Professional Documents
Culture Documents
7253-Nukleer Savash Ve Gezegenimizin Biyolojik-Iqlimsel Deghishimi-Serol Teber-1999-146s
7253-Nukleer Savash Ve Gezegenimizin Biyolojik-Iqlimsel Deghishimi-Serol Teber-1999-146s
VE
GEZEGENİMİZİN
BİYOLOJİK - İKLİMSEL DEĞİŞİMİ
SEROL TEBER
yeni dizi: 29
mayıs 1985
bilgi: 6
NÜKLEER SAVAŞ
VE
GEZEGENİMİZİN
BİYOLOJİK - İKLİMSEL
DEĞİŞİMİ
DE YAYINEVİ
“Ben de büyük Amerikalı Benjamin
Franklin’le aynı kanıdayım: hiçbir
zaman iyi bir savaş ve hiçbir zaman
kötü bir barış olmamıştır... Ben ba
rış için savaşmak istiyorum. İnsan
lar, kendileri karşı çıkmadıkları sü
rece, hiçbir şey savaşları ortadan kal
dırmaz...
Savaş için hiç direnmeden verdiğimiz
kurbanları, barış için vermeye hazır
olmalıyız. Benim için bundan daha ö-
nemli hiçbir şey yoktur...1”
Albert Einstein
GİRİŞ
Serol Teber
Nisan 1985
1. BÖLÜM
*■
li
lere bağlı olmadığı, hemen tümüyle maddenin atom
yapısıyla koşullu olduğu öngörülmüştür...
Bir radyoaktif elementin yanlanm a süresini bul-
ın 2 0,6931
mak için, T 1/2 = --------- = ---------- = r. 0,6931
l l
denklemi kullanılmaktadır...
Burada \ radyoaktif elementlerin bozulma sabite-
si, kostantı, r söz konusu elementin yarılanma süre
sini vermektedir. Bu koşullarda örneğin, Baryum’un
yanlanm a süresi 12,8 gün; Uranas’in 4,5 milyon yıl;
PlutonyunW un 24.000 yıl oldukları bulunmuştur...
*
Bugün, nükleer enerjinin yapay yollardan üre
tilmeye başlanmasından önce de, yerküresi üzerinde
radyoaktif elementlerin doğal yollardan ve çok yavaş
parçalanmaları sonucu oluşan belli bir doğal radyo
aktif radyasyonun varlığı bilinmektedir...
Örneğin, 1 gram Uran, her bir saniyede, 10.000
atom çekirdeği üzerinden radyoaktif dönüşüme uğra
maktadır. Uran’m radyoaktif etkinliği, Radium’dan bir
kaç milyon kez daha azdır. Uran’m yanlanm a zam a
nının 4,5 milyar yıl olmasına karşın, bu süre Radium’
da 1620 yıldır. Thorium’da 14 milyar yıllık bir y a n
lanma süresi sonunda, atom çekirdeği son kerte den
geli olan kurşuna dönüşür... Gerçekte tüm radyoaktif
elementler sonunda kurşuna dönüşmektedirler... Ör
neğin, Uran, 13 aşamadan, çeşitli ara kademelerden
geçerek kurşuna dönüşmesine karşm, Thorium, an
cak 10 aşamadan geçerek kurşunlaşmaktadır...
Doğal radyoaktivitenin yerküresi üzerindeki da
ğılımında önemli değişiklikler görülmüştür. Örneğin,
Orta Avrupa’da yaşayan bir insanın, yılda 110 m.rem
kadar doğal radyasyon etkisinde kaldığı hesaplanmak
tadır. Bu nedenle, örneğin, Federal Alm anya’da sap
tanan her 500 kanser vakasından birinin bu doğal
radyasyon etkisiyle ortaya çıktığı varsayılmaktadır.
Başka bir deneyle, Federal Alm anya’da yılda ortala
ma 400 kişi, bu doğal radyasyon etkisiyle kanser ol
maktadır. ..
Doğal radyasyon miktan, ayn ca deniz düzeyle
rinden yükseldikçe de çoğalmaktadır. Örneğin, Batı
A vrupa’da deniz düzeyinde 30 m.rem olan radyas
yon, Karaormanlar’da 1493 metre yüksekliklerde 54
mrem ’e çıkmakta, Alpler’in 2962 metre yüksekliğin
de 162 m.rem’e ulaşmaktadır... Buna karşın, Brezilya’
nın Atlantik kıyılarında 1000 m.rem, Orta Fransa’da
250 m.rem, Himalaya dağlarında 4000 m.rem olarak
saptanmaktadır...
