Professional Documents
Culture Documents
Yüzyıl Osmanlı Sosyo-Ekonomik Yapısı Ve II. Abdülhamid Dönemi İdeolojik Aygıtları
Yüzyıl Osmanlı Sosyo-Ekonomik Yapısı Ve II. Abdülhamid Dönemi İdeolojik Aygıtları
Abdülhamid
Dönemi İdeolojik Aygıtları1
Giriş
1
Abdulkadir Bozduman, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Yüksek Lisans
sosyo-ekonomik ilişkilerini anlamak açısından basit ama önemlidir. Osmanlı genel yapısı
hakkında söylenecek bir diğer şey ise feodaliteden farklı olduğudur. Feodaliteden farklı olarak
güçlü bir merkezi otorite ve buna bağlı olarak ciddi bir vergilendirme ağı da söz konusudur
(Keyder, 2019, s. 15, 16). Yukarıda bahsi geçen artığa el koymanın sağlanması için merkezi
otorite ve el koyma araçları açısından bu, zaten gerekli bir durumdur. Bu güçlü merkezi yapı
daha sonra, üretim ilişkileri değişmeye başladığında, sınıf ilişkileri açısından önemli mücadele
arenası olacaktır.2
Osmanlı İmparatorluğu’nu en uzun yüzyılı olan 19. yy’a yaklaştıran iki önemli faktör
vardır. Bunlardan ilki, coğrafi keşifler ile yeni ticaret yollarının bulunması neticesinde, Doğu-
Batı ticaret yollarından elde ettiği kazancı kaybetmesidir. Bu kazanç, öyle önemlidir ki bu
kazancı kaybetmemek için, kapitülasyonların da ticareti tekrar bu yollara çekmek amacıyla
verildiğini söyleyen görüşler mevcuttur.3 Diğer yandan, Batı Avrupa merkezli olan ve 16.yy
itibariyle gelişen kapitalizmin yavaş yavaş bütün bir dünyayı pazar haline getirme isteği de söz
konusudur (Pamuk, 2007, s. 108-115). Nitekim, Osmanlı da bu gücün sirayet edemediği
istisnalardan olmayacaktır. Marx’ın söylediği gibi burjuvazinin ucuz malları, Çin Seddi’ni yerle
bir edip feodalizm ya da diğer kapitalizm öncesi kalıntıları yok etmede, toplardan daha etkili
olacaktır (Marx & Engels, 2019, s. 54)
2
Burada devletin sınıf mücadelesi arenası açısından önemli bir uğrak olduğu üzerinde durmak
gerekmektedir. Zira Poulantzas’a göre devlet sınıf mücadelesinin hem arenası hem de üretenidir
(Poulantzas, 1980, s. 87, 322, 340, 358) Bu nedenle üretim ilişkilerinin değiştirildiği ve iktidar bloku
arasındaki mücadelelerin yaşandığı yer de yine devlet aygıtının kendisi olacaktır
3
Pamuk ve Savran, kapitülasyonların verilmesini cömertlik veya ticaretten anlamayıştan değil, değişen
ve daha da değişme ihtimali olan yolların ana güzergahının bilinen, Osmanlı hakimiyetinde olan yollarda
olmasının sağlanması amacıyla verildiği üzerinde durmaktadır. (Savran, 2016, s. 53-54) (Pamuk, 2007,
s. 165)
ortaya çıkmıştır. Bunlar, daha sonra Osmanlı’da oluşacak ticaret burjuvazisinin de öncülleri
olacaktır. Ayrıca, vergileri toplaması için oluşturulan iltizam sisteminde vergi toplayan
mültezimler de bir diğer önemli unsur olarak bu dönemde göze çarpmaktadır (Pamuk, 2007, s.
146-148). Böylelikle kapitalizmin sirayet etmeye başladığı aşamada tüccar ve mültezimlerin
elinde ciddi bir sermaye birikimi oluşmuştur. Buradaki sermaye birikimi daha sonra
kapitalizmin ilk nüvelerini oluşturması açısından her ne kadar eğreti bir yere sahip olsa da ilksel
birikimdir.4 Özel mülkiyetin ön koşulları arasında sayılan tefeciler de yine 19. yy öncesi
oluşmaya başlamıştır. Son olarak, merkezi bürokrasinin belli bölümü de özel mülkiyetin
yaygınlaşmasının sağladıklarıyla, kendi konumunu güçlendirmeye başlamıştır. Toparlanacak
olduğunda, artığa el koyanlar; iltizam ile gelen mültezimler, ticaret burjuvazisi ve toprağın fiili
mülkiyetine dayanarak üreticilerden rant toplayan tefeciler olmaktadır (Pamuk, Osmanlı'da
Bağımlılık ve Büyüme1820-1913, 2018, s. 12). Yani, devletin merkezi otoritesinin aldığı pay
azalmaya, sayılan kesimlere akmaya başlamıştır.
