You are on page 1of 112

HÂKİMİYET

ALLAH’INDIR

Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin El-Kudsi

HAK
YAYINLARI
HAK YAYINLARI: 19

Yazan:
Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin El-Kudsi

Çeviren:
Halil Müftüoğlu

Dizgi Mizanpaj ve Kapak


Hak Tasarım

Adres:
Demirtaş Mah.Kepenekçi
Sabunhane Sok.
No:27 / 103
Eminönü / İstanbul

Tel:
0 ( 212 ) 514 93 19

Web:
www.haqyayinlari.com
R
YAYINEVİNİN ÖNSÖZÜ

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah (c.c)’a, salat ve selam da Al-


lah’ın kulları içerisinde seçip çıkardığı kulu ve rasulü Muhammed
(s.a.s)’e olsun.
Okuyucuya daima seçkin kitaplar sunmayı gaye edinmiş olan
yayınevimiz, Allah’ın dininin yürürlükten kaldırılıp beşer aklının
ürünü olan kanunların uygulandığı, bir zamanlar İslam ülkesi olan
diyarlarda bulunan şimdiki yöneticilerin durumlarının insanlar
tarafından daha iyi anlaşılması için bu eseri kaleme aldık.
Öyle ki; hükmün yalnız Allah’a ait olduğu gerçeği, zamanımız-
da kendilerini Müslüman zanneden insanlara adeta unutturulmuş,
insanlar tabi oldukları sistem ve yönetimlerin hükmüne tabi olmak,
böylece onların hükümlerini isteyip uygulanmasına razı olmakla
Müslüman ve mü’min kalabileceklerini zanneder ve buna inana-
rak yaşar hale gelmişlerdir.
İşte durumun hiç de bu şekilde zannedildiği gibi olmadığını bu
ufak, ama muhteviyatı geniş kitapta izah etmeye çalıştık.
Bu kitapta; doğrulara isabet eden görüşlerine yerverdiğimiz;
Mahmut Şakir, Ahmet Şakir, Şankıtiy gibi yazarların tevhid ehli
olduğunu kabul ettiğimiz anlamına gelmediğini, yapmış oldukları
yanlışlardan kendileri sorumlu olduklarını bizler gerçek Tevhid
Akidesini insanlara doğruları yansıtarak anlatmaya çalıştığımızı
ayrıca belirtmek isteriz.
YAZARIN KISACA HAYATI
Ziyaeddin Abdullah İbn Abdulkerim El-Kudsi 1937 yılında
Kudüs’te doğmuştur. Onbeş yaşında iken Kur’an hafızı olmuş, o
zamanlar Filistin’de bulunan akaid, hadis, fıkıh ve tefsir alimle-
rinden ders almıştır. Mısır’a giderek İslami ilmini orada tamamla-
dıktan sonra Filistin’e geri dönmüştür. Bu arada birkaç defa da
hapse girmiştir.
İhvan-ı Müslimin cemaatine bağlıydı. Fakat İhvan-ı Müslim’
inde akide konusunda birtakım bozukluklar olduğunu görmüş ve
onların sahip oldukları akidenin sapık ve yanlış olduğunu ilan
ederek bu cemaatten ayrılmıştır. İhvan-ı Müslimin’in akidesinin
temelini oluşturan ve Hasan El-Hudaybi’ye nispet edilen “Du-
atun La Kuda” İnanç Sorunları adı altında türkçeye çevrilmiştir.
Kitapta savunulan fikirlerin yanlış olduğunu Kur’an, sünnet ve
müctehidlerin sözlerinden aldığı delillerle ispat eden bir reddiye
yazmıştır.
İhvan-ı Müslim’in cemaatine bağlı olanlar, kendilerinin fikir-
lerini kabul etmediği için ona iftiralar atmışlar, sapık olduğu
açıkça belli olan Tekfir vel-Hicre gibi bir cemaate bağlı olduğu
fikrini yayarak, halkın onun kitaplarını okumasını engellemeye
çalışmışlardır.
Oysa Ziyaeddin el-Kudsi’nin kitaplarını okuyan bir kimse onun
Tekfir vel-Hicre cemaati ile hiçbir şekilde ilişkisi olmadığını, bu
cemaatle Ziyaeddin El-Kudsi’nin fikirleri arasında büyük farklı-
lıklar olduğunu görecektir.
Çünkü bu cemaatin (Tekfir Vel-Hicre) temel akidesi Havariç
akidesine yakındır. Bu cemaate bağlı olanlar, sahabe devri dışın-
daki tüm Ehl-i Sünnet alimlerinin müslüman olmadığını söylemek-
tedirler. Ayrıca büyük günah işleyen kimseleri tekfir etmekte, bu
durumda olan kimseleri tekfir etmeyenleri de tekfir etmektedirler.
Buna karşılık Ziyaeddin el-Kudsi’nin kitapları incelendiğinde,
onun bu fikirlere tamamıyla karşı olduğu kitaplarını Kur’an, sün-
net ve ehli sünnet alimlerinin sözleri ışığında yazdığı görülecektir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 5

GİRİŞ

Allah (c.c)’a hamd olsun. O’na şükreder, O’ndan yardım


diler, O’nun bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden,
kötü amellerimizden O’na sığınırız.
Allah (c.c) kime hidayet verirse onu saptıracak, kimi de
dalalete düşürürse ona hidayet edecek yoktur.
Şehadet ederim ki; Allah (c.c)’tan başka ibadete layık ilah
yoktur. Ve yine şehadet ederim ki Muhammed (s.a.s) O’nun
kulu ve rasuludür. Ancak, ona tabi olmakla din sağlam olur.
Allah (c.c) insanı yaratmış ve ona yaratılışının gayesini
bildirmiştir.
Nitekim Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:

﴾٥٦﴿ ‫ﻭﻥ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﻌ‬‫ﻴ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻟ‬‫ﺲ‬‫ﺍﻟﹾﺈﹺﻧ‬‫ ﻭ‬‫ ﺍﻟﹾﺠﹺﻦ‬‫ﻠﹶﻘﹾﺖ‬‫ﺎ ﺧ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬

“Ben cinleri ve insanları yalnız bana ibadet etsinler


diye yarattım.” (Zariyat: 56)

﴾٣٦﴿ ۖ ‫ﺌﹰﺎ‬‫ﻴ‬‫ ﺷ‬‫ﺮﹺﻛﹸﻮﺍ ﺑﹺﻪ‬‫ﺸ‬‫ﻟﹶﺎ ﺗ‬‫ ﻭ‬‫ﻭﺍ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﺍﻋ‬‫ﻭ‬

“Allah’a ibadet edin ve hiçbir şeyi O’na ortak koş-


mayın.” (Nisa: 36)
İnsanın yaratılışından beri, İblis (aleyhillane) Adem (a.s)
ve oğullarına düşmanlığını gösteregelmiş ve onları dalalete
düşürmek için ahdetmiştir. Ancak Allah (c.c)’ın halis kulları
onun şerrinden emin bulunmaktadırlar.
Şeytanın bu ahdiyle beraber hak ve batıl mücadelesi de
başlamıştır. Bir yanda Rahman kabilesinin üyeleri, diğer yan-
da şeytan ve kabilesi...
6 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Şeytan, insanoğlunu doğru yoldan saptırmak için çeşitli


yöntemlerle ona yaklaşmış ve batılı süslü göstererek insan-
ların büyük bir kısmını dalalete düşürmüştür. Oysa Allah
(c.c) şeytanın apaçık bir düşman olduğunu belirtmiş, insanın
bu meluna tapmaması için müjdeleyici ve uyarıcı rasuller
göndererek hakikati göstermiştir.
Birbiri ardından gelen rasullerin tümü ilk olarak ve başka
bir konuya geçmeden öncelikle şu hakikati belirtmekle gö-
revliydiler:
“Yalnız Allah (c.c)’a ibadet ve bütün taguti unsurları
reddedip onlardan uzak durmak...

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

‫ﺎ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﻟﹶﺎ ﺇﹺﻟﹶٰﻪ‬‫ﻪ‬‫ ﺃﹶﻧ‬‫ﻪ‬‫ﻲ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﻮﺣ‬‫ﻮﻝﹴ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻧ‬‫ﺳ‬‫ ﺭ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻚ‬‫ﻠ‬‫ ﻗﹶﺒ‬‫ﻦ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﻠﹾﻨ‬‫ﺳ‬‫ﺎ ﺃﹶﺭ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
﴾٢٥﴿ ‫ﻭﻥ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﻓﹶﺎﻋ‬
“Biz senden önce hiçbir rasul göndermiş olmayalım ki
ona; “Benden başka ibadete layık ilah yoktur, yalnız ba-
na ibadet ediniz” diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya: 25)

‫ﻮﺍ‬‫ﻨﹺﺒ‬‫ﺘ‬‫ﺍﺟ‬‫ ﻭ‬‫ﻭﺍ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ ﺍﻋ‬‫ﻮﻟﹰﺎ ﺃﹶﻥ‬‫ﺳ‬‫ ﺭ‬‫ﺔ‬‫ﻲ ﻛﹸﻞﹺّ ﺃﹸﻣ‬‫ﺎ ﻓ‬‫ﺜﹾﻨ‬‫ﻌ‬‫ ﺑ‬‫ﻟﹶﻘﹶﺪ‬‫ﻭ‬
﴾٣٦﴿ۖ ‫ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ‬
“Muhakkak ki biz, her ümmete Allah’a kulluk edip
taguttan sakınmaları için rasuller gönderdik.” (Nahl: 36)
Gönderilen bütün rasuller bu tevhid meşalesini taşıyarak
toplumlarını yalnız Allah (c.c)’a ibadete ve tagutları ve
onlara tabi olanları inkar etmeye davet etmişlerdir. Bu tevhid
meşalesi yaratılmışların en hayırlısı Muhammed (s.a.s)’e
ulaşmış ve Rasulullah (s.a.s)’da en mükemmel şekliyle nok-
talanmıştır.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 7
Rasulullah (s.a.s) kendisine ulaşan tevhid meşalesini ta-
şıyarak kemale ermiş bir din ile insanların yolunu kıyamete
kadar aydınlatmıştır.
Rasulullah (s.a.s) de diğer insanlar gibi bir beşerdi. Rasu-
lullah (s.a.s) ümmetine İslam’ı her yönüyle tebliğ ettikten
sonra vefat edip ahirete göç etmiştir. Ama şeytan ve Adem-
oğulları arasındaki savaş henüz bitmemiştir.
Bu mücadele ve savaş süreklidir. Şeytanın renkten renge
boyayarak süslediği batılın hak ile mücadelesidir. Bu çetin
savaşta batılın süslü görünümüne aldanarak şeytanın safına
geçenler bir tarafta, şeytanın tuzaklarından sakınan Allah
(c.c)’ın gerçek kulları da diğer taraftadır.
Ancak şeytanın hizbinden olmaktan sakınmak kuru bir
ifade ile olacak birşey değildir. Burada hak ehlinin ağır so-
rumluluğu dikkati çekmektedir. Yani, sadece hakkı bilmek
kafi değildir, aynı zamanda onu tebliğ etmek ve bu sebeble
başa gelen bütün sıkıntılara sırf Allah (c.c) rızası için katlan-
mak gerekir.
Tüm rasuller Allah (c.c)’ın istediği şekilde ve hiçbir şeyi
gizlemeden ve herşeyi açıkça anlatarak tebliğ görevlerini
yerine getirmişlerdir. Rasulullah (s.a.s) de böyle yapmıştır.
Hakkı tebliğ etmiş ve bunun karşısında duran engelleri söz
ve silah ile ortadan kaldırmaya çalışmıştır. İman edenlere de
bu şekilde hareket etmelerini bir görev olarak yüklemiştir. Bu
görevi tam anlamıyla yerine getirebilmeleri için de, onlara tu-
tundukları takdirde yollarını şaşırmayacakları iki şey bırak-
mıştır:
Kur’an ve Sünnet...
Bu iki silah her türlü fitneye karşı etkili silahlardır.
8 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Rasulullah (s.a.s)’dan sonra çeşitli fitnelerin başgös-


terdiği bilinmektedir. Bu dönemlerde bu fitnelere karşı duran
gerçek iman sahipleri bu etkili silahlarla kuşanarak, o anda
söz konusu olan bu fitneyi ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.
Hiç birisi o an için tehlike arzetmeyen ve güncel olmayan bir
fitneyi gündeme getirip de bu dinin pratiklik gerçeğinden
uzaklaşmamışlardır.
Mesela; Ali (r.a) zamanındaki gündemde olan fitne gözar-
dı edilerek Ebu Bekir (r.a) dönemindeki zekatı vermeyi
reddedenlerin meselesinden kaynaklanan fitne gündeme geti-
rilmemiştir. Veya Ahmed b. Hanbel (r.a) kendi döneminde;
Kur’an mahluk mu, değil mi? diye ortaya çıkartılan fitneyi
gözardı ederek dört halife dönemlerinde ortaya çıkmış olan
bazı olaylarla vakit geçirmemiştir. Tüm enerjisini o an tehli-
ke arzeden fitnenin ortadan kaldırılmasına yöneltmiştir.
İşte bunlar bize ulaşan ve metod açısından yolumuzu
aydınlatan önemli ışıklardır.
Geçmişteki durum böyleydi... Yakın tarihimize gelince...
Ne kadar hatalı olursa olsun, İslam kanunlarını tatbik eden
ve İslam devleti sayılan Osmanlı İmparatorluğu yıkıldık-
tan sonra, daha önce gayet açık olan ve herkesin hiç tartış-
masız kabul ettiği bazı meseleler sorun olarak gündeme
geldi. Bu meseleler nelerdir?
Örneğin; “Bir müslüman ancak Allah (c.c)’a, rasulüne ve
mü’minlere dost olabilir” gerçeği tartışmasız kabul ediliyor-
du ve bunun aksini iddia edenlere rastlamak mümkün
değildi.
İşte bunun gibi “Hükmün sadece Allah (c.c)’a ait oldu-
ğu, yasama ve hüküm koyma yetkisine başka hiçbir var-
lığın sahip olamayacağı inancı” da tevhid akidesinin bir ge-
reği olarak kabul görüyor, bunun aksini iddia etmek ise küfür
olarak nitelendiriliyordu.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 9
Yine o müslümanlar biliyorlardı ki; tabiatı yaratan, onu
düzene koyan Allah (c.c), insanların da yaratıcısı ve kanun
koyucusudur.
İnsanlara fayda ve zararın ne ile ve nasıl olduğunu bilen
yaratıcı elbette onlara en güzel kanunu göndermiştir. Evet,
eski müslümanlar bu gerçeği tartışmasız kabul ediyorlardı.
Sonra ne oldu?
Sonra bu mesele şeytan ve yandaşları için biricik mesele
ve saptırılması gereken hedef haline geldi. Artık yeryüzünde
yürüyen sahte ilahlar zuhur etti ve hüküm koyma fonksi-
yonuna talip oldular. Ortam ve şartlara göre gizli ve açık
olarak bu davalarını sürdürdüler. Kendi kanunları ile insan-
ları idare etme davasında çeşitli taktiklerle mücadele ve
çabalarını hızlandırdılar. Daha önce imanın gereği olarak
kabul edilen hakimiyetin Allah (c.c)’a ait olduğu gerçeği ar-
tık tartışma alanına sokuldu ve anlayışlar bulanıklaştırıldı.
İşte bundan dolayı iman ile küfür arasındaki çatışmanın
odak noktasını bu mesele oluşturmuştur. Yani teşri (yasama
ve hüküm koyma) meselesi. Bu mesele günümüzde müslü-
manların üzerinde ehemmiyetle durmaları gereken en önemli
meseledir. İşte zamanımızın en önemli fitnesi de budur.
Bu mesele şirkin boyutlarını da gündeme getirmiş ve müs-
lümanlar açısından bu asrın ana meselesi haline gelmiştir.
Günümüz müslümanı neyi tebliğ edecek? Hangi meseleyi
gündeme getirecek?
Ebu Bekir (r.a) zamanında vuku bulan Müseylemetü’l
Kezzap meselesini mi?
Ali (r.a)’nin onu ilahlaştıranları yakması meselesini mi?
Yoksa Kur’an’ın mahluk olduğuna dair yapılan tartışma-
ları mı? Evet hangi meseleyi?
İslam alimleri, müslümanın öncelikle ve geciktirmeden
öğrenmesi gereken ilimler hakkında görüşlerini belirtmişler
ve itikad hakkında şöyle demişlerdir:
10 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

“İtikad ilmini öğrenmek, itikad ile ilgili tehlikelere pa-


ralel olmalıdır. Eğer tevhid kelimesinin manası hakkında
kişinin kafasında bir şüphe varsa, bu şüpheyi gidermek için
gereken ilmi öğrenmesi farzı ayındır. Eğer bid’atin yaygın
olduğu bir yerde bulunuyorsa bu tehlikelerden emin olması
için, kendisini bu bid’atlerden koruyacak İslami hakikatleri
öğrenmesi farzdır. Mesela; faizin uygulama alanı bulduğu bir
yerde tüccarlık yapan bir kimsenin bundan korunma yollarını
öğrenmesi farz-ı ayın olur.”
(Ahmed b. Kudame el Makdisi (1)-Minhac-ul Kasidin)

Asrımızın meselesi geçmişteki müslümanların meselele-


rinden farklı, yeni bir meseledir. Bugünkü alimler söz-
konusu olan bu meseleyi, yani hakimiyet ve şirk kavramı me-
selelerini netliğe kavuşturmak ve böylece üzerlerine düşen
görevi yerine getirmekle sorumludurlar. Ancak bu şekilde
üzerlerindeki ağır sorumluluktan kurtulabilirler.
Bu ümmetin gerginlik arzeden bu döneminde, bugün çe-
şitli yerlerden birtakım sesler yükselmektedir. Yükselen bu
sesler toplumları din esaslarına sarılmaya davet etmekte ve
tehlikeli durumlardan sakındırmaya çalışmaktadır. Ancak bu
davetler, yükselen bu sesler, küfür mihraklarının ve işbirlik-
çilerinin yanında cılız kalmış ve amacına tam ulaşamamıştır.
Fakat Allah (c.c)’ın nuru mutlaka tamamlanacaktır. Nitekim
Rasulullah (s.a.s), hiçbir zaman kaybolmayacak olan ve sırat-
ı mustakim üzere bulunan bir topluluğa işaret etmiştir.
Bu din Allah (c.c)’ındır ve kıyamete kadar baki kalacaktır.
Ufuklardaki işaretler yeni uyanışları müjdelemektedir. Bu
uyanış, “yalnız Allah (c.c)’ın hükmünü tanıma” anlayışını
da beraberinde getirmiş ve böylece “Hakimiyet” sorunu
yeniden ele alınmıştır.

1 Ahmed b. Muhammed b. Abdurrahman b. Kudame El-Makdisi:


Hanbeli alimlerindendir. H. 742 senesinde vefat etmiştir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 11
İşte bu gerçek, yani “vahyin reddettiği kanunları kabul
etmenin veya onlara itaat etmenin şirk olduğu” gerçeği
tagutları sarsmıştır. Ve böylece çatışma artık yeni bir döneme
girmiştir. Evet şeytanın hizbi ile Rahman’ın hizbi arasındaki
kavga değişik bir şekil almıştır. Tagutlar ve işbirlikçileri bu
gerçeği gözden saklamak için takva maskeleri takmaya baş-
lamışlar ve bu büyük meseleyi küçük gösterip, İslam’ı iste-
yen insanları başka meselelerle uğraştırmak için şeytani hile-
lere başvurmuşlardır.

Şimdi; hüküm kime aittir, muhakeme kime olunur? Bu so-


ruların İslam’daki yeri nedir? Allah (c.c)’ın kitabı ve rasulü-
nün sünnetinden başka bir şeyle muhakeme edilmeyi kabul
edenin hükmü nedir? Bunları açıklamaya çalışalım.

HÜKÜM KİMİN VE
MUHAKEME OLMAK KİME?

İslam’a göre yeryüzünde ve gökte hakimiyet sultası yalnız


Allah (c.c)’a aittir. O’ndan başka hiçbir kimseye hakimiyet
konusunda herhangi bir pay yoktur.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

﴾١٧﴿ ‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺬﹶﻛﱠﺮ‬‫ ۗ ﺃﹶﻓﹶﻠﹶﺎ ﺗ‬‫ﻠﹸﻖ‬‫ﺨ‬‫ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ﻦ‬‫ ﻛﹶﻤ‬‫ﻠﹸﻖ‬‫ﺨ‬‫ ﻳ‬‫ﻦ‬‫أَﻓﹶﻤ‬

“Hiç yaratan yaratmayana denk olur mu? Öğüt almaz


mısınız?” (Nahl: 17)
12 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

İnsanları yaratan, yarattığı insanların maslahatını herkes-


ten daha iyi bilir ve onları idare etmek için koyduğu kanun-
lar da en faydalı olan kanunlardır. Yaratıcının yarattıkları ü-
zerine koyduğu kanunlar, hiçbir şey yaratmayan, bilakis ken-
disi yaratılmış olanın koyduğu kanunlara denk olur mu? Şüp-
hesiz denk değildir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

﴾١٦﴿ ۚ ‫ﻬﹺﻢ‬‫ﻠﹶﻴ‬‫ ﻋ‬‫ﻠﹾﻖ‬‫ ﺍﻟﹾﺨ‬‫ﻪ‬‫ﺎﺑ‬‫ﺸ‬‫ ﻓﹶﺘ‬‫ﻪ‬‫ﻠﹾﻘ‬‫ﻠﹶﻘﹸﻮﺍ ﻛﹶﺨ‬‫ﻛﹶﺎﺀَ ﺧ‬‫ﺮ‬‫ ﺷ‬‫ﻠﱠﻪ‬‫ﻠﹸﻮﺍ ﻟ‬‫ﻌ‬‫ ﺟ‬‫ﺃﹶﻡ‬
“Yoksa Allah’a, Allah gibi yaratması olan ortaklar
buldular da yaratmaları birbirine mi benzettiler?”
(Ra’d:16)
Acaba Allah (c.c) gibi yaratıcılar mı buldular da, yalnız
yaratıcının hakkı olan ibadet edilme ve hüküm koyma yet-
kisini onlara veriyorlar? Oysa bu yetkiler yalnız yaratıcıya
aittir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


‫ﺽﹺ‬‫ ﺍﻟﹾﺄﹶﺭ‬‫ﻦ‬‫ﻠﹶﻘﹸﻮﺍ ﻣ‬‫ﺎﺫﹶﺍ ﺧ‬‫ﻭﻧﹺﻲ ﻣ‬‫ ﺃﹶﺭ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻭﻥ‬‫ ﺩ‬‫ﻦ‬‫ﻮﻥﹶ ﻣ‬‫ﻋ‬‫ﺪ‬‫ﺎ ﺗ‬‫ ﻣ‬‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ﺃﹶﻳ‬‫ﻗﹸ ﹾﻞ ﺃﹶﺭ‬
﴾٤﴿
“(Ey Muhammed!) De ki; Allah’ı bırakıp taptığınız şey-
leri görüyor musunuz? Yeryüzünde ne yaratmışlar bana
göstersenize.” (Ahkaf: 4)

Allah (c.c) dışında veya Allah (c.c) ile beraber ibadet edip
hükmüne tabi olduğunuz şeyler yeryüzünde herhangi birşey
yarattılar mı ki bu hakkı kazansınlar? Oysa bu hak yalnız
yaratana aittir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 13

﴾١٠٧﴿ ۗ ‫ﺽﹺ‬‫ﺍﻟﹾﺄﹶﺭ‬‫ ﻭ‬‫ﺍﺕ‬‫ﺎﻭ‬‫ﻤ‬‫ ﺍﻟﺴ‬‫ﻠﹾﻚ‬‫ ﻣ‬‫ ﻟﹶﻪ‬‫ ﺃﹶﻥﱠ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻠﹶﻢ‬‫ﻌ‬‫ ﺗ‬‫َأﻟﹶﻢ‬


“Bilmez misin ki; yer ve göklerin mülkü Allah’ındır?”
(Bakara:107)

﴾٥﴿‫ﻮﺭ‬‫ ﺍﻟﹾﺄﹸﻣ‬‫ﻊ‬‫ﺟ‬‫ﺮ‬‫ ﺗ‬‫ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺽﹺ ۚ ﻭ‬‫ﺍﻟﹾﺄﹶﺭ‬‫ ﻭ‬‫ﺍﺕ‬‫ﺎﻭ‬‫ﻤ‬‫ ﺍﻟﺴ‬‫ﻠﹾﻚ‬‫ ﻣ‬‫ﻟﹶﻪ‬


“Yerin ve göklerin mülkü Allah’ındır. Bütün işler
Allah’a döndürülür.” (Hadid: 5)
Göklerin ve yerlerin sahibi Allah (c.c) olduğuna ve bu
konuda hiç bir ortağı olmadığına göre yerlerde ve göklerde
kanun koyma hakkı da yalnız O’na aittir.

﴾٢﴿ ‫ﻠﹾﻚ‬‫ﻲ ﺍﻟﹾﻤ‬‫ ﻓ‬‫ﺮﹺﻳﻚ‬‫ ﺷ‬‫ ﻟﹶﻪ‬‫ﻜﹸﻦ‬‫ ﻳ‬‫ﻟﹶﻢ‬‫ﻭ‬


“Mülkte O’na ortak yoktur.” (Furkan: 2)

Yüce yaratıcının mülkte nasıl ki ortağı bulunmuyorsa aynı


şekilde o mülkte kanun koyma hususunda da ortağı olmaması
gerekir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
‫ﻜﹾﻢ‬‫ ﺍﻟﹾﺤ‬‫ﻟﹶﻪ‬‫ ۖ ﻭ‬‫ﺓ‬‫ﺮ‬‫ﺍﻟﹾﺂﺧ‬‫ﻲ ﺍﻟﹾﺄﹸﻭﻟﹶﻰٰ ﻭ‬‫ ﻓ‬‫ﺪ‬‫ﻤ‬‫ ﺍﻟﹾﺤ‬‫ ۖ ﻟﹶﻪ‬‫ﻮ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻫ‬‫ ﻟﹶﺎ ﺇﹺﻟﹶٰﻪ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻮ‬‫ﻫ‬‫ﻭ‬
﴾٧٠﴿ ‫ﻮﻥﹶ‬‫ﻌ‬‫ﺟ‬‫ﺮ‬‫ ﺗ‬‫ﻪ‬‫ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﻭ‬
“O Allah ki; O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur.
Dünyada ve ahirette hamd O’nadır. Hüküm de O’nundur
ve O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas:70)

﴾٤٠﴿ ۚ ‫ﻠﱠﻪ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻟ‬‫ﻜﹾﻢ‬‫ ﺍﻟﹾﺤ‬‫ِإﻥ‬


“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir.” (Yusuf: 40)
Bu ayetlerde hükmün yalnız Allah (c.c)’a ait olduğu ve bu
konuda hiç kimsenin pay sahibi olmadığı şüphe ve te’vile
mahal bırakmaksızın bizlere apaçık bir şekilde bildirilmek-
tedir.
14 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

﴾٤﴿ ۚ ‫ﺪ‬‫ﻌ‬‫ ﺑ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻞﹸ ﻭ‬‫ ﻗﹶﺒ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﺮ‬‫ ﺍﻟﹾﺄﹶﻣ‬‫لِﻟﱠﻪ‬


“Önceden de, sonradan da emir Allah’ındır.” (Rum: 4)
Bu ayet, her zaman, geçmişte ve gelecekte, kıyamete ka-
dar ve kıyametten sonra, dünyada ve ahirette hüküm verme
yetkisinin yalnız Allah (c.c)’a ait olduğunu göstermektedir.

Bütün alimler “hükmün yalnız Allah’a ait olduğu” ko-


nusunda hiçbir surette ihtilaf etmemişlerdir.

Prof. Ali Hasbullah şöyle diyor:


“Allah (c.c)’ın kulları üzerinde hüküm sahibi olduğu, on-
lara emir ve yasaklar şeklinde ölçüler koyduğu müslümanlar
arasında tartışmasız kabul edilmiştir. Kullara itaat düşer.
İtaate karşılık sevap, itaatsizliğe karşılık da ceza vardır.”
(Usul el Teşri el İslami-İslamda Teşriin Esasları s:379)

Şu da bir gerçektir ki; hüküm ve yasamanın yalnız Allah


(c.c)’a ait olması tevhidin bir gereğidir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


﴾٢٦﴿ ‫ﺍ‬‫ﺪ‬‫ ﺃﹶﺣ‬‫ﻪ‬‫ﻜﹾﻤ‬‫ﻲ ﺣ‬‫ ﻓ‬‫ﺮﹺﻙ‬‫ﺸ‬‫ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ﻭ‬
“Hüküm koymada Allah’a ortaklık yoktur.”
(Kehf: 26)

Muhammed Emin Şankıtiy2 bu ayetin tefsirinde şöyle


demiştir:

2 Muhammed Emin ibni Muhammed El-Muhtar eş-Şankıtiy:


Moritanya’ya ait Tinya beldesinde h. 1325 senesinde doğmuştur.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 15
“Allah (c.c) hüküm ve yasama konusunda hiçbir ortak ka-
bul etmez. Hüküm yalnız O’na aittir. Hüküm vermede baş-
kasının hiçbir yetkisi yoktur. Helal (serbest) Allah (c.c)’ın
helal kıldığı, haram (yasak) da Allah (c.c)’ın haram kıldı-
ğıdır. Geçerli olan din Allah (c.c)’ın indirdiği dindir. Geçerli
olan hüküm de Allah (c.c)’ın koyduğu hükümdür.
Allah (c.c)’ın bu ayetindeki hüküm kavramı Allah (c.c)’ın
emrettiği herşeyi kapsar. Teşri (kanun koyma) da buna dahil-
dir. Bu manayı te’kid eden başka ayetler de vardır.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


‫ﻦ‬‫ﻟﹶٰﻜ‬‫ ﻭ‬‫ ﺍﻟﹾﻘﹶﻴﹺّﻢ‬‫ّﻳﻦ‬‫ ﺍﻟﺪ‬‫ﻚ‬‫ ۚ ﺫﹶٰﻟ‬‫ﺎﻩ‬‫ﻭﺍ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺇﹺﻳ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﻌ‬‫ ﺃﹶﻟﱠﺎ ﺗ‬‫ﺮ‬‫ ۚ ﺃﹶﻣ‬‫ﻠﱠﻪ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻟ‬‫ﻜﹾﻢ‬‫ ﺍﻟﹾﺤ‬‫ﺇﹺﻥ‬
﴾٤٠﴿ ‫ﻮﻥﹶ‬‫ﻠﹶﻤ‬‫ﻌ‬‫ﺎﺱﹺ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ ﺍﻟﻨ‬‫ﺃﹶﻛﹾﺜﹶﺮ‬
“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. O’ndan başka-
sına değil yalnız kendisine ibadet etmenizi emretmiştir.
Dosdoğru din budur. Ancak insanların çoğu bilmez.”
(Yusuf:40)

﴾٦٧﴿ ‫ّﻠﹸﻮﻥﹶ‬‫ﻛ‬‫ﻮ‬‫ﺘ‬‫ﻛﱠﻞﹺ ﺍﻟﹾﻤ‬‫ﻮ‬‫ﺘ‬‫ ﻓﹶﻠﹾﻴ‬‫ﻪ‬‫ﻠﹶﻴ‬‫ﻋ‬‫ ۖ ﻭ‬‫ﻛﱠﻠﹾﺖ‬‫ﻮ‬‫ ﺗ‬‫ﻪ‬‫ﻠﹶﻴ‬‫ ۖ ﻋ‬‫ﻠﱠﻪ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻟ‬‫ﻜﹾﻢ‬‫ ﺍﻟﹾﺤ‬‫ﺇﹺﻥ‬
“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. O’na güvendim.
Güvenenler de O’na güvensin.” (Yusuf: 67)

﴾١٠﴿ ۚ ‫ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻪ‬‫ﻜﹾﻤ‬‫ﺀٍ ﻓﹶﺤ‬‫ﻲ‬‫ ﺷ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻴﻪ‬‫ ﻓ‬‫ﻢ‬‫ﻠﹶﻔﹾﺘ‬‫ﺘ‬‫ﺎ ﺍﺧ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬


““İhtilafa düştüğünüz her meselede hüküm verecek
olan Allah’tır.” (Şura: 10)

‫ﻜﹾﻢ‬‫ﻮﺍ ۚ ﻓﹶﺎﻟﹾﺤ‬‫ﻨ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ ﺗ‬‫ ﺑﹺﻪ‬‫ﻙ‬‫ﺮ‬‫ﺸ‬‫ﺇﹺﻥﹾ ﻳ‬‫ ۖ ﻭ‬‫ﻢ‬‫ﺗ‬‫ ﻛﹶﻔﹶﺮ‬‫ﻩ‬‫ﺪ‬‫ﺣ‬‫ ﻭ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻲ‬‫ﻋ‬‫ ﺇﹺﺫﹶﺍ ﺩ‬‫ﻪ‬‫ ﺑﹺﺄﹶﻧ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺫﹶٰﻟ‬
﴾١٢﴿ ‫ﻲﹺّ ﺍﻟﹾﻜﹶﺒﹺﲑﹺ‬‫ﻠ‬‫ ﺍﻟﹾﻌ‬‫ﻠﱠﻪ‬‫ﻟ‬
16 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

“Sizin durumunuz şöyledir: “Yalnız bir olan Allah’a


(ve O’nun hükmüne) çağrıldığınız zaman inkar edersiniz.
Ve eğer O’na ortak koşul (an hükümler söz konusu ol)ursa
hemen inanırsınız. Oysa, hüküm; yüce ve büyük olan
Allah’a aittir.” (Mü’min: 12)

‫ﻜﹾﻢ‬‫ ﺍﻟﹾﺤ‬‫ﻟﹶﻪ‬‫ ۖ ﻭ‬‫ﺓ‬‫ﺮ‬‫ﺍﻟﹾﺂﺧ‬‫ﻲ ﺍﻟﹾﺄﹸﻭﻟﹶﻰٰ ﻭ‬‫ ﻓ‬‫ﺪ‬‫ﻤ‬‫ ﺍﻟﹾﺤ‬‫ ۖ ﻟﹶﻪ‬‫ﻮ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻫ‬‫ ﻟﹶﺎ ﺇﹺﻟﹶٰﻪ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻮ‬‫ﻫ‬‫ﻭ‬
﴾٧٠﴿ ‫ﻮﻥﹶ‬‫ﻌ‬‫ﺟ‬‫ﺮ‬‫ ﺗ‬‫ﻪ‬‫ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﻭ‬
“O Allah ki O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur.
Dünyada ve ahirette hamd Allah’adır. Hüküm O’ nundur
ve O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas: 70)

