You are on page 1of 28

7.

KAMU MALLARI

Kamu mallan konusu kamu ekonomisinin en temel konusudur. Neoklasik iktisat teorisinde,
rasyonel bireylerin kendi çıkarlarım ençoklaştırdıkları zaman toplumun refahının da en üst
düzeye çıkacağı yolundaki piyasanın ‘görünmez el’ işleyişi, kamu mallarının varlığında
sekteye uğrar. İktisadi anlamda, kamu mallan devletin varlığını zorunlu kılan bir durum
oluşturmaktır. Siyaset biliminde bazı devlet teorileri, devletin varlığını kamu mallarına bağlı
olarak açıklarlar. Bu bölümde, ilk önce, kamu mallarının sınıflandırılmasında kullanılan
kriterler ele alınacak; daha sonra, tam kamusal malların özellikleri, zaman içinde değişen
koşullar göz önüne alınarak incelenecek; ardından kamu mallarının türleri, daha çok
sunuldukları birimler temelinde ele alınacak; ve son olarak, kamu mallarının etkin üretim
düzeyi konusu ve talep açıklama sorunu, bu konuda geliştirilmiş belli başlı modeller
çerçevesinde incelenecektir.

7.1. Kamu Malları Teorisinin Gelişimi

Kamu malı teorisi ilk defa 1954 yılında P. Samuelson tarafından bir model olarak ortaya
konulmuştur. Bu modelde, hangi mallan kamu malı olarak sınıflandıracağımızı belirleyecek
olan kriterler tanımlanmış ve kamu mallarının optimal sunumu, bu özellikler göz önüne alınarak
bir piyasa işleyişi içinde, ama özel mallardan olan farkları göz önüne alınarak, analiz edilmiştir.
Aradan geçen 50 yıldan fazla zaman içinde, Samuelson modelinin kısıtlarını, en başta kamu
malları için talep açıklanamaması sorununu çözmek için birçok yeni model geliştirilmiştir. Bu
modellerde, kimi zaman oyun teorisi kullanılarak, bireylere doğru tercihlerini açıklatmak için
verilmesi gereken dürtüler üzerinde durulmuştur. Ancak, taleplerin doğru açıklanmaması
sorunu kamu mâliyesi teorisinde henüz çözülebilmiş bir sorun değildir. Diğer yandan, kamu
mallarını tanımlamamızı sağlayan özellikler de zaman içinde değişmektedir. Bu değişim birçok
koşula bağlıdır. Bunlar arasında, teknolojik gelişmeler, sosyal ve siyasal yapılardaki
değişmeler sayılabilir. Önceden kamu malı kategorisine giren bazı mallar, teknolojideki
değişmeler sonucunda bu özelliklerini kaybedebilmektedir. Örneğin, klasik bir kamu malı
örneği sayılan deniz feneri, gemilerin bu hizmetten yararlanmak için para ödemelerini
gerektiren bir lazer okuma sisteminin geliştirilmesi sonucunda, artık tam kamusal mal
özelliğini kaybetmiştir.
7.2. Kamu Mallarının Sınıflandırılmasında Kullanılan Kriterler

İktisadi anlamda mal, üretimi için kaynak kullanılan, yani alternatif maliyeti ( alternatif
malın üretimini bir birim artırmak için diğerinden vazgeçilen miktar) olan değerdir.
Örneğin, tarlada ekilen buğday maldır, ama yabani ot pazara satılmaya getirilmedikçe mal
değildir. Diğer yandan soluduğumuz hava da üretiminin alternatif maliyeti olmadığı sürece mal
değildir, ancak, temiz hava (doğal atmosfer ve iklim) için endüstriyel üretimden
vazgeçiyorsak (Kyoto protokolünün öngördüğü gibi) hava da bir mal haline gelecektir.
Samuelson’un 1954 makalesinden bu yana, bir malın özel mal mı olduğu, yoksa kamusal mal
özellikleri mi gösterdiği belirli kriterlere göre değerlendirilmektedir. Bu kriterlerin bir kısmı

talebe ilişkin iken, bir kısmı da arza ilişkin kriterlerdir.


Talebe ilişkin kriter, faydanın, yalnızca o malı tüketen kişiye mi ait olduğu, yoksa diğer
kişilere de mi yayıldığı sorusu ile ifade edilebilir. Bir malın faydasını sadece o malı tüketen kişi
elde ediyorsa ‘özel mal’dan söz ediyoruz demektir. Eğer bir malı birden fazla kişi eşanlı olarak
tüketebiliyorsa bir kamusal mal durumu söz konusudur. Samuelson bu özelliği ‘bağlı tüketim’
(joint consumption) olarak ifade etmiştir. Eğer fayda belirli derecelerde bütün topluma
yayılıyorsa, ki bu durum bir pozitif dışsallık durumudur, söz konusu mal ‘kamusal mal’ özelliği
göstermektedir. O halde, tam kamusal bir mal, mutlak dışsallığın olduğu bir izciliğe sahiptir.
Arz yanma ilişkin kriterler ise iki tanedir:
1. Tüketimden mahrum bırakmanın mümkün olup olmadığı
2. Tüketimde rekabet olup olmadığı
Birinci kriter, bir malın bedelini ödemeyen kişinin o malı tüketmesinin mümkün olup
olmadığına ilişkindir. Eğer bedel ödemeyen dışarıda bırakılabiliyorsa, bu mal teknik olarak
özel maldır ve özel kesim tarafından sunulabilir. Eğer bedel ödemeyen dışarıda
bırakılamıyorsa, bu malın piyasa içinde sunumu mümkün olmaz. Bu mal kamusal mal
özelliğine sahip olur. Bu konuyu ‘bedavacılık’ meselesi içinde yeniden ele alacağız. Ancak,
bir malın tam kamusal mal olarak nitelendirilebilmesi için, tüketeninden mahrum
bırakılamaması yeterli değildir. Aynı zamanda tüketimde rekabet olmaması, yani ilave bir
kişinin tüketiminin mevcut tüketicilerin faydasını azaltmaması özelliğinin de olması
gerekir. Aşağıda her iki özelliği daha ayrıntılı olarak ele alacağız. Bu özellik, faydaların bağlı
olması durumu ile aynı sonucu vermektedir.

7.2.1. Faydadan Mahrum Bırakılamaz Olma Özelliği

Faydadan dışlanabilirlik, bir malın bedelini ödemeyen kişinin o malın tüketiminden


mahrum bırakılabilmesidir. Bir malın piyasa içinde üretilebilmesi için bu özelliğin olması
zorunludur. Ancak kamu mallan bir bütün olarak topluma sunuldukları için ve bir kez
sunulduktan sonra herkes tarafından eşit olarak tüketildikleri için (herkes eşit fayda
sağlamayabilir) bedel ödemeyen tüketimden dışlanamaz. O halde hiç kimse bedel ödemeye
istekli olmaz, yani bedavacılık problemi ortaya çıkar. Bireylerin taleplerini açıklamaları için
hiçbir saik yoktur. Bu durumda, kamu malından fayda elde edecek kişilerin ödemeye istekli
oldukları bedel tutan, söz konusu malın marjinal maliyetinin altında kalacağı için mal
üretilemez. Bu duruma örnek olarak bir sokak lambasını gösterebiliriz. Sokak lambası bir kere
sunulduğunda, bundan herkes az ya da çok düzeyde fayda sağlayabilir. Bu hizmet özel
sektör tarafından sunulabilir mi? Hayır, çünkü bu hizmete fiyatlandırma yapılamaz, bunun
nedeni bedel ödemeyenin de bu hizmeti kullanabilmesidir. Bazı durumlarda dışlama teknik
olarak yapılabilir, ancak bu çok maliyetli olabilir. Teknolojinin gelişmesi bazı durumlarda
dışlanmayı mümkün kılabilir (kablolu televizyon) veya dışlanma maliyetlerini düşürebilir
(paralı otoyollar).

7.2.2. Tüketimde Rekabet Olmaması Özelliği

Kamu mallarının ikinci özelliği olan tüketimde rekabet olmaması durumu ise, bir
kişinin tüketimi sonucu elde ettiği faydanın ikinci bir kişinin faydasını azaltmamasıdır.
Oysa özel mallarda bu özellik kesin olarak vardır. Eğer bir ekmeği bir kişi tüketiyorsa ikinci
kişi tüketemez. Kamu mallarında ise, belirli bir kapasite noktasına kadar (bu kapasite
sonsuz ise faydada rekabet hiçbir zaman yoktur) bir kişinin faydası ikinci bir kişinin
faydasını azaltmaz. Bu kapasite noktasından sonra, ilave bir kişinin hizmet kullanımı daha
önceki kullanıcıların faydasını azaltır. Bu durumda yapılması gereken, ya kapasite
noktasından sonra fiyatlandırma yaparak talebi düşürmek ya da kapasiteyi artırmaktır.
Yukarıda açıklanan iki özellik bir arada mevcut olabilir. Yani bir kamusal mal, aynı anda
dışlanamazlık ve rekabet olmaması özelliklerinden ikisine birden sahip olabilir. Bu tür
hizmetler için ‘tam kamusal mal’ tanımlaması yapılır. Ancak bazı durumlarda, bu özelliklerden
sadece bir tanesi mevcut olabilir. Aşağıdaki tabloda bu kriterlere göre yapılan bir sınıflandırma
gösterilmiştir.

