Professional Documents
Culture Documents
Editör
Doç. Dr. İRFAN HIDIROĞLU
Bu kitabın, basım, yayım ve sa ş hakları Atatürk Üniversitesi’ne ai r. Bireysel öğrenme
yaklaşımıyla hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır. Atatürk Üniversitesi’nin izni
alınmaksızın kitabın tamamı veya bir kısmı mekanik, elektronik, fotokopi, manye k kayıt veya
başka şekillerde çoğal lamaz, basılamaz ve dağı lamaz.
Copyright ©2019
The copyrights, publica ons and sales rights of this book belong to Atatürk University. All rights
reserved of this book prepared with an individual learning approach. No part of this book may
be reproduced, printed, or distributed in any form or by any means, techanical, electronic,
photocopying, magne c recording, or otherwise, without the permission of Atatürk University.
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ
İLETİŞİM KURAMLARI
ISBN: 978-605-7638-76-2
ERZURUM
1. Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve 4
Dr. Öğr. Üyesi AYŞE BİLGİNER KUCUR
Editör
• Temel Kavramlar
• Bilim
İÇİNDEKİLER
• Kuram
• Model
• İletişimin Disiplin Olarak İLETİŞİM KURAMLARI
Kabul Edilişi
• Tarihsel Bir Çerçeve: Dr. Öğr. Üyesi Ayşe
Dönemleştirme Ve
Sınıflandırma BİLGİNER KUCUR
• Ana Akım İletişim
Kuramları
• Eleştirel İletişim Kuramları
1
•Ana Akım İletişim Kuramları ile
Eleştirel Kuramların tarihsel
sürecini anlamlandırabileceksiniz.
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
Model
İkinci Dünya Savaşı
Sonrası İletişim
Ana Akım İletişim Çalışmalarında Etki
İLETİŞİMİN DİSİPLİN
ÇERÇEVE
TARİHSEL BİR
Güçlü Etkilere Geri
ÇERÇEVE:
Dönüş
DÖNEMLEŞTİRME VE
SINIFLANDIRMA
Frankfurt Okulu,
Eleştirel Teori, Kültür
Endüstrisi
İngiliz Kültürel
Çalışmalar
Eleştirel Kuramlar
İletişimin Ekonomi
Politiği
Teknoloji ve
Toplumsal
Dönüşüm
GİRİŞ
İletişim insanın var oluşu kadar eskidir. İletişimin olmadığı bir yerde
toplumsal hayatın sürdürülmesi olanaksızdır. Bireysel süreçte başlayan iletişim,
teknoloji ilerledikçe çeşitlenmiş kitle iletişimi doğmuştur. İletişimle ilgili çalışmalar
çok eskilere dayanmasına rağmen kitle iletişimi ile ilgili çalışmalar 19 ve 20.
yüzyıllarda başlamıştır.
Dünya tarihinde önce gazete ve radyo yayınlarının daha sonra televizyon
yayınlarının yaygınlaşmasıyla birlikte kitle iletişimi önem kazanmış, bu durum
iletişimle ilgili araştırmaların yoğun olarak yapılmasına ortam hazırlamıştır. İlk
araştırmalarda kitlelerin araçları kullanım alışkanlıkları daha sonra ise verilen
mesajların toplumda ve bireyde bıraktığı etkilere yönelmiştir. Kitle iletişim araçları,
hedef kitle ve araçların yaydığı mesajlar göz önüne alınarak yapılan çalışmalar
neticesinde iletişim ilgili çeşitli kuramlar ortaya çıkmış bu durum iletişimin bir bilim
dalı olarak kabulüne neden olmuştur. İletişim teknolojilerinin gelişimi ve bu alanda
eğitim-öğretim yapılması iletişimin diğer bilim dalları ve disiplinler arasındaki
yerini sağlamlaştırmıştır. 21. yüzyılda ise iletişim alanı eskiye oranla daha önemli
görülmeye başlanmış, yeni medyanın da alana eklenmesiyle kitle iletişim alanı
daha karmaşık bir hâle gelmiştir.
Günlük hayatımızın vazgeçilmezlerinden olan kitle iletişim araçlarından
verilen bilgileri, yayılan örtük ya da açık mesajları anlamak için bu araçların sahiplik
yapısını, içerik oluşturanların hangi mesajı ne amaçla verdiğini anlamak, kitle
iletişimini tam anlamıyla kavrayabilmek için bu alandaki çalışmaları ve kuramları
bilmek gerekmektedir.
Bu bölümde bilim, kuram, model kavramlarına değinildikten sonra ana akım
kuramlar ve eleştirel kuramlar ayrımına girilmiş akabinde iletişim araştırmalarının
nerede, nasıl, kimler tarafından yapıldığı ve gelişim süreci anlatılmıştır.
TEMEL KAVRAMLAR
Bilim
Bilim (science) sözcüğü Latince bilmek (scire) kökeninden türemiştir. Bilim,
insanların amaçlarını, meraklarını besleyen bir olgu olarak insanlığın daha konforlu
İnsan, bilimin hem hayat koşullarına kavuşmasında, doğada hazır olmayanları ve olguları bulmasında,
öznesi hem de
yeni şeyler öğrenmesinde önemli bir etken olmuştur. Evrenin yapısını ve
nesnesidir.
davranışlarını gözlem ve deney aracılığıyla sistematik bir şekilde inceleyen ve
yasalar biçiminde açıklamaya çalışan düzenli bilgiler bütününe bilim denir.
Belirlenmiş varsayımlar çerçevesinde bir olgu veya olaya ilişkin evrensel yasaları
keşfetme, tanımlama, modelleme çabası olarak bilim, gerçeği arama yöntemidir.
Russell, gözlem ve akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan
yasaları bulma çabası olarak bilimi tanımlamıştır.
Bilim, insanı merkeze alan bir düşünme, algılama, anlamlandırma tarzının
ürünüdür. Bilimin uğraşı ve bilimle uğraşan insandır. İnsan, bilimin hem öznesi
Örnek
televizyon izleme alışkanlıklarını etkileyen değişkenlerdir.
Kuram
Kuram, Yunancada "görmek, bir şeye bakmak" anlamında kullanılan
''theoria" kelimesinden türetilmiştir. Kuramlar, olayların nasıl gerçekleştiğini
açıklamaya çalışır. Deney ve gözlemle doğrulanmış, deney verilerinden yola
çıkılarak genellenmiş ve bilim çevresinde kabul gören genel açıklamalar olarak
tanımlanabilir.
Kuram, herhangi bir toplumsal olayı ya da olguyu, onun gelişimini,
nedenlerini ve sonuçlarını bir bütünlük içinde açıklayan bilimsel ve sistemli fikirler
bütünüdür. Tamamıyla kesinleşmemesine rağmen kısmi bir şekilde doğrulanmış
varsayımlar dizgesidir. Kuramlar olay ve olguları açıklamaya ve önceden tahmin
etmeye imkân veren mantıksal olarak düzenlenmiş bilgi bütünleridir. Gözlemle
Kuramların amacı elde edilen benzer durumların genellenmesiyle ve bilimsel soyutlamalarla elde
dünyanın nasıl işlediği edilir. Kuramlar aslında birer önermedir. Varsayımlar geliştirilirken kuramlardan
hakkında düşünme hareket edilir. Kuramlar ele aldıkları konuları betimler, açıklar, analiz eder ve
biçimleri ve yöntemler kavramsallaştırır.
sunmak aslında dünyayı
açıklayabilmektir. Kuramların amacı dünyanın nasıl işlediği hakkında düşünme biçimleri ve
yöntemler sunmak aslında dünyayı açıklayabilmektir. Kuram, “neden” sorusuna
cevap ararken kavramlar arası ilişkilerin test edilmesine de imkân verir. Olguları
açıklamak, anlamak ve yorumlamak, bu olguların neden ve nasıl ortaya çıktığına
dair önermelerde bulunmak kuramın amaçlarındandır. Kuramlar, açık, kolay
anlaşılır ve aşikâr olay ve olgulardan ziyade anlaşılması zor olan şeyleri anlamaya
ve anlatmaya çalışır. Bazı kuramlar dünyanın nasıl işlediğini anlama ile sınırlı
kalmayıp yanlış giden şeylere dair saptamalar da bulunabilirler. Yani kuramsal
faaliyet, sorunlara işaret ederek çözüm önerileri getirme amacındadır.
yeni sorulara, yeni tartışmalara, yeni ufuklara kapı açan bir süreçtir. Her kuram
toplumsal ya da fiziksel olgular hakkında en doğru ve en kabul edilebilir bilgiyi
sunmaya çalışır fakat doğruluğu herkesçe kabul edilecek bir kuram oluşturmak
neredeyse imkânsızdır. İşte bu nedenle kuramın en büyük amacı; açıklanmaya
çalışılan olgular hakkında en verimli, en yaratıcı soruları sormak, olgu ve olayların
doğru, tutarlı ve bütüncül açıklamalarına ulaşmaya çalışmaktır (Özçetin, 2018).
Sosyal bilimlerde kuram ve araştırmalar, bulgulardan ve bu bulguların
sonuçlarından hareket ederek insan ve toplumla ilgili genel yasaları bulmaya
çalışır. Büyük toplumsal dönüşümleri; ekonomik, politik, kültürel ve ideolojik
yapıları ve bu yapılar arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışan Marksizm gibi kuramlar
büyük kuramlardır. “Kullanımlar ve Doyumlar” gibi daha küçük kuramlar ise belirli
iletişim araçlarının kullanımları ve etkileri gibi daha dar bir alanla sınırlıdır
(Özçetin, 2018).
Model
Doğrudan gözlemlenemeyen olguları daha anlaşılır hale getirmek için
kullanılan analitik çerçevelerdir. Karmaşık ve kavranması zor olan örüntüler
modeller sayesinde daha anlaşılır olmaktadır. Modeller kendi başına açıklayıcı
aygıtlar değildir, bir kuramı ortaya koymaya ve onu açıklamaya yardımcı olur.
Model, bir olayın ya da bir çalışma alanının yapılandırılmasını ve ilişki, süreç ve
Hiçbir disiplin geniş uygulamaların anlaşılabilir grafik ifadeler aracılığıyla tartışılmasını sağlar.
toplumsal yapının Modeller karmaşık sistemleri veya olayları betimler ve anlamamıza yardımcı
ortaya koyduğu çalışma
olurlar. Ancak modellerin bu işlevleri yerine getirebilmesi için temsil ettikleri
pratiklerinden ayrı
tutulamaz ve tüm sistem ve olayların karmaşık taraflarını yalınlaştırmalıdır. Bu nedenle modeller,
disiplinler birbiri içine geliştirildiği kuramsal bakış açısına bağlı olarak açıklamaya çalıştıkları toplumsal
geçmiştir. durumların bazı yönlerini abartırken bazı yönlerini de yok sayarlar. Fakat iletişim
gibi karmaşık, düzenli olmayan, gözle görülüp elle tutulamayan süreçlerin
betimlenmesinde modelin yararlı olduğu da bir gerçektir (Mutlu, 1998).
Kuram model ayrımı: Kuram ve model kavramları aynı anlama gelmemesine
rağmen sıklıkla birbiri yerine kullanılmaktadır. Bir kurama dayanılarak modeller
öne sürülüp test edilebilir. Her model, bir kurama ya da bir görgül araştırmaya
dayanmalıdır. Kuram açıklayıcı, model ise tanımlayıcıdır.
ırk, kültür ve gelenekten insanları barındıran bir şehir olmuştur. Okulun felsefi
kökeni pragmatizmdir. Pragmatizm, inşa edilmekte olan bir dünyanın, kurulmakta
olan bir devletin, ortak zemin arayan bir toplumun ürünüdür. Pragmatist
düşüncenin temelinde sonuç odaklılık esastır, yani bir davranışın sonucunda
ortaya çıkan faydaya göre değerlendirme yapılır. Kuramlar ve modeller, daha
önceki veri veya olgularla değil, ortaya çıkan ürünlere, sonuçlara, sorun çözme
kapasitesine göre değerlendirilir.
1899 yılında kurulan Chicago Üniversitesi Sosyoloji Bölümü hocalarından
olan William Isac Thomas Polonyalılar üzerine yaptığı çalışmaları ile tanınmıştır.
Daha sonra Robert Ezra Park, Ernest Watson Burgess bu okula katılmışlardır. 1934
yılına kadar olan dönem Birinci Chicago Dönemi olarak bilinir. 1934’ten sonra
İkinci dönem ise Erving Goffman ve Howard Becker gibi isimlerden oluşuyordu.
1940’lara kadar sosyoloji alanında Amerika’da zirvenin temsili olan okul
1950’lerde güç kaybetmiş, 1960’larda Morris Janowitz ile üçüncü dönemini
yaşamıştır. Chicago Okulu, büyük çaplı istatistiksel ve sayısal analizlere ilaveten
insanların ve küçük grupların yaşamlarına, iletişim kurma ve topluluk oluşturma
biçimlerine odaklanmıştır. Antropoloji, siyaset bilimi, felsefe, sosyoloji gibi farklı
akademik disiplinlere ve alanlara açık olmuştur. Suç, suçlu, çete, evsiz, siyahi,
Chicago Okulu’nun göçmen, getto, otel, gece kulübü ve daha birçok konuda iletişim merkezli
felsefi kökeni çalışmalar yapılmıştır. Çalışmalarda iletişim ve kültürün iç içe geçmiş doğası ortaya
pragmatizmdir.
konulmaya çalışılmıştır. Toplumsal ilişkileri uzaktan değil, sokakta, sahada, gerçek
yaşamın içinde anlamaya davet etmişlerdir.
Örnek
• Dinsel ve yada ırksal önyargıları olan birey, medyadan gelen tüm
mesajlara açık değildir. Dini öğretilerine aykırı mesajlara karşı
direnç gösterir.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. İletişimi süreçlerden, kurumlardan, toplumsal, ekonomik ve siyasi
yapılardan ayrı tutarak tanımlamanın yanlış olduğunu belirten kuramcı
aşağıdakilerden hangisidir?
a) Stuart Hall
b) Max Horkheimer
c) Theodor Adorno
d) Jürgen Habermas
e) Neil Postman
Cevap Anahtarı
1.a, 2.c, 3.d, 4.e, 5.a, 6.b, 7.e, 8.a, 9.b, 10.c
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Alemdar K., Erdoğan İ.(2005). Öteki Kuram. İstanbul: Erk Yay.
Arslan A. (2002). Felsefeye Giriş. Ankara: Vadi Yay.
Aziz, A. (2006). Dünyada ve Türkiye’de İletişim Araştırmaları. Kültür ve İletişim.
9(1), 9-31.
Mutlu E.(2005). Kitle iletişim kuramları. İstanbul: Ütopya Yay.
Özçetin, B. (2018).Kitle iletişim kuramları. İstanbul: İletişim Yay.
Sever N. (1998). Kitle iletişim araştırmalarında iki yaklaşım: Liberal ve eleştirel
kuramlar farklılıklar ve yakınlaşmalar. Kurgu Dergisi 15, 44-53.
Tekinalp Ş, Uzun R.(2013). İletişim Araştırmaları ve Kuramları (4.baskı). İstanbul:
Beta Yay.
Yaylagül L. (2006). Kitle İletişim Kuramları. Ankara: Dipnot Yay.
• Kitle
• Kitle Toplumu
İÇİNDEKİLER
• Kitle Kültürü
• Grup İLETİŞİM KURAMLARI
• Popüler Kültür
• Halk Kültürü Dr. Öğr. Üyesi Şeyma
• Yüksek Kültür
• Sanayi Sonrası Toplum
BİLGİNER ERDOĞAN
• Modern Kapitalizm Kültürü
• Kitle Toplumu Ve Kitle
Kültürü Üzerine Modernist
Kuramcıların Görüşleri
• Kitle Toplumu Ve Kitle
Kültürü Yaklaşımından
Medyaya Bakış
açıklayabilecek,
•Kitle toplumunun oluşma
süreçlerini inceleyebilecek,
• Kitle iletişim araçlarının toplum
üzerindeki etkisini
ÜNİTE
öğrenebilecektir.
2
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
Kitle Toplumu Geleneği ve Kitle Kültürü
Kitle
Kitle kültürü
Grup
KİTLE TOPLUMU GELENEĞİ VE KİTLE KÜLTÜRÜ
Popüler Kültür
Halk Kültürü
Yüksek Kültür
GİRİŞ
Kapitalizmin ürünü olarak görülen kitle toplumu, birbiriyle ilgisi olmayan
ancak birbirine benzer insanların oluşturduğu bir toplumu ifade eder. Özellikle
eleştirel düşünürlere göre belli bir amacı olmayan ama üretilmiş ortak amaç
etrafında aynı düşüncelere sahip kişilerin bir araya geldiği niteliksiz kalabalık
olarak da tanımlanır.
Basit anlamda insan topluluğu olarak nitelendirilen kitle, kalabalığı
çağrıştırıyor olsa da hem bireyleri hem de toplumda var olan sınıfları temsil
etmektedir. Irk, cinsiyet, sosyal tabaka, dini inanç gibi özel bir ayrım yapmadan
herhangi bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen topluluk anlamı taşıyan
kitle, çoğunluk anlamını çağrıştırması bakımından toplumsal anlamda da bir
büyüklüğü ifade eder.
Bireyin davranışlarının ve eylemlerinin içinde bulunduğu yapıdan
etkilenmesi kaçınılmaz olmasından dolayı, kitle toplumu da sayısal olarak
çoğunluğa karşılık geldiği gibi toplumsal alanda da köklü değişim ve dönüşümlerin
yaşanmasında etkili role sahiptir. Endüstri devrimiyle ortaya çıkan kitle
toplumunun temelinde kapitalizmin yükselişi yatmaktadır. Kapitalizmin ihtiyaç
duyduğu “Pazar” için üretim yoğun şekilde artmış ve buna bağlı olarak teknolojik
ilerlemeyle birlikte toplumun kültürel yapısında da değişimler yaşanılması
kaçınılmaz olmuştur.
Endüstriyel üretimle birlikte iletişim araçlarının icadı da toplumların iletişim
biçimini kitlesel biçime dönüştürmüştür. Kitle toplumun en belirgin özelliği olarak
nitelendirilen iletişim biçimi ve kullanılan araçlar, toplumda tek taraflı iletişimin
kurulduğu bir şekilde ilerlemeye başlamıştır. Sanayi aracı olarak veri üreten
iletişim araçları, toplumsal gerçeklere etki etmesi bakımından önem taşımaktadır.
KİTLE
Kitle kavramının çıkışına bakıldığında, tarih içinde ve kuramsal yaklaşımlara
göre değişen anlamları vardır. Kitle denildiğinde günümüzde sayısı belli olmayan
insan çokluğu anlatılmak istenir. Kitle iletişimindeki kitle sayısı bilinmeyen izleyici,
okuyucu, seyredici ve kullanıcıdır. Ekonomik anlamda kitle, bilinmeyen sayıdaki
tüketicidir. Kültür bazında kitle, kültürü tüketenler ve dolayısıyla tüketimden
Kitle kavramı, yüklendiği geçerek üretim için gereksinimi üretenlerdir.
anlam bakımından 19. yüzyılda endüstri devrimi ile ortaya çıkan kitle toplumu, 20. yüzyılda
değişkenlik gösterebilir.
gerçekleşen iletişim devrimi ile daha kolay ve hızlı şekilde bu kitleselleşmeyi
sağlamıştır. Birbirleriyle bağlantısız ama aynı amaca yönelmiş olan insan
toplulukları ile oluşan “kitle”, nitelik kazanmamış kişilerin toplamı olarak
tanımlanır (Gasset, 2010).
Kalabalık yığın anlamında kullanılan kitle kelimesi, basit ve sıradan
anlamıyla, ırkları, meslekleri, cinsiyetleri ve kendilerini bir araya toplayan tesadüf
her ne olursa olsun, rastgele bir bireyler topluluğunu ifade eder. Anlık olarak
birbirleriyle kaynaşan ve aynı özelliği göstermeyen kişilerden oluşan kitle, bir
canlının vücudundaki hücrelerin bir araya gelerek oluşturduğu fakat her birinin
ayrı bir niteliğe sahip olduğu bir varlık oluşturmaları gibi hareket eder. Dolayısıyla
kitle içindeki bireyin yalnız ve tek bireyle olan farkı da bu noktada kolaylıkla
görülür (Le Bon, 2005, s.15-18). Tek başına iken yalnız olan bireyin, kitle içerisinde
düşünce ve eylemlerini kolaylıkla gerçekleştirebileceği, ortak amaca yönelik
hareket edebileceğinden dolayı kendine olan güveni artar ve fikirlerini daha rahat
ve kolay şekilde dile getirebilir.
Sanayi devrimiyle okuma yazma oranının düşük insan gücünün kırsaldan
kente taşınması ile ortaya çıkan “kitle”, ilk olarak niteliksiz ve eğitimsiz olduğu için
olumsuz anlam yüklenerek tanımlanmıştır. Temelinde Batı’nın seçkinci bireyi için
bu ucuz iş gücü cahil, itaatsiz ve vasıfsız kalabalıklar anlamına gelmekteydi. Ancak
buna karşılık ilerleyen dönemlerde sosyalist düşüncenin yükselmesiyle birlikte
Kitleler, farklı “kitle” sözcüğü işçi sınıfını tanımlamak için kullanılırken ayrıca bu sınıfın toplumsal
coğrafyalarda olsalar dönüşümün lokomotifi olarak görülmesinden dolayı, bir güç ve dayanışma anlamı
dahi ortak bir amaç yüklenmiştir.
etrafında bir araya
geldiklerinde yine kitle Kitle veya kitlelerin oluşmasında gelir düzeyi, meslek, inanç biçimlerinin
özelliği taşırlar. farklı olmasının olumsuz bir etkisi yoktur. Ancak bilgi düzeyi, zekâ seviyesi, cinsiyet
farklılığı, etnik yapı, bireylerin karakteristik özellikleri, yaşadıkları coğrafya farklı
olsa bile aynı amaç etrafında toplandıkları için ayrıştırıcı önem teşkil etmez. Çünkü
ortak amaç etrafında bir araya gelen kitle, toplumsal değişim veya dönüşümlerin
gerçekleşmesi için ortak tavır alarak kolektif bir görüş ortaya koyabilirler.
Örnek
KİTLE KÜLTÜRÜ
Kitle toplumu ve onun kültürel alandaki karşılığı olarak beliren kitle kültürü,
temelde birbirinden ayırt edilemeyen ve birbirini tamamlayan iki kavramdır. Kitle
kültürü, kitle toplumunu oluştururken, kitle toplumunda gerçekleşen eylemler
veya anlamlar da kitle kültürünü oluşmasını sağlamaktadır. Yani ortaya çıkan
kültür, kitlenin kültürünü oluştururken, birbirinden ayrı kişilerin aynı amaç
Kitle kültürü, bilinçli veya etrafında habersiz şekilde bir araya gelmeleriyle oluşan kalabalık da kitle
bilinçsiz üretilen bir toplumunu ortaya çıkarır. Kitle özelliklerini taşıyan ve kitle toplumu olarak
kültürdür. nitelendirilen bu toplumun bilinçli veya bilinçsiz olarak ürettiği kültür ise kitle
kültürü olarak adlandırılır.
Kitle kültürü ticari üretim ve ticari tüketimin bir sonucu olarak görülmüştür.
Sanayiciler tarafından üretilen bu kültür, halkın ihtiyacı olan şeylerden ziyade
üreticilerin bilinçli şekilde yukarıdan aşağıya dayatılan bir kültürdür. Kitle kültürü
hep tek düze, standartlaşmış bir kültür olarak değerlendirilmiştir. Bu kültürün
tüketicileri pasif bir konumda görülmüştür. Kitle kültürü bu kültürün egemen
olduğu toplumlarda bir siyasi baskı aracına dönüşmektedir.
Kitle kültürü oluşturulurken zıtlıklar üzerinden işlevsellik üretilemeye
çalışılır. Şöyle ki; zengin ile yoksul, yönetici ile yönetilen, özgür ile tutsak arasında
bir yanılsama oluşturulur. Bu yanılsama insanın başa çıkamadığı durumlarda onu
tüketici olmaya ittiği zaman başlar. Kitle kültürünün tüketicisi olan birey, en temel
yapı taşı olarak kitle toplumunu oluşturan bir unsur olarak varlık gösterir. Bireyi
sadece “tüketici” konumuna indirgeyen kitle kültürü, ona gerçek yaşamda var olan
acıları tüketime yönelterek unutturmaya çalışır. Bu da bireyi sadece tüketen,
edilgen bir konuma yerleştirir.
Kitle kültürü, endüstri Kitle toplumunda bireyler farklıymış gibi görünürler, ancak kitle kültürü
devrimi sonucu bireyler arasındaki farkı gözetmeksizin, farkları yok ederek tek bir kültür üzerinden
gerçekleşen seri
insanları “aynı”laştırır. Bu aynılaştırma ise yine her insanın tüketici konumunda
üretimin kaçınılmaz
tükettiği nesnelerle kendini farklıymış, özelmiş, rahatmış gibi hissetmesiyle
sonuçlarından biridir.
gerçekleşir. “Sürüye dâhil olma” insanı toplum içerisinde güvende tutarken,
bireyin sorgulayıcı aklının önüne geçer.
Örnek
Kitle toplumun özelliklerinin 19. yüzyılda ortaya çıkış sebebi, artan üretime
bağlı olarak tüketimin artmasını da sağlamaktı. Bunun için de çok çalışıp az
tüketen toplum yerine çok çalışıp yine çok tüketen bir toplumun bu durumu
karşılayacağı düşüncesi toplum üyelerinin zihinlerine yerleştirilmeye çalışılmıştır.
Dolayısıyla kitleleri kendilerinden üst sınıfa özendirerek “moda” ile tüketimin
istenilen oranda gerçekleşmesi sağlanmıştır. Bu tüketim eylemi aynı zamanda
insanlara mutsuz, acı, hor görülmenin unutulması adına haz yaşatırken öte yandan
insanın kendine yabancılaşmasına neden olmuştur.
Kitle kültürü seri üretimin sonuçlarından biridir ve kitle toplumundan önce
var olmamıştır. Kitle toplumu üzerine de inşa edilmemiştir: Kitle toplumunun
ticarileşmiş kendisidir. Kitle kültürüyle biçimlendirilen dünya kapitalist üretim
tarzının egemenliğindeki bir uygarlığı temsil eder. Kapitalist toplumlarda kitle
kültürü ticarilik olmaksızın var olamaz. Bu kültür mümkün olan en geniş insan
Popüler kültür tanımı, kitlesine satılan mal ve düşüncedir. Özetle kitle kültürü, kapitalist pazarın kitlelerin
tarihsel süreç içerisinde tüketimi için ürettiği mal ve bilinci anlatır (Erdoğan, Alemdar, 2005).
olumlu veya olumsuz
anlam yüklenerek amaca GRUP
uygun şekilde
Grup, toplum içerisinde en az iki veya daha fazla sayıda kişinin çeşitli amaç,
kullanılmıştır.
ortak payda veya çeşitli ilişkiler sonucunda bir araya gelmesiyle oluşur. Belli bir
amaç etrafında ortaya çıkan bu insan toplulukları; iş arkadaşı, okul arkadaşı,
herhangi bir grup veya dernek üyesi olabileceği gibi aynı zamanda aynı aile
fertlerinin oluşturduğu kalabalık da grup niteliği taşımaktadır.
• Kadın haklarını koruma adına bir araya gelen sivil toplum örgüt
Örnek
üyeleri belli amaç etrafında ve bilinçli olarak bir araya geldikleri
için grup tanımına örnek olarak gösterilebilir
Birincil Gruplar
İlişkilerin samimi, dostluk bağlarının gelişkin, yüz yüze ilişkinin var oluğu
gruplardır. ”Biz” duygusuyla hareket edilen bu grup tipinde yüksek dayanışma
örnekleri görülür. Gönüllülük esasına dayana bu gruplarda zorlama veya karşılık
beklemeden yapılan şeyler söz konusudur. Duygusal bağlar ve sorumluluk bilinci
Birincil gruplar, ilişkilerin
gelişmiştir.
samimi, dostluk
bağlarının gelişkin, yüz
yüze ilişkinin var oluğu
Örnek
gruplardır. • Aynı çatı altında yaşayan aile üyeleri birincil grup üyeleri
sayılabilir.
İkincil Gruplar
Birincil grup dışına kalan, özellikle endüstrilşemiş kentsel toplumlarda
görülen grup türüdür. Toplumsal olarak aldıkları sorumlulukları yerine getiren, iş
bölümü, karşılıklı haklarını belirleyen bir takım yazılı hukuk kurallarının var olduğu
yapılardır. Belli bir amaca hizmet eden ve resmi olarak varlıklarını ortaya koyarlar.
POPÜLER KÜLTÜR
Popüler kültür, başlangıçta Latince popularis’ten türeyerek, halka ait
anlamına gelen hukuki ve siyasal bir terimdir. Ama aynı zamanda aşağı ya da
değersiz anlamı da vardır. Sonradan yaygın şekilde tercih edilen ya da çok
“beğenilen”i ifade etmek için hesaplı bir çabayı gösterme anlamını da
içermektedir. Ancak 19. yüzyılda tanımında bayağı ve beğeni anlamlarıyla birlikte
halk üzerinde güç kırmak isteyenler açısından değil, halk açısından olumlu anlam
ihtiva eden bir kavram olarak perspektif değişikliği olmuştur.
ortam hazırlar. Popüler kültür, bir yandan ideolojik görüşleri yaygın hâle getirirken
öte yandan bir karşı duruş geliştirebilir.
Örnek
• On sekizinci yüzyılda Brezilya'da kilise ve devletin hakim kültürü
Popüler kültür, bir dayatmasına rağmen, halkın, popüler kültürün sesi olarak
yandan ideolojik dedikodu ve fısıltı gazetesi aracılığıyla bu dayatmaya karşı koyduğu
görüşleri yaygın hâle tespit edilmiştir.
getirirken öte yandan
bir karşı duruş
geliştirebilir. Toplumun bütün katmanlarına hitap edebilecek değerler, beğeniler
yaratmak amacında olan, bilinçli ve yönelimli olarak oluşturulmuş bu kültür
biçiminin belirgin özelliği hızlı yayılımı ve hızlı değişimidir. Sınıfsal bir nitelik taşıyan
popüler kültürün tarihselliğine ve kendine özgülüğüne karşın, poplaşan popüler
kültür geleneksel kültürle ya da yüksek kültürle arasında bir sınır çizmeden,
sınırları birleştirerek ya da silerek kendine yer açmaktadır.
Kitle iletişim araçlarıyla güçlenen popüler kültür, eğlenceler, oyunlar,
kahramanlar, putlar, törenler, din gibi yaşamın her alanında gündelik dünyayı
kuşatmaktadır. Bütün bunların yaygın hâle gelmesi ise on dokuzuncu yüzyılda kitle
iletişim vasıtasıyla gerçekleşmiştir.
Popüler Kültürün Özellikleri
Biçim olarak orta karmaşıklıktadır.
HALK KÜLTÜRÜ
Halk kültürü, kaynağının halka dayandığı, sözlü ve kültürel ögeler barındıran
kendi doğal çevresi içerisinde müdahale söz konusu olmaksızın halkın yaşam
biçimlerine ve pratiklerine dayanan kültürdür.
Ziya Gökalp, kültürü “resmi “ve “ halk” kültürü olmak üzere iki şekilde
inceler. Halkı, milli olanın yanında diye tanımlarken, havas diye tabir ettiği ikinci
kesimi ise yabancı etkilere açık olarak nitelendirir. Yani havas ile halk birbirinin
zıddı iki kavramdır. Halk vasfını taşıyan topluluk sözlü ve geleneksel yaşam
biçimine sahipken, havas ise yazıyı ve seçkinliği temsil eder.
Halk kültürü, halka özgü olan, kendi toplumsal alanı içinde ve çevresiyle
kurduğu ilişki sonucunda ürettiği, ait olduğu çevrenin ortak tecrübelerinden
oluşan kültürdür. Ekonomik kazançtan uzak olduğu için onu yeniden üreten ve
Örnek
• Bir milletin dili, müziği, marşı, yemekleri vb. şeyler sahip olduğu
halk kültürünün özelliklerini yansıtır.
Halk kültürü, ait olduğu
kültürün yansımasıdır.
YÜKSEK KÜLTÜR
Yüksek kültür, ciddi yazarlar ve sanatçılar tarafından üretilen, iyi eğitimli,
meslek sahibi veya akademisyenler tarafından azımsanmayacak derecede
yaratıcılık taşıyan, estetik ölçülere göre ortaya konulan ve bütün topluma uygun
kültürü sağlamayı temele alan kültürdür.
Yüksek kültür, on dokuzuncu yüzyılda yoğunlaşan işçi hareketleriyle birlikte
tartışılmaya başlayan, kitlelerin demokratik haklar elde etmesine karşı ortaya
çıkmıştır. Yüksek kültür ile kast edilen şey bir sınıfı ayırt etmek ve bu ayırt edici
özelliğin korunmasıdır. Seçkinler sınıfının kültürü olarak tanımlanan yüksek kültür,
ilk önce işçi hareketlerine karşı ortaya çıkmış olsa da ardından sanatsal üretim ve
değerli ürünleri kapsayan bir alan içinde tanımlanmaya başlamıştır. Yaratıcı,
keşfedici, geleceğe dönük ve devrimci bir nitelik taşıyan yüksek kültür geçmişin
kültürel ürünlerini yani klasikleri içerir ve en mükemmel kültürdür.
Örnek
Belli bir sınıfın kültürel gelişmişlik ve üretkenliğini ifade eden yüksek kültür,
düşük düzeyli olarak tanımlanan kitle kültürünün tam karşıtı olarak kullanıma
girmiştir. Yüksek kültür ürünleri, o kültüre ait olanlar tarafından ve gündelik yaşam
pratikleri içinde bir ifade biçimi olarak kullanılır. Yüksek kültür ve kitle kültürü
arasındaki tartışmalar on dokuzuncu yüzyılda gelişen burjuva demokrasisi,
özgürlük anlayışı ve üretim ilişkilerine bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Yüksek kültür
sahibi olarak ifade edilen kesim, kitleleri demokrasi için tehlikeli bulur ve aşağı
kültür ürünleri tercih eden zevksiz topluluklar olarak ifade ederler.
Örnek
alışkanlığını körüklemeye yönelik amaç taşır.
dönüşmüştür.
Post-Modern Toplum Kuramı: Kültürel, politik ve ekonomik alanda
değişimleri ifade eder. Modern dönemdeki araçsal akıl yerine eleştirel aklı ön
plana çıkaran bir yapıdan beslenir. Ancak bu görüş, kendinden önce gelen yapıyı
eleştirmek yerine devamı olduğu gerekçesiyle kapitalizm kültürünün devamı
olduğu noktasında karşı görüşler ileri sürer.
Yeni olarak ortaya çıkan her teknoloji, insanları kapitalist sistemin zorlayıcı
tüketimine maruz bırakmaktadır. Şöyle ki, eskinin yerine gelen her yeni teknoloji
yeni düşünce ve yaşam tarzlarını da beraberinde getirmiş veya değiştirmiştir. Bu
Örnek
•Fabrikaların şehirlerde kurulmasıyla iş gücünün şehir
merkezlerinde taşınması geleneksel aile yapısının değişmesine ve
daha küçülmesine neden olmuştur.
ise mevcut kapitalist sitemin çarklarını döndüren sürekli bir mekanizma işlevi
görmektedir.
Karl Marx
Marx, felsefi düşüncesini kapitalist sınıfın egemen değerlerini eleştiren bir
yapıya dayanarak ortaya koyar. Bunun nedeni ise feodal ve aristokrasinin
değişmesine öncülük eden burjuva sınıfının özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi
değerlerle ortaya çıkması ancak daha sonra kendi değerlerini topluma yerleştirip
tüm insan ilişkilerinin meta kültürüne dayandırarak tüketim odaklı bir yapıya
Marx, felsefi düşüncesini evirilmesidir.
kapitalist sınıfın egemen Marx, toplumu modern kapitalist sistem üzerinden değerlendirerek nerdeyse
değerlerini eleştiren bir bütün düşüncelerini “yabancılaşma” kavramı üzerine tesis eder. Kapitalist
yapıya dayanarak ortaya sistemde emekçi/işçi, iş bölümüne göre üretime zorlanarak yoğun üretim
koyar. süreçlerinde özgürce üretmek yerine bir angarya olarak bu işleri tamamlamak
zorunda kalır. Bu durumda varlığı nesneye indirgenmiş olan insan, ürettiği eşyaya
yabancılaşarak o eşyayı ancak ürettiği süreden çok daha fazla miktarda çalışarak
satın aldığında ona sahip olma hakkını elde edecektir.
