You are on page 1of 63

Bölüm 2

TOPRAKLARIN FİZİKSEL
ÖZELLİKLERİ
Toprakların fiziksel
özellikleri ile topraklardan
yararlanma amaçları arasında sıkı
bir ilişki vardır. Temel (zemin)
olarak toprağın taşıma yeteneği;
toprağın su tutma kapasitesi,
havalanması ve drenaj durumu;
bitki köklerinin gelişmesine
toprağın gösterdiği direnç, bitki
besin elementlerinin toprakta
tutulması ve bitkiye sunulması gibi
durumlar toprak fiziksel özellikleri
ile ilişkilidir ve fiziksel özelliklere
bağlıdır.
Bu nedenle toprakla
uğraşan herkesin toprak fiziksel
özelliklerini bilmesi zorunludur.
2.1. Üç Fazlı Bir Sistem Olarak Toprak
Doğal sistemler bir veya birden fazla unsur
içerebilirler. Sistem içinde bir bölge fiziksel
özellikler yönünden tekdüze ise buna "faz"
denir. Sistemin tümü birbirine benzer
özellikte ise o sistem homojendir. Eğer unsur,
sistemin farklı bölgelerinde farklı özellikler
gösteriyorsa tekdüze kimyasal yapıya sahip
olsa bile sistem heterojendir. Örneğin, bir
bardaktaki sıvı su, tek fazlı (monofazik) ve
homojendir. Buna karşın bardak içinde buz
ve su karışımı, iki fazlı ve heterojendir.
Doğada bilinen üç faz; katı, sıvı ve gaz fazları olup bu üç faz da toprakta
bulunur. O bakımdan toprak üç fazlı heterojen bir sistemdir. Bunlar; katı faz (toprak
matriksi), sıvı faz (toprak suyu) ve gaz fazı (boşluk fazı-toprak havası)'dır. Bu durumu
ile toprak, oldukça karışık bir sistem olarak görülmektedir.
Toprağın katı kısmı, farklı kimyasal ve mineralojik yapıda olduğu gibi, şekil,
büyüklük ve dizilmeleri farklı olan parçacık-topakçıklardan oluşmaktadır.
Toprakta üç fazın kütle ve hacim
ilişkilerini Şekil'den yararlanarak
tanımlamak mümkündür. Şeklin tümü,
toprağın toplam kütle ve toplam hacmini
temsil etmektedir ve genellikle nicelikte
eşit olmayan üç dilime ayrılır. Alt kısım
katı fazı, orta kısım sıvı fazı, üst kısım
boşluk fazını temsil eder. Genelde bu
fazların durumu toprağın doygunluk
derecesine bağlıdır. Toprak doygunken
gözenek hacmi sıvı tarafından işgal
edildiğinden ya da toprak 105 °C'de
kurutulunca gözenek hacmi hava tarafından
işgal edildiğinden her iki durumda da
toprak iki fazlı bir sistemi oluşturur. Bu iki
durum arasında, toprak suyu gözeneklerde
bulununca üç fazlı sistem gerçekleşir.
Toprağı oluşturan fazların
kütleleri Şeklin sağ tarafında verilmiştir.
(Mh) havanın kütlesi olup, ihmal edilebilir
ve çoğunlukla sıfır olarak kabul edilir.
(Ms) suyun kütlesi,
(Mk) katı kısmın kütlesi ve
(Mt) de toplam kütledir.
Kütle sık sık "ağırlık" ile karıştırılır. Kütle
(M) yerçekimi ivmesi (g) ile çarpılınca
ağırlık (w) olur.
Aynı unsurların hacimleri Şeklin
solunda verilmiştir.
(Vh) havanın hacmi,
(Vs) suyun hacmi,
(Vp= Vh+Vs) gözenek hacmi,
(Vk) katıların hacmi ve
(Vt) de toprağın toplam hacmidir.
Şekilde gösterilen simgelerden yararlanarak
toprakların birçok önemli fiziksel özelliklerini belirleyen üç temel toprak fazı
arasındaki bazı ilişkiler tanımlanabilir.
Katı taneler yoğunluğu (özgül ağırlık), ρk
Katı taneler yoğunluğu - özgül ağırlık - terimi, sadece toprağın katı
fazını ilgilendirir, toprağın tüm kütlesini içermez.
Mk
k 
Vk
Özgül ağırlık, herhangi bir maddenin yoğunluğunun, normal atmosferik
basınç ve +4°C'deki suyun yoğunluğuna oranı olup boyutsuzdur. Metrik sistemde
suyun yoğunluğu 1 g/cm3 olduğundan, özgül ağırlık, boyutsal olarak aynı olmasa
bile sayısal olarak yoğunlukla aynı olmaktadır.

Birçok halde özgül ağırlık terimi, yoğunluk yerine kullanılmaktadır. Pek


çok mineral toprakta parçacıkların ortalama yoğunluğu 2.6-2.7 g/cm3 dür. Organik
madde miktarı arttıkça bu değerler düşer. Özgül ağırlık, toprağın en az değişen
özellikleri arasında yer alır.
Kuru hacim yoğunluğu (hacim ağırlığı), ρb

Kuru hacim ağırlığı, fırın-kuru toprak kütlesinin gözenekleri de içeren


toplam hacme oranıdır.

Mk Mk
b  
Vt Vk  Vs  Vh
Hacim ağırlığı, daima özgül ağırlıktan daha küçüktür. Örneğin, toplam
hacmin yarısının gözenek olduğu bir toprakta, ρb'nin değeri, ρk'nın yarısı olur (1.30-
1.35 g/cm3). Kumlu topraklarda ρb, 1.6 g/cm3'e kadar yüksek olabileceği gibi, iyi
agregatlaşmış tınlı ve killi topraklarda 1.1 g/cm3'e kadar iner.