Tablo Kamu Mallarının Sınıflandırılması

Dışlamanın mümkün olduğu durumlarda bir hizmetin sunumu, teknik olarak, özel
kesime bırakılabilir, ancak tüketimde rekabet yoksa, yani ilave bir kullanımının maliyeti
sıfır ise, bu durum sosyal optimuma uygun değildir. Çünkü, özel sektörün, etkinlik koşulu olan
marjinal maliyet fiyatlaması uyarınca, sıfır fiyat uygulaması beklenemez. O halde, sosyal
optimumun sağlanması için, kapasite noktasına kadar fiyatlama yapmamak, kapasite
noktasından sonra ise, kamusal fiyatlandırma teknikleri kullanmak gerekir. Marjinal maliyet
sıfır olduğu halde, fiyatlandırma yapmak talebi kısacağı için toplumsal fayda kaybına
neden olacaktır.
Bu durumu şekil üzerinde şöyle gösterebiliriz. Bir hizmete (örneğin köprü geçişi) olan talep
fonksiyonunun tahmin edildiğini varsayalım. Diyelim ki köprü fiyatı 10 TL olursa hiç kimse
geçmeyecek ve bedava olsa günde 1000 kişi geçecek. Bu durumda talep fonksiyonunu
aşağıdaki gibi varsayalım. Köprünün günlük kapasitesi 1000 kişi ise, fiyatlandırma yapmak,
örneğin geçiş başına 5 TL fiyat koymak ABC üçgeni kadar toplumsal maliyete neden olacaktır
(Tüketici rantında meydana gelen azalma(OPAC) - Geçiş hasılası(OPAB)).

7.3. Çeşitli Mal Türleri ve Devletin Müdahalesi


Tabloya göre, çeşitli mal gruplarını ve devletin müdahale gereklerini ayrı ayrı ele alalım:

7.3.1. Özel Mallar


Özel mallar, bir piyasa ekonomisinde, piyasa işleyişi içinde özel üretim birimleri tarafından
sunulmaktadır. Çünkü bu mallar, gerek tüketimden mahrum bırakmanın mümkün olduğu,
gerekse tüketiminde rekabet olan mallar olduğu için, piyasanın bu malları aksaksız olarak
sunması beklenir. Bu ideal durum gerçekleşse dahi, devlete bu alanda bazı roller düşer.
Bunlardan bir tanesi piyasaların aksamadan çalışması için devletin üstlenmesi gereken dü-
zenleyici faaliyetlerdir. Bunlar arasında, mülkiyet haklarının tanımlanması, muamele
maliyetlerinin azaltılması sayılabilir. İkinci olarak, devlete düşen bir başka rol, bireylerin ve
toplumun faydasını göz önüne alarak, bazı malların tüketimini zorunlu kılmak ya da tersi
durumda yasaklamaktır. Bu mallara erdemli mallar adı verilmektedir. Bu yaklaşım
paternalistik bir devlet anlayışı içermekle birlikte, bugün dünyada bütün devletlerin az ya da
çok derecelerde uyguladığı bir durumdur. Aşağıda bu iki durumu ele alacağız:
Erdemli Mallar: Erdemli mal kavramı ilk defa Musgrave tarafından kullanılmıştır. Hangi
malların erdemli mal kapsamına girip, hangilerinin girmeyeceğini nasıl ayırt edebileceğiz?
Musgrave bu tanıma, halkın sağlığı açısından gerekli olduğu halde, yeterli bilgi ve eğitim
düzeyi olmadığı için talebi yetersiz olan mal ve hizmetleri dâhil etmiştir. Klasik olarak
(Musgrave’in ortaya koyduğu anlamda) çocukların aşılanmasının zorunlu kılınması, ya da
okullarda bedava süt dağıtılması erdemli mallara örnek olarak verilmektedir. Bu mallarda
devletin zorlayıcı olmasının nedeni, bireylerin, gerek bilgi yoksunluğundan gerekse gelir
yetersizliğinden dolayı gerekli talebi oluşturamamalarıdır. Yukarıda verilen örnekler (aşı ve
süt) özel mal grubuna girerler ve piyasa bunları sunabilir; ancak piyasa sunumu yanında
devletin de bu mallan sunması ya da talebini finanse etmesi, özellikle kalkınma aşamasındaki
ülkelerde son derece gereklidir. Düşük ve orta kalkınmışlık düzeyindeki ülkelerde, özellikle
gelir dağılımının adaletsiz ve yoksulluğun yüksek olduğu durumda, bu alanlarda devletin rolü
birincildir. Bazı yazarlar, bu tür mal ve hizmetlere özel sigorta (geleceğin önemsenmediği veya
çok uzak bir zamanda değerlendirildiği için yeterli talep edilmediği gerekçesiyle) hizmetlerini
de dâhil etmişlerdir. Bu hizmetlerin talebinin yetersiz oluşu, kaynak tahsisinde etkinsizliğe yol
açacaktır. Bailey’e göre, bu etkinsizliği düzeltmenin 3 yolu vardır:
1. Zorlayıcılık: Devletin bu hizmetlerin alımı zorunlu kılması (temel eğitimin zorunlu
olması da bu kapsamda değerlendirilebilir).
2. Bilgi edinmeyi kolaylaştırmak ve kişilere riskleri göstermek
3. Sübvansiyon yapmak: Fiyat üzerine sübvansiyon yaparak talebi artırsak.
Bu konuda farklı devlet modellerinde, farklı uygulamalar vardır. Bir uçta liberal devlet, diğer
uçta kalkınmacı devlet modellerini ele alırsak, liberal devlette, daha çok bilgi edinmeyi
kolaylaştıran ve kişilere riskleri gösteren bir anlayış hakim iken, kalkınmacı devlette, bu
hizmetlerin bizzat devlet tarafından sunulması anlayışı hakim olacaktır.
Kamusal olarak sunulan özel mallar: Bir malın teknik özellikleri itibarıyla, özel ya da
kamusal olmasıyla, özel ya da kamu sektöründe sunuluyor olması aynı şey değildir. Öyle ki,
özel bir mal kamu sektöründe sunulabildiği gibi, kamusal bir mal da (bazı koşullarda) özel
sektör tarafından sunulabilir. Kamusal olarak sunulan özel mal grubu içinde en çok söz
edilenleri eğitim ve sağlık hizmetleridir. Bu hizmetler, Tabloda gösterilen kriterlere göre
özel mal kategorisine girse de, bu hizmetlerin kamu ekonomisinde sunulmaları için birçok
neden ileri sürülebilir. Bunlar arasında toplumsal faydanın yüksek olması, fırsat eşitliği
sayılabilir. Ayrıca konut sunumu da kamusal olarak sunulan özel mallar arasında
sayılmaktadır. Konut, yukarıda saydığımız iki kriter açısından da özel bir maldır. Ancak,
günümüzde, en gelişmiş ülkelerde dahi, devletin düşük gelirli kesimlere tamamen bedelsiz veya
sübvansiyonlu olarak yaptığı bir konut sunumu mevcuttur.
7.3.2. Ortak Kamusal Mülkiyet

Ortak kamusal bir kaynak, mülkiyeti kamuda olan ve birçok kişinin ortak olarak
kullandığı bir tüketim malı ya da üretim faktörüdür. Bir kişi bu kaynağı daha çok tüketirse
diğerlerine daha az kaynak kalacaktır. Dolayısıyla tüketiminde rekabet vardır. Ancak, bu
malı kamusal yapan özellik, tüketiminden dışlanamaz olmasıdır. Ortak kullanım malları,
tüketiminde rekabet olan ancak tüketimden mahrum bırakılamayan özellikleri olan bir
piyasa aksaklığı durumudur. Bu duruma örnek olarak, bir göldeki veya denizlerdeki balık
rezervlerini, ormanları, doğal hayatta yaşayan canlı türlerini, soyu tükenmekte olan türleri
gösterebiliriz.
Örneğin bir göldeki balık rezervini ele alalım . Bu balık rezervi hiç kimse balık tutmadığı sürece
sabit olsun. Gölden tutulan balıkların (Y), balık stokunun (s) ve balıkçı sayısının (b) bir
fonksiyonu olduğunu düşünelim. Öyle ki bu ilişkiyi bir üretim fonksiyonu şeklinde
yazabiliriz:
Y = f (s, b)
Türev fonksiyonun hareketini anlatır bize. Artıyor mu azalıyor mu?
∂Y / ∂b > 0 ∂2Y / ∂b2 < 0
Birinci türev, değişimin anlık hızına bakarız. Türev sıfırdan büyük ise artış eğilimi
sıfırdan küçük ise azalış eğilimi olduğunu anlarız.
İkinci türev ise ivmeyi gösterir.
Bu fonksiyon, standart bir üretim fonksiyonunda olduğu gibi birinci türevi sıfırdan büyük,
ikinci türevi sıfırdan küçük olan bir fonksiyondur, yani balık tutan sayısı arttıkça elde edilen
hasıla artacak, ancak bu artış giderek azalan bir şekilde olacaktır.
Diğer yandan, balık tutmanın balık tutan kişi başına k kadar bir de maliyeti olduğunu
düşünelim. Toplam maliyet: C = k. b olacaktır.
Bu fonksiyonların çizimini aşağıdaki şekil üzerinde görebiliriz.

