You are on page 1of 311

ANADOLU

ÜNİVERSİTESİ

BİREY VE DAVRANIŞ - SOS106U

(BAHAR- 0 1)

Ö ETLER
(01-08)

SORULARLA ÖĞRENELİM
(01-08)

ONU SONU SORULARI


(01-08)

ALIŞTIRMA SORULARI
(01-08)

I MIŞ İ E ve FİNAL SORULARI

( 01 - 020)

a la an
https://istanbul.academia.edu/mustafaisik
1
SOS106U-BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 1: Güdüler ve Güdülenme

uyarılma düzeyinin altına düşüldüğünde bireyler paraşütle


Güdü Kavramı atlamak gibi aktiviteler ile uyarılma düzeyini daha yüksek
Günlük yaşamda davranışların çoğu gelişigüzel ve seviyeye çekebilmektedirler.
kendiliğinden olmayıp belirli bir davranışa sevk eden
sebep ya da sebepleri vardır. Örneğin karnınız acıktığında İçgüdü Kuramı: Belirli bir türün tümünü yansıtan
ya da susadığınızda evde iseniz mutfağa giderek bu karakteristik davranış yapıları içgüdü olarak
ihtiyacınızı giderme yolu bulursunuz. Psikolojide en tanımlanmaktadır. İçgüdüsel davranışlar doğuştan vardır.
önemli amaçlardan biri insan ve havyan davranışlarının Öğrenmeye gereksinim göstermezler. Örneğin, örümceğin
sebeplerini ortaya koymaktır. Davranışlar her zaman ağ kurması, tırtılın koza yapması gibi, davranışlar belli bir
güdülerle oluşur ve şekillenir. türe özgü davranış yapılarını ortaya koymaktadır. İnsanlar
birçok davranışla doğuştan değil sonradan öğrenerek
Güdü: Organizmayı etkileyerek bir amaç için harekete şekillendirmekte ve insan ırkına özgü değil daha çok
geçmeye sevk eden, istekleri, arzuları, ihtiyaçları, dürtüleri kendilerine özgü davranışlar sergilemektedirler.
ve ilgileri kapsayan genel bir kavramdır.
Bilinçdışı Güdüler: Bireylerin çoğunda davranışlarının
Dürtü: Açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik kökenli sebeplerini bilemediği durumlar söz konusudur. Bireyler
güdülere dürtü adı verilmektedir. hatırlamak istemediği rahatsız edici düşünce istek ve
Gereksinim (ihtiyaç): Vücut süreçlerini denge durumuna güdülerini bilinçdışına iterler. Ancak bu güdüler yok
getirmek için çeşitli kaynakların kullanıldığı organizmanın olmazlar ve varlıklarını sürdürürler varlıklarını sürdüren
fizyolojik ihtiyaçları ya da davranışı yüksek seviyede istek ve güdüler bireyler farına varmadan onların
yönlendiren başarma, toplumsal onay, statüye ilişkin davranışlarını yönlendirir.
duyulan istek gibi dürtülerdir. Biyolojik Denge (Homeostasis) Kuramı: Organizmanın
yaşamını sağlıklı şekilde sürdürebilmesi su hava temel
Güdülenme Kuramları
besin maddeleri temel bazı ihtiyaç unsurlarının düzenli
İnsanların davranışlarını yönlendiren güdülenme ile ilgili olarak alınmasına bağlıdır. Organizmanın bünyesine
yaklaşımları; katılan maddelerin hangi yoğunluk ve ne şekilde alınacağı
• Dürtü Kuramı ve alınan bu maddelerin arasında nasıl bir denge
• Özendirici Uyarıcı Kuramı kurulacağı homeostasis kavramıyla açıklanabilir.
Homeostasis sabit içsel durumu işaret eden biyolojik
• En Uygun (Optimal) Düzeyde Uyarılma Kuramı
denge olarak tanımlanabilir. Homeostasis vücudun sürekli
• İçgüdü Kuramı
dengede olmasını ve bu şekilde sağlıklı bir şekilde
• Bilinçdışı Güdüler işlemesini sağlar. İnsanlarda olumsuz öğrenme, yanlış
• Biyolojik Denge (Homeostasis) Kuramı alışkanlıklar örneğin fastfood alışkanlığı gibi durumlar
Başlıkları halinde incelemek daha iyi analiz etmek için biyolojik dengenin bozulmasına ve homeostasis sisteminin
faydalı olacaktır. işleyişini düzensiz hale getirebilmektedir.
Dürtü, fizyolojik kökenli güdüler sonucudur. Dürtüler, en Güdülerin Sınıflandırılması
belirgin içsel güdüleyicilerdir. Açlık, susuzluk, cinsellik Güdüler biyolojik olarak tüm insanlarda görülmenin yanı
dürtüsü bizi amaca yönelik davranışlarda bulunmaya sıra öğrenme sonucu bireylere ve toplumlara göre değişen
zorlar. Örneğin acıktığınızda yemek gereksinimini güdülerin bulunması güdülerin sınıflandırılmasında
gidermek için harekete geçersiniz ve bu davranış sizi zorluklar yaratabilmektedir. En geçerli sınıflandırma
yiyecek bir şeyler aramaya iter. Bu süreçte biyolojik ve güdülerin birincil güdüler ve sosyal güdüler şeklinde iki
psikolojik unsurları göz önünde bulundurmakta fayda grup olarak ayrılmasıdır.
vardır. Bireyin biyolojik olarak gereksinimi devam
etmektedir fakat işyerinde yaşanan bir sorunu düşünme, Birincil Güdüler, Bireyleri davranışa yönlendiren her güdü
kişinin kendi bedenini beğenmemesi yüzünden yemekten her insanda aynı sonuçları doğurmamaktadır. Aynı uyarıcı
kaçınması gibi benzeri psikolojik unsurlar yemek yeme farklı bireylerde farklı güdüleri ortaya çıkarabiliyorken
davranışının oluşmasını engelleyebilmektedir. aynı güdü farklı insanlarda farklı davranışları
tetikleyebilmektedir. Birçok organizmada ortak
Özendirici Uyarıcı Kuram: Bazı davranışlarımız belirli bir öğrenilmemiş belli biyolojik gereksinme durumu ile
fizyolojik temel olmadan, çevredeki uyarıcılardan da ortaya çıkıp davranışı yönlendiren güdüler birincil
kaynaklanır. Özendiricilerin, çoğu kez fizyolojik dürtüler olarak adlandırılmaktadır. Örneğin açlık susuzluk
ihtiyaçlarımızla herhangi bir bağlantısı bulunmaz. Örneğin cinsellik
yemekten sonra tok olsanız dahi güzel kokan bir keki
yeme ihtiyacı hissedebilirsiniz. Açlık ve Susuzluk: Organizmada açlık ile ilgili tepkileri
yönlendiren merkez hipotalamustur. Kana doğrudan
En Uygun (Optimal) Düzeyde Uyarılma Kuram: verilen insülin kandaki şeker miktarını düşürerek açlık
Organizmanın belirli bir uyarılma düzeyinde kalması hissine yol açmaktadır. Aynı şekilde kana verilen glikozda
halidir. Bu uyarılma düzeyinin altına düştüğünde açlık hissini ortadan kaldırmaktadır. Açken midede ortaya
organizma çevresinde daha çok uyarılma arar. Belirli bir
çıkan kasılmaların sebebinin beyindeki açlıkla ilgili Başarısızlık korkusu yüksek bireyle başarılı
merkez olduğu düşünülmektedir. Kanser ya da ülser gibi olmayacakları işler yerine başarı olasılığı yüksek işleri
hastalıklar sebebiyle mideleri alınmış kişilerde açlık tercih eder ve başaracak yeterlilikleri olsa dahi daha üst
duyma hissi devam etmektedir. Çevresel etkiler de seviyedeki işlerden kaçınırlar.
bireylerin açlık gereksinimi yaşamalarına neden olabilir.
İlişki kurma ve bağlanma gereksinimi: İnsanların ilişki
Güzel bir pastanın görüntüsü güzel kokan bir simit gibi
kurma ve sosyalleşme gereksinimleri onları bir arada
çevresel unsurlar ani bir açlık dürtüsüne sebep olabilir.
tutmaktadır. Bu gereksinimler insan davranışlarını
Vücuttaki su ve tuz dengesinin bozulması susuzlukla ilgili
şekillendiren önemli gereksinimler içerisinde yer
gereksinimin belirmesine neden olur. Susuzluk da açlıkta
almaktadır. Örneğin bir sosyal topluluğa üye olma dernek
olduğu gibi çevreden gelen dışsal uyarıcıların etkisi
faaliyetlerine katılma ilişki kurma gereksinimiyle ilgilidir.
altındadır. Örneğin yaz aylarında buz gibi bir içecek
görüntüsü ya da kış aylarında sıcak bir çay kişideki Kontrol altında tutma gereksinimi: Bazı bireyler
susuzluk gereksinimini arttıracaktır. Bazı ülkelerde bazı çevrelerindeki olaylar ve kişiler üzerinde denetim kurma
böcek türleri iştah açıcı olarak nitelendirilebilmektedir. onları kontrol edebilme gereksinimi duyarlar. Örneğin
Yemek alışkanlıkları kültürden kültüre farklılık yaşlılık döneminde çevreleri üzerinde denetim kurma
gösterebilmektedir. Sonuçta açlık gereksinimin üstünlüğü olan kişiler daha sağlıklı ve uzun yaşama
doyurulması biyolojik unsurdan öte psikolojik sosyal ve konusunda daha avantajlıdırlar.
kültürel etkilerle şekillenir.
Ödülün kaynağına göre güdüleme: Yapılan işin
Cinsellik: Açlık ve susuzluk dürtüleri organizmanın doğası gereği işin kendisinin ve içeriğin ödül niteliğini
yaşamını sürdürmesi için önemlidir cinsellik ise türün taşıması birey için zevk ve tatmin sağlıyorsa bu tarz
devamının sağlanması açısından önem kazanmaktadır. ödüller içsel kaynaklı ödül olarak nitelendirilebilir.
Kadın ve erkekte cinsel davranışın altında yatan en önemli Hızlı ve yeterli olma isteği gibi. Eğer davranışın
biyolojik unsur testosteron hormonudur. Diğer yandan gerçekleştirilmesi için dışarıdan bir ödül sunuluyor ve
bazı araştırmacılar insanlarında birçok hayvanın cinsel davranış oluşuyorsa bu durumda dışsal kaynaklı ödülden
davranışlar ortaya koymadan önce hazırlık döneminde söz etmek mümkündür. Bir iş yerinde fazla mesaiye prim
feromen adı verilen maddeler gibi koltukları ve cinsel verilmesi dışsal kaynaklı ödüldür.
organların bulunduğu bölgede benzer kimyasallar
Gereksinimler (ihtiyaçlar) Hiyerarşisi: Abraham
salgıladıklarını ortay koymaktadır. Cinsel heyecanın
Maslow insan davranışlarını şekillendiren
uyarılmasında beynin iç kısmında yer alan limbik sistemin
gereksinimleri bir piramit şeklinde en temel
etkisinin olduğu düşünülmektedir. Açlık ve susuzluk
gereksinimlerden yukarı doğru en karmaşık olanına
güdüsü birey istemese gereksinim olarak çoğalmaya
uzanan bir şekilde sınıflandırmıştır. Piramidin en alt
devam eder. Cinsellik ise uyarılma hem birey tarafından
istenir başlatılır ve devamında bu gerginlik giderilmeye basamağında açlık susuzluk gibi temel fizyolojik
çalışılır. gereksinimler yer alırken Maslow piramidin en üst
noktasına insanların tümüyle potansiyellerini ortaya
Uyarıcı Kaynaklı Güdüler: Öğrenilmemiş güdüler koymaya dönük kendini gerçekleştirme gereksinimini
arasında yer alan uyarıcı kaynaklı güdüler dış uyarıcılara koymuştur.
daha fazla bağlı olup çevreden bilgi edinmeye yöneliktir
Sırasıyla en alt basmaktan yukarıya doğru gereksinimler;
Araştırma Merak: Merak kavramı insanların kendilerini
geliştirmesi, sürekli araştırma ve öğrenme için itici bir • Temel fizyolojik gereksinimler
güdüdür. Bir kısım araştırmalar merak kavramını yaşamın • Güvenlik
anlamını bulma yolunda bir gereksinme olarak ortaya • Ait olma ve sevgi
koyarlarken bir kısmı da merak zekâ ve yaratıcılıkla • Değer başarı saygı
ilişkilendirilmiştir ilerleme ve gelişmenin temeli merak ve • Kendini gerçekleştirme
araştırmadan geçer.
Gereksinimi şeklinde sıralanmaktadır.
Kurcalama: Bireyler bazı şeyleri var olan dokunma ve
anlama isteğinden dolayı bazı şeyleri dokunarak anlamak Maslow’a göre piramidin alt tarafındaki
ya da bazı şeyleri dokunarak sakinleşmenin yolunu gereksinimleri gidermeden üst taraftaki gereksinimleri
arayabilirler. Örneğin sınıfta kalem çevirmek, yüzükle gidermek mümkün olmamaktadır. Kendini gerçekleştirme
oynamak gibi durumlarda birey kurcaladığı maddelerle noktası bireyin elinden gelenin en iyisini ortaya
kendini sakinleştirir. koyabileceği basamağı ifade eder. Piramidin en üst
noktasına çok az kişi ulaşabilmektedir. (S:12 Tablo 1.1’i
Sosyal güdüler: Öğrenilmiş güdüler olan sosyal güdüler inceleyiniz.)
biyolojik gereksinmelerden etkilenmelerine rağmen Piramitte bir üst basmaktaki gereksinim giderilmesinde
toplum değerleri yaşantısının etkisiyle şekillenmiş bir sorun yaşadığında birey önceki basamağa döner ve bu
güdülerdir. Öğrenilmiş bu tarz güdülerin bireyde sıkıntı dönüşler bazen birey için sıkıntılar yaratır. Örneğin
yaratarak psikolojik sorunların yaşanmasına neden sevgilisinden ayrılan bir kadın sevgi ve ait olma ihtiyacı
olabilir. Bu tarz gereksinimler kültürden kültüre tam doyurulamadığı için kendisini aşırı şekilde yemeye
değişebilmektedir. verebilir. Zaman zaman Maslow’un gereksinimlerin
hiyerarşisiyle ilgili yaklaşımına eleştireler yapılmaktadır.
Başarı gereksinimi: günümüzde rekabetin yüksek olduğu Örneğin bir anne çoğu zaman kendi yemez çocuğuna
endüstri toplumlarında daha ön plana çıkan bu gereksinim yedirir çocuğu için kariyerlerini noktalayan pek çok anne
bireylerin davranışları üzerinde etkili olmaktadır. örneği bulunmaktadır.
Kültürden kültüre değişim gösteren başarı gereksiniminde
aile ve çevrenin önemli bir etkenedir. Çocuklarını küçük
yaşlarda bağımsız bir kişi olarak büyümesini sağlayan
aileler çocuklarında başarı gereksiniminin artmasına yol
açacaktır. Başarı gereksinimin başarısızlık korkusuyla
karıştırılmaması gerekir. .
Güdüler ve Güdülenme