ۚ ‫ﻪ‬‫ﻬ‬‫ﺟ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻭ‬‫ﻚ‬‫ﺎﻟ‬‫ﺀٍ ﻫ‬‫ﻲ‬‫ ۚ ﻛﹸﻞﱡ ﺷ‬‫ﻮ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻫ‬‫ ۘ ﻟﹶﺎ ﺇﹺﻟﹶٰﻪ‬‫ﺮ‬‫ﺎ ﺁﺧ‬‫ ﺇﹺﻟﹶٰﻬ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻊ‬‫ ﻣ‬‫ﻉ‬‫ﺪ‬‫ﻟﹶﺎ ﺗ‬‫ﻭ‬
﴾٨٨﴿ ‫ﻮﻥﹶ‬‫ﻌ‬‫ﺟ‬‫ﺮ‬‫ ﺗ‬‫ﻪ‬‫ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ ﻭ‬‫ﻜﹾﻢ‬‫ ﺍﻟﹾﺤ‬‫ﻟﹶﻪ‬
“Allah ile birlikte bir başka ilaha ibadet etme! O’ndan
başka ibadete layık ilah yoktur. O’nun yüzü hariç herşey
yok olacaktır. Hüküm O’nun’dur. O’na döndürüleceksi-
niz.” (Kasas: 88)

‫ﻮﻥﹶ‬‫ﻨ‬‫ﻮﻗ‬‫ﻡﹴ ﻳ‬‫ﻘﹶﻮ‬‫ﺎ ﻟ‬‫ﻜﹾﻤ‬‫ ﺣ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻦ‬‫ﺴ‬‫ ﺃﹶﺣ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻮﻥﹶ ۚ ﻭ‬‫ﻐ‬‫ﺒ‬‫ ﻳ‬‫ﺔ‬‫ﻴ‬‫ﻠ‬‫ﺎﻫ‬‫ ﺍﻟﹾﺠ‬‫ﻜﹾﻢ‬‫ﺃﹶﻓﹶﺤ‬
﴾٥٠﴿
“(Hak onlara apaçık geldikten sonra) Onlar cahiliyenin
hükmünü (Allah’ın hükmünden başka bir hüküm) mü isti-
yorlar? İnanmış bir topluluk için Allah’tan daha iyi hü-
küm veren kim vardır?” (Maide: 50)

ۚ ‫ﻠﹰﺎ‬‫ﻔﹶﺼ‬‫ ﻣ‬‫ﺎﺏ‬‫ﺘ‬‫ ﺍﻟﹾﻜ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﺰ‬‫ﻱ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﻮ‬‫ﻫ‬‫ﺎ ﻭ‬‫ﻜﹶﻤ‬‫ﻲ ﺣ‬‫ﻐ‬‫ﺘ‬‫ ﺃﹶﺑ‬‫ﺮ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬ ‫ﻴ‬‫ﺃﹶﻓﹶﻐ‬
﴾١١٤﴿
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 17
“Size apaçık (her şeyi açıklayan) kitabı indiren Allah’ın
hükmünden başka bir hüküm kabul eder miyim?”
(En’am: 114)
İşte bunlara benzer ayetler çoktur.
(Edvaul Beyan Tefsiri c:1, s:292)
İşte! Tevhid devleti bu esaslara dayanır. İslam, ferd olsun,
zümre olsun hiçbir beşeri güce yasama hakkı tanıyarak
insanları kendilerine kul ettirmelerine izin vermez. Bu hak
yalnız yaratıcıları olan Allah (c.c)’a aittir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


‫ﻦ‬‫ﻟﹶٰﻜ‬‫ ﻭ‬‫ ﺍﻟﹾﻘﹶﻴﹺّﻢ‬‫ّﻳﻦ‬‫ ﺍﻟﺪ‬‫ﻚ‬‫ ۚ ﺫﹶٰﻟ‬‫ﺎﻩ‬‫ﻭﺍ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺇﹺﻳ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﻌ‬‫ ﺃﹶﻟﱠﺎ ﺗ‬‫ﺮ‬‫ ۚ ﺃﹶﻣ‬‫ﻠﱠﻪ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻟ‬‫ﻜﹾﻢ‬‫ ﺍﻟﹾﺤ‬‫ﺇﹺﻥ‬
﴾٤٠﴿ ‫ﻮﻥﹶ‬‫ﻠﹶﻤ‬‫ﻌ‬‫ﺎﺱﹺ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ ﺍﻟﻨ‬‫ﺃﹶﻛﹾﺜﹶﺮ‬
“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. Kendisinden
başkasına değil, yalnız O’na ibadet etmenizi emretmiştir.
Dosdoğru olan din de budur. Fakat insanların çoğu bil-
mez.” (Yusuf: 40)
Allah (c.c) bu ayeti kerimede bize hüküm vermenin yalnız
kendisine ait olduğunu, yalnızca kendisinin hükmüne itaat
edilmesi gerektiğini ve hükümlerine itaatin de bir ibadet
olduğunu bu nedenle kendisinden başkasının hükmüne itaat
etmenin de şirk olduğunu bildiriyor. Ayetin devamında ise
bunun, yani yalnız Allah (c.c)’ın hükümlerine itaatin ibadet
olduğunu insanların çoğunun bilmediğini belirtiyor. Fakat
Allah (c.c) katında geçerli olan ve sağlam olan dinin ancak
hükmün tamamen Allah (c.c)’a tanındığında mümkün olaca-
ğını “dosdoğru din budur” sözüyle ifade ediyor.
Hüküm ancak gerçek ilahlık sıfatına sahip olan varlığa
aittir. Çünkü bu hak Allah (c.c)’tan başkasına verildiğinde o
kişiye ibadet edilmiş olunur. Halbuki Allah (c.c) yalnız
kendisine ibadet edilmesini emrediyor.
“Yalnız O’na ibadet etmenizi emretti.”
18 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Allah (c.c)’ın hakkı olan hüküm verme yetkisi ister Allah


(c.c)’la beraber başka birine, isterse sadece Allah (c.c)’ın
dışındaki birine verilsin bu hak kime tanınırsa O’na ilahlık
sıfatı verilmiş olur. Velev ki ona “sen ilahımızsın” denmese
bile. Çünkü bu hak ona verildiğinde ona ibadet edilmiş olu-
nur. İnsanların çoğu Allah (c.c)’tan başka bir varlığa namaz
kılındığında, onun için oruç tutulduğunda veya onun için
haccedildiğinde ona ibadet edilmiş olunacağını kabul ediyor-
lar. Fakat bunlar gibi bir ibadet olan hüküm verme yetkisinin
Allah (c.c)’tan başkasına verilmesinin ona ibadet olduğunu
anlayamıyorlar.

Allah (c.c) işte bu ayette bu gerçeğe işaret ediyor:


“İnsanların çoğu bilmezler.”
Yani insanların çoğu hüküm verme yetkisini tanıdığı kişi
ya da kişilere ibadet ettiklerini bilmiyorlar. Fakat Allah (c.c)
onların dosdoğru din üzerinde olmadıklarını bildiriyor. Dos-
doğru din ise ancak bütün hüküm verme yetkisinin yalnız
Allah (c.c)’a verilmesiyle sağlanabilir. İşte ayette geçen
“dosdoğru din”in manası budur.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

﴾١٥٤﴿ ۗ ‫ﻠﱠﻪ‬‫ ﻟ‬‫ ﻛﹸﻠﱠﻪ‬‫ﺮ‬‫ﺀٍ ۗ ﻗﹸﻞﹾ ﺇﹺﻥﱠ ﺍﻟﹾﺄﹶﻣ‬‫ﻲ‬‫ ﺷ‬‫ﻦ‬‫ﺮﹺ ﻣ‬‫ ﺍﻟﹾﺄﹶﻣ‬‫ﻦ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﻞﹾ ﻟﹶﻨ‬‫ﻘﹸﻮﻟﹸﻮﻥﹶ ﻫ‬‫ﻳ‬

“Diyorlar ki; hüküm verme işinde bize bir pay var mı-
dır? De ki; emrin ve hükmün tamamı yalnız Allah’a ait-
tir.” (A-li İmran: 154)
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 19

‫ﻭﺍ‬‫ﺮ‬‫ﻔﹾﺘ‬‫ﺘ‬‫ ﻟ‬‫ﺍﻡ‬‫ﺮ‬‫ٰﺬﹶﺍ ﺣ‬‫ﻫ‬‫ﻠﹶﺎﻝﹲ ﻭ‬‫ٰﺬﹶﺍ ﺣ‬‫ ﻫ‬‫ﺏ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺬ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺘ‬‫ ﺃﹶﻟﹾﺴِﻨ‬‫ﻒ‬‫ﺼ‬‫ﺎ ﺗ‬‫ﻤ‬‫ﻘﹸﻮﻟﹸﻮﺍ ﻟ‬‫ﻟﹶﺎ ﺗ‬‫ﻭ‬
‫ﻮﻥﹶ‬‫ﺤ‬‫ﻔﹾﻠ‬‫ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ﺏ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺬ‬‫ﻠﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻭﻥﹶ ﻋ‬‫ﺮ‬‫ﻔﹾﺘ‬‫ ﻳ‬‫ﻳﻦ‬‫ ۚ ﺇﹺﻥﱠ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﺏ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺬ‬‫ﻠﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻋ‬
﴾١١٦﴿
“Diliniz yalana alışmış olduğu için her şeye: “Bu ha-
ram, bu helaldir” demeyin. Zira, Allah’a karşı yalan uy-
durmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise
şüphesiz saadete erişemezler.” (Nahl: 116)

﴾٤٤﴿ ‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺮ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺤ‬‫ ﻳ‬‫ ﻟﹶﻢ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
“Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kafirlerin ta
kendileridir.” (Maide: 44)

Bu ayetlerden apaçık anlaşılıyor ki; hüküm vermek yalnız


Allah (c.c)’a aittir. Helal ve haram koyma işi Rasulullah
(s.a.s) dahil, Allah (c.c)’tan başka hiçbir kimseye ait olamaz.
Rasulullah (s.a.s) yalnız kendisine vahyedileni bildirmiş-
tir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
﴾١٥﴿ ۖ ‫ﻰٰ ﺇﹺﻟﹶﻲ‬‫ﻮﺣ‬‫ﺎ ﻳ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻣ‬‫ﺒﹺﻊ‬‫ﺇﹺﻥﹾ ﺃﹶﺗ‬
“Deki: “Ben ancak bana vahyedilene uyar (ve onları
açıklar)ım.” (Yunus: 15)

Allah (c.c)’ın rasulü Muhammed (s.a.s) bize Allah (c.c)’ın


emirlerini getirdiği için kendisine itaat ediyoruz.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


﴾٦٤﴿ ۚ ‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ ﺑﹺﺈﹺﺫﹾﻥ‬‫ﻄﹶﺎﻉ‬‫ﻴ‬‫ﻮﻝﹴ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻟ‬‫ﺳ‬‫ ﺭ‬‫ﻦ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﻠﹾﻨ‬‫ﺳ‬‫ﺎ ﺃﹶﺭ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
“Biz rasullerden her birini yalnız Allah’ın izniyle ken-
disine itaat edilmesi için gönderdik.” (Nisa: 64)
20 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

‫ﺎ ﹺ‬‫ﻠﻨ‬‫ﻘﹸﻮﻝﹶ ﻟ‬‫ ﻳ‬‫ﺓﹶ ﺛﹸﻢ‬‫ﻮ‬‫ﺒ‬‫ﺍﻟﻨ‬‫ ﻭ‬‫ﻜﹾﻢ‬‫ﺍﻟﹾﺤ‬‫ ﻭ‬‫ﺎﺏ‬‫ﺘ‬‫ ﺍﻟﹾﻜ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻪ‬‫ﻴ‬‫ﺗ‬‫ﺆ‬‫ﺮﹴ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺸ‬‫ﺒ‬‫ﺎ ﻛﹶﺎﻥﹶ ﻟ‬‫ﻣ‬
‫ﺱ‬
‫ﻮﻥﹶ‬‫ّﻤ‬‫ﻠ‬‫ﻌ‬‫ ﺗ‬‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ﺎ ﻛﹸﻨ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﺎﻧﹺﻴﹺّﲔ‬‫ﺑ‬‫ﻮﺍ ﺭ‬‫ ﻛﹸﻮﻧ‬‫ﻦ‬‫ﻟﹶٰﻜ‬‫ ﻭ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻭﻥ‬‫ ﺩ‬‫ﻦ‬‫ﻲ ﻣ‬‫ﺍ ﻟ‬‫ﺎﺩ‬‫ﺒ‬‫ﻮﺍ ﻋ‬‫ﻛﹸﻮﻧ‬
﴾٧٩﴿ ‫ﻮﻥﹶ‬‫ﺳ‬‫ﺭ‬‫ﺪ‬‫ ﺗ‬‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ﺎ ﻛﹸﻨ‬‫ﺑﹺﻤ‬‫ ﻭ‬‫ﺎﺏ‬‫ﺘ‬‫ﺍﻟﹾﻜ‬
“Allah’ın kendisine kitabı, hükmü, nübüvveti verdiği
insanlara; Allah’ı bırakıp bana kulluk edin demek yaraş-
maz. Fakat, kitabı öğrettiğinize ve okuduğunuza göre
Rabbe kul olun demek yaraşır.” (A-li İmran:79)

Bu ayetler bize İslam devletinin önemli üç özelliğini be-


lirtmektedir:

Birincisi:
İslam devletinde hakimiyet (yasama ve emir) sultası ne bir
ferdin, ne bir ailenin, ne bir zümrenin, ne bir partinin, ne de
herhangi bir sınıfındır. Egemenlik yalnız Allah (c.c)’ındır.
Bu devlette herkes raiye (emir alıcı)dır. Onlara sadece
Allah (c.c)’ın emir ve yasaklarına tabi olmak düşer.

İkincisi:
Teşri (kanun koyma) hakkı yalnız Allah (c.c)’a aittir.
Müslümanlar yasama hakkına sahip değildirler ve (buna
kalkışmak şirk olduğu için) Allah (c.c)’ın herhangi bir hük-
münü de hiçbir şekilde değiştiremezler.

Üçüncüsü:
İslam devleti ancak Rasulullah (s.a.s)’in getirdiği ilkeler
üzerine kurulur. Bu ilkeler şüphesiz ilahidir. Zaman ve
yaşayış ne kadar değişirse değişsin bu sınırlar değiş-
tirilemez.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 21
İslam devletinde idarecilere ancak İslam’ın ilkelerine bağ-
lı kaldıkları müddetçe itaat edilir. Hükümet İslam ilkelerine
bağlı kaldığı müddetçe meşrudur.
Allah (c.c)’ın fert fert kullarının işine karıştığı herkesçe
kabul edilen, üzerinde ittifak edilen bir noktadır. Peki öy-
leyse fert fert insanların oluşturdukları devletin işine neden
karışmasın? Bu diğerinden daha önemlidir.
Allah (c.c) ferdin maslahatını, iyiliğini ve ona şer olanı
biliyor da cemaatin maslahatını, iyiliğini ve ona şer olanı
bilmiyor mu? Bir ferdin işine önem veriyor da, topluluk ha-
lindeki fertlerin işine önem vermiyor mu?
Şu iyice bilinmelidir ki; hakimiyet sultasını Allah (c.c)’a
bırakmak Allah (c.c)’a iman etmenin esaslarındandır. Allah
(c.c)’a iman etmek demek sadece Allah (c.c)’ın varlığına
iman etmek demek değildir.
Allah (c.c)’ın varlığına iman, herkes tarafından tartışmasız
kabul edilen açık bir şeydir. Bunda bir ihtilaf yoktur.
Taş, toprak, ay, güneş, düşman, kendi vücut organlarımız
gibi varlıkların, varlığına iman ediyoruz. Bunların varlığında
herhangi bir şüphemiz yoktur. Fakat Allah (c.c)’ın bizlerden
istediği ve geçerli olan iman bu şekilde bir iman değildir.
Kur’an’ı Kerim, müşriklerin Allah (c.c)’ın varlığına iman
ettiklerini söylüyor. Demek ki müşrikler Allah (c.c)’ın varlı-
ğına iman etmeyen kimseler değillerdi. Fakat Allah (c.c) on-
ların bu imanını kabul etmemektedir. Çünkü Allah (c.c)’ın
istediği iman bu çeşit bir iman değildir.

Onlar hakkında Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

﴾٨٧﴿ ۖ ‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻘﹸﻮﻟﹸﻦ‬‫ ﻟﹶﻴ‬‫ﻢ‬‫ﻠﹶﻘﹶﻬ‬‫ ﺧ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﺄﹶﻟﹾﺘ‬‫ ﺳ‬‫ﻦ‬‫ﻟﹶﺌ‬‫ﻭ‬

“Doğrusu onlara kendilerini kimin yarattığı soruldu-


ğunda; “elbetteki Allah” derler.” (Zuhruf: 87)
22 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

﴾٣٨﴿ ۚ ‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻘﹸﻮﻟﹸﻦ‬‫ ﻟﹶﻴ‬‫ﺽ‬‫ﺍﻟﹾﺄﹶﺭ‬‫ ﻭ‬‫ﺍﺕ‬‫ﺎﻭ‬‫ﻤ‬‫ ﺍﻟﺴ‬‫ﻠﹶﻖ‬‫ ﺧ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﺄﹶﻟﹾﺘ‬‫ ﺳ‬‫ﻦ‬‫ﻟﹶﺌ‬‫ﻭ‬


“Onlara; gökleri ve yeri kim yarattı diye sorarsan;
“elbette Allah derler.” (Zümer: 38)

‫ﺎ‬‫ﻬ‬‫ﺗ‬‫ﻮ‬‫ ﻣ‬‫ﺪ‬‫ﻌ‬‫ ﺑ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﺽ‬‫ ﺍﻟﹾﺄﹶﺭ‬‫ﺎ ﺑﹺﻪ‬‫ﻴ‬‫ﺎﺀً ﻓﹶﺄﹶﺣ‬‫ﺎﺀِ ﻣ‬‫ﻤ‬‫ ﺍﻟﺴ‬‫ﻦ‬‫ﻝﹶ ﻣ‬‫ﺰ‬‫ ﻧ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﺄﹶﻟﹾﺘ‬‫ ﺳ‬‫ﻦ‬‫ﻟﹶﺌ‬‫ﻭ‬
﴾٦٣﴿ ‫ﻠﹸﻮﻥﹶ‬‫ﻘ‬‫ﻌ‬‫ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ﻞﹾ ﺃﹶﻛﹾﺜﹶﺮ‬‫ ۚ ﺑ‬‫ﻠﱠﻪ‬‫ ﻟ‬‫ﺪ‬‫ﻤ‬‫ ۚ ﻗﹸﻞﹺ ﺍﻟﹾﺤ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻘﹸﻮﻟﹸﻦ‬‫ﻟﹶﻴ‬
“Onlara; göklerden yağmuru yağdırıp yeri ölümünden
sonra onunla dirilten kimdir? diye sorarsan; “elbette
Allah” derler. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. Fakat
çoğu akıllarını kullanmıyorlar.” (Ankebut: 63)

Hatta Kur’an’ı Kerim müşriklerin sıkıntı ve şiddet an-


larında duada şirkten uzaklaştıklarını bildiriyor.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
‫ ﺇﹺﻟﹶﻰ‬‫ﻢ‬‫ﺎﻫ‬‫ﺠ‬‫ﺎ ﻧ‬‫ ﻓﹶﻠﹶﻤ‬‫ّﻳﻦ‬‫ ﺍﻟﺪ‬‫ ﻟﹶﻪ‬‫ﲔ‬‫ﺼ‬‫ﻠ‬‫ﺨ‬‫ ﻣ‬‫ﺍ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻮ‬‫ﻋ‬‫ ﺩ‬‫ﻲ ﺍﻟﹾﻔﹸﻠﹾﻚ‬‫ﻮﺍ ﻓ‬‫ﺒ‬‫ﻛ‬‫ﻓﹶﺈﹺﺫﹶﺍ ﺭ‬
﴾٦٥﴿ ‫ﺮﹺﻛﹸﻮﻥﹶ‬‫ﺸ‬‫ ﻳ‬‫ﻢ‬‫ﺮﹺّ ﺇﹺﺫﹶﺍ ﻫ‬‫ﺍﻟﹾﺒ‬
“Gemiye binip tehlikeye maruz kaldıkları zaman (şirk
koşmadan ve) dini yalnız Allah’a has kılarak, O’na dua
ederler. Ama Allah onları karaya, selamete çıkarınca yi-
ne (nankörlük ederek) şirk koşmaya başlarlar.”
(Ankebut: 65)

İşte müşriklerin imanı böyledir. Allah (c.c) bu imanı kabul


etmeyip geçersiz saymıştır. Allah (c.c)’ın bizlerden istediği
geçerli olan Allah (c.c)’a iman ise şöyledir:
Allah vardır. Kemal sıfatlara ve güzel isimlere sahip-
tir. Yarattıklarının hiç birine benzemez. Hiçbir şey O’
nun dengi ve benzeri değildir. Bütün ibadetler yalnız O’
na yapılır. Alemlerde, yerde ve gökte yalnız O teşri (ya-
sama) hakkına sahiptir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 23
Buna göre kim kendinde teşride bulunma (kanun koyma)
hakkını görürse, o Allah (c.c)’a şirk koşmuştur ve küfre gir-
miştir. Heva ve hevesini ilah edinmiştir. Allah (c.c)’a ve ra-
sulüne inandığını iddia etse bile...
Kafir oluşunun sebebi; Allah (c.c)’ın, evet yalnız ve yalnız
Allah (c.c)’ın olan kanun ve nizam koyma yetkisinde ken-
disini selahiyetli saymasıdır.
Firavn kavmine;
﴾٣٨﴿ ‫ﺮﹺﻱ‬‫ ﻏﹶﻴ‬‫ ﺇﹺ ٰﻟﹶﻪ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ ﻟﹶﻜﹸﻢ‬‫ﺖ‬‫ﻤ‬‫ﻠ‬‫ﺎ ﻋ‬‫ﻣ‬

“Size benden başka ilah tanımıyorum.” (Kasas: 38)


derken kendisinin kainatı yarattığını söylemek istemiyordu.
Veya güneş, ay, rüzgar, Nil’in taşması, varlık ve hadiseleri
kendisinin yaratıp üzerlerinde tasarrufu bulunduğunu iddia
etmiyordu. Ve insanların da ona tapması bu manada değildi.
O ilahlık iddiasında bulunurken, yalnız kendisine itaat
edilmesini istiyordu. İşte Firavn’un ilahlık taslaması bu nok-
tadadır.
Çünkü tüm Mısırlılar biliyorlardı ki; Firavn’un kainatta,
güneş, ay, rüzgar gibi unsurların üzerinde hiçbir hakimiyeti
söz konusu değildi. O da diğer insanlar gibi doğmuş ve onlar
gibi büyümüştü. İşte bütün bunları o günkü Mısır halkı da
biliyordu.
Fakat Firavn’un ilahlık taslaması; yasama ve kanun koy-
ma konusundaydı. Halkının yalnız kendi emirlerine itaat et-
mesini istiyordu. Halkı da bu hakkı ona tanıyarak emirlerine
itaat etmekle onu ilah edinip ona ibadet etmiş oldu.
İşte böyle, kim insanlar için kanun koymaya yeltenirse,
Firavn gibi ilahlık taslamış olur. Ve kim de böyle kişilere
itaat ederse, onu ilah edinmiş ve ona ibadet etmiş olur. Bu
itaat isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa farketmez.
24 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi
3
Ancak gerçek zorlama( ) müstesna...
Gerçek zorlama sözkonusu olduğunda, kişi ancak kalbi
imanla dolu olarak itaat ederse küfre girmez.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

‫ﻦ‬ ‫ﻟﹶٰﻜ‬‫ ﻭ‬‫ﺎﻥ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﹾﺈﹺﳝ‬‫ﻦ‬‫ﺌ‬‫ﻣﻄﹾﻤ‬ ‫ﻪ‬‫ﻗﹶﻠﹾﺒ‬‫ ﻭ‬‫ ﺃﹸﻛﹾﺮﹺﻩ‬‫ﻦ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻣ‬‫ﺎﻧﹺﻪ‬‫ ﺇﹺﳝ‬‫ﺪ‬‫ﻌ‬‫ ﺑ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ‬‫ ﻛﹶﻔﹶﺮ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬
‫ﻴﻢ‬‫ﻈ‬‫ ﻋ‬‫ﺬﹶﺍﺏ‬‫ ﻋ‬‫ﻢ‬‫ﻟﹶﻬ‬‫ ﻭ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﺐ‬‫ ﻏﹶﻀ‬‫ﻬﹺﻢ‬‫ﻠﹶﻴ‬‫ﺍ ﻓﹶﻌ‬‫ﺭ‬‫ﺪ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﹾﻜﹸﻔﹾﺮﹺ ﺻ‬‫ﺡ‬‫ﺮ‬‫ ﺷ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬
﴾١٠٦﴿
“Kalbi imanla dolu olduğu halde inkara zorlanan kim-
se müstesna, inandıktan sonra Allah’ı inkar edip kalbini
küfre açanlara Allah katından bir gazab vardır. Büyük
azab da onlar içindir.” (Nahl:106)
Bu ayetten anlaşılıyor ki; geçerli zorlama hariç küfür sözü
veya küfür ameli işleyen kişi, bu küfür sözü veya ameli
isteyerek veya istemeyerek, hoşlanarak veya hoşlanmayarak
işlesin farketmez, kafir olur. Yani bu kişi küfür söz söylediği
veya küfür ameli işlediği zaman kalbinde bunu tasdik ediyor
mu, etmiyor mu diye araştırılmaz. Çünkü bu durumda kalbin
bu sözü veya bu ameli tasdik edip etmemesi önemli değildir.
Şaka ile bile olsa küfür sözü söyleyen veya küfür ameli iş-
leyen kişi bütün alimlerin ittifakıyla kafirdir.
Kalbin durumu ayette geçtiği gibi ancak kişi gerçek
zorlama altında olduğu zaman önemlidir. Gerçek zorlama
altında kişi küfür söz söyler veya küfür amel işlerse, bu
kişinin müslüman kalabilmesi için söylediği veya işlediği
küfre kalbinden buğzedip kalbinin imanla dolu olması
gerekir.

3 Gerçek zorlamadan kasıt; canın ölüm tehlikesine veya vücut


organlarından birinin telef olma tehlikesine maruz kalması veya sakat
bırakacak derecede şiddetli işkence ya da müslümanların kendisinden
faydalandığı zengin bir müslümanın bütün mallarının elinden alınması
halinde müslümanların zarar görmesi korkusudur.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 25
Fakat gerçek zorlama altında bile olsa şayet kişinin
söylediği küfür söz veya işlediği küfür ameli kalbi red
etmiyorsa Allah katında bu kişinin hükmü kafirdir.
Bu ayetin inmesine sebeb olan olay Ammar b. Yasir (r.a)’
in hadisesidir:
Müşrikler birgün Ammar’ı, annesini ve babasını yakala-
dılar. İşkence ederek onları küfre girmeleri için zorladılar.
Fakat küfre girmemekte direnince Ammar’ın gözleri önünde
annesini ve babasını öldürdüler. Ammar’a; “Muhammed’e
sövmedikçe, Lat ve Uzza’nın Muhammed’in dininden daha
üstün olduğunu söylemedikçe seni bırakmayız” dediler.
Ammar (r.a)’a işkence yaptılar ve sonunda ona istedikleri kü-
für sözünü söylettiler.
Bu olaydan sonra Ammar (r.a) Rasulullah’ın yanına geldi.
Ağlıyordu. Rasulullah (s.a.s) onun gözyaşlarını eliyle siler-
ken;
“Sana ne oldu? Arkanda ne haber var?” diye sordu.
Ammar:
“Şer var ya Rasulallah! Sana sövmedikçe, Lat ve Uzza’
nın senin dininden daha hayırlı olduğunu söylemedikçe beni
serbest bırakmadılar.” dedi. Rasulullah (s.a.s):
“Sana bunlar söylettirildiği zaman kalbini nasıl bul-
dun. Söylediğin sözlerden kalbin ferah mıydı, değil miy-
di?” dedi. Ammar:
“Hayır! Ferah değildi. Kalbimi Allah’a ve rasulüne ima-
nın ferahlığı ve rahatlığı içinde, dinime bağlılığımı da demir-
den daha sağlam buldum” dedi. Rasulullah:
“Öyleyse sana bir vebal yoktur. Eğer onlar seni yine
tutar ve bunu sana tekrarlatmak isterlerse o söyledikle-
rini sen de tekrarlayarak kurtul” buyurdu.
(İbni Kesir, Taberi)
26 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

TEŞRİNİN ALLAH’A
AİT OLMASININ İSLAMDAKİ YERİ

Teşri (kanun koyma) imani bir meseledir.Yani, doğrudan


doğruya akide ile ilgilidir. İşte bu sebeble bu meselenin
Allah’a iman konusunda ele alınması gerekir.
Ahmed Şakir, Allah’ın şeriatinden olan, hırsıza verilen
ceza hakkında şöyle diyor:
“Hırsıza verilen el kesme cezası biz müslümanlar için aki-
denin ve imanın temelindendir. İslam şeriatinin koyduğu el
kesme cezasını inkar eden veya bunun yerine başka bir ceza
isteyen ve üstelik müslüman olduklarını iddia eden bu kim-
selere soralım:
“Siz Allah’a ve bu kainatı O’nun yarattığına inanıyor
musunuz?”
“Evet” diyeceklerdir.
“Allah’ın geçmişte olanları ve gelecekte olacakları
bildiğine inanıyor musunuz?”
“Evet” diyeceklerdir.
“Allah’ın bizi ve bize zarar verecek şey ile bize fayda
verecek şeyi bizden daha iyi bildiğine inanıyor musunuz?”
“Evet” diyeceklerdir.
“Allah’ın Muhammed (s.a.s)’i, doğru yolu göstermek ve
hak dini tebliğ etmek için gönderdiğine, ona Kur’an’ı
indirdiğine inanıyor musunuz?”
“Evet” diyeceklerdir.
“Kur’an’ın hem din, hem de dünya işlerinde bir rehber, bir
yol gösterici olarak gönderildiğine de inanıyor musunuz?”
Buna da:
“Evet” diyeceklerdir.
Bu sorulara “Evet” cevabını veren sizler! Sizlerin bu ce-
vabınız Allah’ın hükmünden başka bir hüküm istemenizle te-
zat teşkil etmektedir ve sizlerin müslümanlık iddianıza zıttır.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 27
Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde bu soruları
“Hayır” şeklinde cevaplandıranlara gelince; onların kafir ol-
duklarına hükmederiz. Alim olsun, cahil olsun, kültürlü ol-
sun, okumamış olsun her müslüman yukarıdaki soruları “Ha-
yır” şeklinde cevaplandıranın mürtedleştiğini, küfrün uçuru-
muna yuvarlandığını kesinlikle bilir.
Fakat, “müslüman” olduklarını iddia etmeyenler ile bu
mesele hakkında kesinlikle tartışmaya girmeyiz. Çünkü onlar
bizim inandığımız gibi inanmıyorlar. Biz onların
istediklerine uymadıkça onlar bizden asla razı olmazlar.
Onların isteklerine uymaktan Allah’a sığınırız.”
(Umdet-ut Tefsir c:4, s:14 6-l47)
4
Şeyhul İslam Mustafa Sabri( ), Allah’ın indirdiği şeriati
yürürlükten kaldırmak gayesiyle ortaya atılan planlardan
olan, din ile devlet işini birbirinden ayırma (laiklik) konu-
suyla ilgili olarak şöyle diyor:
“Laiklik, yani din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması
hususunu yaygınlaştırmak isteyen devlet adamları ve yazarla-
rının bu düşüncesi, Kur’an ve sünnette açıklanan hükümlerin
Allah tarafından gönderildiğine iman ile bağdaşmaz.”
(Mevkıf el Akl vel İlm min Rabbil Alemin c:4, s:294)

Aynı kalpte Allah’a iman ile Allah’tan başkasına (taguta)


muhakeme olmaya rıza gösterme fikri birarada bulunamaz.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

4 Şeyhül İslam Mustafa Sabri: Osmanlı İmparatorluğunun son şeyhül


İslam’ıdır. Miladi 1860 yılında Tokat’da doğmuş. Osmanlı imparatorluğu
yıkılınca son otuz yılını Mısır’da ilimle uğraşarak geçirmiştir. 1954’te
vefat etmiştir.
28 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

‫ﻦ‬ ‫ﺰﹺﻝﹶ ﻣ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻣ‬‫ ﻭ‬‫ﻚ‬‫ﺰﹺﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻮﺍ ﺑﹺﻤ‬‫ﻨ‬‫ ﺁﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻮﻥﹶ ﺃﹶﻧ‬‫ﻤ‬‫ﻋ‬‫ﺰ‬‫ ﻳ‬‫ﻳﻦ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﺮ‬‫ ﺗ‬‫ﺃﹶﻟﹶﻢ‬
‫ﻭﺍ ﺑﹺﻪ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮ‬‫ ﹸﺃﻣ‬‫ﻗﹶﺪ‬‫ ﻭ‬‫ﻮﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ‬‫ﺎﻛﹶﻤ‬‫ﺤ‬‫ﺘ‬‫ﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ ﻳ‬‫ﻚ‬‫ﻠ‬‫ﻗﹶﺒ‬
﴾٦٠﴿ ‫ﺍ‬‫ﻴﺪ‬‫ﻌ‬‫ﻠﹶﺎﻟﹰﺎ ﺑ‬‫ ﺿ‬‫ﻢ‬‫ﻠﱠﻬ‬‫ﻀ‬‫ﻄﹶﺎﻥﹸ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﻴ‬‫ ﺍﻟﺸ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ﻳ‬‫ﻭ‬
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını
iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmekle emrolun-
muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları
derin bir sapıklığa düşürmek ister.” (Nisa:60)

‫ﻮﺍ‬‫ﻨﹺﺒ‬‫ﺘ‬‫ﺍﺟ‬‫ ﻭ‬‫ﻭﺍ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ ﺍﻋ‬‫ﻮﻟﹰﺎ ﺃﹶﻥ‬‫ﺳ‬‫ ﺭ‬‫ﺔ‬‫ﻲ ﻛﹸﻞﹺّ ﺃﹸﻣ‬‫ﺎ ﻓ‬‫ﺜﹾﻨ‬‫ﻌ‬‫ ﺑ‬‫ﻟﹶﻘﹶﺪ‬‫ﻭ‬
﴾٣٦﴿ۖ ‫ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ‬
“Muhakkak ki biz, her ümmete Allah’a kulluk edip
taguttan sakınmaları için rasuller gönderdik.” (Nahl: 36)
Şankıtiy, itaatte şirk konusunda şöyle diyor:
Rasulullah (s.a.s), hıristiyan ve yahudilerin kendi haham
ve rahiblerini rab edindiklerini anlatan;

﴾٣١﴿‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻭﻥ‬‫ ﺩ‬‫ﻦ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﺎﺑ‬‫ﺑ‬‫ ﺃﹶﺭ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﺎﻧ‬‫ﺒ‬‫ﻫ‬‫ﺭ‬‫ ﻭ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ﺎﺭ‬‫ﺒ‬‫ﺬﹸﻭﺍ ﺃﹶﺣ‬‫ﺨ‬‫ﺍﺗ‬


“Onlar; hahamlarını, papazlarını Allah’tan başka
rabler edindiler…” (Tevbe: 31)
ayetini okurken, daha önce hristiyan olan ve müslüman ol-
mak için gelen Adiyy b. Hatem Rasulullah (s.a.s)’den bu
ayetin açıklanmasını istedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s)
bu ayeti;
“O kimseler Allah’ın haram kıldığını helal, helal
kıldığını da haram kıldıkları zaman haham ve rahiple-
rine itaat edince onları rab edinmiş oldular”, şeklinde
açıkladı.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 29
Allah’ın kanunlarından (şeriatinden) başka kanunlarla mu-
hakeme olmayı isteyenlerin şirke girdiklerini Nisa: 60 ayeti
apaçık bir şekilde bildiriyor.Ve böylelerinin müslümanlık
iddiasını hayretle karşılıyor. Çünkü hem iman ettiklerini id-
dia ediyorlar, hem de Allah’ın kanunlarından başka kanunlar-
la muhakeme olmayı istiyorlar. Oysa aynı kalpte Allah’a
iman ile taguta muhakeme olmaya rıza gösterme birarada bu-
lunamaz. İşte bu onların iman iddialarında yalancı oldukları-
nı ortaya koymaktadır.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


‫ﻦ‬ ‫ﺰﹺﻝﹶ ﻣ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻣ‬‫ ﻭ‬‫ﻚ‬‫ﺰﹺﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻮﺍ ﺑﹺﻤ‬‫ﻨ‬‫ ﺁﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻮﻥﹶ ﺃﹶﻧ‬‫ﻤ‬‫ﻋ‬‫ﺰ‬‫ ﻳ‬‫ﻳﻦ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﺮ‬‫ ﺗ‬‫ﺃﹶﻟﹶﻢ‬
‫ﻭﺍ ﺑﹺﻪ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮ‬‫ ﺃﹸﻣ‬‫ﻗﹶﺪ‬‫ ﻭ‬‫ﻮﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ‬‫ﺎﻛﹶﻤ‬‫ﺤ‬‫ﺘ‬‫ﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ ﻳ‬‫ﻚ‬‫ﻠ‬‫ﻗﹶﺒ‬
﴾٦٠﴿ ‫ﺍ‬‫ﻴﺪ‬‫ﻌ‬‫ﻠﹶﺎﻟﹰﺎ ﺑ‬‫ ﺿ‬‫ﻢ‬‫ﻠﱠﻬ‬‫ﻀ‬‫ﻄﹶﺎﻥﹸ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﻴ‬‫ ﺍﻟﺸ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ﻳ‬‫ﻭ‬
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını
iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmekle emrolun-
muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları
derin bir sapıklığa düşürmek ister.” (Nisa:60)
(Edvaul Beyan c:4, s:82)

Şankıtiy başka bir yerde Nisa: 60 ayetini zikrettikten


sonra şöyle diyor:
“tagutu reddetmedikçe hiçbir kimsenin iman etmiş sayıl-
mayacağını aşağıdaki ayet çok iyi açıklamaktadır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
‫ﺛﹾﻘﹶﻰٰ ﻟﹶﺎ‬‫ ﺍﻟﹾﻮ‬‫ﺓ‬‫ﻭ‬‫ﺮ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﹾﻌ‬‫ﻚ‬‫ﺴ‬‫ﻤ‬‫ﺘ‬‫ ﺍﺳ‬‫ ﻓﹶﻘﹶﺪ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ﻳ‬‫ ﻭ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ ﻳ‬‫ﻦ‬‫ﻓﹶﻤ‬
﴾٢٥٦﴿ ۗ ‫ﺎ‬‫ ﻟﹶﻬ‬‫ﺎﻡ‬‫ﺼ‬‫ﻔ‬‫ﺍﻧ‬
“Kim tagutu reddedip Allah’a iman ederse, kopmak
bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur.” (Bakara:256)
30 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Dikkat edilirse ayette, tagutu inkar etmeksizin kopmak


bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmanın sözkonusu olmadığı
vurgulanmaktadır. Yani, bu durumda kişi imandan mahrum-
dur.
Zira “sağlam kulpa tutunma” diye vurgulanan şey, ima-
nın ta kendisidir. Tagutu inkar etmeme hadisesi hiçbir zaman
iman ile birarada bulunmaz. İkisinin birarada bulunması
imkansız bir şeydir.” (Edvaul Beyan c:1, s:293)
Tagut kavramı neyi ifade eder? Kişi bunu bilsin ki, ona
karşı çıkıp Allah’a iman edebilsin.
5
İbn Kayyım ( ) şöyle diyor:
“Allah (c.c); Rasulullah’ın getirdiği şeylerin dışında her-
hangi bir kanun veya ilkeyle muhakeme olmanın taguta mu-
hakeme olmak anlamına geldiğini bildiriyor.

