You are on page 1of 122

İFAM AKAİD DERSİ NOTLARI

SORU-CEVAP
AKAİD RİSALESİ

İMAM-I A’ZAM’IN AKAİD İLMİNE DAİR


ESERLERİ

1. Soru: İmamı A’zam Ebû Hanife’nin akâid


alanında yazmış olduğu eserler hangileridir?

1-el-Fıkhu’l-Ebsat1
2-el-Âlim ve’l-Müteallim2
3-Vasiyyetü’l-İmâm Ebî Hanife3
4-el-Fıkhu’l-Ekber4
5- Risâletü Ebî Hanîfe ilâ Osmân el-Bettî

DELİLLER AÇISINDAN EL-FIKHU’L-


EKBER

1
Ebû Hanîfe’nin talebesi Ebû Mutî’ el-Belhî’nin ondan ri-
vâyet ettiği akâid risalesidir.
2
İmamı A’zam’dan Ebû Mukâtil Hafs b. Selm’in rivâyet et-
tiği akâid risâlesidir.
3
el-Vasiyye’nin rivâyet zinciri Risâletü Ebî Hanîfe ilâ
Osmân el-Bettî (er-Risâle) adlı eserle aynıdır.
4
el-Fıkhü’l-Ekber adıyla şöhret bulan bu risale iki farklı ka-
nalla nakledilmiştir. Bu rivâyetlerden biri talebelerinden Ebû
Mutî’ el-Belhî, diğeri ise oğlu Hammâd b. Ebî Hanîfe yoluyla
gelmiştir.

-2-
AKAİD RİSALESİ

2. Soru: Ebû Hanife’nin el’Fıkhül-Ekber eserinde


delil serdedilmeksizin meseleler zikredilmiş delil
olarak sadece iki âyet-i kerîme kulllanılmıştır. Bunlar
hangileridir?
(Enbiyâ, 23)‫س َدتَا‬ ْٰ ‫لَوْ كَانَْ في ِه ََٓما ٰا ِلهَةْ ا َِّْل‬A)
َ َ‫ّللاه لَف‬
(En’âm, 103)‫َار‬ َْ ‫ َّْل ت هد ِر هك ْهه اّلَبصَا هْر َوه َْهو يهد ِركهْ اّلَبص‬B)
(Hûd, 107)‫ض‬ ْ‫سمٰ َواتهْ َواّلَر ه‬َ ‫ت ال‬ ِْ ‫ َخالِدٖ ينَْ ٖفيهَا َما دَا َم‬C)
(Şûrâ, 11)‫س ٖمي هْع البَ ٖصي هْر‬ َ ‫س َكمِ ثل ِْٖه شَیءْ َوه َْهو ال‬ َْ ‫لَي‬D)
‫يرا‬
ً ‫ت بَ ٖص‬ ٰ
ِْ ‫يصى ٰهذَا َفاَلقهوههْ عَلى َوج ِْه اَ ٖبى يَا‬ ٖ ‫اِذ َهبهوا ِبقَ ٖم‬E)
(Yûsuf, 93)
(Kıyâme, 23)ْ‫ا ِٰلى َر ِبهَا نَاظِ َرة‬F)
(Nisâ, 164)‫وسى تَك ٖلي ًما‬ ٰ ‫ّللاه هم‬ْٰ ‫ َو َكلَ َْم‬G)
(İhlâs, 1)ْ‫ّللاه اَحَد‬ ْٰ ‫قهلْ ه َْهو‬H)

Cevap: D ve G şıklarındaki âyet-i kerîmeler.

3. Soru: Ebû Hanife, el’Fıkhül-Ekber eserinde


aşağıdaki mevzulardan hangisini doğrudan
zikretmemiştir?

A) Tevhid B) Kader C) Tarihselcilik


D) Allah ‫ ﷻ‬İsimleri ve Sıfatları E)Mucize

Cevap: Tarihselcilik5

5
Kökeni eski Yunan’a uzanan, felsefî bir gelenekten gelen
Tarihselcilik, kordinatları yerli yerine oturan bir tarife uzun yıl-
lar sahip olamamıştır. 19. yy.a gelindiğinde kısmî bir somut-
laşma görülmeye başlanmıştır. (Bkz. İhsan Şenocak, Kur’ân-ı
Kerîm Müdâfaası, s.31)

-3-
AKAİD RİSALESİ

AKAİD İLMİNE GİRİŞ


4. Soru: Akâid’in tanımı nedir?

Cevap: ْ‫الحكمْالجازمْالذيّْلْيقبلْالتشكيك‬
‘Şüpheyi kabul etmeyen kesin hükümdür.’

5. Soru: Ebû Câ’fer et-Tahâvî (rahimehullah),


imanı nasıl tarif etmiştir?

Cevap: ْ‫اّليمانْهوْإقرارْباللسانْوتصديقْبالجنان‬
‘İman, dil ile ikrar kalp ile tasdiktir.’

6. Soru: Aşağıdaki boşlukları doldurunuz.


Şemsü’l-Eimme Serahsî ve Fahru’l-İslâm
Pezdevî’ye göre imanda dil ile ikrâr ………. bir
rükun, kalb ile tasdik ise ……… bir rükundur. Bu
yüzden ikrah(tehdit) altında olan kişiden ………
düşer.

Cevap: Zâid-Aslî-İkrar

7. Soru: Amelin imandan bir cüz olmadığını


söyleyen Ehl-i Sünnet uleması, aşağıdaki ayet-i
kerimelerden hangileriyle istidlal etmiştir?

(Bakara, 277)‫ت الخ‬ ِْ ‫اِنَْ الَذٖ ينَْ ٰا َمنهوا َوعَمِ لهوا الصَا ِلحَا‬A)
(Bakara, 3)َ‫ب َويه ٖقي همونَْ الص َٰلو ْة‬
ِْ ‫اَلَذٖ ينَْ يهؤمِ نهونَْ بِالغَي‬B)

-4-
AKAİD RİSALESİ

ْ‫بْ ٱلَ ِذیْ نَ َز َل‬


ِ ‫سو ِل ِْه َوٱل ِكتَ ٰـ‬ َِْ ‫يَ ٰـأَيُّ َهاْ ٱلَذِينَْ َءا َمنهوا ءَامِ نهوا ِب‬C)
‫ٱّلل َو َر ه‬
(Nisâ, 136)‫نز َْل مِ ن َقب هْل‬ َ َ ‫ب ٱلَذِی أ‬
ِْ ‫َوٱل ِكتَ ٰـ‬ ‫سو ِل ِْه‬ ْٰ َ‫عل‬
‫ى َر ه‬ َ

Cevap: A-B; bu iki ayet-i kerimede ki ameli salih


işleyenler ve namaz kılanlar anlamındaki fiiller
muğayeret ifade eden (‫ )و‬harfi ile öncesine
atfedildiğinden dolayı amel imandan bir cüz değil
denmiştir.

ALLAH’IN ‫ ﷻ‬VARLIĞININ DELİLLERİ

8. Soru: Kâinatta gördüğümüz her şeyde Allah’ın


‫ ﷻ‬varlığına bir delil olduğunu ifade eden şiir
hangisidir?
Cevap:
6
ْ‫ تَ هد ُّْل ع َٰلىْ اَنَ ْهه َواحِ د‬- ْ‫َوفِى هك ِْل شَىءْ لَ ْهه ٰايَة‬
Manası: "Her şeyde O’nun varlığını, birliğini
gösteren bir alâmet vardır."

9. Soru: Bir arabanın ya da uçağın kendiliğinden


oluştuğunu söyleyen birine aklını kaybetmiş kimse
nazarıyla bakılacağı gibi bu koskoca ve muhteşem
âlemin ve muhtelif âlemlerin kendiliğinden
oluştuğunu söyleyene de böyle bakılır. Netice

Başta İmam Taberî olmak üzere İbn Kesîr ve tefsir literatü-


6

rünün kumandanları hükmünde olan diğer bazı müfessirler,


mezkur beyti farklı âyet-i kerîmeleri tefsir ederken şahid olarak
kullanmışlar lakin bir kaynak vermemişlerdir. İncelemeler neti
cesinde bu beytin Abbâsî halifesi, edip ve şair İbnu’l-Mu’tez’e
âit olduğu kanaatine varılmıştır. (Allah-u A’lem)

-5-
AKAİD RİSALESİ

itibariyle bir yaratıcı vardır ve bu da tek olan Allah


Azze ve Celle’ dir. Yaratılan her şeyin Allah ‫ﷻ‬
tarafından yaratıldığının Kur’an-ı Kerim’den delili
nedir?

Cevap:
﴾ ْ‫ق ك ِْهل شَیءْ َوه َْهو ع َٰلى ك ِهلْ شَیءْ َو ٖكيل‬
ْ‫﴿ّللاه َخا ِل ه‬
ْٰ َ
‘‘Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye
vekildir.’’7

10. Soru: Hiçbir ateist doktor, vücudun yaratılışından


memnunsuzluk izhar etmemiş ve insan vücudunda
herhangi bir değişiklik yapmaya dair çalışma
yapmamıştır. Mesela ‘gözlerimiz ikiden fazla olsaydı
ya!’ veya ‘burun kafanın arkasında olsaydı ya!’ gibi bir
itirazda bulun(a)mamıştır. Bu Allah Teala’nın
mahlukatını eşşiz bir güzellikte yarattığını
göstermektedir. Mahlûkâtın eşsiz bir güzellikte
yaratılmasından hareketle Allah Teala’nın varlığına
ulaştıran delilin adı nedir ve bu delil hangi âyetten
istidlâl edilmiştir?

Cevap: İbda Delili:


ْ‫ن مِ ن‬ ِْ ٰ‫الرحم‬ َ ‫ق‬ ِْ ‫سمٰ َواتْ طِ بَا ًقاْ َما ت َ ٰرى ٖفى َخل‬ َ ‫سب َْع‬
َ ‫ق‬ َْ َ‫﴿اَلَذٖ ى َخل‬
‫ن‬ ‫اوتْ َفار ِج ِْع البَص ََْر َهلْ ت َ ٰرى مِ نْ فه ه‬
ِْ ‫ ث ه َْم ار ِج ِْع البَص ََْر ك ََرتَي‬،‫طور‬ ‫تَفَ ه‬
َ َ‫يَنقَلِبْ اِلَيكَْ الب‬
ِ ‫ص هْر َخا‬
﴾‫سپًا َوه َْهو حَسٖ ير‬

7
Zümer, 62.

-6-
AKAİD RİSALESİ

‘‘O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır.


Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk
göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve
düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak;
bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp)
âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.’’’8

11. Soru: Dünya’da zerreden galaksilere kadar,


muhteşem bir nizâm ve mizân vardır. Mesela güneş
dünyaya biraz yaklaşsa dünya yanıp kül olur, biraz
uzaklaşsa soğuktan donardı. Bu meseleyle alâkalı
delilin ismi nedir? Allah Teala’nın insan ile dünyayı
birbirine entegre ederek nizamlı bir şekilde yarattığını
bildiren âyet-i kerîme hangisidir?

Cevap: Nizâm Delili:


ِْ‫س َماء‬ َ ‫﴿ْ اَلَذٖ ى َجعَ َْل لَ هك همْ اّلَرضَْ ف َِراشًا َوال‬
َ ‫س َما َْء ِبنَا ًْء َواَن َز َْل مِ نَْ ال‬
ْ‫ّلل اَندَادًا َواَنت هم‬ِْٰ ِ ‫ل تَجعَلهوا‬ َْ ‫ت ِرز ًقا لَكهمْ َف‬ َْ ‫َما ًْء َفاَخ َر‬
ِْ ‫ج ِب ْٖه مِ نَْ الثَ َم َرا‬
﴾ َْ‫تَعلَ همون‬
‘‘O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapan,
gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli
ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah’a
ortaklar koşmayın.’’’9

12. Soru: Çift tanrılı bir hayat olsaydı iyilik tanrısı


ile kötülük tanrısı, yer tanrısı ile gök tanrısı arasında

8
Mülk, 3-4.
9
Bakara, 22.

-7-
AKAİD RİSALESİ

sürekli bir savaş olur ve felaketler ortaya çıkardı.


Böyle bir felaketin olmaması, bizi Allah’ın ‫ ﷻ‬varlığı
ile ilgili hangi delile götürür ve bunu ifade eden âyet
hangisidir?

Cevap: Temânu’ Delili.


‫ع َما‬َ ‫ش‬ ْ ِ ‫ب العَر‬ ِْ ‫ّللا َر‬
ِْٰ َْ‫سبحَان‬ ‫س َدتَا َف ه‬ ْٰ ‫﴿لَوْ كَانَْ ٖفي ِه َما ٰا ِلهَةْ ا َِّْل‬
َ َ‫ّللاه لَف‬
﴾ َ‫يَ ِصفهون‬
‘‘Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar
olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu.
Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah, onların
nitelemelerinden uzaktır, yücedir.’’10
Başka bir âyet-i kerîmede ise şöyle buyrulmuştur;
ْ‫ض ههم‬‫بْ هك ُّْل ا ِٰلهْ ِب َماْ َخلَقَْ َولَعَ َلْ بَع ه‬
َ ‫﴿و َما كَانَْ َمعَ ْهه مِ نْ ا ِٰلهْ اِذًا لَذَ َه‬
َ
ْ﴾‫ع َٰلى بَعض‬
‘‘Allah evlât edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir
tanrı da yoktur. Aksi takdirde her tanrı kendi
yarattığını sevk ve idare eder ve mutlaka onlardan biri
diğerine galebe çalardı. Allah, onların (müşriklerin)
yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.’’11

ALLAH’A ‫ ﷻ‬İMANIN FAYDALARI

13. Soru: İmanın insana faydaları nelerdir?


Cevap:

10
Enbiyâ, 22.
11
Mu’minûn, 91.

-8-
AKAİD RİSALESİ

A.İman, insana dünyevî ve uhrevî kazanım için bir


hedef verir.
B. İman eden kişi ölümden korkmaz.
C. İman, fıtratla barışık bir hayat yaşamayı öğretir.
D. İman insana Allah’a ‫ ﷻ‬karşı tam bir güven ve
teslimiyet duygusu verir.
E. İman insanı müstakim kılar. Eşya ve hadise
karşısında fikrî sabitelerinin değişmesine mâni olur.
F. İman eden kişide iktisad ve kanaat olur,
kazanınca şımarmaz, kaybedince üzülmez.
G. İnsanı riyadan korur. Ona her ameli Allah için
yapma iradesi verir.

Yukarıda zikrettiğiniz maddelerden A,ْْB,ْْve C


maddelerini kısaca şerh edip delillerini zikrediniz.

A) Soru: ‘İman, insana dünyevî ve uhrevî kazanım


için bir hedef verir’ maddesini nasıl anlamalıyız?

Cevap: İnsan; yeryüzüne Allah’ı ‫ ﷻ‬bulmaya, iman


hakikatlerini araştırmaya, Rabbine kul olmaya
gelmiştir. Nitekim Allah Azze ve Celle,
ِ ‫س ا َِّْل ِليَعبهد‬
﴾‫هون‬ ِ ‫﴿و َما َخلَقتهْ ال ِجنَْ َو‬
َْ ‫اّلن‬ َ
‘‘Ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk
etsinler diye yarattım’’ buyurmuştur.12

12
Zâriyat, 56.

-9-
AKAİD RİSALESİ

B) Soru: ‘İman eden kişi ölümden korkmaz’


maddesini nasıl anlamalıyız?

Cevap: Mü’min bilir ki dünya hayatı fâni, âhiret


ise bâkidir. Orada her nimet vardır ve sınırsızdır.
Mü’min hem dünyasını hem de âhiretini beraber imâr
ederse ölüm onun için yok oluş değil yeniden var
oluştur. Nitekim Allah Azze ve Celle;
ِ ‫عله ًّوا فِى اّلَر‬
‫ضْ َو َّْل‬ ْٰ ْ‫﴿تِلكَْ الدَا هر‬
‫اّلخِ َر ْةه نَجعَلههَا ِللَذٖ ينَْ َّْل يه ٖريدهونَْ ه‬
﴾ َ‫سادًا َوالعَا ِقبَ ْةه لِل همت َ ٖقين‬
َ ‫َف‬
‘‘İşte âhiret yurdu. Onu yeryüzünde haksız
üstünlük kurmak ve bozgunculuk çıkarmak
istemeyenler için hazırlamış bulunuyoruz. İyi son,
Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır.’’
buyurmuştur.13

C) Soru: ‘İman, fıtratla barışık bir hayatı


yaşamayı öğretir’ maddesini nasıl anlamalıyız?

Cevap: Müslüman her zaman ve durumda Allah’a


‫ ﷻ‬kul olmaya memurdur. İmanı O’na hastalıkta,
fakirlikte ve zenginlikte asıl gayesi doğrultusunda bir
hayat yaşama şuuru, istikrar ve istikâmet verir.
Büyüklerin de dediği gibi ‘İstikâmet, bin kerâmetten
efdaldir.’ Kâfir bundan mahrum olduğundan dolayı
kendisini her dönem farklı yerlerde farklı
ideolocyalarda bulur. Nümûne-i İmtisâl Peygamber

13
Kasas, 83.

-10-
AKAİD RİSALESİ

Efendimiz ‫ ﷺ‬de kâfirin bu durumunu şu ifadeleriyle


kıymetlendirmiştir:

ً‫ِير إِلَى َه ِذ ِْه َم َر ْة‬ ْ‫ِق َك َمث َ ِْل الشَا ِْة العَائ َِر ِْة بَينَْ الغَنَ َمي ِن؛ تَع ه‬
ِْ ‫َمثَ هْل ال همنَاف‬
ُّْ ‫تَك‬: ‫ وفي رواية‬-ً‫َوإِلَى َه ِذ ِْه َم َر ْة‬
ً‫ِر فِي َه ِذ ِْه َم َر ْةً َوفِي َه ِذ ِْه َم َر ْة‬

‘Münâfık, iki sürü arasında gidip gelen şaşkın


koyun gibidir. Bir o sürüye gider, bir bu sürüye!’14

MELEKLERE İMAN

14. Soru: Allah Teala meleklerin; erkek-dişi gibi


cinsiyetlerinin olmadığını, 15 nurdan yaratılıp 16
Allah’a ‫ ﷻ‬isyan etmeyeceklerini, 17 kanatlı varlıklar
olup 18 O’nun ‫ ﷻ‬izniyle sûretlere girebilecek güçte
olduklarını, 19 , 20 O’nun ‫‘ ﷻ‬Kahhâr’ oluşundan
korkup 21 sürekli ibadet ettiklerini, 22 yaratılmışların,

14
Müslim, Hadis No: 2784.
15
Bkz. Zuhrûf, 19; Necm, 27.
16
Müslim, Hadis No: 2996.
17
Bkz. Tahrîm, 6.
18
Bkz. Fâtır, 1.
19
Bkz. Meryem, 17.
20
Cibril’in (a.s), izinli bir şekilde Meryem’in (a.s) huzuruna
gittiğine dair âyet için bkz. Meryem, 19.
21
Nahl, 50.
22
Enbiyâ, 20.

-11-
AKAİD RİSALESİ

onlara(meleklere) iman etmesinin farz olduğunu 23


ifade etmiştir. Bu bağlamda Reşid Rıza’nın (v.1935)
‘Menâr’ tefsirinde naklettiğine göre, hocası
Muhammed Abduh, (v.1905), melekleri tevil etmek
suretiyle onları Kur’an-ı Kerim’in anlattığı
muhtevadan uzaklaştırmıştır. Bununla neyi
amaçlamış olabilir?

Cevap: Âyetleri, söz konusu mantık çerçevesinde


açıklamaya çalışan ictimâî tefsîr anlayışının sahibi
Muhammed Abduh, pozitivistlere24 melekleri somut
olarak ispat edemediği için inkâr etmiştir. Âyet-i
kerimenin açık beyanı varken bunun zıddını iddia
etmek kişiyi küfre sokar.
Ayrıca melekler gibi olağanüstü varlıkların
mevcudiyeti üzerinden Allah Teala’nın eşsiz
kudretini tefekkür etmek kişiye bir şuur ve mücadele
aşkı verir. Mezkûr şahısların yaşadığı dönemde alem-
i İslam’ın işgal altında olduğu dikkate alındığında
Müslümanların dahili ve harici düşmanlara karşı
mücadele gücünü azaltmak için bu şekilde tevillere
gidilmiş olması da muhtemeldir.
15. Soru: Meleklere iman etmenin faydaları
nelerdir?

23
Bkz. Bakara, 285.
24
Geçerli bilgiyi olguların bilgisinden ibaret gören ve meta-
fizikle dinî bilgiyi geçersiz sayan felsefe akımı.

-12-
AKAİD RİSALESİ

Cevap:
1. Meleklere iman eden kişi, meleklerle birlikte
yaşadığını ve Allah’ın ‫ ﷻ‬kendisini himayesi altına
aldığını bilir.25
2. Allah Teala’nın kudretinin büyüklüğünü görerek
meleklerle kendisini desteklemeye kadir olduğunu
bilir. 26 Bu şuurla İslamî bir geleceğe dair umutlu ve
zorluklara karşı sabırlı olur.
3. Meleklerin kulu sürekli kontrol ediyor27 ve her
amelini yazıyor olması28 kulu mâsiyetlerden uzak tutar,
kulluğa ve tââte sevk eder.

16. Soru: Azrâîl29‘in Kur’ânda’ki ismi ve görevi


nedir, ilgili bir âyeti yazınız.

Cevap: Kur’anda ki ismi ‘Meleku’l-Mevt’tir.

َ ‫ِیْو ِكلَْ ِبكهمۡ ْث ه َمْإِلَ ٰى‬


ْ﴾ َ‫ْر ِبكهمۡ ْت ۡهر َجعهون‬ ۡ ‫﴿ْقه ۡلْيَت َ َو َف ٰىكهمْ َملَكه‬
‫ْٱل َم ۡوتِْٱلَذ ه‬

25
İnfitâr, 10-11.
26
Ali İmran, 125.
27
Bkz. Kâf, 17.
28
Kâf, 18.
29
Ehl-i Sünnet ulemâsınca Azrâîl ismi, ne Kur’ân’da ne de
Sünnet’te sabit değildir.

-13-
AKAİD RİSALESİ

‘‘De ki: ‘Sizin için görevlendirilmiş bulunan ölüm


meleği canınızı alacak, sonra rabbinize
döndürüleceksiniz.’ ” 30

CİNLERİN VARLIĞI

17. Soru: Bazı modernistler, cin diye bir varlık


türü bulunmadığını, insanların kabiliyetli ve uyanık
olanlarına cin denildiğini iddia etmişlerdir. Bu
iddiaya karşı cinlerin insanlardan farklı varlıklar
olduğunu ispat eden ayet-i kerimeler hangileridir?

ْ‫﴿إِنَ ْهه يَ َراكهمْ ه َْهو َو َق ِبيله ْهه مِ نْ حَي ه‬


﴾‫ث ّل تَ َرونَ ههم‬
1- ‘‘Sizin onları görmediğiniz yerlerden o ve
taraftarları sizi görürler.’’31

﴾‫﴿ َخلَقتَنِي مِ ن نَارْ َو َخلَقتَ ْهه مِ ن طِ ين‬

2- ‘‘Beni ateşten onu çamurdan yarattın.’’32

ࣰ ۡ ‫س ۡم ِۖعْ َف َمنْ يَ ۡستَمِ ع‬ ۡ ۡ


ِ ْ‫ْٱلـَٔانَ ْ يَ ِج ۡدْ لَههۥ‬
ْ‫شهَابا‬ ِ ِ َ ‫﴿وأَنَاْ هكنَاْ نَقعهدهْمِ نهَاْ َمقَ ٰـ ِعدَْ لِل‬
َ

﴾‫َرصَدا‬
3- ‘‘Halbuki biz (daha önce, göğü) dinlemek için
onun oturulabilecek yerlerinde otururduk;

30
Bkz. Secde, 11.
31
Bkz. A’râf, 27.
32
Bkz. A’râf, 7; Sa’d, 76.

-14-
AKAİD RİSALESİ

fakat şimdi kim dinlemek isterse kendisini


gözetleyen bir alev topuyla karşılaşıyor.’’33

Görünmez olup insanları görmek, ateşten


yaratılmış olmak ve semaya yükselip haber alabilmek
gibi vasıfların insanlara ait olma ihtimalinin olmadığı
aşikardır. Dolayısıyla bu ayet-i kerimelerden
anlaşıldığı gibi cinler garip insan topluluğu değil,
mahiyet itibariyle insandan farklı olan varlıklardır.

18. Soru: Şeytanın cinlerden olduğunu haber


veren âyet-i kerime hangisidir?

Cevap:
﴾ْ ‫ق عَنْ أَم ِْر َر ِب ِه‬ َ َ‫ن َفف‬
َْ ‫س‬ ِْ ‫﴿كَانَْ مِ نَْ ال ِج‬
‘‘O (İblis) cinlerdendi, rabbinin emrinden dışarı
çıktı.’’34

TARİHSELCİLİK

19. Soru: Kalp, geleni geldiği gibi kabul etme


özelliğine sahip olduğundan Kur’ân, Allah
Rasûlü’nün ‫ ﷺ‬zihnine değil kalbine nâzil olmuştur.35

33
Bkz. Cin, 9.
34
Bkz.Kehf, 50.
35
Kur’ân’ın Allah Rasûlü’nün ‫ ﷺ‬kalbine indirilmesinin ne-
deni; kalbin, şuurun, idrakin merkezi olmasıdır. Kalp, anlamada
bir noksanlığa veya fazlalığa imkan tanımaz, geleni olduğu gibi
-15-
AKAİD RİSALESİ

Vahiy, semadan arza, kulların maslahatını temin için


yapılan bir müdâhaledir. 36 Cebrâîl (as)’ın vahyi,
Efendimiz ‫’ﷺ‬in aklına değil de kalbine indirdiğini
haber veren âyet-i kerîmeyi yazınız?

Cevap:
ْ‫علَ ٰى‬
َ ْ‫۝‬ ۡ ‫ِْٱلروح‬
١٩٣ ْ ‫هْٱۡلَمِ ينه‬ ُّ ‫۝ ْنَ َزلَْ ِبه‬ ۡ ‫ب‬
١٩٢ ْ َ‫ْٱلعَ ٰـلَمِ ين‬ ِ ‫هْر‬
َ ‫نزيل‬ ِ َ ‫﴿وإِنَههۥْ لَت‬
َ
﴾‫۝‬١٩٥ ْ‫ين‬ࣲ ‫سانْع ََر ِب ࣲیْ ُّم ِب‬ ١٩ ْ َ‫َق ۡل ِبكَ ْ ِلتَكهونَ ْمِ نَ ْٱل همنذ ِِرين‬
َ ‫۝ْ ِب ِل‬ ۡ
‘‘Şüphesiz bu Kur’an âlemlerin rabbi tarafından
indirilmiştir. Onu, senin kalbine uyarıcılardan olasın
diye açık bir Arapça ile Rûhulemîn (Cebrâîl)
indirmiştir.’’37

20. Soru: Kur’ân-ı Kerîm’in evrensel, zaman ve


mekân üstü olduğunu ifade eden ayetler hangileridir?

Cevap:
ْ﴾ َ‫﴿اِنْ ه َْهو ا َِّْل ذِكرْ لِلعَالَمين‬
1- ‘‘Kuşkusuz o âlemler için bir zikir38dir.’’39

alır. Bkz. Ebu’l-Fidâ İsmâ’îl İbn Kesîr, Muhtasar-u Tefsîr-i


İbn Kesîr, III, s.687.
Tarihte bunu inkâra kalkışan, tarihselciliğin şeyh-i kebîri
36

Fazlurrahman (v.1988)’dır
37
Şuara, 192-195.
Bir adı da zikir olan Kur’ân-ı Mübîn, bütün zamanlardaki
38

mükelleflere şâmil bir kitaptır. Bkz. Muhammed b. Muslihiddin


Mustafa, Haşiyetu Muhyiddin Şeyhzâde, VII, s.528.
39
Tekvir, 27.

