Professional Documents
Culture Documents
ÂMENE’R-RASÛLU
1. Fazileti
Buhârî ile Müslim, sahihlerinde Ebû Mes’ûd el-Bedrî’nin Peygamber sallallâhu aleyhi ve
sellem’in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
‘‘Bakara Sûresi’nin sonunda iki âyet vardır ki, kim onları gece okursa, ona
yeterler.’’
Ebû Bekir en-Nakkâş da şöyle demiştir: ‘‘Yani gece namazı yerine yeterler.’’ (Ebu’l-
Ferec İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr)
Bazı tefsircilere göre, bu âyetten başka Kur’ân-ı Kerîm’in bütün âyetlerini Cebrail (a.s),
Peygamberimize getirmiştir. Yalnız bu âyeti Peygamberimiz Mi’râc gecesi bizzat vasıtasız
işitmiştir. (Semerkandî, Bahru’l-Ulûm)
2. Nüzûl Sebebi
ِِ ِ ِ ِ
ُ=ّٰ‘‘ َواْن ﺗـُْﺒُﺪوا َﻣﺎ ِٓﰲ اَﻧْـُﻔﺴُﻜْﻢ اَْو ُﲣُْﻔﻮﻩُ ُﳛَﺎﺳْﺒُﻜْﻢ ﺑﻪ اİçinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de
Allah sizi ondan hesaba çeker’’ (Bakara, 284) âyeti inince bu, Peygamber sallallâhu aleyhi ve
sellem’in ashabına zor geldi. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelip önünde diz çöktüler
ve: ‘‘Allah sana bu âyeti indirdi, bizim ise ona gücümüz yetmez’’ dediler. O da: ‘‘Sizden önceki
iki kitap sahiplerinin dediği, ‘‘İşittik ve isyan ettik” demek mi istiyorsunuz? ‘‘İşittik ve
itaat ettik, Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır” deyiniz, dedi. Onlar da
bunu deyip de dilleri iyice alışınca, Allah Teâlâ arkasından ‘‘Âmene’r-Resûlü” âyetini indirdi.
3. Münâsebeti
1
İlim Meclisi Telegram Kanalı
Keza sûrenin başında, mü’minlerin gayba îmân ettikleri zikredilmiştir. Sûrenin sonunda
ise, mü’minlerin Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve resullerine îmân ettikleri zikredilmiştir ki
tüm bunlar gayptandır.
ُْﻢ اَْم َﱂْ ﺗـُْﻨِﺬْرُﻫْﻢ َﻻ ﻳـُْﺆِﻣﻨُﻮَنNَاِﱠن اﻟﱠِﺬﻳَﻦ َﻛَﻔُﺮوا َﺳَٓﻮاءٌ َﻋﻠَْﻴِﻬْﻢ ءَاَﻧَْﺬْر
ِ ِ
َ َﻋﻠَﻰ اﻟَْﻘْﻮم اﻟَْﻜﺎﻓِﺮﻳWَﺼْﺮ
Sûrenin sonunda ise kâfirlere karşı zafer niyâzında bulunulmuştur: ﻦ ُ ْﻓَﺎﻧ
(Fâdıl es-Sâmerrâî, et-Tenâsub Beyne’s-Suver)
Bir başka vecih: Bakara Sûresi’nde birçok hükümler ve kıssalar zikredilince, sûrenin
sonunda اَٰﻣَﻦ اﻟﱠﺮُﺳﻮُل ِﲟَٓﺎ اُﻧِْﺰَل اِﻟَْﻴِﻪ ِﻣْﻦ َرﺑِّﻪ َواﻟُْﻤْﺆِﻣﻨُﻮَن buyurularak, buraya kadar zikredilen bütün
Birinci vecih: Hak Teâlâ önceki âyette mülkünün, ilminin ve kudretinin kemâlini beyân
edince, bunun peşinden hemen, mü’minlerin de Allah’a son derece bağlı, itaatkâr ve boyun
eğmiş olduğunu, bunun da kulluğun kemâli olduğunu beyan etmiştir. Yani Allah Teâlâ, kendi
rubûbiyyetinin kemâlini izhâr edince, bizden de, kulluğun kemâlini izhâr etmiştir. Biz de O
Rabbu’l-âlemîn’den, kıyamet gününde bize inayet, rahmet ve ihsanın kemâlini izhar etmesini
niyaz ediyoruz.
