You are on page 1of 9

TÜRKİYE’DE

SINIFLAR
•UHN İ lil «•* M «M M. İM»*
a«rv>«l » t lM M »II « IR M .
MI u ı n ı ı ı M u u r ı ıv
»V « ıiv .n v itİU iiM iM iM

w ıı m m « ı n a « ı m w
HM.U4. O . M*. «*

I IV M 1 ,».% I I

TO M İK T İSA T Ç IL A R . ftİK L İA l Y A Y IN L A R I
R IS İM L İ İŞ Ç İ U İ/ İSİ h a r 2

«İKİN C İ BASKI

fl.acar

TÜM İK TİS A TÇ IL A R B İ L İ C İ VAYIINLAHI


İS II MI ADRCSİ.
Kararını Sok. 14/19
K IZ ILA Y f AN K ARA
R ES İM LEY EN : S E LÇ U K D EM İR EL

Sessizlik bir anda dağıldı. Fabrikanın açılan kapıların­


dan hayat boşaldı. Sokak işçilerle doldu. Yaşlı, genç, yakı­
şıklı, çirkin, şişman, zayıf yüzlerce yorgun insan çıktı. Ak­
şam karanlığında yavaşça sokak aralarına dalıp kayboldular.
Etrafı yeniden bir sessizlik kapladı.
Haşan daha işe alışamamıştı. Yüzlerce insanla beraber
bir kapıdan girip çıkm ayı ne kadar yadırgıyordu. Fabrika
hayatı köy yerinden ne kadar farklıydı. İşe gireli üç ayı geç­
mişti. Ama köyde geçirdiği yılların izleri öyle kolay silinmi­
yordu. Tefeciye olan borcunu ödeyemeyip toprağını satmak
zorunda kalmasaydı gurbet ellere de çıkmayacak, fabrikaya
da girmeyecekti. Esasında iyi olmuştu geldiği. Her gün yeni
bir şey öğreniyordu. Her gün yeni bir gündü.
Birden irkildi. Biri koluna yapışmıştı. Döndü. Alımet
Abiyi gördü. Ahmet Abi 45 yaşlarında, ağırbaşlı, kendine
D iz g i-M o n ta j: güvenen biriydi. İyi bir tornacıydı. Çıraklıktan yetişmeydi.
Ç I Ğ V a y ın c ılık L t d .
Karanfil S o k . 50/2
Değme ustayı cebinden çıkarırdı.
B akanlıklar • A nkara ı "Karadeniz'de gemilerin mi battı?" diye sordu.
T a l i 17 7 9 19
Haşan cevap verdi:
B A S K I: "Yok be abi. Biraz şaşkmım o kadar. Daha alışamadım -
M A Y A M atbaacılık • Y a y ın c ılık L t d . $ t l.
Esat C a d . N o ı 4 4 - K ü c ü k c ja t - A n k a ra şehire, fabrikaya. Ama memnunum geldiğime. Köy yerinde
T e l: 18 8 9 72
her gün bir önceki güne benzerdi. Burada farklı. Her gün ye-

FABRİKANIN AÇILAN KAPILARINDAN HAYAT BOŞALDI.