4
Werner Bonefeld’e göre ilksel birikimin ilkselliği, onun toplumsal içeriğiyle, yeni emeğin kendi
araçlarından zor yoluyla ayrılmasıyla ve mülksüzleştirilmiş emeğe dayalı kapitalist emek tarzının
kuruluşuyla ilgilidir. (Bonefeld, 2014, s. 203)
5
Ticaretle uğraşan, pazara eklemlenmek isteyen ve pazardan beklentileri olan kesimin, imparatorluktan
ilk kopan toprak parçaları olması da tesadüf değildir. Bunlar arasında, Sırbistan, Mora, Eflak, Boğdan
ve hatta Mısır da sayılabilir. Detaylar için bkz. (Pamuk, Osmanlı'da Bağımlılık ve Büyüme1820-1913,
2018, s. 11)
değildir. Bütün bu dönüşümler aslında bir sınıf mücadelesine işaret etmektedir. Bu mücadele
evveli olan ve geleceğe de uzanıp, gelecekte de devam edecek olan bir mücadeledir.6 Ayrıca,
burada bir iç içe geçmiş üretim ağından bahsedilmektedir. Elbette etkin ve diğerlerine nazaran
daha öne çıkan ya da çıkmaya başlayan bir üretim ilişkisinden söz edilebilir. Fakat burada
toplumsal formasyon faktörünü de göz önünde bulundurmak gerekmektedir.7 Yani, dönemin
sosyo-ekonomik koşullarını kapitalizmin yanı sıra kapitalizm öncesi toplumsal yapılar da
etkilemektedir. Bu yapılar, derhal değiştirilmek zorunda değildir. Zaman içinde, sürecin
getirdikleriyle değişecektir.
Kapitalist üretim tarzına sahip bir toplumun oluşması için ilk koşul meta üretiminin
yaygınlaşması ve bu metaların dolaşıma sokulmasıdır.8 Çünkü, sermaye kendi başına bir şey
değildir. Dolaşım içine girdikçe sermaye asıl özelliğine kavuşur. Bu dolaşım döngüsü de ne
kadar hızlı olursa, sermaye de bu dolaşım hızıyla doğru orantılı olarak kendini büyütecektir.9
Bunun için de hem hammaddenin temini sağlamak hem de malların rahatça dolaşımını
sağlamak için ve pazar alanının büyütmek için demiryolu ağları önemli bir gerekliliktir10.
Pamuk, gelişmiş (merkez) ülkelerin sermayeleri tarafından inşa edilen demiryollarının çevre
ülkesi oluşturmada önemli bir etken olduğunun da üzerinde durmuştur (Pamuk, Osmanlı'da
Bağımlılık ve Büyüme1820-1913, 2018, s. 3). Yani, hem ülke içinde kapitalist pazarın
oluşturulup geliştirilmesi hem de dünya pazarına dahil edilmesi yönünden bu demiryolu ağları
önem taşımaktadır.
Yeni oluşmaya başlayan, başta tüccar sermayesi olmak üzere, kapitalist sınıfların istemi,
özel mülkiyetin ve kapitalist üretim ilişkilerini güvence altına alacak olan hukuksal
düzenlemeleridir. Tanzimat Fermanı ile müsadereye karşı güvence ve Arazi Kanunnamesi ile
toprakta özel mülkiyetin tanınması sağlanmıştır. Bu tanınma aynı zamanda tımar sisteminin de
fiili çözülüşü anlamına gelmektedir (Özçelik, 2015, s. 65). Haliyle, zamanla oluşturulmuş olan
6
Burada “Tarih, sınıfların mücadelesi tarihidir.” Diyen Komünist manifestonun ilk cümlesini
hatırlamamak işten bile değildir. (Marx & Engels, 2019)
7
Toplumsal formasyon, Poulantzas’ta tek bir üretim ilişkisinden değil biri diğerine göre daha önemli
konumda da olsa iç içe geçmiş üretim ilişkileri ağından söz etmektedir.
8
Burada Kapital’in “Meta” konusuyla başladığını da hatırlamak gerekmektedir.
