You are on page 1of 303

SOSYAL PSİKOLOJİYE GİRİŞ I

SOSYOLOJİ VE FELSEFE LİSANS PROGRAMI

YRD. DOÇ. DR. FATİH ÖZBAY

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ


İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

SOSYOLOJİ VE FELSEFE LİSANS PROGRAMI

SOSYAL PSİKOLOJİYE GİRİŞ I

Yrd. Doç. Dr. Fatih Özbay


ÖNSÖZ

“Sosyal Psikolojiye Giriş I” başlıklı bu çalışma, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan


Eğitim Fakültesi Sosyoloji ve Felsefe bölümü öğrencileri için hazırlanmıştır. Bu derste özetle
davranışların sosyal psikolojik temelleri incelenmeye çalışılmaktadır. Ancak insanı anlama ve
onun davranışlarından yola çıkarak sosyal yaşamın açıklanma uğraşısı hiç de yeni değildir.
Hemen her zaman var olmuştur. Bilinen en eski zamanlardan beri insan ve insana dair
eylemler inceleme konusu olduğu söylenebilir. Öncelikle meselâ dinler bu konuda pek çok
şeyler söylemiş ve söylemeye devam etmektedir. Ya da ilk çağ felsefecileri genel anlamda
insanı ve varlığı sorgulamışlardır. Modern çağlarla birlikte ise farklı disiplinlerin kendilerine
özgü bilimsel yaklaşımlarla anlama ve açıklama tarzları gelişti. Özellikle toplumu dolayısıyla
insanı anlama, yaşamı, tüm boyutlarıyla anlamlandırma yeni bilim dalları Sosyoloji ve
Psikolojinin öncelikli hedefi olmuştu. İşte bu sürecin kimi sosyal psikologlara göre evliliğin
ama mutsuz evliliğin bir çocuğudur Sosyal Psikoloji.

Modern çağların başlamasının en büyük göstergesi; sanayi devrimi sonrası gelişmiş


teknolojiyle birlikte insan ve toplum yaşamlarında inanılmaz geniş çaplı ölçülere varan
dönüşüm süreçleridir. Yaşam biçimleri, üretim ilişkileri, insan ilişkileri dahası hemen her şey
büyük dönüşüm süreçlerinde daha karmaşık hâller almaya başladı. Hâliyle de çözüm
alternatifleri de bu yönde çok boyutlu ve çok bileşenli olmak zorundaydı. İşte sosyal psikoloji
böyle bir ihtiyacı karşılamaya amaçlayan bir bilimsel disiplindir.

Küçük ya da büyük çeşitli gruplar içerisinde yaşamlarını idame ettiren insanlar;


sosyolojik ve psikolojik temelli cevaplarla açıklayabildiğimiz alt yapısı karmaşık, çok boyutlu
ve çok bileşenli davranışlar ortaya koymaktadırlar. Davranışlarının diğer insanlardan
etkilenme ya da onları etkileme şekilleri, nedenleri, neticeleri ve/veya etkileşimleri sosyal
psikolojik yaklaşımları gerekli kılmaktadır.

Çalışmada, ilk olarak sosyal psikolojinin temel kavramsal çerçevesi, tarihsel süreci,
yöntem ve uygulama biçimleri üzerinde durulmuştur. Ardından ise sosyal psikoloji de tutum,
sosyal etki, sosyal algı, sosyal grup, kültür, sosyalleşme ve insan ilişkileri gibi öne çıkan
kavramlar incelenmiştir. Konuyla ilgili yararlanılan kaynaklar ise kitabın sonunda verilmiştir.
Bu çalışma nihayetinde bir dönem içerisinde çeşitli sınırlılıklar çerçevesinde söz konusu
konuları ayrıntılarıyla ele almamaktadır. Konulara ilgi duyanlara daha geniş okuma yapmak
ve konulara vakıf olmak isteyenlere kaynakçada yer alan kitapları öneriyorum.

Bu dersin ve işlenen konuların insanı anlama yolculuğunda faydalı olması


temennisiyle…

Yrd. Doç. Dr. Fatih Özbay

1
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ....................................................................................................................................... 1
KISALTMALAR ....................................................................................................................... 8
YAZAR NOTU .......................................................................................................................... 9
1. SOSYAL PSİKOLOJİNİN TEMELLENDİRİLMESİ ..................................................... 10
1.1. Sosyal Psikolojinin Tanımlanması ve Konusu ...................................................... 16

1.2.Sosyal Psikolojinin Diğer Sosyal Bilimlerle İlişkisi


21

1.2.1. Sosyal Psikoloji ile Sosyoloji İlişkisi ........................................................................... 22


1.2.2. Sosyal Psikoloji ile Psikoloji İlişkisi ............................................................................ 24
1.2.3. Sosyal Psikoloji ile Antropoloji İlişkisi........................................................................ 24
1.2.4. Sosyal Psikoloji ile Siyaset veya Yönetim Bilimi İlişkisi ............................................ 25
1.2.5. Sosyal Psikoloji ile Davranış Bilimleri ........................................................................ 25
1.3.Sosyal Psikolojinin Bazı Temel Kavramları
26

1.3.1. Algılama ....................................................................................................................... 26


1.3.2. Öğrenme ....................................................................................................................... 26
1.3.3. Sosyal Etki .................................................................................................................... 26
1.3.4. Tutum ........................................................................................................................... 27
1.3.5. Ön Yargı ....................................................................................................................... 27
1.3.6. Statü .............................................................................................................................. 27
1.3.7. Rol ................................................................................................................................ 27
1.3.8. Sosyal Grup .................................................................................................................. 28
2. SOSYAL PSİKOLOJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ............................................................ 34
2.1. 19. Yüzyıl Öncesinde Sosyal Psikoloji ................................................................. 40

2.2. 19. Yüzyılda ve 20. Yüzyıl Başlarında Sosyal Psikoloji ....................................... 43

2.2.1. Wilhelm Wundt ve Gustave Le Bon .............................................................................. 43


2.2.2. William James ................................................................................................................ 44
2.2.3. William McDougall........................................................................................................ 45
2.2.4. Edward A. Ross .............................................................................................................. 46
2.3. 1920’lerden 1970’lere Sosyal Psikoloji................................................................. 48

2.4. 1970’lerden Günümüze Sosyal Psikoloji .............................................................. 50


2
3. SOSYAL PSİKOLOJİ ARAŞTIRMALARINDA YÖNTEM ............................................. 57
3.1. Bilimsel Araştırmanın Mantığı .............................................................................. 63

3.2. Bilimsel Araştırmanın Amaçları............................................................................ 64

3.3.Sosyal Psikoloji Araştırmalarının Temel Yöntemleri


65

3.3.1. Laboratuvar Deneyi ...................................................................................................... 66


3.3.2. Alan Deneyi .................................................................................................................. 68
3.3.3. Doğal Deney ................................................................................................................. 68
3.3.4. Alan Araştırması ........................................................................................................... 70
3.3.5. Survey ........................................................................................................................... 71
3.3.6. Arşiv Araştırması.......................................................................................................... 71
3.4.Sosyal Psikoloji Örnek Araştırma Konuları
72

4. SOSYAL PSİKOLOJİDE TEMEL KURAMLAR I ............................................................ 82


4.1. Davranışçı Kuram.................................................................................................. 88

4.2. Bilişsel ve Alan Kuramı ........................................................................................ 90

4.3. Psikoanalitik Kuram .............................................................................................. 91

4.4. Rol ve Norm Kuramı ............................................................................................. 92

4.5. Atıf (Yükleme) Kuramları ..................................................................................... 92

4.5.1. Fritz Heider’in Atıf Kuramı ........................................................................................... 93


4.5.2. Bem’in Kendini Algılama Kuramı ................................................................................. 95
4.5.3. Kelley’nin Küp (Birlikte Değişim) Yükleme Kuramı.................................................... 96
1.5.4. Jones ve Davis’in Uyuşan Özelliklere Dayalı Çıkarsamalar Kuramı .......................... 99
4.5.5. Weiner’in Başarıya Bağlı Yükleme Kuramı ................................................................ 100
4.6. Deschamp, Hewstone ve Jaspar’ın Grupsal İlişkilere Göre Yükleme Kuramı ............... 100
4.7. Schachter’in Duygusal Etiketlendirme Kuramı................................................... 100

5. SOSYAL PSİKOLOJİDE TEMEL KURAMLAR II: YÜKLEMELERDE DÜŞÜLEN


YANILGILAR ....................................................................................................................... 107
5.1. Temel Atfetme Yanılgısı ..................................................................................... 113

5.2. Aktör-Gözlemci Yanılgısı ................................................................................... 115

3
5.3. Benlikle İlgili Yanılgılar...................................................................................... 116

5.3.1. Ben Merkezli Düşünce ................................................................................................. 116


5.3.2. Kendini Kayırma Eğilimi ............................................................................................. 116
5.4. Sosyal Psikolojide Yeni Yaklaşımlar .................................................................. 118

5.4.1. Kültür ve Sosyal Psikoloji ............................................................................................ 118


5.4.2. Evrimsel Yaklaşım ....................................................................................................... 118
5.4.3. Sosyal Nöroloji ............................................................................................................. 119
6. TUTUMLAR I: GENEL ÇERÇEVE ................................................................................. 124
6.1. Tutumun Tanımı .................................................................................................. 130

6.2. Tutumun Öğeleri ................................................................................................. 130

6.3. Tutum ve Davranış .............................................................................................. 131

6.4. Tutumu Etkileyen Faktörler ................................................................................ 132

6.4.1. Tutum ve Zaman İlişkisi .............................................................................................. 132


6.4.2. Tutumun Güç Derecesi................................................................................................. 132
6.5. Tutumların Ölçülmesi.......................................................................................... 132

6.5.1. Direk Ölçümler ............................................................................................................. 132


6.5.2. Dolaylı Ölçümler .......................................................................................................... 136
7. TUTUMLAR II: ................................................................................................................. 142
TUTUM DEĞİŞİKLİĞİNE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR .............................................. 142
7.1. Öğrenme Kuramları ............................................................................................. 148

7.2. Sosyal Yargı Kuramı ........................................................................................... 148

7.3. Tutarlılık Kuramları............................................................................................. 148

7.3.1. Heider’in Denge Kuramı .............................................................................................. 149


7.3.2. Rosenburg ve Abelson’un Bilişsel Dengeleme Kuramı ............................................... 149
7.3.4. Leon Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı ................................................................... 150
7.4. İşlevsel Kuramlar................................................................................................. 150

7.5. Gerçek Yaşamda Tutum Değişikliği ................................................................... 151

8. TUTUM DEĞİŞTİRME SÜRECİ: İLETİŞİM VE PROPAGANDA .............................. 158


8.1. Tutum Değiştirme Süreci .................................................................................... 164

4
8.2. Propaganda Kaynağının Özellikleri .................................................................... 165

8.2.1. İnanırlık ........................................................................................................................ 165


8.2.2. Hoşa Gitme ve Beğenilme............................................................................................ 166
8.3. İletişimin Özellikleri............................................................................................ 167

8.3.1. Görüş Farkı ................................................................................................................... 167


8.3.2. Tek Yönlü – Çift Yönlü ............................................................................................... 167
8.3.3. Duygusal – Ussal İletişim ............................................................................................ 168
8.3.4. İletişimin Sunum Sırası ................................................................................................ 169
8.3.5. Tekrar ........................................................................................................................... 170
8.4. Hedef Öğesinin Özellikleri .................................................................................. 170

8.4.1. Taahhüt ......................................................................................................................... 170


8.4.2. Kendine Güven ............................................................................................................. 170
8.4.3. Grup İçi Saygınlık Farkları .......................................................................................... 171
8.4.4. Zekâ ve Eğitim ............................................................................................................. 171
8.4.5. Cinsiyet Farkı ............................................................................................................... 171
8.4.6. Düşünme İhtiyacı ......................................................................................................... 172
8.4.7. Dikkatin Dağılması ...................................................................................................... 172
8.4.8. Kendini İzleme ............................................................................................................. 172
8.4.9. Yaş ................................................................................................................................ 173
8.5. Ortamın Özellikleri.............................................................................................. 173

8.6. Kültürün Özellikleri............................................................................................. 173

9. SOSYAL ALGILAR: İZLENİM OLUŞTURMA .......................................................... 180


9.1. İzlenim Oluşturma ............................................................................................... 187

9.1.1. Yüz İfadeleri ................................................................................................................. 188


9.1.2. Göz Teması .................................................................................................................. 189
9.1.3. Fiziksel Görünüm ......................................................................................................... 189
9.1.4. Beden Dili .................................................................................................................... 190
9.2 İnsanların Kişilikleri Hakkında İzlenim Oluşturma ............................................. 190

9.2.1 Toplama ve Ortalama Modeli ....................................................................................... 191


9.2.2 Temel Kişilik Özellikleri ............................................................................................... 191
9.3. Kişilik Yargılarında Düştüğümüz Yanılgılar ...................................................... 192

5
9.3.1. Gizil Kişilik Kuramları................................................................................................. 192
9.3.2. Olumluluk Yanılgısı ..................................................................................................... 193
9.3.3. Olumsuzluk Yanılgısı ................................................................................................... 193
9.3.4. Öncelik ve Sonralık Etkisi............................................................................................ 193
10. SOSYAL ETKİ VE UYUM ............................................................................................. 200
10.1. Sosyal Etki ......................................................................................................... 206

10.2. Sosyal Etki Araştırmaları .................................................................................. 208

10.2.1. Sherif’in Otokinetik Deneyi (Grup Normunun Oluşması Deneyi) ............................ 208
10.2.2. Stanley Milgram’ın Şok Deneyi ................................................................................. 209
10.2.3. Solomon Asch’in Çizgi Deneyi.................................................................................. 210
10.3. Uyum ................................................................................................................. 212

10.3.1. Uyma Davranışına Genel Bir Değerlendirme ............................................................ 214


10.3.2. Gerçek Uyma Davranışı Göstergesi: Benimseme ...................................................... 214
10.3.3. İnsanların Uyma Davranışı Gösterme Nedeni ........................................................... 215
10.3.4. İnsanlar Ne Zaman Uyum Gösterirler ........................................................................ 216
10.3.5. Uyma ve İtaat Etme .................................................................................................... 216
11. SOSYAL GRUPLAR I: GENEL ÇERÇEVE .................................................................. 222
11.1. Grup Kavramı ve Tanımı................................................................................... 229

11.2. Sosyal Grupların Oluşum Kriterleri ve Aşamaları ............................................ 231

11.2.1. Sosyal Grupların Oluşum Kriterleri ........................................................................... 231


11.2.2. Sosyal Grupların Oluşum Nedenleri .......................................................................... 232
11.2.3. Sosyal Grupların Oluşum Aşamaları.......................................................................... 233
11.3. Sosyal Grupların Başarısını Etkileyen Temel Faktörler.................................... 233

11.4. Sosyal Yığınlar ve Kitleler ................................................................................ 234

11.4.1. Sosyal Yığınların Özellikleri .......................................................................... 235

11.4.2. Sosyal Yığınların Çeşitleri ......................................................................................... 235


11.4.3. Kitleler ........................................................................................................................ 236
12. SOSYAL GRUPLAR II: .................................................................................................. 242
SOSYAL GRUPLARIN ÖZELLİKLERİ VE FONKSİYONLARI ...................................... 242
12.1. Sosyal Grupların Özellikleri .............................................................................. 248

6
12.2. Sosyal Grupların Fonksiyonları......................................................................... 249

12.3. Sosyal Grup Türleri ........................................................................................... 250

12.3.1. Birincil ve İkinci Gruplar ........................................................................................... 252


12.3.2. Sürekli ve Sürekli Olmayan Gruplar .......................................................................... 255
12.3.3. Biçimsel ve Biçimsel Olmayan Gruplar..................................................................... 256
13. İNSAN İLİŞKİLERİ VE DUYGUSAL ZEKÂ ............................................................... 262
13.1. Duygu Kavramı ve Tanımı ................................................................................ 268

13.2. İş Yaşamı ve Duygular ...................................................................................... 268

13.3. Zekâ Kavramı ve Bu Konuda Yapılan Çalışmalar ............................................ 269

13.3.1. Zekânın Tanımı ve Gelişiminde Etkili Olan Temel Faktörler ................................... 270
13.4. Duygusal Zekâ ................................................................................................... 273

13.4.1 Duygusal Zekânın Önemi............................................................................................ 273


13.4.3. Duygusal Zekânın Temel Basamakları ...................................................................... 276
13.4.4. Duygusal Zekâyı Yükseltme Yolları .......................................................................... 276
14. SOSYALLEŞME VE SOSYAL GELİŞİM ..................................................................... 282
14.1. Sosyalleşme Nedir? ........................................................................................... 288

14.2. Ahlȃk Gelişimi .................................................................................................. 289

14.2.1. Freud’un Ahlȃk Gelişimine Yaklaşımı ...................................................................... 289


14.2.2. Cezalandırma Türünün Vicdan Gelişmesine Etkisi ................................................... 290
14.2.3. Ahlȃk Gelişiminde Bilişsel Yaklaşımlar: Piaget ve Kohlberg ................................... 291

7
KISALTMALAR

s.: sayfa

Age: Adı geçen eser

Yay. Haz.: Yayına Hazırlayan

Çev.: Çeviren

Yay.: Yayınları

Ed.: Editör

8
YAZAR NOTU

Bu çalışma sosyal psikolojiyi genel hatlarıyla tanıtmayı amaçlamaktadır. Kısacası giriş


düzeyinde temel konular incelenmektedir. Sosyal psikoloji çok geniş bir alandır ve her geçen
gün araştırmalar ve yeni kuramlar ortaya çıkabilmektedir. Genel anlamda tüm bilim dallarında
aslında son söz söylenmemiştir. Dolayısıyla da muhtemelen insanlık her ne zaman son
bulacaksa o zamana dek de bilimsel gelişmeler yaşanacaktır.

Yrd. Doç. Dr. Fatih Özbay

9
1. SOSYAL PSİKOLOJİNİN TEMELLENDİRİLMESİ

10
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“Sosyal Psikolojinin Tanımlanması ve Konusu“, “Sosyal Psikolojinin Diğer Sosyal


Bilimlerle İlişkisi“, “Sosyal Psikolojinin Bazı Temel Kavramları” başlıklı konularımızı
öğreneceğiz.

11
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Sosyal psikoloji nedir ve ne ile uğraşır?

2) Neden sosyal psikolojiye ihtiyaç duyulmaktadır?

3) Sosyal psikolojinin temel hedefi nedir?

4) Sosyal psikolojinin diğer sosyal bilimlerle nasıl bir ilişkisi vardır?

5) Sosyal psikolojinin temel kavramları neler olabilir?

12
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya
geliştirileceği

Sosyal Psikolojinin Sosyal psikolojinin genel Okuyarak ve araştırarak


Tanımlanması ve Konusu kavramsal çerçevesi kazanım geliştirilecektir.
kavranılacaktır.

Sosyal Psikolojinin Diğer Sosyal psikolojinin diğer Okuyarak ve araştırarak


Sosyal Bilimlerle İlişkisi sosyal bilimlerle ilişkisini kazanım geliştirilecektir.
saptayabilmek

Sosyal Psikolojinin Bazı Sosyal psikolojinin bazı Okuyarak ve araştırarak


Temel Kavramları temel kavramlarını kazanım geliştirilecektir.
kavrayabilmek

13
Anahtar Kavramlar

• Sosyoloji

• Psikoloji

• Sosyal Psikoloji

• Temel Kavramlar

14
Giriş

Dersin bu ilk haftasında sosyal psikolojinin genel olarak tanıtımı yapılmaktadır. Bu


bağlamda sosyal psikolojinin ne anlama geldiği, farklı bakış açılarına göre değişen
tanımlamaları ve ilgi alanındaki konular ele alınmaktadır.

Sosyal psikolojinin öncelikli inceleme nesnesi olan insana dair konular


örneklendirilerek, sosyoloji ve psikoloji bilimlerinin ortak noktasını teşkil eden bu bilim
dalının insan ve toplum bilimlerine sunduğu imkânlar irdelenmektedir. Ayrıca sosyal
psikolojinin kavramsal çerçevesini belirterek bu alanda yoğun olarak kullanan algılama,
öğrenme, sosyal etki, tutum, ön yargı, statü, rol, sosyal grup, sosyal kimlik ve kitle psikolojisi
gibi bazı kavramlar üzerinde kısaca durulmaktadır.

Sosyal psikolojinin, sosyoloji ve psikoloji bilimlerinin tek başlarına insanı ve insan


davranışlarının anlamada yetersiz kalabildiği durumlarda disiplinlerarası yaklaşımlara da
ihtiyacı duymaktadır. Bu bağlamda söz konusu disiplinlerarası bakış açısının ortaya çıkardığı
sosyal psikolojinin diğer bilimlerle ilişkisi incelenerek disiplinlerarası etkileşim ortaya
konacaktır.

15
1.1. Sosyal Psikolojinin Tanımlanması ve Konusu

Bütün bilim dalları öncelikle insan için vardır. Özellikle de sosyal bilimler bizzat
insanı araştırır, anlamaya çalışır ve insanı anlatırlar. İktisattan Edebiyata, Tarihten
Antropolojiye, Sosyolojiden Güzel Sanatlara ve Psikolojiye tüm sosyal bilimler özünde insanı
anlatır ve insanı inceleme konusu yaparlar. Bu eksende insanların sevinçlerini, hüzünlerini ya
da acılarını konu edinirler genel anlamda. İnsan, dolayısıyla insanın davranışları,
davranışların oluşumunu etkileyen faktörler, süreçler tüm sosyal bilim dallarını özellikle de
Psikoloji ve Sosyoloji gibi bilim dallarını kimi zaman doğrudan, kimi zaman ise dolaylı
olarak ilgilendirmektedir. Bu bağlamda sosyal psikolojinin inceleme alanı, Sosyoloji ve
Psikolojinin ortak noktasını da oluşturan insandır, dolayısıyla da insanlar ve onların
davranışlarıdır. Ki, “sosyal psikoloji bireylerin davranışları üzerinde çalışan bir bilimdir.” 1
Dolayısıyla da özetle “sosyal psikolojinin çalışma birimi bireydir.” 2

İnsanların davranışlarını meydana getiren ve yönlendiren pek çok etken mümkün


olabilir. İnsan davranışlarının ana kaynaklarından biri hiç kuşkusuz birbirleriyle etkileşimde
bulunmalarıdır. Bu noktadan hareketle sosyal psikoloji “etkileşimler bilimi” diye de
tanımlanabilmektedir. 3 Bu tanımlama sözü edilen iki bilimi birbirine yakınlaştırmaktadır:
Sosyoloji ve Psikoloji. Fakat yine de sosyal psikoloji ne tam sosyolojidir ne de tam bir
psikoloji. Bu yüzden ikisinin birleşiminden oluşan yeni bir bilim dalıdır sosyal psikoloji.
İnceleme alanı olarak yalnız bireyi ya da yalnız toplumsal davranışları ele alıp incelemez. Her
iki noktadan da bakmaya çalışır özetle.

Bugün modern dünyada artık disiplinlerarası bakış açıları hemen hemen tüm bilim
dallarında birer zaruret derecesine gelmiştir. Tüm bilim dalları müstakil olarak insanı/insana
dair alanı bütün yönleriyle açıklama da ve kapsayıcı nihai çözümler üretmekte
zorlanmaktadırlar. Bunun yanında modern dünyada insan ve toplum bilimleri, sürat çağının
gereklilikleri içerisinde daha karmaşık ve çok boyutlu yaşamı anlama ve açıklamada söz
konusu disiplinlerarası bakışa muhtaç bir durum arz etmektedirler.

Açık bir şekilde ifade etmek gerekirse sosyal psikoloji; Psikoloji ve Sosyolojinin insan
davranışlarını açıklamada kendine bir yer açar. Bireyin davranışlarının oluşumunda kimi
psikolojik ögeler etkili olurken kimi zaman ise psikolojik ögelerin yanında sosyolojik ögeler
de etkili olabilmektedir. Görüldüğü gibi sosyal psikoloji, hem bireyi hem de bireyin varlık
sahası olan toplumu ele alarak ya da göz önünde bulundurarak kendine bir çalışma alanı
açmaktadır. Bu bağlamda tekrar etmek gerekirse, temelde sosyal psikoloji, sosyoloji ve
psikolojinin ortak noktasını teşkil eden insanı ve davranışlarını inceler.

Konumuzu birkaç örnekle daha da somutlaştırmaya çalışalım: 4

1
Floyd Henry Allport, Sosyal Psikoloji 1, Yeryüzü Yayınevi, 2.Baskı, Ankara 2003, s.25
2
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yay. İstanbul 2008, s.21
3
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara 2009, s.2
4
Örnekler kısmen yeniden düzenlenmiştir. Prof.Dr. Nuri Bilgin, Sosyal Psikolojiye Giriş, İzmir Kitaplığı, İzmir
1995, s.1
16
• Yeni evli genç bir mimar yurtdışından iyi bir burs kazanır. Altı ay süreyle
dünyada mimari eserleri gezip görecek, bilgi ve görgüsünü artıracaktır. Ailesiyle vedalaşıp
yola çıkar. Ancak kısa bir süre sonra onlardan ayrı kalamayacağını düşünerek geri döner.
Duygusal olarak ailesinden uzak yaşamanın zorluğunu hisseden mimar, tüm ailesinin yol
masrafını da karşılayamayacağı için bursu iade eder.

• Genç liseli öğrenci, iki yıldan beri büyük bir azimle derslerine çalışmaktadır.
Evine kapanarak dışarı çok az çıkmakta sürekli ders çalışmaktadır. Nihayet çalışmalarının
semeresini görür ve tıp fakültesini kazanır. Böylece genç yaşta kaybettiği doktor babasının
arzusunu yerine getirmiş ve ona verdiği sözünü yerine getirmiştir.

• Genç bir adam işten çıkarılmıştır. İşinden olmadan önce son işinde aylardır bir
kum kamyonunda şoför olarak çalışmaktadır. Bir gün kum yüklü kamyonuyla seyir
hâlindeyken, bir arkadaşının evinin önünden geçmektedir ve onun yol kenarında park etmiş
arabasını görür. Ve Kamyonda yüklü kumların hepsini bu arabanın üstüne boşaltır.

Bu üç hikâyede geçen olayların ortak yanları nelerdir? Genç mimar ailesine bağlılığı
nedeniyle son derece zor bulunur bir bursu geri çevirmiştir. İkinci örnekte genç liselinin
babasına verdiği söz hayatının yönünü belirlemiştir. Üçüncü örnekte tanıdığı birisine
kızgınlığının sonucunda fevri bir harekette bulunmuş ve bu hareket ona pahalıya patlamış
işinden olmuştur. 5

Her bir örnekte insanların hayatında kişisel ilişkilerin önemini anlayabiliriz.


İnsanlararası ilişkilerimizi belirleyen, yönlendiren ve bu yönde davranışlar üreten faktörler
nelerdir?

“Bu günlük hayat olayları arasında bir ortak nokta daha var. Her üç örnekteki kişiler,
rasyonel bir davranıştan ziyade, heyecanlarına ve duygularına kapılmış görünmektedir. Tüm
insanlar böyle midir? Genç liselinin babasına bağlılığı çok derindir. Nasıl oluyor da onun gibi
bazıları tüm hayatları boyunca bir söze bağlı kalırken, diğerleri en kısa zamanda sözlerinden
vazgeçmektedir? Üçüncü örnekteki gencin davranışı, ancak zarar getirebilirdi. Daha ucuz bir
yoldan kızgınlığını ifade edebilecekken niçin arkadaşının arabasına kum boşalttı. Günlük,
ilişkiler dünyası bu tür örneklerle ve sorularla doludur. Tüm bunlara cevap bulabilmek zaman
ve enerji ister.” 6

Bu örnekler ve sorulan sorular sosyal psikolojinin temel ilgi alanlarına giren sorunlarla
ilgilidir. “İnsan ilişkileri bizim için büyük önem taşırlar ve çoğu kez zor çözümlenip
anlaşılırlar. Onları özenle inceleyip açıklamak gerekir. Sosyal Psikolog, bu tür inceleme ve
araştırmalar yapar. Açıklamalar getirir ve onların günlük hayatla ilişkisini kurar. Sosyal
Psikologların çoğu, çalışmalarıyla insan hayatının koşullarını iyileştirmek isterler. Yeni
fikirler ve cevaplar getirerek, insanların daha doyumlu olmalarına katkıda bulunurlar.
İlgilendikleri sorunlar yelpazesi çok geniştir. Örneğin, şu tür sorulara cevap ararlar: İnsanlar

5
A.g.e., s.1
6
A.g.e., s.1-2
17
birbirlerini nasıl algılarlar? İnsanlar birbirlerine karşı niçin dostluk veya düşmanlık beslerler?
Tutumlar nasıl oluşur ve değişir? İnsanlar niçin birbirlerine zarar verirler? Liderlerini nasıl
seçmektedir veya onlara niçin karşı çıkmaktadırlar?” 7

Örneğin Psikoloji bilimi bireyin şahsi özellikleri, düşünceleri ya da yeterlilikleri temel


alarak davranışları açıklamaya çalışır. Ancak bireyin sosyal çevresi ya da diğer bireylerin
bizzat varlığı da, bireyin davranışlarının oluşumunda önemli bir etken faktör olarak ifade
edilebilir.

“Sosyal psikolojinin temelinde sosyal etki olarak adlandırılan bir fenomen yatar.
Hepimiz diğer insanlardan etkileniriz. Sosyal etkiyi düşündüğümüzde akla ilk gelen örnek,
birisinin bir başkasının davranışlarını değiştirmek amacıyla onu doğrudan ikna etmeye
çalışmasıdır.” 8 Sosyal etki; diğer insanların söylediklerinin, eylemlerinin ya da yalnızca
varlıklarının, düşüncelerimiz, duygularımız, tutum ya da davranışlarımız üzerinde yaptığı
etkidir 9 . Yani bireyin olaylara, karşılaştığı durumlara tepkileri davranışlarının oluşumunda
sadece kendi duygu ve düşünceleri ya da tepkileri belki de varlığı tek başına bir neden
oluşturmayabilir. Pek çok zaman bireyin sosyal çevresi davranışların oluşumunda çok önemli
bir fonksiyon görmektedir.

Her ne sebeple oluşursa oluşsun sosyal psikolojinin tanımlanmasında ve inceleme


yöntemlerinin belirlenmesine temel olarak iki yaklaşım tarzı bulunmaktadır:

Bunlardan birisi olan sosyolojinin yaklaşımı, toplum içerisinde var olan bireyi
inceleyen bir sosyal psikolojidir. Kağıtçıbaşı’nın ifadesiyle Sosyolojik Sosyal Psikoloji. Bu
akım “olayları, “dıştan-içe” (çevreden bireye) doğru ele almaktadır. Burada araştırma birimi,
bireyden daha geniş olan sosyal çevre ya da gruptur. Bu yaklaşım kişinin iç olaylarıyla değil,
kişilerarası etkileşimle ilgilenir. Bu görüş de, sosyal psikolojiyi sosyolojinin bir alt dalı olarak
niteler.” 10 Ancak yine de Sosyolojinin olayları toplum düzeyinde incelemesi, Sosyal
psikolojinin ise araştırma birimi daha dar olan kişi-çevre etkileşiminden ibarettir. 11

Diğer yaklaşım olan Psikolojinin yaklaşımı ise bir yönüyle bireyin var ettiği ya da
bireylerden oluşan toplumun etkilerinin incelendiği bir sosyal psikoloji yaklaşımıdır. Yine
Kağıtçıbaşı’nın ifadesiyle Psikolojik Sosyal Psikoloji. Bu akım ise, “çalıştığı olayları “içten-
dışa” (bireyden çevreye) doğru inceler… temel amaç, bireyin davranışını ve bunun
nedenlerini sosyal çevre içinde, fakat birey düzeyinde anlamak ve açıklamaktır.” 12

Bu anlamda sosyal psikoloji tanımları söz konusu edilen bu iki yaklaşımdan


doğmaktadır. Bu iki ana eğilim ekseninde pek çok tanımlama yapılabilmiştir. Örneğin;

7
A.g.e., s.2
8
Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akert, Sosyal Psikoloji, Çev. Okhan Gündüz, Kaknüs Yay.,
İstanbul 2012, s.30
9
A.g.e, s.30
10
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.22-23
11
A.g.e., 23
12
A.g.e., 22
18
• “Sosyal psikoloji, yirminci yüzyılın başında sosyoloji ve psikoloji dallarından
doğan ve insan-toplum ilişkisini inceleyen bir uğraş dalıdır.” 13

• Sosyal psikoloji; bireylerin birbirleriyle etkileşimini inceleyen psikoloji dalına


14
denir.

• Sosyal psikoloji; insanların düşünce, duygu ve davranışlarının başka insanların


gerçek ya da hayalî varlıklarından nasıl etkilendiğinin bilimsel olarak incelenmesidir. 15

• “Sosyal psikoloji, insan etkileşimlerini ve bu etkileşimlerin psikolojik


temellerini sistematik olarak inceleyen bir disiplindir.” 16

• Sosyal psikoloji, bireyin sosyal grup içindeki davranışlarını inceleyen bilimsel


17
bir disiplindir.

• Taylor, Peplau ve Sears’a göre sosyal psikoloji, insanların diğer insanlar


hakkında nasıl düşündüklerinin, onları nasıl etkilediklerinin ve onlarla nasıl ilişki
kurduklarının bilimsel bir biçimde çalışılmasıdır. 18

• Türkiye’de sosyal psikoloji alanında önemli bir yeri olan Çiğdem


Kağıtçıbaşı’nın sosyal psikoloji tanımı ise şöyledir: sosyal ve kültürel ortamdaki birey
davranışının özelliklerinin ve nedenlerinin bilimsel bir biçimde incelenmesidir. 19

• Sosyal psikoloji; kişinin başka kişilere ilişkin davranışını inceler.

• Sosyal psikoloji, bireylerin düşünce, duygu ve davranışlarının, başkalarının


gerçek, hayal edilen ya da zımni (altık) varlığından etkileniş tarzını anlama çabasıdır. Toplum
içindeki bireyin davranış bilimidir. 20

Tüm bu tanımları dikkate aldığımızda sosyal psikolojinin konusu daha da netlik


kazanmaktadır. Sosyal psikolojinin bu tanımlar dâhilinde ilgi alanı Sosyoloji ve Psikoloji
bilimlerinin kesişim noktalarını ifade eden konuları kendi bünyesi içerisine dâhil eder. Ele
alıp inceleme konusu yaptığı meseleleri Sosyoloji ve Psikolojinin kısmen benzer yöntemlerini
kullanarak çözümlemeye çalışır.

“Sosyal psikolojinin ana konusu, sosyal grup ve kültürel yaşamdaki insan ve


davranışlarıdır. Sosyal psikolojinin temel hedefi de, grup içinde yaşamını sürdüren insanın

13
Nuran Hortaçsu, En güzel Psikoloji Sosyal Psikoloji, İmge Kitabevi, İstanbul 2012, s.21
14
Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul 2008, s.38.
15
Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akert, a.g.e.,s.31
16
Prof.Dr. Nuri Bilgin, Sosyal Psikolojiye Giriş, İzmir Kitaplığı, İzmir 1995, s.2
17
Michel A. Hogg ve Graham M. Vaugan, Sosyal Psikoloji, Çev. İbrahim Yıldız ve Aydın Gelmez, Ütopya Yay.
Ankara, 2005, s.25.
18
Shelley E. Taylor, L. A. Peplau, D. O. Sears, Çev. Ali Dönemez, Sosyal Psikoloji, İmge Kitabevi, 3. Baskı,
Ankara 2007, s. 9
19
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s. 21
20
Floyd Henry Allport, a.g.e., s. 25
19
duygu, düşünce ve davranışlarının başkalarının varlığından etkilenme biçimlerini inceleyip
daha iyi bir grup ortamı ve sağlıklı insan ilişkilerini oluşturmadır.” 21 “Bebeklikte, çocuklukta
ve gençlikteki derin sosyal etkiler sayesinde, ergenin alışkanlıkları, yetenekleri ve kişiliği
gelişir. Birey sosyal etkileşimde hem potansiyel bir birim hem de sosyal etkilerin bir ürünü
olarak göz önünde tutulmak zorundadır.” 22 Bu bağlamda “sosyal psikoloji, birey bilincini,
sosyal reaksiyonların ve sosyal nesnelerin bir bilinci olduğu takdirde açıklar. Daha açıkça
ifade edilirse sosyal psikoloji, sosyal davranışın ve bireyin sosyal bilincinin araştırmasıdır.” 23

Psikolojinin görevi bu yüzden araştırma konusu yaptığı konuyu açıklığa kavuşturmak


için hipotez olarak adlandırılan, bilgiye dayalı tahminler yürütmektedir. Tıpkı bir fizikçi gibi,
fiziksel dünyanın doğasına dair hipotezlerini test etmek için deneyler yapması gibi, sosyal
psikolog da toplumsal dünyanın doğası üzerine hipotezlerini, deneyler yoluyla sınar.

Sosyal psikolojinin bakış açısı bu tanımlar dâhilinde az çok belirginlik kazanmıştır. Bu


tanımlar, tanımlanan çerçeveyi belirli bir sınır içerisine alarak sosyal psikolojinin inceleme
alanını da belirlemektedir. “sosyal psikolojinin bakış açısı: Psikolojik davranış ve bilinç
üzerinde araştırma yapan bir bilimdir. Bu iki terimden davranış açıklayıcı bir ilke olduğundan
daha önemlidir ve ilk sırayı alır. Davranış için karakteristik formül şöyledir:

Organizmanın bazı gereksinimleri vardır: örneğin bedene zarar verene silahlardan


uzaklaşma gereksinimi, yiyecek bulma ve bir arkadaş edinme gereksinimi. Gereksinime aynı
zamanda karmaşık, türemiş bir düzen de neden olabilir; daha basit isteklerin doyumu bazı
problemlerin çözümüne bağlıdır.

Organizma gereksinimi karşılamak için harekete geçer.” 24

Birbirinden etkilenen ve etkilenmeyle birlikte birbirine yoğun biçimde katkı sunan


sosyal psikoloji ve psikoloji insana dair olan biteni ortaya koymak için çabalayan bilim
dallarıdır. İnsan ile ilgilenen tüm bilim dalları aynı şekilde birbiriyle etkilenir, birbirinin
gelişimine katkıda bulunur. Sosyal psikoloji yukarda tanımlarda da bahsi geçildiği üzere
bireyle çevresi arasında gerçekleşen uyarım ve tepkinin karşılıklı olarak birbirini etkilemesi
olarak görülebilir.

Sosyal psikoloji bireyi ele alırken onu çevresinden uzak, soyutlanmış bir biçimde ele
almaz, sosyal psikolojinin ele aldığı insan kimi zaman sokakta yürüyen, markette alışveriş
yapan, bir konserde müzik dinleyen, spor salonunda spor yapan, restoranda yemek yiyen, bir
kafede çay içen insanlardır. İnsanın sosyal davranış gösterebildiği herhangi bir mekân ve
zaman insanı sosyalleştiren temel unsurlardandır. Sosyalleşme sürecine katılan insan da
sosyal çevrenin yaptığı gibi davranışlar sergilemeye başlar. “Sosyal davranış, birey ve
çevresindeki sosyal kesim arasında doğan uyarımları ve tepkileri içerir, bu birey ve diğer
insanlar arasındaki uyarımlar ve tepkiler demektir. Eşyalar mineraller, bitkiler, soğuk havalar

21
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., s.3
22
Floyd Henry Allport, a.g.e., s. 25
23
A.g.e., s. 25
24
A.g.e.,s.11
20
gibi sosyal olmayan nesnelere verdiğimiz tepkilerin aksine, çevremizdeki insanların
hareketlerine, jestlere, dile karşı gösterdiğimiz tepkiler bu davranışa örnek olabilirler. Bireyin
çevresiyle olan biyolojik uyumsuzluğun düzeltilmesinde sosyal davranışlarla, sosyal olmayan
davranış aynı öneme sahiptir.” 25

Sosyal psikolojinin tanımlamalarını yapabilmek 20. yüzyılda çok daha kolayken artık
21. yüzyılda çok da kolay tanımlamalar yapılamamaktadır. Sosyal psikoloji artık birçok
disiplinle iç içedir ya da olmak zorundadır. Bu nedenle önceleri öyle veya böyle bir tarif
yapılabiliyor ve sınırları belirlenebiliyorken, günümüzde eksiksiz ya da katışıksız
tanımlamalar yapamamaktayız. Çünkü hemen tüm disiplinlerde disiplinlerarası çalışmaların
zaruriyet arz etmesi nedeniyle tanımlama imkânları zorlaşmaktadır. 26

1.2. Sosyal Psikolojinin Diğer Sosyal Bilimlerle İlişkisi

“Sosyal psikoloji, çalıştığı olaylara sosyoloji ve psikolojide kolayca geliştirilmeyen


yeni bir görüş açısı getirir. Şöyle ki, kişi ile toplumun ilişkisi söz konusu olduğu zaman,
psikolojinin, kişinin belirli bir sosyal ortamda yaşadığını; sosyolojinin de kişilerin bulunduğu
ortama kendi özelliklerini getirdiğini gözden kaçırmamaları gerekiyor. Oysa bu iki disiplinin
formel yapısı içinde bunu sağlayacak esneklik çoğu zaman görülmemektedir. Sosyal psikoloji
işte bu soruna çözüm getirir.” 27 İnsanlar iş hayatında ve özel hayatında birden fazla grubun
üyesi olabilirler. Bu grupların insan davranışları üzerindeki etkisi inkâr edilemez. Burada
karşılıklı etkileşim söz konusudur. İnsanlar grubu etkilerlerken grup da aynı ölçüde insanı
etkileyebilir.

Sosyal psikoloji her ne kadar sosyoloji ve psikolojiyle yakından ilgiliyse de diğer bazı
bilimlerle de ilişkiler kurmaktadır. Bunlar; Hukuk, Ekonomi, Antropoloji, Yönetim Bilimi,
Felsefe ve Ekonomi olarak belirlenebilir. Özellikle sosyoloji ve psikoloji ilişkisini bir tablo ile
özetlemek gerekirse şu şekilde ifade edebiliriz:

25
Floyd Henry Allport, a.g.e., s.14
26
Sibel A. Arkonaç, Sosyal Psikolojide İnsanları Anlamak, Deneysel ve Eleştirel Yaklaşımlar, Nobel Yayın
Dağıtım, İstanbul 2008, s.5
27
A.g.e., s.24
21
Tablo 2. Sosyal Psikolojinin Diğer Disiplinlerle Karşılaştırılmasına Bir Örnek 28

Sosyal Psikolojinin Diğer Disiplinlerle Karşılaştırılması

Sosyoloji Sosyal Psikoloji Kişilik


Psikolojisi

Bireyler değil, toplumlar İnsanları sosyal etkiye açık İnsanları


birbirlerinden

üzerine genel yasa ve kılan ortak psikolojik ayıran kendine özgü

kuramlar süreçler karakteristik


özellikler

Sosyal psikolojinin diğer bilim dallarından farkı nedir? Disiplinlerarası sınır açıkça
belirlenmemiş olmakla birlikte, örneğin sosyal psikoloji ile sosyoloji ve siyasal bilimler
arasında iki önemli fark vardır: 29

• Analiz birimi: sosyal psikolojide, analiz birimi, davranışta bulunan bireydir.


Temel soru, bireyin diğerleriyle ilişkilerini nasıl yürüttüğüdür. Buna karşın, sosyoloji ve siyasal
bilimlerde ilgi noktası büyük kurum veya gruptur; parlamento, siyasal partiler, eğitim sistemi
veya tıp mesleği gibi.

• Açıklama temeli: sosyal psikolojinin ilgi merkezi, bireyin iç süreçleridir. İnsan


davranışları, düşünceler, heyecanlar, tutumlar ve benzeri iç süreçlerle açıklanır. Oysa diğerleri,
bir grubun davranışlarını açıklamak için genellikle psikolojik kavramlar kullanmazlar. Grup
veya kurumların davranışlarının örgütsel bölümler, güç dağılımı, hiyerarşinin katılığı gibi,
grubun veya kurumun özelliklerine dayanır.

“Sosyal psikolojinin sosyal davranışa odaklı yaklaşımını sosyoloji, ekonomi ve


politika bilimi gibi sosyal bilimlerdeki diğer disiplinlerde de görürüz. Bu disiplinler de sosyal
etmenlerin insan davranışı üzerindeki etkisini inceler ancak özellikle çözümleme düzeyindeki
farklılıklar sosyal psikoloji bunlardan ayırır.” 30

1.2.1. Sosyal Psikoloji ile Sosyoloji İlişkisi

Sosyoloji, Latince’den gelen “socius” ve Yunanca bilim anlamına gelen “logy” yani
insanı işaret eden, arkadaş, üye anlamına gelen kelimelerin birleşmesinden oluşan Auguste

28
Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akerta, a.g.e.s.44
29
Prof.Dr. Nuri Bilgin, a.g.e., s.3
30
Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akerta, a.g.e.s.42
22
Comte tarafından kullanılan bu kavramla bilinen sosyal bilimdir. Topluma dair düşüncelerin
varlığı insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte öncesinde bilimsel devrimlerin ve 19.
yüzyılda Endüstri ve Fransız devrimlerinin toplumlarını anlama ve sorunlarını açıklama
çabalarının ürünü olarak bilimsel bir disiplin kimliğine kavuşmuştur.

Sosyoloji, toplumu ve insanın toplum içerisindeki sosyal davranışını, insanların bir


araya gelerek oluşturduğu toplumsal grupları ve kurumları, iş faaliyetlerini, politik yapılarını
inceler. Ayrıca grup davranışlarını bir bütün olarak onların toplumsal etkileşimlerini ve
kökenlerini, gelişim aşamalarını takip ederek bunların bireyler üzerindeki etkisini
ayrıntılarıyla ortaya koymaya çalışır. İnsanların toplumsal hayatlarında cinsiyetin, yaşın,
yetiştiği kültürel çevrenin etkili olduğu bu gün artık kesin bir bilgidir. Bu bakımdan sosyoloji
toplumun yapısını oluşturan insanlar ve gruplar arasındaki etkileşimi inceleyen bir disiplindir.

Sosyoloji toplumların zaman içerisinde değişim, dönüşüm ve gelişimlerini inceleyen


bilim dalıdır. Sosyolojik çalışmalar farklı birey ve grupların toplumsal ilişkilerini analiz
ederek bir disiplin hâlinde inceler. Kısacası bireylerin birlikte yaşamalarını kapsayan tüm
faaliyetleri sosyolojinin alanında girmektedir.

Sosyal psikoloji açısından bireyi ele almak için onun merkez-çevre bağlamında
değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu yüzden sosyal psikoloji sosyolojiden bağımsız hareket
edemez. Sosyal yaşam içerisindeki her birey çok farklı gruplarla etkileşim içinde olabilir.
Grup bireyin faaliyet gösterdiği alanlardır. Bu yüzden bireyi ele alırken onu faaliyette
bulunduğu etkinlik alanından soyutlayarak ele almak mümkün değildir. Bu yüzden sosyoloji
ile sosyal psikoloji arasında yakın bir ilişki vardır.

“Genel olarak psikoloji, özel olarak da sosyal psikoloji sosyolojinin kurulması,


gelişmesi, büyümesini sağlayan bilimlerdendir. Her ne kadar ayrışma farklı zamanlarda olsa
da bu üç bilimin birbiriyle yakınlığı uzun süreli bir beraberlik sonucudur. Sosyoloji ve sosyal
psikoloji yaklaşımında ve bilimler arası etkileşim olarak görülen bu akrabalıkta sosyal
psikolojiyi ortaya çıkartan sosyoloji olmuştur. Fakat bazılarının yaptığı gibi onu psikolojiden
çok sosyolojinin bir branşı olarak görmek bir hatadır. Örneğin Prof. Ellwod, sosyal psikoloji
için “psikolojik sosyoloji” terimini tercih eder. Bu günümüz yazarlarına, psikologların
iddialarını adaletsizce en aza indirgemek olarak görülebilir. Sosyal davranışı ve bilinci sadece
birey psikolojisinin bir evresi olarak görmek kesinlikle yasal bir ilgidir. Burada, grubun bu
reaksiyonlarda doğan özelliği ve oluşumu ile ilgilenmeden bireyin çevresinin belli bir bölümü
söz konusudur.” 31

Sosyoloji ile sosyal psikoloji ilişkisi, bireyi toplum içerisinde ele alarak
değerlendirmeleri ve bireysel davranışların daha iyi değerlendirilebilmesi için birey-çevre
ilişkisini önemsemeleridir. Toplumsal yaşamdaki her insan mutlaka bir veya birden fazla
sosyal grup içerisinde yer edinir. Bu sosyal grupların bireylerin davranışlarında kimi zaman
olumlu kimi zaman ise olumsuz bir şekilde etki edebilmektedir. Sosyoloji toplum içerisinde

31
Floyd Henry Allport, a.g.e.s.23
23
bireyi etkileyecek toplumsal yapı ve değişimleri inceleme konusu yaparken sosyal psikoloji
ise daha çok grup içerisindeki bireysel davranışlarla ilgilenir.

1.2.2. Sosyal Psikoloji ile Psikoloji İlişkisi

Sosyal psikoloji ile psikoloji arasında diğer bilimlerden daha yakın bir ilişki vardır.
Çünkü psikoloji ile sosyal psikolojinin çalışma alanı çoğunlukla psikolojik özellikler
taşımaktadır. Toplumsal etkileşim içerisinde yaşayan bireyin bu etkileşimi sağlayabilmesi için
kendi iç dinamikleri önemlidir. Bireyin grup içerisindeki etkinliklerin anlamlandırılıp
yorumlandırılması açısından psikoloji çok önemli bir yere sahiptir.

Sosyal psikoloji grup içerisindeki insanların davranışlarını inceleyip analiz eden bir
bilim dalı olduğu için psikoloji ile yakınlık kurması ve onun getirdiği disiplinleri kullanması
gerekmektedir. Sosyal psikoloji insanın grupla eklemlenme süreçleri konusunda geçtiği
yolları bilerek onun algılama, yargılama, motive etme, düşünme, tutum ve davranışlarını ele
alarak inceler. Bu da sosyal psikolojinin, psikolojinin yöntemlerini kullandığının
göstergesidir. “sosyal psikoloji, psikolojinin bir dalıdır ve temelinde bireylerin içsel psikolojik
süreçler üzerinde yoğunlaşarak incelenmesi yatar. Sosyal psikolog için çözümleme düzeyi,
toplumsal bir durum bağlamındaki bireydir. Örneğin, insanların neden birbirlerine kasıtlı
olarak zarar verdiğini anlamak isteyen bir sosyal psikolog, belirli durumlarda saldırganlığı
tetikleyen belirli psikolojik süreçlere odaklanır. Saldırganlık öncesince her zaman engelleme
var mıdır? Engellenmiş insanlar, hangi koşullar altında bu engellemeyi açık, saldırgan bir
eylemle aşmaya çalışırlar? Engellenmiş bir bireyin saldırgan tepkiler vermesini hangi
etmenler önleyebilir.” 32 Tüm bunlar sosyal psikoloji, psikolojiyle yakınlaştırır ve psikolojinin
ilgisi duyduğu ve açıkladığı konularda sosyal psikoloji bu açıklamalardan istifade eder.

Davranışı etkileyen faktörler bireyden bireye değişir. Bundan dolayı her insan kişilik
olarak diğerinden farklılıklar gösterir. Psikoloji bireysel farklılıkları belirleyerek bunların
insan davranışları üzerindeki etkisini inceler 33. Sosyal psikoloji de bireyin gruplar içerisindeki
etkileşimini ve eklemlenme sürecini incelemesi psikolojiyle bir yakınlık kurmasını
gerektirmiştir.

1.2.3. Sosyal Psikoloji ile Antropoloji İlişkisi

Antropoloji ilkel toplulukların kültürel ilişkilerini açıklamaya çalışan bir disiplindir.


İnsanlığın tarih içinde yaptıkları, dünyevi olan tüm şeyler kültür kapsamına girmektedir. Bu
bağlamda antropoloji insanlık tarihinin kültürel mirasını ortaya koymak için çabalayan ve
insanlık tarihi için önem arz eden bir disiplindir. İnsan ile ilgili olduğu için Antropolojinin
hem sosyolojiyle hem de psikolojiyle bir teması vardır. Doğal olarak bu temas sosyal
psikoloji için de geçerlidir.

“Antropoloji metot olarak, fiziki veya sosyal yapıyı ilgilendiren ilkel toplumların
analizinden işe başlar, ilkel toplumların, giyim kuşamından, genel yaşantı biçimine kadar elde
32
Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akerta, a.g.e.s.43
33
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., s.6
24
edebildiği bulgular ve değerlerle sözü edilen toplumsal ortam için bir çeşit davranış biçimine
varmaya çalışır.” 34 Antropoloji çalışma alanı olarak insan davranışlarını etkileyen ve onları
yönlendiren sosyal yapıları kültür kurumu içerisinde ele alarak değerlendirir. Bu da ona çok
geniş bir çalışma alanı sunmaktadır.

Antropolojinin sosyal psikolojiyle temas ettiği kısmı sosyal antropoloji olarak


adlandırılan kısmıdır. Sosyal antropoloji kendine genel anlamda grupları, toplumsal örgütleri
ve toplumların nasıl örgütlendiklerini inceleme alanı olarak belirlemiştir. 35 Sosyal psikoloji de
sosyal antropolojinin çalışma alanını ele alarak incelemektedir.

Özetle, sosyal psikologlar daha ziyade çeşitli kültürlerden insanlar arasındaki


benzerlikleri araştırır. Sosyal Antropologlar ise öncelikle, çeşitli kültürlerin birbirinden
farklılaşma biçimiyle ilgilenir. Her bir kültür içinde insan ilişkilerinin örüntülerini anlamaya
çalışır. Örneğin şu tür sorular sorarlar: Japonların veya doğu toplumlarının tipik davranışları
nelerdir? Ve bu tür kültürlerdeki davranış modelleri birbirinden ve batı modellerinden nasıl
farklılaşmaktadır? 36 Ya da bu kültürlerin davranışlarının oluşumunda etkili olan faktörler
nelerdir?

1.2.4. Sosyal Psikoloji ile Siyaset veya Yönetim Bilimi İlişkisi

“Siyaset” Arapça kökenli bir sözcük olup, at eğitimi anlamına gelmektedir. Bunun
yanında aynı kavrama karşılık Batı’dan alınan “politika” sözcüğü Yunan kökenli bir
sözcüktür. “Siyaset” sözcüğünün günümüzdeki anlamıyla siyaseti ülke, devlet, insan yönetimi
biçiminde tanımlamak olanaklıdır. Siyaset bilimini bir bilim olarak da, siyasal otorite ile ilgili
kurumların ve bu kurumların oluşmasında ve işlemesinde rol oynayan davranışların bilimi
olarak tanımlayabiliriz. 37 Yönetim bilimi belirli bir grubu veya toplumu yönetmek değil
ayrıca bireyin yönetimi de siyaset alanına girer.

Bireyin belirli yasalar dâhilinde kontrol altına alınması siyasetin temel


gereklerindendir. Modern bireyin siyasetin getirdiği yasalara uyması beklenir. Yönetim bilimi
normatif bir bilim dalı değil daha çok pozitif bir yaklaşıma sahiptir. Bireyin de yönetimin bir
parçası olduğu gerçeği bizi sosyal psikoloji ile yönetim bilimi arasındaki bir ilişkinin varlığına
götürür. Çünkü yönetim direkt olarak bireyle alakalı bir durumdur. Her yönetim bir
organizasyonu içerisindeki insan faaliyetlerini ele alır. Bu bakımdan Yönetim Bilimi ile
sosyal psikoloji arasında bir ilişki mevcuttur.

1.2.5. Sosyal Psikoloji ile Davranış Bilimleri

Davranış bilimlerinin ortak amacı insanı anlamak ve insanlığa hizmet etmektir. İnsan
sosyalin en üstü, varlıkların en üstünüdür. Tüm kurum ve kuruluşlar, bilimler ve
araştırmaların ortak bir amacı vardır: insan. Dolayısıyla da insanların davranışları inceleme

34
A.g.e., s.9
35
A.g.e., s.9
36
Prof.Dr. Nuri Bilgin, a.g.e., s.4
37
Ahmet Tanır Kışlalı, Siyaset Bilimi, İmge Kitapevi Yay. Ankara, 2011, 15. Baskı, s.17-18.
25
alanını teşkil etmektedir. “Davranış bilimleri yalnızca kurumların, kuruluşların, işletmelerin,
sosyal grupların ve toplumların yapısal özelliklerini ve sorunlarını değil, aynı zamanda insan
davranışlarını da bütüncül bir yaklaşımla ele alır. Bütüncül bir sosyal düşünce yaklaşımı için
insanların ve toplumların kolektif davranışlarını ve bu davranışları oluşturan faktörleri
(değerler, inançlar, istekler, ihtiyaçlar, alışkanlıklar, eğitim, din, aile vs.) değişik açılardan ele
alabilecek bir bakış açısına sahip olmak gerekir. Bunun için de birden fazla sosyal bilimin
verilerinden yararlanılmalıdır.” 38

Davranış bilimi, hem sosyoloji hem de psikolojinin alanını kapsamaktadır. Davranış


bilimleri işletme, pazarlama, siyaset bilimi, iletişim gibi alanlar için son derece önemli bilgi
birikimine sahip bir disiplindir. Temel dayanağı, bireylerin davranışını etkileyen toplumsal
güçleri konu alan sosyoloji ve gerek kendimizde ve gerekse başkalarında gözlediğimiz bazı
davranışları anlamada bizlere yardımcı olan psikolojinin getirdiği tüm olanakları kullanarak
insanlığın hizmetine sunmaktır.

1.3. Sosyal Psikolojinin Bazı Temel Kavramları

Sosyal psikolojinin ana konularına başlamadan önce bu disiplinde kullanılan bazı


kavramların açıklanmasında fayda vardır.

1.3.1. Algılama

İnsan topluma eklemlenme süreci içerisinde her şeye bir yorum ve anlam getirme
telaşı içerisindedir. Bu anlamlandırma, algılama yoluyla dış dünyayı görme, izleme şeklinde
gerçekleşir. Algılama, uyarıcılar vasıtasıyla kişide oluşan duyumların yorumlanıp anlamlı
hâle getirilmesi sürecidir. 39

1.3.2. Öğrenme

Bireyin davranışında yaşantılar sonucu oluşan kalıcı veya uzun süreli


değişmelerdir. Sosyalleşen insanın hemen hemen tüm davranışları öğrenme yoluyla
gerçekleşmiştir. Bilgi ve becerilerin elde edilmesi ile insan yaşadığı toplum ya da daha genel
anlamıyla dünyada kendine daha yaşanılır bir alan yaratmıştır.

1.3.3. Sosyal Etki

Farklı bireylerle girilen etkileşimler sonucu meydana gelen


değişmelerdir. Burada etkilenen ve etki eden şeklinde iki taraf vardır. Sosyal etki bu iki taraf
arasında gerçekleşen ve belirli davranış şekillerinin oluşmasını sağlayan durumdur. Sosyal
etki; diğer insanların söylediklerinin, eylemlerinin ya da yalnızca varlıklarının,
düşüncelerimiz, duygularımız, tutum ya da davranışlarımız üzerinde yaptığı etkidir 40.

38
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara, Ekim 2009, s.8.
39
Enver Özkalp, Psikolojiye Giriş, Eylül Yay, 1991, s.58
40
Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akert, a.g.e., ., s.30
26
1.3.4. Tutum

Zihinsel olarak hazır olma durumu olarak edinilen tutum, kişinin çevresinden gelen
soyut-somut, canlı-cansız her şeye karşı eğilimli olduğunun ve buna hazır olduğunun
göstergesidir. Tutum bireyin sosyalleşme süreci içerisinde önemli bir yere sahiptir. Sosyal
psikolojinin de üzerinde yoğun olarak durduğu bir kavramdır. Bir kişi, durum, kurum ya da
toplumsal sürece yönelik olarak çeşitli biçimlerde tanımlanan; temel bir değer veya inancı
gösterdiğine inanılan; ancak davranışların gözlenmesiyle çıkarılabileceğinde ısrarlı olanların
düşündüğü üzere, kişilere ve durumlara karşı belli bir şekilde hareket etme eğilimi olarak
görülen davranıştır. 41 Sosyal Psikologlar ve Sosyologlar tutumların ortaya konulması için
bunun sebep ve sonuçlarını detaylandırmak için yoğun bir biçimde çalışmışlardır. Tutumların
incelenme nedeni davranışa yön veren etmenleri taşıyor olmasındandır.

