Professional Documents
Culture Documents
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE (SİSTEMATİK FELSEFE VE MANTIK)
ANABİLİM DALI
ÇAĞDAŞ EPİSTEMOLOJİDE
İÇSELCİLİK/DIŞSALCILIK TARTIŞMASI
Doktora Tezi
Ankara-2013
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE (SİSTEMATİK FELSEFE VE MANTIK)
ANABİLİM DALI
ÇAĞDAŞ EPİSTEMOLOJİDE
İÇSELCİLİK/DIŞSALCILIK TARTIŞMASI
Doktora Tezi
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Erdal CENGİZ
Ankara-2013
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE (SİSTEMATİK FELSEFE VE MANTIK)
ANABİLİM DALI
ÇAĞDAŞ EPİSTEMOLOJİDE
İÇSELCİLİK/DIŞSALCILIK TARTIŞMASI
Doktora Tezi
GİRİŞ……………………………………………………………………………….1
I. BÖLÜM
DIŞSAL TEMELLER……………………………………………………………..11
1.3. Temellendiricilik…….…………………………………………………......22
1.4. Dışsalcılık………………………………………………………………......34
1.4.1. Güvenilircilik…………………………………………...…………..39
II. BÖLÜM
İÇSEL BAĞDAŞIMLAR…………………………………………………………..54
2.1. Bağdaşımcılık………………..……………………………………………..54
2.2. İçselcilik………………...………………………………………………….67
i
2.2.1.1. İçselciliğin Motivasyonu…………………………………..73
SONUÇ…………………………………………………………………………….103
ÖZET……………………………………………………………………………....108
ABSTRACT……………………………………………………………………….109
KAYNAKÇA……………………………………………………………………...110
ii
GİRİŞ
Yirminci yüzyılın son çeyreğinde ve yirmi birinci yüzyılın ilk on yılında, yani son
geleneksel bilgi sorunlarının bir devamı olarak yorumlanabilecek olsa da, söz konusu
odaklanmaktadır.
olup olmadığı, yani bilgi sahibi olduğumuzu düşünmemiz için iyi nedenlere sahip
çabasıyla belirlenebilir:
1- Bilgi nedir?
2- Neleri biliyoruz?
(Steup, 1998: 1). Çağdaş epistemolojide bilginin bir koşulu olarak kendisini gösteren
sorununa ilişkin bir araştırmanın, bilginin ne’liğine ilişkin bir araştırmadan önce
2
Çağdaş epistemolojide bilgi sorunu geleneksel ya da standart bir analiz olarak,
yaygın bir şekilde kabul gören bir şekilde gerekçelendirilmiş doğru inanç sorunu
inancın bir türü olarak konumlandırır (Moser, Mulder & Trout, 1998: 14). Böylece
bilmek için inanmanın zorunlu bir koşul olarak sunulması, inançlarımızın bilgi
getirmektedir.
Bu çerçevede çağdaş epistemoloji temelde, “S, p’yi bilir” şeklindeki bir kalıba
1
Çağdaş epistemolojinin önemli bir kısmı, gerekçelendirilmiş doğru inanç olarak belirlenen bilgi
tanımının yeterli olmadığını ortaya koyan Gettier karşı-örneklerinin gündeme getirdiği soruna
getirilmeye çalışılan bir yanıt olarak da görülebilir. Bu bağlamda içselci ve dışsalcı yaklaşımlar, söz
3
içinde gösterilmeye başlanmıştır: S, p’yi bilir = S, belirli bir C koşulunu sağlayan
(justifiedness) olarak belirlenebilir (Castañeda, 1988: 211). Tek başına doğru inanç,
da düşünülebilir.
rol aldığıdır. İçselciler gerekçe oluşturan süreçlerin veya bilişsel unsurların öznenin
4
oluşturma sürecine vurgu yapan yaklaşımların, bilen özneye ‘içsel olan’ ya da bilen
İçsel olanın ve dışsal olanın ne şekilde anlaşıldığına bağlı olarak, içselci ve dışsalcı
yaklaşımlar da farklılaşmaktadır.
serimlenecektir.
5
Bağdaşımcılık ise, içselcilikle bağlantılandırılacaktır.2 Temellendiricilik açımlanarak,
2
Descartes, Locke, Chisholm ile örneklendirilebilecek olan klasik temellendiricilik aynı zamanda
içselci bir konuma yerleştirilmiş (Plantinga, 1993) ve genellikle bu doğrultuda değerlendirilmiştir. Bu
örnekler düşünüldüğünde içselci türden geleneksel bir temellendiricilikle karşılaşılmaktadır. Ancak
içselcilik-dışsalcılık tartışmasının ışığında dışsalcılığın temellendiricilik ile olan yakınlığını göstermek
daha kritik bir öneme sahip görünmektedir ve bu iki yaklaşımın birbirleriyle daha uyumlu olduğu
düşünülmektedir.
Ayrıca son dönemlerde temellendiricilerin büyük çoğunluğu karşımıza dışsalcı bir yaklaşımla
çıkmaktadırlar. Bir temellendiricilik biçimi olarak görülebilecek güvenilircilik de dışsalcılığın en
temel biçimlerinden birisidir (Langsam, 2008: 81).
6
empirik bilgi gerekçelendirmenin sonsuz gerilemesi tehdidiyle karşı karşıya
gerekçelendirmenin sonsuz gerilemesi olarak ifade edilen sorun; belirli bir inancın
doğru olduğunu düşünmek için, gerçek bir nedene sahip olmadığımızı iddia
etmektedir.
sunulan söz konusu önermeler, özel bir statüsü olan temel inançlar olarak
odaklanmaktadır.
7
kuşkucu olmayan bir alternatifi olarak bağdaşımcılık, gerekçelendirmedeki
gerilemenin açık bir doğrusallıkta sonsuzca ilerlediği düşüncesi yerine, kapalı bir
eğri içinde hareket ettiği düşüncesini ortaya koyar. Bu biçimde anlaşılan bir
8
İçsel bağdaşımlar olarak belirlenen ikinci bölümde ise, temellendiriciliğin alternatifi
olan içselci yaklaşım, ayrıntılı bir şekilde ele alınacak ve farklı içselcilik versiyonları
9
oluşturan içselcilik-dışsalcılık tartışması, dışsal temeller ve içsel bağdaşımlar olarak
belirlenen iki ana karşıt kutup ya da bölüm çerçevesinde ele alınıp, bağdaşımcı bir
10
I. BÖLÜM
DIŞSAL TEMELLER
Bilgiye ilişkin felsefi yaklaşımlarda ortaya konması gereken ilk şey, ne tür bir
bilgiden söz edildiğidir. ‘Bilme’ ve ‘bilgi’ sözcükleri açık ve net bir şekilde
bilgi’ anlaşılmalıdır. Önermesel bilgi, bir duruma ilişkin belirli bir önermenin
doğruluğuna ilişkin bir bilgidir. Bilgiye ilişkin yaygın olarak kabul görmüş
Epistemolojide en temelde tartışma konusu olmuş olan sorun, önermesel bir bilginin
Üzerinde çok fazla tartışma yürütülüyor olsa da, bu soruna karşı getirilmiş ve genel
olarak kabul görmüş olan yanıt, hem önermesel bilginin ne olduğunu ilk planda
2- P doğru olmalıdır.
görüşe göre doğru inanç tek başına bilgiyi sağlamakta yeterli olmamaktadır.
varsayalım. Verilen bilgi tanımlamasına göre bu bilgi atfının doğru olması için
şekilde inanmalı ve söz konusu önermeyi herhangi bir kuşkuya yer olmaksızın kabul
etmeliyim. Yani ağacın salkım söğüt olduğuna bilişsel bir tavır olarak ikna olmuş
olmam gerekir.
3
Bu tanım, literatürde önermesel bilginin geleneksel analizi, ya da içerdiği üç koşul dikkate alınarak,
bilginin üçlü/üç kısımlı analizi olarak adlandırılır.