Yeryüzündeki bu doğal radyasyonun oluşundan,
en çok, Uran, Thorium, ve bazı Kalsium türlerinin
sorumlu olduğu öngörülmektedir... Ayrıca, Çekoslo
vakya ya da Am erika Birleşik Devletleri gibi bazı
Uran yatağı olan bölgelerde doğal radyasyon, diğer y ö
relere oranla çok daha fazla olmakta, ve buralarda g ö
rülen kanser vakaları büyük boyutlara ulaşm aktadır...
«fc**
*
Ancak, Niels Bohr, Otto Hahn ve arkadaşlarının
ürettikleri yeni bulgulan Danimarka’da duyunca ger
çek niteliği ve bunların getirdiği büyük mesajı kav
ramış ve hemen Am erika Birleşik Devletleri’ne gide
rek durumu Einstein, Fermi ve Szilard gibi barış yan
lısı bilim adam lanna anlatmış ve daha sonra da, bu
konuda çeşitli üniversitelerde daha açık anlaşılabilen
konuşmalar yapmıştır...
Bu arada, kimi gizli haber alma örgütlerinin de,
Niels Bohr’un anlattıklannı doğrular niteliklerde ve
riler getirmeleri üzerine, Szilard, Fermi ile de konuş
tuktan sonra, ve büyük bir olasılıkla birlikte hazır-
ladıklan ünlü mektubu Einstein’a imzalatıp Başkan
Roosevelt’e gönderm işlerdir...
Einstein, daha sonraki yıllarda, yaptığı çeşitli söy
leşilerde, böylesi bir mektubu nasıl olup da imzala
dığı sorularına, “ ...deneylerin başanya ulaşması du
rumunda, bunun insanlık için ne denli korkunç bir
yıkım olacağının bilincindeydim. Buna karşın, Alman-
lann da, üzerinde çalıştığı bu konuda başanlı olma-
la n olasılığı karşısında bu adımı atmayı zorunlu gör
düm ... Eğer, Alm anlann atom bombası yapam ayacak
larını bilseydim, bu iş için hiçbir girişimde bulunmaz
dım ...” yanıtını vermiştir.
Einstein’ın mektubu başlangıçta gereken ilgiyi çek
memiş, fakat, bu ara, Japonlar’m, Pearl Harbour sal-
dınsı üzerine sorunu yeniden gündeme getiren A m e
rika Birleşik Devletleri savunma bakanlığı, 1942 yılı
başlarında, “ Manhattan Projesi” gizli adı altında,
atom bombasının yapımına başlamasını kararlaştır
mıştır... Manhattan Projesinin genel denetimini ABD
adm a savunma bakanlığı üstlenmiş ve General Gro-
ves’i denetleme kurulu başkanlığına atamıştır...
Bir süre sonra, ünlü fizikçi Robert Oppenheimer,
Manhattan Projesinin bilimsel-beyinsel araştırma b ö
lümünün başına getirilmiş ve çalışmalara New M ek
sika, Los Alamos bölgesinde kurulan özel deney ev
lerinde başlanmıştır...
Bu arada ayrıca, pek çok üniversitede konuya ek
yardımcı araştırmaları sürdürecek yeni yeni bilim-
araştırma gruplan oluşturulmuştur. Gittikçe büyüyen
bu dev projede çalışanlann sayısı bir ara 15Q.000 do
laylarına ulaşmıştır... Gerçekten bu çok kapsamlı ça
lışmalar, ABD’de yapılmış ve finanse edilmiş olm a
sına karşın, dünyanın hemen her yerinden gelen en
seçkin bilim adamlarının faşizme karşı ortaklaşa sür
dürdükleri örnek bir uluslararası dayanışmanın ürü
nü olmuştur...
Gelişmelerin bu aşamasında, Fermi, Otto Hahn’m
deneylerini yenilemeye başlamış ve bu amaçla sür
dürdüğü çalışm alannm sonunda, 2 Aralık 1942’de,
Chicago Üniversitesi Laboratuvarlannda, Uranaso ato
munun çekirdeğini, grafit banyosunun içinden geçi
rilerek yavaşlatılmış nötronlarla bombardıman etti
ğinde, zincirleme reaksiyon fizyonuyla, E = m .C “ denk
lemi doğrultusunda oluşan büyük bir enerji sağlana
bileceğini kanıtlamıştır...
*
T .D . R ooa evelt»
P resid en t o f the United S tates»
"Shlte House
W a sh in g to n , D .C .