1.3.5. Ön Yargı

Sosyal Psikologların son zamanlarda yoğun biçimde üzerinde çalıştıkları bir


kavramdır. Bu alanda çalışmalar yapan isimler; La Pierrein, Petigrew, Rokeack, Adorno
olarak sıralanabilir. Ön yargı, gerçek bilgi ve değerlendirilmeler olmadan öne sürülen peşin
hükümlerdir. Kişiyi ön yargılı olmaya iten itki veya durumlar neyse bu sosyal psikologların
ilgisini çekmiştir.

1.3.6. Statü

Önceleri sınıf anlamında kullanılsa da statü, bireylerin toplumdaki yerini, görevlerini


açıklayan ve sosyal konum anlamına gelen kavramdır. Her bireyin toplum içerisinde bir
statüsü vardır. Bunlar resmi veya resmi olmayan şeklinde ayrıma tabi tutulabilirler. “Statü;
evlilik, gelenek ve görenekler, ortak yaşam düzenlemeleri gibi dışlayıcı pratiklerle ifade edilip
korunmaktadır. Statü konumları ortak olan bir insan grubu, aynı itibara sahip bir statü
grubunu oluşturur ve grubun kaynakları üzerindeki statü tekellerinden yararlanır.” 42

1.3.7. Rol

Sosyal yaşamda bireylerin işgal ettiği yer ile yaptıkları faaliyet ve eylemler arasında
ilişki kurmamızı sağlayan kavramdır. Yani statüye uygun hareket ederek beklenen
davranışları sergilemedir. Sosyoloji de de sosyal psikolojide de önemli bir yere sahip olan rol
kavramı anahtar bir kavramdır. Rol, belirli statü ya da toplumsal konumlara atfedilen
toplumsal beklentileri ortaya koyar ve bu tür beklentilerin gerçekleşip gerçekleşmeme
sürecini analiz eder. Rol kuramı özellikle yirminci yüzyılın ortalarında popülerleşmiş, ancak
eksiklerini sergileyen ısrarlı eleştirile üzerinde ciddi biçimde daha az kullanılmaya
başlanmıştır. 43 Kişi toplum içerisinde farklı rollere sahip olabilir. Sosyal bilimlerde rol
kavramını her bilim kendi bakış açısı içerisinde değerlendirerek kavramı kendi hanesine

41
Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, çev: Osman Akınhay, Derya Kömürcü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara
1999, s.765
42
A.g.e, s.697-698
43
A.ge., s.625
27
ekleyerek anlamlandırmıştır. Bu bakımdan sosyal psikolojik görüş, insanların ötekinin rolünü
üstlenmesi, kendi rollerini inşa etmesi, kendilerine ait rollere karşı başkalarının tepkilerini
önceden tahmin ederek ona göre davranması ve son olarak kendi özel rollerini oynamasını
vurgulamaktadır. 44

1.3.8. Sosyal Grup

İki veya daha çok insanın ortak amaç birliği içerisinde, ihtiyaçlarını gidermek için bir
araya geldikleri örgütlenme biçimidir. Daha geniş anlamıyla, resmi ya da gayrı resmi üyelik
ölçütleriyle tanımlanan, görece istikrarlı bir karşılıklı ilişkiler modeliyle birlik olma
duygusunu paylaşan ya da kendilerini birbirlerine bağlı hisseden çok sayıdaki kişinin
oluşturduğu bir küme. Toplumsal grupları, sosyologların ele aldıkları ve ancak istatistiki
anlamda, toplumsal açıdan önemli bir özelliği paylaşmaları nedeniyle bir grup oluşturan diğer
yığınlardan (örneğin, banliyölerde oturanlar ya da kıdemsiz yöneticiler gibi toplumsal
kategoriler) ayırmak için görece istikrarlı bir karşılıklı ilişkiler ağının bulunması zorunlu
sayılmaktadır. 45 Sosyal psikoloji bakımından da bireyin toplumsal dinamiğini ortaya koyup
grup içerisindeki durumunu çözümlemeye çalışarak bireyi çok yönlü bir biçimde ele
almaktadır.

44
A.g.e., s.625
45
A.g.e., s.285
28
Uygulamalar

Araştırma ödevi

29
Uygulama Soruları

Kendi yaşantınızda karşılaştığınız ama şimdiye kadar belki de farkına varmadığınız


davranışların sosyal psikolojik temellerini araştırınız.

30
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu bölümde sosyal psikolojinin ilgi alanları, konusu ve farklı tanımlama biçimlerinin


varlığı incelenmektedir. Ayrıca sosyal psikolojinin hangi kavramlarla ve sosyal bilim
dallarıyla ilişkili olduğu gibi temel konular işlenmiştir.

31
Bölüm Soruları

1) Aşağıdaki ifadelerden hangisi “sosyal psikolojiyi’’ tanımlamaktadır?

a) İnsanı evreni ve varlığı sorgulayan bilim dalıdır.

b) İnsan davranışı inceleyen bilim dalıdır.

c) Davranışlar ve zihinsel süreçler ile birlikte bunların altında yatan nedenleri


inceleyen bilim dalıdır.

d) Bireyin sosyal grup içindeki davranışlarını inceleyen bilimsel bir disiplindir.

e) İnsan toplumlarını bilimsel, sistematik ve eleştirel olarak inceleyen sosyal bir


bilimdir.

2) Aşağıdaki ifadelerden hangisi “sosyal psikolojinin temel hedefi” olarak kabul


edilebilir?

a) Grup içinde yaşamını sürdüren insanın duygu, düşünce ve davranışlarının


başkalarının varlığından etkilenme biçimlerini incelemek

b) Toplumları içinde bulundukları yere ve zamana göre nesnel ve somut


koşullarıyla anlamak

c) Toplumların tarihsel gelişim sürecinde geçirdikleri değişimin etkilerini ve


yönünü açıklamak

d) Toplumsal gruplar arasındaki benzerlikleri saptayıp genellemelere ulaşmak.

e) İnsan davranışlarını inceleyerek davranışlar arasındaki neden sonuç ilişkisini


bulmaya çalışmak.

3) “………………………; insanların söylediklerinin, eylemlerinin ya da yalnızca


varlıklarının, düşüncelerimiz, duygularımız, tutum ya da davranışlarımız üzerinde yaptığı
etkidir.”

Yukarıdaki boşluğu doğru şekilde tamamlayan seçeneği bulunuz?

a) İçgüdüsel Etki

b) Bilişsel Etki

c) Psikolojik Etki

d) Sosyal Etki

e) Bireysel Etki
32
4) Aşağıdaki ifadelerden hangisi sosyal psikolojinin ilgilendiği sorulardan
değildir?

a) İnsanlar birbirilerini nasıl algılarlar?

b) Tutumlar nasıl oluşur ve değişir?

c) İnsanlar niçin birbirilerine zarar verirler?

d) İnsanlar liderlerini nasıl seçmektedirler?

e) E) Kültürler nasıl oluşur?

5) Aşağıdaki yaklaşımlardan hangisinin “olayları içten-dışa (bireyden çevreye)


doğru ele alan” bir yaklaşım olduğu söylenebilir?

a) Sosyolojik yaklaşım

b) Birleşme kuramları

c) Davranışçı yaklaşım

d) Gestalt psikolojisi

e) Psikolojik yaklaşım

6) Sosyal psikolojiyi kısaca nasıl tanımlayabiliriz?

7) Neden sosyal psikolojiye ihtiyaç duyulmaktadır?

8) Sosyal psikolojinin temel hedefi nedir?

9) Bireylerin sosyal psikolojik davranışlarına yön veren temel kavramlar dikkate


alındığında, sosyal psikolojinin ilgi alanları ve konularını nasıl açıklayabiliriz.

10) “Önyargı” kavramını kendi sosyal çevrenizde karşılaştığınız örnekleri


üzerinden inceleyiniz.

Cevaplar

1)d, 2)a, 3)d, 4)e, 5)e

33
2. SOSYAL PSİKOLOJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

34
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“19. Yüzyıl Öncesinde Sosyal Psikoloji“, “19. Yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında
Sosyal Psikoloji“, “1970’lerden Günümüze Sosyal Psikoloji” başlıklı konularımızı
öğreneceğiz.

35
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Sosyal psikoloji geçmişten günümüze nasıl bir seyir izlemiştir?

2) Sosyal psikolojinin kurucuları ve temel kuramcıları kimlerdir?

36
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya geliştirileceği

19. Yüzyıl Öncesinde Sosyal Sosyal psikolojinin 19. yy Okuyarak ve araştırarak


Psikoloji öncesinde ki varlığını kazanım geliştirilecektir
inceleyebilmek

19. Yüzyılda ve 20. Yüzyıl Sosyal psikolojinin 19. ve Okuyarak ve araştırarak


Başlarında Sosyal Psikoloji 20. yy’da ki gelişim seyrini kazanım geliştirilecektir
kavrayabilmek

1920’lerden 1970’lere Sosyal psikolojinin Okuyarak ve araştırarak


Sosyal Psikoloji 1920’lerden 1970’lere kazanım geliştirilecektir
gelişim seyrini
kavrayabilmek

37
Anahtar Kavramlar

• Sosyal Psikoloji Tarihi

38
Giriş

Bu derste sosyal psikolojinin tarihsel gelişimi belirtilerek zaman içinde hangi


aşamalardan geçtiği ifade edilecektir. 19. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar geçen süreç, sonrasında
1920’lerden 1970’lere ve 1970’lerden günümüze kadar geçen süre içerisinde sosyal psikoloji
yaklaşımları, kullanım alanları ve ayrıca bu süreçte öne çıkan belirli isimler üzerinde
durulmaktadır.

39
2.1. 19. Yüzyıl Öncesinde Sosyal Psikoloji

Bazı sosyal psikologlara göre sosyal psikolojinin tarihi eski Yunan felsefesine kadar
gider. Gerçekten, günümüzde sosyal psikologların cevaplamaya uğraştığı birçok önemli soru,
tarihin eski çağlarında da pek çok düşünür tarafından sorulmuş, cevapları doğal olarak
öncelikle felsefede aranmıştır. Yunan filozofu Eflatun insan-toplum ilişkilerini incelemiş,
öğrencisi Aristo sosyal etki ve ikna konusunda bugün için bile geçerli olan ilkeler
geliştirmiştir. Hatta daha eskilere giderek, Hammurabi Kanunlarında (M.Ö 2000) devlet
otoritesinin himaye ve korumasında insan haklarına dayanan bir sosyal düzeni belirleyen ilk
sosyal belgeleri bulmak mümkündür. 46

Resim 1: Raphael’in eski Yunan Filozoflarını betimleyen ünlü Felsefe Okulu tablosu

Tüm bilimlerin özellikle de sosyal bilimlerin temeli olan felsefi düşünce, bir anlamda
insanın dünyada ki serüvenini araştırır, sorgular ve anlamaya çalışır. Kısaca felsefe, tarih
boyunca insanı anlamanın temel kaynaklarından biri olmuştur. Örneğin günümüzde çağdaş
psikolojinin temelinde de filozofların çalışmaları önemli bir yer teşkil etmektedir. 47 Tüm
bunlar gösteriyor ki kavramsallaşmamış ya da adı konmamış olsa bile, sosyal psikolojik
davranışların dolayısıyla sosyal psikolojinin varlığından neredeyse insanlık tarihi boyunca söz
edilebiliriz.

“… 19. yüzyıldan önce oluşan sosyal felsefi akımlar, içerdikleri sorunlar, gözlemler,
analizler ve vardıkları sonuçlar bakımından, ileride gelişecek olan sosyal psikoloji alanının

46
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yay. İstanbul 2008, s.26
47
Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akert, Sosyal Psikoloji, Çev. Okhan Gündüz Kaknüs Yay.,
İstanbul 2012, s.38
40
kavramsal tohumlarını ekmişlerdir.” 48 Örneğin uzun bir tarihsel süreçte “Platon, Aristo, Kant
Hegel, Locke, Bentham, Mill, Hobbes ve Rousseau gibi filozoflar insanların niçin şöyle ya da
böyle davrandıkları konusunda derin ve yaratıcı bir biçimde düşünmüşlerdir. Çalışmaları,
modern sosyal psikolojinin temellerini oluşturmuştur.” 49

“17. ve 18. yüzyıllarda özellikle İngiliz filozofları bireyin diğer bireylerle ve toplumla
ilişkileri konusuna eğilerek sosyal davranışın hangi güdülere dayandığını bulmaya
çalışmışlardır. Bu devrede her düşünür, tipik olarak sosyal davranışı açıklamak için tek bir
güdü ya da kavram ileri sürmüştür. Örneğin Thomas Hobbes, kuvvet ve egoizm kavramlarını;
Adam Smith kişisel çıkar kavramını, Jeremy Bentham ve James Mill, hedonizm ve zevk
düşkünlüğünü sosyal davranışı tayin eden temel güdüler olarak geliştirmişlerdir.” 50

Sosyolojin gelişimiyle birlikte sosyal psikoloji de kendini geliştirmiş ve sosyoloji ile


psikoloji arasında disiplinlerarası bir etkileşimle kendini ortaya koymuştur. Sosyolojinin
kurucusu olarak kabul edilen Auguste Comte’un ortaya koyduğu “morale positive” adı altında
sosyal psikoloji denilebilecek bir bilimi kavramsallaştırmış fakat tamamlanamamıştır. 51

Resim 2: Auguste Comte (1798-1857) 52

Comte’un “pozitivizm” düşüncesinin bir devamı olan bu çalışma sosyal psikolojinin


kavramsallaştırılması bakımından önem arz etmektedir.

Sosyologların belirgin bir biçimde katkıda bulunduğu ve sosyal psikolojinin kendi


kavramsal çerçevesini oluşturmak için kullandığı kavramların çoğu sosyal bilimcilerin ortaya
koyduğu çalışmalarda kendini göstermektedir.

48
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.27-28
49
Prof.Dr. Nuri Bilgin, Sosyal Psikolojiye Giriş, İzmir Kitaplığı, İzmir 1995, s.4
50
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, A.g.e, s.27
51
A.g.e, s.28
52
http://www.estudopratico.com.br/positivismo-conceito-e-resumo-de-suas-caracteristicas/, (20.07.2014)

41
Thomas Hobbes ve J.J. Rousseau’nun toplumun oluşum aşamasını açıklarken
kullandığı “sosyal kontrat” kavramı toplumun bireyler üzerinden şekillenerek, bireylerin
birbirleriyle bir “kontrat” yaparak toplumları oluşturduğunu göstermektedir.

Anlaşılmaktadır ki, “yüzyıllardan beri insan ilişkilerini anlamaya yönelik ciddi bir
çaba vardır. Öyleyse modern sosyal psikoloji fazladan ne getirmektedir? Önceki araştırma
biçimlerinden nasıl farklılaşmaktadır? Bu soruya iki cevap verilebilir: bunlardan birincisi
kurama, ikincisi yönteme ilişkindir.” 53

“…geçmişin basitleştirici ve her konuya hâkim kuramlarına oranla, psikososyal kuram


daha zengin ve daha karmaşık bir nitelik kazanmıştır. … sosyal psikoloji ile kurumlar
(örneğin hükümet, endüstri) arası yakın ilişki nedeniyle kuramsal araştırmalar, sosyal
sorunların çözümüne doğru yönelmiştir.” 54

“Bir diğer önemli fark, bugünün psikologlarının hizmetinde olan gözlem teknikleriyle
ve yöntemlerle ilgilidir. Doğa bilimlerinin gelişimi, kuşkusuz, sosyal bilimlerin gelişiminde
önemli bir rol oynamıştır. Doğa bilimlerinin en karakteristik özelliği kesin/doğru gözlem
yapmaya verdiği önemdir. Sosyal bilimlerdeki araştırmacılar, insan davranışının
incelenmesinde, onlarınkine benzer yöntemler uygulamanın gereğine inanmışlardır.” 55

Pozitivizmin temel düşüncelerini oluşturan bu bakış açısı, bir süre sonra anlaşılmıştır
ki, insan ve davranışlarının anlaşılmasında yetersiz kalmakta, ciddi güçlükler ve açmazlar da
üretmektedir. Söz konusu doğa bilimleri/sosyal bilimler arasındaki ayrılığı Kant
felsefesinden 56 etkilenerek Alman sosyolojisini de derinden etkileyen Wilhelm Dilthey,
Wilhelm Windelband, Heinrich Rickert gibi düşünürler en radikal şekliyle ortaya
koymuşlardır. Bütün sosyolojik geleneği derinden etkileyecek olan Max Weber ile (1864-
1920) birlikte, sosyal olguları anlama ve yorumlamanın doğa bilimlerinin yöntemlerine
benzer yöntemlerle yapılmasının yeterli olamayacağı düşüncesi daha da açıklığa kavuşmuştur.
Böylelikle Weberle birlikte algılama ve tahayyüller de sosyolojik çözümlemenin objeleri
hâline gelecektir. 57

53
Prof.Dr. Nuri Bilgin, a.g.e., s.4
54
A.g.e., s.5
55
A.g.e., s.5
56
“İnsan bedeniyle her ne kadar biyolojik alemin parçası olsa da (dolayısıyla doğa bilimlerinin ve
nedenselliklerinin nüfuz alanına girse de), onu ayrıcalıklı ve farklı kılan ruhudur, aklıdır. Kısacası insan-obje
(biyolojik alemin ve nedenselliklerinin edilgen bir parçası olarak insan) ve insan-suje (tinsel olanın ve
yaratıcılıklarının etkin parçası olarak insan) şeklindeki bu ayrım bütün Alman felsefesinin en belirgin
özelliklerinden biridir.” Levent Ünsaldı, Sosyoloji Tarihi, Pegem Akademi, 2012, s. 105-111
57
Levent Ünsaldı, a.g.e., s. 105-111
42
Resim 3: Max Weber (1864-1920)

Özellikle sosyal psikoloji gibi insan davranışlarının sosyal etkenlerinin araştırıldığı bir
bilim dalında sosyal olguların ve davranışların incelenmesinde “…sosyal psikologlar
davranışı motive eden çok sayıda etmenlerin bir yelpazesini dikkate almaktadırlar. Ayrıca bu
etmenleri, tüm karmaşıklıklarında incelemektedirler. Böylece, bugün, hiçbir sosyal psikolog,
örneğin güç arayışını, sosyal hayatın tek önemli etmeni saymayacaktır. Güçle ilgilenen sosyal
psikologlar farklı güç türlerini ayırdetmekte ve bunların avantajlarını ve sınırlarını anlamaya
çalışmaktadır.” 58

2.2. 19. Yüzyılda ve 20. Yüzyıl Başlarında Sosyal Psikoloji

2.2.1. Wilhelm Wundt ve Gustave Le Bon

Sosyal psikolojinin bağımsız bir bilim dalı olarak ortaya çıkışı ise 19. yüzyılın sonları
20. yüzyılın başlarına rastlamaktadır. Fakat 17. ve 18. yüzyıllardaki gelişmelerin sosyal
psikolojinin oluşmasında büyük bir role sahip olmuşlardır. 59 Tam bir başlangıç tarihi net
olarak ifade edilmese de modern sosyal psikoloji 20. yüzyıl başlarında ABD’de varlığını
göstermiştir. Sosyal psikolojiyi ortaya çıkan iki temel akım vardır. Bunlar Almanya’dan
Wilhelm Maximilian Wundt (1832-1920)’un Völkerpsikoloji ve Fransa’dan Gustave Le Bon
(1841-1931)’un Kalabalık psikolojisi. 60

Völkerpsikoloji, Almanya kökenli bir terim olup “halk psikolojisi veya kitle
psikolojisi” daha açık olarak sıradan insanların psikolojisi anlamlarına gelir. Wilhelm Wundt
tarafından geliştirilmiştir. 61

58
Prof.Dr. Nuri Bilgin, a.g.e., s.5
59
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.27
60
Sibel A. Arkonaç, Sosyal Psikolojide İnsanları Anlamak, Nobel Yay. Ankara 2008, s.15
61
A.g.e., s.15
43
Resim 4: Wilhelm Maximilian Wundt (1832-1920) 62

Diğer bir akım Kalabalık psikolojisidir. Le Bon 19. yüzyılı devrimlerle geçen
Fransa’da 1870’de ki Paris ayaklanmasından oldukça etkilenmişti. İnsan kitlelerinin ne zaman
ve nasıl biraraya gelerek kalabalıkları oluşturdukları gibi konular ilgisini çekmişti. Bu nedenle
de bu kitleleri kalabalık psikolojisi adı altında inceleme ihtiyacı duymuştu. 63

Resim 5: Gustave Le Bon (1841-1931) 64

2.2.2. William James

William James (1842-1910) 1907 yılında yazdığı “Psikoloji” kitabıyla sosyal


psikolojinin kavramlaştırılmasında ve fikirleriyle sosyal psikolojinin doğuşunda etkili olan
önemli bir diğer isimdir. Daha öncesinde 1890’da “Psikolojinin Kuralları” adlı kitabını
yayınlamıştı. Amacı sosyal psikoloji olmamakla birlikte “sosyal psikolojinin ne olduğuna dair
teorileştirmeleri sosyal psikolojinin kuruluşunda çok etkili olmuştu. James’in fikirleri birçok
açılardan eleştirel sosyal psikolojinin kavramlaştırmalarını biçimlendiren fikirlerdir.” 65

62
http://psychology.about.com/od/profilesofmajorthinkers/p/wundtprofile.htm
63
A.g.e., s.15
64
http://www.legacy.socialpsychology.org//social-figures.htm, (20.07.2014)
65
A.g.e., s.13
44
Resim 6: William James (1842-1910) 66

1908 yılına kadar yapılmış tüm çalışmalar sosyal psikolojinin ortaya çıkışını
kolaylaştırmıştır. Sosyal bilimciler sosyal psikolojinin ortaya çıkış tarihi olarak 1908 yılı
konusunda uzlaşmışlardır. Çünkü bu dönemde çok önemli iki çalışmanın çıkışı onları
birleştirmektedir. Bu çalışmalar İngiliz psikoloğu William McDougall (1871-1938) ve
Amerikalı Sosyolog Edward A. Ross (1866-1951) tarafından yazılmıştır. 67 Dikkat edilirse ilk
sosyal psikoloji kitaplarının yazarlarından birisi Psikolog, diğeri ise Sosyologdur. Her iki
bilim dalının da sosyal psikolojiyle yakından ilgilenmeleri birbirilerine kaçınılmaz
yakınlıklarına ve sosyal psikolojide ki iki ayrı geleneğe de işaret etmektedir: daha önce
açıklanan sosyolojik sosyal psikoloji ve psikolojik sosyal psikoloji gelenekleri.

2.2.3. William McDougall

McDougall sosyal psikolojinin ilk habercilerinden biridir. McDougall 1909’da


yayınlattığı ve ilk sosyal psikoloji kitabından birisi olarak kabul edilen “Sosyal Psikolojiye
Giriş” adlı eserinde sosyal psikolojinin “zihinsel ve bedensel faaliyetlere dayanan ve bunların
idaresini düzenleyen insan eylemine dair kaynakların, itkilerin ve motivlerin incelenmesi” 68
şeklinde kabul edilmesinin şart olduğunu ifade eder.

66
http://plato.stanford.edu/entries/james/, (04.07.2014)
67
A.g.e., s.31
68
A.g.e., s.12
45
Resim 7: William McDougall (1871-1938) 69

McDougall psikolojide bilimsel yaklaşımı ilkelden medenileşmeye doğru ilerlemeci


bir yaklaşım sergiler. Görüşleri Darwin’in teorisinden etkilenmiştir. McDougall’ın teorisinin
ön kabulü insan eylemleri biyolojik bir etkiyle programlanmış dürtülerden doğduğunu ifade
eder. 70

2.2.4. Edward A. Ross

Sosyal psikolojinin yukarıda da bahsedildiği gibi en önemli öncülerinden birisi


de Amerikalı Sosyolog Edward A. Ross (1866-1951)’dur. 1908 yılında “Sosyal Psikoloji”
adlı kitabını yayınlanmıştır. Kısaca ifade edecek olursak Ross, sosyal psikolojiye öncelikle
sosyolojik bakmaktadır.

Resim 8: Edward Alsworth Ross (1866-1951) 71

“Ross’un sosyal davranışın temelinde taklit olayını görmesi, 19. yüzyıl Fransız yazarı
Tarde’ın (1843-1904) etkisini gösterir. Tarde toplum taklittir diyerek insanların kişisel
farklılıklarına rağmen nasıl olup da benzer davranışlar göstererek bir sosyal düzen

69
http://hopc.bps.org.uk/histres/bpshistory/founders/mcdougall.cfm , (04.07.2014)
70
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e, s.32
71
http://www.wisconsinhistory.org/Content.aspx?dsNav=N:4294963828-
4294955414&dsRecordDetails=R:IM63842, (04.07.2014)
46
kurabildikleri sorusuna çözüm aramıştır. Bu anlamıyla taklit kavramı, Le Bon’un telkin
kavramına oldukça yakındır… Bu görüşlerin ortak yanı, insan davranışının –telkin ve
bilinçsiz taklit- gibi akılcı olmayan yönlerine önem vermeleriydi. Nitekim bu kavramlardan
grup ruhu fikrine geçmek zor olmamıştır.” 72

McDougall ve Ross’un çalışmalarındaki bakış açılarını bir tablo ile özetlemek


mümkündür: 73

Tablo 2: McDougall ve Ross’un Çalışmalarındaki Genel Bakış Açıları

McDougall: Sosyal Psikolojiye Ross: Sosyal Psikoloji


Giriş

Psikoloji bir bilimdir Sosyoloji grup ve sosyal yapı ile


ilgilenir
Güdülenmenin önemi
Taklit, sosyal davranışın anahtarıdır
İçgüdü, sosyal davranışın
anahtarıdır

Görüldüğü gibi McDougall için yazdığı kitap bir psikoloji kitabı, Ross’un yazdığı
kitap ise bir sosyoloji kitabıydı aslında. 74 Her iki bilim adamı kendi uzmanlık alanlarından
konuya yaklaşmışlardır.

Sosyal psikolojideki ana damarlardan biri sosyal psikologların birbirleriyle sürekli


çekişmesi ve tartışması sonucu farklılıkların yoğun biçimde gözlemlenir olmasıdır.
McDougall, William James ve Ross ile başlayan bu süreç ilerleyerek sosyal psikolojide farklı
akım ve yaklaşımların oluşumunu sağlamıştır. Bu çekişme her ne kadar çok eski bir çekişme
olsa da insan ve topluma dair konular üzerinden şekillendiği için sosyal psikolojinin
gelişimini sağlamıştır. Birey merkezli yaklaşım sergileyenler ile toplum merkezli
yaklaşımlar 75 genelde psikoloji ve sosyoloji rekabetini de gözler önüne sermektedir.

“McDougall’ın eseri özellikle psikoloji kökenli sosyal psikologlar tarafından önce


benimsenmiş fakat 1924’te Floyd H. Allport’un “Sosyal Psikoloji” kitabının yayınlanmasıyla
önemini kaybetmiştir.” 76

72
A.g.e, s.32
73
A.g.e, s.31
74
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e, s.31-32
75
A.g.e., s.16
76
A.g.e., s.32-33
47
Resim 9: Floyd H. Allport (1890-1978) 77

“Bazılarına göre sosyal psikolojide “modern devre”nin başlangıcı olan bu eserde 1908
devresiyle karşılaştırıldığında önemli aşamalar görülmektedir. Allport McDougall’ın önerdiği
bireysel yaklaşımı kabul etmiş fakat onun kabullendiği “grup zihni” kavramına şiddetle karşı
çıkmıştır. Ayrıca 1920’lerden itibaren önemi gittikçe artan davranışçılık akımına uyarak
öğrenilmemiş içgüdü kavramını reddetmiş ve sosyal davranışta öğrenmenin önemini
belirtmiştir.” 78

2.3. 1920’lerden 1970’lere Sosyal Psikoloji

1920’lerden sonra sosyal psikoloji önemli aşamalardan geçmiştir. En önemlisi ise


davranışçılık akımının yaygınlaşması ve sosyal bilimlerde yerleşmesidir. Böylelikle de sosyal
psikolojide deneysel yaklaşım önem kazanmaya başlamıştır. Ancak bu durum gerekli
kuramsal çalışmalar yapılmadan ölçme ve deney yapma çalışmalarının başlamasına yol
açmıştır. Örneğin tutumu tanımlamadan tutumu ölçmeye çalışmışlardır. 79

1930’ların sonlarına kadar, G. H. Mead ve C. H. Cooley 80 gibi sosyolog sosyal-


psikologlar kuramsal düzeyde; psikolog sosyal-psikologlar görgül ( gözlem ve deneye dayalı )
araştırma düzeyinde bazı ilerlemeler kaydettiler, fakat birbirleriyle yeterli ilişkiler
kuramadılar. II. Dünya Savaşından hemen önceki yıllarda üç temel gelişme sosyal
psikolojinin bugünlere gelmesinde rol oynamıştır: 81

Bu gelişmelerden birisi Kurt Lewin ve öğrencilerinin başlattığı grup dinamiği


çalışmalarıdır. Lewin “sosyal gerçeği laboratuvar ortamında grup yapısı ve sürecini hem
kuramsal hem de görgül olarak inceleyerek büyük dikkat çekmiştir.”

77
http://archives.syr.edu/collections/fac_staff/sua_allport_fh.htm, (04.07.2014)
78
A.g.e., s.32-33
79
A.g.e., s.33
80
“Sembolik etkileşim kuramı”nı geliştirdiler: biyolojik bir varlık olarak doğan insanın nasıl sosyal birey
niteliğini geliştidiğini ve bu niteliğin sosyal düzenin nasıl psikolojik temelini meydana getirdiğini incelediler.
(Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e, s.33)
81
A.g.e, s.34
48
Bir diğer gelişme ise, dönemin sosyolojik görüşlerini bilen ve kabul eden özellikle
sembolik etkileşim kuramını benimseyen psikologların varlığıdır. Bu ikinci nesilde ilk defa
laboratuvarda sosyal normların oluşumunu gerçekleştiren ve inceleyen klasik olmuş
araştırmasıyla Muzafer Sherif 82 (1935-1936 yılları) öncü olmuştur.

Resim 10: Muzaffer Şerif Başoğlu (1906-1988) 83

II. Dünya Savaşından hemen önceki dönemin üçüncü önemli bir gelişmesi ise,
ABD’de özel müteşebbis ve devlet fonlarının sosyal psikoloji araştırmalarını desteklemek için
kullanılmasıydı. Örneğin Endüstri psikolojisi çalışması olarak Western Elektrik şirketinin
fabrikalarında “üretim ve moral” konusunda araştırma yapmıştır. Yine devlet fonuyla
desteklenen II. Dünya Savaşı sırasında ABD ordusu için propaganda amacıyla etkili iletişim
konusunda laboratuvar deneyleri yapılmıştır. 84

Bu üç temel etkenden başka bazı gelişmelerde sosyal psikolojinin seyrini belirlemiştir.


Akademik psikolojinin davranışçılık kapsamında hızla gelişmesi kavram ve yöntem
bakımından sosyal psikolojiye katkılar sağlamıştır. Yine akademik psikolojinin bir diğer dalı
algı psikolojisi ile sosyal psikoloji arasında bağlar kurulmuş ve birçok laboratuvar deneyi
yapılmıştır. Bunun yanında kişilik psikolojisinin gelişmesi de sosyal psikolojinin
gelişmesinde yararlı olmuştur. 85

1930’lardan sonra sosyolojide ki gelişmeler de yine diğer önemli etkenlerdendir.


Sosyolojinin ürettiği bazı kavramlar göreli yoksunluk, anomi, statü kristalleşmesi,
yabancılaşma, rol çatışması, statü gibi kavramlar sosyal psikologlarca da kullanılmıştır. Ya da
“katılımcı gözlem” yöntemlerinin gerçek hayatta uygulanması ve küçük toplum yapısı ve

82
Aslen Türk vatnadaşı olan dünyaca tanınmış sosyal psikolog Muzaffer Şerif, eserlerinde Muzafer Sherif adını
kullanmaktadır. Ayrıntılı bibliyorafya için bkz. Saniye Çağlayan, Murat Korkmaz, Gönül Öktem, “Muzaffer
Şerif’in Hayatı ve Eserleri”, Eğitim ve Öğretim Araştırmaları Dergisi, Şubat 2014 Cilt:3 Sayı:1 Makale No:
15, http://www.jret.org/FileUpload/ks281142/File/15.caglayan.pdf, (04.07.2014)
83
http://www.legacy.socialpsychology.org//social-figures.htm (20.07.2014)
84
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e, s.34-35
85
A.g.e, s.33-36
49
kültürün derinlemesine incelenmesi gibi sosyolojik çalışmalar sosyal psikolojinin gelişimine
katkı sağlamıştır. Nihayet 1930’lardan 1940’ların sonuna kadar süren kültür ve kişilik akımı
Antropolojiyle psikolojiyi yakınlaştırmış ve sosyal psikolojiye katkılar sağlamıştır. 86

Özetle 1950’lerde sosyal psikoloji içinde, psikoloji ve sosyolojinin ilk sentezinin


gerçekleştirildiğini görüyoruz. 1950’lerde bir önceki yüzyıldan daha fazla sosyal psikolojik
araştırmaların yapılarak sayıca çok artış göstermiştir. 1960’lar ve 1970’lerin başında yine
1950’lerden daha fazla çalışmalar ortaya çıkmıştır. 87

2.4. 1970’lerden Günümüze Sosyal Psikoloji

Günümüzde artık sosyal psikoloji kendini kabul ettirmiş, diğer bilim dallarıyla temel
problem konuları bakımından ayrışan tanımları yapılabilmektedir. Ele alınan sosyal
davranışın bir seferde (kesitsel) ya da zaman içinde (boylamsal) incelenmesine göre iki farklı
eksen söz konusudur. Boylamsal problemler sosyalleşme ve sosyal gelişim süreçlerine ilişkin,
kesitsel problemeler ise, sosyalleşmiş kişilerin sosyal ortam içindeki ilişkileridir. 88

1980’lerden itibaren sosyal psikolojinin gelişmesini sistematik olarak özetlemek iki


nedenden dolayı kolay değildir. Öncelikle bu dönem devam etmektedir hâlen. İkinci olarak da
ABD’de çalışmalar çok yoğun olarak artmıştır ki, ana hatlarını belirlemek güçleşmiştir artık.
Söz konusu zorluklara rağmen kısaca bazı gelişmelerden söz edebiliriz: 89

Sosyal psikolojide 1970’lerden itibaren bilişsel sosyal psikoloji akımı gelişim


göstermiştir. Aslında 1980’lerde de 1990’larda da önemini koruyan bilişsel perspektife göre
sosyal olayların temelinde yatan bilişsel süreçleri anlamak söz konusu o sosyal olayları daha
iyi anlamayı sağlar. Başka bir deyişle sosyal psikolojinin temel konusu olan birey-toplum
etkileşimi ya da insanlararası etkileşim aslında sadece davranış düzeyinde değil bilişsel
düzeyde de oluşur. Örnek vermek gerekirse, bir futbol maçında Mehmet Ahmet’e tekme atar.
(-bir davranış-) Ahmet’in tepkisi kendisine yapılan bu davranışı nasıl yorumladığıyla,
Mehmet’in niyetiyle ilgilidir. (-biliş-) bu yoruma göre ya kaza ile tekme atıldığını ya da
bilerek tekme atıldığını düşünmesine bağlı olarak tepki olarak hoşgörü veya saldırganlık
davranışı gösterecektir. Bu basit örnekteki bilişsel süreç, daha karmaşık olaylardaki bilişsel
süreçlere örnek oluşturmaktadır. Benzeri örneklerin sistematik incelenmesi sosyal
psikolojinin derinliğini de artırmıştır. Bilişsel yaklaşımın dışında 1980’lerden itibaren önemi
artan başka bakış açıları da oluşmuştur. Psikoloji içinde gelişen iki yeni alan gelişim
psikolojisi ve kültürlerarası psikolojidir. 90

“1970’lerden itibaren giderek daha belirgin olarak ortaya çıkan bir gelişme, sosyal ve
psikolojik araştırma kuramlarının uygulamaya yönelmesidir. Bu uygulama alanları sağlıktan
eğitime, örgütsel/endüstri psikolojisinden çevre sorunlarına, aile çalışmalarından cinsiyete

86
A.g.e, s.33-36
87
A.g.e, s.37
88
A.g.e., s.37-38
89
A.g.e., s.38
90
A.g.e., s.38-39
50
kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Bu uygulama alanlarının ortak noktası,
sosyal psikolojik bilgi birikiminin insan refahına hizmet etmeye çalışmasıdır. 91

91
A.g.e., s.39-40
51
Uygulamalar

Konu teorik olduğundan uygulaması bulunmamaktadır.

52
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Sosyal psikolojinin tarihsel süreçte ne gibi yaklaşımlardan etkilendiği öğrenilmiştir.


Bu bağlamda sosyal psikolojinin öncüllerinin temel düşünceleri ele alınmıştır.

53
Bölüm Soruları

1) “Le Bon 19. yüzyılı devrimlerle geçen Fransa’da 1870’de ki Paris


ayaklanmasından oldukça etkilenmişti. İnsan kitlelerinin ne zaman ve nasıl bir araya gelerek
kalabalıkları oluşturdukları gibi konular ilgisini çekmişti. Bu nedenle de bu kitleleri
……………… …………….. adı altında inceleme ihtiyacı duymuştu.”

Aşağıdakilerden hangisi yukarıdaki boşlukta ifade edilen psikolojinin alt bir inceleme
alanıdır?

a) Toplum Psikolojisi

b) Kalabalık psikolojisi

c) Gelişim Psikolojisi

d) Kültürlerarası Psikoloji

e) Völkerpsikoloji

2) “1890’da “Psikolojinin Kuralları” adlı kitabını yayınlamıştı. Amacı sosyal


psikoloji olmamakla birlikte “sosyal psikolojinin ne olduğuna dair teorileştirmeleri sosyal
psikolojinin kuruluşunda çok etkili olmuştu.”

Yukarıda hakkında kısa bilgi verilen sosyal psikolojinin kurucularından olan


bilimadamı kimdir?

a) William McDougall

b) Wilhelm Maximilian Wundt

c) Gustave Le Bon

d) William James

e) Gordon Childe

3) “Sosyal davranışın temelinde taklit olayını görmesi, 19. yüzyıl Fransız yazarı
Tarde’ın etkisini gösterir. Tarde toplum taklittir diyerek insanların kişisel farklılıklarına
rağmen nasıl olup da benzer davranışlar göstererek bir sosyal düzen kurabildikleri sorusuna
çözüm aramıştır.”

Yukarıda sosyal psikolojinin hangi öncül ismi ifade edilmektedir?

a) William McDougall

b) C. H. Cooley

54
c) William James

d) Edward A. Ross

e) G. H. Mead

4) “Bazılarına göre sosyal psikolojide “modern devre”nin başlangıcı olan eserinde


1908 devresiyle karşılaştırıldığında önemli aşamalar görülmektedir. McDougall’ın önerdiği
bireysel yaklaşımı kabul etmiş fakat onun kabullendiği “grup zihni” kavramına şiddetle karşı
çıkmıştır. Ayrıca 1920’lerden itibaren önemi gittikçe artan davranışçılık akımına uyarak
öğrenilmemiş içgüdü kavramını reddetmiş ve sosyal davranışta öğrenmenin önemini
belirtmiştir.”

Yukarıda hangi sosyal psikolojinin öncül ismi ifade edilmektedir?

a) Edward A. Ross

b) Gustave Le Bon

c) Floyd H. Allport

d) Muzaffer Sherif

e) William James

5) “Sosyal psikolojide 1970’lerden itibaren ………… sosyal psikoloji akımı


gelişim göstermiştir. Aslında 1980’lerde de 1990’larda da önemini koruyan ………….
perspektife göre sosyal olayların temelinde yatan ………… süreçleri anlamak söz konusu o
sosyal olayları daha iyi anlamayı sağlar.”

Yukarıda kısaca açıklanan sosyal psikoloji akımı aşağıdakilerden hangisidir?

a) Bilişsel

b) Davranışçı

c) Gelişimsel

d) Kültürlerarası

e) Katılımcı

6) Sosyal psikolojinin öncüleri olarak kabul edilen isimler hakkında kısaca bilgi
veriniz.

7) “Sosyal psikolojideki ana damarlardan biri sosyal psikologların birbirleriyle sürekli


çekişmesi ve tartışması sonucu farklılıkların yoğun biçimde gözlemlenir olmasıdır.” Bu
anlamda temel olarak hangi yaklaşımları sıralamak mümkündür?
55
8) Sosyal psikolojinin öne çıkan isimlerinden olan Edward A. Ross’un
yaklaşımlarını açıklayınız.

9) McDougall 1909’da yayınlattığı ve ilk sosyal psikoloji kitabından birisi olarak


kabul edilen “Sosyal Psikolojiye Giriş” adlı eserinde sosyal psikolojinin “zihinsel ve bedensel
faaliyetlere dayanan ve bunların idaresini düzenleyen insan eylemine dair kaynakların,
itkilerin ve motivlerin incelenmesi” şeklinde kabul edilmesinin şart olduğunu ifade eder.

Yukarıda McDougall hakkında bilgi verilen ifadeleri Doğru ya da Yanlış olduğunu


belirtiniz.

10) McDougall ve Ross’un düşüncelerini karşılaştırınız.

Cevaplar

1)b, 2)d, 3)d, 4)c, 5)a

9) Doğru

56
3. SOSYAL PSİKOLOJİ ARAŞTIRMALARINDA YÖNTEM

57
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“Bilimsel Yöntemin Mantığı“, “Bilimsel Araştırmanın Amaçları“, “Sosyal Psikoloji


Araştırmalarının Temel Yöntemleri“, “Sosyal Psikoloji Örnek Araştırma Konuları“ başlıklı
konuları öğreneceğiz.

58
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Sosyal psikoloji inceleme konularında nasıl bir araştırma teknikleri kullanılır?

2) Sosyal psikoloji araştırmalarında hangi yöntemler kullanılabilir?

3) Sosyal psikoloji de nasıl veri üretilir?

4) Sosyal psikoloji verileri nasıl değerlendirilir?

59
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya
geliştirileceği

Bilimsel araştırmalar ve Bilimsel araştırmalar ve Okuyarak ve araştırarak


yöntemin mantığı yöntemleri hakkında bilgi kazanım geliştirilecektir.
edinebilmek.

Sosyal psikoloji Sosyal psikoloji araştırma Okuyarak ve araştırarak


araştırmalarının temel temel yöntem teknikleri kazanım geliştirilecektir.
yöntemleri hakkında bilgi edinebilmek.

Sosyal Psikoloji Örnek Örneklerle sosyal psikoloji Sosyal yaşantı içinde


Araştırma Konuları araştırma yöntemlerini karşılaşılan olayları, söz
kavramak. konusu yöntemlerle
inceleyerek çözümler
bulmaya çalışarak kazanım
geliştirilecektir.

60
Anahtar Kavramlar

• Araştırma

• Yöntem

• Sosyal Psikolojik Vaka

• Sosyal Psikolojik Yöntem

61
Giriş

Bilimsel araştırmaların mantığı nedir? Bilimsel araştırmaların amaçları ve araştırma


yöntemleri nelerdir? Sosyal psikoloji de hangi bilimsel yöntemler kullanılmaktadır? Bu temel
sorulara cevap bulmaya çalışarak sosyal psikoloji araştırmalarında yoğun olarak kullanılan
araştırma yöntemleri incelenmektedir. Sonrasında da konuyu pekiştirecek örnek sosyal
psikolojik vakalar üzerinde düşünülmektedir. Ayrıca bu dersin sonunda söz konusu sosyal
psikolojik örneklerin, kendi sosyal çevremizde ki örnekleri hakkında düşünmemizi
önerilmektedir.

62
3.1. Bilimsel Araştırmanın Mantığı

Bilimsel araştırma mantığı tüm bilim dallarında aynı olmakla birlikte disipline göre
değişen usul ve kaideler de bulunmaktadır. Bir araştırmada araştırma yöntemleri ilk olarak
konuyu belirlemeyle başlar. Eğer konu araştırmacıya verilmezse araştırmacı konuları
çalışmak ve konusunu belirlemek için ihtisas yaptığı bilimsel alanda yapacaktır. Konu
seçiminde araştırmacının göz önünde bulundurması gereken bazı temel kurallar vardır. Bu
temel kurallar bilinirse yapacağı araştırma hem daha derli toplu, hem de daha sağlıklı bir
sonuca ulaşmak için temel teşkil edecektir. Araştırmacının kişiliğine ve dünya görüşüne ters
düşmeyen, olanaklarına ve öznel ilgi alanına uygun olan bir konunun seçimi, araştırmacı için
daha başlangıçta atılmış çok olumlu bir adımdır. Sosyal psikolojide çalışılacak alanlar
bakımından hem onlardan istifade eder hem de teknik ve fiziksel bağlamda onlardan ayrılır. 92

“Sosyal psikoloji alanında çalışmalar yapanların bilimsel bir zihinsel yapıya ve


düşünceye sahip olmaları gerekir. Başka bir deyişle, sosyal psikologlar grupsal ya da
toplumsal davranışı incelerken bilimsel araştırma yöntemlerini kullanırlar.” 93

Araştırmacının unutmaması gereken öncelikli mesele konuyu belirlemektir ki,


konunun tespiti araştırmayı yapmanın önemli bir kısmıdır. Konu belirlendikten sonra her şey
gereken seyrine girecektir. Konuyu belirleyen araştırmacı konuyu belirledikten sonra
kendisinden önce o konuyla ilgili yapılmış çalışmaları incelemelidir.

Konu seçiminde dikkat edilmesi gereken noktalar şu şekildedir: 94

 İlgi

 Orijinallik

 Önem

 Bilimsel yeterlilik

 Birincil ve ikincil kaynaklar

 Kaynak bulabilme

Tüm araştırmacıların dikkat etmesi gereken belli başlıklar olan bu hususlarda


başlangıç olarak konu seçimi gelmektedir. Sosyal psikologları ilgilendiren sayısız konu ve
sorun akla gelebilir. Bu sayısız konu ve sorun içerisine araştırıcının ele alacağı konu ve
sorunda kişinin içinde bulunduğu durumu algılama biçimi, kişiler arası ilişkiler, kişinin içinde
bulunduğu grubun davranışı, tutum ve değerler sosyal psikoloji alanında çalışacak
araştırmacıların ilgilendiği konular arasındadır. Sosyal psikoloji alanında yapılacak çalışmalar
konu seçimlerini yaparken bahsettiğimiz meselelere dikkat etmeleri gerekiyor.

92
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e.
93
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara, Ekim 2009, s.31
94
Prof. Dr. Halil Seyidoğlu, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, 7. Baskı, Gizem Yay, İstanbul 1997.
63
Bilimsel yöntemin döngüsel niteliğine bağlı olarak üç ayrı önemli süreci de içerdiğini
görüyoruz. Bunlardan ikisi temel mantık süreçleri olan tümevarım ve tümdengelimdir.
Üçüncüsü ise bunların doğal sonucu olan sınama-sağlamasıdır.

Buradaki genel yaklaşım şu şekilde açıklanabilir. 95

 Gözlemi yapılan olgulardan bu olgulara uygun bir kuramın geliştirilmesi. Yani


burada tek tek gözlenen çeşitli olaylardan bunları açıklayan ortak, temel bir ilkeye ulaşma
çabası vardır.

 Birinci süreçle ortaya konan kuramın çıkarsamaların oluşturulması


(tümdengelim). Burada, kuramdan yola çıkarak belirli durumlarda ne olabileceğine dair
tahminler ortaya konur. Bu süreç de gene soyut, kuramsal düzeydedir.

 Üçüncü süreçte olgular düzeyine dönüş vardır. Burada yeni gözlemler


toplanarak, ikinci süreçle (tümdengelimle) yapılan tahminlerin doğru olup olmadığı saptanır,
yani hipotez sınaması yapılır.

3.2. Bilimsel Araştırmanın Amaçları

Bilimsel araştırma yeni bilgi, yöntem veya ürünleri elde etmeye yönelik belirli bir
amacı, aşamaları ve yöntemi içeren bilgi üretme ya da derleme çabasıdır. Bu derleme için
bilimsel araştırmaların amaç ve yöntemleri belli bir düzenliliğin olmasını gerektirir. Her bilim
türü kendine ait bir araştırma gerektirir. Biyoloji alanında yapılan çalışmaların sistemi farklı
mühendisliğin sistemi farklıdır.

Bilimsel araştırmaların ortak amaçlarının şu ortak niteliklerinden bahsedilebilir.

• Tarafsız ve sistemli bir süreçtir. Bir düşünceyi ya da görüşü kabul ettirmeyi değil
tanımayı ve tanımlamayı hedefler.

• Bir uzmanlık işidir. Araştırma yöntem ve tekniklerinde yetişmişliği gerektirir.

• Olası tüm eleştiriler karşısında tutunabilecek nitelikte olmalıdır.

• Başkalarınca da tekrarlanabilir nitelikte olmalıdır.

• Önemli tüm süreç ve sonuçları ile rapor edilmelidir.

Başka bir yaklaşımla da bilimsel araştırmaların amaçlarını açıklayabiliriz: 96

95
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.43-44
96
A.g.e., s.45
64
• Olayların betimlenmesi. [düzene koyma-sınıflama]

• Olaylar arasındaki ilişkileri bulup çıkarma. [korelasyonlar 97 bulma. Ancak bu


ilişki saptaması, sebep-sonuç ilişkisini vermeyebilir.]

• Olayları anlama ve açıklama [amaç nedensel ilişkilere varmaktır.]

• Olayların önceden tahmini [yukarıda ki amaçların katkısıyla mantıksal çerçeve de


tahminler yapılır.]

3.3. Sosyal Psikoloji Araştırmalarının Temel Yöntemleri

Sosyal psikoloji disiplininde iki temel yöntem (yani deneysel ve deneysel olmayan)
mevcuttur. Bu deneysel ve deneysel olmayan yöntemlerin kendilerine göre avantaj ve
dezavantajları da bulunmaktadır. 98 İncelenecek konunun özelliğine, değişkenlerin ya da
faktörlerin niteliklerine ve uygulanabilirliklerine göre yöntem değişecektir.

“Tıpkı bir fizikçinin, fiziksel dünyanın doğasına dair hipotezlerini test etmek için
deneyler yapması gibi, sosyal psikolog da toplumsal dünyanın doğası üzerine hipotezlerini,
deneyler yoluyla sınar. Bir sonraki görevi de, şu ya da bu sonucu verecek durumları açıklığa
kavuşturmaya yetecek karmaşıklıkta, iyi kontrol edilen deneyler tasarlamaktır. Bu yaklaşım,
insan doğasını daha iyi kavramamızı ve mevcut durumun önemli yönlerini bildiğimiz zaman
doğru öngörülerde bulunabilmemizi sağlar.” 99

İnsan davranışını anlamak ve üzerinde çalışmak için dört genel veri toplama tekniği
kullanılabilir: 100

• Hazır bilgiden yararlanmak (çeşitli istatistikler, gazete haberleri gibi)

• İnsanlara sorular sormak,

• İnsan davranışlarının gözlemini yapmak,

• Deney yapmak.

Tüm bunları ele aldığımızda sosyal psikolojinin araştırma yöntemleri belirli veri
toplama teknikleri açıklanmış olmaktadır. Fakat sosyal psikolojinin diğer araştırmalardan
ayrılan farklı yönleri de vardır.

Bu dört veri tekniği kullanarak sosyal psikolojide kullanılan yöntemleri aşağıdaki


tabloda özetle görülebileceği gibi altı grupta toplayabiliriz: 101

97
Korelasyon, iki değişkenin birbiriyle ilişki derecesini belirten istatistiktir.
98
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Pskikoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara, Ekim 2009, s.31
99
Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akert, Sosyal Psikoloji, Çev. Okhan Gündüz Kaknüs Yay.,
İstanbul 2012.s.39
100
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.46
65
Veri Toplama Teknikleri ve Araştırma Yöntemleri

Teknikler Yöntemler

1) Hazır bilgiden yararlanmak 1) Laboratuvar Deneyi

2) Soru sormak 2) Alan Deneyi

3) Davranış gözlemi yapmak 3) Doğal Deney

4) Deney yapmak

4) Alan Araştırması

5) Survey

6) Arşiv Araştırması

Bilimsel araştırma tekniklerinde her bilimin hemen hemen bir veri toplama tekniği bir
biriyle benzerlik gösterse de, kısmen birbirinden ayrılan yönleri de vardır. Sosyal psikolojinin
çalışma alanı genel olarak insan ve toplum olduğu için, diğer sosyal bilimlerden mümkün
mertebe istifade eder ve kendine uygun veri toplama tekniklerini kullanarak çalışmalarını
sürdürür.

Deney, bir değişkenin diğer bir değişken üzerinde etkisinin araştırılarak sınandığı
yöntemdir. Deneysel yöntemde araştırmacı sistematik olarak kontrol ederek insanların olayı
şu (örneğin acil duruma başka insanlarla birlikte tanık olmak) ya da bu (acil duruma tek
başına tanık olmak) şekilde yaşamasını sağlar. Deneyi düzenleyenin nedensel çıkarımlar
yapmasına olanak tanımadığı için, deneysel yöntem sosyal psikolojik araştırmalarda en çok
tercih edilen yöntemdir. 102

3.3.1. Laboratuvar Deneyi

“Laboratuvar deneyi, bilimsel yöntemin temel mantığının araştırmaya en etkin bir


şekilde uygulanmasını sağlar. Laboratuvar deneyi için şartlar, yüksek kontrol düzeyi ve
kesinliktir. Araştırmacı bu kesinlikleri kendisi oluşturur kurgular, kısacası denetim
kendisindedir.

101
A.g.e., s.47
102
Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akert, a.g.e., s.89

66
Araştırmacının laboratuvar deneyi yönteminde yaptıklarını üç noktada özetleyebiliriz:

• Araştırmayı eldeki hipoteze ve araştırma amacına göre ayrıntılarıyla tasarlamak

• Bağımsız değişkenleri sistemli bir şekilde değiştirmek

• Bu değişkenler dışında, sonuca etki edebilecek başka değişkenleri kontrol


etmek.” 103

“Laboratuvar deneyleri, değişkenler arasında sebep sonuç ilişkisini kurmamızı sağlar.


Bu kolaylıkların yanında bazı sakıncaları da vardır. Laboratuvar şartları yapay ve
denetlenebilen özelliklere sahip olduğundan bazı durumlarda doğal ortamdaki şartlara uygun
olmayabilir. Bu nedenle elde edilen veriler gerçeği tam olarak yansıtmayabilir.” 104
Laboratuvar deneylerinde dikkat edilmesi gereken belli başlı konular vardır. Bunları
sıralayacak olursak: 105

• Deneye katılacak kişilere deney hakkında ayrıntılı bir içerik sunumu yapılmalı ve
deneye katılmayı kabul ettikleri sınanmalı

• Deneye katılacak deneklerin kişilere dürüst olunmalı ve deneyin amacı onlardan


gizlenmemelidir

• Deneye katılacak deneklerin deneyi yarıda bırakma hakları vardır

• Denekler hiçbir şekilde hem fizyolojik hem de psikolojik zarara uğratılmamalı

• Deneklerle ilgili kişisel ya da deney esnasında alınan bilgilerin gizli tutulacağı


deneklere açıklanmalı

• Deney sona erdiğinde, deneklere deney hakkında bilgi verilmeli, varsa soruları
cevaplandırılmalı, varsa olumsuz duyguları giderilmeli

• Deneklerin araştırma ve araştırmacı için değerli olduklarına inanmaları sağlanmalı

103
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.48
104
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Pskikoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara, Ekim 2009,s.32
105
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.52-53
67
Laboratuvar deneyleri araştırmaya farklı bir boyut kattığı için araştırmacıya araştırdığı
konu hakkında ince ayrıntılar sunabilir. Avantajları şu şekilde sıralanabilir: 106

• Olaylar arasında nedensel ilişkiler kurmak ve hipotez sınaması yapmak için olanak
sağlar

• Etkili kontrol içermesi yönüyle veriler daha düzenli ve güvenilir olur.

Laboratuvar ortamı yapan bir ortam olduğu için avantajları yanında dezavantajları da
olacaktır. Bunlar da şu şekilde sıralanabilir: 107

• Deneye konu olan deneklerin beklentileri, önyargıları, geçmiş deneyimleri ve


kişilik özellikleri gibi şeylerin de sonucu etkilemesinin söz konusu olması

• Deneklerin araştırmanın asıl amacına yönelik doğru ya da yanlış fikirleri


davranışlarını etkilemesi

• Her olayın ya da durumun ya da davranışın laboratuvar ortamından çalışılamaması

• Deneklerin araştırmanın amacına yönelik davranmamaları için kandırılmaları


deneye etik sorununu doğurur.

3.3.2. Alan Deneyi

Alan ya da saha, bir terim olarak inceleme yapılacak yer veya örneklemin seçilip
incelendiği ev, fabrika, okul, hastane vb. yerler olabilir. Laboratuvarın o dar yerinden ve
sınırlı koşullarından ziyade alan daha geniş bir inceleme imkânı sunar. Yapmacıklıktan uzak,
doğal hâllerin sergilendiği bu bahsedilen yerlerde sahicilik ön plândadır. Alan deneyinde
araştırıcı incelediği kişileri rahatsız etmeden, onların bir denek olduğunu onlara
hissettirmeden yapılması tepkilerin gerçeğe daha yakın olmasını sağlayacaktır.

3.3.3. Doğal Deney

Doğal deney, sosyal araştırmalarda kullanılan bir çeşit deneydir. Bu yöntemin


laboratuvar ve alan deneyinden önemli bir farkı vardır, bu yöntemlerde araştırmacı, etkisini
incelemek istediği bağımsız değişkeni kendisi değiştirir ve bu değiştirmenin, örneğin, çeşitli
derecelerinin bağımlı değişken üstündeki etkisini saptamaya çalışır. 108 Sosyal bilimlerde
kullanılan araştırmalarda doğal deney laboratuvar deneyinden daha avantajlı bir çözümdür.

106
A.g.e., s.53
107
A.g.e., s.56
108
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.56-57
68
69
Bunun nedeni:

• Nedensel ilişki kurabilme, hipotez sınama, istatistiksel analize uygun sayısal


çalışma olanağı sunmaktadır. Direk gözlem yapılabildiği için ilişki kurma da direk yapılabilir

• Olay ve etkiler üzerinde bir dereceye kadar kontrol kurabilmesi olanağı sağlar

• Araştırmacı olayın sürecini etkilemez, olay kendiliğinde oluşur. Araştırmacı


izleyici rolündedir.

• Laboratuvar deneyinde oluşturulamayacak olgular incelenebilir: kişilerin tutum ve


davranışlarında sürekli etkileri olan önemli değişkenler incelenebilir. Çünkü tutum ve
davranışları laboratuvar ortamında tam olarak incelenemez. Bu yüzden sosyal bilimlerde
doğal deney önemli bir yere sahiptir.

Doğal deneyin her ne kadar avantajları varsa da dezavantajları da mevcuttur.

• Önemli olayların önceden bilinmemesi: araştırmaya yeterli plan, ön çalışma ve ön


ölçmeler olmadan girilmesi yapılacak deney hakkında yeterli veri toplamasını engelleyecektir.

• Kendiliğinde olan olaylar çalışılmasıyla sınırlıdır: olayın değişik şekillerinin ya da


alternatiflerinin etkisi çalışılamaz. Araştırmacı sürecin nasıl geliştiğini bilmediği için olaylarla
çalışması da sınırlı olacaktır.

• Araştırmacı araştırdığı gruba katılabilir bu da bu deneyde yanlılık sorunun ortaya


çıkartmaktadır.

3.3.4. Alan Araştırması

Kitaplar, dergiler, gazeteler, bültenler, sesli ve görsel kaynaklar, bildiriler vs. gibi
birçok kaynak mevcuttur. Araştırmacı konusuyla ilgili ulaşabildiği tüm kaynaklara ulaşmaya
çalışır. Bu konuda artık günümüz araştırmacılarına büyük kolaylıklar sağlayan internetten
mümkün mertebe yararlanır.

Kaynak toplamayı ve bir yandan da okumaya başlayan araştırmacı okuduğu


kaynaklardan konuyla alakalı kısımları not alır. Okuma seçici olmalıdır; yani, elimize geçen
her şeyi değil, yalnız ilgili olanları okumalıyız. Araştırmacı, çalışmasını yürütebilmek için;
gözlemlerden, deneylerden, görüşmelerden ve okuyabileceği, başvurabileceği tüm
kaynaklardan yararlanmalıdır.