Tagut; ibadet, ittiba veya itaat konusunda haddini aşan


mahluk demektir.
Her kavmin tagutu; Allah ve rasulü dışında kendisine mu-
hakeme olunulan veya Allah’ın dışında kendisine ibadet edi-
nilen veya Allah’ın izin vermediği konularda kendisine tabi
olunulan varlıklardır.” (A’lamul Muvakkıin c:1, s:50)

Şeyh Abdurrahman b. Hasan (6) şöyle diyor:

Allah (c.c)’ın:

5 Muhammed b. Ebi Bekir b. Eyyub b. Sa’d Ed-Dimeşki: H. 691’de


Dimeşk’te doğmuştur. İbn-i Teymiye’nin talebesidir ve Hanbeli
alimlerindendir. H. 751 senesinde vefat etmiştir.
6 Abdurrahman b. Hasan A’laş-Şeyh: Hanbeli alimlerindendir. H.
1285 yılında vefat etmiştir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 31

‫ﻦ‬ ‫ﺰﹺﻝﹶ ﻣ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻣ‬‫ ﻭ‬‫ﻚ‬‫ﺰﹺﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻮﺍ ﺑﹺﻤ‬‫ﻨ‬‫ ﺁﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻮﻥﹶ ﺃﹶﻧ‬‫ﻤ‬‫ﻋ‬‫ﺰ‬‫ ﻳ‬‫ﻳﻦ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﺮ‬‫ ﺗ‬‫ﺃﹶﻟﹶﻢ‬
‫ﻭﺍ ﺑﹺﻪ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮ‬‫ ﺃﹸﻣ‬‫ﻗﹶﺪ‬‫ ﻭ‬‫ﻮﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ‬‫ﺎﻛﹶﻤ‬‫ﺤ‬‫ﺘ‬‫ﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ ﻳ‬‫ﻚ‬‫ﻠ‬‫ﻗﹶﺒ‬
﴾٦٠﴿ ‫ﺍ‬‫ﻴﺪ‬‫ﻌ‬‫ﻠﹶﺎﻟﹰﺎ ﺑ‬‫ ﺿ‬‫ﻢ‬‫ﻠﱠﻬ‬‫ﻀ‬‫ﻄﹶﺎﻥﹸ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﻴ‬‫ ﺍﻟﺸ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ﻳ‬‫ﻭ‬

“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını


iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolun-
muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Oysa şeytan
onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” (Nisa: 60)
hakkında İbn-i Kesir şöyle demiştir:
“Allah (c.c) bu ayette Kur’an ve sünnetin dışında başka
şeylere muhakeme olan kişiyi yermektedir.
Burada taguttan kasıt; Allah ve rasulünün koyduğu ölçüler
dışında ölçü koyan kimselerdir.
Kim Kur’an ve sünnetin dışındaki kanunlara muhakeme
olursa taguta muhakeme olmuş olur. Kim Allah’ tan baş-
kasına ibadet ederse taguta ibadet etmiş olur. Eğer ibadet
ettiği mahluk salih kimse ise, bu kimse şeytana ibadet etmiş
olur. Çünkü şeytan ona böyle yapmasını emretmiştir.

Allah (c.c) bu gerçeği ayetinde şöyle belirtmiştir:

‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ ﺃﹶﻧ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﻜﹶﺎﻧ‬‫ﻛﹸﻮﺍ ﻣ‬‫ﺮ‬‫ ﺃﹶﺷ‬‫ﻳﻦ‬‫ﻠﱠﺬ‬‫ﻘﹸﻮﻝﹸ ﻟ‬‫ ﻧ‬‫ﺎ ﺛﹸﻢ‬‫ﻴﻌ‬‫ﻤ‬‫ ﺟ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ﺮ‬‫ﺸ‬‫ﺤ‬‫ ﻧ‬‫ﻡ‬‫ﻮ‬‫ﻳ‬‫ﻭ‬


‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﻌ‬‫ﺎ ﺗ‬‫ﺎﻧ‬‫ ﺇﹺﻳ‬‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ﺎ ﻛﹸﻨ‬‫ ﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ﻛﹶﺎﺅ‬‫ﺮ‬‫ﻗﹶﺎﻝﹶ ﺷ‬‫ ۖ ﻭ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ﺎ ﺑ‬‫ﻠﹾﻨ‬‫ﻳ‬‫ ۚ ﻓﹶﺰ‬‫ﻛﹸﻢ‬‫ﻛﹶﺎﺅ‬‫ﺮ‬‫ﺷ‬‫ﻭ‬
‫ﲔ‬‫ﻠ‬‫ﺎﻓ‬‫ ﻟﹶﻐ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺗ‬‫ﺎﺩ‬‫ﺒ‬‫ ﻋ‬‫ﻦ‬‫ﺎ ﻋ‬‫ ﺇﹺﻥﹾ ﻛﹸﻨ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ﺑ‬‫ﺎ ﻭ‬‫ﻨ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ﺍ ﺑ‬‫ﻬﹺﻴﺪ‬‫ ﺷ‬‫﴾ ﻓﹶﻜﹶﻔﹶﻰٰ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ‬٢٨﴿
ۖ ّ‫ﻖﹺ‬‫ ﺍﻟﹾﺤ‬‫ﻢ‬‫ﻟﹶﺎﻫ‬‫ﻮ‬‫ ﻣ‬‫ﻭﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺩ‬‫ﺭ‬‫ ۚ ﻭ‬‫ﻠﹶﻔﹶﺖ‬‫ﺎ ﺃﹶﺳ‬‫ﻔﹾﺲﹴ ﻣ‬‫ﻠﹸﻮ ﻛﹸﻞﱡ ﻧ‬‫ﺒ‬‫ ﺗ‬‫ﻚ‬‫ﺎﻟ‬‫ﻨ‬‫﴾ ﻫ‬٢٩﴿
﴾٣٠﴿ ‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺮ‬‫ﻔﹾﺘ‬‫ﻮﺍ ﻳ‬‫ﺎ ﻛﹶﺎﻧ‬‫ ﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻨ‬‫ﻞﱠ ﻋ‬‫ﺿ‬‫ﻭ‬
32 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

“Onların hepsini birgün toplarız. Sonra (Allah’a) şirk


koşanlara; siz ve şirk koştuklarınız yerlerinize (gidin), de-
yip onları birbirlerinden ayırırız. Şirk koştukları ise;
“Bize ibadet etmiyordunuz ki. Allah sizinle bizim aramız-
da şahid olarak yeter. Sizin bize ibadet etmenizden bizim
haberimiz yoktu” derler. İşte orada herkes dünyada yap-
mış olduklarını bilecek ve gerçek mevlaları olan Allah’a
döndürüleceklerdir. Uydurmakta oldukları da onlardan
uzaklaşmıştır.” (Yunus: 28-30)

‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺒﺪ‬‫ﻌ‬‫ﻮﺍ ﻳ‬‫ ﻛﹶﺎﻧ‬‫ﺎﻛﹸﻢ‬‫ﻟﹶﺎﺀِ ﺇﹺﻳ‬‫ٰﺆ‬‫ ﺃﹶﻫ‬‫ﻜﹶﺔ‬‫ﻠﹶﺎﺋ‬‫ﻠﹾﻤ‬‫ﻘﹸﻮﻝﹸ ﻟ‬‫ ﻳ‬‫ﺎ ﺛﹸﻢ‬‫ﻴﻌ‬‫ﻤ‬‫ ﺟ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ﺮ‬‫ﺸ‬‫ﺤ‬‫ ﻳ‬‫ﻡ‬‫ﻮ‬‫ﻳ‬‫ﻭ‬
ۖ ‫ﻭﻥﹶ ﺍﻟﹾﺠﹺﻦ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﻌ‬‫ﻮﺍ ﻳ‬‫ﻞﹾ ﻛﹶﺎﻧ‬‫ ۖ ﺑ‬‫ﻭﻧﹺﻬﹺﻢ‬‫ ﺩ‬‫ﻦ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ﻟ‬‫ ﻭ‬‫ﺖ‬‫ ﺃﹶﻧ‬‫ﻚ‬‫ﺎﻧ‬‫ﺤ‬‫ﺒ‬‫﴾ ﻗﹶﺎﻟﹸﻮﺍ ﺳ‬٤٠﴿
﴾٤١﴿ ‫ﻮﻥﹶ‬‫ﻨ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ ﻣ‬‫ ﺑﹺﻬﹺﻢ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ﺃﹶﻛﹾﺜﹶﺮ‬
“Allah birgün onların hepsini diriltip toplar, sonra
meleklere: “Bunlar mı size tapıyordu?” der. (Melekler de)
Derler ki: “Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz,
bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Hayır, onlar bize
değil cinlere ibadet ediyorlardı. Çoğu onlara
inanmaktaydı.” (Sebe: 40-41)

Müşriklerin taptıkları; taş, ağaç, mezar, kendisine ibadete


çağıran varlıklar ve salih kimselerin sureti şeklindeki putlar
veya bunlara benzer şeylere gelince; bunların hepsi Allah
(c.c)’ın bizlere, reddetmemiz ve onlardan beri olmamız
gerektiğini bildirdiği tagutlardır.
Zaten insanları bu şeylere ibadet etmeye sevkeden de
şeytandır. Dolayısıyla bunlara ibadet eden, şeytana ibadet
etmiş olur. Şeytan tevhidi bozan her batılı süslü göstererek
insanların onlara uymalarını ister.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 33
Halbuki tevhid tagutu reddetme esasına dayanır. Tagutu
tanımak ve onu kabullenmek ise tevhid akidesinin özüne ay-
kırıdır. Esasen tevhid akidesi; her türlü taguti unsuru inkar et-
meyi, tanımamayı, karşı çıkmayı gerektirmektedir. İşte bu
tevhid akidesinin ta kendisidir...

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


‫ﻢ‬ ‫ﻬﹺ‬‫ﻣ‬‫ﻘﹶﻮ‬‫ ﺇﹺﺫﹾ ﻗﹶﺎﻟﹸﻮﺍ ﻟ‬‫ﻪ‬‫ﻌ‬‫ ﻣ‬‫ﻳﻦ‬‫ﺍﻟﱠﺬ‬‫ ﻭ‬‫ﻴﻢ‬‫ﺍﻫ‬‫ﺮ‬‫ﻲ ﺇﹺﺑ‬‫ﺔﹲ ﻓ‬‫ﻨ‬‫ﺴ‬‫ﺓﹲ ﺣ‬‫ﻮ‬‫ ﺃﹸﺳ‬‫ ﻟﹶﻜﹸﻢ‬‫ﺖ‬‫ ﻛﹶﺎﻧ‬‫ﻗﹶﺪ‬
‫ﻜﹸﻢ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ﺑ‬‫ﺎ ﻭ‬‫ﻨ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ﺍ ﺑ‬‫ﺪ‬‫ﺑ‬‫ ﻭ‬‫ﺎ ﺑﹺ ﹸﻜﻢ‬‫ﻧ‬‫ ﻛﹶﻔﹶﺮ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻭﻥ‬‫ ﺩ‬‫ﻦ‬‫ﻭﻥﹶ ﻣ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﻌ‬‫ﺎ ﺗ‬‫ﻤ‬‫ﻣ‬‫ ﻭ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﻨ‬‫ﺁﺀُ ﻣ‬‫ﺮ‬‫ﺎ ﺑ‬‫ﺇﹺﻧ‬
﴾٤﴿ ‫ﻩ‬‫ﺪ‬‫ﺣ‬‫ ﻭ‬‫ﻮﺍ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻨ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ﻰٰ ﺗ‬‫ﺘ‬‫ﺍ ﺣ‬‫ﺪ‬‫ﺎﺀُ ﺃﹶﺑ‬‫ﻀ‬‫ﻐ‬‫ﺍﻟﹾﺒ‬‫ﺓﹸ ﻭ‬‫ﺍﻭ‬‫ﺪ‬‫ﺍﻟﹾﻌ‬
“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir
örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Biz
sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi
tekfir ediyoruz. Sadece bir olan Allah’a iman edinceye
kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin
başgöstermiştir.” (Mumtahine: 4)

Kim Allah’tan başkasına ibadet ederse ibadet ettiği o var-


lığa haketmediği değeri vermiş olur.
7
İmam Malik (r.a) ( ) şöyle diyor:
“Tagut; Allah’tan başka ibadet edilendir.”
Aynı şekilde, Allah ve rasulünün hükümleri dışında her-
hangi bir hükme muhakeme ettiren, Allah’ın ve rasulünün
bildirdiği hükümleri terketmiş ve beşeri hükümleri Allah’ın
hükmünden ve Rasulullah’ın getirdiği ölçülerden daha üstün
tutmuş ve itaatte Allah’a ortak koşmuş sayılır. Bu kişi aynı
zamanda Allah’ın aşağıdaki ayetlerde rasulune vermiş oldu-
ğu emre muhalefet etmiş olur.

7 Malik İbn-i Enes: H. 92’de vefat etmiştir. Maliki mezhebinin


imamıdır.
34 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

‫ ﺃﹶﻥﹾ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ﺬﹶﺭ‬‫ﺍﺣ‬‫ ﻭ‬‫ﻢ‬‫ﺍﺀَﻫ‬‫ﻮ‬‫ ﺃﹶﻫ‬‫ﺒﹺﻊ‬‫ﺘ‬‫ﻟﹶﺎ ﺗ‬‫ ﻭ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ ﺑ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ ﺍﺣ‬‫ﺃﹶﻥ‬‫ﻭ‬
﴾٤٩﴿ ۖ ‫ﻚ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ﺾﹺ ﻣ‬‫ﻌ‬‫ ﺑ‬‫ﻦ‬‫ ﻋ‬‫ﻮﻙ‬‫ﻨ‬‫ﻔﹾﺘ‬‫ﻳ‬

“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların he-


va ve heveslerine uyma. Onların, Allah’ın sana indirdi-
ğinin bir kısmından seni ayırmalarından sakın.”
(Maide: 49)

‫ﻭﺍ‬‫ﺠﹺﺪ‬‫ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ ﺛﹸﻢ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ ﺑ‬‫ﺮ‬‫ﺠ‬‫ﺎ ﺷ‬‫ﻴﻤ‬‫ ﻓ‬‫ﻮﻙ‬‫ّﻤ‬‫ﻜ‬‫ﺤ‬‫ﻰٰ ﻳ‬‫ﺘ‬‫ﻮﻥﹶ ﺣ‬‫ﻨ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ﺑﹺّﻚ‬‫ﺭ‬‫ﻓﹶﻠﹶﺎ ﻭ‬
﴾٦٥﴿ ‫ﺎ‬‫ﻴﻤ‬‫ﻠ‬‫ﺴ‬‫ﻮﺍ ﺗ‬‫ّﻤ‬‫ﻠ‬‫ﺴ‬‫ﻳ‬‫ ﻭ‬‫ﺖ‬‫ﻴ‬‫ﺎ ﻗﹶﻀ‬‫ﻤ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﺟ‬‫ﺮ‬‫ ﺣ‬‫ﻔﹸﺴِﻬﹺﻢ‬‫ﻲ ﺃﹶﻧ‬‫ﻓ‬

“Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri


şeylerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra haklarında
verdiğin hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duyma-
dan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 65)
Allah’ın rasulüne emrettiği şeye muhalefet ederek, Allah’
ın indirdiği kanunlardan başkasıyla insanlara hükmeden ve-
ya heva ve hevesine uyarak kendi menfaatından dolayı böyle
bir şeyi isteyen kişi, mü’min olduğunu iddia etse bile iman
ve islam halkasını boynundan çıkarıp atmıştır. Çünkü Allah
böyle kişilerin iman iddialarını kabul etmeyip onları yalancı
olarak nitelemektedir.
Allah (c.c) Nisa: 60’ta böyle kimseler hakkında “Yez’
umun” (inandıklarını iddia edenler) kelimesini kullanıyor.
“Yez’umun” kelimesi; aksini yaptığı halde birşey hak-
kında doğru olduğunu iddia eden kimselerin durumu için
kullanılan bir kelimedir. Yani bu kelime genellikle, yalan
yere birşeyi iddia edenler hakkında kullanılmaktadır.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 35
Bu manayı Nisa: 60 ayetinin devamı desteklemektedir.
Allah (c.c) Nisa: 60 ayetinin devamında; “Reddetmeleri em-
rolunmuşken…” buyurarak iman etmeleri için tagutu red-
detmeleri gerektiğini insanlara emrediyor ve buna rağmen,
tagutu inkar etmeyip itaat edenlerin nasıl bir çelişkiye düş-
tüklerini, yalan söylediklerini dolayısıyla iman etmemiş ol-
duklarını yüzlerine çarpa çarpa açıkça bildiriyor.
Çünkü tagutu reddetmek tevhid akidesinin esasındandır.
Bakara: 256 ayetinde de vurgulandığı gibi, bu esas olmadan
imandan söz edilemez. Çünkü bütün amellerin Allah katında
geçerli olup olmaması tevhidin sıhhatine bağlıdır. İman ise
tevhidin ta kendisidir.

‫ﺛﹾﻘﹶﻰٰ ﻟﹶﺎ‬‫ ﺍﻟﹾﻮ‬‫ﺓ‬‫ﻭ‬‫ﺮ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﹾﻌ‬‫ﻚ‬‫ﺴ‬‫ﻤ‬‫ﺘ‬‫ ﺍﺳ‬‫ ﻓﹶﻘﹶﺪ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ﻳ‬‫ ﻭ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ ﻳ‬‫ﻦ‬‫ﻓﹶﻤ‬
﴾٢٥٦﴿ ۗ ‫ﺎ‬‫ ﻟﹶﻬ‬‫ﺎﻡ‬‫ﺼ‬‫ﻔ‬‫ﺍﻧ‬

“Kim tagutu inkar edip Allah’a iman ederse, kopmak


bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur...” (Bakara: 256)

Taguta muhakeme olmak isteyen, ona iman etmiş demek-


tir. Bu kişi ağzıyla “ben iman etmiyorum” demese bile...
(Fethul Mecid s:391)

“Selefin (sahabelerin ve sahabelere bağlı büyük alimlerin)


tagut hakkındaki sözlerinden özet olarak şöyle anlıyoruz:
Tagut; İnsanı Allah’a ibadetten alıkoyan, Allah’a giden
yolu kapatan, dini Allah’a has kılmayı, Allah ve rasulüne tabi
olmayı önleyendir. Bu cinden ve insandan şeytan olabileceği
gibi ağaç, taş v.s de olabilir.
Bu hükme kesinlikle şu da girer:
36 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

İnsanlar arasındaki hukuki ilişkileri, davranış biçimlerini,


ekonomik meseleleri kısaca beşeri her türlü münasebetleri
düzenleyen ve müeyyideye bağlayan Kur’an ve sünnetten
kaynaklanmayan ister yabancı ister yerli olsun her türlü be-
şeri kanun, ilke, değer yargısı ve davranış kalıpları bu keli-
menin anlamı içine girer.
Bu kanunları koyanlar da, tasdik edip kabul edenler de
tagutturlar. Kasıtlı veya kasıtsız Rasulullah (s.a.s)’in getirdiği
hak dinden insanları çevirmek için insan aklının koymuş
olduğu bütün kanunlar, ilkeler ve onu koyanlar tagutturlar.
(Fethul Mecid s: 293 Dipnot: 1)

Tagut genel olarak; “Allah ve rasulü dışında emir ve


yasaklarına uyulan kişidir.”

Tagutların başı beş tanedir:

Birincisi: Allah’tan başkasına ibadete çağıran şeytandır.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


‫ﻭ‬‫ﺪ‬‫ ﻋ‬‫ ﻟﹶﻜﹸﻢ‬‫ﻪ‬‫ﻄﹶﺎﻥﹶ ۖ ﺇﹺﻧ‬‫ﻴ‬‫ﻭﺍ ﺍﻟﺸ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﻌ‬‫ ﺃﹶﻥﹾ ﻟﹶﺎ ﺗ‬‫ﻡ‬‫ﻨﹺﻲ ﺁﺩ‬‫ﺎ ﺑ‬‫ ﻳ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﺪ‬‫ﻬ‬‫ ﺃﹶﻋ‬‫ﺃﹶﻟﹶﻢ‬
﴾٦١﴿ ‫ﻴﻢ‬‫ﻘ‬‫ﺘ‬‫ﺴ‬‫ﺍﻁﹲ ﻣ‬‫ﺮ‬‫ٰﺬﹶﺍ ﺻ‬‫ﻭﻧﹺﻲ ۚ ﻫ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ ﺍﻋ‬‫ﺃﹶﻥ‬‫﴾ ﻭ‬٦٠﴿ ‫ﺒﹺﲔ‬‫ﻣ‬
“Ey Ademoğlu ben size; apaçık düşmanınız olan şey-
tana değil, yalnız bana ibadet edin, dosdoğru yol budur,
diye bildirmedim mi?” (Yasin: 60-61)

İkincisi: Allah’ın hükmünü değiştiren zalim idareciler.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 37

‫ﻦ‬ ‫ﺰﹺﻝﹶ ﻣ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻣ‬‫ ﻭ‬‫ﻚ‬‫ﺰﹺﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻮﺍ ﺑﹺﻤ‬‫ﻨ‬‫ ﺁﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻮﻥﹶ ﺃﹶﻧ‬‫ﻤ‬‫ﻋ‬‫ﺰ‬‫ ﻳ‬‫ﻳﻦ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﺮ‬‫ ﺗ‬‫ﺃﹶﻟﹶﻢ‬
‫ﻭﺍ ﺑﹺﻪ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮ‬‫ ﺃﹸﻣ‬‫ﻗﹶﺪ‬‫ ﻭ‬‫ﻮﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ‬‫ﺎﻛﹶﻤ‬‫ﺤ‬‫ﺘ‬‫ﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ ﻳ‬‫ﻚ‬‫ﻠ‬‫ﻗﹶﺒ‬
﴾٦٠﴿ ‫ﺍ‬‫ﻴﺪ‬‫ﻌ‬‫ﻠﹶﺎﻟﹰﺎ ﺑ‬‫ ﺿ‬‫ﻢ‬‫ﻠﱠﻬ‬‫ﻀ‬‫ﻄﹶﺎﻥﹸ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﻴ‬‫ ﺍﻟﺸ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ﻳ‬‫ﻭ‬
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını
iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolun-
muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Oysa şeytan
onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” (Nisa: 60)

Üçüncüsü: Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyendir.

Allah (cc) şöyle buyuruyor:


﴾٤٤﴿ ‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺮ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺤ‬‫ ﻳ‬‫ ﻟﹶﻢ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin
ta kendileridir.” (Maide:44)

Dördüncüsü: Gaybı bildiğini iddia eden kimsedir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


‫ﻦ‬‫ﻰٰ ﻣ‬‫ﻀ‬‫ﺗ‬‫ﻦﹺ ﺍﺭ‬‫﴾ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻣ‬٢٦﴿ ‫ﺍ‬‫ﺪ‬‫ ﺃﹶﺣ‬‫ﺒﹺﻪ‬‫ﻠﹶﻰٰ ﻏﹶﻴ‬‫ ﻋ‬‫ﻈﹾﻬﹺﺮ‬‫ﺐﹺ ﻓﹶﻠﹶﺎ ﻳ‬‫ﻴ‬‫ ﺍﻟﹾﻐ‬‫ﻢ‬‫ﺎﻟ‬‫ﻋ‬
﴾٢٧﴿ ‫ﺍ‬‫ﺪ‬‫ﺻ‬‫ ﺭ‬‫ﻪ‬‫ﻠﹾﻔ‬‫ ﺧ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ ﻭ‬‫ﻪ‬‫ﻳ‬‫ﺪ‬‫ﻦﹺ ﻳ‬‫ﻴ‬‫ ﺑ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻠﹸﻚ‬‫ﺴ‬‫ ﻳ‬‫ﻪ‬‫ﻮﻝﹴ ﻓﹶﺈﹺﻧ‬‫ﺳ‬‫ﺭ‬
“Görülmeyeni bilen Allah, görülmeyene kimseyi mut-
tali kılmaz. Ancak elçileri içinden razı olduğu başka...
Allah onun önüne ve arkasına izleyiciler dizer.”(Cin: 26-27)

ۚ ‫ﺮﹺ‬‫ﺤ‬‫ﺍﻟﹾﺒ‬‫ﺮﹺّ ﻭ‬‫ﻲ ﺍﻟﹾﺒ‬‫ﺎ ﻓ‬‫ ﻣ‬‫ﻠﹶﻢ‬‫ﻌ‬‫ﻳ‬‫ ۚ ﻭ‬‫ﻮ‬‫ﺎ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻫ‬‫ﻬ‬‫ﻠﹶﻤ‬‫ﻌ‬‫ﺐﹺ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ﻴ‬‫ ﺍﻟﹾﻐ‬‫ﺢ‬‫ﻔﹶﺎﺗ‬‫ ﻣ‬‫ﻩ‬‫ﺪ‬‫ﻨ‬‫ﻋ‬‫ﻭ‬
﴾٥٩﴿
“Gaybın anahtarı O’nun katındadır. O’ndan başka hiç
kimse onu bilemez. Karada ve denizde olanların hepsini
O bilir.” (En’an: 59)
38 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Beşincisi: Kendisine ibadet edilen ve buna rıza gösteren-


dir.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
‫ﺰﹺﻱ‬‫ﺠ‬‫ ﻧ‬‫ﻚ‬‫ ۚ ﻛﹶﺬﹶٰﻟ‬‫ﻢ‬‫ﻨ‬‫ﻬ‬‫ ﺟ‬‫ﺰﹺﻳﻪ‬‫ﺠ‬‫ ﻧ‬‫ﻚ‬‫ ﻓﹶﺬﹶٰﻟ‬‫ﻭﻧﹺﻪ‬‫ ﺩ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ ﺇﹺﻧﹺّﻲ ﺇﹺﻟﹶٰﻪ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻨ‬‫ﻘﹸﻞﹾ ﻣ‬‫ ﻳ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
﴾٢٩﴿ ‫ﲔ‬‫ﻤ‬‫ﺍﻟﻈﱠﺎﻟ‬
“Onların içinden kim; “Ben Allah’tan başka bir ila-
hım” derse, onu cehennemle cezalandırırız. Zulmedenle-
rin cezasını işte böyle veririz.” (Enbiya: 29)

Tagutu reddetmek ancak;


Allah’tan başkasına yapılan ibadetlerin geçersiz olduğunu
kabul edip, böyle birşeyin yapılmaması gerektiğine inanmak,
böyle yapanları tekfir edip sevmemek ve onlara düşman
olmakla mümkün olur.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
‫ﻢ‬ ‫ﻬﹺ‬‫ﻣ‬‫ﻘﹶﻮ‬‫ ﺇﹺﺫﹾ ﻗﹶﺎﻟﹸﻮﺍ ﻟ‬‫ﻪ‬‫ﻌ‬‫ ﻣ‬‫ﻳﻦ‬‫ﺍﻟﱠﺬ‬‫ ﻭ‬‫ﻴﻢ‬‫ﺍﻫ‬‫ﺮ‬‫ﻲ ﺇﹺﺑ‬‫ﺔﹲ ﻓ‬‫ﻨ‬‫ﺴ‬‫ﺓﹲ ﺣ‬‫ﻮ‬‫ ﺃﹸﺳ‬‫ ﻟﹶﻜﹸﻢ‬‫ﺖ‬‫ ﻛﹶﺎﻧ‬‫ﻗﹶﺪ‬
‫ﻜﹸﻢ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ﺑ‬‫ﺎ ﻭ‬‫ﻨ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ﺍ ﺑ‬‫ﺪ‬‫ﺑ‬‫ ﻭ‬‫ﺎ ﺑﹺﻜﹸﻢ‬‫ﻧ‬‫ ﻛﹶﻔﹶﺮ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻭﻥ‬‫ ﺩ‬‫ﻦ‬‫ﻭﻥﹶ ﻣ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﻌ‬‫ﺎ ﺗ‬‫ﻤ‬‫ﻣ‬‫ ﻭ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﻨ‬‫ﺁﺀُ ﻣ‬‫ﺮ‬‫ﺎ ﺑ‬‫ﺇﹺﻧ‬
﴾٤﴿ ‫ﻩ‬‫ﺪ‬‫ﺣ‬‫ ﻭ‬‫ﻮﺍ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻨ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ﻰٰ ﺗ‬‫ﺘ‬‫ﺍ ﺣ‬‫ﺪ‬‫ﺎﺀُ ﺃﹶﺑ‬‫ﻀ‬‫ﻐ‬‫ﺍﻟﹾﺒ‬‫ﺓﹸ ﻭ‬‫ﺍﻭ‬‫ﺪ‬‫ﺍﻟﹾﻌ‬
“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir
örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Biz
sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi
tekfir ediyoruz. Sadece bir olan Allah’a iman edinceye
kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin
başgöstermiştir.” (Mumtahine: 4)
Yasama hakkını yalnız Allah’a tanımak tevhid inancının
gereğidir. Bunu bu şekilde kabul etmedikçe tevhid akidesi
sıhhat kazanamaz. Bu da yani; tevhid akidesinin sıhhat ka-
zanması da ancak taguti her türlü unsuru reddetmekle olur.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 39
Tagut sadece tek şekilde karşımıza çıkmayabilir. Şühpesiz
ki, tagut ne şekilde olursa olsun, tevhid akidesi onu kesinlikle
reddetmeyi gerektirir.
Çağımızda tagut özellikle teşri (kanun) koyma ve emir
verme şeklinde karşımıza çıkıyor.
Çağımızdaki tagut; ilahi kanunlar dışında, insanların koy-
dukları kanunlar, emirler ve değer yargıları şeklinde de ifade
edilebilir.
Buna göre, kanun koyan ister bir diktatör, ister halkın
seçtiği seçkin bir zümre, ister toplumda yer etmiş bir grup
bilim adamı, isterse halkın sevdiği bir komutan olsun farket-
mez, yine de taguttur.
Bu durum karşısında, tevhid akidesini korumak isteyen
herkes; bu çağdaş tagutu inkar etmek, Allah’ın kanunlarına
zıt olan emirlerine uymamak, ondan uzaklaşmak, ona tabi
olanların (koyduğu ölçülere uyanların) küfrüne hükmetmek
ve onlardan olmadığını ilan edip onlara düşman olmak zo-
rundadır.