S lrı
Some recent work by E.?er"Bİ and L. S z ila r d , which has been ooa-
BUflioated to a « İn m anuscript» İH d a me to expect that th« element urtn->
iuiD may be turned Into a new and important source o f energy In the im
mediate fu t u r e . C ertain aepecta o f the s itu a tio n which has a rise n sees
t o c a l l f o r w atchfulness and, i f neoeasary, quick a c tio n on the part
o f the A d n in istra tio n . I b e lie v e th e re fo re that i t la tay duty to b rin g
to your a tte n tio n the fo llo w in g fa c t s and recommendations!
In the course o f the l a s t fo u r months I t has bsen sad* probabla -
through the work o f J o l lo t in Trance as w e ll ae ? e r a i and S zila rd la
America - that It nay become p o s s ib le to se t up a nu clear chain re a ctio n
in a la r g e b a s s o f uranium,by which vast amounts o f power and la rg e quant
i t i e s o f new rad ium -like element* would b e generated. How it appears
almost c e r ta in that th le cou ld be achieved in the immediate future*
This new pheaonenon would a ls o lead to the con stru ction o f bombe»
and i t is con ceiva b le - though such le e * ce r ta in - that extrem ely pover~
f u l bonbs o f a new type nay thus be con stru cted . A s in g le boob o f t h is
type i ca rr ie d b y boat and exploded la a port* sig h t very w e ll d estroy
(A lbert X in stsln )
% 10. Sonradan
etkileyen
% 50. Basın radyoaktif
dalgası radyasyon
% 5. Hemen
etkileyen „
rakyoaktif
radyasyon
% 40. Basınç
% 5. Sonradan
dalgası
etkileyen
radyoaktif
radyasyon
B A N A S U VER
Bana su ver!
Oh, su ver bana içmek için
Sadece bir yudum!
Ölmek istiyorum —
Oh!
Bana yardım edin, yardım edin bana!
Su!
Sadece bir yudum!
Sana yalvarıyorum.
Beni kimse duymuyor mu?
Oh—oh—oh—oh
Oh—oh—oh—oh
Gökyüzü parçalandı,
Sokaklar çöktü,
Irmak,
İrmak akmayı sürdürüyor.
Oh—oh—oh—oh
Oh—oh—oh—oh
Gece!
gece, hu sönmüş, yanmış gözlerin,
parçalanmış dudakların üzerine indi...
Oh, hiT adamın iniltileri;
sallanan,
yüzü
yanmış, parçalanmış hir adamın;
Bu parçalanmış yüzlü adamın!
Tamiki Hara
¥■
N agazak i’d e ortaya çıkan ısı dalgasının gücü,
bom banın yapılış niteliğiyle koşullu olarak, H iroşim a’
dakinden iki kez k ad a r d a h a fa zla olm uştur...
H iroşim a ile N agazak i’de ortaya çıkan bu ısı d a l
g a la n ortalam a yarım saat k ada r sürm üş, sonra bunu,
y oğ u n b ir y a ğ m u r izlem iştir... A ncak, gözlem cilerin
“ k ara y a ğ m u r” adını verdikleri bu olay, adından da
anlaşılabileceği gibi, h iç de bilinen ve bolluk-bereket
getiren türden b ir yağış olm am ıştır... 50 ile 150 ra d ’
lık radyoaktivite içeren bu ölü m cü l yağm ur, ayrıca
yeniden pek çok insanın ölm esine veya a ğır ra d y oa k
tif y an ıklar alm asm a neden olm uştur...
A ncak, pratikte basınç ve ısı dalgalarının etkileri
hem en h er zam an birlikte orta ya çıkm ışlardır. Ö rn e
ğin, yapılar, b ir yan dan basın ç dalgasının etkisiyle
yıkılırken, öte yandan d a ya n m aya başlam ışlardır...
İnsanlar, basın ç dalgasına g örece d a h a çok diren ç g ö s
terebilm elerine karşın, ısı etkisiyle çok ça b u k yanıp
k öm ü rleşm işlerdir...
Sevgili hastalar,
Bizler açıklarız k i...
t
*
5. BÖLÜM
*
Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde daha yüz
lerce Kardinal, Başpiskopos, Piskopos ve binlerce din
adamı benzer konuşmalar yapmakta, vaazlar vermek
tedir. .. Örneğin, San Francisco’lu ünlü Başpiskopos
Quin, yaptığı hemen tüm konuşmalarda, Pentagon’un
askersel tırmanma politikasını en sert biçimlerde eleş
tirmektedir. Başpiskopos Quin, “Bugün, nükleer sava
şı önleme girişimlerinden daha kutsal ve yüksek bir
ahlak ilkesi, tanrısal buyruk yoktur” demiştir...