70
3.3.5. Survey

Önceden düzenlenmiş görüşmeler, anketler, notlardan oluşur. Sosyal psikolojide en


çok başvurulan yöntemlerden biridir. “Survey araştırması, önceden düzenlenmiş görüşmeler
ve anketlerden oluşur.” 109

Örneklem yapılan nüfusun belirli önceden hazırlanmış seçmeli sorulara nasıl cevap
verecekleri anketlerle ölçülür. Genellikle bu yöntemde amaç çok sayıda kişiye ulaşmaktır.
Yazılı-sözlü mülakatlar la anketler bu amaçla yapılan çalışmalardır. Survey yöntemi ile bir
davranışın veya bir tutumun bir toplumda belli bir grupta görülme derecesi ve bunların
cinsiyet, eğitim düzeyi, yaş vb. etmenlerle nasıl bir ilişki içinde olduğu araştırılmaktadır.

Survey yönteminde veri toplama tekniği anket ve görüşmedir. Anketler; açık uçlu veya
çoktan seçmeli olarak hazırlanmış olabilir. Anketler kişilere yüz yüze uygulanabildiği gibi
posta ile de gönderilebilir bu gün artık mail aracılığıyla da gönderilmektedir.

Survey yönteminde dikkat edilmesi gerekilen nokta, ulaşılacak insan sayısı fazla
olduğundan konu üzerinden bir “örneklem” seçimi yapılmalıdır. Örneğin “okullarda spor”
konusunda bir anket uygulamak için şehirdeki okulların hepsini dolaşmanız gerekecek bu da
sizin için maliyetli bir çalışma olacaktır. Bunun yerine “seçkisiz örneklem” denilen anket
uygulaması ile okul okuyan kişilerden rasgele seçerek uygulayabilirsiniz. Ya da araştırılmak
istenilen grubun özelliklerini yansıtan bir örneklem seçilebilir. Bu da “temsili örneklem” dir.

Survey çalışmalarının avantajlarını şöyle maddeleyebiliriz:

• Sayısal çalışma olanağı sağlar.

• Ölçekler birçok konuyu kapsayabilir.

• İyi bir örnekleme tekniğiyle, araştırma bulgularından genellemeler yapma olanağı


söz konusudur.

• Yazılı anket sayesinde katılımcılardan az bir zaman dilimi içinde çok bilgi elde
edilebilir.

3.3.6. Arşiv Araştırması

Arşiv araştırması genellikle başka insanların topladığı bilgileri bir araya getirmek
amacıyla yapılır. Örneğin makaleler, istatistiki veriler, kitaplar, belgeseller, biyografiler,
nüfus sayımları, halk hikâyeleri, gazete ve dergi taramaları, sesli veya görsel tüm kaynakları
bu kategori de değerlendirebiliriz. Araştırmacı da araştıracağı konuyu derinlemesine
incelemek ve irdelemek için arşiv taraması yaparak çalışacağı konu için toplayacağı kadar
bilgi toplamaya çalışır. Arşiv araştırmasında geçmişe yönelik bilgi ve doküman toplanır.

109
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara 2009, s.33

71
Ancak araştırmacı her zaman geçmişe ait tüm belgeleri bulamayabilir ya da bu belgeler
günümüz şartlarına uygun olmayabilir. 110 Bu nedenle her ne kadar bu araştırma türü önemli
bir yöntem ise de araştırmacılar için her zaman kesin ve güvenirliği yüksek bir yöntem
olmayabilir.

Nihai olarak araştırma yöntemlerini yine bir tabloda özetleyebiliriz: 111

Yöntem Amacı Yanıtlanan Soru

Gözlem Betimleme (tasvir) Bu fenomenin doğası nedir?

Korelasyon Öngörme X bilgisinden Y öngörülebilir mi?

Deneysel Nedensellik Y değişkenine X değişkeni mi


neden olur?

3.4. Sosyal Psikoloji Örnek Araştırma Konuları

“Sosyal Psikologları ilgilendiren, araştırmalarına konu olan sayısız problem ve soru


akla gelebilir. Bunların hepsi de kişinin içinde bulunduğu durumu nasıl algıladığı, kişiler arası
ilişkiler; toplum içindeki kişi ya da grubun davranışı, bu davranışın diğer kişi ve gruplara
etkisi; tutum ve değerlerle davranış arasındaki karşılıklı ilişkiler; yani kısaca toplum-grup-
birey üçlü düzeyindeki olayların karşılıklı etki durumu ile ilgilidir.” 112

Sosyal psikologları ilgilendiren sorulara birkaç örnek verecek olursak;

Örneğin insanlar niçin çocuk sahibi olmak isterler? Bu istek, kişiden kişiye, gruptan
gruba, toplumdan topluma farklılık gösterebilir mi? Son yıllarda dünyamızı tehdit eden ya da
öyle algılanan nüfus artışı, bir süredir özellikle nüfus bilimi araştırmaları ile
incelenmektedir. 113 Ancak bu ve benzeri soruların cevapları hakkında tam olarak
uzlaşabilmek kolay değildir.

Sosyal psikolojinin temel ilgi alanlarının ve konularının daha da somutlaştırılarak


pekiştirilmesi için aşağıda verilen örneklerini dikkatlice inceleyiniz. Kendinizce yukarıda
genel olarak ifade edilen bilimsel araştırma yöntemleri çerçevesinde bu sosyal psikolojik
olayları birer araştırma konusu yaparak, bilimsel yöntemlerle açıklayınız.

Çarpıcı bir örnek: New York şehrindeki bir cinayet olayını gösterebiliriz. Genç bir
kadın apartmanında öldürülmüştür. Polis raporlarına göre, komşu apartmanlardan en aşağı 38
kişi ya olayı görmüş ya da imdat seslerini duymuş fakat hepsi olaya seyirci kalmış. Bir kişi
110
A.g.e., s.33
111
Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akert, Sosyal Psikoloji, Çev. Okhan Gündüz Kaknüs Yay.,
İstanbul 2012, s.76
112
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.41
113
A.g.e., s.41
72
bile yardıma koşmamış, polise telefon eden dahi olmamış. Amerika’da şok etkisi yapan ve
büyük şehir yaşamı hakkında çeşitli yorum ve tartışmalara neden olan bu olay, iki sosyal
psikoloğun seri araştırmalara girişmesine yol açmıştır. 114 Son yıllarda benzeri duyarsızlık
hâllerine ilişkin ülkemizde de medyada olaylara rastlanılmaktadır.

Amerika da yaşanan bu olayda komşular kayıtsızlık, duyarsızlık ve


vurdumduymazlıkla suçlanmıştı. Ancak New York Üniversitesinden iki sosyal psikoloğun bu
olay hakkında farklı düşünceleri oluşmuştu. Bibb Latane ve John Darley’in çevrelerinde
sıklıkla New Yorkluların vurdumduymazlığına neyin sebep olduğunun sorulması ortak
dertleri olmuştur. Ancak araştırmacılara New Yorklular neden böyle? Diye sormaktan ziyade
söz konusu apartmandaki cinayet olayında ki genç kadının komşularının içinde bulunduğu
sosyal durumu incelemek daha ilginç ve önemli geliyordu. Bu vakanın bu kadar hayret verici
olmasının nedeni belki de özellikle bu olayda olup bitendir. Yani sadece birkaç kişinin değil
tam 38 komşunun cinayet olayına şahit olmasına rağmen herhangi bir girişimde
bulunmamasıdır. Anlaşılmaktadır ki, acil bir duruma şahit olan insan sayısı ne kadar çok
olursa müdahale etme olasılığı da o kadar azalmaktadır. Bu olaydaki komşular da nasıl olsa
birisi polisi aramıştır diye düşünmüş olabilirdi. İki araştırmacı bunu “sorumluluğun
dağılması” olarak tanımlamışlardı. Belki de olaya şahit olanlardan her biri cinayeti yalnızca
kendisinin gördüğünü/duyduğunu düşünseydi yardım etme olasılığı yüksek olacaktı. 115

Dersin İlk haftasında sosyal psikolojinin tanıtıldığı bölümde verilen örnekleri de


yeniden hatırlayıp söz konusu olan farklı insan davranışlarının altında yatan nedenler üzerinde
düşünebiliriz.

Yeni evli genç bir mimar yurtdışından çok iyi bir burs fırsatı yakalamıştı. Altı ay
süreyle dünyada mimari eserleri gezip görecek, bilgi ve görgüsünü artıracaktı. Ancak kısa bir
süre sonra ailesinden ayrı kalamayacağını düşünerek geri dönmüş ve zorlukla sahip olduğu
yurtdışı bursundan vazgeçmişti. Onu bu davranışa iten nedenler sadece psikolojik ya da
sadece sosyolojik olabilir mi? İnsanların duyguları davranışlarını ne kadar ve nasıl
etkilemektedir?

Yine bir diğer örnekte, genç liseli öğrenci, iki yıldan beri büyük bir azimle derslerine
çalışmış, evine kapanarak dışarı çok az çıkmakta sürekli ders çalışmış ve nihayet
çalışmalarının tıp fakültesini kazanmıştı. Böylelikle genç yaşta kaybettiği doktor babasının
arzusunu yerine getirmiş ve ona verdiği sözünü yerine getirmişti. Pek çok kişiden farklı olarak
sürekli ve düzenli ders çalışma azmini nasıl açıklayabiliriz? böyle bir davranış sergilemesine
iten nedenler veya motivasyon nedir? Tekrarlanabilir midir mesela? Ya da her liseli genç aynı
çalışma azmini neden gösteremez?

Diğer örnekte ise genç bir adam işinden atılmadan önce son işinde aylardır bir kum
kamyonunda şoför olarak çalışmaktadır. Kum yüklü kamyonuyla seyir hâlindeyken onun yol
kenarında park etmiş arabasını görmüş ve Kamyonda yüklü kumların hepsini bu arabanın

114
A.g.e., s.41
115
Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akert, a.g.e., s.76
73
üstüne boşaltmıştı. Burada ki bu saldırgan ve çoğunlukla da genel kabul görmeyecek ve pek
çok kişinin de vermeyeceği bir tepki ile ortaya çıkmıştır. Öfkenin her insanda farklı düzeyleri,
farklı davranış tepkilerine mi neden olabilmektedir? Demek ki insan ve toplum bilimlerinde
aslında her davranış, her zaman aynı sonuçları doğurmayabilir. İnsan her zaman
rasyonel(akılcı) davranamayabilir. Gözle görülmeyen, çoğunlukla ölçülemeyen duygularıyla,
öfkeleriyle, heyecanlarıyla, sevgileriyle, tutkularıyla, inançlarıyla bazen duyarsızlıklarıyla bir
sürü anlamlı/anlamsız gibi görünen davranışlar sergileyebilmektedirler.

Bu örnekler ve sorular sosyal psikolojinin temel ilgi alanları hakkında ipuçları


vermektedirler. Bu anlamda “İnsan ilişkilerini… özenle inceleyip açıklamak gerekir. Sosyal
psikolog, bu tür inceleme ve araştırmalar yapar. Açıklamalar getirir ve onların günlük hayatla
ilişkisini kurar. Sosyal Psikologların çoğu, çalışmalarıyla insan hayatının koşullarını
iyileştirmek isterler. Yeni fikirler ve cevaplar getirerek, insanların daha doyumlu olmalarına
katkıda bulunurlar. İlgilendikleri sorunlar yelpazesi çok geniştir.” 116 Örneğin, şu tür sorulara
cevap ararlar: 117

İnsanlar birbirlerini nasıl algılarlar?

İnsanlar birbirlerine karşı niçin dostluk veya düşmanlık beslerler?

Tutumlar nasıl oluşur ve değişir?

İnsanlar niçin birbirlerine zarar verirler?

Liderlerini nasıl seçmektedir veya onlara niçin karşı çıkmaktadırlar?

Bir yönüyle sosyal psikoloji iddialı bir yaklaşım gibi durmasına rağmen bir görüşe
göre tam anlamıyla bir dedikodu yapmaktır aslında. 118 Yukarıdaki sorularda da açıkça
görülebileceği gibi davranışların sosyal psikolojik boyutlarının araştırılması, 5N 1K ( Neden?
Nasıl? Nerede? Ne zaman? Neyi? – Kim? ) araştırmasıdır esasen. Ya da sergilenen davranışın
hemen her yönüyle incelenmesidir.

Mesela “kim ne yapmış, ne düşünmüş, neden öyle düşünmüş, kim kimden neden
hoşlanır veya hoşlanmaz, insanlar biraraya gelince ne olur, neden olur, aklı başında insanlar
neden bazen saçmalar?” 119

Sosyal psikolojinin ilgi alanına giren yukarıda ki örnekler ya da sorular, bilimsel


yöntemlerle incelendiği ve açıklandığında daha değerli olabilecektir. Yoksa benzeri
örneklerde olduğu gibi insan davranışlarında anlam veremediğimiz pek çok detayı günlük
yaşantımızda bir şekilde açıklamaya çalışırız. Ancak açıklamaların bilimsel bir nitelik
kazanması için belirli bilimsel yöntemlerle incelenmesi ve böylece benzeri muhtemel insan

116
Prof.Dr. Nuri Bilgin, Sosyal Psikolojiye Giriş, İzmir Kitaplığı, İzmir 1995, s.2
117
A.g.e., , s.2
118
Nuran Hortaçsu, a.g.e., s.19
119
A.g.e., , s. 19
74
davranışlarını anlamamızı kolaylaştırabilecektir. Nihayetinde insanı anlama çabası, sosyal
psikolojik yaklaşımların bilimsel yöntemlerle incelenmesiyle daha da derinlik kazanacaktır.

75
Uygulamalar

Araştırma ödevi

76
Uygulama Soruları

Yukarıdaki bölümde bilimsel araştırmaların genel mantığı ve sosyal psikoloji


araştırmalarında kullanılan yöntemlerden bahsedilmiştir. Bu anlamda sizde kendi çevrenizde
gördüğünüz, duyduğunuz ya da okuduğunuz bir sosyal psikolojik araştırma konusu bularak,
uygun gördüğünüz bir yöntemle konuyu incelemeye çalışınız.

77
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu derste genel olarak bilimsel yöntemlerin mantığı ve sosyal psikoloji alanında


kullanılan bilimsel araştırma yöntemleri ele alınmaktadır. Sosyal psikolojide uygulanan
bilimsel yöntemlere örnekler verilerek konunun pekiştirilmesi sağlanmıştır.

78
Bölüm Soruları

1) Sosyal psikolojide “geçmişteki bir olguyu araştırmak ya da bir olguya ilişkin


tarihsel eğilimi ortaya çıkarmak için başvurulan araştırma yöntemi” aşağıdakilerden
hangisidir?

a) Doğal Gözlem

b) Survey

c) Arşiv Araştırması

d) Alan Deneyi

e) Laboratuar Deneyi

2) Bireyi tüm yönleriyle derinlemesine inceleyerek davranışlarının nedenlerini


belirlemeye çalışan araştırma yöntemi aşağıdakilerden hangisidir?

a) Olay incelemesi

b) Deneysel yöntem

c) Mülakat

d) Anket Uygulaması

e) Gözlem

3) “Laboratuvarın o dar yerinden ve sınırlı koşullarından ziyade alan daha geniş bir
inceleme imkânı sunar. Yapmacıklıktan uzak, doğal hâllerin sergilendiği bu bahsedilen
yerlerde sahicilik ön plandadır.”

Yukarıda ifade edilen sosyal psikoloji araştırmalarında kullanılan araştırma yöntemi


aşağıdaki seçeneklerden hangisidir?

a) Olay incelemesi

b) Survey

c) Alan Deneyi

d) Laboratuvar Deneyi

e) Doğal Deney

4) Aşağıdaki sosyal psikoloji araştırma yöntemlerinden hangisi önceden


düzenlenmiş görüşmeler ve anketlerden oluşur?

79
a) Alan Deneyi

b) Olay incelemesi

c) Laboratuvar Deneyi

d) Survey

e) Doğal Deney

5) “Laboratuvar deneyinde oluşturulamayacak olgular incelenebilir: kişilerin tutum


ve davranışlarında sürekli etkileri olan önemli değişkenler incelenebilir. Çünkü tutum ve
davranışları laboratuvar ortamında tam olarak incelenemez. Bu yüzden sosyal bilimlerde
önemli bir yere sahiptir.”

Yukarıda kısaca açıklaması verilen sosyal psikoloji yöntemi aşağıdakilerden


hangisidir?

a) Doğal deney

b) Laboratuvar Deneyi

c) Alan Araştırması

d) Arşiv Araştırması

e) Survey

6) Aşağıdaki seçeneklerden hangisi sosyal psikolojide kullanılan araştırma


yöntemlerinden birisi olan Survey çalışmalarının avantajlarından birisi değildir?

a) Sayısal çalışma olanağı sağlar.

b) Ölçekler birçok konuyu kapsayabilir.

c) İyi bir örnekleme tekniğiyle, araştırma bulgularından genellemeler yapma


olanağı söz konusudur.

d) Yazılı anket sayesinde katılımcılardan az bir zaman dilimi içinde çok bilgi elde
edilebilir.

e) Araştırmacı olayın sürecini etkilemez, olay kendiliğinde oluşur. Araştırmacı


izleyici rolündedir.

7) Sosyal psikoloji araştırmalarının temel yöntemleri nelerdir?

8) Bilimsel araştırmaların ortak amaçlarının ortak niteliklerini sıralayınız.

80
9) Araştırmacının laboratuvar deneyi yönteminde yaptıklarını üç noktada
özetleyiniz.

10) “Sosyal psikoloji alanında çalışmalar yapanların bilimsel bir zihinsel yapıya ve
düşünceye sahip olmaları gerekir. Başka bir deyişle, sosyal psikologlar grupsal ya da
toplumsal davranışı incelerken bilimsel araştırma yöntemlerini kullanırlar.”

Yukarıda yardı bildiren ifadeyi Doğru ya da Yanlış olarak değerlendiriniz.

Cevaplar

1)c, 2)a, 3)c, 4)d, 5)a, 6)e

10) Doğru

81
4. SOSYAL PSİKOLOJİDE TEMEL KURAMLAR I

82
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“Davranışçı Kuram“, “Bilişsel ve Alan Kuramı“, “Psikoanalitik Kuram“, “Rol ve


Norm Kuramı“, “Atıf (Yükleme) Kuramları“, “Deschamp, Hewstone ve Jaspar’ın Grupsal
İlişkilere Göre Yükleme Kuramı“, “Schachter’in Duygusal Etiketlendirme Kuramı“ başlıklı
konuları öğreneceğiz.

83
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Sosyal psikoloji kuramları genel olarak insan davranışlarını nasıl


yorumlamışlardır?

84
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya
geliştirileceği

Sosyal Psikoloji Kuramları Sosyal psikoloji kuramları Okuyarak ve araştırarak


hakkında bilgi sahibi kazanım geliştirilecektir.
olabilmek.

Sosyal Psikoloji Sosyal psikoloji kuramları Okuyarak ve araştırarak


Kuramlarının Davranışları ekseninde davranışları kazanım geliştirilecektir.
Açıklaması açıklayabilmek.

85
Anahtar Kavramlar

• Kuram

• Sosyal Psikoloji Kuramları

86
Giriş

Bu derste sosyal psikolojinin temel kuramlarını incelenmektedir. Bu kuramların sosyal


psikolojik süreçlerin çözümlenmesine katkıları ve çözüm önerileri ifade edilmektedir.
Davranışçı Kuram, Bilişsel ve Alan Kuramı, Psikoanalitik Kuram, Rol ve Norm Kuramı, Atıf
(Yükleme) Kuramları, Deschamp, Hewstone ve Jaspar’ın Grupsal İlişkilere Göre Yükleme
Kuramı ve Schachter’in Duygusal Etiketlendirme Kuramı ve sosyal psikolojide yeni
yaklaşımlar söz konusu edilen kuramlardır.

Sosyal psikolojinin kuramlaşan yaklaşımlarının birçoğu psikoloji kökenli kuramlardır.


Psikolojide sosyolojiye nazaran kıyaslanmayacak kadar çok kuram vardır. Sosyolojinin
inceleme alanının bireye kadar detaylı olarak indirilmemesinden kaynaklanmış olabilir. Bir de
sosyoloji kuramları hemen her konuda hakkında yorum yapılabilecek kuramlar geliştirmiştir.
Ancak “psikolojide genelde her konuda bir şeyler söyleyen kuramlar yoktur. Bunun nedeni
belki de, psikolojinin sinir hücresinden ülkeler topluluğuna kadar uzanan çok geniş bir alan
içinde at oynatmasıdır.” 120 İnsan davranışlarını açıklamada kullanılan bu söz konusu psikoloji
kuramları, sosyal psikolojide disiplinlerarası bir etkileşimi beraberinde getirmiştir.

Sosyal psikoloji kuramları standart olarak her toplumda uygulanabilirliği ya da


bireylerin davranışlarını açıklayabilirliği aynı olmayabilir. Sosyal psikoloji kuramları bazen
genelleştirilebileceği gibi; insan gibi, birçok özelliği hâlen meçhuliyetini koruyan bir varlığın
tepkilerine anlam kazandırabilmek her zaman mümkün olamayabilir. Bu anlamda bilimin
sonu olmadığı gibi sosyal psikolojinin de inceleme alanı gereği sonuna gelinememiştir.

Söz konusu bu kuramlar ortaya atıldıkları dönemin toplumsal, iktisadi, siyasi şartlarına
veya bilimsel gelişmelerin edindiği bilgi birikimlerini de yansıtmaktadır. Muhtemeldir ki yeni
kuramlar ortaya çıkacaktır; insanı ve davranışlarını anlama, açıklama, yorumlama ve
sorunlarına çözümler getirme uğraşısı dünyanın sonuna kadar sürecektir.

120
Nuran Hortaçsu, En güzel Psikoloji Sosyal Psikoloji, İmge Kitabevi, İstanbul 2012, s.65-66
87
4.1. Davranışçı Kuram

Davranışçı kuram, insan davranışlarının şekillenmesinde etkili olan etmenleri ortaya


koyan kuramdır. İnsan davranışlarını etkileyen birçok unsur vardır. Bu unsurların tek tek
açıklanması çok zor olsa da; psikoloji, davranışların ortaya çıkmasını kişinin hem içsel hem
de dışsal etmenlere bağlı olduğunun altını çizmektedir. “Çevreden gelen sosyal tepki ya da
onaylar insanların davranışlar sergilenmesinde önemli bir etkiye sahiptirler. Bu açıklamaya
dayanarak şunu söyleyebiliriz: insanlar çevrelerinin birer ürünüdür. John B. Watson (1878-
1958) diyor ki, istesem bir çocuğu mühendis, doktor ya da hırsız yapabilirim. 121 Bu düşünce
günümüze göre çok kesindir. Çünkü günümüzde insanların sağlıklı düşünme ve karar
verebilme özelliklerine de sahip oldukları kabul edilmektedir.” 122

Resim 11: John B. Watson (1878-1958) 123

“Sosyal psikolojinin en güzel örnekleri edebiyat, tiyatro ve sinema ürünlerinde


görülüyor. Sosyal psikoloji trajik kadar komik durumların açıklanmasında da yararlı olan,
sıradan insanların ve insan topluluklarının zaman zaman akıldışı davranışlarını açıklayabilen
çok yönlü ve eğlenceli bir alan” 124dır.

Burada bu konu hakkında sinemadan bir örnek de verilebilir: Dünyaca ünlü 1951
yapımı Raj Kapoor’un oynadığı bir Hint sinema klasiği “Awara” (Türkçe versiyonu ve
çevirisi “Avare”) filmi, bu konunun işlendiği en ideal görsel bir anlatıdır. Filmde senaryo bu
iddianın yanlışlanabilirliğinin ispatlama çabası üzerinden işlenmiştir.

121
J. Watson: “Bana rastgele bir bebek verin, soyu-sopu, yetenekleri, eğilimleri, becerileri, vs. ne olursa olsun,
ondan istediğim şeyi yaratayım: bir doktor, avukat, tüccar, hatta bir hırsız, bir katil!”,
http://www.termbank.net/psychology/7597.html (04.07.2013), Ayrıca bkz. Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal
Psikoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara 2009, s.37
122
A.g.e., ., s.37
123
http://facweb.furman.edu/~einstein/watson/watson1.htm, (04.07.2014)
124
Nuran Hortaçsu, a.g.e., s.17
88
Resim 12: Awara / Raj Kapoor 1951 Sinema Filmi Afişi 125

Watson’un bu iddiası tam anlamıyla doğru olsaydı muhtemelen özellikle gelişmiş


ülkelerde hırsızlık, dolandırıcılık ya da benzeri suçlar asgari düzeylere indirilebilirdi. 126
Ancak insan davranışları çok boyutlu ve çok bileşenli faktörlerle ortaya çıkarlar. Davranışları
etkileyen pek çok etken bulunmaktadır. Bir kişiyi etkileyen bir faktör diğer bir kişiyi
etkilemeyebilir ya da farklı düzeylerde etkileşim gerçekleştirebilir.

Davranışçılığın temel kökeni 1917-1918 tarihlerine rastlar. Amerikan psikolojisinin


işlevselciliğe karşı çıkması sonucu ortaya çıkan bu kuram, bilinç hâllerinin değil,
davranışların, gözlemlenebilir durumlarının incelenmesini konu edinen bir psikoloji
kuramıdır. Bu kuramın önde gelen isimleri John B. Watson ve Ivan Pavlov’dur. Bu kuram
aynı şekilde sosyal psikolojide de kullanılmıştır. Davranışçı yaklaşımın oluşumunda
Pavlov’un klasik şartlanma deneyleri çok etkili olmuştur.

Resim 13: Ivan Pavlov (1849-1936) 127

125
http://tr.wikipedia.org/wiki/Avare_(film,_1951), (04.07.2014)
126
Nuran Hortaçsu, a.g.e., s.37
127
http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/medicine/laureates/1904/pavlov-bio.html, (04.07.2014)
89
Pavlov’un köpekler üzerinde yaptığı klasik koşullanma deneyleri ünlüdür. Köpeğe ilk
olarak birkaç kez zil çalınır. Fakat köpek tepki vermez. Sonradan et verilir. Köpeğin salyaları
akar. Sonra et ile birlikte zil çalınır. Daha sonra et verilmediği hâlde zil çalındığında köpeğin
salya salgıladığı görülür. Şartlı ya da şartlandırılmış refleks denen olay da budur. Pavlov, bu
davranışın, psikolojik etkinlikle özdeş olan yüksek düzeyde sinir etkinliğinin belirtilerinden
biri olduğunu öne sürer ve psikoloji alanında geçerli tek yaklaşımın deneysel yöntem
olduğunu vurgular.

Resim 14: Pavlov’un Köpekler Üzerinde Yaptığı Klasik Koşullanma Deneyi 128

Davranışçı kurama göre davranışın açıklanması şu şekilde formüle edilir: 129

ÇEVRESEL UYARICILAR İNSAN DAVRANIŞ

4.2. Bilişsel ve Alan Kuramı

Bu kuramda dikkat edilmesi gereken özellik, bu kuramı savunan sosyal psikologların


çevresel etmenlerin davranışları oluşturduğu tezine karşı çıkmalarıdır. Davranışların ortaya
çıkması kişinin zihinsel faktörlerine göre oluşur. Dışarıdan alınan uyarıcıların kişinin zihinsel
yapısı içerisinde değerlendirilip eksikliklerini tamamlayıp bir bütünlük hâline gelmesi bilişsel
alan kuramının savunduğu görüşlerdendir. Bireyin savunduğu, inandığı temel kavramları,
ilkeleri olayları, terimleri, yöntemleri bilmesi, tanıması, hatırlaması ve ezbere söylemesi gibi

128
http://ivanpavlov-nsellers.blogspot.com.tr/, (04.07.2014)
129
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., s.38
90
durumlar bilişsel süreçlerin kapsamına girmektedir. Biliş aşamasında kişinin uyarıcıları
kavraması ve bunları değerlendirmesi gerekmektedir. Bu alanda çalışmalarını yapan Kurt
Lewin’in (1890-1947) sosyal psikolojiye katkıları büyük olmuştur.

Resim 15: Kurt Lewin (1890-1947) 130

Lewin’in geliştirdiği alan kuramına göre insanların davranış sergilemelerinin nedeni,


onların psikolojik olarak dünyayı temsil etme biçimleridir. İnsanların dünyayı algılama yani
temsil etme şekilleri, bireysel ihtiyaç, amaç ve hedeflerine göre farklılık göstermektedir. 131

4.3. Psikoanalitik Kuram

Psikoanalitik kuramın kurucusu Sigmund Freud 1856 yılında Moravia’da doğdu, 1939
yılında Londra’da öldü. Freud, Viyana’da tıp alanında eğitim görmüş daha sonra nöroloji
alanında uzmanlık yapmıştır. Freud’un ortaya koyduğu kavramlar uzunca yıllar tartışılmakla
birlikte pek çok kuram için de ilham kaynağı olmuştur.

Resim 16: Sigmund Freud (1856-1939) 132

130
http://www.nndb.com/people/353/000117999/, (04.07.2014)
131
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., s.38
91
Psikanaliz Freud’un meşhur kuramıdır. Nevrotik hastalarla yaptığı gözlem ve
çalışmalara dayandırarak geliştirdiği bu kuramda insan davranışlarına yön veren iki temel
dürtü vardır. Bunlar cinsellik ve saldırganlıktır. Freud toplum tarafından hoş karşılanmayan
ve baskı altına alınmaya çalışılan bu iki dürtünün bilinçaltına itildiğini öne sürmektedir.
Böylece birey baskıdan kurtulmuş olur. Bilinçaltına itilen bu istekler ve dürtüler bilinç
düzeyinde olmasalar da bireyin davranışlarım etkilemeye devam ederler. Psikoanalitik
kuram dil sürçmeleri, unutmaları bilinçaltına itilen bu isteklerin ifade edilmesi olarak kabul
eder.

4.4. Rol ve Norm Kuramı

Bahsettiğimiz diğer üç kuramdan ayrı olarak bu kuramın belirgin özelliği kuramın


oluşmasında sosyologların etkili olmasıdır. Bu kuramı savunanların ortak görüşü; insanların
sergiledikleri davranışlarında üstlendikleri roller ve içinde yaşadıkları grupların kurallarının
etkili olduğudur.

Bu kurama göre toplumsal yaşamda geçerli olan kurallar ve değerler, insanların tutum
sahibi olmasını ve farklı davranışlar sergilemesini belirleyen faktörlerden iki tanesidir.
Gerçekten insanlar kazandıkları değerlere bağlı olarak çevrelerine tepki verirler veya uyum
sağlarlar. 133

4.5. Atıf (Yükleme) Kuramları

Bu kuramın oluşmasında en büyük katkı sağlayan Fritz Heider’dir. (1896-1988)


Heider’e göre bütün insanlarda iki temel güdü vardır. Bunlar çevremizdeki dünyaya ilişkin
tutarlı parçaları birbirine uyuşan bir görüş oluşturma ve bulunduğumuz çevreyi kontrol altında
tutma güdüleridir. İnsanlar sergiledikleri tutum ve davranışlara farklı anlamlar ve çıkarımlar
yüklerler. Sosyal psikologlar da bu yükleme kuramları içerisinde insan davranışlarına temel
dayanak olan yükleme noktalarını farklı biçimde açıklamışlardır.

İnsanların hem kendi davranışlarının hem de başkalarının davranışlarının nedenleri


hakkında nasıl çıkarsama da bulundukları ve bu tür çıkarımların öncesinde ve sonrasında yer
alan süreçler ele alınmaktadır. Özetle nedensel çıkarıma ilişkin sosyal psikoloji kuramları
yükleme kuramları olarak adlandırılmaktadırlar. 134

Yükleme kuramları, özellikle insanların düzenli eğilimleri, dostlukları, hoşlandıkları


ya da hoşlanmadıkları konularda yüklemelerin [eğilimleri ya da davranışları belli bir nedene
bağlama] nasıl yapıldığı konusu üzerinde durur. 135 Kısacası davranışların nedenlerine
kendimizce nedenler bulmamız ya da anlamlar yüklememiz anlamına geldiğini söyleyebiliriz.
Kendimizce sosyal algılarımıza bağlı olarak bulduğumuz bazı nedenlere atıfta bulunuruz.

132
http://learnodo-newtonic.com/sigmund-freud-10-interesting-facts, (04.07.2014)
133
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., s.39
134
Micheael A. Hogg, G. M. Vaughan, (Çev. İbrahim Yıldız, Aydın Gelmez ) Sosyal Psikoloji, Ütopya
Yayınları, Ankara 2011, s.104
135
M. İnceoğlu, Tutum Algı İletişim, V Yayınları, Ankara 1993. Aktaran: Prof.Dr. Hamit Coşkun (Edt), Sosyal
Psikoloji, Lisans Yayıncılık, İstanbul 2012, s.197
92
Temel sorular içeren bir örnek vermek gerekirse:

“Yabancı bir ülkedesiniz, uçaktan yeni indiniz ve oradaki insanların otelinize nasıl
gidebileceğinize ilişkin sorduğunuz sorulara soğuk ve kayıtsız cevaplar vermesi karşısında
sinirlenmeye başladınız. Onların bu soğuk tavırları kasıtlı mı yoksa kültürle bağlantılı bir şey
midir? Herşeye alınganlık gösteren hoşgörüsüz bir misiniz, yoksa bu insanların davranışları
sizin beklentilerinizi aynen doğruladı mı? Bu tür davranışları gerçekten umursuyor musunuz?

Eğer umursuyorsanız, onların davranışlarını ve kendi tepkinizi açıklamak için hangi


faktörleri hesaba katarsınız? Ulaştığınız açıklamalar ne gibi sonuçlar doğurabilir?” 136

Başka örnekler vermek gerekirse, meselâ en son duyduğumuz iltifatı hatırlamaya


çalışalım. Çok güzel göründüğümüzü söyleyen bir arkadaşımız, yazılarınızın çok başarılı
olduğunu iddia eden bir hocamız ya da yaptığımız yemekleri çok lezzetli bulduklarını
söyleyen aile bireyleri vb. kişilerden hemen hepimiz ara sıra böyle iltifatlar almışızdır. İltifat
aldığımız anda, bu iltifatı nasıl yorumladığımız ve iltifatı yapan kişi veya kişilerle ilgili neler
düşündüğümüz, kişisine ve zamanına göre farklılaşabilir. O gün güzel göründüğümüzün
söylenmesini, bunu bize söyleyen arkadaşın bize kur yapmak amacında olduğu ile
açıklayabileceğimiz gibi, o gün gerçekten güzel olmamıza da bağlayabiliriz. Aynı şekilde
hocanızın yazınız hakkındaki iltifatını son birkaç yazınızın rastlantısal olarak başarılı olmuş
olabileceğine de bağlayabileceğiniz gibi, yazı yazma yeteneğinize de dayandırabilirsiniz.
Evde yaptığınız yemeklerin beğenilmesi ise pek lezzetli olmadıkları hâlde sizi motive edip
daha sık yemek yapmanızı sağlamak üzere olabileceği gibi, kullandığınız malzemelerin
tazeliğine ve tadına bağlı olarak da açıklanabilir. 137

Peki, bu açıklamalara nasıl varıyoruz ve varırken içinde bulunduğumuz sosyal-bilişsel


süreçler bizi nasıl etkiliyor? 138 Yukarıda anlatılan yargılara nasıl varıyoruz ve bilip
yaşadığımız olayları açıklamada nasıl yol izliyoruz? Tüm bu soruların cevaplarına sosyal
psikolojide “atıf ya da yükleme kuramı” çerçevesinde bulabiliriz. Ve bu anlamda çeşitli
birbirinden farklı yaklaşımlar ortaya konulmuştur.

Atfetme kuramı genel itibariyle insanların davranışlarının altında yatan nedenleri


anlama isteğinden ortaya çıkmıştır. Atıf kuramıyla ilgili başta Fritz Heider olmak üzere Bem
ve diğerleri atfetme (yükleme)üzerine çalışan sosyal psikologlardır. Bu sosyal psikologların
kuramları kısaca şu şekildedir:

4.5.1. Fritz Heider’in Atıf Kuramı

Bu kuramda önemli olan “sağduyu”dur. Heider sağduyuyu ön plana çıkartır ve ona


göre insanlar sezgisel davranarak nedenler ileri sürdükleri için her insan bir sezgisel
psikologdur.

136
Micheael A. Hogg, G. M. Vaughan, a.g.e., s.102
137
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yay. İstanbul, 2008, s.248-249
138
A.g.e., s.248-249
93
Davranışların nedenlerinin yorumlanması kapsamında yükleme (atıf) sürecinin
incelenmesi son 40 yıldır birçok sosyal psikoloğun çalışma alanını oluşturmuştur. Fritz Heider
(1958), insanların davranışını açıklama nasıl bir yöntem izlediklerini inceleyen ilk sosyal
psikologdur.

Resim 17: Fritz Heider (1896-1988)

Heider, her insanın davranışı açıklamada kullandığı bir genel kuramı olduğuna
inanmıştır ve buna naif psikoloji 139 adını vermiştir. Aşağıdaki dipnotta da kelime anlamı
kısaca ifade edilen naif psikoloji, bir şekilde bireyin algılama süreçlerine bağlı sosyalleşme ve
gelişim sürecinde kazandığı kendi kendine davranışların nedenlerini bulmaya çalışması olarak
ifade edebiliriz. Böylece Heider’e göre, insanlar yüklemelerde (atıflarda) bulunarak iki temel
gereksinimlerini giderirler: tutarlı, dengeli bir dünya görüşüne sahip olabilmek ve çevreleri
üzerinde kontrol elde edebilme. Bu gereksinimleri giderebilmenin bir amacı, insanların nasıl
davranacaklarını öngörmektir. Eğer insanların neden belirli bir şekilde davrandıklarını
açıklayabilir ve nasıl davranacaklarını öngörebilirsek, bu bizim, dünyayı daha tutarlı ve
kontrol edilebilir olarak algılamamıza neden olur. İnsanların neden öyle ya da böyle
davrandığını, niyetlerini ve karakterlerini hiç bilmediğimizi bir an düşünün. Böyle yaşamak
oldukça zor, hatta imkânsız olurdu. Arkadaşımızın bize ne zaman iyi, ne zaman kötü
davranacağınızı kestirememek; işimizde çalışmamızın karşılığında bazen ödül, bazen ceza
almak; bakkala gittiğimizde gerekli miktar parayı ödeyip istediğimizi bakkal efendinin
keyfine göre bazen alıp bazen alamamak vb. deneyimler herhâlde çok can sıkıcı ve çekilmez
olurdu.” 140 Heider’in “naif psikoloji”si, formasyonu olmayan ya da eğitimi olmayan birinin
veya naif bir psikoloğun, diğerinin davranışlarını anlamasına yarayan süreçleri belirleme

139
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre naif: “1. Kendi kendini yetiştirmiş, doğal bir plastik sanat yeteneğine sahip
sanatçılar tarafından yaratılan resim sanatı. 2. Güzel sanatların özellikle resim alanında kendi kendini yetiştirmiş
sanatçısı veya onun yapıtı. 3. sf. Saf, deneyimsiz. 4. sf. Acemice yapılan: “Bu özbeöz İstanbul efendisi,
makalelerini, romanlarını kendine özgü naif resimlerle süslerdi.” -H. Taner.”
http://www.tdkterim.gov.tr/bts/arama/?kategori=verilst&kelime=naif+&ayn=tam (Erişim 14.08.2013)
140
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.248
94
amacı gütmektedir. İlk çalışmalarında Michote (1946) gibi, geometrik şekillerin hareketinin
algılanmasını incelemiştir. 141

Nedensel açıklamalar: olayların ve davranışların nedenlerini açıklarken yaptığımız


yüklemelerle/atıflarla ilgili en önemli konu, yapılan açıklamanın odaklandığı yerdir. Heider’e
göre, insanlar belirli bir eylemi genel olarak içsel durumlara dayanarak açıklıyorlar. İçsel atıf,
bir kişinin davranışının nedenlerinin o kişinin içsel özelliklerinden kaynaklandığını varsayan
açıklamadır. Kişinin içsel özelliklerinden kastedilen, o kişinin kişilik özellikleri, tutumları,
yetenekleri, çabaları, ruh hâli vs. yani tamamen kişinin kendisiyle ilgili nitelikleridir. 142

Yapılabilecek bir başka tür atıf da dışsal atıftır. Burada, davranışın nedeni, söz konusu
olan kişinin dışında gerçekleşen herhangi bir durum ya da davranışla açıklanır; örneğin, başka
insanların davranışı, şans, o kişinin içinde bulunduğu koşullar, sosyal çevre vs. Heider ve
başka atıf kuramcıları, yapılan hangi açıklamanın –içsel veya dışsal- doğru olduğunu
incelemekten çok, insanların davranışın nedenlerini nasıl algıladığıyla ilgilenirler. Ben
birisinin gergin hâlini, yetiştirmesi gereken işlerin yoğunluğuna bağlayabileceğim gibi, onun
gergin ve sinirli kişilik yapısıyla da açıklayabilirim. Sosyal psikoloji açısından burada önemli
olan, hangi açıklamanın daha doğru olduğu değil, benim neden birinci veya ikinci açıklamayı
seçtiğimdir. 143

Özetlemek gerekirse, Heider düşüncelerini 3 temel ilke üzerine oturtmuştur: 144

• Davranışlarımızın rastgele olmaktan çok güdülenmiş olduğunu düşündüğümüz


için, başkalarının davranışlarına bir neden bulmaya (onları güdüleyen şeyleri keşfetmeye)
çalışırız.

• Çevreyi kontrol ve tahmin edebilmek için nedensel kuramlar inşa etmemiz


etrafımızdaki dünyanın istikrarlı ve kalıcı özelliklerini bulmaya çalışmamızı da beraberinde
getirir.

• Davranışlara nedenler yüklerken kişisel faktörler (kişilik veya yetenek gibi) ile
çevresel faktörleri (toplumsal baskı gibi) birbirinden ayır ederiz. Kişisel faktörler içsel
yükleme, çevresel faktörler ise dışsal yükleme örnekleridir.

4.5.2. Bem’in Kendini Algılama Kuramı

1970’li yıllarda Daryl J. Bem (1938-…) tarafından formüle edilen bu teori bireylerin
kendilerini nasıl daha iyi tanımayı öğrendiklerini konu edinmektedir. Atıf konusunda benliğin
analizine önem veren Psikoloji kökenli bir kuram olan kendini algılama kuramı iki temel
noktaya dayanır:

141
Prof. Dr. Nuri Bilgin, Sosyal Psikolojiye Giriş, İzmir Kitaplığı, 3. Baskı, İzmir, 1995,s.153
142
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.248
143
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.248
144
Micheael A. Hogg, G. M. Vaughan, a.g.e., s.105
95
Resim 18: Daryl J. Bem (1938-…)

Bireyler, kendi tutumlarını, duygularını ve benzeri içsel durumlarını, kendi


davranışlarından ve bu davranışların içerisinde yer aldığı koşullardan hareketle yorumlayarak
tanırlar. İçten gelen işaretlerin yorumlanmasında birey kendini bir dış izleyici şeklinde kabul
edip içinden gelen işaret ve anlamları çözümlemeye çalışır. Kısaca, Bem’e göre bireyler
sadece başkalarının davranışları için değil kendi davranışları içinde yüklemelerde
bulunabilirler.

Örneğin, çok hızlı koşmamız gerektiğini düşünüp kendimizi motive ederek yarışa
hazırlanmamız gibi. Ya da bir işi yapmak için hiçbir dışsal motive edici faktör yoksa içsel
yüklemeler yaparak işi başarmak için motivasyonumuzu artırabiliriz.

4.5.3. Kelley’nin Küp (Birlikte Değişim) Yükleme Kuramı

Kelley, Heider’in kuramını sorgulayarak kendi kuramını geliştirmiştir. Katkısı,


Heider’ın ortaya attığı ve insanların çevrelerini deneysel yönteme benzeyen nedensel bir
analiz vasıtasıyla anladıklarını ifade eden düşünceye dayanmaktadır. 145 En iyi bilinen
yükleme kuramı Kelly’in birlikte değişim (kovaryasyon) modelidir.

Kelley (1967), hem içsel hem dışsal atıflarda bulunma sürecini birden çok gözlem
noktasına ve ayrıntılara dayanarak analiz etmiş ve birlikte değişim modelini ortaya koymuştur.
Kelley, Heider’in insanların akılcı varlıklar olduğu görüşünü paylaşmış ve insanların naif
bilimciler olarak başkalarının davranışlarıyla ilgili hipotezlerini sürekli sınadıklarını
savunmuştur. Aynı bilimciler gibi, bir değişkenin başka bir değişkenle farklı ortamda birlikte
değişim gösterdiğini gözleyen insanlar, bir nedensellik yargısına varabiliyorlar. 146

“Bir örnekle Kelley’yi daha iyi anlamaya çalışalım: Eğer yemek sofrasını yemekten
sonra hemen toplamamak annemizi her akşam sinirlendiriyorsa, burada “yüksek birlikte
değişim” var demektir; eğer sadece arada sırada sinirleniyorsa burada “düşük birlikte değişim”
var demektir. Kelley’e göre siz, naif bir bilim adamı olarak, bu tür olaylarda annenizin

145
Prof. Dr. Nuri Bilgin, a.g.e., s.157
146
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.251
96
sinirlenmesini en çok hangi olay ya da davranışla “yüksek birlikte değişim” içerisinde
görüyorsanız, o olay ya da davranışı annenizin sinirlenmesinin nedeni olarak saptarsınız.” 147

“Kelley, Herhangi bir sosyal olayı açıklarken, insanların nedenleri üç ana kategoriden
seçeceklerini ortaya koymuştur: Nedenleri ya davrananda, ya uyaranda ya da belli bir durum
veya koşulda ararız. Benim kahkaha atmam ya benim çok neşeli bir insan olduğumla ya bana
anlatılan fıkranın çok komik olmasıyla ya da bulunduğum genel ortamın çok eğlenceli
olmasıyla açıklanabilir. 148 Bu hem benim gülmeye müsait oluşumdan hem de ortamın
eğlencesinin benim gülüşümün müsait oluşundaki uyumuyla ortaya çıkar. Gülmem için bu iki
nedenden biri davranışın nedenini ortaya koymaktadır.

“Birlikte değişimin ölçümünde Kelley, insanların üç tür bilgiye dayandıklarını


savunmuştur: kişinin davranışlarında tutarlılık (başka durumlarda ve zamanlarda da hep aynı
şekilde mi davranıyor?), benzerlik (başkaları da aynı durumlarda ve zamanlarda da hep aynı
şekilde mi davranıyor?) ve belirginlik (o, sadece bu durumda mı böyle davranıyor?). Kelley
kuramında, insanların benzerlik ve belirginlik yüksek olduğunda, duruma bağlı etkenlere
atıfta bulunma olasılığı artmaktadır; eğer üçü de yüksekse insanlar dıştan bir obje, varlık ya
da kişiye atıfta bulunuyorlar. 149“

“Biz insanlar gerçekten, Heider ve Kelley’nin öne sürdüğü gibi akılcı mıyız?
Yargılarımıza ve açıklamalarımıza bir bilim adamı özeniyle mi ulaşıyoruz? Böyle yapmaya
çalıştığımız muhakkak. Yaygın bir görüş, insan bilişinin tamamen akılcı olduğunu savunur.
Bu görüşe göre, her insan doğru olmak ve doğru fikir ve inançlara sahip olmak için elinden
gelenin en iyisini yapar. Bu görüşü savunanlardan en önde gelenlerinden biri 18. yy.
filozoflarından Jeremy Bentham’dır. Bentham’a göre, bizler, neyin iyi neyin kötü olduğunu
belirlemek için mutluluk hesabı yapıyoruz. Diyelim ki, yeni bir araba almayı düşünüyorsunuz.
Nasıl bir araba alacağınıza karar vermek için, her markanın size sağlayacağı avantajları
topluyorsunuz arabanın sportif görünüşü, içinin konforu, insanların yolda dönüp arabanıza
bakma olasılığı, güvenliği vs. ve bu toplamdan size getireceği dezavantajları çıkarıyorsunuz –
her ay ödemek zorunda kalacağınız taksitler, tamir ve bakım masrafları vs.-.Bu hesaptan sonra
size en çok avantaj sağlayacak ve en az zarar getirecek arabayı seçiyorsunuz. 150

“Araba satın alma örneğini düşünürsek; birçok insan arabanın tamir ve bakım
masraflarının ne olacağını tam tamına hesap etmez veya bu bilgi bir yerlerde var olsa dahi,
onu bulmak için çaba göstermez. Almayı düşündüğüm araba ile ilgili bilgiler benim bakış
açım ve sahip olduğum bilgi ile sınırlıdır ve bu bilgileri de tanıdığım birkaç arkadaştan veya
gördüğüm reklamlardan edinmiş olma olasılığım da hayli yüksektir. Düşünün ki, araba alma
gibi bir kararda yanlı ve eksik bilgilere dayanırsak, eş seçme, önemli miktarda para harcama,
ev alma gibi konulardaki kararlarımızı kim bilir nasıl veririz 151.”

147
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s.251
148
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s.251-252
149
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s.252
150
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s.253-254
151
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s.254
97
Harold Kelley’nin (1921-2003) kuramı, yükleme kuramları arasında en sistematik
yaklaşımlardan birisidir. “Kelley, insanların birden fazla nedenli görünen durum ya da
davranışlarla karşılaştıklarında gündeme getirdikleri yüklemeler konusunda detaylı bir kuram
geliştirmiştir… insanlar, davranışın hangi faktörlerle beraber değiştiğini tespit etmeye daha
sonra da bu faktöre nedensel bir rol yüklemeye çalışırlar.” 152

Resim 19: Harold Kelley (1921-2003) 153

Kelly’in küp modeli olarak nitelenen yükleme kuramında insanlar, diğerinin


davranışına nedensel bir açıklama getirmek üzere, bu davranışa ilişkin bilgi toplamakta ve
değerlendirmektedirler. Değerlendirmede üç tür bilgi kriterinin dikkate alındığını
belirtmektedir: 154

• Ayırt edicilik (Belirginlik): İnsanlar herşeye mi yoksa belirli şeylere mi


gülerler?

• Fikir birliği (Benzerlik): Komik olan bir olaya bütün insanlar mı yoksa belirli
özellikler taşıyanlar mı gülerler?

• Tutarlılık: İnsanlar komik bir olaya her zaman mı yoksa bazen mi gülerler?

Fikir birliği, bir olay ya da davranış konusunda kişinin diğeriyle hem fikir olma ya da
benzeşme düzeyini; ayırt edicilik, kişinin davranışının zaman ya da tarz bakımından
istikrarlılık düzeyini ifade etmektedir. Kelley’in genel ilkesi birlikte değişme ilkesidir.
İnsanlar bu üç farklı boyutta neden ve etkilerin birlikte değişimini test etmektedir. Eğer kişi
belirli bir olayın değişmez olarak, belirli bir koşullar takımı ile birlikte ortaya çıktığını
görürse, olayın hangi nedene yükleneceğini bilir.

Örneğin, Ahmet komik bir sanatçıya bazen gülüyor bazen gülmüyorsa bu davranışın
nedenleri üzerinde düşünmek gerekir. Burada başka faktörler de etkili olabilmektedir. Komik
sanatçı her zaman komiklik yapamayabilir ya da Ahmet o gün komikliklere gülemeyebilir.
152
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara 2009, s.42
153
http://www.foundationpsp.org/kelley.php, (04.07.2014)
154
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., s.42-43
98
Tutarlılığın yüksek olması durumunda belirginlik ve benzerlik niteliği de fazladır. Bu
durumda komik sanatçıya dışsal bir yükleme yapılabilir. Eğer belirginlik ve benzerlik niteliği
düşükse Ahmet’in kişiliğine bir yükleme yapılabilir. 155

1.5.4. Jones ve Davis’in Uyuşan Özelliklere Dayalı Çıkarsamalar


Kuramı

Jones ve Davis 1965’te yayınladıkları “Davranışlardan Kişilik Özelliklerine” başlıklı


makaleyle Heider’in öngörülerinden kaynaklanan ilk sosyal algı kuramını ortaya attılar.
Jones ve Davis insanların, başkalarının davranışlarını gözlemleyerek onların kişilik
özelliklerini çıkarsadıklarını ortaya koydular. 156 Davranış ve kişilik doğal olarak birbiriyle
ilgilidir. Ancak bütünüyle davranışlar ya da her davranış insanların kişilik özelliklerini
yansıtabilir mi?

“Bu iki araştırmacıya göre insanlar, başkalarının davranışlarının, onların kişilik


özellikleriyle uyuşup uyuşmadığını çıkarsamak isterler. Yani bu kuramdaki ana kavram, bir
kişinin bir davranışının, onun kişiliğinden kaynaklandığını çıkarımının yapılmasıdır.” 157

Örneğin “bir tanıdığınız bir yerde söylenmemesi gereken bir laf ettiğinde, ona
“patavatsız” demeniz; böyle konuşmuş olmasını patavatsız olmasına bağlıyorsunuz anlamına
gelir. Böyle yaparak onun davranışından yola çıkarak kişilik hakkında bir çıkarsamada
bulunuyorsunuz. 158 Uyuşan çıkarsamalar kuramının merkezi kavramı, gözlemcinin, aktörün
davranışının, bir kişilik çizgisinden ileri geldiği veya bu çizgiye tekabül ettiği şeklindeki
yargısıdır. Böylece, gizil eğilimler kendilerini, doğrudan doğruya davranışta ifade
etmektedirler ya da Jones’un dediği gibi “açık bir yürekle davranılmaktadır.” Bu tür
çıkarsamanın en basit örneği, saldırgan birinin davranışını “saldırgan olma” özelliğine
atfetmektir. 159 İnsanların sergiledikleri davranışların onların hangi özellikleri ile uyuştuğu
konusunda yüklemeleri 160 ele alan uyuşan çıkarsamalar kuramı davranışların da sebeplerini
ortaya koyabilmektedir.

Edward E. Jones 1927-1993 ve Keith E. Davis’in öne sürdükleri bu kuramın temel


dayanak noktası; belirli durumlarda insanlar kişilerin niyetlerini ve mizaçlarını, karakterlerini
o kişinin hareketlerine uygun olarak çıkarsama eğilimindedirler. Bir gözlemci, bir aktörün
davranışını gözlediğinde şunlar olur: ilk olarak, gözlemci, davranışın ya da en azından
davranışın bazı etkilerinin aktör tarafından niyet edilip edilmediğine karar vermek zorundadır.
Eğer davranış ve etkileri kazayla olmuş olarak değerlendirilirse bilgi verici olmazlar,
gözlemciye aktör hakkında hiçbir bilgi vermezler.

155
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., s.42-43
156
Nuran Hortaçsu, En Güzel Psikoloji Sosyal Psikoloji, İmge Kitabevi, İstanbul 2012.
157
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s.250
158
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s.250
159
Prof. Dr. Nuri Bilgin, a.g.e., s.156
160
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.43
99
Gözlemciler, aktörün davranışlarından olabildiğince bilgi edinmeye çalışırlar. Sosyal
olarak arzu edilen davranışlar sosyal olarak arzu edilmeyen davranışlardan daha az bilgi
vericidir. Bir davranışın sosyal olarak arzu edilen davranış olması kurallara uygun olması
şartını ya da beklenen davranış olması şartını getirir demektir. Böyle bir davranışı gözlemek
gözlemciye hiçbir bilgi vermez çünkü davranışın oluşunu açıklamak için çeşitli alternatif
nedenler vardır. Davranışın yapılma nedeni aktörün iyi bir insan olması (içsel atıf) olabileceği
gibi, bu davranışın yapılması en doğru olan ya da yapılması beklenen davranış olmuş olması
(dışsal/durumsal atıf) olabilir.

4.5.5. Weiner’in Başarıya Bağlı Yükleme Kuramı

Weiner, bir işin ya da görevin başarılıp başarılmadığına insanların yaptıkları


yüklemelerin nedenleri ve sonuçları üzerinde durarak kuramını geliştirmiştir. 161
Bahsettiğimiz diğer kuramlar gibi Heider’ın görüşlerine dayanmaktadır. Güç, çaba, şans ve
güçlük kavramlarını betimleyen Weiner, bu dört kavramın bireyler tarafından bir işin
yapılması durumunda sonucu daha önceden kestirmek ve durumu açıklamak için
kullanıldığını ileri sürmektedir. İnsanlar bir işi yaparken, kendi kapasitelerini, harcadıkları
çabayı, işin güçlülüğü/zorluluğu ve şansın yönünü hesaplamaktadırlar.

4.6. Deschamp, Hewstone ve Jaspar’ın Grupsal İlişkilere Göre


Yükleme Kuramı

Grup üyeleri olarak insanlar, kendi davranışlarına bir grubun elemanı olarak,
başkalarının davranışlarına ise iç grup ya da dış grup üyesi olarak nedenler yüklemektedir.
Grupsal ilişkilere göre yükleme kuramında önemli olan noktalardan biri, grupların kendilerini
kayıran yanlılıkların olmasıdır. Örneğin Amerika’da beyazların zencilere yüklemeler
yapmaları gibi (etnosantrizm: etnik merkezcilik). Ya da maçlarda hakemlerin yanlı
davranmaları örnek verilebilir. 162

4.7. Schachter’in Duygusal Etiketlendirme Kuramı

Kuramın adını aldığı Schachter, duyguların iki temel bileşeni olduğunu ifade
etmektedir. Bunlar şunlardır: 163

• Uyarılma Durumu: Duyguları birbirinden ayırt etmeyen fizyolojik uyarılma


durumu.

• Bilişsel Durum: Uyarılmayı etiketlendiren ve hangi duygunun yaşanacağını


belirleyen bilişsel durum.

İnsan davranışları öyle dizayn edilmiştir ki, kimi zaman korkarak geri durduklarımızı
düşündüğümüzde, korkmanın bile öğrenilmesinin ya da doğal süreçlerde insanda oluşmasının

161
A.g.e., s.45
162
A.g.e., s.45
163
A.g.e., s.45
100
önemli olduğu anlaşılmaktadır. “Bazı durumlarda bilişsel yapı uyarılmayı ön plana çıkarabilir.
Örneğin, yılanın zehirli olduğunu bilmemiz bizde önceden korku uyandırması gibi. Bazen ise
uyarılma durumu insanları olası nedenleri ortaya çıkarmak için yakın çevreyi araştırmaya
yönlendirmek için ortaya çıkabilir.” 164 Eğer insan korkma davranışı göstermeseydi daha
açıkçası korku etiketlendirilmeseydi yılandan veya tehlikelerden kaçınamayabilirdi.

Bu kuram kapsamında Schachter ve Singer, duyguların etiketlendirilmesi konusunda


şu ilginç sosyal psikoloji deneyini yaptılar: 165

Öğrencilerden bir gruba adrenalini artırıcı ilaç, diğer gruba ise sadece tuzlu su enjekte
edildi. Tuzlu su enjekte edilen grup kontrol grubu olarak adlandırıldı. Adrenalin artırıcı ilaç
verilen grup üçe ayrıldı:

Birinci grup: Bu ilacın nasıl tepkiler doğuracağı konusunda bilgiler aldı.

(nefes alıp vermenin ve kalp atışlarının hızlanması)

İkinci grup: Bu gruptakilere hiçbir açıklama yapılmadı.

Üçüncü grup: Bu gruptakilere adrenalini artırıcı ilacın hafif bir baş ağrısı ve baş
dönmesi oluşturacağı yönünde yanlış bilgiler verildi.

Bütün gruplar birleştirilerek aralarına deneyi yapan kişinin asistanı yerleştirildi. Ve


asistanla beraber kâğıttan şekiller yapmaları istendi. Asistan, bir gruba neşeli-hoşnut ve
kendinden emin bir şekilde kâğıttan uçaklar ve küçük maskaralıklar yaptı. Diğer bir grupla
beraberken ise kızgın davranışlarla kâğıtları buruşturup sağa sola fırlattı.

Schachter ve Singer, ilaç hakkında yanlış bilgi verilen katılımcıların (üçüncü grup)
beklenmedik uyarılar yaşayacaklarını ve nedenini de yakın çevrelerinden arayacaklarını
tahmin ediyorlardı. Asistanın neşeli-hoşnut rolünü oynadığı gruptakiler kendilerini hoşnut,
kızgın rolünü oynadığı gruptakiler ise kızgın davranışlar göstermeye yönlendiriliyordu
(şartlandırılıyordu).

İlaç verilen kalan diğer iki grup (birinci ve ikinci grup) ve kontrol grubunun üyeleri
(tuzlu su enjekte edilen) ise ilaçtan kaynaklanan bir uyarılma yaşamamışlar, kendilerine doğru
bilgi verilen grubun üyelerinin olabileceklere dair açıklamaları zaten vardı. Açıklama
yapılmayanlar da herhangi bir beklenti yoktu. Etiketlendirme bir anlamda şartlandırma
deneyin sonucu tahmin edilenleri doğruladı.

Çıkan sonuçla öyle bir uygulamanın tedavi amaçlı kullanılabileceği yönündeydi.


