Professional Documents
Culture Documents
ZİHİN EĞİTİMİ
KURANDA
ZİHİN
EĞİTİMİ
Yard. Doç. Dr. YAŞAR FERSAHOĞLU
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Öğretim Üyesi
İkinci Baskı
MARİFET YAYINLARI
Yerebatan Cad. Çatalçeşme Sok.
Defne Han No: 27 Kat: 3
Cağaloğlu - İSTANBUL
Tel: (0.212) 526 22 70 - 5 1 3 92 25
Fax: (0.212) 513 92 25
Marifet Yayınları: 112
İslâmî Araştırmalar Dizisi: 42
ISBN 975-359-077-6
GİRİŞ : 13
Birinci Bölüm
ZİHİN E Ğ İ T İ M İ İ L E İLGİLİ B A Z İ K A V R A M L A R
1- ZİHİN 21
2- ŞUUR. ; 29
3- RUH-NEFİS 33
4- AKIL 42
5- KALB 52
6- ÖĞRENME 60
a- Öğrenmenin Tanımları 60
b- Öğrenme Türleri 62
c- Öğrenme Olayının Öğeleri 62
d- Öğrenme Şekilleri 64
e- Öğrenme İlkeleri : 68
f- Öğrenme Stratejileri 71
7 - İDRAK-ALGI 91
8- İLGİ-ALÂKA 100
9 - DİKKAT 106
10 - HAFIZA 117
11 - ZEKÂ , 125
a-Zekânm Tanımı .125
b- Zekânın Etmenleri 128
c-Zekânm Çeşitleri 129
d- Zekânın Doğuşu ve Gelişmesi 131
e- Zekâyı Etkileyen Faktörler 133
1 2 - İRÂDE 136
a- İrâdenin Tanımı 136
b- İrâde Hareketinin Özellikleri 138
c- İrâdeyi Etkileyen Faktörler ; '. 142
— 5 —
ikinci Bölüm
K U R Â N - I K E R İ M İ N ZİHNİ EĞİTİRKEN K U L L A N D I Ğ I
BAŞLICA M E T O D L A R
1 - BİLGİLENDİRME M E T O D U 150
A - BİLGİ ve BİLİMİN TANIMI 156
a- Bilgi Nedir? •. 156
b-Bilim Nedir? 159
c- Marifet Nedir? 160
d- Hikmet Nedir? 161
B - BİLGİNİN TASNİFİ 164
C - BİLGİNİN K A Y N A Ğ I (BİLGİ EDİNME YOLLARI) 167
a- Duyular 169
b-Akıl 185
c- Sezgi ; 189
d- Vahiy 202
e- Rüya 208
D - SIHHATLERİ AÇISINDAN
BİLGİ ÇEŞİTLERİ (DERECELERİ) 214
a- Asılsız Bilgi 215
b- Zan İfade Eden Bilgi 217
c- Yakîn İfade Eden BUgi 219
E - NEDEN BİLGİ? 224
F - KUR'AN'DA BİLGİ KONUSU OLAN
VARLIKLARDAN BAZILARI 241
a- İnsan 242
b- Allah , 273
c- Kur'ân 293
d- Peygamber 320
e- Dünya ve Âhiret 339
f- Melek - Şeytan - Cin 355
g- İblis ve Şeytan 365
h- Cin 374
2 - K U R ' Â N D A BİLGİ E D İ N M E Y O L L A R I 378
A- Okuma ;: 378
B- Dinleme 398
C-Gezi -Gözlem 405
D-Düşünme 449
E - Tartışma 468
A- Kur'ân'da Tartışma Metodları 477
1-İsbatMetodIan •. 477
2- İptal Metodlan 483
— 6 —
B- Kur'ânî Tartışmanın Kuralları .........485
F- Kıyas ve Mukayese ; 496
G - Soru - Cevap • 500
H- Örnek Alma 514
1- Tekrar.. 527
I- Problem Çözme • 536
a- Problem Çözme Yolları ; 537
1- Tümevarım (endüksiyon) metodu 539
2- Tümdengelim (dedüksiyon) metodu 539
3- Çözümleme (analiz) metodu 540
4- Bireşim (sentez) metodu 541
5- Andınş (analoji) metodu 541
b- Kur'ân'da Problem Çözme 542
J- Bilgi Edinme İle İlişkili Diğer Öğeler 546
a- Duygu ve Duygu Eğitimi 546
1- İyi duyguların uyandıniması ;....559
2- Kötü duyguların yok edilmesi 561
3- Duyguların yönlendirilmesi 564
4- Duyguların dengelenmesi 566
b- Uygulama (İcra, amel) , '. 570
Üçüncü Bölüm
KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİNİN İ L K E L E R İ
Sonuç : 635
Bibliyografya 639
— 7 —
KISALTMALAR
Yaşar FERSAHOĞLU
Üsküdar-1993
GİRİŞ
1- ZİHÎN
4) Shaffer, Bilinç, Ruh ve Ötesi, çev: Turan Koç, İstanbul 1991, s. 17.
5) "Mind" kelimesi fiil olarak kullanıldığı zaman da şu mânâlara gel
mektedir: "please mind the baby whi]e I am out (Bakmak, göz kulak olmak);
Does he mind his parents? (itaat etmek); Mind your manners (kollamak);
Did you mind vchen no one asked you to dance? (aldırmak, etkilenmek), Bk.
Shaffer, a.g.e., s. 17.
6) Shaffer, a.g.e., s. 17.
7) Shaffer, a.g.e., s. 18.
8) Ziya Dalât, Çocuk ve Genç Ruhu, s. 250.
9) Shaffer, a.g.e., s. 18.
ZİHİN EĞİTİMİ İLE İLGİLİ BAZI KAVRAIVILAR / 23
M. Akif Er soy,
"İnmemiştir hele Kur'ân bunu hakkıyle bilin.
N e mezarlıkta okunmak ne de fal b a k m a k için"*^^* der.
Kur'ân, anlaşılmak w e gereği yapılmak için inmiştir.
Kur'ân âyetleri üzerinde imâl-i fikr etmek, hikmeti kavra
mak, hükümler arasındaki ilişkileri tesbit etmek bir
zarurettir. Bu ise zihnî bir faaliyeti gerekli kılmaktadır. Ve
rimli bir zihnî faaliyet ise şüphesiz belli bir eğitime, belli bir
disipline ihtiyaç gösterir. Bu sayede zihin güçlenir ye belli
bir olgunluğa ulaşır. Bu nasıl olur? Cominius'a göre "İnsanı,
bu dünyada meydana gelebilen herşey hakkında sağlam bir
hüküm verebilecek hale getirmek ve onu zarar verici bir ha
ta işlemeden, verdiği hükümlerden anlayışa bir şekilde fay-
2- ŞUUR
3- RUH - NEFİS
4- AKIL
leri idrâk eden bir şeydir ki, bu da rûiıânî latife olan kalp-
tir."(i28)
Daha yeni bir tanım ise şöyle: "Akıl, zihin işlemlerini
tümel olarak idare eden formel ve objektif kavramlar ve ilke
lerin bütünüdür. "'^^^^^
İslâm ulemâsı "aklın kalbte bir nur olduğu" hususunda
ittifak etmiştir.(i3<»
Ali Medar, akıl üzerinde birçok şeylerin söylendiğini,
belirttikten sonra bütün söylenenlerin şu tanımda düğüm
lendiğini kaydetmektedir: "Akıl, iyiyi kötüden, doğruyu yan
lıştan yani hayrı serden ayırabilen bir özellik (kabili-
yet)tir."(i3i)
Bütün bilim adamları, düşünürler, filozof ve din
ulemâsı aklııl önemini kabul etmekle beraber aralarında ak
la verdikleri değerin yoğunluğu bakımından farklar vardır.
Özellikle Allah bilgisinin, insanın düşünmeye başlamasıyla
mı, yoksa bulunduğu topluluğa bir peygamberin gelmesiyle
mi insanı bağladığı konusunda farkh görüşler ortaya çıkmış
tır. Genelde Matürîdîler birinci, Eşârîler ise ikinci şıkkı ter
cih etmişlerdir. (1^2'
Necip Taylan konu ile ilgili bilgi verirken şunlan kay
dediyor. "Felâsifenin etkin ve yaygın kesimi olan Meşşâîlerin
en belirgin özelliklerinden birini akılcı olmalarının belirledi
ği de bilinmektedir."'^i33)
Eşarî'ye göre, imanı zorunlu kılan akıl olsaydı, o za
man Allah, rasûl göndermeden önce de imanın zorunlu olma
sı gerekirdi. Aksi halde inanmayanların, başka bir ifâde ile
Allah'ı tanımayı ihmal edenlerin cezalandınimalan gerekir
di. Halbuki Allah, "Biz rasûl gönderene ftadar cezalandırma-
yi2"{\M) buyuruyordu. Dolayisiyle aklın bilgiyi (iman) zorun
lu kıldığı iddiası inkâr olunmahydı. Demek ki, Allah'ı bilme
zorunluluğu ancak şeriattan gelir.'^^^'
128) S. Hayri Bolay, a.g.e., s. 198,199.
129) H. Ziya Ülken, Eğitim Felsefesi, s. 267.
130) Ali Medar, İnsan Eğitiminin Kur'ânî Metodu, çev: Ali Yüksel, İs
tanbul 1987, s. 33.
131) Ali Medar, a.g.e., s. 35.
132) Toshihiko İzutsu, İslâm Düşüncesinde İman Kavramı, çev: Sela-
haddin Ayaz, İstanbul 1984, s. 137, 138.
133) Taylan, a.g.e., s. 72. 134) İsrâ 17/15.
135) İzutsu, a.g.e., s. 138.
JÎÎHİN EĞİTİMİ İLE İLGİLİ BAZI KAVRAMLAR / 45
5- KALB
6- ÖĞRENME:
A- ÖĞRENMENİN TANIMLARI
B- ÖĞRENME TÜRLERİ
D- ÖĞRENME ŞEKİLLERİ
E- ÖĞRENME İLICELERİ
F- ÖĞRENME STRATEJİLERİ
331) Âl-i İmrân 3/176. Diğer bazı örnekleri için bk. Mâide 5/51; Mâide
5/62; Enbiyâ 21/90; Mü'minun 23/61; Hadîd 57/21; Mâide 5/48.
332) Garrett, Psikolojiye Giriş, s. 125.
333) Mustafa Öcal, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metodlar, Ankara
1990, s. 192.
78 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
7-İDRÂK-ALGI:
8.İLGİ - ALÂKA
9. D İ K K A T
l O . H A F I Z A
11- ZEKÂ:
a-Zekânın Tanımı
b-Zekânın Etmenleri
e-Zekânın Çeşitleri
12-İRÂDE
a-İrâdenin Tanımı
l-BİLGİLENDİRME METODU
A-BİLGİ ve B İ L İ M İ N T A N I M I
a- BİLGİ NEDİR?
b- BİLİM NEDİR?
50) FethuUah Han, Kur'ân ve Kâinat Âyetleri I, çev: Safiye Gülen, İs
tanbul 1988, s. 15.
51) Mehmet Aydm, Din Felsefesi, s. 211.
52) Bolay, a.g.e., s. 21; Gazzalî, Mihakku'n-nazar, s. 8'den.
53) J. Leif - G. Rustin, Genel Pedagoji, s. 274.
54) J. Leif - G. Rustin, Genel Pedagoji, s. 271.
160 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
c- MARIFET NEDIR?
d- HİKMET NEDİR?
59) Taylan, a.g.e., s. 96, 97, 98; Mahir İz, Tasavvuf, İstanbul 1981, s.
59.
60) A. Muhtar Büyükçınar, "Tasavvuf ve Tarikat Hakkında Birkaç
Söz", Mahir İz, Tasavvuf, içinde, s. 15.
61) Büyükçınar, a.g.e., s. 15.
62) Cürcânî, Ta'rifât, "hikmet" md.
63) Attas, a.g.e., s. 174.
162 / KUR'ÂN'DA ZİHÎN EĞİTİMİ
B-B İ L G İ N İ N TASNİFİ
C-BİLGİNİN KAYNAĞI
( BİLGİ EDİNME YOLLARI)
a- DUYULAR
Duyularımız, dünyaya açılan pencerelerimizdir.
Onlar olmadan dış dünyaja tanımamız mümkün değil
dir. Bir an için bütün dujoılannuzı kaybettiğimizi dü
şünürsek konunun önemini daha iyi kavranz samnm.
Tatma du3rumuzun dümûra uğradığı bir hayatın ne an
lamı kalır? Görme duyumuz olmasa çevremizde oluşan
renk cümbüşünü nasıl kavrar, içinde yaşadığımız dün-
b-AKIL
Bilgi edinme yoUanndan biri de a k ı l 'dır. Daha
önce "akü" konusunda da belirttiğimiz gibi, Kur'ân'ın
birçok âyetlerinde, aklın Allah tarafindan verilmiş bir
nimet olduğu, doğruyu yanlıştan, hakkı bâtıldan, güze
li çirkinden, hajrrı serden ayırmak ve doğruyu bulmak
için mutlaka kullanılması gerektiği vurgulanmaktadır.
Akıl, doğruyu yanlıştan, hayrı serden ayırmanın
önemh ölçülerinden biri olduğu gibi, önemli bilgi edin
me yollanndan da biridir. Duyularımızla çevremizden
topladığımız bilgileri onunla değerlendirir, onun saye
sinde yeni bilgiler üretiriz. Ürettiğimiz bu sağhklı bil-
c- SEZGİ
Gazzalî, k a l b î b i l g i y i b i r h a v u z b e n z e t m e s i y l e
açıklar. B i r h a v u z u n s u y u y a d ı ş a r d a k i d e r e l e r d e n g e
lir v e y a h a v u z u n i ç i n d e k i b i r k u y u d a n ç ı k a r . B u r a d a
k a l b i h a v u z a , s u y u d a b i l g i y e b e n z e t e n Gazzalî, b e ş
duyunun verilerini dereler olarak kabul eder.
Gazzalî'ye g ö r e b u dereleri, y a n i d u y u l a r ı m ı z ı h a l v e t
ve uzletle k a p a t a r a k k a l b i n derinliklerine d a l m a k , h a
v u z u kalbî bilgilerle d o l d u r m a k mümkündür.*2°^'
îbn Sina'ya g ö r e a k l e d i l i r g e r ç e k l e r i k i y o l d a n
k a v r a n ı r : B u n l a r d a n birincisi sezgi, i k i n c i s i ö ğ r e n m e
yoludur.^ B u ikinci y o l u n b a ş ı n d a d a sezgi g ü c ü b u l u n
m a k t a d ı r . Ç ü n k ü i l k defa h i ç k i m s e d e n b i r ş e y ö ğ r e n
m e m i ş olan kimse de akledilir gerçeği sezgi yoluyla
kavramıştır.'^"^'
da gelir. Nitekim
der-ler ki, "şöyle yapıp duruyordum; tâ sabah oluncaya
kadar" demektir. Bu mânâ demek olur ki: "Sizi zulmet-
i leylde parlıyan fecr-i sâdık gibi bir fark u imtiyaz ile
parlatır da parlatır..."^^sD^g^^j^f Kutup da âyeti tefsir
sadedinde şunlan söylüyor: "Allah korkusu insan gön-
227) Y, Şevki Yavuz, Kur'ân-ı Kerimde Tefekkür ve Tartışma Metodu,
s. 78.
228) Enfâl 8/29.
229) Mevdûdî, Tefhîmu'l-Kur'ân, c. 11, s. 165.
230) Bilmfen, Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Meali Âlîsi ve Tefsiri, c. III, s.
1178.
231) Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, c. lîl, s. 2392.
200 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
d-VAHİY
e-RÜYA
Gazzalî, a k ı l v e i d r â k l e r i n ü z e r i n d e b u l u n a n n ü -
bü'vvet s a h a s ı n a n ü f u z e t m e n i n , o n u b i r d e r e c e y e k a
d a r k a v r a m a n ı n y o l u n u u y k u v e r ü y a o l a r a k gösterir.
İ n s a n u y k u d a y k e n g a y b d e n h a b e r d â r olur, g e l e c e k t e
v u k û b u l a c a k şeyleri a ç ı k o l a r a k v e y a tâbirle anlaşıla
c a k b i r şekilde i d r â k eder.*^^^'
İbn Miskeveyh, s â d ı k r ü y a n ı n p e y g a m b e r l i k t e n
b i r p a r ç a o l d u ğ u n u söylemiştir.'^8'?) P e y g a m b e r i n "Mü
minin gördüğü rüya nübüvvetin 46 cüzünden bir cüz-
dür."^^^^'' s ö z ü Miskeveyh'i d e s t e k l e m e k t e d i r . D a h a ö n
ce d e d e ğ i ş i k b i ç i m d e k a y d e t t i ğ i m i z g i b i P e y g a m b e r i
miz, "Peygamberlik müjdeleri olarak benden sonra sa
lih ve sadık rüyadan başka bir şey kalmamıştır. "'^'^^^^
buyurmuştur.
•Rüya, m o d e r n p s i k o l o j i s i n i n d e t a r t ı ş m a k o n u l a
r ı n d a n biridir. Ö z e l l i k l e ü z e r i n d e e n ç o k tartışılan k o
n u , r ü y a l a r ı n g e l e c e k l e ilgili b i l g i v e r i p v e r m e y e c e ğ i ,
b u b i l g i l e r i n g e r ç e k l e ş i p gerçekleşmeyeceğidir.'^9°' K o
n u y l a ilgili d e ğ i ş i k g ö r ü ş l e r ileri s ü r ü l m ü ş t ü r ; o n u n de
taylarına g i r m i y o r u z .
D - S I H H A T L E R İ ACISINDAN BİLGİ
ÇEŞİTLERİ (DERECELERİ):
a- ASILSIZ BİLGİ
295)İhlâs 112/1-4.
296) Hucurât 49/12.
297) Câsiye 45/24.
298) En'âm 6/148. Diğer bazı örnekler için bk. Yûnus 10/36; Bakara
2/77, 78; Necm 53/27, 28; Câsiye 45/32; Yûnus 10/66.
299) Yûnus 10/66.
KUR'ÂN'IN ZÎHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 217
d a n m ü ş a h e d e n e t i c e s i n d e k e s i n h k , "ayne'l-yakîn" v e
3- D o ğ r u d a n t e c r ü b e ile elde e d i l e n kesinlik, "hakka'l-
yakîn"}^^^^
Kur'ân'daki kesin bilgi (yakîn) derecelerini mad
deler halinde k ı s a c a a ç ı k l a m a y a çalışalım:
A k ı l ile n a k i l ç e h ş i r m i ? s o r u s u n a m ü t e h a s s ı s l a r
"hayır" c e v a b ı n ı v e r i y o r l a r . O n l a r a g ö r e şayet b ö y l e bir
ç a t ı ş m a o r t a y a ç ı k m ı ş s a y a aklın k e n d i s i n d e bir z a a f
v a r d ı r y a da n a k i l s a r a h a t e n i n t i k â l etmemiştir.-^^•*'
Geliş y o l l a r ı n d a b i r h a t a da olabilir. Ç ü n k ü h a b e r b i r
iletişim ü r ü n ü d ü r . B u i l e t i ş i m d e rol alan m u h t e l i f hal
k a l a r vardır.
E-NEDEN BİLGİ?
345) George Irril Davits, "İlmî Keşifler Allah'm Varlığmı İsbat Edi
yor"; Monsma, a.g.e., s. 97.
346) Morgan, a.g.e., s. 65.
347) Zümrüt, a.g.e., s. 60.
348) FethuUah Han, a.g.e., s. 156.
349) M. Hans Aiberg, Arzdan Arşa Sonsuzluk Kulesi, c. I, B. I, s. 23.
228 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
350) George İrril Davits, "İlmî Keşifler Allah'm Varlığını İsbat Edi
yor"; Monsma, a.g.e., s. 96.
351) İrwing William, "Tek Başına Materyalizm Yeterli Değildir";
Monsma, a.g.e., s. 117.
352) George İrril Davits, "İlmî Keşifler Allah'ın Varlığını İsbat Edi
yor"; Monsma, a.g.e., s. 98, 99.
353) M. Sadettin Evrin, Müsbet Mânevviyât Etüdleri, Ankara 1955, c.
II, s. 126.
355) H. Ziya Ülken, İslâm Düşüncesine Giriş, s. 60.
356) Ülken, ag.e., s. 60.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 2 2 9
anlatılır. B u k ı s s a d a b a b a y a , k a r d e ş e ihanetin, b a y a ğ ı -
h ğ ı n k ı s k a n ç l ı ğ ı n s e b e b i olarak yine c e h a l e t v u r g u l a n
maktadır.
Y o n t t u ğ u taşa T a n r ı diye tapanlar, kız çocuklarını
diri diri m e z a r a g ö m e n l e r , şeytanın aklına g e l m e y e c e k
p l a n l a r l a b a b a l a r ı n ı aldatıp kardeşlerini k u y u y a atan
lar, h e p bunlar, cehaletin k a r a n l ı ğ ı n d a etraflarına deh
şet saçan insanlardır. A l l a h 'ı n bunları hay^/andan d a h a
aşağı y a r a t ı k l a r o l a r a k t a v s i f e t m e s i b o ş u n a değildir.
Câhil o l m a k b u n l a r ı n s u ç u m u d u r ? diye bir s o r u soru
labilir. Fakat u n u t m a y a l ı m ki, bu k i m s e l e r
çaresizlikleri s e b e b i y l e bilgisiz, câhil k a l m ı ş k i m s e l e r
değillerdir. Bunlar, k e n d i l e r i n e b ü t ü n y o l l a r gösterildi
ği, gerekli b ü t ü n bilgiler verildiği h a l d e akıllarını kul
lanmayarak, hakikatlere kulaklarını tıkayarak câhil
kalmakta ısrar eden muannid kimselerdir. Allah bun
lara da p e y g a m b e r g ö n d e r m i ş , b u n l a r a da kitap indir
miştir. F a k a t b u n l a r her g e l e n mesajı anlajnp d i n l e m e
d e n y a l a n l a m ı ş l a r , ö ğ r e n m e y e , bilgi sahibi o l m a y a bir
t ü r l ü y a n a ş m a m ı ş l a r d ı r . İ n s a n bir şeyi b i l m i y o r s a öğ
renmeye, kavrayamıyorsa kavramaya çalışmalı değil
m i d i r ? H a y ı r , b u n l a r öyle y a p m a m ı ş l a r , c e h a l e t i bir
i m t i y a z k a b u l e t m i ş l e r d i r . B u tür i n s a n l a r d ü n v a r d ı ,
b u g ü n de vardır, yarın da olacaktır. E ğ i t i m c i l e r i n göre
vi b u n l a r ı n s a j a s ı m e n aza i n d i r m e k t i r . Ş u âyet bize
ışık tutuyor: "Hayır, onlar, bilgileriyle kavrayamadık
ları veya tevili kendilerine hiç gelmemiş olan bir şeyi
yalan saydılar. Bunlardan evvel gelip geçenler de böyle
yalanlamışlardı. Ama bak, zâlimlerin âkibeti nasıl ol-
du?"^^''^
Bir i n s a n t o p l u l u ğ u d ü ş ü n e l i m ki, n e r e d e n geldiği
ni,, k i m tarafından getirildiğini, b u n d a n s o n r a n e r e y e
g i d e c e ğ i n i ve ne o l a c a ğ ı n ı ç o ğ u n l u ğ u b i l m i y o r . B u n l a -
a- İ N S A N
y e ait e l e m a n l a r ı n k a r ı ş ı m ı o l m a d ı ğ ı n ı , a s l ı n d a m e n i
nin çeşitli e l e m a n l a r l a m ü c e h h e z b u l u n d u ğ u n u savun
m a k t a , K a h i r e ' d e y a y ı m l a n a n el-Müntehâb isimli tefsi
rin de k e n d i s i n i tejdd ettiğini b e l i r t m e k t e d i r . B u c a i l l e ,
aynı y e r d e m e n i y i o l u ş t u r a n e l e m a n l a r ı da a ç ı k l a m a k -
tadır.'^^o)
Maurice Bucaille'in b i l d i r d i ğ i n e g ö r e n o r m a l b i r
b o ş a l m a d a n elde edilen b i r k a ç s a n t i m e t r e k ü p m e n i n i n ,
bijr s a n t i m e t r e k ü p ü n d e 2 5 m i l y o n s p e r m a h ü c r e s i b u
lunmaktadır. Y u m u r t a m n döllenmesine sebep olan ve
üremesd t e m i n e d e n e l e m a n , 1/10000 m i l i m e t r e b o y u n -
,.da b i r h ü c r e d i r . N o r m a l h a l l e r d e e r k e k t a r a f ı n d a n çı
k a r ı l a n v e sayıları o n m i l y o n l a r ı b u l a n h ü c r e l e r i n için
d e n s a d e c e b i r t e k e l e m a n y u m u r t a n ı n i ç i n e girebilir,
geri k a l a n b ü y ü k ç o ğ u n l u k y o l d a k a l a r a k g i t m e s i gere
k e n g ü z e r g â h ı katedemez.'*^^'
2-Meninin ö z e l l i k l e r i : K u r ' â n , döllen
meyi sağlayan meninin bazı özelliklerinden bahseder.
M e s e l â o, "Atılıp dökülen bir SUJI"'*^^) o l a r a k tanıtılır.
B a ş k a b i r âyette, "Değersiz bir sıui'^^^''^' ş e k l i n d e t a v s i f
o l u n m a k t a d ı r . B a ş k a b i r âyette de "karışık olan" v e y a
s a d e c e b i r "karışım"dan ibarettir.''*^^)
m a ğ a , ruh o l m a k h a y s i y e t i y l e de iyilik y a p m a ğ a y e t e
nekli bir yaratıktırZ'*^^'
K o n u y l a ilgili bir âyet d i k k a t i m i z i ç e k i y o r : "Biz,
insanı en güzel şekilde yarattık. Sonra onu aşağıların
en aşağısı kıldık.Âyette g e ç e n "takvim" k e h m e s i
müfessirlerce değişik şekillerde yorumlanmış, kimi
suret v e h a v â s s ı m n güzelliği, k i m i k a m e t i n i n doğrulu
ğ u d e m i ş , k i m i de "ahsen-i takvim" s ö z ü n ü akıl, i d r â k
v e t e m y i z ile z î n e t l e n m i ş o l m a k ş e k l i n d e algılamıştır.
G e n ç l i ğ e , g ü ç v e k u v v e t e y o r a n l a r da o l m u ş t u r . Elma
lılı b u görüşleri s ı r a l a d ı k t a n s o n r a takvim k e l i m e s i n i
d a h a g e n e l bir a n l a m d a d e ğ e r l e n d i r m i ş , i n s a n için g ü
zel o l a n herşeyi b u m â n â y a dâhil etmiştir. B u m m l a be
raber, şekil v e s u r e t t e n ç o k , ahsen-i t a k v i m i i n s a n ı n
d u y g u s u n d a , özellikle g ü z e l l i k d e n e n mânâ5a a n l a m a
s ı n d a v e o d u y g u d a n g ü z e l l e r i n g ü z e l i "ahsenu'l-
hâlikîn"\ v e o n u n hüsn-ı m u t l a k l a en g ü z e l o l a n sıfat-ı
k e m â l i n i t a n ı y ı p o n u n a h l â k i y l e a h l â k l a n m a k t a ara
mıştır.'^^®' O n a g ö r e i n s a n d o ğ a r k e n b u k e m â l e s a h i p
o l a r a k değil, b u k ı v a m a , b u k e m â l e ve b u g ü z e l l i ğ e
kabiliyeti o l m a k m â n â s ı n d a ahsen-i t a k v i m d e yaratıl
mıştır. A k s i h a l d e i n s a n d a h i ç b i r fânilik şaibesi, bir
aşağılık hali b u l u n m a z d ı . H a l b u k i öyle o l m a d ı ğ ı , insa
nın bir t a k ı m süfliyât ile iç içe b u l ı m d u ğ u g ö r ü l ü p du-
ruyor.'^49)
d a n k o r k a n l a r b u insanlara benzemezler/'*^®* Y u k a r d a n
beri s ı r a l a d ı ğ ı m ı z âyet-i k e r i m e l e r d e insanın zaafların
dan b a h s e t t i k , i n s a n n e d e n b ö y l e d i r ? şeklide bir s o r u
sorsak şu c e v a p l a karşılaşırız: i n s a n zayıf olarak yara
tılmıştır.'"*^^' M a l b i r i k t i r m e } ^ ç o k sever. M a l ı n kendisi
ni e b e d î k ı l a c a ğ ı n ı zanneder.'*^"' R a b b i n e k a r ş ı p e k
nankördür.'•*"' Ç o k câhil ç o k zâlimdir.'^^^' Ç o k aceleci-
dir.'*^^' Ç e k i ş m e d e h e r ş e y d e n ilerdedir.'*^*'
6-İnsanın d e ğ e r i : İnsanı y a r a t a n A l l a h ,
o n u k e n d i s i n d e n s o n r a e n değerli v a r l ı k o l a r a k yarat
mıştır. K u r ' â n ' d a n ö ğ r e n d i ğ i m i z e g ö r e o n u n d e ğ e r i da
h a y a r a t ı l m a d a n önce b e l h olmuştur. B a k a r a sûresinin
30. â y e t i n d e m e l e k l e r e h i t a b e n îrâd edilen ilâhî b e y a n
b u n u n en a ç ı k delilidir. Ş ö y l e b u y u r u l u y o r : "Rabbin
meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim"
demişti..."'-'^^^^ S o n u n d a , y a r a t ı l m ı ş o l a n b u h a l i f e n i n
adı insandı. H a y a t s a h n e s i n d e A l l a h a d ı n a işleri ted
vir e d e c e k , o n u n k a n u n l a r ı ile nizâm-ı â l e m i t a n z i m d e
b u l u n a c a k t ı . Ç ü n k ü b u g ö r e v e l â y ı k b i ç i m d e , ahsen-i
takvim üzere, y a n i en güzel b i ç i m d e yaratılmıştı.'*^9)
Kur'ân-ı K e r i m ' d e b u k o n u d a i n s a n a s ö y l e n e b i l e
c e k h e r ş e y i n ö z e t i ş u d u r : "Ey insanlar, siz Allah'a
muhtaçsınız. Allah ise zengin ve her hamde
lâyıktır. "'-'^^'^^ B u s ö z k a r ş ı s ı n d a i n s a n d a n b e k l e n e n ga
yet açıktır: "Hamd, âlemlerin Rabbi, rahman ve rahim
M e s e l e b u r a y a yazıldığı k a d a r basit m i ? H e r k e s i n
bu çizgiye hemencecik gelmesi kolay değildir. B u n u n
şartları vardır. B u ş a r t l a n n e n ö n e m l i s i insanın aczini,
yetersizliğini içtenlikle k a b u l etmesidir. B u n u bir b e n
zetmeyle anlatmak daha kolay olur sanırım. Sağlıklı
y a ş a m a y ı a m a ç e d i n e n bir i n s a n d ü ş ü n e l i m . B u i n s a n
ne z a m a n v e niçin d o k t o r a gider? Y a rahatsızlık hisset
tiği v e y a k e n d i s i n d e bir r a h a t s ı z l ı ğ ı n o l u p o l m a d ı ğ ı n ı
anlamak istediği zaman gider. Kendi rahatsızlığının
farkına v a r m a y a n , v a r s a bile b u r a h a t s ı z l ı ğ ı k e n d i s i
n i n d a h a iyi t e d a v i e d e b i l e c e ğ i n e i n a n a n i n s a n n i ç i n
doktora gitsin? G i t m e z . O h a l d e y a p ı l a c a k iş: 1- İnsan
l a r ı n sağlıklı y a ş a m a y ı a m a ç e d i n m e l e r i n i , 2- B u n u n
için bir d o k t o r a m u h t a ç o l d u k l a r ı n ı n b i l i n c i n e v a r m a
larını s a ğ l a m a k . B u bilince u l a ş m ı ş olan k i m s e d o k t o r a
i h t i y a c ı n ı k a b u l e t m e k l e birlikte, "hangi d o k t o r ? " d i y e
de s o r a b i l i r . A k l ı b a ş ı n d a h i ç k i m s e k e n d i s i n i t e d a v i
e d e m e y e c e k d o k t o r a g i t m e z . O h a l d e 3- B i r k i m s e n i n
tedavi o l a c a ğ ı d o k t o r u n bilgi g ü c ü n e de i n a n m a s ı gere
kir. 4. Ş a r t ise i n s a n ı n k e n d i s i n i t e d a v i e d e c e k o l a n
d o k t o r u n r e ç e t e s i n i n k e n d i s i n e şifâ s a ğ l a y a c a ğ ı n a
i n a n m a s ı d ı r . H e r ne k a d a r d o k t o r a i n a n s a b i l e e l i n e
v e r i l e n r e ç e t e n i n f a y d a s ı z bir kağıt p a r ç a s ı o l d u ğ u n a
k a r a r v e r e n bir k i m s e o r e ç e t e d e ö n g ö r ü l e n ilâçları kul
lanmaz.
B i r i n c i a c z i n i Hz. Musa'nın m u c i z e s i k a r ş ı s m d a
a n l a y a n v e ç e v r e s i n d e k i l e r e "Ne buyuruyorsunuz?" di
y e r e k aczini itiraf e d e n F i r a v u n , ikinci aczini sihirbaz
larının yenilip, kendisini terketınesiyle yaşıyor ve
üçüncü aczinde teslim olmaya mecbur kalıyor:
"Isrâiloğullarmı denizden geçirdik. Firavun ve askerle
ri haksızlık ve düşmanlıkla ardlarına düştüler. Fira
vun boğulacağı anda, "îsrâiloğullarının inandığından
başka tanrı olmadığına inandım; artık ben O'na tes
lim olanlardanım" dedi. Ona, "Şimdi mi?..." den-
P e y g a m b e r l e r i n e n ç o k z o r l a n d ı ğ ı k i m s e l e r b u sınıfı
t e m s i l e d e n k i m s e l e r o l m u ş t u r . "Bunlar öyle insanlar
dır ki, bunlara "insanların inandığı gibi inanın" den
diği zaman, "Biz o beyinsizlerin inandığı gibi mi ina
nacağız?" derler. "'•^^'''^ K e n d i s ı n ı f l a r ı n d a n olmayan
k i m s e l e r o n l a r için b e y i n s i z , ç a p u l c u , a y a k t a k ı m ı d ı r .
B u n l a r d o ğ r u y o l d a bile olsalar o n l a r için b i r d e ğ e r ifa
d e e t m e z . Hz. Muhammed'e k a r ş ı ç ı k a n l a r b u n l a r o l
duğu gibi, Salih'e, Hûd'a, Şuayb'e, Nuh'a v e diğer bü
t ü n p e y g a m b e r l e r e karşı k o y a n l a r d a bunlardır. B u n l a
ra k e n d i n d e n öncekilerin perişan âkibetleri ibret teşkil
e t m e d i . İnançsızlıkları b i r s o y a ç e k i m sadâkatiyle nesil
d e n n e s i l e , k a v i m d e n k a v m e s ü r ü p gitti. K u r ' â n , b u
g e r ç e ğ i şöyle dile g e t i r i y o r : "Bunun gibi, her kasaba
nın bir takım ileri gelenlerini orada hile yapan suçlu
lar kıldık. Oysa yalnız kendilerine hile yaparlar da
farkına varmazlar. Onlara bir âyet geldiği zaman, "Al
lah'ın peygamberlerine verilen bize de verilmedikçe
inanmayız" derler. Allah, peygamberliğini vereceği
kimseyi daha iyi bilir. Suç işleyenlere Allah katından
bir aşağılık ve hilelerinden ötürü de şiddetli bir azap
erişecektir. "Şuayb kavminden iman etmeyi kibir
lerine yediremeyen ileri gelenler dediler ki: "Ey Şuayb,
sen ve sana iman edenler ya kesin olarak bizim dinimi
ze dönersiniz, yahut da seni ve sana iman etmiş olan
ları memleketimizden mutlaka çıkarırız." Şuayb da
"Ya biz istemesek de mi?" dedi."^^^^^ B u âyetten anladı
ğ ı m ı z a göre a r i s t o k r a t l a r k e n d i l e r i , ö ğ r e n m e y e , inan
m a y a y a n a ş m a d ı k l a r ı gibi y a n a ş a n l a r a d a h a y a t h a k k ı
tanırmyorlar." Kavmin ileri gelen kâfirleri diğerlerine
dediler ki: "Yemin ederiz ki, eğer Şuayb'e uyacak olur
sanız büyük ziyana uğrayanlardan olursunuz. "'^°'''
S e m û d k a v m i n e k a r d e ş l e r i Salih g ö n d e r i l m i ş t i .
"Kavmi içinden, kibirlerine yediremeyen ileri gelenler,
zayıflardan, iman etmiş olanlara, "siz" dediler, "Sa
lih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderilmiş bir pey
gamber olduğunu biliyor musunuz?" Onlar da, "Doğ
rusu biz onunla gönderilene inanıyoruz" dediler.. O ki
birlerine yediremeyenler, "Biz, o'sizin iman ettiklerini
ze inanmıyoruz." dediler."^'°^'' Bu misâlleri d a h a d a ço
ğ a l t m a k m ü m k ü n . Adasalın ş u tesbiti k o n u m u z a ı ş ı k
tutuyor: "İnsanlık, hayatının ilk çağlarından beri
Bergson'un " H o m o s a p i e n s " d e d i ğ i d ü ş ü n e n i n s a n ı n
g ü n l ü k felsefesinde e n ö n e m l i p r o b l e m i k e n d i varlığını
a n l a m a k olmuştur."'^°^' "Ad kavmi, yeryüzünde haksız
yere kibirlenmek istediler, "Bizden daha kuvvetli kim
var?" dediler. Kendilerini yaratmış olan Allah'ın on
lardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar
âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı. "'^^°*
K e n d i â c i z h k l e r i n i n farkına v a r m a y a n u y a r ı l d ı k
ları z a m a n d a k a b u l e y a n a ş m a y a n b u i n s a n l a r a A l l a h
b a z a n a n l a y a c a k l a r ı d i l d e n k o n u ş m u ş t u r : "Gerçekten
biz. Firavun sülâlesini, senelerce kıtlık ve gelir noksan
lığı içinde tutup kıvrandırdık. Düşünürler de ibret
alırlar, diye. "'^"' "Biz de kudretimizin ayrı ayrı
alâmetleri olmak üzere başlarına, tufan, çekirge,
haşerât, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de kibir
lendiler. Onlar öyle mücrim bir kavim idiler. "^^'^'^^
B u âyetten a n l ı y o r u z ki, n e y a p a r s a m z y a p ı n ı z i n
sandan kibir hastalığını gidermedikçe o n u hidâyete
u l a ş t ı r m a k m ü m k ü n o l m u y o r . B u , A l l a h ' ı n aczi şeklin
de a n l a ş ı l m a m a l ı d ı r . A l l a h isterse b i r s a n i y e d e i n s a n -
ları y o l a g e t i r e b i l i r . A m a o z a m a n i n s a n l a r ı n ö z g ü r
508) A'râf 7/75, 76.
509) Adasal, a.g.e., s. 507.
510) Fussilet 41615.
511) A'râf 7/130. 512) A'râf 7/133.
KUR'ÂN'IN ZÎHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 265
İrâdelerine m ü d â h e l e e d i l m i ş o l u r ki, b u , s o r u m l u l u ğ u
o r t a d a n kaldırır.
Kur'ân, b i r taraftan i n s a m n k e n d i n i t a n ı m a m a s ı -
n m o n a n e y e m a l o l d u ğ u n u anlatırken, b i r y a n d a n d a
ondan kibri gidermeye çalışıyor. Y u k a r d a n beri
âyetlerde anlatılanlar aynı z a m a n d a insanın, b u g ü n ü n
i n s a n ı n ı n eğitimİT^e yöneliktir. "Gurur i n s a n a b u k a d a r
p a h a b y a m a l olmuştur; sakın s e n b u illete y a k a l a n m a "
mesajı v e r i l m e k t e d i r . B u m e s a j y u m u ş a k , sert d e ğ i ş i k
ü s l û p l a r d a verilmiştir. K u r ' â n , insanı eğitirken b i r if
r a t t a n b a ş k a b i r ifrata d ü ş m ü y o r , b i r taraftan i n s a n a
ö l ç ü l ü b i ç i m d e aczini, y e t e r s i z l i ğ i n i anlatırken, d i ğ e r
taraftan o n u n şeref ve h a y s i y e t d u y g u s u n u , yaratıklar
arasındaki ö n e m h yerini belirtiyor, o n d a n tarihî m i s y o
n u n u n g e r e ğ i n i istiyor. B u n u y a p a r k e n g e ç m i ş t e n ör
nekler veriyor, g e l e c e k t e n ö r n e k l e r veriyor. M e s e l â geç
m i ş t e n b i r ö r n e k : A l l a h , Hz. Nuh'u d a k a v m i n e p e y
g a m b e r o l a r a k g ö n d e r d i ğ i n i , Nuh'un onlara k e n d i m ta-
m t t ı ğ ı m , onları uyardığını açıkladıktan sonra şöyle b u
yuruyor: "Bunun üzerine kavminden, inanmayanların
ileri gelenleri dedi ki: "Biz seni ancak bizim gibi bir in
san görüyoruz. İlk bakışta en.aşağı tabakalarımızdan
başkasının da sana tâbi olduğunu görmüyoruz. Sizin
bizden fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz. Hatta sizi
yalancı zannediyoruz. "'^^3) Â y e t t e m ü t e k e b b i r b i r zih
niyetle karşı karşıyayız. K e n d i ifadelerinden de anlıyo
ruz ki bu zihniyet b ü t ü n iddiasına r a ğ m e n z a n içerisin
dedir. " Y a k î n e n b i l i y o r u z . " d i y e m i y o r , " z a n n e d i y o r u z "
diyor. Z a n m n i s e insanı b i r y e r e g ö t ü r m e y e c e ğ i n i bili
y o r u z . G e l e c e k l e ilgili b i r ö r n e k : "Nihayet onların zen
ginlerini ve ileri gelenlerini azap ile yakaladığımız za
man feryâd edeceklerdir. ( O n l a r a ş ö y l e denilecek):
"Bugün feryâd etmeyin çünkü siz bizden yardım gör
meyeceksiniz. Karşınızda âyetlerim okunuyordu da siz
513) Hûd 11/27.
266 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
değildir, s i z i n l e k o n u ş u r s i z i n gibi d ü ş ü n ü r , b a ş k a l a
rıyla k o n u ş u r l a r o n l a r gibi d ü ş ü n ü r l e r . D o s t l u k l a r ı n a
da d ü ş m a n l ı k l a r ı n a d a g ü v e n i l m e z . İçleri b a ş k a d ı r ,
dışları b a ş k a . K u r ' â n ' d a b u n l a r için şöyle b u y u r u l u y o r :
'İnananlara rastladıkları zaman, "inandık" derler, ele-
başlarıyle başbaşa kaldıklarında, "Biz şüphesiz sizin-
leyiz; onlarla sadece alay etmekteyiz." derler, "^^^D B a ş
k a b i r âyette b u n l a r ı n k a r e k t e r i şöyle tahlil e d i l m e k t e
dir: "Sizi gözleyenler, Allah'dan size bir zafer gelirse,
"Sizinle beraber değil miydik?" derler; eğer kâfirlere
bir pay çıkarsa onlara, "Size üstünlük sağlayarak sizi
müminlerden korumadık mı?" derler. Allah, kıyamet
günü aranızda hüküm verir. Allah, inkarcılara, ina
nanlar aleyhinde asla fırsat vermeyecektir. Doğrusu
münafıklar, Allah'ı aldatmağa çalışırlar. Oysa O, on
lara aldatmanın ne olduğunu gösterecektir. Onlar na
maza tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş ya
parlar. Ne onlarla, ne de bunlarla olur, ikisi arasında
bocalayarak Allah'ı pek az anarlar. Allah'ın saptırdığı
kimseye yol bulamayacaksın."''^^' K u r ' â n ' a göre
m ü n â f i k l a n n en b ü y ü k s e r m â y e s i y a l a n d ı r : "Bakmaz
mısın şu münafıklık yapanlara?!. Kitap ehlinden inkâr
eden kardeşlerine şöyle diyorlar: "Yemin ederiz ki,
eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız her halde biz de
sizinle beraber çıkarız; sizin hakkınızda ebediyyen
kimseye itaat etmeyiz ve şayet size savaş açılırsa mu
hakkak size yardım ederiz." Oysa ki Allak, şahidlik
ediyor ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar.""^^'' E n b ü y ü k
silâhları da yemindir: "Ey Muhammed, eğer kendileri
ne emredersen, o iki yüzlüler, savaşijt çıkacaklarına bü
tün güçleriyle yemin ederler. De ki: "Yemin etmeyin;
itaatiniz malûmdur. Allah yaptıklarınızdan şüphesiz
haberdârdır.""'^'^' "Münafıklar, "Allah'a ve peygambere
b - A L L A H (c.c.)
Kur'ân-ı K e r i m , A l l a h v a r m ı d ı r ? ş e k l i n d e k i m u
k a d d e r b i r soruya, "Allah hakkında şüphe mi var?"
ş e k l i n d e bir i f a d e y l e c e v a p y e r i y o r . "Sizden önce geçen
Nûh, Âd, Semûd milletlerinin ve onlardan sonra gelen
lerin haberleri -ki onları Allah'dan başkası bilmez- si
ze ulaşmadı mı? Onlara peygamberleri belgelerle geldi
ler, fakat ellerini ağızlarına götürüp, "Biz sizinle gön
derilene inanmıyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de şüp
he ve endişe içindeyiz." dediler. Onların peygamberleri,
"Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamaya
çağıran ve bir süreye kadar sizi erteleyen Allah'dan mı
şüphe ediyorsunuz? dediler. Onlarda "Siz de sadece bi
zim gibi birer insansınız. Bizi babalarımızın taptıkla
rından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir
delil getirmelisiniz." dediler. "'^'*" A l l a h h a k k ı n d a ş ü p
helerini b e y a n e d e n i n s a n l a r ı n atalarının taptıklarına
şartlanmış olduklarını kendi ifadelerinden anlıyoruz.
Ş a r t l a n m a , b i r k i l i t l e n m e , b i r k ö r d ü ğ ü m d ü r . Kur'ân-ı
K e r i m ' i n zihni eğitirken k a b u l ettiği ö n e m l i i l k e l e r d e n
biri d e ş a r t l a n m a y ı y o k e t m e k t i r . Ç ü n k ü h e r h a n g i b i r
k o n u d a ş a r t l a n m ı ş olan b i r k i m s e y e b ü t ü n b e l g e l e r e
r a ğ m e n h a k i k a t i k a b u l e t t i r m e k m ü m k ü n değildir. B u
t ü r i n s a n l a r için K u r ' â n ' d a , "Onlar'a gökten bir kapı
açsak da, oradan çıkmağa koyulsalar, "Gözlerimiz
539) M. Kutup, Kur'ân Araştırmaları, çev: Akif Nuri, İstanbul 1981, c.
I, s. 18.
540) Kutup, a.g.e., c. I, s. 19. 541) İbrahim 14/9, 10.
KUR'ÂN'IN ZlHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 275
k e l i m e s i t e r b i y e m â n â s m d a bir m a s d a r o l m a s ı n a rağ
m e n m ü b a l a ğ a k a s d i y l e m ü r e b b î a n l a m ı n d a kullanıl
mıştır. T e r b i y e n i n g e r e k t i r d i ğ i h e r ş e y e sahip kuvvetli
ve e k m e l b i r m ü r e b b î a n l a m ı n a g e l m e k t e d i r . B u n u n
içinde sahip v e m â l i k mânâları da vardır.'^^''
"Birden fazla t a n n k a v r a m ı , i n s a n l ı ğ ı n g e r ç e k l i k
bilgisi, k â i n a t v e v i c d a n a n l a y ı ş ı , a h l â k î g ö r e v l e r v e
dinî e m i r l e r m e f h û m u n u ifsâd e t m e k demektir." d i y e n
A k k a d , Kur'ân'ın, A l l a h ' ı n v a r l ı ğ ı n a dair n e k a d a r k e
sin deliller g e t i r m i ş s e bir o k a d a r da birliğini g ö s t e r e n
delillere işaret ettiğini belirtmektedir. O n a göre
K u r ' â n ' d a A l l a h ' ı n varlığı birliğine paralel o l a r a k anla
tılmaktadır. Kur'ân, A l l a h ' ı n v a r h ğ ı n a birliği açısından
bakar. Ç ü n k ü Allah'ın birliği akidenin ö z ü n ü teşkil
eder.'^''®' "Eğer göklerde ve yerde Allah'dan başka tan
rılar olsaydı, hem gökler, hem de yerler fesada uğrar
dı. "'"^'
591) Doç. Dr. Metin Yurdagür, Esmâ-i Hüsnâ, İstanbul, 1996, s. 61.
