Professional Documents
Culture Documents
Âyete’l-Kürsî
ض َﻣْﻦ َذا اﻟﱠِﺬي ﻳَْﺸَﻔُﻊ ِﻋْﻨَﺪٓﻩُ اِﱠﻻ ِ ْﺧُﺬﻩ ِﺳﻨَﺔٌ وَﻻ ﻧـَﻮم ﻟَﻪ ﻣﺎ ِﰲ اﻟﱠﺴٰﻤﻮا8َ َٓﻻ اِٰﻟﻪ اِﱠﻻ ﻫ ۚﻮ اَْﳊﻲ اﻟَْﻘﻴﱡﻮ ۚم َﻻ#ٰ َا
ِ ت َوَﻣﺎ ِﰲ اْﻻَْر َ َ ُ ٌْ َ ُ ُ ُ ُّ َ ُ َ َ ﱡ
ۚ ِ ِْذﻧِﻪ ﻳـﻌﻠَﻢ ﻣﺎ ﺑﲔ اَﻳﺪﻳِﻬﻢ وﻣﺎ ﺧْﻠَﻔﻬ ۚﻢ وَﻻ ُﳛﻴﻄُﻮَن ﺑَِﺸﻲٍء ِﻣﻦ ِﻋْﻠِﻤﻪ اِﱠﻻ ِﲟَﺎ َٓﺷﺎ ۚء وِﺳﻊ ُﻛﺮِﺳﻴﱡﻪ اﻟﱠﺴٰﻤﻮاTِ
ض َوَﻻ رﻻ
َ ْ
َ ْ َ َ ا
و ت ُ ْ َ ََ ْ ْ َ ْ ُ َ َ َ ْ ْ َ َْ َ ُ ْ َ
ۚ ۫
ﻳـَُﺆُدﻩُ ِﺣْﻔﻈُُﻬَﻤﺎ َوُﻫَﻮ اﻟَْﻌﻠِﱡﻲ اﻟَْﻌِﻈﻴُﻢ
‘‘Allah, O’ndan başka ilâh yoktur; diridir, her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır.
Ne uykusu gelir ne de uyur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni
olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez. Onların önlerinde ve arkalarında olanları
O bilir. O’nun ilminden hiçbir şeyi -dilediği kadarı müstesna- kimse kavrayamaz. O’nun
kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır. Onları korumak kendisine zor gelmez. O yücedir,
mutlak büyüktür.’’
İçinde Allah’ın kürsüsü zikredildiği için “Âyetü’l-kürsî” adıyla anılan bu âyet hem
muhtevası hem de üstün özellikleri sebebiyle dikkat çekmiş, hakkında hadisler vârit olmuş, çok
okunmuş, şifa ve korunmaya vesile kılınmıştır. Kelime-i şehâdet ve İhlâs sûreleri nasıl İslâm
inancının özünü ihtiva ediyor ve insanlara Allah Teâlâ’yı tanıtıyorsa Âyetü’l-kürsî de –onlardan
daha geniş ve detaylı olarak– bu özelliği taşımaktadır. Bir önceki âyette peygamberlerin
getirdiği bunca âyet ve “beyyine”ye (imana götüren işaret ve delil) rağmen insanların ihtilâfa
düştükleri, kiminin küfrü kiminin imanı tercih ettiği zikredilmişti. İnsanı imana götüren deliller,
aklını kullanarak üzerinde düşüneceği “kendisinde ve yakından uzağa çevresinde (enfüs ve
âfâk)”, peygamberleri desteklemek üzere Allah’ın onlara lütfettiği mûcizelerde ve vahiy
yoluyla yapılan “sağlam delillere dayalı sözlü açıklamalar”da görülmektedir. Bu âyet gerçek
mâbudu arayanlar için eşsiz ve başka hiçbir kaynaktan elde edilemez bir açıklamadır, delildir.
Şevkânî’nin Buhârî, Müslim, Nesâî, Ahmed b. Hanbel gibi sahih kaynaklardan derlediği
hadislerden birkaçı bile bu âyetin önemi hakkında bir fikir edinmeye yetecektir:
Hz. Peygamber, Übey b. Kâ‘b’a “Allah’ın kitabından hangi âyet en büyüğüdür” diye
sorup “Âyetü’l-kürsî’dir” cevabını alınca onu tebrik etmiştir (Müslim, “Müsâfirîn”, 258).
Buhârî’de rivâyet edilen bir hadiste Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ebû
Hureyre’ye (r.a) şöyle demiştir: “Yatağına yatınca Âyetü’l-kürsî’yi oku, devamlı olarak
Allah’tan bir koruyucun olacak ve sabaha kadar sana şeytan yaklaşamayacaktır.”