nı'b ir şey öğreniyorum. Sağolsun patron da ekmeğimizi ve­
riyor. Yaşayıp gidiyoruz işte."
Ahmet'in yüzü biraz asıldı:
"İşçi oldun ama daha dünyaya bir işçi gibi bakmıyor­
sun. Senin, benim, yüzlerce işçinin ekmeğini patron veriyor­
sa niye bütün gün anamız ağlıyor? Akimdan şunu çıkarma.
Patron bize ekmek vermez. Bir ona pasta yedliririz. Adam
bugün fabrikaya bile uğramadı. Ama bizim bugün ürettiği­
m iz herşey onun. Biz olmasak, bizim gibi işçiler olmasa fab­
rikalar durur. Ama patronlar uğramadı mı fabrikalar durmu-
yor." v.
Haşan şaşaladı. Ahm et Abi'nin söylediklerini kafasında
bir tarttı: t . . !
"A bi, fabrika patronun. Makinalar da onun. Adam bu
fabrikayı açmasaydı işsiz-güçsüz serseri olacaktık hepimiz.
Bize iş vermekle bize yardun etmiş olmuvor m u ?"
"Bak" dedi Ahm et Abi, "adam babasının hayrına aç­
mıyor fabrikayı. Bak çevrene. Hangi fabrikadaki işçi rahat?
Hepsi de devamlı mücadele içinde. Kime karşı? Patronlarına
karşı. Bizim ücretimiz artarsa patronun k â n azalır. Yani pat-
j p n bize iş veriyor. Böyİece birine yardım ediyor. Ama bize
değil, kendisine. Biz boğaz tokluğuna çalışıyoruz. Yarattığı­
m ız herşey patronun oluyor. Biraz dikeldin m i dedikleri laf
aynı: İşte kapı! Yani çek git diyorlar. İşine yaradığm sürece
adam.seni tutuyor, işine yaramadın m ı yol veriyor."
Haşan:
"Peki kanunlar işe kanşmıyor mu?"
"Kanunlar da onlardan yana. Mühür kimde ise Süley­
man o. Fabrikalara, topraklara kim sahipse söz hakkı oıiun.
Onun dediği olur yani. Daha doğrusu şöyle: Bir tarafta fab­
rikalara, makinalara, aletlere sahip olanlar var. Bunlara pat­
ron veya kapitalist diyoruz. Yani sermaye sahibi. Mühür
bunlarda. Bir de mühürsüzler var. Yani üretimde kullanılan
araçlara, aletlere, makinalara sahip olmayanlar. Bu insanlar
nasıl geçinecek? Yaşamak istiyorsa girecek bir fabrikaya ça-
balayıp duracak. Bütün gün çalışıp bir mal üretecek. Ama
PATRON BİZE EKME8LVERMEZ, BİZ ONA PASTA YEDİRİRİZ.
ürettiği bu mal onun olmayacak. Patronun olacak. Niçin?
Çünkü mühür patronda. Fabrikaya patron sahip. Fabrikayı
başkası satın alsa, bu sefer üretilen mal o kişinin olur. İşçi­
ye ne verilir? Ancak yaşamını sürdürmesi için gerekli ihti­
yaçlarım karşılamasına yetecek kadar bir ücret."
Uasan'ın aklı yatmıştı. Ama aklına bir soru geldi:
"Geçen gün patron bizim fabrikada bir aile olduğu­
muzdan söz ediyordu. O zaman masal b u ."
"Masal ya" dedi Ahmet Abi, "ö y le bir aile düşün ki
çoğunluk çalışıp para kazanıp yemeğini pişiriyor. Ama ça­
lışmayan küçük bir azınlık sofrada aslan payını alıyor. Asıl
çalışanlara kuru ekmek düşüyor. Am a patronlar bu masalı
anlatacaklar. Hani çocuklara uyiısun diye masal anlatırlar
ya. Patronlar da uyusunlar diye işçilere böyle masallar anla­
tıyorlar. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır. Adamlar hem sırtı­
mızdan pasta 'yiyorj hem de bize ekmek verdiklerini söylü­
yorlar. Bizim arkadaşların çoğunluğu da kanıyor bu masal­
lara.”
Haşan:
"Peki bu durumda ne yapmak lâzım ?"
"Önce çevremizdeki insanların sınıflara ayrıldığını kav-
■ m n a t a a gerek. Mesela işçileri düşün. Genç -ihtiyar, bıyıklt-

biyıksız, Kadın - erkek, milyonlarca işçi arasında ortak olan


şey ne? H içbirinin üretim aracı, yani üretim yapmak için ge­
reken aleti, tezgahı, fabrikası yok. Onun için gidip bir pat­
ronun yanında çalışmak yani işgücünü satarak geçinmek zo­
runda. İşte bu insanlar bir sınıf meydana getiriyor. Bu sınıfa
işçi sınıfı veya proletarya diyoruz."
"O zaman patronlar da bir sın ıf' dedi Haşan. "Fabrika­
lara onlar sahip olduğuna göre, onlara da patron sınıfı diye­
bilir iniyiz?"
Ahm et'in yüzü güldü. "Aferin be!" dedi. "Ç abuk kavra­
dın. Onlara da patron sınıfı diyelim. Ama başka adları da
var. Burjuvazi, kapitalist, sermayedar da diyebiliriz. Şim di

istersen işçi sınıfıyla patron sınıfını tarif edelim:


ADAM BABASININ H AYRINA A ÇM IYOR FABRİKAYI
Kendi üretim aracı (aleti, makinası, binası) olmayan,
yaşayabilmek için başkasının üretim aracını çalıştıran, ken­
di işgücünü patrona ücret karşılığı satan kişiler işçi sınıfını
meydana getirir.
Üretim araçlarına sahip olan, ücretli işçi çalıştırıp onla­
rı sömüren kişiler de patron sınıfını (buıjuvaziyi) meydana
getirir."
"Y ani o zaman işçilerin menfaatleri ortak, patronların
menfaatleri ortak oluyor. Bizim ücretlerin artması, patron­
ların aleyhine. Yani çıkarlarımız çatışıyor."
"D oğru dedin. Bu fabrikadaki işçilerin, bu şehirdeki
işçilerin, bu ülkedeki ve dünyadaki işçilerin menfaatleri or­
tak. Aynı şeyi patronlar için de söyleyebiliriz."
"O zaman birbirleriyle çatışan sınıflar var. Ama ilko­
kulda kitaplarımızda bizim imtiyazsız, sınıfsız bir millet ol­
duğumuz yazıyordu. Demek ki doğru değil b u ."
“Tabii. Ama o kitaplara öyle yazılması gerekiyor. Ç o ­
ıjnı

cuklarımızın beyni küçükten itibaren yıkanacak, gözlerine


burjuvazinin gözlükleri yerleştirilecek ki, haklarım aramasın­
lar veya yanlış yerde arasınlar. Yani uyusunlar. Halkı uyutan
atasözleri bile yerleşmiş. Ayağını yorganına göre uzat; el öp ­
mekle ağız aşınmaz, gemisini kurtaran kaptan, bana değme­
yen yılan bin yıl yaşasın... Bu tür atasözlerine karşı çıkm a­
lıyız."
"A m m a acaip şeyler oluyor be abi?" dedi Haşan.
"Adamlar düzenlerini ne güzel kurmuşlar. Hani derler ya:
Zengin arabasını dağdan aşırır, yoksul düz ovada yolun şaşı­
rır. Sermayesi olan daha zenginleşiyor, yoksul olan günde
yirmidört saat çalışıyor yine kendini kurtaramıyor. Peki biz
bu sömürünün niye farkına varamıyoruz?"
"İnce bir sömürü var. İşçi yaşayabilmek için gidecek,
bir patrona işgücünü satacak. Yani aşağı yukan yaşamını
sürdürmesine yetecek bir ücret karşılığında çalışmak zorun­
da. Ama bir işçi bir işgününde kendi ücretinden çok daha

11
10
PEKİ KANUNLAR İŞE KARIŞM IYOR MU?
KANUNLAR DA ONLARDAN YANA
fâzla değer yaratır. Yaratılan bu değerin sahibi işçi mi? De­
ğil. Yaratılan ayakkabının, buzdolabının, radyonun sahibi
patron. Niçin'.' Çünkü fabrika patronun.JJre tim araçları pat­
ronun. Yani işçinin ücretiyle, işçinin yarattığı değer arasın­
daki fark patronun kasasına akıyor, tki sınıfın birbirine kar­
şıt olmasının nedeni de bu sömürü."
"Peki bu sömürüden kurtuluşun yolu ne?"
"Bazı işçi arkadaşlar dünyaya buıjuvalar gibi bakıyor.
Yani biraz para biriktirip işçilikten kurtularak dertlerine çö­
züm anyor. İşçi olmaktan utanıyor. Ama sömürüden kurtu­
luşun asıl yolu işçi sınıfı olarak örgütlenmek ve sömürünün
olmadığı, emeğin en yüce değer olduğu bir toplum kurmak.
Yani yol uzun ama uzunluğuna değer. Fabrikalar patronla­
rın olduğu sürece sömürü süjer, gider."
"Hakikaten kolay bir iş değil b u " dedi Haşan. "Bizim
köylerde bunlârı anlatsak çoğu anlamaz."
"Zaten onun ipin işçi sınıfı diyoruz ya! Am a köylüleri
de yabana atma, tşçi sınıfının müttefikleri olmaksızın demin
konuştuğum uz şeyler olmaz. Çevremizde işçi sınıfının ye
burjuvazinin dışında başka sınıflar da var."
"Dem in örgütlü olmaktan söz ettin abi. İşçi sınıfı bu­
gün örgütlü m ü?"