Örneğin depresyonda bulunanların duyguları etiketlendirilerek olumsuz duygusal çöküntüden
kurtulmalarına yardımcı olunabilir. Ancak bu düşünce fazla taraftar bulamamıştır.

164
A.g.e., s.45
165
A.g.e., s.45-46
101
Uygulamalar

Konu teorik olduğundan uygulaması bulunmamaktadır.

102
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu bölümde, sosyal psikolojnini yaygın olan ve temel kuramları ele alınmıştır.

103
Bölüm Soruları

1) “Bilinç hâllerinin değil, davranışların, gözlemlenebilir durumlarının


incelenmesini konu edinen bir psikoloji kuramıdır.”

Yukarıda ifade edilen sosyal psikoloji kuramı aşağıdakilerden hangisidir?

a) Evrimsel Yaklaşım

b) Davranışçı Kuram

c) Bilişsel ve Alan Kuramı

d) Psikoanalitik kuram

e) Rol ve Norm Kuramı

2) “Cinsellik ve Saldırganlık” kavramlarını insan davranışlarına yön veren iki


temel dürtü olarak ileri süren araştırmacı aşağıdakilerden hangisidir?

a) Wilhelm Wundt

b) Kelley

c) Freud

d) Daryl J. Bem

e) Davis

3) “Bir tanıdığınız bir yerde söylenmemesi gereken bir laf ettiğinde, ona
“patavatsız” demeniz; böyle konuşmuş olmasını patavatsız olmasına bağlıyorsunuz anlamına
gelir. Böyle yaparak onun davranışından yola çıkarak kişilik hakkında bir çıkarsamada
bulunuyorsunuz.”

Aşağıdakilerden hangisi yukarıdaki örneği anlatan bir çıkarsama türüdür?

a) Heider’in naif psikoloji kuramı

b) Davranış yanılgıları kuramı

c) Olumsuzluk yanılgısı kuramı

d) Uyuşan çıkarsamalar kuramı

e) Kelley’in kuramı

104
4) “Bana rastgele bir bebek verin, soyu-sopu, yetenekleri, eğilimleri, becerileri,
vs. ne olursa olsun, ondan istediğim şeyi yaratayım: bir doktor, avukat, tüccar, hatta bir hırsız,
bir katil!” şeklinde görüşlerini çarpıcı biçimde ifade eden bilim adamı aşağıdakilerden
hangisidir?

a) Kurt Lewin

b) Sigmund Freud

c) John B. Watson

d) Fritz Heider

e) Harold Kelley

5) “Bütün insanlarda iki temel güdü vardır. Bunlar, çevremizdeki dünyaya ilişkin
tutarlı parçaları birbirine uyuşan bir görüş oluşturma ve bulunduğumuz çevreyi kontrol altında
tutma güdüleridir.”

Yukarıda görüşleri kısaca ifade edilen sosyal psikoloji kuramcısı aşağıdakilerden


hangisidir?

a) Harold Kelley

b) Sigmund Freud

c) Ivan Pavlov

d) John B. Watson

e) Fritz Heider

6) “Bu kuramın merkezinde, belirli bir ayırıcı özelliğe sahip organizmalar


üremeye daha yatkın olduğu için, belirli çevrelerde hayatta kalmayı kolaylaştıran bu kalıtsal
özelliklerin gelecek kuşaklara aktarılması süreci olan doğal seçim bulunur.”

Günümüze kadar sürekli tartışılmış olan bu yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?

a) Evrimsel Yaklaşım

b) Davranışçı Kuram

c) Psikoanalitik Kuram

d) Rol ve Norm Kuramı

e) Fritz Heider’in Atıf Kuramı

105
7) Weiner’in Başarıya Bağlı Yükleme Kuramını açıklayınız.

8) Sosyal psikolojide kullanılan temel kuramları sıralamaya çalışınız.

9) Psikoanalitik kuramda davranışların oluşumunda etkili olan faktörler nelerdir?

10) Rol ve Norm kuramını açıklayınız

Cevaplar

1)b, 2)c, 3)d, 4)c, 5)e, 6) a

106
5. SOSYAL PSİKOLOJİDE TEMEL KURAMLAR II:
YÜKLEMELERDE DÜŞÜLEN YANILGILAR

107
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“Yüklemelerde Düştüğümüz Yanılgılar“, “Sosyal Psikolojide Yeni Yaklaşımlar“


başlıklı konuları öğreneceğiz.

108
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Sosyal çevrenizde oluşan davranışların anlamını nasıl bilebiliyorsunuz?

2) Sosyal çevrenizde oluşan davranışları anlama çabası iradi midir?

3) Sosyal çevrenizde oluşan davranışları yorumlarken yanılabilir miyiz?

109
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya
geliştirileceği

Yüklemelerde Düştüğümüz Sosyal etki araştırmalarının Okuyarak ve araştırarak


Yanılgılar özelliklerinin kavranması. kazanım geliştirilecektir.

Sosyal Psikolojide Yeni Uyum - sosyal etkileşim Okuyarak ve araştırarak


Yaklaşımlar ilişkilerinin kavranması. kazanım geliştirilecektir.

110
Anahtar Kavramlar

• Yüklemelerde Yanılgı

• Davranışlara Anlam Yükleme

111
Giriş

Bu derste, ortaya koyulan davranışlara yapılan yüklemelerde düşülen yanılgılar ele


alınmaya çalışılmaktadır. Etrafımızda karşılaştığımız davranışları öncelikle anlamaya
çalışırız. Sonrasında da yorumlar yaparız. Ancak kimi zaman çeşitli nedenlerle söz konusu
yorumlarımız bizi yanılgılara sürükler. İşte bu bölümde davranışlara anlam yüklerken
karşılaşılan yanılgılar ele alınmaktadır.

Günlük yaşantılarımızda sosyal çevremi ile kurduğumuz sosyal ilişkiler içerisinde pek
çok davranış hakkında kimi yorumlamalar yaparız. Karşılaştığımız davranışların nedenlerini
bulmaya çıkarım yapmaya çalışırız. Bu dersin başında sosyal psikolojinin dedikoduya
benzetildiğini ifade etmiştik. Teşbihte hata olmaz ilkesinden hareketle aynen bu benzetmede
olduğu gibi karşılaştığımız, gözlemlediğimiz ya da duyduğumuz davranışları
anlamaya/anlamlandırmaya ve yorumlamaya gayret ederiz hem de büyük bir istekle.

Bu süreç aynı zamanda sosyalleşme sürecinin de bir parçasıdır. Davranışlara anlam


yükleme, bir süre sonra belirli kalıplar içesinde gerçekleşmektedir çoğunlukla. Bu yüzden
kimi özellikle basit davranışları kestirebilmek de mümkün olabilmektedir. Ancak söz konusu
anlama çabası içinde pek çok da yanılgıyı barındırabilmektedir. İnsanın karışık içyapısı
davranışlara yüklenebilecek anlam dünyasını da o oranda çoğaltmaktadır.

Konuya örneklerle başlayalım:

“Bana neden “günaydın” demeden hızla yürüyüp gitti? Geçen dönem iyi notlar
aldığım hâlde, bu dönem neden istediğim başarıyı gösteremiyorum? Annemi telefonla
aradığımda neden bana her zamanki gibi sıcak davranmadı? Bu tür soruları hepimiz sık sık
sorarız ve cevaplarını bulmaya çalışırız. Yaptığımız açıklamalar çoğunlukla akılcı ve doğru
olmakla beraber, birçok zaman da yanlılığa ve yanlış açıklamalara doğru yönelebilir. Sosyal
psikolojide, dünyada olup bitenleri nasıl yorumladığımız ve bunlara nasıl açıklamalar
getirdiğimizi araştıran çalışmalar, atıflarımızı ve açıklarımızı etkileyen üç tür yanılgı
saptamışlardır.” 166 Bunlar:

 Temel Atfetme Yanılgısı


 Aktör-Gözlemci Yanılgısı
 Benlikle İlgili Yanılgılar

166
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.255
112
5.1. Temel Atfetme Yanılgısı

“Bildiğimiz gibi davranış, bireyin kişisel özellikleri ve dış faktörler arasındaki


etkileşimi sonucunda oluşur. Fakat genellikle, sosyal bir davranışın nedenlerini durumsal
özelliklere değil, kişisel özelliklere dayanarak açıklama eğiliminde bulunuruz. Buna temel
atfetme yanılgısı denmektedir.” 167

“Örneğin, Ahmet’in neden bir işi yapmadığını durumsal koşullara dayanarak


açıklamak yerine (O gün Ahmet yorgundu), onun karakter özellikleriyle açıklamak (Ahmet
tembeldir) bu yanılgıya bir örnektir.”

“Temel atfetme yanılgısı, “içsel” atıfla aynı şeydir. Burada bir yanılgı olarak ele
alınmasının nedeni, içsel atıf yapma eğiliminin, durumsal koşulları göz ardı etmeye ve bunun
sonucu yanlış çıkarsamalara yol açabilmesidir. Bu yanılgı bizi, davranış ve güdülerde
gerçekte olduğundan daha fazla bir tutarlılık olduğu sonucuna da götürür. Şöyle ki, bir kişi bir
davranışta bulunuyorsa, öyle yapmak istediği için, yani o işi yapmaya güdülenmiş olduğu için
ya da o davranışa yönelik olumlu bir tutum olduğu için öyle davrandığı varsayılır. Oysaki
güdüler ve davranışlar her zaman böyle bir çakışma göstermez. Özellikle ortamsal faktörler
bazen davranışları yönlendirir.” 168

“Temel atfetme yanılgısına Jones ve Harris’in (1967) yaptığı bir araştırma örnek
olarak gösterilebilir. Bu araştırmada gözlemci deneklerden Fidel Castro ile ilgili yazılar yazan
bazı kimselerin gerçek tutumlarını tahmin etmeleri istenmiştir. Bu yazıları yazan kişilerin
tutumları hakkında yapılan atıflar incelendiğinde araştırmada şu sonuç çıkmıştır: Castro
yanlısı yazı yazan kişiler gerçekten Castro yanlısı, Castro aleyhinde yazı yazan kişiler
gerçekten Castro karşıtı olarak değerlendirilmişlerdir. Yazıyı yazan kişinin yazıda ne tür bir
tutum takınacağını seçme hakkı olmadığının bilinmesi durumunda bile böyle kişisel/içsel
atıflar yapılmıştır. Yazıları yazanların belli bir tutumu seçmeye zorlanmaları durumunda dahi
gözlemciler, kişisel özelliklerin durumda koşulların etkisinden (ne tür bir yazı yazılacağının
seçilememesi) daha önemli olduğu sonucuna varmışlardır. Demek ki, insanların bir kimsenin
içinde bulunduğu sosyal ortamın gereklerini göz ardı edip davranışı salt kişisel özellikleriyle
açıklama eğilimi vardır.” 169

Benzer şekilde psikoloji de rol çatışması olarak da ifade edilen bu bölümde bir sosyal
rol çatışmasına dayalı atfetme yanılgısı incelenecektir.

Örneğin “üniversitede ki bir hocanızı katı, kurallara sadık, ilkelerinden ödün vermeyen
ve oldukça eleştirel bir insan olarak tanıdınız. Bir gün hocalarla öğrencilerin beraber gittiği bir
yemekte hocanızı o ana kadar tanıdığınız hâlinden çok başka türlü gördünüz. Orada
üniversitede ki katı hocanız gitmiş, yerine sıcak, sevimli, hoşgörülü ve neşeli biri gelmiş
olabilir. Bu durumda sorulacak soru, hangi durumun hocanızı daha iyi tanımladığı sorusu
değildir. Bir sosyal rol (üniversitede hoca olma) hocanızdan belirli davranışlarda bulunmasını
167
Aktaran: Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.255
168
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.256
169
A.g.e., s.256
113
gerektirirken, bir diğer sosyal rol (eğlenceli ortamda arkadaş) başka davranışlar gerektiriyor
olabilir. Onu sadece hoca rolünde tanıyan öğrencileri ise, temel atfetme yanılgısına düşerek,
gördükleri davranışları onun kişisel özellikleriyle açıklıyorlar. (sert, hoşgörüsüz bir kişilik
gibi)” 170

Benzeri sosyal rol çatışmasını yaşantılarımızda pek çok kez yaşamaktayız. Mesleki
rollerimiz ile evimizde ailemiz içerisindeki rollerimiz farklıdır mesela. Aynı şekilde okul,
arkadaş veya akran gruplarındaki rollerimiz ile işyerindeki rollerimiz başkadır.

“Eğer duruma bağlı koşulları görmezden gelip, olayların nedenlerini insanların kişisel
özelliklerine bağlamayı genel bir eğilim hâline getirsek bunun etkileri çok daha ileriye
gidebilir. Daha geniş çaplı bir sorunu ele alabiliriz. Ülkemizdeki işsiz gençleri düşünürsek,
onların durumlarını tembel olmalarına, iş aramadıklarına bağlayıp bu sorunun nedenini
onların kişisel özellikleriyle sınırlarsak, işsizlik sorununu çözmek için bireylere yönelik
çözümler üretmek zorunda kalırız. İşsizlik sorununa, eğitim olanaklarının kısıtlı olması, iş
alanlarının azlığı, üretilen politikaların sonuç getirmemesi gibi sorunlardan kaynaklandığını
düşünerek yaklaşırsak ve nedenlerini kişisel değil dışsal ve durumsal etkenlere bağlarsak
üreteceğimiz çözümlerin nitelikleri çok başka olacaktır.” 171

Ancak yukarıda belirtilenler, kişisel özelliklerin hiçbir etkisi olmadığı olayların


nedenlerinin her zaman koşullarda aranması gerektiği anlamına gelmez. Burada dikkat
etmemiz gereken konu, genel anlamda insan ve toplum bilimlerinde sosyal olgu ve olayların
ya da insan davranışlarının kendi koşullarında değerlendirilmesi gerektiği ve
genellemelerin/genel yargıların her zaman başarılı olamayacağıdır.

Yine de ifade etmeliyiz ki, davranışların nedenlerinin var olan koşullarda yatma
olasılığında bile, olayları kişisel özelliklere dayalı açıklama eğilimde olunduğudur. 172

Temel atfetme yanılgısı gerçekten temel bir yanılgı mıdır?

“Temel atfetme yanılgısı, batı, özellikle Amerikan kültüründe yapılan çalışmalar


sonucu ortaya çıkmıştır. Bireylerin özerk, içsel dürtülere dayanarak hareket eden varlıklar
olduğu varsayılan batı toplumlarında bu tür bir yanılgının görülme olasılığı yüksektir.
Araştırmalar da bunu gösteriyor. Ancak bunun temel bir insan olgusu olup olmadığı, ancak
batı toplumu dışında yapılan araştırmalarla saptanabilir. Örneğin yoğun insanlararası
ilişkilerin yaygın olduğu toplulukçu toplumlarda, bireyin davranışının sosyal ortamdan,
başkalarının beklentilerinden etkilenebileceği daha çok kabul edilir.” 173

Batı ve batı dışı toplumlarda farklı kültürel ve sosyal altyapılara/algılara bağlı olarak
farklı davranışları ortaya çıkaran sosyal olaylara verilen tepkilerde farklılaşmaktadır.

170
A.g.e., s.256-257
171
A.g.e., s.257-258
172
A.g.e., s.258
173
A.g.e., s.258
114
“Joan Miller (1984) Amerikalı ve Hintli değişik yaşlardaki kişilerden bazı olumlu ve
olumsuz olayların ve davranışların nedenlerini tahmin etmeleri istenmiştir. Sonuçlar bu iki
kültürdeki 8-11 yaşa arası çocukların atıflarında anlamlı bir farklılığın çıkmadığını
göstermiştir. Ancak, deneklerin yaşı arttıkça, Amerikalılar daha fazla kişisel/içsel özelliklere
dayalı atıflarda bulunurken, Hintliler daha çok dışsal/durumsal etkenlere dayalı atıflarda
bulunmuşlardır.” 174

Örneğin deneklere verilen bir haberde bir kişinin yolda gördüğü bir trafik kazasında
bir yaralıyı hastaneye götürmediği belirtilmiş ve bu davranışın sebebini tahmin etmeleri
istenmiştir. Amerikalı deneklerin %36’sı bu davranışın o kişinin kötü birisi olduğu,
yardımsever olmadığı gibi kişisel/içsel durumlarla açıklamışlardır. Hintli deneklerin ise
%32’si tam tersine durumsal/dışsal atıfları daha çok kullandığı görülmüştür. Diğer başka
araştırmalar da göstermiştir ki, temel atfetme yanılgısı bireyci kültürlerde daha yaygındır ve
sosyalleşmeyle öğrenilmektedir. Nihayetinde davranışları anlamlandırma da bu farklı
eğilimlerin birinin doğru diğerinin yanlış olduğunu söylemek mümkün değildir. Önemli olan
bu eğilimlerin sosyal davranışları algılama ve yorumlamamızı etkilediğini dikkate almamız
olacaktır. Ancak atıf temel bir insan olgusudur ve atıf sürecinde kullanılan boyutlar
evrenseldir. 175

5.2. Aktör-Gözlemci Yanılgısı

“Atıf yaparken içine düştüğümüz bir başka yanılgı da aktör-gözlemci yanılgısı olarak
adlandırılmıştır. Buradaki “aktör” terimi, bir davranışta bulunan kişi anlamındadır; gözlemci
de, aktörün davranışını gözlemleyendir. Aktörlerin, kendi davranışlarını dış etkenlere bağlı
olarak açıklama, gözlemcilerin ise aynı davranışları aktörlerin sabit kişisel özelliklerine bağlı
olarak açıklama eğilimine aktör-gözlemci yanılgısı denir. Örneğin ben, çok güzel konserler
olduğu için festivali takip ettiğimi söyleyebilirim. Bir başkası ise, benim festivale gitmemi
“entel” gözükmek isteyen özenti biri olmama bağlayabilir. Yani ben davranışı dış etkenlere
bağlayarak açıklarken, bir başkası aynı davranışı temel atfetme yanılgısına düşerek benim
kişilik özelliklerime bağlayarak açıklıyor.” 176

“Aktör gözlemci yanılgısının yaygın olduğunu gösteren çok miktarda araştırma vardır.
Bu araştırmaların birinde Storms (1973) bu yanılgıyı ölçmek amacıyla sohbet için oturma
düzeni oluşturmuştur. Dört tane katılımcıdan iki tanesi sohbet eden rolünde, diğer iki tanesi
de gözleyen rolündedir.” 177

“Sohbet edecek olan kişilere (aktörlere) 5 dakika süresince birbirleriyle konuşmaları,


gözleyecek olan kişilere de yüzlerinin dönük olduğu konuşmacıyı izlemeleri söylenmiştir.
Sohbetten hemen sonra hem de gözlemcilerden, aktörlerin davranışlarının ne ölçüde kişilik
özelliklerinden ve ne ölçüde durumsal etkenlerden etkilendiğini belirtmeleri istenmiştir.
Aktör- gözlemci yanılgısının tanımına uygun olarak, gözlemciler aktörlerin davranışlarını

174
A.g.e., s.258
175
A.g.e., s.258-259
176
A.g.e., s.259-260
177
A.g.e., s.260
115
açıklarken kişisel özelliklere, aktörler ise kendi davranışlarını açıklarken durumsal etkenlere
atıf yapmışlardır.” 178

“Neden insanlar bu yanılgıyı yaşıyorlar? Algısal dikkat, bu yanılgının nedenlerinden


biri olabilir. Şöyle ki, aktörün dikkati çevresine yönelmekte, gözlemcinin dikkati ise aktörün
üzerinde yoğunlaşmaktadır. Dolayısıyla, olay gerçekleşirken bulundukları konumdan ötürü
aktörün dikkatini çekenle gözlemcinin dikkatini çeken farklı olmaktadır.” 179

5.3. Benlikle İlgili Yanılgılar

İnsanoğlunun en büyük güdülerinden bir tanesi, benliğini devam ettirmek ve


geliştirmektir ve biliş de buna hizmet eder şekilde çalışır. Burada, benliğin sosyal
bilişimizi/algılamalarımızı nasıl etkilediğini gösteren iki süreçten bahsedilebilir: 180

5.3.1. Ben Merkezli Düşünce

Karşılaşılan olaylara kişinin kendi cephesinden bakma eğilimini anlatılmaktadır. Kişi,


kendisini ve kendi tercihlerini daha merkezde görme eğilimindedir. Örneğin hazır
doldurulmuş sayısal lotolar yerine bizzat kendi doldurduğumuz kuponları tercih ederiz. Ya da
piyango bileti alırken bayinin seçtiği bileti değil de kendi seçtiğimiz bileti almayı isteriz. Bir
başka örnek vermek gerekirse, örneğin kendimizle ilgili bilgileri diğerlerine oranla daha kolay
hatırlarız. Araştırmalar da kendimizle ilişkilendirdiğimiz konuları daha iyi hatırladığımız
yönünde sonuçlar vermektedir. Bu notları kendi yaşadığımız ya da yaşayabileceğimiz
durumlar üzerinde düşünerek anlamaya çalışmamız belleğimizde örneğin daha iyi yer
bulacaktır. 181 Başka bir ifadeyle bu duruma içselleştirme denmektedir. İçselleştirilen bilgiler
daha iyi kavranmakta ve kullanılabilmektedir.

“Ben merkezli düşünceler geçmişte yaşanmış olaylarla ilgili hatırladıklarımızı da


etkileyebilir. Örneğin kendimizle ilgili bilgilerin diğer bilgilere göre daha iyi hatırlarız. Hatta
grup içi çalışmalarda bireyler, kendi yaptıklarını, diğer grup üyelerinin yaptıklarını unutmak
pahasına daha iyi hatırlar. Son olarak araştırmalar herhangi bir konuyu kendimizle
ilişkilendirdiğimizde daha iyi hatırladığımızı gösteriyor.” 182

5.3.2. Kendini Kayırma Eğilimi

Burada ise kişinin başarıyı kendisine mâl ederken başarısızlığı ise başka faktörlere,
kişilere ya da durumlara yüklemesi anlatılmaktadır.

178
A.g.e., s.260
179
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.261
180
A.g.e., s.261
181
A.g.e., s.262
182
A.g.e., s.262
116
Örneğin öğrenciler genelde yüksek notları kendilerinin aldıklarını, düşük/zayıf notları
hocalarının verdiğini söylerler. (Sınavdan 90 aldım! – hoca sınavdan 40 vermiş!) Ya da
başarılarımızı çalışmamıza yeteneklerimize verdiğimiz gibi başarısızlıklarımızı da kötü şansa,
hava şartlarına, odamızın olmayışına veririz.

“Başarılarımızı kendi yeteneklerimiz, çok çalışmamız ya da genel olarak iyi olmamız


gibi içsel nedenlere yükleriz. Başarısızlıklarımız için kötü şans, baskıcı politik yapı, kötü hava
şartları vb. dışsal nedenleri suçlarız. Bu yanılgı atfetme yanılgılarının en güçlü olanıdır ve
kültürlerarası varlığı da araştırmalarda saptanmıştır.” 183 Ancak kendini kayırma eğilimi
bireyci ya da ben merkezli toplumlarda, toplulukçu/toplum merkezli ya da biz duygusu
merkezli toplumlarda olduğundan çok daha güçlüdür. 184

Peki, insanlar neden bu tür yanılgılara düşüyorlar? Neden iyi olayları içsel, kötü
olayları dışsal nedenlere bağlıyoruz? Temel olarak güdüsel bir gerekçeyle insanlar bu tür
yanılgıları üretiyorlar çünkü böylelikle benlik kavramlarını ve özgüvenlerini korumaya
güdülenmişlerdir. Bu yanılgılarla ilgili diğer bir açıklama ise kendini kayırma eğiliminin
akılcı bir bilgi işlem sürecinin sonucu olduğudur. Buradaki temel görüş insanların genel
olarak başarmayı umdukları ve dolayısıyla bu gerçekleştiğinde, sorumluluğu almaya hazır
olmalarıdır. Ancak bu durum depresif veya özgüveni eksik kişiliklerde daha farklılıklar
içerebilmektedir. Depresif kişiliklerin kendilerini kayırma eğiliminde olamamakta oldukları
yapılan deneylerde gözlenmiştir. Kendini kayırma eğilimi kendimizle ilgili tam olarak doğru
olmayan bir tanım sağlasa da birçok sosyal ortamda işe yarar bir strateji de olduğu
söylenebilir. 185

5.3.2.1. Kültürün etkisi

Kendini kayırma eyleminin evrensel olup olmadığını anlamak için kültürlerarası


araştırmalar yapılmıştır. Batı toplumlarını birey merkezli, batı dışı özellikle doğu toplumlarını
toplum merkezli olduklarını söyleyebiliriz. Bu anlamda benliğe hizmet maksatlı kendini
methetme gibi davranışlar geleneksel toplum merkezli toplumlarda ya da kültürlerde hoş
karşılanmaz.

5.3.2.2. Zihinsel Kestirme Yöntemler

İnsanlar olayların ve davranışların nedenlerini ararken, kendilerine zaman


kazandıracak zihinsel kestirme yollara başvurur. Bu yöntemler az miktarda düşünme
gerektirir ve insanlar kendilerine kısa bir yol seçip yargılarına varırlar. Örneğin yabancı marka
giysiler her zaman daha kalitelidir; pahalı lokantalarda yemekler daha iyi ve hijyeniktir
gibi… 186 Benzeri örnekler çoğaltılabilir.

183
A.g.e., s.262-263
184
A.g.e., s.263
185
A.g.e., s.263-264
186

117
Bunun yanında bazen de geçmişi zihinde tersine çevirmeye çalışırız. İnsanlar ucundan
kaçırdıkları bir negatif olay yaşadıkları zaman gerçek karşıtı akıl yürütmeler yaparlar. (bir
dersten 1-2 puanla kalmak gibi) yani geçmişteki bir olayı tersine çevirir ya da geçmişin bir
kısmı farklı olmuş olsa neler olabileceğini düşünürler. Ya da örneğin 1992 olimpiyatları
kasetleri incelendiğinde bronz madalya alan atletlerin gümüş madalya alan atletlere göre daha
mutlu oldukları tespit edilmiştir…

Ayrıca farkında olarak ya da olmayarak sosyal kalıp yargılarla gruplamalar yaparız


ve çevremizdeki olayları, insanları sürekli gruplara ayırırız! Laz, kuzeyli, doğulu, erkekler,
kadınlar, doktorlar, politikacılar… vs.

5.4. Sosyal Psikolojide Yeni Yaklaşımlar

Sosyal psikoloji zamanla sürekli gelişerek disiplinlerarası etkileşimlerle birlikte


büyümüş geniş bir alana yayılmıştır. Sosyal psikoloji disiplinlerarası etkileşimi sağladığı için
hem etkilendiği disiplinleri geliştirecek hem de gelişmesiyle sosyal bilimler alanı
genişleyecektir.

5.4.1. Kültür ve Sosyal Psikoloji

“Sosyal psikoloji büyük oranda Batılı bilim insanları tarafından Batılı katılımcılarla
yürütülen Batılı bir bilim dalı olarak başladı. Bu durum da bulguların evrenselliğinin
sorgulanmasına neden oluyor.” 187 Batılı bilgi tekelinde olan bir bilim dalının sorgulanması ve
bu durumdan kurtulabilmesi için aynı ölçüde dünyanın farklı yerlerindeki bilim insanların bu
bilimin gelişimine katkı sunmaları gerekmektedir.

Sosyal psikolojinin incelediği konulara bakıldığında “kültür”ün yoğun biçimde


işlenildiği ve bazı bulguların kültür olmadan açıklanamayacağı görülmektedir. Kültür; bir
toplumun tarihsel süreç içerisinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve
manevi özellikleri taşıyan bütünlüktür. Kültür bireyin dünyevileşme süreci olarak
adlandırılabilir. Kültürlerarası araştırma yapmak başka bir kültüre seyahat etmekten yabancı
materyalleri yerel dile çevirmekten ve orada düzenlenen bir çalışmayı tekrarlamaktan ibaret
değildir 188 Araştırmacılar araştırmaları sonucu öğrendiği bilgi, beceri, kendi kültürel
özelliklerini başka kültürlerin de istifadesine sunmaktan çekinmemelidirler.

5.4.2. Evrimsel Yaklaşım

Darwin tarafından temelleri atılan bu düşünce daha sonra farklı bilim dallarında da
kullanılmıştır. Bu kuramın merkezinde, belirli bir ayırıcı özelliğe sahip organizmalar üremeye

187
Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akert, Sosyal Psikoloji, Çev. Okhan Gündüz Kaknüs Yay.,
İstanbul 2012.s.103-104
188
A.g.e.s.104
118
daha yatkın olduğu için, belirli çevrelerde hayatta kalmayı kolaylaştıran bu kalıtsal
özelliklerin gelecek kuşaklara aktarılması süreci olan doğal seçim bulunur. 189

5.4.3. Sosyal Nöroloji

Bireyin biyolojik süreciyle sosyal davranışları arasında nasıl bir ilişki vardır? Bu soru
temelinden hareket eden Sosyal Psikologlar, hormonların, bağışıklık sisteminin ve insan
beynindeki sinirsel süreçlerin davranışlar üzerindeki etkisini inceleyerek sosyal nöroloji
denilen yeni bir alt sosyal psikoloji branşını literatüre kazandırmıştır. 190

Darwin tarafından temelleri atılan bu düşünce daha sonra farklı bilim dallarında da
kullanılmıştır. Bu kuramın merkezinde, belirli bir ayırıcı özelliğe sahip organizmalar üremeye
daha yatkın olduğu için, belirli çevrelerde hayatta kalmayı kolaylaştıran bu kalıtsal
özelliklerin gelecek kuşaklara aktarılması süreci olan doğal seçim bulunur. 191

189
A.g.e., s. 106
190
A.g.e., s. 107
191
A.g.e., s. 106
119
Uygulamalar

Konu teorik olduğundan uygulaması bulunmamaktadır.

120
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu bölümde davranışlara anlam yüklemelerinde karşılaşılan yanılgılar ele alınmıştır.


Ayrıca sosyal psikolojide yeni bazı yaklaşımlara kısaca yer verilmiştir.

121
Bölüm Soruları

1) Hormonların, bağışıklık sisteminin ve insan beynindeki sinirsel süreçlerin


davranışlar üzerindeki etkisini inceleyen sosyal psikolojinin alt branşı aşağıdakilerden
hangisidir?

a) Psikoanalitik kuramı

b) Davranışçı yaklaşım

c) Duygusal etiketlendirme kuramı

d) Evrimsel yaklaşım

e) Sosyal nöroloji

2) “Sosyal bir davranışın nedenlerini durumsal özelliklere değil, kişisel özelliklere


dayanarak açıklama eğiliminde bulunuruz.”

Aşağıdakilerden hangisi ifade edilen atfetme yanılgısıdır?

a) Temel Atfetme Yanılgısı

b) Aktör-Gözlemci Yanılgısı

c) Benlikle İlgili Yanılgılar

d) Kendini Kayırma Eğilimi

e) Zihinsel Kestirme Yöntemler

3) “Yabancı marka giysiler her zaman daha kalitelidir; pahalı lokantalarda


yemekler daha iyi ve hijyeniktir!” gibi yargılar hangi yanılgı türüne işaret etmektedir?

a) Temel Atfetme Yanılgısı

b) Zihinsel Kestirme Yöntemler

c) Kendini Kayırma Eğilimi

d) Aktör-Gözlemci Yanılgısı

e) Benlikle İlgili Yanılgılar

4) Mehmet’in neden bir işi yapmadığını durumsal koşullara dayanarak açıklamak


yerine (O gün Ahmet yorgundu), onun karakter özellikleriyle açıklamak (Ahmet tembeldir) ne
tür bir yanılgıya bir örnektir?

122
a) Zihinsel Kestirme Yöntemler

b) Benlikle İlgili Yanılgılar

c) Kendini Kayırma Eğilimi

d) Aktör-Gözlemci Yanılgısı

e) Temel Atfetme Yanılgısı

5) Kendimizle ilgili bilgilerin diğer bilgilere göre daha iyi hatırlarız. Hatta grup
içi çalışmalarda bireyler, kendi yaptıklarını, diğer grup üyelerinin yaptıklarını unutmak
pahasına daha iyi hatırlar. Araştırmalar herhangi bir konuyu kendimizle ilişkilendirdiğimizde
daha iyi hatırladığımızı gösteriyor.

Aşağıdakilerden hangisi ifade edilen atfetme yanılgısıdır?

a) Sosyal Nöroloji

b) Aktör-Gözlemci Yanılgısı

c) Benlikle İlgili Yanılgılar

d) Kendini Kayırma Eğilimi

e) Zihinsel Kestirme Yöntemler

6) Zihinsel kestirme yöntemleri kısaca açıklayınız.

7) Temel atfetme yanılgısını açıklayınız.

8) Temel atfetme yanılgısı ile aktör-gözlemci yanılgısını karşılaştırınız.

9) Kendini kayırma eğilimi hakkında örnekler veriniz.

10) Sosyal yaşantınızda benlikle ilgili ne tür yanılgılar yaşadığınızı belirtiniz.

Cevaplar

1)e, 2)a, 3)b, 4)e, 5)c

123
6. TUTUMLAR I: GENEL ÇERÇEVE

124
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“Tutumun Tanımı“, “Tutumun Öğeleri“, “Tutum ve Davranış“, “Tutumu Etkileyen


Faktörler“, “Tutumların Ölçülmesi“ başlıklı konuları öğreneceğiz.

125
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Tutum nedir? Tutum ifade eden davranışların özellikleri nelerdir?

2) Tutumlarımız hayatımızı nasıl ve ne kadar etkilemektedir?

3) Tutumlar ölçülebilir mi? Nasıl ölçülür?

126
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya
geliştirileceği

Tutumlar: genel çerçeve Tutumların insan ve toplum Okuyarak ve araştırarak


yaşamındaki yerini kazanım geliştirilecektir.
kavrayabilmek.

Tutumları etkileyen faktörler Tutumları etkileyen faktörler Okuyarak ve araştırarak


nedenlerini sorgulayabilmek. kazanım geliştirilecektir.

Tutumların ölçülmesi Tutumların ölçümünün Okuyarak ve araştırarak


yapılabileceğinin ve bunun kazanım geliştirilecektir.
özelliklerinin kavranması

127
Anahtar Kavramlar

• Tutum

• Tutumların Ölçülmesi

128
Giriş

Bu derste yine sosyal psikolojinin en temel konularından birisi olan tutumlar ele
alınmaktadır. Tutum konusu sosyal psikolojide ele alınan ve ayrıntılı bir biçimde irdelenen
konulardan biridir. Tutumun tanımı nasıl yapılabilir? İnsanların tutum ve davranışlarını
belirleyen ögeler ve faktörler nelerdir? Tutumlar nasıl ölçülebilir? Bu ve benzeri sorular
sosyal psikolojinin tutum kavramına yaklaşımlarını açıklamaktadır.

129
6.1. Tutumun Tanımı

Tutumlar insan davranışların tam olarak ne olduğunu ve nasıl gerçekleştiğini ortaya


koyan önemli ipuçları barındırır. Kişinin sosyal algısını, tavrını, davranışını etkileyen
tutumlar sosyal psikoloji bağlamında incelenen ana konulardan biridir.

Tutumlar genel manada bireyin bir şeye ya da nesneye yönelimini ifade eder. Bu
yönelim kişinin belirli durumlarına göre değişebilir.

Şöyle bir soru konuyu daha da açıklayacaktır:

Siyah bir tişört alan biri neden beyaz değil de siyah tişörte yönelmiştir? Bu sorunun
cevabı verebilirsek tutumun ne demek olduğunu da verebiliriz.

Bizi bir şeylere yönlendiren içimizdeki o yönelimdir. Bu yönelim de tutumu getirir.


Peki, tutumlar neye göre şekillenir?

Tutumlar bir kişinin nesneye veya herhangi bir şeye yönelimi olarak ifade edilir.
Sosyal psikologlar tutumu tanımlarken ona birçok farklı tanımlar getirmiştir. Her birinin
tanımı da yine “tutumla” anlaşılabilecek tanımlardır. Smith(1968)’in tanımı kapsayıcı olması
bakımından önemlidir: “Tutum, bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili
düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir.” 192 Ayrıca
G.W. Allport: Bir tutum, yaşantı ve deneyimler sonucu oluşan ilgili olduğu bütün nesne ve
durumlara karşı bireyin davranışları üzerinde yönlendirici ya da dinamik bir etkiye sahip
ruhsal ve sinirsel bir hazırlık durumudur. 193

Tutumlar, tutuma sahip olan kişinin referans ettiği nesnesine olan yönelimini
göstererek o kişinin referansı değerlendirmesini gösterir. Tutumlar, iyi-kötü, güzel-çirkin,
sevme- sevmeme, yaklaşma-kaçma gibi özelliklerle ifade edilirler ve bunları seçme-tercih
etme o kişinin tutumunu değerlendiricidir.

6.2. Tutumun Öğeleri

Tutumların öğelerini şu şekilde sıralayabiliriz:

• Bilişsel Öğeler

• Duygusal Öğeler

• Davranışsal Öğeler

Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yay. İstanbul 2008, s.110
192

L. Freedman, D.O Sears, J.M.Carlsmith, Sosyal Psikoloji, Çev. Prof. Dr. Ali Dönmez, İmge Yay.,Ankara,
193

1993.s.318
130
Bilişsel öğeler, O tutum objesi hakkında sahip olunan öğelerdir 194. Kişinin yöneldiği
nesne ve şey hakkında bilgili olması o kişinin o şeye veya nesneye karşı tutumunu
belirlemektedir.

Duygusal öğeler, o tutum objesine karşı gözlemlenebilen duygusal tepkilerdir. 195


Gözlemlenebilen bu tepkiler genellikle fizyolojik ve görülebilen tepkilerdir. Bir durum veya
olay karşısında kişinin sevinmesi veya sinirlenmesi o objeye karşı bir hoşlanma-hoşlanmama
durumunun göstergesidir.

Davranışsal öğeler, o tutum objesine karşı gözlenebilen tüm davranışlardır. 196


Yönelinen obje veya şeyin hakkında bilgi sahibi olan bireyin o şey veya nesne hakkında
gösterdiği tepkiler davranışsal öğeler olarak belirtilir. Yani bilişsel ve duygusal öğelerin
birleşiminden oluşan davranışsal öğeler hoşlanılan şeye karşı hoşlandığının ifade edilip ona
yönelinmesini, hoşlanılmayan şeye karşı hoşlanılmadığının ifade edilip ondan uzaklaşılması
davranışsal öğeler olarak ifade edilir.

6.3. Tutum ve Davranış

Tutum kavramında da belirtildiği gibi, tutumun davranışa yol açtığını ve davranışın


gözlemi sonucu tutumun ortaya çıktığı söylenebilir. Burada şöyle sorular oluşabilir: Tutum
ve davranış arasında tutarlılıklar var mıdır?

Tutum, tek başına davranışı meydana getirebilir mi? Bu soruların sosyal psikoloji
alanında önemi çok büyüktür. Çünkü eğer cevabımız olumlu ise, o zaman tutum hakkında
bilgi sahibi olmakla bireylerin davranışlarını önceden tahmin etme olasılığı ortaya çıkma
durumu doğar. Bu da sosyal bilimlerin uygulama alanındaki önemini çok arttırır.

Klasik bir araştırmada, beyaz bir sosyoloji profesörü olan La Pier’e (1934) genç bir
Çinli öğrenci ve karısı ile birlikte ABD’yi dolaştı. 66 otel veya motelde konakladılar ve 184
lokantada yemek yediler. O zamanlar ABD’de doğululara karşı oldukça güçlü olumsuz ön
yargıların(tutumların) bulunmasına karşın, birisi dışında bütün otel ve moteller grubu
ağırladılar ve hiçbir lokanta servis yapmayı reddetmedi. Bir süre sonra, aynı otel, motel ve
lokantalara, bir Çinli çifti konuk olarak kabul edip etmeyeceklerini soran bir mektup
gönderildi. Mektubu yanıtlayan 128 kuruluştan %92’si kabul etmeyeceklerini belirttiler. Yani
Çinli çift kişisel olarak hemen hemen kusursuz bir hizmet gördü, fakat sonraki mektuplarda
da hemen hemen genel bir ayrımcılığa hedef oldu. La Piere ve ondan sonra birçokları, bu
bulguları davranışlarla tutumlar arasında belirgin bir tutarsızlığın kanıtları olarak
yorumladılar. 197 Bu örnek daha sonra sosyal psikologlar tarafından yoğun biçimde konuşulan
ve üzerinde büyük tartışmaların olacağı meseleyi de ateşlemişti. Tutumlar davranışları belirler
mi? Ya da yönlendirir mi? Davranışlar tutumlara göre nasıl anlaşılması lazım? Gibi sorularla
bir tutum-davranış konusu irdelenmiştir.

194
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.113
195
A.g.e., s.113
196
A.g.e., s.113.
197
L. Freedman, D.O Sears, J.M.Carlsmith, a.g.e., s.336-337
131
6.4. Tutumu Etkileyen Faktörler

6.4.1. Tutum ve Zaman İlişkisi

Davranışların tutumlara göre şekillenmesinin yorumlanabilmesi zamanla gözüken bir


durumdur. Tutum ile davranışı ölçme arasında geçen zaman ne kadar uzunsa, o kadar çok
tutum-davranış ilişkisini etkileyecek değişkenler işin içine girebilir; dolayısıyla tutumla
davranış arasında tutarlılık gözlenme olasılığı düşer. 198

6.4.2. Tutumun Güç Derecesi

Bir tutum daha davranış ölçülemeden ya da gözlenemeden önce değişmeyecek kadar


güçlü ve açık olması yanında, davranışla özgül olarak ve doğrudan ilgili de olmalıdır. 199 Her
tutumun belirli bir güç şiddeti vardır. Bu güç tutumlara göre değişiklik gösterebilir. Kişinin
tutum objesiyle olan ilişkisi tutumun güç derecesini belirleyen önemli faktörlerdendir.

6.5. Tutumların Ölçülmesi

Tutumların direkt olarak ölçülmesi belirli zorlukları kendisiyle getirmektedir. Bu


yüzden dolaylı yoldan ölçümleri yapılır. Bu ölçümlerde genelde kullanılan yöntem önceden
hazırlanmış sorulara cevap vermek ya da fikir belirtmek şeklinde yapılır. Bu bakımdan sosyal
psikologlar tutumları ölçmek için belli başlı ölçme teknikleri geliştirmiş ve tutumları ayrıntılı
bir biçimde ortaya koymaya çalışmışlardır. Tutumların ölçülmesinde belli başlı iki ana
yöntem vardır. Bunlar;

• Direk Ölçümler

• Dolaylı Ölçümler

Olarak kategorize edilebilir. Bunlar da kendi aralarında yöntem farklılıklardan dolayı


ayrılmaktadır.

6.5.1. Direk Ölçümler

Direk ölçümler belirli teknikler kullanılarak yapılan ölçümlerdir.

6.5.1.1. Eşit Görünen Aralıklar Tekniği

Thurstone Ölçekleri olarak da bilinir. Louis Leon Thurstone (1928) sosyal tutumların
ölçülebileceği konusunda ilk fikri ortaya atan kişidir. Bulduğu yönteme de kendi ismini
vermiştir. “Farkedilebilen farklılık” üzerine çalışarak ortaya koyduğu teknikte fiziksel
uyarıcıların (ses, renk) yerine sosyal uyarıcıların kişi üzerindeki etkisini inceleyerek bunların
kişinin tutumunu belirlemede ne derece etkili olduğunu ortaya koymuştur.

198
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.119
199
L. Freedman, D.O Sears, J.M.Carlsmith, a.g.e., s.338
132
İlk araştırmalarında deneklerden istenen, her bir çift cümleyi birbiriyle karşılaştırarak,
bu iki cümlenin hangisinin söz konusu tutum bakımından daha olumlu olduğuna karar
vermekti. Bu tekniğe “çiftli karşılaştırma yöntemi” denir. Ancak çok sayıda tutum cümlesi
kullanıldığı zaman, her bir cümlenin birbiriyle karşılaştırılmsı çok fazla karşılaştırma işlemi
gerektirmekteydi. Örneğin, Thurstone ve Chave’in (1929) kiliseye karşı tutumları ölçtükleri
araştırmalarında 130 tutum cümlesi kullanılmıştı. Bu araştırmada “çiftli karşılaştırma
yöntemi” nin kullanılması, 8385 karşılaştırma yargısı gerekecekti. Bundan dolayı Thurstone
“çiftli karşılaştırma tekniği” yerine kullanılmak üzere “eşit görünen aralıklar tekniğini”
geliştirdi. 200

Resim 26: Louis Leon Thurstone (1887 -1955) 201

Yeni geliştirdiği bu teknikte tutum cümlelerini eşit aralıklı farklılıklarını gösteren 11


ayrı gruba ayrılmasını ister. Bir hakem belirlenir ve bu hakemler bir tutum objesi hakkındaki
cümlelerin ne derece olumlu ya da olumsuz olduğuna karar verirler. Hakemler tarafsız
olmaları gerektiği için şahsi fikirlerini belirtmemeleri gerekmetedir.

6.5.1.2. Toplamalı Sıralama Tekniği

Likert Ölçeği de denilen “toplam sıralama tekniği” tutumları ölçme konusunda en


basit yöntemdir. Bu ölçek de kurucunun adıyla bilinir.

200
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.145
201
http://artikelpsycho.blogspot.com.tr/2014/01/cabang-psikologi-sebagai-perkembangan.html, (04.07.2014)
133
Resim 27: Rensis Likert (1903-1981) 202

Likert ölçek kurmak için gereken dört işlemi şöyle sıralamıştır: 203

• Belli bir tutumla ilişkili olduğu tahmin edilen çok sayıda tutum cümlesi bir
araya toplanır.

• Bu maddeler bir denek grubuna verilir. Deneklerin bu cümlelere beş kategori


üzerinden tepki göstermeleri istenir : “fikrime çok uygun”, “fikrime uygun”, “kararsızım”,
“fikrime aykırı”, “fikrime çok aykırı”.

• Her denek için toplam puan hesaplanır. Yukarıdaki beş kategori sırasıyla 5, 4,
3, 2, 1 puan ağırlığı almak üzere, her kişinin bütün ölçek maddelerine verdiği cevaplar
toplanarak bir puan elde edilir.

• En ayırıcı maddeleri seçebilmek için “madde analizi” yapılır. Madde analizi,


her madde için, o madde üzerinden grubun aldığı puanların, grubun bütün ölçek maddeleri
üzerinden aldığı toplam puanlarla korelasyonudur. Madde analizinde, tüm ölçek puanlarıyla
yüksek korelasyon gösteren maddeler tutulur; diğerleri atılır.

202
http://edu-article.blogspot.com/2013/08/likerts-four-styles-of-mana.g.e., ment.html, (04.07.20414)
203
A.g.e., s.147
134
Tablo 1: Likert Tutum Ölçeği Örneği

Likert ölçeği tutumları ölçek için kullanılan bir test mantığına dayanır. Amaç en uç
görüşler arasındaki ayrımı çok daha açık bir biçimde ortaya koymaktır. Test sonucunda elde
edilen sonuçlar karşılıklı korelasyona ve faktör analizine tabi tutulur.

6.5.1.3. Birikimli Ölçekleme Tekniği

Gutman’ın tutumları ölçmek için ortaya koyduğu bu ölçme tekniği de Likert


ölçeklerinde olduğu gibi deneklere birçok maddeler hâlinde sunulur ve kişilerin tepkileri
belirlenir. Gutman’ın ortaya koyduğu bu teknik iki sorundan hareketle ölçümü gerçekleştirir.
Bunlar “tek boyutluluk” ve “üretilebilirliktir”. Likert ölçeklerinin hareket noktası, tek
boyutlulukla bir ölçeğin bütün maddelerinin aynı tutum boyutunu ölçmesidir.

6.5.1.4. Duygusal Anlam Ölçeği

Tutumları ölçme konusunda diğer bir ölçüm ölçeği Osgood’un geliştirmiş olduğu
“duygusal anlam ölçeği”dir. Bu ölçek, Thurstone, Likert ve Gutman ölçekleri dışında
kullanılan yaygın bir ölçek türüdür. Bu ölçeğin temel mantığı çok sayıdaki sıfatın faktör
analizini ortaya koymasıdır. Bunlar “değerlendirme, güç, faaliyet” faktörleridir. Örneğin iyi-
kötü, temiz-pis, güzel-çirkin gibi sıfat çiftleri değerlendirme boyutuna girer. Güç boyutuna şu
tür sıfatlar gier: sert-yumuşak, ağır-hafif. Faaliyet faktörü ise hızlı-yavaş, sıcak-soğuk ve
aktif-pasif gibi sıfatlarla ölçülebilir. 204

204
A.g.e., s.150
135
Bu ölçek kullanılarak pek çok kavramın duygusal anlam biçimi ortaya konulmuştur.
Çeşitli ülke ve kültürleri karşılaştırmalı olarak ölçmeye müsait bir ölçme tekniği sunan bu
ölçekte farklı kültürlerin, ırkların, dillerin, geleneklerin değerlendirilmesi yapılabilir. Örneğin
Osgood (1971) öğretmen, eğitim ve sınav kavramlarının değerlendirme boyutu üzerinde
Yugoslavya dâhil Batı ülkelerinde oldukça düşük değer gösterdiğini, Türkiye dâhil doğu
ülkelerinde ise çok yüksek olarak değerlendirildiğini bulmuştur. Bu Doğu ülkeleri arasında
tek istisna Japonya’dır. Bu sonuç, gelişmekte olan ülkelerde sosyal hareketlilik ve saygınlık
için eğitimin önemi ile ilgili görünmektedir. 205 Daha sonra Triandis (1964) tarafından
duygusal anlam ölçeği üzerinden geliştirilen “davranış ölçeği” tutumların davranışsal
durumlarını ölçerek herhangi bir davranışta bulunan kişi üzerinden onun eğilimlerinin
ölçülmesi yapılır.

Direk ölçümü yapılan tutumları genel olarak değerlendirecek olursak, her bir ölçek
türü ölçeğin ortaya konulmasını sağlayan kişinin adıyla bilinir olmuş ve bu ölçeklerin tamamı
tutumların davranışa nasıl etki ettiğini ortaya koymak için yapılan tekniklerdir. Ölçümlerin
yapılabilmesi için çeşitli sorularla bireyin eğilimleri, yönelimleri belirlenerek tutumları
belirlenmeye çalışılmaktadır.

Tutum ölçme teknikleri her ne kadar kesin bilgi vermese de eğilimleri ortaya koyma
bakımından sosyal bilimcilerin(psikoloji, sosyoloji, sosyal psikoloji) yoğun olarak kullandığı
tekniklerdir. Bu ölçeklerin başarı elde edebilmesi için çok sayıda kavram ve sıfatın toplanıp
ön testlerden ve faktör analizinden geçirilmesi gereklidir.

Kültürel farklılıklar, kültürlerarası karşılaştırmalar bazı durumlarda ölçekleri tıkanma


noktasına getirebilir. Bu yüzden bu ölçekleri kullanan araştırmacıların kültürel farklılıkları
bilip cümlelerini iyi seçmeleri ve bir hakeme danışması gerekmektedir. Ölçümlerin başarıya
ulaşması için geçerlilik ve güvenirlilik testlerinin mutlaka gerçekleştirilmesi ayrıca büyük bir
önem arz etmektedir.

Belirtilen ölçüm tekniklerinin tümü değerlendirilecek olursa üzerinde durulması


gerekilen diğer nokta bu ölçümlerin soru-cevap şeklinde yapılmasıdır. Kişinin sorulara cevap
verirken ki hâli ortam ve duruma göre değişebilir özellikler gösterebilir.

Bu da verilen cevapların gerçek tutumları yansıtıp yansıtmadığına dair bir sorun olarak
düşünülmesi gereken bir durumdur. Bu sorunu kısmi olarak da olsa ortadan kaldıracak olan;
ölçeklerin dikkatle geliştirilmesi ve uygun ortamda yapılmasını sağlamaktır. Direk ölçümlerde
sorun olarak gözüken ortam sorunu ortadan kaldıracak olan diğer bir teknik ise “dolaylı
ölçümler”dir.

6.5.2. Dolaylı Ölçümler

Tutumları ölçme konusunda ölçekler her ne kadar dikkatli hazırlanırsa hazırlansın,


ortam ne kadar uygun olursa olsun tutumları önceden hazırlanmış sorulara göre ölçmek yeterli

205
A.g.e., s.151
136
değildir. Çünkü insan psikolojisi çeşitli zamanlarda çeşitli durumlara çok farklı tepkiler
verebilir. Özellikle kültürler-arası araştırmalarda aynı tutum ölçeğinin farklı kültürlerde
kullanılarak karşılaştırılmasında, insanların anketi uygulayanın gözünde nasıl gözükmek
istedikleri konusu bir sorun olarak belirebilir. 206

Bu sorun birçok sosyal bilimcinin üzerinde durduğu bir sorun olarak yer edinir.
İnsanların farklı durumlarda sorulara farklı cevaplar verdiği gözlemlenmiştir. Bu amaçla da
tutumları ölçmek için farklı yollar denenmiştir. Doğrudan olmayan ölçümler çok çeşitli
olabilir ve araştırmacının yaratıcılığına bağlıdır. Bunlar La Piere (1934), Minard (1952) ve
Kutner, Wilkins ve Yarrow (1952) tutumları açıklamak için davranış gözlemi yapmış ve
davranışa atıf yaparak bunu açıklama çalışmışlardır. Diğer bir seçenekte “hazır bilgiden
yararlanma”dır. Bu bilgiler, gazete, dergi, arşivler, roman ve hikâyelerden ya da
istatistiklerden edinilebilir. Doğrudan davranış gözleminin yanında duygusal ifade gözlemi de
dolaylı bir tutum ölçme yoludur. Örneğin mimikler, el kol hareketleri, sesin tonu ve yüzün
genel ifadesi tutum belirtici özellikleridir. (Örn. Feldman, & Rime, 1991; McHugo, Lanzetta
& Bush, 1991, Cacioppo, Petty, Loscg & Kim, 1986) 207

206
A.g.e., s.152
207
A.g.e., s.153
137
Uygulamalar

Konu teorik olduğundan uygulaması bulunmamaktadır.

138
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu bölümde, genel olarak tutumun tanımı, tutumun öğeleri, tutumu etkileyen faktörler
ve tutumların ölçülmesi işlenmiştir.

139
Bölüm Soruları

1) Tutum ile ilgili olarak aşağıda verilmiş olan ifadelerden hangisi yanlıştır?

a) Uyulması gereken kurallar sistemini belirler

b) Kişilik özelliğine bağlı olarak değişebilir

c) Kişinin sahip olduğu değerlerle ilgilidir

d) Bireyin iç dünyası ile ilgilidir

e) Yaşam ve deneyimler sonucudur

2) Aşağıdakilerden ifadelerden hangisi tutumlar için söylenemez?

a) Tutumlar insan nesne ve fikirlere yönelik değerlendirmelerdir

b) Tutumlar mizaç ve kişiliğimizle ilişkilidir

c) Tutumlar zaman içerisinde nadiren değişirler

d) Tutumlar iknaya yönelik iletişimlerle değiştirilebilirler

e) Tutumlar doğru koşular altında insanların davranışlarını öngörebilir

3) Aşağıdakilerden hangisi tutumun ögelerinden birisidir?

a) Bilimsel ögeler

b) Yönetsel ögeler

c) Biyolojik ögeler

d) Sosyolojik ögeler

e) Duygusal ögeler

4) Ali çok sevdiği ve hayranı olduğu Kemal Sunal’ın yer aldığı filmleri
izlemektedir. Bu davranış tutum ile ilgili faktörlerden hangisine örnek olarak gösterilebilir?

a) Davranışsal

b) Duygusal

c) Bilgisel

d) Zihinsel

140
e) Algısal

5) Aşağıdaki seçeneklerde “Likert ölçeği kurmak için gereken dört işlem”


sıralamıştır. Söz konusu dört işlemden olmayan seçenek hangisidir?

a) En ayırıcı maddeleri seçebilmek için madde analizi yapılır

b) Beş kategori sırasıyla 5, 4, 3, 2, 1 puan ağırlığı almak üzere, her kişinin bütün
ölçek maddelerine verdiği cevaplar toplanarak bir puan elde edilir

c) Deneklerin tutum cümlelerine beş kategori üzerinden tepki göstermeleri istenir

d) Belli bir tutumla ilişkili olduğu tahmin edilen çok sayıda tutum cümlesi bir
araya toplanır

e) Deneklerden en az iki tutum cümlesini karşılaştırmaları istenir

6) Tutumu kısaca tanımlayınız.

7) Tutumu etkileyen faktörler nelerdir?

8) Ana hatlarıyla tutumların ölçülmesini kısaca açıklayınız.

……………………ölçeklerinin hareket noktası, tek boyutlulukla bir ölçeğin bütün


maddelerinin aynı tutum boyutunu ölçmesidir.

9) Yukarıdaki boşlukta ifade edilen ölçek türü nedir?

10) Toplamalı sıralama tekniğini açıklayınız.

Cevaplar

1)a, 2)c, 3)e, 4)b, 5)e

9) Likert

141
7. TUTUMLAR II:

TUTUM DEĞİŞİKLİĞİNE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR

142
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“Öğrenme Kuramları“, “Sosyal Yargı Kuramı“, “Tutarlılık Kuramları“, “İşlevsel


Kuramlar“, “Gerçek Yaşamda Tutum Değişikliği“ başlıklı konuları öğreneceğiz.

143
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Sosyal yaşantılarınızda ne gibi tutum değişiklikleri yaşıyorsunuz?

2) Karşılaştığınız tutum değişiklikleri yaşantınızı nasıl etkilemektedir?

144
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya
geliştirileceği

Öğrenme kuramları sosyal Söz konusu tutum Okuyarak ve araştırarak


yargı kuramı, tutarlılık değişikliğine neden olan kazanım geliştirilecektir.
kuramları ve işlevsel kuramaların kavranması
kuramlar

Gerçek Yaşamda Tutum Gerçek yaşamda tutum Okuyarak ve araştırarak


Değişikliği değişikliğinin varlığının kazanım geliştirilecektir.
tespit edilemsi

145
Anahtar Kavramlar

• Tutarlılık Kuramları

• Tutum Değişikliği

146
Giriş

Bu dersimizde de “tutumlar” konusuna devam ederek bu konuyu tamamlayacağız.


Tutum değişikliğine kuramsal yaklaşımları inceleyerek sosyal psikologların tutum
değişimlerini nasıl ele aldıklarını ve bu değişikliklere nasıl yaklaştıklarını ele alarak tutum
konusunu sonlandıracağız. Bu kuramsal yaklaşımlar öğrenme kuramları, sosyal yargı kuramı,
tutarlılık kuramları, Heider’in denge kuramı, Rosenburg ve Abelson’un bilişsel dengeleme
kuramı ve Leon Festinger’in bilişsel çelişki kuramlarıdır. Bunun yanında işlevsel kuramlarda
vardır. Ayrıca gerçek yaşamda tutum değişikliğine yol açan unsurlar ele alınmaktadır.

Tutum daha önce belirttiğimiz gibi: Bir kişi, durum, kurum ya da toplumsal sürece
yönelik olarak çeşitli biçimlerde tanımlanan; temel bir değer veya inancı gösterdiğine
inanılan; ancak davranışların gözlenmesiyle çıkarılabileceğinde ısrarlı olanların düşündüğü
üzere, kişilere ve durumlara karşı belli bir şekilde hareket etme eğilimi olarak görülen
davranış 208 olarak tanımlanmıştır. Tutumun kavramsallaşma süreci 19. yüzyıl sonu duygusal
laboratuvar deneylerinde görülen ön-hazırlayıcı kavramına bağlanma çabaları görüyoruz.
Ancak bu kavramlar arasında benzerlik olsa bile bu çok genel bir düzeydedir. 209 Tutumun
kavramsallaşma sürecine dünya üzerinde farklı sosyal bilimcilerin katkısı vardır. Bu yüzden
direk “tutum” kavramı bir ülke sınırları içerisine hapsedilemeyen bir kavramdır. Tutum
konusunun şekillenmesiyle birlikte bunun ölçülebilir bir nitelik taşıdığını ortaya koyan
araştırmacılar sosyal psikolojinin gelişip daha etkin bir şekilde incelemelerde bulunmasını
sağlamıştır.

208
Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Çev: Osman Akınhay, Derya Kömürcü, Bilim ve Sanat Yayınları,
Ankara 2005, s.765
209
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yay. İstanbul 2008, s.155
147
7.1. Öğrenme Kuramları

Bu kuramın önde gelen isimleri bu kuramı deneysel psikoloji içerisinde geliştirip


ortaya koymuşlardır. Yapılan araştırmaların temel çıkış noktası öğrenmenin tutum
değişikliğine yol açıp açmamasını görmek içindir. Bu araştırmada araştırıcılar herhangi bir
öğrenme kuramını ispata çalışmaz, bunun yerine davranışın tutum değişikliği üzerindeki etki-
tepki sürecini inceleyerek yapılan araştırmaları tutarlı bir temele oturtup Deneysel
Psikolojiyle ilişki kurmasını sağlamak ve bulguları yorumlamak amacıyla öğrenme kuramı
kullanılmıştır.