12
İkinci olarak, penceremin dışındaki ağacın salkım söğüt olduğu doğru olmalıdır, yani
gerçeklikte salkım söğüt türünde bir ağaç evimin önünde dikili olmalıdır. Bu şekilde
ortaya konulan ikinci koşul, inanç ve dünya arasında karşılıklılık ilişkisi olduğunu
savlayan klasik realist yaklaşımı varsaymaktadır (BonJour, 1985: 4). Buna göre
olarak dünyayı betimlemektedir. Her ne kadar birçok karşı çıkış söz konusu olsa da,
Üçüncü olarak, penceremin dışındaki ağacın salkım söğüt olduğuna ilişkin inancımı
yeterli bir şekilde gerekçelendirmiş olmam gerekir. Bu noktada inancı basit bir
Gördüğüm ağacın salkım söğüt olduğuna ilişkin inancım için makul ve tutarlı bir
13
paralel olarak temellendiricilik ve bağdaşımcılık yaklaşımları da önem
14
Epistemik olarak gerekçelendirilmiş inançlar, hedeflediğimiz doğrulukla ilişkilidir ve
ancak bir gerekçe ile birlikte sunulan inançların doğru olduğunu düşünebiliriz. Aksi
kavramıdır.
doğruluk üretebildiğini gösterme işlevi görmektedir. Bir bakıma temel kognitif hedef
15
1.2.1. Gerekçelendirme ve Doğruluk
önemli felsefi projelerden birisidir. Bu görevi başarmak çok zordur, ancak olanaksız
değildir; çünkü BonJour’a göre kısır döngüye girmeden argümanı oluşturmak için
olur. Yani aksi halde, elimizde gerekçelendirilmemiş bir inanç vardır ve sorgulanan
noktasındadır.
Audi’ye göre söz konusu bağıntı her ne olursa olsun, gerekçelendirme kendi başına
(Audi, 1988b: 3). Ontolojik yaklaşıma göre bir şey bir inancı gerekçelendirdiğinde, o
16
inanç doğru kabul edilmektedir. Teleolojik yaklaşıma göre ise, gerekçelendirme ile
konusunda iki nokta öne çıkmaktadır. İlki, kişinin belirli bir inancı herhangi bir
sahip olabileceğidir. İkincisi ise, belirli bir inanç gerçekte gerekçelendirilmiş olsa
Örneğin kişinin kitap okurken kitap okuduğuna ilişkin inancını düşünecek olursak,
ihtiyacı yoktur. Yani böylesi bir durumda bir gerekçelendirme etkinliğinden söz
17
düşünelim. Öğrencilerin ilk tepkisi bir şaşkınlık olacak ve soruya hemen bir karşılık
şeylerdir.
taşımaktadır.
de bir etkinlik yüklemektedir. Gerekçelendirmeye ilişkin her iki özellik de, belirli bir
18
çerçeve ve belirli standartlar yoluyla söz konusu prosedürü açıklamaya ihtiyaç
standartların doğruluk ve bilgiyle olan ilişkini ortaya koymak önemli bir girişim
girişimde bulunulduğunu dile getirir (1985: 11). Ona göre tarihsel olarak öne çıkan
girişimidir.
19
Roderick Chisholm aşılmaya çalışılan güçlüğü “kriter sorunu” olarak
adlandırmaktadır (1985: 11). Sorun temel olarak iki soru aracılığıyla ortaya konulur.
2- Herhangi bir şeyi bilip bilmediğimize nasıl karar veriyoruz? Yani bilginin ya da
Fakat ilk sorunun yanıtına sahip değilsek, o zaman ikinci soruyu hiçbir şekilde
yanıtlayamayız gibi görünüyor. Ve ikinci soruya yanıt veremiyorsak da, ilk soruyu hiçbir
şekilde yanıtlayamayız (1985: 12).
20
Sağduyu doğruluk üretme temelinde değil, doğru sonuçlara yol açtığı varsayımıyla
Kriter sorununa ilişkin bir diğer alternatif yaklaşım ise, Chisholm’un görüşünde
olduğu gibi sağduyuya merkezi bir rol vermemekte, bütünsel çerçevede bir önem
veren bir etkinlik olarak kuşkucu iddiaları ciddiye almak ve sahip olduğumuz
ışığında gerekçelendirme sorunu, temel bir tartışma alanı olarak görülmekte ve ele
21
iki yaklaşım da, epistemik gerekçelendirme sorunuyla bağlantısında ele alınacak ve
1.3. Temellendiricilik
olanaklıdır. Ancak gerekçelendirme başlangıcını nereden alır? Özel statüsü olan bir
empirik inanç kümesinden mi? A priori ilkelerden mi? Bilgi dizgesine dışsal bir
öğeden mi? Bir bütün olarak bilgi dizgesinin kendisinden mi? Ya da bir başka
olanağı için özel statüsü olan bir inanç kümesinden söz eder.4 Bu inanç kümesi,
4
Bu türden bir gerekçelendirmenin en iyi örneklerinden birisi, Descartes’ın epistemolojisinde ortaya
konulmuştur. Bu türden bir yaklaşımda, belirli bir inancın gerekçelendiricisi inanan kişiye doğruluğun
garantisini sağlamadıkça, gerekçelendirilmiş sayılmamaktadır. Literatüre klasik temellendiricilik
olarak geçen bu Kartezyen görüşte, gerekçelendiriciler olarak özel statüdeki temel inançlar yanılmaz
(infallible) olmalı ve temel-olmayan diğer inançlar da yanlış olması olanaklı olmayan bu temel
inançlardan çıkarım yoluyla elde edilmelidirler (Steup, 1998: 105). Descartes, İlk Felsefe Üzerine
22
dolaysız olarak gerekçelendirilmiş inançlardan oluşmaktadır ve bunlar temellendirici
özetlenebilir:
(a) Bazı empirik inançlar, diğer empirik inançlar yoluyla gerekçelendirilmeye bağımlı
olmaksızın, kendiliğinden dolaysız bir şekilde epistemik gerekçelendirme kriterine
sahiptirler.
birisi olarak kendisini göstermektedir. Kuramı adlandırmak için kullanılan terim de,
açıklama biçimine uygun bir şekilde yapısal bir metafor olarak görülmektedir
23
Empiristler, deneyimin temel inançların garantisi olduğunu iddia ederler.
Rasyonalistler ise temel inançların garantisinin akıl olduğunu iddia ederler. (Lehrer,
1990: 42). Gerekçelendirme konusunda temel inançlara biçilen bu işlev, her iki kutbu
birleştirmektedir.
kendinden gerekçelendirilmiş bir temel inanç olarak ele alınır. Yani bu türden
bulunmaktadır. Bu türden bir rasyonalizme göre ise, temel inançlar ve bunların diğer
çıkaran bir perspektif ortaya koymaktadır. Dolayısıyla söz konusu geleneksel ayrımla
kendinde taşıyan ‘temel inançlar’ın bulunduğu düşüncesi kritik bir öneme sahip
24
olmaktadır. Bu iddianın daha iyi anlaşılabilmesi için, temel inançlar düşüncesiyle
epistemik gerileme sorununu ele almayı gerektirir. Bu sorun bilginin koşulu olarak
gibi bir önermeyi bildiğimizi iddia edebilmemiz için, bu P önermesini bir takım
ancak kendisini destekleyen bir başka önerme varsa bir neden olarak işlev görebilir.
Bu durumda Q önermesini destekleyen bir başka R nedenine sahip olmak gerekir ki;
bu durum böyle sürüp gidecektir (Cling, 2008: 402). Yani sonsuz bir gerileme
P inancının gerekçelendirilmesi için, bir başka empirik inanç olan Q’ya başvurulması
ve P’nin kabul edilebilir bir şekilde Q’dan çıkarılabilir olması; tipik bir
25
gerekçelendirici argümandır. Yani Q önermesi ya da inancı, P’nin kabul edilebilmesi
için bir neden ya da gerekçe olarak sunulur. Yalnız bu türden bir çıkarımsal
durum belirsiz bir şekilde sürüp gitme potansiyeli taşır. Audi, inançların birbirlerini
destekleyerek her birinin bir öncekine bağlandığı ve bir şekilde bilgi oluşturma
iddiası içinde olan bu yapıya ‘epistemik zincir’ demektedir (Audi, 2003: 188).
doğrultuda belirlenmelidir.
sonsuz bir gerilemesi nedeniyle tehdit altındadır; çünkü her inanç ancak ve ancak
epistemik olarak öncül olan inanç da, yine daha önceden bir başka gerekçelendirilmiş
26
tam da bu noktada, temellendirici argüman bu kuşkucu sonuçtan kaçınmanın bir
ortaya koyar:
1- Gerileme daha önceki inançlar için sunulan gerekçelendirici öncüllerde son bulabilir,
fakat bu öncüller için daha fazla herhangi bir gerekçelendirmeye ulaşılamaz.
2- Gerileme yeni empirik öncül inançlar ortaya kondukça, belirsiz bir şekilde geriye doğru
sürebilir; fakat bu sıralamada ne herhangi bir inanç yinelenir ne de herhangi bir sona
ulaşılabilir.
