsuru anlatmaktadır ki bunlar:Yunan, Ro·
ma ve Hıristiyanlıktır.
Gerçekten Peyami'ye göre Avrupa üç tc-sirden doğmuştur, üç di.
siplinden: "Roma'nın cemiyet disiplini, Hıristiyanlığın ahlak disiplini,
Yunanistan'ın zeki disiplini."
"Avrupa k;ıf;ısUlın Yunanistan'a borçlu olduğu şey, onu insanlı­
ğın öte tarafından en çok ayıran kaliıc([ir. Zcka disiplini. Çünkü bütiln
ötc-ki niltimIdr bu disiplinden ([oğar, ilim dc hu disiplinelrn doğmuş-

39
tur. Bunun içindir ı.. i dünyanın her tarafınd.ı muhtelif san.ıııar görüJiir.
sc de ilim soıdece Avrup.ı·yol mahsusıur ..

Yine Onu Oinleyelim

"RL'neS.1ns!a1l bugüne "Jd.u tekiimül eden tabuı bilgileri, Renan'


ın "Yun.lIl Muciıesi" dediği büyiik medeniyetin en h.ırikııbdc buluşu·
nu, riyaziye metodunu geliştirerek AvrupJ k;ıfilsınJ yerleştinli."
" ...riyolziye polisi, Yunanistan'da Avrupa'nın ilk çağda bulup or·
taçağdı kaybettiği, fdk.aı Rönesansta yeniden k.ı.vuŞıuğu en büyUk ni.
mettir. Ortolçağda bu nimetin Asya'da Islam Şark'ın eline nasıl geç_
tiğini fakat sonraları Avrupa'nın onu Şark'!n elinden nasıl kaplığını
ileriki f.ısılkırda göreceğiz."
Bu cümleden sonr" Peyami ikinci t('siri ele alıyor: RonlJ'Yı. .. Ve
diyor ki, "Yunan DUşüncesinin tesis ettiği zeka disiplininden soma,
Avrupa medeniyeti, Roma .ın'anesiyle hukukı, Hıristiyoln an'anesiyle
de ahlaki bir disipline bvuşJIluşıur." Roma, Yunan felsefesinin geniş
bir hukuk ve ahlak sistemi "ücuda getirmeye müsait akli ve Jmel! ta·
raflarını .ılıp inkişaf ettirmiştir."
"Fab! Avrupa medeniyetinin Roma'dan aldığı hukuk prensipleri
bilhassa röneSanst.ın sonra inkişaf etmiştir. Bu medeniyetin ahlaki kai·
deleri ortaçağın Hıristiyan asırlarından gelmektedir. Avrupa kafasını
vücuda geıiren büyük ıc'sirler arasında Hıristiyanhğı da hatırıam�adan
Garp medeniyetinin manası iizerinde yapılacak tahlil tamamlanmış sa·
yılamaz."
Peyami Safa buııdan sonra gelen bölümde Hıristiyanlığın Avrupa
kültüründeki yerini incelemektedir. Bu bölümd�· Peyami Safa'nın haklı
olarak verdiği hükiim şudur.Bu üç unsurdan Avrupa üzerinde cn büyük
tesir sahibi ve onun oluşmasından en büyük hizmeti olan "Hıristiyan­
lık"lır. Bu miihinı bahsin !amamını buraY"lIlmayl uygun gördüm :

Hırıstiyanlık

"Nihayet Avrupa kdfasını olduran üçündi büyük ıesir, Hırisıiyan­


l ı k Ronıa'nın feılıettiği sahalJrI kaplamaya başlıyor. Bu iki isıila, bir·
birinden pek .ıyrı şeyler olmakla beraber aralarında büyük benzeyişkr

40
vardır. RonıJ Civis Roıııanus'un inııiY,ld.lnnı her Ir!..l.ın \·e her dilden
ins,.ınlar,l !...ıbul eııirmiş ve ı:.ınnbr ,ırıı!.. YJlnlL bir k,lbileye,bir semte,
bir d,lğ,ı , bir �chre vey,l bir nı,ını.'de bıgh olrn.ıkt.ın çıkarak umumi ve
müştcrek bir haıc ı::dll1i �lerdi . Hırisıiy.ınlık da, Roma'da fcna ı;öıle gö·
rülmtiş olduğu h.ılde onun �ibi hcr tarJfa ve büıtiıı ır!.. lar .H.uma Ulan·
maya başladl.Roma, düşııı.ınl.uına site esasını kabul ettirnıi� olduğu
gibi Hıristiyanlık d.ı içine girdiği kavimlere vahiz yolu iLc yeni bir
insan haysiycıi getiriyordu,
işıe artık ilk vaheletini bulmuş bir Avrupalı: Müşterck bir Allah,
müşterek bir hukuk,diinya için bir tck kanun, ahiret için bir tek ha·
kim.
Fakat Roma isıilası ancak siyasi prensipıe kalmış, ins.ınların yal.
nız dış iıiyadlarını hükmü alttna almıştı, Hıristiyan istilası vicdanların
içini de fetheımeye koşuyordu.
Bunun için de ilk önce deruni bir ahlak getirdi. Ronıa Hukuku·
hakları \e Hıristiyan lık, viedılnIJrl birll'ştirmişti.
Ou yeni din insanlara kendi içlerini yoklamalarını cnHecliyordu,
Asırlardan beri Hindlikrin ve sonradan iskendefiye mistiklerinin , her·
biri kendi tarzın�a,genişıettikleri , derinıeştirdikleri deruni hayaıı, Hı·
ristiy.:ınlık Avrupal ılara tanıtmaya başlamıştı. Garb zekasının önüne en
ince, en karışık, en dolambaçlı Illcscleleri koyuyordu, akıı ve iman
arasındaki mÜlı;ısebet, hürriyet, esaret, .:ıf ve miis.:ımaha, maddi ve ruhi'
düııyevi ve ruh;ıni kudreıler ;ırasındaki ihıil;ıflaf ve uzlaşma imkanlan,
k;ıdının vaziyeti ve er kekler arasınd,ı nııisavatın şartları ilah ... gibi insan
mevzuunu içine alan ve onu Allah'ın büründüğü sırra kadar ulaştıran
bütün dünya ve kalnat problemlerini yeni başıan ortaya çıkarıyor mi!.
yon!;ırea ins.ın ruhunu dirilliyor, kendi mihrakı etrafında silkeledikten
sonra kendine çekiyordu. Artık, Hırisıiy.:ınlann Allah'ı, yalnız unsur·
ların nizammı ve hendesi hakikdtleri yaratan bir kudretten ibaret
değildi, bunu pdyen'lcr ve epiküryenler böyle <Ilişüne dursunlar artık
Hıri'!tiyanl.:ırın A.lI.ılı'l insanlara iyilik dağıtan bir harckeııen ibaret
değildi. Bunu da Yahudiler böyle düşüne dursunlar, fakat ıbrahi m'in
Allah'ı, ishak'm Allah'ı, Yakub'un Alldlı'ı Hıristiyanların Allah'ı aşk
ve teselli Allahı'dır ins.ınlaruı ruhunu ve kalbin; doldurur; ıeviizula, sc·
vinçle itimadl.ı aşkla doldurur.
"'Iutla k kıynıet olarak iman ruhunun seldmetinden başka bir şey

'1
IJnırllolYJIl bu din, Avrupa'ya zeka disiplini ı;eıireıı Yunan ve l çıimai
nizolm ri kri ile birlikıe site disiplini getiren RomJ tesirlerini I;ınıanıl.. -
y.u.. k I\vrup.ılı kJfasl1tI doğurdu: ArislO, Efl.ııwı ve öklid isiın l"rinin
mjn;isı OIOın her ycrde, l�ı ve Sain-Paul isimlerinin i bad(' ıle ;:ımldığı her
yerde, Senr, Trai.ın ve Viriil'in iz bırakmış olduğu her yerde bir Avru­
pJ v;ırdır. Birbiri arkasındın YunantııOışmış,Romalılaşmış, Hırisıiyan­
laşmış her yer Avrupa'dır.

A\'fupJlının zekasını, dış ve iç ahlakıııı disiplin alıına alan bu üç


ıes ir Ilnun yafaı,ı(';ığ ı medenIyeıin temellerini .ıtabilmesi için zaruri
,

kıyrneı sistemini holıırlamışıır. Fakaı bu Uç tesir arasında Avrupa'yı


Asya doln açıkça olyıran şey HırisıiY.lnhkıır, Çünkü insan!.ın fikirler­
'

den ziyade dıı)'sulır birbirinden ayırır, Din, hassasiyet halini almış bir
fl'lsefeden doğma müşterek bir duygudur. I ki bin sene(len beri Avru­
palı andıın evvel bir düzlük hOılinde kaylX'tliği ruhunu bir derinlik ha·
linde k:ıunnuşur: Ihristiyanlık dııygu5unun kudreıi burJdadır. Mo·
dern inSJ na kıyaı edilirse H ıristiya n h k tJn evvelki adını çocuk gibi
k.ılır. ısa 'dan sonra Avrupa salihIMdan hacimlere geçmiş gibidir. lsıer
Pascal ister Sh.ıkupeare, ister Goeıhe, isıer Bach, isıer 1\lichel·Ange,
ister Newıon,kim olursa olsun Avrupa'da akidesi bakımından en az Hı­
riniyan insan bile en çoğu kadır derindir.
Avrupa'nın inhitaıı bir kelimeden başka bir şey değildir. Ancak
yığınlolrI idare etmek için doğmuş ferdierin ;nhilatı mümkün olabil ir.
Fakaı bu hjkim kJfalar da her unu n ve yalnız Avrupa'da bulunur.
Asya'da bir tane bile yoktur. Varsa bile kullandığı bütün vasıtal<ır
Avrupa'dan alınmıştır ve o bunları Avrupa dehasına borçludur. Yalnız
şu son yüzyıla bakılsa görülür ki biitün hakim düşünceler ve kuvvetler
Atlas Deniıi'yle Karadeniz arasında ıuhur e ım i�ıir. ilmin enerjileri
arasında bir tanesi yoktur ki bir Garbh tarafından yalGılanmamış
olsun. Evvela anlamak sonra gene anıolmak lazımdır. Ş;ırk'ın ve fikirle­
rinin esrMI homboşılI . Eğer AVflıl);ıII!Jr olmasaydı Asya k�n di hakkı·
nın ııe oldu�ıınu bi le asl.ı bilemeyecekıi, Asyalı denilen in�,n, sahip ol·
mak istediği Iol'rağın har'usın! bile çık.utm ıkı.ı n aciıdir.
,

Bu(.ıya k.ıda(, AHUpol'y.ı ait fikirler, isimlerini ev\elce ıikrcniğim


Avnıp.ıh ll1 iielli fle J(kn ik,ibas, nakil \e hillasa edilmiştir.Oiiyle y.ıp­
nl.ll.l.ın hır IllJk l.,l dım da AHupa "afasıııın I.cndisi hakl.ıııd.ıki hiıkUm·

.2
rerini ortay� koymak! .. Bu kafayı VÜCııdı getiren tesirlere gÖl. aUlI..I<ın
sonra "Şark" tabidnden .ınLı,ıb.bilecek man.ilar.. d.. biraz vuzulı ver·
nıcfı: istiyorum. AnC.1k bıı iki alemi de mÜmlı..Ü n olduğu kac1.lr t.:iyin ve
birbiriyle mukayese edebildikten sonra, tarihiıı en büyük işkencelerini
ikisi arasında S1kıştığl için çeken Türk milletinin b:ılıtı üstünde bir hük·
me varmak imkanı ol:ıc:ıktır."
Şimdi sı(a Avrupa'nın karşısındıki "entitc"yi yani Şark'ı ıanıma·
ya gelınişıir. Şark nedir? BÖlümünde Peyami bunu yapmakLldır.Peya.
mi'ye göre Şark için ilim inanmak demektir. Yani Şark bir yerde ima·
nın vatınıdır. Gerçi bir vakitler müsbct ilimieri gcliştiren Şarklılardı ve
bugün Avrupa'nın büyük felsefi mekıeplerinin aslının Şark'ta olduğu­
nu iddia edenler de vardır. Fakat bugtinkü Şark'ın konumu ilim değil
imandır.
Bu aada Peyami S;:ıfJ. işi biraz dıha asli sahasıom getirmekıe
.'ve iki türlü Şark olduğunu tesbit etmektedir. Budist Şark-Müsliiman
Şark. Bunlar arasındaki mukayeseyi yapmadan bir fikir yürütmek
mümkün değildir.
Mühim gÖfdüğüm bu kısmı alıyorum:

Şark Nedir?

wrb gibi Şark mefhumu da bir coğrafya tarifi içine sığmaz ve


mekan kalıplarından L."Işar.Bunun için Herodot'tan çıktığı söylenen
bu Şark ve Garb tabirierinin yeryüzıinde hangi noktaları işaret cııiı1ini
tayinde ihtilaf vardır. Kimine göre, Avrupa'nın Garb'ında olduğu halde
Ispanya da Ş;ı.rk" ır; çünkii ispanya yarı Afrika ve Afrika yarı Asya
sayılır. Kimine göre Şark'ı Adriyatik'ten başlamak lazımdır ve kimine
göre dc Garb, Akdeniz kıyıları demekıir: hmir ve ıskenderiye de Ati­
na ve Marsilya kadar Avrupa'dır.
Şark ve wrb tabirieri yalnız mekan değil cihet de ifade -ettiği
için herhangi bir coğrafya tarifini büsbiltün zorlaşıırıyor: Asya Avru·
pa'ya göre, Avrupa'dil Amerika'ya göre Şark sayılabilir; böyle olduğu
gibi, ayrı ayrı Asya'nın, Avrupa'nın ve Amerika'nın içinck ek nisbi ve
derece derece kesafcı peydı eden Şark ve Garb alemleri vardır.
Avrupa kıt'asındl" doı;an ve onu ı:ışan Garb mcfhumu gihi Asya
kıt'asınd,ın doğan ve onun hududlannı aşarak Afrikol'nın şımalini boy.
uan boy.1 kaplıyan Ş;ırk dd her şeyden evvel Asya'ya ait kühür!cri , has­
s.ısiycllcri ve y,ış.ıma !J.rll;ırı nı hul.'ls,ı eden bir mcnıunıtlur. tlınıun
için, GJrb derıince AVrlı])", 'nın, SMk deniııee Asya'nın h.ıtır.1 gelme .

sinde bir yanlışlık yoktur
Fakat Asya, Avrupa'nın din ve kültür vahdctind ı:n mahrumd ur .
AvnırJ'nın dini !-hnsıiyan ve kül türü grckolaıindir ; Asya, din ve kültür
olarak Miislümanuır, Meclisidir, Sudisuir, Brehıııendjr. Birçok Şa rk
arasınd,ı, Cil .ıŞ,lğl, birbirinden çok fM kll iki Şar k ayrılabilir. islam
Şar k -Brch nıcn ve Bfıdisı Şark .
i leride göstermek istiyorum ki Avrupa 'nin ve ondan görerek bizim
cn bUyük hatalarımııdan biri de bu iki Şark'ı bir bi r ine karıştırmak ol·
muşwr. Ş:ırklı denince, birbir i ilc hiç miinascberi olmayan bir Müslü­
mJ:11J bir Su disı .ıynı ı.mıanda gözönUne gelir. Biz b u nlar ı birbirinden
ayırnıadan e\'v:.:1. Avrupa'da hiitün Ş.uk'a izafe'edilen müşterek vasıfla ­
rı ve Şark tar.ıftarlannın nıüd"f""larult bir gözden geçireliııı.
Yunilnhlurd,1 Il ve peygJmberlC'rden beri Avrupa'da her şeyin ferd·
le münascbeti vardır. Halbuki Şark' ta ferd hiçbir kı ymet ifade etmez.
ferd ve ilim: Işte Avrupa ilc· Asya arasındaki uçurum. Ş;;rl< bundan
sonra canla başla endüstrileşmeye kalkabilir: Fakat makineyi kendisi
icad etmediğ i için bu i şi bütün ruhu ve metodtyle kavramaktan adz
kalacaktır.
Şark nereden gelip nereye gittiğinin farkında değildir. Derin, es·
rarlı \'e düşünceli Asya, birk.ı.ç prens ile birkaç şairinin ruhundadır, hal·
kın hiçbir şeyden haberi yoktur. Btı Şark, kendin i zamansız bir dünya
içinclc ebedi sanır ,faniyi beğenmez ve anın menfaatlerini teper. Şimdi­
ki zamana bağlı şeylere kclrşı alakasııdır ve kendi gözünde bunların bir
ehemmi yct kazandbilmcsi iç in maıi o lmaların ı bekler Çok vakti oldu­
ğu i çin naziktir. Sessizlikten ve düşüncenin gizli konserler i nden hoş­
lanır. I nce bir sczişe sahip olduğu için Garb'ın şiddetin; lüzumsuz
buliır. Avrupa'nın hakimiyet hırsın ı çocukça bir iştah telakki eder.
Vedaların te lkin; altında i ns;lJl1 kelimelerden başka hakiki b ilgiden ayı­
ran bir şey ohıı,ldl�III,ı ill.lıl1hgl i ç in S<'ssizliğine sadıktır ve hakikatleri
sükutun tı lsımı içinde ",rar.
Ş:ı.rk'm ilmi ahımdığı gibi tenkidi de yoktur. O halde orada bir
fikir h;ıy,lUnd.ın , IIJH;I zekadan bahsedilemez. ilim ve tenki d bütün
bilHi deliildir ; fakat hendesesiz ve tenkiısiz b il gi olanın; bütün ilim ,
.ı.slında tabiaıın b i r tcnkidillden başka bir şey sayılamaz.

44
Şark dind:ırdır, filozor değildir. T3rif etmeye mecbur kaldığı
yerde itlraki durur, J-liı:dist,m'ııı ve U/JkşJrk'ııı n1l'tafiıiği bır kelime
oyuııııdur \Le bund,ın b,ışka herhangi bir k(ymetıcn nlahrı, 'ıdur. I·]er
zaman, ISpJt edilmesi mümkiin olmay.H' şeyleri iddi.. etıııi�tir. Tabiill
üstiindeki nÜrUlU biiyiieülükten ibarettir. Şark düşüncesinde açıkçi! an­
latılabilen, ölçülebilen, ispJt edilebilen hiçbir şey olmıdığı için, içine
kolayca her iddiJ bUCJ edilir. Büyü riyaziyeye bile müdahale eder. Bu
esrJr makinesi sayesinde bütün wrluklar birbjrine sarmJşdolaş olur.
Onları parlak bir sis içine itmek, sonr.ı d... koyu buhar yığmlJrı altında
birkaç belirsiz parıltıy,ı inlıisar eden imkan noktaıMına gözlerini dike­
rek hoşçJ bir teşbih sürüsU iç inde mUcerrcdlc r uçururnunun di bine in·
rnek ve tutulmdyan v;ıidlere güvenerek realiteden ald bildiğine uzaklilra
giımek: işte Ş;uk düşüncesi. Hasılı bu Ş:ırk için bilmek, sadece iıı:ı.n­
mJktif,
ŞJfk hürriyeuen, hukuktan, ilimden, ahl,
iktan bilhsetmeye mec·
bur olduğu Zdman Garb'ı taklid eder. Fakat bunlilrdan hiçbir şey anb­
nn içine hiçbir mfina dolduramadığı bombo,ş kelimeler kullanır, Şark.
h1:ır VOlldire'delı, ROU5SCJu'dan , Goeıhe'den, lamarck'tan veya Mon­
tc�qtlieu'den bahsetmeye kalkııkIan ZJman Garblıl.ı.rı güldüriirler,
Fakat bir de Şark'a aid kıymetlerin müdafaasını yapanlara sorunuz
herşey Asya'nm beşiğinde gözlerini açmıştır: Bütün ilii.hlar ve pey­
gamberler; büıün dinler ve akidder; gUzeltik ve kemal fikri; bütiln llik­
met ve fel5Cfe Şark 'ıa doğmuştur . Riyaziyenin de beşiği Şark'tır. I·lin·
distan'da doğan rakam, Aran·iran kültüründe tekemmül etlikten son·
ra Garb'a geçmiştir. Yunan hendeseiin; de ilkönce ögrenerek Avru­
pa'ya Idnıtan Şarkıılardır: Öklid'in "Unsurlar", Pto!cnıcc'nin "AI­
m.ıgesıe" adli eserlerini G.ırb'., onlar haber vermişlerdi, 8und;ın b,ışka
mo<lcrn trigonomctriy i de Şarklılar tesis etmiştir, Yunanlılarm bırak­
ıığı zcngin bilgi mirası, Romalılar tarafından ihmal edilmiş olduğu
halde Arablar tarafından ele geçirilmişlir. Islamlar tarafından işgal
edilen topraktırd,ı , An.:ıtlolu'da, M,s,ret" ve ispanya'da dolaşan bir
Ingiliz rahibi, AdclJrcl ele BJth, Öklid'in "Unsur"unu ilk defa olarak
Arapçadan l51inceye çevirmişıir, ŞJrk'ın riyaziyeye lıizIHel!eri bu­
rada hulasa edilemeyecek k.ıdar çoktur. Tabiat bi lgilerine hizmeti de
bundJI! aşağı kalmaz. HJmızkı" keşfeden ı\lüsıüınilnbrdır.B.ırutu da
Oıı!.ır buldul.ır. H,l llIll'"lıotu keşfedeli C.bir'den ingiliz filOLOru 8a-

45
con büyük bir luyranhkla bahseder. Gene is1.lm kimyagerlcrinden
Beşir "K;ırneri ,Hi" admı verdiği bir cisim ke�retmişti. Karanlıkta
ışık ';\!fcn bu elsim bıldiğimiz fosfordur. !-Ialbuki Avrupdlrlar bu
ke�fi Brand'a isnad ederler. i�pençiy;ıfi de sırf I slamıann icadıdır.
Madeııiyaltan ilaç tertibi usullerini ilkönce Islam hekimleri bulmuş.
lardır. iımi tababet, ilk defa, Roma imparatorluğu zamanında Asya'
da doymuştur. Salonu ilkönce Çiniiter ve tayyareyi Türkler düşün.
müşlerdir. Çiçek aşısı Osmanlı I mparatorluğu Lamanında ilkönce
Türkler tdrafından bulunmuştur. ingiltere'nin Türkiye sefiresi Ma·
dam Montaigu'nun memleketine gönderdiği mektup üzerine,mutaas.
sıb papazbrm itirazına rağmen sonrab" Voltdire gibi münevverlerin
teşvikiyle aşı Avrupa me ktcplerine kabul edilmiştir. Tımarhanc ilk
defa Kanuni SuJı;ın Süleyntın tarafından yapıırılnuştrr. O deHin
f\vrupJsı'nda, çıldıran insanLıfl "içine şeytan girmiş" diye ateşe .tup
yakryorl.ırclı. Saatin H;ırun Reşid zam" nında Arab!ar tarafındııı icad
edildiği ın,ılumdur. Iran'ın Yuna;! düşüncesi üstündeki tesırleri de
meçhul değildir freud ve Von !-I.ırtmann nazariyelerine çabr izahlar
eski Hind sistemlerinde bulunmu ştur. BütUn A\'rupa felsefe a kideleri·
nin köklerini Şark düşüncesine irca edenler az değildirler."
Yillnız, bu Şark'm en aşağı ikiye ayrılması lazım geldiğini yukarı·
da söyledik. I slam Şarkla, BudiH Şark arJsında, belki Avrupa ilc As·
yo! arasındıkinc y�kın bir fark va,dır. Su Şark,Budizmin Şarkı'na gö·
re Avrupal ı sayılrr. ikisi arasındaki f.ırkı tayin ettikten sonra I slam
Şark'm Avrupalııik vasıflarını ve derecelerini arıyatağız.
I ki Şark arasındaki' f.ırkı da Peyami, şu nokıada tesbit etmiştir.

IJudizm'de Tanrı Fikri Yoktur. FataHım vardır. Ama Islam'da AI·


ı,ıh'a innanrrok esasm.
"isıolm düşüncesi, bu dünyayı öniinde bi
ıtün arzuların susturul·
m.ısr gereken bomboş bir karalıı h.ilinde görmez. Bilakis Müslüman!r.
gm ceıım.·ti, hdrel-'l'ısizligin v{' IJsasıı hğın (tcğil, diinYdll1ll y.ıpıl.ın iyi
i�lerin ve olncak Jksiynnunıın mtik.ıf<ıııdır.
"Bu, Hind'in ve UZJk Şark'ın nirvanJ boşluğunun harekeısizliği
davet ıenı.i.yüııerine ııd, pırşmaya te�vik e(len tanıanıryl,ı "Garplr"
bir düny.ı göriişüne YJklaşır. Hazret-i Muh.ınırned, ümmetine: "Oün·
yada lı iç ölrnc�'eceknıi Ş gibi ç.:ılrf· demiş ıir.
Pey.ımi bu bdhsı şu s.ıtırLJrLı biıirir:

46
"Kackrciliğin bir GJrb akitlcsi olduğunu,isLım \c Tiirı... dlişüııec
ve an'anelerine sonraları dışJrıdan karıştığını bcliftıikten sonra b\ı
bıhsin esasını hatırlJ tJyıın: Avrul)a,VUlıalı, Roma \e l lıriitiyanhk ıc­
sirlerin den doğımışıur .Şark Budist ve islamd.r; fJk.11 bu iki tesir bir­
biriyle karışmış tleYiltl;r. Islam Şark içinde asırlardan beri Ar.ıb ve
. Aeem kültürü ilc yetişen Tilrk miııeti, Yunan, Roma ve Hıristiyanlık
tesirlerinin mahsulünden başk.ı,şcy alınayan Avrupa kafasını benim-
seyebilir m i ? _

Eveı, çünkü bundan sonraki bahislerôc göriiteeeyi gibi islam


Şark, Akdenizlitlir ve d.ıhJ ziyade Garbh sayılır.
Evet, Çünkü islam ve Türk viişüneesi. VU",11l dii$üncesini ya In il
yaşam;ıkLı kJlmamış. orta çağda onu Avrupa'ya ıanı tnıışıır.

['ıcı çilnk!i islam dini Hıristiyanilgın bir anttıezi deyil, tek.i.mu·


lüdii" .
Fa!".lt bu iki din ayrı ayrı nasıl birer isıikameı almış ki, Islaııı "'ı!
Türk düşüncesi, ortaçağ kar;ıil içinde k:ılarak Hır)stiyaıı G.ırp medeni­
yetinin bilhassa Rönes.ıns'ıan sonraki yürüyüşıine katılamamış? Ge­
leecek bahislerde bu esas temin bize göre iıahıarı bulunacaktır."
Fikir adamllğı vasfını, eserlerini tetkik ederek ortaya koymaya
çaltşııi! ımız Peyami Sab'nın, nlÜlıim eserlerinden oLın "Türk Inkı.
I ı bına ua!..ış l.ır" kitabının bir bölümünu de Hıristiyanlık, Mlislüman·
lık mııı...;ıyese�ine ilyrılnıl$ bulm;ıktJyıdlu bulUtlldı! pzarm verdiği
neıice şudur. Islam kOıderci değildir. Ama Hırisıjyanlık kadereidir.
Çünkü mistiktir. Teslis yani Uç tanrıya ve sonra onların bir olduğunJ
inanm;ıl.; m istisizmdir. Başlangıçta mistik olmayan dolayısıyla kader·
eiliğe düşmeyen islam dUştincesi ve dünyası bUyük gelişme gösterdi.
Islam düşüncesi iki koldan gelişti .. Türk Kolu ibni Sind, Farabi
gibi ilim adamları eliyle gelişti ve ilmi geliştirdi, akl1kaldı ve Rönesan·
Si hazırladı... Yani Baıı, Islam jüşüneesini kaderci olmayan Türk
Knlu'nun te'sirindc kaldı. Bilhassa Endülüs kanalıyla ibnürrüşd'ün
,1 ı...ılcl felsefesinin tesirini yaşadı.
Islam düşüncesinin Arab kolu ise kJderci ve mistik ı....ıldı' Ü5le.
lik BOlU bu yoldan Isl.im düny.ısına da nüruı \' ı ı i , tc�iri .ıltıııa .ıkh.
Bu noktadı, Pey.ımi Safa, boışu �luhi\ldini Ar.ılıi ve im,ınıı Ga·
lJli olnı.ı.t üzere sufi düşünce awnılanııuı, Isl.ımı k"derciliye ittiğini
\l' dur"ı...l'lIl\1sıtl,1 selx'p oldugunu belirtmektedir. Bu lıükmün şiimtt-

47
lu nıüIl.lk.ışJ edilme lidir . Am,ı işin püf IJr.ıfınl Yilliır tesbiı etmiş.
tir. Bir medeniyeıin en bilyti� meselesi madtlc-m;in;i dengesini kur·
makıır. lmam Guali, felsefeeilerin mantıksı, lığınl orlay::ı koyarak bu
dengeyi ahil'eı yönüne ağır basllrmı şıır. Bu fikrin yanh$h81 iddia edi·
kınez. Zir.. , in,mJn için dünya fani, ahireı ebetlfdir. Tasavvur burada
{'hediye ıi seçmekle doğru hesap yapmıştır. Ama ,dünya da ahiretin
!arlası olduğu!"ı.ı göre doğru seçilen bu dengenin doıu, her dönemde
aynCJ gözden geçirilmek gereknıez nıi?
Şimdi bu nok!.:ıyOı YJklaşJ.ltrn,

(arnıbnıa Dir Ttcktlmültin Sırrı


"AvruJXt kabsı ilç ıesirdcn doğmuştur: Yunan, Roma, Hıristi·
yanlık.
Isla m Şark Avrupa kafasını dolduran bu üç ıesire uı.ı k ve yab::ın.
Ci kalmış değildir.
islam ŞJrk, bu ıesirterden herbirin;, Yunan dü�ünctcsinde oldu·
gu gibi ya doğrudan doğruya, yahut da Hıristiyan ve Roma an'antc·
lerine ııd olmayan dini, siyui ve hukuki bir anlayışın neticesi ı.am
bir muv,lZilikle y.aş::ınıış s.1yllır: OrtaçağdJ Yunan düşüncesini Hıris·
tiyan Garba l"mıanLır ilkönce Türkler, sonra Araplardır. Müslüman·
lık peygamberler dinidir ve Hıristiyanlığın tt'kamÜıüdür. lslam Şarkta
dj, Ronumn vJdsi I lırisıiyoln Garb'da olduğu gibi, Altolh'ın hukuki,
ahlaki ve içtim.ıi bir telakkisi vardır. Hiç �üphe edilemez �i Islam
Şark, ilk ilsırlarda, felsefe , din ve hukuk obrak ortaçağ Avrupası'n­
d,ııı evvd Avru�lılaşml$lı. G.lrp mütefekkirleri de Avrupa karaiınm
Avrupa'doln evvel bir Yakın�ark m.hsulü olduı1unu kabul ediYOf'lar,
islam kühürü biri Akdeniz kıyılarından Garb'a,öteki de Asya iç.
krine ve Uz.ık�rk'a doğru iki kola ayrılır. Garb kolu, Türk Farabi';­
den vt' Türk Ibni Sina'dan Ispanya'w Arab Ibni Tüfeyle ve Arap Ibni
Rüşdt' uzanarJk Yunan tesiri, ŞMk kolu da Hind-iran tesiri altında·
dır. Garb'da ancak Ispanya'da tulunan ve Avrupa'nın öte lÖ1rafınl ka·
zanamaYiln i\.ıüsıüm.ınhk Şark'ta Iran'a, Hind'e, Çin'e ,'e daha ötelere
gider. Böylece, sunr.ıdan kı'ndisin; Ispanya'd.ın da çt'kilmeyc mecbur
eden bir uzakl::ı�ma harekt'tiyl� Avrıipa medeniyetinin abıhayatı Ak·
deniz kaynağınd.ı11 giıgidc ayrılarak Uzakşark tesirleri öıhma yatar. ı.
leri bir Avrup,ı Kafasından Çıktıgı halde bir Asya kafasın,*" karar
kılınasının sebebi, tekamiil etmiş Greko·ıatin kültilründcn uz.ıkla-

48
�rJk iptidai kalmış Brahma·Buda kültürü ile temJsınl JrtlfmasındJ.n­
dlf."
Eveı ama bu neden böyle olmuşlUr? Hıristiyanlık bu ba�ansı·
nı neye borçludur. Bunu da Peyami şu satırları" ifade etmektedir :
"Fakat niçin bu böyle olmuştur?
Niçin daha Şark'ta ve daha mistik doğan Hıristiyanlık Avru�'w.
yayılmış, daha Garbda ve daha rasyonal;s1 (akılcı) doğ.an Müslümanlık
en fa:da Asya'yı kazanmı$tır? Niçin -cv�lce de sorduğu g;bi- orta·
çağ Türk ve Isbm düşüncesi, Yunan düşüncesinden sonra ve onun ilha­
miyle bugünkü Avrupa kafasının temellerini attığı halde Garb'd.ın
Şark.".. doğru kaçarak sabit bir iman içinde yangelmeyi tercih etmiştir?
H:\sILı niçin Hıristiyan Garb, düşüncesinde t-tüSıümandır ve Islam
Şark, diişüncesinde Hıristiyandır. Bu çapraıbma tekamülün ve bu kafa
deliş tokuşunun s..rı nedir?"
Ve sonra da bunun sebebini çok orijinal bir şekilde tarihi coğrafi
bir determinizmle iuh etmektedir. Sebep Hıristiyanlığın Roma'da yer·
leşmesi ve coğrafi üstünlüğün ona büyük imkan sağlamasıdır.
"Tarihte garabetleri nisbetinde mürekkeb ve büyük manalar saklı·
yan hadiseler vardır. Bunların garabetleri basit olmayışiarından ve bir·
birlerinden ayrı izahıara bile im�an veren çapraşık bir bünyeye Siıhip
oluşlarındandır. isa'nın zuhurundan sonra bu sarabetlerden biriyle ve
belki dünya tarihinde en bliyUğliyle karşılaşıyoruz:: Hıristiyanlığın, mer·
kez:ini Kudüs yerine Rom�'da tesis etmiş olması. 8u hadisede, sonra·
dan Avrupa'yı vücude getiren bütün sebeplerin kaynaşmasını göriiyO­
ruz:; Irkbr arasındaki münesabetler, büyük dıııerin teşekkülü,toprağın
tabiatı ve diğer kıı'alara UstünıÜğü, coğrafya vaziyetinin tayın ettiği
ekonomik menfaatlerin udaşma imkanı ve bütün bu imkan dünyası
içinde Katolik kilisesinin, nüfuzunu tesise en müsaid nüfus, ırk, dil,
kültür ekonomi ilah... şartlarını bulması.
"Bu sebepler gözden geçirildikçe Saim Paul'ün ve Saint Picrre'nin,
USlÜne Hıristiyanlığın ilk temellerini atlıkları Yunanistan ve Roma kı·
yıları için canlarını vermiş olmalarına karşı duyulan hayret aulır;
fakat hayretimizin azalması Hıristiyanlığın Roma'da yerleşmesini
dünya tarihinin belki en büyük h..disesi telakki etmemize mani olma!.
Bu hadise Hıristiy..n G,arb medeniyetinin tekamUlünü ve Islam Şark'ın
inhiıa unı izah e<k!n en toplu ve eksiksiz. ana sebepıir."