Örnek
Ortega Gasset
Gasset, modern kapitalist toplumun ortaya çıkışıyla birlikte toplumsal
yaşayış tarzıyla ilgili olarak eleştirilerini dile getirerek tek biçimleştirilmiş
yaşamların ve geleneksel değerlerin yitirilmesine vurgu yapar. Demokrasi ile vaat
edilenin tersine insanların ilgisiz ve sorumsuz şekilde hayata bakışlarını değiştirdiği
noktasında görüşlerini dile getirmiştir.
Gasset’e göre hayatta hiç Seçkin ve kitlelerden oluştuğunu söylediği toplumun doğru şekilde
bir amacı olmayan kitle yönetilmesi seçkinler sayesinde gerçekleşeceğini ileri sürer. Şayet kitlelerin iktidarı
kendini düzenin
söz konusu olursa bu durumda “yaşadıkları anı hayat diye kabul edenler” in
akıntısına kaptırmış ve
iktidarı olacağından toplumsal alanla ilgili sorun çözen bir yönetici kesimin olması
yozlaşmış bir toplumun
ortaya çıkmasına neden ihtimali yoktur. Çünkü Gasset’e göre hayatta hiç bir amacı olmayan kitle insanı
olmuştur. kendini düzenin akıntısına kaptırmış ve yozlaşmış bir toplumun ortaya çıkmasına
neden olmuştur (Gasset 2003: 98- 99).
Boşlukta asılı bir yaşamı tercih eden kitle adamı, hayatı akışına göre yaşar ve
herhangi bir duruma müdahale etmez. Ortega Gasset’in sürekli tekrar eden ve
diğerleriyle aynı olan sıradan bir insan topluluğu olarak tanımladığı kitle, kendisini
diğerleriyle aynı olmasından dolayı mutlu hisseder ve herhangi bir endişe duymaz
(Gasset 2003).
Ancak bugün bakıldığında Gasset’in dile getirdiği gibi kitlelerin egemen
şekilde yönetimde söz sahibi olması mümkün olamamıştır.
Örnek
•İnsanlar sadece bir anın görüntüsüyle haberlerde yer alan bir
olayın gerçekliğine sorgulamadan inanabilmektedirler.
Özet (devamı) bir şeyle karşı koyamadığı, geçimin madencilik, orman işçiliğine dayandığı
bir toplumu ifade eder. Coğrafi şartlar yaşam koşullarını belirler. Sanayi
toplumu ise fabrika ve doğanın gücüne karşı makinelerin geliştirildiği,
tekniğin ve aklın üstün olduğu bir varoluşu ifade eder. Uzmanlaşma, iş
bölümü, hiyerarşi ve bürokrasi yanı sıra düzenlenmiş bir toplum
yaşamından söz etmek olanaklıdır. Sanayi sonrası toplumda ise hizmet
sektörü gelişmiştir ve bireyler arası ilişki ön plandadır.
•MODERN KAPİTALİZM KÜLTÜRÜ
•Endüstri devrimiyle değişime uğrayan toplumda, bir yandan kentleşme, iş
bölümü, uzmanlaşma, cinsiyet ve cinsiyete dayalı iş bölümü, yeni toplumsal
sınıfların ortaya çıkışı, ulaşım ve iletişim teknolojilerinin hızlı şekilde gelişimi
ve teknolojik yeniliklerin hemen kabul görmesi, öte yandan dini görüşlerin
zayıflaması ve kurumların etkisini yitirmeye başlaması modern kapitalist
toplumların özelliklerini niteler.
•KİTLE TOPLUMU VE KİTLE KÜLTÜRÜNÜN ORTAYA ÇIKIŞI VE GELİŞİM
ÜZERİNE FARKLI MODERNİST KURAMCILARIN GÖRÜŞLERİ
•Alexis De Tocqueville: Demokratik Devrim kavramıyla açıklamaya çalıştığı
toplumun bu süreçte toprak aristokratları ve yoksul köylüler arasındaki sınıf
farkının yavaş yavaş kalkmaya başladığını ve bu devrimin ilerleyişinde eşitlik
ilkesine vurgu yapmıştır. Tocqueville’ye göre eşitlik ilkesinin gelişmesi
özgürlük ilkesini dahi geri planda bırakmıştır.
•Karl Marx: Marx, felsefi düşüncesini kapitalist sınıfın egemen değerlerini
eleştiren bir yapıya dayanarak ortaya koyar. Marx, toplumu modern
kapitalist sistem üzerinden değerlendirerek nerdeyse bütün düşüncelerini
“yabancılaşma” kavramı üzerine tesis eder.
•Friedrich Nietzsche: Nietzsche, kitle toplumu için kültürü tehdit edici bir
unsur olarak bakar. Çoğunluğun temsili olarak gördüğü kitlenin kültürünü
aşağı kültür olarak nitelendirir ve geniş yığın olarak gördüğü bu kitlenin
yüksek kültür düzeyine ulaşmasının imkânsız olduğu görüşünü savunur.
Nietzsche, kitle toplumunun oluşumunu gelişen işçi sınıfına bağlar ve
kitleleşmenin yitip giden değerlerin ve kültürün çökmesinin nedeni olarak
görür.
•Oswald Spengler: Aydınlanma Dönemi’nin getirmesi beklenen olumlu
değişimlerin aksi yönde gerçekleşmesiyle içinde bulunulan kültürün iddia
edildiği gibi özgürleşme getirmediğini öne sürer. Çünkü sanayileşme
sonrasında geleneksel toplum yapısının çözülmesi sonucu bireyciliğin ve
kitle toplumunun ortaya çıkması söz konusudur.
•Ortega Gasset: Gasset, modern kapitalist toplumun ortaya çıkışıyla birlikte
toplumsal yaşayış tarzıyla ilgili olarak eleştirilerini dile getirerek tek
biçimleştirilmiş yaşamların ve geleneksel değerlerin yitirilmesine vurgu
yapar. Demokrasi ile vaat edilenin tersine insanların ilgisiz ve sorumsuz
şekilde hayata bakışlarını değiştirdiği noktasında görüşlerini dile getirmiştir.
•KİTLE TOPLUMU VE KİTLE KÜLTÜRÜ YAKLAŞIMINDAN MEDYAYA/KİTLE
İLETİŞİM ARAÇLARINA BAKIŞ
•Kitle toplumun şekillenmesinde önemli role sahip olan ve özellikle 19.
Yüzyılda iletişim alanında icat edilen telefon, telgraf vb. gibi kitle iletişim
araçları, uzak mesafelere bilgi akışını sağlamasından dolayı bu ağı
genişletmiştir.
•Kitle iletişim araçlarından yayılan mesajlar veya üretilen gerçekler,
seyircinin hayal gücünü körelttiği gerekçesiyle eleştirilir.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi popüler kültür özelliklerinden biri değildir?
a) Orta karmaşıklıktadır.
b) Kültürel değerleri ve gelenekleri, yeni formüller biçiminde yansıtır.
c) Ürün tüketiciye dönüktür.
d) Toplumun tüm katmanlarına hitap etmez.
e) Oldukça ucuza fakat parayla elde edilir.
Cevap Anahtarı
1.d, 2.e, 3.c, 4.b, 5.d, 6.b, 7.a, 8.e, 9.d, 10.c
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Çağan, K. (2003). Popüler Kültür ve Sanat. Ankara: Altınküre Yayınları.
Oktay, (1997). Türkiye'de Popüler Kültür. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Gökalp. Z. (2010). Halk Medeniyeti I Başlangıç, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı,
Ankara: Grafiker Yayınları.
Sezal, İ. (2003). Sosyolojiye Giriş. Ankara: Martı Kitabevi.
Günay,1999:24, Günay, Umay; 1999,”Osmanlı İmparatorluğu ve Türk Halk
Kültürü”, Osmanlı Kültür ve Sanat C.9. Ankara, Yeni Türkiye Yayınları.).
Gans, 2005, s.104-114, Gans, Herbert J. 2005. Popüler Kültür ve Yüksek Kültür.
Çev. Emine Onaran İncirlioğlu. İstanbul: Yapı Kredi Y aymları.)
Baran, G., A. (1992). Sanayi Sonrası Enformasyon Toplumu Üzerine Tartışmalar.
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. Sayı:1-2 (9)., 1992, ss.53-
69.
Toffler, A. (1981). Üçüncü Dalga. (Çev. Ali Seden). İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
Freyer, H. (2014). Sanayi Çağı (Çev. B. Akarsu, H. Batuhan). Ankara: Doğu Batı
Yayınları.
Tocqueville, A. (1953). Democracy and America. (Çev. Henry Reeve), New York:
Alfred A. Knopf
Gasset, O. (2003). Kitlelerin Ayaklanışı. (Çev. Koray Karaşahin). İstanbul: Babil
Yayınları.
İletişim
Araştırmalarında
Güçlü Etkiler Dönemi
GÜÇLÜ ETKİLER
Osgood ve Schramm'ın
Dairesel İletişim Modeli
48
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
GİRİŞ
Matbaanın gelişimi sonrası ortaya çıkan modern gazetelerden günümüzdeki
yeni medya teknolojilerine gelinceye kadar kitle iletişim araçlarının toplum
üzerinde önemli etkileri olduğu hep kabul edilegelmiştir. Propagandanın dünya
ölçeğinde etkili olduğu bir süreçte yani 20. yüzyılın ilk yarısında bu ön kabulden
hareketle iletişim araştırmaları ortaya çıkarken, ilerleyen süreçte araştırmalara
yön veren gerek egemen gerekse eleştirel yaklaşımlar bu etkiyi gör(e)memezlikten
gel(e)memişlerdir. Liberal kurama dayanan egemen iletişim araştırmaları 20.
yüzyılın ortalarına doğru etkinin sınırlı olduğunu ortaya koyarken, 1970’lere doğru
etkinin yeniden güçlendiğini iddia etmişlerdir. Marksist kuramdan beslenen
eleştirel iletişim araştırmaları kapitalist üretim pratiği ve ilişkileri çerçevesinde ele
aldıkları kitle iletişim araçlarının var olan kurulu düzeni yeniden ürettiğini böylece
egemenlerin çıkarlarına hizmet ettiğini iddia ederken bu araçların etkisini zımnen
onaylamışlardır.
Etki odaklı iletişim araştırmaları liberal kuram geleneği içerisinde
yürütüldüğü için bu tür araştırmalar anadamar veya ana akım (mainstream)
iletişim araştırmaları olarak literatürde bilinegelmiştir. İlk iletişim araştırmaları
dünyada 1900’lerin hemen başında disiplinlerarası bir yaklaşımla ortaya çıkmış ve
bu ilk araştırmalar o dönemin konjonktürüne uygun bir biçimde ağırlıkla
Etki odaklı iletişim propaganda olgusu ve kavramı üzerine yapılmıştır. Dolayısıyla o yıllarda en etkili
araştırmaları liberal iletişim aracı olan ve propaganda ile özdeşleşen radyo ve sinema ile gazetenin
kuram geleneği
toplum üzerindeki etkileri incelenmeye çalışılmış ve bu çalışmalarda kitle iletişim
içerisinde yürütüldüğü
için bu tür araştırmalar araçlarının çıktılarının yani mesajlarının toplum üzerinde doğrudan ve çok güçlü
literatürde anadamar etkileri olduğu ortaya konulmuştur. O günlerden günümüze giderek çeşitlenen,
iletişim araştırmaları gelişen ve yaygınlaşan kitle iletişim araçlarının toplum üzerinde etkili olduğu
olarak bilinmektedir. bugün bile araştırmalar tarafından hâlâ teyit edilse de bu ilk dönem araştırmalar
güçlü etkilerin varlığını kimi kuram ve modeller çerçevesinde görünür kılmaya
çalışmıştır.
Anadamar iletişim araştırmalarının ilk döneminin yani güçlü etkilerin konu
edinildiği bu ünitede, iletişim araştırmalarının ortaya çıkışı ve propaganda amaçlı
çalışmalar ile bu araştırma ve çalışmalar kapsamında geliştirilen ilk kuram ve
modeller üzerinde durulmaktadır. Bu çerçevede, uyarıcı-tepki/sihirli
mermi/hipodermik iğne/şırınga modeli ve Lasswell, Shannon ve Weaver,
Schramm, Osgood, Dance ile özdeşleşen modeller ele alınmaktadır.
49
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
50
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
51
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
52
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
53
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
Savaş sadece askerleri değil kamuoyunu daha doğru bir ifadeyle sivil halkı
doğrudan ilgilendiren bir savaş haline gelmiştir.
Savaş propagandası demokratik hükûmetler için ciddi bir tehdit
oluşturmuştur.
Savaş sırasında yapılan propagandanın güçlü etkileri olmuştur.
Propaganda üç amacı gerçekleştirmiştir; düşmana karşı nefret, dostlara ve
tarafsızlara karşı dostluk ve işbirliği, düşmanın moralini bozma.
Lasswell doktora tezinde ise kamuoyunun oluşturulması, siyasi liderlerin
rolleri ve kitle iletişim araçlarının iletilerinin çözümlenmesi üzerinde dururken,
hem söz konusu kitabı hem de doktora tezi bağlamında kamuoyu kavramını öne
çıkardığı dikkat çekmektedir. Elbette ki kamuoyu kavramı denilince akla gelen ilk
kişi Walter Lippmann’dır.
Zaten modern iletişim araştırmaları Lippmann’ın 1922 yılında yayımladığı
Kamuoyu (Public Opinion) adlı kitabı ile başlamıştır. Kitabın adı Kamuoyu olmasına
rağmen konusu kitle iletişim araçlarıdır. Elisabeth Noelle-Neuman’ın işaret ettiği
gibi her ne kadar kamuoyu kavramının tanımlanması ve tartışması zayıf kalsa da,
Carey’e göre kitap belirli bir araştırma geleneğini başlatmış ve iletişim
Modern iletişim
araştırmaları araştırmalarındaki merkezi sorunsalı değiştirmiştir. Kapsamlı ve etkileyici bir
Lippmann’ın 1922 çalışma olan bu kitapta Lippmann, bireyin kendi düşünce ve kavrayışları ile kitle
yılında yayımladığı iletişim araçlarının sunduğu düşünce ve kavrayışlar arasındaki ilişkiyi tartışmıştır.
Kamuoyu adlı kitabı ile Bu kapsamda, bireyin gerçekliği ve düşünceleri üzerinde kitle iletişim araçlarının
başlamıştır. sunduğu imgelerin ve gerçeklik örüntülerinin büyük bir etkisi olduğunu iddia
etmiştir. Diğer bir ifadeyle, birey ve çevresi arasında bir sözde/sahte çevrenin var
olduğunu belirten Lippmann, kafamızdaki imgeler ve sahte çevrenin inşasında
basının ve haberlerin önemli bir rol oynadığını vurgulamıştır. Lippmann’ın, 1922
gibi çok erken bir tarihte ortaya attığı bu güçlü önerme 20. yüzyılın ikinci yarısında
pek çok teorisyen tarafından da farklı bağlamlarda yeniden gündeme getirilmiştir
(Özçetin, 2018: 87-91).
Yüzyılın ikinci yarısına doğru yani II. Dünya Savaşı öncesinde -radyo ve
sinemanın da yaygınlaşmasıyla birlikte- yoğunlaşan propaganda teknikleri
dolayısıyla akademik ilgi kurumsallık kazanır ve “Propaganda Analiz Enstitüleri”
kurulur. Bu tür akademik kurum ve yapılarda ikna edici iletişim konusunda uzman
olan araştırmacılar danışman olarak görevlendirilir. Böylece, hem genel olarak
akademinin hem de özel olarak bu tür kurum ve yapıların iletişim araştırmaları ve
propagandaya yönelik çalışmaları neticesinde güçlü etkiler bağlamında ilk
modeller ortaya konulur.
54
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
UYARICI TEPKİ
55
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
anlamda alıcıda istenilen etkiyi yaratır (Şekil 3.2). Şöyle ki, hasta birine şırınga ile
iğne yapıldığında şırıngadaki ilaç vücutta hastalıklı bölgeyi doğrudan bulup onu
iyileştirme etkisi yaptığı gibi veya tabanca ile atılan mermi hedefi doğrudan bulup
hedef üzerinde tahrip etkisi gösterdiği gibi iletişim sürecinde alıcıya gönderilen
mesaj da kaynağın alıcıda istediği etkiyi oluşturmasını sağlar. Böylece kısa sürede,
Uyarıcı-tepki modeline kaynak alıcıya istediği tutum ve davranışı kazandırır ya da alıcı kaynağın amaçladığı
göre, kaynak alıcıya
duygu ve düşünceye sahip olur.
istediği tutum ve
davranışı kazandırır.
KAYNAK ALICI
56
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
57
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
Gönderi
Gönderi
Sinyal
Alınan
Sinyal
Kaynak Verici Alıcı Hedef
Gürültü
Kaynağı
Şekil 3.4. Shannon ve Weaver’ın Matematiksel İletişim Modeli (McQuail ve Windahl, 2010)
58
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
Gönderi
Kodlayıcı Açımlayıcı
Yorumlayıcı Yorumlayıcı
Açıımlayıcı Kodlayıcı
Gönderi
Şekil 3.5. Osgood ve Schramm’ın Dairesel İletişim Modeli (McQuail ve Windahl, 2010)
59
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
60
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
61
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
62
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. “Etki odaklı iletişim araştırmaları liberal kuram geleneği içerisinde
yürütüldüğü için bu tür araştırmalar …………………… iletişim araştırmaları
olarak literatürde bilinegelmiştir”.
Cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
a) Eleştirel
b) Makro
c) Teorik
d) Anadamar
e) Marksist
4. 20. yüzyılın ilk yarısında toplumbilimler içerisinde yer alan disiplinler insan
davranışına etki eden unsurların neler olduğunu ve bu kapsamda kitle
iletişim araçlarının insan davranışını nasıl etkilediğini hangi tür bir
yaklaşımla araştırmaya koyulmuşlardır?
a) Fonksiyonalist
b) Pragmatist
c) Pesimist
d) Oportünist
e) Popülist
63
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
I. Güçlü etkiler
II. Güçsüz etkiler
III. Sınırlı etkiler
6. Yukarıdakilerden hangisi ya da hangileri Denis McQuail’e göre etki
araştırmalarının dönemlerindendir?
a) Yalnız I
b) I ve II
c) I ve III
d) II ve III
e) I, II ve III
64
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
10. “………………………. modeli iki yönlü olup tamamıyla dairesel ya da diğer bir
ifadeyle döngüseldir”.
Cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
a) Osgood-Schramm
b) Lasswell
c) Dance
d) Shannon-Weaver
e) Noelle-Neuman
Cevap Anahtarı
1.d, 2.b, 3.e, 4.a, 5.c, 6.c, 7.d, 8.b, 9.e, 10.a
65
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19
Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Alemdar, K. ve Erdoğan İ. (1998). Başlangıcından günümüze iletişim kuram ve
araştırmaları. Ankara: MY.
Erdoğan, İ. ve Alemdar, K. (2002). Öteki kuram: Kitle iletişimine yaklaşımların
tarihsel ve eleştirel bir değerlendirmesi. Ankara: Erk.
Güngör, N. (2011). İletişim: Kuramlar yaklaşımlar. Ankara: Siyasal.
McQuail, D. (2005). Mass communication theory. London: Sage.
McQuail, D. ve Windahl, S. (2010). İletişim modelleri: Kitle iletişim çalışmalarında.
K. Yumlu (Çev.). Ankara: İmge.
Özçetin, B. (2018). Kitle iletişim kuramları: Kavramlar, okullar, modeller. İstanbul:
İletişim.
Tekinalp, Ş. ve Uzun, R. (2013). İletişim araştırmaları ve kuramları. İstanbul: Beta.
Tokgöz, O. (2015). İletişim kuramlarına anlam vermek: Başlangıcından günümüze
anglo-amerikan iletişim kuramı. Ankara: İmge.
Yaylagül, L. (2017). Kitle iletişim kuramları: Egemen ve eleştirel yaklaşımlar.
Ankara: Dipnot.
66
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20
ANADAMAR İLETİŞİM
ARAŞTIRMALARI II: SINIRLI
ETKİLER
Halkın Seçimi
Kişisel Etki
ANADAMAR İLETİŞİM ARAŞTIRMALARI II: SINIRLI
GİRİŞ
Kitle iletişim sürecinde etkiler, iletişim araştırmalarında üzerinde çalışılan ve
tartışılan önemli konulardan biridir. Medyanın toplumdaki önemine ve etkisine
yönelik pek çok etki araştırması yapılmıştır. Bu araştırmalarda genel olarak belirli
bir partiye oy verme, kültürel beğenileri değiştirme ya da terk etme, mal satın
alma, önyargıları artırma ya da azaltma gibi değişik açılardan soruların yanıtları
aranmıştır. Bu çalışmalar ile insanların dünya görüşünü ortaya koyma ya da
değiştirme, düşüncelerinin ve kanaatlerinin temel kaynağını oluşturma ve
davranışlarını etkilemede kitle iletişim araçlarının önemi araştırılmıştır.
Özel uyarılara karşılık gelen özel yanıtlar, yani tepkiler olarak görülen etki;
kitle iletişim araçlarının iletileri ile izleyenlerin tepkileri arasında yakın bir
bağlantının kurulması için gerekli çalışmalar olarak tanımlanabilir. Dinleyici ve
izleyicilere medya aracılığıyla istenilen ileti verilir. Alıcı kitle bu uyarıyı ya alır, ya da
almaz. Bu hareketiyle bir yanıt oluşturabilir.
İleti – Uyarı Alıcı – Kitle Etki – Yanıt
Tarihsel olarak medya etkilerinin farklı dönemlerde farklı biçimlerde
tanımlandığı görülmektedir. Bu tanımlamaların en önemlilerinden birini Denis
McQuail, kitle iletişimi araştırmalarını üç ayrı döneme ayırarak yapar. Bu
dönemler; güçlü etkiler, sınırlı etkiler ve güçlü etkilere dönüş dönemi olarak
sınıflandırılmaktadır.
1930’ların sonlarına kadar kitle iletişim araçlarının etkileri; toplum içinde
insanların daha çok inanç ve düşüncelerini şekillendirme, yaşam alışkanlıklarını,
aktif olmalarını, davranışlarını değiştirmelerini ve politik sistemi etkileme açısından
karşı konulmasına karşın güçlü etkilere sahip olduğu şeklindedir. 1940’ların
başından, 1960’ların başlarına dek uzanan sınırlı etkiler dönemi olarak adlandırılan
Sınırlı etkiler döneminde bu ikinci dönemde ise daha çok deneysel yöntemlerin uygulandığı görülmektedir.
daha çok deneysel Bu yöntemlerin sonucu olarak kitle iletişim araçlarının etkilerinin sınırlı olduğu
yöntemlerin uygulandığı savunulmuştur. 1960’lardan sonraki dönemlerde ise yeniden medyanın etkisinin
görülmektedir. fazlalığı yönündeki görüşlere geri dönülerek güçlü etkiler ağırlık kazanmıştır.
1930’lu yıllarla başlayıp 1960’lı yıllara kadar süren sınırlı etkiler döneminde
kitle iletişim araçları ve içerdikleri mesajlar üzerinde birçok çalışma yapılmıştır.
Genel olarak seçim kampanyaları ve filmler konu olarak alınan araştırmalarda kitle
iletişim araçlarının tek başına bireylerin tutumlarını değiştirmede etkili
olamayacağı ve bireylerin bu araçlardan sınırlı bir şekilde etkilenilebileceği
belirtilmektedir.
Bu ünitede anadamar iletişim araştırmalarının ikinci dönemi olan kitle
iletişim araçlarında sınırlı etkiler açıklanacaktır. Ardından dönem içerisinde yapılan
en önemli çalışmalar olan Lazarsfeld ve arkadaşlarının iki aşamalı akış kuramı,
Hovland ve arkadaşlarının yaptığı ikna araştırması ve Lazarsfeld’in öğrencisi olan
Klapper’in Kitle iletişimin etkileri hakkındaki düşüncesi aktarılıp eleştiriler hakkında
genel bir çerçeve sunulacaktır.
araştırmayı yeni bir ürünün ya da yeni bir davranışın geçmesi gereken sürekli
aşamaların ve adımların (step’lerin) düzenlenmesine yöneltmiştir. Bundan sonra
bir yeniliğin benimsenmesi için en uygun kitle ya da kişiler arası iletişim biçimlerini
belirlemede çerçeve işlevi gören basamakları (bilgilenme, ilgilenme,
değerlendirme, deneme, benimseme ya da yadsıma) derleyen modeller de ortaya
Applied Social Research çıkmıştır. Bu uğraşlar benzeşiyorlardı ve bu modeller pazarlama uzmanlarının
bürosu; kozmetik, diş önerdiği AIDA (dikkati çekmek, ilgiyi uyandırmak, isteği uyarmak, eyleme geçmek
macunu, sabun, kahve ya da satın almak) gibi modellerle yer değiştiriyorlardı. Zaten üniversite kurumu ile
ya da erkek giyimi gibi özel araştırma arasındaki değiş tokuş süreklidir. Colombia Üniversitesi’nde
çok değişik ürünlerle Applied Social Research bürosu; kozmetik, diş macunu ve sabun, hazır kahve ya da
ilgili çalışmalar
erkek giyimi gibi çok değişik ürünlerle ilgili çalışmalar yapmıştır. Lazarsfeld’in
yapmıştır.
yetiştirdiği bu öğrenciler daha sonraki süreçlerde reklam endüstrisinin “mürşitleri”
olmuşlardır.
Halkın Seçimi kitabının temel bulguları aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Kişisel etkinin rolü: Hangi adaya oy vereceğine karar vermiş seçmenlerin
kararları seçim kampanyasıyla, kitle iletişim araçları ve propagandayla zor
değişmektedir. Kararlarını seçim kampanyasının sonlarına doğru veren ya
da kampanya sürecinde karar değiştiren seçmenler, bu kararlarında kişisel
etkinin rolünün daha fazla olduğunu vurgulamışlardır. Yani karar
vermelerde kişisel etkileşim, kitle iletişim araçlarından daha etkilidir.
Şekil 4.1. İki Aşamalı Akış Modeli (McQuail & Windahl, 1997)
ikincisinde medyayı daha az izleyen ve bilgi almak için başkalarına bağımlı olanlar
bulunur.
araçlarının etkileri üzerine yaptıkları bir çalışmanın sonucu olarak o güne kadar
genel kabul gören birçok iddianın sorgulanmasına yol açmıştır.
1945’de II. Dünya Savaşının sonlarına doğru ordudaki erlerin savaşın bittiği
ve barışın geldiği yönündeki iyimserliğin yol açtığı gevşemenin nasıl aşılabileceğini
düşünen Amerikan ordusu, Hovland’dan konuyla ilgili en etkili ve ikna edici iletişim
Hovland ve arkadaşları biçiminin ne olduğuna yönelik bir çalışma yapmasını istemiştir. Buna yönelik
Amerikan ordusu içinde olarak Hovland, askerlerin denek olduğu ve araştırıldıklarından haberlerinin
yer alan Savaş olmayacağı bir deney tasarlar. Deneyin amacı; tartışmalı bir konu hakkında sadece
Enformasyon Dairesinin tek yanlı bir sunum yapan bir iletişim mi; yoksa konunun farklı taraflarını ele alan
talebi ile kitle iletişim bir iletişim mi daha çok etkilidir? Bu soruyu cevaplayabilmek için “Tek yanlı” ve
araçlarının etkileri
“Her iki yanlı” olmak üzere iki farklı radyo programı hazırlanır ve deneklerin 214
üzerine çalışma
yapmışlardır. kişilik bir kısmına tek yanlı, yine aynı sayıda 214 kişilik bir kısmına ise her iki yanlı
program dinletilir. 197 kişiden oluşan kontrol grubuna ise bu yayınlar
dinlettirilmez. Radyo programlarından tek yanlı olanı sadece bir görüşe yer verir.
Bu görüş, 15 dakika boyunca ayrıntılı olarak aktarılan savaşın beklenenden uzun
süreceği görüşüdür. Diğer radyo programı ise bu programa dört dakikalık bir
ekleme yapılarak oluşturulan 19 dakikalık bir programdır. Bu program, diğer
programı tamamen içermektedir. Buna ek olarak dört dakikada savaşın beklendiği
kadar uzun sürmeyeceği görüşü eklenir. Burada önemli olan nokta ikinci
programın karşıt görüşe yer vermesi bakımından tek yanlı değil, iki yanlı bir sunum
gerçekleştirmiş olmasıdır.
Deneklere fark ettirilmeden yapılan bu çalışmada, programı dinlemeden
önceki ve dinledikten sonraki görüşlerinin sorulduğu anket formları askerlere
cevaplatılır. Amaç, önceki ve sonraki cevaplarda verilen yanıtların farklı olup
olmadığını araştırmaktır. Her iki radyo programını dinlemeyen grup ise kontrol
grubunu oluşturmaktadır.
Araştırmanın seyri incelendiğinde sonuçlarının son derece çarpıcı olduğu
görülmektedir. Hovland ve arkadaşlarının yaptığı bu çalışmada tek yanlı sunumun
başlangıçta yani deney öncesinde programda savunulan görüşten yana olanlar
üzerinde daha büyük etki yarattığını ortaya koymuştur. Başlangıçta programın
görüşüne katılmayan denekler üzerinde iki yanlı sunumun daha büyük etki
yarattığı görülmüştür. Başka bir deyişle, bir izleyicinin tek yanlı mı, yoksa iki yanlı
iletişimden mi daha fazla etkileneceğinin cevabı, izleyicinin programa maruz
kalmadan önceki görüşleri ile programda savunulan görüşler arasında
uyum/uyumsuzlukta yatmaktadır. Buradan hareketle denilebilir ki, iletişimin ya da
propagandanın etkili olup olmayacağı sadece mesaja veya araca değil, mesajı alan
kişinin mesajı almadan önceki düşünceleriyle de ilgilidir. Çalışmanın çarpıcı
sonuçlarından biri de iyi eğitim görmüş kimselerin iki yanlı sunumdan daha çok
etkilendikleri; iyi eğitim görmemiş olanların ise tek yanlı sunuma dayanan
iletişimden daha fazla etkilendikleridir. Çalışmanın en çarpıcı sonucu ise her iki
programın da bir bütün olarak grup üzerindeki toplam etkileri, grubun başlangıç
kanaatine bağlı olmasıdır.
Kaynağın Güvenilirliği
Hovland ve Weiss, kaynak güvenilirliğinin iletişimin etkinliği üzerindeki
etkisini incelemişlerdir. Aynı materyalleri kullanarak, fakat bu aynı materyaller,
denekler tarafından güvenilirliği yüksek ve güvenilirliği düşük sayılan kaynaklara
atfedilerek, bildirişim materyalinin öğrenilme ve akılda tutulma derecesi üzerinde
kaynağın güvenilirliğinin etkilerini incelediler. Burada kullanılan yöntem, yüksek
Hovland ve Weiss, inanılırlığı olan kaynaklara atfedilen aynı gazete ve dergi makalelerini bir gruba, az
kaynak güvenilirliğinin inanılırlığı olan kaynaklara atfedilenleri ise diğer gruba vermektir. Elde edilen
iletişimin etkinliği incelemeden çıkan önemli sonuçlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
üzerindeki etkisini
incelemişlerdir. Az inanılır kaynaklara atfedilen makaleler, çok inanılırlık atfedilen
makalelere oranla çok yanlı ve haksız sunuşlar olarak değerlendirilmiştir.
İnanılırlığı yüksek olan kaynaklar izleyici üzerinde o anda, hemen başlayan
etkiler sağlamaktadır.
Kaynağın inanılırlığı, izleyicinin savunulanları kabulünü etkiler.
Özet (devamı)
•Joseph T. Klapper, 1960’ta kaleme aldığı Kitle İletişiminin Etkileri adlı
çalışmasında kitle iletişiminin etkilerinin sınırlı olduğunu; kitle iletişim
araçlarının tek başına izleyici üzerinde etkiler yaratamayacağını; bundan
daha ziyade diğer unsurlar arasında bir unsur olduğunu ifade etmiştir.
Genellikle de kitle iletişim araçlarının mevcut durumları pekiştirme ve
dönüşümden ziyade, değiştirme işlevini gördüğünü iddia etmiştir.
•Klapper’in kurduğu modelin özellikleri aşağıdaki gibidir:
•Medyanın etkilerinin ortaya çıkması için birincil koşul, kitle iletişim
araçlarına açık olmaktır. Kişilerin, medyaya açık olmayı seçici olarak
gerçekleştirdikleri üzerinde durur.
•Kişiler, seçtiklerini medyadan kendi ilgilerine göre seçmeli olarak izlerler.
•Medyaya kişiler açık kaldıklarında, seçtiklerini seçmeli ilgilerine göre izlerler,
belleklerinde seçmeli olarak tutarlar veya tutmayabilirler.
•Modelde pasif izleyiciden söz edilmekle birlikte, aktif izleyici üzerinde
durulmaya yönelinmektedir. Bu değişiklikle sınırlı etkiler kuramı bırakılıp,
tekrar güçlü etkilere geçilmeye başlandığını söylemek yanlış olmaz.
•SINIRLI ETKİLERE YÖNELİK ELEŞTİRİLER
•Todd Gitlin 1978 yılında yayınladığı Medya Sosyolojisi: Egemen Paradigma
adlı eserinde Lazarsfeld ve arkadaşlarının iki aşamalı akış kuramını ciddi
olarak eleştirir. Bilimsel açıklamalardan daha çok özel sektör ve devletin üst
kademelerinde çalışan yöneticiler için izleyici tepkileri ve tüketici
davranışları hakkında tahmine dayalı kuramlar üretmeyi hedefliyordu. Diğer
bir eleştiri sınırlı etki paradigması medyanın ve propaganda faaliyetinin
kişilerin tutum ve davranışlarında değişikliğe yol açıp açmadığına
odaklanmıştır. Burada önemli olan şey herhangi bir tutum ve davranış
değişikliğinin olmaması, medyanın etkisiz olduğu anlamına mı gelir? Diğer
bir eleştiri ise iki aşamalı akış kuramı eksik ve yanlış bir güç ve iktidar
anlayışından hareket etmektedir.
•Hovland'ın araştırmasında orduya yeni katılanlara yönelik filmlerin ikna
edicilik gücü araştırılmıştır. Ama basitleştirilmiş laboratuvar durumunda
elde edilen etkililiğin gerçek yaşamda karşılaşılan daha karmaşık durumlar
için her zaman geçerli olmadığı görülmüştür.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Kitle iletişim araştırmalarını güçlü, sınırlı ve güçlü etkilere dönüş olarak üçe
ayıran düşünür aşağıdakilerden hangisidir?
a) Marshall McLuhan
b) Denis McQuail
c) Harold Lasswell
d) Jürgen Habermas
e) John Locke
Cevap Anahtarı
1.b, 2.c, 3.a, 4.e, 5.d, 6.a, 7.e, 8.b, 9.b, 10.d
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Coleman, J. & Katz, E. & Menzel, H. (1957). The diffusion of an innovation among
physicians. Sociometry. 20, 253-270.
Mattelart, A. & Mattelart, M. (2011). İletişim kuramları tarihi. Çev: Merih Zıllıoğlu.
İstanbul: İletişim.
McQuil, D. & Windahl, S. (1997). İletişim modelleri kitle iletişim çalışmalarında,
Ankara: İmge Kitabevi.
Özçetin, B. (2018). Kitle iletişim kuramları. İstanbul: İletişim
Tekinalp, Ş. & Uzun, R. (2009). İletişim araştırmaları ve kuramları. İstanbul: Beta.
Tokgöz, O. (2015). İletişim kuramlarına anlam vermek. Ankara: İmge Kitabevi.
Yaylagül, L. (2014). Kitle iletişim kuramları. Ankara: Dipnot Yayınları.
Yüksel, E. (2001). Medyanın gündem belirleme gücü. Konya: Çizgi Kitabevi.
Lang, K. (2010). Kitle iletişim kuramları. Ed. Erol Mutlu. 27-42. Ankara: Ütopya
Yayınevi.