592) H. HUnü Bilsel, Allah Vardır, İstanbul 1976, 131,134.
593) îhlas 112/1-4:
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 285
n u y a b ü t ü n ön y a r g ı l a r d a n v e ş a r t l a n m a l a r d a n u z a k
o l a r a k y a k l a ş m a s ı n ı s a ğ l a m a k t ı r . İşte din a d a m l a r ı n ı n
görevi, A l l a h ' ı i n s a n l a r a t a n ı t m a k , o n l a n n sağlıklı bir
değerlendirme y a p m a l a n n ı temin etmektir. Kur'ân'ın
zihin eğitimindeki hedefi de b u d u r .
c - KUR'ÂN
Ö ğ r e n c i n i n d e r s e h a z ı r o l a b i l m e s i için s a d e c e öğ
r e t m e n i n i tanıması v e b e n i m s e m e s i y e t m e z . O n u n oku
tacağı müfi-edâtı da t a n ı m a s ı v e b e n i m s e m e s i gerekir.
B u müfi^-edatta n e l e r d e n b a h s e d i l m e k t e d i r ? A n l a t ı l a n
şeyler k e n d i s i y l e ilgili m i d i r ? İhtiyaçlarına c e v a p vere
cek midir? Öğrenci bu soruların c e v a p l a n m olumlu
y ö n d e alırsa d e r s e h a z ı r olabilir. B u r a d a en ö n e m l i iş
p r o g r a m l a öğrenci a r a s ı n d a o l u m l u bir b a ğ ı n k u r u l m a
sıdır. B u b a ğ k u r u l m a d ı ğ ı , ö ğ r e n c i , p r o g r a m ı reddettiği
takdirde o n d a n derse h a z ı r o l m a s ı b e k l e n e m e z . Okulla-
n m ı z da b u n u n örnekleri çoktur. Ö y l e öğrenciler vardır
ki, ö ğ r e t m e n t a h t a n ı n b a ş ı n d a d i d i n i p d u r u r k e n g ö z ü
saatinde, kulağı zil sesindedir. Ç ü n k ü dersi b e n i m s e y e
m e m i ş t i r . Ç ü n k ü o p r o g r a m ı n , beklentilerine c e v a p v e
receğine inanmamaktadır. Kendi beklentilerine cevap
v e r m e y e n v e y a k e n d i ilgi a l a n ı n a g i r m e y e n bir d e r s e
ö ğ r e n c i n i n d i k k a t k e s i l m e s i m ü m k ü n m ü d ü r ? Okulla-
n m ı z d a o l u m l u ö r n e k l e r de ç o k ş ü p h e s i z . Y u k a r d a an
lattığımız ö ğ r e n c i l e r i n y a n ı n d a ö ğ r e t m e n i y l e ö z d e ş l e ş
m i ş , dersine k o n s a n t r e o l m u ş , zil çaldığı z a m a n sıraya
v u r a n öğrenciler de g ö r m ü ş ü z d ü r . B u n l a r dersin konu-
l a n y l a kendi aralannda olumlu bağlar kurabilmiş veya
k u r d u r u l a b i l m i ş talihli öğrencilerdir.
İ s l â m e ğ i t i m a n l a y ı ş ı n d a da d u r u m d e ğ i ş m e m e k -
tedir. Bir i n s a n ı n ö ğ r e n m e y e , i n a n m a y a h a z ı r olabil
m e s i için k e n d i s i n e s u n u l a n kitabı b e n i m s e m e s i lazım-
294 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
dır. T a b i b u n u n i ç i n de a y d ı n l a n m a h d ı r . O n u n i ç i n d i r
ki, i m a n esasları i ç i n d e k i t a p l a r a i m a n da şart k o ş u l
m u ş t u r . A l l a h , s a d e c e şart k o ş m a n ı n p r o b l e m i ç ö z m e
y e c e ğ i n i bildiği için insanları, kitapları k o n u s u n d a d a
b i l g i l e n d i r m i ş , onların k i t a p l a r ı m iyi t a n ı m a l a r ı n ı sağ
lamıştır. Ç ü n k ü e ğ i t i m b i r b ü t ü n d ü r . B u b ü t ü n ü n par
ç a l a r ı n d a n biri y o k edildiği z a m a n sistemin k i m l i ğ i de
ğişir. B i r b ü t ü n ü n b ü t ü n olabilmesi için b ü t ü n parçala
rını içine alması gerekir.
Ş i m d i sorabiliriz; Kur'ân nedir?
K u r ' â n , Arapça bir kelimedir. Sözlük anlamı,
t o p l a m a k , o k u m a k , tilâvet e t m e k , b i r ş e y d e n k a r i n e ol
m a k , y a k l a ş t ı r m a k demektir.'^^^^ Istılahî m â n â s ı , "Pey
g a m b e r i m i z H z . M u h a m m e d M u s t a f a (s.a.)'ya A l l a h ta
rafindan indirilen, lafzı ile i b â d e t o l u n a n , M u s h a f i n iki
kabı arasında bulunan ve mütevâtiren nakledilmiş
olan nazımdır."'^29)
628) İsmail Karaçam, Sonsuz Mucize Kur'ân, İstanbul 1987, s. 89; İs
mail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 31, 32.
629) İsmail Karaçam, a.g.e., s. 89; Mehmed Sofuoğlu, Tefsire Giriş, s.
9.
630) Zuhruf 43/44.
KUR'ÂN'IN ZÎHNÎ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 295
K u r ' â n A r a p ç a nazil o l m u ş t u r a m a A r a p e d e b i y a
tında K u r ' â n ' m b i r örneğini b u l m a k da m ü m k ü n değil
dir. Lafız v e m â n â a ç ı s ı n d a n o n d a k i o l a ğ a n ü s t ü l ü k h e
m e n s e z i l m e k t e d i r . K u r ' â n ' d a k i ifadeler namütenahi
y ü z e y i olan b i r kristal gibidir. H a n g i a ç ı d a n h a n g i yü
zeye b a k s a n ı z d e ğ i ş i k ışık h ü z m e l e r i y l e karşılaşırsınız.
B u d e ğ i ş i k l i k z a m a n v e m e k â n a ç ı s ı n d a n d a böyledir.
Kur'ân'da geçen bir ifadeyi başka zaman ve
mekânlarda değişik derinliklerde algılayabilirsiniz.
A y n ı ifadeyi e v i n i z d e b a ş k a , ç a r ş ı d a b a ş k a , m e z a r d a
başka boyutta anlamanız mümkündür. Keza genç iken
başka olgunluk yaşında başka, ihtiyarlıkta başka
intibalar almak m ü m k ü n . Buradaki değişikhkler bir
çelişkijd değil a h n a n intihadaki derinliği y a n s ı t m a k t a
dır. Hülâsa K u r ' â n o k u y a n b i r i n s a n h e r h a l ü k â r d a
"Kur'ân'da m â n â v e ses b a k ı m ı n d a n s ö z ü n ö n e m i
b ü y ü k t ü r . En g ü z e l sözlerle e n g ü z e l m â n â l a r ı ifade et
m e k o n u n î c â z ö r n e k l e r i n d e n d i r . "'®^*' O n d a k u l l a n ı l a n
ü s l û p v e i f a d e n i n özelliği a ç ı k v e anlaşılır o l m a k t ı r .
Sözleri v e c ü m l e l e r i öyle bir araya getirilmiştir ki, m u
h a t a b ı n b u n d a n e t k i l e n m e m e s i m ü m k ü n değildir. Hz.
Ömer'i bir d i n l e y i ş t e m ü s l ü m a n y a p a n b u ü s l û p t u r .
Suad Yıldırım b ü y ü k m ü f e s s i r tbn Atiy'den ş ö y l e bir
n a k i l d e b u l u n u y o r : " K u r ' â n ' d a n b i r lafız ç ı k a r ı l a c a k
o l u r s a b ü t ü n a r a p lisanı altüst edilse bile, o n u n yerini
tutabilecek tek k e l i m e bulunamaz."'®^^'
M. Sekip Tunç, " B e d e n v e z i h n e ç e v i k l i k v e r e n
ruhî iştahlardır." diyor.'®^®' B u iştahın ne d e m e k o l d u
ğ u n u Kur'ân'ı o k u y a n , o n u n l a sırdaş o l a n l a r d a h a iyi
bilirler. Büjdik İ s l â m m e d e n i y e t i n i n ilk m u h a r r i k gü
cü, tabir caizse ilk roketi b u k u t s a l kitaptır, denebilir.
M ü s l ü m a n l a r ne y a p m ı ş l a r s a o n d a n h ı z a l a r a k y a p
m ı ş l a r d ı r . K u r ' â n aktivitesinin bir özelliği de d e v a m l ı
lık arzetmesidir. B ü t ü n dinî telakkilerin, b ü t ü n i d e o l o
jilerin nefeslerinin t ı k a n m a s ı n a , y o l l a r d a d ö k ü l ü p kal
m a l a r ı n a r a ğ m e n K u r ' â n ' ı n g e t i r d i ğ i a k t i v i t e n i n ilk
start h a l i n d e k i k a d a r canlı v e taze olması b a ş k a nasıl
i z a h e d i l e b i l i r ? M a d d î v e m a n e v î h e r ş e y , tadıldığı za
m a n d o y u m s a ğ l a r k e n K u r ' â n ' d a tadıldıkça iştahın art
m a s ı o n u n icaz ö z e l l i k l e r i n d e n d i r . Bir kitabı iki defa
o k u y a n , b i r filmi iki d e f a s e y r e d e n i n s a n u s a n ı r .
Kur'ân'ı iki m i l y o n defa o k u y a n i n s a n ı n s a d e c e iştahı
açılır.'®''^' Kur'ân'ın s a h i p o l d u ğ u b u ş a n s a g e l m i ş g e ç
miş zamanların hiçbir kitabı sahip olmamıştır.
Kur'ân'ın üslûp özelliklerinden biri de o n u n sözlerinde-
ki ses v e mûsikîsidir. O n u o k u r k e n b a z a n tatlı bir mel-
674) Hüseyin Atay, Kur'ân'a Göre İman Esasları, s. 100. Daha fazla
bilgi için bk. S. Kutup, Kur'ân'da Edebî Tasvirler, s. 13 v.d.
675) Yıldırım a.g.e., s. 136.
676) Tunç, a.g.e., s. 95.
677) Muhammed Kutup, İslâm Düşüncesinde Sanat, s. 44.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 305
t e m i n r û h m n û z u o k ş a d ı ğ ı m , b a z a n b i r fırtınanın hır-
çmlaşEirak sizi silkelediğini h i s s e d e r s i n i z . B a z a n k a y
m a k gibi, b a z a n kasisli y o l l a r d a n y ü r ü d ü ğ ü n ü z ü düşü
nürsünüz. Bazan his ve heyecan sağnağına yakalanır,
coşar, g a l e y a n a gelirsiniz, b a z a n b ü y ü k , d e v â s â dalga
l a r d a n s o n r a s a k i n l e ş e n o k y a n u s a d ö n e r s i n i z . Nasıl b i r
yelkenlide yelken rüzgâra tabi ise Kur'ân'da da ses
m â n â y a tâbidir. *^^®'
"Kur'ân n e n a z ı m d ı r , n e d e nesirdir; faka:t h e r iki
s i n i n d e ö z e l l i k l e r i n i b a r ı n d ı r ı r . " d i y e n Tabatabaî,
Kur'ân'ı z a m a n ı m n h a t t a b ü t ü n z a m a n l a r ı n ı n e n güzel
şiirlerinden d a h a ü s t ü n görüyor.'.^''^^ K u r ' â n ' d a h e c e di
zisi b a k ı m ı n d a n nesre göre d a h a disiplinli, şiire nisbet
le d a h a s e r b e s t b i r ü s l û p d i k k a t i çeker.'^^"' Abdullah
Draz, K u r ' â n ü s l û b u n u f o n e t i k a ç ı d a n d e ğ e r l e n d i r i r
k e n o n u n e ş e h i r l i n i n ifadesi k a d a r y u m u ş a k , n e d e
b e d e v i l e r i n ifadesi k a d a r sert b u l u y o r . O n a göre b u i k i
ü s l û b u m e c z e d e n Kur'ân-ı K e r i m a h e n k l i b i r s e s y a p ı
sına ulaşmış, ancak zihinlerde tasavvur olunabilecek
bir s e s a r m o n i s i n i gerçekleştirmiştir.'^^^' B u b ü y ü l e y i c i
üslûp sayesinde Kur'ân, insanlan alışkanlıklanndan
koparmakta, onları âdetlerin kölesi olmaktan kurtar
m a k t a d ı r . Muhammed Kutup, " D o ğ r u d a n d o ğ r u y a sis
temin esaslarını ortaya k o y a n teşrî âyetlerinde bile
m ü z i k a l t o n v e canlı n a b ı z o r t a d a n kalkmaz."'®^^) diyor.
s û r e s i n i n 8-16. âyetlerini o k u r k e n i n s a n c e n n e t e h a k -
k a z a n m ı ş i n s a n l a r ı n refah v e m u t l u l u k l a r ı n ı , k e v s e r
ı r m a ğ ı n ı n a k a r k e n ç ı k a r d ı ğ ı t a t l ı s e s i d u y a r gibi
olur.'®83)
K u r an ü s l û b u n d a ifrat v e tefrite y e r y o k t u r . O n u n
l a f i z l a n n d a h a ş v i y a t t a n sayılabilecek bir fazlalık o l m a
dığı gibi, m â n â y ı z a y ı f b ı r a k a c a k bir e k s i k l i k de y o k -
^ ^ j . (684) Kur'ân'daki b ü t ü n deliller, bilgiler, belgeler tar
tışmalar hep b u olağanüstü üslûpla ambalajlanarak
t a k d i m edihr.f®®^)
O z a m a n a k a d a r h i ç m i h i ç i n a n m a m ı ş t ı m . İ ş e başlar
ken, İslâm'a hiç inanmıyordum. H e r türlü peşin hü
k ü m d e n u z a k olarak, t a m b i r tarafsızlıkla m e t i n l e r i in
c e l e m e y e giriştim."''^^^ "Kitab-ı M u k a d d e s t e ç o k b ü y ü k
bilimsel hatalar bulunduğu halde, burada (Kur'ân'da)
bir t e k y a n l ı ş a b i l e rastlayamıyordum.""^^) "Kur'ân'ın
yaratılış h a k k ı n d a verdiği bilgilerle, k â i n a t ı n o l u ş u m u
k o n u s u n d a k i ç a ğ d a ş b i l g i l e r a r a s ı n d a , h i ç b i r surette,
en ufak bir aykırılık bulunmamaktadır.""^^' "İhsan
e m b r i y o n u n u n gelişmesi gibi g ö z l e m alanına giren
o l a y l a r a g e l i n c e , K u r ' â n ' ı n b i l d i r d i ğ i ç e ş i t h safhalar,
çağdaş embriyoloji ile pekâlâ karşılaştırılabilir v e
K u r ' â n ' ı n b u k o n u d a k i âyetlerinin b i l i m l e t a m b i r u y
g u n l u k gösterdiği keşfedilebiür.""^*'
Tabatabaî, "Eğer K u r ' â n , i n s a n s ö z ü o l m u ş olsay
dı, k e s i n l i k l e , d o ğ a v e m a d d e n i n g e ç i c i d ü n y a s ı n d a k i
diğer n e s n e l e r d e o l d u ğ u gibi b i r d e ğ i ş m e tarafından et
k i l e n m i ş o l m a s ı gerekiyordu.""^^' d i y o r . O n a g ö r e d e
Kur'ân'la e v r e n i n g e r ç e k l e r i a r a s ı n d a b i r t e n a k u z y o k -
tur."^®' J e o k i m y a c ı Donald Robert Cor ise ş u n l a n söy
lüyor: " M ü s b e t ilimlerle u ğ r a ş a n l a r için s o n d e r e c e b ü -
yiik ö n e m ifade e d e n k â i n a t t a k i n i z a m , b u k â i n a t ı A l
lah'ın y o k t a n v a r ettiği v e o n u k o r u y u p i d a r e ettiğini
söyleyen s e m a v î kitaplarla t a m a m e n ittifak eder.""^^'
8-Kur'ân-ı K e r i m yol göstericidir.
Rehber-i hidâyettir; sebeb-i hidâyettir. D o ğ r u y o l a
irşâd eden en son ve en m ü k e m m e l s e m a v î kitaptır.
F a t i h a s û r e s i n d e , A l l a h ' d a n k e n d i s i n i h i d â y e t e erdir-
m e ş i n i i s t e y e n k i m s e y e sanki b i r c e v a p olarak b u y u r u
luyor ki: "Elif, Lâm, Mîm. Bu, doğruluğu şüphe götür
meyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınan
(muttakî)Zara yol gösteren kitaptır."'™' H i d â y e t e er
mek isteyen kimse bu kitaba sarılmak zorundadır. Şu
v a r ki, b u k i t a p vasıtasiyle h i d â y e t e e r m e k bazı şartla
ra b a ğ l a n m ı ş g ö r ü n ü y o r . Mevdûdî, K u r ' â n ' d a n yarar
l a n a b i l m e n i n şartlarını ş u şekilde sıralıyor:
1- M u t t a k i o l m a k ; y a n i A l l a h ' d a n k o r k a n , h a k l a
batılı a y ı r a n v e salih k i m s e l e r a r a s ı n a g i r m e k i s t e y e n
biri olmak.""i9'
2- G a y b e i n a n m a k .
3- K i ş i n i n Kur'ân'ı u y g u l a m a y a h a z ı r o l m a s ı . N a
m a z , Kur'ân'ın emrettiği en ö n e m l i g ö r e v l e r d e n biri ol
m a s ı h a s e b i y l e b u u y g u l a m a n ı n s i m g e s i k a b u l edil
mektedir.
4- K i ş i n i n , A l l a h ' ı n v e i n s a n l a r ı n h a k k ı n ı kitabın
talimatı d o ğ r u l t u s u n d a v e r m e y e y a n i i n f a k t a b u l u n
m a y a h a z ı r olması.
5- V a h y e g ö n ü l d e n i n a n m a k .
6- Ö l d ü k t e n s o n r a d i r i l m e y e y a n i â h i r e t e i n a n -
mak.'^20)
Y u k a r d a v e r d i ğ i m i z âyetin d e v a m ı n d a b u şartlar
sıralanmaktadır: "Ki onlar, gaybe inanırlar; namazı
dosdoğru kılarlar ve rızık olarak verdiklerimizden
infâk ederler ve (yine) onlar, sana indirilene, senden
önce indirilenlere iman ederler ve âhirete de kesin bir
bilgiyle inanırlar. îşte bunlar, ""Rablerinden olan bir
hidâyet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de bunlar
dır.'"'^^'
718) Bakara 2/1, 2.
719) Mevdûdî, Tefhîmu'l-Kur'ân, c. I, s. 49.
720) Mevdûdî, a.g.e., c. I, s. 49, 50, 51.
721) Bakara 2/3-5.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 315
M â i d e sûresinin 9 3 . âyetinin b u ü ç m e r t e b e y i c e m
ettiğini b i l d i r e n Elmalılı, Nahi sûresinin 90. âyetinin
rehberdir. G e ç m i ş t e n h a b e r verir, h a l d e n ve g e l e c e k t e n
h a b e r verir.*''®®' "Gerçekten hu Kur'ân, insanlara en
doğru yolu gösterir..."'''^' M ü j d e l i y e r e k , k o r k u t a r a k .
"Hem müjdeci olarak, hem uyarıcı olmak üzere indiril
miştir. Fakat onların çokları ( K u r ' â n ' d a n ) yüz çevir
mişlerdir. Onlar artık işitmez."'''^"' K u r ' â n b i r rehber
dir, i n s a n l a r d o ğ r u ile yanlışı, g ü z e l ile çirkini o n u n l a
farkederler. "Şüphesiz o Kur'ân hak ile bâtılı ayıran
bir sözdür. "*''*"
Kur'ân, İslâm eğitiminin olağanüstü niteliklere
s a h i p ilâhî p r o g r a m ı d ı r . *^*2' O n a i ç t e n l i k l e b a ğ l a n m a k
gerekir. K u r ' â n ' m belirttiğine göre o n a b a ğ l a n a n l a r da
ra düşmezler. "Kitaba sarılanlar ve namaz kılmakta
olanlara gelince, o ıslâh edicilerin mükâfatını hiçbir
zaman zâyı etmeyiz."'''^'' K i t a b a s a r ı l m a k , p r o g r a m a
s a d â k a t , e ğ i t i m i n b a ş a r ı s ı n ı n a s g a r î şartıdır. B u prog
r a m ı n t e m e l g a y e s i , "İnsanı bir t e k y a r a t ı c ı n ı n v a r ol
d u ğ u n a i n a n d ı r m a k ve öteki b ü t ü n m ü n a s e b e t l e r örgü
s ü n ü b u i n a n c a göre düzenlemektir.""**'
K u r ' â n b i r ç o k k o n u d a bilgi v e r m e k l e b e r a b e r b i r
b i l i m kitabı değildir. B ö y l e o l m a k l a b i r l i k t e i n s a n l a r ı
k e n d i l e r i i ç i n faydalı o l a n h e r t ü r b i l g i y i ö ğ r e n m e ğ e
sevkeder.*^*^' O n l a r a ilmî k o n u l a r d a ipuçları verir.
K u r ' â n bir h a b e r d i r . Haber-i sâdıktır. B i r h a b e r d e
a r a n a n ö n e m l i özellikler, ilgi çekicilik, ö n e m l i l i k ( t o p -
l u m y a r a r ı n a i h t i y a ç giderici o l m a k ) , t a z e l i k ( ö n c e d e n
d u y u l m a m ı ş o l m a k ) v e doğruluktur/'*®' K u r ' â n b u açı
l a r d a n d e ğ e r l e n d i r i l d i ğ i n d e g e l m i ş g e ç m i ş b ü t ü n za
m a n l a r ı n t e k örneği k a b u l edilebilir. B u itibârla o n u n
ı ş ı ğ ı n d a a y d ı n l a n m a k en akıllıca y o l d u r . "Şu emretti
ğimiz yol, benim dosdoğru yolumdur; hep ona uyun.
Başka yollara ve dinlere uyup gitmeyin ki, sizi O'nun
yolundan saptırıp parçalamasınlar, işte Allah, kötü
lükten sakınasınız diye bunları emretti.
K u r ' â n A l l a h ' ı n k o r u m a s ı altındadır. B u itibarla
ilelebed y a ş a y a c a k , h i ç b i r değişikliğe m â r u z k a l m a d a n
varlığını s ü r d ü r e c e k t i r : "Şüphe yok ki, o Kur'ân'ı biz
indirdik ve onu biz elbette muhafaza edeceğiz. "'''*^'
d - PEYGAMBER
E ğ i t i m i n bir i l e t i ş i m ola3a o l d u ğ u n u b i l i y o r u z . B u
iletişim o l a y ı n d a rol alan bir t a k ı m ö ğ e l e r i n vairlığını
da biliyoruz. B u n l a r k a y n a k , o k a y n a k t a n çıkan m e s a j ,
m e s a j ı n alıcıya intikal ettiği k a n a l v e y a k a n a l l a r , m e
sajın alıcıya ulaştığı o r t a m v e n i h a y e t alıcı.'-'*^)
E ğ i t i m - ö ğ r e t i m faaliyetlerinin a m a c ı kişide m ü s
bet bir tutumun oluşumunu sağlamaktır. Bu nedenle
e ğ i t i m bir t u t u m k a z a n d ı r m a sürecidir, diyebiliriz. T u
t u m k a z a n d ı r m a v e y a t u t u m d e ğ i ş t i r m e , i l e t i ş i m ile
e ğ i t i m - ö ğ r e t i m v e ö ğ r e n m e süreçlerinin ortak bileşe
n i d i r . B i r i n s a n d a t u t u m u n d e ğ i ş m e s i için t u t u m u n
öğeleri sa3alan d ü ş ü n c e , d u y g u v e d a v r a n ı ş ı n d e ğ i ş m e
si gerekir.'''^"'
746) Osman Zümrüt, a.g.e., s. 62; Pierre Denoyer, Modern Basm, s.
61'den.
747) En'âm 6/153.
748) Hicr 15/9.
749) N. Kemal Önder, Öğretimde Program, İlke ve Yöntemler, s. 32.
750) Önder, a.g.e., s. 31.
KUR'ÂN'IN ZİHNÎ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 321
rir. B u m u a l l i m v e ö ğ r e t m e n l e r i n s a n l ı ğ a rehberlik
eden peygamberlerdir.
H z . M u h a m m e d (a.s.) d e â h i r z a m a n ü m m e t i n i n
p e y g a m b e r i d i r . A l l a h tarafından özel o l a r a k s e ç i l m i ş ,
yetiştirilmiş, b u g ö r e v l e g ö r e v l e n d i r i l m i ş t i r . "Muham
med, içinizden herhangi bir adamın babası değil, o Al-
lah'n elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah
herşeyi bilendir."'-''^'' "Muhammed, Allah'ın elçisi-
dir..."''^^'
Hüseyin Atay, p e y g a m b e r i n A l l a h ' a karşı s o r u m
l u l u ğ u n u , O ' n u n elçisi o l m a k , v e r e c e ğ i e m â n e t i y e r i n e
ulaştırmak; insanlar karşısındaki durumunu ise A l
lah'ın e m i r v e y a s a k l a r ı n ı bildiren b i r elçi o l a r a k açık-
lamaktadır."®'''
Kur'ân'da Rasûlullah'ın m i s y o n u şu ifadelerle
açıklanmaktadır: "O Allah'dır ki, ümmîler içinde ken
dilerinden bir peygamber gönderdi. Üzerlerine O'nun
âyetlerini okuyor ve onları temize çıkarıp fikirlerini
açıyor, kendilerine kitap ve hikmet öğretiyor. Halbuki
bundan önce onlar açık bir sapıklık içindeydiler.""®®'
Açık sapıklık içinde bir kavim... V e onlara gelen bir
p e y g a m b e r . . . . Â y e t l e r o k u y o r ; fikirlerini açıyor; k i t a p
ve h i k m e t i öğretiyor; o n l a n t e m i z e çıkarıyor.
O n u n ö n d e g e l e n özelliklerini s ı r a l a y a c a k o l u r s a k
ş u n l a n söyleyebihriz:
1-Onun en b e l i r g i n vasfı eğitici
v e ö ğ r e t i c i o l m a s ı d ı r . K e n d i s i de b u y ö n ü
ne işaret e t m i ş , "Şüphesiz ben muallim (eğitici - öğre
tici) oZara^ gönderildim."'''^^' b u y u r m u ş t u r . B a ş k a b i r
ber m o d e l i n i n o l m a d ı ğ ı m d ü ş ü n e l i m . O z a m a n g ö r e c e
ğiz ki, i n s a n l ı k bir çaresizliğe m a h k u m olacaktır. Hal
b u k i İ s l â m çaresizlik dini değildir.
Y u k a r ı d a d a s ö y l e d i ğ i m i z gibi A l l a h b ü t ü n m a z e
ret y o l l a r ı n ı t ı k a m ı ş t ı r . Ş a y e d bir m e l e k g ö n d e r s e de
Kur'ân'î d e ğ e r ö l ç ü l e r i n i o n a u y g u l a t s a y d ı o z a m a n in
s a n l a r k e n d i l e r i n e y a p ı l a n teklifleri "Biz m e l e k değiliz
ki b u n l a r ı y e r i n e getirelim. B u n l a r b i z i m g ü c ü m ü z ü n
ü s t ü n d e o l a n şeylerdir." d e m e z l e r m i y d i ? Sonra, insan
ları a y d ı n l a t m a k için onlara k e n d i c i n s l e r i n d e n birini
g ö n d e r m e k t e n d a h a tabiî ne olabilir? K u r ' â n m a n t ı ğ ı
da b u n u ö n g ö r m e k t e d i r . "De ki: "Yeryüzünde yerleşip
dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten pey
gamber olarak bir melek gönderirdik.""^'' İlâhî
adaletin gereği de budur.
san g ü c ü n ü n y e t m e y e c e ğ i ş e y l e r değildir. O b e ş e r î y ö
nüyle ne y a p m ı ş v e y a p a b i l m i ş s e i n s a n l a r d a isterlerse
o n u yapabilirler. B u n a karşı ortaya k o y a c a k l a r ı k a b u l
edilebilir hiçbir mazeretleri y o k t u r .
3 - K a v m i n i ç i n d e n s e ç i l m i ş t i r . Bu
da g a y e t n o r m a l d i r . H a t t a gereklidir. İ n s a m n kişi v e y a
t o p l u m b a z ı n d a eğiteceği kimseleri t a m m a s ı gerekir. O
t o p l u m u n örfleri, âdetleri n e d i r ? Y a ş a m a b i ç i m l e r i na
sıldır? İ n a n ç v e d ü ş ü n c e l e r i h a n g i m e r k e z d e d i r ? N e y e
karşı zaafları vardır? H o ş l a n d ı k l a r ı v e h o ş l a n m a d ı k l a
rı ş e y l e r n e l e r d i r ? T a a s s u p l a r ı v a r m ı d ı r , y o k m u d u r ?
E ğ i t i m - ö ğ r e t i m düzeyleri nedir? Hülâsa b i r t o p l u m u n
s a h i p o l d u ğ u k a r e k t e r i s t i k özelliklerini b i l m e s i l a z ı m
dır. B u n u dışardan birinin b i l m e s i fevkalâde zordur.
Tolstoy'a g ö r e , " Ö ğ r e n c i l e r i n i b i r b a b a v e y a b i r
a n n e gibi s e v e n bir ö ğ r e t m e n , b ü t ü n kitapları iyi bilen,
f a k a t ne işini n e de ö ğ r e n c i l e r i n i s e v m e y e n b i r ö ğ r e t
m e n d e n d a h a üstündür."'^°2' A h i r z a m a n ü m m e t i n i n
şanlı m u a l l i m i H z . M u h a m m e d , b u k o n u d a d a b ü t ü n
ö ğ r e t m e n l e r e ö r n e k teşkil e d e c e k m e z i y e t l e r e sahiptir.
"And olsun sizi içinizden ve gayet izzetli bir rasûl gel
di. Zorlanmanız ona ağır geliyor. O, müminlere gayet
merhametli ve şefkatlidir.'"^^^^ Y a ş ı , ırkı v e m a k a m ı n e
olursa o l s u n h e r k e s i şefkat v e m u h a b b e t l e k u c a k l a y a n
Hz. M u h a m m e d , hiç kimsenin gönlünü incitmemiş,
ç e v r e s i n d e k i h e r k e s i n g ö n l ü n ü kazanmıştır.'^"*' B u
davranışı s a d e c e k e n d i s i s e r g i l e m e m i ş , öğrencileri ara
s ı n d a b i r s e v g i v e şefkat h â l e s i n i n o l u ş m a s ı n ı s a ğ l a
mıştır. O n u n p a r o l a s ı şudur; "İman etmedikçe cennete
giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman
kilerine b a ğ l a n m a k t a d ı r . D a h a ö n c e k i âyetlerde d e ı s
r a r l a ş u v u r g u l a n m a k t a y d ı : "De ki: Ben de sizin gibi
bir beşerim...." B ö y l e c e i n s a n l a r a p e y g a m b e r i n de k e n
dileri gibi b i r i n s a n o l d u ğ u h i s s e t t i r i l i y o r d u . B u n u n
başka hikmetlerinin yanında bir hikmeti de
RasûluUahı s e v e h m , o n a itaat edeHm, d i y e n i n s a n l a n n
itaat v e s e v g i l e r i n d e a ş m l ı ğ a d ü ş ü p o n u t a n n l a ş t ı r m a
ihtimalidir. Ç ü n k ü y a l a n c ı t a u n l a r i c â d e d e n l e r b u t ü r
a ş ı n h k l a r s o n u n d a o d u r u m a d ü ş m ü ş l e r d i r . Ş u âyette
b u k o n u b i r a z d a h a n e t l e ş m e k t e d i r : "Hiçbir beşer için
o selâhiyet yoktur ki, Allah ona kitap versin, peygam
berlik versin de o, insanlara dönüp, "Allah'ı bırakıp da
geliri bana kul olun." desin..."'^'^^' B i r b a ğ l a n t ı d a h a :
"Muhakkak ki, sana biat edenler ancak Allah'a bîat
eder/er..."*®"*Konuyu b i r d e m e n f û m - u muhalifi açısın
d a n d e ğ e r l e n d i r e l i m . Ö z a m a n d a ş u n u söyleriz: K i m
peygambere itaat etmiyorsa Allah'a itaat etmiyor, Al
lah'ı s e v m i y o r d e m e k t i r . "Muhakkak ki, Allah ve me
lekleri peygambere salat ederler (şeref ve şanını yücel
tirler). Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve gönül
den teslim olun. Muhakkak ki Allah ve Rasûlüne eza
edenlere Allah, dünya ve âhirette lanet etmiş ve onlara
pek horlayıcı bir azap hazırlamıştır. "'®^®' B u olur m u ?
S o r u s u n a v e r i l e c e k cevap: "Oldu bile"dir. "Firctvım da,
ondan öncekiler de, altüst olmuş kasabalar da ( L û t
k a v m i ) hep o hatayı işleyegeldiler. Hep Rablerinin ra-
sullerine âsî oldular. O da onları kahredici bir tutuş
ile alıverdi, "*®^^* Elçi k a b u l e t m e y e n l e r i n g e ç m i ş v e g e
leceği anlatılırken m u h a t a b a d a gözdağı v e r i l m e k t e d i r .
k e n en ö n e m l i bilgi k o n u l a n y d ı . Ç ü n k ü i n s a n h a y a t ı n
da h e r ş e y b u b i l g i l e r ü z e r i n e b i n a e d i l e c e k t i . A y n c a
e ğ i t i m bir i l e t i ş i m o l a y ı idi. B u i l e t i ş i m o l a y ı n d a b a z ı
öğeler vardı. B u n l a r iletişim s ü r e c i n i n o l u ş m a s ı v e g e
l i ş m e s i n d e y a p ı c ı v e y a r a t ı c ı b i r e t k i n l i ğ e sahiptiler.
İ l e t i ş i m i n sağlıklı y ü r ü m e s i a ç ı s ı n d a n da b u ö ğ e l e r i n
tanınması, bilinmesi gerekiyordu. Bir başka gerekçe
i s e b i l g i n i n i n s a n ı n A l l a h ' a k a r ş ı bir t u t u m u n u ifade
e d e n i m a n ı n da ö n e m h bir öğesi o l m a s ı y d ı . B u s e b e p
l e r d e n dolayı jrukarda b a h s e k o n u o l a n h u s u s l a r d a bil
gi v e r m e y e çalıştık. T a b i a t i y l e o n l a r l a ilgili m a l û m a t
b u k a d a r değildir. İnsan, A l l a h , K u r ' â n v e P e y g a m b e r ,
h a k l a r ı n d a namütenahi eserler y a z ı l m ı ş isimlerdir. B u
k a d a r geniş bilgiyi b u r a y a d e r c e t m e k h a d d i m i z o l m a d ı
ğı gibi b u n a i m k â n ı r m z da y o k t u r . Y a p t ı ğ ı m ı z şey ilgili
k o n u l a r d a g e n e l bilgiler v e r e r e k dikkatleri o n o k t a l a r
da y o ğ u n l a ş t ı r m a k t a n ibarettir.
e - D Ü N Y A VE ÂHİRET:
Kür'ân-ı K e r i m , i n s a n l a n a y d ı n l a t m a k ü z e r e d ü n
y a v e âhiret h a k k ı n d a d a bilgi v e r m e k t e d i r . O n u n bil
dirdiğine göre insanlar b u dünyaya bir imtihan sebe
biyle getirilmişlerdir.'821) g j j . güre y a ş a d ı k t a n s o n r a öle
ceklerdir. '822) D o ğ u m l a n y l a ölümleri arasında y a ş a d ı k
ları b u h a y a t a "dünya hayatı" d e n m e k t e d i r . Kur'
ân-ı K e r i m b u h a y a t ı b a z ı b e n z e t m e l e r l e a n l a t m a k t a
dır. "Dünya hayatı gökten indirdiğimiz su gibidir ki,
onunla insan ve hayvanların yiyeceği bitkiler yetişip
birbirine karışmıştır. Yeryüzünün süslenip bezendiği
ve yerin sahiplerinin bütün bunlara mâlik olduklarını
sandıkları sırada, gece veya gündüz buyruğumuz o ye
re gelmiş ve orayı hiçbir şey bitirmemişe çevirmişiz;-bir
gün önce birşey yokmuş gibi olmuştur. Düşünen millet
için, âyetleri böyle uzun uzun açıklıyoruz.'•^^^^ D ü n y a
821) Mülk 67/2. 822) Ankebut 29/57.
340 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
tanımlanmıştır/®®®' B a z ı b i l i m a d a m l a r ı R a s û l u l l a h ' ı n
"Berzah Âlemi"m âhiretin ilk durağı o l a r a k nitelendir
m e s i d o l a y i s i y l e âhireti Ölümle birlikte b a ş l a t m ı ş l a r ,
ona g ö r e d e b i r t a n ı m y a p m ı ş l a r d ı r . B u t a n ı m a g ö r e
"Âhiret, ö l ü m d e n sonra b a ş l a y a n ve m a h ş e r d e k i diriliş
ten sonra e b e d i y y e n d e v a m edecek olan bir hayat-
^jj, "(829) B y tarife göre ö l ü m l e birhkte b a ş l a y a n k a b i r y e
b e r z a h hayatı, İsrafil'in sûra üfürmesi, k ı y a m e t i n k o p
ması, y e n i d e n dirilme, m a h ş e r d e t o p l a n m a , a m e l defte
rinin v e r i l m e s i , h e s a p , m î z â n , sırat, h p v z , şefaat, cen
net ve c e h e n n e m âhirete dahildir."'®*®'
 h i r e t g ü n ü n e , "kıyamet günü", "din günü", "ceza
günü", "Gerçek hayat", "Ebedî âlem", "bakî âlem", "ka
vuşma günü", "toplanma günü", "aldanma günü", "çı
kış günü" v e "hasret günü" gibi i s i m l e r d e v e r i l m i ş -
B u , yetenekleri h e r ş e y e r a ğ m e n şınırh b i r m ü h e n
dis v e y a ç o b a n için b ö y l e d i r . G ü ç v e k u d r e t i n i n s m ı r ı
o l m a y a n , b i r ş e y e "ol" d e d i ğ i z a m a n o l u v e r e n A l l a h için
h e r ş e y d a h a kolay; h e r ş e y d a h a m â k û l d ü r .
B i r g ü n p u t p e r e s t l e r i n ileri g e l e n l e r i n d e n Uhey h.
Halef, e l i n d e ç ü r ü k b i r k e m i k l e R a s û l u l l a h ' a g e l m i ş ,
elindeki kemiği ufalayarak "Bu çürük kemikleri k i m
diriltecek?" demiş. B u n u n üzerine Rasûlullah, Ona,
"Onu Allah diriltecek, seni de diriltecek ve cehenneme
sokacak!" c e v a b ı n ı verrniş.'®®'*' H â d i s e ü z e r i n e ş u
â y e t l e r nazil o l m u ş t u r : "//zsa/ı kendisini bir nutfeden
yarattığımızı görmez mi ki hemen apaçık bir hasım ke
silir ve kendi yaratılışını unutur da, "Çürümüş kemik
leri kim yaratacak?" diyerek bize misâl vermeye kal
kar. Ey Muhammed, de ki: "Onları ilk defa yaratan di-
riltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir. "*®®®' Âyette
"Bunları kim yaratacak?" s o r u s u n a k a r ş ı "Allah" den
miyor, "Onları ilk defa yaratan diriltecektir" deniyor.
B u m a n i d a r b i r ifadedir; insanın akıl v e m a n t ı ğ ı n a y ö
neliktir. B u r a d a i n s a n a s u s m a k t a n b a ş k a b i r ş e y kal
mıyor.
2- Zor şeyleri yaratan onlara göre daha kolay olan
şeyleri hayda hayda yaratır. U ç a k v e y a füze y a p a n bir
m ü h e n d i s bisiklet y a p a m a z m ı ? B ö y l e b i r s o r u y u güle
r e k k a r ş ı l a y a n b i r i n s a n , aynı m a n t ı ğ ı n geçerli o l d u ğ u
ikinci yaratmaya itiraz ediyor. A l l a h buyuruyor ki:
"Gökleri ve yeri yaratan, kendilerinin benzerini ya
ratmaya kadir olmaz mı? Elbette olur. Çünkü o, yara
tan ve bilendir. "'^^^^ B i r A l l a h d ü ş ü n ü n ki gökleri, yeri
ve bunların arasındaki bütün varlıkları yaratmaya
kadir olacak, a m a insanı ikinci k e z y a r a t a m a y a c a k . B u
m a n t ı k a n c a k sahibini m a h c u p eder.
864) H. Atay, Kur'ân'a Göre İman Esasları, s. 80.
865) Yâsîn 36/77, 78, 79.
866) Yâsîn 36/81.
348 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
gilerle g ö s t e r m e s i , i n ş a m i k i n c i k e z y a r a t a b i l e c e ğ i n i n
de delilidir. Genişliği bir s a n t i m , belki o k a d a r bile ol
m a y a n bir y ü z e y e m i l y a r l a r c a d e s e n çizeceksiniz, bun
ların hiçbiri d i ğ e r i n e b e n z e m e y e c e k . B u aklın a l a c a ğ ı
bir şey değildir, a m a vakıadır. Buna kudreti olan Al
lah, i n s a n ı i k i n c i k e z d e y a r a t a b i l i r . K u r ' â n ' d a ş ö y l e
bujTiruluyor: "İnsan sanır mı ki derleyemeyiz kemikle
rini? Evet, onun parmak uçlarını bile düzeltmeğe kadir
olarak derleriz.'^'''
Kur'ân-ı K e r i m ' i n â h i r e t ü z e r i n d e b u k a d a r dur
m a s ı , o n u n l a ilgili b ü t ü n teferruatı n a k l e t m e s i âhiret
i n a n c ı n a v e r d i ğ i ö n e m i g ö s t e r m e k t e d i r . Ç ü n k ü âhiret
inancı, i n a n ç e s a s l a r ı n ı n t e m e l l e r i n d e n birini oluştur
m a k t a d ı r . Â h i r e t e i n a n m a y a n bir k i m s e büjdik m a h k e
meye inanmayan kimsedir. Bu mahkemeye inanma
m a k d e m e k , d ü n y a d a k i m ne y a p a r s a y a p s ı n y a n m a
k â r k a l a c a ğ ı n a i n a n m a k d e m e k t i r . B u i n a n ç insanları
a n a r ş i v e i s y a n d a n b a ş k a hiçbir y e r e g ö t ü r m e z . İnsan
lar k a r ş ı h ğ ı n d a bir b e d e l a l m a y a c a k l a n v e y a Ödemeye
cekleri t u t u m v e d a v r a n ı ş l a r ı u m u r s a m a z , c i d d i y e al
m a z l a r . Â h i r e t , neticede b u b e d e l i n ö d e n e c e ğ i v e y a alı
nacağı y e r o l a r a k t a n ı m l a n m a k t a d ı r .
lir. K u r ' â n , y a p a c a ğ ı m ı z t e r c i h k o n u s u n d a d a b i z i
y ö n l e n d i r m e k t e d i r . B u y ö n l e n d i r m e bir nevi y a r d ı m d ı r .
H e r h a n g i bir z o r l a m a y a d a y a n m a z . O , d ü n y a y a g e r e
ğince değer vermekle beraber âhirete daha çok ağırhk
vermektedir. Bujruruluyor ki: "...De ki: "Dünya geçim
liği azdır. Âhiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için
daha hayırlıdır..."'^''*' "Dünya hayatı sadece oyun ve
oyalanmadır. Âhiret yurdu sakınanlar için daha ha
yırlıdır. Düşünmüyor musunuz?"'^"' Kur'ân-ı K e r i m
k e n d i s i n e v e r i l e n bilgiler ı ş ı ğ ı n d a i n s a m n b i r a z c ı k dü
ş ü n m e k l e d o ğ r u y u bulabileceğine işaret ediyor.
A l l a h , i n s a n l a r için âhiret y u r d u n u n d a h a bajarlı
o l d u ğ u n u b e y a n bujrurmakla b e r a b e r zorlayıcı b i r ted
b i r d e getirmemiştir. "...Kim dünya nimetini isterse
ona ondan veririz; ve kim âhiret nimetini isterse ona
ondan veririz..."'•^'^'' B u n u n l a b e r a b e r s a d e c e d ü n y a y ı
i s t e y i p âhireti r e d d e d e n k i m s e l e r i ç i n p e k iyi ş e y l e r
söylemiyor: "Onlar dünya hayatını âhirete tercih eder
ler. Allah'ın yolundan alıkoyup onun eğriliğini isterler.
İşte onlar uzak bir sapıklık içindedirler. "'•^'"'
 h i r e t nimetleri d ü n y a n i m e t l e r i n d e n d a h a hayır
lı o l d u ğ u gibi, azabı da d ü n y a a z a b ı n d a n d a h a şiddetli
dir. "Onlara, dünya hayatında azap vardır. Âhiret
azabı ise daha çetindir..."'^'^'
K u r ' â n ' d a y ü z d e y ü z o l m a s a bile b e l h o r a n d a dün
y a - âhiret d e n g e s i k u r u l m u ş t u r . "Hiç ölmeyecekmiş gi
bi dünya için, hemen ölecekmiş gibi âhiret için çalış-
mak"'^'^' b u d e n g e n i n ifadesidir.
2- Âhiret hakkında sağlıklı bilgiler sayesinde dün
ya - âhiret dengesini kurmakla diğer inanç esaslarını
874) Nisa 4/77.
875) En'âm 6/32. 877) İbrahim 14/3.
876) Âl-i İmrân 3/145. 878) Ra'd 13/34.
879) Abdurraûf el-Münâvî, Feyzü'l-kadir, Mısu- 1938, c. II, s. 12 (Ha
dis no; 1201).
352 / K U R A N D A ZİHİN EĞİTİMİ
k u l a n v a r d ı r . H a y v a n d a n farklı o l d u k l a r ı n ı n b i l i n c i
i ç i n d e d i r l e r . Y a p a c a k l a n , y a p m a y a c a k l a r ı şeyleri ç o k
iyi ayırırlar. B u n l a r y a ş a m a y ı s a n a t h a l i n e g e t i r m i ş
kimselerdir. Herkesle u y u m içindedirler. Kendilerine
verilen her nimetin bir gün hesabının sorulacağına
seksiz inanırlar. B u tip i n s a n l a n n h a y a t ı n a ilkeler y ö n
verir. Prof. Hüseyin Atay, "İslâm^ d i n i n d e â h i r e t fikri
y a l n ı z âhiret g ü n ü için değildir. Â h i r e t d ü n y a içindir.
B a ş k a bir dejdşle, âhiretin varlığının gayesi âhiret de
ğil b u dünyadır."'®®*' d e r k e n b ü y ü k bir gerçeği ifade et
m i ş oluyor.
6- Âhiret bilgisiyle beraber âhiret inancına sahip
olan kimse mutlak adalete de inanır. B u adaletle her
kese h a k ettiği verilir. İyiler ödüllerini, k ö t ü l e r
cezalarını alırlar. T e v b e e d e n l e r b a ğ ı ş l a n a c a k gibiyse-
1er bağışlanırlar. B u b a ğ ı ş l a n m a d a bir h a k s ı z l ı k yapıl
m a z . H a k l a n g a s b e d i l m i ş zayıf i n s a n l a r bir g ü n hakla
r ı n ı n k e n d i l e r i n e iade e d i l e c e ğ i i n a n c ı y l a m u t l u v e
m ü s t e r i h o l u r k e n , b a ş k a l a r ı n ı n h a k k ı n a el u z a t m ı ş
k i m s e l e r bir g ü n k e n d i l e r i n d e n h u n i m h e s a b ı n ı n soru
lacağını d ü ş ü n e r e k yaptıkları hataja t a n ü r cihetine gi
derler. H a k k ı g a s p e d i l m i ş o l m a s a b i l e bir l o k m a bir
hırka yaşayan çaresiz ve zayıf insanlar âhirette A l
lah'ın nimetlerine garkolmanın ümidiyle yaşarlar.
Z â l i m l e r i n bu d ü n y a d a c e z â l a n d ı r ı l m a s a l a i ' bile ö b ü r
dünyada cezalandırılacaklarına inanarak, Allah'ın
adaletinden şüpheye düşmezler. Hülâsa âhiret inancı
k o r k u ile ü m i d i b e r a b e r i n d e g e t i r i r . H e r i k i s i d e
adalete i n a n m a k t a n doğar.
7- Âhiret bilgisine ve inancına sahip olan insan,
kendi gerçeğinin dehşeti ile irkilir. B u ise olanlar v e
olacak olanlar karşısındaki aczidir. K o r k u n u n , yeri, g ö
ğü, hajrvanı, insanı, k ü ç ü ğ ü , b ü y ü ğ ü , cenneti, c e h e n n e
m i hülâsa herşeyi, herkesi s a r d ı ğ ı n ı g ö r e n i n s a n o ğ l u ,
aczinin, ç a r e s i z l i ğ i n i n a c ı s i y l e s ı ğ ı n a c a k b i r y e r arar.
