Professional Documents
Culture Documents
Hakimiyet Allah'ındır PDF
Hakimiyet Allah'ındır PDF
ALLAH’INDIR
HAK
YAYINLARI
HAK YAYINLARI: 19
Yazan:
Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin El-Kudsi
Çeviren:
Halil Müftüoğlu
Adres:
Demirtaş Mah.Kepenekçi
Sabunhane Sok.
No:27 / 103
Eminönü / İstanbul
Tel:
0 ( 212 ) 514 93 19
Web:
www.haqyayinlari.com
R
YAYINEVİNİN ÖNSÖZÜ
GİRİŞ
ﺎ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺃﹶﻧ ﻟﹶﺎ ﺇﹺﻟﹶٰﻪﻪ ﺃﹶﻧﻪﻲ ﺇﹺﻟﹶﻴﻮﺣﻮﻝﹴ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻧﺳ ﺭﻦ ﻣﻚﻠ ﻗﹶﺒﻦﺎ ﻣﻠﹾﻨﺳﺎ ﺃﹶﺭﻣﻭ
﴾٢٥﴿ ﻭﻥﺪﺒﻓﹶﺎﻋ
“Biz senden önce hiçbir rasul göndermiş olmayalım ki
ona; “Benden başka ibadete layık ilah yoktur, yalnız ba-
na ibadet ediniz” diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya: 25)
ﻮﺍﻨﹺﺒﺘﺍﺟ ﻭﻭﺍ ﺍﻟﻠﱠﻪﺪﺒ ﺍﻋﻮﻟﹰﺎ ﺃﹶﻥﺳ ﺭﺔﻲ ﻛﹸﻞﹺّ ﺃﹸﻣﺎ ﻓﺜﹾﻨﻌ ﺑﻟﹶﻘﹶﺪﻭ
﴾٣٦﴿ۖ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ
“Muhakkak ki biz, her ümmete Allah’a kulluk edip
taguttan sakınmaları için rasuller gönderdik.” (Nahl: 36)
Gönderilen bütün rasuller bu tevhid meşalesini taşıyarak
toplumlarını yalnız Allah (c.c)’a ibadete ve tagutları ve
onlara tabi olanları inkar etmeye davet etmişlerdir. Bu tevhid
meşalesi yaratılmışların en hayırlısı Muhammed (s.a.s)’e
ulaşmış ve Rasulullah (s.a.s)’da en mükemmel şekliyle nok-
talanmıştır.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 7
Rasulullah (s.a.s) kendisine ulaşan tevhid meşalesini ta-
şıyarak kemale ermiş bir din ile insanların yolunu kıyamete
kadar aydınlatmıştır.
Rasulullah (s.a.s) de diğer insanlar gibi bir beşerdi. Rasu-
lullah (s.a.s) ümmetine İslam’ı her yönüyle tebliğ ettikten
sonra vefat edip ahirete göç etmiştir. Ama şeytan ve Adem-
oğulları arasındaki savaş henüz bitmemiştir.
Bu mücadele ve savaş süreklidir. Şeytanın renkten renge
boyayarak süslediği batılın hak ile mücadelesidir. Bu çetin
savaşta batılın süslü görünümüne aldanarak şeytanın safına
geçenler bir tarafta, şeytanın tuzaklarından sakınan Allah
(c.c)’ın gerçek kulları da diğer taraftadır.
Ancak şeytanın hizbinden olmaktan sakınmak kuru bir
ifade ile olacak birşey değildir. Burada hak ehlinin ağır so-
rumluluğu dikkati çekmektedir. Yani, sadece hakkı bilmek
kafi değildir, aynı zamanda onu tebliğ etmek ve bu sebeble
başa gelen bütün sıkıntılara sırf Allah (c.c) rızası için katlan-
mak gerekir.
Tüm rasuller Allah (c.c)’ın istediği şekilde ve hiçbir şeyi
gizlemeden ve herşeyi açıkça anlatarak tebliğ görevlerini
yerine getirmişlerdir. Rasulullah (s.a.s) de böyle yapmıştır.
Hakkı tebliğ etmiş ve bunun karşısında duran engelleri söz
ve silah ile ortadan kaldırmaya çalışmıştır. İman edenlere de
bu şekilde hareket etmelerini bir görev olarak yüklemiştir. Bu
görevi tam anlamıyla yerine getirebilmeleri için de, onlara tu-
tundukları takdirde yollarını şaşırmayacakları iki şey bırak-
mıştır:
Kur’an ve Sünnet...
Bu iki silah her türlü fitneye karşı etkili silahlardır.
8 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi
HÜKÜM KİMİN VE
MUHAKEME OLMAK KİME?
﴾١٦﴿ ۚ ﻬﹺﻢﻠﹶﻴ ﻋﻠﹾﻖ ﺍﻟﹾﺨﻪﺎﺑﺸ ﻓﹶﺘﻪﻠﹾﻘﻠﹶﻘﹸﻮﺍ ﻛﹶﺨﻛﹶﺎﺀَ ﺧﺮ ﺷﻠﱠﻪﻠﹸﻮﺍ ﻟﻌ ﺟﺃﹶﻡ
“Yoksa Allah’a, Allah gibi yaratması olan ortaklar
buldular da yaratmaları birbirine mi benzettiler?”
(Ra’d:16)
Acaba Allah (c.c) gibi yaratıcılar mı buldular da, yalnız
yaratıcının hakkı olan ibadet edilme ve hüküm koyma yet-
kisini onlara veriyorlar? Oysa bu yetkiler yalnız yaratıcıya
aittir.
Allah (c.c) dışında veya Allah (c.c) ile beraber ibadet edip
hükmüne tabi olduğunuz şeyler yeryüzünde herhangi birşey
yarattılar mı ki bu hakkı kazansınlar? Oysa bu hak yalnız
yaratana aittir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 13
﴾٦٧﴿ ّﻠﹸﻮﻥﹶﻛﻮﺘﻛﱠﻞﹺ ﺍﻟﹾﻤﻮﺘ ﻓﹶﻠﹾﻴﻪﻠﹶﻴﻋ ۖ ﻭﻛﱠﻠﹾﺖﻮ ﺗﻪﻠﹶﻴ ۖ ﻋﻠﱠﻪ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻟﻜﹾﻢ ﺍﻟﹾﺤﺇﹺﻥ
“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. O’na güvendim.
Güvenenler de O’na güvensin.” (Yusuf: 67)
ﻜﹾﻢﻮﺍ ۚ ﻓﹶﺎﻟﹾﺤﻨﻣﺆ ﺗ ﺑﹺﻪﻙﺮﺸﺇﹺﻥﹾ ﻳ ۖ ﻭﻢﺗ ﻛﹶﻔﹶﺮﻩﺪﺣ ﻭ ﺍﻟﻠﱠﻪﻲﻋ ﺇﹺﺫﹶﺍ ﺩﻪ ﺑﹺﺄﹶﻧﻜﹸﻢﺫﹶٰﻟ
﴾١٢﴿ ﻲﹺّ ﺍﻟﹾﻜﹶﺒﹺﲑﹺﻠ ﺍﻟﹾﻌﻠﱠﻪﻟ
16 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi
ﻜﹾﻢ ﺍﻟﹾﺤﻟﹶﻪ ۖ ﻭﺓﺮﺍﻟﹾﺂﺧﻲ ﺍﻟﹾﺄﹸﻭﻟﹶﻰٰ ﻭ ﻓﺪﻤ ﺍﻟﹾﺤ ۖ ﻟﹶﻪﻮ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻫ ﻟﹶﺎ ﺇﹺﻟﹶٰﻪ ﺍﻟﻠﱠﻪﻮﻫﻭ
﴾٧٠﴿ ﻮﻥﹶﻌﺟﺮ ﺗﻪﺇﹺﻟﹶﻴﻭ
“O Allah ki O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur.