Mumtahine: 4 ayetinde geçen İbrahim (a.s) ile kavminin,


tagut ve ona ibadet edenlere karşı tutumları, bu konuda
bizlerin yolunu aydınlatan önemli işaretlerdendir.
Kendilerinin müslüman olduğunu iddia eden devletlerden
bazılarının anayasalarında şöyle bir ibare geçmektedir:

“İslam şeriati anayasanın temel kaynağıdır.”


Ey insanlar! Onların bu sözü sizi aldatmasın. Dolayısıyla
onların müslüman bir devlet olduğu düşüncesine de kapıl-
mayın. Çünkü bu söz apaçık bir şirktir. Çünkü bu söz; fer’i
meselelerde bile olsa, İslam şeriatının dışında muhakeme için
başvurulacak başka kaynakların varlığını ifade etmektedir.
Kur’an ve sünnetin dışında başka kaynaklara muhakeme ol-
manın caiz olduğu manasına gelir. Bu ise apaçık bir şirktir.
40 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Allah (c.c) bu konuda şöyle buyuruyor:


‫ ﺃﹶﻥﹾ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ﺬﹶﺭ‬‫ﺍﺣ‬‫ ﻭ‬‫ﻢ‬‫ﺍﺀَﻫ‬‫ﻮ‬‫ ﺃﹶﻫ‬‫ﺒﹺﻊ‬‫ﺘ‬‫ﻟﹶﺎ ﺗ‬‫ ﻭ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ ﺑ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ ﺍﺣ‬‫ﺃﹶﻥ‬‫ﻭ‬
﴾٤٩﴿ ۖ ‫ﻚ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ﺾﹺ ﻣ‬‫ﻌ‬‫ ﺑ‬‫ﻦ‬‫ ﻋ‬‫ﻮﻙ‬‫ﻨ‬‫ﻔﹾﺘ‬‫ﻳ‬
“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların he-
va ve heveslerine uyma. Onların, Allah’ın sana indirdiği-
nin bir kısmından seni ayırmalarından sakın.” (Maide: 49)

Bu ibarenin şirk olmasının diğer bir sebebi ise; İslam şe-


riatinden başka kaynakların da geçerli olduğuna dair rızayı
içermesindendir. Bu zaten başlıbaşına küfürdür. Çünkü küfre
rıza küfürdür.

Bir devletin müslüman sayılabilmesi için anayasası:


“Devletin anayasasının tek temeli Kur’an ve sünnettir”
şeklinde olmalıdır.
Bazıları şöyle diyebilirler: “Teknik bilgi ve düzenlemeleri
İslami prensiplerle çelişmediği müddetçe kafirlerden almakta
bir sakınca yoktur. Almayı da İslam dini yasaklamamıştır.”
Bunu söyleyenlere şöyle denir: “Doğru söylüyorsunuz.
Fakat unutulmaması gerekir ki, bu konuda İslam dini izin
verdiği için bu yapılabilir. Dolayısıyla sonunda verilen
hüküm yine İslam’ındır.
Yani İslam, teşride (yasamada) kaynakların temeli değil,
bizzat tek kaynaktır. Başka kaynaklara asla ihtiyaç duymaz.
İslam şeriatinin izin verdiği kadarıyla kafirlerden istifade
edilir. Allah (c.c)’nun şeriati başka şeriatlere (kanunlara)
ihtiyaçdan münezzeh ve yücedir. Sonuç olarak; bize
hükmeden yalnız İslam şeriatıdır. Öyleyse İslam’ın mübah
kıldığını alır, yasakladığından da sakınırız.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 41
İslam beşeri hayatı düzenlemede başka bir fikirle, ideo-
lojiyle, sistemle uzlaşmaz ve uzlaştırılamaz. İslam’ın böyle
birşeye ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla İslam’ın konumunu be-
lirlemek hiçbir merciye ait değildir. O kendi makamını ken-
disi belirler ve insan hayatına, gidişatına şekil verir.”
Şu iyice bilinmelidir ki; tevhid akidesi, yasama ve emir
sultasının yalnız Allah’a ait olmasını gerektirir. Ancak bu va-
zife yerine getirildiğinde tagutu inkar gerçekleşmiş olur.

ALLAH (C.C.)’IN KİTABI VE RASULULLAH


S.A.S)’IN SÜNNETİ DIŞINDA BİR HÜKÜMLE
MUHAKEME OLANIN HÜKMÜ

Bu mesele daha önce geçen “Allah’a iman - tagutu red”


konusuyla sıkı sıkıya bağlı olduğu için, İslam alimleri, bu
bakımdan Allah’ın kitabı ve rasulünün sünneti dışında her-
hangi bir şeyle muhakeme olana sadece bir tek hüküm ver-
mişlerdir: Müşrik ve kafirdir. Onlara bu hükümden başka bir
hüküm vermemişlerdir. Maalesef zamanımızda müslüman
olduklarını iddia eden ister hakim olsun ister hükmedilenler
olsun çoğunun durumları böyledir.
Ahmed Şakir şöyle diyor:
“Daha önce İslam’ın hakim olduğu birtakım ülkelerde
bugün birtakım kanunlar görüyoruz. Avrupa kökenli olan bu
kanunlar bazı hususlarda İslam şeriatine uygun olsa bile ge-
rek esasta olsun gerek teferruatta olsun İslam’a muhaliftir ve
İslamla çelişir. Hatta İslam’ı yıkıp ortadan kaldıracak ve ona
ters olan unsurlarla doludurlar.
Bu gerçek, kendisini aldatan veya din hususunda cahil
olan ya da bilmeden İslam’a düşmanlık yapan kimseler hariç
herkes için açıktır, bedihidir.
42 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Şimdi günümüzdeki bu meselenin iç yüzünü ortaya ko-


yacak olan İmam Şafii (r.a)’nin dakik bir kaidesine göz
atalım. Ancak ne var ki, bu fıkhi kaide, Allah’ın hükümleri
dışında hüküm vazeden ve onları uygulayanlar hakkında or-
taya konmamıştır. Çünkü o dönemde İslam ülkeleri utanç ve-
rici böyle bir durum ile karşı karşıya kalmamışlardı.
İmam Şafii bu kaideyi; kaynaklara yani Kur’an ve sün-
nete inmeden, oradan delil getirmeden fetva veren alimler
için koymuştu.
İmam Şafii 178. risalesinde şöyle diyor:
“Kim Kur’an ve sünnetten kaynaklanan sağlam bir delile
dayanmadan, kendi görüşü doğrultusunda bir fetva verirse,
doğruya isabet etmiş bulunsa bile, bu yaptığından dolayı
sevap alamaz ve yanlış yapmış olmaktan kurtulamaz. Eğer
Kur’an ve sünnete dayanmadan yanlış fetva verirse, bu du-
rumda da özür sahibi sayılmaz.”
İşte bu kaide bize açık olarak gösteriyor ki; bir müctehid
Kur’an ve sünnetten araştırmadan bir mesele hakkında sırf
sahip olduğu ilimle bir fetva verirse verdiği fetvada isabet
etmiş olsa bile hata işlemiş olmaktan kurtulamaz. Çünkü o-
nun bu isabeti tesadüfidir. Bu durumun böyle olmasının se-
bebi ise bu kimsenin fetva verdiği meselenin delilini araştır-
maması, Kur’an ve sünnete başvurmamasıdır.
Bu durum müslüman bir müctehid için böyledir. Çünkü
bu kişi yine de İslam dışı bir kaideyle hareket etmemiştir.
Fakat, İslam kaideleri dışındaki kaidelere göre hüküm ve-
renlere gelince, işte bunlar ne müctehidtirler ne de müslü-
mandırlar. Velev ki verdiği hükümler İslam’a uygun olsun,
sonuç değişmez. Çünkü bu kişi İslam kaideleri dışındaki kai-
delerle hüküm vermiştir.
(Müsned-İmam Ahmed’in Şerhi c:6, s: 303)
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 43
Şeyhul İslam Mustafa Sabri, Allah’ın kitabı ve rasulün
sünneti dışında birşeye muhakeme olma- ki bunun günü-
müzdeki pratik şekli laiklik yani din işleri ile devlet işlerinin
birbirinden ayrılmasıdır- ve bunun toplumda meydana getir-
diği korkunç sonuçlar hakkında şöyle diyor:
“Aslında din ile devlet işlerini birbirinden ayırmak, dini
ortadan kaldırma planından başka birşey değildir. Batıdan
gelen veya batı bağlılarının ortaya attıkları bid’atlerin hepsi
İslam’ı yıkmak ve müslümanları İslamdan uzaklaştırmak
içindir. Fakat bu amaçla ortaya çıkarmış oldukları şeylerin en
korkuncu din ile devlet işlerini birbirinden ayırmak anlamına
gelen laikliktir.
Laiklik hükümet tarafından halkın dinine indirilmiş bir
darbedir. Oysa devrimler adet üzere halktan iktidarlara yöne-
liktir. Burada hükümetlerin halka rağmen halkın aleyhine
devrim yaptığını görüyoruz.
Laiklik ilkesini kabul eden bir siyası rejim İslam hü-
kümlerine başkaldırmış demektir. Dolayısıyla öncelikle bu
hükümet irtidat etmiş sonra da buna itaat edenler mürted-
leşmiş sayılır. Siyasi idarede görev alanlar tek tek mürted
hükmünü aldıkları gibi bu hükümete itaat eden kitleler de
irtidada düşmüş olur. Bu kestirmeden toplu küfre giriş kadar
korkunç bir olay tasavvur edilemez.
Birimiz, fert olarak İslam’ın herhangi bir hükmünü kabul
etmediğimiz, dinin sultasını reddettiğimiz, helal ve haram-
dan, emir ve nehiyden birini inkar ettiğimiz takdirde küfre
girmiş oluruz. Peki, toptan Allah’ın sultasını, emir ve nehiy-
lerini helal ve harama ilişkin ölçülerini reddeden dolayısıyla
mürted olduğu şüphe götürmeyen bir idarenin üyeleri hak-
kındaki hükmünüz ne olacaktır? Cevap: Yalnızca “mürted
olmak”, değil mi?”
(Mevkıf el Akl vel İlm Vel Alem Min Rabbil Alemin c: 4, s:
280)
44 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Laiklik (din ile devlet işlerini birbirinden ayrılması) dü-


şüncesine göre namaz, oruç, hac gibi ibadetler konusunda
başvurulan merci, Kur’an ve sünnet olmasına karşın hayat
pratiği ile ilgili işlerde, beşeri münasebetlerde başvurulan
merci, Kur’an ve sünnet dışında insanların kendi heva ve
hevesleridir. O halde namaz, oruç, hac gibi ibadetlerimizi
Kur’an ve sünnetten başka bir kaynağa dayandırmak kesin
bir küfür ise bunlar gibi birer ibadet olan diğer işlerimizi
Kur’an ve sünnetten başka bir kaynağa dayandırmak da aynı
şey olmaz mı?
﴾١٠﴿ ۚ ‫ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻪ‬‫ﻜﹾﻤ‬‫ﺀٍ ﻓﹶﺤ‬‫ﻲ‬‫ ﺷ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻴﻪ‬‫ ﻓ‬‫ﻢ‬‫ﻠﹶﻔﹾﺘ‬‫ﺘ‬‫ﺎ ﺍﺧ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
““İhtilafa düştüğünüz her meselede hüküm verecek
olan Allah’tır.” (Şura: 10)

Muhammed Emin Şankıtiy: Şura:10 ayetini zikrettikten


sonra diyor ki:
“Bu ayetten anlaşılıyor ki; Allah’ın kitabı ve rasulünün
sünnetinden başka hiçbir şeye muhakeme olmak caiz de-
ğildir. Allah, Allah ve rasulünden başka şeylere muhakeme
olanları azarlayarak onların şeytan tarafından derin bir sa-
pıklığa itildiklerini belirtiyor.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
‫ﻦ‬ ‫ﺰﹺﻝﹶ ﻣ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻣ‬‫ ﻭ‬‫ﻚ‬‫ﺰﹺﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻮﺍ ﺑﹺﻤ‬‫ﻨ‬‫ ﺁﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻮﻥﹶ ﺃﹶﻧ‬‫ﻤ‬‫ﻋ‬‫ﺰ‬‫ ﻳ‬‫ﻳﻦ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﺮ‬‫ ﺗ‬‫ﺃﹶﻟﹶﻢ‬
‫ﻭﺍ ﺑﹺﻪ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮ‬‫ ﹸﺃﻣ‬‫ﻗﹶﺪ‬‫ ﻭ‬‫ﻮﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ‬‫ﺎﻛﹶﻤ‬‫ﺤ‬‫ﺘ‬‫ﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ ﻳ‬‫ﻚ‬‫ﻠ‬‫ﻗﹶﺒ‬
﴾٦٠﴿ ‫ﺍ‬‫ﻴﺪ‬‫ﻌ‬‫ﻠﹶﺎﻟﹰﺎ ﺑ‬‫ ﺿ‬‫ﻢ‬‫ﻠﱠﻬ‬‫ﻀ‬‫ﻄﹶﺎﻥﹸ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﻴ‬‫ ﺍﻟﺸ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ﻳ‬‫ﻭ‬
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını
iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolun-
muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Oysa şeytan
onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” (Nisa: 60)
(Edvaül Beyan c: 1 s: 92)
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 45

﴾٢٦﴿ ‫ﺍ‬‫ﺪ‬‫ ﺃﹶﺣ‬‫ﻪ‬‫ﻜﹾﻤ‬‫ﻲ ﺣ‬‫ ﻓ‬‫ﺮﹺﻙ‬‫ﺸ‬‫ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ﻭ‬


“Allah hüküm koymada kendine ortak kabul etmez.”
(Kehf: 26)
Şankıtiy başka bir yerde şöyle demektedir:
Kehf:26 ayeti ve benzeri ayetlerden anlaşılıyor ki; Kur’an
ve sünnetin dışında kendi heva ve heveslerine göre kanun
koyanlara uyanlar Allah’a şirk koşmuşlardır.
Bu manayı destekleyen birçok ayet de vardır.
Örneğin; Şeytana ve kendi hevalarına göre teşri (kanun)
koyarak, haram olan ölü hayvan etini “Allah öldürmüştür”
diye helal sayanlara uyanlar hakkında Allah (c.c) şöyle diyor:

 ‫ﺎﻃ‬‫ﻴ‬‫ﺇﹺﻥﱠ ﺍﻟﺸ‬‫ ۗ ﻭ‬‫ﻖ‬‫ﺴ‬‫ ﻟﹶﻔ‬‫ﻪ‬‫ﺇﹺﻧ‬‫ ﻭ‬‫ﻪ‬‫ﻠﹶﻴ‬‫ ﻋ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻢ‬‫ﺬﹾﻛﹶﺮﹺ ﺍﺳ‬‫ ﻳ‬‫ﺎ ﻟﹶﻢ‬‫ﻤ‬‫ﺄﹾﻛﹸﻠﹸﻮﺍ ﻣ‬‫ﻟﹶﺎ ﺗ‬‫ﻭ‬
‫ﲔ‬
‫ﺮﹺﻛﹸﻮﻥﹶ‬‫ﺸ‬‫ ﻟﹶﻤ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ ﺇﹺﻧ‬‫ﻫﻢ‬ ‫ﻮ‬‫ﻤ‬‫ﺘ‬‫ﺇﹺﻥﹾ ﺃﹶﻃﹶﻌ‬‫ ۖ ﻭ‬‫ﻟﹸﻮﻛﹸﻢ‬‫ﺎﺩ‬‫ﺠ‬‫ﻴ‬‫ ﻟ‬‫ﻬﹺﻢ‬‫ﺎﺋ‬‫ﻴ‬‫ﻟ‬‫ﻮﻥﹶ ﺇﹺﻟﹶﻰٰ ﺃﹶﻭ‬‫ﻮﺣ‬‫ﻟﹶﻴ‬
﴾١٢١﴿
“Üzerine Allah’ın adının anılmadığı kesilmiş hayvan-
ları yemeyin. Bunu yapmak Allah’ın yolundan çıkmaktır.
Doğrusu şeytan sizinle tartışmaları için dostlarına fısıl-
dar. Eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz siz müşrik olur-
sunuz.” (En’am: 121)
Bu ayette Allah’ın haram kıldığı eti helal sayanlara itaat
etmenin şirk olduğu apaçık bir şekilde bildiriliyor. Bu şirk
Allah’ın kanunlarına muhalif olan kanunlar koyanlara itaat
edilerek işlenmiş bir şirktir. Ve aşağıdaki ayetlerde geçen
“şeytana ibadet etmeyin” sözünden maksat da budur.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


‫ﻭ‬‫ﺪ‬‫ ﻋ‬‫ ﻟﹶﻜﹸﻢ‬‫ﻪ‬‫ﻄﹶﺎﻥﹶ ۖ ﺇﹺﻧ‬‫ﻴ‬‫ﻭﺍ ﺍﻟﺸ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﻌ‬‫ ﺃﹶﻥﹾ ﻟﹶﺎ ﺗ‬‫ﻡ‬‫ﻨﹺﻲ ﺁﺩ‬‫ﺎ ﺑ‬‫ ﻳ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﺪ‬‫ﻬ‬‫ ﺃﹶﻋ‬‫ﺃﹶﻟﹶﻢ‬
﴾٦١﴿ ‫ﻴﻢ‬‫ﻘ‬‫ﺘ‬‫ﺴ‬‫ﺍﻁﹲ ﻣ‬‫ﺮ‬‫ٰﺬﹶﺍ ﺻ‬‫ﻭﻧﹺﻲ ۚ ﻫ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ ﺍﻋ‬‫ﺃﹶﻥ‬‫﴾ ﻭ‬٦٠﴿ ‫ﺒﹺﲔ‬‫ﻣ‬
46 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

“Ey Ademoğlu ben size; apaçık düşmanınız olan şey-


tana değil, yalnız bana ibadet edin, dosdoğru yol budur,
diye bildirmedim mi?” (Yasin: 60-61)

﴾٤٤﴿ ‫ﺎ‬‫ﻴ‬‫ﺼ‬‫ٰﻦﹺ ﻋ‬‫ﻤ‬‫ﺣ‬‫ﻠﺮ‬‫ﻄﹶﺎﻥﹶ ﻛﹶﺎﻥﹶ ﻟ‬‫ﻴ‬‫ﻄﹶﺎﻥﹶ ۖ ﺇﹺﻥﱠ ﺍﻟﺸ‬‫ﻴ‬‫ ﺍﻟﺸ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﻌ‬‫ ﻟﹶﺎ ﺗ‬‫ﺖ‬‫ﺎ ﺃﹶﺑ‬‫ﻳ‬
“Ey babacığım! Şeytana ibadet etme. Çünkü şeytan
Rahman’a başkaldırmıştır.” (Meryem: 44)

﴾١١٧﴿ ‫ﺍ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﻄﹶﺎﻧ‬‫ﻴ‬‫ﻮﻥﹶ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺷ‬‫ﻋ‬‫ﺪ‬‫ﺇﹺﻥﹾ ﻳ‬‫ﺎﺛﹰﺎ ﻭ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺇﹺﻧ‬‫ﻭﻧﹺﻪ‬‫ ﺩ‬‫ﻦ‬‫ﻮﻥﹶ ﻣ‬‫ﻋ‬‫ﺪ‬‫ﺇﹺﻥﹾ ﻳ‬
“Onlar Allah’ı bırakırlar ve yalnız dişilere (Lat, Uzza,
Menat gibi dişi saydıkları putlarına) ibadet ederler. Onlar
ancak inatçı bir şeytana ibadet etmiş olurlar.” (Nisa: 117)

Bu ayetlerde geçen “şeytana ibadet”ten maksat; Kur’an


ve sünnete zıt olan kanunlara tabi olarak şeytana ibadet
edilmesidir. Bu yüzden Allah (c.c) haramları süsleyenlere
itaat edenlerin onların ortakları olduklarını şöyle belirtiyor:

‫ﻢ‬‫ﻭﻫ‬‫ﺩ‬‫ﺮ‬‫ﻴ‬‫ ﻟ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ﻛﹶﺎﺅ‬‫ﺮ‬‫ ﺷ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ﻟﹶﺎﺩ‬‫ﻞﹶ ﺃﹶﻭ‬‫ ﻗﹶﺘ‬‫ﲔ‬‫ﺮﹺﻛ‬‫ﺸ‬‫ ﺍﻟﹾﻤ‬‫ﻦ‬‫ﲑﹴ ﻣ‬‫ﻜﹶﺜ‬‫ ﻟ‬‫ﻦ‬‫ﻳ‬‫ ﺯ‬‫ﻚ‬‫ﻛﹶﺬﹶٰﻟ‬‫ﻭ‬


‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺮ‬‫ﻔﹾﺘ‬‫ﺎ ﻳ‬‫ﻣ‬‫ ﻭ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ ۖ ﻓﹶﺬﹶﺭ‬‫ﻠﹸﻮﻩ‬‫ﺎ ﻓﹶﻌ‬‫ ﻣ‬‫ﺎﺀَ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ ﺷ‬‫ﻟﹶﻮ‬‫ ۖ ﻭ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻳﻨ‬‫ ﺩ‬‫ﻬﹺﻢ‬‫ﻠﹶﻴ‬‫ﻮﺍ ﻋ‬‫ﻠﹾﺒﹺﺴ‬‫ﻴ‬‫ﻟ‬‫ﻭ‬
﴾١٣٧﴿
“Bunun gibi ortakları müşriklerden çoğuna çocukla-
rını (kızlarını) öldürmeyi hoş bir şeymiş gibi gösterdi ki
hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp
bozsunlar. Allah dileseydi onu yapamazlardı. Öyleyse on-
ları uydurduklarıyla başbaşa bırakın.” (En’am: 137)
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 47

‫ﻦ‬ ‫ﺰﹺﻝﹶ ﻣ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻣ‬‫ ﻭ‬‫ﻚ‬‫ﺰﹺﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻮﺍ ﺑﹺﻤ‬‫ﻨ‬‫ ﺁﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻮﻥﹶ ﺃﹶﻧ‬‫ﻤ‬‫ﻋ‬‫ﺰ‬‫ ﻳ‬‫ﻳﻦ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﺮ‬‫ ﺗ‬‫ﺃﹶﻟﹶﻢ‬
‫ﻭﺍ ﺑﹺﻪ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮ‬‫ ﺃﹸﻣ‬‫ﻗﹶﺪ‬‫ ﻭ‬‫ﻮﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ‬‫ﺎﻛﹶﻤ‬‫ﺤ‬‫ﺘ‬‫ﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ ﻳ‬‫ﻚ‬‫ﻠ‬‫ﻗﹶﺒ‬
﴾٦٠﴿ ‫ﺍ‬‫ﻴﺪ‬‫ﻌ‬‫ﻠﹶﺎﻟﹰﺎ ﺑ‬‫ ﺿ‬‫ﻢ‬‫ﻠﱠﻬ‬‫ﻀ‬‫ﻄﹶﺎﻥﹸ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﻴ‬‫ ﺍﻟﺸ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ﻳ‬‫ﻭ‬
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını
iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolun-
muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Oysa şeytan
onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” (Nisa: 60)

Bu zikrettiğimiz ayetlere göre apaçık belli oluyor ki; şey-


tanın kendilerini kandırdığı ve insanların kafalarından çıka-
rılmış Allah’ın şeriatine muhalif kanunlara tabi olan kimse-
lerin kafir ve müşrik olduklarında şüphe edenler; hakkı gör-
mek hususunda basireti kör olmuş kimselerden başkaları de-
ğildir. (Edvaül Beyan c: 4 s: 83-84)

İmam Kurtubi şöyle diyor:


Ebu Ali dedi ki: “Allah’ın kanunlarından yüzçevirip on-
ların dışında başka hükümleri isteyen kafir olur.”
(Kurtubi Tefsiri s: 2185)

İbn-i Teymiye (8) şöyle diyor:


“Bütün alimlerin ittifakıyla; her müslümanın bilmesi ge-
rekir ki; Her kim İslam’dan başka bir dine tabi olur veya
Muhammed (s.a.s)’in şeriatinden (kanunundan) başka şeriat-
lara (kanunlara) tabi olmayı serbest bırakıp caiz görürse kafir
olur.” (Fetvalar c: 4 mesele: 515)

8 Takıyyuddin Ebu’l Abbas Ahmed b. Abdil Halim b. Abdis-selam


İbn-i Teymiye: Harran’da H. 661 senesinde doğmuştur. 6 yaşında Şam’a
gitmiştir. Hanbeli alimlerindendir. Şam’da H. 728 senesinde vefat
etmiştir.
48 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

‫ﻭﺍ‬‫ﺠﹺﺪ‬‫ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ ﺛﹸﻢ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ ﺑ‬‫ﺮ‬‫ﺠ‬‫ﺎ ﺷ‬‫ﻴﻤ‬‫ ﻓ‬‫ﻮﻙ‬‫ّﻤ‬‫ﻜ‬‫ﺤ‬‫ﻰٰ ﻳ‬‫ﺘ‬‫ﻮﻥﹶ ﺣ‬‫ﻨ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ﺑﹺّﻚ‬‫ﺭ‬‫ﻓﹶﻠﹶﺎ ﻭ‬
﴾٦٥﴿ ‫ﺎ‬‫ﻴﻤ‬‫ﻠ‬‫ﺴ‬‫ﻮﺍ ﺗ‬‫ّﻤ‬‫ﻠ‬‫ﺴ‬‫ﻳ‬‫ ﻭ‬‫ﺖ‬‫ﻴ‬‫ﺎ ﻗﹶﻀ‬‫ﻤ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﺟ‬‫ﺮ‬‫ ﺣ‬‫ﻔﹸﺴِﻬﹺﻢ‬‫ﻲ ﺃﹶﻧ‬‫ﻓ‬
“Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri
şeylerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra haklarında
verdiğin hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duyma-
dan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 65)

İbn-i Kesir bu ayet hakkında şöyle diyor:


“Allah (c.c) tüm işlerde Rasulullah (s.a.s)’i hakem tayin
etmeyenin iman etmiş olmayacağını kendi adına yemin ede-
rek belirtiyor. Allah’ın rasulü (s.a.s) hükmederse o haktır.
Zahiren ve batınen yalnız ona bağlanmak gerekir.”
(İbni Kesir Tefsiri c: 1 s: 520)
İbni Kesir şöyle demiştir:
Allah (c.c) bir ayeti kerimede şöyle buyuruyor:
﴾١٠﴿ ۚ ‫ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻪ‬‫ﻜﹾﻤ‬‫ﺀٍ ﻓﹶﺤ‬‫ﻲ‬‫ ﺷ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻴﻪ‬‫ ﻓ‬‫ﻢ‬‫ﻠﹶﻔﹾﺘ‬‫ﺘ‬‫ﺎ ﺍﺧ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
““İhtilafa düştüğünüz her meselede hüküm verecek
olan Allah’tır.” (Şura: 10)
Yani Allah ve rasulünün verdiği hüküm haktır. Hakkın
dışında sapıklıktan başka ne vardır? Bu sebeple Allah (c.c):
﴾٥٩﴿ ۚ ‫ﺮﹺ‬‫ﻡﹺ ﺍﻟﹾﺂﺧ‬‫ﻮ‬‫ﺍﻟﹾﻴ‬‫ ﻭ‬‫ﻮﻥﹶ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻨ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ ﺗ‬‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ﺇﹺﻥﹾ ﻛﹸﻨ‬
“Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız”
(Nisa: 59) buyurmaktadır. O zaman bu; “Allah’a ve ahiret gü-
nüne iman ediyorsanız aralarınızda olan ihtilaflarda, anlaş-
mazlıklarda çözümü Kur’an ve sünnetten isteyin ve o iki
kaynağı hakem tayin edin”, demektir.
Bu ayetler gösteriyor ki yalnız Kur’an’a ve sünnete mu-
hakeme olmayan kişi Allah’a ve ahiret gününe iman etmiyor
demektir. (İbni Kesir c: 1 s: 518)
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 49
İbni Kesir (9) bir başka eserinde şöyle diyor:
“Kim Muhammed (s.a.s)’e inen şeriati bırakıp bunun dı-
şında neshedilmiş (iptal edilmiş Tevrat ve İncil gibi) şe-
riatlere bağlanırsa küfre girer. Kur’an ve sünnete muhakeme
olmayıp da Ye’sak’a ( 10 ) muhakeme olanın hükmü nedir?
Şüphesiz ittifakla küfürdür.”
(El-Bidaye V’en-Nihaye c: 13 s: 119)
Burada önemli bir noktaya da değinmek gerekir.
‫ﻭﺍ‬‫ﺠﹺﺪ‬‫ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ ﺛﹸﻢ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ ﺑ‬‫ﺮ‬‫ﺠ‬‫ﺎ ﺷ‬‫ﻴﻤ‬‫ ﻓ‬‫ﻮﻙ‬‫ّﻤ‬‫ﻜ‬‫ﺤ‬‫ﻰٰ ﻳ‬‫ﺘ‬‫ﻮﻥﹶ ﺣ‬‫ﻨ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ﺑﹺّﻚ‬‫ﺭ‬‫ﻓﹶﻠﹶﺎ ﻭ‬
﴾٦٥﴿ ‫ﺎ‬‫ﻴﻤ‬‫ﻠ‬‫ﺴ‬‫ﻮﺍ ﺗ‬‫ّﻤ‬‫ﻠ‬‫ﺴ‬‫ﻳ‬‫ ﻭ‬‫ﺖ‬‫ﻴ‬‫ﺎ ﻗﹶﻀ‬‫ﻤ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﺟ‬‫ﺮ‬‫ ﺣ‬‫ﻔﹸﺴِﻬﹺﻢ‬‫ﻲ ﺃﹶﻧ‬‫ﻓ‬
“Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri
şeylerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra haklarında
verdiğin hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duyma-
dan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”
Bazıları (Nisa: 65) ayetindeki “iman etmiş olmazlar”
sözünü “tam iman etmiş sayılmazlar” şeklinde tefsir ediyor.
Yani; ayetteki genel hükmü tahsis ediyor.
İbni Hazm (11) böyle tefsir etmek isteyenler hakkında şöyle
diyor:
“Nisa: 65 ayeti açık bir nastır. Tevili ve tahsisi mümkün
değildir. Bunu açık manasından başka bir manaya çeken bir
başka ayet veya “tam iman etmiş olmaz” şeklinde tahsis
edilecek herhangi bir destek veya delil yoktur.
(El-Milal Vennihal c: 3 s: 249)

9 Ebu’l Fida İsmail İmadud’din b. Ömer b. Kesir b. Zer El-Kureşi:


Busra’ya ait Mecdel köyünde doğmuştur. Sonra Şam’a gitmiş ve orada H.
774 senesinde vefat etmiştir. İbn-i Teymiye’nin talebesi ve hanbeli
alimlerindendir.
10 (Yes’ak: Cengizhan’ın Kur’an, Tevrat, İncil ve Kendi düşüncesinin
bir sentezi olarak ortaya koyduğu bir yasadır.)
11 Ali b. Ahmed b. Said İbn-i Hazm El-Endelüsi: Endelüs
(İspanya’da)’de bulunan Kurtuba şehrinde H. 383’de doğmuştur.
50 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Nisa: 65 ayetindeki “iman etmiş olmazlar” sözünü “tam


iman etmiş olmazlar” şeklindeki tefsiri yanlış olup kabul
edilmemesi gerekir ve şu gibi açılardan doğru değildir:
1 – Dil açısından: Kadı Ebu Zeyd Ed-Debusi’nin Et-
Takvim adlı kitabında dediği gibi arapçada na’t (sıfat)
cümlede mastar olmadan gelmez. Ayette “imanen” şeklinde
mastar olmadığından “kamilen” şeklinde sıfat gelmez. Do-
layısıyla -“Kamilen” (tam olarak) sıfatı varmış gibi göste-
rilemez. Ancak ayette mastar olursa sıfat varmış gibi gös-
terilebilir. Böyle olsa bile ayetin zahiri manasını sebepsiz
terkedip ayette olmayan kelimeleri eklemek caiz değildir.
2 - Fıkıh Usulü Ve Kaideleri Açısından: Amm (genel)
olan naslar ancak ayet, hadis veya icma ile tahsis edilir.
Kıyasla tahsis edilmez. İmam Fahreddin Razi (12) bu ayet
hakkında şöyle diyor: Bu ayetin hükmü geneldir. Kıyasla
tahsis edilmez. Ve ayetin zahiri hükmünden başka hüküm
verilemez.
Bu ayetin verdiği hüküm gibi çok kesin hükme Kur’an’da
çok az rastlanır. Ayetteki genel olan hüküm “İman etmiş
sayılmazlar”dır.
3 - Nassın Siyakı Açısından: Nasda geçen “iman etmiş
olmazlar” sözünü “tam iman etmiş olmazlar” diye tefsir et-
mek nassı bozar ve manasını çirkinleştirir. Çünkü ondan ön-
ceki ayetler bu ayetin manasını apaçık bir şekilde destek-
lemektedirler. Bu mana ise şöyledir: Ya Allah’ın ve rasu-
lünün şeriatine muhakeme olmak ki bu imanın ve islamın
kendisidir ya da onların dışındaki şeylere muhakeme olmak
ki bu da küfrün ta kendisidir.