3- Gerileme kendi üstüne doğru kapanabilir, yani gerekçelendirme yeteri kadar ilerletildiği
zaman, gerekçelendirici argüman zinciri sırasında daha önceden öncüller olarak ortaya
çıkmış olan inançlar (bunlar da bir başka inanç tarafından gerekçelendirilmişlerdir),
yeniden gerekçelendirici öncüller olarak kullanılırlar.
doğrultuda empirik bilgi söz konusu edilecekse, epistemik gerileme sorununu çözen
epistemik zincirin son halkasında bulunurlar (Audi, 2003: 192). Temel inançlar,
27
gerekçelendirme zincirinde diğer inançlar için geçerli bir neden olarak işlev görürler.
olmayan güvencenin kendisi, bilgi için gerekçelendirme koşulunu yeterli bir şekilde
bağımsız olduğundan, açık bir şekilde temel olma işlevini taşır (BonJour, 1985: 26).
28
özelliği atfetmek çok güçlü ve aşırı bir iddia taşımaktadır ve epistemik gerileme
sorununa bir yanıt olarak getirilmiş olan temellendirici yaklaşım için gerekli de
gerekli bulmamaktadır. Buna göre temel inançlar yalnızca düşük düzey bir epistemik
olanaklı diğer inançlar için kabul edilebilir öncüller olarak görülmemektedirler. Zayıf
olmasıdır. Yalnız bu temel inançlar, epistemik gerileme sorununa son noktayı koyan,
olabileceği iddiasını ortaya atar (BonJour, 1985: 29). Bir bakıma başlangıçtaki yarı-
29
Bu noktada gerekçelendirme ve bilgi sorunu; epistemik gerileme sorununa verilmiş
bir yanıt olarak ele alınmış olan temellendirici yaklaşımın en temel iddialarını içeren
önemli görünmektedir.
epistemik olarak paradoksal bir yapı içermektedir. Daha fazla empirik öncüle gerek
bulunması gerekmektedir.
30
Temel inançların doğru olduğunu düşünmek için gerekli olan gerekçeler nasıl
durumda temel inançları sıradan empirik inançlardan ayıran bir özellik olması
gerektiğini ortaya koyar (1985: 31). Ona göre eğer bu özelliğe φ dersek ve B’yi
temel bir inanç olarak belirlersek; kabul edilebilir bir temellendirici görüş, aşağıdaki
Argümana göre, eğer B temel bir inanç ise ilk öncül doğru olmalıdır. Fakat asıl
sorun, B’yi temel bir inanç olarak kabul etmemizi sağlayan ve diğer inançları
olması gerektiğini söyler. Bir diğer sorun ise; B inancının belirli bir A kişisi için
var olması bir şey ifade etmeyecektir. Gerekçelendirmeye kognitif olarak sahip
31
olmak anlamına gelmektedir. Bu koşul sağlanmadıkça; yani A kişisinin söz konusu
ışığında BonJour’a göre, B’nin gerekçelendirilmesi için, bir başka empirik inanca
ılımlı temellendiricilik de, gerileme sorununa karşı geçerli bir yanıt olmaktan
çıkmaktadır.
dışsalcılık ve içselcilik tartışmasına geçişte kritik bir önem taşır. Aynı zamanda
(2) Bir inancın epistemik olarak gerekçelendirilmesi için, bu inancın doğru olduğuna
ilişkin bir neden gereklidir.
(3) Bir inancın belirli bir kişi için epistemik olarak gerekçelendirilmesi için, bu kişinin bu
nedene kognitif olarak erişimi olması gerekir.
(4) Böyle bir nedene kognitif olarak erişim içinde olmanın tek yolu, inancın doğru olduğu
çıkarımını sağlayan öncüllere gerekçelendirme yoluyla inanmaktır.
(5) Empirik bir inanç için, bu türden bir gerekçelendirici argümanın öncülleri tamamen a
priori olamaz; en azından bir öncül empirik olmalıdır.
O halde; söz konusu temel empirik inancın gerekçelendirilmesi, en azından bir diğer
empirik inancın gerekçelendirilmesine bağımlı olmaktadır ki; bu (1) ile çelişir. Bu
durumda, temel inançlar olanaklı değildir (BonJour, 1985: 31).
32
Temellendiricilerin bu argümanın sonucunu reddetmeleri için; öncüllerden birisini ya
ana tezidir. Öncül (2) de, gerekçelendirmenin bir bakıma anlamı ve amacını ifade
etmektedir. Empirik bilgi ve empirik inançlar söz konusu olduğundan, öncül (5)’in
olması için, geriye öncül (3) ya da (4)’ün reddedilmesinden başka bir yol
kalmamaktadır.
öncülünü reddeder. Buna göre, bir inancın temel olması için söz konusu kişinin
empirik inancı gerekli kılmaz. Yani inancın doğru olduğunu sağlayan daha fazla
olarak sunulur. Bir bakıma temel inançlara koşut olarak temel kognitif durumlar
33
öncüllerini bilmesi ya da gerekçelendirerek inanması, hatta sadece inanması bile
gerekçelendirerek inanması zorunlu değildir. Bu görüşe göre, temel inançlar için söz
konusu öncüllerin, herhangi bir kişi farkında olsun ya da olmasın, sadece doğru
Armstrong, bu görüşe dışsalcılık adını verir; çünkü temel bir inancı gerekçelendiren
şey, inanan kişinin duruma ilişkin kavrayışına dışsal olan uygun olgulardır.
motivasyonu daha açık bir şekilde ortaya çıkar. Dolayısıyla dışsalcılığın bu yolla
1.4. Dışsalcılık
ortaya attığı iddiayı güçlü bir zemine oturtmak adına geliştirilen dışsalcılık; çağdaş
üretilmesine neden olmuştur. Yani esas sorun, inanan kişinin söz konusu temel
34
inançlarının doğru olduğunu düşünmesinin bir gerekçesi olarak, yeniden
Bu bağlamda dışsalcılık, bilen öznenin bilgi alanı içinde olması gerekmeyen dışsal
(3) Bir inancın belirli bir kişi için epistemik olarak gerekçelendirilmesi için, bu
Ancak bu önermenin reddedilmesi, hala bir inancın neden doğru olduğuna ilişkin bir
gerekçeye olan ihtiyacı ortadan kaldırmamaktadır; çünkü (2) numaralı öncüle göre,
İşte dışsalcılık, (2) numaralı öncülün gerekli olduğunu iddia ettiği koşulu ortaya
kişi ile dünya arasındaki nedensel ya da nomolojik karakterdeki uygun bir ilişkinin
ilişki böyle kurulmaktadır. Temel inanç, inanca sahip olan kişinin kavramasının
35
çözülmüş olmaktadır. Bu yolla temellendiriciliğin, dışsalcılıkla olan bağlantısı açıkça
görülmektedir.
soruna karşı geliştirdiği strateji kritik bir değer taşır. Bu bağlamda dışsalcılık,
Dışsalcılık5 bu açıdan, genel olarak ancak birtakım dışsal koşulları sağlayan temel
dışsalcı yaklaşımı, İnanç, Doğruluk ve Bilgi adlı yapıtında ortaya koymuştur. Ona
göre temel bir inancın gerekçelendirilmesi, inanan kişi ve inancı ile dünya arasındaki
“Olgu durumları olarak Bap (a’nın p’ye inanıyor olması) ile ‘p’yi doğru kılan olgu
durumları arasında yasa-benzeri bir bağlantı olmalıdır. Yani Bap söz konusu
modeli” adını verir. Nasıl ki güvenilir bir termometrenin ölçümleri sıcaklığı yasal
5
‘Dışsalcılık’ terimi, ilk defa Armstrong (1973) tarafından bilgiye ilişkin bir görüş olarak ortaya
konulmuştur. BonJour, Armstrong’un kullandığı bu terimi kendi düşüncesine uyarlayarak bir
gerekçelendirme anlayışı çerçevesinde ele almıştır.
36
olarak yansıtıyorsa; kişinin temel inançları da bunları doğru kılan olgu durumlarını
herhangi belirli bir inanan kişiyi şart koşmasa da, yine de inanan kişinin ve inancının
Yani inancın bilgi sayılabilmesi için, inancın doğruluğunun doğa yasaları yoluyla
garanti edilmesi ve inancın doğruluğu için, nomolojik olarak yeterli özelliklere sahip
olmayan bilgi konusundaki yaklaşımında belirleyicidir. Buna göre bilen kişi, bildiği
şey hakkında bir kanıt sahibi olmak durumunda değildir. “Kişinin kendi inanç
durumu, içinde bulunduğu koşullarla birlikte, bir başkası adına tamamen güvenilir
bir kanıt olarak işlev görebilir ve özellikle inandığı şeyin doğruluğuna ilişkin
tamamen güvenilir bir işarettir” (Armstrong, 1973: 183). Armstrong’a göre bilginin
inancının doğru olduğuna ilişkin, inancının karşılık geldiği olgu dışında bir şeye
37
göstergedir, tamamen güvenilir bir gösterge, var olduğuna inanılan durumun
gerçekten de var olduğunu ortaya koyan bir göstergedir” (Armstrong, 1973: 183).
