Professional Documents
Culture Documents
Küpe – 1
Ahmet Bayraktar
Editör
Ahmet Arın
Sayfa / Kapak
Ahmet Bayraktar
ISBN: 978-605-80296-3-7
Basılmış eserleri
• E-Ticaret | Fecr-Ankara-2017
• Nesih | Maarif-Ankara-2018
• Ateizmus 1 | Post-İstanbul-2019
• Kuranla Anla | Post-İstanbul-2019
• Yeni İlmihal | Maarif-Ankara-2019
• Yeni Kuran Okuma Öğretim Yöntemi | Maarif-Ankara-2020
| İki nokta-Ankara-2020
• Küpe-1
İletişim
Face @drahmetbayraktar
Twit @ahmt_byrktr
inst @dr_ahmetbayraktar
Mail ankarailahiyat@gmail.com
whap 0531 6370069
Sosyal medya vesilesiyle tanıdığım,
severek-överek-yererek-yontarak
ömrümü bereketlendiren
öykü üstatlarıma hürmetle
Hasan Boynukara
Mustafa Everdi
İÇİNDEKİLER
1. ACİL........................................................................................................................11
SİYAHVEYAZ | 11
ACİL
Yolu açın, yolu açın...
Ambulanstan indirilen sedyenin şakıltısı canının derdine
düşmüş insanların o tarafa yarı umursamaz, biraz da meraklı
bakışlarını çekti.
- Baba n’olur ölme!
Lise çağındaki kızı canhıraş koşuyordu sedyenin peşinden.
Hastane güvenliği ameliyathanenin önünde durdurdu kızı.
Gözlerinden inci tanesi gibi yaşlar dökülüyordu. Annesiyle
acile gelmiş bir üniversiteli çocuk ise kıza dikkat kesilmişti.
Ne kadar da güzeldi.
Oğlan kendini kınadı ama bakmaya devam etti. Engel ola-
mıyordu içindeki kuvvete. Annesi acilde hastayken annesini
düşünmesi gerekirdi doğru ama vakıa bu.
Konuşsa ne diyecekti ki. Hastaneydi burası. Babasının ar-
dından ağlayan bir kıza saati soramazdı. Bir çuval incir berbat
olurdu. Olacağı varsa da olmazdı o saatten sonra.
“Eren Bayram, danışmadan bekleniyorsunuz”
Annem, çıktı galiba diyerek gündüz düşüne bir müddet ara
verdi. Danışma, neredeydi, girişte, giriş neredeydi... Bir ka-
dının hayali erkeğin dünyasını değiştiriyor işte. Çok toysun
Eren. İçindeki ses yanağını sertçe okşadı.
Sedyede aygın baygın yatan annesinin saçını okşadı. Anne
bilinci o halde bile evladının gözlerine bakıp, “Bir derdin mi
var senin kuzum” deyiverdi. İçinde olup biten deprem önce-
sinin bir anda annesinin kalbine vahiy mi edildiği kurcaladı
zihnini.
12 | Ahmet BAYRAKTAR
man bile babadır adı. İnsan olmaya müsade eden pek nadir
çıkar. Hata yapsan ayıp, haddi aşsan günah. Allah bile kadını
anmaz günahı anlatırken. Adem ve eşidir oradaki. Eşi kim?
Niye orada yok? Neden Adem onun eşi değil de o Adem’in eşi?
Neden ben korumak zorundayım her şeyi, herkesi?
- Daldın yine oğul.
“Allah belasını versin annemden başka bütün kadınların”
diyesi geldi. Nereden gördüm, duydum şu kızı. Annemin ya-
nında düştüğüm hallere bak.
- Yok anne, öylesine işte. Seni böyle görünce üzülüyorum
der demez.
Gözleri ister istemez koridora gidip geliyordu.
- Su getireyim mi anne biraz. Dudakların ıslanır en azından.
Annesi, bakışlarıyla onayladı, konuşmaya mecali yoktu.
Kantine gitmek için acilin koridorlarında sarhoş serçeler
gibi sağa sola gitti geldi. Esas derdi orada babasına ağlayan
kızdı.