İkinci vecih: Allah Teâlâ, bir önceki âyette: ُ=ّٰا َواِْن ﺗـُْﺒُﺪوا َﻣﺎ ِٓﰲ اَﻧْـُﻔِﺴُﻜْﻢ اَْو ُﲣُْﻔﻮﻩُ ُﳛَﺎِﺳْﺒُﻜْﻢ ﺑِِﻪ
‘‘Siz, İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de, Allah onunla sizi hesaba çeker’’ (Bakara.
284) buyurunca, bizim ne gizli, ne açık, ne zahir ne de batınımızdan hiçbir şeyin O’na asla gizli
kalamayacağını beyan etmiştir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, bizim için bir medih ve övgü ifâde
eden açıklamaları getirerek, ‘‘O Peygamber de kendisine (Rabbinden indirilene İmân etti,
mü'minler de’’ (Bakara, 285) buyurmuştur. Cenâb-ı Hak sanki, lütfü ve keremi vesilesiyle
şöyle demektedir: ‘‘Kulum, her ne kadar ben senin bütün hallerine muttali isem de, bunlardan
ancak, senin için bir medh ü sena olacak olanları zikrederim… Öyle ki sen böylece benim,
mülk, ilim ve kudret hususunda kemâl sahibi olduğum gibi, aynı şekilde cömertlik ve
2
İlim Meclisi Telegram Kanalı
merhamet, iyilikleri izhar ve hataları da örtme hususunda da kemâl sahibi olduğumu bilir,
anlarsın!’’
Üçüncü vecih: Cenâb-ı Hak Bakara Sûresi’ne, gayba iman eden, namazlarını dosdoğru
kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerinden infâk eden muttakîleri methederek başlamış;
sûrenin sonunda da, başında medh ü sena ettiği kimselerin, Muhammed (sallallâhu aleyhi ve
sellem)’in ümmeti olduğunu beyân ederek, ‘‘...Mü'minler de (onlardan) her biri, Allah'a,
O'nun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı. "O'nun peygamberlerinden
hiçbirini, diğerlerinden ayırmayız", (hepsine inanırız derler)’’ (Bakara, 285) buyurmuştur.
İşte, Cenâb-ı Hakk'ın sûrenin başındaki, "ki onlar gayba imân ederler" (Bakara. 3) âyetinden
muradı da budur.
İşte kim bu sûrenin nazmı, yani kelamın dizilmesindeki incelikler ve tertibinin eşsizliği
hususunda iyiden iyiye düşünürse, Kur'ân-ı Kerim'in lafızlarının fesahati ve manalarının
üstünlüğü yönünden bir mucize olduğu gibi, tertibi ve âyetlerinin nazmı (dizilmesi) bakımından
da bir mucize olduğunu anlar. Şâir şöyle demiştir:
‘‘Gözler yıldızı küçük görür. Küçük görmenin günahı yıldıza değil göze aittir.’’
(Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
3
İlim Meclisi Telegram Kanalı
TEFSİR
285. ÂYET
(285) Allah’ın Resûlü ve müminler, Rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri
Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. “O’nun elçileri arasında
ayırım yapmayız” ve “İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz Rabbimiz, gidiş sanadır”
dediler.
1. Bu âyette evvela Resûlullâh’ın iman ettiği bildirilmiştir. Çünkü bir kimse kendi
davasına inanmazsa, başkalarını bu dava etrafında toplayamaz. Bundandır ki âyet-i kerîmede
ilk olarak peygamberin iman ettiği ifade edilmiştir. Nitekim o kutlu Nebi sallallâhu aleyhi ve
sellem, İslâm davasına inanmasaydı, uğruna canlarını ve mallarını feda eden yiğitleri bu dava
etrafında toplayamazdı.