GÜDÜ KAVRAMI
Psikolojide en önemli amaçlardan biri insan ve havyan davranışlarının sebeple-
rini ortaya koymaktır. Davranışların ortaya çıkmasında ve bireyden bireye fark-
lılaşmasında güdü kavramı önemli bir yer teşkil etmektedir. Karnınız acıktığında
ya da susadığınızda yapılan ilk iş öncelikle bu ihtiyacı giderme yolunu bulmaktır.
Evde iseniz hemen buzdolabının yolunu tutarsınız. Dışarıda bir yerlerde iseniz
hemen size en yakın, karnınızı doyuracak yere yönlenirsiniz. Karnınız acıktığında
tek başınıza değil de sevdiğiniz bir arkadaşınızla yemeğe gitmek isteyebilirsiniz.
Açlığın yanında yemeği paylaşma, birileriyle birlikte olma ihtiyacı da hissedebi-
lirsiniz. Açsınız fakat birden telefonunuz çaldı ve sevdiğiniz bir arkadaşınızın has-
taneye kaldırıldığını duydunuz. O an aldığınız kötü haberle açlık hissiniz birden
bire yok olabilir. Öte yandan bir kitabı sevdiğiniz için ya da sırf başka arkadaşla-
rınızdan geri kalmamak için de okuyabilirsiniz. Aç olmasanız da belki bir tabak
mantıyı görüntüsü ve güzel kokusu nedeniyle reddedemeyebilirsiniz. İhtiyacınız
olmasa da vitrinde gördüğünüz güzel bir kıyafet için tüm paranızı verebilirsiniz.
Bazı yemekleri daha çok sevip bazılarını sadece açlığımızı geçiştirmek için tü-
ketebilirsiniz. Kısaca insan davranışlarının yönlendirilmesinde ve organizmanın
harekete geçmesinin sağlanmasında güdüler önemli bir rol oynar.
Yukarda da bahsedildiği üzere insanlar her gün çeşitli davranışlar ortaya koyar. Güdü: Organizmayı
Hiçbir davranışın gelişigüzel ve kendiliğinden olduğu söylenemez. Organizmayı etkileyerek bir amaç için
harekete geçmeye sevk eden,
davranışa sevk eden sebep ya da sebepler vardır. Davranışlar her zaman güdülerle istekleri, arzuları, ihtiyaçları,
oluşur ve şekillenir. İstek, arzu ve dürtülerle ilgili bir kavram olan güdü organiz- dürtüleri ve ilgileri kapsayan
genel bir kavramdır.
mayı uyararak organizmanın belli bir amaç doğrultusunda faaliyete geçmesini
sağlar. Güdü, davranışa enerji ve yön veren güçtür; bu güç organizmayı etkileye- Dürtü: Açlık, susuzluk,
cinsellik gibi fizyolojik
rek bir amaç için harekete geçmeye sevk eder. Güdü, istekleri, arzuları, ihtiyaçları, kökenli güdülere dürtü adı
dürtüleri ve ilgileri kapsayan genel bir kavramdır. Fizyolojik kökenli açlık, susuz- verilmektedir.
luk cinsellik gibi güdülere ise dürtü adı verilmektedir. Vücut süreçlerini denge Gereksinim (ihtiyaç):
durumuna getirmek için çeşitli kaynakların kullanıldığı organizmanın fizyolojik Gereksinim (ihtiyaç):
Vücut süreçlerini denge
ihtiyaçları gereksinim (ihtiyaç) olarak tanımlanabilmektedir. Bunun yanında ba- durumuna getirmek için
şarma, toplumsal onay, statüye ilişkin duyulan istek gibi davranışı yüksek seviyede çeşitli kaynakların kullanıldığı
organizmanın fizyolojik
yönlendiren dürtüler de gereksinim olarak adlandırılır. ihtiyaçları ya da davranışı
Bir gereksinimin giderilmesinde çok sayıda farklı davranış etkili olabilmekte- yüksek seviyede yönlendiren
başarma, toplumsal onay,
dir. Birey kendisi ile ilgili tanınma gereksinimini karşılamak için işyerinde terfi statüye ilişkin duyulan istek
etmenin yollarını arayabilir. Sosyal bir derneğe üye olabilir, yeni bir spor araba gibi dürtülerdir.
4 Birey ve Davranış

alabilir. Bunun yanında tek bir davranış birden çok gereksinimin giderilmesine de
öncülük edebilmektedir. Örneğin, işyerinde üst pozisyona terfi eden birey bu yolla
tanınma, statü, güvenlik ve başarı gereksinimlerini giderebilmektedir.

GÜDÜLENME KURAMLARI
İnsanların davranışlarını yönlendiren güdülenme ile ilgili birçok farklı yaklaşım
bulunmaktadır. Bu yaklaşımları genel hatlarıyla incelemek güdülenme konusunu
daha iyi analiz etmek açısından faydalı olacaktır.

Dürtü Kuramı
İnsanların hayatta kalmalarını sağlayacak temel gereksinimlerinden mahrum
kalması organizmada gerilim halinin oluşmasına sebep olacaktır. Gereksinim
halinde organizma gergin bir durumda harekete hazır bir şekildedir. Organizma
bu gerginliği azaltmak için harekete geçer. Aç kalan bir organizmanın amacı
bu ihtiyacı gidermeye dönük olacaktır. Açlığını giderme yollarını değerlendiren
organizma gereksinmeyi gerçekleştirdikten sonra gerginlik durumu azalarak
eski haline döner. Sonuç olarak organizmanın dürtü hali sonlanır.
Açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik konularda en belirgin içsel güdüleyi-
ciler olan dürtüler ile başarı, sevgi, statü sosyal kabullenme gibi daha karmaşık
güdüler için kullanılan gereksinim kavramı bizi amaca yönelik davranışlarda
bulunmaya zorlar. Gereksinim ve dürtü arasındaki ilişkiyi açlık örneği üzerinde
açıklamak kavramları daha iyi tanımak açısından faydalı olacaktır. Aç olan bir
insanda yeme gereksinimi sürekli artmaktadır. Bu noktada açlık dürtüsü gereksi-
nimle birlikte aynı oranda artmayabilir. Örneğin bireyde yeme gereksinimi artsa
da atlanılan ya da günlük koşuşturma içersinde unutulan öğünlerde birey belki
açlığını unutabilecektir. Fakat bu durum bireyin açlık gereksiniminin azaldığı ya
da artık gereksiniminin kalmadığı anlamına gelmemektedir. Aksine sürekli artan
bir şekilde yiyecek bulma gereksinimi bulunmaktadır. Bu süreçte biyolojik ve psi-
kolojik unsurları göz önünde bulundurmakta fayda vardır. Bireyin biyolojik ola-
rak gereksinimi devam etmektedir fakat işyerinde yaşanan bir sorunu düşünme,
kişinin kendi bedenini beğenmemesi yüzünden yemekten kaçınması gibi benzeri
psikolojik unsurlar yemek yeme davranışının oluşmasını engelleyebilmektedir.

Resim 1.1 Özendirici Uyarıcı Kuramı


Tok olsanız dahi Bazı davranışların oluşmasında biyolojik bir
güzel görünen bir unsur bulunmasına gerek yoktur. Çevredeki
pastayı yeme ihtiyacı herhangi bir durum davranışın oluşması için
hissedebilirsiniz.
uyarıcı olabilmektedir. Yeni ve çok işlevli bir
cep telefonunuz olsa dahi yeni çıkan, tanıtım
ve sunuş itibariyle size cazip gelen bir telefo-
nu alma eğiliminde olabilirsiniz. Yemekten
sonra tok olsanız dahi güzel kokan bir keki
yeme ihtiyacı hissedebilirsiniz. Biyolojik ol-
mayan, bireye cazip gelen ve onu davranışa
Özendirici Uyarıcı: Biyolojik iten unsurlar özendirici uyarıcı olarak adlandırılmaktadır. Bu unsurlar bireyi
olmayan, birey gereksinim kendine çeken nesneler olabildiği gibi olaylar da olabilmektedir. Sonuçta biyolojik
duymasa da bireye cazip gelen
ve onu davranışa iten unsurlar olarak açlık ihtiyacı yemekte giderilmiş olmasına rağmen, yemek sonrası yenen
özendirici uyarıcıdır. kekin açlık gidermeyle ilgisi bulunmamaktadır.
1. Ünite - Güdüler ve Güdülenme 5

En Uygun (Optimal) Düzeyde Uyarılma Kuramı


Organizma sürekli olarak belirli bir uyarılma düzeyinde kalmak ister. Belirli bir
uyarılma düzeyinin altına düştüğünde organizma çevresinde daha çok uyarıcı
arar. Organizma en uygun uyarılma düzeyinin üstünde bir uyarılma halindeyse,
daha sakin bir çevre arayarak belirli bir uyarılma düzeyini sürdürmeye çalışır.
Örneğin bireylerin neden yüksek sesli müzik çalınan disko gibi yerlere gitme ge-
reksinimleri ya da yüksek bir yerden yamaç Resim 1.2
paraşütü ile atlama gereksinimleri olduğu Belirli bir uyarılma
bu kuramla açıklanabilir. İnsanların gerçekte düzeyinin altına
yüksek yerden atlamak gibi bir gereksinimleri düşüldüğünde bireyler
paraşütle atlamak
bulunmamaktadır. Hayatın sıkıcı olduğunu ve gibi aktiviteler ile
yeteri derecede uyarılma olmadığını düşünen uyarılma düzeyini
birey bu tarz aktiviteler ile uyarılma düzeyini daha yüksek seviyeye
çekebilmektedirler.
daha yüksek ve kendisi için en uygun seviyeye
çekmek istemektedir.

İçgüdü Kuramı
Belirli bir türün tümünü yansıtan karakteristik davranış yapıları içgüdü olarak
tanımlanmaktadır. Leyleklerin mevsime göre göç etmesi, örümceklerin ağ örme-
leri gibi davranışlar belli bir türe özgü davranış yapılarını ortaya koymaktadır.
Bazı psikologlar buradan esinlenerek insanlarda da içgüdüsel unsurlar olabile-
ceğini ileri sürerek merak, aşk, nefret gibi içgüdülerinin varlığından söz etmiş-
lerdir. İnsan davranışlarının sadece doğuştan olmayıp sonradan kazanılanları da
içermesi ve insanların ortak davranışlarının kendilerine özgü davranışlara göre
çok az gözlemlenmesi içgüdü ve insan arasındaki ilişkinin gücünü zayıflatmakta-
dır. Bir şekilde insanlar birçok davranışı doğuştan değil sonradan öğrenerek şe-
killendirmekte ve insan ırkına özgü değil daha çok kendilerine özgü davranışlar
sergilemektedirler. Bu durum da insan davranışının temelini içgüdü kavramı ile
açıklamanın ne kazar zor olduğunu ortaya koymaktadır.

Bilinçdışı Güdüler
Çoğu zaman insan davranışlarının sebeplerinin bilinmediği ve anlaşılamadığı du-
rumlar söz konusudur. Böyle durumlarda insan bazı davranışları ne için yaptığı-
nın tam olarak farkında değildir. Freud’a göre bireylerin çoğu davranışını farkında
olmadıkları güdüleri yönlendirmektedir. Bireyler hatırlamak istemedikleri rahat-
sız edici düşünce istek ve güdülerini bilinçdışına iterler. Bilinçdışındaki düşünce
istek ve güdüler aslında yok olmaz ve varlıklarını sürdürürler. Bu düşünce istek ve
güdüler bireyler farkında olmadan, onların davranışlarının yönlendirirler.