Yetiştirme Kuramı
• Gündem Belirleme Kuramı İLETİŞİM KURAMLARI
• Eşik Bekçiliği Kuramı
• Suskunluk Sarmalı Kuramı Öğr.Gör.Elif YILDIRIM
• Bilgi Gediği Hipotezi
• Bağımlılık Kuramı
Kültürel Göstergeler ve
Ekme-Yetiştirme Kuramı
Güçlü Etkilere Dönüş Dönemi
Gündem Belirleme
Kitle İletişim Kuramları
Kuramı
Suskunluk Sarmalı
Kuramı
Bağımlılık Kuramı
86
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
GİRİŞ
Kitle iletişim araçlarının ortaya çıktığı günden beri, medyanın bireyler ve
toplum üzerindeki etkilerine yoğunlaşan ana akım iletişim araştırmalarının genel
odak noktası, bu etkinin derecesi olmuştur. Medyanın toplum üzerindeki
etkilerine ilişkin olarak yapılan araştırmalar üç farklı dönemde incelenir. Bu
dönemler içinde güçlü etkilere geri dönüş özellikle 1960’lı yıllardan günümüze
kadar uzanan dönemi kapsar ki bu dönemde birçok kuramcı, iletişim araçlarının
etkilerini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmıştır. Yapılan bu araştırmalarla kimi
zaman birbirini destekleyen kuramsal açıklamalar yapalırken birçok kez bir önceki
kuram eleştirilmiş ve görülen eksiklikler tamamlanma yoluna gidilmiştir.
Farklı zamanlarda ve süreçlerde ortaya çıkan bu kuramlarının tümü medyayı
ve onun güçlü etkisini incelemiştir. Ortaya atılan hipotezlerin uzun ya da kısa
vadede izleyicisine, dinleyici ya da okuyucusuna olan etkisi ve geçerlilik düzeyi
farklı olurken, her kuram kitle iletişim araçlarının bir başka etkisinin altını çizmiştir.
Bu anlamda bütün bu kuramların ortak noktası, kitle iletişim araçlarının bireyler ve
toplum üzerinde çok güçlü etkileri olduğu sonucudur.
Bu anlamda ele alınacak olan kuramların aslında önceki dönemlerin
etkilerini taşıdığı da bir gerçektir. Zaman içinde gerek kümülatif gerekse eleştirel
olarak birbirini etkileyen kuramların bu ünitede ele alınanları özellikle kitsel
iletişimin hızla değişen ve günümüz kitle iletişimini de kapsayan bir dönemde
toplumsal ve bireysel olarak nasıl bir etki bıraktığıyla ilgilidir.
87
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
88
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
başlamasını filizlenme
benzetmesiyle açıklar. bütün sınıflarına sunulması durumunda yine kendine yakın olması
sebebiyle orta sınıfın bu yeniden biçimlendirilmiş göstergeden
etkilenmesi fazla olacaktır.
89
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
Ekme kuramı televizyonu, gerçekliği yansıtan bir araçtan ziyada kendine has
bambaşka bir dünya olarak görür. Yapılan analizlerin sonuçlardan bazıları;
televizyon dünyasında gerçek dünyadan daha fazla şiddet vardır ve televizyonda
sunulan mesleklerin çoğu kanunların uygulanmasıyla ilgilidir. “Ayrıca televizyon,
sanayi devrimi öncesinde dinin yaptığı gibi güçlü bir kültürel bağlantı aracı olarak
görülür. Televizyon, aydınlatıcı içerikler sunarak seçkinlerle halk arasında bir köprü
görevi görmektedir” (Erdoğan, 1998). Ayrıca televizyonun durmadan tekrarlanan
iletileri, çocukluktan itibaren oluşan dünya görüşümüzü daha geniş temellere
oturtur.
Gerbner ve arkadaşları, televizyonun akşam vakti (prime time) ve gündüz
programları örneklemlerinden yola çıkarak, televizyonun etkisi uzun dönemlidir
sonucuna vardılar. Televizyon, dramalar, reklamlar, haberler ve öteki programlarla
her eve bir ortak imajlar ve iletiler dünyası getirir. Halk, televizyonun simgesel
çevresi içinde doğar ve televizyonun tekrarlanan dersleri ile yaşar. Televizyon
gelecekteki tercihleri ve kullanımları etkileyen tutumları eker (yetiştirir) (Erdoğan,
Alemdar, 2005).
Kurama getirilen eleştirilere bakıldığındaysa;
Kuram, televizyonun ileti sistemini tanımlayabilmek için içerik çözümlemesi
tekniğini kullansa da, etkinin ölçülmesi için izleyiciyle görüşmeler yapılması da
gereklidir. Bu anlamda ekme-yerleştirme kuramı yöntem bilimsel öneriler
yapmaktan öteye gidememiş olsa da bu yöndeki araştırmalara öncülük yapması
bakımından önemlidir.
Model, televizyonun rolünü kültürün gelişmesini etkileyen ana yapısal
etkenleri açıklayan daha geniş bir kuramsal çerçeve içinde incelemek yerine,
90
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
91
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
92
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
93
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
kullanarak toplumsal iktidarın sürdürülmesi için son derecede gerekli olan bilgi
üzerinde iktidar kurma gücünü de elinde tutar.
Modelde etkinin hemen ortaya çıkması ya da zamana yayılmasının bir
önemi yoktur. Çünkü kitle iletişim araçları her durumda toplumda etki
oluşturmaktadır.
Kuramın en önde gelen temsilcileri Maxwell McCombs ve Donald L.Shaw,
medya etkisinin bir etkiler zinciri içinde oluştuğunu, bununda ilk aşamasının
haberdar etme ya da farkındalık yaratma şeklinde gerçekleştiğini ifade ettiler.
Biliş düzeyinde ortaya çıkan ikinci aşamada, insanlar haberdar oldukları
sorunlar hakkında daha fazla bilgi edinmek isterler. Bunun sonucunda üçüncü
aşamada bir tutum ve davranış değişikliği meydana gelir.
1976 seçimlerinde Weawer, televizyonun ve basının kurduğu gündemin
vatandaşın gündemiyle büyük benzerlik gösterdiğini belirtmiştir.
Kuramın temel
varsayımı; izleyiciler Kuramın temel varsayımı; izleyiciler hem hangi konularla ilgileneceklerini
hem hangi konularla hem de bu konu ve sorunlarla ne derece ilgileneceklerini öğrenirler. Gündem
ilgileneceklerini hem de kurma yaklaşımının temelini daha çok siyasal olaylar, özellikle seçimler ve seçim
bu konu ve sorunlarla kampanyaları oluşturur. Bu sayede siyasal seçkinler toplumun gündemini
ne derece
belirlemiş olurlar (Yaylagül,2017).
ilgileneceklerini
öğrenirler. Gündem belirleme modelinden doğan iki farklı çalışma alanını “ikinci aşama
gündem belirleme” ve “öne çıkartma” oluşturmaktadır. İkinci aşama gündem
belirlemede medya ne düşünmemiz gerektiğini belirlemenin yanında nasıl
düşünmek gerektiğini de belirlediği görülür. Öne çıkartmada ise, medyanın politik
meseleleri değerlendirirken belli ölçütleri ve kriterleri bilinçli olarak öne çıkarttığı
görülür (Şekil 5.1).
Şekil 5.1. Perloff’un (2014) gündem belirlemeden oy davranışına uzanan ilişkiye ait
şeması.
94
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
95
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
96
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
Hiç kuşku yok ki bu denli ticari bağlarla üstelik küresel bir organizasyonun
parçası olarak medya içeriklerine bakıldığında, eşik bekçiliğinin bir dizi yapısal
kısıtlamayla karşı karşıya kaldığı yadsınamaz bir gerçektir. Baskı gruplarını,
hükümetler, halkla ilişkiler ajansları ve diğer medya kuruluşları oluşturmaktadır.
97
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
98
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
99
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
100
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
Medya sistemi doğası gereği olarak üst statüde yer alan bu kişilere daha
çok yönelik olması
Örnek
yayınlanıyordu) yayınlanan bilgi düzeyi düşük kentiçi çocuklara
yönelik hazırlanan programın 1. yılı sonunda yapılan bir araştırma
sonucuna göre enformasyon açısından üst ve alt düzeyde bulunan
çocuklar bakımından bilgi açığının kapanmasına yardımcı olduğuna
işaret edilmektedir.
101
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
102
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
103
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
104
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi güçlü etkilere dönüş dönemi kuramlarından biri
değildir?
a) Bağımlılık Kuramı
b) Kullanımlar Doyumlar Kuramı
c) Gündem Belirleme Kuramı
d) Suskunluk Sarmalı Kuramı
e) Eşik Bekçiliği Kuramı
105
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
10. Dış dünyadan haberdar olmak için bireylerin medyaya daha çok bağımlı
olduğunu ileri süren kuram aşağıdakilerden hangisidir?
a) Bağımlılık Kuramı
b) Gündem Belirleme Kuramı
c) Suskunluk Sarmalı Kuramı
d) Kültürel Göstergeler Kuramı
e) Bilgi Gediği Hipotezi
Cevap Anahtarı
1.b, 2.a, 3.e, 4.b, 5.c, 6.b, 7.d, 8.d, 9.e, 10.a
106
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22
Anadamar İletişim Araştırmaları III: Güçlü Etkilere Dönüş
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Becker,O.G. ve diğerleri (2001 ) (eds.) Post imperialism and world politics.
Bulduklu,Y.,Karaçor,S.(2009).Kitle iletişim kuramları.Konya:Çizgi Kitapevi,
Defleur,M. ,Ball-Rokeach,S.(1975).Theories of mass commication. New York
Erdoğan,İ., Alemdar,K.(1998). Gerbner’in ekme tezi ve anlattığı öyküler üzerine bir
değerlendirme. Ankara: Kültür ve İletişim Dergisi 1 (2)
Erdoğan,İ., Alemdar,K.(2005). Öteki kuram. Ankara: Erk Yayınları
Gerbner,G.(1998).Cultivation analysis: an overview,mass communication and
society.3(1))
Irvan,S.(2001). Gündem belirleme yaklaşımının genel bir değerlendirilmesi, iletişim
1(9).
Kutlu,A.(2019). Suskunluk Sarmalı 2.0: Türkiye’de Facebook Kullanımı Üzerine Bir
Araştırma1. Akademi Dergisi - Turkish Journal of TESAM Academy.
Ocak.2019. 6(1).
Lang.K-Lang.G,E(1981).The Mass Media and Voting.Reader in Public Opinion and
Mass Communication (der):M.Janowitz ve P.M. Hisch, New Yorks: Free
Press.
Mcquail,D.,Windahl,S.(1997).İletişim modelleri, kitle letişim çalışmalarında.
Çev:Konca Yumlu.Ankara:İmge Kitapevi
Neuman,N.(1997).Suskunluk Sarmalı Kuramı’nın Medyayı Anlamaya Katkısı.
Medya, Kültür, Siyaset(içinde).(der).Süleyman Irvan.Ankara:ARK
Özçetin,B.(2018).Kitle İletişim kuramları kavramlar,okullar,modeller.
İstanbul:İletişim Yayıncılık
Perloff,R.M.(2014).The dynamics of politica:media and plitics in a digital age,
Routledge,Londra- New York: Communication
Reese S. D.(2017).Journalism Research And The Hierarchy of Influences Model: A
Global Perspective, Brazilian Journalism Research, 3, (2).
Tichenor,P.J.,Donohue,G.A.,Olien,C.N.(1970). Mass Media Flowand
DifferentGrowth in Knowlenge.Public OpinionQuarterly.34(2)
Tokgöz,O.(2015).İletişim kuramlarına anlam vermek.Ankara:İmge Kitapevi
Yaylagül,L.(2017).Kitle iletişim kuramları egemen ve eleştirel yaklaşımlar.
Ankara:Dipnot Yayınları
20Ağugtos 2019 tarihinde https://medyaveiletisim.kulup.tau.edu.tr/gazetecilik-
biliminde-kapi-bekcisi-modeli/ adresinden erişildi.
https://harunkot.wordpress.com/2016/04/04/suskunluk-sessizlik-sarmali-nedir/
Shoemaker ve Reese’in Medya İçerikleri Etkiler Hiyerarşisi Modeli, Şadiye DENİZ
Elif Korap ÖZEL, https://dergipark.org.tr/download/article-file/504219
107
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23
TEKNOLOJİK DETERMİNİZM
VE KÜRESELLEŞME
• Teknolojik Determinizm
Kavramı
İÇİNDEKİLER
• Katı Determinizm
• Yumuşak Determinizm
• Teknolojik Determinizme İLETİŞİM KURAMLARI
İlişkin Farklı Yaklaşımlar
• Teknolojik Determinizm
Arş. Gör. Şadiye
Formu: Medya Determinizmi KOTANLI KIZILOĞLU
• Harold Adams Innis
• Marshall McLuhan
• Küreselleşme Kavramı
• Küresel Dünyanın İletişim
Olgusu ve Teknodeterminizm
6
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
Global Köy
Marshall McLuhan
Teknolojik Determinizm
Formu
Yumuşak Determinizm
Teknolojik Determinizm
Kavramı
Katı Determinizm
109
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
GİRİŞ
İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özelliği, toplumsal üretim ilişkilerine
katılabilmesi ve belirli bir iş bölümü içinde kendi bireysel ve toplumsal varlığını
üretebilme kapasitesine sahip olmasıdır. Bu kapasite içinde dil ve iletişim
becerilerini geliştirmesi ile birlikte tarihsel ve toplumsal koşullara bağlı olarak
Telefonla yapılan iletişim, kurulan iletişim de farklı biçimler almıştır. 19. yüzyıl sonunda ve 20. yüzyıldan
teknolojiyle aracılanmış günümüze kadar geliştirilen teknolojik araçlar vasıtasıyla geliştirilen kitle iletişimi,
iletişimdir. Bu iletişim bu biçimlerden biri olarak örnek verilebilir. Yer ve zaman koşullarına göre hem yüz
tarzı ise zamanda aynı yüze hem de teknolojiyle aracılanmış iletişimi kullanan insan, kurmuş olduğu
fakat yerde farklı olan iletişim ilişkileri çerçevesinde her türlü anlamı da üretebilmektedir. Öyle ki, yapay
kişiler arası iletişime
araçlarla kurulan ve sürdürülen ilişki ve iletişim olan teknolojiyle aracılanmış
örnektir.
iletişim, kullanılan aracın yapılandırılmış özelliklerine göre şekillenmekte ve
adlandırılmaktadır (Erdoğan ve Alemdar, 2005). Teknolojiyle aracılanmış iletişimin
her türlüsünü yaşadığımız ve hayatımızın tam merkezinde yer alan teknolojik
araçlarla donatılmış günümüzde, toplumsal ilişkiler, yaşam tarzı, iletişim biçimi,
dünya görüşü gibi insana dair kavramların da değişip dönüşmekte olduğunu
söylemek mümkündür. 20. yüzyılın yarısından sonra iletişim ve bilgi teknolojileri
alanında yaşanan muazzam derecede büyük ve hızlı değişimler, yaşanan süreçte
derin dönüşümlere yol açmış, bu bağlamda en önemli dönüşüm ise küreselleşme
olgusu olarak karşımıza çıkmıştır. İletişim ve enformasyon teknolojilerinde yaşanan
bu gibi gelişmelere bağlı olarak da “ağ toplumu”, “enformasyon toplumu”, “bilgi
toplumu”, “küresel köy” gibi kavramlarla ortaya çıkan anlatılarda ise teknoloji,
bağımsız bir değişken olarak konumlandırılmış, topluma dışarıdan müdahale eden
ve onu değiştirip dönüştürebilen özelliğiyle farklı görüşlerin ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Öyle ki, bir yandan toplumsal değişimin nedeni olarak görülen ve
teknolojik gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan “teknolojik determinist” yaklaşım,
diğer yanda ise toplumsal değişimi açıklarken teknolojiyi göz ardı eden yaklaşımlar
karşımıza çıkmaktadır.
110
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
111
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
Katı Determinizm
Katı Determinizm, her olayın bir nedeni bulunduğunu, bu yüzden özgürlük
ya da irade özgürlüğü diye bir şeyin olamayacağını savunmaktadır. Katı
deterministlere göre, insanlar hiçbir etkide bulunamazlar. Onların denetimleri
dışında kalan belirli nedenler, insan varlıklarının oldukları gibi olmalarını ve bu
arada eylemlerini belirlemiştir. Onlara göre her olay, eylem ve sonucun nedeni
varsa, insanların düşünceleri, duyguları, arzuları, seçimleri ve kararları gibi her şey
de belirlenmiştir. Ayrıca insan varlıklarının hiçbir şekilde etkide bulunamadıkları
nedenler tarafından belirlenmiş olan bir dünyaya geldiklerini ileri süren katı
deterministler, onların genetik yapılarını seçerek ve isteyerek sahip olmadıklarını
savunmaktadırlar. Onlara göre içinde bulundukları durumlar ve fiziksel olaylarla
başka insanların eylemlerine bağlı olduğu için bizim özgür olduğumuz hiçbir zaman
söylenemez (Cevizci, 1999) Katı deterministler, teknolojiyi sosyal kaygılardan
bağımsız bir gelişme olarak görürler. Onlara göre teknoloji, sosyal faaliyetlerimizi
ve onların anlamını düzenleyen bir dizi etkili güç oluşturmaktadır. Bu determinizm
görüşüne göre kendimizi teknolojinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde örgütleriz ve
112
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
Yumuşak Determinizm
Katı Determinizmin karşıtı olarak kullanılan Yumuşak Determinizm, evrensel
bir nedenselliğin geçerli olduğunu kabul etmekle birlikte, katı determinizmden
farklı olarak, bu nedenselliğin bir bölümünün insandan kaynaklandığını,
dolayısıyla insan için belli bir özgürlüğün mümkün olduğunu savunur. Buna göre,
insanlar, akıl ve iradeleriyle bazı eylemlerine isteyerek neden olurlar, bundan
Teknolojik determinizm dolayı insanların belli bir özgürlükleri vardır. Yumuşak determinizmin burada
kavramının “yumuşak sözünü ettiği özgürlük, sınırlı bir özgürlüktür. Bu anlayışa göre hiç kimse tam
görüş" ve "katı görüş” olarak özgür değildir; insanlar, kendi arzularına göre, keyfi olarak eyleyemezler.
olmak üzere iki versiyonu Örneğin, biz kendimizi başka varlıklar hâline getiremeyiz ya da oksijensiz
bulunmaktadır. yaşayamayız. Özgürlük vardır, ama evrensel nedensellik içinde ve söz konusu
nedensellikten dolayı vardır (Cevizci, 1999). Yumuşak deterministler, teknolojinin
gelişimimizde yol gösterici güç olduğu gerçeğini kabul eder, ancak bir durumun
sonuçlarına ilişkin karar alma şansımızın olduğunu da savunmaktadırlar.
113
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
114
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
115
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
yatanlar nelerdir?”, diğeri ise “Herhangi bir toplumda istikrarı sağlayan koşullar
nelerdir?” şeklindedir. lnnis, toplumsal değişimin kaynağına yönelik ilk soruya
teknolojik yenilikleri cevap olarak verirken, bu bağlamda lnnis teknolojik saptayıcı
olarak değerlendirilmektedir. Ona göre, insan kendi teknolojisi ile birlikte vardır;
aile, örgütler vb. toplumsal biçimlerdeki ve kültürdeki değişiklikler, iletişim
Önde gelen iki medya
teknolojisindeki değişimlerin bir fonksiyonudur. Bu bağlamda teknolojik araçların
belirleyicisi Kanadalı
iletişim bilimci olan çoğu, insanın fiziksel yeteneklerini geliştirme çabası içindir; iletişim teknolojisi
Harold Adams Innis ve düşüncenin, bilincin, insanın ender kavramsal yeteneklerinin uzantısıdır. İletişim
Marshall McLuhan'dır. araçlarının maddi biçimini imparatorlukların tarihsel dönüşümü ve yıkılışına
bağlayan lnnis, iletişim teknolojileriyle toplum yapısı arasındaki etki bağını
bireyler üstü bağlamda ele alıp incelemiştir. Ona göre var olan iletişim araçları
toplumsal örgütlenme biçimini çok güçlü bir şekilde etkiler. Bu bağlamda yeni
teknolojik yapılar eski düzenlerin ortadan kalkmasına neden olmaktadır. Bilinç ise
toplumsal örgütlenmelerde oluşturulduğu için, iletişimin denetimi hem bilincin,
hem de toplumsal örgütlenmenin denetimi demektir. lnnis'e göre iletişim
araçlarının denetimi ile egemenlik oluşur ve yeni iletişim araçlarının bulunması ve
bu araçların yeni örgütlenmeler ortaya çıkarması ile de toplumsal değişim
meydana gelmektedir (Erdoğan ve Alemdar,2005 ). Harold Adams Innis, kullanılan
iletişim teknolojilerini toplumsal ve ekonomik yapının temel belirleyicisi olarak
kabul etmekte, farklı dönemlerde egemen olan farklı iletişim teknolojileri,
toplumların örgütlenme şekillerini belirlemektedir. Teknoloji içeriği her zaman
belirler ve böylece teknolojinin belirlediği bilgi iktidarın dağılımını da
belirlemektedir. İletişim vasıtasıyla uzay ve zaman denetim altına alınır ve bu da
kaçınılmaz olarak güç ilişkilerine yol açmaktadır (Yaylagül, 2006). Innis, medyayı
“zaman yanlı” ve “mekân yanlı” olarak ayırır. Zaman yanlı olan, birçok nesiller
sürecek olan, ancak nispeten küçük topluluklarda kullanılan el yazısı ve sözlü
medyayı içerirken, mekân yanlı olan mümkün olduğunca çok insana ulaşmak için
tasarlanmış, ancak genellikle uzun sürmeyecek şekilde tasarlanmış olan modern
elektronik ve yazılı ortamların çoğunu içerir. Çamur, parşömen, taş vb. dayanıklı ve
taşınması güç araçlar "zaman yanlı" (time - biased) iken, kâğıt, papirüs gibi hafif
ve daha az dayanıklı araçlar "uzay yanlıdır" (space -biased). Zaman yanlı medya
bir topluluk duygusunu desteklerken, uzay yanlı medya ticari anlayışı ve
emperyalizmi desteklemektedir(Danesi,2009) İletişim medyası ile iktidarın
mekânsal ve zamansal örgütlenmesi arasındaki ilişkileri sistematik olarak ilk kez
araştıran kişi Innis olmuştur (Thompson,2008). Öyle ki ona göre zaman yanlı
iletişim araçları öz-yönetim ve hiyerarşik kurum türlerini besler, özendirir ve
biçimlendirirken, uzay yanlı araçlar karakter olarak daha az hiyerarşik hükümet
sistemlerini ve merkezileşmeyi özendirir ve biçimlendirirler. Bu görüşe göre
iletişim araçları, mekân ve zaman bakımından olanak ve sınırlılıklarına göre
ayrıştırılmaktadır. Bu özellikleriyle de başat olan iletişim teknolojisi yönetim biçim
ve ilişkilerini şekillendirmektedir. Nitekim Innis, yönetim biçimlerinin merkezi veya
merkezi olmamasını, hiyerarşik veya hiyerarşik olmamasını iletişim teknolojilerinin
malzemeleriyle ilişkilendirmiştir. Bu ilişkilendirmede malzemenin niteliği olmazsa
olmaz bir koşul olarak öne sürüldüğünden ister istemez teknolojist bir yönsemenin
Innis'in çözümlemesine hâkim olduğu görülmektedir (Mutlu, 1999).
116
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
117
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
118
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
119
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
120
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
121
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
122
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
123
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
•Giriş
•20. yüzyılın yarısından sonra iletişim ve bilgi teknolojileri alanında
yaşanan muazzam derecede büyük ve hızlı değişimler, yaşanan süreçte
derin dönüşümlere yol açmış, bu bağlamda en önemli dönüşüm ise
küreselleşme olgusu olarak karşımıza çıkmıştır. İletişim ve enformasyon
teknolojilerinde yaşanan bu gibi gelişmelere bağlı olarak da “ağ
toplumu”, “enformasyon toplumu”, “bilgi toplumu”, “küresel köy” gibi
kavramlarla ortaya çıkan anlatılarda ise teknoloji, bağımsız bir değişken
olarak konumlandırılmış, topluma dışarıdan müdahale eden ve onu
Özet
değiştirip dönüştürebilen özelliğiyle farklı görüşlerin ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Bir yandan toplumsal değişimin nedeni olarak görülen
ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan “teknolojik
determinist” yaklaşım, diğer yanda ise toplumsal değişimi açıklarken
teknolojiyi göz ardı eden yaklaşımlar karşımıza çıkmaktadır.
•TEKNOLOJİK DETERMİNİZM KAVRAMI
•Teknolojik determinizm kavramı, toplumsal değişimle ilgili, karakteristik
bakımdan evrimci ilerleme ya da gelişmeyi içeren, üretken tekniklerin
kendine özgü bir mantıkla ya da yörüngeyle hareket ettiğini ve süreç
içinde kurumların ve toplumsal ilişkilerin başlıca belirleyicisi işlevi
gördüğünü öngören bir kuram olarak tanımlanmaktadır.
•Katı Determinizm
•Katı Determinizm, her olayın bir nedeni bulunduğunu, bu yüzden
özgürlük ya da irade özgürlüğü diye bir şeyin olamayacağını
savunmaktadır. Katı deterministlere göre, insanlar hiçbir etkide
bulunamazlar. Onların denetimleri dışında kalan belirli nedenler, insan
varlıklarının oldukları gibi olmalarını ve bu arada eylemlerini
belirlemiştir. Onlara göre her olay, eylem ve sonucun nedeni varsa,
insanların düşünceleri, duyguları, arzuları, seçimleri ve kararları gibi her
şey de belirlenmiştir.
•Yumuşak Determinizm
•Katı Determinizmin karşıtı olarak kullanılan Yumuşak Determinizm,
evrensel bir nedenselliğin geçerli olduğunu kabul etmekle birlikte, katı
determinizmden farklı olarak, bu nedenselliğin bir bölümünün insandan
kaynaklandığını, dolayısıyla insan için belli bir özgürlüğün mümkün
olduğunu savunur. Yumuşak deterministler, teknolojinin gelişimimizde
yol gösterici güç olduğu gerçeğini kabul eder, ancak bir durumun
sonuçlarına ilişkin karar alma şansımızın olduğunu da savunmaktadırlar.
•Teknolojik Determinizme İlişkin Farklı Yaklaşımlar
•Yumuşak Determinizm ve Katı Determinizm dışında, bazı eleştirmenler
de teknolojinin tarafsız olduğu, yani kendi başına iyi veya kötü olmadığı,
önemli olanın teknoloji değil, onu kullanmada seçilen yöntem
temelinde belirleyici olduğunu savunmaktadırlar. Ağ toplumu kavramını
ilk kez kullanan Manuel Castells, teknolojinin toplumu belirlemediğini,
toplumun da teknolojik değişimin yönünü çizemediğini ifade
etmektedir.
124
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
125
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi Teknolojik Determinizm kavramının
özelliklerinden biri değildir?
a) Toplumsal değişimle ilgilidir.
b) Evrimci ilerleme ya da gelişmeyi içerir..
c) Süreç içinde kurumlar ve toplumsal ilişkiler başlıca belirleyici işlev
görür
d) Toplumsal değişimi göz ardı eder.
e) Üretken teknikler kendine özgü bir mantıkla ya da yörüngeyle hareket
eder.
2. Determinizmin bir türü olan teknolojik determinizm terimini ilk kez kim
kullanmıştır?
a) Thorstein Veblen
b) Marshall McLuhan
c) Harold Innis
d) Raymond Williams
e) Rosalind Williams
126
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
127
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
Cevap Anahtarı
1.d, 2.a, 3.c, 4.b, 5.a, 6.e, 7.d, 8.c, 9.d, 10.b
128
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Altay, D.(2005) “Küresel Köyün Medyatik Mimarı Marshall McLuhan”, Kadife
Karanlık: 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar, Su Yayınevi,
İstanbul, 2005, (içinde ss. 9-74).
Castells, M.( 2008) Enformasyon Çağı Ekonomi, Toplum Ve Kültür, Cilt 1,Ağ
Toplumunun Yükselişi, çev.: ebru kılıç, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Cevizci, A. (1999) Felsefe Sözlüğü, İstanbul: Paradigma Yayınları
Chandler, D. Munday,R.(2011) A Dictionary of Media and Communication (1 ed.) ,
Oxford University Press
Danesi,M.(2009) Dictionary of Media and Communications, M.E.Sharpe Armonk,
New York London, England
Dusek,V.(2006) Philosophy Of Technology : An İntroduction , Blackwell Publıshıng
350 Main Street, Malden, Ma 02148-5020, Usa
Elçin, A.B. (2012) Küreselleşmenin Tarihçesi, Ankara. Elektronik kaynak: tarihinde
http://www.meritymm.com/wp-content/uploads/2013/05/
kuresellesme.pdf adresinden erişildi
Erdoğan,İ., Alemdar,K. (2005). Öteki Kuram- Kitle İletişim Kuram ve
Araştırmalarının Tarihsel ve Eleştirel Bir Değerlendirmesi, Ankara: Erk
Yayınları
Giddens, A.(2012) Sosyoloji, İstanbul: Kırmızı Yayınları
Held, D., McGrew, A., Goldblatt,D., Perraton,J. (2005) Rethinking Globalization
,içinde, The Global Transformations Reader/ An Introduction to the
Globalization Debate (Ed. David Held and Anthony McGrew), ss. 67-75,
Polity Press: UK
http://dictionary.sensagent.com/Technological%20determinism/en-en/
07.07.2019 tarihinde erişildi
https://ipfs.io/ipfs/QmXoypizjW3WknFiJnKLwHCnL72vedxjQkDDP1mXWo6uco/wi
ki/Technological_determinism.html) 11.07.2019 tarihinde erişildi
http://sozluk.gov.tr/ 15.06.2019 tarihinde erişildi
http://thetorontoschool.ca/harold-innis/ 22.07.2019 tarihinde erişildi
https://mediawiki.middlebury.edu/MIDDMedia/Technological_Determinism
06.06.2019 tarihinde erişildi
https://thefrailestthing.com/2011/08/25/kranzbergs-six-laws-of-technology-a-
metaphor-and-a-story/ 11.07.2019 tarihinde erişildi
https://www.milligazete.com.tr/haber/1073378/kuresellesen-iletisimin-
yansimalari 02.07.2019 tarihinde erişildi
https://www.techopedia.com/definition/28194/technodeterminism 25.06.2019
tarihinde erişildi
129
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22
Teknolojik Determinizm ve Küreselleşme
Keohane, R.O., Jr., J.S.N. (2005) Globalization: What's New? What's Not? (And So
What?) içinde, The Global Transformations Reader/ An Introduction to the
Globalization Debate (Ed. David Held and Anthony McGrew), ss. 75-84,
Polity Press: UK
Marshall,G. (1999) Sosyoloji Sözlüğü, (Çevirenler,Osman Akınhay-Derya Kömürcü)
Ankara: Bilim Ve Sanat Yayınları
McLuhan, M. (1964) Understanding Media: The Extensions of Man (New York: Mc-
Graw Hill, 1964
McLuhan, M. (2014) Gutenberg Galaksisi: Tipografik İnsanın Oluşumu(çev. Gül
Çağalı Güven), İstanbul Yapı Kredi Yayınları
Modleski, G.(2005) ‘Globalization’ Rethinking Globalization, içinde, The Global
Transformations Reader/ An Introduction to the Globalization Debate (Ed.
David Held and Anthony McGrew), ss. 55-60, Polity Press: UK
Mutlu,E.(1999) Televizyon ve Toplum, Ankara: TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı
Steinberg,S.(2007) An İntroduction To Communication Studies, Juta Co., South
Africa
Stevenson, N. (2002) Understanding Medıa Cultures Social Theory And Mass
Communication, Sage Publications, London Thousand Oaks New Delhi
Thompson, J.B.(2008) Medya ve Modernite, İstanbul: Kırmızı
Ural, Ş. (2009) Teknik, Teknoloji ve Değerler 15.06.2019 tarihinde
https://www.safakural.com/makaleler/teknik-teknoloji-ve-degerler
adresinden erişildi.
Willims, R. (1989) İkibine Doğru, Çev. Esen Tarım, İstanbul: Ayrıntı Yayınevi
Willims,R.(2003) Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim, Ankara: Dost Yayınevi
Yaylagül, L.(2006) Kitle İletişim Kuramları-Egemen ve Eleştirel Yaklaşımlar, Ankara:
Dipnot Yayınları
130
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23
ELEŞTİREL İLETİŞİM KURAMLARI:
TEMEL KAVRAMLAR VE
TARİHSEL BİR ÇERÇEVE
Eleştirel Kuramların
Haber Analizlerinde Farklı
Kökenleri, Kaynakları ve
Yaklaşımlar
Temel Kavramlar
Kültürel Çalışmaların
Düşünsel Kaynakları ve
Temel Kavramları
132
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
GİRİŞ
Kitle iletişimi ya da yüz yüze iletişim gibi farklı iletişim süreçlerinin
temelinde insanın kendi hayatı dışındaki dünya hakkında bilgi edinmek ve bu
dünyayı anlamak gibi hedefler yer alır. Bu hedefler de özünde ‘gerçek’ kavramını,
gerçeğe ulaşma arzusunu barındırır. Bir başka ifadeyle iletişim süreçleri ile gerçek,
gerçeğe ulaşmak arasında vazgeçilmez bir ilişki vardır.
Gerçek ve gerçeğe ulaşmak, iletişim süreçlerini anlamaya ve açıklamaya
yönelik kavramsallaştırmaların, kuramsal bilgi birikimlerinin de temel ayırt
edenlerindendir. Çünkü gerçeği gösterdiği, içerdiği ya da temsil ettiği düşünülen
bilginin, enformasyonun kaynağı önemli bir belirleyendir ve bu kaynağın medya
olduğu durumda aktarılanın ne düzeyde “gerçek” olduğu, dünyaya dair ne derece
doğru bilgi içerdiği ve toplumsal alana yönelik açıklama gücünün ne düzeyde
olduğu sorularına verilen yanıtlar, farklı iletişim kuramlarının varsayımları,
epistemolojik kaynakları ve yöntemleri ile ilişkilidir.
İletişim kuramlarının tarihi, en genel düzeyde iki ana hat üzerinden yazılır.
Bunlar, ana akım, liberal, çoğulcu ya da yönetsel olarak nitelendirilen birinci hat ve
farklı alt dalları olan ve eleştirel kuramlar olarak belirtilen ikinci hattır. Bu ünitenin
temel konusu iletişim alanındaki eleştirel kuramları, tarihsel kökenleri, temel
kavramları, yöntemleri ve amaçları bağlamında açıklamaktır. Öncelikle ana akım
Eleştirel kuramlar ana ve eleştirel kuramların birbirlerinden farklı aktarılacaktır. Daha sonra ise eleştirel
akım yaklaşımdan
kuramların tarihsel kökenleri açıklanacak ve hangi düşünsel kaynaklardan
yöntem, varsayım ve
epistemolojik beslendikleri ve bunların iletişim alanına katkıları belirtilecektir. Son olarak da
düzeylerde farklıdır. iletişim alanındaki eleştirel kuramlar kısaca aktarılacaktır.
133
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
134
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
135
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
136
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
Haberin gerçekliği aktaran bir ‘anlatı’ olduğu durumda da dil, haberin aktarıldığı
yansıtmacı bir araç konumuna indirgenmiş olur. Dolayısıyla habere ilişkin iletişim
araştırmacılarının incelemesi gereken, ideal durumda gerçeğin tam bir temsilini
sunabilen haberin, bunu ne ölçüde gerçekleştirebildiği ve tarafsız, nesnel bir
haberciliğin önündeki engellerin nasıl ortadan kaldırılacağıdır.
Eleştirel kuramlar ise ideoloji, gerçeklik, dil ve siyaset arasındaki ilişkileri
inceleyen yapısalcı ve post-yapısalcı bilgi birikiminin iletişim çalışmalarına
yansıması ile haber çalışmalarında başka bir yaklaşımı ortaya çıkarmıştır. Buna
göre haber bir temsil değil söylemdir ve söylem olarak haberin gerçeği yansıtması
zaten olanaklı değildir. Haber, dil dolayımıyla yeni bir gerçeklik inşa eder. Haberi
gerçekliğin yeniden inşası olarak görmek dil ve anlam sorununa odaklanmayı
gerektirir. Haberi bir söylem olarak kavramak yansıtmacı/araçcı bir dil anlayışından
uzaklaşmayı ve anlamlandırma süreci üzerinde duran bir anlayışı gerektirir. Araççı
dil anlayışına karşı çıkan eleştirel dilbilimciler, dili bir anlamlandırma süreci olarak
ele alırken bu süreci, değişen, dönüşen ve sürekli bir yapılaşma hâlinde olan
‘öznenin’ süreci olarak görmüşlerdir (İnal, 1996).