Bir müddet gövdesi gezinirken gözleri sabit bakakaldı. Kı-
zın annesi galiba buralarda yoktu. Tek başına duvara çömel-
miş, yüzünü dizlerine gömmüş, cenin gibi kalakalmıştı. Nasıl
kendini gösterseydi? Takılıp düşse önüne, kaza süsü verip ölse
ayaklarının dibinde.
“Yahu daha gün aşmadı üstünden neyin aşkı geldi de ölmeyi
göze aldın geriz...” Yine o yeşil sinekler üşüşüyordu zihnine.
Her biri bir harf taşıyor kanadında, pis, rezil, görmekten haz-
zetmediği sürülerle istila ediyordu beynini. Kurtulamıyordu
aşkın elinden. Gözünü çevirse gönlü orada, göğsünü çevirse
ayakları çekiyordu.
“Bence bu gerzekliğimi en iyi o tedavi eder. Şöyle esaslı bir
çemkirse üzerime, izzeti nefsime ağır gelir, lanet eder bırakı-
rım kızı yasıyla bir başına. Hem suçu da ona yıkarım, kendimi
temize çıkartırım.”
SİYAHVEYAZ | 15
SAKİN
Hayatta sana en kolay gelen şey nedir diye sorsalardı, sorana
da soruya da acıyarak gülümserdim. Kolay hayat görmedim.
Yaşam tanrısal bir kabiliyet. Hayy olan o.
Kendimi anlamaya, algılamaya başladığım ilk andan beri
soruyorum niye diye. Ben niye benim? Annem niye annem?
Susturamadım zihnimi konuşmayı söktüğünden beri.
Bana anlatılanlar ile benim gördüklerim birbirini tutmadı.
Benim sorduklarım başkaydı, bana verilen cevaplar bambaş-
ka. Ne sorduğumu anlamadı çoğu. Çünkü sormamıştı ken-
dine o soruyu sual ettiklerim. Nereden çıkıyordu bu sorular,
bilemiyorlar başlarından def ediyorlardı beni.
Herkesin aşırı dindar göründüğü, hiçbirinin dini umursa-
madığı bir ailem vardı. Onların suçu yok. Yani en azından
bence. Toplumun yüzde doksan dokuzu onlar gibiydi. Cahil-
seniz, kendinizi doğrulamak ya da yanlışlamak için başvura-
cağınız tek kaynak ötekidir. Babam beni ötekilerle yetiştirdi.
Ötekilere bakıp övdü, sövdü, dövdü. Başkasından aldığım
ödüller değerliydi, başka, hep başka.
Bir gün bana başkası gibi olma deyince damdan düşmüşe
dönmüştüm. Benim hayatım, babamın sözleri hep başkasına
endeksliydi. Başkalarına yaranmak hayatın temel gayesiydi.
Allah bile başkasıydı. Benim bulduğum, beğendiğim, sevdi-
ğim biri değildi. O öyle istedi, o razı olsun, olmadı, olacak...
Her şeyi arayan, düşünen, soran bulmak isteyen zihnime ez-
ber ağır gelmedi. Kıyma makinasına kemik atınca dişleri kırar.
Beni asıl uyandıran insanların inançlarıydı.
18 | Ahmet BAYRAKTAR
SARSINTI
Sana ne oldu böyle, bana ne oldu hakikaten. İçine gömülen
birini görmemişsinizdir belki, görün işte o benim. İçine at-
mak, içinden konuşmak, içine konuşmak, içinde yaşamak ile
ilgili bütün literatüre kendimden vakıfım.
- Ahmet, gidecektin gittin mi.
- Oğlum, şunu yapacaktın.
- Hocam, şunu diyecektik.
Dedim, yaptım, gittim. Bana sorsan hepsi tamam. Meğer-
sem zihnimde onları planlıyorum, yapıyorum, ediyorum, ey-
liyorum, gerçekleşiyor. Kimbilir kaç vakit namaz kaçtı öyle.
Bana sorsan her şey tıkırında. Eksik gedik yok. Millet benim
zihnimde yaşamıyor işte. Ah onlar da benim zihnimi paylaşsa.