Biyolojik Denge (Homeostasis) Kuramı


Organizmanın yaşamını sağlıklı şekilde sürdürebilmesi, su, hava, temel besin mad-
deleri temel bazı ihtiyaç unsurlarının düzenli olarak alınmasına bağlıdır. Örneğin
eğer beyin ısısı ani şekilde düşerse bilincinizi kaybedebilirsiniz. Yine aynı şekilde
vücut ağırlığının belli oranında su kaybı vücut işlevlerinin bozulmasına yol aça-
bilir ve hatta ölüm riski bile oluşturabilmektedir. Organizmanın bünyesine katı-
lan maddelerin hangi yoğunluk ve ne şekilde alınacağı ve alınan bu maddelerin
arasında nasıl bir denge kurulacağı homeostasis kavramıyla açıklanabilir. Kelime
6 Birey ve Davranış

itibariyle homeo, benzer ve statis, sabit kelimelerinin birleşiminden meydana gel-


Homeostasis: Organizmanın
bünyesine katılan maddelerin
mektedir. Sabit içsel durumu işaret eden, biyolojik denge olarak tanımlanabilecek
hangi yoğunluk ve ne şekilde
homeostasis ısıyı sürekli dengede tutan termostat gibi vücudun sürekli olarak den-
alınacağı ve alınan bu maddelerin
arasında nasıl bir denge
gede olmasını ve bu şekilde sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlar. Nasıl ki termostat
kurulacağına ilişkin sabit içsel
oda ısısı düştüğünde otomatik olarak kaloriferin yanmasını ya da oda ısısı arttı-
durumu işaret eden biyolojik
denge durumudur ğında kaloriferin sönmesine yönelik sisteme komutlar veriyorsa vücudumuzda da
herhangi bir açlık ya da susuzluk durumunda
Resim 1.3
belli sistemler vücut içersinde bu dengeyi ko-
Fastfood alışkanlığı, ruma adına çalışmaktadırlar. Örneğin susuzluk
bireyde biyolojik
dengenin bozulmasına çekildiğinde organizmada gerilimi azaltmak ve
yol açmaktadır. biyolojik dengeyi sağlamak için organizma su
bulmak için harekete geçer. İnsanlarda ve hay-
vanlarda benzer şekilde işleyen homeostatis in-
sanlarda olumsuz öğrenme, yanlış alışkanlıklar
gibi durumlar, bu sistemin işleyişini düzensiz
hale getirmektedir. Fastfood alışkanlığı, vücut
gereksinim hissetmese de aşırı şekilde tüketilen
yiyecek ve içecekler bireyde biyolojik dengenin
ve neyin gerçekten denge durumu oluşturdu-
ğuna dair bilginin bozulmasına yol açmaktadır.

GÜDÜLERİN SINIFLANDIRILMASI
Bazı güdüler biyolojik olarak tüm insanlarda görülürken bazı güdüler de toplum-
dan topluma değişken bir yapı gösterirler. Bazı güdüler ise öğrenme ile oluştu-
ğundan bireylere göre farklılaşan güdüler de mevcuttur. Biyolojik olarak herkeste
görülen güdülerin yanı sıra öğrenme sonucu bireylere ve toplumlara göre değişen
güdülerin bulunması güdüleri sınıflandırmada sıkıntılar yaratabilmektedir. Bu ko-
nuda en geçerli sınıflandırma güdülerin birincil güdüler ve sosyal güdüler şekilden
iki grup olarak ayrılmasıdır.

Birincil Güdüler
Bireyleri davranışa yönlendiren güdülerin meydana gelmesinde açlık, susuzluk gibi
fizyolojik bir gereksinim ya da yeni fırından çıkmış bir ekmeğin kokusu gibi çevre-
sel özendirici faktörler etkili olabilmektedir. Birçok güdülenme süreci sonuçlarının
herkes için kestirilebildiği mutlak sonuçlar içermez. Bir şekilde her güdü her insanda
aynı sonuçları doğurmamaktadır. Daha önce de bahsedildiği üzere aynı uyarıcı farklı
bireylerlerde farklı güdüleri ortaya çıkarabilirken, aynı güdü farklı insanlarda farklı
davranışları tetikleyebilmektedir.
Birincil Dürtüler: Belli Fakat birçok organizmada ortak, öğrenilmemiş, belli bir biyolojik gereksinme
bir biyolojik gereksinme
durumu ile ortaya çıkan, durumu ile ortaya çıkıp davranışı yönlendiren güdüler birincil dürtüler olarak
birçok organizmada ortak, adlandırılmaktadır. Açlık susuzluk, cinsellik gibi dürtüler bütün biyolojik gerek-
öğrenilmemiş ve davranışı sinimler birincil dürtüler arasında yer almaktadır. Birincil dürtülerin ortaya çıkış
yönlendiren güdülerdir.
şekli ve davranışları ne şekilde yönlendirdiklerini daha iyi anlamak adına bu dür-
tüleri daha detaylı incelemek faydalı olacaktır.

Açlık ve Susuzluk
Bazı araştırmacılar kandaki glikoz olarak adlandırılan basit şeker düzeyine duyarlı
bir şekilde beynin bazı alanlarının uyarıldığını ileri sürmektedirler. Organizmada
açlık ile ilgili tepkileri yönlendiren merkez hipotalamustur. Açlık ve tokluk mer-
kezleri ile yeme ya da doyma durumunu kontrol etmektedir. Açık ve tokluk merke-
1. Ünite - Güdüler ve Güdülenme 7

zindeki sinir hücreleri kandaki glikoz düzeyine bağlı olarak çalışmaktadırlar. Kana
doğrudan verilen insülin kandaki şeker miktarını düşürerek açlık hissine yol aç-
maktadır. Aynı şekilde kana verilen glikoz da açlık hissini ortadan kaldırmaktadır.
Mide de vücuda alınan yiyeceğin cinsi,
miktarı ve içerdiği kalori açısından etkilidir. Resim 1.4
Tokluk hissinin ne ile sağlandığı da önemli- Organizmada açlık
dir. Örneğin bir salata ile doymak ile yoğurt- Talamus ile ilgili tepkileri
yönlendiren merkez
lu bir dönerle doymak arasında tokluk hissi hipotalamustur
açısından fark olacaktır. Açken ortaya çıkan
mide kasılmalarının sebebinin beyindeki aç-
lıkla ilgili merkez olduğu düşünülmektedir.
Kanser ya da ülser gibi hastalıklar sebebiyle
mideleri alınmış kişilerde açlık duyma hissi
devam etmektedir. Hipotalamus
Vücutta uzun süreli yağ depolanması uy-
gun beden ağırlığının korunması, vücuda ge-
rekli enerji için fazla yağ depolamadan denge-
nin kurulması gerekmektedir. Vücuttaki açlığa
olan gereksinim ve uzun süreli vücutta yağ de-
polanması çevresel uyarıcıların etkisi ile den-
geden şaşabilmektedir. Belirtildiği üzere biyolojik olarak yaşanan gereksinim yanında
çevresel etkiler de bireylerin açlık gereksinimi yaşamalarına neden olabilir. Güzel bir
pastanın görüntüsü, güzel kokan bir simit gibi çevresel unsurlar biyolojik süreçleri te-
tikleyebilir ve ani bir açlık dürtüsüne sebep olabilirler. Bu tarz yiyecek koku, görüntü
ve düşüncesi insülin salgılanmasına ve kandaki glikoz seviyesinin düşmesine neden
olmaktadır. Bir şekilde çevresel unsurlar aslında herhangi bir biyolojik gereksinim
olmadan da biyolojik süreçlerin harekete geçmesinde etkili olabilmektedir.
Kişinin içinde bulunduğu duygu durumu da açlık dürtüsünün şekillenmesinde
etkilidir. Çok kızgın olduğunda ya da ümitsizlik durumlarında kendilerini yemek
yemeye yönlendiren insanlar bulunmaktadır. Öte yandan sıkıntılı olduğunuz za-
manlarda iştahınızın kaçması bu duruma örnek olarak verilebilir. Sevdiğiniz ye-
meklerden oluşan bir sofraya oturmadan önce aldığınız bir telefonla, sevdiğiniz
bir yakınızın öldüğünü öğrenmeniz bir anda açlık hissinizin kaybolmasına neden
olacaktır. Bir iş yemeğinde ya da sosyal bir ortamda acıkmasanız dahi diğer kişilere
uyum sağlama adına yemek yiyebilirsiniz. Kız arkadaşının ailesiyle ilk defa tanış-
maya giden bir genç tok olsa dahi hoş görünmek ya da saygısızlık etmeme adına
kendisine ikram edilen yemeği yemek durumunda kalabilir.
Susuzluk da açlığa benzer şekilde biyolojik ve çevresel unsurlara bağlı olarak
düzenlenir. Vücuttaki su ve tuz dengesinin bozulması susuzlukla ilgili gereksini-
min belirmesine neden olur. Örneğin içki içilen barlarda içeceklerin yanında bir
pazarlama taktiği olarak ikram edilen kuruyemiş benzeri yiyecekler vücuttaki tuz
oranını arttıracağından müşteriyi daha çok içecek tüketmeye yöneltecektir.
Susuzluk da açlığa benzer şekilde çevreden gelen dışsal uyarıcıların etkisi altın-
dadır. Yaz aylarında buz gibi bir içecek görüntüsü kişideki susuzluk gereksinimini
arttıracaktır. Aynı dürtünün giderilmesi konusunda hava sıcaklığı ve mevsimlere
göre de farklılık oluşabilmektedir. Yazın soğuk bir içecek görüntüsü bu gereksini-
mi arttırırken, kışın sıcak bir çay birey için daha güdüleyici olacaktır.
Kültür farklılıkları da, her bireyde ortak biyolojik bir unsur olan açlık ge-
reksiniminin doyurulmasını etkilemektedir. Farklı kültürlerde tüketilen fark-
8 Birey ve Davranış

lı yiyecekler birçoğumuza garip gelebilmektedir. Kimi Uzakdoğu ülkelerinde


tüketilen böcekler, eti için beslenen köpekler, bazı ülkelerde at etinin yenmesi
kendi kültürümüzden farklı, açlık gereksinimini gidermede kullanılan alışkan-
lıklardır. Damak tadı olarak adlandırılan farkın kültürlere göre değiştiğini ve
açlık hissini şekillendirdiğini unutmamak gerekir. Örneğin Japonların pirinci
yemeklerde kullanma şekli kendi ülkemizde pirincin kullanılma şeklinden ol-
dukça farklıdır. Bu sebeple birçok Japon’a sütlaç yapı itibariyle çok farklı gele-
bilmektedir. Öte yandan yemek saatleri de kültürel etkenlerle ülkeden ülkeye
değişiklik göstermektedir. Örneğin İspanya
Resim 1.5 da genel olarak akşam yemekleri diğer ülke-
Bazı ülkelerde lere göre çok daha geç saatlerde, akşam 22.00
bazı böcek türleri civarında yenilmektedir. Öte yandan kültür
iştah açıcı olarak farkı ve beslenme alışkanlıkları sebebiyle
nitelendirilebilmekte,
yemek alışkanlıkları günümüzde ABD toplumu gibi gelişmiş top-
kültürden lumlarda küçük yaşlardan başlayarak aşırı
kültüre farklılık kilo sorunlarının yaşandığı görülmektedir.
gösterebilmektedir.
Sonuçta açlık gereksiniminin doyurulması
biyolojik unsurlardan öte psikolojik, sosyal
ve kültürel etkilerle şekillenir.