İlim Meclisi Telegram Kanalı
Âyete’l-Kürsî olarak bilinen Bakara Sûresi 255. âyetle ilgili aldığım bazı notları
paylaşmak isterim:
1. Âyetin ilk kelimesi Allah lafzıdır. Bu isim, âyetteki “her cümleye” mübtedâ olmaya
uygundur. Başka bir deyişle; âyetteki her cümle, Allah lafzına haber olmaya elverişli olup
O’nun hakkında bilgi verir. Bunu âyetteki cümleler üzerinden îzâh edelim:
Görüldüğü üzere âyetteki her cümlenin başına Allah lafzını koyup okuyabiliyoruz.
2. Âyetteki اﳊَﱡﻲ ve اﻟَﻘﻴﱡﻮم isimlerinin ma’rife (belirli) gelmesi, kemâl ve kasr manalarını
ifade ederi. Yani “O’ndan başka Hayy ve Kayyûm yoktur” anlamına gelmektedir.
3. Âyette geçen ٌ ِﺳﻨَﺔkelimesi, uyku öncesi gelen uyuklama hâline verilen bir addır. Bazı
4. Vâkıada önce uyuklama sonra da uyku olduğu için, âyette de bu tertibe göre gelmiştir.
5. Hem ٌِﺳﻨَﺔ kelimesinin hem de ﻧـَْﻮم kelimesinin başında ayrı ayrı ﻻ harfinin gelmesi,
Allah Teâlâ’dan bu ikisinin ayrı ayrı nefyedildiği anlamına gelir. Yani Allah Teâlâ sadece
uyuklama ve uyku hâllerinin bir araya gelmesinden değil hem uyuklamadan hem de uykudan
ayrı ayrı münezzehtir.
ِ ﻟَﻪ ﻣﺎ ِﰲ اﻟﱠﺴٰﻤﻮا
ت َوَﻣﺎ
6. ‘‘Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur’’ anlamına gelen
َ َُ
ِ ِﰲ اْﻻَْر
ض cümlesinde, gayr-ı akiller (akılsız varlıklar) için kullanılan َﻣﺎharfinin bulunması,
İlim Meclisi Telegram Kanalı
Allah’ın kudreti karşısında insanlar dahil her şeyin, kendilerine ne bir fayda ne de zarara malik
olamayan akılsız varlıklar hükmünde olduğunu göstermektedir.
cümlesindeki ﺷﺎء
ۚ اِﱠﻻ ِﲟَﺎifadesinde bulunan َﻣﺎharfinin, gramer olarak hem ‘‘mastariyye’’ hem
َٓ َ
de ‘‘mevsûle’’ olması mümkündür. Mastariyye olduğunda mana: ‘‘Allah’ın dilemesiyle
bilebilirler’’ şeklinde olur. Mevsûle olduğunda ise: ‘‘Allah’ın dilediklerini/dilediği kadarını
bilebilirler’’ anlamına gelir.
ِ ِ ِ
9. َ َوﺳَﻊ ُﻛْﺮﺳﻴﱡﻪُ اﻟﱠﺴٰﻤَﻮات َواْﻻَْر
ض ‘‘O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır’’
cümlesinde َوِﺳَﻊfiilinin mâzi formunda gelmesi, bunun gerçekleştiğini bildirir. Şayet ( ﻳَﺴُﻊiçine
َ
alır) şeklinde muzârî gelseydi, bunun gerçekleştiği manası çıkmazdı. Zira ‘‘Evim yüz kişiyi
alır’’ diyen biri, evinde şu an yüz kişinin bulunduğunu değil, evinin bu sayıdaki kişiyi
alabileceğinden bahsetmiş olur. Fakat bunun mümkün olup olmadığı bilinemez. Bunun yerine
‘‘Evim yüz kişiyi aldı’’ derse, bu durumun en az bir kere gerçekleştiğini ve evinin gerçekten
yüz kişiyi alacak kadar geniş olduğunu bildirmiş olur.
ِ اْﻻَْر
- ﻣﺎharfi iki kere zikredildi: ض ِ ﻟَﻪ ﻣﺎ ِﰲ اﻟﱠﺴٰﻤﻮا
ت َوَﻣﺎ ِﰲ َ َُ
İlim Meclisi Telegram Kanalı
11. Âyetin başında geçen اﻟَْﻘﻴﱡﻮُم ُ َٓﻻ اِٰﻟﻪَ اِﱠﻻ ُﻫَۚﻮ اَْﳊَﱡﻲ#َّٰ اcümlesi Kur’ân-ı Kerîm’de sadece 2
yerde geçmektedir. Birincisi burada diğeri ise Âl-i İmran Sûresi 2. âyet.
ِ اﻟْﻌ
12. Keza âyetin sonunda geçen ﻈﻴﻢ َ ُ َوُﻫَﻮ اﻟَْﻌﻠِﱡﻲifadesi, Kur’ân-ı Kerîm’de sadece 2 yerde
geçmektedir. Birincisi burada, diğeri ise Şûrâ Sûresi 4. âyet.
Ömer ÇINAR