-16-
AKAİD RİSALESİ

ً َ‫اركَْ الَذي نَ َز َْل الفهر َقانَْ ع َٰلى عَبدِه ِليَكهونَْ لِلعَالَمينَْ ن‬


﴾‫ذيرا‬ َ َ‫﴿تَب‬
2- ‘‘Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna
Furkân’ı indiren Allah’ın şânı yücedir.’’40

ْ﴾‫سو هْل ّللاِْ إِلَيكهمْ جَمِ يعًا‬ ْ‫﴿قهلْ يَا أَيُّهَا النَ ه‬
‫اس إِنِي َر ه‬
3- (Ey Muhammed!) De ki: "Ey İnsanlar!
Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı
kendisine ait olan Allah’ın hepinize
gönderdiği peygamberiyim.41

21. Soru: Kur’ân’ın tarihsel olması ne ifade


etmektedir?

Cevap: Tarihselcilere göre Kur’ân’daki


hükümlerin hiçbiri evrensel değildir. Ancak tikel
hüküm ifade eden bu âyetlerden tevhid, adalet, eşitlik,
hürriyet, şûra gibi küllî hükümler çıkarılabilir. Bunun
için de nüzûl coğrafyasına ve zamanına gidip âyetleri
sebeb-i nüzûlleriyle okuyup, yorumlayıp, gâyeleri
çerçevesinde bugüne taşımak gerekir. Tarihselcilere
göre böyle bir açılım da Kur’ân-ı Kerîm’i parçacı ve
lafızcı değil, ancak bütüncül ve mâna merkezli
okuyup ondan küllî hükümler çıkarmakla olur.
Tarihselciler, bu projeyle Kur’ân-ı Kerîm’in
hükümlerinin bu dönemde uygulanmasını
engellemeye çalışmaktadır.

40
Furkân, 1.
41
Bkz. A’râf, 158.

-17-
AKAİD RİSALESİ

22. Soru: Kur’an-ı Kerim’in nüzul çağında ve


coğrafyasında yaşayan Ebu Leheb gibi insanlardan
bahsetmesi tarihsel olduğu anlamına gelir mi?

Cevap: Gelmez; Çünkü Kur’ân-ı Kerîm lafzen ve


mânen Allah’ın kelâmıdır, ezelîdir, mahluk değildir,
sonradan yaratılmamıştır.
‘‘Şüphesiz ki bu, korunmuş bir kitapta Levh-i
Mahfûz’da bulunan elbette pek şerefli bir
Kur’ân’dır.’’
Kur’an-ı Kerim’in levh-i mahfuz faslının
bulunması, O’nun tarihsel bağlamda oluştuğu
iddialarını reddetmektedir. Zira Allah Teala ezeli
bildiği gibi ebedi de bilir. Bu bilgiler levh-i mahfuzda
vardır. Mesela Allah Teala, tarihte Ebû Leheb ve Ebû
Cehîl adında birilerinin geleceğini ve bunların
Efendimiz zamanında yaşayacağını biliyordu. Levh-i
mahfuzda mevcut olan bu bilgiler vakti gelince nazil
oldu. Yani Kur’an-ı Kerîm mahlûkât yaratılmadan
önce de vardı.

23. Soru: Kendilerini nispet edecek bir geçmişi


bulunmayan Tarihselciler, Hz. Ömer’in (r.a) bazı
uygulamalarını kendi lehlerinde çarpıtmaya çalışarak
batıl fikirlerini meşru bir zemine oturtmaya
çalışmışlardır. Bu meselelerden biri de müellefe-i
kulûb’dur. Efendimiz ‫ ﷺ‬zamanında müellefe-i
kulûb’dan oldukları için beytü’l-malden ödeme alan
-18-
AKAİD RİSALESİ

bazı kimseler, Hz. Ebubekir zamanında da bunu


almak istemişler lâkin Hz. Ömer (r.a) buna müsaade
etmemiştir. Tarihselciler, Hz. Ömer’in (r.a), payları
ayet-i kerime ile sabit olan müellefe-i kulûba pay
vermemek suretiyle ayete müdahale ettiğini,
dolayısıyla Hz. Ömer’in de (r.a) Kur’an-ı Kerim’i
tarihsel kabul ettiğini iddia etmişlerdir. Ehl-i Sünnet
uleması bu iddiaya nasıl cevap vermiştir?

Cevap: Müellefe-i kulûb üç kısımdır;


1-İmanı zayıf olanlar müslümanlar
2-İman edebileceği düşünülen fakir kafirler
3-Şerlerinden korunulması amaçlanan güçlü
kafirler

Müellefe-i kulûbe zekât verilebileceği ayetle


sabittir. Hz. Ömer (r.a), Rasûlüllah ‫ ﷺ‬zamanında
müellefe-i kulûb olarak zekât alan bazı kimselerin
zamanla o vasıflarını kaybettiklerini esas alarak
onlara zekât vermemiştir. Bununla müellefe-i kulûbü
inkâr edip Kur’ân’daki bir hükmün zamanla
değiştiğini asla düşünmemiş, söylememiş bilakis
müllefe-i kulûb olan bazı kişilerin vasıflarını
kaybettiğini söylemiştir.

24. Soru: Ömer (r.a)’ın Kıtlık yıllarında hırsızın


elini kesmemesi, Kur’ân-ı Kerîm’deki hükümlerin
zamanla tarihsel olup geçersiz kabul edilebileceğine
delil olabilir mi?

-19-
AKAİD RİSALESİ

Cevap: Olmaz. Çünkü; Hz. Ömer (r.a) açlık


yılında,
َ ‫ّللا‬
ْ‫غفهور‬ َ ‫َاد َفل إِث َْم‬
َْ َْ‫علَي ِْه إِن‬ َ ‫ط َْر‬
ْ ‫غي َْر بَاغْ َوّلَْ ع‬ ِْ ‫﴿ َْف َم‬
‫ن اض ه‬
﴾‫َرحِ يم‬
‘‘Allah size yalnızca murdar eti, kanı, domuz etini
ve Allah’tan başkasının adına kesilmiş olanı haram
kıldı. Ama biri zorda kalırsa, haksızlığa sapmadıkça,
sınırı aşmadıkça kendisine günah yoktur. Biliniz ki
Allah bağışlayan ve esirgeyendir.’’ 42 âyetini esas
kabul etmiş, ‘Zarûretler haramları mübah kılar.’ 43
kâidesince açlık hâli zarûret hâli olduğundan dolayı,
çalan kişinin ölmemek için çaldığına hükmetmiştir.
Hz. Peygamber’in ‫ﷺ‬, ‘Müslümanlardan gücünüz
yettiğince hadleri kaldırın. Müslüman için bir çıkış
yolu bulursanız önünü açın. Muhakkak ki bir
imamın(idarecinin) affetmekle yaptığı hata, ceza
vermekle işlediği hatadan daha hayırlıdır.’ 44 hadîs-i
şerifini de göz önünde bulundurarak bu adamın
açlığından dolayı çalmış olmasını kabul etmiş ve elini
kesmemiştir. Kıtlık yılı sonrasında hırsızlara yine el
kesme cezasını vermiştir. Dolayısıyla Ömer’in (r.a),
hırsızın elinin kesilmesiyle alâkalı âyeti tarihsel kabul
ettiği iddiası kesinlikle doğru değildir.

42
Bkz. Bakara, 173
Hocaeminefendizâde Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-
43

Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm, I, s.80; Abdulkerîm Zeydan,


el-Medhal li Diraseti’ş-Şerîati’l-İslâmîyye, s.103.
44
Tirmizî, Hadis No: 1424; Hâkim, H. No: 8163.

-20-
AKAİD RİSALESİ

25. Soru: Kur’ân-ı Kerim’deki bazı kıssaların


gerçekte hiç yaşanmadığını iddia eden tarihselciler,
kıssaların masal olduğunu savunmaktadır. Bu iddiaya
Kur’an-ı Kerimle nasıl cevap verilir?

Cevap: Öncelikle bu görüş müşriklere aittir.


Velîd bin Muğîre ve Nadr b. Hâris gibi müşriklere bu
âyetler okunduğu zaman ‘bu öncekilerin
masallarıdır’ demişlerdir. Allah Teâlâ, kıssaların
45

asla uydurma olmadığını şu âyette haber vermektedir;


‫ب َماكَانَْ حَديثًا‬
ِْ ‫َص ِهمْ عِب َرةْ ِّلهولِي اّلَلبَا‬ ِ ‫﴿لَقَدْ كَانَْ في َقص‬
ْ﴾‫يهفت َ ٰرى‬
‘‘Gerçekten de onların kıssalarında akıl sahipleri
için bir ibret vardır. Bu Kur’ân uydurulmuş herhangi
bir söz değildir.’’ 46 Bilakis mezkûr kıssalar 47 bizzat
yaşanmış hâdiselerdir. Nitekim Allah Teala başka bir
ayette kıssaların hak olduğuna dair şöyle
buyurmuştur;
ۡ
ِ ِّۚ ‫علَ ۡيكَ ْنَبَأَههمْ ِبٱلح‬
ْ ْ﴾‫َق‬ َ ْ ُّ‫﴿نَ ۡحنه ْنَقهص‬
‘‘Biz sana onların başından geçenleri gerçeğe uygun
olarak anlatıyoruz.’’48

Bkz. Ebu’l Fidâ İsmâ’îl İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Ni-


45

hâye, I, s.573.
46
Bkz. Yûsuf, 111.
Kıssaların fayda ve hikmetlerine dair ayrıntılı bilgi için
47

bkz. Abdulkerîm Zeydan, el-Mustefâd min Kısasi’l-Kur’ân, I,


6-8.
48
Kehf, 13.

-21-
AKAİD RİSALESİ

26. Soru: Ömrünü yanlışa adayan adam


Fazlurrahmân, Kur’ân’ı gayeci ve bütüncül anladığını
iddia etmekle neyi hedeflemektedir?

Cevap: Bu yöntemiyle Kur’ân’daki hüküm


âyetlerini devre dışı bırakmayı amaçlamaktadır.
Çünkü âlimler teker teker âyetlerden bir ya da birden
fazla hüküm çıkarmışlardır. Fıkhî meseleler âyet ve
hadislerden bu şekilde istinbât edilmiş ve alınmıştır.
Fakat Fazlurrahman, Kur’ân-ı Kerîm’i doğrudan
inkâr etmenin büyük tepkilere yol açacağını
gördüğünden dolayı mesela;
َ ‫ْ﴿الزانِيَ ْةه َو‬،﴾
﴾‫الزانِي‬ َ ‫س ِار َقةه‬
َ ‫ق َوال‬
ْ‫س ِار ه‬
َ ‫﴿وال‬
َ ْ
gibi âyet-i kerîmeleri; ‘‘Peygamber aleyhisselâm,
hırsız ve zina edene kendi zamanında el kesme, yüz
sopa vurma gibi caydırıcı cezalar vermiştir. Bugün ise
Allah’ın kötü gördüğü ve nehyettiği fiili ortadan
kaldırma gayesini esas alarak bu zamanda
mücrimlere hapis ya da para cezası gibi başka cezalar
verebiliriz’’ demektedir. Bu ise beşerin murâdını
Allah Teâlâ nın murâdından daha üstün tutarak
Kur’ân’ı Kerîm’i etkisiz hale getirmektir.

27. Soru: Fazlurrahman, Kur’ân’ı Kerîm’i anlama


noktasında ulemâyı neyle itham etmekte ve kendisi
nasıl bir yöntem önermektedir?

Cevap: Fazlurrahman, vahyin sadece mâna


itibariyle Allah’a ‫ ﷻ‬ait olduğunu, Kur’ân-ı
Kerim’deki hüküm âyetlerinin tarihsel olduğunu
-22-
AKAİD RİSALESİ

iddia etmiştir. Ulemânın âyetleri okurken parçacı ve


lafızcı bir tefsir tarzını benimsediğini, bunun da
miladi VII. asırdaki tarihsel bağlamı aynısıyla bugüne
taşımaya yol açtığını, yapılması gerekenin bütüncül
ve tarihsel okuma olduğunu söylemiştir. Aslında
Fazlurrahman, “Bundan sonra bir daha İslâmî bir
nizâm cihana hâkim olamaz. Çünkü Kur’ân-ı Kerim,
böyle bir nizâm için uygun bir kitap değildir. Ey
Müslümanlar! Kur’ân’dan umudunuzu kesiniz.”
demek istemiştir. Bu cihetle Tarihselcilik, Moğol ve
Haçlı ordularının durduramadığı Müslümanları, ruh
köklerinin bağlı olduğu Kur’ân-ı Kerim’i
itibarsızlaştırarak durdurma hareketidir.49

AHİRET HAYATI

28. Soru: Âhiret âlemi nedir?

Cevap: Dünya hayatının son bulmasından sonra


başlayıp sonsuza kadar devam edecek olan, içine

49
Pakistan Hükümeti’nin daveti üzerine 1961’de profesör ola-
rak Karaçi İslâm Araştırmaları Merkez Enstitüsü Müdürlüğü’ne
(1962-68) atanan Fazlurrahman, burada serdettiği Kur’ân’ın mânâ
itibariyle ilahî, lafız itibariyle beşerî bir Kitap olduğu yönündeki gö-
rüşünden dolayı tekfir edilmiş, Lahor’da duvarlara başına ödül kon-
duğunu bildiren afişler asılmış, nihayet 1968’de Pakistan’dan ayrıl-
mıştır. Bkz. Alparslan AçıkGenç, “İslâmî Uyanış ve Yenilikçi-
lik Düşünürü: Fazlurrahman’ın Hayatı ve Eserleri (1919-
1988)” İslâmî Araştırmalar, IV, s. 238.

-23-
AKAİD RİSALESİ

Cennet ve Cehennem’i de alan hayata ‘Âhiret Hayatı’


denir.

29. Soru: İnsanın ölümüyle başlayıp diriliş ânına


kadar devam edecek olan hayata ne denir? Bunu ifade
eden ayet-i kerime hangisidir?

Cevap: Berzah hayatı denir.


﴾ َ‫﴿ َومِ ن َو َرائِ ِهم بَر َزخْ إِلَى يَو ِْم يهبعَثهون‬
Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne
kadar (süren) bir berzah vardır.50

30. Soru: Dünya hayatının, İsrâfîl’in (as)


üfleyeceği birinci surla son bulup, ardından ikinci
surla dirilişin başlayacağını bildiren ayet-i kerime
hangisidir?

Cevap:
ْ‫ضْا َِّلْ َمن‬
ِ ‫ِْو َمنْفِيْاّلَر‬ َ ‫سمٰ َوات‬َ ‫ص ِعقَْ َمنْفِيْال‬ َ ‫ُّورْ َف‬
ِ ‫﴿ونه ِف َخْفِيْالص‬
َ
‫ّْللاهْث ه َمْنه ِف َخْفيهِْاهخ ٰرىْ َفِْاذَاْههمْ ِقيَامْيَن ه‬
ْ﴾ َ‫ظ هرون‬ ٰ ‫شَٓا َء‬
َ
‘‘O gün sûra (İsrâfîl a.s tarafından) üflenir;
Allah’ın dilediklerinden başka göklerde ve yerde kim
varsa kıyâmetin dehşetinden çarpılıp cansız yere
serilir. Sonra sûra bir kez daha üflenir; bir de bakarsın
ki, bütün ölüler dirilip kabirlerinde ayağa kalkmış,

50
Bkz. Mu’minûn, 100.

-24-
AKAİD RİSALESİ

merak ve endişe içinde etraflarına bakınıp


duruyorlar.’’51

31. Soru: İbn-i Hacer el-Askalânî, kıyametin


seksen farklı adının olduğunu söylemiştir. Bu kadar
çok isminin olmasının sebebi nedir, birkaç tanesini
yazar mısınız?

Cevap: Kıyametin bu kadar farklı isiminin


bulunması hâdisenin dehşet ve elem verici
olmasından dolayıdır.
Yevme’l-Kıyâme: İnsanların, Allah’ın ‫ ﷻ‬huzurunda
kalkıp ayakta duracaklarından dolayı buna kıyâmet günü
denmiştir. Kur’ân’da 100 yerde geçmektedir.
Yevme’d-dîn: Fatiha Sûresi’ndeki âyet-i kerime
de haber verildiği gibi hesap ve ceza günü
olduğundan bu ismi almıştır.
ِ ‫﴿ َمالِكِْ يَو ِْم الد‬
﴾‫ين‬
Yevme’l-Ba’s: Diriliş günü de denir.
َ ‫ٱّلله جَمِ يعًا َفيهنَ ِبئ ه ههم ِب َما عَمِ له َٓواْ أَح‬
َْ ‫ص ٰى ْهه‬
‫ٱّلله‬ َْ ‫﴿يَو َْم يَبعَث ه هه هْم‬
﴾‫سوه‬ ‫َونَ ه‬
O gün Allah onların hepsini diriltecek ve
yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları
bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır.52

51
Zümer, 68.
52
Bkz. Mücâdele, 6.

-25-
AKAİD RİSALESİ

32. Soru: Bazı modernistler, ‘Cehennem’e


girenlerin bir daha oradan çıkamayacaklarını iddia
etmişler ve aşağıdaki ayeti kerime ile istidlal
etmişlerdir;
ْ‫ولَٓئِكَْ اَصح ه‬
ِْ َ‫َاب الن‬
‫ار‬ ٰ ‫طتْ ِبه َخطيـَٔت ه ْهه َفا ه‬
َ ‫س ِيئ َْةً َواَحَا‬َ ‫ب‬
َْ ‫س‬ َ ‫﴿بَ ٰلى َمنْ َك‬
ْ‫ولَٓئِكَْ اَصح ه‬
‫َاب‬ ٰ ‫ت اه‬
ِْ ‫ َوالَذينَْ ٰا َمنهوا َوعَمِ لهوا الصَا ِلحَا‬، َ‫ههمْ فيهَا َخا ِلدهون‬
ْ﴾‫ال َجنَ ِْة ههمْ فيهَا َخا ِلدهون‬

‘‘Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve


böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar
cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir.
Onlar orada ebedî kalacaklardır.’’53
Bu iddia sahiplerine göre günahkâr olduğu için
cehenneme giren Müslümanlar, oradan bir daha
çıkmayacakları için cennete de asla
giremeyeceklerdir. Bu iddiaya nasıl cevap verirsiniz?

Cevap: Allah Teâlâ, şekâvet ehli olanların/


kâfirlerin ebediyen Cehennem’de kalacaklarını ifade
etmiş ve bir grubu bundan istisna etmiştir. 54 Buna
göre Cehennem’e girip Allah Teala’nın dilemesiyle
oradan geri çıkacak ve orada ebedî olmayacak bir
grup vardır. Kâfirlerin Cehennem’de ebedî
kalacakları kat’î naslarla sabit olduğundan oradan
çıkacak olan grubun kafirlerden bir grup olması

53
Bakara, 81-82.
54
Hûd, 106-107.

-26-
AKAİD RİSALESİ

mümkün değildir. Nitekim Allah Teala kâfirlerin


ebediyyen Cehennem’de kalacaklarına dair şöyle
buyurmuştur;
ْ َ‫﴾ْ َخا ِل ِدين‬١٠٦﴿ ْ‫ش ِهيق‬ َ ‫ْو‬ َ ‫شقهواْ َففِيْالنَ ِارْلَ ههمْفِيه‬
َ ‫َاْزفِير‬ َ ْ َ‫ْ﴿ َفأ َ َماْالَ ِذين‬
ِ ‫ْربُّكَ ِّْْۚ إِنَ ْ َربَكَ ْ َفعَال‬
ْ‫ْل َما‬ ‫ْواۡلَر ه‬
َ ‫ضْ إِ َّلْ َماْ شَا َء‬ َ ‫اواته‬ َ ‫س َم‬
َ ‫ت ْال‬ِ ‫فِيهَاْ َماْ دَا َم‬
ْ﴾ْ.‫يه ِريده‬
‘‘Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onlar her
nefeste acıdan inleyip feryat ederler. Rabbinin
dilediği hariç, onlar gökler ve yer durdukça o ateşte
ebedî kalacaklardır.’’55
Efendimiz ‫ﷺ‬, bazı Müslümanların cehennemden
çıkıp cennete girmesiyle alakalı şöyle buyurmuştur;
‘‘Bir grup Hz. Muhammed’in şefaatiyle
Cehennem’den çıkıp Cennet’e girecek ve bu kimseler
‘Cehennem’den gelenler’ diye
isimlendirileceklerdir.’’ 56

Ayet-i kerimeler, Efendimiz’in ‫ ﷺ‬beyanı


doğrultusunda anlaşıldığında Cehennem’de ebedî
olarak kalacak olanlar kâfirlerdir. Müslümanlardan
bazıları ise Cehennem’e girseler de orada ebedî
kalmayacaklar, cezalarını çektikten sonra oradan
çıkıp Cennet’e gireceklerdir.

33. Soru: Bazı filozoflar haşrın bedenle değil,


sadece ruhla olacağını iddia etmişlerdir. Haşrın,

55
Hud, 106-107.
56
Buhari, Hadis No: 6566.

-27-
AKAİD RİSALESİ

sadece ruhla değil bedenle de olacağına dair ayet-i


kerime hangisidir?

Cevap:
ْ‫ارا هكلَ َما نَ ِضجَت‬
ً َ‫ف نهصلي ِه ْم ن‬ َْ ‫سو‬َ ‫﴿اِنَْ الَذينَْ َكفَ هروا ِب ٰايَاتِنَا‬
َ َ‫غي َر َها ِليَذهوقهوا العَذ‬
﴾‫اب‬ َ ‫هجلهو هدههمْ بَدَلنَاههمْ هجلهودًا‬
‘‘Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe
atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları
için onların derilerini yenileyeceğiz.’’57
Bu âyet-i kerimeden anlaşıldığı üzere
Cehennem’deki azâp sadece rûh ile değil hem ruh
hem de bedenle olacaktır.

EHL-İ KİTAP CENNETE GİRECEK Mİ?

34. Soru: ‘Cennet’e girmek için Peygambere ‫ﷺ‬


iman şart olmayıp sadece Allah’a ‫ ﷻ‬iman etmek
yeterlidir. Buna göre Yahudi ve Hristiyanlar Allah’a
‫ ﷻ‬iman ettiklerinden dolayı Cennet’e girebilirler.’
diyenlerin iddialarını reddeden âyet ve hadisler
hangileridir?

Cevap:
Âyetlerden deliller:
﴾ ْ‫ِثْ ثَ ٰلثَة‬ َْٰ َْ‫﴿ْلَقَدْ َكفَ َْر الَذٖ ينَْ َقالهوا اِن‬
‫ّللا ثَال ه‬

57
Bkz. Nisâ, 56.

-28-
AKAİD RİSALESİ

‘‘Andolsun «Allah, üçün üçüncüsüdür» diyenler


de kâfir olmuşlardır.’’58

ْ‫ح اب ه‬
﴾ ‫ن َمريَ َْم‬ َْٰ َْ‫﴿ْلَقَدْ َكفَ َْر الَذٖ ينَْ َقالهوا اِن‬
ْ‫ّللا ه َْهو ال َم ٖسي ه‬
‘‘Andolsun ki «Allah, kesinlikle Meryem oğlu
Mesîh'tir» diyenler kâfir olmuşlardır.’’59

ِْ‫ّللا‬
ٰ ْ‫ح ابنه‬ ْ‫َارىْ ال َم ٖسي ه‬َ ‫تْ النَص‬ ِ ‫ّللاْ َو َقا َل‬
ِٰ ‫ن‬ ْ‫ت اليَ ههو هْد ع َهزيرْ اب ه‬ِْ َ‫﴿ْو َقال‬
َ
ْٰ ‫ٰذلِكَْ َقوله ههمْ ِباَف َوا ِه ِهمْ يهضَا ِهؤهنَْ َقو َْل الَذٖ ينَْ َكفَ هروا مِ نْ َقب هْل َقاتَ َل هه هْم‬
‫ّللاه‬
ْ﴾ َْ‫اَنٰى يهؤ َفكهون‬
‘‘Yahudiler, «Üzeyr, Allah’ın oğludur» dediler.
Hristiyanlar ise, «İsâ Mesih, Allah’ın oğludur»
dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği
yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce
inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah,
onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!’’60
Ehl-i kitabın cennete gireceğini söyleyenler,
kafirlerin ebediyyen cehennemde kalacağını ifade
eden ayetlere onların dahil olmadığını, kafirden
kastın sadece müşrikler ve Allah Teala’nın varlığını
inkâr edenler olduğunu, dolayısıyla ehl-i kitabın kafir
kategorisinde olmadığını iddia etmişlerdir. Ancak
mezkûr üç ayet-i kerimeden açık bir şekilde
anlaşıldığı üzere ehl-i kitap Allah Teala’ya şirk
koşmuş ve kafir kategorisine dahil olmuştur.

58
Mâide, 73.
59
Mâide, 72.
60
Tevbe, 30.

-29-
AKAİD RİSALESİ

Kafirlerin Cennet’e giremeyeceği ise kat’î naslarla


sabit olmuştur. Mesela;

ٰ ْ‫اّلل َو َّْل ِباليَو ِم‬


‫اّلخِ ِْر َو َّْل يهح َِر همونَْ َما‬ ِْٰ ‫﴿ْ َقاتِلهوا ا َلذٖ ينَْ َّْل يهؤمِ نهونَْ ِب‬
‫اب َحتٰى‬َْ َ‫َق مِ نَْ الَذٖ ينَْ اهوت هوا ال ِكت‬
ِْ ‫سوله ْهه َو َّْل يَدٖ ينهونَْ دٖ ينَْ الح‬
‫ّللاه َو َر ه‬
ْٰ ‫ح ََر َْم‬
َ
﴾ َْ‫طوا ال ِجزيَ ْة عَنْ يَدْ َوههمْ صَا ِغ هرون‬ ‫يهع ه‬
‘‘Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret
gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram
kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din
edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye
verinceye kadar savaşın.’’61
Ehl-i Kitaptan bahseden bu âyet, Rasulullah’a ‫ﷺ‬
iman etmeyenlerin kafir olduklarını açık bir şekilde
ifade etmektedir.
Aşağıda zikredilen hadis-i şerif de ehl-i kitabın
cennete giremeyeceğinin diğer bir delilidir;
ْ‫ ّل يَس َم هْع بي أحَد‬،ِ‫س هم َح َمدْ بيَ ِده‬ ْ‫والذي نَف ه‬: ‫عن أبي هريرة‬
‫ ث ه َْم يَ هموتهْ ولَمْ يهؤمِ نْ بالَذِي‬،‫ وّل نَصرانِ ٌّي‬،‫ِي‬ ٌّ ‫مِ ن هذِه اۡل ه َم ِْة يَ ههود‬
ْ‫ب النار‬ِْ ‫ إّلْ كانَْ مِ ن أصحا‬،‫سلتهْ به‬ ِْ ‫أهر‬
"Muhammed’in canı elinde olan Zât’a yemin
olsun ki; Yahudi veya Hristiyanlar dahil bu ümmetten
herhangi bir kimse beni duyar, sonra benimle
gönderilen dine inanmadan ölürse, mutlaka
Cehennem ashâbından olur."62

61
Tevbe, 29.
62
Müslim, Hadis No: 153.

-30-
AKAİD RİSALESİ

35. Soru: Ehl-i kitâbın, Efendimiz ‫’ﷺ‬e iman


etmeseler dahi Cennet’e gireceğini iddia eden
Süleyman Ateş gibi şahısların delil olarak kullandığı
ayet-i kerime ehl-i sünnet uleması tarafından nasıl
anlaşılmıştır?

Cevap:

ْ ‫﴿اِنَْ ا َلذينَْ ٰا َمنهوا َوالَذينَْ َهادهوا َوالنَص َٰارى َوالصَا ِبـٔينَْ َم‬
‫ن‬
ٰ ‫اّلل َواليَو ِْم‬
‫اّلخِ ِْر َوعَمِ َْل صَا ِل ًحا َفلَ ههمْ اَج هرههمْ عِن َْد َر ِب ِهمْ َو َّْل‬ ِْٰ ‫ٰا َمنَْ ِب‬
﴾ َْ‫علَي ِهمْ َو َّْل ههمْ يَح َزنهون‬َ ْ‫َخوف‬

ْ‫ )من آمن باهلل( مِ ن َهؤ َهّلء الكفرة‬--- ْ‫إن الذين آمنوا( بالسنتهم‬
ْ )
‫بقلوبهم‬

Ayette zikredilen birinci (‫ )آمنوا‬ifadesi ile


“dilleriyle inananlar, Yahudiler, Hristiyanlar,
Sabiiler’’ kastedilemektedir. Aynı ayette ikinci defa
gelen ‫ آمن‬ile ise ayetin evvelki bölümünde zikredilen
gruptan kalpleriyle iman edenler murad edilmektedir.
Buna göre ayet-i kerimenin manası şöyle olmaktadır:
‘‘Şüphesiz, dilleri ile iman edenler ile Yahudiler,
Hristiyanlar ve Sâbiîler (bu gruptan kalpleriyle)
Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih amel
işleyenler için Rableri katında mükafat vardır; Onlar
korkmayacak mahzun da olmayacaklardır”63

63
Bakara, 62.

-31-
AKAİD RİSALESİ

Kur’an-ı Kerim’de tekrar olmayacağına göre


ayetin ikinci bölümünde zikredilen (‫ )آمن‬fiilinin
failleri kalpleriyle iman edenler şeklinde takdir
edilerek birinci (‫ )آمنوا‬fiili ile aradaki fark ortaya
çıkarılmalıdır.