Cinsellik
Üreme davranışı ile ilgili birincil dürtü olan cinsellik, biyolojik ve çevresel unsur-
lar tarafından uyarılarak ortaya çıkar. Cinsellik dürtüsünün açlık ve susuzluk gibi
diğer birincil dürtülerden farklılaşan yönleri bulunmaktadır. Açlık ve cinsellik
dürtüleri organizmanın yaşamını sürdürmesi için önemlidir. Cinsellik ise sadece
türün devamının sağlaması açısından önem kazanmaktadır.
Cinsel davranışın ortaya çıkmasında merkezi sinir sistemi tarafından kontrol
edilen hormonlar, parfüm kokusu, cinsel içerikli bir reklam, erotik içerikli hayaller
gibi çevresel unsurlar etkili olabilmektedir. Toplum tarafından oluşturulan ahlaki
değerler ve kurallar cinsel davranışın ortaya konuluş şeklini ve yoğunluğunu belirler.
Kadın ve erkekte cinsel davranışın altında yatan en önemli biyolojik unsur
testosteron hormonudur. Diğer yandan bazı araştırmalar, insanların da birçok
hayvanın cinsel davranışlar ortaya koymadan önce hazırlık döneminde fero-
mon adı verilen maddeler gibi koltuk altı ve cinsel organların bulunduğu bölge-
de benzer kimyasallar salgıladıklarını ortaya koymaktadırlar. Cinsel heyecanın
uyandırılmasında, beynin iç kısmında yer alan limbik sistemin etkisinin olduğu
düşünülmektedir.
Cinsel güdülemede biyolojik etkenler kadar psikolojik etkenler de önemlidir.
Cinsel davranışın toplumda baskın kültüre göre şekillendiği ve toplum kuralla-
rı ve ahlak değerleri çerçevesinde yansıtıldığı bilinmektedir. Birey cinselliği aşırı
şekilde düşünse de toplum içersinde cinsel sapkınlıkla suçlanmamak için bu dür-
tüleri bastırabilir. Öte yandan toplum içersinde cinsel çekicilik kavramı da kül-
türden kültüre ve zamana göre değişmektedir. Toplumda özellikle kadınlar için
ideal vücut oranları son 50 yıl içersinde bile farklılaşmıştır. Eski tablolarda daha
balıketi olarak tanımlanan kadın ölçüleri ideal kadını simgelerken günümüzde
“0” beden olarak nitelendirilen kadın imgesi ideal olarak sunulmaktadır.
Cinsellik güdüsü bazı yönleriyle açlık ve susuzluk güdülerinden farklılaşmakta-
dır. Örneğin açlık ve susuzluk gereksiniminin uzun süre doyurulmaması organiz-
manın yaşamının sonlanmasına neden olurken böyle bir durum cinsellik güdüsü
için geçerli değildir. Öte yandan insanlarda cinsel güdüyü uyandıracak uyarıcı sa-
1. Ünite - Güdüler ve Güdülenme 9

yısı oldukça fazladır. Açlık ve susuzluk doğrudan kendileri ile ilgili uyarıcılardan
etkilenirken, bazı bireyler için her tür nesne cinsel uyarıcı vazifesi görebilmektedir.
Ayrıca cinsellik güdüsünün doyurulması ile organizma enerji harcarken, açlık ve
susuzluk güdülerinin doyurulması ile organizmaya enerji sağlanması amaçlan-
maktadır. Açlık ve susuzluk güdüsü birey istemese gereksinim olarak çoğalmaya
devam eder. Cinsellik güdüsünde ise uyarılma hem birey tarafından istenilir, baş-
latılır ve devamında bu gerginlik giderilmeye çalışılır.

Cinsellik ve diğer birincil güdüler arasındaki farkları tartışınız.


1
Uyarıcı Kaynaklı Güdüler
Öğrenilmemiş güdüler arasında yer alan uyarıcı kaynaklı güdüler, dış uyarıcılara
daha fazla bağlı olup, çevreden bilgi edinmeye yöneliktirler. Merak etme, kurcala-
ma gibi güdüler çevreyi araştırarak bireyi daha fazla bilgi toplamaya ve değiştirme-
ye yöneltir (Morris, 2002).

Araştırma ve Merak
Karanlık bir odada ne olduğu, daha önce bilmediğiniz bir yolun nereye gittiği, cep
telefonunun nasıl çalıştığına ilişkin soruların cevabını kişi bilmek ister. Bazı zaman-
lar elde edilecek cevaplar birey için çok önemli olmasa da sadece bilmek ile ilgili bu
güdü merak edilenin ne olduğunu anlama dışında bireye pek bir katkı sağlamamak-
tadır. Merak konusunda ise farklı birçok gö- Resim 1.6
rüş bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar merak
Merak kavramı
kavramını bir duygu olarak nitelendirilirken, insanların kendilerini
Freud merak kavramını cinsel dürtünün sos- geliştirmesi, sürekli
yal açıdan uygun şekilde yansıtılması olarak araştırma ve öğrenme
nitelendirmektedir. Yine aynı şekilde bir kısım için itici bir güdüdür.
araştırmalar merak kavramını yaşamın anla-
mını bulma yolunda bir gereksinme olarak or-
taya koyarlarken, bir kısmında da merak, zekâ
ve yaratıcılıkla ilişkilendirilmiştir.
Merak kavramı insanların kendilerini ge-
liştirip, sürekli araştırmalarına neden olur. Merak daha iyisine ulaşma yolunda
hızlandırıcı bir güç olarak düşünülebilir. Bireyler merak ile birlikte yeni durumları
keşfedebilir ve keşfettiğinden sıkılan birey kendini daha ileri uğraşlara yönlendirir.
İlerleme ve gelişmenin temeli bu şekilde merak ve araştırmadan geçer.

Kurcalama
Bireylerde var olan dokunma ve anlama isteğinin dayanılmazlığından yola çıkarak
psikologlar, bireylerin bazı şeyleri dokunarak anlama gereksinimleri olduğunu ya
da bazı şeylerin dokunarak sakinleşmenin yolu olduğunu vurgularlar. Birey bil-
mediği yeni bir cihazı kurcalayarak ne olduğunu anlama yönünde kendisini tat-
min edebilir. Öte yandan tesbih çekmek, sınıfta derste kalem çevirmek, yüzüğüyle
oynamak gibi durumlarda da birey kurcaladığı maddelerle kendisini sakinleştirir

Sosyal Güdüler
Açlık, susuzluk ve cinsellik gibi doğuştan sahip olunan güdülerin dışında bireyler
öğrenme yoluyla yeni güdüler kazanırlar. Bireylerarası ilişkileri kapsayan bir arada
bulunma, güç ve başarı gereksinimlerini gibi sosyal güdüler de insanların davra-
10 Birey ve Davranış

nışları üzerinde öğrenilmemiş güdüler kadar etkilidir. Açlık, susuzluk ve cinsellik


gibi güdüler tüm canlı türlerinde ortak güdülerken, öğrenilmiş güdüler olan sosyal
güdüler biyolojik gereksinmelerden etkilenmelerine rağmen toplum değerleri, ya-
şantısının etkisiyle şekillenmiş güdülerdir. Açlık susuzluk güdülerinin giderilme-
mesi bireyde biyolojik sorunlar yaratabilirken, öğrenilmiş bu tarz güdülerin gide-
rilmemesi biyolojik sorunlara değil de daha çok bireyde sıkıntı yaratarak psikolojik
sorunların yaşanmasına neden olabilmektedir. Bu tarz gereksinimler kültürden
kültüre değişebilmektedir. Türk toplumunda diğerleri tarafından onaylanma ve di-
ğer bireyleri rahatsız etmeden onlarla uyum içinde yaşama gereksinimi olan sosyal
kabul gereksinimi daha baskınken Amerikan toplumunda başkalarına muhtaç ol-
madan kendi kendine yaşayabilme gereksinimi olan bağımsızlık gereksinimi daha
etkilidir (Cüceloğlu, 2006).

Başarı Gereksinimi
Başarı gereksinimi yapılan bir işi en iyi şekilde yerine getirme ve sonuçları ile ilgili
haz alma davranışı ile ilgilidir. Rekabetin yüksek olduğu endüstri toplumlarında
daha da ön plana çıkan başarı gereksinimi bireylerin davranışlarının üzerinde et-
kili olmaktadır. Başarı gereksinimi yüksek bireyler ortaya koydukları işlerin daha
iyi olması için işlerine daha çok özen gösterirler. Bu kişilerin okul ve iş hayatında
düşük başarı gereksinimi olan bireylere oranla daha yüksek notlar aldıkları ya da
daha üst pozisyonlara geldikleri görülmektedir. Örneğin bu tarz kişiler için maaşa
yapılan zam paranın maddi gücünden öte kişinin bireysel başarısının kanıtı oldu-
ğundan güdüleyici bir etkiye sahiptir.
Başarı gereksiniminde ailenin yetiştirme tarzının önemli olduğu bilinmekte-
dir. Başarı gereksiniminin kültürden kültüre değişmesi bu konuda aile ve çevrenin
önemini ortaya koymaktadır. Özellikle çocuğun küçük yaşlarda kendi seçimlerini
yapmasına izin verilmesi, kendi parasını kazanabilmesi ve inisiyatif alabilmesi için
bağımsız bir kişi olarak büyütülmesi başarı gereksiniminin artmasına yol açacak-
tır. Bir şekilde bağımsız yapı bireyin yapacaklarının sonuçlarının kendisi ile ilgili
olduğunun işaretidir. Aileye bağımlı yetişen çocuk her davranışını aileyi memnun
etmek ya da onlardan onay almak için gerçekleştirecektir. Bir şekilde başarı gerek-
sinimi yüksek bireyler için yaptıkları işin en iyi hatta kendileri için en mükemmel
şekilde yapılması önemlidir. Bu noktada başarı gereksiniminin başarısızlık korkusu
ile karıştırılmaması gerekmektedir. Bu yüzden başarısızlık korkusu yüksek bireyler
başarılı olamayacakları işler yerine başarı olasılığı yüksek işleri tercih eder ve başa-
racak yeterlilikleri olsa dahi daha üst seviyedeki işlerden kaçınırlar.
Resim 1.7
İnsanların ilişki kurma ve sosyalleşme İlişki Kurma ve Bağlanma Gereksinimi
gereksinimleri onları bir arada tutar. Toplumdaki diğer insanlarla ilişki kurma onlarla yakın olma gereksinimi
yine insan davranışlarını şekillendiren önemli gereksinimler içersinde
yer almaktadır. Birey toplum içersinde diğerleri ile birlikte olma, onla-
rın onayını alma, topluma uyma gereksinimi gösterir. Örneğin bir sosyal
topluluğa üye olma, dernek faaliyetlerine katılma ya da en basitinden bi-
let kuyruğunda ya da otobüste yolculuk yaparken yanınızda oturan daha
önceden tanımadığımız bir insanla bir sohbeti başlatma gereksinimi iliş-
ki kurma gereksinimi ile ilgilidir. Birlikte olma gereksinimi bireyden bi-
reye farklılaşabilir. Bazı bireyler diğer insanlarla ilişki kurma konusunda
daha çok gereksinim duyarken bazı insanlar için yalnız başlarına kalıp
insanlardan uzaklaşma gereksinimi daha ağır basabilmektedir.
1. Ünite - Güdüler ve Güdülenme 11

Kontrol Altında Tutma Gereksinimi


Bazı bireyler çevrelerindeki olaylar ve kişiler üzerinde denetim kurma, onları kont-
rol edebilme gereksinimi duyarlar. Bazı toplumlarda kadercililik olarak, sonuçları
bekleyip görme gereksinimi daha fazlayken bazı toplumlarda durumu denetim al-
tında tutma ve istenilen yönde gitmesini sağlayan gereksinim baskın olabilmektedir.
Örneğin, yaşlılık döneminde çevreleri üzerinde denetim kurma inisiyatifi olan kişi-
ler, daha sağlıklı ve uzun yaşama konusunda daha avantajlıdırlar.

Sizce para iyi bir güdüleyici midir.? Tartışınız.


2
Ödülün Kaynağına Göre Güdülenme
Bireylerin güdülenmesinde ödüller önemli bir yer teşkil eder. Bu noktada bireyle-
rin güdülenmesinde içsel ve dışsal kaynaklı ödüller farklı şekilde bireylerin dav-
ranışlarını yönlendirir. Yapılan işin doğası gereği, işin kendisinin ve içeriğin ödül
niteliğini taşıması birey için bir zevk ve tatmin sağlıyorsa bu tarz ödülleri içsel kay-
naklı ödül olarak nitelendirmek mümkündür. Hızlı ve yeterli olma isteği, gelişme
arzusu, araba kullanmak, bilme ihtiyacı, yüksek yerden suya atlamak, bulmaca çöz-
mek gibi sadece alınan haz için gerçekleştirilen aktiviteler bu gruba girmektedir.
Eğer davranışın gerçekleştirilmesi için dışarıdan bir ödül sunuluyor ve davranış
oluşuyorsa bu durumda dışsal kaynaklı ödülden söz etmek mümkündür. Bir iş-
yerinde fazla mesaiye sadece prim ve yan ödemeler olduğu için kalan bir çalışan
dışsal kaynaklı ödülle güdülenmektedir. Kendisini geliştirmek ve daha ilerde bu
çabasıyla daha iyi yerlere geleceğini düşünerek fazla mesaiye kalan bir çalışanın
davranışlarında içsel kaynaklı ödülün etkisi olduğunu söylemek mümkündür.