7.2. Sosyal Yargı Kuramı

Bir şeyi sevmek, sevmemek, ondan hoşlanmak, hoşlanmamak, o şey hakkında bir
yargıya sahip olmayı gerektirir. Demek ki, akademik psikolojinin ilk çalışmalarında olan
psikolojinin ilk çalışmalarından olan psikofizik deneylerde kullanılan yargı kavramı tutumlara
da uygulanabilir. 210 Bu gün çeşitli deneylerle sosyal yargı kuramı tutum değişimini anlamak
için kullanılan bir kuram olarak sosyal psikologların kullandığı bir kuramdır.

İnsanların durum ve olaylara verdiği tepkiler çok farklıdır. Birlikte yaşadığı ve


yaşamaya başladığı toplum üyelerinin ortaklaşa bir biçimde ortaya koyduğu ve paylaşıma
sunduğu yargılar kişinin de tutum ve davranışı belirler, duruma göre değiştirir bile. Fakat
toplumsal yaşamda tutumların değişmesi büyük guruplar ya da yapılar karşısında direnç
gösterip ya da göstermeme durumuna göre şekillenir. Kişinin tutumu eğer direnç
gösterebiliyorsa değişmeden kalabilir fakat tutum dirençsizse bu tutumun değişimi
engellemez. Sosyal yargı kuramını etkileyici iletişim çerçevesinde geliştiren Sherif ve
Hovland (1961) kişinin kendi görüşüne ne kadar kuvvetle bağlı olduğunu da önemli bir etken
olarak belirlemişlerdir. Şöyle ki, yargı kuramına göre, kuvvetle bağlanılan bir tutumun
kendinden farklı görüşleri ret alanı kabul alanından daha geniştir. Yani kontrast
mekanizmasını kullanarak o görüşleri kabul alanı ret alanından daha geniştir. Yani benzetme
mekanizmasını kullanarak o görüşleri kendi görüşüne gerçekten olduklarından daha da benzer
görüp kabul etme olasılığı daha fazladır. 211

7.3. Tutarlılık Kuramları

Tutarlılık kuramı savunucularına göre insanların bilişleri arasında bir tutarlılık


yönelimi vardır. Bu yönelim kişinin tutumunun oluşmasını sağlar. Tutumlar tutarlı bir
biçimde birbirine bağlıdır. Bu bağlılık onların tutarlı bir biçimde değerlendirilmesini
sağlamıştır. Bu tutarlılık hem tutum öğeleri arasında, hem de tutumlar arasında söz
konusudur. Hatta genellikle insan düşünüşünün ve davranışının tutarsızlıktan kaçıp tutarlı
olmaya yöneldiğini söyleyebiliriz. Örneğin, birisini seversek, ona iyi özellikler atfederiz ve
onun hakkında söylenen kötü sözlere direniş gösteririz. 212

210
A.g.e.s.159
211
A.g.e.s.160
212
A.g.e.s.161
148
Tutarlılık kuramcılarının gelişiminde rol oynayan sosyal bilimciler geliştirdikleri
kuramlara göre kişilerin birbirleri ile olan ilişkilerinde birçok tutarsız inanç ve değer
mevcuttur. Fakat gündelik yaşantı içerisinde bu tutarsızlıklar toplumsal yaşamın da etkisiyle
tutarlı hâle girer. Tutarlılık kavramını başlatan esas olarak Heider’dir. Heider, tutarlılık
kuramlarının ilki olan “denge” kuramını geliştirmiştir. Denge kuramının diğer bazı tutarlılık
kuramlarının gelişmesine temel teşkil ettiğini görüyoruz. Bu kuramlar oldukça kabarıktır ve
her biri tutarlılık kavramını görgül araştırmalarda kullanarak davranış ön tahmini
yapmaktadır. 213 Heider’in öncüllüğünü yaptığı tutarlılık kuramı farklı yaklaşımlara da yol
açarak sosyal bilimlerin tutumlar konusundaki bakışını genişletmiştir.

7.3.1. Heider’in Denge Kuramı

Tutarlık kuramına da dâhil edilebilecek “denge kuramı” Heider’in öncülüğünde


geliştirilen bir kuramdır. Heider (1946, 1958) denge kuramını özellikle kişilerarası algı
çerçevesinde ve fenomenolojik bir açıdan geliştirmiştir. Kişilerarası algı olayını en basite
indirgeyen Heider bir kişinin (k), bir diğer kişi (d) ve bir tutum objesi (0) ile ilişkilerini
incelemiştir. Bu incelemede, durum, söz konusu olan kişinin görüş açısından ele alınmaktadır.
Yani kişinin zihninde var olduğu varsayılan durum, kurama yansıtılmaktadır, bundan dolayı
kurama fenomenolojik diyoruz 214. Heider, bu üç birim arasında iki tür ilişki önermiştir:

• Sevme sevmeme (tutum) ilişkisi

• Birlikte olma (ait olma) – olmama ilişkisi.

Her ikisi ilişki de olumlu (+) ya da olumsuz (-) olabilir, ancak ilişkinin derecesi
üstünde durulmamıştır 215 Heider’in denge kuramına göre, dengesizlik, dengeli duruma
yönelme konusunda insanlar üzerinde baskı yaratır. Ancak bu durumda kişiler az sayıda ama
yine de dengeyi kurabilecek duygusal ilişkiyi değiştirmeye çalışır. Denge modelinde belirli
bir durumda tutarsızlıkları gidermenin birçok yolunun olduğu açıklanmıştır. 216

7.3.2. Rosenburg ve Abelson’un Bilişsel Dengeleme Kuramı

Bilişsel uygunluk da denilen bu kuramda bireyin başka bir birey ya da nesne


karşısında olumlu ya da olumsuz tutumunun etkisi incelenmektedir. Bu kuram denge
kuramının daha genişletilerek uygulanmasıdır. Bu kuramda ilişkilere ek olarak birbirleriyle
ilişki hâlinde olan üç öğe olumlu ya da olumsuz olarak da nitelendirilmektedir. Bu durumda
Heider’inkinde olduğu gibi (k)kişi, (d) diğer ve o(obje) ilişkisini üçlü olarak gösterme gereği
ortadan kalkmıştır. Ayrıca, öğeler, olumlu (+) olumsuz(-) ve nötr (ilgisiz =o) bağlarla bağlı
olabilirler. Burada Heider’inki gibi sevme-sevmeme ve ait olma-olmama şeklinde iki türlü

213
A.g.e.s.161-162
214
A.g.e.s.162
215
A.g.e.s.162
216
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Pskoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara 2009, s.126
149
ilişki değil, sadece bunları kapsayan birleştirici (+) ve ayırıcı (-) tutum ilişkisi üzerinde
durmuştur. Olumlu ve olumsuz ilişkilerin yanında nötr ilişkiye de yer verilmesi önemlidir. 217

7.3.4. Leon Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı

Bilişsel çelişki kuramı da bir tutarlılık kuramıdır; ancak, Festinger tarafından ilk ortaya
atıldığından beri (1957) değişikliklerden geçmiştir. Bu kuramın üstünde çok çalışılmış,
tartışılmış ve bu kuram çerçevesinde yüzlerce araştırma gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan
üstünde önemle durulması gerekir. 218

Tutarlılık kuramı içerisinde en çok ilgilenilen ve araştırma konusu yapılan kuram Leon
Festinger’in “bilişsel çelişki kuramı”dır. Bilişsel çelişki kuramının temel dayanağı tutum
değişimlerinin nedeni kişinin bilişleri değil davranışlarından hareketle olan değişimlerdir.
Festinger’e göre eğer kişinin sahip olduğu bir inanç, bilgi ya da tutum yine o kişinin sahip
olduğu bir başka inanç, bilgi ya da tutumun tersini gerektirirse, bu iki inanç, bilgi ya da tutum
arasında bilişsel çelişki vardır. Örneğin: “Bugün hava güneşli” bilgisiyle “ben bir yağmurluk
giyiyorum” bilgisi böyle çelişki içinde olan iki bilgidir. Bu çelişki, görüldüğü gibi, mantıksal
değil, psikolojiktir. 219 Kendi iç âleminde insanlar düzensizlikten ve tutarsızlıklardan
hoşlanmazlar ve bir düzen ve tutarlılık ararlar. Bu sorunu gidermenin yolunu aralar.
Festinger’in bu kuramı bu tutarsızlıklardan hareketle kendini ortaya koyar.

Bilişsel çelişki kuramı, çelişkinin büyüklüğüne bağlı olarak çelişkileri azaltmayı


etkileyen birçok şart ileri sürmüştür. Tutum ve davranış farklılığı gerektiren durumlarda
çelişkiyi ortadan kaldırmanın iki yolu vardır:

• Çelişkiye neden olan davranışı geri çekmek veya çelişkinin önemli olmadığını
kabullenmek

• Tutumları, davranış doğrultusunda değiştirmek. 220

7.4. İşlevsel Kuramlar

“Tutum gelişimine ve değişimine son önemli kuramsal yaklaşım da işlevseldir. Bu


yaklaşımı, ilk olarak Smith, Bruner ve White “Kişinin tutumları ne işe yarar?” sorusuyla
belirlemişlerdir. Bu ele alışa göre kişi bir tutumu belirli bir gerekçeyle geliştirir, yani tutum
onun bir gereksinmesini karşılar” 221. Toplumsal bakımdan bireyler kendilerini rahatlatacak,
içindeki çelişkileri giderecek tutumları çok kolay seçip benimsemektedirler. Bu da tutumlara
bir gerekçe, temel bir dayanak noktası oluşturur. İşlevsel kuramların temelinde olan bu
yaklaşımın temel mantığı kişinin psikolojik açıdan rahatlatma yoluyla tutum değişikliğine
gitmesidir.

217
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.165
218
A.g.e.s.170
219
A.g.e.s.170
220
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., s.127-128
221
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.185
150
“Bu kurama göre, erken çocukluk çağında sevilmeme, hor görülme gibi ego (benlik)
yıpratıcı yaşantılar, kişide kendini hor görme eğişimi geliştirir. Ancak, kişinin kendini
değersiz bir ime olduğunu kabullenmesi çok kaygı verici bir durum olduğundan, kişi ego-
savunma mekanizmaları kullanarak kendisinin değersiz olduğu inancını bilinçaltına “bastırır”.
Ayrıca “yansıtma” yoluyla, hor görmeyi kendinden başkasına yöneltir. Yani kendini değil,
başkalarını değersiz olarak görmeye başlar, onlara karşı nefret ve saldırganlık duyguları
geliştirir. Bu başkaları da genellikle toplumun hor gördüğü dış guruplardır, çünkü bunlara
karşı saldırganlığı toplum onaylar.” 222 Aksi olduğu takdirde ise yani kabul görme, beğenilme
durumlarında ise topluma uygun tutumlar sergileyerek toplum tarafından takdir kazanır.

7.5. Gerçek Yaşamda Tutum Değişikliği

“Hovland etkileyici iletişimin başarısının biraz da laboratuvarda mı yoksa gerçek


yaşamda mı yer aldığına bağlı olduğunu belirtmektedir. Bir psikoloğun laboratuvarında
tutumları değiştirmek genellikle kolaydır. Bir psikoloğun laboratuvarı, kontrollü bir ortamdır.
Yalın, yazılı bir makale bile, dış yardıma, atom denizaltılarına, üniversite harçlarına, dişleri
fırçalamaya, kanser ve sigaraya, bir şiirin kalitesine ve benzerlerine ilişkin tutumlarda
değişiklik yaratabilir. Bir denek bir iletişimi okuduktan ya da dinledikten sonra, bunları
yapmadan öncekine göre iletişimin görüşünü daha fazla paylaşır hâle gelmek eğilimindedir.
Tersine, laboratuvar dışındaki gerçek yaşamda insanların tutumlarını değiştirme girişimleri
oldukça başarısız olmak eğilimindedir.” 223

Laboratuvar ortamı daha önce bahsettiğimiz gibi yapay, sınırlı bir alan olduğu için
birey bu alanda gerçek tutumunu yansıtmayabilir ancak yine de laboratuvar deneyleri diğer
deneylere göre daha iyi bilgiler edinmeyi sağlayabilir. Kontrollü bir ortam olduğu için
deneğin dikkatini bozacak ya da bozmayacak şeyler kolaylıkla ortadan kaldırabilir ya da
ortaya konulabilir. Ortamdan etkilenme biçimi en aza indirgenebilir.

Kişi iletişime geçmesi için öncellikle kendini rahat hissetmesi gerekir. İletişimin
sağlanabilmesi için iletişimin temel öncüllerinin gerçekleşmesi gerekir. Bunlar:

• Alıcı: İletinin gönderildiği kişi veya gruptur.

• İleti: Gönderici ile alıcı arasında aktarılmakta olan duygu, düşünce ya da istektir.

• Kanal: İletinin göndericiden alıcıya ulaşmasını sağlayan yol, araçtır.

• Bağlam: İletişime iştirak eden unsurların birlikte meydana getirdiği ortamdır.

• Şifre: Gönderici ve alıcının birbirini anladığı seslerden oluşan ve belli kuralları


olan dil gibi kodlardır.

222
A.g.e.s.185
L. Freedman, D.O Sears, J.M.Carlsmith, Sosyal Psikoloji, Çev. Prof. Dr. Ali Dönmez, İmge Yay.,Ankara,
223

Eylül 1993, s.387


151
• Dönüt: İletiye verilen her türlü cevaptır.

Bahsettiğimiz unsurlar her ne kadar iletişimin gerekli öncülleri olsa da tüm iletişim
süreçleri için bu maddeler sıralanabilir. Laboratuvar ortamındaki denek ve araştırıcı
arasındaki iletişimin sağlıklı olması için de bunlar gereklidir.

Gerçek hayatta bireyin tutumlarını değiştirecek birçok unsur vardır. Kitle iletişim
araçları bireyin tutumunu belirlemede ve bireyin tutumlarının şekillenmesinde bugün artık
önemli bir yere sahiptir. Örneğin Türkiye’de Sağlık Bakanlığının başlattığı “dumansız hava
sahası” projesinin etkili olması için TV kanalları yoğun biçimde kullanmış, kamu spotu adı
altında sigaranın zararları ve getirdiği olumsuz sonuçlar kimi zaman çok kötü görüntüler
eşliğinde verilmiş, çocukların sigarayı istemediklerine dair haber gibi spotlarla halka
sigaranın zararları aşılanmaya çalışılmıştır.

Yapılan tüm bu kampanyalardaki ortak bir amaç vardı, o da halkın sigara kullanımını
sonlandırmak. Kitlesel iletişim araçları olan televizyonlar, radyolar kamu spotları ile halkı
sigara konusunda bilinçlendirerek sigara kullanımını azaltma yönünde önemli başarılar elde
edilmesinde yararlı olmuştur. İşte bu da kitle iletişim araçlarının bireylerin tutumunu
değiştirmede önemli bir yere sahip olduğunun göstergesidir.

Gerçek yaşamda tutum değişikliği büyük oranda kitle iletişim araçları ve toplumsal
grupların etkisiyle gerçekleşir. İnsanlar her ne kadar tutumlarını korumak için bir direnç
gösterseler de toplumsal grupların ve kitle iletişim araçlarının etkisinden kendini
soyutlayamaz.

152
Uygulamalar

Konu teorik olduğundan uygulaması bulunmamaktadır.

153
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu bölümde, öğrenme kuramları sosyal yargı kuramı, tutarlılık kuramları ve işlevsel


kuramlar ve gerçek yaşamda tutum değişikliği konuları işlenmiştir.

154
Bölüm Soruları

1) Aşağıdakilerden hangisi tutum değişim kuramlarından biri değildir?

a) Öğrenme kuramları

b) Bilişsel Dengeleme Kuramı

c) İşlevsel kuramlar

d) Psikoanalitik yaklaşım

e) Bilişsel Çelişki Kuramı

2) Gerçek hayatta bireylerin tutumlarını geniş ölçekte değiştirecek bir çok unsur
vardır. Aşağıdakilerden hangisi daha geniş ölçekte tutum değişimine neden olabilir?

a) Aile çevresi

b) Arkadaş çevresi

c) Kitle iletişim araçları

d) Mahalle ortamı

e) Sınıf ortamı

3) Aşağıdaki örneklerden hangisi tutum değişikliğini açıklayan kuramlardan olan


“sosyal yargı kuramını” ifade etmektedir?

a) Bir şeyi sevmek, sevmemek, ondan hoşlanmak yada hoşlanmamak

b) Meslek seçimi

c) Kendi iç âleminde düzensizlikten ve tutarsızlıklardan hoşlanmama

d) TV seyretme

e) Arkadaşların seçimi

4) “Bu kuramın önde gelen isimleri bu kuramı deneysel psikoloji içerisinde


geliştirip ortaya koymuşlardır. Yapılan araştırmaların temel çıkış noktası öğrenmenin tutum
değişikliğine yol açıp açmamasını görmektir. Bu araştırmalarda araştırıcılar herhangi bir
kuramı ispata çalışmaz, bunun yerine davranışın tutum değişikliği üzerindeki etki-tepki
sürecini inceleyerek yapılan araştırmaları tutarlı bir temele oturtup deneysel psikolojiyle ilişki
kurmasını sağlamak ve bulguları yorumlamak amacıyla bu kuram kullanılmıştır.”

155
Açıklamada ifade edilen tutum değişikliklerine neden olan kuram aşağıdakilerden
hangisidir?

a) Bilişsel Dengeleme Kuramı

b) Öğrenme Kuramları

c) Bilişsel Çelişki Kuramı

d) İşlevsel Kuramlar

e) Psikoanalitik Kuramı

5) Aşağıdaki ifadelerden hangisi “tutarlılık kuramlarını” özetle açıklamaktadır?

a) İnsanlar özünde tutarsızdırlar

b) İnsanların bilişleri arasında bir tutarlılık yönelimi vardır

c) Tutarlılık insan için önemsiz bir durumdur

d) Bilme kabiliyeti insan için önemlidir

e) Tutarlı olmaya çalışmak psikolojik bir takıntıdır

6) Aşağıdaki örneklerden hangisi “bilişsel çelişki kuramına” ilişkindir?

a) Okuldan uzaklaştırılmak

b) Ailesinin yanından ayrılmak istemek

c) Arkadaşlarından kötü alışkanlıklar edinmek

d) Birisini seversek, ona iyi özellikler atfederiz ve onun hakkında söylenen kötü
sözlere direniş gösteririz

e) Sigarayı bırakmak isteyip bırakamamak

7) Tutarlılık kuramlarını kısaca açıklayınız.

8) Öğrenme kuramlarını kısaca açıklayınız.

9) İletişimin sağlanabilmesi için iletişimin temel öncüllerinin gerçekleşmesi


gerekir. Bunlar nelerdir?

10) Gerçek yaşamda karşılaştığınız bir tutum değişikliğini anlatınız.

156
Cevaplar

1)d, 2)c, 3)a, 4)b, 5)b, 6)d

157
8. TUTUM DEĞİŞTİRME SÜRECİ: İLETİŞİM VE PROPAGANDA

158
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“ Tutum Değiştirme Süreci“, “Propaganda Kaynağının Özellikleri“, “İletişimin


Özellikleri“, “Hedef Öğesinin Özellikleri“, “Ortamın Özellikleri”, “Kültürün Özellikleri”
başlıklı konuları öğreneceğiz.

159
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Sosyal yaşantımızda tutumlarımız değişir mi?

2) Davranışalrımızı oluştururken sosyal çevrenizden etkilenir misiniz?

3) Tutumlarınız hangi faktörlere göre değişir hiç düşündünüz mü?

160
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya
geliştirileceği

Tutum Değiştirme Süreci Tutumların değişebilir Okuyarak ve araştırarak


olduklarını kavramak. kazanım geliştirilecektir.

Propaganda Kaynağının Tutumalrın Okuyarak ve araştırarak


Özellikleri propagandalardan kazanım geliştirilecektir.
etkilendiğini kavrayabilmek

İletişimin Özellikleri ve İletişimin tutum değiştirme Okuyarak ve araştırarak


Hedef Öğesinin Özellikleri sürecinde önemini kavramak kazanım geliştirilecektir.

161
Anahtar Kavramlar

• Tutum

• Tutum Deşikliği

• İletişim

• Propaganda

162
Giriş

Bu bölümde iletişim, propaganda ve tutum değiştirme süreçlerini incelenmektedir. Bu


süreçte belirlenen aşamalar çerçevesinde insanların iletişimin hangi boyutlarından
etkilenebildikleri sosyal psikolojik süreçlerle olan ilişkileri irdelenerek açıklanmaya
çalışılmaktadır. Farkında olsak da olmasak da, hepimizin az ya da çok tutumları
bulunmaktadır. Ve bu tutumlarımız aynı zamanda bir değişim süreci içinde de yer
almaktadırlar. Birçok faktör bu değişim süreçlerini etkileyebilmektedir. Bu faktörlerin
kullanılması propaganda kavramıyla konuyu yüzleştirmektedir. Bu bölümde söz konusu
etkileme süreci, sosyal psikolojik bir durum arz ettiği önermesi üzerinden örneklerle
incelenmektedir.

163
8.1. Tutum Değiştirme Süreci

İletişim ve propaganda, sosyal psikolojik süreçlerin en bariz gözlenebileceği ve


incelenebileceği konulardan birisidir. Bir anlamda sosyal psikolojik süreçlerin uygulama
imkânlarının sınanabileceği kavramlar olduğunu da söylenebiliriz.

Günümüzde kitle haberleşme olanaklarının son derece artmasıyla birlikte, hepimiz


iletişim ve propagandadan geniş çapta etkilenmekteyiz. Bunun örneklerini günlük
yaşantımızda fazlasıyla bulabiliriz: 224

• Örneğin altı yaşındaki Ahmet, annesiyle markete gittiği zaman ısrarla bir markalı
çikolatadan ister, çünkü reklamlarda çıkan A markalı çikolata reklamını çok sevmektedir.

• Genel seçimlerden on – on beş gün öncesine kadar kararsız olan birisi, seçim günü
artık karar vermiş ve oyunu bir partiye vermiştir.

• Çamaşır deterjanlarının arasında, içlerindeki temizleyici maddeler bakımından


fark olmadığı hâlde, radyo-televizyon reklamlarıyla orantılı olarak satışları arasında çok fark
vardır.

“Bu örneklerde kitle haberleşmesinin ne denli önemli olduğu açıkça belirmektedir.


Hepsinde görülen ortak nokta, etkileyici iletişimdir. Yani, bir kaynaktan bir hedefe yöneltilen
ve tutum ve davranışı değiştirme amacını taşıyan tek yönlü haberleşme burada söz konusudur.
Etkileyici iletişim, propagandadan daha geniş bir kavramdır ve her türlü etki amacını içerir.
Propaganda ise, günlük konuşmalarımızda daha ziyade olumsuz bir anlam taşımakta, adeta
kandırma” 225 daha hafif bir ifadeyle yanıltma veya yönlendirme şeklinde kullanılmaktadır.
Propagandayı tutum değiştirme süreci olarak kısaca tanımlayabiliriz.

Etkileyici iletişim konusunda sosyal psikologlarca yapılan ilk sistematik incelemeler,


II. Dünya Savaşı sırasında ve onu izleyen yıllarda Carl Hovland yönetiminde Amerika’da
Yale Üniversitesi’nde kurulan “İletişim ve Tutum Değişimi Programı” ile başlamıştır. Savaş
yıllarında dünyada propagandanın öneminin anlaşılması, şüphesiz, bu ilk çalışmalara neden
olmuştur. Savaşta her iki tarafın kullandığı yoğun propaganda asker ve sivil halk üzerinde
etkili olmuş, devam edegelen savaşın yanında adeta bir de propaganda savaşı verilmiştir. 226

224
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yay. İstanbul 2008, s.191
225
A.g.e., s.191
226
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.192
164
Resim 28: II. Dünya Savaşı Propaganda Afişlerinden

Etkileyici iletişim çalışmalarında esas olarak, iletişimin muhatapta meydana getirdiği


tutum değişimi incelenmektedir. Ancak yakından bakarsak, iletişimin muhatapta üç farklı
amacı ya da sonucu olabilir: 227

• Yeni bir tutum geliştirmek

• Var olan tutumun şiddetini arttırmak

• Var olan tutumunu değiştirmek

(olumlu tutumu olumsuz ya da olumsuz tutumu olumlu yapmak)

Bir etkili iletişim biçimi örnek konusu olan propagandanın meydana gelmesinde ya da
“propagandanın etkinliği ile doğrudan ilişkili değişkenlerin başında, propaganda kaynağının
özellikleri gelir.” 228

8.2. Propaganda Kaynağının Özellikleri

8.2.1. İnanırlık

Hangi propaganda kaynaklarına daha çok inanılır? İnanılırlık kazandırmak için


kaynağın hangi özelliklere sahip olması gerekir? Bu sorular birçok araştırmaya konu
olmuştur. Çünkü gerek günlük yaşantımız gerekse araştırma sonuçları, inanılır kaynaktan
gelen etkileyici iletişimin hedefte daha fazla tutum değişimi yarattığını göstermektedir. 229 Bu

227
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.197
228
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.200
229
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.200
165
örneğin televizyon reklamlarında oynatılan karakterlerin toplumda genel kabul görmüş ya da
göreceği düşünülen kişilerin veya objelerin kullanılması anlamına gelmektedir.

Hovland ve Weiss (1951) inanırlılığın, iki faktöre bağlı olduğunu öne sürmüşlerdir:
“uzmanlık” ve “güvenirlilik”. Uzmanlık özelliğini genel bir anlamda saygınlık (prestij) olarak
ele alabiliriz. Bir kaynağın güvenirliliğini ise, ona izleyici/dinleyici tarafından atfedilen
maksatla ilgili görünmektedir. 230

8.2.2. Hoşa Gitme ve Beğenilme

İletişim kaynağının sevilen ya da hoş bir kimse olması da kendi başına önemli bir
etken olarak belirtilmektedir. Öyle ki, bir propagandacının bizi etkilemeye uğraştığı açıkça
belli olduğu hâlde, sevdiğimiz, beğendiğimiz, bir kimse olduğu için sanki bu etkiyi severek
kabul etmekte, hatta belki de onu memnun etmek ister gibi davranabilmekteyiz. Bunu
gösteren örnek bir araştırma Mills ve Aronson (1955) tarafından yapılmıştır. Bu deneyde
güzel ve çekici bir kadın, bir grup erkek dinleyiciye bir konu hakkında konuşmuş ve sırf güzel
olduğu için o konuda dinleyicileri etkileyebilmiştir. Üstelik dinleyicileri ikna etmek istediğini
açıkça söylediği zaman da etkili olmuştur. 231

Resim 29: Popüler bir reklam afişi

Şimdi televizyon reklamlarında güzel kızların, sevilen sporcuların, sinema


yıldızlarının izleyiciyi açıkça ikna etmeye çalıştıkları hâlde (ya da bundan dolayı) nasıl
başarılı olabildiklerini daha iyi anlayabiliriz. Ayrıca sevilen, beğenilen iletişim kaynağı,
izleyici/dinleyici için aynı zamanda taklit edebilecek ya da özdeşleşebilecek bir kişi olarak

230
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.201
231
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.204 - 205
166
belirebilir. Örneğin, güzel bir sinema yıldızının bir sabun reklamını seyreden 16 yaşındaki
Elif, o yıldıza benzeyebilmek ya da onunla özdeşleşebilmek için o sabunu kullanmaya
başlayabilir. Bu nedenlerle, iletişim kaynağının hedef için cazibesi, iletişimin etkinliğini
arttıran etkenlerden biridir. 232

8.3. İletişimin Özellikleri

Propagandanın etkinliği, şüphesiz propagandanın içeriği ile de çok yakından ilgilidir.


Burada propagandanın ne dediğine dikkatimizi çeviriyoruz. İletişimin inceleyeceğimiz ilk
özelliği, öne sürdüğü fikrini, dinleyicinin ya da seyircinin fikrinden ne kadar farklı
olduğudur. 233

8.3.1. Görüş Farkı

Propagandanın ikna edici gücünü etkileyen önemli bir etken, dinleyicinin/izleyicinin


görüşünden ne kadar farklı bir görüşü ileri sürdüğüdür. Bilişsel tutarlılık kuramlarının ışığı
altında şunu söyleyebiliriz: Propagandanın iddiası(tutumu) ile dinleyicinin/izleyicinin tutumu
arasındaki fark ne kadar büyükse, ortaya çıkan tutarsızlık da o kadar büyük olacağından, bu
tutarsızlığı gidermek için dinleyicide oluşması gereken tutum değişimi de o kadar büyük
olacaktır. Yani, söz konusu iki tutum arasındaki fark ne kadar çoksa, o farkı kapatmak için o
kadar fazla tutum değişimi gerekir. 234

Propaganda öne sürülen görüşle, dinleyicinin görüşü birbirine çok yakınsa, bilişsel
tutarsızlık söz konusu olmadığından tutum değişimine de sebep yoktur (tutum değişimi çok
azdır) buna karşılık, orta derecede bir fark söz konusu ise, kişinin tutumunu değiştirmesi için
önemli bir zorlama var demektir. Çünkü tutarsızlık yaratan bu farkın bertaraf edilmesi gerekir.
(tutum değişimi çoktur) Ancak aradaki fark daha da fazla miktarda ise tutum değişiminin
meydana gelmesi güçleşecek, buna karşılık, propagandaya karşı direnme daha çok ortaya
çıkacaktır. Bu durumda da tutum değişiminde bir azalma görülecektir. 235

8.3.2. Tek Yönlü – Çift Yönlü

İletişimin ikinci önemli özelliği, tek ya da çift yönlü oluşudur. Tek yönlü iletişimde
sadece ileri sürülen tez (görüş) açıklanır, ters bir görüşe yer verilmez. Çift yönlü iletişimde
ise, karşıt tezin görüşünden söz edilir ve çoğunlukla bu karşıt tez çürütülür. 236

Bir propagandacı sadece kendi görüşünü mü ileri sürmeli, yoksa karşı teze de
konuşmasında yer vermeli midir? Örneğin Ahmet, Toyota marka otomobil satan bir acentede
satıcı olarak çalışıyorsa, müşterisine Renault marka otomobillerin de bazı iyi taraflardan söz
etmeli mi? Örneğin, bazı politikacılar, konuşmalarında karşıt parti politikacılarının

232
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.205
233
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.207
234
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.207
235
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.207
236
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.211
167
görüşlerine de yer verirler, bazıları ise onların adından söz etmemeye çaba harcalar. Acaba
hangisi doğrudur? 237

Resim 30: Pazarlama ve Propaganda

Bu konuda yapılan birçok araştırmalar(örneğin Hovland, Lumsdaine ve Sheffield,


1949; Hovland, Janis ve Kelley (1953) genellikle çift yönlü propagandanın daha etkin
olduğunu göstermiştir, çünkü karşıt tezin de iddialarına yer veren bir etkileyici iletişim, daha
objektif, daha az “propaganda” gibi görünecektir. Özellikle konu basit ve iyi bilinen bir konu
ise ve dinleyici/izleyici baştan propagandayla aynı fikirde değilse, karşı teze ait iddialardan
haberdardır demektir. Propagandacı bunlardan hiç söz etmezse, gerçeği bilhassa saklıyor ve
objektif davranmıyor görünümünü verecek, böylece de güvenirliliğini yitirecektir. 238

8.3.3. Duygusal – Ussal İletişim

İletişimin inceleyeceğimiz bir başka özelliği de duygusal ya da ussal (rasyonel,


mantıksal) oluşudur. Bir konuşmacı duygusal bir şekilde mi konuşuyorsa yoksa ussal mı
konuşuyorsa dinleyicilerini daha çok etkiler? Bu soruya kesin cevap vermedeki bir güçlük
tamamen duygusal ya da tamamen ussal bir iletişimin genellikle kullanılmamasıdır.
Çoğunlukla, aynı iletişim içinde hem duygusal hem de ussal taraflar bir arada görülmektedir.
Bundan ötürü, göreli olarak duygusal ya da ussal tarafa verilen ağırlık söz konusu
olmaktadır. 239

Burada önemli bir etken iletişim konusunun dinleyiciye/izleyiciye ne kadar yakın


olduğu, onu ne kadar ilgilendirdiğidir. İnsanlar, ancak ilgilendikleri konularda duygusal
olabilirler. Demek ki, iletişim, ancak eğer dinleyiciye/izleyiciye yakın bir konusu varsa
duygusal olabilir, aksi hâlde duygusallık dinleyici tarafından tuhaf olarak nitelendirilebilir ve
şüphe ile karşılanabilir. Örneğin, bir politikacı hayat pahalılığı ya da yurttaki enflasyon
hakkında konuşurken duygusal olursa dinleyicilerini etkileyebilir ama aynı politikacı, Japon

237
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.211
238
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.212
239
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.215
168
Yen’inin devalüasyonu konusunda duygusallaşıyorsa, bu dinleyici tarafından garip karşılanır,
etkili de olmaz. 240

Bunun dışında ussal iletişimin eğitim ya da zekâ düzeyi yüksek dinleyici ya da izleyici
için, duygusal iletişimin de eğitim ya da zekâ düzeyi düşük dinleyici için daha etkili olacağı
akla yakın gelmektedir, ancak bu konuda bize kesin bilgi verecek kontrollü araştırmalar pek
yoktur. Bunun nedeni, yukarıda da belirtildiği gibi duygusalla ussal yaklaşımı birbirinden
kesinlikle ayırmanın zorluğudur. 241

8.3.4. İletişimin Sunum Sırası

Bir toplantıda, dinleyiciler üzerinde etkili olabilmek için başta mı sonda mı


konuşmanın daha yararlı olacağını düşündüğünüz zamanlar olmuştur. Toplantıdaki son
konuşmacı olursak söylediklerimizin daha iyi hatırlanacağını, dolayısıyla dinleyiciler
üzerinde daha etkili olacağımızı; ilk konuşmacı olursak da dinleyicilerin kafası henüz başka
konuşmalarla karışmadığı için söylediklerimizin daha iyi anlaşılacağını düşünebiliriz. Bu
düşünceler bazı durumlar için geçerli olabileceği için, başka durumlar için de doğru
olmayabilir. Burada sizlerle, hangi durumlarda ilk olarak, hangi durumlarda son olarak
konuşmanın etkili olabileceğini inceleyelim. Daha geniş bir ele alışla, hedef öğesine
(dinleyiciye/izleyiciye) iletilmesi amaçlanan bilginin sunum sırasının hangi koşullarda nasıl
olması gerektiğine birlikte bakalım. 242

Yapılan araştırmalar, mesajın ilk olarak mı (öncelik etkisi) son olarak (sonralık etkisi)
iletilmesi gerektiğine dair farklı bulgular içermektedir. Yapılan ilk ikna çalışmalarında,
öncelik etkisini, daha sonra da sonra yapılanlar da sonralık etkisini, bazen de hem öncelik
hem de sonralık etkisini destekleyici sonuçlar elde edilmiştir. Hangi etkinin daha güçlü
olacağı büyük ölçüde zaman faktörüne bağlıdır. Burada zaman faktöründen anladığımız,
verilen ilk mesajla ikinci mesaj arasında geçen süre ve ikinci mesaj ile dinleyicilerin konuyla
ilgili karar vermeleri gereken zaman arasında geçen süredir. Miller ve Campbell(1959),
zamanın mesaj sunum sırasına nasıl etki ettiğini araştırmak üzere bir deney tasarlamışlardır.
Bu deneyde, yapay bir dava jürisi oluşturmuşlar ve deney grubunun yarısına da tezleri ters
sırada vermişlerdir. Her iki gruptan da kimin doğru söylediğine ilişkin bir karar vermeleri
istenmiştir. Araştırmacılar, tezlerin sırasını değiştirmekle kalmamış, tezler arası zamanı ve
okunan son tezle karar verme arasında geçen zamanı da değiştirmişlerdir. Denekler ikinci
mesajı ( davalının ya da davacının tezi), birinciden hemen sonra okuduklarında ve kararlarını
7 gün sonra verdiklerinde, birinci mesajın ikinci mesajdan daha etkili olduğu ortaya çıkmıştır.
(öncelik etkisine destek). Mesajları okuduktan sonra geçen 7 gün içinde, her iki mesaj da aynı
oranda unutulmaya yüz tutmuş ve ilk izlenim etkisi kendini göstermiştir. (ilk okunan tez etkili
olmuştur) ayrıca, iki mesajın arka arkaya okunması birincinin ikinci mesajın anlaşılmasında
kafa karıştırıcı bir etki etmesine de neden olmuştur. Denekler, ikinci mesajı birinciden 1 hafta
sonra okuduklarına ve hemen bunu takiben bir karara vardıklarında ise ikinci mesaj etkili

240
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.215
241
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.215
242
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.215
169
olmuştur (sonralık etkisi). Bu durumda, ikinci mesajın hatırlanması daha kolay olmuştur,
dolayısıyla içerik daha etkileyicidir. 243

8.3.5. Tekrar

Bir nesneye sıkça rastlamak onu daha tanıdık hâle getirir, bir ismi çok sık duymak o
ismin ünlü birine ait olduğunu düşündürür. Yapılan son araştırmalar, çok tekrar edilen bir
mesajın da dinleyiciler tarafından daha doğru göründüğünü ortaya koymuştur. Reklamcılık
sektörü bu varsayımdan yola çıkarak hedef kitleyi iletilmek istenen mesaja sıkça maruz
bırakmayı amaçlar. 244

8.4. Hedef Öğesinin Özellikleri

Şimdiye kadar kaynağın ve iletişimin içeriğinin özelliklerini incelerken, dinleyicilerin


bazı özelliklerinin de bunlarla etkileşim hâlinde propagandanın etkisini tayin ettiğini
görmüştük. Şimdi ise bahsettiğimiz özelliklerin dışında dinleyici özellikleri de iletişimin
etkililiği üzerinde belirleyici rol oynadığı için bunları inceleyeceğiz.

8.4.1. Taahhüt

Önemli bir dinleyici/izleyici özelliği, dinleyicinin/izleyicinin tutumuyla ilgili olarak ne


kadar taahhüt altına girdiği, tutumuyla kendini ne kadar bağladığıdır. Bu bağlanış ne kadar
kuvvetli ise, tutum değişimi de o kadar güç olacaktır, yani propagandanın etkisi azalacaktır.
Örneğin, belli bir marka otomobili yeni almış bir kimse, başka bir markanın reklam
propagandasına kapalı olacaktır. Aynı şekilde, bir politik görüşü herkesin önünde savunmuş
olan bir kimsenin tutumunu, karşıt propagandayla değiştirmek, fikrini kendine saklamış olan
bir kimsenin tutumunu değiştirmekten daha güç olacaktır. Araştırmalarda da saptanmış olan
bu etkiler, temelde bilişsel çelişki kuramına dayanmakta ve geçen bölümde incelenen genel
tutarlılık ve denge kuramıyla açıklanabilmektedir. 245

8.4.2. Kendine Güven

Ahmet kendine güvenen bir kimsedir. Mehmet’in ise kendine güveni azdır. Acaba
hangisi daha kolay ikna olur? Birçok araştırmacının ortak bulgusu, kendine güveni az olan
kişilerin daha kolay ikna olduğudur. 246

Kendine güven eksikliğinin etkilenebilirlikle ilişkisi birkaç şekilde açıklanmıştır.


Eskiden beri öne sürülen açıklama şudur: Kendine güveni olmayan kimseler, kendi görüş ve
fikirlerine de fazla değer vermedikleri için, onları değiştirmeleri güç olmaz. 247

243
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.215
244
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.2220
245
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.221
246
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.222
247
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, s.222
170
Cohen (1959) psikolojik savunma mekanizmaları açısından soruna yaklaşmıştır. Şöyle
ki, kendine güveni yüksek olan bir kimse, bu güveni sarsabilecek kendi tutumuna ters düşen
bir propagandayı reddetme, görmemezlikten gelmeyi ya da unutma eğilimi gösterebilir.
Kendine güveni az olan kimseler ise, çevreden gelen ters uyaran ya da bilgilere daha duyarlı
olduklarından onlardan daha fazla etkilenebilirler. 248

8.4.3. Grup İçi Saygınlık Farkları

Kişinin özellikle grup içindeki saygınlığı yani gruptaki statüsü, onun diğerleri
tarafından ne kadar etkilenebileceğini tayin edici bir etkendir. Örneğin Berger ve Fişek
(1970), küçük gruplarda düşük saygınlığı olan kimselerin, yüksek saygınlığı olanlardan daha
fazla etkilenebilir olduğunu bulmuşlardır. Başta kaynağın özelliklerini incelediğimiz zaman
da aslında bu konuya değinmiştik, şöyle ki, propaganda kaynağının saygınlığı yüksek ise o
propagandanın daha etkili olduğunu gördük. Aynı mantığa göre, düşük saygınlığı olan
dinleyicilerin daha kolay etkilenebilir olduğu da söylenebilir. 249

8.4.4. Zekâ ve Eğitim

Zekâ ve eğitim düzeyinin propagandadan etkilenebilme ile ilişkili olup olmadığı da


araştırılmıştır. Ancak araştırmaların kesin bir sonuca ulaştığı söylenilemez. Burada da
dinleyicilerin özellikleri ile iletişimin özelliğinin karşılıklı etkileşim hâlinde olduğu
görülmektedir. Şöyle ki, zekâ ve eğitim düzeyi yüksek olan kimseler, tutarsız, mantıksız ya da
basit iletişimden Zekâ ve eğitim düzeyi düşük olan kimselerden daha az etkileneceklerdir.
Çünkü yüksek zekâ ve eğitimleri, bu dinleyicilerin, iletişimdeki mantıksal tutarsızlıkları fark
etmelerini sağlayacaktır. Bununla beraber, aynı nedenden ötürü, yüksek zekâ ve eğitime sahip
dinleyicilerin, düşük zekâ ve eğitimlilere oranla, tutarlı, mantıklı ya da karmaşık iletişimden
daha fazla etkilenecekleri de söylenebilir. Bunun nedenini şöyle açıklayabiliriz: bu tür bir
iletişim, zekâ ve eğitim düzeyi düşük dinleyicilere ulaşmayabilir. Yani onlar böyle bir
iletişimi anlamayabilirler. Böyle olunca da, ondan etkilenmeyeceklerdir. Oysa yüksek eğitim
ve zekâ düzeyindeki dinleyicileri, iletişimin-içeriği yanlış olsa bile- mantıksal görünüşü
etkileyebilir. 250

8.4.5. Cinsiyet Farkı

Kadınlar mı erkekler mi daha kolay ikna olur? 19. yüzyılda bu sorunun cevabı kadınlar
telkine daha yakın oldukları için daha kolay etkilenebilir, şeklinde verilmiştir. Daha sonraki
araştırmalar da kadınların genellikle erkeklerden daha kolay ikna edilebileceğini ve sosyal
etkiye daha fazla uyma gösterdiğini ortaya koymuştur. 251

Ancak, acaba bu sonuç, kadınların telkine daha yatkın olması ile ya da kadınlara has
doğal bir özellikle mi açıklanabilir, yoksa bunun nedenini toplumsal etkenlerde mi

248
A.g.e., s.222
249
A.g.e., s.223
250
A.g.e., s.223
251
A.g.e., s.224
171
aramalıyız? Bu sorumuzun cevabını verebilmek için de yine araştırma sonuçlarından
yararlanıyoruz. Abelson ve Lesser’in (1959) bir araştırmasında ABD’de lise öğrencileri
arasında ikna edilebilirlik bakımından cinsiyet farkı ortaya çıkmış, yani kızlar erkeklerden
daha kolay ikna edilebilmiş, ancak ilkokul öğrencilerinde böyle bir fark ortaya çıkmamıştır.
Eğer ikna edilebilirlikteki cinsiyet farkı, kadınlara has doğal bir özelliğe bağlı olsaydı,
araştırmadaki ilkokul çocuklarında da bu farkın görülmesi gerekirdi. Oysa bulgu, cinsiyet
farkının ileri yaşta belirdiği şeklindedir. Demek ki, bunun nedenini, kadının ve erkeğin
toplumsal rollerinin kültür tarafından farklı şekillerde tanımlanmasında aramak gerekir.
Toplum, kadının erkekten daha yumuşak başlı, daha az iddiacı olmasını bekler. Herhangi bir
konuda kadının fikrinde ısrar etmesi daha az beklenir. Görünüşe göre, araştırmada incelenen
küçük kız çocukları henüz yumuşak başlı ve ikna edilebilir olmaları gerektiğini öğrenecek
yaşa gelmemişlerdir! 252

8.4.6. Düşünme İhtiyacı

Düşünme ihtiyacı, kişilerde çaba isteyen bilişsel aktivitelerde bulunma isteği ve


eğilimidir. Cacioppo ve Petty (1982), işçiler arası düşünme ihtiyacı farklılıklarını ölçmek için
bir test düzenlemişlerdir. Bu testte yer alan sorulardan birkaçı şunlardır:

• Çok düşünmeyi gerektiren bir işin sorumluluğunu almak hoşuma gider. (+)

• Sadece durum gerektirdiği kadar derin düşünürüm. (-)

• Sorunlara yeni çözümler bulmayı gerektiren işler bana gerçekten zevk verir. (+)
vb.

Düşünme ihtiyacını ölçen bu testte yüksek puan alan kişiler, zor bilişsel aktivitelerde
bulunmayı ve durumları analiz etmeyi seven kişilerdir. 253

8.4.7. Dikkatin Dağılması

Düşünme ihtiyacı yüksek olan kimseler bile bazen dikkatlerini mesaj üzerinde
odaklamakta zorlanabilirler. Dinleyicinin yorgun olması, mesajın iletildiği ortamdaki gürültü
ya da konunun karmaşık olması gibi nedenlerden dolayı kişiler mesajdaki tezlere dikkat
etmeyebilirler. Bu durumda mesajı daha çok çevresel yollardan işlerler.

8.4.8. Kendini İzleme

İkna olma sürecinde etkili olan bir başka kişilik özelliği de “kendini izleme”dir.
Kendini izlemeye yatkın olan kişiler, başkalarına nasıl göründüklerini kontrol etmek için
sosyal ipuçlarını kullanırlar. Onlar için gerektiği yerde gerektiği kadar davranmak önem taşır.
Kendini izlemeye eğilimi olmayan kişiler, başkalarının kendileri hakkında ne düşündüğünü
pek önemsemezler ve kendi bildikleri gibi davranırlar. Kendini izleyenler için başkalarının

252
A.g.e., s.224
253
A.g.e., s.226
172
beklentileri, kendileri hakkında ne düşündüğü önemliyken, kendini izlemeyenlerin daha
bağımsız ve bireyci olduğu söylenebilir. 254

8.4.9. Yaş

Yaşla ikna olma arasındaki ilişkiye dair genel inanış, gençlerin ikna olmaya daha açık
oldukları, bunun tersine yaşlıların düşüncelerinde daha ısrarlı oldukları ve yıllardır süregelen
alışkanlıklarını kolay kolay değiştirmedikleri yönündedir. Bu inanış ne ölçüde doğrudur?
İnsanlara kişisel yaşam deneyimleri sorulduğunda, ergenlik ve erken gençlik yıllarının benlik
kavramları üzerinde en etkili olan yıllar olduğunu söylerler. Krosnick ve Alwiin (1989), bu
yılların insanların ikna olmaya da en açık oldukları yıllar olduğunu buldular. 2500 Amerikalı
ile 1976-1980 yılları arasında yaptıkları bir araştırmada, 18-25 yaşları arasındaki kişilerin en
fazla tutum değişikliği gösterdiğini, bunun arkasından 25-36 yaşları arasındaki kişilerin
geldiğini görmüşlerdir. 37-83 yaş gurubundaki kişilerde anlamlı tutum değişiklikleri
gözlemişlerdir. 255

8.5. Ortamın Özellikleri

Hovland’ın belirttiği gibi (1959), etkileyici iletişimin başarı düzeyi kısmen laboratuvar
ortamında mı, yoksa gerçek yaşam ortamında mı oluştuğuna bağlıdır? Bu konudaki,
araştırmaların genel sonucu, laboratuvarda propagandanın etkinliğinin daha fazla olduğudur.
Bu genel olgunun nedenlerini açıklamadan önce gerçek yaşamdaki propagandanın
etkinliğinin nasıl saptandığına kısaca değinelim. Gerçek yaşamda karşılaşılan iletişimin
etkinliği genellikle örneklem yönetimini kullanan survey araştırmalarıyla saptanmaktadır.
Bundan önceki bölümde de belirtildiği gibi, örneğin seçimlerden bir yıl önce, bir örneklem
seçilerek, survey yöntemiyle bir kamuoyu yoklaması yapılır. Altı ay sonra ve seçimlerden
hemen önce gene aynı kimselere gidilerek kamuoyu yoklamaları tekrarlanır. Bu tekrarlardan
amaç, geçen zaman içinde politik tutumlarda ne kadar bir değişme olduğunu saptamak ve bu
değişmenin o zaman içinde o kimselere kitle haberleşme araçları aracılığıyla ulaşan
propagandayla ilişkisini incelemektedir. 256

8.6. Kültürün Özellikleri

Kültürlerarası farklar kendini iletişim kaynağının güvenirliliğinin nasıl algılandığı


konusunda da göstermektedir. King ve arkadaşları (1985), Japon ve Amerikalıların iletişim
kaynağının güvenirliliğini nasıl algıladıklarına bakmışlar ve Japonların Amerikalılardan farklı
olarak iletişimi yapanın “düşünceli” bir kimse olmasını da iletişimin inanılır veya güvenilir
olmasının bir şartı saymışlardır. Bu fark, toplulukçu bir kültür olan Japonya’da, başkalarının
istek ve gereksinmelerine cevap vermenin önemsenmesinden kaynaklanmaktadır. 257

254
A.g.e., s.227
255
A.g.e., s.228
256
A.g.e., s.229
257
A.g.e., s.234
173
Görülmektedir ki, iletişim ve propaganda süreçlerinde etkinliğin artırılabilmesinin
birtakım şartları ya da detayları bulunmaktadır. Söz konusu süreçler bireylerin topluluk
hâlinde veya sosyal gruplar hâlinde yaşamalarının bir uzantısı olarak birbirilerini bir şekilde
etkilemelerinin mümkün olduğunu bize öğretmektedir. Bu etkileme süreçleri tam anlamıyla
birer sosyal psikolojik süreçlerdir.

174
Uygulamalar

Araştırma ödevi

175
Uygulama Soruları

Sizde tutum değiştirme süreçlerinde iletişim ve propagandanın etkinliğini çevrenizde


gözlemler yaparak ölçmeye çalışınız

176
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Tutum değiştirme süreçleri ekseninde iletişimin ve propagandanın


özellikleri/nitelikleri/işlevleri konu edinmiştir.

177
Bölüm Soruları

1) Etkileyici iletişim çalışmalarında esas olarak, iletişimin muhatapta meydana


getirdiği tutum değişimi incelenmektedir. Yakından bakarsak, iletişimin muhatapta üç farklı
amacı ya da sonucu olabilir.

Aşağıdaki seçeneklerden hangisinde sözkonusu iletişimin üç sonucundan birisi ifade


edilmiştir?

a) Tutumu eleştirmek

b) Tutumu tasdik etmek

c) Propaganda yapmak

d) Bireyler arası diyalog kurmak

e) Yeni bir tutum geliştirmek

2) Aşağıdakilerden hangisi iletişimin özelliklerinden değildir?

a) Güvenilirlik

b) Tekrar

c) Duygusal – Ussal İletişim

d) Görüş Farkı

e) İletişimin Sunum Sırası

3) “Gençlerin ikna olmaya daha açık oldukları, bunun tersine yaşlıların


düşüncelerinde daha ısrarlı oldukları ve yıllardır süregelen alışkanlıklarını kolay kolay
değiştirmedikleri yönündedir.” Bu inanış bize hangi kavramı incelemeyi zorunlu kılmaktadır?

a) Ergenlik

b) Cinsiyet

c) Alışkanlıklar

d) Yaş

e) Kültür

4) “Propagandanın etkinliği ile doğrudan ilişkili değişkenlerin başında,


propaganda kaynağının özellikleri gelir.” Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bu özelliklerden
birisidir?

178
a) Yanlış olması

b) İnanırlık

c) Güvensizlik

d) Yenilik

e) Doğru olması

5) Aşağıdakilerden hangisi iletişimde hedef ögesinin özelliklerinden değildir?

a) Kabiliyet

b) Kendine Güven

c) Dikkatin Dağılması

d) Yaş

e) Zekâ ve Eğitim

6) Etkileyici iletişim konusunun sosyal psikoloji açısından önemini kısaca


açıklayınız.

7) Bir propaganda sürecinde dikkat edilmesi gereken özellikler olarak propaganda


kaynağı ne gibi nitelikler taşımalıdır, açıklayınız.

8) Hedef öğesinin özelliklerini maddeler hâlinde sıralayınız.

9) Etkili iletişim ve propaganda süreçlerinde tekrar ne ifade eder? Açıklayınız.

10) Dinleyici özellikleri de iletişimin etkililiği üzerinde belirleyici rol oynadığına


göre hedef öğesinin özelliklerinden “taahhüt” iletişimi nasıl etkilemektedir?

Cevaplar

1)e, 2)a, 3)d, 4)b, 5)a

179
9. SOSYAL ALGILAR: İZLENİM OLUŞTURMA

180
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“İzlenim Oluşturma”, “İnsanların Kişilikleri Hakkında İzlenim Oluşturma”, “Kişilik


Yargılarında Düştüğümüz Yanılgılar” başlıklı konuları öğreneceğiz.

181
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Sosyal algılarımız ve izlenimlerimiz nasıl oluşur?

2) Sosyal algılar ve izlenimler sosyal yaşantımızı nasıl etkilerler?

3) Kişilerarası ilişkilerde izlenim oluşturmanın önemi nedir?

4) İzlenim oluşumunun sosyal psikolojik boyutları nelerdir?

5) Sosyal algılarımıza ve izlenimlerimize her zaman güvenebilir miyiz?

182
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya
geliştirileceği

Sosyal Algı ve İzlenim Sosyal algı ve izlenim Okuyarak ve araştırarak


Oluşturma oluşturma konusunda kazanım geliştirilecektir.
bilgilenme.

İnsanların Kişilikleri İnsanların Kişilikleri Okuyarak ve araştırarak


Hakkında İzlenim Oluşturma Hakkında İzlenim Oluşturma kazanım geliştirilecektir.
hakkında bilgi vermek.

Kişilik Yargılarında Kişilik Yargılarında Okuyarak ve araştırarak


Düştüğümüz Yanılgılar Düştüğümüz Yanılgılar kazanım geliştirilecektir.
hakkında bilgi vermek.

183
Anahtar Kavramlar

• Sosyal Algı

• İzlenim

• İzlenim Oluşturma

• Kişilik Yargıları

184
Giriş

Dersin bu haftasın da sosyal algı ya da diğer bir ifadeyle sosyal biliş konusu ele
alınmaktadır. Öncelikle ifade etmek gerekirse, bu derste biliş ve algı kavramlarının yakın
anlamlara geldiğini varsaymaktayız. Bu bağlamda bazı sorularla konuyu açıklamak yerinde
olabilir. Karşılaştığımız insanlar hakkında algılarımız nasıl oluşur? Kişilerin hangi
özelliklerine dikkat ederiz? Kişilikler hakkında görüşlerimiz nasıl oluşur? Temel bazı kişilik
özellikleri olabilir mi? Yüz ifadeleri, fiziksel görünüm, göz teması ve aslında genel olarak
beden dili, bizim başkaları hakkında birtakım izlenimler oluşturmamızı sağlarlar. Bunun
yanında bu izlenimlerimiz bizi bazı yanılgılara da düşürebilmektedir. Bu derste sosyal
bilişimizi ya da sosyal algılarımızı etkileyen ve izlenim olarak adlandırılan konu incelenerek
izlenimdeki ölçütler ve izlenimleri belirleyen unsurlar genişletilerek sunulmaya çalışılmıştır.

Sosyal algı (biliş), bizim toplumsal dünyaya ilişkin bilgilerimizi; yorumlama, analiz
etme ve anımsama aracılığıyla kullanılmasıdır. Ya da bir olay karşısında karar verirken
yanlışa düşmemek ya da yanlışı en aza indirmek için o olay karşısında edindiğimiz bilgileri
yorumlayarak kullanma biçimimizdir. Bu eksende “günlük yaşamımızda karşılaştığımız
olayların ve kişilerin davranışlarının nedenlerini açıklamaya, başkalarının güdü ve inançları
hakkında bilgi sahibi olmaya çalışırız. Başka kişi ve olayları tanıma ve anlama çabalarımız,
sosyal psikolojide, sosyal biliş veya sosyal algı başlığı altında incelenir.” 258

Kişileri, olayları anlama ve tanıma girişimi farklı sosyal-psikolojik süreçleri içerir. Bu


süreçleri çok kabaca şu iki gruba ayırabilir: 259

• İzlenim oluşturma

• Atıfta bulunma (Yükleme kuramı)

“İzlenim oluşturma, başkalarının ilk göze çarpan en belirgin özelliklerine dayanır.


Sosyal algının ilk adımını oluşturan izlenim oluşturma sürecinden sonra kişilerin neden belli
bir şekilde davrandıklarını anlamaya çalışırız. Erişilebilen sosyal ipuçlarından yola çıkarak
insan davranışlarının altında yatan nedenleri çıkarsama sürecine de atıfta bulunma
diyoruz.” 260 Ya da diğer ifadesiyle yükleme kuramı da denmektedir. Kısmen sosyal
psikolojinin temel kuramlarının anlatıldığı dördüncü haftada da ele alınmıştı. Bunun yanında
sosyal algı bağlamında atıfta bulunma/yükleme ile ilgili kuramlara bir sonraki bölümde daha
da geniş yer verilecektir.

Sosyal algının oluşması için belirli basamaklar vardır. Bir şeyi bilmek için o şey
hakkında yazılmış, söylenmiş, tecrübe edilmiş şeylere bakılması gerekir. “Başkalarının
davranışlarını açıklamak hepimizde temel merak konularından biridir. Öte yandan insanlar
belirli davranışları sergileme nedenlerini genellikle kendilerini gizlerler. Yapabileceğimiz tek
şey gözlemleyebildiğimiz davranışlara odaklanmaktır: Ne yapıyorlar, neler söylüyorlar, yüz

258
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yay. İstanbul 2008, s.237
259
A.g.e., ., s.237
260
A.g.e., ., s.237
185
ifadeleri, beden dilleri, ses tonları. Ne yazık ki başkalarının zihinlerini okuyamıyoruz; kim
olduklarını, ne ifade ettiklerini bütünüyle ve doğru olarak bilemeyiz. Bunun yerine
izlenimlere, kişisel kuramlara dayanır, bunları elimizden geldiğince iyi bir şekilde bir araya
getirir, böylece makul derecede doğru ve kullanılabilir sonuçlar elde etmeyi umarız.” 261

261
Aronson, Wilson, Akert, Sosyal Psikoloji, Kaknüs Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2012, s.180
186
9.1. İzlenim Oluşturma

Bilgi ve ipuçlarına dayanarak bir kişi veya bir durum hakkında izlenim oluşturmaya
çalışmak biz insanlar için evrensel bir kaidedir. Örneğin sadece fotoğrafta gördüğümüz bir
kişi hakkında yargılarda bulunurken bunu elde ettiğimiz izlenimlerden yola çıkarak
yorumlamaya çalışırız.

Kendinizi bir an şu senaryo içinde düşünün: Akşam saatleri ve hava kararmak üzere.
Yolda yürürken size doğru bir kişi yaklaşıyor. Size, telefon etmek zorunda olduğunu fakat
parası olmadığı için telefonuna kontör yükleyemediğini söylüyor. Sizden telefonunuzu iki
dakikalığına ödünç istiyor ve hemen geri vereceğini söylüyor. Kafanızda saliselik süreler
içinde onlarca düşünce geçmez mi?

Bu nasıl bir kişidir?

Neden gelip benden istedi?

Yoksa başka bir amacı mı var?

Telefonu versem geri verir mi?

Ya çok uzun konuşursa, onu bekleyecek miyim?

Vermesem ayıp olur mu?

Ne yapmalıyım? Vb.