B u d a A l l a h ' d a n b a ş k a birisi değildir. Ç ü n k ü , "O gün,
kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı bir gün
dür. O gün buyruk, yalnız Allah'indir. "'^^^^
8- Âhiret inancına ulaşmış^ bir insan gaybe iman
ilkesine de ulaşmış demektir. Â h i r e t , c e n n e t , c e h e n
n e m , m e l e k , m i z a n gibi k a v r a m l a r d u y u l a r ı m ı z l a algı
l a y a b i l d i ğ i m i z s o m u t varlıkları ifade e t m e z l e r . B u iti
barla o n l a r a i n a n m a k d e m e k g a y b e i n a n m a k d e m e k t i r
ki b u , i n s a n ı n i n a n ç d ü n y a s ı ile ilgili b i r ç o k p r o b l e m i
ç ö z m e s i a n l a m ı n a gelir.
Âhiret i n a n c ı n ı n b u kadar önemine binâendir ki
K u r ' â n , o n u t e m e l i n a n ç e s a s l a r ı y l a , özellikle A l l a h ' a
i m a n l a b i r a r a d a z i k r e t m e k t e d i r . M. Kutup'un k o n u y
la ilgili tesbitleri şöyle: "Kur'ân-ı K e r i m ' i n birçok y e r l e
rinde A/Za/ı'a imanla âhirete iman, peşi peşine geçiyor.
M ü m i n l e r i n vasıfları a n l a t ı l ı r k e n , "Allah'a ve âhiret
gününe inanırlar" d e n i l i y o r . K â f i r l e r i n nitelikleri b e
lirtilirken d e , "Allah'a ve âhiret gününe inanmazlar"
b u y u r u l u y o r . A l l a h ' a i m a n l a âhirete i m a n a r a s ı n d a k i
b u s a r s ı l m a z bağ, b i z l e r e , âhiret g ü n ü n e i m a n ı n İ s l â m
l i t e r a t ü r ü n d e g e r ç e k t e n en b ü y ü k b i r ş e y o l d u ğ u n u
gösterir. "'886) K u r ' â n ' d a şöyle b u y u r u l u y o r : "Allah'a ve
âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Rasûlünün ha
ram kıldığını haram saymayanlarla savaşm."'-^^'^'' "İn
sanlardan öyleleri vardır ki, inanmadıkları halde "Al
lah'a ve âhiret gününe inandık" derler.'^^^^^ "Malları
nı, insanlara gösteriş için sarfeden Allah'a ve âhiret
gününe inanmayanları da Allah sevmfz. Şeytan kime
arkadaş olursa o ne kÖtü hir arkadaştır. "'^^^^ D e d i k ki:
Kur'ân-ı K e r i m ' i n âhiret k o n u s u n d a v e r d i ğ i b u k a d a r
detaylı bilgiyi b a ş k a h i ç b i r k i t a p v e r m e m i ş t i r . B u n u n
885) İnfitâr 82/19.
886) Muhammed Kutup, İslâmda Ferd ve Cemiyet, s. 305, 306.
887) Tevbe 9/29.
r. 888) Bakara 2/8. 889) Nisa 4/38.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 355
f - M E L E K - ŞEYTAN - CİN:
Bir b a ş k a a ç ı d a n g a y b iki k ı s m a a y r ı l m a k t a d ı r : 1-
Hiçbir delili olmayan gayb: B u n u a n c a k A l l a h bilebi
lir. "Gaybm anahtarları O'nun katındadır; onları an
cak o bilir. "'®^®' âyet-i k e r i m e s i n d e ifade edilen g a y b b u
tür bir gaybdir. 2- Delili bulunan gayb: "Onlar gaybe
iman ederler. "'®^'*' â y e t i n d e b a h s e d i l e n g a y b d e b u t ü r
890) Haşr 59/22.
891) Elmahh, Hak Dini Kur'ân Dili, c. V, s. 3943.
892) Elmahh. a.g.e., c. Vl, s. 4869.
893) En'âm 6/59. 894) Bakara 2/3.
356 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
g a y b d e n d i r . H a k teâlâ v e sıfatı, â h i r e t v e a h v â h , m e
l e k l e r , e n b i y a m n n ü b ü v v e t i , k i t a p l a r ı n inzali b u t ü r
g a y b içinde m ü t â l â a edihr/^^^'
Melekler g a y b â l e m i n d e y e r alan r û h â n î v e n û r â n î
varlıklardır. M â h i y e t l e r i n i a n c a k A l l a h ' ı n b i l e b i l e c e ğ i
b u g ü ç l ü v e latîf yaratıkları r û h â n î halleriyle i n s a n g ö
z ü n ü n g ö r m e s i m ü m k ü n değildir. G ü ç l ü k u v v e t h o l m a
l a n s e b e b i y l e ç o k ağır işleri b i r a n d a y a p a b i h r l e r . U l a
ş ı m p r o b l e m l e r i y o k t u r . B i r a n d a y e r i v e g ö k l e r i dola
şabilirler. Y e r d e , g ö k t e , istedikleri h e r y e r d e b u l u n a b i
lirler.'^^^^ Belli b i r şekilleri y o k t u r ; istedikleri şekle g i
rebilirler.'^^''^ E r k e k l i k v e d i ş i l i k l e r i y o k t u r . A l l a h ' a i s
y a n e t m e z , g ü n a h i ş l e m e z l e r . A l l a h ' ı n k e n d i l e r i n e ver
diği görevleri hiç itiraz e t m e d e n y e r i n e getirir, y o r u l m a
u s a n m a bilmezler.'®^^)
M e l e k k e l i m e s i s ö z l ü k a n l a m ı itibariyle k u v
vetli y ö n e t i m s a h i b i v e elçi a n l a m l a r ı n a g e l m e k t e d i r .
Ç o ğ u l u melâike'dirP^^^ Elmalılı'nm b e h r t t i ğ i n e g ö r e ,
"Melek, ism-i m e k â n o l m a k ü z e r e mevzı-ı risâlet v e y a
m e f ûl m â n â s ı y l e rasûl, mürsel, âmil-i risâlet, vesâit-i
Rabbaniye demektir, "'^o*''
Meı^dj/(iî, m e l e k l e r l e i l g i l i ş u b i l g i l e r i v e r i y o r :
""Melek", s ö z l ü k t e elçi, ö z e l h k l e A l l a h ' ı n elçisi a n l a m -
l a n n a gelir. M e l e k l e r kişilikleri o l m a y a n s o y u t g ü ç l e r
d e n i b a r e t değildirler. O n l a r kişilikleri o l a n varlıklar
dır v e Allah'ın m ü l k ü n ü y ö n e t m e k ü z e r e görevlendirdi
ği elçilerdir."'3°"
e m n i y e t t e h i s s e d e r . B i r tehlike a n ı n d a h e r a n kurtula
cağı ü m i d i y l e yaşar. Ş a y e t g ü v e n , e m n i y e t v e ü m i d k o
n u s u n d a b a z ı aşırılıklara d ü ş e r s e o da b i l g i s i z l i ğ i n d e n
kaynaklanır. Meselâ; hiçbir tedbir almadan, hiçbir
mücâdeleye girmeden yan yatıp, meleklerin kendisine
i m d a d a geleceğine i n a n a n bir k i m s e câhildir, bilgi
sizdir. Y e t e r h bilgiyle m ü c e h h e z b i r i n s a n , A l l a h ' ı n v e
meleklerin k i m e , ne zaman, hangi şartlarda y a r d ı m
e d e c e ğ i n i bilir. R a s û l u l l a h ' ı n , "Dünyayı isteyen ilme
sarılsın, âhireti isteyen ilme sarılsın; her ikisini isteyen
yine ilme sarılsın"'^''*' b u y u r m a s ı dinin bilgisiz o l m a y a
c a ğ ı n d a n dır.
S ö z ü n ö z ü ş u ki: M e l e k l e r e i n a n a n , onlar h a k k ı n
da y e t e r l i b i l g i y e s a h i p o l a n b i r k i m s e " k o r u m a ' l a r ı
olan b i r k i m s e gibidir. Kur'ân'da, şöyle b u y u r u l m a k t a
dır: "Rabbinizin yardımına sığmıyordunuz. O, "Ben si
ze birbiri peşinden bin melekle yardım ederim." diye
cevap vermişti."'^''' B i r s o n r a k i â y e t t e i n s a n l a r b i r
y a n l ı ş a karşı u y a r ı l m a k t a , y a r d ı m ı n a n c a k A l l a h k a
tından o l d u ğ u v u r g u l a n m a k t a d ı r . B u itibarla m e l e k l e r
den y a r d ı m beklerken onları tanrılaştırmanın âlemi
yoktur. "Allah bunu ancak bir müjde olması ve kalble-
rinizin yatışması için yapmıştı. Yardım ancak Allah
katmdandır. Doğrusu, Allah güçlüdür; hakimdir. "'^®®*
III- Meleklere inanmanın, onlar hakkında bilgi
sahibi olmanın gaybe iman açısından da önemi vardır.
M e l e k l e r e i n a n a n bir k i m s e , g ö r ü n e n â l e m i n , g ö r ü n e n
varlıkların ötesinde, g ö r ü n m e y e n , i d r â k e d i l e m e y e n bir
d ü n y a n ı n varlığını da k a b u l ediyor d e m e k t i r .
IV- Melek inancı, Allah'ın sonsuz güç ve kudretine
olan inancı kuvvetlendirir. B u i n a n c a s a h i b o l a n in-
934) Müslümanlar arasmda hayli yaygm olmasma rağmen bu hadisi
temel hadis kaynaklarmda bulamadık.
935) Enfâl 8/9.
936) Enfâl 8/10.
364 / KUR'ÂN'DA ZİHÎN EĞÎTÎMÎ
İBLİS V E ŞEYTAN:
Şejrtanlar d a m e l e k l e r gibi g a y b â l e m i n d e n d i r .
R û h â n î y a r a t ı k l a r olmaları s e b e b i y l e m a d d î bir y a n l a n
yoktur; d u y u o r g a n l a n y l e k e n d i hallerinde i d r â k edile
m e z l e r . M e l e k l e r nurdan y a r a t ı l m ı ş k e n , b u n l a r nâr
yani a t e ş t e n y a r a t ı l m ı ş l a r d ı r . Elmalılı, ş e y t a n l a ilgili
942) Omstein, a.g.e., s. 50.
943) Fâtır 35/15.
944) İbn Arabî, Nurlar Hazinesi, çev: Mahmut Kanık, İstanbul 1990,
s. 34.
945) Meleklerle ilgili daha fazla bilgi için bk. Ali Erbaş, İlâhî Dinlerde
Melek İnancı, İstanbul 1992. (Doktora tezi).
366 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞÎTİMİ
s e r k e ş ; m ü t e k e b b i r , fitneci, i n a t ç ı , e l e a v u c a s ı ğ m a z ,
kaypak, yola gelmez olanların hepsine şeytan denir.
İzafetin l â m i y y e o l d u ğ u n u s a v u n a n l a r â y e t t e n cinlere
musallat olan şeytan, insanlara musallat olan şeytan
ş e k h n d e bir m â n â çıkarmışlardır.*®®**
B i r g ü n R a s û l u l l a h (s.a.) Ebûzer'e (r.a.) cin ve in
san şeytanlarından Allah'a sığındın mı? b u y u r m u ş .
Ebuzer de insin d e şeytanları var mıdır? demiş. Pey
g a m b e r i m i z , "Evet, onlar cin şeytanlarından daha şe
rirdir" cevabını vermiş.*®®®'
İster m e c a z î , ister h a k i k î m â n â d a o l s u n Kur'ân'ın
b i l d i r d i ğ i n e g ö r e insandan şeytanlar d a s o n d e r e c e
tehlikelidir. B u n l a r g ü n l ü k h a y a t t a i n s a n l a r l a b i r ara
da y a ş a y a n k ö t ü r u h l u k i m s e l e r d i r . Ç o k defa o n l a r ı n
k a r ş ı s ı n a dost v e a r k a d a ş o l a r a k çıkar, o n l a r a y a p t ı k
larını v e y a p a c a k l a r ı n ı g ü z e l g ö s t e r m e y e çalışırlar, o n
ları h a k d a n u z a k l a ş t ı r m a y a g a y r e t ederler. K u r ' â n ' d a
b u k ö t ü a r k a d a ş l a r l a ilgili o l a r a k şöyle b u y u r u l m a k t a
dır: "Onların arkasına bir takım kötü arkadaşlar tak-
dik da, onlara önlerindekini ve arkalarındakini süslü
gösterdiler. Onlardan önce gelip geçmiş cin ve insan
toplulukları için hak olan söz, onlar için de hak olmuş
tur. Çünkü hepsi kendilerine yazık etmişlerdir. "*®®®'
Kur'ân, g ö r d ü ğ ü m ü z gibi a r k a d a ş a v e a r k a d a ş h ğ a
d i k k a t ç e k m e k t e d i r . Bizi, a r k a d a ş l a r ı m ı z a k a r ş ı d i k -
k a t h o l m a y a ç a ğ ı r m a k t a d ı r . ÖzeUikle h e r h a r e k e t i m i z i
alkışlayan a r k a d a ş l a r ı n bizi y a n ı l t a b i l e c e k l e r i n e işaret
b u y u r u l m a k t a d ı r . İ y i a r k a d a ş l a r s a d e c e bizi alkışla
mazlar, yanlışlarımızı gördükleri zaman eleştirmesini
ve u y a r m a s ı n ı d a bilirler. H z . P e y g a m b e r i n k o n u ile
ilgili ç o k g ü z e l b i r b e n z e t m e s i v a r d ı r . O n a g ö r e
engelleyen, o n l a r a m ü d â h e l e e d e n b i r ç o k e t k e n l e r var
dır. Buijilar, sosyal v e fiziksel çevre, biyolojik, fizyolojik
ve psikolojik şartlar, m a l , m ü l k , ç o l u k ç o c u k v e d ü n y a
m e ş g a l e l e r i , nihayet i n s a n l a r v e ş e y t a n . Y u k a r d a k i
â y e t l e r d e d e g ö r d ü k ki K u r ' â n , b u n l a r i ç i n d e e n ç o k
şeytana ve ş e y t a n ruhlu i n s a n l a r a d i k k a t ç e k m e k t e d i r .
Bu engel ve müdâhalelerden kurtulmanın yolu
K u r ' â n ' a g ö r e d â i m a u y a n ı k v e dikkatli o l m a k v e onla
rın ş e r r i n d e n A l l a h ' a s ı ğ ı n m a k t ı r : "Eğer şeytandan bir
engel, vesvese gelirse hemen Allah'a sığın. Muhakkak
Allah, hakkıyle işiten, kemâliyle bilendir."'^'"' B i r son
raki âyette d ü ş ü n e r e k b a s i r e t e s a h i p o l m a k d a tedbir
s a d e d i n d e z i k r e d i l m e k t e d i r : "Allah'dan korkanlar,
kendilerine şeytandan bir vesvese iliştiği zaman, otu
rup düşünürler de derhal basiretlerine sahip olurlar
( ş e y t a n ı n v e s v e s e s i n e kanmazlar)."'^''•^* Sığınmak n e
d e m e k t i r ? A l l a h ' a nasıl sığınılır? K u r ' â n b u n u n cevabı
nı şöyle veriyor: "De ki: "Rabbim, şeytanların vesvese
sinden sana sığınırım. Rabbim, onların huzurumda
bulunmalarından da sana sığınırım. "'^'^^ B u sığınma
nın s a d e c e dille değil, i n s a n ı n b ü t ü n h ü c r e l e r i y l e , b ü
tün r u h u y l a v e b ü t ü n s a m i m i y e t i y l e o l m a s ı ö n e m taşır.
Ç ü n k ü d ü dile b a ğ l a n m a d a n b o ş a söyler.
Son âyet-i k e r i m e d e "şeytanlar" k e l i m e s i n i n çoğul
sîgasıyle k u l l a n ı l m ı ş o l m a s ı b ü t ü n şeytanları ifade et
mesi bakmundan manidardır.
Son olarak ş u n u s ö y l e y e l i m : İnsan, a m a c ı n a d o ğ r u
jrürürken k a r ş ı s ı n a ç ı k a n engelleri a ş a b i l m e k için sağ
lam bilgi v e bilince m u h t a ç t ı r . O n u n için İ s l â m i n s a n a
gelen etkilerin y ö n ü n ü , b o y u t u n u , a ğ ı r l ı ğ ı m v e çeşidini
ö ğ r e t m e ğ e , o n u n basiret sahibi o l m a s ı n ı s a ğ l a m a ğ a ça
lışmaktadır.
CIN
G a y b e i m a n , o n u n l a ilgili h a b e r e s a d â k a t ve g ü v e
ni de gösterir. B i r a r k a d a ş ı m ı z b i z e ş u d a ğ ı n a r d ı n d a
d ü ş m a n var d e s e y a o n a i n a n ı r , "kabul e d i y o r u m " d e
riz, y a d a " g ö r m e m l a z ı m , g ö r m e d e n i n a n m a m " deriz.
Birinci tavır a r k a d a ş ı m ı z a v e r d i ğ i m i z değeri v e g ü v e n i
y a n s ı t ı r k e n ikinci tavır aksini g ö s t e r i r . Kur'ân'ı o k u
yup inceledikten, onun olağanüstü bir kitap olduğuna
k a r a r v e r d i k t e n sonra, v e r d i ğ i h a b e r v e bilgilere inan
m a k , h e m o n a g ü v e n i m i z i h e m de o n a v e r d i ğ i m i z değe
ri gösterir. B u tavır aynı z a m a n d a a d a l e t i n d e g e r e ğ i
dir. Z i r a K u r ' â n ' ı n değerini k a b u l e d i p , v e r d i ğ i bilgiyi
r e d d e t m e k a d a l e t değildir. O h a l d e y a p ı l a c a k ö n c e l i k l i
işlerden biri de Kur'ân'ı o k u m a k , Kur'ân'ı t a n ı m a k t ı r .
Öncelikle o t a m n m a l ı d ı r ki, v e r d i ğ i b i l g i n i n değeri k a v
ranabilsin.
378 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
Kur'ân, i n s a n l a r a s a d e c e bilgi v e r m e k l e k a l m ı y o r ;
aynı z a m a n d a b i l g i e d i n m e y o l l a r ı n ı d a g ö s t e r i y o r .
H a t t a ö n e m l i bilgi k o n u l a r ı n a da i ş a r e t ediyor.
O n u n g ö s t e r d i ğ i b i r ç o k bilgi e d i n m e y o l u vardır.
Biz b u ç a l ı ş m a m ı z d a b u n l a r ı n b a ş l ı c a l a r ı n d a n b a h s e
d e c e ğ i z . Kur'ân'ın gösterdiği bilgi e d i n m e y ö n t e m l e r i n i
şöyle sıralayabiliriz:
A - OKUMA
O k u m a k bir araçtır. A m a c ı ö ğ r e n m e k t i r . Ö ğ r e n
m e n i n de amaçları olmalıdır. İnsanı k e m â l e ulaştırma
y a n ö ğ r e n m e n i n ne a n l a m ı v a r d ı r ? K u r an, ısrarla b u
n u n ü z e r i n d e d u r m a k t a d ı r . O'na g ö r e o k u m a k , ö ğ r e n
m e k , insanın, insanlığın k u r t u l u ş u için olmalıdır. "Sen
kendini bilmezsin ya nice okumaktır" d i y e n Yunus,
Kur'ân'ın b u idealine t e r c ü m a n gibidir. B a k ı n ı z o k u d u
ğu halde okumanın gereğini yerine getirmeyen insan
ları K u r ' â n nasıl eleştiriyor: "Kitabı okuyup durduğu
nuz halde kendinizi unutur da başkalarına mı iyilikle
emredersiniz? Düşünmez misiniz?"^'^^'^^ "Yahudiler,
"Hıristiyanlığın bir temeli yoktur." dediler; Hıristiyan
lar da "Yahudiliğin bir temeli yoktur." dediler. Oysa
onlar kitaplarını da okuyorlar. Bilgisizler de tıpkı on
ların söylediklerini söylemiştir..."'•^^°'' Ö y l e ise b u o k u
m a n ı n cehaletten h i ç b i r fsu-kı y o k t u r . Ç ü n k ü bir e r d e m
ifade e t m e m e k t e d i r . Bunl&r da, o k u n u r k e n , o k u m a n ı n
gereğine uyulmadığını göstermektedir. Şayet gereğine
u y u l s a y d ı o k u y a n i n s a n l a r b a ş k a l a r ı n a iyiliği e m r e d i p
k e n d i nefislerini u n u t m a z l a r d ı . Bilgi nejd e m r e d i y o r s a
onu yaparlardı. B u g ü n bile dünyaya insan hakları
dersleri v e r i r k e n k e n d i l e r i n i u n u t a n o k u m u ş l a r y o k
m u d u r ? Kur'ân, o k u d u k l a r ı h a l d e gereğini yerine getir
m e y e n insanlar i ç i n şöyle bir teşbih y a p ı y o r : "Kendile
rine Tevrat öğretildiği halde, onun gereğini yapmayan
ların durumu, sırtına kitap yüklenmiş merkebin duru
mu gibidir... "'^^'^^ K u r ' â n ' a g ö r e g e r e ğ i n e u y u l m a d a n
o k u m a n ı n i n s a n a k a z a n d ı r a c a ğ ı fazla bir şey y o k t u r .
Şöyle b u y u r u l u y o r . "Kendilerine verdiğimiz Kitabı ge
reğince okuyanlar var ya, işte ona ancak onlar inanır
lar..."'^^^^
T â b i r y e r i n d e i s e K u r ' â n b i r talimnamedir. B i r
y a n h ş a k u r b a n g i t m e m e k için i n s a n l a r o n u n k o y d u ğ u
k u r a l l a r d a n y a r a r l a n m a k z o r u n d a d ı r . B i n â e n a l e y h her
m ü ' m i n o n u o k u m a k v e a n l a m a k d u r u m u n d a d ı r . "Ger
çekten Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar,
kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık veren
ler, kesinlikle batmak ihtimali olmayan bir ticareti
umabilirler. Çünkü Allah, mükâfatını kendilerine ta
mamen ödedikten başka, ayrıca lütfundan da onlara
fazlasını verir. Muhakkak ki o, gafurdur, lû-
tufkârdır."'^^'^
Kur'ân, b a t m a y a n , Allah'ın garantisine m a z h a r ol
m u ş bir ticaretten b a h s e d e r k e n , b u ticaretin ilk s e r m a
yesi o l a r a k A l l a h ' ı n kitabını o k u m a j n g ö s t e r i y o r . D e
m e k ki Kur'ân'ı o k u y a n l a r için iflas k o r k u s u y o k t u r .
A k s i n e k a z a n ç l a r ı n ı n artması, artırılması s ö z k o n u s u - .
996) Bakara 2/219.
997) Fâtır 35/29, 30.
384 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
K u r ' â n o k u m a n ı n h e r h a l ü k â r d a feyzi v a r d ı r ş ü p
h e s i z . F a k a t K u r ' â n o k u m a d a i d e a l o l a n o n u anlajap
ü z e r i n d e d ü ş ü n e r e k o k u m a k t ı r . M e r h u m M. Akif in d e
b e h r t t î ğ i gibi K u r ' â n n e m e z a r l ı k t a o k u n m a k , n e d e fal
b a k m a k için i n d i r i l m i ş t i r . K u r ' â n , o k u n m a k , a n l a ş ı l
m a k v e m u c i b i n c e a m e l e d i l m e k için i n d i r i l m i ş t i r . B u
itibarla o n a i n a n a n h e r i n s a m n i l k işi o n u o k u m a k v e
anlamak olmalıdır. Herkesten müfessir olması bekle
n e m e z tabiî o l a r a k . A m a h e r k e s g ü c ü n e g ö r e , a n l a y a
bildiği kadar Kur'ân'ı anlamaya çalışmalıdır. Zaten
Kur'ân da insanlardan b u n u istiyor. B u y u r u l u y o r ki:
"Ey Muhammed, sana indirdiğimiz bu kitap mübarek
tir. Ayetlerini düşünsünler, aklı olanlar da öğüt alsın-
Zar."'^°°^' H a t t a A l l a h , ü z e r i n d e d ü ş ü n ü l ü p ö ğ ü t a h n s ı n
d i y e Kur'ân'ı k o l a y l a ş t ı r d ı ğ ı n ı b e y a n e d i y o r : "And ol
sun ki, Kur'ân'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık. Öğüt
alan yok mudur?"'''°°^^ B u n a r a ğ m e n K u r ' â n ü z e r i n d e
d ü ş ü n ü p ö ğ ü t a l m a y a n l a r şöyle e l e ş t i r i l i y o r : "Bunlar
Kur'ân'ı düşünmezler mi? Yoksa kalbleri kilitti mi-
dJr.?"(ioo3)
konunun can alıcı noktasında keserdi. Diyelim ki, o gün "Hz. Ali Hayber ICa-
lesinde" adlı bir destan veya menkîbe okunuyor. Burada Hz. Ali düşmanlar
la boğuşacak, Hayber Kalesini fethedecektir. Söz öyle bir yere gelir ki, Hz.
Ali kılıcını kaldırır, yaa Allah! der, ama indirmez. Çünkü okuyucu ya bitir
miş ya ara verrniştir. MiUet meraktan çatlama noktasına gelmiştir. Herkes
birbirine veya sîret okuyan hocaya "Ne oldu? Ne olacak?" diye hararetle sa
rar durur.
Her mecliste genellikle iki oturum olurdu. Birinci oturumdan sonra
ara verilir. Kavurka kavrulur, kömmeler yapılır, dağ çayı demlenir misafir
lere ikram edilir. Herkes kendine göre olayların yorumunu yapar. Olayların
kahramanları değerlendirilir.
Bir süre yenip içildikten sonra ikinci oturum başlar, ikinci oturumun
sonunda hoca efendi, fâilâtün fâilâtün fâîlât - Ver Muhammed Mustafa'ya
salauât" dedikten sonra herkes salavât getirir ve meclis biterdi. "Siret-i
Nebi" meclislerinde çoğunlukla mesnevi tarzında yazılmış manzum
hikâyeler okunurdu.
1001) Sâd 38/29.
1002) Kamer 54/17. Bu âyet sûrede dört defa zikredilmektedir.
1003) Muhammed 47/24.
386 / KUR'ÂN'DA ZİHÎN EĞÎTÎMÎ
ve O ' n u n h ü k ü m r a n l ı ğ ı n a r â m o l m a k d e m e k t i r . D e
m e k t i r ki: B u işe b a ş l a r k e n a n c a k s e n d e n y a r d ı m dili
yorum; önüme çıkacak engellerden ancak sana sığım-
y o r u m ; b u n d a n elde e d e c e ğ i m i m k â n l a r ı a n c a k s e n i n
k o y d u ğ u n k u r a l l a r a göre k u l l a n a c a ğ ı m ı t a a h h ü d ediyo
r u m . B ö y l e bir t a a h h ü d ü n altına g i r m i ş olan bir k i m s e
o k u y a r a k e l d e ettiği bilgiyi k ö t ü y e k u l l a n m a z . Y a l n ı z
bilgiyi değil, sahip o l d u ğ u her i m k â n ı ha3nırda ve h a y r a
vesile o l a n y o l l a r d a k u l l a n ı r . Ç ü n k ü A l l a h öyle iste
m e k t e d i r . "Kim bir kimseyi, bir kimseye veya yeryü
zünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bü
tün insanlan öldürmüş sayılır. "'''^°°^'' ilkesini içtenlikle
kabul etmiş hangi bilim adamı insanları yok etmek
için biyolojik silah y a p m a y a rıza gösterebilir? "Acıma-
yana acınmaz. "'•'^°°^'> p r e n s i b i n e g ö n ü l d e n i n a n m ı ş han
gi â l i m e l i n d e k i b i l g i y l e b a ş k a l a r ı n a z a r a r v e r e b i l i r ?
B u m ü m k ü n değildir. B u n l a n y ü r e ğ i n d e A l l a h k o r k u s u
olmayan insanlar yapabilir. Atalarımız bunlar için
" K o r k A l l a h ' d a n k o r k m a y a n d a n " d e m i ş l e r d i r . Akif
m e r h u m da
1015) Adler, a.g.e., s. 42; Morgan, a.g.e., s. 265; Garrett, a.g.e., s. 84.
1016) Alıcıgüzel, a.g.e., s. 22.
1017) Mevdûdî, a.g.e., c. 'VII, s. 180.
1018) Bakara 2/255.
1019) Mevdûdî, a.g.e., c. Vll. s. 181.
390 / KUR'ÂN'DA ZÎHİN EĞİTİMİ
faaliyetimizden a z a m î v e r i m i n a l ı n m a s ı d e m e k t i r . Bu
n u n da bazı şartları vardır. B u n l a r d a n birkaçını şöyle
sıralayabiliriz:
a- Amaç: H e r o k u y u c u n e d e n v e niçin o k u d u ğ u n u
bilmelidir. N i ç i n v e n e d e n o k u d u ğ u n u b i l m e y e n , o k u
d u ğ u k i t a p v e y a m a k a l e d e n bir beklentisi o l m a y a n in
san verimli bir o k u m a j a gerçekleştiremez.'^"^^*
b - Okuma zevki: H e r a l ı ş k a n l ı k , b a ş l a n g ı ç t a b i r
engelle karşılaşabilir. B u engelin a z i m , sabır v e gayret
le aşılması h a b n d e y a p ı l a n iş a n g a r y a o l m a k t a n çıkar,
z e v k Haline d ö n ü ş ü r . Sigaraja ilk k e z i ç t i ğ i n i z d e ağzı
nızın zehir gibi o l d u ğ u n u g ö r e c e k s i n i z . F a k a t b u acılık
sizi y ı l d ı r m a z da i ç m e y e d e v a m e d e r s e n i z bir s ü r e son
ra zararlı d a olsa bir z e v k e u l a ş a c a k s ı n ı z . O k u m a da
böyledir. O k u m a y a ilk b a ş l a d ı ğ ı m ı z d a s ı k ı l m ı ş olabili
riz. Ş a y e t b u sıkıntı e n g e l i n i c i d d i y e a l m a z s a b ı r v e
gayretle o k u m a y a d e v a m e d e r s e k belli bir s ü r e s o n u n
da "zevkle o k u y o r u m " diyebiliriz. Z a m a n l a o k u m a alış
kanlığı öyle bir iptilâ h a l i n e gelir ki o k u m a m ı z y a s a k
lansa bile b ı r a k m a z , gizli o k u m a y a başlarız.
A m e r i k a n t a r i h i n d e hiçbir k i m s e y e n a s i p o l m a y a n
görevler jdiklenmiş, milletinin tarihini y a p a n olaylarda
ünlü roller oynamış, La Haye Büyükelçisi, İngiltere
Büjoikelçisi, Prusya Büyükelçisi, Rusya Büyükelçisi,
H a r v a r d Üniversitesi Profesörü, B i r l e ş i k D e v l e t l e r Se
n a t ö r ü , M a s s a c h u s e t t s E y a l e t S e n a t ö r ü , İngilizlerle
yapılan barış anlaşmasında Amerikan Delegasyon
Başkanı, Hariciye Vekili, Temsilciler Meclisi Üyesi ve
A m e r i k a Birleşik Devletleri Cumhurbaşkanı olmuş,
hatıra defterinde Washington, Jefferson, Franklin, Ja
mes Madison, John Marshall, Andreuı Jackson, And-
reu) Johnson, Daniel Webster v e Lincoln gibi b i r ç o k
i s i m l e r i n eş, dost ve a r k a d a ş o l a r a k geçtiği ü n l ü bir is-
Mulıterem Efendim,
D o k u z y a ş ı n d a k i b u değerli ç o c u ğ u n şu cümleleri
ni bir k e z d a h a o k u y a l ı m : " A n n e m b e n i k i t a p l a r ı m ı n
b a ş ı n d a t u t m a k için ne ç e k i y o r bilseniz. İtiraf e d e r i m ,
b u n u n için k e n d i k e n d i m d e n u t a m y o r u m . Rollin Tari-
1026) John F. Kennedy, Fazilet Mücâdelesi, cev: Arif H. Özbilen, İs
tanbul 1963, s. 49, 50.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 395
B - DİNLEME
l a k v e r m e k l e m ü m k ü n d ü r . Ş ö y l e b u y u r u l u y o r : "Size
geceyi dinlerlesiniz diye karanlık ve gündüzü çalışası-
nız diye aydınlık olarak yaratan Allah'dır. Kulak ve
ren millet için bunlarda âyetler vardır. "*ıo38) g^.
tırhk âyete kulak verdiğimiz takdirde bakalım neler
ö ğ r e n i y o r u z : 1- Geceyi Allah yaratmıştır. Y a r a t m a s ı
nın a m a c ı d a i n s a n l a r dinlensinler diyedir. V e insanla-
rırf d i n l e n m e s i i ç i n e n u y g u n o r t a m k a r a n l ı k t ı r . 2 -
Gündüzü yaratan da Allah'dır. Y a r a t m a sebebi de in
s a n l a r ı n ç a l ı ş ı p k a z a n m a l a r ı n a y ö n e l i k t i r . D e m e k ki
insanların çalışıp kazanmalarına en u y g u n zaman
g ü n d ü z d ü r . B u n u n ö n e m i b u g ü n elektriğin v a r b ğ ı se
b e b i y l e y e t e r i n c e k a v r a n m a m ı ş olabilir. I n s a n b ğ m i l k
anlarını d ü ş ü n ü r s e k o n l a r ı n m a i ş e t i i ç i n g ü n ı ş ı ğ ı n ı n
ne d e m e k o l d u ğ u n u d a h a iyi anlarız s a m n m . İnsanlık,
geldiği b u g ü n k i y e m i g ü n ışığına b o r ç l u değil m i d i r ?
Ö ğ r e n d i ğ i m i z b i r b a ş k a şey, bunları sonsuz g ü ç v e
k u d r e t i y l e y a r a t a n A l l a h , i n s a n a b ü y ü k değer v e r m e k
le, yarattığı şeyleri o n u n i y i h ğ i n e y a r a t m a k t a d ı r . S o n
o l a r a k d a âyetten, i n s a n ı n eşya v e o l a y l a r a k u l a k ver
m e s i g e r e k t i ğ i n i ö ğ r e n i y o r u z . B i r âyetten, ilk b a k ı ş t a
bunları öğrendiğimizi düşünürsek beşikten mezara ka
dar b u n c a âyetten neler ö ğ r e n m e y i z .
N a h i s û r e s i n d e d e şöyle b u j o ı r u l u y o r : "Allah gök
ten su indirir ve ölümünden sonra yeryüzünü diriltir.
Kulak veren kimseler için bunda ibret vardır."'^°'^'
Allah, insanlann duyu organlarını yaratırken
h e p s i n e a y n a y n g ö r e v l e r vermiştir. B u n l a n n o r t a k ta
r a f l a n h e p s i n i n de bilgi vasıtası o l m a l a n d ı r . D u y u l a r ,
kendilerine verilen bu görevlerden de sorumludurlar.
"Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve
kalb, bunların hepsi o şeyden sorumlu oiur."*^°*°'
1038) Yûnus 10/67.
1039) Nahi 16/65. 1040) İsrâ 17/36.
400 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
Ş u âyette, dinleyen, d u y a n ve d u y d u k l a r ı n ı n g e r e
ğini y e r i n e g e t i r e n insanlar ö v ü l m e k t e d i r : "Peygamber
ve inananlar, ona Rabbinden indirilene inandı. Hepsi
Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine
inandı. "Peygamberleri arasından hiçbirini ayırdetme-
1049) Muhammed 47/16.
1050) Mülk 67/10.
1051) Zümer 39/17, 18.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 403
C - GEZİ - GÖZLEM
B i r g ö z l e m olayı ü ç u n s u r d a n o l u ş m a k t a d ı r : 1-
G ö z l e m c i ; 2- G ö z l e n e n şey; 3- G ö z l e m i n yapıldığı şart
lar.'™®'
B i l i m a d a m l a n g ö z l e m u n s u r l a r ı n ı n değişebilir ol
duğunu, bu nedenle onlara kesin gözüyle bakılamaya
cağını ileri s ü r m ü ş l e r ; g ö z l e m i n h e r z a m a n h a t a ihti
m a l i n i n v a r l ı ğ ı m k a b u l etmişlerdir. B u n u n l a b e r a b e r ,
"...yakın v e d a h a z i y a d e m a d d î m e s e l e l e r i m i z d e b i z e
rehber-ve bilgi k a y n a ğ ı olabihr."'^"®'"
Zihin e ğ i t i m i n d e g ö z l e m i n bü3aik bir ö n e m i vardır.
G e z i p g ö r m e k l e i n s a n , y e n i bilgiler e l d e e t m e k l e kal
m a z , aynı z a m a n d a z i h i n u f k u n u n g e n i ş l e m e s i n i de
s a ğ l a m ı ş olur.'^°®8) Qezi - g ö z l e m eğitimi a l m a y a n b i r
k i m s e d u y d u ğ u h e r ş e y e i n a n m a d u r u m u n a düşer, ara
y ı p s o r m a ihtiyacı hissetmez.'^°®^' Diderot, tabiatı ince
l e m e y i en az e d e b i y a t k a d a r yetiştirici buluyor.'^°'°'
B a t ı d a g ö z l e m i n ö n e m i 17. yüzjalda anlaşılmıştır.
B u a n l a y ı ş , J. J. Rousseau v e Peztalozzi'nin çabala-
rıyle 18. y ü z y ı l d a o k u l l a r d a d e ğ e r l e n d i r i l m e y e b a ş l a
mıştır.'^""'
Peztalozzi'ye g ö r e , "...bütün zihin h a y a t ı m ı z , b ü
tün d ü ş ü n c e l e r i m i z , g ö z l e m l e r y o l u y l a n e s n e l e r i n ü z e
r i m i z d e bıraktığı i z l e n i m l e r e g ö r e t e ş e k k ü l eder."'-"''^'
Peztalozzi, g ö z l e m i s ı r a d a n bir g ö r m e o l a r a k algıla
m a z , e ş y a v e o l a y l a r ı n d e r û n u n a i n m e y i a m a ç l a r . İn
san, "günlük o l a y l a n n g ö z l e m i n d e n , m a d d e n i n , e r i m e
nin, b i U u î İ a ş m a n ı n , m a y a l a n m a n ı n o r t a y a ç ı k a r d ı ğ ı
çeşitli d u r u m l a n n kavranmasına"'^"''®* y ü k s e l m e l i d i r .
Comenius, d i k k a t l e r i m i z i i l k i n s a n l a r ı n t e r t e m i z
b a k ı ş l a r ı n a ç e k e r e k , "Onlar gibi, g ö z l e r i m i z d e n , k u l a k
l a r ı m ı z d a n v e b u r n u m u z d a n y a r a r l a n m a m ı z ı " ister;
"Ölü, c a n s ı z k i t a p l a r ı n y e r i n e t a b i a t ı n canlı k i t a b ı n ı
açahm."'"''** der. İ n s a n b u suretle yalnız bilgi e d i n m e k
le k a l m a z , aynı z a m a n d a nesnelerin oluş sebeplerini d e
kavrar.'!"^®*
Comenius'a g ö r e ö n c e l i k l e ö ğ r e n m e m i z g e r e k e n
bilim, dünyanın bilimidir. B u bilimle akim yönettiği
kafalar o l u ş a c a k , b u b i l i m l e i n s a n l a r e ş y a n ı n sonsuzlu
ğ u b i l g i s i n d e n k e n d i kendilerini t a n ı m a y a , T a n r ı ' j ^ ta
n ı m a y a yükseleceklerdir.'^"''®* O d a R a b e l a i s gibi, ö ğ
r e n c i n i n "...havadaki b ü t ü n kuşları, o r m a n l a r d a k i b ü
t ü n a ğ a ç l a n , ç a h l a r ı b i l m e s i n i . . " ister.'"''''* Pestaloz-
zi'de b u ç e r ç e v e b i r a z d a h a dardır. O , "çocuğun b i r k a ç
m e m e l i h a y v a n ı , balıkları, h a r c ı â l e m b ö c e k l e r i incele
m e s i n i , b u n l a r aracılığı ile h a y v a n türlerini t a n ı m a k
için gerekli şeyleri ö ğ r e n m e s i n i yeterh."'^"''®* bulur.
Froebel, y a z m ı ş o l d u ğ u A n n e l e r i n K i t a b ı y a r d ı -
m ı y l e ç o c u ğ u n k e n d i v ü c u d u n u v e çevresini t a n ı m a s ı n ı
amaçlamıştır.'-^"''®* O n a göre, "Küre, y a l m z i l k şekil de
ğil, aynı z a m a n d a "ilâhî v a h d e t i n ve m ü k e m m e l l i ğ i n
sembolüdür." O , evreni okumamız ve böylece Tann'yı
t a n ı m a m ı z için b i r a n a h t a r gibidir. Froebel, b u g ö r ü
ş ü y l e Schelling v e Goethe'mn v a r l ı ğ ı n birliği teorileri
nin etkisi altında kaldığı izlenimini veriyor.'"®"*
lOSDLeıf-Rustın, s. 251.
1082) J. J. Rousseau, Emil, IIÎ. lütap, çev: H. Z. Ülken - Ali Rıza Ülge-
ner - Salahattin Güzey, İstanbul 1956, s. 158.
1083) J. J. Rousseau, a.g.e., s. 158.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRICEN KULLANDIĞI METODLAR / 409
>
Tanrı'yı her tarafta eserleri içinde ve etrafında görüyo
rum. Fakat jnerede olduğunu bilmiyorum ve cevherini düşü
nüp araştırınca benden kaçar gibi oluyor ve kansan idrâkim
hiçbir şey anlamıyor. Artık kifayetsizliğimi anladıktan son
ra, benimle olan münasebetlerinden mütevellid hissin tesi
riyle mecbur olmadıkça, Tann'mn mâhiyetini asla düşünme
yeceğim. Tanrının mâhiyetini düşünmek, dâima cür'etkâr
bir teşebbüstür; akıllı bir adam, böyle bir teşebbüsü ancak
titreyerek ve başaramayacağından emin olarak yapmalıdır:
Çünkü Tann için en büyük hakaret, O'nu hiç düşünmemekle
değü, fakat fena düşünmekte mündemiçtir..."'^"^*'
P e d a g o g l a r , i n s a n d a k i z i h i n d ü z e y i n i "sayma",
"tasvir etme" v e "yorumlama" k e l i m e l e r i y l e ifade et
mişler, b u n l a r ı n e n i d e a l olanının " y o r u m l a m a "
düzeyi o l d u ğ u n u vurgulamışlardır.*^°8®' Kur'ân, insanın
g ö z l e m i n d e eşya v e olayları y o r u m l a m a s ı m esas almış
tır. E ş y a ve olaylara b a k m a k onlar arasındaki ilişkileri
k a v r a m a k , v a r l ı k s e b e p l e r i n i k e ş f e t m e k K u r ' â n ' m ön
gördüğü gözlem türüdür. Kur'ân, eşya ve olayları
zahirî g ö r ü n ü ş l e r i y l e a l g ı l a m a y ı yeterli b u l m a z ; onla
n n k ü n h ü n e v a k ı f o l m a y ı ister. H e r ş e y i tıpkı h a y v a n
lar gibi zahirî g ö r ü n ü ş l e r i y l e d e ğ e r l e n d i r e n i n s a n l a r ı
şöyle eleştirir: "Onlar, dünya hayatından görüneni bi
lirler. Âhiretten ise habersizdirler."'•'^'^^°^ Froebel'e göre,
evreni o k u m a k C o m e n i u s ' u n da dediği gibi "onu gezip
dolaşmak değil, onun değişmez k a n u n u n u bir anda
k a v r a m a k , o n u n ç o k l u ğ u n u birliğe, ilk i l k e s i n e çevir
m e k demektir.""°^-'' K u r ' â n ' ı n , "And olsun ki, cehen
nem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalb
leri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama gör
mezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar
G ö z l e m l e r i m i z d e a l d ı ğ ı m ı z intibaları n o t e t m e m i
zin b ü y ü k y a r a r l a r ı vardır. B u , b i z e olayı d a h a u y g u n
ş a r t l a r d a d a h a sağlıklı bir ş e k i l d e d e ğ e r l e n d i r m e m i z i
sağlayacaktır. A y n c a izlenimlerimizi k a y d e t m e m i z ha
h n d e h i s l e r i m i z i n k ö t ü etkilerinden de k u r t u l m u ş olu-
mz/^^*"' B u s u r e t l e k o n u y u b a ş k a l a r i y l e tartışma
i m k â n ı da bulabiliriz.
Kur'ân'da da g ö z l e m m o d e r n psikolojide o l d u ğ u gi
bi iki k ı s ı m d a i n c e l e n m e k t e d i r ; 1- İç gözlem; 2 - Dış
gözlem. Şu farkla ki, K u r ' â n ' m ö n g ö r d ü ğ ü iç g ö z l e m
d a h a g e n i ş bir çerçevejd ifade e t m e k t e d i r . M o d e r n psi
kolojide iç g ö z l e m i n d a h a ç o k r u h s a l bir h ü v i y e t taşı
m a s ı n a r a ğ m e n , Kur'ân'ın ö n g ö r d ü ğ ü iç g ö z l e m b ü t ü n
i n s a n varlığını ifade e t m e k t e d i r . K o n u y l a ilgili o l a r a k
ş ö y l e b u y u r u l m a k t a d ı r : "O'nun hak olduğu meydana
çıkıncaya kadar varlığımızın belgelerini onlara hem
dış dünyada ve hem de kendi içlerinde göstereceğiz.
Rabbinin herşeye şahid olması yetmez mf?"'^^°8) Seyyid
Kutup, â y e t i n y o r u m u n d a ş u n l a r ı s ö y l e m e k t e d i r : "Al-
l a h u teâlâ b u r a d a i n s a n o ğ l u n a b u k â i n a t ı n bazı gizli
liklerini göstereceğini, k e n d i iç d ü n y a s ı n ı n kapalı n o k -
t a l a n n ı açıklayacağını va'detmektedir. H e m dış d ü n y a
da, h e m de iç d ü n y a d a b u dinin, b u k i t a b ı n , b u niza
m ı n , kendilerine seslenen b u sesin h a k o l d u ğ u n u göste-
rinceye kadar belirteceğini va'detmektedir... Allah
va'dini d o ğ r u ç ı k a r m ı ş , i n s a n l a r a b u v a ' d i n ü z e r i n d e n
o n d ö r t y ü z y ı l g e ç t i k t e n s o n r a iç v e d i ş d ü n y a d a k i
âyetlerini a ç ı k l a m ı ş v e h e r g ü n de a ç ı k l a m a k t a d ı r . İn
sanoğlu dikkatle baktığında o günden b u yana birçok
şeyleri k e ş f e t m i ş o l d u ğ u n u görür."'^•^''^' B u g ö r ü ş belli
b i r z a m a n l a sınırlı d e ğ i l d i r ; k ı y a m e t e k a d a r d e v a m
edecektir. G e r e k i n s a n v e g e r e k s e k â i n a t h e n ü z keşfe
d i l m i ş değildir. H e r g ü n y e n i bilgiler ve y e n i b u l u ş l a r
ortaya çıkmaktadır. Ç ı k m a y a da d e v a m edecektir.
-İn s a n
y o n h ü c r e d e n m e y d a n a g e l d i ğ i n i v e h e r bir h ü c r e n i n
özelliklerinin öz m a d d e D N A tarafindan tesbit edildiği-
j j j d i i B ) s ö y l e r s e k i n s a n l a ilgili i l k i p u c u n u y a k a l a m ı ş
o l u r u z . O n u n b e y n i n d e k i nötronların sayısı 25 m i l y a r
d a n fazladır. D ü n y a n ı n hiçbir k o m p ü t e r i o n u n sayısız
f o n k s i y o n u n u k o p y e e d e m e z ; e ş i n i y a p a m a z . B u sistem
u y k u h a l i n d e bile d ü n y a n ı n b ü t ü n telefon trafiğinden
daha h ı z h bir şekilde ç a l ı ş m a y a d e v a m eder.*"^®'
İ n s a n ı n o d a k n o k t a l a r ı n d a n biri d e böbreğidir.