İnanç ve olgu arasındaki yasal bağlantı yoluyla, daha öte bir gerekçeye ihtiyaç
A’nın p’ye inanıyor olması, yani Bap durumunda söz konusu olan inanç, bir algı
yargısıdır. Bu inanç, Bap olgu durumu ile p’yi doğru kılan olgu arasındaki yasa-
bağlantının varlığı, özneye inancı konusunda yeterli bir kanıt sağlamak zorunda
(Zalabardo, 2006: 138). Böylece söz konusu gerileme sorununu çözmek adına;
gerekçelendirme için öznenin herhangi bir kanıta ihtiyacının olmadığını ortaya koyan
tamamen ‘güvenilir’ bir gösterge ile sınırlandırılmış olması noktasında, sorunu inanç
38
BonJour’a göre bu sınırlandırma; inancın kendisinin, kendisini doğru kılan olgulara
neden olduğu durumları dışarıda bırakma amacını taşımaktadır (1985: 36). Böyle bir
olmaktadır.
1.4.1. Güvenilircilik
6
‘Güvenilircilik’, başlangıçta bilgi için gerekçelendirme gerekliliğini reddeden bir kuram olarak
ortaya atılmıştır. Armstrong’a göre bilgiye ilişkin bu türden bir yaklaşımda bilgi için gerekli olan şey,
dünya ile uygun bir şekilde bağlantı içinde olan doğru inançlardır (Kornblith, 2001b: 2). Fakat
sonrasında güvenilircilik genel olarak bir gerekçelendirme kuramı olarak geliştirilmiştir. En önemli
temsilcilerinden olan Goldman (1979), güvenilirciliği gerekçelendirmenin en uygun kuramı olarak
savunmuştur.
39
Goldman öncelikle gerekçelendirmenin nasıl anlaşılmış olduğunu ortaya koyar. Buna
bir dizi neden olarak işlev görmektedir. Yani kişi, inancının gerekçelendirilmesi
(Goldman, 1979: 2). Yani ona göre, bir inancın gerekçelendirildiği düşünüldüğü
oranına sahip olduğunda güvenilir olarak belirlenir (Altschul, 2011: 258). Kişinin
Fakat bu durum, inanma noktasında inanan kişi tarafından sahip olunan bir argüman,
neden ya da başka bir şey olması gerektiği anlamına gelmez” (Goldman, 1979: 2).
40
inanan kişinin öznel erişiminin olmasına gerek olmayan birtakım işlemler ya da
Goldman’ın temel savı şöyledir: “Bir inancın gerekçelendirilme statüsü, ona neden
işlemin yanlış inançlardan çok, doğru inançlar üretme eğiliminden ibarettir” (1979:
bağımsız işlemler ve inanca bağımlı işlemler sonucu oluşmuş olmak üzere, iki farklı
olarak alan beynin ‘yazılımı’ tarafından üretilmiş olan inançlardır. İkincisi ise, bu ilk
türden inançları ‘veri’ olarak alan işlemler tarafından üretilmiş olan inançlardır. Bu
2002: 220).
41
Bu anlamda inançların güvenilir bir biçimde üretilmiş olmaları, gerekçelendirilmiş
farklılığını da açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu açıdan hem Armstrong hem de
42
1.4.2. Dışsalcılık Eleştirisi
çıkaran içselci bir eleştiri ortaya koymaktadır. Geliştirdiği dışsalcılık karşıtı argüman,
inanan kişinin epistemik durumuna ilişkin öznel bir kavrayışa bağlı bir ussallık
temel arayışına yöneliktir. Bu bağlamda BonJour, bir düşünce deneyi yoluyla bir dizi
girdinin yardımı olmaksızın algılamayı ya da sezmeyi sağlayan psişik bir güç olarak
sunulur. BonJour’un bu türden tartışmalı bir bilgi türünü ele almasının nedeni,
43
empirik bilginin temellerine ilişkin felsefi bir görüş olarak dışsalcılığın; varlığı
kuşkulu da olsa çıkarımsal olmayan bir bilgi türü olarak durugörü durumlarını da
Dışsalcı görüşe göre; kişi bir inancı kabul ederken duruma ilişkin kendi öznel
Yani inancının güvenilir olduğunu düşünmek için bir nedeni olmasa da, hatta
güvenilir olmadığına ilişkin bir nedeni olsa bile inancı güvenilir sayılmaktadır. Fakat
Armstrongcu dışsalcılıkla ilgili sorunları daha açık bir şekilde ortaya koyan örnek
göstermektedir.
olmaksızın bir durugörü gücüne sahip olduğuna inanan ve Samantha adını verdiği bir
kişiyi ele alarak ortaya koyar. Samantha bir gün görünüşte bir neden olmaksızın, tüm
44
dair tüm belge ve kanıtlara rağmen, bu inancını söz konusu durugörü gücüne
dayanarak sürdürür. Ancak Başkan’a yönelik bir suikast tehdidi olduğundan tüm
doğru olduğunu gösteren ve bu inanca karşılık gelen bir olgu durumu vardır. Yani
BonJour’a göre böyle olsa bile, bu durum gerekçelendirilmiş bir inanç ya da bilgi
inandığı durugörü gücüne dayanarak, Başkan’ın New York’ta olmadığına ilişkin tüm
45
Kişinin bu türden bir inancı, yanlış olduğunu düşündürecek tutarlı nedenler olmasına
kişinin bir inancı doğru ve gerekçelendirilmiş kabul ettiği halde, aynı zamanda bu
inancın yanlış olduğuna ilişkin tutarlı nedenlere de sahip olmasıdır. Aynı zamanda
Samantha’nın varsayılan bir durugörü gücü iddiasıyla ortaya koyduğu inanç, aslında
2001: 98).
neden olsa da bir durugörü gücüne sahip olduğuna inanmaktadır. Çünkü durugörü
gücüne dayanarak kabul ettiği inançları birçok durumda yanlış çıkmıştır, fakat o yine
de bu güce sahip olduğuna inanmaya devam eder. Yine Samantha gibi bir gün
durugörü gücüne başvurarak Başkan’ın New York şehrinde olduğunu iddia eder ve
eden durugörü gücü güvenilir bir temel olmaktadır ve diğer durugörü inançlarının
46
Yine Armstrong’a göre, Casper’ın da inancı gerekçelendirmiş sayılacaktır. Hatta bu
gösteren örnekleri yok saydığı için, irrasyonel ve sorumsuz bir şekilde inanç sahibi
BonJour bir üçüncü örneğinde ise Maud adlı kişi, sahip olduğuna inandığı durugörü
Başkan’ın New York’ta olduğuna inanır. İşte yine Başkan’ın gerçekten de New
irrasyonel ve sorumsuz bir kabul olarak ortaya konmaktadır (1985: 40). Yani Maud
47
kişinin yasa-benzeri bağlantının var olmadığına ya da bu türden inançların güvenilir
koyar.
gücüne sahip olan Norman adlı bir kişiyi örnek verir. Norman ne lehte ne de aleyhte
bu türden bir gücün olanaklılığına karşı bir kanıt ya da nedene sahip değildir. Bir gün
herhangi bir kanıtı olmamasına karşın, Başkan’ın New York’ta olduğuna inanır.
48
ulaşılan inançların güvenilir olmadığına ilişkin örnekler vardır. Ancak bu noktada
BonJour, dışsalcılığın en temel sıkıntısı olan inanan kişinin devre dışı bırakılması
konusunda kritik bir noktaya işaret eder: Norman’ın herhangi bir gerekçesi
inanıp inanmadığı noktası (1985: 42). Her iki durumda da, yani böyle bir güce sahip
olduğuna inansa da inanmasa da, durugörü gücüne sahip olduğuna ilişkin inancı
gerekçelendirilmiş değildir.
2012: 10).
olmadığını düşünmektedir. Norman böyle bir gücün olanaklı olduğunu düşünse bile,
herhangi bir neden olmaksızın böyle bir inancı taşıması, onu epistemik açıdan
49
inanca dayanarak ortaya konulan iddiaların gerekçelendirilmiş sayılması da söz
konusu olamaz.