Toplam hasıla eğrisi ile toplam maliyet eğrisinin çakıştığı nokta (b0), ortalama maliyet ile
ortalama hasılatı elde eden balıkçıların denge noktası olacak ve bu noktada kâr sıfıra eşit
olacaktır. Oysa kârın maksimum olduğu nokta b* noktasıdır. Bu noktadan sonra balık
tutulmaya devam edilirse artık net marjinal hasıla düşmeye başlayacaktır. Eğer hiçbir
sınırlama getirilmezse, her balıkçı kendi ortalama maliyetini göz önüne alarak
davranacak, ancak bu durum balık rezervlerinin aşın kullanılmasına neden olacaktır.
Ortak kamusal mallarda, devletin müdahale aracı olarak ortaya çıkan en önemli uygulama,
kullanıma bazı sınırlamalar getiren düzenlemelerdir. Bu kaynaklar kamu mülkiyetinde kaldığı
sürece bu düzenlemeler gereklidir. Son yıllarda gündemde olan bir tartışma da bu kaynaklan
özel kişi veya kurumlara tahsis etmektir. Bazı yazarlar, tarih boyunca, özel mülkiyet altında
buluşan canlı türlerinin (örneğin çiftlik hayvanları) korunduğunu ve geliştirildiğini, buna
karşılık ortak mülkiyet altında bulunan birçok canlı türünün (örneğin pandalar)
soylarının tükenme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını ileri sürerek, ortak kullanım
mallarının özelleştirilmesini önermektedirler.

7.3.3. Kulüp Malları


Yukarıda gösterdiğimiz sınıflandırmaya göre, tüketimden mahrum bırakılma özelliğine

sahip olduğu halde, belirli bir kapasite noktasına kadar faydada rekabet olmayan

mallar “kulüp malı” (club goods) adı altında sınıflandırılmaktadır. J. Buchanan’ın


(1965) ortaya koyduğu ‘kulüp teorisine’ dayanan bu kategoriye giren hizmetlerde dışarıda
bırakma özelliği mevcut olduğu sürece taleplerin açıklanması için yeterli dürtü olacak,
dolayısıyla bu hizmetleri devletin üretmesi zorunluluğu olmayacaktır. Aynı hizmeti talep eden
kişiler biraraya gelerek bir kulüp oluşturacak ve söz konusu hizmeti daha düşük maliyetler ile
elde edeceklerdir. Klübe üye olmayanlar bu hizmeti kullanamayacak ve kapasite noktasından
sonra klübe üye kabul edilmeyecektir. Hizmetin optimal düzeyde sunumu iki değişkene
bağlıdır: hizmetin sunum ölçeği ve hizmeti kullanan kişi sayısı. Bu durum aşağıdaki şekil
yardımıyla analiz edilebilir:

Optimal kulüp büyüklüğünü belirleyen 2 değişken vardır: klübün üye sayısı (s) ve kulüp
malının üretim miktarı (x). Her bir ölçek için optimal üye sayılan ve optimal miktarlar
belirlenmektedir. Ancak birçok ölçekte optimal üye sayısı ile optimal üretim miktarı biraraya
gelmez; burada amaç, hem üye sayısının hem de üretim miktarının optimal olduğu ölçeği
bulmaktır. Bu analizde, gerek üye sayılarına, gerekse üretim miktarlarına bağlı olarak değişen
fayda ve maliyetler olduğu kabul edilir. Öyle ki, üye sayısı arttıkça bir yandan maliyetler azalır
(üye başına daha az sabit maliyet ve dolayısıyla daha düşük üyelik aidatı), ancak diğer yandan
üye başına faydalar azalır (kalabalıklaşma maliyeti). Bu durum II no’lu kadranda
görülmektedir. 3 farklı ölçek için azalan faydalar B(xl), B(x2) ve B(x*) ile azalan maliyetler
ise C(xl), C(x2), C(x*) ile gösterilmiştir. Her bir ölçekte fayda-maliyet aralığının
maksimum olduğu üye sayılan sırasıyla sI, s2 ve s* olmaktadır.
I no’lu kadranda ise, yine bu 3 ölçeğin ortaya çıkaracağı üretim miktarlarının üyeler için
olan fayda ve maliyetleri çizilmiştir. Aynı, özel mallarda olduğu gibi burada da artan
maliyetler ve azalan fayda söz konusudur. Yine her bir ölçek için, net faydalan maksimum
kılan üretim miktarları sırasıyla x3 ve x* olmaktadır. IV Kadranda ise, her bir ölçek için,
optimal üye sayısına karşılık gelen fiili üretim miktarları doğrusu (Sopt) ile optimal üye
salısına karşılık gelen optimal üretim miktarları doğrusu (Xopt) gösterilmiştir. Bunlar
arasında sadece bir ölçekte optimal üye sayısı (s*) ile optimal üretim miktarı (x*) bir
arada bulunmaktadır (E noktası). O halde rasyonel, fayda maksimizasyoncusu bireylerin
hizmetten yararlanmak için kuracağı kulüp ölçeği bu olmalıdır. Aşağıda bahsedeceğimiz
Tiebout modeli, yerel hizmetleri sunan birimleri bir tür kulüp olarak modelleştirdiği için
kulüp teorisinin öncüsü sayılmakladır.

7.3.4. Tam Kamusal Mallar

Tam kamusal mallar, yukarıda sayılan ‘tüketimden mahrum bırakılamaz olma’ ve ‘tüketimde
rekabet olmaması’ kriterlerinin her ikisini birden yerine getiren mallardır. Tam kamusal
malların özellikleri şöyle sıralanabilir.

Kamu Ekonomisinde Bedavacılık Meselesi: Kamu mallarının tüketiminden bedel


ödemeyenlerin mahrum bırakılamaması sonucunda ortaya çıkan bir problem ‘bedavacılık”
problemidir. Bu mallar topluma bir kez sunulduktan sonra bedel ödemeyenler de
yararlanabildikleri için taleplerin doğru olarak açıklanması ve talebin bize göstereceği
“ödemeye razı olunan fiyat” kavramları anlamını kaybetmektedir. Bu durumda sözkonusu
mal ya hiç üretilemez veya optimal düzeyin altında üretilir. Bedavacılık problemini oyun
teorisinde kullanılan “tutuklunun ikilemi” modeli ile açıklamak mümkündür. Oyun teorisi
modellerinde oyuncular belirli stratejilere sahiptirler ve uygulayacakları her strateji sonucunda
karşı karşıya kalacakları kazançlar (veya kayıplar) diğer oyuncunun seçeceği stratejiye bağlı
olarak değişecektir.
Tutuklunun ikilemi modelinde, iki tutuklunun stratejileri suçlarını itiraf etmek ya da
reddetmek şeklindedir. Bir tanesi suçu itiraf eder ve diğeri reddederse, itiraf eden adalete
yardımcı olması nedeniyle serbest bırakılacak, diğeri ise 20 yıl hapse mahkum edilecektir. Eğer
her ikisi de itiraf ederse 5’er yıl hapis cezası alacaklar; her ikisi de reddederse 1 ’er yıl hapis
cezası alacaklardır. Bu durumda, ‘rasyonel ve özçıkarcı bireylerin birbirlerinden habersiz
olarak seçecekleri strateji (hakim strateji) ne olacaktır? Oyun teorisi varsayımlarına göre
rasyonel bireyler minimax stratejiyi seçerler, yani maksimum zararı minimum kılmaya
çalışırlar. Tutuklunun ikilemi modelinde bu strateji her iki birey için de ‘itiraf etmek’tir.
Çünkü, örneğin, 1. birey, reddetme stratejisini seçtiği durumda, eğer diğer birey itiraf etme
stratejisini seçerse, reddeden taraf 20 yıl ceza alacak, diğeri serbest kalacaktır. Aynı nedenle, 2.
birey de itiraf etme stratejisini seçecektir. Ancak bunun sonucunda, her ikisi de, reddetme
stratejisini seçtikleri duruma göre daha kötü durumda kalırlar.

