You are on page 1of 199

DERİN DEVLETİN ŞİFRELERİ

CEM ERSEVER
GERÇEĞİ
VE KOD ADI YEŞİL

ÇETİN A G A Ş E
YAKAMOZ YAYINCILIK
ISBN 978-9944-204-7B-1
6. BASKI NİSAN 2008

CİM ERSEVİR
GERÇEĞİ
VE KOD ADI YEŞİL
YAZAR ÇETİN AGAŞE
YAYIN YÖNETMENİ E, HALUK DERİNCE
GÖRSEL YÖNETMENİ FARUK DERİNCE
YAYIN KOORDİNATÖRÜ ALEV AKSAKAL
BASIN ve HALKLA İLİŞKİLER AKİF BAYRAK
DAĞITIM SORUMLUSU RAMAZAN YORULMAZ
BASKI MELİSA MATBAACILIK
Çifte Havuzlar Yolu
Acar Sitesi No: 4
Davutpaşa/İSTANBUL

NOT
Bu kitap, “ Cem Ersever ve JİTEM Gerçeği" ile “Kod Adı Yeşil” adlı kitapların
6. baskılarının bir araya getirilmesiyle hazırlanmıştır.

İNTERNET ALIŞVERİŞ
www.dr.com.tr • www.ideefixe.com. • wwwkitapyurdu.com. • www.hepsiburada.com.

yakamoz
yay ı n l a r ı M

Gürsel Mah. A la yb ey Sk. No: 10/2 Kağıthane/İst.


Tel: 0212 222 72 25 Faks: 0212 222 72 35
E -p o sta : in fo @ ya k a m o zya yin la ri.c o m
DERİN DEVIETİN ŞİFRELERİ

CİM ERSEVER
GERÇEĞİ
VE KOR ARI YEŞİL
Yazan Hakkında

Ben Çetin Agaşe!


1967 Kayseri doğumluyum. Konservatuvar Tiyatro bölümü
mezunuyum. Yaklaşık 15 yıldır birçok basın kuruluşunda
araştırmacı muhabir olarak çalıştım ve hâlâ çalışıyorum...
Gazetecilik mesleğimin yanı sıra okurlar tarafından ilgiyle
karşılanan dört kitabın da yazanıyım.
Ve yazmaya devam ediyorum...

Bugüne kadar yayınlanan kitaplarım:


Cem Ersever ve Jitem Gerçeği (5. Baskı)
Kod Adı Yeşil (5. Baskı)
Avrusya (2. Baskı)
Öfkeyle Vals (3. Baskı)
İçindekiler

ÖNSÖZ...................................... * ........ .......................................... .......7


GtSİŞ....................................................................................................................................................................................... il

1. BÖLÜM

CEM ERSEVER GERÇEĞİ


Ahmet Cem Ersever'in İlk Yıllan..........................................................21
Ersever Harp Okulunda........................................................................22
Güneydoğuda İlk Görev ve Olaylar......................................................23
Yeni Görev Yeri Doğu Karadeniz Bölgesi.............................................38
JITbMi Tasarladı.................................................................................51
Yıl 1989 Görev Yeri Güneydoğu.......................................................... 56
Ersever-Eşref Bitlis İlişkisi...................................................................59
Ersever Yazılan....................................................................................63
Gelen bir mektuba cevap................................................................ 65
JITEM'i kurma gerekçelerim........................................................... 67
Mafyalaşan basm, politikacılar...................................................... 68
28.3.93 Ankara notları....................................................................73
Aydınlık Gazetesine tekzip yazısı...................................................74
Yaşanan olaylara Ersever analizi....................................................77
Terörle mücadelede yazarların olaylara yaklaşımı.........................80
Çağ atlanır mı?...............................................................................82
Kontrgerilla m asalı........................................................................ 84
Kürdistani Cephe'nin TÜRKİYE DOSTLUĞU................................ 86
JİTEM Varmış.........................................;...........................................92
Düğüm Çözülüyordu......................................................................... 101
Ersever'in Avukatı Emin Emir ile Görüşme....................................... 102
Silopi Gümrük Muhafaza Başmüdürü Ali Balkan Metel'le Görüşme ..107
Hüsamettin Türkmen'le Görüşme...................................................... 108
Ölüme Yolculuk................................................................................111
2. BÖLÜM

KOD ADI YEŞİL


Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT).......................................................... 113
Mahmut Yıldınm'ın Biyografisi......................................................... 121
Pusulanın Takma Adı Yeşil............................................................... 124
Uzun Süre Kesilmeyecek Bir Sağanak Yağış Başlamıştı.................... 126
Devam Eden Sağanak Yağış............................................................... 131
MİT Raporlarında Mahmut Yıldırım..................................................133
Mahmut Yıldınm’ın MIT’e verdiği ifade...................................... 141
MIT’in raporu şöyle devam ediyor...............................................145
Merceğimizden Görünenlere Devam Ediyoruz...................................146
Gerçekler........................................................................................... 147
Konlrgerilla da İlk İtirafçı.................................................................. 149
Sorgu Subayı Hüseyin Oğuz.............................................................. 151
Kutlu Savaş Gözüyle YEŞİL............................................................... 153
Mehmet Eymür-Yeşil Bağlantısı........................................................ 156
Ara Söz.............................................................................................. 158
Gerçek Yeşil Subaydı.........................................................................159
İbrahim Babat....................................................................................162
Her şey Görüleceği Kadar Ortaya Çıkmadı mı?..................................167
Adım Adım Yeşil'e Yürüyorum... -1-..................................................169
Adım Adım Yeşil'e Yürüyorum... -2-..................................................176
Elazığ Korkulu ve Ürkekti.................................................................. 180

ADI GEÇEN ÖNEMLİ ADLARIN


BİYOGRAFİSİ
Veli Küçük.........................................................................................191
Murat Demir......................................................................................191
Şerif Tokgöz.......................................................................................192
Ali Yıldız............................................................................................192
Muhsin Gül........................................................................................192
Alaattin Kanat....................................................................................193
Mustafa Deniz....................................................................................193
Sedat Edip Bucak.............................................................................. 193
Haluk Kırcı........................................................................................194
4« «•
ONSOZ

Gazetecilik hayatımın daha ilk aylarıydı, bir heyecan, bir


coşku ve şevkle adı haber olan her şeye koştuğum yıllar...
Binbaşı Cem Ersever birkaç yıl önce üç arkadaşıyla ölü
bulunmuş, o gün bu gündür de Türkiye gündeminden hiç f 7
düşmemişti. O günlerde de gündemdeydi. x'~
Israrla Ersever dosyası hazırlamak istiyordum çünkü aile
ilişkilerinden dolayı kendisini oldukça yakmdan tanıyor­
dum ve dolayısıyla bu duygusallık nedeniyle de şefkatli dü­
şünüyordum...
Günler günleri kovalayıp Ersever dosyasını kabarttıkça
başka başka gerçeklerle karşılaşıyor, karşılaştıkça da olayla­
ra yaklaşım şeklim değişiyor, değiştikçe de duygusal olmak­
tan hızla uzaklaşıyordum.
Bir gazeteci büyüğüm o dönemlerde hiç unutmadığım ve
hayatımda hep yastık altı yaptığım bir cümle söylemişti.
“Mesleğine ve hayatına bakışını, ilkelerini ve habercilik an­
layışını boğuştuğun haberler arasında oluşturup öğrenecek­
sin. Bu boğuşma kendi ilkelerini öğretecek sana. Hiç kaçma
haberlerden, bolca dal içerisine, irili ufaklı ayırma ve her
daldığında içerisinden kendin için doğru olanları al.”
Cem Ersever Gerçeği ve Kod AeU Teçil

O gün bu gündür; bu ilkeler doğrultusunda doğrularım­


dan sapmadan ve kendimi hiçbir şey karşılığında satmadan
habercilik yapmaya devam ediyorum ve edeceğim...
Dokuz yıl önce ilk baskısını çıkardığım “Cem Ersever ve
JİTEM Gerçeği” ve “Kod Adı Yeşil” adlı kitaplarım bugüne
kadar beşinci baskısını yaptı. Devamında da birçok haber
dosyası çalışıp, bazılarını kitaplaştırarak sizlere sundum.
Sunmaya da biraz önce belirttiğim anlayış doğrultusunda
devam edeceğim...
"Cem Ersever ve JİTEM Gerçeği” ile “Kod Adı Yeşil” bir­
birini bütünler nitelikte olduklarından yeni baskılarında her
ikisini bir kitapta toplamaya karar verdim. Ayrıca tekrar göz­
den geçirerek, konularıyla alakalı birçok yeni gelişmeyi ve
güncel bilgileri dikkate alıp kitabı biraz daha gün­
celleştirdim. Bunu yaparken ilk baskılarındaki orjinal doku­
nun bozulmamasına özellikle özen gösterdim.
Gazeteci-Yazar olarak birkaç hassas konunun altım kalın
çizgilerle çizerek siz sevgili okurlarıma kolay gelsin diyece­
ğim...
JÎTEM, İstihbarat Teşkilatı, MİT gibi birçok özel haber al­
ma ve istihbarat teşkilatı Türkiye’de olduğu gibi dünyanın
bütün ülkelerinde sürekli gelişerek yüzyıllardır var olmuş­
lardır. Ve bundan sonra da ülkelerin istikrarı ve bütünlüğü,
uluslararası denge ve gelişen dünya teknolojisi içinde terö­
rizm gibi suçlarla mücadele için var olmaya devam edecek­
lerdir.
Kişiler doğal olarak gidecek ve yenileri gelecek... Bu gidiş
gelişler, o kuramların varlığım koruma ve ülke menfaatlerini
kollayabilme adnıa, aym bayrağı elden ele zeval getirmeden
teslim etme azim ve gayretinde devam edecektir.
Gelelim en hassas noktamız olan Türk Silahlı Kuvvetle­
rine...
Önsöz

Yatağımızda onlar sayesinde korkusuz, onlar sayesinde


huzurlu uyuyabiliyoruz. Bu nedenden dolayı da sürekli de­
ğişkenlik gösteren çağdan kopmadan ilerleyip, en demokra­
tik siyasi geçişleri yaşıyoruz.
Diğer kitaplarımın önsözlerinde yazdığım bir cümleyi
şimdi de ısrarla tekrarlayacağım. Pirinci doğru ayıklayalım,
içerisinde birkaç çer çöp var diye bütününü atmayalım, çöp­
leri ayırıp sağlamlarını kullanalım.
Kişiler yüzünden, cehalet yüzünden bizim için vazgeçile­
mez olan kurumlarımıza zararlar vermeyi bırakmalıyız. Be-
cerebiliyorsak ayıklamaları doğru yapıp, hassasiyetin bilin­
cinde olarak bütüne zarar vermeyelim.
Biraz sonra okumaya başlayacağınız kitap; bu anlayış çer­
çevesinde, bahsi geçen hiçbir kurum zan altında bırakılmak-
sızm, sadece ve sadece suiistimalleri baz alarak yazılmıştır...
Bu ilkelere sadık kalmaya çalışarak yaptığım hiçbir çalış­
mamdan ötürü olumsuz bir tepkiyle karşılaşmadığım gibi
karşılaşacağıma da inanmıyorum. Özellikle önsöz yazımda
bu hassasiyetin altmı kalınca çizmemin sebeplerini umarım
açıkça anlatabilmişimdir. Çünkü bu hassasiyetin aynı za­
manda hepimizin hassasiyeti olduğuna inanıyorum.
O, bilip bilmeden, bu duyarlılıkları göz ardı ederek yalan
yanlış suçladığımız paşaların varlığı ve dirayeti sayesinde
birçok oyunlara maruz kalmamıza rağmen dimdik parçalan­
madan ayaktayız.
Ve unutmayın ki bu vatanın birliği ve bütünlüğü içerisin­
de o Silahlı Kuvvetlerin üniforması altında bizim binlerce
evladımız şehit oldu, sadece vatanın birlik ve bütünlüğü
için.
Kolay gelsin...
GİRİŞ

Duygusuz değil belki ama duyarsızlaştığımız kesin. Koza­


lar örmüşüz, kendi küçük dünyalarımızın çevresine. Ya da
kozalar örülmüş, ördürülmüş. Hâlâ kuşatılıyor ömrümüz,
hapsediliyor gündelik hesaplaşmaların çemberine...
Tüm ağırlığıyla binerken hayat omuzlarımıza, herkes
kendi ferdi ağırlığını hafifletme ve başından defetme çaba­
sında. Herkes yakınındakini sokan yılanın kendisine o an
için dokunmadığının mutlu avuntusunda, tabii yılanın ze­
hirli dişlerini kendi bedeninde hissedene dek!
Belki şu an bir hastane odasında yeni bir can, annesinin
bedeninden, ilk merhabasının çığlığını atıyor hayata... Ve
belki kurşunlar vuruyor genç bir bedeni "bilmem hangi yüce
değerler” adına yapılan kıyımda...
Bir bilim adamı hayatın bilinmezlerini zorluyor laboratu-
varında... Belki bir sarhoş kusuyor sokak lâmbasının altında.
Bir mahpus, bir acı daha düşüyor günlerin çentiğine. Nöbet
yerindeki asker bir gün daha eksiltmenin yoğunluğunda.
Harlem’de bir zenci bıçaklanıyor, bir kadın etini pazarlı­
yor otobanın kenarında, bir hastane odasında yeni bir saba­
hı gözlüyor umutsuz bir hasta... Birileri sevişiyor bedenlerin­
deki tuz birbirine karışarak... Ve birileri işkence tezgâhmda
savunuyor hayatı! Yaşamak adına inandığı değerleri..
C an Ersevcr Gerçeği ve Kod A dı T ipi

Birileri şarkı söylüyor... İçiyor birileri.


Birileri ağlıyor; taze toprak kokusu ellerinde, karanfiller
mezar üstünde!
Şu an tüm ağırlığı, tüm acıları, tüm coşkusu, renk ahen-
giyle ve tüm paradoksuyla sürüyor hayat...
Umut yüklü hayaller bile kuramaz hâldeyiz. Hani ataları­
mız demiş ya "Ölü toprağı serpilmiş üzerimize” diye, bir tür­
lü atılmıyor, atamıyoruz bu toprağı üzerimizden ama atılma­
sı da gerekiyor. Neden mi? Gözümüzün alabildiği her şey bir
neden, bir mesele hâline gelmiş. Belki de artık elden ele bu
güne kadar getirdiğimiz gelenek hâlini alan yapı, yirmi birin­
ci yüzyılın eşiğinde bile hâlâ uzay çağma attığımız adımımı­
za alışmaya çalışırken, sinek pisliği olup mide bulandırmaya
başlamış...
Çeteler devletleşirken, kocaman devlet bölünmeye çalışı­
lıyor. Sanat, ağzı bir cümleyi biraz doğruca sarf edenlerin
âdeta bit pazarına düşürdüğü bir kavram kıvamında. Ya dev­
letimizin vekilleri... Şatolarında gününü gün ederken, ara sı­
ra Meclis’e hır çıkarmaya gidip, dışarıya çıkmışken de sokak­
taki insanların gönüllerini alıyor ve bolca, cumhur cemaat
“hükümet, boz yap” oyunu oynuyorlar.
Halk öyle sabırlı, yüreği o kadar geniş ki, gık demeden
herkesin doğruyu öğrenmesini bekliyor inatla. Ama gören
göz kılavuza ihtiyaç duymaksızm, bu inadın tükenmek üze­
re olduğuna da hemen takılıyor.
•Okumakta olduğunuz kitabımda asıl amacım, bu karmaşa­
ların biraz altım çizmekti. Çünkü şahit olduğum birçok gerçek
varken yıllarca basında ve kamuoyunda yazılıp çizilenler ol­
dukça baştan savma, doğru bilgilendirmeden çok uzak ve
yarattığı karmaşayla, kovana çomak sokararcasınaydı.
Hatta o kadar uzak ki;- birileri ortaya çıkıyor, JİTEM yok
diye bas bas bağırıyor fakat ne hikmetse elinde belge, dokü­
Giriş

man bulunan kişiler bir türlü bunları kullanmıyor, yayınla­


mıyordu. Çıkıp ortaya, “Evet kardeşim vardı, olmalıydı da...
vatan millet bütünlüğünü korumak için, dünya ülkelerine
karşı dimdik ayakta durmak için olması gereken her şey, tıp­
kı bugün gibi yarınlarda da blacak ve olmalı” demiyor ya da
diyemiyordu...
Ben ise inatla ve sabırla; JİTEM’in ve beraberinde bugüne
kadar karanlıkta kalmış, göremediğiniz gerçeklerin gördü­
ğüm taraflarını sizlerle paylaşmak istedim. En büyük arzum;
bu gerçekleri belgelerle kamuoyuna sunarak, bunu gerçek-
leştiremeyenlerin yüreğine su serpip, daha önceki yıllarda
cesaretli ve yürekli gazetecilik yapıp, bedelini canlarıyla
ödeyen birkaç değerli yazarın mezarlarındaki kemiklerinin
birkaç dakika da olsa sızlamasını önlemekti.
Mesela Uğur Mumcu gibi.
Sistemin çarpıklığı ve yanlışlığı burada da vardı ve doğru,
gerçek olan şeyler onun çarkından harmanlanarak ortaya çı­
kıyordu. Bir çete reisi yakalanıyor, yargıya intikal ediyor.
Yargı cezasını veriyor ve cezaevine gönderiliyor. Kısa bir sü­
re sonra çıkarılan bir aftan yararlanarak tahliye oluyor. Tah­
liye olan bu kişi yine kendi düzeninde at koşturmaya devam
ederken yine basm aracılığı ile bu olay gündeme getiriliyor.
Bunun üzerine yetkililer çok geçmeden bir açıklama yapmak
zorunda kalıyor. Şahsın cezası yanlış hesaplanmıştır. Türk
Adaleti, toplu katliamdan suçlu, birçok gasp ve cinayetten
birinci dereceden zanlı olarak aranan ve yakalanmış olan bu
kişiyi yanlışlıkla erken tahliye ediyor, sonra da ortaya çıkıp,
çok rahat bir şekilde elimizle ortalığa saldık diyor. Olay bu­
nunla da kalmıyor. Aradan yine bir süre geçiyor, malum ki­
şi yakalanıyor. Aynı gün Asayiş Şube Müdürlüğünden elini
kolunu sallayarak çıkıp gidiyor.
Ve bir gün Susurluk kazasıyla gündeme geliyor. Çatlı ve
Sedat Bucak’ın aracının arkasındaki arabada bulunan şah­
Cem Eneper G erçeği ve Kod AA leşti

sın, firari olduğu ortaya çıkıyor. Hem de bir Milletvekilinin,


bir de devlet adma görev yapan Abdullah Çatlı’nm bulundu­
ğu aracın hemen arkasında... Yine bütün gözler onun üzerin­
de. O ise kendisine tanınmış olan firar hayatının emirlerini
yerine getirmeye çalışıyor. Defalarca havaalamndan yurt dı­
şına gidip geliyor, resmî görevlilerin gözünün önünden gelip
geçiyor, ama kimse tanımıyor. Tabii o çok sıradan biri ya; na­
sıl tanısınlar.
Yıl 1999, İstanbul’da bir evde müthiş bir operasyonla tek­
rar yakalanıyor, sanki tahliye edilircesine...
Aslında hepimizin çok iyi tanıdığı bir simaydı o.
Adı Haluk KIRCI.
Birkaç yılda bu çarpıklıkları anlatacak o kadar çok somut
örnek birikti ki... sadece gözlerinizin görüyor olması yeterli!?
Son bir örnek daha vermek istiyorum. Yine çığlık çığlığa
aranan bir şahsın, Mahmut YILDIRIM’m kullandığı telefo­
nun Susurluk kazasıyla birlikte ismi sıkça gündeme gelen
Veli Küçük Paşa’ya ait olduğu, yine bu ülkenin istihbarat
yetkililerinin açıklamasıyla ortaya çıktı.
Ya Türkiye’deki bu tablo Avrupa’dan nasıl görülüyordu.
Türkiye’de uyuşturucu trafiğinin, mafya ve bazı örgütle­
rin uluslararası şöhrete nasıl ulaştığının, Türkiye’den ziyade
Avrupa'da çok ciddi bir kartelleşme içerisinde olduğunun ve
tablonun dehşet verici boyutlarının, yabancı bir gazetecinin
araştırmalarıyla, sand ığ ım ızın veya tahmin ettiklerimizin
çok ötesindeki gerçeklerine kapı açalım.
İspanyol gazeteci Alvaro Baeza kendisiyle yapdan bir rö­
portajda araştırma ve tespitlerini şöyle dile getiriyordu:
“Türkiye üzerinden uyuşturucu trafiği konusunda araştır­
ma yapan bir Fransız gazeteci geçen yfi mayıs ayında işken­
ce edilerek öldürüldü. Ne yazık ki şu an Avrupa kartelleşen
G iriş

Türk mafyasını konuşuyor. Yetkililer uyuşturucu trafiğinde


Türkiye’nin adını Kolombiya ile birlikte anmaya başladı.
Uyuşturucu dağıtımında Türkiye, Latin Amerika’nın arka­
sından ikinci konuma geldi. Türkiye mafyası şu anda da tüm
Doğu Avrupa, Almanya ve *\sya ülkelerinin dağıtımını üst­
lenmiş ve ele geçirmiş durumda.
İspanya’ya gelirsek; buradaki hapishanelerde yüzden fazla
Türk var. Bunların sadece biri silah kaçakçılığından mahkûm,
diğerlerinin hepsi uyuşturucudan tutuklu. Bu oran herhalde
her şeyi açıklıyor. Sadece son birkaç yılın bilançosunu ele al­
dığımızda ortaya ürkütücü rakamlar çıkıyor. Ama asıl mesele,
ayrıntılarını kimsenin bilmemesi. Bu da doğal, çünkü bunları
halka aktaracak gazeteci kalmadı.
Uyuşturucu mafyası Avrupa’yı ülkeler bazmda paylaştı.
Örneğin; Kolombiya ve Bolivya mafyası, Portekiz, Fransa ve
İspanya’yı; Türk mafyası ise tüm Doğu Avrupa, Almanya,
Belçika, Hollanda ve İngiltere’yi aldı. Türkiye'den buraya ge­
len uyuşturucudan elde edilen para, geri dönüp ülkenizde
aklanarak yasallaşıyor. İşte bu yolu bulan Fransız gazeteci
öldürüldü. Amerikalı ve Kanadah uzmanlardan edindiğim
bilgiler, Türk mafyasının Avrupa’da uyuşturucu yanında
kalpazanhkta da bir numara olduğunu gösteriyor.
Özellikle sahte yüz dolarlık banknotlarda milyonlarca do­
lardan bahsediyorum. Türk mafyası Avrupa’da yaşayan 2
milyon 800 bin Türk yurttaşından yararlanıyor, bazılarını ör­
gütleyip kendi hesabına çalıştırıyor. Almanya’da yapılan bir
kaçakçılık operasyonunda 28 kilo zenginleştirilmiş plüton­
yum ele geçirildi. Yakalananların arasında üç Türk, iki İs­
panyol, altı Alman ve yedi Rus vardı. İspanyollar istihbarat
elemamydı. Başbakan Aznar bu elemanları geri almak için
Kohl ile görüştü. Çünkü bunlar askerî elemanlardı ve olay
skandala yol açabilirdi. Bu operasyonda altı Türk de kaçma­
yı başardı. Bu Türkler kimlerdi? Araştırdınız mı ele geçen üç
Cem Ersever Gerçeği ve Kod Ad* Kefil

Türk’ün kimliğini? Gizli istihbarat elemanları.”


İspanyol gazeteci Türkiye’yi böyle tanıtıyordu, böyle gös­
teriyordu. Peki, Yunanistan nasıl görüyor ve olayları değer­
lendiriyordu. Yunanistan Thrace Demokratik Üniversitesi
Türkiye’deki kirli gerçekleri hem ders olarak kullanıyor, hem
de Üniversite bünyesinde hazırlanan Internet aracılığıyla bu
bilgileri yayınlıyordu. İngilizce olarak yayınladığı bu bilgile­
ri okuduğumda ben de oldukça şaşırmıştım. Çünkü fazlasıy­
la detaylara sahiptiler. Orijüıalinden alıntıyı bozmadan bire­
bir Türkçeye çevirerek aktarıyorum:
"Türkiye’deki çetelere karşı mücadele etmek, onların di­
rekt MİT (Millî İstihbarat Teşkilatı) ile bağlantıları olmasın­
dan kaynaklanan engellerle çok zor oluyor. Aynca, iki eski
MİT’çi Mehmet Eymür ve Yavuz Ataç tarafından da açıklan­
dığı gibi, çeteler ve politikacılar arasındaki bu ortaklık, dev­
letteki bağlantılarla çetelerin ayıklanmasının engellendiğini
gösteriyor. Bu çeteler 20 yıl boyunca MiT’in işlerini gerçek­
leştirmekte kullanılmışlardır. Bunların Türkiye devletiyle
olan bağlantılarını ve örgüt liderlerini koruyan eski memur­
ların isimlerini, Susurluk kazasım araştıran Meclis Komis­
yonu tarafından yapılan soruşturmalar sonrasında İstihbarat
Dairesi Başkan Vekili Hanefi Avcı açıklamıştır.”
İki yıl önce Balıkesir’in ilçesi Susurluk’ta meydana gelen
trafik kazası Mafya-emniyet-politikacılar üçgeninin varlığım
ortaya çıkardı. Süper lüks Mercedes son hızla kamyona çarp­
mış, polis şefi Hüseyin Kocadağ, katil olduğu iddia edilen,
çete lideri Abdullah Çatlı ve kız arkadaşı Gonca Us ölmüştü.
DYP Urfa Milletvekili, aşiret reisi Sedat Bucak hafif yaralar­
la kurtulmuştu.
Özel suikast silahları, özel mermiler, Türkiye eski İçişleri
Bakanı Mehmet Ağar tarafından imzalanmış sahte kimlikler
ve silah ruhsatlan arabada dağılmış hâlde bulunmuştu. Ka­
G iriş

çak çete reisi ve birçok cinayetin sanığı olduğu iddia edilen


eski polislerden biri ve bir parlamenterin aynı arabayı pay­
laştıkları anda bu kazanın gerçekleşmesi mafya-emniyet-po-
litikacı üçgeninin açığa çıkmasına yardımcı oldu. Kazadan
bu yana iki yıl geçti. Ama Sıfcurluk çetesi diye adlandırılan
bu suikastın etkileri hâlâ hissediliyor. Alaattin Çakıcı’nın
Fransa’da tutuklanması, devlet yapısmm ve çete liderinin
devlet içindeki bağlantılarının araştırılmasını zorunlu hâle
getirdi. Çakıcı özel koruması ve kız arkadaşı ile tutuklandığı
zaman; Susurluk çetesinin sistem içinde yüksek mevkideki
ilişkilerini sürdürdüğünü ortaya koyarcasına, diplomatik pa­
saport taşıyordu.
Çakıcı’nm tutuklanması MİT ve Fransız polisinin yüksek
gizlilikte, ortak çalışmasıyla gerçekleştirildi. Yakalanması,
Sistem-mafya çalışmasında sıklıkla ismi geçen İçişleri eski
Bakam Mehmet Ağar’ın oğlunun düğün töreniyle aynı güne
rastlıyordu. Düğün resepsiyonu Ağar tarafından “sistemle
barışma ve suç sebeplerinin temizlenmesi” şovuna dönüştü­
rülmüştü. 12 Eylül askerî darbesi lideri ve eski Cumhurbaş­
kanı Kenan Evren ve o anki Cumhurbaşkanı Süleyman De-
mirel’in, düğün şahitleri olacağı duyurulmuştu. Bu kişiler
sistemin içindeki çeteleri yok etmeye karar veren isimlerdi.
Bununla beraber Çakıcı’nm Fransa’da tutuklanması, resepsi­
yonun düzenleniş amacmı engelledi. Demirel tutuklanma
haberini alınca resepsiyona katılmaktan vazgeçti. Birçok nü­
fuzlu iş adamı da bunu duyunca resepsiyonu terk etti.
. Çakıcı gün boyunca tutuklu olmasına rağmen operasyon,
plan gereği evlilik töreni zamanı olan 20:30’a kadar gizli tu­
tuldu. Çakıcı’da bulunan kırmızı pasaport, sistemin direkt ya
da dolaylı bağlantılı olduğu iddia edilen yeraltı örgütlerini
kaçınılmaz bir hedef hâline getirdi. Susurluk kazasmı araştı­
ran Türkiye Büyük Millet Meclisinin oluşturduğu komisyo­
nunun araştırmaları sonunda İstihbarat Dairesi Başkan veki­
li Hanefi Avcı örgüt liderlerini koruyan eski memurların
Cem Ersever Gerçeği ve K bdA dt Tefil

isimlerini ve bağlantılarım açıklamıştı. Avcı 1987 yılında


Çakıcı ile temasa geçen memurün bir dönem MİT müsteşar­
lığında çalışan Sengal Atasagun olduğunu söyledi. O bu iliş­
kinin eski MİT çalışanı Yavuz Ataç’a kadar sürdüğünü belirt­
ti. Avcı, Çakıcı ve MİT mensubu Mehmet Eymür arasındaki
şüpheli bağlantıyı ifşa etmişti.
Kırmızı pasaportun MİT çalışanı Ataç tarafından yasadışı
hazırlanıp düzenlendiği sonraki soruşturmada kamdandı.
Çakıcı’nın, pasaportun çalındığı sırada Beijin’e yolculuk
yaptığı ama Ataç’ın pasaportu, Çakıcı Malezya’dayken ona
gönderdiği raporlarda yer aldı. Mafya ile bağlarının sürme­
sinden dolayı Ataç, Kırmızı pasaportu çalabileceği Beijin’e
maksatlı olarak sürgün edilmişti. Hırsızlıkla ilgili iddialar
Dışişleri Bakanlığı tarafından şiddetle yalanlandı. Bununla
beraber, kısa bir süre sonra pasaportun gerçekten kayboldu­
ğu ortaya çıktı.
Ayrıca pasaportun öncelikle, İnsan Haklan Derneği Baş­
kam Akın Birdal suikastı sanığı Mehmet Can Kulaksızoğlu
için Ataç tarafından hazırlandığına işaret ediliyor.
Çakıcı’nm ifadesinde resmî prosedür devam ederken adı
aynı zamanda köşe yazarı Uğur Mumcu’nun arabasına ko­
nan bomba ile öldürülmesinde ve birçok kaçırma ve kıyım­
dan sorumlu olan diğer örgüt liderleri ile anılıyordu. Millî
Güvenlik Kurulunun öncelikli yok edilecek diye işaret ettiği
kanat örgütlerin belirlenmesinde yol gösterici olmuştu.
Araştırma komitesi üyesi Tevfik Diker’in faturalarda yap­
tığı araştırma sonucunda Çakıcı’nm 22-23 Ocak 1993’te An­
kara Oteli’nde 704 ve 806 numaralı odalarda kaldığı anlaşıl­
dı. Uğur Mumcu suikastı 24 Ocak’ta oldu. Susurluk kazasın­
dan üç gün önce Ağar ve Çakıcı Kuşadası Princess Otel’de
kalıyordu. Otel kayıtlarına göre Çakıcı 1242 numaralı odada
kalırken Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı ve Sedat Bucak da
oradaydı.
Avcı, olaydan bir yıl önce MİT bağlantılarını açıklamıştı:
“Yasadışı PKK ciddi ve daha h ız lı bir şekilde hain eylemleri­
ni gerçekleştiriyordu. Devlet, dış güçlerin de yasa dışı yollar­
dan desteklediği PKK üyelerine karşı yetersiz kalıyordu. PKK
ile onların tarzıyla, aynı yollardan mücadele etmek gereki­
yordu. İlk kez JİTEM üyesi Cem Ersever bu işleri üstlendi.
Ersever, kız arkadaşı ve koruması öldürüldü ve katil buluna­
madı. Gruplar PKK’ya para sağlayan İstanbul’daki para kay­
nakları ve uyuşturucu satıcılarıyla savaşmak için gizli olarak
kurulmuştu. PKK’yı destekleyen aktif noktalar susturuldu.
Sonrasında bu gruplar, Mafya tarzı yasadışı çetelere dönüşe­
rek hareketlerini memurlar ve sivil halk üzerinde sürdürdü.”
Avcı, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın MİT üyesi Ey-
mür ve arkadaşları tarafından yönlendirilen birçok tetikçiyle
ilişkisi olduğunu söylüyordu.Daha sonra Eymür, Çatlı’nın ve
Tarık Ümit’in öldürülmesinde İbrahim Şahin’i suçluyor.
Tüm bu kaçakçılık kaosu kontrgerilla tetikçilerinin
kontrolünde geniş finansal birikimler oluşturmuş, Türki­
ye’deki uyuşturucu sevk yollan dönem dönem değişikliğe
uğramış, alanların paylaşımında kanlı çatışmalar yaşanmış,
tüm bu kavgalar ve alan paylaşımı sonucu Karadeniz bağlan­
tısı ön plana çıkmaya başlamıştır. Uyuşturucu, silah ve bazı
kaçakçılık olaylarını perdelemek üzere de bölgede terörist fa­
aliyetler bir anda gündeme gelmeye başlamıştır. Bence Kara­
deniz’deki bu gelişmeler daha bir dikkate alınmalıdır.
Bu noktaya kadar okuduklarınız şu an izleyecek olduğu­
nuz filmin fragmanıydı, özetiydi. Bir önsözü, bir girişiydi...
Herkes koltuklarındaki yerini aldığına göre başlamamak
için hiçbir mazeretimiz kalmadı...
O zaman motor...
1. Bölüm

CEM ERSEVER GERÇEĞİ

Ahmet Cem Ersever’in İlk Yıllan...


Tarih 6 Haziran 1950.
Gecenin aydınlanmaya yüz tuttuğu dakikalarda ilk çığlık,
ilk şaşkınlık ve sersemlik eşliğinde dünyaya merhaba dedi,
küçücük yeni doğan bebek...
Anne en gururlu hâllerinde; annelik belgesini alıp, eşe
dosta karşı ispatının heyecan ve şevkini yaşarken, Silahlı
Kuvvetler mensubu olan baba, a n n enin yanı başındaki yeni
doğan çocuğu kucağına alarak, bir işi başarıyla bitirmiş ol­
manın zevkiyle komik sevişmeler yaşıyordu... Cenin kimliği­
ni birkaç dakika önce bırakıp, bebek olma hâllerine alışma­
ya çalışan minyatür insanla...
Kısa bir süre sonra, mini bir aile töreniyle kararlaştırılan
Cem Ersever G erçeği ve Kod Adt Tepl

kimlik ismi önce geleneksel alışkanlıklar uygulanıp kulağma


üflendi. Sonra da nüfus kayıtlarına ölene kadar taşıması için
kaydettirildi.
Artık kendi sicili vardı onun... Yeni bir hayat ve yaşam si­
cil defteri...
Adı Ahmet Cem Ersever oldu...
Her bebeğin ilk okul çağlarına kadar yaşaması gereken
hâlleri yaşayıp, çocukluk dönemlerinin hâlleriyle sarmaş do­
laş da olmuştu, yedili yaşlarda...
Küçük Ersever Ankara İhsan Sungur İlkokulunda başladı­
ğı öğrencilik serüveninin ilk ayağını İstanbul Karatepe İlko­
kulunda tamamladı. İlkokul; oldukça başarılı, normal seyrin­
de geçmişti. Bu başarısı Ankara On dokuz Mayıs Koleji ve
Ankara Yükseliş Koleji’nde de devam etti.
Yüksek öğreniminde farklı bir çizgiyi denedi genç Erse­
ver. İlk tercihini belki de kitlelere daha yakın olmak için, An­
kara Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan yana kullandı.

Ersever Harp Okulunda...

Bir yıl süren serüven sonunda Ankara İktisadi ve Ticari


Bilimler Akademisinde öğrenime başladı. Mezuniyetiyle bir­
likte sivil öğrenim hayatına nokta koydu. 1969 yılında haya­
tının yönünü değiştirecek bir kararla Kara Harp Okulu sınav­
larına girerek, askerliğe ilk adımını attı. Zaten asker kökenli
bil aileden gelen Ahmet Cem Ersever, daha sonra meslek ha­
yatında yapacaklarının ilk sinyallerini de bu noktada verme­
ye başladı.
1972’de Kara Harp Okulundan mezun oldu ve aynı yıl
1972/69 sicil numarasıyla İstanbul da görevine başladı.
Aynı yıl aile ortamında tanıştığı Yıldız Hanımla bir süre
Cem Ersever Gerçeği

arkadaşlık yaptı, bu arkadaşlık aşka dönüştüğü an hiç vakit


kaybetmeden evlenme kararı alarak dünya evine girdiler. Bir
süre çocuk yapmama kararı kusursuz uygulandı. Zamanının
geldiğine inandıkları anda Yıldız Ersever hamile kalmıştı. Kla­
sik, evine bağlı aile babası oUuı Ersever, Yıldız Hanım’la bera­
ber çocuk beklemenin tadım çıkardılar, heyecan eşliğinde.
Ve zaman gelip çatmış, dünyaya nur topu gibi bir kız ço­
cuğu gelmiş ve adım da Asena koymuşlardı...
Bu yıllarda göstermeye başladı yüzünü; idealist, asi ve ka­
bına sığmayan kişiliğinde. Mesleğinin daha ilk yıllarında is­
tihbarat alanma merak salıp, eksikliklere kafa patlatmaya
başlamıştı.

Güneydoğuda İlk Görev ve Olaylar...

1975 yılının ortalarında Mardin’in Silopi ilçesi...


Jandarma Üsteğmen olarak başladığı görevinin daha ilk
aylarmda adı Silopi olaylarına karışıyor ki; bu olayın sonu­
cu, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ve İçişleri Bakanı
Oğuzhan Asiltürk hakkında Meclis soruşturma komisyonu
kurulmasma kadar uzamyordu. 1976’da gerçekleşen bu olay­
da genç Üsteğmenin ilçe merkezinde toplanan halkın üzeri­
ne ateş açtığı ve üç kişinin yaralanmasına neden olduğu,
mahkeme tutanaklarına geçmişti. Tarihe “Silopi’de Halk
Ayaklanması” diye geçen bu olay, gazetelerde de geniş yer
alıp, manşetten verilmişti. Cumhuriyet gazetesinin 26 Aralık
1976 tarihli nüshasmda "Silopi İlçesi Jandarma Komutanı­
nın halkın üzerine ateş açması üzerine 3 kişi yaralandı” üst
başlığıyla verilen haberin sonunda ise “İlçede gerginlik sürü­
yor. CHP, MSP ve AP ilçe başkanlan ile bazı muhtarlar ortak
bir telgrafla Jandarma Komutanı Üsteğmeni; Cumhurbaşka­
nı, Başbakan ve Jandarma Genel Komutanına şikâyet ettiler”
yazıyordu.
Cem Enever G erçeği ve Kod A it 1efil

Olay artık yargıya intikal etmişti. İlçe Jandarma Bölük Ko­


mutanlığı, olayla ilgili soruşturma başlattı. Bölük Komutan
vekili Kıdemli Başçavuş Serdar Gürkanlı, yapılan soruştur­
ma sonucunu bir rapor hazırlayarak yetkili makamlara ulaş­
tırdı. Bu raporda olaylar şu şekilde ifade edilmekteydi:
"25 A ralık 1976günü, yukarıda bahsedilen olayın zan lıla­
rı olarak karakolda gözaltında bulundurulanların ifa d eleri
alm ıyor ve tahkikat dosyası hazırlanıyorken, yanında h aber­
cisi Jandarm a Eri Sabahattin B oztepe olduğu h â ld e ilç e kay ­
m akam ını alm ak üzere bölükten çıkıp seyyar jandarm a tabu­
runa gitm ekteyken Cum huriyet A lanı’na açılan cad d ed e İlçe
Jandarm a B ölü k Kom utanı Üsteğmen A hm et Cem E rsever’in
arabası durdurulm ak suretiyle yolu kesilm iş, 40-45 k işilik
bir grubun taşlı, sopalı ve silah lı saldırısm a uğramıştır. Yo­
lunu değiştirerek tekrar bölü k m erkezin e canını kalabalıktan
kurtarm ak için dön m ek isterken yoğun silah tecavüzü başla­
m ıştır. B ölü k m erkezinin hem en önündeki 'olay yerin d e k o ­
m utanlar ile bir jandarm anın m ütecaviz grup tarafm dan tar-
taklandığm ı gören bölü k n öbetçilerin in ‘Kom utanı öldü rü­
yorlar’ d iye bağırm ası üzerine, b ölü k m erkezin de bulunan
erat dışarı fırlam ış ve kom utanlarm m arkasm dan b ölü k m er­
kezin e doğru g elm ekte olan m ütecaviz topluluğu durdurm ak
m aksadı ile havaya ateş açm ışlardır. Bunun ü zerine bölü k
kom utanı bölü k m erkezin e girerek erlere ateş kestirtm iş, k ış ­
layı koru m ak m aksadı ile g erekli tedbiri aldırtm ış ve üst m a­
kam lara takviye talebin de bulunm uştur. M ütecaviz topluluk
arasında g erek Jandarm a Üsteğmen A hm et Cem Ersever, g e­
rekse h abercisi jandarm a eri Sebahattin B oztepe tarafm dan,
g erekse o anda ola y yerinin ç o k yakın ın da bulunan jandarm a
erleri Yavuz Önal ile Rıza A yvaz tarafm dan katiyetle teşhis
ve tanınanların kim liklerin i E k 5’te sunulan zabıtta olduğu
gibi, akşam dan evleri aranan Ram azan oğlu H aşim H aşim oğ-
lu ve ço k y a k m akrabası H acı A li oğlu A bdurrahim H aşim oğ-
lu ile yin e ev i aranan C afer oğlu C evher Cengiz ve Ferhan oğ-
Cem Ersever Gerçeği

lu Tanir Ökten oldukları, k a la b a lık arasında gerek Üsteğmen


g erekse görgü tanıkları olan diğer jandarm a erleri tarafından
tam nıp da isim leri bilinm eyen ve yen iden gördüklerin de ta­
n ıy abilecekleri bildirilen kişilerin aranm asm a ve tespitine
çalışılm akta old uğu. *
Üsteğmen A hm et Cem E rsever’e saldıran bu m ütecavizle­
rin ilç e m erkezin de aşiret reisi ve ağa durum unda kişiler
olup, nüfusu altın daki 40-45 kişiy i yanlarm a alarak jandar­
m aya karşı toplum sal bir h areket şeklin e sokarak, olayda e le­
başı ve. lid er durum unda oldu kları bizzat zabıtam ız tarafm -
dan tespit ve tanınm ış oldu kları.
Keza olaylar sırasında 2 kişinin jandarm a tarafmdan yara­
landığı, aram a sırasında evlerinde hasar vukua getirildiği, top­
lum da şikâyetlere girişildiği ve basm a dem eçler verildiği, bu
suretle kam uoyunda ad li ve m ü lki m akam lar üzerinde sansas­
yon yaratılm ak istendiği haricen öğrenilm iştir. Arama sırasm -
da herhangi bir hasar vukua gelm ediği aram a zabıtlarm da sa­
bittir. Olaylardan 4 saat sonra ilç e m erkezine gelm iş ve em ir
kom utasm ı üzerine alm ış bulunduğunu, bölükte sad ece 73
adet m erm i s a rf edilm iş olduğunu tespit etm iş bulunm akta­
yım . B ölük eratı bölüğün hem en önünde tecavüze uğrayan b ö­
lü k kom utanlarını kurtarm ak m aksadıyla havaya ateş etm iştir.
Jandarm a tarafm dan yaralandığı iddia edilen M ehm et Öz-
kaplan ile Selim Ö kten’in Seyyar Jandarm a Tabur Kom utanı
Jandarm a Yüzbaşı İsm et Y ediyıldız tarafından alm arak teda­
vi için Tabur M erkezine götürüldüğü yer bölü k eratının ateş
ettiği bölgeden üç so ka k ötededir. D irekt atış im kânı yoktur.
Onların şeh ir için den atılan ve Ü steğm ene saldırı sırasm da
kullam lan silahlarla yararlanm ış oldukları kuvvetli ihtim al
dâhilin dedir. Zira gerçekten otom atik silahla h a lk üzerine
veya m ü tecaviz kırk, k ırk beş k işilik gruba ateş edilm iş o l­
saydı, sa d ece ik i veya ü ç k işi yaralanm azdı.
Cem Ersever G erçeği ve KodA dt Tefti

Jandarm a lojm anlarm a g ece yapılan silah lı tecavüz olayı-


nm faillerin i serbest bıraktırm ak m aksadıyla, toplum sal bir
olay çeh resi verilm ek isten m esi üzerine, jandarm aca faillerin
ifa d eleri daha alm m am ış olup, olay anında ilgi (c) yazım ızla
Cum huriyet Savcılığm a in tikal ettirilerek, g erek Jandarm a
B ölü k Kom utanlığı person eli, g erekse olay sanıkları, ifa d ele­
ri alın m ak üzere Cum huriyet Savcılığm m em ir ve d irek tifle­
rin e bırakılm ış olduğu, bunlardan Ram azan H aşim oğlu tev­
k if ed ilerek cezaevin e konulm uş olduğunu, olay üzerinde
h assasiyetle durulm akta olu p zabıtaca bu lu n acak y en i d elil
ve failler çıktıkça durumun ayrıca arz edileceğin i, ilç ed e du ­
rumun sakin olduğunu bilgi ve gereğin i arz ederim ."
Mahkemeye sunulan bu rapor, basında yazılan ve yöre
halkının şikâyetleri doğrultusunda değil, Ahmet Cem Erse-
ver’in haklı olduğunu ortaya koyacak şekilde yazılmıştı. Er-
sever’in mahkeme kayıtlarına geçen ifadesi ise şöyleydi:
“Bugün saat 11:30 sıralarında m eydana g elen olayda y a­
nım da Jandarm a Eri Sabahattin B oztepe ile birlikte arabayla
1/119’uncu Seyyar Jandarm a Taburuna gitm ekteyken dün­
den evim e ateş eden ve ateş sonrası takip ile g ece evlerin de
aram a yaptığım ve yakalayarak bölü k m erkezin e getirdiğim
ve 23.12.1976 gün ve A sayiş: 0623.1-3558 sayıh yazım ız ile
m akam m ıza arz etm iş bulunduğum uz g ece Jandarm a lo j­
m anlarına silah lı saldırım n faillerin i yakalam ış olm am ızdan
m ütevellit büyük bir kısmının bunların akraba, çocu kları ol­
duğunu tahm in ettiğim otuz k ırk k işilik bir grubun taşlı so ­
p alı saldın sm a uğradım. Bunlardan elin d e tabanca olan biri­
n i yakalam ak üzere arkasm dan koştum sa da yakalayam a­
dım . Bunun üzerine araba ile birliğim e geri dön m ek istedim -
se de çocu klar ve kalabalık tarafından silah lı saldırıya uğra­
dım . Kaçm akta olan şahıslardan ik isi üzerim ize ateş açtı. K a­
labalığın b ölü k m erkezin e doğru gelm ekte olduğunu gören
bölü k m erkezin deki erler, silah sesleri üzerine bulunduğu­
Cem Ersever Gerçeği

muz Atatürk büstünün şehirden tarafa olan hadise mahalli­


ne geldiler. Büyümekte olan kalabalık, taş sopa ve silahlar ile
saldırmaktayken erler kafalarma gelen taşlardan ve üzerle­
rinden geçen kurşunlardan paniğe kapılarak kendiliğinden
ateş açmışlardır. Ateş komutu verip ateş kestirdimse de ge­
rek halkın kalabalık içindeki ateşinden, gerekse erlerin ate­
şinden mütevellit sivil halktan admm Mehmet Kaplan ve Se­
lim Ökten olduğunu sonradan öğrendiğim iki kişinin yara-
landığmı duydum. Yaralılarm Tabur komutanları tarafmdan
(Jandarma Ön Yüzbaşı İsmet Yediyıldız) Tabur Merkezine
götürüldüklerini telefon ile öğrendim. Olayın ilerde şahsmm
karışmasından mütevellit gerek olay yerinde, gerekse yaralı­
lar bakımmdan tahkikini ve gereğini arz ederim.
İlçe Jandarma Bölük Komutanı
Ahmet Cem ERSEVER”

Dönemin CHP Mardin Milletvekili Nurettin Yılmaz, bu


olaya en çok tepki gösteren isimlerden biriydi. Halkla birebir
görüşmeler yaparak, bu olayın yanı sıra Ersever’in başına
buyruk tavırlarla bölge halkına çektirdiği eziyetleri öğrenip,
bunları yazılı ve sözlü açıklamalarla kamuoyuna duyuruyor,
onun hak ettiği cezayı alması için tüm gücüyle çabalıyordu.
24.01.1976 tarihli basın açıklamasında bu öfkesini açık
açık dile getirmiş. Ahmet Cem Ersever’i ajan ve provokatör­
lükle suçlamıştı:
“Ajan provokatörler Doğu’da bir isyana zemin hazırlıyor­
lar. Stratejik önemi olan Irak, Suriye ve Türkiye sınırlarmm
kesiştiği noktada bulunan Mardin’in Silopi ilçemizde, cephe
hükümeti işbaşma geldikten sonra ilçe jandarma birlik ko­
mutanlığında halk-jandarma silahlı mücadelesini yaratma
gayreti içerisinde; şuurunu kaybetmiş, görevini unutmuş,
MHP ve Başbuğ Türkeş’in bir nevi militanı, fedaisi duru­
Cem Enever G erçeği ve KodA dt Tefti

m unda gayretkeşlik içerisin de bulunm aktadır.


H udut bölg esi olm ası n ed en iy le h alkla tem ası fazla olan
Üsteğmen açıkça, san ki am irlerinden bir n ev i dokunulm az­
lık tem inatı alm ış gibi, ‘C ebin de Ortadoğu gazetesi bulunm a­
yan vatandaş karakola gelm esin. Bu bölge, kom ü n ist Ece-
viPin diyarı değil, M illiyetçi B aşbuğ Türkeş’in diyarıdır.
K endilerini CHP’l i sayanlar kom utanlığa gelm esin ler, işleri
olam az. B uradaki Kürtierin onda sekizin i im ha etm eden Si-
lo p i’den ayrılm ayacağım ’ d em ek g afletin de bulunan bu p si­
kopat, duvarların üzerine, ‘Yaşasm Başbuğ Türkeş, Yaşasm
Turancılık, Kahrolsun CHP ve E cevit’ sloganlarını korkm a­
dan yazdırm ıştır. Zaman zam an C izre-Silopi asfaltın da sey­
reden taşıtları durdurtur, tüm yolcu ları indirtir, ik i e li başîa-
rm da bağlı ve sırtiarı ken d isin e dön ü k olan yolcularm üzer­
lerini, eşyalarm ı, harpte yakalan m ış birer tutsak g ib i arar ve
arattırır. K öylerde CHP sem patizanlarm a A nayasa’y a aykırı
m uam ele eder ve işk en ce ettirir. A n cak b ir tım arhane kaçkı-
nm m y apabileceğ i bu eylem lerden Üsteğmenin şahsm da
Jandarm a G enel Kom utanlığının, devletim izin ve halkım ızm
tam iri güç ve hatta olan aksız yaralar alm ası an m eselesi ve
m ukadderdir. İkin ci bir B eytüşşebap olayı y etk ililer tarafın­
dan yaratılm adan, bir ruh doktoruna m uayene ettirilm esi zo­
runluluğu olan Jandarm a Ü steğm eninin S ilo p i’den acilen
alınm ası ve h alkı jandarm a zulm ünden yıllardır in leyen ve
bir nevi işgal kuvvetlerinin idaresin deym iş gibi, A nayasa dı­
şı bir yön tem le idare edilen hudut boyu ndaki yörem ize, hal­
k ı seven, sevgisini bilebilen , h alkım ızı bu vatanın öz evladı
ve g erçek vatandaşı sayan jandarm a kom utanlannm gön de­
rilm esini Jandarm a G enel K om utanlığından m utlaka b ek le­
riz. A ksi takdirde dün olduğu g ib i yarın da B eytüşşebap
olayları ve onu takiben de G em erek olayları g ib i olaylar m ut­
laka olabilecektir. Y etkilileri cid d i olarak uyarıyorum .”
Bu olayların devamı Meclis soruşturmasına kadar gelip
Cem Ersever G erçeği

dayanmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26 Ocak 1977


tarihli Genel Kurul toplantısında da. Başbakan Süleyman
Demirel ve İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk hakkında Mec­
lis Soruşturması başlatılması kararlaştırıldı. (15843 saydı 7
Şubat 1977 tarihli Resmî Gazete)
O artık tüm Türkiye’nin tanıdığı ve ilerleyen yıllarda da
çokça adını duyacağı bir kişiydi. Olayı duyan birçok kişi ya­
da kişiler, duygu ve düşüncelerini yazdıkları mektuplarla di­
le getirip, çorbada bizim de tuzumuz olsun dercesine Erse-
ver’e ulaştırmışlardı. O mektuplardan birkaçım taşları daha
sağlıklı, önyargısız, saptırmasız, daha doğru yerlerine yerleş­
tirmeniz için olduğu gibi aktarıyorum:
“Sayın Kom jıtanım ,
26 A ralık 1976 tarihli Günaydın g azetesin de ism inize
rastladım . S ilo p i’nin bir köyü n e baskın yapm ışsın ız ve üç k i­
şiyi yaralam ışsım z. Bunun üzerine S ilop i B eled iy e B aşkanı
beraberlerin de birkaç m uhtarla Cum hurbaşkanm a ve Jan dar­
m a G enel kom utam na telgraf çekm iş. Telgrafta şö y le dem iş­
ler: ‘S ilo p i’n in M erkez Kom utanı Üsteğmen A hm et Cem Er­
sever halkım ıza büyük bir sıkın tı ve işken ce verm ektedir.’
Ben buna ço k üzüldüm . Bunun üzerine ben d e Jandarm a Ge­
n el K om utanlığına bir d ilek çe verdim . D ilekçede şunları an­
lattım : ‘M ardin’in S ilopi İlçesin d e ve köy leri d e d âh il olm ak
üzere y en i bir Kürt d ev leti kurulm ası yolu nda büyük bir ça­
ba gösterilm ektedir. Bölge h alkı, Irak’ta bulunan K ürtlere y i­
y ecek, un, şeker, yağ, tuz g ib i şey ler götürm ektedir. Yine ay­
n ı şekild e, kaleşn ikof, m avzer, m erm i g ibi savaş m alzem ele­
rin i bu bölgeye ulaştırm aktadırlar. Kürtler, Irak sınırım ızda
h er sen e askerlerim izi öldürüyorlar. S ilopi'deki vatandaşla-
rm bazdan ihtiyaçlarm ı Irak Kürt liderlerinin yanına g id erek
orada hâllediyor. Üsteğmen E rsever m illete disiplin veriyor.
Bunun gözardı edilm em esi lâzım . H aksız olarak kim seye d o­
kunm az. Eğer bu Üsteğmen olm asaydı; S ilop i ve köy leri
Cem Ersever G erçeği ve F odA dı Kefil

Irak’a g öç ederdi. Bu Üsteğmen olm asaydı, bölge b a lk ı k en ­


din i bir savaş ortam m da bulurdu. ’ Yazdıklarım özetle bun­
lar. Başarılarm ızm devam m ı diliyor, saygılarım ı sunuyorum .
Sait Ç evik
Zrb. Tüm. 1. Al. K b. Kt.