12 Muhammed b. Ömer b. El-Hüseyin b. Ali el-Kureşi Et-Teymi El-


Bekri Et-Tabiristani: H. 543’te Rey şehrinde doğmuştur. Şafi
alimlerindendir. H. 606 yılında vefat etmiştir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 51
Allah (c.c) bundan önceki ayetlerde imanın ve İslam’ın
sınırlarını belirleyerek şöyle buyuruyor:
ۖ ‫ﻜﹸﻢ‬‫ﻨ‬‫ﺮﹺ ﻣ‬‫ﻲ ﺍﻟﹾﺄﹶﻣ‬‫ﺃﹸﻭﻟ‬‫ﻮﻝﹶ ﻭ‬‫ﺳ‬‫ﻮﺍ ﺍﻟﺮ‬‫ﻴﻌ‬‫ﺃﹶﻃ‬‫ ﻭ‬‫ﻮﺍ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻴﻌ‬‫ﻮﺍ ﺃﹶﻃ‬‫ﻨ‬‫ ﺁﻣ‬‫ﻳﻦ‬‫ﺎ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﻬ‬‫ﺎ ﺃﹶﻳ‬‫ﻳ‬
‫ﻮﻥﹶ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻨ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ ﺗ‬‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ﻮﻝﹺ ﺇﹺﻥﹾ ﻛﹸﻨ‬‫ﺳ‬‫ﺍﻟﺮ‬‫ ﻭ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻭﻩ‬‫ﺩ‬‫ﺀٍ ﻓﹶﺮ‬‫ﻲ‬‫ﻲ ﺷ‬‫ ﻓ‬‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ﻋ‬‫ﺎﺯ‬‫ﻨ‬‫ﻓﹶﺈﹺﻥﹾ ﺗ‬
﴾٥٩﴿ ‫ﺄﹾﻭﹺﻳﻠﹰﺎ‬‫ ﺗ‬‫ﻦ‬‫ﺴ‬‫ﺃﹶﺣ‬‫ ﻭ‬‫ﺮ‬‫ﻴ‬‫ ﺧ‬‫ﻚ‬‫ﺮﹺ ۚ ﺫﹶٰﻟ‬‫ﻡﹺ ﺍﻟﹾﺂﺧ‬‫ﻮ‬‫ﺍﻟﹾﻴ‬‫ﻭ‬
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, rasule itaat edin
ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer birşeyde
çekişirseniz Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız onun
çözümünü Allah’a ve rasulüne bırakın. Bu en hayırlı ve
netice itibarıyla en güzeldir.” (Nisa: 59)

İbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle diyor:


“Bu ayet apaçık bir şekilde; ihtilaf vukuunda Kur’ an’a ve
sünnete muhakeme olmayan kişinin Allah’a ve ahiret gününe
iman etmediğini gösteriyor.”
İbni Kesir (r.a)’in sözünü görüyor musun? Ne kadar
imanlı olduğunu iddia etse de Kur’an ve sünnete muhakeme
olmayan kişinin imandan çıktığını söylüyor. Dolayısıyla
ondan sonraki ayet bu meseleye ihtilafa mahal bırakmayan
kesin bir hüküm getirmektedir. Yani; iman iddiasıyla beraber
Kur’an ve sünnetin hükümlerini bırakıp başka hükümlere
başvurmak yalan bir iddiadan başka birşey değildir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
‫ﻦ‬ ‫ﺰﹺﻝﹶ ﻣ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻣ‬‫ ﻭ‬‫ﻚ‬‫ﺰﹺﻝﹶ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﺎ ﺃﹸﻧ‬‫ﻮﺍ ﺑﹺﻤ‬‫ﻨ‬‫ ﺁﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻮﻥﹶ ﺃﹶﻧ‬‫ﻤ‬‫ﻋ‬‫ﺰ‬‫ ﻳ‬‫ﻳﻦ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﺮ‬‫ ﺗ‬‫ﺃﹶﻟﹶﻢ‬
‫ﻭﺍ ﺑﹺﻪ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮ‬‫ ﺃﹸﻣ‬‫ﻗﹶﺪ‬‫ ﻭ‬‫ﻮﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ‬‫ﺎﻛﹶﻤ‬‫ﺤ‬‫ﺘ‬‫ﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ ﻳ‬‫ﻚ‬‫ﻠ‬‫ﻗﹶﺒ‬
ٰ‫ﺍ ﺇﹺﻟﹶﻰ‬‫ﺎﻟﹶﻮ‬‫ﻌ‬‫ ﺗ‬‫ﻢ‬‫ﻴﻞﹶ ﻟﹶﻬ‬‫ﺇﹺﺫﹶﺍ ﻗ‬‫﴾ ﻭ‬٦٠﴿ ‫ﺍ‬‫ﻴﺪ‬‫ﻌ‬‫ﻠﹶﺎﻟﹰﺎ ﺑ‬‫ ﺿ‬‫ﻢ‬‫ﻠﱠﻬ‬‫ﻀ‬‫ﻄﹶﺎﻥﹸ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﻴ‬‫ ﺍﻟﺸ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ﻳ‬‫ﻭ‬
‫ﺍ‬‫ﻭﺩ‬‫ﺻﺪ‬  ‫ﻚ‬‫ﻨ‬‫ﻭﻥﹶ ﻋ‬‫ﺼﺪ‬  ‫ ﻳ‬‫ﲔ‬‫ﻘ‬‫ﺎﻓ‬‫ﻨ‬‫ ﺍﻟﹾﻤ‬‫ﺖ‬‫ﺃﹶﻳ‬‫ﻮﻝﹺ ﺭ‬‫ﺳ‬‫ﺇﹺﻟﹶﻰ ﺍﻟﺮ‬‫ ﻭ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ﻣ‬
﴾٦١﴿
52 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını


iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolun-
muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Oysa şeytan
onları derin bir sapıklığa düşürmek ister. Onlara:
“Allah’ın indirdiğine (kitaba) ve rasule gelin (onlara
başvuralım)” denildiği zaman münafıkların senden iyice
uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisa: 60-61)
Bu ayetlerden anlaşılıyor ki; taguta muhakeme olmak ile
Allah’a iman birarada bulunamaz. Böyle bir iddia geçersiz-
dir. Çünkü taguta muhakeme (Allah’ın kanunlarından başka
kanunlara muhakeme) iman değildir. Sapıklığın ta kendisidir.
Allah (c.c) bu ayetin devamında; Allah’ın şeriatine muha-
keme olmamanın ve muhakeme olmak isteyenleri engelleme-
nin, kalbinde iman olmayan münafıkların sıfatlarından oldu-
ğunu bildiriyor.
Daha sonra gelen ayette de Allah (c.c), rasullerin yalnız
tebliğ için değil, hem tebliğ etmeleri, hem de kendilerine itaat
olunmaları için gönderildiklerini belirtiyor.

ۚ ‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ ﺑﹺﺈﹺﺫﹾﻥ‬‫ﻄﹶﺎﻉ‬‫ﻴ‬‫ﻮﻝﹴ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻟ‬‫ﺳ‬‫ ﺭ‬‫ﻦ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﻠﹾﻨ‬‫ﺳ‬‫ﺎ ﺃﹶﺭ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬


“Biz rasulleri Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilsin
diye gönderdik.” (Nisa: 64)
Sonra,
‫ﻭﺍ‬‫ﺠﹺﺪ‬‫ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ ﺛﹸﻢ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ ﺑ‬‫ﺮ‬‫ﺠ‬‫ﺎ ﺷ‬‫ﻴﻤ‬‫ ﻓ‬‫ﻮﻙ‬‫ّﻤ‬‫ﻜ‬‫ﺤ‬‫ﻰٰ ﻳ‬‫ﺘ‬‫ﻮﻥﹶ ﺣ‬‫ﻨ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ﺑﹺّﻚ‬‫ﺭ‬‫ﻓﹶﻠﹶﺎ ﻭ‬
﴾٦٥﴿ ‫ﺎ‬‫ﻴﻤ‬‫ﻠ‬‫ﺴ‬‫ﻮﺍ ﺗ‬‫ّﻤ‬‫ﻠ‬‫ﺴ‬‫ﻳ‬‫ ﻭ‬‫ﺖ‬‫ﻴ‬‫ﺎ ﻗﹶﻀ‬‫ﻤ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﺟ‬‫ﺮ‬‫ ﺣ‬‫ﻔﹸﺴِﻬﹺﻢ‬‫ﻲ ﺃﹶﻧ‬‫ﻓ‬
“Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri
şeylerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra haklarında
verdiğin hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duy-
madan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 65)
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 53
ayeti tam yerinde geliyor. Nefislerde hiçbir tartışmaya mahal
bıraktırmayan bir hükümle geliyor. İşte bu hüküm; İslam
şeriati dışında başka kanunlarla muhakeme olan kimsenin
imanının sözkonusu olamayacağı gerçeğidir.

Bütün bu anlatılanlar ve zikredilen alimlerin yasama


sultasına ilişkin izahlarından sonra şu gerçek apaçık olarak
ortaya çıkmaktadır; İslam’ın dışındaki tüm idari nizamlar,
hayat sistemleri küfürdür, tagutidir, çağdaş tagutları temsil
etmektedir. Onları inkar etmek, tekfir etmek, tanımamak ve
onlardan uzak durmak gerekir. Aynı şekilde onları destek-
leyenler de tekfir edilip reddedilmelidir.

Şu apaçık bir gerçek ki; Kur’an ve sünneti bırakıp insan-


ların hayatlarını düzenleyen beşeri mahreçli kanunları her
kim vaz’eder, va’zedilmesine katkıda bulunur, yasalaştırır,
tatbik eder ve reddetmezse kafirdir.

Bu durumda yasama meclisi (ki teşrii de bulunur) yasa-


mayı tasdik eden parlamenterler, uygulama safhasına koyan
yürütme organları (ki bakanlar bu çerçevededir) ve yürütme
organı başkanı, yürütme organının yapısı içinde yer alan ha-
kim, savcı ve avukatlar, yine bu kanunlara dayanarak soruş-
turma yapan istihbarat ve güvenlik kuvvetleri ve kafir sistemi
koruma ve kollamayla görevli olanlar kafirdirler.

Halka gelince, her kim böyle birşeye rıza gösterir ve inkar


etmezse, nemelazımcı bir tavır takınırsa kafir olur. Çünkü bu
insanlar küfrün tahakkümüne rıza göstermekte, İslam şeriatı-
nın kaldırılmasına, uygulanmamasına ilgisiz kalmaktadırlar.
Hatta bazıları müslüman olduklarını iddia etseler bile. On-
ların kafir oluşu tagutu inkar etmemelerinden kaynaklan-
maktadır.
54 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

İşte İslam alimlerinin görüşleri budur! Evet, Allah’ın


kitabı ve rasulünün sünneti dışında ister yargılayan (hüküm
veren), ister yargılanan (muhakeme olunan) olsun Allah’ın
hükmü dışında bir hükme razı olan, bu hükmü kendi rızası ile
kabule yanaşan veya reddetmeyen kesinlikle kafirdir. İster
fert, ister devlet olsun hukuki, iktisadi, içtimai ve siyasi bir
konuda Allah (c.c) ve rasulünün (s.a.s) şeriatı dışında adı ne
olursa olsun, herhangi bir şeriata (kanuna) muhakeme ol-
maya rıza gösteren başka bir deyimle kendi isteği ile muha-
keme olan kafirdir.

Bu konuda önemli bir noktaya değinmek gerekir:


İslamla çelişmeyen idari kanunları tatbik etmek ayrı, ha-
ramı helal, helalı haram yapan kanunları tatbik etmek ayrıdır.
Birincisi caizdir, ikincisi ise küfürdür. İslam ile çelişmeyen
idari kanunlardan kasıt; haramı helal, helalı haram yapma-
yan, fertlerin menfaatini ve topluluğun düzenini sağlayan
idari kanunlardır. Trafik , binaların şekli, yolların şekli, su
dağıtma şekli, mahallede bulunanların kaydedilmesi, işçilerin
tanzimi, fabrikalar kurma vb. ve düzenleme gibi halkın genel
maslahatına uygun olan ve şeriate karşı gelmeyen kanunları
yapmak ve uygulamak caizdir.
Emin Şankıtiy şöyle diyor:
Heva ve heveslerinden kaynaklanan Kur’an’a zıt olan
kanunları uygulamak ki bu açık bir küfür ile Kur’an’a ve
sünnete zıt olmayan, insanların hayatını düzene sokan ka-
nunları uygulamak arasındaki farkı ayırmak lazım. Kanunlar
iki türlüdür: İdari ve şer’i kanunlar. İdari kanundan maksad;
İnsanların durumlarını Kur’an ve sünnete muhalif olmayacak
şekilde düzenlemektir. Bu gibi kanunların insanlar tarafından
konulması caizdir. Sahabeler ve ondan sonra gelen müslü-
manlar da bunu yapmışlardır. Ömer b. Hattab Rasulullah
(s.a.s) zamanında olmayan bunun gibi idari birçok kanunlar
koymuştur.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 55
Örneğin; Askere katılanlarla katılmayanları tespit etmek
için askerlerin kaydedilmesi gereken bir kuruluş kurmuştur.
Halbuki Rasulullah (s.a.s) böyle birşey yapmamıştır.
Dolayısıyla Ka’b İbn-i Malik ve onun gibi Tebük savaşına
katılmayan kimseleri ancak sonra öğrenebilmiştir. Ayrıca
Ömer b. Hattab Saffan b. Umeyye’nin evini hapishane yap-
mıştır.
Halbuki Rasulullah (s.a.s) ve Ebu Bekir zamanında
hapishane yoktu. İşte bu gibi İslam’a zıt olmayan ve insan-
ların hayatını düzene koyucu kanunları koymak caizdir.
Şeriate muhalif olmayan işçilerin, işlerini düzenleyen
kanunlar koymak da bunlardandır. Fakat gökleri ve yerleri
yaratan Allah’ın şeriatine muhalif bir kanun koymak ve bunu
insanlara uygulamak bu gökleri ve yeri yaratanı inkardır,
küfürdür. Mirasta erkek ve kızın eşit tutulması, tek hanımla
yetinme, boşanma gibi hususlarda yeni kanun koymak, recim
cezasını kaldırmak, hırsızların elini kesme cezasını
değiştirmek ve bunun gibi şeriatte bulunan cezaları ortadan
kaldırmak ve bu cezalar hakkında: “Artık bunlar
zamanımıza uymaz” demek gökleri ve yeri yaratanı inkar
etmek demektir. Böyle yapmak Allah’ın koyduğu nizama
başkaldırmaktır. Halbuki Allah (c.c) insanların maslahatını
en iyi bilendir. Teşri konusunda Allah (c .c) ortaktan
münezzehtir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

﴾٢١﴿ ۚ ‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺄﹾﺫﹶﻥﹾ ﺑﹺﻪ‬‫ ﻳ‬‫ﺎ ﻟﹶﻢ‬‫ّﻳﻦﹺ ﻣ‬‫ ﺍﻟﺪ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻮﺍ ﻟﹶﻬ‬‫ﻋ‬‫ﺮ‬‫ﻛﹶﺎﺀُ ﺷ‬‫ﺮ‬‫ ﺷ‬‫ﻢ‬‫ ﻟﹶﻬ‬‫ﺃﹶﻡ‬

“Yoksa onların Allah’ın dinde izin vermediği birşeyi


onlara meşru kılacak ortakları mı vardır?” (Şura: 21)
56 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

‫ﻠﹶﺎﻟﹰﺎ ﻗﹸﻞﹾ‬‫ﺣ‬‫ﺎ ﻭ‬‫ﺍﻣ‬‫ﺮ‬‫ ﺣ‬‫ﻪ‬‫ﻨ‬‫ ﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻠﹾﺘ‬‫ﻌ‬‫ﻕ ﻓﹶﺠ‬


‫ ﹴ‬‫ ﺭﹺﺯ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ ﻟﹶﻜﹸﻢ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﻣ‬‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ﺃﹶﻳ‬‫ﻗﹸﻞﹾ ﺃﹶﺭ‬
﴾٥٩﴿ ‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺮ‬‫ﻔﹾﺘ‬‫ ﺗ‬‫ﻠﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ ﻋ‬‫ ۖ ﺃﹶﻡ‬‫ﻥﹶ ﻟﹶﻜﹸﻢ‬‫ ﺃﹶﺫ‬‫ﺁﻟﻠﱠﻪ‬
“De ki: “Allah’ın size indirdiği rızkın bir kısmını ha-
ram bir kısmını helal kıldığınızı görmüyor musunuz?” De
ki: “Size Allah mı izin verdi. Yoksa Allah’a karşı yalan
mı uyduruyorsunuz?” (Yunus: 59)

‫ﻭﺍ‬‫ﺮ‬‫ﻔﹾﺘ‬‫ﺘ‬‫ ﻟ‬‫ﺍﻡ‬‫ﺮ‬‫ٰﺬﹶﺍ ﺣ‬‫ﻫ‬‫ﻠﹶﺎﻝﹲ ﻭ‬‫ٰﺬﹶﺍ ﺣ‬‫ ﻫ‬‫ﺏ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺬ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺘ‬‫ ﺃﹶﻟﹾﺴِﻨ‬‫ﻒ‬‫ﺼ‬‫ﺎ ﺗ‬‫ﻤ‬‫ﻘﹸﻮﻟﹸﻮﺍ ﻟ‬‫ﻟﹶﺎ ﺗ‬‫ﻭ‬
‫ﻮﻥﹶ‬‫ﺤ‬‫ﻔﹾﻠ‬‫ ﻟﹶﺎ ﻳ‬‫ﺏ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺬ‬‫ﻠﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻭﻥﹶ ﻋ‬‫ﺮ‬‫ﻔﹾﺘ‬‫ ﻳ‬‫ﻳﻦ‬‫ ۚ ﺇﹺﻥﱠ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﺏ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺬ‬‫ﻠﹶﻰ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻋ‬
﴾١١٦﴿
“Diliniz yalana alışmış olduğu için herşeye: “Bu ha-
ram, bu helal” demeyin. Zira Allah’a karşı yalan uydur-
muş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise şüphe-
siz saadete erişemezler.” (Nahl: 116)
(Edvaül Beyan c: 4 s: 84)

Günümüzdeki bazı kişiler şöyle diyebilirler: “Bizim ya-


şadığımız devlette şeriat hakim değildir. Eğer tagutun
mahkemesine başvurmazsak hakkımızı alamayız. Hakkı-
mızı almak için tagutun mahkemesine başvurabiliriz.”
Bu gibi kişilere şöyle denir: “Birisi sizden hakkınızı alsa
ve: “Bana namaz kılmadan hakkınızı alamazsınız” dese
ve siz bu hakkınızı almak için ona namaz kılsanız Allah
katında müslüman kalabilir misiniz?” elbette: “Kalamayız”
diyeceksiniz. Çünkü; namaz ibadettir. İbadetler de yalnızca
Allah’a yapılır. “Başkasına namaz kıldığımızda onu ilah se-
viyesine çıkarmış oluruz” dersiniz. O halde düşünmez misi-
niz ki acaba Allah tagutun mahkemesine başvurulduğunda
kafir olunacağına dair niçin hüküm vermiştir?
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 57
Tagutun mahkemesine başvurulduğunda sadece Allah
(c.c)’a ait olan hüküm verme yetkisinin Allah (c.c)’dan baş-
kasına verilmesi sözkonusudur. Çünkü hüküm vermek yal-
nızca Allah’a aittir. Allah sadece kendi hükmüne itaat edil-
mesini emretmiştir. Kendi hükmünden başkasına itaat eden-
lerin kimin hükmüne itaat ediyorlarsa ona ibadet ettiklerini
apaçık bir şekilde:
﴾٤٠﴿ ۚ ‫ﺎﻩ‬‫ﻭﺍ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺇﹺﻳ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﻌ‬‫ ﺃﹶﻟﱠﺎ ﺗ‬‫ﺮ‬‫ ۚ ﺃﹶﻣ‬‫ﻠﱠﻪ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﻟ‬‫ﻜﹾﻢ‬‫ ﺍﻟﹾﺤ‬‫ﺇﹺﻥ‬
“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. Kendisinden
başkasına değil yalnız O’na kulluk etmenizi emretti.”
(Yusuf: 40)
ayetinde bildirmiştir. Öyleyse her ne kadar kalben tagutu
sevmediğinizi ona düşman olduğunuzu iddia etseniz bile
hareketiniz bunu yalanlamaktadır. Zira gerçekten taguta
düşman olmuş olsaydınız ve de onu kalbinizle inkar etmiş
olsaydınız ister hakkınız gitsin ister gitmesin tagutun
mahkemesine başvurmazdınız. Mesele hak-hukuk meselesi
değildir. Mesele yalnız Allah (c.c)’a ait olan hüküm verme
yetkisinin Allah’ tan başkasına verilmesi meselesidir. Bu ise
şirkin ta kendisidir. Allah (c.c) Nisa: 60’da taguta muhakeme
olmayı isteyenlerin iman iddialarının geçersiz olduğunu ve
şeytanın onları: “Taguta muhakeme olmayı istediğiniz
halde müslüman, mü’min kalabilirsiniz” diye vesvese
vermek suretiyle derin bir sapıklığa saptırdığını bildiriyor.

Muhakeme olma konusunu bu şekilde işledikten sonra,


şimdi de kitap ve sünnetin dışında herhangi birşeyle hük-
medenin durumunu inceleyelim.
58 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

ALLAH (C.C.)’IN İNDİRDİKLERİYLE


HÜKMETMEYENLERİN HÜKMÜ

Bu konu hakkında Allah’ın hükmünü belirten en önemli


ayetler aşağıdaki ayetlerdir:

﴾٤٤﴿ ‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺮ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺤ‬‫ ﻳ‬‫ ﻟﹶﻢ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin
ta kendileridir.” (Maide: 44)

﴾٤٥﴿ ‫ﻮﻥﹶ‬‫ﻤ‬‫ ﺍﻟﻈﱠﺎﻟ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺤ‬‫ ﻳ‬‫ ﻟﹶﻢ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin
ta kendileridir.” (Maide: 45)

﴾٤٧﴿ ‫ﻘﹸﻮﻥﹶ‬‫ ﺍﻟﹾﻔﹶﺎﺳ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺤ‬‫ ﻳ‬‫ ﻟﹶﻢ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta
kendileridir.” (Maide: 47)

Ancak şeytan insanların bazılarını aldatarak, yukarıdaki


ayetlerin; “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler müslü-
manların ta kendileridir.” şeklinde anlaşılmasını sağladı.
Şeytan bunu yaparken insanlara mertçe, apaçık bir şekilde
yaklaşmamakta, bilakis bu anlayışı bazı sahabe, tabiin ve
müfessirlerin sözleriyle destekleyerek takdim etmektedir. Bu
şekilde batılı süslemekte ve batıla sapmışların içine düştük-
leri gafleti katmerleştirmektedir.
Bu ayetlerin sebebi nuzulü ve tefsirleri konusunda değişik
görüşler vardır. İşte bu ayetler hakkında değişik görüşler ol-
duğu için, bazı kimseler şeytana uyarak bunların manası
hakkında hataya düşmüşlerdir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 59
Şimdi, bu ayetler hakkındaki alimlerin görüşlerini, ihtilaf
ettikleri konuları ve zamanımızdaki insanların alimlerin açık-
lamalarını nasıl yanlış anladıklarını Allah’ın izniyle açıkla-
maya gayret edeceğiz.
İlk önce bu ayetlerin kimler hakkında nazil olduğu ve
kimleri kapsamına aldığı konusunda alimlerin görüşlerine
bakalım:

1 - Alimlerin bir kısmı, ayetlerin sebebi nuzulünün ya-


hudiler hakkında olduğunu söylemekte, diğer bir kısmı da
bütün kafirler hakkında olduğunu söylemektedir.

Muhammed Emin Şankıtiy bu konu hakkında şöyle


diyor:
“Alimlerden bir kısmı bu ayetin yahudiler hakkında nazil
olduğu görüşündedir. Onlar bu konuda şöyle diyorlar:
“Çünkü Allah (c.c) bu ayetten önce;
﴾٤١﴿ ۖ ‫ﻪ‬‫ﻌ‬‫ﺍﺿ‬‫ﻮ‬‫ ﻣ‬‫ﺪ‬‫ﻌ‬‫ ﺑ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻢ‬‫ﺮﹺّﻓﹸﻮﻥﹶ ﺍﻟﹾﻜﹶﻠ‬‫ﺤ‬‫ﻳ‬
“(Kitabı tahrif ederek) kelimeleri yerlerinden kaydırıp
(aslından olmayan şeyler eklemek suretiyle) tahrif ederler.”
(Maide: 41)
diye buyuruyor. Evet yahudiler gerçeği tahrif ediyorlar ve
tahrif ettikleri şeyler hakkında;
﴾٤١﴿ ‫ﺬﹸﻭﻩ‬‫ٰﺬﹶﺍ ﻓﹶﺨ‬‫ ﻫ‬‫ﻢ‬‫ﻴﺘ‬‫ﻘﹸﻮﻟﹸﻮﻥﹶ ﺇﹺﻥﹾ ﺃﹸﻭﺗ‬‫ﻳ‬
“Derler ki: “Size bu (istediğiniz) verilirse onu hemen
alın.” (Maide:41)
Tahrif ettikleri ayetlerin hakiki manaları hakkında ise,
﴾٤١﴿ ۚ ‫ﻭﺍ‬‫ﺬﹶﺭ‬‫ ﻓﹶﺎﺣ‬‫ﻩ‬‫ﻮ‬‫ﺗ‬‫ﺆ‬‫ ﺗ‬‫ﺇﹺﻥﹾ ﻟﹶﻢ‬‫ﻭ‬
“Ve şayet o (istediğiniz) verilmezse o taktirde (ondan)
kaçının.” (Maide:41)
diyorlar.
60 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Ve yine, Maide: 44’ün yahudiler hakkında olduğunu gös-


teren bir başka delil olarak, ondan sonra gelen;
‫ﻒ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﹾﺄﹶﻧ‬‫ﻒ‬‫ﺍﻟﹾﺄﹶﻧ‬‫ﻦﹺ ﻭ‬‫ﻴ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﹾﻌ‬‫ﻦ‬‫ﻴ‬‫ﺍﻟﹾﻌ‬‫ﻔﹾﺲﹺ ﻭ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﻨ‬‫ﻔﹾﺲ‬‫ﺎ ﺃﹶﻥﱠ ﺍﻟﻨ‬‫ﻴﻬ‬‫ ﻓ‬‫ﻬﹺﻢ‬‫ﻠﹶﻴ‬‫ﺎ ﻋ‬‫ﻨ‬‫ﺒ‬‫ﻛﹶﺘ‬‫ﻭ‬
﴾٤٥﴿ ّ‫ﻦ ﺑﹺﺎﻟﺴِّﻦﹺ‬ ِّ‫ﺍﻟﺴ‬‫ ﻭ‬‫ﺍﻟﹾﺄﹸﺫﹸﻥﹶ ﺑﹺﺎﻟﹾﺄﹸﺫﹸﻥ‬‫ﻭ‬
“Tevratta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz,
buruna burun, kulağa kulak, dişe diş...” (Maide: 45)
mealindeki ayeti delil gösteriyorlar.
Bu ayetlerin yahudiler hakkında olduğunu söyleyen alim-
ler şunlardır:
Ber’a b. Azib, Huzeyfe b. Yeman, İbni Abbas, Ebu
Mecliz, Ebu Reca El Ataridi, İkrime, Ubeydullah bin Ab-
dullah ve Hasan-ı Basri ve başkaları.”
(Edvaul Beyan c:2, s: 90)

Şeyh Sıddık Hasan Han şöyle diyor:


“Bu ayet yahudiler hakkında nazil olmuştur” da denildi,
“Genel olarak tüm kafirler hakkında nazil olmuştur” da de-
nildi. Çünkü müslüman büyük bir günah işlediği zaman
tekfir edilmez. (Çünkü müslüman, kafirlerin yaptığı gibi,
Allah’ın indirdikleriyle hükmetmemezlik yapmaz. Ancak bu
konuda büyük günah sayılabilecek ve müslümanı dinden
çıkartmayacak günahlar işleyebilir.) İbni Abbas, Katade ve
Dahhak da bu görüşe sahiptirler.

Bazı alimler, bu ayetin Beni Kureyza ve Beni Nadir


kabileleri hakkında nazil olduğunu söylemektedirler.

Bera b. Azib (r.a) şöyle diyor:


“Allah bu ayetleri (Maide :44, 45,47) tüm kafirler hakkında
indirmiştir.” Bera b. Azib (ra)’nın sözü Müslim’de geçmek-
tedir.” (Fethil Beyan Fi Makasidil Kur’an Tefsiri c:2, s: 29)
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 61
İbni Kayyım bu konu hakkında şöyle diyor:
“Bazı alimler bu ayetin ehli kitap hakkında nazil olduğunu
söylemişlerdir. Katade, Dahhak ve başkaları gibi... Fakat bu
görüş doğru değildir. Çünkü onların bu sözü ayetin zahiri
anlamına muhaliftir dolayısıyla bu görüşe itibar edilemez.
(Medaricus Salikin c: 1, s:33)
Bu ayetin yahudiler hakkında indiğini söyleyen görüş;
ayetin hükmünün, yahudiler gibi yaptıkları takdirde müslü-
manları da kapsamına aldığını kabul etmektedir.

İbn-i Kesir diyor ki:


“Hasan-ı Basri; “bu ayetler ehli kitap hakkında nazil oldu
ama hükmü bizim için de geçerlidir” dedi.
Abdurrezzak, Süfyani Sevri’den, o da Mansur’dan, o da
İbrahim’den naklederek şöyle demiştir: “Bu ayetler israil-
oğulları hakkında nazil oldu ve Allah (c.c) bu ümmeti de
kapsamına aldı.” (İbni Kesir Tefsiri)

Şeyh Sıddık Hasan Han şöyle diyor: Huzeyfe’den sahih


senetli şöyle bir rivayet vardır:
“Maide: 44,45,47 ayetleri Huzeyfe (ra)’nun yanında
zikredildiği zaman bir adam; “Bunlar israiloğulları hakkında
nazil olmuştur, hükmü bizi kapsamaz.” dedi. Huzeyfe’de;
“beni israil size ne güzel kardeş oldu. Tatlı olan herşey size,
ama acı oldu mu onlara ha... Hayır! Vallahi siz de onların
yollarını adım adım takip edeceksiniz.” İbni Abbas’dan da
böyle bir rivayet gelmiştir.” (Fethul Beyan c:3, s:30)

Kurtubi Tefsirinde de bu görüşler geçmektedir.


Şeyh Cemaleddin-i Kasımiy, tefsirinde şöyle diyor:
62 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

“İsmail el Kadiy, Ahkamul Kur’an adlı kitabında Maide:


44,45,47 ayetleri hakkında şöyle demektedir: ”Ayetlerin
zahiri manası, yahudilerin yaptığını yapan, dolayısıyla
Allah’ın hükmüne muhalif hüküm vazeden, bunu kanun
edinerek onunla amel eden kişinin yahudiler hakkında inen
hükmün kapsamına gireceğini belirtmektedir. Bu kişi ister
hükmeden, isterse bu hükümlere tabi olan kimse olsun
farketmez.” (Mahasinut Te’vil tefsiri s:200)

2 - Bazı alimler;

﴾٤٤﴿ ‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺮ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺤ‬‫ ﻳ‬‫ ﻟﹶﻢ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
“Allah’ın indirkdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin
ta kendileridir.” (Madie:44)
ayetinin müslümanlar hakkında nazil olduğunu,

﴾٤٥﴿ ‫ﻮﻥﹶ‬‫ﻤ‬‫ ﺍﻟﻈﱠﺎﻟ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺤ‬‫ ﻳ‬‫ ﻟﹶﻢ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin
ta kendileridir.” (Maide:45)
ayetinin ise yahudiler hakkında nazil olduğunu,

﴾٤٧﴿ ‫ﻘﹸﻮﻥﹶ‬‫ ﺍﻟﹾﻔﹶﺎﺳ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺤ‬‫ ﻳ‬‫ ﻟﹶﻢ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta
kendileridir.” (Maide:47)
ayetinin ise hristiyanlar hakkında nazil olduğunu
söylemişlerdir.
Bu görüşü destekleyen alimlerden birisi de Ebu Bekir bin
Arabi’dir. Ebu Bekir bin Arabi (13) bu konu hakkında şöyle
demiştir:

13 Muhammed b. Abdillah b. Ahmed El-Maarifi El-Endalüsi El-


İşbili: H. 468’de Endalüste doğmuştur. Mısır, Şam, Bağdad ve Mekke’yi
dolaşmıştır. H.543’te Fas şehrinde vefat etmiştir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 63
“Ayetlerin zahirinden ve siyakından bu anlaşılmaktadır.
İbn Abbas, Cabir bin Zeyd, İbn Ebi Zaide, İbn Şibrime
ve Şa’bi de bu görüştedirler”
(Kurtubi tefsiri: s: 2187)

Şankıtiy şöyle diyor:


“Mukayyide (r.a) şöyle demektedir: “Ayetlerin siyakı
(dizilişi),
﴾٤٤﴿ ‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺮ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺤ‬‫ ﻳ‬‫ ﻟﹶﻢ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬

“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta


kendileridir.” (Maide:44)
ayetinin müslümanlar hakkında nazil olduğunu
göstermektedir. Çünkü Allah (c.c) bu ayetten önce
Müslümanları muhatab alarak:

﴾٤٤﴿ۚ ‫ﻴﻠﹰﺎ‬‫ﺎ ﻗﹶﻠ‬‫ﻨ‬‫ﻲ ﺛﹶﻤ‬‫ﺎﺗ‬‫ﻭﺍ ﺑﹺﺂﻳ‬‫ﺮ‬‫ﺘ‬‫ﺸ‬‫ﻟﹶﺎ ﺗ‬‫ ﻭ‬‫ﻥ‬‫ﻮ‬‫ﺸ‬‫ﺍﺧ‬‫ ﻭ‬‫ﺎﺱ‬‫ﺍ ﺍﻟﻨ‬‫ﻮ‬‫ﺸ‬‫ﺨ‬‫ﻓﹶﻠﹶﺎ ﺗ‬

“İnsanlardan değil benden korkunuz ve ayetlerimi az


bir ücret karşılığında değiştirmeyiniz.” (Maide:44)
diye buyurduktan sonra

﴾٤٤﴿ ‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺮ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺤ‬‫ ﻳ‬‫ ﻟﹶﻢ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬

“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin


ta kendileridir.” (Maide:44)
buyuruyor. Bundan anlaşılıyor ki, hitab müslümanlaradır.”
(Edvaül Beyan c: 2 s: 92)

3 - Bazı Alimlere göre; bu ayetler, Allah’ın hükmü ile


hükmetmeyen bütün herkes hakkında inmiştir. Bu kimseler
ister müslüman, ister yahudi, ister kafir olsun hiç farketmez.
64 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Şeyh Sıddık Hasan Han şöyle demektedir:


“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse” ayetinde
geçen “kim” kelimesi geneli (umumu) ifade eden bir lafızdır.
Bu sebeble bu ayetin hükmünü bir grup ile sınırlandırama-
yız. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen kim olursa olsun,
hepsini kapsamına alır. En doğru olan ve tercih edilmesi
gereken tefsir budur. Suddi (r.a) de bu görüştedir.