B i r b ö b r e k t e m i l y o n d a n fazla "nefron" adı v e r i l e n kü
ç ü k s ü z m e birimleri mevcuttur. B u sistemle k a n temiz
lenir, s ü z ü l ü r . G e r e k s i z v e zararlı artıklar atılır. B ö b
r e k l e r a l y u v a r l a r ı n y a p ı m ı n d a y a r d ı m c ı d ı r . Su d e n g e
sini k o n t r o l e d e r . K a n d a k i asit o r a n ı n ı a y a r l a r k e n al
k o l i k olmasını engeller. İ n s a n v ü c u d u n d a k i k a n b u sis
t e m s a y e s i n d e h e r bir saatte iki k e z s ü z ü l e r e k tazele-
E v r e n d e k i i n c e l i k v e d i k k a t t e n b a h s e d e n Af, Ku
tup d i y o r k i : " B u d i k k a t g ö z l e g ö r ü l e m e y e c e k k a d a r
k ü ç ü k bir h ü c r e d e ortaya ç ı k m a k t a .... V a r l ı ğ ı n t ü m ne
denlerini kendi içinde taşıyan, c a n l ı b k v e h a r e k e t d o l u
b i r m a k i n e hücre... Taşıdığı k r o m o z o m l a r ı n sayısı şaş
m a z v e s a ğ l a m bir ölçü ile ölçülü... A n l a t ı l m a s ı s o n de
rece g ü ç v e çetrefil biyolojik v e j e n e t i k ö z e l h k l e r taşı
y a n genlerin sayısı belli..."'"^°'
Bir psırça insan etini m i k r o s k o p altında i n c e l e y e n
Loius Pasteur, g ö r d ü ğ ü m a n z a r a k a r ş ı s ı n d a h a y r e t e
d ü ş e r e k şöyle bağırır: "Bir p a r ç a n ı n i ç i n d e bir b ü t ü n ü
görüyorum!."'"^^' Evet, bir p a r ç a n ı n i ç i n d e b ü t ü n insan
v ü c u d u n u n özelliklerini g ö r m e n i n m ü m k ü n o l d u ğ u n u
b u g ü n daha iyi biliyoruz.
6 0 . 0 0 0 ile 1 0 0 . 0 0 0 mil u z u n l u ğ u n d a o l d u ğ u tah
m i n edilen bir d o l a ş ı m sistemi, o r t a l a m a bir ö m ü r sü
resi b o y u n c a 500 m i l y o n defa h a v a p o m p a l a y a n bir ak
ciğer v e b u akciğer i ç i n d e A l v e o l i adı v e r i l e n 750 mil
y o n civarındaki h a v a keseleri...'"^^^ Y a o karaciğer! Or
t a l a m a 1400 gr. a ğ ı r h ğ m d a bir organ... A m a yaptıkla
rı?... M o d e r n b i l i m adamlarını v e tıp u z m a n l a r ı n ı hay
r e t l e r içinde bırakan b u k i m y a hârikasının ş i m d i y e ka
dar 500 d e n fazla f o n k s i y o n u n u tesbit etmişler. H e n ü z
yeni fonksiyonları keşfedilmeye devam edilmekte-
d u y g u l a r ı m ı z o l m a s a h a y a t ı n ne a n l a m ı o l u r d u ? N a s ı l
sever, nasıl nefret eder, nasıl y a ş a r v e nasıl ö l ü r d ü k ?
Y i n e A. Cressy Morrison'u d i n l i y o r u z : "Çirkinleştirici
ve b o z u c u bir el m ü d â h e l e e t m e z s e , öyle g ö r ü n ü y o r ki,
tabiat en y ü c e d u y g u l a n g ö n ü l l e r i m i z d e c a n l a n d ı r m a k
ve bize g ü z e l l i k n i m e t i n i lütfeden y a r a t ı c ı n ı n sanatını
takdir e t m e y i ö ğ r e t m e k için hazırlanmıştır. O g ü z e l l i k
nimeti ki o n u b ü t ü n derinliğiyle a n c a k insan hissedebi-
hr. G ü z e l l i k faktörü y a r a t ı k l a r içinde s a d e c e insanı A l
lah'a en y a k ı n olacağı bir d e r e c e y e yükseltir."'^^^®\Han-
gi d u y g u s u z i n s a n b u n u yapabilir?
Bir de i n s a n ı n h a y a l g ü c ü n e b a k a l ı m . O n u n l a ne
k a d a r ö z g ü r d ü r insan. İnsanın e n h a y r e t verici kabili
yetlerinden biri de h a y a l g ü c ü d ü r . İnsan, o n u n l a istedi
ği z a m a n , istediği y e r e s e y a h a t edebilir. İstediği e ş y a
ve o l a y l a n ayağına getirebilir. B i h n e n l e r i o n u n l a hatır
lar, b i l i n m e y e n l e r e o n u n l a uzanır. İcadlarda, keşifler
de, k ı y m e t b i ç i l e m e y e n s a n a t eserlerinde h e p o n u n i m
zası vardır. "Fikirler h a y a l g ü c ü n ü n çocuklarıdır." di
yen A . C. Morrison, şöyle devam ediyor:
"...binâenaleyh onlar d e h â m a t e m e l l e r i n i teşkil eder
ler. Y e n i icadlar, m e k a n i k cihazlar v e y ü k s e k m a t e m a
tik gibi insan aklının ortaya k o y d u ğ u e n b ü y ü k ü r ü n l e r
h a y a l g ü c ü n d e n d o ğ a n fikirlerin s o n n o k t a s ı n a k a d a r
gerçekleştirilmesinden b a ş k a bir şey değildir."'^""'
H a y a l g ü c ü (imajina s y o n ) s a y e s i n d e d i r ki, g e ç m i ş
ş u u r hallerimizi c a n l a n d ı r m a k v e y a ş a t m a k , g e ç m i ş i
m i z e ait e l e m a n l a r y a r d ı m ı y l a y e n i ş u u r halleri oluş
t u r m a k i m k â n ı n a sahibiz.'"®^' Etienne Gilson, Ateiz
min Çıkmazı adh kitabında, "İnsan imajsız (hayal) dü
ş ü n m e z ; hatta mahiyeti (nature) t a h a y y ü l ü n ( i m a g i n a -
tion) dışında k a l a n bir objeyi d ü ş ü n s e bile, o obje h a k -
b-Dış D ü n y a
E ş y a v e o l a y l a r a açık v e y a k a p a l ı b i r ş e k i l d e dik
k a t ç e k e n b i r ç o k âyet-i k e r i m e m e v c u t t u r . B u n l a r ı n
hepsini burada s a y m a k imkânsızdır. B u n u n l a birlikte
b i z e fikir v e r m e s i d ü ş ü n c e s i y l e b i r k a ç t a n e s i n i zikret
mekte yarar görüyoruz:
1. G ö l g e : "Bakmaz mısın Rabbinin eserlerine?
Gölgeyi nasıl uzatmakta? Dilese idi elbet onu hareket
siz de kılardı. Sonra biz nasıl güneş (ışığını) ona (göl
g e y e ) kılavuz yapmışızdır. Sonra nasıl onu (gölgeyi)
azar azar kendimize almaktayız. "'"^^'
7. D e n i z 1 e r ve gemiler: "Görmedin mi
muhakkak Allah, yeryüzünde bulunan şeyleri ve em
riyle denizde akan gemileri hep sizin hizmetinize ver
miştir. Ve gökyüzünü izni olmadıkça arzın üzerine
düşmekten o tutuyor. Doğrusu Allah, insanlara çok şef
katli ve çok merhametlidir. "'"^^'
8. Ö r ü m c e k : "Allah'dan başka dostlar edi
nenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin du
rumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz
örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler. "<ıi60) ö r ü m c e k ağı,
h a y v a n ı n v ü c u d u n d a b u l u n a n b e z l e r tarafından salgı
l a n a n ç o k i n c e ipliklerle y a p ı l m a k t a d ı r . B u i p e k iplik
ler o k a d a r i n c e d i r ki b e n z e r l e r i n i n i n s a n l a r tarafindan
y a p ı l m a s ı m ü m k ü n g ö r ü l m e m e k t e d i r . ' " ^ " M. Bucaille,
"Tabiat b i h m i u z m a n l a r ı , b u h a y v a n ı n sinir hücreleri
nin dikte ettirdiği v e k e n d i s i n e , g e o m e t r i s i m ü k e m m e l
olan bir ağ k u r m a s ı n ı s a ğ l a y a n b u h a r i k a çalışma pla
nı ü z e r i n d e d ü ş ü n ü p d u r u r l a r ; fakat Kur"ân b u n d a n
bahsetmez."'"«2) j i y o r .
"Sinir sistemi u z m a n l a r ı , c a n b l a n n d a v r a n ı ş l a n n ı
y ö n e t e n h â r i k a o r g a n i z a s y o n u n çarpıcı örneklerini ver
m e k i s t e d i k l e r i n d e , h e r h a l d e e n ç o k anılan h a y v a n l a r
b a l a r ı l a n , ö r ü m c e k l e r v e (özellikle g ö ç m e n o l a n ) k u ş
l a r o l m a k t a d ı r . " ' " " * d i y e n M. Bucaille, y u k a r d a k i
âyeti y o r u m l a r k e n ş u bilgileri veriyor: " A n l a r ı n raksla-
rıyla, k e n d i a r a l a r ı n d a b i r h a b e r l e ş m e aracına sahip
oldukları b i l i n m e k t e d i r ; onlar, b ö y l e c e k e n d i s o y d a ş l a
rına, çiçek ö z ü toplanacak çiçeğin hangi y ö n d e v e ne
k a d a r h k b i r m e s a f e d e b u l u n d u ğ u n u b i l d i r m e k kabili
y e t i n e sahiptirler."'"®®*
10. S u : Allah'ın, K u r ' â n vasıtasiyle dikkatimizi
ç e k t i ğ i e v r e n d e k i o d a k n o k t a l a n n d a n h e r birini ayrı
ayrı, d e r i n l e m e s i n e i n c e l e m e k b u r a d a m ü m k ü n değil
dir. B u n e d e n l e y u k a r d a işaret ettiğimiz o d a k noktala-
riyle ilgili fazla bilgi v e r m e d i k . Su k o n u s u n d a biraz da
h a d e r i n l e ş m e y e çalışacağız. Y ü c e A l l a h b u y u r u y o r ki:
"Allah, her canlıyı bir sudan yarattı. Onlardan kimi
karnı üzerinde sürünerek yürür; kimi iki ayağı üstün
de. Kimi de dört ayak üstünde yürür. Allah dilediğini
yaratır. Çünkü Allah herşeye kadirdir. "'**^^' "Bir de
aşılayıcı rüzgârlar gönderip, gökten de bir su indirdik.
Ve sizi onunla suladık. O suyu hazinelerde tutan da
siz değilsiniz."'**^'' "O kâfirler görmediler mi ki, gök
lerle yerler bitişik idiler de biz onları birbirinden ayır
dık ve canlı olan herşeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmı
yorlar mt?"'"®®* "Allah, gökten bir su indirdi de onun
la yeryüzüne, ölümünden sonra hayat verdi. Dinleye
cek bir kavim için bunda bir ibret vardır."'**^^' "Allah,
gökten bir su indirince yeryüzünün yemyeşil olduğunu
görmez misin? Hakikat Allah, çok lûtufkâr ve herşey
den haberdârdır."'"''O' Y e r y ü z ü , y e ş i l l i k ve
Y u k a r d a k i â y e t l e r d e s u y u n g ö k t e n y e r e indirilişi
a n l a t ı l m ı ş t ı . Ş u â y e t t e i s e yağmur olayında r o l a l a n
a n a u n s u r l a r a d i k k a t ç e k i l m e k t e d i r : "O, rahmetinin
önünden rüzgârı müjdeci gönderendir. Nihayet bu
rüzgâr su ile yüklü ağır ağır bulutları kaldırıp yüklen
diği, zaman, görürsün ki biz onları ölü bir memlekete
sevketmişizdir. Derken, ona su indirmişiz de,' orada
her türlüsünden meyveler ve mahsuller çıkarmışızdır.
îşte ölüleri de diriltip kabirlerinden böyle çıkaracağız.
Gerek ki, bunları iyi düşünüp ibret alasınız."'™^'
 y e t t e g ö r d ü k k i , s u ile y ü k l ü bulutlar, r ü z g â r vasıta
siyle A l l a h ' ı n m u r a d ettiği ölü b i r m e m l e k e t e g i t m e k t e
o r a y a y a ğ m u r o l a r a k i n m e k t e d i r . B u olay h i ç b i r i n s a n
aklının başlangıçta d ü ş ü n e m e y e c e ğ i , h i ç b i r i n s a n g ü c ü
n ü n y e t e m e y e c e ğ i h â r i k a b i r o l a y d ı r . İ s t e d i ğ i n i z za-
m a n , istediğiniz y e r e , istediğiniz k a d a r s u taşıyacaksı-
E m i l 12 y a ş ı n d a n itibaren t a b i a t o l a y l a r ı n a k a r ş ı dik
k a t l i o l a c a k , o n u n z i h i n s e l b i r irtifa k a z a n m a s ı için
olayları ve nesneleri tanıma konusunda tecessüsü
u y a n d ı n l a c a k v e yönetilecektir.'"^s) G ö z l e m e g e r e k e n
değeri v e r e n Rousseau, "Aklı b a ş ı n d a bir a d a m ı n çıkıp
da ç o c u k l a r ı g ö z l e m l e m e s a n a t ı ü z e r i n e b i l i m s e l b i r
eser y a z ı p b i z e v e r m e s i n i dilerim."'"^'7) diyor. B u dileğe
biz de katılalım.
Kur'ân'm gözlemle insana kazandırmak istediği
yan ve yakın pek çok amaç olmakla beraber, b u amaç
ların da y ö n l e n d i ğ i nihâî a m a ç mârifetuUah'dır. B u ter
k i p s a d e c e bilıheyi, t a n ı m a y ı değil, A l l a h ' a k u l l u k b o
y u t u n d a b ü t ü n h a y a t ı ifade eder. S. Ramazan el-Bûtî
d i y o r k i : "Kur'ân, k â i n a t h a k k ı n d a çeşitli y ö n l e r i y l e
u z u n uzun bahsetmektedir. H e r ş e y d e n .önce bize
kâinatı, yaratıcısının varlığını v e bir o l d u ğ u n u n delille
rini, âlim, câhil, o k u r , y a z a r v e o k u m a b i l m e y e n l e r i n
seçebileceği ş e k i l d e ü z e r i n e n a k ş e d i l d i ğ i bir sayfa ola
rak öğretiyor.""^88) Y a z a r , K u r ' â n ' m b i z e k â i n a t ı tanı
tırken bizi> o n u k u l l a n m a y a v e o n d a n f a y d a l a n m a y a da
teşvik ettiğini söylüyor.'"89)
d i k k a t ç e k i l e n b u â y e t t e ibret a l m a k a m a ç l a n m a k t a ,
b u n u n için de d ü ş ü n m e n i n g e r e k l i l i ğ i n e i ş a r e t edil
m e k t e d i r . D ü ş ü n c e konusianu ayrıca i ş l e y e c e ğ i m i z için
burda detaya girmiyoruz.
Gözlemin nihâî amacının ma'rifetullah olduğunu
s ö y l e m i ş t i k . Ebû Hanife'nin Ebû Yusuf dan n a k l e n
g e l e n şöyle, b i r s ö z ü vardır: "Yer v e g ö ğ ü n , k e n d i nefsi
nin v e b a ş k a l a r ı n ı n y a r a t ı l ı ş ı n d a g ö r d ü ğ ü h i k m e t i l e
k e n d i s i n i y a r a t a n h a k k ı n d a ( b i l m e s i g e r e k e n i ) bilrıie-
yenin mazereti olamaz." İzutsu'nun ifadesine göre b u
ifade B u h a r a v e S e m e r k a n t o k u l l a r ı n d a d e ğ i ş i k şekil
lerde y o r u m l a n m ı ş t ı r . Buhara okulu, b u n u n a n c a k bir
r a s û l ü n g e l m e s i y l e y ü r ü r l ü ğ e girebileceğini s ö y l e r k e n ,
Semerkant okulu d a h a d e ğ i ş i k b i r y o r u m g e t i r m i ş t i r .
S e m e r k a n t o k u l u n a g ö r e Ebû Hanife'nin s ö z ü n ü şöyle
a n l a m a k l â z ı m d ı r : "Yerin v e g ö ğ ü n , k e n d i nefsinin ve
b a ş k a l a r ı n ı n yaratılışını g ö z l e m l e d i ğ i n d e aklı olan her
k e s , b i r akıl y ü r ü t m e s ü r e c i n d e n g e ç t i k t e n s o n r a , m u
h a k k a k surette y a r a t ı c ı n ı n m e v c u d i y e t i n d e n h a b e r d â r
o l m a k zorundadır."'^"^' A k ı l y ü r ü t m e s ü r e c i F â t ı r
s û r e s i n d e ş ö y l e ifade e d i l m e k t e d i r : "Biz size düşünebi
lenlerin düşünmesine yetecek kadar uzun bir ömür
bahşetmedik mi?"'*'^^'
Toshihiko îzutsu, Beyazî'den n a k l e n ş u n l a r ı söy
l ü y o r : "Ebû Hanife'nin g ö r ü ş ü n e göre, b ü t ü n d i n î g ö
revler, birincil g ö r e v olan akıl y o l u ile A l l a h ' ı b i l m e y e
istinâd eder. Ebû Hanife, i l k v e m u t l a k g ö r e v i n , y a r a
tılmış şeyler ü z e r i n d e d ü ş ü n m e k v e o n l a r d a n yaratıcıyı
a n l a m a k o l d u ğ u tavrını gütmektedir."'"®®'
îbn Rüşd'e göre dinin â l e m h a k k ı n d a bilgi edinil
mesinden maksadı, âlemin mübarek ve müteâl Allah
tarafından yaratıldığının, bir tesadüf eseri ve kendi
k e n d i n e m e v c u t o l m a d ı ğ ı n ı n bilinmesidir.'^"*' D ü ş ü
nür, A l l a h ' ı n v a r l ı ğ ı m b i l m e n i n i k i y o l u b u l u n d u ğ u n u ,
b u n l a r d a n b i r i n i n "inayet delili", d i ğ e r i n i n de "ihtira
delili" o l d u ğ u n u savunmaktadır.'^"®' O n u n ileri sürdü
ğü i n a y e t d e l i l i n i n birinci esası ş u d u r :
K â i n a t t a v a r olan h e r ş e y insanın v a r l ı ğ ı n a u y g u n d u r .
Y a n i i n s a n v e k â i n a t birbiriyle uyum içindedir.
İkinci esas: B u u y u m l u l u k , " b u n u k a s d v e i r â d e
e d e n bir fail y ö n ü n d e n zarurîdir." B a ş k a b i r ifadeyle b u
u y u m k a s d v e i r â d e sahibi b i r failin varlığının s o n u c u
dur. Ç ü n k ü b u u y u m v e a h e n k b i r t e s a d ü f ü n s o n u c u
değildir.'^"®' îbn Rüşd, "Biz ışık saçan bir meşale yap
tık."'**^'' âyet-i c e l î l e s i n i i n a y e t d e l i l i n e ö r n e k o l a r a k
g ö s t e r m e k t e , g ü n e ş e "sirâc" y a n i m e ş a ' l e d e n m e s i n i ş u
şekilde y o r u m l a m a k t a d ı r : "Aslolan karanlıktır. Işık v e
aydınlık, g e c e n i n karanlığı ü z e r i n d e arızî o l a r a k m e v
cuttur. M e ş a ' l e o l m a s a i n s a n g ö r m e d u y u s u n d a n gece
f a y d a l a n a m a z d ı . A y n ı şekilde g ü n e ş o l m a s a y d ı canhlar
h i ç b i r ş e k i l d e g ö r m e d u y u l a r ı n d a n istifade e d e m e z l e r
di. G ü n e ş e ait diğer menfaatların b a h i s k o n u s u e d i l m e
yip s a d e c e j o ı k a r d a k i faydasına dikkat ç e k i l m i ş olması,
o n d a k i e n şerefli v e e n açık f a y d a n ı n b u o l m a s ı sebe
biyledir."'"®®'
İnayet delili, i n s a n a verilen değeri v e h e r ş e j d n b u
d e ğ e r i y a n s ı t a c a k b i ç i m d e y a r a t ı l d ı ğ ı n ı e s a s alan b i r
delildir. B u delile, gaye delili, itkan delili, hikmet delili
ve nizam delili gibi b a ş k a i s i m l e r i n d e verildiğini ifade
e d e n S. Uludağ, hu delilin esasını s e b e p v e illet fikri
nin o l u ş t u r d u ğ u n u zikretmektedir.'^^®®'
1194) İbn Rüşd, el-Keşf, s. 282.
1195) İbn Rüşd, el-Keşf, s. 216.
1196) İbn Rüşd, el-Keşf, s. 217. İlgili âyetlerden bazıları: Nebe 78/6-
16; Furkan 25/61; Abese 80/28.
1197) Nebe 78/13.
1198) İbn Rüşd, el-Keşf, s. 289.
1199) Süleyman Uludağ, Felsefe Din İlişkileri, s. 216, 217.
436 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
r a t ı l n u ş o l d u ğ u n u v e onları y a r a t a n b i r y a r a t ı c ı n ı n b u
l u n d u ğ u n u büir. B u bilgi sathî b i r bilgidir. Â h m l e r ise,
s a n a t eserleri h a k k ı n d a bilgisi olan v e baktığı eserlerin
n e gibi h i k m e t l e r ihtiva ettiğini k e s t i r e b i l e c e k b i r u z
m a n gibi b a k a r e s e r l e r e . T a b i a t i j d e s a n a t ı d a h a i y i
k a v r a y a b i l m e y e t e n e ğ i n e sahip olan bir k i m s e diğer in
s a n l a r a nisbetle s a n a t k â r ı d a h a iyi tanıyabilir.'^^"*' Bil
ginin ve bilgilenmenin önemi burada da kendini gös
termektedir. Kur'ân'ın, bilgiye b u kadar b ü y ü k değer
vermesinin hikmeti bir daha görülüyor.
Gazzalî, A l l a h ' ı n b i l m e ve t a n ı m a k o n u s u n d a K i
t a b ı e s a s a l m a k l a b e r a b e r , "varlık a l e m i n d e k i d ü z e n ,
gaye, m ü k e m m e l l i k v . b . d e n s o n s u z v e y ü c e b i r k u d r e
tin kabuİ e d i l e b i l e c e ğ i n i v u r g u l a m a k t a , k o z m o l o j i k d e
lile büjrük g ü v e n beslemektedir.'^^"®'
M. H. ez-Zehebî'ye göre Kur'ân'daki kevnî
âyetlerin gayesi, insanları yer, g ö k l e r v e k e n d i l e r i hak
kında düşünmeye davet ederek, yaratıcının sonsuz güç
v e k u d r e t i n i g ö s t e r e n , b i r l i ğ i n e delâlet e d e n âyetlerini
görmelerini v e bunlardan ibret almalarını sağlamak-
tir.'^206)
N e w y o r k İ h m l e r A k a d e m i s i eski başkanı A . C.
Morrison, "İnsan Kâinatta Yalnız Değildir" isimli kita
b ı n d a , k â i n a t t a m e v c u d b ı d u n a n sistemlerin b i r yaratı
cının vsırlığına d e l â l e t ettiğini, b ö y l e b i r y a r a t ı c ı o l m a
d a n h a y a t ı n i m k â n s ı z o l d u ğ u n u sa'vunmaktadır.'^^"'"
D i n î t e l a k k i n i n b ü t ü n h a d i s e l e r e b i r t e k v e aynı
k u d r e t i n ifadesi o l a r a k b a k t ı ğ ı n ı s ö y l e y e n M. Sekip
Tunç, şunları e k l i y o r : " K â i n a t ı n b ü t ü n v a r l ı k l a r ı n ı n ,
dinî ş u u r u n i n a n d ı ğ ı gibi, b i r m e r k e z d e t o p l a n ı p t o p
l a n m a y a c a ğ ı n ı i l m î o l a r a k b i l m i y o r u z ; fakat i n k â r et
meğe de hakkımız yoktur. Dinî şuurun b u mahiyette
bir m e r k e z e i n a n m a s ı v e b u n u m u h a f a z a etmesi i l m i n
gelişmesi için ha3rırlı olacağı şüphesizdir. "'•'2°8'
İ s l â m eğitimcisi Said Ramazan el-Bûtî'nin k o n u
ile ilgili g ö r ü ş l e r i i s e ş ö y l e : " K u r ' â n ' m bizi ç e v r e l e y e n
k â i n a t h a k k ı n d a d i k k a t l e r i m i z i çektiği en ö n e m l i ş e y ,
akıl v e fikir s a h i b i h e r k e s i n a n l a y a c a ğ ı ş e k i l d e b u
k â i n a t ı n b i r y a r a t ı c ı n ı n eseri o l d u ğ u n u h a y k ı r a n b i r h-
san v e k e s i n b i r b e y a n o l d u ğ u d u r . K â i n a t b u yaratıcı
nın v a r h ğ ı v e birliğinin, b ü t ü n k e m a l sıfatlarıyla m u t
tasıf olup noksan sıfatlardan m ü n e z z e h olduğunun
açık v e n e t bilgisidir. "'1209)
V a r l ı ğ ı n tesadüfen k e n d i k e n d i s i n i yaratabileceği
ni r e d d e d e r Cotheran d i y o r k i : "Akıllı birisi d ü ş ü n e b i
lir m i , i n a n a b i l i r m i v e y a k a f a s ı n d a n geçirebilir m i ki,
d î ^ ü n c e v e p l a n l a m a g ü c ü n d e n y o k s u n o l a n m a d d e , te
sadüfen k e n d i k e n d i s i n i yaratabilsin?... V e y a b u niza
mı, o k a n u n l a r ı k e n d i k e n d i n e v a r etsin; sonra d a k e n
disini o n u n m a h k û m u k ı l s ı n ? Elbette k i b u s o r u y a v e
rilecek c e v a p menfî olacaktır.'"-^^ıi) B u s o r u n u n c e v a b ı
1208) Mustafa Sekip Tunç, Bij Din Felsefesine Doğru, İstanbul 1957,
s. 27.
1209) S. R. el-Bûtî, İnsan ve Medeniyet, s. 92.
1210) Mariette Stanley Congden, "Bir Gül Fidanının Verdiği Ders",
Deri: Monsma, Niçin Allah'a İnanıyoruz?, a. 63, 64.
1211) Johne Clivviand Cotheran, "Kesin Sonuç", Monsma, a.g.e., s. 72,
73.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 439
menfî o l d u ğ u n a y a n i m a d d î â l e m i n k e n d i kendisini y a
r a t m a s ı m ü m k ü n o l m a y a c a ğ ı n a göre, yaratılış ameli
y e s i n i n m a d d î o l m a y a n b i r b a ş k a g ü ç tarafından ger
çekleştirilmiş olması gerekir k i b u da A l l a h ' d a n b a ş k a
sı değildir.
T a b i a t ü z e r i n d e u z u n a r a ş t ı r m a l a r y a p a n Ed-
ward Luther Kıssel, a r a ş t ı r m a l a n m n g e h ş m e s i , bilgi
sinin a r t m a s ı y l a i m a m n ı n d a h a da arttığını v e k u v v e t
lendiğini; i h m l e r i n inceledikleri f e n o m e n l e r i n h e p s i n i n
bu kâinatı yaratan sonsuz bir gücün variığma işaret
ettiğini belirttikten s o n r a şöyle d e v a m e d i y o r : "Fakat
şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, haşerelerin
e m b r i y o n u v e e v r i m i ü z e r i n d e y a p t ı ğ ı m sınırlı araştır
m a l a r ı m e s n a s ı n d a A l l a h ' ı n v a r l ı ğ ı n ı ifade e d e n p e k
çok delillerle karşılaştım."'^^^^'
Olaylar, g e r e k i n s a n ı n v e g e r e k s e kâinatın m u t l a k
mânâda yokluktan ve kendiliğinden var olmadığını,
onları y a r a t a n bir yaratıcının varlığını g ö s t e r m e k t e d i r .
Z i r a i ç i n d e y a ş a d ı ğ ı m ı z e v r e n o 'kadar b ü y ü k bir itina
ile y a r a t ı l m ı ş k i , b u n c a d ü z e n i n k e n d i h ğ i n d e n , tesadü
fen m e y d a n a g e l m i ş o l m a s ı i m k â n s ı z d ı r . K â i n a t , m u t
l a k b i r y a r a t ı c ı n ı n varlığını g e r e k l i k ı l a n , k ö r b i r tesa
düfle izahı m ü m k ü n o l m a y a n e s r a r e n g i z b i r y a p ı y a sa
hiptir.
Elektronik v e röntgen ışınları üzerinde u z m a n
olan k i m y a c ı Thma Davids Parks, "Doğrusu b e n çe'vre-
mi s a r a n i n o r g a n i k â l e m d e öyle b i r n i z a m v e plan g ö
r ü y o r v e s e y r e d i y o r u m ki..." diyor, "...katiyyen b u n l a n n
k ö r b i r tesadüfün eseri o l a r a k b i r l e ş e c e ğ i n i , b u zerre
c i k l e r d e n şaşırtıcı ş e k i l d e kâinatın m e y d a n a g e l m i ş
olabileceğini k a b u l l e n e m i y o r u m . " ' ^ ^ " '
Ü n l ü b o t a n i k ç i Asa Giray v e r d i ğ i k o n f e r a n s l a r
d a n b i r i n d e şunları s ö y l ü y o r : "İlimlerin b i l i n m e z l i k l e r
d ü n y a s ı n d a n t a b i a t â l e m i n e aktardığı şeyler i m a n ı ze
deleyici v e y a o n u n l a çelişecek hiçbir şey g e t i r m e m e k t e
dir. Ş u h a l d e i l i m l e r i n g ö r e v i , k â i n a t t a c e r e y a n e d e n
h â d i s e l e r i v e o n l a r ı n i l k d o ğ u ş u n u y ü c e A l l a h ' ı n aza
m e t v e k u d r e t i n i n d e h h olarak k a b u l etmektir."'^^u)
"Tabiat k e n d i açık kitabını birlikte taşımaktadır."
d i y e n îsaak Watson, d e v a m e d i y o r : " T a b i a t A l l a h ' a
h a m d ile teşbih etmektedir."'i2i5)
îrıving W.lliam, d a h a b a ş k a b i r a ç ı d a n y a k l a ş ı y o r
k o n u y a . İ l m i n d u y u l a r a i n a n m a k , vasıtaları d o ğ r u k a
bul e t m e k e s a s ı n a d a y a n d ı ğ ı n ı belirten y a z a r , o n u n te
sadüfler v e ihtimaller üzerine bina e d i l e m e y e c e ğ i n i , b u
d u r u m d a ilimle dinin b i r o r t a k n o k t a d a b u l u ş t u ğ u n u ,
b u n u n d a "inanmak" o l d u ğ u n u ifade etmektediri'^^ıe)
Russel Luille Mexter de İrwing William'a katıl
m a k t a , k u t s a l k i t a p l a r d a geçen, T a n r ı ' y a ait delillerin
d a ğ l a r d a , g ö k l e r d e , d e n i z l e r d e , yeşil bitkilerde, g ö k y ü
z ü n d e u ç u ş a n k u ş l a r d a v e diğer canlılarda tecellî etti
ğini dile g e t i r m e k t e d i r . D i y o r k i : "Ben, h i ç ş ü p h e s i z
i n a n ı y o r v e k e s i n l i k l e k a b u l e d i y o r u m ki, i n s a n o ğ l u
n u n d ü ş ü n e r e k v e k â i n a t ı e t ü d e d e r e k ulaştığı A l l a h ,
g ö k t e n i n e n k u t s a l k i t a p l a r ı n s ö z ü n ü ettiği T a n r ı ' d a n
başkası olamaz."'i^")
K u r ' â n , i n s a n ı n v e k â i n a t ı n e n i n e b o y u n a incele
n i p e t ü d e d i l m e s i n i t e k l i f e t m e k t e d i r . İ n s a n v e kâinat
d e d i ğ i m i z b u iki â l e m d e kafamızı v e g ö n l ü m ü z ü aydın-
latacak sayısız eşya v e olay m e v c u t t u r . K u r ' â n ' d a b u n -
1214) Lavrance Colton Woker, "Ormanların Sicil Defterindeki Gerçek
ler", Monsma, a.g.e., s. 136.
1215) Wöker, a.g.e., s. 136.
1216) İrwing William, "Tek Başına Materyalizm Yeterli Değildir",
Monsma, a.g.e., s. 117.
121^) Russel Luille Mexter, "Küçük Şaşkın Düşünürken", Monsma,
a.g.e., s. 126.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 441
c- Görüp anlayanlar,'-*^'^'
d-Bilenler,'*^'''
e- Düşünenler,'*'^'^'
İnanacak olanlar,'*^'^'
g- İnananlar,'*^''''
h- Sabırlı ve şükredici olanlar,'*^^*'
i- Allah'a gönül verenler,'*^'*^'
j - Takva sahibi olanlarS*"^^''
T a b i a t a l e m i n d e k i Her âyeti b i r m â n â n ı n b i r sim
g e s i o l a n k e b m e l e r e b e n z e t e n Attas, ş u n l a n s ö y l ü y o r :
' T a b i a t â l e m i K u r ' â n ' d a d a tasvir edildiği gibi b ü y ü k
bir kitaptır v e Hem âfâkî v e Hem de enfusî Her a y n n t ı s ı
b u b ü y ü k kitabın y a z a n n d a n baHseden bir k e l i m e gibi
dir. H a k i k a t e n k e l i m e , b i r işaret, b i r s e m b o l gibidir y e
o n u Hakikî vecHesiyle b i l m e k d e m e k , o n u n n e için oldu
ğ u n u , n e y i s e m b o l i z e ettiğini v e n e a n l a m a g e l d i ğ i n i
bilmek demektir. Kelimeyi bir kelime olarak, sanki
k e n d i b a ğ ı m s ı z b i r g e r ç e k l i ğ i v a r m ı ş c a s m a ele alıp in
c e l e m e k d e m e k o n u n Hakikî anlamını g ö z d e n k a ç ı r m a k
d e m e k t i r v e b ö y l e ele alınan bir k e ü m e b i r s i m g e , b i r
işaret değildir artık.."'i244)
"Gazzalî, T a n r ı b i l g i s i n i n i m k â n ı hakkında,
K u r ' â n ' m verdiği â l e m bilgisine, dolayisiyle k o z m o l o j i k
delile de b ü y ü k ö n e m atfeder.." diyen A''. Taylan şöyle
d e v a m e d i y o r : "Kur'ân s e m a l a r d a n v e a r z d a n b a h s e
d e r k e n , b u n l a r ı n i n s a n i ç i n Hazırlanmış m u h k e m b i r
d u y d u ğ u m u z ö n e m l i şeyleri k a y d e t m e k , b u n l a r üzerin
de kafa y o r m a k , a y d ı n l a n m a k , başkalarını da aydınlat
m a k ü z e r e y a p a c a ğ ı m ı z seyahattir. B u g ü n k i teknoloji
nin b ü t ü n i m k â n l a r ı n d a n y a r a r l a n a r a k K u r ' â n ' ı n ö n
gördüğü amaçlar doğrultusunda seyahatlere çıkmak,
i m k â n ı olan b i r m ü s l ü m a m n görevidir.
2- A r k e o l o j i k ç a l ı ş m a : Bu konu
K u r ' â n ' d a a ç ı k - s e ç i k belirtilmiş o l m a m a k l a b e r a b e r ;
Kur'ân'ın r u h u n a u y g u n olan e n ö n e m l i k o n u l a r d a n bi
ridir. M a d e m ki e ş y a v e o l a y l a r b i z i m h a k i k a t i b u l m a
mızda önemli görevler görmektedir ve m a d e m ki
K u r ' â n b i r ç o k â y e t i n d e g e ç m i ş k a v i m l e r i n h a l v e ahva
line, onların yaşayışlarına, o n l a r d a n b i z e u l a ş a n kalın
tılara d i k k a t ç e k m e k t e d i r ; o h a l d e a r k e o l o j i k ç a l ı ş m a
lar y a p m a k b i z i m için yerine getirilmesi g e r e k e n ö n e m
li bir vecibedir.
3- M ü z e c i l i k : K u r ' â n ' m ö n g ö r d ü ğ ü faaliyet
l e r d e n biri d e müzeciliktir. İ n s a n l a n n h e r z a m a n nes
nelerin b u l u n d u ğ u , o l a y l a n n c e r e y a n ettiği yerlere git
m e l e r i m ü m k ü n o l m a y a b i l i r . H a t t a b u n e s n e l e r i n ka
lıntıları, o l a y l a n n izleri kendi tabiî y e r l e r i n d e z a m a n l a
iklim şartları ve başka sebeplerle yıpranır veya y o k
olabilirler. B u n l a r d a n y e r i n d e k a l m a s ı gerekenleri yer
lerinde, e m n i y e t altına alınması gerekenleri özel
m e k â n l a r d a m u h a f a z a altına a l m a k en akılcı y o l d u r .
B u g ü n ileri, g e l i ş m i ş v e kültür d ü z e y i y ü k s e k o l a n t o p
lumların yaptıkları da b u n d a n b a ş k a b i r ş e y değildir.
K u r ' â n ' d a k o n u ile ilgili ç a r p ı c ı bir ö r n e k vardır.
Şöyle b u y u r u l m a k t a d ı r : "Israiloğullarını denizden ge
çirdik. Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla
ardlarına düştüler. Firavun boğulacağı anda, "tsrailo-
ğullarının inandığından başka Tanrı olmadığına
inandım; artık ben O'na teslim olanlardanım." dedi.
Ona "şimdi mi inandın? Daha önce başkaldırmış ve
bozgunculuk etmiştin." dendi. "Senden sonrakilere bir
448 / KUR'ÂN'DA ZİHÎN EĞİTİMİ
D -DÜŞÜNME
D ü ş ü n m e : "objeler y e r i n e o n l a n n s e m b o l i k
m ü m e s s i l l e r i y l e p r o b l e m ç ö z m e " şeklinde de tanımlan-
rmştır/1264) Joim b _ WatsoTi, davranışçılıkla ilgili ilk ki
tabında, " D ü ş ü n m e , b ü y ü k ölçüde sessiz k o n u ş m a d ı r . "
demektedir.'1265) Locke i s e d ü ş ü n m e y i " r u h u n k e n d i
o l a y l a r ı n d a n e d i n d i ğ i bilgi" ş e k l i n d e tarif ediyor.'i^^e)
Kerim Yavuz, d ü ş ü n m e y i , " k a v r a m a y a , s a n m a y a , h ü
k ü m y ü r ü t m e y e v e s o n u ç ç ı k a r m a y a y ö n e h k , d a h a doğ
r u s u bilinçli, b a z a n bilinçsiz olabilen r u h s a l bir faaliye
tin algılanması.." v e y a "herhangi bir objeye, o l a y a , g ö
rüşe, k a n a a t e , i n a n c a v . b . derinliğine zihinsel y ö n d e n
y a p ı l a n bir y a k l a ş ı m " o l a r a k açıklamaktadır.'i^s'') Ro
bert Horton Kameron'a göre düşünme, "mantığı ve
m u h a k e m e g ü c ü n ü k u l l a n m a k " d e m e k o l d u ğ u gibi "es
tetik duyguları, san'at v e güzellik zevkini değerlendir
m e y i de ifade eder."'i268) Morgan, " D ü ş ü n m e , s i m g e s e l
aracılık ( S y m b o l i c m e d i a t i o n ) işlemidir." d e d i k t e n son
ra şu a ç ı k l a m a y ı g e t i r i y o r : " A r a c ı l ı k " d ü ş ü n m e n i n ,
uyarıcı d u r u m ile bireyin b u d u r u m a gösterdiği davra-
nım arasındaki boşluğu doldurması demektir. Başka
bir de5rişle d ü ş ü n m e , ç e v r e m i z e ilişkin b i l g i n i n işlen
m e s i n d e n ibarettir."'i269)
Tefekkürü R a b b â n î ö ğ r e n m e y o l l a r ı n d a n biri ola
r a k k a b u l e d e n Gazzalî, düşünmeyi, "Nefsin küllî nefs-
den istifade etmesi" ş e k l i n d e tarif eder v e şu görüşleri
ileri sürer: "Çünki küllî nefs, b ü t ü n â l i m v e d ü ş ü n ü r
lerden d a h a ç o k tesir e d e r v e d a h a ç a b u k öğretir. D ü
şünce kapısı nefse açılınca, nefis d ü ş ü n m e n i n v e sezgi
ile istenene ulaşmanın k e y f i y e t i n i b i l i r , "'i^'^'"
1264) Sabri Özbaydar, a.g.e., s. 87.
1265) Morgan, Psilcolojiye Giriş, s. 147.
1266) Nureddin Topçu, Felsefe, s. 47.
1267) Kerim Yavuz, a.g.e., s. 194.
1268) Rabert Horton Kameron, "İnsan Bizz^'Allah'm Varlığına Delih
dir", Monsma, a.g.e., s. 243.
1269) Morgan, a.g.e., s. 144.
1270) S. Hayri Bolay, a.g.e., s. 202.
KUR'ÂNIN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 451
l a n a n m u h a k e m e n i n , m a n t ı k h bir s e ç m e ve a y ı r m a y a
realitelere ve objektif delillere v e h ü k ü m l e r e d a y a n m a
sı gerekir. A k s i h a l d e "anormal h ü k ü m l e r v e r m e n i n ve
y a n l ı ş d ü ş ü n m e n i n en b a r i z b o z u k l u l d a r ı olan deliller
n e v i n d e n s e m p t o m l a r behrir."'^^®®-
Muhakeme, "bir m e s e l e n i n halli i ç i n m u k e d d e m a
e d i n i l m i ş bilgilerin y e n i bir t a r z d a r e o r g a n i z e v e y a re-
k o m b i n e edilmesi.." şeklinde de tanımlanmıştır.'^^®*' B u
t e l a k k i y e g ö r e m u h a k e m e bir m e s e l e n i n halli i ç i n bir
vasıta v e b i r ö ğ r e n m e formudur. B u ö ğ r e n m e f o r m u ü ç
ana e y l e m i i h t i v a eder.
1- Önceden edinilmiş bilgiler arasında bir seçme
veya amaca uygun olan bilgilerin sistematik olarak
araştırılması; 2- Münâsebetlerin idrâki; 3 - Vasıtala
rın gayelere^ kasdî olarak intibak ettirilmesi.'*^^''
D e d i k ki: D ü ş ü n m e v e y a muhâkem.e bir p r o b l e m
ç ö z m e d i r . B i r p r o b l e m i n halli i ç i n neler y a p r a k g e r e
kir? B i l i m a d a m l a r ı b u n l a r ı şöylece sıralamışlardır: 1-
Problemin iyice tayin ve tahdidi; 2 - Problemin çözü
müne katkıda bulunması muhtemel eski bilgilerin
tedaisi; 3 - Bunlar muvacehesinde muhtemel çözüm yo
lunun veya formülünün çizilmesi ve bu formüle göre
harekete geçilmesi. B u formül bir netice v e r m i y o r s a di
ğer bir formüle başvurulması; 4 - Sonucun test edilmesi
yani v a k ı a l a r a u y g u n o l u p o l m a d ı ğ ı n ı n kontrol edilme-
Sİ."286)
P r o b l e m ç ö z m e d e k i b u a ş a m a l a r ı Morgan, ö z e t
o l a r a k ş u ş e k i l d e a ç ı k l a m a k t a d ı r : 1- Hazırlık (prepa-
ration) aşaması; 2 - Kuluçka (incubation) aşaması; 3 -
Kavrayış y a da aydınlanma (insight or i l l u m i n a t i o n )
aşaması; 4 - Değerlendirme ve düzeltme (evaİuation
1283) Rasim Adasal, Medikal Psikoloji, s. 776.
1284) Ömer Mart, Eğitim Psikolojisi, s. 231.
1285)Maı-t, a.g.e., s. 231.
1286) Mart, a.g.e., s. 232.
454 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
a n d r e v i s i o n ) aşamasıS'^^^''^ B u a ş a m a l a r b a ş k a k i t a p
larda d a h a değişik fakat aynı a n l a m d a k e l i m e l e r l e ifa
de edilmiştir/1288)
D ü ş ü n m e a k t i f o l a b i l e c e ğ i gibi p a s i f de olabilir.
A k t i f d ü ş ü n m e iradeli bir d ü ş ü n m e d i r . B u tür bir dü
şünme, insanın pratik bir amaca doğru gidişinde ve
k e n d i n i y ö n e t m e s i n d e y a r d ı m c ı o l a n bir âlet ( i n s t r u -
m e n t ) durumundadır.'^^so) Ş u v a r ki, d ü ş ü n m e n i n h e
deflenen a m a c a u l a ş a b i l m e s i için y a ş a n m a s ı da ö n e m
hdir. B u g e r ç e k t e n h a r e k e t e d e n J u n g , fikirlere, düşün
celer v e duygular g ö z ü y l e bakmaktadır.'i^si)
Bilim a d a m l a n d ü ş ü n m e y i g e n e l olarak iki
k ı s ı m d a ele almışlardır:
1- Yönlü veya yöneltilmiş (directed t h i n k i n g ) dü
şünme:
B u tür bir d ü ş ü n m e d e , "bir s o n u c a u l a ş m a , d o ğ r u
sal y a n l ı ş t a n a y ı r m a , y e n i j l i ş k i şekilleri keşfetme, y e n i
bir alternatif b u l m a gibi yaratıcı bir özellik vardır. "'1292)
Y ö n l ü d ü ş ü n m e ile bir p r o b l e m i ç ö z m e k v e y a hedefledi-
ğ i m i z b i r a m a c a u l a ş m a k i ç i n y e n i ilişkiler k e ş f e d e r ,
y e n i cevaplar b u l m a y a çalışınz/ı^^s)
Y ö n l ü düşünme kendi içinde iki kısımda incelen
mektedir: a- Tenkitçi düşünme, b- Yaratıcı düşünme.
Tenkitçi düşünme ile b i r ş e y i n d o ğ r u olup o l m a d ı
ğına, bir şeyin ş u n u n v e y a b u n u n sebebi olup olmadığı
na, b u n u n v e y a ö b ü r ü n ü n d a h a m u h t e m e l o l u p o l m a d ı
ğ ı n a h ü k ü m l e r teşkil ederiz.^1^94) T e n k i t ç i d ü ş ü n m e n i n
kurallarını f o r m e l m a n t ı k v a z eder. D ü ş ü n m e n i n d o ğ r u
v e y a yanlışlığını o n u n k o y d u ğ u , b u k u r a l l a r l a a n l a n z .
Yaratıcı düşünme, i c â d v e k e ş i f l e r d o ğ u r a n bir^
d ü ş ü n m e şeklidir. R a d y o , telefon, televizyon v-.b. b u tü.r%
b i r d ü ş ü n m e n i n ürünüdürler.'^^^s) İ n s a n o ğ l u y a r a t ı c ı
düşünme Sayesinde b ü y ü k başarılar sağlamış büyük
medeniyetler kurmuştur.
2- Çağrışımlı (associative) düşünme:
B u t ü r d ü ş ü n m e d e b a ğ ı m s ı z b i r ç a ğ r ı ş ı m (free as-
sociate) esastır. R ü y a v e h a y a l l e r i m i z b u tür d ü ş ü n m e
nin örnekleridir.'1296)
Psikoloji, d ü ş ü n m e y i g e n e l o l a r a k ele alır v e b u n u
b e y n i n b i r tepkisi o l a r a k k a b u l eder. İster d o ğ r u i s t e r
yanlış olsun beynin gösterdiği b u tepkiye yani sonuca
"hüküm" adı verilir.'i^s'?' H. Ziya Ülken, h ü k m ü n kav
r a m l a r a r a s ı n d a b i r bağlantı o l d u ğ u gibi; k e n d i s i n i n d e
y e n i k a v r a m l a r d o ğ u r a c a ğ ı n ı , b a ş k a b i r ifade i l e k a v
r a m l a r d a n h ü k m e u l a ş ı l a b i l d i ğ i gibi h ü k ü m d e n d e
k a v r a m l a r çıkarılabileceğini söylemektedir.'i^^s)
D ü ş ü n m e e s n a s ı n d a z i h n i m i z i n yaptığı e n m ü h i m
iki i ş l e m tahlil v e terkiptir. "Her s o y u t l a m a y a k a r ş ı l ı k
B u ö n e m l i m a n t ı k ilkeleri y a n ı n d a d ü ş ü n m e y i et
kileyen b a ş k a faktörler de vardır. B u n l a r ı n en önemlisi
i n s a n ı n d ü ş ü n m e y i , ö ğ r e n m e s i , d ü ş ü n m e y l e ilgili bir
e ğ i t i m d e n g e ç m e s i d i r . Deıuey, en iyi ö ğ r e n m e n i n dü
ş ü n m e y i ö ğ r e n m e k o l d u ğ u n u , i n s a n ı n kafa v e zihin ba
k ı m ı n d a n e ğ i t i l m e s i n d e "dikkatli v e e k s i k s i z d ü ş ü n m e
alışkanlıkları" k a z a n m a s ı n ı n ö n e m i n i v u r g u l a m a k t a -
(jjj. (1304) D ü ş ü n m e e y l e m i n i n b i r b e c e r i bir h ü n e r o l d u
ğunu düşünürsek onun öğrenmeyle, öğrenme yoluyla
k a z a n ı l m ı ş u s t a l a ş m a y l a ne k a d a r y a k ı n d a n ilgili oldu
ğ u n u d a görürüz.'1^°^'
İyi d ü ş ü n m e k , sağlıklı k a r a r l a r v e r e b i l m e k için
d ü ş ü n m e y i ö ğ r e n m e k l e birlikte ç o k iyi şeyler ö ğ r e n m e k
de önemlidir.'1^°^' K a l i t e s i z , a m i y a n e b i l g i l e r seviyeli
bir d ü ş ü n m e y i sağlamazlar.