Dünyada ve ahirette hamd Allah’adır. Hüküm O’ nundur
ve O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas: 70)
ۚ ﻪﻬﺟ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻭﻚﺎﻟﺀٍ ﻫﻲ ۚ ﻛﹸﻞﱡ ﺷﻮ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻫ ۘ ﻟﹶﺎ ﺇﹺﻟﹶٰﻪﺮﺎ ﺁﺧ ﺇﹺﻟﹶٰﻬ ﺍﻟﻠﱠﻪﻊ ﻣﻉﺪﻟﹶﺎ ﺗﻭ
﴾٨٨﴿ ﻮﻥﹶﻌﺟﺮ ﺗﻪﺇﹺﻟﹶﻴ ﻭﻜﹾﻢ ﺍﻟﹾﺤﻟﹶﻪ
“Allah ile birlikte bir başka ilaha ibadet etme! O’ndan
başka ibadete layık ilah yoktur. O’nun yüzü hariç herşey
yok olacaktır. Hüküm O’nun’dur. O’na döndürüleceksi-
niz.” (Kasas: 88)
ﻮﻥﹶﻨﻮﻗﻡﹴ ﻳﻘﹶﻮﺎ ﻟﻜﹾﻤ ﺣ ﺍﻟﻠﱠﻪﻦ ﻣﻦﺴ ﺃﹶﺣﻦﻣﻮﻥﹶ ۚ ﻭﻐﺒ ﻳﺔﻴﻠﺎﻫ ﺍﻟﹾﺠﻜﹾﻢﺃﹶﻓﹶﺤ
﴾٥٠﴿
“(Hak onlara apaçık geldikten sonra) Onlar cahiliyenin
hükmünü (Allah’ın hükmünden başka bir hüküm) mü isti-
yorlar? İnanmış bir topluluk için Allah’tan daha iyi hü-
küm veren kim vardır?” (Maide: 50)
ۚ ﻠﹰﺎﻔﹶﺼ ﻣﺎﺏﺘ ﺍﻟﹾﻜﻜﹸﻢﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴﺰﻱ ﺃﹶﻧ ﺍﻟﱠﺬﻮﻫﺎ ﻭﻜﹶﻤﻲ ﺣﻐﺘ ﺃﹶﺑﺮ ﺍﻟﻠﱠﻪ ﻴﺃﹶﻓﹶﻐ
﴾١١٤﴿
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 17
“Size apaçık (her şeyi açıklayan) kitabı indiren Allah’ın
hükmünden başka bir hüküm kabul eder miyim?”
(En’am: 114)
İşte bunlara benzer ayetler çoktur.
(Edvaul Beyan Tefsiri c:1, s:292)
İşte! Tevhid devleti bu esaslara dayanır. İslam, ferd olsun,
zümre olsun hiçbir beşeri güce yasama hakkı tanıyarak
insanları kendilerine kul ettirmelerine izin vermez. Bu hak
yalnız yaratıcıları olan Allah (c.c)’a aittir.
﴾١٥٤﴿ ۗ ﻠﱠﻪ ﻟ ﻛﹸﻠﱠﻪﺮﺀٍ ۗ ﻗﹸﻞﹾ ﺇﹺﻥﱠ ﺍﻟﹾﺄﹶﻣﻲ ﺷﻦﺮﹺ ﻣ ﺍﻟﹾﺄﹶﻣﻦﺎ ﻣﻞﹾ ﻟﹶﻨﻘﹸﻮﻟﹸﻮﻥﹶ ﻫﻳ
“Diyorlar ki; hüküm verme işinde bize bir pay var mı-
dır? De ki; emrin ve hükmün tamamı yalnız Allah’a ait-
tir.” (A-li İmran: 154)
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 19
ﻭﺍﺮﻔﹾﺘﺘ ﻟﺍﻡﺮٰﺬﹶﺍ ﺣﻫﻠﹶﺎﻝﹲ ﻭٰﺬﹶﺍ ﺣ ﻫﺏ ﺍﻟﹾﻜﹶﺬﻜﹸﻢﺘ ﺃﹶﻟﹾﺴِﻨﻒﺼﺎ ﺗﻤﻘﹸﻮﻟﹸﻮﺍ ﻟﻟﹶﺎ ﺗﻭ
ﻮﻥﹶﺤﻔﹾﻠ ﻟﹶﺎ ﻳﺏ ﺍﻟﹾﻜﹶﺬﻠﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪﻭﻥﹶ ﻋﺮﻔﹾﺘ ﻳﻳﻦ ۚ ﺇﹺﻥﱠ ﺍﻟﱠﺬﺏ ﺍﻟﹾﻜﹶﺬﻠﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪﻋ
﴾١١٦﴿
“Diliniz yalana alışmış olduğu için her şeye: “Bu ha-
ram, bu helaldir” demeyin. Zira, Allah’a karşı yalan uy-
durmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise
şüphesiz saadete erişemezler.” (Nahl: 116)
﴾٤٤﴿ ﻭﻥﹶﺮ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓﻢ ﻫﻚ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪﺰﺎ ﺃﹶﻧ ﺑﹺﻤﻜﹸﻢﺤ ﻳ ﻟﹶﻢﻦﻣﻭ
“Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kafirlerin ta
kendileridir.” (Maide: 44)
ﺎ ﹺﻠﻨﻘﹸﻮﻝﹶ ﻟ ﻳﺓﹶ ﺛﹸﻢﻮﺒﺍﻟﻨ ﻭﻜﹾﻢﺍﻟﹾﺤ ﻭﺎﺏﺘ ﺍﻟﹾﻜ ﺍﻟﻠﱠﻪﻪﻴﺗﺆﺮﹴ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﺸﺒﺎ ﻛﹶﺎﻥﹶ ﻟﻣ
ﺱ
ﻮﻥﹶّﻤﻠﻌ ﺗﻢﺘﺎ ﻛﹸﻨ ﺑﹺﻤﺎﻧﹺﻴﹺّﲔﺑﻮﺍ ﺭ ﻛﹸﻮﻧﻦﻟﹶٰﻜ ﻭ ﺍﻟﻠﱠﻪﻭﻥ ﺩﻦﻲ ﻣﺍ ﻟﺎﺩﺒﻮﺍ ﻋﻛﹸﻮﻧ
﴾٧٩﴿ ﻮﻥﹶﺳﺭﺪ ﺗﻢﺘﺎ ﻛﹸﻨﺑﹺﻤ ﻭﺎﺏﺘﺍﻟﹾﻜ
“Allah’ın kendisine kitabı, hükmü, nübüvveti verdiği
insanlara; Allah’ı bırakıp bana kulluk edin demek yaraş-
maz. Fakat, kitabı öğrettiğinize ve okuduğunuza göre
Rabbe kul olun demek yaraşır.” (A-li İmran:79)
Birincisi:
İslam devletinde hakimiyet (yasama ve emir) sultası ne bir
ferdin, ne bir ailenin, ne bir zümrenin, ne bir partinin, ne de
herhangi bir sınıfındır. Egemenlik yalnız Allah (c.c)’ındır.