Gereksinimler (İhtiyaçlar) Hiyerarşisi


İnsanlarda güdüler en temelde öğrenilmemiş
Resim 1.8
daha ilkel güdülerden, daha karmaşık güdü-
lere uzanan bir yol izlemektedirler. İnsancıl Abraham MASLOW
psikolojinin savunucularından Abraham
Maslow insan davranışlarını şekillendiren
gereksinimleri bir piramit şeklinde en temel
gereksinimlerden yukarı doğru en karmaşık
olanına uzanan bir şekilde sınıflandırmıştır.
Piramidin en alt basamağında açlık, su-
suzluk gibi temel fizyolojik gereksinimler yer
alırken, Maslow piramidin en üst noktasına
insanların tümüyle potansiyellerini ortaya
koymaya dönük kendini gerçekleştirme ge-
reksinimini koymuştur. Sırasıyla en alt basa-
maktan yukarıya doğru gereksinimler hiye-
rarşik olarak;
• açlık susuzluk,nefes alma, cinsellik, uyku
gibi temel fizyolojik gereksinimler,
• ailenin, işin, sahip olunan kaynakların güvenliğinin gereksinimi
• aile, sosyal grup, yakın arkadaşlık gibi ait olma ve sevgiye ilişkin sosyal gereksinimler
• değer, başarı, saygının takdir edilmesi gereksinimi
• ahlakın üstünlüğü, yaratıcılık,problem çözme gibi unsurları kapsayan kendini ger-
çekleştirme gereksinimi şeklinde sıralanmaktadır.
12 Birey ve Davranış

Maslow’a göre piramidin alt tarafındaki gereksinimleri gidermeden üst tarafta-


ki gereksinimleri gidermek mümkün olmamaktadır. Bir şekilde karnı doymayan
ya da güvenlik gereksinimi tam olarak karşılanmamış bir bireyin kendisine yeni
bir romantik ilişki araması ya da kendini gerçekleştirme yolunda gereksinim duy-
ması mümkün olamamaktadır. Çok uzun süre aç kalmış birinin ilk yemek buldu-
ğu anda toplum kurallarına göre hareket ederek yemek yemesi de bu doğrultuda
beklenemez. İş hayatından örnek verecek olursak, işe yeni giren bir kişi için önce-
likli olarak amaç fizyolojik ihtiyaçları karşılamak yolunda alınacak ücrettir. Daha
sonra kişi işyerindeki sosyal güvenlik hakları gibi unsurlarla kendisini güvence
altına almak isteyecektir. Bu gereksinimleri gerçekleştiren birey kendini işyerine
ait hissedecek ve işini sevecektir. Bu gereksinimlerin de doyumundan sonra kişi
yaptığı iş ile ilgili takdir ve saygı görmek gereksinimi de doyurulan birey kendini
gerçekleştirme, elinden gelenin en iyisini ortaya koyma yolunda gereksinimini
giderme yolunu araştıracaktır. Kendini gerçekleştirme noktası bireyin elinden
gelenin en iyisini ortaya koyabileceği basamağı ifade eder. Piramidin en üst nok-
tasındaki kendini gerçekleştirme aşamasına pek az sayıda kişi ulaşabilmektedir.
Şekil 1.1
Maslow’un
Gereksinimler
Hiyerarşisi

kendini
gerçeklefltirme

de¤er, baflar›, sayg›

ait olma ve sevgi

güvenlik

temel fizyolojik gereksinimler

Piramitte bir üst basamaktaki gereksinimin giderilmesinde soru yaşandığında


birey bir önceki basamağa döner ve bu dönüşler bazen birey için sıkıntılar yaratır.
Örneğin, sevgilisinden ayrılan bir kadın, sevgi ve ait olma ihtiyacı tam doyurula-
madığı için kendisini aşırı şekilde yemek yemeye verebilir.
Zaman zaman Maslow’un gereksinimlerin hiyerarşisi ile ilgili yaklaşımına
eleştiriler yapılmaktadır. Örneğin bazı ailelerde ekonomik sıkıntılar sonucu ilk
basamak olan temel fizyolojik gereksinimlerin giderilmesine ilişkin sorun yaşan-
sa da daha üst basamağa ait bir arada bulunma gereksiniminin giderildiği görül-
mektedir. Bu tarz aileler ekonomik durumları kötü olsa dahi birbirlerine bağlı
bir şekilde bir arada bulunmayı gerçekleştirebilmektedirler. Öte yandan okumaya
çok önem veren bir ailede yetişen bir kişi aç bile olsa parasını yiyecek almak yeri-
ne kitap alarak değerlendirebilir.
1. Ünite - Güdüler ve Güdülenme 13

Örneğin bir anne de çoğu zaman kendi yemez, çocuğuna yedirir. Çocuğu için
kariyerini noktalayan pek çok anne örneği bulunmaktadır. Bazen yiyecek, barınak
ve güvenlik konusunda sıkıntılar yaşanan dönem ve bölgelerde sanatsal ve bilim-
sel çabaların en büyüklerinin ortaya çıktığına tarih tanıklık etmiştir.
Maslow’a göre gereksinimler hiyeraraşisinin en üst noktası kendini gerçekleş-
tirme basamağıdır. İnsanların çok azı bu basamağa ulaşabilmektedir. İnsanlar za-
man zaman kendini gerçekleştirme basamağına gelmeseler de kısa süreyle bu tec-
rübeyi yaşamışlardır. Verilen bir görevin tam anlamıyla yapılması, hiçbir karşılık
beklemeden yardım edebilmek, bir sanat eseri karşısında hayranlık duyabilmek,
anne-baba olunduğunda hissedilen mutluluk gibi durumlar buna örnek olarak
verilebilir. Tarihteki örnek kişilerden yola çıkarak kendini gerçekleştirme ile ilgili
benzer bazı kişisel özellikleri gerçekliği verimli bir şekilde algılamak, belirsizliğe
tahammül edebilmek, kendilerini ve başkalarını oldukları gibi kabul edebilmek,
yaratıcı olmak, bireylerden öte sorunlar üzerinde yoğunlaşabilmek, iyi bir mizah
anlayışına sahip olabilmek, insanlığın refahına odaklanabilmek, başarısız dene-
yimlerini fırsata dönüştürebilmek, hayata daha nesnel bir açıdan bakabilmek şek-
linde sıralayabiliriz.

Maslow’un gereksinimler hiyerarşisine göre “Üst basamaktaki giderilemeyen bir gereksinim


alt basamaktaki gereksinimi daha çok istenir hale gelir” ifadesini bir örnekle açıklayınız 3
14 Birey ve Davranış

Özet
Güdü kavramını ve insan davranışlarını şekillen- laşan güdüler de mevcuttur. Güdüler birincil gü-
1 diren unsurları betimlemek. düler ve sosyal güdüler olmak üzere iki gruptur.
Davranışların şekillenmesinde güdüler etkilidir. Birçok organizmada ortak, öğrenilmemiş, belli
İstek, arzu ve dürtülerle ilgili bir kavram olan bir biyolojik gereksinme durumu ile ortaya çı-
güdü organizmayı uyararak organizmanın belli kıp davranışı yönlendiren güdüler birincil dür-
bir amaç doğrultusunda faaliyete geçmesini sağ- tüler olarak adlandırılmaktadır. Açlık susuzluk,
lar. Güdü, davranışa enerji ve yön veren güçtür; cinsellik gibi dürtüler bütün biyolojik gereksi-
bu güç organizmayı etkileyerek bir amaç için nimler birincil dürtüler arasında yer almaktadır.
harekete geçmeye sevk eder. Güdü, istekleri, ar- Öğrenilmemiş güdüler arasında yer alan uyarıcı
zuları, ihtiyaçları, dürtüleri ve ilgileri kapsayan kaynaklı güdüler, dış uyarıcılara daha fazla bağ-
genel bir kavramdır. Fizyolojik kökenli açlık, lı olup, çevreden bilgi edinmeye yöneliktirler.
susuzluk cinsellik gibi güdülere ise dürtü adı Merak etme, kurcalama gibi güdüler çevreyi
verilmektedir. Başarma, toplumsal onay, statüye araştırarak bireyi daha fazla bilgi toplamaya ve
ilişkin duyulan istek gibi davranışı yüksek sevi- değiştirmeye yöneltir Açlık, susuzluk ve cinsel-
yede yönlendiren dürtüler de gereksinim olarak lik gibi doğuştan sahip olunan güdülerin dışında
adlandırılır.. bireyler öğrenme yoluyla yeni güdüler kazanır-
lar. Bireylerarası ilişkileri kapsayan bir arada bu-
Güdülenme kuramlarını tanıyıp farklı bakış açı- lunma, güç ve başarı gereksinimleri gibi sosyal
2 larını tanımak. güdüler de insanların davranışları üzerinde öğ-
İnsanların davranışlarını yönlendiren güdülen- renilmemiş güdüler kadar etkilidir. Yapılan işin
me ile ilgili birçok farklı yaklaşım bulunmak- doğası gereği, işin kendisinin ve içeriğin ödül
tadır. İnsanların hayatta kalmalarını sağlayacak niteliğini taşıması birey için bir zevk ve tatmin
temel gereksinimlerinden mahrum kalmasıyla sağlıyorsa bu tarz ödülleri içsel kaynaklı ödül,
oluşan gerilim hali ve bu durumdan dolayı or- davranışın gerçekleştirilmesi için dışarıdan bir
ganizmanın harekete geçmesine yönelik dürtü ödül sunuluyorsa dışsal kaynaklı ödülden söz
kuramı, yemekten sonra tok olsanız dahi gü- etmek mümkündür.
zel kokan bir keki yeme ihtiyacının açıklandığı
özendirici uyarıcı kuramı, bireylerin neden yük- Davranışların oluşmasında etkili gereksinimlerin
sek sesli müzik çalınan disko gibi yerlere gitme 4 birbirleriyle olan ilişkisi ve gereksinimler arası hi-
gereksinimleri ya da yüksek bir yerden yamaç yerarşik yapıyı tanımlamak.
paraşütü ile atlama gereksinimleri olduğunu İnsanlar öğrenilmemiş ilkel güdüler kadar daha
ortaya koyan en uygun (optimal) düzeyde uya- karmaşık güdülere de sahiptirler. Abraham
rılma kuramı, belli bir türe özgü davranış ya- Maslow’un insan davranışlarını yönlendiren
pıları belirleyen içgüdü kuramı, organizmanın gereksinimlerle ilgili en temel gereksinimlerden
bünyesine katılan maddelerin hangi yoğunluk başlayarak piramit şeklinde en karmaşık olanına
ve ne şekilde alınacağı ve alınan bu maddelerin uzanan gereksinimler kuramı hala popülerliği-
arasında nasıl bir denge kurulacağını açıklayan ni korumaktadır. Piramidin en alt basamağında
biyolojik denge kuramı güdülenme davranışları- açlık, susuzluk gibi temel fizyolojik gereksinim-
nı farklı açılardan açıklamaktadırlar. ler yer alırken, Maslow piramidin en üst nokta-
sına insanların tümüyle potansiyellerini ortaya
Birincil ve sosyal güdüleri karşılaştırmak, güdü- koymaya dönük kendini gerçekleştirme gerek-
3 lerin sınıflandırılmasında etkili unsurları betim- sinimini koymuştur. Maslow’a göre piramidin
lemek. alt tarafındaki gereksinimleri gidermeden üst
Bazı güdüler biyolojik olarak tüm insanlarda taraftaki gereksinimleri gidermek mümkün
görülürken bazı güdüler de toplumdan topluma olmamaktadır. Piramidin en üst noktasındaki
değişken bir yapı gösterirler. Bazı güdüler ise kendini gerçekleştirme aşamasına pek az sayıda
öğrenme ile oluştuğundan bireylere göre farklı- kişi ulaşabilmektedir.
1. Ünite - Güdüler ve Güdülenme 15

Kendimizi Sınayalım
1. Fizyolojik kökenli açlık, susuzluk cinsellik gibi gü- 6. Bir işi en iyi şekilde yerine getirme ve sonuçları ile
dülere ne ad verilir? ilgili haz alma davranışına ne ad verilir?
a İstek a. Güdülenme
b. Gereksinim b. İlişki Kurma Gereksinimi
c. Güdü c. Başarı Gereksinimi
d. Dürtü d. Kontrol Altında Tutma Gereksinimi
e. İçgüdü e. Kendini Gerçekleştirme
7. Sabit içsel durumu işaret eden, biyolojik denge ola-
2. Yemekten sonra tok olsanız dahi, güzel kokan bir rakda tanımlanabilecek duruma ne ad verilir?
keki yeme ihtiyacı hangi kuramla açıklanabilir? a. Güdülenme
a. İçgüdü Kuramı b. İçgüdü
b. Özendirici Uyarıcı Kuramı c. Basımlama
c. Bilinçdışı Güdülenme d. Homeostasis
d. Dürtü Kuramı e. Dürtü
e. Biyolojik Denge Kuramı
8. Açlık ve tokluk merkezinin bulunduğu, vücutta aç-
3. Toplum içersinde diğerleri ile birlikte olma, onların lık ile ilgili durumları aşağıdakilerden hangisi yönlen-
onayını alma, topluma uyma gereksinimine ne ad verilir? dirmektedir?
a. Güvenlik a. Limbik sistem
b. Bağlanma b. Hipotalamus
c. Sevgi c. Omurilik
d. Kendini Gerçekleştirme d. Beyin
e. Dürtü e. Beyincik

4. Aşağıdakilerden hangisi birincil güdülerdendir? 9. Bireylerin yüksek bir yerden yamaç paraşütü ile at-
a. Başarı lama gereksinimlerinin sebebini açıklayan kuram aşa-
b. Kontrol Altında Tutma ğıdakilerden hangisidir?
c. Tanınma a. İçgüdü Kuramı
d. İlişki Kurma b. Özendirici Uyarıcı Kuramı
e. Cinsellik c. En Uygun Düzeyde Uyarılma Kuramı
d. Dürtü Kuramı
5. Yapılan işin doğası gereği, işin kendisinin ve içeri- e. Biyolojik Denge Kuramı
ğinin ödül niteliğini taşıması birey için zevk ve tatmin
sağlıyorsa bu tarz ödüllere ne ad verilir? 10. Maslow’un gereksinimler hiyararşisine göre diğer
a. Ortamsal Kaynaklı Ödül tüm ihtiyaçların karşılanması durumunda ulaşılabilen
b. Uyarıcı Kaynaklı Ödül gereksinime ne ad verilir?
c. Dışsal Kaynaklı Ödül a. Güvenlik Gerçekleştirme
d. Fizyolojik Kaynaklı Ödül b. Bağlanma Geliştirme
e. İçsel Kaynaklı Ödül c. Kendini Gerçekleştirme
d. Sevgi Gerçekleştirme
e. Dürtü Geliştirme
16 Birey ve Davranış