S e m b o l l e r l e d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z ü k a b u l edersek, dilin
d ü ş ü n m e ü z e r i n d e k i etkinliğini derhal görürüz. "İnsan
bilgisiz, bilgi d ü ş ü n c e s i z , d ü ş ü n c e dilsiz tecellî etmez."
diyen İsmet Özel, şöyle d e v a m e d i y o r : "Dilden d ü ş ü n
ceye, d ü ş ü n c e d e n bilgiye, b i l g i d e n i n s a n a gideriz."'i^°'^'
î y i d ü ş ü n m e d e s a ğ l a m ve sağlıklı o l m a n ı n da öne
mi vardır. İ n s a n ı n ç o k iyi d ü ş ü n e b i l m e s i , d ü ş ü n m e n i n
e n ü s t ü n v e o l g u n derecesi k a b u l e d e b i l e c e ğ i m i z yargı
g ü c ü n e k a v u ş a b i l m e s i için k o m p l e k s bir sinir sistemi
a n a t o m i , f i z y o l o j i v e biyolojisine s a h i p o l m a s ı g e r e k i r .
B u da s a ğ l a m v e sağlıklı i n s a n l a r d a bulunabilir.'i^"^'
Adasal'm b e l i r t t i ğ i n e g ö r e , " U z u n i t i y a t l a r a v e
tecrübelere d a y a n m a y a n u l u o r t a akıl y ü r ü t m e l e r teh-
likehdir."'"09)
M u h a k e m e n i n b o z u l m a s ı da ş ü p h e s i z d ü ş ü n m e j d
etkiler. B u d u r u m l a r d a bir t a k ı m iflas v e h a t a l a r orta
y a çıkar; h a l k a r a s ı n d a avanaklık, bönlük, s a ç m a l a m a
gibi k e l i m e l e r l e ifade edilen d ü ş ü n m e b o z u k l u k l a r ı b e
lirir .'i'^"' İnsan m u h a k e m e s i n i n b o z u l m a s ı h a l i n d e "he
z e y a n = delire" denen arazlar kendini gösterir.'^^ı^)
İ n s a n a aklı v e d e ğ i ş i k duyu organlarını b a h ş e d e n
A l l a h , b u n l a r ı n k a r ş ı l ı ğ ı n d a o n d a n bir şeyi i s t e m e k t e
dir: B u n l a n y e r i n d e v e d o ğ r u o l a r a k k u l l a n m a k . D u y n -
larıyla d e ğ i ş i k k a n a l l a r d a n bilgi y ü k l e n e n insan, aklıy
la b u bilgileri i ş l e m e k d u r u m u n d a d ı r . Kur'ân'a g ö r e b u
h a y a t î g ö r e v i y e r i n e g e t i r m e y e n i n s a n i n s a n değildir.
H a t t a h a y v a n d a n bile aşağıdadır. A l l a h şöyle b u y u r u
yor: "And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve in
san yarattık; onların kalbleri vardır ama anlamazlar;
gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama
işitmezler. îşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da
sapıktırlar. îşte bunlar gafillerdir. "'^^^^^ B u âyette in
sanın aşağılanmasının sebebi kendisine verilmiş çok
ulvî y e t e n e k l e r i h i ç b i r m a z e r e t i o l m a d ı ğ ı h a l d e kuUan-
mamasıdır. Elinde lambası olduğu halde karanhkta bu
lambaja y a k m a y a r a k ç u k u r a d ü ş e n bir i n s a n için baş
k a ne söylenebilir? K a r a n h k t a k a h p y o l u n u k a y b e t m e
m e s i için h e r türlü o l a ğ a n ü s t ü i m k â n l a r l a d o n a t ı l m ı ş ,
b u n u n l a y e t i n i l m e y e r e k j o i z l e r c e b i n l e r c e defa uyarıl
mış fakat b ü t ü n b u i m k â n v e u y a n l a r a r a ğ m e n elinde
ki âletleri k u l l a n m a y a r a k y o l u n u s a p ı t m ı ş , u ç u r u m a
y u v a r l a n m ı ş b i r k i m s e y e s ö y l e n e c e k b a ş k a b i r şey v a r
m ı d ı r ? Kur'ân'a göre b ü t ü n iyilik v e güzelliklerin sebe
bi bilgi v e b i l g i n i n i ş l e n m e s i o l d u ğ u gibi b ü t ü n felâket
ve çirkinliklerin s e b e b i d e b i l g i s i z l i k v e y a bilgiyi sağ
lıklı bir şekilde i ş l e y e m e m e k t i r . Bvmdan dolayı Kur'ân,
k e n d i n e m u h a t a p o l a n h e r k e s e h e r fırsatta bilgi edin
m e y i , bilgisi ü z e r i n d e d ü ş ü n m e y i e m r e t m e k t e d i r . B u
direktiflere u y a n l a n ö v m e k t e , u y m a y a n l a r ı y e r m e k t e
dir. B a k a r a sûresinde inkarcıların i n k â r sebepleri şöy
le dile getirilmektedir: "înkâr edenlerin durumu, ça
ğırma ve bağırmadan başkasını duymayarak haykıran
gibidir. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden
akledemezler. Â y e t , akıl y ü r ü t m e d e dil v e d u y u l a
n n ö n e m i n e işaret e t m e k t e d i r .
D ü ş ü n m e k , akıl m a r i f e t i y l e bilgiyi işlemektir. Ş u
âyette b i r k ö t ü l ü ğ e v e k ö t ü l ü ğ ü n s e b e b i n e işaret edil
mektedir: "Namaza çağırdığınızda onu alay ve eğlen
ceye alırlar. Bu, onlann akletmeyen bir topluluk olma
sındandır. "^"15) Y u k a r d a s ö y l e d i ğ i m i z , b u r a d a d a gör
d ü ğ ü m ü z gibi b ü t ü n k ö t ü l ü k l e r i n a n a s e b e b i aklı kul
l a n m a m a k ve d ü ş ü n m e m e k t e n k a y n a k l a n m a k t a d ı r .
Kur'ân-ı K e r i m d ü ş ü n ü p aklını k u l l a n m a y a n in-
s a n l a n y e r d i ğ i gibi a k h n ı k u U a n a n l a n d a ö v m e k t e d i r .
B u y u r u l u y o r k i : "Onlar ki, ayakta iken, otururken,
yanlan üzerinde yatarken Allah'ı zikrederler. Göklerin
ve yerin yarıtılış hikmetleri üzerinde tefekkür ederler.
Ve şöyle derler: "Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna ya
ratmadın. Sen hertürlü noksanlıktan münezzehsin. O
halde sen bizi o ateş azabından koru."'*'*^' Â y e t i n de
v a m ı n d a R a b l e r i n i n b u n l a r ı n d u â l a n n ı k a b u l ettiği,
kendilerini c e n n e t l e ö d ü l l e n d i r e c e ğ i h a b e r v e r i l m e k t e
dir. Y u k a r d a meali v e r i l e n â y e t ile ö n c e k i y a n i 3/190.
âyette zihin eğitiminin safhaları özetlenmektedir.
3/190. âyette y e r v e g ö k l e r i n y a r a t ı l m a s ı n a , g e c e i l e
g ü n d ü z ü n birbiri a r d ı n c a g e l m e s i n e akıl s a h i p l e r i n i n
dikkati çekilmekle, 3/191. âyette ise dikkat çekilen
kâinat âyetleri ü z e r i n d e tefekkür e d i l m e k t e , b u tefek
k ü r s o n u c u n d a n i h â î a m a ç olan A l l a h ' ı n s o n s u z h ü
k ü m r a n l ı ğ ı n a intikal edilmektedir.
K u r ' â n , g e r e k k e n d i â y e t l e r i v e g e r e k s e kâinat
â y e t l e r i y l e i n s a n l a r ı b ö y l e o l u m l u b i r s ü r e c e hazırla
m a k t a d ı r . Y u k a r d a d a belirttiğimiz gibi b u süreç g e n e l
b i r tasnifle ü ç a ş a m a d a c e r e y a n e t m e k t e d i r . 1- Bilgi
lenme aşaması. B u b i l g i l e n m e d e ğ i ş i k y o l v e k a y n a k
l a r d a n t e m i n e d i l e b i l i r . 2 - Tefekkür ( d ü ş ü n m e ) aşa
ması. B u d a e d i n i l e n h e r tür bilginin i ş l e n m e s i v e d e
ğ e r l e n d i r i l m e s i ameliyesidir. 3- Sonuç yani nihâî bilgi
nin idrâk edilmesi ki, Kur'ân'a göre bu marifetul-
lah'ûır. K u r ' â n , sağlıklı d ü ş ü n e n insaflı bir k i m s e n i n
b u s o n u c a u l a ş m a s ı n ı k a ç ı n ı l m a z b u l u y o r . B u n u n için
i n s a n l a n d a i m a b i l g i l e n m e y e v e bilgileri ü z e r i n d e d ü
ş ü n m e y e d a v e t e d i y o r . "...Ey akıl sahipleri ibret alın
(varlıklardan dikkat v e akıl y ü r ü t m e ile s o n u ç l a r çıka-
j^j^y (1317) "Yerde gökte var olan hükümranlığa, Al
lah'ın yarattığı herşeye dikkatle bakıp düşünmüyorlar
^ j ? " ( i 3 i 8 ) B u n l a r ı v e d ü ş ü n m e i l e ilgili d i ğ e r âyetleri
y o r u m l a y a n îbn Rüşd, t e f e k k ü r l e v a r ı l m a k i s t e n e n
amacın bilinenden bilinmeyeni çıkarmak olduğunu,
b u n u n da a n c a k felsefî k ı y a s l a y a p ı l a b i l e c e ğ i n i belirt
m i ş , b u itibarla k u r ' â n ' m d ü ş ü n m e ile ilgili âyetlerini
iyi a n l a y a b i l m e k için k ı y a s ı n e n m ü k e m m e l şekli olan
b u r h a n ( d e d ü k s i y o n ) ile cedel, h a t a b e v e m u g a l a t a y ö n
temlerinin b i l i n m e s i n i n g e r e ğ i n e dikkat çekmiştir.^"i^'
K u r ' â n , h e r t ü r â y e t i n iyi n i y e t l e v e d ü ş ü n m e y l e
a n l a ş ı l a b i l e c e ğ i n e i ş a r e t e d i y o r : "Allah odur ki, size
âyetlerini gösteriyor ve sizin için gökten bir nzık da in-
1327) Aciûnî, a.g.e., c. I, s. 310. 1329) Zümer 39/17,18.
1328) Ali Medar, a.g.e., s. 79. 1330) Elmaî, a.g.e., s. 66.
464 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
edeyim." b u y u r d u v e s u y u n b a ş ı n a g i d e r e k a b d e s t i n i
aldı; g ö z yaşları içinde n a m a z a başladı. G ö z yaşları sa
kalını v e s e c d e yerini ıslatmıştı. S o n r a y a n ü s t ü y a s
landı. Bilâl, s a b a h ezanı i ç i n g e l i n c e y e k a d a r öyle kal
dı. Hz. Bilâl gelip O ' n u n b u a ğ l a r halini g ö r ü n c e , "Al
lah T e â l â senin g e ç m i ş v e g e l e c e k g ü n a h l a r ı m bağışla
m ı ş değil m i ? " diye s o r d u . B u n u n ü z e r i n e Rasûl-i E k
rem, "Yazıklar olsun sana ey Bilâl, nasıl ağlamayayım
ki, Allah u Teâlâ, "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece
ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahipleri
ne,şüphesiz deliller vardır." âyet-i celilesini bana indir
di. Veyl o kimseye ki, bu âyeti okur da onun üzerinde
düşünmez" buyurdu, dedi. "'i^**"
Beyazî'ye g ö r e , "Geniş t e m e l l i v e g e n e l b i r düşü
nüşe d a y a n a n , d ü ş ü n e n v e a k l e d e n kişiyi k ö r ü k ö r ü n e
bir o t o r i t e y e itaatin ü s t ü n e ç ı k a r a n A l l a h bilgisi, h e r
bir m ü s l ü m a n a farz o l a n b i r g ö r e v d i r . Y a n i b u , farz-ı
ayndır, farz-ı kifâye değildir."'^^^i'
M â t u r î d î l i ğ e göre de e n ö n e m l i g ö r e v A l l a h bilgisi
elde e t m e k i ç i n t e f e k k ü r v e akletmedir.'^^^^) Gazzalî,
s e m a y a b a k ı p ü z e r i n d e d ü ş ü n m e n i n e n az o n faydasın
d a n b a h s e d e r . O n a g ö r e s e m a y a b a k a r a k ü z e r i n d e dü
ş ü n m e k , ü z ü n t ü y ü giderir, vesvesesd y o k eder, k o r k u
ve v e h m i kaldırır, Allah'ı a n m a y a vesile olur; k a l b t e
Allah'a karşı bağlılığı yerleştirir, r e d v e i n k â r d ü ş ü n c e
sini b e r t a r a f eder, bazı h a s t a l ı k l a r ı n i y i l e ş m e s i n i sağ
lar, hasretli b i r k i m s e y i teselli eder, s e v e n l e r i n birbir
lerine olan ünsiyetlerini artmr.'i^*^'
Modern eğitim için de düşünmenin önemi büyük
tür. J. J. Rousseau diyor k i : "Bizim ö ğ r e n c i d e n istedi
ğ i m i z ş e y bilgi k a z a n m a s ı n d a n ç o k m u h a k e m e s i n i i ş -
l e t m e s i d i r . . . M o n t a i g n e , " ç o k bilgili b i r k a f a d a n
ziyade, s a ğ l a m m u h â k e m e l i bir kafa... Bilgili bir insan
d a n ç o k ijd d ü ş ü n e b i l e n becerikli bir insaiı" istiyor.'"^®^
Spinoza, i n s a n ı n bir şejdn fenalığını d ü ş ü n m e k sure
tiyle k ö t ü l ü k t e n sakınabileceği gibi ijd bir şejd düşüne
r e k de s a k ı n a b i l e c e ğ i m söylüyor."®*®' R. H. Kameron,
d ü ş ü n c e n i n bir b a ş k a ö n e m i n e dikkat ç e k e r e k diyor ki:
"Mantık kuralları h e r h a n g i bir delilin d o ğ r u l u ğ u n u ve
y a yanlışlığını tesbit edebilirler. A m a d ü ş ü n c e , doğru
dan d o ğ r u y a da delilleri m ü n a k a ş a ile işe başlar v e ona
y ö n verir.""®'*'" T. H. Huxley, Modern İlimde İnsan ad
lı eserinde, "insanın eşsiz ö z e l h k l e r i n d e n ilki v e v u z u h
b a k ı m ı n d a n en m ü k e m m e l i t a s a v v u r î d ü ş ü n m e y e olan
kudretidir.""®'*®' d e r k e n i n s a n d a k i e r d e m i n k a y n a ğ ı n a
dikkat çekiyor.
B u açıklamalar aynı z a m a n d a eğitimcilerin görev
lerini de ortaya çıkarıyor: " Ö ğ r e t m e n , öğrencilerini se
bepler, etmenler, belli bir y ö n e z o r l a y a n k u v v e t l e r üze
rinde d ü ş ü n m e y e sevketmelidir.""®*®' "Şu h a l d e , herşe
yin ü s t ü n d e ö n e m l i o l a n d ü ş ü n c e y i t a h r i k edici m e t o d
l a n k u l l a n m a k t ı r . B u h e m gerekli, h e m de a m a c a ulaş
m a için kâfidir.""®®®'
B i r k a ç â y e t m e a l i ile k o n u y u b i t i r e l i m : "Ey Mu
hammed, doğrusu senden önce de kendilerine kitaplar
ve belgelerle vahyettiğimiz birtakım adamlar gönder
dik. Bilmiyorsanız kitaplılara sorun. Sana da, insan
lara gönderileni açıklayasm diye Kur'ân'ı indirdik.
Belki düşünürler, "(i^^i) "Göklerde olanları yerde olan-
1344) Leif - Rustin, a.g.e., s. 278.
1345) Leif - Rustin, a.g.e., s. 278.
1346) M. Sekip Tunç, a.g.e., s. 112.
1347) R. Horton Kameron, "İnsan Bizzat Allahın Varlığına Delildir",
Monsma, a.g.e., s. 243.
1348) M. Kutup, İslâm Terbiye Metodu, 213.
1349) Herbert Sorenson, Eğitim Psikolojisi, s. 45.
1350) Leif - Rustin, a.g.e., s. 274. 1351) Nahi 16/43, 44.
468 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
E - TARTIŞMA
Bilgi ü r e t m e n i n y o l l a r ı n d a n b i r i de t a r t ı ş m a d ı r .
Zira "Bârika-i h a k i k a t m ü s â d e m e - i e f k â r d a n doğar."
İ n s a n l a r h e r h a n g i bir k o n u d a y a k e n d i kafalarındaki
bilgi v e tecrübeleri karşılaştırarak v e y a k e n d i bilgi ve
tecrübeleriyle b a ş k a l a r ı n ı n bilgi ve tecrübelerini karşı
l a ş t ı r m a k s u r e t i y l e b i r h ü k m e ulaşırlar. Birinci işle
m i n a d ı n a "düşünme", i k i n c i i ş l e m i n a d ı n a ise "tartış
ma" d e n m e k t e d i r . B u r a d a n h a r e k e t l e tartışmasa, bir
d e n fazla i n s a n ı n karşılıklı fikirler ileri s ü r m e k sure
tiyle yaptıkları sesli bir d ü ş ü n m e olarak t a n ı m l a y a b i h -
riz.
G ü n l ü k h a y a t t a t a r t ı ş m a , -yiizdeyüz aynı a n l a m a
g e l m e s e l e r b i l e - münazara, muhavere, münâkaşa,
muhasebe k e l i m e l e r i y l e ifade edilmektedir.'i^^^' İlmî ıs
tılahta ise d a h a ç o k diyalektik, miiYıâzara v e cedel ke -
A. D i y a l e k t i k :
1356) İsmail Fennî, Lügatçe-i Felsefe, İstanbul 1341 h., s. 184, 185;
Mustafa Namık Çankı, Büyük Felsefe Lügati, İstanbul 1954, c. I, s. 584,
585; Y. Şevki Yavuz, a.g.e., s. 3; Nihat Keklik, Felsefe, İstanbul 1978, s. 69.
1357) Ziyaeddin Fahri Fmdıkoğlu, Metodoloji Nazariyeleri, İstanbul
1946, s. 29, 30.
1358) Yusuf Şevki Yavuz, a.g.e., s. 6.
1359) Yusuf Şevki Yavuz, a.g.e., s. 15.
1360) Yavuz, a.g.e., s. 15.
470 / KUR'ÂN'DA ZÎHİN EĞİTİMİ
B. Münazara:
M ü n a z a r a , na-za-ra k e l i m e s i n d e n t ü r e m i ş A r a p ç a
bir k e l i m e d i r . "Nazar" k e l i m e s i n i n g ö r ü ş ve d ü ş ü n c e
anlamında kullanıldığını düşünürsek, münazaranın
karşılıklı, birlikte d ü ş ü n m e a n l a m ı n a geldiğini söyle-
yebiliriz.'i36i)
M ü n a z a r a i l m i n i n bir tanımı şöyledir: M ü n a z a r a ,
"Karşılıkh o l a r a k k o n u ş a n iki k i ş i n i n , gerçeği o r t a y a
k o y m a k a m a c ı ile iki d ü ş ü n c e a r a s ı n d a k i n i s b e t h ü k
m ü n ü n d o ğ r u l u k v e y a yanlışlığını a n l a m a k için düşün
m e güçlerini istenen k o n u l a r a y ö n e l t m e l e r i n d e n b a h s e
den bü- ilimdir. "("62)
Münâzara^n, "tereddüdü'l-kelâm" y a n i s ö z ü n iki
kişi a r a s ı n d a d o l a ş t ı r ı l m a s ı o l a r a k t a v s i f e d e n Elmaî,
tartışması y a p a n her iki tarafın da kendi s a v u n d u k l a r ı
fikri ortaya ç ı k a r m a k , m u a r ı z ı n ı n fikrini ç ü r ü t m e k için
ç a b a g ö s t e r d i ğ i n i , b u n u n l a b e r a b e r h e r iki tarafin d a
h a k k ı n ortaya çıkmasını istediğini söylemektedir.'"®^'
C. Cedel:
A r a p ç ^ e - d e - l e k ö k ü n d e n t ü r e m i ş olan b u k e l i m e
nin s ö z l ü k a n l a m ı , "kişinin, a r k a d a ş ı n ı sert bir y e r e
jnkması, a m a n s ı z d ü ş m a n l ı k , i p i n b ü k ü l m e s i , evirilip
çevirilmesi, binanın sağlam yapılması, b ö l ü n m e k ve
c e p h e a l m a k , d e l i l e delille k a r ş ı l ı k v e r m e k , b i r fikri
aşırı ölçüde v e k a v g a y a p a r c a s ı n a savunmak."'"^^' d e
mektir.
1361) İbn Manzur, Lisanu'l-Arap, "münazara" md.; Cürcânî, Târîfât,
"Münazara" md.; Yavuz, a.g.e., s. 5.
1362) Ali Rıza Ardahânî, Mi'yârü'l-münâzara, İstanbul 1307 h., s. 9.
1363) Elmaî, a.g.e., s. 32.
1364) Fîrûzâbâdî, Kâmûs Tercümesi, "cedel" md.; îbn Manzûr, Lisa-
nü'l-arap, "cedel" md.; Râgıb el-Isfahânî, el-Müfiredât, "cedel" md.; Yavuz,
a.g.e., s. 3.
KUR'ÂN'IN ZİHNÎ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 471
C e d e l k e l i m e s i n i n neticesiz m ü n â k a ş a , g r u p
laşma, ayrılma gibi m â n â l a n d a vardır.'"®®'
"Adâb ilmi" v e y a "ilmu'l-hilâf adları d a verilen
cedel i l m i n i n t a n ı m ı şöyledir: "Cedel, v e r i l e n b i r ç a b a
veya k a b u l edilen b i r d ü ş ü n c e y e zıd olan b a ş k a b i r dü
şünceyi b e n i m s e m e m e y e gayret gösterme sanatı
dır."'"®®' İbn Sina, cedeli, "Bir d ü ş ü n c e y i m e ş h u r -veya.
g e n e l l i k l e h e r k e s tarafından k a b u l e d i l m i ş ö n c ü l l e r l e
isbat e t m e v e c e v a p v e r m e esnasında iddia edilen fikre
zıd olan d ü ş ü n c e y e d ü ş m e m e sanatı."'^''''' o l a r a k tarif
etmiştir.
İslâm ulemâsından bir kısmı amaç ve yöntemleri
ne bakarak cedel ilmine karşı soğuk davranmıştır.
B u n l a r a g ö r e cedel, iyi niyetle h a k k a d a v e t t e n ziyade
" M u h a t a b ı n g a y e s i n i h e d e f i n d e n s a p t ı r m a k , i d d i a et
m e d i ğ i b i r h u s u s u i d d i a e d i y o r m u ş gibi g ö s t e r i p m a ğ
lup e t m e k , m u a r ı z ı n kişihğini k ü ç ü k d ü ş ü r ü c ü tavırlar
t a k ı n m a k , k e s i n d e h l e d a y a n m a d a n b i l g i s i z c e tjartış-
mak, gerçek ortaya çıktıktan sonra m ü n a k a ş a y a de
v a m e t m e k , h a k k ı bâtıl, bâtılı h a k g ö s t e r m e y e çalış
mak..." gibi a m a ç l a r a yöneliktir.'"®®' Fahreddin Râzî
v e Şevkânî'ye g ö r e c e d e l davete değil, s a v u n m a v a y ö
neliktir.'"®»
Taberî v e Suyütî, tefsirlerinde insanların ç o k ce-
delci o l d u k l a r ı n ı ifade^ e d e n âyet-i k e r î m e d e k i "cedel"
k e l i m e s i n e p e y g a m b e r l e r i n getirdikleri e m i r v e yasak
l a n r e d d e t m e anlamı verildiğini zikretmişlerdir.'"^®'
T a r t ı ş m a n ı n g e r e k l i l i ğ i n e i n a n a n l a r o l d u ğ u gibi,
onun haram olduğunu savunanlar da olmuştur. Aslın
da b u iki tarafın dehUeri birbirleriyle ç e l i ş m e m e k t e d i r .
Elmaî'mn b e l i r t t i ğ i n e g ö r e , " T a r t ı ş m a y ı k ı n a y ı p h a
r a m g ö r e n l e r i n delilleri, bâtıla v e nefsin h e v a s m a hiz
m e t e d e n tartışmalara.." yöneliktir; t a r t ı ş m a n ı n gerek
l i l i ğ i n i s a v u n a n l a r ı n d e l i l l e r i d e " A l l a h ' ı n davetini
u l a ş t ı r m a k v e h a k k a h i z m e t etmek." a m a c ı n a y ö n e l i k -
|.jy(i373) B ü t ü n m e s e l e t a r t ı ş m a n ı n a m a c ı , niyeti v e y ö n
temidir. H i ç k i m s e h a k k a h i z m e t a m a c ı n a y ö n e l i k , iyi
niyete dayalı, â d a b ı n a u y g u n bir tartışmajn r e d d e t m e z .
Ç ü n k ü t a r t ı ş m a i n s a m n y a p ı s ı n d a , y a r a t ı l ı ş ı n d a var
dır. B u , K u r ' â n ile d e s ü n n e t ile de sabittir. Kur'ân-ı
K e r i m ' d e şöyle b u y u r u l m a k t a d ı r : "O gün, herkes kendi
nefsi adına mücadele eder ve herkese yaptığının karşı
lığı eksiksiz ödenir. Onlar zulme uğratılmazlar."^'^^'''^^
"And olsun ki, biz bu Kur'ân'da insanlara türlü türlü
misâli gösterip açıkladık. İnsanın en çok yaptığı iş tar-
- 1371) Yavuz, a.g.e., s. 13. 1373) Elmaî, a.g.e., s. 63, 66.
1372) Yavuz, a.g.e., s. 10. 1374) En'âm 16/111.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 473
Kur'ân'ın, t a r t ı ş m a y a p a r k e n k l a s i k m a n t ı ğ ı n kı
y a s şekillerine u y g u n bir m e t o d k ul l a nd ı ğı nı söyleyen
ler o l d u ğ u gibi, o n u n k e n d i n e h a s , k e n d i d ü ş ü n m e sis
t e m i n e d a y a n a n orijinal, gerçekçi, h e r k e s e h i t a b e d e n ,
inatçıları s u s t u r u c u , e n k ı s a y o l d a n s o n u c a g ö t ü r ü c ü
2- Gözlem ve deney:
3- M uk ay ese:
K u r ' â n ' m isbat yollarından biri de b u d u r . A y n ı za
m a n d a bir bilgi e d i n m e y o l u d u r . K ı y a s t a birbirine ben
zeyen iki şeyin aynı h ü k m ü a l m a z o r u n l u ğ u n a r a ğ m e n ,
m u k a y e s e d e birbirine zıt olan iki şeyin karşılaştırılma
sı v e b u iki zıt şeyin aynı h ü k m ü almalarının m ü m k ü n
o l m a d ı ğ ı g ö s t e r i l m e k istenir. K u r ' â n ' d a k a r ş ı l a ş t ı r m a
sorular şeklinde yapılmakta, bu suretle zihnin k o n u
üzerinde yoğunlaşması sağlanmakta, böylece
m u h a k e m e y e g e ç e n zihin b a ş k a bir y o l u n o l m a d ı ğ ı n ı
görerek hakkı ikrara mecbur kalmaktadır. Bu metod
b i l i m a d a m l a n tarafından, "tebkid", "ilzam", "istifham
tarîki", "talattuf v e "tahakküm" gibi d e ğ i ş i k isimlerle
anılmıştır. B u ifadeler diğer t a r t ı ş m a l a r için de kulla
n ı l m ı ş , b u n l a r d a n "tebkîd" v e "ilzam" d a h a ç o k kulla
nılarak şöhret kazanmışlardır."*"®'
M u k a y e s e v e y a k a r ş ı l a ş t ı r m a n ı n Kur'ân'da birçok
örnekleri vardır. B u örnekleri v e r m e d e n önce ş u n u be
lirtelim: K u r ' â n ' m mukayese = karşılaştırma metodun
da ü ç u n s u r m e v c u t t u r : 1- Bilgi), 2- işlem, "3- Sonuç.
K u r ' â n k a r ş ı l a ş t ı r a c a ğ ı v a r l ı k v e o l a y l a r h a k k ı n d a ön
c e d e n bilgi verir; onları tanıtır. Ç ü n k ü h a k k ı n d a bilgi
sahibi o l m a d ı ğ ı m ı z şeyleri k a r ş ı l a ş t ı r m a k y a i m k â n s ı z
v e y a yanıltıcıdır. T e k taraflı bilgi de insanı y a n ı l g ı d a n
k u r t a r m a z . B u itibarla karşılaştırılacak olan h e r iki ta
r a f h a k k ı n d a da sağlıklı bilgiye ihtiyaç vardır, b u bilgi
ne k a d a r f a z l a y s a m u k a y e s e o k a d a r k o l a y v e sağlıklı
olur.
l407) Enbiyâ 21/58-67. 1408) Yavuz, a.g.e., s. 158.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 481
2- i p t a 1 m e t o d l a r ı :
1. D e l i l
K u r ' â n ' ı n e n ö n e m l i i l k e l e r i n d e n biri delile daya
n a r a k tartışmaktır. O , tartışırken kendisi delil getirdi
ği gibi m u a r ı z ı n d a n da delil g e t i r m e s i n i ister. B u n u n
örneklerini v e r m e d e n önce delil h a k k ı n d a birazcık bilgi
v e r m e d e fayda v a r sanırım. D e l i l nedir?
"Delâlet, b i r şesdn, k e n d i s i b i l i n d i ğ i t a k d i r d e , di
ğer b i r şejrin d e b i l i n m e s i n e yol a ç a c a k b i r d u r u m d a ol
m a s ı d ı r . " D e l â l e t i n i l k u n s u r u n a "dâll" y a n i "delâlet
eden", ikinci u n s u r u n a "medlul" y a n i "delâlet edilen"
adı verilir. M e s e l e y i ( k a z i y y e ) d e s d e k l e m e k a m a c ı y l a
delil g e t i r m e y e d e "istidlal" d e n i r . D e l â l e t işinin faili
d u r u m u n d a o l a n u n s u r i s e "deZiZ"dir.'^^ı^' B a ş k a b i r
ifadeyle d e h l , h e r h a n g i b i r m e s e l e d e bizi o l u m l u v e y a
o l u m s u z b i r k a r a r a zorlayan şeydir.'1*2°^
Delil, kat'î v e zannî delil olnıak ü z e r e i k i k ı s ı m d a
i n c e l e n m e k t e d i r . Kat'î delil, " H ü k m ü n bildirdiği şey
den muhalif, y a n i aykırı g ö r ü n e n , m ü n â k a ş a g ö t ü r ü r
b ü t ü n ihtimalleri k a l d ı r a n , s e k s i z v e t e r e d d ü t s ü z k a
bul e d i l e n deliller"dir. Zannî delil i s e b u n u n a k s i n e
" H ü k m ü n bildirdiği ş e y d e n akla g e l e n h e r t ü r l ü ihti
m a l i o r t a d a n k a l d ı r m a y a n , a n c a k kat'î bir esasa daya
nırsa o takdirde belki kabul edilebilen delillerdir."'i'*2^'
K u r ' â n t e r m i n o l o j i s i n d e ilim, sultan, burhan,
âyet, heyyine v e hüccet g i b i d e ğ i ş i k t e r i m l e r l e ifade
edilen delil, h e r h a n g i b i r h ü k m ü n isbat v e y a r e d d i n d e
Kur'ân'ın şart k o ş t u ğ u e n ö n e m l i u n s u r l a r d a n biridir.
"Allah'ın b e y a n ı n d a n ö t e b i r b e y a n y o k t u r . İnsa
nın yaratılışına u y g u n o l a r a k K u r ' â n ' d a z i k r e d i l e n d e
liller, b a ş k a b u r h a n g e t i r m e y e i h t i y a ç h i s s e t t i r m e z -
Igj. "(1425) d i y e n Gazzalî, K u r ' â n d e b i l e r i n i b i r g ı d a y a
b e n z e t e r e k şöyle d e ğ e r l e n d i r m e k t e d i r : "Kur'ân'ın delil
leri g ı d a y a b e n z e r . H e r k e s o n d a n faydalanır.
K e l â m c ı l a r m delilleri i s e ilâç g i b i d i r . Sayılı k i m s e l e r
y a r a r l a n ı p ç o ğ u z a r a r g ö r ü r . H a t t a K u r ' â n ' m delilleri
s u gibidir. H e m e m z i k t e k i ç o c u k , h e m d e y e t i ş k i n b i r
i n s a n faydalanır. D i ğ e r deliller i s e y e m e k l e r e b e n z e r .
Yetişkinler onlardan kimi zaman faydalanırlar, kimi
z a m a n d a m i d e l e r i n e o t u r u r . K ü ç ü k ç o c u k l a r i s e asla
istifade edemezler.""^^e)
d u k l a n , A l l a h ' ı n b u n l a r a h i d â y e t e t m e y e c e ğ i bildiril-
mfektedir. Hele b u n l a r d a h a ö n c e d e n gerçeği kabuUen-
mişlerse... "İnandıktan, peygamberin hak olduğuna
şehâdet ettikten, kendilerine belgeler geldikten sonra
inkâr eden bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir.
Allah zâlimleri doğru yola eriştirmezr."'*'^'^' Allah, i n
sanlara soruyor: "Allah'ın âyetleri, size okunur, ara
nızda da peygamber bulunurken nasıl inkâr edersi
niz?.."'*'*''' V e m ü m i n l e r uyarılıyor: "Kendilerine belge
ler geldikten sonra ayrılan ve ayrılığa düşenler gibi ol
mayın..."'*''^'
B ü t ü n uyarılara, b ü t ü n bilgi v e belgelere r a ğ m e n
sapıklıkta inad v e ısrar eden kimselere Kur'ân şöyle
sesleniyor: "Yoksa biz onlara bir delil indirdik de O'na
ortak koşmalarını o mu söylüyor?'*'*'^' "...De ki: "Eğer
sözünüzde doğru iseniz delillerinizi getiriniz. "'*'*'°'
"Yahudi veya hıristiyan olmayan kimse elbette cennete
girmeyecek" dediler. Bu onların kuruntularıdır. Ey
Muhammed, de ki: "Sözünüz doğru ise delillerinizi ge
tirin."'*^'**' "Yoksa O'ndan başka ilâhlar mı edindiler?
Deki: "Haydi delillerinizi getirin. îşte benimle beraber
onların kitabı ve benden evvelkilerin kitabı..." Fakat
onların çoğu hakkı bilmezler de onun için yüz çevirir-
"(1442) K u r ' â n ' m , d e h l g e t i r m e l e r i i ç i n m e y d a n o k u
duğu kimselerin cehaletin kurbanı olduklarını yine
K u r ' â n ' d a n ö ğ r e n i y o r u z . "Cehalet bir marazdır kim
ona asla ilâç olmaz." Ş u âyette delilin sıhhatine, kabul,
edilebilir o l m a s ı n a d i k k a t ç e k i l m e k t e d i r : "Onun dinine
uyduktan sonra Allah hakkında (veya O'nun dini h a k
kında) münâkaşaya kalkışacak olanların delilleri Rab-
1436) Âl-i İmrân 3/86.
1437) Âl-i İmrân 3/101.
1438) Âl-i İmrân 3/105. İnatçı münkirlerin deliller karşısındaki tu
tumları için bk. Hicr 15/14, 15; En'âm 6/7, 111.
1439) Rum 30/35. 1441) Bakara 2/111.
1440) Nemi 27/64. 1442) Enbiyâ 21/24.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 4 8 9
Kur'ân, k e n d i s i y l e A l l a h ' ı n v a r h ğ ı n ı t a r t ı ş m a k i s t e y e n
m u k a d d e r b i r a r z u y a , "Allah hakkında şüphe mi
f^Q^?"(i45i) cevabını veriyor. Âl-i İmrân sûresinin 6 5 .
â y e t i n d e k i t a p e h l i n i n Hz. İbrahim'le ilgili y e r s i z v e
t e m e l s i z tartışması k ı n a n m a k t a d ı r .
4-Kur'ân'ın öngördüğü tartışmada ke
sin bilgi esastır.
K u l a k t a n d o l m a , aslı astarı o l m a y a n h a b e r v e y a
b i l g i l e r l e t a r t ı ş m a n ı n z a r a r ı n d a n b a ş k a b i r şeyi y o k
tur. K u r ' â n , y a l a n v e asılsız bilgiler b i r tarafa özellikle
i m a n l a ilgili k o n u l a r d a z a n n ı bile reddetmiştir.'i^^^) o ,
t a r t ı ş m a y a p m a k i s t e y e n h e r k e s i n bilgi sahibi o l m a s ı n ı
ş a r t k o ş a r . A l l a h , bilgi sahibi o l m a d ı ğ ı h a l d e t a r t ı ş a n
k i m s e l e r i ş u ifadelerle k ı n a m a k t a d ı r : "Allah hakkında
bilmeden tartışan vk her azılı şeytana uyan insanlar
vardır. "'^'^^^ Ş u âyette "Sen af yolunu tut; bağışla; uy
gun olanı emret; bilgisizlere aldırış etme. "ti'*^'*' b u y u r u l
m a k t a d ı r . Mevdûdî, s o n talimatla ilgili o l a r a k şunları
s ö y l e m e k t e d i r : "İslâm'ın neşri k o n u s u n d a v e r i l m i ş olan
ü ç ü n c ü t â l î m â t da, cahil k i m s e l e r l e faydasız t a r t ı ş m a
lara girmekten k a ç ı n m a k hakkındadır. Hakka davet
e d e n k i ş i n i n , art niyetli v e b o z g u n c u i n s a n l a r l a y a p a
cağı k o n u ş m a l a r ı n f a y d a s ı z m ü n a k a ş a v e t a r t ı ş m a l a r ı
i ç e r m e m e s i n e ç o k d i k k a t e t m e s i gerekir..."'i*^^' İbn
Teymiye, " H i k m e t n a s ı l i l i m l e o l u r s a a y n ı ş e k i l d e tar
t ı ş m a d a i l i m l e olur."'i^°^' d i y e r e k b i l g i s i z t a r t ı ş m a n ı n
olamayacağına dikkat çekiyor. D a h a önce naklettiği
m i z b i r âyet m e a l i n i b u r a d a d a v e r e l i m : "Siz, hadi bil
giniz olan şey üzerinde tartışanlarsınız. Ama bilginiz
olmayan şey hakkında niçin tartışırsınız? Oysa Allah
bilir; sizler bilmezsiniz, "'i^'''
1451) İbrahim 14/10.
1452) Yusuf Şevki Yavuz, a.g.e., s. 188.
1453) Hac 22/3. 1454) A'râf 7/199.
1455) Mevdûdî, Tefhîmu'l-Kur'ân, c. H, s. 130.
1456) Elmaî, a.g.e., s. 56. 1457) Âl-i İmrân 3/66.
492 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
7- T a r t ı ş m a y a giren k i m s e n i n sa
mimi olması, yani i s b a t l a m a y a çalış
tığı i d d i a y a zıt bir şeyi b e n i m s e m e
mesi g e r e k i r , 'i'*''^'
A k s i h a l d e ç e h ş k i y e düşer, tutarlı i n s a n l a r s a v u n
d u k l a r ı fikre i h a n e t e t m e z l e r . H a y a t l a r ı p a h a s ı n a d a
olsa inandıkları v e b e n i m s e d i k l e r i şeyleri s a v u n u r l a r .
H z . M u h a m m e d , b u n u n e n g ü z e l örneklerini vermiştir.
Bir eline ay, bir eline g ü n e ş k o n s a bile i n a n ç v e düşün
celerinden asla v a z g e ç m e y e c e ğ i n i söylemiştir.
8- K u r ' â n , t a r t ı ş ı r k e n muhatabın
d u r u m u n u da dikkate alır; onun d u
r u m u n a u y g u n olan b i r t a r t ı ş m a y ı
e s a s alır.'i^'*'
M ü n a z a r a k u r a l l a r ı n d a n diğerlerini sa
tırbaşları halinde şöylece s ı r a l a m a k m ü m k ü n d ü r .
— Tartışmada muhatabın aklına hitabedilmesi
kadar duygularına hitabedilmesi de önem taşır.
— Sözü gereğinden fazla veya az söylememek
lâzımd'r.
— Tartışmada konunun sınırları iyi tesbit edilme
li, onun dışına çıkılmamalıdır.
— Tartışma esnasında, gülme, kızma ve benzeri
beğenilmeyen tavırlar sergilenmemelidir.
— Tartışmada muarızı dinlemek, onun sözünü
kesmemek ona ve düşünceye saygının gereğidir. Eğitil
miş insan dinlemesini de bilen insandır.
- — İyi bir tartışma için onun kurallarını bilmek
gerekir. " M ü n a z a r a k u r a l v e â d a b ı n ı b i l m e y e n v e y a
u y g u l a m a y a n k i m s e l e r l e t a r t ı ş m a y a p ı l m a m a h d ı r . ""*'''"
F - KIYAS VE MUKAYESE
K ı y a s d a m u k a y e s e d e Kur'ân'a g ö r e bilgi
e d i n m e y o l v e m e t o d l a n n d a n d ı r . H e r i k i s i n e d e "Tar
tışma" k o n u s u n d a t e m a s e t m e m i z dolajnsiyle b u r a d a
detaya g i r m e y e c e k , k ı s a bir a ç ı k l a m a y l a y e t i n e c e ğ i z .
Kıyas, l ü g a t t a b i r şeyi diğer b i r şeyle değerlendir
m e k ; eşitlik a n l a m l a n n a gelmektedir.'"''®' H u k u k î b i r
terim o l a r a k k ı y a s , h e r h a n g i b i r k o n u d a a ç ı k v e k e s i n
h ü k ü m bildiren âyet ve hadis b u l u n m a m a s ı halinde,
hakkında âyet v e hadis bulunan benzeri konulardan
h ü k ü m ç ı k a r m a işlemidir.'"''®'
1477) Yusuf Şevki Yavuz, a.g.e., s. 32.
1478) Bk. Zekiyüddin Şaban, İslâm Hukuk İlminin Esaslan, çev. İbra
him Kâ^pönmez, Ankara 1990, s. 110.
1479) Zekiyüddin Şaban, a.g.e., s. 110.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 4 9 7
K ı y a s ı n m a n t ı k t a k i a n l a m ı i s e iki d o ğ r u h ü k ü m
den üçüncü bir hüküm çıkarmak olarak açıklanabi-
lij..(1480)
iır..."'"^^' B u c ü m l e l e r i o k u y a n v e y a d i n l e y e n s e l i m bir
akıl, h e m e n k e n d i l i ğ i n d e n d ü ş ü n m e y e , tasvir edilen iki
sonuç arasında karşılaştırmalar y a p m a y a başlar, so
n u n d a da bir tercihte bulunur. B u zihinsel i ş l e m i n t a m
olarak yürümesi için sonuçların kimler için olduğu
h a n g i gerekçelere dayandığı da belirtilmiştir. A z g ı n l a r ,
azgınlıkları sebebiyle c e h e n n e m e , m u t t a k î l e r takvaları
s e b e b i y l e c e n n e t e g i d e c e k l e r d i r . G ö r ü y o r u z ki b u bir
karşılaştırma, bize birçok şeyi aynı zamanda öğret
m e k t e d i r . H e r ş e y e r a ğ m e n y a n h ş bir tercih y a p m a k
m ü m k ü n m ü d ü r ? M ü m k ü n d ü r ki K u r ' â n b u yanlışı y a
panları u y a r m a k t a d ı r : "FaAaif siz dünya hayatını ter
cih ediyorsunuz. Halbuki âhiret daha hayırlı ve daha
devamlıdır.'"'''''^^ Ş u âyette y a n l ı ş tercihlerin a k h kul
l a n m a m a k t a n k a y n a k l a n d ı ğ ı n ı g ö r ü y o r u z : "Hem. size
verilen her şey, dünya hayatının geçici nimeti ve zineti-
dir. Allah, katındaki ise hem daha hayırlıdır; hem de
ebedidir. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?"'^'^^^ K u r ' â n ,
tıpkı bir m u a l l i m gibi m u h a t a b ı n ı a y d ı n l a t m a k t a , ter
cihi h u s u s u n d a o n u y ö n l e n d i r m e k t e d i r . A m a zora baş
vurmadan...
G - SORU - CEVAP
S o r u , h e m b i r t a r t ı ş m a m e t o d u , h e m de bilgi
e d i n m e yoludur.'1''^°' İnsanlar b i h n e k istedikleri şeyleri
s o r a r a k öğrenirler. İ n s a n bilgisinin b ü y ü k bir k ı s m ı n ı
sorarak öğrendikleri teşkil eder. H z . M u h a m m e d , g ü z e l
soru s o r m a y ı ilmin y a n s ı o l a r a k k a b u l etmiştir.'^^i'
Soru, s ö z l ü k t e , " 1 - B ü t ü n öğeleri t a m o l a r a k veril-
m e y e n bir d ü ş ü n c e y i t a m a m l a t m a ğ a v e e k s i k s i z b i r
1487) Nebe 78/31-36.
1488) A'lâ 87/16, 17. 1489) Kasas 28/60.
1490) Yusuf Şevki Yavuz, a.g.e., s. 176.
1491) Aciûnî, Keşfü'l-hafâ, c. I, s. 158, 359.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 501
bilgi b a k ı m ı n d a n nelere m u h t a ç o l d u ğ u n u b i r ö l ç ü d e
g ö s t e r m i ş olur. B u d a k u ş k u s u z , e ğ i t i m c i n i n işini k o
laylaştırır. P r o g r a m ı n ı o n a g ö r e h a z ı r l a y a n e ğ i t i m c i ,
eğittiği k i m s e l e r i n k a f a l a r ı n ı l ü z u m s u z b i l g i l e r l e dol
d u r m a y a n l ı ş l ı ğ ı n d a n k u r t u l m u ş olur.
S o r u - cevap metodunun b i r b a ş k a yararı, yaratıcı
d ü ş ü n m e y e , ferdî t e ş e b b ü s k a b i l i y e t i n i g e l i ş t i r m e y e ,
s e r b e s t k o n u ş m a v e t a r t ı ş m a y a i m k â n v e fırsat hazır-
lamasıdır."*®®' B u suretle i n s a n , k e n d i n e g ü v e n de k a
zanır.
" B i l i m s o r a r a k başlar""*®®' d i y e n M. Hans Ai-
berg'e, Wayne Old ş u n l a n e k l i y o r : "Şurası m u h a k k a k
ki, bilgi b a s a m a k l a r ı n d a i l e r l e m e k , e ş y a n ı n m e y d a n a
geliş keyfiyetini v e s e b e p l e r i n i a r a ş t ı n p s o r u ş t u r m a k ,
b e ş e r z e k â s ı n ı d i ğ e r v a r l ı k l a r d a n ajnran e n b ü y ü k v e
en ö n e m l i niteliklerden birisidir."'*®^'
Rasûlullah, sorma ve soruşturma olmasa ilmin
y o k o l m a y a y ü z t u t a c a ğ ı n ı vurgulamıştır."*®®' B i r h a
dis-i şeriflerinde "İlim definelerdir ve o definelerin
anahtarı da sualdir." buyurmaktadır."*®®' Hz. Ali,
utanma ^ çekinme dolayisiyle soru sormaktan uzak
d u r a n kimseleri, "Çekingenlik,- ümitsizlik ve utangaç
lık ilimden mahrumiyetle sonuçlanır." d i y e r e k uyarı-
yor."®°°'
S o r u l a r ö ğ r e t m e k a m a c ı y l e d e sorulabilir. E ğ i t i m
ciler, e n iyi ö ğ r e t m e n i n , e n p a r l a k h a t i p değil, e n u s t a
soru soran kimse olduğunu, aktif metodun herşeyden
Kur'ân'da A l l a h tarafından s o r u l a n h i ç b i r s o r u ö ğ -
r e n m e y e y ö n e l i k değildir. B u n l a r d a n b ü y ü k bir k ı s m ı
1501) Çağdaş Pedagojiden Seçmeler, s. 177.