Bu devlette herkes raiye (emir alıcı)dır. Onlara sadece
Allah (c.c)’ın emir ve yasaklarına tabi olmak düşer.
İkincisi:
Teşri (kanun koyma) hakkı yalnız Allah (c.c)’a aittir.
Müslümanlar yasama hakkına sahip değildirler ve (buna
kalkışmak şirk olduğu için) Allah (c.c)’ın herhangi bir hük-
münü de hiçbir şekilde değiştiremezler.
Üçüncüsü:
İslam devleti ancak Rasulullah (s.a.s)’in getirdiği ilkeler
üzerine kurulur. Bu ilkeler şüphesiz ilahidir. Zaman ve
yaşayış ne kadar değişirse değişsin bu sınırlar değiş-
tirilemez.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 21
İslam devletinde idarecilere ancak İslam’ın ilkelerine bağ-
lı kaldıkları müddetçe itaat edilir. Hükümet İslam ilkelerine
bağlı kaldığı müddetçe meşrudur.
Allah (c.c)’ın fert fert kullarının işine karıştığı herkesçe
kabul edilen, üzerinde ittifak edilen bir noktadır. Peki öy-
leyse fert fert insanların oluşturdukları devletin işine neden
karışmasın? Bu diğerinden daha önemlidir.
Allah (c.c) ferdin maslahatını, iyiliğini ve ona şer olanı
biliyor da cemaatin maslahatını, iyiliğini ve ona şer olanı
bilmiyor mu? Bir ferdin işine önem veriyor da, topluluk ha-
lindeki fertlerin işine önem vermiyor mu?
Şu iyice bilinmelidir ki; hakimiyet sultasını Allah (c.c)’a
bırakmak Allah (c.c)’a iman etmenin esaslarındandır. Allah
(c.c)’a iman etmek demek sadece Allah (c.c)’ın varlığına
iman etmek demek değildir.
Allah (c.c)’ın varlığına iman, herkes tarafından tartışmasız
kabul edilen açık bir şeydir. Bunda bir ihtilaf yoktur.
Taş, toprak, ay, güneş, düşman, kendi vücut organlarımız
gibi varlıkların, varlığına iman ediyoruz. Bunların varlığında
herhangi bir şüphemiz yoktur. Fakat Allah (c.c)’ın bizlerden
istediği ve geçerli olan iman bu şekilde bir iman değildir.
Kur’an’ı Kerim, müşriklerin Allah (c.c)’ın varlığına iman
ettiklerini söylüyor. Demek ki müşrikler Allah (c.c)’ın varlı-
ğına iman etmeyen kimseler değillerdi. Fakat Allah (c.c) on-
ların bu imanını kabul etmemektedir. Çünkü Allah (c.c)’ın
istediği iman bu çeşit bir iman değildir.
ﺎﻬﺗﻮ ﻣﺪﻌ ﺑﻦ ﻣﺽ ﺍﻟﹾﺄﹶﺭﺎ ﺑﹺﻪﻴﺎﺀً ﻓﹶﺄﹶﺣﺎﺀِ ﻣﻤ ﺍﻟﺴﻦﻝﹶ ﻣﺰ ﻧﻦ ﻣﻢﻬﺄﹶﻟﹾﺘ ﺳﻦﻟﹶﺌﻭ
﴾٦٣﴿ ﻠﹸﻮﻥﹶﻘﻌ ﻟﹶﺎ ﻳﻢﻫﻞﹾ ﺃﹶﻛﹾﺜﹶﺮ ۚ ﺑﻠﱠﻪ ﻟﺪﻤ ۚ ﻗﹸﻞﹺ ﺍﻟﹾﺤ ﺍﻟﻠﱠﻪﻘﹸﻮﻟﹸﻦﻟﹶﻴ
“Onlara; göklerden yağmuru yağdırıp yeri ölümünden
sonra onunla dirilten kimdir? diye sorarsan; “elbette
Allah” derler. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. Fakat
çoğu akıllarını kullanmıyorlar.” (Ankebut: 63)
ﻦ ﻟﹶٰﻜ ﻭﺎﻥ ﺑﹺﺎﻟﹾﺈﹺﳝﻦﺌﻣﻄﹾﻤ ﻪﻗﹶﻠﹾﺒ ﻭ ﺃﹸﻛﹾﺮﹺﻩﻦ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻣﺎﻧﹺﻪ ﺇﹺﳝﺪﻌ ﺑﻦ ﻣ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ ﻛﹶﻔﹶﺮﻦﻣ
ﻴﻢﻈ ﻋﺬﹶﺍﺏ ﻋﻢﻟﹶﻬ ﻭ ﺍﻟﻠﱠﻪﻦ ﻣﺐ ﻏﹶﻀﻬﹺﻢﻠﹶﻴﺍ ﻓﹶﻌﺭﺪ ﺑﹺﺎﻟﹾﻜﹸﻔﹾﺮﹺ ﺻﺡﺮ ﺷﻦﻣ
﴾١٠٦﴿
“Kalbi imanla dolu olduğu halde inkara zorlanan kim-
se müstesna, inandıktan sonra Allah’ı inkar edip kalbini
küfre açanlara Allah katından bir gazab vardır. Büyük
azab da onlar içindir.” (Nahl:106)
Bu ayetten anlaşılıyor ki; geçerli zorlama hariç küfür sözü
veya küfür ameli işleyen kişi, bu küfür sözü veya ameli
isteyerek veya istemeyerek, hoşlanarak veya hoşlanmayarak
işlesin farketmez, kafir olur. Yani bu kişi küfür söz söylediği
veya küfür ameli işlediği zaman kalbinde bunu tasdik ediyor
mu, etmiyor mu diye araştırılmaz. Çünkü bu durumda kalbin
bu sözü veya bu ameli tasdik edip etmemesi önemli değildir.
Şaka ile bile olsa küfür sözü söyleyen veya küfür ameli iş-
leyen kişi bütün alimlerin ittifakıyla kafirdir.
Kalbin durumu ayette geçtiği gibi ancak kişi gerçek
zorlama altında olduğu zaman önemlidir. Gerçek zorlama
altında kişi küfür söz söyler veya küfür amel işlerse, bu
kişinin müslüman kalabilmesi için söylediği veya işlediği
küfre kalbinden buğzedip kalbinin imanla dolu olması
gerekir.