Hacim ağırlığı toprağın strüktürü, gevşekliği, sıkışması ile etkilenebileceği


gibi, ıslaklığa bağlı olan büzülme ve şişme ile de değişebilir. Bu nedenle, kuru
hacim yoğunluğu toprağın en değişken özelliklerinden birisi kabul edilir.
İyi işlenmiş, ekime hazır bir Orta Anadolu toprağında 0-5 cm yüzey
katmanında kuru hacim ağırlığının 1 g/cm3 'den küçük değerler aldığı ender değildir.
Buna karşın, ağır tarım aletleriyle zamansız yapılan, aşırı toprak işleme sonucu oluşan
pulluk tabanı-trafik tabanı (sıkışma) nedeniyle kuru hacim yoğunluğu, 1.5-1.6 g/cm3
değerine de yükselebilir.
Bu verilen örneklerden görüleceği üzere, kuru hacim yoğunluğu değeri
uygulamada yalnız başına bile toprakların durumları, özellikleri hakkında bazı
bilgiler verebilir. Şişen topraklarda (Vertisol, montmorillonitik topraklarda) hacim
ağırlığı, toprağın su içeriği ile değişir.
Gözeneklilik (porozite), P

Gözeneklilik (P), topraktaki oransal gözenek hacminin bir indeksidir.

VpVh  Vs
P 
Vt Vk  Vh  Vs

Gözeneklilik normal tarım


topraklarında ortalama 0.50 (% 50) civarında
olup, toprağın tekstürüne ve strüktürüne bağlı
olarak 0.3-0.6 (% 30 - % 60) değerleri
arasında değişmektedir. Gözeneklilik aynı
zamanda aşağıdaki eşitlikten de yararlanılarak
hesaplanabilir:

b   k b b
P 1  1 
k k 2.65
Kaba tekstürlü topraklarda toplam
gözeneklilik, ince tekstürlü topraklardan daha
küçük değerler alır. Yani kaba tekstürlü
toprakların birim hacimdeki toplam gözenek
hacmi, eşdeğer hacimdeki killi toprakların
gözenek hacminden azdır.

Ancak, kaba tekstürlü topraklardaki


gözenekler, killi toprakta bulunan
gözeneklerden daha iridir. Yani gözeneklilik,
birim hacimdeki toplam gözenek hacmini
verirken, makro ve mikro gözeneklerin
dağılımı hakkında bir bilgi vermez. Buna
rağmen, gözeneklilik veya toplam gözenek
hacmi toprağın önemli niteliklerinden biridir.
Su ve hava, toprağın gözenek hacminde yer
alır ve bu hacim içinde hareket ederler.
2.2. Toprak Bünyesi (Tekstür)

Toprağın katı taneleri irilik bakımından farklılık gösterirler. Bazıları


gözle görülebilecek kadar büyük olmasına karşın, bir kısmı kolloidal özelliklere
sahip olacak kadar küçüktürler. "Toprak tekstürü" terimi toprağı yapan
tanelerin mineralojik ve kimyasal yapılışlarına bakılmaksızın yalnızca irilik
sınıflarının bir anlatımı olup, nitel ve nicel anlamları vardır.

Nitelik olarak, toprak materyalinin parmaklar arasında köşeli, iri veya ufak,
yumuşak olması ile hissedilmesidir. Nicelik olarak toprak tekstürü, bir toprak
örneğinde bulunan çeşitli büyüklükteki parçacıkların oransal dağılımını anlatır.

Topraklardaki parçacık büyüklüklerini tanımlamak için geleneksel


yöntem, bu parçacıkları tekstür fraksiyonları olarak adlandırılan kum, silt,
kil gibi üç tane büyüklük dilimine ayırt etmektir. Buna karşın, bu fraksiyonların
alt ve üst sınırlarının herkes tarafından kabul edilmiş bir tanımlamaları
yoktur.
Parçacık çapına göre toprak tekstür fraksiyonlarının
sınıflandırılmasında en çok kullanılan iki sınıflama sistemi olan ABD Tarım
Bakanlığı (USDA) ve Uluslararası Toprak Bilimi Derneği (ISSS)’ne göre
yapılan sınıflandırma Şekil'de verilmektedir.

0.002 0.05 0.1 0.25 0.5 1.0 2.0


ABD Tarım Çok ince İnce Orta Kaba Çok kaba
Bakanlığına göre Kil Silt
(USDA) Kum

Uluslararası Kum
Toprak Bilimi
Kil Silt
Derneğine göre İnce Kaba
(ISSS)
0.002 0.02 0.2 2.0
(mm)
Tekstür sınıfları kum, silt ve kil faksiyonlarının kütlesel oranlarına göre
saptanır. Şekilde 12 farklı tekstür sınıfı, klasik tekstür üçgeninde gösterilmiştir.
Mekanik analiz sonucu elde olunan kum, silt, kil fraksiyonlarının yüzdelerine göre bu
üçgenden yararlanılarak toprağın tekstür sınıfı bulunur. Toprak tekstürü toprağın en
değişmez fiziksel özelliklerinden biridir.
Toprağın bünye analizi de denilen,
parça irilik dağılımının saptanması işlemine
Mekanik Analiz denir. Mekanik analiz için
toprakların önce taneleri bir arada tutan
çimento maddelerinden (organik madde,
demir ve aluminyum oksitler, kolloidal silis,
kireç, vb.) arındırılması, sonra da özellikle
kilin defloküle-disperse edilmesi gerekir. Bu
iki işlemden sonra toprak örneğinin tekstürel
fraksiyonları çeşitli yöntemlerle saptanır.