Alışılmadık fakat güvenilir bir kognitif yeti olarak sunulan durugörü örnekleri
dediği inanç ve olgu arasındaki ilişki de, inanan kişinin bilgi alanı ya da erişimi
kognitif erişim içinde olması gerektiği iddia edilmese de; söz konusu inancın
50
gerekçelendirme görüşü bilgi için yeterli olmamaktadır. Bu örneklere göre, inanan
söz konusu inançların gerekçelendirilmiş sayılması için yeterli değildir. Yani dışsalcı
BonJour’a göre temel inançların neye dayanarak kabul edildiğine ilişkin inanan
örnekleri düşünülecek olursa; söz konusu inançlar güvenilir bir durugörü gücünün
51
BonJour’un bu tespitleri, Schmitt’in epistemik perspektivizm olarak adlandırdığı
bilgi için gerekli olan gerekçelendirilmiş olma özelliğini belirli bir bakışa göre
savunanların tam da bunu yaptıklarını dile getirir. Bu durum da, dışsalcı bir
52
Dolayısıyla bilginin geleneksel kavramsallaştırılması çerçevesinde kendisini gösteren
epistemik gerileme sorununa bir çözüm getirdiği iddiasında olan dışsalcı yaklaşım,
güvenilir bir şekilde üretilmiş olan inançlar, inanan kişi bu süreçlerin güvenilir
53
II. BÖLÜM
İÇSEL BAĞDAŞIMLAR
2.1. Bağdaşımcılık
farklı bir çözüm getirme girişimini temsil eder. Bu alternatif çözüm getirme girişimi,
temellendirici yaklaşımdan farklı olarak, özel statüsü olan ve temelde duran bir bilgi
iki yaklaşım uzlaştırılamaz iki ana kuram gibi görünmektedir (Audi, 1980: 612).
Kornblith de, bu iki yaklaşımın, Kantçı bir çatışkının iki tarafı olarak
sonsuza kadar gerileme devam edecek, ya da bir şekilde kendi üzerine geri
katlanacaktır. Birinci ve ikinci alternatif kuşkucu bir sonuca yol açtığından; geriye
bilgi sorununda kuşkucu bir yaklaşımın önüne geçen üçüncü alternatif kalmaktadır
sergilediğinde bir inanç dizgesi söz konusu demektir ve her inanç dizge içindeki
inanç dizgesine bağımlı bir gerekçelendirme anlayışı sunar ve gerileme sorununa bir
yanıt olarak kendisini gösterir (Moser, Mulder & Trout, 1998: 82). Gerilemeyi
sağlanmaktadır.
55
Söz konusu bağdaşımsal bağlantı düşüncesi, temellendiriciliğin ana iddialarıyla bir
sayılan özel statüdeki temel inançların en yaygın adayı algısal inançlar olarak iddia
edilmektedir. Ancak herhangi bir bağlantı söz konusu olmaksızın sadece yalıtılmış
bir algısal veri yoluyla bir inanç elde edilebileceği düşüncesinde ciddi sorunlar
kendisini gösterir.
Örneğin parmaklarımın altında bir klavye olduğuna ilişkin bir inanca sahip
parmaklarımın altındaki klavyeye benzeyen nesnenin bir klavye olduğuna ilişkin bir
bilgiden söz edebilmek için, gördüğüm şeye ilişkin algıdan bağımsız farklı türden bir
bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu türden bir nesne gördüğümde, bu türden bir nesne
ise, gördüğüm şeyin belirli türden bir nesne olduğuna ilişkin inancımın
Bağımsız ve yalıtılmış algı iddiası ise kritik bir sorunsal olarak karşımıza çıkar.
sunulan temel inançlar düşüncesine karşı başka bir örnek daha verir. Bu sefer klavye
örneğinden daha basit bir inanç için bile, aynı sorunların kendisini göstereceğini
ortaya koymayı hedeflemektedir. Kırmızı bir şey gördüğüme ilişkin bir inancı örnek
56
olarak ele alan Lehrer (1990: 64), bu yolla temellendirici yaklaşımın ortaya koyduğu
temel inançların yanılabilir ya da hataya açık olduğunu gösterdiği gibi, söz konusu
olanak sağlamaktadır.
Lehrer’in örneğine göre gördüğüm şeyin kırmızı bir şey olduğunu belirlemek için,
kırmızı şeylerin nasıl göründüğüne ilişkin bir bilgiye de sahip olmam gereklidir.
gerekir. Bir şeyin kırmızı olması standart koşullar altında ve normal gözlemciler için
o şeyin kırmızı olarak görünmesi şeklinde düşünülse bile; gördüğüm şeyin kırmızı
olduğunu bilmem gerekmektedir. Dolayısıyla bir şeyin bir kimseye kırmızı olarak
görünmesi durumunda, söz konusu kişi kırmızı şeylerin standart koşullarda normal
bilinmesi ve kişinin kendisinin normal bir gözlemci olduğunu bilmesi de yine birçok
farklı inancın devreye girmesini gündeme getirmektedir. Yani söz konusu algısal
ayırdığı ve algıdan bağımsız bir veri olarak belirlediği bir bilgiye ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu veri, algının sağlayamadığı bir şey olarak, hem kişinin kendisine
ilişkin hem de algının koşullarına ilişkin bir inanç olarak kendisini gösterir (1990:
64).
57
Bu bağlamda algısal inançların gerekçelendirilebilmesi için algının koşullarına ve
kişinin kendisine ilişkin bilgilere de ihtiyaç duyulması, algısal inançların temel inanç
olduğu iddia edilen inançların diğer inançlarla olan bağlantısı ortaya konulmuş olur.
edilen kişinin kendisine ilişkin inancı, içselci bir koşul olarak yorumlanabilmektedir;
çünkü kişinin kendi durumuna ilişkin bilgisi aynı zamanda kişinin sahip olduğu
Kırmızı bir şey gördüğüme ilişkin algısal inancım, bir şeyin hangi koşullar altında kırmızı
olduğunu söyleyebileceğimi ortaya koyan bir inançlar dizgesiyle olan bağdaşımı yoluyla
gerekçelendirilebilmektedir. Gerekçelendirmeyi sağlayan şey, bir çıkarım ya da
argümantasyon olarak değil, bir bağdaşım olarak kendisini gösterir (Lehrer, 1990: 14).
bağlantı olarak bu bağ, temellendiricilikte olduğu gibi belirli inançlara epistemik bir
58
Gerekçelendirmeye ilişkin dışsalcı konumun kabul edilemezliği üzerinden yola çıkan
yaklaştırılmaktadır.
Öncelikle bağdaşımcı kuramın epistemik gerileme sorununa nasıl bir çözüm ürettiği,
gerektiğini iddia etmektedir. Gerekçelendirme zinciri kendi içinde döngüsel bir yapı
olanaklı değildir.
59
inançlar arasındaki ilişki doğrusal bir bağımlılık şeklinde değil, karşılıklı bir destek
şeklinde ortaya konulur. İnanç dizgesinde herhangi bir ‘epistemik öncelik’ ilişkisi
söz konusu değildir ve dolayısıyla epistemik gerileme için olası bir zemin de ortadan
1989: 1).
Bağdaşımcı yaklaşıma göre, belirli bir empirik inancın gerekçelendirilmesi için dört
1- Söz konusu belirli inancın diğer belirli inançlardan ve inançlar arasındaki ilişkilerden
çıkarılabilir olması.
4- Söz konusu belirli inancın dizge içindeki konumu yoluyla gerekçelendirilmesi (BonJour,
1985: 92).
birbirleriyle iyi organize olmuş bir yapı içinde bir arada bulunması gerekmektedir.
Bu yapı, dizgenin üyelerinin kendi içinde birbirleriyle olan bağdaşmasını ifade eder.
Yani belirli bir inancın gerekçelendirilmesi, bütün dizgeye ve inancın dizgeyle olan
bağdaşımına bağlıdır.