Size yönelttiği bir soru ve ricaya cevap bekleyen bir kişi karşınızda beklerken uzun
süren bir ölçme-tartışma sürecine girişemezsiniz. Ona “Tabii, buyurun” veya “Hayır,
veremem; işim var” ve buna benzer cevaplardan birini verirsiniz. Hangi cevapta karar
kılacağınıza, günün saati, işlerinizin yoğunluğu veya aceleniz, cüzdanınızdaki telefon kartında
çok az kontör kalmış olması gibi faktörler etki edebileceği gibi, sizden telefon isteyen adamın
nasıl biri olduğu da bu kararda rol oynayacaktır. Şöyle bir düşünelim: Bu kişinin kılık
kıyafeti, konuşması, size bakışı, yüzündeki ifade, ses tonu, kadın ya da erkek olması, Türk ya
da yabancı olması vb. özelliklerin sizin karar vermenizde etkili olması kaçınılmazdır. O kişi
hakkında bilgi sahibi olabileceğiniz ve kararınızı biçimlendirecek olan özellikler, o kişiyle
karşılaştığınız ilk anda o kişi hakkında edindiğiniz izlenimlerdir. 262 Cinsiyet, ırk ve sosyal
sınıf gibi kategoriler de kişinin algısını etkileyen unsurlar arasındadır. Giyim kuşam, kadın-
erkek gibi kategoriler de kişilerin izlenimlerini iyi veya kötü olarak kullanılmasını
etkilemektedir.

“İzlenim oluşturma, bir başkası hakkında farklı kaynaklardan gelen bilgileri bir yargı
hâline getirme sürecidir. Sosyal psikologlar, izlenim oluşturma sürecini, yeni gelen bilgiler
ışığında sürekli yenileyerek değişen dinamik bir süreç olarak görür. Bu süreç aynı zamanda

262
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., ., s.238
187
bütünleştiricidir de. Kişi hakkında elde ettiğimi her bilgi, edindiğimiz diğer bilgiler ışığında
değerlendirilir. 263

İzlenim oluşumunda şu 6 temel ilkeden söz edilmektedir:

• “İnsanlar başkalarına ilişkin izlenimlerini çok az bilgi temelinde çok çabuk


oluştururlar ve onlara genel özellikler yüklemeye devam ederler.

• Algılayıcılar algılanan kişinin her özelliğinden çok en çarpıcı özelliklerine dikkat


ederler.

• İnsanlara ilişkin bilgilerin işlenmesi onların davranışlarında tutarlı bir anlam


algılamayı içerir.

• Herkesi ve her şeyi, ayrı ayrı birey olarak görme yerine, algısal alanımızı
uyarıcıları gruplayarak ya da sınıflandırarak örgütleriz. İnsanları grupların üyeleri olarak
görmek eğilimindeyizdir.

• İnsanların davranışlarını anlamlandırmak için kalıcı bilişsel yapılarımızı


kullanırız.

• Bir algılayıcının kendi gereksinim ve kişisel amaçları onun başkalarını nasıl


algılayacağı üzerinde etkili olur. Örneğin, yalnızca bir kez karşılaşacağınız birine ilişkin
izleniminiz, uzunca bir süre birlikte yaşayacağınız yeni oda arkadaşınıza ilişkin
izleniminizden farklıdır.” 264

İzlenim oluşturma belirli süreçlerden geçerek oluşturulur. Bunlar aşağıda ifade


edilecek sözel olmayan çeşitli ipuçları olarak da belirtilir.

9.1.1. Yüz İfadeleri

“Bundan 2000 yıl önce Cicero, “Yüz, ruhun yansımasıdır” demiştir. Ondan yüzyıllar
sonra Darwin (1872) yüz ifadelerinin sadece iletişimde önemli bir rol oynamadığını, ayrıca
bazı duygusal ifadelerin doğuştan var olduğunu ve bu yüzden bütün dünyada aynı anlamda
algılandığını söylemiştir.” 265 Yüzün ruhun aynası olması ruhun durumunu yansıtması,
psikolojik veya duygusal ifadeleri bir biçimde yansıtması insanın izlenimlerinin bilinmesine,
belirlenmesine yardımcı olmaktadır. Yüzün alacağı durumlar hoşlanma ya da hoşlanmama,
kızma, gülümseme, şaşırma vs. gibi unsurlar yüzdeki ifade biçimleri olarak söylenebilir.

“Darwin’e göre duyguların yüzümüzdeki ifadelerinin doğru anlaşılmasının yaşamsal


önemi vardır. İnsanların yüz ifadelerini anlamak, onların bize korkuyla mı, mutlulukla mı,
üzüntüyle mi yaklaştığını kestirmemiz açısından önem taşır ve kişi hakkındaki

263
A.g.e., ., s.238
264
Shelley E. Taylor, L. A. Peplau, D. O. Sears, Çev. Ali Dönemez, Sosyal Psikoloji, İmge Kitabevi, 3. Baskı,
Ankara 2007, s. 39-40
265
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s.238
188
düşüncelerimizi, beklentilerimizi şekillendirir. Kızgınlık ifadesi taşıyan bir yüz görünce kaygı
düzeyimiz artar ve kendimizi korumaya alırız. Yani, yüz ifadelerini doğru algılamak
işlevseldir. Bu işlevsel teze göre, insanlar bütün ifadelere eşit şekilde dikkat etmezler;
yaşamlarını sürdürebilmeleri için en çok, tehlike belirten yüz ifadelerini fark etmeleri
gerekir.” 266 Yüzdeki duygulanımı ve yüzdeki değişkenliği de gözlemlemek en kolay
izlenimlerden biridir. Sözel olmayan bu izlenim iletişimin de baş tacı olarak kabul edilir.

9.1.2. Göz Teması

Göz teması sosyal ve duygusal bir anlam içerir. Farkında olsak da olmasak da
gözlerimiz bazen karşısındakinin gözlerine olumlu veya olumsuz -ruh hâline göre- bir anlam
taşır. “İzlenim oluşturmada kullanılan başka bir sözel olmayan ipucu göz teması, yani göz
göze olmadır. Başkalarının neler hissettiğini, birbirlerine bakışlarının yönü ve yoğunluğuna
dikkat ederek çıkartabiliriz. 267“ izlenim oluşturmada faydalandığımız duyumuz olan göz, bir
neşe, bir kişi veya olay hakkında bize önemli bilgiler sunarak izlenim oluşturma alanımızı
genişletir.

Gözümüzle iletişime geçmemiz ancak temas edecek yani bakılacak bir durum
olduğunda veya sabit biçimde o şeye veya duruma baktığımızda gerçekleşmektedir. “Göz
göze gelmekten kaçınan kişilerin ilettikleri mesaj, duruma göre farklı anlamlandırılabilir.
Gözünü bizden kaçıran bir kişinin korktuğu veya utandığı söylenebileceği gibi, konuşulan
konu özel ise sürekli bize bakmayarak bizi rahatsız etmekten kaçındığı düşünülebilir. Demek
ki, bir insana nasıl baktığınız, o insanda belli duygu ve düşüncelere yol açabiliyor. Fakat
hangi duygu ve düşüncelere yol açtığı, duruma, kişiye ve kültüre bağlı olarak değişebilir. 268“

9.1.3. Fiziksel Görünüm

İnsanların özellikleriyle ilgili ilk izlenimimiz onların fiziksel görüntüleridir. Zayıf mı,
şişman mı, güzel mi, çirkin mi, uzun boylu mu, kısa boylu mu vs. gibi özellikler insanlara dair
edindiğimiz ve onların fiziksel görünümleriyle ilgili özellikleridir. “Alman şair ve filozof
Johann Schiller geçen yüzyılda “fiziksel güzellik, iç güzelliğin, ruhi ve ahlaki güzelliğin
işaretidir” demişti. Eagly ve Makhijani (1991) ve Feingold (1992) araştırmalarında
deneklerin, güzel kişileri güzel olmayanlardan daha ilginç, sıcakkanlı, dışa açık ve sosyal
açıdan daha yetenekli bulduklarını göstermişlerdir. Yardım davranışının da yardıma
gereksinimi olan kişinin fiziksel özellikleriyle ilintili olduğu saptanmıştır. Benson ve
arkadaşları (1976), güzel olan kişilere daha çabuk ve çok yardım eli uzatıldığını göstermiştir.
Fiziksel güzelliğin yargı ve kararlarımızda ne kadar etkili olduğunu gösteren başka birçok
araştırma daha vardır.” 269 Buna rağmen kişinin beden yapısı yani fiziksel görünümü ile iç
âlemi çok farklı olabilir. Kişi çok güzel olmasına rağmen iyilikten uzak olabilir, çirkin
olmasına rağmen de iyilik peşinde koşuyor olabilir. Bu bakımdan dış görünüş büyük ölçüde
aldatıcı olabilir.
266
A.g.e., .s.238
267
A.g.e., .s.239
268
A.g.e., .s.238-239
269
A.g.e., .s.240
189
9.1.4. Beden Dili

Bu gün her ne kadar kişisel gelişim uzmanları tarafından sıkça irdelenip işlenen bir
konu olsa da beden dili izlenim oluşturma bağlamında sosyal psikolojinin ilgi alanlarından
biridir. Kişinin beden dili onun hakkında edindiğimiz izlenimleri yoğun biçimde
etkilemektedir. “Elimizi, kolumuzu nasıl oynattığımız; otururken ve dururken vücudumuzun
nasıl şekil aldığı; konuşurken elimizi ağzıma koyup koymadığımız; bacak bacak üstüne atıp
bacağımızı sallamamız; parmak uçlarımızı bir yere hafifçe vurmamız vs. gibi beden
hareketlerinden neler çıkarılabileceği üzerine yazılmış bazı kitaplar vardır. Hatta insanlara
nerde nasıl hareket edilmesi veya edilmemesi gerektiğini de öğreten kurslar dahi açılmıştır.
Bunların çoğu bilimsel araştırmalara dayanarak hazırlanmış değildir. Bunun nedeni de, beden
hareketlerinin kişiden kişiye ve kültürden kültüre farklı anlam taşımasıdır. Bir kültürde bir
anlama gelen herhangi bir neden hareketi, başka bir kültürde aynı anlama gelmeyebilir. Bu
yüzden, beden diliyle ilgili evrensel iddia taşıyan bir kitapla karşılaştığımızda, onu şüpheyle
karşılamamız gerekir. 270“

Sözel olmayan izlenim tekniklerinden olan beden dilinin okunması kişinin yaptığı hâl
ve hareketlerine göre gelişir, değişir ve yerleşir. Kişinin durumlar karşısında yaptığı
hareketler onun tedirgin, kızgın, kaygılı, mutlu olduğunu yansıtabilir. “Başkalarının
söylediklerinin doğru olup olmadığını anlamada da sözel olmayan ipuçlarına başvururuz.
Sözel olan ve olmayan iletişimin birbiriyle uyumlu olmasını bekleriz. Örneğin, kerevizi hiç
sevmiyorsunuz. Çok sevdiğiniz bir arkadaşınızın evine akşam yemeğine davet edildiniz.
Gittiğinizde korktuğunuz başınıza gelmiş olduğunu gördünüz. Yemekte kereviz var!
Arkadaşınızın annesi özene bezene size bu yemeği hazırlamış ve size de ne kadar güzel
olduğunu anlata anlata bitiremiyor. Size sorulmadan yemek tabağınıza konuldu ve evin annesi
“Sen de kereviz seversin değil mi” diye size sordu. “Hayır, hiç sevmem” demenin,
karşılaştığınız özenli hazırlığa uymayacağını düşündünüz ve “Evet, severim” dediniz
demesine ancak yüzünüz hiç de öyle söylemiyordu. Buna dikkat edecek olan ev sahipleri
verdiğiniz olumlu yanıtın kibarlıktan verilmiş bir yanıt olduğunu anlayacak ve sizi bu azaptan
kurtaracaklardır (en iyi ihtimalle!).” 271

9.2 İnsanların Kişilikleri Hakkında İzlenim Oluşturma

İnsanlar hem fiziksel görünümleri hem de tutum ve davranışları bakımından


farklılıklar gösterirler. Toplumsal yaşamda gerçekleşen olaylar, insanların hareketleri, fikirleri
ve duyguları bakımından farklı olduklarını gösteren en önemli göstergelerdir. İnsanların
birbirlerinden farklı olmalarının birçok nedeni vardır. Fakat sadece aynı kültürel özelliklere
sahip, aynı ailede yetişmiş ve aynı gruplarla çalışmış insanların davranışları aynı olsaydı, bu
farklılıkların tek sebebinin değişik çevresel şartlara bağlamak mümkün olmayacaktı. Ancak
insanlara bir benlik ve kimlik kazandıran özelliklerin hem doğuştan hem de eğitimle elde
edildiği yapılan araştırmalarla ispat edilmiştir. 272 Kişiliğin, benliğin gelişimi kişinin dış

270
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s.240 - 241
271
A.g.e., .s.241
272
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2009, s. 294
190
dünyaya yansıması eğitim ve sosyal çevreyle gerçekleşir. Kişi kişiliğini farklı toplumsal
guruplara farklı bir biçimde yansıtabilir.

Başkalarıyla karşılaşmamızda kolayca gözlemlenebilen fiziksel ve sözel olmayan


bilgilerle donatılmış, genel görünüş, vs. gibi etmenlerle kendini gösteren izlenimlerimize ek
olarak kişilik yapılarımız da bizleri betimleyen özelliklerimizdendir. “Kişilik özellikleri,
insanların kişiliği ile ilgili izlenim oluşturma ve yargılara varmada çok sık kullanılan
özellikler olduğu için, sosyal psikolojide etraflıca anlaşılmaya çalışılan konulardan birini
oluşturur. Cevaplanmaya çalışılan sorulardan biri, insanların bir başkası hakkında anlamlı bir
bütün oluşturması hangi yollardan geçerek gerçekleşir sorusudur. Bir kişi hakkında etraflıca
bir görüş edinmek yani bütünü oluşturmak için kişilik özellikleri birbirlerine mi eklenir
(toplama modeli) yoksa ortalamaları mı alınır (ortalama modeli)?” 273

9.2.1 Toplama ve Ortalama Modeli

“Bir başkası hakkında edindiğimiz bilgileri nasıl bir araya getirip bir bütün
oluşturuyoruz? Şu örneği kafamızda canlandıralım: iki yeni insanla karşılaşıyorsunuz: Melih
ve Can. Onlarla yaptığınız ilk sohbetiniz sonucunda ikisinin de oldukça zeki ve terbiyeli
insanlar olduğunu anlıyorsunuz (zeki ve terbiyeli olmak olumlu kişilik özellikleri olduğu için,
ikisine de her iki özellik için diyelim ki 10 üzerinden 9 veriyorsunuz). Ayrıca Melih’in neşeli
ve yardımsever olduğunu da düşünüyorsunuz (Sizce bu kişilik özellikleri de olumlu ve her iki
özellik için Melih’e 7’şer puan daha veriyorsunuz.) edindiğiniz bu bilgiler ışığında, Can
hakkındaki bütünsel izleniminiz, Melih hakkındaki izleniminizden daha mı olumsuz
olacak?” 274

“Yapılan araştırmalar, ortalama modelinin toplama modelinden daha geçerli olduğunu,


insanların kişilik özelliklerini nasıl bir araya getirdiğini daha doğru bir şekilde betimlediğini
gösteriyor. Örneğin, Anderson – Norman (1965), iki çok olumsuz kişilik özelliğinin, iki çok
olumsuz ve iki daha az olumsuz kişilik özelliğinin bir araya gelmesi durumundan daha
olumsuz bir izlenime yol açtığını ortaya çıkarmışlardır. Aynı şekilde, yukarıdaki örnekte de
olduğu gibi, birçok olumlu kişilik özelliğine eklenmiş orta olumlulukta bir kişilik özelliği,
bütünsel izlenimi daha olumluya çekmekten çok, genel olumluluğun düşmesine yol açar. 275“

9.2.2 Temel Kişilik Özellikleri

“Ortalama modeline göre, kişilik özelliklerinin ortalaması alınmakta ve buna göre bir
izlenim oluşturulmaktadır. Ancak, bu modelde kullanılan varsayım, bütün kişilik
özelliklerinin eşit ağırlıklı olduğudur. Solomon Asch (1946) bütün kişilik özelliklerinin eşit
ağırlık taşımadığını, bu yüzden ortalama modeliyle bütünsel değerlendirmelere varmanın
mümkün olmadığını öne sürmüştür. Asch’a göre, bazı kişilik özelliklerinin ağırlığı daha

273
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s.242
274
A.g.e., .s.242
275
A.g.e., .s.243
191
fazladır ve onların varlığı diğer kişilik özelliklerinin varlığı varsayımını da beraberinde getirir.
Asch, bu diğerlerine göre daha merkezi kişilik özellikleri demiştir.” 276

“Asch (1946), klasik sayılan araştırmasında, deneklere bir kişiye ait özellikler listesi
okutmuş ve bu listeye göre o kişi hakkında izlenim oluşturmalarını istemiştir. Bazı deneklere
dinletilen listede, zeki-becerikli-gayretli-cana yakın-azimli-pratik-tedbirli sıfatları verilmiş,
diğer yakın deneklere dinletilen listede de bütün sıfatlar aynı tutulmuş, sadece cana yakın
yerine soğuk sıfatı konulmuştur. Kişinin sıcakkanlı olduğunu belirten listeyi dinleyen
denekler, kişinin soğuk olduğunu belirten listeyi dinleyen deneklere oranla kişiyi daha sosyal,
popüler, esprili ve cömert olarak değerlendirmişlerdir. Benzer başka bir listede, kibar ve kaba
sıfatları birbiriyle yer değiştiğinde, kişi hakkındaki izlenim, cana yakın ve soğuk sıfatlarının
değiştirildiği zamanki kadar farklılaşmamıştır. 277“

“Asch’in sonuçlarını destekleyen bir başka deney Kelley (1950) tarafından


gerçekleştirilmiştir. Kelley’nin amacı, gerçek yaşamda temel kişilik özelliklerinin,
oluşturulacak izlenimleri nasıl etkilendiğini göstermekti. Bir psikoloji sınıfı öğrencilerine,
dersin hocasının o gün şehir dışında olduğu ve bu günlük bir misafir öğretim üyesinin dersi
vereceği söylenir. Bazı öğrencilere gelecek misafir öğretim üyesinin sıcakkanlı birisi olduğu
söylenirken, diğerlerine soğuk olduğu söylenir. Daha sonra, misafir hocanın sıcakkanlı biri
olduğunu duymuş olan gruptaki öğrenciler, öğretim üyesini daha çok sevmiş, aynı zamanda
da derse daha fazla katılmıştır. Gelecek kişinin soğuk birisi olduğunu duyan grupta bunun
tersi sonuçlar elde edilmiştir. Demek ki kişinin sıcakkanlı veya soğuk birisi olduğunu
bilmeleri, öğrencilerin sadece o kişiyle ilgili yargılarını değil, o kişiye karşı davranışlarını da
etkilemiştir.” 278

9.3. Kişilik Yargılarında Düştüğümüz Yanılgılar

9.3.1. Gizil Kişilik Kuramları

Kişilik özellikleri hakkında bazı varsayımlarımız ya da kendimizin de pek farkında


olmadığımız (gizil) kuramlarımız vardır. İnsanlar hakkındaki kanılarımız, hangi kişilik
özelliklerinin bir arada bulunduğu hakkında önceden belirlenmiş düşünce ve inançlarımızla
şekillenir. İşte bazı kişilik özelliklerinin birbirleriyle ilişkili olduğuyla ilgili bu varsayım ve
inançlar sistemine gizil kişilik kuramı adı verilir. 279

Örneğin okulda başarılı ve hep başkalarına karşı saygılı olmuş bir gencin ciddi bir suç
işlediğine inanmak, onun hakkında bildiklerimize ters düştüğü için çok zordur. Bu örnekte de
görüldüğü gibi, gizil kişilik kuramında etkili olan bir ilke, tutarlılıktır. İnsanlar başkalarında

276
A.g.e., .s.243-244
277
A.g.e., .s.244
278
A.g.e., .s.244
279
A.g.e., .s.245
192
birbirleri ile tutarlı özellikler görme eğilimindedir. Birbiriyle çelişen bilgilerin varlığında bile,
insanları iyi ve kötü olduklarına dair tutarlı bir bakışla görmeye yöneliriz. 280

9.3.2. Olumluluk Yanılgısı

İnsanların olumsuz yanlarından çok olumlu taraflarına bakarak onları bu şekilde


değerlendirmeye olumluluk yanılgısı denilir. Peşin hükümlü olmak ve çok ayrıntılı
tanımadığımız birine karşı ona “bu iyidir” demek olumluluk yanılgısına bir örnek olarak
verilebilir. Ya da herhangi iyi bir eylemde bulunan birine “o, sürekli iyi biridir” demek bizi
yanılgıya düşürebilir.

9.3.3. Olumsuzluk Yanılgısı

Olumsuzluk yanılgısı olumluluk yanılgısının tam tersidir. “Başkalarını olumlu görme


eğilimimiz, olumsuz bir kişilik özelliği gördüğümüz zaman bunu olduğundan daha fazla
önemsememize ve kişi hakkında izlenim oluştururken bu olumsuz özelliğe daha çok ağırlık
vermemize yol açar. 281

9.3.4. Öncelik ve Sonralık Etkisi

İzlenimlerimizi etkileyen bir başka faktör de, biri hakkında edindiğimiz bilgilerin
sırasıdır. Bir kişi ile edindiğimiz ilk bilgilerin, o kişi hakkındaki izlenimimizi, daha sonra
edindiğimiz bilgilerden daha çok etkilemesine öncelik etkisi denir. Bu etki Edward Jones ve
arkadaşları (1968) tarafından oldukça etkili bir biçimde gözler önüne serilmiştir. Yaptıkları
deneyde, denekler, bir zekâ testini cevaplayan bir kişiyi gözlemliyor. Araştırmacının asistanı
olan bu kişi her cevap verişinde verdiği cevabın doğru olup olmadığı deneklere yüksek sesle
bildiriyor. Bu asistan, 15 soruya doğru yanıt verip, diğer 15 soruyu yanlış cevaplıyor. Ancak
bir durumda, ilk soruları doğru cevaplayıp sona doğru yanlış cevaplar vermeye başlarken,
diğer durumda yanlış cevapları başta verip, sona doğru cevaplara geçiyor. Testin sonunda
deneklerden, bu kişinin bir başka testte nasıl bir başarı göstereceğini tahmin etmeleri ve
zekâsını değerlendirmeleri isteniyor. Asistan her iki durumda da 15 tane doğru, 15 tane yanlış
cevap verdiği hâlde, testin başında doğru cevaplar verdiği durumda, testin başında doğru
cevaplar verdiği durumda, testin başındaki yanlış cevaplar verdiği duruma oranla, denekler
onu daha zeki olarak değerlendiriyorlar ve bir sonraki testte daha başarılı olacağını tahmin
ediyorlar. 282

280
A.g.e., .s.243
281
A.g.e., .s.246
282
A.g.e., .s.246
193
Uygulamalar

Araştırma konusu

194
Uygulama Soruları

1) Sizce sosyal yaşamınızda izlenimleriniz ve sosyal algılarınız davranışlarınızı


etkilemekte midir? Söz konusu izlenim ve algılarınız ne düzeyde etkilidir?

195
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu bölümde, izlenim oluşturma ve sonrasında oluşan sosyal algılar incelenmektedir.

196
Bölüm Soruları

1) “İzlenim, belirli süreçlerden geçerek oluşturulur. Bunlar sözel olmayan çeşitli


ipuçları olarak da belirtilir.”

Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bu ipuçlarından birisi değildir?

a) Fiziksel Özellikler

b) Beden Dili

c) İnandırıcılık

d) Göz Teması

e) Yüz İfadeleri

2) “İzlenim oluşturma, bir başkası hakkında farklı kaynaklardan gelen bilgileri bir
yargı hâline getirme sürecidir. İzlenim oluşumunda 6 temel ilkeden söz edilmektedir.”

Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bu temel ilkelerden birisi değildir?

a) Algılayıcılar algılanan kişinin her özelliğinden çok en çarpıcı özelliklerine


dikkat ederler

b) İnsanlara ilişkin bilgilerin işlenmesi onların davranışlarında tutarlı bir anlam


algılamayı içerir

c) İnsanların davranışlarını anlamlandırmak için kalıcı bilişsel yapılarımızı


kullanırız

d) Herkesi ve her şeyi, ayrı ayrı birey olarak görme yerine, algısal alanımızdaki
uyarıcıları gruplayarak ya da sınıflandırarak örgütleriz

e) İnsanlara güven vermek

3) İzlenim oluşturmada öncelikle algılanan özellikler aşağıdakilerden hangisidir?

a) Kişilik özellikleri

b) Karakter özellikleri

c) Kişinin nezaketi

d) Fiziki özellikler

197
e) Güdüler

4) “İnsanlar hakkındaki kanılarımız, hangi kişilik özelliklerinin bir arada


bulunduğu hakkında önceden belirlenmiş düşünce ve inançlarımızla şekillenir. İşte bazı
kişilik özelliklerinin birbirleriyle ilişkili olduğuyla ilgili bu varsayım ve inançlar sistemine
………………………………………..adı verilir.”

Yukarıdaki boşluğu doğru şekilde tamamlayan seçeneği bulunuz?

a) Olumsuzluk yanılgısı

b) Gizil kişilik kuramı

c) Kişilik

d) Olumluluk yanılgısı

e) Öncelik etkisi

5) Peşin hükümlü olmak ve çok ayrıntılı tanımadığımız birine karşı ona “bu
iyidir” demek ya da herhangi iyi bir eylemde bulunan birine “o, sürekli iyi biridir” demek bizi
yanılgıya düşürebilir.

Bu örnekler bize hangi yanılgı türünü anlatmaktadır?

a) Olumluluk yanılgısı

b) Yükleme yanılgısı

c) Olumsuzluk yanılgısı

d) Önyargı

e) İzlenim yanılgısı

6) Sosyal bilişi kısaca nasıl tanımlayabiliriz. Özetle bilgi veriniz.

7) “İzlenim oluşturma belirli süreçlerden geçerek oluşturulur. Bunlar sözel


olmayan çeşitli ipuçları olarak da belirtilir.” Bu bağlamda sözel olmayan ipuçları neler
olabilir? Maddeler hâlinde belirtiniz.

8) İzlenim oluşturma süreçlerinden beden dili neden bu kadar önemli olabilir


açıklayınız.

9) Gizil kişilik kuramlarını bir örnekle açıklayınız.

198
10) İzlenimlerimizi etkileyen bir faktör olan “Öncelik ve Sonralık Etkisi” ne
demektir?

Cevaplar

1)c, 2)e, 3)d, 4)b, 5)a

199
10. SOSYAL ETKİ VE UYUM

200
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“Sosyal Etki”, “Sosyal Etki Araştırmaları”, “Uyum” başlıklı konuları öğreneceğiz.

201
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Sosyal çevre bireyi ne kadar ve nasıl etkileyebilir?

2) Sosyal etkileşim nasıl gerçekleşir?

3) Her birey sosyal etkileşime maruz kalır mı?

202
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya geliştirileceği

Sosyal Etki Araştırmaları Sosyal etki araştırmalarının Okuyarak ve araştırarak


özelliklerinin kavranması. kazanım geliştirilecektir.

Uyum Uyum - sosyal etkileşim Okuyarak ve araştırarak


ilişkilerinin kavranması. kazanım geliştirilecektir.

203
Anahtar Kavramlar

• Sosyal Etki

• Uyum

204
Giriş

Bu derste, sosyal psikolojinin önemli ve temel konularından biri olan sosyal etki ve
uyum teması işlenmektedir. Bu bağlamda Sherif’in otokinetik deneyi, Milgram’ın şok deneyi
ve Asch’in çizgi deneyi sosyal etki araştırmaları içerisinde değerlendirilmektedir. Bunun
yanında gerçek uyma davranışı göstergesi: benimseme, bilişsel etki ve normatif etki gibi
insanların uyma davranışı gösterme nedenleri ve ayrıca uyma ve itaat etme gibi sosyal
psikoloji çalışmaları için dikkat çekici temel konular bu derste ele alınmaya çalışılmaktadır.

205
10.1. Sosyal Etki

İnsanın en belirgin özelliği onun sosyal bir varlık olmasıdır. Diğer insanlarla birlikte
yaşamak bir anlamda kaçınılmazdır insan için. Dolayısıyla insanlar küçük gruplar, topluluklar
veya toplumlar hâlinde yaşarlar. Doğal olarak da davranışları bu sosyal çevreler içerisinde
oluşmaktadır. Sosyal çevre, bireylerin doğumdan ölüme kadar içinde birtakım etkileşim
süreçlerine maruz kaldıkları ya da bıraktıkları kimi davranışlarının oluşumunda birçok sosyal
etkiler oluşturabilmektedir. Gruplar kendilerini oluşturan üyelerinin davranışlarını çeşitli
biçimlerde etkilerler. Grupta standartlar ve kurallar çok açık olmadığı zamanlar, bir kişinin
veya kişilerin hareketleri, grubun diğer üyelerinin hareketlerinden daha kolay etkilenir. 283

Bireyin gelişimi bir süreç içerisinde geçmektedir. Bu süreç içerisinde birey etkileşime
girdiği her şey ile gelişim gösterebilir. Bireyin gelişiminin anne karnından ölümüne kadar
sürdüğü gerçeği bireyin çok yönlü bir gelişim içerisinde olduğu gerçeğiyle bizleri karşı
karşıya getirmektedir. Burada önemli olan ise bireylerin etki altında geliştikleridir. İnsan,
birbirine bağımlı ve karşılıklı etki içinde gelişirler. Bireyin gelişiminde üç önemli dönem
vardır. Bunlar;

• Kalıtımsal etki

• Fiziksel etki

• Ailesel ve grupsal etkiler

Tüm bunlar ele alındığında bireye etki eden ve onu toplumla etkileşim içerisine sokan
bu etmenler onun gelişiminde kalıcı izler bırakmaktadır. Bu etmenler genel olarak sosyal
ortamda meydana gelir ve bu ortam kişinin sosyalleşmesi için önem arz etmektedir. Bireydeki
sosyal etkiyi belirleyen kalıtımsal, fiziksel ve ailesel etkiler, birey ile toplum arasındaki etki
derecesini ölçen ve bunu ispatlayan unsurlardır.

“Kalıtımsal Etki; babanın ve annenin biyolojik yapılarını, hem kendilerinden önce


gelen aileleri, hem de içinde yaşadıkları toplum etkilemiştir. Bu yüzden çok fazla bireysel
gözükse de kalıtımsal etki, zincirleme olarak çok uzun bir tarihsel oluşum sürecini kapsar.” 284

“Fiziksel Etki; ana karnından dış dünyaya açılana kadar çocukta çeşitli şoklar
biçiminde etkisini duyurur. Doğum şoku, çocuk için fizik etkisinin hem ilki hem de doruk
noktasıdır. Doğum biçimi, yine içinde yaşanılan toplumun cinsel ve sağlık gelenekleriyle
oluşmuştur. Söz gelimi, Anadolu’nun birçok yöresinde hatta kend varoşlarında hâlâ bile
geçerli olan tarlada tek başına doğum yapmaktan, özel steril odalarda uzman jekimler
aracılığıyla yapılan doğumlara kadar doğum biçimini, içinde yaşanılan toplum belirler.” 285

283
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara 2009, s.159
284
Galip İsen, Veysel Batmaz, Sosyal Psikoloji Ben ve Toplum, Om Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2002, s.166
285
A.g.e.s.166
206
Ailesel, Grupsal Etki; “bebek, dış dünyayla ilk tanışmasını ve hoşnutsuzluğunu
genellikle acı bir ağlama sesiyle belirttikten sonra ailesel etki sürecine girer. Kuşkusuz bu
aşamadan sonra, gözlemlenebilen toplumsal etki biçimleriyle karşılaşırız. Aile ve grup, bebek
büyüdükçe, içinde yaşanılan toplumun koşullanmalarını çocuğa aktaracağı bir kanal görevini
üstlenmişlerdir.” 286

Sosyal ve siyasal bir hayvan olarak tanımlanan insanın toplumdan, siyasaldan ayrı bir
yaşantı sergilemesi beklenemez. Tüm yaşantısı toplumun ve siyasalın belirlediği çerçeve
içerisinde gelişir ve sürer. İnsanın kendini yani benliğini ortaya koyabilmesi için toplumla
etkileşim içerisine girmesi ve toplumla karşılıklı bir alışveriş içerisinde olması gerekir. Kişi
istemese bile bahsettiğimiz kalıtımsal etki, fiziksel etki ve ailesel etkiyle kişi toplumla
etkileşime hazır hâle getirilerek yetiştirilir.

Sosyal etki, bireyin içinde yaşadığı zamanı ve durumu belirleyen temel bir unsurdur.
Davranışların belirginleşmesi, kişinin topluma adapte olması için toplumun etkisi göz önüne
alınarak bireyin toplumun getirdiği ve bireye farkedilmeden dayatılan unsurlara bakılması
gerekmektedir. Sosyal etkiye örnek olması için;

• Ayşe Hanım durakta otobüse biner, bir yer bulup oturur. Oturur oturmaz da
karşısında bir kadının kendisini, kıyafetini dikkatle incelediğini fark eder. Hiç farketmemiş
gibi davranarak kendine çeki düzen verir, poz alarak bakışlarını başka tarafa çevirir. 287

• Dört yaşındaki Ali uykulu ve sakin bir hâlde kendi kendine oynarken eve
misafirler gelir. İki dakika önceki uykulu çocuk o değilmiş gibi büyük bir enerjiyle iskemle ve
masaların üstlerinde yürümeye, gürültü yapmaya başlar. 288

• Bir lise öğrencisi olan Ahmet bir filmi görmüş ve biraz sıkıcı bulmuştur. İki
arkadaşıyla konuşurken, her ikisi de o filmi çok beğendiklerini söyleyip onun da beğenip
beğenmediğini sorarlar. Ahmet de biraz duraklamadan sonra arkadaşlarıyla aynı fikirde
olduğunu söyler. 289

Bu günlük olayların hepsinde sosyal davranışı görüyoruz, çünkü bu üç olayda da ortak


nokta sosyal etkidir. Bu üç örnekte de görüldüğü gibi sosyal etki, kişinin tutum ve
davranışlarında belirgin bir biçimde değişikliğe neden olmaktadır.

286
A.g.e.s.166-167
287
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yay. İstanbul 2008, s.71
288
A.g.e.s.71
289
A.g.e.s.71
207
10.2. Sosyal Etki Araştırmaları

10.2.1. Sherif’in Otokinetik Deneyi (Grup Normunun Oluşması


Deneyi)

Muzafer Sherif 290 (1906-1988) bugün klasik olarak kabul edilen bu araştırmasında
otokinetik etki diye bilinen bir görsel algı yanılgısından yararlanmıştır. Muzaffer Şerif, bu
araştırmasında, birbirini hiç tanımayan, kişileri denek olarak kullanmıştır. Denekler,
karartılmış bir odaya alınmışlar; kendilerine kısa aralıklarla küçük bir ışık gösterilmiştir.
Işığın her gösterilişinde, onun hangi yönde ve ne kadar hareket ettiği sorulmuştur. 291

Resim 31: Muzaffer Şerif Başoğlu (1906-1988) 292

Araştırmanın ilk aşamasında, her deneğin birbirini tutmayan sayılar verdiği, fakat bir
süre sonra belli bir sayıda karar kıldığı ve ışığın hep o kadar hareket ettiğinin söylendiği
görülmüştür. Aslında, ışık yerinden oynamamış, aynı noktada durmuştur. Bu nedenle, verilen
uzunluğun şu ya da bu kadar oluşunun hiç önemi yoktur. Önemli ve ilginç olan, her deneğin
belli bir norm geliştirip ona uymasıdır. 293

Araştırmanın ikinci aşamasında, aynı denekler, birkaç kişilik gruplar hâlinde karanlık
odaya alınmışlardır. Işığın her gösterilişinde, ne kadar hareket ettiğini yüksek sesle
söylemeleri istenmiştir. Sonuç ilginçtir: Önce farklı normlar geliştirmiş kişiler, biraraya
geldiklerinde, grup hâlinde ortak bir norm (standart) oluşturmuşlardır. Son aşamada, aynı
denekler, karanlık odaya yine tek tek alınmışlar; deney tekrarlanmıştır. Denekler, yalnız
olmalarına rağmen, ilk aşamada geliştirdikleri normları kullanmamakta, grup normuna bağlı
kalmaktadırlar. 294

290
Daha önceki derslerde de izah ettiğimiz aslen Türk olan dünyaca tanınmış sosyal psikolog Muzaffer Şerif,
eserlerinde Muzafer Sherif adını kullanmaktadır.
291
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.74
292
http://www.legacy.socialpsychology.org//social-figures.htm (20.07.2014)
293
A.g.e., s.74
294
A.g.e., s.74
208
10.2.2. Stanley Milgram’ın Şok Deneyi

Deney, ‘otoriteye itaat deneyi’ olarak da biliniyor. Bu deneyde Milgram insanların


günlük hayatta yapmayacakları ya da yapmayı reddettikleri davranışları otorite altında yapıp
yapmayacağını sınadı.

Resim 32: Stanley Milgram (1933-1984) 295

Stanley Milgram (1933-1984) bir “bir kişinin diğer bir kişiye, üçüncü bir kişiyi yok
etmesi ya da ona acı vermesini emretmesi”ni olabildiğince derin ve güçlü bir psikolojik
ortamla birlikte gözetmekle işe başlamaktadır. Milgram’ın amacı savaş gibi örgütlenmiş
düşmanlıklarda yetki, yürütücü ve kurban üçlüsü arasındaki ilişkiyi, gerçek yaşamda
rastlanabilecek nitelikteki laboratuvar koşullarında ölçmekti. Bu deney aynı zamanda, uyma
davranışının değişik boyutlarını da gözler önüne sermiştir. 296 Miligram, sözde elektrik şoku
veren bir deney düzeneği hazırlamış ve deneklere, yanlış cevap veren ‘öğrencilere’ elektrik
şoku uygulamaları talimatı vererek, insanların ‘öğrencilerin’ hayatını tehlikeye attığını ‘bile
bile’ bu talimatlara ne ölçüde uyduklarına ilişkin veriler toplamıştır. Aslında deneycinin
işbirlikçisi olan sözde öğrenciler ise kasten pek de parlak olmayan cevaplar vermiştir. Bu
cevaplar karşısında öğretmenlerden, giderek daha yüksek şoklar uygulamaları istenmiştir.

Deneye katılan öğretmenlerden %65’i, en yüksek düzey olan 450 volt elektrik akımı
uygulamakta bir an bile tereddüt etmemiştir. Birçoğu itiraz etmiş, bazıları ağlamış, ama
bilimcinin otoritesine boyun eğmiştir. Bu deneyden savaş, suç, ceza gibi konularda çıkarılan
sonuçlar oldukça ilginçtir ve insan doğası, ‘gerçek benlik,’ vb. gibi soyut kavramları kuşkulu
hâle getirmiş, davranışın şekillenmesinde otoritenin rolünü gözler önüne sermiştir. Çokça
eleştirilen Milgram’ın bu deneyi o günden sonra çoğu üniversitede yasaklanmıştır.

295
http://www3.niu.edu/acad/psych/Millis/History/2003/stanley_milgram.htm, (04.07.2014)
296
Galip İsen, Veysel Batmaz, a.g.e.s.277
209
Resim 33: Milgram’ın Şok Deneyini Anlatan Bir Çizim

Milgram deneyinin çıkış noktası Hitler Almanya’sında savaş suçlusu olan Adolf
Eichmann’ın Kudüs’te yargılanmaya başlamasından üç ay sonra, Temmuz 1961’de başladı.
Çünkü Adolf Eichmann tüm suçlamaları reddedip sonuna kadar kendine verilen görevi
yaptığını söylemekteydi. Stanley Milgram isimli bilim adamı da bu durumun nasıl
olabileceğini merak edip sosyolojik bir araştırma yapmaya karar vermişti.

10.2.3. Solomon Asch’in Çizgi Deneyi

Solomon Eliot Asch (1907-1996) “durum”dan etkilenen bireylerin grup içindeki oran
ve niteliklerini bulabilmek için, bir dizi basit deney gerçekleştirdi. Deneylerin sonuçlarına
göre bireyler, grup içine girmeden önce sahip oldukları yargılarını grup içinde değiştiriyorlar
ve grup normuna uyma gösteriyordular. Hatta bireyler grup içinde bulundukları zaman tek
başlarına vardıkları yargılardan çok büyük bir sapma gösteriyorlardı. 297

297
Galip İsen, Veysel Batmaz, a.g.e., s. 275
210
Resim 34: Solomon Eliot Asch (1907-1996) 298

Asch’in deneyi insanın doğru bildiğinin grup tarafından nasıl değişebileceğini ve ya


değişip değişmeyeceğini ölçmek amacıyla yapılan bir deneydir. Asch (1951, 1952)
laboratuvarda işte bu durumu yaratmıştır. Bu deneyde laboratuvarda belirli sayıda bireyden
meydana gelmiş gruplara, sırayla birçok kart çifti gösterilmiştir. Her çift kartın birinin üstünde
çeşitli uzunlukta üç çizgi, birinde ise bir çizgi olup bu tek çizgi diğer karttaki üç çizgiden
biriyle aynı uzunluktadır. 299

Resim 34: Solomon Asch’in Çizgi Deneyi Kartları

Bu deney için denek olarak kullanılan kişilerden yalnızca biri gerçek denektir.
Diğerleri yalancı denek denilen denek türüne girmektedir. Yalancı deneklerin önceden ne
söyleyeceği belirlenmiştir. Araştırmada pek çok kart kullanılmıştır. Her kart çifti
gösterildiğinde araştırmacının denek rolü yapan yardımcıları sırayla yargılarını söylemekte ve
esas deneğe söz sırası en sonda gelmektedir.

298
http://www.famouspsychologists.org/solomon-asch/ (20.07.2014)
299
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e.s.76
211
İlk birkaç kart gösterildiğinde araştırmacının yardımcıları doğru cevap vererek
deneğin güvenini kazanırlar, fakat sona doğru hep yanlış cevap vermeğe başlarlar. Denek, sıra
kendisine gelinceye kadar sırayla herkesin yanlış cevap vermesinden rahatsız olmaktadır.
Nitekim sıra kendine gelince, onun da diğerlerinin söylediklerini – gerçeğe aykırı olduğu
hâlde tekrarladığı görülmüştür. 300 Çizgi deneyi denilen bu deneyde toplumsal etkinin kişi
üzerinde ne kadar etkili olduğu açık bir biçimde gözlemlenebilir.

Resim 35: Deney Ekibi

10.3. Uyum

Sosyal Psikologların uzun zamandan beri, birey davranışlarının öteki insanlar ve


gruplar tarafından nasıl ve ne şekilde etkilendiği üzerinde çalışmaktadırlar. Bir kişi başkaları
öyle davrandığı için bir davranışta bulunuyorsa biz buna uyma davranışı adını veriyoruz. 301
Başkalarına uyma, bireyin topluma eklemlenmesi bakımından önemlidir.

Şerif Mardin’in kavramsallaştırdığı “mahalle baskısı” tam da toplumsal uyma denilen


kavramla ilintilidir. Görülmeyen fakat bireyin bir baskı aygıtı tarafından topluma
uyma/uydurma serüveninin göstermesi kimi zaman dayatmacı kimi zaman ise kendinden
gelişen bir davranış olarak şekillenmektedir.

“Boyun eğme” -grup baskısına boyun eğme- “uyma”-nın özel bir durumu olarak
görülebilir, fakat ayrıca üzerinde durmamızı gerektirecek kadar önemli bir olgudur. Bir
kişinin belirli bir biçimde, özellikle de kendi eğilimlerine ters düşer biçimde davranmasının
nasıl sağlanabileceği ilk bakışta totaliter yönetimlere ve başkalarını kontrol etmeye çalışan
yönlendirmeci kişilere ilginç gelebilir.

300
A.g.e.s.77
L. Freedman, D. O Sears, J. M. Carlsmith, Sosyal Psikoloji, Çev. Prof. Dr. Ali Dönmez, İmge Yay., Ankara
301

1993.s.424
212
Gerçekte bu soru toplumsal yaşamın hemen her yönü ile ilişkilidir. Sürekli olarak
belirli bir biçimde davranmamız istenir biz de bunu sık sık başkalarından isteriz. Ödev
yapmamızı yasalara uymamızı vergileri ödememiz, dikkatli araba kullanmamız, enerjiden
tasarruf etmemiz, gereksinim içindekilere yardım etmemiz, ince ve nazik davranmamız,
politik akım ve adayları desteklememiz ve sık sık dişlerimize baktırmamız istenir. 302 Tüm
bunlar ele alındığında bireyin gruba uyması ve itaat altına girip boyun eğmesi görülecektir ki
bir baskı unsurunun varlığını ispatlar.

Örnek olarak

• Lise öğrencisi Murat belediye otobüsüne biner ve bir yere oturur bir müddet
sonra karşısında oturan ve ellerindeki kitaplardan lise öğrencisi olduğu belli olan bir bayan
öğrencinin kendisine baktığını fark eder ve hemen otobüsün camına ya da cep telefonun
aynasına bakarak saçını ve kravatını düzeltmeye başlar.

• Seyircilerin olmadığı bir ortamda öğrenciler tören geçişi provalarında pek


istekli ve ciddi yürümek istemezler. Ancak aynı öğrenciler statta seyircilerin önünde hem
daha istekli hem de daha ciddi yürürler. 303

Bu örneklerin hepsinde sosyal davranışa örnek teşkil edecek filler gözlemlenmektedir.


Hepsinin ortak yanı sosyal etkidir.

Sosyal Etki ya da toplumsal etki denilen kavramını kuramsallaştıran Latane’dir. Ona


göre fizikçiler nasıl yerçekimi gibi doğadaki bazı temel kuvvetleri inceliyorsa, sosyolog ve
psikologlar da toplumdaki bazı temel kuvvetleri incelemelidir. 304 Buradan hareketle Latane
sosyal etkinin açıklanabilmesi için belirlediği şu üç ilkeye bakılmasını ileri sürer:

• Sosyal faktörün kuvveti

• Sosyal faktörün kişinin hayatında zaman ve mekân açısından yakın olması

• Sosyal faktörün etkilediği insan sayısı 305

Uyum bahsettiğim toplumsal etkinin getirdiklerine yönelen kişinin toplumsallaşmasını


ve toplumda yer edinmesini sağlayan temel unsurların başında gelir.

Toplumsal uyumun sosyal psikolojideki belirli bir biçimine “uyma davranışı” diyoruz.
Toplumsal kurallara uyum göstermek ile uyma davranışı arasında temelde pek bir fark yok
gibi görünüyorsa da, bunlar davranışlarımızın oluşum dinamikleri açısından değişik
biçimlerde incelenmektedir. Uyma davranışı gösterme toplumsal kurallara uyumun da
ötesinde kişiliksiz bir birey olmak anlamına gelebilmektedir. Gerçekte içinde yaşadığımız

302
A.g.e., s.424
303
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., .s.160
304
A.g.e., s.161
305
A.g.e., s.161-162
213
kitle toplumuna özgü toplumsal düzenlemeler aracılığıyla belirlenen pek çok uyma davranışı
göstermekteyiz 306.

10.3.1. Uyma Davranışına Genel Bir Değerlendirme

İnsanlar dil, din, ırk, davranış, tutum, duygu, düşünce gibi konularda çok çeşitlilik
gösterirler. Tüm bu çeşitlilikler bireyin yetiştiği ortam ve gruba göre farklılıklar
göstermesinden dolayıdır. Kişisel tercihlerin de etkili olduğu bu çeşitlilik insanları bir kalıba
göre değerlendirmenin de zorluluğunun göstergesi olmaktadır. Ancak, bu büyük çeşitlilikte
çelişkili olarak dünyanın bütün insanlarında ortak pek çok özellik vardı. Alt tarafı hepimiz
aynı türün üyeleriyiz, benzer fiziksel özelliklere, gereksinimlere ve yeteneklere sahibiz. Farklı
dilleri konuşmamıza karşın hepimiz bir ya da birkaç dili konuşuruz ve bunları oldukça benzer
biçimlerde kullanırız farklı cinsel alışkanlıklara sahip olmakla birlikte hepimizin birer aile
yapısı vardır. 307 Tüm bu farklılıklar ele alındığında görülüyor ki farklılığın aslında bir
zenginlik olduğudur.

Aynı kültüre, aynı gelenek ve göreneğe sahip bireyler arasında bile farklılıkların
gözükmesi, onların düşünüş ve algılayış biçimlerinin değişkenliği hem genetik hem de
çevresel etmenlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Eğer bir toplumda veya grupta uyma
olmasaydı bir kargaşa ortamı olacaktı. İşte bu yüzden uyma bu tür farklılıkların farkındalığını
ortaya koyar ve her ne kadar olumsuz bir anlam taşısa da bütünlük, birliktelik sağlaması
açısından önemlidir.

Uyma, anlatılanlar ekseninden hareketle kişinin yaşadığı toplumda gördüğü davranış


ve inanış biçimi olduğu için farklılıkları ortadan kaldırsa da birleştirici, bütünün bir parçası
olmayı amaçladığı için önemlidir.

Bazen insanlar tartışır, bazen anlaşır, bazen kavga eder bu karşılaşmalar bazen sorunlu
bazen ise sorunsuz bir şekilde kendini gerçekleştirir. Bu gibi karşılaşmalar esnasında insanlar
birbirlerine düşüncelerini, tezlerini sunarak karşı tarafı ikna etmeye çalışır. Bu ikna etme,
etkileme biçimi insanların sürekli kullandığı davranış biçimlerinden biridir. Bu etkileme
sosyal etkiyi ve etkilenme ise sosyal uyumu kendisiyle getirmiştir.

10.3.2. Gerçek Uyma Davranışı Göstergesi: Benimseme

İnsanlar gerçekten başka insanlara uyarlar – hatta bu uyma açık ve belirgin bir
durumda dünyaya ilişkin kendi algılamalarına ters düşse bile. Grubun söylediğinin ya da grup
yargısının doğru olduğuna gerçekte inanmamaktadırlar; çoğu durumda, kendi özel
yargılarının doğru olduğuna inanmaktadırlar. Ancak, sorulduğunda, yine de, diğerlerinin, yani
çoğunluğun verdiği yanıta katılmaktadırlar. Bu bizim boyun eğme adını verdiğimiz olgudur.
İnsanlar, bir fikre ve onu destekleyici her türlü bilgiye sahiptirler, buna karşın, başkalarının

306
Galip İsen, Veysel Batmaz, a.g.e., s.166
307
L. Freedman, D.O Sears, J.M.Carlsmith. a.g.e., s.426
214
belirttiği fikirlere uymaktadırlar. 308 Benimsemede kişi kendi isteği ve onayı doğrultusunda
bir davranış değişikliği içine girdi gözlemlenir.

10.3.3. İnsanların Uyma Davranışı Gösterme Nedeni

İnsanların gruba uyma davranışı göstermesinin belirli nedenleri vardır. Bunları Bilişsel
ve Normatif olarak iki gruba ayırmak mümkündür. Bir uyma durumunda birey birçok
kaynaktan gelen baskılar sonucu belirli bir davranış değişikliğine gidip tâbi olma eğilimi
gösterebilir. Bu uyma davranışı daha çok “benzeme”, “onlar gibi olma, gruba ters düşmeme”
gibi düşüncelerden ileri gelmektedir. Aynı şekilde insanlar grup üyelerinin yaptıklarının
doğru olduğunu düşündüklerine de uyma davranışını gösterebilmektedir. Uyma davranışı
genellikle bilişsel ve normatif olarak ayrılır. Bilişsel etki uyumun nedenini diğer insanların
davranışlarının yararlı olduğuna dair bilgiler içerdiğine olan inançtır. Normatif etki ise
genellikle beğeni toplamak amacıyla yapılan davranışlardır.

10.3.3.1. Bilişsel Etki

Uyma davranışı bilişsel etkideki iki temel noktaya bağlıdır. Birincisi grubun ne kadar
iyi ve bilgili olduğuna inanmamız, ikincisi, verdiğimiz serbest kararlara olan güvenimizdir.
Bir olay olduğunda daha çok grubun bilgisine ve onun değer yargılarına güvenir ve grubun
verdiği kararlara katılırız. 309 Bilişsel etkide grubun önemi büyük ölçüde kendini
göstermektedir. Birey gruba uyma, gruba göre hareket etme eğilimindedir. Başta da
belirttiğimiz gibi bilişsel etkinin bir nedeni de insanların davranışlarının yararlı bilgiler
içerdiğine olan inançtır. Kişi bu bilgilerin yararına inandığı için onlara uyar.

10.3.3.2. Normatif Etki

Uyma davranışı göstermenin ikinci nedeni, grubun onayı almak ya da grubun


tepkisinden kaçmaktır. Biz devamlı grubun bizi onaylamasını, bizi sevmesini ve bize iyi
davranmasını isteriz. 310 Bu durum daha çok grubun vereceği tepkilere göre kendini
değiştirmektedir.

Grubun ne düşündüğünü önemseyen birey, “başkaları ne der” diye sürekli gruba


uygun hareket eder ve grup normları dışına çıkmayı pek istemez. Normatif etkinin diğer bir
nedeni de beğenilme, takdir toplama amacıyla yapılan davranışlardır. Örneğin spor yapıp
sağlıklı beslenmeye dikkat eden bir arkadaşımızın yanında kendi özel tercihimiz yerine onun
beğeneceği tarzda yemek istemek bir beğenilme arzusunun olduğunun göstergesidir.

308
A.g.e., s.430
309
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e.,s.163
310
A.g.e., s.164
215
10.3.4. İnsanlar Ne Zaman Uyum Gösterirler

İnsanların farklı durumlarda farklı zamanlarda farklı etkilerle uyum gösterebilme


özelliğine sahiptir. Fakat bazı zamanlar vardır ki grupun bütün üyeleri ortak bir düşünüm
safhasında kısa bir süre içerisinde aynı uyum davranışını gösterebilir.

Gruba uyum sağlamamızı etkileyen belli başlı bazı unsurlar vardır. Bunlar grubun
büyüklüğü, gruptaki amaç birliği, grubun vaadi, gruptaki yenilikler, bireysel arzu ve
isteklerdir.

10.3.5. Uyma ve İtaat Etme

İtaat etmek Louis Pierre Althusser’in devletin baskı araçları dediği hukuk veya genel
itibariyle yasal otoriteler karşısında boyun eğmesi olarak tanımlanabilir.

Resim 36: Louis Pierre Althusser (1918-1990)

Kişi, üyesi olduğu grubun düşünce ve davranışlarına, gerçekten doğru olduğundan


dolayı değil, grubun düşünce ve davranışlarına uygun hareket edilmediği zaman bir yaptırım
söz konusu olduğu için uyum sağlamaktadır. 311 Uyma, davranış biçimi olarak grubun bireye
model yoluyla ya da taklit yoluyla aşıladığı davranış biçimidir. Birçok davranış biçimde
olduğu gibi birey başkalarının yaptığı hareket ve davranışları yağma eğilimindedir. Uyma
gruba veya topluma uygun davranma biçimidir.

Toplum, bireysel farklılıkları ortadan kaldırır. Toplumda bir yanda bireysel


özgürlükler varken bir yan da toplumu bir arada tutabilmek için çeşitli kural, kaide ve
yasalardan bahsedilir. Bu ikisinin bir arada bulunması kimi zaman çelişkilere yol açmaktadır.
Toplumun birey üzerindeki etkisi çok farklı biçimlerde kendini gösterebilir. Toplumun tercihi,
toplumun yönelimi, toplumun beğenisi vs. tüm bu gibi şeyler bireyin de tutum ve
davranışlarını etkisini alarak topluma göre hareket etme durumunu kendisiyle birlikte getirir.
Sokakta yürürken dikkatle bir yere bakan bir kişiyi gördüğümüzde, bakışlarımızı farkında

311
A.g.e., s165
216
olmadan bu kişinin baktığı noktaya yöneltiriz. Eğer bakan kişilerin sayısı birden fazla ise, ne
olup bittiğini anlamak amacıyla duraklamamız ve dikkatimizi daha da yoğunlaştırmamız
başkalarının davranışlarının bizi etkilemesine bir örnek oluşturmaktadır. Sırf bu yüzden
örneğin İstanbul da trafik yavaşlar veya yeni kazalar olur. Gündelik yaşantımızda zararsız
gibi görünen bu davranış özelliğimiz, bireysel seçimlerimizi etkilemeye başladığı zaman,
özgürlüğümüzü ve birey olarak varlık nedenimizi ortadan kaldıracak tehlikeleri de
beraberinde getirir. 312

Uyma davranışı genellikle baskı olan yöne doğru yönelimi gösterir. Uymacı
davranışın tarihte rastlanan en uç biçimlerinden biri, bir insanlık felaketine yol açan Hitler
döneminde görülmüştür. Hitler’in danışmanlarından Albert Speer, daha sonra yayınladığı
anılarında (1970), Hitler çevresinde toplananların katı bir uyma davranışı içinde bulunduğunu,
hiçbir sapma davranışına izin verilmeyen bir örgütlenme biçimiyle bu insanların her kararın
tek doğru olduğuna inanan bir sürüye dönüştürüldüğünü ve böylece her yanlışın yeni yanlışlar
doğurduğunu söylemektedir. 313 Uymacı davranışın olumsuz yanlarını görmek için tarihte
birçok örnek mevcuttur.

312
Galip İsen, Veysel Batmaz, a.g.e., s. 271
313
A.g.e., s.273
217
Uygulamalar

Konu teorik olduğundan uygulaması bulunmamaktadır.

218
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Sosyal etki ve uyum konusunda çalışma yapan sosyal psikologların ortaya koyduğu
kuramlar ve bu kuramlarda yapılmak istenilenler açıklanmaya çalışılmaktadır

219
Bölüm Soruları

1) Günümüzde artık bir klasik çalışma olarak adlandırılan “otokinetik etki” diye
bilinen görsel bir algı yanılmasından yola çıkarak kuramını açıklayan araştırmacı kimdir?

a) Solomon Asch

b) Şerif Mardin

c) Muzaffer Şerif

d) Milgram

e) Kelley

2) Aşağıdakilerden hangisi Şerif Mardin tarafından toplumsal uyma ile ilintili


olarak ortaya konulmuş olan kavramdır?

a) Normatif etki

b) Bilişsel etki

c) Sosyal etki

d) Psikolojik baskı

e) Mahalle baskısı

3) Aşağıdaki ifadelerden hangisi Milgram’ın Şok Deneyi ile ilgili değildir?

a) Yanlış cevap veren öğrencilere elektrik şoku uygulanmıştır

b) Davranışın şekillenmesinde otoritenin rolünü gözler önüne sermiştir

c) İnsanın doğru bildiğinin grup tarafından nasıl değişebileceğini ve ya değişip


değişmeyeceğini ölçmek amacıyla yapılan bir deneydir

d) Uyma davranışının değişik boyutlarını gözler önüne sermiştir

e) Sözde elektrik şoku veren bir deney düzeneği hazırlamıştır

4) Aşağıdaki araştırmacılardan hangisi “sosyal etki ve uyum” konularında


çalışmıştır?

a) Solomon Asch

b) William James

c) Şerif Mardin
220
d) Kelley

e) Edward A. Ross

5) “Lise öğrencisi Murat belediye otobüsüne biner ve bir yere oturur bir müddet
sonra karşısında oturan ve ellerindeki kitaplardan lise öğrencisi olduğu belli olan bir kız
öğrencinin kendisine baktığını fark eder ve hemen otobüsün camına ya da cep telefonun
aynasına bakarak saçını ve kravatını düzeltmeye başlar.”

Yukarıdaki örnek olay hangi sosyal psikoloji kavramına işaret etmektedir?

a) İtaat

b) Uyma

c) Benimseme

d) Normatif etki

e) Etiketlenme

6) Muzaffer Şerif’in deneyini anlatınız.

7) İnsanların uyma davranışı gösterme nedenlerini sıralayınız.

8) İnsanlar ne zaman uyum gösterirler?

9) Neden sosyal etki oluşmaktadır?

10) Muzaffer Şerif, Milgram ve Solomon Asch’in temel tezlerini karşılaştırınız.

Cevaplar

1)c, 2)e, 3)c, 4)a, 5)b

221
11. SOSYAL GRUPLAR I: GENEL ÇERÇEVE

222
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“Grup Kavramı ve Tanımı”, “Sosyal Grupların Oluşum Kriterleri ve Aşamaları”,


“Sosyal Grupların Başarısını Etkileyen Temel Faktörler”, “Sosyal Yığınlar ve Kitleler”
başlıklı konuları öğreneceğiz.

223
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Sosyal yaşamda hangi gruplara üyesiniz?

2) Sosyal yaşantınızda sosyal grupların işlevleri nedir?

3) Hangi şartlarda sosyal gruplar meydana gelirler?

4) Sosyal gruplarla sosyal yığınlar arasındaki farklar nelerdir?