Kum fraksiyonunun elde


edilmesinde en sağlıklı yöntem, 2 mm'lik
toprak örneğini bu fraksiyonun alt
büyüklük sınırı olan 0.050 mm çapındaki
elekten geçirmek ve elek üstündeki
materyali tartarak kum fraksiyonunu elde
etmektir.
Elekten alta geçen toprak
süspansiyonunda silt ve kil tekstür
fraksiyonları vardır. Bunların
birbirlerinden ayrılmasında silt ve kil
büyüklüğündeki toprak tanelerinin, iyi
disperse olmuş bir süspansiyon
ortamındaki çökelme (sedimentasyon)
hızlarından yararlanılır.
Stokes yasasına göre belli bir yoğunluk ve vizkozitedeki sıvı içinde,
yerçekimi etkisinde serbest çöken küresel bir cismin son hızı yarıçapının karesi ile
orantılıdır

2r 2 g (  k   s )
V
9
Burada,

V = çökme hızı (cm/sn),


r = parçacık yarı çapı (cm),
η = toprak tanelerinin içinde bulunduğu sıvı ortamın vizkozite (din.sn/cm2),
ρ = toprak tanelerinin içinde bulunduğu sıvı ortamın yoğunluğu (g/cm3),
ρk = toprak tanelerinin özgül ağırlığı (g/cm3),
g = yerçekimi ivmesidir (din/g).
Toprağın parçacık irilik
dağılımının saptanmasında Stokes yasasının
kullanımı bazı basitleştirme ve varsayımları
öngörmektedir. Toprağı yapan kum, silt, kil
fraksiyonları içinde toprağın fiziksel ve
fizikokimyasal özelliklerine en etkili
fraksiyon "kolloidal kil" fraksiyonudur. Kil
fraksiyonu çok geniş özgül yüzey alanı
nedeni ile fizikokimyasal olaylarda en aktif-
etkin fraksiyondur.
Kil taneleri, su adsorbe eder; ıslanınca şişer,
kuruyunca büzülür. Killerin pek çoğu negatif elektrik
yüklü olup, civarındaki değişebilir katyonlarla
elektriksel çift tabaka oluştururlar.

Buna karşın, kum ve silt taneleri


oldukça küçük özgül yüzey alanlarına sahip
olduklarından önemsiz fizikokimyasal
aktiviteleri vardır. Bu iki fraksiyona toprağın
"iskeleti“ diye bakıldığında, aynı benzetme ile
kile toprağın "eti" denilebilir.

Bunlar hep beraber toprağın "katı"


fazını oluştururlar. Toprak bünyesi konusunda
şimdiye kadar öğrenilen bilgiler ışığında
bünye ile bazı toprak özellikleri arasındaki
ilişkiler çizelgede sunulmuştur
Su Erozyonuna

Suyun Toprağa
sembolleri
Sınıfları ve

Su Tutma Kps

Rüzgar Eroz.
Mukavemet

Mukavemet
Bünye

BBM Tutma

İşlenebilme

Havalanma

Isınma Isısı
Kapasitesi
Topraklar

İletkenlik
Grupları

Durumu

Hidrolik
Bünye

Girişi
Killi (C)
Fazla Çok Yavaş
İnce Siltli Kil (SiC) İyi İyi Güç Az Zayıf Yüksek Zayıf
Yavaş
Topraklar

Kumlu Kil (SC)


Killi

Siltli Killi Tın (SiCL)


Orta Old. Az Fazla Yavaş Old.
Kumlu Killi Tın (SCL) İyi İyi Orta Yüksek
İnce Güç Orta Zayıf
Killi Tın (CL)

Silt (Si)
Siltli Tın (SiL)
orta Tın (L) İyi İyi Kolay Fazla Fazla Orta İyi Orta İyi
Topraklar

Çok İnce Kumlu Tın


Tınlı

(vfSL)

Orta İnce Kumlu Tın (fSL) Old.


Zayıf Orta Kolay Fazla Az Orta Hızlı İyi İyi
Kaba Kumlu Tın (SL) Düşük

Tınlı Kum (LS) Zayıf Çok


Kaba Zayıf Fazla Az Hızlı İyi Düşük İyi
Topraklar

İnce Kum (fS) Kolay


Kumlu

Çok Kum (S) Zayıf Çok Çok Çok Çok


Fazla Çok Hızlı İyi İyi
Kaba Kaba Kum (CoS) Zayıf Kolay Az Düşük
2.3. Kil Mineralleri

Kil terimi, yanında kullanılan kelimelere göre çeşitli anlamları ifade eder.
Örneğin, kil fraksiyonu, belli bir tane büyüklük sınıfındaki (<0.002 mm) parçacıklar
olup, mineralojik bakımdan çoğunlukla kuvars ve diğer birincil (primer)
minerallerden oluşan kum ve silt fraksiyonundan farklıdır. Birincil mineraller (silt ve
kum fraksiyonundaki mineraller) killerde olduğu gibi henüz ikincil (sekonder)
minerallere kimyasal olarak dönüşmemişlerdir.

Tekstür sınıfı olarak killi toprak, içinde fazla miktarda kil fraksiyonu
(örneğin, % 27 den fazla) bulunan topraktır.

Kil, jeolojide bir kayaç olarak da bilinir. Bu bölümde anlatılmak istenen kil
mineralleridir.