"Ne gezer be Haşan. Türkiye'de 5 milyon civarmda işçi


var. Bunlann ancak iki milyonu sendikalı daha. İki m ilyo­
nun önemli bir bölümü patron sendikalarında. Ş u son yıllar­
da sendikalaşma yaygınlaşıyor. Ama çok yeteısiz henüz.
Beş milyonun sendikalı olduğunu ve işçi bayramı 1 Mayıs'ı
topluca kutladığını bir düşün! Buıjuvaziye karşı nasıl bir
gövde gösterisi olurdu. Bugün her işçinin bir görevi var. Ne­
rede olursak olalım bu konuştuğum uz konuları açacağız. Sı­
nıf mücadelesini yaygınlaştırmaya çalışacağız.”
Haşan söze karıştı:
"A b i, köyden yeni göçmüş adam kolay kolay anlamı­
yor bunları. Senin ne söylediğini anlamak için kafamı patla-
12
13

tıyorum ."
İŞÇİY E NE VERİLİR? ANCAK YAŞAM INI SÜRDÜRMESİ 1CİN "Bak Haşan, köyden gelip bir süre işsiz kaldıktan sonra
GEREKLİ İHTİYAÇLARINI KARŞILAMASINA YETECEK KA­
iş bulan adam önce patrona minnettardır. Patronun kendisi­
D A R BİR ÜCRET.
ne ekmek verdiğini sanır. Sonra yavaş yavaş uyanır. Bir ta­
rafta kendi aldığı ücrete bakar, bir tarafta patronun kârına.
Ücreti yetmedi m i önce malı pahalı satıyor diye bakkala,
manava kızar. Sonra patrondan ücretini arttırmasını isteme­
ye cesaret eder. Daha doğrusu geçinemeyince mecbur kalır.
Sendikalı falan değilse patron aldırmaz. O zaman patronuna
huıçlanır. Bazen gazetelerde götürsün. Kızan işçi patronu
yaralar, fabrikayı yakar. Bunlar doğru iş değil. Aklıbaşında
işçi, bilinçli işçi böyle davranmaz. İşçinin davranışı sınıfsal
dayanışma bilincinden güç abr. İşçiler tek başlarına kendi
patronlarına değil, patron sınıfına karşı topluca mücadele
ederler. Mücadelenin başarısı işçilerin birliğine bağlıdır. Y a­
ni bizim görevimiz işçilerin birliğini sağlamaktır. Ama nasıl
birlik? Bilinçli bir birlik. Sınıf mücadelesi vermek işin bir-
- Hk."
'İ ş ç i sınıfının müttefiklerinden söz etm iştin'' dedi Ha­
san. "Sen konuşurken bir sürü şey öğreniyorum. O konuyu
da anlatsana." > T
"Esasında ben sorayım, sen cevap ver. ö y le daha iyi.
Sen Güney Anadolu'dandın değil m i?"
"Evet, Urfa'nın köyündenim ."
"Sizin orada herkesin toprağı var mıdır?”
"Derdimizi hiç deşme abi. Bizim oranın topraklan ağa­
ran elindedir. Bizim köylü çoğunluk ağaya marabalık eder.
Yani toprak ağanındır. Bazen tohumu, sabam ve öküzü de
ağa verir. Maraba eker, biçer, sonra da ürünün, diyelim yan­
sını ağaya verir."
"Sizin orada maraba dediğinize başka yerlerde ortakçı
da derler. Peki, sizin köylüler gurbete çıkmazlar m ı?"
"Ç ıkm az olurlar m ı hiç? Yoksa nasıl geçinsinler ki. Ç o ­
ğunun toprağı hiç yoktur. Bir kısmının toprağı da kendinej
yetmez. M m fc n i gelince ailecek kamyonlara dolup Çukur-