Tablo: Tutuklunun İkilemi Modeli


2. sanık İtiraf Red 1. sanık İtiraf -5,-5 0,-20 Red -20,0 -1,-1

Tutuklunun ikilemi modeli, bireysel rasyonellik ile kollektif rasyonelliğe


varılamayacağını göstermesi bakımından önemlidir. Bu modeli kamu ekonomisine
uygularsak bedavacılık davranışının hakim strateji olacağını ve herkesin bu şekilde davrandığı
durumda bundan bütün bireylerin zarar göreceğini aşağıdaki örnek ile gösterebiliriz.
Bahçeleri komşu olan ve bahçelerinin arasına bir çit yaptırma talepleri olan iki birey düşünelim.
Burada çit bir tam kamusal mal özelliği göstermektedir, çünkü bir kez yapıldıktan sonra bundan
her iki taraf da yararlanacaktır ve bir tanesinin faydası diğerininkini azaltmayacaktır. Burada
bireylerin karşı karşıya olduğu iki strateji vardır: çitin maliyetine katılmak ve katılmamak
(bedavacılık). Bu çitin yapıldığı durumda her ikisinin de 500 birim fayda elde edeceğini
ve çitin toplam maliyetinin 800 birim olduğunu düşünelim. Eğer maliyeti bölüşürlerse her
biri 100 birim fayda elde edecektir. Eğer bir tanesi bedavacılık yapar, diğeri öderse
bedavacılık yapan 500 birim fayda elde edecek, ödeyen ise 300 birim zarar ile
karşılaşacaktır. Eğer her ikisi de bedavacılık stratejisini seçerse çit yapılmayacak; ne
fayda ne de zarar ortaya çıkacaktır. Bu durumu aşağıdaki matris ile gösterebiliriz:

Tablo: Tutuklunun İkilemi Modelinin Kamu Mallarına Uygulanması

2. birey Ödeme Bedavacılık 1. birey Ödeme' 100,100 -300, 500 Bedavacılık 500, -300 0,0
Bu durumda, her iki birey için de hakim strateji bedavacılık olur ve kamu malı (çit)
yapılmaz. Oysa bireyler aralarında anlaşarak ödeme stratejisini kabul etmiş olsalardı bundan
her ikisi de kazançlı çıkacaktı. Bu örneği çok sayıda birey için genişletirsek, rasyonel bir
toplumun -deme stratejisini zorunlu hale getireceğini, çünkü bunun herkesin çıkarına olduğunu
söyleyebiliriz. Zaten, varsayımlarımız altında, devletin iktisadi rasyoneli bu koordinasyonu
sağlamaktır.
Kamusal Finansman Gerekir: Kamusal malların sunumunun finansmanı, özel mallarda
olduğu gibi fiyatlama yani özel finansman, ya da kullananın ödemesi, biçiminde gerçekleşmez.
Çünkü, bu mallarda, daha önce belirttiğimiz gibi, bedavacılık ve tercihlerin açıklanmaması
sorunları vardır. Bunun yerine kamusal malların finansmanı, zorunlu bir finansman biçimi olan
vergileme ile yapılır. Bazı tamu mal ve hizmetlerinin kullanımı karşılığında harç gibi fiyata
daha yakın olan bir bedel ödenebilir; ancak genellikle harçlar tüm kamu bütçelerinin küçük bir
kısmını oluşturmaktadır. Kamusal finansmanın zorunlu olmasında, kamusal malların
‘tüketimden mahrum bırakılamaz olması’ özelliği belirleyicidir. Bu özellik gevşediği sürece,
‘tüketimde rekabet olmaması’ özelliği devam etse dahi, bu mallar fiyatlandırılabilir. Örneğin,
bir köprü ya da otoyol girişine gişeler koyarak bu hizmeti fiyatlandırılabilir hale getirebilirsiniz,
Ancak, tam kamusal mallarda kamusal finansman zorunludur.
Özellikleri Teknolojiye Bağlı Olarak Değişebilir: Kamu mallarını tam kamusal mal yapan
kriter teknoloji ilerledikçe ortadan kaybolabilir. Özellikle, tüketimden mahrum bırakılamaz
olma özelliği, birçok durumda mevcut teknolojiye bağlıdır. Başlangıçta verilen deniz feneri
örneğinde olduğu gibi, bir malın bedel ödemeden kullanımım engelleyen teknolojik gelişmeler
oldukça, malın sunumu özel kesim tarafından gerçekleştirilebilir. Tabii, tüketimde rekabet
olmadığı sürece, bu durum kullanıcıların refahı açısından ne ölçüde istenilir bir durum
olacaktır? Bu sorunun cevabı birçok başka faktör göz önüne alınarak verilmelidir. Bazen de
teknolojik gelişme, malın ‘tüketiminden mahrum bırakma olmaması’ özelliğini değil,
‘tüketimde rekabet olmaması’ özelliğini ortadan kaldırabilir. Örneğin, bilgisayar
programlarının kolaylıkla kopyalanabilir olması veya internet üzerinden ulaşılan bilgi böyledir.
Bu malları kullanan kişi sayısı arttıkça mevcut kullanıcıların faydası azalmaz. Ancak bu
hizmetleri tamamen kamusal yapmanın sının entelektüel hakların korunmasıdır.
Talepleri Siyasal Mekanizma ile Belirlenir: Piyasa içinde sunulan özel malların üretim
miktarları, üretici ve tüketicilerin fiyat mekanizması aracılığıyla arz ve taleplerini bildirmeleri
ile belirlenir. Kamu mallarında ise, fiyat mekanizmasının işlememesi nedeniyle, bu mallardan
ne miktarda üretileceğine siyasi talep yani oylama mekanizması ile karar verilmektedir. Kamu
hizmetlerinin sunumu bütçeleme süreci içinde kamu harcaması olarak gerçekleşir ve bütçenin
oylanması ile toplumun bu hizmetlere olan talebi, siyasi organ tarafından karşılanmış olur.
Toplumdaki bireylerin tercihlerini doğru olarak yansıtan bir seçim sistemi mevcut olduğu
sürece bu eşitlik sağlanacaktır. Bu hizmetlerin iktisadi etkinlik kriterlerine göre sunulup
sunulmadıklarını anlamamızı sağlayacak mekanizmalar özel mallarınkinden çok farklıdır. Özel
mallarda bu ölçü, piyasadaki arz ve talep dengesidir. Eğer bir malın talep fazlası ya da arz
fazlası varsa, bu malın üretim miktar optimal değildir. Ancak, kamusal mallarda, talepler siyasal
süreç içinde oylama yoluyla bildirildiği için, bu talepler siyasal sürece tam olarak yansımış olsa
dahi, arz yanı tarafından (iktidar partisi ve bürokratlar) etkinlik koşullarını sağlayarak sunulmuş
olup olmadığı, ancak iç ve dış denetim mekanizmaları ile ortaya çıkartılabilir.
8. KAMU MALLARININ FAYDASININ YAYILMA ALANI

8.1.Kamu Mallarının Faydasının Yayılma Alanına Göre Sınıflandırılması

Kamu mallarında bir diğer sınıflandırma kriteri kamu hizmetinin faydasının yayıldığı alanın
genişliğidir. Bu fayda yayılma alanı, mahalli bir bölge, tütün bir ülke veya yerkürenin belirli
bir bölgesi ya da bütün yerküre olabilir. İşte buna göre, kamusal mallar; yerel kamusal mallar,
ulusal kamusal inallar ve küresel kamusal mallar olarak sınıflandırılmaktadır.

8.1.1. Yerel Kamusal Mallar

Yerel kamusal mallar, dışlanamazlık ve bir dereceye kadar faydada rekabet olmaması
özelliklerine sahip mallardır, ancak şu farkla ki, bu malların faydalarının yayılma alanı belli
bir coğrafi bölge ile sınırlıdır. Örneğin su ve kanalizasyon, parklar, itfaiye hizmetleri, şehir
içi yollar ve trafik kontrolü, halk sağlığı ve bazı ülkelerde polis, eğitim, sağlık hizmetleri
gibi hizmetler yerel idari birimler tarafından sunulmaktadır. Esasen, bu yerel birimler
(belediye) bu hizmetleri sunmak için örgütlenmiş birimlerdir. Yerel kamusal malların kamu
ekonomisi araştırma alanına girmesi, 1956 yılında iktisatçı Tiebout’un yayınladığı bir
makale ile olmuştur. ‘Yerel Harcamaların Saf Bir Teorisi’ başlıklı bu makalede Tiebout
, hizmetlerin yerel sunumunun etkinliğini gösteren bir model kurmuştur. Bu modelde,
Tiebout, hizmet tercihleri farklı olan bireylerin, kendi tercihlerini karşılayacak olan hizmet
bölgelerine yerleşerek faydalarını ençoklaştırdıklarını göstermiştir. Bireyler gittikleri bölgede
ödedikleri yerel vergiler karşılığında talep ettikleri hizmetleri alacaklardır. Modelin çok fazla
kısıtlayıcı varsayım içermesi (bireylerin yerel hizmetler hakkında tam bilgiye sahip olduğu,
seyahat maliyetlerinin olmadığı, bölgeler arasında tam akışkanlık olduğu gibi) uygulamada
gerçekleştirilmesini engellemiştir. Daha sonra Buchanan tarafından geliştirilen ‘kulüp teorisi’
Tiebout hipotezinin daha farklı bir versiyonu olarak görülebilir. Hangi hizmetlerin yerel,
hangi hizmetlerin merkezi yönetim birimleri tarafından sunulması gerektiği ve bunların
finansman kaynaklarının hangi düzeylerde karşılanacağı ‘mali federalizm’ konusu altında
incelenmektedir. Son yıllarda kamu kesiminde etkinlik tartışmalarında önemli bir yer tutan
'yerelleşme’ (decentralization) arayışları ile birlikte bu konu daha da çok önem kazanmıştır.
8.1.2. Ulusal Kamusal Mallar

Faydası bir ülke sınırlan içinde yayılan kamusal mallara ‘ulusal kamusal mallar’ diyebiliriz.
Ulusal kamusal mallarda dışlanamazlık özelliği sadece ülke sınırlan içinde geçerlidir. Bu tür
hizmetleri söz konusu ülkenin merkezi hükümeti merkezi bütçeden karşılamak zorundadır. Bu
hizmetlerin düzeyinin ne olacağı, diğer bir deyişle bütçe büyüklükleri siyasal düzeyde karar
alınan hususlardır. Ulusal savunma, adalet, iyi bir ekonomi yönetimi bu tür mallara örnek
olarak verilebilir. Türkiye’de yaşayan bir kişi, Türkiye’nin neresinde olursa olsun, gerektiği
durumda, Türk adalet sisteminden yararlanıyor olmalıdır. Aynı şekilde, sağlıklı bir ekonomi,
bir ülkede yaşayan herkese, değişen derecelerde de olsa, fayda sağlıyor olmalıdır. Ayrıca,
günümüzde artan bir şekilde, bu tür kamusal malların ülkeler arasında yayılan dışsallıkları
ortaya çıkmaktadır. Bu konu ‘küresel kamusal mallar’ adı altında yeni bir kategori kamusal mal
tanımını yaratmıştır.