60
Aynı zamanda dışsalcılığa karşı bir yaklaşım olarak oluşturulan bağdaşımcılığın
içeriminde, ancak sorumlu bir şekilde sahip olunan ve inanılan bir inancın
düşünecek iyi bir nedene sahip olmak anlamına gelmektedir ve bu bağlamda bir
inancın doğru olduğunu düşünmeyi sağlayan şey de, söz konusu inancın tutarlı bir
gerekçelendirme için kişinin kendi inanç dizgesine ilişkin bir kavrayışa sahip olması
gerekçelendirilmesi için, söz konusu inancın inanan kişinin tüm inanç dizgesiyle
kognitif olarak erişiminde olması gerekli olmaktadır. Aksi halde inanan kişi belirli
bir inancı kabul etmek için herhangi bir nedene sahip olmayacaktır. Yani belirli bir
inancın tüm inanç dizgesiyle olan bağdaşımının inanan kişinin erişiminde olması,
inanan kişinin kendi inanç dizgesinin bütününe ilişkin de bir kavrayışa sahip
Bu bağlamda inanan kişinin kendi inanç dizgesine ilişkin kavrayışı, herhangi bir
61
dizgenin bütünüyle olan bağdaşımından önce sağlanması gereken bir koşul olarak
62
konumlanmaktadır. Bağdaşımcı kuramın dışsalcılığa düşmesinin önüne geçmek için
ortaya konulan ‘kanısal varsayım’ düşüncesi de, kendi inanç dizgemin bütününe
ilişkin kendi tasarımımın yaklaşık olarak doğru olduğunu iddia etmektedir. “Kanısal
varsayım bir öncül olarak işlev görmez. Daha çok bağdaşımcı kuramın bakış
açısından kognitif pratiğin temel ve karşı konulamaz bir özelliğidir” (104). Söz
konusu varsayımın öne sürdüğü tasarım içgözlem gibi işlemektedir; ancak sıradan
konusu tasarım doğru olarak varsayılmayı gerektirir. Bu bağlamda belirli bir inanca
Söz konusu sorun, inançlar hakkında bir inanç olarak tanımlanabilecek olan meta-
olabileceği gibi, genel olarak tüm inançlarıma ilişkin de olabilir. Örneğin hayaletlerin
ilişkin inancıma ilişkin inancım, bir meta-inanç olarak işlev görmektedir (O’Brien,
olmaktır. Belirli bir inancın gerekçelendirilmesinin koşulu ise, bu inancın söz konusu
bağdaşımsallığına yaptığı katkıya ilişkin bir inanca sahip olmak olacaktır. İşte temel
63
ortaya konulmasıyla olanaklı görünmekte ve bu da dizgeye ilişkin bir farkındalığın
olduğu inançlarının nasıl bir ilişki içinde bir arada bulunduğuna ilişkin bir
Ancak bağdaşımcı kuramın geçerliliği adına ortaya koyulan ve kognitif pratiğin bir
işleyişi olarak sunulan ‘kanısal varsayım’ iddiasının kendi içinde bir takım sorunları
64
vardır. BonJour kanısal varsayımın statüsünü net olarak belirlememiştir. Kanısal
göstermektedir.
Williams’a göre inanç dizgesinin bütününe ilişkin kavrayışın yaklaşık olarak doğru
göre de, BonJour her ne kadar bağdaşımcı bir kuramcı da olsa, epistemolojik
kişinin zihin içeriklerine ilişkin inançları bir temel olarak işlev görüyorsa;
65
temellendirici bir işlev görmektedir (2001a: 122). Ancak bir varsayım olarak ortaya
gibi bir tehlikesi yoktur. Kanısal varsayım düşüncesi, içselci bir yaklaşımla uyumlu
Her ne kadar kişinin inançlarının bağdaşımına ilişkin bir kavrayışın olanağının çok
zor olduğu iddia edilse de (Kornblith, 2002: 124); kanısal varsayım kognitif pratiğin
öngören bir düşüncenin sonucu olarak görünmektedir (O’Brien, 2006: 85). İnançların
66
bağlantının ortaya konulması sonrasında, içselci yaklaşımın ele alınması için gerekli
2.2. İçselcilik
savunur (Kornblith, 2001b: 4). Bu doğrultuda içselcilik, dışsalcı yaklaşıma karşı bir
Dışsalcılığa göre ‘güvenilir’ işlemlerin sonucu olarak sahip olunan inançlar, kişi
dayandırılmaktadır. Bunun aksine içselci yaklaşımda, inanç sahibi kişiye ilişkin bir
67
içselleştirme talebiyle, inanan kişi ön plana çıkarılmaktadır (Hetherington, 1991:
68
(2001: 232). Conee ve Feldman, ayrımın anlaşılabilmesi adına ne türden bir
tanımlandığına ilişkin son dönem literatürde öne çıkan belli başlı isimlerden farklı
İlkin kritik bir pasajla BonJour’un içselcilikten ne anladığını ortaya koymak uygun
olacaktır: “Genel olarak en fazla kabul edilen görüş ... bir gerekçelendirme
kuramının; ancak ve ancak bir inancın belirli bir kişi için epistemik olarak
2001: 232).
Robert Audi ise şöyle demektedir: “Bazı örnekler gerekçelendirmenin tümüyle zihne
içsel olan şeyde temellendiğini önermektedir, bir anlamda özne tarafından içgözleme
güvence sağlayan özelliklerin, inanan kişinin bazı özel türden epistemik erişimi olan
69
Matthias Steup içselciliği şu şekilde betimlemektedir: “Bir gerekçelendirme
belirleyen faktörler üzerinde belirli bir koşulu şart koşuyor olmasıdır. Bu faktörler –
olabilir. Söz konusu koşul ise, G-faktörlerinin öznenin zihnine içsel olmasını ya da
başka bir deyişle refleksiyona açık olmasını şart koşmaktadır” (Conee ve Feldman,
2001: 232).
John Pollock ise şu şekilde ifade eder: “Epistemolojide içselcilik, kavrayan kişinin
Son olarak Ernest Sosa, içselciliğin bir türünü şöyle açıklar: “Gerekçelendirme özne
tarafından gerçekten doğru bir düşünceyi gerektirir. Eğer inanan bir kişi inancını
tümüyle uygun bir düşünce yoluyla edinmiş ve sürdürüyorsa, söz konusu kişi
zihnine içsel bir konudur, bunun ötesinde bir şeye bağlı değildir” (Conee ve
70
epistemik gerekçelendirmenin olanaklılık koşulu; gerekçelendirme koşullarının
Öznenin erişiminde olmak, aynı zamanda öznenin zihnine içsel olmakla sıkı bir
bağlantı içindedir. Bu durum, inanan kişinin inançlarını kendi zihnine içsel olan
71
söylemektedir. G-faktörler ona göre inançlar, deneyimler ya da epistemik standartlar
belirleyen şeyin kişinin içsel durumları olduğunu iddia ettiğini ortaya koymaktadır.
söyleyebiliriz.
etmektedir (Plantinga, 1993: 5). Yani epistemik bir nosyon olarak içsellik, belirli
72
2.2.1.1. İçselciliğin Motivasyonu
açıklamalar; içselciliğin nasıl ve ne tür bir yaklaşımla ortaya çıktığını daha açık bir
olarak göz önünde bulundurulmalıdır. İçselciliğin dışsalcı yaklaşıma karşı bir tepki
gündeme gelmiştir (Alston, 2001: 68). Genel olarak içselci yaklaşım açısından
73
çıkışıyla kendisini gösterir. Ancak içselci ve dışsalcı yaklaşımlar arasındaki ayrım;
(justifiers) bir şey ile beraber, yani bir şeyin içinde, özellikle de öznenin içinde
olacak şekilde kısıtlamaktadır. Yine de bilen öznenin içinde, başka bir deyişle
kontrolünde olan her şey, içselci kanat tarafından gerekçelendirici olarak da kabul
edilmez. Örneğin Plantinga’nın da tespit ettiği gibi (1993); öznenin içinde bulunan,
sayılmazlar. Bu durumda Alston şu kritik soruyu sorar: “O halde içselci testi geçmek
için bir şeyin nerede, nasıl ya da hangi anlamda ‘öznenin içinde’ olması
gerekmektedir?” (2001: 68). İçsel-dışsal ayrımına ilişkin söz konusu belirsizlik tam
Tartışmanın öne çıkan yorumcularından Alston’a göre, öznenin içinde olmanın nasıl
74
öznenin bildiği, inandığı ya da gerekçelendirerek inandığı şeyler olarak
düşünülebilir. Yani söz konusu alan, öznenin bilgi alanı içinde farkında olduğu bir
alana ilişkin şeylerin özne tarafından belirli bir şekilde erişilebilir olması gerektiği
düşüncesidir (Alston, 2001: 69). Yani söz konusu alan, inanan kişinin erişimi içinde
Feldman’ın içselciliğin iki temel iddiası olan gerekçelendirmenin zihne içsel olması
İçselciliğin iki farklı versiyonunu ortaya koyan Alston’un bu yaklaşımı, bu iki temel
75
geleneğinde radikal ve yeni bir yaklaşım olduğu tespiti yapılır. Kişinin inançlarının
yakın zamana kadar felsefeciler arasında bir alternatif olarak bile düşünülmemiştir.