Yok yahu. Ne dediğini bilmemek benimkisi. Benim beynim
bana ağır geliyor, başkasını delirtmeye hiç niyetim yok. Ben-
den başka deliyi taşıyamam ben.
Unutturmayın, bak ne diyordum. Disosiyatif bozukluk.
Daha ona gelmeden başka neler mi vardı. Ben de merak ettim
herkes gibi. Acep ne kadar hasar bırakmış o sarsıntılar. Gittim
en iyi yaptığım şeyi icra ettim. Kitaba para verdim. Nobel ya-
yınlarının anormal psikoloji kitabını aldım. Baktım bu bayağı
afilli duruyor. Bütün psikolojik hastalıkların çetelesi üzerinde.
Şizofren, paranoid, şizoid bilmediğim hangi tür hastalık varsa
hepsine şöyle bir baktım. Aman Allahım. Hepsinden bir tu-
tam var bende. Ben bir tane var sanıyordum, hepsinden var-
mış. Bu böyle olmaz bunun hakkından gelmeli.
Oturdum, okudum. Neyim var benim, hangi belirtilerim
22 | Ahmet BAYRAKTAR
Allahım yanıyorum...
Kimse yok etrafımda. Onun için bu kadar serbestim. Sessiz-
ce yalvarıyorum. İbadetteyken emin olduğum Rabbimin var-
lığından şu anda o kadar da emin değilim. Beni duyuyor mu
duymuyor mu meselesi değil. Neden beni bu hallere düşürdü?
O mu düşürdü ben mi düştüm? Hiçbir şeyden haberim yok.
- Biliyor musun, aramızda kalsın, insanlara Allah’ı ispatlıyo-
rum, ateistleri imana getiriyorum ama kendimi bir türlü ikna
edemiyorum.
- İnanmıyor musun yani?
- İnanıyorum işte sorun da orada. Bilemiyorum bir türlü.
Bilmek istemem çok garip ama.
-Anlamadım nesi garip, niye garip?
-
SİYAHVEYAZ | 25
26 | Ahmet BAYRAKTAR
-
Ahmet BAYRAKTAR | 27
memişiz. ”
- Siz onların kitabında onların hocaları ne demişse peşin
inandınız. Hiç mi düşünmez birisi “Yahu bu insanlar iyi bir
halt olsaydı bunların dini reddedilmezdi” diye.
Yaratma dediğin için bunları söyledim. Adem ile eşinin kıs-
sasını ben size anlattım, ama siz her şeyi beton kafayla okudu-
nuz resmen. Beton kafaların da bir şeyler anlayabileceği ama
aklı başında insanların mecazını çözebileceği bir şey anlattım.
Anlamadınız. Allah çamurdan şekil vermiş, saman katmış,
üflemiş... Hiç mi doktor, tabip, anatomi görmediniz? Çamur-
dan yaratılan beyinde ne toprağı gördünüz? Çamura üfleyince
canlanır mı? Bir şeyler anlatmak istiyor Allah bize diye düşü-
nüp anlamın peşine düşmediniz.
“Allahım okuduk bütün tefsirleri”
- Sorunun büyüğü zaten bu ya. Ben size tefsir okuyun de-
medim. Ayetlerimi okuyun dedim. İnsanın nasıl yaratıldı-
ğını tefsirciler ne bilsin. Onların bildikleri meful, mansup.
Ayet deyince ben bir tek elinizdeki Mushafı mı kastetmişim
bir baksaydınız ya. Ayet dediğin yaratılan her şeydir. Tek bir
hücreden bütün canlıları evriltmeyi benim kudretimle anla-
yamadınız, gittiniz evrimi marksistlerin, kapitalistlerin kale
duvarına harç malzemesi yaptırdınız.
Bütün canlıları, canlılığı yaratan benim. Kendi kendine bir
hücre nasıl başka bir canlının dokusunu, sistemini oluştura-
bilir mümkün mü bu? İnsan maymundan gelmemiştir deyip
bunu da dindarlık ölçüsü haline getirdiniz, e. Sonunda elinize
ne geçti? Nasıl yaratıldığınızı anlayabildiniz mi? Yok. Yarat-
mayı nasıl anlamayı düşünüyordunuz peki? Çocuk masalla-
rıyla gerçek dünyaya nizam verebileceğinizi mi düşündünüz?
