Professional Documents
Culture Documents
CHP İkti̇darinda Di̇n Eği̇ti̇mi̇
CHP İkti̇darinda Di̇n Eği̇ti̇mi̇
Bunları yaşamayan insanlar, bu hâdiselere şimdi inanmakta bile zorluk çekerler. Fakat biz
bunları bizzat yaşadık. Ezan, zorla Türkçe tercümesiyle okutuluyordu. Aslî şekline çevrildiğinde,
ben çocuktum, ailede hanımlar heyecan ve gözyaşlarıyla beklemiş;
“Biz bu gece uyumayalım, ezân-ı Muhammedî’nin bir kelimesini bile kaçırmayalım!” demişlerdi.
Kütüphânelerde, muazzam bir medeniyetin mîrâsı öksüz kalmıştı. Çünkü Osmanlı lisânı ve
yazısı terk edilmişti. Osmanlı yazısını öğrenme husûsunda ilk dersi babamız Musa Efendi’den
aldık. Toplumda Tanzîmat’tan kalma bozuk alışkanlıklar vardı. Şehzâdebaşı’nda Ramazan
ayında, Ramazân-ı şerif ile te’lif edilemeyecek tiyatrolar ve eğlenceler düzenlenirdi. Toplum tezat
içindeydi. Adam gece bu eğlencelere gider, gündüz oruç tutardı.
Hiç unutmam: İbrahim ELMALI Efendi sohbete gelirdi. Kendisi Beyoğlu müftüsü idi. Dînî tahsil o
kadar dumûra uğramıştı ki; camilerin kapanmaması için, Fâtiha’yı az çok okuyabilen kişilere
dahî hemen imâmet verdiklerini söylerdi.
Hulûsi Amcam, müfessir Elmalılı Hamdi Efendi’nin damadıydı. Onun tefsirini 1000-2000 adet
bastırmıştı. Fakat okuyacak kimse yoktu. Ezher’de tahsil görmüş bazı kimseler alırdı, onların da
imkânları olmadığından çoğu hibe olarak verilirdi. Babam da; Hamdi Efendi’nin tefsirinden bir
miktar almış, satmaya çalışmış. Bir senede 30-40 takım dağıtabiliyorlar. Onları da Mısır’da,
Şam’da okuyup gelmiş bir avuç hocaya hediye ettiklerini söylemişti.
O demlerde; toplumda irşad bu derecede zayıflamıştı.
Evlâdını hâfız olarak okutmak isteyen Anadolu insanı; şilteyi katlar, bir urganla bağlar, evlâdının
sırtına koyar, şehre getirirdi. Sadece iki-üç kurs vardı, onlarda da yer bulunmazdı. Fakat babası
çocuğa kurs sahip olsun diye, onu bırakır kaçardı.
O zamanki bütün kursların mevcudu, bugünkü bir tek kursun mevcudu kadardı. Ekseriyâ Gönenli
Mehmed Efendi ve Abdurrahman GÜRSES Hocaefendiler, büyük fedâkârlıklarla Kur’ân
hizmetlerine revaç verdiler. Hapse girmeyi göze alırlardı.
O zaman Kur’ân eğitimi veren hocalarla, karakollar arasında «Sûfî ile Komiser» romanındakine
benzer kovalamaca yaşanırdı.
Bir bekçi, Kur’ân okutuyor diye bir hocaefendiyi tevkif eder, kimse de; «O hoca nereye götürüldü,
ne zaman döner?» bilemez, kimseye de soramazdı.
O karanlık devirde, bazen bir bekçi, devletin bütün salâhiyetini temsil ederdi. Biz Erenköy’de
Boşnak veya Arnavut bir hocahanımdan Kur’ân öğrenmeye giderdik. Bahçe içindeki bu evde
tahsil görürken, bir bekçi geçse, hoca hanım korkuyla bize;
“Babam, Kadınhanı’ndan bir hocaefendi getirdi. Bize evin bodrumunda Kur’ân-ı Kerim öğretirdi.
Gündüzleri de bahçeyi sulardı, yani bir bahçıvan sıfatı içinde bulunurdu.”
Bugün Kur’ân hizmetleri -elhamdülillâh- serbest. İmkânlar geniş ve rahat. Konforlu kurslar var.
Sayısız ve çeşit çeşit İmam Hatipler var. Fakat Kur’ân tahsiline rağbetimiz ne kadar? Nimetlerin
kıymetini ne kadar bilebiliyoruz? Şu muhasebeyi dâimâ yapmak lâzım:
Eğer anne babalar, evlâtlarını İslâmî kültürle yetiştirirlerse, yarın onlar da sâlih ve sâdık evlâtlar
olurlar. Yok eğer evlâtlarını; «Uydum kalabalığa» diyerek toplumdaki gafillerin akıntısına
bırakırlarsa, hem dünyada hem de âhirette ağır bir nedâmetle karşılaşırlar."
( Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Mecmuası. Temmuz 2019 sayısı)
Osman Gülşen
(Sultanahmet Camii imamlığı yapan Gönenli Mehmet Hoca,Kur'an okutan nadir hocalardan
biriydi.)