TEŞRİNİN ALLAH’A
AİT OLMASININ İSLAMDAKİ YERİ
ﻦ ﺰﹺﻝﹶ ﻣﺎ ﺃﹸﻧﻣ ﻭﻚﺰﹺﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴﺎ ﺃﹸﻧﻮﺍ ﺑﹺﻤﻨ ﺁﻣﻢﻬﻮﻥﹶ ﺃﹶﻧﻤﻋﺰ ﻳﻳﻦ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﱠﺬﺮ ﺗﺃﹶﻟﹶﻢ
ﻭﺍ ﺑﹺﻪﻜﹾﻔﹸﺮﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﺮ ﹸﺃﻣﻗﹶﺪ ﻭﻮﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕﺎﻛﹶﻤﺤﺘﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﺮﹺﻳﺪ ﻳﻚﻠﻗﹶﺒ
﴾٦٠﴿ ﺍﻴﺪﻌﻠﹶﺎﻟﹰﺎ ﺑ ﺿﻢﻠﱠﻬﻀﻄﹶﺎﻥﹸ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﻴ ﺍﻟﺸﺮﹺﻳﺪﻳﻭ
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını
iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmekle emrolun-
muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları
derin bir sapıklığa düşürmek ister.” (Nisa:60)
ﻮﺍﻨﹺﺒﺘﺍﺟ ﻭﻭﺍ ﺍﻟﻠﱠﻪﺪﺒ ﺍﻋﻮﻟﹰﺎ ﺃﹶﻥﺳ ﺭﺔﻲ ﻛﹸﻞﹺّ ﺃﹸﻣﺎ ﻓﺜﹾﻨﻌ ﺑﻟﹶﻘﹶﺪﻭ
﴾٣٦﴿ۖ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ
“Muhakkak ki biz, her ümmete Allah’a kulluk edip
taguttan sakınmaları için rasuller gönderdik.” (Nahl: 36)
Şankıtiy, itaatte şirk konusunda şöyle diyor:
Rasulullah (s.a.s), hıristiyan ve yahudilerin kendi haham
ve rahiblerini rab edindiklerini anlatan;
Allah (c.c)’ın:
ﻦ ﺰﹺﻝﹶ ﻣﺎ ﺃﹸﻧﻣ ﻭﻚﺰﹺﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴﺎ ﺃﹸﻧﻮﺍ ﺑﹺﻤﻨ ﺁﻣﻢﻬﻮﻥﹶ ﺃﹶﻧﻤﻋﺰ ﻳﻳﻦ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﱠﺬﺮ ﺗﺃﹶﻟﹶﻢ
ﻭﺍ ﺑﹺﻪﻜﹾﻔﹸﺮﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﺮ ﺃﹸﻣﻗﹶﺪ ﻭﻮﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕﺎﻛﹶﻤﺤﺘﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﺮﹺﻳﺪ ﻳﻚﻠﻗﹶﺒ
﴾٦٠﴿ ﺍﻴﺪﻌﻠﹶﺎﻟﹰﺎ ﺑ ﺿﻢﻠﱠﻬﻀﻄﹶﺎﻥﹸ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﻴ ﺍﻟﺸﺮﹺﻳﺪﻳﻭ
ﻭﻥﹶﺒﺪﻌﻮﺍ ﻳ ﻛﹶﺎﻧﺎﻛﹸﻢﻟﹶﺎﺀِ ﺇﹺﻳٰﺆ ﺃﹶﻫﻜﹶﺔﻠﹶﺎﺋﻠﹾﻤﻘﹸﻮﻝﹸ ﻟ ﻳﺎ ﺛﹸﻢﻴﻌﻤ ﺟﻢﻫﺮﺸﺤ ﻳﻡﻮﻳﻭ
ۖ ﻭﻥﹶ ﺍﻟﹾﺠﹺﻦﺪﺒﻌﻮﺍ ﻳﻞﹾ ﻛﹶﺎﻧ ۖ ﺑﻭﻧﹺﻬﹺﻢ ﺩﻦﺎ ﻣﻨﻴﻟ ﻭﺖ ﺃﹶﻧﻚﺎﻧﺤﺒ﴾ ﻗﹶﺎﻟﹸﻮﺍ ﺳ٤٠﴿
﴾٤١﴿ ﻮﻥﹶﻨﻣﺆ ﻣ ﺑﹺﻬﹺﻢﻢﻫﺃﹶﻛﹾﺜﹶﺮ
“Allah birgün onların hepsini diriltip toplar, sonra
meleklere: “Bunlar mı size tapıyordu?” der. (Melekler de)
Derler ki: “Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz,
bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Hayır, onlar bize
değil cinlere ibadet ediyorlardı. Çoğu onlara
inanmaktaydı.” (Sebe: 40-41)
ﺃﹶﻥﹾﻢﻫﺬﹶﺭﺍﺣ ﻭﻢﺍﺀَﻫﻮ ﺃﹶﻫﺒﹺﻊﺘﻟﹶﺎ ﺗ ﻭﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪﺰﺎ ﺃﹶﻧ ﺑﹺﻤﻢﻬﻨﻴ ﺑﻜﹸﻢ ﺍﺣﺃﹶﻥﻭ
﴾٤٩﴿ ۖ ﻚ ﺇﹺﻟﹶﻴﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪﺰﺎ ﺃﹶﻧﺾﹺ ﻣﻌ ﺑﻦ ﻋﻮﻙﻨﻔﹾﺘﻳ
ﻭﺍﺠﹺﺪ ﻟﹶﺎ ﻳ ﺛﹸﻢﻢﻬﻨﻴ ﺑﺮﺠﺎ ﺷﻴﻤ ﻓﻮﻙّﻤﻜﺤﻰٰ ﻳﺘﻮﻥﹶ ﺣﻨﻣﺆ ﻟﹶﺎ ﻳﺑﹺّﻚﺭﻓﹶﻠﹶﺎ ﻭ
﴾٦٥﴿ ﺎﻴﻤﻠﺴﻮﺍ ﺗّﻤﻠﺴﻳ ﻭﺖﻴﺎ ﻗﹶﻀﻤﺎ ﻣﺟﺮ ﺣﻔﹸﺴِﻬﹺﻢﻲ ﺃﹶﻧﻓ
ﺛﹾﻘﹶﻰٰ ﻟﹶﺎ ﺍﻟﹾﻮﺓﻭﺮ ﺑﹺﺎﻟﹾﻌﻚﺴﻤﺘ ﺍﺳ ﻓﹶﻘﹶﺪ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪﻦﻣﺆﻳ ﻭ ﺑﹺﺎﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕﻜﹾﻔﹸﺮ ﻳﻦﻓﹶﻤ
﴾٢٥٦﴿ ۗ ﺎ ﻟﹶﻬﺎﻡﺼﻔﺍﻧ
ﻦ ﺰﹺﻝﹶ ﻣﺎ ﺃﹸﻧﻣ ﻭﻚﺰﹺﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴﺎ ﺃﹸﻧﻮﺍ ﺑﹺﻤﻨ ﺁﻣﻢﻬﻮﻥﹶ ﺃﹶﻧﻤﻋﺰ ﻳﻳﻦ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﱠﺬﺮ ﺗﺃﹶﻟﹶﻢ
ﻭﺍ ﺑﹺﻪﻜﹾﻔﹸﺮﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﺮ ﺃﹸﻣﻗﹶﺪ ﻭﻮﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕﺎﻛﹶﻤﺤﺘﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﺮﹺﻳﺪ ﻳﻚﻠﻗﹶﺒ
﴾٦٠﴿ ﺍﻴﺪﻌﻠﹶﺎﻟﹰﺎ ﺑ ﺿﻢﻠﱠﻬﻀﻄﹶﺎﻥﹸ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﻴ ﺍﻟﺸﺮﹺﻳﺪﻳﻭ
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını
iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolun-
muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Oysa şeytan
onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” (Nisa: 60)
ۚ ﺮﹺﺤﺍﻟﹾﺒﺮﹺّ ﻭﻲ ﺍﻟﹾﺒﺎ ﻓ ﻣﻠﹶﻢﻌﻳ ۚ ﻭﻮﺎ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻫﻬﻠﹶﻤﻌﺐﹺ ﻟﹶﺎ ﻳﻴ ﺍﻟﹾﻐﺢﻔﹶﺎﺗ ﻣﻩﺪﻨﻋﻭ
﴾٥٩﴿
“Gaybın anahtarı O’nun katındadır. O’ndan başka hiç
kimse onu bilemez. Karada ve denizde olanların hepsini
O bilir.” (En’an: 59)
38 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi
ﺎﻃﻴﺇﹺﻥﱠ ﺍﻟﺸ ۗ ﻭﻖﺴ ﻟﹶﻔﻪﺇﹺﻧ ﻭﻪﻠﹶﻴ ﻋ ﺍﻟﻠﱠﻪﻢﺬﹾﻛﹶﺮﹺ ﺍﺳ ﻳﺎ ﻟﹶﻢﻤﺄﹾﻛﹸﻠﹸﻮﺍ ﻣﻟﹶﺎ ﺗﻭ
ﲔ
ﺮﹺﻛﹸﻮﻥﹶﺸ ﻟﹶﻤﻜﹸﻢ ﺇﹺﻧﻫﻢ ﻮﻤﺘﺇﹺﻥﹾ ﺃﹶﻃﹶﻌ ۖ ﻭﻟﹸﻮﻛﹸﻢﺎﺩﺠﻴ ﻟﻬﹺﻢﺎﺋﻴﻟﻮﻥﹶ ﺇﹺﻟﹶﻰٰ ﺃﹶﻭﻮﺣﻟﹶﻴ
﴾١٢١﴿
“Üzerine Allah’ın adının anılmadığı kesilmiş hayvan-
ları yemeyin. Bunu yapmak Allah’ın yolundan çıkmaktır.