Size verdiğim kıssalar başlangıç çizgilerinizdi. Tevratta da var-
dı aynı kıssalar neden onları size anlatmadım diye hiç düşün-
Ahmet BAYRAKTAR | 39
mediniz mi?
“Yani ne bileyim, şimdi sen deyince Rabbim düşünmeye
başladım.”
- Devenin yaratılışına bakın dedim, göğün dikilişine ba-
kın dedim, siz de aval aval baktınız. Teleskopu edwin hubble
buldu. Radyasyonu Marry Currie. İzafiyet teorisini Einstein.
Planck sabitini Max Planck. Elektriği Tesla. Siz ne işle meşgul-
dünüz o sırada. Sakız çiğnesem orucum bozulur mu?
İlim, irfan, siyaset hepsini gömdünüz tarihe. Size ilim öğre-
tenleri kafir bellediniz. Namaz, oruç, tespih ölçer ile kendinize
lider, örnek aradınız. Ben size ehliyet, adalet dedim. Akledin,
fıtrata dönün, ahlaklanın dedim. Namaz dediğin şeyin esas
amacı insanı kötülüklerden alıkoymasıdır dedim. Anlamadı-
nız. Din namına dedikodu yapıp durdunuz. O şunu dedi bu
onu dedi. Bir Allah kulu da demedi ki “Yanlış yapıyorsunuz,
din diye mezheplere tapıyorsunuz. Din güzel ahlaktır, akıldır,
tevhittir, akıldır, fıtrattır.”
“ E, bunu diyen biri vardı sanki ama”
- Dese ne ki. Dinlenmedikten sonra. Hadi dinlemediniz bir
sene, iki sene, yüz sene dinlemeyin. Bin sene aynı soruları
sorup aynı cevapları yazıp okumaktan bıkmadınız. Bin sene
yerinizde saydınız. Gavur dediğimiz insanlar ilimde, sanatta,
akılda, iş ahlakında size tur bindirdiler. Kendini müslüman
sayan devletlerdeki insanlar fırsat bulunca gavur ülkelerine
göçtüler, biraz biti kanlanan müslüman soluğu gavur mem-
leketinde aldı. Çocuğunu orada eğitti, orada ev almaya, iş
kurmaya çalıştı. Neden? Onlar daha adil, ahlaklı, haksızlık
yapmaz. İyi de bütün güzellikler, iyilikler İslamdandı hani.
Herkese vaaz ederken öyle, iş kurgulamaya, eylemeye gelince
kimse ortada yok. Sonra Allah niye kötülük yarattı. Siz iyilik
için adım attınız da ben engelledim sanki.
40 | SİYAHVEYAZ
“Hayır.”
| Allahım ne diyeceksen de, ben burada meraktan çatlıyo-
rum. İyi de Allah benim içimden geçirdiklerimi de biliyor.
Hatta şu an içimden mi geçiriyorum yoksa konuşuyor muyum
onu bile bilemem. Bak burada bile kendimle konuşmaya baş-
ladım. |
- Bak burada dahi aceleden kıvranıyorsun Ademoğlu. Sor-
duğum soruları baştan bir daha düşün. Sen şu anda bitmez
tükenmez bir huzurdasın.
| E tabi Allah sanatlı konuşacak. |
- Kendin itiraf ettin, bunu hak edecek bir çaban emeğin de
olmadı, olamaz. Ve şu anda buradaki hiç kimse “Allahım ben
cennet istemiyorum” demedi, diyemez de. Çünkü onlar bura-
da mutlular. Siz dünyada mutlu olmayı yani cenneti hedefle-
diniz. Mutluluk güneşi ufuktan değil içten doğar. Sen mutlu
olmayı kabul edersin. Dışarıda ne olursa olsun mutlu oldum
dersin ve olursun.