8.1.3. Küresel Kamusal Mallar

Küresel kamusal mal kavramı ilk kez 1999 yılında Birleşmiş Milletler bünyesindeki bir Çalışma
Grubu tarafından ortaya çıkartılmıştır. Bu çalışmada, küresel kamusal malların kamusal mal
özellikleri yanında, *sınır ötesi dışsallıklar taşıyan özellikleri de ortaya konulmuştur. Buna
göre, küresel kamusal mallar, daha önce kamusal mallar için sözünü ettiğimiz iki kritere bağlı
olarak incelenmektedir. Bu kriterler, küresel kamusal malların tüketiminde rekabet olup
olmadığı ve tüketimden mahrum etmenin söz konusu olup olmadığıdır. Ancak, Tablo
6.1’de de görüldüğü gibi, bu iki kriteri birden sağlayan özellikler her zaman bir arada
bulunmaz. İkinci olarak, küresel kamusal mallar sınır ötesi dışsallıklara sahiptir, yani faydalan
ya da maliyetleri tüm dünya ülkelerine yayılmaktadır (Kaul vd., 2003:23). Günümüzde, sağlık,
çevre, güvenlik gibi, kamu ekonomisinin konusu olan birçok hizmetin etkileri, ulus sınırlarını
aşarak dünyada belirli bölgelere ya da tüm yerküreye yayılmaktadır. Bu yayılma sadece ülkeler
arasında değil, aynı zamanda nesiller arasında da olmaktadır. Bu hizmetlerin bugün
gerçekleştirilmemesi durumunda, gelecek nesiller de bundan etkilenecektir. Küresel kamusal
malların önemli bir kısmı ‘küresel kamusal zararlar’ şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Küresel ısınma, salgın hastalıklar, iklim değişiklikleri, asit yağmurları, ülkelerarası
terörizm, mali istikrarsızlıklar, küresel yoksulluk gibi örnekler bunlar arasında
sayılabilir.
Tablo’da, çeşitli küresel kamusal mal örneklerinin gerek fayda, gerekse maliyet yönünden,
tüketiminden dışlanamazlık ve faydada rekabet olmaması kriterlerine göre ne düzeyde
değerlendirildiği görülmektedir. Örneğin okyanuslar ya da atmosfer söz konusu olduğunda
faydalardan “dışlanma” mümkün değildir; yoksulluğun önlenmesi konusunda ise “dışlanma”
mümkündür. Diğer yandan, ortak mülkiyet malları niteliğindeki mallarda (okyanuslar ve
atmosfer gibi) aşın kullanım, tam kamusal nitelikli mallarda eksik sunum, kulüp malı
niteliğindeki mallarda (internet gibi) ise eksik kullanım söz konusudur.
Dünya Bankası’nın daha çok üzerinde durduğu bir sınıflandırma ise, küresel kamusal malların
çekirdek mallar ve tamamlayıcı mallar olarak sınıflandırılmasıdır. Örneğin, salgın hastalıkların
önlenmesi, “çekirdek” niteliğinde, yoksulluğun önlenmesi ve genel sağlık hizmetlerinin
iyileştirilmesi gibi ulusal düzeydeki hizmetler ise “tamamlayıcı” niteliğinde küresel kamusal
mal olarak değerlendirilmektedir (Binger, 2003). Dünya Bankası’nın yaptığı bu sınıflandırmaya
göre, küresel kamusal mallar tüm ülkelere eşit olarak dağılsa bile, faydalarının ortaya çıkması
için ilgili ülkelerde bazı temel altyapı hizmetlerinin mevcut olması gerekir ki, bu da kalkınma
ile ilgili bir meseledir. Kalkınmışlık düzeyi yüksek olan ülkeler, aynı miktarda bir kamusal
maldan daha fazla fayda sağlarken, düşük olan ülkeler yeterince fayda sağlayamayacaklardır.
Bu nedenle, küresel kamusal malların finansmanında kalkınma yardımları önemli bir yer
tutmaktadır. Özellikle, azgelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru yayılan dışsal maliyetler
söz konusu olduğu zaman, bu ülkelere yönelik kalkınma yardımları daha önemli olmaktadır.
Küresel Kamusal Malların Sunulma Süreci: Küresel kamusal malların sunulma süreci,
ulusal düzeyde sunulan kamusal mallardan farklıdır. Küresel kamusal malların toplam miktarı,
tek tek ülkelerin ürettikleri miktarların bir fonksiyonu olarak gösterilmektedir. Bu fonksiyonlar
3 farklı şekilde ortaya çıkmaktadır:

1.Toplama: Bu yöntemde toplam kamusal mal (veya kamusal zarar) miktarı, bütün
kullanıcıların ‘katkılarının’ toplamına eşittir. Bu yöntem daha çok çevre ile ilgili hizmetlerde
ortaya çıkar. Örneğin, atmosfere yayılan toplam sera gazı, bütün ülkelerin yaydıkları gazın
toplamına eşittir. Aynı şekilde, toplam gaz emisyonundaki azalma, her bir ülkenin bu
emisyonu kısma miktarlarının toplamına eşit olacaktır. Diğer bir deyişle, toplam miktar
değişmemek üzere, bir ülkenin emisyonundaki artış, bir diğerindeki azalış ile telafi edilebilir.

2. En iyi vuruş: Bu yöntemde sunulan kamu malının miktarı, bu malı en yüksek düzeyde
üreten ülkenin sunum düzeyine eşittir. Örneğin, bilimsel araştırmalarda, toplam hizmet
düzeyini belirleyen unsur, bu hizmeti en yüksek düzeyde sunan ülkenin sunum miktarı
olacaktır.
‘Kalkınma yardımları bağlamında, hizmetlerin ‘en iyi vuruş’ özelliğine göre davranmak çoğu
zaman şu anlama gelmektedir: Bu hizmetlerin yapılması için gelişmiş ülkelerden gelişmekte
olan ülkelere doğru kaynak aktarmaya gerek yoktur, gelişmiş ülkeler bu hizmetleri kendi
ülkelerinde sundukları zaman faydaları nasıl olsa yayılacaktır’.

3. Zayıf Halka Teknolojileri: Bu sunum tekniğinde, kamu malının sunum miktarını belirleyen
unsur, en zayıf halka yani en az katkıyı yapan ülkedir. Örneğin, bir salgın hastalık durumunda,
bütün ülkeler ne kadar önlem alırlarsa alsınlar, eğer bir ülke önlem almada zayıf kalırsa,
diğerlerinin aldıktan önlemler etkisiz kalır. O halde, kalkınma yardımlarının en zayıf halkaya
yönelmesi, küresel kamusal mal sunumunu artıracaktır.