Doğrusu şeytan sizinle tartışmaları için dostlarına fısıl-
dar. Eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz siz müşrik olur-
sunuz.” (En’am: 121)
Bu ayette Allah’ın haram kıldığı eti helal sayanlara itaat
etmenin şirk olduğu apaçık bir şekilde bildiriliyor. Bu şirk
Allah’ın kanunlarına muhalif olan kanunlar koyanlara itaat
edilerek işlenmiş bir şirktir. Ve aşağıdaki ayetlerde geçen
“şeytana ibadet etmeyin” sözünden maksat da budur.
﴾٤٤﴿ ﺎﻴﺼٰﻦﹺ ﻋﻤﺣﻠﺮﻄﹶﺎﻥﹶ ﻛﹶﺎﻥﹶ ﻟﻴﻄﹶﺎﻥﹶ ۖ ﺇﹺﻥﱠ ﺍﻟﺸﻴ ﺍﻟﺸﺪﺒﻌ ﻟﹶﺎ ﺗﺖﺎ ﺃﹶﺑﻳ
“Ey babacığım! Şeytana ibadet etme. Çünkü şeytan
Rahman’a başkaldırmıştır.” (Meryem: 44)
﴾١١٧﴿ ﺍﺮﹺﻳﺪﺎ ﻣﻄﹶﺎﻧﻴﻮﻥﹶ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺷﻋﺪﺇﹺﻥﹾ ﻳﺎﺛﹰﺎ ﻭ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺇﹺﻧﻭﻧﹺﻪ ﺩﻦﻮﻥﹶ ﻣﻋﺪﺇﹺﻥﹾ ﻳ
“Onlar Allah’ı bırakırlar ve yalnız dişilere (Lat, Uzza,
Menat gibi dişi saydıkları putlarına) ibadet ederler. Onlar
ancak inatçı bir şeytana ibadet etmiş olurlar.” (Nisa: 117)
ﻦ ﺰﹺﻝﹶ ﻣﺎ ﺃﹸﻧﻣ ﻭﻚﺰﹺﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴﺎ ﺃﹸﻧﻮﺍ ﺑﹺﻤﻨ ﺁﻣﻢﻬﻮﻥﹶ ﺃﹶﻧﻤﻋﺰ ﻳﻳﻦ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﱠﺬﺮ ﺗﺃﹶﻟﹶﻢ
ﻭﺍ ﺑﹺﻪﻜﹾﻔﹸﺮﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﺮ ﺃﹸﻣﻗﹶﺪ ﻭﻮﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕﺎﻛﹶﻤﺤﺘﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﺮﹺﻳﺪ ﻳﻚﻠﻗﹶﺒ
﴾٦٠﴿ ﺍﻴﺪﻌﻠﹶﺎﻟﹰﺎ ﺑ ﺿﻢﻠﱠﻬﻀﻄﹶﺎﻥﹸ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﻴ ﺍﻟﺸﺮﹺﻳﺪﻳﻭ
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını
iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolun-
muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Oysa şeytan
onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” (Nisa: 60)
ﻭﺍﺠﹺﺪ ﻟﹶﺎ ﻳ ﺛﹸﻢﻢﻬﻨﻴ ﺑﺮﺠﺎ ﺷﻴﻤ ﻓﻮﻙّﻤﻜﺤﻰٰ ﻳﺘﻮﻥﹶ ﺣﻨﻣﺆ ﻟﹶﺎ ﻳﺑﹺّﻚﺭﻓﹶﻠﹶﺎ ﻭ
﴾٦٥﴿ ﺎﻴﻤﻠﺴﻮﺍ ﺗّﻤﻠﺴﻳ ﻭﺖﻴﺎ ﻗﹶﻀﻤﺎ ﻣﺟﺮ ﺣﻔﹸﺴِﻬﹺﻢﻲ ﺃﹶﻧﻓ
“Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri
şeylerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra haklarında
verdiğin hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duyma-
dan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 65)
﴾٢١﴿ ۚ ﺍﻟﻠﱠﻪﺄﹾﺫﹶﻥﹾ ﺑﹺﻪ ﻳﺎ ﻟﹶﻢّﻳﻦﹺ ﻣ ﺍﻟﺪﻦ ﻣﻢﻮﺍ ﻟﹶﻬﻋﺮﻛﹶﺎﺀُ ﺷﺮ ﺷﻢ ﻟﹶﻬﺃﹶﻡ
ﻭﺍﺮﻔﹾﺘﺘ ﻟﺍﻡﺮٰﺬﹶﺍ ﺣﻫﻠﹶﺎﻝﹲ ﻭٰﺬﹶﺍ ﺣ ﻫﺏ ﺍﻟﹾﻜﹶﺬﻜﹸﻢﺘ ﺃﹶﻟﹾﺴِﻨﻒﺼﺎ ﺗﻤﻘﹸﻮﻟﹸﻮﺍ ﻟﻟﹶﺎ ﺗﻭ
ﻮﻥﹶﺤﻔﹾﻠ ﻟﹶﺎ ﻳﺏ ﺍﻟﹾﻜﹶﺬﻠﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪﻭﻥﹶ ﻋﺮﻔﹾﺘ ﻳﻳﻦ ۚ ﺇﹺﻥﱠ ﺍﻟﱠﺬﺏ ﺍﻟﹾﻜﹶﺬﻠﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪﻋ
﴾١١٦﴿
“Diliniz yalana alışmış olduğu için herşeye: “Bu ha-
ram, bu helal” demeyin. Zira Allah’a karşı yalan uydur-
muş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise şüphe-
siz saadete erişemezler.” (Nahl: 116)
(Edvaül Beyan c: 4 s: 84)
﴾٤٤﴿ ﻭﻥﹶﺮ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓﻢ ﻫﻚ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪﺰﺎ ﺃﹶﻧ ﺑﹺﻤﻜﹸﻢﺤ ﻳ ﻟﹶﻢﻦﻣﻭ
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin
ta kendileridir.” (Maide: 44)
﴾٤٥﴿ ﻮﻥﹶﻤ ﺍﻟﻈﱠﺎﻟﻢ ﻫﻚ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪﺰﺎ ﺃﹶﻧ ﺑﹺﻤﻜﹸﻢﺤ ﻳ ﻟﹶﻢﻦﻣﻭ
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin
ta kendileridir.” (Maide: 45)
﴾٤٧﴿ ﻘﹸﻮﻥﹶ ﺍﻟﹾﻔﹶﺎﺳﻢ ﻫﻚ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪﺰﺎ ﺃﹶﻧ ﺑﹺﻤﻜﹸﻢﺤ ﻳ ﻟﹶﻢﻦﻣﻭ
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta
kendileridir.” (Maide: 47)
2 - Bazı alimler;
﴾٤٤﴿ ﻭﻥﹶﺮ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓﻢ ﻫﻚ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪﺰﺎ ﺃﹶﻧ ﺑﹺﻤﻜﹸﻢﺤ ﻳ ﻟﹶﻢﻦﻣﻭ
“Allah’ın indirkdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin
ta kendileridir.” (Madie:44)
ayetinin müslümanlar hakkında nazil olduğunu,
﴾٤٥﴿ ﻮﻥﹶﻤ ﺍﻟﻈﱠﺎﻟﻢ ﻫﻚ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪﺰﺎ ﺃﹶﻧ ﺑﹺﻤﻜﹸﻢﺤ ﻳ ﻟﹶﻢﻦﻣﻭ
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin
ta kendileridir.” (Maide:45)
ayetinin ise yahudiler hakkında nazil olduğunu,