Sen ve senin gibiler bütün insanlar önce kendi kafalarında
kendilerini bir yerlere koydular. Sonra başkalarını başka yer-
lere koydular. Kimse hak ettiği yere koyamadılar. Hocalarınız
sizi cehenneme gönderdi. Ben günah işleyen cehenneme gi-
decek diye bir şey demedim. Hocalarınız, efendileriniz namaz
kılmayana on bin sene, oruç tutmayana yüz bin sene cehen-
nem yazdı, siz de inandınız. Açıp bir kere bakma zahmetine
katlanmadınız.
Peygamberden geldi deyip onun bunun dedikodusundan
kendinize din icat ettiniz. Biraz Kuran okusaydınız, benim
insanları cehenneme tıkmak için fırsat kolladığımı sanmaz-
dınız. Camilerdeki cahiller size vaaz etti siz de onlardan cahil
olduğunuzdan inandınız. İçinizdeki cahillerin hesabını bana
50 | SİYAHVEYAZ
şamıyorum.
- Ben varım benimle konuş.
“ Sen kimsin?”
- Beyin örüntülerinden hasarlarından oluşmuş kimliklerin-
den bir tanesiyim.
“ Nasıl yani. Seninle mi konuştum ben cennette? Beni öldü-
ğüme sen mi inandırdın?”
- Sakin ol. Hepsi benim, yani senin eserin. Yaşarken çok dü-
şündüğün şeylerdi bunların hepsi. Hayatın içinde ya da dışın-
da düşünüp durduğun şeyler komada zihnine geldi.
“Komaya mı girdim?”
- Evet, şu anda hastanedesin. Etrafında ailen, doktorlar var.
Ben görüyorum ama sana göstermiyorum. Benimle konuşa-
bilirsin istersen. Ben onlara konuşamam ama. Daha doğrusu
konuşmam. Bunu sen istedin hatırlıyor musun? Keşke kim-
seyle konuşmak zorunda olmasam, bu cümleni hatırladın mı?
“Evet.”
- Tamam işte. Bütün duaların, dileklerin kayıt altında. Fırsat
buldukları ilk anda gerçekleşirler. Şu anda tam fırsatını buldu-
lar. Bundan sonra konuşamayacaksın. Komada senin üstünlü-
ğün son buldu. Kontrolü biz ele geçirdik. Biz konuşurken bizi
susturuyordun şimdi de biz konuşacağız sen susacaksın.
“Nasıl oluyor ama bu. Sizi ben oluşturmadım mı? Bana itaat
etmek zorundasınız.”
- Öyleydik haklısın. Bir halı gibi düşün benliğini. Halının
bir yerleri bozulduğunda yamaladın, yamalandığı belli olma-
sın diye de dikişli tarafı ters çevirdin. Halının göründüğü ile
olduğu hal tamamen farklıydı. O kadar yamaladın ki sonunda
senin olan kısım yalnız birkaç adımlık kaldı. Beynin sarsıldı-
ğında örüntüler kimliğini ters yüz etti. Artık sen alttasın biz
üstteyiz.
- Yeter çok konuştun mızmız şey. Aşkım sen ona bakma. Biz
SİYAHVEYAZ | 55
----
“Ruh dediğimiz şey neydi Rabbim, hani sen üfledim demiş-
tin ya.”
Yarattıklarıma bakıyordun değil mi yaşarken. Orada eşya-
nın, insanın ve hayvanın ortak bir noktası vardı gördün mü,
fark ettin mi?
---
- Baba, baba!
Babamın durumu iyi değil. İşlemcisi dolmuş, rami tıkanmış
bilgisayar gibiydi. Ekranda her şey normal görünüyor ama
fare imleci kıpırdamıyordu. Elleriyle yüzünü yırtmaya çalışı-
yor. Üzerinde bir lanet var, ondan kurtulmak ister gibi davra-
nıyordu.
Babamın uyanışıyla parlayan güneşimizin önüne kara bir
bulut geçmiş,
Ahmet BAYRAKTAR | 61
Çıktım. Derin bir nefes almış gibiydim tekrar. Ben bir tane
değilim. Bu neydi, ben neyi gördüm.
- Seni benim “an”ımın içine attım bir anlığına. Dayanama-
dın. Musa gibi kendini bıraktın.