1502) Enbiyâ 21/7.
1503) Nahi 16/43.
1504) Mevdûdî, Tefhîmu'l-Kur'ân, c. III, s. 29.
1505) Süleyman Ateş, Yücğe Kur'ân'm Çağdaş Tefsiri, c. V, s. 108.
504 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
Z i h i n e ğ i t i m i n d e s o r u - c e v a p m e t o d u n a geniş ç a p
ta y e r v e r e n Kur'ân-ı Kerîm bu konuda bazı kurallar
da koymuştur. B u n l a n şöylece sıralayabiliriz:
1- H e r k e s herşeyi s o r m a m a l ı d ı r :
m a d a n "bilmiyorum" diyebilirler. A k s i n e b i r d a v r a n ı ş
m u h a t a b a s a y g ı s ı z l ı k o l a c a ğ ı gibi, c e v a p y e t i ş t i r m e y e
ç a l ı ş a n k i m s e için d e ç i l e d e n b a ş k a b i r ş e y o l m a z . B o -
ş u b o ş u n a ç ı r p ı m r durur.
Kur'ân, i n s a n l a r a "bilmiyorum" d e m e y i d e ö ğ r e t i
y o r . B u n u n i l k ö r n e ğ i n i m e l e k l e r d e n v e r e l i m : "ve
Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra eşyayı meleklere
gösterdi; "Eğer sözünüzde samimî iseniz bunlann
isimlerini bana söyleyin" dedi. Cevap verdiler: "Sen
münezzehsin; öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz
yoktur. Şüphesiz sen hem bilensin; hem hakimsin. ""^40)
Bir ö r n e k d e p e y g a m b e r l e r d e n : "Allah, peygamberleri
topladığı gün, "size Jıe cevap verildi?" der. Onlar, "Bi
zim bir bilgimiz yoktur; doğrusu görülmeyenleri bilen
ancak sensin." derler."'*''*' G ü n ü m ü z i n s a n l a r ı n ı n e n
a z ı n d a n bir k ı s m ı k e n d i l e r i n e yöneltilen b i r s o r u karşı
s ı n d a "bilmiyorum" d e m e y i s a n k i k ü ç ü l t ü c ü b i r c e v a p -
m ı ş gibi k a b u l e d i y o r ; c e v a b ı n ı b i l m e d i ğ i b i r s o r u y a
karşı ıkıla sıkıla b i r ş e y l e r y e t i ş t i r m e y e çalışıyor. B u n
lara anlatmalıjnz k i , i n s a n ı n b i l m e d i ğ i b i r k o n u y u "bil
m i y o r u m " d e m e s i aynı z a m a n d a b i r e r d e m d i r . B u eğiti
m i n v e r i l m e d i ğ i t o p l u m l a r d a h e m e n h e r k e s h e r ş e y i bil
m e k t e , y a l n ı z b i r şeyi b i l m e m e k t e d i r : Haddini.
Soru - cevap metodu m o d e r n eğitimin de ü z e r i n d e
d u r d u ğ u ö n e m h b i r k o n u d u r . O d a K u r ' â n gibi k ö r ü k ö
r ü n e ezber v e b e l l e m e y e d a y a n a n s o r u - c e v a p teşkilini
ideal b u l m a z . Soruları, 1- Bellek düzeyindeki sorular;
2- Anlama - kavrama düzeyindeki sorular; 3- Yorum
lama düzeyindeki sorular; 4- Uygulama düzeyindeki
sorular ş e k l i n d e b i r t a k ı m k a t e g o r i l e r e a y ı r a n m o d e r n
e ğ i t i m , h e d e f l e n e n a m a c a u l a ş m a k için s o r u n u n belle
me dışındaki düzeylere yönelik olmasını öngörmekte-
(^jj. (1542) U n u t u l m a m a l ı d ı r k i , a n l a ş ı h p y o r u m l a n a m a -
y a n b i l g i , s a h i b i n e ait değildir. İ n s a n b e y n i n i n e n b ü
y ü k vasıflarından biri edindiği bilgileri, eşya v e olayla
rı y o r u m l a y a b i l m e s i d i r .
K u r a l l a r ı n a u y u l a r a k icra e d i l m e y e n s o r u - c e v a p
y ö n t e m i n i n eğitilen k i m s e l e r i e z b e r e v e b e l l e m e y e y ö
n e l t m e s i , o t o m a t l ı ğ a , k i t a p ç ı h ğ a v e h a z ı r c ı l ı ğ a alıştır
m a s ı v e b u n a b e n z e r terbiyevî o l m a y a n y o l l a r a s e v k e t -
mesi gibi sakıncaları olmakla beraber kurallarına
u y u l d u ğ u z a m a n b ü y ü k f a y d a l a n da vardır. B u n l a r ı
şöylece sıralayabiliriz:
1- Dikkati daima uyanık tutar;
2- Öğrencinin öğrenme etkinliğine katılmasını ya
ni aktiuitesini sağlar;
3- İçine kapalı öğrencinin sosyalleşmesine katkıda
bulunur;
4- Yardımlaşarak, birlikte öğrenmeyi, birlikte ka
zanmayı öğretir.
5- Dilini kullanmasına yardımcı olur.
6- Sorması gerekirken sormayan öğrencinin prob
lemini yansıtır.^'^'^^^
7- Soru sorabilen veya kendisine sorulan sorulara
cevap verebilen öğrencide kendine güven duygusunu
geliştirir.^'^''^
8- Sorarak, sorgulayarak bilgi toplayan insanlar
bilgi ve bilginin de değerini daha çok takdir ederler.
B u n d a n dolajn b u y o l d a ç a b a h a r c a y a n kimselere
ellerinden g e l d i ğ i n c e y a r d ı m ederler.
Soru sorarken nelere dikkat edil
m e l i d i r ?
1- M o d e r n e ğ i t i m de s o r u s o r a r k e n K u r ' â n ' m ö n
gördüğü kurallara uyulması gerektiğini kabul eder.
O n l a r ı b i r k a ç m a d d e h a l i n d e i z a h e t m e y e çalışmıştır.
Onlara e k o l a r a k şunları söyleyebiliriz:
2- S o r u l a r ö ğ r e n m e a m a c ı n a y ö n e l i k olmalı;
3- S o r u insanın k e n d i aklî düzejdne u y g u n olmalı;
4- S o r u n e t v e a ç ı k olmalı; b i r ç o k c e v a b ı içerebile
c e k nitelikte o l m a m a l ı .
5- Sorular ezberciliğe t e ş v i k e t m e m e l i ; i n c e l e m e y e ,
araştırmaya, d ü ş ü n m e y e zorlamalıdır.*"'*^'
6- S o r a r a k ö ğ r e n m e k istediğimiz şeyin b i r ihtiyaca
cevap vermesi bir ihtiyaçtan kaynaklanması gere-
Öğrenmelerine v e d i n d e bilgin o l m a l a r ı n a e n g e l o l m a -
9- S o r u s o r a n k i m s e ö n y a r g ı l ı o l m a m a l ı , i l m i n
k e n d i s i n e gösterdiği hakikati, kibrin v e g u r u r u n sulta
sına b o y u n e ğ m e d e n k a b u l l e n m e h d i r .
10- B i r t a k ı m s o r u l a r zihni k u r c a l a m ı y o r , b a z ı
p r o b l e m l e r e z i h i n d e de bir c e v a p b u l m a m e c b u r i y e t i
d o ğ j r m u y o r s a zihin g ü c ü zayıf kalır/"®^*
1 1 - S o r u m e t o d u n u n b e k l e n e n faydajn sağlayabil
m e s i için s e z g i v e g ö z l e m m e t o d u y l a b i r l e ş m e s i n i n g e
reğini savunanİEyr da vardır."®®^'
12- İ n s a m n ö ğ r e n m e k istediği bir şeyi s o r a b i l m e s i
için iyi bir s o s y a l o r t a m a da s a h i p olması gerekir. B u
nedenle İslâm, eğitiminde âlimlerle düşüp kalkmak,
bilge kişilerle a r k a d a ş l ı k k u r m a k t a v s i y e e d i l m e k t e -
(Jij. (1553)
H - Ö R N E K ALMA
Ö ğ r e n m e k d u r u m u n d a o l a n b i r k i m s e için öğreti
lecek veya öğrenilecek bir konunun örneğini görmek
son derece ö n e m l i d i r . K o n u , o n u n l a ayn bir v u z u h ka
zanacak, ö ğ r e n m e o n u n l a k o l a y l a ş a c a k , p r o b l e m o n u n
la ç ö z ü m e k a v u ş a c a k t ı r . B i l i m adamları ö m e k s i z eğiti
min t a m o l a m a y a c a ğ ı n ı s ö y l e y e r e k k o n u y a dikkat çek-
mişlerdir.'"^^' Muhammed Kutup, "Terbiyede örnek
b ü t ü n v a s ı t a l a r ı n en tesirlisi, b a ş a r ı y a en y a k ı n ı -
dıj-"(i556) (jiyor. Morgan'a göre, i n s a n l a r , k a z a n d ı k l a r ı
davranış ö z e l h k l e r i n i s a d e c e "klâsik v e e d i m s e l koşul-
lama" y o l l a r ı y l a değil, aynı z a m a n d a "örnek alma" v e
ya "gözleme" yollarıyla da öğrenebilmektedirler.'!^^^'
D a h a ö n c e de s ö y l e d i ğ i m i z gibi i n s a n ı n h a y a t t a n
ö ğ r e n e c e ğ i p e k ç o k ş e y vardır. B u n l a r ı d a h a k o l a y , da
h a ç o k ve d a h a kalıcı o l a r a k ö ğ r e n e b i l m e s i için h e r ş e
yin k e n d i n e ö z g ü n u m u n e l e r i n i , ç ö z ü m örneklerini gör
m e s i gerekir. Bir g ü z e l davranışı, bir s a n a t eserini, bir
p r o b l e m i n ç ö z ü m ü n ü ö ğ r e n m e n i n en çıkar y o l u onlarla
ilgili ö r n e k l e r i g ö r m e k t i r . O k u m a s ı y a z m a s ı o l m a y a n
bir k ö y l ü k ı z ı n d a n bir n a k ı ş ç a l ı ş m a s ı i s t e d i ğ i m i z d e ,
o n u n da b i z d e n i s t e y e c e ğ i ilk ş e y ö r n e k o l a c a k t ı r . O
h a l d e ö r n e k l e r i n s a n l a r ı n en iyi ö ğ r e t m e n l e r i d i r . B ü
tün ders k i t a p l a r ı n d a ilk o l a r a k ö ğ r e n e c e ğ i m i z k o n u l a
rın çözüm örnekleriyle karşılaşmamız örneğin öğren
m e d e k i ö n e m i n i gösterir.
İ s l â m e ğ i t i m s i s t e m i n d e de örnek almanın ö n e m h
bir y e r i v a r d ı r . B i r m ü s l ü m a m n e ğ i t i l m e s i n d e örnek
alma v e örnek olma usulleri z o r u n l u bir y o l o l a r a k g ö -
zükmektedir.'i^^^' H e m teorik h e m p r a t i k bir y a p ı y a sa
hip olan K u r ' â n eğitimi ö r n e k l e m e y i z o r u n l u k ı l m a k t a
dır. B u s e b e p l e d i r ki Kur'ân-ı K e r i m ' d e ç o k ç e ş i t h ör-
n e k l e r b u l u n m a k t a d ı r . Z i r a Kur'ân, t a n ı t m a k istediği
1555) Bayraktar Bayraklı, İslâmda Eğitim, s. 159.
1556) Bayraklı, a.g.e., s. 159.
1557) C. Morgan, Psikolojiye Giriş, s. 322.
1558) Abdullah Özbek, a.g.e., s. 261.
516 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
d a n i n s a n l a r a ş u mesaj v e r i l m e k t e d i r : O l a y l a n v e var
lıkları aklınla değerlendir; aslı esası o l m a y a n ş e y l e r d e
k i l i t l e n m e . Hz. ibrahim'in y a p t ı ğ ı gibi y a p ; d ü ş ü n ,
a m a s a ğ h k l ı d ü ş ü n . H z . İ b r a h i m , y ı l d ı z l a r d a kilitlene-
bihrdi k i h t l e n m e d i , ay'a takılabihrdi takılmadı, g ü n e ş
te k a l a b i h r d i k a l m a d ı . O l a y l a r ı ç o k i y i d e ğ e r l e n d i r d i ,
akl-ı s e l i m i i l e y a r g ı l a d ı . B u y a r g ı v e d e ğ e r l e n d i r m e
çok y ö n l ü v e ç o k açılıdır. Hz. İbrahim yıldız, a y v e g ü
n e ş e b a k a r k e n s a d e c e pozitif, t e s l i m i y e t ç i b i r a ç ı d a n
b a k m a m ı ş ; o n l a r a tenkidçi b i r d ü ş ü n c e y l e d e y a k l a ş
mıştır. O n u n b i r b a ş k a açısı d a b a t a n yani fâni b i r var
lığın o n u n r a b b i o l a m a y a c a ğ ı d ı r . A l l a h ' d a n b a ş k a var
lıklara t a p a n k i m s e l e r ş a y e t t a p t ı k l a r ı v a r l ı k l a r ı b u
kriterlerle degerlendirselerdi öyle b i r ç ı k m a z a d ü ş m e z
lerdi. B u t ü r b i r akıl y ü r ü t m e s a d e c e t a p ı n m a d a değil
b ü t ü n olaylarda aydmlatıcı, yol göstericidir.
K u r ' â n h e p o l u m l u ö r n e k l e r v e r m i y o r ; o l u m s u z ör
n e k l e r de g ö s t e r i y o r . D ü ş ü n c e ş e k l i y l e b e r a b e r b ö y l e
bir ö r n e k şöyle tanıtılıyor: "Ey Muhammed, tek olarak
yaratıp, kendisine bol bol mal, çevresinde bulunan
oğullar verdiğim ve nimetleri yaydıkça yaydığım o
kimseyi bana bırak! Bir de verdiğim nimetten artırma
mı umar. Hayır, hayır... Çünkü o, bizim âyetlerimize
karşı son derece inatçıdır. Onu sarp bir yokuşa sardı
racağım. Çünkü o, düşündü; ölçtü biçti. Canı çıkası;
sonra yine ne biçim ölçüp biçti. Sonra, baktı; sonra kaş
larını çattı; suratını astı sonra da sırt çevirip büyüklük
tasladı. "Bu sadece öğretilegelen bir sihirdir. Bu
Kur'ân yalnızca bir insan sözüdür" dedi. işte bu adamı
yakıcı bir ateşe yaslayacağım. "''*'^''
O l a y v e varlıkları d o ğ r u d ü r ü s t d e ğ e r l e n d i r e m e
yen, sağhklı düşünemeyen, büjdiklük psikozu içinde
b o c a l a y a n b i r i n s a n tipiyle karşı k a r ş ı y a y ı z . B u tip, zi
h i n s e l a ç ı d a n b a ş a n s ı z o l d u ğ u gibi d u y g u s a l a ç ı d a n d a
1567) Müddessir 74/11-26.
KUR'ÂN'IN ZtHNt EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 519
İnsan t i p i n i n z i h n î f a a h y e t i de ü ç m e r h a l e d e n o l u ş
m a k t a d ı r : 1- Dinlemek; 2- Dinlediği sözleri birbirleriy
le karşılaştırmak;^3- Sözün en güzeline (hidâyet sebebi
o l a n ı n a ) uymak. Â y e t t e sağlıklı b i r akıl y ü r ü t m e örne
ği de verilmektedir.
K u r ' â n m ü s b e t z i h n i y e t örneklerini t a m t m a y a de
v a m ediyor: "Onlar ayakta iken, otururken, yan yatar
ken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışını düşü
nürler. "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın; sen
münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru" derler:"'*'^''
"Onlar (geceleyin) yataklarından kalkarlar, korku ve
ümit içinde Rablerine duâ ederler ve kendilerine verdi
ğimiz rızıklardan hayra harcarlar."'*''^" "İçlerinde kin
ve haset cinsinden her ne varsa çıkarıp atmışızdır. Alt
larından ırmaklar akar. Der-ler ki: "Hamdolsun Al
lah'a ki, bizi hidâ,yetiyle buna muvaffak kıldı. Eğer o
bize hidâyet etmeseydi, kendiliğimizden O'nun yolunu
bulmamıza imkân yoktu. Gerçekten Rabbimizin pey
gamberleri doğru olanı getirmişler." V e onlara şöyle
seslenilir: "İşte bu gördüğünüz, amellerinizle vâris kı
lındığınız cennettir. "'•*'^^' K ö t ü d u y g u l a r d a n u z a k , iddi
asız, h i d â y e t i A l l a h ' d a n b i l e n , m u t e v â z î b i r z i h n i y e t .
B u n l a r d a n b a h i s l e A l l a h ş ö y l e b u y u r u y o r : "Bizim
âyetlerimize öyle kimseler iman ederler ki, onlarla ken
dilerine nasihat verildiği zaman secdelere kapanırlar
ve Rablerini hamd ile teşbih ederler de kibirlenmez-
"(1597) i n k a r c ı i n s a n tipi "Rabbiniz ne indirdi?" sö
züne karşı "Eskilerin masallarını"'-*'^'' dedikleri halde
'Allah'dan korkup korunanlar ise "Rabbiniz ne indir
di?" sorusuna karşı "Hayır indirdi."'*'^^' derler. Bunla
rın b u t a v ı r l a r ı n d a ö ğ r e n m e y e k a r ş ı b i r hazır oluş hali
g ö r ü l m e k t e d i r . B u n l a r m ü t e k e b b i r o l m a d ı k l a r ı gibi
ş a h s i y e t s i z de değillerdir. K e n d i l e r i n d e n e m i n , kişilik
sahibi k i m s e l e r d i r . İ n a n ç v e d ü ş ü n c e l e r i n i b a ş k a l a r ı
nın baskisiyle y ö n l e n d i r m e z l e r . M e d e n î cesaretleri var
dır. Y e r e n i n y e r m e s i n d e n k o r k m a z l a r . İ n a n a n l a r a kar
şı a l ç a k g ö n ü l l ü , i n k a r c ı l a r a karşı izzetlidirler. A l l a h
y o l u n d a c i h a d ederler. A l l a h onları, o n l a r da Allah'ı se
verler."®"'''
B u ö r n e k l e r i n t a m a m ı n ı , tanıttıklarımızın da bü
tün vasıflarını s a y m a k m ü m k ü n değildir. B u n l a n n h e r
biri ayrı bir ç a l ı ş m a k o n u s u d u r , b u itibarla örneklerle
ilgili sözü b u r a d a bitiriyoruz. F a k a t ş u n u h e m e n belir
t e l i m ki, ö r n e k a l m a d a n b a h s e d e r k e n t a k l i d d e n bah
s e t m e m e k k o n u y u e k s i k b ı r a k m a k olur. Öyle ise biraz
da taklid k o n u s u n d a bilgi v e r m e y e çalışalım.
Taklid:
Taklid, " H a r e k e t l e r i n , k o n u ş m a ü s l û b u n u n , ta-
v ı r l a n n , g a y e l e r i n bilinçli v e y a bilinçsiz o l a r a k b a ş k a
bir ö r n e ğ e g ö r e şekil alması."'""!' .^gy^ "İnançlar, hare
ketler, d u y g u l a r v e h a t t a istekler v e i h t i y a ç l a r ı n , bir
k i ş i d e n diğer k i ş i y e sirayet y o l u ile g e ç m e s i " ş e k l i n d e
tanımlanmaktadır."'""^)
Taklid, g e r e k ö r g ü n e ğ i t i m d e , g e r e k s e y a y g ı n eği
t i m d e b ü t ü n h a y a t b o y u n c a ö n e m l i bir ahlâk, fikir v e
t o p l u m aracıdır.'!®"^' Özellikle ç o c u k l a r d a t o p l u m s a l v e
r u h s a l gelişmesri sağlar.
Taklid o l a y ı n d a , bir tarafta taklid edile/ı kişi v e y a
olay, diğer tarafta ö r n e k kişi v e y a olayı taklid e d e c e k
o l a n kişi v e y a kişiler b u l u n m a k t a d ı r . K e s i n bir k u r a l
o l m a m a k l a b e r a b e r k ü ç ü k l e r büyükleri, câhiller bilgin-
I-TEKRAR
H a y a t ı m ı z d a ö ğ r e n m e m i z g e r e k e n herşey, h e r k e
sin bir bakışta, bir denejdşte ö ğ r e n e b i l e c e ğ i k a d a r k o
l a y değildir. K e z a i n s a n l a n u t a m a m ı n ı n zihnî seviyele
ri de h e r ş e y i b i r d e n e y i ş t e ö ğ r e n e c e k g ü ç t e d e ğ i l d i r .
Y a n i ö ğ r e n m e k o n u l a n n ı n h e p s i aynı k o l a y l ı k t a o l m a
dığı gibi, ö ğ r e n e c e k k i m s e l e r i n y e t e n e k l e r i d e aynı de
ğildir. Bir k ı s ı m i n s a n l a r ö ğ r e n m e konularını bir dene
yişte öğrenirken diğer bir k ı s m ı b u n u b a ş a r a m a m a k t a
dır. B u d u r u m d a tekrar v e egzersiz g ü n d e m e g e l m e k t e
dir. B a z ı ö ğ r e n m e d u r u m l a r ı m t e k r a r tekrar d e n e y e r e k
öğrenebilmekteyiz.
T e k r a r , "ilk defa y a p ı l a n bir işin v e y a s ö y l e n e n
bir fikrin ikinci defa yapılması..." olarak t a n ı m l a n m a k
tadır."®"' B e l â g a t ç ı l a r , t e k r a r ı , "lafzın m â n â ü z e r i n e
defalarca delâlet etmesi" ş e k l i n d e tarif etmişlerdir."®^®'
Tekrar edilen şeye ö n e m vererek o n u dikkatle yerine
g e t i r m e y e d e l â l e t e d e n h u s u s a d a "tekrir" d e n m e k t e -
(1616) T e k r a r ı n bir b a ş k a t a n ı m ı ise ş ö y l e d i r : "Tek-
1611) Süleyman Uludağ, İslâm Düşüncesinin Yapısı, s. 91.
1612) N. Armaner, a.g.e., c. I, s. 78.
1613) Daha fazla bilgi için bk. Elmahh, a.g.e., c. I, s. 585 v.d.; Bayrak
tar Bayraklı, a.g.e., s. 276 v.d.
1614) Hüseyin Atay, Kur'ân'da İman Esasları, s. 109.
1615) Ali Erbaş, Kur'ân'daki Tekrarlar ve Sırlan, İstanbul 1987, s. 10
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).
1616) Mehmed Sofuoğlu, Tefsire Giriş, s. 100.
528 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
rar, A n l a m ı k u v v e t l e n d i r m e k v e y a p e k i ş t i r m e k , anla
t ı l m a k i s t e n e n şeyi etkili, sürekli ve değişik, ilgi çekici
bir b i ç i m d e k ı l m a k için, s e s l e r i n , bir t a k ı m hecelerin,
k e l i m e l e r i n a y n e n v e y a değişiklikler i ç i n d e sıralanma-
sı"dır/"i^'
A n l a m ı e t k i l e m e y e n t e k r a r l a r a "tekerrür" v e y a
"kesret-i tekrar" d e n d i ğ i gibi, a n l a m ı n etkisini artıran,
k u l a ğ ı t ı r m a l a m a y a n t e k r a r l a r a da "hüsn-i tekrar"
denmektedir."'""'
Tekrar, h e m ö ğ r e n m e , h e m p e k i ş t i r m e , h e m sak
l a m a v e h e m de h a t ı r l a m a d a etkisi o l a n ö n e m l i b i r
y ö n t e m d i r . K o n u n u n ö n e m i n i v u r g u l a m a s ı , dikkati y o
ğ u n l a ş t ı r m a s ı , a n l a m a v e k a v r a m a y ı s a ğ l a m a s ı bakı
m ı n d a n da e h e m m i y e t taşır. A y n ı işin tekrarı v e deva
mı, bir taraftan ö ğ r e n m e y i kolaylaştırırken diğer taraf
tan ö ğ r e n i l e c e k k o n u y a y a t k ı n l ı k da s a ğ l a m a k t a d ı r .
Öğrenmeye yönelik tekrarlar, beyinde birbirlerinden
a y n , fakat aynı d e ğ e r d e i z l e n i m l e r b ı r a k m a k t a d ı r . Y a
ni ö ğ r e n m e d e m ü k e m m e l l e ş m e t e k r a r l a r y o l u y l a e l d e
e d i l m e k t e d i r . ' " " ' U n u t m a n ı n ö n e m h bir sebebi, mater
yalin kullanılmamasıdır.'i®20)
Morgan, t e k r a n n sağladığı iki avantajdan bahset
m e k t e d i r . Oıia göre "Tekrar edilen bir uyarıcı, dikkati
n i z i n b a ş k a b i r tarafta o l m a d ı ğ ı a n l a r d a n birinde sizi
y a k a l a m a ş a n s ı n a sahiptir. A y r ı c a , d i k k a t i n i z i n sınır
a l a n ı n a g i r e n ilk u y a r ı c ı , sizin b u u y a n c ı m n sonraki
tekrarlarına daha duyarlı (sensitive) olmanızı ve bu
t e k r a r l a r a ç ı s ı n d a n t e t i k t e (alert) b u l u n m a n ı z ı sağ-
jgj. "(1621) g^j. u y a r ı c ı n ı n t e k r a r l a n m a s ı n ı n ( r e p e t i t i o n )
fark e d i l m e şansını artıracağını bildiren Morgan, kişi
leri s ü k û n e t e d a v e t e d e n b a ş k a n ı n e l i n d e k i t o k m a ğ ı
1617) M. E. B. Türk Ansiklopedisi, XXXI, "Tekrar" md.
1618) Ali Erbaş, a.g.e., s. 11.
1619) L. Öztabağ, a.g.e., s. 138, 139.
1620) Öztabağ a.g.e., s. 150.
1621) Morgan, Psikolojiye Giriş, s. 275.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 529
r a k t e k r a r l a r vasıtasiyle, fikirlerle o l a y l a r a r a s ı n d a k i
ilişkileri g ö s t e r m e k g e r e k t i ğ i n e işaret e t m e k t e , b u tür
t e k r a r l a r ı n fikir v e olayları d e ş e r e k g r u p l a n d ı r d ı ğ ı m ,
geniş v e insicamlı sistemler halinde d ü z e n e k o y d u ğ u n u
ifade etmektedir . ' " 3 ° '
Kur'ân'da Tekrar
Kur'ân'da " <—'.J " ve " " kelimeleri duâ sadedinde 83 defa tekrar
edilmiştir.
1654) Târik 86/17; Kehf 18/71, 74. Detay için bk. Erbaş, a.g.e., s. 86.
1655) Erbaş, a.g.e., s. 87, 88.
1656) Âyet sonlarındaki ses uyumlan.
1657) Şuarâ 26/9, 68, 104, 122, 140, 159, 175, 191; Bakara 2/144, 149,
150.
1658) Cum'a 62/1; Kasas 28/19.
1659) Hucurât 49/15; Âl-i İmrân 3/62; Mümin 40/21; Şuarâ 26/78;
Necm 53/43, 44, 48, 49.
1660) Kamer 54/9; Fatiha 1/4; Kâri'a 101/1, 2, 3; Fecr 89/21, 22;
Mü'minun 23/36; Tânk 86/17; Ra'd 13/5.
1661) Enfâl 8/7, 8; En'âm 6/21, 93, 144, 157; A'râf 7/37; Yûnus 10/17;
Hûd 11/18; Rahman 55/13 (31 defa); Kamer 54/17 (4 defa); Mürselât 77/15'
(10 defa); Şuarâ 26/109 (5 defa) tekrarlanmaktadır.
532 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
tadır.'"''^' H a z r e t i P e y g a m b e r de b u u s û l e u y m u ş , h e r
v a h i y g e h ş i n d e aldığı âyetleri k e l i m e k e l i m e tekrarla
mıştır. Bunu, Allah'ın, âyetlerini kendisine öğretip
açıklayacağına dair teminâtına kadar sürdürmüş-
tüj,(i676) g.^ g a r a n t i K u r ' â n ' d a şöyle ifade e d i l m e k t e d i r :
"Ey Muhammed, Cebrail sana Kur'ân okurken, unut
mamak için acele edip onunla beraber söyleme; yalnız
dinle. Doğrusu o vahyolunanı kalbine yerleştirmek ve
onu sana okutturmak bize düşer. Biz onu Cebrail'e
okuttuğumuz zaman onun okumasını dinle. Sonra onu
sana açıklamak bize düşer."'"''''
Kur'ân'daki tekrarlar, M e d e n î sûrelerden daha
çok Mekkî sûrelerde yoğunlaşmıştır. Bu, Medenî
sûrelerde t e k r a r y o k a n l a m ı n a gelmemelidir.'"''^'
Tekrar metodunun eğitim - öğretimde beklenen
faydajn s a ğ l a y a b i l m e s i için bazı k u r a l l a r a d i k k a t edil
m e s i gerekir. B u n l a r ı şöylece sır alay abihriz:
1- Tekrarın, öğrenmede beklenen faydayı sağlaya
bilmesi için bir ilgiye dayanması gerekir.''^''^^ İlgiye da
y a n m a y a n m i h a n i k i t e k r a r l a r ı n p e d a g o j i k değeri p e k
azdır. B u tür t e k r a r l a r ölü e g z e r s i z l e r d i r . İ n s a n a bık-
k ı n h k verirler. "Bir h a r e k e t i n tesbiti (fixation) h u s u -
'Ounda canlı ve k u v v e t h b i r k a ç tekrar" dikkatsizce yapı
lan b i r ç o k t e k r a r d a n daha verimlidir.'"^"'
2- Tekrarların belli amaçlara yönlendirilmiş ol
ması önemlidir. A m a c ı o l m a y a n , k u r u v e yalnız başına
t e k r a r a "kör tekrar" adı v e r i l m e k t e d i r . B u itibarla öğ
r e n i l m i ş b i l g i l e r i n p e k i ş t i r i l m e s i n d e t e k r a r l a r ı n an
lamlı hedeflere yöneltilmeleri gerekir.''"''!'
1675) İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, c. I, s. 14; Mehmed Tütüncü,
"Kur'ân ve Hadislerde Eğitim Esasları", D. E. Ü. İlâh. Fak. Der., II. s. 241.
1676) Abdullah Draz, a.g.e., s. 182. 1677) Kıyamet 75/16-19.
1678) Muhammed Kutup, Kur'ân Araştırmaları, c. I, s. 461.
1679) L. Öztabağ, a.g.e., s. 142.
1680) Henry E. Garrett, Psikolojiye Giriş, s. 106,107.
1681) Öztabağ, a.g.e., s. 139,142.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 535
i - PROBLEM ÇÖZME
Problem, "birey y a d a t o p l u m l a r ı n k a r ş ı l a ş t ı ğ ı ,
b a ş a r ı y a u l a ş m a l a r ı için ç ö z ü m l e n m e s i z o r u n l u güçlük
ler." o l a r a k tanımlanmıştır."®®"' B i r b a ş k a t a n ı m ı i s e
şöyledir: "Problem, t e m e l d e , bireyin b i r hedefe u l a ş m a
dan e n g e l l e n m e (frustration) i l e karşılaştığı b i r çatış
m a (conflict) durumudur."®®'^'
Düşünmelerimizin pek çoğu p r o b l e m çözme-
ye yönehktir."®®^' Peki p r o b l e m ç ö z m e n e d i r ? P r o b -
lem ç ö z m e , " G ö z l e n e n v e y a dujoılan olaylar v e y a
d u r u m l a r k a r ş ı s ı n d a belli o l g u n l u k s e v i y e s i n e e r i ş m i ş
k i m s e l e r i n y e n i ilişkiler k u r m a k v e y a v a r olan ilişkile
ri o r t a y a ç ı k a r m a k a m a c ı y l a giriştiği iş,""®®®' v e y a "Öğ
rencilerin o g ü n e k a d a r ö ğ r e n e m e d i k l e r i , b i l e m e d i k l e r i
b i r t a k ı m k o n u l a n k e n d i kendilerine a r a ş t ı r a r a k öğren
me" faaliyetidir."®®*' B u t a n ı m ı y l e p r o b l e m ç ö z m e b i r
ö ğ r e n m e yoludur."®®®'
Problem çözmenin ön şartı, ç ö z ü l m e s i g e r e k e n
p r o b l e m l e ilgili d o ğ r u bilgilere s a h i p o l m a k t ı r . " D o ğ r u
bilgi" ifadesi a k l ı m ı z a b i l g i n i n k a y n a ğ ı n ı g e t i r m e k t e
dir. P r o b l e m ç ö z e r k e n h a n g i k a y n a k l a r d a n bilgi derle
y e l i m k i , b i z i sağlıklı s o n u ç l a r a ulaştırsın. B u n u n e n
p r a t i k y o l u şudur: P r o b l e m ç ö z e r k e n i n s a n ı n y a r a r l a
n a c a ğ ı bilgi k a y n a k l a r ı : 1- Gelenekler, 2- Otoriteler, 3-
Kişisel tecrübeler ve 4- Bilim olarak sıralanabilir."®®®'
P r o b l e m ç ö z m e d e özellikle s i s t e m a t i k b i l g i b i r i k i m i di
y e b i l e c e ğ i m i z b i l i m i n v e b u b i h m i n bilgi elde e t m e y ö n -
P r o b l e m i n sağlıklı b i r ç ö z ü m e k a v u ş m a s ı için ö n
celikle kişinin k e n d i s i tarafından p r o b l e m o l a r a k algı
l a n m a s ı v e b i r e y i n u l a ş m a k istediği b i r h e d e f i n i n b u
l u n m a s ı gerekir.'!®^'' B u n l a r a zekâ ( i n t e l l i g e n c e ) , gü
dülenme (motivation), kurulum (set) v e işleve takılma
(functional fıxedness) gibi bireysel etkenleri de e k l e m e
liyiz.*"^^' H e m e n e k l e y e l i m ki, p r o b l e m ç ö z m e d e b i z z a t
p r o b l e m d e n k a y n a k l a n a n etkenler de başarıyı etkileye-
hiMrMorgan, g ü d ü l e n m e n i n b i r t ü r ü n ü n , p r o b l e m i n
k e n d i s i n d e n , b i l m e c e l e r d e o l d u ğ u gibi p r o b l e m d e saklı
b u l u n a n ilgi ç e k i c i l i k t e n d o ğ a b i l e c e ğ i n i s ö y l e m e k t e -
dir.(1699)
B i l i m a d a m l a r ı p r o b l e m ç ö z m e y l e ilgili a ş a m a l a r
h a k k ı n d a d e ğ i ş i k r a k a m l a r v e r m i ş l e r d i r . Morgan b u
a ş a m a l a r ı , 1- Hazırlık, 2- K u l u ç k a , 3- A y d ı n l a n m a v e
ya kavrajaş, 4- D e ğ e r l e n d i r m e v e d ü z e l t m e o l m a k üze
re d ö r t m a d d e d e değerlendirmektedir.*!™"' B u n u , 1-
G ü ç l ü k l e k a r ş ı l a ş m a ; 2- P r o b l e m i n t a n ı m l a n m a s ı ; 3-
A m a c ı n b e l i r l e n m e s i ; 4 - H i p o t e z l e r ileri s ü r m e ; 5- H i
potezleri sınama; 6- V e r i l e r i n i ş l e n m e s i , ç ö z ü m l e n m e s i
ve y o r u m l a n m a s ı ; 7- V e r i l e r d e n bniğütara v e sonuçlara
u l a ş m a ; 8- E l d e edilen sonuçların k o n t r o l ü ; 9- V a r ı l a n
sonuçlardan bir genellemeye ulaşma şekhnde madde-
leştirenler o l d u ğ u gibi*""!' b a ş k a r a k a m l a r v e r e n b i l i m
adamları d a vardır.*!™^)
B i h m a d a m l a r ı p r o b l e m ç ö z m e yollarını b e ş başlık
altında toplamışlardır:
1- T ü m e v a r ı m (endüksiyon) m e t o d u
T ü m e v a r ı m , g ö z l e m v e d e n e y y o l u y l a özel
olay v e d u r u m l a r d a n g e n e l k a n u n v e kaidelere u l a ş m a
y o l u o l a r a k tanımlanmaktadır."^"®' B u y o l ö r n e k l e r d e n
i l k e l e r e y ü k s e l m e ş e k l i n d e k e n d i n i g ö s t e r i r . "Tekil
o l a n d a n , özel o l a n d a n genel o l a n a giden, t e k t e k olgu
l a r d a n g e n e l ö n e r m e l e r e v a r a n y ö n t e m " , olarak t a n ı m
layanlar da vardır."''"*'
Ansiklopedik Eğitim sözlüğünde tümevarım meto
du, " Ö r n e k l e r d e n , s o r u n l a r d a n , o l a y l a r d a n , ö z e l du
r u m l a r d a n b a ş l a y a r a k genel s o n u ç l a r a , k u r a l l a r a v e y a
k a n ı l a r a v a r m a m e t o d u " olarak tarif edilmektedir."''"®'
T ü m e v a r ı m m e t o d u n u n ö n e m l i bir özelliği kulak
tan d o l m a bilginin v e ezberciliğin yerini g ö z l e m v e de
n e y i n alması, h e m ö ğ r e t m e n i n , h e m ö ğ r e n c i n i n zihnen
a k t i f olmasıdır."''"®' B u itiiSarla e ğ i t i m v e ö ğ r e t i m d e
k u l l a n ı l m a s ı n d a b ü y ü k y a r a r vardır. Y a l n ı z , b u m e t o
du k u l l a n ı r k e n eğittiğimiz k i m s e l e r i n d ü ş ü n m e d ü z e y
lerini ç o k iyi b i l m e m i z gerekir.
2- T ü m d e n g e l i m (dedüksiyon) m e t o d u
n e k l e r e g e ç m e k i ç i n b a ş v u r d u ğ u bir akıl y ü r ü t m e y o -
1^ "(1709) o l a r a k da t a n ı m l a n m a k t a d ı r . B u m e t o d u n bir
b a ş k a tanımı ise şöyledir: " T ü m d e n g e l i m , genel ilkeler
d e n özel o l a y v e y a o l g u l a r a i n e n bir m a n t ı k l ı akıl y ü
rütme biçimi; kanıtlardan, doğru ve kaçınılmaz hü
kümler çıkarma yolu; yasalardan olaylara, nedenler
d e n s o n u ç l a r a , k u r a l l a r d a n örneklere, e t k i l e y e n d e n et
k i l e n e n e g i d e r e k s o n u ç ç ı k a r m a ; b i ç i m s e l ( f o r m e l ) is
batlama yolu."""°'
T ü m d e n g e l i m m e t o d u n d a ö n c e k a n u n l a r behrtihr,
s o n r a g ö z l e m , d e n e y ve i n c e l e m e y o l u y l a b u k a n u n l a r ı n
g e r ç e ğ e u y g u n l u k l a r ı tesbit edilir. B u m e t o d d a d a zihin
u y a n ı k v e aktiftir,
3- Ç ö z ü m l e m e (analiz) m e t o d u
Ç ö z ü m l e m e , "...bir b ü t ü n ü o l u ş t u r a n parça
l a n b i l i m s e l bir a m a ç l a b i r b i r i n d e n ajarma işi. Ö ğ r e
t i m d e , bir k o n u n u n y a da b i r i m i n ( ü n i t e ) b ö l ü m l e r i
ü z e r i n d e a j m ayrı d u r a r a k ç a l ı ş m a " o l a r a k t a n ı m l a n
m a k t a d ı r . * " " ' Ç ö z ü m l e m e , "Bilimsel m a k s a t l a r a b a ğ h
olarak, bir b ü t ü n ü öğelerine ayırma, tahlil, a n a h z " şek
h n d e de tanımlanmıştır.*"!^) g u m e t o d , bir a r a ş t ı r m a
m e t o d u o l a r a k b ü t ü n b i l i m l e r i n zorurîiu o l a r a k kullan
dığı bir yöntemdir.*!''!^'
H e r b ü t ü n ü p a r ç a l a r a ajnrma bir a n a l i z değildir.
Bir e k m e ğ i d ö r d e b ö l m e k v e y a o n u d i h m dilim a y ı r m a k
a n a h z s a y ı l m a m a k t a d ı r . E k m e ğ i analiz e t m e k d e m e k ,
e k m e ğ i n y a p ı s ı n ı o l u ş t u r a n tuz, su, n i ş a s t a , p r o t e i n
v.s. e l e m a n l a n n a a y ı r m a k d e m e k t i r . * " " '
4- B i r e ş i m (sentez) m e t o d u
5- A n d ı r ı ş (anaioji) m e t o d u
A n a l o j i , "iki ş e y a r a s ı n d a k i m i y ö n l e r d e n uy
g u n l u k d u r u m u " , "Bir y a da b i r k a ç b a k ı m d a n u y g u n
l u k g ö s t e r e n ş e y l e r i n b a ş k a b a k ı m l a r d a n da b e n z e r l i k
g ö s t e r e c e ğ i n i ileri s ü r e n bir tür ç ı k a r s a m a " , " B e n z e r
liklerin y a r d ı m ı y l e b i l i n m e y e n i elde e t m e y o l u ' " ' ' " ' ola
r a k açıklandığı gibi "Benzerliği bilgi ilkesi v e k a y n a ğ ı
o l a r a k kullanma""^^®' şeklinde de açıklanmıştır. A n a l o
ji, eski adiyle k ı y â s , z i h n i m i z i n b e n z e r l e r e d a y a n a r a k
yaptığı bir akıl y ü r ü t m e işlemidir. K ı y a s b a h s i n d e k o
nuyla ilgili bilgi v e r d i ğ i m i z için b u r a d a detaya g i r m i y o
ruz.
a- D u y g u ve Duygu Eğitimi
A k ı l v e h i s v e y a bilgi - d u y g u d e n g e s i d a v r a n ı ş l a
rını etkilemesi a ç ı s ı n d a n kişinin kendisi için ö n e m l i ol
d u ğ u gibi, b a ş k a l a r ı n ı e t k i l e m e k , onları b i r h a r e k e t v e
eyleme sevketmek açısından da önemlidir. Kişi veya
grupları h a r e k e t e s e v k e t m e k i s t e y e n insanlar b i r taraf-
m e d e b i l m e s i i ç i n akla d a y a n d ı ğ ı gibi, i n s a n ı n i ç i n d e
y a ş a y a b i l m e s i için de v i c d a n a d a y a n m ı ş t ı r . ""''*^' O , in
s a n l a r a deliller getirip onları i k n a e t m e y e ç a l ı ş ı r k e n
o n l a n n ö n ü n e h i k m e t k a p ı l a n a ç m a k t a , k a l p l e r e bin
bir çeşit v i c d a n î d u y g u l a r y e r l e ş t i r m e k t e d i r . S e v g i l e r ,
g ö n ü l o k ş a m a l a r , teş'vik v e takdirler, ümitler, k o r k u l a r
ilâh... onun insan gönlüne serpiştirdiği tohumlar-
jjjj.(i743) Kur'ân'm dünya görüşü iki p e n c e r e d e n aydın
lanmaktadır: Akıl ve gönül penceresinden. Y u k a r d a da
s ö y l e d i ğ i m i z gibi İ s l â m eğitimi d u y g u y o ğ u n b i r eğitim
dir.'"'**' B u , o n u n aklı i h m â l ettiği a n l a m ı n a g e l m e m e
lidir.
Kur'ân, inkarcı muânzlarıyle tartışırken mücer
red zihnî mantık kurallarıyle tartışmamış, onların
duygu dünyalarına da yönelmiştir. R a h m a n sûresinde
"Artık Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?'
m e a l i n d e k i b i r âyetin 31 defa t e k r a r edilmesi, insanda
ki v i c d a n î d u y g u l a r ı n , ö z e l l i k l e m i n n e t d u y g u s u n u n
h e d e f alındığını g ö s t e r m e k t e d i r . M ü c e r r e t niantık k u
ralları i n s a n ı n y o l u n u a y d ı n l a t m a k l a b e r a b e r onları
katı t u t u m l a r ı n d a n u z a k l a ş t ı r m a y a yetmez.'"*®' Tarih
te b u n u n b i r ç o k ö r n e k l e r i v a r d ı r . Ebû Talip, y e ğ e n i
Muhamımed'in (s.a.) h a k p e y g a m b e r o l d u ğ u n u bilmesi
ne r a ğ m e n s a d e c e hissî sebeplerle o'na imanını ikrar v e
i l â n d a n çekinmiştir. S a d e c e Ebû Talib'm değil p e k çok
i n s a n ı n i n k â r s e b e b i bilgisizlikten değil, d u y g u s a l çık
m a z l a r d a n k a y n a k l a n m ı ş t ı r . , R a s û l u l l a h ' d a n Kur'ân'ı
dinledikten s o n r a "Allah'a y e m i n e d e r i m ki, daha ö n c e
b ö y l e bir söz işitmiş d e ğ i l i m . Vallahi b u şiir değil, sihir
değil v e k e h â n e t değildir..."'"*®' d i y e n Utbe b. Re-
hia'n\n i m a n e t m e s i n i h a n g i s e b e p e n g e l l e m i ş olabilir?
Ebü Cehil'in i m a n s ı z l ı ğ ı b i l g i s i z l i ğ i n d e n m i k a y n a k
lanmaktaydı? Kur'ân, îsrâiloğullarının şahsında, b u
g e r ç e ğ e şöyle i ş a r e t ediyor: "Onlara bu emirden (din
d e n ) deliller vermiştik. Böyle iken ihtilâfa düşmeleri,
sırf kendilerine ilim geldikten sonra birbirlerini çeke-
memelerindendir..."'''"^''^ A y e t t e de ç o k a ç ı k o l a r a k g ö
r ü l ü y o r ki, hislerine esir d ü ş m ü ş insanlara bilgi v e bel
ge f a y d a v e r m e m e k t e d i r . B i r b a ş k a ö r n e ğ e b a k a l ı m :
"İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarı-
cı-korkutucular olarak peygamberler gönderdi ve bera
berlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler
konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak ki
taplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık âyetler geldik
ten sonra, birbirlerine karşı olan azgınlık ve kıskanç
lıkları yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o (kitap), ve
rilenlerden başkası değildir..."'•'''*^^
A ş a ğ ı d a k i âyette h e m aklın, h e m d u y g u l a r ı n nasıl
k a m ç ı l a n d ı ğ ı n ı g ö r ü y o r u z : "İnsanoğlu yiyeceğine bir
baksın. Gerçekten suyu bol bol indirmekteyiz. Sonra
yeryüzünü yarık yarık yarmakta ve orada tahıllar,
üzümler, sebzeler, zeytin ve hurma ağaçları, koca koca
ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlar bitirmekteyiz. (Bun
lar) hem sizin, hem de hayvanlarınız için yaşama vası
talarıdır. O kulakları patlatıcı, gürültülü kıyamet ko
pup geldiğinde, işte o gün kişi kardeşinden, ana baba
sından, hanımından, oğullarından köşe bucak kaçar.
O gün herkesin kendine yeter derdi vardır. O gün se
vinçten parlayan, gülen, neşelenen birtakım yüzler ola
caktır. O gün bazı yüzler ise solgun olacaktır; o yüzleri
karanlık basacaktır. İşte bunlardır kâfirler, Allah'ın
buyruğundan çıkanlar. "'''^'^^^ S. Ramazan el-Bûtî, b u
âyetlerin i l k k ı s m ı n d a akla, y a r a t ı c ı n ı n v a r l ı ğ ı n ı n d e
lillerinin gösterildiğini, aklın b u d e h l l e r y o l u y l a i m a n a
Duygu nedir?
D u y g u l a r ı m ı z bir h e y e c a n h a l i y a n i h e y e c a n l a r
dan m e y d a n a g e l d i ğ i n e göre heyecanı t a n ı m a m ı z d a da
y a r a r vardır.
Heyecan, o r g a n i z m a n ı n hoş o l a n v e y a o l m a y a n bir
d u r u m u k a r ş ı s ı n d a duj^gusal a n l a m d a b i r c e v a b ı -
çjjj, (17.57) Hes^ecan, "Bir u y a r ı c ı y a k a r ş ı g ö s t e r i l e n v e
y ü k s e k d e r e c e d e d u y g u l a n m a d a n ö t ü r ü fizyolojik deği
şikliklerle s o n u ç l a n a n u y a r ı m (tepki)", " O r g a n i z m a n m ,
s e s s i z v e o l a ğ a n d u r u m u n d a n h e r h a n g i bir b i ç i m d e
uzaklaşması" şeklinde tanımlanmıştır.'"^^'
Morgan'm ifade ettiğine g ö r e , "Fizyolojik o l a r a k
d u y g u ve h e y e c a n l a r ı n m e r k e z î b o y u t u ( d i m e n s i o n ) uy
k u - genel u y a r ı l m ı ş l ı k hahdir. E n şiddetli heyecanları
m ı z a n c a k ç o k y ü k s e k bir genel uyarılmışlık d ü z e y i n d e
(level) m e y d a n a gelir."'"^^'
K o r k u , öfke, sevinç, acı ve tiksinti gibi, bir e ğ i l i m
faaliyetini k a p s a y a n , o l d u k ç a b a s i t b a z ı h e y e c a n l a r ı
mız vardır ki b u n l a r "ilkel heyecanlar"dır. K i n ve tik-
1754) Kerim Yavuz, a.g.e., s. 30.