KADERE İMAN

36. Soru: Kader’in tarifi nedir?

Cevap: Bu âlemde olan her şeyin Allah Azze ve


Celle’nin ezeldeki ilmine ve takdirine göre cereyan
etmesidir.

37. Soru: Kaderin ilim/bilmek, yazma, irade ve


halk/yaratma boyutlarını ayetlerle açıklayınız.

Cevap:
İlim Boyutu:

َ ‫ْو ۡٱلبَ ۡح ِِّۚر‬


ْ‫ْو َما‬ ۡ ‫ْويَ ۡعلَ همْ َماْ ف‬
َ ‫ِیْٱلبَ ِر‬ َ ‫ّْلْ يَ ۡعلَ همه َۤاْ إِ َّلْ ه ِّۚ َهو‬
َ ‫ب‬ ۡ ‫﴿وعِن َدههۥْ َمفَاتِح‬
ِ ‫هْٱلغَ ۡي‬ َ
ْ‫ْو َّل‬
َ ‫ب‬ ۡ
ࣲ ‫ْو َّل ْ َرط‬ َ ‫ض‬ َ ۡ ‫َاْو َّلْ َحبَةࣲ ْ فِیْ ه‬
ِ ‫ظله َم ٰـتِْٱۡل ۡر‬ َ ‫نْو َر َقةْ إِ َّلْ يَ ۡعلَ همه‬
َ ِ‫طْم‬ ‫ت َ ۡسقه ه‬
﴾‫ٰبْ ُّم ِبين‬ࣲ ‫يَا ِبسْإِ َّلْفِیْ ِكتَـ‬

‘‘Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları


O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa
bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O,

-32-
AKAİD RİSALESİ

yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve


kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.’’64

Yazma Boyutu:

ْ‫س َماءِْ َو َّل‬ ْ ِ ‫ب عَنْ َر ِبكَْ مِ نْ مِ ثقَا ِْل ذَ َرةْ فِى اّلَر‬
َ ‫ض َو َّْل فِى ال‬ ْ‫َو َما يَع هز ه‬
﴾‫اَصغَ َْر مِ نْ ٰذلِكَْ َو َّْل اَكبَ َْر ا َِّْل ٖفى ِكتَابْ هم ٖبين‬

Ne yerde ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta) bu


zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir
şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz; hepsi muhakkak
apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfûz’da yazılı)dır.65

İrade Boyutu:

﴾‫ّللاه‬ َ َ‫شَٓاؤهنَْ ا ََِّْٓل اَنْ ي‬


ٰ ‫شَٓا َْء‬ َ َ‫﴿و َما ت‬
َ

Allah’ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz.66

Halk/Yaratma Boyutu:

﴾‫ق ك ِْهل شَیءْ َوه َْهو ع َٰلى ك ِهلْ شَیءْ َو ٖكيل‬


ْ‫﴿ّللاه َخا ِل ه‬
ْٰ َ

64
Bkz. Nisâ, 79.
65
Bkz. Yûnus, 61.
66
Bkz. İnsân, 30.

-33-
AKAİD RİSALESİ

/Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şey üzerinde


görüp gözetici ve mutlak tasarruf sahibidir.67

38. Soru: Kadere imanla ilgili âyet-i kerîme


hangisidir?

Cevap:
ْ ﴾‫﴿اِنَا هك َْل شَيءْ َخلَقنَاههْ ِبقَدَر‬
ْ
Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede
yarattık.68
Bu ayet-i kerime, müşriklerin kaderin varlığıyla
alakalı Allah Rasulü ‫ ﷺ‬ile tartışması üzerine kaderi
ispat noktasında nazil olmuştur.69

39. Soru: Cebriyye’nin temel görüşü nedir,


kurucusu kimdir ve delil olarak kullandıkları ayetler
hangileridir?

Cevap: Cebriyye fırkası, insanın iradesinin


olmadığını, rüzgâr önündeki yaprak gibi olduğunu ve
insanlara ait fiillerin, Allah Teâlâ’nın zorlayıcı
tesiriyle meydana geldiğini savunmaktadır. Kurucusu
Cehm b. Safvân’dır. Delil olarak kullandıkları
ayetlerden bazıları şunlardır;

67
Zümer, 62.
68
Kamer, 49.
69
Müslim, Hadis No: 2656.

-34-
AKAİD RİSALESİ

﴾‫َاوة‬ ِ ‫سم ِع ِهمْ َوع َٰلَٓى اَبص‬


َ ‫َارهِمْ ِغش‬ َ ‫ّللاه ع َٰلى قهلهو ِب ِهمْ َوع َٰلى‬
ْٰ ‫﴿ َخت َ َْم‬

Allah, onların kalplerini ve kulaklarını


mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır.70

َ ‫ّللا َو َقت ِل ِه هْم‬


ْ‫اّلن ِبيََٓا َْء ِبغَي ِر‬ ِْٰ ‫ت‬ِْ ‫﴿ َف ِب َما نَق ِض ِهمْ ميثَا َق ههمْ َوكهف ِرهِمْ ِب ٰايَا‬
‫ل يهؤمِ نهونَْ ا َِّْل‬ َْ ‫علَيهَا ِبكهف ِرهِمْ َف‬
َ ‫ّللاه‬ َ ْ‫غلفْ بَل‬
ْٰ ‫طبَ َْع‬ ‫حَقْ َو َقو ِل ِهمْ قهلهوبهنَا ه‬
ً ‫َق‬
ْ﴾‫ليل‬

‘‘Sözlerinden dönmeleri, Allah’ın âyetlerini inkâr


etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve
“Kalplerimiz kılıflanmıştır” demeleri sebebiyle...
Dahası inkârları sebebiyle Allah o kalpler üzerine
mühür vurmuştur. Pek azı müstesna artık iman
etmezler.’’71

40. Soru: Kaderiyye’nin temel görüşü nedir,


kurucusu kimdir ve delil olarak kullandıkları âyetler
hangileridir?

Cevap: Kaderiyye fırkası; Allah Tealanın, insanın


fiileri üzerinde bir tasarrufu olmadığını, insanın kendi
fiillerini kendisinin yarattığını iddia etmiştir.
Kurucusu Ma’bed el-Cühenî’dir. Kaderiyyenin delil
olarak kullandığı ayetlerden bazıları şunlardır;

70
Bkz. Bakara, 7.
71
Nisâ, 155.

-35-
AKAİD RİSALESİ

﴾‫ َو َّْل تَ ِز هْر َو ِاز َرةْ ِوز َْر اهخ ٰرى‬،‫علَيهَا‬


َ ‫ِب هك ُّْل نَفسْ ا َِّْل‬
ْ‫﴿و َّْل تَكس ه‬
َ

Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir. Kendi


(günah) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının
(günah) yükünü taşımaz.72

ْ‫علَى ال هه ٰدى َفا َ َخذَت ههم‬


َ ‫﴿وا َ َما ثَ همو هْد َف َهدَينَاههمْ َفاستَ َحبُّوا العَمٰ ى‬
َ
ِ ‫ون ِب َما كَانهوا يَك‬
﴾ َ‫سبهون‬ ِْ ‫ب ال هه‬ ‫ه‬
ِْ ‫صَا ِعقَ ْة العَذَا‬

‘‘Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu


göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih
etmişler ve yaptıklarına karşılık, alçaltıcı azap
yıldırımı onları çarpmıştı.’’73

41. Soru: Cebriyye’nin delil olarak kullandığı


Bakara Sûresi’nin 7. ayeti 74 Allah Teâlâ’nın bazı
insanların kalplerini ve kulaklarını mühürlediğini ve
gözlerine bir perde çektiğini ifade etmiştir.
Kaderiyye fırkası da Fussilet Sûresi 17. ayetini75
delil göstererek Allah Teâlâ’nın tek müdahalesinin
insana hidayeti göstermek olduğunu, insanın
iradesiyle küfrü ihtiyar ettiğini ve kader diye bir şeyin

72
En’âm, 164.
73
Fussilet, 17.

74
﴾‫عذَابٌ عَظِ ࣱیم‬ َ ۡ‫ش ٰـ َو ۖۡة َو َل ُهم‬
َ ‫ص ٰـ ِرهِمۡ ِغ‬َ ‫علَ ٰٰۤى أَ ۡب‬
َ ‫س ۡم ِع ِه ۡۖۡم َو‬ َ ‫علَ ٰى قُلُوبِ ِهمۡ َو‬
َ ‫علَ ٰى‬ َ ُ‫ٱَّلل‬ ‫﴿ َخت ََم ه‬

ِ ‫ب ۡٱل ُه‬
‫ون بِ َما‬ ِ ‫ص ٰـ ِعقَةُ ۡٱلعَذَا‬ َ ۡ‫علَى ٱ ۡل ُهد َٰى فَأ َ َخذَ ۡت ُهم‬ َ ‫ُّوا ٱ ۡلعَ َم ٰى‬
۟ ‫﴿وأَ هما ثَ ُمودُ فَ َهدَ ۡینَ ٰـ ُهمۡ فَٱسۡ تَ َحب‬
75
َ
۟ ‫كَان‬
﴾ َ‫ُوا یَ ۡك ِسبُون‬

-36-
AKAİD RİSALESİ

olmadığını iddia etmiştir. Ehl-i Sünnet bu iddialara


nasıl cevap vermiştir?

Cevap: Ehl-i Sünnet ulemâsı, bir meseleyi


incelerken sadece bir ayet üzerinden değil, ilgili bütün
delilleri göz önünde bulundurarak değerlendirme
yapar. Buna göre Ehl-i Sünnet, Cebriyye’nin delil
olarak kullandığı Bakara sûresinin 7. Âyetini, onların
küfürde ısrar ettiğini bildiren bir önceki ayetle birlikte
anlamaktadır. Buna göre ayetin manası şöyledir;
Onlar inzâr edilse de edilmese de değişmeyecek
derecede küfre batmış kimselerdir. Onlar küfre
batınca, Allah Teâla da onların kalbini mühürlemiştir.
Dolayısıyla Allah Teala sebepsiz bir şekilde
kalplerini mühürlemek suretiyle onlara zulmetmemiş,
onlar kaydıkça Allah Teâlâ da onların küfürde daha
çok derinleşmelerine müsaade etmiştir.76
Cebriye’nin delil olarak kullandığı ayet ile
Kaderiyye’nin delil olarak kullandığı ayet zahiren
tearuz eder gibi gözükmektedir. Ehl-i Sünnet ulemâsı
ise meseleyi kesb ve halk bağlamında değerlendirmiş
ve Cebriye’nin istidlâl ettiği ayette Allah Teâla’nın
halk etmesinden, Kaderiyye’nin istidlal ettiği ayette
ise insanın kesb etmesinden bahsedildiğini ifade
etmiştir.

76
Bkz. Saff, 5.

-37-
AKAİD RİSALESİ

42. Soru: Hz. Ömer’in (r.a), ‘Allah’ın ‫ﷻ‬


kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz’ 77
sözünü nasıl anlamalıyız?

Cevap: Aç olmakta kaderdir, yiyecek aramakta.


Hastalık da bir kader, tedavisine uğraşmakta.
İnsanoğlunun önünde iki seçenek vardır. Hangisini
seçerse seçsin o kendisinin kaderi, tercihidir.

43. Soru: Allah Teâlâ, âyet-i kerimede dilediğini


hidâyete erdirip, dilediğini saptırdığını ifade
etmiştir. 78 Zahiren Cebriyye’nin görüşünü destekler
gibi görünen bu ayet-i kerimeyi nasıl anlamalıyız?

Cevap: Kur’an-ı Kerim’e bir bütün olarak


bakıldığında bu ayetin Cebriyye’nin görüşünü
desteklemediği açıkça anlaşılmaktadır. Zira Allah
Teala, Kur’an-ı Kerim’in müttakîler için hidayet
rehberi olduğunu ifade ettikten sonra onların
vasıflarını saymıştır.79 Yani buradan anlaşılan Allah
Teala’nın, bu vasıfları kendisinde bulundurmak
suretiyle rahmetini celbedenin hidayetini artıracağı
ve onu müstakîm kılacağıdır.
Aynı şekilde kişi hevâsının kölesi olur, günahlar
içerisinde bir hayat yaşarsa Allah Teala onun imtihan

77
Buhârî, Hadis No: 5729; Müslim, H. No: 2219.
78
Nahl, 93; Fâtır, 8.
79
Bakara, 2-5.

-38-
AKAİD RİSALESİ

gereği sapmasına müsaade eder. Nitekim O ‫ﷻ‬,


Kur’an-ı Kerim’in sadece fâsıkları saptıracağına dair
şöyle buyurmuştur;

‫َثيرا‬
ً ‫ل يه ِض ُّْل ِبه ك‬ ْٰ ‫﴿ َوا َ َما الَذينَْ َكفَ هروا َفيَقهولهونَْ َماذََٓا اَ َرا َْد‬
ًْ َ‫ّللاه ِب ٰهذَا َمث‬
﴾ َ‫سقين‬ ِ ‫َثيرا َو َما يه ِض ُّْل ِبه ا َِّْل الفَا‬
ً ‫َويَهدي ِبه ك‬

‘‘Küfre saplananlar ise, “Allah, örnek olarak


bununla neyi kastetmiştir?” derler. (Allah) onunla
birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir.
Onunla ancak fâsıkları saptırır.’’80
Daha sonra şöyle buyurarak fasıkların
vasıflarından bahsetmiştir;
‫ّللاه بِه‬ َ ‫ّللا مِ نْ بَع ِدْ ميثَاقِه َويَق‬
ْٰ ‫طعهونَْ ََٓما اَ َم َْر‬ ِْٰ ‫﴿اَلَذينَْ يَنقهضهونَْ عَه َْد‬
ْ ِ ‫سدهونَْ فِي اّلَر‬
﴾‫ض‬ َ ‫اَنْ يهو‬
ِ ‫ص َْل َويهف‬
Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden
sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları
(iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri)
koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan
kimselerdir.81
Yani bir kimse kendisinde bu vasıfları
bulundurmak suretiyle fasıklardan olur ve Allah
Teala’nın gazabını celbederse Allah Teala onun
dalalette kalmasına müsaade eder.
Netice itibariyle kişi hidayeti ve dalaleti kendi
seçer; Allah Teala’nın rahmetini veya gazabını

80
Bkz. Bakara, 26.
81
Bkz. Bakara, 27.

-39-
AKAİD RİSALESİ

celbeden ameller işlemekle Allah Teala’nın nusretine


veya hizlânına müstehak olur.

44. Soru: Aşağıdaki ayet-i kerime insanın kendi


fiillerini kendisinin yarattığını söyleyen
Kaderiyye’ye delil olur mu?

﴾ َ‫س ِيئَةْ َفمِ نْ نَفسِك‬ ِْٰ َْ‫سنَةْ َفمِ ن‬


َ ْ‫ّللا َو ََٓما اَصَابَكَْ مِ ن‬ َ ‫﴿ ََٓما اَصَابَكَْ مِ نْ َح‬

‘‘Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne


kötülük gelirse kendindendir.’’82

Cevap: Ehl-i Sünnet, insanın fiillerini


halk/yaratma ve kesb olmak üzere iki boyutta ele alır.
Fiilleri kesb etmek insana, yaratmak ise Allah
Teala’ya aittir. Mezkûr ayet-i kerimede iyilik halk,
kötülük ise kesb cihetiyle ele alınmıştır. Nitekim bir
önceki ayette 83 Allah Teâlâ hem iyiliğin hem de
kötülüğün yaratma bakımından kendisine ait
olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla iyiliği de
kötülüğü de irade eden, fiiliyata döken insandır.
Bunları yaratan ise Allah Tealadır.

45. Soru: Cebriyye ve Kaderiyye’nin kulların


fiileriyle alakalı görüşleri kabul edildiğinde nasıl bir
Allah ‫ ﷻ‬tasavvuru ortaya çıkar?

82
Nisâ, 79.
83
Nisa, 78.

-40-
AKAİD RİSALESİ

Cevap: Cebriyye’nin anlayışı kabul edildiğinde


insanın iradesini reddeden, insanı rüzgarın önündeki
bir yaprak gibi yaratıp buna rağmen fillerinden
sorumlu tutan zalim, Kaderiyye’nin anlayışı kabul
edildiğinde ise insanın iradesi karşısında mağlup olan,
iradesinin hiçbir kıymeti olmayan aciz bir Allah
tasavvuru ortaya çıkar.

46. Soru: Kaderîlerin bu ümmetin Mecusileri


olduğunu ifade eden hadis-i şerifi yazarak izah ediniz.

Cevap:
‫وس هذه اۡل ه َم ِْة القَدَريَة‬
َْ ‫وإنَْ َم هج‬

Kaderiler, bu ümmetin Mecûsileridir.84

Mecûsiler, iyiliğin farklı kötülüğün farklı bir


tanrısı olduğu inancına sahiptir. Kaderiyye fırkası da
iyiliği Allah Teala’nın, kötülüğü ise insanın
kendisinin yarattığı anlayışına sahip olmakla
Mecûsiler’e benzemiştir. Efendimiz ‫ﷺ‬, aradaki bu
itikâdî benzerlikten dolayı Kaderiyye’yi Mecûsîler’e
benzetmiştir.

ALLAH TEÂLA’NIN MAHLUKÂTA


BENZEMEMESİ

84
Ebû Dâvûd, Hadis No: 4691; Müsned, H. No: 5584.

-41-
AKAİD RİSALESİ

47. Soru: Efendimiz ‫ ﷺ‬şöyle buyurmuştur;

‫سماءِْ الدُّنيا حِ ينَْ يَبقَى ثهله ه‬


ْ‫ث‬ َ ‫باركَْ وتَعالَى هك َْل لَيلةْ إلى ال‬
َ َ ‫يَن ِز هْل َربُّنا ت‬
ْ‫اللَي ِْل اآلخِ هر‬
‘‘Allah Teâlâ, gecenin sonunda üçte birlik bir vakit
kaldığında dünya semasına nüzûl eder’’85
Bazı kimseler buradaki nüzul etmenin/inişin
mekânsal bir nüzul olduğunu iddia etmektedir. Bu
anlayış doğru mudur? Hadis-i Şerifi nasıl anlamalıyız?

Cevap: Ehl-i Sünnet, muhkem nasları merkeze


koyup müteşabih ayet ve hadisleri bunlar
çerçevesinde değerlendirmiştir. Allah Teala;
َ ‫﴿لَي‬
َ ‫سْ َكمِ ث ِلهِْشَيء‬
ْ ْ﴾‫ْوه َهوْالسَمِ ي هعْالبَ ِصي هر‬
‘‘O’na benzer hiçbir şey yoktur. O her şeyi işitir,
her şeyi görür.’’86
buyurarak mahlukata dair her türlü özelliği
kendisinden nefyetmiştir. Ehl-i Sünnet, zahiri
itibariyle mahlukata ait bazı özellikleri Allah
Teala’ya nisbet eden ayet ve hadisleri bu muhkem
ayet çerçevesinde anlamak gerektiğini ve şartlarını
yerine getirerek tevil etmek gerektiğini söylemiştir.
Buna göre hadis-i şerifteki nüzulden kasıt mekânsal
bir iniş değil Allah Teala’nın rahmetiyle tecelli
etmesidir.

85
Buhârî, Hadis No: 1145; Müslim, H. No: 758.
86
Şûra, 11.

-42-
AKAİD RİSALESİ

48. Soru: Allah Teâlâ -haşa- göklerdedir diyenler,


‘Cariye hadisi’ diye meşhur olan Muâviye bin Hakem
es-Sülemî’den gelen hadisle87 istidlâl etmektedir. Bu
istidlâl sahih midir?

Cevap: Bu hadis-i Şerif farklı lafızlarla


nakledilmektedir. Bir rivayette Peygamber
Efendimizin ‫ﷺ‬, ‘Allah Nerededir?’, başka bir
rivayette ‘Kim Semadadır?’, diğer bir rivayette ise
‘Rabbin Kimdir?’ diye sorduğu nakledilmiştir. Tek
bir hadisenin bu kadar farklı lafızla nakledilmesinden
ve bunları cem etme imkânı olmadığından dolayı
hadisin metni muzdariptir. Muzdarip olan bir hadis
ise istidlal için uygun değildir.

49. Soru: Allah Teala’yı zatıyla tanıyabilir miyiz?

Cevap: Müslüman Allah Teâlâ’yı zâtıyla değil


sıfatları, esmâsı ve fiilleriyle tanır ve ancak böyle
idrak edebilir. Nitekim Peygamber Efendimiz ْ‫ ﷺ‬bir
hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır;

ِْ ‫ وّل تَفكَرواْ في ذا‬،‫كل شىء‬


‫ت للاِْ تعالى‬ ِْ ‫تفكَروا في‬
‘‘Allah Teâlâ’yı (sıfatları ve isimlerine dair) her
şeyiyle tefekkür ediniz lâkin zâtını düşünmeyiniz.’’88

87
Müslim, Hadis No: 537.
88
Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat, Hadis No: 6319; Beyhakî,
Şuabu’l-İmân, H. No: 458.

-43-
AKAİD RİSALESİ

50. Soru: Tefviz ve Tevil ne demektir, açıklayınız.

Cevap:

Tefvîz: Allah Teâla’yı her türlü noksanlıktan


tenzîh etmekle birlikte müteşâbih âyetlerin
mânalarını Allah’a ‫ ﷻ‬havale edip naslarda vârid
olduğu şekliyle iman etmektir.
Te’vîl: Müteşâbih ayetleri, lugavî manalarını da
esas alarak, teşbih ve tecsimin önüne geçecek şekilde
açıklamaktır.

51. Soru: Selefi Sâlihînden müteşâbih âyetleri


tevil edenler olmuş mudur?

Cevap: Tevil, icmâlî ve tafsîlî olmak üzere iki


kısımdır. Te’vîl sonradan ortaya çıkmış bir şey
değildir. Selefte icmâli tevile giden âlimler vardır.
Mesela;
ْ﴾‫ٱّلل َفوقَْ أَيدِي ِهم‬ ََْ َْ‫﴿إِنَْ ٱلَذِينَْ يهبَا ِيعهونَكَْ إِنَ َما يهبَا ِيعهون‬
َِْ ‫ٱّلل يَ هْد‬

‘‘Sana bîat edenler ancak Allah’a ‫ﷻ‬bîat etmiş


olurlar. Allah’ın ‫ ﷻ‬eli onların ellerinin
üzerindedir.’’89
Ayet-i kerimesindeki ‫ يَ هْد‬/yed ile alâkalı ‘Allah’a
mahsus bir el’ diyerek icmâli te’vîle gidilmiştir.

89
Bkz. Fetih, 10.

-44-
AKAİD RİSALESİ

Tabiîn’den Mücâhid (r.a);


َ ‫ب َفأَينَ َما ت َهولُّوا َفثَ َْم َوج ْهه‬
﴾‫ٱّلل‬ ْ‫غر ه‬
ِ ‫ق َوٱل َم‬
ْ‫شر ه‬ َِْ ِ ‫﴿ َو‬
ِ ‫ّلل ٱل َم‬
âyetindeki ‫ َوج ْهه‬/vech kelimesini kıble olarak tevil
90

etmiştir.91
ْ ﴾‫﴿ َوٱصنَ ِْع ٱلفهلكَْ ِبأَعيهنِنَا َو َوح ِينَا‬
‘‘Bizim gözetimimiz altında ve vahyettiğimiz
şekilde gemiyi yap.’’92 âyetini murâkabe hâli olarak
tevil etmiştir.
Ahmed bin Hanbel, ‫وجاءْ ربك‬/âyetini ْ‫وجاءْ أمرْ ربك‬
Rabbinin emri geldiği zaman93 şeklinde tevil etmiştir.

PEYGAMBERLERE İMAN

52. Soru: Tevrat ve İncil’de, Hz. Peygamber’in ‫ﷺ‬


gelişine dair bir ifadeler var mıdır?

Cevap:
Tevrat’ta; ‘Rab Sina’dan geldi’, ‘Sahir’de
göründü’, ‘Faran Dağları’nda ortaya çıktı’ gibi
ibareler mevcuttur.
Sina: Hz. Mûsa’nın ‫ﷺ‬, Allah’a ‫ ﷻ‬yalvardığı yer.
Sahir: Hz. İsâ’nın ‫ ﷺ‬nübüvvetinin ortaya çıktığı yer.
Faran Dağları: Mekke’nin etrafındaki dağlardır.

90
Bkz. Bakara, 115.
91
Beyhakî, el-Esmâ ve’s-Sıfât, 2/107.
92
Bkz. Hûd, 37.
93
Bkz. Fecr, 22.

-45-
AKAİD RİSALESİ

Tevrat’ta geçen bu ifadelerde Hz. Peygamber’in ‫ﷺ‬


gelişi haber verilmektedir.

PEYGAMBERLERİN MASUMİYETİ

53. Soru: Peygamberlerin masumiyeti ne demektir?

Cevap: Masumiyet/’İsmet, Allah Teala’nın


Peygamberleri günah işlemekten korumasıdır.
Peygamberlerin günah işlemesi mümkün olsaydı bu
durum risâlet davâsına zarar verirdi. Günah işleyen,
yalan söyeleyen bir kimsenin vahye dair aktardıkları
da insanlar arasında itibâr görmezdi. Ayrıca Allah
Teala peygamberlere karşı mutlak itaati emretmiştir.
Şayet peygamberlerin günah işlemeleri mümkün
olsaydı Allah Teala onlara mutlak itaati emretmezdi.
Çünkü ameliyesi günah olan bir peygambere itaat
etmek insanı hidâyete değil dalâlete götürür.