İS
14
oya'ya pamuk çapalamaya, toplamaya giderler. Bir kısmı Ha
şehirlere inşaat işinde çalışmaya gelir. Hepsi ço k yoksuldur.
Bunlar arasında benim gibi şehre göçenler de oluyor. Onlar
da iş bulabilirlerse işçi olurlar."
"Y a n i bu kimselere topraksız ve az topraklı yoksul
köylü sınıfı diyebiliriz. Bu sınıf işçi sınıfının en güvenilir, en
yakın dostudur. İşçi sınıfı gözünü nasıl fabrikalara dikmişse,
yoksul köylülerin gözünde de toprak vardır. Ben Trakya'da­
nım. Bizim oralar Urfa civarından farklıdır. Bizim oralarda
ço ğunluğun kendine yetecek kadar toprağı vardır. A yçiçeği
eker, buğday eker, şeker pancan eker. Bütün aile sabahtan
akşama dek çalışır durur."
"İş ç i çalıştırmazlar yani."
"Y o k . İşçi çalıştırmazlar. Y an i kimseyi sömürmezler.
Yani emekçidirler. A hnlanm n teriyle yaşarlar."
"A m a üretim araçlarına, yani toprağa, tarım araçlarına
da sahip olduklarını söyledin?)’
"Evet, kullandıkları araçlar kendilerinindir."
"O zaman bu sınıfa ne diyeceğiz? Üretim araçlarına
sahip, ama kapitalist değil, çünkü başkasını sömürmüyor.
İşçi de değil, kendi alın teriyle yaşıyor, ama kullandığı araç­
ların da sahibi kendisi."
"B u sınıfa küçük burjuvazi deriz. Türkiye'nin dört bir
tarafında köylerde küçük üreticilere, yani küçük buıjuvalara
rastlayabilirsin. Buğday, şeker pancan, tütün, çay, ayçiçeği,
incir, üzüm, pamuk eken yüzbinlerce köylü ailesini düşün.
Hepsinin derdi ortak. Bankalardan kredi alamazlar. Toptancı
tüccarlar mallarını ucuza kapatır. Tefeciler soyar soğana çe­
virir. Ç o ğ u gırtlaklarına kadar borca batmıştır. Yani onlar
da bu sömürü düzenine karşıdır. Bu nedenle de işçi sınıfını
desteklerler. Zaten bunların bir kısmı geçinemez duruma dü­
şünce. tefecilere borcu artınca, toprağım elinden çıkanr,
şehre göçer, işçi olur."--
"Peki şehirlerde küçük buıjuvalar yok m u ? "
"Sen düşün bakalım. Hem üretim araçlarına sahip olan,
16
1 17

hem de başkasını sömürmeden kendi emekleriyle geçinen


kimler yar?"
"Küçük esnaf var."
"D o ğru dedin. Mesela küçük bir bakkalı düşün. Adanı
büyük şirketlerin malını pazarlamaktan başka iş yapmıyor.
Büyük mağazalar açılınca da onlarla rekabet edemiyor, iflas
ediyor, iflas eden küçük esnaf ne yapar?"
"Ne yapacak, girer bir fabrikada işçi olur."
"Doğru dedin. Aynı şey zanaatkarlar için de geçerli.
Onların bir kısmı daha da hızlı iflas eder. Mesela kalaycıları
düşün. Alüminyum tencere bakırın yerini alınca kalaya gerek
kalmıyor. O zaman kalaycılar iş bulamıyor, dükkanlarını ka­
patmak zorunda kalıyorlar. Kilimciler, keçeciler, nalıncılar
ve onlar gibi birçok zanaatkar için de durum aynı."
"Peki oto tamircileri de kapatıyor m u?"
- "Genellikle hayır. Bir kısmı zanaatkar ise işine devam
ediyor. O to ve radyo tamircisi gibi. Kuru temizleyici de bun­
lardan."
"Şehirlerdeki küçük buıjuvalar bu kadar m ı?"
"Hayır, bir de küçük memurlar var. Sayılan bir milyo­
na yakın. Bunların ne sendikalaşma, ne de toplu sözleşme ve
grev haklan var. I>Hrumları bizden de kötü, arılayacağın.
Bunlar da emekçi. Bu konuda önemli olan bir nokta da şu:
Tüm emekçiler, yani işçi sınıfı, topraksız ve az topraklı yok­
sul köylüler, ve küçük burjuvazi (köylerdeki küçük üreticiler,
küçük esnaf, zanaatkarlar ve küçük memurlar) işsizlik ve pa­
halılıktan şikayetçi. Tümü de işsizliğin ve pahalılığın olma­
dığı bir düzen istiyor."
Peki işsizlik ve pahalılığı yaratanlar kimler?"
"Aslında pahalılığın ve işsizliğin nedeni düzenin kendi­
si yani kapitalizmdir. Bizini gibi geri bıraktırılmış ülkelerde
ise pahalılık ve işsizlik daha yoğun bir şekilde hissediliyor.