Olayı öğrenen Ömer Eryurt adındaki bir camii imamı da


Ersever’e yazdığı mektupta duygularını şöyle ifade ediyordu:
“M erbaba İslam M ücahidi E rsever Bey,
Önce yü klen m iş olduğunuz m an evi m esuliyetin A llah na-
zarm da kabu l olm asm ı dilerim . Gayret bizden, m u vaffakiyet
Allah'tan. Bu m ektubu yazm a nedenim , g en ellikle Rus­
y a ’dan yaym yapan K om ünist R adyo’nun (Bizim Radyo)
31.01.1976günkü yayınm da sizin Ülkü-Bir adıyla b ir d em ek
kurduğunuzu, b ölg ed eki insanları bu derneğe üye yapm aya
zorladığm ızı, baskı yaptığınızı ve sizi öldürm eden gitm em
dediğinizi anlattılar. Buradan anlıyorum k i etrafınız kom ü ­
n ist dolu. A llah’tan bu y old a m u vaffakiyetler dilerken , sizi
tebrik ettiğim i belirtm ek istiyorum . Türk m illetin in huzur
için d e yaşayacağı günlere A llah ’ın yardım ıyla kavuşacağız.
Seyit A li C am ii İm am ı İ.H. Ö m er Eryurt
Tokat-Pazar”
Ahmet Cem Ersever’in Güneydoğu macerasının birinci
aşaması böylece sonlanmıştı.
Bu gelişmelerin ardından Ahmet Cem Ersever, dönemin
İçişleri Bakam Mehmet Gülcigil’in imzasıyla Yüzbaşı olarak,
Hatay, İçel, Gaziantep, Mardin, Urfa, Edirne, Kırklareli ve İz­
mir bölgelerinde kaçakçılık konusunda tetkik ve tahkik yap­
mak üzere görevlendirildi.
Bu görevlendirmenin öncesinde dokuz aylık açığa alınma
Cem Ersever Gerçeği

sürecini yaşadı. Boş durmadı, şartlandırmıştı ya kendisini


tyx kere bu yolda yürümeye, dur durak bilmiyordu.
Bu dokuz aylık sürede yaptığı istihbaradar sonucu döne­
min büyük kaçakçılarından Nejat Söyler’le diyaloga girmiş,
fakat bu ilişki Grsever’i Türk adaletinin karşısına kaçakçılar­
la işbirliği yaptığı iddiasıyla çıkarmıştı. Açılan davada Erse­
ver, İçel Çıkarma Filosu Komutanı’na yazılı ifade verir:
"Ben 1975 yılın da M ardin S ilop i ilç esi Jandarm a bölü k
k o m u ta n lığ ın a atandım ve bu görevde 1977yılm m O cak ayı­
na kadar kaldım . 1976 yılm m ortalarm da Irak hü küm etine
teslim ed ilm ek üzere kom utanlığım ıza H üsam ettin Türkm en
isim li bir şahıs getirildi. Şahıs, hududu pasaportsu z geçm ek
suçundan S ilopi A dliyesi’n e teslim ed ild i. B ir ay kadar hü ­
küm giydi ve S ilop i C ezaevi’n d e cezasm ı çekm ey e başladı.
H üsam ettin Türkm en, Irak’ta Türkçülük faaliyetlerin e karış­
tığı için BAAS yön etim in ce aranıyorm uş, bu n ed en le Türki­
y e ’y e iltica etm iş. C ezaevindeyken sanıyorum işlem leri ta­
m am lanm ış; daha sonra Irak’a ia d e ed ilm ed i ve bu konuda
b irçok yazışm a yapıldı. Bu yazışm alar sırasm da bir gün ba­
na g elerek, ‘H abur’da dayım ı bu ldu m ’ dedi. Kim olduğunu
sordum . H abur’da güm rük kom isyonculuğu yapan N ejat
S öyler olduğunu söyledi. Bir m üddet sonra da ben i N ejat
Söyler ile tanıştırdı. K en disi yören in insanına göre davranış­
ları ve a ile yaşam ı farklı olan biriydi. Bu n eden den dolayı
ken d isiy le ilişkim i devam ettirdim . Bu arada, aram ızda bir
de araba alışverişi oldu. 1972 m od el bir M urat 124 m arka
arabayı satin aldım . A rabanın devrin e dair belge S ilopi n o­
terliğinde m evcuttur, şim di hatırlayam ıyorum . Bu aracı 1977
yılın da M enem en’d e bir şahsa satüm . 1976 y ılı A ralık ayın­
da, ilç e içerisin d e yan i S ilo p i’d e siy asi kürtçü ler tarafm dan
pusuya düşürüldüm . Çıkan m ü sadem ede karşı taraftan üç
k işi vuruldu. Bu olaym n eticesin d e gerginleşen ortam da b e­
nim ailem e yardım eden, S ilo p i’den ateş altm dan çıkartıla­
rak D iyarbakır’a kadar g idebilm esin e vesile olan şahıs N ejat
Cem Encper G erçeği ve Kod Adt Yeşil

Söyleı'diı. Buna rağm en devlet görevi ile özel ilişkilerin ayrı


ayrı şey ler olduğuna inanan bir insan olarak ken disin e, bü­
tün y etk iler elim d e olduğu h âld e silah taşım a ruhsatı verm e­
dim . S öyler’in benim kom u tan lık yaptığım dön em de silah ta­
şım a m üracaatı vardır, an cak bu m üracaata olum lu cevap,
ben den son raki Jandarm a Kom utanm ca verilm iştir. Yani N e­
jat Söyler, dostan e ilişk isi bulunduğu ilç e kaym akam ı ve Jan ­
darm a Kom utanı olan benden silah ruhsatı alam am ıştır.
E lin deki ruhsat tetkik edilebilir.
N ejat S öyler ile tanıştığım 1976 y ılı sonlarm dan TIR k a ­
çakçılığı konusunda resm en görevlendirildiğim 1979 yılm a
kadar telefon ile ve ik i defa da İsken deru n ’a gitm em suretiy­
le m ünasebetim oldu. Bu m ünasebetin g erek çesi şudur:
1975-1976 yıllarm da S iîop i’de cereyan eden olaylar n ed en iy ­
le siyasi K ürtçüler tarafm dan m m tıkada isten m eyen adam
ilan edilm iştim . Son pusuya düşürüldüğüm de çıkan çatış­
m ada vurulan şahıslar ve bunlarm çevresi m utlaka bu olaym
intikam ını ben den alacaklardı. Ü stelik, 7 Şubat 1977 tarihli
resm î gazeted e yayınlandı, M illet m eclisin de b ir d e m eclis
araştırm ası açılm ıştı. Bu araştırm anın g erekçesi, Kürtlerin
Türk asıllı olduğunu söy lem ekle m illet bütünlüğünü boz­
m aktı. A yrıca H alkm Yolu, H alkm Sesi, Yeni Ortam, Cum hu­
riyet g ibi gazeteler Kürt halkın a baskı yapan Ü steğm ene
ölüm d iye yazıyorlardı. Bu ortam içerisin de m ahkem en in d e­
vam ettiği M ardin ilin e girm em ve davalarım ı takip etm em
m üm kün değildi. G erçi zam anm Jandarm a G enel Kom utanı
K orgeneral Şahap Yardımoğlu, A nkara’da, G enel K om utan­
lıktaki hukukçu lara benim yanım da, ‘Üsteğmenin davalarıy­
la ilgilen in ’ diy e em irverm işti. A n cak ilgilenen olm adı. A vu­
kat tutm ak da sö z konusu değildi. Çünkü başta Şerafettin E l­
çi olm ak üzere yören in avukatları aleyhim deki davaları takip
ediyorlardı. Ya K ürtçüydüler ya da K ürtçülerle yalan tem as
hâlindeydiler.
Bu durum da, bana çatışm adan sonra da o yöreden olm a-
Cem Ersever Gerçeği

sı itibariyle yardım etmeye çalışan Nejat Söyîer'den başkası


bu davalarla ilgilenemezdi. Nejat Söyler, aynı zamanda
davayı takip eden avukat Şerafettin Elçi’nin de çok yakm
dostuydu. Bu bakımdan Nejat Söyler’le, karşımdaki kişilerle
görüşerek ikna etm esi gayesiyle temasımı devam ettirdim ve
kendisini aradım. İskenderun’a gittim. Burada bir yazıhane­
si vardı, bu yazıhaneye çeşitli şahıslar gelip gidiyordu. Tür­
kiye’de transit taşımacılıkta sahtekârlık yapıldığı izlenimini
ilk defa orada edindim. Tanışmamıza vesile olan Hüsamettin
Türkmen de yanımdaydı ve Söyler’in İskenderun ve Anka­
ra’daki işlerini yürütüyordu.
A ralık 1978’da S öyler’in sah ip olduğu Ortadoğu N akliyat
Anonim şirketinin bir aracm da 2500 civarında silah Gazian­
tep ’te yakalanm ıştı. Bu da benim düşün celerim i doğruluyor­
du. N ejat S öyler ben i arayarak bu konuda ken disin e yardım ­
cı olu p olam ayacağım ı sordu. K endisinin bu olayda b ir suçu
olm adığm ı, m alm G aziantepli Ç ellolara ait olduğunu, TIR'm
için d eki m aldan da h a b eri olm adığını söylüyordu. Ben d e
ken d isin e yardım cı olam ayacağım ı belirttim . N ejat Söyler bu
bunalım m için deyken bana bu tip kaçakçıhklarm n asıl y a ­
pıldığın ı anlatm asını istedim ; bu konuda bilgiler verdi.
Yıllardır gerek karayolundan gerek deniz yolundan yapı­
lan kaçakçılıklar hakkında detaylı bilgiler verdi. Bu durumu
Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanı Talat
Okay’a naklettim. Bana TİR kaçakçılığı konusunda yeni bir
şey yapıp yapamayacağımızı sordu. Ben de bu konuda görev
yapacak kişilere ve kuruluşlara değişik yetkiler tanınır ve
desteklenirse, yurda kaçak olarak sokulan malm dağıtım
anında dahi yakalanabileceğini söyledim. Hâlen uygulan­
makta olan sistemin bozuk olduğunu, uygulanan tedbirlerle
bir şey yapılamayacağmı, gümrük teşkilatı, Jandarma ve Em­
niyet Teşkilatı arasmda bir kopukluk olduğunu, bu tip olay-
larm ancak tek elde toplanan yetkilerin belli bir kuruluş ve­
ya kişi tarafmdan kullanılması ile sonuç alabileceğini belirt­
Cem Ersever G erçeği ve K od A dt Kefil

tim. Bu konuşm am ızdan bir gün sonra Başkan A lbay Talat


O kay bana, Jandarm a G enel K om utam O rgeneral S edat Cela-
sun’un b en i görm ek istediğin i iletti. Kurm ay B aşkam ile bir­
lik te kom utanm yanm a ç ık tık Kom utan ben i alarak İçişleri
Bakanlığm a getirdi. Bakan D oktor M ustafa G ülcügil’e, ‘Ba­
kan Bey, Yüzbaşım ’a TIR kaçakçılığı konusunda y etk i vere­
ceğ iz’ dediler. Bakan da, ‘P aşam n e şek ild e em redersen iz’ d e­
d i ve Jandarm a G enel K om utanlığınm 11 A ralık 1979 gün ve
İstihbarat: 0428.12.114-79 H udut K açak ve N arkotik Ş u be sa­
y ılı em riyle Hatay, İçel, G aziantep, M ardin, Urfa, Edirne,
K ırklareli ve İzm ir illerin d e TIR K açakçılığm ı tetkik ve tah­
k ik ile görevlendirildim .
Ben d e gördüğünüz görev belgelerin den M ersin ilin e ya-
zılanm asim i takdim ediyorum . Bu em irde diğer ille r d e y a­
zılıdır. A ncak O cak 1980’d e İstanbul’da görevlen dirildiğim e
dair görev belg esi ben de m evcut değildir. Jandarm a G enel
Kom utanlığı arşivinde bulunm ası gerekir. Bu görev için ö z el­
lik le seçildiğim doğrudur. A n cak n eden ö z ellik le ben im se­
çildiğim i daha ön ce anlattım .
1979 yılm da görevlendirildikten sonra N ejat S öyler’in
A nkara M altepe'deki yazıhan esin e gittim . S en elik izn im i al­
dığım ı söyledim . Konuşm a sırasında, 2500 tabancanm yaka­
landığı gü n lerdeki konuşm am ızı hatırlattım . Bana transit k a ­
çakçılığı konusunda biraz daha detaylı bilgi verm esini iste­
dim . K endisine C ellolar’ı, Haşan K aragülle’y i, güm rük teşki­
latın daki tam dıklarm ı sordum . Sorduklarım a, soruş tarzım
soh bet havasm da da olsa en dişe duyarak bazı cevaplar ver­
di. N ejat S öyler’in en korktuğu şey h ap se girm ekti. Bundan
çekindiğini birkaç defa bana söylem işti. B ende z a y ıf yönünü
kullanm ak istedim . G aziantep’d eki 2500 silahı hatırlatarak,
K aragülle ve C ellolar’m n eler yaptıkların ı sordum . Bana bu
konuda görevli olup olm adığım ı sordu. Ben d e zaten d ev le­
tin görevlisi olduğum u, bu konuda soru sorm am ası gerekti­
ğin i söyledim .
Cem Enever Gerçeği

Tarihini tam olarak hatırlam ıyorum , kısa bir m üddet son ­


ra kaşe ve m ühürleri verdi. N e olduğunu sorduğum da da ‘Cel-
lolâ r’m yaptıkları p islikte kullandığı m ühür ve k a şeler’ dedi.
‘Gerisi var m ı ?’ diye sordum. Olması gerektiğini, an cak yerin i
bilm ediğini söyledi. N ereden ve nasıl aldığını sorduğum da,
‘G aziantep’te kasasm dan ’ şeklin de cevapladı. Ben d e fazla üs­
telem edim . B irkaç gün sonra yazıhaneye Tahir Öktem, M eh­
m et Taner, A hm et Taner yani kısaca Ç ellolar ile sonradan ta-
m dığım , yan i orada tanıdığım ve şim di ism ini hatırlayam adı­
ğım bir k işi geldi. M ehm et Taner’d e siyah B ond tipi şifreli bir
el çantası vardı. A çarken dikkat ettim . Yanlış hatırlam ıyor­
sam şifresi 333 olacak. Bir m üddet konuşuldu. Gümrük teşki-
latm daki tayinlerden bahsedildi. Daha sonra Ç ellolar, Tahir
Öktem ve N ejat Söyler, yazıhan esin deki diğer odalardan biri­
n e girdiler. Bir buçuk saat sonra yazıhan eyi terk ettiler. N ejat
Söyler ve yeğen i H üsam ettin yazıhan ede kalm ıştık. Bir m üd­
d et sonra onlarm daha ön ce gittiği odaya girdim . C ello’n un
çantasm m orada durduğunu gördüm . D aha doğrusu çanta,
göm m e elb ise dolabm m içerisindeydi. Şifresin i yazarak a ç­
tım. Bir baktım TIR evrakları ile bir naylona sarılı olarak m ü­
hü r ve k a şeler vardı. Onları aldım . Çantayı kapatarak dolaba
koydum ve salona döndüm . Zaten g erek Ankara'da, g erekse
İsken deru n ’daki yazıhan eye dilediğim ce girer çıkardım . Bu­
nu bilem em . S öy ler’in sam im i dostluğundan m ıdır, y oksa bir
d ev let g örevlisi olarak benden herhangi bir şey beklediğinden
m idir ayırt edem iyorum . S adece ço k rahat h areket ettiğim i,
h ele görev süresin ce ken disiyle İskenderun, G aziantep v e İs­
tanbul’a gittiğim i söyleyebilirim .
Çellolar diye hitap edilen Mehmet Taner’den aldığım
malzeme yanlış hatırlamıyorsam, numara kaşeleri, iptal ka­
şesi, Habur gümrüğüne ait başlık ve kaşe, bazı memurlarm
kaşeleri olacaktı. Nejat’ın bana verdiği ise bir adet mühür ve
galiba üç adet kaşe olacak, bu kaşeleri alarak başkanlığa gel­
dim. Durum o zamanki Kurmay başkanı Tümgeneral Meh­
Cm Ersevrr Gerçeği ve Kod Ad* Te§tt

m et Kıal'a arz edildi. A ncak K ral Paşa galiba rahatsızdı ve


kom utanlıkta yoktu. Yerine Yarbay Yardım cı Başkanı Tuğge­
neral Haşan A li Özer vekalet ediyordu. Bu konuyu kesin ola­
rak hatırlam ıyorum . A ncak İçişleri B akanı ile yapılan görüş­
m ed e sanıyorum yanım da zam anın İstihbarat Başkanı A lbay
Talat O kay da varken B akan bana, “Bu m ühür ve kaşeleri
ben güm rük ve T ekel BakanTna eld en teslim ederim . Bu k o ­
nuda n e yapalım ” diye sordu. Ben d e b elli firm aların evrak­
larının D ereköy ve H abur kapısm dan alm arak bu m ühürler­
le krim inal tetkike tabi tutulm ası gerektiğin i söyledim . İçiş­
leri Bakanlığı Ö zel K alem başlığı ile bir yazı yazıldı. 16 O cak
1980 gün ve 11-3-1/118 sayılıydı. Bu yazıda benim İstan­
b u l’da yaptığım ve 50.000.000 (elli m ilyon ) Türk lirası olarak
belirlen en bir operasyondan bahsedilm ekte, ‘P olisle beraber
jandarm a, bu çalışm alar sonucu 109.000.000 TL operasyon
yapm ışlardır’ denilm ekteydi. Bu yazıda, gen e benim faaliy e­
timin n eticesi bazı TIR plakaları, Gümrük T ekel Bakanlığm -
daki bazı atam alardaki söylen tiler d e y er alm aktaydı. Bu y a­
zı, tarafım dan Jandarm a G enel K om utanlığm da K açakçılık
Şube M üdürü B inbaşı Ram azan A lbayrak ile birlikte hazır­
lanm ış olup, im zalanm ası için m ühür ve k a şeler ile birlikte
B akan’a teslim edilm iştir.
G erek N ejat Söyler’in bana verm iş olduğu, g erekse benim
aldığım m ühürler ve kaşeler birbirini tam am lar m ahiyette
ydi. Ben m ühürleri aldığım zam an herhan gi bir aram a em ri­
n e gerek duym adım . Çünkü orada olu p biten i izleyen bir gö­
revliydim . Görevin m aksadı, TIR kaçakçılığm m Türkiye’de
n e şekild e organize edildiğiydi. M ühürleri yerin e koyup so ­
ruşturma açılm asım o anda isteseydim , neye yaradıklarm ı bi­
lem eyecek, üstelik aynı sahteciliğin devam etm esini sağlam ış
olacaktım . En iyisi bu m ühürleri alıp yukarıya iletm ekti ve
onu yaptım . A ncak şunu belirtm ek istiyorum k i benim görev­
li olarak ve görev ön cesi yürüttüğüm faaliyet, alışılagelm iş bir
şey değildir. Ben ve bana görev verenler, Türkiye’y e giren m a-
Cem Ersever Gerçeği

İm dağıtımı amuda bu kişileri yakalamak istiyorduk. Çünkü


kaçakçılık yaptı diye mahkemelere sevk edilen kişiler salıve­
rilmekte, bu da yapılmasa duruşmalarm tutuksuz devam et­
m esi nedeniyle faaliyetler devam ettirilmekteydi.
P
Şayet İçişleri Bakanına m ühürleri verdiğim iz zam an Güm­
rük ve T ekel Bakanlığm ca olaym üstüne gidilseydi TIR k a ­
çakçılığı 12 Eylül’e gelm eden ön ce durdurulm uş olacaktı.
Türkiye'de yü zlerce TIR kayıptır. Büyük bir çoğunluğu bu
m ühür ve k a şelerle kaybedilm iştir. Bundan bir m üddet evvel
İzm ir’de yayınlanan Yeni A sır gazetesinde Gümrük ve Tekel
Bakanına bir soru sorulm uştu. Bir m an ifesto gazeteye basıl­
m ış ve cevap isteniyordu. N e oldu bilem em . O gazete de şu
an elim de değil. A ncak hatırladığım kadarıyla C ello’nun işi­
dir. Çünkü D ereköy-H abur arası giriş çıkış yapan bir TIR’a ait­
ti ve TIRin Suriye’y e (Azez) gitm esi gerekirken, yani ön ce Pa-
nır kapısm dan (Tibil) çıkm ası gerekirken, H abur kapısm dan
çıktığı görülüyordu. Ü stelik m an ifesto m uhteviyatm m altm a
yen iden başka m alzem eler ilav e edilm işti. Bu m ühürler za-
m anm da kullanılsaydı, k a ça k çılık durm uş olacaktı. Çünkü
bu tür kaçakçılığı icat eden N ejat Söyler, uygulayıcıları ise
K aragülleler, Ç ellolar, H andanağalar, D eveciler g ibi şahıslar­
dır. N ejat S öy ler’in sorgusu sırasm da n eler sorulup n elere ce­
vap alm dığm ı, bazı şeylerin sorulup sorulm adığını bilem iyo­
rum. Ben yıllarca bu konuyu araştıran b ir k iş i olarak bu siste­
m in n asıl çalıştığım bildiğim i zannediyorum . A n cak başlan­
gıçta bahsettiğim koordinasyon noksanlığı n eden iyle ken dim i
şu anda savunur durum dayım . K im seyi itham etm iyorum .
B ildiklerim ve gördüklerim yukarıda arz ettiklerim den
ibarettir. A n cak öğrendiğim kadarıyla N ejat S öyler; E skişehir
M ali Şube E kiplerin ce A nkara’da yakalanm ıştır. M erkez Ma­
li Şube veya A nkara M ali Şube bu şahsı yakalayam am ıştır.
Z abıta faaliyetlerin de bu olağandır. A ncak bu konuyla bir
m ü ddet M erkez M ali Şube elem anlarm dan K om iser M uavi­
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dı Yeşil

n i Tayyar Tekin ilgilen m iş olup, adı geçen görevli İstan­


bu l’da rüşvet alırken yakalanm ıştır. Bu şahsa n e olduğunu
bilem iyorum , an cak N ejat S öyler ve çevresiyle ilgilen en gü­
ven lik görevlilerin in y ap ısı hakkm da fik ir verebilir kan aatin ­
deyim . Ü stelik ben faaliyetim in sonucu Jandarm a G enel Ko-
m utanlığm ca bu şahıslara h içb ir şey yapılam ayacağı kan aati­
n i edindiğim için bild iklerim i ve bazı olayları ö z el bilgi m a­
hiyetin de M erkez N arkotik Şu be M üdürü A tilla A ytek’e de
anlattım , elin den gelen gayreti gösterdi. Hatta benim yanım a
bir görevli d e vererek bu şahıslarm üslendiği yazıhan eye
gönderdi. K en disin i arkadaşım olarak tanıttım. H atırladığım
kadarıyla N arkotik Ş u be’d e b ir başkom iser olacak. Ç ellolar
12 Eylül’den sonra yakalan dılar ve serbest bırakıldılar. O za­
man d ev let bana sorsaydı, sanıyorum ikin ci bir d efa Ç elloyu
ve S öyler’i aram aya g erek kalm azdı. N ejat S öyler ve çevresi
ile ilg ili olarak bildiklerim ve gördüklerim yukarıda arz ettik­
lerim den ibarettir.”
Açılan bu davadan delil yetersizliği ile beraat eder Ahmet
Cem Ersever. Çok geçmeden yeni görev yeri, artan yetkileri
ile birlikte, Doğu Karadeniz Bölgesidir artık.

Yeni Görev Yeri Doğu Karadeniz Bölgesi...

Görev yeri Trabzon O f İlçesi.


Vekaleten görevli bulunduğu kaymakamlık da Ersever’in
kontrolünde olunca, daha ayağının tozuyla geçmişte kazan­
dığı sakıncalı unvanına bir yenisini eklemek için sadece yağ­
madı, âdeta gürledi. Hiç zaman yitirmeden, sorumlu olduğu
tüm devlet kurumlarmda çalışan devlet memurlarına kendi
üslup ve lehçesiyle, 17 Haziran 1980 tarihili bir genelge ya­
yınladı.
"Soıı günlerde birkaç d ev let mem urunun siyasi faaliy etle­
ri göze çarpm aktadır. Şurası iy i bilin m elidir ki, devletin k en ­
di parası ile beslediği kim seler tarafından bançerlenmesine
aslajnüsaade edilmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti­
ni birtakım sapık ideolojilerin kurbanı yapmaya çalışanlarm
sonu hüsran olacaktır.
Bir defaya mahsus olmak üzere ilçem izdeki bütün devlet
memurlarını uyarıyorum. Çarpık ve sapık fikir akımlarına
rağbet etmeyiniz. Sağcı ve solcu olarak bölünmeyiniz. Mille­
timizin daima bütün olduğuna kalpten inanımz. Rehberiniz
Mustafa Kemal Atatürk olsun. Unutmaym! Bugün, kavgası
yurdumuzu kan deryasma çeviren fikir akımları, Atatürk za­
manında da mevcuttu. Devletimizin kurucusu olan Mustafa
Kemal Atatürk'ün getirdiği eşitlik ve kardeşlik düzeninin ku­
ralları bellidir. İnkılapların mana ve ehemmiyetini kavrayı­
nız, temellerini sarsmaymız.
Yurdumuzda anarşi ve terörizmi körükleyen kuklalarm ip­
leri dışarıdadır. Alet olmaymız. Babalarımızm birbirleriylc dö­
vüşmediği Atatürk Türkiyesi’n i çocuklarımıza bırakmayı
amaç edinin, kardeşin kardeşi boğazladığı bir Türkiye’y i değil.
Devletten maaş alanlar! Devlet sizleri sokaklarda, evlerde,
kahve köşelerinde dedikodu yapmanız ve anarşiye destek ol­
manız için beslemiyor. Siyasi alanda faaliyet göstermek iste­
yen, namuslu yolu tercih eder. Memuriyetten ayrılır ve gi­
der. Aksini savunanlar bölücü, riyakâr, devlet, millet düşma­
nı ve namerttirler.
Politika yaptığını zannedip, fakat ondan zerrece anlama­
yan, yurt ve dünya siyaseti hakkm daki kültürü günlük gaze­
te haberleri kadar bile olmayan, huzursuz, dengesiz ve ruh
hastası kişilerin yeri devlet daireleri ve okullar değildir. Tür­
kiye Cumhuriyeti Devleti görevlileri Atatürkçüdür. Partiler­
den herhangi birine olan tercihini sandık başmda yapar. Baş­
langıçta belirttiğim gibi bu yazı, ilçem izdeki bütün devlet
memurlarına bir uyandır. Bundan böyle davranışlarmı dü­
zeltmeyen, siyasi toplantılara katılan, siyasi amaçlı konuşma
Cem Ersever G erçeği ve KbdA dt Yeşil

yapan veya telkinde bulunan görevliler hakkında gerekli ka­


nuni işlem in yapılacağmm bilinmesini ve devlet düşmanına
lâyık muameleye tabii tutulacağını önemle bildiririm. ”
Karadeniz’deki görevi sırasında, bir kaçakçılık olayının
takibinde, Millî İstihbarat Teşkilatından görevlilerle karşı
karşıya gelen Yüzbaşı Ersever, MIT’in de aynı olay üzerinde
olduğunu, hatta MİT’ten bazı kişilerin silah kaçakçılığı işine
karıştığını öğrenir. Olayı bağlı bulunduğu Komutanlığa şu
ifadelerle rapor eder:
"Devlet düşmanlarıma yurt içinde ve yurt dışmda silah
kaçakçılarmm tam desteğini gördükleri hemen herkes tarafm-
dan bilinmektedir. Mevcut terörizmin kökünden kurutulabil-
m esi için silah kaçakçılığmm ortadan kaldırılması gerekir.
Uzun süreli sağlam bir istihbarat, şahsi çıkarlamım üstünde
devletin çıkarlarmm ön planda tutulması, klasik m esai anla­
yışının dışmda bir çalışma duygusu, alışılagelmiş zabıta me­
totları haricinde plan ve program ile hepsinden önemlisi bu
sahada bilgili ilgililerin faaliyetini gerektiren silah kaçakçılı­
ğıyla mücadele birtakım egoist ve bu yönde etiket kazanma
duygusundaki bilgisiz ilgililerle kazanılamaz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti silah kaçakçılarmm ve bun­
ların maşalarmm oyuncağı olamaz ve olmamalıdır. Kanaa­
timce gerçekleri saptırmak, güvenlik kuvvetlerini boşu boşu­
na yormaktan başka bir işe yaramayacaktır. Şöyle ki: Kaçak­
çı, maliyeti milyonların çok üzerinde olan malını karadan,
denizden veya havadan ilgililere haber vermedikçe asla geti­
remez. Arz etmek istediğim konular yine hemen herkesçe bi­
linen, fakat her nedense resmiyete dökülmeyen, sadece arka­
daş ve dost sohbetleri içinde yer alan konulardır. Eğer deniz­
den veya karadan giriş ve çıkış kaçakçılığı yapılıyorsa, mut­
laka mahalli ilgililerin bu işten haberi vardır. Bence önemli
olan, kaçakçılık ile mücadelenin ilk adımında bunu söyleye­
bilmektir. Kaçakçıya milyonlara patlayan ve netice itibarıyla
Cem Ersever Gerçeği

gen e kaçakçıy ı m ü ltim ilyon eryapacak olan bir m alın çıkarıl­


m ası asla tesadü flere bırakılam az. A ncak, A m an örtbas ed e­
lim , bize la f gelm esin . İsm im sağda solda fazla dolaşm asın,
tecrübesiz derler. Y erim de rahatım , som a tayin ettirirler. K ör
kurşuna giderim , vs.’ zihn iyeti ile h a rek et eden d ev let görev­
lileri n eticesin d e bu dm um a gelinm iştir. A ksin e h areket
eden d ev let g örevlileri is e cah illikle, gen çlikle, aşırı ataklık­
la itham edilm iş, m ah kem elerd e süründürülm üştür. D evlete
ve Cum huriyete ed ilen bağ lılık yem in i unutulmuş, yerin i
şahsi çıkarlar alm ıştır.
Güneydoğu ve Doğu hudutlarım ız dışında zorla g eçiş h iç ­
bir yerden tatbik edilem ez. Sahillerim izin h içb ir yerinden
kaçakçılar zorla, m üsadem e ile m al geçirm eye teşebbü s et­
m ezler k i bugüne kad ar böy le bir olay cereyan etm em iştir. O
h âld e deniz hudutlarım ızdaki kaçakçılığm m ü sebibleri tıpkı
güm rük sahasm dakiler g ib i m ah alli yetkililerdir.
Trabzon bölgesin de 20 Şubat 1980 günü Saym Trabzon
Valisi’nin em irleri ile kaçıkçılığ m m en takip ve tah kiki ile
görevlendirildim . G örev ön cesi bild iklerim le görev sü resi g e­
risin de gördüklerim ve yaşadıklarım yukarıda arz ettiğim hu ­
susları k esin lik le doğruluyordu. Bu g örev esnasm da cereyan
eden olaylar b en i fazlasıyla en dişeye boğm uştur. İsm ini da­
h i bilm ediğim Giresun ili G örele ilç esi kaym akam m m tutu­
m u bilhassa dikkatim i çekm iştir. Olay şu d u r:
28 Şubat 1980günü öğle sıralarm da Trabzon'un V akfıkebir
İlçesin den Giresun istikam etine giden bir araçta, V akfıkebir
Beşikdüzü m evkiin de bölge trafik ekipleri tarafmdan yapılan
aram ada bir çuval için d e 10 ad et orijinal am balajh İspanyol
yapım ı 7.65 mm. çapm da Lama m arka tabanca yakalandı.
Silahlar Beşikdüzü jandarm asm a sanıklarla birlikte teslim
edildi. Ben d e beraber çalıştığım Trabzon İstihbarat Grup
Am iri B aşkom iser İsm ail Bardakçı ve O f em niyet K om iseri o l­
duğu h âld e Trabzon Em niyet M üdürü tarafmdan İkin ci Şube
araştırma Başkom iserliği ile e k olarak görevlendirilen Başko-
Cem Ersever G erçeği ve KbdA dt Teçil

m iser R eşit Ertangün ile beraber olayı araştırm aya başladım .


İl Jandarm a A lay Kom utanm a bilgi vererek V akfıkebir İl-
çesi'ne, oradan da bu ilçen in bucağı olan B eşikdü zü ’n e ik i
arkadaşım la beraber geçtim . Burada V akfıkebir Jandarm a B ö­
lü k Kom utanı Üsteğmenin biri kadın olan san ıkları alarak
Giresun ilinin Tirebolu ilçesin e gittiğini öğrendik. B iz d e Üs­
teğm eni ve sanıkları alm ak am acıyla T irebolu ’y a h a rek et et­
tik. Bu arada G örele ilçesin e d e uğradık. S ilahları taşıyan şo ­
för, A nkara’dan gelen M İT görevlilerin in ken d ilerin e silah si­
pariş ettiğini söylem iş. G örele Em niyetinin önünde h er tara­
fı çam urlu 06 p lakah bir araba görünce G örele Em niyetine
girdik. G örele Em niyet K om iserinin odasm da İlç e Kaym a­
kam ı olduğunu söyleyen bir şahısla birtakım siv il k işiler ve
Em niyet K om iseri oturuyordu. K en dim izi tanıttık ve otur­
duk. Burada k en d i görevim izden h iç bahsetm edik. Kaym a­
kam olan şahıs, m isafirleri ile beraber odadan çıktı. B iz de
arkasm dan dışarı çıktık. Bir em n iyet m ensubunun em n iyet
dairesin de tanıdığı olup olm adığm a bakm ası norm al bir dav­
ranış olm ası gerekir. Bu gaye ile ‘K alem ’ yazan odanın k ap ı-
sm ı açtık ve girdik. Üç kişin in , ayaklarını m asanın üzerine
koym uş vaziyette, ellerin de AKREP tabir edilen kısa MP.5
m akin eli tabancalar ile oturduklarm ı gördük. Ü niform alı
olan ben hariç, B aşkom iserler ken d ilerin i oturanlara tanıttı­
lar. Buna rağm en, ed ep dışı davranışm dü zelm em esi üzerine
aracım ıza bin erek h içb ir şey söylem eden T irebolu’y a h areket
ettik. Silah yakalatan şoförün bahsettiği, A n kara’dan gelen
güvenlik görevlisi kişilerin takm m ış oldukları pozdan bunlar
olduğunu tahm in ed erek T irebolu’y a g eld ik ve V akfıkebir
B ölük Kom utanı ile görüştük. G erçekten sanık, silahların Ti­
rebolu ’y a teslim edeceğin i söylem iş ve Üsteğmen de B eşik-
düzü’n d ek i Em niyet K om iseri ile beraber T irebolu ’y a bunun
için gelm iş. B iz ken dilerin e bu olay üzerinde heyecan a k a p ıl­
m adan daha dikkatli durulm ası gerektiğini ve T rabzon’a d ö ­
neceğim izi, yen iden bir durum m u hakem esi yaparak cid d i­
y etle işin sonunu getirm em izi ve m utlaka silahm kaynağına
Cem Ersever G erçeği

inmemizi söyledik.
~ Trabzon’a dönerken şoförü sorguladık. Şoför, Hatun Dede
isimli kadm için; Görele'de kendisini MIT görevlisi olarak ta­
nıtan şabıslarm ‘Bu kadm ilerberaber gidip bize silah getire­
ceksin, hiçbir şeyden çekinme, elimizde belge var. Bir şey
olursa seni kurtarırız’ dediklerini anlattı. Şoför, ‘Önce itiraz
ettim, ancak ellerindeki silahları ve hüviyetlerini görünce
kabul ettim’ diyordu. Bizler de Görele’de gördüğümüz kişile­
rin şoförle temas kuran kişiler olduğunu tahmin ederek, du­
rumu kendilerine sorup tahkik etmek gayesiyle Görele’y e
tekrar geldik. Görele Kaymakamı, Başkomiser Reşat Ertan-
gün’ü evinden çağırttı. Kendisi ile ben konuştum. Görevli ol­
duğumuzu, Görele’y e herhangi bir operasyon veya araştırma
için gelmediğimizi, ancak mahallin Mülkiye Amiri olarak
kendisine, burada silah kaçakçılığı ile ilgilenen bir ekip olup
olmadığını sorduk. ‘Ben görevlerinin mahiyeti hakkında hiç­
bir şey bilmiyorum. Ancak burada bir ekip var ‘şeklinde ce­
vap verdi. Ben de ‘Kendileri ile görüşmeden önce sizinle gö­
rüşmeyi tercih ettim. Çünkü mmtıkanm kaymakamısınız.
Üstelik Of İlçesi Kaymakamı Halil Bey sizden sitayişle bah­
sederdi. Bizim yapacağımız durum muhakemesine sizin de
yardımcı olmanızı istedik’ şeklinde konuştum.
Daha sonra Ankara’dan gelen Necati isimli Başkomiser
içeri girdi. Tanıştık, görevli olduğunu söyledi. Müteakiben
içeriye Görele İlçe Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı ile
Vakfıkebir Bölük Komutanı Üsteğmen girdiler. Ankara ekibi,
yakalanan silahlarm ve samklarm kendilerine verilmesini is­
tiyor ve döneceklerini beyan ediyordu. Ben de, bu silahlan
vermeye bizim yetkimiz olmadığmı, benim Alay Komuta­
nına, Başkomiser arkadaşlarm da Emniyet Müdürüne danış­
mamız gerektiğini, hatta Vakfıkebir jandarmasının olayı ad-
liyeye intikal ettirip ettirmeyeceğini dahi bilmediğimi aktar­
dım. Bu ara Vakfıkebir Kaymakamı da bize katıldı. Ben ken­
dilerine görev veren Daire Başkanı Metin Aksoy’u tanıdığımı
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dt Teçil

ve bu m evzuyu ken d isi ile telefon vasıtasıyla görüşeceğim i


d e ilav e ettim . Bundan sonra da konuşm a gerginleşti.
Bu arada sonradan öğrendiğim e göre h aklı olarak Trab­
zon ’a telefon ed ilerek görevli olu p olm adığım ız araştırılm ış.
G örevli olduğum uza dair bilgi alm m ış. Bu m ıntıkada n e ara­
dığım ız sorulm uş. Saym Trabzon Valisi d e G örele K aym aka­
m ı ile konuşan 4 ’n cü Jandarm a B ölü k Kom utanm a, ‘Sam ­
sun'a kadar gidebilirler. Ben görevlendirdim ’ şeklin d e cevap
vermiş. Elbette bu hususlar tahkik edilebilir. Bu cevapları
alan G örele Kaym akam ı, m akam ına yakışm şyan tabirlerle Üs­
teğm ene hitap etm eye başladı. ‘A slanım sen buraya n asıl g e­
lirsin. K endi m m tıkandan nasıl çıkar, T irebolu’y a gidersin’
şeklin de hüküm eti tem sil eden bir kişinin bir subayla konuş-
m asm ı açıkça beyan etm ek istiyorum . ‘Ben bu konuda A lay
Kom utam na karşı sorum luyum . K endisinin buraya gelişin ­
den benim m alûm atım var. G ereken işlem i biz yaparız’ de­
dim. Bu arada M etin A ksoy B ey ’üı aradığım söylediler. Ben
d e ken d isi ile görüşm ek istediğim i bildirdim ve kalktım . M e­
tin A ksoy bana, ‘Cem, operasyon yarıda kesilm esin . Y akaladı­
ğım ız silahlan ve şahıslan benim ek ib e teslim et’ dedi. Ceva­
ben, ‘A ğabey, m erak etm e, elim den gelen i yaparım . Biz de
silahlarm kaynağm a in m ek istiyoruz. Günlerdir araştırıyoruz,
şahıslar aynı çıkıyor’ dedim . T elefon görüşm esinden sonra
yanım da oturan G örele B ölü k K om utam Yüzbaşı, ‘B ak Yüzba­
şım , sen bu işi benim m m tıkam da yapsaydm , ben sana n e ya­
pardım biliyor m usun?..’ şeklin d e bir söz s a rf etti. Ben de,
‘Yüzbaşım, lü tfen sizin le ilgili b ir şey y o k ’ şeklin de cevap ver­
dim . Yüzbaşmm bu sözü n e m aksatla söylediğini bilm iyo­
rum. Bunun üzerine G örele Kaym akam ı işin gizli olduğunu
ortada özel bir görev olduğunu beyan etm eye başladı. ‘Bunlar
A nkara’dan yetkilid ir’ g ibi sözler söyledi. Ben d e cevaben,
‘K aym akam Bey, bunları bırakm , ben de zam anm da bu tür
görevleri yaptım . Bakanlığm yazılı em ri ile y etk i alarak çalış­
tım. Bu çalışm a sistem ini ben d e tatbik ettim . A nkara’sı Trab­
zon ’u yok. H epim iz devlete hizm et ediyoruz. Bir şeye karar
Cem Ersever Gerçeği

verm ek istiyoruz. B irbirim ize güvenm em iz gerekir. M eseleyi


sgptırm aym ’ dedim ve ‘Olayın büyüm esini ön lem e bakm am ­
dan ayrılacağız’ diye ilave ettim G örele Kaym akam m a...
A nkara’dan gelen ek ib e g erek G örele’de ve g erekse Trab­
z on ’da sorduğum uz sorular ve cevaplan aşağıdadır.
Soru: Silahları ve şahısları size verirsek n e yapacaksm ız?
Cevap: A lıp A nkara’y a götüreceğiz.
Soru: O perasyonu devam ettirm eyecek m isiniz?
Cevap: S ilahlan siz yakalayınca zaten operasyon kesildi.
Soru: M adem böyle bir silah getiriyordunuz, n eden bizle-
re h aber verm eyip, ciddi bir işi şansa bıraktm ız?
Cevap: B ize silahı G örele’den alacağız, dediler. B iz d e
inandık. H albu ki sizden alm ışlar.
Soru: H. D ede isim li şah ıs sizin yanınızda kan sm a pusu­
la y azıp 10 âd et LAMA tabanca ısm arlarken yazılan pusula-
nm kim e yazıldığını okum adm ız m ı?
Cevap: Lüzum görm edik. Zaten kadm , silah lan b iz e geti­
recekti.
Som: O h â ld e siz zula değil, 10 tane tabanca istiyorsunuz:
Kâğıda da 10 silah yazılıyor ve aynısı geliyor. 100 yazsaydı­
nız, 100 tane m i g elkd i?
Cevap: B iz bir sıfir daha ilâv e ed ecek tik am a 10 rakam m ı
yazıyla yazm ıştı.
Som: Kadm , zuladan silah getireceğin e göre, gittiğinde
durum u anlatacak, kocam ı sıkıştırdılar diyecek. Böyle bir
ekip var diyecek. Bütün zulalar y er değiştirecek. N eden ada­
m ı da alarak ken d in iz gitm ediniz?
Cevap: Yok.
A nlaşıldı arkadaşlar, sizin durum unuz şu: Siz daha evvel
Cem Eneper Gerçeği ve Kod A dı Teşil

birkaç yerde LAMA tabanca yakaladınız. Biz E skefiyeli R e­


c e p ’i takip ediyorduk. Bu şahıs sizin H. D ede ile iş yapar. Siz,
G örele’d e silah kaçakçılığı yaptığını h erkes bildiği h âld e m a­
h a lli zabıtlarm e l sürem ediği bu D ede'yi aldınız, sıkıştırdı­
nız, silah istedin iz, hem de ilk işlerin devam ı olarak görün­
m esi bakım ından LAMA istedin iz. O da sad ece 10 tane elin ­
d e kaldığını söyledi. Yazdığı pusula karışm a verildi. O da
silahları getirdi. S iz d e zulanm yerin i sorm adm ız. S ize G öre­
l e ’d e dediler. G elip E skefiy e’den aldılar. N itekim şo fö r bunu
kabu l ediyor. B iz d e bu silahlar yakalan ın ca o m m tıkada ara­
m a yaptık. B ir m avzer ve ik i tabanca daha aldık. Sayenizde
zula boşaldı anlaşılan. D ede h akkm d a su ç d elilin iz yoktu.
Silahları kadın getirdiğin e g öre g en e d e olm ayacak. Çünkü
ortada pusula y ok. Kadm , tarladan aldım diyor. A n cak ka-
dm , silahlar kocam ın derse, s iz d e D ede’y i tev k if ettireceksi­
niz. Bir kaçakçı, b elirli b ir m ü ddet ortadan kalkacak. B iz d e
bunu arzu ediyoruz. Am a silahlarm zu lası n e olacak?
Cevap: Biz sa d ece 10 tabanca istiyoruz.
Güzel, o h â ld e işin iz bitti. B iz devletin adına çalışıyoruz.
K arışım biz y a k a la d ık H ayrettin D ede’y i biraz b ize verin. Biz
konuşalım . S iz d e yanım ızda olun, sorgulam ayı seyredin. Bu
m ın t ık a y ı bizim kad ar bilem ezsiniz. B izi zulaya bu adam g ö ­
türecektir.
Cevap: Olmaz.
A rkadaşlar, alm an silahlarm seri num aralarına bakm ,
arada 4-5 fark var. Bu 50 m ilyon lira lık bir partidir. K aynağı­
na gidelim . Şu adam ı b iz e gösterin. B iz d e ifa d e alalım . Çe­
k ip gitm eyin, gelin b iz siz e hizm et edelim .
Cevap: Cevap yok.
Aym gece Trabzon İl Jandarm a A lay Kom utanı, Trabzon
Em niyet M üdürü ve bizler Em niyet M üdürlüğünde toplan­
dık. Em niyet Müdürü H am dı A rdalı, Em niyet G enel M üdürü
Cem Ersever Gerçeği

ile görü§tü. G enel M üdürün verdiği em ir kesin di. “•O adam ­


ları alm , T rabzon’a getirin. S izin le beraber çalışsınlar. "Bu­
nun üzerine G örele’y e telefon ed ild i. M üteakiben Başkom i-
ser N ecati y in e ik i p o lis m em uru, g ece yarısı Trabzon Em ni­
y et M üdürlüğü ’n e geldiler. D iğer p o lis ile k a çakçı D ede yan-
larm da yoktu. Trabzon Em niyet M üdürü: ‘B aşkom iserim ,
ben sana Em niyet G enel M üdürünün em rini ilettim . N eden
adam ları buraya getirm edin?’ d iye sorunca alm an cevap:
E fendim arabada y er yoktu. B en zin im iz azdı. Benzin fişim iz
geçm işti. Ben telefon ederim . H em en getirtiriz. Buradan ek ip
gönderelim ...'
İşte T ürkiye’d e silah kaçakçılığm m durumu. Burada, tek­
rar G örele Kaym akam ı sahn eye çıktı. Ertesi sabah G örele’y e
ek ip gönderdik. Em niyet G enel M üdürünün em rini ilettiler.
Ankara ekibin den Tam er ism in deki p olis, Kaym akam a, ‘S izi
bilm em am a ben itim at ediyoru m ’ dem iş. 29.2.1980 günü
öğ le vakti B aşkom iser İsm ail BardakçTyı G örele Kaym akam ı
aradı ve şahısları, daha doğrusu D ede isim li kaçakçıy ı bize
verm eyeceğini, teslim etm eyeceğin i söyledi. Bunun üzerine
şahıslar ve silah lar V akfıkebir İlç e Jandarm a B ölü k Kom u­
tanlığı tarafm dan adliyeye sev k edildi. Daha sonra ‘K en dile­
rin e p a y eler yakıştırarak b iz e geldiler, operasyonu durdurdu­
la r’ diyen G örele Kaym akam ı n e yapm ak istem iştir?
Silah kaçakçıhğm ı ön lem e p ay esiy le A nkara’dan gelen
ek ip ile G örele Kaym akam ınm tutum ve davram şlarm m ben ­
zerliğinin kaynaklandığı noktayı ben bulam adım . D evlete
h izm et etm enin bu şekild e olm ayacağı görüşündeyim . Göre­
le kaym akam m m ken d i m m tıkasm da da operasyon yapılm a­
dığına göre, g erek A nkara ekib i, g erek bizler üzerindeki bas­
k ı çabalarm m seb eb i nedir? H ayrettin D ede’n in b ize gösteril­
m em esi ile k en d isi n e kazanm ıştır, devlet n e kaybetm iştir.
Sayın Em niyet G enel M üdürünün em rini dinlem eyerek,
D ede isim li şahsı bizlerle görüştürm eyen, kö şe bu cak sakla­
Cem Ersever G erçeği ve KbdA dt Yeşil

yan kaymakam ve yanmdaki memurlar ne yapmak istiyor­


lar? Elbette onlarm kendilerine göre bir savunmaları olacak­
tır. Ancak Görele Kaymakammm görevi olmadığı hâlde iki
araştırma grubunun arasına girerek yapılmakta olan operas­
yonu baltalaması nasıl izah edilecek? Ben ve Görele Kayma­
kamı bu dünyada gelip geçiciyiz. Ama Türk Devleti bakidir.
Operasyonun durdurulmasmm sebepleri izah edilmelidir.
Ankara ekibi ise yukarıda arz ettiğim ve daha evvel kendile­
rine yönelttiğim sorulara bir de bugünkü şartlar içerisinde
cevap vermelidirler. Bu sorulara verilecek cevaplar yurdu­
muzda kaçakçdığm ne safhada olduğunu ortaya koyacaktır.
Olay ortadadır.
İçinde bulunduğumuz şartlar ve sahip olduğumuz imkân­
lar ile bugün Türkiye’de kaçakçılığm önüne geçm e imkânı
yoktur. İlgili personel, gözetleme ve takibin birbirini tamam­
layan unsurlar olduğunu bilmez ve haber toplamada devam­
lı olarak pasif suallerden m edet umulur ise neticeye ulaşıla­
maz. Bugün jandarma birimleri, mmtıkalarmdaki kaçakçıla-
rm adını, soyadmı, eşkalini tespit etmekte bile güçlük çek­
mektedir. Mahalli jandarma bir istihbaratçmm bilgi ve kapa­
sitesine sahip değildir. Her şeyden önce kendi mmtıkasmda
halk tarafından tanınmakta, ihbar beklemektedir. Mahalli
Jandarma:
a) Kaçak kaynakları soruşturmak
b) Görmek ve gözetlemek
c) Şüphe ve dikkat çeken kişilerin kontrolü görevlerini
dahi yerine getirememektedir. Çünkü evrak içinde boğul­
muştur.
O f İlç e Jandarm a B ölük Kom utanlığının 1 Ocak 1980’den
10 M art 1980 gününe kadar kayıtlarım alıp işlem yaptığı ev­
rak, 70 günde 1565 kalem dir. Bunun 343’ü ihzar, 98’i y aka­
lam a, 24’ü tevkif, 72’si ise hapsen tazyik m ü zekkeresi, 927
Cem Ersever Gerçeği

' kalem i d e çeşitli tahkikat evrakıdır. Okuma yazm a bilm eyen,


hasta, sakat erler m evcuttur. Bu tip erlerden istifad e etm ek
im kân sız olm aktadır. H içbir am aç ve çıkar gözetm eksizin ih ­
barda bulunan şah ıslar kalm am ıştır. Kin ve garez n eden iyle
d e ih barcılık yapılm am aktadır. Çünkü kaçakçı ö z el ilg i gös­
terilm ediği için rahatça çalışm akta, hatta rakipleri ile rahat­
ça geçin m ektedir.
Jandarm a G enel Kom utanlığm m son em ri ile silah, m erm i
ve uyuşturucu m ad d eleri ih bar ed en lere öd en ecek para arttı­
rılm ıştır. Bu durum da ih barı para sayesin de yapan şahıslar
ad ed in d e artm a olabilir. İlç e Jandarm a B ölü k Kom utanı ola­
rak k ö y m uhtarlarm a tebliğ ettim . N eticesi beklen m ektedir.
B ölü klerce ajanlar tespit ed ilm ekte ve üst m akam a bild iril­
m ektedir. S am im iyetle itira f etm ek gerekir ki, bu ajanlar üst
m akam lara sa d ece cevap verebilm ek ve sorum lu duruma
düşm em ek için seçilm ektedir. H içbir Jandarm a Bölüğü seçti­
ği ajanlardan olum lu h a b er aldığını, ajanlarm dan aldığı b il­
g ilerle bir olayı aydınlattığını, ka ça k m al veya silah y akalad ı­
ğını k o la y k o la y beyan edem ez. Ç ıkabilecek olan üç-beş istis­
na da d ev leti istenen n eticey e götürm ez. H aber kaynakların­
dan birisi olarak d ev let m em uru kabu l edilir. B ilhassa Kara­
den iz ve Güneydoğu m ıntıkasında devlet m em urları o m a­
hallin insanlarıdır. N etice alm ak im kânsızdır. H aber topla­
m ada p ren sip olarak b elli ve sm ırh im kânlara bağlanm ak
yetm eyeceğin e göre, y en i elem an lar tem ini ile h a b er alm a
im kânlarm m gen işletilm esi zam an ve bilgi isteyen bir kon u ­
dur. Bugüne kad ar tecrübe ed ilen istihbarat am irlikleri ile d e
kesin sonuca varılam am ıştır. Konu ile ilg ili olarak arz etm ek
istediğim hu su slar şunlardır:
1) Bütün İlçe Jandarm a B ölük K om utanlıkları, m ahalli k a ­
çakçıları fişlem eli, evleri, arabaları ve işyerlerin i tespit etm e­
lidir.
2) S ah illerd eki Jandarm a kuruluşları m uhtem el çıkarm a
Cem Ersever G erçeği ve Kod AAi 7eşil

yerlerin i bilm eli, m alın çıkabileceğ i yerden n ereye g id eb ile­


ceğini, doğruluk derecesi az da olsa tahm in edebilm elidir.
3) K endi m uhitlerinde tanınan güvenlik görevlilerinin is­
tihbarat araştırm a ve operasyon yapm ası çok zor şartlara bağ­
lıdır.
4) Yakalanan silahların seri num araları m utlaka bölükler-
ce m ukayese edilm eli, tanzim ed ilerek üst kad em ey e gön de­
rilm elidir. B öy lelikle hangi tip silahların daha ç o k n erede
bulunduğu seri num araları sayesin de tespit ed ilecektir.
5) H ibe tabiriyle satılan silahlara vesika alın m ak isten ­
m ektedir. Bu tip silahlarm m en şei m utlaka araştırılm alıdır.
Çünkü sad ece vesika satılm akta, piyasadan alm an silahlarm
num arası da vesikaya işlen m ektedir. Çift vesikalı silahlar
m evcuttur. Bu da talebi arttırm aktadır.
6) D eniz Bölge K om utanlıklarm a bağlı botlar, ü stlen dikle­
ri alay bölgesin deki kom utanlığm em rine verilm elidir.
7) Karadan denize, denizden karaya ışık tutarak h a b erleş­
m e devri geçm iştir. K açakçı telsiz kullanm aktadır. Sahillerin
bütün frekanslardan din len m esi gerekir. D inlem e, bilhassa
ihbar günleri y ap ılır ise n etice alm acaktır.
8) M erkezden yönetim ile p erson el görevlen dirilm eli ve bu
person el bilhassa gideceği m ahallin ad li ve m ü lki m akam ları-
nm etkisin de kalm ayacak şek ild e yetkilen dirilm elidir.
9) K arayolu ile n a k led ilecek ka ça k m allarda öncü üzerin­
d e durulm am aktadır. A lm an ih bar ile y o l bağı yapılm akta,
kaçakçı ürkütülm ekte, en az ik i öncü olduğu düşünülm ekte,
dolayısıyla p a s if bir rol oynanm aktadır.
10) S ilah zulaları bir y ere depolam aktan ziyade arazinin
m u h telif yerlerin e göm m ek su retiyle teşkil edilm ektedir. De-
dektör bulunm ayışı zam an kaybı, hatta olum suz sonuçlar
doğurm aktadır.
Cem Ersever Gerçeği

11) Ö zellikle Trabzon lim anı dü zen sizlik için dedir. G ece
araç çıkışı yapılm aktadır. Gelen m allar depolarda b ilerek
B ekletilm ekte ve sorgusuz sualsiz yü klem e yapılm aktadır.
Kim in n eyi yü kled iğ i bilin m em ektedir. Gümrük ve T ekel Ba-
kanlığm ca y ön etm elik ile tespit edilm iş olm asm a rağm en
olur olm az m allara Supalan verilm ektedir.
Sonuç olarak: K açakçılık konusuna vakıf, çev re ile ilişk i­
ler ku rabilen ve bunlardan daha önem li olarak haraç topla­
m akta olan, m üsadere ettiği m alm ikram iyesiyle iktifa eden,
yurda giren bin m erm iden 999’u havaya atılsa birisinin k en ­
disin e g eleceğ in i hesaplayan, duyum ları ken d isin e göre
yorum lam adan üst m akam a ileten p erson el ve grubu ile
m ü cadele sü rd ü rü lebilt. Ö zellikle yapılan operasyonlarda
sen ben kavgası yaratılm am ak, hizm etin d ev lete verildiği
un u tulm am alıdır.
A rz ederim .
A hm et Cem E rsever”

Tüm yaşadığı bu olaylar tecrübelerini artırırken o tecrü­


beler ışığında kendince tesbit ettiği ve eksik olduğunu
düşündüğü şeyleri irdeleyip teoriler üretmeye başladı.

