You are on page 1of 127

TOPLAM ARZ EĞRİSİ (II)

PROF.DR.NİLGÜN ACAR BALAYLAR


3. Piyasa Aksaklıkları ve Toplam Arz Eğrisi

2
3.a. İşçi Yanılma Modeli (M. Friedman)

• Uyarlayıcı bekleyişler geçerlidir.


• Piyasalar sürekli temizlenir

W/Pe=W/P*P/Pe

3
A noktasında (Pe = P 1 ) iken uygulanan talep
genişletici bir politika fiyatlar genel düzeyine
İşçi Yanılma Modeli: Kısa dönem Arz Eğrisi artırarak (P 2 ) w nin düşmesine yol açar. P artışının
farkında olan işveren emek talebini artırır. Bu
durumda W de artar.
Ancak; (ΔW /W) < ( ΔP/P)
Pe = P 1 olan işçiler W artışını w artışı olarak
algıladıklarından emek arzını artırırlar (B noktası) .
Bu durumda istihdam ve hasıla düzeyi de artar
YN Y1 (YN’den Y1’e) .
Özetle P > Pe olması kısa dönem arz eğrisinin pozitif
A eğimli olmasını sağlar.
Özetle kısa dönemde bekleyiş hataları nedeniyle,
B kısa dönem arz eğrisi pozitif eğimlidir.
B
YN Y1

4
5
3.b. Firma Yanılma Modeli (Eksik bilgi modeli, E. LUCAS, Yeni Klasik Model

7
3.c. Katı Yapışkan Ücret Modeli (Yeni Keynesyen Model)

9
10
11
Ekonomi OL1 kadar emek arz ve talebi denkliğinde Y1 hasıla
düzeyinde faaliyet göstermektedir. İşçilerin fiyatlar genel
düzeyine ilişkin beklentileri; Pe = P1 .fiyatlar genel düzeyinin P1
olacağı beklentisi ile toplu iş sözleşmeleri sonucunda nominal
ücretler belirlenir. Ekonomi A noktasında dengededir.
Ancak beklenmedik bir şekilde fiyatlar genel düzeyinin artması
YN Y1 sonucu (W/P)1 düzeyi (W/P)2 ye düşer. Dolayısıyla hedeflenen
reel ücret de düşer. İşçiler para yanılgısı içinde olmadıkları için
A reel ücretin düştüğünün farkındadırlar. Ancak toplu iş
B sözleşmesi ile belli bir süre için (2 yada 3 yıl olabilir) nominal
ücretler belirlenmiştir. Bu nedenle reel ücretteki düşüşü telafi
etmek için çalışma saatlerini artırmak zorunda kalacaklardır.
YN Y1 Emek arzı OL2 ‘ye çıkacak ve hasıla YN’ den Y1 ye çıkacaktır.
Ancak bu durum kısa dönem için geçerlidir. Sözleşme süresi
dolduğun reel ücretlerdeki düşmeyi telafi edecek şekilde
yeniden sözleşme yapılarak hedeflenen reel ücret belirlenecek
ve istihdam ve hasıla seviyesi eski düzeyine dönecektir.

SRAS pozitif eğimli

12
Kısa ve Uzun Dönem Toplam Arz Eğrileri

Pe sabitken iken P artığı için


P>Pe

13
14
Yararlanılan Kaynak
Erdal Ünsal, Makro İktisat, İmaj Yayıncılık, Ankara.

15
Fiyat ve Hasıla Düzeyinin
Belirlenmesi
PROF. DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 1


aşağıdaki şekillerde gösterilmiştir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 2


PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 3
Klasik Durumda Genişletici Maliye Politikası (Tam Dışlama)

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 4


SONUÇ: Genişletici maliye politikasında olduğu gibi genişletici para politikası da denge gelir üzerinde bir
etki yaratmazken hükümet müdahalaleri yalnızca fiyatlar genel düzeyinde bir artışa yol açacaktır.
Dolayısıyla toplam arzın belirlenmesinde AD’nin hiçbir etkisi yoktur. AD sadece P’nin hangi seviyede
olacağını belirlemektedir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 5


Keynesyen Modelde Fiyat Hasıla Düzeyinin Belirlenmesi
Şekilde başlangıçta dengenin (P1-Y1) bileşiminde kurulduğu
görülmektedir. Keynes’göre toplam talep yetersizliği nedeniyle
ekonomi eksik istihdamda faaliyette bulunmaktadır. Keynesyen
modelde göre bu noktadan sonra kamu otoritesinin harcama
artırıcı bir politikayla ekonomiye müdahale etmesi AD1
eğrisinin paralel bir şekilde kayarak AD2 konumuna gelmesine
yol açmıştır. Yeni denge noktasının (P2-Yn) bileşiminde
kurulmuştur. Klasik modelde tam dışlamayla birlikte fiyat
Y1 artışına yol açan genişletici maliye politikası, Keynesyen
(Yn)
modelde enflasyona ve dışlama etkisine yol açmaksızın denge
milli gelir düzeyi üzerinde bir artışa yol açmıştır.
Yn hasıla düzeyinden sonra uygulanacak genişletici politikalar
aynı klasik modelde olduğu gibi hasıla üzerinde herhangi bir
etki yaratmazken enflasyonu artırıcı etki yaratacaktır.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 6


PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 7
İşçi Yanılma Modelinde (Parasal Model-Uyarlayıcı Bekleyişler Hipotezi) Fiyat Hasıla Düzeyinin Belirlenmesi

İşçilerin beklenti hataları


nedeniyle kısa dönemde fiili
hasıla doğal hasıladan
sapabilmektedir (E1 )

Ancak uyarlayıcı bekleyişler


hipotezine göre beklenti
hatasına düşen işçiler hızla
beklentilerini fiili fiyat
düzeyine uyarlamakta ve uzun
dönemde fiili hasıla düzeyi
doğal düzeyine geri
dönmektedir (Ez )
İşçi Yanılma Modeli (Parasal Model)
SONUÇ: Parasal Modelde harcama arttırıcı para ve maliye politikalarının reel etkisi ne Neo-Klasik
modelde olduğu gibi sıfırdır nede Keynesyen modelde olduğu gibi doğal hasıla düzeyine kadar
sürekli pozitifdir.
Kısa dönemde genişletici para ve/veya maliye politikaları beklenti hataları nedeniyle hasılanın,
doğal hasılanın üzerine çıkmasına yol açsa da uzun dönemde beklentilerin uyarlanması yoluyla
P=Pe gerçekleşecek ve böylece genişletici para ve/veya maliye politikaları sadece fiyatlar genel
düzeyinin artmasına yol açacaktır. Para ve/veya maliye politikalarının hasılayı etkilememesine
politika ilintisizliği veya politika etkinsizliği denir.
Firma Yanılma Modeli (Yeni Klasik Model-Rasyonel Bekleyişler
Hipotezi)

Ekonomi E0 denge noktasında iken


daha önceden kamuoyuna ilan
edilmiş genişletici para politikası
uygulaması sonucunda AD0(M0)
eğrisi AD1(M1) şeklinde sağa doğru
kayar. Rasyonel Bekleyişler
Hipotezine göre karar birimleri
ekonomide belenmeyen bir değişim
olmadıkça fiyat düzeyini ortalama
olarak doğru tahmin eder. Diğer bir
deyişle beklenti hatası yoktur. Bu
nedenle uygulanan para politikası
sonucu fiyat beklentisi P0’dan P1’e
çekilir. Pe’nin artması ile birlikte SRAS
Öngörülen Para Politika Uygulaması (Şok ya da Sürpriz sola kayar ve ekonomi E1 noktasında
Politikanın Olmaması Durumu) dengeye gelir.
Firma Yanılma Modeli (Yeni Klasik Model-
Rasyonel Bekleyişler Hipotezi)
SONUÇ: Yeni Klasik Model’e göre sürpriz bir politika uygulanmadığı müddetçe ekonomi her
zaman doğal hasıla düzeyindedir. Dolayısıyla uygulanan genişletici politikalar sadece enflasyona
yol açar.
Beklenti hatasının olmaması nedeniyle gerek kısa gerekse uzun dönemde:
Firma Yanılma Modeli (Yeni Klasik Model-
Rasyonel Bekleyişler Hipotezi) Ekonomi E denge noktasında iken
sürpriz bir şekilde genişletici para
0