1755) Yavuz, a.g.e., s. 29.
1756) Öztabağ, a.g.e., s. 163. 1757) Adasal, a.g.e., s. 851.
1758) Alaylıoğlu ve arkadaşı. Ansiklopedik Eğitim Sözlüğü, s. 128.
1759) Morgan, a.g.e., s. 213.
KUR'ÂN'IN ZİHNÎ EĞÎTÎRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 553
Psikolojik b a k ı m d a n h e y e c a n l a r , v ü c u d u n b i r çal
kantı halidir.'"®^' B u n e d e n l e ö ğ r e n m e y i e t k i l e m e s i do
ğaldır. İster hareketlerle ilgili, ister zihinle ilgili o l s u n
ş i d d e t l i h e y e c a n l a r ö ğ r e n i m i n g i d i ş i n i engeller.'"®*'
Morgan, y ü k s e k d e r e c e d e u y a r ı l m ı ş l ı k hallerinin, aşırı
k a y g ı ( a n x i e t y ) v e şiddetli h e y e c a n h a l i n e g e l d i ğ i n d e
ö ğ r e n m e y i ileri derecede e n g e l l e y e c e ğ i n i ifade e t m e k t e
dir.'"®^' Ç ü n k ü şiddetli h e y e c a n l a r o r g a n i z m a i ç i n b i r
kasırga gibidirler; fizyolojik v e p s i k o l o j i k b i r t a k ı m d e
ğişikliklere s e b e p olurlar.'"®®'
H e y e c a n l a r ı n faydalı y a n l a r ı dâ vardır. O n l a r b i
zim için b i r g ü ç v e enerji k a y n a ğ ı d ı r . O r g a n i z m a y ı güç
lü v e m ü c a d e l e c i y a p a n onlardır."^®^' Robert H. Kame
ron, " H e y e c a n l a r o l m a d a n i n s a n h a y a t ı o l m a z " d i -
yQ^(i76a) H e y e c a n diye n i t e l e d i ğ i m i z öyle t e p k i l e r i m i z
v a r d ı r ki, b i z o l a y l a r a , v a r l ı k l a r a v e h a y a t a d a h a ç o k
onlarla bağlanırız.
W. James, dinî y a ş a y ı ş ı n d u y g u c e p h e s i ü z e r i n d e
hassasiyetle d u r m u ş t u r . O n u böyle b i r h a s s a s i y e t e iten
sebep, duygunun, dinin ilk ve derin kaynağı olması
d ı r . " ™ ' A l l a h k o r k u s u , A l l a h aşkı, A l l a h ' a s a y g ı v e
bağlılık t a m a m e n i n s a n a h a s psikolojik hallerdir.*"''"'
Ribot, d ü ş ü n c e v e da'vranışlarda d u y g u s a l m a n t ı
ğın kurallarına göre h a r e k e t eden b i r t a k ı m bağlantıla
rın varlığını ileri s ü r m ü ş t ü r . O n a göre aynı d u y g u l a r a
sahip olan insanlar sempati yoluyla anlaşabilirler.
D u y g u b i r l i ğ i n d e n m a h r u m o l a n k i m s e l e r i s e dinî b i r
inancın v e y a dinî b i r törenin k a b u l ü n d e , k a v r a m v e u y
gulamada değişik tutumlar sergilerler.'"''» B u durum
da y a p ı l a c a k iş d u y g u d a birliği s a ğ l a m a k t ı r ki, b u da
eğitimle m ü m k ü n d ü r .
Bergson, Ahlâk ve Dinin İki Kaynağı adlı eserin
de, "Bir din n e k a d a r i n c e l m i ş v e u l v î l e ş m i ş ise, bir top
l u m u n v e b i r i n s a n ı n h a y a t ı n d a da o d e r e c e y ü k s e l t i c i
bir y e r tutar." demektedir.'"''^'
D u y g u ve heyecanların nelere erişip, nelerden
u z a k l a ş a c a ğ ı m ı z a dair y ö n l e n d i r i c i v e g ü d ü l e y i c i (moti-
vating) ö z e l h k l e r i de vardır.'"''®'
ka h e r h a n g i b i r d a v r a n ı ş t a n i d e a l s o n u c u a l m a m ı z
m ü m k ü n değildir. B u ş a r t l a r d a n a m a z k ı l a n bir insa
nın g ö z ü k a p ı d a o l a c a k , b i r a n ö n c e i ç i n d e b u l u n d u ğ u
sıkıntılı d u r u m d a n k u r t u l m a k i s t e y e c e k t i r . H a l b u k i
h a y a t ı n d a en ç o k s e v d i ğ i , s e v g i l i l e r sevgilisi y ü c e b i r
varlığın h u z u r u n d a o l m a n ı n z e v k ve hazzını d u y a n bir
kimsenin namazdan ayrılması düşünülebilir mi? Eği
timcilerimiz b u k o n u ü z e r i n d e hassasiyetle durmalıdır
lar. K i m i n e tür b i r y ö n l e n d i r m e y e tâbi t u t a r l a r s a tut
sunlar, b u n u n s a ğ l ı k l ı b i r ş e k i l d e y ü r ü m e s i n i t e m i n
için m u t l a k a ş u i k i e s a s ı n h e r i k i s i n e de b i r d e n riâyet
etmeleri gerekir: H a z v e elem.""®*
H i s l e r i m i z b i r i ç hali o l a r a k k a l m a z , d u r u m v e
davranışlarımızı da değiştirirler. Sevdiğimiz şeylere
yaklaşır, nefret ettiğimiz şeylerden u z a k l a ş m a k isteriz.
Bütün varlığımızı sarsacak, düşüncemizi karartacak
k a d a r şiddetli d u y g u l a r ı m ı z da vardır."'''''''
V ü c u d u m u z u n d i n a m i z m i hislerimizin ihtiyaçları
nın g i d e r i l m e s i n d e n d o ğ a r . Ali Medar, i n s a n l ı k tarihi
ne b a k ı l d ı ğ ı n d a tarihleri akıldan z i y a d e hislerin y a z d ı
ğının görüleceğini, b u itibarla ö ğ r e t m e n l e r i n g e r ç e k g ö
revlerinin b i r e y l e r e b u hisleri kontrol e t m e kabiliyetini
öğretmek ve k a z a n d ı r m a k o l d u ğ u n u ifade etmekte
dir.""®'
Kişinin bütün etkinliklerinde duyguların izleri
vardır. D a v r a n ı ş l a r ı m ı z ı n , h a y a t t a k i uyum v e u y u m
suzluklarımızın en önemli etmenleri duygularımız-
dır."™'
Duygularımız, sanatı, dolayisiyle de sanatkârı
t a k d i r e t m e m i z i sağlarlar. G ö r d ü ğ ü g ü z e l l i k l e r karşı-
1-İyi d u y g u l a r ı n u y a n d ı r 11 m a s ı
2- K ö t ü d u y g u l a r ı n y o k e d i l m e s i
3- D u y g u l a r ı n y ö n l e n d i r i l m e s i
Kur'ân, i n s a n d u y g u l a r ı n ı eğitirken o d u y g u l a
rın i y i y ö n l e n d i r i l m e s i ni ister. İnsan n e
kadar iyi duygularla m ü c e h h e z olursa olsun onları
a m a c ı n a y ö n e h k o l a r a k k u U a n a m ı y o r s a bir m â n â ifade
e t m e z . D ü ş m a n l a r ı n ı s e v e n , s e v d i k l e r i n e s ö v e n bir in
san n o r m a l değildir. K u r ' â n ' d a m ü m i n i n d u y g u l a r ı n ı n
y ö n l e n d i r i l m e s i y l e ilgili o l a r a k şöyle b u j o ı r u l m a k t a d ı r :
"Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bu
lunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine karşı mer
hametlidirler..."'*'*" O h a l d e b i r m ü m i n i n d i ğ e r b i r
m ü m i n e sert b a k m a s ı Kur'ân'ın r u h u n a aykırıdır. B a ş
k a b i r â y e t t e ş ö y l e b u y u r u l u y o r : "Ey inananlar, mü-
minleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin. Allah'ın aley-
1809) Lokman 31/7. 1812) Zümer 39/60.
1810) Mü'minun 23/45-48. 1813) Fetih 48/29.
1811) Nahi 16/23.
KUR'ÂN'IN ZtHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 565
4- D u y g u l a r ı n d e n g e l e n m e s i
D u y g u l a r ı n d e n g e l e n m e s i , onlann
h e r tür a ş ı n l ı k t a n u z a k bir itidal haliyle, d u y g u l a r ara
sındaki ilişkileri v e aynı z a m a n d a d u y g u l a r l a akıl ara
sındaki ilişkileri ifade eder.
R a s û l u U a h , "sevdiğinizi aşırı sevmeyiniz, kötüle-
diğiniz kimseleri fazla kötülemeyiniz..." buyururken
d u y ^ l a r d a k i itidal h a h n e işaret etmiştir.'^^^o)
K u r ' â n ' d a inzâr ve tebşir, va'd ve vaîd g i b i i n s a n
duygusunu etkileyen hususlar vardır. Bunlar bazan
açık, b a z a n k a p a l ı bir şekilde ifade edilirler. G e n e l ola
rak her t e h d i d i n a r k a s ı n d a n bir müjde v e y a h e r müjde
nin a r k a s ı n d a n bir t e h d i d i n geldiği görülür.'^^i) B u ise
b i r d e n g e y i g ö s t e r i r . Muhammed Kutup, duyguların
d e n g e l e n m e s i ile ilgili o l a r a k ş u n l a n k a y d e t m e k t e d i r :
B i r i n s a n d a his v e h e y e c a n l a r ı n y e t e r i n c e u y a n
m a s ı için bir şeyin sadece i d r â k edilmesi y e t m e m e k t e
dir. A y n ı z a m a n d a o şeyle i n s a n arasındaki ilişkilerin
de k a v r a n m ı ş o l m a s ı gerekir. O r m a n d a d u y d u ğ u m u z
bir ses bir t e h h k e y e işaret e t m e d i k ç e b i z d e his ve h e y e
can doğurmaz.'!»^!'
" H e y e c a n l a r ı n n a s ı l ifade e d i l e c e ğ i ö ğ r e n m e y e
bağlıdır. B u n l a r ı n , i ç i n d e y a ş a d ı ğ ı m ı z k ü l t ü r çevresi
nin şemalarına u y m a l a r ı gerekir."'"^2)
K u r ' â n e ğ i t i m i n d e n g e ç e n bir i n s a n , i n c e v e n a z i k
bir insandır. O , k a ş a t a r k e n g ö z ç ı k a r m a z ; iltifat ede
y i m d e r k e n h a k a r e t e t m e z ; el ö p e y i m d e r k e n ı s ı r m a z .
O, b a l a n s ı n a b e n z e r ; başkalarını incittiği z a m a n önce
k e n d i s i ölür. Ehl-i dildir. O n u n g ö n l ü sevgi diyarıdır.
Bütün yaratıklan mutlak Sevgilinin hatıralan olarak
k a b u l eder. O n u n b u m e z i y e t l e r i v e k â r ı n ı g ö l g e l e m e z .
O, kendi iç v e dış d ü n y a s ı n d a k i değerlere karşı son de
rece hassastır. Onlara dil uzatılmasına m ü s a d e etmez.
b- U y g u l a m a (İcra, amel)
İ s l â m e ğ i t i m s i s t e m i n d e teori - pratik ( n a z a r i y e -
a m e l i y e ) gibi birbirinden ayrı, ikili a h l â k anlajnşı y o k
tur, î s l â m e ğ i t i m i n d e teoriyle, p r a t i k i ç içe iki k a v r a m
dır. S o n u c u n d a b i r e y l e m ( a m e l ) b u l u n m a y a n b i l g i
m a k b u l v e faydalı b i r bilgi o l m a d ı ğ ı gibi, bilgisiz b i r ey
l e m i n de fazla b i r değeri yoktur.'!»^^' A s l ı n d a b ü t ü n in
s a n l a r d a , i n a n ç l a a k s i y o n u a h e n k l i b i r şekilde birleş
t i r m e eğilimi vardır. Gaston, i n a n ç v e a k s i y o n arasın
daki b u u j o ı ş m a n ı n t e m i n e d i l e m e m e s i h a l i n d e , i n s a n
da b u y a n l ı ş ı n , h a t a n ı n , s a ç m a l ı ğ ı n f a r k e d i l m e s i n d e n
d o ğ a n b i r h u z u r s u z l u ğ u n , b i r tatminsizliğin ağır basa
cağını söylemektedir.*"^*' B u ifade b i z e R a s û l u l l a h ' m ,
gerçek müminin bir iyi iş yaptığında mutluluk, kötü
bir iş yaptığında ise huzursuzluk duyacağı ile ilgili b i r
hadisini hatırlatmaktadır.*"^^'
O k u l l a r için "İnsanlığın i m a l â t h a n e l e r i " dejdmini
kullarian, Cominius, k o n u y a d a h a b i r açıklık g e t i r m e k
tedir. O n a göre a n a r a h m i n d e t e ş e k k ü l e d e r e k h a y a t a
h a z ı r l a n m a k ne k a d a r ö n e m l i i s e ö b ü r d ü n y a d a k i e b e d î
h a y a t a h a z ı r l a n m a k d a o k a d a r önemlidir.*!»^®' Kaldı ki
davranışlarımızın t e k v e m u t l a k sebebi s a d e c e âhiretle
değil, y a ş a d ı ğ ı m ı z h a y a t l a , d ü n y a i l e de ilgilidir. Ç ü n
k ü d ü n y a âhiretin tarlasıdır. Ş u da b i r gerçektir k i , yü
ce Allah'ın h e r e m i r v e y a s a ğ ı h e r z a m a n v e m e k a n d a ,
h e r hal v e şartta aynı d e ğ e r v e geçerliktedir.
îhn Miskeveyh, d e v a m l ı b i r y ü k s e l m e n i n y o l u n u
bilgi ile e y l e m i birleştirmek o l a r a k göstermektedir.* " ^ ' '
B i r i n s a n ı n g e r ç e k b i r m ü m i n o l a b i l m e s i için K u r ' â n
h a k i k a t l e r i n e s a ğ l a m b i r ş e k i l d e i n a n m a s ı yeterli de
ğildir. İ n s a n ı n g e r ç e k b i r m ü m i n olabilmesi i ç i n inancı-
m n g e r e k l e r i n i d e y e r i n e g e t i r m e s i gerekir."®®®' Hilmi
Ziya Ülken, "Ey inananlar, yapmayacağınız şeyleri ni
çin söylersiniz?" A y e t i n d e n b a h i s l e , "Fiillerin s ö z l e r e ,
b a ş k a tabirle pratiğin teoriye u y m a s ı , verilen emirlerin
m u t l a k a icra e d i l m e s i , verilen sözlerin m u t l a k a tutul
m a s ı , p r e n s i p l e r i n ulaştığı n e t i c e l e r e k a d a r g i d i l m e s i ,
kendi sözünün kendi hareketi ile bozulmaması..."na
işaret etmektedir."®®®'
a r a d a k u l l a n ı l d ı ğ ı b i r b a ş k a âyette şöyle b u y u r u l m a k
tadır: "Biz insanı en güzel şekilde yarattık. Sonra onu
aşağıların en aşağısı kıldık. Yalnız, inanıp yararlı iş
işleyenler bunun dışındadır. Onlara kesintisiz ecir var-
"(1843) G ö r ü y o r u z k i , i n s a n l a r ı n a ş a ğ ı l a r ı n a ş a ğ ı s ı
o l m a k t a n k u r t u l m a l a r ı n ı n iki ö n e m l i şartı i n a n m a k v e
onunla beraber güzel davranışda bulunmaktır.
İ m a n v e g ü z e l davranışlar, A l l a h ' l a k u l arasındaki
ilişkileri sağlıklı v e s a ğ l a m t u t a c a ğ ı gibi, i n s a n l a r ara
sındaki ilişkileri d e e t k i l e m e k t e d i r . Ş ö y l e b u y u r u l u y o r :
"Hakikat şu ki, iman eden ve amel-i sâlih işleyenlere
Rahman bir^sevgi verecek ve onları gönüllere sevdire
cektir. "(18*4) Â y e t t e n , i m a n v e g ü z e l d a v r a n ı ş l a r ı n , sos
yal barışın, i n s a n l a r arasındaki sevgi b a ğ l a r ı n ı n tesisi
nin iki ö n e m l i â m i h olduklarını ö ğ r e n i y o r u z .
K u r ' â n ' a g ö r e g ü z e l d a v r a n ı ş l a r s e r g i l e m e k insa
nın k e n d i s i için d e h a y a t î ö n e m t a ş ı m a k t a d ı r . Ç ü n k ü
"Kim yararlı iş işlerse kendi lehinedir; kim de kötülük
işlerse kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara karşı zâlim
değildir."'*'''' Allah, "İnananlara ve yararlı iş işleyen
lere ecirlerini Ödeyecek, onlara olan, bol nimetini daha
da artıracaktır. Kulluk etmekten çekinenleri ve büyük
lük taslayanları elern verici bir azaba, uğratacak
tır..."'*""
İyi olsun k ö t ü olsun Kur'ân'a göre i n s a n d a v r a m ş -
l a n m n sonuçları s a d e c e âhirete m ü t e a l h k değildir. İn
san b u r a d a da o n l a r ı n k a r ş ı l ı ğ ı n ı g ö r e c e k t i r . M e s e l â
iman ederek güzel davranışlarda bulunan kimselerin
d ü n y a h a y a t l a r ı y l e ilgih o l a r a k şöyle bujaırulmaktadır:
"Kadın, erkek, inanmış olarak kim iyi iş işlerse, ona
hoş bir hayat yaşatacağız: Ecirlerini yaptıklarından
daha güzeli ile ödeyeceğiz."'*'"' İman e d e r e k g ü z e l
1843) Tîn 95/4, 5, 6. 1846) Nisa 4/173.
1844) Meryem 19/96. 1847) Nahi 16/97.
1845) Fussilet 41/46.
574 /KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
d a v r a n ı ş l a r d a b u l u n m a y a n i n s a n l a r l a ilgili o l a r a k d a
şöyle b u y u r u l m a k t a d ı r : "Benim kitabımdan yüz çevi
ren bilsin ki, onun dar bir geçimi olur ve kıyamet günü
de onu kör olarak hasrederiz, "'i»*») i
Güzel davranışların bir başka önemi insandaki
k ö t ü l ü k l e r i giderici o l m a l a r ı d ı r . K o n u ile ilgili o l a r a k
şöyle b u y u r u l m a k t a d ı r : "Gündüzün iki ucunda ve ge
cenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğru
su iyilikler kötülükleri giderir..."''^'^^ "Ancak tevbe
eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah, onların
kötülüklerini iyiliklere çevirir... "''^^''^
İ n s a n tabiatını e k s i k s i z o l a r a k b i l e n A l l a h , insa
nın bilerek, bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek
yaptığı k ö t ü d a v r a n ı ş l a r ı n b a ğ ı ş l a n m a s ı için açık k a p ı
b ı r a k m a k t a , telâfi y o l u g ö s t e r m e k t e d i r . B u k a p ı n ı n v e
y a telâfi y o l u n u n a d ı "tevbe"dir. Kur'ân'da şöyle b u y u
ruluyor: "Fakat, tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyen
kimsenin, kurtuluşa erenler arasında bulunması umu-
^j^^ "(1851) "Doğrusu ben, tevbe edeni, inanıp yararlı iş
işleyerek doğru yola gireni bağışlarım, "'i»^^)
"Ey inananlar, yapmayacağınız şeyi neden söyler
siniz? Yapmayacağınız şeyi söylememiz, Allah katında
bir gazap ( k o n u s u o l m a s ı ) bakımından ( b ü y ü d ü k ç e )
büyüdü ( b ü y ü k b i r s u ç teşkil etti).'^"^^' b u y u r a r a k söy
lediklerini y a p m a y a n m ü m i n l e r i i k â z e d e n A l l a h , bil
dikleriyle Eimel e t m e y e n Y a h u d î âlimleri için ş ö y l e b u
y u r m a k t a d ı r : "Kendilerine Tevrat öğretildiği halde,
onun gereğini yapmayanların durumu, sırtına kitap
yüklenmiş merkebin durumu gibidir... "'"^*'
İ s l â m i n a n ç s i s t e m i , A l l a h a d i y l e y a p ı l a n meşru
h e r işi, A l l a h y o l u n a vesile teşkil e d e n h e r h a r e k e t i in-
1848) Tâhâ 20/124. 1852) Tâhâ 20/82.
1849) Hûd 11/114. 1853) Saf 61/2, 3.
1850) Furkan 25/70. 1854) Cum'a 62/5.
1851) Kasas 28/67.
KUR'ÂN'IN ZİHNİ EĞİTİRKEN KULLANDIĞI METODLAR / 5 7 5
B u r a y a k a d a r K u r ' â n e ğ i t i m i n i bilgi, d u y g u v e
davranış planında tanıtmaya çalıştık. Bu bahiste
Kur'ân'ın zihin eğitimi ile ilgili ilkelerini k ı s a c a açıkla
maya çahşacağız.
H e r e ğ i t i m sisteminin k e n d i n e ö z g ü b i r t a k ı m ilke
leri o l d u ğ u gibi K u r ' â n e ğ i t i m i n i n de k e n d i n e h a s bazı
ilkeleri vardır. B u i l k e l e r d e n b i r kısrm g ü n ü m ü z eğitim
s i s t e m l e r i n i n d e k a b u l ettiği o r t a k i l k e l e r o l d u ğ u gibi
bir k ı s m ı da Kur'ân'a ö z g ü ilkelerdir. B u ilkelerin iza
h ı n a g e ç m e d e n ö n c e "ilke"yi a ç ı k l a m a k t a y a r a r v a r sa
mrım.
İ l k e (principle), "Sonuca veya amaca ulaşmak
ü z e r e bir e t k i n h ğ e b a ş l a r k e n , etkinliğin h a r e k e t n o k t a
sını teşkil eden v e etkinlik s ü r e s i n c e de ona k ı l a v u z l u k
e d e r e k y ö n l e n d i r e n ö n c ü fikirler"*^' o l a r a k v e y a "Temel
düşünce, temel görüş; mantıkta tartışılması gerekme
y e n öncül; bireysel k a r a r v e d u r u m l a r ı n tutarlı ve eleş
tirici b i r b i ç i m d e d e ğ e r l e n d i r i l m e s i n i m ü m k ü n k ı l a n
d a v r a n ı ş k u r a l ı ; prensip"'^' o l a r a k a ç ı k l a n m a k t a d ı r .
F e l s e f e d e i s e ilke " B a ş l a n g ı ç ; ilk o l a n ; k e n d i s i n d e n
başka bir şeyin çıktığı temel, köken; dayanak; temel
neden; ilk neden"'®' a n l a m l a r ı n d a k u l l a n ı l m a k t a d ı r .
İlkeler, a m a ç l ı b i r e t k i n l i ğ i n d ü z e n l e y i p y ü r ü t ü l
m e s i n e v e y ö n t e m i n s e ç i l m e s i n e ışık tutarlar. İlkelerin
rehberlik edici bir nitelikleri vardır.'"*'
B u kısa t a n ı t m a d a n sonra K u r ' â n ' d a bulu
nan b a ş l ı c a i l k e l e r e geçebiliriz:
F e r d î f a r k h i ı k l a r i n s a n ı n ç o k iyi t a n ı n m a s ı n ı g e
rekli kılar. İ n s a n l a r ı n bilgi v e i d r â k s e v i y e l e r i a n c a k
b u yolla k a v r a n a b i l i r . A k s i h a l d e h e r k e s e aynı m e t o d u
u y g u l a m a k , h e r k e s t e n aynı şeyleri b e k l e m e k d u r u m u
na düşülür ki, b u , gerçekleri hiçe saymak demek
olur.*^'
F e r d î farklılıkların b ü t ü n u n s u r l a r ı n a d i k k a t çe
k e n îhn Haldun özellikle ç e v r e f a k t ö r ü ü z e r i n d e dur-
makt^adır.*"'
Kur'ân, "De ki: "Herkes kendi yaratılış kabiliyeti
ne göre hareket ediyor. O halde yolca en doğru olanın
kim olduğunu ancak Rahhiniz hilir."'''^ "...Dilediğimi
zi derecelerle yükseltiriz. Her ilim sahibinden üstün bir
hilen bulunur."''"^^ â y e t l e r i n d e d e i f a d e e d i l d i ğ i gibi
ferdî farklılıkların b i r realite o l d u ğ u n u k a b u l e t m e k t e
dir. O n d a k i b ü t ü n değişiklikler ferdî f a r k h h k l a n hatır
latır. O , farklı i n s a n l a r g e r ç e ğ i n d e n h a r e k e t l e farklı
m e t o d l a r , farklı ilkeler sistemini e s a s alnuştır. M a d d î -
m a n e v î , d ü n y e v î - u h r e v î v . b . d e ğ i ş i k k o r k u şekilleri,
7) Ornstein, a.g.e., s. 51.
8) J. Leif - G. Rustin, Genel Pedagoji, s. 43; ayrıca bk. Ömer Mart,
a.g.e., s. 158.
9) Beyza Düşüngen, İslâmda Eğitimin Temeli Olaraik Sevgi (Doktora
Tezi), Ankara, ts., s. 31'den Abdullah Özbek, a.g.e., s. 97.
10) İbn Haldun, Mukaddime, çev: Zâkir Kadiri Ugan, İstanbul 1986, c.
n, s. 449,452.
11) İsrâ 17/84. 12) Yûsuf 12/76.
580 / KUR'ÂN'DA ZÎHİN EĞİTİMİ
B u i l k e ; e ğ i t i m - ö ğ r e t i m etkinliklerinin i n s a m n özel
d u r u m u n a göre- a y a r l a n m a s ı n ı ö n g ö r ü r . Ö z e l d u r u m
lar, k i ş i n i n fizyolojik v e p s i k o l o j i k y e t e n e k l e r i n i , fizik
v e sosyal çe-vre şartlarını, ilgi v e a m a ç l a n n ı ifade eder.
B u ş a r t l a n ciddiye a l m a y a n bir e ğ i t i m sistemi b a ş a n h
olamaz.
H e r i n s a n ı n bilgi v e i d r â k s e v i y e s i aynı o l m a d ı ğ ı
gibi ilgi v e a m a ç l a r ı d a a y n ı d e ğ i l d i r . B i r i n e iyi tesir
e d e n bir s ö z b i r b a ş k a s ı n a e t m e y e b i h r . B i r i n s a n ş u k a
d a r şeyi ş u k a d a r z a m a n d a a n l a r k e n , d i ğ e r b i r i n s a n
o n d a n d a h a t e z v e y a d a h a g e ç a n l a m a k t a v e y a h i ç an
l a m a m a k t a d ı r . B u i t i b a r l a i n s a n l a r a b i r şeyi öğretir
k e n , o n l a r d a n b i r ş e y i s t e r k e n d a h a dikkatli o l m a k z o -
rundajrrz.'!'" B u a y n ı z a m a n d a a d a l e t i n d e g e r e ğ i d i r .
E. Boutroux, "İnsan, k e n d i s i n e v e r i l e n i m k â n l a r a göre
değil d e , kafa v e r u h y a p ı s ı n a g ö r e ö ğ r e n i m y a p m a k i s
ter."*"' d e r k e n ferdî f a r k h i ı k l a r a v e o n u n g e r e k l e r i n e
işaret etmiştir.
İ s l â m e ğ i t i m s i s t e m i n d e i n s a n k e n d i k u d r e t i nis
b e t i n d e d i n î tekliflerden s o r u m l u d u r . * " ' K u r ' â n i n s a n
l a n b i l g i l e n d i r i r k e n s a d e c e b e l h b i r k e s i m i değil, a v a m
h a v a s h e r k e s i h e d e f alır.*^"' B u itibarla d a m u h a t a p l a
r ı n ı n ö z e l d u r u m l a r ı n a i t i n a g ö s t e r i r . îbn Rüşd,
Kur'ân'da fennî ve teknik esaslara dayanan uzun ve
mürekkep mikyaslardan meydana gelen beyanların
h a l k a ta'lîm v e t e b l i ğ vasıtası o l a r a k k u l l a n ı l m a d ı ğ ı m
söylemiştir.*2!' O n a g ö r e z e k â t v e h a c gibi bazı a m e l l e r
zahirî g ö r ü n ü ş t e k i s a t h î m â n â y ı , aydın, m u a y y e n d e
rinlikteki b i r m â n â y ı a n l a m a k t a , îÂ^isas ehli i s e d a h a
derinhklere inebilmektedir/^»'
Kur'ân bir okyanus gibidir. Y ü z m e bilmeyenler
s a h i l d e n o n a b a k a r a k , elleriyle o n d a n s u a l a r a k , y ü z
me bilenler dalgaları arasında kulaç atarak, dalgıç
o l a n l a r ise derinliklerine d a l a r a k o n d a n y a r a r l a n m a y a
çalışırlar. B u kategorileri insan k a b i l i y e t v e y e t e n e k l e
ri o r a n ı n d a ç o ğ a l t m a k m ü m k ü n d ü r .
Gazzalî, ö ğ r e n c i y e k a b i l i y e t i ö l ç ü s ü n d e h i t a p et
m e s i , a k l ı n ı n k a v r a y a m a y a c a ğ ı v e n i h a y e t nefret ede
ceği i n c e l i k l e r i a ş m a m a s ı h u s u s u n d a e ğ i t i c i y e g ö r e v
yüklemektedir.'2^' B u n a r a ğ m e n " s a d e c e i l i m v e fikir
a d a m l a r ı n ı n b i l m e l e r i g e r e k e n k o n u l a r ı , h e r k e s tara
fından ü z e r i n d e fikir y ü r ü t ü l e n v e y o r u m y a p ı l a n m e
seleler h a l i n e getirdiği i ç i n "îhn Rüşd tarafindan ten
kid e d i l m i ş , hatalı bulunmuştur.'^"' Y u k a r d a d a belirt
t i ğ i m i z gibi îhn Rüşd, ilmî, n a z a r î v e m ü c e r r e d m e s e
leleri s a d e c e zekî,'kabiliyetli, istidatlı v e d ü r ü s t k i m s e
lerin b i l m e l e r i n i i s t e m e k t e , aksi b i r d a v r a n ı ş ı n sakın
c a l a r ı n a i ş a r e t e t m e k t e d i r . B u g ö r ü ş ü n d e d e ısrarlı-
dır.'^i)
îbn Sina d a y e t e n e ğ i d i k k a t e a l a n b i l i m a d a m ı v e
düşünürler arasındadır. Öğrencilerin yeteneklerine
dikkat edilmesini, herkesin yeteneği doğrultusunda
y ö n l e n d i r i l m e s i n i ister.'^^)
Ali Medar, İ s l â m e ğ i t i m i n i n i n k ı l â p ç ı y ö n ü n ü
a ç ı k l a m a s a d e d i n d e , "Gerçek b i r i n k ı l â b , fıtrî olmalıdır;
fert v e t o p l u m fıtratına ters düşmemelidir."'^^' d e r k e n
Kur'ân'a tercüman olmaktadır, Ç ü n k ü Kur'ân ütopya
28) Suad Yıldırım, a.g.e., s. 142.
29) Gazalî, İhya, c. l, s. 144.
30) Süleyman Uludağ, Felsefe Din İlişkileri, s. 145.
31) Uludağ, a.g.e., s. 148.
32) Abdullah Özbek, a.g.e., s. 96.
33) Ali Medar, İnsan Eğitiminin Kur'ânî Metodu, s. 72.
584 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
"Değeri y ü k s e k o l a n i n c i n i n k ı y m e t i n i h a l k nere
d e n bilsin?
E y Hafız, k ı y m e t i ağır v e y ü k s e k o l a n c e v h e r l e r i
a y d ı n l a r d a n b a ş k a s ı n a anlatma."'*®'
K o n u y u Garrett'in i f a d e s i y l e ş ö y l e t o p a r l a y a b i l i
riz: " Ö ğ r e n i l e c e k şeyin, ö ğ r e n e n i n y a ş ı n a , y e t e n e k l e r i -
ne v e i l g i l e r i n e g ö r e d e ğ i ş m e s i , a y a r l a n m a s ı ö n e m l i
dir."'*"
3 - SOMUTTAN-SOYUTA (mûşahhastan-mücer-
rede) İLKESİ
İ n s a n l a r , ö z e l l i k l e ç o c u k l a r l a zihnî d ü z e y l e r i ç o -
' c u k l a r a y a k ı n o l a n h a l k ( a v a m ) ö ğ r e n m e faaliyetinde
d a h a ç o k d u y u l a r ı n a d a y a n ı r l a r . Mücerred ( s o y u t ) k o
nu v e kavramları anlamakta y a güçlük çekerler veya
a n l a y a m a z l a r . Ö ğ r e n m e k istedikleri şeyleri g ö z l e r i y l e
g ö r m e k , kulaklarıyla d u y m a k , hülâsa b ü t ü n d u y u l a n y -
la a l g ı l a m a k isterler. Eğitimci h e r h a n g i b i r k o n u y u öğ
rencilerine öğretirken b u y ö n t e m i k u l l a n m a k z o r u n d a
dır.
S o m u t t a n s o y u t a i l k e s i , öğretimde
"Somut olan eşya, olay ve varlıklardan giderek soyut
o l a n kavramlara..." o l u ş m a ş e k l i n d e anlaşılmalıdır.'*'"
J. J. Ryan " Ö ğ r e n i m e r e m i z l e r d e n ( s y m b o l s ) ç o k n e s
nelerle veya n e s n e l e r i n yerini t u t a n r e s i m v . b . ile b a ş
lanmalıdır." derken s o m u t t a n soyuta ilkesine işaret et-.,
mektedir.'*»'
Kur'ân, i n s a n g e r ç e ğ i n d e n h a r e k e t e d e r e k insanla
rı müşahhastan mücerrede yöntemiyle eğitme y o l u n u
t e r c i h v e t a t b i k etmiştir.'*^' B u n u y a p a r k e n e v r e n d e
var olan herşeyden ve iletişim araçlarının her
i m k â n ı n d a n yararlanmıştır. G ö z l e m v e d e n e y b a h s i n d e
a n l a t t ı ğ ı m ı z gibi i n s a n l a r ı e v r e n d e b u l u n a n herşejd
dujru v e d e n e y l e i n c e l e m e y e , o r a d a n m ü c e r r e d b i r k a v
ram olan Allah kavramına ulaşmaya çağırmıştır. A l
lah'ı d o ğ r u d a n a n l a t m a k y e r i n e O'nun sıfatlarını v e o
46) Henry E. Garrett, Psikolojiye Giriş, s. 125.
47) N. Kemal Önder, a.g.e., s. 52.
48) John J. Ryan, Eğitim Psikolojisi, s. 71.
49^ Hüseyin Atay, Kur an'a Göre İman Esasları, s. 88.
KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİNİN İLKELERİ / 587
sıfatların e ş y a v e o l a y l a r ü z e r i n d e k i t e z a h ü r ü n ü g ö s
termeyi uygun bulmuştur. Bütün eşya ve olaylar
O'nun yüce sıfatlarının m ü ş a h h a s t e z a h ü r ü o l a r a k gös
terilmiştir. D a ğ l a r , d e n i z l e r , g ö k l e r v e y e r v e b u ikisi
a r a s ı n d a k i h e r ş e y insanın d i k k a t i n e s u n u l m u ş , yaratı
lanlardan yaratıcıya kapılar aralanmıştır. Daha önce
b u n l a n n ö r n e k l e r i n i v e r d i ğ i m i z için b u r a d a tekrarla
m ı y o r , bir fikir v e r m e s i a ç ı s ı n d a n şu âyetlerle yetiniyo-.
r u z . A l l a h şöyle b u y u r u y o r : "Bu insanlar, devenin na-
sd yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların
nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmaz
lar mı?"'^°' K u r ' â n ' m b u r a d a y a p m a k istediği şey, işa
ret ettiği b u s o m u t varlıklar h a k k ı n d a bilgi tahsil e d e n
i n s a n ı n o r a d a n A l l a h ' a jTİkselmesini s a ğ l a m a k t ı r .
K u r ' â n ' d a ş ü p h e s i z , h a k k ı n d a bilgi v e r i l e n tek k o
n u A l l a h k o n u s u değildir. H e p s i A l l a h k o n u s u n d a dü
ğ ü m l e n m e k l e birlikte b a ş k a k o n u l a r da vardır. M e s e l â
cennet ve cehennem konusu. Kur'ân, dilde tasvir sana
t ı n a b a ş v u r m a k s u r e t i y l e b u iki m ü c e r r e d k o n u y u
â d e t a bir t a b l o gibi m ü ş a h h a s hale g e t i r i y o r , Ş u
âyetlere b a k a l ı m : "Cennettekiler, cehennemliklere, "Biz
Rabbimizin bize vadettiğini gerçek bulduk; Rabbinizin
size de vadettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenir
ler. Onlar, "evet" derler. Aralarında hir münâdî, "Al
lah'ın laneti Allah yolunda alıkoyan, o yolun eğriliğini
isteyen ve âhireti inkâr eden zalimleredir." diye sesle
nir, îki taraf arasında bir perde ve burçlar üzerinde
her iki tarafı da simalarından tanıyan adamlar var
dır; cennetliklere, "Size selam olsun" derler. Bunlar he
nüz girmeyen fakat cenneti uman kimselerdir. Gözleri
cehennemlikler yönüne çevrilince, "Rabbimiz, bizi za
limlerle beraber bulundurma." derler. Burçlarda olan
lar, simalarından tanıdıkları adamlara, "Topluluğu
nuz, topladığınız mal ve büyüklük taslamalarınız size
50) Gâşiye 88/17-20.
588 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
bir k o n u n u n s o m u t l a ş m a s ı a n l a m ı n a gelir.'^^'
K u r ' â n ' d a ş ö y l e b u y u r u l m a k t a d ı r : "Andolsun ki, bu
Kur'ân'da insanlar için her türlüsünden temsil getir
dik; gerek ki iyi düşünsünler. "'^^^ B i r darb-ı m e s e l örne
ği: "Biz bu Kur'ân'ı bir dağın üzerine indirseydik, her
halde sen onu Allah korkusundan başını eğmiş, çatla
mış görürdün. Bu temsiller yok mu, işte biz onları in
sanlar için veriyoruz; gerek ki düşünürler. "*^'" B u r a d a
K u r ' â n ' ı n ö n e m i , b i r darb-ı m e s e l l e a n l a t ı l m a k t a , in
sandan düşünmesi istenmektedir.
İbn Rüşd'e göre h a l k , "var o l a n h e r ş e y i d u y u l a r l a
idrâk edilen varlıklar şeklinde tasavvur ve tahayyül
eder. O n u n için, m a d d î o l m a y a n varlıkların, h a l k a m e
sel g e t i r e r e k v e t e m s i l î s u r e t t e a n l a t ı l m a s ı zarurîdir.
Naslar, yani âyet ve hadisler m a n e v î v e uhrevî haki
k a t l e r i t e m s i l î s u r e t t e anlatmışlardır."*^»' O , el-Keşf
isimli e s e r i n d e şunları yazıyor: "...Şeriatın h a l k a t â l i m
v e tebliğ için t u t m u ş o l d u ğ u y o l u n , hudûs-i â l e m i n her
kes tarafindan itiraf v e k a b u l edilen b a s i t y o l l a n o l m a
sı i c a b e d e r . A j m c a e ğ e r â l e m i n h u d û s ü n ü n ş a h i d d e b i r
misâli yoksa, bu hususun temsilinde, şeriatın
m ü ş a h e d e o l u n a n şeylerin h u d û s ü n ü k u l l a n m a s ı l a z ı m
gelir."*^^'
B i r k a ç temsil v e teşbih ö r n e ğ i v e r e r e k konujru b i
tirelim: "Görmedin mi Allah nasıl bir misâl verdi? Hoş
bir kelimeyi, kökü sabit, dalları ise yukarıda olan bir
ağaca benzetti. O ağaç, yemişlerini her zaman Rabbi
nin izniyle vermektedir. Daha iyi kavrayıp düşünsün
ler diye Allah, insanlara böyle misaller verir. Kötü bir
kelimenin misâli de bir ağaç gibidir ki, toprağın üs
tünden koparılıvermiştir; bir kararı yoktur."'^°^ "Onla-
55) Bk. Seyyid Kutup, Kur'ân'da Edebî Tasvir, çev: Süleyman Ateş, İs
tanbul, ts., s. 77 v.d.; Y. Şevki Şavuz, a.g.e., s: 98.
56) Yâsîn 36/27. 57) Haşr 59/21.
58) Süleyman Uludağ, Felsefe Din İlişkileri, s. 35..
59) İbn Rüşd, el-Keşf, s. 283. 60) İbrahim 14/24-26.
590 / KUR'ÂN'DA ZİHÎN EĞİTİMİ
Ö ğ r e n m e - ö ğ r e t m e ilkelerinin e n ö n e m l i l e r i n d e n
biri de y a k ı n d a n u z a ğ a i l k e s i dir. Ç ü ü k ü
i n s a n ı n y a k ı n ç e v r e s i n d e b u l u n a n e ş y a v e olaylar, bili
nen, s o m u t , h a y a t î v e aktüeldirler."®'
İnsan, e v i n d e n , a i l e s i n d e n b a ş l a y a n , m a h a l l e , k a -
sa;ba, şehir, ü l k e v e ülkeler içinde devarn eden b i r çev
resel halkalar i ç i n d e hayatını s ü r d ü r ü r . İ n s a n ı n içinde
y a ş a d ı ğ ı b u çevreler fiziksel v e sosyal bir g ö r ü n ü m ar
zederler. İ n s a n l a r b u n l a r l a sürekli i l e t i ş i m i ç i n d e d i r
ler. Ö z e l l i k l e y a k ı n ç e v r e , i n s a n ı n b ü t ü n h a y a t ı n ı n
içinde g e ç m e s i d o l a y i s i y l e d e v a m l ı b i r e t k i l e ş i m u n s u
rudur. B u y ü z d e n o r a d a y a ş a n a n olayları d a h a ijd k a v
rar, oradaki varlıkları daha iyi t a m r .
Öğretmen, öğreteceği k o n u l a n m ü m k ü n mertebe
öğrencinin yaşadığı yakın çevreden seçmeli, bundan
s o n r a gittikçe g e n i ş l e y e n b i r ö ğ r e t i m e t k i n h ğ i y l e u z a k
çevrelere u l a ş m a h d ı r .
Kur'ân'da dikkatimizi çeken p e k ç o k âyet
Kur'ân'ın b u ilkeyi benimseyip uyguladığını göster
m e k t e d i r . Ş u â y e t l e r e b i r b a k a l ı m : "Âyetlerimizi ya
lanlayanlara ve onları kabul etmeyi kibirlerine yedire
meyenlere, göklerin kapıları elbette açılmaz. Ve deve
76) Âl-i İmrân 3/71. 77) Bakara 2/42.
78) N. Kemal Önder, a.g.e., s. 53.
594 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
le t u t u l a m a y a n yani d u y u l a n m ı z l a i d r â k e d e m e d i ğ i m i z
ve hiçbir z a m a n da e d e m e y e c e ğ i m i z sayısız olay ve var-
h k l a r vardır. A k ı l , "fizik" v e "metafizik" â l e m d e deni
len b u â l e m l e r i t a n ı m a k v e b i l m e k zorundadır. Ç ü n k ü
K u r ' â n ' m i n s a n zihnini eğitirken d a y a n d ı ğ ı en ö n e m l i
t e m e l l e r d e n biri b u d u r . V e ç ü n k ü i m a n e s a s l a r ı n ı n
önemli b i r k ı s m ı b u t e m e l üzerinde yükselecektir.
B u g e r ç e ğ i v e c i z b i r ş e k i l d e ifade e d e n Kur'ân-ı
K e r i m , i n s a n d a n b u g e r ç e ğ i k a b u l e t m e s i n i ister.'"®'
Çünkü sadece gördüklerine inanan ve sadece duyula-
rıyle yetinen, g ö r m e d i k l e r i n i y o k s a y a n b i r k i m s e y e A l
lah'ın, âhiretin, c e n n e t i n , c e h e n n e m i n , cin v e şeytanın,
meleğin varlığım kabul ettirmek imkânsızdır. Allah'a
bağlı iyi b i r i n s a n ı n i l k v a s f i n m gaybe iman o l d u ğ u n u
b e y a n e d e n M. Kutup, A l l a h ' a v e âhiret g ü n ü n e i m a n a
giden tek yolun bu olduğunu söylemektedir.""'
"...Kur'ân, insan aklının kapasitesinin ötesindeki gay
be ve gözle görülmeyene iman etmeyi bildirir ve öğre
tir."'**" d i y e r e k M. Kutub'a k a t ı l a n Fethullah Han,
K u r ' â n ' m d u y u l a r ötesi d ü n y a d a n d e ğ i ş i k bilgiler ver
diğini, b u n u n l a g a y b e i n a n m a y ı , Hz. Muhammed'e g e
len v a h y e i n a n m a y ı v e âhiretten e m i n o l m a y ı öğrettiği
ni zikretmektedir."^®'
"Hamd ile o'nu teşbih etmeyen hiçbir şey yoktur.
Fakat siz onların teşbihlerini anlamazsınız."'*'^"
âyetini y o r u m l a y a n M. Kutup, ş u n l a r ı s ö y l ü y o r : "Siz
dujTilarla k a v r a n ı l a n b i ç i m d e e ş y a n ı n dış g ö r ü n ü ş ü n e
göre h ü k ü m verdiğiniz z a m a n o n l a r m teşbihini farket-
m e z s i n i z . ' " ^ » A m a b i l i n i z ki sizin d u y u l a r ı n ı z l a i d r â k
e d e m e d i ğ i n i z g e r ç e k l e r vardır; b u n l a r ı k a b u l e t m e h s i -
n i z . İ l m i n , artık m a d d e d i y e b i r ş e y t a n ı m a d ı ğ ı n ı , ç ü n
k ü m a d d e y i a t o m ç e k i r d e ğ i n i n p a t l a m a s ı y l e enerji h a
line d ö n ü ş t ü r d ü ğ ü n ü k a y b e d e n Kutup, d u y u l a r l a algı
l a n a n şe5"ler d ı ş ı n d a h i ç b i r g e r ç e k y o k t u r anlajnşının
y a n h ş h ğ m a işaret etmektedir.*!22)
" V a r l ı k b i r d i r ; f a k a t biri gizli, biri g ö r ü n e n iki
m a n z a r a s ı v a r d ı r . " d i y e n İbn Arabî, v a r l ı ğ ı , y a l n ı z
m a d d e h a l i n d e g ö r m e n i n y a n h ş h ğ ı n a işaret ediyor.'^^s)
Batılı b i l i m a d a m l a r ı n ı n ç o ğ u , v a r l ı k â l e m i n d e
gözle görülmeyen, duyularımızla idrâk edemediğimiz
birçok şeyin varlığına inanmaktadır. Resmî bilimin
g ö z l e m e sıkı sıkıya b a ğ h o l m a s ı m b i r b a ğ n a z l ı k o l a r a k
n i t e l e y e n v e "gördüklerine fizik, g ö r m e d i k l e r i n e m e t a
fizik" d i y e n b i l i m a d a m l a r ı n ı e l e ş t i r e n M. Hans Ai
berg, ş u n l a r ı s ö y l ü y o r : " R ö n t g e n ı ş ı n l a r ı d a " G ö z ü n
g ö r d ü ğ ü h e r ş e y v a r d ı r ; k a l a n ı yoktur." safsatasını yık
tı. X ışınları. G a m m a ışınları v e b e n z e r i e v r e n ışınları
gözle görülmez a m a dolaylı olarak aygıtlarla görü-
lür."(i24)
m e k m ü m k ü n o l m a z . B e n i m e ş y a y a b a k ı ş t a r z ı m işte
b u d u r . ""26)
Claude M. Hatavai'nin k o n u y l a ilgili g ö r ü ş l e r i n
den b i r pasajı a y n e n n a k l e d i y o r u z : " B u k â i n a t ı planla
y a n , o n u n i z a m v e i n t i z a m a s o k a n m a d d î bir varlık ola
m a z . B e n i n a n ı y o r u m ki, A l l a h m a d d e dışı bir varhktır.