İbn-i Mesud, Hasan-ı Basri ve Nehai: “Maide:44, 45, 47


ayetleri geneldir. Yahudilerden olsun, bu ümmetten olsun her
kesi kapsar” demişlerdir.
Her kim rüşvet yiyip Allah’ın indirdikleriyle hükmetmez-
se, aynı anda hem kafir, hem zalim, hem de fasık olmuştur.
Ayetlerin bu şekilde anlaşılması daha doğru ve uygundur.
Çünkü ayetler nuzül sebebleri ile sınırlandırılamaz. Onların
genel hükmü alınır. (Fethu’l Beyan c: 3 s: 29)

Sıddık Hasan Han başka bir yerde şöyle demektedir:


“Bu ayetler yahudiler hakkında nazil olmuştur ama hükmü
yalnız onlarla sınırlandırılamaz. Çünkü sözlerin genel mana-
ına itibar edilir. Nuzül sebeblerine değil.
Ayrıca ayette geçen “kim” kelimesi şart edatı olduğu için
geneli kapsamaktadır. Dolayısıyla bu yüce ayetler, Allah’ın
kitabı ve rasulünün sünneti ile hükmetmeyen herkesi kapsar.”
(Fethul Beyan c: 3 s: 30)
Kurtubi diyor ki:
İbn Mes’ud ve Hasan-ı Basri şöyle demektedirler:
“Bu ayetler (Maide: 44,45,47) genel olarak Allah’ın hük-
mü ile hükmetmeyen herkes içindir, ister yahudi, ister
kafir, ister müslüman olsun farketmez.”
(Kurtubi Tefsiri s: 2187)
Allame el Kasımi, “Tenbihat” başlığı altında dördüncü
maddede şöyle diyor:
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 65
“Müslim, Berra’dan nakletti: Allah (c.c)’ ın buyurduğu;
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse” şeklindeki üç
ayet bütün kafirler hakkında inmiştir.
Ebu Davud da İbni Abbas’dan şu şekilde rivayet et-
miştir.
“Bu ayetler yahudiler (Kureyza ve Nadir) hakkındadır.
Ama bu başkalarının bu ayetin kapsamı dışında kalacağı an-
lamına gelmez. Çünkü ayetlerin nuzül sebeblerine değil,
genel manalarına itibar edilir.
Ayrıca, “Kim” kelimesi bir şart edatıdır, dolayısıyla
Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen bütün insanlar için
geneldir. Yani, kim olursa olsun Allah’ın indirdikleriyle hük-
metmezse bu hükmün kapsamına girer.”
(Mahasınu et Te’vil Tefsiri s: 1999)
Şimdiye kadar anlatılanlar bize, İslam alimlerinin ihtilaf
ettiği noktanın yalnızca ayetlerin sebebi nuzulü hakkında ol-
duğunu göstermektedir. Fakat bu ayetlerin hükmünün müslü-
manları da kapsamına aldığı konusunda ihtilaf etmemişlerdir.
Çünkü bu genel İslami kavrayışa da uygundur.
Eğer; “bu ayetlerin hükmü yalnızca yahudileri kapsamına
alır. Müslümanlar bu hükmün dışında kalır” dersek, Rasu-
lullah (s.a.s)’i söylediğini tatbik etmemekle suçlamış oluruz.
Yani bu söz ile; Rasulullah’ın yahudilere “siz Allah’ın indir-
diği ile hükmetmezseniz kafirlerin ta kendileri olursunuz,
ama bana gelince, bu benim için geçerli değil” demek iste-
diğini iddia etmiş oluruz. Bu sözden, bundan başka bir anlam
çıkar mı?
Oysa şu ayeti hatırlamamız gerekmektedir:
‫ ۚ ﺃﹶﻓﹶﻠﹶﺎ‬‫ﺎﺏ‬‫ﺘ‬‫ﻠﹸﻮﻥﹶ ﺍﻟﹾﻜ‬‫ﺘ‬‫ ﺗ‬‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ﺃﹶﻧ‬‫ ﻭ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﻔﹸﺴ‬‫ﻥﹶ ﺃﹶﻧ‬‫ﻮ‬‫ﺴ‬‫ﻨ‬‫ﺗ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﹾﺒﹺﺮﹺّ ﻭ‬‫ﺎﺱ‬‫ﻭﻥﹶ ﺍﻟﻨ‬‫ﺮ‬‫ﺄﹾﻣ‬‫ﺃﹶﺗ‬
﴾٤٤﴿ ‫ﻠﹸﻮﻥﹶ‬‫ﻘ‬‫ﻌ‬‫ﺗ‬
“Siz kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği (veya
iyilikle muamele etmeyi) emredip nefsinizi unutuyor mu-
sunuz? Akletmez misiniz?” (Bakara: 44)
66 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Bu ayetlerin (Maide: 44, 45, 47) sadece yahudileri bağla-


dığını iddia eden kimse, akidenin bütün rasullerde aynı, fakat
sadece teşrilerinin (yasamanın) farklı olduğunu unutmak-
tadır.
Allah’a itaat itikadi bir meseledir. Allah’a itaat etmekle
emrolunan yalnız yahudiler değildir. Elbette müslümanlar da
bu emre dahildir. Eğer yahudiler Allah (c.c)’ın indirdiği ile
hükmetmedikleri zaman kafir oluyorlarsa, şüphesiz aynı şeyi
yapan müslümanlar daha öncelikle kafir olurlar.

Buna şöyle bir örnek verelim:


İlk, orta ve lise öğrencilerinin, yalın ayak okula gitmeleri
doğru olmaz dersek, mantiken üniversite öğrencilerinin bu
çirkin davranıştan kaçınmaları öncelikle gerekmektedir de-
miş oluruz. Bu hadisenin delile ihtiyacı yoktur.

Allah (c.c)’ın:
﴾٤٤﴿ ‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺮ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫ ﻓﹶﺄﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻝﹶ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺎ ﺃﹶﻧ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﻜﹸﻢ‬‫ﺤ‬‫ ﻳ‬‫ ﻟﹶﻢ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬

“Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler kafirlerin ta


kendileridir” (Maide: 44)
buyruğunun hükmüne ilk planda müslümanlar dahil olmalı-
dır, çünkü onlar yahudilerden üstündürler.
Özet olarak; Maide: 44-45-47 ayetlerinin sebebi nüzulü
hakkında alimler ne kadar ihtilaf etmişlerse de, hepsi
ihtilafsız olarak: “bu ayetlerin hükmü müslümanlara da
uygulanır” demişlerdir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 67
HÜKMEDENLERİN SINIFLANDIRILMASI

Bu konu ile ilgili olarak, alimlerin görüşlerine baktı-


ğımızda hakimler (durumlarına göre) dört kısımdır.
1 - Her zaman Allah’ın şeriatiyle hükmeden, bu hükümleri
tam olarak uygulayan ve hiçbir konuda İslam şeriatının dışı-
na çıkmayan hakim.
2 - Her zaman Allah’ın şeriatıyla hükmeden, ancak bazı
konularda yanlış içtihadından dolayı hataya düşen hakim.
3 - Her zaman Allah’ın şeriatıyla hükmetmesine rağmen,
bazı meselelerde nefsine ve hevasına uyduğu için, Allah’ın
hükmünü tatbik etmeyen hakim.
4 - Allah’ın şeriatıyla hükmetmeyen hakim.
Dördüncü grup hakimler de iki kısımdır:
a ) Allah’ın şeriatından olmayan hükümleri; “bunlar
Allah’ın şeriatıdır” diye uygulayan hakim.
b ) Tatbik ettiği hükümlerin İslam olmadığını, beşeri ve
nefsi olduğunu itiraf eden hakim.
Alimlere göre, bu hakimlerin İslam’a göre hükümleri
şöyledir.
1 - Birinci gruptaki hakimlerin müslüman olduğu üzerinde
hiçbir ihtilaf yoktur, olamaz da...
2 - İkinci gruptaki hakimler ittifakla müslümandır. Ancak
hatalı içtihad yaptığı için bir ecir alır.
Yalnız burada şu şartlar sözkonusudur: İçtihadı, usulde ve
herkesin bilmesi gereken dini meselelerde değil, fer’i me-
selelerde olmalı, ayrıca bu konuda yeterli araştırmayı yapıp
iyi düşünmelidir.Bu şartlara uymaksızın bir hüküm verirse
kafir olur.
68 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

3 - Üçüncü gruba dahil olan hakimlere gelince; Sahabe


sözlerinin çoğu bu gibi hakimler hakkındadır. Bu kimseler
hakkında; Heva ve hevesine uyarak bir meselede uygulan-
ması gereken Allah’ın asıl hükmünü uygulamayıp meseleyi
saptırarak başka hüküm veren hakim kafirdir, fakat bu küfür
onu İslam milletinden çıkarmaz demişlerdir. Ehli sünnete
göre bu gruptaki hakimler kafir değildirler, asi ve günahkar-
dırlar.
Selefin (sahabeler ve ona bağlı olan alimlerin) (r.anhum)
sözlerini dikkatle inceleyen, selefin, muayyen (belli olmuş
olan) bir meselede Allah’ın hükmünü tatbik etmeyen kişiyi
sözlerine muhatap kıldıklarını görür. Bu meselede Allah’ın
hükmünü değiştirmek değil uygulamamak sözkonusudur.
Yani; meseleyi saptırarak esas meseleye Allah’ın hükmünü
uygulamayıp, uydurduğu meseleye İslamın hükmünü uygulu-
yor. Selefin tüm sözleri de bu durumdaki bir hakimin İslam
milletinden çıkmayacağı hakkındadır.
Yalnız dikkat edilmesi gereken husus şudur; burada hakim
Allah’ın hükmünü değiştirmiyor, sadece olaya tatbik etmi-
yor. Yoksa heva ve hevesinden kaynaklanan beşeri birtakım
kanunları hayat nizamı olarak toplum hayatına tatbik eden bir
hakimden, İslam devleti yıkılıncaya kadar hiç söz edilme-
miştir.
Ancak; hakimin heva ve hevesine uyup, olmuş olan bir
meseleyi, olmamış gibi göstererek ya da başka bir şekilde
olduğunu söyleyerek saptırmasına ve bu suretle, asıl me-
seleye Allah’ın hükmünü uygulamamasına rastlamak
mümkündür.
Örneğin; bir hırsızlık hadisesini ele alalım. Burada hakim
Allah’ın hükmünü değiştirip “Hırsızlığın cezası şu değil bu”
demiyor, yalnızca suçluyu kayırarak, onun hırsızlık değil hile
yaptığına hükmediyor ve hilekarın İslamdaki cezasını
uyguluyor. Veya delilleri yetersiz gördüğünü söyleyerek bu
olayın hırsızlık olmadığını belirtiyor.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 69
Oysa hakim suçlunun hırsızlık yaptığının farkındadır ve
gereken şeri cezayı vermesi gerekmektedir.
Dikkat edilirse hakim bu meselede yeni bir ölçü getirmi-
yor ve Allah’ın hükmüne muhalif yeni bir hüküm vermiyor.
Buna rağmen İslam milletinden çıkmaması için bazı şartlar
gerekmektedir.
İşte alimlerin bu konudaki sözleri:
Kurtubi şöyle diyor:
“Maide: 44, 45, 47 ayetlerinin tüm kafirler hakkında
indiğini Müslim’de geçen ve Berra (r.a)’nin rivayet ettiği
hadis açıklıyor. Alimlerin çoğu da bu görüştedirler. Çünkü
müslüman büyük bir günah işlese bile tekfir edilemez.”
(Kurtubi Tefsiri s: 2187)
Tavus ve diğerleri şöyle dediler:
“Maide: 44’teki bu küfür (sizin anladığınız gibi) İslam
milletinden çıkartan küfür değildir. Ancak bu başka bir
küfürdür.” (Taberi Tefsiri)
İbni Cüreyc, Ata’dan şöyle rivayet etmiştir: “Ata (r.a)
Maide 44, 45, 47 ayetleri hakkında şöyle diyor:
“Bu küfür (sizin anladığınız gibi olmayıp) başka küfürdür.
Yine bu zulüm başka zulüm, bu fısk başka fısktır.”
İbni Abbas ise Maide: 44 ayetini tefsir ederek şöyle diyor:
“Bu sizin düşündüğünüz gibi insanı İslam milletinden çı-
karan küfür değildir.” (İbni Kesir Tefsiri c: 2 s: 61)
Kurtubi şöyle diyor:
“Heva ve hevesine uyup da Allah’ın hükmünü uygulama-
yan bir hakim günahkardır. Ehli sünnet itikadına göre bu
kimse günah işlemiştir, azabı haketmiştir fakat kafir değildir.
Allah’tan onun için mağfiret umulur.”
(Kurtubi Tefsiri s: 2187)
Şankıtiy şöyle diyor:
“Haram ve kötü birşey işlediğinin inancını taşıyarak
Allah’ın hükmünü uygulamazsa bunun küfrü, zulmü ve fıskı
onu İslam milletinden çıkarmaz.” (Edvaül Beyan c: 2 s: 93)
70 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

İbn Ebu’l İz (14) şöyle diyor:


“Olmuş olan bir olayda Allah’ın hükmünün uygulanma-
sının gerekliliğine inanıp da heva ve hevesinden dolayı olayı
saptıran ve saptırdığı bu olaya Allah’ın hükmünü uygulayan
hakim, asıl olaya Allah’ın hükmünü uygulamadığından dola-
yı günahkar olduğuna ve bundan dolayı ceza göreceğine
inanıyorsa, ancak o zaman asi ve günahkar olur. Böyle bir
kimseye mecazi manada kafir ismi verilir veya küçük küfür
işlemiş denilir.” (Tahavi akidesinin şerhi s: 363)

İbni Kayyım şöyle diyor:


“Eğer hakim, bir olayda Allah’ın hükmünün uygulanması
gerektiğine inanır ve buna rağmen başka bir hüküm verirse
bu küçük küfür olur.” (Medaricüs Salikin c: 1 s: 336)

Şeyhül İslam Mustafa Sabri Efendi şöyle diyor:


“Sahabe (Allah kendilerinden razı olsun) devrinden şu
kötü günlerimize kadar, İslami hükümetler halka Allah’ın
istediği şekilde hükmediyorlardı. Böylece insanları idare
eden hakimler de İslam’ın hükmü altındaydılar. Bu çerçe-
vede hükümetlerden biri İslam şeriatına aykırı bir davranışta
bulunacaksa bunu müslüman bir ferdin Allah’tan korkarak ve
halktan çekinerek, utanarak haram amel işlemesi gibi çeki-
nerek ve utanarak yapardı.Ama İslam şeriatının kontrolünden
çıkmayı ilan etme, dini devlet işlerinden soyutlama (tecrit
etme), İslamı siyasetten, idareden koparıp atma, yeni bir
sosyal düzen arama, bu konuda batıyı taklit etme fikri ne
kadar fasık olursa olsun hareketlerinde ne kadar günah işlerse
işlesin hiçbir müslüman hükümetin kafasına takacağı,
düşüneceği birşey değildi.” (Mevkıf-ul Aklı ve’l ilmi Ve’l Alem
Min Rabbil Alemin c: 4 s: 292)

14 Sadreddin Muhammed b. Alaeddin Ali b. Muhammed Ebi’l İz


El-Uzrui Es-Salihi: H. 731.’de Şam’da doğmuştur.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 71
Mahmud Şakir günümüz hakimleri ile geçmişteki İslam
devleti hakimleri arasındaki farkı Taberi tefsirinde geçen iki
hadisenin ışığında şöyle açıklıyor:

Birinci hadise:

“Mutemir b. Süleyman: “İmran İbnü Cedir’den şöyle duy-


dum” dedi.
Beni Amr b. Seddüsten Ebu Mecliz’e (haricilerden) bir
topluluk geldi. Dediler ki:
“Ya Eba Mecliz!
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta
kendileridir” sözünü gördünüz mü? Hak mı bu?
“Evet” dedi. Dediler ki:
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin
ta kendileridir.” Hak mı bu?
“Evet” dedi.
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta
kendileridir.” Hak mı bu?
“Evet” dedi. Dediler ki:
“Ey Ebu Mecliz! Şunlar (Ali ve Muaviye (r.a)’ı kastedi-
yorlar) Allah’ın indirdikleriyle hükmediyorlar mı?”
Dedi ki:
“Bu onların dinidir ki, onunla yaşıyorlar, onunla konuşu-
yorlar, ona davet ediyorlar. Eğer onlar, ondan birşey terk
ederlerse bir günah işlediklerinin bilincindedirler, günah
işlediklerini kabul ediyorlar.”
“Vallahi böyle değil sen ayırım yapıyorsun” dediler.
“Bu ayırımı yapan sizsiniz. Ben bu işledikleri şeyi küfür
olarak görmüyorum ama siz tereddüt etmeden hüküm veri-
yorsunuz. Halbuki ayetler yahudiler, hristiyanlar ve bunlar
gibi yapan ehli şirk hakkında nazil olmuştur” dedi.
72 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

İkinci hadise:
“Hammad, İmran İbni Cedir’in şöyle dediğini rivayet etti:
Ebadiyye’den (Haricilerden bir taife) bir grup geldi. Ebu
Mecliz’e sordular:
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin, za-
limlerin, fasıkların ta kendileridir. Öyle değil mi?” Ebu Mec-
liz: “(Ali ile Muaviye’yi kastederek) Bunlar yaptıklarının
farkındadırlar, günah işlediklerini kabul ediyorlar. Bu ayetler
de yahudiler ve hristiyanlar hakkında nazil olmuştur, dedi.”
Dediler ki:
“Vallahi bildiklerimizi sen de biliyorsun. Ama onlardan
çekiniyorsun.” Ebu Mecliz:
“Bu ithamı aslında siz bizden daha çok hak ediyorsunuz.
Biz ise korkmuyoruz. Fakat bu ayetleri sizin gibi anlamı-
yoruz” dedi. Dediler ki:
“Hayır, siz de anladığımızı anlıyorsunuz ama korku-
nuzdan bu işi açıklayamıyorsunuz.”
(Taberi Tefsiri c: 10 s: 347)
Bu iki rivayeti zikrettikten sonra müfessir Mahmud Şakir
şöyle açıklıyor:
“Allah’ım! dalaletten sana sığınırız. Zamanımızda söz sa-
hibi olmuş fitne ve şüphe ehli, siyasal iktidarlara Allah’ın in-
dirdikleriyle hükmetmemek, Kur’an ve sünnetin hükümle-
rini bırakıp batının kanunlarını İslam memleketlerinde uygu-
lamak hususunda İslam’da caiz olduğuna dair delil arıyorlar.
Daha önce zikretmiş olduğumuz iki rivayeti bulunca hemen
olayı anlamadan bu iki rivayeti dayanak edinerek siyasal,
ekonomik, sosyal ve hukuki meselelerde, kitap ve sünnetin
dışında, kafirleri taklit ederek hüküm verme, beşeri ilişkileri
buna göre düzenleme durumunun mümkün olabileceğini,
böyle davrananların, bunları uygulayan ile bunlara tabi olan
ve rıza gösterenlerin İslam milletinden çıkmayacağını ileri
sürüyorlar.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 73
Bu iki rivayete dikkatle bakan kimse soranı, sorulanı ve
olayların yaşandığı dönemi bilir ve bu meseleyi göz önünde
bulundurursa, olayı daha iyi anlar.
Ebu Mecliz tabiindendi. Esas ismi Lahik İbnü Hamid
Eşşeybani Essedüsi’dir. Ali’yi (r.a) severdi. Ebu Mecliz’in
kavmi Benu Şeyban, Sıffin ve Cemel vakasında Ali’nin
taraftarlarındandı. Sıffin vakasında iki hakem olayı olduktan
ve Havariç Ali’den ayrıldıktan sonra, Benu Şeybandan ve
Benu Sedus’tan bir taife de Ali’den ayrılanlara katıldı. Ebu
Mecliz’e soru yönelten de bu topluluktandı. (Sahih rivayete
göre) bu topluluğa “Ebadiyye” denildi.
“Ebadiyye” Havariç’ten bir cemaatti. Havariç gibi onlar
da emirleri tekfir ediyorlardı.(15) Sıffin vakasındaki iki hakem
olayından sonra Ebadiyye’nin görüşüne göre, emir sahipleri
ve ona tabi olanlar cehennemlik olmuşlardır. Çünkü onlar;
hakem tayin etme olayında Allah’ın indirdiğine göre hareket
etmemişlerdir. Onlar bu şekilde inanıyorlardı.

15 Ali (r.a), Osman (r.a) öldürüldükten sonra halife olunca Muaviye Ali
(r.a)’yu Osman (r.a)’ın katillerini bulmamakla suçlayarak karşı çıktı ve
aralarında savaş çıktı. Muaviye, Ali’nin halife olmasına karşı
çıkmamıştır. Fitne ehli yalanlarıyla Osman (r.a)’ın katillerinin Ali
(r.a)’nin safına girdikleri hususunda Muaviye’yi ikna etmişlerdir. Bundan
dolayı Muaviye’ye Ali’den bu katilleri bulup cezalandırmasını istemiştir.
Ali (r.a) bu kişileri bilmediği için bu istenileni yapamayınca Muaviye ona
savaş ilan etmiştir. Savaş belli bir müddet devam ettikten sonra Ali (r.a)
Muaviye ile arasındaki bu anlaşmazlığı daha fazla müslüman kanı
dökülmeden gidermek için hakem tayin etmişti. Ali (r.a)’ye bağlı olan
bazı kişiler Ali (r.a) haklı olduğu halde ve Allah’ın emri olan halifeye
karşı çıkanın öldürülmesi gerektiği hükmünü tatbik etmeyip Muaviye ile
arasında hakem tayin etmesini Allah’ın indirdikleriyle hükmetmemek
şeklinde nitelendirdekleri için Ali (r.a)’yi tekfir ederek Ali’den ayrıldılar.
İşte Ebu Mecliz’e soru soran kişiler böyle düşünen kişilerdir.
74 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Ebadiyyeden Ebu Mecliz’e soru soranlar, onun sulta


sahiplerini tekfir etmesi kendi sapık görüşlerini desteklemesi
için bu ayetleri delil getiriyorlardı. Ebu Mecliz ise bu
delillerin onlara tatbik edilemeyeceğini söylüyordu. Çünkü
“onlar (Ali, Muaviye) Kur’an’dan ve sünnetten birşeyi uygu-
lamamışlarsa bu yaptıklarının günah olduğunu bilirler” di-
yordu.
Anlaşılıyor ki, bu durum zamanımızdakinden farklıdır.
Yukarıda zikredilen olay çağımızda fitne ve şüphe ehlinin
İslam dışı siyasi iktidarları meşru göstermeleri için bir daya-
nak olamaz!
Zamanımızdaki hükümetler tüm boyutları ile haktan uzak-
laşmış, Allah (c.c) ve rasulünün (s.a.s) getirdiklerini bir yana
bırakmış, batıdan ithal edilen sistemleri, tatbik etmek sure-
tiyle Allah’ın indirdiklerinden üstün tutmuşlardır. Bu, Allah’
ın hükmünden yüzçevirmek ve beşeri kanunları Allah’ın
hükmüne tercih etmekten başka bir şey olmayıp bütün alim-
lere göre şirktir, küfürdür. Bunda hiçbir şüphe yoktur. Evet,
“bu olabilir” diyen de “böyle yapalım” diyen de ihtilafsız İs-
lam milletinden çıkmış kafir olmuştur.
Bugün içinde bulunduğumuz durum çok korkunçtur.
İstisnasız Allah’ın bütün hükümleri haciz altındadır ve bir
kenara bırakılmıştır. Allah’ın şeriatı tümüyle yürürlükten kal-
dırılmış, Allah (c.c) ve rasulünün (s.a.s) kitap ve sünnetle ge-
tirdiklerine karşılık beşeri düşünceler tercih edilmiştir. Beşeri
kanunların, Allah’ın kanunlarından üstün olduğunu, İslam şe-
riatının zamanımıza değil başka bir zamana ait olduğunu,
Kur’an-ı kerimdeki ayetlerin ise o dönemdeki olay ve sebep-
ler hakkında indiğini ve sadece o dönem için geçerli oldu-
ğunu, zamanımızda ise bu hükümlerin geçersiz olduğunu id-
dia edenler artmıştır.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 75
Öyleyse bu zamanımızdaki olan durum ile Ebu Mecliz ve
Ebadiyye arasında geçen zikrettiğimiz hadise arasında nasıl
bir ilişki kurulabilir? Hatta zannettikleri gibi o dönemde bir
olayda Allah’ın hükmünü tatbik etmeme sözkonusu olsa bile,
nasıl bu meseleyi delil olarak getirebilirler?. Oysa o zaman
söz konusu olan tavırla, bugünkü durum arasında hiçbir
benzerlik yoktur. Evvelkiler hiçbir zaman İslam şeriatının
dışında herhangi bir beşeri ölçüyü, kanunu hayat pratiğine
geçirip, halkı buna uymaya zorlamış değillerdir. Zaten böyle
bir olaya İslam tarihinde rastlanmamıştır.
İkinci olarak; muayyen bir olayda Allah’ın hükmü dışında
bir hükümle hükmeden ya bilmediği için, ya da hevasına
uyarak masiyette bulunmuştur. Bu ise günahtır tevbe ile af-
folunabilir. İçtihad sözkonusu olduğu zaman diğer alimlere
muhalefet edilmiş ama burada da te’vil Kur’an ve sünnetin
naslarına dayandırılmıştır. Ama ister Ebu Mecliz’in zamanın-
da, ister ondan sonra olsun, hiçbir meselede Allah’ın hük-
münü değiştirmek suretiyle inkar etmek veyahut da küfrün
hükmünü Allah’ın hükmüne tercih etmek sözkonusu olma-
mıştır. Ebu Mecliz ile Ebadiyye arasında geçen konuşmalar
da böyle bir olaya yönelik değildi.
Dolayısıyla Ebu Mecliz ile Ebadiyye arasında geçen olay,
zamanımızdaki Kur’an’ı tatbik etmeyen siyasal güçleri İslam
milletindenmiş gibi göstermeye delil getirilemez, bunu
yapmak affedilmez bir gaflettir, küfürdür.
Evet hakim güçlere dalkavukluk, yaltaklık ve uşaklıktan
ötürü bu iki rivayeti çarpıtıp manalarını da batılın doğrul-
tusunda yorumlayarak, Allah’ın indirdikleri dışında birşeyle
hükmetmenin mümkün olabileceğini iddia edenin hükmü ka-
firdir, mürteddir. Tevbeye davet edilmesi gerekir. Tevbe et-
mezse, küfründe veya irtidadında ısrar eden kişinin hükmü-
nü alır. (Taberi Tefsiri c: 1 s: 348 Dipnot: 2)
Şimdi, üçüncü maddede incelediğimiz hakimler hakkında
alimlerin görüşlerini özetleyelim:
76 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

“Belli bir olaya verilmesi gereken Allah’ın hükmünü ver-


meyip, bu olayı çarptırarak, çarptırdığı o olaya Allah’ın hük-
münü veren, dolayısıyla meydana gelmiş olan asıl olaya ve-
rilmesi gereken Allah’ın hükmünü vermeyen kimse fasık bir
müslümandır veya onu İslam milletinden çıkarmayan bir kü-
für üzeredir. Ancak bu hükmü verebilmemiz için aşağıdaki
şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu şartlardan biri eksik olur-
sa sözkonusu olan hakim, kişiyi İslam milletinden çıkaran bir
küfür işlemiş ve mürted olmuş olur.
1 - Allah’ın hükmünü uygulamamak muayyen bir olayda
olmalı ve esas olay çarptırılarak, uydurulan yeni olaya
Allah’ın hükmü verilmeli veya Allah’ın hükmünü uygulama-
mak için o olayı olmamış gibi göstererek Allah’ın esas hük-
münü vermemek şeklinde olmalıdır. Fakat Allah’ın hükmü-
nü değiştirerek hüküm vermemiş ve verdiği hükmü hayat
pratiğine bir değer yargısı olarak yerleştirmemiş olması gere-
kir.
2 – Hakimin o olayda asıl verilmesi gereken hükmün
Allah’ın hükmü olduğuna dair imanı tam olmalı.
3 - Yaptığının günah ve kötü olduğuna inanmalı.
4 - Allah’ın hükmünü uygulayıp uygulamama konusunda
muhayyer olduğuna inanmamalı.
5 - Allah’ın hükmünü küçümsememelidir.
İster kendisinden, ister bir başkasından olsun, beşeri bir
şeriat edinip Allah’ın hükmünü değiştiren veya hayat
pratiğinden kaldıran hakime gelince, o hiçbir zaman üçüncü
kısım hakimler sınıfına girmez. Ancak şimdi inceleyeceğimiz
dördüncü kısım hakimler sınıfına girer.

Dördüncü Kısım Hakimler:


Allah’ın şeriatını bir yana bırakıp beşeri kanunlarla hük-
medenler. Bunlar iki kısımdır:
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 77
1 - Allah’ın şeriati olmayan hükümleri Allah’ın şeriatidir
diye iddia edenler Allah’ın şeriatını değiştirdiği için kafirdir-
ler.

Kurtubi diyor ki:


“Kendi getirdiği hükümleri Allah’ın hükümleridir diyen,
Allah’ın hükmünü değiştirdiğinden dolayı kafir olmuştur.”
(Kurtubi Tefsiri s: 2188)
2 - Allah’ın şeriatine muhalif olarak uyguladıkları kanun-
ların kendi heva ve heveslerinden veya insanların heva ve
heveslerinden kaynaklandığını ve toplumları için bunu uygun
gördüklerini itiraf eden hakimler. Bunlar şüphesiz kafirdir.
Asıl günümüzde sözkonusu olan bu güçler tüm İslam alim-
lerinin ittifakiyle İslam milletinden değildir.
Çünkü;
1 - Kur’an ve sünnetin dışında bir hüküm istediği veya
bunların dışında birşeye muhakeme olmayı istediği için şek-
siz şüphesiz kafirdir. Bu daha önce ispat edilmiştir.
2 - Allah’ın indirdiği ile hükmetmenin gerekliliğine inan-
mıyor. Bununla Allah’ın indirdiklerini inkar arasında fark
var, ama ikisi de küfürdür. Biri Allah’ın hükmünü kabul et-
mekle beraber, onunla hükmetmenin gerektiğine inanmıyor,
başka kanunlarla da hükmetmenin caiz olduğuna inanıyor.
Yani, cahiliyye hükmünün de insanlara uygulanmasının,
Allah’ın hükmünü uygulamak gibi caiz olabileceğine
inanıyor. Böyle yapan kafirdir.

Bu kişinin yürürlüğe koyduğu kanunlar Allah’ın hükmüne


uygun olsa bile bu düşünce onu kafir yapmaya yeter. Allah’
ın hükmünü inkara gelince bu bizzat küfürdür. Allah’ın hük-
münü inkar eden Allah’ın hükmüyle hükmetse bile kafirdir.
78 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

İbn-i Kayyım şöyle diyor:


“Bazıları Maide: 44, 45, 47 ayetlerini ayette gizli bir mana
var deyip “Allah’ın indirdiklerini (inkar ederek) hükmetme-
yenler kafirdirler” şeklinde tefsir ediyorlar, İkrime gibi. Bu
doğru değildir. Çünkü inkarın bizzat kendisi küfürdür. Dola-
yısıyla Allah’ın indirdiklerini inkar eden kimse, bu hüküm-
lerle hükmetse bile inkarı sebebiyle zaten kafirdir.”
(Medaric-üs Salikin C. 1 S. 336)
3 - Allah’ın kanunları dışında insanların hayatını düzenle-
yici kanunlar koyduğu ve bununla amel etmeyi caiz gördüğü
için kafirdir.
Kitap ve sünnet dışında birşeye muhakeme olanlara ilişkin
alimlerin görüşlerini daha önce zikrettik. Şimdi size Allah’ın
hükümlerini uygulamadan kaldırmanın gerekliliğini düşünen
veya toplumuna nefsinden kaynaklanan düsturlar vazeden
veya başkalarının vazettikleri hükümleri caiz görenlere
ilişkin alimlerin naslara dayalı görüşlerini sunuyoruz.

İbni Kayyım şöyle diyor:


“Allah’ın hükmü olduğunu bilmekle beraber, eğer, bunun-
la hükmetmenin gerekmediğine veya bununla hükmedip hük-
metmede serbest olduğuna inanıyorsa bu İslam milletinden
çıkartan büyük küfürdür.” (Medaricüs Salikin c: 1 s: 337)

Tahavi Akide’sinin şerhinde İbn Ebul İz şöyle diyor:


“Burada unutulmaması gereken bir durum var. Allah’ın
indirdikleri ile hükmetmemek İslam milletinden çıkartıcı bü-
yük bir küfür olabilir. Tabii ki bu hakimin durumuyla ilgi-
lidir. Eğer, Allah’ın hükmünü bilmekle beraber, bununla
hükmetmenin gerekmediğine veya bununla hükmedip hük-
metmede serbest olduğuna inanıyorsa ya da küçümsüyorsa
yaptığı İslam milletinden çıkaran büyük bir küfürdür.”
(Tahavi Akidesi Şerhi s: 363 )
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 79
Allamel Cemaleddin Kasımi şöyle diyor:
“Ebu’s Suud şöyle dedi: Allah’ın indirdikleriyle hükmet-
meyenler kafirlerin ta kendisidir. Yani; Allah’ın hükmünü
küçümseyerek veya inkar ederek Allah’ın hükmüyle hükmet-
meyen kim olursa olsun yahudilerin aldığı hükmü “kafir-
lerin ta kendisidir” hükmünü alır. Bu hüküm çok kesin bir
hükümdür. Böyle yapılmaması için çok kesin bir uyarı var-
dır. Çünkü bu ayete göre; Allah’ın hükmü yalnız terk edilirse
küfürdür. Kaldı ki Allah’ın hükmü dışında başka bir hüküm
vermek daha korkunç birşeydir.
(Mehasinut-Tevil s: 1998)

Başka bir yerde Allame’l Kasımi şöyle diyor: İsmaili


Kadi Ahkam’ul Kur’an’da şöyle dedi:
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta
kendileridir.” ayetinin zahiri, yahudilerin yaptıklarını yapan
ve Allah’ın hükmüne muhalif bir hüküm çıkarıp onu din (ka-
nun) edinenin, yahudiler için geçerli hükme tabi olduğunu
gösteriyor. Hakim veya başkan olsun farketmez.”
(Mehasin-üt Te’vil s: 2000)

Şeyh Muhammed b. İbrahim (16) hakimin işlemesi ha-


linde kendisini dinden çıkarıp kafir yapan durumları şöyle
açıklamaktadır:
1 - Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen hakim Allah’ın in-
dirdiği hükümlerin dışında birşeye hüküm verirken Allah’ın
hükmünün öncelikle verilmesi gerektiğine inancı kesin değil-
se kafir olur.