politikası uygulaması sonucunda


AD0(M0) eğrisi AD1(M1) şeklinde
sağa doğru kayar. Sürpriz politika
nedeniyle bekleyişlerde herhangi
bir değişim söz konusu olmaz:
SRAS (Pe=Po ) olarak sabit kalır. Bu
durumda uyarlayıcı bekleyişler
hipotezinde olduğu gibi ekonomi
doğal hasıla düzeyinin üzerinde
yani E1 noktasında dengeye gelir.
Karar birimleri bir sonraki
dönemde hükümetin uyguladığı
sürpriz politikanın farkına varıp
fiyat beklentilerini buna göre
ayarlar ve P2’ye çekerler. Bu
durumda SARS sola kayar ve
ekonomi E2 noktasında dengeye
Öngörülmeyen Para Politika Uygulaması (Şok ya da Sürpriz Politika
gelir. Böylece ekonomi daha
Uygulaması)
yüksek bir fiyat seviyesinde doğal
hasıla seviyesine geri dönmüştür.
Firma Yanılma Modeli (Yeni Klasik Model-
Rasyonel Bekleyişler Hipotezi)
SONUÇ: Yeni Klasik Modelde hasılada etki yaratabilmenin yolu karar birimlerinde beklenti hatası
yaratacak beklenmeyen politikalar uygulamaktır. Ancak bu etki kısa dönemde ortaya çıkmakta
uygulanan politikanın uzun dönemde farkına varılması ile birlikte beklenti hataları da ortadan
kalkmakta ve daha yüksek fiyat seviyesinde doğal hasıla düzeyine geri dönülmektedir.
Merkez bankalarının bu şekilde öngörülmeyen politikalar uygulamaları, merkez bankalarına
güvenin sarsılmasına yol açar. Bu nedenle merkez banklarına kısa dönemde dahi olsa hasıla etkisi
yaratmak için öngörülmeyen politikalar uygulamaları önerilmez.
Yeni Keynesyen Model (Katı-Yapışkan Ücret Modeli)
Pe =P0 iken toplu sözleşmeler ile nominal ücret
düzeyi W0 olarak belirlendiği bir ekonomide E0
noktasında ekonomi doğal hasıla düzeyinde
dengededir. Herhangi bir nedenle AD’nin azalması
ile birlikte AD eğrisi sola kayar ve fiyat seviyesi
buna bağlı olarak P1 seviyesine düşer. Bu durum
reel ücretlerin artmasına yol açacağından emek
talebi düşer ve buna bağlı olarak hasıla düzeyi Y1
seviyesine düşer. Yeni Keynesyen Modelde
nominal ücretler sözleşmeler nedeniyle sözleşme
süresi boyunca hem aşağı hem de yukarıya doğru
rijittir. Dolayısıyla beklenti hatası olmamasına
karşın sözleşme süresi boyunca nominal ücret
katılığı yüksek reel ücrete ve eksik istihdama yol
açar.
Yeni Keynesyen Model (Katı-Yapışkan Ücret Modeli)
Sözleşme süresi dolduğunda rasyonel bekleyişler hipotezine göre davranan karar birimlerinin
talepteki daralma sonucu fiyat düzeyinin P2 olacağı öngörüsü ile W1 ücret düzeyi üzerinden toplu iş
sözleşmeleri yapılır. Böylece SRAS sağa doğru kayar ve E2 de kurulur. Ekonomi tekrar doğal hasıla
düzeyine dönmüştür.
Yeni Keynesyen İktisatçıların Ekonomi Politikası Önerisi:
Hükümetler talep daralmasının yarattığı eksik istihdam seviyesinin sözleşme süresi boyunca
sürmesini beklemek yerine, reel ücretlerde artışı ortadan kaldıracak ekonomi politikalarını devreye
sokabilir. Fiyat seviyesinin artıracak ekonomi politikaları ile reel ücretler tekrar eski seviyesine
getirilebilir. Bunun içinde başlangıçta sola kayan AD eğrisi genişletici talep politikaları ile sola
kaydırılır. ÖZETLE RASYONEL BEKLEYİŞLERİN GEÇERLİ OLMASI VE BEKLENTİ HATALARININ OLMADIĞI
VARSAYIMI ALTINDA DA AKTİF EKONOMİ POLİTİKALARI UYGULANMALIDIR; EKONOMİ POLİTİKALARI
REEL ETKİ YARATIR.
YARARLANILANAN KAYNAKLAR
Erdal ÜNSAL- Makro İktisat
Nevzat GÜRAN- Makroekonomik Analiz
Merih PAYA-Makro İktisat
Volkan Alptekin –Makro Ekonomi
ENFLASYON
(Türleri ve Maliyetleri)
PROF. DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 1


ENFLASYON
Enflasyon, bir ekonomideki mal ve hizmetlerin fiyatlarında gözlenen
sürekli ve genel kapsamlı artışı ifade etmektedir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 2


Enflasyonun Nedenleri
Talep Enflasyonu: Merkez bankalarının parasal genişlemeye gitmesi veya kamu harcamalarının
artırılması gibi genişletici politikaların uygulanması, toplam talebin geçici olarak genişlemesi ve
ekonomik büyüme ile sonuçlanabilmektedir. Ancak artan talebin ekonominin üretim kapasitesini
aştığı durumlarda, kaynaklar üzerinde baskı oluşmakta, bu durum da talep enflasyonunu
tetiklemektedir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 3


Enflasyonun Nedenleri
Maliyet Enflasyonu: Bir ekonomide petrol ve gıda gibi emtia fiyatlarının yükselmesi veya doğal
afetler gibi nedenlerle üretim maliyetlerinde artış yaşanması sonucunda toplam arzın azalması
ve bunu takiben fiyatlar genel seviyesinin yükselmesidir. Bununla birlikte, devlet tarafından
yapılan düzenlemeler ve vergilendirmeler de maliyet enflasyonuna neden olabilmektedir.
Maliyet enflasyonu kendi içinde ücret enflasyonu ve kâr enflasyonu olarak sınıflandırılmaktadır.
Buna göre ücret enflasyonu, ücretlerde meydana gelen artışa rağmen verimliliğin buna paralel
bir şekilde artmaması nedeniyle üretim maliyetlerinin yükselmesidir. Kâr enflasyonu ise,
firmaların elde ettikleri kârları artırmak istemeleri neticesinde fiyatlarda yaşanan artıştır.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 4


Enflasyonun Nedenleri

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 5


Enflasyonun Nedenleri
Enflasyon beklentileri enflasyonun oluşmasında kilit rol oynayan unsurlardan biridir. Tüketicilerin
ve üreticilerin ileride fiyatların yükselmeye devam edeceğini beklemeleri durumunda, bu
beklentiler geleceğe yönelik ücret talepleri aracılığıyla mal ve hizmet fiyatlarına artış olarak
yansımaktadır. Maaş zammı, kira artırımı ve ticari alım-satım sözleşmelerine konu olan ileriye
dönük fiyat belirleme gibi talepler bu duruma örnek gösterilebilir. Bu beklenti ve talepler
gelecekteki enflasyonu belirleyebilmektedir. Bu durum, enflasyon beklentilerinin kendini
doğrulaması olarak adlandırılmaktadır. Başka bir ifadeyle ekonomik birimler, ileriye yönelik
enflasyon beklentilerini yakın geçmişte yaşanan enflasyon gerçekleşmelerine göre belirlemeye
devam ettiği sürece, enflasyon artış oranı geçmişe paralel bir seyir izlemeye devam edecektir. Bu
durum enflasyon ataletine neden olmakta ve bu nedenle merkez bankaları enflasyonla mücadele
ederken bir yandan da enflasyon beklentilerini de düşürmeye odaklanmaktadır.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 6


Hızlarına Göre Enflasyon Türleri
Sürünen enflasyon; fiyatlardaki artışların çok küçük oranlarda olduğu (
yüzde 0,1 – 1,0 arasında) ve ekonomik birimlerde enflasyon beklentisine
yol açmayan durumu ifade eder.
Düşük enflasyon; yüzde 1,1 – 3,0 arasında bir enflasyon oranını gösterir.
Bu enflasyon türünde ileriye doğru kalıcı enflasyon beklentileri oluşmaz.
Yaygın görünen enflasyon türlerinden birisi budur.
Orta enflasyon; yüzde 3,1 – 8,0 arasında bir enflasyon oranını ifade
eder. Bu enflasyon türünde enflasyonist beklentiler oluşmaya başlar. Bu
enflasyon türü de yaygın görülen türlerden birisidir ve özellikle gelişme
yolundaki ekonomilerde görülür.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 7


Hızlarına Göre Enflasyon Türleri
Yüksek enflasyon; yüzde 8,0 – 15,1 arasında bir enflasyon oranını anlatmak için kullanılır. Bu
oranlara ulaşıldığında ileriye doğru enflasyonist beklentiler oldukça güçlüdür ve bunların
kırılması kolay değildir. Bu enflasyon oranı sorunun giderek ciddileştiğini ve çözümün giderek
zorlaştığını gösterir..
Çok yüksek enflasyon; yüzde 15,1 ve üzerindeki oranlardaki enflasyon durumunu gösterir. Oran
yükseldikçe enflasyonist beklentiler çok güçlü bir hal alır ve bu durumdaki ekonomiler için hiper
enflasyona geçme tehlikesi artar.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 8


Hızlarına Göre Enflasyon Türleri
Hiper enflasyon; aylık enflasyon oranının yüzde 50 gibi oranlara çıkması durumudur.
Hiper enflasyon ile mücadele etmek olduk zordur. Bu gibi durumlarda gerek siyasi gerekse
ekonomik önlemler birlikte değerlendirilir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 9


Ülke Gruplarına Göre ve Türkiye’de
Enflasyon (TÜFE)

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 10


Dünya’da En Yüksek Enflasyona Sahip Ülkeler

Kaynak: Trading Economics, https://tradingeconomics.com/country-list/inflation-rate