JITEM ’i Tasarladı...
Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Teşkilatı (Jİ-
TEM) nasü ve hangi amaçla kurulmuştu. Gerçekten böyle bir
teşkilat Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde resmî olarak faa­
liyet göstermiş miydi?
Yaptığı tüm bu çalışmalar Ersever’e bir süre sonra yetme-
meye başladı. Dahası jandarma içerisindeki istihbarat birimi­
nin görev ve sorumluluk alanlarının genişletilmesi, bu biri­
min özgür, özel, bağımsız olması yönündeki çalışmalara
Cem Ersever G erçeği ve Kod Ad't lifti

sevk etti, onu... Jandarma istihbaratının terörle mücadelede


de rol almaşım savunmaya ve çalışmalarını bu yönde geliş­
tirmeye başladı. Üstleri ile olan ilişkilerinde bulduğu her fır­
satta, terörle mücadelenin istihbarat bünyesinde olmasmı di­
le getirdi, anlatmaya çalıştı. Çabaları sonucu istihbarat biri­
mi “Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele” adı altında ge­
nişletiliyordu.
Mevcut istihbarat birimlerindeki aksaklıklar, bu aksaklık­
ların nedenleri hakkmda o dönemde yaşanan olaylardan ör­
nekler vererek bir öneri raporu hazırladı. Bu aksaklıklardan
yola çıkarak jandarma istihbaratı ile ilgili daha genişletilmiş
projelerini de raporda toplayıp üstlerine sundu ve onlarla
üzerinde çalışmalar yaptı. JİTEM’e yönelik taslak raporlar
hazırladı.
JİTEM’in kuruluşuna yön veren raporda şunlar vardı:
“Ülkemizde yapılan kaçakçılığın belirli birkaç yoldan ve
yine belirli kişiler eliyle yapıldığı bilinmektedir. 12 Eylül’den
sonra yurdumuza yönelik silah sevkiyatı durmuş görünüyor­
sa da, son günlerde bir harekâtın olduğu duyumları gelmek­
tedir. Ayrıca daha önce gelen ve dağıtılmadan zulada kalan
silahların olduğu gerçektir. Mahalli zabıtanm yetersizliği de
dikkate alınarak; normal siyasi hayata dönüldüğü zaman ka­
çakçılıkla daha etkili bir biçimde mücadele edebilmek için
yurt içinde ve hatta yurt dışında faaliyet gösterebilecek imkân
ve kabiliyette, denetlemeye yetkili bir kaçakçılık istihbarat
operasyon merkezinin kurulması yararlı olacaktır.
Kaçakçılık olayları ulaşım kolaylığı nedeniyle yaygın hâ­
le gelmiştir. Karadeniz veya Güney sahillerine çıkarma ya­
pan kaçakçı, malmı 24 saat içinde Anadolu içlerine ulaştıra­
bilmektedir. Kaçakçı maliyeti kendisine milyonlara patlayan
bir işi şansa bırakmaz. Bu konuda mahalli zabıtanm bir zafi­
yeti söz konusudur.
Cem Ersever G erçeği

Başka il ve bölge sınırları, yaygınlaşan, kaçakçılık olayla­


rında araç ve gereç, koordinasyon ve maddi imkân açısından
zorluklar çıkarmakta, bazı hâllerde bu zorluklar özellikle ya­
ratılmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde, 41 il­
de kuruluşu bulunan Kaçakçılık İstihbarat Harekât Daire
Başkanlığı teşkil edilmiş ve hâlen faaliyette bulunmaktadır.
Bu başkanlık:
1- Silah ve mühimmat kaçakçılığı
2- Mali şube
a. Gümrük
b. Tarihi eser
c. Döviz
d. Sahtecilik, dolandırıcılık
3. Narkotik Şube
4. İstihbarat Şube (gayri faal) bölümleri ile dört kısımdan
meydana gelmiştir. Bu bölümler arasında dahi koordinasyon
noksanlığı kendini göstermiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı
ise günlük gazete ve periyodik dergilerden kupür kesmekte,
bunları dosyalamakta, 67 ilden teleksleri gazete haberleri ile
beraber arşivlemektedir. Netice olarak bu işlemler lüzumsuz
bilgileri dosyalamaktan öteye gitmemektedir. Meydana geti­
rilecek yeni bir merkezi istihbarat biriminde şu unsurlar göz
önüne alınmalıdır:
1- Teşkilat: Kaçakçılık konusunda Devlet arşivlerinde
mevcut bilgileri tek elden sağlamalıdır.
2- Yetki: Polis, Jandarma il ve ilçe gibi yetki alanlarının sı­
nırlandırılması kaldırılmalıdır. Yurt sathında, gerekirse yurt
dışında faaliyet gösterilmelidir.
3- Ekip (personel) Seçimi: Bilgili, cesur, fizik ve karakter
Cem Ersever G erçeği ve Kod A di Yeşil

yapısı sağlam elemanlar seçilmelidir. İstihbarat karizmatik-


tir. Kursla öğretilen istihbaratçılığm elbette faydası inkâr edi­
lemez. Ancak bu, lisan kursu ile lisan öğrenmeye benzer. Ya­
bancı dili grameri ile öğretir, fakat argosunu öğretemezsiniz.
4- Koordinasyon: Güvenlik Kuvvetleri ve diğer kuruluşla­
rın koordineli çalışmaları sağlanmalıdır. Devlet dairelerinde
dahi sızma yapılanması planlanmalıdır.
5- Maddi İmkân: (İstihbarat imkânlarının verilmesi) Gü­
nümüzde kaçakçılık yapan kişiler seçkin bir kitle içerisinde
yer almakta, en lüks otellerde kalmakta, işlerini bu çevre ve
yerlerden yürütmektedirler. Bu kişileri takip edecek görevli­
lerin de onların çevresine sokulabilmesi için maddi imkân­
lar sağlanmalıdır.
İçinde bulunduğumuz şartlar ve imkânlar ile bugün Tür­
kiye'de kaçakçılığın önüne geçmeye imkân yoktur. İlgili per­
sonel, gözetleme ve takibin birbirini tamamlayan unsurlar
olduğunu bilmez ve haber toplamada devamlı olarak pasif
usullerden medet umulur ise neticeye ulaşılamaz. Bugün
Jandarma birimleri mıntıkalarındaki kaçakçıların adını soya­
dını, eşkalini tespit etmekte bile güçlük çekmektedir. Mahal­
li Jandarma, istihbaratçının bilgi ve kapasitesine sahip değil­
dir. Her şeyden önce kendi mıntıkasında halk tarafından ta­
nınmakta ve sadece ihbar beklemektedir mahalli jandarma.
a. Kaçakçılık kaynaklarını soruşturmak
b. Görmek ve gözetlemek
c. Şüphe ve dikkat çeken kişilerin kontrol görevlerini da­
hi yerine getirememektedir. Çünkü evrak içerisinde boğul­
muşlardır. Tüm bu kapsamları göz önüne aldığımızda istih­
barat bünyesinin bu doğrultuda birleşmesine acil ihtiyaç du­
yulmaktadır.
Sonuç olarak; kaçakçılık, adi zabıta ve siyasi olaylardan
Cem Ersever Gerçeği

haber bekleme yerine haberi araştırma yöntemi kullanıldığı


takdirde verimli bir çalışmanın temelleri atılmış olacaktır.
Evrak içerisinde boğulmuş olan il Jandarma Alay Komutan­
lıkları ve ilçe jandarma bölük komutanlıklarından haber bek­
lemek, arzu edilen neticeyi sağlamamaktadır. Yeni kurulmuş
bulunan Kaçakçılık İstihbarat Koordinasyon Merkezinde ve­
ya Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığında teş­
kil edilecek istihbarat değerlendirme ve operasyon ekibi so­
nuca ulaşmayı sağlayacaktır. Bu ekip siyasi, narkotik, mali
ve diğer kaçakçılık konularında mülki hudutlar göz önüne
alınmaksızın faaliyet göstermeli ve operasyon yaptığı ilin il
alay komutanı ile muhatap olmalıdır. Merkezden yönetim ve
operasyon bir anlamda ikaz edici olduğu için mahalli jandar­
ma ve polisin daha etkin olarak çalışmasını sağlayacaktır.
Sonuç olarak; sistem çalışmamaktadır. Sistem devam ettiği
takdirde, Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat ve Asayiş
B aşk anlığı, bulabildiği haberi sadece arşivlemekle iktifa et­
meye devam edecektir.”
Artık Jandarma İstihbaratı ve Terörle Mücadele (Jİ-
TEMj’in, kâğıt üzerindeki çalışma sistemi ve örgütlenmesi
net olarak oluşmuştu.
Buna göre:
JITEM doğrudan Jandarma Genel Komutanlığına bağlıdır.
Yedi bölgede oluşturulan grup komutanlıklarına bağlı her
ilde ise ayrıca kendisine bağlı, doğrudan ilk kontrol yetkisine
sahip hareketli mazi timleri bulunmaktadır. Bütün istihbarat
teşkilatlarında olduğu gibi halkla ilişkiler, muhbirler vs...
Yetkileri diğer istihbarat teşkilatlarına göre daha genişti.
JİTEM grup komutanlarının, tespit edilen olaya doğrudan
müdahale yetkisi vardı. Hesap sorma yetkisi, sadece ve sade­
ce Jandarma Genel Komutanına aitti.
Yan birimleşme ise şöyleydi: Sorgulama, Harekât Şube
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dı 1eşil

Müdürlükleri, İstihbarat Birim Başkanlığı, İstihbarat Şube


Müdürlüğü.
Tüm bu çalışmaların neticesinde JİTEM’in temelleri atıl­
mıştı. 1986 yılında Hulusi Sayın Paşa’mn öncülüğünde Ay-
tekin Özen, Arif Doğan, Hüseyin Kara ve Ahmet Cem Erse-
ver’in çalışmaları ile kurulan Jandarma İstihbaratı ve Terör­
le Mücadelenin başına geçici görevle Ahmet Cem Ersever ge­
tirilmişti.

Yıl 1989 Görev Yeri Güneydoğu...


Bugüne kadar çizdiği çizgi; idealist, deli dolu, kabma sığ-
mayıp olanla yetinmeyen bir kişilikti. Ortaya koyduğu bu ki­
şilik, tam kendisiydi.
1980’li yılların sonunda istihbarat alanındaki eksikliklere
çözüm düşünürken hayat çizgisi, Kıdemli Yüzbaşı rütbesi ile
1989 yılında Güneydoğu’ya tayin olduktan sonra fazlasıyla
değişti.
Burada PKK ile tamştı ve görevi gereği yıllar süren aman­
sız bir mücadelenin içinde buldu kendisini. Bölgeyi adım
adım dolaştı. On bir yıl boyunca kendi isteği ile görev yaptı­
ğı bu bölgede adı birçok olaya karıştı. Özellikle Silopi’de
PKK’ya karşı verdiği mücadele sırasında bölgede boy hedefi
oldu. Uygulamaları nedeniyle adı bölge halkı ve politikacılar
tarafından sürekli gündemde tutuldu, hedef hâline getirildi.
Bu dönemde Ersever’in MHP’li olduğu ve bu siyasi partinin
görüşlerini bölgede yaymaya çalıştığı söylendi. İlçe merke­
zinde toplanan vatandaşların üzerine ateş açtığı ve iki kişi­
nin yaralanmasına neden olduğu gerekçesiyle hakkında so­
ruşturma açıldı. Özellikle başına buyruk aldığı kararlar ve
uygulamaları yöre halkının tepkisine yol açarken, ordu için­
de de rahatsızlıklar yarattı. Bu süre içinde gerçekten katı
yöntemler kullandığı, ele geçirdiği PKK’hlara işkence yaptığı
Cem Ersever G erçeği

birçok kesim tarafından dile getirildi. Uygulamaları, terörü


çnleme yöntemleri, oldukça sertti.
“Bu olay dağlarda başladı, dağlarda bitmeli" diyordu.
JITEM’in deşifre olmasından rahatsız olan bazı yetkili bü­
yükler, bir süre sonra kaldırılmasına ve tasfiye edilmesine,
personelin başka birimlerde görevlendirilmesine karar ver­
diler. Yine yetkili ağızlar tüm bunlara rağmen JİTEM’in mev­
cut durumdan ve ihtiyaçtan doğduğunu söylemekten de çe­
kinmiyorlardı.
Başlangıçta itirafçılar, korucular, PKK ile yapılan müca­
delede güvenlik kuvvetlerine kolaylık sağlamaları amacıyla
etkili görevler almışlardı. Ancak zamanla özel timlerin kırsal
kesimde serbestçe hareket etmeleri paralelinde, korucu ve
itirafçıların da diledikleri gibi at oynatmalarına yol açmıştı
bu başıboşluk.
Kurulduğu günden itibaren bölgede oldukça etkili çalış­
malar yapan JİTEM’in birçok faaliyetinden jandarma birlik­
lerinin dahi haberi olmuyordu. Yapılan tüm bu gayriresmî
faaliyetler bölge halktı tarafından da yadırganmaya ve tepki­
lerini toplamaya yol açmıştı. JITEM isminin ünlenmesi za­
manla iki kişiyi de kamuoyu huzurunda olağanüstü bir üne
kavuşturmuştu. Bu isimler Mahmut Yıldırım (Yeşil) ve Ah­
met Cem Ersever...
Bu iki insan Güneydoğu Anadolu’da bulundukları süre
içerisinde terör örgütü PKK ile yapılan gerilla ve istihbarat
faaliyetlerinin hemen hemen hepsinde bulunmuşlardı. Jİ­
TEM’in kurulması, bünyesine aldığı itirafçı ve koruculara
verdiği yetkiler bir süre sonra denetlenemez boyutlara ulaş­
tı. Meydana gelen birçok olayda JİTEM bünyesinde bulunan
bazı kişilerin imzası çıkıyordu.
Cem Ersever ve sonrasında “Yeşil”in, çok önemli yetkiler­
le donatıldıkları için, tüm kuruluşlar ve yöredeki gayriresmî
Cem Etsever G erçeği ve Kod, A dı 7eşil

gruplarla ilişkileri gelişmiş, hatta sınır ötesine de taşmıştır.


Ancak ilerleyen süreçte Ersever’in asker olması kendisi
için bir dezavantaj oluştururken Mahmut Yıldırım’m taşeron
olması kendisine büyük avantajlar kazandıracakü. Mahmut
Yıldırım zamanla yıldızı artan, aranan adam olurken Ersever
istenmeyen adam oluvermişti. Silahlı Kuvvetler kendisine
tepki gösterirken o mali krize girip güvenlik açısmdan da sı­
kıntılı günler geçirmeye başlamıştı.
JÎTEM bir bakıma bu gizli dünyanın odağı, üreticisi dağı-
ücısı dahası günümüzde yaşanan başıbozukluğun çıkış nok­
tası oluvermişti...
İtirafçılara resmî hüviyet ve koruma kazandırarak kontro­
lünü kaybettiği, kendi hesabma çalışan, güç ve odak hâline
gelen insanlar üretmeye başlıyordu. "Yeşil” lakaplı Mahmut
Yıldırım gibi... İbrahim Babat ve daha niceleri gibi...
Cem Ersever, Mahmut Yüdırım’ı da JİTEM bünyesinde
çalıştırıyordu. Bu durum, ilerleyen zaman içerisinde arala­
rında güçlü bir dostluğu ortaya çıkarmıştı. Bu dostluk Mah­
mut Yıldırım için de ina n ılm a z bir yol açıcı, bir güç demek­
ti. Fakat o bir sivildi. Resmî bir devlet yetkilisi değildi. Şah­
si amaçlarmı aldığı bu güçle birleştirip kullanmaya başladı­
ğında ise, bu durum Cem Ersever’le onu bir anda karşı karşı­
ya getirdi.
Belki de Cem Ersever’in ölümü onu daha güçlü bir nokta­
ya taşımıştı. Kurum içerisindeki bütün açıklan ve gelişmele­
ri Ersever gibi biliyor ve bunu sivil olmanın avantajıyla da
çok iyi kullanıyordu.
Adı Mahmut Yıldınm’dı, lâkabı “Yeşil”, kod adı ise Ah­
met Demir. İlerleyen yıllarda medyada Mahmut Yıldınm’m
kod adı ‘Yeşil’ diye geçmeye başladı. Ancak bazı yetkili in­
sanların ağzından "Yeşil” kod adınm bir başka insana ait ol­
duğu iddiaları da sık sık gündeme getiriliyor, fakat bu iddi­
Cem Ersever G erçeği

alar hemen geçiştiriliyordu...


* îşte bu noktada Ersever, devlet mekanizması içinde, daha
yumuşak davranılmak diyenlerle çatıştı. Bu çatışmalar gide­
rek derinleşti ve aşılamaz bqyutlara ulaştı. Bu düşüncelerini
gerek yazdığı kitaplarda, gerekse emekli olduktan sonra yap­
tığı röportajlarda dile getirmekten kaçınmadı. Ersever bu dö­
nemde demokratik çözüme inanmıyor, APO’nun ilan ettiği
ateşkesin PKK’nın içine düştüğü açmazdan kurtulmak için
bir taktik olduğunu düşünüyordu. Kürt realitesini tanımalı­
yız diyen politikacılara ateş püskürüyordu. Çünkü mesele­
nin çözümünün radikal önlemlerden geçeceğine inanıyordu.
Demokratik bir çözüm olamazdı onun için. Devletini ve mil­
letini çok sevdiğini söylüyor, mensubu olduğu Türk Silahlı
Kuvvetleri ile gurur duyuyordu. Ancak, içindeki isyanı bas­
tırması artık mümkün değildi. Binbaşı Ersever’in yolu Türk
Silahlı Kuvvetleri ile ayrılma noktasma gelmişti.
Çalıştığı süre içerisinde, PKK’nın ölüm listesinin başmda
yer alan, askerlik mesleğini canından çok seven Ahmet Cem
Ersever, neden emekli olmayı düşünüyordu? Onu emekli ol­
maya iten nedenler nelerdi?
1984 yılında başlayan bu bölücü savaşının yine başladığı
yerde bitirilmesi gerektiğini söylüyor ve bu olayın masaya
getirilmesinin yanlışlığını vurguluyordu.

Ersever-Eşref Bitlis ilişkisi...


Yüzbaşı Ahmet Cem Ersever, bölgede PKK ile ilgili olarak
topladığı bilgileri sürekli Ankara’ya bildiriyor, Ankara’daki
Genel Merkez ise Ersever ve ekibinden gelen bilgiler doğrul­
tusunda stratejilerini belirliyor ve ona göre hareket ediyor­
lardı. Bir süre sonra Ersever, ortaya çıkan stratejinin kendi
verdiği bilgilerin tam tersine işlediğini fark etmişti.
Cem Enever G erçeği ve Kod A dı ü şü •

M İTin içindeki bazı çekişmeler ve kimi subayların yük­


selme hırsı yüzünden, gönderdiği bilgilerin Merkez’e ulaş­
masının engellendiğini düşünüyordu. MİT ve JITEM arasın­
daki bu zıtlaşma, rekabet, birbirlerinin işlerini engellemeleri
oldukça ciddi boyutlar kazanırken, tam da o dönemlerde Eş­
ref Bitlis’in Ersever’den gelen bilgilerle doğrudan ilgilenme­
ye başlaması, Ersever’i az da olsa rahatlatıyordu. Jandarma
Genel Komutanı Eşref Bitlis’ten aldığı güçle emir komuta
zincirine hiç aldırmadan, Bitlis Paşa ile doğrudan diyaloga
giriyor, bilgileri ona aktarıyordu. Ersever, PKK’ya yönelik bu
uygulamayı, yayınlama imkânı bulamadığı üçüncü kitabın­
da genişçe anlatmıştı. PKK’ya karşı verilen mücadelenin çok
yanlış olduğunu söylüyordu hep. Özel Tim’in sınırlarının ge­
nişletilmesini savunuyor, bu mücadelenin düzenli bir ordu
ile yapılabileceğine inanıyordu. Ersever’i en çok sinirlendi­
ren şey ise, 1992 yılında yapılan Irak operasyonundaki stra­
tejik hatalardı.
Çok Uluslu Güç’ün (Çekiç Güç) bölgede bulunmasına son
derece karşıydı. Onunla beraber bu güce karşı çıkan biri da­
ha vardı: Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis. Düşüncele­
rinin aynı yönde olması onları birbirine daha da yakınlaştır­
mıştı.
Ersever’in eşi Yıldız Ersever, kendisiyle yaptığımız soh­
bette, eşinin Bitlis Paşa ile ilişkisinin, iş dışmda, bir ağabey
kardeş ilişkisi gibi olduğunu, makamına doğrudan girebilen
tek subay olduğunu ve eşinin Eşref Paşa’ya karşı çok saygı,
sevgi beslediğini belirtiyordu.
Eşref Paşa’nm Ersever’i desteklemesi, Ankara'nın dik­
katini Ersever’in üzerine çekmişti artık. Eşref Paşa’dan aldığı
güçle bölgede rahat bir şekilde, hatta başına buyruk davra­
nıp, Merkez’e sormadan eylemler yapıyor, köy baskınları dü­
zenliyordu. Birkaç sefer Genel Merkez tarafından uyarıldı. O
dönemlerde Jandarma Komutanlığı Tabur Komutan Vekili
Cem Ersever G erçeği

Binbaşı N.T.’nin uyan yazılarından biri şöyleydi:


“Sana verilen inisiyatif, değer ve olağanüstü güven duy­
gularını tamamen bir maske olarak kullanmanda yatan, riya,
bozguncu, ikiyüzlü ve sahte hareketlerini her ne kadar gizle­
meyi başarmışsan da, asıl ve gerçek kişiliğin şu anda kesin­
likle ortaya çıkmıştır. Maskenin düştüğü müteakip günlerde
ve tabur içinde âdeta bir anarşi yaratmak heves ve gayretin­
de olduğun, mevcut hareketlerinden tespit edilmektedir. Bir
subaya asla yakışmayacak askerî disiplin, terbiye ve görev
anlayışı ile bağdaşmayacak bu hareketlerine derhal son ver­
meni, aksi takdirde hakkında gereken kanuni işlemin yapıla­
cağının bilinmesini rica ederim.”
Bu söylevlerle istifasını 17 Mart 1993 tarihinde Jandarma
Genel Komutanlığına sundu. Artık sivildi. Sivil hayat zordu.
Bir yanda PKK’nın peşinde olduğunu biliyor, korunmaya ça­
lışıyordu. Bir yandan da askerî üniforma içinde yapamadığı
faaliyetlerini organize ediyordu. Ancak hiç hesaplamadığı
bir güçlükle karşılaştı. Ersever geçim sıkıntısı çekiyordu.
Çünkü dönemin TBMM başkam Hüsamettin Cindoruk’un
güvenlik danışmam olmayı beklemiş ve bu sıkıntısını danış­
manlık görevinden alacağı ücretle gidermeyi planlamıştı. Fa­
kat evdeki hesap çarşıya uymamış ve Ersever bu göreve geti­
rilmemişti.
Ahmet Cem Ersever, istifa gerekçelerini kendi ağzmdan
şöyle kaleme almıştı:
"17 Mart 1993 tarihine kadar Jandarma Genel Komutanlı­
ğı İstihbarat Grubu’nun (JİTEM) kurucu ve komutanıydım.
Bu talihte, birkaç arkadaşla birlikte ayrıldım, İhsan ve Ali
Beyler de bü teşkilatın kadrolu istihbarat memurlarıydılar.
Ordudan ayrılmamızın nedenleri yetkililere izah edildiği gi­
bi özetle şöyledir:
1- Türk ordusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bıraktığı ordu
Cem Ersever Gerçeği ve Kod Ad* T ifil

değildir.
2- Türk Milleti çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak zo­
rundadır. Bu hedefe ilerleyen yol, devleti yönetenlerce bi­
linçli olarak engellerle donatılmaktadır.
3- Türkiye’nin bir Kürt sorunu yoktur. Şırnak bölgesinin
Hesil Vadisinde 1984 yılında başlayan gerilla savaşı masada
değil, başlatıldığı yerde bitirilmelidir. Bu olayı masaya çek­
mek, ihanetten öteye tam bir alçaklıktır.
4- Türkiye Cumhuriyeti’nin Orta Doğu ülkelerinde ve
kendi bünyesinde meydana gelebilecek PKK benzeri olayla­
ra karşı önceden belirlenmiş bir stratejisi yoktur.
5- Stratejinin olmayışı, güvenlik kuvvetlerinin ve diğer
unsurların taktik üretmesine engel olmaktadır. Özellikle or­
duda birtakım kişiler, omuzlarına bir yıldız takabilmek için
mevcut potansiyeli heder etmektedirler.
6- Güneydoğu’da yetkili organlar içerisinde oluşturulan
bir çete(!), cereyan eden hadiselerin gerçek boyutlarının
Türk milleti tarafından görülmesini engellemektedir.
7- 1992 yılı Ekim ayında gerçekleştirilen Kuzey Irak Ha­
rekâtı tam bir fiyaskodur. Bu harekâtın planlanmasında ilk
günden beri ben ve arkadaşlarım görev yaptım. Türk devleti
yönetiminde misyonu olanlar da ‘Kürt Sorunu’nu bir koltuk
garantisi olarak gördükleri içindir ki, etkili sonuç alınama­
mıştır. Dolayısıyla bu harekâtın her safhasını Türk milleti
yetkili ağızlardan öğrenmeli, Celal Talabani-Apo-Türkiye iş­
birliği ortaya konmalıdır.
8- Terörden arınmış bir toplumun gözü; yöneticilerin eko­
nomi politikaları, refah arayışı ve dış politikasında olacaktır.
Kısa sürede bitirilebilecek PKK olayı bu nedenle bilinçli ola­
rak yetkili makamlarda bulunan kişilerce sonuçlandırılma-
maktadır. Evet, özetle; ayrılış nedenlerimiz bunlardır ve bu
nedenler daha kapsamlı olarak üst mercilere iletilmiştir.
Cem Ersevcr Gerçeği

Mevcut ihanete karşı gelecek, maddi ve manevi katkıda bu­


lunacak pek çok insan olduğunu biliyorum, fakat yine bili­
yorum ki, bu insanlar bir ilk hareket bekliyorlar... Türk­
men’in, Kürt’ün, Laz’ın, Çerkeş’in, Arnavut’un, Azeri’nin, kı­
saca; Türk’ün kanı ile sulanarak kurulan Atatürk Türkiye-
si’nin sahipsiz olmadığına inanıyorum."
Yaşadığını düşündüğü aksaklıklar, onu hızla yeni arayış­
lara sürüklemeye devam ediyordu. İmkânsızlıklar, kısıtlama­
lar başka başka teorileri ürettiriyordu kendisine... PKK ile
mücadele de kendisince tespit ettiği yetersizlikleri, tıkanmış-
1ıklan çözmeliydi..
Hiç boş durmadı, aynı tempo ve çizdiği yola olan aşkıyla
devam etti. En, “durduruldu” dendiği anda o, beyni ve kale­
miyle hızını kesmeden yolunu takip etti. Kâh anlatamadıkla­
rını yazdığı kitaplarla aktarmaya çalıştı, kâh onun yetersiz
kaldığına inandığı yerlerde de basın yoluyla açıklamalarda
bulundu.
Ölümünden önce yazdığı yazı ve çalışmalarının bir bölü­
mü kitaplarında yer aldı. İkinci kitabına koymayı düşündü­
ğü çalışmalarla beraber kendi kaleminden çıkan kelimeleri
sizlerle paylaşıyorum...

Ersever Yazılan...
"Üçgendeki Tezgâh’m ilk baskısı beş bin adet basıldı ve
iki ay gibi kısa bir sürede tükendi.
Kitabın hazırlanmasından ikinci baskıya kadar geçen sü­
rede APO ve Celal Talabani’nin ateşkes istemeleri ile ilgili
olarak meydana gelen gelişmeler, bu konulardaki yaklaşımı-
mızm doğru olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Özet­
leyecek olursak:
1- Türkiye Cumhuriyeti hükümeti kendi kendine, olma­
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dı Kefil

yan bir Kürt sorununu dert edin m ektedir.


2- Hâlen PKK ile mücadeleye ilişkin bir strateji oluştura­
mamıştır.
3- Y öneticiler, C elal Talabani’nin tezgâhladığı ateşkesten
m ed et um m aktadırlar ve bu say ed e APO artık d ev let yön eti­
cileri tarafm dan A bdullah Ö calan olarak telaffuz ed ilm ek te­
dir.
4- 1993 y ılı itibarı ile Türkiye’d e bir Kürt siyasi cep h esi
oluşturulm aya başlanm ıştır. T erörle m ü cadelede başarılı ol-
duklarm ı id d ia ed en ler uykularına devam ededursunlar b a ­
kalım ... Bir gün K em al BURKAY uçağa atlayıp A nkara’y a in ­
diğinde ve bu siy asi cephen in başm a geçtiğinde b elk i uyanı-
verirler.
5- Yöneticiler K u zey Irakh K ültlerin SİMSARI C elal TA-
LABANI’y i neredeyse resm î tem silci ilan ed ecekler.
Yöneticiler;
Lütfen K u zey Irak’a yan i K ürdistan Ö zerk B ölgesi denen
y ere 2-3 tane (tabii varsa) iş bilen adam göndererek, K ü rthal-
km m C elal TALABANI’y i isteyip istem ediğin i b ir öğrenive-
rin.
6- T alabani’nin şerrinden kurtulm ak için ; K u zey Irakh
Kürt Partileri, ön ce YERGIRTIN (Kürdistan b u tik Partisi) adı
altm da birleştiler ve şim di d e bu partiler M esut BARZA-
N İ’n in IKDP’s i ile birleşm e çabaları için dedirler. N isan
1993’teki Kürt H üküm eti değişikliği ile C elal TALABANI,
Başbakan Fuad MASUMI’y i görevden aldı ve y erin e TC’nin
K uzey Irak H arekâtı Şuasında HAKURK cep h esin d e PKK ile
anlaşan peşm erge K om utanı KÖSRAT’ı Başbakan yaptı. Bu
gelişm eler b ir şey ifa d e ediyor m u?
7- Bütün bu g elişm eler olurken hüküm et y etkilileri, Ku
z ey Irak’taki Türkm enlerin ezilm esin e daha n e kad ar g öz yu-
Cem Ersever Gerçeği

m acaktır? Irak M illî Türkm en Partisi, M ayıs 1993’te Irak Mu­


h a lefet C ephesinden çekildiğ in i açıkladı. K erkük, Irak ordu­
su ve peşm ergelerin kuşatm ası altındadır. Ç ıkacak çatışm a­
lardan yüz bin lerce Türkm en ölecektir.
P

8- Bu arada; Kürt liderlerini kabul eden devletimin yöne­


ticileri Celal TALABANÎ, Mesut BARZANI ve Sami ABDUR-
RAHMAN’a, ‘Git, yanma Irak M illî Türkmen Partisi Genel
Başkanı Dr. Muzaffer ASLAN’I da al öyle gel’ diyeceğini hiç
sanmıyoruz. Çünkü o zaman sefalet içindeki Irak Türkmen-
leri güç ve prestij kazanacaktır.
9- Sonuç olarak; PKK konusunda bu kafada devam ed ilir­
se ‘A llah encam ım ızı hayreylesin' dem ekten başka sö z k a l­
m am ıştır.
M ayıs 1993...”
Gelen bir mektuba cevap

“Sayın Süreyya SAN; K itap Yayın Dağıtım kanalıyla gön­


derdiğiniz 14 N isan 1993 tarihli, bizleri onurlandıran m ektu ­
bunuzu aldık. ‘M illî Utanç’ kavram ından ço k ç o k uzakta bir
toplum da yaşıyoruz. Atatürk'ün ölüm ü ile birlikte Türk M il­
leti sa d ece onu kay betm ekle kalm am ış, tüm m illî değer yar-
gılarm ı yitirm ekle birlikte; AZERBAYCAN D evlet Başkanı
Saym E bulfeyz E lçibey’in, A m tkabir’d ek i ö z el deÛere, ‘SE­
NİN ESKERİN’ şeklin d e im zalam asm a dahi anlam verem e­
y ecek durum a gelm iştir. Ben E m ekli J. Binbaşı A hm et Cem
ERSEVER ve ik i arkadaşım ; sizin telefon ile görüştüğünüz
İhsan HAKAN ve A li DAĞ, 1992 y ılı ortalarm da A hm et AY­
DIN ism iyle, Türk toplum una ihan et edenlerin karşısına
“İKİNCİ KUVAİ MİLLÎYE” diyebileceğ im iz bir platform la
çıkm ak isted ik. Bu m aksatla ‘KÜRTLER, PKK VE A. ÖCA-
LAN’ isim li kitabı yayın ladık. Ben 17 Mart 1993 tarihine k a ­
dar J. G enel Kom utanlığı İstihbarat Grubunun (JİTEM) kuru­
cu ve kom utanıydım . Bu tarihte birkaç arkadaş ile birlikte
Cem Ener er Gerçeği ve Kod Ağı Tefti

ayrıldık. İhsan ve A li B eyler de bu teşkilatın kadrolu istih ba­


rat m em urlarıydılar. Ordudan ayrılm am ızm n ed en leri y etk i­
lilere de izah edildiği g ibi özetle şöyledir:
1- Türk ordusu, M ustafa KEMAL ATATÜRK’ün bıraktığı
ordu değildir.
2- Türk Milletinin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşma
hedefi, devleti yönetenlerce bilinçli olarak engellenmektedir
3- T ürkiye’n in bir Kürt sorunu yoktur. G erilla savaşı m a­
sada değil, başlatıldığı y erd e bitirilm elidir.
4- Türkiye C um huriyetinin Orta Doğu ü lkelerin e ve PKK
ben zeri olaylara karşı ön ceden belirlen m iş b ir stratejisi y o k ­
tur.
5- Stratejinin olm ayışı, gü ven lik kuvvetlerinin v e diğer
unsurlarm taktik üretm esine engel olm aktadır.
6- G üneydoğu’da y etk ili organlar içerisin d e oluşturulan
bir çete(!), cereyan eden hadiselerin g erçek boyutlarınm
Türk M illeti tarafından görülm esini engellem ektedir.
7- 1992 y ılı Ekim aym da gerçekleştirilen K u zey Irak Ha­
rekâtı tam bir fiyaskodur. Bu harekâtın h er safhasm ı Türk
m illeti y etk ili ağızlardan öğrenm eli ve TALAJBANI-APO-
TÜRKİYE işbirliği ortaya konm alıdır.
8- Terörden arınm ış bir toplum un gözü^yöneticilerin ek o ­
nom i politikaları, refah arayışı ve dış politikasın da olacağı
için PKK olayı bilin çli olarak y etk ili m akam larda bulunan k i­
şilerce sonuçlandırılm am aktadır. Evet, özetle ayrılış n eden ­
lerim iz bunlardır ve bu n ed en ler daha kapsam lı olarak üst
m ercilere iletilm iştir.
Saym SAN; PKK KÜRTLER VE A. ÖCALAN’ kitabı, ilk
baskısm ı m ü teakip ikin ci baskısın ı da yaptı ve K ürtlere az da
olsa ulaştı. Bu arada Özgür Gündem, Yeni Ülke, G erçek g ibi
Cem Ersever Gerçeği

gazetelerin d e b o y h e d e fi h â lin e geldi. Ordudan ayrdm ayı


m ü teakip az ö n ce ifa d e ettiğim platform a katkısı açısm dan
tüzel k iş ilik h âlin e g elm eyi düşündük ve A nkara’da ‘M ezo­
potam ya Film ve Basm Yaym Sanayii ve Tic. Ltd. Ş ti.’ ad ı al-
tm da bir şirket kurarak, önc& ikinci kitabım ız olan ‘Ü çgende­
k i Tezgâh’ı yayın ladık. T abiidir k i, bu şirket d e benim em ek ­
li m aaşım a ve K em alist b ir ik i arkadaşm yardım larına daya­
nıyor. Bugünlerde DAS (DİNAMİK ANA STRATEJİLER) adı
altında bir ay lık siyasi dergi çıkarm a çabası içerisin deyiz.
MEZOPOTAMYA adı, İstanbul'da bulunan b ir Kürtçü dern e­
ğin karşıtı olarak b ilin çlice tercih edilm iştir. DAS ism i etra­
fında kam uoyu oluşturarak Türk M illetine; ATATÜRK’Ü,
uğranan ihan etleri, m evcut hain leri ve özetle uygulanm ası
gereken stratejileri anlatm aya çalışacağız.
Saym SAN; En yakın zam anda sizi ziyaret ederek, değer­
li fikirlerin izden ve tecrübelerinizden istifad e etm eye çahşa-
cağım . Lütfen bunu bizden esirgem eyin. T ürkiye’d e bir orga­
nizasyon yetm ezliği m evcuttur. M evcut ihan ete karşı g ele­
cek, m addi ve m an evi katkıda bulunacak p e k ç o k insan oldu ­
ğunu biliyorum . Fakat y in e biliyorum ki, bu insanlar bir ik i
h areket bekliyorlar... Türkm en’in, K ürt’ün, L az’ın, Ç erkez’in,
A rnavut’un, A zeri’n in kısaca; Türk’ün kanı ile sulan arak ku ­
rulan A tatürk T ürkiyesi’nin sahipsiz olm adığına inanıyo­
rum.
Saygılaruııla,
A hm et Cem ERSEVER”

JİTEM’i kurma gerekçelerim


- Terör ve terörizm hakkm da n e biliyorsunuz?
- H angi stratejilerin ürünüdür?
- Kürtçülüğün geçm işin i ve bugününü biliyor m usu­
nuz?
Cem Ersever Gerfiği ve Kod Adı Kefil

- PKK nedir, A po kim dir?


- Türk kardeşiyle om uz om uza savaşarak Türkiye Cum­
hu riyeti’n i kuran Kürt ve yan yana k efen siz yatan ş e ­
hitlerin evlatları hangi tezgâhlara düşürüldü?
- Kuzey Irak’ta neler oluyor?
- C elal Talabani kim dir?
- T. C. ile K uzey Iraklı güçlerin ilişkileri nedir?
- A po silah bırakır m ı?
- T ürkiye’de Kürtçülük n ereye gidiyor?
- Bugünün Türkiyesi n eden bu kad ar uzun süredir terör
bastalığm dan kurtulazm yor. B asireti m i bağlanm ış
yoksa basiretli ön derler m i yok?
- A p o’n un tecavüzüne uğrayan kadm m ilitanlar n eler
anlatıyor?
Bu sorulara cevap arıyorsanız, işte kaynak...
Ü lkesinde hangi tezgâhlarm döndüğünü öğrenm ek iste­
yen h erkes okum alı...
(Büyük olm ak için h iç kim sey e iltifat etm eyecekshı. Ül­
ken için g erçek am aç n e ise onu görecek, o h e d e fe yürüye­
ceksin .)

Mafyalaşan basın, politikacılar


24 M ayıs 93 tarihinde ve saat 18:30’da PKK’l ı teröristler,
Bingöl, Elazığ karayolunu k eserek 33 er-erbaş ile 7 vatanda­
şım ızı katled ip 23 kişiy i d e kaçırıyorlar. Ertesi gün yan i 25
M ayıs 1993 günü, saldıran gruplardan biri ile tem as sağlana­
rak, çıkan çatışm a sonucu 10 terörist ölü olarak ele geçirili­
yor, kaçırılanlardan 22’si kurtarılıyor. Saldırıda bulunan te­
röristlerin sayısı; ister on bin olsun, ister on olsun bu h iç
önem li değil. Saldıranların çokluğu veya azlığı, toplu oluşu
veya dağınık oluşu, ateşkesin PKK yön etim i tarafından veya
Cem Ersever Gerçeği

APO’nun talim atını dinlem eyen bir bölge y ön etim i tarafm -


dan ih la l ed ilişi; y etk ili ve etkili m akam larm aym azlığını ört­
bas edem ez. Ö nem li olan, Türkiye Cum huriyeti D evletinin
dağlarm da bulunan bin lerce silahlı teröristin ve bu devlete
karşı silah lı m ü cadele yürüten bir terör örgütünün askerî ve
siyasi tıkan ıklık yaşadığı, toparlanm ak için taktik arayışlar
içerisin e girdiği bir dönem de, “APO SİLAH BIRAKTI” safsa­
taları ile k en d i ulusunu kandıran, m ü rekkep yalam ış kara ca­
h il ve m isyon er kişilerin , APO’n un uşaklığını yaparak, takti­
ğin e h izm et etm iş olm alarıdır.
13 M ART 1993 tarihine dönelim . O gün ve takip eden
günlerde basınım ızda y er alan h aberlere bir g öz atalım . Bir
g azeted e “APO SİLAHI BIRAKIYOR” ÖZEL HABER’i sür-
m anşet yayınlandı. Çok bilm iş k ö şe yazarları; “Yaşasm
umut", "Doğuda askerlerim iz artık postalların ı çıkararak
uyuyabiliyorlar. N e güzel!" , “D evlet bunu görm ezlikten g e­
lem ez ”, “A po silahla bir y ere varılam ayacağm ı an lad ı”, “Ar­
tık huzur ortam ı doğdu; bu büyük bir fırsattır” vb. safsatalar­
la âdeta "Türkiye H alkm m kad erin i belirlem ey e APO ve PKK
y etk ilid ir” dem eye başladılar. D evletin üst dü zey y etkilileri
d e h alkın tepkisinden korktu kları ve koltuğundan olm am ak
için ; a ç ık bir görü şm eye g itm em ekle beraber, y ıllarca
PKK’nm borazanlığm ı yapan ve m isyonu b elli olan siyasi da­
nışm an, gazeteci, yazar ve başka örgütlerin lid erleri aracılığı
ile, ö z ellik le d e siyaset fah işesi C elal TALABANI aracılığı ile
APO’nun b eb ek kanm a girm iş ellerin e uzandılar.
Bu dön em de, Mart ayı ortalarında “AHMETAYDIN” m ah­
lası ile yaym ladığım ız “ÜÇGENDEKİ TEZGÂH” adlı kitabı-
m ızm 191-200’üncü sayfaların daki APO-TALABANI İkilisi­
nin ÜÇGENDEKİ SON TEZGÂHI (A po’nun silah bırakm ası)
b aşlıklı bölüm de, bu taktiğin geniş bir izahı yapılm aktadır.
A caba kritik m akam larda oturanlardan, b ilerek ya da bilm e­
y erek APO’n uıı borazanlığm ı yapan yazar çizer takırtımdan
k a ç tanesi bu değerlendirm eyi okuyarak üzerinde düşündü.
Cem Ersever Gerçeği ve Kod A d ı Teşil

Ben fazla kim senin okuduğunu sanm ıyorum . Çünkü, h er şe­


y i; koltuğunu kaybetm ekten korkan, tatlı m aaşlarından ol­
m am ak için tehditlere boyun eğen, vatan hain lerin i teşhir
ed eb ilecek faaliyetlerde bulunm aya çalışacağı y erde kabad a­
y ılıklar yapan p olitikacılar ve basın ; m afyalaşm ış, p rofesy o­
n el olarak para kazanan, b elli m isyonlara sahip kalem şörler
iy i bilir. Burada hem en şunu ilav e edeyim ; h iç kim senin,
ATATÜRK TURKIYESİ’n i bu d erece aciz, çaresiz bırakarak,
Türkiye halkm m geleceğin i, istikbalin i teröristlerin ağzm -
dan çıkacak lafların ipoteği altm a alm aya, b eb ek kanm a gir­
m iş elleri tutacak ve ondan m ed et um acak h âllere düşürm e­
y e h akkı yoktur, olam az.
G elelim 26 M ayıs 1993 tarihli gazetelerin h aber ve m aka­
lelerin e:
1- Daha, kısa bir sü re ön ce silah bırakm a aldatm acasm dan
dolayı APO’y u g aflet için d e alkışlayan gazeteler, katliam kar-
şısm da şok g eçirerek "KATLİAM” m an şetleri attılar. K üçü­
cü k başlıklarla da “A TEŞKESİN TAKTİK OLDUĞU ORTA YA
ÇIKTI” h aberleri verilerek için d e bulundukları gafleti g izle­
m eye çalıştılar. "Gözü dönm üş katil APO” ateşkes ilan etm iş.
A skere kurşun sıkm ayacakm ış. Bu canavarın sözü ne güve­
nilm eyeceğim bilm iyorlar m ıydı ? O h âld e bu çocuklarım ızı
otobü slere doldurup, göz göre göre ateşin için e n eden attılar
ki!? Fidan g ibi evlatlarını davul zurnalarla vatan görevine
yollayıp, sonra da ölüm haberin i verdiğim iz annelere, baba­
lara, kardeşlere, eşlere, sevgililere bunu nasıl anlatacağız?
Yaralı yü rekler m asal din lem ek istem iyor. M azeret istem i­
yor. Bu sorum suzluğun h esab ı verilsin deniliyor...
Bunlar n e dediğinin farkm da m ıdır? “Am an Saym ÖCA-
LAN’ı kızdırm ayalım , fazla üzerine gitm eyelim . O perasyon­
lar yapılm asın. Bu büyük b ir fırsattır, m uhatap alalım . APO
ile görüştük, ç o k sam im i bir tavnla ateşkes istiyor” diyen
b u n la r değil m iydi?.. Bu n ed en le v erilecek bir h esap varsa,
Cem Erscver Gerçeği

en başta bu h esabı bunların verm esi gerekm iyor m u? 13


MART 1993 ve takip eden tarihli gazetelerinizin m an şetleri­
n i ve m akalelerin i açıp okuyun... Bunlar yazdıkların ı unuta­
b ilir am a okuyanlar unutmaz...
A skerlere pusu kurulacağına dair geçen y ıl uyardıklarını
yazarak, hem en bu kan lı ortam dan beslen ip reklam larını y a ­
pıyorlar. Ama birkaç aydır için d e bulundukları gafleti hatır­
latm aktan korkuyorlar herhalde. “Daha ön ce yazdıklarım ızla
Türkiye devletin e ve halkm a ih an et ettik" diyem iyorlar.
Çünkü bunlar, p rofesy on el olarak para kazanan, rüzgâr n e
tarafa esiyorsa o yön e kaçan, h alkı kandırm ada birbiriyle y a ­
rış h âlin d e olan, ulusal ve toplum sal bilin çten yoksun, m ü­
rekkep yalam ış kara cah iller topluluğudur... M ehm etçiğin,
polisin , vatandaşm kam dökülm üş, um urlarm da m ı? Onlar
için ön em li olan; bu kan deryasm dan fazlaca beslen ebilm ek
değil m idir? A p o’n un tahriklerin e b ilerek veya bilm eyerek
alet olu p bu alçakça katliam dan APO’dan daha fazla sorum ­
lu olan onlar değil m idir?
2- APO’nun oyunlarm a b ilerek ya da bilm eyerek alet o l­
m uş baş yazarlar ve k ö şe yazarları, “APO bana şunu dem iş­
ti, bunu dem işti, şim di ç o k ayıp etti" d iy erek bu konuda n e
kad ar bilgisiz oldu klarm ı g özler önüne serdiler. Hatta bu s e ­
fer d e HEP’l ilerin propagandasına inanarak; "Acaba Apo'nun
ateşkes kararm a uymayan b ir grup m u yaptı, A p o’n un ateş­
k e si ih la l ed eceğ in e ihtim al verm iyorum , bu PKK’d aki iç ça-
tışm anm yarattığı b ir durum dur" diyen ler d e çıktı. K im isi d e
bunun bir sabotaj olduğunu b elirtecek kadar saplantılara
düştü. B azılan, h e r kon u daki geçm iş bilg iç tavırlarım unuta­
rak, h a lk ı g erçek bilgderle aydınlatacağına, "Şimdi n e o la ­
cak?" g ib i sorularla kafaları y en id en bulandırm aya başladı­
lar. "
ŞAHİNLER VE GÜVERCİNLER" yapan Bizans kültürlü
hayvansever yazarlar da, “A po b ize y in e k a z ık attı” dercesi-
Cem Enever Gerçeği ve Kod A dı Tefti

n e yanılgılarını d ile getirebilm e m aharetini gösterdiler. Bun-


larm deyim iyle, "Kahpece öldürülen g en ç fidanlarm " kan ı­
na; kam uoyunu ve devletin bu konuda bilgisiz y etkililerin i
A p o’y a hizm et ed ecek tarzda yön len dirdikleri için, onlarm
da eli bulaşm ıştır. Çünkü silahtan başka sarılacak h içb ir ş e ­
y i olm ayan PKK çetesi ile d ev leti aynı k efey e koyarak; ısrar­
la devleti uzlaşm aya, taviz verm eye, PKK’y ı siyasal alanda da
güç sah ibi kılm aya çalışıp legalleşm esin i sağlam aya, boğazı­
na kadar batm ış işbirlikçilerin i ıslah etm ek değil, kurtarm a­
ya ve bunlarm bütün dünya n ezd in d eki im ajlarını dü zeltm e­
lerin e yardım cı olm aya çalıştılar. K ahpece katledilen M eh­
m etçiklerin, polislerin , m asum vatandaşlarm geride bıraktık­
ları yakm lan n m yaralarm a tuz bastılar. B ekaa’y a g id ip
APO’y a “SAYIN BAŞKANIM” diye hitap ederek, onun Türki­
y e ’d e ca h ilce borazancılığm ı yapm adılar m ı? APO’y u kuzu
postuna koyan onlar değil m iydi? B iraz in saflıca düşünürler­
se ve biraz olsun bu olaylar karşısında acı duyuyorlarsa, söz­
lerim izin doğruluğunu b elk i anlayabilirler. “A rtık doğuda as­
kerlerim iz postalların ı çıkararak rahat uyuyabiliyorlar. N e
kadar iy i” dediler. I. Dünya H arbinden sonra M ondros A teş­
k es A ntlaşm asıyla birlikte O smanlı ordusunun da p ostalları­
n ı çıkararak rahat uyuduğunu h erh ald e biliyorsunuz.
'3- Basında y er alan hüküm et yetkililerin in d em eçleri de,
insanı çiled en çıkaran cinstendi. H er zam anki gibi, koltu ­
ğundan olm a kaygısı baş gösterdiğinden dolayı, h alkm gözü ­
nün için e baka baka yalanlar sıralandı. Terörist APO’y u
ateşkes kararm dan sonra “B ay Ö calan” diye telaffu z etm eye
başlam adılar m ı? M adem ki PKK’n ın ateşkesi toparlanm ak
için bir taktik olarak e le aldığını biliyorlardı, toparlanıp bir
y o l kesm e ile 40 insanı katled ebilm elerin e n eden fırsat ver­
diler? M adem ki h er şeyi biliyorlardı; 100 k işi sıkıştırıp 10 k i­
şi öldü rebilm ek için m i 40 insanı yem olarak k u l l a n d ı la r ?
Oynamaya m ecbu r oldukları oyunda APO onlarla dalga g e­
çercesin e; “İsterlerse ateşkes devam eder, hâlâ vakitleri var"
Cem E rseter Gerçeği

diyor. Türkiye Cum huriyeti’n i n e h a le soktuklarının farkın ­


da m ıdırlar? Ben p e k sanm ıyorum . N e zam an m isyoner da­
nışm anlar tarafından yön len dirilm ekten kurtulacaklar?
Yine aynı m asalları yutturm aya devam ediyorlar. Tam da
y etkililer TSKP lid eri Kemal*BURKAY’a y eşil ışık yakm ış­
ken, uçakla A nkara’y a in erek Türkiye’d e oluşturulacak Kürt
cephesin in başına g eçecek k en ve basınım ız da K em al BUR-
KAY’ı buna hazırlarken, APO onun da için e etti. Tam da K e­
m al BURKA Y bir k ed i sa h ib i olacakken ; A po ile geçm işte
kan lı bıçaklı olan bu zat, tekrar çatışm aktan korktuğu ve uz­
laştığı APO'nun ken d isin e kızm am ası için ; “O lacağı buydu”
diyerek katliam ı h a k lı gösterm eye çalıştı. PKK’n m A nka­
ra’daki bazı legal tem silcileri d e halkın ö fk e selin den k o rk ­
tukları için hem tim sah gözyaşları döktüler, hem d e "Tam da
yolsu z kalm ıştık, tasfiye olu p kenara atılm ıştık. Bu eylem y o ­
lum uzu buldurdu, bizi y en iden söz sah ib i y a p tı” dercesin e
PKK’y ı alkışladılar. D evletim izin yaşadığı bu şo k neyin g ös­
tergesidir. Ç ok açıktır k i; stratejisi olm ayan, m akro plan lar­
dan yoksun olan yön eticiler, n e b ir taktik üretebilirler n e d e
sergilenen taktikleri algılayabilirler... İzled ikleri bütün p o li­
tikalar, günübirlik ve koltuğuna tutkalla yapışırcasm a sarıl­
m ak içindir. Bütün h a lk gördü; şuursuzca alm an bir karar,
birkaç gün sonra geri alındı.
Baylar; bu iş G rek Vadsi’n d e (H esil Çayı) başladı, orada
bitirilm ek zorundadır. Dağda başladı, dağda bitecektir. Bu­
nun dışında b ir çözüm aram ak; bugüne kadar dökülen kan ­
lara ihanettir. Toprağa düşen aziz şehitlerim izin naaşlarını
çiğnem ektir.

28.3.93 Ankara notlan


T. C. 1984 yılından bu yana PKK adlı terör örgütünün sal-
dm larm a m aruzdur. Ben AHMET CEM ERSEVER; PKK ile
Cem Ersever Gerçqji ve Kod A d ı Tefti

m ü cadelede atılan adım larm yanlış olduğunu; m ücadelenin


eh il ellerce yürütülm esi gerektiğine, T.C.’n in PKK sorununa
karşı bir stratejisinin olm adığm a inandığım ı ve 1992 yılm da
zevahiri kurtarm ak gerekçesiyle bilgisizce yapılan K uzey Irak
harekâtm m devleti bir açm aza soktuğunu; PKK’y a siyasi kaza-
nım lar getireceğini, güçlenm esini sağlayacağım , siyasi işporta­
cı Celal TALABANİ isim li şahsm Türkiye’de sad ece PKK’nm
askerî gücünü ele geçirm ek m aksadıyla tezgâhlar p eşin d e o l­
duğunu beyan ederek, 1993 yılı Mart aym da K ıdem li Binbaşı
rütbesinde, Jandarm a Genel Kom utanlığı İstihbarat Grup K o­
mutanı görevim den ken di isteğim le ve bazı arkadaşlarım la b e­
raber em ekli oldum . 1984 yılından bugüne kadar yapılan yan­
lışlar, ihan etler ve uygulamalar konusunda Türk kam uoyu­
nun aydınlatılm ası gerektiğine inam yor ve görüşm eler sonun­
da belirlen ecek b h tarihte Türk basm ı ile kam uoyu önünde
Celal TALABANI'nin ihanetleri, PKK ilişkileri, Güneydoğuda­
k i gerçek durum, köy korucuları, itirafçılar, faili m eçhu l cina­
yetler hakkm da ve bazı siyasetçilerin örgütsel konum ları h ak­
kında açıklam alarda bulunacağım ı beyan ediyorum ...