Bunun da nedeni ekonominin büyük bir kısmına yabancı ül­


kelerin burjuvazisi ile bütünleşmiş yerli buıjuvazinin hakim

19
CEK GÖZLÜKLE!U YERLEŞTİRİLE- olmasıdır. Yerli tekelci buıjuvalar yanlarına tefeci-toptancı
A R A S IN L A lf' ARAMASINLAR VEYA YAN LIŞ YERDE tüccar, tarım kapitalistleri ve toprak ağalarının en kodaman­
larım da alarak devletin tüm olanaklarım bu azınlığın sömü­
rüsüne tahsis ediyorlar. Diğer taraftan bu yoğun sömürüye
karşı çıkan emekçi kitlelerin örgütlenmesini önlemek için
hiçbir baskıyı ihmal etmiyorlar."
"Tekelci buıjuvazi ne demek?"
’Tekelci buıjuvazi burjuvazinin, bir veya birkaç işko­
lunda sermayenin büyük bir kısmını elinde tutan ve bu yüz­
den piyasaya hakim olarak fiyatları istediği gibi arttırabilen
kesimidir. Tekelci buıjuvazi, büyük sanayiciler, bankalar, it­
halat ve ihracatçılardan oluşur. Yabancı ülkelerin burjuvazi-
siyle büyük bir çıkar birliğine girmiş olan, bindeki tekelci
buıjuvazi tüm halkı sömürmekte."
’Tekelci kapitalistin tüm halkı sömürdüğünü söyledin.
Nasıl oluyor bu?"
' 'Tekelci kapitalistler emperyalistlerle ortak olarak
piyasaya hakimdir. Diyelim ki, margarin üreten bir fabrika­
nın patronu kârim devamlı arttırmak istiyor. Ne yapması ge­
rek bu patronun? Yapacağı şey basit: Önce piyasada yeni
bir talep yaratacak, sonra da çeşitli bahanelerle piyasaya sür­
düğü malı azaltacak. Böyle bir durumda margarine ^alışmış
olan ve pahalı olduğu için tereyağı yiyemeyen emekçi, mec­
buren margarinin fiyatının yükseltilmesini kabullenecek.
Böyle fahiş fiyatlarla elde edilen fahi$ kârlar ise, sadece işçi
sınıfının değil, tüm emekçi sınıfların cebinden çıkmış olu­
yor."
"Peki, burjuvazinin diğer kesimi hangisi?"
"Onlara orta buıjuvazi diyebiliriz. Emperyalistlerle or­
tak iş yapacak kadar büyümemiş olan buıjuvalar. Orta bur­
juvalar da kendi fabrikalarında cahştodıklan işçileri «ö-
_ müriirler, fakat tekelci buıjuvalar gibi piyasaya hakim ola­
mazlar."
"Peki, tefeci-toptancı tüccar-toprak ağası konusunu bi­
raz anlatsana."

20
21

"Bunlar geçmişin kalıntısı. Ama köylerde etkinlikleri


h â lâ sürüyor. Çıkarlarının devamım sağlamak ve halkı uyut­
mak için birçok yerde dini kullanıyorlar. Halkın hak ve çı­
karlarına sahip çıkacak şekilde uyanmasını önledikleri süre­
ce emperyalistlerle ve yerli tekelci burjuvalarla aralan i y i
Yani birbirlerine muhtaçlar. Zaten bunların 1)ir kısmı, kapi­
talizm geliştikçe yavaş yavaş sınıf değiştiriyor. Tahvil ve
hisse senedi satın alarak, yedek parçacılık, petrol istasyftft
culuğu yaparak, fabrika açarak değişiyorlar. Tefeciler _y%
kendi paralarım kullanarak, ya da bankalardan kredi alârak
büyük faizlerle özellikle küçük üretici köylülere borç verir.
Köylünün zor zamanını kollar. Zor durumda kalan k&yi&nftn
üzerine leş bulmuş akbabalar gibi saldırır. Toptancı tüccarlar
ise stokçuluk yaparlar, köylülerin ürününü ucuza kapatmaya
çalışırlar. Toprak ağalarım ise zaten sen, benden iyi bilirsin/1
"B u sömürücü hâkim azınlık İçinde hır-gür yok m u ?"
* ■ ' "Olm az olur m a? Sen aç kurtların nasıl uyuduğunu bi­