İşte bu yüzden kendini yeni bir argüman olarak sunan dışsalcığın çıkışından sonra,
her ne ise, buna ilişkin kognitif bir kavrayışının söz konusu olduğu iddiası vardır. Bu
epistemolojinin görevi, inanca ilişkin bir ilke ya da prosedürü içerden, yani kişinin
76
Bu noktada Alston öznenin perspektifinde olan şeyi, öncelikle gerekçelendirilmiş
Peki, bu türden bir perspektif, özneye ait olan bir inancın gerekçelendirilmesini ne
söz konusu deneyimden kaynaklandığına inanmak, kişinin önünde bir ağaç olduğuna
77
bağdaşımcı bir yaklaşımla olanaklı görünmektedir. Bu anlamda içselciliğin
imleyen perspektivist içselci yaklaşım, öznenin öne çıkarıldığı bir zeminde, özne
gerekçelendiren şey; deneyimin kendisi değil, deneyimin söz konusu inanca neden
ancak ve ancak kişi söz konusu deneyime sahip olduğuna inanırsa, algısal inancında
gerekçelendirilebilmesinin reddedilmesidir.
normal algı durumlarında sahip olunan deneyime ilişkin inanç bir gerekçelendirme
78
öznenin perspektifi belirleyici olmaktadır. Söz konusu sorun, algının yanlış işlemesi
olmayacak mıdır?
Nasıl ki bir inancın yüksek bir güvenilirlik yoluyla üretilmiş olması, inancın
gerekçelendirilmiş olmasını sağlamıyorsa; benzer şekilde bir inancın güvenilir olmayan bir
yolla üretilmiş olması da bu inancı geçersiz kılmaz. Her iki durumda da gerekçelendirme
ya da gerekçelendirmenin eksikliği, durumun öznenin perspektifinden nasıl göründüğüne
bağlıdır, yani durum hakkında ne bildiğime ya da gerekçelendirilmiş bir şekilde neye
inandığıma bağlıdır (2001: 73).
Alston’a göre, ancak ve ancak algı durumuna ilişkin kuşkulu bir şey olduğunu
demektir. Alston’un yorumu içselcilikle ilgili temel bir kavrayışı açıkça ortaya
açısıdır.
doğrusu birlikte ele alındığı takdirde, gerekçelendirme sorununa tutarlı bir açıklama
getirebilmektedir. Bu türden bir bağdaşımcı kuram, verili bir inancın özneye içsel
79
Aynı zamanda bu türden bir içselcilik, epistemik gerekçelendirmeyi öznenin
yaklaşımdır. Öznenin bir şeye nasıl inandığına ilişkin entelektüel normları, yani
Sonuç olarak, inancın gerekçelendirilebilmesi için gerekli olan şey, öznenin hali
söyleyebiliriz. Daha önceden ortaya konduğu gibi, Alston’un içselciliğe ilişkin olarak
Bir inancın gerekçelendirilmesini, söz konusu edilen kişinin inançlar dizgesi, yani
80
2.3.2. Erişim İçselciliği
Alston’un ortaya koyduğu diğer bir içselcilik versiyonu olan erişim içselciliği,
görülebilir; çünkü öznenin yalnızca refleksiyon yoluyla ayırdında olduğu şeyler, aynı
içselcilik güçlü bir içselcilik versiyonu olarak değerlendirilirken, erişim içselciliği ise
81
içselciliğinde kognitif erişim koşulu, inançların gerekçelerine ilişkin aktüel bir
varsayım düşüncesi de; inançların bütününe ilişkin her daim kognitif bir erişimi ya
ortaya konulabilir. Dolayısıyla zayıf bir içselcilik biçimi olarak erişim içselciliği,
durumundadır.
82
2.4. Deontolojik Gerekçelendirme ve İçselcilik
bağlantısına vurgu yapmaktadır (Audi, 1988b: 1). Audi bu iki karşıt yaklaşımı
dışsalcı bir yaklaşımın uzantısı olarak kendisini gösterir. Deontolojizm ise bir inancın
zorunluluklara bağlar.
83
Yani epistemik ödev ve sorumluluk anlayışıyla uyumlu bir gerekçelendirme
arasında bir bağlantı vardır (Plantinga, 1993: 3). Bu bağlamda Plantinga, Batı
olan deontolojik vurguyu dile getirir. “Anlaşılması gereken ilk şey, Descartes ve
merkezi bir rol oynadığıdır” (1993: 12). Bu belirleme inançların epistemik olarak
olarak görülebilir.
kavranılmadığı takdirde bir inancın kabul edilmemesi, kişinin bir yükümlüğü olarak
ortaya konulur. Yine Locke için, inançlar ancak zihnin rasyonel olarak ödevini yerine
7
Plantinga (1993) gerekçelendirmeye ilişkin deontolojik kavrayış ile içselcilik arasında bir bağlantı
olduğunu iddia eder. Bu bağlantıya aynı zamanda BonJour (1985), Alston (2001) ve Goldman (2001b)
da işaret etmektedir.
84
belirgin bir farkındalık çabası şeklinde düşünülebilir. Yani gerekçelendirme, inanan
kişinin inançlarına ilişkin olarak gerçekleştirdiği ve kendi kontrolü altında olan bir
önermeye inanmasını bir ödev olarak ortaya koymuştur. “S, h’nin doğru olduğunu şu
koşullar karşılandığında bilir: (1) S, h’yi kabul eder ya da h’ye inanır; (2) h,
doğrudur; (3) S, h’yi kabul etme ya da h’ye inanma ödevine sahiptir” (1966: 12). Bu
8
Gerekçelendirme (justification) sözcüğünün etimolojisine bakılacak olursa da, söz konusu
prosedürün bir değer terimi ile ifade edildiği dikkat çekmektedir. Bu bakımdan epistemologlar, kişinin
belirli bir gerekçe yoluyla belirli bir p inancına ilişkin gerekçelendirilip gerekçelendirilmemiş
olduğuna ilişkin soruyu; kişinin söz konusu gerekçe nedeniyle p’ye inanması gerekip gerekmediği
sorusuyla bağlantılandırmaktadırlar (Fumerton, 2002: 207).
85
Gerekçelendirme deontolojik bir yolda; gereklilik, izin, ödev, sorumluluk gibi
belirli ilkeler dizgesinin izin verdiği ya da yönlendirdiği bir prosedür olarak ortaya
çıkmaktadır.
Epistemik bir bakış açısından kritik olan nokta, doğru olana inanmak ve yanlış olana
inanmamak şeklinde ifade edilen inanmanın ikili hedefidir (Alston: 1988: 257-258).
inançlara izin veren ilkeler ve koşullar ortaya koymaktadır. Yani bir inancın
şekilde doğru olduğu ortaya konabilen inançların kabul edilmesine izin verir. Bu
durumundadır.
86
Bu bağlamda deontolojik epistemik gerekçelendirme kavrayışına uygun düşen içselci
koyma girişimidir. Dolayısıyla inancın bilgi düzeyinde sayılabilmesi için gerekli olan
testini deontolojik bir yaklaşım olarak, neye inanılması gerektiğine ilişkin karar
87
2.4.1. Epistemik Sorumluluk
içselci kanadını daha iyi anlamak ve dışsalcılıkla karşılaştırabilmek için merkezi bir
yalnızca doğru olduğunu düşünmek için iyi nedenlere sahip olduğumuz inançları
kabul etmek şeklinde betimlenir; çünkü ancak gerekçelendirme yoluyla kognitif bir
nedenin yokluğunda bir inancı kabul etmek, bu kabul her ne kadar farklı bir yaklaşım
noktasından isteyerek ya da hatta zorlayıcı bile olsa, doğruluk arayışını bir kenara
(1985: 8). Bu bağlamda kişinin inançlarıyla ilgili olarak epistemik anlamda sorumlu
Epistemik olarak sorumlu özne, doğru inançlara sahip olmayı, yani kendisini doğru
88
öznenin inancının gerekçelendirilmiş olup olmadığını sorduğumuzda; sormayı
kastettiğimiz şey, inancın epistemik olarak sorumlu bir edimin sonucu olup
ilişki içindedir.
şekilde akıl yürütmek ya da uygun mantıksal ilişkiler kurmak değildir. Bunlar kadar
önemli olan bir diğer gereklilik, inançla ilişkili kanıtları toplamak ve söz konusu
bakımdan sorumlu bir inanan kişi, inançlarının statüsüne ilişkin uygun ve dikkatli
söz konusudur. Söz konusu düşünce örneklerinde bir inancın kabul edilmesinde ve
89
sorumluluk anlayışı çerçevesinde ortaya konulmuştur. Yani bir neden ya da kanıt
ancak p’ye inanmakta epistemik olarak sorumlu olduğu zaman; p’ye inanmakta
90
Dolayısıyla epistemik sorumluluğun, bilginin bir koşulu olan gerekçelendirmenin de
koşulu olduğu söylenebilir (Corlett, 2008: 179). Doğru inançlara sahip olma ve
ortaya koymaktadır.
Söz konusu epistemik sorumluluk anlayışı, aynı zamanda içselcilikle de tutarlı bir
içermektedir.