Yaşamın İçinden
teneklerine uygun bir işte çalışması motivasyonu çok
Kendi Motivasyonunu Kendin Arttır olumlu etkileyen bir etmendir. Bilgi, beceri, deneyim
Motivasyon (güdülenme) kısaca bir işi yapmak için ve yetenekleriniz yaptığınız işe uygun değilse kendi-
hissedilen isteklilik olarak tanımlanabilir. Motivasyo- nizi geliştirmenin yollarını bulun. Olmak istediğiniz
nu arttırma denildiğinde akla çoğu zaman kurum ve yerde olabilmek için edinmeniz gerekenleri belirleyin
yöneticiler tarafından çalışanların iş verimliliğini art- ve edinmek için çaba harcayın.
tırmak için alınacak önlemler gelir. Asıl önemli olan, İş yerinde ekip içindeki rolünüzü gözden geçirin: İş ye-
kişinin kendisinden kaynaklanan, içinden gelen mo- rinde ekip içindeki rolünüzün size uygun olup olma-
tivasyondur. Aksi bir durum zorunlu olarak iş yap- dığını, farklı bir rolde olmak isteyip istemediğinizi dü-
maktan başka anlam taşımaz. Diğer yandan, insanın şünün. Fakat istemenin tek başına yeterli olmadığını,
içinden gelen istekliliğinin yalnız dışarıdan gelecek istediklerinizin gerçekleşebilmesi için koşulları doğru
etkilerle etkinleşmesini beklemek de doğru bir yakla- biçimde değerlendirmeniz ve harekete geçmeniz ge-
şım değildir. Çaba gösterirse her insanın kendi içindeki rektiğini unutmayın. Rolünüzü değiştirmek için neler
istekliliği arttırması mümkündür. yapmanız gerektiğini belirleyin ve yapmanız gereken-
Motivasyonunuzu gözden geçirin: Motivasyonu düşen leri gerçekleştirmek için elinizden gelen her türlü ça-
çalışanlar işe dört elle sarılmaz ve yaptığı işten psiko- bayı gösterin.
lojik doyum almaz. İşini sevmediğini düşünmeye; her Enerjinizi neyin tükettiğini belirleyin: Motivasyon dü-
sabah, yine işe mi geldik diye düşünmeye başlar. Çalış- şüklüğünün en önemli göstergelerinden biri de iş yap-
tığı işyerinde kendini oraya ait değilmiş gibi hisseder. mak için gerekli olan ruhsal enerjinin tükenmiş olma-
Daha üretken ya da verimli olmak için ne yapabilirim sıdır. Enerjinizin tükendiğini hissediyorsanız bunun
diye bir düşünce aklından bile geçmez. Motivasyonu- kaynaklarını belirlemeye çalışın. Yaptığı işi sevmeme,
nuz düştüyse hiçbir zaman bunun kendiliğinden ortaya çalışanların enerjisini en çok tüketen etmenlerden bi-
çıkmasını ya da başkaları tarafından arttırılmasını bek- ridir. Diğer yandan, “ağır iş yükü”, “aşırı rekabetin ol-
lemeyin. Etkin bir çaba içine girerek motivasyonu art- duğu ortam”, “çalışanın hayır diyememe huyu”, “zaman
tırmak mümkündür. “Yaptığım işi sevmiyorum ki nasıl yönetiminde başarısız kalma”, “yaşadığı çatışmaları
motivasyonumu arttırayım?” diye düşünmeyin, moti- çözememe”, “iş yerinde yaşanan anlaşmazlıklar”, “kötü
vasyon çoğu zaman işi sevmeyi de beraberinde getirir. bir yöneticiyle (takdir etmeyen, sürekli eleştiren, işten
Hedeflerinizi belirleyin: İnsanın belli bir hedefinin başka bir şey düşünmeyen, anlayışsız, adalet duygusu
olması her zaman motivasyonu olumlu etkileyen bir gelişmemiş) ya da iş arkadaşları (bir sorun yaşandı-
etmendir. Kendinize kısa ve uzun vadeli hedefler belir- ğında destek olmayan, kaytarma yanlısı) ile çalışıyor
leyin. Fakat hedeflerinizi yalnız işyeri ile sınırlı tutma- olma” çalışanların enerjilerini tüketen en önemli et-
yın; yaşamdaki hedeflerinizi, kişisel ve profesyonel he- menler arasında sayılabilir. Sizi en çok tükettiğini dü-
deflerinizi gözden geçirin. Muğlak, belirsiz ya da genel şündüğünüz etmenleri belirlediğinizde onları çözmek
hedeflerden kaçının. Hedefin mutlaka “büyük” bir he- için gerekli olan çabayı gösterin.
def olması gerektiği düşüncesinden uzak durun. Uzun Psikolojik ve sosyal gereksinimlerinizi gözden geçirin:
vadeli ve gerçekleşmesi göreceli daha zor olan hedefler Temel gereksinimleri karşılanan bir kişinin motivasyo-
yanında günlük basit hedefler de seçin. nunu en çok etkileyen etmenler arasında “takdir edil-
Kendi sorumluluklarınızı görün: Ülkemizde her alan- me”, “ait hissetme”, “saygı görme”, “yetki kullanma” ve
da yaygın olarak görülen “olup bitenden bir başkasını “kendini gerçekleştirme” sayılabilir. İş yerinde bu ge-
sorumlu tutma ve kendi sorumluluğunu bütünüyle reksinimleri karşılanmayan insanlar kolayca motivas-
yok sayma” tutumu motivasyonu olumsuz etkileyen yonlarını kaybederler. Bu gereksinimlerden hangileri-
bir yaklaşımdır. Kuşkusuz, bazı konularda sorum- nin sizin için daha çok önem taşıdığını belirleyin. En
luluk büyük oranda bir başkasına ait olabilir. Fakat önemsediğiniz gereksiniminiz iş yerinde karşılan(a)
başkalarını suçlama ve sorumluluklara takılıp kalmak mıyorsa bu gereksiniminizi karşılamanın başka bir
kör bir kuyudur; içine düştünüz mü çıkamazsınız. yolunu mutlaka bulun. Örneğin, “takdir edilme” sizin
Bilgi, beceri, deneyim ve yeteneklerinizi geliştirin: için çok önem taşıyorsa ve yöneticilerinizin yönetim
İnsanın bildiği, deneyim sahibi olduğu, beceri ve ye- tarzında çalışanları takdir etme bulunmuyorsa, onlar
1. Ünite - Güdüler ve Güdülenme 17

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı


tarafından takdir edilmeyi beklemeyin. Öncelikle ken- 1. d Yanıtınız yanlış ise “Güdü ve Duygu Kavramı”
di kendinizi takdir etmeyi ve ödüllendirmeyi öğrenin konusunu yeniden gözden geçiriniz.
ve bu gereksiniminizi karşılamanın başka yollarını bul- 2. b Yanıtınız yanlış ise “Güdülenme Kuramları”
maya çalışın. konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Kendinizi tanıyın: Çalışanların ve yöneticilerin kişilik 3. b Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Güdüler” konusunu
özellikleri iş yerinde motivasyonu etkileyen en önemli yeniden gözden geçiriniz.
etmenler arasında bulunmaktadır. Hem kendinizin hem 4. e Yanıtınız yanlış ise “Güdülerin Sınıflandırılma-
yöneticinizin motivasyonunuzu olumlu ve olumsuz et- sı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
kileyen kişilik özelliklerini belirleyin. Yöneticinizin kişi- 5. e Yanıtınız yanlış ise “Ödülün Kaynağına Göre Gü-
lik yapısını değiştiremeyeceğiniz için, onun bu davranış- dülenme” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
ları ile nasıl baş edeceğinizi öğrenin. Motivasyonunuzu 6. c Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Güdüler” konusunu
olumlu etkileyen kişilik özelliklerinizi daha ön plana yeniden gözden geçiriniz.
çıkarmaya çalışırken, olumsuz etkileyen özelliklerinizi 7. d Yanıtınız yanlış ise “Güdülenme Kuramları”
değiştirmeye çalışın. Hayır diyemeyen bir kişi iseniz ha- konusunu yeniden gözden geçiriniz.
yır demeyi, isteklerini söyleyemeyen bir kişi iseniz istek 8. b Yanıtınız yanlış ise “Birincil Güdüler” konusu-
ve gereksinimlerinizi söylemeyi, alıngan bir kişi iseniz nu yeniden gözden geçiriniz.
alınmamayı, çekingen bir kişi iseniz daha girişken olma- 9. c Yanıtınız yanlış ise “Güdülenme Kuramları”
yı öğrenin. konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Kişisel vizyonunuzu yaratın: Yaşamdan, insanlardan 10. c Yanıtınız yanlış ise”Maslow’un gereksinimler hi-
ve kendinizden beklentilerinizi gözden geçirin. Nasıl yerarşisi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
bir hayat yaşamak, nasıl bir insan olmak istediğinizi ve
bunları neden istediğinizi belirleyin. Yaşamınızı olu-
runa bırakmayın, yönlendirin. Kişisel vizyonunuz ile
yalnız günü kurtarmayı değil, geleceğinizi kurmayı he-
defleyin. Kendinize uygun bir vizyon geliştirdiğinizde,
bunun yaşamınıza yön vereceğini ve anlam katacağını
unutmayın. Vizyonunuzu bir kez oluşturduktan sonra,
onu bir kenarda bırakmayın; ona sahip çıkın ve gerçek-
leştirmeye çalışın.
Ruhsal durumunuzu kalkındırın: İnsan yaşamı bir bü-
tündür; iş yaşamının, yaşamın diğer alanlarını etkile-
diği gibi, yaşamın diğer alanları da iş yaşamını etkiler.
Aradığınız huzuru ve mutluluğu iş yerinizde bulamı-
yorsanız ve bunu düzeltemiyorsanız, bu eksikliği ya-
şamınızın diğer alanları ile doldurun. Motivasyonsuz-
luğunuzun yalnız iş yaşamında değil yaşamınızın her
alanında olduğunu düşünüyorsanız depresyon yaşıyor
olabileceğinizi ve profesyonel bir yardım almanız gere-
kebileceğini unutmayın.

Kaynak: Erol Özmen


http://www.gencgelisim.com/v2/content/view/1118/1/
18 Birey ve Davranış

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı


Sıra Sizde 1 Sıra Sizde 3
Cinsellik güdüsü birincil güdüler arasında yer alma- Genel olarak öğrendiğimiz gibi Maslow’un gereksi-
sına karşın açlık ve susuzluk güdülerinden farklıdır. nimler hiyerarşisine göre bir üst basamaktaki gerek-
Uzun süre aç ve susuz kalan bireyin yaşamı tehlike sinimin belirgin hale gelebilmesi için alt basamaktaki
altındadır. Fakat uzun süre cinsel ihtiyaç giderememe gereksinimin giderilmesi gerekmekteydi. Ekonomik
benzer şekilde organizmanın yaşamı için tehdit oluş- anlamda sıkıntılar çeken bir kişinin ilk basamakta yer
turmaz. İnsanlarda cinsel güdüyü uyandıracak uyarıcı alan fizyolojik gereksinimleri yerine getirmede zorluk-
sayısı oldukça fazladır. Bir yiyecek ya da içecek görün- lar çektiğini varsayalım. Bu kişinin daha üst basamak-
tüsü açlık ve susuzluk ile ilgili uyarıcı vazifesi görür- larda yer alan sosyal gereksinimleri yerine getirmesi
ken, her tür nesne insanlara cinselliği çağrıştırabilir. gidip de bir sivil toplum örgütünde aktif olarak çalış-
Bir şekilde açlık ve susuzluk doğrudan kendileri ile masını bekleyemeyiz. Bu durumun tam tersi şekilde
ilgili uyarıcılardan etkilenirken, cinsellik için özellikle üst basamaktaki gereksinimini gideremeyen bir kişi
sapkınlık noktasında her unsur uyarıcı olabilir. Cinsel- için daha alt basamaktaki gereksinim önem kazanır
lik güdüsünün doyurulmasında organizma enerji har- ve birey bu ihtiyacını gidermeye çalışır. Örneğin koca-
car. Açlık ve susuzluk güdülerinin doyurulması orga- sından ayrılan bir kadın kendisi için önemli güvenlik,
nizmaya enerji sağlar. Açlık ve susuzluk güdüsü birey sevgi ve ait olma gibi bazı gereksinimlerini gidereme-
istemese de gereksinim olarak çoğalmaya devam eder. diğinden daha alt basamak olan fizyolojik gereksinim-
Ancak gereksinimin doyurulması ile son bulur. Cinsel- lerin giderilmesine yönelecek ve kendini belki de aşırı
lik güdüsünde ise uyarılmayı birey ister ve başlatır ve şekilde yemek yemeye verebilecektir.
devamında bu gerginlik kendisi tarafından giderilme-
ye çalışılır.