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 11


Avrupa’da En Yüksek Enflasyona Sahip Ülkeler

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 12


Enflasyonun Maliyetleri
 Enflasyon sebebiyle firmalar fiyat listelerini sürekli değiştirmek zorunda kalmaları nedeniyle maliyetleri artar
(menü maliyeti)
 Enflasyon sebebiyle ekonomik birimlerin ellerinde daha az para tutmaları sonucu para taleplerini karşılamak için
sıkça bankalara gitmesinden kaynaklanan zaman ve üretim kayıpları (Ayakkabı Maliyeti)
Enflasyon sebebiyle bireylerin reel geliri artmasa bile vergi ödemek zorunda kalırlar. Örneğin portföyünüzde yer
alan hisse senetlerinin yıllık değer artışı yüzde 10 ise ve bu dönemde enflasyon oranı da yüzde 10 ise enflasyonu
dikkate almayan bir vergilendirme sistemi varsa elde ettiğiniz yüzde 10 getiri üzerinden vergilendirilirsiniz.
Gerçekte getiri oranı ve enflasyon oranı eşit olduğundan net getiri sıfırdır.
Enflasyon sebebiyle ekonomik birimlerin ellerinde tuttuğu paranın satın alma gücü azalır.
 Enflasyonist dönemlerde devletin vergi gelirlerinin hesaplanması ve toplanması arasında geçen sürede elde
edilen verginin reel değerinin yani satın alma gücünün azalmasını ifade eder. Tahakkuk eden vergilerin tahsil
edilmesi uzun bir döneme yayıldığından, enflasyonun artması reel vergi kalemlerinde bir azalmaya neden
olacaktır. Ayrıca yüksek enflasyon, maliyetleri artırmak yoluyla işletme kârlarını da düşüreceğinden, gelirler
üzerinden tahakkuk eden vergi miktarını da azaltmış olacaktır (Olivera-Tanzi Etkisi)

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 13


Enflasyonun Maliyetleri
Enflasyon, ülkenin rekabet gücünü olumsuz etkiler. Fiyatlarda yaşanan hızlı artış, ülkenin mal ve
hizmetlerine olan dış talebi düşürürken, ekonominin diğer ülke mal ve hizmetleriyle rekabet
gücünü azaltmaktadır. Uluslararası rekabet gücünün azalması ihracatı olumsuz etkilemekte ve
sonuç olarak ülkenin ödemeler dengesinin açık vermesine yol açmaktadır.
Diğer yandan ülkeye gelen yabancı sermayenin ağırlıklı olarak kısa vadeli olmasına yol açar ve
ekonomideki kırılganlığı artırır. Sonuçta, büyümeyi ve istihdamı destekleyecek olan uzun vadeli
doğrudan yatırımlar ülkeye gelmez.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 14


Enflasyonun Maliyetleri
Enflasyonun neden olduğu belirsizlik, yatırımcının kendini garantiye almak ve riskten korunmak
için fazladan bir getiri talep etmesine ve dolayısıyla faiz oranlarının yükselmesine yol açar . Bu da,
borçlanma maliyetlerini artırarak, üreticinin kredi taleplerini daraltır ve yatırımları engeller.
Gelir ve servet dağılımı bozulur. Enflasyon, ülkedeki gelir dağılımını da olumsuz etkilemektedir.
Enflasyonist bir ortamda tasarruf edebilme imkânı olan kesim yüksek reel faizlerden*
yararlanırken, toplumun gelir düzeyi düşük kesim bu imkâna sahip olmadığından gelir dağılımı
giderek bozulur.
*Fisher Eşitliği’ne göre Dönem Başı ya da beklenen
Reel Faiz Oranı =Nominal Faiz Oranı- Beklenen Enflasyon
Dönem Sonu yada gerçekleşen Reel Faiz Oranı =Nominal Faiz Oranı- Gerçekleşen Enflasyon

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 15


Enflasyonun Maliyetleri
Spekülatif kazançları ön plana çıkarır; Yüksek enflasyon nedeniyle yaşanan bu belirsizlik ve
kararsızlık, bireyleri ve firmaları tüketim veya yatırım yapmak yerine enflasyonun zararlı
etkilerinden korunmak amacıyla ellerindeki para ile döviz, altın, gayrimenkul gibi araçları satın
almaya yöneltmektedir. Bu durum da, üretimi ve verimliliği olumsuz etkilemekte, uzun dönemde
daha düşük ekonomik büyümeye sebep olmaktadır. Dolayısıyla ekonomide kaynakların dağılımını
bozar.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 16


Beklenmeyen Enflasyonun Maliyeti
Beklenen enflasyon durumunda ekonomik birimler yatırım, tüketim ve tasarrufa
yönelik kararlarını alırken enflasyona ilişkin beklentilerini de dahil ederek veririler.
Örneğin merkez bankasının önümüzdeki yıl enflasyon oranının yüzde 5 olacağını ilan
etmesi durumunda tüm karar birimleri bu gelişme karşısında zarar etmeyecek
şekilde kararlarını alır.
Ancak söz konusu dönemde enflasyon oranı yüzde 5 değil de yüzde 10 olarak
gerçekleşirse yani beklenti hatası söz konusu ise bu durumda beklenmeyen
enflasyonun maliyetleri söz konusu olacaktır.
Bu durumda;
Nominal ücretle çalışanların satın alma güçleri azalır (reel ücretler
düşecektir).

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 17


Beklenmeyen Enflasyonun Maliyeti
üretim ve yatırımlar olumsuz yönde etkilenir;
Yüksek enflasyon ortamı, ekonomik birimler açısından belirsizlik yaratarak alınacak kararları
etkilemekte ve bireyleri tüketim ve yatırım konularında kararsızlığa itmektedir. Fiyatlarda
yaşanan sürekli ve değişken artış, tüketicilerin farklı mal ve hizmetleri birbiriyle kıyaslamasını ve
dolayısıyla alacağı ürünü seçmesini zorlaştırmaktadır. Bu durum tüketicilerin tüketimlerini
sınırlamasına sebep olabilmektedir.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 18


Beklenmeyen Enflasyonun Maliyeti
 Firmalar gelecek dönemdeki maliyetlerini ve kârlarını öngöremediklerinden yatırım yapma
konusunda daha az istekli olmaktadır. Yatırımlar genellikle orta ve uzun vadeli olarak
yapılmaktadır. Enflasyon ortamında fiyatlar sürekli artmakta, hatta fiyatların artış hızı farklı
dönemlerde değişkenlik gösterebilmektedir. Yatırımlara ait giderlerin orta ve uzun vadede
ödeneceği, yatırımlardan elde edilecek kârların ise kısa sürede elde edilemeyeceği düşünül
düğünde, firmaların söz konusu yatırımların başarılı olup olamayacağı konusunda hesap
yapmaları zorlaşmaktadır. Örneğin, üretim için kullanılacak olan bazı makine, teçhizat ve
ekipmanın yatırıma başlanmasından belirli bir süre sonra alınacak olması durumunda, söz
konusu kalemlerin o dönemki maliyetinin ne olacağını hesaplamak kolay olmamaktadır. Benzer
şekilde, yatırım projesinin tamamlanması sonrasında tüketiciye sunulacak mal ve hizmetin satış
fiyatının ne olacağını doğru tahmin etmek de güçleşmektedir

Enflasyon belirsizliği yatırımların daralması yoluyla işsizlikte artışa sebep olur

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 19


Beklenmeyen Enflasyonun Maliyeti
Ekonomik birimler beklenen enflasyon oranına dayanarak uzun vadeli kredi anlaşmaları
gerçekleştirirlerse, enflasyon oranının beklenen enflasyon oranından farklı gerçekleşmesi
sonucunda bölüşüm etkileri ortaya çıkar.
 gerçekleşen enflasyon > beklenen enflasyon ise borçlu avantajlı, borç veren ise
dezavantajlıdır
 gerçekleşen enflasyon <beklenen enflasyon ise borçlu dezavantalı , alacaklı avantajlıdır.
Örneğin Πe =%10 iken %15 faizle borç veren bir kreditör dönem başında net %5 reel faiz geliri
elde edeceği beklentisi içindedir. Ancak dönem sonunda enflasyon oranı %13 olarak gerçekleşirse
bu durumda kreditörün yani borç verenin gerçekleşen net getirisi yüzde 2’ye düşer. Borç alan
tarafın ise borçlanma maliyeti yüzde 5’ten yüzde 2’ye düşer.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 20


Türkiye’de Hedeflenen ve Gerçekleşen
Enflasyon Oranları (TÜFE-%)
40

35
35

29.7
30

25

20 20.3
20 18.4

14.6
15
12 11.92 11.84
10.1 10.4
9.3 9.7
10 8.4 8.2 8.8 8.5
8 7.7 7.5 7.4
6.5 6.56.4 6.2
5 5.5 5 5 5 5 5 5 5 5 5
5 4 4

0
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019 2020

Hedeflenen TÜFE (%) Gerçekleşen TÜFE (%)

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 21


Kaynakça
Yasemin Yalta, https://acikders.tuba.gov.tr/mod/resource/view.php?id=1307
TCMB, Enflayon (kitapçık), 2004
TCMB, Enflasyon ve Fiyat İstikrarı , 2013
TCMB, EVDS, www.tcmb.gov.tr
Nevzat Güran, Makro Ekonomik Analiz
Mahfi Eğilmez- Kendime yazılar, Enflasyon Hızları ve Ülke Kategorileri
TCMB, Enflasyon ve Fiyat İstikrarı
Tradingeconomics

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 22


İşsizlik –İşsizlik Süresinin
Belirleyicileri ve Türkiye’de İşsizlik

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 1


İşgücü Piyasasına İlişkin Temel Kavramlar

Nüfus
Çalışma Çağı Nüfus ya da Kurumsal Çalışama
yacak
Nüfus (15-64 yaş aralığı) kadar
genç ve
yaşlı
olanlar