Kil mineralleri, çoğunlukla kil fraksiyonunda bulunup bazıları amorf,


büyük kısmı kolloidal büyüklükte ve iyi oluşmuş strüktüre sahip mikro kristallerden
ibaret bir mineral grubunu belirtir.
Kil mineralleri, toprakta bulunuş ve özellikleri yönünden önemli
farklılıklar gösterirler. Toprak tekstürünün ölçülmesinde mekanik analiz, yalnızca
topraktaki kil fraksiyonunun miktarı hakkında nicel bilgi verirken, kil
minerallerinin özgül karakterleri ve aktivitesi hakkında çok az bilgi içerir.
Topraklarda en çok rastlanılan kil mineralleri tabakalı aluminasilikatlardır

Si tetraheder

Al octaheder
Kil kristalleri, iki temel strüktür ünitesinden oluşur. Birincisi
genellikle merkezinde Si+4 katyonu ve köşelerinde oksijen atomları
bulunan bir tetrahedron,

oksijen

silisyum

0.26 nm
1 nm = 10-9 m
Tetraheder Levha

Birçok tetraheder biraraya gelerek bir tetraheder levhası oluşturur

Tetraheder

hekzagonal
boşluk
ikincisi Al+3 veya Mg+2 gibi daha büyük çaplı bir katyonun etrafını
çeviren oksijen atomları veya hidroksil gruplarının meydana getirdiği
oktahedrondur.

Al+3 /Mg+2
hidroksil veya
oksijen
aluminyum
veya
magnezyum

O-2/OH- 0.29 nm
Tetrahederler kendi aralarında zemin köşelerinden oksijenleri paylaşarak
birleşirler ve bu şekilde tetrahedral tabakaları;

z
y Si6O18
oktahederler de köşelerindeki oksijenleri paylaşarak birleşirler ve bu şekilde
oktahedral tabakalar oluşur.

Oktaheder
Tabakalı aluminasilikat kil mineralleri, tetrahedral ve oktahedral
tabakaların oranlarına bağlı olarak genellikle 1:1 veya 2:1 olmak üzere iki tiptir.
1:1 minerallerinde, bir oktahedral tabaka, oksijenlerin paylaşılması ile tek bir
tetrahedral tabakaya bağlanır.

“Tetraheder Levhası” Uç-noktalarındaki Oksijenler ile


“Oktaheder Levhası” Hidroksillerinin Ortak Kullanımı

tet

oct

Serpantin (1:1 üç oktaheder mineral)


2:1 minerallerinde ise bir oktahedral tabaka,
altından ve üstünden iki tetrahedral tabakayla birleşir. Bir kil tanesi, bu
şekilde birleşmiş çok katlı kristal tabakalardan oluşur.

“Tetraheder Levhası” Uç-noktalarındaki Oksijenler


İle iki “Oktaheder Levhası” Hidroksillerinin Ortak Kullanımı

tet

oct

tet

Talk (2:1 üç oktaheder mineral)


Burada anlatılan strüktür ideal bir strüktürdür. Bazı durumlarda, tetrahedral
tabakalarda Si+4'ün yerine Al+3, oktahedral tabakalarda da Al+3 yerine Mg+2'un
geçmesiyle izomorfik yer değiştirme olur.

tet
Si4+ Al3+

oct

Mg2+ Al3+,
Fe3+
Bunun sonucu olarak, elementer tabakaların farklı yerlerinde
dengelenmemiş negatif yükler bulunur. Kil minerallerindeki dengelenmemiş
yüklerin bir kaynağı da tabakaların uçlarındaki tamamlanmamış yük
nötralizasyonundan ileri gelir.
NET
Yük

- - - - - - -

++ ++ ++ ++ ++ ++ ++ 0
- - - - - - -

İyonik Yer-değiştirme

- - - - - - -

++ + ++ ++ ++ + ++ -2
- - - - - - -
Killerde pozitif yükler de O
bulunabilir. Pozitif yüklerin kaynağı, Al
ya oktahedral gruplardan ortaya çıkan
uçların çözeltiden proton almaları
sonucu net pozitif yük sahibi olmaları
veya Fe, Al, Mg hidros oksitlerden
Al-OH2+  Al-OH- + H+  Al-O- + H+
kaynaklanan pozitif yüklerdir. Kil
minerallerindeki pozitif yükler, Düşük pH Yüksek pH
negatif yüklerin % 3-5'i kadardır.


bağlar
Kil minerallerinin dengelenmemiş yükleri dış taraftan değişebilir
iyonlarca (çoğunlukla katyonlar) dengelenir. Değişebilir katyonlar çoğunlukla kil
tanesinin dış yüzeyinde toplanır; bazen kristal tabakalar arası boşluklara da nüfuz
ederler. Kil yüzeylerinde tutulan bu katyonlar, tabakalı yapının ayrılmaz parçaları
değildir; diğer katyonlar tarafından değiştirebilirler.

tet tet
oct oct

tet tet
K+ K+ K+ 2+ H2O H O K+
H2O Ca 2
tet
tet
oct
oct
tet
tet

mikalar 2:1 kil mineralleri


Katyon tutma veya değişim olayı
toprak kimyası, toprak fiziği ve toprak-su-bitki
ilişkileri açısından önemlidir. Katyon değişimi,
doğada fotosentezden sonraki en önemli olay
olup, toprak kolloidlerinin flokülasyon ve
dispersiyonu, tuzların ve bitki besin
maddelerinin tutulup bırakılmalarını etkiler.

Killerin iyon tutma, değiştirme ve


bununla ilgili özelliklerini anlamak için, su içine
konulmuş bir kil mineralini düşünelim.
Islanmış, hidrate olmuş bir kil parçası kolloidal
bir misel oluşturur. Bu miselde parçacığın
negatif yük fazlalığı, civarda bulunan
katyonlarca nötralize edilir.
Parçacığın yüzeyi ile nötrleştirici değişebilir katyonlar bir elektrostatik
çift tabaka (EÇT) oluştururlar. Katyon kümesi, kısmen parçacık yüzeyinin
civarında az çok tespit edilmiş bir tabaka (stern tabakası), kısmen de parçacık
yüzeyinden dışarı doğru dağılmış bir tabaka (diffüz tabaka) halinde bulunur.
Katyonlar kil parçacıkları tarafından adsorbe edilirken kil ile aynı elektrik işaretli
anyonlar da itilirler.