54. Soru: Bazı ayet-i kerimlerden hareketle


peygamberlerin günah işlediği iddia edilmektedir.
Zahirinden peygamberlerin günah işlediği anlaşılan
ayet-i kerimeleri nasıl anlamalıyız?
Cevap:
1- Hz. Âdem ‫ﷺ‬:
Allah Teala; Âdem’e ْ‫ ﷺ‬Cennetteki bir ağaçtan
yemeyi yasakladığını ve Âdem’in ‫ ﷺ‬ondan yediğini
ifade ettikten sonra şöyle buyurmuştur;
﴾‫َى َءا َد هْم َربَ ْهه َفغَ َو ٰى‬
ْٰ ‫عص‬
َ ‫﴿و‬
َ

-46-
AKAİD RİSALESİ

‘‘Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı’’94


Bu ayet-i kerimeden Âdem’in ‫ ﷺ‬günah işlediği
anlaşılmamalıdır. Çünkü aynı sûrede;
َْ ‫ى َءا َد َْم مِ ن َقب هْل َفنَس‬
ْ﴾‫ِی َولَم نَ ِجد لَ ْهه عَزما‬ ْٰ َ‫ع ِهدنَا إِل‬
َ ‫﴿ َولَقَد‬
‘‘And olsun ki daha önce Âdem’e ahd vermiştik,
fakat unuttu, Onu günah işlemede azimli
bulmadık.’’95 buyrulmaktadır. Yani Adem ‫ ﷺ‬elmayı
kasten değil yasak olduğunu unutarak yemiştir. Bir
kimse unutarak yaptığı fiillerden dolayı günahkâr
olmayacağından bu ayet-i kerimeden hareketle
Âdem’in ‫ ﷺ‬günah işlediği iddia edilemez. Allah
Teâlâ’nın, Hz. Âdem (a.s) için ‘‘yolunu şaşırdı’’
buyurması;
ْ‫حسنات اّلبرار سيئات المقربين‬
‘Sadık mü’minler için güzel kabul edilen ameller,
Allah Teala’ya yakınlık kesbetmiş (daha üst
makamdaki) kimseler için günah gibidir.’ ifadesi
doğrultusunda anlaşılmalıdır. Buna göre normalde
günah kabul edilmeyecek bir davranış onu yapanın
büyüklüğünden dolayı sanki günahmış gibi ifade
edilmiştir.
2- Hz. İbrahim ‫ﷺ‬:

ُّ ِ‫علَي ِْه الَي هْل َرْٰا كَو َكبًا َقا َْل ٰهذَا َربي َفلَ ََٓما اَ َف َلْ َقا َْل ََّٓلْ اهح‬
ْ‫ب‬ َ َْ‫﴿ َفلَ َما جَن‬
ٰ
﴾ َ‫اّل ِفلين‬

94
Taha, 121.
95
Tâhâ, 115.

-47-
AKAİD RİSALESİ

Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. “İşte


Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da “Ben öyle batanları
sevmem” dedi.96
Bazıları, bu ayet-i kerîmeden hareketle İbrahim’in
‫ ﷺ‬yıldıza ‘Rabbim’ dediğini dolayısıyla günah
işlemiş olduğunu iddia etmişlerdir. Ancak âyetin
öncesi ve sonrasına bakıldığında İbrâhîm’in ‫ﷺ‬
‘Rabbim budur’ ifadesinden kastı şudur:
‘Sizin(müşriklerin) kanaatinize göre Rabbim budur.’
İbrahim’in ‫ ﷺ‬günah işlediğini iddia edenlerin
diğer bir delili de müşriklerin putlarını kırdığında
‘bunu sen mi yaptın?’ diye sorduklarında verdiği şu
cevaptır;
۟ ‫﴿ َقالَْبَ ۡلْ َفعَلَههۥْ َك ِبي هرههمۡ ْ َه ٰـذَاْ َف ۡسـَٔلهوههمۡ ْإِنْكَانه‬
﴾ َ‫واْيَنطِ قهون‬
“Belki de onu şu büyükleri yapmıştır; eğer
konuşabiliyorlarsa onlara bir sorun bakalım” 97
Esasında bu ifade bir istihzâdır. Mesela; kitap
yazabileceğinize itimad etmeyenlerin size; ‘bu kitabı
sen mi yazdın?’ diye sormalarına karşılık sizin de
‘yok, baban yazdı’ demeniz ‘elbette ben yazdım’
mânasına gelmektedir. Dolayısıyla İbrahim’in ‫ ﷺ‬bu
ifadesinde herhangi bir yalan söz konusu değildir.
2- Hz. Dâvûd ‫ﷺ‬:
Peygamberlerin günah işleyebileceğini iddia
edenler uydurma bir kıssa üzerinden Dâvûd’un ‫ﷺ‬
günah işlediğini iddia etmişlerdir. Bu kısa şöyledir;

96
En’âm, 76.
97
Enbiyâ, 63.

-48-
AKAİD RİSALESİ

‘Dâvûd’un ‫ ﷺ‬doksan dokuz hanımı vardı. Bir


komutanının hanımını görüp ona âşık oldu ve onunla
da evlenmek istedi. Kadın evli olduğu için kocası
ölüpte kadın kendisine kalsın diye kocasını bir savaşa
gönderdi. Bunun üzerine melekler insan suretinde
gelip temsilî bir soru üzerinden Dâvûd’u ‫ ﷺ‬uyardılar
ve şöyle dediler;
َْ ‫ج ْةً َول‬
‫ِي نَعجَةْ َواحِ دَةْ َفقَا َْل‬ َْ ‫﴿اِنَْ ٰهذََٓا اَخي لَ ْهه تِسعْ َوتِسعهونَْ نَع‬
﴾‫ب‬ َ ِ‫اَكفِلنيهَا َوع ََزني فِي الخ‬
ِ ‫طا‬
“Şu adam benim kardeşim. Onun doksan dokuz
koyunu, benim ise bir tek koyunum var. Buna rağmen
‘Onu da bana ver’ dedi ve bu tartışmada bana baskın
çıktı.”98
Ayetin devamında da Dâvûd’un ‫ ﷺ‬hatasını anlayıp
istiğfar ettiği ifade edilmiştir. Bu iddia sahiplerine
göre kıssadan da anlaşıldığı üzere Dâvûd ‫ ﷺ‬evli bir
kadına âşık olmak ve onun kocasını ölüme
göndermeyi istemek suretiyle günah işlemiştir. Bu
senet itibariyle aslı olmayan bir kıssadır. Ayrıca bir
peygamberin evli olan bir kadına aşık olması ve onu
gayr-ı meşru yollardan elde etmeye çalışması
düşünülemez. O halde mezkur ayet-i kerime, önceki
ayetle beraber mütalaa edildiğinde şöyle
anlaşılmalıdır;
Dâvûd ‫ﷺ‬, mihrapta ibadet ederken iki adam
mihrabın duvarından tırmanarak içeri girip bir
davaları olduğunu söylediler. Ancak bu şekilde içeri

98
Sa’d, 23.

-49-
AKAİD RİSALESİ

girmelerinden dolayı Dâvûd ‫ ﷺ‬korktu ve bir an evvel


davayı çözüp onları göndermek istedi. 99 Bundan
dolayı aceleci davranıp sadece birini dinledi. Karşı
tarafın doksan dokuz koyunu olduğu için sadece bir
koyunu olan kişinin mazlum olabileceğini
düşündüğünden davanın iki tarafını da dinlemeden
bir koyunu olanın lehine hüküm vermeye meyletti ve
ona hitaben şöyle dedi;
ۡ َ‫اْمن‬ ࣰ
ْ ِ‫ط ۤاء‬
َ َ‫ْٱل هخل‬ ِ ‫ْوإِنَ ْ َكثِير‬ َ ‫اج ِِۖۦه‬
ِ َ‫سؤَا ِلْ نَ ۡع َجتِكَ ْ إِلَ ٰىْ نِع‬ َ ْ‫﴿ َقالَْ لَْقَ ۡد‬
‫ظلَ َمكَ ْ ِب ه‬
ࣱ َ ۟ ۟
ْ‫ِْوقلِيلْ َما‬ َ ‫ص ٰـ ِل َح ٰـت‬َ ‫ْوعَمِ لهواْٱل‬ َ ‫علَ ٰىْبَ ۡعضْإِ َّلْٱلَ ِذينَ ْ َءا َمنهوا‬ ‫لَيَ ۡبغِیْبَ ۡع ه‬
َ ْ ۡ‫ض ههم‬
﴾ْ‫ه ۡ ۗۡهم‬
“ (Şayet dediğin doğruysa); senin koyununu kendi
koyunlarına katmak istemekle doğrusu sana karşı
haksızlık etmiştir. Zaten aralarında ortaklık ilişkileri
bulunanların çoğu birbirine haksızlık ederler; yalnız
iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapmakta
olanlar böyle değildir; ama onlar da o kadar az ki!”
100

Dâvûd ‫ ﷺ‬tam hüküm verecekken aslında iki tarafı


da dinlemesi gerektiğini hatırladı ve böyle bir hataya
düşmek üzere olduğu için istiğfar etti;

َ َ‫َاوو هْد أَنَ َما َفتَنَاههْ َفاستَغفَ َْر َربَ ْهه َو َخ َْر َرا ِكعًا َوأَن‬
﴾‫اب‬ َ ‫﴿و‬
‫ظنَْ د ه‬ َ

99
Sa’d, 21-22.
100
Sa’d, 24.

-50-
AKAİD RİSALESİ

‘‘Dâvud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı.


Rabbinden bağışlanma diledi ve secdeye kapanarak
tevbe etti.’’101

Burada Dâvûd’un ‫ ﷺ‬istiğfar etmesinin sebebi iki


tarafı da dinlemeden hüküm vermesi değil buna
meyletmesidir. Peygamberler, Allah Teala’nın
büyüklüğünü hakkıyla idrak ettiklerinden dolayı basit
hataları bile çok büyük görürler. Dâvûd’un ‫ ﷺ‬istiğfar
etmesinin sebebi de bunun bir günah olması değil
kendisinin bunu büyük bir hata olarak görmesidir.
Yoksa hakikatte ortada bir günah yoktur.

SÜNNETİN HUCCİYETİ

55. Soru: Sünnet-i Seniyye’yi reddedenler, helal


ve haram kılma yetkisinin yanlızca Allah’a ‫ ﷻ‬ait
olduğunu, sünnetle bir şeyin helal veya haram
kılınamayacağını söylemektedirler.
Sünnetin de helal ve haram kılma yetkisi olduğunu
ifade eden ayet-i kerime hangisidir?

Cevap: Allah Teala, A’raf Sûresi’nde;


﴾ْ ‫ث‬
َْ ‫علَي ِه هْم ٱل َخبَ ٰـ ِٕى‬
َ ‫ت َويهح َِر هْم‬ َ ‫﴿ْ َويهحِ ُّْل لَ هه هْم ٱل‬
ِْ ‫ط ِيبَ ٰـ‬

101
Bkz. Sa’d, 24.

-51-
AKAİD RİSALESİ

‘‘Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis


şeyleri haram kılar.’’102 Buyurmaktadır.
Ayet-i kerimenin öncesine bakıldığında (‫ )یحل‬ve
(‫ )یحرم‬fiillerinin faili Efendimiz ‫ ﷺ‬dir.
Bazıları bu ayeti; ‘burada kastedilen helal ve haram
koymak değil, Allah Teala’nın koyduğu helal ve
haramları insanlara anlatmak ve beyan etmektir’
diyerek ayet-i te’vil etmektedir. Ancak bu fasit ve
herhangi bir delile dayanmayan bir te’vîldir. Nitekim
Allah Teâla;
‫وم ٱلـَٔاخِ ِْر َو َّْل يهح َِر همونَْ َما ح ََر َْم‬ َِْ ‫﴿ َق ٰـتِلهوا ٱلَذِينَْ َّْل يهؤمِ نهونَْ ِب‬
ِْ َ‫ٱّلل َو َّْل ِبٱلي‬
﴾‫سوله ْهه‬
‫ٱّلله َو َر ه‬
َْ

‘‘Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret


gününe inanmayan ve Allah ve Rasulünün haram
ettiğini haram saymayan kimselerle savaşın.’’ 103
buyurmaktadır. Âyette, Allah ‫ ﷻ‬ve Rasûl ْ‫ ﷺ‬ifadeleri
‘muğayaret’ manasında olan ‘‫ ’و‬atıf harfi ile
gelmektedir. Buna göre Allah Teâla’nın haram
kılması başka, Efendimizin ‫ ﷺ‬haram kılması başkadır.
Allah Teâla’nın haram kıldıkları Kur’ân’da,
Peygamber’in ‫ ﷺ‬haram kıldıkları ise Sünnet’tedir.

56. Soru: Sünnet’in vahiy olduğunu inkâr


edenlere karşı delil olarak kullanılan ayetler
hangileridir?

102
A’raf, 157.
103
Bkz. Tevbe, 29.

-52-
AKAİD RİSALESİ

Cevap: Vahiy; metluv ve gayr-ı metluv olmak


üzere iki kısımdır.
Vahy-i metluv, Kur’an, vahy-i gayr-ı metluv ise
Sünnet-i Seniyye’dir.
Peygamberimiz’e ‫ﷺ‬, biri Kur’an’ı Kerim (vahy-i
metluv) diğeri Sünnet-i Seniyye (vahy-i gayr-ı metluv)
olmak üzere iki şekilde vahiy gelmiştir. Kur’ân-ı
Kerim’in lafzı gibi mânası da Allah’a ‫ ﷻ‬aittir. Sünnet
ise sadece mâna cihetiyle vahiydir. 104 Sünnet’in
vahy-i gayr-ı metluv olduğuna dair deliller şunlardır;

ِ َ ْ‫صو ِلهَاْْ َف ِب ِإ ۡذ ِن‬


ْ‫ٱّلل‬ َ ًْ‫ط ۡعت همْ ِمنْ لِينَةْ أ َ ۡوْ تَ َر ۡكت ه همو َهاْ َق ۤا ِٕى َمة‬
‫علَ ٰۤىْ أ ه ه‬ َ ‫﴿ َماْ َق‬
ۡ ‫َو ِليه ۡخ ِزی‬
ِ ‫ْٱلفَ ٰـ‬
ْ﴾ َ‫س ِقين‬ َ
‘‘(Savaş gereği,) hurma ağaçlarından her neyi
kestiniz yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili
bıraktınızsa hep Allah’ın izniyledir.’’105
Efendimiz ‫ ﷺ‬Beni Nadîr kuşatmasında Yahudileri
kalelerinden çıkartmak için hurma ağaçlarını kesti.
Yahûdiler ve münafıklar da ‘Muhammed hem
ağaçlara zarar vermeyi yasaklayıp hem de kendisi
zarar veriyor, hurma ağaçlarını kesiyor’ diyerek fitne
çıkarmaya çalıştılar. Bunun üzerine Haşr suresindeki
bu ayet nazil oldu ve Allah Teâla, ağaçların kendi
izniyle kesildiğini haber verdi.

Ayrıntı için bkz. el-Kâsımî, Cemalüddin b. Muhammed


104

Saîd, Kavâidu’t-Tahdis, s.64; el-Hatib, Muhammed Accac,


Usûlü’l-Hadîs, s.29.
105
Bkz. Haşr 5.

-53-
AKAİD RİSALESİ

Kur’an-ı Kerim’de ‘Benî Nadîr kabilesinin hurma


ağaçlarını kesebilirsiniz’ diye bir emir yoktur. Allah
Teâla’nın ağaçların kesilmesini kendisinin
emrettiğini ifade etmesinden anlaşıldığına göre Allah
‫ ﷻ‬ve Rasulü ‫ ﷺ‬arasında Kur’an dışında da bir iletişim
vardır ve Efendimiz’e vahyedilen şeyler Kur’an-ı
Kerim’den ibaret değildir. Kur’an-ı Kerîm dışındaki
bu vahiy ‘Sünnet- Seniyye’dir.
Sünnetin vahy-i gayr-ı metluv olduğunun diğer bir
delili de kıblenin çevrilmesi meselesidir. Şöyle ki;
Rasûlullah ‫ ﷺ‬namaz kılarken yönünü Mescid-i
Harâm’a çevirmek istiyordu. Allah Teala bununla
alakalı şöyleࣰ buyurmuştur;
ْ‫س َْم ۤا ِِۖءْ َفلَنه َو ِليَنَكَ ْ ق ِۡبلَةْ تَ ۡرض َٰىه َِّۚاْ َف َو ِل‬
َ ‫بْ َو ۡج ِهكَ ْ فِیْ ٱل‬ َ ُّ‫﴿ َق ۡدْ نَ َر ٰىْ تَقَل‬
ۡ
﴾‫ْو هجو َهكهمۡ ْشَط َر ۗۡههۥ‬ ۟
‫ثْ َماْكهنت همۡ ْ َف َولُّوا ه‬ ‫ْوح َۡي ه‬ ۡ ۡ ‫َو ۡج َهكَ ْش َۡط َر‬
َ ‫ْٱل َم ۡس ِجدِْٱلح ََر ِِّۚام‬

‘‘Biz senin, yüzünü göğe doğru çevirdiğini elbette


görüyoruz. İşte şimdi kesin olarak seni memnun
olacağın kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü
Mescid-i Harâm tarafına çevir; nerede olursanız olun
yüzünüzü o yöne çevirin.’’106

Efendimizin ‫ﷺ‬, İslam’ın ilk yıllarında çok


istemesine rağmen Kâbe’ye doğru değil de Kudüs’e
doğru namaz kılması, namaz kılarken Kudüs’e doğru
dönmekle emrolunduğunu göstermektedir. Ancak
Kur’an-ı Kerim’de ‘Namaz kılarken Kudüs’e yönelin’

106
Bkz. Bakara 144.

-54-
AKAİD RİSALESİ

şeklinde bir ifade olmamasından anlaşıldığına göre


oraya doğru namaz kılma hükmü vahy-i gayr-ı metluv
ile sabit olmuştur.

57. Soru: Sünneti reddedenler, peygambere itaatle


alâkalı âyetlerin esasında yine Allah’a ‫ ﷻ‬itaat etmek
anlamına geldiğini söylemektedirler. Allah Teala’ya
itaat ile Efendimiz’e ‫ ﷺ‬itaatin birbirinden ayrı
olduğunu ifade eden delil hangisidir?

Cevap: Allah Teala, kendisine ve Rasulüne ‫ ﷺ‬itaat


edilmesini emretmiştir;
﴾َ‫سول‬ َ ‫ٱّلل َوأَطِ يعهوا‬
‫ٱلر ه‬ ََْ ‫﴿يَ ٰـأَيُّهَا ٱلَذِينَْ َءا َمنهوا أَطِ يعهوا‬

‘‘Ey İman Edenler! Allah’a ve Peygamber’e itaat


edin.’’107
Allah’a ‫ ﷻ‬itaat Kur’ân’a, Rasûlü’ne ‫ ﷺ‬itaat ise
Sünnet’i Seniyye’ye itaat demektir. Atıf harfi olan
"‫ "و‬muğayeret ifade ettiğinden Allah’a itaat ile
Rasulüne itaat ayrı şeylerdir.
Başka bir âyette ise şöyle buyrulmaktadır;
َ ً َ‫سوله ْهه أ‬
‫مرا أن‬ َْ ‫﴿ َو َما كَانَْ ِل همؤمِ ن َو َّْل همؤمِ نَةْ إِذَا َقضَى‬
‫ٱّلله َو َر ه‬
﴾‫مرهِم‬ ِ َ ‫يَكهونَْ لَ هه هْم ٱلخِ يَ َر ْةه مِ ن أ‬

‘‘Allah ve Rasûlü bir meselede kesin ve bağlayıcı


bir hüküm verdiği zaman, mü’min erkek veya

107
Bkz. Nisâ, 59.

-55-
AKAİD RİSALESİ

mü’min kadının, kendileriyle alâkalı o meselede


başka bir tercihte bulunma hakkı yoktur.’’108
Bu âyetler, Sünnet-i Seniyye’nin Allah Teala
tarafından korunmuş olduğuna da işaret eder. Şöyle
ki; Kur’ân’ı Kerîm kıyâmete kadar geçerlidir ve Allah
Teala Kur’an-ı Kerim’i korumayı tekeffül etmiştir.109
Sünnet, Kur’an’ın mübeyyini olduğundan Sünnet
olmadan Kur’an’ın anlaşılması mümkün değildir.
Beyan edilmemiş, anlaşılmayan bir kitabın
korunmasının bir manası olmayacağından onu beyan
eden Sünnet’in de korunmuş olması gerekmektedir.
Dolayısıyla Allah Teâla’nın Kur’an’ı tahriften
korumayı tekeffül etmesi aynı zamanda Sünnet’i
korumayı da tekeffül etmesi demektir. Buna göre
Sünnetin hücciyyetini reddeden kimse küfre girmiş
olur. Çünkü Cenâb-ı Hak;
﴾ َ‫ب الكَا ِفرين‬ َْٰ َْ‫سو َْل َفاِنْ تَ َولَوا َفاِن‬
ُّْ ِ‫ّللا َّْل يهح‬ ‫الر ه‬ َْٰ ‫﴿قهلْ اَطيعهوا‬
َ ‫ّللا َو‬

‘‘De ki: ‘Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin.’ Eğer yüz


çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.’’ 110
buyurmaktadır.

58. Soru: ‘Kur’an bize yeter’ ifadesi doğru mudur?

108
Bkz, Ahzâb 36.
109
Hicr, 9.
110
Âl-i İmrân, 32.

-56-
AKAİD RİSALESİ

Cevap: Sünnet olmadan Kur’an-ı Kerim’in


anlaşılması mümkün değildir. Mesela; Allah Teâlâ,
‘Namaz kılın.’ 111 buyurmaktadır. Ancak namazın
kılınış şekline dair herhangi bir beyanda
bulunmamaktadır. Bunu Efendimiz ‫ ﷺ‬Sünnetiyle
beyân etmiştir. Dolayısıyla Sünnet-i Seniyye
olmadan Allah Teâla’nın namaz emrini yerine
getirmek imkansızdır.
Yine Allah Teâlâ;
ْ﴾‫يق‬ ِْ ‫ط َوفهوا ِبٱلبَي‬
ِ ِْ‫ت ٱلعَت‬ َ َ‫﴿ َولي‬
‘‘Beyt-i Atik’i (Kâbe’yi) tavaf etsinler.’’ 112
buyurmaktadır. Fakat tavafın nereden başlayacağı,
kaç şavt olacağı, hangi cihetten dönüleceği gibi
ayrıntılardan bahsetmemektedir. Bunların hepsini
beyan eden Sünnet-i Seniyye’dir. Dolayısıyla
‘Kur’an bize yeter’ ifadesi; İslam düşmanlarının,
Müslümanları İslam’ın hakikatinden uzaklaştırmak
için tervîç etmiş olduğu bir yalandan ibarettir.

59. Soru: ‘Allah Teala Kur’an-ı Kerim’in açık bir


kitap olduğunu ifade etmiştir. 113 Kur’an zaten açık
olduğundan Sünnet-i Seniyye’ye ihtiyaç yoktur.’
Şeklindeki bir ifade nasıl değerlendirilmelidir?

111
Bkz. Ankebût, 45.
112
Bkz. Hac 29.
113
Yusuf, 1.

-57-
AKAİD RİSALESİ

Cevap: Evet, Kur’ân açıktır. Ancak Efendimiz’in


beyanıyla açıktır. Zira Allah Teala;
ْ﴾ َ‫ْولَعَلَ ههمۡ ْيَتَفَك هَرون‬ ِ َ‫نز ۡلنَ ۤاْإِلَ ۡيكَ ْٱلذ ِۡك َرْ ِلتهبَ ِينَ ْلِلن‬
َ ۡ‫اسْ َماْنه ِزلَْإِلَ ۡي ِهم‬ َ َ ‫﴿وأ‬
َ

‘‘İnsanlara indirdiklerimizi kendilerine açıklaman


için ve (ola ki üzerinde) düşünürler diye sana da uya-
rıcı kitabı indirdik.’’114
Buyurarak Efendimiz’e ‫ ﷺ‬Kur’an’ı açıklama yetkisi
vermiştir. Eğer Kur’ân her yönüyle apaçık bir kitap
olsaydı, Allah Teâlâ’nın Rasûlü’ne ‫ ﷺ‬sana bunu in-
sanlara açıklaman için indirdik demesinin manası ol-
mazdı. Nasıl ki; açık olan bir kapı için, ‘kapıyı aç’
diye emretmek abes ise, Allah Teâlâ’nın apaçık olan
bir kitap için Peygambere ‘indirileni beyan et’ demesi
de abes olurdu. Dolayısıyla Kur’an’ın anlaşılması zor
olan noktalarını ancak O’nun ahlâkıyla ahlaklanmış
olan Allah Rasûlü 115 ‫ ﷺ‬en iyi şekilde açıklayabilir.
Allah Teâlâ, ezelî ilmiyle Kur’an’ı yirmi üç yılda in-
direceğini, Sünnet’in O’nu beyan edeceğini biliyor ve
ona göre âyetlerini inzâl ediyordu. Kur’an-ı Kerim’in
apaçık olduğunu bildirmesi de bu itibarladır.

60. Soru: Sünnet’i reddedenler, bazı hadislerin


akla uygun olmadığını, bu yüzden hadisleri inkâr
etmek gerektiğini, bunların kabul edilmesi
durumunda insanların dinsizliğe saplanacağını

114
Nahl, 44.
Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, Hadis No: 208; Müsned, H.
115

No: 25302.

-58-
AKAİD RİSALESİ

söylemektedirler. Bu ifadeler nasıl


değerlendirilmelidir?

Cevap: Akla aykırı olduğu bahanesiyle hadisleri


inkâr etmek Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayeti inkârın
kapısını açmaktır. Zira hadislerde, zahiren
gerçekleşmesi mümkün olmayan bazı hadiselerin
vukû’ bulduğu nakledildiği gibi Kur’an-ı Kerimde de
benzer hadiselerin gerçekleştiği aktarılmıştır.
Örneğin Allah Teala Musa ‫ ﷺ‬hakkında;
ۡ َ‫صاك‬
ْ‫ْٱلبَ ۡح ِۖ َرْ َفٱنفَلَقَ ْ َفكَانَ ْ هكلُّْف ِۡر ࣲق‬ َ َ‫بْبع‬
ِ ‫ْٱض ِر‬ َ ‫﴿ َفأ َ ۡوح َۡينَ ۤاْإِلَ ٰىْ همو‬
ۡ ‫س ٰۤىْأ َ ِن‬
ْ ْ﴾‫يم‬
ِ ِ‫ِْٱلعَظ‬ ۡ ‫ط ۡود‬ َ ‫كَٱل‬
‘‘Bunun üzerine Mûsâ’ya, ‘Asân ile denize vur!’
diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı, her parça koca
bir dağ gibi oldu.’’116
Buyurarak; Âdeten denizi yarması mümkün
olmayan asânın Allah’ın ‫ ﷻ‬izniyle denizi yardığını
haber vermiştir. Âdeten asânın denizi yarması
mümkün değildir. Aklına aykırı olduğu,
anlayamadığı için hadisleri reddeden zihniyet,
hadislerden kurtulduktan sonra soluğu Kur’an-ı
Kerim’de ki birçok ayet-i kerimeyi reddetmekte
alacaktır.
Yine bu meseleye örnek olarak zikredilebilecek
diğer bir ayet de şudur;
﴾‫ى ِب ِإذنِی‬ ْٰ َ‫ج ٱل َموت‬ ْ‫هخر ه‬
ِ ‫برصَْ ِب ِإذنِی َوإِذ ت‬َ َ ‫ئ ٱۡلَك َمهَْ َوٱۡل‬ ْ‫﴿وت ِهبر ه‬ َ

116
Bkz. Şuarâ, 63.

-59-
AKAİD RİSALESİ

‘‘Benim iznimle anadan doğma körü ve teni


alacalıyı iyileştiriyor, yine benim iznimle ölüleri
diriltiyordun.’’117
Allah Teala kendi izniyle İsa’nın ‫ ﷺ‬ölüleri
diriltebildiğini ifade etmiştir. Aslında mesele akla
uygun olup olmaması değil teslimiyettir. Sünnet-i
Seniyye Kur’an’ın kalesi hükmündedir. O’nu inkârın
ikinci adımı Kur’an’ı inkârdır. Nitekim bugün
Kur’an-ı Kerim’e de tearruz edilmeye başlanmış ve
projenin ikinci ve en tehlikeli kısmı hayata
geçirilmiştir.

61. Soru: Erîke hadisini yazınız.

Cevap:
‫َث بحديثْ من حديثي فيقو هْل‬ ْ‫الرج هْل متَكئًا على أريكتِ ِْه يحد ه‬َ ْ‫يوشِكه‬
،‫عز وج َْل ما وجَدنا في ِْه من حللْ استحلَلناهه‬ َْ ‫ّللا‬
َِْ ‫كتاب‬
ْ‫ه‬ ‫بينَنا وبينَكهم‬
‫ّللا ﷺ‬َِْ ‫حر َْم رسو هْل‬
َ ‫ وإنَْ ما‬،‫حرمناههْ أّل‬ َ ْ‫وما وجدنا في ِْه من حرام‬
‫ّللاه‬
َْ ‫حر َْم‬
َ ‫مث هْل ما‬
‘‘Biliniz ki karnı tok bir adamın, koltuğuna
yaslanıp oturarak şöyle diyeceği zaman yakındır:
‘Sizler ve bizler arasında Allah Azze ve Celle’nin
kitâbı var. O’nda helâl bulduklarımızı helâl, haram
bulduklarımızı da haram addederiz.’ Dikkat ediniz!
Allah Rasûlü’nün ‫ ﷺ‬haram kılması, tıpkı Allah
Teâlâ’nın haram kılması gibidir.’’118

117
Bkz. Mâide, 110.
118
Ebû Dâvûd, Hadis No:

-60-
AKAİD RİSALESİ

HİLÂFET

62. Soru: Hilâfetin Allah Rasûlü’den ‫ ﷺ‬sonra otuz


yıl devam edeceğini haber veren Hadis-i Şerifi
yazınız.

Cevap:
ً‫نة‬
ْ ‫س‬ َ ُّ‫لفةه الن‬
َ َْ‫بو ِْة ثَلثون‬ ْ ِ‫خ‬

‘‘Râşid halifelik otuz yıl sürecek.’’119

63. Soru: Allah Rasûlü ‫ﷺ‬, yerine halife olarak


kimin geçeceğini açıkça beyan etmiş midir?