﴾٤٧﴿ ﻘﹸﻮﻥﹶ ﺍﻟﹾﻔﹶﺎﺳﻢ ﻫﻚ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪﺰﺎ ﺃﹶﻧ ﺑﹺﻤﻜﹸﻢﺤ ﻳ ﻟﹶﻢﻦﻣﻭ
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta
kendileridir.” (Maide:47)
ayetinin ise hristiyanlar hakkında nazil olduğunu
söylemişlerdir.
Bu görüşü destekleyen alimlerden birisi de Ebu Bekir bin
Arabi’dir. Ebu Bekir bin Arabi (13) bu konu hakkında şöyle
demiştir:
﴾٤٤﴿ ﻭﻥﹶﺮ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓﻢ ﻫﻚ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪﺰﺎ ﺃﹶﻧ ﺑﹺﻤﻜﹸﻢﺤ ﻳ ﻟﹶﻢﻦﻣﻭ
Allah (c.c)’ın:
﴾٤٤﴿ ﻭﻥﹶﺮ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓﻢ ﻫﻚ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪﺰﺎ ﺃﹶﻧ ﺑﹺﻤﻜﹸﻢﺤ ﻳ ﻟﹶﻢﻦﻣﻭ
Birinci hadise:
İkinci hadise:
“Hammad, İmran İbni Cedir’in şöyle dediğini rivayet etti:
Ebadiyye’den (Haricilerden bir taife) bir grup geldi. Ebu
Mecliz’e sordular:
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin, za-
limlerin, fasıkların ta kendileridir. Öyle değil mi?” Ebu Mec-
liz: “(Ali ile Muaviye’yi kastederek) Bunlar yaptıklarının
farkındadırlar, günah işlediklerini kabul ediyorlar. Bu ayetler
de yahudiler ve hristiyanlar hakkında nazil olmuştur, dedi.”
Dediler ki:
“Vallahi bildiklerimizi sen de biliyorsun. Ama onlardan
çekiniyorsun.” Ebu Mecliz:
“Bu ithamı aslında siz bizden daha çok hak ediyorsunuz.
Biz ise korkmuyoruz. Fakat bu ayetleri sizin gibi anlamı-
yoruz” dedi. Dediler ki:
“Hayır, siz de anladığımızı anlıyorsunuz ama korku-
nuzdan bu işi açıklayamıyorsunuz.”
(Taberi Tefsiri c: 10 s: 347)
Bu iki rivayeti zikrettikten sonra müfessir Mahmud Şakir
şöyle açıklıyor:
“Allah’ım! dalaletten sana sığınırız. Zamanımızda söz sa-
hibi olmuş fitne ve şüphe ehli, siyasal iktidarlara Allah’ın in-
dirdikleriyle hükmetmemek, Kur’an ve sünnetin hükümle-
rini bırakıp batının kanunlarını İslam memleketlerinde uygu-
lamak hususunda İslam’da caiz olduğuna dair delil arıyorlar.
Daha önce zikretmiş olduğumuz iki rivayeti bulunca hemen
olayı anlamadan bu iki rivayeti dayanak edinerek siyasal,
ekonomik, sosyal ve hukuki meselelerde, kitap ve sünnetin
dışında, kafirleri taklit ederek hüküm verme, beşeri ilişkileri
buna göre düzenleme durumunun mümkün olabileceğini,
böyle davrananların, bunları uygulayan ile bunlara tabi olan
ve rıza gösterenlerin İslam milletinden çıkmayacağını ileri
sürüyorlar.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 73
Bu iki rivayete dikkatle bakan kimse soranı, sorulanı ve
olayların yaşandığı dönemi bilir ve bu meseleyi göz önünde
bulundurursa, olayı daha iyi anlar.
Ebu Mecliz tabiindendi. Esas ismi Lahik İbnü Hamid
Eşşeybani Essedüsi’dir. Ali’yi (r.a) severdi. Ebu Mecliz’in
kavmi Benu Şeyban, Sıffin ve Cemel vakasında Ali’nin
taraftarlarındandı. Sıffin vakasında iki hakem olayı olduktan
ve Havariç Ali’den ayrıldıktan sonra, Benu Şeybandan ve
Benu Sedus’tan bir taife de Ali’den ayrılanlara katıldı. Ebu
Mecliz’e soru yönelten de bu topluluktandı. (Sahih rivayete
göre) bu topluluğa “Ebadiyye” denildi.
“Ebadiyye” Havariç’ten bir cemaatti. Havariç gibi onlar
da emirleri tekfir ediyorlardı.(15) Sıffin vakasındaki iki hakem
olayından sonra Ebadiyye’nin görüşüne göre, emir sahipleri
ve ona tabi olanlar cehennemlik olmuşlardır. Çünkü onlar;
hakem tayin etme olayında Allah’ın indirdiğine göre hareket
etmemişlerdir. Onlar bu şekilde inanıyorlardı.
15 Ali (r.a), Osman (r.a) öldürüldükten sonra halife olunca Muaviye Ali
(r.a)’yu Osman (r.a)’ın katillerini bulmamakla suçlayarak karşı çıktı ve
aralarında savaş çıktı. Muaviye, Ali’nin halife olmasına karşı
çıkmamıştır. Fitne ehli yalanlarıyla Osman (r.a)’ın katillerinin Ali
(r.a)’nin safına girdikleri hususunda Muaviye’yi ikna etmişlerdir. Bundan
dolayı Muaviye’ye Ali’den bu katilleri bulup cezalandırmasını istemiştir.