Aydınlık Gazetesine tekzip yazısı


A hm et Cem ERSEVER
TEL/FAKS (4) 44122 96
ANKARA 6.6.1993
A ydınlık gazetesi Y azıişleri M üdürlüğüne (Ankara Tem-
silciliğ i’n e) D üzeltm e
G azetenizin 6.6.1993 ve 37. Sayısm da yaym lanan “30
Ö zel H arpçi Ordudan A tıldı” başlıklı yazın ızı okudum . Bu
yazınızın g erçeklerle bağdaşm adığım , yan lış anlam lara y o l
açabileceğ in i değerlendirm ekteyim . A yrıca; 11. Sayfada “A h­
m et Cem ERSEVER K im dir?” başh klı yazı da d ikkat çek ici
olup, kişiliğ im e saldırı m ahiyetin dedir. Burada “KOYU
Cem Ersever Gerçeği

MHP’l i ” olarak gösterilm ekte ve b irçok cinayetin sorum lusu


olarak tanıtılm aktayım . Bu n eden le, aşağıdaki m addeler h â ­
lin de belirttiğim hususların herhangi bir yasal işlem e g erek
kalm aksızın düzeltm e olarak üst m etin le birlikte gazeten izde
ve k iş i hakların a saygm ızı gösterir bir y erd e aynen yayınlan-
m asm ı rica ederim .
1- Yazıda adı geçen Özel Harp Teşkilatı ile bugüne kadar
hiçbir ilgim olmamıştır.
2- Yazıda ku lîan dığm ız m etin 28.5.1993 tarihli basm
açıklam am dan alm tıdır.
3- MHP’li değilim ve geçm işte de olm adım . H içbir siyasi
parti ile ilişkim yoktur.
4- Bugüne kadar antidem okratik ve yasa dışı herhan gi bir
faaliyetim olm am ıştır. Bana atfedilen olaylar, yazıda belirti­
len atanm a yerlerim ve tarihler tam am en g erçek dışıdır.
5- İnsanlarm sosyal, siyasal, kültürel konum larım iy i tah­
lil etm eden ve kesin bilgelere sahip olm adan k işileri zan a l­
tında bırakıcı, lek eley ici yayın lar yapm anm basm ah lâkı ile
bağdaşm ayacağı düşüncesindeyim . Kürt m eselesi ve PKK
olayım birbirinden ayıran, Türk ile Kürt insanının başm dan
PKK belasın ın d efed ilm esi gerektiğine inanan ve PKK ile m ü­
cadelen in y an lış yürütüldüğünü savunan bir yapıya sah i­
bim . Bu n eden le, PKK’y a karşı tek bir m ü cadele adı altm da
kişiliğim i daha fazla ren cid e etm em ek düşün cesiyle ve sivil
toplum da bir fik ri m ü cadele platform u oluşturabilm ek m ak­
sadıyla 1993 y ılı M art ayında ken d i isteğim le em ekli oldum .
PKK’n m Kürt insanm m istek ve arzulan doğrultusunda olu ş­
m uş bir örgüt olm adığm m ve Kürt insanım tem sil etm ediği­
nin bilin cin d e bir k işi olarak, ben im le birlikte ik i sivil m e­
m ur arkadaşım da istifa etm ek suretiyle ayrılm ışlardır. Bu­
nun dışm da ordudan k a ç subaym , hangi n eden le ayrıldığı
konusunda bilgi sah ib i değilim . Saygılarım la...
Cem Enever Gerçeği ve Kod.Adı Yeşil

Ankara Jandarma Genel Komutanlığı’na (İstihbarat Baş-


kanlığı’na)
A ydınlık gazetesinin 6.6.1993 gün ve 37. Sayısında k işilik
haklarım a saldırı m ahiyeti taşıyan yazılar yayınlanm ası üze­
rine, aynı gün, yazılan konuları ve atfedilen yasa d ışı faali­
y etlere tekzip m ahiyetinde bir düzeltm eyi h aber ajansları ve
adı geçen gazeteye gönderdim . T ekzip özet olarak: 7.6.1993
tarihli A ydınlık gazetesinin 11. Sayısm da yaym lanm ıştır.
Yıllardır hizm et etm eye çalıştığım Jandarm a G enel K om u­
tanlığı ve bağlı kuruluşlarıyla, bu teşkilatta görev yapan h er
kad em ed eki p erson eli tahkir ve tez y if edici, PKK ve diğer
düşm an örgütlere im kân sağlayıcı davranış ve açıklam alar
k esin lik le bugüne kad ar tarafım dan yapılm am ıştır ve bun­
dan sonra da beklen m em elidir. G eçm iş hizm etlerim ışığm da
Jandarm a teşkilatm dan ayrıldıktan sonra; d ev lete ih an et ed e­
rek şu veya bu seb ep le açıklam alar y a da açıklam a ad ı altm -
da çirkefe bulaşanlarla aym k e fe y e konulm adığım düşün ce­
sin e hâlen sahibim . Buradan y o la çıkarak:
1- AYDINLIK gazetesin de yayınlanan konuşm alarım bir
açıklam a değil, AYDINLIK grubu ile id eo lo jik tartışm a m ahi­
y eti taşım aktadır.
2- D avranışım ; m alum basm m uzun zam andan b eri g erek
k işisel haklarım a yaptığı saldırdarm ve g erekse geçm işte b e­
raber hizm et yürüttüğüm silah arkadaşlarım a yapılan ve y a ­
p ılacak saldm larm önünün alınm ası ve Türk basınında bu
konuda bir h arekât başlatm ak m aksadm a yön eliktir.
3- 6-7 Haziran 93 günü, A ydm lık y etkilileriy le yapılan bu
id eolojik tartışm anm yaym lanm asm ı m üteakip bu konuda
geniş bir basm açıklam ası yapacağım .
4- Ü zülerek d e olsa belirtm ek zorundayım k i; başlangıçta
“ik i bu çu k eşkıya h a rek eti” olarak tanım lanan PKK çetesi,
m ü cadelede yapılan yan lışlıklar ve n oksan lıklar n eden iyle
için d e bulunduğum uz h â le gelm iştir. Jandarm a m ensu­
Cem Erscver Gerçeği

buyken ken d i kom utanlarım a, askerî terbiye ve im kânları


içerisin d e b e r zam an bu hataları ve n oksan lıkları söylem ek
ve yazm ak fırsatını buldum . Bu tem elde görevim i yaptığım a
inanıyorum . A n cak konuyla ilgili yetişm iş, hatta uzm anlaş­
m ış kadroîarm tekliflerinim cid d iy e ve d ikkate alınm am ası,
hatalarm devam ettirilm esi ben i h aklı olarak ayrılm aya zor­
lam ış, PKK çeteleri ve yandaşlarıyla m ü cadeleyi siv il olarak
ken d i olanaklarım çerçevesin de yürütm eye kad ar götürm üş­
tür. Bir vatandaş olarak G üvenlik kuvvetlerin e bu konuda
h er zam an yardım cı olm aya hazırım . Terörle m ü cadeleyi
Türk S ilahlı K uvvetlerine ih ale ed erek k öşey e çekilen siv il­
ler; sonucu, en azm dan otonom i veya bağım sız büyük Kür-
distan olacak bir m aceranın faturasm ı, gen e Türk Silahlı
K uvvetlerine k esm ek istem ektedirler. Bu n ed en le; Türk k a ­
m uoyunun h er kesim inin terörle m ü cadeleyle ilg ili olarak
doğru bilgilerle aydınlatılm ası gerektiğin e inanıyor, ö z ellik le
Jandarm a TeşkilatTnm h alkla ilişkilerin in g eliştirilerek, hal-
km h ain ler ve çıkarcılar tarafm dan kullanılm asının önüne
g eçilm esin i diliyorum .
5- Bundan sonra yapacağım h er açıklam a veya basm top­
lantısının m etinlerinin Jandarm a G enel Kom utanlığına faks
aracılığıyla gönderileceğin i, bu kon u da daha sağlıklı bir taki­
b i kom utanlığın yapacağını um duğum u...
6- Yasal haklarm ı iy i bilen siv il halktan biri olarak; devlet
düşm anlan ile m ü cadeleyi id eo lo jik çerçev ed e basm yaym
yolu yla sürdüreceğim i, yapılm asın ı arzu ettiğiniz p sik o lo jik
harekâtm uygun görüldüğü takdirde tarafım a bildirilm esini,
bugüne kad ar yapılan yaym larm sonucunun beklen erek
m evcu t m ü cadele ortam ında bana ve arkadaşlarım a yardım ­
cı olunm asını arz ederim . Saygılarım la.

Yaşanan olaylara Ersever analizi...


ANALİZ: Ü lkem izin stratejik tem elin de m evcut durumun
Cem Enever Gerçeği ve Kod A dı Tefti

tahlilini yaparak, m uhtem el gelişm elerin senaryolarım olu ş­


turur ve çözüm ler üreterek ön erilerde bulunur. A naliz bunu
amaçlar.
1- D ünyadaki gen el dengelerin değişim hızlarını ve yön ­
lerini, bu gelişm elerin birbirleriyle ve bir bütün olarak ülke­
m ize y ön elik etkilerini,
2- Ö zellikle; Balkanlar, Ortadoğu, K afkasya ve Orta A sya’
daki gelişm elerin dünyaya ve ü lkem ize yansım alarm ı,
3- Türklük dünyasm daki gelişm elerin ve bunun Türki­
y e ’y e olan etkilerin i,
4- G enelde Kürtçülüğü, ö z ellik le Türkiye’d ek i bölü cü lü k
faaliyetlerin i tem el araştırm a konusu sayar.
ANALIZ: Bu tem el konulara yaklaşım ilkelerin i şu şek il­
d e tespit etm iştir.
A- Dünya G eneline İlişkin O larak:
1- Sosyal sistem in çöküşü ile birlikte ABD önderliğinde
“YENİ DZJNYA DÜZENI’nin oluşturulm aya çalışıldığm ı,
2- Bu düzenin, birin ci d ereced e ABD çıkarlarını tem el al-
dığm ı, diğer ü lkelerin ABD ile uyum da g österdikleri başarı
oram nda bu düzenden p ay aldıklarım ya da dışlan ıp ceza­
landırıldıklarını,
3- A T ülkelerin den A lm anya’nın potan siyel olarak bu dü­
zen le “düzeni ken d i leh in e ku llan m ak için çelişk i içerisin de
olduğunu”,
4- Japon ya’nın p o litik çatışm aya girm eden ekon om ik m ü­
dahaleler ile düzenden en fazla payı alm ayı hed efled iğ in i,
5- Çin’in g elecekte güçlü bir çıkış y apabilm ek için ; şim di­
lik gücünü toparlam aya çalıştığını,
6- Rusya ’n m halihazırda bir b elirsizlik ortam ında olm ası­
Cem Ersever G erçeği

na rağm en m evcut yön etim i vasıtasıyla “YENİ DÜNYA DÜ-


ZENI'nden beslen m eyi yeğlediğin i,
7- Bunların dışın daki ülkelerin, y en i dünya düzenine cid ­
d i bir m u halefet teşkil etm ediğini,
8- B aşm ı ABD’n in çektiğ i bu düzenin y erleşm esin d e Tür­
k iy e ’n in k ilit konum da olduğunu, an cak; T ürkiye’n in strate­
jik konum unu yeterin ce değerlendirem ediğin i, kozlarım oy­
nam a b ecerisi gösterem ediğini savunm aktadır.
B- Balkanlar, K afkasya ve O rtadoğu’y a y ö n elik olarak:
1- T ürkiye’nin; Balkanlarda Alm anya-H ırvatlar, Rusya-
Sırplar, Yunanistan ve g en eld e ABD çıkarları ile çatışm a
için d e olduğunu,
2- Buna karşılık T ürkiye’n in ; Bosna-H ersek, M akedonya,
A rnavutluk, Bulgaristan, Sancak, Voyvodina ve Batı Trakya
kozların ı yeterin ce kullanam adığını,
3- Türkiye’n in K afkasya ve Orta A sya’da Erm enistan, İran,
Rusya, Çin, Suudi Arabistan ve gen el olarak da ABD, Almanya
ile Japonya’n m çıkarları ile çatışm a için de olduğunu,
4- Buna karşılık Türkiye’n in; A zerbaycan, Güney A zer­
baycan ve diğer Türk cum huriyetleri g ibi doğal m ü ttefikle­
rin den y eterin ce istifad e edem ediğini,
5- Türkiye’nin O rtadoğu’da; Arap, Fars, Yahudi ve gen el­
d e ABD, Japonya, A lm anya, İngiltere ve Fransa’n m çıkarları
ile çatışm a için d e olduğunu,
6- Buna k arşılık; Türkm en, A zeri, Kürt ve su kozlarından
y eterin ce yararlanm adığını tespit etm iştir.
C- Türk Dünyasına İlişkin O larak:
J- Türkiye’n in, Türk dünyasm m sorunlarını yeterin ce
araştırm adığım , sorunlarm h allin e ajitatif yaklaştığını, üzeri­
n e düşen görevlerin i yerin e getirm ede başarısız kaldığm ı,
Can Ersever Gerçeği ve K u l A dı Yeşil

2- Bu n ed en le Türk dünyasm m , g elişm elere ayak uydura­


bilm ek için potan siyel olarak y en i alternatiflere yöneldiğin i,
3- Sonuçta Türk dünyasına y ö n elik olarak, ABD’den
Çin’e, R usya’dan İran’a, Suudi A rabistan’dan A lm anya’y a k a ­
dar b irçok etkin gücün stratejik hesaplar yaptığm ı b elirle­
m iştir.
D- Kürt Sorununa Y önelik O larak:
1- Kürt kartının g id erek ABD’nin elin d e m erkezleştiğin i,
Avrupa ülkelerin in d e Kürt kartm a sah ip olm a çabalan için ­
d e olduğunu,
2- G iderek teh likeli bir silah olm aya başlayan bu kartm
parçalanm asm m hen ü z müm kün olduğunu,
3- Zam anında g erekli tedbirlerin alınm am ası hâlin de,
Kürt sorununun T ürkiye’nin stratejik çıkarlarm a büyük za-
80J rarlar vereceğin i değerlendirm ektedir.

Terörle mücadelede yazarların olaylara yaklaşımı...


‘‘Cumhurbaşkanı, Terörle Mücadele’de koordinasyon gö­
revinin kendisinde olduğunu söylüyor. Meclis Başkanı inisi­
yatifi ele alıp 27 Ekim 1993’de bir terör zirvesi düzenliyor.
Başbakan da terör için parti liderleriyle görüşeceğini açıklı­
yor. Ateş bacayı sarmış, ama tepede birlik beraberlik yok.”
DOĞAN HEPER
Milliyet
25 Ekim 1993 Pazar
“Ankara’da yöneticiler, mevsimlik sonuçlar çıkarmakla,
“İlkbaharda işleri tamam. Bu kışı çıkarmazlar” türü beyanlar­
la o yalan ırken PKK h areketin in giderek halka indiğini ve si­
yasal bir dava niteliği kazanarak kök saldığını gözden kaçır­
mamaktadırlar. Ya da bu gerçeği bilseler bile kamuoyuna iti­
raf edemedikleri için her cinayet, her kanlı saldırı Türki-
Cem Erscver Gerçeği

ye’nin batısında oturan halkın büyük çoğunluğunu demora-


lize etmektedir. Güneydoğu elden gidiyor mu kaygısmı bu­
ğun sokaktaki sıradan vatandaş haklı olarak duymaktadır.
Sıkıyönetim dâhil, askerî seçenekler rejimi kuşatmaktadır ve
ülke topraklarının bir bölümünde ayrılıkçı savaş, olanca şid­
detiyle sürmekte, Türkiye PKK’yı püskürtmek isterken kendi
halkıyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum ülke tarihinde
çok az rastlanan tehlikeli bir süreçtir.”
DERYA SAZAK
Milliyet
25 Ekim 1993 Pazar
"Başbakan Tansu Çiller’e dün (22 Ekim) güvenlik zirve­
sinde verilen MİT istihbaratı, Apo’nun Güney Kıbrıs Rum
kesimine geçerek orada üslenme temaslarında olduğunu bil­
diriyor. Raporlara göre Apo bu amaçla gösterişli eylemler ko­
yuyor. Bu istihbaratı destekleyen şey Suriye’nin denetimin­
deki topraklardan PKK’nın çıkarılma kuşkusu. Clinton-Çiller
görüşmesinde ABD’nin PKK’ya karşı bir dizi tavrı gündeme
geldi. ABD’nin istihbarat kaynaklarını Türkiye’ye vermesin­
den başlayarak öngörülen ABD tavırlarından biri de PKK’nın
Suriye’den uzaklaştırılması.
PKK lideri bu olasılığı sezinliyor. Kuzey Irak’ta Talabani
ve Barzani’nin Türkiye ile ilişkileri nedeniyle mümkün de­
ğil. İran PKK'ya serin bakmaya başladı. Ermenistan’da Clin-
ton’un etki alanında. Bu nedenle Güney Kıbrıs şimdilik daha
güvenli görünüyor olabilir. Genelkurmay Başkanı Güreş’in
yorumu ise Apo’nun strateji değiştirdiği görüşüne dayanıyor.
Güreş’e göre PKK, dağlarda çok zayiat vermekte. Türk güven­
lik güçleri, özel timleri dağ savaşlarında artık ilk yıllardaki
gibi değiller, piştiler. Ayrıca başta Kobra helikopterleri ol­
mak üzere çok daha güçlü teknik donanıma sahipler. PKK’yı
dağlarda vuruyorlar. Bu durumda APO eylemlerini dağlar­
dan şehirlere doğru kaydırmak durumunda kalmış. Örgene-
Cem Ersevev Gerçeği ve KodAch Teşil

rai Güreş, bu istihbaratına dayanak olarak PKK’nrn son aylar­


daki kayıplarını gösteren rakamlar veriyor ve bu bağlamda
iki ihtimal üzerinde duruluyor.
1- PKK çok kayıp verince eylemlerini şehre indirerek An­
kara’ya şu mesajı veriyor. Üstüme çok gelirsen ben de dağı
bırakır, politikacıları, ekonomik hedefleri, stratejik kurumla-
n vururum. Basını çalıştırmam ve iktidarla basını karşı kar­
şıya getiririm.
2- PKK dağlarda çok kayıp verince nokta hedefleri vura­
rak prestij kaybını örtmeye çalışıyor,”
GÜNERİ CİVAOĞLU
Sabah
23 Ekim 1993 Cumartesi
“Karayalçm Bölücü Terörü Tecrit Stratejisi diye adlandır­
dığı önerisini şöyle özetledi: Askeri çözümü yürütürken de­
mokratikleşme ve demokratik tartışmayı da yürütelim. Böy­
lelikle bölücü terörü tecrit edelim.”
FATİH ÇEKİRGE
Sabah
24 Ekim 1993 Pazar
Ulusal birlik sözü unutturulup faşist b ir m an tıkla Kürt
m illiyetçiliği ayaklandırılıyor ve n e y azık k i bu toz duman
arasında insan baklarm m yaln ızca Kürt k ö k en liler için g e­
çerli olduğu, bunun dışm da ü lked e Türk olduğunu söylem e­
nin n eredeyse ayıp sayıldığı b ir ortam m hazırlığı yapılıyor.
B öylece gururumuz, insanlığım ız ve tarihim iz küçü ltülm eye
çaîışıhyor.

Çağ atlanır mı?..


Uzun bir süre ön ce Türkiye gündem inde çağ atlam a olayı
y er aldı. K im isi toplum um uzun çağ atladığm ı, kim isi çağ at-
Cem Ersever Gerçeği

lam ayıp sın ıfta kaldığın ı söyleyip durdu. Hatta uzun süre
m izah yazar ve çizerlerin e d e m alzem e oldu. D iyeceksin iz ki,
“Bu tartışm anm üzerinden y ıllar geçti. Yeniden lafm ı etm e­
nin n e gereği var.” Ama günüm üz T ürkiyesi’n in sorunlarm a
ve bunalım larına baktığım ızda, bütün bunların arasında çağ
atlam a anlayışm m var olduğunu görm em iz m üm kün değil­
dir. Bu durum a sosy oloji bilim i d ikkate alınarak y aklaşıld ı­
ğında ço k farklı durum lar ortaya çıkar. H em en şunu b elirt­
m ek g erekir k i, toplum ya da toplum lar çağ adam az ve ad a ­
yam az... Çağ değişim in de ekon om ik, kültürel, sosy al ve siya­
sal gelişm eler birbirin e bağlıdır ve yaln ız birinin g elişm esi;
toplum sal olarak bir çağ atlam ayı ifa d e etm ediği g ib i toplu ­
m u b a k ettiği sistem e, dü zen e götürem ez. Toplum , bu alan ­
lard aki k om p le olgunlaşm ayla b a k ettiği sistem -düzen için d e
y erin i alır. Toplum un m evcu t tem el yapışm a bakılm aksızm
dayatılan sistem ler; toplum u, dağ başın daki köyünden m et­
rop ole geçm iş, ken t yaşantısına p ik e dalış yapm ış ve c eb i p a ­
ra dolu olan “ZONTA”ya da “MAGANDA” d iye tanım lanan
tipler b ilin e dönüştürür. Çağdaş toplum ların için d e yaşadığı
düzen, böy lesi toplum lar için lükstür veya h a lk deyim iyle;
k ırk fırın ekm ek yem eyi gerektiren bir olgunluktur. A n cak
çağa ulaşm a m antığıyla h areket edildiği takdirde; başta ulu­
sal üretim dü zeyi olm ak üzere, bilin çli ulusal üretim in yarat­
tığı kültürel g elişm e ve buna p aralel olarak gelişen veya g e­
liştirilm esi gereken sosyal yapm m yani bir bütün olarak bu
üç tem el yapm m h içb ir baskı ve dayatm a altm da olm aksızm ,
tam am en ulusal irad ey e bağlı olan gelişm eler sonucu ortaya
çıkan siyasal y ap ıd aki olgunlaşm aya göre yü kselm esiy le ça ­
ğa ulaşm a, çağı yakalam a durum u olur.
A rapça yayınlanm akta olan h aftalık ALWASA T dergisine
verdiği d em eçte; Kürdistan Yurtseverler Birliği L ideri Celal
Talabani, m erkezi otoritenin ve istikrarm olm am asm a rağ­
m en Türkiye ile sın ır güvenliğini sağladıklarını söyledi. Ta­
labani; “S elahaddin K ongresi’n e çıkm ak, İrak davasm a zarar
Cem Ersever G erçeği ve Kod A di İtfil

verir. Saddam ’ı devirm ek için üç olasılığı gerçekleştirm ek g e­


rekir. B irincisi m uhalefetin birleşm esi; İkin cisi, kom şu ü lke­
lerin desteği; üçüncüsü, uluslararası destektir" d ed i. Türki­
y e ’n in uluslararası gücün (Ç ekiç Güç) sü resini uzatm ası ile
ilg ili olarak Talabani, “U zatılm am asm ı tem enni ediyorum .
Çünkü biz ken dim ize itim at edebiliriz. A ncak, bölgenin ikin ­
c i bir B osna-H ersek olm am ası için uluslararası cam ia bize
korum a sağlıyor. Bunu yapm azlarsa, silah am bargosunu k a l­
dırm ak zorunda kalacaklar ve Türkiye’nin altı ayda bir bu
sürenin uzatılm ası şantajına m uhatap olm adan, korum am ızı
başka türlü sağlayacaklar” dedi.
Suriye, İran, Irak dışişleri bakanlarm m ilan ettikleri "b öl­
g ede otorite boşluğu, düzen yokluğu ve anarşinin hâkim olu ­
şu ” ile ilgili olarak; "Bu, zalim ce bir tutumdur, g erçeklerle ve
doğrularla çelişiyor. Irak ve Türkiye hüküm etlerinin sekiz
y ıl boyunca gerçekleştirem ediklerin i b iz gerçekleştirdik. Sı­
nır güvenliğini garanti ettik” d edi...

Kontrgerilla Masah
Türkiye’d e uzun sü redir ağızlarda sakız edilen ve sözlü k
anlam ı karşı gerilla olan kontrgerilla olayı nedir? Gayri niza­
m i harbin h er safhasında uygulanm ası g erek li olan kontrge­
rilla faaliy eti T ürkiye’de ku llan ılm ış m ıdır? Başlangıçtan bu
yana b iz Türkiye’n in ö z el savaş tedbirleri alm adığını savun­
m aktayız. S ilahlı m ü cadele sü reci içerisin d e ken dilerin in g e­
rilla olduğunu id d ia eden e li silah lı insanlar m evcutsa, ora­
da elbette gerillaya karşı koyan b irlikler olacak ve m ü cadele­
y i sürdürecek, nizam ı tem in etm eye çalışacaktır. E li silah lı
ve kendilerin in gerilla olduğunu söyleyen gruplara karşı te­
m eld e ik i tedbir alınır:
1- Gerillanm eylem yapm asını en g elley ecek tedbirler
bunlara A nti-G erilla tedbirleri ad ı verilir.
Cem Etsever Gerçeği

2- G erillayla gerilla savaşının gerektirdiği tedbirleri ala­


r a k gerilla g ibi m ü cadele eden birlikler; işte bu birliklere
K ontrgerilla B irlikleri ve alm an tedbirlere K ontrgerilla T ed­
birleri adı verilir.
Kontrgerilla, işinde-gücünde olan, m em lekette nam usuyla
ve yasalara saygılı bir şekild e yaşayan insanları; sokaklardan
ve evlerden toplayıp dağa kaldırarak vahşice katletm ek veya
ortadan kaldırm ak faaliyeti değildir. Tekrar söylüyoruz; geril­
laya karşı, gerilla g ibi karşı koym aktır ve bu, Türkiye'de oldu ­
ğu g ibi bütün dünyada da b öy led k. Eğer Türkiye'de k en d ile­
rinin Türkiye Cum huriyeti’n e başkaldırm ış gerillalar oldu kla-
rm ı söyleyen ler varsa, kontrgerillayı da kabu llen m ek zorun­
dadırlar. P eki o h âld e yurdum uzun bir bölüm ünde m eydana
gelen ve fa ili m eçhu l olduğu söylen en cin ayetler kim ler tara­
fından işlenm ektedir. Ö ncelikle belirtelim k i bu cinayetleri
devletin işlediğin i söylem ek ço k büyük bir gaflettir. D evlet ci­
nayet işlem ez. F aili m eçhu l olduğu söylen en cinayetlerin ger­
ç ek yüzü bizim değerlendirm em ize göre şöyledir:
1- Burada, devam h olarak provokasyon mantığı ile hareket
eden PKK ilk olarak akla gelm ektedir. A rtık işlerin e yaram ayan
veya son kullanm a tarihi geçm iş kişilerin cesedinden ve yapı­
lacak cenaze törenlerinden istifade etm ek PKK’n m geliştirdiği
bir yöntem dir. Bu şekild e öldürülen yüzlerce insan mevcuttur.
K işi veya kişileri katlettikten sonra olm adık yaygaralar kopar­
m ak ve ailesin i devletle kan davah h âle getirerek ken d i safları­
na katm ak, PKK çetesi için çocu k oyuncağı gibidir.
2- D okuz y ıld ır devam eden savaş ortam m da bin lerce gü­
n ahsız işçi, köylü, kadm , çocuk, PKK tarafm dan zalim ce öldü­
rülmüştür. Yüzlerce a ile evsiz, barksız bırakılm ış ve bu aileler
kaderlerin e terk edilm iştir. Bugüne kadar PKK tarafından ö l­
dürülen bu insanların ailelerinin n erede oldukları ve n eler
yaptıkları araştırılm ış m ıdır? PKK olayı bir türlü bitirilem e-
m ekte ve hayatları söndürülen insanlarm aileleri hâlâ geciken
Cem Ersevcr Gerçeği ve Kod Adı Kepil

adaleti beklem ektedirler. Şim di soralım ; acaba hakikaten b ek ­


liyorlar m ı; yoksa bir ‘‘İ hkak-ı H ak”tan söz edilebilir mi?
3- Doğu ve Güneydoğu A nadolu bölgeleri, yıllardır devam
edegelen toprak anlaşm azlıkları, kan davaları, k işisel ve fe o ­
dal çıkarların cirit attığı bölgelerdir. M evcut ortam , deyim
yerin deyse, isteyenin tuttuğunu götürdüğü ve faturanın dev­
lete çıkarıldığı bir ortam dır.
4- H izbullah olduğu söylen en fakat İran H izbu llab’ı ile
h iç ilgisi bulunm ayan H izbullah ise ayrı bir kom edidir.
B ilindiği üzere H izbullah, İran İslam D evrim i’nin ih racı­
na ve yayılm asm a y ö n elik bir örgüttür ve bu yörenin insan­
ları da Ş ii m ezhebin den değildir. Y örede bulunan tek din î ör­
güt “H izbu llahe K ürdiktane Irak” yani Irak Kürdistan H iz­
bullah olup, bu örgütün lid eri d e Kürdistan dem okrat Partisi
(KDP) Başkanı M esut B arzani’nin kaym pederidir. Türkiye’de
organik uzantıları m evcut değildir. Zaten H izbullah ve H izbi
Kontra g ibi isim ler, g erçekte m evcut olm ayan bu örgütlere
PKK yandaşı ve tarafm dan yakıştırılm ıştır. Sonuç olarak; fa ­
ili m eçh u l olduğu söylenen cin ayetlerde birin ci d ereced e
PKK parm ağı aram ak gerekm ektedir. İkin ci ve üçüncü m ad­
d elerd eki ihtim aller d e kan aatim izce gözden uzak tutulm a­
m alıdır. Türkiye’nin dağların daki e li silah lı PKK çeteleri te­
m izlendiği takdirde bu kargaşa da sona erecektir.
Kiirdistani Cephe’nin TÜRKİYE DOSTLUĞU
Kürdistan D em okrat Partisi (KDP), Kürdistan Yurtseverler
Birliği (KYB) ve Kürdistan B irlik Partisi (YEKGİRTİN)’den
oluşan K iirdistani C ephe’nin Türkiye ile dürüstlüğe dayanan
bir ilişkileri olduğu söylen em ez. (KYB) lid eri C elal Talaba-
n i’n in Türkiye ve Kürt insanı üzerine oynadığı oyunlar orta­
dayken K ürdistani C ephe’nin PKK sorununun çözümünde'^
Türkiye’y e yarar sağlam ası düşünülem ez. C elal Talabanü
1993 y ılı H aziran ayı içerisin d e A rapça yayınlanan EL VA-j
Cem Ersever Gerftğji

SAT dergisine yaptığı açıklam ada, Avrupa'da m ü ttefik arayı­


şı^ içerisin e girm ekte ve açıkça, “A vrupalı dostlarım ız b izi
Türkiye’nin baskı ve şantajlarm dan kurtarm alı ve bunun
için bize d estek verm elidirler" diyebilm ektedir. Aynı Talaba-
ni, ardm dan Türkiye'ye g elip ^‘T ürkiye’y i rahatsız eden Kürt
örgütlerine d estek d eğ iliz”yalanını rahatlıkla “siyasi işporta­
cı" unvanm a y akışır bir şek ild e söyleyebilm ektedir. Bu;
"Tavşana kaç-tazıya tut’’ p olitikasıd ır ve Talabani’n in işin i
çok iyi becerdiğinin som ut bir göstergesidir. Okurlara C elal
Talabani ve Kürdistani C ephe’n in ikiyüzlü lüklerinden bazı
örn ekleri belgeleriyle sunahm :
1- Kürdistani C ephe 1992 yılın da K u zey Irak’ta ABD den e­
tim inde yapm ış olduğu g österm elik seçim lerde, PKK ve PKK-
Vejin m ilitanlarm a K uzey Irak’ta yaşayan Iraklı Kürtlerm iş
g ibi seçm en b elg eleri tanzim etm iştir. B ir ço k m ilitanm için ­
den ism en tanm dıkları için ik i tanesini e le alalım İ
a) Cem il Işık (Hogir) kod . Muş ili Varto ilç es i nüfusuna-
kayıtlı, PKK M erkez K om ite üyesi; H akkari ili ik i yaka fSate)
köyü n de otuzun üzerinde vatandaşım ızm öldürüldüğü kat-
liam ın, Van ili Çatak ilç es i saldırısının sorum lusu ve daha
yü zlerce günahsız insanm katilidir.
b) K uzey h a k lı Kürt işlem i gören bir başka PKK'lı da, okur-
larım ızm “ÜÇGENDEKİ TEZGÂH" isim li kitabım ızdan hatırla­
yacakları, Suriye Kürtlerinden (M edya) k o d adlı K ürdi A bdul­
la h ’tır. A bdullah ÖCALAN, birkad m m ilitana ön ce tecavüz et­
m ek istem iş, girişim inde başardı olam aym ca Kürdi A bdullahı
öldürm eye yeltenm işti. A ncak SURİYE’d e güçlü bir Kürt aşire­
tinin reisi olan kadm m babası ABDULLAH BEDRO duruma
m üdahale etm iş, ÖCALAN K ürdi A bdullah’ı öldürm ekten şim ­
d ilik vazgeçmiştir. Kürdistani cephesinin bu ik i PKK’lıya ver­
m iş olduğu seçm en kim liklerin i okurlarım ıza, TALABAN1-
BARZANI İk ilisinin inatçı m üttefiklerine sunuyoruz.
2- Kürdistan cep h e, Türkiye aley h in d e faaliy et gösteren
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dı Yeşil

ve PKK’dan h içb ir farkı olm ayan ancak, PKK için d e sad ece
ÖCALAN’m despotluğuna karşı çıkan PKK-VEJİN grubuna
K uzey Irak’ta faaliy et serbestliği sağlayan izin belg eleri ver­
m ektedir. K ürdistani C ephe üyesi olan Kürdistan D em okrat
Partisi’n in (KDP), ZAHO M ıntıka K om itesinin im zalı ve m ü­
hürlü olarak verdiği PKK-VEJİN faaliy et izin belg esi d e say­
falarım ız arasm dadır.
Peki, bütün bunlar nereden kaynaklanıyor! B ize göre Tür­
k iy e Cum huriyeti, K uzey Irak’taki K urtlere ve onlarm y ön e­
tim ine PKK tem elin de yaklaşm aktadır. Bu, ço k y an lış ve teh­
lik eli bir tutumdur. Yani, K u zey Jrak’ta PKK çeteleri olm asa
Türkiye K uzey Irak’la ilgilen m eyecektir. M evcut uygulama,
düşüncem izi doğrulam aktadır. K u zey Irak Kürt y ön etim i d e
PKK ve onun türevleri olan bölücü örgütleri, T ürkiye’y e
karşı bir k o z olarak elin de tutmaya ve d esteklem ey e devam
etm ektedir; ö z ellik le Kürdistan Yurtseverler B irliği (KYB) li­
deri C elal T alabani ve onun T ürkiye’d ek i gölgesi. Kürt m ü
İngiliz m i b elli olm ayan kaçakçıbaşı S erçil KAZAZ için bu
durum bulunm az bir nim et olm aktadır.
T ürkiye’y e dost gözüken ve Türkiye’d e bazı m isyon er k i­
şilerce üzerine toz kondurulm ayan C elal TALABANİ 1993
y ılı O cak ayında K uzey Irak’m Süleym aniye ken tin d e bir açı­
lışta bakın n eler söylüyor; “Biz Irak Kürdistani olarak Kür-
distan in diğer parçalarına karşı yüküm lülük vazifelerim izin
h ep sin i y erin e getirdik. H içbir Kürdistan parçası yoktu r ki,
için d e Iraklı Kürdün kanı dökülm em iş olsun. Bizim Kürdis-
tan’ın dışm da kalan h içb ir Kürt Partisi yoktur ki, bizden p a ­
ra, silah, siyasi d estek çıkm am ış olsun. H epsin e m eydan
okuyorum . Kim biz alm adık derse, biz ve Kürdistan D em ok­
rat Partisi; bunların belgelerin i de dağıtm aya hazırız. Am a
bu belgeleri, kom şularım ızın şim şeklerin i üzerim ize çekm e­
m ek için şim diye kadar yayınlam adık. PKK’lı kardeşlerim iz
bizim param ızla, bizim silahım ızla, bizim desteğim izle
Türkiye Kürdistanında devrim i başlattılar. B ize d estek olur-
Cem Ersever Gerçeği

lar diye yardım cı oldıik. B iz onlara h er türlü kolaylığı sağla­


dık. Şim di bunlara rahat ed ecek leri y er d e verdik. H er türlü
insan i yardım ı yapm aktayız. Başım ızm gözüm üzün üstünde
y eri vardır. S adece PKK için değil, diğerleri için d e geçerli-
dir. K apım ız h iç kim sey e k ip a lı değildir. ”
Evet işte Türkiye’y e dost olarak gösterilen ve umut bağlana­
rak, n eredeyse D evlet Bakanı gibi havaalanm da karşılanan,
h er türlü diplom atik siyasi ve askerî yardım verilen ve PKK ç e ­
telerine karşı 1992 yılında askeri ittifaka girilen C elal TALA-
BANI budur. Bu konuşm anm orijinal video görüntüleri m ev­
cuttur. M eraklısı, yaym ev i kanalıyla bizden talep edebilir.
Ş im di; o h âld e Türkiye K u zey Iraklı K ürtlerle ilişk i kur-
m asm ve düşm anca b ir tavır alsm d iye m i düşüneceğiz? El­
bette hayır. İh şk iler ku ru lacaktır ve bu ih şk iler zaten m ev­
cuttur. A n cak yan lışlık, belirttiğim iz g ib i K ürtlere yanaşm a­
nın tem elinde PKK varlığm m bulunm asıdır. K uzey Ira k ’ta
Kürdistani C ephe’n in dışında gü ç y o k m udur? “ÜÇGENDEKİ
TEZGÂH” isim li kitabım ızda ço k kısa olarak sözünü ettiği­
m iz “MUSUL VİLAYETİ KONSEYİ” yabana atûm am alıdır.
Irak’ta ERBİL, SÜLEYMANİYE, DUHOK, ZAHO g ibi büyük
ken tlerd e ve bu yerleşim birim lerinin kırsalında 30.000 sa­
vaşçıya sahip bir güçtür bu konsey, İngiliz H üküm eti bu gü­
cü e le g eçirebilm ek m aksadıyla 1993 TEMMUZ ayında
Lord'larm ı kon seyin m erkezi olan Erbil şehri ve konseyin li­
deri Ömer Surçi’n in HALİFAN’daki evin e gönderirken, Ömer
Surçi Türkiye’de Türk y etkililerle görü şebilm ek için torpil
aram aktadır. Şurası unutulm am alıdır; K uzey Irak’ta esas güç
aşiretlerin elin dedir ve onlar da “MUSUL VİLAYETİ KONSE­
Yİ VE KÜRDİSTAN MUHAFAZAKÂR PARTİSİ” adı altm da
TALABANI ve BARZANI İkilisin e karşı birleşm işlerdir. Bu
n eden le Ömer SURÇİ güçlüdür. Bağım sız Kürdistan yanlısı
değildir. Diğer güçlü isim lerden ve aşiret bağlarına dayanan
(KDP) L ideri M esut BARZANI, ö z ellik le ZAHO ve DUHOK
bölgesin de yavaş yavaş kaybetm ektedir. O h âld e bu ısrar ve
Cem Erserer Gerçeği ve Kod Adt Yeşil

inat niçindir? Ö yle sanıyoruz ki, uygulanan politikaları olu ş­


turup kişilerin bu durum dan h aberleri yoktu r veya varsa da
ellerin d e sağlıklı bilgi m evcut değildir. B ize kalırsa T.C.
“MUSUL VİLAYETİ” ve Ömer SURÇİ ile tem asa g eçm eli ve
bu gücü C elal TALABANI g ibi yanar dön er k işilik lere karşı
■bir k o z olarak elin d e bulundurm alıdır. Ağzı sulanarak olayı
takip eden İngiltere’y e bu güç kaptırılm am alıdır.
P ek tabiidir k i bütün bunlarm uygulanabilm esi için
T.C. ’n in Irak’m bütünü ve K uzey Iraklı K ürtlere y ö n elik (var­
sa) politikalarm ı gözden geçirm elidir. Iraklı Türkm enlerin
yıllardır devam eden insanca yaşayabilm e m ü cadelesin de
dahi etkinliğini gösterem eyen ve son dön em de d e Türkm en-
ler i C elal T alabani’n in elin d e oyuncak h âlin e getiren p o liti­
kasızlık burada da karşım ıza çıkm aktadır. S ad ece ç o k basit
bir taktiği bizim “m on şer”lere hatırlatalım : C elal TALABANI
ve M esıit BARZANI A nkara’nm kapısm ı çaldığm da, “H oş
geldiniz, an cak sîzlerin D evlet rica li tarafm dan k a b u l ed ile­
bilm en iz için yanm ızda Irak M illî Türkm en Partisi y etk ilile­
rinin olm ası gerekir, onlar olm azsa sizin le görüşem eyiz" d e­
seydin iz bon cu klaım ız m ı dökülürdü baylar?
Şurasm ı kesin olarak belirtelim ki, Türkm en m eselesin i,
yan i Iraklı Türkm enlerin sad ece ve sad ece ken d i topraklarm -
da insanca yaşayabilm e m ü cadelelerin i göz ardı edem ezsiniz.
O h â ld e K u zey Irak Kürt yön etim iyle olan ilişkilerim izde Irak
Türkm enleri belirleyici olm alıdır. Türkiye’y i yön eten ler; Kürt
yönetim i, Irak’m Saddam bölgesin de çıkacak en kü çü k bir k a ­
rışıklık esnasm da K erkü k’ü işgal ed ebilm ek m aksadıyla şeh ­
rin etrafm da bin lerce peşm erge bekletirken “Yeni Dünya Dü­
z en i” tezgâhm da ABD’n in h er üçkağıdına evet diyerek h a k
h a lk ın ın büyük bir bölüm ünün desteklediğ i ve ön der kabu l
ettiği Saddam H üseyin ve onun m eşru yönetim ine karşı çık ­
m am alıdırlar. Irak’ta Kürt bölgesi gezildiğin de ve orada yaşa­
yan insanlarla konuşulduğunda TALABANI-BARZANİ d es­
potizm inin Saddam yönetim ini arattığı açıkça ortaya çıkacak-
Cem Ersever Gerçeği

tu. A çıkça şunu söylem ek istiyoruz; Türkiye’y i yönetenler,


K uzey Irak’ı sad ece PKK yönüyle değil, orada yaşayan insan­
lar açısından da araştırm alıdır. Kürt insanının d esteklem ed i­
ği ve arzu etm ediği, vurguncu ve talacı bir yönetim le, b elk i
PKK’y ı bize gönderm ezler düşüncesi ile işbirliği yapm ak b i­
raz y akışıksız olacaktu. Birilerinin; Talabani ve Barzani gibi
kişilikleri, Suriye, Irak ve İran’a ilişkin politikalara tayin ed e­
bilm eleri için k u k fırm ekm ek yem eleri gerekm ektedir. Tür­
kiye, Irak ile ilg ili sorunlarını an cak Irak yön etim iyle görüşe­
rek çözebilir. Türkiye Irak’m Batıya açılan kapısıdu . Ve ik i ül­
kenin d e birbirine ihtiyacı vardu.
D okuz y ıld u devam eden sıcak savaş ortam m da Türki­
y e ’d e h erkes akim a estiği şek ild e çözüm ler üretm ektedir.
“Çözüm üreten güçlere göz atıldığında; bu konuda sorum lu
ve görevli olan siyasi iktidar ve G enel Kurm ay’m dışm da, sa ­
y ılan on b eşe varan siyasi partiden tutun da basm dan ticaret
ve m eslek odalarm a kadar, terörle m ü cadele g ib i kesin olarak
uzm anlık gerektiren bir konuda herkesin çözüm ürettiği g ö­
rülm ektedir. K ürtlere özerklik verilm esi, K ürtlere bağım sız­
lık verilm esi, K ürtçe Radyo-TV, K ürtçe Eğitim, İslam i ç ö ­
züm , ikin ci C um huriyetçilik, M illî M utabakat H üküm eti, S ı­
kıyönetim , Ö zel Ordu, Yerel yönetim lerin güçlendirilm esi,
B ask m od eli vb. g ib i bu kon u da görevli görevsiz hem en h er­
kesin kafasm ı karıştıran sözd e çözüm ler h içb ir m an tıklı te­
m ele dayanm aksızm , s ır f la f söylem iş olm ak için büyük bir
tem izlik ve şeffa flık la ortaya atılm aktadu. 21 Ekim 1993 gü­
nü D iyaıbakıı ’da yapılan b ir basm toplantısm da hüküm et
sözcüsünün sorulan bir soruya verm iş olduğu bir cevapla
birlikte bir d e “S ilahlı sivil çözüm ’’ ortaya çıkm aktadu. Yet­
k ili ısrarla “askerî çözü m ” deyim ini kullanm aktan kaçm -
m aktadır. Bir askerî çözüm ün n e olduğunu y eri gelm işken
izah etm eye çalışalım . PKK çeteleri, konvansiyonel olarak ta­
nım lanan tüm harp ve silah araçlarım Türkiye Cum huriyeti
D evletine karşı, şu veya bu şek ild e yetişm iş olan insanlar va-
Cem Ersever G erçeği ve Kod,A dı "Yeşil

sıtası ile kullanm aktadır. Yani, e li silah lı ve gayri nizam i


harp kuralları içerisin de teşkilatlandırılm ış silah lı gü ç söz
konusudur. Bu însanlarm ism i ister gerilla ve isterse Terörist
olsun, sonuçta karşınızda silah lı bir gü ç doğm aktadır. İşte bu
yasa d ışı silah lı gücün faaliy etleri a skerî veya yarı a sk erî fa ­
aliyetler olarak tanım lanm aktadır. D evletler ben im sedikleri
asken veya y an askerî faaliyetlerin üzerine gen e bir silah lı
gü ç ile g iderler ve onları ortadan kaldırm aya çalışırlar. İşte
bu faaliy ete d e “karşı askerî faa liy et” adı verilir. Bu kapsam ­
da çözüm e ulaşm a çabalannm literatürde bir tek adı vardır,
o da askerî çözüm dür.
7 Ekim tarihinde, 25 Ekim günü tekrar döneceğini söyle­
yerek evden ayrıldı. Gerekçesi, 26 Ekim 1993’te Jandarma
Genel Komutanlığı’nda mahkemeye çıkacağıydı. Ancak bu
mahkeme hiç olmadı. Mahkeme için geldiği Ankara’da kaçı­
rıldı ve öldürüldü. Cesedi 4 Kasım 1993’te bulundu. 6 Ka-
sım'da da toprağa verildi.

JİTEM Varmış...
Emekli Orgeneral Teoman Koman, ısrarla JİTEM adında bir
kuruluşun resmiyette olmadığını iddia ediyor, sürekli JİTEM’in
uydurma olduğu yönünde beyanat veriyor, basm kuruluşların­
da bu konuyla ilgili bir haber çıktığında yazılar yazıp fakslıyor­
du. 26.2.1997 tarihli yazısını olduğu gibi aktarıyorum:
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
ANKARA
TBMM, yasa dışı örgütlerin devlete olan bağlılıkları ile
Susurluk’ta meydana gelen kaza olayının ve arkasındaki iliş­
kilerin aydınlığa kavuşturulması amacıyla kurulan Meclis
Araştırma Komisyonu Başkanlığına.
Cem Ersever G erçeği

İlgi: (a) 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, görev ve yetkileri


kanunu ve yönetmeliği.
(b) 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu.
(c) Jandarma Genel Komutanlığı’nın 28 Kasım 1994 gün
ve İSTH: 3590-7339, 94/İS’î k . Ş.B-(17935) sayılı mesaj emri.
1- Son zamanlarda bazı medya organları ile kaynaklarda
JİTEM adının kullanıldığı, bu gibi kaynaklardan edinilen
yanlış algılama ile bazı devlet kurumlarmın dahi bu terimi
kullandığı görülmektedir.
Kamuoyunca benimsenen adıyla, TBMM Susurluk Araş­
tırma Komisyonu’na bilgi veren şahıslardan da aynı ismi kul­
lanarak beyanda bulunanlar olduğu basından izlenmekte ve
hatta bazı yazılı basında, “Jandarma JITEM’i” gibi daha da
farklı ve gelişi güzel terimlere yer verildiği görülmektedir.
2 - Jandarma Genel Komutanlığı ile ilişkisi olmayan ve
teşkilatı tanımayan bazı şahıs ve kaynaklarca hakkmda cina­
yet, adam kaçırma, fidye alma, çete kurma vb. suç iddiaları
ileri sürülerek “JİTEM” adıyla Jandarma Teşkilatına izafe
edilen böyle bir örgütün Jandarma Teşkilatında bulunması
mümkün değildir. Bu nedenle aşağıdaki bilgilerin komisyo­
nunuza intikal ettirilmesinde yarar görülmüştür.
a) Bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti Jandarması ilgi
(a) kanununda ifadesini bulan şekliyle, emniyet ve asayiş ile
kamu düzeninin korunmasmı sağlayan silahlı, askeri bir gü­
venlik ve kolluk kuvvetidir. Görevleri de aynı kanunla mül­
ki, adli, askeri ve diğer görevler olarak tanımlanmıştır.
Yine ilgi (a) ve (b) kanunlarında belirtildiği üzere; Jandar­
ma Genel Komutanlığı aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetle­
rinin bir parçası olup, Silahlı Kuvvetlerle ilgili görevleri, eği­
tim ve öğretim bakımından Genel Kurmay Başkanlığına, em­
niyet ve asayiş işleri ile diğer görev ve hizmetlerin ifası bakı-
Cem Ersever G erçeği te Kod A dt Tefti

mmdan İçişleri Bakanlığına bağlıdır.


b) Jandarma teşkilatı, kendisine tevdi edilen bu görev ve
sorumluluklarım hizmet gereklerine uygun teşkilatıyla yeri­
ne getirmektedir. Hiyerarşik yapısı içerisinde yer alan Komu­
tanlıkların karargahlarında Türk Silahlı Kuvvetlerindeki gibi
Karargâh istihbarat üniteleri mevcuttur. Türk Silahlı Kuvvet­
lerindeki bu karargâh istihbarat ünitelerinin doğrudan istih­
barat elde etme yetkileri yoktur. Görevleri; İstihbarat ma­
kamlarından alman bilgileri faaliyet planlarına dâhil etmek
ve bu bilgilere göre faaliyetlerini tanzim etmekten ibarettir.
c) Ancak, anılan karargâh istihbarat üniteleri dışında, bir
kolluk ve güvenlik kuvveti olarak Jandarma Teşkilatı, Emni­
yet Teşkilatında olduğu gibi, kendi faaliyet alanı ve bu faali­
yetlerle sınırlı kalmak kaydıyla ayrıca istihbarat birimleri
oluşturulmuştur.
d) 1950’li yıllarda "Jandarma İstihbarat Amirlikleri” adıy­
la teşkil edilen bu birimler, o yıllarda önem ve öncelik arz
eden başta kaçakçılık olmak üzere emniyet ve asayişle ilgili
istihbaratın temininde kullanılmıştır. Zamanla değişen şart­
lara göre bu birimlerin miktarları azaltılmış veya arttırılmış­
tır. Başta terörist faaliyetler ve bu faaliyetlerle bağlantılı
uyuşturucu, silah kaçakçılığı vb. organize suçların önlenme­
si için anılan istihbarat birimleri reorganize ve modernize
edilerek şimdiki adıyla Jandarma İstihbarat Grup ve Timleri­
ne dönüştürülmüştür.
e) Özellikle 1987 yılında sıkıyönetime son verilerek Ola­
ğanüstü Hâl uygulamasına geçilmesiyle birlikte bölücü terör
örgütünün bertaraf edilmesi için yürütülen mücadelede Jan­
darma Asayiş Komutanlığı emrince Jandarma İstihbarat
Grupları görevlendirilmiş, daha sonraki yıllarda lüzum görü­
len diğer bazı illerde de bu birimler teşkil edilmiştir.
Cem Erseper Gerçeği

"f) Bu birimlerin kadro, kuruluş ve bağlantıları, mevzuat


hükümleri dâhilinde Genelkurmay Başkanlığı görüşü ve İçiş­
leri Bakanlığının onayı alınmak suretiyle teşkil emirlerinde
belirlenmiştir. Mevcut istihbarat grup ve timleri, Jandarma
Asayiş Komutanlığı ile Jandarma Bölge Komutanlıkları emir
ve kuruluşunda görev yapmaktadır. Yetkileri Jandarmanın
görev ve sahaları ile sınırlı olup istihbarat toplamaktan iba­
rettir. Görevlendirme ve görev ifa esasları bir yönerge ile tes­
pit edilmiştir.
g) Bu teşekküllerin kadrolarının başmda yer alan vazife
ile ilgili bölümün fotokopileri Ek-A ve Ek-B’de, Görev Yöner­
gesinin fotokopisi ise Ek-C’de sunulmuştur.
Görüleceği üzere, görevleri sadece haber ve bilgi toplama­
ya yöneliktir.
h) Günümüzde olduğu gibi geçmiş yıllarda da jandarma dı­
şında bazı kaynaklarca “JITEM” zaman zaman kullanılmış, hat­
ta Jandarma Teşkilatının konuyu bilmeyen bazı alt kademele­
rinde de kulla nıldığının görülmesi üzerine İlgi C ile Jandarma
İstihbarat Grup ve Timleri için tamamen yakıştırma olan Jİ-
TEM tabirinin kullanılmaması teşkilata tamim edilmiştir.

Görüleceği üzere; Jandarma Teşkilatı bünyesinde legal ve­


ya illegal olarak kurulmuş JİTEM isimli bir ünite bulunma­
maktadır. Esasen hukuk devletinde illegal bir birim yarat­
mak mümkün görülmemektedir. Legal dahi olsa aynı birim
bünyesinde hem istihbarat hem de mücadele gibi birbirin­
den farklı iki faaliyetin bulunması her türlü teamülün aksi­
ne ve faydalı bulunmayan bir uygulamadır.
Bununla beraber görevliler de dâhil, iyi niyetle gayrires-
mîolarak JİTEM isminin kullanıldığı, kötü niyetlilerce ise ka­
nuni olmayan birtakım faaliyetler için bu ismin kullanıldığı
açıkça belli olmaktadır.
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dt Yeşil

Bazı basın yayın organlarında JİTEM’in varlığı peşinen


kabul olunarak bunun jandarmanın üstünde, tamamen bir
askerî istihbarat örgütü hüviyetinde tanıtılmaya gayret edil­
diği de görülmektedir. Böyle takdim edilmek suretiyle iddia­
lar daha öteye vardırılarak jandarmaya, sahte JİTEM marife­
tiyle Doğu Türkistan’a kadar uzanan bir faaliyet sahası yara­
tılmaya çalışılmaktadır.
4. Sonuç olarak:
a) Jandarma teşkilatı bünyesinde legal veya illegal bir un­
sur olarak geçmişte ve günümüzde JİTEM isimli bir birim
mevcut değildir. Ancak, kendilerine JİTEM ismini veren Jan­
darma dışında bir grubun varlığı ortadadır ve bunlar birta­
kım gayrikanuni işlere karışmışlardır.
b) Bir güvenlik ve kolluk kuvveti olarak, Polis Teşkilatı gi­
bi Jandarma’nın da istihbarat unsurları mevcuttur. Bunun
için devlet bütçesinden, ilgili harcama kaleminden yeterli
ödenek kanuni olarak ayrılmaktadır,
c) Jandarma Teşkilatı, terörle mücadelede ve önleyici za­
bıta hizmetlerinde İstihbarat Grup ve Timlerini kanimi çer­
çeve içerisinde ve bağlı bakanlıkların nezaretinde kullan­
maktadır.
Gereği: Teoman Koman
Orgeneral Komutan”

TBMM Susurluk Olayı Meclis Araştırma Komisyonu Baş­


kanlığına,
Emekli Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Koman, bu
yazısında:
a) Jandarma Teşkilatı içinde JİTEM adında bir birim ol
madığını,
Cem Ersever G erçeği

b) Jandarma dışından kişiler tarafından kurulan JİTEM


admda bir grubun varlığından söz ediliyor ve yine bu grubun
birtakım gayriresmî işlere karıştığını ifade ediyor.
Öte yandan, o dönemde Jandarma Asayiş Komutam olan
Korgeneral Hulusi Sayın tarafından, 08 Nisan 1989 tarihinde
Jandarma Binbaşı Ahmet Cem Ersever’e, 2’nci Jandarma İs­
tihbarat Tim Komutanı olarak yaptığı hizmetlerden dolayı
başarı belgesi veriliyor.
T.C. JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
ANKARA
Ahmet Cem Ersever
08 NİSAN 1989
J. Binbaşı 972-69
2.nci J. İsth. Tim komutanı
SİLOPİ
1. SİLOPİ 2’nci Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele
Tim Komutanı olarak, bugüne kadar geçen süre içerisinde;
a. Büyük bir vatanseverlik, cesaret, feragat ve fedakârlıkla
çalışarak size verilen istihbarat görev ve hizmetlerini en iyi
bir şekilde yapmak için her türlü çabayı sarf ettiğinizi,
b. Ahlâki, askerî ve meslekî niteliklerinizin çok mükem­
mel olduğunu,
c. Amir ve üstlerinizin sevgi ve güvenini kazandığınızı,
d. Çevrenizle bölgenin özellik ve şartlarına uygun, son de­
rece iyi ve faydalı ilişkiler kurduğunuzu büyük bir memnu­
niyetle yakinen gördüm ve müşahede ettim.
2. Sizi; bu üstün nitelik, yetenek ve örnek çalışmalarınızdan
dolayı tebrik ve takdir eder, başarılarınızın devamını dilerim.
Hulusi SAYIN
Korgeneral
J. Asayiş Komutanı
Cem Ersever Gerçeği ve Kod A dı Yeşil

Jandarma Binbaşı Ahmet Cem Ersever, istihbarat ve terör­


le mücadele alanlarındaki çalışmaları dolayısıyla bundan bir
yıl sonra, dönemin Jandarma Asayiş Komutam Orgeneral
Hikmet Köksal’dan bir başan ve takdir belgesi daha alıyor.