2. Peygamberimizin sallallâhu aleyhi ve sellem, burada, şanlı şerefli bir Kitâb ve yeni bir
indirilene’’ ifadesine bir hazırlık ve ilâve bir izah sayılır. Çünkü Peygamberimiz sallallâhu
aleyhi ve sellem de kendilerine imân edilen Peygamberlere dahildir. (Ebu’s-Suûd, İrşâdu’l-
Akli’s-Selîm)
3. Âyette Hz. Peygamber’in Resûl sıfatı zikredilerek teşrif ve tazim edilmiştir. Keza Rab
imânda, Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem imânının asıl olduğunu zımnen bildirmek
istenmiş olmasındandır. (Ebu’s-Suûd, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm)
4
İlim Meclisi Telegram Kanalı
6. Ancak burada şunu belirtmek gerekir ki, Hz. Peygamber’in sallallâhu aleyhi ve sellem
îmânı, mü’minlerin imanından çok daha yücedir. Zira O, müşâhede ile iman etmişken,
mü’minler hüccet ve delillerle iman etmiştir. (Âlûsî, Rûhu’l-Meânî)
fâil olarak zikredilmesinde bir fayda hâsıl olmuştur. Ancak ﻗَﺎَم اﻟَﻘﺎﺋُِﻤﻮَن cümlesinde اَﻟَﻘﺎﺋُِﻤﻮَن
kelimesini fail yapmakta bir fayda yoktur. (İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr)
8. Allah’a imân, en temel esas olduğu için takdim edilmiştir. Allah’tan vahyi ve kitapları
resullere getiren melek olduğu için ikinci mertebe meleklere imân olmuştur. Meleklerin rusul-
i kirâma getirdikleri vahiy, kitap olduğundan üçüncü mertebe kitaplara imân olmuştur.
Mü’minleri hakka davet eden rüsul-ü kirâm olduklarından, dördüncü mertebe resullere imân
olmuştur. (Mehmet Vehbi Efendi, Hülâsatu’l-Beyân)
Üçüncü mertebe: Melekler, Allah ile kul arasında vasıtadırlar. Onlardan her bir kısmı,
bu âlemin kısımlarından bir kısmın işlerini idare etmekle görevlendirilmişlerdir.
11. Kitaplara imâna gelince, bu hususta da mutlaka şu dört mertebenin bulunması gerekir:
5
İlim Meclisi Telegram Kanalı
hiçbir şeytana sapıklıklarından hiçbir şeyi ilkâ etme fırsatını vermeyeceğini bilmesi ve
anlamasıdır.
Üçüncü mertebe: İnsanın, peygamberlerin bir kısmının bir kısmından üstün olduğunu
bilmesidir: ‘‘Resullerin bir kısmını bir kısmından üstün kıldık.’’ (Bakara, 253)
13. ﺳﻠِﻪ
ُ ُر ﲔ اََﺣٍﺪ ِﻣْﻦ
َ َْ َﻻ ﻧـَُﻔِّﺮُق ﺑkavli, mü’minlerin sözü olabilir. Buna göre bu ifadede iltifat
vardır. Ya da Allah Teâlâ’nın kavlinden olabilir. Buna göre mânâ şöyle olur: ‘‘Onlara iman
etmelerini biz emrettik. Çünkü biz Resullerin hiçbirini diğerinden ayırmayız.’’ (İbn Âşûr, et-
Tahrîr ve’t-Tenvîr)