Ali (r.a) bu kişileri bilmediği için bu istenileni yapamayınca Muaviye ona
savaş ilan etmiştir. Savaş belli bir müddet devam ettikten sonra Ali (r.a)
Muaviye ile arasındaki bu anlaşmazlığı daha fazla müslüman kanı
dökülmeden gidermek için hakem tayin etmişti. Ali (r.a)’ye bağlı olan
bazı kişiler Ali (r.a) haklı olduğu halde ve Allah’ın emri olan halifeye
karşı çıkanın öldürülmesi gerektiği hükmünü tatbik etmeyip Muaviye ile
arasında hakem tayin etmesini Allah’ın indirdikleriyle hükmetmemek
şeklinde nitelendirdekleri için Ali (r.a)’yi tekfir ederek Ali’den ayrıldılar.
İşte Ebu Mecliz’e soru soran kişiler böyle düşünen kişilerdir.
74 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi
ﻭﻥﹶﺪﺘﻬ ﻣﻢﻫ ﻭﻦ ﺍﻟﹾﺄﹶﻣﻢ ﻟﹶﻬﻚ ﺑﹺﻈﹸﻠﹾﻢﹴ ﺃﹸﻭﻟﹶٰﺌﻢﻬﺎﻧﻮﺍ ﺇﹺﳝﻠﹾﺒﹺﺴ ﻳﻟﹶﻢﻮﺍ ﻭﻨ ﺁﻣﻳﻦﺍﻟﱠﺬ
﴾٨٢﴿
“İman edip de imanlarına zulüm (şirk) karıştırmayan-
lar var ya; işte emniyet o kimseler içindir ve hidayete
erenler de onlardır.” (En’am: 82)
Ayetteki zulüm, şirk manasındadır.
﴾٩٩﴿ ﻘﹸﻮﻥﹶﺎ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺍﻟﹾﻔﹶﺎﺳ ﺑﹺﻬﻜﹾﻔﹸﺮﺎ ﻳﻣ ۖ ﻭﺎﺕﻴﹺّﻨ ﺑﺎﺕ ﺁﻳﻚﺎ ﺇﹺﻟﹶﻴﻟﹾﻨﺰ ﺃﹶﻧﻟﹶﻘﹶﺪﻭ
“Doğrusu biz, sana apaçık ayetler indirdik. Fasıklar-
dan başkası onları inkar etmez.” (Bakara: 99)
86 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi
ﺎﻬﻨﻮﺍ ﻣﺟﺮﺨﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﺍﺩﺎ ﺃﹶﺭ ۖ ﻛﹸﻠﱠﻤﺎﺭ ﺍﻟﻨﻢﺍﻫﺄﹾﻭﻘﹸﻮﺍ ﻓﹶﻤ ﻓﹶﺴﻳﻦﺎ ﺍﻟﱠﺬﺃﹶﻣﻭ
﴾٢٠﴿ ﻮﻥﹶّﺑﻜﹶﺬ ﺗ ﺑﹺﻪﻢﺘﻱ ﻛﹸﻨﺎﺭﹺ ﺍﻟﱠﺬ ﺍﻟﻨﺬﹶﺍﺏ ﺫﹸﻭﻗﹸﻮﺍ ﻋﻢﻴﻞﹶ ﻟﹶﻬﻗﺎ ﻭﻴﻬﻭﺍ ﻓﻴﺪﺃﹸﻋ
“Fasıklara gelince, onların yeri cehennemdir. Oradan
her çıkmak istediklerinde, tekrar oraya döndürülürler.
Onlara denilir ki:”Daha önce yalanladığınız ateş azabını
tadın bakalım.” (Secde: 20)
Bu ayetlerdeki fısk küfür manasındadır.
Zulüm ve fısk küfür gibidir. Bazıları İslam milletinden
çıkarır, bazıları ise İslam milletinden çıkartmaz. Eğer bu
ayetlerdeki Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeme İslam’dan çı-
karmayan bir küfür ise demek ki diğer ayetlerdeki de İslam’
dan çıkarmayan bir zulüm, İslam’dan çıkarmayan bir fısk’tır.
Eğer İslam milletinden çıkartan bir küfür ise demek ki diğer
ayetlerdeki de İslam milletinden çıkartan fısk ve küfürdür.
ﺛﹾﻘﹶﻰٰ ﻟﹶﺎ ﺍﻟﹾﻮﺓﻭﺮ ﺑﹺﺎﻟﹾﻌﻚﺴﻤﺘ ﺍﺳ ﻓﹶﻘﹶﺪ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪﻦﻣﺆﻳ ﻭ ﺑﹺﺎﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕﻜﹾﻔﹸﺮ ﻳﻦﻓﹶﻤ
﴾٢٥٦﴿ ۗ ﺎ ﻟﹶﻬﺎﻡﺼﻔﺍﻧ
“Kim tagutu inkar edip, Allah’a iman ederse işte o
kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur.”
(Bakara: 256)
Rasulullah (s.a.s) gelecek olan bir taifeye işaret ederken;
onların çok namaz kıldıklarını, oruç tuttuklarını ve La ilahe
illallah’la yüklü Kur’an’ı çok okuduklarını buna rağmen
okun yaydan çıktığı gibi dinden çıktıklarını, küfürde olduk-
larını haber veriyor. Ve onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Eğer onlara yetişebilseydim onları, Ad kavminin mahvo-
luşu gibi mahvederdim.” (Buhari-Müslim)
Eğer yalnızca “La ilahe illallah” lafzını söylemek yeterli
olsaydı, Rasulullah (s.a.s) ile müşrikler arasında hiçbir savaş
meydana gelmezdi. O müşrikler ki “La ilahe illallah”ın ma-
nasını zamanımızın alim taslaklarından daha iyi biliyorlardı.
Fakat Allah bu alim geçinen kimselerin kalplerini mühürle-
miştir. Artık onlar akledemezler.
(Fethül Mecid s: 216 Dipnot 2)
88 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi
﴾٣٥﴿ ﻭﻥﹶﻜﹾﺒﹺﺮﺘﺴ ﻳ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺍﻟﻠﱠﻪ ﻟﹶﺎ ﺇﹺﻟﹶٰﻪﻢﻴﻞﹶ ﻟﹶﻬﻮﺍ ﺇﹺﺫﹶﺍ ﻗ ﻛﹶﺎﻧﻢﻬﺇﹺﻧ
“Onlara “La ilahe illallah” denilince büyüklük taslar-
lar.” (Saffat: 35)
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 91
Bir başka ayette mantıkları ortaya konuyor:
Buna göre birçok ilah kabul eden veya iki ilah kabul eden
kimse La ilahe illallah’a şehadet ederse müslüman olduğuna
hükmedilir. Oysa yahudi ve hristiyanların durumu farklıdır.
Onlar “La ilahe illallah” dese bile bu İslamlarına delil de-
ğildir. Çünkü bunu her zaman ikrar ediyorlardı. Fakat Rasu-
lullah (s.a.s) zamanında onun risaletini kabul etmediler. On-
ların İslam’a girmeleri için bunu da ikrar etmeleri gerek-
mektedir.