Keza kâinatımızda maddî olmayan varlıkların bulun
duğunu da kabul ediyorum. Çünkü b e n i m çalışma da-
h m o l a n fizik, b a n a zorla m a d d î o l m a y a n b i r ilk s e b e
bin varlığını i ş a r ediyor. B e n i m felsefemde maddî ol
m a y a n v a r l ı k l a r ı n d a yeri v a r d ı r . Ç ü n k ü m a d d î o l m a
yan varlıkları, tabiî duyularla idrâk etmek m ü m k ü n
olmaz. A n c a k tanımı yapılabilir. Öyleyse elimde b i r
âlet d u r u m u n d a olan ilim, k e n d i aczi y ö n ü n d e n bir ger
ç e ğ e u l a ş a m ı y o r . O n u n b u a c z i n d e n dolaja b e n i m v a r
olan g e r ç e ğ i i n k â r e t m e m k a d a r b u d a l a l ı k o l a m a z . K a l
dı ki m o d e r n fizik a ç ı k ç a k â i n a t ı n k e n d i s i n i t a n z i m et
mekten veya kendi kendisini tanzim etmekten veya
k e n d i k e n d i s i n i y ö n e t m e k t e n âciz o l d u ğ u n u ö ğ r e t m e k
tedir bana.""2V)
Kur'ân-ı Kerim, henüz ikinci sûresinde
m u t t a k î l e r i t a r i f v e t a v s i f e d e r k e n "Onlar gaybe iman
ederler" b u y u r m a k t a d ı r . B u , o n u n g a y b e i m a n k o n u s u
na verdiği önerni gösterir. Ç ü n k ü y u k a r d a d a belirttiği
m i z gibi b ü t ü n i m a n e s a s l a n b u i l k e n i n temelleri ü z e
rinde y ü k s e l m e k t e d i r . S o n r a dujoılar d ü n y a s ı n d a kala
r a k ö b ü r tarafa k u l a k t ı k a m a k i l m e sınır g e t i r m e k de
ğil m i d i r ? B i l m e d i ğ i m i z h e r ş e y b i z i m i ç i n g a y b d i r . B u
gerçeği k a b u l e t m e y e n h a n g i b i l i m a d a m ı h a k i k a t i n or
t a y a çıkması, gizli m â n â l a r ı n k e ş f e d i l m e s i için kendisi
ni h u m m a l ı b i r faaliyetin içine atabilir? B ü t ü n çabala-
n m ı z , b i l i n m e y e n i n o r t a y a ç ı k m a s ı , b a ş k a b i r ifade ile
g a y b ı n keşfi için değil m i d i r ?
e d e n bir k i m s e n i n k ö t ü d a v r a n ı ş l a r a t e v e s s ü l e t m e s i
zor o l d u ğ u gibi, b ö y l e bir i n a n ç v e t u t u m d a n y o k s u n
olan, k u y t u y e r l e r d e y a p a c a ğ ı b e r k ö t ü l ü ğ ü n y a n ı n a
k a l a c a ğ ı n a i n a n a n bir k i m s e n i n k o n t r o l ü i s e â d e t a
i m k â n s ı z d ı r . B u n l a r ı çeşitli ş e k i l l e r d e u y a r m a n ı n da
bir f a y d a s ı y o k t u r . Ş ö y l e b u y u r u l u y o r : "Sen ancak
Kur'ân'a tâbi olanı ve Rahmana gâibte saygı besleyeni
uyarırsın..."'*'" D e m e k ki K u r ' â n bir u y a n d ı r ; b u uyarı
ona tâbi o l a n a v e g a y b e i m a n e d e n e tesir eder. B a ş k a
bir âyette "...Ancak Rablerinin korkusunu, o'nu görme
den duyanları, namazı doğru dürüst kılanları sakmdı-
rabilirsin... buyurulmaktadır.
D e d i k ki: Kur'ân, o k u j m c u s u n d a g a y b e i m a n a kar
şı bir y a k ı n l ı k ve aşinalık o l u ş t u r m a y a y ö n e l i k o l a r a k
sık sık g a y b î v a r l ı k v e o l a y l a r d a n b a h s e t m e k t e , çeşitli
g a y b haberleri v e r m e k t e d i r . Y e r i n e g ö r e c e n n e t v e c e
h e n n e m d e n , y e r i n e g ö r e cin v e ş e y t a n d a n , y e r i n e g ö r e
m e l e k l e r d e n v e d a h a s ı k o l a r a k da A l l a h ' d a n b a h s e t
m e k t e d i r . B a z a n âhiret, m a h ş e r , m i z a n , ârâf, sırat, kı
y a m e t gibi g a y b î k a v r a m l a r l a tanışırken, b a z a n da geç
m i ş t e n , h a l d e n v e g e l e c e k t e n bilgi v e r e n g a y b î h a b e r
lerle k a r ş ı l a ş m a k t a y ı z . B u n l a r ı n h e p s i n i b u r a y a k a y
d e t m e m i z m ü m k ü n değil. B u n l a r d a n bir iki ö r n e k v e
r e r e k k o n u m u z u bitireceğiz.. B i z e g ö r e ö n e m l i g e l e c e k
h a b e r l e r i n d e n biri İ s l â m ı n g e l e c e k t e k i zaferini müjde
leyen h a b e r l e , F i r a v u n ' u n c e s e d i n i n ibret-i â l e m için
s a k l a n a c a ğ ı haberidir. N û r s û r e s i n i n 5 5 . âyetinde şöy
le buyurulmaktadır: "Allah, içinizden inanıp yararlı iş
işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onla
rı da yeryüzüne halef kılacağına, onlar için beğendiği
dini temelli yerleştireceğine, korkularını güvene çevire
ceğine dair söz vermiştir..."'*''' F i r a v u n haberi ise şöy
le: "Senden sonrakilere bir ibret teşkil etmesi için bu-
9 - V A H Y E İTTİBA İLKESİ
M o d e r n b i l i m i n b i l g i v a s ı t a l a r ı n ı n duyular v e
akıl o l d u ğ u n u b i l i y o r u z . K u r ' â n d a b u n l a r ı bilgi vası
tası k a b u l e t m e k l e b i r l i k t e y e t e r l i b u l m a z ; b u n l a r a
tasavvufî a n l a m d a sezgiyi, rüyayı v e vahyi i l â v e eder.
Sezgi ve rüyanın, sahiplerini b a ğ l a y a n istisnaî bilgi va
sıtaları v e y a k a y n a k l a r ı olduklarını d ü ş ü n ü r s e k geriye
duyular, akıl v e vahyin kaldığını görürüz.
, D u y u l a r v e akıl vasıtasiyle üretilen bilgiler ö t e d e n
beri b i l i m a d a m l a r ı n c a t a r t ı ş m a k o n u ş u y a p ı l m ı ş t ı r .
Du3Tilarımızla a k l ı m ı z ı n b i z e k a z a n d ı r d ı ğ ı bilgiler g e
nel g e ç e r , s ı n ı r s ı z , m u t l a k h a k i k a t i n b i l g i l e r i m i d i r ,
y o k s a sınırlı, y e t e r s i z v e sıhhatleri tartışılır bilgiler mi
dir? B i l i m a d a m l a r ı a r a s ı n d a b u s o r u y a o l u m l u c e v a p
v e r e n l e r o l d u ğ u gibi o l u m s u z c e v a p v e r e n l e r de o l m u ş
tur. 1
A k ı l v e d u y u l a r ı m ı z l a elde ettiğimiz bilgilerin tar
tışılır o l d u ğ u n u , m u t l a k g e ç e r l i l i ğ e s a h i p o l m a d ı ğ ı n ı
s a v u n a n l a r a g ö r e insanın g ö r m e s i , işitmesi v e g ü c ü bir
n o k t a d a b i t m e k t e d i r . B u b i r n o k t a d a n s o n r a i n s a n ak
lının k a v r a m a d ı ğ ı b i r â l e m b a ş l a m a k t a d ı r k i i n s a n ı n
b u â l e m i t a n ı m l a m a s ı i ç i n y a felsefe y a p m a s ı v e y a b i r
dine b a ş v u r m a s ı gerekmektedir.'^!^'' D u y u organları v e
a r a ç l a r f a r k ı n a v a r m a y ı a r t ı r d ı k l a r ı g i b i kısıtlajacı
özelliklere de sahiptirler. Abraham Masloıv, k a t ı dav-
144) A. Vehbi Ecer, İmanın Akıl ile Münasebeti, s. 12; Andre Cresson,
Felsefe Meselelerinin Bugünkü Durumu, s. 102'den.
145) Yusuf Şevki Ya^^]z, a.g.e., s. 68; M. Sekip Tunç, Bir Din Felsefe
sine Doğru, s. 31 v.d.
146) A. Vehbi Ecer, a.g.e., s. 11.
147) Gazalî, Münkız, s. 77.
148) Necip Taylan, a.g.e., s. 175.
610 / KUR'ÂN I)A ZİHİN EĞİTİMİ
10 - H Ü R R İ Y E T İ L K E S İ
Özgür o l m a l a n m g e r e k t i r i r . Ö z g ü r o l m a y a n i n s a n l a r
s o r u m l u tutulamazlar.
İ s l â m i n a n ç s i s t e m i n d e b u iki k e l i m e y a n i sorum
lulukla özgürlük k e l i m e l e r i a r a s ı n d a s e b e p - s o n u ç
ilişkisi vardır. B a z a n ö z g ü r l ü k s o r u m l u l u ğ u n , b a z a n da
sorumluluk özgürlüğün sebebidir. İslâm, b u gerçekten
h a r e k e t e d e r e k i n s a n ı ö z g ü r t a n ı m ı ş , b u n u n karşılığı
o l a r a k da o n a s o r u m l u l u k yüklemiştir.'^'*' K u r ' â n , i n
sanı, k a b a k u v v e t l e , k e n d i irâde v e isteği o l m a d a n y a p
tığı işlerden s o r u m l u tutmaz.'^'^^
i s l â m , i n s a n zihnini e ğ i t i r k e n ö z g ü r l ü ğ ü e s a s al-
mıştır.'!'®' Özellikle h ü r d ü ş ü n c e o n u n ü z e r i n d e hassa
siyetle d u r d u ğ u ö n e m l i b i r k o n u d u r . Z a t e n o n d a k i di
namizm, içinde yaşadığı b u hür düşünceden kaynak-
lanmaktadır.'!'" O kendi içinde böyle özgür bir ortama
sahip o l d u ğ u gibi, b a ş k a din v e d ü ş ü n c e l e r e de b u orta
m ı s a ğ l a m a k t a n i m t i n a e t m e m i ş t i r . B i z i m için e n çar
pıcı ö r n e k olan asr-ı saadette, sadr-ı İ s l â m d a ehl-i kita
b ı n h i ç b i r i n a n ç v e d ü ş ü n c e s i n e m ü d a h e l e edildiği g ö
r ü l m e m i ş t i r . İ s l â m tarihinde hiçbir münkir zorla
m ü s l ü m a n yapılmamıştır.'^'^^
K u r ' â n ' m ö z g ü r l ü k a n l a y ı ş ı m n ü ç b o y u t u vardır:
1- İnsanın Allah karşısındaki özgürlüğü; 2- Çev
resi karşısındaki özgürlüğü; 3- Kendi kendisine karşı
özgürlüğü.
1- İ n s a n ı n A l l a h k a r ş ı s ı n d a k i öz
gürlüğü:
B u ö z g ü r l ü k i n s a n a y i n e A l l a h tarafindan b a h ş e
dilmiştir. A l l a h , g ö n d e r d i ğ i dinler v e o dinlerin içerik-
leri k o n u s u n d a insanları z o r l a m a m ı ş , k a b u l v e y a r e d d i
onların hür irâdelerine bırakmıştır. Şayet onlara bu
h ü r r i y e t i t a n ı m a y a r a k zorla k a b u l e t t i r m e y o l u n a git
seydi dünyanın kuruluşundan bugüne kadar hiçbir
k i m s e O'nu i n k â r a cüret e d e m e z d i . Ç ü n k ü O'nun son
suz g ü c ü n e karşı k o y a c a k k i m s e y o k t u .
Kur'ân'da bu tesbiti teyid ve tekid eden birçok
âyet-i celile m e v c u t t u r . E z c ü m l e şöyle b u y u r u l m a k t a
dır: "Dinde hiçbir zorlama yoktur. İman ile sapıklık ta
mamen birbirinden ayrılmıştır. Her kim tâğûtu redde
dip Allah'a iman ederse, o, muhakkak kopması müm
kün olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah, hak
kıyle işitici, kemâliyle bilicidir."'*'" "Eğer Rabbin dile-
se idi, yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman eder
lerdi. O halde insanları, hep mümin olsunlar, diye sen
mi zorlayacaksın?"'*'*' ( H a b i b i m ) , onlar mümin olma
yacaklar diye nerdeyse kendine kıyacaksın. Dilersek
üzerlerine gökten bir âyet indiriveririz de ona boyunla
rı eğile kalır."'*'" "De ki: "O hak ( K u r ' â n ) Rabbiniz-
dendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.
Çünkü biz, zâlimler için öyle bir ateş hazırlamışızdır
ki, onun kalın duvarları kendilerini kuşatmakta
dır..."'*'" Â y e t t e ö z g ü r l ü k l e s o r u m l u l u ğ u y a n y a n a
görmektejdz.
2- İ n s a n ı n ç e v r e s i n e karşı özgür
lüğü:
Woltaire Oscar Linderberg, bilimsel verilerin ken
dilerini A l l a h ' ı n v a r l ı ğ ı n ı i s b a t a g ö t ü r m e s i n e r a ğ m e n
t e r s y ö n d e h a r e k e t e d e n l e r i n b u h a r e k e t l e r i n i iki
önemli sebebe bağlamaktadır:
a- M e n s u p o l d u k l a r ı t o p l u m v e y a d e v l e t i n , i m a n -
sızlığı ve ateizmi teşvik etmesi...
180) Bakara 2/256. 182) Suarâ 26/3, 4.
181) Yûnus 10/99. 183) Kehf 18/29.
K U R A N D A ZİHİN EĞİTİMİNİN İLKELERİ / 617
b - B u b a s k ı d a n k u r t u l s a l a r bile t a a s s u p t a n z o r
kurtulmalan../"*'
İnsanın, çevresi t a r a f i n d a n d a esir a l ı n a b i l e c e ğ i n i
s ö y l e y e n s a d e c e Lindenberg d e ğ i l d i r . B i r ç o k b i l i m ada
mı gibi Andro Cinovayivi de b u g ö r ü ş e k a t ı l a r a k şunla
rı söylüyor: "Şüphesiz ki, A l l a h ' ı n i n s a n u v e r d i ğ i hakla
rı b a ş k a h i ç b i r k i m s e o n u n e l i n d e n a l a m a z . A m a insa
nın, k a r d e ş i olan i n s a n a v e r d i ğ i y a h u t i n s a n l a r ı n kur
dukları müesseselerin onlara tanıdıkları hakları yine
insanlann veya müesseselerin onun elinden alması v e
r e d d e t m e s i h i ç d e z o r d e ğ i l d i r . " ' " ^ ' Ş u âyet-i k e r i m e
kimsenin kimseye inanç ve düşüncelerini zorla kabul
ettiremeyeceğine işaret etmektedir: "Eğer seni yalanla
makta ısrar ederlerse, de ki: "Benim amelim bana, sizin
ameliniz size aittir. Siz benim yapacağımdan uzaksı
nız; ben de sizin yapacağınızdan uzağım.Şu âyet
i s e kafalarını b a ş k a l a n n a i p o t e k e d e n ş a h s i y e t s i z m ü
n a f ı k l a r ı l e v m e t m e k t e d i r : "İnananlara rastladıkları
zaman, "inandık" derler, elebaşılarıyle (şeytanlanyle)
başbaşa kaldıklarında, "Biz şüphesiz sizinleyiz; onlarla
sadece alay etmekteyiz." derler."''''" Â l - i İ m r â n
s û r e s i n d e m ü m i n l e r şöyle u y a n l ı y o r : "İşte o şeytan an
cak kendi dostlarını korkutur. İnanmışsanız onlardan
korkmayın; benden korkun.."''^^' B i r b a ş k a u y a r ı d a
şöyle: "Ey inananlar, aranızda dininden kim dönerse
bilsin ki Allah, sevdiği ve onların O'nu sevdiği, inanan
lara karşı alçak gönüllü, inkarcılara karşı güçlü, Allah
yolunda cihad eden, yerenin yermesinden korkmayan
bir millet getirir..."''^^^ B u r a d a altı çizilecek ifade "yere
nin yermesinden korkmayan." ifadesidir. K u r ' â n ' ı n ör-
T o p a r l a y a c a k o l u r s a k ş u n l a n söyleyebiliriz: İ s l â m ,
i n s a n ö z g ü r l ü ğ ü n e s o n d e r e c e ö n e m verir. B u l û ğ a e r e n
h e r k e s İ s l â m m n a z a n n d a ö z g ü r d ü r . ' " ^ ' î s l â m , "İnsanı
h e r t ü r l ü d ü n y e v î değerlerin k u l l u ğ u n d a n k u r t a n p y a l
m z v e yalnız Allah'a kul eden ve insan olma değerini
ayaklar altına alarak vicdanının herhangi bir m a d d î
v e y a m a n e v î y ü k altında e z i l m e k t e n k u r t u l m a s ı n ı sağ
layan..." e v r e n s e l hürriyete k a v u ş t u r m u ş t u r . ' " ® '
' 1 1 - D E N G E İLKESİ
A l l a h ' m h a y a t a k o y d u ğ u k a n u n l a r d a n b i r i de
d e n g e kanunudıır. B u d e n g e n i n k o r u n d u ğ u yerlerde
s a ğ h k v e d ü z e n i n y a ş a d ı ğ ı n ı , k o r u n m a d ı ğ ı y e r l e r d e ise
ç ö k t ü ğ ü n ü g ö r ü r ü z . B u g ü n d ü n y a m ı z d a ekolojik d e n g e
nin b o z u l m a s ı ile ne hale g e l d i ğ i m i z i g ö r ü y o r u z . T e d b i r
a l m a d ı ğ ı m ı z takdirde d a h a k ö t ü s ü n ü de göreceğiz.
H a y a t bir b ü t ü n d ü r . B u b ü t ü n ü o l u ş t u r a n c ü z l e r
de k e n d i içlerinde bir b ü t ü n l ü k arzederler. M e s e l â dün
y a bir b ü t ü n d ü r . B u b ü t ü n ü oluşturan u n s u r l a r ara-sın-
daki dengeyi meselâ atmosferdeki oksijen dengesini
bozduğumuz zaman karşılaşacağımız sonu düşünmek
bile i s t e m e y i z . M e s e l â d o ğ a l bitki ö r t ü s ü n d e k i d e n g e y i
b o z d u ğ u m u z d a d ü n y a m ı z ı ciğerleri s ö k ü l m ü ş bir ada
m a döndürebiliriz.
İ n s a n v ü c u d u da bir b ü t ü n ü ifade eder. b u , değişik
u n s u r l a r d a n o l u ş m u ş bir b ü t ü n d ü r . B u u n s u r l a r d a n bi
rini m e s e l â k a n ı v e y a s u y u v ü c u t t a olması g e r e k e n d e n
fazla v e y a e k s i k b ı r a k t ı ğ ı m ı z z a m a n b ü n y e sağlığını v e
düzenini kaybeder. Kan da kendi içinde bir bütündür.
O b ü t ü n ü oluşturan e l e m a n l a r a r a s ı n d a k i d e n g e n i n b o
zulması k a n ı n b o z u l m a s ı s o n u c u n u , o n u n b o z u l m a s ı ise
vücudun bozulması sonucunu doğurur. Demir, şe^er
v.d. de böyledir.
K o n u y a s o s y a l a ç ı d a n b a k t ı ğ ı m ı z z a m a n da d u r u m
aynıdır. Kadın - erkek dengesi b o z u l m u ş bir tojilum
sağlıkh bir t o p l u m değildir. K e z a e k o n o m i k d e n g e l e r i n
alt - üst o l d u ğ u , fakirle z e n g i n a r a s ı n d a u ç u r u m l a r ı n
o l u ş t u ğ u , orta sınıfın k a y b o l d u ğ u bir t o p l u m p r o b l e m l i
bir t o p l u m d u r .
D u r u m e ğ i t i m d e de b a ş k a t ü r l ü değildir. Ç ü n k ü in
s a n d e d i ğ i m i z y a r a t ı k da b i r d e n g e l e r m a n z u m e s i d i r .
Bir m a d d î , bir mane'vî y ö n ü vardır. B i r zihin d ü n y a s ı -
KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİNİN İLKELERİ / 621
K u r an, insanı e ğ i t i r k e n d e n g e l i b i ç i m d e e ğ i t m e k
tedir. B ı m u n örneklerini d a h a ö n c e v e r d i k . B u r a d a bir
iki örnekle y e t i n e c e ğ i z . M e s e l â d ü n y a v e âhiret d e n g e s i
ile ilgili o l a r a k şöyle b u y u r u l u y o r : "Rabbimiz, bize dün
yada iyiyi, âhirette de iyiyi ver; bizi ateşin azabından
koru." diyenler vardır. İşte onlara, kazançlarından ötü
rü karşılık vardır..."'^"" Bir ö n c e k i âyette d e n g e y i boza
r a k s a d e c e dünyayı i s t e y e n k i m s e l e r için şu ifadeyi g ö
rüyoruz: "İnsanlardan öyleleri vardır ki, "Rabbimiz, bi
ze dünyada ver." derler. Öylesine âhirette bir pay yok-
tur.""-"" "Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyun
dan ibarettir. Asıl hayat âhiret yurdundaki hayat
tır..."'"^"" ifadesiyle â h i r e t h a y a t ı n a a ğ ı r l ı k v e r i l i r k e n ,
"...Dünyadaki nasibini de unutma..."'"^"" âyetiyle t u t u m
d e n g e l e n m e k t e d i r . B u d e n g e y ü z d e y ü z l ü k b i r eşitliği,
i f a d e e t m e y e b i l i r . Y ü z d e y ü z l ü k eşitlikleri ifade e d e n
d e n g e l e r o l d u ğ u gibi, eşitsizliklerden d o ğ a n ve bir oranı
y a n s ı t a n d e n g e l e r de vardır. E r k e k l e r i n k a d ı n l a r k a d a r
d u y g u y o ğ u n o l d u ğ u n u s ö y l e m e k zordur. Ç ü n k ü o n l a r
annedir. B u n u tesbit e d e n bir eğitimcinin jdizde y ü z l ü k
bir eşitliği d ü ş ü n e r e k k a d ı n ı n b u m e z i y e t i n i b u d a m a s ı
e ş y a m n tabtatına aykırıdır. ,
Bazı hallerde insanların nitelikleri t o p l u m b a z ı n d a
d e n g e l e n i r . T o p l u m u o l u ş t u r a n i n s a n l a r içinde öyle in
s a n l a r vardır ki entellektüelizmi t e m s i l ederler. B u n l a r
fikir ve b i l i m a d a m l a r ı d ı r . O n l a r ı n y a n ı b a ş ı n d a k e n d i
m i s y o n l a r ı n ı y e r i n e g e t i r m e y e çalışan san'at adamları
nı g ö r ü r ü z ki b u n l a r e s t e t i k dünyajn t e m s i l e d e r l e r .
F e r t b a z ı n d a , değilse t o p l u m b a z ı n d a b u d e n g e y i k u r u p
g e l i ş t i r e m e y e n milletler b ü y ü k m e d e n i y e t l e r k u r a m a z
lar. G e l i ş m i ş t o p l u m l a r g e l i ş m e n i n b ü t ü n u n s u r l a r ı n ı
d e n g e l e m i ş t o p l u m l a r d ı r . O n l a r , b ü t ü n s a n a t dalların
da, teknolojinin her kolunda, felsefede, bilimde,
ilahiyatta b ü y ü k a d a m l a r yetiştirmiş ileri toplumlardır.
205) Bakara 2/201, 202. 207) Ankebut 29/64.
206) Bakara 2/200. 208) Kasas 28/77.
KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİNİN İLKELERİ / 623
12 - TEDRIÇ İ L K E S İ
İ n s a n ı n d i ğ e r y e t e n e k l e r i g i b i aklî y e t e n e k l e r i de
sınırlıdır. O , h e r ş e y i a l g ı l a m a g ü c ü n e s a h i p değildir. A l
g ı l a y a b i l e c e ğ i b a z ı ş e y l e r i d e bir z a m a n i ç i n d e a l g ı l a
m a k d u r u m u n d a d ı r . O n d a n herşejd b i r d e n algılayıp öğ
r e n m e s i n i i s t e m e k o n u t a n ı m a m a k d e m e k t i r . B i r za
m a n içinde algılayabileceği şeylerde bile onun zorluk
çekebileceğini, z a m a n zaman sıkılıp, bunalabileceğini
d ü ş ü n m e k gerekir. B u itibarla gerek öğrenme, gerek
ö ğ r e t m e s ü r e s i n d e o n u n b u g e r ç e ğ i n i , y a n i g ü c ü n ü n sı
nırsız o l m a d ı ğ ı n ı d ü ş ü n m e k l a z ı m d ı r . B u d a e ğ i t i m d e
tedriç ilkesini g ü n d e m e getirir.
T e d r i ç , bir insanı bir nesneye derece derece,
t e e n n î ile v a r d ı r m a k , y a k ı n l a ş t ı r m a k a n l a m ı n d a kulla
nılmaktadır.'^"' E ğ i t i m d e ise k i m e , n e y i , n e k a d a r za
m a n d a v e r m e j d ifade eder. M o d e r n e ğ i t i m d e b u g e r e k ç e
ile ç o c u k l a r ı n zihinsel g e l i ş m e l e r i n e g ö r e sınıflar teşkil
e d i l m i ş , h e r s ı m f i n b ü n y e s i n e u5^gun p r o g r a m l a r o l u ş
t u r u l m u ş t u r . H e r e ğ i t i m k u r u m u n d a , aynı y a ş g r u b u n
d a b u l u n a n , g e n e l l i k l e aynı zihinsel, d u y g u s a l v e fizik
sel ö z e l l i k l e r g ö s t e r e n i n s a n l a r , belli s a y ı d a , ö z e l l i k l e
30-40 kişilik g r u p l a r h a l i n d e bir a r a y a getirilerek eğiti
m e tâbi tutulurlar.'2i4)
B i r p r o g r a m ı n başarılı o l m a s ı n ı n en ö n e m l i şartı,
o n u n p s i k o l o j i k t e m e l l e r e d a y a n m a s ı d ı r . B u psikolojik
t e m e l l e r d e n biri de e ğ i t i m p r o g r a m ı n d a k i k o n u l a r ı n ,
e ğ i t i m e tâbi t u t u l a c a k k i m s e l e r i n g e l i ş i m ö z e l l i k l e r i n e
u y g u n o l m a s ı d ı r . M e m l e k e t i m i z d e i l k o k u l p r o g r a m ı 7-
12, o r t a o k u l p r o g r a m ı 12-15, h s e p r o g r a m l a r ı ise 15-18
y a ş g r u p l a r ı n a göre hazırlanmıştır. B u , onların fiziksel.
1- R a s û l u l l a h ' ı n k a l b i n i n tesbit
v e t a k v i y e s i . Rasûlullah, p e y g a m b e r l i k görevi
ni y e r i n e g e t i r m e k i ç i n i n s a n l a r ı h a k k a d a v e t e d i y o r ;
o n u n daveti hüsn-i k a b u l l e karşılandığı gibi b ü y ü k , şid
detli v e sarsıcı tepkilerle de k a r ş ı l a n ı y o r d u . P e y g a m b e
r i n b u tepkiler k a r ş ı s ı n d a k a l b i n i n t e s b i t v e t a k v i y e s i
g e r e k i y o r d u . İşte b u n d a n d o l a y ı belli z a m a n a r a h k l a -
riyle v a h i y geliyor, p e y g a m b e r d e n s a b r e t m e s i n i istiyor,
A l l a h ' ı n k e n d i s i n e kefil o l d u ğ u n u b i l d i r e r e k teselli edi
yor, b i r g ü n zafere ulaşacağını müjdeüyordu.'^^^'
2- K u r ' â n ' ı n h ı f z e d i l m es i n i v e an
l a ş ı l m a s ı n ı k o l a y l a ş t ı r m a k . Kur'ân,
ü m m î bir peygambere ve ü m m î bir ü m m e t e gelmiştir.
B u itibarla o k u m a s ı m y a z m a s ı n ı b i l m e y e n bir ü m m e t
için Kur'ân'ın bir defada ezberlenmesi, anlaşılması,
â y e t l e r i n i n ü z e r i n d e d ü ş ü n ü l m e s i k o l a y İîir iş değildir.
B u s e b e p l e o n u n parÇa p a r ç a i d r â k e d i l m e s i e ğ i t i m - ö ğ -
r e t i m a ç ı s m d a n ö n e m l i d i r . K u r ' â n da öyle i n d i r i l m i ş -
tir.'223)
1 3 - O R T A YOL İLKESİ
Iıklar i s e rezileti d o ğ u r u r . M e s e l â , t e v â z û v e v e k â r b i r
fazilet o l d u ğ u h a l d e b u n l a n n iki u c u n d a k i zillet v e k i
bir rezîlettir. B u itibarla Kur'ân, zihni e ğ i t i r k e n insan
daki t e m e l g ü ç l e r i n ifrat v e tefrit hallerini r e d d e t m i ş ,
i n s a n l a r için orta y o l u tercih etmiştir.'^®®
Bir âyet-i k e r i m e d e şöyle b u y u r u l m a k t a d ı r : "Böy
lece sizi insanlara şâhid ve örnek olmanız için tam or
tada bulunan ( v a s a t ) bir ümmet kıldık..."'^'" Ö.
Nasûhî Bilmen, "ortada bulunan bir ümmet" s ö z ü n ü ,
"Âdil, m u t e d i l , ifrat v e tefritten b e r î ( u z a k ) , g ü z î d e b i r
ü m m e t " o l a r a k açıklamaktadır.'^*"' G e r ç e k t e n b u ü m
m e t , b ü t ü n m â n â l a r i y l e v a s a t b i r ümmettir...^' d i y e n
Seyyid Kutup m e r h u m şöyle d e v a m e d i y o r : "Vasat b i r
ümmettir..." tasa-vvur v e itikadda. N e s ı r f m a d d e y e d a
lar, n e de t a m a m e n âhirete g ö m ü l ü r . C e s e d e b ü r ü n m ü ş
bir r u h v e y a r u h a s a r ı l m ı ş b i r c e s e d g i b i d i r . G ü ç v e
kuvvetleri birbiriyle kaynaşmış b ü n y e y e , h e r gıdadan
h a k k ı m t a m olarak verir. H a y a t ı n i m t i d â d i için ç a h ş t ı ^
kadar, m a n e n terakki e d i p y ü k s e l m e s i için d e çalışır, if
rat v e tefrite d a l m a d a n ş e v k v e a r z û l a n m s e r b e s t bıra
kır...
"Vasat bir ümmettir..." d ü ş ü n c e v e ş u u r d a . T e c r ü
b e v e marifet k a p ı l a n n ı k a p a m a d ı ğ ı gibi, b i l d i ğ i ile d e
d o n u p k a l m a z . H e r s e s e k o ş m a d ı ğ ı gibi, g ü l ü n ç m a y
m u n taklidi d e y a p m a z . Ö n c e b e r a b e r i n d e k i mefkure v e
u s û l e s a n h r , s o n r a fikir v e tecrübelerin neticelerine g ö z
atar...
"Vasat bir ümmettir..." i n t i z a m v e i n s i c a m d a . . .
H a y a t ı t a m a m e n hislerin v e v i c d a n ı n e m r i n e terk e t m e
diği gibi, b ü s b ü t ü n tecziye usullerine d e b ı r a k m a z . . . C e
m i y e t n i z â m ı n ı teşrî v e tedip usulleriyle t e m i n a t altına
alır...
238) Suad Yıldınm, Kur'ân-ı Kerim, s. 193.
239) Bakara 2/143.
240) Ömer Nasûhî Bilmen, Kur'ân-ı Kerim'in Türkçe Meâl-i Âlîsi ve
Tefsiri, c. I, s. 137.
KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİNİN İLKELERİ / 631
P e y g a m b e r ) , M e l e k l e r , d ü n y a v e âhiret v.s. k o n u l a r ı n d a
bilgi v e r m e k t e d i r .
Kendi verdiği bilgilerle y e t i n m e y e n Kur'ân-ı K e
rim, insanlardan, b a ş k a y e r l e r d e n d e bilgi edinmeleri
ni i s t e m e k t e d i r . B u a m a ç l a d a o n l a r ı n dikkatini g ö k l e
re, y e r e , d a ğ v e d e n i z l e r e , i n s a n l a r a , hajrvanlara, tabi
attaki o l a y l a r a hülâsa e v r e n d e bilgi k a y n a ğ ı o l a b i l e c e k
h e r ş e y e ç e k m e k t e d i r . B u r a l a r d a n bilgi tahsil e d e r k e n
k u l l a n a c a k l a r ı vasıtaları d a u n u t m a m a k t a d ı r ? Duygu
lar v e akü insanların bilgi edinmede kullanacakları
iki önemli bilgi vasıtasıdır. V e i n s a n l a r b u n l a r ı nasıl
kullandıklarından sorumludurlar. Bunlarla da yetin
m e y e n K u r ' â n , t a s a v v u f t a "Keşif ve ilham" a d ı v e r i l e n
sezgi i l e "rûyâ-i sâdıka"yı d a i s t i s n a î b i r b i l g i v a s ı t a s ı
veya kaynağı olarak kabul etmektedir ve nihayet onun
k a b u l ettiği b i r b a ş k a bilgi k a y n a ğ ı i s e v a r o l a n b ü t ü n
bilgilerin d e t e k v e biricik k a y n a ğ ı olan AUah'dır; dola
yisiyle vahiydir.
İnsanlar, k e n d i l e r i n e b a ğ ı ş l a n m ı ş o l a n bilgi vasıta
l a r ı m n e k a d a r iyi k u l l a n ı r v e b u bilgi k a y n a k l a r ı n d a n
n e k a d a r sağlıklı bilgi elde edebilirlerse kullulc y o l u n d a
o k a d a r b a ş a n h olacaklardır.
Kur'ân'ın ö n g ö r d ü ğ ü bilgi e d i n m e yöntemleri de
vardır. O n a göre insan, o k u y a r a k , d i n l e y e r e k , g ö z l e m l e
y e r e k , s o r g u l a y a r a k , d ü ş ü n ü p akıl y ü r ü t e r e k , k a r ş ı h k h
tartışarak, p r o b l e m çözerek bilgi sahibi olabilir. B u
y ö n t e m l e r i n sağlıklı b i r ş e k i l d e k u l l a m i m a s ı ö n e m l i d i r .
Z i r a K u r ' â n , b i l g i n i n niteliği ü z e r i n d e d e h a s s a s i y e t l e
d u r m a k t a d ı r . O , h i k m e t e u l a ş a m a y a n , marifete d ö n ü ş e -
m e y e n bilgiyi g e r ç e k bilgi k a b u l e t m e m e k t e d i r . Ç ü n k ü
e ş y a v e o l a y l a n n h a k i k a t i n e nüfuz e t m e n i n y o l u b u d u r .
B u d a eşya y e o l a y l a r a basiretle y a n i k a l b g ö z ü y l e b a k
makla mümkündür.
K u r ' â n ' a göre bilgi ö n e m l i b i r h a ş a n s e b e b i o l m a k
la b e r a b e r yeterli değildir. İ n s a m n t u t u m v e d a v r a n ı ş -
l a n n a yine o bilginin ışığında ivme y e yön kazandıra-
KUR'ÂN'DA ZÎHİN EĞİTİMİNİN İLKELERİ / 637
c a k b a ş k a m o t i v l e r de v a r d ı r . B u n l a r b i z i m d u y g u v e
h e y e c a n d ü n y a m ı z ı oluşturur. K u r ' â n , bilgisiz b i r insa
nı k a b u l e t m e d i ğ i gibi d u y g u s u z b i r insanı da k a b u l et
memektedir.
K u r ' â n , bilgi - duygu boyutuna bir ü ç ü n c ü b o y u t u
d a h a e k l e r ki b u d a davranış boyutudur. D a v r a n ı ş a d ö
n ü ş m e y e n b i r b i l g i n i n K u r ' â n ' a g ö r e fazla d e ğ e r i y o k
tur. O n u n a n l a y ı ş ı n a göre d a v r a n ı ş b ü t ü n h a y a t ı içine
alır. S a d e c e özel o l a r a k e m r e d i l e n i b â d e t l e r d e n i b a r e t
değildir. O , A l l a h rızasına y ö n e h k en k ü ç ü k b i r yönelişi
bile'ibâdet k a b u l eder.
Kur'ân, insanı eğitirken bazı ilkeleri esas kabul
eder. B u n l a r , ferdî farklılıklar ilkesi, insana göre eği
tim - öğretim ilkesi, somuttan soyuta, bilinenden bilin
meyene, yakından uzağa, kolaydan zora ilkeleridir.
Kur'ân'ın k o y d u ğ u ilkelere göre k e s i n bilgi, g a y b e i m a n ,
vahye ittiba esastır. Özgürlük ilkesi, denge ilkesi, tedri-
cilik ilkesi, orta yol ilkesi de o n u n k a b u l ettiği ilkeler
arasındadır.
B ü t ü n b u b i l g i l e r i n ışı^^ı a l t ı n d a ş ö y l e b i r s o r u s o
rabiliriz: K u r ' â n eğitiminden ge;:en b i r i n s a n ı n g e n e l ni-
t e h k l e r i n e l e r d i r ? B u n l a n umûiiiî v a s ı f l a n y l e nasıl ta
nıtabiliriz?
Kur'ân eğitiminden geçen bir insanı bütün yönle
riyle b u r a d a t a n ı t m a k m ü m k ü n değildir. O a y n b i r ça
l ı ş m a k o n u s u d u r . B ö y l e b i r ç a l ı ş m a y a i h t i y a ç da vardır.
Bizim burada yapabileceğimiz şey, Kur'ân eğitiminden
g e ç e n v e "insan-ı kâmil" a d i y l e ş ö h r e t b u l a n i n s a n tipi
nin ö n d e g e l e n v a s l f l a n m s a y m a k olabilir; B u n l a n şöy
le sıralayabiliriz:
O, K u r ' â n ve sünnetin değer ölçüleri m u
v a c e h e s i n d e b ü y ü k b i r i n t i b a k ( u y u m ) k a b i l i y e t i n e sa
hiptir. B u itibarla A l l a h ' l a , i n s a n l a r l a , hajrvanlarla v e
bütün varlıkla u y u m içindedir. O n u n u y u m u daima bi
linçlidir; g ö z ü k a p a l ı v e k i ş i h ğ i n e g ö l g e d ü ş ü r e c e k bir
u y u m değildir.
638 / KUR'ÂN'DA ZİHİN EĞİTİMİ
S o n söz: H i d â y e t Allah'dandır.
BİBLİYOGRAFYA
Dalât, Z i y a : 2 2 , 2 3 , 1 2 5 , 3 3 8
Dale Carnegie: 393 Fahreddin R â z î : 1 6 3 , 3 5 9 , 4 6 3 ,
Darwin: 1 2 7 471, 475
Dâvûd(a.s.):254, 205 Farabî: 4 7 , 1 6 7 , 1 9 5 , 2 1 5 , 2 5 3
D e m i r , Z i y a : 11 Fatih S. M e h m e d : 2 1 2
Descartes: 3 4 , 4 7 , 1 3 7 , 1 4 1 , Fazlurrahman Ensarî: 6 1 0
190, 547 FethuUah Han: 2 4 6 , 2 4 7 , 4 1 6 ,
Dewey,J.: 6 5 , 107, 1 0 9 , 4 5 7 431, 432, 461, 608
Diderot: 4 0 6 Freud: 4 1 , 2 1 1
D o n a l d Robert C o r : 3 1 3 Froebel: 6 5 , 6 5 , 4 0 7 , 4 1 0
Draz, Abdullah: 3 0 5 , 3 4 9
İNDEX/ 651
G. K e r s c h e n s t e i n e r : 6 5 , 1 0 3 , Hûd(a.s.): 263
104,109 Huzeyfe (r.a.): 5 85
Gaston B o u t h o u l : 9 4 , 5 7 1 ,
Gazzalî: 3 5 , 3 6 , 37, 3 8 , 4 3 ,
46, 47, 48, 54, 55, 97, 100, İblis: 2 4 3 , 2 5 2 , 3 6 5 , 3 6 6
157, 158, 159, 160, 162, İbn A b b a s ( r . a . ) : 1 5 2 , 2 4 0 , 5 1 3
166, 176, 184, 185, 186, İbn A r a b î : 1 9 3 , 2 1 3 , 3 6 5 , 6 0 3 ,
187, 193, 194, 196, 213, İbn A t i y : 3 0 4
220, 437, 443, 450, 451, İbn H a l d u n : 4 7 5 , 5 7 9
466, 477, 486, 583, 597, İbn K e s i r : 1 5 2 , 4 7 7
608, 6 1 2 , 613 İbn M i s k e v e y h : 2 1 3 , 5 7 1
Geley:228 İbn R ü ş d : 1 4 , 1 9 , 4 5 , 1 5 5 , 1 9 5 ,
G e o r g e Herbert: 4 6 1 280, 282, 412, 434, 435,
G e o r g e İrril D a v i t s : 2 2 6 436, 460, 478, 479, 581,
Giray, A s r a ; 4 4 0 • 582, 583, 589,
Goethe:'407 İbn Sina: 3 7 , 3 8 , 4 7 , 9 8 , 1 2 6 ,
G ö k a Erol: 5 4 7 , 158, 192, 194, 3 3 1 , 469,
Güntekin, R.Nuri: 21 471, 462, 474, 583, 610
Günzel - Hhaubold, 5 5 8 İbn T e y m i y e : 4 7 7 , 4 8 6 , 4 9 1 ,
492
ibn Vczîr: 4 7 7
Haggartty: 127 İbnü'l-Cevzî: 2 2 1 , 477
Hâmân: 2 5 8 İbrah.m ( a . s . ) : 5 1 , 1 5 4 , 1 7 5 ,
Hantavai, C l a u d e M . ; 6 0 4 177, 188, 2 0 5 , 2 0 9 , 2 2 2 ,
Hârun(a.s.): 2 0 5 , 2 5 9 , 2 6 0 , 250, 257, 270, 271, 322,
492, 495, 564 480, 491, 494, 516, 517,
Hasan Basrî: 2 4 0 5 1 8 , 6 0 0 , 601
Havva ( H z . ) : 243 İbrahim Tennûrî: 8 0
H e n r y , E Garrett: 2 4 , 6 1 , 6 8 , İkbal, M u h a m m e d : 5 1 0 , 5 4 7
7 0 , 78,1 11, 117, 1 1 8 , . 1 7 7 , İmam-ı Rabbânî: 198
535, 585 İrrel Chister R e x : 2 7 9 , 6 1 0
Herbert S o r e n s o n : 2 5 , 2 8 , 6 2 , İrwing W i l l i a m : 4 4 0
84, 9 0 , 103 İ 0 9 , 1 1 5 , 1 1 6 , İsa ( a . s . ) : 4 0 , 2 0 5 , 2 0 6 , 2 3 5 ,
124, 126, 129. 130, 134, 331, 599
149, 149, 308, 501, 529 İsaak W a t s o n . 4 4 0
Hızır: 4 1 1 , 5 0 7 İsmail(a.s.): 2 0 5 , 209
Holzinger: 128 lsrâfil(a.s.): 342, 357
652 / K U R ' A N ' D A ZİHİN EĞİTİMİ
İşrakîler: 46 M a l c o l m X : 395
İzmirli, İsmail Hakkı: 136, M â l i k : 158
164, 2 1 9 , 548 Mariette Stanley: 438
İzutsu T a s h i h i k o : 4 5 , 4 3 4 Mart, Ö m e r : 2 9 , 71
M a s t e r , R u s s e l L u i l l e : 717
M a t u r î d î , : 4 4 , 4 5 , 466
J.J. R o u s s e a u : 13, 1 7 1 , 4 0 6 , M a u r i c e B u c a i l l e : 2 4 7 , 312
408, 4 3 2 , 4 3 3 , 466 Mc. Dougol:228
J.J. Ryan: 2 5 , 6 3 , 74, 9 2 , 4 0 5 , M e d a r , A l i : 4 4 , 4 8 , 6 6 , 153,
526 162, 2 9 0 , 3 1 6 , 3 1 7 , 4 7 6 ,
J.Payot: 25 5 5 6 , 583
Janet: 137 M e n â u ' l - K a t t â n : 208
Jhon B. VVatson: 4 5 0 Merâgî:477
M e r y e m ( H z . ) : 4 0 . 2 8 0 , 599
M e ş ş â î l e r : 4 4 , 46
Kâdî B e y d â v î : 205 M e v d u d î : 1 5 , 1 7 , 3 9 , 8 3 , 152,
Kant: 4 7 , 334 175, 199, 3 1 4 , 3 5 7 , 3 8 9 ,
Karun: 2 3 6 , 3 4 0 415, 473, 4 9 1 , 494, 507,
K e l â b â z î : 33 519
K e r s c h e n s t e i n e r : 136 M î k â i l ( a . s . ) : 357
K i n d î : 47 Montaigne: 159, 467
K o n f i ç y u s : 301 Morgan: 6 1 , 64, 66, 67, 69,
K o n u k , A h m e d A v n i : 4 9 , 197, 7 2 , 8 8 , 9 0 , 9 6 , 1 1 1 , 1 16, 126,
198 172, 177, 4 5 0 , 4 5 2 , 4 5 3 , 5 2 8 ,
Krech: 96 538, 552, 553,
Muhammed Hamidullah: 280,
289
L. du N o u y : 228 M u h a m m e d K u t u p : 17, 18, 3 2 ,
Lestergon Slmurden: 4 3 1 3 3 , 4 9 , 150, 153, li60, 174,
Linderberg, Woltaire 2 4 8 , 2 7 4 , 3 0 5 , 30Ş, 3 1 8 ,
Oskar: 6 1 6 , 617 3 5 4 , 3 8 2 , 41 1, 41)6, 4 1 8 ,
L o i u s Pasteur: 418 4 2 5 , 4 4 4 , 5 1 5 , 53^2, 5 6 6 ,
Lojke: 450 595, 602, 603,
L o k m a n ( a . s . ) ; 253 M u h a m m e d R . Rıza: 1 9 8 , 4 7 7 ,
L û t ( a . s . ) : 336 486
M u k â t i l : 163
İNDEX / 653
V e l i d bin m ^ i r e : 519
T. H . H u x l e y : 4 6 7 Victor Brochart: 141
Tabatabaî: 1 7 , 2 5 0 , 3 0 0 , 3 0 0 , Wayne Old: 502
313,316 W i l l i a m James: 3 0 , 1 4 1 , 5 5 4
Taberî: 2 9 9 , 3 5 5 , 4 7 1 , 4 7 5 Woltaif'e O s c a r L i n d e r b e r g :
Taftazânî: 168 315
Tahânevî: 53 Wundt: 138, 558
Tâlût: 2 1 7
Tantavî C e v h e r î : 4 2 2
Taşkörîzâde: 476 -Ya'kub(a.s.): 205
Taylan, N e c f j : 4 4 , 443 Y a v u z , Kerim: 4 5 0 , 451
Terman: 1 2 7 Y a v u z , Y u s u f Şevki: 199
T h m a D a v i d s Parks: 4 3 9 Y a z ı r , M . Hamdi ( E l m a l ı h ) :
Thorndike: 6 8 , 8 5 , 128, 129 138, 163, 199. 2 1 0 . 2 1 8 ,
Thurstone: 128 220, 248, 251, 310, 317,
Tirmizî: 5 5 , 5 9 , 2 8 3 332, 355, 365, 374, 380,
Tolstoy: 333 470, 487, 497, 625
Topçu, Nur«ddin: 4 2 Y ı l d ı r ı m , Suat: 1 6 , 3 0 4 , 5 3 2 ,
Tûfi: 4 7 7 533
Tunç, Mustafa Sekip: 13, 2 6 , Yunus Emre: 8 0 , 3 0 1 , 3 0 8 , 381
29, 30, 3 1 , 6 1 , 68, 94, 102, Yûnus(a.s.): 205
104, 1 0 7 , 1 0 9 , 1 18. 119, Yusuf (a.s.): 111, 1 12, 2 0 9 ,
134, 139, 143, 177, 304, 210, 229, 479
437
Zehebî: 4 3 7
U b e y b b. Halef: 3 4 7 Zekeriyya(a.s.): 2 0 6 , 567
U b e y b b. U m e y r : 4 6 5 Zerkeşî: 5 3 3
Uludağ, Süleyman: 4 5 , 4 6 , Z ı y a Paşa: 2 0 7
435, 475 Zü'l-Karneyn: 3 9 , 1 5 4
ü t b e b. R e b i a : 5 4 9 Zümrüt, Osman: 3 5 2