+ kil taneciği +

+ + katyonlar
+ + - - + +
+ + + - - + + +
+ + + + + + + +
+ + + - -
+ + + + +
+ + + - - + + +
+ + + + + +
+ + + - -
+ + + + + + + +
+ + - - + +
+ + + +
+ +
+ +
+ + +
+ + + - - + + +
+ + + +
+ +

+ Elektriksel çift katman + Serbest su


Negatif yük içeren hidrate kil mineralinin yüzeyinden itibaren
çözeltideki pozitif ve negatif iyonların dağılımı ve konsantrasyonları.

Burada no, elektriksel çift tabaka dışındaki çözeltide (toprak çözeltisi) bulunan
iyon konsantrasyonudur.
Kil minerallerinin çeşitleri

Kristal özelliklerine göre silikat killeri dört ayrı grupta incelenebilir:

1. Kaolinit grubu (1:1 tipi)

2. Smektit-Montmorillonit-grubu (2:1 tipi)

3. Hidros-mika veya illit grubu

4. Diğer kil mineralleri grubu

İlk üç gruptan başka vermikulit ve klorit killeri de ayrı ayrı birer grup
oluşturmasına rağmen, bunların özellikleri henüz tam anlaşılmadığı için dördüncü
grup olan diğer kil mineralleri grubu içinde değerlendirilirler.
1. Kaolinit grubu kil mineralleri
Bu grupta akla gelen en önemli kil mineralleri kaolinit, hallosit,
anoksit ve dikit'dir. Bunlardan başka kil mineralleri de vardır. Bu gruptakilerden
topraklarda en çok bulunanı kaolinit kil mineralidir. Bir kil kristali,
bir adet oktaheder ve bir adet de tetrahederden oluşur.

Kaolinit grubu (1:1 tipi)


Al Kristal
Si birim
Genel olarak
70-100 levha Al
0.72 nm
Si

Al
güçlü bir “H-bağı”
kolaylıkla açılmaz Si

Al Oksijen
paylaşımı
Si
Bu minerallerde gerek katyonlar ve gerekse su, kristal tabakalar arasına
giremez. Ayrıca, kaolinit kilinin aktif yüzeyi, sadece mineral ünitelerinin
dış yüzey alanı ile sınırlıdır. Bu nedenle, kaolinit killerinin katyon
adsorpsiyon kapasiteleri çok düşüktür.

Diğer kil minerallerinin aksine, kaolinit grubu killerin plastikliği,


yapışkanlığı, büzülme ve şişme özellikleri çok düşüktür. İç yüzeyinin çok
az veya hiç olmayışı yüzünden katyon adsorpsiyon ve su tutma kapasitesi
yukarıda da açıklandığı gibi çok düşüktür.

Bu grup kil mineralleri, seramik sanayinde kullanılırlar. Çoğunlukla


drenaj koşullarının uygun olduğu bol yağışlı bölgelerin topraklarında
bulunurlar.
2. Smektit-montmorillonit-grubu kil mineralleri
Bu grubun içerdiği en önemli kil mineralleri, montmorillonit, baydelit,
nontronit ve saponit'dir. Bu gruptakilerden montmorillonit, topraklarda en çok
bulunan ve çok önemli olan bir mineraldir. Grubun diğer mineralleri de bazı
topraklarda bulunabilir. Montmorillonit kristalleri çok küçük olmakla birlikte, bunlar
da kristal tabakalardan oluşurlar.
Smektit-Montmorillonit-grubu (2:1 tipi)
Si
Al Kristal birim
Bir smektit kristalini Si
oluşturan her bir kristal tabaka, Si
iki adet tetraheder ile bunların su ile
kolaylıkla Al 0.96 nm
arasında yer alan bir adet
açılır Si
oktaheder levhadan oluşur.
Si
zayıf van der Waal’s
bağı (O – O köprüleri) Al
ile bağlanmıştır Si
Smektit grubunda, oktaheder pozisyonunda Fe içeren nontronit, Mg içeren
montmorillonit ve Al içeren ise baydelit olarak isimlendirilmiştir. Eğer oktaheder
pozisyonundaki Al'ların tümünün yerlerini Mg almışsa bu minerale saponit denir.

Montmorillonit grubu kil mineralleri, kolaylıkla genişleme özelliği


gösterirler. Ayrıca, zayıf bağlantının bir sonucu olarak montmorillonit daha
küçük parçacıklara bölünerek bir tek kristal tabaka halinde de bulunabilir.
Normal olarak montmorillonit, kaolinit minerallerine göre çok daha incedir.

Kristal tabakaları ara boşluğunun kolaylıkla genişlemesi nedeniyle


katyonlar ve su molekülleri çok kolaylıkla bu boşluğa girerler. Böylece, kristal
taneciğinin aktif dış yüzeyine ek olarak, daha geniş olan kristal üniteler
arası aktif yüzey ortaya çıkar. Bu iç yüzeyler de dış yüzeyler gibi negatif yük
taşırlar.
Tane küçüklüğü ve iç yüzey alanı nedeniyle toplam aktif yüzeyi, kaolinite göre çok
fazla olan 2:1 tipi smektit killerinin, katyon adsorpsiyon kapasiteleri de yüksektir
(kaolinite göre 10-15 kez daha fazla).

Ayrıca, kristal tabakaları arasına su tet


moleküllerinin kolaylıkla girmesi sonucu, bu grubun oct
içerdiği kil minerallerinin şişme özelliği, yine kaolinit tet
grubu minerallere göre çok fazladır. H2 O H O H O
H2O H2O 2 2

tet
Montmorillonit kilinin plastikliği, yapışkanlığı,
büzülme, genişleme ve dispersiyon özellikleri de oct
kaolinit'e göre çok yüksektir. Montmorillonit killeri çok tet
kolay ve çok fazla disperse olduğu için, bu kili içeren
2:1 kil mineralleri
bir toprağın işlenmesi veya tava gelmesi çok güçtür.