Cevap: Rasûlüllah ‫ﷺ‬, yerine kimin halife


olacağını açıkça bildirmemiştir. Allah Rasulü’nün ‫ﷺ‬,
Hz. Ali’yi halife tayin ettiğine dair ifadeler Şia
uydurmasıdır. Ancak Rasûlüllah’ın ‫ ﷺ‬Hz.
Ebûbekir’in (r.a) halife olması gerektiğine işaret eden
ifadeleri vardır. Mesela; Efendimiz ‫ ﷺ‬hastalanınca;
ِْ
‫للناس‬ ‫همروا أبا بَكرْ فليهص َِْل‬
‘‘Ebûbekir’e söyleyin, İnsanlara namazı
kıldırsın.’ 120
Buyurmuştur. Bu ifadesiyle kendi

119
Ebû Dâvûd, Hadis No: 4646. Bunların kimler olduğu
hakkında sahih bir hadis rivâyet edilmektedir; iki sene Hz.
Ebûbekir (r.a), on sene Hz. Ömer (r.a), on iki sene Hz. Osmân
(r.a), altı sene de Hz. Ali (r.a) başta olmuştur.
120
Buhârî, Hadis No: 3384; Müslim H. No: 418.

-61-
AKAİD RİSALESİ

yokluğunda mihrabına Hz. Ebûbekir’i daha lâyık


görmüştür.
Yine bir gün kadının biri Peygamberimiz’e ‫ﷺ‬
gelip soru sordu. Allah Rasûlü ‫ ﷺ‬kadına daha sonra
tekrar gelmesini söyleyince o; ‘gelip sizi bulamazsam,
-âhirete irtihâl etmiş olmanız durumunda- ne
yapayım?’ diye sordu. Bunun üzerine Efendimiz ‫ﷺ‬,
ْ‫تجدِيني َفأتِي أبا بكر‬ ِ ْ‫إنْ لَم‬
‘Şayet beni bulamazsan Ebûbekir’e git.’
buyurdu.121
Yine Efendimiz aleyhisselâm;
‫ير َخو َخ ِْة أبي بكر‬ َ ‫سج ِْد‬
َْ ‫غ‬ ِ ‫سدُّوا هك َْل َخو َخةْ في ال َم‬ ‫ه‬
‘‘Ebubekir’in kapısı hariç mescide açılan tüm
kapıları kapatın!’’ buyurarak evlerden mescide açılan
tüm kapıları kapattırmış ancak Hz. Ebûbekir’in
kapısına dokunmamıştır.122
Yine Efendimiz ‫ ﷺ‬bir hadis-i şeriflerinde,
َْ
‫وعمر‬ ْ‫ن من بعدي؛ أبي بكر‬ ِْ ‫اقتدوا باللَذَي‬
‘‘Benden sonra iki kişiye ittiba edin; Ebûbekir ve
Ömer.’’123 Buyurmuşlardır.

121
Buhârî, Hadis No: 7220; Müslim H. No: 2386.
122
Buhârî, Hadis No: 467; Nesâî, H. No: 8102.
Efendimizin ‫ﷺ‬, Hz. Ali’nin kapısını kapattırmadığı da riva-
yet edilmiştir. Bkz. Hakim, Müstedrek, Hadis No: 4681.
123
Tirmizî, Hadis No: 3662, İbn Mâce, H. No: 97.

-62-
AKAİD RİSALESİ

64. Soru: Peygamberimiz ‫ﷺ‬, “Benden sonra hilâfet


30 yıldır.”124 buyurduğuna göre Emeviler, Abbâsiler
Selçuklular ve Osmanlılar devrindeki devlet
başkanlığını nasıl anlayacağız?

Cevap: Hilâfet kamil ve nâkıs olmak üzere ikiye


ayrılır. Dört halifenin hilâfeti, hem devleti yönetip
hem de içtihat ettiklerinden hilâfet-i kâmiledir. Ancak
sonraki halifeler Râşid halifeler gibi müctehid
olmadıklarından onların halifeliği kâmil değil nâkıstır.
Dolayısıyla otuz yıl süren dört halife devrinden sonra
da hilafet ortadan kalkmamış, sadece kalitesi
düşmüştür.

65. Soru: Oy kullanarak devlet başkanı seçilmesi,


İslâm’a aykırı mıdır?

Cevap: İslâm, devlet başkanının nasıl


seçileceğini belirlememiş, bunu müçtehidlerin
içtihâdına bırakarak, siyâsi mânada İslâm
devletlerinin oluşumuna bir imkan sağlamıştır. Onun
için; Hz. Ebûbekir (r.a) ehlü’l-hal ve’l-akd125 yoluyla,

124 Ebû Dâvûd, Hadis No: 4646; Tirmizî H. No: 2226.


125 Ehl-i sünnet ise halifenin ümmetin hâkimiyetini temsil
ettiğini ve ümmetin seçimiyle iş başına gelmesi gerektiğini ka-
bul etmiş, bu arada ilk dört halifenin meşruiyetini de koruyan bir
esneklikle devlet başkanını ehlü’l-hal ve’l-akd denilen grubun
belirlemesi gerektiğini ağırlıklı olarak işlemeye başlamıştır. Bu
kavramın V. (XI.) yüzyıldan itibaren hem kelâm hem de “el-
Ahkâmü’s-Sultâniyye” türünde fıkıh kitaplarında görülmeye
-63-
AKAİD RİSALESİ

Hz. Ömer (r.a) Hz. Ebûbekir (r.a) tarafından atanarak


velâyetü’l-ahd yoluyla, 126 Hz. Osman (r.a) ise Hz
Ömer’in kurduğu bir heyet tarafından halife olarak
seçilmiştir. Bu da İslam devlet başkanının nasıl
seçileceğine dair kesin bir nass bulunmadığını
gösterir. Bunun için Müslümanlar devlet başkanını oy
verme yoluyla seçebilirler. Bu şekilde devlet başkanı
seçimi bir anlamda şehâdet hükmündedir. İnsanlar,
ben adaylar içerisinde falan adayın İslâm’a daha
fazla hizmet edeceğine şâhitlik ediyorum diyerek
tercihini o yönde kullanır. Oy kullanmak, “Tanıklığı
gizlemeyin.”127 âyeti ekseninde değerlendirilir. Buna
binâen Müslümanlar oldukları yerde oy vermekle
yükümlüdürler.

66. Soru: Gayri İslâmî bir devlette bir


Müslümanın memur olması veya siyâsete girmesi şirk
midir?

Cevap: Hayır değildir. Bilakis Müslümanlar


yaşadıkları ülkelerde İslâmiyet’in esaslarına imkan
nisbetinde bağlı kalarak görev almalı, hayrı hâkim
kılmaya çalışarak şerri de güçleri nisbetinde

başlanması bu sebepledir. Bkz. Mâverdî, el-Ahkâmü’s-


Sultâniyye, s.6 vd; Bâkıllânî, et-Temhîd, s.164-181.
126 Zehebî, Târihu’l-Hulefâ, s.116-117.
127 Bkz. Bakara, 283.

-64-
AKAİD RİSALESİ

azaltmaya gayret etmelidirler. Bu noktada Hz.


Yûsuf’un (a.s) Mısır’daki Sultan’a
ْ‫ضْاِنيْحَفيظْعَليم‬ ِ ‫اجعَلنيْع َٰلىْ َخ ََٓزائ ِِنْاّلَر‬
“Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü ben
(onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim.”128 diyerek
görev talebinde bulunmasını delil olarak
zikredebiliriz. Hz. Yûsuf’un (a.s), Mısır’da vazife
aldığı devlet yönetimi kesinlikle İslâmî bir devlet
değildi. Hz. Yûsuf (a.s), kardeşlerini yüklerle
gönderirken Bünyamin’in çuvalına değerli bir su kabı
koydurup ardından onları durdurmuş,129 Bünyamin’i
yanına alabilmek için siyasi bir hamleye başvurarak
kardeşlerine hırsızlık konusunda babalarının hangi
hükmü uyguladığını sormuş, 130 kardeşleri de
babalarının şeriatına göre hırsızın, malını çaldığı
kişiye köle olarak hizmet ettirilmesi gerektiğini
söylemişlerdir. 131 Su kabı Bünyamin’in torbasından
çıkınca Hz. Yûsuf hırsızlık yaptığı gerekçesiyle
kardeşini yanına alabilmiştir.
ِ ۪‫فْ َماْكَانَ ْ ِليَأ هخذَْا َ َخاههْف۪ يْد‬
ِْ‫ينْال َملِك‬ ‫ك َٰذ ِلكَ ْكِدنَاْ ِليهو ه‬
َ َۜ ‫س‬
“İşte bu hileyi böylece Biz Yûsuf’a öğrettik, kralın
dinine göre kardeşini alamayacaktı. 132 ayeti Hz.

128 Bkz. Yûsuf, 55.


129 Bkz. Yûsuf, 70.
130 Bkz. Yûsuf, 74.
131 Bkz. Yûsuf, 75; Kurtubi, el-Câmi’ li-Ahkâmi’l-
Kur’ân, xI, s.412.
132 Bkz. Yûsuf, 76.

-65-
AKAİD RİSALESİ

Yûsuf’un (a.s) Mısır’da bir devlet kademesinde iken


Allah Teâlâ’nın şeriatına göre hükmedilmediğini
göstermektedir.

67. Soru: Müslümanın gayrimüslim bir devlette,


yönetici konumunda olması caiz midir?

Cevap: Caizdir. Bu konuda Firavun’un ile kendi


yönetim kurulu arasında geçen hadiseyi delil olarak
zikredebiliriz.
‫هْربَههْاِنيْاَ َخ ه‬
َْ‫افْاَنْيهبَ ِدل‬ َ ‫ىْوليَدع‬ َ ‫وس‬ ٰ ‫َو َقالَْفِرعَونهْذَ هرونيْاَقت هلْ هم‬
َ َ‫ضْالف‬
‫سا َْد‬ ِ ‫دينَكهمْاَوْاَنْيهظ ِه َرْفِيْاّلَر‬
Firavun dedi ki: “Bırakın beni, Mûsa’yı öldüreyim.
O da Rabbini (yardıma) çağırsın. Ben, (Mûsa’nın)
dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat
çıkarmasından korkuyorum.”133 Devamında
ْ‫ْر هج ًلْ أَن‬
َ َ‫ْمنْآ ِل ْفِرعَونَ ْ يَكت ه همْ إِي َمانَههْ أَتَقتهلهون‬ َ ‫َو َقال‬
ِ ‫َْر هجلْ ُّمؤمِ ن‬
‫ّْللاه‬ َ ‫يَقهول‬
َْ ‫َْر ِب َي‬
“Firavun’un âlinden olup imanını gizleyen bir
mü’min şöyle dedi: ‘Siz bir adamı, Rabbim Allah’tır
dediği için öldürecek misiniz?’” 134 Bu konuşma bir
önceki ayetteki Firavun’un “Beni bırakın da Musa’yı
öldüreyim.” ifadesine bir cevaptır. Âyette Firavun’a
cevap veren kişinin ilk vasfının mümin, ikinci
vasfının ise َْ‫ ِمنْآ ِلْ فِرعَون‬/“Firavun’un âlinden birisi”
olduğu ifade ediliyor. Bu cevap Firavun’un istişare

133 Gâfir, 26.


134 Gâfir, 28.

-66-
AKAİD RİSALESİ

ettiği konuya verilmiş bir cevapsa buradaki “âl”


kelimesinin Firavun’un yönetim kadrosunda olan bir
kimseyi ifade ettiği anlaşılmaktadır. Bu mümin
adamın üçüncü sıfatı ise imanını gizlemesi olarak
anlatılmaktadır. Çünkü o kişi Musa’ya (as) iman
etmişti ancak zulme uğramamak için imanını izhar
etmemişti. Allah Teâla bize bu kişiyi bu üç sıfatla
anlatarak şuna işaret ediyor; Firavun gibi bir adamın
devletinde görev alan kişi de mümin olabilir.
Firavun’un devletinde görev alıp imanını gizleyen bir
mümin kâfir olmuyorsa, laik bir devlette hayrı hâkim
kılma, şerri gücü nispetinde en aza indirme niyetiyle
görev alan bir kimse evleviyetle kâfir olmaz. O vazife
onun imanına zarar vermez. Bilakis böyle yapılarda
görev alarak yarınki toplumun İslâmi bir topluma
dönüşmesinde Müslümanlar vazife almalıdır.

68. Soru: Laik bir devlet yönetimi içerisinde bir


hâkim, yönetici veya vali “Allah Teâlâ’nın
indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta
kendileridir.”135 âyetinin muhatabı olup kâfir olur mu?

Cevap: Hayır olmaz. Çünkü Efendimiz’in ‫ﷺ‬,


kendisi hakkında Allah’ım ona Kur’ân’ın tevilini
öğret dediği Abdullah b. Abbâs, 136 bu âyetin Allah

135 Bkz. Mâide, 44.


136 Müsned, Hadis No: 2397; İbn Hibban, Sahih, H. No:
7055.

-67-
AKAİD RİSALESİ

Teala’nın hükümlerini inkâr ederek onlarla


hükmetmeyen kâfir olur manasında olduğunu
söylemektedir.137 Ancak Allah Teâla’nın hükümlerini
inkar etmeyip gücü yetmediğinden uygulamayan kişi
asla kâfir olmaz. Bu durum onun imanına bir zarar
vermez. Zira bu hükümlerin uygulanıp
uygulanmaması imanî değil ameli bir meseledir. Ehl-
i Sünnete göre ise amel imana dahil olmadığından
Allah Teâla’nın hükümlerini inkar etmeyen bir kimse
onlarla amel etmese bile küfre girmez.

69. Soru: Hz. Ali (r.a) ile Hz. Muaviye (r.a)


arasındaki hadiseleri nasıl anlamalıyız?

Cevap: Hz. Ali (r.a), Peygamber Efendimizin ‫ﷺ‬


vahiy kâtipliğini yapmış içtihat derecesinde
yükselmiş bir sahâbidir. Hz. Muâviye (r.a) ile alâkalı
Peygamber Efendimiz ‫“ ﷺ‬Allah’ım, onu hidâyet
verilmişlerden kıl!”138 diye dua etmiştir. Ayrıca Hz.
Muâviye (r.a) ile alâkalı onun müçtehit olduğuna dair
bazı sahâbilerden de rivâyet vardır.139 İkisi arasında
savaş çıkmasına sebep olacak hadiseler şu şekilde
cereyan etmiştir. Hz. Muâviye(r.a), Hz. Osman ile
olan akrabalık bağları sebebiyle Hz. Osman (r.a)
katillerinin acilen cezalandırılmasını istemekteydi.

137 Hakim, Müstedrek, Hadis No: 3258.


138 Tirmizî, Hadis No: 3842; Müsned, H. No: 17895.
139 Buhârî, Hadis No: 3765; Tathîru’l-Cenan, 79.

-68-
AKAİD RİSALESİ

Hz. Ali (r.a) ise adaleti mahzadan140 taraf olarak daha


köklü bir çözüm istediğinden ve devletin merkezinde
darbe yapıp Hz. Osman’ı (r.a) şehit eden adamların
gücü de halen devam ettiğinden evvela devleti kontrol
altına alıp ardından ceza kısmına geçmek istiyordu.
Neticede olaylar ilerlemiş ve savaş vukû’ bulmuştur.
İki sahabenin de burada içtihadı söz konusu olmakla
birlikte Hazreti Ali (r.a) içtihadında isabet etmiştir.
Bu konuda bize düşen, sahâbeye Hz. Ali’nin (r.a),
karşısında yer alan Talhâ b. Ubeydullah’a (r.a) olan
bakışı gibi bakmaktır. Hz. Ali (r.a), Hz. Talha’nın(r.a)
başına geldi ve şöyle dedi:
ْ‫قالْللاْونَ َزعنَاْ َما‬
َ ‫انيّْلرجوْانْاكونْانا وطلحةْوالزبير ممن‬
‫هورهِمْمِ نْغِلْاِخ َوانًاْع َٰلىْ ه‬
َْ‫س هررْ همتَقَا ِبلين‬ ِ ‫صد‬‫فيْ ه‬
Ümit ediyorum ki ben, Talhâ ve Zübeyr Allah
Teâla’nın kendileri hakkında şöyle dediği
kimselerden oluruz: ‘Biz onların kalplerinde kin ve
nefret adına ne varsa hepsini söküp atarız ve hepsi
kardeşler olarak sevinç içinde karşılıklı oturanlardan
olurlar. 141 Abdullah b. Mübârek’in şu sözü ile de
mesele değerlendirmelidir: “Allah Teâlâ’nın
kılıçlarımızı koruduğu fitneden gelin bizde dilimizi

140 Adalet-i mahza, “tam ve mükemmel adalet”, “Bir ferdin


hakkını, bütün insanlar için de olsa, feda etmeyen adalet.” şek-
linde tarif edilir. Adalet-i izafiye ise, “küllün selâmeti için, cüz’ü
feda eden adalet tarzı.” “Cemaatin menfaati için, ferdi feda eden
adalet şekli.”dir.
141 Hicr, 47.

-69-
AKAİD RİSALESİ

koruyalım.” Abdullah bin Mübârek o dönemde


yaşamış ve savaşa katılmamıştır.

70. Soru: Müslüman büyük günah işleyince kâfir


olur mu?

Cevap: Hayır olmaz. Allah Teâla dilediği


kimsenin şirk dışındaki günahlarını affedeceğini
söylemektedir.
ْ‫شَٓا ِّۚ هء‬ ٰ ‫هْْ۪ويَغ ِف هرْْ َماْد‬
َ َ‫هونَْْذلِكَْْ ِل َمنْْي‬ َ ‫ّْْلْْيَغ ِف هرْاَنْيهش َركَْْ ِب‬ َ ‫ِنَّْْللا‬
َٰ ‫ا‬
“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla
bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise
dilediği kimseler için bağışlar.”142 Ayrıca Kur’an-ı
Kerim’de büyük günah işleyen bazı kimseler mümin
sıfatıyla anlatılmaktadır.
‫انْْمِ نَْْال همؤمِ ن۪ ينَْْاقت َْت َلهواْ َفاَص ِل هحواْبَينَ هه َمْا‬ ََٓ ْْ‫َواِن‬
ِ َ ‫طائِفَت‬
“Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle
savaşırlarsa aralarını düzeltiniz.143 Müslüman biriyle
savaşmak büyük bir günah olduğu halde ayette
birbiriyle savaşan Müslümanlar mümin olarak
isimlendirilmiştir. Buradan büyük günahın kişiyi
dinden çıkarmadığı anlaşılmaktadır. ”Mutezîle’ye
göre kişi büyük günah işleyince dinden çıkar ama
kâfir olmaz; ‫ المنزلةْ بينْ المنزلتين‬/el-Menzile beyne’l-

142 Nisa 4/48.


143 Hucûrat 49/9.

-70-
AKAİD RİSALESİ

Menzileteyn 144 şeklinde değerlendirilir. Hâricilere


göre ise kâfir olur.

71. Soru: Müslüman birisine kâfir demenin yani


tekfir etmenin hükmü nedir?

Cevap: Çok büyük bir günahtır. Efendimiz şöyle


buyurmuştur: “Kişi kardeşine ey kâfir diye hitap
ettiğinde onlardan birisi o küfürle döner.” 145 Eğer
küfür isnad edilen taraf Müslümansa, bunun günahı
söyleyen kişiye döner.

Tevessül

72. Soru: Tevessül nedir?

Cevap: Allah Teâlâ, kâinata kurallar ve kâideler


koymuştur. İnsanlar da bu kural ve kaideleri
kendilerine sebep edinerek maksatlarına
ulaşmaktadırlar. Mesela meyveye doğrudan değil de
dikilen ağaç vasıtası ile ulaşılır. Tevessül de bu
sebepler dairesinde Allah Teâla’nın kula yardım
etmesi ve ihtiyaçlarını gidermesi için salih kulları
vesile kılmak demektir.

144 Mutezile’nin beş inanç esasından biri.


145 Buhârî, Hadis No: 6104; Müslim, H. No: 60.

-71-
AKAİD RİSALESİ

73. Soru: Tevessül caiz midir?

Cevap: Tevessül belli şartlar çerçevesinde caizdir.


Tevessülde maksat kulun kendini Allah Teâla’dan
bizzat bir şey istemeye layık görmeyerek Allah Teâla
katında kıymeti olduğuna inandığı bir şahıs, yer veya
eşyayı Allah Teâla ile arasına vesile kılmarak duasını
icabet olunmaya daha layık hale getirmektir. Tevessül,
asıl kudretin vesile kılınan varlıkta değil Allah
Teâla’da olduğu gelecek yardımların sadece ondan
olduğu inancıyla yapılmalıdır. Aksi takdirde caiz
olmaz.

74. Soru: Tevessülün çeşitleri nelerdir?

Cevap:
Zât ile tevessül: Salih bir kimseyi vesile edinerek
Allah Teâla’ya dua etmek.
ُ۫
‫ْواستَغفَ َرْلَ هه هْم‬ َ ٰ ‫س ههمْ ََٓجا هؤكَ ْ َفاستَغفَ هروا‬
َ ‫ّللا‬ َ ْ‫َولَوْاَنَ ههمْاِذ‬
َ ‫ظلَ همَٓواْاَنفه‬
‫هواّْللاْتَ َوابًا َر ۪حي ًما‬
َٰ ‫سولهْلَ َو َجد‬‫الر ه‬
َ
“Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana
gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlamasını
dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi,
elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok
merhametli bulacaklardı.” 146 ayet-i kerimesindeki
durum buna örnektir.

146 Nisâ 4/64.

-72-
AKAİD RİSALESİ

Amel ile tevessül: Kişinin yaptığı güzel bir ameli


vesile edinerek Allah Teâla’ya dua etmesi. Mağara da
kapalı kalan üç kişinin kendi salih emelleriyle Allah
Teâla’ya dua etmeleri buna örnektir.147
Allah Teâla’nın sıfatlarıyla tevessül: Allah
Teâla’nın kemal sıfatlarını vesile edinerek Allah
Teâla’ya dua etmek. Allah Rasûlü’nün‫ ﷺ‬bir
duâsındaki
َ ‫س َميتَ ْ ِبهِْنَف‬
َْ‫سك‬ َ َْْ‫أَسأَلهكَْْ ِبك ِهلْْاسمْْه َهوْْلَك‬
“(Ya Rabbi!) Senin kendini isimlendirdiğin tüm
isimlerinle senden istiyorum...”148 bu ifade Allah
Teâla’nın sıfatlarıyla bir tevessüldür.
Mekanla tevessül: Mukaddes bir mekanı vesile
kılarak Allah Teâla’ya dua etmek.
‫اْربَ ِّۚهْه‬ َ ‫ههنَا ِلكَ ْ َدع‬
َ َ‫َاْزك َِري‬
“Orada(mihrapta) Zekeriya Rabbine dua etti.”149
ْ‫ص ًّْلى‬ َ ‫َواتَخِ ذهواْمِ نْ َمقَ ِامْاِب ٰره۪ ي َمْ هم‬
“Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz
yeri edinin.”150 Bu âyet-i kerimeler ibadet ve duâların
kabûlu için mukaddes mekanların vesile olarak
kullanılabileceğini ifade etmektedir.
Zamanla tevessül: Mukaddes bir zamanı vesile
edinerek Allah Teâla’ya dua etmek. Kadir gecesi,
seher vakti, Cuma günü özel vakitlerde yapılan duâ

147 Buhari, Hadis no: 2272.


148 Ahmet b. Hanbel, Hadis No: 40130.
149 Âl-İmran 3/38.
150 Bakara 2/125.

-73-
AKAİD RİSALESİ

ve ibadetlerde aslında bu özel vakit ibadetin kabûlu


için vesile kılınmaktadır.
Salihlerin eserleriyle tevessül: Salih kimselerin
eşyalarıyla Allah Teâla’dan yardım istemek. Hz.
Musa’dan sonra gelen İsrailoğulları’nın Allah
Teâla’dan sekinet talebiyle savaşta Hz. Musa’dan
kalan tâbut(sanduka)yı yanlarında getirmeleri bu
tevessüle bir örnektir.

75. Soru: Zat ile tevessülün delilleri nelerdir?

Cevap:
Hz. Süleymân (a.s), Belkıs’ın tahtını Yemen’den
Kudüs’e getirmek isteyince 151 bir cin, Hz.
Süleyman’a (a.s) o daha yerinden kalkmadan tahtı
getirebilecek güçte olduğunu söylemişti. 152 Hz.
Süleyman (as) bu müddeti uzun bulunca Allah
Teâlâ’nın kendisine ilim verdiği ve Allah katında
kıymeti olan diğer bir zât Hz. Süleymân’ın (a.s)
gözünü açıp kapatıncaya kadar tahtı getirebileceğini
söyledi. Hz. Süleyman da (as) normal bir insanın güç
yetiremeyeceği bir konuda Allah katında değeri olan
bir kimseyi vesile kılarak tahtı getirtti. 153
Süleyman’ın (a.s) gücünün yetmediği bir konuda

151 Bkz. Neml, 38.


152 Bkz. Neml, 39.
153 Bkz. Neml, 40.

-74-
AKAİD RİSALESİ

direk Allah Teâla’dan istemeyip salih bir zâtı vesile


edinmesi tevessülün caiz olduğuna bir delildir.
Bir gün âmâ birisi, Efendimiz’e gelerek “Ya
Rasûlallah! Allah’a benim gözlerime şifa vermesi
için dua eder misin?” dedi. Efendimiz ‫“ ﷺ‬İstersen dua
edeyim istersen sabret.” buyurdu. Ardından ona
abdest aldıktan sonra iki rekât namaz kılmasını ve
şöyle dua etmesini emretti:
ِ َ‫اللَه َمْإنِيْأسألهكَ ْوأتو َجههْإليك‬
َ ِ ‫ْبنبيكَ ْمح َمدْﷺْنبي‬
ْ‫ْياْمح َمده‬،ِ‫ْالرحمة‬
َ ‫ْاللَه َمْشفِعه‬،‫ْإلىْربيْفيْحاجَتيْه ِذهِْفتَقضيهاْلي‬
ْ‫هْفي‬ ِ َ‫إنِيْأتو َجههْ ِبك‬
‫وشفِعنيْفيْنَفسي‬
Ya Rabbi! Senden senin rahmet peygamberin
Muhammmed (as) vesilesi ile istiyor, onunla sana
yöneliyorum. Ya Muhammed! Senin vesilenle
hâcetim hakkında Rabbime yöneliyor, bu hâcetimi
benim için gidermeni istiyorum. Ya Rabbi! onu bana
olan şefaatini kabul edip duamı kabul edesin.154

76. Soru: Bazı kimseler, ölü ile tevessülün


olmayacağını söylüyorlar. Bunlara nasıl cevap verilir?

Cevap: Allah Teâlâ, şühedâ ile alâkalı olarak


“Allah ‫ ﷻ‬yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz.”155
buyuruyor. Bu âyete göre şühedâ diriyse, onlardan
daha üst makamda olan peygamberler de diridirler.
Onlar kabirlerinde insanlardan haberdar olurlar.

154 Müsned, Hadis No: 17240; Tirmizî, H. No: 3578.


155 Bakara, 286.

-75-
AKAİD RİSALESİ

Nitekim Efendimiz ‫ ﷺ‬Hz. Mûsa’nın kabrinde diri


olduğunu haber vermektedir. 156 Ayrıca
peygamberlerin kabirlerinde diri olduğuna dair de
beyanı vardır. 157 Bu hadislere göre peygamberler
diridir ve insanlar ile peygamberlerin rûhâniyeti
irtibat kurabilmektedir.
ْ‫ْواستَغفَ َرْلَ هه هم‬
َ ‫واّْللا‬
َْٰ ‫س ههمْ ََٓجاؤهكَ ْ َفاستَغفَ هر‬ َ ْ‫َولَوْاَنَ ههمْاِذ‬
َ ‫ظلَ همَٓواْاَنفه‬
‫اْرحي ًما‬َ ً‫هواّْللاْتَ َواب‬
َٰ ‫سولهْلَ َو َجد‬‫الر ه‬
َ
“Şayet onlar kendilerine zulmettiklerinde hemen
sana gelip Allah’tan bağışlanma isteselerdi ve
Peygamber de onlar için mağfiret dileseydi, onlar
Allah’ın tevbeleri çok kabul edici ve çok merhametli
olduğunu mutlaka görürlerdi.” 158 âyet-i kerimesi
peygamberlerin hem dünyevî hem uhrevî hayatlarını
ifade eder. Âyet-i kerime kıyâmete kadar geçerli
olduğuna, peygamberler de kabirlerinde diri
olduklarına göre, insanlar peygamberimizin kabrini
ziyaret edip kendileri adlarına Efendimiz’den ْ‫ﷺ‬
Allah Teâlâ’dan istiğfar etmelerini istediklerinde
Allah Teâla‫ ﷻ‬inşallah onların kusurlarını affeder. Bu
âyet-i kerime ve hadisler Efendimizin ‫ ﷺ‬kabirde diri
olduğunun ve onunla tevessül etmenin caiz olduğunu
gösterir.