Ahmet Cem Ersever


22 Şubat 1990
J. Bnb. 972-69
J. İsth. Ve Ter. Mücadele Tim K
SİLOH/MAKDİN
1. Göreve başladığım tarihten bugüne kadar geçen süre
içerisinde, SİLOPİ JİTEM-2 Komutam olarak:
a) Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadelede, size veri­
len görevleri başan ile yaptığınızı,
b) Sorumlu olduğunuz bölgede veya ihtiyaç duyulan di­
ğer bölgelerde, istihbarat faaliyetleri ile değerlendirilmesi ve
yönlendirilmesinde cesaret ve feragatle çalıştığınızı,
c) İç Güvenlik Harekâtının başarı ile yürütülmesinde ve
operasyonların (nokta operasyonlan dâhil] planlanmasında
ve icra edilmesinde etkin rol oynadığınızı,
d) Amir ve üstlerinizin güven ve teveccühünü kazandığı­
nızı,
e) Bölge ve yöre halkının mevcut durumu nedeniyle özel­
lik arz eden istihbarat faaliyetlerini, azim ve kararlılık içinde
en olumsuz koşullar altında dahi başarı ile yürüttüğünüzü,
f) Kendi bölgenizde veya diğer bölgelerdeki ilgili birim­
lerle koordine içinde bulunarak, takip ve kontrol ederek hiz­
metin daha etkin yapılmasında katkınızın büyük olduğunu
gördüm ve müşahede ettim.
Cem Ersever Gerçeği

2. Sizi; başarılı çalışmalarınızdan dolayı takdir ve tebrik


eder, başarılarınızın devamım dilerim.
Hikmet KOKSAL
Korgeneral
' J. Asayiş Komutanı

O dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerinde Jandarma Asayiş


Komutam olarak görev yapan Korgeneral Hikmet Koksal, 30
kasım 1990’da, Olağanüstü Hâl Bölgesinde JİTEM Grup Ko­
mutanı olarak görev yapan Jandarma Kıdemli Binbaşı Ahmet
Cem Ersever’i çalışmaları dolayısıyla bir kez daha başarı bel­
gesi ile ödüllendiriyor.

T.C.
J.GN.K

JANDARMA ASAYİŞ KOMUTANLIĞI


DİYARBAKIR 30 KASIM 1990 Ahmet Cem ERSEVER
J.Kd. Bnb. Jitem Grup Komutanı
1. DİYARBAKIR Jandarma İstihbarat Grup Komutam olarak:
a) Olağanüstü Hâl Bölgesi içinde ve dışında size verilen
görev ve hizmetleri yapmak için her türlü faaliyeti cesaret ve
feragatle sürdürdüğünüzü,
b) İç Güvenlik Harekâtının başarı ile sürdürülmesi için,
çok önemli olan istihbarat bilgilerinin alınması, değerlendi­
rilmesi ve ilgili birliklere ulaştırılmasında etkin rol oynadığı­
nızı,
c) Örnek bir sorumluluk anlayışı içinde hareket ederek,
nokta operasyonlarının planlanması ve icrasında bizzat gö­
rev aldığınızı,
d) Görevinizi azim ve kararlılık içinde yürüterek bağlı bi-
Cem Ersever Gerçeği ve Kod A dı Teşil

Timlerinizi çok iyi sevk ve idare ettiğinizi, amir ve üstlerini­


zin sevgi ve güvenini kazandığınızı gördüm ve müşahede et­
tim.
2. Sizi; bu üstün gayret ve çalışmalarınızdan dolayı takdir
ve tebrik eder, başarılarınızın devammı dilerim.
Hikmet KOKSAL
Korgeneral

Sonuç olarak; belgelerden de anlaşıldığı üzere, Türk


Silahlı Kuvvetleri Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde
JİTEM adlı bir birim mevcut. Bütün bu belgeler, Jandarma
Genel Komutanı Teoman Koman’ın açıklamalarını tekzip ni­
teliği taşıyor. Evet, JİTEM terörle mücadele ve istihbarat
alanlarında faaliyet göstermiş ve zaman zaman da grup ko­
mutanlarına başan belgeleri verilmiş. Bu arada üzerinde du­
rulması gereken JİT E M ’in v arlığ ın ın ispatlanmasının ötesin­
de, varlığın sak lan m asın d ak i neden veya soru işareti.

Ölüm nedenleriyle ilgili çok tahmin yürütüldü. Bazıları­


na göre Ersever’in öldürülme nedeni, “Şam’daki Kemancı”
adını verdiği ve yayınlamaya fırsat bulamadığı kitabıydı.
Velhasıl, ölümünden önce yaptıklarına ilişkin birçok şey id­
dia edildi. Bunlar içinde kuşkusuz en önemlisi Orgeneral Eş­
ref Bitlis’in ölümüydü. Hayatı ve bildikleriyle beraber sır
olan bir şey daha vardı. O da Şam’daki Kemancı adlı yayın-
lanamayan kitabı. İnsanlar, bir çok bilgi ve açıklamalım bu
kitapta olduğunu konuştu. Kitabı elinde bulunduran kişi ola­
rak birkaç yakm dostu, adres gösterildi. Ahmet Cem Erse­
ver’in hayatının son dönemlerinde, altı ay gibi kısa bir süre
için onunla bir arkadaşlık paylaşan iş adamı Sayın Alpaslan
Ertuğ, kitabın kendisinde olduğunu söylüyor ve kimi gazete­
cilere konuya ilişkin bilgiler aktarıyor. Verilen bilgilere göre
Cem Ersever G erçeği

kitap bir terörist kızın günlüğü esas alınarak yazılmış.


Uzun araştırmalar sonucu hayatıyla ilgili birçok önemli
mesaja bu kitapta yer vermeye çalıştım. Önemli olan, ortaya
çıkan şeyin yapıcı olmasıydı. Yalnızca bulmanın marifetini
yaşayıp, onun reklamının ardına gizlenmek olmamalıydı. Er-
sever’in yazdığı diğer kitaplar incelendiğinde, rahatlıkla
“Şam’daki Kemancı” görülecektir. Abdullah Öcalan’ın ka­
rargâhını Şam’da kurup, olayları bu merkezden idare etmesi
nedeniyle, Ahmet Cem Ersever, bu “kemancı” yakıştırmasını
yapmıştı. Burada sözüm bazı gazetecilere; Sayın Alpaslan Er-
tuğ’a değil. Kendisine saygı duyuyor ve bir an önce bu dokü­
manları kamuoyuna sunmasını istiyorum. Bu isteğim, insan­
ların, içinde önemli belgeler olduğuna inanmadığım şeylerle
daha fazla oyalanmasını istemeyişimden kaynaklanıyor.

Düğüm Çözülüyordu...
Artık Ankara’ya gidiş gelişlerde Yıldız Hanım’ı sık sık zi­
yaret edip, bir haberci olarak, yaşananları paylaşmaya başla­
mıştım. Bu arada basında sürekli onunla ilgili olarak verilen
haberler önem kazanmıştı; fakat elle tutulur, somut bir şey
çıkmıyordu. Ölümü tamamen sırdı. Gazeteci olarak, böyle
bir dosya açmayı çok arzuluyordum. Fakat onunla ilgili bir­
kaç çocukluk anısmdan başka hiçbir şey yoktu elimde.
İlk olarak 1993’ten bu yana basında çıkan bütün yazıları­
nı biriktiren Yıldız Hanım’dan bu dokümanları alarak, dos­
yaya da start vermiş oldum. Daha sonra Ersever’in yazdığı ki­
tapları inceledim. Fakat o kitaplar daha çok Abdullah Öca-
lan, Talabani ve Türkiye ile ilgili konuları esas alıyordu. Za­
manla bazı şeyler kafamda yerine oturmaya başlamıştı. Gü­
neydoğu serüveniyle birlikte yaşantısında ilk şualarda yer
almış, onunla ilişkiye girmiş, gerçekten bügi sahibi olabile­
cek insanları tespit etmiştim. Bunlardan bazıları Türk bası-
Cem Ersever G erçeği ve KödA dt Teşü

nmda sınırlı da olsa, dönem dönem yer almış insanlardı. Er-


sever’in avukatı Emin Emir, Kerkük’ten kaçarak yanma sığı­
nan ve daha sonra kendisiyle iyi dostluk kuran Hüsamettin
Türkmen, 1990 yılından öldüğü güne kadar yanından hiç ay­
rılmayan kod adı Şamil olan emir eri gibi... Şamil çok şey bi­
liyordu fakat sistemin çelişkilerini Ahmet Cem Ersever ile
beraber yaşamış olduğu için bugüne kadar basından ve bazı
yetkililerden köşe bucak kaçmayı başarmıştı.
Şu anda Silopi’de hâlen JİTEM’e istihbarat konusunda
yardımcı olan Abdullah Bartın... Bartın, Ersever’in Güneydo­
ğu maratonunda yanından hiç ayrılmayan, birçok işe imza
atan bir isim. Görüştüğümüz Temmuz 1997 tarihinde hâlen
Jandarma İstıhbaraü ve Terörle Mücadele Teşkilatının, yani
JİTEM’in resmî olarak bölgede faaliyet gösterdiğini ve kendi­
sinin de JİTEM’e menfaatleri doğrultusunda yardım ettiğini
belirtiyordu.
Evet, bu zaman zarfında tek tek tüm bu insanlarla diyalo­
ga girerek gerekli bütün görüşmeleri yaptım.
Her görüşmeden sonra kendimi anlatılanların etkisinden,
şokundan kurtarmam birkaç gün sürüyordu. Çünkü gerçek­
ten inanılması güç şeyler çıkıyordu ortaya.

Ersever’in Avukatı Emin Emir ile Görüşme...


İlk olarak Emin Emir ile haberleşerek, birkaç görüşmeden
sonra Balıkesir’deki bürosunda görüşmek üzere sözleştik.
Vakit kaybetmeden kameraman arkadaşım Haşan Demir
ile Balıkesir’e hareket ettik. Emin Emir bizi büroda bekliyor?
du. Kısa bir sohbetin ardından kameramızı çalıştırıp röporta­
ja başladık. Emir, zaman zaman kayıttan çıkmamızı istiyor ve
yayınlanm asın ı istemediği özel açıklamalarda bulunuyordu.

Sonra karşılıklı soru cevap şeklindeki konuşmalar sürü-


Cem Ersever Gerçeği

yordu. Kayıtlı olarak yaptığı açıklamaları, daha önce zaman


zaman basında yer almış demeç ve röportajlarından pek fark­
lı değildi. Bu kitabı yazarken, hassas davranmaya çalıştığım
en önemli noktalardan biri de daha önce yazılanlar dışında­
kilere kitapta yer vermekti. Bu arada neler konuşulmuştu,
daha doğrusu bu konuşmalar, bu dosya ve dosya çerçevesin­
deki birçok karanlıkta kalmış olaylara nasıl ışık tutacaktı...
Soru: Ersever’le ilk tanışmanız nasıl oldu?
Cevap: Cem Ağabey, Doğu’da görev yaptığı yıllarda ben
de Jandarma Genel Komutanlığının birçok dosyasmda özel­
likle bölgede gelişen bazı olayların davalarına bakıyordum.
Sık sık Güneydoğu’ya gittim bu dönemlerde, sürekli karşılaş­
tığım bir insandı. Zamanla samimiyetimiz artmaya ve iş dı­
şında görüşmeye başladık. İlk tanışmamız böyle oldu...
Emekli olduktan sonra da, kitap çalışmalarında yayıncı ola­
rak da paylaşımlarımız sürdü.
Soru: Ersever’in ölümünden sonraki aşamalarda hukuki
olarak ve onun yakın arkadaşı olarak ne gibi çalışmalar yap­
tınız?
Cevap: Terör konusunda uzman kişilerle girdiğimiz diya­
loglarda ifadelerine göre, PKK’nın bu tarz bir eylem yapma
durumu yok, yani PKK ulu orta vurur. Bence çok iyi çalışan
ve arkasında büyük bir mali desteği olan başka bir teşkilat
olabilir.
Soru: Peki siz yıllarca Ankara’da avukatlık yapmış bir in­
sansınız. Neden bir anda Balıkesir’e yerleşme ihtiyacı duy­
dunuz? Neden Ersever’in ölümünden önce değil de sonra.
Acaba başka şahısların baskısı olabilir mi?
Cevap: Burası benim memleketim.
Soru: Burası daha önce de sizin memleketinizde Fakat
hiçbir mesele yokken, bir anda apar topar buraya yerleşme­
niz dikkat çekici. Dahası, zamanlamada ister istemez böyle
Cem Ersever G erçeği ve Kod AeU Yeşil

bir soru işareti gerektiriyor.


Cevap: Bu konulara fazla girmeyelim.
Soru: Peki, daha sonra buraya geleceğim. Mahsune ile
olan ilişkisi ne boyuttaydı?
Cevap: Bir süredir Mahsune ile birlikte yaşıyordu. Son za­
manlarda eşiyle boşanmak için işlemlere başlamamı istedi.
Hatta nişan yüzüklerini bana getirmişlerdi. O arada vuruldu.
Basma yaptığım açıklamalarda, eşi Yıldız Ersever üzülmesin
diye söylemedim.
Soru: Peki, son zamanlardaki tedirginliği nelerdi. Neler­
den rahatsızlık duyuyordu?
Cevap: Kamuoyuna yaptığı açıklamalardan dolayı, son za­
manlarda, devletin ve ordunun tepki göstereceğinden yana
tedirginliği vardı. Hatta bu yüzden, Aydınlık gazetesine olan
açıklamalardan dolayı mahkemesi vardı. PKK’dan zarar gele­
ceğini düşünmüyordu. Daha çok kendi çevresinden çekini­
yordu.
Soru: Peki Ersever’in ölümünden sonra konu ile ilgili si­
zinle hiç diyaloga giren oldu mu? Çünkü ölümünden sonra
yapılan incelemelerde siz de bulundunuz. Biraz önceki soh­
betimizde çok profesyonelce işlenmiş bir cinayet olduğunu
belirttiniz. Bakın, şu anda kendi aramızda konuşuyoruz. Bil­
gi açısından soruyorum. Belki anlatacaklarınızla topun ağzı­
na gelmek istemiyorsunuz. Eğer böyle düşünüyorsanız, bu­
rada da çok haklısınız. Fakat anlatacağınız şeyler sayesinde
karanlıkta kalan bazı olaylar aydınlığa kavuşabilir.
Emin Emir, bu arada kameraya bir göz attı, kapalı olduğu­
na ikna olunca konuşmaya başladı.
Cevap: Ölümünden kısa bir süre sonra iki subay gelerek
beni lüks bir otelde, ismini söyleyemeyeceğim bir Paşanm
beklediğini ve görüşmek istediğini söylediler, otele gittik.
Cem Ersever Gerçeği

Odaya geldik. Subaylar dışarıda kaldılar. İçeriye girdiğimde


malum şahıs oturuyordu. Neyse, konuşmaya başladık. Bana
Ersever cinayetini fazla kurcalamamamı, bildiğim şeylerin
sadece bende kalmasını uygun bir dille ilettiler. Ve bazı özel
konular konuşuldu. *
Sora: Pardon, yani Ersever cinayetinin bu kişiler tarafın­
dan bilinçli olarak yaptırıldığını mı söylüyorsunuz?
Cevap: Bu konuşmalar bir uyarıydı.
Sora: Peki, bu konuşmalardan sonra cinayetin perde arka­
sını bilen bir insan konumundasmız. Direkt soruyorum, ne­
den işlendi bu cinayet?
Cevap: Bu konuşmalar sadece o kişiler ve benim aramda
oldu. Yani tek tanık benim. Dolayısıyla hiçbir ispatım yok.
Bunları açıkladığımda belki olay aydınlanacak, ama sonra­
sında benim açımdan iyi şeyler olmayacaktı. Bence Cem’in
en büyük hatası da bu oldu; politik davranamadı.
Evet, kayıtta olmadığmı zannederek anlattıkları bunlardı.
Bu insan Ersever’in hem avukatlığını, hem de iş dünyasını
paylaşmış bir insandı. Cinayetin neden, niye ve kimler tara­
fından işlendiğini iddialı bir şekilde dile getiriyordu.
Tabii ki mesleki sorumluluk gereği bu önemli iddiaların
boşlukta kaybolmaması gerektiğine inandığım için konuşu­
lanları belgelemek yani kaydetmek durumundaydım, öyle de
yaptım.
Çocukluğumuzdan bu yana bize bir de kafa sesiyle anla­
tılan masallar vardı... Demokrasi, insan haklan vb. Misafir­
liklerde, toplantılarda, barlarda konuşulan ve boşluğa yükse­
len ses hep aynıydı. Önüm arkam sobe dendiğinde herkesin
saklandığı gibi, "Bu ülke iyiye gitmiyor üstad". Tüm bu kao­
sun içinde verilebilecek en iyi cevap da bence, "Haklısın
dostum, bu ülke hiç de iyiye gitmiyor. Ama içki ve duman
Cem Ersever G erçeği ve Kod A di Teçil

senin beynini yormuş. Hadi pijamalarını giy ve koluma gir.


Yatağına kadar tek başına gidemezsin. Hatta tek başına yürü­
yen insanlara da engel olursun. Hadi iyi uykular!”. Bir yan­
dan gerçeklerin görülmesini isteyen göstermelik tavırlar ser­
gilerken, bir taraftan da gerçeklerin görülmesini, “Ya ben ne
olacağım?” hesaplan ile engelliyoruz. Bir Uğur Mumcu, bir
Eşref Bitlis, bir Ahmet Cem Ersever ve daha birçok insan
doğru ya da yanlış, inandıkları bir ideal doğrultusunda mü­
cadelelerini sürdüren, bu mücadelelerinin bedellerini can­
lan ile ödeyen insanlar. Ölümlerinin üzerinden uzun yıllar
geçmesine karşın, geride bıraktıkları şeyler birçok çarpıklık­
lara ışık tutuyor.
Aydınlığa bu kadar çok ihtiyaç duyduğu bir anda, elinde­
ki ışıkla yaşayan, ama onu kimseyle paylaşmayanları gör­
dükçe, Rus yazar Nikolay Gogol’un bir sözü aklıma geliyor:
“Yüzünüz çarpıksa aynaya kızmayın.”
Bu röportaj beni uzun süre huzursuz etmişti. Eninde so­
nunda, yıllarımı bu mesleğe vermiş bir araştırmacı değildim.
Bu nedenle heyecanım ve ürkekliğim sık sık ön plana çıka­
biliyordu. Ta ki yeni şeyler öğrenip o tarafa yönelene kadar.
Susurluk Komisyonu’nda Hanefi Avcı’nm anlattıkları ile
gündeme gelen kişi, Gümrük Muhafaza Baş Müdürü Ali Bal­
kan Metel’di. İlk tanışmamız telefonla oldu. Görüşmelerimiz
iyi gidiyordu. Ama bu görüşmelerde Ersever konusunu ve
onunla olan ilişkisini anlatmamakta ısrarlıydı. Ben ise ken­
disiyle bunu konuşmak istiyordum.
Bu konuyu açmamasının nedeni ne olabilirdi acaba? Ta­
kındığı tutum gün geçtikçe beni daha çok meraklandırıyordu.
Saym Veli Küçük Paşa, Diyarbakır’da JİTEM’in başında
olduğu dönemlerde Ali Balkan Metel, Silopi Gümrük Muha­
faza Başmüdürü, Ahmet Cem Ersever ise JİTEM Grup Komu­
tam. Aralarındaki dostluk bu dönemlerde kaçakçılık konu-
Cem Ersever G erfeği

sunda birlikte yaptıkları çalışmalarla pekişiyor. Yine eski İs­


tihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı’nm Susurluk
Komisyonu’nda Ali Balkan Metel’in şoförü olduğunu iddia
ettiği Kemal Sadık Uzuner de, bölgede PKK itirafçısı olarak
JİTEM bünyesinde kadrolu dlarak çalışan bir istihbarat ele­
manı, aynı zamanda Ali Balkan Metel’in bölgedeki gezilerin­
de koruma olarak yanında bulunuyor. Daha sonra Kemal
Uzuner, Ahmet Cem Ersever’in emeklilik döneminde çok sık
görüştüğü bir kişi olarak karşımıza çıkacak.

Silopi Gümrük Muhafaza Başmüdürü Ali Balkan


Metel'le Görüşme...

Nihayet uzun çabalar sonucu yüz yüze görüşmeyi kabul


etmişti Ali Balkan Metel. Bütün hazırlığımı yaparak Sinop’a
hareket ettim. Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü’ne gitti­
ğimde, iri yarı, sert mizaçlı aynı zamanda sıcak kanlı ve se­
vimli bir insanla karşılaştım. Sohbetimizde laf lafı açıyor,
ancak Ersever konusunu her açışımda konu kibar bir şekilde
kapatılıyordu. Ersever’e ilişkin sarf ettiği sözler; “İyi bir in­
sandı, Allah rahmet eylesin” demekten öteye gitmiyordu. Jİ­
TEM konusunu gündeme getirişim ve bu konuda biraz bilgi
sahibi olduğumu öğrenmesi, bana karşı olan ilgisini biraz da­
ha arttırmıştı. Acaba daha başka neler biliyordum. Bunu me­
rak ediyordu.
Artık kalkma vakti geldi ve izin istedim. Beni yolcu ede­
ceğini söyledi ve terminale kadar benimle geldi. Arabadan
indim. O da indi. Şoförü ve koruması arabada kaldı. Koluma
girip konuşmaya başladı:
“Bak Çetin, seni sevdim, çok değerli bir arkadaşsın. Fakat
JİTEM ile ilgili hiçbir şey yazma. Daha gençsin. Bugüne ka­
dar bu konuya karışan kişilerin durumu ortada, ama seni
sevdim. Bir ağabey olarak uyarıyorum seni, ileride başın çok
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dı Teşil

kötü ağrır.”
Gereken cevabı verdikten sonra, İstanbul’a hareket ettim.
Ali Balkan Metel, bir gümrük görevlisiydi. Beni kaçakçı­
lık konusunda uyarsa anlayabilirdim, bağlantı kurabilirdim.
Fakat neden JİTEM konusunda uyarmıştı.
İstanbul’a döndükten sonra yaptığım araştırmalar sonucu
hâlen Veli Küçük Paşa ve K.S.U. ile iletişiminin devam etti­
ğini öğrendim.
Evet taşlar yavaş yavaş yerine oturmuştu. Bana düşen gö­
rev, bir gazeteci olarak, ilkelerimden ödün vermeden bu bil­
gilerin yayınlanmasını sağlamaktı.
Ersever’in dünyasında önemli bir yeri olan Hüsamettin
Türkmen’e ulaşmak, öteki kaynaklara ulaşmaktan çok daha
zorladı beni. Uzun süren araştırmalar sonucu Antalya’da bir
motel işlettiğini öğrendim. Yaptığımız görüşmelerden sonra,
Antalya’daki Türkmen Motel’de buluşmayı kabul etmişti.
Çalıştığım yeni Ufuk gazetesi adına ben ve Radikal gazete­
sinden iki muhabir arkadaşım, Hüsamettin Türkmen’le bu­
luştuk. Ön görüşme ve sohbetin ardından, Hüsamettin Türk­
men, Ahmet Cem Ersever’le tanıştığı günden, ayrıldığı güne
kadar olan süreçte yaşadıklarım anlatü.

Hüsamettin Türkmen'le Görüşme..*


"1976 yılının ilk aylarında siyasi nedenlerden dolayı
Irak’tan kaçarak Türkiye’ye geldim. Bir dönem Kilis Belediye
Başkanlığı da yapmış olan Burhan Kerküklü ile yakın arka­
daştık. Bana çok yardımı oldu.
Türkiye bana ikamet vermedi. Irak beni adi suçlu diye is­
tedi. Emniyet beni yakaladı. Irak’a iade edilmem yönünde
karar verildi. Irak hükümeti beni isterken “tehlikeli, kaçma
ihtimali yüksek biri” diye istemiş. Silopi’ye götürürken yol
Cem Ersever Gerçeği

boyu bağlı tuttular. Burada, pasaportsuz Türkiye’ye girmek­


ten yargılandım. Bu suçun cezası 3 gün ila bir yıl hapis ceza-
sıydı. Mahkemede hâkime “Bana en yüksek cezayı verin” de­
dim. Hâkim de sağ olsun, bana bir ay hapis cezası verdi.
Irak’a gitmemek için hapiste kendimi yaralayıp hastahaneye
gitmek istiyordum.
Soru: A h m et Cem Ersever’le ilk tanışmanız nasıl oldu?
Cevap: O dönemde Ahmet Cem Ersever, Silopi’de Jandar­
ma Komutanıydı. Yeni Üsteğmen olmuştu. Ankara'dan arka­
daşlar bana yardım etmesi için Cem’le konuşmuşlar. Alpas­
lan Türkeş de bu konuyla ilgili devreye girdi. Sınır dışı kara­
rı durduruldu. Cem ile dostluğumuz böyle başlamış oldu.
Cezaevinden çıktıktan sonra Silopi’de kalmaya başladım,
1976 yılında Silopi’de bir olay oldu. Bir gün, Cem’le beraber
kaldığımız ev silahla tarandı. Daha sonra kimin yaptığını
araştırdık. Bazı insanlar karakola alındı. Bu sırada halk, ka­
rakola karşı ayaklandı. Basm da, "Halkın üzerine ateş açıldı”
diye yazdı. Ancak halkın üzerine değil, havaya ateş edilmiş­
ti. Olayda bir kişi yaralandı. Ben ve Cem bu olaydan yargı­
landık. Silopi’de tercümanlık yapıyordum. Cem ülkücüydü.
0 tarihte Silopi’de Ülkü-Bir’in çalışmaları vardı. Birkaç öğ­
retmen vardı bu çalışmalara katılan. Nedim Kulaksız ve bir­
kaç arkadaş da Ülkü-Bir’in kurulması çalışmalarına katıldı.
Devlet görevlileriyle de çalışmaları vardı. Cem’in de doğal
olarak Ülkü-Bir ile bu düzeyde ilişkisi vardı. Yaralama ola­
yından sonra Cem Diyarbakır’a gönderildi. Ben de Silopi’den
Ankara’ya geldim. Daha sonra Cem Foça’ya görevli olarak
gitti, beni de yanına çağırdı. O sırada düşündüm, bu devlet
için ne yapabilirim diye. Rejim ne kadar haklıysa da bu va­
tan bizimdi. Cem ile ülke sorunları hakkında tartışmalara
başladık. Türkiye’ye neler zarar verebilir. Kaçakçılık, Doğu
meseleleri. Ben o zamanlar Doğu’ya iyi hizmet götürülmesi­
ni savunuyordum. Sadece Cem değil, bazı subaylar, devlet
kademesindeki insanlar, o zaman bunları tartışıyorduk. Dı-
Cem Brsever Gerçeği ve Kod Ad* Yeşil

şanda döviz bozanlara, yabancı mal alanlara karşıydık. Bu


düşünceler konuştukça gelişti, daha büyük hedeflere yönel­
meye başladık. Cem’in ülkücülüğü Askerî okuldan önce Ba­
sın Yayın’da okuduğu yıllara dayanıyor. Bu dönemlerde
Muhsin Yazıcıoğlu’nun da yardımlarıyla Ülkü Ocakları’na
girmiş. Çatlı ile de burada tanışmışlar.
Soru: Yani artık Devlet’in birçok işini aktif olarak yapıyor­
dun, öyle değil mi?
Cevap: Evet, bunlar Cem’in sayesinde oluyordu. “İsken­
derun ve Mersin civarında kaçakçılık olayı çok yayılmış, ne
yapabiliriz?” diye sordu. Bu konuda Cem bir dosyayı Genel
Komutanlığa verdi. Biz de bu konuda istihbarat toplamaya
başladık. 1979 yılında Cem’e 11 vilayette, kaçakçılıkla ilgili
tahkikat yetkisi verildi. Türkiye’de ilk defa, TIR kaçakçılığı­
nı Cem ortaya çıkardı. Bu yetkiyle İskenderun’dan Habur’a
rahatça dolaşıyordu. O tarihte Mersin’de Vahiy adında bir
Ermeni vardı. En büyük kaçakçılardan biriydi. Cem onların
arasına rahatça giremediği için ben, Mersin’de Ortadoğu
Nakliyat’ta çalışmaya başladım. Bu şirket, daha sonra kayın­
pederim olan Nejat Söyler’indi. Kendisi de 12 Eylül öncesi­
nin en büyük kaçakçılarından biriydi. Şirket vasıtası ile ka­
çakçıların arasına sızdım. Onların işlerine şahit oldum. Bir
ihbarcı olarak değil bir de vatansever ve Kerküklü olarak, ge­
rekli bilgileri Cem’e aktarıyordum. Cem bu konuda çok geniş
bir dosya hazırladı. 12 Eylül sonrası 4 nolu Sıkıyönetim
Mahkemesinde kaçakçıların büyük çoğunluğu yargılandı, fa­
kat çoğu bu işten ceza almadan kurtuldu.
Soru: Ersever’le doğrudan doğruya sorgulamalara girip
devlet görevlisi olarak ifade alıyor muydunuz? Çünkü yaptı­
ğımız araştırmada İstanbul Boğazı’nın bombalanması olayın­
da adınız geçiyor. Bu olayı anlatır mısınız?
Cevap: Cem, Silopi’de görevliyken, İstanbul’da Irak istihba­
ratı ile bağlantıları olan iki FKÖ militanı yakalandı. Bunların
Cem Ersever Gerçeği

üzerinden İstanbul Boğaz Köprüsü’nün fotoğrafları ve köprü­


nün havaya uçurulma planlan çıktı. İktidarda Milliyetçi Cep­
he Hükümeti vardı. Bu ikisini sımrdışı etmeye karar verdiler.
İki militanı Silopi’de Cem alıkoydu ve sorgulamaya başladı.
Bu arada ikimiz bir plan kurduk. Onlar gözaltındayken ben
yalnız olarak yanlarına gittim, kendimi Irak İstihbaratından ve
onları almak için gelen subay gibi tanıttım. Bıımın üzerine iki
militan bana her şeyi anlattı. Türkiye’deki Iraklı ajanlarla na­
sıl irtibat kurduklarım, kimler olduklarım, Türkiye’deki yapı­
lanmalarını en ince ayrıntılarına kadar anlattılar. Biz de onla­
rı, onlardan bilgi aldıktan sonra, sınır dışı ettik.
Evet, Hüsamettin Türkmen’in Ahmet Cem Ersever ile ya­
şadıkları bunlar işte. Anlattıklarını özellikle olduğu gibi yaz­
dım. Çünkü en ufak bir kelime değişikliği ve hatası, farklı an­
lamlara kaydırabilirdi olayları.
Sivil bir insan devlet içerisinde nasıl çalıştırılıyor?.. Za­
man içerisinde sistemin yanlışlıklarının hangi boyutlara
ulaştığım tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermeye çalıştık.

Ölüme Yolculuk...

Ölümünden beş gün önce Yıldız Ersever’in telefonu çalı­


yor, telefonu açıyor. Karşısındaki kişi Ersever’i soruyor. Yıl­
dız Hanım, eşinin evde olmadığını söylüyor. Telefondaki
ses, “Ben Yeşil, ararsa mutlaka kendisiyle görüşmem gereki­
yor, beni aramasını söyler misiniz?” diyerek kapatıyor. Kısa
bir süre sonra telefon bir kez daha çalar. Yıldız Hanım tele­
fonu açtığında bu sefer karşısındaki ses, kod adı Mete olan
İbrahim Babat’tır. Ahmet Cem Ersever’i sorar. Birkaç gündür
haber alamadığını söyler Yıldız Hanım. Babat bunun üzerine
şu notun Ersever’e iletilmesini söyler: “Yeşil onu arıyor, Ye-
şil’den kesinlikle uzak dursun. Bunu mutlaka kendisine ile­
tin” dedikten sonra telefonu kapatır.
Cem Ersever G erçeği ve Kod AA Tefil

İllegal birçok işlerde uzun süre bu iki isim, İbrahim Babat


ve Yeşil birlikte çalışıyor. Aralarında çıkan anlaşmazlıktan
sonra İbrahim Babat ve Mahmut Yıldırım’ın yolları ayrılıyor.
Olayın ikinci boyutu ise, Hanefi Avcı’nm Susurluk Ko-
misyonu’nda gündeme getirdiği iki isim; Ali Balkan Metel ve
Kemal Sadık Uzuner... Hanefi Avcı’nm ortaya attığı iddiada
ve benim de yaptığım araştırmalardan elde ettiğim sonuca
göre, Ersever, duruşma için geldiği Ankara’da üzerini değiş­
tirmek için Kemal Sadık Uzuner’in evine uğrar. Daha sonra
da cesedi bulunur.
Ali Balkan Metel’le yapüğımız sohbette Kemal’in kesin­
likle şoförü olmadığını, onun bir istihbarat görevlisi olarak
bu devlete hizmet verdiğini söylüyordu.
Tüm bu belge ve röportajlar sonucu ortaya çıkan manza­
ra, sadece belge, doküman ve olayda önemli yer tutan kişile­
rin anlattıklarıyla oluşmuştu.
Ersever son olarak Mersin’den İzmit’e, Veli Küçük Pa-
şa’nm yanına gidiyor. Bir hafta kadar kalıyor İzmit’te. Ora­
dan Ankara’ya geçiyor. Yeşil ve Mete, Ersever’in peşine dü­
şüyor. Ersever, Kemal Sadık Uzuner’in evinde kalmaktayken
birden ortadan kayboluyor. Bu arada Ali Balkan Metel, Jİ-
TEM konusunda beni uyarıyor, Tuğgeneral Veli Küçük, Hü­
samettin Türkmen aracılığı ile bendeki Ersever’den geri ka­
lan dokümanları, JİTEM’le ilgili belgeleri görmek istiyordu.
Olayları hiç çarpıtmadan, doğrudan doğruya anlattığımız
tablo böyleydi işte.
Evet, unutmadan, Yeşil şimdi çok rahat. En son Mart
1998’de Elazığ’da yurt dışına çıkma hazırlığı yapıyordu.
Üzülmeyin. O çok rahat... Bazı yetkili büyükleri, Yeşil’in eli­
ni sıcak sudan soğuk suya değdirmiyorlar. Tabü yıllar onu
biraz yaşlandırmış. Saklasa da saçlarındaki aklar artık belli
oluyor.
2. Bölüm

KOD ADI YEŞİL

Millî İstihbarat 'Ieşkilatı (M İT )...


1960’lı yılların ikinci yansından itibaren Türkiye’deki iç
çatışmalarda devletin çelik çekirdeğini oluşturan güçleri, po­
lis örgütleri ile iç içe geçmiştir. Tarihi akış içerisinde evrimi­
ni izlediğimiz istihbarat örgütleri, sürekli uluslararası serma­
yenin güdümündedir. Kapitalist dengenin alt basamağmda
olan Türkiye’nin istihbarat birimleri, ABD kontrolü al Una
girmiştir. İç politikaya göre organize edilen birimler, ancak
Anti-Sovyetik operasyonlar ve bölücü Kürt hareketlerini iz­
leme noktasında, o da ABD denetiminde dış istihbarat yap­
ma imkânına sahiptir. Kanunsuz ve illegal bir kuruluş olarak
örgütlenen Teşkilat-ı Mahsusa (MAH) 1965 yılında MİT’e
dönüştürülmüş ve 6 Temmuz 1965 gün ve 644 sayılı yasa ile
MİT kurulmuştur.
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dı Yeşil

MAH’rn CIA bağlantıları; ticari ilişkileri, sola karşı düş­


manlığı, ordu içi radikal subay hareketlerinin izlenmesi gibi
istihbarat siyasetleri meşrulaştmlmıştır. MİT ile ilgili yasa
tasarısını hazırlayan, İnönü koalisyon hükümeti, CIA’nın ye­
rel kuruluşu olarak çalışan MAH’ı İç İstihbarat görev ve yet­
kileri ile donatarak MİT’e dönüştürmüştür. İç istihbarat gö­
rev ve yetkileriyle donatılan kadrolarının ağırlıklı olarak as­
kerlerden oluşturulduğu düşünülürse ordunun iç politikada­
ki güç kaynaklarından birinin MİT olduğu anlaşılıyor.
İç terör olaylarının tırmandığı 1970’li yıllarda, MİT, istih­
barat örgütleri içerisinde oldukça prestijli bir konuma gel­
miştir. Bunda yasalara aykırı biçimde imha operasyonlarının
önemi büyüktür. Ulaş Bardakçı’nm Arnavutköy’de öldürül­
mesi, Kızıldere operasyonu, Mahir Çayan ve arkadaşlarının
Maltepe’den kaçışlarının takibi, yakalanması, sorgulanması,
Ziverbey işkencehanesindeki sorgular MİT tarafından izlen­
mektedir.
Yine bu 1970’li yıllar, Filistin hareketinin yükseliş yılları­
dır. İsrail, amansız bir kontrgerilla hareketi başlatmıştır ve
bu savaşın taraflarından biri de Türkiyeli devrimcilerdir.
Türk, Arap, devrimciler iç savaş aygıtlarının baskısına ve
vahşi devlet terörüne karşı direnmektedirler.
İşte bu dönemde, MİT, kontrgerilla savaşının en prestijli
örgütü olmaya adaydır. Geniş bir kadroya sahip olan bu teş­
kilat, dönemin tüm provokasyon ve infaz olaylarında planla-
yıcı-uygulayıcı konumda olmuştur. Devlet güçleri içerisinde
de bölünmelere yol açan iç çatışma sürecinde MİT, Faik Tü­
rün, Memduh Tağmaç, Cevdet Sunay, Demirel ekibinin baş­
lattığı solu bastırma dalgasınm yürütücüsü olmuştur. Bu te­
melde, diğer güvenlik örgütlerinin de kontrolü altmda bu­
lunmasına çaba sarf etmiştir. Ordu içi operasyonlar, devrim­
cilere yönelik imha hareketlerinde planlama-takip-imha-çö-
kertme işlemlerini yerine getiren MİT, yer yer bu işlemi zor-
Kod Adt T ipi

laştıran devlet aygıtları ile de mücadele etmiştir.


Yine 71-72 arası Türkiye’de sol hareketin yükselişi, Sov-
yetler-Suriye-Filistin çerçevesinde komünist bir ilişkiye bağ­
lanmıştır. Bu ilişki çerçevesinde, ordu içi tavsiyelere anti-te-
rörist ideoloji, vatana ihanet, komünistlerle işbirliği vb. meş­
rulaştırma motifleri ile alan açılmış; terör örgütü olan DHKP-
C’nin havacı subaylarla ilişkileri, yine başka bir terör örgütü
olan THKO’nun bazı radikal askerî cuntalar tarafından iyi
k a rşıla n m ası, 12 Mart’ta MİT eliyle birçok subayın kafasına
indirilmiştir.
1980’li yılların başı ve 12 Eylül darbesi. Bu yıllarda yani
80’li yılların başından itibaren MİT’in konumu daha bir ge­
nişlik kazanmıştı, Dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağ-
layangil’in İsmail Cem’e MiT’in konumu ile ilgili söyledikle­
rini hatırlatmakta yarar var.
"Türkiye kendi istihbarat gücünü kuvvetlendirmek için
İsrail istihbaratı ile, Amerikan istihbaratı ile, İran istihbaratı
ile daimi ve organik münasebetler içindedir. Bunlar gizli giz­
li her sene kendi şefleri ile toplanırlar. VVashington’da, Tah-
ran’da, Telaviv’de (istihbarat) mübadele yaparlar. MİT
parlamento veya hükümet kontrolü dışında büyük ölçüde or­
dunun kontrolüne tabii bir biçimde CLA- MOSSAD türünden
kuruluşlarla ortak hareket etmektedir.”
Yarı askerî bir kuruluş olan MİT’in ordu kontrolünde,
CIA-MOSSAD ilişkileri ABD’nin koordinatörlüğünde yürü­
tülmektedir. Aynca en alt birimlere kadar ABD askerî istih­
baratının örgütlenmesi ve "ev sahibi” ülkenin askerî istihba­
ratına da danışmanlar sağlamas nedeniyleı söz konusu MİT
ve Askerî istihbarat kanalları CIA ve Pentagon ile köklü iliş­
kiler kurmuşlardır. Bu ilişkiler sadece istihbarat alışverişi bi­
çiminde olmamakta, “Aktif operasyonlar” şeklinde de gün­
deme gelebilmektedir.
Cem Ersever G erçeği ve Kod Ad* Teçil

İstihbarat faaliyetlerini koordine etmek ve tek elde topla­


makla MİT görevli. Fakat bir süredir MİT hem siyasi kadro­
ların hem de askerî bürokrasinin kendisinden beklediği
“Özel istihbaratı” vermekte isteksiz. “Herkes 12 Mart ve 12
Eylül döneminin teşkilatım görmek istiyor. Demokratik bir
ülkenin haber alma örgütü olma yolundayız."
Bu sözler MİT’in en üst düzeyde görev yapan yöneticile­
rinden birine ait. Gerçekten de basın açısından cazibesi yük­
sek olan MİT kaynaklı spekülasyonlar veya günlük tartışma­
lardaki MİT dedikodularının oranı son zamanlarda hayli dü­
şük. Devletin haber alma teşkilatının 12 Eylül sonrasında ya­
sal sınırlar içinde kalmaya hiç dikkat ettiği söylenebilir mi?
Bu konuda en büyük smav Refahyol iktidarı döneminde
verildi. RP lideri Başbakanlığın ilk günlerinde özellikle
İran’la ilgili istihbarat faaliyeti dolayısıyla MiT’e güvenmedi­
ğini gazetecilerle sohbetinde dahi saklamaya gerek görmez­
ken; iktidarı devretmesine yakm çok farklı bir yaklaşımı sa­
vunuyordu; "Devlete yönelik tehdidi algılamak ve değerlen­
dirmesini yapmak MiT’in görevi. Bunu yapacak tecrübe biri­
kimi ve ehliyete sahip bir kadroya sahipler.”
Necmettin Erbakan’ın sözlerinin altında, yolun başında
kendisine güven vermeyen MİT’e itibar etmekte geç kalmış
olmanın pişmanlığı da var.
Öte yanda Genel Kurmay’m da MiT’ten eskisi kadar mem­
nun olmadığı söylenebilir. MGK’nın Mart ayında yapılan
toplantısına MİT tarafından hazırlanan “İrtica’ başlıklı rapo­
run geleceği bilindiği hâlde ve bu teşkilat tarafından gönde­
rilen belgeler dışında ordunun özel bir haber alma kanalı bu­
lunmadığı hâlde “yorumlamadaki farklı yaklaşım” dolayısı
yla kurulun asker kanaAı tarafından ayrı bir raporun hazır­
lanmış olması bu hoşnutsuzluktan kaynaklandı.
Genelkurmayın üslubuyla kıyaslandığında MİT değer-
Kod A d* Kepi

lendirmelerinin soğukkanlı yaklaşımı ve tehdit inceliğine


ilişkin farklı tavrı, bilgiler MIT’i doğrulasa da en hafif tabir­
le, “hoşa gitmedi”... Genelkurmay PKK tehdidi konusunda
“sonuna gelindi” tespitini yaparken, MİT “olayının askerî bo­
yutundan daha önemli olarak siyasi boyutu var ve o noktada
önceliğimiz PKK’dır" diyordu. MİT’in gerek “özel hizmetle­
re” koşulmaktan kaçınması, gerekse siyasi rakiplere yönelik
dedikodu üretmekten çekilmesinin doğurduğu rahatsızlık
son on yılda doruğa tırmandığı için her iktidar “kendi
MIT’ini” kurmanm derdine düştü. Özal ve ardından Çiller
bu hizmeti farklı bir organizasyonla kendilerine bağlı hâle
getirmenin gayretinde oldular. Öte yandan MÎT'in yetersizli­
ği iddiasıyla Jandarma işin içine girdi. JITEM sadece Güney­
doğu bölgesinde faaliyet göstermek için kurulmuştu ama gi­
derek Türkiye'nin dört bir yanmda örgütlendi. Aynı dönem­
de yeniden yapılanan Emniyet istihbaratıyla, JİTEM bilgi
kaynağı olarak çoğunluğu “itirafçı’ olan aynı kişileri kullan­
maya başlayınca işler arap saçma döndü. Bugün basının
gündeminde yer alan kimi şantaj ve adam kaçırma faaliyetle­
ri bu iç içe yapımn kara deliklerinden kaynaklandı. Kullanı­
lan yöntemden dolayı JİTEM Emniyetin ne yaptığını takip
ederken diğer taraftan polis nefesi JİTEM’in ensesinden ek­
sik olmadı. Sonunda Emniyet’in JİTEM’i, jandarmanın polisi
ve MİT’in herkesi suçladığı tablo doğdu. Son yaşanan telefon
dinleme krizi ve askeriyenin telefonlarının dinlendiği iddi­
aları çekişmenin yeni boyutunu oluşturdu.
Susurluk kazasıyla beraber MİT’in de Susurluk olayında
yer aldığı iddiaları oldukça ciddiyet kazansa da kamuoyun­
da oluşan kanaat MİT’in bu söylentileri “pek ciddiye almadı­
ğı” yönünde oldu.
MİT’in, Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı’nın Meh­
met Özbay olmadığını uzun süredir bildiği, kazadan hemen
sonra Mehmet Özbay’m aslında Abdullah Çatlı olduğu da
MİT tarafından verilen bir haberle basında bolca yazıldı ve
Cem Enever G erçeği ve Kod Adt lifil

söylendi.
Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Sönmez Koksal,
Başbakanlığın isteği doğrultusunda yapılan araştırmalardan
oluşan bir Susurluk raporu hazırladı. Yapılan bu araştırma­
ya göre Susurluk MİT tarafından şu şekilde mercek altına
alınmıştır:
“Başbakanlıktan gönderilen dosya içeriği, kayıtlarımızda
mevcut olan ve ulaşılabilen diğer bilgilerle birlikte incelen­
miş, inceleme sonuçları ana hatları ile yukarıdaki maddeler­
de ve ayrıntılı olarak da bu y a zın ın ekinde sunulan bölüm­
lerde belirtilmiştir.
Bizatihi trafik kazası olayı, izahı zor ve asıl sebebi tam
olarak bilinmeyen bir beraberliği net olarak ortaya koymak­
tadır. Kaza yapan araçta bulunan silahlar, belgeler ve diğer
bulgular ise araçta bulunanların özel amaçlı bir faaliyet için­
de bulunduklarına kuvvetli emare niteliğindedir. Bazı belge
ve bulgular ise esasen bizzat teşkil etmektedir. Ancak bunla­
rın gerçek niteliğinin araştırılması, doğal olarak bu belge, bil­
gi ve bulguların yerinde bulundurma yasal hakkına sahip
olan devlet kuruluşlarının (yargı organı ile birlikte tahkikatı
yürütecek güvenlik kuvvetlerinin) yetki alanına girmektedir.
Geçmiş tarihlere ait olayla birlikte yeniden gündeme gel­
miş olan diğer olaylar ise vuku buldukları tarihte, yetkili ve
görevli kuruluşlarca araştırılmış olup bunlara ilişkin bilgi,
belge ifade tutanakları ve diğer hususlar anılan kuruluşlarda
bulunmaktadır. İdari tahkikat ve kanuni yönden kovuşturma
yetkisine sahip kuruluşların bunların gerçek durumunu da­
ha sağlıklı bir şekilde ortaya koyacakları (şayet daha önceden
bu hususlar zaten belirlenmiş ise) muhakkaktır.
Susurlukta meydana gelen kaza; Ülkenin bazı kuruluşla­
rını, bu kuruluşların tasarruflarını, bir kısım siyasetçi ve bü­
rokratı tartışılır hâle getirmiştir. Tartışmalar, bilinçli olarak
Kod. Ad* Yeşil

veya bilinçsizce, olayın çapını aşan boyutlara ulaştırılmış,


zaman olarak da son yirmi yılı kapsayacak şekilde yaygınlaş­
tırılmıştır. Bu durum, bir yandan olayın gerçek niteliğinden
saptırılmasına, diğer yandan da ilgili ilgisiz birçok konunun
birbirine karıştırılarak tartışma alanına çekilmesine yol aç­
mıştır. İncelemenin “İddialar” kısmında da görüleceği üzere,
bir kısım “iddiaların” olay veya var olduğu öne sürülen ör­
gütlenme ile maddeten ve zaman olarak ilgilinin bulunması
mümkün değildir. Buna rağmen devleti ve devletin tasarruf­
larını tartışmaya açabilmek için özellikle gündemde tutul­
masına çalışılmaktadır. Olayla bağlantılı çevreler, geçmişte
kalan ve çeşitli dönemlerde tartışılmış olan bazı konuları
(ASALA ile mücadele gibi) gündeme getirerek, son zaman­
larda vuku bulan olaylarla ilişkilerini kamufle etme, yayma
eğilimindedir.
Ortada birçok ciddi iddia ve itham mevcuttur. Bunların
bütünü geçmişte kalmıştır. Maddi delillerle de kanıtlanması
çok zor iddialardır. Bu durum olayların cesametiyle bağlan­
tılı cezai sorumlulukların belirlenmesi açısından zorluklar
yaratmaktadır. Bununla birlikte, idari açıdan ilgili kurum ve
kuruluşlar içinden kolaylıkla tahkik edilecek hususlar da bu­
lunmaktadır. Sahte hüviyet, pasaport ve, diğer belgelerin ve­
rilmesi, ticari bağlantılar gibi hususlar araştırılabilir nitelik
taşımaktadır.
Konunun medyada ele alınış biçimi, ilgili ilgisiz herkesin
konuşturulması, olayları saptırmak isteyenlere büyük
imkânlar sağlamış, büyük ölçüde gerçeklerden uzaklaşmış,
somut olaylar ve olaylarla ilgili kişilerden çok devlet ve dev­
letin tasarrufları tartışılır hâle getirilmiştir. Bu durumun,
olayların gerçek suçlularıyla, her vesileyle mevcut düzene
saldırmayı adet hâline getirmiş bir kısım maksatlı çevrelerin
işiııe yaradığı da ayrı bir gerçektir. Susurluk olayı ayrıca:
- Devletin içinde kontrolsüz güçlerin varlığım,
Cem Ersever G erçeği ve KM A A Yeşil

-Bu güçlerin devletin ihtiyaçları dışında da bazı istenme­


yen faaliyetlere yönelebildiğim,
- Bazı Birimlerin resmi güçler dışında bazı unsurları da
devlet görevi adı altında kullandıklarını,

- Devletin bazı belgelerinin (Pasaport vs.) gayrikanuni un­


surlara verilebildiğini,

- Devletin aynı kuruluşu içinde, farkb anlayışta olanların


birimleriyle devletin imkânlarım kullanarak mücadele ede­
bildiklerini,
- İstihbaratta ve örtülü operasyonlarda çok başlılığın bu­
lunduğunu, merkezi kontrolün yeterli olmadığım,
- Gizlilik taşıması gereken devlet belgelerinin veya faali­
yetlerinin dahi kolayca açıklanabildiğim, tartışılabildiğini,
- Kontrolsüz güçlerin, bazı siyasi güçlerce veya kişilerce
desteklendiğini,
- Devlet adma yapıldığı öne sürülen işlerde dahi büyük
miktarlarda maddi çıkarların söz konusu olduğunu (Abdul­
lah Çatlı’nın şirketleri ve mal varlığı gibi) gösterecek nitelik­
te emarelerin çıkmasına neden olmuştur.
İmza: Sönmez Koksal.”

Hazırlanan tüm raporlar, yazılar devlet içerisindeki bu


kirlenmişliği yine devletin kendi resmî birimlerinin yetkili
kalemleriyle raporlaştırmış ve teyit etmiştir. Devlet raporları
bunları yazıp söylerken, Susurluk kazasmdan dolayı yargıla­
nan isimlerin hepsi beraat etmiştir. Son olarak Haluk Kır-
cı’nm da beraatına karar verilmiştir.
İşte böylesi bir çarkta h arm an la n ırken biz “Yeşil” vakası­
nı büyüteç altında görmeye devam edelim!
Kod A d ı Yeşil

Mahmut Yıldınm'ın Biyografisi...