Ayrıca, pek çok katolik kadın örgütü, on binler
ce üyesiyle ABD’deki barış hareketlerinde aktif görev
almakta, yayınladıkları ortak bildirilerde “nükleer si
lahlanma girişimlerinin kesinlikle durdurulmasını ve
genel bir silahsızlanmaya gidilmesini” istemektedirler.
Ulusal Katolik Kadınlar Örgütü (National Council of
Catholic Women Organ) yönetimi, üyelerini “tüm
atom silahlarının kaldırılması için yorulmaz bir çaba
harcamaya’ ’ çağırmıştır...
ABD nükleer denizaltılarınm babası sayılan Ami
ral Rickover, 1982 yılı Ocak ayında Kongrede yaptığı
bir konuşmada “ tüm nükleer denizaltıların batırılma
sını” önermiştir... Eski Başkan J. Carter’m veda ko
nuşması bile hemen tümüyle tam bir barış söylevi ni
teliğine dönüşmüştür.
Bütün bunların üstüne üstlük, Güney Amerika ül
kelerinin kilise kuruluşlarının giderek artan oranlar
da, sömürünün ve savaş kışkırtıcılığının karşısında al
dığı etkin ve olumlu tutumlar anımsandığmda, için
de bulunduğumuz bu zor ve sıkıntılı günlerde, Hıris
tiyan din adamlarının, hiç olmazsa bazılarının, sağ
lıklı yaklaşımlarını saygıyla anmak gerekmektedir...
ııı
Ancak, bu güzel girişimlere karşın, özellikle İs
lâm din adamlarının barış sorunlarına oldukça ilgisiz
kalmalarını ve kimilerinin göz ardı edilmeyecek sık
lıkta “cihad” çağrılarında bulunmalarını anlamak hiç
de kolay olmamaktadır...
*
6. BÖLÜM
G EN EL SÖYLEŞİ
121ı
teknik devrimin temelini oluşturan bu küçük silisyum
kristalleri üzerinde sürdürülen serüvenlerin nicel de
ğişimleri bile günlük yaşamda pratikte çok kez, yeni
nitel gelişimleri-devinimleri koşullamakta, toplumsal
yaşamı çok yönlü etkilemektedir...
Ve tüm bu somut gelişmelerin uzantısında, insan
ların artık istedikleri kadar çalışıp, diledikleri kadar
tüketebilecekleri günlere yakın bir gelecekte ulaşabi
leceğini söylemek olasıdır. Geçen yüzyılda biçimlen
meye başlayan bu öngörü, günümüz koşullarında, ete
kemiğe bürünüp günlük yaşamımızda görünmeye baş
lamıştır.
Fakat tüm bu çağ açıcı nitelikteki görkemli geliş
melere karşın, insanlar yine tarihlerinde ilk kez, üret
tikleri nükleer enerji ile üzerinde yaşadıkları gezegen
le birlikte kendilerini de yok edebilmenin eşiğine gel
mişlerdir. ..
Bu korkunç çelişkiyi, bu karabasanı bir yerlerin
den aşmanın olasılığı günümüzün en temel sorunu
dur... Bilebildiğimiz kadarıyla insanlar, tarihlerinde
ilk kez, böylesine dirimsel ve yüzde yüz çözülmesi
gerekli bir yol ayrımına gelmemişlerdi...
Ancak tüm bu olumsuz gelişmelere karşın, içinde
yaşadığımız günlerin diyalektiği, geniş halk yığınları
nın, barışseverlerin, bu büyük nükleer tehlikeyi orta
dan kaldırmaya muktedir olduklarını göstermektedir..
Bugün her şeye karşın, savaş yanlısı güçler, tüm
istemlerini, böylesi bir nükleer savaşla çözümleyebi
lecek ya da tüm gereksinimlerini diğer tüm insanlara
zorla benimsetebilecek konumda değillerdir... Artık,
yeryüzünde ortaya çıkan her bir önemli olayda, tüm
insanların söyleyecek sözleri vardır. Ve insanlar özel
likle barış gibi dirimsel ve yazgı belirleyici bir konuda
tavır almak zorundadırlar...
Ancak, barışsever güçlerin de, her şeye karşın,
■olası bir nükleer savaş tehlikesini tümüyle ortadan
kaldıracak konumları henüz yoktur...
İnsanlık tarihinin bu belki de en kritik aşamasın
da, son söz, en geniş anlamda, silahlanmadan, sa
vaştan yana hiçbir kazancı olmayan insanlara, yani
bir anlamda gezegenimizin salt çoğunluğuna kalmak
tadır. ..