156 Müslim, Hadis No: 2375.


157 Bezzâr, Hadis No: 6888; Heysemî, H. No: 13812.
158 Nisâ, 4/64.

-76-
AKAİD RİSALESİ

77. Soru: Hz. Ömer’in (r.a) Efendimizin amcası


Hz. Abbas (r.a) ile tevessül yapması 159 ölüler ile
tevessül yapılmayacağını gösterir mi?

Cevap: Vesile hem ölü ile hem diri ile olur. Çünkü
vesilede, her türlü hâceti gideren hakikatte Allah
Teâlâ’dır. Kulun ölü veya diri olması Allah Teâlâ’nın
o hâceti gidermesine etki etmez. Allah Teâlâ o isteği
peygamberin veya o salih kimsenin yardımı ile değil
mutlak kudreti ile yerine getirmektedir. Dolayısıyla
ölü ile diri arasında bir fark yoktur. Hz. Ömer (r.a), en
efdal varken daha alt seviyede olanla da tevessül
yapılabileceğini göstermek için Abbas (r.a) ile
tevessül etmiştir. Aynı zamanda Efendimiz‫ ﷺ‬dışında
salih insanlarla da tevessül edilebileceğini
göstermiştir.

78. Soru: “Türbe yaptırmak caiz değildir, kabirde


yatan evliya ile tevessül etmek şirktir.” diyorlar. Bu
konuda cevabınız nedir?

Cevap: Allah Teâlâ Kur’ân’ı Kerim’de, ashâbı


kehfin kabri üzerine bir yapı oluşturan kimseleri
anlatmaktadır. 160 Eğer Allah Teâlâ bu fiili yanlış
görseydi, o zaman bize bunu bildirirdi.
Efendimiz ‫ﷺ‬,

159 Buhârî, Hadis No: 1010.


160 Kehf, 21.

-77-
AKAİD RİSALESİ

ْ‫اج َد‬
ِ ‫س‬َ ‫ورْأَن ِبيَائِ ِهمْ َم‬
َ ‫قاتلّْللاْاليهو َدْ والنصارىْات َ َخذهواْقهبه‬
َ
Allah, Yahudiler ve Hristiyanlar’a lanet etsin.
(Çünkü) onlar kabirlerini ibadethâne edindiler. 161
ifadesinde peygamberlerinin kabirlerinde onlara
ibadet ettiklerinden dolayı Yahudi ve Hristiyanlara
lanet etmiştir. Bu ifadede kabrin üzerine türbe
yaptırma yasağı söz konusu değil, bilakis Allah
Teâla’dan başkasına ibadet etme yasağı söz
konusudur.

Efendimiz ‫ﷺ‬
‫ماْبينْقبريْومنبريْروضةْمنْرياضْالجنة‬
“Benim kabrim ile minberimin arası, Cennet
bahçelerinden bir bahçedir.” 162 buyurarak kendi
kabrinin yanında ibadete teşvik etmektedir.
Dolayısıyla salih bir zatın kabrinin yanında teberrük
niyetiyle ibadet etmekte ve o zatla tevessül etmekte
bir beis yoktur. Türbe yaptırmanın, ve türbedeki zât
ile tevessül etmenin haramlığının meydana gelmesi, o
türbeyi ibadethâne haline getirip peygamberleri de
ilah edinme durumlarıyla alakalıdır.

Kadınların Kabir Ziyareti

79. Soru: Kadınların Kabir ziyareti caiz midir?

161 Buhârî, Hadis No: 437.


162 Müsned, Hadis No: 11610.

-78-
AKAİD RİSALESİ

Cevap: Kadınların İslâm âdâbına riâyet ederek


kabirleri ziyaret etmelericaizdir. Buna mekruh
diyenler kabirde kadınların bağırması ve çağırması
endişesinden dolayı böyle demişlerdir. Fakat ulemâ
kadınların kabir ziyaretine şu delillerle cevaz
vermiştir:
1. Efendimiz‫ﷺ‬, kabirde oğlu için ağlayan bir
kadınla karşılaştığında ‫ّللاْواص ِب ِري‬ َ َ /Allah’tan kork ve
sabret buyurdu. 163
Eğer kadınların kabir ziyareti
yasak olsaydı o zaman ona ziyaret etmemesini
söylerdi.
2. Efendimiz ‫ﷺ‬, önce kabir ziyaretini mutlak
olarak yasaklamış sonra mutlak olarak herkese cevaz
vermiştir: ْ‫ورْ َفزهو هرو َها‬
164
ِ ‫ار ِةْالقهبه‬
َ َ‫كهنته ْنَهَيتهكهمْعَن ِْزي‬
3. Peygamber ‫ﷺ‬, Hz. Âişe’ye (r.anha) kabir
ziyaretine giderse hangi duaları edeceğini
öğretmişti. 165 Bundan da kadının kabir ziyaretinin
caiz olduğu anlaşılmaktadır.
4. Hz. Âişe’nin (r.anha) evi aynı zamanda eşi
Efendimiz’in ‫ﷺ‬, babası Hz Ebûbekir’in (r.a) ve Hz.

163 Buhârî, Hadis No: 1253-1283; Müslim, H. No: 926.


164 Müslim, Hadis No: 977-1977.

165 Müslim, Hadis No: Müslim, Hadis No: 974: ْ‫سل هم‬ َ ‫ال‬
َ ْ، َ‫عدهون‬
ْ‫ْو ِإنَا‬، َ‫غدًاْ هم َؤ َجلهون‬ َ ‫ْوأَتَاكهمْ َماْت هو‬، َ‫ؤمنين‬
ِ ‫َارْقَومْ هم‬
َ ‫د‬ ْ ‫هم‬
‫ك‬ ‫ي‬َ‫عل‬
َ
َْ‫يعْالغَرق ِد‬ َ
ِ ‫ْاللَ هه َمْاغ ِفرْۡله ِلْبَ ِق‬، َ‫ّْلحقهون‬
ِ ‫ّْللاهْ ِبكهم‬
َ ‫إِنْشَا َء‬
-79-
AKAİD RİSALESİ

Ömer’in (r.a) defnedildiği yerdi.166 Bir anlamda Hz.


Âişe (r.anha) bir kadın olarak makberde yaşıyordu.

80. Soru: Allah Teâlâ, kabir ziyareti yapan


kadınlara lanet eder 167 hadisi kadınların kabir
ziyaretini yasaklar mı?

Cevap: Hayır yasaklamaz. Bu hadis-i şerif, kabir


başında ölen yakınları için kadınların bağırıp
çağırmalarını, saçlarını yolmalarını yasaklamaktadır.
Ziyareti için kabirlere gitmelerinde bir sakınca yoktur.

Teberrük

81. Soru: Teberrük nedir?

Cevap: Teberrük bereket talep etmektir.


Müslüman salih insanların eserleriyle Allah
Teâlâ’dan hayır ve bereket yaratmasını niyaz edebilir.

82. Soru: Teberrükün delilleri nelerdir?

Cevap:
ً‫ىْوجهِْأَبِيْيَأتِْبَ ِصيرْا‬ َ ْ‫يصيْ َهـذَاْ َفأَلقهوهه‬
َ َ‫عل‬ ِ ِ‫اذ َهبهواْبِقَم‬

166 Müsned, Hadis No: 25660.


167 Ebû Dâvûd, Hadis No: 3236; Tirmizî, H. No: 320.

-80-
AKAİD RİSALESİ

“Bu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun ki,


gözleri açılsın.” 168 Hz. Yakup’un gözlerinin
açılmasının gömleğe bağlanması ondan bir bereket
umulduğuna işaret etmektedir.
Sahâbeden Sehl bin Sâ’d (r.a) bereket talebiyle
Efendimiz’in ‫ ﷺ‬bürdesini istemiştir.169
Hz. Ebû Bekir’in (r.a) kızı Esmâ’dan (r.anha)
Efendimiz vefat ettikten sonra cübbesini almıştı. O
cübbeyi yıkayıp, suyunu sıkarlar ve hastalar o sudan
şifa umarlardı. 170 Burada önemli nokta bereketin o
bürde veya cübbenin bizzat kendisinden değil, Allah
Teâla’dan umulmasıdır.
Ümmü Süleym(r.anha), Allah Rasûlü‫ ﷺ‬onun
evindeyken, terini silip bir kabın içerisine koyuyor ve
orada muhafaza ediyordu. Allah Rasûlü ‫ﷺ‬ ْ durumu
fark edince eşine ne yaptığını sordu. Annemiz cevap
olarak: “Çocuklarımız için onun bereketini
umuyoruz.” deyince Efendimiz ‫ ﷺ‬de “Doğru yaptın.”
buyurdu.171
Enes b. Mâlik ölüm döşeğindeyken, naaşı yıkanırken
kullanılacak suya Efendimiz’in ‫ ﷺ‬terinden
koyulmasını vasiyet etmişti. 172 Bu rivayetler
teberrükün caiz olduğuna işaret etmektedir. Ancak

168 Yusuf 93.


169 Buhârî, Hadis No: 1277.
170 Müslim, Hadis No: 2069.
171 Müslim, Hadis No: 2331; Buhârî, H. No: 6281.
172 Buhârî, Hadis No: 6281.

-81-
AKAİD RİSALESİ

burada önemli olan nokta bereketin bu eserlerinbizzat


kendisinden değil Allah Teâla’dan umulmasıdır.

Ölüye Kur’an Okumak

83. Soru: Bazıları ‫س ٰعى‬


َ ْ‫انْا َِّلْ َما‬
ِ ‫س‬َ ‫ِلن‬ َ ‫" َواَنْلَي‬Kişiye
ِ ‫سْل‬
ancak çalıştığı vardır.” âyetini 173
kullanarak, kişi
ancak kendi amelinden istifâde edebilir, bir başkası
için okunan Kur’ân-ı Kerim onun faydasına olmaz
diyorlar. Ne dersiniz?

Cevap: Bu âyeti kişinin ameli, ancak kendi


tasarrufundadır şeklinde anlamak gerekir. Ancak
insan yapmış olduğu amelin sevabını bir başkasına
hediye ederse ve Allah Teâlâ da bu durumdan razı
olursa, o zaman bir kişinin ameli başka bir kişiye
fayda verir. Nitekim bir sahabî annesinden kalan
parasını tasadduk ederse annesine ecri olup
olmayacağını Allah Rasûlü’ne sormuş, Efendimiz de
“Evet” cevabını vermiştir.174

84. Soru: Kur’ân’ı Kerim ölüye okunmaz, diriye


inmiştir, diriye fayda verir, ölüye fayda vermez
diyorlar. Bu konuda, ‫“ ِليهنذ َِرْ َمنْ كَانَ ْ َحيًّا‬Diri olanları

173 Necm, 39.


174 Buhari, Hadis No:1388; Müslim, Hadis No:1004.

-82-
AKAİD RİSALESİ

uyarsın diye bu Kur’an’ı indirdik.” 175


âyetini
kullanıyorlar. Ne dersiniz?

Cevap: Kur’ân’ı Kerim’de,


َْ‫ْو َرح َمةْلِل همؤمِ نين‬ ِ ْ‫َونهنَ ِزلهْمِ نَ ْالقهر ٰا ِنْ َماْه َهو‬
َ ‫ش َٓفَاء‬
Biz Kur’ân’ı mü’minlere şifa ve rahmet olarak
indiriyoruz 176 âyetinde rahmet kelimesi mutlak
geldiğinden dolayı hem ölüye hem diriye rahmet
olduğunu çıkarabiliriz. Ölü için hüküm belirtme vasfı
bulunmasa da rahmet vasfı devam etmektedir.
Efendimiz bu bağlamda, ْ‫إقرؤواْ ياسينْ علىْ موتاكم‬
/Ölülerinize Yâsîn okuyun177 buyurmuştur. Abdullah
b. Ömer (r.a.)’dan gelen bir rivayette Efendimiz şöyle
buyurmaktadır. “Sizden biriniz öldüğünde onu
bekletmeyin, bir an önce kabrine ulaştırın. Baş
tarafında Bakara Sûresi’nin başını, ayak tarafında ise
Bakara Sûresi’nin sonunu okuyun.”178
Bu bağlamda şu ayet-i kerimeyi de zikredebiliriz:
َ ْ َ‫ْربَنَاْاغفِرْلَنَاْ َو ِ ِّلخ َوانِنَاْالَذين‬
ْ‫سبَقهونَا‬ َ َ‫َوالَذينَ ْ ََٓجا هؤْمِ نْبَع ِدهِمْيَقهولهون‬
ِْ ‫ِباّلي َم‬
‫ان‬
Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey
Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan

175 Bkz. Yâsin, 70.


176 Bkz. İsrâ, 82.
177 Ebû Dâvûd, Hadis No: 3121.
178 Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, Hadis No: 13613; Beyhakî,
Şuabu’l -İmân, H. No: 8854.

-83-
AKAİD RİSALESİ

kardeşlerimizi bağışla”.”179 Kur’ân’ı Kerim, bir dua


mahiyetinde olduğu için, geçmiş kişilerin ruhlarına
okumak da caizdir.
Efendimiz’den‫ ﷺ‬şöyle bir rivayet de mevcuttur:
Yâsîn, Kur’ân’ın kalbidir. Kim onu Allah’ın rızâsı ve
âhireti kazanma adına okursa, ancak ve ancak Allah
Teâlâ ona mağfiret eder. 180 Yine bir kadın
Efendimiz’e ‫ ﷺ‬gelip, “Babam hac vazifesini
yapamadan vefat etti, onun adına hac yapayım mı?”
diye sorunca, Efendimiz ‫ ﷺ‬de, “Eğer borcunu ödemiş
olsan, bu geçerli olmaz mıydı? 181 buyurarak, ölü
adına (sevabını ona bağışlamak suretiyle) hac
yapılabileceğini belirtmiştir. Hac bir ibadet olduğu
halde, ölü adına yapılabiliyor ise, Kur’ân-ı Kerim
okumak da bir ibadet olması hasebiyle, okunup
sevabı ölüye bağışlanabilir.

85. Soru: Bazıları


ِ ‫َو ََٓماْاَنتَ ْ ِب همسمِ عْ َمنْفِيْالقهبه‬
ْ‫ور‬
“Sen ise onu kabirlerde olanlara işittiremezsin.”182
âyet-i kerimesini delil getirerek, ölülere Kur’ân
okunmaz, onlara Kur’ân-ı Kerim okumak bidattir,
hurafedir diyorlar. Ne cevap verirsiniz?

179 Bkz. Haşr, 10.


180 Kudâî, Şihâbu’l-Ahbâr, Hadis No: 1036.
181 Nesâî, Hadis No: 2639; bkz. Buhârî, H. No: 1852.
182 Bkz. Fâtır,

-84-
AKAİD RİSALESİ

Cevap: Efendimiz ‫ﷺ‬, Bedir çukurunda ölü


şekilde yatan müşriklere
‫َْربُّكهمْ َحقًّا‬
َ ‫عد‬ َ ‫َفهَل‬
َ ‫ْوجَدتُّمْ َم‬
َ ‫اْو‬
“Rabbinizin size vaadini gerçekleşmiş olarak
buldunuz mu?”183 âyet-i kerimesini okumuş, “Ölülere
mi hitap ediyorsun?” denilince de “Siz beni onlardan
daha iyi duymuyorsunuz, ancak onlar cevap
veremezler.”184 buyurmuştur. Bununla birlikte Allah
Rasûlü kabirlerin yanından geçerken “Selam size ey
mü'minler yurdunun sakinleri!” şeklinde ölülere hitap
ederek dua etmiştir. 185 Bir diğer hadis-i şerifte de
tabuta yerleştirilen ölünün konuştuğu; salih kimsenin
derhal kabrine gitmek istediği, âsinin ise taaccüp
içerisinde nereye götürüldüğünü sorduğu
anlatılmaktadır. 186
Buna binâen ölülerin hakiki
manada ölmediği, Allah Teâla’nın dilemesiyle
işitebileceklerini ve konuşabileceklerini
söyleyebiliriz. Ayrıca ölüye Kur’an-ı Kerim
okumaktan maksat sevabını ona ulaştırmaktır.
Ölünün Kur’an-ı Kerim’i işitip işitmemesinin sevabın
hediye edilmesine bir etkisi yoktur.
Bununla birlikte söz konusu ayetlerde mana
bütünlüğü incelendiğinde ölülerden kastın iman
dairesinde olmayan kimseler olduğu anlaşılmaktadır.

183 Bkz. Âraf, 44.


184 Buhârî, Hadis No: 1370; Müslim, H. No: 2874.
185 Müslim, Hadis No:249.
186 Buhâri, Hadis No: 1314.

-85-
AKAİD RİSALESİ

Onlar kendilerine anlatılan hakikatlere kör ve sağır


kesilip icabet etmediklerinden çağrılara tepki
veremeyen ölülere benzetilmiştir. Örneğin bir ayette
şöyle buyrulmuştur:
َْ‫عَٓا َْءْاِذَاْ َولَواْ همد ِب ۪رين‬ ُّ ‫َف ِانَكَْْ َّْلْت هسمِ هْعْال َمو ٰتىْ َو َّْلْت هسمِ هْعْال‬
َ ‫ص َْمْال ُّد‬
ْ‫ي ِْعَنْْض ََل َلتِ ِه َْۜمْاِنْْت هسمِ هْعْا َِّْلْ َمنْْيهؤمِ نهْْ ِبايَاتِ َنا‬
ٰ ْ ‫َْو ََٓماْاَنتَْْ ِبهَا ِْدْالعهم‬
‫َف ههمْْ همس ِل همون‬
“Şüphesiz, sen ölülere işittiremezsin. Dönüp
gittikleri zaman çağrıyı sağırlara da işittiremezsin.
Sen, körleri sapkınlıklarından çıkarıp doğru yola
iletemezsin. Sen, çağrını ancak âyetlerimize inanıp
müslüman olan kimselere işittirebilirsin.”187

Toplu Zikir

86. Soru: Bazıları, halkalarda toplanıp zikir


yapmak bidattir diyorlar. Bu doğru mu?

Cevap: Bilakis halkalarda toplanıp zikir yapmak


sünnettir. Şâh-ı Nakşibend gibi büyük veliler, evrâdı
ve ezkârı, âyetlerden istidlâl ederek halkalar kurarak
yapmıştır. Nitekim Efendimiz, ْ‫ّْللاَْع ََز‬ َ َ‫َّلْيَقعهدهْ َقومْيَذ هك هرون‬
ْ،‫سكِينَةه‬َ ‫ْعليهمْال‬
ِ َ ‫ْالرح َمةه‬
‫ْونَ َزلَت‬، َ ‫شيَت هه هم‬
ِ ‫غ‬ َ ‫َو َجلَْ إِ َّلْ َحفَت هه همْال َم َلئِكَةه‬
َ ‫ْو‬،
َ ْ‫ َوذَك ََرهه هم‬/Bir topluluk Allah Teâlâ’yı
ْ‫ّللاهْ فِي َمنْ عِن َدهه‬
zikretmek üzere bir araya gelirse, melekler onların
etrafını sarar, Allah’ın ‫ ﷻ‬rahmeti onları kaplar,
üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları yanında

187 Rûm 30/52-53.

-86-
AKAİD RİSALESİ

bulunanlara över.188 buyurmaktadır. Yine Efendimiz


mescitte oturan bir grup sahabeyi görünce “Sizi
buraya oturtan nedir?” diye soruyor. Onlar da Allah
Teâla’yı‫ ﷻ‬zikir ve hamd etmek için oturduk deyince
Efendimiz ‫“ ﷺ‬Allah Teâlâ, sizinle meleklerine karşı
iftihar ediyor.” buyurmuştur. 189 Allah Teâlâ bu
halkadakilerle iftihar ettiğine göre bu fiil sünnettir, ve
makbuldür.

87. Soru: Tesbih kullanmak bidattir diyorlar, bu


doğru mudur?

Cevap: Hayır bidat değildir. Bilakis Efendimiz ‫ﷺ‬,


taşlarla veya çekirdeklerle zikreden bir kadını
gördüğünde, onu bu durumdan nehy etmemiş, bilakis
ona bazı virdler de tavsiye etmiştir.190

Mûcize İnkarı

َ َ‫اّليَاتِْا ََِّٓلْاَنْ َكذ‬


88. Soru: َْ‫بْبِهَاْاّلَ َولهون‬ ٰ ِ‫سلَْب‬
ِ ‫َو َماْ َمنَعَ َٓنَاْاَنْنهر‬
“Bizi, mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin
onları yalanlamış olması alıkoydu.”191 âyetinden yola
çıkarak, mucizelerin olmadığını söylüyorlar. Bu
doğru mu?

188 Müslim, Hadis No: 2700.


189 Müslim, Hadis No: 2701.
190 Ebû Dâvûd, Hadis No: 1500; Tirmizî, H. No: 3568.
191 Bkz. İsrâ, 59.

-87-
AKAİD RİSALESİ

Cevap: Doğru değildir. Mucize, helak eden ve


irşad eden mucize olmak üzere ikiye ayrılır. Âyette
bahsi geçen “gönderilmeyen mucizeler” aslında
kâfirlerin Allah Teâlâ’ya meydan okuma babından
talep etmiş oldukları mucizelerin gönderilmemiş
olmasıdır. Önceki ümmetler mucize isteyip iman
etmediklerinde helak olduklarından dolayı, Allah
Teâlâ, Mekke müşriklerine mühlike değil mürşide
olan mucizeler göndermiştir. Allah’ın‫ﷻ‬
göndermediği mucize, helak edici olan mucizedir.
Nitekim irşad edici mucizelerin gönderildiğinin
delilleri Kur’ân’ı Kerim’de mevcuttur:
ْ‫قْالقَ َم هر‬
َْ ‫ش‬ َ ‫ساعَةه‬
َ ‫ْوان‬ َ ‫اِقت َ َربَتِْال‬
“Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.” 192

‫ْرمٰ ى‬ َ ٰ َ‫ْو ٰل ِكن‬


َ ‫ّْللا‬ َ َ‫ْر َميت‬
َ ‫اْر َميتَ ْاِذ‬
َ ‫َو َم‬
“Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı
(onu).”193
ًْ ‫سب َحانَ ْالَذيْاَس ٰرىْ ِبعَبدِهْلَي‬
‫ل‬ ‫ه‬
“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim
diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i
Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya yürüten Allah
noksanlardan münezzehtir.”194

192 Kamer, 1.
193 Bkz. Enfâl, 17.
194 Bkz. İsrâ, 1.

-88-
AKAİD RİSALESİ

89. Soru: Modernistler neden mucizeyi inkar


etmektedir?
Cevap: Mucize inkari, materyalist bir zihniyetle
her şeyi beş duyu organı ile algılama isteği ya da
akılla idrak edilemeyen şeyleri inkâra kalkışmalarının
bir sonucudur. Ayrıca, Müslümanların az sayıyla çok
iş başaracağına olan inançlarını dumûra uğratma
niyeti de mucize inkarında etkili olmuş olabilir.

90. Soru: Bazıları,


َْ‫ْو َماْ هكنَاْ همن ِزلين‬ َ ‫َو ََْٓماْ اَن َزلنَاْ ع َٰلىْ َقومِ هْمِ نْ بَعدِهْمِ نْ هجندْمِ نَ ْال‬
َ ِ‫س َمَٓاء‬
“Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları
cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik.
İndirecek de değildik.”195 âyetini ele alarak, Allah ‫ﷻ‬
gökten melek indirmez ve indirmemiştir diyorlar. Ne
dersiniz?

Cevap:
ِ ‫َابْلَكهمْأَنِيْ هممِ ُّدكهمْ ِبأَلف‬
ْ‫ْمنَ ْال َمآلئِ َك ِة‬ َ ‫ْربَكهمْ َفاستَج‬ َ َ‫إِذْتَستَغِيثهون‬
َْ‫همر ِدفِين‬
“O zaman siz Rabbinizden yardım istiyordunuz da
size: İşte Ben birbiri ardınca bin melekle yardım
ediyorum! diye duanızı kabul buyurmuştu.”196
ْ‫ْربُّكهم‬َ ‫همْمنْ َفو ِرهِمْ َهذَاْيهمدِدكهم‬
ِ ‫ْويَأت هوك‬ َ ‫ْوتَتَقهوا‬ َ ‫بَلَىْإِنْتَص ِب هروا‬
َ ‫ْمنَ ْال َمآلئِ َكةِْ هم‬
َْ‫س ِومِين‬ ِ ‫سةِْآّلف‬ َ ‫ِب َخم‬

195 Yâsîn, 28.


196 Enfâl, 9.

-89-
AKAİD RİSALESİ

“Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten


sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler
bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım
eder.”197
Burada "‫"و ََٓماْاَن َزلنَاْع َٰلىْ َقومِ ه‬
َ âyeti, Habîbi Neccâr’ın
kavmi hakkında inen bir âyet-i kerimedir. Sonraki
âyetten de anlaşılacağı üzere, onlar ses(sayha) ile
helak olmuştur.198 Allah Teâla’nın ‫ ﷻ‬farklı kavimleri
farklı şekillerde helak edebileceğini şu âyetten
anlayabiliriz:
َ ً ‫َـاصبا‬
ْ‫ْومِ ن ههمْ َمن‬ َ ‫َف هكلًّْا َ َخذنَاْ ِبذَن ِب ٖهْ َفمِ ن ههمْ َمنْاَر‬
ِ ‫سلنَاْعَـلَيهِْح‬
‫ْومِ ن ههمْ َمنْاَغ َرق َنا‬
َ ‫ض‬ َ ‫سف َناْ ِبه‬
َ ‫ِْاّلر‬ َ ‫صيحَةه‬
َ ‫ْومِ ن ههمْ َمنْ َخ‬ َْ ‫ا َ َخذَتههْال‬
“Her birini günahından dolayı cezalandırdık;
kiminin üzerine taşları savuran fırtınalar gönderdik,
kimini o korkunç ses yakaladı, kimini yerin dibine
gömdük, kimini sularda boğduk.”199

Keramet

91. Soru: Keramet nedir?

Cevap: Kerâmet; peygamber olmayan, Allah


Teâla katında derecesi yüksek bir kulun Allah
Teâla’nın izniyle kendi elinde olağanüstü olarak
meydana gelen olaya denir.

197 Âl-i İmrân, 125.


198 Yâsîn, 29.
199 Bkz. Ankebût, 40.

-90-
AKAİD RİSALESİ

92. Soru: Peygamber olmayan kimselerin elinden


de olağanüstü olayların meydana geleceğinin delili
nedir?

Cevap Kur’an-ı Kerim’de bunun örnekleri


mevcuttur:
ً ‫اْرزقْا‬
ِ ‫ْو َجدَْعِن َد َه‬ َ ‫اب‬ َ ‫علَيه‬
َ ‫َاْزك َِريَاْالمِ ح َر‬ َ َْ‫هكلَ َماْ َد َخل‬
“Zekeriya ne zaman mihraba girse, onun yanında
yiyecek bir şey bulurdu.”200 Hz. Meryem peygamber
olmamasına rağmen Allah Teâla onu
rızıklandırıyordu.
Hz. Süleyman’ın yanındaki ilim sahibi zât çok kısa
bir sürede Belkıs’ın tahtını oraya getirmişti.
َْ‫طرفهك‬ ٰ َ‫بْ اَن‬
َ ْ َ‫اْا ٖتيكَ ْ ِب ٖهْ َقبلَْ اَنْ يَرتَدَْ اِلَيك‬ ِ ‫َقالَْالَذٖ يْ عِن َدههْ عِلمْمِ نَ ْال ِكتَا‬
“Kitaptan bir bilgisi olan ise, ben onu sen göz açıp
kapayıncaya kadar getiririm diye cevap verdi.” 201
Ashabı-Kehfin mağarada uzun yıllar uykuda kalması
da keramete diğer bir örnektir.