16 Şeyh Muhammed b. İbrahim Alaş’Şeyh: H. 1311 senesinde


doğmuştur. H. 1389’da vefat etmiştir. Hanbeli alimlerindendir.
80 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

İbn-i Abbas (r.a)’den yapılan rivayetin ortaya koymuş


olduğu ve İbn-i Cerir’in tercih ettiği görüş budur. Çünkü
bütün alimlere göre dinin asıl temellerinden bir tanesini veya
üzerinde ittifak edilen fer’i delillerden bir tanesini ya da
Rasulullah’ın kesin olarak getirdiği şeyin bir tek harfini bile
inkar eden kişi İslam milletinden çıkartan bir küfür işlemiş
olur.
2 - Şayet hakim Allah’ın indirdiğiyle ve rasulünün hük-
müyle hükmetmenin hak ve gerçek olduğunu inkar etmiyor
fakat Allah ve rasulunün koyduğu hükümlerin dışındaki hü-
kümlerle hükmetmenin daha güzel olduğuna ve insanların bu
zamandaki değişen ihtiyaçlarına daha uygun olduğuna inanır-
sa yine de kesinlikle küfre girmiş olur. Çünkü insanların heva
ve heveslerinden kaynaklanan fikirlerini Allah’ın hükmünden
daha üstün tutmuştur.
Şüphesiz kıyamete kadar olacak bütün hadiselerin hükmü
Kur’an’da mevcuttur. İster bu nasta açık bir şekilde
gözüksün veya nastan çıkan hükümlerden olsun bu haktır. Bu
hükümleri bilen zaten biliyor. Bilmeyenlerin bilmemesi ise
birşeyi değiştirmez.
3 - İnsanların hükümlerini Allah ve rasulünün hükümle-
rinden daha üstün tutmazsa bile bunları Allah ve rasulünün
hükmüne eşit tutarsa yine kafirdir. Çünkü yaratılanı yaratana
eşit tutmuştur. Bu ise İslam milletinden çıkartan küfürdür.
4 - Allah ve rasulünün hükmü dışında başka hükümlerle
hükmetmenin caiz olduğuna inanan kişiler de daha öncekiler
gibi kafirdirler.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 81
5 - Bunlardan daha büyük ve en önemli bir küfür ise;
Allah’ın şeriatını hiçe sayıp ona karşı büyüklük taslamak
suretiyle insan aklının ürünü olan kanun ve yasaları
uygulayan mahkemeleri kurarak tıpkı Fransa, Amerika,
İngiltere veya başka kafir sistemlerindeki kanun ve yasaların
uygulandığı gibi buralarda uygulamaktır. Bu apaçık bir
küfürdür. Bundan daha büyük bir küfür var mı? Muhammed
Rasulullah (s.a.s) şehadetini bunun kadar bozucu bir amel var
mı?
6 - Kabile ve bazı toplum reislerininin Kur’an ve sünneti
terkederek dedelerinden aldıkları efsane, adet, gelenek, töre
ve ilkelerle hareket edip bunlarla hüküm vermeleri de küfür-
dür.
Bu konuda İslam milletinden çıkartmayan küfre gelince ki
İbn-i Abbas (r.a) tarafından: “Asıl küfrün dışındaki bir kü-
fürdür” veya “Bu sizin anladığınız gibi küfür değildir”
şeklinde açıklanmıştır.
Hakim belli bir olay hakkında heva ve hevesine uyarak
Allah’ın indirdiğiyle hükmetmemekle birlikte Allah’ın ve ra-
sulünün hükmünün hak olduğuna inanmalı ve bu şekilde yap-
tığından dolayı haktan uzaklaşıp hata işlediğini kabul etmeli-
dir. Bu işlediği suç İslam milletinden çıkartmazsa bile büyük
günahtır. Hatta zina ve içki gibi günahlardan daha da büyük-
tür. Çünkü Allah (c.c) bu günahı küfür olarak isimlendirmiş-
tir. (Tahkimul Kavanin s: 5-8)

İbni Kesir tefsirinde şöyle diyor:


‫ﻮﻥﹶ‬‫ﻨ‬‫ﻮﻗ‬‫ﻡﹴ ﻳ‬‫ﻘﹶﻮ‬‫ﺎ ﻟ‬‫ﻜﹾﻤ‬‫ ﺣ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻦ‬‫ﺴ‬‫ ﺃﹶﺣ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﻮﻥﹶ ۚ ﻭ‬‫ﻐ‬‫ﺒ‬‫ ﻳ‬‫ﺔ‬‫ﻴ‬‫ﻠ‬‫ﺎﻫ‬‫ ﺍﻟﹾﺠ‬‫ﻜﹾﻢ‬‫ﺃﹶﻓﹶﺤ‬
﴾٥٠﴿
“(Hak onlara apaçık geldikten sonra) Onlar cahiliyenin
hükmünü (Allah’ın hükmünden başka bir hüküm) mü isti-
yorlar? İnanmış bir topluluk için Allah’tan daha iyi hü-
küm veren kim vardır?” (Maide: 50)
82 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

ayetinin tefsirinde diyor ki:


“Allah-u Teala, her hayrı kapsayıcı, her şerri yasaklayıcı
hükmünden yüzçevirip bunun dışında cahiliyyede olduğu gi-
bi, kişilerin görüşlerine dayanan hevalarını ve dalalet ve
sapıklığı ifade eden değer yargılarına ya da taraftarların si-
yasi hayatında olduğu gibi çeşitli din karışımı ve beşeri gö-
rüşlerinden meydana gelen Cengiz Han’ın vazettiği “Ye’sak”
(Cengiz Han’ın Kur’an, Tevrat, İncil ve kendi görüşlerinden
ortaya koymuş olduğu kanunlardır ki Kur’an ve sünneti
bırakıp bunlarla hükmetmiştir) gibi İslam dışı hükümlere yö-
nelenin imanını kabul etmiyor. Böyle davranan kafirdir.
Onunla, büyük küçük her meselede Allah’ın hükmüne dö-
nünceye kadar savaşmak farzdır.” (İbni Kesir Tefsiri c: 2 s: 67)
Ahmed Şakir, İbni Kesir’in yukarıdaki sözleriyle ilgili
olarak şöyle diyor:
“Buna rağmen müslümanların, kendi vatanlarında müşrik,
putperest Avrupalıdan alınmış kanunlarla hüküm vermeleri
caiz olur mu? İnsanların heva ve heveslerinden kaynaklanan,
istedikleri zaman değiştirdikleri, Kur’an ve sünnete uygun
olup olmadığına bakmadan koydukları kanunlarla
müslümanlara hüküm vermeleri caiz olur mu? Elbette caiz
değildir.
Müslümanlar Tatar egemenliğinin dönemi istisna edilirse
hiçbir tarihte böyle bir bela ile karşı karşıya kalmamışlardı.
İslam tarihinde en karanlık devre sayılan Tatar egemenliği
döneminde bile müslümanlar boyun eğmemiş, aksine müslü-
manların dinlerinde ve şeriatlarındaki sebatı Tatarları İslam
potasında eritmiş, yaptıklarından hiçbir eser bırakmamış ve
yine İslam galip gelmişti. Müslümanlar hiçbir zaman hakim
güç Tatarların kötü ve zalim siyasal rejimlerini kabullenme-
dikleri gibi yeni yetişen nesillerinin öğrenmesine de rıza gös-
termemişlerdir. Bu sebat ve inanç karşısında Tatar egemenli-
ğinin rejimleri çabucak yok olup gitmiştir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 83
Sekizinci asırda İslam düşmanı olarak ortaya çıkan Cen-
giz Han’ın koyduğu anayasaya ilişkin İbni Kesir’in kuvvetli
tesbitini gördünüz mü? Tatarlar’ın zamanındaki İbni Kesir’in
anlattığı durum bizim zamanımızdaki duruma benzemiyor
mu? Fakat bu iki dönem arasında bir tek fark vardır: Tatar
zamanındaki Kur’an ve sünnetten kaynaklanmayan kanunlar
hakim bir tabaka için geçerli idi. Bundan dolayı bu dönem
çabuk bitti. O hakim tabaka sonradan müslümanların sağlam
imanı karşısında yok olup gitti ve yaptığından bir eser de
kalmadı. Oysa bugün müslümanların hali daha kötüdür. Zu-
lüm ve karanlık daha beterdir. Çünkü ümmetin çoğu bu İslam
dışı kanunların potasında erimekle karşı karşıya kalmıştır.
Bu kanunlar,küfrü açıkça belli olan bir adamın (Cengiz
Han'ın) ortaya koymuş olduğu Ye'sak'ından farksızdır.
Üstelik bu kanunları koyanlar müslüman olduklarını iddia
ediyorlar. Sonra bu kanunları müslüman çocukları öğreniyor.
Sonra hem babaları hem de çocukları bu kanunları
öğrendikleri için gurur duyuyorlar.Ve bu çağdaş Ye'sak'larla
nereye gittiklerini bilmezlikten geliyorlar. Aynı zamanda bu
çağdaş(!) Ye'sak'a muhalefet edip dinlerini terketmeye davet
edenleri hor ve hakir görüyorlar.Onlara "gerici","yobaz"
vb.diyorlar.
Bununla da yetinmeyip İslami hükümlere el atarak onları
da (Ye’saklarına) yani bu yeni dinlerine hokkabazlık ve hile
ile uydurmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken bazen yumuşakça
ve kandırma yolunu bazen de ellerindeki kuvvetleri
kullanarak yapıyorlar. Ve yaptıkları şeyi din ile devlet işlerini
ayırmak niyetiyle yaptıklarını utanmadan ve açık bir şekilde
ilan ediyorlar. Durum böyle iken hiçbir müslümanın ortaya
konmuş olan bu yeni dini (yasaları) kabul etmesi caiz midir?
Veya alim olsun, cahil olsun hiçbir babanın, çocuğunu
bunları öğren-meye, bunlara itikad etmeye, bunlarla amel
etmeye gönder-mesi caiz midir? Veya bir müslümanın bu
çağdaş Yesak’ta hakimlik görevini alması caiz midir?
84 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Zannetmiyorum ki dinini bilen, ona tam inanan, bu


Kur’an’ın Allah tarafından Rasulullah (s.a.s)’e indirildiğine,
bu muhkem kitaba batılın hiçbir yandan yaklaşamayacağına,
Allah’a ve Rasulullah’ın (s.a.s) getirdiklerine itaatın farz
olduğuna iman eden bir insan bu sorulara olumlu cevab ver-
sin de tereddüt etmeden bunun kesin batıl olduğunu bilmesin.
Hatta bu çağdaş Yesaklara göre hakimlik yapmanın caiz
olmayıp küfür olduğunu görmesin.
Kur’an ve sünnetten kaynaklanmayan, insanların heva ve
heveslerine göre konulan bu kanunlar hakkındaki İslam’ın
verdiği hüküm güneş gibi açıktır: Küfür! Bunda üstü kapalı
bir şey yok. Kim olursa olsun hiçbir müslümanın bu kanun-
ları kabul edip itaat etmek konusunda herhangi bir geçerli
mazereti yoktur. Herkes bu konuda dikkatli olsun. Herkes
kendinden mesuldur. (Umdet-ut Tefsir c: 4 s: 171-172)
Bu konuyu bitirmeden önemli bir meseleye de değinelim:
Maide: 45, 47’deki: “zalimler” ve “fasıklar” vasfı,
Maide: 44’teki “kafirler” vasfından ayrı bir hüküm olmayıp
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenlere” kafir vasfı
dışında iki sıfatı da eklemektedir. Yani; Allah’ın indirdiğiyle
hükmetmeyen aynı zamanda hem kafir, hem zalim, hem
fasıktır. Çünkü bu dil bakımından böyledir. Şöyle ki; burda
müsned ileyh (yani kim lafzı) ve fiili’ş şart aynıdır. Maide: 45
ayetindeki ikinci şartın cevabı, Maide: 47 ayetindeki üçüncü
şartın cevabı, Maide: 44 ayetindeki birinci şartın cevabına
eklenir. Ve hepsi fiili’ş şarttaki olan müsned ileyhe (yani kim
lafzına) döner. Kim lafzı ise genel bir lafızdır.
Allah (c.c) başka ayetlerde şirkin zulüm olduğunu vasfet-
miştir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 85

‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺪ‬‫ﺘ‬‫ﻬ‬‫ ﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ ﻭ‬‫ﻦ‬‫ ﺍﻟﹾﺄﹶﻣ‬‫ﻢ‬‫ ﻟﹶﻬ‬‫ﻚ‬‫ ﺑﹺﻈﹸﻠﹾﻢﹴ ﺃﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﺎﻧ‬‫ﻮﺍ ﺇﹺﳝ‬‫ﻠﹾﺒﹺﺴ‬‫ ﻳ‬‫ﻟﹶﻢ‬‫ﻮﺍ ﻭ‬‫ﻨ‬‫ ﺁﻣ‬‫ﻳﻦ‬‫ﺍﻟﱠﺬ‬
﴾٨٢﴿
“İman edip de imanlarına zulüm (şirk) karıştırmayan-
lar var ya; işte emniyet o kimseler içindir ve hidayete
erenler de onlardır.” (En’am: 82)
Ayetteki zulüm, şirk manasındadır.

Başka bir ayette şöyle bir ibare vardır:

﴾١٣﴿ ‫ﻴﻢ‬‫ﻈ‬‫ ﻋ‬‫ ﻟﹶﻈﹸﻠﹾﻢ‬‫ﻙ‬‫ّﺮ‬‫ﺇﹺﻥﱠ ﺍﻟﺸ‬


“Muhakkak ki şirk büyük zulümdür.” (Lokman: 13)
Burada da Allah (c.c) şirkin zulüm olduğunu belirtiyor.
Ayrıca fıskın küfür anlamına geldiği de başka ayetlerde
geçmektedir.
﴾٢٦﴿ ‫ﲔ‬‫ﻘ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺍﻟﹾﻔﹶﺎﺳ‬‫ﻞﱡ ﺑﹺﻪ‬‫ﻀ‬‫ﺎ ﻳ‬‫ﻣ‬‫ﺍ ۚ ﻭ‬‫ﲑ‬‫ ﻛﹶﺜ‬‫ﻱ ﺑﹺﻪ‬‫ﺪ‬‫ﻬ‬‫ﻳ‬‫ﺍ ﻭ‬‫ﲑ‬‫ ﻛﹶﺜ‬‫ﻞﱡ ﺑﹺﻪ‬‫ﻀ‬‫ﻳ‬
‫ﻞﹶ‬‫ﻮﺻ‬‫ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ ﺑﹺﻪ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺮ‬‫ﺎ ﺃﹶﻣ‬‫ﻮﻥﹶ ﻣ‬‫ﻘﹾﻄﹶﻌ‬‫ﻳ‬‫ ﻭ‬‫ﻪ‬‫ﻴﺜﹶﺎﻗ‬‫ ﻣ‬‫ﺪ‬‫ﻌ‬‫ ﺑ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺪ‬‫ﻬ‬‫ﻮﻥﹶ ﻋ‬‫ﻘﹸﻀ‬‫ﻨ‬‫ ﻳ‬‫ﻳﻦ‬‫ﺍﻟﱠﺬ‬
﴾٢٧﴿ ‫ﻭﻥﹶ‬‫ﺮ‬‫ﺎﺳ‬‫ ﺍﻟﹾﺨ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫ﺽﹺ ۚ ﺃﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬‫ﻲ ﺍﻟﹾﺄﹶﺭ‬‫ﻭﻥﹶ ﻓ‬‫ﻔﹾﺴِﺪ‬‫ﻳ‬‫ﻭ‬
“Allah bununla birçoğunu saptırır ve bununla çoğunu
da hidayete erdirir. O, bununla fasıklardan başkasını da-
lalette bırakmaz. Ki onlar Allah’ın ahdini te’kid ettikten
sonra bozarlar ve Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi
keserler. Ve yeryüzünde de bozgunculuk yaparlar. İşte
onlar zarara uğrayanların ta kendileridir.”(Bakara: 26-27)

﴾٩٩﴿ ‫ﻘﹸﻮﻥﹶ‬‫ﺎ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺍﻟﹾﻔﹶﺎﺳ‬‫ ﺑﹺﻬ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ﺎ ﻳ‬‫ﻣ‬‫ ۖ ﻭ‬‫ﺎﺕ‬‫ﻴﹺّﻨ‬‫ ﺑ‬‫ﺎﺕ‬‫ ﺁﻳ‬‫ﻚ‬‫ﺎ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﻟﹾﻨ‬‫ﺰ‬‫ ﺃﹶﻧ‬‫ﻟﹶﻘﹶﺪ‬‫ﻭ‬
“Doğrusu biz, sana apaçık ayetler indirdik. Fasıklar-
dan başkası onları inkar etmez.” (Bakara: 99)
86 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

‫ﺎ‬‫ﻬ‬‫ﻨ‬‫ﻮﺍ ﻣ‬‫ﺟ‬‫ﺮ‬‫ﺨ‬‫ﻭﺍ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺍﺩ‬‫ﺎ ﺃﹶﺭ‬‫ ۖ ﻛﹸﻠﱠﻤ‬‫ﺎﺭ‬‫ ﺍﻟﻨ‬‫ﻢ‬‫ﺍﻫ‬‫ﺄﹾﻭ‬‫ﻘﹸﻮﺍ ﻓﹶﻤ‬‫ ﻓﹶﺴ‬‫ﻳﻦ‬‫ﺎ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﺃﹶﻣ‬‫ﻭ‬
﴾٢٠﴿ ‫ﻮﻥﹶ‬‫ّﺑ‬‫ﻜﹶﺬ‬‫ ﺗ‬‫ ﺑﹺﻪ‬‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ﻱ ﻛﹸﻨ‬‫ﺎﺭﹺ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ ﺍﻟﻨ‬‫ﺬﹶﺍﺏ‬‫ ﺫﹸﻭﻗﹸﻮﺍ ﻋ‬‫ﻢ‬‫ﻴﻞﹶ ﻟﹶﻬ‬‫ﻗ‬‫ﺎ ﻭ‬‫ﻴﻬ‬‫ﻭﺍ ﻓ‬‫ﻴﺪ‬‫ﺃﹸﻋ‬
“Fasıklara gelince, onların yeri cehennemdir. Oradan
her çıkmak istediklerinde, tekrar oraya döndürülürler.
Onlara denilir ki:”Daha önce yalanladığınız ateş azabını
tadın bakalım.” (Secde: 20)
Bu ayetlerdeki fısk küfür manasındadır.
Zulüm ve fısk küfür gibidir. Bazıları İslam milletinden
çıkarır, bazıları ise İslam milletinden çıkartmaz. Eğer bu
ayetlerdeki Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeme İslam’dan çı-
karmayan bir küfür ise demek ki diğer ayetlerdeki de İslam’
dan çıkarmayan bir zulüm, İslam’dan çıkarmayan bir fısk’tır.
Eğer İslam milletinden çıkartan bir küfür ise demek ki diğer
ayetlerdeki de İslam milletinden çıkartan fısk ve küfürdür.

İKİ TEMEL ŞÜPHE

Alimlerin kitap ve sünnet dışında birşeye muhakeme olan-


lara veya Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenlere ilişkin
görüşlerini açıkladıktan sonra burada bazı insanların takıldığı
iki temel şüphe üzerinde duralım.

Birinci Şüphe: Bazı insanlar kitap ve sünnet dışında


birşeye muhakeme olan veya Allah’ın indirdikleriyle
hükmetmeyenler’den kimileri hakkında: “onlar şehadet
getiriyorlar, namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar, dolayısıyla
bunları müslüman saymalıyız” diyebilir.
Şeyh Muhammed Hamid el-Fıkhi bu şüphe üzerine
genel olarak şöyle konuşuyor:
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 87
“Kendini alim sanan birçok kimse “La ilahe illallah”ın
manasını bilmediğinden; mezarlara, ölülere, putlara, tagut-
lara tapma, dinde haramlığı kesin olan şeyi helal sayma,
Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeme ve din adamlarını rab
edinme gibi açık küfürleri işleyen buna rağmen La ilahe
illallah’ı telaffuz eden herkesi müslüman sayıyorlar.
Eğer bu alim taslakları akletmiş olsalar ve “La ilahe il-
lallah’ın manasını bilselerdi böyle yapmazlardı. Çünkü La
ilahe illallah’ın manası; Allah’tan başka ibadet edilenleri
tanımamak, onlara ibadet edenleri tekfir edip reddetmek ve
bütün ibadetleri Allah’a has kılmak şeklinde kesin bir söz ve
bir ahid vermektir.
Nitekim şu ayet buna işaret ediyor:

‫ﺛﹾﻘﹶﻰٰ ﻟﹶﺎ‬‫ ﺍﻟﹾﻮ‬‫ﺓ‬‫ﻭ‬‫ﺮ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﹾﻌ‬‫ﻚ‬‫ﺴ‬‫ﻤ‬‫ﺘ‬‫ ﺍﺳ‬‫ ﻓﹶﻘﹶﺪ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ﻳ‬‫ ﻭ‬‫ ﺑﹺﺎﻟﻄﱠﺎﻏﹸﻮﺕ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ ﻳ‬‫ﻦ‬‫ﻓﹶﻤ‬
﴾٢٥٦﴿ ۗ ‫ﺎ‬‫ ﻟﹶﻬ‬‫ﺎﻡ‬‫ﺼ‬‫ﻔ‬‫ﺍﻧ‬
“Kim tagutu inkar edip, Allah’a iman ederse işte o
kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur.”
(Bakara: 256)
Rasulullah (s.a.s) gelecek olan bir taifeye işaret ederken;
onların çok namaz kıldıklarını, oruç tuttuklarını ve La ilahe
illallah’la yüklü Kur’an’ı çok okuduklarını buna rağmen
okun yaydan çıktığı gibi dinden çıktıklarını, küfürde olduk-
larını haber veriyor. Ve onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Eğer onlara yetişebilseydim onları, Ad kavminin mahvo-
luşu gibi mahvederdim.” (Buhari-Müslim)
Eğer yalnızca “La ilahe illallah” lafzını söylemek yeterli
olsaydı, Rasulullah (s.a.s) ile müşrikler arasında hiçbir savaş
meydana gelmezdi. O müşrikler ki “La ilahe illallah”ın ma-
nasını zamanımızın alim taslaklarından daha iyi biliyorlardı.
Fakat Allah bu alim geçinen kimselerin kalplerini mühürle-
miştir. Artık onlar akledemezler.
(Fethül Mecid s: 216 Dipnot 2)
88 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Şimdi size bu şüphe hakkında alimlerin açık olan sözlerini


zikredelim:
Hanefi alimlerinden Fakih Alaeddin Ebu Bekir b.
Mesud El-Kilmani bu şüphe hakkında şöyle diyor:
Bir şahsın müslüman olup olmadığına hükmetmek üç şe-
kilde olur: Ya söylediği bir sözle, ya gösterdiği bir amelle ve-
ya tabi olduğunu gösteren bir hareketle.
Söze gelince; La ilahe illallah’ı veya La ilahe illallah Mu-
hammedun Rasulullah’ı söylemesi ve bulunduğu dinlerle be-
raber bütün dinlerden uzak olduğunu açık bir şekilde söyle-
mesidir.
Buna göre kafirler dört sınıftır:
1 - Yaratıcıyı inkar eden Dehriyye ve muattıla gibi.
2 -Yaratıcıyı kabul edip birliğine inanmayan putperestler
ve mecusiler gibi.
3 - Yaratıcıyı ve birliğini kabul eden fakat vahyi inkar
eden bazı felsefeciler gibi.
4 - Yaratıcıyı, birliğini ve vahyi kabul eden fakat Muham-
med (s.a.s)’in tüm insanlara rasul olarak geldiğini inkar eden
yahudi ve hristiyanlar gibi.
Birinci ve ikinci sınıftan olanların La ilahe illallah’a veya
Muhammedun Rasulullah’a şehadet etmeleri halinde İslamlı-
ğına hükmedilir. Çünkü bu kimseler daha önce ne tevhid
şehadetini ne de Muhammedun Rasululah’ı kabul ediyorlar-
dı. Bunlardan bir tanesini kabul edip getirmeleri ikisini de
kabul manasına geleceği için bunlara müslüman hükmü veri-
lir.
Üçüncü sınıftan olanların ise La ilahe illallah’a şehadet
etseler bile İslamlığına hükmedilmez. Çünkü vahyi inkar et-
mektedirler. Zaten daha önce de yaratıcıyı inkar etmiyorlardı.
Ancak bunlar Muhammed Rasulullah diye şehadet ederlerse
İslamlığına hükmedilir. Çünkü daha önce bunu kabul etmi-
yorlardı. Bunu kabul etmeleri imanı kabul etmiş sayılmaları-
nın bir delilidir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 89
Dördüncü sınıfa gelince: La ilahe illallah Muhammedun
Rasululullah’a şehadet etse bile müslüman sayılmaz. Müslü-
man sayılması için eski dini olan hristiyanlık veya yahudilik-
ten arınıp ondan vazgeçtiğini belirtmesi lazım. Ancak bu du-
rumda İslamlığına hükmedilir. Çünkü bu sınıftan bazıları Ra-
sulullah (s.a.s)’in rasullüğünü kabul ediyorlar ama “bütün
insanlara değil yalnız araplara gönderilmiş bir rasuldür” di-
yorlar. Bundan dolayı: Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu
enne Muhammedun Rasulullah demesi müslüman olması için
yetmez.
Yahudi ve hristiyan bir kişi, “ben mü’min oldum” “müslü-
man oldum” veya “İman ettim”, “teslim oldum” derse yine
de İslamlığına hükmedilmez. Çünkü bunlar hristiyan ve ya-
hudi olduklarından dolayı zaten “mü’min ve müslümanız”
diyorlar.

Hasan, Ebu Hanife’den nakletti ki: Ebu Hanife şöyle


dedi:
Bir hristiyan veya yahudi “ben müslümanım” veya “teslim
oldum” derse sorulur: “Bununla ne demek istiyorsun?” “Bu-
nunla hristiyanlık veya yahudilikten çıkıp İslam’a girdiğimi
kasdediyorum” diye cevap verirse, müslüman olduğuna hük-
medilir. Sözünden dönecek olursa mürteddir. Ama; “müslü-
man olduğumdan hak üzere olduğumu bu yüzden dinimden
döndüğümü kastetmiyorum” derse müslüman olduğuna hük-
medilmez. Bir hristiyan veya yahudi “La ilahe illallah”a şe-
hadet ediyorum ve “Ben dinimden arındım (çıktım)” derse
müslüman olduğuna hükmedilmez. Zira onlar tevhid keli-
mesini ikrar etmekten kaçınmıyorlar, sözkonusu dinleri ter-
ketmeleri de İslam olduklarına delil olamaz. İslam’dan başka
bir dine girmiş olmaları ihtimal dahilindedir.
90 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Ama Kelime-i Tevhid’i getirir, hristiyanlık ve yahudilik-


ten beri (arınmış) olduğunu açıklar ve böylece Muhammed
(s.a.s)’in dinine girdim derse, bu durumda müslümanlığına
hükmedilir. Çünkü artık başka ihtimaller sözkonusu değildir.
(Beda-üs Sanai Fi Tertib Eş-Şerai c: 9 s: 4311)
Ebu Hanifenin arkadaşı olan Muhammed b. Hasan Şey-
bani şöyle diyor:
“Hasan (r.a)’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasu-
lullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “İnsanlarla “La ilahe illallah”
deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bu kelimeyi
söyleyince, İslam hakkı müstesna kanları ve malları ben-
den emniyette olur. Sonra onların hesabı Allah’a aittir”
(Buhari-Müslim)
Rasulullah (s.a.s) bu sözü söylerken Allah’ın birliğine
inanmayan putperestlerle çarpışıyordu. Onlardan birisi La
ilahe illallah’a şehadet ederse, bu üzerinde bulunduğu aki-
deyi terk manasına geldiği için müslüman olduğuna hükme-
dilir. Çünkü kalpten geçenleri bilmediğimizden dolayı ancak
o kişiden duyduğumuz ikrarı ve şehadetine göre hüküm veri-
riz. Bulunduğu akideyi değiştirdiğini ifade eden bir söz
söylediğinde daha önce söylediği şeyleri değiştirmiş olduğu-
nu anlamış oluruz.
Putperestler Allah’ın varlığını kabul ediyorlar, fakat tevhi-
di reddediyorlardı.
Bunu Kur’an şu şekilde belirtiyor:

﴾٨٧﴿ ۖ ‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻘﹸﻮﻟﹸﻦ‬‫ ﻟﹶﻴ‬‫ﻢ‬‫ﻠﹶﻘﹶﻬ‬‫ ﺧ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﺄﹶﻟﹾﺘ‬‫ ﺳ‬‫ﻦ‬‫ﻟﹶﺌ‬‫ﻭ‬


“Doğrusu onlara kendilerini kimin yarattığı soruldu-
ğunda; “elbetteki Allah” derler.” (Zuhruf: 87)

﴾٣٥﴿ ‫ﻭﻥﹶ‬‫ﻜﹾﺒﹺﺮ‬‫ﺘ‬‫ﺴ‬‫ ﻳ‬‫ ﺇﹺﻟﱠﺎ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ ﻟﹶﺎ ﺇﹺﻟﹶٰﻪ‬‫ﻢ‬‫ﻴﻞﹶ ﻟﹶﻬ‬‫ﻮﺍ ﺇﹺﺫﹶﺍ ﻗ‬‫ ﻛﹶﺎﻧ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﺇﹺﻧ‬
“Onlara “La ilahe illallah” denilince büyüklük taslar-
lar.” (Saffat: 35)
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 91
Bir başka ayette mantıkları ortaya konuyor:

﴾٥﴿ ‫ﺎﺏ‬‫ﺠ‬‫ﺀٌ ﻋ‬‫ﻲ‬‫ٰﺬﹶﺍ ﻟﹶﺸ‬‫ﺍ ۖ ﺇﹺﻥﱠ ﻫ‬‫ﺪ‬‫ﺍﺣ‬‫ﺎ ﻭ‬‫ﺔﹶ ﺇﹺﻟﹶٰﻬ‬‫ﻬ‬‫ﻞﹶ ﺍﻟﹾﺂﻟ‬‫ﻌ‬‫ﺃﹶﺟ‬


“İlahları tek bir ilah mı yaptı? Doğrusu bu acaip
birşey (dediler)” (Sa’d: 5)

Evet onlardan kim “La ilahe illallah” derse itikadını de-


ğiştirmiş oluyordu. Ve Rasulullah (s.a.s) bunu imanları için
bir alamet kıldı. Ve şöyle buyurdu:
“İnsanlarla “La ilahe illallah” deyinceye kadar savaş-
makla emrolundum. Bu kelimeyi söyleyince, İslam hakkı
müstesna kanları ve malları benden emniyette olur.
Sonra onların hesabı Allah’a aittir”

Buna göre birçok ilah kabul eden veya iki ilah kabul eden
kimse La ilahe illallah’a şehadet ederse müslüman olduğuna
hükmedilir. Oysa yahudi ve hristiyanların durumu farklıdır.
Onlar “La ilahe illallah” dese bile bu İslamlarına delil de-
ğildir. Çünkü bunu her zaman ikrar ediyorlardı. Fakat Rasu-
lullah (s.a.s) zamanında onun risaletini kabul etmediler. On-
ların İslam’a girmeleri için bunu da ikrar etmeleri gerek-
mektedir.

Şöyle bir hadise olmuştur:


“Rasulullah (s.a.s) hasta olan yahudi komşusunu ziyaret
edip ona:
“La ilahe illallah’a ve benim Allah’ın rasulü olduğuma
şehadet et” dedi.
Hasta olan yahudi babasına baktı. Babası da ona:
“Ebel Kasıma (Rasulullah’ı kastederek) itaat et” dedi.
Hasta olan yahudi de şehadeti getirdikten sonra öldü. Bunun
üzerine Rasulullah (s.a.s):
92 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

“Benim vasıtamla bir nefsi ateşten kurtaran Allah’a


hamd olsun.” dedi ve ashabına:
“Kardeşinizle ilgilenin” buyurdu. (Müslim)
Bugünkü Irak yahudileri; tevhidi ve Muhammed (s.a.s)’in
Allah’ın rasulü olduğunu kabul etmektedirler. Fakat, onun
kendileri için değil, yalnız araplar için geldiğini iddia etmek-
te ve bu iddialarını da şu ayete dayandırmaktadırlar:
﴾٢﴿ ‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﻨ‬‫ﻮﻟﹰﺎ ﻣ‬‫ﺳ‬‫ ﺭ‬‫ّﻴﹺّﲔ‬‫ﻲ ﺍﻟﹾﺄﹸﻣ‬‫ﺚﹶ ﻓ‬‫ﻌ‬‫ﻱ ﺑ‬‫ ﺍﻟﱠﺬ‬‫ﻮ‬‫ﻫ‬
“Ümmilere (araplara) onlardan olan bir rasul gönderen
O’dur.” (Cuma: 2)
İşte bu sebeble, bunlardan Muhammed (s.a.s)’in risaletini
ikrar edenler olsa bile, onlar tabi oldukları eski dinlerinden
tamamen arınmış olduklarını söylemedikçe müslüman ola-
mazlar. Hatta yahudi ve hristiyanlardan herhangi birisi; “Ben
müslümanım veya teslim oldum” dese bile onun müslüman-
lığına hükmedilmez. Çünkü onlar zaten kendi dinlerinde bu-
lunmakla bunu iddia etmektedirler. Zaten müslüman kelime-
sinin manası; ancak hakka teslim olan ve ona bağlanan, de-
mektir. Onlar ise üzerinde bulundukları dini hak zannetmek-
tedirler. Bu sebeble bu yahudilerden herhangi biri: “Ben ya-
hudilikten ayrıldım ve İslam’a girdim” demedikçe müslüman
sayılmaz. Çünkü yahudilikten ayrılıp hristiyanlığa da girmiş
olabilir. Ancak bu sözüyle birlikte; “Bu dinden ayrıldım ve
İslam’a girdim” derse, o zaman bu ihtimal ortadan kalkar.
Bazı alimlerimiz şöyle dedi: Bunlardan birisi kendi din-
lerinden beri olduğunu söylemez fakat ben İslam dinine gir-
dim dese müslüman olduğuna hükmedilir. Çünkü bu sözden
kendi dinini terkedip İslam dinine girdiği anlaşılmaktadır. Bir
mecusi “ben müslüman oldum” veya “teslim oldum” dese
müslüman olduğuna hükmedilir. Çünkü mecusiler böyle bir
vasfa haiz olduklarını iddia etmiyorlar ve böyle bir vasfın
çirkin ve kötü birşey olduğuna inanıyorlar. Hatta birisi
çocuğuna sövmek istediğinde bu lafzı kullanır.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 93
Bundan dolayı “ben müslümanım” demesi İslam dinini
kabul ettiğini gösterir. (Kitab es-Siyer El Kebir bi Şerh el
Eimme Muhammed b. Ahmed Serahsi c:1, s:1500)

Hafız İbni Hacer El-Askalani (17) “Fetih” adlı kitabında


“Farzları kabul etmeyen kişi tevbeye çağırılır tevbe et-
mezse öldürülür” babında aşağıdaki hadisi zikrettikten son-
ra şöyle diyor:

“İnsanlarla “La ilahe illallah” deyinceye kadar savaş-


makla emrolundum. Bu kelimeyi söyleyince, İslam hakkı
müstesna kanları ve malları benden emniyette olur. Sonra
onların hesabı Allah’a aittir”

Bu hadis “La ilahe illallah”ı söyleyenin başka birşey ek-


lemese bile öldürülmesinin yasak olduğunu gösterir. Bu hak-
tır ama yalnız bu sözü söylemekle müslüman olur mu? Ter-
cih edilen görüş “Hayır, müslüman olmaz” şeklindedir. Yal-
nız bu durumda öldürülmez ta ki imtihan edilinceye kadar.
Rasulullah’ın risaletini kabul edip İslami hükümlere bağla-
nırsa müslümanlığına hükmedilir. Bu hadisin devamındaki
“İslam hakkı müstesna” sözünde buna işaret vardır.