Montmorillonit kili, drenajı kötü olan alanlarda ve kurak bölgelerde oluşur.


Mineralin değişik renklerde bulunması, oluştuğu ortamın oksidasyon-redüksiyon
koşullarınca saptanır.
3. Hidros-mika veya illit grubu
Smektit grubuna benzemekle birlikte, daha çok belirgin olmayan bir
gruptur. Bu grubun içerdiği minerallerin en önemlisi illit mineralidir. İllit mineralinin
kristal ünitesi 2:1 tipidir ve mineral kompozisyonu montmorillonite benzerdir.

illit
Si
Al
Si
K+ iyonları ile
birleşiklerdir Si
Al 0.96 nm
Si

Si
Al
Si
K+ iyonları büyüklüğü Si-tetraheder levhalarındaki hekzagonal boşlulara tamamı ile
uygundur
Buna rağmen, bu mineralin tanecikleri montmorillonit'e göre daha iridir.
Tetraheder lehvadaki Si+4 atomlarının % 15 kadarı Al+3 katyonunca izomorfik olarak
değiştirilmiştir. Bu izomorfik iyon değişimi sonucunda açığa çıkan negatif yük,
çoğunlukla (K+) katyonu tarafından nötralize olmuştur. Bu potasyum katyonları,
kristal tabakalarının arasında yer alırlar ve kristalin dayanıklılığını arttırırlar. Bu
nedenle illit kristalleri, montmorillonite göre daha az genişleme özelliğine
sahiptirler.

Ayrıca, K+ ile negatif yüklerin doyurulmasının sonucu olarak, söz konusu


kil mineralinin hidrasyon, katyon adsorpsiyonu, şişme büzülme ve plastiklik
özellikleri de montmorillonitinkinden çok daha azdır.

Montmorillonitten daha iri olması nedeniyle de illitin dispersiyon özelliği


de düşüktür. İllit mineralinin iriliği kaolinit ile montmorillonit minerallerinin iriliği
arasındadır.
4. Diğer Kil Mineralleri Grubu

Bu grupta klorit ve vermikulit kil mineralleri yer almaktadır. Klorit kil


mineralleri, bir miktar demir ve alüminyum içeren magnezyum silikatlardır. Tipik
bir klorit kristali, bir talk (susuz montmorillonit) ve bir brusit (Mg(OH)2) katından
oluşur. Klorit grubu kil minerallerine 2:2 lehvalı kil mineralleri denir. Şişme
özelliği yoktur. Toprakta birincil ve ikincil olarak bulunur.

Klorit
 Bir 2:1:1 (???) minerali

Si Al Al veya Mg
Vermikulit kil minerallerinin, hem klorite hem de montmorillonite benzer
özellikleri vardır. Vermikulit'in yapısı kloritin yapısına benzer. Fakat vermikulitin
kristal ünitesinde az sayıda oldukça fazla hidrate olmuş mağnezyum iyonları,
kloritteki brusitin yerini alır. Mağnezyum iyonlarının diğer katyonlar tarafından
değiştirilmeye maruz kalmasına rağmen, vermikulitin hidrasyon suyu
montmorillonitinkine göre daha kuvvetli olarak bağlıdır. Vermikulit illite göre
daha az K ve daha fazla Mg içerir.

Vermiculit
 montmorillonit ailesi; kristal üniteler arasında 2 molekül su
İncelenen kil minerallerinin bazı özellikleri karşılaştırılması

Özellik Montmorillonit İllit Kaolinit


Çapı - İriliği (mikron) 0.01-1.0 0.1-2.0 0.1-5.0
Biçimi Gelişi güzel lehva Gelişi güzel lehva hekzagonal
Özgül yüzey (m2/g) 700-800 100-120 5-20
Dış yüzey Yüksek Orta Düşük
İç Yüzey Çok Yüksek Orta Hiç yok
Yapışkanlık, Plastiklik Yüksek Orta Düşük
Şişme kapasitesi Yüksek Orta Düşük
Katyon değişim kapasitesi (me/100 g) 80-100 15-40 3-15

Sonuç olarak, çevre koşulları ne olursa olsun, her ortamda her çeşit kil minerali
bulunabilir. Ayrıca, kil mineralleri, birinden öbürüne değişerek oluşurlar. Buna göre
killerin oluşumunda;

Klorit ― İllit ― Vermikulit ― Montmorillonit ― Kaolinit ― Fe-Al Oksitler

şeklinde bir oluşum sırası yazılabilir


2.4. Özgül Yüzey
Özgül yüzey, birim kitledeki toprağın (veya birim hacimdeki toprağın)
toplam yüzey alanıdır. Özgül yüzey genellikle (m2/g) birimiyle verilir. Öncelikle
özgül yüzey alanı, toprak parçacıklarının büyüklüğüne bağlıdır. Kumlu
toprakta özgül yüzey, 1 m2/g'ın çok altında iken killi topraklarda 100 m2/g'ı
bile aşabilir

Bazı toprakların özgül yüzey alanı (Yeşilsoy, 1994)


Bünye Sınıfı Özgül Yüzey (m2/g)
Kil 150-250
Siltli killi tın 120-200
Siltli tın 50-150
Tın 50-100
Kumlu tın 10-40
Silt 5-20
Özgül yüzey aynı zamanda parçacıkların
şekline de bağlıdır. Yassı ve çubuk halindeki
parçacıklar, ortalama olarak aynı kütledeki küp
ve küre şeklindeki parçacıklardan daha fazla
özgül yüzeye sahiptirler. Kil parçacıklarının
çoğu genellikle yassı olduklarından, toprağın
özgül yüzeyine katkıları çok büyüktür. Dış
yüzeylere ilaveten bazı kil mineral tipleri iç
yüzey alanı da içerir.