91
Bu bağlamda Alvin Goldman’ın içselciliğin genel yapısına ilişkin analizi önemli
92
koşulların uygulanmasının, kişinin epistemik ödevi olduğunu savlar. Epistemik
inancın yasaklanmış olması anlamına gelmektedir. Yani kişinin bir önermeye olan
208).
ortaya koyar. Gerekçelendiriciler, epistemik özne için belirli bir zamanda belirli bir
bilinebilir ya da erişilebilir olgular olmak zorundadır (2001b: 209). Bunun için aynı
93
Gerekçelendirme sorununda YD yaklaşımının gerekçelendiriciler için zorunlu
özne tarafından bilinemediği bir durum söz konusuyken, içsel olgular için böyle bir
94
içselcilik; t anında öznenin inançlarının gerekçelendiricileri olarak, yalnızca öznenin
açacak şekilde olanaksız hale getirmektedir; çünkü belirli bir zamanda kişinin
ilişkilerine ilişkin inançları; herhangi belirli bir anda hazır bulunmaktan çok, bellekte
depolanmış bir şekilde bulunur. Bu durumda bu inançlar herhangi bir anda, öznenin
konusu olamayacaktır. Yani kişinin belirli bir zamandaki bilinçli durumları, söz
içermeyebilecektir.
herhangi bir zamanda ne duyu deneyimi ne de farkında olunan o anki bellek içeriği,
95
içselciliğe göre, belirli bir anda doğrudan bilinebilir olan olgular her zaman için söz
yaklaşım değildir.
içselcilik olarak sunulan yaklaşım, çok katı bir içselcilik yorumu olmanın ötesine
bellekte tutulduğundan, çok sınırlı bir inançlar kümesi için geçerli olmakta ve
zayıf içselci versiyonda; öznenin halihazırda hem doğrudan hem de dolaylı olarak
96
İçgözlem ve belleğe erişimin kabul edilmesiyle güçlü içselcilikten daha fazla
işleyebilir bir yaklaşım olarak zayıf içselciliğin öne sürdüğü koşullar, içselci
içselcilik Goldman’a göre içselciliğin geçerli bir biçimi olmaktadır. Bu yaklaşım da,
düşünülebilir.
Ancak zayıf içselciliğe getirilen bir eleştiri de, bellekten depolanmış inançların
fakat unutulan kanıtların artık dışsal olgular olduğu şeklinde ortaya konulmaktadır.
Bir diğer eleştiri de, eşzamanlı geri çağırma sorunu olarak adlandırılır. Bu sorun;
216). Ancak Goldman’ın içselciliğin yapısına ilişkin ortaya koyduğu analizi genel
anlamda kabul edilmekle ve içselciliğin temel iddialarını uygun bir şekilde formüle
97
ılımlı bir içselcilik versiyonu olarak sunulan zayıf içselcilik, içselci görüşün tutarlı
tutarlı ve kabul edilebilir bir içselcilik biçimi olarak ele alınan zayıf içselciliğin
olduğunu kabul etmek daha anlamlı ve içselci iddialara da zarar getirmeyen bir
düşünce olacaktır. Yani gündeme getirilen sorun, içselci yaklaşımın ortaya koyduğu
bulunmamaktadır.
Goldman’ın eşzamanlı geri çağırma sorunu olarak dile getirdiği itiraz ise, özellikle
olanlar dışında tüm diğer şeylerin de aynı anda çağrılmasının gerekli olmadığı
gerekçelendirilmesi için, B1’in kişinin sahip olduğu ilgili diğer bir B2 inancıyla
98
bağdaşması, B2 inancı daha önceden kişinin diğer inançlarıyla bağdaşmış olduğu
gerektireceği şeklindeki bir itiraz ise, zayıf içselciliğin temel iddiaları açısından bir
zamanda bu yolla, içselci yaklaşımın temel iddiaları kabul edilebilir bir şekilde
99
2.6. İçselci Farkındalık
her ne türden olursa olsun (verili olan duyu izlenimi, algı deneyimi veya rasyonel
kavrayışı olması beklenir. Bir bakıma belirli gerekçelendirici standartlar yoluyla, söz
anlaşılmış olması gerekmektedir (Audi, 1988: 114). Bu durum, kişinin sahip olduğu
ise gerekçelendirme anlayışı, daha çok sahip olunan inançların inanan kişinin
yapmaktadır.
doğruluğu olmaktadır. Süreci öne çıkaran içselci yaklaşımda ise, inancın kognitif
olmaktadır. Yani içselci gerekçelendirme görüşünün, kişinin belirli bir şeye neden
100
inandığına ilişkin bir kavrayışa sahip olmasını talep etmesi, doğruluğa ilişkin bir
yönelimi ifade eder. Bu şekilde inancın doğru olması, inanan kişinin tamamen
sağlanmaktadır.
Bu noktada temel iddia, kişinin sahip olduğu inançların neden doğru olduğunun
101
Bu durumda belirli bir inanca ilişkin gerekçelendirme sağlanabilmesi, inanan kişinin
inanan kişinin kognitif erişiminde olması, söz konusu inanca ilişkin kavrayışı
sağlamaktadır (McGrew & McGrew, 2007: 54). Bir anlamda inancın rasyonel olarak
102
SONUÇ
gitmektedirler.
gerekçelendirmeyi bağdaşım içinde olan bir inanç dizgesi içine yayarak gerilemeyi
dışsalcılık eleştirisi, düşünürün ünlü durugörü düşünce deneyi örneği yoluyla ortaya
104
çalışılmaktadır. Bu doğrultuda Goldman’ın ortaya koyduğu içselciliğin genel yapısı
neden ortaya konulması gerektiği şeklindeki bir epistemik sorumluluk anlayışı, ancak
ya da başka bir deyişle refleksiyona açık olmasını şart koştuğu düşünülen içselcilik,
dışsalcılık karşısında daha güçlü bir kavrayış sergilemektedir. Bağdaşımcı boyut ise,
inancın güvence altına alınması, öznenin kendi denetimi altında olan ve birbiriyle
105
Sonuç olarak BonJour’cu bir bağdaşımcı içselcilik, bilgi için bir koşul olarak ortaya
görünmektedir.
106
Bu doğrultuda dışsalcı yaklaşımdan farklı olarak içselcilik, sahip olduğumuz
vurgu yapar. Dışsalcılığın karşısında, söz konusu içselci talebin altını çizdiği bu
107
ÖZET
epistemik öznelerin çabaları gözetilerek, tartışmanın içselci kanadının daha uygun bir
108
ABSTRACT
The main goal of this thesis is to explicate the debate between internalism and
externalism over the problem of epistemic justification and to show the strong
critique of the externalist theories of David Armstrong and Alvin Goldman. In this
connection, Laurence BonJour’s reasons for rejecting the arguments about the
means of the epistemic awareness of the believer. With the support of the
as a tenable approach. Finally, this thesis concludes that, the internalist side of the
debate presents a more appropriate perspective, as it takes into account the efforts of
109
KAYNAKÇA
Company, s. 257-299.
Altschul, Jon, (2011), “Reliabilism and Brains in Vats”, Acta Analytica, Vol. 26,
Press.
110
Audi, Robert, (1988b), “Justification, Truth and Reliability”, Philosophy and
Society, s. 1-29.
of Knowledge, Routledge.
Bender, John W., (1989), “Coherence, Justification, and Knowledge: The Current
University Press.
233.
111
Cling, Andrew D., (2008), “The Epistemic Regress Problem”, Philosophical
Publishers, s. 231-260.
Philosophical Studies, Vol. 16(2), Routledge, Taylor & Francis Group, s. 179-
200.
Press, s. 177-203.
112
Goldman, Alvin, (2001b), “Internalism Exposed”, Epistemology: Internalism and
Society, s. 855-871.
The Journal of Philosophy, Vol. 77, No. 10, Journal of Philosophy Inc., s.
597-612.
Publishers, s. 111-125.
Kornblith, Hilary, (2002), Knowledge and Its Place In Nature, Oxford University
Press.
Publishing, s. 582-602.
113
Kornblith, Hilary, (2012), On Reflection, Oxford University Press.
University Press.
5(10), s. 840-853.
McGrew, Timothy & McGrew Lydia, (2007), Internalism and Epistemology, The
Publishing.
Moser, Paul K. & Mulder, Dwayne H. & Trout, J. D., (1998), The Theory of
Plantinga, Alvin, (1993), Warrant: The Current Debate, Oxford University Press.
Littlefield Publishers.
114
Schmitt, Frederick, (2001), “Epistemic Perspectivism”, Epistemology: Internalism
Zalabardo, Jose L., (2006), “BonJour, Externalism and the Regress Problem”,
115