Ayrıca belirli kurallar ve iktidar ilişkileri içinde bulunan, kurumsallaşmış bir
üretim süreci içinde gerçekleşen haberciliğin bütüncül bir analizi için, haberin
üretim süreci, medyanın toplumsal iktidar içindeki konumu da çalışmalarda ele
alınan araştırma konuları olmuştur.
İletişime eleştirel yaklaşımların kuramsal arka planı başlığı içinde
değinilmesi gereken bir diğer gelenek de Frankfurt Okulu’nun çalışmalarıdır. Okul’a
ilişkin iletişim araştırmaları içinde özgün bir konuma sahiptir nitelendirmesini
Frankfurt Okulu yapmak yanlış olmayacaktır. Çünkü bir yandan kavramları kendilerinden sonraki
özellikle kültürel üretim eleştirel yaklaşımlarda yer bulmuş bir yandan da Okul üyelerinin ABD’de yaptığı
üzerine analizleriyle
çalışmalar ana akım yaklaşımların hâkim olduğu yıllarda eleştirel bir perspektifin
iletişim çalışmalarına
izlerini taşımıştır. Eserlerini Almanca yazdıkları ve çevirileri ancak 1970’li yıllardan
katkı sunmuştur.
sonra yaygınlaştığı için medya alanındaki çalışmalarla Frankfurt Okulu üyelerinin
çalışmalarını birleştirmek biraz geç olmuştur. Frankfurt Okulu özellikle kültürel
üretim üzerine analizleriyle iletişim çalışmalarına katkı sunmuştur. Okul kültürel
üretimi, bir endüstri olarak görür ve işlevinin de kitleleri yatıştırmak ve onları
kapitalizmin meşruiyeti ve devamlılığı için sessizleştirmek olduğunu belirtir.
Frankfurt Okulu’nun bir başka kuramcısı olan Habermas ise kamusal alan
tartışmasıyla iletişim kuramları ile birleşmiştir. Buna göre bujuva kamusal alanı,
toplumsallaşma sürecini ve araçsal ve stratejik eylemlerden oluşan teknolojiyi
biçimlendiren ve içeren bir alandır ve Habermas, bu alanın kurumsal çerçevesini
incelerken teknolojiden ziyade bir iletişim kuramı geliştirir.
137
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
138
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
139
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
Örnek
açar. Aynı mesajı dinsel, cinsel, etnik vb. farklı yapıda ve görüşte
olan insanlar farklı biçimlerde alımlayabilirler. Hatta aynı mesajın
algılanması mekanların farklılığında bile değişiklik gösterebilir.
Metalaş(tır)ma
Devlet ve hükûmetlerin değişen rolü
140
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
141
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
142
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
143
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
•İletişim kuramlarının tarihi, en genel düzeyde iki ana hat üzerinden yazılır.
Bunlar, ana akım, liberal, çoğulcu ya da yönetsel olarak nitelendirilen birinci
hat ve farklı alt dalları olan ve eleştirel kuramlar olarak belirtilen ikinci hattır.
•ELEŞTİREL KURAMLARIN ANA AKIM KURAMLARDAN FARKLARI
•Eleştirel kuramlar ana akım yaklaşımdan yöntem, varsayım ve epistemolojik
düzeylerde farklıdır.
Özet
•Yöntem Düzeyindeki Farklar
•Eleştirel ve ana akım kuramlar arasında, yöntem düzeyindeki temel farklılık
nicel ve nitel yöntem ayrımına denk düşer. Ana akım araştırmalar, temel
motivasyonları gereği nicel araştırma yöntemlerini kullanmıştır. Yönetsel
araştırmalar olarak da sınıflandırılan ilk iletişim çalışmaları, belirli bir hedefe
odaklanmış araçsal çalışmalardır.
•Eleştirel kuramlar ise yönetsel araştırmacılardan farklı olarak ‘niçin’ sorusunu
yanıtlamayı amaçlar. İletişimi, kitle iletişimi sınırlandırmasını aşan bir
biçimde daha geniş toplumsal bir süreç olarak ele alır. Böylece iletişim
araştırmalarının sorunu sadece etki olmaktan çıkar. Bu da araştırma
yöntemlerinde nicel araştırmanın ötesinde nitel araştırmaların yapılmasını
gerektirir.
•Varsayım ve Epistemoloji Düzeyindeki Farklar
•Ana akım yaklaşımla eleştirel kuram arasında iletişim ve medya
kavramlarının tanımlanması, iletişimin ve medyanın toplumsal, ekonomik ve
kültürel alanlarla ilişkisinin çözümlenme biçimi gibi noktalarda temel
farklılıklar vardır. Eleştirel kuramlar analizlerini ekonomik, siyasi ve toplumsal
bağlamla birlikte ve var olanı değiştirme hedefi ile yaparken ana akım kuram,
görgül araştırmalarla, davranışçı, pozitivist nicel yöntembilimlere dayanarak
analizlerini yapar.
•Eleştirel ve ana akım yaklaşımların bir diğer farklılığı ise siyaset ve iletişim
arasındaki ilişkiyi nasıl kavramsallaştırdıklarında ortaya çıkar. Eleştirel
yaklaşımlar medyayı bir iletişim süreci olarak kavradığı için toplumsal
formasyon içinde etkili bir sembolik üretim alanı olarak görür ve bu da
medya çalışmalarının siyaset bilimi, iktisat ve sosyoloji gibi alanlarla daha
yakın bir işbirliğine girmesine neden olur.
•ELEŞTİREL KURAMLARIN KÖKENLERİ, KAYNAKLARI VE TEMEL KAVRAMLAR
•İletişim çalışmalarındaki 1970’lerde oluşan hareketlenme, iletişim alanına
hâkim olan liberal çoğulcu yaklaşımı eleştiren ve Marksist bir toplum
eleştirisi içinden yapılan kültürel çalışmalar ve iletişime eleştirel ekonomi-
politik yaklaşım aracılığıyla olmuştur. Eleştirel yaklaşımlar, liberal çoğulcu
yaklaşımın bireyi, toplumu, kültürü ve iletişimi ele alış biçiminden ve iktidar
kavramsallaştırmasından radikal bir kopuşa işaret eden çalışmalardır.
•Eleştirel iletişim kuramlarına düşünsel ve epistemolojik kaynak sunan
Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerinde, davranışçı, pozitivist
nicel yöntembilimlere bilinçli bir mesafe her zaman olmuştur.
•Eleştirel yaklaşımlar, medyanın gücü konusunda farklı görüşleri barındıran ve
bu görüşler arasındaki anlaşmazlıkları ve tartışma alanlarını da içeren
‘ekonomi politik yaklaşımlar’, ‘yapısalcı yaklaşımlar’, ‘kültürel çalışmalar’
olmak üzere üçlü bir ayrımla ele alınabilir.
•Haber Analizlerinde Farklı Yaklaşımlar
•Ana akım yaklaşıma göre, haber, olaya ilişkin olması ve dış dünyadaki
gerçekliği ‘temsil’ etmesi bağlamında diğer metinlerden ayrılır. Kendi
hayatımız dışında bir gerçeklik vardır ve bu gerçekliğin bilgisine ulaşılabilir.
144
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
145
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. İletişim alanındaki eleştirel yaklaşımlar için aşağıdakilerden hangisi
söylenebilir?
a) Davranışçıdır.
b) Toplumdaki iktidar ilişkileriyle ilgilenmez.
c) Marksizmden beslenir.
d) İdeoloji bu araştırmaların konusu değildir.
e) Nicel yöntemleri kullanır.
146
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
147
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
Cevap Anahtarı
1.c, 2.d, 3.e, 4.a, 5.b, 6.e, 7.d, 8.e, 9.a, 10.e
148
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
Eleştirel İletişim Kuramları: Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Golding, P. ve Murdock G. (1991). Culture, communications, and political
economy. J. Curran and M. Gurevitch (Ed.), Mass edia and society içinde
(s.15-32). London: Edward Arnold.
İnal, Ayşe (1996). Haberi okumak. İstanbul: Temuçin.
Kellner, D. (2016). Kültürel Marksizm ve kültürel çalışmalar. Ethos: Felsefe ve
toplumsal bilimlerde diyaloglar, 9(2), 132-151.
Mosco, V. (1996). Political economy of communication. London: Sage Publications.
Mosco, V. (1998). Political economy, communication, and labor. G. Susman ve J. A.
Lent (Ed). Labor in the making of the information society içinde, (s. 13-38).
USA: Hampton Press.
Stevenson, N, (2008). Medya kültürleri. Ankara: Ütopya.
Van Dijk, T, A. (2003). Söylem ve ideoloji: Çok alanlı bir yaklaşım. B. Çoban ve Z.
Özarslan (Ed), Söylem ve ideoloji içinde. (s.13-112). İstanbul: Su.
149
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19
FRANKFURT OKULU VE MEDYA
• Frankfurt Okulu
İÇİNDEKİLER
• Kültür Endüstrisi
• Kültür endüstrisi kavramına
yönelik eleştiriler İLETİŞİM KURAMLARI
• Walter Benjamin ve "Sanat Dr. Öğr. Üyesi Nadir
Yapıtı"
• Araçsal Akıl ve Tek Boyutlu BUÇAN
İnsan
• Kamusal Alan ve İletişimsel
Eylem Kuramı
8
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin
alınmadan ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı,
yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.
Frankfurt Okulu ve Medya
Kültür Endüstrisi
"Sanat Yapıtı"
Araçsal Akıl
Frankfurt Okulu
Kamusal Alan
151
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Frankfurt Okulu ve Medya
GİRİŞ
Teknoloji, bilim, sanat, medya, pozitivizm, Aydınlanma, modernizm ve
Marksizm gibi pek çok konuya eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan Frankfurt Okulu,
Weimar Cumhuriyeti döneminde kurulmuştur. Almanya'da 1919-1933 yılları
arasında hüküm süren Weimar Cumhuriyeti, İmparatorluk ile Hitler iktidarı
arasında bir geçiş dönemi olarak kabul edilmekte ve adını meclisin yeni anayasayı
oluşturmak için toplandığı Weimar kentinden almaktadır. 1919'da kabul edilen
yeni anayasa Britanya, Fransa ve ABD deneyimlerinden esinlenilerek gelişmiş
demokrasi ilkelerini içerecek şekilde hazırlandı. Geçmişle de bağlantıyı koparmak
istemeyen Weimar Anayasası, liberal demokratik düşünce ile imparatorluktan
miras kalan muhafazakâr siyasi kültür arasında bir uzlaşma sağlamak istiyordu.
Ayrıca Weimar anayasasının mimarları, burjuvazi ile işçi sınıfı arasında denge
politikası izleyerek uzlaşmacı bir belge oluşturmayı hedefledi. Sonuçta, bir yandan
üst sınıfların sahip olduğu hakları koruyan, diğer yandan da halkın demokrasi ve
özgürlük taleplerini göz önünde bulunduran, sınıf uzlaşması fikrine dayalı, sosyal
demokrasiyle yönetilen bir devlet ortaya çıktı (Storer, 2015).
Weimar Devleti 1924'ten sonra göreli istikrar dönemine girdiyse de alt ve
üst sınıflar arasındaki eski uçurumlar varlığını korudu ve toplumun alt sınıflarına
yardımcı olmak için pek çok şey yaptıysa da, ülkeyi bölen sosyal ve ekonomik
eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı başaramadı. Enflasyon dönemindeki ekonomik
kargaşalar, yoksullaşmış ve öfkeli bir kesim yarattı. Büyük toprak sahipleri,
Frankfurt Okulu, aristokrasi, subaylar ve büyük şirket sahiplerinden oluşan geleneksel güç sahipleri
Weimar Cumhuriyeti
büyük bir toplumsal, ekonomik ve siyasi güce sahip olmaya devam etti. Versailles
döneminde
Antlaşması ve beraberinde gelen savaş tazminatlarını ödeme yükümlülüğü
kurulmuştur.
Almanya'yı uluslararası ekonominin dalgalanmalarına maruz bırakıyordu. Sınıflar
arası eşitsizlikler 1929'da tüm dünyayı etkisi altına alan Büyük Buhran yüzünden
daha da derinleştiğinde, Alman toplumunun büyük bir bölümü demokrasiye olan
inancından tamamen vazgeçerek politik uçlara yüzünü döndü. Weimar Almanya'sı
dönemin ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunlarının üstesinden gelmeye
çalışırken, liberal demokrasiden uzaklaşarak faşizme doğru kaydı (Storer, 2015).
Fakat tarihçi Colin Storer'a göre (2015), "Cumhuriyetin hikâyesi, yok etmenin
yanı sıra yaratmanın (demokratik kurumların, modern kentli tüketici toplumunun,
büyük sanat yapıtlarının yaratılmasının) da hikâyesidir ve bu şekilde anılmayı hak
etmektedir." Başta Berlin olmak üzere Münih ve Dresden gibi şehirler sanat ve
bilimde gerçekleştirilen atılımların merkeziydi. Weimar devletinin kalıcı
başarılarından biri kültür ve sanat alanında yaşanmıştı. Özellikle başkent Berlin
yazarlar, sanatçılar ve entelektüeller için kutsal sayılabilecek bir şehirdi. Einstein
1921'de Nobel Fizik Ödülü'nü alırken, Heisenberg kuantum mekaniğini ve
belirsizlik ilkesini bularak kuramsal fizik alanında önemli başarılara imza attı.
Arnold Schönberg ve Alban Berg serializmin ve atonal müziğin keşfiyle klasik
müziği etkili bir biçimde yeniden keşfettiler. Felsefede Heidegger savaş sonrası
varoluşçuluğun temellerini attı. Tiyatroda Brecht ve Piscator, günümüzde de
etkisini sürdüren başarılara imza attılar. Ekspresyonizm, savaştan sonraki yıllarda
152
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
Frankfurt Okulu ve Medya
FRANKFURT OKULU
Weimar Cumhuriyeti döneminin bir ürünü olan Frankfurt Okulu ise
kurulduğu tarihten günümüze kadar düşünce hayatında güçlü bir etkiye sahip
oldu. Felsefe ve bilim tarihinde önemli bir yere sahip olan Okul, kurumsal olarak 3
Şubat 1923 tarihinde Frankfurt Üniversitesi Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü
adıyla kuruldu. Bir doktora öğrencisi olan Felix Weil, Enstitü'nün kurucusu olarak
Frankfurt Okulu, kabul edilmektedir. Karl August Wittfogel, Franz Borkenau, Henryk Grossmann,
kurumsal olarak 3 Şubat Friedrich Pollock, Leo Löwenthal, Max Horkheimer, Theodor W. Adorno, Herbert
1923 tarihinde
Marcuse, Eric Fromm, Walter Benjamin, Franz Neumani, Otto Kirchheimer ve
Frankfurt Üniversitesi
Toplumsal Araştırmalar Jürgen Habermas gibi figürler kurumun üyesi olmuş düşünürlerden en
Enstitüsü adıyla önemlileridir. Büyük çoğunluğu Yahudi olan bu düşünürler arasında Horkheimer,
kuruldu. Pollock, Löwenthal, Adorno ve Marcuse çekirdek kadroyu oluşturmaktadır.
"Frankfurt Okulu" dendiğinde düşünceleriyle öne çıkan figürler ise Adorno,
Horkheimer ve Marcuse'dir (Dellaloğlu, 2007).
I. Dünya Savaşı'ndan sonra Batı Avrupa'da sol kanat işçi sınıfı hareketlerinin
yenilgiye uğraması, Almanya'daki sol kanat partilerin reformist ya da Moskova
güdümlü partilere dönüşmesi, Rus Devrimi'nin yozlaşarak Stalinizme kayması ve
Avrupa'da faşizmin yükselişe geçmesi gibi tarihsel olgular Frankfurt Okulu'nun
temel hareket noktasını oluşturmaktadır (Bottomore, 1991). Okul’un tüm bu
gelişmeleri ve toplumu anlayabilmek için geliştirmiş olduğu yaklaşım ise "eleştirel
teori" olarak bilinmektedir. SSCB'de Lenin önderliğinde gerçekleşmiş Bolşevik
Devrimi sadece Rusya ile sınırlı kalmış ve beklendiği şekliyle Batı Avrupa ülkelerine
yayılamamıştır. Bunun üzerine Frankfurt Okulu üyeleri Marksist düşünce ile
ilgilenmişler ve Marksizm'in Batı Avrupa'ya beklendiği şekliyle yayılamamasının
nedenleri üzerine düşünceler geliştirmişlerdir (Yaylagül, 2013). Klasik
Marksizm'den farklı olarak kültür ve ideoloji alanında neler olup bittiğini
sorgulayan Frankfurt Okulu üyeleri, Klasik Marksizm'in ekonomik belirlenimci
yaklaşımını bir bakıma reddederler. Çünkü tüm bu tarihsel kırılmaları sadece
ekonomik terimlerle açıklamak, Okul üyelerince yetersiz bir yaklaşım olarak
153
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
Frankfurt Okulu ve Medya
154
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
Frankfurt Okulu ve Medya
Kültür Endüstrisi
Frankfurt Okulu üyeleri geliştirmiş oldukları "kültür endüstrisi" kavramıyla
kültür ürünlerinin değerine yönelik eleştirel yaklaşımlarıyla bilinmektedir. "Kültür
endüstrisi" kavramı ilk kez Okul'un üyelerinden Theodor W. Adorno ve Max
Horkheimer'ın 1947 yılında yayımladıkları Aydınlanmanın Diyalektiği adlı kitapta
kullanılmıştır. Kitabın Kültür Endüstrisi: Kitlelerin Aldatılışı Olarak Aydınlanma
Kültür endüstrisi başlıklı bölümü sinema, radyo, gazete ve dergi gibi kitle iletişim araçlarının
kavramının öncülü
ideolojik ve kültürel işlevleri üzerine odaklanmaktadır.
Kracauer'in kitle süsü
kavramıdır. "Kültür endüstrisi" kavramı, Wiemar dönemi kültür eleştirmeni Siegfried
Kracauer'in geliştirdiği "kitle süsü" kavramının bir devamı olarak kabul
edilmektedir. Liberal bir gazete olan Frankfurter Zeitung'da 1920-1933 yılları
arasında yazılar yazan Kracauer bu yazılarını 1963 yılında Kitle Süsü (The Mass
Ornament) adlı kitapta bir araya getirmiştir. Fotoğraf, sinema, çok satan kitaplar,
biyografi, seyahat ve dans gibi pek çok konunun eleştirel bir yaklaşımla ele alındığı
çalışmada "kitle süsü" kavramı şu şekilde tanımlanmaktadır: "Kitle süsü, hâkim
ekonomik sistemin peşine takıldığı rasyonalitenin estetik refleksidir." (Kracauer,
2011). Kracauer, kitle kültürü eleştirileriyle Frankfurt Okulu teorisyenlerini de
etkilemiş ve "kitle süsü" kavramı Adorno ve Horkheimer'ın "kültür endüstrisi"
kavramının öncülü olmuştur. Kracauer, Frankfurt Okulu düşünürleri ile aynı
entelektüel ortamı paylaşmıştır. Adorno, ilk felsefe derslerini kendisinden on dört
yaş büyük olan Kracauer’den almıştır. Kracauer’in Benjamin üzerindeki etkisi ise
uzun yıllar süren arkadaşlıklarına bağlanabilir. Kracauer'in yazılarında, Adorno ve
Benjamin'in görüşleriyle benzeşen birçok kavram göze çarpmaktadır. Bir yandan,
sinemanın bir tahakküm aracı gibi işe koşularak insanların dünyayı algılama
biçimlerinin nasıl manipüle edildiğini konu edinerek Adorno ile benzeşen görüşler
öne süren Kracauer, diğer yandan, eleştirel ve entelektüel bir okuma ile sinemanın
bu olumsuz yapısının nasıl değiştirilebileceğini ve sinemanın olumlu yönlerinin
155
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Frankfurt Okulu ve Medya
Örnek
yer alan dallardan bazılarıdır.
156
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Frankfurt Okulu ve Medya
157
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Frankfurt Okulu ve Medya
158
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Frankfurt Okulu ve Medya
savunur. Stuart Hall (1998) ise, benzer şekilde popüler kültürü hem bir "rıza" hem
de bir "direniş" alanı olarak görür. Hall, popüler kültür için, "Kısmen
hegemonyanın yükseldiği ve güvence altına alındığı yerdir... Fakat aynı zamanda
sosyalizmin oluşturulabileceği yerlerden biridir. Bu yüzden 'popüler kültür'
önemlidir." ifadesini kullanır.
Adorno ve Horkheimer'ın geliştirdiği teoriye bir diğer önemli eleştiri
Frankfurt Okulu'nun üçüncü kuşak figürlerinden Douglas Kellner tarafından yani
içeriden getirilir. 1984 tarihli Eleştirel Teori ve Kültür Endüstrileri: Bir Yeniden
Değerlendirme başlıklı yazısında Kellner (1984), klasik eleştirel teorinin radyo,
popüler müzik, televizyon ve filmlerin gerici ideolojik etkilerine saldırdığını, bu
anlamda ideolojinin zararlı taraflarını açığa vurma amacıyla kültürel analizi göz
ardı eden kaba Marksist ideoloji eleştirisine oldukça benzediğini belirtmektedir.
Kellner'e göre sorunun bir kısmı, Adorno ve Horkheimer'ın kültür endüstrisi
ürünlerini tamamen değersiz görmeleriydi. Ayrıca medyanın mutlak olarak
manipülatif olduğu yönündeki tez, tüketicilerin sürekli olarak kitle aldatmacasının
tutsağı olduğunu, mevcut toplumsal formasyon ve onun bir parçası olan kültür
endüstrileri tarafından tamamen kontrol edildiğini varsaymaktadır. Tüketicilere
yönelik böylesi bir yaklaşıma şüpheyle yaklaşan Kellner, bu yaklaşımın farklı okuma
ve anlamlandırmalarda bulunacak görece özerk bir bilincin varlığını göz ardı
ettiğini, bunun da umutsuzluk ve teslimiyet siyasetine yol açtığını ve ileri
kapitalizme karşı yürütülen mücadeleleri açıklayamadığını belirtir.
159
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Frankfurt Okulu ve Medya
160
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Frankfurt Okulu ve Medya
Bireysel
Etkinlik
Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı başlıklı makalesini
okuyarak, makaledeki ana düşünceleri tartışınız.
161
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Frankfurt Okulu ve Medya
162
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
Frankfurt Okulu ve Medya
savaşlar için atom bombası, kitle imha silahları ve gaz odaları yaratmıştır
(Çetinkaya’dan aktaran Dellaloğlu, 2007).
Görüldüğü gibi, Adorno ve Horkheimer'ın çalışmaları teknolojiye karşı
olumsuz bir bakış açısına sahiptir. Bu nedenle, Frankfurt Okulu düşünürleri kimi
görüşlerce teknolojik kötümser olarak nitelendirilmektedir. Dellaloğlu'na göre de
(2007) teknoloji korkusu, Frankfurt Okulu üyelerinin çalışmalarında görülen en
temel izlektir. Benzer bir yaklaşımı Okul'un bir diğer üyesi olan Herbert Marcuse'ta
Marcuse, ileri da gözlemlemek mümkündür. İleri sanayi toplumuna dair çözümlemelerde
endüstriyel toplumun bulunan Marcuse, bu toplumdaki bireyi "tek boyutlu insan" olarak
bireyini "tek boyutlu"
nitelendirmektedir. Marcuse'e göre (1990) ileri endüstriyel toplumda yaşanan
olarak nitelemektedir.
teknik gelişim yeni yaşam ve iktidar biçimleri yaratmıştır. İleri endüstriyel
toplumda insanlar kendilerini sahip oldukları metalarla tanımlamaya başlamıştır.
Ruhlarını evlerinde, arabalarında, müzik aletlerinde ve mutfak eşyalarında
bulmaktadırlar. Kitle iletişim ve ulaşım araçları, konut, besin ve giysi gibi metalar,
eğlence ve bilişim ürünleri bazı tutum ve alışkanlıkları dayatarak tektipleşmeye yol
açmakta ve belli duygusal tepkilere neden olmaktadırlar. Bu ürünler birer öğreti
gibi koşullandırmakta ve yanlış bilinç geliştirmektedirler. Bu ürünlerin ilettikleri
mesaj ve öğretiler birer yaşam biçimi haline gelmekte ve böylece tek boyutlu
düşünce ve davranış biçimi ortaya çıkmaktadır.
163
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Frankfurt Okulu ve Medya
kavramlarının ilk kez 18. yüzyılda ortaya çıktığını belirtir. Düşünüre göre 18.
yüzyılda siyaset üzerinde etkinliğin kurulabildiği, toplumsal meselelere dair
tartışmaların yaşandığı fiili bir kamusal alan söz konusuydu. İnsanların buluşma ve
tartışma mekânlarından biri olan kafeler, kamusal alanın oluşturulabildiği önemli
yerlerden biriydi. Matbaanın icadı ve basının gelişmesi sayesinde de yurttaşlar
kendi fikir ve kanaatlerini topluma yayma olanağına eriştiler (Yaylagül, 2013).
18. yüzyılın ikinci yarısında kendisini gösteren edebi gazetecilik, önceki
Endüstriyel kapitalizm dönemlerin haber ve ilan listelerinden ibaret olan tek sayfalık gazeteleri ile
ile birlikte basın rekabet halindeydi. Basın artık sadece haberlerin yayılmasını sağlayan bir kitle
ticarileşmiş ve kamusal iletişim aracı değildi. Ayrıca henüz tüketim kültürünün bir aracı olma konumunda
alan da dönüşüme
da değildi. İçerik bakımından henüz ticarileşmemiş olan basın, genel yarara ilişkin
uğramıştır.
kamusal tartışmaya aracılık etmekte ve onu güçlendirmekteydi. Sadece haberleri
ileten araçlar olmaktan çıkan basın, kamuoyunun taşıyıcıları hâline gelmişti.
Habermas için, "Politik olarak işlevsel bir kamusal alanın yasallaşmasının süreklilik
kazandığı döneme dek politik bir gazetenin ortaya çıkması, özgürlük ve kamuoyu
için mücadeleye, yani bir ilke olarak kamusal alan için mücadeleye katılma
anlamına geliyordu." Fakat burjuva anayasal devletinin kurulması ve endüstriyel
kapitalizm ile birlikte entelektüel basın bu işlevlerinden uzaklaştı, bir ticari girişim
haline geldi. Bu kırılma yani inanç gazeteciliğinden ticari gazeteciliğe geçiş
İngiltere, Fransa ve ABD gibi ülkelerde 1830'larda başladı. Bu tarihsel dönüşüm
sonucunda kamusal alan da dönüşüme uğradı ve "... şiddetli çatışmalar biçimini
alan çıkar çatışmasının alanı haline gelmeye başladı." Habermas'a göre,
"Toplumsal refah devletinin politik kamusal alanı, eleştirel yetilerinin tuhaf bir
biçimde zayıflamış olmasıyla karakterize edilebilir." (Habermas, 2004). Endüstriyel
kapitalizm aşamasında bireyler toplumsal meselelere ve politikaya etkin
katılımcılar olmaktan uzaklaşmış ve pasif izleyicilere dönüşmüşlerdir (Yaylagül,
2013).
Habermas'a göre kamusal alanın geçirdiği bu olumsuz dönüşümü
değiştirmek ve yurttaşların toplumsal sorunlarla ilgili fikir alışverişi yapabileceği ve
tartışabileceği bir yer olarak kamusal alandan söz edebilmek için buna uygun bir
iletişim türünden bahsedilmesi gerekmektedir. Bu iletişim biçimini "iletişimsel
eylem" olarak kavramsallaştıran Habermas, yurttaşların birbirleri üzerinde
tahakküm kurmadan düşüncelerini özgürce ifade ettikleri ve kimsenin kimseyi
fikirlerinden ötürü aşağılamadığı bir iletişim ortamının kurulabileceğini öne
sürmektedir (Olgun, 2017).
Habermas (2001), İletişimsel Eylem Kuramı adlı çalışmasında "İletişimsel
eylem kavramı, tarafların bir dünyayla ilişki kurarak karşılıklı kabul edilebilir ya da
tartışılabilir geçerlilik iddialarında bulunduğu anlaşma süreçleri içinde dili, araç
olarak öngerektirir." demekte ve yurttaşların iletişimsel akıl aracılığıyla geleceğe
yönelik kolektif planlar yapabileceğini öne sürmektedir. Kapitalist kitle medyasının
kamusal alanı yok ederek pasif izleyiciler yarattığını belirten Habermas, kapitalist
sermayenin bu yabancılaştırıcı etkisini ortadan kaldırmak için dayanışma ve
çarpıtılmamış iletişimin önemine vurgu yapar. Aktif iletişimcilerden oluşan, açık,
164
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
Frankfurt Okulu ve Medya
165
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
Frankfurt Okulu ve Medya
•FRANKFURT OKULU
•Felsefe ve bilim tarihinde önemli bir yere sahip olan Frankfurt Okulu,
kurumsal olarak 3 Şubat 1923 tarihinde Frankfurt Üniversitesi Toplumsal
Araştırmalar Enstitüsü adıyla kuruldu. Bir doktora öğrencisi olan Felix Weil,
Enstitü'nün kurucusu olarak kabul edilmektedir. Karl August Wittfogel, Franz
Özet
Borkenau, Henryk Grossmann, Friedrich Pollock, Leo Löwenthal, Max
Horkheimer, Theodor W. Adorno, Herbert Marcuse, Eric Fromm, Walter
Benjamin, Franz Neumani, Otto Kirchheimer ve Jürgen Habermas gibi
figürler kurumun üyesi olmuş düşünürlerden en önemlileridir.
•I. Dünya Savaşı'ndan sonra Batı Avrupa'da sol kanat işçi sınıfı hareketlerinin
yenilgiye uğraması, Almanya'daki sol kanat partilerin reformist ya da
Moskova güdümlü partilere dönüşmesi, Rus Devrimi'nin yozlaşarak
Stalinizme kayması ve Avrupa'da faşizmin yükselişe geçmesi gibi tarihsel
olgular Frankfurt Okulu'nun temel hareket noktasını oluşturmaktadır.
Okul’un tüm bu gelişmeleri ve toplumu anlayabilmek için geliştirmiş olduğu
yaklaşım ise "eleştirel teori" olarak bilinmektedir.
•Kültür Endüstrisi
•Frankfurt Okulu üyeleri geliştirmiş oldukları "kültür endüstrisi" kavramıyla
kültür ürünlerinin değerine yönelik eleştirel yaklaşımlarıyla bilinmektedir.
"Kültür endüstrisi" kavramı ilk kez Okul'un üyelerinden Theodor W. Adorno
ve Max Horkheimer'ın 1947 yılında yayımladıkları Aydınlanmanın Diyalektiği
adlı kitapta kullanılmıştır. Kitabın Kültür Endüstrisi: Kitlelerin Aldatılışı Olarak
Aydınlanma başlıklı bölümü sinema, radyo, gazete ve dergi gibi kitle iletişim
araçlarının ideolojik ve kültürel işlevleri üzerine odaklanmaktadır. Adorno'ya
göre, "Kültür endüstrisi, müşterilerinin kasten ve tepeden
bütünleştirilmesidir." Yani kapitalist sistem kültür ürünleri dolayımıyla bilinci
ele geçirerek tek boyutlu bireyler yaratmaktadır.
•Kültür endüstrisi kavramına yönelik eleştiriler
•Adorno ve Horkheimer, kültür endüstrisi ürünlerinin statükoyu üreten ve
yeniden üreten gerici niteliklerine vurgu yaparlar. Fakat kültür endüstrisinin
manipülasyonuna tamamen açık, pasif ve edilgin bir tüketici/alımlayıcı
topluluğu varsaymakta, onların kendilerine sunulan kültür ürünlerini
eleştirme ya da reddetme potansiyellerini göz ardı etmektedirler.
•Walter Benjamin ve "Sanat Yapıtı"
•Benjamin'in "Sanat Yapıtı" adlı çığır açan makalesi fotoğraf ve sinema gibi
mekanik yeniden üretim teknolojilerinin hem sanatın karakteri hem de sanat
yapıtının alımlanması üzerinde yarattığı sonuçlara dair kapsamlı bir analizi
içermektedir. Benjamin, fotoğraf ve sinema gibi yeni teknolojilerin
potansiyelleri üzerine düşünmüş bir kuramcıdır. Benjamin'in metni, 1930'lu
yıllarda yükselişe geçen faşizmin eleştirilmesi ve kitlelerin özgürleşmesi
noktasında yeni teknolojilerin işe koşulabileceğini savlayarak politik sanat
vurgusu taşımıştır. Bu açıdan, Benjamin'i Adorno ile kıyasladığımızda, yeni
teknolojilere karşı daha olumlu ve iyimser bir yaklaşıma sahip olduğunu
söyleyebiliriz.
•Araçsal Akıl ve Tek Boyutlu İnsan
•Aydınlanma ve modernite tarihini "aklın araçsallaşmasının tarihi" olarak
nitelemek mümkündür. Akıl, eleştirme ve sorgulama işlevlerinden
uzaklaşarak araçsal ve faydacı bir işlevin hizmetine girmiş, sürekli gelişme ve
ilerlemenin bir aracına dönüşerek teknik bir girişim haline gelmiştir.
166
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
Frankfurt Okulu ve Medya
167
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
Frankfurt Okulu ve Medya
DEĞERLENDİRME SORULARI
Frankfurt Okulu’nun toplumsalı anlamak ve açıklamak için geliştirmiş
olduğu yaklaşım ........................ olarak bilinmektedir.
1. Cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
a) Geleneksel teori
b) Batı Marksizmi
c) Eleştirel teori
d) Pozitivizm
e) Kültür endüstrisi
168
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19
Frankfurt Okulu ve Medya
169
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20
Frankfurt Okulu ve Medya
Cevap Anahtarı
1.c, 2.d, 3.b, 4.d, 5.a, 6.d, 7.a, 8.b, 9.a, 10.d
170
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21
Frankfurt Okulu ve Medya
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Adorno, T. W. (2014). Kültür endüstrisine genel bir bakış. Ali Artun (Der.), Kültür
endüstrisi: kültür yönetimi içinde (s. 109-119). (Çev.: Mustafa Tüzel).
İstanbul: İletişim Yayınları.
Adorno, T. W. ve Horkheimer, M. (2010). Aydınlanmanın diyalektiği. (Çev.: Nihat
Ülner ve Elif Öztarhan Karadoğan). İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
Benjamin, W. (2012). Pasajlar. (Çev.: Ahmet Cemal). İstanbul: YKY.
Bottomore, T. (1991). A dictionary of Marxist thought. Oxford: Blackwell
Publishers.
Bottomore, T. (1997). Frankfurt Okulu. (Çev.: Ahmet Çiğdem). Ankara: Vadi
Yayınları.
Dellaloğlu, B. F. (2007). Frankfurt Okulu’nda sanat ve toplum. İstanbul: Say
Yayınları.
Fiske, J. (2012). Popüler kültürü anlamak. (Çev.: Süleyman İrvan). İstanbul:
Parşömen Yayınları.
Habermas, J. (2001). İletişimsel eylem kuramı. (Çev.: Mustafa Tüzel). İstanbul:
Kabalcı Yayınları.
Habermas, J. (2004). Kamusal alan. Meral Özbek (Der.), Kamusal alan içinde (s. 95-
102). (Çev.: Meral Özbek). İstanbul: Hil Yayınları.
Hall, S. (1998). Notes on deconstructing the popular. John Storey (Ed.), Cultural
theory and popular culture: a reader içinde (s. 442-453), London: Prentice
Hall.
Hardt, H. (1999). Eleştirel'in geri dönüşü ve radikal muhalefetin meydan okuyuşu:
eleştirel teori, kültürel çalışmalar ve Amerikan kitle iletişimi araştırması.
Mehmet Küçük (Der.), Medya iktidar ideoloji içinde (s. 15-75). (Çev.
Mehmet Küçük). Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
Hıdıroğlu, İ. (2011). Frankfurt Okulu’nun sinema üzerine düşüncelerinin Türkiye’de
alımlanması. D. Beybin Kejanlıoğlu (Ed.), Zamanın tozu, Frankfurt Okulu’nun
Türkiye’deki izleri içinde (s. 449-479). Ankara: De Ki.
Horkheimer, M. (2005). Akıl tutulması. (Çev.: Orhan Koçak). İstanbul: Metis
Yayınları.
Jay, M. (1989). Diyalektik imgelem. (Çev.: Ünsal Oskay). İstanbul: Ara Yayınları.