' Mahmut Yıldırım "Yeşil” ve "Ahmet Demir” ismiyle bili­
nen Kontrgerilla elemanının gerçek adı.
Bingöl, Solhan ilçesi Dicflik köyünden, 1951 doğumlu.
MHP kökenli.
Orta dereceli eğitimini Elazığ İmam Hatip Lisesinde ta­
mamladı. Yine Elazığ Ülkü ocaklarında faaliyetlerde bulun­
du. 1973’te Bingöl Genç İlçe Jandarma Komutanlığı için ça­
lıştı ve bu ilişki aym yıl MİT Tatvan Bölge Müdürlüğü’ne
devredildi.
"Rahmetli babam çiftçiydi, arazileri filan vardı. Yani du­
rumumuz iyiydi. Babam bana, rahmetli dedemin Rus Har­
binde vuruluşunu anlatırdı. Sekiz kurşunla yaralanmış. Ba­
bam o zaman 8-9 yaşlarındaymış. O zaman doktor yokmuş,
kocakarı ilaçlarıyla yaşamış. Çektiği acıları öyle anlatırdı.
Küçük bir çocuktum, daha okula filan başlamamıştım. So­
kakta oynarken aklıma gelirdi, ah şu Ruslar gelse de bir tane­
sini haklasam. Böyle bir duygu vardı bende. Sonra okula baş­
ladım, tarihe merakım oldu, bende bir Rus kini oluştu. İlko­
kulda bir hocamız vardı, bize muazzam bir bayrak sevgisi
aşıladı. Yani ben belli bir tarihte ülkücü olan bir adam deği­
lim. Doğarken öyle gelmişim işte. Ondan sonra sağ-sol dava­
sı çıktı. Bu sol nedir dedik, dediler bunlar Rus yanlısı. Kinim
gittikçe artü. Ondan sonra başladık duvarlara yazı yazmaya.
Elazığ’da ilk duvarlara yazı yazan adam benim. İşte böyle
başladı.
Ülkücüyüm ama belli bir konuma geldikten sonra öyle
Ülkü Ocaklarına filan gidip gelmeyi düşünmedim. Elazığ’da
benden habersiz bir şey olmuyordu ama oraya gidersem
prestij kaybederdim. Yani benim çok az, sınırlı kişilerle irti­
batım oldu. Gerçekte benimkisi, parti ve dörnekten uzak bir
düşünüş. Elazığlı ünlü ülkücüler arasında Vahit FİŞEK, Ko-
Cem Ersever Gerçeği ve Kod A dı Tefti

mando Recep filan vardı. Yalnız Komando Recep sonra


ANAP’a kaydı. Ülkücü camiada en büyük unvan “reislik"
ama reislik şimdi ayağa düştü... Abdullah ÇATLI ile yüz yü­
ze 1-2 defa görüştüm. Pek birbirimize ısınamadık. Ayrı dün­
yaların insanıyız. Onunla hiçbir konuda uyuşamıyorum. Bir
toplumda oturduğunda insanlara bir değişik bakar. ÇATLI şu
anda yarar temin edebilecek kim olursa olsun işbirliği yapar.
Türkeş camiadan kendisini resmen uzaklaştırdı. Onun ha­
yatta en korktuğu adam Türkeş’tir. Tahsilatçılık yapan Ülkü­
cü Abdürrahim vardı. ÇATLI, “Ben Abdürrahim’in kalemini
kırdım" diye hava atmış. O arada ben İstanbul’a gitmiştim.
Göztepe’de spor tesislerinde çocuklar vardı, onlara söyledim,
“ÇATLI’yı bulun beni arasın” dedim. Aradı; “Sen Abdürra­
him’in kalemini kırmışsın, cenazesine 20 bin kişi dökülür,
‘Katili ÇATLTdır” diye beş bin tane pankart asüır, sen de
kendine dünyada yer ararsın” dedim. Şimdi, ÇATLI grubu, o
grup, bu grup. Aslmda hepimiz dolaylı olarak aynı grubuz.
Türkeş benim durumumu biliyor, bana deli oğlan diyor.
1989’da Elazığ Garajı’nm açılışında beni otel odasına çağırdı
ve uyardı. “Bu işlere karışma, PKK devletin işi, ne yaparlar­
sa yapsınlar, ben komünistlerden fazla ceza yedim” dedi.
Haksız da değil yani. “Siz hazır olun, ne zaman bu görev bi­
ze verilirse, o zaman yaparız” dedi. Ben onu dinlemedim,
devletin güvenlik güçlerine yardıma devam ediyorum. Tür-
keş’in kesin talimatı var. Teşkilatındakiler bu işe karışmıyor.
“İstihbarat dahi vermeyin” diyor. Eskiden çok katıydı. Şimdi
bu son zamanlarda yumuşadı. Haksız da değil yani. Sen gel
komünistlerden fazla ülkücüleri cezalandır. Hayret bir şey.”
Kasım 1975’te askerden geldikten sonra MİT adına çalış­
maya devam etti. Etibank Ferrokrom tesislerinde çalışmaya
başladı, kısa süre sonra şehir merkezindeki irtibat bürosuna
geçti. Tunceli Jandarma Bölge Komutanlığı emrinde çalışır­
ken, halkın şikâyeti üzerine Diyarbakır’a alındı. Elazığ Aksa­
ray caddesi, Pancarlı sokakta otururken Ersever’in açıklama-
Kod A dı "Yeşil

lan üzerine buradan ayrıldı. Tunceli eski Emniyet Müdürü


Ahmet Demir’le çalışırken aynı adı taşıyan sahte kimlik kul­
lanmaya başladı. 27 Mayıs 1992’de yakalanan beş PKK’lıyı
MİT’çi kimliğiyle öldürdü. 5 Mayıs 1992’de Muş Valisi, Em­
niyet Müdürü, İl Jandarma Komutanı ve Bingöl Bölge Müdü­
rünün hazır bulunduğu İl Emniyet Komisyonu toplantısına
katıldı. 27 Ocak 1993’te gözaltına alman Celal Yaşar’dan
PKK militanı gibi gönderdiği iki adamıyla para istedi. MİT’e
Semdin Sakık’ı öldürme teklifini getirdi, olaydan sonra İsviç­
re’ye gönderilme garantisi istedi, reddedildi.
Diyarbakır cezaevinde bulunan itirafçı Muhsin Gül, Ye­
şille ilgili olarak ayrıntılı bir ifade verdi ve Cem Ersever’i
Alaattin Kanat, İbrahim Babat ve Yeşil’in öldürdüğünü söy­
ledi. Gül’ün ifadesi ve iddiasına göre, Diyarbakır DGM’ye
sevk edilen Şükran Mizgin ve Zeynep Baha’ya Rezzak Kod
adlı itirafçı ile birlikte işkence yaptı. Batman’da milletvekili
Mehmet Sincar’ın ve yazar Musa Anter’in öldürülme olayla­
rını Alaattin Kanat, Mesut Mehmetoğlu birlikte planlayıp uy­
guladı. 19 Ekim 1993’te Lokman Zuhurlu ve Zana Zuhur-
lu’yu PKK militanı maskesi ile kaçırdı ve öldürdü. Gül’e gö­
re olayın planlayıcılan arasında Ahmet Demir ve Alaattin
Kanat’la birlikte Jandarma İstihbarat Binbaşısı olarak tanı­
nan Abdülkerim Kırca da yer alıyordu. Ahmet Demir adıyla
Ziraat Bankası Heykel Şubesi’nde açılan hesaba milyonlarca
dolar haraç toplandığı ileri sürüldü. İddiaya göre Gazeteci
Halit Güngen’in 18 Şubat 1992’de öldürülmesi, olaylarında
da Yeşil, yer alıyordu. Yeşil Senar Er’in babasının kaçırılma­
sı olayına da karıştı. Alaattin Kanat’m fidye parasının yatırıl­
ması için verdiği hesap numarası Yeşil’e gitti, ancak adı ka­
yıtlardan çıkarıldı.
"Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım, 1994’te, çeşitli Avrupa
ülkelerinde faaliyet gösteren bir grubun istendiği taktirde
yurt dışında bazı eylemleri taşeron olarak gerçekleştirebile­
ceği teklifini MİT’e Bingöl’de görevli bir MİT’çi aracılığıyla
Cem Enever G er(eğt ve Kod A dt 7eşil

ulaştırdı ve konu Mehmet Eymür’e iletilerek kendisiyle Eylül


1994’te ilişkiye geçildi. 1995 Ocak ayında Bahçelievler’de sa­
hibi olduğu Violet kafede Hakan Aslan’la birlikte gözaltına
alındı. O tarihte gözaltındayken çekilen fotoğrafı Akşam ga­
zetesinde yayınlandı. Gözaltına alındığında Orhan Taşanlar
tarafından sorgulanan Yeşil’in üzerinde Mehmet Eymür, İb­
rahim Şahin, Aydın İpekli, Mehmet Özbay, Şemdin Sakık gi­
bi isimlerin telefonları çıktı.
MİT’le ilişkisi Susurluk kazasından yaklaşık bir ay sonra,
Budapeşte’de Mesut Yılmaz’ın yumruklanmasının ardından
30 Kasım 1996’da kesildi. Metin Güneş ve Haşan Tanrıkulu
kimliklerini de kullanıyordu. Mahmut Yıldırım, 9 şubat
1996’da MİT tarafından Ankara-Emniyetinden alman Metin
Atmaca kimliği ile 23 Kasım 1996’da İstanbul’dan saat
16:40’da kalkan Maleu uçağı ile Budapeşte’ye gitti.
Bu tarihten bir gün sonra Mesut Yılmaz Budapeşte’deki
otel lobisinde Veysel Özerdem adlı Elazığ kökenli bir ülkücü
tarafından yumruklandı. Mahmut Yıldırım, Metin Atmaca
kimliği ile 28 Kasım 1996’da uçakla Ankara’ya döndü. Ertesi
sabah yine uçakla İstanbul’a gidiyor ve tekrar Macaristan’a
dönüyor. Bu uçakta MİT mensubu olduğu bilinen Astsubay
Duran Fırat da bulunuyor,

Pusulanın Takma Adı Yeşil...


Geçtiğimiz yıllarda kamuoyu, gazete ve dergilerde yayın­
lanan yazılarla tamdı onu. Binbaşı Cem Ersever’den bugüne
basın M ah m ut Yıldırım’ın farkındaydı. Ama bugün onunla
yatıp onunla kalkan medya o zaman suskun kaldı. Bu adam,
ne zaman Hanefi Avcı ortaya çıkıp birazcık cesaretli ve yü­
rekli laflar etmeye başladı, işte o zaman hatırlandı. Hanefi
Avcı, Mahmut Yıldırım'ın, Çiller örgütünü hedefinden sap­
tırmak için ortaya atıldığını öne sürmüştü,.
Kod A d ı Yeşil

Nihayet Türkiye’nin gündemine oturmuştu “Yeşil.” Peki,


neler olmuştu da birdenbire ortaya, kendi olmayan bu şahıs
çıkıvermişti.
1990’li yılların ortaları. Bütün yapılan işlerin başında “Ye­
şil” takma isimli Mahmut Yıldırım var. Ömer Lütfü Topal ve
İranlı iki uyuşturucu kaçakçısından haraç alan ve faili meç­
hul cinayetlerin altından çıkan bu adam, Susurluk kazasın­
dan sonra MİT mensubu bir kişinin sağladığı Metin Atmaca
adına çıkarılmış pasaportla yurt dışına çıkarıldı. Geçtiğimiz
yıllarda Başbakan Mesut Yılmaz’a Budapeşte’deki saldırıyı
planladığı ve yurt dışmdan MİT’çi Duran Fırat’ın yardımcı ol­
duğu ileri sürüldü. Yeşil’den uzun süre haber alınamadı. Baş­
bakan Mesut Yılmaz geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamada
Yeşil’in öldürüldüğü yönünde kendisine bilgilerin ulaştığını
söyledi. 32. Gün programına katılan Eyüp Aşık yaptığı açıkla­
malarla âdeta Mesut Yıhnaz’ı yalanlar nitelikteydi.
Aşık, Yeşil’in yaşadığım, kontrol altında olduğunu ve çok
yakında ifade vermeye geleceğini söyledi. Aşık’m bu sözleri,
teşkilatın tahsilatçısı Yeşil’in konuşmak için hükümetin çı­
karmayı düşündüğü itirafçılık yasasım beklediği biçimde yo­
rumlandı.
1997 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Susurluk
Araştırma Komisyonunun raporlarında sayın Eyüp Aşık’m
“Yeşil” ile ilgili şu açıklamaları vardı:
“Yeşil’in bir tanesi ile müşerref olduk biz biraz. 1991 yılın­
da İnsan Hakları Komisyonu başkamyken bana Tunceli’den
çok sayıda telgraf, telefon, mektup geldi: İşte burada sakallı
diye birisi anamızı ağlaüyor, sakallı bir köye girdi mi bu köy
boşalıyor... O zamanki valiyi telefonla aradım, o da bana tam
yok demedi, var da demedi ama ondan hissettiğim bir şey var.
Onun üzerine komisyondan bir heyet yaptık, Tunceli’ye gön­
derdik. Akın Dönen, Atilla İmamoğlu ve Veli Yıldırım, bunlar
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dı leşti

Tunceli’ye gittiler, bana şikâyette bulunan kişileri buldular,


çağırdılar, onları dinlediler. Hakikaten söyledikleri gibi; kar­
ların üzerinde... işte bilinen şeyleri yani başka yerde de yap­
mış aym şeyleri... karların üzerine yatırıp, işkence yapıyor,
dövüyor, sövüyor. Neyse! Yani hakikaten sakallıdan korkulu­
yor, sakallı geliyor diye köyleri boşaltıyorlannış.
Şimdi, bunun sonunda Emniyetle ve Valiyle görüştü arka­
daşlarımız. Bir de Jandarma Komutanı ile görüştü, şimdi adı­
nı tam hatırlamıyorum ama sanırım Tevfik’ti, yukarıda, ko­
misyonda belgeleri var. Onlar da dediler ki, evet sakallı diye
birisi var, bu adam JİTEM’e bağlı habercidir. Yani görevi ha­
berci, JİTEM’e bağlı çalışıyor, görevinin ne olduğu belli değil
de, yani habercilik, haberci olarak kullanıyoruz. Hizmetle­
rinden istifade ediyoruz. Daha sonra, Olağanüstü Hâl Büro­
sundan Komisyon Başkanlığı’na hitaben resmî bir yazı geldi
bana. İşte o Jandarma Komutanı da yine aynı şeyi söyledi.
Bölge Jandarma Komutanı diyor ki; 26 Nisan tarihi itibarı ile
bu sakallanın görevine son verilmiştir.”

Uzun Süre Kesilmeyecek B ir Sağanak Yağış


Başlamıştı...
1996 yılının ortaları. Ahmet Cem Ersever dosyasına baş­
lamaya karar verip, ön hazırlıktan bitirip araştırma ve röpor­
tajları yapmak için ilk startı verdim. Önümdeki plan doğrul­
tusunda görüşme yapmak için Yıldız Ersever’le telefonlaşa­
rak Ankara’ya gittim.
Aynı günün akşamı otele yerleştim. Yıldız Hanım’la tele­
fon görüşmesi yaparak Ankara’da olduğumu, bir sonraki gün
müsaitlerse görüşmek istediğimi belirttim. Kendisi de kabul
etti. Gün, oldukça yoğun geçmişti. Saat de oldukça geç bir
vakti zorlamaya başlamıştı. Yapılacak tek şey duş alıp yat­
maktı; çünkü yarın çok daha yoğun ve tempolu geçecekti, bi-
K odA dt Tefil

linmeyen tatlara gebe ve meraklı uyamlacaktı sabahleyin...


- Çok geçmeden gece sürprizini yapmıştı. Telefon çaldı.
Karşımdaki ses, bir süredir konuşmak ve röportaj yapmak
için uğraştığım fakat bir türlü olumlu sonuç alamadığım Şe­
rif Tokgöz’ün sesiydi. Şerif Tokgöz JİTEM’in en hareketli ve
aktif dönemlerinde Cem Ersever’in emirerliğini yapmış ve
askerliği bittikten sonra da yanında kalarak faaliyetlerini yü­
rütmüştü, Ersever üniformalı asker Şerif.
Şerifin bulunduğu dönemlerde de Ersever’le, “Yeşil” ta­
nışması resmileşiyor ve sürekli beraber mücadele vermeye
başlıyorlar.

Şerif Tokgöz ile gariişm e...


Kısa bir merhabalaşmadan sonra, ikna olmuş olacak ki
bilgiler vermeye, sorularımı cevaplamaya başladı. Yatmaya
hazırlanan ben, bir anda gecenin sürprizinin şokunu atlatıp,
güne yeni başlayan bir adam kıvamını almış, canlanmış ve
Şerifi ikna olmuş duymanın zevki ile durmadan sorular so­
ruyordum. Kısa bir süre içerisinde panik anından kurtularak
teybimi de kayda geçirmiştim. Her zamanki gibi gecenin ba­
na yaptığı sürpriz öncekiler gibi mükemmeldi...
Bir ara bana "YEŞİL” lakabıyla anılan bir adamı hiç duy­
dun mu? Kod adı Ahmet Demir. JİTEM’deki kod adı dedi...”
Son dönemlerde, birkaç olayda adına rastladığımı söyleyerek
nedenini, kim olduğunu ve önemini sordum.
“Bölgeyi çok iyi tanıyan, gençlik yıllarında Ülkü Ocakla­
rında faaliyet göstermiş, haraç işine bulaşmış, bölge halkı ile
ilişkileri sağlam olduğu için de devlete bilgi sızdırıp faaliyet
gösteren bir insandı. Ersever’le böyle tanıştı.”
Hemen aklıma gelen soru, bana bu adamı daha detaylı,
hakkında bildiklerini anlat oldu. Fakat o, bir şeylerden san­
ki tedirgin olmuştu. Sohbeti bir anda havadan sudan hâle ge-
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dı 1efil

tirdi ve tekrar arayacağım söyleyerek telefonu kapattı. Fakat


bir şekilde aramızda yeşil ışık yanmıştı artık. Daha sonraki
telefon konuşmamızda ise ardı ardına soru bombardımanına
tuttum kendisini hiç vakit kaybetmeden:
Soru: Ersever adının sıkça gündeme geldiği konulardan
biri de Yeşille olan çalışmaları ve Güneydoğu Bölgesinde
kendi yöntemleri ile yaptığı çalışmalardı. Mesela Silopi olay­
larında olduğu gibi gece yarısı, ekibiyle birlikte insanları kal­
dırıp sorgulaması, üstlerinin onayım almadan işkenceye baş
vurması. Tabii bunlar basından takip ettiklerimiz.
Cevap: Olaylardan elimizi ayağımızı çekmemizin en bü­
yük nedenlerinden biri de, bu anlatılan, söylenen şeyler bi­
zim ağzımızdan çıktığı gibi aktarılmıyor, çarpıtılıyor. Böyle
olunca da susuyoruz. İnsanlar bizden duyduklarım değil,
duymak istedikleri ile yaklaşıyor olaylara, birçok arkadaşı­
mız çok zor duruma düştüler bundan dolayı. Binbaşım ve
Yeşille birlikte birçok baskma gittik. Zaten baskınların ço­
ğunda Yeşil yanımızda oluyordu.
Soru: Bu Yeşil ile olan ilişkilerinizi biraz açar mısınız?
Konumu neydi? Ersever ile olan ilişkileri... Biraz açar mısı­
nız?
Cevap: Yeşil, Binbaşının çok güvendiği, bölgeyi ve bölge
halkmı iyi tanıyan, JİTEM’e dışarıdan giren sivil bir JİTEM
elamanıydı. JITEM’e dâhil olan itirafçıların eğitimiyle ilgile­
nirdi. Onun başını çektiği bir grubu vardı, çoğunlukla bazı
baskın ve operasyonlara bu grubuyla giderdi.
Soru: Peki kime bağlıydı?
Cevap: Tabii ki Binbaşıya. Ama son dönemlerde yani bin­
başıyla aralan bozulduğu dönemlerde direkt kendi ekibiyle
iş yapmaya başladı.
Soru: Peki, PKK itirafçısı Mete kod isimli İbrahim Babat,
Cem Ersever’in birkaç yakın dostunu arıyor ve “Yeşil”den
K odA dt leşti

uzak dursun diyor. Mete birçok şeyi biliyor. Bildiği şeyler


neler? Yeşil’in Ersever cinayetindeki yeri ne? Biraz önce ara­
larının kötü olduğunu söylemiştin. Mahmut Yıldırım’ın sa­
dece MÎT ile çalışmaya başladığını da belirtmiştin. Bunlar­
dan yola çıkarak şunu sormak istiyorum. Neden yakın dost­
larını arıyor İbrahim Babat, Yeşil’den uzak durun demekle
neyi kastediyor?
Cevap: Yeşil, birkaç defa yakın dostlarını arayıp Ersever’i
soruyor, ona ulaşamaymca Mete’yi devreye sokuyor. Yeşil’in
Ersever’den yana sıkıntısı biraz önce belirttiğim gibi bazı
şeyleri basına açıklamasından kaynaklanıyor. Ayrıca, şu an
söyleyemeyeceğim başka meselelerin olmasıdır.
Soru: Cinayette hep Yeşil’in parmağı olduğu söyleniyor.
Böyle bir şey var mı sence?
Cevap: Kesinlikle parmağı var.
Soru: Peki nasıl var? Doğrudan o mu tetikçilik yapmış,
emir mi almış? Aklıma hemen şu soru geliyor. JITEM ile Er-
sever’in ilişkisi bitiyor mu?
Cevap: O zamanlar Yeşil’in JİTEM ile ilişkisi bitmemişti.
Yeşil grup olarak çalışıyordu.
Soru: Birçok olayda Yeşil suçlanıyor. Peki gerçekten bir
çoğunu o mu yaptı?
Cevap: Bu insanlar tetikçi. Vur dersin vurur, getir dersin
getirir. Bunlar için önemli olan iki şeyden biri para, İkincisi
devlet güvencesi. Sistem içerisinden biri bunlara yap diyor,
onlar da yapıyor. Yeşil çok gözü kara, bölgede hâkimiyeti
çok iyi olan bir insan.
Semi: Peki Ersever ile bu kadar sıkı fıkı ilişkisi varken Er-
sever’e nasıl tetik çekmiştir?
Cevap: Ersever ile herkes bozuktu. Son zamanlarda çevre­
sinde onu destekleyen kimse kalmamıştı.
Cem Ersever Gerçeği ve Kod Adı Yeşil

Som: Ordu da mı buna tepki gösterdi?


Cevap: Tabii. O zamanlar basma bazı demeçler vermesi
kendi içlerinde ihanet gibi değerlendirildi.
Sora: Bildiğim kadarıyla İbrahim Babat, senin çok yakın
dostun ve hâlâ cezaevine gidip onu ziyaret ediyorsun. Neler
anlatıyor? Daha doğrusu neler biliyor?
Cevap: Hiçbir şey anlatmaz. Çünkü bazı şeyleri içeriden
çıkınca kendi ortaya çıkaracak. Çok şey biliyor, ama Türki­
ye’de basm tarafından saptırılan şeyler çok fazla. O yüzden
hiçbirimiz kolay kolay bilgi vermiyoruz. Olaylar çok saptırı­
lıyor.
Som: Peki İbrahim Babat ve Yeşil’in arkasında kimler
var?
Cevap: Şu anda isim veremem, fakat şu kadarmı söyleye­
bilirim. Birkaç paşa ve MİT var tüm bu olanların arkasında.
Soru: Peki İbrahim Babat neden içeride yatıyor?
Cevap: Kendi arkadaşları ile aralarında bir alışveriş dava­
sı vardı. Bunlarla kavga edildi, silahlar çekildi, ölen olmadı
ama yaralanan vardı. Bundan dolayı içerde yatıyor.
Soru: Yeşille Ersever’in soğukluğundan kimler yararlan­
mış olabilir?
Cevap: Balan, Yeşil veya o konumdaki birileri önemli de­
ğil. Biraz önce de belirttim. Bu insanları birileri, adam öldür­
meye, kaçırmaya ve buna benzer şeyleri yapmaya şartlandır­
malardır. Önemli olan, hâlen, ısrarla medyanın da açmaya
cesaret edemediği, bu insanların kim olduğu. Bunlar resmî
devlet etiketini sorgusuz sualsiz kendi çıkarları doğrultusun­
da kullanan insanlar. Devletin her türlü yetkisini kullanan
bu görevliler, Yeşil gibi tetikçilerin yaptıklarım çok rahat
saklayabiliyor ve bu insanları koruyabiliyorlar. Yeşil ve ben-
Kod A dı Tefti

zerlerinin isteği de bu.


Soru: Ersever’i tanıdık biri çağırıyor. O tamdık biri kim
olabilir?
Cevap: Ersever ölümünden,önceki son bir ayında neler
yaptı, nerelere gitti? Bu da basmda son derece saptırıldı ve
yanlış şeyler ortaya atıldı. Bunun nedenlerinden biri de bi­
linçli olarak kamuoyunu saptırma isteklerinden kaynaklanı­
yor. Güneydoğu’da çalıştığımız dönemlerde de bu, sürekli
uygulanan bir şeydi. Herhangi bir olay üstlere, bizim istekle­
rimize uygun ve zararsızmış gibi aktarıldı.

Devam Eden Sağanak Yağış...

Türkiye Büyük Millet Meclisi Susurluk Araştırma Komis­


yonu, çok sayıda ismi Susurluk kazasıyla ünlenen insanlar­
la konuşup, bu konuşmaları raporlaştınnıştı. Şurası bir ger­
çek ki komisyona gelip açıklamalar yapan isimlerin çoğu,
devlet kadrolarının önemli yerlerinde görev yapmış ve ol­
dukça ciddi isimler.
Peki bu komisyonda torbasına Mahmut Yıldırım, namı di­
ğer “Yeşil” ile ilgili neler girmişti. Merceğimizi tutanaklarda­
ki Mahmut Yıldırım’a uzatalım.
1- Komisyona ifade veren Senar Er, Hanefi Avcı, Hüseyin
Oğuz’un ve diğer bazı şahısların ifadelerinde adı geçen Ah­
met Demir sahte kimliğini kullanan Yeşil kod isimli Mahmut
Yıldırım’m Elazığ Ziraat Bankası’nm 7501-1 sayılı vadesiz
mevduat hesabının dökümü ile bu hesaba büyük para gönde­
renlerin açık isimleri ve gönderdikleri şubeler, Ankara Zira­
at Bankası’nm Heykel şubesinde bulunan 012384 3 nolu he­
sabın dökümleri istenmiş olmasma rağmen bu konuda gelen
banka kayıtları ve yatan paraların gerekçeleri hakkında hiç­
bir araştırma yapılmamış; bu şahsın Asker Simko ve Lazım
Cem Ersever Gerçeği ve KodAtlt Yeşil

Esmaeili isimli iki İranlımn İstanbul Yeşilköy’den 24.1.1995


tarihinde kaçırılmasından sonra Ahmet Esmaeili tarafından
adına gönderilen 300.000 marklık paranın nedeni sorulma­
mış, bu şahısların öldürülmeleri ile bir irtibatı olup olmadı­
ğı araştırılmamış, konu görmezlikten gelinmiş, bu şahsın
adına kayıtlı 0542 211 85 85 nolu cep telefonu araç telefonu,
çağrı cihazı ile ilgili araştırma yapılarak kimlerle irtibatlı ol­
duğu tespit edilmemiş, bu konuda herhangi bir gayret de
gösterilmemiştir.
Ayrıca komisyonumuca cezaevinde dinlenen Hurşit Han
isimli şahsın beyanları ve verdiği bilgiler doğrultusunda Ah­
met Demir ismini kullanan bu şahsın kimlerden devletin
imkânlarını kullanarak tehditle para topladığı araştırılmamış,
hiçbir çalışma da yapılmamıştır. Raporda Hurşit Han’ın din­
lenme gerekçesi olarak PKK örgütüne yardım ettiği iddiasıyla
132) yargılanan bu şahıstan para alması incelenmemiş, birtakım
—^ güvenlik güçlerinin yasa dışı işlerle uğraşanlardan beslenme­
si ve tehdit ile para aldıkları Hurşit Han'ın ifadesinde açıkça
belirtilmiş olmasına rağmen bu konu rapora yazılmamış, Ra­
porda Elazığ Ziraat Bankası’ndan gelen ayrıntılı hesap dökü­
münden bahsedilmemiş, bu paraların bu şahsa kimler tara­
fından ve ne amaçla gönderildiği araştırılmamıştır.
2- Mahmut Yıldınm’ın asıl örgüt bağlantılarını kuran, ka­
çıran kişi olduğu iddia edildiğinden, akıbetinin acilen açık­
lığa kavuşturulabilmesi için Emniyet Genel Müdürlüğü ile
Jandarma genel komutanlığından bilgi; yardım ve mutlak gö­
rev istenilmesi kanısındayım. *
3- JİTEM adı verilen kuruluş ise resmen yoktur ancak Jİ-
TEM adı altında bir örgüt kurulmuş ve bunun istihbarat için­
de kalmadığı; uygulama ve infaz da yaptığı anlaşılmıştır. Ay­
rıca, varlığı tartışılan kurumun elemanları devletin resmî un-

* Susurluk Belgeleri, c II, Scala Yayınlan, s 413


Kod A di Teşil

vanmı ve silahını kullanarak şahsi çıkarlar sağlamak adına


eylemlere girmiş ya da eylemcileri korumuştur. Cem Ersever
olayı, Mustafa Deniz ve Yeşil kod adlı Mahmut Yıldınm’m
faaliyetlerinde devletin kullanılması ve bazı devlet yetkilile­
rinin koruma ve çıkar sağlamadaki pervasızlıktan ülke yöne­
timindeki zafiyeti ortaya koymuştur. Ancak bu konuda da
yeterince araştırma yapılamamıştır. Sürekli adından ve ic­
raatından bahsedilen Tuğgeneral Veli Küçük Paşa dinlene-
memiştir, JİTEM adı altmda görev yapan diğer isimlere ula­
şılamamıştır. Bu yapıyla ilgili hiçbir inceleme yapılamama
gerekçesi, komisyonunuzun yönetim hatasından kaynaklan­
dığı gibi, ilgili kurumların ciddi bir suskunluk ve anlaşılmaz
alınganlık içerisine girerek gerçeklerin aydınlanmasında do­
laylı olarak engel olmalarıdır.
Bu raporda da kayıtlara geçen gerçek şuydu; Yeşil tüm bu
çete bağlantılarında ve devlet birimlerinin gayriresmî işlerin­
de her olayın altından çıkıyordu. Bir başka kaçınılmaz ger­
çek de şuydu: Resmî kayıtlardan ve ağızlardan net olarak an­
laşılan, bu şahsın attığı her adım biliniyor, takip ediliyor ve
yönlendiriliyordu.
Peki nasıl oluyordu da bu insan köşe bucak aranıyor ama
bir türlü bulunamıyordu. Neden, Niçin? İlerleyen sayfalar da
bu ve buna benzer birçok meselenin cevabını hep beraber
göreceğiz.

M İT Raporlarında Mahmut Yıldırım...

Başbakanlık makamına bilgi sunmak ve önerilerde bulun­


mak üzere 13.08.1997 tarih, TEFTİŞ M: 139 sayılı onayına is­
tinaden Kutlu Savaş tarafından hazırlanan Susurluk rapo­
runda Mahmut Yıldırım ismi MİT raporlarına nasıl geçmişti,
hep beraber görelim.
Cem Ersever Gerçeği ve Kod. Adı Jeşil

“Sn. Başbakana hiçbir açıklama yapmadan, MIT’in Yeşil


hakkındaki tespitlerini, olduğu gibi takdim etmekte fayda
görülmüştür. Burada yer almayan ancak devlet kuramlarımı­
zın üzüntü verici ve mutlaka tashih edilmesi gereken tutum­
larının delili olan farklı ilişkilere daha ileride temas edile­
cektir.”
Aşağıdaki ifadelerin tamamı değiştirilmeden Millî İstih­
barat Teşkilatımızın cümleleriyle sunulmaktadır.
Gerçek Adı: Mahmut Yıldırım
- Kod Adı: Ahmet Yeşil-Mehmet KIRMIZI -Sakallı-Termi-
natör
- Salih Derdi oğlu, BİNGÖL/Solhan 1953 doğumludur.
- 08.04.1973 tarihi itibariyle Bingöl/Genç İlçe Jandarma
Komutanlığı tarafından faydalanılmıştır. Aym tarih itibarı
ile, verdiği bilgilerin anılan komutanlıkça değerlendirilme­
sinde güçlük çekildiği gerekçesiyle teşkilatımıza devredil-
. miştir.
- Anılan tarihte Tatvan Bölge Müdürlüğümüz tarafmdan
faydalanılmaya başlanmıştır.
- Ekim 1973-Kasım 1975 tarihleri arasında askerde olma­
sı nedeniyle temas kurulmayan adı geçenden askerliği sonra­
sı Millî Görüş konusunda istifade edilmeye başlanılmıştır.
Ancak Mayıs 1989 ayında yaratmış olduğu çeşitli komplikas­
yonlar nedeniyle teşkilatımızla ilgisi yeniden kesilmiştir.
- Bilahare şahıs, Tunceli J.Blg. Komutanlığı’nm emirleriy­
le ve anılan komutanlık adına, Nazimiye ve Ovacık bölgele­
rinde istihbari bilgiler toplayarak, güvenlik kuvvetleriyle bir­
likte uygulamalara katılmıştır.
- Bu çalışmalar sonucunda bölgedeki vatandaşlar nez-
dinde deşifre olması nedeniyle, Jandarma Asayiş Komutanı
tarafından Diyarbakır’a çekilmiştir. Bu dönemde Tunceli
Kod A dı 1eşil

J.A.K.lığmda bir personelimizle tanışan adı geçen Diyarba­


kır’daki Jandarma Asayiş Komutanı’na bağlı olarak kırsal
alanlarda çalışmalar yaptığını ifade etmiştir.
- Mart 1992 yılında Tuncejii Güvenlik Komutanı’na bağlı
olarak faaliyet yürüten şahıs; ilgili birimimiz personeli ile
yaptığı bir sohbette, Tunceli’deki PKK faaliyetlerini drije
eden Aysel Doğan’ı illegal olarak sorguya alacağını, konuş­
madığı takdirde ortadan kaldıracağını, ifade etmesi üzerine,
personelimiz tarafından “böyle bir eylemi yapmaması” yö­
nünde ikna edilmiştir.
- 27.05.1992 tarihinde Muş ilinde güvenlik kuvvetlerince
yakalanan beş PKK mensubu, sorgu amacıyla özel Harekât
Şb. Md.lüğüne götürülmeleri sırasında adı geçen tarafından
öldürülmüşlerdir. Bingöl birimimizde görevli iki personelin
de adının geçtiği olayla ilgili olarak, 28.05.1995 tanhli Ah­
met Yeşil adı, imzası ve “Asayiş Kolordu Komutanlığı görev­
lisi’ ibareli yazı bulunmaktadır.
•Olay sonrası şahısla ilgili olarak intikal eden bilgilere gö­
re adı geçen Bingöl Birimimiz tarafından, Asayiş Kolordu K.
Yrdc.nın da bulunduğu bir ortamda, Bingöl İl Jandarma Ko-
mutanı’nın makam odasında tanmmış ve anılanın (M. Yıldı­
rım) para talebi üzerine Asayiş Kolordu K. Yrdc. tarafından
para verilmesinin emredildiği hususu müşahede edilmiştir.
- Adı geçen 05.05.1992 tarihinde Muş Valisi Emn. Md. İl
Jan. K. Ve Bingöl Blg. Md.nün hazır bulunduğu İl Emniyet
Komisyonu toplantısına katılmıştır. Toplantıda Bingöl Biri­
mimizden yardım görmediğini ifade etmiştir.
- 07.12.1992 tarihinde Elazığ Emn. Md.lüğü sorgu büro­
sunda karşılaşılan şahsın ısrarlı talebi üzerine yapılan görüş­
mede; 1991 yılı içerisinde Muş-Bulanık ilçesi arasında bulu­
nan Jandarma Karakolu’na eylem yapma hazırlığındaki üç
teröristi Jandarma timleri ile birlikte ölü olarak ele geçirdik-
Cem Ersever Gerçeği ve Kûd A d t Teşil

lerini, yine aynı yıl Muş’ta tespit ettiği A. ÖCALAN’ın kurye­


si olan HATAY’lı bir bayanı (muhtemelen Neval Boz) angaje
ederek Ankara’da JİTEM’de görevli bir Binbaşı (Cem Ersever)
ile tanıştırdığım belirterek, teşkilatımız ile çalışmak istediği­
ni ifade etmiştir.
- 27.01.1993 tarihinde Tunceli’de PKK’mn para istediği
şahıslar arasında yer alması nedeniyle gözaltına alınan ve bi­
lahare serbest bırakılan Celâl Yaşar adlı şahıstan, PKK mili­
tanı maskesi ile gönderdiği iki adamı vasıtasıyla para talebin­
de bulunmuştur.
- 16.02.1993 tarihinde Diyarbakır JİTEM Grup Komutan
Vekili, ilgili birimimizle yaptığı görüşmede; adı geçenin
teşkilatımızla ilişki kurmak istediğini, yanında Muş Alan So­
rumlusu bulunduğunu, Semdin Sakık’ı öldürmeyi planladı­
ğını ve eylemden sonra İSVİÇRE’ye gitme garantisi istediğini
belirtmiştir. Alınan teklif kabul edilmemiştir.
- 07.08.1993 tarihinde ELAZIĞ/Karakocan da Jandarmaya
teslim olan PKK mensubu Salih Derviş adlı şahsm ifadesin­
de; Jandarma Komutanı tarafından tanıştırıldığı Mahmut Yıl-
dırım’ın “MIT’le çalıştığını, Güneydoğu Anadolu sorumlulu­
ğunu yürüttüğünü, kendisini eğiterek MIT’e alacağmı söyle­
diğini” belirtmiştir.
-1994 yılı itibariyle Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu bulu­
nan Muhsin Gül (Kod adı: Kekeç-Pepe-Metin), 22. 07 1994-
rö.08.1994 tarihleri arasında Diyarbakır Cinayet Büro Amir­
liğinde verdiği ifadelerde Ahmet Demir ile ilgili olarak;
- 06.04.1994 tarihinde Diyarbakır Şehitlik Mahallesi, 75.
Sokak, 31 Nolu adresinden kaçırılan ve 01.06.1994 tarihinde
Mardin yolu 10 Gözlü Köprü altında cesedi bulunan Bayram
Kanat’m, Diyarbakır Jandarma da görevli bulunan Ahmet
Demir’in planlamasıyla kaçırıldığını,
- Bayram Kanat’m kaçırılışı sırasında Star marka bir ta-
KedAdt Tefil

banca ile Uzi marka otomatik bir tabancanın da adı geçenin


evinden gasp edildiğini, bu olayda Ahmet Demir’in yanı sıra
Jandarma’da görevli Ali ve Kemal kod isimli şahıslatın da yer
aldığını, kedisinin de (Muhsin Gül) zaman zaman jandarma­
nın bazı görevlerinde çalıştığını,
- Ankara Elmadağ ilçesi yakınlarında öldürülen Emekli
Binbaşı Ahmet Cem Ersever’i (Yeşil Kod) Ahmet Demir, iti­
rafçı (General Zinhar kod) Alaattin Kanat, (Mete Kod) İbra­
him Babat ile Hoca kod (ismi bilinmeyen) Antep şivesi ile
konuşan gözlüklü 35 yaşlarında kısa boylu şahısların öldür­
düğünü, daha sonra Ahmet Cem Ersever’in arkadaşı Mustafa
Deniz ile sevgilisi Neval Boz’un da aynı şekilde öldürülmesi­
ni müteakip, adı geçenlerin silahlarını Ankara Aydınlıkevler
semtindeki Jandarma İstihbaratına bıraktıklarını ve otobüsle
gidecekleri yere gönderildiklerini,
- Yeşil Kod'un her zaman "23 yıldır bu işleri yaptığını, öl­
dürdüğü ve öldürttüğü kişilerin komünist olduğunu” sürekli
olarak kendilerine söylediğini, bu suretle her öldüreceği ki­
şiye komünist damgası vurarak, çevresinde topladığı itirafçı
ve diğer şahısların beynini yıkadığını,
- Ayrıca Cem Ersever olayında kullanılmak üzere Mesut
Mehmetoğlu ve Serdar Od isimli itirafçıların da aynı günler­
de uçakla Ankara’ya götürüldüğünü, ancak adı geçenlerin
“bu olaya girmeyeceklerini” söylemeleri üzerine silahlarının
alınıp, geriye gönderildiklerini, bu bilgilerin uçak kayıtların­
dan teyit edilebileceğini,
- Diyarbakır Jandarma sorgu bölümünden Devlet Güven­
lik Mahkemesine sevk edilen Muş Bulanık Hoşgeldi Köyü
muhtarının, İstanbul’da dolmuşçuluk yapan ağabeyinin kızı
Zeynep Baba ile, Bitlis ili Tatvan ilçesinde (babası marangoz­
luk yapar) Şükran Mizgin’in ilk sorgulamalarından sonra
(serbest bırakılmalarını müteakip, Ahmet Demir ile Elazığ’
da ikamet eden Rezzak Kod’un, bu şahısları alarak bir müd-
Cem Enerer Gerçeği ve Kod Adı Teşil

det işkence ve zorla tecavüz ettiklerini. Şükran Mizgin’i Muş


girişinde bulunan köprünün altında öldürdüklerini, Zeynep
Babaya ise ne yaptıklarının bilinmediğini)
- Ahmet Demir ile Alaattin Kanat’m 1994 Mart ayı içinde
Diyarbakır’da halk otobüsü şirketi kurmak amacı ile Yıldız
Yapı Kooperatifinde müdürlük yapan Ahmet Kaya ile aynı
kooperatifte yetkili bulunan Musa Fidan’dan, şirkete üye
yapmak bahanesiyle para aldıklarım, bunun yanı sıra kan­
dırdıkları kişilerden de toplam üç milyar lira topladıklarını,
MHP Diyarbakır İl Başkanı İbrahim Yiğit’in de 600 milyon li­
rasını aldıklarını, ilk etapta topladıkları bu paranın 600 mil­
yon lirasını Ahmet Demir’in Elazığ Ziraat Bankasında, Ah­
met Demir adına kayıtlı (3003-30) Nolu hesabına yatırdıkla­
rını, adı geçenin bu hesabmdan trilyonları bulan parasının
bulunduğunu,
- Mart 1994 ayı itibari ile Alaattin Kanat’m kendisini MHP
Güneydoğu sorumlusu olarak tanıtmaya başladığını, bu dö­
nemde Diyarbakır MHP İl Başkanı İbrahim Yiğit ile arasının
bozulduğunu, o tarihlerde Ahmet Demir ile Alaattin Kanat’m
İbrahim Yiğit’i kalmakta olduğu turistik otelden alarak öl­
dürmek amacıyla götürdüklerini, daha sonra bilinmeyen bir
nedenle serbest bıraktıklarını, söz konusu şirket ile ilgili bir
miktar parayı İbrahim Yiğit’den bu şekilde aldıklarını,
- Söz konusu olaya Devegeçidi’nde uzman çavuş ve Kür-
şad kod (Gültekin Sütçü), itirafçı İsmail Yeşilmen ve itirafçı
Burhan Şare’nin tanık olduklarını,
- Batman’da milletvekili Mehmet Sincar’ı Alaattin Kanat,
Mesut Mehmetoğlu, İsmail Yeşilmen ve Yeşil Kod Ahmet
Demir’in birlikte planlayıp öldürdüklerini, bu olaydan sonra
Alaattin Kanat’ın “kendisinde garantili imzalı kâğıt olduğu­
nu söylediğini,
- Vedat Aydın ve Musa Anter’in öldürülme olaylarını da
Kod A dı Tefti

bizzat Ahmet Demir’in planlayıp uyguladığım,


- Ahmet Demir ve Alaattin Kanat grubunun PKK damgalı
tehdit mektuplarıyla Diyarbakır ve çevre illerden çok miktarda
para tahsil ettiklerini, bu tahsilatlardan 1993 yılında Melikah-
met Caddesinde bulunan ve beyaz eşya ticareti yapan “Ceza­
yir Ticaret, Öz Diyarbakır, Diyarbakır Sur, Diyarbakır İtimad”
firmaları ile “Ceylan İnşaat, întim İnşaat Şirketleri’ne tehdit
mektuplarım kendisinin (M. Gül) verdiğini, tahsilatın ise, Me­
sut Mehmetoğlu ve Alaattin Kanat tarafından yapıldığım,
- 1993 yılında PKK davasmdan Diyarbakır E Tipi Ceza­
evinde tutuklu bulunan "Sedef Ticaret Şirketi” sahihinin
kardeşi Abdülkerim Avşar’ın, itirafçı koğuşuna alınmasını
sebep gösteren A. Kanat tarafından, Sedef Ticaret’ten 1 mil­
yar TL. tahsil edildiğini, 1994 yılında bu taleplerini yinele­
diklerini, ancak istenilen para verilmeyince, şirket ortakla­
rından M. Şerif Avşar'ı öldürdüklerini, bu olayın bilinmeyen
bir nedenden dolayı ortaya çıkarıldığım,
- Yeşil Kod Ahmet Demir’in planlaması doğrultusunda,
10 Ekim 1993 tarihinde Lokman Zuhurlu (Abdurrahman oğ­
lu 1977 Lice doğumlu) ve amcasının oğlu Zana Zuhurlu (18
yaşında) ile PKK militanı maskesi altmda irtibat kurulduğu­
nu, adı geçen şahısların daha sonra Mesut Mehmetoğlu, Ala-
attin Kanat ve sivil kıyafetli iki asker tarafından kendilerin­
de bulunan “81-82 telsiz kod”unu kullanmak suretiyle Şehit­
lik Mahallesindeki evlerinden alındığını, kısa bir sorgulama­
dan sonra Pağıvar beldesi, Saran Tuğla Fabrikasının Bismil
istikametini 4 km geçtikten sonra öldürdüklerini,
- 20 Ekim 1993 tarihinde Avukat Hüsniye Ölmez’in Bis­
mil yolunda öldürülmesi ile ilgili Serdar Od, Mesut Mehme­
toğlu ve kendisine (M. Gül) görev verildiğini, Hüsniye
Ölmez’in öldürme eyleminin bizzat kendisi (M.GÜİ) tarafın­
dan gerçekleştirilmesi emrini aldığını, ancak eylemi gerçek-
Cem Ersever G erçeği ve Kod A it Yeşil

leştiremediklerini,
- Bahse konu olayların planlayıcısı ve yürürlüğe koyucula­
rın Jandarma İstihbaratı’nda Kerim Binbaşı olarak tanınan Ab-
dülkerim Kırca, Ahmet Demir ve Alaattin Kanat olduğunu,
- Ülkeyi daha iyi günlere götürmek ve terörden temizle­
mek amacıyla kendisi gibi itirafçıları kandıran bu şahısların,
daha sonra bu işleri şahsi amaçları için yaptıklarım, kadm ve
kızlara tecavüz ettiklerini ve elde ettikleri para ile lüks hayat
yaşayıp mülk edindiklerini öğrendikten sonra, kendisi ile
birlikte itirafçılardan Adil Timurtaş, İsmail Yeşilmen, Bur­
han Şare ve Serdar Od’un guruptan ayrıldıklarım,
- Ancak geçim kaynaklan olmadığı için gasp ve soygun gi­
bi olaylara karıştıklarını,
- Her infaz sonrasında Kerim Binbaşı, Yeşil ve Alaattin
Kanat tarafından kendilerine 10 milyon lira harçlık verildiği­
ni, geri kalanların ise teşkilata mal edildiğinin anılan şahıs­
lara söylenildiğini,
- Kendisi (Muhsin Gül), Ahmet Demir, İsmail Yeşilmen ve
Burhan Şare’nin ikamet etmeleri amacıyla, ‘Ofis Gevran cad­
desi Yeniçeri Apartmanı Kat 2 no: 6 adresinde ev tutulduğu­
nu, aynı evde bulunan siyah ajandada da Yeşil’e ait bir çok
sırların saklı olduğunu,
- ERNK mühürlü bloknot şeklindeki para tahsil makbuz­
larının ise, 1.5 yıl önce Ankara’da uçakta yakalanan bir
PKK’lıdan ele geçirilen makbuzlar olduğunu, bu makbu­
zların Ankara Jandarma İstihbaratı tarafından Ahmet De-
mir’e intikal ettirildiğini, anılanın da bu koçanları kendisi ve
diğer arkadaşlarının vasıtasıyla tahsil edildiğini, bu makbuz­
larda tehdit şekli ve istenecek para miktarım, Yeşil, Kanat,
Yeşilmen ve Mesut Mehmetoğlu’nun belirlediklerini,
- Cezaevine konulduğunun 2 . Günü Ahmet Demir’in ken­
disinin (Mehmet Gül) yanına gelerek “Çekoslovak marka
Kod A it Teşil

16’lı silah konusunu emniyet müdürlüğüne niçin söylediği­


ni” ve “benim hakkımda başka neler söyledin” diye sorduğu­
nu, kendisinin ise işkenceye dayanamadığı için söylediğini
beyan ettiğini,
- Yeşil kod’un açık kimliğini bilmediğini, ancak emekli
Albay olduğunu tespit ettiğini,
- Halk otobüsü için yardım edilen parayı Alaattin Kanat,
Yeşil ve İbrahim Yiğit’in aldıklarım, bu paranın görgü şahit­
lerinin ise kendisi (MuhsinGül) Dalyan Ay, Hakan Pamuk ve
Mustafa Pamuk’un olduğunu,
- Dalyan Ay'ın 05.08.1994 günü satırla öldürüldüğünü be­
yan etmiştir.

Mahmut Yıldırım 'ın M tT'a verdiği ifade...

Mahmut Yıldırım MİT’e verdiği ifadesinde olayı şöyle an­


latmıştır:
"22 Ocak 1995 Pazar akşamı yemeğe gitmek üzere Dik­
men Polis Evinden ...’i ve... Belediye Başkanını, ayrıca... ote­
linde kalan ...’nı aldım.
Yemekten sonra misafirlerimi aldığım yerlere bıraktım.
En son ...’m otele bırakıp dışarı çıktığımda, polise ait olduğu­
nu tahmin ettiğim üç arabanın otelin alt tarafında beklediği­
ni gördüm. Beni beklediklerini anladım ve otelin hemen ya­
nında bulunan CANBERK Gazinosuna girdim. Gazinonun
içinden aynı isimli otele çıkış olduğunu bildiğim için o tara­
fa yöneldim ve otele çıktım. Yanımda bulunan çantada bir
sürü evrak vardı. Polis şimdi bunları görürse bir sürü sual so­
rar diye düşündüm ve çantayı oteldeki tanıdığım görevliye
emanet ettim. Bilahare otelden çıkmayı denedim. Ancak ote­
lin kapısı çoktan tutulmuştu. Beni aldılar ve emniyete götür­
düler. Üzerimde ne varsa hepsini alıp tek tek incelemeye
Cem Enever Gerçeği ve Kod A dı Yeği

başladılar. Yanımdaki 16’h Cz tabanca ruhsatsızdı, onu da


aldılar. Benim kimliğimde 14’lü bir tabancanın numarası ol­
duğundan dolayı bu silahı nereden, kimden ve ne amaçla al­
dığımı sordular. Üzerimde unuttuğum ve bir süre önce bir
örgüt üyesinden aldığım eski Amed eyalet şemasından dola­
yı beni PKK masasına götürdüler, ifademi aldılar ve bir örgüt
üyesi gibi fişlediler. Arkasından sorgu başladı.
İstihbarattan bir amir geldi ve odadakilere üzerimden çı­
kan telefon rehberindeki tüm isimleri ve telefon numaraları­
nı liste hâlinde çıkarmalarını, kim var, kim yoksa hepsini
kendisine bildirmelerini istedi. Sorgulamayı iki ayrı ekip yü­
rütüyordu. Birinci ekip iki kişiydi. Onlar beni YEŞİL olarak
sorguluyorlar, kesinlikle işkence yapmıyorlardı. İkinci ekip
ise Haşan TANRIKULU olarak sorguluyor ve her türlü işken­
ceyi de yapıyorlardı. Su içmem ve yemek yemem yasaklan­
mıştı. Sorgulamaya Orhan TAŞANLAR da giriyordu. Benden
devamlı olarak bir isim istediler, herhangi bir isim, ilişkide
olduğum, bilgi verdiğim veya görüştüğüm birinin ismi. Bu
isim, KKK’den, Jandarma’dan, Özel Kuvvetlerden, Jitem'den
veya MiT’ten olabilirdi. Çünkü onlar için önemli olan polis
teşkilatının üstünlüğünü kanıtlamak veya benim onları gö­
zümde büyütmemi sağlamaktı. Bunu kendileri de devamlı
olarak ifade ediyorlardı. Sorguya giren her memur, polisin
üstünlüğünden bahsediyor ve Türkiye’de hiçbir şeyin polis­
ten gizli tutulamayacağını övünerek söylüyordu.
Bana MIT’le ilişkimi bildiklerini, MIT’e bilgi verdiğimden
haberdar olduklarını söylediler ve ilişki kurduğum, bilgi ver­
diğim kişileri sordular. Ben de bir tarihte Ankara’ya gelişim­
de MIT’e gittiğimi, görüştüğümü, ancak bunun sadece bir zi­
yaret olduğunu, bilgi vermek veya devamlı ilişkide olmak gi­
bi varsayımların doğru olmadığını anlatmaya çalıştım. Fakat
bu onlara yetmedi. Sordukları sorular karşısında 11e düşün­
düğümü daha iyi anlatabilmek için “Ben neredeyim?” diye
Kod A A Tefti

sordum. Gayet sakin bir şekilde “Emniyet’te” olduğumu söy­


lediler. Ben "yani burası Türk Emniyet T eşkilatı m ı?” diye
sorumu yineledim. Sorduğum sorudaki inceliği anlamadan
“Doğru” diye cevapladılar. Bunun üzerine, “İm kânı yok, çü n ­
kü siz PKK ile ilişkimi soracağınıza, diğer devlet kuruluşları
ile ilişkimi soruyorsunuz, kendimi KGB’de sorgulanıyorum
gibi hissettim” dedim.
Bir keresinde Orhan TAŞANLAR’la beraber gelen b ir şa­
hıs, telefon rehberimde bir sürü isim olduğunu, kendilerine
mutlaka bir isim vermem gerektiğini, aksi taktirde benim
için iyi olmayacağını söyledi. Ben de rehberimdeki isim lerin
çoğunun polis teşkilatından olduğunu söyledim. O rhan T a ­
şanlar rehberde Mehmet Çağlar’ın ism ini görünce nereden
tanıdığımı sordu, televizyondan tanıdığımı, kend isini takdir
ettiğimi ve beğendiğimi, bu yüzden telefon num arasını a ld ı­
ğımı söyledim.
Polislerden biri, “Seni basına vereceğiz, re zil olacaksın”
dedi. Elinde fotoğraf makinesiyle bir başka şahıs geldi. K o ­
nuşmalarından onun da polis olduğunu anladım. Bana b asın
mensubu gibi sorular sormaya başladı. Ona, “Y ap acağın h a ­
bere -Kral Polis- diye başlık atarsın" dedim. N edenini sordu,
“Şimdiye kadar beni örgüt dahi bu hâle sokam adı ama polis
bunu başardı, bunun için de bu başlığı hak etti” dedim.
Asayiş Şube Müdürü Deniz Bey, tabancamı yanındakilere
vererek, “İki şarjör boşaltın, boş kovanlarıyla birlikte g etirin”
dedi. Boş kovanlar geldikten sonra bana, “Bundan sonra eli-
mizdesin, bize yardım etmezsen bundan sonraki bütü n fa ili
meçhul cinayetlerde bu boş kovanları kullanır, s e n i zan a ltın ­
da bırakırız, herkese rezil ederiz!” dedi. Silahım ı da geri v e r­
mediler. Bir seferinde 15-20 kişi getirdiler ve b en i onlara gös­
terdiler. Hepsi adi olaylarla ilgili zannediyorum. Y aln ız bir ta­
nesinden korktum. Çünkü o kişiye üç defa gösterdiler. H erhal­
de birkaç adi olayı benim üzerime atmak istiyorlardı. B e n i
Cem Ersepcr Gerçeği ve Kod Adı Tept

PKK’lı olmakla da suçladılar. PKK ile nasıl ilişki kurduğumu


sordular. Ben “Bundan sonra PKK ile işim bitmiştir” dedim.
Orhan Taşanlar’ı beni öldürmeleri için çok tahrik ettim.
Çünkü oradan sağ çıkmak istemiyordum. Ne var ki yapılan
işkence neticesinde beni hastahaneye kaldırmak zorunda
kaldılar, daha sonra herhangi kanuni bir işlem yapmadan be­
ni bıraktılar. Şu anda silahım, boş kovanlarım, telefon rehbe­
rim ve parmak izlerim emniyetin elinde. Serbest bırakıldı­
ğım 25 Ocak 1995 Çarşamba akşamına kadar, hayatımda ya­
şadığım veya yaşayacağım en kötü, en berbat günleri yaşa­
dım. Şimdiye kadar Ankara’ya geldiğime hiç bu kadar üzül­
memiş, pişman olmamıştım. Keşke hiç Ankara’ya gelmesey-
dim. Ben saf bir köylü çocuğuydum. Vatanını, milletini se­
ven, uğrunda canını verecek bir vatandaştım. Ama bir vatan
haini gibi sorgulandım, işkence gördüm. Buna herkes katla­
namaz, dayanamaz. Nitekim ben de dayanamıyorum. Ve ben
bittim, tükendim artık. Ben bu insanlara karşı savaşamam,
beni bu gibi insanlar bitirdi. Etrafımdaki bütün adamları da­
ğıttım, hepsini gönderdim. Ben de evden dışan çıkmıyorum.
Zaten sağlık durumum da buna müsaade etmiyor. Artık ken­
di kendime sormaya başladım; “PKK niye devlete karşı sava­
şıyor” gerek yok ki, onlardan önce bu devleti yok etmeye, çö­
kertmeye, parçalamaya çalışan o kadar çok insan var ki,
PKK’nın yaptığı bunların yanında bir hiç kalır.
Sonradan öğrendiğime göre, üst düzeydeki bazı kişiler,
Ankara Terörle Mücadele Şubesinde görevli Cihangir’e ve
Başkomiser Hüseyin’e Bahçelievler’de bir kahvehane oldu­
ğunu, buradakilerin Avrupa ile ilişkileri olduğunu ve bu işin
halledilmesi gerektiğini emretmişler. Şube Müdürü, “Ben bu
işe girmem” diyerek faaliyete karşı çıkmış. Daha sonra görev
Asayiş Şubesine verilmiş. Gerek adamlarımın, gerekse be­
nim tutuklanmam, planh bir faaliyet zincirinin birer parçası
gibi gözüküyor. Farkında olmadan binlerinin menfaatine do­
kunduğumu hissediyorum.”
Kod A dı Teşü

MİT raporu şöyle devam ediyor...