15. Mü’minlerin, ilâhî kitaplar arasında da bir ayırım yapmadıklarından söz edilmemiştir.
Çünkü peygamberler arasında ayrım yapmamak, bunu zaten içermektedir. Çünkü ayırımda asıl
olan Peygamberlerdir. Ayırımı yapan Yahûdî ve Hristiyanların, kitapları inkâr etmeleri,
Peygamberleri inkâr etmelerindendir. (Ebu’s-Suûd, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm)
6
İlim Meclisi Telegram Kanalı
ب َواْﻻَْﺳﺒَﺎِط َوَٓﻣﺎ اُوِﰐَ ُﻣﻮٰﺳﻰ َوِﻋﻴٰﺴﻰ َوَٓﻣﺎ ِ ِ ٰ ْ ِ= وٓﻣﺎ اُﻧِْﺰَل اِﻟَﻴـﻨﺎ وٓﻣﺎ اُﻧِْﺰَل اِ ٰٓﱃ اِﺑـٰﺮِﻫﻴﻢ واِ ٓ
َ ﲰﻌﻴَﻞ َواْﺳٰﺤَﻖ َوﻳـَْﻌُﻘﻮ ََ ْ َ َ َْ َ َ ّٰ iِ ﻗُﻮﻟُﻮا اَٰﻣﻨﱠﺎ
ۚ ِِ ِ
ﲔ اََﺣٍﺪ ِﻣ ْﻨـُﻬْﻢ َوَْﳓُﻦ ﻟَﻪُ ُﻣْﺴﻠُِﻤﻮَن
َ َْْﻢ َﻻ ﻧـَُﻔِّﺮُق ﺑƒّاُوِﰐَ اﻟﻨﱠﺒِﻴﱡﻮَن ﻣْﻦ َر
Müslümanlarız.’’ (Bakara 2/136) mealindeki âyette, Peygamberler, ‘‘ ’’ِﻣ ْﻨـُﻬْﻢzamiri ile ifâde
edilmiş iken, burada ‘‘ve kütübihi ve rusulihi"den sonra zamir kullanılmayıp ‘‘ﺳﻠِﻪ
ُ ُر ’’ِﻣْﻦ
ifadesinin tercih edilmesi;
17. َواَﻃَْﻌﻨَﺎ َِﲰْﻌﻨَﺎifadelerinin mâzi fiil olarak gelmeleri, itaatin onlarda kökleştiği anlamına
gelmektedir. (İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr)
18. َِﲰْﻌﻨَﺎ َواَﻃَْﻌﻨَﺎ ifadelerinde mefuller hazfedilmiştir. Bu hazif daha evladır. Çünkü, bu
7
İlim Meclisi Telegram Kanalı
‘‘emredersiniz’’ denilecek bir emrin bulunmadığına delâlet eder. Binâenaleyh burada mefulü
hem şeklen, hem de mânâ bakımından hazfetmek daha uygundur. (Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
19. İşitmek ve itaat etmek, Allah’tan mağfiret dilemenin önüne alınmıştır. Çünkü istenen
şeyden önce, o şeye vesile olanı zikretmek, kabule ve icabete daha yakındır. Ve َرﺑـﱠﻨَﺎşeklinde
Rab lafzına kendilerini izafe etmeleri, yalvarıp yakarmayı mübalağa ile ifâde etmek içindir.
(Ebu’s-Suûd Efendi, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm)
20. İnsan ne kadar gayret etse de kusurdan hâli olamayacağı için ‘‘ َِﲰْﻌﻨَﺎ َواَﻃَْﻌﻨَﺎİşittik ve
istemektedirler. Yani insan ibadet cihetinden her ne kadar terakkiye mâlik olsa dahi, mağfiret
talebini tek etmemelidir. (Mehmet Vehbi Efendi, Hülâsatu’l-Beyân)
ِ اﻟْﻤ
20. ﺼﲑ َ ‘‘ َوإِﻟَْﻴDönüş yalnızca sanadır’’ ifadesi, efendisinden kaçan köle gibi sanki
ﻚ
ُ َ
‘‘Biz de İslâm’dan önce senden kaçanlar gibiydik. Şimdi iman ederek sana döndük’’ manasını
taşımaktadır. (İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr)
Arapçada normal durumlarda câr ve mecrûr, müteallaktan (yani mana olarak bağlandığı
kelimeden) sonra gelir. Ancak cümleye hasr mânâsı katmak gayesiyle, müteallakın önüne
alınabilir. Buna göre cümleye hasr manası kazandırılarak ‘‘Dönüş yalnızca Sanadır’’ denmiş
ِ اَﻟْﻤdenseydi, mana: ‘‘Dönüş Sanadır’’ şeklinde
َ ﺼﲑ إِﻟَْﻴ
olur. Şayet câr ve mecrûr öne alınmadan ﻚ َ ُ
olurdu ve bu, sanki O’ndan başkasına da dönüşlerin olacağı anlamına gelirdi. Fakat ‘‘Dönüş
yalnızca Sanadır’’ cümlesi, Allah Teâlâ’dan başka hiç kimseye dönüşün olmadığını, dönüşün
bir tek O’na olacağını belirtmektedir.
8
İlim Meclisi Telegram Kanalı
286. ÂYET
(286) Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz; lehinde
olanı da kendi kazandığıdır, aleyhinde olanı da kendi kazandığıdır. Rabbimiz! Unutur
veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük
yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri boynumuza borç kılma! Bizi bağışla,
ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur! Sen bizim sahibimiz ve
yardımcımızsın; artık inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!