Küresel Kamusal Malların Sunumunda Yeralan Aktörler: Yerel ve ulusal malların


sunulduğu birimler olan yerel yönetimler ve merkezi yönetimler ulus devlet örgütlenmesi içinde
yeralmaktadır, buna karşılık, bölgesel ve küresel malların sunumu için oluşturulmuş devlet
benzeri bir örgüt yoktur. Uluslararası kamusal malların sunumu ve finansmanında politikaların
oluşturulması konularında doğrudan veya dolaylı olarak etkili olan aktörler şöyle sayılabilir:
1. Uluslararası kuruluşlar: Birleşmiş Milletler Barış Gücü, Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşlar
2. Ulus devletler: Uluslararası örgütlerden gelen yardımların kullanılması konusunda ulus
devletlerin de önemli rolü vardır.
3. Uluslararası sivil toplum örgütleri: Uluslararası alanda çalışan gönüllü yardım kuruluşları
(Oxfam, CARE gibi)
4. Özel sektörün desteklediği ve kâr amacı olmayan kuruluşlar (Gates Vakfı gibi)
Görüldüğü gibi küresel kamusal malların sunumunda farklı kurumsal düzeylerde çok aktörlü
bir yapı vardır. Her bir kuruluş, sağlık, yoksullukla mücadele, çevre sorunları gibi farklı
alanlarda faaliyet göstermektedir. Ancak, küresel kamusal mallar ve politikalar konusunda,
gündem oluşturmak, kural koymak ve izlemek, finansman sağlamak gibi işlevleri olan
uluslararası kuruluşlar arasında en önemlisi, Birleşmiş Milletler örgütüdür. Aşağıda küresel
kamusal mal kapsamında ele alman bazı hizmet alanlarını daha ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.
Küresel Kamusal Mal Olarak Çevre: Bugün küresel düzeyde ortaya çıkan çevre sorunları,
başlıca ozon tabakasının incelmesi ve iklim değişiklikleridir. Her iki çevre sorunu da giderek
artan sanayi üretim sonucunda atmosfere yayılan gaz emisyonlarının sonucudur ve bu durum
bütün ülkeleri etkilediği için sınırötesi bir dışsallık durumu söz konusudur. Bu dışsallıkların
yayılmasında ileri düzeyde sanayileşmiş ülkelerin payı daha büyüktür. Bu nedenle, bu
dışsallıkların önlenmesi için, başta sanayileşmiş ülkeler olmak üzere, bütün ülkelerin katılacağı
uluslararası anlaşmalar zorunludur.
Bu amaçla oluşturulan Montreal Protokolü, ozon tabakasının incelmesine yol açan bazı gazların
küresel emisyonunda azalma sağlamayı başarmıştır. Ancak, sera gazlarının seviyesinin kontrol
edilmesi için oluşturulan Kyoto Konferansı, bu gazların yayılmasında en büyük pay sahibi olan
A.B.D.’ nin direnç göstermesi nedeniyle, aynı başarıyı gösterememiştir ve küresel düzeyde bir
çevre sorunu olan iklim değişiklikleri ciddi bir risk olarak büyümeye devam etmektedir. Bugün
dünyada yaşanan ve yaşanması öngörülen iklim değişikliklerinin insanların sanayi
faaliyetlerinden mi kaynaklandığı yoksa dünyanın milyarlarca yıllık oluşumunda ortaya çıkan
doğal çevrimselliklerin mi bir sonucu olduğu son yıllarda tartışılan bir konu olmuştur. Ancak,
en son yayınlanan Birleşmiş Milletler Raporlarında, iklim değişikliklerinin ekonomik
faaliyetlerden kaynaklandığı bilimsel verilere dayanarak açıklanmıştır.
Birleşmiş Milletlere bağlı Uluslararası iklim Değişiklikleri Panelinin 2007 Raporunda,
atmosferde biriken sera gazlarının endüstrileşme sonrası dönemde yoğunlaşmaya başladığı ve
bu artışın 1970-2004 arası dönemde ciddi hale geldiği vurgulanmıştır. Sera gazı
emisyonlarındaki en büyük artış, eneıji (%145), ulaştırma (%120), endüstri (% 65), tarım (%27)
sektörlerinden ve konutlardan (%26) kaynaklanmaktadır.
Dünyada iklim değişiklikleri, daha yüksek ortalama sıcaklıklar, deniz seviyesindeki artışlar,
bazı atmosfer ve okyanus sirkülasyonlarının zayıflaması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bir
küresel kamusal mal olan iklimin (kamusal malların tüketimden mahrum bırakılamama ve
faydada rekabet olmaması özelliklerini hatırlayalım), böyle bir tehdit ile karşılaşması
sonucunda, bunun çözümünün yine küresel örgütler ile sağlanması kaçınılmazdır.
Küresel Kamusal Mal Olarak Bilgi: Günümüzde bilgi hizmetinin kamusal mal niteliği
küreselleşmenin yarattığı olanaklarla birlikte bu hizmeti bir uluslararası kamusal mal haline
getirmiştir. Bilgi hizmeti, bazen saf bilime katkı niteliğinde bir bilgi (örneğin matematiksel bir
teorem), bazen de bilimsel bilgi ve teknoloji kullanılarak üretilmiş bir ürün şeklinde olabilir
(örneğin yeni bir ilaç, bir bilgisayar programı veya başka yeni teknolojik buluşlar).
Bilginin hizmet olarak niteliği aslında tam kamusal mal tanımına uymaktadır. Öyle ki,
tüketiminde rekabet yoktur, yani bu bilgi kullanıldıkça azalmaz ve tüketiminden mahrum
bırakmak, imkânsız değilse de zordur (bir teorem bir kere yayınlanırsa onu isteyen kullanabilir)
(Stiglitz, 1999). Bu özellikler küresel düzeyde de geçerlidir; öyle ki İngiltere’de üretilmiş bir
bilgi Türkiye’de de, Japonya’da da kullanılabilir. Ancak, burada sorun şudur ki, bilgi tam
kamusal bir mal haline getirildiği ve bilgiyi üretenlerin mülkiyet hakları (entelektüel mülkiyet)
korunmadığı sürece yeni bilgi üretimi dizginlenmiş olur. Burada, Stiglitz’e göre 2 etki ortaya
çıkmaktadır: 1. Patent haklarının korunmasının getirdiği dinamik etkinlik (yeni araştırmaların
teşvikini sağlayarak) 2. Bilginin pahalı hale gelmesinin yaratacağı statik etkinsizlik (patent
haklarının maliyeti ya da bilgiyi ellerinde tutanların tekel fiyatı uygulaması dolayısıyla).
Burada devletlerin önemli bir dengeleyici rolü ortaya çıkmaktadır. Dinamik etkinlik statik
etkinsizliği telafi ettiği sürece, entelektüel mülkiyet haklan korunmalıdır. Ancak bazı
durumlarda, buluşların patent haklarının korunması daha maliyetli olabilir (sonuçlan yaygın
olarak fayda sağlayan ve yeni buluşları geliştiren temel bilimsel araştırmalar gibi). Bu durumda,
devletin, bilimsel araştırmaları teşvik edecek olan araştırma-geliştirme harcamalarını finanse
etmesi etkinlik açısından uygundur. Bu noktada, bilginin uluslararası kamusal mal olması
dolayısıyla, devletler arasında yayılan bir dışsallık etkisinden söz edilmektedir. Ancak, bilginin
özel mülkiyette olması durumunda, bu dışsallık, özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
arasında bir çıkar çatışmasına dönüşmektedir. Bu sorunların çözümü, diğer uluslararası
kamusal mallarda olduğu gibi, ilgili uluslararası kuruluşların, gerek etkinlik, gerekse adalet
kavramlarını gözeterek küresel düzeyde rol oynamaları ile mümkün olabilecektir.
Küresel Kamusal Mal Olarak Sağlık: Küresel kamusal malların sınırötesi dışsalıklar olarak
tanımlandığını daha önce belirtmiştik. Çevresel zararlardan sonra, bu sınırötesi dışsallığın bir
kamusal zarar olarak ortaya çıktığı en belirgin durumlardan bir tanesi de sağlıktır. Günümüzde,
küreselleşme ile bağlantılı olarak ortaya çıkan sağlık sorunlarının nedenleri şöyle sıralanabilir:
1. Küresel ekonomik istikrarsızlık ve yoksulluk nedeniyle azgelişmiş ülkelerde yükselen
hastalık ve ölüm oranları
2. Gerek artan uluslararası turistik ve ticari seyahatler gerekse artan ülkeler arası göç nedeniyle
daha fazla yayılan bulaşıcı hastalıklar
3. Su kaynaklarının kirlenmesi veya iklim değişiklikleri gibi çevre sorunları nedeniyle ortaya
çıkan hastalıklar
4. Küresel pazarlama olanaklarının artmasıyla tütün gibi zararlı malların dolaşımının artması
ve bunlara bağlı hastalıkların çoğalması
Sağlık hizmetlerini bir kamusal hizmet olarak değerlendirmek için iki ayrı grupta ele alabiliriz.
Birinci grup, önleyici ve koruyucu sağlık hizmetleri; ikinci grup ise tedavi edici sağlık
hizmetleri olarak ayrılabilir. Önleyici ve koruyucu sağlık hizmetleri, dışsal maliyetleri önlemesi
nedeniyle, faydası sadece hizmeti alan kişiye değil bütün topluma yayılan hizmetlerdir.
Günümüzdeki küreselleşme koşullarında bu yayılma alanı ülke sınırlarını aşmaktadır. Bu
nedenle, sağlık hizmetlerinin sunumu ve finansmanı daha çok uluslararası örgütler aracılığı ile
olmaktadır. Yoksulluk, yetersiz beslenme, olumsuz çevre ve toplum koşulları sonucunda
bulaşıcı enfeksiyonların daha yaygın olması gibi kalkınma ile ilgili sorunlar nedeniyle, bu
dışsallıklar gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru yayılmakta ve bu nedenle,
önlenmeleri için kalkınma yardımları gerekli olmaktadır. Kalkınma yardımları, Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) gibi resmi uluslararası örgütler ve bazı uluslararası sivil toplum kuruluşları
tarafından gerçekleştirilmektedir.