9
Sermayenin sermaye olmasının temel şartı sermayenin dolaşımda olmasıdır. Sermaye dolaşıma
girmediği müddetçe kendini var edemeyecektir. (Marx, Grundrisse, 1979)
10
(Boratav, 2005, s. 45, 66) (Toprak, 1995, s. 64, 83, 116)
ekonomik altyapı, üstyapısal düzenlemelerle de güvence altına alınmıştır. Bu adımlarla, ticaret
burjuvazisinin ve tarımda mülk sahibi sınıfın gelişmesinin önü açılmıştır. Özellikle ticaret
burjuvazisinin önemli bir kesiminin gayri müslim olduğunun altını tekrar çizmekte yarar vardır.
Bu gayrimüslim vatandaşlar, sermaye birikiminin önemli bir kısmını da ellerinde
bulundurmaktadırlar. Üstyapının en önemli unsuru olarak devlet de 19.yy boyunca burjuva
toplumuna hizmet edecek şekilde tasarlanmaya başlamıştır. Burada ilk olarak 1808 Sened-i
İttifak ile padişahın yetkilerinin sınırlandırılması durumu göze çarpmaktadır. Sonrasında
Meclis-i Valay-ı Ahkamı Adliye’nin ilanı (1838) ve I. Meşrutiyet (1876) ve nihayet II.
Meşrutiyet ile merkezi otoritenin yetkilerinin burjuva sınıfı adına sınırlandığını söylemek yanlış
olmayacaktır.
Son olarak, Düyun-u Umumiye ile maliyenin kontrolünün kaybolması ile Osmanlı yarı-
sömürge bir devlet konumuna gelmiştir.
11
İleriki süreçte bu parayı kontrol edememe durumu, I. Dünya Savaşı sırasında devletin kendi merkez
bankasına para bastıramayışına kadar gidecektir (Toprak, İttihat Terakki ve Devletçilik, 1995, s. 32).
gelindiğinde, imparatorluğun yönetici kadroları kurtuluşu yine kapitalizmde fakat kendi
kontrollerindeki kapitalizmde bulmuştur. Bunun için de önce, kapitalizmin ülke içinde
yerleşmesiyle merkezi otorite elinden çıkan dümeni tekrar zapt etmek için mücadele vermeye
başlanmıştır. Bu 1911’e kadar, özellikle İttihat Terakki halkı Abdulhamit’e karşı öyle
örgütlediği için Osmanlıcılık ekseninde sürmüştür. Daha sonra ise gayrimüslimlerin elindeki
sermaye birikimi ideolojik zemin olarak belirlenen Türk milliyetçiliği gereği, Müslüman Türk
kesime aktarılması çözümü geliştirilmiştir (Özçelik, 2015, s. 99). Bu durum özellikle İttihat ve
Terakki döneminde uygulanmaya başlanan milli iktisat ile kendini göstermektedir. Fakat bunun
da öncesinde Abdulhamid döneminde salt Türk milliyetçiliği yerine bir Osmanlıcılık ideolojisi
altında kapitalizm devlet tarafından, devlet lehine kullanılmaya çalışılmıştır. Aslında burada
ekonomik kaygılar ile bağıntılı bir otorite kaygısının güdüldüğünü de söylemek gerekmektedir.
Çünkü, buraya kadar mevzi savaşlarıyla bir yere varamayan daha doğrusu böyle bir savaş
veremeyen devlet, manevra savaşları ile bir sonuç almak için çalışacaktır.12
Çalışmanın bundan sonraki bölümünde, buraya kadarki bölümden farklı bir yol
izlenerek, devlet tarafından oluşturulmaya çalışılan hegemonyanın ideolojik yönü üzerinden bir
analiz yapılmaya çalışılacaktır. Bu yapılırken, Althusser’in devletin ideolojik aygıtları ve
çağırma kavramları üzerinden konu incelenmeye çalışılacaktır. Dönemsel olarak ise II.
Abdülmamid dönemi örneklem olarak ele alınacaktır.
Bir toplumda ekonomi ile siyasal, kültürel sosyal ilişkiler hep birlikte ele alınmalıdır.
Çünkü bunlar, birbirlerini ciddi oranda etkilemektedirler. Hele ki üretim ilişkilerinde yaşanan
değişiklikler, toplumun bütün yapısını diğerlerine göre daha fazla oranda etkilemektedir.