Münâsebeti
Bu cümle, mü’minlerin sözünün devamı olabilir. Buna göre münâsebet şöyle olur:
1. Bir önceki âyette mü’minler Allah’ın mağfiretini talep edince, bunu istemelerinin
gerekçesini belirtmek maksadıyla ‘‘Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle
yükümlü kılmaz’’ dediler.
2. Hz. Peygamber’in, Allah’ın kalplerde meydana gelen vesveselerden ötürü kulu sorumlu
tutmayacağını haber vermesi üzerine, mü’minler de Allah’tan bunu istediklerini
belirtecek bir tarzda bunu söylemiştir.
3. Muhataptan gaybete iltifatın sebebi, Allah Teâlâ’nın azamet sıfatlarına iltica edip af ve
mağfiretini talep etmektir.
İkinci görüşe göre bu cümle Allah Teâlâ’nın kavlindendir. Böylece münâsebet şöyle olur:
1. 284. âyette mü’minlere zor ve ağır gelen hususun bu müjdeyle ortadan kaldırılması söz
9
İlim Meclisi Telegram Kanalı
TEFSİR
ﻒ ِ
1. ُ َّﻻ ﻳَُﻜﻠ ifadesi ‘‘yükleyemez’’ değil, ‘‘yüklemez’’ anlamındadır. Böyle olması,
5. Kesb’in ﺖ
ْ ََﻣﺎ َﻛﺴﺒ َﳍَﺎşeklinde لharfi cerriyle kullanılması, işlenen hayırların insanın
َ
mülkü gibi olup ona yarar sağlayacağına; iktisâb’ın ise ﺖ
ْ َاْﻛﺘَﺴﺒ َوَﻋﻠَْﻴـَﻬﺎ َﻣﺎşeklinde ﻋﻠﻰ
َ
harfi cerriyle kullanılması ise işlenen günahların insanın sırtında yük olduğuna ve
insanın o yükün altında ezildiğine işarettir. (Muhammed Emîn el-Hererî, Hadâiku’r-
Ravhi ve’r-Reyhân)
6. Unutma ve yanılmadan dolayı sorumlu tutulmaya aklen bir engel yoktur. Zira
günahlar zehirler gibidir. Bu itibârla unutarak veya yanılarak da olsa, günahlara
bulaşmak bile azab sebebi olabilir. (Ebu’s-Suûd Efendi, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm)
10
İlim Meclisi Telegram Kanalı
lütfun devamı için bir niyaz ve bu nimete büyük önem vermek anlamındadır. (Ebu’s-
Suûd Efendi, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm)
8. Dua cümleleri arasına َرﺑـﱠﻨَﺎşeklinde nidanın girmesi (Ey Rabbimiz! denmesi), yakarışı
(ُﺨﻠِﻴَﺔ ِ
ْ )اﻟﺘﱠtahliyeden (ُاﻟﺘﱠْﺤﻠﻴَﺔ/süslemeden) önce gelir. (Bir mekân önce tahliye edilir,
sonra güzelleştirilir.) (Ebu’s-Suûd Efendi, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm)
10. Bir Soru: Cenâb-ı Hak ﺻًﺮا َﻛَﻤﺎ َﲪَْﻠﺘَﻪُ َﻋﻠَﻰ اﻟﱠِﺬﻳَﻦ ِﻣْﻦ ﻗَـْﺒﻠِﻨَﺎ ِ
ْ ِ َرﺑـﱠﻨَﺎ َوَﻻ َﲢْﻤْﻞ َﻋﻠَْﻴـﻨَﺎ إcümlesinde
َوَﻻ َْﲢِﻤْﻞbuyurmuşken, َرﺑـﱠﻨَﺎ َوَﻻ ُﲢَِّﻤْﻠﻨَﺎ َﻣﺎ َﻻ ﻃَﺎﻗَﺔَ ﻟَﻨَﺎ ﺑِِﻪcümlesinde niçin َوَﻻ ُﲢَِّﻤْﻠﻨَﺎdemiştir?
11
İlim Meclisi Telegram Kanalı
Ömer ÇINAR
12