Kant, I. (2005). Aydınlanma nedir?. (Çev.: Atilla Yayla), Liberal Düşünce, 10 (38-39),
225-230.
Kellner, D. (1984-85). Critical theory and the culture industries: a reassesment,
Telos, 1984 (62), 196-206.
Kracauer, S. (2011). Kitle süsü. (Çev.: Orhan Kılıç). İstanbul: Metis Yayınları.
171
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22
Frankfurt Okulu ve Medya
Marcuse, H. (1990). Tek boyutlu insan. (Çev.: Aziz Yardımlı). İstanbul: İdea
Yayınları.
Olgun, H. B. (2017). Jürgen Habermas, Hannah Arendt ve Richard Sennett’in
kamusal alan yaklaşımları. Sosyolojik Düşün, 2 (1), 45-54.
Storer, C. (2015). Weimar Cumhuriyeti'nin kısa tarihi. (Çev.: Sedef Özge). İstanbul:
İletişim Yayınları.
Williams, R. (1977). Marxism and literature. Oxford & New York: Oxford University
Press.
Williams, R. (1985). Keywords: a vocabulary of culture and society. New York:
Oxford University Press.
Yaylagül, L. (2013). Kitle iletişim kuramları. Ankara: Dipnot Yayınları.
172
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23
İLETİŞİMİN ELEŞTİREL EKONOMİ
POLİTİĞİ
9
bileceksiniz.
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
Keynesyen ekonomi
İLETİŞİMİN ELEŞTİREL EKONOMİ POLİTİĞİ
174
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
GİRİŞ
19. yüzyıldan itibaren gelişen ve yaygınlaşan kitle iletişim araçlarının
toplumsal konumu, rolü ve işlevleri iletişim araştırmaları bağlamında ele
alınmıştır. Önceleri Amerikan davranışçı ekolün yaklaşım ve yöntemleriyle hareket
eden araştırmacılar kitle iletişim araçları vasıtasıyla iletilen mesajların hedef kitle
üzerindeki etkisi üzerine odaklanmışlardır. Ana damar veya ana akım olarak da
ifade edilen bu çalışmalar kitle iletişim araçlarının kapitalist sistemin yeniden
üretiminde hangi işleve sahip olduğuna dair bir araştırma çerçevesinden uzak
Kitle iletişim araçlarının kalmışlardır.
kapitalist toplumdaki
konumuna ilişkin Kitle iletişim araçlarının kapitalist toplumdaki konumuna ve dolayısıyla
tarihsel ve bütünsel mesajların üretim ve tüketim süreçlerine ilişkin tarihsel ve bütünsel bir bakış açısı
bakış açısı ancak ancak Marksizm’i referans alan eleştirel yaklaşımlar içinden mümkün olmuştur.
Marksizm’i referans Yani davranışçı Anglo-Amerikan yaklaşımının kitle iletişimini kaynak-mesaj-alıcı
alan eleştirel
biçimindeki çizgisel iletişim modeli bağlamında açıklamasına karşın; eleştirel
yaklaşımlarla mümkün
olmuştur. çalışmalar kitle iletişimin üretim ve tüketim aşamalarındaki karmaşık süreçlerine,
iletişim araçlarının sistemi yeniden üretmedeki ve meşrulaştırmadaki rolüne
odaklanmışlardır. Bu bakış açısı ilk olarak Frankfurt Okulu’nun gündeme getirdiği
‘kültür endüstrisi’ kavramıyla yaptıkları kitle iletişim araçlarının kapitalist
girişimciliğin önemli bir parçası olarak güç/iktidar ilişkilerini yeniden ürettiğine
yönelik vurgu ile ortaya çıkmıştır. Çalışmalarında direkt olarak mülkiyet ve
organizasyon yapılarını incelemeyen Frankfurt Okulu, kitle iletişim araçlarının
kitleler üzerindeki manipülatif gücüne yönelik önemli bulgular ortaya koymuştur.
Bu durum Frankfurt Okulu’nu kültürün ekonomik ilişkiler içerisinde yeniden
yorumlanma girişiminin başlatıcısı haline getirir.
Frankfurt Okulu’nun ‘kültür endüstrisi’ kavramıyla kültürün metalaşma
sürecine vurgu yapması, sonraki çalışmalara da rehber olmuş ve nihayet 1960’ların
son döneminde Baran ve Sweezey’in, kapitalist üretim tarzının gelişimini Marksist
argümanlarla incelemelerinden sonra sosyal bilimler alanında yeni bir yöntem
olarak ‘ekonomi politik yaklaşım’ kullanılmaya başlanmıştır.
Bu bölümde genel olarak eleştirel ekonomi politiğin temel dayanakları ve
iletişim alanındaki çalışma alanları ortaya konulmuştur. Öncelikle ekonomi
politiğin tarihsel seyri ele alınmış, sonrasında eleştirel ekonomi politiğin düşünsel
kaynakları Marksizm’le ilişkisi içinde incelenmiş, bu çerçevede söz konusu
yaklaşımın temel kavramları ve ayırıcı özellikleri irdelenmiştir. Son kısımda ise
iletişimin ekonomi politiğinde önde gelen isimlerinin yaklaşımları açıklanmıştır.
175
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
Neo-klasik Ekonomi
1800’lü yılların ortalarına doğru ekonomi bilimi, doğa yasaları argümanı
yerine ‘ekonominin yasaları’na ağırlık vermeye başlamıştır. Bu durum ekonomi ile
politikanın ayrışarak ekonominin özerk bir alan olarak tanımlanmasıyla
bağlantılıdır.
Sanayii devrimi sonrası üretimin sanayileşmesi piyasanın özerk bir alan
olarak politikadan ayrılmasına neden olmuştur. Bu gelişmeler karşısında ekonomi
bilimi 18. yüzyılda Adam Smith’le özdeşleşen ve hâkim olan iyimser ve neredeyse
‘herkes için refah’ söylemi, sadece güçlülerin (sermaye sahiplerinin) kazanacağı,
fayda ve özel çıkarların üstün tutulduğu sert bir söyleme dönüşmüştür.
176
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
Keynesyen Ekonomi
Keynesyen ekonomi İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’in 1936’da
yayınladığı “The General Theory of Employment, Interest and Money” (İstihdam,
Faiz ve Paranın Genel Teorisi) adlı çalışmasında köken bulur. 20. yüzyılda, iki dünya
savaşı arasında kalan ve büyük buhran olarak adlandırılan dönem, hem Avrupa
hem de Amerika için sıkıntılı bir süreç olmuştur. İngiltere’de 1921’de başlayan ve
1930’dan sonra tüm dünyayı etkisi altına alan kriz, işsizlik ve durgunluk gibi
sorunlarla serbest piyasa ekonomilerini çıkmaza sokmuştur. Bu durum,
ekonominin kendi kendine düzeleceğini öne süren Neoklasik teoriye olan güveni
zayıflatmıştır.
Keynesyen teori işte böyle bir ekonomik bunalım döneminde ortaya çıkmış
ve ücretlerle fiyatların esnek olduğu bir ekonomide tam istihdamın kendiliğinden
sağlanacağını öne süren Neoklasik teoriyi reddetmiş ve devlet müdahalesini
minimalize eden, hatta gereksiz gören anlayışı kabul etmemiştir. Keynesyen
Makroekonomik teoriye göre ekonomik işleyişteki ahengi bozan dengesizliği
ortadan kaldırmanın yolu devlet müdahalesidir. Devletin ekonomiye müdahale
biçimini ‘Fonksiyonel Devlet Teorisi’ çerçevesinde ele alan Keynesyen iktisatçılar,
Keynesyen ekonomik istikrarın sağlanabilmesi için, devletin ekonomideki rolü ve
Makroekonomik
fonksiyonlarının genişletilmesini ve ekonomiye aktif olarak müdahale etmesi
teoriye göre ekonomik
işleyişteki ahengi bozan gerektiği görüşünü savunmuşlardır.
dengesizliği ortadan Müdahaleci devlet anlayışındaki kırılma ise 1973 yılında yaşanan petrol krizi
kaldırmanın yolu devlet ile başlayan ekonomik durgunlukla yaşanmış, bu sefer de Keynes’in teorisine olan
müdahalesidir.
inanç sarsılmıştır. Bu dönemde Neo liberal politikalar baskın gelmeye başlamıştır.
Neo liberal sistemde ise Keynesyen teoride olduğu gibi piyasa başarısızlıklarını ve
yetersizliklerini telafi etmek için devletin ekonomiye müdahale etmesini ve
sorunları çözüme kavuşturması gerektiğini savunan ‘Müdahaleci Devlet’ anlayışı
yerine, sorunlara piyasa ekonomisi içerisinde, piyasanın isteği zaman ve koşullarda
kurallar koyan ‘Garson Devlet’ anlayışı yerleşmiştir.
1980’lerden itibaren kapitalist sistemin yeni bir aşaması olarak kabul edilen
küreselleşme sürecinin yoğunlaşması, iletişim sektörü de dâhil olmak üzere eğitim,
177
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
sağlık, ulaştırma, sosyal güvenlik gibi pek çok alanın özelleştirme politikaları ile
sermayeye açılması ve hâliyle devletin bu alanlardan elini çekmesi, sermayenin
emrine girmiş garson devletin talebe göre belirlediği politikaların sonuçlarıdır.
Dikkat edilirse liberal ekonomi anlayışlarında devlet müdahaleleri sadece
piyasa ekonomisini düzeltmekle sınırlıdır. Oyunun kurallarını piyasanın isteklerine
göre belirleyen devlet, kapitalist sermaye birikim düzenini korumak, ekonomik ve
siyasal sistemi işler şekilde tutmak ve büyütmek durumundadır. Oysa bu ünitenin
konusu olan eleştirel ekonomi politik, devlet müdahalesinin mümkün olduğunca
hem kapitalist girişim hem de kamu için adil olacak biçimde denge unsurunu
gözeterek yapılması gereğini vurgular. Kısaca eleştirel ekonomi politik pazardaki
eşitsizlikler ve bozukluklar nedeniyle pazarın kusurlarının devlet müdahalesi ile
düzeltilebileceği üzerinde durmaktadır. Yani devlet müdahalesi bu yaklaşımda
kamunun sigortası konumundadır.
178
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
179
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
180
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
181
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
Kültürel ürünlerin
piyasada ücret karşılığı • Bir kültürel ürünün her dönemde farklı bir anlamlandırma şeması
Örnek
alınıp satılabilen bir mal içinde yer alarak mübadele sürecinde yer alması onun
olarak dönüşümü metalaşması anlamına gelir. Örneğin Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı
üzerine analizler Memnu adlı eseri romandan operaya, tiyatrodan televizyon
eleştirel ekonomi dizisine kadar birçok formda hazırlanarak kitlelerin ilgisine
politiğin çalışma alanına sunulmuştur. İlk başta tefrika olarak yayınlanan bu eser farklı
dönemlerde hangi formda sunulursa sunulsun gerek baskı gerek
girer.
izleyici sayısı ve reyting oranının yüksek oluşundan dolayı önemli
bir ticari ürün haline gelmiştir.
• Her şeyden önce medyanın meta üretip, dağıtan (pazarlayan) bir ticari
işletme/örgüt olduğu kabul edilmelidir.
• Farklı medya sektörleri aynı sermaye grubuna ait oldukları için birbirinden
yalıtık biçimde ele alınamazlar. Bu yüzden geniş bir ekonomik bağlam
referans alınmalıdır.
• Medyanın ekonomi politiği, sadece içeriğin (metanın) üretim ve dağıtımına
odaklanmadığından çözümlemeler medyanın ekonomik ve politik
düşüncelerin yayılmasındaki ve meşrulaştırılmasındaki ideolojik işleyişine
de odaklanmalıdır.
182
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
183
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
Etkinlik
Bireysel
açıklayarak, örnekler veriniz.
184
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
Örnek
medya metinlerinin çerçevesini nasıl belirlediğine odaklanır.
Örneğin otomotiv alanında yatırımları olan bir medya patronunun
haber kanalında otomotiv alanındaki işçi grevlerine ilişkin haber
çerçevesi işçilerin haklarını istemesi şeklinde değil, sektörün
faaliyetlerini durdurarak ülke ekonomisini kötü etkilediği yönünde
kurulabilir. Bu durum ancak eleştirel ekonomi politik bir
incelemeyle ortaya çıkarılabilir.
185
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
186
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
Herbert Schiller, iletişim Schiller’in iletişim çalışmalarının odağında iki temel sorun bulunmaktadır.
endüstrilerinin İlki, ABD’de kamusal alanın ve kamu kurumlarının özel sektör tarafından ele
yoğunlaşması eğilimini; geçirilmesi sorunudur. İkinci sorun ise, küresel Amerikan şirketlerinin, özellikle
gelişmiş kapitalist gelişmekte olan ülkelerin, kültürel yaşam üzerindeki olumsuz etkisidir. Schiller tüm
ülkelerde ‘medyanın
çalışmalarında dünya iletişim düzeni üzerindeki Amerikan egemenliği ve bunun
özelleşmesi/ticarileşme’
yarattığı olumsuz sonuçları gözler önüne sermiştir. Ona göre, dünyanın her yerine
ve ‘kültür
emperyalizmi’ ya da ihraç edilen reklam ve medya programlarıyla Amerikan tüketim maddeleri bütün
‘medya emperyalizmi’ dünyayı istila etmektedir. Bu görüş çerçevesinde Schiller, medyanın ekonomik
kavramlarıyla açıklar. işlevlerinin yanında ideolojik bir araç olduğunu vurgulayarak medyanın bu
yapısıyla toplumu manipüle eden, zihinleri yönlendiren ve topluma paketlenmiş
bilinç sunan bir araç olduğunu vurgular.
187
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
Nicholas Garnham
İletişimin eleştirel ekonomi politiği açısından önemli araştırmacılardan biri
olan Nicholas Garnham kitle iletişiminin ekonomi politiğini çözümlemek için ilk
olarak yapılması gerekenin kitle iletişim araçlarını, devletin ideolojik aygıtları
olarak kavramsallaştırmadan, her şeyden önce ekonomik kendilikler olarak kabul
etmek olduğunu belirtmektedir. Buna göre medya öncelikle ticari bir işletmedir.
Garnham, ayrıca, ekonomiyi dışta bırakan yaklaşımların yanında medyayı salt
egemen sınıfın ideolojik aygıtı olarak gören araçsalcı yaklaşımlara karşı çıkar. Kitle
kültürünün üretimi ve dağıtımının içinde bulunulan kapitalist sistemin o anki
yapısıyla ilintili olduğunu söyleyen Garnham’a göre medya hem bir maddi ürün
hem de ideolojik bir aygıttır.
Garnham, ayrıca,
İletişim alanının üretici güçler ile ilişkisini ve ticari boyutunu analiz eden
ekonomiyi dışta bırakan
Garnham medya iktisadını, teknolojisini ve pratiklerini anlamanın üretimin
yaklaşımların yanında
medyayı salt egemen kapitalist tarzını ve üretim ilişkilerinin sonuçlarını ortaya koymakla mümkün
sınıfın ideolojik aygıtı olduğunu savunur.
olarak gören araçsalcı
Medya ortamında sembollerin birer ticari ürün formunda kapitalist piyasa
yaklaşımlara karşı çıkar.
koşulları altında üretildiğini, dağıtıldığını ve tüketildiğini vurgulayan Garnham
medyanın iki şekilde ekonomik rolü olduğunu söyler. Birincisi meta üretimi ve
değişimi yoluyla artık-değerin yaratıcısı olarak doğrudan bir ekonomik role
sahiptir. İkincisi ise diğer sektörlerdeki artık-değerin üretiminin yaratımında
reklam yoluyla dolaylı rol üstlenmektedir.
Kültürün metalaşması üzerinde yoğunlaşan Garnham, Smythe’ın medyanın
izleyici ürettiği ve onları reklam şirketlerine sattığı şeklinde özetlenecek ‘izleyicinin
metalaşması’ kavramına karşı çıkarak Smythe’ın Marksist kuramdaki meta biçimini
yanlış anladığını iddia eder.
188
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
Armand Mattelart
Kitle iletişiminin küresel boyutuyla ilgili çalışmalar yapan Mattelart,
emperyalizm, kültür emperyalizmi, bağımlılık ve azgelişmişlik bağlamında Üçüncü
Mattelart 1980’li Dünya ülkelerinin dünya sistemi içerisindeki konumlarını incelemiştir. Armand
yıllardan sonra Mattelart özellikle 1980’li yıllardan sonra ekonominin yeniden yapılanması
ekonominin yeniden sürecinin genel ekonomik yapı içinde ‘enformasyon sektörü’nü daha özel bir
yapılanması sürecinin konuma yükselttiği ifade etmiştir. Bu bağlamda teknolojik gelişmeye koşut olarak
genel ekonomik yapı
üretimin hem örgütlenmesi hem de denetlenmesi sürekli genişleyen enformasyon
içinde ‘enformasyon
sektörü’nü özel bir sektörüne bağımlı kılınmıştır.
konuma yükselttiği Mevcut küresel eşitsizlik sisteminin sürdürülmesinde medyanın ideolojik
ifade etmiştir. etkisine dikkat çeken Mattelart, mevcut dünya sistemini ‘ekonomik
emperyalizm’in yanında ‘elektronik kolonyalizm’, ‘iletişim emperyalizmi’ ve
‘ideolojik emperyalizm’ kavramlarıyla tanımlamıştır.
Vincent Mosco
Mosco, iletişimin ekonomi politiğinin toplumsal ilişkileri, özellikle iletişim
kaynaklarını kapsayacak şekilde kaynakların üretimini, dağıtımını ve tüketimini
karşılıklı olarak kuran iktidar ilişkilerini incelediğini belirtmektedir. Ekonomi
politiğin üç özsel özelliği olduğunu söyleyen Mosco bunları şu şekilde sıralar:
• Toplumsal değişimi ve tarihsel dönüşümü sorgular.
• Ekonomik, politik, toplumsal ve kültürel alanları kuran toplumsal ilişkiler
bütünü inceler.
• Toplumsal değerler ve ahlaki ilkelerle ilgili bir ahlak felsefesine bağlıdır.
Mosco ayrıca, Marksizm’i temel alan ekonomi politikçiler aralarında farklar
olsa da, ortak yanlarının sermaye, sınıf, çelişki ve egemenliğe karşı mücadele
üzerinde durmaları olduğunu belirtmiştir.
189
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
190
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
ifadeyle verimlilik, serbest piyasa gibi neo-liberal iktisat yaklaşımının belli başlı
kavramları, iletişim alanındaki politikaları belirlemiştir.
Kamusal fayda, iletişim politikalarındaki konumunu giderek daha da fazla
kaybetmiştir. Buna koşut olarak yeni iletişim teknolojileri alanında, bilgi ve iletişim
teknolojileri endüstrisindeki eşitsizlikler, ticarileşme, artan şirket kontrolü ve bu
alanların içerdiği olumlu dışsallıkları gösteren çalışmalar da yapılmaktadır. Bu
çalışmalar açık ve/veya örtük olarak kamusal politikaların, düzenlemelerin varlığı
Sayısal iletişim durumunda, ağ ve bilgi iletişim teknolojilerine ilişkin politikaların hedefi olması
teknolojilerin gelişmesi, gereken kamusal faydaya ulaşılabileceğini göstermektedir.
iletişimin eleştirel
ekonomi politiği Bir başka ifadeyle sadece düzenleme ile rekabetçi piyasa yapısını korumakla
çalışmalarına yeni sınırlı olan devletin/hükümetlerin iletişim alanına yönelik müdahalesinin kamusal
başlıkların ve konuların faydayı tesis etmekten uzak olduğu vurgulanmakta, yeni iletişim teknolojilerinin
dâhil olmasını ve bilgi iletişim endüstrilerinin stratejik konumu ve barındırdığı olumlu dışsallıklar
gerektirmiştir.
düşünülerek devletin aktif bir aktör olması gerektiği, böylece kamusal faydaya
ulaşılabileceği belirtilmektedir.
191
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
192
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
193
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
DEĞERLENDİRME SORULARI
194
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
195
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
Cevap Anahtarı
1.a, 2.e, 3.a, 4.b, 5.e, 6.b, 7.a, 8.d, 9.c, 10.c
196
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24
İletişimin Eleştirel Ekonomi Politiği
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Adaklı, G. (2006). Türkiye’de medya endüstirisi: neoliberalim çağında mülkiyet ve
kontrol ilişkileri. Ankara: Ütopya Yayınevi.
Chomsky, N., Herman E.S. (1988). Manufacturing Consent: The Political Economy
of the Mass Communicatio. Panteon Books, New York.
Çelenk, S. (1997). Kültürel çalışmalarla ekonomi politik tartışıyor. Teori ve politika
içinde, 8(2), 84-86.
Çelenk, S. (2008). İletişim çalışmalarında kırılmalar ve uzlaşmalar. Ankara: De Kİ
Yayınları.
Garnham, N. (1990). Media theory and the political future of mass
communication, Inglis, F. (Der.) Capitalism and communication: global
culture and the economist of information içinde (s.1-9), Londra, Newbury
Park, New Delhi: Sage Publication.
Golding P. ve Murdock, G. (2000), Kültür, iletişim ve ekonomi politik (2. baskı). S.
İrvan (Ed.), Medya, kültür, siyaset içinde (s59-100) İstanbul: Alp Yayınları.
İnal, Ayşe (1996). Haberi okumak. İstanbul: Temuçin.
Kaya, R. (2009). İktidar yumağı: medya-sermaye-devlet. İstanbul: İmge Yayınevi.
Kellner, D. (2016). Kültürel Marksizm ve kültürel çalışmalar. Ethos: Felsefe ve
toplumsal bilimlerde diyaloglar, 9 (2), 132-151.Mosco, V. (1996). Political
economy of communication. London: Sage Publications.
Mosco, V. (1998). Political economy, communication, and labor. G. Susman ve J. A.
Lent (Ed). Labor in the making of the information society içinde, (s. 13-38).
USA: Hampton Press.
Murdock, G. (1977). Patterns owenership; questions of control, Mass
communication and society. Open University.
Stevenson, N, (2008). Medya kültürleri. Ankara: Ütopya.
Van Dijk, T, A. (2003). Söylem ve ideoloji: Çok alanlı bir yaklaşım. B. Çoban ve Z.
Özarslan (Ed), Söylem ve ideoloji içinde. (s.13-112). İstanbul: Su.
197
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 25
ULUSLARARASI İLETİŞİMİN
KÜRESEL İŞLEYİŞİ
• Uluslararası İletişim
• Küreselleşme
İÇİNDEKİLER
•Uluslararası iletişim ve
küreselleşme kavramlarını
öğrenecek,
•Küreselleşme ile medya
emperyalizmi arasındaki ilişkileri
kurabilecek,
•Küresel anlamda dengesiz iletişim
sürecinin oluşumunu kavrayacak,
•Küresel medya sistemlerinin
etkilerini tartışabileceksiniz.
ÜNİTE
10
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
Disneyfication
Küreselleşme Ve
Medya McDonaldization
Emperyalizmi
Cocacolonization
Associated Press
(AP)
Uluslararası
Uluslararası
Haber Akışı Ve Reuters
İletişim
Dengesiz İletişim
Agence France
Press (AFP)
Küresel Radyo ve
Televizyonlar
Küresel Medya
Sistemleri
İnternet ve
Sosyal Ağlar
199
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
GİRİŞ
Sosyal bir varlık olan insan bireysel, toplumsal, kültürel ve ekonomik
ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olduğu kadar bu ihtiyaçlarını giderecek iletişim
süreçlerine ve iletişim ortamlarına da ihtiyaç duyar. Tıpkı insanlar gibi ülkeler de
bireysel iletişimden daha geniş çerçevede bir iletişim ortamı oluşturmak
zorundadır. İletişim, haber, bilgi ve bu bilgi kanalları üzerindeki kontrol tarihin her
döneminde iktidar/güç ilişkileri bağlamında oldukça önem taşımıştır. Bilginin akışı,
hızlı, doğru ve güvenli dolaşımı açısından birçok uygarlık önemli tedbirler almıştır.
Moğollar bilginin kontrolü için önemli sayıda atlı birlikler bulunduruyordu. Kervan,
ipek, baharat ve imparatorluk yolları hem siyasi hem de ticari egemenlik için
önemli iletişim merkezleriydi. İmparatorluklar otorite kurmakta, devamlılıklarını
sağlamakta etkili iletişim ağlarından yararlanmaktaydılar. Roma, Pers ve Çin gibi
eski imparatorlukların hepsi bilgi toplama ve yayma için yazıyı kullanarak büyük
posta sistemleri kullanıyordu.
15. yüzyılda, Avrupa’da haberler ulusal düzeyde yayılmaya başladı. Fakat
günümüzde ki anlamıyla uluslararası iletişimde ki temel değişim sanayileşme ile
ortaya çıktı. Ulus devletler sanayileşmeyle oluşan Kapitalist üretim yapısıyla
yeniden şekillenirken Ulus devletlerarasındaki ekonomik, siyasal, hukuki, kültürel,
teknolojik düzeylerdeki ilişkiler ile bu ilişkilerin yürütme ve denetleme aşamaları,
Telekomünikasyon ve iletişimin uluslararasılaşmasına ve dünya geneline yaygınlaşmasına sebep oldu.
internet başta olmak Soğuk Savaş sonrası dönemde ‘süper güçler’in yoğun ilişkileri Sovyetler Birliği'nin
üzere iletişim
çöküşü ile sona erdi ve Üçüncü Dünya ülkelerinin ortaya çıkışı, eşit derecede
teknolojilerindeki
devrim niteliğindeki gelişmiş iletişim düzeninin artık var olamayacağı anlamına geliyordu.
dönüşümler uluslararası Telekomünikasyon ve internet başta olmak üzere iletişim teknolojilerindeki
iletişimi yeni küresel devrim niteliğindeki dönüşümler uluslararası iletişimi yeni küresel boyutlarına
boyutlarına taşımıştır. taşıdı; resim, kelime, ses gibi her türlü veri internet aracılığıyla aktarılabilir
seviyeye geldi.
Ünitede öncelikli olarak küreselleşme ve uluslararası iletişimin tanımlarına
ve bu kavramlara ilişkin eleştiri ve tartışmalara yer verilecektir. Küreselleşmenin
yoğunlaşmasıyla birlikte uluslararasında giderek artan dengesiz iletişim kavramı
tartışılacak. Ünitenin son kısmında ise küresel medya sistemlerinden hareketle
günümüz dünyasında egemen olan medya tekellerinin kimler olduğuna ve bu
tekellerin güç/iktidar ve etkilerine yer verilecektir.
ULUSLARARASI İLETİŞİM
Uluslararası iletişim, uluslararası sınırlar boyunca gerçekleşen,” küresel
iletişim” veya “ulus ötesi iletişim” olarak da adlandırılan iletişim uygulamasıdır. Bu
anlamda İletişimin en geniş arenada gerçekleştirildiği, makro düzeydeki ilişkilerin
yanı sıra içinde mikro düzeyde kişilerarası iletişim, grup ve örgüt iletişimini de
barındıran çok boyutlu anlamları olan bir iletişim türüdür. Uluslararası iletişim,
‘devletten hükûmete’, ‘işletmeden işletmeye’ ve ‘insandan insana’ etkileşimlerin
küresel düzeydeki kapsamı ile ilgili bir iletişim dalıdır.
200
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
KÜRESELLEŞME
Küreselleşme çok boyutlu bir görüngüdür. Küreselleşme artan karşılıklı
iletişim olarak tanımlanır ve bu tanımın bileşenleri çok boyutludur.
Küreselleşmenin çok boyutlu farklı tanımlamalarını aşağıdaki maddelerde olduğu
gibi özetlemek mümkündür(Kheeshadeh.2007):
Küreselleşme sosyal, politik ve ekonomik faaliyetlerden ve uluslararası
olaylardan hem etkileyen hem de etkilenendir.
201
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
Küresel kültürel düzen Diğer bir tanımda kültürel küreselleşme farklı kültürel yönlerin birleşmesi
yerel kültürlere ait sonucu oluşmuştur. Bu görüş böylesi bir kültürel oluşum ve
özelliklerin önemli bir bütünleşmenin imkânsızlığından hareketle pek çok eleştiri almıştır.
kısmının ortadan
kalkmasına veya Yukarıdaki farklı tanımlardan hareketle küreselleşme en genel anlamıyla
yenilenmesine neden ekonomik, siyasal ve kültürel boyutları içeren bir süreç olduğu söylenebilir.
olmaktadır. Ekonomik alan sermaye hareketliliğinin, hizmetler sektörünün ve serbest ticaret
isteğinin yükselişini ifade etmektedir. Siyasal alan ise ulus devletin yetki alanlarının
zorlanmasını anlatmaktadır. Dünya ölçeğinde enformasyon dolaşımını ise kültürel
alanı ifade etmektedir. 1990’lardan sonra hızlı bir şekilde yaşanan küreselleşmenin
temelde üç nedeni vardır (Oran.2009):
1970’lerden itibaren çokuluslu şirketlerin dünya ekonomisine egemen
olması.
1980’lerde Batı’nın optik kablo, haberleşme uyduları, bilgisayar, internet
gibi teknolojik buluşları devreye sokarak oluşturduğu iletişim devrimi.
202
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
Disneyfication\Disneyisation
Bu kavram Walt Disney tarafından kurulan tema parktan sonra “parkların
tüketim kültürü içindeki konumunu tanımlamak, kültür ekonomisindeki değişimleri
açıklamak, tüketim kültürünün getirdiği yeni mekân anlayışını betimlemek ve
dünyanın birçok yerinde görülen bu yapılaşmayı belirtmek amacıyla” kullanılan bir
terimdir. Bir yapıda kullanılan isminden mimarisine, dekorasyonundan, kıyafet ve
takı seçimine kadar her şey bu kavramı kapsar.
Resim 10.1.’de işyeri, Resim 10.2’de ise meydan ve cadde tasarımında
Disneyleşmeyi örneklendiren tasarımlar “Kapitalizm yelpazesinde eğlencenin bir
tür pazarlanma” biçimidir. Bu tasarımlar sosyal ve kültürel homojenleşmeyi
küreselleşmenin etkisiyle toplumların batı tarzı tüketim ve yaşam biçimlerine
benzeyerek dönüşüm geçirmesini anlatır.
203
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
Fast-food tarzı
beslenme hızlıdır,
çabuktur, standarttır,
anında açlığı giderir ve
hazırdır.
McDonaldization
Bu terim ilk kez Sosyolog George Ritzer tarafından The McDonaldization of
Society (1993) adlı kitabında kullanıldı. McDonaldization, fast-food restoran ve
beslenme tarzının özelliklerini benimseyerek yaşama anlamına gelir. Fast-food
tarzı beslenme hızlı, çabuk, standart, anında açlığı gideren hazır yemek olarak
tanımlanır.
Fast-food restoranının başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir;verimlilik
(doygunluğa ulaşmada hız), hesaplanabilirlik (müşteriye hızlı sunulan yemeğin
yüksek kalitedeki ürünle aynı olduğu fikri ve çalışanların ne kadar hızlı olduklarına
bakılması), tahmin edilebilirlilik (standartlaştırılmış ve tek tip hizmet-ürün),kontrol
(standartlaştırılmış ve tek tip çalışanlar).
204
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
Cocacolonization
İlk defa 1949'da Fransa'da, Fransız Komünist Partisi’nin Coca-Cola'nın daha
da genişlemesine şiddetle karşı çıkmasıyla Cocacolonization terimi kullanıldı
Küreselleşme sonucu genel olarak toplumların Amerikan kültür ve beğenisini
Cocacolonization terimi benimseyip, Amerikanlaşması anlamına gelir. 7 Aralık 1941’da Japonya’nın Pearl
ilk olarak 1949'da Harbor saldırısından birkaç gün sonra Coca-Cola Başkanı Robert Woodruff, tarihe
Fransa'da Fransız geçecek şu cümleyi söyledi “Amerikan birliklerinin, nerede olurlarsa olsunlar,
Komünist Partisi’nin şirkete maliyeti ne olursa olsun, 5 kuruş fiyatla taze bir Coca Cola'ya sahip
Coca-Cola'nın daha da olmalarını istiyorum”. Sonraki yıllarda bütün dünyaya yayılan bu düşünce
genişlemesine şiddetle
Amerikan idealleriyle Amerikan üretim tarzını bir araya getiriyordu. O dönem
karşı çıkmasıyla
bütün posterler, Coca şişelerini ellerinde tutan mutlu savaşçılarla temsil edildi ve
kullanıldı.
ünlü "Coca-Cola goes along" ifadesi her posterde yer aldı. Soğuk Savaş
yıllarındaysa ABD dışında birçok ülke Coca-Cola ile Amerikan kültürünü
ilişkilendirmeye başladı. Soğuk Savaş sonrası “Komünizm ile savaşmak için” gerekli
olan “Amerikan idealleri” dünyaya Kola tarafından pazarlandı (Resim 10.3).
205
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
olur. Bu teori politik, toplumsal ve sosyal etkisi olan bir teori olduğu kadar kitle
iletişim alanında da yoğun bir etkiye sahiptir.
Neoliberaller, uluslararası pazarların ve sınırların açılmasını teşvik edip,
sermaye akışını ve iletişim alanını da desteklerler. Bu uygulamalar medya
sahipliğinde yoğunlaşmaya neden olurken medyada dikey ve yatay bütünleşmeler
sonucu büyük tekeller oluşmuştur. Neoliberalizm bu büyük oluşumların
uluslararası arenada karşılaşacağı engellerin kaldırılmasını hedeflemiştir.
1970'lerin başında gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerin medya
üzerindeki kontrollerini eleştirilmesiyle başlayan medya emperyalizmi tartışmaları,
bu çatışmanın ortaya çıktığı, Yeni Dünya Bilgi ve İletişim Düzeni ( NWICO ) ve
UNESCO gibi merkezler üzerinde yoğunlaşmaktaydı.
MacBride raporunun desteğiyle, Hindistan, Endonezya ve Mısır gibi ülkeler
"Birçok Ses, Bir Dünya" sloganıyla, büyük medya şirketlerinin gelişmekte olan
ülkelere sınırlı erişimi olması gerektiğini savunması ABD, İngiltere ve Singapur'un
UNESCO'dan ayrılmasına neden oldu.
1977'de “Medya Oluşum Modeli” ni “medya emperyalizmini farklı ulusal
medya sistemleri arasındaki ilişki bağlamında okuyan Oliver Boyd-Barrett, medya
emperyalizmini güç dengesizlikleri oluşturması ve tarihsel politik sistemlerle olan
ilişkisi anlamında tanımladı. Medyanın endüstriyel düzenlemelerini ve bu
düzenlemelerin daha zengin ülkelerdeki dış pazarlar için “model” olarak
tasarlandığını belirtti.
1980'ler ve 1990'da çok uluslu medya şirketleri daha çok büyüyerek güçlü
hale geldi. Bu durum küçük ve yerel medya kuruluşlarının hayatta kalmasını
zorlaştırırken küresel anlamda büyük medya şirketlerinin etki alanını güçlendirip,
zamanla yerel ölçekteki medyaların büyük tekellere bağımlı kalmasına sebep oldu.
Medya emperyalizmi yeni boyutlara taşınmıştı. Toplumsal, ekonomik ya da
siyasi meseleler artık medya tekellerinin neye ne kadar önem vereceği ya da neyi
ne kadar temsil edeceğine bağlıydı.
206
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
207
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
208
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
209
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
210
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
Voice Of America CNN, 24 saat yayın yapan ilk haber kanalıdır. Dünyanın ilk küresel haber ağı
(Amerika’nın Sesi), ABD olan CNN, küresel uydu ve kablolu televizyon ağlarını bir araya getirmiştir. CNN,
hükûmetinin politika, yaptığı yayınlarla güçlü bir küresel üne sahiptir: ABD Başkanı Ronald’ın suikast
mali ve iş girişimi, 1982’de İngiltere-Arjantin Falkland Savaşı, 1986’da Uzay Mekiği
güvencesinden Challenger felaketi, 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışı, 1991’de Körfez Savaşı ve 11
yararlanmaktadır.
Eylül 2001’de terörist saldırısı (Duan.2017).
Bütün dünya Körfez Savaşı ile ilgili bilgileri CNN’den alarak
haberleştirmişlerdir. “Yani tüm dünya, Amerika’nın tarafı olduğu bir savaşı
Amerikan orjinli uluslararası medya kapitalizminin baş aktörlerinden biri olan
CNN’nin perspektifiyle öğrenmiştir” (Yıldırım.2017). İngiliz hükûmetinin verdiği
destek sayesinde BBC uluslararası bir iletişim kurumu haline gelmiştir. İngiliz
hükûmeti, fikirlerini ve görüşlerini tanıtmak amacıyla BBC'ye belirli bir miktarda
kaynak ayırmaktadır.