49
"Hıristiyanlık, bütün ilk ve ortaçağ Avrupasının kalbi olan Roma'
y ı Miislümanhğın zuhurundan alu asır evvel ele geçirdi. Altı am! Bu
müddet içinde Hıristiyanlık bizi bugiin Avrupa'dan bir o kadar asır geri
bırakan zaman farkın ı kaz;ınmıştl(; bu müddet içinde Hıristiyanlık,
Müslümanlığın Avrupa'da yayılmasına engel olacak büyük vahdet ve
mukavemeti hazırlamaya başlamıstır: bu müddet içinde Hıristiyanlık,

he iiz Yunan düşüncesiyle temas edebilmek için Islam felsefesinin doğ·
masını bcklemişse de, Greko·Uıin kültürünün büyük merkezlerinde
yerleşmek ve o külıürü temsile en müsaid şartlara sahip olmakimkan·
ları nı bulmuştur."
Peyami Safa, Garb il:: Şark'ın mukayesesinde bir başka merltale
daha göstermektedir. Bu merhale iki Slem arasında tiyazileşmek ve
siıeleşrnek farklarının tesbitidir. YazMa göre, Roma Yunan tesiriyle
I-I ıristiyanlık üçlüsünden meydana gelen Avrupa,Rönesanstan sonra
Roma siıesini büyük şehir -metropol- hSline getirdi, Yunan geomet·
y
risini ise büyük bit riyazi disiplin. işte bu iki yeni ilave ile Hıristi an
medeniyeti Roma'da temerküz etmesinin meyvelerini toplamaya
başladı.
Bu noktada Peyam; Safa enteresan bir benzetişte bulunuyordu:
Teknik 'işte bu şehirleşen ri�azikafanm meyvesi idi. Yalnız tekniği a·
larak batılaşmayı düşünen Osmanlı Türkçmeri .ığacın kökiinü, yani riya­
zileşmeyi ve siteleşmey; görmiiyorlarc!ı. Böylecc sebebi değil neticeyi
öne alıyorlardı.
J aponya'da teknikıe ilerlemiş fakat riyazileşemcmişti. Amerika'
iliil tcknikıe ilerlemesinin 5('"bebi Keiserling'c göre Amerikalılarm Batı­
,

nın e n ;ı z marumatiı kişileri olmasındandır.


Bu bahiSle Peyami Safa şunları yazmaktadır:
"Avnıp;:ılılaşmayı mistik görüşıen.riy:ı.zf görüşe ve step cemiyetin­
deli site cemiyetine geçiş hamlesi olarak da tarif edebiliriz."
üstelik P.Safa'ya göre, Şark Pascal'ın "geometri kafası" dediği
şeyc ulaşamamış ve yine Pascal'ın "incelik ruhu" dediği bir sezgiden
de öıeyc gidememiş tir.
Bu riyazi k.ıfa Avrupa'da Ilasıl doğdu?
"Avrupa'nın bu riyazıye (matematik) kafası w,b killtürü Röııe­
sanstan sonra, dar bir kıı';ı üstünde sıkışan en büyük dünya kalabalığı­
nın uğradığı biiyük içtimai lazyiktcn doğdu. Bu ıazyik; yapan şey

50
nüfuz kesııfeti ve kcsafeti yapan şey de siıenin biiyük şehir halinde te­
kamüıüdür. Bunun için Türk düşüncesinin bütUn ilminde ve sanatında
riyazileşmesi, Türk cemiyetinin sitelcşnıesine sıkı sıkıya bağlıdır. Gre·
ko Roıııen küttürüne kavuşabilmemiz için ne mekteblerimize Yunanca
ve Uiıince sokmak, ne riyaziye ve nbiat bilgisi tedrisatını kuvvetlen·
dirrnek elvcrir. Bu ihtiyacı kökünden hissettirecek içtimai tazyiki art·
tırmak için site an'anesinin vücuda getirdiği büyük.. nüfus kesafetine
muhtacız".
Acaba Türt.iye bunu başar:ıbilecek mi? Peyami Safa "evet" diyor:
ş
" Sür:ıtlc endüsırile en Türkiye,büyük şehirler etrafında bu kesafe­
ti er geç yaratacaktır. Fakat sitenin leşekkUIü ve göçebelik an'anesinin
yıktlınası için kesafeı bir tek ve kafi şart değildir. Bu kesafeıin büyük
tarih haııralarını canlandıran bir kültilr muhiıi ve kültür vahdeıi içinde
bulunması d3 lazımdır. Şehircilik alelade bir kalfa ve teknisyen görü·
şünü kat kat aşan bir tarih ve küttür görüşüne yükselmezse, imar edile­
cek şehirıerimiz, kuru kalabalıkla dolu kübik taş yığınlarından ibaret
kalır. Çünkü eski siteyi ve modern büyük şehri wcude getiren şey, evle­
rinden, apartmanJarındanıesmi binalarınıian, yollarından, asfalt cad·
delerinden çok evvel onun içini doldur:ın büyük sanat ve külıür
humması, tarihi hatıralarıdır. Kesafetle vahdetin birleşmesi ve bugün­
kü Avrupa medeniyetini vücude geıiren büyük içtiamitazyikin doğm'a­
sı başka türlU mümkün değildir."
Fakat, mislisizmi tenkit eden Peyami Safa, ilmi zihniyeti de ten·
kit etmektedir. Hem de büyük bir b.lşarıyla. Şimdi şu satırlarını oku·
y.alım.
"Fakat ila hf ve mistik görüş insan kafasını nasıl kôr bir imana sü­
rüklüyor$<l, bugün Avrupa'da olduğu gibi ilmi görüşiln ifratı da netice
obr:ık onun ayni bir akideciliğc götürüyor. Ilmi sistem kafası da dini
iman kafası gibi mefhumcu ve kapalıdır. Zamanımıt ideolojiıeri arasın·
da Marksizm gibi içtimai ve millf zaruretlerden f.azla zihnl spekülasyon­
lard.ın doğmuş olanlar böyle kapalı sistemlerdir. Ortaçağ dogmatiz­
minden farksız oluşları, idealist görüşe materyalist görüşe karşı koy­
mak gibi mahdud bir münakaşa ihtiyacından doğma bir sistemin dar
kadrosu içine kapanıp kalmalarındandır.
"Türk düşUncesinin teUmülünde Avrupa'nın ilmt görüşünü böyle
bir doı;nıatiııııe kaddr ....rdırmamak için, bir yandan riyazileşirken ve

51
endüstrileşirken, bir yandan da bize bi, tarih ve iklim nimeti olan
Şarkhya has kuvvetli scziş hassasımızı iptidai mistik halinden mes'ud
yeni terkiblere doğru tekamül ettirmeliyiz. Siteleşmeye ve büyük nü·
fus topluluğu vücudagetirmeye mecburuz; fakat Avrupa'nın böyle
devam etmesine imkan olmayan boğucu kesafetine girmeye bizi mah·
küm euneyecek kadar geniş topraklarımız vardır. Avrupa ile Asya'nın
bitiştiği nokta üstünde de bulunduğumuz için, bölgede harikulade bir
terkibi vücude getirecek bütün şartlara dünyanın bütün milletlerinden
fazla sahibiz." •

"Suares: "Asya dişi, Avrupa erkektir; bir dünya yapabilmek için


ikisi de lazımdır" diyor. Evvelce Şark-Garb meselesine aid bir etüdüme
bu sözü aldıktan sonra şunları ilave etmiştim: "Mesafe içinde üstüne
ayağımızı bastığımız her nokta bize kaderimizi işaret eder: Bulundu·
ğumuz yerin tabiat lugatindeki manasını arayalım. Tabiatte her büyük
şeklin büyük bir manası vardır. Türklerin Asya ortasından Avrupa or·
tasına yürümüş bir millet olmalarının tarih1 ve coğrafimanası birbirine
sıkı sıkıya bağlıdır. Yeni Türk san 'atı ve felsefesi cihanşumül kıymetini
bu mananın içinde bulacaktır. Ve eğer A. Suares Asya'yı dişi ve Avru·
pa'yı erkek farzeden tasavvuriyle bir hakikat ifade ediyorsa, biz de, ayni
cinsten bir hayalle , iki kU'aya da zifaf döşeği olarak, ikisinin de birleş­
tiği yeri, en hakim ve en güzel bitişme ve buluşma noktası olan Türki·
ye'yi gösterebiliriz. Yıllardır baygınlık geçiren harp sonrasının aradığı
büyük terkibi kendimizde bulabiliriz. Türkiye ve istanbul boğazları
yalnız askeri harblcrin değil, kültür mücadelelerinin de sevkulceyş
noktası ve transit merkezi haline gelebilir"
Peyami Safa Türk Inkılabım, bir medeniyet ve milliyetçilik me·
selesi olarak ele almıştır:
"Fransız ihtilaline kadar millet fikri tamamlyle teşekkül etmiş sa·
yılamaz ve milliyetçilik fikri de ancak ondokuıuncu asrın sonunda
modern manasını almaya başlamıştır." . •

Alınan, Fransız halyan mill iyetçilikleri hep millı felakeıkrdtn


sonra doğmuştur. Osmanlı milliyetçiligi Balkan Harbi felaketinden,
Türk milliyetçiliği ise " Mütareke' felakttinden doğmuştur. Türk milli.
yetçiliği diğerleriyle mukayese edilemez. Ne nasyonal sosyalisttir, nc
faşisttir. O yüzde yüz Türk'tür."
Türk inkılabını sadece hukuki bakımdan, yahuı iktisadi bakım·

52
dan ele almak ve izah etmek mümkün değildir.
"Kemalizm, ne idealist bir görüşe dayanan hukuki ne de m;ıterya·
list bir görüşe dayanan iktisadt iıahların bu iki dar kadrosuna u1Jdırıla·
maz. Bu iki görüş de birbirinden fazla meşru olmıyan ıihni bir spekü·
lasyona varır. Tarihi' ma.ddecilik için bütün meselc: maddenin fikirden
ve şuurlian önce var olduğunu ispat etmekti. Hegcl idealizmine karşı
zihnf bir rtaksiyondan doğdu ye iktisadt sistemini bu dünya görüşü
üstüne oturttu. O devirden beri ilmin teklmülii bize tavuk mu
yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkmıştır gibi madde mi fikirden,
fikir mi maddeden çıkmıştır tarzında bir sebebiyet mUnakaşasmın
abes olduğunu öğretmiştir. Böyle olunta, idealist ve materyalist
görüşlerin ikisi de toplu bir tekimül anlayışına müsaid olmıyan
tek taraflı ve sakat izahıara yol açarlar.Bu görüşlerin ikisi de biri şuur,
öteki de madde abstnkisyonu içinde görülmüş ayni idealizmin iki cep·
hesidir. Bugünün ilmi bize öğretiyor ki, madde kaba, pasif, kımılda·
makıan ve kendi kendine birşey yaratmaktan atizdir. Müstakil ve bir
tek varlık değildir; onu enerjiden ve insanı teşekkülünden şuurdan ev·
vel ve şuurun bütijn donnelerini tayin eden ilksebep gibi görmek imkanı
yoktur ve tarihi maddeciliğin zuhurundan beri madde hakkındaki
telakkimiı, klasik fiziği şaşırtacak bir tarzda değişmiş bulunuyor."
"Maddeyi ve şuuru karşılıklı fonksiyon münasebetleriiçinde kam·
yan ve ortaya hiçbir kozalite davası koymıyan modern telakkimiz, sırf
idealist iuhlar kadar, sırasını savmış eski bir görüşten başka bir şey ol.
mıyan tariM madencilik izahlyle de Kemalizmi anl;ıtmaktan bizi mene·
der. Bunun içindir ki Türk Inkılabını esası yalnız hukuki ve siyasi, ya·
hud da yalnız iktisadi bir vakıa değil, toplu bir tarih, kültür ve madeni·
yet hareketi olarak tetkık etmemiz lazım geldi."
J?e:mç� �i. �eyal1)i Şafa''y� gô!e, Türk, i�ıla.bı ön� b�r. �ec.!e.i!.ifet
5!>1l[ol. �irıpilliy'eı 43v�ldır. Bu sebepledir ki önce Doğu-Batı yani
dünyanın aşağı yukarı .tamamı hakkında fikir sahibi olmak gerektir.
Böylece Batı'oın Hıristiyanlık, Roma ve Yunan tesirlerinin izdlvacının
çocuğu olduğu belli olur. Buna şu tarihi vakıayı ilave etmek geriktir.
Islam rasyonalist, Hırisıiyanhkta fatalist bir dinken sonradan Batı Do­
ğu'nun I"3syonalizminin tesirinde kalmış ve Islam Ortaçağının bütün
ilimierin i alarak Rönesansı'nı gerçekleştirmiştir. •
Bilhassa Hıristiyanlığın Roma'yı merkez iyihazının chemmjyeti ve

53
tarihi akışta yapıığı değişikliğe iş.ıret elmesi üzerinde dikloılc duru!·
m.ısı gereken bir husustur.
Islam Doğu ise tım aksine kaderdliğe bürünerek AvruP'I ilmi
geliştirirken, mistisiıme dalmıştır. Bu gün ise Batı çok rasyonelleşmc.
nin sıkıntısını çekmektedir ve Do�tI ise mistikleşmenin. Böylece iki
parçanın da dünya -ahiret, madde-mana dengesi bozulmuştur. Do·
ğu'da bu denge dünyil ve madde aleyhine boıulmuşı.ur, Batı'tb ise ahi·
ret ve m5.na aleyhine.
. Türkiye ise,Hıristiyanlığl mantiki mükemmelleşrnesi diye tarif edi·
len akli bir dine Müslümanlığa malik olduğu, daha önce büyük bir mc·
deni tecriibe geçirdiği ve Brahman·Ooğu gibi ruhianarşi içinde bulun·
madığı için pekala batılılaşabilir. Ancak bunu temin için sitelc1me ve
riyazlle�sini tamamlamalı, fakat bunu yaparken de tarihive ruhi öz
değerlerini de unutmamalıdır.
Böylece ortaya çıkar ki Tiirk inkılabı, sosyalist, faşisı olamaz. On­
ce Türk varlığını dünyaya karşı korumak için başlayan bu in kıtap şim­
di ise makul bir seninle oru dengeli bir varoluşta istikba! açmak bor·
cundadır.
Peyami Safir, bu meseleyi ilk defa ortaya atmış ve şehirleşme,
nüfus kesared ve bunun gibi buı meselelerde adeta kehanete varan hü·
kümler vermiştir.

b�asyon3Iiznı. Susyalizm. Misıisiznı

Bu üç kitap, fikir adamı olarak Peyami'nin eserleri arasında ayrı bir


ehemmiyeti' belirtir. Oç büyük fikir cereyaıimı Peyami Safa bu üç
eserde incclemiştir. Bu üç eserini Peyami Safa'ya yazdıran ve neşreden
benim. Once bunun kısa hikSyesini anlatayım:
1960 ihtilalinden sonra Peyami Safa, işsiz kalmıştı. Evde yat.ı·
!ak bir zevct, genç bir evlat \le elinde sadece kalel)1i vardı. Ama yuı
yazdı#ı her yerden red cevabı almıştı. lşsizdi.
1 960'10 sanırım hazıran ayının bir günü idi. Kendisine Babıali'de
rastladım. CeHmsiz vücuduyla başını dik tutarak gidiyordu. Arkasın­
'diln koştum onu matbaama çağırdım ve bir dondurma ilu-am ettim.
Tanıştık. Matbaamız henüz. neşriyat yapacak seviyede deAildi... Ama
buna ra�men birkaç giln sonra üstada bir seri kitap yazmasını teklif et·

54
tim. " Izm"1cr serisi... Her ay bir kitap y;ızıp bir "iım"i anlaQcak ve
kar�llığındJ. o günün iyi par4sı oLın 1500 lira abcakıı. Böylece üıuclm
ev masrafının büyük ölçüde karşılanacağını düşünüyordum.
Üsı�d bir ay sonra Sosyalizm'j getirdi. Müsveddcleri önüne koyar·
h n " istediğiniz değişikliği yapabilirsiniz" dedi. Bu beni çok ,a,ırt­
mış ve duygulandırmıııı.. Çünkü netarneti ıünlerdi de... Kitabı nokta­
slnJ dokunmadan ncırcıtik.
Ortalık bir sosy;ılizm edebiyaıı ile doluydu, üsiiİd bu müoakııpla·
ra itmin sesini getirmişti. Kimse "gık" diyemedi ve cevap da veremedi.
Kitap bir ay geçmeden bitti. .
I kinci kitap MiIliycıritik'!i. üsıad üçüncüyü Mistizm'j dahi ver·
dı' Milliyetçilik onun hazır bir kitabının işlenmişiydi. Misıiıizm ise
onun vdatından ( 1 5 Haziriln-1961) sonra m*cdildi. Frenklerin "Post·
� umc" dedikleri cinsten bir eser oldu: Müellifinin ölümünden sonra
neıredilen eser.
Şi mdi bu liç. büyük dünya fikir eereyanını gösteren üç mlihim
eseri inceleyelim, .

cÖnce "Sosyalizm"

o ıünlerde, 27 Mayıs Devrimi'nin getirdiAi bit rahatlıkla, herkes


sosyalizmden bahsediyordu. Bilen bilmeyen... Ve bilen hemen hemen
hiç yoktu. Önüne gelen herkes iyi zannettiği herşeyi soşyalizme yanıı·
yordu. üsıad Türkiye'de ilk defa Sosyalizmi iımt açıdan inceleyen,
,
prop.1gandasını değil izahını, körü körüne medhini veya-hic�jni dejiil,
ilmi sın..ları içinde tarifin; yapan ad.lındır, Eser de böYle bır &rdir.
Açık bir dille, belli bir sistematikle, mümkün olduğu kada. herkesin
anlayacağı bit- şekilde yazılmıştır.
Sonradan birçok -belki beş- baskı yapan eser bugün bile sahasın­
da tektir. Siyasi değil, ilmibir eserdir. Sosyalizmin sınırlarını ve tenki·
dini serahiyetle belirtir. Sosyalistlerden bit tek tanesi bile bu eser hak·
kında cI�ldj bir tek şey söyleyebilmiş değildir. Belki birkaç tane adı
sanı duyulmamış kişi, ,urada burada siyasideğif ilmi bir sosyalizm ki·
tabı olduğu için esere uluorta sövmü,lcrdir o kadar.
Eserin bence en mühim tarafı iki noktada düğümlenir. Birincisi bü·
tünüyle ve objektif bir metodla sosyalizm mefhumunu kucaklama,ı-

ss
dır. Kitap şu bölümlerden ibarettir : Nitekim kitabın önsözÜI1dc bu hu­
sus şöyleee belirtilmektedir.
"Kitabımız, nazarl ve amcli iki bölümdür. Birinci nazari bölümde
sosyalizmin tarifieri, tenkitleri ve bu konuda ileri sürülen fikirler vardır.
McscI.İ kendi I..cndine ilmi sıfatını veren Marksist sosyalizmin ve tarihi
materyalizmin tcndiki de bu bölümdedir. Sosyalizmi komünizmin ön.
cüsü gibi gôstermek isteyenıerin ve bu hareketi kendi gayelerine çek­
mek isteyenlerin hataları da bu bölümde gösterilmiştir.
"Sosyalizm, sosyal bir hayvan olan insanın bir çok sosyal da\ITa­
nışlarını sözkonusu ettiği için hcr siyasi felsefe ve ideoloji istikameti­
ne çekilen oynak bir kavramdır ve nazari bölümün amacı bu spekülas­
yonları ve politika oyunlarını öntiyen en doğru bilgi ve fikirlcri ver­
mektir."
" Ikinci ameli bölüm, sosyalizm fikrinin siyasiteşekküller, partiler
halinde tatbik şekillerini ve bunların tarihini gösterir. Başlıca Batı
memleketlerinde, Amerika ve Avrupa'daki sosyalist partiıerinin tarih·
leri ve mücadeleleri gözden geçirilmiş, ayrıca Türkiye'deki Sosyalist
Partilerine de yer verilmiştir. Böylece, sosyalizm gibi en az 150 yıldan
beri bir dünya hareketi olan fikrin nazari ve ameır mahiyeti ve tariht
gelişmesi hakkında en doğru ve mümkün olduğu kadar toplu bilgi ve
fikirler bu küçük esere sağdırılmak istenmiştir."
Ikinci husus ise, tam aksine, sosyalizm mefuumunun tam ihat.l
edilemeyeceğinin isbatı için bir büyük liste vererek yüz küsur çeşit 505-
yaliznı Olduğunu göstermesidir. Tabii bunlar arasında birbirine çok zıt

olanlar da vardı.
Bunun, pratik neticesi şu idi.. Türkiye'de komünizm yasak olduğu
için, Marksist-komünist-leninistler de "sosyalistiz siz bize iftira edi·
yorsunuz biı ne Marksistiz,ne komünistiz, sadece sosyalistiz"diyOf.
lar, böylece hedef şaşırtıyorlardı. Peyami Safa aşağıdaki listeyl verdi
ve sordu: "Hang! çeşit sosyalistsiniz?"
Işte Peyami Safa'nın bu listeyi sunuş satırları:
"Sosyaliım çeşitlerinin 261 'e baliğ olduğunu Griffith adında bır
Ingiliz yazarı yaptığı bir anketin neticelerini bildirdiği "Sosyalizm Ne­
dir?" adındaki eserinde ilan etmişti . Alman iktisatÇlsl Sombart şu
çeşitleri saywor:

Duygu Sosyaliı'mi

56
Müb.ıdele SosYdlizmi
Devlet Sosyalizmi
lanaat Sosyalizm;
Medeniyet SosYdlizmi
Tarlalar Sosyalizm;
Gerçeklik Sosy.ılizm;
Zeki Sosyalizmi
Kalb Sosyalizmi
Sınıf Mücadelesi Sosyalizmi
Müs.;ıvat Sosyalizmi
Aile Sosyalizmi
Kıskançlık Sosyalizmi
Kin So�)'alizmi
Heyecan Sosyalizmi
Mutlak Sosyalizm
Mücerret (SOyut) Sosyalizm
Yüzdeyüz Sosyalizm .
Zirai Sosyalizm
Şekilsiz Sosyalizm
Anarşist Sosyalizm
Oıoriteli Sosyalizm
Beyaz Sosyalizm
Kapitalist Sosyalizm
Katolik Sosyalizmi
Merkeziyetçi Sosyalizm
Hıristiyan Sosyalizmi
Rahip Sınıfına mahsus (klcrikaı) Sosyalizm
Kollektivist Sosyalizm
Kavgacı Sosyalizm
Milyoner Sosyalizmi
Husus; Hukuk Sosyalizmi
Halk Sosyalizmi
Hür Irade Sosyalizmi
Parti Sosyalizmi
E�itim Sosyalizmi
Vakı.ı Sosy.ılizmi

57
Onivtrsite Sosyalizmi
Memurlar Sosyalizmi
AndaşmJ Sosyalizmi
BUrjUY3 Sosyalizmi
Tecrube Sosyalizmi
Kooperatif Sosyalizmi
Aşk Sosyalizmi
Ekonomi Sosyalizmi
Norm.:ılleştirme Sosya�zmi
Komünist Sosyalizmi
Kitap Sosyalizmi
TaSlarnam Sosyaliım
Milşahhas (somut) Sosyalizm
Muhafazakar Sosyalizm
Inşa eden Sosyaliım
Inşa edici Sosyal Sosyalizm
ça�daş Sosyaliım
Kıt'avi Sosyalizm
Korpontif Sosyalizm
Tenkidi-OtopiSl Sosyalizm
Darwinist Sosyalizm
TiltSlZ Sosyalizm
Yıkıcı Sosyalizm
Hilrab edici SosYillizm
Doktrinci Sosyalizm
Effekıif Sosyalizm
Anıpirik Sosyalizm
Enerjik SosY<ılizm
�1esareli SOSYillizm
Estetik Sosyalizm
Etatik Sosy.:ılizm
Eıik Sosyalizm
Incili Sosyalizm
Tekamüli SosYillizm
En son had Sosyalizmi
Frantastik Sosyalizmi

S8
Kaderci Sosyalizm
Federalist Sosyalizm
Feodal Sosyalizm ,
Kanuna sadık SO�YJlizm
Prensipler üzerine kurulu Sosyalizm
Bir cihan telakkisi üzerine kurulu Sosyalizm
Şekli Sosyalizm
Umumi Sosyalizm
Kahramanca Sosyalizm
Mertebeli Sosyalizm
Tarihi Sosyalizm
Ideolojik Sosyalizm
Muhayyel Sosyalizm
Yanhş �öylenen Sosyalizm
ı lfSiyaki Sosyalizm
Şumüllü Sosyalizm
Zihni (entellektüel) SosYOılizm
Enternasyonal Sosyalizm
.sezgili SosYOılizm
Genç Sosyalizm
Liberal Sosyalizm
Marksist Sosyalizm
Maddi Sosyalizm
Mesihi Sosyalizm
Metafizik Sosyalizm
Mutedi! Sosyalizm
Modern Sosyalizm
Beledi Sosyalizm
Mitoloji k Sosyalizm
Nasyon,,! Sosyalizm
Tabi.ıtçı Sosyalizm
Nominal Sosyalizm
Yeni Sosyalizm
Batılı Sosyalizm
Resmi Sosyalizm
OpporlÜnist Sosyalizm

59
Organize Sosyalizm
Teşkilatçı Sosyalizm
Doğulu Sosyalizm
Asli Sosyalizm
Kısmi Sosyalizm
Barışçı Sosyalizm
Paıriarkal Sosyalizm
Şahsi Sosyalizm
Kötümser Sosyalizm
KOçük Burjuvari Sosyalizm
Felsefi Sosyalizm
Siyasi Sosyalizm
Pragmatik Sosyalizm
Amcli Sosyalizm
Acemi Sosyalizm
Profesyonel Sosyalizm
Kahince Sosyaliım
Orantılı Sosyalizm
Sözde dini Sosyalizm
Halis Sosyalizm
Irticai Sosyalizm
Islahatçı Sosyalizm
Dini Sosyalizm
Ilmi Sosyalizm
Inkılapçı Sosyalizm
Kızıl Sosyalizm
Hissi Sosyalizm
Sosyal Sosyalizm
Sosyalisıvari Sosyalizm
Sendikacı Sosyalizm
Sendikamsı Sosyalizm
Tabiye...i Sosyalizm
ütopik Sosyalizm ..

Yaşanmış Sosyalizm
Yaşayan Sosyalizm
Iradi Sosyalizm

60


Doğru Sosyalizm
Bayağı Sosyalizm

d-Nasyanalizın-MilIiyetçilik

Peyami Safa'nm en mühim eserlerinden birisi de budur. Çünkü


onun fikir adamlığı cephesfn;n en mühim temellerindcl) birisi de milli­
yetçiliğidir.. Hayatı, milleti için düşünmek, milleti için ilzülmek ve
sevinmek ve mitıeti için kavga etmekle geçmiştir. Onun milliyetçiliği
elbetteki S<ldece his ve duygu milliyetçiliği olamazdı. Hele inS<lollğa
kapalı bir kör fikir sistemi hiç olamazdı. O bir meselenin her yanını
yoklayarak karar veren bir insandı. Nitekim bu kitapta milliyetçiliği.
nin de ne kadar sağlam temellere aturtutmuş olduğunu göreceğiz.