Ru’yetullah

93.Soru: Ahirette Allah Teâla’yı görecek miyiz?


Bunun delili nedir?

200 Bkz. Âl-i İmrân, 37.


201 Bkz. Neml, 40

-91-
AKAİD RİSALESİ

Cevap: Ehl-i Sünnete göre ru’yetullah vardır.


Cennet ehli Allah Teâla’yı göreceklerdir.

َ ‫اض َرةْا ِٰل‬


‫ىْر ِبهَاْنَاظِ َر ْة‬ ِ َ‫هو هجوهْيَو َمئِذْن‬
Nice yüzler vardır ki, o gün (kıyamette) güzelliği
ile parıldar. (O yüzler) Rablerine bakarlar.202 Âyette
“‫ ” نظر‬fiili “‫ ”إلى‬harfi ceri ile kullanılmıştır ki bu göz
ile bakmak manasına gelmektedir.

َْ‫ظرْاِلَي َۜك‬
‫بْا َ ِر ۪نَٓيْاَن ه‬ َ ‫َقال‬
ِ ‫َْر‬
“(Hz. Musa)’Rabbim! Bana (kendini) göster, sana
bakayım.’ dedi.”203 Allah Teâla’yı tanıma ve bilme
noktasında en yüksek derecelere haiz bir
peygamberin O’nun hakkında muhal olan bir şeyi
istemesi mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında
âyet-i kerime ru’yetullahın mümkün olduğunu ifade
eder.

‫فْتَ ٰرين‬ َ ‫ظرْاِلَىْال َجبَ ِلْ َفا ِِنْاستَقَ َرْ َمكَانَههْ َف‬
َ ‫سو‬ ِ ‫يْو ٰلك‬
‫ِنْان ه‬ َ ۪‫َقالَْلَنْت َ ٰرين‬
“Rabbi, “Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa
bak; eğer o yerinde durabilirse sen de beni
görebilirsin.” buyurdu. 204 Âyet-i kerimenin
devamında Allah Teâla dağa tecelli edince dağın
paramparça olduğu ve Hz. Musa’nın da Allah Teâla
karşısında düşüp bayıldığı anlatılmıştır. Bu olay

202 Kıyâme, 22-23.


203 Âraf 7/143.
204 Âraf 7/143.

-92-
AKAİD RİSALESİ

zahiren Allah Teâla’nın görülemeyeceğini anlatsa da


âyette bir incelik vardır. Allah Teâla’nın görülmesi
aklen mümkün olan bir hadiseye bağlanmıştır. Zira
Allah Teâla dileseydi dağı sabit tutabilirdi. Aklen
mümkün bir şarta bağlanan meşrutun da vâki olması
mümkündür. Zira bir durumun imkansız olduğunu
anlatmak için o durum başka imkansız bir olaya
bağlandığı gibi mümkün olana bağlanması da o
durumun mümkün olduğunu göstermektedir. Örneğin
Allah Teâla kafirlerin cennete asla giremeyecekleri
bağlamında şöyle buyurmaktadır:
ْ‫ْو َّل‬
َ ِ‫س َمَٓاء‬ ‫َاّْلْتهفَتَحهْلَ ههمْاَب َو ه‬
َ ‫ابْال‬ َ ‫اْواستَكبَ هرواْعَنه‬ َ َ‫إنَ ْالَذ۪ ينَ ْ َكذَبهواْ ِب ٰايَاتِن‬
ْ ‫ْوك َٰذ ِلكَ ْنَج ِزيْال همج ِر ۪م‬
‫ي‬ َۜ ‫س ِمْالخِ ي‬
َ ِ‫َاط‬ َ ْ‫يَدْ هخلهونَ ْال َجنَةَْ َحتٰىْيَ ِلجَْال َج َملهْف۪ ي‬
“Doğrusu ayetlerimizi yalan sayıp, onlara karşı
büyüklük taslayanlara, göğün kapıları açılmaz; deve
iğnenin deliğinden geçmedikçe cennete de giremezler.
Suçluları böyle cezalandırırız.” 205 Âyet-i kerimede
kafirlerin cennete girmesini bunun mümkün
olmayacağını anlatma adına imkansız bir olay olan
devenin iğne deliğinden geçmesine bağlamaktadır.
Buradan anlaşılan mana kafirlerin asla cennete
girmeyecekleri olduğu gibi bir önceki ayetten
anlaşılan da dağın yerinde sabit durması halinde
Allah Teâla’nın görülebileceğidir. Ancak dağın
parçalanması ve Hz. Musa’nın bayılmasından Allah
Teâla’nın dünya da görülmesini murat etmediği
anlaşılmaktadır. Yoksa imkansız olduğu anlaşılmaz.

205 Âraf 7/40.

-93-
AKAİD RİSALESİ

َۜ ‫ْر ِب ِهمْيَو َمئِذْلَ َمح هجوبه‬


َْ‫ون‬ َ ‫ك َََٓلْاِنَ ههمْعَن‬
“Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini
görmekten mahrum bırakılacaklardır.” 206 Âyet-i
kerimede ahiret günü kafirlere verilecek ceza
bağlamında Allah Teâla ile aralarına bir perde
koyulacağı anlaşılmaktadır. Buradan müminler ile
Allah Teâla arasında o perdenin olmayacağı
anlaşılmaktadır.

َ ‫سنهواْال هحس ٰن‬


‫ىْو ِزيَادَة‬ َ ‫ِللَذينَ ْاَح‬
İyi ve güzel işler yapan mü’minlere mükâfatların en
güzeli ve bir de bunun ziyadesi vardır.207 Müfessirler
âyetteki “‫ ”ال هحس ٰنى‬ifâdesinin cennet, “‫”و ِزيَادَة‬َ ifadesinin
ise ru’yetullaha işaret ettiğini söylemektedir. Zira
“ âyette geçen “ziyade” lafzı önceki lafza
atfedilmiştir ki Arapça da atıf mugayeret(başkalık)
ifade eder.

Hadis-i Şeriflerde de ru’yetullahın vukû bulacağı


açıkça ifade edilmektedir. Şu hadisleri örnek olarak
zikredebiliriz:
“Allah Rasûlü dolunaylı bir gecede ashabıyla beraber
iken şöyle buyurdu:
‫ْربَكهمْ َك َماْت َ َرونَ ْ َهذَاْالقَ َم َرّْلَْتهضَا ُّمونَ ْف ه‬
‫ِىْرؤيَتِ ِْه‬ َ ْ‫إِنَكهم‬
َ َ‫ست َ َرون‬

206 Mutaffifin 83/15.


207 Bkz. Yûnus, 26.

-94-
AKAİD RİSALESİ

‘Muhakkak ki siz bu ayı gördüğünüz gibi rabbinizi


göreceksiniz ve ona bakarken (görebilmek için) hiç
zahmet çekmeyceksiniz.’”208

“Cenneti hak edenler cennete, Cehennemi hak


edenler cehenneme girdiğinde Allah Teâla (cennet
ehline) ‘Verdiğim nimetleri artırmamı ister misiniz?’
buyurdu. Onlar da ‘(Ya Rabbi) Sen bizim yüzümüzü
ak etmedin mi, bizi cennetine koyup cehenneminden
uzaklaştırmadın mı?’ derler. Bunun üzerine Allah
Teâla perdeyi kaldırır. Cennet ehline Rablerine
bakmaktan daha sürür verici bir şey verilmemiştir.
Allah Rasûlü bunu söyledikten sonra şu ayeti okudu:
‘İyi ve güzel işler yapan mü’minlere mükâfatların en
güzeli ve bir de bunun ziyadesi vardır.’209”210

94. Soru:
َ ‫َّلْت هد ِر هكههْاّلَبصَا ُۘ هر‬
َ ِّۚ ‫ْوه َهوْيهد ِركه ْاّلَبص‬
ْ‫َار‬
“Gözler O’nu idrak edemez ama O, gözleri idrak
eder.” 211 âyetinin ru’yetullahın olmayacağına işaret
ettiğini söylüyorlar. Ne dersiniz?

Cevap: Âyette gözlerin Allah Teâla’yı göremeyeceği


değil ‘idrak’ edemeyeceği söylenmektedir. ‘İdrak’ bir

208 Buharî, Hadis No: 3977.


209 Yûnus, 26.
210 Müslim, Hadis No: 181.
211 En’am 6/103.

-95-
AKAİD RİSALESİ

şeyi tüm hatlarıyla ihâta etmek demektir. Dolayısıyla


âyet Allah Teâla’nın görülemeyeceğini değil tam
manasıyla ihâta edilemeyeceğini anlatmaktadır.
Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de teâruz olmayacağına göre
bu âyete binâen ru’yetullah inkar edildiğinde bunu
ispat eden âyetler nasıl anlaşılacaktır?
Âyet-i kerimenin bağlamına bakıldığında Allah
Teâla’yı medh etme bağlamında zikredildiğini
görmekteyiz. Eğer ru’yetullah mümkün olmasaydı
zaten vukû bulması mümkün olmayan bir şey ile
Allah Teâla kendisini medh etmiş olacaktı ki böyle
bir şey övgü ifade etmez. Bilakis var olması mümkün
olup, Allah Teâla’nın yücelik ve azametinden dolayı
vukû bulamayan bir şey kendisiyle övünülmeye layık
olur. Buna binâen ru’yetullahın imkansız olduğu
halde vuk’u bulmaması övgü değil, mümkün olup
diğer kulların Allah Teâla’yı istedikleri gibi idrak
edememeleri bir bir övgü vasfıdır. Bu halde âyet
ru’yetullahı inkar edenlerin aleyhine bir delil
olmaktadır.

95. Soru: “Hz. Mûsa, Allah Teala


görülebileceğinden dolayı değil Yahudilerin ısrarı
üzere Allah’tan ‫ ﷻ‬onu görmeyi talep etti. Bu âyet-i
kerime de bunu göstermektedir:
ًْ‫ىّْللاْجَه َرة‬
َٰ ‫وسىْلَنْنهؤمِ نَ ْلَكَ ْ َحتٰىْنَ َر‬
ٰ ‫يَاْ هم‬

-96-
AKAİD RİSALESİ

‘Ey Mûsa! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana


inanacak değiliz!’ 212 ” diyerek ru’yetullahın
olmadığını söylüyorlar. Bu doğru mu?

Cevap: Bir peygamber, kavminin ısrarı üzerine


Allah’tan ‫ ﷻ‬muhal olan bir şeyi istemez. Eğer istiyor
olsaydı "Ey Mûsa! Bunların birçok ilahları olduğu
gibi sen de bize ilah yap!"213 âyetinin sonucu olarak
onlara ilâh olarak bir buzağı talep etmesi gerekirdi.
Ancak Hz. Musa bu talebe hiç düşünmeden
“Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz.” 214
şeklinde cevap verdi. Eğer Allah Teâla’yı görme
talepleri muhal bir durum olsaydı aynı şekilde karşı
çıkar, Allah Teâla’dan onun için muhal olan bir şeyi
talep etmezdi.
Hz. Musa kavminin talebiyle Allah Teâla’dan
kendisini göstermesini isteseydi “َْ‫ظرْ اِلَي َۜك‬
‫بْ ا َ ِرن۪ َٓيْ اَن ه‬
ِ ‫”ر‬/
َ
“Bana kendini göster de sana bakayım.” değil, “ْ‫ِأرهم‬
َ ‫” نف‬/“Kendini onlara göster de sana
‫سكْ ينظرواْ إليك‬
baksınlar.” demesi gerekirdi.

Şefaat

96. Soru: Şefaat nedir?

212 Bkz. Bakara, 55.


213 Â’raf 7/138.
214 A’raf 7/138

-97-
AKAİD RİSALESİ

Cevap: ‫ طلبْالخيرْمنْالغيرْللغير‬/Başkasından başkası


için hayrı talep etmektir.
Şefaat peygamberler veya salih kimselerin ahirette
diğer müminler için Allah Teâla’dan af talebinde
bulunmasıdır.

97.Soru: Şefaatin çeşitleri nelerdir?

Cevap: Şefaat beş türlüdür:


Mahşer meydanının sıkıntısından ve korkusundan
kurtarma;
hiç hesap görmeden cennete koyma, hesaba
çekilip cehenneme girecek olan kimsenin hiç
cehenneme girmemesi, cehenneme girenin
çıkarılması, cennette derecelerin yükseltilmesi

98. Soru: Modernistler


ْ‫شفَاعَة‬ َ ًٔ‫اّْلْتَجزيْنَفسْعَنْنَفسْ شَيـ‬
َ ْ‫اْو َّلْيهقبَلهْمِ نهَا‬ َ ‫َواتَقهواْيَو ًم‬
“Hem öyle bir günden sakının ki, o gün kimse
kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden bir
şefaat kabul edilmez.”215 âyetinden hareketle şefaati
inkâr ediyorlar. Ne dersiniz?

Cevap: Bu âyetler, kâfirler icin şefaatin


olamayacağını söylemektedir. Ayrıca Müddessir
Sûresi’ndeki ayette َْ‫شفَاعَةهْ الشَا ِفعِين‬
َ ْ‫“ َف َماْ تَنفَعه ههم‬Şâfiîn”

215 Bkz. Bakara, 48.

-98-
AKAİD RİSALESİ

şefaat ediciler demektir. 216 Buradan da şefaat edici


grupların olduğu ancak kafirlere bu grubun şefaatinin
fayda vermeyeceği anlaşılmaktadır. ‫’فماْتنفعهم‬daki ‫هم‬
َ ْ‫سلَ َككهمْفي‬
zamiri gerideki ‫سقَ َْر‬ َ ‫ َما‬/Nedir sizi şu Sekar’a
217
sürükleyen? ayetindeki kafirlere dönmektedir.
Dolayısıyla şefaat kafirlere fayda vermeyecektir.
‫ واتقواْ يوما‬âyeti ise Yahudilerden bahsetmektedir.
Yahudiler de küfre girdiğinden şefaat onlara da fayda
vermeyecektir. O halde bu âyetler şefaatin inkârına
delil olmazlar.

99. Soru: Kur’an-ı Kerim’de şefaate dair delil var


mıdır?

Cevap: Kur’ân’ı Kerim’de şefaat, mü’min ve


kâfirlerle ilgili olmak üzere ikiye ayrılır. Bir önceki
soruda bahsi geçen ayetler ve benzerisi kafirlerle
alakalıdır ve kafirlere şefaatin fayda vermeyeceğini
anlatır. Mü’minlere şefaatin fayda vereceğine dair
‫ َمنْ ذَاْْٱلَذِىْ يَشفَ هعْ عِن َد َٓههْ إِ َّلْ ِب ِإذنِ ِْه‬/O’nun izni olmadıkça
katında hiçbir kimse şefaat edemez218 âyetiyle ْ‫يَو َمئِذ َّْل‬
‫الرحمٰ نه ْ َو َر ِض َيْ لَههْ َقو ًّْل‬ َ ْ‫شفَاعَةهْ ا َِّلْ َمنْ اَ ِذنَ ْ لَهه‬
َ ‫ تَنفَ هعْ ال‬/O gün,
Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut
olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda

216 Müddessir, 48.


217 Müddessir, 42.
218 Bkz. Bakara, 255.

-99-
AKAİD RİSALESİ

vermez. 219 âyetleri örnek olarak gösterilebilir. Bu


ayetler şefaatin Allah’ın izniyle râzı olduğu kimseler
hakkında gerçekleşeceğini haber vermektedir. Ayrıca
ِ ‫شفاعتيْ ۡلَه ِلْ ال‬. ‫ ﷺ‬/Şefaatim
Efendimiz’in ‫كبائرْ منْْأ َمتي‬
büyük günahları olan (Müslümanlar) için olacaktır.220
hadisi de şefaate delildir.

100. Soru: Sünneti reddedenler,


ً ْ‫شفَاعَةهْج َٖميعا‬ ِ ٰ ِ ‫قهل‬
َ ‫ّْللْال‬
”De ki: Bütün şefaat, Allah’a aittir.” ayetinden
221

yola çıkarak şefaati inkâr ediyorlar. Bu istidlâl doğru


mudur?

Cevap: Bu istidlâl doğru değildir. Çünkü söz


konusu âyetin hemen öncesinde bulunan
‫شفَعَاء‬
‫ّْللاْ ه‬ ِ ‫أ َ ِمْات َ َخذهواْمِ نْد‬
ِ َ ‫هون‬
“Yoksa onlar Allah’tan başka şefaatçiler mi
edindiler?”222 ifadesinden konunun Mekke müşrikleri
ve onların putlarından şefaat talep etmesi olduğu
anlaşılmaktadır. Bir sonraki âyette şefaatin bütünüyle
Allah’ın ‫ ﷻ‬tasarrufunda olduğu belirtilerek
müşriklerin şefaat talebinin bir faydası olmayacağı
anlatılmaktadır. Bu ayet şefaatin olmadığına delil
olmadığı gibi şefaatle ilgili diğer ayetleri de destekler

219 Tâhâ, 109.


220 Ebû Dâvûd, Hadis No: 4739; Tirmizî, H. No: 2435.
221
Zümer44
222 Bkz. Zümer, 43.

-100-
AKAİD RİSALESİ

niteliktedir. Çünkü şefaatin yalnız Allah’ın ‫ ﷻ‬izniyle


olacağını Kur’ân-ı Kerim zaten haber vermektedir.
Burada şefaatin Allah’ın ‫ ﷻ‬elinde olması demek,
O’nun izni ve müsaadesiyle şefaatin gerçekleşeceği
anlamına gelmektedir. Dolayısıyla mutlak şefaatin
kendi yetkisinde bulunduğu Allah Teâlâ,
peygamberlerinden veya salih kullarından, dilediğine
şefaat etme yetkisi verecektir.

101. Soru: Cehenneme giren bir müslüman, şefaat


ile oradan çıkabilir mi?

Cevap: Hadis-i Şerif’te,


َ ‫ْ َفيَد هخلهونَ ْال َجنَةَْيه‬،‫عةِْ هم َح َمد‬
ْ َ‫س َمون‬ َ ‫يَخ هرجهْ َقومْمِ نَ ْالن ِارْ ِبشَفا‬
َْ‫ال َج َهنَمِ ِيين‬
“Bir grup, Hz. Muhammed’in şefaatiyle
Cehennem’den çıkıp Cennet’e girecek ve bu kimseler
“Cehennemden gelenler” olarak
isimlendirilecektir.” buyrulmuştur.
223

Âyet-i kerimede ise cehennem ashabı anlatılırken


şöyle buyrulmuştur:
ْ‫ْوش َِهيق‬َ ‫َاْزفِير‬َ ‫شقهواْ َففِيْالنَ ِارْلَ ههمْفِيه‬ َ ْ َ‫َفأ َ َماْالَ ِذين‬
“Bedbaht olanlar ateştedirler, orada büyük bir
sıkıntı içinde nefes nefese bir haldedirler.”224
َْ‫ْربُّك‬ ‫اواته ْ َواۡلَر ه‬
َ ‫ضْإِّلْ َماْشَا َء‬ َ ‫َخا ِلدِينَْ فِيهَاْ َماْدَا َمتِْال‬
َ ‫س َم‬

223 Buhârî, Hadis No: 6566.


224 Hûd, 106.

-101-
AKAİD RİSALESİ

“Rabbinin diledikleri hariç, (onlar) gökler ve yer


durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır.”225 Buna göre
Cehennem ebedi olduğu halde Allah’ın‫ ﷻ‬dilediği bazı
kişiler için ebedî olmayacaktır. Hadis-i şerifle
beraber düşünüldüğünde bu ayet günahkar
Müslümanların ya şefaatle ya da günahı
miktarınca azaptan sonra cehennemden
çıkacaklarına işaret etmektedir.

Hz. Âdem Hakkındaki Şüpheler

102. Soru: Modernistlerin “Hz. Adem’in (a.s)


geldiği Cennet, dünyada herhangi bir bahçedir.”
şeklindeki görüşü doğru mudur?

Cevap: Doğru değildir. Çünkü Allah Teala Hz.


Âdem’in girdiği "Cennet"i anlatırken şöyle
buyurmaktadır:
َ ‫ِإنَ ْلَكَ ْأَ َّلْتَ هجوعَْفِيه‬
‫َاْو َّْلْتَع َرى‬
Cennet’te senin için ne acıkmak vardır, ne de
çıplak kalmak.226
ْ‫َاْو َّلْتَض َحى‬َ ‫َوأَنَكَ َّْلْتَظ َمأهْفِيه‬
Yine sen burada ne susuzluk çekeceksin, ne de
güneşin sıcağında kavrulacaksın. 227 Dünyada bu

225 Bkz. Hûd, 107.


226 Tâhâ, 118.
227 Tâhâ, 119.

-102-
AKAİD RİSALESİ

vasıflara sahip olan bir cennet olmadığına göre bu


hakiki cennettir.
Diğer bir ayet-i kerimede Hz. Âdem’e emir olarak
şöyle buyrulmaktadır:
ِ ‫ْولَكهمْفِيْاّلَر‬
ْ‫ضْ همستَقَ ٌّر‬ َ ‫عد ٌّهو‬ ‫َوقهلنَاْاه ِب ه‬
‫طواْبَع ه‬
َ ْ‫ضكهمْ ِلبَعض‬
ْ‫َو َمتَاعْا ِٰلىْحين‬
“”Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde
bir müddet yerleşip geçineceksiniz .228 Âyet-i kerime
insanların dünyaya yeni yerleştiği ifade etmektedir.
Eğer dünyada bir yerden bir yere gitme söz konusu
olsaydı o zaman Allah Teâlâ insana yerleşmekten
bahsetmezdi.

103. Soru: Şeytanın cennete girmesi yasaksa Hz.


Âdem (as) cennetteyken ona nasıl vesvese verdi?

Cevap: Vesvese için fiziki birlikteliği gerektirmez.


Şeytan vesveseyi yakından verebildiği gibi uzaktan
da verebilir. Nasıl Türkiye’den Amerika’daki
birisiyle anlık telefon bağlantısı kurulabiliyorsa
şeytanın Cennet’te olmadığı halde Cennet’teki
Âdem‘e(a.s) vesvese vermesi 229 anlaşılması zor bir
mevzu değildir.

Kabir Azabı

228 A’râf, 24.


229 Bkz. Tâhâ, 120.

-103-
AKAİD RİSALESİ

104. Soru: Kabir azabı nedir?

Cevap: Dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında


berzah ismi verilen denilen ölen kulların ahiret
vaktini bekledikleri bir alem mevcuttur. Ölen
kimselerin çoğunlukla kabre gömülmelerine itibarla
bu hayata kabir hayatı da denilmektedir. Kulların
dünyada işledikleri amellerin hesabı bu âlemdeyken
görülmeye başlanır; mümin olup salih ameller
işleyenler nimetler elde ederken, günahkarlar bu
alemde azaba duçar olur. Bu alemde görülen azaba
kabir azabı denir.

105. Soru: Kabir azabının varlığına deliller


nelerdir?

Cevap:
ْ‫ساعَةهْأَدخِ لهوا‬
َ ‫اْويَو َمْتَقهو همْال‬
َ ًّ‫شي‬
ِ ‫ع‬
َ ‫اْو‬ ‫علَيهَاْ ه‬
َ ‫غد ًّهو‬ ‫النَ ه‬
َ ْ َ‫ارْيهع َرضهون‬
ِْ ‫شدَْالعَذَا‬
‫ب‬ َ
َ ‫آلَْفِرعَونَ ْأ‬
“Sabah akşam ateşe arz edilirler. Kıyamet
koptuğunda, ‘Firavun ailesini en şiddetli azabın içine
atın.’ denilecek.”230 Ayette küfür üzere ölen Firavun
ve yandaşlarının sabah akşam ateşe arz edildikleri
anlatılmakta, kıyamet kopunca da onlara en şiddetli
azaba girin denileceği ifade edilmektedir. Ahirette
sabah akşam olmadığına göre bu azap kıyamet
gelmeden önce bir ateş azabı olmalıdır. Ayrıca

230 Gâfir, 46.

-104-
AKAİD RİSALESİ

ahirette en şiddetli azaptan bahsedilmesi ondan önce


başka bir azabın bulunduğuna işarettir.

ْ‫ْٱّلل‬
ِ َ ‫هون‬ ً َ‫ِم َماْ َخطِ َٓي ٰـَٔتِ ِهمْأهغ ِرقهواْ َفأهدخِ لهواْن‬
ِ ‫اراْ َفلَمْيَ ِجدهواْلَ ههمْمِْنْد‬
ً ‫أَنص‬
‫َارا‬
“Bunlar(Hz. Nuh’un kavmi), günahları yüzünden
suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular ve o
zaman Allah’a karşı kendilerine destekçiler de
bulamadılar.” 231 Ayette Hz. Nuh’un kavmi için
boğulmalarının hemen ardından ateşe atıldıkları
anlatılmaktadır. Nitekim Arapça’da atıf harfi olan
“‫”ف‬, takip(hemen ardından olma) manasını ifade eder.
Henüz kıyamet kopmadığına göre bu ateş cehennem
ateşinden önceki bir ateş olmalıdır.

Allah Rasûlü ‫ ﷺ‬şöyle buyurmuştur: “Sizden biri


namazda teşehhüt için oturduğunda şöyle diyerek
dört şeyden Allah Teâla’ya sığınsın: Allah’ım,
cehennem azabından, kabir azabından, ölüm ve
hayatın fitnesinden, Deccal’in fitnesinin şerrinden
sana sığınırım.”232

Allah Rasûlü ‫ ﷺ‬iki kabre denk geldi ve şöyle


buyurdu: “Bu ikisi azap görmektedir ancak azapları
büyük bir şey sebebiyle değildir. Birisi
idrarından(üzerine sıçramasından) korunmazdı,

231 Nûh, 25.


232
Müslim, Hadis No:588.

-105-
AKAİD RİSALESİ

diğeri ise insanlar arasında söz taşırdı.” Ardından yaş


bir dal alıp ikiye ayırdı ve her bir kabrin üzerine onları
dikti. Kendisine bunun sebebi sorulunca “ Umarım ki
bu dallar yaş olduğu müddetçe azapları
hafifletilir.”233

Bir diğer hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:


“İdrarın üzerinize sıçramasından sakınınız. Zira kabir
azabının çoğu bu idrar sebebiyledir.”234

106. Soru: Kabir azabını inkâr edenler, bu azâbın


Allah Teâlâ’nın adaletine uymayacağını iddia ederek
şöyle diyorlar: “Kâbil, Hz. Âdem (a.s) zamanından
beri kabir âleminde olduğundan bu süre zarfında azap
görecek. Kendisinden çok sonra ölen daha büyük bir
günahkarın daha az azap görmesi gerekir. Bu sebeple
böyle bir âlemde adalet tesis edilemez.” Bu doğru
mudur?

Cevap: Allah Teâlâ, insana rüya aleminde 70-80


yıllık bir hayatı 6-7 saniyede yaşatabilmektedir. İnsan
rüyasında doğuyor, yaşıyor, acılar, ızdıraplar çektiği
halde bütün bunlar birkaç saniyede
gerçekleşebilmektedir. İnsan rüya âlemindeyken
Allah Teâlâ yılları birkaç saniyeye sığdırıyorsa, kabir
âleminde de elbette on binlerce yılı birkaç saniyeye

233
Buhari, Hadis No:218.
234
Sünen-i Dârekutni, I, 126.

-106-
AKAİD RİSALESİ

ya da birkaç güne sığdırmaya kâdirdir. O insanlar


arasında adaleti bu şekilde tesis eder.

107. Soru: Kabir azabını reddedenler, “Madem


Allah Teâlâ, herkesin hesabını mahşerde görecek
hesaptan önce nasıl azap olabilir?” diyorlar. Buna
nasıl cevap verilir?