Bireysel Etkinlik
Küresel medyanın pazarlama hacmi gün geçtikçe artmaktadır. ABD, her yıl
diğer ülkelere yaklaşık 300.000 saat televizyon yayın materyali sağlamaktadır.
Hollywood filmlerinin artan egemenliği Amerikan TV dizilerinin dünya çapında
rekor kıran izleyicilerle güçlü bir şekilde büyümesini sağlamaktadır. Amerika’nın
kültürel üretiminin önemli bir parçası haline gelen Amerikan TV dizileri İnternet
Hollywood filmlerinin üzerinden popüler hale gelmiştir. Bir dizi birleşme ve satın almalar yoluyla kurulan
artan egemenliği
Murdoch’un haber grubu News Corporation, dünyanın en büyük uluslararası
Amerikan TV dizilerinin
dünya çapında rekor medya gruplarından biridir ve medya pazarında çok önemli bir yer tutmaktadır.
kıran izleyicilerle güçlü Benzeri durum yayınevi alanında da geçerlidir. Time Warner, 24 derginin sahibi
bir şekilde büyümesini olduğu dünyanın en büyük ikinci yayınevidir. Müzik bölümü, dünyanın en büyük
sağlamaktadır. müzik şirketlerinden biridir. Time Warner ayrıca CNN, TBS ve HLN dâhil olmak
üzere birçok Amerikan ve küresel kablolu TV kanalına sahiptir. 1985 yılında
ABD’de yayın yapmaya başlayan Discovery Channel, bugün dünyanın en hızlı
büyüyen kablolu TV ağlarından biridir. Discovery Channel’ın 145 ülkede 140
milyondan fazla abonesi bulunmaktadır(Duan.2017).
211
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
Walt Disney Şirketi, 1920’lerde küçük bir çizgi film atölyesi iken bugün bir
eğlence ve medya devi haline gelmiştir. Disney'in dört temel işletmesi vardır: ürün
geliştirme, tema parkları, film ve televizyon yapımları. Disney artık sadece bir çizgi
film değil oyuncak, resim, kitap, kıyafet, TV dizisi, kupa, dergi, tema park gibi
hemen her yerde görüp satın alınan küresel bir metadır. Nickelodeon ise Viacom
Disney'in dört temel Group’un MTV kablo ağına bağlı bir çocuk kanalıdır ve çocuk programları için
işletmesi vardır: ürün dünya çapında en büyük pazar payına sahiptir. “Çocuklar için Nickelodeon, her
geliştirme, tema
gün, her gün!” sloganına sahip Nickelodeon’nun hedef kitlesi 2-11 yaşındaki
parkları, film ve
televizyon yapımları. çocuklardır. Nickelodeon 149 ülke ve bölgede faaliyet göstermektedir.
hacmi büyümüştür,
istenildiği kadar çoğaltılabilmesi olanağı oluşmuştur,
saklanması kolaylaşmıştır,
paylaşım ve dağıtımı daha hızlı ve kolay hale gelmiştir,
212
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
213
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
214
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
• ULUSLARARASI İLETİŞİM
•Uluslararası iletişim, uluslararası sınırlar boyunca gerçekleşen iletişim
uygulamasıdır. İletişimin en geniş arenada gerçekleştirildiği bir tür olan
uluslararası iletişim, makro düzeydeki ilişkileri işaret etse de kişilerarası
Özet iletişimden, grup ve örgüt iletişimine kadar iletişimin bütün boyutlarını
taşımaktadır.
•Uluslararası iletişim sadece bir iletişim faaliyeti olmaktan çok ekonomik,
politik, kültürel ve tarihsel ilişkilerin işlediği bir alandır.
•Uluslararası iletişim sürecinde siyaset ile ekonomi iç içe olması ve her
siyasalın temelinde daima kısa veya uzun vadeli ekonomik çıkar ve güç
hesaplarının yatması nedeniyle uluslararası iletişimin dünyadaki küresel
ekonomi, siyasal ve kültürel pazar yapısından bağımsız olmadığı görülecektir.
KÜRESELLEŞME
•. Küreselleşme sosyal, politik ve ekonomik faaliyetlerden ve uluslararası
olaylardan hem etkileyen hem de etkilenendir.
•. Küreselleşme yeni bir küresel sistem oluşturarak karşılıklı etkileşimleri
yoğunlaştırır.
•. İletişimin yoğunluğunun ve yaygınlığının artması ulusal ve uluslararası
konularda coğrafi mesafenin kaldırılmasına yol açar.
•. İletişimin büyüyen yapısı ulus ötesi düzeyde çözülebilen ve ele alınabilen
bazı sorunların kimi zaman kaynağını kimi zamanda çözümünü oluşturur.
•. Küreselleşme ekonomi demektir. Dünya toplumlarına ekonomik üretim
sisteminin tahakkümüdür.
•. Küreselleşme pazarın, emeğin ve sermayenin küreselleşmesidir.
•. Kültürel küreselleşme, kültürel dönüşümü kolaylaştıran bir süreç olarak
tanımlanmıştır.
•KÜRESELLEŞME ve MEDYA EMPERYALİZMİ
•Eleştirmenler, bugünün küreselleşmesinin yalnızca eski moda
sömürgecilikten yüzeysel olarak farklı olduğunu savunmaktadır.
Küreselleşme sadece kılık değiştirmiş emperyalizmdir ve aynı güce sahiptir:
kaynaklar üzerinde kontrol ve kudret hakkı ve tüketim malları için büyük bir
pazar. Gündelik hayat Disneyleştirilmiştir. Amerikan kültürünün
küreselleşmesini anlatmak üzere Disneyfication, McDonaldization ve
Cocacolonization gibi kavramlar üretilmiştir.
•Medya, kültürün küresel olarak üretilme, çoğaltılma ve yayılma şekli
üzerinde benzeri görülmemiş bir etkiye neden oldu. Medya pazarlarının
serbestleştirilmesi ve özelleştirilmesi ve yeni medya teknolojilerinin
yaygınlaşması medya sahiplik yapılarında yoğunlaşmaya neden oldu.
•ULUSLARARASI HABER AKIŞI ve DENGESİZ İLETİŞİM
•Küreselleşen dünyada haber ajansları, gazeteler, radyo-televizyonlar, sinema
gibi önemli iletişim araçları politik, ekonomik, toplumsal, eğitim, sanat ve
kültür alışverişinin niteliğini oluşturmaktadır.
•Uluslararası iletişimin işleyişine ilişkin en önemli sorun ya da eleştiri;
uluslararası bilgi akış kanallarının dünya üzerinde dengesiz bir şekilde
dağılmış olmasıdır. Dengesiz iletişim olarak ifade edilen bu durum, teknolojik
ve teknik açılardan gelişmiş ülkelerden gelişmemiş ülkelere doğru
enformasyon ve haber akışı olduğu gerçeğinden hareket etmektedir.
215
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
216
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi kamusal radyo ve televizyon iletişimi kurumlarına
bir örnektir?
a) Disney
b) CNN
c) BBC
d) MENA
e) ANSA
3. Dünyanın 24 saat yayın yapan ilk haber kanalı ve ilk küresel haber ağı olan
medya kuruluşu aşağıdakilerden hangisidir?
a) CNN
b) NHK
c) BBC
d) VOA
e) CNBC
217
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
Cevap Anahtarı
1.c, 2.d, 3.a, 4.c, 5.b, 6.a, 7.b, 8.e, 9.e,10.a
218
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21
Uluslararası İletişimin Küresel İşleyişi
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Associated Press, https://www.ap.org/en-us/ adresinden 01 Temmuz 2018
tarihinde erişildi.
Altın, K.Y. (2017). Eğlence Endüstrisi Bağlamında Kültürün Tektürleşmesi: Folklorun
Tema Parklarda Kullanımı. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Vol.
10(51).s.621-628.
Cadde Tasarımında Disneyleşme 1 Aralık 2019 tarihinde
http://exclusive.multibriefs.com/content/the-disneyfication-of-american-
cities/civil-government adresinden erişildi.
Coca-Cola 19.08.2019. tarihinde
https://www.youtube.com/watch?v=3tKUNvRgO6k adresinden ulaşıldı
Duan, P. (2017).International Communication Strategies of Chinese Radio And TV
Networks. Springer Nature Singapore Pte Ltd
Erdoğan, İ. (2002). İletişimi Anlamak. Ankara: Erk Yayınları.
Girgin, A. (2002).Uluslararası iletişim haber ajansları ve AA. İstanbul: Der Yayınları.
İşyeri Tasarımında Disneyleşme 17.07.2019 tarihinde
https://www.nanotechmag.com/nanotech-japan/ adresinden erişildi.
Kaul, V. (2011). Globalisation And Media, Mass Communicat Journalism, 5 Aralık
2018 tarihinde https://www.omicsonline.org/open-access/globalisation-
and-media-2165-7912.1000105 adresinden erişildi.
Kheeshadeh, M. (2007). Effects of Globalization on Mass Media In The World.
International Journal of Asian Social Science. 2(10):1672-1693.
Oran, B. (2009).Küreselleşme ve azınlıklar. Ankara: İmaj Yayınları.
Schiller, H.I. (1991).Not Yet The Post-Imperialist Era, Cirtical Studies İn Mass
Communication, Vol. 8(1).s.13-28.
Tokgöz, O. (2015). Temel gazetecilik. Ankara: İmge Kitabevi.
Yıldırım, B. (2017). Uluslararası iletişim, iletişime giriş. Erzurum: Atatürk
Üniversitesi Açık Öğretim Yayınları
219
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22
DİLBİLİM VE YAPISALCILIK
• Yapısalcılık ve İletişim
Araştırmaları
İÇİNDEKİLER
• Yapısalcılığın Kavramsal ve
Tarihsel Bağlamı İLETİŞİM KURAMLARI
• Yapısalcılığın Temel
Özellikleri Dr. Öğr. Üyesi
• Yapı Kavramı Ahmet TAYLAN
• Yapısalcılık ve Dilbilim
• Ferdinand de Saussure ve
Dilbilimsel Yöntemi
• Yapısalcılık ve Dilbilimin
İletişimsel Bağlamı
11
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
Dilbilim ve Yapısalcılık
Yapı Kavramı
Ferdinand de Saussure ve
Yapısalcılık ve Dilbilim
Dilbilimsel Yöntem
Yapısalcılık ve Dilbilimin
İletişimsel Bağlamı
221
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Dilbilim ve Yapısalcılık
GİRİŞ
İletişim çalışmaları, doğası gereği, kendi başına bir sosyal bilim disiplini
olmaktan çok farklı disiplinlerle etkileşen (disiplinler arası) bir araştırma alanı
olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla iletişim çalışmaları dilbilimden sosyolojiye,
felsefeden psikolojiye, ekonomiden antropolojiye kadar pek çok farklı alanla
etkileşim ve alışveriş içinde olmuş, bu alanlardaki kuramsal yaklaşımlardan
etkilenmiş ya da beslenmiştir.
İletişime yönelik araştırmaların, tarihsel süreçte kitle iletişiminin farklı
İletişim çalışmaları farklı
noktalarına odaklandıkları görülmektedir: Kitle iletişim araçlarının geliştirilmesi ve
disiplinler arasında
konumlanmış bir ara kullanımına ilişkin teknikler, kitle iletişim araçlarının içerikleri ve bu içeriklerin
alandır. kitleler üzerindeki etkisi, bu araçların mülkiyet ve sahiplik yapısı ve bu yapıya dair
hukuki mevzuat, bu araçları işleten kurumsal yapılar, bu kurumların üretim süreci
ve bu süreçte rol alan aktörler ile bunlara dair profesyonel örgütlenme, üretilen
ürünlerin tüketimi ve bunları tüketen kitleler gibi… Kitle iletişim araçlarının
yukarıda değinilen her bir farklı boyutu üzerine yürütülen araştırmaların sonuçta
farklı kuramsal modeller ortaya koydukları ve bu modellerin beslendikleri bilimsel
ve felsefi yaklaşımlarındaki farklılıklar bakımından çeşitli ana kollar altında
toplandıkları görülmektedir.
İletişim alanına yönelik kuramsal yaklaşımların temelinin, 1920’li yıllardan
itibaren Amerika Birleşik Devletleri’nde radyo ve sinema üzerine yapılan ve “ana
akım” olarak adlandırılan kurucu araştırmalar ve bu araştırmalara dayalı modeller
üzerine yükseldiği söylenebilir. Bu modellerin, ağırlıklı olarak kitle iletişim
araçlarının ‘etkilerini’ anlamak ve bu etki bağlamında kitleleri kontrol edebilmenin
yollarını araştırmak için ortaya atıldıkları görülmektedir. Söz konusu etkilerin de
farklı tarihsel dönemlerde farklı düzeylerde (güçlü etki, zayıf etki, uzun dönemli
güçlü etki) tanımlandığı görülmektedir. Bununla birlikte felsefi kökenini pozitivist
bilim mantığından alan ve ampirik araştırma geleneğine dayanan söz konusu
model ve kuramlar günümüze kadar farklı şekillerde varlıklarını sürdürmüştür.
Kitle iletişim araçlarının etkilerinden çok, anlam inşa süreci içinde oynadığı
ideolojik konumu ve bu konum aracılığıyla toplumdaki iktidar ilişkilerini nasıl
şekillendirdiğini araştıran ve ana akım kuramlara farklı açılardan eleştiriler getiren
bir kuramsal yaklaşım daha vardır. “Eleştirel yaklaşım” olarak adlandırılan bu
araştırmaların felsefi köken olarak Marksist toplum ve siyaset kuramından
beslendiği ve iletişimi daha geniş bir tarihsel ve toplumsal bağlama oturtarak
incelemeye çalıştığı görülmektedir. Eleştirel yaklaşımlar da iletişimin farklı
noktalarına odaklanmaları, farklı metodolojik teknikleri kullanmaları gibi açılardan
oldukça geniş bir çeşitlilik göstermekle birlikte, temel olarak “kültürel çalışmalar”
ve “eleştirel ekonomi politik” yaklaşım olarak iki alt kola ayrılmaktadır.
Kitle iletişim araçları eleştirel bir yaklaşımla ele alındığında, iletişim
çalışmalarının pek çok farklı disiplin ve bu disiplinlerin karma yöntem ve modelleri
ile iç içe geçtiği görülmektedir. Nitekim bu alanlardan/yaklaşımlardan ikisi de
dilbilim ve yapısalcılıktır. Bu bölümde, dilbilim ve yapısalcılık kavramları giriş
222
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
Dilbilim ve Yapısalcılık
223
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
Dilbilim ve Yapısalcılık
Söz konusu dizge içinde her zaman işlevi göz önünde bulundurma ve her
olguyu bağlı olduğu dizgeye dayandırma zorunluluğunun sonucu olarak,
nesnenin artsüremlilik içinde değil, eşsüremlilik (eşzamanlılık) içinde ele
alınması;
Artsüremli (artzamanlı) sorunlara ancak nesnenin elden geldiğince eksiksiz
bir çözümlemesi yapıldıktan sonra ve bunların da eşsüremsel olgular gibi
dizgesel olarak ele alınmalarını sağlayacak yöntemler geliştirildiği ölçüde
yer verilmesi;
224
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
Dilbilim ve Yapısalcılık
225
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Dilbilim ve Yapısalcılık
Örnek
•Yapısalcı yaklaşımlar teknik olarak genellikle metin analizlerini
kullanmışlardır. Ancak bunu metin içindeki tekil unsurlara
odaklanarak yapmak yerine, bu unsurları birbirleri ve metnin
bütünüyle ilişkiselliği içinde kavramışlardır. Örneğin gazete haber
metinleri incelenirken, haberdeki ifadelerin metnin genelinin
anlatısal yapısı ve haberin yapısal bağlamı ile ilişkisi öne çıkar.
Yapı Kavramı
Piaget, (2007) yapının üç ana temelini ortaya koyar; bütünlük, dönüşüm ve
öz-düzenleme (kendi-kendini yönetme): “Bütünlük, yapıları tanımlayan temel
özelliklerden biridir. Tüm yapısalcılar -matematikçi, dilbilimci, psikolog veya farklı
bir alandan olanlar- yapılar ve bir araya getirilmiş kümeler arasındaki farkı kabul
‘Dönüşüm’, yapıları
ederler. Yapılar bütünlerden oluşurken, bir araya getirilmiş kümeler, içinde
tanımlayan ikinci temel
özelliktir. bulundukları toplamdan bağımsız olan ögelerden oluşan karmalardır.”
Piaget’ye göre dönüşüm yapıları tanımlayan ikinci özelliktir. “Matematiksel
gruplardan tutun, akrabalık dizgelerine kadar tüm bilinen yapılar, istisnasız
dönüşüm dizgeleridir. Bütünü oluşturan unsurlar kendi özelliklerini değiştirerek
daha merkezi bir konumda sisteme dâhil olmak üzere dönüşürler. Eğer dönüşüm
kavramı olmasa, yapılar devimsiz olacaktır ve bunları açıklamanın bir önemi
kalmayacaktır. Dolayısıyla dönüşüm olmasaydı yapılar bütün açıklayıcı özelliklerini
kaybederlerdi, çünkü statik biçimlere indirgenirlerdi.”
Piaget, yapıların hem özde-idameyi hem de kapalılığı kapsayacak şekilde, öz-
düzenleyici olmalarına da vurgu yapar. “Sonuç olarak yapının kendisindeki
dönüşümler hiçbir zaman dizgenin dışına çıkmaz ve her zaman dizgenin içinden
ögeler kullanarak yasalarını korur. Yani yapı ‘kapalıdır’ ve bir yapının ‘kapalı
olması’ başka bir yapının altyapısı olması ile bağdaşır, ancak bir yapı altyapı olarak
ele alındığında kendi sınırlarını kaybetmez, yani daha büyük olan yapıya altyapı
226
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Dilbilim ve Yapısalcılık
YAPISALCILIK VE DİLBİLİM
Yapı kavramı ve toplumsal sistemlerin yapısal çözümlemesi en başından beri
farklı disiplinlere mensup düşünürlerin kuramsal yaklaşımlarında önemli rol
oynamıştır. “Yapısalcı hareket, kimi eleştirmenlerinin vurguladıkları gibi, yeni bir
‘kült’ ya da düşünsel ‘moda’ özellikleri taşısa bile yine de hümanist, tarihsel ve
deneysel metodolojiyi reddeden ve bunlara kıyasla yeni seçenekler sunan özgün
bir yaklaşımdır” (Bottomore ve Nisbet, 2006).
“Yapısalcılık araştırma konusunu parça ve bütün olarak inceleyen ve bu
parçaları da birbirleri ile olan ilişkileri çerçevesinde tanımlayan bütüncül bir
yaklaşımdır. Bu inceleme bağlamında yapısalcılık “entelektüel ilgi merkezinin
konuşan özneden uzaklaştırılıp konuşulan dilin yapısına kaydırılmasına yönelik
girişimler” (Megill, 1998) şeklinde düşünülebilir. Bu bakış açısı da bizi Ferdinand
de Saussure’ün “Genel Dilbilim Dersleri” adlı çalışmasında ortaya koyduğu
argümanlara, yani dilbilimsel yaklaşımın anlaşılmasına götürecektir.
Bireysel Etkinlik
227
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Dilbilim ve Yapısalcılık
228
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Dilbilim ve Yapısalcılık
ortaya koyar: gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki keyfidir. Bu yüzden dil
üzerinde ortak kodları paylaşmak ancak toplumsal uzlaşma ile olabilir.
Dilbilimin tarihi içinde, Saussure'ün yaklaşımı, o döneme dek etkili olan iki
farklı indirgemeci dil görüşüne karşı çıkmıştır. Bunlardan ilki, dilin düşüncelerin bir
aynası olduğu ve evrensel bir mantığa dayandığıdır, bu görüşe göre dil temelde
rasyoneldir. İkinci görüşe göre, belli bir dilin tarihinin o dilin mevcut durumunu
açıkladığı kabul edilir, buna göre dil ve dilin tarihi birbiriyle birdir.
Saussure ise odağı genel olarak dilin tarihçesinden, İngilizce veya Fransızca
gibi belirli bir dilin mevcut yapısının incelenmesine kaydırır. Dilin, konuşmacının
psikolojisine ya da toplumun tarihsel evrimine indirgenemeyeceğini söyler.
Böylece, bir dilin tarihi, aralarında olası bir bağlantı olmaksızın, genel olarak
dillerin tarihi haline gelir. Bu şekilde bir dilin şu anki yapılanmasına odaklanmak, o
Saussure, dili bir dilin unsurları arasındaki ilişkiye odaklanmak anlamına gelecektir. Bu bağlamda,
satranç oyunu gibi bir kelimenin tarih ve zaman içindeki değişimini incelemek artsüremli bir
dizgesel olarak görür. yaklaşımdır, böylelikle Saussure bunun yerine eşsüremli bir analizi savunur.
Saussure, dilin daima spesifik bir şekilde düzenlendiğini söyler. Bu, herhangi
bir tekil unsurun, bu yapının sınırları dışında anlamsız olduğu bir sistem veya bir
yapıdır. Saussure, dilin spesifik doğasını göstermek için satranç oyunu örneğini
kullanır. Satrançta, oyuna yeni başlayanlar oyunu anlamak için oyunun tarihsel
olarak nasıl geliştiğini, nasıl değişiklikler geçirdiğini anlamak zorunda değildirler.
Yeni başlayanlar için önemli olan tahtadaki taşların mevcut konfigürasyonu da
değildir (parçaların bu şekilde nasıl düzenlendiğini bilmekten başka bir anlayış elde
edilemez), tahtadaki herhangi bir taş başka parçalar (bir şah yerine bir düğme vb.)
ile de ikame edilebilir, çünkü oyunun oynanabilirliğini oluşturan şey, taşların kendi
öz varlıkları değil, birbirleri arasındaki sistemsel bağlantı ve ilişkileridir. Sonuçta
işlevleri değişmedikçe taşların, tahtadaki dizilimlerinin, yapıldıkları malzemelerin
değişmesi oyunda bir farklılık yaratmaz, benzer şekilde dil içinde artsüremli
değişiklikler de dilin dizgesini etkilemez, işlev ve bağlantılar değişmediği sürece,
dilde de hep aynı dizge geçerli olacaktır.
Dilin bir satranç oyunu gibi görülmesi, belirli bir anda taşların konumunun
birbirleriyle ve bütünle ilişkisi içinde kavranması, dili eşsüremli bir bakış açısından
kavramaktır. Dilin kavranışında tarihsel yaklaşıma öncelik vermek ise aksine, dili
artsüremli perspektiften görmek anlamına gelecektir. Saussure, bu bakımdan
eşsüremli açıya öncelik verir çünkü ona göre bu bakış açısı, dilde herhangi bir anda
mevcut bulunan unsurların daha net bir perspektifini sunar.
Saussure, sonuç olarak, bir sistem içindeki ögelerin konumu ve işlevinin
eşzamanlı analizini önermiş ve nedensel açıklamaya dayalı geleneği terk etmiştir.
Sosyal bilimlerde Saussure modelinin ortaya çıkmasıyla birlikte, araştırmacıların
dikkati olay ya da eylemleri tarihsel değişimleri içinde kavramaya çalışmaktan çok
öznenin eylemini anlamlı ve ilişkisel bir yapı olarak kavramaya doğru dönmüştür.
Saussure’ün bakış açısı “yapısalcılık kültür analizinde temel bir yaklaşım haline
geldikçe, sonraki on yıllarda yeşerecek entelektüel tohumları atacaktı. Dilbilim,
yapısalcı hareketin temel taşı olmayı sürdürürken, antropoloji, psikanaliz ve
229
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Dilbilim ve Yapısalcılık
230
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Dilbilim ve Yapısalcılık
Örnek
•Medya metinlerinde kullanılan dil, örneğin sürekli cinsiyetçi bir
söylemi aktarıyorsa izleyicinin cinsiyet algısı bu yönde
etkilenebilir. Medya böylelikle anlamı yansız ve şeffaf bir şekilde
Yapısalcı yaklaşım, taşımış olmaz, izleyiciler için bizzat anlamı inşa eder.
medya içeriklerini
egemen ideolojinin
topluma aktarıldığı
ürünler olarak görür. Sonuç olarak, yapısalcılık, pek çok alanda olduğu gibi kitle iletişim kuramları
üzerinde de farklı boyutlarda etkiler yaratmıştır. Bununla birlikte, yapısalcı
yaklaşım medya pratiklerini ve bu pratiklerin kültürel çıktılarını siyasal ve
ekonomik bağlamdan yoksun bir şekilde, yalnızca metnin yapısal analiziyle
sınırlayıp tek boyutlu olarak incelediği için eleştirilmiştir.
Bu eleştirilerde haklılık payı olduğu düşünülebilir, çünkü medya
metinlerinin, o metni üreten ekonomi politik yapıdan bağımsız olarak ele alınması,
medya üretim sürecini şekillendiren güç ve çıkar ilişkilerinden soyutlanması riskini
getirmektedir. Bu bakımdan, özellikle iletişim alanında hâkim olan güncel
gelişmeler bağlamında, iktidarın yalnızca medya metinleriyle gerçekleştirilen
anlam inşası yoluyla değil, daha makro bağlamda nasıl üretildiğini de hesaba katan
bütüncül kuramsal yaklaşımların benimsenmesi tartışılmıştır.
231
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Dilbilim ve Yapısalcılık
232
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
Dilbilim ve Yapısalcılık
•Saussure, dili bir tür “göstergeler sistemi” olarak kavrar ve dilin karşıtlıklar
aracılığıyla işlediğini ortaya koyar:
•Dil (langue) (bir yapı veya sistem olarak görülen bireysel doğal dil) ve söz
(parole) (bireysel konuşma ya da süreç olarak dilsel eylem) ayrımı,
Özet (devamı) •Göstergenin (işaret) ikili bir yapıya (gösteren / gösterilen) sahip olması,
•Eşsüremli (synchronic-senkronik) ve artsüremli (diachronic-diyakronik) dil
analizi.
•İletişimde, göstergebilim, antropoloji, sosyoloji ve edebiyat eleştirisini
birleştiren analiz biçimine yapısalcılık denir. Yapısalcılar sosyal, ekonomik
veya siyasal inşa ile uğraşmaz. Dilsel inşadan geçerek sosyalin eleştirel veya
destekleyici betimlemesini yapar.
•Yapısalcı analizin iletişim kuramları içinde farklı yaklaşımları etkilediğini
söylemek mümkündür. Özellikle Roland Barthes'in yapısalcı edebiyat
eleştirisi ve göstergebilimsel analizi ile Louis Althusser’in Marksist
yapısalcılığı, eleştirel iletişim kuramlarının iki ana kolundan birisini oluşturan
ve medya metinlerinin üretim ve tüketim süreçlerinden çok kültür ve dil
üzerine odaklanan “kültürel çalışmalar” yaklaşımını oldukça etkilemiştir.
•Medya alanında yapısalcı yaklaşımların önemi, bu yaklaşımların medya
içeriklerini egemen ideolojinin topluma aktarıldığı ürünler olarak
görmeleridir. Böylece, medya yaklaşımlarında programlar aracılığıyla izleyici
ve okuyuculara sunulan içeriği ve onun ideolojisini incelerler. Özellikle
Althusser’in yapısalcı ideoloji anlayışı çerçevesinde Devletin İdeolojik
Aygıtları kavramsallaştırmasına başvururlar.
• Sonuç olarak, yapısalcılık, pek çok alanda olduğu gibi kitle iletişim kuramları
üzerinde de farklı boyutlarda etkiler yaratmıştır. Bununla birlikte, yapısalcı
yaklaşım medya pratiklerini ve bu pratiklerin kültürel çıktılarını siyasal ve
ekonomik bağlamdan yoksun bir şekilde, yalnızca metnin yapısal analiziyle
sınırlayıp tek boyutlu olarak incelediği için eleştirilmiştir.
233
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Dilbilim ve Yapısalcılık
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Dilbilimsel yöntemiyle yapısalcılığın en bilinen biçimine kaynaklık eden
düşünür aşağıdakilerden hangisidir?
a) Jean Piaget
b) Roland Barthes
c) Claude Lévi-Strasuss
d) Ferdinand de Saussure
e) Louis Althusser
234
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
Dilbilim ve Yapısalcılık
235
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
Dilbilim ve Yapısalcılık
Cevap Anahtarı
1.d, 2.c, 3.a, 4.c, 5.e, 6.e, 7.a, 8.b, 9.d, 10.b
236
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
Dilbilim ve Yapısalcılık
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Barthes, R. (1989). The rustle of language. California: University of California
Press.
Bottomore, T. ve Nisbet, R. (2006). Sosyolojik çözümlemenin tarihi II. İstanbul:
Kırmızı Yayınları.
Çevikbaş, S. (2001). “Yapısalcılık Üzerine”. Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi. Sayı: 27. ss. 27-43.
Erdoğan, İ. ve Alemdar, K. (2010). Öteki kuram. Ankara: Erk Yayınları.
Megill, A. (1998). Aşırılığın peygamberleri: nietzsche, heidegger, foucault, derrida,
Ankara: Bilim Sanat Yayınları.
Piaget, J. (2007). Yapısalcılık. Ankara: Doruk Yayınları.
Saussure, F.D. (1998). Genel dilbilim dersleri. İstanbul: Multilingual Yayınları.
Smith, P. ve Riley, A. (2016). Kültürel kurama giriş. Ankara: Dipnot Yayınları.
Swingewood, A. (1998). Sosyolojik düşüncenin kısa tarihi. Ankara: Bilim ve Sanat
Yayınları.
Yücel, T. (2016). Yapısalcılık. İstanbul: Ada Yayınları.
237
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
İLETİŞİM ARAŞTIRMALARI VE
GÖSTERGEBİLİM
• Göstergebilimin Tarihsel ve
Kavramsal Yapısı İLETİŞİM KURAMLARI
İÇİNDEKİLER
• Göstergebilimin Kurucuları:
Ferdinand de Saussure ve Dr. Öğr. Üyesi
Charles Sanders Peirce Ahmet TAYLAN
• Göstergebilimde Temel
Kavramlar
• Göstergebilimin Medyaya
Uygulanması ve Roland
Barthes
• Göstergebilim ve İletişim
Araştırmaları
karvramlarını öğrenecek,
•Göstergebilimin önemli
araştırmacılarını tanıyacak,
•İletişim araştırmalarında
göstergebilimin yerini
kavrayacaksınız.
ÜNİTE
12
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
Ferdinand de Saussure ve
Charles Sanders Peirce
239
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
GİRİŞ
Anlam ve dilde anlamın nasıl oluştuğu, felsefe ve dilbilim gibi disiplinlerin
uzun süredir yanıt aradığı sorular arasındadır. Anlamın dünyadaki her türlü
gerçekliğin dil aracılığıyla aktarılmasıyla oluştuğu kabul edilirse, aracılanmış
iletişimin en önemli unsurlarından biri olan kitle iletişim araçlarının da anlam
aktarımı, hatta inşasında önemli bir role sahip oldukları görülecektir. Dolayısıyla
anlamın nasıl oluştuğu ve gerçekliğin dil ve benzeri araçlarla nasıl aktarıldığı sorusu
geleneksel disiplinler kadar, farklı disiplinler arasında bir çalışma alanı olan iletişim
bilimleri için de önemli bir soru hâline gelmiştir.
Bu soruya yanıt bulmak üzere iletişim bilimlerinin sıklıkla göstergebilimden
yararlandığı görülmektedir. Dil aracılığıyla aktarılan kavramların tümünün birer
göstergeye karşılık geldiği söylenebilir. Göstergebilimin temel konusu da iletişim
araştırmalarının da ilgi alanına giren işte bu göstergelerdir. Göstergebilim, anlamın
oluşturulmasında ve aktarılmasında sözlü ve sözsüz göstergelerin nasıl bir işlevi
olduğunu araştırır. İletişim bilimleri ise bu sürecin medya içerikleri üzerinden nasıl
gerçekleştiğini, ideolojinin nasıl tesis edildiğini, gerçekliğin nasıl inşa edildiğini
çözümlemek üzere göstergebilimin tekniklerinden yararlanır.
“Göstergebilim anlam üretimini incelemeyi amaçlayan disiplinler ötesi bir
araştırma alanıdır. Anlam ise herhangi bir metin, bir logo, bir sembol, bir fotoğraf,
bir bina veya bir reklam bildirisi olabilir. Özellikle 1960’lardan sonra hızla gelişen
bir bilim dalı olan göstergebilim sanat, iletişim, pazarlama ve reklamcılık
alanlarında bilinçli olarak kullanılmıştır. Bir metin içinde var olan anlamlı dizgeleri
Göstergebilim iletişim göstergeler aracılığıyla okumak, kodları anlamlandırmak, dizi, dizim, metafor ve
kuramları açısından
metonimi ile metinlerarası ilişkileri değerlendirmek, ima edilen anlamların altında
önemli ve etkileşim
içinde olunan bir yatan ideolojiyi ve kültürü arama yaklaşımlarıdır” (Parsa ve Olgundeniz, 2014).
alandır. Dolayısıyla kitle iletişim araçlarıyla aktarılan mesajlar ve bu mesajların içerdiği
göstergeler üzerinden medyanın anlamı ve gerçekliği nasıl aktarıp, inşa ettiği
hususu, göstergebilimi iletişim araştırmaları için de önemli ve etkileşim içinde
olduğu bir disiplin hâline getirmiştir.
Bu bölümde göstergebilim kavramı temel hatlarıyla betimlenecek,
göstergebilimin önemli düşünürlerine değ inilecek ve iletişim araştırmalarıyla
arasındaki bağ açıklanacaktır.
240
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
konu edinen genel bir disiplin olarak adlandırmıştır. Hatta Saussure, dilbilimin de
bu genel disiplin altında bir dal olarak tanımlanabileceğini belirtmiştir.
Aslında Saussure ile aynı dönemlerde felsefeci Charles Sanders Peirce de
(1839-1914) yaptığı çalışmalarla çağdaş göstergebilimin temellerini atan
isimlerden bir diğeri olmuştur. “Göstergebilim dilsel ve dilsel olmayan gösterge
dizgelerini inceleyen bilim dalıdır. Çağdaş göstergebilimin en popüler ve bilinen
kurucuları arasında sayılan Avrupalı öncüsü Saussure, göstergebilimin toplumsal
işlevini öne sürerken, aynı yıllarda birbirlerinden habersiz Amerika kıtasında
çalışan Charles Sanders Peirce ise mantıksal işlevini vurgulamıştır. Saussure
Avrupa Okulu’nun, Peirce ise Amerikan Okulu’nun kurucusudur. Amerikan
Okulu’nun temel çıkış noktası mantık iken, Avrupa Okulu’nun temel çıkış noktası
yapısalcı dilbilim olmuştur” (Parsa ve Olgundeniz, 2014).
“Göstergebilim (semiology, semiotics) işaretler, göstergeler bilimi olarak
tanımlanır. Göstergebilim, başlatıcısı olarak bilinen İsveçli dilbilimci Ferdinand de
Saussure tarafından ‘semiology’ olarak isimlendirilmiştir. Amacını, göstergelerin
doğasını, topluma etkisini ve yöneten yasaları incelemek olarak belirlemiştir. Fakat
Amerikan egemenliği burada da kendini göstererek Peirce’in ‘semiotics’ kavramı
Göstergebilim işaretler, ‘semiology’ kavramının yerini almıştır” (Erdoğan ve Alemdar, 2010).
göstergeler bilimi “Saussure ve Peirce’ün temelini attığı ve öncülüğünü yaptığı göstergebilim,
olarak tanımlanır.
1960’lardan sonra bağımsız bir bilim dalı hâline gelmiştir. Louis Hjelmslev, Roland
Barthes, Claude Lévi-Strauss, Julia Kristeva, Christian Metz, Algirdas J. Greimas ve
Jean Baudrillard gibi araştırmacılar Saussure’e dayanan Avrupa geleneğini; Charles
W. Morris, Ivor A. Richards, Charles K. Ogden, Umberto Eco ve Thomas Sebeok
gibi araştırmacılar ise Peirce’e dayanan Amerika geleneğini benimsemiştir” (Rifat,
1992).
Erdoğan ve Alemdar’a göre göstergebilim temel olarak üçe ayrılmaktadır:
Tanımlayıcı göstergebilim: Göstergeler üzerinde betimleyici inceleme ve
açıklama yapar.
Kuramsal göstergebilim: Bu açıklamaları ve betimlemeleri bir kuramsal
çerçeveye oturtur.