224
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya
geliştirileceği

Grup kavramı ve tanımı Grup kavramının anlamlarını Okuyarak ve araştırarak


kavramak kazanım geliştirilecektir.

Sosyal grupların oluşum Sosyal grupların oluşum Okuyarak ve araştırarak


kriterleri ve aşamaları kriterlerini ve aşamalarını kazanım geliştirilecektir.
kavramak

Sosyal yığınlar ve kitleler Sosyal grup ile sosyal Okuyarak ve araştırarak


yığınların farklılıklarını kazanım geliştirilecektir.
kavrayabilmek

225
Anahtar Kavramlar

• Sosyal Grup

• Kitle

• Kalabalık

• Sosyal Yığın

226
Giriş

Bu bölümde sosyal psikoloji için önemli birey ve toplum etkileşiminde temel bir
sosyal kavram olarak nitelenebilecek sosyal gruplar ele alınmaktadır. Grupların hangi
gerekçelerle oluşabildiği, bireylerin sıradan toplamından neden farklı olduğu ele alınmaktadır.
Grup kavramının anlamı ve farklı grup tanımlamalarına -sosyal bilimlerde var olan
göreceliliklerin bir parçası olduğu düşünülerek- yer verilmiştir. Sosyal grupların oluşum
aşamaları, kriterleri, oluşum nedenleri ayrıca sosyal gruplara benzeyebilen ancak farklı
dinamiklere ve anlamlara sahip sosyal yığınlar gibi konular dâhilinde sosyal gruplar ele alıp
incelenmektedir.

Hepimiz küçük ya da büyük, sürekli ya da süreksiz (bazen) çeşitli kurul veya gruplarla
birarada oluruz. Bazen bunu zevkle, bazen bir iş gereği bazen de bir karar almak için
yapabiliyoruz 314. Grup kavramı her gün hepimizin yaşamında yer alan ama teorik anlamda bir
yönüyle gizli bir anlama bürünmüş hâlde karşımıza çıkmaktadır.

Biz istesek de istemesek de bir grup içerisinde yaşarız. Bu yönüyle kendimizi


gruplardan soyutlamamız mümkün de değildir. İnsanlar toplum içinde yaşamak zorunda
oldukları gibi, toplum bütününün bir alt yapısı ya da alt kategorileri olan sosyal gruplar da bir
anlamda toplu yaşamın bir zorunluluğu olarak değerlendirilebilir. “Toplumsal yaşamımıza
şekil veren ve insanların belirli düzeydeki amaçlarına ulaşmalarını sağlayan temel
sistemlerden biri sosyal gruplardır. İnsanlar geçmişin her döneminde daima gruplar içinde
yaşamış ve ihtiyaçları doğrultusunda da yeni gruplar oluşturmuştur. Toplumsal yapıda yer
alan insanlar belirlenen ya da ani oluşan ihtiyaçlarını gidermek için daima birbirleriyle ilişki
içinde olmuşlardır. Bu ilişkiler sonucunda sosyal gruplar ortaya çıkmıştır. 315“

İnsanların gruplarda yer almasını bir anlamda karşılıklı tercihe bağlı olduğunu da
söyleyebiliriz. Başka bir deyişle insanlar ya grupları tercih ederler ya da gruplar onları tercih
ederler. Ya da etmek zorundadırlar çünkü insanların yalnız olarak yaşamayacaklarını, bir
şekilde sosyal hayat içinde olacaklarını düşündüğümüzde. Örneğin, Ahmet’in severek ve
isteyerek bir tiyatro grubuna katılması veya Ayşe’nin bir siyasi partiye davet edilmesi gibi.
Özellikle ortak amaçların gerçekleştirilmesi noktasında sosyal gruplar oluşturulur. Ayrıca
insanların birbirlerine karşı oluşturdukları tutum, duygu, düşünce, değer ve inançlar
neticesinde de gruplar meydana gelir. Örneğin, ailelerin veya siyasal partilerin oluşumu gibi.
Oluşan sosyal gruplar bazı noktalarda bağımsız olmalarına rağmen ortak paydalarda ilişki
içinde olurlar. 316

“İnsanlar, gelişmiş veya gelişmemiş toplumlardan hangisinde yer alırsa alsın mutlaka
birkaç grubun üyesidir. Örneğin, insanlar doğar doğmaz kendilerini, bir sosyal grup olan
ailenin içinde bulur. Aile grubu içinde kültürünün birçok öğesi hakkında bilgi sahibi olur.
Daha sonraki yaşamda insanlar, okul, oyun arkadaşlığı, akrabalık, iş arkadaşlığı gibi birçok

314
Prof. Dr. Nuri Bilgin, Sosyal Psikolojiye Giriş, İzmir Kitaplığı, 3. Baskı, İzmir, 1995, s.108
315
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 1. Baskı, Ekim 2009, s.179
316
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 179
227
sosyal grupta yer alırlar. Sosyal gruplar, hem toplumun kültürünü bireye aşılayarak onun
sosyalleşmesini sağlar, hem de kültürün nesilden nesile aktarılmasına yardım ederler.” 317

317
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 179 - 180
228
11.1. Grup Kavramı ve Tanımı

Grup kavramı özellikle 18. yüzyılın başlarında sosyal bir anlam kazanmıştır. Tabi ki
her ne kadar daha öncesinde de sosyal gruplar var idiyse de. Aynı zaman da 18. yüzyıl toplum
düşüncesi, sosyolojinin 19. yüzyılda sistematik bir bilimsel disiplin hâlini almasının altında
yatan önemli bir gerekçe olmuştur.

Grup kavramını tanımlanmadan önce bir bir örnekle başlayalım: Mesela bir
kütüphanede masanın çevresinde çalışan altı öğrenci bir grup değildir. Bir masa çevresinde
bulunmak grup olabilmek için yeter bir gerekçe değildir. Ancak psikoloji finaline çalışmak
için toplanmışlarsa bir grup oluştururlar. 318

Anlaşılacağı üzere grup tesadüf eseri bir araya birkaç kişiden oluşan bir küme ismi
değildir. Daha anlaşılır bir biçimde ifade etmemiz gerekirse grup; gereksinim ve hedefleri
nedeniyle etkileşime giren bir görüşe göre üç ya da daha fazla sayıda bağımsız insana 319
verilen genel bir addır. Ancak kişi sayısı konusunda farklı görüşler ileri sürülmektedir. Sosyal
psikolojide dünyaca ünlü Prof. Dr. Muzaffer Şerif’in tanımlamasında ise “sosyal grup, iki ya
da daha fazla bireyin belirli bir işlevi yerine getirmek üzere bir rol yapısı içinde bulunduğu
bir sosyal organizasyondur.” 320 Dolayısıyla en az iki kişinin 321 karşılıklı ilişkisi onları bir
sosyal grup yapabileceği ifade edilmektedir. Yine de kişi sayısı konunun odak noktasını
oluşturmamaktadır. Birden fazla insanın karşılıklı etkileşim içerisinde olması konumuz ve
sosyal psikoloji açısından daha önemlidir.

Günlük sohbetlerimizde grup terimi çok farklı anlamlarda kullanmaktayız. İnsanlar


bazen bu kelimeyi bir toplamı veya aynı anda aynı yerde bulunan insanlar topluluğunu îma
etmek için kullanırlar. Örneğin, bir köşede trafik lambasının değişmesini bekleyen veya
tiyatrodaki izleyiciler için kullanmaları gibi. Bu insanlar sadece fiziksel olarak birbirlerine
yakındırlar ve ortak bir aktiviteye (caddenin karşı tarafına geçmek veya oyunu seyretmek
gibi) sahiptirler. Eğer bir şeyler olmazsa (caddede bir kaza veya tiyatroda bir yangın gibi)
birbirlerini etkilemezler. Bu nedenle aralarındaki bağ sınırlı ve zayıftır. İnsanlar grup
kavramını, bazen ortak karakteristik özellikleri taşıyan veya birlikte anılan insanları tarif
etmek için kullanırlar. Örneğin, sarışınlar, solak kişiler, çok zenginleri ifade etmek için
kullanmaları gibi. Bu insanları karakteristik bazı özelliklerinden dolayı onları kafamızda bir
arada toplarız.” 322

318
Aronson, Wilson, Akert, Sosyal Psikoloji, Kaknüs Yay, 1. Baskı, İstanbul, 2012, s.496
319
Aronson, Wilson, Akert, a.g.e., , s.496
320
Muzaffer Şerif, Carolyn Şerif, Sosyal Psikolojiye Giriş I, Çev. Mustafa Atakay-Aysun Yavuz, Sosyal
Yayınları, İstanbul 1996, s. 29
321
Yine başka bir kaynakta da sosyolojinin ilgi alanına giren en küçük ünite olarak en iki kişinin ilişkisinin
varlığından söz edilmektedir. Bkz. Doç.Dr. Zeki Aslantürk, Doç.Dr. Tayfun Amman, Sosyoloji: Kavramlar,
Kurumlar, Süreçler, Teoriler, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 1999, s. 22
322
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 180
229
Sosyal bilimcilerin kullandığı grup terimi, bireylerin gelişigüzel toplamından dört
nedenle farklıdır: 323

• Birinci Neden: Grup üyeleri paylaşılan bir özdeşliğe sahiptirler. Grup üyeleri
ortak bir şeye sahip olduklarına ve bu “bir şeyin” de fark yarattığına inanırlar. Eğer bir
bürodaki kadınlar, çalışan bazı arkadaşlarının aynı cinsiyetin üyesi olduklarını basitçe fark
ediyorlarsa ve bu gerçeğe özel bir değer eklemiyorlarsa bunlar bir grup değildir. Bununla
beraber eğer onlar cinsiyetlerini ortak bir ilgi alanı için bir temel gibi görmeyi anlarlarsa ve
“Biz(kadınlar), onlara(erkekler) zıtız” duygusunu geliştirirlerse bir grup olurlar.

• İkinci Neden: Grup üyeleri düzenli olarak birbirlerini etkilerler. Eğer üç


İstanbul Üniversitesi mezunu, öğlen yemeği için buluşur sonra herkes ayrı ayrı yollarına
devam ederlerse, bunlar sosyolojik bakımdan bir grup değildir. Ama bunlar sık sık beraber
olma kararını veriyorlarsa ve yemeği bir özellik olarak görüyorlarsa bir grup oluştururlar.

• Üçüncü Neden: Gruplar sosyal bir yapıya sahiptirler. Üyeler birbirlerini


tesadüfî olarak etkilemezler. Resmi veya resmi olmayan bir şekilde faaliyetleri koordine
etmek için statü ve kuralların yapısını oluştururlar. Buna göre bazıları, lider, bazıları yönetici,
bazıları da izleyici (takipçi) olurlar.

• Dördüncü Neden: Gruplar fikir birliğine bağlıdırlar. Üyeler değerlerde,


normlarda ve amaçlarda genellikle aynı fikirdedirler. Eğer İstanbul Üniversitesi mezunu
olanlardan birisi bir araya gelmenin amacını, iş ilişkilerini geliştirmek olarak değerlendirirse
diğerleri de yemek yemeyi vakit öldürmek gibi görürse bunlar bir grup olamazlar. Çünkü
aralarında çatışmalar olur.

Her sosyal bilimci bu özelliklerden bazılarını dikkate alarak kendine göre grubun bir
tanımını yapmıştır. Bu tanımlardan bazıları şunlardır:

• Kendilerini aynı grubun üyeleri olarak gören (veya kabullenen), yani grup
içinde diğerleri ile aynı psikolojik anlamı veya önemi paylaşan, bu grup üyeliğinin özellik ve
değerleri hakkında sosyal bir anlaşmayı bir ölçüde sağlayan insanlar topluluğuna grup
denir. 324

• Birbirleriyle etkileşimde bulunan, psikolojik olarak birbirlerinin varlığından


haberdar olan ve kendisini bir grup olarak algılayan küçük veya büyük insan topluluklarına
grup denir. 325

• Grup, ortak bir özdeşlik duygusu hisseden ve paylaşılan norm ve amaçlar


temelinde birbirini düzenli ve yapısal yolla etkileyen insanların oluşturduğu çoğunluktur. 326

323
Michal S.Basis, Richard J. Gelles, Ann Levine, Sociology, Random House, Inc., New York 1984, s. 170-171,
Aktaran: Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 180
324
A.Can Baysal, Erdal Tekarslan, Davranış bilimleri, İÜ. İşletme fakültesi Yay. İst. 1987, s.102
325
Sibel Arkonaç, Grup İlişkileri, Alfa Basım Yay. Dağıtım, İstanbul 1993, s.1
230
• Sosyal gruplar, karşılıklı rollere, statülere, değer yargılarına ve inançlarına
sahip ve bu özelliklerinin farkında olarak karşılıklı ilişki içinde bulunan ayırt edilebilen
özellikleri taşıyan birden fazla insanın oluşturduğu bir bütündür. 327

• Sosyal grup, üyeleri arasında ortak amaçlar, çıkarlar ve bunları gerçekleştirme


çabaları bulunan, üyelerinin grubun varlığını ve simgelerini bilinçli olarak ayırt ettiği ve
göreli bir devamlılığı olan insanların oluşturduğu bir topluluktur. 328

11.2. Sosyal Grupların Oluşum Kriterleri ve Aşamaları

Grupların oluşum kriterleri belirli aşamalardan geçerek oluşmaktadır. Her sosyal


grubun oluşum kriterleri ve aşamaları farklılık gösterse de genel olarak belirli benzerlikler
taşıyarak oluşum aşamalarını tamamlarlar. Bu başlık altında sosyal grupların oluşum
aşamalarını inceleyerek grupların nasıl ortaya çıktığı hakkında genel bir bilgi sahibi olacağız.

11.2.1. Sosyal Grupların Oluşum Kriterleri

Sosyal grupların oluşum kriterleri sosyal bilimcilerin bakış açılarına göre farklılıklar
gösterir. Çünkü her sosyal bilimci kendilerine göre değerlendirmeler yapmaktadır. Ama bu
farklılıklara rağmen yine de hepsinde mevcut olan ortak bazı temel kriterler vardır. Örneğin,
ortak norm, değer ve amaçların olması gibi.

Drake ve Smith’e göre sosyal grupların oluşmasında üç temel özellik vardır. Bunlar
şunlardır: 329

• Ortak amaç ve görev,

• Grup özdeşliğinin ve sınırlarının bilinci,

• Karşılıklı ilişkileri düzenleyen ortak değer ve normlar.

326
Michal S.Basis, Richard J. Gelles, Ann Levine, a.g.e., s. 170-171, Aktaran: Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.
181
327
İsmail Doğan, Sosyoloji, Kurtiş Matbaacılık, 1996, s.69
328
Özer Ozankaya, Toplumbilimine Giriş, Ank. Üniv. Siyasal Bilgiler Fak. Yay., Ank. 1977, s.87
329
Richard I. Drake, Peter J. Smith, Sanayide Davranış Bilimleri, Çev. Kemal Tosun ve diğerleri, Fatih
Matbaası, İstanbul 1978, s.126, Aktaran: Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 183
231
Fischer ise bir insan topluğunun grup olabilme şartlarını sekiz başlıkta toplamıştır.
Bunlar şunlardır. 330

• Görülebilirlik

• Örgütlü olma

• Rol: Grup üyeleri kendilerine özgü rolleri oynarlar

• Etkileşim: Grup üyeleri sürekli etkileşim içinde olurlar

• Norm: Grup tarafından oluşturulan kurallar, grup üyelerinin rollerine ve


davranışlarına etki ederler.

• Değerler: Grup üyeleri ortak değer ve ilgilere sahiptirler.

• Amaçlar: Grup çalışmaları bir veya birden fazla amaca yönelik olabilir.

• Devamlılık: Oluşan grup belli bir süre devam eder.

11.2.2. Sosyal Grupların Oluşum Nedenleri

Çok farklı biçimde ortaya çıkan gruplar kimi zaman tek bir nedene bağlı olarak ortaya
çıkarken kimi zaman da birden çok nedene bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Bunu iki
farklı biçimde ele almak mümkündür: resmi ve resmi olmayan gruplar şeklinde. “Resmi ve
resmi olmayan grupların oluşum nedenleri birbirinden farklıdır. İşlerin daha seri ve kolay
yapılması için yönetimin karar alması sonucu resmi gruplar oluşturulur. Resmi olmayan
grupların oluşum nedenlerinde farklılıklar söz konusudur. Bu grupların oluşumunda insanların
birbirlerine yakın olmaları, sevgi ihtiyaçlarını gidermeleri, kendilerini ifade etmeleri,
geleceklerini belirlemeleri gibi nedenler etkilidir.” 331

Birden fazla kişinin bir araya gelerek oluşturduğu gruplar insan ilişkilerini kurma,
sosyalleşme, ilişkiyi geliştirme ve insanın sosyal çevre ile adaptasyonunu sağlamaya yönelik
işlevsel bir biçimde ortaya çıkmaktadır. “Birden fazla kişi tek kişiye oranla daha iyi karar mı
verir? Çoğumuz bunun doğruluğuna inanırız. Tek bir kişi gelgitler yaşayabilir, yanlı
davranabilir; öte yandan birden fazla insan bir araya geldiğinde fikir alışverişinde bulunur,
birbirlerinin hatalarını farkeder ve daha iyi kararlar verir 332 .” Her ne kadar bireyi sosyal
çevreye adaptasyon konusunda fayda sağlasa da grupların hem olumlu hem de olumsuz
yanları mevcuttur. Fakat insan sosyal bir varlık olduğu için onun gruplara dâhil olması
kaçınılmaz bir durumdur. Bu yüzden insan diğer insanlarla iletişim kurma gereksinimi
duymaktadır. “İnsanların ilişki kurma ihtiyaçlarını giderme kaynakları grup içi (bireylerarası
çekicilik, sosyal ilişki kurma, grupsal faaliyet ve amaçlar) ve grup dışı (grubun dışında

330
A.Can Baysal, Erdal Tekarslan, Aktaran: Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 183
331
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 185
332
Aronson, Wilson, Akert, a.g.e., , s.519
232
bulunan insanların ilgisi örneğin, grup dışındaki Ayşe’nin grup içindeki Ali ile tanışma isteği
nedeniyle gruba dahil olmak istemesi gibi ve grup dışındaki amaçların gerçekleştirilmesi
isteği, örneğin Ali’nin gruba üye olamama sonucu toplumda kazanacağı prestij nedeniyle
gruba dahil olmak istemesi gibi) olmak üzere iki noktada toplanır.” 333

11.2.3. Sosyal Grupların Oluşum Aşamaları

Sosyal gruplar durağan bir yapıya sahip değildir. Kısa ya da uzun dönemde bir
değişim süreci yaşarlar. Ancak oluşum aşamaları hemen hemen birbirlerine yakındır.
Grupların oluşum aşamaları şu şekilde sıralanabilir: 334

• İnsanların karşılıklı olarak birbirlerini kabullenmeleri (arkadaşlık kurma, bilgi


paylaşımı, tartışma, birbirini tartma, kendini savunma, duygu, düşünce ve tutumlarını ifade
etme gibi)

• İletişim kurma ve sonucunda karar vermeleri (Grup kurallarını, amaçlarını,


bireysel görevleri belirleme, yardımlaşma gibi)

• Motive olma ve grup amaçları doğrultusunda hareket etme ya da çalışma


(grubun bir üyesi olarak aktif çalışma, grup için yaratıcı fikirler üretme, bağımsız çalışma
gibi)

• Kontrol ve bütünlük oluşturma (yeteneklerine göre görev alma ya da verme,


grup için isteyerek davranma, hoşgörülü olma gibi)

11.3. Sosyal Grupların Başarısını Etkileyen Temel Faktörler

Grup bireylerin bir araya gelerek oluşturulan ve sadece bir bireye bağlı olmayan bir
küme olduğuna göre grubun başarısı da sadece tek bir bireye bağlı değildir. Kollektif bir çaba
ve birlikteliğin ürünüdür grubun başarısı. Bu yüzden bireysel başarıdan çok grup başarısı
olarak isimlendirilir. “Grup başarısı birden fazla faktöre bağlıdır. Çünkü grubun başarısı
birkaç grup üyesinin fedakârca çalışmasına bağlı değildir.

Sosyal grupların başarısı genellikle şu dört temel faktöre dayalıdır:

• Grubun Üyelerinin Homojen ve Heterojen Bir Özellik Taşımaları: Grup


üyelerinin benzer ya da farklı özellikler taşıması grubun başarını doğrudan etkiler. Grup
üyeleri ne kadar homojen (benzer) özellikler (yaş, tecrübe, eğitim, kültür ve teknik beceri)
taşırsa grubun başarıyı yakalaması o derece kolaylaşır. Grup üyeleri heterojen (farklı)
özellikler taşıması durumunda grubun başarılı olması biraz zorlaşır. Çünkü üyeler farklı
düşünüp farklı değerlendirmeler yaparlarsa aralarında sürtüşmeler ve çatışmalar kaçınılmaz

333
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 185
334
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 184

233
olur. Bu da zaman kaybına, üyelerin psikolojik dengelerinin bozulmasına yol açar ve sonuçta
verim düşer.

• Grubun Yapısal Büyüklüğü: Grubun yapısal büyüklüğü başarıyı hem olumlu


hem de olumsuz yönde etkileyebilir. Grubun çok büyük olması bazen değişik fikirlerin ortaya
çıkmasını kolaylaştırır ve bu fikirler grubun yararına olabilir. Ancak grup çok büyük olduğu
zamanlarda herkese söz hakkı gelmeyebilir ve sonuçta grubun başarısını olumsuz yönde
etkileyebilir. Büyük gruplarda kontrol kolay olmaz ve iletişimde bazı sorunlar yaşanabilir. Bu
da grubun başarısını düşürebilir.

• Grubun Kuralları: Grubun başarısını etkileyen en önemli faktörlerin başında


grubun normları gelmektedir. Grubun normları ne kadar sağlıklı oluşturulmuş ise grubun
başarısı da o oranda yüksek olur. Grubun başarısı için kurallar temek şartlardan biridir
diyebiliriz. Eğer grup normları oluşturulmamışsa her üye kendi kafasına göre hareket eder. Bu
durum grubun başarısını doğrudan olumsuz yönde etkiler.

• Gruba Bağlılık: Gruba bağlılık, grup başarısını doğrudan etkileyen bir


faktördür. Üyeler ne kadar gruplarına bağlı iseler grup başarısı da o derece yüksek olur. Gruba
bağlılık azaldıkça grubun verimliliği ve başarısı da o oranda azalır.” 335

11.4. Sosyal Yığınlar ve Kitleler

“Sosyal yığın ve kitle kavramları birbirlerinin yerine kullanmalarına rağmen hem


birbirlerinden hem de sosyal gruplardan farklıdırlar. Süreklilik, örgütlü yapısal ilişki,
karşılıklı etkileşim, ortak değer ve normlar gibi öğeler grubu oluşturan temel faktörlerdir. Bu
temel faktörlerin olmadığı insan topluluklarını grup olarak değerlendirmek mümkün
değildir. 336“

“Mekânsal ve fiziksel (bedensel) yakınlığa rağmen karşılıklı ilişkiler içerisinde


bulunmayan ve aralarında birleştirici ve bütünleştirici ortak değer ve normlar olmayan insan
topluluklarına sosyal yığın denir. Sosyal yığında yer alan insanlar, birbirlerini bilinçli olarak
tanımazlar. Plânda olmayan ve rastlantısal nedenlerle bir araya gelen ve çok kısa bir süre
sonra da dağılan insanlar sosyal yığın olarak adlandırılır. Günlük yaşamda insanlar çeşitli
nedenlerden dolayı birçok yığın içinde yer alırlar. Örneğin, araba, sinema veya vapur
kuyruklarında ya da maça seyretmek için stadyum önlerinde bekleyen insanlara dâhil olmak
gibi.” 337

335
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 185
336
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 186
337
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 186
234
11.4.1. Sosyal Yığınların Özellikleri

“Sosyal yığınları gruplardan ayıran bazı temel özellikleri vardır. Bunlardan bazıları
şunlardır: 338

• Sosyal yığınlar, mekânsal açıdan birbirlerinden çok yakın bulunan hatta iç içe
olan insanların oluşturduğu geçici bir bütünlüktür.

• Sosyal yığın içinde bulunan insanlar arasında ilişkiler hemen hemen yok denecek
kadar azdır. Bazen hiçbir ilişki de olmayabilir.

• Bir yığını oluşturan insanlar adlarıyla birbirlerini tanımazlar. Yani anonimdirler.


Sadece fiziksel olarak (insan olarak) birbirlerini tanırlar.

• Sosyal yığınlar örgütlü insan toplulukları değildir. Başka bir değişle hiyerarşik bir
yapı ( mevki, statü veya görev sıralaması) yoktur.

• Sosyal yığınlarda karşılıklı etkileşim olmadığı için, katılan insanlarda çok az bir
davranış değişikliği olabilir.

• Sosyal yığınlardaki insanlar devamlı olarak bir yığından diğerine geçerler.”

11.4.2. Sosyal Yığınların Çeşitleri

“Gelişi güzel bir araya gelen insanların oluşturduğu sosyal yığınların başlıca çeşitleri
şunlardır:

• Basit Kalabalıklar

Bunlar, günlük yaşamın her yerinde görülebilen kalabalıklardır. Basit kalabalıklar,


bazen aynı tip yerlerde biriken veya aynı tip olayların meydana geldiği mekânlarda görülen
kalabalıklardır. Bu insan yığınları olay çıkarmaya yönelik değildirler. Yani barışçıl bir özellik
taşırlar. 339“

• Etkin Kalabalıklar

“Etkin kalabalıkları basit kalabalıktan ayıran en önemli fark, iç dış denetimden yoksun
olmalarıdır. Bu kalabalık yıkıcı bir özellik taşır. Çünkü bunlar bir şeye karşı bir düşmanlık
duygusu içindedirler. Genellikle bir şeyi protesto ederler. Gelişigüzel ortaya çıkan liderlerin
etkisinde çok kolay kalırlar. Bir linç olayındaki insanlar veya mağlubiyetlerden sonra
kulübünü basmak için bekleyen insanlar etkin kalabalıklara örnek verilebilir. 340“

338
Aktaran: Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s. 186
339
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.187
340
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.187
235
• Seyirci ve Dinleyiciler

“Bilinçli ve kararlı olarak bir şeyi dinlemek veya seyretmek için belli bir yerde
toplanan insanların oluşturdukları yığınlardır. Dinleyici ve seyirciler olaya müdahale
etmedikleri için etkin kalabalıktan, daha uzun bir süre yan yana olduklarından basit
kalabalıktan ayrılırlar. Bir konferans dinleyenler, tiyatro veya sinemada bir sanat etkinliğini
seyredenler bu yığın türüne örnek verilebilir. 341“

• Gösteri Kalabalıkları

“Bir fikri, bir inancı, bir hareketi veya bir kişi ya da grubu hedefleyerek yanında veya
karşısında gösteride bulunmak için kararlı bir şekilde toplanmış olan insanların meydana
getirdiği sosyal yığına gösteri kalabalıkları denir. Bu sosyal kalabalıklar, geçici de olsa
amaçlarına ulaşmak için teşkilatlanmışlardır. Gösteri kalabalıkları daha çok büyük yerleşim
birimlerinde görülür. Mitingleri, sessiz yürüyüşleri ve bazı resmigeçitleri gösteri
kalabalıklarına örnek verebiliriz. 342“

11.4.3. Kitleler

“Kitle, çok sayıda insanın bir özellikleri nedeniyle oluşturdukları bir bütündür.
Radyoda yayınlanan “Türk Sanat Müziği” dinleyen insanları kitlelere örnek verebiliriz.
Kitlelerde, birlik hâlinde bulunan insanların bir arada toplanmaları gerekmez. Çünkü kitle bir
zihni yapıttır. Yani düşüncede birlik olanlar kitleleri oluştururlar. 343“

341
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.188
342
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.187
343
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.187
236
Uygulamalar

Konu teorik olduğundan uygulaması bulunmamaktadır.

237
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Sosyal grupların tanımlamaları, sosyal grupların oluşum kriterleri ve farklılıkları


öncelikle işlendi. Ayrıca sosyal yığınlar ve kalabalıkların sosyal gruptan farklılıkları ve sosyal
yığın olarak ifade edilen çeşitler üzerinde durulmuştur.

238
Bölüm Soruları

1) Sosyal gruplar durağan bir yapıya sahip değildir. Kısa ya da uzun dönemde bir
değişim süreci yaşarlar. Ancak oluşum aşamaları hemen hemen birbirlerine yakındır.
Grupların oluşum aşamaları dört kategoriden oluşmaktadır.

Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bu kategorilerden birisi değildir?

a) Kontrol ve bütünlük oluşturma

b) Motive olma ve grup amaçları doğrultusunda hareket etme ya da çalışma

c) İletişim kurma ve sonucunda karar vermeleri

d) İnsanların karşılıklı olarak birbirlerini kabullenmeleri

e) Birbirileri arasında kan bağının bulunması

2) “Bir masanın çevresinde çalışan altı öğrenci bir grup değildir. Ancak psikoloji
sınavına çalışmak için toplanmışlarsa bir grup oluştururlar.”

Yukarıdaki örnek de grup anlamı taşınabilmesinde aranan en kapsayıcı özellik nedir?

a) Ortak bir değer

b) Ortak bir rol

c) Özdeşlik duygusu

d) Ortak bir amaç

e) Statü

3) “Bir fikri, bir inancı, bir hareketi veya bir kişi ya da grubu hedefleyerek
yanında veya karşısında gösteride bulunmak için kararlı bir şekilde toplanmış olan insanların
meydana getirdiği sosyal yığına ………..… ………………… denir. Bu sosyal kalabalıklar,
geçici de olsa amaçlarına ulaşmak için teşkilatlanmışlardır.”

Yukarıdaki boşluğu doğru şekilde tamamlayan seçeneği bulunuz?

a) Gösteri kalabalıkları

b) Etkin Kalabalıklar

c) Basit Kalabalıklar

d) Seyirci ve Dinleyiciler

239
e) Kararlı kalabalıklar

4) Sosyal grupların başarısını etkileyen dört faktör bulunmaktadır. Aşağıdaki


seçeneklerden hangisi söz konusu edilen faktörlerden birisi değildir?

a) Gruba bağlılık

b) Grubun kuralları

c) Grubun yapısal büyüklüğü

d) Grup üyelerinin geçmiş yaşantıları

e) Grubun üyelerinin homojen ve heterojen bir özellik taşımaları

5) “Sosyal bilimcilerin kullandığı grup terimi, bireylerin gelişigüzel toplamından


dört nedenle farklıdır.” Aşağıdaki seçeneklerin hangisi bu nedenlerden birisi değildir?

a) Gruplar sosyal bir yapıya sahiptirler

b) Grup üyeleri paylaşılan bir özdeşliğe sahiptirler.

c) Grup üyeleri düzenli olarak birbirlerini etkilerler

d) Gruplar fikir birliğine bağlıdırlar

e) Grupların ortak değer ve normları yoktur

6) “……………………….., üyeleri arasında ortak amaçlar, çıkarlar ve bunları


gerçekleştirme çabaları bulunan, üyelerinin grubun varlığını ve simgelerini bilinçli olarak
ayırt ettiği ve göreli bir devamlılığı olan insanların oluşturduğu bir topluluktur.”

Yukarıdaki boşluğu doğru şekilde tamamlayan seçeneği bulunuz?

a) Sosyal grup

b) Basit Kalabalıklar

c) Sosyal yığın

d) Etkin Kalabalıklar

e) Gösteri kalabalıkları

7) Sosyal grupların oluşum nedenlerini açıklayınız.

8) Sosyal yığınları açıklayınız ve sosyal yığınların çeşitlerini maddeler hâlinde


sıralayınız.

240
9) Aynı oyunu izleyen tiyatro seyircileri ile tarih dersini beraberce çalışan
arkadaşların aralarında ki farklar neler olabilir?

10) Sosyal grupları ile sosyal yığınları karşılaştırınız.

Cevaplar

1)e, 2)d, 3)a, 4)d, 5)e, 6)e

241
12. SOSYAL GRUPLAR II:

SOSYAL GRUPLARIN ÖZELLİKLERİ VE FONKSİYONLARI

242
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“Sosyal Grupların Özellikleri”, “Sosyal Grupların Fonksiyonları”, “Sosyal Grup


Türleri” başlıklı konularımızı öğreneceğiz.

243
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Sosyal grupların özellikleri nelerdir?

2) Ne gibi sosyal grupların varlığından haberdarsınız?

3) Sosyal grupların fonksiyonları neler olabilir?

244
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya
geliştirileceği

Sosyal grupların özellikleri Sosyal grupların Okuyarak ve araştırarak


özelliklerinin kavranması kazanım geliştirilecektir.

Sosyal grupların Sosyal grupların Okuyarak ve araştırarak


fonksiyonları fonksiyonları hakkında bilgi kazanım geliştirilecektir.
edinebilmek

Sosyal grup türleri Sosyal grup türleri hakkında Okuyarak ve araştırarak


bilgi edinebilmek kazanım geliştirilecektir.

245
Anahtar Kavramlar

• Sosyal Grup

• Sosyal Grupların Fonksiyonları

• Sosyal Grup Türleri

246
Giriş

Bu derste sosyal gruplar konusuna devam edilmektedir. Sosyalleşme sürecinde artık


sıradan olarak gördüğümüz sosyal gruplar, psiko-sosyal süreçler içerisinde çok önemlidirler.
Bireylerin sosyal çevreleri ile ilişkileri yani iradi ya da gayri iradi dâhil oldukları sosyal
gruplaşmalar, sosyal psikoloji açısından tam anlamıyla eksiksiz birer inceleme alanı
durumundadırlar. Bu bağlamda bu derste sosyal grupların özellikleri, gördükleri fonksiyonları
ve çeşitli ölçütlere bağlı olarak ayrışan grup türleri incelenerek sosyal gruplar konusu bu ders
ile sonlandırılacaktır.

Bütün sosyal grupların ortak özellikleri ve gerçekleştirecekleri bazı temel


fonksiyonları vardır. Aslında bu ortak özellik ve fonksiyonları nedeniyle kalabalıklardan ve
hayvan topluluklarından ayrılırlar. 344 İnsanlar toplum/topluluk olarak yaşayan varlıklar
olduğu için, toplulukların veya grupların inceleme konusu yapılması hem doğal hem de
gerekli bir çabadır. Bu bağlamda sosyal psikologlar, insanın sosyal dünya ile irtibat kurma
yollarından biri olan sosyal grupları incelemesi, insanın sosyal gruplardaki eylemlerinin
anlamlandırılması konusunda önemli ipuçları sunmaktadır. Sosyal gruplar günlük
yaşantımızın büyük bir kısmını kaplar. Örneğin çalışma hayatında iş bölümü yaparak gruplar
hâlinde çalışırız ya da arkadaş veya yaşıt grupları içinde sosyalleşiriz; görüşlerimiz,
tutumlarımız içinde bulunduğumuz gruplar aracılığıyla olgunlaşır, şekillenir ve bu vasıtasıyla
düşüncelerimizi paylaşırız. 345

344
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2009, s.188
345
Sibel A. Arkonaç, Sosyal Psikolojide İnsanları Anlamak, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara 2008,s.237
247
12.1. Sosyal Grupların Özellikleri

Sosyal grupların birçok özelliği olmakla birlikte temel bazı özelliklerinden


bahsedilebilir. İnsanların oluşturduğu tüm sosyal grupların değişmeyen bazı ortak özellikleri
vardır. Bu özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz:

• Her Sosyal Gruba Giren Kişilerin Kendilerine Özgü Rolleri Vardır

Grup üyeleri bu rolleri yerine getirdikleri ölçüde, grup varlığını devam ettirir. Aksi
durumda grup ortadan kalkar. Zira grup hayatı dediğimiz şey bu rollerin birbirlerini
tamamlamasıyla oluşur. Bir kimsenin bir gruba katılması demek, orada kendisine düşecek
rolü oynayarak grubun yaşamasına katılması demektir. Grup üyeleri arasında karşılıklı temas
ve ilişkileri düzenleyen ve her gruba özgü tavır ve hareket normları vardır. Her grup üyesi bu
normlara uygun hareket etmek zorundadır. 346

• Grubu Oluşturan Üyeler Arasında Ortak Yarar ve Değerler Vardır

Grubun bütün faaliyetleri ortak bir grup amacına yöneliktir. Grup, oldukça uzun bir
süre devam eden dinamik bir yapıya sahiptir. Sosyal grubu belirleyen en önemli özelliklerden
birisi de grup bilincinin olmasıdır. Her grup, üyelerince kabul edilen, ortak olan bazı değer
ölçülerine ve menfaatlere sahiptir. Ortak bir değer ölçüsü, ortak bir menfaat olmadıkça grubun
varlığından söz edilemez. 347

• Her Sosyal Grubun Bir Yapısı Vardır

Yani grup içinde yer alan her bireyin diğer bireylere nazaran belirli bir yeri mevcuttur.
Bu yerin eşit, yüksek veya aşağı olması önemli değildir. Önemli olan bu yerin grup içinde
belirlenmiş olmasıdır. Çünkü her grup içinde mutlaka bir hiyerarşi mevcuttur. Tamamen eşit
gruplar söz konusu olsa bile yine de grubun bir lideri vardır. 348

• Sosyal Grupların En Önemli Özelliği Sürekliliktir

Herhangi bir topluluğa grup diyebilmek için onun hiç olmazsa belli bir süre devam
etmiş olması gerekir. Grubun sürekliliği için üyelerin bir arada kalmaları gerekir. Bunun için
temel şart: İstikrardır. İstikrarı sağlamanın şartı ise, bütünleşme ve ahenk sağlamadır.
Genellikle gruplar nesiller boyunca sürer gider. Grubu geçici topluluklardan ayıran en önemli
özelliklerden biri, işte bu süreklilik kriteridir. 349

• Sosyal Gruplar İnsanların İhtiyaçlarını Karşılamak İçin Meydana Gelirler

Bir grubun üyeleri aynı zamanda başka grupların da üyesi olabilirler. Örneğin bir
üniversite profesörü; aynı zamanda bir aileye mensuptur; bunun yanında bir kulübün, bir

346
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.188
347
A.g.e., , s.188
348
A.g.e., , s..188
349
A.g.e., , s..188
248
derneğin üyesi olabilir. Günümüz çağdaş toplumlarında insanlar aynı zamanda birçok sosyal
gruba üye olmak durumundadır. Bir gruba üyelik diğer gruplardaki üyeliklere etkisi
olabilmektedir. Örneğin, bir öğretmen, üyesi bulunduğu kulübün, komite toplantısında gece
çok geç vakitlere kadar kalacak olursa ertesi gün iyi ders anlatmayabilir ve böylece bir
gruptaki üyeliği diğer gruptaki üyeliğini etkilemiş olur. 350

• Sosyal Gruplar İnsanlar için Standart Hareket Tarzları Belirler

Gruplar üyelerin hareketlerini sınırlar veya onları özgürlüğe kavuşturur. Sosyal


gruplar, hayatın her türlü faaliyetleri bakımından gerekli olan şartları oluştururlar. 351

• Sosyal Gruplar Üyeleri İçin Bir Sosyal Kontrol Mekanizmasıdırlar

Her grubun bazı davranış kuralları vardır. Bu kurallar, üyelerin rollerini


gerçekleştirmeleri için bir ölçü oluştururlar. Başka bir deyişle, grupta geçerli olan kurallar,
grup üyelerinin nasıl davranacaklarını belirlemektedir. Üyeler bu kurallara uymadıkları zaman
neye maruz kalacaklarını bilirler. 352

12.2. Sosyal Grupların Fonksiyonları

Sosyal psikolojinin grup ile ilgili çalışmalarında üzerinde pek durmadığı ama önemli
olan bir nokta vardır. Gruplar dinamiktir 353 . İnsanın sosyalleşmesi bağlamında önemli bir
işlevi olan sosyal gruplar insanın dış dünyayla ilgili algısını, düşünüş biçimini, eylemlerini
etkileyebilir. Arkadaş, aile ya da iş çevresi düşünülebilir.

Grupların üyeler açısından çeşitli işlevleri vardır. Bu fonksiyonların bazılarını


maddeler hâlinde şöyle sıralayabiliriz: 354

• “Gruplar, toplumda yaşayan insanların sevgi ve başka insanlara ya da hem


cinslerine yakın olma ihtiyaçlarını tatmin ederler. İnsanlar birçok kişisel dostlukları grup
bağlılığının destekleyici özelliği sayesinde kazanırlar.

• Gruplar, kişilerin bir grup içinde kendisini göstererek benlik duygularının


gelişmesine ve kendilerine saygılarının artmasına yardımcı olurlar. Grup içinde birey takdir
edildiği ve kendisine üyeler tarafından bir değer verildiği ölçüde üstün bir statü elde ederler.
Kişinin saygı ve benlik ihtiyacını tatmin etmesi, grupta bir değer kazanması sayesinde
mümkün olmaktadır. Grubun amacına ulaşmasına katkıda bulunan bireyler elde edilen grup
prestiji ve başarılarının bir bölümünün kendine atfedildiğini görecek ve grup içinde değer ve
statüsü yükselecektir.

350
A.g.e., , s.189
351
A.g.e., , s..189
352
A.g.e., , s..189
353
Sibel A. Arkonaç, a.g.e., , s.244
354
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.190
249
• Gruplar, tek tek üyelerin hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları konuların
aydınlanmasına ve bilinmeyen gerçeklerin ortaya çıkmasına katkıda bulunurlar. Diğer bir
ifadeyle, grup bir eğitim ve öğrenme aracıdır. Gruba üye olma sayesinde kişiler herhangi bir
konuda eksik veya yanlış bilgilerini tamamlama imkânına kavuşur. Ayrıca grup üyesi,
bilmediği konularda birçok şeyler öğrendiği, kültürünü artırdığı ve merakını giderdiği gibi,
bildiği bazı konuların doğruluğunu test etme imkânını grup sayesinde elde eder. Grup üyeleri
grup sayesinde kendi algı, değer ve duygularını başkalarınınki ile karşılaştırma imkânına
kavuşur.

• İş de karşılıklı yardımlaşma ve kişisel hedeflere ulaşmada birbirine destek ve araç


olmada, grupların bir işlevidir. Bu durum aynı zamanda grubun ortak amaçlara ulaşmak için
girişeceği çabalarda, karşılaşacağı tehlike ve tehditleri savuşturmada güvenli ve güçlü olma
işlevini de gerçekleştirmektedir. Buna dayanışmadan doğan “sinerjistik” güç adı
verilmektedir.

• Grup, bireysel güç ve arzuları artıran ve üyelerin güvenli ve psiko-sosyal


ihtiyaçlarını karşılayacak grup üyelerini güdüleyici bir işlev de görmektedir. Çeşitli
ihtiyaçlarını grup içinde karşılayan insanlar enerjik ve yaratıcı olurlar.

• Grupların önemli bir fonksiyonu da genel amaçlarla bireysel amaçları


bağdaştırmalarıdır. Yani gruplar çeşitli amaçlar arasında bir koalisyon sağlar. Bir amacın
diğerini gerçekleştirmesinde araç görevini yerine getirirler. Biçimsel gruplarda üyeler
amaçlarını yeterli oranda tatmin edemezlerse, biçimsel olmayan gruplar oluşturarak kişisel
ihtiyaçlarını yine bir grup içinde gerçekleştirmeye çalışırlar.”

12.3. Sosyal Grup Türleri

Bazı ölçütlere bağlı olarak sosyal gruplar çeşitlenmektedir. “Toplum içinde varlıklarını
devam ettiren sosyal gruplar oldukça fazladır. Çok fazla olan sosyal grupları, ortak bazı
özelliklere göre sınıflara ayırmadan inceleyip anlamak çok zordur. Grup olgusu, farklı zaman
ve biçimlerde sınıflandırılmış ve üzerinden en fazla inceleme araştırma yapılmış olan
konulardan birisidir.” 355 Grup yapısını, grup içindeki bireylerin statüsü, grup normları ve
iletişim kanalları belirler. 356

355
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.191
356
Galip İsen, Veysel Batmaz, Ben ve Toplum, OM Psikoloji Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2002, s.237
250
Sosyal bilimciler grup sınıflandırmalarında kullandıkları kriterler şöyledir: 357

• Büyüklük

• Süreklilik

• Yapı

• Sosyal Roller

• Karşılıklı İlişkiler

• Grup İlgilerinin Türleri

• Paylaştıkları Sosyal Değerler ve Çeşitleri

• Gruptan Beklenen Tavır ve Hareketler

357
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.191
251
Sosyal grupları sistematik olarak sınıflandırılmasının en kapsamlı çalışmasını Gurvitch
yapmıştır. Onun sınıflandırılması şöyledir: 358

• İçerik

• Büyüklük

• Süre

• Ritim

• Fiziksel Yakınlık

• Kuruluş Biçimi ( Gönüllü – zorunlu)

• Giriş Kolaylığı (Açık – Yarı Açık – Kapalı)

• Örgütlenme Düzeyi

• Fonksiyon

• Yönelim

• Kaplamsal Toplumla İlişki

• Diğer Gruplarla İlişki

• Sosyal Denetim

• Otorite ve Bütünsellik Derecesi gibi toplamda on beş kriter kullanmıştır.

12.3.1. Birincil ve İkinci Gruplar

Farklı gruplar insana farklı şeyler kazandırır. Grup elemanları arasındaki bağların
seviyesi gruba dayanır. Bu nedenle bir kişi bir kurumdan ayrılmaya karar verdiğinde, bundan
o kurumun yöneticileri ve diğer bütün üyeleri üzüntü duyar. Uzun süre arkadaşlık ettiği ve
komşusu olan birinin ülkenin başka bir bölgesine taşınmaya karar vermesi kişiyi üzer. 359
İnsanların dâhil olduğu farklı gruplar insana çok farklı konularda çok farklı şeyler
kazandırabilir. Birincil ve ikincil gruplar bu bağlamda insana bir şeyler kazandıran ve
kazandırmayan konular dâhilinde bir ayrıma tabi tutulabilir.

Amerikalı sosyolog Charles Horton Cooley, insanlar arasındaki sosyal ilişki şekillerine
ve ilişkilerin yaratacağı özelliklere dayanarak sosyal grupları birincil ve ikinci olmak üzere

358
Mine Tan, Toplumbilime Giriş, Sevinç Matbaası, Ankara 1981, s.54, Aktaran: Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,
s.191
359
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.192
252
ikiye ayırmıştır. 360
Bu ayrım grupların işlevselliği konusunda önemli açıklamalar
barındırmaktadır.

• Birincil Gruplar

C.H. Cooley, birincil grup kavramını (1909) ilk defa kullanan sosyal bilimcidir. Bu
gruplardaki ilişkileri sürekliliğe dayanan, sıcak, kişisel, yakın, küçük ilişkiler olarak
tanımlamıştır. 361 Bu çeşit ilişkilere sosyolojide “birincil ilişkiler” adı verilmektedir. Buradan
hareketle birincil ilişkiler üzerine kurulu ve böyle ilişkilerin devam etmesine imkân tanıyan
gruplar biçimde tanımlamak mümkündür. 362

C. H. Cooley’e göre birincil gruplarla, yüz yüze yakın ilişkiler, dostluklar ve işbirliği
gibi özellikler ifade edilmektedir. Bu gruplar, doğal toplumun başlıca temsilcileridir. Yakın
dostlukların sonucu, psikolojik olarak bireylerin kaynaşması gerçekleşir ve kişilerin
amacından ziyade grubun amacı doğrultusunda hareket edilir. 363 Birinci grubu ifade eden en
güzel kelime “biz”dir.

Birincil grup kapsamında değerlendirilen grupları şöyle sıralayabiliriz: 364

• Aile

• Çocukluk Çağının Oyun Grupları

• Komşuluk Grupları

• Akrabalık Grupları

• Gençlik Grupları

• Askerlik ve İş Arkadaşlığı Grupları

• Köy Grubu

Birincil ilişkilerin en doğal biçimini ailede görebiliriz. Çünkü aile bireyleri,


birbirlerinden hiçbir çıkar beklemeksizin her türlü yardımlaşma içine girebilirler. Böyle bir
ortamda insanların veya grup üyelerinin yaptığı bir hata veya yanlış bağışlanabilir. Grup
üyeleri birbirlerine birtakım kurallara bağlı değillerdir. Herkes rolünün ve sorumluluğunun
farkınadır. Kısaca, işler zorlama ve menfaat karşılığı yapılmaz. Örneğin, “hiçbir baba
çocuğuna bugünlük görevim bitti, yarın gelirsen ve eğer işim yoksa seninle ilgilenirim”

360
A.g.e., , s.192
361
Michal S.Basis, Richard J. Gelles, Ann Levine, Sociology, Random House, Inc., New York 1984, s. 172,
Aktaran Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.192
362
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.192
363
Michal S.Basis, Richard J. Gelles, Ann Levine, a.g.e., s.172-174, Aktaran Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,
s.192
364
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.193
253
diyemez. 365 Birincil gruplar, “biz hissediyoruz”, “böyle duyuyoruz” duygu ve düşüncesiyle
insanı büyük bir istek ve heyecanla grubun içine alır ve bu yolla insanı diğer gruplardan
koparır. 366

Birincil gruplarda kanun, tüzük, yönetmelik, ticari anlaşmalar, modadan ziyade, örf,
adet, gelenek, görenek ve ahlak değer yargıları geçerlidir. Oto kontrol sitemi mevcuttur.
İşbölümü hemen hemen yok denecek kadar az ve basit düzeydedir. Mesleki ihtisaslaşma
yoktur. Birincil gruplar homojen bir yapıya sahiptirler. Yani yaşam tarzları bakımından
birbirlerine çok benzerler. 367

• İkincil Gruplar

İkincil gruplar, birincil grupların dışında kalan tüm grupları kapsar. Bu gruplar
özellikle sanayileşmiş ve kentleşmiş toplumlarda daha çok görülür. Başka bir deyişle, kültüreş
farklılaşma, iş bölümü ve ihtisaslaşmanın yaygın olduğu toplumlardaki gruplar, ikincil grup
özelliği taşırlar. 368

İkincil gruplarda ilişkiler daha soğuktur (veya resmidir). Grup üyeleri arasındaki
ilişkiler sınırlıdır ve bazı kuralları vardır. Bu gruplar özel hedeflere ulaşmak amacıyla
oluşturulurlar. Bu nedenle ikincil gruplar hedefe ulaşmada bir araç vazifesi görürler. Birincil
grup gibi ulaşılmak istenen hedef değildir. Bireyler gruba kazandırdıklarına göre
değerlendirilir. 369

İkincil grupların kapsamına alınan gruplardan bazıları şöyle sıralanabilir:

• Bankalar

• Sendikalar

• Siyasal Partiler

• Fabrikadaki Gruplar

• Şehirler

• Yasalarla Oluşturulan Kurum ve Kuruluşlar vb. 370

İkincil gruplar birinci gruplarından farklı olarak ilişkiler kanun, tüzük, yönetmelik,
moda, ticari anlaşma ve sözleşmeler belirler. İkincil gruplarda hâkim olan duygu “ben”

365
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.193
366
Nihat Nirun, Sosyal Dinamik Bünye Analizi, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara 1991, s.114, Aktaran
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.193
367
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.193-194
368
A.g.e., , s..194
369
A.g.e., , s..194
370
A.g.e., , s.194
254
duygusudur. İkincil grupların yapıları heterojendir. Çünkü bu grupların yaşam tarzları
arasında büyük farklılıklar vardır. 371

12.3.2. Sürekli ve Sürekli Olmayan Gruplar

Bu tür ayrım grupların yapılarını koruma süreleriyle ilişkili olarak hazırlanmış ve


kategorilendirilmiştir.

• Sürekli Gruplar

Bazı sosyal gruplar sosyal gelişme ve değişmelere rağmen yapılarını uzun süre
koruyabilirler. Bu özeliğe sahip olan gruplara sürekli gruplar denir. Sürekli grupların
oluşmasına en önemli unsur, grup içi anlaşmazlık ve çatışmaların düzenli tedbirlerle yok
edilmesidir. Bu yolla sürekli gruplar yapılarını uzun süre değişikliklere uğramadan devam
ettirebilmektedirler. Gerçi grup içi sorunların ve çatışmaların ortadan kaldırılmasında bazen
geçici önlemlere de başvurulabilir. Böyle durumlarda anlaşmazlıklar görünüşte çözülmüş
olur. 372

Sürekli gruplara şunları örnek verebiliriz:

• Aile

• Millet

• Devlet

• Köy Grubu

• Şehir grubu

• Sürekli Olmayan Gruplar

Bazı sosyal gruplar iç ve dış faktörlerde önemli değişmeler olmadığı durumlarda bile
yapısal bir değişikliğe uğrarlar. Bazen tamamen dağılabilirler. İşte uzun süre yapılarını
koruyamayan sosyal gruplara geçici (sürekli olmayan) gruplar denir. 373

371
A.g.e., , s.195
372
A.g.e., , s.195
373
A.g.e., , s.196
255
Sürekli olmayan gruplara şunları örnek verebiliriz: 374

• Baraj, köprü, havaalanı veya liman yapımı için bir araya gelen insanlar

• Mevsimlik işçi grupları

• Dernekler

• Olimpiyatlar

12.3.3. Biçimsel ve Biçimsel Olmayan Gruplar

Sosyal bilim araştırmalarında üzerinde en çok durulan grup ayrımı biçimsel ve


biçimsel olmayan grup ayrımıdır. Çünkü grup karakterini en iyi belirten sınıflamalardan
biridir. 375

• Biçimsel Gruplar

Yasal ve biçimsel yetke altında belirli bir hedefe ulaşmak veya verilen görevleri yerine
getirmek amacıyla oluşturulan gruplara biçimsel grup denir. 376

Biçimsel grupların yapısı üyeler için net bir şekilde tanımlanmıştır. Yani her üyeden
beklenen işler oldukça ayrıntılı bir biçimde belirlenmiştir. Biçimsel grup vasıtasıyla bir araya
getirilmiş olan grup üyeleri bir süre sonra birbirlerini etkilemeye başlarlar. Gittikçe artan
etkileyiş grubun diğer üyelerine karşı olumlu duyguların oluşmasına neden olur. Bu duygular
çoğu iş tariflerinde gösterilmeyen pek çok sayıdaki faaliyetlere temel oluşturur. Örneğin,
beraber yenilen yemekler (özellikle öğle yemekleri), nöbetlerin değiştirilmesi, grubun
dışardakilerle yapılan mücadele birlik ruhunu güçlendirerek grubu bir araya getirilmiş insan
yığını olmaktan çıkarır. 377

• Biçimsel Olmayan Gruplar

Çalışma ortamında biçimsel olarak belirlenmiş olan faaliyetler, çalışan insanların


bütün ihtiyaçlarını doyurup ilgilerini çekmeyebilir. 378 Bu durumda grup üyelerinden bazıları
farklı oluşumların içinde yer alabilirler. Bu açıklamalara göre, biçimsel olmayan gruplar,
biçimsel grupla belirlenemeyen ilişkiler sonucunda ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla biçimsel
olmayan gruplar resmi olarak oluşturulmazlar. Biçimsel olmayan gruplarda oluşan norm ve

374
A.g.e., , s.195
375
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.195
376
Blair Kolasa, İşletmeler İçin Davranış Bilimlerine Giriş, çev. Kemal Tosun vd., İ.Ü. Işletme Fakültesi Yayını,
İstanbul 1979, s. 501, Aktaran Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.196
377
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.197
378
Ilhan Erdoğan, İşletmelerde Davranış, İ.Ü. Işletme Fakültesi Yayını, İstanbul 1991, s.309, Aktaran Prof. Dr.
Salih Güney, a.g.e., , s.194
256
roller ile bunları destekleyen tutum ve davranışlar, biçimsel olmayan grupların temel öğelerini
oluştururlar. 379

Biçimsel olmayan gruplar, biçimsel grupların içinden doğan “gölge” gruplardır.


Biçimsel olmayan grupların varlığı, biçimsel grupların varlığına bağlıdır. Başka bir deyişle,
biçimsel grup olmadan biçimsel olmayan gruplar var olamaz. Bu düşünceye dayanarak şunu
söylemek mümkündür. Her biçimsel grubun içinde en az bir tane biçimsel olmayan grup
vardır ya da var olabilir.

379
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.197

257
Uygulamalar

Konu teorik olduğundan uygulaması bulunmamaktadır.

258
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu bölümde, sosyal grupların fonksiyonları, özellikleri ve türleri üzerinde


değerlendirilmelerde bulunulmuştur.

259
Bölüm Soruları

1) Aşağıdaki seçeneklerde yeralan örneklerden hangisi sosyal gruba örnek olarak


verilebilir?

a) Kırmızı ışıkta bekleyenler

b) Tiyatro izleyicileri

c) Futbol izleyicileri

d) Otobüs yolcuları

e) Futbol takımı

2) Aşağıdakilerden seçeneklerden hangisinde çoğunlukla birincil grup ilişkilerini


görebilmek mümkün olabilir?

a) Siyasal Partiler

b) Sendikalar

c) Şehirler

d) Bankalar

e) Köyler

3) “Sosyal gruplar üyeleri için bir sosyal kontrol mekanizmasıdırlar.” Aşağıdaki


seçeneklerin hangisinde bu ifade daha doğru ifade edilmiştir?

a) Grubun bütün faaliyetleri ortak bir grup amacına yöneliktir

b) Grupların üyeler açısından çeşitli işlevleri vardır

c) Gruplar üyelerin hareketlerini sınırlar

d) Grupta geçerli olan kurallar grup üyelerinin nasıl davranacaklarını belirler

e) Grup içinde mutlaka bir hiyerarşi mevcuttur

4) “Grup, bireysel güç ve arzuları artıran, üyelerin güvenlik ve psiko-sosyal


ihtiyaçlarını karşılayarak, grup üyelerini güdüleyici bir işlev de görmektedir. Çeşitli
ihtiyaçlarını grup içinde karşılayan insanlar enerjik ve yaratıcı olurlar.”

Bu parçada genel olarak anlatılmak istenen aşağıdaki seçeneklerin hangisinde doğru


ifade edilmiştir?

260
a) Sosyal grupların fonksiyonları

b) Sosyal grup türleri

c) Sosyal grupların amaçları

d) Sosyal grupların güç kaynakları

e) Sosyal grup üyelerinin işlevleri

5) Aşağıdaki seçeneklerden hangisi sosyal grupların özelliklerinden birisi


değildir?

a) Sosyal Gruba Giren Kişilerin Kendilerine Özgü Rolleri Vardır

b) Grubu Oluşturan Üyeler Arasında Ortak Yarar ve Değerler Vardır

c) Her Sosyal Grubun Bir Yapısı Vardır

d) Sosyal Gruplar Üyeleri İçin Bir Sosyal Kontrol Mekanizmasıdırlar

e) Sosyal Gruplarda Ast Üst İlişkisi Olmaz

6) Sosyal grupların özellikleri nelerdir?

7) “Sosyal grupların en önemli özelliklerinden biri sürekliliktir.” Nedenlerini


açıklayınız.

8) Bir kişi birden fazla sosyal grubun üyesi olduğunda her zaman çeşitli sorunlar
ortaya çıkar! Doğru? / Yanlış?

9) Grupların, kişilerin bir grup içinde kendilerini göstererek benlik duygularının


gelişmesine ve kendilerine saygılarının artmasına yardımcı olmalarının nedenlerini
açıklayınız.

10) Hangi ve ne tür sosyal gruplar içerisinde yer aldığınızı değerlendiriniz.

Cevaplar

1)e, 2)e, 3)d, 4)a, 5)e

261
13. İNSAN İLİŞKİLERİ VE DUYGUSAL ZEKÂ

262
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“Duygu Kavramı ve Tanımı”, “İş Yaşamı ve Duygular”, “Zekâ Kavramı ve Bu


Konuda Yapılan Çalışmalar”, “Duygusal Zekâ” başlıklı konularımızı öğreneceğiz.

263
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) İnsan ilişkilerimizde duygusal zekânın yeri nedir?

2) Duygusal zekâmızın farkında mıyız?

264
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya
geliştirileceği

Duygu kavramı, tanımı ve Duygu kavramı, tanımı ve Okuyarak ve araştırarak


duygusal zekâ duygusal zekâ ilişkilerini kazanım geliştirilecektir.
kavramak ve açıklayabilmek

Zekâ kavramı ve bu konuda Zekâ kavramı ve bu konuda Okuyarak ve araştırarak


yapılan çalışmalar yapılan çalışmaları kazanım geliştirilecektir.
kavramak

265
Anahtar Kavramlar

• Duygular

• Duygusal Zekâ

• Zekâ

266
Giriş

İnsan davranışlarının oluşumunda birbirileriyle olan ilişkileri ve ayrıca bireylerin


duygusal durumları büyük rol oynamaktadırlar. Bu yönde yapılan çalışmalarda bireylerin
duygusal zekâ adı verilen bir zekâ türünün seviyesine göre de davranışlarını geliştirdiği ya da
yönlendirdiği tespit edilmiştir. Bu bağlamda zekâ kavramı etrafında şekillenen davranışlar
arasında farklılıklar zekâ konusunda yapılan çalışmalar ve geliştirilen modeller konuya
odaklanmayı gerekli kılmaktadır.