ﻪ ﻠﺳﺭ ﻭ ﺍﻟﻠﱠﻪﻦﻴﻔﹶﺮﹺّﻗﹸﻮﺍ ﺑﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﺮﹺﻳﺪﻳ ﻭﻪﻠﺳﺭ ﻭﻭﻥﹶ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪﻜﹾﻔﹸﺮ ﻳﻳﻦﹺﺇﻥﱠ ﺍﻟﱠﺬ
ﺒﹺﻴﻠﹰﺎ ﺳﻚ ﺫﹶٰﻟﻦﻴﺬﹸﻭﺍ ﺑﺨﺘﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳﺮﹺﻳﺪﻳﺾﹴ ﻭﻌ ﺑﹺﺒﻜﹾﻔﹸﺮﻧﺾﹴ ﻭﻌ ﺑﹺﺒﻦﻣﺆﻘﹸﻮﻟﹸﻮﻥﹶ ﻧﻳﻭ
ﺎﻬﹺﻴﻨﺎ ﻣﺬﹶﺍﺑ ﻋﺮﹺﻳﻦﻠﹾﻜﹶﺎﻓﺎ ﻟﻧﺪﺘﺃﹶﻋﺎ ۚ ﻭﻘﻭﻥﹶ ﺣﺮ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓﻢ ﻫﻚ﴾ ﺃﹸﻭﻟﹶٰﺌ١٥٠﴿
﴾١٥١﴿
ﻪﺎﺗﺁﻳ ﻭ ۚ ﻗﹸﻞﹾ ﺃﹶﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪﺐﻠﹾﻌﻧ ﻭﻮﺽﺨﺎ ﻧﺎ ﻛﹸﻨﻤﻦ ﺇﹺﻧ ﻘﹸﻮﻟﹸ ﻟﹶﻴﻢﻬﺄﹶﻟﹾﺘ ﺳﻦﻟﹶﺌﻭ
ۚ ﺎﻧﹺﻜﹸﻢ ﺇﹺﳝﺪﻌ ﺑﻢﺗ ﻛﹶﻔﹶﺮﻭﺍ ﻗﹶﺪﺭﺬﺘﻌ﴾ ﻟﹶﺎ ﺗ٦٥﴿ ﺰﹺﺋﹸﻮﻥﹶﻬﺘﺴ ﺗﻢﺘ ﻛﹸﻨﻪﻮﻟﺳﺭﻭ
﴾٦٦﴿
“Onlara soracak olursan: “Biz andolsun ki eğlenip
oynuyorduk” diyecekler. De ki: “Allah’la, ayetleriyle ve
rasulüyle mi alay ediyorsunuz? Özür beyan etmeyin.
İnandıktan sonra küfre girdiniz.” (Tevbe: 65–66)
İşte Allah (c.c) bu ayette imanlı olduklarını iddia ettik-
lerini ve söyledikleri sözü şaka mahiyetinde söylemiş olduk-
larını iddia ettikleri halde onların bu özürlerini kabul etmeyip
söylemiş oldukları bu bir tek söz yüzünden küfre girdiklerini
bildiriyor. Ayrıca Rasulullah (s.a.s) zamanında olup iman et-
tikleri, namaz kıldıkları, oruç tuttukları, haccettikleri halde
sırf bir söz yüzünden Allah (c.c) onları tekfir etmiştir. Ve
onlar hakkında şöyle buyurmuştur:
ﻬﹺﻢﻠﹶﺎﻣ ﺇﹺﺳﺪﻌﻭﺍ ﺑﻛﹶﻔﹶﺮﺔﹶ ﺍﻟﹾﻜﹸﻔﹾﺮﹺ ﻭﻤ ﻗﹶﺎﻟﹸﻮﺍ ﻛﹶﻠﻟﹶﻘﹶﺪﺎ ﻗﹶﺎﻟﹸﻮﺍ ﻭ ﻣﻔﹸﻮﻥﹶ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪﻠﺤﻳ
﴾٧٤﴿ ۚ ﺎﻟﹸﻮﺍﻨ ﻳﺎ ﻟﹶﻢﻮﺍ ﺑﹺﻤﻤﻫﻭ
“Küfür sözünü söyledikleri halde söylemediklerine da-
ir Allah’a yemin ettiler ve İslamlarından sonra kafir ol-
dular. Böylece başaramayacakları bir şeye giriştiler.”
(Tevbe: 74)
Allah (c.c); bir kişiyi şehadeti getirse, namazı kılsa, oruç
tutsa ve hatta müslüman olduğunu iddia etse bile bir söz
yüzünden nasıl ki tekfir ediyorsa, millet meclisi veya cum-
hurbaşkanı veya kralın seviyesini veyahud insanın heva ve
hevesinden çıkartılan anayasayı Allah’a, rasulüne ve Allah’ın
bize gönderdiği Kur’an’a eşit ve hatta üstün tutan sırf müs-
lüman olduklarını iddia edip, şehadeti getiren ve namazı kılıp
orucu tutan kişileri niçin tekfir etmesin!?
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 99
La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’a şehadet eden,
namaz kılan, oruç tutan kimseler tekfir edilmez, sözünün
yanlış olduğunu bu şekilde ispat etmiş olduk.
Birinci şüpheyle ilgili olarak alimlerin sözünü naklettikten
sonra meseleyi şöyle özetleyebiliriz:
1 - Her şahsın İslama girişi değişiktir ve küfrüne sebeb
olan şey ile doğrudan alakalıdır.
Eğer kişi, risaleti (vahyi) inkar ettiği için küfre girmişse,
risaleti kabul ve ikrar ederek, eğer risaletin yalnız araplara
has olduğu inancından dolayı küfre girmişse, risaletin tüm in-
sanlar için olduğunu kabul ve ikrar ederek, eğer zekatı inkar
ettiği için küfre girmişse, zekatın farziyetini kabul ve ikrar
ederek, eğer taguta muhakeme olduğu için küfre girmişse,
tagutu reddedip yalnız Kur’an ve sünnete muhakeme olmak
suretiyle İslam’a girer.
2 - Kişinin İslam’a girebilmesi için içine düşmüş olduğu
şirkten kesinlikle arınması gerekmektedir.
3 - Kişinin İslam’a girebilmesi için, Muhammed (s.a.s)’in
bütün getirdiği şeylere kesinlikle iman etmesi gerekir.
Eğer kişi namaz, oruç ve İslam’dan nefsine hoş gelen
ilkeleri kabul edip de, Allah’ın indirdiği ile hükmetmek, yal-
nız Allah’ı, rasulünü ve mü’minleri dost edinmek ve cihad
etmek gibi İslami diğer yükümlülükleri kabul etmezse kafir
olur. Çünkü, bu tavrıyla kitabın bir kısmını kabul etmiş, bir
kısmını da reddetmiş sayılır.
4 - Bir kişi herhangi bir söz veya hareketinden dolayı
küfre girmişse, İslam’a dönebilmesi için bu fiillerinden do-
layı tevbe etmesi ve bunlardan arınması gerekir. Eğer böyle
yapmazsa La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’ı söyle-
se, namaz da kılsa, oruç da tutsa hala kafirdir.
Alimlerin sözleri bize, kişi “Lailahe illallah” dese bile,
onu şirk ve küfre düşüren söz ve amellerden arınmadıkça
müslüman olamayacağını göstermektedir. Öyleyse şu soruyu
sormak yerinde olacaktır:
100 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi
GİRİŞ ..................................................................................5
ALLAH’IN İNDİRDİKLERİYLE
HÜKMETMEYENLERİN HÜKMÜ................................. 58
1 – İşte Müslüman
2 – İşte Tevhid
4 – Asrımızın Yesakı