Niçin Milliyetçilik Değil de N:ısyonalizm

Aslında bu kitabın ilk ismi "Insan ve Millet" idi. Adından da an­


laşılacağı üzere bu insanı hedef alan, insani bir milliyetçilikti. Sonra­
dan yapılan baskılarına ise "Nasyonalizm" ismini vermişti. Bunun bir
sebebi, "izm"ler serisinden çıkmış olması dolayısıyla serinin esprisi.
ne uymilktı. Başka sebeplerini kendisi aynı eserin önsözündc şöyle
izah ediyor:
"Neden Milliyetçilik değil de Nasyonalizm?"
"Biz de, "cilik" eski bir sistemden ziyade, bir miıaç ve ruh halini,
bir zanaati ifade eder: Kavgacılık, toptancılık, kahvedlik gibi. Bundan
başka milliyetçilik terimi daha ziyade Türk milliyetçiliğini hatıra
getirebilir.
Dünyanın büyük fikir cereyanlarına tahsis edilen bu serinin mesele­
leri daha çok milletlerarası mahiyettedir ve her dilde kullanılan "Na!­
yonalizm" terimi bunun için tercih edilmiştir"
Yazar bundan sonra miııiyetçilik anlayışının kapalı ve dar bir
milliyetçilikte boğulmadığını şöyle anlatmaktadır:

Girinci baskın ın önsözünde bu Nasyonalizmin kendi sınırları


i çinde dar 'le kapalı bir milliyetçilik olmadığı şöyle izah edilmiştir:
"Bu kitap günün birinde kıt'a birliklerindcrı ba\layan bir miıı�l!cr­
arası gruplaşmaya açılabiiecek imkanları kapatmaz. Bugün her millet

61
için en yakın ve en gerçek ideal, kendi milli uzviyetleşlnesini ,,"namla­
maktır. Melez milletten, halis milleıe, koznıopolit millelten, yekpare
millete doğru td,amül eden dünyil, henüz bu milli teşekkUl devresinin
sonuna vumış değildir. Bu tekamm oluşu içinde millet, insan veya Al­
lah, bütün ideallere milliyenen başka çıkar yol, güzel ve sağlam yok­
tur."
Kitabın girişinde "Cemiyet ve uzviyyet" incelenmi$ ve bUtün in­
sanlığın bir cemiyet teşkil ettiği insanların birbirine nasıl dayamşma
sağlam..:ısı gereği üzerinde durulmuştur.
ikinci bölümde ise " ilim karşısında milliyetçilik" jncelenmi�, mü­
nakaşilsı yapılmıştır. Bu bölüniln alt bahisleri her �lme göre ayrı ayrı
milliyetçiliğin incelenml!si neticesi sağlam ilmi araştırmalar serisi or­
taya çıkmı�tır. Bunlar, "Sosyoloj; ve Milliyetçilik", "Biyoloji ve Milli­
yetçilik", "Psikoloji ve Milliyetçilik", "Ekonomi ve Milliyetçilik",
"Tarih ve Milliyetçilik", "Felsefe ve Milliyetçilik" bahisleridir.
Bundan sonraki bölümler ise şunlardır: Millet ve Halk, Milli Ahlak
Ideal5iı: Adamı Çevifen Boşluk, Milli Cemiyetlerde Ideal": "Iş adamı
Vl' K.ıhrdmJIl", "HJrpler ve i7 Ald kal;ır" , "Harhin Sebebi Miııiyet.
lçtiıno
çilik midir?", "Avrupa Medeniyet; Yıkılıyor mu?"
Millet ve halk Ibölürriinde yaur bu iki mefhumun genişlik farkını
inceler: Mitlet daha çok devlet manasınadır.Türkiye devletinin milleti
Türk milleti, halkı Türk halkıdır. Ama Türk milleti bundan ibaret
değildir. Dünyanın başka yerlerinde de Türk milletinden insanlar var­
dır. Kıbrıs'ta, Bulgaristan'da, Rusya'da, Yunanistan'da ... Yani "Milli­
yet sadece bir tabiiyet meıelesi değildir."
"Hiç şüphesiz ki milli camiamızln hudutları, siyas? coğrafyamızın
hudutlanndan ibaret değildir. Büyük bir milletin çocukları olmanın
gururunu toprağın üstündeki itibari bir çizginin kuşağıyla boğamayı!.
Bir milletin tarihi, coArafyasımn için� hapsedil�mez. Öyle olsaydı
mektepJerd� okunuğumuz tarihi yeni baştan yudırmak lazım gelirdi.
Türk milleti Sultan Osman'dan çok �vvel doğdu ve koskoca Osmanlı
ımparatorluğu'nun hudu [ları bile onun milli h udutlarmı kuşamcak bir
genişlikten mahrum kaldı."
"Sınır-dışı ve sınır�çi Türklerini hep millet kelimesiyle ifadeye
devam etsek bile bu kelim�nin y.ılmz ikincilere münhasır olmadığını
hiçbir zaman unutmamalıyız . . "

62
Fakat sosyoloji dilimizde "millet" ve "milliyetçilik" tabirieri o
kadar yerleşmiştir ki, bunları değiştirmektense geniş manalarını kav­
ramakla iktifa etmek belki daha doğru olur."
Bir başka nokta da halk ve halklar tabirin; Marksistlerin milli va­
sıflarından ve tarih şuurlarından soyunmuş geniş halk yığınları için
kullanmaları ... Bütün bu gelişmeler Peyami Safil'nın '_'milliyetçilik
görü�nde ne kadar haklı olduğunu gösteren vesilelerdir.
Millt ahlak bahsinde de Peyami, insan'In idealist vasfı üzerinde
. durur. Insan, bu düny;ının üstünde bazı değerlere in;mdığınca idealist
olur.
"Insana ebcdllik imanını veren duygu, Allah'a inanması olmuş·
tur. Payen (putperest) devirlerde bile ahlak, Efblun'un (hayrı ala)
(üstün iyilik) gibi iıahiyatçı görüşlere dayanır. Ortaçağ dinleri,imanı
daha mJ.zbut ve ortamalı akidelere ba�lamıştır. Bu dini ahlak din ile
dünya işleri birbirinden ayrılıncaya kadar yani onsekiz asır yaşadı."
Fransız Ihtilalinden sonra onun' yerini almak isteyen laik ilhlak
insanil ebedilik imanı veren cazibeden mahrumdu. Bunun için her buh­
ran geçirdikçe ya dinl ahlaka veya milli ahlaka tutunarak ayakta dura·
biliyordu. Onun bu zaafı Allahsız kalan Avrupa ve Amerika'nın ahlak·
ça soysuzlaşmaya başbmasıyb neticelendi.
Istcr ilahi, ister içtimai manada ebedi olmanın ilk şartı millf ol·
"
maktir: Bu ideal' ferCfin miııf müdafaa içi� icabındı scve sn�\' canını
veif:bilmesi muciusini doğruran kahramanlık ahlakının da cazibe mer·
kezidir.
Rııının içiıı ıııillı ;ıhl:ik ııımayan yerdI.' ah1:U., y ol

.. ur "
Peyaıııi Safa'nın ll1illiyeıçiliği ahlakçı ve idealcidir.
Iş te bakınız şu " Miııi Cemiyetlerde Ideal" balısi ne kadar güzeldir.
Hele bu b�hsin ş u biıiş paragrafıarı:
" Liberal Demokrasilerde bu miln şuur, sükün ve refah zamanların·
da uykuya dalar. Harp, ihtilal ve buhran zamanlarında uyanır. Sükôn
zamanluında ferllerin çoğu, ancak aile ve dost kadrosu içinde so�yal
hayatlarını yaşarlar. Bütün fedakarlıkları kendi yakınlarına inhisar
eder. Kendilerinin ve yakınlarının saadetlerinden başka bir şey düşün.
mezler. Milli şuurlarmın memlekete şamil tarafı derin bir uyku içinde.
dir. Fakat Gökalp'in izah eııiği gibi: Milletin hayatı büyük bir tehlike
ilc tehdit olunduğu, cemiyet büyük bir hamle ile kendisini kurtarmağa

63
umcuigi galeyanh dakikalarda, cemiyeı bu lkr;n uykudın birden
uy.mır. Fenler bu esnada kendi menfaaııcrini, şahsi arzularını, gailclc.
rini unuıurl;ır. Hepsinin ruhunda yalnız mü�terek bir h�yecan, mü�ıe.
rek bir ihıira$ hüküm $ilrer. .
"Bu galeyanh anlarda feriler son derecede f('dakJr olurlar. Bun­
dan başka onların ümiıl�ri, azimleri,mctanC'deri dt' fevk.alad� . şiddet
kaıanır. Bu anlarda nice sakin adam kahramanhkti! nice nikbinler bed·
binliktc, nice mc'yuslar ümitvarlıkta nUmune olmuşlardır. Bu anlarda
bütün ruhlarda sari (sirayeı �dici) v� mUsıevii (istila edici)
' bir ...ecd vu·
dır k i hepsini en tatlı s.ı.adet duygularına boğar."
"Gökalp'in -mürşidi Ourkheim gibi- �n bUyük eksiği liberal c�·
mlyeılere has olan bir hali bilıiln cemiyetıere teşrnil etmesidir. Sükuıı
zamanLarında millt şuuruıı uykuya dalması liberal cemiyetıere hasıtr.
Çünkil bunların sosyal yapıları ferdidir. Bütün kanunları ve an'aMleri
ferdin selametin; idealleşlirir .Ancak harp ve buhran zamanlarında
meml�ketin selamıeıine ferdin menf.ıatleri feda edilir. Böyl� cemiy�ı­
lerde milli şuurun uyanINsl için harp, ihıilal ve buhran susıntıları l,i·
zımdır. Libera i Demokrasi "Hürriyet", "Suılı" ve "Refah" afyonlarıy.
la 5Ükun zamanlarında fertlcrin milli şuurlarını kendi eliyle uykuya
vardır ır."
"Milli cemiyeıierin sosyal yapıları da miındi,. Bu cemiyeılerde
ferı refah mirasyedisi, hürriyet sarhoşu ve sulh esrarkeşi değildir. Her
mesele onun için miltf davadır ve sük(ln zamanlarında da o, bu davanın
ureri için uyanık durur."
Milli adam sükunu değil, mücadel�yi, �mniyeti değil tehlikeyi, po·
liıikayı değil kahramanlı�ı, uyuşukluğu deAil aıılganhğı sever. Bu ada·
mın göıünde harp ve sulh ayni şeydir. BirIQç damla kan ikisi arasll1-
daki iştiyak h�yecan ve hedef birliğini ortadan kaldırmaz.
Miıri ad.ımın h.ıyali her ,aOlan u)'anıl,.ıı,. Çünkil onun bulun 1\J�;ı
ıı lnı ideal lı.:ıyaıınd.ın b.\�ka lıir şry dei:ildir.
•'du y.ızll.HIIl birçoğu ',,",n(ı Cihan Harbi k.ıpııııııı zorlarken �e Tür·

kiye harbe girmemek için bin bir fedabrlık gösıerirken yazılmıştır.


Bu husus yuıları daha iyi değerlendirmemizi sağlayacak bir ,imildir.
Böylece Peyami Safa'nın milliyetçilikıen, insanlıg.l açık, idcalel, "i·
lah'a ve milJt ahlaka baglı ve cemiyetin sosyal yapısını da millneştir.
mi�, lıürriyetçi ve ilirnci bir fikir örgüsü an!a<ıığı ortaya ç ıkmaktadır ...

64
e· Misıisizm

Peyami Sara'nın en son kiıabıdır. Peyami �fa bu kiubll1lO çıktı .


ğmı göremeden öldü, Meşhurlarm Son Sözleri isimli kit<ıblr'lda onun
50n sözlerini yazarken bu hususu "Son ı..,itabının Misıisizın olması $a·
yanı dikkattir" diye belirtmiştim Bu (b ciddi,ilmi ve m,ri bir eserdir.
.

Peyami Safa, 1953'le Türk Düşüncesinde Doğu Baıı tahliliııi yaparken


Baıı'daki ' Mistik Görüşü'de kısmen anlatmış ve dikkati çekmişti.
Şimdi ise bu meseleye kitaphk çapta eğilmekıeydi.
Hayatının en olgun ve en son senesinde yazdı�ı iki kitap vardır Bj. .

rincisi Sosyalizm, ikincisi r-.listisizm.


Her iki kitaptı da mcvzua ait tenkiıleri de vermiştir. Çünkü ab·
jektif kalmak için bu şarttır. Nitekim Mistisizm kitabının sonunda da
Bertrand Ruscl1'in mistisizmi tenkidini almıştır. Ayrıca Mistisizmi en
iyi anlaıabilecek $eyin edcb1 bir escr olduğu da bellidir.Peyami Safa
bunu birçok eserinde bilhassa Malmazel Noralya'nın Kohuğu"nda
yapmıştır. Bu eserin bir pasaj, da mistisizmin edcbt misalini vermek
için kitabının sonunl alınmışıır.
Ben de şimdi kısaca kitabın ara başlıklarını ve sonunda mjnisizmin
en iyi anlatan bu parçayı aynen vereceğim.

kiıaı> umumi bir taritıc ve mistisizmin çeşitli izahlarıyla başlar:


"Misıisizm insan ruhu ile varlığın esası arasında mahrem vt' dos·
doğru bir bi:1eşme imkanına inanmaktır. Ki bu mahrenı ve dosdoğru
birleşme, nannal bilgi ve varhktan ayrı ve üstün Lıir bilgi varlık ıarzı ıe·
siseder.
Bu ı...ıu ıarifin d.ıha iyi .nlJşılmasl için, iki noktanın izahı lazım
dır. 1· Varlığın eSası ne demektir? 2-Mahrem ve dosdoğru birleşme .
den ne kastediliyor?"
Varlığın esası, bir malliisına göre her $eri içine alan bir kainatln
bütünü, h·nsuzlu k dCIIJ('ktir. Dini mistildere göre de Allah'ıır. i nsan ru·
hu kendı iç inde biri, bijtunü, sonsuzluğu ve Allah'ıyla birleşcbilir.
Mahrem, dosdoğru birle$Olcye gelince bu ruhun i çinde demektir.
Aklın vasıtası olmadan, beş duyumuzun bize tanıttığı dünyanın içimiz'
deki tesirlerinden ve dış dünyanın içimildeki ı esirlerinden , dünyaya ve
maddeye 3iı her lürIü öılakadan sıyrılarak varlığın prensibi vcya Allah'

65
'alakalarından sıyrılmaya,
la birleşmektir. lsıam tas.lVvuf dilinde düny a
a la ikıen, masivadan ıecerrül denir. Allah'a yaklaşmaya Kurbullah, bir­
leşme de vuslatıır"
. Çeşilli izahlar bahsinde başkaLırının bu husustaki düşüncelerini
verdikten sonra Emile Boutroux'nun şu tarifini verir:
"Vecd ruhun hedefi ile birleşmesidir, Ikisinin arasında hiçbir vası­
ta yoktur. Ruh onu görür ona dokunur, ona sahip olur, onun içinde.
dir, odur. Artık bu görmeden inanan iman değildirhana varlığı yalnız
fikir halinde kavrıyan ilimden de fazla bir şeydir.
Mükemmel bir birleşmedir, ruh orada doku doku var olduğunu du­
yar, kendini verir ve kendinden vaz geçer, çünkü kendini verdiği şey
varlığının ve hayatının kendisidir."
Misıisizmin vasırıarı bahsinde ise bunları şöyle sıralar.
" -Mistisizmin birinci vasfı vasıfsız oluşudur. O bütün mevcut va­
sıfların dışında bir haidiL 2- izah imkansızlığıdır. Mistisizmi izah onu
yaşamayanlara izah, pek güç hatta imkansızdır, 3-Mistisizm kendisini
süjeye yani mistik insana empoze eder. 4-W.James'e göre mistik tec·
rübe geçicidir. Bazıları ise geçiciliğinin anzi oıauğunu belirtiyorlar,
5- Mistik hal pasif bir ruh halidir. Bu onun kendisini süjeye empoze et·
mesi diye belirttiğimiz üçüncü vasfının neticesidir,
Mjsıisizmin temelleri ise p.safa 'ya göre üçtür.
l -Her yerde Iıazır ve n5.'zlr bir ruhi'cevher .
.

2- insan şahsiyetinin ikiliği. Birinci yüzü ile insan dünyaya ait fani
şeylere, değerlere yönelirken, bir ikinci yüzü de bu dünyanın üstünde
trancendanı bir varlık la temasa geçer.
3.1 nsanın bu iki tarafı birbirine zıtur, Biri maddi, diğeri ruhidir, Bi­
rinin kuvvedenmesi öbürünü zayırıatır,
Mistik tecrübe hakkında biri filozof Bergson ve diger i alim
Einstein �akınız ne diyorlar;
"Bizim nazarmıızda Misıisizmin vardıgı son nokta, hayat şcklinde
beliren yaratıcı çaba ile tclTlJsa gelmekı;r. Bu çaba Allah'lIl kendisi de­
ğilse Allah'ıandır. Büyük mistik o kimsedir ki, insafl IH�\'ine kendi mad­
diyeıinin çizdiği sınırı aşar \'t
' ilahi aksiyonu (fiil ve hareketi) devam
enirir" (Hcnd Bergson les Cahiers du Rhone, p,l 06)
"Tecrübe edebileceğimiz en güzel ve en derin heyecan mistik heye.
candır. Her hakikUlmin tohumudur. Bu heyecan kendisine yabancı

66
olan ve onıın karşısında hayret ve hürmet duymıyan insan ölmüş gibi­
dir. Bizim nlifuz edemiyeceğimiz şeylerin gerçekten var olduklarını
bilmek bizim en iptidai şekillerinde idrak edebileceğiınizenyi
iksek an·
layış CiL parlak güıellik halinde tecelli ettiklerini bilmek, bu bilgi bu
duygu hakik i dinin merkezidir ." (Eiostein ct L'univers. Lincoln Bar­
natt, Gallimard, p.191)
Bundan sonraki bahislerde yazar, mistik tecrübenin esası olan
"vecd" halini incelemiş , örnekler vermi ş , vecd halinde bedende hasıl
otan değişiklikleri anlatmış ve hepsinde müşalıedenin ve ilmin içinde
kalmaya dikkat etmiştir. Bundan sonra "Mistik kadınlarda görülen fev·
katadelikleri, ruha ait fevkaladelikleri ve garip heyecan hallerini incele­
miştir. Bundan sonra vecd haline hazırlık, iptidai kavmierde ve
Kabalisılere göre vecde hazırlık meselelerini ele almıştır.
Kendini sevme ve Allah'a vecdin amacını incelemiştir. Sonra felse­
fi ve dini vecdin farklarını ortaya koyan yazar bu sefer Uzakdoğu ve
Hint mistisizmini inceler.
Sıra Hıristiyan miSlisizmine gelmiştir. "Hıristiyan ilahiyaııııın
Grek vc Ibrani Kaynakları" bahsiyle bu sahaya girer. Ve asıl "Hıristi­
yanhkta Mistisiıın" meselesini ayrı bir bahistc ele alır. Bunu Islami.
yette r,1istisizm hahsi takip eder. Bahiste Isleim mistisizminin başta
Iran olmak üzere birçok tesirlere maruz kaldığı fikrini Masignon'
un nasıl çÜfütmifş olduğunu etraflıca 'Intatır.
"Büyük Mistikler" bahsinde tarikat ve mistisizın alakasına doku­
nur ve anlatır ... En son bahis ise Bertrand Rusetl'in mistisizme ait
tenkitleridir. P. Safa hakikatten korkmayan, bilakis hakikati arayan
b!, insan sıfatıyla hiçbir zaman davanın tenkidinden kork.,..'>7.. Bila­
kis gerçeğe daha yakınlaştıdığinI bilir. Bu sefer de mistisizm ki;..:.;"rııı
Misti�izmin tenkidiyle bitirmiştir.
Kendisi aynı zamanda "ispinizma" tecrübeleri yapmış ve bu
hususta da yayında bulunmuş, tetkiklcrde bulunmuş bir insandı. iza­
hı mümkün olınayan şeyler bulunduğunu görmüş ve kabul etmişti.
Ama bana bir-gün "bütün bu tecrübelerin, iddiaLırın var olmakla be­
raber ilmi olduğunu, izah edilnl{'ye çalışıldığı &ıoi olduklarını sanmı·
yorum'· demişti.
Ama mistik tecrübe vardı. ('eyatni s..ıfa bunu hem hayatında yaşa­
mış, hem ele eserlerinde yaşatmıştı. işte buna ait bir örneği kendi

67
salırlarmdan sunuyorum.
Matrnazel Nor.ıliya'nın Koltıığu romanından mistik bir parça:
Aslında Nuriye adında bir Türk kızı olan MalOlazel Noraliya'nın
ani bir ilhaOlla mistik tecrübeye girişinin safhalarını gösteren hatırala­
rından bir kısmını ikthas ediyoruz.Matmazc! Noraliya'nın ruhu üzeriıı­
de hayatının vc okuduğu eserlerin tesirleri de bu hatıralarında açıkça
görülmektedir. Romannı kendi eserim olması bana bu iktibas cesare­
tini daha fazla verdi:
"üç seneden fazla vardır ki bu ddteri açmadım kalenıim elimden
kaçıyof. Tabi tuvanım kalmadı. Bütün sevdiklerimi gaip enim. Bir
aralık aklımı da gaıp ettim. Hiçbir ümide malik değilim. Yazmak ıü·
zumsuzdur. Sıkıntımdan bu defteri açtım. Iki gün sonra Adadaki eve
taşınacağız. Karşısı denızmiş, arkası çamlık. Su, ağaç,duvar; viranc,
çöplilk,hepsi birdir. Ben her şeye ktismüşüm Aklımı kaybettim de ne­
den onu sonradan buldum. Delilik çok frna şey. Vellkin akıllılar için
böyledir. Mecnunlar için bu bir r;ahatlıktır. Yoksa tettnnün ederler
miydi? Akıllı sr:vmcdiği dünyadan kaçıyor. Anın abese tahammülü
yoktur. Ve Allah'ın hikmetini bilmeyenler için her felaket abcstir. Ben
de bilmedim. Hala da bilmem. Ne günahım vardır? Baııa hayatım nc­
den cehennem olmuştur. Çilem nc zaman dolacaktır? Artık, hiçbir
şey arzu etmiyorum ki keder duyayım, Öyledir de dcrunumdaki bini·
hayc hüzun ntdir? Neden yolların penbe güllerin üzerine, güneşin Uze·
rine siyah bir tül gerilmiştir? Ben, hila arzu etmemekten başka ne ar·
zu ederim? "Bir de okumak arzumdur." Dün gece büyük babam;n ltal.
yanta kitaplarından birini açtım. Boece'nin (Felsefi Teselli) namındaki
eseri idi. On dört asır evvel yazılmış olan bu kitapta feylesof her kim ki
ka dir olma k isıer serkeş gönlürK' hakim olmalıdır ve I:>oynunu zevku sa·
fanın baisi hicap dizginlerine teslim elmemelidir drınektedir.
"Bt'nim gönlümde scrkeşlik kalmış mıdır diye düşündüm. Ft"lfiket·
ler alU öyk bir ezmişferdir ki baş kaldıracak hali yoktur. Vdakin için
için bir şeyler arıu eder de benden giııer diye korkarım. Derunumd"ki
bipayan hüzün bundan mıdır, yoksa dılnyanın zevku safaya dalıp hak
yolundan ayrıldığını anladığımd.lIl mıdır? fşittiklerim ve içeride de
okuduk1.ırıma ve felakeıkrime sebt'p olan şuun ve hadisaıın kaffesi
bt'ııde inSolnlara karşı nefret ve merhanıe r uyandırilla kıadır."
1 8 Te�rini evvel 1 317

68
"Ey deniz, scn derunund ruhumu n ;ıkseylediği bir ;iyinesin. Sende
kendimi temaşa eylerinı. Sul.:ır;n gÖı: yaşlarından mıdır? Nrdrn bu
mertebc cana yakılUlIl? Ben yukilrıdaki pcnçerede, annem a��ıdaki
pencerede gözlerinıiz saatlerce sana dalar. O da bcdbaht bir kadıııdır. Ba­
na belli etmeden her gün aAlar. Kızarmış gözlerinden anlarım. Yüzü sol­
gundur.
24 Şubdt 1 31 7

"Her gün yüzlerce defa gözlerim çamhktan denize, denizden çamh.


�a gider. Kar yagıyorsa, vakiı akşamdır. Ben ne söylersem "
dasız .
Ey mahzun gönül. Ei ayak çekildi ve rüzgar kesi ldi. Gel. beyaz şaliara
büriinmüş çamldrı dinle: Bak neler söylerler."
26 Şubat 1 3 1 7

"Benim k i büıün amaJim sendedir, ey amalinıin vahdani'ieti , ey


vahdaniyeılerin sultanı beni bensiz bırak, sensiz bırakma."
30 Haziran 1 3 1 7

"Saatler geçer, gün�r geçer, aylar geçer. Fakat birbirlerinin aynı


olduklarından ben hissetmem. iki oda arasındaki karanlık koridor·
da ayaklarımın ucuna bas;ırak hergün yüzlerce yürür, yürür, yüriirüm.
Sonu yoktur."

Bismillahirrahnuntrrahim.
Varabbi! Yarabbi! Beni nuru hıdayeee mazhar eyle. Yarabbi!
Beni tariki hakka isal eyle. Yarabbi! Kalbinıde masiva aşkından sudur
edebilmesi muhtemel dftul.ırın baş kaldırmasına meydan vermemek
için sarfeyledigim cehdü ga}'rcti herdem asan eyle. Yarabbi! Her Müs­
IÜmin için ve hangi din ,'e mezhepıen olursa olsun kaffei ehli iman
için, milleıim için, benibe�r için sııku ihlas ile arabel felek mertebc·
ne manen yükselmek ve maddiyaım levsiya'ından temizlenmek husu·
sunda, bu naçiı: kulunun da karına kaderinet bir numunei feragaı ve
fazilet olmasını temin eyle yar.lbbi! Beni irşaı eyle, beni ıeıwir eyle,
Biizniılahi taala bu dokuzuncu deftere de dUt ve hissiyatımı
yeddi iktidarımda olduğu kadar yazmaya mübaşereı eyledim.
Sabahtan beri bundan ('y\'elki sekiz deftert' güz gezdirirken mazi.

69
min yaznuya fırs.:ıt vc imkan bularnadığım nicc leferrUJlınl da yid cy.
ledim. Şimdi önümde bUtün sahifelcri- bcrnbcyaz açık duran, bu dcfte·
rc de her anı zahiren birbirinden farklı olmayan, fakat derıınurnda gG.
nagun temevvücal ile bir kanıei matem halinde uuyıp gidcn hissiyaıı.
mı ",.ıda bir uyduieceğim."
. 1 8 Nis.:ın 1328

"Annem kalb ağrılarmdan muztaripıir. Doktor kendisine reiim ve


perhiz verip yat.ıkra istirahati ve bilhassa fazla merdiven ve yokuş çık.
mafT\J tavsiye eylediğiliden yatmakradır. Dün akşam bana bermutlt
iulyanca: ".
"-Artık bu barı hayali taşıyamıyacağımr hisscdiyorum . Ben ha·
yana fazla bahıiyar olmadım. Yelakin sen hiç saadet YÜZü görmedin.
Cihandan ve insanlardan nefrct edip bir tariki dünya hayatı yaşamak·
usın. He yapalım, senin de nasibin bu imiş. Hemen Cenabıhak benim
canımı alsm, una da büyük sabır ve huluso kalbi ihsan eyle!in" dedi.
Ben de kendisine, hastalığının şifa bulmasına dua ettiğimi söyle·
yip boynuna sarıldım. Saçlarımı okşayıp ağladı."
1 0 Haziran 1328

"Işte bir buçuk ay var ki, zav;,ılh validemin vefatı üzerine duydu·
ğum faftl tensilrden dolayı bir kelime yazmak ve başkalariyle konuş'
mak arzusundan dahi mahrum kalıp bu defteri açmadım. Cenabıhak
anın duasın ı kabul eııi ve kendisi bir hafta sonra, gece yansı duyduğu
$aneı ilc doktor yetişmeden on, onbeş dakika içinde teslimi ruh eyledi
(2 Mayıs 1 328 günü gecesi nısfilleylden yirmi dakika sonra).
Artık yalnızım, yalnız, yalnız . .. Ucu bucağı görünmeyen Okya·
nuslann �aunhk dalg.ıları ilzerinde avare yüzen bir çöpgibi yalnız ... "

, 1 Haziran 1328

"Hayır, benim aklım \1: şuurllm ye iunım vardır. Her şeydeu


mahrum fakJt cenabıh.ıkkm ins.:ına bahşeyledig; en büyük hazineye
malikim. Kim bunu verip fini zevkler almak ister? Deli gibi eğlenmek.
ıense akıllı Kibi bu alemi temaşa eylemek insanın şamndan değil m i ·
dir? FrJnsul.ırın "ConıempLıtion" dedikleri b u tem.ışa herkese nasip
oliaydı cihandan bu mecnun.1nc ihtiraslar ve bunca felaketler olur muy·

70
du? Veliikin beniııı içimc öyle doğar ki bir gün ve kim bi lir beşeriyete
mukadder nice afetıerden sonra bu hrrkese nasip olur. "Imitation de
Jesus -Oıirstnam" eserde gördüğüm şu 'ümle beni böyle dUşUndür­
mektedir:
Pek az temaşa ehli vardır, zira ki ruhların arasında pek azı hakir
ve mütevazıdır:'
Ve yine bir kaç gün evvel küçük not defterime not ettiğim Phi­
lon'uıı şu güzel sözünü dahi buraya geçirmek isterim:
Bir tck kişi iyilik ve güzetlikle meşgul olsa dahi evler, şehirler,
memleketler ve m.iJletler büyük bir SJadetle şaduman olurlar. .. Böyle
kimseler yalıtız kendi kendilerini tahlis etmekle kalmazlar; rastgeldikleri
insanları da hür ve serazilt bir ruh ile doldururlar."
1 2 Haziran 1328

"Yar.ı.bbi! Derunumu her dem tazyik eden bu derin hüzün nedir.


Seninle benim arama giren karanlık duvarların gölgesi midir: Onu nasıl
yıkıp senin nuruna kavuşayım. Bu karanlık duvar nedir?"
14 Haziran 1328

"Ağlamak cenabı hakka isyandır . Baba annem cennetin anahtarı


sabırdır der idi. Öyle gün �erim olur ki dakikalar kurşun gibi ağırlaşıp
geçmek bilmez. Gündüz dahi mumları yakıp koltuğuma oturur ve za­
manı unutmaya çalışıp hayalita dalarım. Ve Allah'a sorarım� Seni ben­
den ayıran bu karanlık duvar nedir?
Ve zamanı unutmak için artık oturduğum kana saat dahi bulun·
durmıyacağım."
20 Haziran 1328

"Ve gün olur, gündüzü geceden fark etmem ve pancurlarımı daha'


sıkı kapatıp cihan ile alakarnı keserim. Ve böylece gUnün hangi saatin·
de olduğumu bilmeyip bazan yemek yemeyi dahi unutarak koltuğum­
da başımı arkaya dayar ve hayalata dalarım. Dcrunurndaki hüzünün
azaldığını ve ruhumun taıh bir uyuşuklu k için derinle şıiğini ve hatıra·
tımm kHfcsi gittikçe ui1 olarak sonunda bir aydınlık bulunduğunu
fark eder gibi olduğum bir boşluğa doğru indiğimi hissederim."
... 1328

71
"Artık bu natıralara gün ık ,ıy tarihi dahi koymam. T,ıkvimi dOlhi
aşağıya gönderdim. lüzumu yoktur. Birkaç gün sonra ayın k.:ıÇI oldu­
gunu unUlacağım. Unuımam lazımdır. Beni bana ve dünyaya bağlAYAn
şeyi unuımam lazımdır.
Koltukta uyuyup kalmışım. Gözlerimi açıığımda kapının vurul­
duğunu duydum. Cevap vermedim,gini. 5.ıbriyedir. Odamagirmeye ce­
saretleri yokıur. Gündüz müdür, gece midir, bilmem. iki oda arasında,
koridodard.ı saatlerce dolaşırım. Yorulup kendimi tekrar koltuğa ara­
rım. Yarabbi! Nur istiyorum."
... 1 328

" Oh, oh, oh Şadol, mahzun gönül Şado!!