■— Bingöl birimimizde görevli bir personel aracılığı ile 1994
Haziran ayı içerisinde getirdiği bir teklifte, çeşitli Avrupa ül­
kelerinde faaliyette bulunan bir grubun istenildiği taktirde,
yurt dışında bazı eylemleri taşeron olarak gerçekleştirilmesi­
ni kendisi (Mahmut Yıldırım) aracılığı ile sağlanabileceğini
belirtmiş, bu konunun Mehmet Eymür’e iletilerek, görüşme­
sinin sağlanmasını talep etmiştir. Bunun üzerine adı geçen
ile Eylül 1994 aymda ilişkiye geçilmiştir.
- Şahıs, Ocak 1995 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü
tarafından gözaltına alınmış, yapılan sorgusunda sürekli ola­
rak, kendisinin teşkilatımızla olan ilişkileri, ilişkide bulun­
duğu kişilerin kimler olduğu, verdiği bilgilerin neler olduğu,
dönemin Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar tarafın­
dan bizzat sorulmuştur. Sorgu sırasında adı geçen Orhan Ta-
şanlar’a nerede sorgulandığını bilmek istediğini, Türk Emni­
yet Teşkilatına ait bir birimde, Türkiye’nin güvenliği ile ilgi­
li diğer kuruluşlar hakkında sualler yöneltilmesini yadırga­
dığını ifade etmiştir. Bahse konu sorgu esnasında ayrıca,
şahsın kendisine ait silahın kullanılması suretiyle boş yere
atış yapılmış, bilahare sorgucular, bu aüşlar sırasında silah­
tan çıkan kovanların, meydana gelebilecek bir eylem sonra­
sında olay mahalline bırakılabileceğini söyleyerek şahsı teh­
dit etmişlerdir. Şahsın sorgu sırasında kırılan kaburga kemi­
ği Teşkilatımızı konu ile ilgili olarak bilgilendirmek üzere
geldiği sırada tarafımızca tedavi ettirilmiştir.
- Adı geçenle 30 Kasım 1996 tarihinden itibaren irtibatı­
mız kalmamışür.
Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk raporunda MİT Mah­
mut YıldırımT ve eylemlerini, nasıl kullanıldığını böyle an­
latmıştı.
MİT’in düzenlediği bu raporu bir de mercek altmda gör-
Cem Ersever G erfiğ i ve Kod AAi Tefi

mekte fayda olacağına inanıyorum:


•Mart 92, Tunceli Güvenlik Komutanlığına bağlı olarak
faaliyet yürüten şahıs MİT personeli ile yaptığı bir sohbette
Tunceli’deki PKK faaliyetleini drije eden Aysel Doğan’ı ille­
gal olarak sorguya alacağını, konuşmadığı takdirde ortadan
kaldıracağını ifade etmesi izerine, MİT elemanları tarafın­
dan “böyle bir eylemi yapnaması” yönünde ikna ediliyor.
Adam kimseye danışmadan bir kişiyi sorgulamaya karar ve­
riyor, konuşmazsa öldüreceçini söylüyor, MİT elemanları da
yapmaması yönünde onu ilnaya çalışıyor! Eğer bu şahıs si­
vil ise, hiçbir yetkisi yok he, MİT teşkilatının üzerinde bir
yetkili değil ise ve sadece fiber almada taşeron gibi kullanı­
yor ise, hangi mantık ile ikaya çalışılıyor?
•27.5.92 tarihinde Muş jüvenlik kuvvetlerince yakalanan
beş PKK mensubu sorgu anacıyla Özel Harekât Şb. Müdür­
lüğüne götürülürken M. Yıldırım tarafından öldürülüyor.
•Daha sonra 28.5.95 talihinde Ahmet Yeşil imzalı “Asa­
yiş Kolordu Komutanlığı Grevlisi” ibareli yazısı bulunuyor.
•5.5.92 tarihinde Muş Misi, Emniyet Müdürü, İl Jandar­
ma Komutanı ve Bölge Müdirü’nün hazır bulunduğu İl Emni­
yet Komisyonu toplantısın) katılıyor. Toplantıda Bingöl İl'in-
de MIT’ten yardım görmedğini söylüyor ve şikâyet ediyor.
•MİT teşkilatı tüm bunkrı tespit ediyor, buna rağmen şa­
hısa hiçbir müdahalede bılunulmuyor. Devamında 7.12.92
tarihinde Elazığ Emniyet Sfüdürlüğü sorgu bürosunda MİT
elemanlarıyla karşılaşıyor konuşuyor ve tekrar MİT’le çalış­
mak istediğini söylüyor. îımuoyunda birçok olaydan aran­
dığı söylenen Mahmut Yıllırım’a kimse dokunamıyor.

Merceğimizden Görinenlere Devam Ediyoruz...


Diyarbakır Cezaevi’nd tutuklu bulunan Muhsin Gül
isimli itirafçı; Ahmet Ceı Ersever, Mustafa Deniz, Neval
Kod A dı Teşil

Boz, Musa Anter, Vedat Aydrn’ı ve birçok şahsı bizzat Yıldı-


rpn’ın öldürdüğünü, birçok insana tecavüz ettiğini ve bu ey­
lemlerde kendisinin de bulunduğunu ifade ediyor, ama
Mahmut Yıldırım’a kimse dokunmuyor.
5.8.94 tarihine kadar MIT bu şahsm yaptığı tüm eylemle­
ri tespit ediyor, raporlaştırıyor...
Evet olaym belki de en tüyler ürpertici bölümüne yaklaş­
tırıyoruz merceğimizi;
MİT Bingöl biriminde görevli bir personel aracılığıyla
1994 Haziran ayı içerisinde bir teklif getiriyor Mahmut Yıl­
dırım. Teklifte çeşitli Avrupa ülkelerinde faaliyette bulunan
bir grubun istenildiği takdirde yurt dışında bazı eylemleri ta­
şeron olarak gerçekleştirilmesinin kendisi tarafından sağla­
nabileceğini belirtiyor. Bu konunun Mehmet Eymür’e iletil­
mesini ve görüşme sağlanmasını talep ediyor. Ve Eylül
1994’de MİT Mahmut Yıldırımla tekrar çalışmaya başlıyor.
95 yılında Ankara Emniyet Müdürü tarafından gözaltına
almıyor M. Yıldırım. Dönemin Emniyet Müdürü Orhan Ta­
şanlar tarafından sorgulanıyor. Sorgu sırasında Kaburga ke­
mikleri kırılıyor ve MİT tüm tedavisiyle ilgileniyor, özel ilgi
gösteriyorlar.
Birisi devletin emniyet teşkilatı, diğeri ise yine devletin
istihbarat teşkilatı. Devletin iki birimi arasındaki çatışmanın
boyutları o dönemlerden MİT’in kendi ifadesiyle de gözler
önüne seriliyor. Nihayet 1996 yılında şahısla olan ilişkisini
bir kez daha bitiriyor MİT.

Gerçekler...
11 Ocak 1993 tarihinde, Şevket Çubuk’a ait Panama ban­
dıralı, “Lucky S" adlı gemi Pakistan'ın Karaçi Limanından
ayrıldı. Gemide 15 ton baz morfin bulunuyordu. Akdeniz’de
yakalanan gemi, Marmaris Aksaz’da bulunan deniz üssüne
Cem Ersever Gerçeği ve Kod Ad* Tişil

çekildi. Bu güzergâhın niteliği önemlidir. “Altın Hilal” bölge­


sinin iki ülkesinden, yani Afganistan ve Pakistan’dan kay­
naklanan uyuşturucu söz konusudur. Hint Okyanusu ve Sü­
veyş Kanalı’ndan geçen gemiler Akdeniz’e girer. İsrail’in bu
bölgedeki uydu ve istihbarat gücü düşünüldüğünde onun
onayı olmadan bu çapta bir uyuşturucu ticareti imkânsızdır.
Kısmetim-1 ve “Lucky-S” adlı gemilerle birlikte anılan “Altm
Hilal” kaynaklı uyuşturucu ticaretinin arka planı birçok ger­
çeği gizliyor. Bu operasyonun Başbakan Süleyman Demirel,
Devlet Bakanı Cavit Çağlar, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğ-
lu ve İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir’in ‘bilgisi
dâhilinde” yapıldığı belirtilirken çok önemli bir vurgu dik­
katlerden kaçıyordu. Buna göre operasyonla “Demirel MİT
Raporunun intikamını” alıyordu.
Behçet Cantürk de daha sonra yaptığı açıklamalarda, "Bu
zayıflama operasyonunu Cavit Çağlar yürütüyor” diyordu.
“Kısmetim-1” gemisinin sahibi Derya Ayanoğlu’nun bir
süre önce öldürülen babası Osman Ayanoğlu’nun Mehmet
Eymür ve Hiram Abbas’m adamı olduğu biliniyor. “Sık sık
bir araya gelirlerdi” diyen eski bir MİT görevlisi, “Osman
Ayanoğlu’nu öldüren ülkücü baba Kürşat Yılmaz, Armatör
Kayhan Güvenoğlu’nu da aynı gerekçe ile öldürdü” açıkla­
masını yapıyordu.
Bu olayın hemen arkasından Behçet Cantürk’ün 2000’e
Doğru dergisine yaptığı açıklamalar, olayların acı ama gerçek
yüzünü yansıtmaya yeterliydi.
“Operasyonun başından sonuna kadar MİT işin içindey­
di. Geminin (Kısmetim-1 ) telsizcisi MİT elemanı, Osman
Ayanoğlu da MİT mensubu. Öldüğünde üzerinde bulunan
tabanca MİT tarafından verilmişti. MİT müsteşarı aracılığıy­
la almıştı. Yine öldürülen Şehmuz Daş da MİT’in adamıydı.
Yeşil Pasaportu vardı. Gerek Daş gerekse Ayanoğlu’nun aile­
si taşıyıcıdır. Malın sahibi bunlar değildir. Eğer malın tonajı
Kod A dı t i fil

aşırıysa o zaman çok ortaklıdır. ’Kısmetim-l’ gemisi mürette­


bat tarafından değil, topla batınlırdı. Bize gelen bilgilere gö­
re, geminin içindeki mal alındıktan sonra muhripler tarafın­
dan batırüdı."
P

Kontrgerilla da İlk İtirafçı...

Tarih 5 Şubat 1997. Aktüel dergisinin 291 sayılı baskısın­


da Murat Demir isimli itirafçının Mahmut Yıldırım ile ilgili
açıklamaları ciddiye alındığında ve o ciddiyetle bugün üze­
rine gidildiğinde, birçok soru işaretine cevap vardı.
Murat Demir, Susurluk Komisyonunda dinlenen RP Van
Milletvekili Mustafa Bayram’dan 500 bin mark haraç isten­
mesi olayının, Mahmut Yıldırım JİTEM bünyesindeyken na­
sıl gerçekleştirdiğini anlatıyor:
“Van JİTEM’den telefon edildi. Odada beş kişiydik. Ben,
Kadir Karataş, Şehmuz Durak, kod adı Kadir olan biri ve Ah­
met abi dediğimiz Ahmet Demir (Yeşil). Hatta Bayram’m sonu
1032 olan telefon numarasını da ben verdim Ahmet Abi’ye.
Bayram benim kirvem. Kendisini iyi tanırım. Z ırh lı ara­
bayla, iki eskortla dolaşır. Kolay korkmaz. Kaçırmak çok zor­
dur. Bunlan söyledim, dinletemedim. Ahmet abi telefon
edip kendini tanıttı ve parayı istedi. Bayram küfretmiş olma­
lı. 'Ahmet abinin öfkeden yüzü kızardı. Telefonu kapadığın­
da, ‘Bu adamı ortadan kaldıralım’ dedi. İki gün çevresinde
dolaştıktan sonra vazgeçip Van’dan ayrıldı.”
Murat Demir röportajda, yapılan eylemlerin JİTEM içeri­
sinde planlandığını anlatırken, bazı ülkücülerin de karargah­
larda eğitildiğini iddia ediyordu.
Cem Ersever dosyasma başladığımda, listenin ilk sılala­
rındaki isimdi Murat Demir... Çünkü Ersever ve Mahmut 'Yıl-
Cem Ersever Gerçeği ve Kod Adı Tifil

dınm’la yakınlığım ve kadrolu istihbaratçı olduğunu öğren­


miştim. Zaten o dönemler bazı yetkili ağızlar da Murat De-
mir’in ilk itirafçılardan JÎTEM elemanı olduğunu bazı de­
meçlerinde dile getirmişlerdi.
Ben ona ulaşma kavgası verirken Aktüel dergisinin ken­
disiyle röportaj yaptığım öğrendim.
Yine o dönemlerde, Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde Fethi
İpek adlı bir emekli memurun öldürülmesi nedeniyle, Diyar­
bakır 1 No’Iu DGM’de bir jandarma Yüzbaşısı, iki astsubay
ve iki uzman çavuş ile birlikte “çete kurmak" iddiasıyla yar­
gılanan jandarma muhbiri Ali Yıldız verdiği ifadelerde, “Ye­
şil” kod adlı Mahmut Yıldırım, JİTEM ve MHP’li olduğu id­
dia edilen kişilerle ilginç bağlantılarına dikkat çekiyordu.
Birlikte çalıştığım belirttiği Yeşil’in dönemin MHP Diyarba­
kır İl Başkanı İbrahim Yiğit’le arasının iyi olduğunu anlatan
Yıldız, bazı JİTEM elemanlarının vatandaşlara şantaj yaptığı­
nı iddia ediyor.
İdam istemiyle Diyarbakır DGM’de yargılanan Ali Yıldız,
DGM Savcılığında verdiği ifadede, JITEM’le ilişkisinin ilk
kez Ergani’de başladığını, iki-üç ay kadar Ergani bölgesinde
çalıştıktan sonra, JITEM’in Diyarbakır Merkezi’ne alındığım
söylüyor. Yıldız, ifadesinde, itirafçı olan PKK’lılar ile birlik­
te JITEM’de çalıştıklarını, zaman zaman silahlı çatışmalara
girerek, teslim olmayan örgüt militanlarını öldürdüklerini,
1992 yılında Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırımla tanıştığını
anlatıyor:
“Yeşil’i ben Ahmet Demir olarak biliyordum. Ancak ba­
sında fotoğrafları çıkınca adının Mahmut Y ıld ırım olduğunu
anladım. Yeşil, gözlerine bazen Yeşil lens taktığı için kendi­
sine Yeşil kod adı verilmişti.”
JİTEM'in sivil kanadının o tarihlerde iki kol hâlinde çalış-
KodAdt leşti

tığım belirten Yıldız, PKK itirafçılarının çalıştığı kanadı iti­


rafçı ‘Zinar’ kod adlı Alaaddin Kanat’ın idare ettiğini, kendi­
si gibi sivil muhbirleri ise Yeşil'in koordine ettiğini söylüyor.
Yıldız şöyle devam ediyor sözlerine:
“Her iki kol 1993 yılına kadar devlet için çok faydalı işler
yaptı. Bizim bulunduğumuz Yeşil’in idare ettiği kol, PKK
kamplarım doğrudan hedef alan operasyonlar yaptı. Beş kez
silahlı çatışmaya girdim. Benim Yeşil kod adlı Ahmet Demir
ile samimiyet kurmam mümkün olmadı. Olamazdı da. Biz
onu Özel Harp Dairesinden gönderilmiş görevli olarak tanı­
yorduk. 1993 yılına kadar Yeşil bizi bu şekilde çalıştırdı. Ye-
şil’in o şualarda zaman zaman uzaklara gittiği de oluyordu.
Bu zaman zarfında birlikte çalıştığımız elemanlar ve ben
MHP Diyarbakır İl Teşkilatı’na gidiyorduk. O zamanlar MHP
İl Teşkilatı Başkam İbrahim Yiğit’ti. Yeşil de teşkilata gider
gelirdi. İbrahim Yiğit’le bir samimiyeti vardı. Yeşil’in Diyar-
baku bölgesinde görev yaptığı süre içinde gayrikanuni işler
yapıp yapmadığı konusunda bir bilgi sahibi değilim. Ancak,
1993 yılının sonlarına doğru bizim teşkilatın elemanları, her
nedense örgütten ziyade vatandaşlara yöneldi. Vatandaşların
kaçırılması, şantaj yapılıp para isteme hadiseleri meydana
gelmeye başladı. Bu yüzden bizim teşkilat dağıldı. Bizim ko­
la mensup birçok eleman kendi memleketine gitti. Bu ele­
manların büyük bir çoğunluğu, ülkücülerden oluşan yaban­
cılardı.” (Cumhuriyet gazetesi 17.7.1998)
Ali Yıldız’ın ifadeleri de konuyla bağlantılı diğer itirafçı­
ların söyledikleriyle doğal şekilde paralellik gösteriyordu.

Sorgu Subayı Hüseyin Oğuz...


Cem Ersever gibi Hüseyin Oğuz da ordu içerisinde olduk­
ça hassas ve derin bilgilere sahip bir askerdi. Bu hassasiyet
ve ciddiyet çerçevesinde söyledikleri yabana atılmaması ge-
Cem Ersever G erçeği ve KbdA dt Yeşil

reken bir insandı. O “Yeşil” kod isimli Mahmut Yıldırım için


neler söylemişti? Neler biliyordu. Yine yer yer basında söy­
lediklerine kulak asıldığında çok vahim, ciddi ve üzücü şey­
lerdi söyledikleri.
"Yeşil, Veli Küçük Paşa Kocaeli Alay Komutam olunca bu
tarafa kaydı” diyor.
“Uyuşturucu olayını en güzel yönlendiren kişi bu” diyor
Yeşil için... "Bütün İl Jandarma Komutanlıkları tarafından
Yeşil’in faaliyetleri biliniyor. Bunun yanında Çatlı çok
önemsiz. Çatlı ufak. Yeşil çok daha önemli. Jandarmada,
özellikle Yeşil çok önemli. Onu tanımayan istihbarat birimi
yok. O nedenle yakalanması mümkün değil.”
Eğer Yeşil öldürülürse dengeler nasıl olurdu, Hüseyin
Oğuz’a göre;
“Yeşil öldürülürse onun adına çıkıp birinin onu anlatabi­
lecek konumu da var. Teşkilat şemasına göre Korkut Eken en
üstte, Yeşil ise Çatlı’nın üzerinde.”
Kutlu Savaş’m düzenlediği raporda Yeşille ilgili MİT’in
düzenlediği rapora bu bölümün başlarında yer vermiştik. Ra­
porda; Ankara’dan Jandarma istihbaratım, JİTEM Komutam
Nurettin Atay’ı aradığını, yöne bu düzen çerçevesinde, Meh­
met Eymür’e baba dediğini, Kocaeli Emniyet Müdürüyle Ha­
di Özcan’m durumunu tartıştığını ve dolayısıyla Türkiye’de
sistemin iyi çalışmadığım devletin baş savcısı Kutlu Savaş
da raporlaştınp resmileştirdiğine göre;
1 - Hâlen Devlet “Yeşil’i aramakla ne yapmaya çalışıyor?

2 - Sayın Savcı’nın tespit edip suçladığı sistem neden ha­


len suçsuz muamelesi görüyor?
3- En önemlisi de tüm bunları gören, duyan, okuyan yani
takip eden Türkiye Cumhuriyeti’nin bu halkı neden hâlen
duyarsızlık yaşıyor?
KbdAdt lifil

4- Hani der ya yetkililer her sıkıştıklarında, "İstihbarat


yetkililerimiz çok iyi çalışıyor, kuş uçmuyor” diye. Peki ha­
ni nerede o gurur duyduğumuz istihbaratçılarımız, sonra da
özel timcilerimiz; kaçırılan uçaktan kıl çeker gibi korsanları,
hem de hiçbir yolcunun kılma zarar gelmeden yok eden...
Şemdin Sakık’ı elin ülkesinden ışınlayıp Türkiye’ye getiren
bu birimlerimiz nerede? Elini kolunu sallayarak dolaşan “Ye-
şil’i neden yakalayamıyor. Hepimizin hafızalarında çok taze
bir Susurluk ve Çatlı anısı var. Hadi hatırlayalım bu anıyı.
Saym Sedat Bucak, Mehmet Ağar ve böylesine önemli
devlet yetkilileri televizyonlara çıkıp "Biz onun Çatlı olduğu­
nu bilmiyorduk, Mehmet Özbay olarak tanıyorduk'1demele­
rine hiçbirimiz inanmamıştık.
Ne olur şimdi de bu yetkililer ve yetkili birimler çıkıp
"Biz onun bu adam olduğunu bilmiyorduk” demesinler,
hâlen kontrolleri altmda olduğunu saklamak için. Çünkü za­
ten bir şeyler ve birileri yeterince çıkmaza girmiş durumda,
aksi halde bu bilinmezin içerisinde iyice kaybolurlar, tam bir
şeyler basm ve kamuoyunun gayretleri ile çözülmek üzerey­
ken bu, hiç hoş olmaz.

Kutlu Savaş Gözüyle YEŞİL...


Etibank Teftiş Kurulunca düzenlenen 27.01.1997 tarih
3/29 sayılı rapora göre “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım; Şu­
bat 1977 tarihinden itibaren, Şubat 1997 tarihine kadar Eti­
bank Elazığ Ferrokrom Tesislerinde işçi olarak çalışmış, ma­
aş almış, emeklilik primi ödenmiştir.
Puantör olarak çalışan Yeşil, 1981 tarihinde Elazığ İrtibat
bürosunda görevlendirilmiştir. Mesai arkadaşları ve amirleri
görevine muntazaman geldiğini söylüyor olmalarına rağmen,
her tesis müdürünün atandıktan kısa bir süre sonra Mahmut
YILDIRIM’m dosyasına baktığı, hiçbir işlem yapmadan dos-
Cem Ersever Gerçeği ve KbdAdt Teşil

yayı iade ettiği, bix daha da Mahmut YILDIRIM’m adını telaf­


fuz etmedikleri bilinmektedir. İşten çıkarma karan da tebliğ
edilmemiştir.
Ahmet DEMİR adına Ziraat Bankası Heykel Şubesi’nde
açılmış bir hesapta tehdit, şantaj ve cinayet sonucu toplanan
paraların bir bölümü yer almaktadır.
Ziraat Bankası Teftiş Kurulu yaptığı değerlendirmede şu
hususlan tespit etmiştir:
Ahmet DEMİR isimli şahıs Ziraat Bankası Heykel Şube-
si'ne müracaat ederek ve 50.000 TL yatırarak bir hesap açtır­
mıştır. Aydınlıkevler’de, bilahare Bahçelievler’de adres göste­
rerek ve nüfus hüviyet cüzdanı ile çeşitli işlemler yapmıştır.
Hesaba 20.06.1994 tarihinden itibaren âdeta para yağmıştır.
Yeşil’in cebinde milyar TL ile gezdiği düşünülmemelidir.
Ankara polisi tarafından gözlem altına alındığında cebinden
çıkan kartlarda Bosch buzdolaplarının fiyatları ve indirimle­
riyle ilgili notlar çıkmıştı. îki, üç milyon için bu kadar yoğun
bir mesai vermesi ve milyarlık tahsilatlar yaptığı tarihte
ayrıntılarla bu kadar uğraşması “Yalnız Yedirmezler” lafım
tam anlamıyla doğrulayıp, milyarların yalnız yenmediğinin
delilini oluşturuyor.
Gözlem altına almdığmda üzerinden birçok önemli isme
ait telefon numarası çıkmıştır. Mehmet Eymür (Ev-İş-Cep),
İbrahim Şahin (İş-Oto-Oto Özel-Cep-Çağrı-İstanbul’daki Ev),
muhtelif il ve ilçe Jandarma Komutanları, Sultan tekstil, Ay­
dın İpekli ve aynı numaralardan Mehmet Özbay (Çatlı olarak
ilave edilmiş), Sırrı Sakık (Ev-Büro) vs. Yeşil’in kullandığı
0542 211 89 82 no’lu telefon irtibatları araştırılmış, MİT ve
Jandarma ile yoğun bir telefon irtibatı görülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün temizliğini yapan ERTEM
Firmasıyla ilişkisi olduğu bilinmekte.
Kod A dı Yeşil

YEŞİL'in üzerinde başka doküman ve belgeler de var. Ha­


şan TANRDCULU adına sürücü belgesi ve İçişleri Bakanlı­
ğının İstihbarat Dairesi Kimlik Kartı. Bu kartın İstihbarat Uz­
manı sıfatıyla emekliliğine kadar geçerli olduğu da kayıtlıdır.
Ayrıca Başbakanlık İstihbarat Dairesi Kartı da üzerindedir.
Son olarak Kutlu SAVAŞ; Emniyet Teşkilatı, MİT ve Jan­
darmanın bu kişiyi yakından tanıdığım, takip ettiğini, din­
lediğini, bütün bilgileri arşivlediklerini; ama adamı bir türlü
frenleyemediklerinin altını hassasiyetle çiziyor. Ve bunun
YEŞİL’in iş ve eylemlerinin Kamu Kurumlarınm genel ter­
cihlerine aykırı olmaması, ters düşmemesinden kaynaklan­
dığını belirtiyor.
Evet, Mahmut Yıldırım’m her türlü karıştığı illegal işlerden
ortaya çıkardığı paralar Ahmet Demir ismine yatırılıyordu.
Resmî işlerde, özellikle de hesap kitap, para işlerinde Ah­
met Demir ismi kullanılıyordu. Bankalardaki hesaplar da
Ahmet Demir ismine açılıyordu...
Peki, neden Ahmet Demir ismi kullanılıyordu?
Tunceli Eski Emniyet Müdürü Ahmet Demir, Mahmut
Yıldırım ile beraber çalıştı. Mahmut Yıldırım o kadar rahat
ki, bir Emniyet Müdürünün ismiyle ulu orta sahte kimlik çı­
karıyor, kullanıyor; bu isime hesap açılıyor ve paralar yatı­
yordu. Seksenli yıllarda Ankara polisi tarafından gözaltına
alındığında, cebinden çıkan kartlarda Bosch buzdolaplarının
fiyatları, indirimleriyle ilgili notlar vardı.
Tunceli Eski Emniyet Müdürü Ahmet Demir’in bu hesap­
lardan, paralardan haberi yok muydu? Tabii ki vardı; çünkü
Mahmut Yıldınm’ın Ahmet Demir ismini kullandığını biliy­
ordu. Daha sonra bu Emniyet Müdürü’nün hesapları veya
kendisi kontrol altına alındı mı? Alınmadı!
Alınmış olsaydı, saklı gerçeklerin büyük bir bölümü bu­
ralara sarkmaz ve bugünleri bu kadar korkulu kılmazdı.
Cem Ersever Gerçeği ve Kod Adı lifti

Zaten Mahmut Yıldırım da televizyonlardan birinin ya­


yınladığı kendi ağzmdan konuşmalarda bazı şeyleri doğrulu­
yordu. “Kendi başma yedirmezler” diyordu ve ilkelere de
uyuyordu.

Mehmet Eymür-Yeşil Bağlantısı...

Adı Mehmet Eymür... MİT Dairesi eski Başkam. Bir za­


manlar Mahmut Yıldırım’dan yararlanan, koruyan, kollayan,
belki de ona şu anki sakıncalı şöhretini kazandıran kişi.
Daha sonra birdenbire görevinden alınarak Şeker Fabrika­
larına verildi. Bu duruma çok içerleyen Mehmet Eymür
emekliye aynldı. Emekli olduktan sonra Danıştay’a şok bir
savunma gönderdi ve bugüne kadar gizli kalmış birçok olayı
da savunmasında dile getirdi. Mehmet Eymür sav u n m asın d a
^ geçmişe dönük açıklamalara da yer verdi.
Bu açıklamalar tabii ki hiç vakit kaybetmeden anında ba­
sma sızdı, tıpkı Mehmet Özbay’ın kazadan 4-5 dakika sonra
Abdullah Çatlı olduğunun sızışı gibi! Bu şok savunmada, yıl­
ların verdiği mesleki sırlan yine yılların birikimiyle anlat­
mıştı anlatabildiği kadar. Sonra bir ulusal gazete de yine za­
mana saygısızlık etmeden anında bu açıklamalan yayınla­
maya başlamıştı. Ardından diğer gazeteler ve bazı televiz­
yonlar da ucundan kenarından görmüştü bu açıklamalan.
Mehmet Eymür’ün büyük yankı uyandıran bu açıklamalan
birçok olaya ciddi bir şekilde ışık tutuyordu.
DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in eşi Özer Çiller ile iliş­
kilerinin MIT’in yararına bir dengede olduğunu ve bu ilişki­
lerin müsteşarın bilgileri dâhilinde gerçekleştirildiğini, ha­
beri olmadan kendisi adma dönemin Başbakanı Mesut Yıl-
maz’dan randevu aldığım ve Başbakanla çok önemli görüş­
meler yaptığını, Mesut Yılmaz’m dönemin MİT müsteşarı
Sönmez Köksal’la bir görüşmesinde kendisinin siyasi faali-
Kod A dı Yeşil

yetler içerisinde olduğunu ve teşkilattan uzaklaştırılmasını


istediğini ve daha birçok kapalı kalmış konuları anlatmıştı.
Beni bu açıklamalarda en çok ilgilendiren kuşkusuz “Ye-
şiT’le bağlantılı olan bölümleriydi. Şunları söylemişti Meh­
met Eymür: »
"Susurluk kazası sonucu bazı olayların ortaya çıkmaya
başlaması, bu suç organizasyonunda büyük rahatsızlıklara
sebep oldu. Projektörleri kendi üzerlerinden başkalarına çe­
virmek için çeşitli girişimlerde bulunmaya, binlerini suçla­
maya başladılar. Televizyonlara çıkan PKK itirafçıları ve İs­
tihbarat Dairesi başkam eski yardımcısı Hanefi Avcı bu olay­
ların bir parçasıydı. Son yıllarda iki tip illegal faaliyet sürdü­
rülmüştür. Bunlar sistem yararına olduğuna inanılan işler ile
çıkar sağlamaya yönelik faaliyetlerdir. Her iki faaliyet de iç
içedir. Hukuken bunları, bu suç diğeri değil diye ayırabilmek
mümkün değildir. Sistem yararına olduğuna inanılan işlerin
açıklanması ülkeyi zora sokabilir. Hem de açıklayanın hain­
lik ile suçlanmasına neden olabilir. Sistem yararına yapıldı­
ğına inanılan işler belli bir emir ve komuta zinciri içinde ye­
rine getirilmiştir. Emirleri icra eden kişiler yüce bir görevi
yerine getirdikleri inancı ile bu işleri yapmışlardır. Ancak,
bu tip emirler çoğunlukla sözlü verildiği için bu emri veren­
lerin başlan belâya girdiğinde bu hususu inkâr etmeleri ve
suçu astlarına atmaları kuvvetle mümkündür.”
Birçok olayda hep iki tip faaliyeti yürütenlerin de aynı ki­
şiler olduğunu kaydeden Eymür; “Bu kişilerin sistemin gü­
cünü kendi güçleri gibi gördüklerini, kolayca elde edilen bü­
yük kazançlardan sonra memleket işlerini tamamen unut­
tuklarını” öne sürüyordu. Eymür, “MIT’in illegal örgütlerle
irtibatı birkaç kişiyle sınırlıdır. Askeri kimliğin yarattığı özel
dokunulmazlık statüsü ile MIT’in kapalı oluşu ve kendisine
has mevzuaü, bütün suçların neticesine polisin katlanm ası
gibi adil olmayan bir sonuca neden olmaktadır” diye anlatı­
yordu. Sistemin içerisinden bakıldığındaki gördükleri ve ya-
Cem Enever Gerçeği ve Kod A dı Tişil

Sadıklarıydı bunlar. Yeşil olayıyla ilgili olayları da şöyle de­


ğerlendiriyordu:
“Aynı tarihlerde Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşan-
lar’ın gözaltına aldığı Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ı bana
ve teşkilatımıza monte etme çabaları da Müsteşarlık maka­
mınca bilinmektedir. Esasmda Yeşil’in telefonlarını, banka­
sını, hesap numarasını ve havale edilen parasını detaylı ola­
rak bilen Hanefi Avcı’nın neden adı geçeni yakalatmadığı,
Orhan Taşanlar’ın Yeşil’i neden serbest bıraktığı hususları
araştırılması gereken konulardır. En tehlikeli adam Yeşil tril­
yonlarca lira para almış, paralarını yöneticilerine vermiş, yö­
neticisi kim? Mehmet Eymür. Yeşil’i Emniyetten kim kurtar­
mış? Mehmet Eymür. Yeşil’i MIT’te kim tedavi ettirmiş?
Mehmet Eymür. Beni arayan Başbakanlık Teftiş Kurulu Baş­
kanı Kutlu Savaş ile konuşuyorum. ‘Bu bilgiler teşkilatımı­
zın verdiği bilgiler’ diye cevap veriyor.
Devlet memuru olan Kutlu Savaş beyanatlar veriyor. Ha­
nefi Avcı televizyonlarda konuşuyor. Artık yargılanmayı ve
adalet önünde suçlamalara cevap vermeyi arzuluyorum. O
zaman neyin doğru neyin yanlış olduğu ortaya çıkacaktır.
Benim de konuşma hakkım doğacaktır.”

Ara Söz...
Yapılan açıklamalar, itiraflar ve sistem içerisinde çıkan
bilgiler birleştiğinde çoğunluğun asker kökenli olması; bu or­
du mensubu insanların deşifre edilmesiyle birlikte bireylerin
hatasının Türk Silahlı Kuvvetlerine mal edilmesinin yarattı­
ğı haklı panik, olaylarm görülen tarafı.
Tam burada güzel bir atasözünün yerinde olacağına ina­
nıyorum: ‘Her koyun kendi bacağından asılır."
Kurum ve kuruluşlar, kimse tarafından özel iş ve amaçla­
ra alet edilmemeli. Ama bu kuramlarda çalışanlar; bildikleri
Kod AA Yeşil

ya da tespit ettikleri kişileri, koku yayılmasın, ortaya çıkma­


sın mantığından yola çıkarak ifşa etmediğine, bildiği hâlde
önlem almadığı veya peşine düşmediği için olan bitene göz
yummuş durumuna düşmüş olmuyor mu?
#
Eldeki verilere göre durum: Türkiye’deki kaçakçılık başta
olmak üzere birçok gayriresmî olaya üst rütbeli insanların
ciddi anlamda karışması ve artık bunun engellenemez hâle
gelmesi; bir yerlerde güç ve denge yetersizliği yaşanması se­
bebiyle, attıkları her adımın bilinmesine rağmen hiçbir şeyin
yapılamıyor ya da yapılmıyor olmasıydı.
Sadece bu kişilerin türemesine, üremesine neden olan sis­
temdeki açığın üzerine gitmek, ortaya atılan ucuz kişi ve kah­
ramanlarla uğraşmaktan daha bir yapıcı ve kalıcı olacaktır.
Kırmızı bültenlerle aranan insanlar, hem de aranırken gü­
pegündüz bir ülkenin kaderini yönetip yönlendirebilecek...
Hem de uluorta... Bu durumda toplum olarak, aynaya kızma­
yacağız yüzümüz çarpık diye.
İşte bu olumsuzluk ve belirginsizlik bizlerin birer aynası.
Bu görüntü bozukluğu ve çarpıklıklar da hâliyle bize ait olu­
yor. Eğri oturup doğru konuşmayı becerip hep beraber hata­
yı artık kendimizde aradığımızda hem ortaya gerçek tadında
gelişmeler çıkacak, hem de kendi ürettiğimiz kahramanlar­
dan tokat yiyip sonra da onlara kızıp gürleme saçmalığından
kurtulmuş olacağız.
Gördüğümüz köye kılavuzsuz gidemiyorsak, yanlışlık ve­
ya hata, kılavuzun olmamasında değil, gördüğümüz hâlde
köye girmeyi beceremeyen kendimizdedir.

Gerçek Yeşil Subaydı...


Keşan aşireti lideri Ahmet Kıran’ın 1 Şubat 1998 tarihli
“Gazete Pazar’da yayınlanan açıklamaları, daha önce de orta-
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dı Yeşil

ya atılan iddiaları biraz daha somutlaştırıyor gibiydi.


“Tam gününü hatırlamıyorum, ama aralık aymın sonuy­
du. Sedat BUCAK’ın Toyota marka cipiyle akrabası ve şofö­
rü Mustafa ÖZBUCAK ve koruması Şehmuz KARAKAYALI
yanlarında iki özel harp komutanıyla Diyarbakır havaalanı­
na hareket ediyor. Yola çıktıktan 20 kilometre sonra araba
takla atıyor. Kazada dört kişi ölüyor. Karakayalı felç geçiri­
yor. Kazada ölen iki komutanın kim olduğunu öğrenmek is­
tediğimizde İçişleri Bakanlığı ‘Bilmiyoruz’ cevabım verdi.
Üstelik bu iki kişi apar topar Siverek Belediyesi’nce toprağa
verildi. Daha sonra ‘YEŞİL’ olduğunu öğrendik. Bir süre son­
ra Diyarbakır yolunda bir kaza daha oldu. Bu kazada da ‘YE­
ŞİL’ kod adlı ve Ahmet DEMİR sahte kimliğini kullanan
Mahmut YILDIRIM’a Ahmet DEMİR sahte kimliğini veren
Siverek Nüfus İdaresi Müdürü öldü. Kazada yanında Bucak’
m bir başka adamı vardı. Bu kazada Bucak’m adamma bir
şey olmadı. Bana göre ‘YEŞİL’ birinci kazada öldü. Ancak
teşkilat bağlantısı ve eylemler adı üzerinde devam ettirildi.”
Bu çarpıcı açıklamalar şu sorulan akla getiriyor:
1. Özel Harpte üst düzey komutan olduklan söylenen bu
iki adamdan bakanlık neden haberdar değildi?
2 . Eğer haberdar idiyse isimlerini neden gizli tuttu?

3. Neden Siverek’te gizlice gömüldüler?


4. Bu kaza yerel ve ulusal basında neden yer almadı?
5. Bu yetkili makamlar neden bilgi vermekten kaçındılar?
Susurluk kazasının hemen arkasından ortaya çıkan Murat
İPEK ve Murat DEMİR isimli itirafçılar da basına yaptıkları
açıklama ve röportajlarda "YEŞİL” kodunu kullanan iki kişi
olduğunu iddia etmişlerdi. Buna göre biri Jandarma Genel
Komutanlığında görevli ve rütbeli olan "KOYU YEŞİL”, diğe­
ri ise Ülkü Ocaklarında yetişen Mahmut YILDIRIM’dı.
Kod A dı Yeşil

Kıran iddialarını şu sözlerle güçlendiriyordu:


' “Daha önce kamuoyuna yansımayan bu kazada bir iddia­
ya göre ölen özel harpçilerden biri Adnan Hoca’nm da müri­
di olarak bilinen Faruk KIRASUN’du. Diğeri ise soyadı bilin­
meyen Korkut isimli bir subaydı. İşte bu subay, gerçek 'YE-
ŞİL’di.”
Şoför Mustafa ÖZBUCAK’ın da öldüğü kazada hayatını
kaybeden dördüncü kişi ise korucu başı Halit KESİTOĞLU
idi. Koruma Şehmuz KARAKAYALI ise GATA’da gizlice te­
davi ettirildi.
Ve bu olay 1994’ten bu yana hiçbir şekilde gündeme geti­
rilmedi, üzeri örtüldü, Ama diğer taraftan ne olduğu belirsiz
bir adam belirsizliğini korurken gündemi tek başma yönlen­
diriyordu. Adı Mahmut YILDIRIM.
Yine Kutlu Savaş’m hazırladığı raporda da bir albayın
varlığına yer veriliyor. İtirafçı Muhsin GÜL, “YEŞİL” kod ad­
lı kişinin açık kimliğini bilmediğini, ancak bir emekli albay
olduğunu bildiğini belirtiyordu.
1953 doğumlu olan Mahmut YILDIRIM, MİT raporlarında
faaliyetleri anlatıldığı 1993-1994 yıllarında 40 yaşındaydı.
Buna göre 40 yaşındaki bir insanın albay rütbesine ulaşması
normal prosedüre göre imkânsız. Fakat gözden kaçırılmama­
sı gereken önemli nokta, beraber görev yaptığını, çalıştığını
söyleyen itirafçı Muhsin GÜL’ün, asıl “YEŞİL’in emekli bir
albay olduğunu dile getirmesi çok önemli bir iddia.
Birkaç yıl içerisinde bu tür haberler basmda uzun ömür­
lü olmasa da dönem dönem yer aldı. Refah Yol döneminde
Sayın Elkatmış başkanlığında kurulan Susurluk Komisyonu­
na da katılan bazı itirafçılar "YEŞİL" kod isimli kişinin emek­
li bir Albay olduğunu dile getirmişlerdi.
Cem Ersever Gerçeği ve Kod Adt Yeşil

İbrahim B abat...

Baba adı Abdunahman. 1972 Şırnak doğumlu. JİTEM’in


kurucusu Cem Ersever’in en yakın adamı. Diyarbakır ceza­
evinde tutuldu bulunan PKK itirafçısı Muhsin GÜL’ün Di­
yarbakır Cinayet Büro Amirliği’ne 22 Temmuz-16 Ağustos
1994 tarihleri arasında verdiği ifadeye göre; Ersever’ i Ahmet
Demir, Alaattin Kanat ve Hoca kod adlı Antepli bir şahısla
birlikte öldürdü. PKK’dayken Besta-Uludere-Beytüşşebab
bölgesinde komutanlık yapü. Aslen Suriye uyruklu bir Kürt
ama itirafçı olduktan sonra Babat aşiretinin Türk sınırlan
içerisinde kalan bölgesinde Uludere nüfusundan T.C. vatan­
daşlığı aldı. Adı bölgedeki pek çok faili meçhul cinayete ka­
rıştı. İstanbul’da bir iş adabımın yanında çalışırken kendisi­
ne emanet edilen 7000 Markı alıp ortadan kayboldu. Yakala­
nacağını anlayınca parayı iade etti. Yargılanmadan itirafçı
statüsüne kavuştu. İstanbul’da adam öldürmeye teşebbüsten
Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandı ve şu an
Kırklareli cezaevinde tutuklu bulunuyor. Mahkeme dosya­
sında yer alan ve Komiser yardımcısı Fikret Yüksel’in imza­
sını taşıyan 7.9.1996 tarihli yargılama tutanağı Babat’ın Ya­
lova İl Jandarma Alay Komutanlığı tarafından yakalandığını”
ortaya koydu. Asker kaçağı olarak aranan Babat’ın burada ne
aradığı sorusunun cevabı ise hâlâ kendi üzerinde saklı.
Uzun yıllar Cem Ersever kontrolünde JİTEM bünyesinde
çalıştırılan İbrahim Babat daha sonra “Yeşil” ile bir araya ge­
lip birçok gayriresmî olayda beraber olmuşlar. Kutlu Sa-
vaş’m raporu yayınlandıktan sonra bazı bilgilerin eksik ol­
masına da sinirlenen Babat, cezaevinde bir mektup yazar. Bu
yazdığı mektubu gizli olarak basma sızduır. Ancak daha ön­
ce bazı devlet büyüklerinden yedi yıl ceza alacağı vaadine
rağmen 17 yıla mahkûm olunca Babat İstanbul Devlet Gü­
venlik Mahkemesi Başsavcılığına ve Başbakanlık Teftiş Ku­
ruluna ifade vermek için dilekçeyle müracaat eder. Müfettiş-
Kod A dt Teşil

lerin kendisiyle görüşmesinden önce 19.2.1997’de Kırklareli


İstihbarat Şube Müdürü ile Jandarma Alay Komutanı, İbra­
him Babat’ı ziyaret ediyor. Hatırını sorup geçmiş olsun der­
ken dikkatli olmasını, Devlet’e zarar vermemesini, davanm
Yargıtay safhasında olduğunu göylüyor bu yetkililer!
Basma sızan bu mektup Tempo Dergisi ve bazı gazeteler­
de de yayınlandı. Peki, raporda yansıtılan fakat kamuoyun­
dan gizlenen İbrahim Babat’la ilgili neler vardı. Yine Kutlu
Savaş’m kaleminden okumakta yarar var. İbrahim Babat ne­
ler söylemişti?
(Not: İtirafçı olup devlete yardım etmeye başladıktan son­
ra yani PKK saflarında değil, Türkiye’ye geçtikten ve cezası­
nı çektikten sonra kendisinin de açık açık belirttiği gibi bir­
çok insanı yargısız infaz ediyorlar, adam öldürüyorlar, katil
oluyorlardı.
Yani adam öldürdüğünü söylüyor. Evet işte buraya dikkat
edelim; şu anda İbrahim Babat Kırklareli’nde sadece adam
öldürmeye teşebbüsten içeride yatıyor ve 7+ 10 yıl giydiği
cezasını tamamlamayı bekliyor.)
Basında ve kamuoyunda İbrahim Babat böyle lanse ol­
muştu. Peki kendisi yaşanan bu olayları ve de kendisini na­
sıl anlatıyordu;
“Ben Suriye uyrukluyum. Gerçek doğum tarihim 1965’tir.
Türkiye’ye geldiğimde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Jan­
darma İstihbarat Teşkilatı olarak bilinen bir kurumdaki
askerî yetkililer tarafından bana yeni kimlik çıkartıldı. Adım
İbrahim, soyadım Babat ve doğum tarihim 1972 olarak Ulu-
dere nüfusuna kaydım yaptırılarak buna uygun bir de nüfus
cüzdanı çıkarıldı, bana verildi.
1984-1988 yıllan arasmda PKK için çalıştım. Ben de bir
süreden beri PKK örgütünün üst düzey sorumlularının iki­
yüzlü ve sahtekâr davranışlarım, kadın ve kızlarla ahlâk dışı
Cem Ersever Gerçeği ve Kod A dı Yeği

yaşantılarını gördüğüm için 1908 yılının sonunda örgütten


ayrıldım. Suriye’ye dönmek için yola çıktığımda, beni Os­
man Demir adlı bir koruyucu Kumçatı Köyü yakmmdaki bir
askerî tabura teslim etti. Oradaki tabur komutam İsa Binba­
şı, beni Şırnak Jandarma Alay Komutanlığına götürdü. Ak­
şam saatlerinde helikopterle, sivil iki kişi geldiler. Bunlardan
birinin daha sonra Ahmet Cem Ersever adlı binbaşı olduğu­
nu öğrendim.
Bu esnada PKK, benim henüz örgütten kaçmak istediği­
min farkmda değildi. Bu sebeple Ahmet Cem Ersever kendi­
lerine kaülmamı istedi. Beni bir çatışmada ölmüş olarak gös­
tereceklerdi ve öldüğümü duyuracaklardı. Ben de onlara yar­
dımcı olmayı ve askerî birliklerde çalışmayı kabul ettim. Bu­
nun üzerine bana yeni kimlik düzenlediler.
Yasal ve meşru operasyonların dışmda PKK terörüne kar­
şı mücadele adı altında devletin başını ağrıtacak birçok yasa
dışı eyleme de şahit olduğum için ve içinde bulunduğu du­
rum için bunları açıklama mecburiyeti hissettim. Ve bu se­
beple de İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığına ve Teftiş
Kurulu Başkanlığı’na başvurdum. Zaten bu bilgilerden bir
kısmım da Hanefi Avcı gibi bazı kişilere de intikal ettirmiş­
tim. Zira Ahmet Cem Ersever öldürüldükten sonra benim de
öldürüleceğimi duymuştum. Bu sebeple bazı hususları birta­
kım görevlilere bildirmek zorunda kaldım.
O dönemdeki asayiş komutanları da benim durumumu
biliyorlardı ve hatta o dönemde aylık 500 bin lira maaş alı­
yordum ve bu bana bir tutanak imzalatılarak veriliyordu.
1988 yılında Silopi’de Hacı Ahmet Seyrek’i sırf ileride bi­
zi ele verebilir endişesiyle, Ersever’in bilgisi dâhilinde ve
onun tarafindan temin edilen tabanca ile Lokman Gündüz’e
öldürttüler. Seyrek de itirafçı değil, benim gibi kullanılan bir
elemandı.
Kod A d ı Yeşil

Eski dönemlerde JİTEM’e istihbarat çalışm ası yapan Meh­


met Bayar’ı ve onun İdil’deki avukatını, b u birimlerin gizli
işlerini öğrenmiş olmaları sebebiyle ortadan kaldırmaya ka­
rar verdiler. Bayar içine bomba yerleştirilmiş, gizli servisle­
rin kullandığı orijinal bombalv çantayı avukata götürmeden
önce merak sebebiyle açınca bombalı çanta infilak etmiş ve
bu şahıs da ölmüştür. Bu olayın organizasyonu da yukarıda
belirttiğim gibi Silopi JİTEM birimi yapmıştır.
1989 yılında Şırnaklı Gijo Şanlı’nm yeğeni Hurşit’in ihbar
ettiği orta yaşlı üç kişiyi Renault bir araba ile Kastrit Boğa-
zı’ndan aldık, Silopi’ye götürdük. Bence b u kişiler masum­
du, sırf Hurşit’in kendi düşmanlarıydı. Bir şey elde edeme­
yince Ersever, Şaban Bayram ve ben Hurşit’i öldürdük.
1990’lı yılların başından itibaren JİTEM’d e köklü değişik­
likler oldu. Asayiş Bölge Komutanlığına Hikmet Koksal Paşa
getirilmişti, gruplar oluşturulmuştu. JİTEM’iu başma da Veli
Küçük Paşa getirilmişti. (O zaman Albaydı.) 1990 yılında ya­
kalanıp serbest bırakılan itirafçılar asker kim liği ile ]İTEM
grup komutanlığına alınmışlardı. Bütün asker itirafçıların
biraraya toplatılması düşünülüyordu. JİTEM ’de bu itirafçıla­
rın sevk ve idareleri için bana çağrı yaptı, ön ce kabul etme­
dim. Daha sonra Hikmet Koksal Paşa araya girince bazı kay­
gılarım olmasma rağmen Paşa’ya güvenerek Diyarbakır’a git­
tim. Bu arada JİTEM çatısı altında illegal b ir oluşuma gidil­
di. Diyarbakır ve çevresinde PKK ile ilgili olduğundan şüp­
helendiğimiz hemen herkesi infaz etme yetkimiz vardı. Bu
insanları yakalayıp, suçu varsa tespit edilip, adalete teslim
etmek yerine faili meçhul bir şekilde öldürmeyi bir yöntem
olarak benimsemiştik. Bizden istenen buydu, bu yönde tali­
mat alıyorduk. Bu grup içerisinde eski itirafçılardan Ali Os-
mansoy, Hüseyin Tilki, Abdülkadir Aygan, Hayrettin Toka,
Recep Tiriz, Adil Timurtaş ve eski TIKKO’c u Talip adındaki
kişiler vardı. Antalya’da örgüt tarafından öldürülen Numan
Kod (Selahattin Görgülü) admdaki kişi bizim grubumuzun
Cem Ersever Gerçeği ve Kod Adı Yeşil

istihbaratçısıydı. 'Örgütle ilişkilidir’ tarzında bize gösterdiği


ve getirdiği kişilerin hepsini değişik dönem ve zamanlarda
infaz ettik. Bismil’de Benzinci Talat’ı, Diyarbakır-Bismil yol
kavşağında bir vatandaşı aynı gerekçelerle infaz ettik. Bat­
mandaki iki kişiyi, birini evinden, diğerini evinin önünden
alarak Batman-Silvan arasında infaz ettik. Yine Hazro’da bir
vatandaş infaz edildi. Bu çalışmalar beş ay sürdü. Yine o dö­
nemde Selahattin Görgülü’ nün verdiği istihbarat Doğrultu­
sunda bir şahsı, Çelil Kod Aytekin Özen Binbaşı ile Abdül-
kadir Aygan birlikte gidip infaz ettiler.”
Gerek diğer itirafçılar olsun, gerekse İbrahim Babat’m
açıklamaları belki de çok ciddi bir şekilde itirafçılık kaosu­
nu, ya n lış lığım tüyler ürpertircesine ortaya koyuyordu.
Bu insanlar uzun yıllar PKK saflarında çalışıyorlar. Sonjra
pişman olduklarını söyleyerek gelip itiraflarda bulunuyorlar.
Tamam, biz ne yapmışız? Bu insanların itiraflarından yarar­
lanarak yeni stratejiler belirlemeye çalışmışız. Bir de onlara
yasa çıkarmışız: “İtirafçılık Yasası”, suçlarını hafifletmişiz.
Özellikle İbrahim Babat’ın açıklamaları ile oluşan şemayı bi­
raz daha genişleterek açmak istiyorum. Çünkü o zaman sis­
tem içerisindeki inanılmaz çarpıklığı bir başka boyuttan so­
mut olarak görebileceğiz. Kişiler hata yapmış olabilir, sistem
kişilerin yanlışlıklarına paralel laçkalaşmış olabilir. Fakat
kesinlikle şu hataya yol açmamalı; bazı yanlışlıklar makam,
kurum ve devlet kavramlarıyla karıştırılmamalı. İçerisindeki
şahısların hataları işte bu yüzden o kişi ya da kişilere mal
edilmeli, toplumca ve devletçe hesabı da sorulmalı.
Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Birimi (JİTEM)
bünyesinde toplanan bu itirafçılar ve tetikçiler illegal bir
oluşum içerisinde inanılmaz yetkilere sahip olmuşlar. İbra­
him Babat, açıklamalarında sarf ettiği şu sözlerle de tüm çıp­
laklığı ile gerçeği haykırıyor:
“Şüphelendiğimiz hemen herkesi infaz yetkimiz vardı. Bu
KodAdt Tefti

insanları yakalayıp, suçu varsa tespit edilip, adalete teslim


etpıek yerine faili meçhul bir şekilde öldürmeyi bir yöntem
olarak benimsemiştik.”
Bu ne demek: “Şüpheli bulduğumuzu öldürüyorduk,” Ka­
falarına göre buyruk yağdırmışlar. İbrahim Babat da diğer iti­
rafçılar gibi yaptığı infazları açıkça itiraf ediyor, fakat bu
gerçekleştirdiği infazları, önüne konulan yeni avantajlar ve
güvenceyle rahatça anlatıyor, itiraf ediyor. Evet diyor, şunu
şunu aldık götürdük, infaz ettik. Bu İbrahim Babat daha son­
ra cezaevine giriyor. Hangi suçtan dolayı? Silahlı bir çatış­
mada adam öldürmeye teşebbüsten! Öldürmekten değil, te­
şebbüs etmekten: fakat adam bas bas bağırıyor, ben şunları
şunları öldürdüm diye. Tüm bu bağırmalara rağmen değişen
hiçbir şey yok.
İşte JİTEM’in saklanmasındaki, uydurma denmesindeki,
sümenaltı edilmesindeki gerçekler hiç de öyle yabana atılır
cinsten değil. Tüm bu gerçeklerle bakıldığında bugün yana
yakıla aranan “YEŞİL”i doğuran, üreten sistemin bu noktası­
na bakmak, burayı onarıp düzeltmek meseleyi daha kökten
çözmeyecek mi? Çünkü Yeşil’in yaptığı bütün faili meçhul
olaylar da JİTEM’in bu yanlış yapılanmasından ortaya çık­
madı mı? Bu yanlış oluşumun başındaki yetki almış insanla­
ra bunun hesabı sorulmayacak mı? Sorulmalı ki yarınlarda
başka Yeşillerin üremesi, türemesi engellenebilsin.
Şu anda bu insanlar yani adı tetikçi, itirafçı olan şahıslar
ne yapıyorlar, geçmişte yaptıklarını!..
Şimdi de içimizde barınan bu kişilere kol kanat açanların,
açıklarını ortaya atıp, iç düzeni karıştırıyorlar.

H er Şey Görüleceği Kadar Ortaya Çıkmadı mı?..


Fransız gözlemevinin (Observatoire Geopolitique Des
Drogues) yöneticisi Labrousse’e göre; "Üst düzeyde koruma
Cem Ersever Gerçeği ve Kod Ad* Hepi

görmeden Türkiye’de eroin laboratuvarlarının varlıklarını


sürdürmeleri mümkün değildir. Gerçekte Türkiye’de uyuştu­
rucu ve kara para trafiğinin içinde mafya, birtakım bürokrat­
lar, bazı politikacılar, polis ve istihbarat teşkilatının bazı yö­
neticileri ve birkaç ordu mensubu vardır. Bu iş Türkiye’de
bir sektöre, hatta sistemin en önemli sektörlerinden birine
dönüştürülmüştür. ”
Dış gözlemcilerin bu tespitleri doğrultusunda bizim ken­
di basınımızda, kurulan komisyon raporlarında ortaya çıkan
gerçekte fazla söze hacet olmadığını, aynası iştir kişinin söze
bakılmayacağını olanca çıplaklığı ile ortaya koyuyordu. Şu
ana kadar medya ve basın yoluyla ortaya çıkarılan ve birçok
soruşturmaya neden olan bu olayları yine onların diliyle yo­
rumsuz bir şekilde özetleyerek, kitabın finaline gelelim.
Kocaeli bölgesinde Veli Küçük’e bağh (şu an Çanakka­
le’de) örgütlerin fidye ve uyuşturucu işi yaptıkları ortaya çık­
mıştır. Urfa bölgesinde DYP Milletvekili ve korucu başı Edip
Sedat Bucak’a bağlı grupların uyuşturucu ticareti yaptıkları,
devlet raporlarına ve mahkemelere yansımıştır. Yükseko­
va’da Dağ Komando Taburu Komutam Mehmet Emin Yurda­
kul’un, büyük bir uyuşturucu ve fidye çetesi yönettiği ortaya
çıkmıştır. Diyarbakır, Van ve Hakkari bölgelerinde çok sayı­
da özel tim elemam, subay ve köy korucusu, bazı yüksek rüt­
beli subayların denetiminde uyuşturucu ticareti yaparken
yakalanmışlardır.
İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı yapan, DYP Millet­
vekili Mehmet Ağar’ın Emniyet Genel Müdürlüğü dönemin­
de, ona ve Müsteşar Korkut Eren’e bağh ölüm timi içinde
özel tim komutanı İbrahim Şahin’e bağlı polisler, Abdullah
Çatlı ve Haluk Kırcı gibi MHP militanlan, Yaşar Öz, Sami
Hoştan ve Tarık Ümit gibi uyuşturucu tüccarları yer almıştır.
Bu kişilerin uyuşturucu ticareti yaptıkları İngiliz, Alman,
Fransız ve Türk polis kayıtlarında da vardır. Bu uyuşturucu
K ûdA dt Yeşil

tüccarlarına, ancak diplomatlara verilen, kırmızı pasaport


verilmiştir. Bu örgüt aynı zamanda devlet ihaleleri ve fidye
alanına hükmetmişlerdir. MİT Kontrterör Daire eski Başkanı
Mehmet Eymür, mahkemede Mehmet Ağar’ın Yaşar Öz ve
Nurettin Güven (şimdi İngiltere’de] yoluyla Avrupa’ya uyuş­
turucu gönderdiğini açıklamıştır.
MİT yöneticilerinden Mehmet Eymür ve Yavuz Ataç’a
bağlı uyuşturucu ve fidye örgütlerinin varlığı ortaya çıkmış­
tır. Şimdi tutuklu olan Alaattin Çakıcı bu oluşumun lideri
durumundadır. Çakıcının bağlantıları arasında iş adamları,
bakanların da dâhil olduğu milletvekilleri, büyük spor ku­
lüplerinin başkanlan, istihbarat yöneticileri vardır. Çakıcı­
nın bir bakandan daha yetkili olduğu ve milyarlarca dolarlık
bir ihale alanına hükmettiği ortaya çıkmıştır. Uyuşturucu,
kumarhanelerin ve ihale alanlarının geliri nedeniyle, bazı
resmî kuruluşlara dayanan gruplar arasında kanlı çatışmalar
çıkmıştır. Örgütler birbirine üstünlük sağlamak ve ranttan
aslan payı almak için politik güçlerini arttırmaya yöneltmiş,
bazı siyasi partilere dayanmışlar. Siyasi partiler de birbirle­
rine üstünlük kurmak için bu örgütlere dayanmışlardır. Yar­
gıtay başsavcısı Kutlu Savaş’a hazırlattırılan “Susurluk Ra­
poru” tüm bu bilgilerle doludur.