lir misin? Karşılıklı geçip kafa kafaya verirler. Düzenli bir


şekilde neles alarak yarım uykuya geçerler. Birinin nefesi­
nin temposu bozulunca diğeri* hemen gözlerini açar. Yani
Ur başka aç 'kurt tarafından yenmek istemeyen kurt, dik­
katli olmak zorundadır. Aynı şey sömürücü hakim azınlığı
meydana getiren smiflar için de geçerli. Kârları, ganimetleri
iyi gitti m i, £ek kavga dövüş olm az. A m a ne zaman ki, k&r-'
1ar azalır, bu sınıflar birbirlerini yemek için fırsat kollamaya
başlar. Bu ilişkilerde acımak falan yoktur. Orman kanunları
işler. Kuvvetli olan zayıfı yener...”
"Peki Ahmet Abi, bu sömürücü azınlıktan nasıl kurtu­
lacağız? Demin örgütlü olmaktan söz etmiştin, nasıl olacak
bu iş ? " ~
"B ak Haşan, bu söylediğin çok önemli bir konu, başka
bir zaman gel de sana uzun uzun anlatayım. Yalnız kısaca
şunu söyleyeyim: Bütün bu sömürülen sınıf ve tabakaları bir­
leştirecek, örgütleyecek, sömüren sınıflara karşı mücadeleye
sevkedecek olan bizleriz, yani işçiler, işçi sınıfı. Çünkü işçi
22
23
YABANCI ÜLKELERİN BURJUVAZİSİYLE BÜYÜK'BÎR ÇIK A R '
BİRLİĞİNE GİRMİŞ OLAN BİZDEKİ TEKELCİ BURJUVAZİ TÜM ÜRETİM ARAÇLARINI, YA N İ; MAKİN AL ARI, FABRİKALARI
HALKI SÖMÜRMEKTE TOPRAKLARI VS. ÖZEL MÜLKİYETİNDE BULUNDURANLARA
BURJUVA VEYA KAPİTALİST DENİR.

25

sınıfı tarih sahnesinde en son ortaya çıkan, en modern sınıf­


tır. Her zaman bir aradadır, disiplinlidir. Bunun için örgüt­
lenme ve dayanışma duygularının en çok olduğu yer fabri­
kalardır. Biz mücadeleye en lcolay bir şekilde atılırız. Çünkü
kaybedecek hiçbir şeyimiz yok, fakat kazanacağımız çok
güzel bir dünya var. Hepsinden önemlisi elimizde bize yol
gösteren bir kılavuz var. Buna işçi sınıfı bilim i deriz. Bu bi­
limin gösterdiği yolda işçi sınıfı diğer bütün emekçi kitleleri
de örgütleyip mücadeleye sokabilir. Yeter ki, bütün işçi ar­
kadaşlar sınıf gerçeğinin.farkına varalım, meselelere sınıfı­
mızın gözlükleriyle bakalım. O zaman göreceğiz ki, bizim­
le aynı sınıftan olan birçok kardeşimiz dünyamn dört bir
tarafında ortak düşmanımız olan emperyalistlerle mücadele
ediyor. Onlar orada bir başarı kazandığı zaman bizim de
sevinmemiz gerek, onlara destek olmamız gerek. Çünkü
ortak düşmanımız biraz daha zayıflıyor. Mesela Angola'nın,
Vietnam'ın kahraman halkı işçi sınıfının öncülüğünde em­
peryalistleri nasıl kovdu, bunları hep bilmemiz gerek. Bun­
ları ileride uziın uzun konuşacağız."
"Ç o k iyi oldu bu anlattıkların abi." dedi Hasan. "Sen
bunları nereden öğrendin?"
"B ir taraftan arkadaşlardan, ama asıl kitaplardan, gaze­
telerden. Sen de bundan sonra okumaya başlarsın, işçi sınıfı
bilim ini insan ancak çaba harcayarak öğrenebilir. Birşey
daha var ama: Bir şeyi bilmek yetmez. Bildiklerini sürekli
olarak başkalarına anlatacaksın. Yani öğrenmenin sorumlu­
luğu var. öğretm ek zorundasın.”
Fabrika epey uzaklarda kalmıştı. Ahmet abi'nin mahal­
lesine varıp ayrıldıklarında Haşan daha bir güvenle adım atı­
yordu.