Cevap gctdi. Oh, oh, oh! Şadol, mahzun gönül şadol, cevap geldi.
içime doğdu. Kollugumda otururken içime doğdu. Oh, oh, oh!
Şadol mahzun gönül, şadol, ki öğrendin, karanlık duvarın ne olduğu .
nu öğrendin.
lçime doğdu. Karanlık duvar benliAimdir. Onu yıkmalıy ım ki
nura kavuşayım. Allah'a varayını. lçime doğdu. Ebediyete de öylece
varılır. "
. .1 328

"Listesini yazıp verdiAim kitaplardan bazılarını şehirden getirdi.


ler. " Tibet öıÜlerinin kitabı" namınmki eserin sahifelerini brıştınrken,
tahminen bir ay kadar evvel hissetliğlm ve bundan evvel yazdığım hale
benzer bir halin tasvirlerine rast geldim. Yelikin bir (Elardo) kelimesini
anlamayıp lugatlerde dahi manasını bulamadım. Işte o parçayı buraya
aynen terc[inıe eylemek isterim:
"Ey hayırlı evlat seniniçin yolu aramak zamanı şimdi gelmiştir.
Nefes;n kesilmek üzeredir .MaLide üstadın (şeyhin, mürş idin, pirin di·
ye de tcrcllme olunabilir) seni parlak ışıkılı karşı karşıya getirmiştir; ve
şinldi sen onu BlorOO(?) halinde kendi hakikat; içinde hissedeceksin.
Bu Bilrdo halinde herşey buluısuz sem.:ıya ye lekesiz ve çıplak zihin,
merkezi ve dairesi bulunmayan şeffaf bir boşluğa benzer. Işte bu lih·
za kendi kendini tam ve bu halde kaL. Ye ben de bu lahzada, seni
anın la kar$1 karşıya koyanm."
.. 1328

72
"Ve kim olduğunu bilmediKim Ocnys L'Areopagiıe imzasiyle bir
mukaddes metinler a"ıolojisinde rastladığım şu satırlar dJhi ,ıynı hale·
ti güzelce tasvir eylediğınden buraya aynen tercüme eylenıek isterim:
Zira bu zulmeıler, en derin karJnlıklar d;ıhi olS4!olar, şaş.ı.ıh bir �y.
dınlıktırlar, ve, rüyetin ve temasın ötesinde dahi olsalar, bizim kör ru­
humllZu müteali bir güzelliğin şaşaalariyle doldururlar. Biz bu şeffaf
karanlıklarda kalmayı hararetle anu ediyoruz ve görmemek ve bilme­
rnek yüzünden, gözümüzün de bilgimizin ötesindekini yine görmemek ve
.sayesinde görmek ve bilmek istiyoruz. Zira, hakiki surette görmek ve
bilmek budur ve herşeyi terk ederek herşeyin ötesinde ve üstündeki
zatı medheylemek arzu ediyoruz. Zira bu çıplak bir taşa canlı bir şeyi
andıran bir resim hakketrneye bcnzemcz. O, kendi etrafında gizli bir
şeklin görünmesine man; olan herşeyi ortadan k:ıldrrarak gizli obn gü·
zelliği meydana çıkarır."
. .1 328

"Neden bana, neden yarabbi herkes (Matmazel Noraliye) demeye


devam ediyor? Neden beni ismimle çağırmıyorlar? Validemin vefaıın­
daıı sonra dahi bu böyledir. 5evmediğim bu isim bir tane mu.sallat olan
çiçek bozuğu gibi beni terk etmeyip korkarım ben öldükten sonra da­
n i öyle kalacaktır.
Ne arzu eyledimse aksi oldu. Bunda bir hikmet vardır ve bundaki
hikmet �endeki arzuyu öldürmek değilse nedir?"
•.. 1922

"Dilmestl; Mevlana" narn eserden:


Cihamı hakim da.ğın üzerinde 5imurg gibi, mevki al ve ayaklarının
altında çalkanan bir bulut gibi tl ilkati seyrct.
Allah'ın ummanına dal, ummanı küUiyetle 'fnayi nefs et. Ihtilafau
mütenahiyi, namütenahiyi, zamanı. ebediyeti unut.Bütiln ruhları da
orada temaşa etmek için halikin ruhundamukim ol.
Senin benliğin bir dağdır ki güneşi görmene, güneşin nurunu al· •

mana ha il olur.Ncfsinde öl: Onda (Allah'da) yap."


"Akşam Rabia, evinin I;ıraçasına çıkıyor ve semaııııı aram ye hu­
zuru altında bağırıyordu."
"Ey Allah! GiinCıüıiln gilrültiisü sönüyor, iç avluldrm siikutu içinde

73
maşuka, aşıkın sinesi üzerinde yatıyor, ıefekküraıa dalıYOLBen gözle.
rimi sana çeviriyorum, dudaklarımı sana arzediyorum. Ruhumu sana
arzediyorum. Ey benim yegane maşukum, ben seninle huzuryabım."
"Rabia sermesıi' muhabbet yere seriliyordu ve kamerin şuaları t,a·
hassüTle kabaran kalbinin üzerine buseler gibi düşüyordu."
"Tuılilar senin ayaklarının önünde açan ve ölen kırmızı güllerdir.
Şark senin şaşaanı lerennüm eder. Güneş yükselir ve bir peygamber
gibi senin celal i şanmı tebliğ eder."
"Çölün sükutu senin admla doludur. üzerimizebir korkugibi uza·
oırsrn. Güneş çıkar; çöl yanar, çöl senin ateşinle yanarak ölür."
"Hayat dudaklarınııı hamcsidir.Sen zuhur edince, süvariler gibi
binlerce zerrin güneş teşy; eder. Sen yürüyünce, çöl çicekler açar, arz
[.ilerlen kaliçesini yayar.Scn otunlOca yedi kat gök dervişler gibi önün·
de rüku eder; kaffei mahlukat önünde resmigeçit yapar; denizler, bu·
lutlar, seller... Kudumlar gibi tanindaz olurlar; binl,erce hilkatler müı·
hem şairler gibi seni tebeil eyler."
" Dün gece pek az uyumuşum.Sıcak fazla idi. Sabaha karşı arka
bahçede çamlığa çıkıım. Mavi bir sis var idi. Güneş doğmamıştır. Sa­
bahın rutubetiyle yerdeki kuru çam dalları nemlenmiş olduğundan
y*ümekte zahmel çekiyordum. Terliklerim i çıkarrp diğe; bir ağacın
dalına asıım. Beni bu h.ılde gören ya bir mecnun veya bir mezar kaçkı.
kım zanneyliyecekti. Fakat o saatte çamlıkta hiç kimse bulunmaz idi.
Senelerden beri bazı sabahlar orada dolaştığımdan bunu bilir idim. Bir
müddet yürilyüp onnanın yüksekçe bir noktasına gelince arkası üstü
yanım. Çamlığı saran mavi tülSüyü içimI' çekip adeta sarhoş gibi olu­
yor idirn. Utakıa horozLır öıüyor ve denizden motor sesleri geliyor idi,
Rüzgar olmadığından çamhk derin bir sükOta müstağrak idi. Gözlerimi
kapayıp Aııah'a ıeveccüh eyledim."
"Yarabbi! dedim, al beni artık. Beni dağıt. Zerrelerimi şu çam
dallarının üzerine şebnem gibi yağdır. Benim ruhumla şu yaprakları
yaldızlar. Sana olan aşkımı bir sabah rüzgarı gibi estir. Pencereleri·
nin önünde, gözlerini yıldızlara atfedip şifa bekleyen hastaların ciğer­
ıcrine doLıyım, ferahlrk vereyim. Kalbimi cz. Milyonlarca zerreye ayı·
np her birini nevmit bir kalbin içine bir ümit tohumu gibi aı. Orada
büyüyeyim. üşümüş ruhları ısıtıp sana doğru yükselteyim Aklımı erit'
ve güneşin ziyasına karıştırıp gözlerinden dimağlarının içine nüfuz et·

74
ıir. Karanlık zekalara aydınlık göıüreyim,"
"Yarabbi! Canımı bezlediyorum, ruhumu hisseı, dkar ve malu·
maıımı varımı yoğumu muhtaçlar" da�ıtmanı senden niyaz ediyorum;
yarabbi! Bana bilnıekliğim için ne lizımsa anı yapmaya bana ıalim
eımeni de niyaz ediyorum, insanları benliklerinin bu azgınlığından, bu
kazanç ve mcnfaaı iptililanndan kurtamıak için hisseme düşen feda·
kirlığı ifaya amadeyim. Yarabbi! Meramımı hakkiyle ifade edemiyo·
rum, beni anla yarabbi! Yarabbi! Yarabbi!
"Ve böyle zikir ederek biyhuş bir hale gelince kendimi birden
bire koltuğurnda buldum. Terliklerim "yağımda ve başörtüm başımda
idi. Nasıl geldigimi bilemiyorum. Kapı vuruluyor ve Fotih'nın sesi:
ol-Kahvalıınızı geıirdim, Nuriye ıeyzı:ciğim, diyor idi:
Bermutaı cevap vermeyip gözlerimi kapadım. Rüya ıibi bir hal
içinde baba a nnemi namaz kılar iken gördüm. Selam verdikten sonra
bana dönüp:
-Biraz daha sabreı eylidım, dedi,cennetin anahtarı sabırdır.
Sonra gözlerimi açıp ve Kur'anı Kerimi alıp anın ruhuna bir
Yasini Şerif Okudum."

Mistik Tecrooe Karşwnda Insın

Weıı'in Körler Memleketinde adındaki meşhur romanının kahra·


manı birgtin dünyadan çok uzak Andeı vadisinin dağlık arazisinde
dalaşırken bütün mensupları anadan doğma kör bir memlekeıe ıirer.
Bu zayallılar birkaç nesirden beri her türlü .,ık ve�renk lnıibaından
mahrum kalmışlardır. Bunların arasına giren ve gözleri gören bir Alpi·
nist, gözle gÖriilen dünyanın bin bir çeşit manzarasını onlara anlaıır, fa·
kat hiçbirini inandıramaz. Körlerin doktorları ki hepsi kördür, bu göz,
leri gören adamı muayene e dince onun bir deli olduğuna hükmederler
ve normal hayata dönebirnıesi için gözlerini dikmeye karar verirler.
Gasıon Kempiner'in, Simone Weill'jn" Misıik Felsefesi" adlı yeni çıkan
eserinde bu ron\an haıırlatılıyor ve bir mistiğin bu gözleri gÖren adam·
dan farkı olmadığı, gördüğü harikulide alemlere ait manliiraları gÖr.
mekten aciı. obn alelade insanların onu deli sandıklarını anlatıyor.
Böylece alelade insanLır, yani mistik olmayanlar için Allah'la doğru.
dan doğruya ıemas tecrubesi omuz silkerek geçilmesi lazım gelen adi

75
bir deli hikayesidir. rakat bıı davranış biraz dikkatli bir düşünceyI'
mu "avemeı etmez. I-Iemen anlaşıhr ki mescle bu kadar basit değildir
ve gayet karışık bir problem bahis mevıuudur .Mistik hadise karşısındd.
en ınakul hareket tarıı şüpheci bir sağduyu ilc itinıad eden bir zekanın
birleşnıesinden doğan anlayışıır. En nazik nokta h{"r değişen duruma
göre bu iki hassayı birleştirmenin dozunu bulmaktır.
Bu llaııraları biriikıc okuyan Ferit ve Yahya Aziz arasındaki ko·
nuşma meseleye umumi olarak vuzuh geıiren a,I"lamJlarl b.ı"ımııı·
dan faydalı görülerek iktib..s edilmiştir.
"Ferdiyeıle çevresi arasında keskin bir zıllaşma var. Annesin iis·
temiyor, fakat onunla beraber yaşıyor. Ailesi, devaml ı ihtil.ifların ve
gizli dramlarııı hazırlandığı bir felaket çevresidir. Dramlar bu inıibaı..·
5Izhğl ve bu intibaksızhk dramıarı devam ettiriyor. Burada ruhun ve
u ıviyetin cemiyet ve ubiat çevreleriyle mücadeleleri tck olgular serisi
halinde mütalia edilmek lazımdır. isyan şiddetli olduğu uman işıe
böyle bir tariki dünya doğar. Birinci merhale bir ferdiyet kabarması­
dır. Fakat huzursuz ruh, Noraliya'nın "temaşa' diye tercüme euiAi
Comemptaıion devresine girip huzura kaYuşunca ben'in fırtınaları du­
racakm. ÇünkU inziva içinde, başka ben'ler tarafından fırçalanmaya­
cak ve azdırılnıayacaktır. Büyük hayal kırıklıklarından sonra, arzu 1'1-
nıektcn ürken ve kendi kıbuğu içine çekilen �n, bürun feıal..eılerinin
sebebini kendinde, kendi ırzularında bulduğu için artık kendi "endini
yemeğe.başlar. Temaşa (Contemplation) mertıalesinden fena (mortifi·
cation) memalesine geçmek üzeredir . ıskenderiye okulundan beri, Ka·
tolik ve Islam tasavvufunda alaikıer ıecerrüd'den fena fillall'a kadar
giden mertebelerin türlü derece v e isimleri vardır. Noraliya'mn hayaıın·
da ve defterinde temaşa ve fena mcrhalelerini açık görüyoruz. Kendisi·
ni Allah'un ayıran karanlık duvarların benlik olduğunu anla)ınca, onu
atıp kainatm rulıiyle birleşmek özleyişini duyuyor. Muhiddini Arabi'
nin Fütulıatı Mekkiyessinden tavrı salis dediği hal budur. Cüzinin I..üı·
liye cLılışıdır. Bütün Philosophia Perennis'in mevzuu da budur. Bile
şimdi süblim bir karikalür gibi görünen Matmazcl Noraliya'nın koltugu
onun yalnız kendi ben'ine değil, bütün ben'lere, mücerret ben'e isyan­
dır. Bütün dinlerin, fikirlerin ve politikaların tarih,i bu isyanın tarihidir.
Dinler, ,insanın iştah, ",hvet, kazanç hını ve kibir lulinde -kuduran
ben'ini Allah'da eriımI'ye çalışmışlardır. Humanizm onu insanlık

76
idealinde uyuşturmaya savaşır. Nasyonalizm fena nı milleı'i emreder.
Ben'in Allah'da yok olmaya koşması dahileri, milletıe yok olmaya
koşması kahramanLıın yaratmıştır. BütUn bu idealierde müşterek olan
şey hen'in fenasıdır. Fakat burada fenayı (fani olmayl) IOgat mSnasiy­
le anLımak doğru olmaz. Bu mecazi bir yok olma halinde bir "emrin·
.. de olmayı tazanlnlUn" etnıelidir.
Orta çağın bozumundan sonra, şiddetli bir ferdiyetçilik halinde
ben'in hortladığını göriiyoruz.Zanıanınmın büyük işaretlerinden biri
de bu ben kuduzudur. Fakat onun karşısına bu sefer de sosyalizm ve
nasyonalizm çıkmıştır. Libe-nlizmin onu azdırnusına karşı bunlar
daha üst planlardaki zarureııerin tepkileridir. Dü�ijnünüz. Hürriyet mc­
suliyeti gerektirdiği halde, liberalizmin fikir hürriyetinde de kazanç
hürriyetinde de sorum yol..tur. lstediğiniz kadar kaunabilirsiniz. Libe·
ralizm gafletinizi, sömürücü1üğünüzü ve kibrinjzj hudutsuzluk planına
naklederek ben'inizi �JhLındırmıştır. Buna rağmen fert hiç değilse
" fena fil'aile" merhalesine erişebiimiş görünüyor. Bu fen.galin bhra­
ma.nı da anadır. insanın anuk evLııdl lehine devamlı fedakarllga şahit
oluyoruz. Bu fedakarlık �'alnız harp gibi vect ve galeyan hallerinden
mi llet için bir kahramanllk derecesine varabiliyor. Zamanımızda Nora·
liyagibi Allah'da kendini kaybedenler ndır. Onun defterinde- birinci
dünya harbi iç in üç dört satır '·ardı. Dikkat etmiş olacaksınız : Harple­
rin, benliğin i öldürmesini bilmeyen insana yüksek bir hedef uğrunda
yok olnıayı öğreten kanlı bir terbiye olduğuna i,aret ediyordu. Dava
bu değil m i ? "Ben" kendisini "biz"c ve "biz"den daha üstün bir pen­
pektife doğru aşmahdır. Tanzuvun şartı transandannır. Yoksa ben'
lerin çarpışması ve boğuşması içinde parçalanması mukaddercHr.
Ferdekn millete, milletten insana, insandan Allah'a doğru aşmanın
merhalelerini idealleştirmeyen ve kendi ölçüsünü yalnız kendisinde
(ferdde ve külli insan mcfhumunda) bulan insanın nasibi bugiinkü
dünya katastrofundan başka nedir? Bu apm.al.;ırın silsilesi biıe ferileri
milletin, milleıleri insanlığın, insanlığı Allah'ıo otoritesi alıma koyan
bir nizanı düşündürur. Fertlerin milletlerin ve insanlık camiasıııııı ihti·
rasfannı anca\.; her birinin daha üstündeki plandan gelen bir disiplinin
emrinde diıginlemek mümkündür.
Ferit sordu:
-Fakat Allah'ın varlığı, iki kere iki dört eder gibi muhakkak mı·

77
dır?
-Daha fula muhdkkdktır. Muhakkak olmadığını farzetleHm . Her
otuz senede bir, bütün prensipleri baştan b<ışa değişen ve muhakkak ol·
madığı görülen fiziği mekıeplerde okutmuyor muyuz? Bugün Öklitçi
olmaya n bir jeonleıri düşünebiliyoruz. Newton fiıiğine gülüyoruz. Za·
man ve mekan hakkındaki bilgilerimiz altüst olmuştur. Maddenin de·
ğişmez sandığımız vasıfun perişandır. Yarının bugünkil bilgilerimize
vuracağı darbelerden haberimiz yok. Eğer nıuhakkakı·ararsanız bütün
okulları kapatmak lazımdır. Fakat ben umunıT söylüyorum. Bugünkü
medeniyet ailesi içinde Türkiye için laik olmamak mümkün değildi.
Bu bir intibak zaruretidir ve "yrı bir meseledir. Avnıpa'yı aşmak için,
evvela tam manasıyla Avrupalı olmalıyız; onun buhranlarmı içinden
yaşamalıyız ve onu onunla birlikte aşnı;ılıyız.
-insanlık otoritesini bir dünya devletınde mi buluyorsunuz.
-Herhalde, fakat bunun için millet otoritelerinin kaldırılması de·
ğil, kalması ve kuneılenmesi lazımdır. Çünki bir taarruz daha üst
planda bir taaruzla birlikıe gelişir, vücut organlarıy la birlikte büyür.
Bir insanın boyu uıarken gözleri kör ve bacaklan kötürilm olmaz.
-O halde dcvleıin fert üzerindeki otoriıesi de onun geliştinneli,
y o k etmemelidir.
-Şüphesiz biraz evvel "fena" kelimesinin yok olma değil, "cm·
rinde olma" manasında alınması lazım geldiğini söylememiş miydim.
Ne ben'ler, ne milletler, ne de insanlık yok olabilir. Allah'tan başlayan
sibilesi içinde birbirlerini emirleri altma alırlar."

f-Objektif Serisi...

Peyami Safa öldükten sonra da baıı eserleri ç ıkmıştır. Bunların


bir kısmı eski eserlerinin yeni baskılarıdır. Bir tanesi daha önce söyle.
diğimiz Misıisizııı gibi yazıp da basılışıni göremediği son eseridir.
Üçüncü kısmı ise "Objektif" serisinden çıkan kitaplarıdır. Bunlar ki·
ıap halinde y;mlm.irnışıır. Uzun senelcr çok muhtelif kitap dergi ve
gazetelerde yaallğı yazıların derlemesidir. Bunb.rın da büyük kl511H
günlük fıkrill,ırından derlcndiği içiıı, günlük fıkralarının baŞlığı olan
" Objektif" ismiyle çıkarılması uygun görülmüştür.
Onun fıkralarının ve bazı ya1.ll.ırlOın derlenip kitap haline geıiril.

78
mesi fikri bana, gerçekleştirilmesi "Ötliken Yayınevi" LlC aittir. Bu
fikri ilk açtığım zaman yayınevi yetkilileri daha önce parça parça çık­
mış günlük yazıların k it;ıp haline getirilmesinin ortaya koyacağı eserin
satış şansı olmadığını ileri sürmüşlerdi. Onlara kitapların muhtevasını�
üç büyük bölümden meydana gelmesi ve bu üç isimle neşredilmesinin
bu mahzuru bertaraf edeceğini söyleyince kabul et�iler. Böylece ya­
yınevi, sonradan bazılarına kendi araştırmaları olan ilaveler de yaparak
altı tane kitap neşreııi. Bunun üzerine ben kitapların ikinci baskılarm­
dan ismim; kaldırdım. Yayınevinin neşreııiği kitaplar şunlardır:
1 .Qsınanlıca-ıürkçe·Uydurrnaca.
2-Edebiyat-Sanat-lenkit.
3.Din.inkılap·lrti,ca.
4·Kadın·Aşk-Aile.
5·S o�yal iz m-Marksizm -Konii nizm
6-Yazarlar·Sanatç ıla r-Mcşhurla r.
7-E ğ itim·Genç li k·ün iven;te .
8.20.Asır-Avrupa ve Biz.
Bu eserleri hazırlarken şunu gördüm.Zihni sistematiği olan insan­
ların uzun seneler içinde ve değişik yerlerde yazmış olduğu yazılar,
çok kolay, bir kitap sistematiğinde kavuşturulabiliyorlar. Böylece bu
yazıların yirmi dört saatli k ömiir çizgisini çok aşmış, canlılığını koru­
yan yazılar olduğu da ortaya çıkıyor. Bir fıkra yazarının bu noktaya
gelmesi, kalem, ve idrak kuvvetinin, hadiselcri takip dirayetiyle atbaşı
gittiğ ini gösterir.

g..Qsm:ınlıca-Türkçe·Uydurmaca

Peyaıni Safa'nm bu eserinde, onun dil hakkında yazdıklarının bir


kısmını topladım.S;r kısmını diyorum zira, kendisi 1 940 senesinde
Cumhuriyet Gazetesi'nde şunu yazıyordu: "Kalemi elime aldığ uıı gün­
den beri Türkçenin nıüd;ıf;ıası için yazdığım saıırlan birbirine eklesem
isıanbul-Ank;ıra Ş irııendifer hattın dar:ı daha uzun olur. 30.3.1 940. Hal­
buki Pey..ımi S..ıfa bu satırlardan sonra daha yirmi sene yazı yazdı.
Nitekim kitaba 1 1 .8.1958 tarihli. M illiyet'te yazdığı "Osmanlıca·
Türkçe-Uydumıac;ı." başlıki! fıkrasının ismini verdinı. Şunu da he­
mcnce belirtmek isterim ki P.5afa mevzuun tam mlitehasslsıdır.Hem

79
Fr;anSlZca hem <k Türkçe Gramer yazmıştır. Türk Dil Kurumu ve
Unesco Yönetim Kurulu üyesidir.Bu sıfatu Unesco Türk Mitıi
Komisyonu'nda Türkçe hakkında, ilmi terimler me�lesjnjn geçirdiği
sanıalar hakkındı bir rapor d;a sunmuştur. Fransızca y.ndı!lı bu raporu
sonradan Türkçeye tercüme ederek "Türk Dili Için Rapor" ismiyle
neşretmiştir. Bu kıymetli ç.ıhşmayı mevzuun her men.khsı dikkıtle
okumalıdır, zira, meselenin adeta bir urihint vermektedir.
Kitap, son bölümünde Prof. Or. Faruk Kadri Timartafla, Burhan
Felck'le, Vala: Nurettin'le, Prof. Dr.Mehmet Kaplan'la Y3pılan hasbi·
hal kılıkh ve o zaman doçent olan ıSmet Sungurbey'le ağır milnaka.şa·
lann geçtiği yazılarla biıer.
Şimdi aşağıya bu eserden "Dilde Özıe�menin Hudutları" isimli
yazıyı alıyorum: Bu yazıda TOK'dan ayrılış sebeplerinin de izahı var·
dır.

Dilde Özleşmenin Hudut.brı

Türkçenin özleşmesini istemeyenler pek azdır. Fakat isteyenler


arasında ' 'Lisanlyat"ı n hudutlarını aşan müfriılerle mütediller mücadele
halindedider. Geçen gün bir yazımd.t bu hudutları işaret etmiştim.
Okuyucularımd.ıın bili soruyor:
1 ."Lisaniyat" denilen ilmin tayin eniği hudutları özetler misiniz?
2.Bu dil·bilim gerçekleri kuşlSında Tı.irk Dil Kurumu'nun tutumu
realitesi nedir? Bundan ne beklenebilir?
Usaniyatın veya dil·bilimin nıünak.a�a konuları dışında kalan,
adeta kanunlaşmış prensipleri, dilimizin alabildiğine özleştirilmesini
isteyen müfritler tarafından layıktyle bilinmiş ve hesaba katılmış olsay·
dı, dil inkı.labı denilen hareket soysuzlatmaıdı.
Bu prensiplerden baııları şunlardır:
l .Öz dil yoktur. Milletler aruında zaruri kUltür mübadeleleri ne­
ticesinde her dil yabancı dillerden kelime almış tır. Her dil mürekkeptir.
2.Bölge dilleri arasındaki mücadele neticesinde bir memleketin
umumI' dili (gn.meri, fonetiği, sözıÜğü) teşekkül etmiıılr. F ransa'da iıc
de France (Paris), ıtalya'da FlOrôlnsa (Olonte devrinde), Türkiye'de Is·
tanbul dii ve lehçesi müşterek dil (Iangue commune) hilini almıştır.
Bölge dillerinden müşterek dile kelime aktarılamaz.

80
3.Yeni te�kil edilen kelimelerin, yerini aldıkları yabancı kelimelcr·
den daha fazLı müşterek dil, kaide, şive, ahenk, louIIanış, fonetik vasıf·
larına uygun olması lazımdır.
4.Halk dilinden ilim terimi yal)llanıa:dlim dili hususi dildir (Ian­
SUl' speciale). Onu yalnız ihtisas sahipleri an!adior. Bu, bir nevi argodur
(küllunbey argoSll değil, ilim argosu).
5. Halk dili, yazı dili ve edebiyat dili ayrı ayrı nevilerdir (yazı dili
ile edebi dil bile birbirinin aynı olamaz). H.ılk diline inen bir yazı vc
edebiyat dili soysuzlaşılır (Shakespeare devrin� Ingiliz köylihü üç yüz
kelime ilc konıı�urdu. Hamll'l müellifinin bütün eserlerinde 30 bin
kelime vardır. Shakespeare halk diliyle yazsaydı eserlerinin cn basitini
bile yaraumazdı)_
6.Dilde inkılap olmaz. Yavaş veya süraııi gelişmeler olabilir. Yavaş
gelişmeleri hüktime tler, akademiler, edebiyatçılar ve basın süratlendire­
bilir _
Türk Dil Kurumuna gelincc, oradaki değerli arkadaşl.:ırıma bu ger·
çekıeri kabul ettirmeye muvaffak alımadığını için son kurultaya git­
medim ve yönetim kurulundan ayrıldım.

h-Sanat-Edebiyat-TenlUı

Bu kitap, Peyami Sara'nın bu bahislere dair çok kıymetli yazıları­


nı ve fıkralarını ihtiva eder. Çok kıyınelli çünkü bir edebiyatçı, sanatı
ilzerinde düşünmelidir. Sanatı üzerinde düşünen bir sanatkarın ilham
kanatları ikile�miş demektir_ Nitekim bu eserdeki yazılarında Peyami
Safa bu sahanın en un ılıcı meselelerine dokunmuş lur. Işte Kültür ve
Edebiyat başlıklı yazısından parçalar:
"Bilgi, zihinde yalnıı hafızaya misafir olan cansız bir muhıcvadır.
Kültür zihnin bütün tcfekkür savruluşu içindc harekete gclcn canlı bir
bilgidir ..... . Kültürü cansız bir bilgi kalabalığı halinden çıkararak oilu
ıahsiyeıin ve benliğin en aıiz e n yiıal harcketlcrine bağlayan şey cde·
biy.lIllr. Edebi tcrbiyesi olmayan ilim adamında fikirlcr, Yil�ilmak için
muhtaç oldukları ihtirastan rn.lhrum kalarak, hafızadan şuura çıkan
tünclin kJranlığl içinde mekanik bir hareketlc gidip gclirler.
Kelimelerle düşündüğümüze göre, bir mütefekkiro kelimelere sihri·
ni yeren cdehiyatla devamlı temas halinde bulunmalıdır ki fikirlerini

81
ölü mcnmm cesetleri halinden kurtarsın 'le ihtir;ısla doldurar.!k ayak­
landırslr1 ..
Türkiye'de ciddi bir kültür hareketinin doğması, ilimle edebiyouın
müşterek çOllışmasmtbn beklenebilir. Edcbiyatsız bir kültürün hOlraret·
siz eevhcriylc. költünüz bir edebi�'atın enhersiz har;ıreıi birleşebildiği
güı" beynelmilel eheııııniyetle ve kültüril" um manasıyla bir Türk
kültürü. edebiyatın tb tam manasıyla bir Türk edebiyOlU ı:uhur etkce·
ğınden emin oLınLu uOlsınd.ıyım ..
Pey"mi Saf:ı'nın Kültür H:ıhaSl dergisinin birinci sOlyısında yazdığı
bu soııırlar bu gilnde gerçediğıni
l ve değerini korum.ıktadır.
Bu kitapta P.Safa'nın "Sıııana Uırihilik ve ebedilik" meselesini de
iııcelediğini görüyoruz. I ş te bu yazının birinci pilragrafı.

SanaU" Tarihtıik "e Ebednik

Bir sanaı escri, Yilraııldığı devre gÜfe ve o devrin huu.siyetini,


zevkini ve anbyışını en ıyi irade eıılfı! için mi değer kulonır? Yoku. o
devri i1�n her Zilımn için tuc, hauOl her zaman �'eni güzellikleri keşfe·
dilen ebed1 değerlere mi sahiptir? Başkil ve daha kestirme bir deyimle,
bir eserin . bilhasu. bir şaheserin değeri "tarihi" midir, w ebcdT" ml?
Batıda bu mcselc çok rnünakil� edilmiştir. Geçen asrın büyük
Fransız tuihçrs; ve Filozofu Emcn Renan tlmin Geleceği .ıı dlı meşhur
eserinde tarihi görüşü savunur:
' Mutlak bir hayranlık dilinu silthidir. Hiç kimse benim kadar
Pascill'ın (Düşünceler) ve Bossuet'nin (Hitilbeler)ine haYriin değildir;
fakat ben bunlara XVi i . asrın eserleri obrak havramm, Buntar lama nı­
mızdil çıksaydı pek az dikkille değerdi. Hakiki hayranlık larihidir."
Buna k.arşr, yirminci urın ve bence dünyanın en büyük rom;ı:neısı
Marcel Prousı, kLısizm hakkında bir ankete şu cevabı vermişti:
" Racine'nin trajedilerinde, Madame de Sevingnenin mekıupların·
da BoilcJu'dJ XVi i . i1snn farkına varmadığı güzelliklerin tadını almak
bilec mümkündür,"
Bu fikre göre, her yeni asır, eski eserierde yeni güzellikler keşfe.
der. OnLmn değerkri mücllillerini de, devirlerini de aşmaktadır: "Ta­
rihi" dı'ğil, "ebecfT" d;".