Yukarıda da bahsedildiği üzere, ekonomi ve üretim ilişkileri üzerinde etkisini kaybeden
12
Mevzi-manevra savaşı kavramı, Gramsci tarafından geliştirilen bir kavramdır. Manevra savaşı,
cepheden açıkça yürütülen, özellikle kapitalizmin Osmanlı’ya sirayet ettiği aşamada açıkça görülen
şekilde işleyen bir süreci tasvir etmektedir. Mevzi savaşı ise daha çok sivil toplum eliyle, cepheden
açılan yarıklardan içeriye girme amacıyla yürütülen mücadeleyi betimlemek için kullanılmıştır.
Osmanlı’nın açıkça kaybettiği manevra savaşına karşın, birçok koldan tekrar dümeni eline almak için
verdiği mücadele mevzi savaşı olarak ele alınabilir. (Gramsci, 2012, s. 250, 251)
Osmanlı İmparatorluğu merkezi otoritesi bu kaybı anladıktan sonra, kaybolan otoritesini
yeniden tesis etmek için birçok yöntemi kullanmaya başlamıştır. Bu konuda verilen iktisadi
mücadelelere ideolojik mücadeleler de eşlik etmiştir. Burada ideolojik boyut incelenecektir.
Bunun en etkili biçimde kullanıldığı son dönem ise II. Abdülhamid dönemidir demek yanlış
olmayacaktır. Çalışmanın bundan sonraki bölümlerinde II. Abdülhamid döneminde kullanılan
ideolojik aygıtlar ve dil Althusser’in kavramlarıyla incelenmeye çalışılacaktır.
II. Abdülhamid döneminde din ideolojik bir aygıt olarak çok etkin kullanılmıştır. Zira,
Abdülhamid kendi Osmanlı ideolojisini yaratmada başat bir unsur olarak dini her yönüyle bir
harç, bir bütünleştirici unsur olarak kullanmıştır. Öne çıkan her ideoloji, simge veya sembolde
din mefhumu sürekli kullanılmıştır. Yeri gelmişken burada hemen belirtmek gerekir ki başta
din olmak üzere, benzer bütün ideolojik aygıtlar o dönem yarı-sömürge diye tabir edilebilecek
devletlerin önemli bir kısmı tarafından kullanılmıştır (Deringil, 2007, s. 90). Diğer yandan, bu
dönemde din ile ilişkilendirilen çoğu şeyin aynı zamanda ciddi bir ritüel tarafının da olduğunu
söylemek mümkündür. Yine ciddi bir fark olarak belirtmek gerekir ki Althusser’in Din
DİA’sını kullanırken kastettiği kiliseler üzerinden bir ideoloji yaratma işlevi de Osmanlı’da
fiziki bir dini kurumdan ziyade yine bu ritüeller eliyle yürütülmüştür. Çünkü, fonksiyonel
13
Devletin baskı aygıtı Althusser tarafından fonksiyonel olarak ayrılmış iki kanadından biridir. Devletin
baskı aygıtı unsurları en kaba haliyle; devlet başkanlığı, hükümet ve yürütme erki aracı olan idareyi,
silahlı kuvvetleri, adaleti, mahkemeleri ve ona bağlı düzenekleri kapsamaktadır. Çoğul değil tektir. Zor
ve güce dayalı faaliyet gösterir. Tamamen ve salt olarak baskı ile alınamasa da en önemli yönü baskıya
dayanmasıdır. (Althusser, 2002, s. 27-31)
14
Devletin ideolojik aygıtları, zor yerine ideoloji ile işlemektedir. Temel amacı, yeniden üretimi
sağlamaktır. Birbirinden ayrı, uzmanlaşmış birçok aygıttan oluşmaktadır. Din, eğitim, aile, hukuk gibi
farklı yönleri sayılabilmektedir. Bunların da salt ideoloji üzerinden çalışmadığı belirtmek
gerekmektedir. (Althusser, 2002, s. 32-38)
olarak bakıldığında iki yöntem de aynı sonuca hizmet etmektedir. Bu çalışmada din DİA’sı diye
ele alınanlar da bu yönüyle incelenecektir. Yine Althusser’in kullandığı şekliyle bakıldığında
Ortaçağ’da din DİA’sı ön plandaydı ve bu yerini okul ve aile DİA’sına bıraktı (Althusser, 2002,
s. 42-43). Fakat, tarihsel ve toplumsal olarak, Osmanlı farklı dinamiklere sahip olduğu için,
kanımızca, bu sıra gözetilmeksizin bir inceleme yapmak mümkündür.