Cevap: Allah Teâlâ,


َ ‫ْواِنَ َماْت َهو َفونَ ْا ه هج‬
‫وركهمْيَو َمْالق ِٰي َم ِْة‬ َ ‫ت‬ِ ‫هكلُّْنَفسْذََٓائِقَةهْال َمو‬
Her nefis ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın
karşılığı kıyamet günü tastamam verilecektir 235
buyurmaktadır. “‫ ”تَو ِفيَةهْ اۡل ه هجور‬ifadesi, âyette de
belirtildiği gibi “geri kalanını vermek” demektir.
İnsan dünyada ve kabirde yapmış olduğu iyiliklerin
sevabının bir kısmına, kötülüklerin cezasının bir
kısmına muhatap olur. Hesaptan sonra ise tamamını
görmüş olur. Ayrıca Allah Teâlâ’nın mahkemesini
dünyadaki mahkemelere benzetmek doğru olmaz.
Çünkü dünyada işlenen suçlar hakkında mahkemeden
önce meçhûliyet söz konusu olduğundan delil sabit
olmadan hüküm verilememektedir. Ancak, günahkar
kimse vefat ederken tüm suçları zaten kayıt altında
olduğundan aslında hesabı vefat anında görülmeye
başlanmıştır. Bu sebeple, ayet-i kerimede geçtiği gibi

235 Bkz. Âl-i İmrân, 185.

-107-
AKAİD RİSALESİ

kafir kimse ölürken melekler onun yüzüne ve


arkasına vurmaktadır.236

108. Soru: “Kabir azâbı varsa neden etkileri


görünmüyor? Kabire kamera koydular, ancak azâbı
göremediler. Bu durumlar, kabir azâbının olmadığını
gösterir.” diyorlar. Ne dersiniz?

Cevap: Allah Teâlâ,


‫َولَوْت َ ٰ َٓرىْاِذْيَت َ َو َفىْالَذٖ ينَ ْ َكفَ هرواْال َم ٰلَٓئِكَةهْيَض ِربهونَ ه‬
ْ‫ْو هجو َه ههم‬
ِْ ‫ابْالح َٖر‬
‫يق‬ َ َ‫عذ‬ َ ْ‫ْوذهوقهوا‬ َ ‫ارههم‬ َ َ‫َواَدب‬
“Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına
vurarak ve tadın bakalım şimdi cayır cayır yanmanın
acısını! diyerek canlarını alırken onların hâlini bir
görsen!” 237 buyurmaktadır. Kâfirlerin canları
alınırken melekler, yüzlerine ve sırtlarına vurduğu
halde kimse bunu görmemektedir. Çünkü melekler
ayrı âlemin varlıkları olduğundan insanlar dünya
gözüyle nasıl cinleri göremiyorsa melekleri de
göremezler. Azabın bedende görülmemesi ise şu
şekilde anlaşılabilir; insan rüyada acı çeker, dayak yer,
ızdırap çeker ancak üzerinde bunların eseri görülmez.
Rüyada insana o acıyı verip eserini göstermemeye
kâdir olan Allah Teâlâ, ölüm anındaki ve kabirdeki
azabı da göstermemeye elbette kâdirdir.

236 Enfal 50.


237 Enfâl, 50.

-108-
AKAİD RİSALESİ

Ebeveyn-i Rasûl‫ﷺ‬

109. Soru: Allah Rasûl’ünün ‫ ﷺ‬anne-babasının


ahiretteki durumu nedir?

Cevap: Peygamber Efendimiz’in ‫ﷺ‬


ebeveynlerinin Cehennem ’de olduğu ya da küfür
üzere öldüğüyle alâkalı ifadeler doğru değildir.
Çünkü onlar Fetret döneminde yaşamışlardır.
ً‫سو ّْل‬
‫ْر ه‬ َ َ‫َو َماْ هكنَاْ همعَذ ِٖبينَ ْ َحتٰىْنَبع‬
َ ‫ث‬
“Biz bir peygamber göndermedikçe azap da
etmeyiz.” 238 âyeti peygamber gönderilmeyen bir
millete azap edilmeyeceğini haber vermektedir.
Allah Rasûlü’nün “‫ ”إنْأبيْوأباكْفيْالنار‬/ “Senin ve
benim babam Cehennem’dedir.” 239 rivayetiyle ْ‫حَيثهما‬
ِْ ‫ َم َررتَ ْ ِبقَب ِرْ همش ِركْ َفبَشِرههْ ِبالن‬/Müşrik bir kabirden
‫ار‬
geçtiğin zaman onu Cehennem’le müjdele.240 rivâyeti
senet açısından ızdırap halindedir. Dolayısıyla böyle
bir hadisle hüküm sabit olmaz.

Allah Rasûlü’nün ‫ ﷺ‬Ümmiliği

110. Soru: “İlk emri -Oku!- olan bir vahye


muhatap olan peygamberin, hayatı boyunca

238 Bkz. İsrâ, 15.


239 Müslim, Hadis No: 203.
240 İbn Mace, Hadis No: 1573.

-109-
AKAİD RİSALESİ

ümmî(okuma yazma bilmeyen) olması mümkün


değildir.” diyorlar. Ne dersiniz?

Cevap: İnsan ilme ulaşmak için okur, yazar, belli


merhalelerden geçerek ilim elde eder. Peygamber ‫ﷺ‬
ise sahip olduğu ilmi alîm olan Allah Teâlâ’nın vahyi
ile öğrendiğinden O ‫ ﷺ‬diğer insanlar için ilim vesilesi
olan okuma yazmaya muhtaç değildir. Ayrıca Allah
Teâla en üstün peygamberinin ümmî olmasını takdir
ederek onun risaletenin hak olduğu noktasında bir
şüphe bırakmamış, ümmîliği risaletin en büyük
şahitçilerinden biri kılmıştır. Bu durumu da Kur’an’ı-
Kerim’de şöyle ifade etmiştir:
َ ً‫طههْ ِبيَ ۪مينِكَ ْاِذ‬
َ َ‫اّْلرت‬
“ْ‫اب‬ َ ‫َو َماْكهنتَ ْتَتلهواْمِ نْ َقبلِه۪ ْمِ نْ ِكتَاب‬
ُّ ‫ْو َّلْتَ هخ‬
َْ‫ال همبطِ لهون‬
“Sen daha önce bir kitaptan okumuş ve elinle de
onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar
şüpheye düşerlerdi.” Eğer Allah Rasûlu ‫ ﷺ‬okur yazar
olsaydı, insanlar Kur’ân-ı Kerîm’i, Tevrat ve İncil
olmak üzere başka kitaplara isnat edecek, oradan
almış diyeceklerdi. Fakat Allah Teâlâ ümmî bir
peygamber göndererek bütün bu iftiraların yolunu
kapatmış oldu. Ayrıca okuma yazma bilmemek
toplumda kötülenen bir durum olsaydı Allah
Rasûlü’nün ‫ ﷺ‬davasını engellemek için hakkında her
türlü ithamı yapan müşrikler bu durumu da kendileri
için fırsata çevirirlerdi. Ancak böyle bir itham söz
konusu olmamıştır.
Bununla alâkalı

-110-
AKAİD RİSALESİ

ْ‫سولَْالنَ ِب َيْاّله ِم َيْالَذٖ يْيَ ِجدهونَْههْ َمكت هوباًْعِن َدههم‬ َ َ‫اَلَذٖ ينَ ْيَت َ ِبعهون‬
‫ْالر ه‬
ْ‫اّلن ٖجي ِل‬ َ ‫فِيْالتَو ٰرية‬
ِ ‫ِْو‬
“Onlar, ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı
buldukları o elçiye, o ümmî peygambere uyarlar.”241
ve
ْ ‫سو ِلهِْالنَ ِبيِْاّله ِم‬
ِ‫ي‬ ‫ْو َر ه‬ ِ ٰ ‫َف ٰامِ نهواْ ِب‬
َ ‫اّلل‬
“Allah’a ve ümmî peygamber olan Rasûlü’ne
inanın.” 242 âyetleri de Allah Rasûlü’nün ümmî
olduğunu beyan etmektedir. Zira “ümmi” kelimesi
birçok lügat aliminin beyanıyla “okuma-yazma
bilmeyen” demektir.

Nüzûl-u Îsa

111. Soru: Hz. İsâ’nın (a.s) nüzûlüne delil olan


ayetler hangileridir?

Cevap:
َ ً‫ِْوكَهل‬
َْ‫ْومِ نَ ْالصَال ِٖحين‬ َ َ‫َويه َك ِل همْالن‬
َ ‫اسْفِيْال َمهد‬
"İnsanlarla, beşikte iken de, yetişkin iken de
konuşacaktır.”243
Allah Teâla Hz. İsa’nın mucizelerini anlatma
bağlamında hem beşikteyken hem de yetişkin iken
konuşmasını zikretmektedir. Beşikte konuşmasının
mucize olması aşikardır. Nitekim Meryem sûresinde

241 Bkz. A’râf, 157.


242 Bkz. A’râf, 158.
243 Bkz. Âl-i İmrân, 46.

-111-
AKAİD RİSALESİ

bu konuşma anlatılmaktadır. Hz. İsa beşikteyken


şöyle demişti:
‫ْو َجعَلَنِْيْنَ ِبيًّا‬ َ َ‫هّْللاْآتَان َِيْال ِكت‬
َ ‫اب‬ ِ َ ‫إِنِيْعَبد‬
“Şüphe yok ki, ben Allah’ın kuluyum, O bana
kitap verdi ve beni peygamber yaptı.”244
Ayette geçen kuhûlet vakti, 32 yaş ve sonrasını
ifade eder. İnsanın o yaşlarda konuşması mûcize değil,
sıradan bir hâdisedir. Dolayısıyla Hz.İsâ’nın (a.s)
mucizesi bağlamında zikredilen bu konuşma
semadan indikten sonraki konuşması olmalıdır.

ْ‫بْا َِّلْلَيهؤمِ نَنَ ْ ِب ٖهْ َقبلَْ َموت ِٖه‬


ِ ‫َواِنْمِ نْاَه ِلْال ِكتَا‬
“Ehl-i kitaptan her biri ölümünden önce ona
mutlaka iman edecektir.” 245 Bu âyet-i kerime, ehl-i
kitabın Hz.İsâ(a.s) ölmeden önce O’na inanacaklarını
ifade ediyor. Şuan yanlış bir inanca sahip olan ehli
kitap Hz. İsa ölmeden ona iman edecekse ve Hz. İsa
şuan ölmediyse bu durum Hz. İsa’nın tekrar
yeryüzüne geleceğine işaret eder.

ْ‫ع ِة‬ َ ‫َواِنَههْلَعِلمْْلِل‬


َ ‫سا‬
“O(Hz. İsa), kıyâmete ait bir bilgidir.” 246 Ayet-i
kerime açıkça Hz. İsa’nın kıyametin kendisiyle
bilineceği bir alâmet olduğundan bahsetmektedir.

244 Meryem, 30.


245 Bkz. Nisâ, 159.
246 Bkz. Zuhrûf, 61.

-112-
AKAİD RİSALESİ

Ayrıca bu ayetin ْ‫“ لَعَ َلم‬...bir alâmettir.” şeklinde bir


kıraati de mevcuttur.

112. Soru: Nüzûl-u İsa’yı inkar bağlamında Hz.


İsa’nın aslında öldüğünü, hakiki manada göğe
yükseltilmediğini söylüyorlar. Ne dersiniz?
Cevap:
ْ‫ْو ٰلكِنْشهبِهَْلَ ههم‬ َ ‫صلَبهوهه‬ َ ‫َو َماْ َقتَلهوهه‬
َ ْ‫ْو َما‬
Halbuki O’nu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat
(öldürdükleri) onlara İsâ gibi gösterildi.247
ٰ ‫ْر َفعَه‬
‫هّْللاهْاِلَي ِْه‬ َ ‫َو َماْ َقتَلهوههْ يَ ٖقيناًْبَل‬
“Kesin olarak O’nu öldürmediler, bilâkis Allah
O’nu (İsâ’yı) kendi nezdine kaldırmıştır.248 Bu ayet-i
kerimeler kesin olarak Hz.İsa’nın öldürülmediğini
ifade etmektedir. Arap dilinde “‫( ”بل‬bilakis)ifadesi
olumsuz cümleden sonra gelirse önceki cümlenin
zıddını ifade eder. Buna göre Allah Teala’nın Hz.
İsa’yı (as) katına yükseltmesi ölüm söz konusu
olmadan olmuştur. Mesela “‫”لستْ جائعاْ بلْ أناْ شبعان‬
denir. Arap, “Aç değilim bilakis tokum.” ifadesinde
mananın doğru olması için “ْ‫ ”بل‬den sonra, önceki
cümlenin zıttı gelmelidir. O halde ayetteki mana
“ O’nu öldüremediler, bilâkis Allah Teâlâ O’nu diri
olarak katına yükseltti.” şeklindedir.

113. Soru: “Allah Teâla’nın Hz. İsa’ya

247 Bkz. Nisâ, 157.


248 Bkz. Nisâ, 157-58.

-113-
AKAİD RİSALESİ

َْ‫إِنِىْ همت َ َوفِيك‬


“Ey İsa! Seni vefat ettireceğim.” hitabı Hz.İsâ’nın
(a.s) öldürüldüğünün delilidir.” diyorlar. Ne dersiniz?

Cevap: Kur’ân-ı Kerim’de tenakuz yoktur. Allah


Teâlâ, zikrettiğimiz ayetlerde kesin olarak Hz. İsa’nın
öldürülmediğini ifade etmektedir.
َْ َ‫ْو َرا ِفعهكَ ْإِل‬
‫ى‬ َ َ‫إِنِىْ همتَ َو ِفيك‬
“Seni vefat ettirip kendi yanıma
yükselteceğim.” 249
ayetinde ise öldürme
kastedilmemiştir. Zira “‫ ’’توفى‬kelimesinin hakiki
anlamı bir şeyi kabzetmek, almaktır. “Rûhu kabzetme”
manası ise bu kelimeye mecazen yüklenmiştir. 250
"‫ ”توفى‬kelimesinin manası Kur’ân-ı Kerim’in
bütünlüğüne nazaran “çekip almak” şeklinde anlaşılır.
Dolayısıyla ayet-i kerime Hz. İsa’nın öldüğünü değil,
semâya yükseltildiğini ifade eder. Ayrıca ayet vefat
manasında anlaşılsa da Hz. İsa’nın ölüp hakiki
manada değil ruhen semaya yükseldiğini ifade etmez.
Çünkü Hz. İsa da insan olması hasebiyle elbette
ölecektir. Ancak bu ölüm, iddia edildiği gibi Hz.
İsa’ya tuzak kurulduğu vakit olmamış, Hz. İsa’nın
nüzûlu gerçekleştikten sonra olacaktır. “Seni
öldüreceğim ve katıma yükselteceğim.” ayetindeki “‫”و‬
harfi tertip(sıralama) ifade etmediğinden burada

249 Bkz. Âl-i İmrân, 55.


250 Zemahşerî, Esâsu’l-Belâğa, s.684.

-114-
AKAİD RİSALESİ

ölümün semaya yükseldikten ve tekrar yeryüzüne


indikten sonra olacağı da anlaşılabilir.251

114. Soru:
َْ‫َو َماْ َجعَلنَاْ ِلبَشَرْمِ نْ َقب ِلكَ ْال هخل َدْاَ َفائِنْمِ تَ ْ َف هه همْال َخا ِلدهون‬
“Senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik.
Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar?” 252
ayetinden hareketle Allah Rasûlü’nün ahirete irtihal

251 Cumhûra göre âyetlerdeki “teveffâ” kelimesi, “kabz et-


mek/teslim almak” anlamındadır. Çünkü “teveffâ” kelimesinin
asıl anlamı “bir şeyi bütünüyle almak” demektir. Buna göre “te-
veffâ”nın Hz. İsâ’nın (a.s.) âkıbeti bağlamında mecâzen “ölüm”
anlamında kullanıldığının söylenmesi doğru olmaz. Çünkü bu-
rada mecâzî mânanın alınmasına dair bir delil mevcut değildir.
Nitekim Kurtubî’ye göre Allah Teâlâ, Hz. İsâ’yı (a.s.) uyutma-
dan ve öldürmeden göğe yükseltmiştir. Sahîh olan da budur. Ta-
berî de bu görüşü tercih etmiştir. Abdullah b. Abbas’tan rivayet
edilen en sahîh görüş de bu şekildedir. İbn Cerîr et-Taberî, “te-
veffâ” kelimesinin tefsîri ile alakalı “uyutmak”, “ölmeden bede-
niyle kabzetmek” ve “canını almak” şeklindeki rivayetleri ver-
dikten sonra şöyle der: “Bu anlamların en doğrusu; ‘seni yeryü-
zünden alacak ve katıma yükselteceğim.’ şeklinde verilen mana-
dır.” İbn Cerîr bu manayı benimsemesine gerekçe olarak, Hz.
İsa’nın (a.s.) nüzûlü ile alakalı hadislerin mütevatir olmalarını
gösterir. Ebû Hayyân, “Hasan Basrî, Dahhâk, İbn Zeyd, İbn Cü-
reyc ve Muhammed b. Ca’fer b. Zübeyr’in de bu kanaati paylaş-
tıklarını” beyân eder. Müteahhirûn arasında fakahetiyle öne çı-
kan Allame Âlûsî, bu babda tercihe şayan olan tefsîrin “Hz.
İsâ’nın (a.s.) ölmeden ve uyumadan göğe yükseltilmiş olmasıdır.”
tarzındaki tefsîr olduğunu söyler. Bkz. Kurtubî, a.g.e., IV, s.65;
Kevserî, Nazratun Âbira fî Mezâimi men Yünkiru Nüzûle
İsâ Kable’l-Âhire, s.98. Muhammed b. Yusuf Ebû Hayyân,
a.g.e., II, s. 497; Ebû’l-Fadl Şihâbuddin Mahmud Âlûsî,
Rûhu’l-Me’ânî, Beyrût, 1985, III, s. 179.
252 Enbiyâ, 34.

-115-
AKAİD RİSALESİ

eylediğini, dolayısıyla ondan önce gelen Hz. İsa’nın


bu kadar uzun yaşayamayacağını ve Nüzûl-u İsa’nın
gerçekleşmeyeceğini söylüyorlar. Ne dersiniz?

Cevap: Söz konusu âyet kimseye ebedi bir hayat


verilmediğinden bahsetmektedir. Hz. İsa’nın göklere
çıkarılıp O’na uzun bir hayat verilmesi ebedi bir
hayata sahip olduğu manasına gelmez. Zira Hz. İsâ
yeryüzüne indikten sonra ölecektir. Nitekim;
‫بْا َِّلْلَيهؤمِ نَنَ ْ ِب ٖهْ َقبلَْ َموت ِْٖه‬
ِ ‫َواِنْمِ نْاَه ِلْال ِكتَا‬
“Ehl-i kitaptan her biri (Hz. İsa’nın)ölümünden
önce ona mutlaka iman edecektir.” 253 âyeti Hz.
İsa’nın öleceğini ifade etmektedir. Dolayısıyla Hz.
İsa’nın nüzûlu ile söz konusu âyet arasında bir teâruz
yoktur.

115. Soru:
َْ‫ْو َخاتَ َمْالنَ ِب ٖين‬
َ ‫َّْللا‬
ِ ٰ ‫سول‬ َ ‫ْو ٰلكِن‬
‫ْر ه‬ ِ ‫َماْ كَانَ ْ هم َح َمدْ اَبََٓاْ اَحَدْمِ ن‬
َ ‫ْرجَا ِلكهم‬
“Muhammed sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası
değildir, fakat O Allah’ın elçisidir ve peygamberlerin
sonuncusudur.” 254 âyeti Hz. İsâ’nın (a.s) yeryüzüne
tekrardan inmeyeceğini ifade eder, zira bu durumda
Allah Rasûlü’nün son peygamber olma vasfı ortadan
kalkar. Bu itiraza cevabınız nedir?

253
Nisa 159.
254 Bkz. Ahzâb, 40.

-116-
AKAİD RİSALESİ

Cevap: Hz. İsa’nın nüzûlü ile Efendimiz’in ‫ ﷺ‬son


peygamber oluşu teâruz etmez. Zira Hz. İsâ
yeryüzüne indiğinde yeni bir şeriât getirmeyip
Efendimiz’in ‫ ﷺ‬şeriâtine tabî olacaktır. Bu durum
tıpkı Hz. Harun’un, aynı dönemde Allah Teâla’ya ‫ﷻ‬
davet eden Hz. Mûsa’nın (a.s) şeriatıyla amel etmesi
gibidir.

Şia

116. Soru: Yahudi ve Hristiyanlar’ın Tevrat ve


İncil’i tahrif ettiği gibi Ebûbekir ve Ömer de Kur’ân-
ı Kerim tahrif ettiler." sözü kime aittir ve bu pis iftira
hangi eserinde geçmektedir?

Cevap: Bu ifadeler Humeynî’nin Keşfu’l-Esrâr


eserinde geçmektedir. Humeyni’nin kitapları başka
dillere aktarılırken Ehl-i Sünnet’e aykırı ifadeler
tercüme edilmedi. Böylece Humeynî, Sünnî
Müslümanlar arasında Sahâbe’ye sövmeyen bir
Âyetullah olarak tanındı ve sevildi. Ne var ki gerçek
Humeynî, propagandası yapılan Humeynî’den çok
farklıydı. Keşfü’l-Esrâr adlı kitabında ashâbı kiramı
dini dünyalık amaçlarına, Kur’an-ı Kerim’i de fasid
niyetlerine vasıta yapan; Şîaların imametine, Hz.
Ali’nin de (r.a) hilafetine delâlet eden âyetleri
Kur’ân’dan çıkaran bir taife olarak niteledi.255

255 el-Humeynî, Rûhullah b. Mustafa, Keşfü’l Esrâr, s.114.

-117-
AKAİD RİSALESİ

117. Soru: Daru Takribi’l-Mezâhib projesi nedir?

Cevap: 1945’li yıllarda Şiilerin Sünnilik ve Şiiliği


yakınlaştırma adı altında kurulan ve dışarıda ümmetçi
gibi gözüken ama aslında Şia’nın köküne kibrit suyu
dökecek olan hadisleri devre dışı bırakmak isteyen,
Ehl-i Sünnet halkı Şialaştırma ve onlara Şia
muhabbeti aşılama projesidir. Bunun en büyük delili
de İran’da kurulup Mısır’da faaliyet göstermesidir.
Şia bu faaliyetleri kendi yaşadığı yerde neden
yapmadı?

118. Soru: Şia’nın velâyet anlayışına delil olarak


uydurdukları masalı anlatır mısınız?

Cevap: Dediler ki: Kur’ân’da bir Velayet Sûresi


vardı ve bu sûrede ‫ ياْٱيهاْالذينْآ َمنواْآمِ نواْبالنبيْوالولي‬/”Ey
iman edenler, Peygamber’e ve veliye iman edin.”
şeklinde bir âyet vardı. Ancak bunlar daha sonradan
Kur’ân-ı Kerim’den çıkarıldı.

119. Soru: Şia’nın Kur’ân tahrifi iddiası


bağlamında İnşirah Sûresi’nden çıkarıldığını iddia
ettikleri âyet hangisidir?

Cevap: ‫ْصهرك‬
َ ً ‫وجعلناْعليا‬

120. Soru: İçinde Hz. Ebûbekir ve Ömer’e ve


müminlerin annelerine (r.anhüm) ْ‫اللهمْ صلْ علىْ محمد‬
-118-
AKAİD RİSALESİ

‫ وعلىْآلْمحمدْوْالعنْصنميْقريشْوابنتيهما‬/şeklinde lanet
edilen, bizdeki Delâilü’l-Hayrât’ın karşılığı
diyebileceğimiz Şia’nın salavat kitabı hangisidir?

Cevap: Miftahu’l-Cenne’

121. Soru: Kur’ân’ı ilk Hz. Ali’nin (r.a) cem


ettiğini iddia eden Şia’nın bu Kur’ân’ın imhası ve Hz.
Ali’nin (r.a) ortadan kaldırılmak istenmesi ile alâkalı
uydurduğu rivâyeti yazınız.

Cevap: İddialarına göre, Hz. Ali’nin (r.a) cemettiği


Kur’ân’da sahâbeye ağır hakaretler bulunduğu için
Hz. Ebûbekir ve Ömer (r.anhüma) bu Kur’an’ı
toplatıp imha ettiler ve bu fiillerinin bilinmemesi için
Hz. Ali’yi de (r.a) ortadan kaldırmak istediler. Hatta
bu görev için Hz. Hâlid’i (r.a) seçtiler. Lakin Esmâ
bint Umeys bunu öğrenip Hz. Ali’ye (r.a)haber etti ve
suikast böylece başarısız oldu.

122. Soru: Takiyyeci Şia fırkası,


ْ‫لقدْرضيْللاْعنْالمؤمنينْإذْيبايعونكْتحتْالشجرة‬
“Şüphesiz Allah, ağaç altında sana bîat ederlerken
inananlardan hoşnut olmuştur.”256 âyetini nasıl tevil
etmektedir?

Cevap: Onlara göre sahâbe-i tâhirat efendilerimiz

256
Fetih 18.

-119-
AKAİD RİSALESİ

(r.anhüm), Efendimiz ‫ ﷺ‬âhirete irtihal edince irtidat


ettiler. Bu âyetteki rızanın da mü’minlere şâmil
olduğunu, hâşa Ömer gibi mürtedleri kapsamadığını
söylüyorlar.

123. Soru: Bizdeki Sahîh-i Buhârî’nin Şia’daki


karşılığı konumunda olan eser nedir ve müellifi
kimdir?

Cevap: Küleyni, el-Kâfi

124. Soru: İmamiyye’nin Kur’ân hakkındaki


itikadı nasıldır?

Cevap: Kur’ân’ı bizim İmamlarımız cemetmiştir.


Asıl Kur’an şimdiki Kur’ân’ın üç katı olan Fâtıma
mushafıdır diyorlar.

125. Soru: Şia’nın takiyyeye verdiği önemi


yansıtan söz nedir?

Cevap: ‫ منّْلْتقيةْلهّْلْدينْله‬/Takiyyesi olmayanın dini


de yoktur. Şîa büyüme sürecini derin bir “takiyye”
stratejisi ile yönetti. Kur’an’la da ilişkilendirdiği bu
kavramı257 beşinci imamlarına nisbet edilen bir sözle
teyit etti: “‫التقیة دیني ودین آبائي وال إیمان لمن ال تقیة له‬/

257 Şîa takiyyeyi, Âl-i İmrân, 3/28. âyeti delil göstererek


meşrulaştırmakta, aynı zamanda âyetin mânasını da tahrif et-
mektedir.

-120-
AKAİD RİSALESİ

“Takiyye hem benim hem de atalarımın dinidir.


Takiyyesi olmayanın dini de yoktur.” Şîa bu
stratejisiyle, davete başlarken ilk söz olarak Mekke
Şehir Devleti’nin şifahi anayasasının değişmez,
değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddesi olan
kelime-i tevhide takiyyeyi bulaştırdı.

126. Soru: İbn Hazm’ın Şia’ya bakışı nedir?

Cevap: Sahâbeye Kur’ân’ı tahrif iftirası nisbet


etmeleri sebebiyle onları Müslüman kabul etmediğini
söylemiştir.

127. Soru: Ehl-i Sünnet ulemâsının Moğol Hülâgû


tarafından şehid edilmesi olayının ve Abbasi
devletinin çöküşünün müsebbibi kimdir?

Cevap: Son Abbâsi halifesi Mu’tasım’ın veziri Şii


İbnu’l-Alkamî’dir. Hülâgû’ya gizlice haber
göndererek Bağdât’ı istilâ etmeye teşvik ettiler. İbn
Kesîr ve İbnü’l-İmâd gibi tarihçilere göre İbnü’l-
Alkamî Hülâgû’nun nezdinde itibar kazanmak, onun
Bağdat’taki nâibi olmak ve Sünnîler’in Kerh’e
saldırmalarının intikamını almak, hatta Sünnî Abbâsî
halifeliğinin yerine bir Şiî hilâfeti kurmak istemiş,
ancak Hülâgû bu teklifi kabul etmemiştir.258

258 İbn Kesîr, el-Bidâye, XIII, s.201; İbnü’l-İmâd, Şezerât,


VII, s.470.

-121-
AKAİD RİSALESİ

128. Soru: Şia’daki İmamiyye fırkasının Rec’at


anlayışını açıklayınız.

Cevap: Diyorlar ki; on ikinci imam Muhammed el-


Mehdi kayboldu. Kıyâmete yakın Samarra’da dehliz-
den çıkarak gelecek. Bu sebeple Mehdi çıktığında bi-
nip gelsin diye orada bir eşek bekletiyorlar. Ardından
Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman diriltilecekler.
On ikinci imam, onların boynunu vurmak suretiyle
cezalarını verecek ve dünyada adaleti sağlayacak. Ar-
dından kıyamet kopacak.

-122-

You might also like