İmam Begavi (18) şöyle diyor:


“Allah’ın birliğine inanmayıp çok ilaha veya iki ilaha
inanan kafirler ise La ilahe illallah deseler müslüman olduk-
larına hükmedilir. Sonra bütün İslami hükümleri ve İslam
dininden başka bütün dinlerden beri olduğunu kabul etmeye
zorlanır.

17 Ahmed b. Ali b. Muhammed El-Kinani El-Askalani: Filistinlidir.


H. 773 senesinde doğmuştur. H. 852 senesinde Kahire’de vefat etmiştir.
18 Ebu Muhammed El-Hüseyin İbn-i Mes’ud b. Muhammed b.
Ferra El-Begavi: H. 433’te doğmuş. H. 516’da vefat etmiştir.
94 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Fakat, eğer Allah’ın birliğini kabul edip Rasulullah


(s.a.s)’in risaletini inkar edenlerden ise La ilahe illallah de-
mesi müslüman olması için yeterli olmayıp ancak ona Mu-
hammedun Rasulullah kelimesini eklerse müslüman olduğu-
na hükmedilir. Eğer Rasulullah (s.a.s)’in araplara özel olarak
gönderilmiş bir rasul olduğuna inananlardan ise La ilahe
İllallah Muhammedun Rasulullah demesi müslüman olması
için yeterli değildir, ancak bunlara Muhammed (s.a.s)’in bü-
tün insanlar için gönderildiğini de ekleyerek söylerse müslü-
man olduğuna hükmedilir. Eğer kafir olmasının sebebi farz
olan birşeyi inkar ettiği için veya haram olan birşeye helal
dediği için ise La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah de-
mesi yetmez ancak inandığı bozuk şeylerden vazgeçtiğini
söylemesiyle müslüman olur. (Neylil Evtar c: 9 s: 84)

İmam Nevevi (19) şöyle diyor:


Rasulullah (s.a.s)’in :
”İnsanlarla “La ilahe illallah” deyinceye kadar
savaşmakla emrolundum. Bu kelimeyi söyleyince, İslam
hakkı müstesna kanları ve malları benden emniyette olur.
Sonra onların hesabı Allah’a aittir” hadisini zikrettikten
sonra Hattabi (r.a)’in bu hadis hakkında şöyle dediğini
zikretti:
“Açıkca bilinir ki bu hadiste kastedilenler putperestlerdir,
ehli kitab değildir. Çünkü ehli kitab La ilahe illallah dedikleri
halde bile onlarla savaşılır. Hadiste “hesabı Allah’a aittir”
den kasıt; gizledikleri günahların cezası Allah’a aittir. Yoksa
açık olarak işledikleri günahın cezası değil. Onların cezası
dünyada tatbik edilmeldir.

19 Muhyiddin Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeraf El-Huza El-Havaribi


(İmam Nevevi): H. 631’de doğmuştur. 644’da Şam’a gelmiştir ve orada
676 yılında vefat etmiştir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 95
Bu hadisten de anlaşılıyor ki küfrü gizleyip de müslüman
olduğunu söyleyen kişinin zahiren İslam’ı kabul edilir.
Alimlerin çoğu bu görüştedir. İmam Malik’e göre: Zındıkın
(kendini müslüman gösterip küfrünü gizleyen kişinin) tevbesi
kabul edilmez. İmam Ahmed b. Hanbel de bu görüştedir.
Kadı İyad da bu manayı tekid ettikten sonra meseleyi
daha da açıklayarak şöyle dedi:
“La ilahe illallah’ı söyleyenin malı ve nefsinin emniyet
içinde olmasının sebebi zahiren imanı kabul ettiğini göster-
diği içindir. Bu hadisten kasedilenler arap müşrikleri, putpe-
restler ve Allah’ı birlemeyenlerdir. Çünkü bu kimseler İs-
lam’a ilk davet edilen ve müslümanlarla ilk savaşan kimse-
lerdir.
Fakat daha önce Tevhidi kabul edenlere gelince; “La ilahe
illallah” demeleri zahiren onları müslüman saymak, mal ve
canlarını korumak için yetmez. Çünkü kafirken de bunu
kabul ediyorlardı. Nitekim bu hadisin başka rivayetinde Ra-
sulullah’ın Allah’ın rasulü olduğunu kabul ve namaz kılıp
zekatı verme, eki vardır ve şöyledir:
“İnsanlarla “La ilahe illallah” deyinceye ve benim
Allah’ın rasulü olduğumu kabul edinceye ve de namaz
kılıp zekat verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bu
kelimeyi söyleyince, İslam hakkı müstesna kanları ve
malları benden emniyette olur. Sonra onların hesabı
Allah’a aittir”
Kadı İyad’ın sözü burada bitiyor.
İmam Nevevi bu konuya şöyle devam ediyor:
İnsanın can ve malının korunması için Rasulullah’ın bütün
getirdiği şeylere iman etmesi gerekir. Çünkü hadisin başka
rivayetlerinde böyle ibareler vardır.
Ebu Hureyre’den şöyle bir rivayet vardır:
“La ilahe illallah’a şehadet edinceye, bana ve benim
getirdiğime iman edinceye kadar insanlarla savaşmakla
emrolundum.” (Sahihi Müslim Nevevi Şerhi c: 1 s: 206)
96 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Küfür işleyip de La ilahe illallah Muhammedun Rasulul-


lah’ı söyledikleri halde tekfir ettiğimiz kişiler şöyle diyebilir-
ler: Bizi nasıl Rasulullah (s.a.s) zamanında Kur’an’ın kendi-
lerine kafir dedikleri kimselere benzetirsiniz? Onlar La ilahe
illallah’a şehadet etmiyorlar. Rasulullah’ı yalanlıyorlar. Diril-
meyi inkar ediyorlar. Kur’an’ı yalanlayıp ona sihir diyorlar.
Halbuki biz La ilahe illallah Muhammedun Rausullah’a
şehadet ederiz, Kur’an’ı tasdik eder, namaz kılar, oruç tu-
tarız. O halde bizi nasıl onlar gibi kafir görürsünüz? Bu
kimselere şöyle cevap verilir:
Rasulullah (s.a.s)’in getirdiği şeylerin bir kısmını tasdik
edip de bir kısmını yalanlayan kişi bütün alimlere göre müs-
lüman değildir, kafirdir. Aynı şekilde Kur’an’ın bir kısmına
iman edip bir kısmını yalanlayan kimse de böyledir. Aynı
şekilde de tevhidi kabul ettiği halde namazın farziyetini red-
deden veya tevhidi ve namazı kabul edip zekatı kabul
etmeyen de böyledir. Hatta tevhidi ve Rasulullah (s.a.s)’in ri-
saletini kabul edip, namazı kılıp zekatı veren fakat haccı ka-
bul etmeyen kişiler de böyledir. Bütün alimlere göre bu
kimseler kafirdirler. Rasulullah (s.a.s) zamanında haccın far-
ziyetine uymayan kimseler hakkında Allah (c.c) şöyle buyur-
du:
‫ ﻓﹶﺈﹺﻥﱠ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ ﻛﹶﻔﹶﺮ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﺒﹺﻴﻠﹰﺎ ۚ ﻭ‬‫ ﺳ‬‫ﻪ‬‫ ﺇﹺﻟﹶﻴ‬‫ﻄﹶﺎﻉ‬‫ﺘ‬‫ﻦﹺ ﺍﺳ‬‫ ﻣ‬‫ﺖ‬‫ﻴ‬‫ ﺍﻟﹾﺒ‬‫ﺞ‬‫ﺎﺱﹺ ﺣ‬‫ﻠﹶﻰ ﺍﻟﻨ‬‫ ﻋ‬‫ﻠﱠﻪ‬‫ﻟ‬‫ﻭ‬
﴾٩٧﴿ ‫ﲔ‬‫ﺎﻟﹶﻤ‬‫ﻦﹺ ﺍﻟﹾﻌ‬‫ ﻋ‬‫ﻏﹶﻨﹺﻲ‬
“Oraya (Ka’be’ye) yol bulabilen kimsenin Allah için
beyti haccetmesi farzdır. Her kim (haccın farziyetini)
inkar ederse şüphesiz ki Allah bütün alemlerden müstağ-
nidir.” (Ali İmran: 97)

İslam’ın bütün getirdiğini kabul edip bir tek dirilmeyi


kabul etmeyen kişi bütün alimlere göre kafirdir. Kanı ve malı
helaldir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 97

‫ﻪ‬ ‫ﻠ‬‫ﺳ‬‫ﺭ‬‫ ﻭ‬‫ ﺍﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻦ‬‫ﻴ‬‫ﻔﹶﺮﹺّﻗﹸﻮﺍ ﺑ‬‫ﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ﻳ‬‫ ﻭ‬‫ﻪ‬‫ﻠ‬‫ﺳ‬‫ﺭ‬‫ ﻭ‬‫ﻭﻥﹶ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ ﻳ‬‫ﻳﻦ‬‫ﹺﺇﻥﱠ ﺍﻟﱠﺬ‬
‫ﺒﹺﻴﻠﹰﺎ‬‫ ﺳ‬‫ﻚ‬‫ ﺫﹶٰﻟ‬‫ﻦ‬‫ﻴ‬‫ﺬﹸﻭﺍ ﺑ‬‫ﺨ‬‫ﺘ‬‫ﻭﻥﹶ ﺃﹶﻥﹾ ﻳ‬‫ﺮﹺﻳﺪ‬‫ﻳ‬‫ﺾﹴ ﻭ‬‫ﻌ‬‫ ﺑﹺﺒ‬‫ﻜﹾﻔﹸﺮ‬‫ﻧ‬‫ﺾﹴ ﻭ‬‫ﻌ‬‫ ﺑﹺﺒ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ﻘﹸﻮﻟﹸﻮﻥﹶ ﻧ‬‫ﻳ‬‫ﻭ‬
‫ﺎ‬‫ﻬﹺﻴﻨ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﺬﹶﺍﺑ‬‫ ﻋ‬‫ﺮﹺﻳﻦ‬‫ﻠﹾﻜﹶﺎﻓ‬‫ﺎ ﻟ‬‫ﻧ‬‫ﺪ‬‫ﺘ‬‫ﺃﹶﻋ‬‫ﺎ ۚ ﻭ‬‫ﻘ‬‫ﻭﻥﹶ ﺣ‬‫ﺮ‬‫ ﺍﻟﹾﻜﹶﺎﻓ‬‫ﻢ‬‫ ﻫ‬‫ﻚ‬‫﴾ ﺃﹸﻭﻟﹶٰﺌ‬١٥٠﴿
﴾١٥١﴿

“Allah’ı ve rasullerini inkar edenler ve (inanma husu-


sunda) Allah ile rasullerini birbirinden ayırıp: “Bir kıs-
mına iman ederiz, ama bir kısmına da inanmayız” di-
yenler ve bunlar (iman ile küfür arasında bir yol tutmak
isteyenler) yok mu? İşte gerçek kafirler bunlardır. Ve biz,
kafirler için acıklı bir azap hazırladık.” (Nisa: 150-151)

Allah (c.c) bu ayette açık bir şekilde Kur’an’ın bir kısmına


iman edip bir kısmına iman etmeyen kişinin gerçek bir kafir
olduğunu söylüyor.
Tevhid ise Allah’ın farz kıldığı en önemli ve en büyük
farzdır. Namaz, zekat, oruç ve hacdan daha büyüktür. Rasu-
lullah’ın emrettiği herşeyle amel edip bir tek namazı veya
orucu veya haccı kabul etmeyen kişinin kafir olduğu husu-
sunda alimler arasında ihtilaf yoktur. Durum böyleyken bü-
tün rasullerin ortak dini olan tevhidin rükünlerinin bir kıs-
mını yerine getirmeyen ve onu bozucu amel işleyen kişi nasıl
kafir olmasın? İşte bu konuda Rasulullah (s.a.s)’in ashabı
bizim için büyük bir örnektir. Ki onlar Beni Hanife kabilesi
La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’a şehadet ettikleri
ve namaz kıldıkları halde sadece zekatı vermedikleri için
onları kafir ilan edip savaş açtılar.
Rasulullah (s.a.s) zamanında iman ettiklerini iddia ettikleri
halde söyledikleri bir söz yüzünden kafir olmuş kimseler
hakkında Allah şöyle buyuruyor:
98 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

‫ﻪ‬‫ﺎﺗ‬‫ﺁﻳ‬‫ ﻭ‬‫ ۚ ﻗﹸﻞﹾ ﺃﹶﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ‬‫ﺐ‬‫ﻠﹾﻌ‬‫ﻧ‬‫ ﻭ‬‫ﻮﺽ‬‫ﺨ‬‫ﺎ ﻧ‬‫ﺎ ﻛﹸﻨ‬‫ﻤ‬‫ﻦ ﺇﹺﻧ‬ ‫ﻘﹸﻮﻟﹸ‬‫ ﻟﹶﻴ‬‫ﻢ‬‫ﻬ‬‫ﺄﹶﻟﹾﺘ‬‫ ﺳ‬‫ﻦ‬‫ﻟﹶﺌ‬‫ﻭ‬
ۚ ‫ﺎﻧﹺﻜﹸﻢ‬‫ ﺇﹺﳝ‬‫ﺪ‬‫ﻌ‬‫ ﺑ‬‫ﻢ‬‫ﺗ‬‫ ﻛﹶﻔﹶﺮ‬‫ﻭﺍ ﻗﹶﺪ‬‫ﺭ‬‫ﺬ‬‫ﺘ‬‫ﻌ‬‫﴾ ﻟﹶﺎ ﺗ‬٦٥﴿ ‫ﺰﹺﺋﹸﻮﻥﹶ‬‫ﻬ‬‫ﺘ‬‫ﺴ‬‫ ﺗ‬‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ ﻛﹸﻨ‬‫ﻪ‬‫ﻮﻟ‬‫ﺳ‬‫ﺭ‬‫ﻭ‬
﴾٦٦﴿
“Onlara soracak olursan: “Biz andolsun ki eğlenip
oynuyorduk” diyecekler. De ki: “Allah’la, ayetleriyle ve
rasulüyle mi alay ediyorsunuz? Özür beyan etmeyin.
İnandıktan sonra küfre girdiniz.” (Tevbe: 65–66)
İşte Allah (c.c) bu ayette imanlı olduklarını iddia ettik-
lerini ve söyledikleri sözü şaka mahiyetinde söylemiş olduk-
larını iddia ettikleri halde onların bu özürlerini kabul etmeyip
söylemiş oldukları bu bir tek söz yüzünden küfre girdiklerini
bildiriyor. Ayrıca Rasulullah (s.a.s) zamanında olup iman et-
tikleri, namaz kıldıkları, oruç tuttukları, haccettikleri halde
sırf bir söz yüzünden Allah (c.c) onları tekfir etmiştir. Ve
onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

‫ﻬﹺﻢ‬‫ﻠﹶﺎﻣ‬‫ ﺇﹺﺳ‬‫ﺪ‬‫ﻌ‬‫ﻭﺍ ﺑ‬‫ﻛﹶﻔﹶﺮ‬‫ﺔﹶ ﺍﻟﹾﻜﹸﻔﹾﺮﹺ ﻭ‬‫ﻤ‬‫ ﻗﹶﺎﻟﹸﻮﺍ ﻛﹶﻠ‬‫ﻟﹶﻘﹶﺪ‬‫ﺎ ﻗﹶﺎﻟﹸﻮﺍ ﻭ‬‫ ﻣ‬‫ﻔﹸﻮﻥﹶ ﺑﹺﺎﻟﻠﱠﻪ‬‫ﻠ‬‫ﺤ‬‫ﻳ‬
﴾٧٤﴿ ۚ ‫ﺎﻟﹸﻮﺍ‬‫ﻨ‬‫ ﻳ‬‫ﺎ ﻟﹶﻢ‬‫ﻮﺍ ﺑﹺﻤ‬‫ﻤ‬‫ﻫ‬‫ﻭ‬
“Küfür sözünü söyledikleri halde söylemediklerine da-
ir Allah’a yemin ettiler ve İslamlarından sonra kafir ol-
dular. Böylece başaramayacakları bir şeye giriştiler.”
(Tevbe: 74)
Allah (c.c); bir kişiyi şehadeti getirse, namazı kılsa, oruç
tutsa ve hatta müslüman olduğunu iddia etse bile bir söz
yüzünden nasıl ki tekfir ediyorsa, millet meclisi veya cum-
hurbaşkanı veya kralın seviyesini veyahud insanın heva ve
hevesinden çıkartılan anayasayı Allah’a, rasulüne ve Allah’ın
bize gönderdiği Kur’an’a eşit ve hatta üstün tutan sırf müs-
lüman olduklarını iddia edip, şehadeti getiren ve namazı kılıp
orucu tutan kişileri niçin tekfir etmesin!?
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 99
La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’a şehadet eden,
namaz kılan, oruç tutan kimseler tekfir edilmez, sözünün
yanlış olduğunu bu şekilde ispat etmiş olduk.
Birinci şüpheyle ilgili olarak alimlerin sözünü naklettikten
sonra meseleyi şöyle özetleyebiliriz:
1 - Her şahsın İslama girişi değişiktir ve küfrüne sebeb
olan şey ile doğrudan alakalıdır.
Eğer kişi, risaleti (vahyi) inkar ettiği için küfre girmişse,
risaleti kabul ve ikrar ederek, eğer risaletin yalnız araplara
has olduğu inancından dolayı küfre girmişse, risaletin tüm in-
sanlar için olduğunu kabul ve ikrar ederek, eğer zekatı inkar
ettiği için küfre girmişse, zekatın farziyetini kabul ve ikrar
ederek, eğer taguta muhakeme olduğu için küfre girmişse,
tagutu reddedip yalnız Kur’an ve sünnete muhakeme olmak
suretiyle İslam’a girer.
2 - Kişinin İslam’a girebilmesi için içine düşmüş olduğu
şirkten kesinlikle arınması gerekmektedir.
3 - Kişinin İslam’a girebilmesi için, Muhammed (s.a.s)’in
bütün getirdiği şeylere kesinlikle iman etmesi gerekir.
Eğer kişi namaz, oruç ve İslam’dan nefsine hoş gelen
ilkeleri kabul edip de, Allah’ın indirdiği ile hükmetmek, yal-
nız Allah’ı, rasulünü ve mü’minleri dost edinmek ve cihad
etmek gibi İslami diğer yükümlülükleri kabul etmezse kafir
olur. Çünkü, bu tavrıyla kitabın bir kısmını kabul etmiş, bir
kısmını da reddetmiş sayılır.
4 - Bir kişi herhangi bir söz veya hareketinden dolayı
küfre girmişse, İslam’a dönebilmesi için bu fiillerinden do-
layı tevbe etmesi ve bunlardan arınması gerekir. Eğer böyle
yapmazsa La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’ı söyle-
se, namaz da kılsa, oruç da tutsa hala kafirdir.
Alimlerin sözleri bize, kişi “Lailahe illallah” dese bile,
onu şirk ve küfre düşüren söz ve amellerden arınmadıkça
müslüman olamayacağını göstermektedir. Öyleyse şu soruyu
sormak yerinde olacaktır:
100 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

“Allah’ın indirdiklerinden başka birşeyle hükmetmek ve-


ya kitap ve sünnet dışında birşeye muhakeme olmak şirk ve
küfür müdür? Yoksa değil midir? (Bunun cevabı daha önce
geçti)

İkinci Şüphe: “Cehalet özürdür.” meselesi hakkındadır.


Yani; bilmediğinden dolayı itikadında küfür veya şirk unsuru
olan ya da küfür ve şirk içinde yaşayan bir kimsenin; “Ben
müslümanım” dediği için onun İslam’lığına hükmedilmesi
gerektiği şeklindeki iddiadır. çünkü bu kimse işlemiş olduğu
bu amellerin küfür olduğunu bilmemektedir, iddiasıdır.
Bu konuda alimlerin görüşlerini tek tek aktarmak konuyu
uzatacağından ve bizi konumuzdan uzaklaştıracağından do-
layı alimlerin görüşlerini aktarmak istemiyoruz. Fakat bu
konuda alimlerin sözlerini anlayabilmek için bazı önemli
açıklamalar yapacağız. Alimler cehalet meselesini değişik
yönlerden incelediler:

A - Meçhul (Bilinmeyen) şeyler açısından: Bunu iki


şıkka ayırdılar: Temelde (usulde) cahillik ve teferruatta (fer’i
konularda) cahillik.
Temel (usulde) meselelerde (ince noktalar dışında) cahil-
liğin özür sayılamayacağı konusunda alimler ittifak etmişler-
dir.

B - Cahil (kişi) açısından: Alimler iki sınıf insanın ceha-


letini geçerli mazeret saymışlardır. (Tabi ki bu cehalet temel
meselelerde olmamalıdır.)
1 - Yeni İslam’a giren kimseler: Bunların mazeretli sa-
yılabilmeleri; bu gibi kişilerin bilgi sahibi olup olmamaları
ihtimaline bağlıdır. Mesela Darul İslam’da yaşayan zımmi
(kitap ehli) müslüman olursa, dinde herkesin bilmesi gere-
ken meselelerde cehaleti kabul edilmez. Çünkü Dar’ul
İslam’da yaşadığı için bunları bilir.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 101
Bu kaideden dolayı; Ebu Bekir dönemindeki zekatı ver-
meyenleri tekfir konusunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Bunla-
rı tekfir etmeyenlerin getirdikleri delil ise şöyledir: Ebu Bekir
zamanındaki Zekatı vermeyen kimseler mazeretli olabilir.
Çünkü İslam’a daha yeni girmişlerdir. Bu yüzden zekatın
farz olduğunu bilmeyebilirler.
Fakat Ömer döneminde İslam yayıldığı için zekatı ver-
meyenlerin kafir oldukları konusunda alimler arasında ihtilaf
yoktur. Çünkü artık bilmeme mazereti sözkonusu değildir.

2 - İlim kaynaklarından uzak olup da ulaşma imkanı


olmayan kimseler: Mesela çölde yaşama veya kendisiyle
ilmi kaynaklar arasında aşılması güç engellerin (orman, vahşi
hayvan tehlikesi vb gibi) sözkonusu olması gibi bir
imkansızlık var ise cehalet mazeret olabilir. Ama bu kişilerin
uzakta olsa bile öğrenebilme ihtimalleri varsa bu özür yine
ortadan kalkar.

C - Cehaletin Şekli Açısından:


Bu konuda kişi ister kendisi araştırarak, isterse başkasına
sorarak bilgiye ulaşma ihtimali varsa mazeretli sayılmaz.
Eğer bilgi sahibi olma ihtimali sözkonusu değil ise tevhidin
rükunları dışındaki meselelerde mazeretli sayılır.
Ayrıca alimlerin sözlerini iyice anlayabilmemiz için alim-
lerin bu meseleye verdikleri hükümleri de iyice ayırdetmemiz
gerekir. Bu hükümler:
1 - Dünyadaki hüküm açısından.
2 - Ahiretteki hüküm açısından,
3 - Bu hükümlerden dolayı uygulanacak cezalar açısından
olmak üzere üçe ayrılır.
102 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

İşte bu hükümler gözönüne alınmazsa bu alimlerin görüş-


lerini anlama ve tatbik konusunda çok yanlışlar yapılır. Hal-
buki bu hükümler gözönüne alınarak alimlerin sözlerine ba-
kılır ve hangi meseleye hangi hükmü verdikleri anlaşılırsa
alimlerin sözü de iyice kavranmış olur. Bunu daha iyi anla-
mak için bazı örnekler verelim:

a ) Büluğ çağına ermeyen çocuğun dünya hükmü ba-


kımından şöyledir: Alimlerin ittifakıyla çocuk dünya hük-
mü bakımından babasına ve annesine bağlıdır. Yani babası
ve annesi müslüman ise müslümandır, babası ve annesi kafir
ise kafirdir. Eğer babası ve annesi yoksa yaşadığı diyara bağ-
lıdır. Dar’ül islamda yaşıyorsa müslüman, dar’ül harpte yaşı-
yorsa kafirdir. Aynı şekilde cehaletinden dolayı tevhidin rü-
künlerini tam olarak yerine getirmeyen kişi de dünya hükmü
olarak müşriktir. Rasulullah (s.a.s)’in gelmesinden önceki
kişilerin cehaletleri çok olmasına rağmen bunların cehalet-
lerini mazeret olarak kabul edip onların müslüman olduğunu
söyleyen hiçbir alim yoktur. Bunlar zaten Allah’ın istemiş ol-
duğu tevhid üzere değillerdi. Tevhid üzerinde olsalardı Allah
(c.c) onlara niçin rasul gördermiş olsun? Şirk üzerinde olma-
saydılar tevhidi öğreten rasullerin gönderilmesi gerekmezdi.
Dolayısıyla bunlar şirk üzerinde oldukları için ve tevhidin rü-
künlerini yerine getirmedikleri için bunların dünyadaki hü-
kümleri; müslüman değil, müşriktir. Ama ahiretteki hüküm-
leri Allah’a kalmıştır. Allah (c.c) rasul göndermediği kavmi
azaba uğratmaz.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

﴾١٥﴿ ‫ﻮﻟﹰﺎ‬‫ﺳ‬‫ﺚﹶ ﺭ‬‫ﻌ‬‫ﺒ‬‫ﻰٰ ﻧ‬‫ﺘ‬‫ ﺣ‬‫ّﺑﹺﲔ‬‫ﺬ‬‫ﻌ‬‫ﺎ ﻣ‬‫ﺎ ﻛﹸﻨ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬


“Biz rasul göndermedikçe azap etmeyiz” (İsra: 15)

Tabi ki bu ayetin hükmü ahiret ile ilgili hükümdür.


HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 103
b) Ahiret Hükmü Hakkındaki Örnek; Alimler büluğ
çağına ermeyen çocuğun dünyadaki hükmü hakkında daha
önceden açıkladığımız gibi ihtilaf etmedikleri halde ahiret-
teki hükmü hakkında sekiz görüşe ayrılmışlardır. Aynı şe-
kilde cahillik mazeretinden dolayı tevhidin rükünlerini yerine
getirmeyen ve dolayısıyla şirk koşan kişilerin dünyadaki
hükmü hakkında ittifak ettikleri halde ahiretteki hükmü
hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bu kişiler hakkındaki en tercih
edilen görüş; kıyamet gününde Allah (c.c) tarafından imtihan
edilecekleri ve imtihanın neticesine göre cennetlik veya
cehennemlik olacaklarıdır.
Alimler daha çok ahiret hükmü hakkında konuşmuşlardır.
Zaten ahiret hükmü Allah’ın elindedir.Bunun da pratik olarak
hayatımızda pek fazla etkisi yoktur. Bize lazım olan dünya-
daki hüküm, yani; zahire göre hükümdür.
c) Bu hükümlerden dolayı uygulanacak cezalara örnek
olarak alimler şu şekilde dediler; dünyada müşrik olarak
kabul edilen çocuk, müşrik olduğu için öldürülmez, ancak
müşrik kavmine savaşta yardım ederse öldürülür. Ayrıca
alimler dediler ki: Tebliğ ulaşmayan kişileri öldürmeden ön-
ce İslam’ı tebliğ etmek gerekir. Şirk işleyen kişi veya tevhi-
din rükünlerini yerine getirmeyen kişinin dünyadaki hükmü
müslüman değil müşriktir. Fakat öldürmeden önce eğer ca-
hilliğinden dolayı böyle bir şey yapmışsa İslam ona güzel bir
şekilde açıklanır ve kabul etmezse öldürülür.
Mürtedin de tevbeye çağrılması bilmediği şeyleri ortadan
kaldırmak için değil, irtidadından dönmesi için bir fırsat ver-
mek içindir. Bundan dolayı mürtedi tevbeye çağırmak Şafii-
ler ve Malik’ilere göre farz değil, müstehaptır. Mürtedin tev-
beye çağırılması bilmediği şeyleri öğretmek için olsaydı bü-
tün alimlere göre farz olurdu.
104 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Bundan dolayı dünyada cehaletinden dolayı şirk koşan


veya tevhidin rükünlerini yerine getirmeyen kişiye zahire
göre müslüman değil, müşrik hükmü verilmesi gerekir. Bu
hükmü verdikten sonra ona İslam açık bir şekilde anlatılır.
Yoksa şirk koştuğu veya tevhidin rükünlerini yerine getir-
mediği halde bu kişiler cahil oldukları için onlar hakkında
müslüman değildir veya müşriktir hükmünü vermeyelim de
İslam’ı anlattıktan sonra dünyadaki hükmü verelim görüşü
apaçık bir yanlıştır.
Alimlerin sözlerinde günahkar müslüman, fasık müslüman
geçmektedir. Fakat; kalıcı bir sıfat olarak cahil müslüman
sıfatına rastlanmamıştır. Onların cehaletten kasıtları belli
konulardaki cehalettir. Yoksa kalıcı bir sıfat olarak değildir.
O halde İslam’ı bilmeyen kişi nasıl müslüman olabilir?
Manasını bilmediği halde küfür sözü söyleyen kişi nasıl ki
kafir olmuyorsa La ilahe illallah’ın manasını bilmediği halde
La ilahe illallah’ı söyleyen kişi nasıl müslüman olur?
Tevhid öyle bir sıfattır ki o sıfatın muhakkak o şahısta
bulunması gerekir ki o şahıs muvahhid olsun. Tevhid sıfatını
Allah insanlara bırakmamış bizzat kendisi belirlemiştir.
Tevhid sadece bir sözden ibaret değildir. Tevhidin rükünleri
ve gerektirdiği şeyler vardır. Tevhidin bu rükünleri ve
gerektirdiği şeyler şahısta bulunmazsa bu şahıs istediği kadar
ben muvahhidim dese de o muvahhid değildir.
Nasıl namazın rükünlerinin bir tanesini yapmayan kişi
istediği kadar ben namaz kıldım dese ve bu cehaletinden
dolayı olsa bile namazı geçersizse, cehaletinden dolayı bile
olsa tevhidin rükünlerinden bir tanesini yerine getirmeyen
kişinin tevhidi de geçersizdir. Kişi ne kadar da imanının
sahih olduğunu iddia bile.
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 105
Bedihi ve açık birşey vardır ki; insan bilmediği şeylere
itikad edemez. Çünkü insanın bilmediği şeylere inanması
mümkün değildir. Ancak insan bildiği şeylere itikad edebilir.
Tevhid bilinmeden tehvid akidesine inanılamaz. Tevhid aki-
desine inanmayan kimse de müşrik ve kafirdir.
Şu iyice bilinmelidir ki; Kur’an’a ve sünnete muhakeme
olmak tevhidin rükünlerindendir. Bunu daha önce açık bir
şekilde ispat ettik. Dolayısıyla bu konuda cehalet özür
değildir. Cehaletinden dolayı Kur’an ve sünnete muhakeme
olmayıp onun dışındaki kanunlara muhakeme olan kişinin
tevhidin rükünlerini yerine getirmediği için dünyadaki
hükmü kafirdir, müşriktir. Müslüman olduğunu iddia etse,
şehadet getirse, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse de sonuç
değişmez. Buraya kadar hakimiyetin yalnız Allah’a ait
olduğunu, hakimiyetin yalnız Allah’a tanınması gerektiğini,
hakimiyeti yalnız Allah’a tanımanın bir ibadet olduğunu, bu
hakkı Allah’tan başkasına tanıdığımızda, bu hakkı
tanıdığımız varlığı ilah seviyesine çıkarmış olacağımızı ve
hakimiyet hakkını kendisinde görenlerin de ilahlık taslamış
olacaklarını Kur’an, sünnet ve alimlerin sözlerinden delillerle
ihtilafa mahal bırakmayacak şekilde ispat ettik.
Bu kitabı okuyan kimselerin artık bu hususta Allah
katında hiçbir mazeretleri yoktur. Samimi olarak Allah’a
yöneldiği halde, cehaletinden dolayı bu konuda şirke düşen
kişinin, bu hak kendisine ulaştığından hemen tevbe edip
teslim olması ve pratik hayatını da buna göre düzeltmesi
gerekir. Gerçekten hakkı istemeyenler ise, bu hususta türlü
türlü mazeretler uyduracaklardır.
106 Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi

Bu kitapta geçen hükümlerin herhangi birisinin Kur’an,


sünnet veya ehli sünnet alimlerinin görüşlerine zıt olması
mümkün değildir. Bu konuda herhangi bir şüphemiz yoktur.
Zaten bu mesele, ne kadar cahil olursa olsunlar, İslam
devletindeki bütün fertler arasında Allah’ın varlığı gibi açık
ve ihtilafa mahal bırakmayan bedihi bir mesele idi. Fakat
şeytan ve yandaşlarının yoğun çalışmaları ve cehaletin yay-
gınlaşması sonucu tevhidin en önemli temeli olan bu mesele
tartışma sahasına sokulmuştur. Bunu başarabilmek için yeri-
ne göre ya satılmış hainler ya da baskı veya zorbalık kullanıl-
mıştır.
Biz bu meseleyi aklı başında olan herkesin anlayabileceği
bir şekilde anlattığımıza inanıyoruz. Haktan sonra delaletten
başka ne vardır?
Hidayete tabi olanlara selam olsun...
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR 107
108
İÇİNDEKİLER 109

YAYINEVİNİN ÖNSÖZÜ ..................................................3

YAZARIN KISACA HAYATI ............................................4

GİRİŞ ..................................................................................5

HÜKÜM KİMİN VE MUHAKEME OLMAK KİME?...11

TEŞRİNİN ALLAH’A AİT OLMASININ İSLAMDAKİ


YERİ ................................................................................. 26

ALLAH’IN KİTABI VE RASULULLAH’IN SÜNNETİ


DIŞINDA BİR HÜKÜMLE MUHAKEME OLANIN
HÜKMÜ ............................................................................ 41

ALLAH’IN İNDİRDİKLERİYLE
HÜKMETMEYENLERİN HÜKMÜ................................. 58

HÜKMEDENLERİN SINIFLANDIRILMASI ................... 67

İKİ TEMEL ŞÜPHE .......................................................... 86


110
Yazarın Çıkan Diğer Eserleri

1 – İşte Müslüman

2 – İşte Tevhid

3 – Cahiliyenin Hükmünü mü İstiyorlar?

4 – Asrımızın Yesakı

5 – İslam Dininin Aslı

6 – Tağutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

7 – Büyük Şirkte Cehalet Mazeret Değildir

8 – İslam’ın Bakışı Altında Hamas Hareketi


111
YAZARIN DİĞER ESERLERİ
112

You might also like