82
Ve i�te itym fık�nın biti� puaı.'rit(,.
"Eski eserleri her yeni a5r!ll eskilerinden dahit iyi itnl.adıgı ve titUr­
ğ ı doğru olmitk lazım gelir. Her yeni asnn idritk seviyesi dahit yüksek·
ıir. Onun her eski ,aheserde yenilikler ke�feımesi bizi şöyle bir haki·
bte göıüriiyor: Bir eseri yalnız yuan değil, okuYiln d.ı YUitlır. Yeni ve

üstün bir hayal ve telakki sevryesinde okun.an eser onun tükenmez im­
kanlarını gerçekleştirir ve on.a yeni değerler kazandırır. Bir çok Wyük
muharrirlClin öldükten sonra ve asırditn ura daha çok begenilmeleri
gittikçe daha yeni ve üstün tefsir imkanlarına kilvu�malarındandır. Bir
Funsız romancısının hatırımdan çıkmayan bir sözü vardır. Yirmi bin
sene sonra okunm;ııyitcilğımı bilseydim kitlemi eıime almudım.
Gerçek �n.atÇI ebedinin sözcüsüdür. Lo
Bundan ıonr.lki YJzı isimleri bile P.Saıfa'nın kaleminin ve (ikti
teCCSSÜ1Ünıiin hangi noktalar.l kadar uzandığını gôstermeye kitidir.
"Tarihıiz ve Talihıiz Edebiyat" " Düşünmekten Korkiln Edebiyaıımız"
" Milliyetçi Edebiyat" "Memleket ve Edebiyat" "Işkembe-j Kübra
Edebiyatı", " Edebryatm Tadı ve Bilııisi", "Edebiyat ve Felsefe", "Ede·
biyatt.ı feısefe Kültürü", "Sanatta M.i.lunı ve Meçhul" vs...
Kitabın bir böliimü ise üslup ç.ıhşmaları bahsine ayrılmıştır. Bir
bölümü de "Şiir vc Şiir tenkitlerinc.... Görülüyor ki bu escr edebiyaı·
la uğritşıll da biraz: da düşünmek gayretlnde olitn herkesin men;klil dik·
kule istifadeyle okuYiteağl bir küçük "EdebiyoH Metellesi"dir..
Hele kililbın " Edebiyat Çığırları" billni, lise son sını( ve fakilite
öğrencil('rj için bir kıymctli yardmı.:ı ders kiubı mahiyctindedir. Yit'
ur, bur.ıı da"Kla.sisizm, Ronıantiw . Naıiiralizm Scmbolizm, Fütürizm
Dadaizm, Süne.ılizm, Egzist3miyalizm" gibi edebi çığırları, asıl !..ay­
naklarından ve scl.lhiyelle anLıtmıştır. Buraya, üslOp çalışmaları hak·
kındaki yallSının ikinci parçasını alıyorum: Du parçada Peyami 5afa,
Gustave Flauberı'in meıhur M:ıd:ıme Bov.ıry romanının bir pasajını na­
sıl ve niçin beş kerr� degiştirdiğ iııı okuyacaksınız.
Madam Bo�ary ölmek üzeredidbhip ıon duasını o!..umak ve
mukaddes yağb onun "ücudunu uğmak için baş ucundadır.
Gusıave flaubert bu parçayı beş defa y.ı:tmıştır. Her birilHt(' han­
gi unsurlMı eksik bıraktığı veya fazla bulduğu aşağıdaki denemelerin·
de görülüyor:

83
BiRiNCi YAZILIŞ
Rahip, duasmı okudu ve saf elini uzatarak Allah'un mağfiret
diledi ve gümüş bir kab içindeki yağa sağ elinin baş parmağını batırarak
her parçasında günahlarının yerini arıyormuş gibi vücudunu uğulamaya
başladı : Kapaklarını kapadıgı gözleri, burun deliklerini, dudaklan, elle­
ri ..
Bu parçada "sağ elini uzatarak", "gümüş bir kab içindeki" tefer­
watı fazla bıılan muharrir,·rahibin hareketlerinde vücutla günah arasın­
daki :ilakaları belirten işaretlerin de eksik olduguna hükme tm iştir.

iKiNC I YAZILIŞ
Rahip duasını okudu ve Allah'tan mağfiret diledikten sonra,sag
parmağını mukaddes yağa batırarak bütün vücut uzuvlarından günah
kirlerini silmek için her birini uğuşturmaya başladı işaret parmağıyla
göz kapaklarını kapadı. Evvela gözlere dokundu. O göller ki. .. Sonra
kokuLırın hazzın i alan burun deliklerine... Dudaklara, sözlere ve obur·
luklara . . Aşıklarının saçlarına dalan ve her türlü temastan zevk alan
parma klara ...
Bu yaıılışta,beş duyunun hayattak i işleyişini ve günahtaki rolünü
eksik bulan muharrir, parçayı yeniden kaleme alıyor.
ÜÇÜNCÜ YAZILIŞ
Vücudun büwn uzuvlarından günahın kirlerin; silmek içiıı, ewela
gözleri, yeryüzünün bütün ihtişam ve debdebesine i ştahlandığı zaman
alevlerll' dolan uzun gözlerin i, sonra, vaktiyle ılık rüzgarlar ve aşk ko­
kuları iç in genişleyen burun deliklerini, daha sonra yal,ınların ince
oburluğuyla sevgiler ke).,:elcyen, biltiin iştahlara iç çeken, yalan söyle­
yen ve şehvet çığlıkları koparmak için açılan ağzını,daha sonra, her
türlü umasta hisli dcrisi ürperen ve artık mezar böceklcrinin bile gıdık­
layamayacakları ellerini uğuladı.
Bu parça da "alevlerle dolan uzun gözler", "yalanların ince obur­
luğu ile sevgiler li.ekeleyen, bütün iştahlara iç çeken, şehvet çığlıkları
kopannak için açılan ağzını ... " unsurlarmı filzla bUliln muharrir, ayak­
lan da ilave ederek yazısını şöyle tadil etmiştir.
DÖRDÜNCÜ YAZILIŞ
Nihayt't Miseratur ve i ndulgt'ntian1 dualarını oı..udu, yüksek sesle
AHalı'tan nı,ığfirct dilcdi \e baş parmağını mukaddes yağa baıırarak
vücudunu u�alamaya başladı: Evvela dünyanın bülün debdebe ve ihti­
şamını arzulayan gözlerini; sonra, bir zamanlar ılık rüzgarlar ve aşk ko·
kulariyle genişleyen burun dcliklerini; sonra yalan söyleyen kibirden
inleyen ağzını; s'onra hisli dcrisi Uııh temasLırla ürperen ve arıık mezar
böceklerinin bile gıdıklayamayacağı ellerini; sonra onıı randevulara
koşturan. kaldınmları arşınlayan ve arlık yürümesine imkan olmayan
ayaklarını. _

t' Bu parçada da bazı hayalleri feda eden muharrir ,nihayet şu


beşinci ve son metinde karar kılmıştır.
BEŞINCI YAZILIŞ
Rahip,Miseraıur ve Indulgentiam dualarını okudu.sag elinin baş
parmağını yağiı batırdı ve uğuşturmay:;ı başbdı. Evveta dünyanın ihli­
şam ve debdebesine çok iştahlanan gÖZlerini; sonra ılık ve hafif rüz­
garlara ve aşk rayihalarına bayılan burun deliklerini; sonra hepsi yalan
için aç ılan, kibir ve azarnetten inleyen ve şehveııen haykıran dudakla·
rını; sonra zevk verici temaslardan haz duyan ellerini ve nihıyet, bir
za.manlar arzularının tatminine koşan ve artık yürümesine imkan kal­
mayan ayaklarının alıını uğaladı.
Bu son metinde cümleler daha fasih, daha hareketli ve günahlarla
vücut parçaları arasındaki mürıasebetler daha aydınlıktı,. Evvelki me­
tinlerdeki parazit hayallerin çoğu burada fedı, edilmiş tir,
Fakat muharrir, her rahibin her vücut parçası önünde ona mahsus
günahı adeta ieometrik bir intizamla düşünmek yapmacığından bu me·
tinde de kurtulabilmiş değildir. U#uşturma fiiline refaket eden tasvir­
ler bu kadar net ve düzgün olmaz. Tedai hadis"i bu kadar hendesi de­
ğildir. Fakat bu psikolojik hatalara dünyanın biltün rOmancılarında
tesadüf edilmektedir.

l-Sosyalizm�'arksizın·Komünizm

Peyami Safa 'oın bu Uç sahadaki fıkralarından bir derleme bu ki­


t.apta. toplanmıştır. Sosyalizm isimli kiubında, Sosyalizmi bütün çeşit·
!eriyle ilmi kritiğe tabi tuta.n Peyami Safa'nın bu eserinde ise, soIcular,
komünistler ve gafillerle günlük mücadelesinin mahsulü yaııları toplan­
mıştır, Peyami Safa karşısındakileri ikiye ayırmıştır, Mahutlar ve Ga·
filler. Mahudar dediği partilenmiş, sicillenmiş komünistlerdi. Gafiller

85
ise, komünist olmadıkbrı halde komüniun (ikirleri ve dolayısıyla ko·
münist ihtilalin fikir plSnındaki prog""mını destekleyip onlara şemsiye
vazifesi görenler idi. Peyami Sa(a bu her iki zümre ilc de kıyasıya mü·
cadele etmiştir. Bu mwdelede çok cınh ve itiruı kabil olmay� bir
cedel gilcil gönenniş mantık ,aheserleri ortaya kO)' muştur. Daha
1935'le yazdığı bir (ıkra ' Türkiye'de Karı Marx Namık Kemal'den
dilha hUrdÜl" diye başlıyor ve "Heyhat, bu memlekettc hiç kimse mU·
ncvver geçinenlerin kaleminde hergün bi""z daha kepaze olan fikir,halis
(ikir kadar mazlum değildir: Ne Karl Mark, ne de Nilmık KemaL. " di· .

ye bitiriyordu. Zira bizim Marks5tlcrimiz Marksizmi de bilecek kadar


seviyeli değillerdi.
"Kim komünisttir, kim değildir" yazısı böylece mantık ve fikir
namusu belirten bir (ıkndır. Onu da .aşağıya alıyorum:

Komünist Kimdir, Kiın Delildir?

Türkiye'de bazı koniinistler belli kişilerdir. Hapse girip çıkmışlar­


dIl". Gizlemezler. Pek saf bulduklarınaı komünist olmadıklarını söyler·
ler. Böylelerini teşhis etmek zor değildir.
Bazıları sizi tereddüde düşUrlirler. Sık sık olmamakla beraber, dara
gelince komünist olmadıklarını söylerler, fakat Marx'a hayranlıklarını ./
giılemezlcr. " Soku" olduklarına hükmeder, geçersiniz.
Bazılarından hiç şüphe elmeZSnız. Ztrre kadar renk vermezler.
Eğer kOrnınsıi komünist olmayandan ayıran bazı (arklıra dik!..at ct·
meneniz bunları dindar, milliyetçi ve mülkiyetçi bile zımnedcbilirsi­
niz.
Kimler Komllnimir? Kimler deAildir?
Bunları ayırmak için bazı ölçüler vardır. Türkiye'de komünistlerin
ayıklanınaya başLıdığ ı ümidini veren bazı tcvkifler üzerine, bu ölçüle­
rin herkesçe, bilhassa ilgililerce bilinmesinde zaruret göriiyoruz. Aşa�ı­
da sayacağımız işaretler teker teker dikkate alınırsa, "-oırıünilt olma­
yanlarda da bulunabilir. Her biri veya birkaçı kesin bir delil ve işaret
değerinde değildir. Fakat bir adamın şahsında bu i�arcılerden çoğu
veya bilhassa hepsi yanyana geldiği zaman o �ahsın renginde şüpheye
ve tereddüde yer yoktur_
Türkiye'de bir komünist in umum1 vasıfları şunlardır:
ı .Komünist AlIalı'a inaıımaz.Materyalisl (Maddeci) olduğu için
manevi vc ruhi <k'ğcrlcriıı üstünlüAline de inanmaz. Fırsat buldukça

86
dini inançLmn aleyhinde bukınur ve bu inanç s.ahiplerini gericilikle,
yobazlıkla damgalar.
ı.Komünist, iktisadi sınıfları, milletin üstünde bir gerçek saydlHI
ve ins;ınlığın tarihini sınıfLır arasında bir mücadele tarihi sandığı için
milletin üstün deHerine ve milliyetçifiğe de inanmaı. Yazılarında ve
sözlerinde din, milliyet, manevi değerler aleyhindedir.
3 .Komünist geçmişin dlşmamdır. Tarihin, geleneklerin düşmanı·
dır .Netice olarak kendisi gibi düşünmeyen bütün yaşlılara, değerini
tarihi tecriibeden alan bütün şahsiyet ve ıöhretlere, bütün escr sahip.
ıcrine düşmandır. Gerekirse onlara kürur ve iftira eder.
4.Komünist bugünkü hür dünya rejimIerini gerici burjava rejimieri
telakki edcr. Netice olarak bütün burjuva rejim, sanat ve muaşeretleri·
n e düşmandır
a. Kendisi iktidara gelinceye bdar burjuva hü"iyetlerine sığın.
mak istemesine rağmen hürriyet düşmanıdır. Hürriyetçi1iği kazmırsa,
altından bir sınıf diktasına taraftar olduğu göriilür. Yaııları Vf' sötleri
böyle bir dikkatle gözden geçitilnıelidir.
b.KomÜnist giizel sanatlarda yenilik, devrim geçmişle ilgiyi tım
kesme taraftarıdır. Dergi ve kitap kapaklarında, şiir ve romanıarında
göriinen o sözde modern, çarpık ve acayip resimler böyle bir komünist
anlayışmın iprelleridir.
c.Komünist dilde uydurmacıdır. Türk'ün geçmişle ilgisini keslt'Ck
için yenilik bahancıi)'le ewela dilimizi bozmaya çalışır. Dil gele.
ncklcrine saygısı yoktur.
ç.Edeblyatta da en değerli geçmiş dc�erlcrin, şöhreılerin, çeşitle·
rin düşmanıdır. Divan edebiy.ıu, Servet·j Fünun, Fecr·j Ati, hatta ilk
devre Cumhuriyet edebiyatı aleyhinde prop.ıganda yapar.
d.Komünist, edebiyatta milltgerçeklere uymayan sahte bir köycü·
lük ve h.ılkçılık tuttumlU$tur. P-omanlarında tasvir ettiği köylüyü aynı
köyde yaşamış olanlar bile reddcunişlcrdir. Köy ve halk dili de müba· -.:
lağalar ve uydurmalarl.ı doludur.
e .Komünist, para kazanmaya bayıldığı ve oozan servet yaptığı hal·
deburjuva gibi y.ışam.ıktan kaçar, fakir lokanta ve meyılanelere gider,
kendisile pis ve derbedcr bir işçi süsü ve tavrı verir. Milyon kuanan
r�S<lmıarı vardır ki, karıları ve kendileri dilenci gibi giyinir ve görünik·
ler.

87
LKomünist; bir kısım ağanın değil, bütün ağaların düşmanı<lır.
Çiiııkü büyük zirai mülkiyet düşmanıdır. Bazan açıkça müşterek miil·
kiyet ister, kollektif çiftlikler ister, kesin ve umumi planlama ister.
5.Komünist gazete ve yazarlar, din ve milliyetçilik lehinde
haberleri, hatta rcsmr denıeçleri ve tebliğleri yayınlamazlar, bunları
övmezler.
6.Komünist, komünizm aleyhine esaslı hiçbir şey y.uınaz ve
konuşmaz, Marx, Lenin, Sta lin gibi komünist peygamberleri aleyhine
tck kelime yazmaz ve konuşmaz. Komünist yazar ve şairler hakkında
da dikkati vardır. Hatta bir biçimine getirirse, Nazım Hikmet misalin·
de olduğu gibi,bunları kurtarmaya çalışır, bazı yayınevlerinin açıkça
yaptığı gibi komünist yazarların kitaplarını çıkarır.
7.Castro gibi komünist ihtilalcileri göklere çıkarırlar. Kahraman·
ılkıarı gibi uydunna Sovyet başarısını baltandırır.
8.11irleşik Amerika aleyhindeki haberlere fazla yer verım komü­
nist gazetelerinin Sovyetl�r'� sempatisi d� sczilir.
9.Komünist yaLancıdır. Muanzlarına iftira eder, taraftarları için
başarılar uydurur.Mesela bazı komünist gazeteler, kendi yazarlarından
birinin Nobel mükci.fatına namzet gösterildiğini haber vermişlerdi. Baş·
tan başa yalan. Aynı yazarın ıngilizceye ç�vrilmiş tHr kitabının Ingilte·
re'de en çok satılan kitap olduğunu haber vermişlerdir. Bu da yalan!
Bu S3Ydığımız işaretierin hepsini ihtiva eden gazeteler vardır. Ilgili
makamlar kolleksiyonları dikkatle inceledikleri takdirde görürler.
Eğer komünizmle' mücadelemizde samimi isek, fakat "Ben komü·
nisıim" diye avaz avaz bağıran safdiller bekliyorsak bir iki kişiden baş·
ka bulamayız vt' gayretlerimiz ötekileri sindirip kaçırmaklaıı fazla
neıice vermez.
1961, Düşünen Adam

i·Din·1ııkılap-I rıie<l

Objektif serisinin dördüncü kitabı din, inkılap ve ırtica bahsinde


yazılanlara ayrılmışıır. Peyami Safa ııın kafa yorduğu, kalem kavgası
sahalardan birisi de inkılap sahasıdır. Daha önce onun Türk Inkıl.:ıbına
Bakışl:ır isimli kitabını incelerken meseleyi medeniyet açısındln ele
aldığını görmüşıük. Ne zelotizm nl' herodyanizm idi onun ideali. O

88
milli bir sentez peşinde idi. Inanmış bir adam olarak da, bu senteı
içinde manevıdeğerlerin yerini pek Ilüzcl belirtmişıi
Onun Allah'a in;ınmasını mürtecilik olar.ık görenler, inkılapçılığı
AIIJhsu:lıkl.l eş manada altınlarla bu konularda kalem müuddesi yap·
tl, Bu kitapları okuyanlar Türk milneyverinin scnelerdir nasıl hep ayni
şeyleri gevelediğini göreceklerdir. Çarşaf, üniversitede yapılan mescit,
her tarafta mantar gibi uımilerin yapılması, Ayasofya,Mecelle, ırtica
yayg.arası. Aya Seyehat vs.. Hepsinde Peyami'nin nasıl aklı ve iz'anı
seçtiğini, insani değerlere ve dini hakikatlere saygılı olduğunu her
yazısında görmek mümkündür. Bunlardan bir tanesini "Çarşafa Dair
Sorular"ı alıyorum en iyi şahit diye ..

Ç:ırşafn Dair Sorular


Geriliği ve çirkinliğ;, der; ve kemikgibi yapışık seyyar afiş, halinde
sokak sokak do1aşııran ç.arşaf, birçoklarımıu olduğu gibi, benim içi.
me de kasvet bastırıyor. Bu kılığın Müslümanlıkla da, Türklükle de hiç­
bir temelli alakası olmadığını düşününce, içimi kaplayan sıkıntı nefret
ve isyan haline dönmek inidadını kazamyor.
Fakir kadınlarımıza, hatta köylülerimize çarşaf yerine ucuz man·
togiydirmek isteyen kadınlar birliAimizin tasavvucu iyi niyet belirtisi·
dir. Fakat bu derneğe kırk dikiş makinesi hediye e<rn hayır müessese­
si bir de hesap makinesi ihsan etseydi, iyi niyetli hanımlarımızın şehirli
ve kÖylü blitün çarşaflılara, hatta bunların bir kısmına manıo yetiştir­
menin hayal olduğunu ..n!amatan zor olmazdı.
x x x

Bayramda ziyaretime gelen şühretli bir üniversite ögreıim üyesi


dedi ki:
-Çarşiir hakkındaki duygunuzu paylaŞlrım. Fakat çarşaf giyenie­
re karışnuğil hakkımız var mı? Ben taşkın, ölçüsüz inkılapçımııdan
herhangi biri'ıe sorrıuk istiyorum:
"Sizin kız kardeşiniz, plajda, on "ranıdan fazla ağırlığı olmayan
ince ve dar bir- bikini mayoSll giyerse, kimse karışmıyor; ham erkek·
lerde kötü duyguları tahrik etse bile karı�nııyor da, benim kız kardeşi­
me çarşaf giyerse kıyameti koparıyorsunuz. Ne hakkınız var?"
Bu soruya haklı cevap verme iml..a nı yoktur. Fakat çarşaf gerili·
ğin ve çirkinliğin remzi haline gelmişse, ferde ait bir tercih olmaktan

s9
çıkJr, cemiyete ait bir mes:1c olur: Kötü bir bid'at olur.Aşırl muha(a­
ukir erkeklerimize de şunu sorabiliriz:

-Hayranı oldugunuz atalarımıı gibi, n iç in kOlvuk ve şAlv,ar giyıll(�k


istemiyorsunuz?
Şcıde ait her şeyin ununa bagh oldugunOl şüphe yoktur. Pey.
g.1Il1berimiz eliy le yemck ycdigi için bugün sofrada çaıah elinden atan
var mıdır? Varsa yobaz değil de nedir? Aydınbtmanın modern şekli.
ni, c.arııilerimizde elcktrik ışıgını isteme)'cn kalmış mıdır?
Zamanla bcrabcr şekle ve tekniğe �it herşey geçer. Bunları muha·
fAzaya çalışnuk yobazlıktır. fakat Avrupa medeniyetinin geçen asra
ait madelcd telakı...isini muh.ıf:ıza etmek ve Türk inkılabmı o modele
göre biçrnek de yobazlıktır. Islamın şartları arasında çarşaf olmadığı
gibi, medeniyetin şartları arasında da dinsizlil.. yoktur.
I steyen çarşaf gi)'mekte, iSteyen de dinsiz olmAkta serbesttir. Fa­
kat biz de bunları tasvip edip etmemekte serbest değil miyiz?
1959, Tercüman.

k-Diğerleri

Objektif serisinin diğer I:iupla.rmı da bir fikir acbmının fikir ya­


pısındaki taşlar me.sabesinde olmak bakıınından klQca anlatmak ge­
rekıir: Bu scriniıı 5 numaralı kitAbı Kadın-Aşk-Aile ismi altında top­
lanmış fıkralardır. Bu kitapta fantezi ve birn eğırnceli Yılılar yitntll­
da Türk ailesinin problemlerine dair ciddi yazılar da bulunmaktadır.
Peyami Sara'nm Milliyet'te yazdı�ı sıralarda bir ara Maçka Dul·
ları diye bir de)'im tunurduğu ve ismi geçenlere ait yazılar yazdığını
hatırlayanlar, bu eserde "Mevlana'da Aşk Problenıi" gibi 3�ı... nıeıafiziAi
SJ.hasma giren yazılar bulunduğunu da bilmt'lidirler . ..

Serinin 6.numarasl Yaz.:ırl.:ır-Sanııtçd:ır-�ıeşhurlar .. Burada, Peya­


.

mi Safa ta nıdıgı şairler, yazarlar için eserleri, ölümleri vs. gibi vesileler­
le yazdığı tarlltnıa yazılarıdır. Hem edebi henı de tarihi vesika deSed
olan yazıların toplanmış olduğu bir cilııi"
Scrinin 7 .kitabı Eğilim-Gençlik-Oııi\'ersite... Isminden de anlaşıla·
cağı üzere, gençliğ i alakadar eden meseleler de bu büyiik fikir adımının
tecrübe ve görüşlerini belirten yazıları ihıiva etmekte.
Seriııin 5011 kiubı ise 20.Asır Avrupa ve Biz... Batılılaşma, Teknik
ve Avrupa meselesinin P. S,ıfa için �n mühinı zilıin meşg;ıklcrinı.kn ol.
duğunu daha önceleri gösı�'rmiştim. işıe bu zihnı nıen�al�nin Ilrünl�ri
olan yazılar da bu cilue...
Şimdi aşağıya 6.kiıalı olan Y:ızarlar.&naıçılar-Meşhurlar'dan
"Bir Küçük Boksöriin Haura�ı" fıkrasını alıyorum.Çünkü bu parça bi­
yograriktir ve yazar çocukluğundaki bir hatırası", nakleıme kıcdir.

lIlr Küçük Uoksôrün Haıır:ısı


Sporcu arkadaşlar çocukluğumda benim edebiyat m�raklısı ol­
duğumu biliyorlam, doğru biliyorlar. Fak.ıı çocukluğumda spor me­
raklısı olduğumu bilmiyorlarsa, eksik biliyorlar.
Ilkokulda benim iki lakabım vardı Biri "Ş,iir Bey". Çünkü o za­
man da, bugünkü gibi, her gün, çocukça ş�yl�r karalardım. Biri de
"Sivriıinek Sultanı". Çünkü o zaman da, bugünkü gibi uyıhım.
Zayıftım anıa. yine bugünkü gibi kavpya bayılırdım. Saç saça baş
başa değil, efendiee ve metodlu kavga. SınıflA, hocalatla bile ııiriş tiğim
münakaşalar beni doyumıazdı.8ahçede, arkadışlarla boks maçı yapar­
dım.
Birçok rakiplerimin gözünü yıldırdım. Hepsi birer ikişer elimine
oldu. Fakat karşıına iki sınıf yukarıdan, korkunç bir Arnavut R�cep
dikildi. Boyu benim kAdardı, fakaı vücudu ağır ve ııkız, adaleleri sert
ve ıık ı. her uman öfkeli bir ifade taşıyan yüzü kırmızıydı. Elleri de
korkunçtu. Mayasıılı m ı neydi, kışın şişcr ve moratırdı. YumtuGunu
sıkuğı ve içine bütün öfkesini doldurduğu zaman, bu eller, park� taşı
gibi öyle sertleşirdi ki, onunla boksta karşılaşmağa razı olan, benden
başka budala çıkmadı.
Belki otuz, belki kırk defa üstüste ve istisnasız beni dövclü. Fakat
her öğle ıeneffUsünde, beni yeniden bokSil çaAırdığl zaman, davetini
kabul ederdim. Yenilmemin birçok sebeplerinden biri de, onun boksa
başladıktan sonra kaiddere aldırmayışı, bazan karılıma bile ıekme alı·
�ıydı. Çocuklar onu bağırarak protesto ettikleri halde, ben iıiraz et­
mez, maça dC)'am eclrrdim: En büyük arzum, Arnavut Recep'in eıli ve
yayvan çenesine bir kroşc çekip, o zaman bayılarak okuduğum Sher­
lock Holmes gibi bir yunrukla onu yere senııekti. Hep bu hayalin kur·
banı oluYOfdum.

91
r"kat bir ı;lin, nasılsa, yumruğurıı Recep'in çenesi üzerine ı;unılc,
di. Çürük dişi mi vardı neydi,bilnıiyorunı, rakibimin a)1ıından �üçü�
hir ıstırap çığlığmm fırladıgmı duyduııı vc yüklendim, Uirhiri ü�tüne
çenesine vc burnUlU mükemmel isabetler kaydediyordum, Rccqı geri,
kdi. Bahçenin köşcsiııde�i bakkal �ıılilbesinin önüne �adar, yü/ünde
patldYiln yumruklardan sendeleye sendcleye çe�ildi, Son yumruğumu
yine çenesine yapışmdmı, Recep'in aAlIndan kan sızıyordu. Yere, çö,
kercesine oıurdu ve sohmıaya l>aşladı
Fakat bcninı�i l>ir Pyrrus z�feriydi. [lir daha Arna\'uI Recep'in
karşısına ç ı�anıadım. Bütün o maçların bana neye maloldugunu, o ıa,
rilıten sonra yakalandıgım bir nufsal iltihabı üzerinc, tam dokuz sene,
hastanelerde geçirdiğioı ameliyatlardan anladım. Yabancı dillere de
tercüme edilen bir küçük romanımı yazan beni,m ama, galiba, yaıdıran
Arnavut Recep'ıir. Bunu ilk ,defa şimdi açıklıyorum.
Sporcu ar�ad.ışlarım! Eski bir küçük boksörun selam ve sevgilerini
kabul ediniz.
Milliyel,1955.

3-S;ın;ılkar Peyaıni Snfa

Sanat ve Fi�ir Peyaıni Safa'da birleşmiş en güzel ve ahenkli terl,d·


bini bulmuştur. Sanaıı fikriyyattnl, fikriyyaıı sanatını beslemiştir.
Şimdi sıra onun sanatkar cephesin i ''C sanat eserlerini anlatm.ıya geldi.
Bu kitapta takip ettigimlz usul aslında sözü mümkün olduğu kadar sa,
ıutkara ve eserlerine 'bıra�makıır, Burada da öyle �'apacağız. Fakat
kendisiyk' bu nıesclel�ri şahsen g&rilşebilmiş ve l>ir dereceye kadar da
miinakaşaslOlyapmış bir ins.-ın sıfatıyla bir husuiu belirınl('k isterim ,
ıısıtıp onun için çok mühimdi ve ikinci derctede bir mescıC değil,
di... R"Ôrııan- tekniğinin bel�i ba� meselesiydi. BT, roman ka-hramimmm
isı"niniii romanda verilnieii 'mdlı;m bir 'nıC5r1cydi. Bıında da haklıydı.
Eğer o ismi hemencc verirseniz, romam romancı anlatıyor demektir.
Okuyucu iLC roman kahramanıan arasında romancı vardır'demektir,
1�"lbı�kiPeyinii Safa oıümkun ôıdui;u �ad,ır okuyucu ne ro-man kahra,
-
n';ın·IJrIl11 tiaşb',ışa bira kın.ly� ie�ciii e'den &ir yazardi: -
.
·
.. � I�e � ! � ;i � �
yam Şaf'!.'nıı !�ma,!c;ı;k t k'n iııd ik-i ci husus _ p�ikoloiik
uhlilkrı:- büyiik )'er vemll'si ve Iııtta bize ilk psikoloiik" romanı ı:ctir.
. . . , , . , . . -" . , - - . - - - - . . - . ' . .
92
miş olmasıdır. Bumı tıbbi bilı;isinin ve parapsi \.. oloji\.. araştırmalarının
f: y
ıe;ıgi;ıli i le de kuvvetlendiriyordu. " i nsan ruhunu veriyorum roman­
larınıd.!" diyordu .. insan ruhunun ise insan bedeniyle biiyü\.. ala \..ası
vardı. Peyami Safa ise birçok tıp olOritelerini şaşırtacak kadar tibbi"

bilgi ile mücehhezdi. üstelik bunlardan birçoklaruıı tecrübe etmişti.