İşgücü (Aktif Nüfus) İşgücüne dahil olmayanlar


(çalışmak istemeyenler,
işgöremez engelliler, askerlik
hizmetini yapanlar, ev
kadınların, öğrenciler ve
mahkumlar)

İstihdam İşsiz
Edilen
PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 2
İstihdam Oranı = İstihdam edilen/Toplam İşgücü

İşgücüne Katılma Oranı (İKO)= İşgücü/Çalışma Çağı


Nüfus
İşsizlik Oranı= İşsiz/işgücü

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 3


 işsiz kalan ve çalışmak istediği halde iş bulamadığı
için iş aramaktan vazgeçen kişiler de işgücü içinde
sayılmazlar. Bunlara, cesareti kırılmış işçiler adı verilir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 4


İstihdam Düzeyi ve İstihdam Hacmi
 Bir ekonomide belirli bir anda fiilen doldurulan çalışma
saati toplamına istihdam düzeyi veya istihdam hacmi denir.
 Herhangi bir ekonomi için istihdam düzeyini, doldurulan
çalışma saatleri toplamı olarak hesaplamak, çalışanların
sayılarını göz önüne almaktan daha sağlıklı olabilir. Çünkü
günlük veya haftalık çalışma saatleri de ülkeden ülkeye önemli
farklılıklar gösterebilir. Nitekim günümüzde gelişmiş
ülkelerde haftalık çalışma saati, gelişmekte olan ülkelere
oranla çok düşüktür. Bu yüzden uluslararası karşılaştırmalarda
çalışma saatleri daha gerçekçi bir sonuç vermektedir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 5


Bir ekonomide emek talebinin, emek arzından daha fazla olduğu,
zamanlarda bile, ekonominin yapısal özelliklerine bağlı olarak
işgücünün % 2 -3'ünün istihdam edilmemesi mümkündür. Bu
yüzden tam istihdamın ana özelliği çalışma isteğine ve gücüne
sahip olan kimselerin uzun bir süre beklemeden iş
bulabilmeleridir. Gerçekten tam istihdam durumundaki bir
ekonomide bile, işgücünün % 2 veya % 3'ü çalıştığı yeri veya işi
değiştirmek amacıyla kısa süreli de olsa istihdam dışı yani işsiz
kalabilmektedir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 6


İşsizlik
İşsizlik: İşsizlik, çalışma gücü ve arzusunda olup ve cari ücret düzeyinde
çalışmaya razı olup da iş bulamayan işgücünün varlığıdır.
İşsiz: TÜİK; referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan (kâr
karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiçbir işte çalışmamış ve
böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan) kişilerden iş aramak için son 4 hafta
içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı
yapabilecek durumda olan 15 ve daha yukarı yaştaki kişileri işsiz olarak
tanımlamaktadır (Dar Tanımlı İşsizlik).
2014 yılı öncesinde iş arama kriterinde referans dönemi olarak “son 4
hafta” yerine “son 3 ay” kullanılmaktaydı.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 7


İŞSİZLİK
Gizli İşsizlik Açık İşsizlik
Gizli işsizliğin varolduğu
durumda, işsiz niteliği
Geçici İşsizlik
taşıyan işgücü düşük de
olsa, bir gelir elde ettiği
Yapısal İşsizlik
ve verimlilik sağlamasa
da, çalışıyor gözüktüğü
Teknolojik İşsizlik
için bu işsizlik türü
sosyal sorunları
Konjonktürel İşsizlik
önlerken ekonomik
sorunlar doğurmaktadır
Mevsimlik İşsizlik

İşsizliğin türü , işsizlikle mücadelede uygulanacak politikalar açısından


önemlidir. Çünkü farklı işsizlik türleri farklı politikalar gerektirmektedir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 8


DOĞAL İŞSİZLİK ORANI

Doğal işsizlik oranı= geçici işsizlik + yapısal işsizlik


Doğal oranda, enflasyon istikrarlıdır. Yani enflasyon hızlanma
yada yavaşlama yönünde herhangi bir eğilim göstermez. Doğal
oranın anlaşılabilmesi için iki önemli nokta vardır: Birincisi,
doğal oran sıfır değildir. Yüksek istihdam düzeyine ulaşmış bir
ekonomide bile önemli sayıda insan işsiz olabilir.
Doğal İşsizlik Oranı ilk kez Friedman tarafından kullanılmıştır ve
reel ücretler üzerinde herhangi bir baskı yaratmayacak işsizlik
düzeyi biçiminde bir denge kavramı olarak tanımlamaktadır

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 9


Ekonomi tam istihdamdayken, yani potansiyel ve fiili GSMH birbirine eşit iken ölçülen
işsizliğe doğal işsizlik oranı denir.
Potansiyel Hasıla: Bir ekonomide belli bir dönemde üretim faktörlerinin tam istihdamı
halinde üretilebilecek olan reel toplam hasıladır. Bir başka ifadeyle ekonominin tam
istihdamda yani belli bir işsizlik düzeyinde üretebileceği kabul edilen hasılayı ifade eder.
Kısa vadede bir ekonomide enflasyon yaratmayacak şekilde ulaşılan en yüksek
sürdürülebilir hasıla (çıktı) düzeyidir.
Fiili Hasıla: Ekonomide belli bir dönemde fiilen üretilen hasıla düzeyidir.
Hasıla Açığı: Potansiyel hasıla ile fiili (mevcut) hasıla düzeyi arasındaki farktır.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 10


Doğal işsizlik oranının altındaki bir işsizlik oranı, işgücüne talep fazlası olduğunun ve reel
ücret üzerinde yukarıya doğru bir baskı olduğunun işaretidir. Verimlilik artışının üzerinde
olan ücret artışları ücret enflasyonun kaynağıdır. Bu nedenle doğal işsizlik oranı,
enflasyonu hızlandırmayan işsizlik oranı, NAIRU (Non-Accelerating Inflation Rate of
Unemployment)olarak da adlandırılır.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 11


Potansiyel Hasıla> Fiili Hasıla => İşsizlik Oranı> Doğal İşsizlik Oranı
Fiili Hasıla > Potansiyel Hasıla => İşsizlik Oranı < Doğal İşsizlik Oranı

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 12


İŞ ARAMA SÜRECİ VE İŞSİZLİĞİN SÜRESİ

Bir kişinin işsiz kaldığı ortalama zaman uzunluğunu gösteren


işsizlik süresi ekonomik dalgalanmalara ve işgücü piyasasının
yapısal özelliklerine bağlıdır. Ekonominin durgunluk
dönemlerinde iş bulmak zorlaşırken genişleme dönemlerinde
işçiler daha kolay iş bulabilmektedir. İş bulma kurumlarının
varlığı veya yokluğu, işgücünün demografik bileşimi, işsizlik
sigortasının varlığı gibi durumlar işsizlik süresini etkiler. İşgücü
piyasası etkin bir şekilde işliyor ve iş bulma kurumları işsizler
ile işgücü taleplerini karşılaştırabiliyorsa işsizlik süresi kısalır.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 13


Araştırma Süreçleri Teorisi:
Tam rekabet modelinin iki temel varsayımı, tam bilgi
varsayımıdır. Bu varsayım ekonomik birimlerin piyasadaki
tüm talep ve arz koşulları hakkında enforme edilmelerini ve
tüm denge fiyatları konusunda bilgi sahibi olmalarını
gerektirmektedir Oysa ki gerçek hayatta tam ve mükemmel
bilgi varsayımı geçerli değildir. Bilgi de bir maldır ve maliyeti
vardır.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 14


Tam bilgi varsayımının geçersizliği kabul edilince, piyasalarda bir arayış sürecinin geçerli olduğu
söylenebilir. Satıcılar ve alıcılar ilk teklif edilen fiyatı kabul etmeyip daha iyi bir fiyat için araştırma
yapmakta ve satım yada alım kararlarını bekledikleri maksimum yada minimum anlaşma fiyatına
göre vermektedirler. Tam ve mükemmel bilgi olduğu zaman, sadece bir tek denge fiyatı
oluşacaktır. Araştırma süreçleri teorisini işgücü piyasasına uyarlamak işsizliğin neden uzun
sürdüğünü açıklamada bize yardımcı olacaktır. Teori, işsizliğin en azından bir ölçüde işçilerin
rasyonel davranışlarının sonucu olduğunu ima etmektedir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 15


Ücret Katılığı: İşsizliğe alışılması yada iş bulma umudunun
yitirilmesi de işsizlik süresini uzatan diğer nedenler olarak
düşünülmelidir. İşsiz birisi çalışmak istediği ve düşük bir ücreti
de kabul ettiği halde işsiz kalmaya devam ediyorsa bunun
nedeni ücret katılığıdır. Yani işsiz kişi, işverenin vermeyi kabul
edebileceği bir ücrete razı olduğu halde, gerek asgari ücret
düzenlemeleri gibi yasal, gerekse de sendikaların baskısı gibi
kurumsal nedenlerle işsiz kalmaya devam edebilmektedir.
Kamu otoritelerinin ücretlerin denge düzeyine kadar
düşmesini engelleyen bir asgari ücret belirlemeleri, firmaların
ücretleri düşürerek daha fazla işçi çalıştırmasına engel olur.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 16