Adım Adım YeşiPe Yürüyorum... -1-


Doğan Grubu bünyesinde kurulan Yeni Ufuk gazetesinde
araştırma muhabiri olarak çalışıyorum. Tarih 1997’nin başla­
rı. Azerbaycan’dan yeni gelmiştim. Başarılı bir iş çıkarmanın
ödülü olarak sevgili şefim Şule bana iki gün izin vermişti.
Ebulfeyz Elçibey o zamanlar Cumhurbaşkanlığından dü­
şürülmüş, kendi köyü olan Kelaki’de sürgündedir. Bir türlü
gazeteciler görüşmeyi sağlayamıyor. Nedeni de hem Aliyev
yönetimi izin vermiyor, hem de Elçibey oldukça hassas dav-
Cem Ersever Gerçeği ve Kod Ad* Yeşil

ranıyor. Yine o dönem Elçibey Türkiye gündeminde... Bizim


gazetede de böyle bir iş gündemde... Kelaki’ye gidilip Elçi-
bey’le röportaj yapdacak... Sonuç olarak iş bana kaldı. Niha­
yet bir hafta içerisinde bütün görüşmelerimi tamamlayıp do­
laylı yoldan Elçibey ile mesajlaşıp, bir gün içerisinde Nahcı-
van’a gidip, oradan Kelaki Köyü’ne geçtim. Tabii köye ulaş­
mak hiç de kolay olmadı. İki gün misafir edilip, sonunda yo­
ğun bir koruma altında röportajımı yapmayı başarmıştım.
Oldukça ilginç, Susurluk ve Çatlı bağlantılarına da ciddi sin­
yaller gönderen bir söyleşi yapmıştık, Elçibey ile:
S o n : Türkiye’deki milliyetçilerle, ülkücülerle ilişkileri­
niz nasıl?
Cevap: Oradaki milliyetçilerle iyi ilişkilerim var. Kardeşçe
yaklaşırım. Ama onların bir lideri var, başmda insanlar var.
Kendileri liderlerini seçsinler, kimi seçeceklerine çok iyi ka­
rar versinler, kimi seçerlerse ben de onu alkışlayacağım. Hep­
si kardeşim. Tabii bu sonuçta onların öz işi, ben onlara karış­
mam. Benim Türk dünyasında başbuğ olma gibi arzum yok.
Soru: Uzun zamandır Azerbaycan’da Türk ülkücüleri ara­
sıda sıkı bir ilişki yaşanıyor. Ülkücülerin bir ayağının Azer­
baycan’da olduğu söyleniyor, Mesela Abdullah Çatlı’yla, Ha­
luk Kırcı’yla ilişkileriniz ne düzeyde oldu?
Cevap: Gazetelerde benimle ilgili çıkan haberlerde benim
sözüme söz eklemesinler, samimi olsunlar, Ben her zaman
sözümü ciddi söylüyor ve düz konuşuyorum. Ben Kelaki’de
Abdullah Çatlı ile görüşmedim. Diyorlar ki görüşmüş, hayır
kardeşim, ben Çatlı ile görüşmedim.
Soru; Peki tanışmadınız mı?
Cevap: Abdullah Çatlı’yı tanımıyordum. Ben Mehmet Öz-
bay adında bir adamı tanıyorum. Bakü’de olduğum zaman,
bir Azerbaycan Türkü bana birisini getirdi. Mehmet Özbay
diye tanıştırdı. Niye geldiğini sordum. Eğer Çatlı ise Allah
Kod A dt "Yeşil

rahmet eylesin. Dediler ki buradaki kamplarda dövüşçü ye­


tiştirecek. Ermenistan’da askerleri yetiştirecek. Ben de dedim
ki “Madem Türkiye’den gelmişsin o zaman önlerde olma,
çünkü seni öldürürler. Ben bunu istemiyorum. Sen bizim as­
kerlerimizi eğit, onlar vuruşsunlar, sana bir zarar gelmesin.”
Dört buçuk ay kadar askerlerimizi eğitti, daha sonra Türki­
ye’ye döndü. O günden sonra onu bir daha görmedim.
Sohbetin bir bölümünde konu, Türkiye’deki ülkücülerle
el ele verilip darbe hazırlığına girilmesiydi.
îşte bu iki günlük ödül izninin dönüşü, sabahleyin yine
gazetedeydim. Sohbet, muhabbet, Azerbaycan anılan derken,
araştırma servisinin şefi, yani benim şefim Şule yine o sevim­
li, iş aşkı fışkıran bakışları ile beni yanma çağırdı. Daha çağı­
rışından belliydi, yine bir iş verilecekti. Merakla yanına yak­
laştım. Ben Azerbaycan’dayken yine gündeme "Yeşil” yerleş­
mişti. Şule’nin bana yeni haber hediyesi de buydu. Eyvah de­
meme, hayır dememe hiç olanak yoktu, hele bir de Şule’ye
rağmen. İşti işte... Şule de vermişti. Sıkıysa kabul etme.
Ortaya elle tutulur bir şey çıkması için bir hafta gibi bir
süre vardı önümde. İlk günüm sadece şaşkın, boş ve ne ya­
pacağını bilemeyen bir hâlde geçti...
İkinci gün... Yine gazetedeyim. Önümde sadece birkaç gö­
rüşebileceğim isim... Ve bir haftalık sürenin dörtte üçlük bö­
lümü dolmuş durumda. Önümde oldukça kabarık doküman­
lar, bugüne kadar yayınlanmış bütün arşiv bilgileri fakat ben
yine de tatmüı olmamıştım. Şu ana kadar yayınlanmamış,
ulaşılamamış hiçbir bilgi yoktu elimde ama olmalıydı. Mese­
la şu an "Yeşil” neredeydi?.. Nerelerde ikamet ediyordu?..
Yakınında kimler vardı?.. Veya en son nerelerde görülmüş­
tü?.. Ailesi, akrabası gibi detaylı bilgiye ulaşılamamıştı, he­
nüz. B e n im toparladığım bilgilerle ortaya çıkacak haber, bö­
lük pörçük yayınlanan haberleri toparlayıp bütün hâle getir­
menin ötesinde olmayacaktı.
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dt Yeği

Az da olsa önümde bir zaman süreci vardı. Hiç vakit kay­


betmeden, Mahmut Yıldırım'm ağabeyine telefonla ulaşıp te­
mas sağladım. Yaptığım birkaç görüşme benim açımdan ol­
dukça verimli geçmişti. En azından yeni bilgileı çıkmaya
başlamıştı. Neydi bu bilgiler? Çocukları abisinin yanındaydı,
sürekli para gönderiliyordu. Uzun süredir yüz yüze görüşe-
miyorlardı ama telefon görüşmesi bolca yapılıyordu.
Bir anda yeni bilgilere ulaşma tempom doruğa ulaşmıştı.
Benim asıl beklentim, abisi, erkek kardeşi ile yaptığım görüş­
menin şahsın kendisine sıçramasını sağlayarak bir şekilde
bana ulaşması, direkt veya dolaylı bir şekilde benimle diya­
loga girmesini sağlamakü.
Çok geçmeden Veli Küçük Paşa’mı^ “Yeşille telefonda sık
sık görüştüğü ortaya çıkü. Antalya’da kendisine ait iş yeri ve
evi olduğunu öğrenip, detaylı bilgiler topladım. Dosya saat­
ler ilerledikçe yeni bilgilerle şişmeye devam ediyordu. Artık
bu haber nedeniyle tanıştığım kişilerden aldığım bilgiler ay­
nı zamanda “Yeşil’in yakın zamandaki hareketlerini de kont­
rol etmeme yardımcı oluyordu. Örneğin birkaç günlüğüne
Elazığ a geçiyor, haber sıcağı sıcağına bana ulaşıyordu.
İyi bakıldığında gözden kaçmayan en büyük gerçek de bu
insanın; istihbarat teşkilatlarının bünyesinde resmen devle­
tin görevlisi gibi çalışması, korunmasıydı. Diyaloga geçtiğim
herkes, aile yakınları onun istihbarat görevlisi olduğunu ve
maaşlı çalıştığını dile getiriyorlardı. Hatta JİTEM’ de çalıştığı
yıllarda Diyarbakır JİTEM lojmanlarında ikamet etmişti.
Hem de yetkililerin yana yana aradığı Yeşil.
Şule artık başıma sıkça gelip “Hadi Çetin, haberini toparla
ve teslim et” baskısını artırmıştı. Eh ne yapalım, eldeki bilgi­
leri toparlayıp haber hâline getirmek için bilgisayarın başına
oturulacaktı. O kadarıyla da olsa yazılacaktı bu haber. Ama
ben hâlen Mahmut Yıldırım’m benim bu koşturmamdan,
araştırmamdan rahatsız olup beni arayarak “Hayırdır kardeş"
Kod A d ı Yeşil

demesini bekliyordum. En azmdan bana ulaşmasa bile gaze­


tedeki bir yetkiliye ulaşması dahi yeterliydi. Çünkü baştan
itibaren tüm girişimlerim bunu sağlamak yönündeydi.
O gece sabaha kadar haberi bitirip ertesi gün teslim ettim.
Bir ara yayın yönetmeni Avni Bey telaşla Şule’yi odasma ça­
ğırdı. Oldukça heyecanlıydı. O an içimden bir ses benim ha­
berimle ilgili bir gelişme olduğunu söylüyordu sanki. Kısa
bir süre sonra beni de odaya çağırdılar. Heyecanla odaya gir­
dim. Evet, beklenen gerçekleşmişti. Namı diğer ‘Yeşil” tele­
fonla gazeteyi arıyor, telefona Avni Bey çıkıyor. Tabü yılla­
rın verdiği tecrübe ve gazetecilikle sohbete ikna edip röpor­
taj yapıyor. Diğer taraftan içim bir parça burkulmuştu. Ara­
dığında ben niye yoktum, neden konuşamadım? Tabii ki bu
duygu halim iş şevkimden kaynaklanıyordu. Sonuçta ortaya
çıkan işin kalitesi ve güzelliği önemliydi. Mahmut Yıldırım
gündeme geldiğinden bu yana Türk basınında ilk defa röpor­
tajı yapılmıştı. En mükemmeli de buydu. Bu haber de başa­
rıyla sonuçlanmıştı. Her şeyden önemlisi de Şule’nin yüzü
yine gülüyor ve yine mutluydu.
İki veya üç gün bu haberin tanıtımı yayınlandı ve arkasın­
dan haber... Türkiye’nin birkaç günlük gündemi Y. Ufuk ga­
zetesi ve "Yeşil” haberiydi, tüm görüntülü ve yazılı basın­
da... Gazetede yaymlanan bu röportajın arkasından birçok
yetkili de "Yeşil” ile ilgili açıklamalar yapmaya ve demeçler
vermeye başlamışlardı. Bu haberin hemen arkasından ismi
saklı kalmak kaydıyla değerlendirme yapan, Başbakan Mesut
Yılmaz’a ve Genel Kurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Kara-
dayı’ya yakm bir uzman, hükümetin Yeşil konusunu açığa
çıkarabileceğini belirtti.
18 T e m m u z 1997 tarihli baskısında yayınlanan bu röpor­
tajda uzman yetkili neler söylemiş ve nasıl bir ışık tutmuştu
olaylara...
Y. Ufuk gazetesinin sorularını cevaplandıran uzman şun-
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dı Yeşil

lan söylemişti:
Soru: Açıklamaların ardından Yeşil kimliği konusunda
bir tereddüt var mı?
Cevap: Mahmut Yıldırım adlı kişinin bu işlerde ön plan­
da rol oynadığıyla ilgili bir tereddüt yoktu zaten. Onun adı­
nı Cem Ersever ortaya attı. Yeşil’in Mahmut Yıldırım olduğu­
nu ise İran eski büyükelçisi Bageri gazetecilere fısıldadı. Ba-
geri, Güneydoğu’daki olaylarla ilgili olarak sürekli Hizbullah
örgütünün suçlanması üzerine böyle davrandığım söylemiş­
ti. Ama Yeşil kim sorusunun cevabım verirken biraz daha ih­
tiyatlı olmak lazım. Gazetenizde yer alan açıklamalar da dik­
katle okunduğunda, bu sıfatın bir başka kişiye ait olabilece­
ği ve onun olaylardaki aktif eli olarak Mahmut Yıldırım’m
kullanıldığı yorumu getirilebilir ve bence öyle bakmak çok
yanlış olmaz.
Soru: Bir başkasıysa; neden gerek Mahmut Yıldırım’m
kendisi, gerekse diğer istihbaratçılar sürekli olarak onu bu
kimliği ile gündeme getiriyorlar?
Cevap: Burada korunmak istenen birisinin olduğu anlaşı­
lıyor. Mahmut Yıldırım senelerce "Sakallı” koduyla bilini­
yor. Birden “Yeşil” sıfatını da ku lla n m aya başlıyor ki o zama­
na kadar Yeşil varlığı, çok dar ve üst düzey çevrelerde bili­
nen bir zat. Sonradan âdeta iki ayrı şahıs gibi, bu isimlerden
kâh birini, kâh diğerini kullanarak ortada dolaşıyor. Aynı ki­
şiyi farklı kod isimleri ile tanıyanlar başta olmak üzere her­
kesin kafası karışıyor. Sonunda sakallı birden yok ediliyor ve
Mahmut Yıldırım “Yeşil" kod adıyla kalıyor.
Soru: Yani Yeşil’in gerçek kimliğinin günün birinde orta­
ya çıkabileceğinden endişe edilerek bu kod adı bir başkası­
nın sırtına mı yapıştırıldı?
Cevap: Sanırım öyle. Korunmak istenen zatın hem yap­
mak istediği bir faaliyet var, hem de bulunduğu konumdan
Kod A d ı Te/U

dolayı hareket serbestisi kısıtlı olabilir diye düşünüyorum.


Kendisinin bilgisi dâhilinde ve onun kimliği ile birinin do­
laşması rahaüatıcı olmuştur. Günün birinde bir mesele çıksa
ve şu işin sorumlusu Yeşil’dir denilse, Yeşil diye tanınan ki­
şi başkası olduğu için hukuki bir sorumlulukta doğmayacak.
Ama kimliğin gerçek sahibi; hem dublörünü koruma, hem de
işlevini sürdürme imkânı bulacaktır.
Soru: Mahmut Yıldırım’m adına açılan banka hesabmı da
sözünü ettiğimiz bu kişi kullanmış olabilir mi?
Cevap: Elbette olabilir. Mahmut Yıldırım ise yaptığı açık­
lamada durumunu ortaya koyuyor. Zaten bu adam bankaya
gidip mütevazı bir parayı hesabından çekmek istese bile kuş­
ku uyandırır. Kaldı ki siz sadece Ziraat Bankası hesabmdaki
bir hareketi yayınladınız. Mesut Bey’in İstanbul’da DGM’ye
ilettiği belgeler içinde İş Bankası Ankara Çankaya Şube-
si’nden tahsil edilmiş bazı çeklere ait dekontlar var. Bunların 5
her biri on milyon dolarlık. Bu meblâğların Mahmut Yıldı-
rım’ın tasarrufuna ve kullanımına terk edileceğini düşünmek
fazla saflık olur.
Soru: Basında bir dönem Özer Çiller’in adı bu paralarla il­
gili olarak geçmişti.
Cevap: Buna fazla ihtimal vermiyorum. Öyle olsa kimi
makamlar garip bazı soruşturmalar peşinde koşmak yerine
ellerinin altındaki adama açıklamalar yaptırıp Çillerlerin
üzerine giderler. Özer ve Tansu Çiller çiftinin bu olayların
terörle mücadele boyutundan öte bilgi sahibi olduklarını
sanmıyorum. Ancak örtülü ödeneğin kullanımında devletin
çeşitli katmanlarına bulaşmış çarpık yapılaşmanın yönlen­
dirmesiyle maksadı tartışılır ödemeler yapmış olabilirler.
Soru: Doğu Perinçek’i bu yapıda nereye yerleştiriyorsu­
nuz?
Cevap: Onun bütün bu olaylarda iltihap patlatıcısı diye-
Cem Erseper Gerçeği ve Kod A d ı Teşil

bileceğimiz bil rolü var. MİT ve birtakım askerler sebebine


akıl erdiremediğim bir şekilde bazı bilgi ve belgeleri bu kişi­
ye aktarıyorlar. Hatırlayacaksınız “Kanal 6”daki bir program­
da Doğu Perinçek, kendisini açık oturumda karşılaşacağı sür­
prizler konusunda Genel Kurmay İstihbarat Dairesi Başkan­
lığı tarafından yazılı olarak uyarıldığını iddia etmiş, belge
göstermişti. Ve yine anlaşılmaz bir şekilde bu açıklama Ge­
nel Kurmayca soruşturma konusu yapılmamıştı.
Soru: O zaman Tansu Çiller hakkındaki casusluk iddiala­
rını, belge düzeyinde ciddiyeti tartışılsa bile, niyetin ciddi­
yeti açısmdan önemi var demektir.
Cevap: Hiç kuşkunuz olmasm. Kaldı ki dünyadaki çeşitli
casusluk olaylarına ancak bu ölçüde katlanılabilir, kuşku­
suz. Tansu Çiller ahbabı Amerikalılara sözü edilen belgeyi
verirken veya gönderirken casusluk yapma kastıyla hareket
etmemiştir. Buna inanmam. Darbeyi önleme amacıyla hare­
ket etmiştir, ancak şayet iddia edildiği gibi bir belge verilme­
si söz konusuysa, bunun casusluk tarifi içerisine sokulması
zor olmaz.

Adım Adım Yeşil'e Yürüyorum ... -2-

Kısa süre içerisinde Doğan Grubu yönetimindeki bazı kar­


maşalar ve Avni Özgürel ile (Yeni Ufuk gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni) aralarındaki anlaşmazlık sonucu gazetede çalı­
şan tüm kadro Avni Beyin ayrılmasıyla birlikte istifa verip
ayrılıyoruz. Dolayısıyla gazetenin yayını durduruluyor.
Zaman ilerliyor. Ben, Kent TV Haber Merkezinde işe başlı­
yorum. Haber Merkezinin başmda Gazeteci-Yazar Ümit Zileli
var. Ekip tam anlamıyla profesyonel. Ben haber araştırma ser-
visindeyim. Şeflerden yana bugüne kadar hep şanslı oldum.
Yeni Ufuk gazetesinde Şule’den çok şey öğrendim. Her şeyden
önemlisi de meslek heyecanımın dozajını, onun hâlen bu he-
Kod A it T&pl

yecanı sürdürebilmesinin sırrım öğrenerek artırdım. Şimdi de


yine mesleğe yıllarını vermiş dolu dolu bir şefim var.
İrili ufaklı birçok habere koşturuyorum. Ama içimde hep
bir yarım kalan, kendimce “Yeşil” haberi var. O dönemlerde
yine diyaloglarımı sürdürüyor, ilişkilerimi güçlendiriyor ve
şahısla ilgili sıcak gelişmeleri ilk ağızlardan öğreniyorum. Bu
arada bazı sıcak duyumlar alınca hemen haber müdürüyle
görüşüp, yeni gelişmeleri takip etmek için çalışmalarımı hız­
landırarak devam ettiriyorum.
Bir gün ilişkide olduğum bir kişi beni telefonla aradı.
Mahmut Yıldınm’m Elazığ Tunceli civarında sürekli görül­
düğünü söyledi. Tam bugünlerde de Antalya’da bulunan ve
aylar önce gazetede haberini yapüğımız Mahmut Yıldırım’a
ait ev polisler tarafından bulunuyor ve basılıyor. Hemen ar­
kasından Ankara’da yaşayan ailesinden, apar topar Elazığ’a
gönderildi haberi yayılıyor.
Henüz elimizdeki dosya öyle çok fazla kabarmamıştı. Fa­
kat bölgeye geçildiğinde, daha farklı veriler ve yeni bilgilere
ulaşılabileceği inancmdaydım. Tüm hazırlıklarımı yaparak
Diyarbakır’a gittim. İlk günü ilişkide olduğum bölgenin çok
değerli basm mensubu dostlarla ve emektarları ile birlikte
meslek sohbetleri yaparak geçirdim. “Yeşil’Te ilgili onlarda
derin bir koşuşturma içerisindeydi.
JİTEM’in kurulmasıyla birlikte Ahmet Cem Ersever’in ça­
baları ile itirafçı ve tetikçilere de devletin kapılan sonuna ka­
dar açılmışü, sonraki yıllarda ortaya çıkacak facialardan ha­
bersiz... Devletin giremediği ve haber istihbarat alamadığı yer­
lere bu sivil insanlardan oluşan "Timler” sayesinde girilecek­
ti. Hayat çizgileri adam öldürmek ve itiraflarda bulunup ilişki
ve dostluklarını satarak para kazanmak olan bu insanlar, tanı­
nan imkânlardan ve sunulan bu avantajlara sırtlarını dayayıp,
yaşadıklarını resmileştirip, aklandıklarını zannedip daha bir
devlet adamı, sözde vatan ve millet düşkünü olmuşlardı.
Cem Enever Gerçeği ve Kod A A Yeşil

Bu terörist, bu insan katilleri, devletin bazı birimleri içe­


risinde gün geçtikçe iç huzursuzluğun artmasına sebep olu­
yor, birbirlerinin açıkları yine aralarında bir araç hâline dö­
nüşüyordu. Bunların sayesinde kaçakçılık, bunların sayesin­
de gayri meşru işler devlet içerisine maalesef sızmıştı.
Devletin içerisine bu denli sızmaları, ilerleyen yıllarda
kurumlarm derinden parçalanmasına yol açmıştı. Ordu
mensubu olsun, MİT olsun, bolca açıklar verilmişti. Bu açık­
lar ve kurulan kirli denge pis kokusunu topluma yansıtma­
malıydı. O nedenle oluşan bu sistem içerisindeki kişiler de
korunmak zorundaydı.
Bu gayriresmî yapılanmaya birazcık ters düşüp konuşmak
isteyenin hemen kellesi kopartılıyor ve yok ediliyordu. Aksi
hâlde toplumun gözünde soylu bir Paşa’nın bir Bakan’ın, bir
devlet adamının çirkin tarafları çıkacaktı ortaya. Cem Erse-
ver, M. Deniz, Eşref Bitlis vb. kovana çomak sokarken onlar
tarafından sokulanlardan bazılarıdır. İşte bu noktada safını
çok iyi tutanlardan biri oldu Mahmut Yıldırım. O, menfaati­
ne uyan yerde kalmayı tercih etti. Onun için vatan da millet
de belli güçleri arkasına alarak, cebine sokacağı paraydı.
Derken Susurluk patlak verdi, olaylar medyaya yansıdı.
Devlet içindeki bu çatlak daha bir büyümeye ve toplum tara­
fından görülmeye başladı. O önemli gözüken bazı devlet yet­
kililerini de bir telaştır aldı. Kim vardı elinin altında, çok şey
bilen fakat bir türlü yok edemediği? Mahmut Yıldırım. Peki
neden yok edememişti bu insanı?
. Neydi onu böylesine güçlü kılan? Bir Cem Ersever’de çok
şey biliyordu fakat ne yaptılar? Bu insanı yok etmeden önce
ortaya çıkabilecek her türlü delil ve kendi başlarım yakacak­
larına inandıkları her türlü şey temizledikten sonra infaz
edilmişti. Ve aradan yıllar geçmesine rağmen bu öldürülen
insan veya insanlarla ilgili yeterli hiçbir şey bulunamadı.
Hatta Cem Ersever’in ölümünden birkaç gün sonra eşinin
Kod A dı Tefti

evindeki bütün eşyaları tek tek incelenerek kontrol edildiği­


ne dair işaretler konulup, önemli gördükleri eşyalara ise el
koymuşlardı.
Mahmut Yıldırım ise kendi hayat felsefesine sığınmıştı. O
felsefe, kendinden başka hiçlur şeye güvenmemekti. Çünkü
onun kavgası vatan millet değildi, elindekilerin farkındaydı
ve onu çok iyi kullanıyordu, kesinlikle açık vermiyordu. Du­
rum böyle olunca da geriye kalan tek şey onu korumak zo­
runda olmalarıydı.
Diyarbakır’da kaldığım iki gün içerisinde konuyla ilgili öy­
le çok elle tutulan bilgilere ulaşamamıştım. Elazığ’a geçerek
son yılların çok yıldızlı bir haber kaynağı olan Mahmut Yıldı­
rım la ilgili bilgi toplamaya koyuldum. Önce yaşadığı eve
ulaştım. Aksaray Mahallesi, Pancarlı Sokak, 17 Nolu ev biz­
zat kendisine aitti. Elazığ'ın biraz dışarısında geniş bir arazi­
nin ortasında, açık alanda, müstakil, âdeta bir kaleyi andıran
duvarlarla çevrilmiş, heybet akan bu evin kapısını çaldım.
Yerel basından aldığım istihbarata göre eşi bu evde kalıyordu.
Uzunca bir süre beklemenin ardından başı örtülü, zayıf, uzun
boylu, oldukça sert mizaçlı bir bayan elinde süpürgesiyle aç­
tı kapıyı. Daha iyi günler demeden, kendimizi tanıtmadan
sorduğum ilk soru evin kime ait olduğuydu. Herhalde pek an­
layamamış olacak ki bir cevap vermedi. Heyecanlı ve telaşla
bu evin Mahmut Yıldırımca ait olup olmadığım sordum.
“Evet” dedi kadın. Hiç ara vermeden ailesi ile görüşmek iste­
diğimi söyledim. Tüm bu konuşmaları yaparken, konuştu­
ğum bayanın eşi olmasını arzuluyor, bunu da bir türlü direkt
soramıyordum. Bayan son soruma oldukça rahat ve soğuk­
kanlı bir şekilde cevap verdi. “Şu an burada değiller, çarşıda
kalıyorlar” dedi. Ağzından çıkan bu son cümle heyecanımı
bir anda yükseltmiş ve farklı bir derinlik, heyecan, yeni bilgi­
lerin sinyalini vermişti. Bu konuşmaların üzerine hem kadın­
cağızı hem de çevrenin dikkatlerini daha fazla üzerimize çek­
meme düşüncesiyle teşekkür ederek evden ayrıldık.
Cem Ersever Gerçeği ve Kod Ad* Yeşil

Elazığ Korkulu ve Ürkekti...

Evin biraz ilerisinde dolmuşların müşteri beklediği, son


durak dedikleri yerde, kıraathanenin önünde sıralarını bek­
leyen şoförler birbirleriyle sohbet ederken bir taraftan da eli­
mizde kamera ve her halimizden belli olan biz gazetecilere,
şaşkın, bir o kadar da meraklı gözlerle bakıyorlardı. Selâmla­
şarak kendimizi tanıttık ve oturduk. Aslmda çok iyi bildikle­
ri hâlde ağzımızdan teyit alırcasına neden geldiğimizi sordu­
lar. Üzerimdeki tedirginliği bir kenara bırakarak açıkça özet­
ledim neden burada olduğumuzu. İşte o an eyvah! Bizi din­
leyen, sohbet eden insanlar bir anda çehrelerini değiştirerek,
sanki "başımıza taş yağacak" dercesine ve o yağacak taşm al­
tında bari biz ezilmeyelim tarzı surat ifadeleriyle bize karşı
soğuk bir davranış içerisine girdiler. Kameramanım ve ben
bu tutum karşısmda hayretler içerisindeydik; hiç abartısız,
Elazığ, Mahmut Yıldırım ismini duyunca tir tir titriyordu. Bu
arada çay ocağının sahibi yanımıza yaklaştı, hafifçe eğilerek;
“Abi ailesi ve kendi buralarda, Elazığ’daki tedirginlik ondan-
dır. Siz de başmıza bir bela almadan çıkın Elazığ’dan” dedi.
Bu tutum ve uyarıların üzerine bize de düşen bir an önce
oradan uzaklaşmaktı, biz de onu yaptık.
Aslmda gelişmelere haberci olarak bakıldığında oldukça
da olumluydu. Bu kadar olumlu bir gelişmenin arkasından
atılacak olan adımlar daha hassas ve sağlam olmalıydı. Hem
sağlıklı düşünme, hem de sağlıklı karar alma adına dinlenip
kendimizi toparlamamız gerekiyordu. Şehir merkezinde bu­
lunan, her şehrin kapasitesine göre atıflarla yüklenen turis­
tik bir otele yerleştik. Gergin ve yoğun geçen bir günün son­
rası uyumak hiç de zor olmamıştı bizim için. Sabahın ilk sa­
atleri, uyandırma telefonuyla ayaktayız. Kahvaltı ve günlük
yerel ve ulusal gazeteleri okuduktan sonra bazı dernek ve ku­
ruluşu ziyaret ederek bilgi toplamak istiyordum. Fakat her­
keste bir tedirginlik ve korku vardı, insanlar Mahmut Yıldı-
Kod A d i 7ep l

rmı ismini duyunca heyecanlanıyor, panik oluyor. Şehir san­


ki saatli bomba gibi her an patlarım korkusuyla soluyordu.
Birkaç yıl önce “Yeşil” tarafından vurulduğu iddia edilen
Haşan Kaya’nın abisi Avukat Mevlüt Kaya ile bürosunda bu­
luştuk. Konuyla ilgili çokça bilgisi vardı ama o da çekingen
ve korkuluydu. Konuşma esnasında söylediği bir şey çok il­
gimi çekti. Şehir merkezinde hâlen faal olarak çalışan iş ye­
rinin olduğunu söylemişti, üstelik bütün kayıtlar Mahmut
Yıldırım ismineymiş.
“Yeşil ve benzerlerinin Türk Ordusunun bir subayını
(Cem Ersever olayı] sorgulaması ve öldürdüğünü etrafa söy­
lemesi, Tarık Ümit gibi gerçekte karanlık bir kaçakçının ‘fa-
lancayı aldık, sorgulayıp, öldürdük’ gibi korkunç ve kendile­
rinin çok önemli konumda görülmelerini sağlayıcı davranış­
ları, Abdullah Çatlı gibi sistemin emrinde çalışan bir kişinin,
illegal işler yapıp etrafa korku salması ve bundan istifade
edip başkalarının da bu gelirden pay almasını temin eden
davranışları, geri kalmış bir ülkenin ciddiyetten uzak operas­
yonlarına izin veren bir yapı, ülkemizin gerçekten hak etme­
diği bir durumdur. Bu davranışlara izin veren anlayış bir
grup insanın sivil ve kamu görevlilerinin kısa sürede çizgiyi
aşıp vatan-millet hizmetinden kişisel menfaate dönmelerine
yol açmıştır. Her şeyin bu kadar kolay ortaya çıkması ve du­
yulması ise devlet adına yapılan işlerdeki ciddiyetsizliğin en
önemli göstergesidir.”
Kutlu Savaş’ın bu görüşlerini bir PKK itirafçısı da basma
yapüğı açıklamalarla doğruluyordu.
Avukat Metin Can ve Doktor Haşan Kaya cinayetinde
önemli bir parantezi, detaylarını ve Yeşil’in konumuyla ilgi­
li bilgileri, PKK itirafçısı Ayhan Öztürk isimli şahsm basına
yaptığı açıklamalarda içerisinde bulunan durumun vahame­
tini gözler önüne seriyor. Bu cinayetleri nasıl işlediklerini
şöyle anlatıyordu:
Cem Enever Gerçeği ve Kod Adi Teşil

“Önce avukat Metin Çan’ı alıp, doktorun evine gittik. Ye­


şil’in bize vermiş olduğu talimat gereği kendimizi tanıttık.
Hastamız olduğunu söyleyerek tedavi etmelerini istedik. Ön­
ce kabul etmediler. Daha önce PKK saflarında bulunduğum
için hareketlerimizle onları inandırdık, İdris Ahmet’in hare­
ketleri daha inandırıcıydı. Suriyeli İdris Ahmet 1.65 boyla­
rında, sarışın, ela gözlü, dolgun birisiydi. PKK saflarında
uzun süre kalmış, sonra itirafçı olmuş. Şimdi kontrgerilla fa­
aliyetlerini yürütüyor. Avukatla doktoru Elazığ otogarından
iki-üç kişi kaçırdı ve İdris Ahmet bunlara işkence yaptı. Bu
yarım saat kadar sürdü. Bunları Tunceli-Malazgirt arasında­
ki köprüye götürdük. Köprünün yakınlarında alay ve askerî
karakol gibi askerî birim vardı. Karakolla aramızdaki mesafe
2 km. idi. Yanımda İdris Ahmet ve Diyarbakırlı itirafçı Me­
sut Mehmetoğlu vardı. Yeşil ve diğerleri arabada bekliyorlar­
dı. Burada ben kafalarına birer tane sıkarak infaz ettim. Ka­
rakol silah seslerini duydu, fakat olaydan haberdar oldukla­
rı için gelmediler.
Yeşil, Landrover marka araç kullanıyordu. Burada çok ki­
şi öldürülmüştü. Bu, benim ilk ve son eylemimdi. Yeşil, be­
ni buradan Malazgirt’e gönderdi. Hasuna Köyü’nden Sıddık
Gümüştaş’ı öldürecektim. Gümüştaş, Nevşehir cezaevinde
yatmış, serbest bırakılmıştı, nitekim bu açıklamalardan son­
ra 28 Ocak 1994 tarihinde Güvenlik güçleri Muş’a bağlı Ma-
lazgirt’in Hasuna Köyü’nü basarlar. Köylülerden M. Sıddık
Gümüştaş’ı ayırırlar. Köyden biraz uzakta kurşuna dizerek
öldürürler. JİTEM’in öldürülen başkanı Binbaşı Ahmet Gem
Ersever de "Aydınlık” gazetesine yaptığı ve kitaplaştırılan
açıklamalarında “Diyarbakır, Bitlis, Bingöl, Elazığ, Tunceli
hattındaki cinayetlerin büyük bir bölümü kod adı Yeşil olan
Ahmet Demir ve Mehmet Yazıcıoğulları ekibine aittir” diyor­
du. ‘Ahmet Demir’ ve ‘Yeşil Mahmut Yıldırım’m kullandığı
kod isimleri. Mehmet Yazıcıoğulları ise Bingöl’ün Solhan il­
çesinde benzin istasyonu çalıştıran ve güvenlik güçlerine ça-
Kod A dı Kefil

lıgan, fidye, cinayet ve uyuşturucu olaylarında yer alan bir


kontrgerilla elemanı.”
Hızla uzaklaştık bölgeden. Sevgili taksi şoförü de bizi
uyarmayı eksik etmedi. Daha önce aldığımız bir bilgi üzeri­
ne Elazığ İmam Hatip Lisesi’ne gittik. Mahmut Yıldırım orta­
okulu burada okumuştu. Daha sonra telefonla randevu aldı­
ğımız okul müdürünün yanma çıktık. Sohbet gazeteciliği­
mizden başladı, Elazığ’ın meselelerini çözmeye kadar ilerle­
di. Fakat bir şekilde asıl konumuza gelip, sayın Müdür Beyi
sinirlendirmeden aldığımız bilgiyi teyit etmem gerekiyordu.
Konuşmayı uygun bir yerde bölerek konuya girdim. “Sayın
Müdürüm aldığımız duyuma göre “Yeşil” lakabıyla anılan
Mahmut Yıldırım ortaokulu okulunuzda okumuş, bu bilgiyi
doğrulamak istiyorum” dememle Müdür Beyin şahlanması
aym anda oldu: "Olur mu öyle şey kardeşim? Oklumuzun
adını niye kirletmeye çalışıyorsunuz?” gibi sözlerle ve sinir­
li tavırlarla bir anda panik olmuştu. İyi de okulun adı bir an­
da niye kirlenmişti. Eylemlerine taaa çocukken okulda mı
başlamıştı yoksa?.. Neyse zor da olsa Müdür Beyi sakinleşti­
rip, yumuşattıktan sonra yarım ağız da olsa “Çok eskiden ka­
yıtlarda böyle bir isim mevcut ama kardeşim Elazığ merkeze
kayıtlı bir ton Mahmut Yıldırım ismi var, yapmayın böyle
şeyler”. Evet Müdür Beyin, Mahmut Yıldırım ismini duydu­
ğunda yaşadığı korku ve tedirginlik herhalde birkaç gün ona
soğuk terler akıttırmıştır. Müdür Beyin sarf ettiği sözlerden
dikkatimi çeken bir başka nokta, Elazığ nüfusuna kayıtlı bir­
çok Mahmut Yıldınm’m olması. Okuldan ayrılır ayrılmaz ilk
iş bir telefon rehberi bulmak oldu. Elazığ merkeze kayıtlı iki
yüz civarında Mahmut Yıldırım ismi kayıtlıydı. Müdür Bey
farkında olmadan belki de öylesine söylediği birkaç kelime
doğruydu. Peki, Türkiye hangi Mahmut Yıldırım’ı tartışıyor­
du? Elazığ gerçekten korkulu ve ürkekti. Şehir merkezinde
bazı görüşmeler yaptıktan sonra akşamüstü Elazığ’da bulun­
duğum andan itibaren benimle yakından ilgilenen yerel
Cem Ersever G erçeği ve Kod A dı Tefil

TV’deki arkadaşlarımın yanma geldik. Kısaca gün değerlen­


dirmesi yapıp yorgunluk çayı içeceğiz. Daha sonra otelde is­
tirahata çekilecektim, yorucu geçen bir gün de böylece geç­
miş olacaktı.
Neyse saatler ilerledi ve biz haber müdürü arkadaşımla
karşılıklı çay içip değerlendirme yaptık. Bir ara telefonu çal­
dı, kim olduğunu bilmediğim kişiyle bir görüşme yaptı. Ar­
kasından bana dönerek, “Abi, biraz sonra istihbaratçı bir ahi­
miz hem ziyaret, hem de seninle tanışmak için buraya gele­
cek” dedi. Ben de gayet uygun karşıladım. “Belki sürpriz bil­
giler ortaya çıkarabilirim” düşüncesi de ağır basmıştı.
Zaman fazla ilerlemeden istihbarat görevlisi olduğu söy­
lenen şahıs geldi. Çaylarımızı üçlü olarak içerken sohbet de
güçlenmişti. Laflar döndü dolaştı ve benim niye Elazığ’a gel­
diğime dayandı. Biraz üstü kapalı bir şekilde neden geldiği-
184) mi ve elimdeki bulguların neler olduğundan bahsettim. Me-
sela Mahmut Yıldırım’a ait olan evin 250-300 metre ilerisin­
de polis karakolunun bulunmasma rağmen, ailesinin o eve
girip çıkmasının ilginç olduğunu; tüm yakın ve birinci dere­
ce akrabalarının (mesela amcası, amca çocukları) bu şehirde
yaşadığı, fakat buna rağmen hiçbir soruşturmanın yapılma­
masının ciddi bir soru işareti oluşturduğunu; şehir merke­
zinde kendi ismine ait işyerinin bulunduğunu ve tüm bu
şüpheli tablonun nasıl olup Elazığ’daki bazı yetkililerin gö­
zünden kaçmış olabileceği gibi boşlukların cevabını aradığı­
mı söyledim. Bu sözlerimin arkasından görevli hemen lafa
girerek konuşmaya başladı.
"Bak hiç sözümü kesmeden beni dinle. Ailesinin burada ol­
duğu uydurma kardeşim.” Hemen iddialı bir şekilde lafa gir­
dim: "Olur mu öyle şey, şu an evinde bulunan akrabası söyle­
di burada olduklarını. Elimde görüntü kayıtları var” dedim.
"Yok öyle bir şey kardeşim, abartmayın. Eğer herkes ken­
di görevini yapsa, bazı gazeteciler de gereksiz bir şekilde bu-
Kod A dt Tişü

nınlanm kendilerini ilgilendirmeyen işlere sokmasalar, ya­


lan yanlış bilgilerle haber yapmasalar hiçbir mesele yok.
Asılsız bir şeyi sanki gerçekmiş gibi yazıyorsunuz, sonra çe­
kiliyorsunuz kenara.”
İyi de bu söylediklerim tartışma götürmez şeylerdi. Tüm
akrabaları bu şehirde yaşıyordu, adına kayıtlı olan evde in­
sanlar yaşıyordu ama buna rağmen “olur mu öyle şey” gibi
gereksiz savunma laflarıyla karşüaşıyordum.
Yine dayanamayıp sözünü keserek “Kimse başkalarının
yanlışını üstlenmez" dedim. Bu sert konuşma bir süre daha
devam etti. Ortam oldukça gerginleşmişti. Bir anda ayağa
kalktı, kapıya doğru ilerlerken “Sakın kovandaki anlan kız­
dırma!” dedi ye ayrıldı. Yaz ortasında kış soğuğu da ancak
böyle hissedilebilirdi. Çünkü kendi adıma böylesi sert ve an­
lık bir tepki beklemiyordum. Kısa bir süre sonra ben de izin
isteyerek ayrıldım ve otele geldim...
Bir türlü içimden soyunup yatmak gelmiyordu. Her an bir
şey olacaktı ve ben dışarıya fırlayacaktım tedirginliği içeri­
sinde, elimde kumanda, üzerimde günlük giysiler, ayağım­
daki ayakkabı, yani bot dahi çıkmamıştı.
Biı ara gün boyu üzerimden hiç çıkarmadığım Sony mar­
ka gizli kamerayı çıkarıp, fiziksel olarak onun yükünden kur­
tulmak istedim. Mercek bulunan kravatı söktüm, belimdeki
korseden cihazı çıkardım ve yatağm üzerine koydum. Birkaç
dakika sonra tekrar vücuduma yerleştirip öylece yatağm üze­
rine uzandım.
Her an başıma olumsuz bir şeyler gelecek tedirginliği, Ela­
zığ’a geldiğim günkü dozuyla en doruktaydı yine. Çok doğaldı
aslmda, içinde bulunduğum bu gerginlik. Bizim cebimizdeki
cep romanı, öyle hiç de çocukluğumuzda okuduğumuz hayal
ürünü iyi ve kötü adamların çekişmelerinden değildi... Gerçe-
Cem Ersever Gerçeği ve Kod A dı Yeşil

ğin ta içerisinde, zamanın o an ın dan ve geleceğinden oluşu­


yordu cep romanı. Kahramanlan da öyle hikâye kahramanlan
cinsinden değildi. Kaçırılarak öldürülüp cesetlerinin sokağa
atıldığı, yargısız infazların, kaçakçılığın kol gezdiği türdendi
konusu, kahramanları da sürekli yan yana, kol kola, soluk so­
luğa yaşadığımızı, nefeslerinin soğukluğu özellikle biz gazete­
cilerin ensesinden hiç eksik olmayan, o bildik insanlardı. İyi
adam, kötü adam yoktu, çünkü hepsi birbirine karışmıştı. Da­
ha bir halk diliyle “Kimin eli kimin cebindeydi?”.
İşte böylesi cep romanlarıyla gün içerisinde soluk alıp
vermek hele bir de adam gibi yaşamayı becermek!
Korku ve tedirginliğimin feyiz noktası cep romanının bu
bölümleriydi işte...
Her an bulunduğum otelin, yaşanan o anın, böylesi bir
cep romanının sayfalarına yeni bir ek, yeni bir macera olma­
sıyla dolu korku... Kokutmuştum ortalığı...
Şu an aklıma geldiğinde gülümsediğim ama o an ciddi ol­
manın ta kendisi gibi şeylerdi düşündüklerim, yaşananlar.
Mesela sokakta yürürken, bir yere oturduğumda göz göze
geldiğim, on kişiden dokuzu ya MİT’ci ya da kötü adamdı gö­
zümde...
Uyuyup uyanma arası gidiş gelişlerde, bir savaş halindey­
ken telefon çaldı. Resepsiyondan arıyorlardı, misafirlerim
gelmiş beni bekliyorlarmış. Telaşlı ve tedirgin bir hâlde he­
men resepsiyona indim. Üç kişi beni bekliyordu. Bu kişiler­
den biri akşam saatlerinde yerel TV’de, oldukça gergin saat­
ler geçirdiğim, tartışmalar yaşadığım ve istihbarat görevlisi
olduğu söylenen kişiydi. Yüz yüze geldiğimde beynimde net
olan tek şey,” Arılar çok kızmıştı, acaba sokacaklar mıydı?”
sorusuydu. Diğer ikisini ise yeni görmüştüm. Oldukça soğuk
bir selamlaşma merasiminden soma dışarıya çıkacağımızı
iletti bana ve önemli olduğunu da ekledi sözünün sonuna.
Kod Ad* Tefti

Birkaç dakika yukarıya çıkıp odamdan çantamı almam ge­


rektiğini söyledim ve yukarıya çıkıp çantamı aldım. Beyaz
Renault marka araca binerek otelden uzaklaştık. Bir tarafta
delice bir gazetecilik cesareti, diğer tarafta ise akıl almaz bir
korku ve heyecan içerisindeydim.
Kısa bir sessizlik hâkimiyetinden sonra birbirimize aşina
olduğumuz ve kedisinin inatla istihbaratçı olduğunu söyle­
yen şahıs konuşmaya başladı.
“Evet Çetin Bey, bir süre bizim misafirimiz olacaksın” de­
di. Elindeki siyah renkli uzun bir şapkayı bana uzatarak her
türlü emniyet için bunu takmam gerektiğini söyledi. İşte o
an, hayatımm durduğu an, belki de ilk defa derin bir ölüm ve
yok olma ürpertisi kapladı her tarafımı. Israrla nereye gittiği­
mizi soruyorum, fakat karşılığında sakin olmamı, sadece ted­
bir olsun diye gözümü kapadıklarını, bir süre sonra açacak­
larını söylüyorlardı. Yine belki ilk defa hissettiğim bir duygu
hâlini yaşadım o an. Gözyaşlarımın şefkatine sarılmanın,
medet ummanın bir karesiydi bu...
Ürkütücü suskunluk aracın firen yapmasıyla bozuldu.
Kapılar açıldı. “Hadi iniyoruz” sesinin arkasından iki kişinin
kolları arasında, yüzümde ıslanmış bir maskeyle ayaklarım
yere basarak yürümeye başladık. Kapalı bir yere girdiğimizi
düşünürken bir çift el tarafından kafamdaki maske çıkarıldı.
Kırsal alanda köy karakolunu andıran bir yerde odaya girdik.
Odada bir makam masası, koltuklar, birkaç çiçek, telsiz, tele­
vizyon vs. Orta yaşlarda oldukça kilolu bir şahıs ayağa kal­
karak "Hoş geldiniz şef’ dedi yanımdakilere, bana dönerek
“Çekinme otur” dedi. Aralarında yaptıkları konuşmalar istih­
barat görevlileri olduğunu doğrular cinstendi. Telsiz konuş­
maları da bunu pekiştiriyordu. On, on beş dakikalık bir bek­
lemenin ard ından dışarıda fren yapan bir aracın kapı sesleri,
odadaki insanları ayağa kaldırdı. Konuşmalardan büyük şe-
Cem Enever G erçeği ve K od AA T ifil

Yine getirildiğim gibi otele bırakıldım, geride kalan teh­


dit, hakaret ve vücudumdaki patlak, ufak tefek morluklar.
Güzel olan ise hâlen yaşıyor olmamdı. Ertesi sabah kamera
otele bırakılmıştı. Geri kalan her şey yani çantam, kasetlerim
alınmıştı. Sadece, ölürken bile kafamızın akıl almaz şeylere
çahşan şark kurnazlığımla o arbededen sağ salim çıkardığım
birkaç özel şey. Evet Elazığ bile korkulu ve ürkekti!
Herkesin “Yeşi”i farklı farklıydı. Kimininki sakallı, kimi­
ninki koyu, velhasıl ebat ebat, boy boy. Bizimki de böyleydi
işte!
Eyüp Aşık’m dediği gibi "Y eşillerin bir tanesiyle de biz
müşerref olmuştuk.”
Ben çiçek toplam aya gidiyorum
sizin olsun
kan koku lu haberlerin iz
onları bir daha
duym ak istem iyorum

Ben çiçek koklam aya gidiyorum


başkasına anlatın
şan ş e re f
ve kahram anlıklarm ızı
ben h içb ir şey
olm ak istem iyorum

Ben çiçek koklam aya gidiyorum


başkasm a im zalatm
ölüm buyruklarm ızı
kekik, keven koku lu yam açlardan
yam açlarda ben i bekleyen
ağaçlardan
bütün kalbim le
özür diliyorum.
ADI GEÇEN ÖNEMLİ ADLARIN
BİYO GRAFİSİ

Veli Küçük...
İsmi ilk defa Hanefi Avcı’mn Susurluk Komisyonuna ver­
diği ifade ile ortaya çıktı, Veli Küçük’ün. Kocaeli Bölgesinde
İl Jandarma Alay Komutanlığı yaptı. Güneydoğu Bölgesinde
JİTEM Bölge Komutanı olarak çalıştı. Fakat asıl ününü Koca-
eli’de yaptı. Abdullah Çatlı, Mahmut Yıldırım, Sedat Peker
gibi isimlerle telefon görüşmeleri tespit edildi. İtirafçıları
biraraya getirerek ordu bünyesinde bir yapılaşmayı sağladı.
JİTEM’in kuruluşundan itibaren yapılanmasında, genişleme­
sinde önemli bir rolü oldu. Yeşil kod isimli Mahmut Yıldı-
rım’m uzun süre kullandığı cep telefonunun Veli Küçük’e ait
olduğu ortaya çıktı.

Murat Dem ir...


O bir PKK itirafçısı. Radikal gazetesine yaptığı açıklamalar­
da birçok üst düzey insanlarla tanıştırıldığım, Mahmut Yıldı-
rım’la birçok faili meçhul olaya karıştıklarını açıklamıştı.
Cem Ersever G erçeği ve KbdA dt Keşti

Şerif Tokgöz...

Kod adı Şamil. Askerliğini yaptığı Güneydoğu’da JİTEM’de


görev aldı. Cem Ersever’in emirerliğini de yapan Şerif Tokgöz,
Ersever’in emekliliğinde de yanından hiç ayrılmadı. JİTEM
elemanları ile sivillerden oluşan; iş adamlarının desteğinde
kurulup güvenlik şirketleri adı altında faaliyet gösterecek ve
1998 yılı başlarında harekete geçecek olan örgütün kurulma
hazırlığının yapıldığım, Ersever’in bunu yaparken Veli Küçük
Paşa ile ters düştüğünü, bazı bilgileri açıklamasından korkul­
duğu için öldürmüş olabileceğini ileri sürdü. O dönemlerde
İbrahim Babat’la, Mahmut Yıldırımla, Veli Küçükle sürekli
diyalog hâlinde olduklarım da dile getirmişti.

Ali Yıldız...

Jandarma İstihbaratı Bölge Komutanı. Hanefi Avcı ifade­


sinde piyasayı dolandırarak ortadan kaçan Öner Solakoğlu
isimli tefeciyi koruduğu, bazı kaçakçılarla girdiği ilişkilerde
cebine yüklü miktarda para girdiğini iddia etmişti. Bir za­
manlar Ersever’le çok iyi bir dostluğu olan Ali Yıldız, daha
sonra Ersever’le ters düşerek dostluğunu kesti. İlk eşinden
boşandı. İkinci evliliğini yapan Yıldız hâlen Güneydoğu’da
görev yapıyor.

Muhsin Gül...

PKK itirafçısı. JİTEM bünyesinde sivil itirafçı olarak görev


yaptı. O da JİTEM’e katılan ilk itirafçılardan. Ersever komu­
tasında görev aldı. Daha sonra Mahmut Yıldırımla birçok fa­
ili meçhul olaya imza attı. Susurluk Komisyonuna çok
önemli açıklamalarda bulundu.
A dı Geçen Önemli A dların Biyografisi

Alaattin Kanat...
1964’de Kızıltepe’de dünyaya geldi. PKK itirafçısı. Kod is­
mi General Zinhar. 1986’da katddığı PKK’dan 1991'de kaça­
rak devlete teslim oldu. Kanaî’ın Güneydoğu’daki çok sayıda­
ki faili meçhul cinayette kullanıldığı ileri sürüldü. Kendisi de
teslim olduktan sonra 69 kişiyi öldürdüğünü itiraf etti. KIrk­
lareli E Tipi Cezaevinden Ankara’daki Ankara Kalecik Yarı
Açık Cezaevine götürüldü. Diyarbakır Cumhuriyet başsavcılı­
ğı, TBMM komisyonuna gönderdiği açıklamada Kanat’m 24
Temmuz 1991 ile 18 Mayıs 1993 tarihleri arasında 11 kez gü­
venlik güçlerine yardımcı olmak gerekçesiyle Diyarbakır Ce­
zaevinden çıkarıldığını açıkladı. 21 Ağustos 1994’te askere
alındı, ancak acemi birliğinde olması gerekirken 9 Ağustos
1994’te Senar Er’den fidye isteme olayına karıştı.

Mustafa Deniz...
Binbaşı Cem Ersever’in çok yakın bir dostu ve itirafçı. Jİ-
TEM’de kadrolu istihbaratçı olarak çalışan Mustafa Deniz, Cem
Ersever’in emekliliğiyle birlikte JITEM’den istifa etti. 4 Kasım
1993’de ölü bulundu.

Sedat Edip Bucak


1960 Şanlıurfa Siverek doğumludur. Aynı zamanda Bu­
cak aşireti reisidir. 1987 itibariyle DYP Şanlıurfa milletveki­
lidir.
Ekim 1993 tarihinde DEP Siirt Milletvekili Zübeyir Aydar
ve Şırnak Milletvekili Selim Sadak ile bir görüşme yapmıştır.
Görüşmede sistemin Kürt ve Türk halkları arasındaki kar­
deşliği bozmak için elinden geleni yaptığım ifade etmiştir.
Daha sonra Urfa Siverek ilçe merkezinde "Siverek Gençliği”
ibareli bildiri dağıtılmasını sağlamıştır.
Cem Ersever G erçeği ve Kbd Adt Yeği

Haluk K ırcı...
1958 Erzurum doğumludur. Ülkücü camia içerisinde “İdi
Amin' lakabı ile tanınmaktadır. 24 Mart 1978 tarihinde An­
kara’da Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz ile 9 Ekim
1978 günü Bahçelievler semtinde 7 TİP’linin öldürülme ey­
lemlerinin sanığı olarak aranmıştır. Aynı yıl İstanbul’da sah­
te kimlikle yakalanarak Ankara’ya getirilmiştir.
1986 yılı içerisinde 3419 sayılı kanun hükümlerinden ya­
rarlanmak amacıyla Cumhuriyet Savcılığına müracaat etmiş­
tir. İfadesinde; Bahçelievler katliamını üstlenmesine rağmen,
mevcut bilgilere ilave yeni bir bilgi vermemiştir.
16 Temmuz 1989 tarihinde Bursa Cezaevindeki açık gö­
rüşte, üzerinde Ali Ekinci sahte kimliği ile firar teşebbüsün­
de bulunmuştur. İki yıl sonra Bursa cezaevinden şartlı tahli­
ye edilmiştir.

You might also like