Bir romanı böyle tıbbi bir tecrübenin dramını al'latmata idi. Bir

defasında bana "Efgun bey, benim vlieııdıım bir hastalık liste�idir. Çek·
mecJiğiııı hastal ık kalmamıştır" demişti.
Onunla roman ve onun romanlJruıl değerlendirme konusunda bir
anlaşmazlığını vardı. Ben onun en büyük roma nı olara\.. "Yalnızız" ro·
manmı görürdüm. O ise, ses çıkarmaı, ama bir anlık bir neı.al-.et müd·
deti geçirdikten sonra aynı nezaketle Matnıazel Noraliya'ııın Koltuğu
rorııanll1l1ı en nıükemmel eseri olduğunu söylerdi.
Bu eseri hazırlamak için kitaplarını tekrar oı..uduğum zaman itiraf
edeyim ki, bu hükmüm biraz sarsıldı ve hiç şüphesiz �13tınazel Norali­
ya'ıım Koltuğu isimli roman eskisinden çok daha büyük bir yer işgal
etmeye başlJdl benim için. Acaba gençlik saikası o kitabı üstünkörü·
mü o ı..unıuşıum. Bilmem. Belki de . . Zira, bir defa dJlıa anladım ı.. i bu
eser üstünkörü okunaeak bir eser degildir ve onda insana aiı en girift
meseleler biiyük bir SJ.natkar liyakatiyle ele alınmıştır.
Burada şimdi onun roman ve ranıan ıekniğine ait fikirlerini ver·
dikten sonra bir röportaja vl'rdiği cevapta roman haı..ı..ındaki fiı..i rlerini
a k LHacağım.
i şıe önce 01U1n "Ronıan Teı..n igi" isimli makall'Si.
Roman yalrııaııın usul ve f..aidckri (tekniğ i) olınadıglnl iddia
edenkık olduğurıu iddia rdrnkr arasıııda, münak.:ı.şaya başlamadan
evvel, bir terıııinoloji ôln!;ışmHI lazıındır. Romalıtil "ıckııil.."indcn ne
a nlıy orlar?
Eğcr " tc kn iı.. . . taraharla rıııın i ddi.ısı, roma rı III bir m ima ri esrr gibi
inşa edilmeden evvel en küçük teferruatı içine al.ın bir plana ıabi ol·
ması ise,büylc bir ıeknik rOJllanın yaratma şafllarıııa aykırıdır. çürıı..ü
mimari eser zamanuı dışmd::ıdır. Yan i bilıiin parçaIMI ve mrcmu heyr­
tiyle onu scyrcdene bir and.! kendisini ıeslim eder. Romanda isr hayat
ve h.ıyatlll cerey.1I11 için zanıri bir ı.aman vardır. R Illan bir anda
okunmaz, parçaları 'ir büıünüyle bir anda kavranınaz. Bu, orgaııiı.. 01-
nıayan, ınckan içinde topyekun OlUrmuş, bir defad:ı olup bitmiş bir

93
lll.ldıJı' ve hacimler sistemi ile zamana tabi hayat arilsmdaki rarkıır,
Mimar? escl', ünceılen, bütiinü ve ıekmil tdernıaııylr birlikıe lasar·
l.ınır, Bunur ilrasında sıkı bir münasebet v.ırdır, I'arçal.ır büıiiııü muay·
yen nıatemati!. n isbetler (or.ınıılar) içinde ıe,kil rderler' Yapılmış bir
bin.ınm zaman içinde bir oluşu yoktur, Rom,ının hJyatl başından
soııa kadar olıış h.a.lindl'dir, Onun yaratılm.1SI, h.a.y,um kendisi gibi, za·
m.a.n.a. muht.lç oldugu hdar, önceden t.a.hmini mümkiin olmıyan ve tc·
sadnr kategorisine g;r('1l hadiselerin zuhurun.a. bağlıdır, Bir mimarı eser
tas.ırı halinde ikenpürun imkanLırını tüketmişıir, Bir ronıan, yaıılm.ı·
dan ('weı, gerçekleşmesine aiı sayısız imklnbr arasından,y.a.lnız mev·
lUun es.ıs çiıgilerine aiı OlJoi tasarlanıak imkanını vl'rir, Rom.ın yazı·
lırken, romancı, romamnıı hayatına aiı sayısız gerçekleşme imkdnl.ı·
nndan birini tercih hürriyeıin; muhaf.ıza eder, Yaratmanın şarıı bu
hürriyetlir, Romalıin (romandaki h.yatm) biltUn ş.nslarını ve imkanl.ı·
rmı, yazdm.ıdan evvel dondur.n bir plan bu hürriyeti yok etmişt;r,
Romallin hayatını jeomctrik bir kalıp hiline getirir ve sun'ileşıirir,
fakat bu, romanm kendisine has bir teknj�i yok demek de�ildir,
Romanıtl hayatı,ıren gibi ray üıerinde gitmenlekle �r.bcr. rom.ncı·
nın önceden t.lsarladığ;ı bir netice\'e dognı seyreder. Bu netice kesin
olnııyabilir; hayat gibi, bazan belirsiz bir akıbet halinde kalabilir; fa·
kat mah iyeti ne olursa o ıSu n, romanın sonudur,
B.ışlangıcıyla sonu arasmda h.W.ôltm ıigzaklilrmı takip eden
romaıı, yaz ılırken, son5tlZ imkanıu arasında hür bir tercih olmakla be·
rJbcr, yine de bir ıercihıir, Yani hayatlll bütününü de�il, romancılim
seçti�i kısımlart .ılır, Bu tercihin mahiyetinde tamamiyle hür olan ro,
mancı mikLlrında, ölçtisiinde \'1.' diz is indI.' hOr değildir, Bizı kaidelere
'abid;.. , Aksi h.:ıldc, romanııı kl!oJ. olması lazım gelen kl$ımları I1lUn
veya ıe(s ol.ı bilir; vak'a, hareket,koııu,nı.ı , tOllılil ve IJs.,.;r kısıml<!rı tam
yerlerini ve dizilerini bulmadığı için hayatlll düzenine .lYkın ve c.ınm:
olabilir, BurJd:ı Lıir plan tkğ!! . roıı1.3nııı y::ıratıl1ll3sı için. h::ıy:ıtın
gizli
düzenine uygun şan!::ır bahis mel'ıuudur ve rontaııın teknigi bu şarıla­
r::ı t:ibi olmaktır,
(;{'lrcck yolzımııda bu şarılJra bir göı atnlJYI dl'neyeceğiı,

Peyami S::ıfa'lllIl Türk Romanı Ihkkıııdaki Düşüncesi:

reyaıııi Safa bu dilşiinCl'!crini kısnıl'n "RomJn vl' Biyoı;rafi" .ıdh

9-1
fıkr.ısrrlw işlemiştir. nu }'Jııdil,Tilrl.. okuyucusunun l;ırih'i romilnl,ıra
gösterdiği alak..ldan Iweket edilerek henliz ruh uhlilleriııe ve ins.l1lrrl
meSC'leleriııe inen romamn �elişmı:di�i irade edilmekıe ve youı ş u cün,·
lelerle son bulm,iktiuJır:
"Romanu,..z ins.ın ruhunun kapısı önündedir. Ve içerden gelme.
yen giLli st'slcri dUY.lbilmesi için h('nüı cşiğini .lşnıış <kogildir. K.l�
haykınşLırdiln ıiyade. denıni rnırlllll.ırl.1 ,izlcııcn drilllll kcşfrdincrye
kadar ıek bir ins.ın.n luya,. ne onu, tU' de ol..uyucubrını a l.ıkildilr ede·
c('ktir.
Türk Romanı ingnbra bııktığ ı h:akle ins:ıııı göremiyor ... · ·

Peymıi �b'nın d.ıh.l derin ruh tahliııerine chemnıiy('t veren bir


roman anlayışınıı sahip olduğuntJ gönnckkyiı. !:ıu hususıaki düşünce.
lerini de Hayıt Mecmu:uı.'nd.ı 6 Eylül 1957 tuihiııdc rÖIIOf'tJj(b d.ıha
etrarı. anl.wnakudr. Mustab 8.ı.yd.ır soruyor:

-"H.ı.n k.ı.rudı. Od.ı. loı. K.ı.fes delikleri mavi. Akşam "e ses yol.."
gibi lufif b.. üsltip, kısa cümlf:� ve bol "ve"I�le "Bir Akprndı",ldh
romanınıı dah.l önceki eserlerinizden oldukçil ayrılıyor. !:ıu eserinizle
yeni bir denemeye girişmek mi istemişıilHz?
-bnnediyorum ki benim her romanunda ötekilere nispetie böyle
bir ba,koIlık ve ayrılık vudır. Çünkü her birinde kendi kendimi ilşmak
ve çok aradığım bir "mükemmel' e ulaşmak istedim. Tek imkan i çin.
de k.ı.lrplanmak ve kendi kendimi tekrarlamakunsa sarısıı imkanları
denemeye çal.,n\lk benim y.ır.ıtma huyumdur. Ö)'1c ki, ' Dokuıuncu
Hadciye Koğuşu" nu yazan adamın, " �1atmaıcl Noralya'lıt1l Koltuğıı"
nu yaliln adolm olduğUM inanmak için ik! kitabın üstünde de ;aynı im·
zayı görmd laıımdır.Bunlar o kadar birbirinden ayrı bir teknik ve if.ı·
de şekilleriyle YilulmışLudır. Arallrında müşterek taraf, şekillerin ,ok
dibinde bllr.
-Türk ron\lnında bill l yapmak iSltdil..leriniz oldu mu?
-Bir makalesinde tahlil romanının benimle Tii'k edebiyatına gir·
diğini söyliyen NunlUdh Ataç, hilkıl nudır bilmiyorum. Fal..at; "Ş im­
şe1.." adınd.lki ac(lmice ve 5ôlıht uhlil denemelerinden sonraki romanLl·
rımdJ insın ruhunun güneşsiz , hillU yıldıısıı urarıanna nüfuz ctınck
için sarfettiğim gayretlerin arttığını biliyurum, Böylece roman sanatı·
'11'1 , insanın iç macerasını birinci plana allrak sinema Sanatından ayrı·

95
labileceğini düşünüyorllJll. Fakat bunu önceden verilmiş bir kararla
drğil.kendi tekamülümün bir merlıalesi olarak gerçeklcştirmeye çalış­
tıııı. Teknik olarak bütün dünya romanın ın içine düştükleri bazı büyük
hat,ılardan kendimi korumaya son iki romamında çok dıemill iyet ver­
dim. Bunlar hem inşa hem de psikoloji lıatalarıdır. Kısaca izahına im­

kan göremiyorum.
-Birn !:ayreı ('ISeni7 herhalde i mkan bulursunuz .

-Bu hatalar izah edildiJ...leri taktirde o kadar aşikardır ki. insan


büyüı.. diinya romancılanııın bunJ niçin dikkat etmemiş olduklarına
hayret eder. Mesela bir meşhur Amerikan yazarının romanı bir bakkal
dükkanının tasviri ilc başlar. Burada dükkanın görünüşü, romanın şa­
hıslarınclan biri olmıyan romancının gözüne göredir. Oysaki bir bakkal
dUkkanındaki eşya oraya giren roman şahıslarından her birinin maksadı­
na göre, mesleğine göre, mizacına göre değişir. Roman bu farkları belirt­
tiği zaman canl ı ve doğrudur. Bu farkları ortadan kaldırıp her müşahede
ve tasvirde romancının görüşünü bize veren eser, sahte ve cansızdır.
Romanda objektifliğin hudutları yok değildir. Fakat en realist dünya
ronıancısı bile bu objektif kalma inıkanlarının pek azını denemiş ve
daha fazlasına gidememiştir. lzalısız kalan bu misalimin sizi yeıer dere­
cede inandıramamış olmasından korkarım
-Sağ kolunuzda beliren ciddi bir rahatsızlık sekiz yaşından on
yedi yaşınıza kadar sizi dokuı yıl uzvi ve ruhibuhran!ar içinde bırak·
mış. Hatta bir ara operalÖr Kerim Sebati kolunuzun I'esilmesine bile
Wzum göstermiş. fakat td,l:key; aıb;mış5Iı1ll. Işte tamamen başınıı.
dan g('çmi Ş bu haYOlt liralılın i 'OoJ...ııwncu Hark iye Koğuşu" nda anla·
tıyorsunuz. Bu şekildr ununıen kendi hayatınııdan alınmış başka ro·
manlarınız var ını?
-ı-Icr roııı.mınıda kendi hayatımdan parçalar vardır. Bazıları "Do·
ı.. uzıı ı)(u Haric i�'e Koğuşu" gibi otobiyografik yalnız kendi hayatımdır.
ÖıeJ...i1erde başJ...a insanların hayaı tecrübeleri ve maceraları da vardır.
OtObiyografik romanlar yaratma hürriyetimiıi kısarlar. Orada biz sayı·
SıL. in1J.din ve ihtimalkrden bazılarını tercih hürriyetini kaybeder, bir
tanesi üzerimil' billur1aşmaya mecbur kalırız. Beııce bunun için "Do·
kuzuncu Hariciye Koğuşu'nun güzel bazı yerleri varsa bunlar herhalde
y aşanmamış hayaı p:ırçalarıdır. Size garip geleceJ... fak:ıt bana öylr geli·
yor J... i ronıaııdJ yaşanmamış J...ısınıl ar,y;ışanlııış1Jrdan daha scrçekıir.
kr. Çiinkii rom.ı!.! ol'!i:.anı o�nu Ş }:iis!.erı�k san;ıtıdır. Yoksa hJlıratıan
r.ı rklı-uinw/-dı� lliri y,ır.! InM, iile ki h;lılr1alll.ıdır.
L.:ddıiy,u ve felsefı' y,ıııın d.ı Iıbh.ı .ıiı çuk fa/I,I ('scrler okuduğu·
mıı siiykııiyur.
-Kum,ıııltl meYlUII ins.1 1Idır. Uen unuıı ruhunu olduğu kJd;l( vü·
cuduııu d,) IJmm.ık ıurıınd.ı idirn. Ins.ı n nılııı bulının anl,ırında !.:endi·
Ili biıı' d.IIı.1 ,uk v\'nliği ı-:ilıi irıs.ın vilcudu dJ hJstahldJrda slrlJrlıı1
hiıe sezdirir. Bu böyle düşiindüı1üll1 için ronı;ılllOlrımda ruh ve beden
h.ıst,lI,ırıIlJ sık sık rJsıl.ınır. Ibldk,lt\e ben ruh ve beden doktoru dl·!1i.
lim, Sildece (oııı.,ıncıyuıı.

-YM.ırlık hJyatuIIlCla değişen balı kaniladedniz oldu mu?


-"Uir Tı'(cddiidiin ROl1lJ1l1"na kadar şüpheci giiriinüyurum. Var·
lı!1111 manası iiıcrin(!l- ICr<nldiillcrim olmuştur. nu (nJl1JIIIII kahramanı
sur.ır: ı\l.in.iy.1 Ill,i n,i veren biz miyiz?
llu sıırunun cevabı 20 scne sonra "Milımazel Nora[YJ'IIU1 Kilitli,
,:iıı"ııd.ı verilıııiştir. Varlı,::a -mana vercil inSJn değildir. iliSJıı;] mana
veren varlıktır, Şüpheci zamanlar da dahil daima milliyetçi ve insancıl
uldlUn. All.ıh'I,ln şüphe ettiğim ıamdniM hilı' onuıı v.ırlığı imk.inıll1
rl'ddeınıedirıı. Marksist olmaksızın kendi inanış hudutlaflm i,iııde bir
("ı'şiı sosyalisıinı. Fih.irlcrim hemen billiln kiıaplarııııd:ı vMdır. Es;ısıa
Ikğişl1leılill1. Kendi kendimi I.ıshihe {Iaima ç;ıllşlllıı ve \iI!ışl)'onlııı
i ııs.mın I-..endi kendisi k.ılımk �,ırtiyle değişmesi büııin ew,ıy,ı �,inıil
bir lMurcııir.UUI1IIIl için hem mulı;ıfaı:ık5.r, hem de inkıl5pçtylııı.
-SonradJn ııişll1anlık duyduğu mıı balı yaıll:ırııHı: var nıı?
- ·Hüıiin yazılanıııdan pişnıal1lm. Onlardan utandıi,iını �çin daha iyi.
lerini yaııııağa plışıyonını
HAYAT, 6 Eyliil 1957
Anketi yapan: MUSTAf"A LLAYOAR

4-J{nm:ıııcl Peyami S;ıf:ı

1\'y.ll11i S,ı ı'ı'ıım Tiirk ROIII.l I l I vı' !.:1.'1ı11i rOI11,ınlJrı ve I"oııı.ıı ı lı.ık·
ı-"ınd.ıh.i ıJii�iil1celcriııi venlil-.. leıı 5UıırJ şiımli (le Tikk Ldchiyaııııda .
bilhassa rOnlJIl vadisınde Peyami SJfa hakkında ne söylenmiştir. Uıma
b.ll-...llrm. Buııu hiiyiik edebiyili t,lfiıı,ısi ve tenkit,i isıııail H.ıhilı Se·
viil-..·c yapıırac,ığıı. 13unon içinde onun lisderde okunan edebiyat kila·

97
bına Pey,ımi Saf;ı için yazmış bulıınduğu satırları bııı,ıya akıar;ıcağıı.
LJıı s.ııırl.ırda Scviik, I'cyaını Saf,ı'nın ronıaııl,ırıııı tcnkit Nkrck
hii�ıııiinii vermektcdir. niı unıın sonradan y,ıımış ulduğu Yal·
11I11l, Malın,uel Nor;ıliya'nın Kolııığu isimli şahasetleriy!e, Doku·
ıuncu HJridyc Koı1u�u'ııu ayıı bir bahi�le de alacagıl. Şim­
di Seviik'ii Iıkuy,l1ıın:
Ilir Terct.kıüt!üıı Ram,ıııı'na ııelince: Mücllif, burada s;ın'aııııll\ ıir­
vesiııe çı�nıış gibidir. Bu tuıııJnt.!.1 dJ yine erkek kalırJmanlıı Jdı yok.
YJlnıl (Jııuıı Uir Adaııııli Ilayalı isimli bir rom.ımn ınüell ifi uJduğunu
Iıiliyoru/. 13u miiCılif, işıe bıı romanın da m(iellifi(lir; y;ıni I'eyami 'ııin
kendisi. Rum,md,ıki es.ıs kadın kalıranıanın dahi admı do)1ru bilnıiyo·
TU/. 13aşl,ırı, oilu miieııif gibi biı (le, "Vıldan" hiliyordıık;sonra miicl·
l i r ı.;itıi hiı dı' iiı1rı'l1lli� �i ıkğilıııi�.
f\kv/u �ııdur: Mıı,ın,i I ı'ıııun ıı.ınııııd,ı bir �1/,I,dusll.lı ıı\(IJn ltıif
Iky, (ol.. 1ıll' lhl'ıh'rel.. Hir Aıl"lılIlI Iby"ıı .ıdlı bir rorııan Io:ı·tirdi. B u
1"11 iiyk, hı'rlı.ını.:i h i r eseri lı,ış"ııl,ııı �orılın,1 ı",ıd,ır (iddi nı..uııı:ı ı. i< ilJ·
hiLL r,ı�ıı;clc lJir ycrindeıı b.1Şlıyor. Bir oıel mIJsIIHI;ı ıehirlelllııi� hir
,ıdam tasvir edill1ll'ktedir. lJu ad.ım eroiııi f;ııla ;ılmış olacak. Ölüm
lı'lılikesi gcçiriyor. Kız okudukça harakanlar;ı duçar olmaktadır. Hem
k,,-,I' kiı;ıbı bırakıyor, hem gelip kitaba başlıyor. Raif'in m;ıks.:ıdı, bıı
müelline o kııı cvlendirmek. Onları bir gece evindeki ziyafete davet
eder, MücJliflc Mualla lanış,rlJr. Müellif, bir karii ile,hem,de Mu., ırj
gibi güıd ıııüncvver, has5Js bir karii ilc karşılaşmaktan memnun, sor;ır:
"[serimi nJsıI buldunuz?" Kıı cevap verir: "Berbat! "
Mül'lIif, b u kıı., evlenmek teklifinde bulunur v e �17a mülılet verir,
iyice düşiiııi.ip ccvJbınl versin diye. O cevalıa kadar ha ydi y i,\(' [kyoğ·
IU'IHla, gece yarısından sonraki bohem hayatı. Miicllif, dinlenmek için
f1o�aıiçi'nde hir oıele saklandı. Kimseye ;ıdrcsini bildiriliedi. Öyley.
ken, hir gı'cc, ikidcn sonra bir ad.ım gelir, kendiıı i aşaı'iıdJ bir kJdınlıı
Iwk1cdi�ini hildirir. K,ı dın IllOmulıilin içinde. f111, Vild,ın'dır. Miil'!·
lifin Mıı.ıll,i ilc l'vk-nnıı'� isıediğini işitmi ş, ıı kıı h,ıkkıııd.-ı Jll,ı ıiım,ı ı
lopl,H11Iş, miidlifi tı'ı""ir için, n e YJpıp yapııı e n yakın Iıir ,ırk.ıd,ı�taıı
adresin i iigreııerek bııray,ı ı;clllliş.
Kim hıı Vildan? 1311 kadın I�oma'daydı; kocasın;ı Jarı!ı ı) ayrıl,ır.,ı"
i)ı,ınhııl',ı gı'ldi. Miiellifiıı �iı;ıplJrıııı okumuştur, onıın dııygııl.ırıııı
�ı·ıı(ri�irıiıı�iı.ı· ııyı;ıın Iııılııym. iıalyaıı ediıırerindeli Piralldcllo'nıın
piyesini "Çıptıkl,m Giydirmek" diye tercüme etmiştir, Müdlife rnek,
tup y:ız.ı r, Buluşurlar; kadın bir apartman tutınu ştur. Israrlarına,ınek·
tuplarına rağmen nıiicllif oraya gitmez, öyleyken işıe gece yarısından
sonra 130ğaziç i'lld{'ki otelc de gelmiştir, En nihay{'t neden sonra müd­
ı k bir gece onun apartmanma gider. Müelli{ için hazırladığı odada i ç ki
içerb, bir ç ok L if ed{'rlcr ve ayrılırlar, Kitar dd işte böylC' biıer.
Görüyorsunuz ki nıevzuda Illevill denecek bir vOlk'a yuk. Roman·
dJ nH'V/.II vc V;ık';ı arJyanl,ır bu kitabı MUJII;i gibi "berbat" diyerek
y.mda bıra kmışl.ırdır. 13u (amanda, mesela Rcşaı Nuri'nınkiler �ibi
okuyanı alır giitüre n vak'.. akışı yoktur. Bu romanda yine, nıesela
Halide Ediıı'inkilcr gibi ruhun hunımalı ihtirası da yoktur. 13u (oma n­
dil başıan sona k,ı dar kiil halinde bir vahdet de yoktıır. Başıan o kadar
i�c ı..Olrış;ııı Mu,l lIa, sonra açıkt.ı kaldı. Vildan nedir? MUcilife aşık ını?
AYliHCil () ı..ad,ır retldc uğ ra dığ ı haltIc yine mUellifi daveilen çekinme­
diğine güre biitün izıetinefisini, kadınlık gunınınu, herşeyini hu ad,lIlı
uğrunOl ayakl.ırı altınil alacak kildar aşık. Fakat bir geceli k nıiilakJl, ilk
ve son ınül5.kat,birkaç felsefi I ı :fi iıcrinc bütün bıı aşkı bırakıp ı:idecek
kad,ır dJ h i�' aş lk tkğil.
'

Uiitiiıı bunlara rağmen, eseri y ine elimizdeıı bırakaınıyorııı. Uu col­


zibe nered{'n grliyor? Ca/ibe ne şahısların cilnlthğınd.1n, ne de bohcm
h;ıYJtlar1ll ln tOlsvirinucki re;ıliteden, nc şunuan, nc bundan değil, ca7.i.
bc esenlrki k ısım k ısım ve ı)arç a l)arçJ �(il.cııik ten gdiyor.Kcndi lı.ı�I,I­
rınJ çok diri birer kiiçük hikayc olacak ayrı ayrı parçaları okurkcn,
onlann birindcn diğerine atlıyoruz. MücHif bu ayrıl ı k lar ı hissettirmemek
cscrine umumi bir vahdet edası vermek için faSlı başı filiın ayırııı;ıınış
Ama est'rin krndi hrp ayrı ayrı Onun için bu eseri okurken her
kısıında ayrı ayrı durmalı. "Acilba n{' oldu, ne olacak?" deme, h;ıııgi
parçadaysan o parçanın içinde diişiiıı: Eserden o zaman memnıın k,II.1-
caksııl.
Mesela , Muall.i 'nın okuyup okuyur biıc de Okunuğu o ıchirlen­
m i ş ad,ım ııı tasviri. Orada fiıyolojik ve rsikolojik \.ıhas.iirlcriıı
ince ıncıı�Llrl.ıf(t� 11 t,ocçirilcrck c,ınwndırılınış Iıarikulade tahlıısunu
seyn'diyıırııı. i nsiyakl,ı rın hamlesi, tahteşşuurun sıçrayışlan. ı:iivdcıılıı
hitı..inliğini Iıarrketlenuiren derwıi mJnivela; yalım bu k ısım b.1Şhb,I� I.

99
n.1 en Avrup.11ı bir şahaser l)oırç.ISI.
Yine mcsel:; Muallii ilc .yapılan mükalcme; parol vc cvlilik hakkın­
d.. ı.. i fikırler; bunu lek başına al, MOIlJs.ınvari <,nfes hir kiiçiık hik.iye,
yim.· mesela bohem holyaıı anIJ.ulırkcn ukunan "Knldırmılar" 111cnsıırc·
s i ; Neciıı Fol/-ıl'ın şiirde yarulJ7:ml !'<,yanıi de nesirtle y a ımllş . Yalnıı o
lllı'nStırcyi okıımak hile ins.:ınnı içini h:ıda doldurınOık için kafi. Yine
mesela, " ÇmLıı..Lın Giyi ıı dinnck" piyesi ha ı..ktnd.ıki fikir mübadelele·
rı ...
r..ı..a ı neyc saymah? Hdlicle Ediı,'in romanmı okudukıan sonra
içimiıe hiilün ronltının havası dolar. Romanııı neresi giiıcldi, ı.cresi
şiiyleydi, pek bilnıcyi/. Bu rumanda isc iş, aksine. BUiiili (onuııı biıiri·
yonıı; bitirdikten sonr.ı roman ortadan çckiliyor ve !ı;ıfııamııda o yer
yı'r p.ır�·,ll.ı r dyrı olyrı YOıklı1 Ill.ık.lldr gib i kalıyor. Ildnı.:i Pdr(dyl ister·
scn td,rdr dini,' "I ve ıekrar oku. Ilir Tcrcddudun Rilmanı ı.:üıcl deJ7:il,
ı:Uıı'lliJ.. ll'rin y;ınyana ı>e ıiri l i�idir .

S-I'eyami S:lf:ı'lııl1 ltom;l ıll;ln

Bu bahisıe Peyami Sab'nın baıı romanıarını da biı anlatmaya


çahşacaAıı. Bunlar onun üç şaheseri kabul edilen Dokuzuneti U..riciyc
K(lğu�u, Y:ıLI111.11. ve Maııııaloc! Nora\iy;ı'nm Koltuğu romanlandır. Di·
ger roın.ınlırı h.ıkı..ınd.ı b.1l I gürüşleri daha önceki bahislcf(lc vermi�­
tik.
)·Ookuzuncu Hariciye Koğuso
Uu roman, TUrkiyc'de en çok basılan kiıaplOırdan birisidir. Çok
okunımış, sevilnıiş ve meJ.. tep kiıanlarına geçmiş klasik olmuş bir eser·
dir. Ayrıca roman tekniği bakımından çok orijinal bir Llrarı vardır.
RomandJ kah ram3 n ın ismi yokıur. Bu n"kt;ıyı ehemmiyetlI,' belirten
ı sm ail Habib Sevük "Çünkü, dcr, roma mn kahrama nı mliellifin kcndi·
sidir". Gerçekten öyledir. Yani roman bit nevi biyogra ridir. Oıobiyn!.:.
(.ıfi . 1),IIı,ı ıııiilıiııınıi l ıir h,lst,llıJ..I,ln hir wnı.ırıcıııın ndMI ıluğduı:ıımı
gü�tı-r ir . (;cr�'l'ı.. ıcıı UoJ..ııll1nfU 1 I,lric iyı' Kuı1u�u'ııulı himsiı hJ�t.ı
genci,Türk Edebiyatının büyük, meşhur ve sanatı sağlıklı romaııcısı
olarak girmiştir .
Bıı ronlJll fil me de alınmıştır. Fakat filmc alanl;)r hrıki de praıik
gayc\erle, filmin kahramanıııın ismini Safa yanm1şIJ.rdlr. Ilöylccc onun

100
insan ruhunun meçhule olJn eğilimini dikkate alan ve bir insanda bü·
Hin insanlın, insanlığı kucaklayan ufuk genişliğini terkcımişlerdir. Fil·
mc ayrıca ilave edilen melodram $On'cla, filmle escr arasındaki seviye
farkını film aleyhinde büyük miktarda uçurumlaştırmıştır.
Aslııııb bu rom,ııuy !'ey.ımi s.ıfa kısa cümleleric adeta bir senar­
yo yaıarcasiila biilün hir macerayı sahnelemiştir. Şimdi onun bu ese­
rin tfen şu bahsi liitfen okuyuııuı ve ıı;özlerde, manzaranııı, mektinın
Ilasıl kıılayCil ve kesin çiıgilerle caniandığıili ve ayrıca insanın ruhi
IH'ncerelerinin de nasıl perdelerini açtığını giiriinüı:

SOFANıN BANA SÖYLEDIKLERi

Iki yastık, hir şişe, bir mendil

FakJI eve gittim. Şehrin bir ucundan öbUr ucuna.


Kendr mahalleler. Birbirine ufuneıli adareler gibi geçmiş, yaslan­
mış ıalıı..ı. evler. Her yağmurda, her küçük fırımada sancılanan ve biraz
tt.lıa eğrilip büfırülen bu evlerin jinündeıı her geçişimde, çoyunun ,ıyrı
ayn ınacerJlarınl takip ederdim Kiminin kaplamaLırı birn daiM karJr·
nliştır, kiminin şahniş;ni biraz daha yumnılmuştur, kimi biraz daha
öne eğilmiş, kimi biru dahd çHmelmiştir; ve hepsi hastadır, onları se­
viyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum; ve hepsi iki üç senetle bir
ameliyat olmadıkça yaşayanıaıLır. onları çok seviyorum; ve hepsi, rüı·
gardan sancılandıkça ne kadar iniltlerler ve içlerinde ne aziz şeyler
saklarlar, onları çok . . çok seviyorum.
Eşiklerinde soluk yüzlü, çıplak ayaklı, ürkek ve scssiz çocukların,
{'llerinde ekmek kahuğiyle ve çerden-çöpden yapılmış oyuncaklarla,
ağır ağır, düşünerek ve gülmeden oynadıkları bu evlerin arasında kendi
evimi ararım ve adeta güç bulurum, çünkü bunların hepsi benim evim
.
gibidirler.
Evde kimse yuktu; kapıyı Jnalıtarımla açtım, ııirdim ve her ıa­
m,lIlki .idetimle alt kdl sofatLı epeyce dur:ırak, lıJrekcısiı etrafıına bOı­
kındıııı_
Bu sofa yaşlı bir insan YÜlÜ gibidir: Evimizin bülilıı ruhu, keçler·
leri ve nefesi or.ıda göriinür. her günün hadiseleri tavana, duvarf
ara,

101
(!ii'iCIllCYl' bir Icke))ir ç iı ı::i, bir buruşuk ve ba/an dJ ancak biıim �ön.'·
hileceğinıiz gizli bir i ş;ıret ilave cdC1'. Bu sofa canlıdır: niıimle beraber
I.. ımıldar, değişir, bizimle herabı..'r (L:ığılır, topianif, hi/imle beraher
uyur uy.lf1lr; bu sofa aramlHlı sanki iiçüncü bir simadır ve giildiiğü, ağ·
I.ı dığı b ile olur.
Bu sora dürt kii'iedir: Orıad.l sok ık kapısı, ik i yanında i>ircr pen·
Cl"rl' . I'ı'ııeı're n in y.lIlında bir oı minderi. Minderin yanllHI,1 yemek ma·
s.ısı. M,n.uıııı yaııııııu iki s.uı(Lılye. l1u slıfadJ o luru lur. yemek yenir,
nıisafir kabul edilir.
Benim her ı:: ifiş inıde, orada, hareketsiı duru�u11l, heni bana ı.:öste,
n'll hu ('Cım'ye b;,kmJk içindir.
Ve b.,ı.. lıııı: Mintleflle üstü)te ı...unınıış iki y.nııı... (Demek ,ı nnem
bir.., r.ıh.lIsl/l.l Iınll� ve buraya u/,Hıml.,). M.lSolnm y;l lı ı n ıLı fafııı öniiııe
çl'l,ilmiş bir �III(Lılya. (Demek annem en üst raftaıı bir ilaç şisesi a i·
Il\ı�). 1 1. ' . . Işıe ..,aSoln,,1 üstünde hir şi.,e: Kurdiy,ll . (Demek annem bir
fı'll.ıl lı... ı.:eçinlli�.). Minderin üsıüru,.Ie ıslak, Iıuruşuk bir mendiL. (Ul'llIek
annem Jj:: Lıml.,).
Benim (Le bu şişeye, iki y asıı�a ve bir mendile ihtiyacım var, ben
de Kordiya l al.ıcağım, tl Za llilcağ ını ve ilğlayaCilgım.
Dol..uıuncıı Hariciye Koğuşu rom,ınının basit ve fakat çok beşeri
bir ı...ınevaSl vanlır. Rnm.,nın kahranunı onbeş ya�m(b bir delikarılı·
dır. Diıinde ma rSiI I roma ıiwıası volrdır. Fa kirdir ve a nncsiy le bir kenar
mahilill'de oturmaktadır. Ama Fransızcası vard,r ve akrabaları oları
hir paşan ııı kmmı aşıkıır. I'lcm hasla ve hem aşık, hem hayaı mücade­
lesi.., Üstelik a yağ ın ın kesilmesi Söl konmudur. A� sevdiğ ine karşı
Solkat göriinnlemek için bir sürii ameliyatJ rıza gösterir. Halınıki sevdiği
kıı bir başkASı ile evlenip AvrupA'ya giımiştir. liastilııcde gcnç, hasulı·
f}a, ı::önö1 kınkllğına ve hayaıın gliçliiklerine karşı .s.ıvaşmaktadır Hu
Silvaşıan ı.:alip çıkar. Henüz bunun fArkında belki değ il dir , çiinkü ı.:iinül
\",rıl.. llj:: ıııl1ı ıe'siri vardır. FakJt roman Cılıll h .ısıolneye ı.:elen dıısıl,ırı ·
11l11 \1\"11)7:1111 sıhllale k.ıvıı�tll;::tlnU miiidc lcyen bir kelimeyle hi ter
"1I:ıydi" " Bu yeni hir h.ıyau başlayışırı ifadesidir. Rumanın ı.:ul.elliği
de buradadır. Uir bitiş deilil bir başlangıca getirmiştir okuyucuyu. Bu
ba$l,ı ngıç ayni ıounaınu Peyami $atı'yı roma ncılık çiıyisine ı.:ctirnıi$'
ıir. Ama filmde. aynı büyiik ıesiri yap.:ıcajjı mıılıakkilk olan bu final,
kanaıla ndırıcı , seyircisinin ayaklMml yerden kesici biıiş kaldırılmıştır.