241
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
242
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
söz (parole) (bireysel konuşma ya da süreç olarak dilsel eylem) arasında ayrım
yatığı görülür. Saussure’den önce dilbilimin yalnızca söz yani parole’ü (konuşulan
kelimeyi) incelediği söylenebilir. Saussure dili incelerken anlamlandıran ve
anlamlandırılan ilişkisine bakmıştır, buna göre bir kelimenin anlamını o kelimeyi
anlamlandıran kavramlar arasındaki farkı anlayarak öğreniriz.
Saussure, dil ve söz ayrımına ilişkin şunları ortaya koymaktadır:
Dil evrenseldir, söz (konuşma) geçici bir süre olduğu için anlıktır.
Dilin soyut yani dilbilimsel kuralları vardır, söz somut kurallara dayanır.
Söz kişisel bir eylemdir ancak anlamını dâhil olduğu dilbilimsel yapıdan
alır.
Dilin yapısı her bireysel konuşma edimini şekillendiren bir düzendir.
Anlamın kaynağı insan (söz) değil, toplumsal uzlaşı sonucu kurallı bir
bütünlük olarak ortaya çıkan dilbilimsel yapıdır.
Saussure’ün dil/söz ayrımından sonra yapmış olduğu ikinci önemli ayrım
gösteren/gösterilen ayrımıdır. Gösteren ve gösterilen, birlikte bir göstergeyi
oluşturur. Bir göstergenin iki yönü vardır; gösteren ve gösterilen. Gösteren, belli
bir düşünceyi, anlamı dile getirmek amacıyla kullanılan sözcük ya da sözcük
öbeğidir.
Saussure, iletişim kurmayı isteyen iki kişi arasında yer alan iletişimsel bir
araç olarak göstergeleri görmekte ve bir göstergenin bir kavram ile bir işitim
imgesinin birbirlerinden ayrılamaz bir birleşimi olduğunun altını çizmektedir:
“Bütünü belirtmek için gösterge sözcüğü kullanılmalı, kavram yerine gösterilen ve
işitim imgesi yerine de gösteren terimleri benimsenmelidir. Gösteren ve gösterilen
Göstergelerin anlamı terimleri hem kendi aralarındaki hem de bütünle kurdukları karşıtlığı belirtmek
diğer göstergelerle gibi bir yarar sağlar” (Saussure, 1998).
ilişkisinden doğar.
Saussure’a göre dilbilimsel bir imge bir şeyi bir isimle eşleştirmekten çok bir
kavramı ve ses-görüntüsünü eşleştirir. Saussure, kavram ses ve görüntünün
kombinasyonuna imge demektedir. İşte “Saussure’ün imgeyi iki bileşene ayırması,
gösteren (veya ‘ses-görüntü’) ve gösterilen (veya ‘kavram’) ve bu ikisinin
arasındaki ilişkinin rastgele seçilmiş -keyfi- olmasını önermesi göstergebilimin
geliştirilmesinde önemli rol oynamıştır.
Saussure’a göre dil iki düzlemden oluşmaktadır; dizim ve dizge.
Göstergelerin diğer göstergelerle olan ilişkisi anlamın doğmasına neden olur.
Hiçbir gösterge, öğe tek başına bir anlam, bir önem ifade etmemektedir. Burada iki
türlü ilişki söz konusudur; Saussure’cü dilbilime göre bir dilsel göstergenin kimliği
onun aynı dil sistemi içinde diğer dilsel göstergelerle girdiği dizisel (paradigmatic)
ve dizimsel (syntagmatic) ilişkilerin tamamıyla ilişkilidir.
Öte yandan göstergebilimin Amerika’daki kurucu temsilcisi Pierce’ün
yaklaşımına göre, “bir gösterge herhangi biri için herhangi bir bağıntı ya da
243
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
herhangi bir nitelik nedeniyle herhangi bir şeyin yerini tutan bir şeydir.” Herhangi
bir kimseye yönelir, yani bu kişinin kafasında denk ya da daha gelişmiş bir gösterge
oluşturur (Yücel, 1999). Göstergebilimi her türlü bilimsel araştırma için kılavuz
işlevi gören genel bir kuram olarak tanımlayan Peirce, mantık temelli
göstergebilim yaklaşımıyla göstergebilimin bir bilim dalı olarak tanınmasında katkı
vermiştir. Bilginin ve insanın bile göstergesel olduğunu belirten Peirce, her
göstergenin başka göstergelere gönderme yaptığını söyler.
Göstergebilimi mantık temelli olarak kavrayan Peirce, göstergebilimi de üçe
ayırır: (Rifat, 1990)
Salt (katışıksız) dilbilgisi.
Gerçek anlamıyla mantık.
Göstergeleri, Saussure Nitel Gösterge: İnsan duyularıyla algılanan fakat yorumlanmayan gösterge
ikili, Peirce üçlü türüdür. Nitel bir gösterge yorumlandığında tekil gösterge hâlini alır.
ayrımlar üzerinden Tekil Gösterge: Tek ve belirtili bir durumu gösteren gösterge türüdür. Tekil
tanımlar.
gösterge belli bir nesnenin simgesine dönüşürse ve genelleşirse kavramsal
göstergeye dönüşür.
Kavramsal / Kural Gösterge: Göstergenin genellenmiş şeklidir. Örneğin
araba kelimesi ilk duyulduğundan niteldir. Babamın arabası denilirse bu
gösterge tekil olur; fakat tüm otomobilleri kapsayan araba sözcüğü ise
kavramsal göstergedir.
Peirce, Saussure’ün ikili karşıtlıklarından farklı olarak göstergeleri de ilişkisel
yönden üç kategroride betimlemiştir: ikonik (iconic)-görüntüsel, indekssel
(indexical)-işaret eden ve sembolik (symbolic)-simgesel boyutları. Göstergelere
dair Peirce tarafından ortaya koyulan üçlü kategoriyi şu şekilde açıklamak
mümkündür:
İkonik: İşaret ettiği nesneyi temsil eden, ona benzeyen görüntüsel
göstergelerdir. Temsil ettiği nesne ile arasındaki ilişki tesadüfi değildir.
Örneğin fotoğraf, resim, heykel belirli bir nesneyle anlamsal olarak ilişki
kurar, onu doğrudan doğruya temsil eder. İkonik göstergelerin
nesneleriyle benzerlik ilişkisi olsa bile eksiksiz bir gösterge mümkün olmaz.
Bir fotoğrafta bile fotoğrafı çeken kişi nesne ile gösterge arasında bir
katmandır. Pierce’a göre göstergenin ikon olarak kullanıldığı sırada
nesnenin bizzat var olması zorunlu değildir, hatta nesnenin bir kez var
olması dahi ikonun varlığı için yeterlidir. Örneğin bir fotoğraf nesne o an
var olmasa da onu temsil etmeyi sürdürür.
244
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
245
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
‘ikinci sıra/düzey anlamlandırma’ (mit) olarak bilinen daha geniş kültürel öneme
sahiptir” (Erdoğan ve Alemdar, 2010).
Anlamın yaratımı üzerine eğilen dilbilimci Charles Morris, Peirce’ün
göstergebilimini esas alarak mantık temelli bir sınıflama yapmış ve göstergebilimi
üç bölüme ayırmıştır:
Edimbilim (pragmatics): Konuşan özne (göstergeyi kullananlar) ile
göstergeler arasındaki ilişkileri inceler.
Anlambilim (semantics): Gösterge ile gösterilen şey arasındaki ilişkiyi
inceler.
Sözdizim (syntax): Göstergelerin diğer göstergelerle kendi aralarındaki
ilişkileri inceler.
246
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
Şekil 12.1. Göstergenin Öğeleri ve Anlamlama (Maigret, çev. Yapar Gönenç, 2012)
247
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
Örnek
•Göstergelerde gösteren ve gösterilen arasındaki ilişki göreceli yani
kültüreldir. Örneğin "elma" örneğini düşünelim. 4 harften
(e+l+m+a) oluşan kelimesi gösteren, bu kelimenin anlattığı meyve
ise gösterilendir. Bununla birlikte Türkçe bilmeyen birine "elma"
kelimesi herhangi bir anlam ifade etmez. hatta Türkçe bilse dahi
elma kelimesinin Türk kültüründeki anlamını tam olarak bilemez.
248
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
Örnek
•Göstergenin öğelerinden gösteren biçim/şekli, gösterilen ise
içeriği karşılar. Örneğin biri bize "kitap" derse bunu k, i, t, a, p
harflerinden oluşan bir sesle ifade eder, bu biçimsel bir imge
oluşturur. Bu sesi duyduğumuzda ise kafamızda bir kökü, dalları,
yaprakları olan yeşil renkli bir bitki kavramı çağrışır yani bir içerik
oluşur.
“Doğal dil bağlamında, Saussure’a göre, işaret eden ile edilen arasında
zorunlu bir bağ yoktur: İlişki (conventional) geleneksel ve keyfidir. Her dil işaret
edenler arasında (örneğin kapı, yapı, sapı, çapı) ve işaret edilenler arasında
(örneğin sığır, sürü, davar, koyun) farklılıklar koyar” (Erdoğan, 2002). Saussure
(1998) bu durumu “göstereni gösterenle birleştiren bağ nedensizdir (...) dil
göstergesi nedensizdir” şeklinde ifade etmektedir. Saussure’e göre gösteren ve
gösterilen arasında söz konusu olan nedensizlik bağı, uzlaşımsal olmasından, doğal
değil toplumsal olmasından kaynaklanmaktadır.
“Her bir gösterene bir gösterilen şeklindeki ilişki her ne kadar zorunlu olsa
da bu ilişki bir gösterilenin herhangi bir gösterenle ifade etme zorunluluğunu
içermez. Çünkü gösteren ve gösterilen arasındaki ilişki toplumsal bir anlaşmaya
dayanan keyfi bir ilişkidir. Bir gösterilen dilden dile farklı gösterenlerle ifade
edilebilirken aynı dil içerisinde gösterilenleri karşılayan göstergelerin değişmesi de
Bir göstergede, mümkündür. Böylece gösteren ve gösterilen bütünlüğü olarak gösterge nedensiz
gösterenle gösterilen ve rastlantısal olarak tanımlanabilir” (Vardar, 1998).
arasındaki ilişkinin
kurulmasına anlamlama Saussure ayrıca “gösteren işitimsel nitelikli olduğundan yalnız zaman içinde
denir. yer alarak gerçekleşir ve zamandan kaynaklanan özellikler taşır: a) bir yayılım
gösterir ve b) bu yayılım bir tek boyutta ölçülebilir. O da bir çizgidir” diyerek
gösterenin çizgiselliğini de bir diğer ilke olarak ortaya koymaktadır (1998).
249
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
250
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
değiştirebilen işaret sistemi içindeki diğer (mevcut olmayan) birimler ile hemen
hemen karşıtlık içindedir. Örneğin bir restoran menüsündeki bütün ana
yemeklerin ‘yatay’ olarak okunması sistemin incelenmesini gerektirirken,
yemeklerin sırası (meze, ana yemek, tatlı) doğrultusundaki bir ‘dikey’ okuma
sözdizimini gerektirir. Her iki yaklaşımdan birini ya da diğerini kullanarak menünün
semiyotiğini inceleyebiliriz.
Anlam ve ima: Barthes, işaret sistemlerinin kendileri üzerine kurulduklarını
ve dolayısıyla pek çok tabakaya sahip olduklarını ileri sürer. Anlam, daha alt düzen
sistemlerini ve az ya da çok işaretlerin gerçek anlamlarını ifade eder. Buna karşılık
ima, bir çeşit üst dil ile ilişkilidir. İmalar, anlamların birincil düzeninden toplanarak
bir araya getirilme eğilimindedir. Onlar ideolojiktir ve bağlantı kuran bir tema ile
‘belirtilen mesajın üstünü örtme’ eğilimindedir.
Görüleceği üzere, Barthes kültür içindeki işaretlerin asla masum
olmadıklarını, aksine, ideolojik yeniden üretimin karmaşık ağına bulaşık olduklarını
vurgular.”
Barthes, buradan hareketle ideoloji, mit gibi kavramlar üzerinden
anlamlandırma sürecinin nasıl işlediğini açıklamıştır. Bunun için düz anlam ve yan
anlam gibi kavramları kullanan Barthes, düz anlamın o göstergenin neyi
gösterdiğiyle, yan anlamın göstergenin bunu nasıl kavramsallaştırdığıyla ilgili
olduğunu söyler. Düz anlamlar insanların zihinlerinden evrensel olarak ortak bir
imge oluştururken, yan anlamlar ise kültür, mitler, ideolojiler gibi toplumdan
topluma farklılık gösterebilen kavramlar ekseninde farklılaşabilmektedir. “Yan
anlam göstergenin kullanıcıların duygularıyla ya da heyecanlarıyla ve kültürel
değerleriyle buluştuğunda meydana gelen etkileşimi betimlemektedir. Bu,
anlamların öznelliğe ya da en azından öznelerarasılığa doğru kaydığı alandır: Bu
anda yorum, yorumlayıcıdan etkilendiği kadar nesne ya da göstergeden de
etkilenir” (Fiske, 1990).
Şekil 12.2. Gül örneği üzerinden düz ve yan anlam (Maigret, çev. Yapar Gönenç, 2012)
251
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
Şekil 12.2’de görüldüğü üzere bir gösterge olarak “gül” kelimesi ile
karşılaştığımızda bu kavramı bize ifade eden gösteren, gül sesidir. Bu ses bizim
kafamızda bir bitki olarak gül kavramını canlandırır, işte bu gösterilendir. Bu
gösterilenin bize söylediği düz anlamı bir çiçektir. Ama mesela tutkuyu ifade eden
bir yan anlamı da olabilir. Bizim ve içinde olduğumuz ortamın, kültürel, sosyal ve
Barthes, düz anlamın psikolojik koşullarına göre bu yan anlamdan çok sayıda başka göstergelerin
ideolojik olduğunu
türemesi ya da uzlaşıma dayalı olarak farklı anlamlamaların oluşması da mümkün
söyler.
olabilir, örneğin kırmızı kelimesi vb. gibi. Fiske, düz anlam yan anlam ayrımını şöyle
somutlaştırmaktadır: “Bir sokak manzarası fotoğrafı belirli bir sokağı gösterir;
‘sokak’ sözcüğü binalar arasında uzanan bir şehir yolunu anlatır. Ama ben aynı
sokağı önemli derecede farklı biçimlerde fotoğraflayabilirim. Renkli bir film
kullanabilir, donuk bir gün ışığı seçebilir, yumuşak bir odak ayarı yapabilir ve
sokağı çocuklar için mutlu, sıcak, şefkat dolu bir oyun alanı hâline getirebilirim. Ya
da siyah-beyaz bir film, sert odak ayarı, güçlü kontrastlar kullanabilir ve aynı sokağı
oyun oynayan çocuklar için soğuk, zalim, barınılmaz ve yıkıcı bir mekân hâline
getirebilirim” (Fiske, 1990).
Bu modeli somutlaştırmak üzere Barthes’ın, bir fotoğrafa dair ünlü
semiyotik çözümlemesi de örnek olarak verilebilir. Barthes analizinde, Paris Match
dergisinin kapak fotoğrafı olan ve Fransız ordusunun üniforması içindeki bir genç
siyahi askerin Fransız bayrağını selamlarken görüntülendiği görseli inceler.
Barthes, bu fotoğraftaki düz anlamın bir siyahi askerin Fransız bayrağını
selamlaması olduğunu belirtir. Barthes’a göre fotoğrafın yan anlamı ise Fransa’nın
tüm yurttaşlarının herhangi bir ırk ayrımı olmaksızın Fransız bayrağı altında
sadakatle ülkelerine hizmet ettikleri büyük bir ülke olmasıdır; böylelikle Fransa
sürekli eleştirildiği sömürgecilik suçlamalarına bu fotoğraf örneğinde yanıt
vermektedir. Bu örnekteki yan anlamın oluştuğu düzlem Barthes’a göre ideolojinin
kurulması ve yeniden üretilmesi bağlamında değerlendirilebilir.
Bireysel Etkinlik
Barthes, S/Z adlı çalışmasında ise düz anlamın ideolojik olduğunu ortaya
koymuştur. Bir terimin sözlük anlamı ideolojik bir özelliğe sahiptir, yerleşik
ideolojiyi işaret eder. Barthes bu bakımdan göstergeler bütünü olarak dilin de
daima ideolojik olduğunu vurgulamış ve dili bir mücadele alanı olarak
tanımlamıştır. Barthes bu çalışmasında metinleri de okurcul ve yazarsıl metinler
olmak üzere ikiye ayırmaktadır. “Okurcul metinler; destanlar, mitler, masallar,
romanlar, hikâyelerdir. Okurcul metinler anlamı sabitleyen ve metni kapatan
252
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
253
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
254
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
255
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
256
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
257
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Paris Match dergisinin kapağında, Fransız bayrağını selamlayan siyahi
asker fotoğrafı örneği üzerinden yaptığı ünlü göstergebilimsel
çözümlemesiyle bilinen yapısalcı düşünür aşağıdakilerden hangisidir?
a) Ferdinand De Saussure
b) Roland Barthes
c) Claude Lévi-Strauss
d) Paul Giuraud
e) Eric Maigret
Özellikle 1960’lardan sonra hızla gelişen bir bilim dalı olan göstergebilim
pek çok alanda bilinçli olarak kullanılmıştır.
4. Aşağıdakilerden hangisi bu alanlar arasında sayılamaz?
a) Sanat
b) İletişim
c) Pazarlama
d) Reklamcılık
e) İktisat
258
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
259
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
Cevap Anahtarı
1.b, 2.c, 3.a, 4.e, 5.d, 6.a, 7.c, 8.d, 9.e, 10.b
260
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23
İletişim Araştırmaları ve Göstergebilim
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Atabek, G. ve Atabek, Ü. (2007). Medya metinlerini çözümlemek. Ankara: Siyasal
Kitabevi.
Barthes, R. (2002). S/Z, İstanbul: YKY Yayınları.
Berger, A.A. (2018). Medya çözümleme teknikleri. Ankara: Nobel Yayıncılık.
Çağlar, B. (2012). “Bir iletişim biçimi olarak göstergebilim”. EUL Journal of Social
Sciences. (s. 22-34). Sayı 3:2.
Çam, Ş. (2015). “Medya çalışmalarında göstergebilim çözümlemeleri”. İletişim
Araştırmalarında Yöntemler: Uygulama ve Örneklerle içinde, (Der.) Yıldırım,
B. (s. 287-319). Konya: Literatürk Academia.
Erdoğan, İ. (2002). İletişimi anlamak. Ankara: Erk Yayınları.
Erdoğan, İ. ve Alemdar, K. (2010). Öteki kuram. Ankara: Erk Yayınları.
Fiske, J. (1996). İletişim çalışmalarına giriş. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
Giuraud, P. (1994). Göstergebilim. Ankara: İmge Yayınları.
İnal, A. (2003). “Roland Barthes: Bir Avant-Garde Yazarı”. İletişim Araştırmaları. (s.
9-38). Sayı: 1(1).
Maigret, E. (2003). “De la sémiologie à la pragmatique”. (Göstergebilimden
Edimbilime). Sociologie de la communication et des médias. (s. 113-126).
Paris: Armand Colin Yayınları. (Çev) Yapar Gönenç, A. (2012). İstanbul
Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi. (s. 37-49). Sayı 26.
Mutlu, E. (1995). İletişim sözlüğü. Ankara. Ark Yayınevi.
Parsa, A. ve Olgundeniz, S.S. (2014). “İletişimde Göstergebilim ve Anlamlandırma
Sürecini Örneklerle Değerlendirme”. A. Can (Ed.), İletişim Araştırmalarında
Göstergebilim içinde (s. 89-109). Ankara: Literatürk Yayınları.
Rifat, M. (1990). Dilbilim ve göstergebilimin çağdaş kuramları. İstanbul: Düzlem
Yayınları.
Rifat, M. (1992). Göstergebilimin ABC’si. İstanbul: Simavi Yayınları.
Saussure, F.D. (1998). Genel dilbilim dersleri. İstanbul: Multilingual Yayınları.
Smith, P. ve Riley, A. (2016). Kültürel kurama giriş. Ankara: Dipnot Yayınları.
Vardar, B. (1998). Dilbilimin temel kavram ve ilkeleri. İstanbul: Multilingual
Yayınları.
Yücel, T. (1999). Yapısalcılık. İstanbul. YKY Yayınları.
261
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24
KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR
Okulunun Tarihçesi
• Merkezin Temsilcileri ve İLETİŞİM KURAMLARI
Çalışma Alanları
• Richard Hoggart
• Raymond Williams
• Kültürel Çalışma Okulunun
Prof. Dr.
Araştırma Alanları Adem YILMAZ
• Kültürel Çalışmalar Okulu:
Kültür, İdeoloji İlişkisi
sahibi olabilecek,
•Kültürel çalışmaların tarihsel
gelişimini bilecek,
•Kültürel çalışmalar geleneğinin
temsilcilerini tanıyacak ve çalışma
alanları hakkında
yorumlayabilecek,
•Kültürel çalışmalar okulunun
araştırma alanlarını
kavrayabilecek,
•Kültür ve ideoloji ilişkisini
tanımlayabileceksiniz.
ÜNİTE
13
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
Kültürel Çalışmalar
İNGİLİZ KÜLTÜREL
KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR
ÇALIŞMALAR OKULUNUN
TARİHÇESİ
Richard Hoggart
MERKEZİN TEMSİLCİLERİ VE
ÇALIŞMA ALANLARI
Raymond Williams
KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR
OKULUNUN ARAŞTIRMA
ALANLARI
KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR
OKULU: KÜLTÜR, İDEOLOJİ
İLİŞKİSİ
263
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Kültürel Çalışmalar
GİRİŞ
Akademik düzeyde gelişmekte olan ve bazen bir üniversitede veya bir
kolejde ders içeriğiyle bilimsel bir alan olarak karşımıza çıkan kültürel çalışmalar bu
haliyle sosyal bilimler ve insanbilimlerinin kesiştiği noktada yer almaktadır.
Kültürel çalışmalar temelde kültür endüstrisinin işleyişi ve kitle kültürünün doğası
üzerine odaklanılan çalışmaları kapsamaktadır. Kültürel araştırmalar, çağdaş
kültürün siyasal dinamikleri, tarihsel temelleri, özellikleri, çatışmaları ve
beklenmedik durumları tanımlayan, teorik, politik ve ampirik olarak etkileşimli bir
kültürel analiz alanıdır. Kültürel araştırmalar araştırmacıları genel olarak kültürel
uygulamaların , ideoloji , sınıf yapıları , ulusal oluşumlar , etnik yapı , cinsel
yönelim , cinsiyet gibi toplumsal fenomenlerle ilişkili veya bunlarla çalışan daha
geniş güç sistemleriyle nasıl ilişkili olduğunu araştırır. Kültürel araştırmalar,
kültürleri sabit, sınırlı, istikrarlı ve ayrık varlıklar olarak değil, sürekli olarak
etkileşime giren ve değişen uygulama ve süreç kümeleri olarak görür. Kültürel
çalışmalar alanı, çeşitli teorik ve metodolojik bakış açıları ve uygulamaları
içermektedir. Her ne kadar kültürel antropoloji disiplinden ve disiplinlerarası etnik
çalışma alanından farklı olsa da, kültürel çalışmalar bu alanların her birine katkıda
bulunmaktadır.
Ortaya çıktığı günden beri bir ilgi alanı olarak kültürel çalışmalar, özgün ya
da bütünlüklü bir disiplin geleneğinden yoksun görünmektedir. Buna karşın geçen
süreç içerisinde başka araştırma alanlarının temel konuları ile kuramsal
yönelimlerini giderek daha özgür biçimde ödünç aldığı ortaya çıkmıştır. Bu
çalışmalar ekseninde kültürel çalışmaların bilimsel alana sağladığı katkı iki yönlü
Kültürel araştırmalar,
olarak tartışılmaya başlanmıştır. Özellikle bazı bilim çevreleri sosyoloji, siyaset
kültürleri sabit, sınırlı,
istikrarlı ve ayrık bilimi ve toplumsal tarih alanındaki dersleri ve araştırmaları olumsuz yönde
varlıklar olarak değil, etkilediğini savunmaktadır. Eleştirenler, kültürel çalışmaların gündelik yaşam
sürekli olarak içerisinde toplumsal yapının işleyişini küçümsediği ve sistematik ampirik bilgiden
etkileşime giren ve vazgeçmeye yönlendirdiği savı üzerine kurmaktadırlar. Buna karşın kültürel
değişen uygulamalar çalışmaların bilimsel alana sağladığı katkıyı önemseyen çevreler ise, bu
olarak görür. incelemelerin sosyolojiyi ve onun üretim dünyasıyla ilintili olan ve 19. yüzyıldaki
kökenlerine dayanan kavramlara karşı ilgisini teşhir ederek ve günümüz
dünyasında ileri toplumlarda yaşayan sıradan insanların gerçek kaygılarını dile
getirdiğini savunmaktadır.
Bu ünite kapsamında kültürel çalışmaların kavramsal olarak nasıl
tanımlandığı ele alınarak tarihsellik içerisinde İngiliz Kültürel Çalışmalar Okulu’nun
nasıl bir gelişim gösterdiği tartışılacaktır. Bunun yanı sıra okulun önemli temsilcileri
hakkında bilgi verilerek kültürel çalışmalar alanında hangi konular üzerine üretim
yaptıkları ele alınacaktır. Ayrıca kültürel çalışmalar özelinde kültür ve ideoloji
ilişkisi de bu ünite kapsamında sorgulanacaktır.
264
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
Kültürel Çalışmalar
farklı disiplinden bilim insanları tarafından fark edilerek kendi üretim pratikleri
içerisinde dönüştürülmüştür.
İngiliz Kültürel Çalışmalar Okulu veya diğer adıyla Birmingham Çağdaş
Kültürel Çalışmalar Merkezi; İkinci Dünya Savaşı İngiltere’sinde devletin refah
durumunda olduğu, kapitalizmin baş gösterdiği bir dönemde 1964 yılı
İngiltere’sinde Hoggart’ın yöneticiliğinde kurulmuştur. Hoggart’ın ifadelerinde,
Frankfurt Okulunun yaptığı çalışmalarda bünyesinde kullandığı kitle kültürü
Bu merkezin
içerisindeki “kitlenin” kim olduğunun belirsiz olmasından dolayı kültürel
oluşumuna ilk katkı
sağlayanlardan biri çalışmaların kurulmasına kaynaklık ettiği söylenilebilir. Bu merkezin oluşumuna ilk
Frank Raymond katkı sağlayanlardan biri Frank Raymond Leavis’tir. Leavis, kültürel çalışmalar
Leavis’tir. okulunun kurulduğu 1964 yılından tam 34 sene öncesinde yayımladığı
çalışmalarıyla okulun kurulmasına öncülük etmiştir. Leavis’e göre endüstri
kapitalizmi hem üst yani seçkin toplum kültürleri üzerinde hem de alt kültür
biçimleri üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir. Ayrıca okulun kökeni Richard Hoggart,
Raymond Williams ve E.P Thompson’un ortaya koyduğu çalışmalara dayandığı da
söylenebilir. Bunun yanı sıra kendileri kabul etmese de bu okulun merkezinde
Jürgen Habermas, Stuart Hall, Pierre Bourdieu , Jean Baudrillard gibi isimler de
görülmektedir.
Centre Contemporary Cultural Studies kısa adıyla CCCS Türkçe karşılığı
Çağdaş Kültürel Araştırmalar Merkezi; kültür şekilleri, gelenek ve göreneklerle
kurumlar ve kurumların toplum yaşamına yaptığı değişiklikleri çalışma konusu
yaparak doktora çalışma merkezi bağlamında kurulmuştur. Kültürel çalışmaların
kurumsallaşma evresi 1950’li yıllarda Hoggart ve Williams’ın yaptığı çalışmalarıyla
yukarıda da bahsettiğimiz gibi 1960’larda İngiltere Birmingham Üniversitesi’nde
kurulan Birmingham Çağdaş Kültürel Çalışmalar Merkezi’nin oluşumuna dayandığı
görülebilir. Merkez kurulduğu yıllardan günümüze kadar bilimselliğini
disiplinlerarası bir üretim üzerine konumlandırmıştır. Okulun kurulduğu yıllarda
küreselleşme ve enformasyon ağlarında yaşanan bir takım gelişmeler okulun
yaptığı çalışmalara ışık tutma adına önemlidir. 1970’li yıllarda yaşanan haber
üretiminde, kitle kültüründe, uluslararası akış ve iletişimdeki dengesizliklerden
dolayı iletişim alanında yürütülen çalışmalar uluslararası ölçekte çok boyutluluk
kazanmıştır.
Amerika’da, İngiliz Kültür Çalışmalarının ortaya çıkmasından önce, kültürel
analizin çeşitli versiyonları büyük ölçüde pragmatik ve liberal-çoğulcu felsefe
geleneğinden beslenmiştir. İngiliz Kültür Çalışmalarının 1970'lerin sonunda
uluslararası bilimsel alanlarda yayılmaya başlamasıyla birlikte kültürel çalışmalar
yeni araştırma konularıyla çeşitlenerek Amerika’da da yaygınlaşmıştır. İngiliz
Kültürel Çalışmaları 1980'li yılların sonunda feminizm, postyapısalcılık,
postmodernizm ve ırkçılık gibi alanlarla sıkı ilişkiler kurmaya başlayınca, eleştirel
kültürel çalışmalar (Marksist, feminist, postyapısalcı vb.); iletişim çalışmaları,
eğitim, sosyoloji ve edebiyat gibi alanlarda ABD üniversitelerinde hızlıca
yayılmıştır. Bu alanın öncü dergisi Cultural Studies ABD merkezlidir. Derginin
kurucu editörü, John Fiske, onu 1987'de Avustralya'dan ABD'ye getirmiştir.
265
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
Kültürel Çalışmalar
266
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
Kültürel Çalışmalar
Hoggart kültür alanına dair var olan mevcut çalışmaların işçi sınıfının yaşam
tarzlarına ve ilgilerine çok fazla yer vermemesi nedeniyle kendi çalışmalarında işçi
sınıfı ile popüler kültüre yönelik araştırmalara odaklanmışlardır. Hoggart ve
Williams bu alana yönelik ilk çalışmalarında kültürün yönlendirici konumda
bulunduğunu ve toplumun bütünüyle edilgen olduğunu dile getiren yaklaşımlara
Kültürel Çalışmalar
Merkezi’nin Kurucuları karşı çıkmış, buna da çağdaş işçi sınıfının hayatının özgünlüğünü ve yapay olmayan
ile ilk kuşak temsilcileri; yönlerini ele alarak örnek vermişlerdir. Bu bağlamda kültür eleştirisi yaparak, işçi
Richard Hoggart, sınıfının kültürünü ve direncini cesaretlendiren bir yapı oluşturmuşlardır ayrıca
Ramond Williams, kültür endüstrisi tarafından üretilen kitle kültürünün saldırıları karşısında işçi
Edward P. Thompson ve sınıfının kültürünü muhafaza etmenin de yollarını aramışlardır.
Stuart Hall’dur.
Richard Hoggart
İngiliz bir ailenin üç çocuğundan biri olan Hoggart Leeds’in Potterneton
bölgesinde doğmuştur. Temel öğrenimi dilbilgisi üzerinedir. Cockburn Lisesi’nde
dil eğitimi almıştır. Üniversite öğrenimini Leeds Üniversitesinde tamamlayan
Hoggart 1946'dan 1959'a kadar Hull Üniversitesi’nde personel öğretmen olarak
görev yapmıştır. 1962-1973 yılları arasında İngilizce profesörü olarak çalıştığı
Birmingham Üniversitesi’nde Çağdaş Kültürel Araştırmalar Merkezini Kurmuştur.
Richard Hoggart 1957 yılında The Uses of Literacy ‘ adlı eserini
yayımlamıştır. Hoggart bu yapıtında işçi sınıfının kapitalizmin sunduğu ticari
kültüre karşı direnen geleneksel hayat tarzlarına övgüde bulunurken aynı zamanda
kapitalizm ile birlikte gelen ticari kültüre de eleştirilerde bulunmuştur. Hoggart’ın
bu çalışması aynı zamanda kültürel çalışmaların kurulmasındaki ilham verici
kaynağı oluşturmaktadır. Aynı yapıtında Hoggart kitle iletişim araçlarının
yayınlarıyla karşı karşıya kalan işçi sınıfının kültüründe meydana gelen değişiklikleri
incelemektedir. Çalışma konularına iş, ev, aile, sözlü gelenek ve din gibi farklı
alanları inceleyerek ve işçi sınıfının dünya görüşünün ve yaşam tarzının
katmanlarının izini sürerek başlar. Popüler kültür ürünleri olan sansasyonel başlıklı
gazeteler, karton kapaklı romanlar ve dikkat çekecek düzeydeki parlak dergiler ve
endüstrinin geliştirip piyasaya sürdüğü otomatik müzik kutusu gibi popüler kültüre
ait henüz yeni olan bu tarz eğlence biçimleri daha eski durumları ve davranışları
yerinden edebileceğini söyler. Hoggart’ın başarısı işçi sınıfının içinde bulunduğu
kültürü akademik alana taşımasına ve kapalı okuma gibi yazın eleştirisi
yöntemlerini popüler kültür materyaline uygulamasına dayanır. Hoggart aynı
zamanda okulun ilk yöneticisidir fakat okul en parlak dönemini ondan sonra
yönetime gelen Stuart Hall ile yaşamıştır. 1950-60’lı yıllarda, Hall’in ve okulun ilk
dönem çalışmaları kültürcü paradigma altında gerçekleşirken 1970’ler ile birlikte
Marksizm ile yapısalcılığa doğru kaydığı görülmektedir. Hall “Popülerin-Yapı
Sökümü Üzerine Notlar” adlı yapıtında bir yandan okulun ideoloji kavramının diğer
yandan da kültürel alana ait yaklaşımın çerçevesini çizer. Hall burada popüler
kültürün faklı tanımlarına eleştirel olarak yaklaşır ve yapılan ilk tanım popüler
kültürün pazar temelli olduğudur. Popüler kültürü sadece ticari olarak gören bu
yaklaşım ona aynı zamanda tepeden küçümseyici bir edayla da bakmaktadır. Bu
yüzden Hall, popüler kültür alanına mücadele sahası olarak da bakmak gerektiğini
ifade etmektedir. Ayrıca çalışmalarında kodlama/kodaçımı başlıklı makalesinde –
267
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Kültürel Çalışmalar
Raymond Williams
Raymond Williams üniversite öğrenimini Cambridge Üniversitesi Trinity
College’de tamamlamıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında mezun olduğu
üniversitede öğretmenlik yapmış ve 1974 yılında aynı üniversitede profesör unvanı
almıştır. Kültürün farklı yönlerini araştırdığı çok sayıda makale ve kitabın dışında
Politics and Letters (1946-1947) adlı derginin de yönetmenliğini yürütmüştür. New
Toplumsal etkinliğe
Left Review adlı Marksist dergide birçok yazısı yayımlanmıştır. Bu yönüyle Marksist
değer atfetmiş ve
kültürü “yaşam biçiminin kültür ve edebiyat kuramının gelişmesine önemli katkılarda bulunmuş bir
tümü” olarak eleştirmen ve teorisyendir. Çağdaş Kültürel İncelemeler Okulu (Birmingham
tanımlamıştır. K.İ)'da, işçi sınıfının çözümlenmesinde önemli çalışmalar yayımlayan Williams okul
kurulduktan bir yıl sonra yazdığı The Long Revolution’ adlı eserinde kültürün
toplumsal ve tarihi bir süreç olduğunu belirterek kültürü toplumsal ve ekonomi
altında kısıtlayan bir tarafta alt yapının diğer taraftaki üst yapıya olan
üstünlüğünü tartışmaya açmıştır. Toplumsal etkinliğe değer atfetmiş ve kültürü
“yaşam biçiminin tümü” olarak tanımlamıştır. Williams kültür kavramına
yönelerek edebiyat ve sanatı sadece kültürün bir dalı olarak görür. Kültür ve
Toplum adlı eserinde Williams; uzun süreli ekonomik, toplumsal, siyasal
değişikliklere karşılık gelen kültürün süreç içerisinde nasıl değiştiğini ortaya
koymaya çalışmaktadır. Kültür, medya ve iletişim araçları üstüne düşünceleri
Gramschi temellidir. Gramsci nin medyaya biçtiği rol ve hegomanyanın kullanımı
üstüne tartışarak biçimlendirir görüşlerini. Medyaya yönelik yaptığı çalışmalarında
Williams teknolojinin belirleyici özelliğini de eleştirir. Birmingham Okulunun
çalışmalarını Batı Marksizmiyle bilhassa Gramsci, Volosinov ve Althusser’in
fikirleriyle ilişkilendirilmesinde Raymond Williams’ın etkili olduğu söylenebilir.