267
13.1. Duygu Kavramı ve Tanımı

İnsan davranışlarının incelenmesinde çeşitli güçlükler vardır. Somut verilerin elde


edilebilmesinin zor olduğu, kişiden kişiye veya toplumdan topluma birçok görecelilikler
içeren duygularımız, incelenmesi hiç de kolay değildir. Davranışların arka planların da yatan
nedenler duygularla çok ilişkili faktörler içerebilir. Soyut olması nedeniyle duygu konusunda
bilimsel çalışmalar yapanlar bazı zorluklarla karşılaşmışlardır. Duygunun deneysel olarak
araştırılması oldukça gecikmiştir. Duygu konusunda herkesin kabul ettiği bir tanımın
olmaması da gecikmenin bir nedeni olmuştur. 380

Az önce belirttiğimiz gibi insanın duygu ve ruh durumu birbirinden farklıdır. Duygu,
ruh hâline göre daha fazla yoğunlukta, içsel ya da dışsal uyarıcılarla (dürtüler) ilgili bir
durumdur. Aynı şekilde duygu ve his durumu da birbirinden farklıdır. Duygu, değişiklikler
grubu, his ise bu değişikliklerin algılanması olarak tanımlanmaktadır. İnsanların tüm
duyguları hislere bağlı değildir. Bazıları bağlı bazıları ise bağlı değildir. 381

Farklılıklar olmasına rağmen insanların temel duygularını şu şekilde sıralamak


mümkündür: Öfke, korku, sevgi, üzüntü, şaşkınlık, nefret. Duygular ister olumlu ister olumsuz
olsun, kişinin diğer insanlarla ilişkilerini değerlendirmelerine yardımcı olurlar. Duyguları
kısaca şöyle tanımlayabiliriz, bireylerin sosyal etkileşimlere karşı verdikleri olumlu ya da
olumsuz cevaplardır. 382

İçinde yaşanılan toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel yapısı, duyguların


şekillenmesinde önemli rol oynarlar. Toplumsal yapı duyguları ifade etmenin kurallarını
belirler. İnsanlar bu kurallara göre duygularını göstermek zorundadırlar. Duygular iyi
kavrayış ve doğru yargı için gereklidir. Duygular insanlara sezgisel ve önceden üzerinde
düşünülerek açıklığa kavuşturulan bir mantık sunar. İnsanların davranışlarını, inançları ile
şekillenen düşünceleri yönlendirmektedir. Çünkü insanlar önce bir şeyi düşünür ve ona
inanırsa bunu davranışla ifade eder. Eğer insanlar düşüncelerini anlayıp değiştirmek isterlerse,
duygularını ve davranışlarını da kolayca edebilirler. 383

13.2. İş Yaşamı ve Duygular

Yönetimde geleneksel bakış açısının etkili olduğu dönemlerde geçerli olan düşünce,
örgütlerin hislere ve sezgilere izin vermeyecek kadar katı bürokratik yapılara sahip
olmalarıdır. Ama daha sonra etkili olan davranışçı ve insancıl yaklaşım bunun doğru
olmadığını savundu. Günümüzde yapılan araştırmalar, çalışanların kendi örgütlerini,
ürünlerini sevmeleri ve bu şekilde iş hayatında kendilerini motive etmelerinin önemli
olduğunu doğrulamıştır. 384

380
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara 2009, s.265
381
A.g.e., ,s.265
382
A.g.e., ,s.266
383
A.g.e., ,s.266
384
A.g.e., ,s.267
268
Çalışma yaşamında önemli etkileri olan insanların ruh hâli ile duygu durumları günlük
hayatta sıkça birbirinin yerine kullanılmaktadır. Aslında bu iki kavram birbirinden oldukça
farklıdır. Ruh hâlleri, uzun sürme eğiliminde olan fakat çoğunlukla daha düşük belirsizlikteki
durumları anlatmaktadır. Buna karşılık duygular ise, çok yoğun ve kısa süreli yaşanmakta
daha açık amaçlar ve nedenleri içinde barındırmaktadır. Duygular ve ruh hâlleri, mutluluk ya
da üzüntü yaratmasına göre olumlu ve olumsuz olarak gruplandırılabilmektedir. Çalışanın
duygularını düzenlemesi, bilinçli veya bilinçsiz olarak onun ruh hâlini ve ruh hakkındaki
düşüncelerini doğrudan etkilemektedir. 385

Çalışma yaşamında olumsuz ruh hâlinde çalışanlar, işlerinden tatmin olmazlar. Çünkü
olumsuz ruh hâlleri, onların olumsuz düşünceler içine girmelerine neden olmaktadır. Olumsuz
düşünceler, kişinin kendi sınırlamasına neden olan inançlardan kaynaklanmaktadır. Bu tür
inançlara sahip çalışanlar şu özelliklere sahiptirler: 386

• Başkalarının kendilerine adil davranmadığını düşünürler.

• Zor işlerin kendilerine verilmesi istemezler.

• Tüm çalışanların kendilerine karşılıksız olarak sempati duymalarını beklerler.

• Yanlış yapmaktan korkarlar.

• Kendilerine kötü davranan insanların cezalandırılması isterler.

• İstedikleri şeyi istedikleri zaman elde etmek isterler.

• Duygularını kontrol edemeyeceklerini düşünürler.

Bu olumsuz özelliklerinin genellikle daha sistemli ve gerçekçi kararlar da verirler.


Gerçekte bazı araştırmacılar göstermiştir ki; olumsuz ruh durumu içinde olanların genellikle
yanlış yapmamaya özen gösteren gerçekçi algılamaları varken, olumlu ruh hâlinde olan
bireyler gerçekçi olamayacak kadar iyimserdirler. 387

13.3. Zekâ Kavramı ve Bu Konuda Yapılan Çalışmalar

Psikologların üzerinde önemle durdukları konulardan birisi de zekâdır. Çünkü zekâ,


insanlar arasındaki farklılıkları oluşturan temel öğelerden birisidir. Önceleri zekâ konusunda
yapılan araştırmalarda zekânın bilişsel boyutu üzerinde duruluyordu. Ancak günümüzde
zekânın hem duygusal hem de duyuşsal boyutu üzerinde durulmaktadır. Bunun nedeni,
zekânın duygusal ve duyuşsal özellikler taşıdığı tezinin psikologlar tarafından kabul görmesi

385
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.267
386
Aktaran: Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.267
387
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.268
269
ve bu konuda yoğun çalışmalar yapılmasıdır. Kişinin içsel yaşantısı ve duygusal algılaması
onun doğuştan getirdiği zekâ düzeyini etkilediği yapılan araştırmalarla doğrulanmıştır. 388

13.3.1. Zekânın Tanımı ve Gelişiminde Etkili Olan Temel Faktörler

• Zekâ Kavramı ve Tanımı

Zekâ, insanın öğrenme sürecinde, anlama, kavrama, parçaları veya bilgileri


ilişkilendirme, bütünleştirme, değerlendirme ve yorumlamalar yapma aşamalarında
yönlendirici olan bilişsel ve duyuşsal özelliklerle yakından ilişkili bir kavramdır. Zekâ bireyin
yetenekleriyle yakından ilişkili olan davranışların bir özelliğidir. Kısaca zekâ, insanın
çevresine uyum sağlamasında herhangi bir şeyi öğrenmesinde, kullanmasında veya
bulmasında (yaratıcılığında) etkili olan özellikleri ifade etmektedir. Bu özelliklerin farklı
olması insanları zekâ açısından farklı kılmaktadır. 389

Zekânın tanımı konusunda psikologlar arasında farklılıklar mevcuttur. Buna rağmen


zekânın tanımında yer alan bazı temel nitelikler üzerinde bir fikir birliği söz konusudur. Zekâ
konusunda yapılan tanımlardan bazıları şunlardır: 390

• Zekâ, fikirler, semboller, ilişkiler, kavramlar, ilkeler ve kurallarla uğraşabilme


yeteneğidir. Somut şeylerden ziyade soyut işlemleri yapabilme gücüdür. Daha kısa bir tanıma
göre zekâ, öğrenme kabiliyetidir. Özellikle kelime ve sembollerden yararlanarak, onları
manipüle ederek sonuçlar çıkarma yeteneğidir. 391

• William Stern’e göre zekâ, kişinin amacı gerçekleştirme için usavurma


araçlarından en uygun biçimde yararlanarak yeni durumlara uyum sağlama yeteneğidir. 392

• Bazı psikologlara göre zekâ, insanların yeni durumlara ve çevreye uyum sağlama
kapasitesidir.

• Bazı psikologlara göre de zekâ, neden-sonuç arasındaki ilişkiyi bulma,


benzerlikleri, farklılıkları ve eşitlikleri kavrayabilme yeteneğidir.

• Zekâ Konusunda Yapılan Çalışmalar ve Geliştirilen Modeller

Zekâyı farklı boyutlarda ele alan birçok bilim adamı vardır ve bu konuda birçok teori
geliştirmişlerdir. Örneğin Thorndike zekâyı genel olarak üç boyutta ele almıştır: 393

388
A.g.e., ,s.268
389
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.268
390
A.g.e., , s.268
391
Osman Kazancı, Eğitim Psikolojisi, Kazancı Matbaacılık, Ankara, 1990,s.167 Aktaran: Prof. Dr. Salih
Güney, a.g.e., ,s.269
392
İbrahim Ethem Özgüven, Aktaran: Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.269
393
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.269
270
• Sosyal Zekâ Boyutu: İnsanları anlama ve onlarla iyi ilişkiler kurma ile ilgilidir.
Sosyal yaşamda çevreye uyum sağlamayı kolaylaştıran zekâdır boyutudur.

• Soyut Zekâ Boyutu: Matematiksel becerilerle (yani sayı ve sözcük cinsinden


becerilerle) ilgilidir. Kısaca, sembolleri kullanarak düşünebilmeyi ifade eden zekâ boyutudur.

• Mekanik Zekâ Boyutu: Psiko-motor becerilerle (yani duyu organları, zihin ve


kasların birlikte çalışması ile ilgili beceriler ile ilgili beceriler) ilişkilidir. Çeşitli araç gereç ve
makinaları anlama ve kullanma yeteneği mekanik zekânın içinde yer almaktadır.

Gardner zekâyı yedi boyutta ele alarak çok yönlü bir zekâ teorisi geliştirmiştir. Bu
teoride ele aldığı boyutlar şunlardır: 394

• Dil İle İlgili Zekâ Boyutu: Okuma-yazma, dinleme ve konuşmayla ilgili olan zekâ
türü. Kısaca, konuşma ve yazmada dilin etkin kullanılmasıdır. Zekânın bu yönü daha çok
yazar, şair, avukat ve politikacılarda gelişmiştir.

• Soyut Kavramlarla İlgili Zekâ Boyutu: Mantıksal sorunları çözme, ispatlama


yolları geliştirme, matematiksel işlemler yapma ile ilgili zekâ biçimi. Araştırmacılar, bilim
adamları ve felsefecilerde bu zekâ türü daha çok gelişmiştir.

• Mekânla İlgili Zekâ Boyutu: Mekânsal konum ve yönleri akılda tutmak ve


bunlardan yararlanarak bireysel hareketleri kontrol etme ile ilgili zekâ biçimi. Mimar ve
denizcilerde bu zekâ biçimi daha çok gelişmiştir.

• Müzikle İlgili Zekâ Boyutu: Müzik alanında besteler yapmayı, ses tonunu ve
ritmini fark edebilmeyi ya da müzik aletlerini çalmayı yakından ilgilendiren zekâ biçimidir.

• Vücudu Bir Bütün Olarak Kullanma İle İlgili Zekâ Boyutu: Kişinin vücudunu bir
bütün olarak ya da farklı bölümlerini belli amaçlar doğrultusunda etkili, hızlı ve estetik bir
şekilde kullanma becerisi ile ilgili olan zekâ türü.

• İçe Dönük Zekâ Boyutu: İnsanların kendini anlama, duygu, düşünce ve


hareketlerini yönlendirme kapasitesi ile ilgili olan zekâ biçimi.

• Dışa Dönük Zekâ Boyutu: İnsanlarla rahat ilişki kurma ve onlarla empatik iletişim
kurma becerisine yönelik çıkan zekâ boyutu.

394
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.270
271
Sherman, Gardner’in zekâ türlerine iki yeni zekâ daha eklemiştir. 395

• Tat ve Koku Alma Zekâsı: Tat ve koku alma konusunda duyarlılığı, lezzetli yemek
yapabilmeyi, değişik kokuları fark edebilmeyi ifade eden zekâdır. Bu zekâ türü, daha çok
aşçılarda, gurmelerde ve eksperlerde gelişmiştir. 396

• Dokunma Zekâsı: Dokunarak nesneleri ve çevresini algılama yeteneğini ifade


eden zekâ biçimidir. Bu zekâ türü, daha çok heykeltıraşlar, sihirbazlar ve körlerde
gelişmiştir. 397

• Kalıtım ve Çevrenin Zekâ Gelişimindeki Etkisi

Yeni doğan insanda zekâ ham olarak bulunmakta ancak zamanla olgunlaşmaktadır.
Psikologlara göre olgunlaşmanın en hızlı olduğu dönem on yaşına kadar olan dönemdir. On
iki yaşından sonra zekânın olgunlaşma hızında bir yavaşlama görülmesine rağmen gelişme
devam eder. On dört ve on sekiz yaş döneminde zekâ gelişiminin son sınırına varılır. Bunun
anlamı şudur: Bu yaşlardaki insanların zihinsel güçlerinin düşünsel gelişim açısından en üst
seviyeye ulaştığı dönemdir. Buna rağmen bu yaş dönemindekiler yeterli bilgi hazinesine sahip
olmadıkları için yetişkinler kadar mantıklı ve isabetli kararlar vermeyebilirler. Fakat fikirsel
çağrışımlar hem çok hızlı hem de geniş boyutludur. 398

• Zekâ ve Kalıtım İlişkisi

Kalıtımın zekâ üzerinde etkili olduğunu savunan psikologlar bu yönde araştırmalar


yapmışlardır. Bu araştırmalarda kullanılan yöntemlerden biri; bir ailenin üyelerini kuşaklar
boyunca izlemedir. 399

Goddard, zekânın kalıtımla ilişkisini belirlemek için Amerika’da Kallikak Ailesi


üzerinde bir inceleme yapmıştır. Amerika’da Martin Kallikak zekâ seviyesi düşük olan bir
kızla olan yaşantısı sonucu bir oğlu oluyor. Bu çocuğun soyundan gelen 480 kişinin 187’si
izleniyor. Bunlardan 143’ünün düşük seviyeli, 36’sının serseri, 24’ünün alkolik, 33’ünün
fahişe, 3’ünün saralı ancak 46’sının normal zekâ seviyesinde olduğu belirlenmiştir. Daha
sonra Martin Kallikak, iyi eğitim görmüş normal zekâ seviyesine sahip bir kızla evlenmiş. Bu
evlilikten gelenlerden 496’sı izlenmiş ve bunların çoğunun doktor, öğretmen, hukukçu ve
ticaretle uğraşmıştır. 496 kişinin içinde düşük zekâ seviyeli kimseye rastlanmamıştır.
Bunlardan sadece 5 kişi ( 1 kişi hilekâr, 2 kişi alkolik, 1 kişi cinsel sapık, 1 kişi de batıl
inançlar peşinde gitmiş) anormal çıkmıştır. 400

395
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.271
396
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.271
397
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., , s.271
398
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.272-273
399
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.273
400
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.272
272
• Zekâ ve Çevre İlişkisi

Psikologlar, sosyal yaşam, eğitim ve ekonomik rahatlığın zekâyı etkileyen temel


çevresel faktörler olarak ele almışlardır. Çevrenin zekâ üzerindeki etkilerini araştırmak için
psikologlar daha çok özdeş ikizler ve evlat edinilen çocuklardan yararlanmışlardır. 401

Bu araştırmacılar doğumdan hemen sonra edinilen çocuklar üzerinde yaptıkları


araştırmalarda zekâ bölümü ile ilgili edilen veriler, meslek ve eğitim durumu düşük olan
gerçek biyolojik anneleri ile ilgili tahmin edilen zekâ bölümü ortalama değerlerinden daha
yüksek bulunmuştur. Bunun nedeni, evlat edinilen ailelerin, eğitim ve meslek bakımından
biyolojik annelerinden daha iyi bir düzeyde olmalarıdır. 402

13.3.2. Zekâ ve Duygusal Zekâ İlişkisi

Sosyal yaşamda yüksek IQ’lu 403 birinin başarısız olması ve normal IQ’lu birinin ise
oldukça başarılı olması birçok bilim adamını şaşırtmıştır. Acaba bunun nedeni nedir? Bu
sorunun cevabının aranmaya başlanmasıyla duygusal zekâ kavramı gündeme gelmiştir.
Yapılan araştırmalardan elde edilen veriler, duygusal zekânın 404 (EQ), IQ kadar önemli
olduğunu doğrulamıştır. 405

Duygusal zekâ becerileri, IQ ya da bilişsel becerilerin karşıtı değil aksine onun


tamamlayıcısı niteliğindedir. Bunun doğruluğunu ispatlayan birçok örnek mevcuttur. Duke
Üniversitesi’nden siyaset bilimci James David Barber’e göre Thomas Jefforson hem gerçek
bir dahi hem de büyük ve empatik iletişim kurabilen bir konuşmacıdır. Bazı bilim adamlarına
göre, olumsuz dönemlerin ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Franklin Delano Roosevelt’in
ülkeyi iyi yönetmesinin temelinde onun hareketli kişiliği ve sınırsız iyimserliği yatmaktadır.
Oliver Wendell Holmes ise Roosevelt’in “ikinci sınıf zekâya fakat birinci sınıf mizaca sahip”
olarak tanımlamıştır. 406

13.4. Duygusal Zekâ

13.4.1 Duygusal Zekânın Önemi

Eskiden beri beynin duyguları barındıran merkezleri olarak tanımlanan bölümleri aynı
zamanda kendimizi başarılı bir şekilde idare etmek ve sosyal uyumumuzu sağlamak için
gerekli olan becerileri de barındırmaktadır. Böylece hayatta kalma ve içinde bulunulan ortama
uyum için gerekli olan bu beceriler gelişim mirasımızda bir yere oturtulmuş olmaktadır. 407

401
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.274
402
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.274
403
IQ - İntelligence Quotient: Zihinsel Zekâ olarak ifade edilebilir.
404
EQ- Emotional Quotient: Duygusal Zekâ
405
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.274
406
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.274
407
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.275
273
İnsanların yaşamın zorluklarının üstesinden gelmelerinde IQ’un etkisi olmasına
rağmen tek başına yeterli olmadığı yapılan araştırmalarla doğrulanmıştır. Örneğin, sosyal
yaşamdaki yüksek IQ’lu biri başarısız olurken normal IQ’lu birisi başarılı olabilmektedir.
Acaba bunun temelinde yatan ana öğe nedir? Davranış bilimciler bu ana öğenin Duygusal
Zekâ (EQ) olduğunu savunmaktadır. Bu ana öğenin içinde özdenetim, azim, sebat etme ve
kendi kendini harekete geçirebilme gibi alt öğeler yer almaktadır. Bu özellikler davranış
bilimcilerin de savunduğu çocukta insanlara öğretilebilmektedir. Öğretilenlerin sayesinde
insanlar hayatla mücadelelerinde daha başarılı olabilmektedir. 408

Ömrümüzün gençlik yıllarından sonra çok az değişen IQ’nun tersine, duygusal zekâ
öyle görünüyor ki büyük oradan öğrenilmekte ve ömür boyunca ve tecrübelerimizden
yararlanılarak gelişmeye devam etmektedir. Yani bu konudaki yetersizliğimiz sürekli
gelişmektedir. 409

Duygusal zekâ ile ahlaki sorumluluk arasında yakın bir ilişki vardır. Bencil davranma,
şiddet kullanma ve alçaklık yapma gibi davranışlar sosyal yaşamı bozan olumsuzluklardır.
Son dönemlerde elde edilen veriler sosyal yaşamdaki ahlâki tavrın temelinde duygusal
yetilerin mevcut olduğunu göstermektedir. Dürtü duygunun ifade ortamıdır. Dürtülerin hepsi
bir eylemle ortaya çıkmayı arzulayan hislerdir. Dürtülerine hâkim olmayan/olamayan
insanların ahlaki açıdan yetersizlikleri olduğu varsayılır. Dürtülerini kontrol edebilen kişiler
ise iradeli ve ahlâki sorumluluk sahibidirler. 410

13.4.2. Duygusal Zekâ Kavramı ve Tanımı

Uzun yıllar birçok sosyal bilimci zekâ üzerinde bilimsel çalışmalar yapmıştır. Hâlâ da
yapmaktadırlar. En son Goleman zekânın farklı bir boyutu üzerinden incelemeler yapmıştır.
Bu konuda “Duygusal Zekâ” adlı kitabı 1995 yılında yazmıştır. Bu kitap sayesinde insanlar
“Duygusal Zekâ” diye adlandırılan yeni bir kavramla tanışmışlardır. 411

“Duygusal zekâ” kavramını ilk defa 1990 yılında Harvard Üniversitesi’nden Psikolog
Peter Salovey ve New Hampshire Üniversitesi’nden Psikolog Jhon Mayer kullanmıştır.
Sosyal yaşamda başarılı olabilmek için duygusal özelliklerin belirlenmesi gerekir. Başka bir
ifade ile duygusal özellikleri belirlemek için duygusal zekâ kavramından yararlanılmıştır. 412

Duygusal özellikler kapsamında ele alınan başlıklar şunlardır: 413

• Empatik İlişki Kurma

• Duyguları İfade Etme ve Anlama

408
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.276
409
A.g.e., , s.276
410
A.g.e., , s.276-277
411
A.g.e., , s.277
412
A.g.e., , s.277
413
A.g.e., , s.278
274
• Mizacını Kontrol Etme

• Bağımsız Hareket Etme

• Çevreye Uyum Sağlayabilme

• Beğenilme

• Bireyler Arası Sorunları Çözme

• Sebat Etme

• Sevecen Davranma

• Nezaket Gösterme

• Saygı Gösterme 414

Duygusal zekâ kavramı son yılların etkileyici kavramlarından biri olmasına rağmen bu
konudaki çalışmalar yeni değildir. Çünkü son yıllarda çocukların duygusal zekâ becerilerinin
gelişimini takip etmek amacıyla birçok araştırma yapılmıştır. Ancak bu araştırmalardan elde
edilen verilerin pratik alanda uygulanmasına çok az rastlanmıştır. Bunun nedeni,
araştırmalardan elde edilen veriler ya topluma tam olarak yansıtılmamış ya akademik bir
derginin sayfaları arasında bilimsel bir makale olarak kalmış ya da çok saçmadır diye insanlar
pek dikkate almamıştır. 415

Duygusal zekânın dört temel süreci vardır. Bunlar: 416

• Algılama

• Duygunun İfadesi

• Değerlendirme

• Duyguların Kontrolü ve Bu Yolun Daha Sonra Duygusal ve Zihinsel Gelişim


İçin Kullanma

Duygusal Zekânın ölçümü konusunda geliştirilen bir ölçekte şu ana başlıklar üzerinde
durulmuştur: 417

• Kendi duygularının farkına varma

• Kendine saygı

414
D.Goleman,.(2003).Duygusal Zekâ, İstanbul, 24.Baskı.Varlık/Bilim Yayıncılık
415
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.278
416
A.g.e., , s.279
417
A.g.e., , s.279
275
• Kendini gerçekleştirme

• Bağımsızlık

• Empati

• Kişiler arası ilişkiler

• Sosyal sorumluluk

• Problem çözme

• Gerçeklik testi

• Esneklik

13.4.3. Duygusal Zekânın Temel Basamakları

Duygusal zekânın bazı temel taşları vardır ve bunlar basamaklar arasındadır. Bu


basamaklar hiyerarşik bir özellik taşırlar. Bu basamaklar şunlardır: 418

• Duygusal ve entelektüel gelişmeyi itici güç olarak duyguları düzenleme


yeteneği

• Duyguları ve onlardan gelen bilgiyi anlama yeteneği

• Kendinizi ya da başka bir kişiyi anlamaya yardımcı olacaksa, gerek duyduğu


ve istendiği zaman duygulara ulaşabilme ya da onları üretebilme yeteneği

• Duygu tam ve doğru olarak kavrayabilme, yorum ve tanımlama yeteneği

13.4.4. Duygusal Zekâyı Yükseltme Yolları

Acaba insanlar kendi kendilerine duygusal zekâlarını geliştirebilirler mi? Bu sorunun


cevabı evettir. 419 Fakat bunun oluşabilmesi için belirli şartların vardır. Bunlar şöyledir:

• Benlik Bilincini Geliştirmek

• Duyguları Yönetmek

• Kendi kendini Motive Etmek

Nihayetinde ifade etmek gerekir ki zekâ, insan davranışlarının sosyal psikolojik


boyutlarını etkileyen önemli bir faktördür. İster iş yaşamında olsun ister sosyal yaşamda olsun
insan ilişkilerinde duygular, her zaman belirleyici önemli bir yere sahip olmuştur. Duygular

418
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.281
419
Prof. Dr. Salih Güney, a.g.e., ,s.282
276
iyi ve verimli kontrol edildiğinde insan davranışları da bu yönde olumlu bir yönde
geliştirilebilecektir. Bu bağlamda denilebilir ki insanlar duygularıyla varlıklarını sürdürürler.
Dolayısıyla insan ilişkileri duygular ve duygusal zekâ ile doğrudan bağlantılıdır ve tam
anlamıyla sosyal psikolojik süreçler içerirler.

277
Uygulamalar

Konu teorik olduğundan uygulaması bulunmamaktadır.

278
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu bölümde duygu kavramı ve tanımı, iş yaşamı ve duygular, zekâ kavramı ve bu


konuda yapılan çalışmalar, zekânın tanımı ve gelişiminde etkili olan temel faktörler ve
duygusal zekâ ve ona bağlı konular incelenmiştir.

279
Bölüm Soruları

1) “…………… zekâ öyle görünüyor ki büyük oranda öğrenilmekte ve ömür


boyunca ve tecrübelerimizden yararlanılarak gelişmeye devam etmektedir. Yani bu konudaki
yetersizliğimiz sürekli gelişmektedir…”

Yukarıdaki boşluğu doğru şekilde tamamlayan zekâ türünü belirten seçeneği bulunuz?

a) Bilişsel

b) Duygusal

c) Zihinsel

d) Tecrübi

e) Empatik

2) İnsanlar kendi kendilerine duygusal zekâlarını geliştirebilirler mi? Bu sorunun


cevabı evettir. Fakat bunun oluşabilmesi için belirli şartlar vardır. Aşağıdaki seçeneklerin
hangisinde söz konusu şartlardan birisi bulunmaktadır?

a) Empatik iletişim kurmak

b) Sosyal yaşamda çevreye uyum sağlamak

c) Kendi kendini motive etmek

d) Mantıksal sorunları çözmek

e) İnsanları anlama ve onlarla iyi ilişkiler kurmak

3) Aşağıdakilerden seçeneklerden hangisi Sherman ve Gardner’in zekâ


türlerinden birisini ifade etmektedir?

a) Dil İle İlgili Zekâ

b) Mekânla İlgili Zekâ

c) Müzikle İlgili Zekâ

d) Dışa Dönük Zekâ

e) Tat ve Koku Alma Zekâsı

4) Aşağıdakilerden hangisi insanların temel duygularından birisi değildir?

a) Şaşkınlık

280
b) Öfke

c) Sevgi

d) Saygı

e) Cinsellik

5) Zekâyı farklı boyutlarda ele alan birçok bilim adamı vardır ve bu konuda
birçok teori geliştirmişlerdir. Örneğin Thorndike zekâyı genel olarak üç boyutta ele almıştır.
Thorndike’ye göre aşağıdakilerden hangisi zekânın boyutlarından birisidir?

a) Sosyal zekâ boyutu

b) Müzikle İlgili Zekâ Boyutu

c) Mekânla İlgili Zekâ Boyutu

d) Soyut Kavramlarla İlgili Zekâ Boyutu

e) İçe Dönük Zekâ Boyutu

6) İnsan duygularını kısaca tanımlayınız.

7) Zekâ kavramını açıklayınız.

8) Zekâ ve çevre ilişkisini açıklayınız.

9) Duygusal zekânın dört temel sürecini sıralayınız.

10) İnsanların temel duyguları nelerdir, sıralayınız.

Cevaplar

1)b, 2)c, 3)e, 4)d, 5)a

281
14. SOSYALLEŞME VE SOSYAL GELİŞİM

282
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

“Sosyalleşme Nedir?”, “Ahlȃk Gelişimi” başlıklı konularımızı öğreneceğiz.

283
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Sosyalleşme nedir?

2) Sosyal gelişim nedir?

3) Sosyalleşme ile sosyal gelişim arasında ne gibi farklılıklar olabilir?

284
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde


edileceği veya
geliştirileceği

Sosyalleşme Nedir? Sosyalleşme sürecinin Okuyarak ve araştırarak


davranışlar ve kişilerarası kazanım geliştirilecektir.
etkileşim süreçlerindeki
yerini kavramak

Ahlȃk Gelişimi Ahlȃk gelişiminin etkilerini Okuyarak ve araştırarak


açıklayabilmek kazanım geliştirilecektir.

285
Anahtar Kavramlar

• Sosyalleşme

• Sosyal Gelişim

• Ahlâk

286
Giriş

Sosyalleşme insan davranışlarının oluşumunda insanların kaçınılmaz olarak birlikte


yaşamalarının hem bir gereği hem de ihtiyacıdır. Ve bu sosyalleşme süreci tam anlamıyla
sosyal psikolojik süreçler içerirler. Aynı zamanda sosyal gelişimi de içeren bu süreçte
bireylerin ahlâki gelişimlerinin davranışların oluşumunda nasıl etkili olabildiği incelenecektir.
Kısaca sosyalleşme ve sosyal gelişim evrelerini inceleyerek Piaget ve Kohlberg’in geliştirmiş
olduğu bilişsel gelişim ve ahlȃk gelişimi üzerinde durulacaktır.

287
14.1. Sosyalleşme Nedir?

Sosyalleşme bireyin toplumun üyesi olmasının doğal bir gerekliliği olduğu için sosyal
psikolojide önemli bir yere sahiptir. Çünkü bireyin sosyalleşme süreci birebir sosyal
psikolojik unsurlar içerir. Bu anlamda sosyalleşme konusu sosyal psikoloji içinde önemli bir
yere sahip olmuştur. İnsanın dış dünya ile adaptasyon sürecini anlatan bu kavram sosyal
psikologlarca daha geniş bir anlama kavuşmuş, üzerinde çokça çalışmalar yapılmıştır.

Sosyal psikoloji çalışmalarının çoğu özgül sosyal sorunların çözümünü


amaçlamaktadır; araştırma ve kuramların çoğu soyuttur. 420 “Sosyalleşme, insan yavrusunun
toplumun bir üyesi hâline gelmesidir, yani ailesinin, akraba ve komşuluk çevresinin, kent ve
köyünün ve nihayet ulusunun bir parçası olduğunu öğrenmesidir. Büyümekte olan çocuk,
etrafındakilerle etkileşim sonucu, onlarınkilere benzer davranışlar geliştirecektir. Böylece tek
tek kişiler yerine toplumun üyeleri olan, birbirlerinden farklılıkları olduğu gibi, birbirlerine
büyük benzerlikler de gösteren toplumsal bireyler oluşur. Sosyalleşme terimi, daha çok
sosyolojide kullanılır ve çevrenin çocuk üzerindeki etkisini ön plana çıkartır. Sosyal
psikologların bir kısmı, bu terimi reddeder. Bunun nedeni, bu kavramın çocuğu bir anlamda
pasif olarak görmesi ve çocuğun kendine has özellikleriyle çevresini şekillendirmesi gerçeğini
göz ardı etmesinden kaynaklanır. Gerçekten de çocuk, doğuştan var olan genetik
özelliklerinin de etkisiyle, çevreden etkilendiği kadar, çevreyi etkilemeye de başlayacaktır. Bu
nedenle, sosyal psikologlar, sosyalleşme kavramı yerine sosyal gelişim kavramını tercih
ederler. Biz, bu ayrımı belirtmekle beraber burada her iki kavramı da kullanacağız.” 421

“İnsanın sosyalleşmesi çok karmaşık bir süreçtir. İnsan, etrafında bulunanların, her
gün karşılaştığı sayısız olayların ve kişilerin, içinde bulunduğu sosyo-ekonomik-kültürel
koşulların, gelenek, töre ve yasaların, fiziksel çevrenin ve sayılmakla bitmeyen pek çok
etkenin etkisindedir. Bu etkenlerin karmaşık etkileşimi sonunda insan, kişi olarak belirir. Bu
etkenlerin oluşturduğu karmaşık bütün, hiçbir zaman iki ayrı insan için tıpatıp aynı
olmayacağından, hiçbir kimse bir diğerinin tıpatıp aynısı değildir. Bu çevresel etkenlerin
yanında, kalıtım yoluyla geçen pek çok özelliğin de kişiyi belirleyici ve başkalarından ayırıcı
önemi vardır. Genel nüfus içinde az sayıda görülen tek yumurta ikizlerinin dışında, hiç
kimsenin kalıtımsal gizli(potansiyel) yapısı bir başka kimseninkiyle aynı değildir. 422“

Araştırmacılar sosyalleşme olgusunu çeşitli yönleriyle ele almışlardır. Örneğin,


bağımlılık, saldırganlık, taklitle öğrenme, bağımsızlık, başarı güdüsü, cinsiyetle ilgili rollerin
öğrenilmesi ve ahlȃk gelişmesi konularında sosyalleşme süreci etraflıca incelenmiştir.

Çeşitli sosyalleşme konularını iki grupta toplayabiliriz:

Birinci grup kişilik ya da benlik gelişimidir. İkinci grup ise bilişsel gelişimdir. Birinci
gruba yukardaki konulardan cinsiyetle ilgili rollerin öğrenilmesi, bağımlılık, bağımsızlık,
saldırganlık, başarı güdüsü gibi alanlardaki sosyalleşme süreci girer. İkinci gruba ise

420
Prof. Dr. Nuri Bilgin, Sosyal Psikolojiye Giriş, İzmir Kitaplığı, 3. Basım, İzmir 1995, s.305
421
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yay. İstanbul 2008, s.359
422
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., ,s,360
288
öğrenme, zekâ gelişimi, düşünme ve algı gelişimi gibi konular girer. Doğal olarak kişilik
gelişimiyle psikanaliz gibi kişilik kuramları, bilişsel gelişimle Piaget’in bilişsel gelişim
kuramı gibi bilişsel kuramlar ilgilenmiştir. 423

14.2. Ahlȃk Gelişimi

Günümüzde ahlȃk gelişimine eğilen gelişim psikologları ve sosyal psikologlar ahlâk


gelişiminde ya duygusal-güdüsel etkenlere ya da bilişsel etkenlere önem vermektedirler. Bu
etkenler Freud’un ve Piaget’nin sosyalleşme kurumlarında ilk defa etraflıca incelenmiş ve
sonraki kuramsal ve görgül gelişmeler konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı olmuştur. 424

14.2.1. Freud’un Ahlȃk Gelişimine Yaklaşımı

Sigmund Freud, duygusal-güdüsel ahlȃk gelişmesini, id, ego, süperego, ilişkilerindeki


denge kavramına bağlamaktadır. İd (alt-ben) kişiliğin psişik enerji deposu olarak
nitelendirebileceğimiz bilinçaltı kısmıdır. İd, insanın doğuşundan itibaren sahip olduğu tüm
güdülerin toplamıdır ve temel olarak cinsiyet ve saldırganlık güdülerinden oluşur. İd, sürekli
olarak isteklerine doyum arar. Burada ego (ben) önem kazanmaktadır. Ego kişinin çevreyle
etkileşimi sonucu ortaya çıkan kişiliğin gerçekçi ve ussal öğesidir. İd’in isteklerine ancak
egonun amaca-yönelik işleyişi doyum sağlayabilir. Bundan ötürü id, sürekli olarak isteklerini
karşılaması için egoya, yani bilinç düzeyine çıkma çabası şeklindedir. Ego bilinçlidir ve id’in
isteklerinden topluma kabul edilenlerin bilinç düzeyine çıkmasına izin verir, diğerlerini
“bastırma” mekanizmasını kullanarak bilinçaltında tutar. 425

Ego’nun hangi isteklerin bilinç düzeyine çıkmasına izin vereceğini, hangilerini ise
bilinçaltında tutması gerektiğini belirleyen, süper-ego (üst-ben) dir. Süper-ego çocukluk

423
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., , s. 360-361
424
A.g.e., ,s.361
425
A.g.e., ,s,362
289
devresinde çocuğun büyükleri ile olan etkileşimi sonucu gelişir ve toplumsal yasakları
içerir. 426

Yasakları içeren süperegonun bir bölümü bilinçli, diğer bölümü ise bilinçaltıdır.
Çünkü bir kısım yasakları bilincin daha tam olarak gelişmediği çok küçük yaşlarda
öğrenilmiştir. Süper ego “vicdan” ve “ego-idealini içerir. Ego ideali, çocuğun nasıl bir kimse
olmak istediğini yansıtır. Bu yapısal analize göre, toplumun kuralları süper-ego yoluyla
kişiliğin bir parçası hâline gelir. Böylece kişi dışardan onu gözleyenler olmadığı durumlarda
da kendi kendisinin gözcüsü olarak o toplumun ahlȃk kurallarına uyar. Güçlü ve gerçekçi bir
ego, id’den gelen ve doyum isteyen, daha ziyade cinsel ve saldırgan güdülerle süper-egonun
bazen aşırıya kaçan yasaklamaları arasında sağlıklı bir denge kurabilir. Bu durumda hem
ahlȃk gelişimi yeterlidir, hem de psikolojik sağlık yerindedir. Bu dengenin bozulduğu
hâllerde, eğer süper-ego ağır basarsa, kişi suçluluk duyguları içinde bunalır; eğer id ağır
basarsa, kontrolsüz taşkın davranışlar görülebilir. 427

Freud ayrıca, kişiliğin zaman içindeki gelişimi üzerinde de etraflıca durmuştur. Kişilik
gelişimi ve ona paralel olarak ahlȃk gelişimi belirli psiko-seksüel devrelerden geçerek
gerçekleşir. Şöyle ki, bir devredeki biyolojik ve psikolojik gereksinmeler yeterince
karşılanmamışsa, o devrede bir miktar enerji saplanıp kalır ve bir sonraki devredeki gelişim
de bundan zarar görebilir. Ayrıca o devredeki gereksinimlerin yeteri kadar karşılanmamasının
yaratacağı olumsuz sonuçları etkisini ileriki yıllarda da gösterir. Örneğin hayatın birinci yılına
rastlayan “oral” evresinde beslenmeyle ilgili gereksinmeleri yeterince karşılanmamış olan bir
kimse, yetişkinlik devrinde, içki, sigara tiryakiliği, fazla konuşma, sakız çiğneme gibi ağızla
ilgili aşırı davranışlar gösterebilir. 428

Freud bu kuram ışığında kişilik ve ahlȃk gelişiminin ana hatlarının ilk beş yılda
tamamlandığını ve altı yaşından sonra kuramsal bakımdan önemli başka bir gelişmenin
olmadığını ileri sürmüştür. Freud’un kuramının görgül yöntemlerle doğrudan denenmesi pek
söz konusu olmamakla beraber, üçlü kişilik yapısı ve gelişim devreleri kavramları psikoloji,
sosyal psikoloji, hatta antropoloji, psikiyatri, sosyoloji gibi bilimlerde yaygın bir şekilde etkili
olmuştur. Ancak bazı araştırmalar bu kuramın fazla katı ve dar çerçevesinin genişletilmesi
gerektiğini savunmuşlardır. 429

14.2.2. Cezalandırma Türünün Vicdan Gelişmesine Etkisi

Çocukta vicdan ve ahlȃk gelişmesi konusunda yapılan çeşitli araştırmalar (örneğin,


Allinsmith, 1960; Aronfreed, 1961; Hoffman ve Saltzstein, 1967) çocuklara sık sık uygulanan
güç gösterisinin (yani çocuğu dövmek, bodruma kapamak, cezaya bırakmak gibi fiziksel

426
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yay. İstanbul 2008, s. 362
427
A.g.e., .s,362
428
A.g.e., ,,s,362-363
429
A.g.e., .s,362
290
cezanın) çocukta zayıf vicdan gelişimi (yani yetersiz iç kontrol) meydana getirdiğini
göstermiştir. 430

Acaba çocuğu dövmek ya da kuvvet kullanarak cezalandırmak niçin çocukta zayıf


vicdan gelişmesine yol açar? Çocuk bir yaramazlık yaptığı zaman dayak yerse, yaptığının
karşılığını ödemiş demektir. Yaptığını tamir etmek ve onun kötü sonuçlarını düzeltmek için
düşünmesine ya da başka bir şey yapmasına gerek kalmamıştır. Ayrıca, dövülme çocukta ana-
babaya karşı kızgınlık yaratır. Dolayısıyla çocuk kendi yaptığının kötü bir şey olduğunu
öğrenip kendini suçlu göreceğine kendini döveni suçlar. Nihayet, bir disiplin tekniği, çocuğa
taklit edebileceği bir model sağlar. Kendini döven ana-babasının saldırganlığını çocuk taklit
edecek ve kızdığı zaman o da bir başkasını dövecektir. Böylece, fiziksel ceza çocuğa vicdanlı
olmayı değil, saldırgan olmayı öğretir. 431

Hoffman ve Saltstein (1967) fiziksel olmayan psikolojik disiplini ikiye ayırmışlardır:


Bunlardan birisi sevgiyi esirgeme, diğeri de kanıt göstererek inandırma olarak tanımlanabilir.
Sevgiyi esirgeme, dövme gibi bir cezadır; dövmeden farkı, fiziksel olmayıp psikolojik
olmasıdır. Çocukla konuşmama, ona aldırmaz bir şekilde davranmak ya da onu artık
sevmediğini söylemek, sevgiyi esirgeme yollarıdır. Kanıt göstererek inandırmada ise çocuğun
davranışının başkasına (ana-babasına, kardeşine, arkadaşına ya da bir başkasına) yaptığı
zarara çocuğun dikkati çekilir. Böylece çocuğun kendini bir başkasının yerine koyması
(empatiyi geliştirmesi) sağlanır. Başka bir deyişle çocuk, davranışının sebep olduğu zararı
anlar. Başkasının acısına, üzüntüsüne kendisinin sebep olduğu fikri, empati ile birleşince,
çocuğun yaptığı davranıştan ötürü suçlu hissetmesine ve pişmanlık duygusuna yol açar.
Böylece çocuk kendini cezalandırmaya, yani iç kontrol(vicdan) geliştirmeye başlamış olur. 432

14.2.3. Ahlȃk Gelişiminde Bilişsel Yaklaşımlar: Piaget ve Kohlberg

Resim 36: Jean Piaget (1896-1980) Lawrence Kohlberg (1927-1987)


430
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s,364
431
A.g.e., . s, 364
432
A.g.e., . s, 365
291
İsviçreli psikolog Jean Piaget (1896-1980) genetik epistemoloji ve bilişsel gelişim
alanında önemli çalışmalar yapmıştır. Çocuktaki düşünce ve dil gelişiminin bir süreklilik
içinde değil de belirli aşamalardan geçerek oluştuğunu ve bu gelişim birey çevre ilişkilerinde
etkin bir şekilde yapılandığını ortaya koyarak psikolojide bir çığır açmıştır. “Piaget ve
Kohlberg ahlȃk gelişimini, kural, yasa ve daha yüksek ilkelerin öğrenilmesini içeren bilişsel
yaklaşımla incelemişlerdir. Piaget’ye göre, yaşamın konuşmayı öğrenmeden önceki yaklaşık
18. Ayında “zekȃ vardır ama düşünce yoktur”(1973). Çocuk için zekâ yeni bir sorunun
çözümlenmesi, o anda henüz uzakta bulunan bir amaca ulaşabilmek için birtakım yolların
eşgüdümlendirilmesi demektir. 433

a) İsviçreli psikolog Piaget uzun yıllar (1948 – 1960) çocukta bilişsel gelişimi
en ince ayrıntısına kadar araştırmış ve devresel gelişmeleri içeren bir kuram ortaya atmıştır.
Doğal gözlem yöntemine dayanan bu araştırmalardan şu sonuçlar ortaya çıkmıştır: 434

 Değişik yaşlardaki çocuklar düşünce ve problem çözümlerinde niteliksel


farklılıklar gösterirler.

 Her çocuk belirli bir devre dizisinden geçerek bilişsel gelişimini tamamlar. Bu
devreler kültürel ve toplumsal farklara karşın evrensellik gösterir.

 Her devrede, bir önceki devrelerin bir sentezi yapılır ve problem çözümünde daha
etkili, ussal bir yaklaşım geliştirilir. Piaget, çocuğun, bu özelliklerini gösteren ve gittikçe daha
soyutlaşan bir usavuruş sistemini içeren dört devreden geçtiğini öne sürmüştür. Burada bu
bilişsel devrelerin ayrıntılarına girmeyeceğiz. Piaget tarafından bilişsel gelişmeye paralel
olarak ortaya çıktığı belirtilen ahlȃk gelişimi devreleri ise iki tane olarak kavramlaştırılmıştır:
Dışa bağlı devre ve özerk devre.

Dışa bağlı devrede, ahlâki gerçekçilik söz konusudur ve çocuk, yetki taşıyan
kimselerce belirtilen kuralları mutlak olarak kabul eder. Özerk devrede ise birey, kuralların
durumsal gereksinmelere bağlı olarak değiştirilebileceğini anlar. 435 Dışa bağlı devrede
çocuklar, bir hatanın ne kadar ciddi olduğunu, o hatanın yol açtığı zararla (yani sonucuyla)
ölçerler. Özerk devredeki çocuklar ise, hatayı yapan kimsenin gerçek niyetine daha çok önem
verirler. Piaget, çocuklara karşılaştırmalı hikâyeler okuyarak hikâyelerdeki çocuklardan
hangisini daha yaramaz olduğunu (yani hangi hatanın daha ciddi olduğunu) söylemelerini
istemiştir. 436

b) Lawrence Kohlberg (1927-1987) Piaget’nin kuramını geliştirmiştir. Kohlberg de


Piaget gibi, kültürel sınırları aşan doğal olan ve bilişsel temele dayanan ahlȃk gelişimi
devreleri üzerinde durmuştur. Kohlberg deneklerine Piaget’nin hikâyelerinden daha karmaşık
ve daha derin ahlâki çatışmalar içeren hikâyeler okumuştur. Dolayısıyla da, Piaget’nin ikili

433
Galip İsen, Veysel Batmaz, Ben ve Toplum, OM Psikoloji Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2002, s.43
434
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., . s. 366
435
A.g.e., . s. 366
436
A.g.e., . s. 366
292
devresinin ötesine geçerek altı devreli, ergenlik ve yetişkinliğe uzanan ahlȃk gelişimi
devreleri bulmuştur. 437

Kohlberg’in ahlȃk gelişimi devrelerinin tamamlanması belirli aşamalara göre


yapılmıştır. Ona göre ahlȃk gelişimi devreleri giderek yükselen bir biçimde ilerler. Bu
aşamalar şöyledir:

14.2.3.1. Gelenek Öncesi Düzey

Bu düzeyde kişi iyi-kötü, doğru-yanlış gibi kültürel kural ve değerlere açıktır. Ancak
bunları, ceza, ödül gibi fiziksel sonuçlara göre ya da bu kuralları ortaya koyan kimselerin fizik
gücüne göre değerlendirir. 438

Gelenek Öncesi Düzey de kendi arasında iki devreye ayrılır.

1. Devre: İtaat ve Ceza Yönelimi: Bu devrede davranışın sonuçları o davranışın


iyi ya da kötü olduğunu tayin eder. Bir davranış cezalandırılıyorsa kötü, cezalandırılmıyorsa
iyidir. Cezadan kurtulmak ve yetkiye karşı tam riayet kendi başına değerlidir. Çocuk için
büyüklerin sözünden çıkmamak önemlidir, çünkü onlar büyük ve güçlüdür. Başın derde
girmemesi önemlidir. 439

2. Devre: Saf Çıkarcı Yönelim: Bu düzeyde, kişinin bir üyesi olduğu ailenin,
arkadaş grubunun ya da çevrenin beklentileri kendi başına değer taşır. Seçilen referans
grubunun doğru kabul ettikleri, çocuğun gözünde de doğrudur. Buradaki tutum sadece sosyal
düzen ve beklentilere uymak değil aynı zamanda onlara sadakattir.

14.2.3.2. Geleneksel Düzey

Bu düzeyde, kişinin bir üyesi olduğu ailenin, arkadaş grubunun ya da çevresinin


beklentileri kendi başına değer taşır. Seçilen referans grubunun doğru kabul ettikleri, çocuğun
gözünde de doğrudur. Buradaki tutum sadece sosyal düzen ve beklentilere uymak değil aynı
zamanda onlara sadakattir. 440

Geleneksel Düzey iki devreden oluşur:

1. Devre: İyi Çocuk Eğilimi: Bu devrede iyi davranış, başkalarını memnun eden,
onlara yardımcı olan ya da onlar tarafından takdir edilen davranıştır. Yaygın davranış
normlarına uyma ön plandadır. Davranış niyetine göre değerlendirilir. “İyi niyetli” olmak
önem kazanır. Güven, sadakat, saygı, karşılıklı ilişkilerin devamlılığı ve minnettarlık
önemlidir. 441

437
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s,368
438
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s,369
439
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s,369
440
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s,369
441
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e., .s,370
293
2. Devre Kanun ve Düzen Eğilimi: Bu devrede önemli olan, başkalarını memnun
edecek davranışlarda bulunmak değil, yerleşmiş kurallar ve sosyal düzeni korumaktır. Doğru
davranış, görevini yapmak, otoriteye saygı göstermek ve kural ve yasalara uymaktır. Kurulu
sosyal düzen eleştirilmeden kabul edilir. 442

14.2.3.3. Gelenek Üstü Düzey

Bu düzeyde geçerliği ve uygulanırlığı olan ahlâki değerleri ve ilkeleri, bunları ortaya


koyan grup ya da kişilerin yetkilerinden ve kişinin bu gruplarla özdeşleşmesinden bağımsız
olarak tanımlama çabası görülür. İlk düzeyde otorite kişinin tamamen dışındadır. İkinci
düzeyde, kişi otoriteyi içselleştirmiştir, ancak sorgulamaz. Bu üçüncü düzeyde ise kişisel
otorite oluşur. Kişi, kendi seçtiği, üzerinde düşündüğü ahlȃk ilkelerine göre yargılarda
bulunur. Bu düzeyde iki devre vardır:

• Kontrat ve Yasaya Uygunluk Yönelimi: Bu devrede doğru davranış, insan


hakları ve toplum yararı gözetilerek toplum tarafından incelenip kabul edilmiş ilkelere uygun
davranıştır. Bireylerin fikir ve değerlerinde farklılıklar gösterdiği bu devrede, görüş birliğine
varma teknikleri önemsenir. 443

• Evrensel Ahlȃk İlkeleri Eğilimi: Bu en yüksek devrede doğru ve yanlış, sosyal


düzenin yasa ve kurallarıyla değil, kişinin kendi vicdanıyla ve kendi geliştirdiği ahlȃk
ilkeleriyle tanımlanır. Bu ilkeler somut ahlȃk kuralları olmayıp genel soyut ilkelerdir. Bunlar
evrensel adalet ilkelerini, insan haklarını ve insana saygıyı içerebilirler. 444

442
A.g.e., .s,370
443
A.g.e., .s,370
444
A.g.e., .s,370
294
Uygulamalar

Konu teorik olduğundan uygulaması bulunmamaktadır.

295
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu bölümde sosyalleşmenin tanımı, ahlȃk gelişimi, freud’un ahlȃk gelişimine


yaklaşımı, cezalandırma türünün vicdan gelişmesine etkisi ve piaget ve kohlberg’in ahlȃk
gelişiminde bilişsel yaklaşımları işlenmiştir.

296
Bölüm Soruları

1) Aşağıdaki seçeneklerin hangisi sosyalleşme süreci kapsamında ele alınan


“bilişsel gelişim” konusu içerisinde değerlendirilemez?

a) Algı gelişimi

b) Bağımlılık

c) Cinsiyetle ilgili rollerin öğrenilmesi

d) Zekâ gelişimi

e) Başarı güdüsü

2) “Ahlȃk gelişimi üzerinde çalışan gelişim psikologları ve sosyal psikologlar,


çocuklarda “vicdan ve ahlȃk gelişimi” konusunda çeşitli araştırmalar yapmışlardır. Örneğin
çocuklara karşı kimi davranış uygulamalarının ne gibi sonuçları olabileceği üzerinde
düşünmüşlerdir.”

Aşağıdaki seçeneklerin hangisi bu araştırmaların odağında yer alan bir örnektir?

a) Çocuğa öğütler vermek

b) Çocuğu kuvvet kullanarak cezalandırmak

c) Fiziksel olmayan ceza

d) Kanıt göstererek inandırma

e) Sevgi esirgeme

3) “Bağımlılık, saldırganlık, taklitle öğrenme, bağımsızlık, başarı güdüsü ya da


cinsiyetle ilgili rollerin öğrenilmesi ve ahlȃk gelişmesi konularında ………………………….
süreci incelenebilir.”

Yukarıdaki boşluğu doğru şekilde tamamlayan seçeneği bulunuz?

a) Bireyselleşme

b) Sosyal psikoloji

c) Bilişsel gelişim

d) Benlik gelişimi

e) Sosyalleşme

297
4) Kohlberg’in ahlȃk gelişimi devrelerinin tamamlanması belirli aşamalara göre
yapılmıştır. Ona göre ahlȃk gelişimi devreleri giderek yükselen bir biçimde ilerler. Bu
aşamalar içerisinde yer alan “gelenek öncesi düzey” aşağıdaki seçeneklerin hangisinde
belirtilmiştir?

a) Kişinin bir üyesi olduğu ailenin, arkadaş grubunun ya da çevresinin beklentileri


kendi başına değer taşır

b) Bu düzeyde kişi, iyi-kötü, doğru-yanlış gibi kültürel kural ve değerlere açıktır

c) Buradaki tutum sadece sosyal düzen ve beklentilere uymak değil aynı zamanda
onlara sadakattir

d) Kişi otoriteyi içselleştirmiştir ancak sorgulamaz

e) Kişi, kendi seçtiği, üzerinde düşündüğü ahlȃk ilkelerine göre yargılarda


bulunur

5) “Bağımlılık, saldırganlık, taklitle öğrenme, bağımsızlık, başarı güdüsü ya da


cinsiyetle ilgili rollerin öğrenilmesi ve ahlȃk gelişmesi konularında ………………………….
süreci incelenebilir.

Yukarıdaki boşluğu doğru şekilde tamamlayan seçeneği bulunuz?

a) Sosyal Psikoloji

b) Benlik gelişimi

c) Sosyalleşme

d) Bilişsel gelişim

e) Bireyselleşme

6) Sosyalleşme nedir? Kısaca açıklayarak sosyal psikoloji için önemini anlatınız.

7) Freud’un Ahlȃk Gelişimine Yaklaşımını açıklayınız.

8) Kohlberg’in ahlȃk gelişimi devrelerinin tamamlanması belirli aşamalara göre


yapılmıştır. Ona göre ahlȃk gelişimi devreleri giderek yükselen bir biçimde ilerler. Bu
aşamalar nelerdir?

9) Gelenek Öncesi Düzey kendi arasında iki devreye ayrılır. Kısaca açıklayınız.

10) Kohlberg’e Göre Geleneksel düzeyi açıklayınız.

298
Cevaplar

1)C, 2)B, 3)E, 4)B, 5)C

299
KAYNAKÇA

Kağıtçıbaşı, Ç. (2008). Günümüzde İnsan ve İnsanlar. İstanbul: Evrim Yay.

Bilgin, N. (1995). Sosyal Psikolojiye Giriş. 3. Basım. İzmir: İzmir Kitaplığı.

İsen G., Batmaz, V. (2002). Ben ve Toplum. 2. Baskı. İstanbul: OM Psikoloji yayınları.

D. Goleman. (2003). Duygusal Zekâ. 24.Baskı. İstanbul: Varlık/Bilim Yayıncılık.

Güney, S. (2009). Sosyal Psikoloji, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.

Arkonaç, S. A., (2008). Sosyal Psikolojide İnsanları Anlamak, Ankara: Nobel Yay.
Dağıtım.

İsen G., Batmaz, V., (2002). Ben ve Toplum. 2. Baskı. İstanbul: OM Psikoloji
yayınları.

Aronson, Wilson, Akert, (2012). Sosyal Psikoloji. 1. Baskı. İstanbul: Kaknüs Yay.

Baysal, A.C., Tekarslan, E. (1987). Davranış Bilimleri. İstanbul: İÜ. İşletme fakültesi
Yay.

Arkonaç, S. (1993). Grup İlişkileri. İstanbul: Alfa Basım Yay. Dağıtım.

Doğan, İsmail (1996). Sosyoloji. Kurtiş Matbaacılık.

Ozankaya, Ö. (1977). Toplumbilimine Giriş, Ankara: Ank. Üniv. Siyasal Bilgiler Fak.
Yay.

Aslantürk Z., Amman, T. (1999). Sosyoloji: Kavramlar, Kurumlar, Süreçler, Teoriler,


İstanbul: M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları.

Şerif, M., Şerif, C. (1996). Sosyal Psikolojiye Giriş I, Çev. Mustafa Atakay-Aysun
Yavuz, İstanbul: Sosyal Yayınları.

Micheael A. Hogg, G. M. Vaughan (2011). Sosyal Psikoloji. (Çev. İbrahim Yıldız,


Aydın Gelmez). Ankara: Ütopya Yayınları.

M. İnceoğlu (1993). Tutum Algı İletişim. Ankara: V Yayınları.

Hamit Coşkun (Edt) (2012). Sosyal Psikoloji. İstanbul: Lisans Yayıncılık.

http://www.tdkterim.gov.tr/bts/arama/?kategori=verilst&kelime=naif+&ayn=tam

(Erişim 14.08.2013)

300
Shelley E. Taylor, L. A. Peplau, D. O. Sears (2007). Sosyal Psikoloji. (Çev. Ali
Dönemez). , 3. Baskı. Ankara: İmge Kitabevi.

Marshall, G. (2005). Sosyoloji Sözlüğü (Çev: Osman Akınhay, Derya Kömürcü).


Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.

Freedman, L., Sears, D.O, .Carlsmith, J. M, (1993). Sosyal Psikoloji, (Çev. Prof. Dr.
Ali Dönmez). Ankara: İmge Yay.

İsen G., Batmaz, V. (2002). Sosyal Psikoloji Ben ve Toplum. 2. Baskı. İstanbul: Om
Yayınları.

http://www.termbank.net/psychology/7597.html (04.07.2013)

Seyidoğlu, H. (1997). Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı. 7. Baskı. İstanbul:


Gizem Yay.

Allport, F., H. Sosyal Psikoloji 1, 2.Baskı. Ankara: Yeryüzü Yayınevi.

Arkonaç, .S. A. (2008). Sosyal Psikolojide İnsanları Anlamak, Ankara: Nobel Yay.

Kışlalı A. T. (2011). Siyaset Bilimi. Ankara: İmge Kitapevi Yay.

Aronson, E., Wilson T. D., Akert, R. M. (2012). Sosyal Psikoloji. (Çev. Okhan
Gündüz). İstanbul: Kaknüs Yay.

Ünsaldı, L. (2012). Sosyoloji Tarihi. Pegem Akademi.

Güney, S. (2009). Sosyal Psikoloji, Ankara: Nobel Yay. Dağıtım.

Allport, F. H. (2003). Sosyal Psikoloji 1, 2.Baskı. Ankara: Yeryüzü Yayınevi.

Cüceloğlu, D. (2008). İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Marshall, G. (1999). Sosyoloji Sözlüğü. (Çev: Osman Akınhay, Derya Kömürcü).


Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.

Özkalp, E. (1991). Psikolojiye Giriş. Eylül Yay.

Çağlayan, S. Korkmaz, M., Öktem, G (Şubat 2014). “Muzaffer Şerif’in Hayatı ve


Eserleri”, Eğitim ve Öğretim Araştırmaları Dergisi. Cilt:3 Sayı:1 Makale No: 15.

301

You might also like