102
Evet.., Bu Ronl.lIl l'eyarni Safa'nın hasta, aşık ve ıcki,duy).lulu bir
).lencin ıı,ısıl ronuncı göıll'riyle etrafa b,ı kmaya, nasıl h:eı'ssüsünün 51-
nırl,ı(mı geni�ll-ıııll'Yc ve biiycce (ıımancı Iılnı.ı" yulund.ı lIasıl yürüme­
ya haşl,ı dığını ı:iisterir, Bu kü,iik roman, bir kiiçük romanemın, büyük
romancı olmak yoluııda nJsıl (neredeyse hedefe uIJştıracak) bir büyük
adım attığıııııı mmııııdır da, .
5.1llki o, hastahaneden ç ıkmış , sapasağlam bir şekilde Türk Edebi­
yatmJ girmi�tir bu romanla,

ll-YalnlZlZ ...

Peyami Safa'nın ,ok sevflmiş ve çok müııakaşa edilmiş rumanı


"Yahıııız " aynı ıamanda unuII,(lsikolojik tahlilde ne kadar usta laŞtl­
ğını ve fikri olgunluğa ne kadar yaklaştığulI gösıerir. Bu eser, Prof.
Necmeddin Hacieminoğlu'nun da, Türkyuıdu dergisindeki bir yazısın·
da belirttiği gibi daha çok bir temsil,bir tiyatro tekniği ile yazılmıştır.
Bu eser de kerraı ilc basılmıştır, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
1 000 Temel Eser serisinde yapılan baskısının tarihi 197 ı , ıiraiı ise kırk
bindir. Eserin ilk baskısımla bir "giriş kısmı " vardır ki ,yazar bunu pro­
log olarak isimlcndirınişıir.
Yazar, bana bu kısım sonraki baskılarında ç ıkaracağını söylemişti.
Gerı;ekıen de öyle olmuştur. Ama Milli Eğiıim Bakanlığı'nın baskı·
sına ben bu prolosu, yazarın fazla "Santimantal·duygusal" bulclııgu
için koymak istemediği bölümü de koydurtıum. Gönlünı bu güıel par­
,anın unutulmasıııa razı olmamıştı.

Eserin Mevzuu:

Samim, Besim ve Mefharet üç kardeşıidcr ve beraber oturmaku­


dırl,ır. Sanıim derin bir iç dünyası olan biiyük bir entellektücl'dir, Ro­
manda daha çok müeltifi temsil edcr.Besinı isc ağabeyinin ıam aksine
bencil ,keyfine düşkün vc sempatik bir hcdonisttir.. Mefllareıin kızı
Selmin kendisini nişanlısından ayıran annesine düşman kesilmişıir.
Ondan intikam alma k için etrafının hallerinden şüphelenınesine ve
kendisinin hamileliğine inannusUlJ meydan verir, Mcfllard çok şüphe­
ci bir kadın olduğu için şiipheleri ağabeyi Saıninı'c kadar uzanır.Uesim

103
ve Menıaret bu şüpheyi tahkik için, S,;ırninı'in odasındaki defterini
okurIM. Samim buratl;ı ideal k,ıhul eııiği Simera ııya isimli bir IIJyali
(ilkeyi dııLIIlllJktadlr. S('lnıin, bu arada, eve gelen VI." ismi .ı ç adam ola·
r:ık katın birisinden g('be kaldıAml siiylcr. Ilu adam hem başıboş hem
komiiııisıı ir. Saıııim ise Selmin';n arkadaşı ve daha ıi ııce annesini tam­
mış olduğu Meral'e aşıı...tır. Selın in bunu bilmektedir.
Çiinki; Selmin'in istenmeyen n i şa nlıs ı Ferhal da Meral'in kardeşi­
d ir . Gerilimi tan....ml..yan unsur,Selmin ve Meral'in müşterek drkada şı
Feriha'nın sahneye girmesidir. Feriha, fakir bir ailenin kızı olup, kolej­
den kaçmış yaşh bir adanlJ metrcslik etmek iizere Paris'e gitmiştir.
Oradan, Meral'i de benzer maceray.. çekmek için yaşlı ve zengin bir
ldliı> bulmuştur. Ilu işi halletmek iiıere Istanbııra gelmiştir. Mrral ise
I'aris 'c gitme k iç in can ol llIlolktadır. Ilir yandan 5..ımim 'j iiı:lemektc, un­
dan kopamamak'ta öte yandan Paris'c gitmek ihtirasından va1Reçeme­
mekıedir. Meral'in ailesi de onun Paris'c böyle çirkin bir şekilde gitme­
sine razı değildir. (]ir yandan Samim Meral'in hareketlerini kontrol e­
derek yalanlarmı yakalar ve onu terkeder. Öte yandan Ferhat kaçma­
sm diye Meral'i odaya hapseder ve Feriha ile aLa kasml kesmesini ister.
Meral kJpatıldığl odada bir buhran geçirir, inıihar etmeye karar
verir ve bir ı,usula bırakır " Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği
ve çirkinleştirdifi bir dünYOldn YOllnızım" ve intihar kJrarını açıklOlr.
Sonra bir sigara yakmak isterken kaza ilc tuıuşur ve yanar. Bu ar:ıda,
Mcnıaret, Sanıinı büyük iç slkınllSl hissederler, Meral'in annesi k;ı�J ve
felaket haberini alırlar. Sanıinı " Ey Insan" diye başlaYOln bir tir:ıd!'ı
biıen bir döşünce çağlayanına girer.

Eser hem psikolojiktir hem . __

Eser hem psikolojiktir hem de hiç ,aşmayan maddi tcferruatı


ihıiva cder. Bu romancla Peyami Safa birçok şey üzerinde durmuştur
ama il k akla gelen üç şey şunlardır: Yalan, Dip 1ltlık, Doğı ı u.-.II /id·
diyet; ve insan problemi. .
Yer ycr ilim insan, i lim teknik, ilim ahlak, moda..ahıak, an'ane ve­
Soıire gibi meselcler de kitapt.a yer aln1l$tır. "'em de e n ncfis şekilde:
.....Hatta :ıldJnnıak (b deı1il.. Ya lanın kcndisine t:ılıamıııülüm
yok. Bir ihane ıi" s.ıklannlJsıyla bir toıılu iğnc ııin yahut ('Il m .
hu m dü-

104
şüncenin sak!ann\olsı bence aynı şey ... Menfaatsiz yalanlar ,!aha (ena.
... Bir ihJnet yalanın. bunlara tercih eder gibi oluyorlim. Sevenlerin
şüphesi, çok dcra kıskançlığın değil mUeerret olarak doğruluk özleyi.
şiı";n ve aşkta ben'krin kaynaşmasına engel bir yaImıiık dl'1lşeti heSJ.­
blllJ sevgilinin ruhun.ı giren casuslUr. Yoksa, katitin seki/i çeyrek ge(e
kJdeş vapurtlm!.ı oldugunu YJbncl ,ahiılerle isp.ıta çOllışalı oıvukatm
mahut adli yaL:ını,veY3Ja ... ne bileyim iki düşman memleket arasında
11.lrpten üç gün evvel, dostluğun her zamankinden ziyade o giin kuvvet­
li olduğunu söyleyen dip lomatın poliıika yalanı, yahut da mesela.. sıkı·
Ci hir ziyareti gilleryii/1c karşılayan centilmcnin mimik yabnı, cn ke­
derli anındJ hatırını soran.. iyi olduğunu söyleyeııin lIluaışeret yalanı,
borç isteyene sıkıntıda olduğunu söyleyen zenginin mülkiyet yalam
veya hJni şifaSIl bir hastaya alelade bir garg;ıranın şifillı tesirlerini sa·
yan hekimin tedavi yaLını,yahut da .. Mesela, iitiim fcıaketini ilglr has­
talık )cklinde hafif bir Umide bJı1Lıyarak haber veren telwafın .ılıştır­
ma yalanı, dah.ı bilmem, mesela yapmayacağını lJl'k iyi bildiği şeyleri
and içerek ahaliye vaadeden parti liderinin seçim yalanı, veya . Korka­
ı1a tehlikenin büyük olmadığını söyleyen dostun telkin yalanı, mesela
dilckçe sahibipc gelecek hafta pazartesi, salı veya çarşamba akş,ullına
kadar ücretliler kadrosunda bir yer açılacağını umduğunu söyleyen
idarenin yalanı, veya, okuyuculannın sıfıra inmiş teveectih lerinin
fazlalığıyla gurur duyduğunu yazan sUnimsüı gazetenin siiriim yollanı,
velhasıl işte, malını sermayesine verdiği söyleyen, yerliy i Amerikan di­
ye süren, çileğin eziklerini $eııerin altında gi:deyen,yahut d..... Fiya t ·
etiketiilde 899 rakamanın "8"inl büyi.lk 99"nu kiiçük yazıı) ilk tesirin
garıetini söniirmek $isteyen esnafın ve tüccarın satıŞ yalanı, kadınııı
boya ve süs yalanı, bin {eşit, aşk iftin ve övünme, mubalaJ1a yalanı,
biJtün bunların hepsi daha çok tabiatın ve cemiyctin mayaslUdaki
bozuklukları gizleyip bir ahcnk zevahiri yaratmak ihtiyacıııdaıı doğ:ın
hayal yalanlarıdır" ...
Pevami Sara bu eserinde insanların nasıl yabn söylediklerini, du­
ruşları ve bakışlarmdan gizleyemedikleri ip uçlarından yalanlarmııı
nasıl yakalanabilcceğinin enteresan misalierini vermiştir.
"Ben yalan arayan zekoinm gözlere verdiği ağır Iı:ı.reketi bilirim.
Çok aı yaıııhnışınultr. Bakış evvcıa sağa ve sola kayar. Arama h:ışla­
mıştır. Sonra gözbebcjji yukarıya doğru bir kavis çizip aksi istikamele

L0'
iner. Sonra tanı karşı tarafa bakar. Donukıur. lki üç defa kırpılır: Kor·
ku çırpınışı. Yalanaradığının. seıilmesi ve aranan yalanın bulunm,lm,lsı
korkusu. Nihayet billün yüzde gergin çizgileri yunlUşalan bir kıırtuluş
h.lrı'keıi. Yalaıı bulunmuştur."
I{uııı.:ında Sanıirıı bu müşahedcleri yeğeni Selınin'in y(iııinde y;ıp-
.
.

nıı�lır.
I kinci mi.ihim unsur ve romanııı lenıcl çizgilerinden birisi de "Dip
/ıılık" anlıyışıdır. lnsanda birbirine III iki şahsiyeı vanlır, deruni bir
/ıtuşma meydana geıirir bunbr. insanL:ınn anlaşılmaz hareketlerini
doğuran bunlardır. Insanda bir varoluş hamlesi vardır. bir yoklaşma
h,lmlcsi ...
"i nsanın variaşma haınlcsinden ebedilik hayali ve neşesi doğ,lr . .
Ins.:ırıın yoklaşın,) hamlesinden fantli k ve geçi<;ilik duygusuy!.ı birlikte
onun büyük sıkıntısı doğar... "

"Insanın yoklaşma hamlesinden doğan fanilik duygusu ya rierre


Loti veya ondan ilham alan Yahya Kemal gibi şairler de bir geçicilik
hüıııii uyandırır yahut da orta adamda "Bugün varız, y;ırın yokuz"
"(Jiq,:iinün beyliği beyliktir" ıarzında hedonist keyif ve kaunç tema·
yüllerini azdıran bir yaşama telakkisi.
,Ol

Y:ılnlZlz'da ilim ve medeniyet tarihi meselelerine de giren yalar


bir nefice hükmü oLırak teknolojinin insanlığın hayvanlığını medeni·
leşıirdi);i kadar, medeniyetini de h,lyvanL:ışııran bir çağa dayanıp RcI.
diğini belirtmekte ve bu çağında dünya harpleriyle yakılmak üzere ol­
duğunu haber vermektedir,
YalntllZ'da "DoAıı .O,ltl teZadı çok dalı,\ incelmiş tir. Milliyetçiliği
bariı olan eser de bu tezad Paris'e gitmek üzere Meral'i kandırınaya ça·
IıŞ,l1l Ferilıa'nın birden bire konuşmayı şu şckle dökmesiyle bclirir:
. ....H.ıkikaten çok güıel kadınlar var Paris'te, Var vc çok. Her kah­
vede hani öyle kadınlar işle, mutlaka güzelıcrine rastla�ın .. Dünya bu.
Cihangir'deki tahta evde, Tophane'nin yıkık damları", ve kırık kiremit·
lerini gören penceremde ..nnemin romatizma iniltilerini dinleyedinleye
bUt;in ömrümü mU geçireceğim? Fakat...
"Feriha'nın gözleri birden malızuıılaşıı, sesi titremeye başlamıştı:
-Fakat, çok özlcdim kadıncagıZl.. Ah bir götebilsem. O kadar
kincidir ki ilC yapsam bir daha konuşmaz benimle. Bak bu daha rCJI
bir his. Açık söyleyeyim Paris'te baıı anlanm oldu ki, annem beni af·

106
fcısc. ölünceye kadar Cihangir'deki evde mahpus kalınaya razı ol�r­
dum. Han i insanın evinin bulaşık çukuruna bin tane PJris fcd" ulsun.
Sıınra memleket.. DostlaL ..

Merııl birdenbire Samim '; düşündü, Işıe onun çok haklı olduğu aıı
yine haklı diinu haklı. Demin konupn ikinci, şimdi ağlayan birinci
Fcriha'ydı, Nasıl ck'Ai�ti birdenbire kııcağı/. Tophane damlarının o
�ırı" kin'milleri, J nJ scv�isi ve menıleket hOıuı'liylc karış;ırak onu cbc­
diliğin giiıd planına birdenbire nasıl çekiverdi "
"Tabii değil mi insan öldükten sonra bırakatağı bütün hatıralarla,
cserlerle. çocuklarla, ancak kendi memleketinde unutulmazlığın !esel·
lisin; bulabilir ÖıÜme kadar gitme .. Şimdi bile şu boı1az içindeki hatı­
ralar .. Şu hl.'rbirindc bizden bir parça yaşarınıış evler, �U her taşı ve
al1acıyLı biıim olan şehir, gök, memleket ...
Uafif hafif başın ı sa11a {ı. ve mınıdandı :
-Tabii . .. "
Y<'r yer para psikolojik hadiselerin, önsclilerin, telapati lerin de yer
aldığ ı romamn sonundaki "Ey Insan" diye başlayan tirad. netice fikri
verir. Bu ruhçu ve manevi bir anlayışıır.
Ey insan!
Bu kitabı sana ithaf ediyorum. Başının üstünden büyük bir rüzgar
geçiyor. Yalancı bir f{'Cirle başbyan asır kararıyor ve sana tek limit ışı·
111 olarak en kudretli kaynağı uranium'da değil , senin ruhunda sıkış­
mış maddeden kopararak çık.:ırdığ ı korkunç tahrip alcıi nin patlayışln­
dan yiiksclecek alevi beh.leıiyOf.
Ey bahtsız ! Tarihinin hi�t.jr devrinde kendine bu kadar yabancı,
bu kadar hayran ve düşman olmadın. Llboratuvarında aradığın, incele­
diğin, oyduğun, dibine indiğin , sırrlrll deştiğin her şey ilrasında yalnız
rulıun yok. Onu beyin hilcrclerinin bir ümrUğü sanmakb başlayan müt·
hiş gaf1etin , otuz yıl içinde gördüğün iki muazzam dünya harbiriniıı
kan ve gözyaşı çağlayanlJrınd.ı en büyük dersi arayan güzlcrirıc bir
körlük perdesi indirdi.
Bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehan., doy şu fiıik ve metematik
tecessü$Üne, koy şu kemiyyet fikrini , ebi kendi içine, koş kendi kendi.

107
nin pe�inden, bul onu, bol kendini bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör,
kcndi içindc gör: ALLAHINI.
Kendine dön, kendine bak, J...endine gel. Aptalca bir konfor aşkın­
dan doğduğu halde herbiri daha korkunç bir dünya harbi hazırlayan
ıeknik mucizelerin yayında, senin iç zıthklarını elemeye yarayacak ve
seni kendi kendinle boğuşm.ıktan kurtaracak ruh mud/.clerini ara.
INAN manevikrc vc mukaddesiere, iNAN. Onlar hakkında bu ka­
dar küçükçe dtişünmekten utan. Her $ezilen derinliğ in ifşa ctlikll'rini
düşünmekıen bile seni ahkoyan tabiaıçı metotb.rını fırlaı ve bitlcnmiş
elbiseler gibi al. Ortaçağ papazlarında haklı olara k ayıpladığın dar ka­
blıhğın anlayış sınırlarını daha fazla darlaşııran beş duyu idrakinin
kapalı dünyası içinde kalma:
"Arşı );eç ferş iaıla, sidreyi aş,
Gör ne v,u mavcra'da ibretllll....

IILMatlııazel Noraliya'nın Kolıuğu.

Peyami S,ıfol'nlrl en sun Yil/mış uldu);u ve en çok Iıc);cndiı1i roma·


. nıdır. ['ey.ımi S,ıfa, roman kahrolmanı.ırıııın isimlerinin romanda mcy­
dOı"a çıkış tarzı üzerinde çok durmuştur.uunun romanın tabliliğinin
bolşlangıcı olduğuna kani idi. Blr ronlanın "Talaı Bengü o gün çok sıkı·
lıyordu" diyc başlamasında,anlaııcıııın ilk clde ve tepeden inme oku·
yuqınun karşısna çıkmasını roınoın tekniğin� uygun görmüyordil. Bu
isim meselesi Peyami'de büyük ehemmiyet kazanmışıır. ıki romanının
kahramanına isin koydurmayacak kadar.Nitekim bu en çok beğendiı}i
ranıanda da bu hususa çok dikkat etti. Romanın kahranıam kendi is­
minin çağrıldığım vehıncder,böylc bir vehimler silsilesi arasında ismi·
nin son harfinin "O" mi, "t' mi olması meselesi de ayrı bir ı:crçckçilik
unsunı olarak belirir ve roman başlar . . Tabii bir şekilde..

Roınaııın ınevzuu!

ferit tıbbıyeden ayrılml$ fdsefe okumaya b.ışlamışıır.Oabasl


Londra'cloıdır ve runu ni$anı kaybolmu,nır. Anneleri ise ölmüştür ve
r"kat örnek alınacak bir ıip değildir. Ailenin iktiSJdi durumu bozuk­
tur, bunun için kız kardeşi teyıesinde kalmaktadır, kendisi de çok ucuz
bir pamiyona ta,ınmıştır. Ilu pansiyond.lki kiracılar cemiyetin bülün
kadarını bilhassa hastalıklı taranarını gösteren tiplerdir. Porno fotoğraf­
çtSt Karnik'ten Itınınuz da, derin bir sefAlet içinde yaşayan Eda h;ıııı-

1 08
mın ailesi, ölmüş kocası ilc sevişiyOfum zoınneden Faııııa'dan tambur
çalan ronlJtizmahya ve feıSefe hocası Yahya Aziı'e kadar. Ferit'in
etr,ırı üniversitede d.ıha çok sokıılarla çevr i[miştir . Ve kendisi Allah'a
pek illilnınamakıadır. C,iinlerce arkasından bir siy.ıh küreğin geidıA ini
SJnnıışıır ve eları geceleri ruhu kall1aşmakıadır. Ayrıca eırafıııılil bir
kl)IJIl snop ıipler �e vardır. Sevgilisi Se lma onunla evkıınıeı... isıenıek·
tedir. Feriı'in \·e kıı kardeşi Nilüfer'in bu husustaki davranışları d.ı ha
scrbesııir. Hele Feriı sadece scvişnK'vi düşünmektedir. Bıı yiiıden Sei­
nlJ ilc bozuşurlar. Sehna ona " Uiz im bir ruhumuz da v;ır" derııi�tjr .
Feriı bu SÖlÜ kabul etnıemiştir ama buhrOl nlOlrı devam eımeı... ıc·
dir. Kapalıçarşı'da bir muhal1ebicidc buhranını anlayan bir yaşlı zat,
" Nefesini içine lorLı 'Allah de'bırak" diye tavsiyedc bulunur. Ferit
hayrcı[e sıkınıının azaldığını görür. Ama sonradOln böylece d" azal·
mJvaJl bü ıük sıkınlilar banırır. Bu arada Nilüfer leyıesiylc bozu� ını ı � ­
tıır Teyıe NilÜfer'i" eve yabancı delikaııhları Getirmesini istememck·
tı'dir. li.ıscn çekilmez bir kadın 010.1" ley7eye, Ferit kllM ve onu öldü·
receğim, "-amn ı ,Lı yiiıüne bulaştıraca)1lrn (ll'r. .. [rıcsi gii n teyıel1in ül­
riilıııü� ve yüıline
diiğiıııü r,lI1siyun,ı gd"n polis[er haber verirler. Öıdiı
kilıı.si.lrii!ınüştür. hı it şok geçirir. Acaba, uykuda bilmeden bir c1IM­
yeı mi ij;[emiştir. Bu araw, pansiyoJlcLıkilerl� de samimile � ir. Nih..ıyeı
rOl1lJ ıiwıah tambmi, F�rit'e kı'ndisinin aranan '·Buri.1 (.lJlilvarl oldu·
ğunu a\·lkLır" [vvelki giin Ferit'in kıı kardeşine kIJ�lnllı.. I..ı teyı�siııı
iildii-mck istediğini söylerken dinlemiş manzaradan bir sadist zevı... i
almış hem zevk alm;ık hem de Ferit'i bu hain (ey ıedı.'ll ı...urt.ımu!­
i, iıı bu işi yapmıştır... I ş ı e para lar ını dı alo1lş Feri (e gı'ıirmisıir.
Üsüsıe ,",'elen hadiseler Ferit'i (k has t..ı etmiştir. Artık parası dJ
vanltr. Tamburl Tosun da kaçmıştır ama Ferit'in henüz endişeini
vardır. Y;ıhya Aziı'in de ıavsiyesiyle atLıya gider bir cv tutar. llastane·
den ç ıkacak o b ıı kardeşi Nilüfcr'i de bur'lVa aldır.1caklır .Adada Futika
isimli bir kadının evini tutmuştur.Evde d.ıha önce MatmMd Noraliy..ı
adında bir 1<.1dll1 oturmuştur. mitün a(�ılıl;ır h.lIlgi dimlen olurl..ın.1
olsu niM bu evliya gibi hadıııı sevmişkrdir. Ferit gece boş olıııası ı-:('re·
keıı [ist k,ılla ;ıyak sesleri duyar. Sonra yukarı çıkar havad' doluluk
hissetmektedir. Maın"lıel Nuraliya'nm Idblusu c..ınl.uımış gibidir, öyle.
(esine ba k ma ktl dır. Hatı.a bir dcfa. mLısma ı;elir bir ses halinde onu
yukarı çağırmışıır yuı....ırıda bir kultuğa oturmuştur. Bma(Lı reriı

i f)( )
biiyük huzur duyımıştur. Sabahleyin anlatınca hC'rkes şaşırmışllr,.ıira
Ferit'in h i ç giirıııetliği bu oda hakkmdı anlattıkları baıı teferruat ha­
riç yerçl'ge uymakLHhr. Yahya A/iz'le pJraps:kolojik bir sohbete gi.
rerler. reri! y,lv,lŞ yavaş Şüıılıı'k'rindt'n sıyrılnı,ı"t,ı imaıu doğru giı­
mekte, Tiirk cemiyetinin değerlerine dünıııcktcciir. Şiındi nişanlısı
Selıııa'ya hak vermektedir: !lizim hir de ruhumuz \':ırdır ...
Ferit Matillale! Nora1iya'nın kohuğundı gerçeği, huzuru ve ina­
nışı hulıml�ttır. Onun inanıımal macerasını Foti ka'dan dinkr, defte­
rinden okur .. Selıııa ile barışır . Niliifer'e de Yahya Aziı yakınlık duy­
maktadır. Roman Ferit'in babasından gelen vt! döndüğünü bildiren ttl­
grafla ve ond.ın daha çok "çağdaŞ" düşünceler i ç indeki bir gencin, ger·
çekıeri bulması, mil li değı'dere dünıııesinin zafer dUYYUS\i1ll1 mOlkıla­
ga ctıııedı'n lıitcr.

IJu.�unceler:

Ron\ôlııd.ı !'eyam' S,ıfa kişileri kendileri gibi koniışıunır. Kı'ndisi


onlar n:ımına konuşınaz. Tosun'un koııu�ıııası ik Yahya ALil'ilı
konuşmaları arasında dil bakıınından da, karakter baklıllından clJ
gerekli farkLır belirtilmiş ıir.
Romalıin kancvasında ,içtima i mesele de vardır. Ferit, IIJıısiyon da
aç biil,ıç ka!:ın insanlara acıııı:ıkt.ı ve onlarm kaderlNini dli�iiıunekte .
dir. Nitekim, paraya kavuşlInca onlara da gösterişsiz yudımlarda bulu·
nur.
Romtın bir çok fikir düğümıcrine ci atmıştır.
Iskemleriye okulundın beri KalOlik ve isljnı tasJ\'\'ufııııdJ ,
<İ1:iik(en tecerrüd'den fenifillaha kattır gidcnmerıebclcrin tiirhı drrl'cl'
ve isimleri vardır.Nora liya'lıl1l hayatında temaşa v�' fen.! Illl.'ılı.ı lc1erinl
açıkça ijürüyoruı. Kendisini Allah'tan ayırd il k.ır.lIl11" dllVJrların lım·
lik oldugunu anLlylııca, onu Jllp kainatın rubuyll hirlı'�ııı('k i
l ıkoyişi.
ni duyuyur. Muhic.ldin i Arabl'nin FiiliıbOltı Mekkinesinık "Tavrı s,ı li�"
dediği hal budur. eüzi'nın kiilliye dalışıdır. Bütün "Phi losorhi:ı Peren­
nis"in mevzııu da budur .. Matmazel Noraliya'nın koltuğıı oımn yalnız
kendi brn'ine değil, bUtün ben 'krc, mücerret ben'e isyandır.
Uil!iin din lerin, fikirlerin ve politikaların tarih i bıı r;y.ınııı !Mihidir.
Dinler ins,ıl1ln,işl.ıh·şelıvel·kaıalıç hırsı ve kibir IıJlil1de-kııdur,llı

110
ben'ini Allah'u eriııncye çalışmışlardır. Hümanizm onu iınanlık idea·
linde uyuşturmaya 13vaşır. Nasyonalizm "fenafı1rnillel"i ('mreeler.
Ikıı'in Altllı'IJ yok olmaya koşması aı.i1.leri, ins:.nlıkıa yııkolmaya
I.oşması dahiled,rnilleııe yo kolma ya ko şmas ı kahram<ınlar! y;ırall1ll ş ,

ıır. BUltin bu ide.ıllerdr mUşırrek olan şey "Ben"in fen asıdır Fal.:.! .

b ıır;ı ıJ.ı frnayı f:'ıni ol m;ı y ı lugaı manasıyla . lllall1al. doğru OlıllJi. Bu,
.

med,ıi bir yokolma halinde "emrinde olmayı" laıanımuıı rımeli d i r .

Yaıar bu nıiiLıha1alırdan son", düşüncelerini daha cb grniş1cıefrK


sUrdiiriir:
" Ort.ıçağııı botlutıundan sonra,şiddetii ferdiyetçilik h.iliııde
"Den"in hortladığıııı görüyoruz. Zamanım ıı. ın biiyük işaretlerinden biri
de bu ben kuduzudur. Fakat onun karşısına bu sefer de sosyali zm ve
nasyonalizm çık mıştır. Liberalizmin onu azdırmasına mukabil bu nlar
daha üst plandaki zaruretlerin lepki1eridir. Düşününiit: Wirriyet mes'u.
liyet gerekıirdiili halde liber.ıliımin fikir hürriyeıif�de de Ka/.ın( hii!"ri·
ye ıin de de sorumlu lu k yoktur. ıstedi� in iı kadJr yaıılı� diişiiııdıilir, fJ.
Kiri söıııii rerek isıediğiniı kadır kazan.:ıbilirsiniı . LihcrJliml ıpf,,"ı;ııi, i
sümüriicüliiğünii/ii, kibriniıi h udu tsuı lu k planın:. na k leden k "ıkıl'ini·
'

ıi ş;ı!ılandırm ıştır. BlInJ rJğmen fert hi( olnıJ/sJ fenafilJik lI1eıh,lk·


sine erişebilmiş görünilyor. Bu feragaıin kahramanı d:. anadır. Insanın
ane,ıK rvl.ıdı lehine <kvall1h fl'ragaıine şahit o111yorul. !iıı fed:lk5.rlık
yalnıı h;HP gibi vedı vr gakyan hallerinde millet için bir I'Jhr,lll1,l Illlı...
derccesine çıkabil iy or.
Zamanımızda No",liya gibi kendini Allah'ıa ı'.ıybedenler Jltlır.
Onun defterlerinde Birinci Dün ya l Iarlıi i c in iki iiç satır v,lr,lı .... I brp·
lerin benliğin i öldürmesini bilmeyı'n ; n5.ılı ı yiik.,ek bir Iırılc f uğnınd,ı
.

yok olnIJYI öğreten kanh bir ıerbiye olduAıına işaret cdiyor<hı. "B�n"
kı'ndisini "Biz"e ve "Biı "den daha üstiin bir persııe kı irı rloj:"iru .ışI11JII·
'

dır."
ROll1anda bilgi unsuru ilc sanat unsuru atb.ış ı gitmeı... ıcdir. Tıbhi
bilRi yerine göre günlük hayatta işe yaramaktilclır.Bo�luktil dı'gil{l ir.
Bütün lirMr ne kad.ıranonnal olurlarsa olsunlar hayaıi)'yct belirttlll'k·
ıeelirler. Biiliin hadise1er kcndi m,lIl1lkları içinde roll1,1I1111 seyrini la·
ma nılanl.l Kıa clır lJr.
Roman hayalın unı kendisini \'eolanı vermez. Onun vazifesi bu de ·

gildir. O daha çok "olalıili'-' hükmiiııü verdirmckk ikıifa eder. Tabiat·

1 11
üstü hadiseler iç in de bu hükilm caridir .Bu hükmti takviye için tama­
men ilmi olarak tespit edilmiş hadiseler ele alınmış ve kaba bir matcr·
yalizmin saçmahğını göstennck için kullanılmıştır.
Ruhçu bir dünya görüşilnli daima bütün eserlerinde belirten Peya­
mi Safa . bu kitabında Ferit'in ruhu bir uçtan öbür uca sarkarken nü­
ansbrı, mcrhareleri o kadar nıükemmel ayarlamıştır ki okuyucu da
omıııla herabcr aynı fidrleri adeta y.ışal1llş tır.
Dini ve mistik tecrHbeye bu bdır uı;ık ıipleri o çerçeveye armak­
!al..i 1I$la1l111 dikkate degcr. !JUııU yaparken ne dııy�u iptiıaline düş·
müştür ne fikir dcspotiımine.. Bir araştırıcı gibi romanlO kahramanıyla
beraber aralOlş ve okuyuculafa da aratmışt.r.
Oııygu-Oüşiince alıengi fasııların birbirine ba(:larıışl, karakterlerin
çi/ilişindı'ki b.ışan, kadın-crkek münasebetlerinde kadın rııhUlU karşı
gosterıliği <Irrin anLıYI$,kavrayış her şeyiyle bu roman bir Peyanıi Safa
pIıı'scridir ..