“ Allahım, ben, ben, ben...”
| Toparlayamıyorum bilincimi. Ben bir tane değilim. Ulaşa-
bileceğim, bulunabileceğim her yerdeydim. Ben seçiyordum,
seçimlerimden bir ben oluşturuyordum tuğlalı oyuncaklar
gibi. Zaman, zaman diye bir şey yoktu. Yaratılışın benim sıra-
ma dizilmesi. O yalnız benim gördüğümdü bir de. Milyonlar-
ca milyarlarca bilinç vardı evrende. Hepsinin seçimini müm-
kün kılacak kadar bilinçli bir Allah, zeka, bilinç. Akıl alamazdı
elbette. |
“ Allahım, şimdi ben hem cennette hem cehennemde mi-
yim?”
- Sen merak ettiğin için sana bunu gösterdim. Yaşarken hep
bunu merak ediyordun şimdi sana gösterdim.
| Evet hep bunu merak ederdim. Cennet cehennem nedir,
64 | SİYAHVEYAZ
“ Ya algılarım tıkanırsa ”
- Baştan başlarsınız.
“ Nasıl yani? ”
- Bilgisayarlarınızın resetlenmesi gibi düşün.
“ Reset’i kim atıy... ”
| Tabii ya. Kimsenin reset atmasına gerek yok ki. Varlık onun
emir onun. Yazılım kendini ilerletemediği anda baştan başla-
ma komutunu devreye sokuyor ve sanki hiçbir şey olmamış
gibi baştan başlıyor bilinç. |
- Evet, öyle.
“ Ama, ya ben o tıkanmaya takılırsam. Tekrar hatırlarsam ”
- Nerede?
| Evet, doğru. Burası dünya değil, ben de oradaki değilim.
Bir algıyım. Bir yazıyım ben yani. Yazılmış bir şey. Bilincin
eseriyim. Beni düşünen mutlaklığın bana çizdiği sınırlarda
varım. Kader, kader, tabii ya. Kader, yazı... Bunu anlatmalı-
Ahmet BAYRAKTAR | 65
yım. A, ben öldüm doğru ya. Ama ben bunu bulduysam baş-
kası da bulabilir şimdi yaşayanlar arasından. |
- Sen buradasın. Şimdi, geçmiş, gelecekten uzaktasın.
“ Yani ben konuşamaz mıyım biriyle. ”
- Konuştuğunu düşünürsün. Onlar da öyle sanabilirler. Var-
lığının boyutu değişti. Sen o sınırı aşamazsın. Oradan buraya
geçebilirsin, buradan oraya geçemezsin. En azından geçtiğin-
de yaşayacakların ilk yaşadıkların olmayacak, olmaz, olamaz.
Sen kendi gerçeğini gördün, yaşadın, bitti.
“ Ben tekrar yaşayabiliyor muyum yani dünyayı. ”
- Orada sizin istedikleriniz ve size vadedilen var. Demiştim.
“ Evet Rabbim. O zaman ben merak ettiklerimi şimdi tek-
rardan yaşayabilir miyim yani.”
- Evet.
“ Ama ben bitirmiştim hani dünyayı. Nasıl yaşayacağım? ”
- Yaşadığın zaman ne olup bittiğinden haberdar değildin.
Sen yaşadığını düşünüyordun. Yaptığın şey seçmek ya da sab-
retmekti değil mi?
| Düşünmemiştim bunu. Seçmek ya da sabretmek. Eğer im-
kanın varsa seçersin, maruz kalırsan sabredersin. Evet, doğru.
Öyle. |
- Bir VR oyunu düşün. Onlardan birini oynadığında dışarı-
da ne olup bittiğini unutuyordun doğru mu.
“ Evet. ”
- Dünya da bir oyundu. Bunu size söyledim. Oynarken hiç-
bir şeyi göremiyordunuz. Oyun bitti. Gerçeğinizi gördünüz,
göreceksiniz. Burada kendi gerçekliğinizden sonrasını da ya-
pabilirsiniz. Sonsuzluk dediğim de bu zaten. Sonsuzluk değil,
66 | SİYAHVEYAZ
-----
Arkadaşlar hastayı
Ahmet BAYRAKTAR | 67