Örneğin, montmorillonit ıslanınca-iç


yüzeylerine suyu alınca genişler. Yukarıdaki
açıklamadan anlaşılacağı üzere, bir toprağın
toplam yüzey alanı iç ve dış yüzeyleri içeren kil
minerallerinin tipine olduğu kadar bunların
toplam miktarlarına da bağlıdır.
Toprakların özelliklerinden pek çoğu yüzey alanı ile ilgili olduklarından,
toprağın özgül yüzeyinin araştırılması ve ölçümü toprak özelliklerinin tahmini ve
değerlendirilmesinde bir temel oluşturur.
Özgül yüzey; toprağın Katyon
Değişim Kapasitesi (KDK), bitki besin
maddelerinin yarayışlılığı, şişme, yüksek
tansiyonlarda suyun tutulması ve plastiklik,
mukavemet gibi mekanik özellikler ile yakın
ilişkilidir. Bu nedenle özgül yüzey ölçümü, geleneksel yöntemlerle toprak
tekstürünün ölçümü kadar yaygın değilse de, aslında toprağın kum, silt ve kil
yüzdelerinin bilinmesinden daha geçerli, anlamlı bir toprak özelliğidir.

Özgül yüzey çeşitli yöntemlerle ölçülebilir. Parçacıkların özgül yüzeyini


ölçmek için kullanılan standart yöntemde azot gibi bir gazın adsorpsiyonundan
yararlanılır. Daha kolay yöntemler, etilen glikol veya gliserol gibi polar organik
moleküllerin toprak parçacıkları üzerinde tutulması esasına dayanır.
2.5. Toprak Yapısı (Strüktür)
Tuğla, çakıl, kum, çimento, kireç
gibi yapı malzemelerini gelişigüzel bir yere
boşaltsak ortaya karmakarışık bir yığın çıkar.
Aynı malzemeyi bir yapı ustası belirli bir
düzen içerisinde bir araya getirirse duvarlar,
odalar, salonlar, banyo tuvalet, mutfak gibi
boşlukları olan, belirli bir yapı ortaya çıkar.
Aynı şekilde toprağı oluşturan parçacıklar da
gelişigüzel, gevşek ve dayanıksız bir yığın
durumunda olabileceği gibi, belirli bir
düzenleme ile, belirli büyüklük ve şekillerde
ikincil birlikler (agregatlar) görünümünde de
olabilir.
Bu nedenle, toprağı oluşturan teksel parçacıkların özelliklerini ayrı-ayrı
araştırmak ve öğrenmek yeterli değildir. Toprağın değişik koşullar altında
davranışını kavrayabilmek için parçacıkların bir araya gelerek kümeler
oluşturmasının mekanizmasını ve bir arada bulunuş ve tutuluşlarını bilmek gerekir.
Zira, toprak tanecikleri doğada agregatlar ve bunların kümelenmesi ile oluşan
üniteler halinde bulunur.
Birincil parçacıkların
(kum, silt, kil) bir araya gelip
belirli bir düzenleme ile yeni
görünüm almaları sonucunda
toprak yapısı ortaya çıkmaktadır.
Toprak tekstürü ya da bireysel
toprak taneciklerinin büyüklükleri,
toprak suyu ile bitki arasındaki
ilişkilerin tanımlanmasında büyük
önem taşırken; bu taneciklerin
diziliş şekilleri de toprak-hava-su
sistemi üzerinde büyük öneme
sahip olmaktadır.
Strüktür toprak içindeki su ve
havanın miktarını kontrol etmektedir.
Bitkiler toprakta yeterli oranda su
bulunduğu durumlarda bitki besin
elementlerinden yararlanabilmektedir.
Diğer taraftan, bitki kökleri ve çimlenen
tohumlar solunum yapmak için yeterli
oksijene yani havaya ihtiyaç gösterirler.
Mikroorganizma faaliyetleri de
topraktaki havanın ve suyun miktarına
bağlıdır. Toprak strüktürü su ve havanın
yalnızca miktarı üzerinde etkili olmayıp
aynı zamanda hareket ve dolaşımlarını da yönlendirmektedir. Uygun bir toprak
strüktürü tarafından düzenlenmiş, optimum hava-su-besin elementi ilişkisi
olmadıkça toprakta fazla miktarda bitki besin elementinin bulunması iyi bir bitki
gelişmesi ve yüksek ürün için yeterli değildir.
Strüktür aynı zamanda toprakların su
ve rüzgar erozyonuna uğrama derecelerini de
kontrol etmektedir. Dayanıklı strüktüre sahip
topraklar strüktürsüz ya da dayanıklı olmayan
strüktür içeren topraklara kıyasla erozyona
daha az uğramaktadırlar.