8.2. Kamu Malların Sunumu ve Finansmanı

Mal piyasalarının işleyişi arz ve talebin karşı karşıya gelmesi ile olur. Arzın anlamı
malın üretilmesi ve sunulmasıdır. Talep ise efektif anlamda malın satın alınması yani
finansmanıdır. Özel mallarda, bu ikisi de, çoğu azalan özeldir. Yani, firmaların ürettikleri
mallan, tüketiciler kendi gelirleri ile satın alırlar, ancak kamu ekonomisi sözkonusu olduğu
zaman bu karşılaşma daha karmaşık olabilir. Öyle ki, bazı mal ve hizmetler, özel kesimde
sunulduğu halde, finansmanı kamusal olabilir. Özel kesim eğitim ve sağlık hizmetleri
sunduğu zaman, kişiler kendi gelirlerini harcayarak bu hizmeti satın alıyor iseler, burada piyasa
ilişkileri egemendir. Ancak, devlet, kişilerin gelirleri yetersiz olduğu için bu hizmeti tamamen
finanse ediyor veya sübvansiyon yapıyor ise, burada piyasa işleyişi tam değildir. Burada arz
yanı özel, talep yanı ise bir ölçüde tam kamusal (finansmanı kamusal olduğu için gelire
bağlı olmayan) bir piyasa yapısı mevcuttur. Bu duruma ‘yarı piyasalar’ veya ‘içsel
piyasalar’ adı verilmektedir. Bu sistem, son yıllarda bazı ülkelerde eğitim hizmetlerinde,
‘kupon sistemi’ adıyla uygulanmaktadır. Bu sistemde, devlet ihtiyacı olanlara eğitim hizmeti
satın alması için belirli değerlerde kupon vermekte, kişiler, hizmeti satın almak için özel
kurumlar arasında seçim yapmaktadır. Bu sistemin rekabete dayandığı için etkinlik sağlayacağı,
diğer yandan eğitim talebini gelire bağlı olmaktan çıkaracağı için adil olduğu savunulmaktadır.
Sağlık hizmetlerinde de benzer bir uygulama, kamu sigortalı kişilerin özel sağlık
kuruluşlarından yararlanmasıdır. Bu durum aşağıdaki Tablo 6-5’de III no’lu alanda ortaya çıkan
durumdur. Bir başka durum ise (Tablo 6.5’de II.alan), sunumun kamusal olup, finansmanın özel
olmasıdır. Bunun örneğini elektrik, su, gaz gibi doğal tekel özelliği gösteren alanlarda
görmekteyiz. Her ne kadar, son yıllarda, bu hizmetlerde, özellikle elektrikte bazı
özelleştirmeler yapılsa da, bu durum, üretimden tüketime bütün aşamaların özelleştirilmesi
demek değildir. Söz konusu hizmetler, bazı piyasa aksaklıkları nedeniyle (bu konuyu Doğal
Tekeller Bölümünde daha ayrıntılı olarak ele alacağız) kamu kesiminde üretilse de, bunların
bölünebilir ve fiyatlandırılabilir olmaları taleplerinin özel olmasını sağlar. Tam kamusal
mallarda ise, gerek sunum, gerekse finansman kamusaldır. Tabii, burada kamusal finansmanı
(vergiler) sağlayanlar, yine özel bireyler olduğu için, yan piyasalarda olduğu gibi bir gelir
transferi olmayabilir. Bu durum, kamu kesiminin büyüklüğüne ve vergi sisteminin yapısına
bağlıdır. Görece küçük ve sadece tam kamusal mallardan oluşan bir kamu kesimi mevcut ve
vergi sistemi daha çok faydalanma ilkesine dayanıyor ise, kamusal finansman gelir
transferlerine izin vermeyecek ve özel finansman etkisi gösterecektir.

Tablo: Özel ve Kamu Kesiminde Sunum ve Finansman

Sunum
Özel kesim Kamu kesimi
Finansman Özel kesim Piyasa (I) Doğal tekeller
Kamu kesimi Yan piyasalar (III) Tam kamusal (IV)

8.3. Kamu Mallarının Etkin Üretim Düzeyi

Özel mallarda, piyasa ekonomisinin işleyişi içinde hangi maldan ne miktarda


üretileceğine nasıl karar verildiğini 3. Bölümde görmüştük. Kamu ekonomisini, piyasa işleyişi
içinde modelleştiren iki iktisatçı, Lindahl ve Samuelson, kamu mallarının optimal
sunumunu analiz eden bu gönüllü değişim modellerinin öncüleri olmuşlardır. Bu
modellerin amacı, Pareto etkinlik koşullarının, kamu mallarının da bulunduğu bir dünyada
gerçekleşmesinin koşullarını araştırmaktır. Aşağıda bu iki modeli daha ayrıntılı olarak ele
alacağız.

8.3.1. Lindahl Modeli

Lindahl Modeli, iki bireyli bir model içinde, kamu mallarının etkin üretim düzeyini, bireylerin
taleplerini dikkate alarak gösteren bir modeldir. İktisat biliminde bütün modellerde olduğu gibi,
bu modelde de bazı varsayımlarda bulunulmuştur. Bu varsayımlar, bireylerin, kamu malı için
azalan marjinal faydalarını yansıtan negatif eğimli talep eğrileri olduğu ve bunların doğru
olarak açıklandığıdır. Bu modelde, bir planlamacı (devlet) belirli bir kamu malı düzeyini
seçer ve bunu bireylere duyurur. Bireyler, kendi talep fonksiyonlarına göre, bu miktar
kamu malı için ne kadar ödemeye istekli olduklarını açıklarlar. Eğer kişilerin ödemeye
istekli oldukları bedellerin toplamı, kamu malı üretiminin maliyetini karşılıyor ise, bu
miktar etkin bir kamu malı miktarıdır. Eğer kişilerin ödemeye hazır oldukları tutar,
üretim maliyetini karşılamıyor ise «örneğin G2), söz konusu miktar optimal düzeyin
üzerinde demektir. Planlamacı, bu miktarı azaltarak bireylerin daha fazla ödemeye
istekli olacakları bir miktara doğru yaklaştırabilir. Eğer, planlamacı kamu malı üretim
düzeyini optimal olan düzeyin altına düşürürse (örneğin G1), bu defa, kişilerin ödemeye istekli
oldukları tutar maliyetin üzerinde olacaktır. Bu da optimal bir miktar değildir, çünkü kişiler
daha fazla kamu malı elde ettikleri sürece refahlarını artırabilmektedirler. Sonuç olarak, optimal
olan öyle bir miktar vardır ki, artık maliyetler veri iken daha fazla fayda elde etme imkanı
kalmamıştır. Bu Şekil 6.4’de L noktası ile gösterilmiştir. Bu denge noktasında, optimal kamu
malı miktarı G0; bireylerin ödemeye istekli oldukları vergi-fiyatlar A bireyi için 0Ah* ve B
bireyi için 0Bh* olacaktır. Öyle ki, bu iki vergi fiyatın toplamı, kamu malının üretim maliyetini
(OA– OB) karşılamaktadır.

8.3.2. Samuelson Modeli


Samuelson Modeli ise, Lindahl modelinin çok sayıda birey için genişletilmiş bir halidir. Burada
da, kamu mallarının üretim süreci piyasa sürecine benzer şekilde ele alınmış ve bireylerin
taleplerinin doğru olarak açıklandığı varsayımı yapılmıştır. Kamu mallarına olan bireysel
taleplerin, aynı özel mallarda olduğu gibi, fiyat ve miktar arasındaki negatif ilişkiyi gösterdiği
bu modelde, denge üretim düzeyi, toplam talebin maliyet eğrisi ile kesiştiği noktada ortaya
çıkmaktadır. Ancak burada özel mallarla olan fark, bireysel taleplerin toplanması konusunda
ortaya çıkmaktadır.

Özel ve Kamusal Mallarda bireysel taleplerin toplanması: Özel mallarda, piyasa fiyatı veri
iken, bireyler, fayda maksimizasyonu yapmalarını sağlayacak şekilde, tüketecekleri miktarı
seçtikleri halde, kamu mallarında, üretilen miktar veri iken (kamu malı özelliği gereği tüm
toplum aynı miktarı tüketiyor) bireyler, bu veri miktar için ne kadar ödemeye hazır
olduklarını bildirirler. Bu nedenle, özel mallarda talepler yatay olarak toplandığı halde,
kamu mallarında dikey olarak toplanmaktadır.

Özel mallarda, piyasa fiyatı veri iken, bireyler, bütçe kısıtları altında kendilerine en yüksek
faydayı sağlayacak olan mal miktarlarını talep ederler. Piyasa talebi ise, tek tek bireylerin talep
ettikleri miktarların toplanması ile ortaya çıkmaktadır. Kamu mallarında ise, üretilecek olan
miktar veridir, çünkü kamu mallarının özelliği gereği tüm toplum için aynı miktar
üretilmektedir. Herbir miktar için bireylerin ödemeye hazır oldukları fiyatlar, (faydalarını
gösteren talep eğrilerine göre) toplandığı zaman, söz konusu kamu malı için miktar fiyat
ilişkisini gösteren toplam talep eğrisi oluşturulabilmektedir. Bu miktarın (örneğin q) ne kadar
olacağına kamusal karar alma sürecinde karar verilir.