26 27
3. Küçük burjuvazi 2. Tefeciler
a. Kır küçük burjuvazisi 3. Toptancı tüccarlar
b. Şehir küçük burjuvazisi '4 . Toprak ağaları
- Küçük esnaf 5. Tarım kapitalistleri
- Zanaatkar
• Küçük memur ve serbest
meslek sahibi

TİB YAYINLAR I

1- ORTAK PAZAR BOYUNDURUĞU Z5 TL


Aydın Köymen (Tükendi)
2- KAPİTALİST PARA SİSTEMİNİN ÇÖKÜŞÜ 2.5 TL
Mustafa Danışman (Tükendi)
3- EMPERYALİZM VE TÜRKİYE'DE MADENCİLİK ALANINDA
YABANCI SERMAYE Yıldırım Koç
PETROL EMPERYALİZMİ VE TÜRKİYE 7.5 TL
Mehmet Tanju Aka d (İkinci Baskı Tükendi)

5- İŞÇİ ÜCRETLERİ VE ENFLASYON 2.5 TL


(İkinci Baskı Tükendi)
6-8 ÇOKULUSLU TEKELLER VE ULUSLARARASI
TEKELCİ SERMAYE -Yıldırım Koç / 5.-TL
TEKELCİ SERMAYE İLE İÇİÇE (ikinci Baskı Tükendi)

7- ÇOKULUSLU TEKELLER VE İLAÇ SÖMÜRÜSÜ 2.5 TL


Aydın Köymen (Tükendi)
9- GÜNÜMÜZDE EMPERYALİST SÖMÜRÜ ^ 7.5 TL
MEKANİZMASI (Genişletilmiş İkinci Baskı)

10- KAPİTALİZMDE KARIN KAYNAĞI


VE TEKEL KARI 7.5 TL
11- İLAÇ SÖMÜRÜSÜ 2.5 TL
(Tükendi)
12- YURT DIŞINDAKİ İŞÇİLER 7.5 TL
13- TÜRKİYE'DE KADININ
SOSYO-EKONOMİK DURUMU S
7 TL
14- SINIFLI TOPLUM, DEVLET VE VERGİLER 7.5 TL

RESİMLİ İŞÇİ DİZİSİ

1-PAHALILIK 2.5 TL
2- TÜRKİYE'OE SINIFLAR ., 2.5 TL
3- İŞSİZLİK (Çıkıyor)
4-GÜNÜMÜZDE İŞÇİ SORUNLARI (Çıkıyor)
TÜRKİYE’DE
İ M * IIMtUftJI M «M M U '
— • « • f ı.

11
r iM m j ım m

••t. mmmmm i* m « «
İ B V M ir B i

M m iM iiıa ııı« t iw

• u fc*IW>* I- W— • «J*K v f l
■ I I M ilW H W
-~ U 4 .
H

■ M 1 » ■ TORI& IİIA M M
M M IIW W l
%*

■M» I «IM H M U M l M . I M I h t | |
SINIFLAR
M it» » i m i U M * « ( lM r
«g<>— f ü * • • • .* « .

• İM » M l â B I U f t lM l

I İV SII Î.İ II

TOM İKTİSATÇ41A* Ülftll/.l YAYINLARI


R lilM Lİ İŞÇİ [»I/İSİ ho: 3

«İK İN C İ BASKI

h . a c a r

TCM İK TİSA TÇ ILA R BİRLİĞİ VAVINLAKI


I s i ı m i ADRESİ;
K a rjn fll Sok. 14 / I «
K IZ I L A V /' A N K A R A

You might also like