İçeridekiler-Dışarıdakiler Olgusu:
Ekonomide bir olumsuz durum yada kriz yaşandığında çalışanların bir
kısmı işlerini kaybetmektedir. Bir süre sonra ekonomik faaliyetler yeniden
canlandığında, bir süre işsiz kalanlar eski işlerine geri dönememektedir.
Çünkü o sırada çalışmakta olanlar (içeridekiler) işsizlerin (dışarıdakilerin)
yeniden işe alınmalarına karşı çıkmakta; kendilerince daha yüksek ücret
ödenirse daha fazla çalışacaklarını söylemektedir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 17


Etkin Ücret Hipotezi:
Genel olarak çalışanlar arasında kaytarma, görevden kaçma eğiliminin
olduğu ileri sürülmektedir. Bunu önlemenin en iyi yolu ücretlerin
yükseltilmesi, kaytaranların hemen işten çıkarılması olduğu
savunulmaktadır. Bu durumda işten kovulduklarında daha düşük ücretle
çalışmamak için kişiler daha fazla çalışmaya yönelmektedir. Bu durum
ayrıca işe alınacakların sayısının kısıtlı kalmasının bir nedenidir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 18


Okun Kanunu ve Okun İlişkisi
Okun Kanunu, A. Okun tarafından yapılan ampirik çalışmadan elde edilen
bulgudan hareketle fiili hasılanın potansiyel hasıladan sapması durumunda
işsizlik oranının bundan nasıl etkileneceğini gösteren ilişkiyi ifade eder.
u=u*-a[(Y-Y*)/Y*] veya u-u*= -a [(Y-Y*)/Y*]
u = Fiili işsizlik oranı u-u*= -a [(Y-Y*)/Y*] ve a= 0,3 ise

u*= Doğal işsizlik oranı


0,003 0,01
Y = Fiili Hasıla Y, Y* ‘dan yüzde 1 fazlaysa (Y> Y*)
Y* = Potansiyel hasıla u, u*’dan binde 3 düşük olacaktır (u.< u*)

a> 0 (sabit bir terimi ifade eder)

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 19


Okun İlişkisi, fiili ve potansiyel hasıla büyüme hızlarıyla işsizlik oranının
değişmesi arasındaki ilişki olarak ele alınabilir.
Δu= -a(Y֗-Y*) ֗Y>Y* İşsizlik düşer
Örneğin, Y= 0,4 Y*= 0,2 a= 0,5 ise Δu= - 0,1 ( fiili hasıla büyüme hızı
potansiyel hasıla bğyğme hızının 2 puan üzerinde ise işsizlik oranı 1 puan
düşer)
(Buradaki Y, fiili hasıla büyüme hızını, Y* potansiyel büyüme hızını ifade
etmektedir. Δu ise işsizlik oranındaki değişmeyi ifade etmektedir).
Okun Yasası, ekonomide hasıla açığı ve işsizlik açığı arasındaki ilişkiyi ortaya
koyması ve ilk kez potansiyel hasıla düzeyini hesaplaması açısından önemli
bir çalışma niteliğindedir.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 20


Türkiye’de İşsizlik ve Büyüme
Kayıt Dışı İşgücüne İstihdam İşsizlik Tarım Büyüme
İstihdam İstihdam Katılma Oranı (%) Oranı (%) Dışı (%)
Kurumsal İşgücü İşsizler
YIL Edilenler (%) Oranı (%) İşsizlik
Nüfus (MN) (MN) (MN)
(MN) Oranı (%)

2000 46.211 23.078 21.581 1.497 50,6 49,9 46,7 6,5 9,3 6.8
2001 47.158 23.491 21.524 1.967 52.9 49.8 45.6 8.4 - -5.7
2005 48.356 21.691 19.633 2.058 48,2 44,9 40,6 9,5 12,0 8.4
2006 49.275 21.913 19.933 1.98 47,0 44,5 40,5 9,0 11,1 6.9
2007 50.177 22.253 20.209 2.044 45,4 44,3 40,3 9,2 11,2 5.7
2008 50.982 22.899 20.604 2.295 43,5 44,9 40,4 10,0 12,3 0.7
2009 51.833 23.71 20.615 3.095 43,8 45,7 39,8 13,1 16,0 -4.8
2010 52.904 24.594 21.858 2.737 43,3 46,5 41,3 11,1 13,7 9
2011 53.985 25.594 23.266 2.328 42,1 47,4 43,1 9,1 11,3 9.6
2012 54.961 26.141 23.937 2.204 39,0 47,6 43,6 8,4 10,3 2.2
2013 55.983 27.047 24.601 2.445 36,7 48,3 43,9 9,0 10,9 4
2014 57.401 28.787 25.642 3.145 33.2 50.2 44,7 10,9 12.9 3.2
2015 58.294 29.652 26.448 3.204 32.1 50.9 45.4 10.8 12.8 4
2016 59.493 29.652 26.448 3.204 32.1 50.9 45.4 10.8 12.2 4
2017 60.223 31. 790 28. 515 3 .275 33.6 52,8 47,3 10,3 12,2 7,4
2018 60.948 31.957 27.655 4.394 33,2 52,4 45,4 13,5 15,6 2,6
2019 61.921 32.052 27.658 4570 32,3 51,8 44,7 13,7 15,8 0,9
2020 62.579 30.873 26.812 4.061 27.4 49.3 42.8 13.2 15.3 1.8

Kaynak: TUİK verilerinden yararlanılarak hazırlanmıştır

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 21


İstihdam esnekliği: Sektörel ve/veya ekonominin genelinde büyümenin
ne kadarlık bir istihdam artışına yola açtığını ifade eder. Bu esnekliği
ifade eden katsayı ne kadar büyükse, büyüme o kadar istihdam
yaratıyor, dolayısıyla işsiz sayısı azalıyor anlamına gelir.
Ekonomik büyümenin kapsayıcı olması, yani mümkün olduğunca fazla
istihdam yaratması istihdam dostu büyüme olarak adlandırılabilir.
Buna karşılık büyümenin (niteliğine bağlı olarak) istihdam artışını
yeterince sağlayamaması, istihdamsız büyüme olarak tanımlanmaktadır.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 22


PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 23
Genç Nüfusta İşsizlik Oranı (15-24 yaş arası)

Genç
Nüfusta
Yıllar
İşsizlik
Oranı (%)
2000 13,1
2005 17,5
2006 16,5
2007 17,3
2008 18,6
2009 22,9
2010 19,9
2011 16,8
2012 15,8
2013 17,1
2014 20.2
2015 19.2
2016 22.8
2017 19.3
2018 24,9
2019 25
2020 25.3

Kaynak: TUİK verilerinden yararlanılarak hazırlanmıştır

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 24


2019 (%) 2020 (%)
Türkiye 13.7 13.9
Avrupa Birliği 6.7 7.4

Türkiye ve Farklı Ülke Gruplarına Göre İşsizlik Oranı (%) Yüksek Gelirli Ülkeler
Düşük Gelirli Ülkeler
4.8
4.8
6.8
5.3
Orta Gelirli Ülkeler 5.6 6.5
OECD Ülkeleri 5.4 7.3
Orta Üst gelirli Ülkeler 6.0 6.7
Dünya 5.4 6.5

25
2019

Türkiye’de ve Farklı Gelir Gruplarına Göre Genç İşsizliği Türkiye


Avrupa Birliği
24.6
16.8
Yüksek Gelirli Ülkeler 12.3
Düşük Gelirli Ülkeler 10.0
Orta Gelirli Ülkeler 16.5
OECD Ülkeleri 12.4
Orta Üst gelirli Ülkeler 15.7
Dünya 15.3

Kaynak: WorldBank,
https://data.worldbank.org/indicator/SL.UEM.1524.FE.ZS

26
15-24 Yaş Aralığında Ne İşte Ne de Eğitimde Olanlar [Not in Employment,
Education or Training ( NEET)]

27
Ülkelere göre Ne İşte Nede Eğitimde Olanların (NEET) Oranı (2019)

Sıra Ülke % Sıra Ülke % Sıra Ülke %


1 Arap devletleri 34 24 Kuzey Makedonya 18.1 46 İngiltere 10.6
2 İşgal Altındaki Filistin Bölgesi 33.4 25 Kosta Rika 18.1 47 Slovakya 10.5
3 Kosova 32.5 26 Ekvador 17.9 48 İrlanda 10.3
4 Güney Afrika 32.5 27 Karadağ 17.5 49 Belçika 10.1
5 Nijerya 31.4 28 Peru 17.3 50 Litvanya 9.2
6 Saint Lucia 30.2 29 Panama 17 51 Fillandiya 8.7
7 Türkiye 26 30 Şili 16.7 52 Polanya 8.2
8 Arnavutluk 25.8 31 Sırbistan 16.5 53 Malta 8.1
9 Dominik Cumhuriyeti 24.7 32 Myanmar 15.7 54 Portekiz 8
10 Asya Pasifik 24.2 33 Tayland 14.9 55 Letonya 8
11 Kolombiya 24 34 Romanya 14.9 56 Danimarka 7.9
12 Brezilya 23.5 35 Vietnam 14.7 57 Avusturya 7.7
13 Bosna Hersek 21.2 36 Bulgaristan 14.5 58 Slovenya 7.1
14 Afrika 20.7 37 Kıbrıs 13.7 59 Estonya 7
15 Endonezya 20.5 38 ABD 13.7 60 İsviçre 6.9
16 Brunei Sultanlığı 20.5 39 Yunanistan 13.1 61 Çekya 6.2
17 Moğolistan 20.1 40 Kanada 12.5 62 Almanya 5.7
18 Arjantin 19.5 41 İspanya 12.4 63 Lüksenburg 5.7
20 Filipinler 19.1 42 Hırvatistan 12.1 64 İsvaç 5.6
21 Uruguay 18.8 43 Yeni Zellanda 11.6 65 Norveç 5.5
22 Meksika 18.7 44 Macaristan 11.4 66 İzlanda 4.8
23 İtalya 18.3 45 Fransa 11 67 Hollanda 4.7