Samuelson Modelinin İşleyişi: Samuelson modelinde, aynı Lindahl modelinde olduğu gibi,
bireyler, talep fonksiyonlarından yola çıkarak, bu veri miktar için ne kadar ödemeye hazır
olduklarını bildirirler. Kişilerin ödemeye hazır oldukları bu fiyata vergi- fiyat adı verilir. Kamu
mallarında toplam talep, her bir üretim miktarı için bireylerin ödemeye hazır oldukları
tutarların (vergi-fiyatlann) toplanması ile bulunur. Yukarıda gösterdiğimiz gibi, kamu
mallarında, özel malların aksine talepler dikey olarak toplanmaktadır. Samuelson Modeline
göre, bu toplam talep eğrisinin, kamu malının maliyet eğrisi ile kesiştiği noktada ortaya çıkan
üretim miktarı kamu malının etkin üretim miktarı olacaktır. Şekil 6.7’de bu modelin unsurları
genel hatları ile gösterilmektedir. Şekilde A ve B bireylerinin söz konusu kamu malı için olan
talep eğrileri gösterilmiştir. A bireyi daha az, B bireyi daha çok düzeyde kamu malı talep
etmektedir. Burada talep eğrileri, aynı özel mallarda olduğu gibi, her bir birey için fiyat ile
miktar arasındaki ilişkiyi göstermektedir, ancak şu farkla ki, özel mallarda miktar fiyatın
fonksiyonu olarak değerlendirilirken, yani veri bir fiyat düzeyi için talep edilen miktar söz
konusu iken; kamusal mallarda veri bir miktar için ödemeye hazır olunan fiyat (vergi-fiyat) söz
konusudur. Burada, bireylerin ödemeye hazır oldukları fiyatlar, özel mallarda olduğu gibi,
bireylerin elde ettikleri faydayı göstermektedir. Şekilde kalın çizgi ile gösterilen kırıklı talep
eğrisi toplam talep eğrisidir. Toplam talep eğrisi bulunduktan sonra, optimal üretim
miktarının bulunması için, bu eğrinin maliyet eğrisi ile çakıştığı noktadaki fiyat ve miktarın
ortaya çıkartılması gerekir. Bu noktanın optimal olmasının anlamı, bu düzeydeki kamu malı
miktarı için, her iki bireyin ödemeye hazır oldukları bedelin toplamının, kamu malının
maliyetini karşılıyor olmasıdır. Aynı Lindahl modelinde olduğu gibi, burada da optimal durum
fayda toplamlarının maliyete eşit olduğu noktada oluşmaktadır. Optimal düzeyden daha fazla
bir kamu malı miktarı marjinal maliyetin marjinal faydayı aştığı bir durumu, optimal düzeyden
daha az bir kamu malı miktarı ise, marjinal maliyetin marjinal faydanın altında kaldığı yani
ilave bir birim kamu malı üretilmesinin net toplam faydayı artıracağı durumu göstermektedir.
Örneğin şekilde, iki bireyin taleplerinin dikey toplamı olan toplam talep eğrisinin maliyet eğrisi
ile kesiştiği noktada ortaya çıkan optimal kamu malı miktarı Q* olmaktadır. Q* kadar bir kamu
malı miktarı için A bireyinin ödemeye hazır olduğu fiyat P ve B bireyinin ödemeye hazır olduğu
fiyat PB’dir. Bu iki vergi-fiyatın toplamı kamu malının maliyetini karşıladığı için bu miktar
optimal bir miktardır.
Şekil: Samuelson Dengesi

Yukarıda açıkladığımız optimal kamu malı üretimi modelini, 3.Bölümde göstermiş olduğumuz
iki malı Pareto etkinlik modeli çerçevesinde de açıklayabiliriz. Burada, hatırlayacağınız gibi,
bireylerin iki özel mal arasındaki tercihleri söz konusu idi. Eğer bu iki maldan bir tanesi kamu
malı ise, yani bireyler kamu malı ile özel mal arasında tercih yapıyorlar ise bu model nasıl
değişecektir? Bu durumda ekonomide sınırlı olan kaynaklar kamu malı ile özel mal arasında
dağıtılacaktır. Bu dağıtımın bir yandan arz (üretim) yönü diğer yandan talep (tüketim) yönü
vardır. Üretim yönünden bakarsak, kaynakların kamu malı ile özel mal arasında etkinlik
sağlayacak şekilde dağıtılmasını sağlayan üretim olanakları eğrisini göz önüne almalıyız.
Üretim olanakları eğrisi, ekonomide bir maldan (kamu malı, g) bir birim fazla üretmek için
diğer maldan (özel mal, x) ne kadar vazgeçmemiz gerektiğini gösteren eğridir. Ekonomi üretim
olanakları eğrisi üzerindeki noktalar üzerinde bulunduğu sürece kaynaklan verimli olarak kul-
lanıyor demektir. Ancak bu noktalardan hangisi toplum tarafından talep edilen mal bileşimini
göstermektedir? Bu sorunun cevabını bulabilmek için bireylerin taleplerini dikkate almalıyız.
Özel mallarda, Pareto etkinlik koşulu, marjinal ikame oranlan ile marjinal dönüşüm oranının
eşitlenmesi ile gerçekleşmektedir. Bireylerin bir maldan daha fazla tüketmek için diğer maldan
ne kadar vazgeçmeye razı olduklarını gösteren ‘marjinal ikame oranı’ (belirli bir noktada
kayıtsızlık eğrisine teğet olan doğrunun eğimi) ile ekonominin teknik olarak bir maldan bir
birim fazla üretmek için diğer maldan ne kadar vazgeçmesi gerektiğini gösteren ‘marjinal
dönüşüm oranı’ (belirli bir noktada üretim olanakları eğrisine teğet olan doğrunun eğimi) nın
eşitlendiği noktada kaynaklar optimal olarak dağılmış demektir.
Ekonomide üretilen mallardan bir tanesinin kamu malı olduğu durumda ise, optimal üretim
miktarı, bireylerin marjinal ikame oranlarının eşitlenmesi yerine toplanması ile ortaya
çıkmaktadır. Bu durumu şöyle ifade edebiliriz: Σ MİOgx= MDOgx
Bunun nedeni, daha önce açıkladığımız gibi, kamu mallarının bütün bireyler tarafından aynı
miktarda tüketilmesi, özel mallarda olduğu gibi her birey için farklı bir miktar ayarlaması
yapılamamasıdır. Bu durumda, bireyler, belirli bir düzey kamu malı için ne kadar özel maldan
vazgeçmeye hazır olduklarını bildirirler; bu, kamu malı ile özel mal arasındaki marjinal ikame
oranlarını göstermektedir. Bireylerin, herhangi bir kamu malı miktarı içir vazgeçmeye gönüllü
oldukları özel malların toplamı, ekonomide, söz konusu kamu malını üretmek için vazgeçilmesi
gereken özel mal miktarına eşit ise. diğer bir deyişle, marjinal ikame oranlarının toplamı
marjinal dönüşüm oranına eşitleniyor ise, söz konusu kamu malı miktarı optimal bir miktar
demektir. Bu sonuç Şekil’de gösterilen sonuç ile aynıdır.
Dikkat edilirse, burada modelin işleyiş mekanizması özel mallar için olan model ile aynıdır.
Ancak, kamu mallarının özelliği gereği olarak, bireylerin mallar arasındaki marjinal ikame
oranlarının eşitlenmesi yerine toplanmaları söz konusudur.
Bu durumu açıklamak için şöyle bir örnek verebiliriz. Bir ekonomide kaynakların özel mal
(tereyağı) ile kamusal mal (savunma) arasında optimal dağılımını bireylerin tercihlerinden yola
çıkarak nasıl sağlarız? Bunun için, üretim açısından, 1 birim daha fazla silah üretmek için 3
birim tereyağından vazgeçmek gerekiyor olsun. Bu 1 birim silahı üretmek için, bireylerin
tüketmekten vazgeçecekleri tereyağı toplamı 3 birim ise, diyelim ki, A bireyi için 2 birim ve B
bireyi için 1 birim olsun (A bireyi savunma hizmetine daha çok değer veriyor), bu eşitliği
sağlayan toplam tereyağı ve silah miktarları optimal miktarlar demektir. Ancak, A bireyi de B
bireyi de 1 birim ilave silah üretmek için 1 ’er birim tereyağından vazgeçmeye razı oluyorlarsa,
o zaman toplumun kaynakları bu kamu malını üretmeye yetmeyecektir.
Bu basit model, ekonomilerde kamu açıklarını açıklamak için kullanılabilir. Kamu açıklarının
anlamı kamu harcamalarının maliyetinin vergiler tarafından karşılanamaması yani bireylerin
ödemeye istekli olmamalarıdır. Bunun nedeni ise, bireylerin bu hizmetlere taleplerinin yetersiz
olması veya yukarıda açıklanmış olan bedavacılık meselesi sonucunda taleplerini
açıklamamalarıdır. Kamu mallarında talep açıklanmaması sorunu, ekonomide birçok durumda
ortaya çıkan ‘asimetrik bilgi’ sorununun bir biçimidir. Burada bireyler kendi taleplerini
bilmekte, ancak devlet bunları bilmemektedir. Her birey bu durumu kendi çıkarına olarak
kullanmak isterse, sonuçta, tutuklunun ikilemi modelinde olduğu gibi, herkes bundan zarar
görecektir. Bu sorunu ortadan kaldırmak için, eğer gönüllü değişim modelleri içinde kalınmak
isteniyorsa, yapılması gereken bireylere tercihlerin açıklanmasını sağlayacak dürtüler
vermektir.

You might also like