Sıra Sizde 2
Paranın kendisi birçok insan için güdüleyici bir kav-
ramdır. Fakat güdülenme sürecinde birçok kişi için
para farklı gereksinimlerin giderilmesine yönelik ola-
rak kullanılabilecek bir araçtır. Bazı insanlar parayı en
temel gereksinimlerinin doyurulması için kullanabilir-
ler. Bazı insanlar ise para ile kendilerini daha güvende
hissedebilirler. Bazı insanlar ise para sayesinde diğer
insanlar tarafından daha çok takdir göreceklerini dü-
şünerek parayı bir sosyal gereksinimin aracı olarak dü-
şünebilirler. Bazı insanlar içinse para belki de kendile-
rini gerçekleştirebilmenin anahtarı olabilmektedir. Öte
yandan para bazıları için başarının bazıları içinse diğer
bireyleri kontrol altında tutmanın bir göstergesidir.
1. Ünite - Güdüler ve Güdülenme 19

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Yararlanılan İnternet Adresleri


Kaynaklar
Atkinson, R.L, Atkinson, R.C. & E. R. Hilgard. (1995). RESİM 1.1
Psikolojiye Giriş II. Çev. K. Akay, M. Akay, A. Ya- http://www.1resimler.com/data/media/1262/pasta_re-
vuz. İstanbul: Sosyal Yayınlar. simleri6.jpg
Arkonaç, S., A. (2003). Psikoloji: Zihin Süreçleri Bili- RESİM 1.2
mi. İstanbul:Alfa Yayınları http://imgarsiv.sabah.com.tr/im/2008/05/01/1F8A9D
Baymur, Feriha. (1978). Genel Psikoloji. İstanbul: İn- D5F1C08245B63BB351r.jpg
kilap ve Aka Yayınevi. RESİM 1.3
Burger,J. M. (2006). Kişilik. Çev. İ. D. Erguvan Sarıoğ- http://blastmagazine.com/images/media/EarthTalk-
lu. İstanbul: Kaknüs Yayınları FastFood.jpg
Cüceloğlu, D. (2006). İnsan ve Davranışı. İstanbul: RESİM 1.5
Remzi Kitabevi http://www.haberpan.com/haber/japon-yemek-kultu-
Morgan, Clifford T. (2004) Psikolojiye Giriş. S. Kara- ru-galeri
kaş (ed). Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları. RESİM 1.6
Morris. C., G. (2002). Psikolojiyi Anlamak. Çev. B. http://www.resimcity.org/r-bebek-resimleri-7-
Ayvaşık, M. Sayıl Ankara: Türk Psikologlar Derne- bilgisayara-simdiden-merak-salmislar-233.html
ği Yayınları RESİM 1.7
Smith,E. E Nolen-Hoeksema, S., Fredrickson, B. L., Lof- http://img2.blogcu.com/images/b/u/s/busegul/arka-
tus, G.R. (2003) Atkinson & Hilgard’s Introduction daslik2ez1.jpg
to Psychology, 14th edition Thomson Learning Bel- RESİM 1.8
mont USA http://academics.rmu.edu/~tomei/ed711psy/maslow.
Weber A. L (1991) Introduction to Psychology. New jpg
York: Harpers Colins Publishers ŞEKİL 1.1
http://www.psikiyatrivehayat.com/maslow.htm “Mas-
low ve İhtiyaçlar Hiyerarşisi Kuramı” Figen Nas
Sağlam, Erişim tarihi 25.05.2011.
Sorularla Öğrenelim

SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ


Ünite 1: Güdüler ve Güdülenme

Güdü Kavramı

1. Güdü nedir?
Cevap: Güdü, organizmayı etkileyerek bir amaç için harekete geçmeye sevk eden, istekleri, arzuları, ihtiyaçları, dürtüleri ve ilgileri
kapsayangenel bir kavramdır.

2. Dürtü nedir?
Cevap: Açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik kökenli güdülere dürtü adı verilmektedir.

3. Gereksinim (İhtiyaç) nedir?


Cevap: Gereksinim (ihtiyaç):Vücut süreçlerini denge durumuna getirmek için çeşitli kaynakların kullanıldığı organizmanın
fizyolojikihtiyaçları ya da davranışı yüksek seviyede yönlendiren başarma, toplumsal onay, statüye ilişkin duyulan istek gibi dürtülerdir.

Güdülenme Kuramları

4. Güdülenme kuramları hangileridir?


Cevap: Güdülenme kuramları; Dürtü Kuramı, Özendirici Uyarıcı Kuramı, En Uygun (Optimal) Düzeyde Uyarılma Kuramı, Biyolojik
Denge (Homeostasis) Kuramı.

5. Özendirici uyarıcı nedir?


Cevap: Biyolojik olmayan, birey gereksinim duymasa da bireye cazip gelen ve onu davranışa iten unsurlar özendirici uyarıcıdır.

6. Homeostasis nedir?
Cevap: Organizmanın bünyesine katılan maddelerin hangi yoğunluk ve ne şekilde alınacağı ve alınan bu maddelerin arasında nasıl bir
dengekurulacağına ilişkin sabit içsel durumu işaret eden biyolojik denge durumudur.

Güdülerin Sınıflandırılması

7. Birincil güdüler nelerdir?


Cevap: Birçok organizmada ortak, öğrenilmemiş, belli bir biyolojik gereksinmedurumu ile ortaya çıkıp davranışı yönlendiren güdüler
birincil dürtüler olarakadlandırılmaktadır. Açlık susuzluk, cinsellik gibi dürtüler bütün biyolojik gereksinimler birincil dürtüler arasında
yer almaktadır.

8. Organizmada açlık ile ilgili tepkileri yönlendiren merkez nedir?


Cevap: Organizmada açlık ile ilgili tepkileri yönlendiren merkez hipotalamustur.

9. Cinsellik dürtüsünün açlık ve susuzluk gibi diğer birincil dürtülerden farklılaşan yönleri nelerdir?
Cevap: Cinsellik dürtüsünün açlık ve susuzluk gibi diğer birincil dürtülerden farklılaşan yönleri bulunmaktadır. Açlık ve
susuzlukdürtüleri organizmanın yaşamını sürdürmesi için önemlidir. Cinsellik ise sadece türün devamının sağlaması açısından önem
kazanmaktadır. Yine açlık ve susuzluk gereksiniminin uzun süre doyurulmaması organizmanın yaşamının sonlanmasına neden olurken
böyle bir durum cinsellik güdüsü için geçerli değildir. Öte yandan insanlarda cinsel güdüyü uyandıracak uyarıcı sayısı oldukça fazladır.
Açlık ve susuzluk doğrudan kendileri ile ilgili uyarıcılardan etkilenirken, bazı bireyler için her tür nesne cinsel uyarıcı vazifesi
görebilmektedir. Ayrıca cinsellik güdüsünün doyurulması ile organizma enerji harcarken, açlık ve susuzluk güdülerinin doyurulması ile
organizmaya enerji sağlanması amaçlanmaktadır. Açlık ve susuzluk güdüsü birey istemese gereksinim olarak çoğalmaya devam eder.
Cinsellik güdüsünde ise uyarılma hem birey tarafından istenilir, başlatılır ve devamında bu gerginlik giderilmeye çalışılır.

10. Uyarıcı kaynaklı güdüler nelerdir?


Cevap: Öğrenilmemiş güdüler arasında yer alan uyarıcı kaynaklı güdüler, dış uyarıcılara daha fazla bağlı olup, çevreden bilgi edinmeye
yöneliktirler. Merak etme, kurcalama gibi güdüler çevreyi araştırarak bireyi daha fazla bilgi toplamaya ve değiştirmeye yöneltir.

11. Sosyal güdüler nelerdir?


Cevap: Açlık, susuzluk ve cinsellik gibi doğuştan sahip olunan güdülerin dışında bireyler öğrenme yoluyla yeni güdüler kazanırlar.
Bireylerarası ilişkileri kapsayan bir arada bulunma, güç ve başarı gereksinimleri gibi güdüler sosyal güdülere örnektir.
12. Birincil güdüler ile sosyal güdülerin farkları nelerdir?
Cevap: Açlık, susuzluk ve cinsellik gibi güdüler tüm canlı türlerinde ortak güdülerken, öğrenilmiş güdüler olan sosyal güdüler biyolojik
gereksinmelerden etkilenmelerine rağmen toplum değerleri, yaşantısının etkisiyle şekillenmiş güdülerdir. Açlık susuzluk güdülerinin
giderilmemesi bireyde biyolojik sorunlar yaratabilirken, öğrenilmiş bu tarz güdülerin giderilmemesi biyolojik sorunlara değil de daha
çok bireyde sıkıntı yaratarak psikolojik sorunların yaşanmasına neden olabilmektedir.

13. İçsel kaynaklı ödül nedir?


Cevap: Yapılan işin doğası gereği, işin kendisinin ve içeriğin ödül niteliğini taşıması birey için bir zevk ve tatmin sağlıyorsa bu tarz
ödülleri içsel kaynaklı ödül olarak nitelendirmek mümkündür.

14. Dışşal kaynaklı ödül nedir?


Cevap: Eğer davranışın gerçekleştirilmesi için dışarıdan bir ödül sunuluyor ve davranış oluşuyorsa bu durumda dışsal kaynaklı ödülden
söz etmek mümkündür.

15. İçsel kaynaklı ödüle örnek olarak neler verilebilir?


Cevap: Hızlı ve yeterli olma isteği, gelişme arzusu, araba kullanmak, bilme ihtiyacı, yüksek yerden suya atlamak, bulmaca çözmek gibi
sadece alınan haz için gerçekleştirilen aktiviteler bu gruba girmektedir.

16. Dışşal kaynaklı ödüle örnek olarak neler verilebilir?


Cevap: Örneğin bir işyerinde fazla mesaiye sadece prim ve yan ödemeler olduğu için kalan bir çalışan dışsal kaynaklı ödülle
güdülenmektedir.

17. İnsan davranışlarını şekillendiren gereksinimleri bir piramit şeklinde en temel gereksinimlerden yukarı doğru en karmaşık olanına
uzanan bir şekilde sınıflandıran kişi kimdir?
Cevap: Abraham Maslow

18. Abraham Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde sırasıyla en alttan üste doğru sıralanan gereksinimler nelerdir?
Cevap: Sırasıyla en alt basamaktan yukarıya doğru gereksinimler hiyerarşik olarak;• açlık susuzluk,nefes alma, cinsellik, uykugibi temel
fizyolojik gereksinimler,• ailenin, işin, sahip olunan kaynakların güvenliğinin gereksinimi• aile, sosyal grup, yakın arkadaşlık gibi ait
olma ve sevgiye ilişkin sosyal gereksinimler• değer, başarı, saygının takdir edilmesi gereksinimi• ahlakın üstünlüğü, yaratıcılık,problem
çözme gibi unsurları kapsayan kendini gerçekleştirme gereksinimi şeklinde sıralanmaktadır.

19. Abraham Maslow'a göre gereksinimler hiyeraraşisinin en üst noktası hangisidir?


Cevap: Maslow’a göre gereksinimler hiyeraraşisinin en üst noktası kendini gerçekleştirme basamağıdır. İnsanların çok azı bu basamağa
ulaşabilmektedir. Kendini gerçekleştirme noktası bireyin elinden gelenin en iyisini ortaya koyabileceği basamağı ifade eder.

20. Güdülerin sınıflandırılması nasıldır?


Cevap: Güdüler birincil güdüler ve sosyal güdüler olmak üzere iki gruptur.
SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 1 - Alıştırma Soruları
1 ) "Köy yaşamının oldukça sıkıcı olduğunu ve zamanlarını değerli kılmak için yapacak birşeyler bulamadıklarını düşünen gençler
arasında büyük şehirlere göç etme istekliliği oldukça yüksek düzeydedir". Verilen ifadeyi en iyi açıklayabilecek güdülenme kuramı
aşağıdakilerden hangisidir?
A ) İçgüdü Kuramı
B ) En Uygun Düzeyde Uyarılma Kuramı
C ) Biyolojik Denge Kuramı
D ) Özendirici Uyarıcı Kuramı
E ) Bilinçdışı Güdü Kuramı

Çözüm : En uygun (Optimal) düzeyde uyarılma kuramı, organizmanın sürekli olarak belirli bir uyarılma düzeyinde kalmak istediği
görüşünü savunur. Kurama göre organizma belirli bir uyarılma düzeyinin altına düştüğünde ise çevresinde daha çok uyarıcı
arar. Yaşamın sıkıcı olduğunu ve yeteri derecede uyarılma olmadığını düşünen bireyler etkinlik seçeneklerinin olduğu ortamlarda
bulunmak isteyerek, uyarılma düzeylerini daha yüksek ve kendileri için en uygun seviyeye çekmek isterler.
Doğru cevap B şıkkıdır.
2 ) Fizyolojik kökenli açlık, susuzluk cinsellik gibi güdülere ne ad verilmektedir?
A ) dürtü
B ) istek
C ) homeostasis
D ) özendirici
E ) içgüdü

Çözüm : Fizyolojik kökenli açlık, susuzluk cinsellik gibi güdülere ise dürtü adı verilmektedir.
Doğru cevap A şıkkıdır.
3 ) Biyolojik olmayan, bireye cazip gelen ve onu davranışa iten unsurlar ne şekilde adlandırılmaktadır?
A ) içgüdüsel uyarıcı
B ) özendirici uyarıcı
C ) güdüsel uyarıcı
D ) optimal uyarıcı
E ) dürtüsel uyarıcı

Çözüm : Biyolojik olmayan, bireye cazip gelen ve onu davranışa iten unsurlar özendirici uyarıcı olarak adlandırılmaktadır. Bu unsurlar
bireyi kendine çeken nesneler olabildiği gibi olaylar da olabilmektedir.
Doğru cevap B şıkkıdır.
4 ) Aşağıdakilerden hangisi Özendirici Uyarıcı Kuramı için örnek gösterilebilir?
A ) Yeni ve çok işlevli bir cep telefonunuz olsa dahi yeni çıkan telefonu alma isteği
B ) Sağlık açısından daha pahalı bir telefon alma zorunluluğu
C ) Araba yerine bisiklet kullanmak
D ) İki dil bilindiği halde üçüncü bir dil öğrenme isteği
E ) Acıkıtıında derhal yemek yeme isteğini gidermek

Çözüm : Yeni ve çok işlevli bir cep telefonunuz olsa dahi yeni çıkan telefonu alma isteği, Özendirici Uyarıcı Kuramı için örnek
gösterilebilir.
Doğru cevap A şıkkıdır.
5 ) "____________; organizmanın bünyesine katılan maddelerin hangi yoğunluk ve ne şekilde alınacağı ve alınan bu maddelerin
arasında nasıl bir denge kurulacağına ilişkin sabit içsel durumu işaret eden biyolojik denge durumudur."