Kaynak: ILO

28
Türkiye’de yüksek işsizliğin temel nedenleri

Hızlı nüfus artışı


Uzun bir dönem boyunca uygulanan yüksek reel faiz
politikası ve finansal yatırım araçlarının yüksek getirisi
nedeniyle reel yatırım artışının sınırlı kalması
Uzun bir dönem döviz kurlarının düşük kalması
nedeniyle rekabet kaybını telafi edebilmek için işgücü
verimliliğine her zamankinden daha fazla ağırlık
verilmesi ve bunun içinde yeni istihdam yaratmadan
üretimin artırılabilmesi
Teknolojik gelişmeye bağlı olarak emek yoğun üretim
tekniğinden sermaye yoğun üretim tekniğine geçiş

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 29


Sürekli fakirleşen tarım kesimi nedeniyle kente göçün etkisi ile
gizli işsizliğin açık işsizliğe dönüşmesi
Düşük kurun etkisi ile ithal girdi kullanımın daha cazip hale
gelmesi ve böylece ara malı üreten işletmelerin düşük kapasite ile
çalışması nedeniyle işgücü talebinin düşmesi
Özelleştirmeler nedeniyle daha az istihdam imkanlarının
yaratılması
İşgücü talebinin niteliği ile işgücü arzının örtüşmemesi yani bir
taraftan insanlarımızın meslek sahibi olmaması diğer taraftan da
eğitim sisteminin çağdaş koşullara uyumlu olmaması nedeniyle
talebe uygun işgücü sağlanamaması (yanlış eğitim politikaları)
Son dönemde yaşanan kur şokunun yarattığı etki ile firmaların
maliyetlerini kısmak için işçi çıkarmaları

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 30


Kaynakların istihdam yaratan sanayi yerine istihdam yaratmayan
inşaat sektörüne ayrılması, diğer bir deyişle inşaatla büyüme
modelinin tercih edilmesi
Genç nüfusun yüksek olması da işgücüne katılımın hızlı
artmasına neden oluyor. Gençlere yönelik mevcut iş olanakları
emek arzını karşılamanın uzağında kalıyor.
Türkiye’de firmaların istihdam politikalarının maliyet odaklı
olması. Emek maliyetine katmamak için olması gerekene göre
daha az çalıştırma eğiliminde olması. . Uluslararası Çalışma
Örgütü verilerine göre, Türkiye'de aşırı çalışma (haftada 48
saatten fazla) çalışanların oranı yüzde 30 iken bu oranın dünya
ortalaması yüzde 15 civarındadır.

PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR 31


TOPLAM
ARZ EĞRİSİ (I)
(AGGREGATE SUPPLY-AS)

1
TOPLAM ARZ EĞRİSİ (AS-Aggregate Supply)
Bir ekonomide farklı fiyat düzeylerinde üretilmek satılmak istenen hâsıla
miktarına toplam arz (AS) denir.

AS eğrisinin yapısı ve biçimi hakkında iktisatçılar arasında bir fikir birliği


yoktur. Bu bakımdan konu burada farklı iktisadi ekoller bağlamında
incelenecektir.

2
1. Klasik (Neoklasik) Toplam Arz Eğrisi
AS eğrisi, kısa dönem toplam üretim fonksiyonu ve emek piyasası birlikte ele alınarak türetilir.

Kısa dönem toplam üretim fonksiyonu Bir ekonomideki n sayıda firma tarafından, üretim
teknolojisi veri iken, belirli bir dönemde belirli miktarda girdiler kullanılarak üretilecek en fazla
çıktı miktarı olarak tanımlanabilir.

3
a. Toplam emek talebi
Emeğin marjinal ürünü

W/P oranı, nominal ücretin (W) satın


alama gücünü (mal cinsinden değerini)
gösterir ve reel ücret (w) olarak ifade
edilir.

4
Kısa dönemde firmanın kâr mak. koşulu, emeğin marjinal ürününün reel ücrete eşit olması
şeklinde belirlenebilir.
w=MPLi
Kısa dönem üretim süreci azalan verimler kanununa tabi olduğundan kullanılan emek miktarı
arttıkça MPLi düşer. Bu durumda daha fazla emek kullanmak için reel ücretin de düşmesi gerekir.
Böylece emek talebi, reel ücretin ters bir fonksiyonu haline gelir:

5
6
7
b. Toplam Emek Arzı
Bir ekonomide çalışabilecek durumda olan herhangi bir kişi sahip olduğu toplam zamanı (24
saat) “çalışmak (reel gelir) ve boş zaman ” arasında faydasını en çok kılacak biçimde dağıtır.
Klasiklere göre emek arzında birey parasal ücretlere göre değil, reel ücretlere göre karar verir.
Neo-klasik yaklaşım bireyin çalışma veya boş zaman tercihine bakarak çözümleme yapar.
Reel ücretin artması bir birine zıt iki etki doğurur:
İkame etkisi : w artınca boş zamanın fırsat maliyeti de artmıştır. Bu durumda kişi daha fazla
çalışacak ve daha az dinlenecektir.
Gelir etkisi: w artınca, kişinin eski çalışma saati üzerinden eline geçen reel gelir artar. Dinlenme
(boş zaman) normal bir maldır ve artan reel gelir karşısında talebi artar.

8
Klasik (Neo-klasik) modele göre ücret artışları sonucunda
gelir etkisi>ikame etkisi dolasıyla ücretler ile emek arzı arasında pozitif yönlü ilişki mevcuttur.
LSj= f(+w)
Tüm bu açıklamalar diğer kişiler için de geçerlidir. O halde Toplam emek arzı :LS= f(+w)

9
10
Piyasaların sürekli temizlendiği varsayımı gereği reel
ücretin denge reel ücrete daima eşit olması, fiyat
E2 düzeyi değişince nominal ücretin anında P’deki
değişime intibak ettiği anlamına gelir.

E1

E1 noktasında tam istihdamda iken fiyatlar genel düzeyinin p2 ye çıkması ile birlikte w düşer. Bu
durumda emek arz doğrusu sol yukarıya doğru kayarken emek talep doğrusu da sağa doğru kayar.
Emek arzının düşmesi, emek talebinin artması W’leri artıracaktır. W deki artış P’deki artış oranına
ulaştığında ki bu durumda ΔP=ΔW olduğundan w başlangıç seviyesine dönecektir, ekonomide
denge yine tam istihdam seviyesinde dengeye gelecektir.

11
Klasik (Neo-Klasik) modelin yapısını belirleyen üç temel varsayım:
a. Rasyonellik : Kâr ve fayda max.
b. Para hayalinin olmaması: Reel değişkenler üzerinden karar verme.
c. Piyasalar sürekli temizlenir: Tüm piyasalarda fiyatlar esnektir ve taraflar tam bilgi sahibidir.

12
A noktasında iken P’nin P2 olarak artması w yi düşereceğinden LD’nin sağa kaymasına yol açar (A1) . Aynı anda LS’de sola kayar .
Dolayısıyla W artar. Süreç W’deki atışın P’deki artışa eşitlenmesine kadar devam eder. Bu durumda başlangıçtaki w, LF ve YF
seviyelerine geri dönülür (B).

Reel ücretin denge reel ücrete eşit


olması, ekonomide tam istihdam
düzeyini veren bir emek piyasası dengesi
ve tam istihdam üretim düzeyini veren
bir mal piyasası dengesini sürekli kılar.
Bu durumda fiyatlarda bir değişme
olduğunda nominal ücretler anında
intibak eder ve LF ve dolayısıyla YF
değişmez. Bu durumda P’den bağımsız
tek bir üretim düzeyini yansıtan AS ,
YN dikey eksene paralel bir doğru şeklini
alır. AS eğrisinin biçimi LD ve LS
tarafından belirlenir

13
2. Keynesyen Toplam Arz Eğrisi
Keynes’in emek talebi konusunda yaptığı analiz Klasik model analiziyle aynıdır.

14
15
Nominal ücretler sabitken P’nin artması w’yi
düşürür ve LD, Y artar. Bu tam istihdam üretim
seviyesine kadar devam eder. Ancak bu noktadan
sonra fiyatların artması emek arzını ve hâsıla
miktarını artıramaz. Dolayısıyla tam istihdam
üretim düzeyine kadar fiyatlar genel seviyesi ile
hâsıla düzey i arasında pozitif bir ilişki vardır ve AS
bu ilişkiyi yansıtacak biçimde pozitif eğimlidir.
Yani toplam arz toplam talepten bağımsız değildir.
Tam istihdam seviyesinden sonra ise fiyat artışları
kullanılan emek miktarını ve dolayısıyla hâsılayı
etkilemez. AS fiyatlardan bağımsızlaşır ve dikey
eksene paralel dik bir doğru şeklini alır.