Cuma selamlığı ritüeli, hem padişahın ve onun otoritesinin gösterimi açısından hem de
dini ön plana çıkaran bir ritüel olması nedeniyle önemlidir. Bu ritüel, vaktinin önemli bir
kesimini de Yıldız Sarayı’nda geçiren Abdülhamid’in halk arasına karıştığı nadir anlardan biri
olması nedeniyle de önem arz etmektedir. O dönemde şaşaa ve gösteri yönüyle öylesine ön
planda bir ritüel ki yabancı ülkelerden gelen kimselerin faytonlarının sıra olduğu
aktarılmaktadır (Deringil, 2007, s. 58). Dini kullanarak hem otorite güçlendirmek hem de
yeniden üretmek için soy ağaçlarının peygamberlere kadar götürülmesi de yine o dönemin
önemli ideolojik çabalarından biri olarak ön plana çıkmaktadır. Yine dini bir ritüel olarak, hacca
giden Müslümanların bulunduğu ve hediyeler taşıyan sürre alayları da dönemin önem verilen
etkinlikleri arasında sayılmaktadır. Geçtiği her yerde halkın iştirak etmesi ve görkemli geçmesi
için çaba verildiği bilinmektedir. Aynı şekilde kutsal emanetler (sakal-ı şerif gibi) de belli
zamanlarda halk ile buluşturulmaktadır (Deringil, 2007, s. 78).
Sonuç
Sanayi Devrimi sonrası önce Batı’da, daha sonra yayılmacı doğası gereği bütün
dünyadaki üretim ilişkileri içinde kendini gösteren kapitalizm, zaman içinde Osmanlı
İmparatorluğu içine de sirayet etmiştir. İmparatorluğun üretim ilişkilerinden, sınıf yapısına,
devlet yapısından üst yapısına kadar bütün unsurlarını etkilemiştir. 19.yy’a gelindiğinde
kaçınılmaz olarak bütün noktaları ele geçirmiş ve geri dönülmez bir sosyo-ekonomik düzen
kurmuştur. Bu da artığa el koyanın artık devlet değil, kapitalist sınıflar olması gerçeğini
doğurmuştur. Çalışmada ideolojik yönden incelenen, II. Abdülhamid döneminde bu üretim
ilişkileri değiştirilmeyip sadece devlete yarar şekilde kullanılmaya çalışılsa da başarısız
olmuştur.
15
Çağırma kavramı, en genel tanımı ile Althusser’de bireyleri özneye dönüştürmek için kullanılan dil
ya da hitaptır. Amaç, bireyi özne haline getirme, tabii etmedir. (Althusser, 2002, s. 60-73)
Kaynakça
Althusser, L. (2002). İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları. İstanbul: İletişim.
Bonefeld, W. (2014). Yıkıcı Akıl ve Olumsuzlama. Otonom.
Boratav, K. (2005). Türkiye İktisat Tarihi. İstanbul: İmge.
Çelik, H. İ. (2015). II. Abdülhamid Döneminde Yönetimde Değişim. Sosyal Bilimler Dergisi, 85-103.
Deringil, S. (2007). Simgeden Millete II. Abdülhamid'den Mustafa Kemal'e Devlet ve Millet. İstanbul:
İletişim.
Gramsci, A. (2012). Hapishane Defterleri Cilt 3. İstanbul: Kalkedon.
Keyder, Ç. (2019). Türkiye'de Devlet ve Sınıflar. İstanbul: İletişim.
Marx, K. (1979). Grundrisse. İstanbul: Birikim Yayınları.
Marx, K., & Engels, F. (2019). Komünist Manifesto. İstanbul: Can Yayınları.
Özçelik, P. K. (2015). İlk Birikim Sorunsalı Bağlamında Türk Ulus Devletinin Kurulma Sürecinde
Gayrimüslim Azınlıklar. Praksis, 45-102.
Pamuk, Ş. (2007). Osmanlı Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914. İstanbul: İletişim.
Pamuk, Ş. (2018). Osmanlı'da Bağımlılık ve Büyüme1820-1913. İstanbul: İş Bankası Yayınları.
Poulantzas, N. (1980). Faşizm ve Diktatörlük. İstanbul: Birikim.
Savran, S. (2016). Türkiye'de Sınıf Mücadeleleri. İstanbul: Yordam Kitap.
Toprak, Z. (1995). İttihat Terakki ve Devletçilik. İstanbul: Tarih Vakfı.
Toprak, Z. (1995). Milli İktisat Milli Burjuvazi. İstanbul: Tarih Vakfı.