Toprak strüktürü, topraktaki


parçacıkların bir araya gelmeleri, dizilmeleri
ve kümeleşmelerini tanımladığına göre teksel
taneciklerin birbirlerine bağlanmasını
sağlayan maddelere, agregat oluşturan
"çimento" maddeleri ve bu bağlanmanın
mekanizmasına da "agregat oluşumu"
diyoruz.
Kil parçacıklarının çeşitli şekillerde birleşerek meydana getirdiği kümeler
kil domainleri-, kum ve silt büyüklüğündeki parçacıklara bağlanarak mikro ve
makro agregatları oluştururlar. Kil, yalnız agregatları içten çimentolamakla kalmaz;
aynı zamanda doğal agregatların-pedlerin-üstünü örterek kil zarı oluşturur.
Agregat oluşumu için kilin flokulasyonu gerekli bir koşuldur. Yine de tek başına
kilin flokulasyon işlemi, toprakta mikro agregatların ve yeterli havalanma ile
suyun taşınmasını sağlayacak makro gözeneklerin oluşumu için yeterli değildir.
Agregatlaşma için önce killerin yumaklaşması (flokulasyonu) sonra da mutlaka
"çimentolaşması" gereklidir.
Çimento maddeleri genel olarak kolloidal büyüklükteki maddeler ya
da kolloidlerdir. Kolloid tanımına organik veya inorganik, çapı çok küçük ve
dolayısıyla özgül yüzey alanları çok büyük (küçük oldukları için su içinde askıda
kalabilen yani süspansiyon halinde bulunabilen) tüm maddeleri sokabiliriz.
Agregat oluşumu yönünden, toprakta doğal olarak bulunan kolloidleri
gözönüne almak gerekir. Topraktaki çimento maddesi olarak önemli kolloidal
maddeleri dört ana grup altında toplamak mümkündür. Bunlar,

1. Kil mineralleri
2. Organik kökenli kolloidal maddeler
3. Demir, aluminyum ve manganın kolloidal oksitleri
4. Kalsiyum karbonat (kireç).
Kil taneleri, yalnızca molekülleri dipol özellik gösteren su ve benzeri
sıvılarla ıslatıldıklarında agregat oluşturmaktadırlar. O halde ortam sıvısının doğası
da agregat oluşumunu etkilemektedir. Kil tanecikleri su içinde disperse olduklarında
daha önce de belirtildiği gibi çevrelerinde elektriksel bir çift katman
oluşturmaktadırlar.

İç katmanı kil yüzeylerindeki negatif elektrik yükleri, dış katmanı ise


bu yüzeylerde adsorbe edilmiş katyonların pozitif elektrik yükleri oluşturmaktadır.
Dipol karakterli su molekülleri, bu özellikleri nedeniyle hem pozitif hem
de negatif elektrik yüklü yüzeyler tarafından adsorbe edilebilmektedirler. Bu
bakımdan, ortamdaki kil tanecikleri ve katyonların her biri, bir su zarı ile çevrilmiş
durumdadırlar.

Katyon ile kil tanesi arasındaki su molekülleri, katyonun pozitif


yükü ile kil tanesinin negatif yükünün birleşik etkileri altında, pozitif kutupları
kil yüzeyine, negatif kutupları katyon yüzeyine gelecek şekilde dizilirler.
Böylece su molekülleri, hem kil tanesinin hem de katyonun çekim etkisi
altında kalırlar ve kil tanesi ile katyon arasında bir bağ oluştururlar.
Söz konusu katyonla
ortamdaki diğer kil tanecikleri
arasında da bu tür bağlar oluşmakta
ve bu yolla kil tanecikleri birbirlerine
bağlanmaktadırlar. Ortamın suyu
azaldıkça kil tanecikleri arasındaki
bağ kısalmakta ve daha kuvvetli hale
gelmektedir. Suyun azalmasına bağlı
olarak taneler arasındaki kohezyon ve
bu tanelerin oluşturdukları kümelerin
sertlikleri artmakta ve sonuçta agregat oluşmaktadır.
Bu kolloidal kil parçacıkları da silt ve kum büyüklüğündeki diğer teksel
taneciklerin yüzeylerine yapıştığı ve onları bir kılıf gibi sardığı için onları da birbirine
yaklaştırıp tüm kümenin belirli bir kuvvetle birbirine bağlanmasını sağlamaktadır.
Burada kil parçacıkları için açıklanan mekanizmanın benzeri diğer kolloidal
parçacıklarla da meydana gelmektedir.
Toprak yapı tipleri ve sınıfları
Toprak parçacıkları
birbirlerine hiçbir şekilde bağlı
değilse teksel yapı ortaya çıkar.

Toprağı oluşturan teksel


tanecikler çok sıkı bir biçimde ve
büyük bloklar halinde bir araya
gelmiş tuğla, kerpiç gibi bir durum
ortaya çıkmış ise o zaman masif
(katı) bir yapı oluşmuş demektir.

İçinde yeterli düzeyde kil bulunan topraklarda,


uygun koşullar altında, teksel tanecikler bir araya
gelerek gruplaşırlar ve "ikincil parçacıklar" veya
"agregatlar" denilen yapısal üniteler ortaya çıkar.
Bu ikincil parçacıkların veya agregatların büyüklükleri ve şekilleri
sabit olmadığı gibi, dayanıklılıkları da çok farklıdır. Gözle görülebilen
agregatlar birkaç milimetreden birkaç santimetreye kadar olabilirler ve genel
isim olarak "ped" veya "makro agregat" olarak anılırlar. Ped veya makro
agregatlar da birçok "mikro agregat"ın bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Mikro
agregatlar ise kum ve silt büyüklüğündeki birkaç parçacığın killerle birbirine
bağlanması şeklinde oluşmuştur.
Toprak yapısını agregatların şekillerine (görünümlerine) göre tiplerine ayrılır

Küresel (Granüler): Pedler küreye benzer şekilde


yuvarlaktır. Bunların poröz olanlarına granül (küme),
fazla poröz olanlarına furda adı verilir

Blok Benzeri: Pedler küplere benzer. Kenarları


düzenli değildir. Küçük olanlara kırık blok veya
köşeli blok, yuvarlak olanlara ceviz yapı adı verilir

Prizma Benzeri: Pedler altıgen prizmalara


benzerler. Düşey eksenleri yatay eksenlerinden
büyüktür. Uçları yuvarlak olanlarına sütun benzeri
yapı adı verilir

Levhalı: Pedler yassı levhalar halindedir. Yatay


eksenleri düşey eksenlerinden çok büyüktür.

You might also like