C noktasında iken P düşerse, w artacağından LD sola kayar. W aşağı doğru rijit dolayısıyla Kd’nin
düşmesi W yi düşürmüyor. ; bu durumda ekonomiyi eksik istihdamdan (B) noktası) çıkaracak bir
mekanizma yok.
Bu nedenle Keynes, talep genişletici politikalarla hükümetin ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini
savunuyor. Talep genişletici politikalar P’nin aratarak w’nin düşmesini sağlayacak ve ekonomi tekrar C
noktasına geçecektir.
,
16
TOPLAM TALEP
EĞRİSİNDE KAYMALAR
PORF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR

1
AD EĞRİSİNİN EĞİMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLER
Toplam talebin fiyat değişmelerine karşı duyarlılığına ilişkin farklı görüşler vardır:

Keynesyen iktisatçılar: İnelastik AD (yani, fiyat değişmeleri karşısında pek duyarlı olmayan bir AD)
Klasik-Neoklasik İktisatçılar: Elastik AD (yani, fiyat değişmeleri karşısında duyarlı)

2
AD Eğrisinin Denklemsel Gösterimi
IS eğrisinin denklemi hatırlanacak olursa;

LM eğrisinin denkleminin de aşağıdaki gibi olduğu hatırlanırsa;

Bu iki denklem birlikte çözüldüğünde para politikası çarpanı elde edilmiş olacaktır.(IS denkleminde yer
alan (i) yerine LM denkleminin açılımı yerleştirilmiştir)

3
AD Eğrisi bilindiği üzere fiyat mekanizmasında meydana gelen değişiklikler üzerinden denge milli
gelir düzeyindeki değişimleri gösterdiğinden, her fiyat değişmesi sonucu reel para arzı
kanalından denge milli gelir düzeyindeki değişmenin aşağıdaki ifadeye göre gerçekleşeceği
anlaşılmaktadır.

Nominal para arzı sabitken P de meydana gelecek herhangi bir değişmenin hasıla üzerinde
yaratacağı etkinin büyüklüğünü tanımlamaktadır.

4
AD EĞRİSİNİN KAYMASINA YOL AÇAN FAKTÖRLER
Mal piyasasındaki denge durumunu gösteren IS ve para piyasasındaki denge durumlarını
gösteren LM eğrilerinde ortaya çıkan kaymalar (AD) eğrisinde meydana gelen kaymalar yol açar.
a. IS Eğrisinde Meydana Gelen Kaymanın AD Eğrisi Üzerine Etkisi

AD eğrisi denklemi

AD eğrisinde meydana gelen sağa doğru topyekün hareketin maliye politikası kaynaklı olması
yukarıdaki denklemde denge milli gelir düzeyinin fiyattan değil otonom harcamalar üzerinden
değişmesi anlamını taşımaktadır. Yukarıdaki denkleme göre genişletici maliye politikasının
gelir üzerinde yaratacağı net etki aşağıdaki gibi hesaplanmaktadır.

5
Genişletici Maliye Politikasının AD Eğrisi Üzerindeki Etkisi

Başlangıç (A) noktası itibariyle mal ve para piyasalarının (i0-Y0)


bileşiminde dengeye geldiği görülürken, kamu harcamalarında
meydana gelen bir artışla IS1 eğrisi sağa doğru kayarak IS2
formunu almış, mal ve para piyasalarındaki makroekonomik
dengenin (B) noktası itibariyle (i1-Y1) bileşiminde kurulduğu
görülmektedir.
Görüldüğü üzere kamu harcamalarında meydana gelen artışla
birlikte hem denge faiz hem de denge milli gelir düzeyi artış
kaydetmiştir. Şeklin üst panelinden elde edilen bu bilgiler alt
panele aktarıldığında genişletici maliye politikasının AD eğrisi
üzerindeki etkisi net olarak görülmektedir.

6
(A) noktasındaki (P0) fiyatının geçerli olduğu
durumda elde edilen (Yo) denge milli gelir
düzeyi ile (B) noktasındaki aynı (P0) fiyat
düzeyinin geçerli olmasında durumunda
elde edilen (Y1) denge milli gelir düzeyi
AD1 eğrisinin topyekün sağa doğru
kayarak AD2 formunu almasıyla
gerçekleşmiştir.

7
Burada genişletici bir maliye politikasının denge milli gelir düzeyinde meydana getireceği
değişimin yukarıda elde edilen denkleme göre;

8
LM Eğrisinde Meydana Gelen Kaymanın AD Eğrisi Üzerine Etkisi

Para otoritesinin para politikasında yaptığı değişiklik para


piyasası ve makroekonomik dengede değişikliğe yol açtığından
AD eğrisi de bu değişimden etkilenmektedir.

(A) noktası itibariyle makroekonomik dengenin (i0-Y0)


bileşiminde kurulduğu görülmektedir. Para otoritesinin
nominal para arzını artırma kararıyla (M2>M1) reel para
arzında meydana gelen artış para piyasasındaki dengeyi
gösteren LM1 eğrisinin sağa doğru topyekün bir şekilde
kayarak makroekonomik dengenin (B) noktası itibariyle (i1-
Y1) bileşiminde kurulmasına yol açmıştır.

9
Şeklin üst panelinden elde edilen bilgiler şeklin alt
paneline aktarıldığında AD eğrisinde meydana
gelen kayma görülmektedir. Reel para arzı artışının
kaynağının fiyat mekanizması değil de nominal
para arzı olması farklı denge milli gelir düzeylerinin
aynı fiyat düzeyinde oluştuğu anlamına
gelmektedir. Buna göre şeklin üst paneline göre
makroekonomik dengeyi sağlayan (A) noktasının
(P0-Y0), (B) noktasının ise (P0-Y1) bileşiminde
dengeye geldiği görülmektedir. Para otoritesinin
veri bir fiyat düzeyinde nominal para arzını
artırmasının AD eğrisini paralel olarak topyekün bir
şekilde sağa doğru kaydırdığı görülmektedir .

10
AD Eğrisinin denklemi

Reel para arzında meydana gelen değişimin denge gelir üzerindeki etkisinin eşitliğin sağ tarafındaki ikinci kısım
itibariyle gerçekleştiği görülmektedir.

Otonom harcamalar ve fiyatlar genel düzeyi veri iken para otoritesinin nominal para arzını değiştirmesinin denge milli
gelir üzerindeki etkisinin aşağıdaki gibi olacağı anlaşılmaktadır

11
Bu slaytlar Ayşe ÖNCEL’e ait , TOPLAM TALEP VE TOPLAM ARZ’a ilişkin internet kaynağından
hazırlanmıştır.
https://docplayer.biz.tr/40894924-P-m-p-i-ip-ae-ad-ve-y-sekil-7-1-kapali-bir-ekonomide-toplam-
talep-egrisinin-turetilisi.html

12
TOPLAM TALEP (AD)
2020-2021 BAHAR DÖNEMİ MAKRO İKTİSAT II ONLİNE DERS
NOTLARI PROF.DR. NİLGÜN ACAR BALAYLAR
TOPLAM TALEP ANALİZİ
Toplam talep (AD-Aggregate Demand) eğrisi ekonomideki fiyatlar genel düzeyi ile üretim hacmi
arasındaki ilişkinin çözümü için geliştirilen bir analiz aracıdır. Dolayısıyla tek bir malın talep edilen
miktarları yerine, talep edilen toplam reel hasıla (nihai mal ve hizmetler toplamı) ve tek bir malı
fiyatı yerine, fiyatlar genel düzeyi dikkate alınmaktadır.
Toplam talep (AD), ekonominin geneli üzerinde belli bir fiyat düzeyi üzerinden yapılması
düşünülen toplam harcama tutarıdır.
Burada talep kavramı, planlanan harcama şeklinde değerlendirilmelidir.
Toplam talep eğrisi, türetilişi itibariyle, farklı fiyatlar genel düzeylerinde IS ve LM’nin kesiştiği
noktaların geometrik yeri olduğundan, toplam talep eğrisi üzerinde para ve mal piyasasında
eşanlı denge söz konusudur.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 2


Toplam Talep Eğrisinin (AD) Elde Edilişi
1) Toplam Talep Eğrisinin (AD) Mal ve Para Piyasalarındaki Eş Zamanlı Dengeden Hareketle Elde
Edilmesi
üst panelinde mal ve para piyasalarının
eşzamanlı olarak dengede olduğu
makroekonomik dengenin sağlandığı
düzeyler görülürken alt panelde ise mal ve
para piyasalarının eşzamanlı olarak
dengeye gelmelerini sağlayan fiyatlar genel
düzeyi ile denge milli gelir arasındaki ilişkiyi
analiz eden toplam talep eğrisinin (AD) elde
edilişi görülmektedir.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 3


Buna göre başlangıç (A) noktası itibariyle mal ve para
piyasaları eşzamanlı olarak (i0-Y0) bileşiminde dengeye
gelmiştir. Buradan itibaren fiyatlar genel düzeyindeki
(P0)’den (P1)’e düşüşle birlikte reel para arzı (M/P0 < M/P1)
artarak LM1 eğrisi topyekün bir şekilde sağa doğru kayarak
LM2 formunu almıştır. Fiyatlar genel seviyesindeki düşüş
makroekonomik dengenin (i1-Y1) bileşimiyle (B) noktasında
kurulduğunu göstermektedir. Yani fiyatlar genel düzeyinin
düşmesine bağlı olarak artan parasal genişleme denge faiz
oranını aşağı çekerek denge milli gelir düzeyinin artmasına
yol açmıştır. Buradan elde edilen bilgiler şeklin alt paneline
taşındığında (AD) toplam talep eğrisini elde etmek mümkün
olmaktadır.