112
C-TESIRi

Peyami Saf.ı'nın hay:ıııııı ve eserlerin; giirdü\...ten sonra tesirini or­


laYJ koymak k(ıIJyLışml� oluyor, Önce o,kimsesiz bir çocuğu il icabın·
da iradesiyle Il.ısıl h.ıY�IJ llU'ydJn o\...uyabiil'ceğiııi ı.:iisterl'll eıı ı.:iiıel
<inH'ktir. �k kwbc gi(kmedigi h.ılde, Fransızca ve Türkçe gr.im!;'r yu­
mıştır .. Fikir mı'seIclcrine ı,:irmişıir .. Fikir derGileri çıkarıııış,fikri
eSl'rler yaımış tır ..
Fenli iirnek olm.ı ktan haşka Peyami'nin fikirleriyle de örnek t{"ş·
kil rlligi bir gerçektir. O, bu fikirırriyle inaıuniMa, nıilliyetçilere,v;ı·
t;ıllSt'verlere fi\...ri ırıııin 1ı:ı�lfLıyıcılard;ın birisi olmuştur. Geli1tirdiği
Doğu·Oatl sentezi fikri ise, hem ilerlemek hem ele kendi kendisi kalmak
istey{"1l bir cı'miy{"ı için ufuk açJn bir düşünce idI.
lIel{", llu düşüııce ve dun:uIJrlııl ron\J,lılarlııua dokuyarak SJIlJt­
kj,r (Jrafıyu da kuvvetlemlirmesi ve fikir ;IıIJIIll olar:ık söyledi \...lerini
ronklllCl olJrOlk da işkyip "[n bilyiik Türk RUIH.1tIrısl" ünvJılInl JlmJ51
fikrinin takipçileri için ayrı bir cazibe sahası meydana getirmiştir...
Isenllul'da Edirnekarı Şehiıliğinde cık'lli iı�'kusuna yatan
Peyiıııı i Safa, bııgiin cSl'rlcr;"k· de Türk ins.ınlllJ .1\'111 l,iaııcıi y:ırmıay;ı
olı!Jrl ilı;ınışJ, seviyeli bir dini tcfekküre ("A,rl11,ı�a ,kovanı eımekle·
d ir. AI1J1ı rahmet elSin ..

113
IHIAZI SÖZLERI

Bir . Y.llI, biıde anc.lk kendi malımıı olan fikirler (loAlırma k �;ır­
ııyla faydalıdır
KilJp, adJmı beslcnlClsc şişirir, bilgilerin y.ıAıyla şi�nı.ıııı.ltır.

Yedigün. 20 Eylul 193H

F.ık.11 bil.im �en,lı'rimiı n e okustmlJr? Arap harflerini bilnll'di!.. le·


ri i(iıı, yiııkrcc ydll!.. muall.anı bir !..ü!tiif' matisi olanlara kapalıdır. '
.
Milli)'et, 30 Nisan 1956

T.ırihte birçok h,ırpler kalemin aciı kaldlı11 yerde kıhcm mı'ıkııi·


yeı (kui Vl'rdiğini giistcrirlcr.
F,lkJt medeniyetin YoIh.ıni'nin üstüılC her yürüştiyiinde UIlJ tcı..lif
etti�i iı..i madde şudur: Y:ı kitap,)'a iilüm bcğcn heğendiğini aı'
Tan , 4 Ekim 1 9 3 5

Türkiye'de kit.ıı) kad.ır hakarete uğraYiln hiçbir mal yoktur.


T:uı, 23 Temmuz 1935

Oiııin medeııiyetlc birli!..,e ).:elişmcsiniıı �hcl)iııi ilıS.UI zekaSılım


b ir ıiirlii aş.ı.nu.dığı bil!:; sınırlarında .ır.lIlY!.. YJnlış olm.ı/.
Tw:üıııaıı, i ı 0..::11-. 1960

Ger,e!.. Münevvl'r bütün ilimiNin ve fcl)dc 'ii)[ı'nıkriııiıı c�I�IJI'ı


I.ırihi safhaları \'1.' Soll Ilerileri h.\I..kınd.ı Iıil�i '-llıibi uı,ın llL' hıı hilı;i� i,
�Jhsi ıemayül Ile ihıirasl.ırmııı ıı'siriııdcn !..urı,mp, vlıjd..ı'f pl�n(L1 ri"i,
h.ıliııc �eıiren inS,lIHlır .
,'Iilli)'et , 27 Nis:ııı 1 ') 5 5
U('n i�i yaşınd,} ";ıhasıı kaldım, Bütün (lı(u�luAunı ye g('nç'liAim
kfJr�unç' bir hasldllAa y(' raı..irlig(' karşı müc;ıdek' iç'ind(' geçti. Kims('·
siı, sıhlıatsiı ,par.ısız ı'e ıahsibiı �aldıııı, Orta sckiıden yukarı okul ı;ür.
m('dim. Has!:Jlık, (ehal('t ye scfOllel cjderleriyle boğuştum.
Tercüman. 3 Kasını ı 959

SllOra yerecegımıı mana. gençliğe yert'c('gımız mananın uz


k.ardt'şidir: Ikisinde de biz tabiaı kadar cemiyt'tc de hakkım yermek da·
yasındayıı. Bir spor bayrdmı yalnız bir adale cümbüşü değil, aynı za·
manda ye daha fazld bir g('nçlik ye milli birlik şt'nliğidir.
Yeni Meeınu:ı, 1 9 Mayıs 1939

Kims(' farkında dei;:il ki apartman milli serveıin m('zarıdır.

Apartman milli d('gil, millet zararınol ferdi idealdir.


T:ısvir·j·Efl;,ar

Tarilıinin sürekliligini kaybeden bir millct her şeyini kaybt'tmeye


mahkünıdur, liafızası parça parça kopmuş bir akıı h.ısta$1 gibi, geçıııi.
şiyle, hatıralarıyla ve b(,llligini ıerkip eden biilün varlık unsurlarıyla il·
gisi kesilmişIir.
Terciim:ın, 5 Eylül ı 959

Iran'oI, Turan'a, Ayrupa ortalarına, Afrika ç'öllerine kad.ır Türk·


lüğü götüren meçhul ,ısı...crimiz mCldf$lz dır, Uıı yokluğuıı taşıdığı ağır
maııad.ın ben U!:JlllyOrllnl. liiç şüphesiz, birço�la(ınlı da.
Tercüman. I I Haziran 1959

Batıda meçhul askcr aııla)'ışınııı kökü, bir milletin harpteki (rda ·


koirlık ye kalırall1anhklarlııl, doguda oldugu gibi ır� adama ın;ıl edip
onu layık oldu,i;uml.ın fuIJ alkışlamamak, şımartmam"k vc di�IJıör·
lilğline zemin hazırlamaktadır. Meçhul asker, hiikmi bit şahıstır, eti ke­
miği yoh.tur, fani Jcğildir .bUtün bir ordudur ve 10tal harplerde buıun
bir millet,
Tetcum:ııı. 1 2 Eylul ı 959

115
Ancak bir boydJ vI.' hir ölçüde (elı.ııe1er birbirine müsavi<lirler.
Aydabir, I Arairk 1935

Meşru ıiyeiten beri biıe hürriyetin ş.ırıları ağır gelmiş VI.' birçok­
tınmııa isıibdad h.ısrcıi Fı..ıirmişıir. Hii:,iyeılc sıkı rejim ;uasında
yalpa vuruşunııııun sebeplerinden biri de bu olacak.
Milliyet,ı3 Şub:ıt 1957

Hayvan hür değildir, çünkü arzularının csiridir. ins.m hiirdür, çün­


kü arzusuna göre değil, idealine göre seçer, seçmekte hürdür.

Milliyet, S Kasım 19 S6

Geri memleket!cr efendilerine isyan edebilirler. fOlkal flnu bJ�la­


rrndan atıp yerine çok der,ı daha köıüsünü getirmek şartıyla.
Milliyet. 2 1 Temmuz 1958

S,ılııe düşiincenin hürriyeıinden doğacak rel;i"etkri ıahmin ('tml.' i-.


(.Or (kğildir.

Halis düşünceye lanınan hürriyeti sahte düşiincNlt'n esirgeme" Li.


zı rndır . Bu ikisini birbirinden ilmr rnelo d Ol y ırır. Ancak bu 1ll\'lod,I IlY­
yıın düşünce için hürriyet isteyebiliriz.
Türk DüşiillCl.'si, i Ni�n 1957

Allah'ı köriikörune inkar etmek kolaydır VI.' ç o k k;irh giini niir.


fakat Allah'ı met::ıfizik. felsefi ve ilınf ddill('r!e ink:i r cımek. ispat
etmekten daha zordur.

Ben AIIOlh'a öteki dünya düşüncesinden cn uıak oldııgtııll � ')(ııı..·


luk çağmıda in;ınm,ıya b;ışladım. Büılin örııriinı bu in.ıııwııı ı-'un!ı "i
e tnıekle geçıi. Mizac ını bakımından, inanma"ıan ı iyade şiiplı" rıı c� Iili,
vardır.

Benim imanım , şüpheye karşı ad ım adım kazanılmış bir dikkat, in­


cek-nıe, ıenkid ve bilgi litrerldir.
M il liye t 22
, Eylul 1951'1

116
Yılık ki, Türkiyemiıde halka yol gösteren ve ışık luıan aydınlar
arasında din yobaıl,ın kadar, politika yobaLlan, inkılap yoballan, ye·
nili!.. ve eskilik yobazian da aı degildir Bunun iç in anlaşaııııyor. birbi·
.

rimizi y iyoruz.
Tercıim., n. 20 Marı 1 960

Ramalan. yılda bir ayın degil her ;;ıyın iıidal ve rcraı;.H içinOc y.t.
şanm.lSına hazırlar. Hakiki bir zahidin her ayı Ranı.llJtHhr Ikdeni
perhain şekli değ işir, fakat ruhi perlliı :ıyili k:ıl ır.

Tercüman. 28 Şıı lıaı 1960

Türkiye bir isıam Devleti olmaya gitmiyor. Türk Milleıi bir Islam
mi lleti oldugunu bugün daha iyi biliyor. Çünkü lıuı;iinkü dünyad:ı ıaiı..
devletler vardır, fakaı l:'ıik millet yoktur.
Tercüman, I M:ırt 1 960

Islam ı:ırilıçi ve medeniyet fclsdecileri de hilirler ki Hrı�.rcı·i Mu·


hammed ve lshimiyet olmasaydı. Islam medeniyeti olmazth ve Islam
medeniyeti olınasaydı Batı medeniyet; dog:ımıı:ul ı.
Terdıman, ı Ocak ı 960

"Ahlik sahibi olmak için dindar olmak şarı degildir " gibi hüküm·
ler, dünyaca kabul edilmiş bir hakikaıın ifadesi değildir. Uiklij:iin ma·
nasıııı dünya ilim oıoritelerinin son eserlerinde .ırama k ıaıımdır.
Tercüm:ın. 1 3 Edm
l 1959

Medeniyetin stirale verdiği kıynlCt, vakle verdiği ehemmiycıi iL.·


dc edcr. Doğu ilc Balı'nnı farklarından biri de budur.
Milliyet. 1 7 Şubat 1958

Bir sözlü taahhüdün teminatı yemin değil ıaahhüde girişen ada·


mın ahıak mertebesidir. Yemin müesscsesi sadece, bu mertebeyi 3nla·
mak için bir imıihan değcrini ıaşır:'Namussuzu namusludan ayımıaya
yaray an tesı.
Milliyet , i l Kasım 1 9 5 7

117
ideaıd devlet koyun sünllerinden kahraman y.uaıır.
idealsiz devlet kahramanlar. koyun süreleri haline getirir.
Milliyet. 2 Agustos 1957

Her gençten bütün yabancı i<!eoloiilere kdrşı beklenecek şey,


alaka vr- mukavemeııir. Ala ka, başka fikirleri şahsiyeıe ilhakı iç in, mu·
kavemeııe şahsf göriinüşün dogması için şarwr.
Kültür H:ıft:ıSl, 1 1 M:ırt 1936

Gerçek San'at eseri ne eski ne de yenid ir. Eğer eski oluydı ölüme
mahkum olurdu. Yeni olsaydı eskimeye rnıhkum olurdu. Gerçek
$,1I,'al eserinin vasfı , eski ve yeniyi aşması yani umanm fevkma çık·
masıdır. Ölmeıliğin sırrı da oradadır ..
Milliyet. 28 Mart 1956

San 'at ve herşeyde, ayni zamanda hr-Ill muhafazakar hem !nkılap·


Çı olnıayan ve bu kunıplardan yalnız birine kendini y:ıpışlır;ın adam,
ııllı gerçeğin dışında kalır ve tck taraflı görüşünün kurhanı olur.
MilliyeL. 6 Ni...,n 1956

Inkılap bir !ekamül hazinesidir. Ağır değil hamleli bir tekanıüldür.


Tarih$iz ıekamül ohnn. Geçmişe dayanmayan bir �eleceilin lt'lllcli
yoktur. Bu şartları inkar eden bir inkılap anLıYI$1 Ihtı medeniyetine
değil. komiinizme mahsustıır.
Türk Dü.�üneesi Il:ııir:ın·Telıı ,1958

Bunun için dir ki Türk inkıl;ıbını, es.ısı yalıııı hııkuki veya siyasi,
yahut da iktisadi bir vahı değil toplu bir IJrih, kültür ve I\1Nlelıiycl
hareketi olarak tetkik etmemiz l;izım geldi.
Tür\. lnkıl:ılıııı:ı Il:ıkışlar.

Devrimci gençler! Siı neyi devirmek istiyorsunu!? DünYJnm hay·


ran olduğu Türk biiyUklerinin aziz haııralannı mı? ins.ın :ıklının temel·
lerini mi? Serbest münaka,a ve fikir hUrlüj:iünü mii? HUy(ik iııkılapları·
mızı böyle anlıyorsamz y;ızıklar olsun \'e sizi böyle yetişıirenlert!
TercÜln:ıIı, 5 H:ızir:ın 1959

118
Artık sihirli formüllerden hiç birini denenı,ye v;ı ktiıııiz kalmanıış­
tır. Bizi k Li! tarırsa y ;ıl n iZ düşünme k ye tıür düşiinıı ıek kunMarakll,.
Düşünen Admıı. 21 Nisan ı 96 I .

Ttirk gl'nçligiııi de b ıı nu n için milliyetçi olnı,ıya çağırıyoruz. Bıı


şuura sahip ol mayan gazetelerin ye yazarların Atatürkçülüklerine de al.
d,lI1ll\ay.ılırll. [Julıl,H Tiirk çii olmildıkl,ırı için hiçbir lMııan �miıııi bir
AıaWrkçli de oldtllamışlJrdır.
Dilşüneıı Adımı, 3 Mayıs 1 9 6 1

Akşl'IlISeddin'ilı IHuuruııda ayaklil durduğu söylenen FJtih, Bi·


ıallS'tan istanbul'u aldı. Biz baştanbaşa Türk ola n Kıbrıs'ın bir parçası·
n ı koparıııah. iç iıı lll' za hme ııl'r çekiyoruz?
Mil'iyet, ı o Şuhat 1958

Tahsiliniz bugün biliyor değil mi? Eli nizde tuttuğunuz diplom,ı.


11111 cn büyük yalanı b u dur. Tahsiliniz bugün bitmiyor, bilakis bugiin
başlıyor.
, Yeni Mecınua. 20 H:ızir:ın ı 942

Sarhoş!;ı sa llilıkar <Irasındaki eli bUyük f;ırk, birinin çir k in li kıcn


kilÇtıkça, onul1 içine düşerek ümiısizliğe doğru gitmesi, ötekinin çir­
kin(kıı güıele giden yol ü �lünde erııniyedc yürümesidir. S;ıııaıkdr için
olduğu k.ıd;ır san;ıtı !>Cvenler için de öyle.
Yetligü n , 4 Ekim ı?37

. . Elbise utanmak kadM, uıanınak da ruh kadar ebedidir ve bunun


aksini süyJcyen cereyan,günün birinde aldandığını "nlayarak utanmay"
nuJıh.ünıdıır.
Yedigü n , 8 K:ısmı 1938

... HakikilI b.:ışka, fikir başkadır. Fikir her zaman hakik,lIm ı a


kendisi değildir. çoh. dera düşünmek h akika te doğru yota çıkmaktır.
Fikir lekamii1 eııikçe yenileşir yenileştikçe hakikaıe yaklaşır. Uu
yenil iğin bir k ıl ı k değiştirmekten ibaret olduğuiili söylemek, ha"ika·

119
ıin de içi boş bir elbiseden başka bir şey olmadığını iddia elmek le bir·
dir.
Yeni Mecnıua. 23 Mayıs ! 942

Sd.ı lcı ve scf.ılı..ı ı .1I\d·kız'dır. Ananın .ıçlıktan, kı/m ş;ımpJnYJ(�n


nefesi kokar, Ana dilenci, kıı prensestir. Fakat bu hiiiıı kızm ıah.tıgı
bötiin mücevherler vakıiyle .ın.umıııdı. Gö�ömüıün ününde kıı ana�ını
.

soyuJl soğana çeviriyor.


Yeı,j Meclnııa, 1 3 1I:tı.ir:1ıı ! 9.ıı

H.ılkın rııhu sadedir, fakat [Msiı degildir, "Bir ben var, bı'ıı'de
benden i(-enı " diyen yunus dört parça �lde kelime ile en çapraşık ve
derin , en misıik ve ifadesi giiç ruh hallerinden hirini, bir mısradJ sliyle­
y ivl'rmiş ıir . IIJlk şairi en samimi ,'e dik sözlerinde bill' sırnaşık , basiı
v,' l<iubali olmaktan kaçar: Asil'dir.

Ş iirin doklOrluk kadar bir ih tisas haysiyeti oldugunu k.ıbul etme·


�'enlere , şiirin doklorluklan çok daha güç bir iş oldugunu anlaımak
siiçtür. ZanMlıımlllrl şair boUuğu ve şiir .ıLlılil bu wrlukt.ııı ileri �eli.
yor,
Yedigün. 1 7 I!azirnıı 1936

Şiirin biri ebedi biri de akillaliteden ibaret iki mevıuıı vardır. Şij.
rin ebed; mevLUU insan kalbinin kainilım sırrı, Allah, Aşk, ölüm kuşı.
slııdJ geçinliğ i haı ve ürpcrmelcrdir.
Yedigiin, 1 3 Ekim 1937

Kallvchanelerdc her gün sayısu: " şimdi" ler kayboluyor.


Yedigün , 1 3 Mayıs 1936

Tercilme iliıııden, le'lif ilme ve lercüme inkılaptan le'lir inl..ll-ıb.ı


geçmek ıorundayız.
Türk Düşüncesi, i Ocak 1 957

.reknik seviyenin yüksclmes;yk: m;uıevi seviyenin :ılç.ılm.ı.sı .lfa·


smdıki nisbcısiı.lik bir düny,ı h.idiscsidir. Türkiye'ye has degildir. Ta·
:.ıı "
120
bi,ıt ve madde ilimierin in eIHlüstri ve tekniğin hayret verici g('lişll1csi
inSoıııLırJ madde ve key ir ;ışılaml$, ın;ınevi değerlere inancı ve bağlılığı
alJlıınışıır.
Tüık Düşüncesi. i Şııb:ıt ı 959

Ins.ı nın Cil koby ald,ııabileceği bud;ıla kendiii(lir.


" Y:ıhIlZIZ" dJIl

Her hastalık evvel.. ruhıa b.ışlayııı sonra viicud;ı sirayeı eııııi� bir
isyalHlır.

Sevimli ve sadistıir istihza öperken ısınr. bazen kopararak ısırır.


...

Yalllfiıı'dan

Tecrübelkn sonraki idra k evvelkinden çok daha pahJlıdır.

Bu dünyada en bahtiyar ve en zeki kadınlar kimlerdir bilir misiniz:


1·liç sırrı olmayanLırdır.
Y:ılıılZll.'U,11l

Hakik,)!ı arJrız vc ra kat giizelc bJYllırız, Atay,ın a kı!'dır. bayıkııı


rııh.
Aydabir, 1 9 5 1

121
E-IIAKKIN I>'\ SÖYLENENLER

Güıu'şi ı...JrdrtnıJk isteyen kaba s;ıba bulutl.ırı eJl hafif temasıyla


sıy ır,ı bilrn tenkit kudreti, neşir hayaıımızı iJltid�ilikten koruyucu bir
ı...u vwııi_ $.;ıf dogmJtiklcrin kar$ısında Ustad bir sofist, anarşizmin ı...dr­
şısmJ d iı... ihniş hır Voltcj"'di. sa fdenınlJr arasınd,ı i5tihfaf gören komu­
nilıll ıchlikl'siııin bir ıclıirli ı... ı hç ııibi her an başlar iistünde dtrrdugunu
idr.i ı... eden ı...eskin gürüşii nıilliycl\'i nesii mu kaddesatınırı ı...apısllltLl
uyaııık tulan ikaz sad;ısı oldu.
Doç. Nurettin TOPÇU

Onu tanundyan, aynı safLı nlmaLuına rağmen lııyıkıyl,ı de)}erlen·


diremeyenlerin başlıca tadıleri. onu Clinlük politilGı. dlvelerine zaviye­
sindrn ı...ıymetlendirıııeye kalkışlııalJrınd.lJl doğan kısır hiikürnlcrin
Ill,lhsuliiydü. ı-ı,ılbuki mUtefeHir Peyami $.;ıLı 'yı aıılaııı.ık l;izınıclı.
Ordd,ı kay.a gibi idi. (1ütün önYünce daima antiemperyalist, anıikomU­
nisı kalmış dJima �pritUalist ve nolsyonalist in.1l1cın müddfij olmuştu.
OraclJ serapa fikir namusu idi.
Prof. Rercp DOKSAT

Pl'yanıi Safa, günlük politika h:ıdisI.'Jeri nin itiıııre ve parti Illenfa.ıt


ve görüşlerinin üstünde mutal5.a edilmesi gereken bir şalu;iyett ir. Çiin.
kil o bir ıümre adamı de)}il. bir millet adaımydı.
Pey;ımi Safa, iistün ileri ve yiiksek bir Türkiye ideali ıaşım'şıır. l r k
günden son yazılarınd kadar bütün eserlerine renk veren ana diişünce ve
istek buydu.Türkiycmiıi yeni başlall kurduğunıu z şu ı:iinlerde, onun
IŞIı... tutucu vc yol gösterici düşünce ve görüşlerinden nuhrum kalına·
malıydık. Kader, iyi gUnleri beraberce yaşamaktan onu alıkoymuş bu-
lunuyor.
Prof. Dr. faruk Kadri T I MURTAŞ

'22
PeYdmi Sdf.. , diplom;ısulı!1ln hayatl.ı bir eksik olmadığını, bilakis
hıı ol.ıbileceğini güsteren seçı..in insanL:ırd.ın biridir. Kuvvetli lis.ım sa­
y�'sinde b.ılıdaki en yeni SallJI ;ıklııı[Jrtrıl ı..oVU$tunııu�, binI" ıate ve
en ,ı şın rom,ııı denemeleri yapmış lır. DııkUlLInctl lIaridye KIıı1It�It.
nir Terecldıidün Romanı. M:ıtın.ızcl Nor:ıly:ı'nın Koltuğu. Yalıillit, ni/.
11I�Il1ı.Jr gibi rom.alıL:ırmdd, kimi hir !oplum y:ır.ısJllI , kimi do"::u ile
Ixılı arasında l>ocalayan halimizi, kimi varlık ve ins.ın bilmccesini çöz­
meye çalışmışlır. Sosyal ve ruhs.ıl iahliııerin en giil.elll."rini yapmış,
sırasıııda ıoplum vergisinin iisı b,ı5.JmJğma çıı..mışıır.
Ahmet KABAKlı

o bir hikayeciydi, bir rom,ı ncıydı bir fi[OI.ofıu, bir terbiyeciy"i.


Çok şeydi ve eserlerinde hepsinden akisler göıe çaqHyordu. Kendisi
ufJk tefekıi, fakat fil"irleri kocJmandl. rikir abnıııdı dii\'üŞı' Çıktığı
1.III1,ın .ımansıı saldırış Lırma d,ıYdnalıilenlcr nadirtli.
Ona gı'rici dClliler, komünist "('(liler, bıı,"u ncu tkdiler, bunların
!ıı'psi iftira idi ve dediklerinin tilJ11aııııyLı tersiııe obrak ilerici, hiirri.
yl'tçi ve milliyetçiydi. On;ı inkılap düşmaııı bile dediler, halbuki Tilrk
in kıl.ıbıııın mandsıııı a ç ıklayaıı ıek eser onunclur.
En çok savaşııgı kimseler, Tiirk t.:ırihirıi irıı..iir ederek Türk gele·
ncklerini y ıı..ardk, Türı.. milletinin kutlu inançlarını boğarak vaıan kapı .
I.ırını yabancıtıra açmaı.. isıeyenlcnli.
Uu addnı isııı;ıil Safa'nın o�llI Peyami Sar;ı'dır.
Pevami Safa öldii, milliyetçi cephe bir önderini dalıa kayb('lIi.
Kadircan Ki\FLI

Çeşiıti hasldhkl.ırd.m koniinizme kad.ır her ıiirlii heLı �e fe!.lkt·t­


lerle peııçe!cşmekı('n yılnı.ınıl$, vücudu serçe, ruhu ı..arlal miSdli IIIdil
Peyanıi Saf;ı , edebiyaıımliın örnek abidelerindeıı biridir. Herlı.ıngi bir
suretle kargalarm bu tunç heykcli gaplarnaları veya kir1cımcleri mÜm·
kün değildir.
D.. :ı ı: vtToCuı

Bir güıı sormuşııının "ölümden kOfkar mısın?" dive. . . "Su ı..apı.


doın çıktığın anda öleceğini katı olarak bilsen acaw kork.ır, paniğe k;ı.
pl1ır mısın?" diyordunuz ... Bilmem ki. .. Korkar mıydım :acaba? Ama

/23
SiL korknMdlıllL. H;ılla merak ederdiniz "Ne y;ır öbi;r Slemıle?" di e ..

Bü iin �ü hdf.'riniı, büı;iin nıcrakLmnlı tatmin olunmuştur arılk. iı
:

gelıııcc, bıze de ;ınlatırslrılz bol bol ... O zamana kadar Allahaısnıarladık •

seygili üstadım, nur içinde y;ıt.


Prof. Dr. Ayhan SONGAR

Bir kültür nıüteahassısı, bir üstün k;ıfa, bir hakiki sosyolog olarak
ortaya koyduğu eserleri, gelecek nesillere her zaman ışık IULıcak, yol
gösterecek değerdedir.
i lhan E.DARENDELiOCLU

Temiz yaşayıp temiı ölmek, eyyam hislerine kaplllll,Hlan hak bcl­


Icdiği yolda yılınamak, ne büyük mutluluk .. 0, bu mutluluğa en.'1l
{'ıııkr kişiknkııdi. Tanrı'nın rahmeti üıerine olsun!.
Prof. Ali Sait YÜKSEL

San'atla hay.aıın bu içli dışlılığını, birbiriyle bu dainıi ; .alışyerişini


!'ey.ami S.af;ı k.ıtlar .anlayan ye her yeni eserini bu an layışın mukni bir
yesikası olarak önümüze süren bir başka Türk romanCl51 tanımıyorum . .

Ve böyle bir ronıancı ferdi sahada sarhoş ve mahrus kalmayarak cemi­


ycte taşar onunla kayrı;ışır, yekYiic ut olur. Peyami Safa bu sırra ernıiş
adamlardandır.
Cahit Sıtkı TARANCI

"Keiimderin,kcndisine olan bu mudak itaatine r.ığnıcn bunlardan


en az Illemmun 01<111 gene reyami Safa'dır. Çünkü onun realitelcri en
ince Inısusiyetiyle kavramak isteyen ronıancı, kelinıelerin nıuhteyal.ı­
rıyla realite arasındaki aç ıkhğı her gün duymaktadır .... "

Prof. Mustafa Şekip TUNÇ

Kafası vardı
Kültürii yardı,
Cümie1i' yardı,
Oslubu yardı,
Meselesi yar<lı,

124
'Iç dünyuı vardı
Hafakanları vardı_
Çilesi vardı,
M{'t.1fidı.. arayıc.ııgı vardı,
Imanı vardı.
Şüph{'lrri vardı,
Nch mUr.lkabesi vardı.
Esıcıiği vardı,
Oiyal{'kıiği vardı,
Ccsar{'ıi vardı
Hasılı bir fiı.. ir ve sanal adamına �rrekli ..."sıflJrdJIl payı ...ardı.
Onlıl1 yokluğunıın,ölüm tarihi olan bu �Üll, bu vasıfların yoı.. l ıı-
ı1und.ı s{'yrcdiyonız ..,
Necip FAZIL

125
F-H"KKINIlA YAZıLMıŞ ESERLER

l -Peyanıi sarJ, HJYJII ve Eserkd, Senıih Lütfi KitJbcvi, istJnbul


1 940, (Jhiı Su"ı Tar.ıncı,

2-Sevenlerinin kalemiyle Peyanıi Sara, Toprak Yayınlar ı , lstanbul


1962, yüccl l l.ıc;ılo!1lu.

3.Peyarni Saf,ı, N;i/ım Uiknıeı K,ıvgJsı, Selçuk Yayınları, IstJnbul


1 9 8 1 , Ergun Göıe, (4 .bilskl)
4-PeYilmi S.ıfa'd,ın Seçmeler, YaAnıur Yayınevi, Istanbul 1 976,
Prof. Faruk Kadri TimlırıJ�·(r�un Gü/c (2.bJskl)
5·l'eyami 5,1(.1 ik 25 yıl YaAmur Yilyml.lrı, ist,ınbul 1978, Vecdi
Ulirün.

126
Pey•.,ıı _ . ....a ,.kıllıırıyla _. fikri ._yle dil­
.... '" romanW1ylıı 1iIrtiIt hayatınnp dampsn WI'IIIUf bir
biyiit _·dır.
iiLi �. kI_ bu bIIYGk _ .... blyuJıııfillyto _ber.
bu iç yinii de ...... _ ... lIımok lçill- ... .... "'"
-
.. .. ..
O'RUD LI,ık DIı... . .".IMakI roIQnO ve teslrlnI anlatmak
ıçın _ _ "'1 _ ,ot. _ının IÇıkiıınmuı oimtıı... .
iiLi ,... ...... � Sola·., .,.. .. _ ....,.. ...
.... 1Irt .11 " .... 1ıIt yw _ ıçın lImıIt -..ı ...ı,
.. .... fiırl ....._ "., lı11dM • liıIIrMa ltIMk int-
..... b*, ...
5eaIb içinde ... )'ol tIIdP .......�t � ,_. ..
,.. , , --'.......
iiLi kItııP _ ...... lIÇllll lçill lıIt ..,.. kItııp -,..
dnI ..... .... biritct, ...... .. ve ,...,.... ftlılr W ...
.

71'."'1 .d ........ "',.. lçIn • ...., ....,. Mr ......


•1IIIıı ._.

400.- TL. (KDV. DAHIL)

You might also like