Ve bu koşullarda, “ Badem gözlüm beni unut /
üstümüzden geçti bulut” demek istemeyenlerin nük
leer savaş tırmanışlarına karşı kesin tavır alması ge
rekmektedir...
Son günlerde sıkça anımsatıldığı gibi, Dinazor-
lar, çok zırhlı ve panzerli olmalarına karşın çok kü
çük beyinli olduklarından, dünya üzerinden hemen
hiçbir iz bırakmadan yitip gitmişlerdir...
Dinazorlan kurtaramayan zırhların, panzerlerin,
insanlara bir yararı olacağını düşünmek mümkün de
ğildir.
Gerçekten bu çok güzel, bu mavi gezegeni tümüy
le yitirmek istemeyenlerin; büyük insan Albert Eins-
tein’m “ ...insanlık, yaşamını sürdürmek istiyorsa, yeni
bir düşünme yöntemine gereksinimi vardır...” sözleri
ni biraz sıkça anımsamalarında yarar olabilir.
*
NÜKLEER SİLAHLANMA ÇALIŞMALARININ
GELİŞM ESİ ÜZERİNE BAZI KISA
ANIM SATMALAR...
*
NÜKLEER SİLAHLANMA GİRİŞİMLERİNE KARŞI
SÜ RD Ü RÜ LEN BARIŞ HAREKETLERİ ÜZERİNE
BAZI KISA ANIMSATMALAR
YARARLANDIĞIMIZ BAŞLICA
KAYNAKLAR
GİRİŞ ........................................................................... -5
1 BÖLÜM:
GENEL TARİHSEL ANIMSATMA ........................... 7
1.1 Doğal Radyoaktivitenin Bulunuşu ................. 7
1.2 Nükleer Enerjinin Üretimi ................................ 21
2. BÖLÜM:
NÜKLEER BOMBANIN ETKİLERİ ......................... 43
3. BÖLÜM:
HEKİMLER VE NÜKLEER SAVAŞ ......................... 60-
4. BÖLÜM:
BİYOLOGLAR, FİZİK, KİMYA, YER, GÖK,
ÇEVREBİLİMCİLERİ... VE NÜKLEER SAVAŞ ... 90
Bir Anımsatma ve Bir Öneri .................................... 104
5. BÖLÜM:
DİN ADAMLARI, RUHBİLİMCİLERİ... VE
NÜKLEER SAVAŞ ...................................................... 106
6. BÖLÜM:
GENEL SÖYLEŞİ ...................................................... 121
Nükleer Silahlanma Çalışmalarının
Gelişmesi Üzerine Bazı Kısa Anımsatmalar ...... 124
Nükleer Silahlanma Girişimlerine Karşı
Sürdürülen Barış Hareketleri Üzerine Bazı
Kısa Anımsatmalar .................................................. 130
7. BÖLÜM:
YARARLANDIĞIMIZ BAŞLICA KAYNAKLAR ... 137
G ünüm üzde, nükleer silahlarla başlayacak
bir savaşın hiçbir sınır ve kuralının o la
m ayacağı ve her şeyin birkaç dakikalık bir za
m an dilim i içinde noktalanacağı ve son za
m anların güncelleşen deyim iyle, yaşayanların
ölenlere im reneceği koşulların ortaya çıkaca
ğı b ilin m ekted ir... Ve yine çok iyi bilinm ek
tedir ki, böylesi bir savaşın giderek, değil salt
insanların, yeryüzündeki tüm canlı yaşamın ve
bunu doğuran fiziksel-iklim sel koşulların da
sonu o lacak tır...
Gerçekten yitirilecek tek bir saniyenin olm a
dığını, her geçen gün daha çok insan anlıyor
ve bunun acısını yüreğinde d u yu yor...
Biz bu uğraşım ızda, sıradan bir m avi geze
gen li, bir insan, bir baba, bir hekim , bir psi-
kyatr, bir barışsever olarak, İkinci D ünya Sa-
v a şı’nın sona erişinin ve H iroşim a ile N aga-
zak i’ye uygulanan büyük insanlık trajedisinin
40. yılında, içinde bulunulan k oşu llan ve so
runlarım ızın boyutlarını, bir kez daha ve el
den geldiğince, ayrıca sıkıcı ve korkutucu o l
m am aya çalışarak anım satm ayı ahlaksal bir
zorunluluk görd ü k ...
Serol Teber
K ap ak D ü zeni: F erit E rk m an