AD üzerindeki her noktada, değişik P-Y düzeylerinde, mal ve


para piyasasında birlikte denge söz konusudur.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 4


A ve B şeklindeki iki denge noktasını birleştiren eğri toplam talep (AD) eğrisi olarak adlandırılmaktadır. Bir diğer
deyişle toplam talep eğrisi (AD) mal ve para piyasalarının eşzamanlı olarak dengeye gelmelerini sağlayan fiyat ve
denge milli gelir düzeyleri bileşiminin geometrik yeri olarak da tanımlanabilmektedir.

Burada fiyatlar genel düzeyinde ortaya çıkan bir düşüşün AD’yi artırdığını yani P ile AD arasında ters yönlü ilişki
olduğunu görmekteyiz.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 5


2) Toplam Talep Eğrisinin (AD) Basit Keynesyen Modeldeki Harcama Prensibinden Hareketle Elde Edilmesi

Fiyatlar genel düzeyi (P0) olduğunda toplam planlanan harcama


eğrisinin (AE0) toplam gelir (AE) doğrusuyla (A) noktasında (Y0) denge
milli gelir düzeyini oluşturduğu görülmektedir. Fiyatlar genel düzeyinin
(P0)’dan (P1)’e düşmesiyle birlikte (P1<P0) toplam planlanan harcama
eğrisinin yukarı doğru topyekün bir biçimde kayarak (AE1) konumunu
aldığı ve yeni toplam planlanan harcama eğrisinin (AE1) toplam gelir
eğrisiyle (B) noktasında eşitlenerek (Y1) denge milli gelir düzeyinin
oluşmasına yol açtığı görülmektedir.
Şeklin üst panelinden elde edilen bütün bu bilgilerin şeklin alt paneline
aktarılmasıyla Toplam Talep (AD) eğrisi elde edilecektir. Yukarıda
başlangıç (A) noktası itibariyle fiyatlar genel düzeyinin (P0), bu sayede
oluşan denge milli gelir düzeyinin (Y0), aynı şekilde fiyatlar genel
düzeyindeki gerilemeyle (P1)’de oluşan fiyat mekanizması toplam
planlanan harcamaların artışı üzerinden (B) noktası itibariyle denge milli
gelirin (Y1) düzeyinde oluşmasına yol açmıştır. Ekonomideki farklı (A) ve
(B) düzeylerine denk gelen fiyat ve milli gelir bileşimleri negatif eğimli
toplam talep (AD) eğrisinin oluşumuna yol açmıştır.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 6


AD’nin Negatif Eğimli Olmasının Nedenleri
Keynes Etkisi (Faiz ya da Likidite Etkisi): Fiyatlar genel düzeyindeki düşüşün reel para arzını arttırıp faiz oranının
düşürerek yatırım harcamalarını dolayısıyla gelir düzeyinin arttırması şeklinde ortaya çıkan etkidir.

Pigou Etkisi (Servet Etkisi): Fiyatlar genel düzeyindeki bir düşüş ekonomik birimlerin reel serveti artırır. Serveti
artan ekonomik birimler harcamalarını yani toplam talebi ve reel geliri artırır.

Dış Ticaret Etkisi: Fiyatlar genel düzeyindeki düşüşün reel para arzını arttırıp faiz oranını düşürmesiyle ülkeden
sermaye çıkışının yaşanarak yerli paranın değer kaybetmesi (döviz kuru artışı) ile ihracatı artarken ithalatın
düşmesiyle gelir düzeyinde artış yaşanması şeklinde ortaya çıkan etkidir.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 7


Toplam Talep Eğrisinin (AD) Eğimi
Yandaki şekilde iki farklı eğime sahip (AD) eğrisinin olduğu görülmektedir.
P
İlk durumda (A) noktası itibariyle iki farklı eğime sahip (AD) eğrisinin her
ikisi için de fiyatlar genel düzeyinin (P0) olması durumunda gerçekleşen
harcama düzeyi üzerinden denge milli gelir düzeyinin (Y0) olduğu
görülmektedir. Bu noktadan sonra fiyatlar genel düzeyinin (P0)’dan (P1)’e
düşmesiyle birlikte toplam planlanan harcamaların artışı üzerinden denge
milli gelir düzeyinin (B) noktası itibariyle daha dik eğime sahip olan (AD1)
eğrisi için (Y0)’dan (Y1)’e çıktığı görülürken, daha yatık olan (AD2) eğrisi
için (C) noktası itibariyle (Y0)’dan (Y2)’ye çıktığı görülmektedir. Dolayısıyla
daha yatık olan (AD) eğrisi itibariyle fiyatta meydana gelen değişimlerin
milli gelir üzerindeki etkisi daha fazla olurken, daha dik bir (AD) eğrisi
itibariyle bu etki sınırlı kalmaktadır.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 8


AD’nin eğimini belirleyen faktörler
IS ve LM eğrilerinin eğimleri, toplam talep (AD) eğrisinin eğimi üzerinde belirleyici olacaktır.
IS eğrisinin eğimi ve AD üzerindeki etkisi;
a. Yatırımın faize olan duyarlılığı katsayısı (b),
Yatırımların faize olan duyarlılığı (b) ne kadar yüksekse fiyatta meydana gelen bir düşüşün reel
para arzını artırması (M/P) sonucu düşen faiz oranı yatırım ve harcama düzeyinin o denli yüksek
olmasına yol açacaktır. Dolayısıyla fiyat düşüşünün neden olduğu gelir artışının çok daha yüksek
olmasını sağlayan yatırımların faize duyarlılığının (b) yüksek olduğu bu durum IS eğrisinin
dolayısıyla AD eğrisinin daha yatık olmasına yol açmaktadır.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 9


b. çarpan katsayısı (ke ) , reel para arzında fiyat düşüşü ile meydana gelen artış, denge faiz
oranının aşağı doğru yönelmesine yol açmaktadır. Faiz oranında meydana gelen bu aşağı yönlü
hareket ekonomik birimlerin yatırım ve harcama kararlarını teşvik ederek toplam planlanan
harcama üzerinden denge milli gelir düzeyinin artmasıyla sonuçlanmaktadır.
Böylesine bir işleyiş içinde çarpan katsayısı (ke ) değeri ne kadar yüksek olursa fiyat düşüşüyle
başlayan hareketin denge milli gelir üzerinde yaratacağı etki daha büyük olacağından bu durum
daha yatık bir IS eğrisi dolayısıyla daha yatık (AD) eğrisi anlamına gelmektedir.

(ke ), kapalı bir ekonomi varsayımı altında “c” ve “t” değerleri tarafından da belirlenmektedir. .
Buna göre çarpan katsayısının daha yüksek bir değer almasına olanak tanıyan olabildiğince
yüksek bir “c” ve olabildiğince düşük bir “t” değeri (AD) eğrisinin daha yatık olmasına neden
olmaktadır.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 10


LM eğrisinin eğimi ve AD üzerindeki etkisi;
a. para talebinin gelire olan duyarlılığı (k), para talebi gelire ne kadar az duyarlıysa gelirde meydana
gelen değişime göre para talebi çok daha az tepki verecektir.

(k) ne kadar düşükse gelirde meydana gelen artışın para talebinde meydana getireceği artış o kadar
düşük düzeyde kalacaktır. Para talebinde meydana gelen bu sınırlı yükseliş faiz oranında çok daha
ılımlı bir yükselmeye neden olacak ve dışlama etkisinin olabildiğince az olmasına ve gelir üzerindeki
etkisinin olabildiğince yüksek olmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla (k) ne kadar düşükse LM o kadar dik
(AD) ise o kadar yatık olacaktır.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 11


b. para talebinin faize olan duyarlılığı (h),

Buna göre para talebinin faize (h) olan duyarlılığı ne kadar düşükse fiyat düşüşünün
yarattığı reel para arzına artışına bağlı faiz düşüşüyle (likidite etkisi) para talebi o kadar
az artış gösterecektir. Para talebindeki ılımlı artış nedeniyle para arzı para talebinden
yüksek olmaya devam edecek ve faiz oranlarındaki düşüş de devam edecektir.
Dolayısıyla (h)’nin düşük olması durumunda reel para arzındaki artış faiz oranlarını
daha şiddetli düşürecektir.
Likidite etkisinin çok daha yüksek bir biçimde gerçekleşmesine yol açan para talebinin
faize (h) duyarlılığının en az olduğu bu durum LM’nin daha dik (AD) eğrisinin ise daha
yatık olduğu anlamına gelir.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 12


Para talebinin faize olan duyarlılığı (h) ne kadar düşükse para
talebindeki artış o kadar az olacaktır. Bu durumda Md = Ms
sağlanamayacağından Ms>Md durumu devam edeceğinden faiz
oranları düşmeye devam edecektir. Faiz oranı ne kadar çok
düşerse yatırımlar ve gelir o kadar çok artar.

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 13


Toplam Talep (AD) Eğrisinin Eğimini Belirleyen Unsurlar

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 14


Kaynak
Makro İktisat , Anadolu Üniversitesi, Şubat 2020

PROF. DR. NILGÜN ACAR BALAYLAR 15

You might also like