Okul bu dönemde Roland Barthes ile kültürel olanın özgüllüğü ile ilgilenir ve
akabinde “ideolojik okumalar” problemini ön plana çıkarabilmek için dilbilime
dayanan bir kuram benimser. Kültürel çalışmaların kültürel gösterge bilimiyle olan
ilişkisi bu şekilde ortaya çıktığı söylenebilir.
268
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Kültürel Çalışmalar
269
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Kültürel Çalışmalar
Althusser ile yapısalcılık arasından ortaya çıkan düşünceleri bir potada eritmiş, bir
taraftan “kültürün görece özerkliğine” dair daha keskin kavrayışlar ortaya
koyarken diğer yandan ideolojik yapıların popüler bilinci nasıl şekillendirdiğine dair
net modeller ortaya çıkarmışlardır.
2. Dünya Savaşından sonra Batı toplumbilimlerinde meydana gelen yapısalcılık-
Okul, kültürü; yapıyı
postyapısalcılık arasında dönüşüm merkezin paradigmal tutumunu şekillendirmesi
meydana getiren
materyallerden biri adına kapı aralamıştır. Okul, kültürü; yapıyı meydana getiren materyallerden biri
olarak görür ve tarihi olarak görür ve tarihi biçimlendirdiği hususunda da ısrarcı bir rol takınır. Kurulduğu
biçimlendirdiği yıl olan 1960’larda okul daha çok edebiyat alanında araştırmalara yönelmiş fakat
hususunda da ısrarcı bir 1980’lerde küçük görülen medya kültürü üzerinde özenle durmuşlardır. Okul şu
rol takınır. zamana kadar göz ardı edilmiş gurupların kültürlerine dair bir araştırma şekli
geliştirmiş ve bu sayede kültürel çalışmalar; işçi sınıfının sahip olduğu tarihsel
ilerleyişe ve kültürel şekillerine popüler kültür ve medyanın araştırılma konusu
olmasına dair dikkatlerin toplanmasına sebep olmuştur. Çalışma merkezinin baz
aldığı araştırma çerçevesini oluşturan konular, 1980’li yıllarda genel bir ilgi
uyandırmış ve mesajların anlamlarının kurulmasında alıcının rolü ve mesajı alma
etkinliğinin meydana geldiği durumların ehemmiyeti vurgulanmıştır. Okul ilk
olarak edebiyat sahasında incelemelerde bulunurken sonraları sınıf mücadelesi,
baskı(tahakküm) ve toplumsal eşitsizlik gibi disiplinler arası alanda çalışmalar
yapmaya başlamıştır. Kültürel çalışmalar medya metinlerinin analiziyle ve bu
metinlerin toplum üzerindeki baskıyı nasıl oluşturduklarını ortaya çıkarmakla
ilgilenmiş ancak çalışmalar ilerledikçe iletişim araçlarının ideolojiyi topluma
yaymakta yetersiz olduğunun altını çizmişlerdir. Metinlerin ideolojik analizini
yapan okul izleyicilerin pasif değil aktif birer izleyici oldukları hükmüne varmıştır.
Okulun çalışmalarının merkezinde; kadın dergilerinin, televizyondaki fiksiyon ve
haber programlarının, yazılı basının söylemlerinin çözümlenmesi vardır. Merkezin
çalışma alanlarından birini de feminizm hareketi oluşturmaktadır. Bu alandaki
araştırmalar dizi filmlerde, kadınların aile yaşamı bağlamı ile ilişkili olan sorunlara,
gerilimlere ve günlük alışkanlıklara, aile bireyi ve eş olarak sahip oldukları statüye
geleneksel olarak ilişkili olan becerilerine seslenerek, kendi yaklaşım biçimini nasıl
onların beklentilerine göre oluşturduğunu gösterir. 1980’lerin ortalarından
itibaren feminist araştırmalar hız kazanırken söz konusu araştırmalarda kültürel
ürünlerde kadının cinsiyetçi bakış açısıyla nasıl sunulduğu üzerine incelemeler
yapılmıştır. Çalışmaların bu yöne evrilmesi diğer maksist çevrelerce eleştiri konusu
olmuş çalışmaların liberalleştiğini yönüne vurgu yapılmıştır. Bu tarz incelemeler
postmodern ve postyapısalcı yaklaşımla ele alınmıştır. 1970 ile 1980 yılları
arasında altın çağını yaşayan Birmingham Okulu ile birlikte Neo-Gramsici bir analiz
şekli ortaya çıkmış ve sınıf ile kültür etrafında odaklanılmış iken kuramsal
gündemler süratli bir şekilde daha da karmaşık hale gelmeye başlamıştır ve okul
bir süre sonra dağılma aşamasına gelmiştir. Bu durumun en erken dönemi ırk ve
cinsiyet meselelerinin entelektüel gündeme girmesini gerektirmiştir. Çağdaş
kültürel çalışmalar merkezinde yer alan kadın üyeler bir araştırma sahası olarak
gördükleri kadının ve yorumlayıcı çerçevelerden feminist hareketin
dışlanmasından bir hayli şikâyetçi olmuşlardır. Merkezin araştırmalarında 1980’li
270
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Kültürel Çalışmalar
yılların ortalarından itibaren kadın çalışmalarına dair çok iyi bir gelişme yaşandığı
göze çarpmaktadır.
1990’lı yıllara gelinirken okulun geleneksel çalışma konularından genel bir
eksen kayması yaşandığı gözlenmektedir. Coğrafi genişlemenin İngiliz kültürel
okulunun çalışmaları üzerinde etkisi olduğu görülmektedir. Okulun dünya
ölçeğinde yaygınlaşması özellikle de Amerika, Kanada ve Avustralya’ya gibi
ülkelerin bilim çevrelerinde yer alması, ulusal açıdan yeni konuların ortaya
1990’lı yıllara gelinirken
çıkmasına yol açmıştır. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya, Yeni
okulun geleneksel
çalışma konularından Zelanda, Latin Amerika, Asya, Afrika ve İtalya gibi farklı ulusal ve bölgesel
genel bir eksen kayması bağlamlarda kültürel çalışmalara yönelik farklı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.
yaşandığı
Buna örnek olarak Avustralya’da “Avustralya Çalışmaları” alanıyla birlikte,
gözlenmektedir.
Avustralya’nın sembolleri, mitolojileri ve de tarihlerinin şifre çözümü odağında
yoğunlaşmış olduğu verilebilir. Okulun yaptığı ve yayınladığı çalışmalar kendi
içerisinde çeşitlilik içermektedir. Graeme Turner’ın ifade ettiği gibi bu çalışmalar
üç konu başlığı olarak şu şekilde sınıflandırılabilir:
271
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Kültürel Çalışmalar
272
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Kültürel Çalışmalar
273
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Kültürel Çalışmalar
274
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
Kültürel Çalışmalar
275
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Kültürel Çalışmalar
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi İngiliz Kültürel Çalışmalar Okulu’nun kurulduğu
tarihtir?
a) 1961
b) 1965
c) 1964
d) 1974
e) 1976
276
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
Kültürel Çalışmalar
277
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
Kültürel Çalışmalar
Cevap Anahtarı
1.c, 2.a, 3.e, 4.b, 5.e, 6.b, 7.e, 8.d, 9.a, 10.d
278
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
Kültürel Çalışmalar
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Göktürk, I. (2016). Kültür sosyolojisi kültürel çalışmalar ve toplumbilimlerinin
yeniden biçimlenmesi, (1.Baskı), İstanbul: Doğu Kitabevi.
Mattelart, A., Mattelart, M. (1198). İletişim kuramları tarihi, (1.Baskı), İstanbul:
İletişim Yayınları.
Özçetin, B. (2018). Kitle iletişim kuramları kavramlar, okullar, modeller, (1. baskı),
İstanbul: İletişim Yayınları.
Smith, P. (2007). Kültürel kuram, (2.Baskı), İstanbul: Babil Yayınları.
Storey, J. (2000). Popüler kültür ve çalışmaları kuramlar ve kavramlar, (Çev. Koray
Karaşahin), (1. Baskı), İstanbul: Babil Yayınları.
Tekinalp, Ş., Uzun, R. (2006). İletişim araştırma ve kuramları, (2.Baskı), İstanbul:
Beta Yayınları.
Türkoğlu, N. (2015). İletişim bilimlerinden kültürel çalışmalara toplumsal iletişim
tanımlar, kavramlar, tartışmalar, (5.Baskı), Adana: Karahan Kitabevi.
Yaylagül, L. (2018). Kitle iletişim kuramları egemen ve eleştirel yaklaşımlar,
(9.Baskı), Ankara: Dipnot Yayınları.
279
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
POSTMODERNİZM VE MEDYA
• Postmodernizm
• Postmodernizmin Felsefi
İÇİNDEKİLER
Temelleri
• Postmodernizmin Etkileri İLETİŞİM KURAMLARI
• Postmodernizm ve Medya
• Jean Baudrillard
Dr. Öğr. Üyesi
• Michel Foucault Muhsine SEKMEN
• Fredrich Nietzsche
• Jean Francois Lyotard
• Jacques Derrida
öğrenilebilecek,
• Modernizm ve postmodernizm
arasındaki farkı anlayabilecek,
• Postmodernizmin felsefi temelleri
hakkında bilgi sahibi olabilecek,
• Postmodernizmin sanat, edebiyat
ve resim alanındaki etkilerini
öğrenebilecek,
• Postmodernizm ve medya
arasındaki ilişki postmodern
düşünürlerin yaklaşımları
ÜNİTE
çerçevesinde anlaşılacaktır.
14
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
Postmodernizm Ve Medya
Postmodernizm
Postmodernizmin Etkileri
POSTMODERNİZM VE MEDYA
Postmodernizm ve Medya
Jean Baudrillard
Michel Foucault
Fredrich Nietzsche
Jacques Derrida
281
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Postmodernizm Ve Medya
GİRİŞ
Postmodernizm ve medya başlıklı bu bölüm, 1960’larla birlikte ortaya çıkan
postmodernizme, felsefi temellerine, etkilerine ve medyadaki izdüşümüne
odaklanmaktadır. Bir süreç olarak postmodernizm gerek tüketim ideolojisinin
yaygınlaştırılması gerekse, gerçeğin yerini alan hipergerçekliklerin üretilmesi
bakımından medyaya önem atfetmektedir. Modernizmden kopuşu ifade eden
postmodernizm, 1960’larda sosyal ve kültürel olaylarla birlikte sanat, gündelik
pratik, sosyal yaşam alanlarında değişimlere neden olmuştur. Bu değişim sanat,
estetik, felsefe, edebiyat ve medya alanlarında gerçekleşmiştir. Bu kapsamda bu
çalışmada ilk olarak postmodernizm kavramına odaklanılacaktır. Postmodernizm
incelenmeden önce modernizm anlatılarak, modernizmin bilim, felsefe ve sanat
anlayışları aktarılacaktır. Modernizm ve modernite kavramları açıklanarak
modernitenin bilgi, bilim ve felsefeyi ifade eden bir paradigma olduğuna yer
verilecektir.
Postmodernizmin Felsefi Temelleri başlığı altında, etik, ontolojik ve
epistemolojik temellerine inilerek, modernizm ile farklılaşan yönleri aktarılacaktır.
Etik anlayışta çoğulcu bir ahlak anlayışı, ontolojik temelde, varlığın oluş süreci
Modernite bilgi, bilim
içinde olduğu anlatılacak, epistemolojik temelde ise modernitenin bilgi ve bilim
ve felsefedeki
paradigma anlayışı eleştirilecektir. Postmodernizmin Etkileri başlığında, sanat, estetik,
değişikliğidir. edebiyat ve medyada ürettiği değişimler anlatılacaktır. Postmodernizm modern
sanatın evrensel olma niteliğini eleştirir ve bunun yerine pastiş, kitsch, simulark,
kolaj ve montaja sanat eserlerinde yer vererek sanat ile dalga geçer.
Postmodernizm edebiyat alanında yazarın ölümünü ilan ederek, okuyucuyu ön
plana çıkarır. Postmodern sanatta estetik, gerçeklik ile sanat ürünü arasındaki bağı
ortadan kaldırır.
Postmodernizm ve Medya başlığında ise, Jean Baudrillard’a ve simülasyon
kuramına yer verilerek gerçekliğin medya ile birlikte hipergerçekliğe dönüştüğü
anlatılmaktadır. Postmodern sinemaya ve özelliklerine yer verilerek, sinema
eserlerinde postmodernizmin etkileri anlatılacaktır. Postmodern düşünürler Jean
Baudrillard, Michel Foucault, Fredrich Nietzsche, Jean Francois Lyotard ve Jacques
Derrida’nın düşüncelerine yer verilecektir. Jean Baudrillard, televizyonun
kendisinin bir tüketim aracı olmasının yanında tüketim ideolojisini de
yaygınlaştırdığını ifade etmektedir. Michel Foucault, iktidarın modern dönem ile
birlikte bedene işleyerek biyo-iktidara dönüştüğünü ileri sürer. Frederich
Nietzsche, modernizm eleştirisi yaparak modernliğin insanı hiçliğe
dönüştürdüğünü postmodernizmin perspektivizm anlayışı ile farklı bakış açılarına
imkân tanıyacağını savunmaktadır.
Lyotard ise Postmodern Durum adlı eserinde modernitenin üstanlatı
oluşturduğunu ve kendi ilkelerini meşrulaştıracak bilgi ve bilim ilkelerinden
faydalandığı ifade etmektedir. Lyotard, bilimin sadece gerçeği aramadığını aynı
zamanda kendini meşrulaştıran söylemi oluşturduğunu da eklemektedir.
Postmodernizm ile birlikte üstanlatıların olmadığı bunun yerine dil oyunlarının
kullanılması gerektiği aktarılmaktadır. Derrida ise, saçılma kavramıyla batılı tarzda
282
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
Postmodernizm Ve Medya
POSTMODERNİZM
Postmodernizmin tanımlanması için post ön ekinin geldiği modernizmin ne
olduğunun ortaya konması gereklidir. Aydınlanma düşüncesinin bir ürünü olan
modernizm, akıl, bilim, demokrasi, ilerleme gibi kavramlar üzerine yaptığı vurgu ile
din, devlet, bilim ve siyaset anlayışını inşa etmiştir. Buna göre modernizm ile
bilim merkezileştirilerek, nesnel ve evrenselci bir tutum benimsenmiş,
283
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
Postmodernizm Ve Medya
284
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
Postmodernizm Ve Medya
POSTMODERNİZMİN ETKİLERİ
1960’larla birlikte değişen sosyal ve kültürel olayların eşlik ettiği
postmodernizm; sanat, gündelik pratik, sosyal yaşam alanlarında değişimlerin
habercisi olmuştur. Bu anlamda postmodernizmin etkileri incelenirken, sanat,
estetik, resim, edebiyat ve medya alanındaki yapmış olduğu etkilere
odaklanılmıştır. Postmodernizm, sanatta, mimaride, sinemada ve edebiyatta
Pastiş, geçmişle “anything goes” yani her şey uyar anlamında popülist bir estetik anlayışı sergiler.
günümüz sanatının
Postmodern sanatta estetik konusu görüntü ve gerçek arasındaki ilişkide bir sorun
bağlarını kurarak, eski
olanı yeniye uyarlamakta olarak ortaya çıkmaktadır. Görüntünün gerçeği ile temsil ettiği varlık alanı belirsiz
ve onu kutsamaktadır. hale dönüşmektedir. Yani gerçeği olmayan söz, görüntü ve göstergeler giderek
gerçeğin yerini almaktadır. Bu da postmodern estetiğin yapay bir varlık alanı ile
karşımıza çıkmasına neden olmaktadır. Oysa modernizm sanat alanında evrensel
bir değer anlayışını savunmaktadır.
Modern sanat; yüce, asil, güzel, simetrik, rasyonel değerleri sunarken,
postmodern sanat; popüler, gündelik, tüketilebilir yüzeysel değerleri ön plana
çıkarır. Postmodern sanat eserlerinde pastiş, kitsch, simulark, kolaj tekniği
kullanılmaktadır. Pastiş, geçmişle günümüz sanatının bağlarını kurarak, eski olanı
yeniye uyarlamakta ve onu kutsamaktadır. Kitsch, sanatsız edebiyat, değersiz
sanat, değersiz eser, iyinin kötü taklidi gibi anlamlarıyla bir üretim biçimi olarak
postmodern estetik içerisinde yerini alır. Düzmece, gerçek yerine konan sahte,
yapmacık şey anlamına gelen Simulark ise ilk defa Baudrillard tarafından
kullanılmıştır. Postmodernizmde sanat eserine bakan, okuyan veya izleyen kişinin
oluşturduğu anlam ön plana çıkar. Yani yazar ya da sanatçı herhangi bir anlam
dünyası inşa etmeden, bize kendi anlamımızı keşfetme imkânı sunmaktadır.
Postmodern sanat aynı zamanda daha önce yapılan sanat eserlerine ironi ve
parodi gibi tarzlarla göndermelerde bulunur. İroni ve parodi Mona Lisa’ya bıyık
takmak gibi biçimlerde kendini gösterir (Resim 14.1.) . Postmodern estetikle
ortaya çıkan pastiş, modern sanat eserinin seçkinci tutumunu ortadan kaldırarak,
sanatı herkesin uğraşacağı bir alan haline dönüştürür. Postmodern sanat, yüksek
kültür ve popüler kültür biçimlerini karıştırarak, estetik sınırları altüst etmektedir.
285
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Postmodernizm Ve Medya
Resim 14.1. Marcel Duchamp’ın Mona Lisa’ya Bıyık Takmak adlı çalışması.
Postmodern edebiyat,
yazardan ziyade
okuyucuya önem atfeder
ve metinlerarasılık
kavramını öne çıkarır.
286
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Postmodernizm Ve Medya
romandır.
Örnek
açısına sahiptir. Bu roman, Antik Yunan destanlarından
Odysseia’nın modern bir kurgu dünyası içinde yeniden
anlatılmasını konu edinir.
POSTMODERNİZM VE MEDYA
Postmodernizm ve medya ilişkisinde Baudrillard’ın çalışmaları öne
çıkmaktadır. Baudrillard’a göre bu yeni toplum, simulations( taklitler) ve
simulacra’lar (suretler) üreten bir toplumdur. Ona göre, modern endüstri
toplumu üretim ile postmodern toplum ise gerçeğin yerine geçen taklitler ve
hipergerçeklik ile tanımlanmaktadır. Habermas gibi toplumsal teorisyenler ise
Baudrillard’a göre tarihte postmodern kırılmanın ortaya çıktığı iddialarını reddederek,
postmodern toplum, postmodernizmi yeni muhafazakâr ideolojinin bir biçimi olarak
simulations( taklitler) ve
yorumlamaktadırlar. O, kökleri Heidegger ve Nietzsche’ye kadar uzanan Fransız
simulacra’lar (suretler)
üreten bir toplumdur. postmodernizm teorilerinin Aydınlanma karşıtı bir çizgide ve faşist bir yolda
olduklarını iddia etmektedir. Modernitenin büyük umutlarının sona erdiğine ve
geçmişin totalleştirici toplumsal teorilerini ve devrimci siyasetini sürdürmenin
olanaksızlığına işaret eden Lyotard ise buna bağlı olarak postmodern durum
betimlemesi yapmaktadır.
Modern toplum sanayi toplumunu ifade ederken, postmodern toplum
enformasyon toplumuna işaret etmektedir. Postmodern toplum Giddens’ın da
belirttiği üzere medyanın egemen olduğu ve ilerleme düşüncesinin anlamının
kalmadığı bir dünyadır. Bu anlamda postmodernizm düşüncesinin medya ile
ayrılmaz bir bütünlüğü olduğu görülmektedir. Postmodernizmde medya, tüketim
ideolojisini topluma dayatmaya çalışmaktadır. Medya yapay ihtiyaçları gerçek bir
ihtiyaç haline dönüştürerek, tüketim ideolojisini yaygınlaştırmaktadır.
Baudrillard’a göre, medyada üretilen anlam ile izleyici tek boyutlu bir hale getirilir.
Medyada anlam değil imaj üretildiğini ileri süren Baudrillard, geliştirdiği
simülasyon kuramını üç tarihsel aşama ile açıklamaktadır.
İlk aşama Rönesans ve sanayi devriminde göstergelerin sınıflar arasında
taklit edilemez olduğu aşamadır. Bu göstergeler toplumsal düzeni ve
yükümlülükleri ifade etmektedir.
287
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Postmodernizm Ve Medya
288
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Postmodernizm Ve Medya
Örnek
(2003/2004) serisinde intikamın, bir Japon samuray kılıcı ile
alınmasıdır. Metinlerarasılığa örnek ise Bruce Lee'nin tanıdık sarı-
siyah kostümünün Kill Bill filminde Batılı sarışın bir kadına
giydirilmesi ile gerçekleşir.
Postmodern sinema, Jean Jacques Beinex sineması ürünü olan Diva filmi
ile başlamıştır. Bu sinema türünün en bilinen örnekleri, Mavi Kadife (Blue Velvet),
Pulp Fictions, Fight Clup, Temel İçgüdü filmleridir.
Postmodern sinema anlatısının temel özellikleri:
JEAN BAUDRİLLARD
Baudrillard’ın 1970’lerin başında postmodernizm ve medya konusuna ilişkin
çalışmalarında tüketim toplumu ve ideolojisi yer almaktadır. Baudrillard
çalışmalarında tüketim toplumu ve ideolojisinin medya aracılığıyla
Baudrillard çalışmalarında yaygınlaştırıldığını ve bu ideolojiye mutluluk ve hazın eklendiğini söyler.
tüketim toplumu ve Baudrillard Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm adlı eserinde kadın bedeni ve tüketim
ideolojisinin medya
ilişkisi üzerinde durur. Kadın bedeni tüketim ideolojisinin nesnesi olması nedeniyle
aracılığıyla
yaygınlaştırıldığını ve bu eleştirirken, güzellik ve tüketim ilişkisinin kadının bedensel olarak sömürülmesine
ideolojiye mutluluk ve neden olduğunu düşünür. Çalışmalarında cinselleştirilmiş bebek olan Barbie’lere
hazın eklendiğini söyler. de değinen Baudrillard, çocuğun ileride sahip olmak isteyeceği kadın bedeni formu
olarak zayıflık, güzellik ve cinselliğin bu bebekler üzerinden sunulduğuna değinir.
289
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Postmodernizm Ve Medya
MİCHEL FOUCAULT
Foucault, modern toplumda iktidar, söylem ve özne ilişkisini inceleyerek,
iktidarın merkezi bir konumda değil, toplumun her yerine yayılmış olduğunu ileri
sürmektedir. Ona göre iktidar, söylemde, gündelik yaşamda ve toplumsal dokuda
yer almaktadır. Foucault’ya göre özne kavramı, bireyi belirli bir kimliğe
bağlamakta ve ona hem kendisinin hem de başkalarının tanımak zorunda olduğu
Foucault’daki iktidar bir hakikat yasası dayatmaktadır. Buna göre özne kavramı, hem dışarıdan görünür
kavramı özneler
olmayan bir baskıyı ifade ederken, hem de vicdan ile insan kimliğine
üzerinde biyo-iktidara
dönüşmektedir. eklemlenmektedir. Yani iktidar iki açıdan da kimliğe müdahale etmektedir. Bu
durumda Foucault’daki iktidar kavramının özneler üzerinde biyo-iktidara
dönüştüğü görülmektedir. Biyo-iktidar bedenin her yönden denetim altına alınmış
olmasına tepki vermemesini ifade ederken bireylerin normalleşmesini de
sağlamaktadır.
Foucault, modern düşüncenin saf aklın ürünü olmasını ve genel geçer
olmasını eleştirir. Ona göre iktidar ile bilgi arasında bağ vardır ve postmodern
düşünür olarak bilgi iktidar ilişkisini eleştirir. Diğer taraftan Foucault soykütüğü
yaklaşımıyla, kimliklerin kuruluş sürecinde farklı olanların dışlanarak
ötekileştirildiklerine vurgu yapmaktadır. Foucault Nietzsche’den ödünç aldığı
soykütüğü kavramıyla, tarihsel süreklilik ve özdeşlik yerine, ondan kopmayı öne
çıkarmaktadır. Foucault her şeyi açıklama iddiasında olan büyük kuramları,
totalleştirici bulduğu için reddetmektedir. Modernitenin içine hapsettiği
farklılıkların açığa çıkarılması ve topluma yayılması için soykütüğü yöntemini
benimsemektedir.
Foucault’u kısaca özetlersek;
Söylem analizi ile iktidarın toplum içindeki dağınık yapısı metin düzleminde
açığa çıkarılabilir.
Biyo-iktidar, iktidar söyleminin öznenin bedenine yerleşmiş halini ifade
etmektedir.
290
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Postmodernizm Ve Medya
FRİEDRİCH NİETZSCHE
Moderniteye ve Aydınlanma projesine bir karşı duruş olarak geliştirdiği
felsefesiyle Nietzsche, Aydınlanmanın insana vaat ettiklerini vermemesiyle onları
çöküşe (decadence) sürüklediğini iddia etmektedir. Nietzsche dine, ahlaka ve
insanların kendi zihinlerinde yaratıp, bütün topluma egemen kıldıkları tanrı fikrine
karşı çıkmaktadır. Her ne kadar postmodern bir düşünür olmasada onun fikirleri
birçok postmodern düşünüre ilham kaynağı olmuştur.
Nietzsche’nin çalışmaları üç kısma ayrılmaktadır.
İlk dönem eseri Tragedyanın Doğuşu’dur. Bu dönem Schopenhauer ve
Wagner dönemidir.
İkinci dönem Nietzsche’nin İnsanca, Pek İnsanca adlı eseri ile temsil edilir
ve pozitivist döneme denk gelmektedir.
Üçüncü dönemi ise Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı eseriyle yetişkinlik
dönemidir.
Nietzsche’nin “Tanrı öldü” ifadesi Aydınlanma düşüncesinin bir ürünüdür ve
bu durum, insanın anlam kaybı yaşadığını ve değer sorunuyla yüzleştiğini gösterir.
Bu anlamda modern dönemde insan hiçliğe dönüşmüştür. Sonuçta insanın
Aydınlanma ile tanrısallaştırıldığı bir dönemde içinde bulunduğu durumu bir
yanılsama ve çöküş (decadence) olarak değerlendiren Nietzsche, bunun
Nietzsche, üst insanı nihayetinde nihilizme varacağını öngörmektedir. Decadence durumunu göstermek
decadence durumunun için insanı soykütüksel bir araştırmaya tabii tutan Nietzsche, İlkçağa kadar varan
ve nihilizmin farkına din ve ahlak sistemlerinin insanın özgürlüğünü engellediğini iddia etmektedir.
varan özgür insan
Nietzsche’ye göre üst insan, decadence durumunun ve nihilizmin farkına varan
olarak tanımlamaktadır.
özgür insandır.
Dolayısıyla insanların üst insan seviyesine ulaşabilmesi ahlaksal olarak
belirlenmiş dogmaların yıkılması ve her bir bireyin kendi perspektifine göre
eyleme yönelmesi ile gerçekleşecektir. Bu manada Nietzsche felsefesinin temel
yöntemi olan perspektivizm; yaşamı anlamlandırmak ve tanımlamak için birden
çok perspektiflerin olması gerektiğini savunur. Tek bir bakış açısının her zaman
sorunlu olduğunu ve evrensel olarak tüm insanlara hizmet edemeyeceğini ifade
eden Nietzsche, Aydınlanmanın hümanizmine ve özne anlayışına karşı çıkarak
onun insanı ve yaşamı sınırlandırdığını ifade eder. Son olarak postmodern teorinin
Aydınlanma düşüncesine, rasyonalizme ve Batı metafiziğine yıkıcı eleştiriler
getiren Nietzsche tarafından başlatıldığını söylemek gerekmektedir.
291
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Postmodernizm Ve Medya
Bir postmodern
düşünür olan Çünkü postmodern özne farklı dil oyunlarının dağılımı içerisinde yeniden
Derrida’ya göre anlama üretilerek kimliğini bu sayede oluşturur. Bu aşamada artık tek bir kimlik değil,
ediminde yazar ölür ve farklı kimliklerin iç içe geçtiği dil oyunları gerçekleşir. Sonuç olarak postmodernite,
metin özne ile birlikte farklı anlatılara yer vererek her düşüncenin temsil edilmesine fırsat tanımaktadır.
yeniden yazılır.
292
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
Postmodernizm Ve Medya
JACQUES DERRİDA
Bir postmodern düşünür olan Derrida’ya göre anlama ediminde yazar ölür
ve metin özne ile birlikte yeniden yazılır. Derrida felsefesinde metnin anlamı yok
olarak öznedeki anlam belirleyici olmaya başlar. Metnin anlamsal bütünlüğünü
kaybettiği bu aşamada ne tez, ne antitez ne de sentez ortada kalır; kalan tek şey
yapıbozumdur. Yapıbozum Batı felsefesiyle ironik ve parodik tarzda iletişim
kurmaktır.
Saçılma kavramını ortaya atan Derrida, bu kavram ile batılı tarzda
düşünmeye alışmış zihnimizin kavramada başarılı olamayacağı bir anlamsızlık
zemini olarak görmektedir. Derrida’ya göre saçılma, sözcüklerin anlamı metnin
bağlamına göre ortaya çıkmakta, metin içinde kelimelerden kaynaklanan sürekli
bir anlam genişlemesine neden olmaktadır. Zaten Derrida, sabit bir gösteren
gösterilen ilişkisini kabul etmemektedir. Saçılma ile tek bir anlam değil, gökkuşağı
gibi farklı anlamlara imkân tanınması ifade edilmektedir.
Anlamın ve değerin tükenişi postmodern filozoflarda gözlenen bir konudur.
Anlam tükenmişse eğer iyi, kötü şeklinde değer yargılarımız da kalmaz. Bu
aşamada artık asıl yok olarak onun yerini kopyalar alır. Yani her şeyin sahtesi, ucuz
kötü taklitleri ortalığı kaplar. Böylece modernizmin ussalcılığı derin yara alır.
Derrida ve onun yapıbozumcu takipçilerine göre iletişim anında her zaman
boşluklar ve gedikler oluşur. Yani anlam hiçbir zaman tek bir anda tamamıyla
mevcut değildir. Anlam değişimlere tabii bir süreç içerisinde oluşan tamamlanışı
da hep ertelenen bir yapıdadır. Derrida metni merkezileştirir. Ancak burada sözü
edilen metin, bir hakikat ve tez iddiasında olmayan saçılma ile açıklanabilecek,
metnin ikizi durumundaki önsözdür. Kitap anlamdır, tezdir, oysa önsöz hiç biz
zaman kitabın kendisi değildir. Büyük anlatıların, büyük tezlerin, evrensel
bildirilerin, kurtarıcı söylemlerin sona erdiği önsözde her şey parçalanarak, kendi
içinde açıklanmaya çalışılır. Kitap yerine önsözü, tema yerine motifi, tez yerine
saçılmayı ve diyalektik üçlü yerine diyalektik dörtlüyü getirmek Derrida’nın
dünyasını bütünleyen yaklaşımlardır.
Kısaca Derrida,
293
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Postmodernizm Ve Medya
294
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
Postmodernizm Ve Medya
•Postmodern sinema filmi ilk olarak Jean Jacques Beinex sineması ürünü olan
Diva filmi ile başlamıştır. Bu sinema türünün en bilinen örnekleri, Mavi
Kadife (Blue Velvet), Pulp Fictions, Fight Clup, Temel İçgüdü filmleridir.
Özet (devamı) •Postmodern düşünür olan Baudrillard’ın 1970’lerin başında medya konusuna
ilişkin çalışmalarında tüketim toplumu ve ideolojisi yer almaktadır.
Baudrillard çalışmalarında tüketim toplumu ile metaların gösterge haline
geldiğini ifade eder ve anlamlarının keyfi olarak belirlendiğine vurgu yapar.
Baudrillard çalışmalarında postmodernizmi belirlemede medyanın önemli
rolü olduğunu ileri sürmektedir. Çünkü Baudrillard’a göre, medya
simülasyonlar yaratmaktadır. Bu simülasyonlar ise gerçeği yutarak
hipergerçeklik oluşturmaktadır. Bu nedenle medyanın yarattığı gerçeklik ile
hayaller arasında bir fark kalmamaktadır.
•Foucalt'a göre iktidar merkezi bir konumda değil, toplumun her yerine
yayılmıtır. Foucault’daki iktidar kavramının özneler üzerinde biyo-iktidara
dönüştüğü görülmektedir. Biyo-iktidar bedenin her yönden denetim altına
alınmış olmasına tepki vermemesini ifade ederken bireylerin
normalleşmesini de sağlamaktadır.
• Moderniteye ve Aydınlanma projesine bir karşı duruş olarak geliştirdiği
felsefesiyle Nietzsche, Aydınlanmanın insana vaat ettiklerini vermemesiyle
onları çöküşe (decadence) sürüklediğini iddia etmektedir.
•Postmodern Durum adlı eseriyle tanınan Lyotard’a göre postmodernizm,
modernizmin totaliter dil yapıları yerine farklılığa izin veren dil ve anlam
ilişkisini onaylamaktadır.
• Bir postmodern düşünür olan Derrida’ya göre anlama ediminde yazar ölür
ve metin özne ile birlikte yeniden yazılır. Saçılma kavramını ortaya atan
Derrida, bu kavram ile batılı tarzda düşünmeye alışmış zihnimizin kavramada
başarılı olamayacağı bir anlamsızlık zemini olarak görmektedir.
295
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
Postmodernizm Ve Medya
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi modernizmin özelliklerinden biri değildir?
a) Bilimde nesnel ve evrenselci tutum
b) Hümanizm yani insanın hayatın merkezine alınması
c) Devlet anlayışında laiklik ve demokrasi kavramları
d) Üstanlatı ve araçsal aklın eleştirilmesi
e) Dinsel inançlar yerine bilimin yerleştirilmesi
2. Aşağıdakilerden hangisi her zaman yeni olana, çağdaş olana atıfta bulunan
bilgi ve bilim anlayışını ifade etmektedir?
a) Modernizm
b) Postmodernizm
c) Modernite
d) Postmodernite
e) Postmodernlik
296
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
Postmodernizm Ve Medya
Cevap Anahtarı
1.d, 2.c, 3.b, 4.c, 5.e, 6.a, 7.e 8.c, 9.a, 10.c
297
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
Postmodernizm Ve Medya
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Baudrillard, J. (2005). Simülakrlar ve simülasyon. (Çev. Oğuz Adanır). Ankara: Doğu Batı
Yayınları
Sekmen, M. (2017). Yeni medyada beden, güzellik ve tüketim ilişkisinin eleştirel bağlamda
incelenmesi. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yayınlanmamış Doktora
Tezi. Erzurum
Sim, S. (2006). Postmodern düşüncenin eleştirel sözlüğü. (Çev: Mukadder Erkan- Ali Utku).
Ankara: Babil Yayıncılık.
Sim, S.(2000). Derrida ve tarihin sonu. (Çev. Kaan H. Ökten) İstanbul: Everest Yayınları
Şahin, H. (2015).Günümüz sanatı ve pastiş. Art-e Sanat Dergisi, 8(15), 110-126.
Taşdelen, V. (2008). Hermeneutiğin evrimi: kesitler. Ankara: Hece Yayınları
Tekeli, İ. (1993). “Postmodernizm tartışmaları üzerine düşünceler”. Felsefe Dergisi Sayı: 60,
s. 60-64.
http://acikerisim.ikc.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11469/717/mustafa%20dikmen
.pdf?sequence=1&isallowed=y
http://edebiyat.k12.org.tr/kavramlar/metinleraras%c4%b1l%c4%b1k/36
http://www.cinerituel.com/2015/11/sinemada-modern-anlati-ile-postmodern-anlati-
yapisinin-karsilastirilmasi-ve-david-lynch-sinemasi.html
http://www.irfanerdogan.com/makaleler4/baudrillard.pdf. Küresel pazarı destekleyen
popüler aydınlar: Baudrıllard ve postmodern medya kuramı
https://politikakademi.org/2013/07/michel-foucault-ve-post-modernizm/(michel foucault
ve postmodernizm)
https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=1422 (www.gencufuk.com)
298
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19