Aşağıdakilerden hangisi yukarıdaki cümlede boş bırakılan yeri doğru olarak tamamlar?

A ) Dürtü
B ) İhtiyaç
C ) Hipotalamus
D ) Uyarıcı
E ) Homeostasis

Çözüm : Homeostasis: Organizmanın bünyesine katılan maddelerin hangi yoğunluk ve ne şekilde alınacağı ve alınan bu maddelerin
arasında nasıl bir denge kurulacağına ilişkin sabit içsel durumu işaret eden biyolojik denge durumudur.

Doğru cevap E seçeneğidir.


Doğru cevap E şıkkıdır.

6 ) İnsancıl psikolojinin savunucularından Abraham Maslow insan davranışlarını şekillendiren gereksinimleri bir piramit şeklinde
sınıflandırmıştır. Aşağıdakilerden hangisinde bu piramit ve içerdiği ihtiyaçlar doğru sıralama ile verilmiştir?

A)

B)

C)

D)

E)

Çözüm : İhtiyaçlar hiyerarşisi piramidinin doğru versiyonu kitabınızın 12. sayfasında Şekil 1.1'de verilmiştir. Bu şekil aşağıdaki gibidir:
Doğru cevap E seçeneğidir.
Doğru cevap E şıkkıdır.

7 ) Hızlı ve yeterli olma isteği, gelişme arzusu, araba kullanmak, bilme ihtiyacı, yüksek yerden suya atlamak, bulmaca çözmek gibi
sadece alınan haz için gerçekleştirilen aktiviteler bu gruba girmektedir. Yukarıda bahsedilen kavram hangisidir?
A ) Kontrol Altında Tutma Gereksinimi
B ) Dışsal kaynaklı ödül
C ) İçsel kaynaklı ödül
D ) İlişki Kurma ve Bağlanma Gereksinimi
E ) Sosyal Güdüler

Çözüm : Bireylerin güdülenmesinde ödüller önemli bir yer teşkil eder. Bu noktada bireylerin güdülenmesinde içsel ve dışsal kaynaklı
ödüller farklı şekilde bireylerin davranışlarını yönlendirir. Yapılan işin doğası gereği, işin kendisinin ve içeriğin ödül niteliğini taşıması
birey için bir zevk ve tatmin sağlıyorsa bu tarz ödülleri içsel kaynaklı ödül olarak nitelendirmek mümkündür. Hızlı ve yeterli olma isteği,
gelişme arzusu, araba kullanmak, bilme ihtiyacı, yüksek yerden suya atlamak, bulmaca çözmek gibi sadece alınan haz için
gerçekleştirilen aktiviteler bu gruba girmektedir. Doğru cevap C'dir.
Doğru cevap C şıkkıdır.
8 ) Bir davranışın oluşmasında çevreden gelen herhangi bir çekici, özendirici etkinin uyarıcı olması hangi güdülenme kuramını
tanımlamaktadır?
A ) Dürtü kuramı
B ) Özendirici uyarıcı kuramı
C ) En uygun (optimal) düzeyde uyarılma kuramı
D ) İç güdü kuramı
E ) Biyolojik denge kuramı

Çözüm : Özendirici uyarıcı kuramı


Doğru cevap B şıkkıdır.
9 ) Aşağıdakilerden hangisi uyarıcı kaynaklı güdülerden biridir?
A ) Başarı
B ) İlişki kurma ve Bağlanma
C ) Araştırma ve merak
D ) Kontrol altında tutma
E ) Saygı

Çözüm : Araştırma ve merak


Doğru cevap C şıkkıdır.

10 ) Organizmada açlık ile ilgili tepkileri yönlendiren merkez aşağıdakilerden hangisidir?


A ) Mide
B ) Hücreler
C ) Hipotalamus
D ) Beyin
E ) Yutak

Çözüm : Organizmada açlık ile ilgili tepkileri yönlendiren merkez hipotalamustur


Doğru cevap C şıkkıdır.
2
SOS106-BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 2: Duygular

Yalan makinasının çalışma prensibini duygularla birlikte


Duygu ve Heyecan kavramı ortaya çıkan fizyolojik tepkiler oluşturur.
Duygu kelimesi anlam olarak “Emotion” (E-motion) yani
hareket halindeki enerjiden gelmektedir. Genel olarak Duygular bulaşıcıdır. Örneğin neşeli ve mutlu bir şekilde
İngilizceden tercümede dilimize bazı kaynaklarda duygu derse giren öğretmenin bu duygu durumu sınıftaki diğer
bazı kaynaklarda ise heyecan olarak aktarılmaktadır. öğrencileri de etkileyecektir.

Heyecan kavramı dilimizde bir anda oluşan, kısa süreli ve Yerkes-Dodson Yasası olarak bilinen yasaya göre
daha yoğun bir şekilde hissedilen, içeresinde fizyolojik herhangi bir işten önce kişideki kaygı düzeyinin çok
unsurları etkin bir biçimde barındıran durumlar için yüksek olması bireyin aslında rahatlıkla
kullanılmaktadır. Bir şekilde duygular heyecanlar gerçekleştirebileceği bir işi yaparken sıkıntı yaşamasına
bulunulan ortamın algılanmasıyla ortaya çıkan, iç neden olabilmektedir. Diğer taraftan duyguyu az yaşamak
organları harekete geçirerek beden, davranış ve bilinçte örneğin yapılacak işle alakalı kaygıyı az yaşamak kişinin
farklılık oluşturarak kendini hissettiren süreçlerdir. performansına olumsuz etki edebilmektedir.
Genel olarak tüm duygular benzer beden ve yüz ifadeleri
Duygu ve Heyecan Süreci
ile ortaya çıkar. Duyguların ifadesi beyindeki limbik
Duygu yaşantısı vücutta öznel yaşantı deneyimi, duygusal sistem ve otonom sinir sistemi tarafından koordine edilir.
davranış düzeyi ve fizyolojik olay olmak üzere üç farklı Sağ beyin yarımküre duyguların yönetimi bakımından
düzeyde gerçekleşir. daha etkindir.
• Öznel yaşantı deneyimi, bireylerin o duyguyu ne Duygu Kuramları
ölçüde ve nasıl yaşadığına ilişkin öznel
Duyguların meydana geliş şekli ve vücuttaki fizyolojik
durumdur. Yaşanılan duygular edinilen bilgiler
ışığında oluşan olgulardan ibarettir. Bu durum değişimlerle ilgisi üzerine farklı kuramlar bulunmaktadır.
hayatı yaşamayı ve anlamlandırmayı öznel bir Bu kuramlar James-Lange kuramı, Cannon-Bord kuramı,
düzeye getirmektedir. bilişsel kuram ve sosyobiyolojik kuramdır.
• Duygusal davranış düzeyinde insanların ortaya James-Lange Kuramı, William James ve Carl Lange
koyduğu davranışlar bize ya da diğer insanlara tarafından ortaya konulan kurama göre beden çevrede
yaşanılan duygu hakkında fikir vermektedir. gerçekleşen belirli özelliklere göre tepkide bulunur ve bu
Bireyler kendi duygularını doğrudan kendi tepkinin farkına varıldığında fizyolojik değişimlerle
hissettikleri için bu duygular bireyde birlikte duygu durumu meydana gelir.
kalmaktadır. Diğer insanlar bireylerin davranışı
James-Lange kuramında duyguların gerçekleşme süreci
üzerinden duyguları kavramaktadırlar.
sırasıyla Uyaran, Algı/yorum, Fizyolojik değişim/Otonom
• Fizyolojik olaylarda duygu belli belirtiler
uyarılma, Duruma özel duygunun hissedilmesi şeklinde
üzerinden anlaşılır. Mesela kalp atışında dakika
gerçekleşir (S:27, Şekil 2.2’yi inceleyiniz).
başına alınan nefesteki artış, kalbin vücuda
dakikada pompaladığı kandaki artış, mide ve Cannon-Bard kuramı James-Lange kuramının eksiklerini
bağırsak hareketleri gibi durumlar örnek olarak gidermeyi amaçlayan bir kuramdır. Duygular ve bedensel
verilebilir. davranışlar aynı anda ortaya çıkmaktadır. Çevrede bireyi
herhangi bir uyarıcı durum olduğunda talamus devreye
Bu üç düzeyde de yaşanılan durumlar birbirleriyle alakalı
girer. Fizyolojik değişimleri yapmak için sinir sistemi
biçimde meydana gelir. Vücutta meydan gelen
uyarılırken beyin kabuğuna da sinyal yollanarak duygu ile
değişimlerin birçoğu otonom sinir sistemi ile bağlantılı
ilgili yaşantının farkına varılması ile ilgili süreç
sempatik bölümün harekete geçmesiyle ilgilidir.
gerçekleşir.
Sempatik bölüme ilişkin olarak; Kalp atışları ve solunum
Cannon-Bard kuramına göre duygusal yaşantının
artar. Göz bebekleri büyür. Salya salgılanması gerçekleşir.
gerçekleşme süreci; Başlatan olay, Beyinde talamusun
Kan acil durum sebebiyle kullanılmak üzere mide
harekete geçmesi sonrasında aynı anda Otonom sistemin
bağırsaklar yerine karar vermede kullanılmak üzere beyne
uyarılması ve Bilinçli duygu(korku) kısımlarına uyarılar
harekete geçmede kullanılmak üzere iskelet kaslarına
iletilir.
yönelir.
Bilişsel kuramlarda bedendeki fizyolojik değişikliklerin
• Kan şekeri enerji sağlama adına kanda daha
şekillenmesinde bilişsel unsurlar olarak tanımlanan algı,
yoğun hale gelir.
anlayış, edinilen bilgi ve tecrübelerin kodlanma ve geri
• Kanın pıhtılaşma hızı artar. çağırılma şekilleri, düşünme şekilleri gibi zihinsel
• Deriden kanın çekilmesiyle tüyler ürperme süreçleri etkilidir. Bu kuramda farklı olarak geri bildirim
neticesinde dikleşir. mekanizması bulunmaktadır. Bu yolla birey karşılaştığı
Yoğun duygu durumu geçtiğinde ise parasempatik bölüm durumları geçmiş deneyimleri doğrultusunda
dengeleyici sistemlerle vücudu normale döndürmektedir. değerlendirmektedir.
Plasebo Etkisi: Kişilerin gerçek bir tedavi olmaksızın, çıkabilmektedirler. Beden dilinde jest ve mimiklerin
aslında hiçbir fizyolojik etkisi olmayan ve ilaç sanılarak sınıflandırılması esas ve ikincil olmak üzere iki ana başlık
içilen haplar yoluyla tedavi gördükleri inancıyla iyileşme altında sınıflandırılmaktadır.
göstermelerini anlatan kavramdır.
Esas jest ve mimikler: Duygu ve düşünceleri destekleyen
Plasebo etkisiyle hastaların düşünce olarak kendilerini iyi onları somut hale getiren hareketler olarak
hissetmelerini ve buna ilişkin olumlu duygular tanımlanmaktadırlar. Bunları da 3 grupta ele almak
yaşamalarını sağlamaktadır. Burada hiçbir fizyolojik etkisi mümkündür.
olmamasına rağmen iyi geleceğine inanılan haplar
a. Anlatım jest ve mimikleri: Yüz ifadelerinde
içildikten sonra duygusal anlamda bir rahatlama
ortaya çıkan biyopsikolojik kökenli temel
sağlamaktadır (S:30 Şekil 2.4 ve 2.5’i inceleyiniz).
duyguları dile getiren hareketler olarak
Scbacbter ve Singer kuramında duyguların gerçekleşmesi; tanımlanabilir. Mutluluk, öfke, şaşkınlık, üzüntü
Uyaran, Algı/yorumlama sürecinden sonra Uyaran ve tiksinti, gibi bu duygular evrensel olarak tüm
Bağlama aynı anda etki etmektedir. Bağlam, Duruma özel insanlarda ortak olarak görülmektedir.
duygunun hissedilmesini sağlamaktadır. Fizyolojik b. Toplumsal jest ve mimikler: Bireyin toplumsal
değişim/Otonom uyarılma Duruma özel duygunun rolü gereği ortaya koymak zorunda olduğu
hissedilmesi üzerinden Geribildirim ile Algı/yorum hareketlerdir.
kısmına bir geri dönüt gerçekleştirir. c. Şematik jest ve mimikler: Tiyatro oyuncularının,
pandomim sanatçılarının yaptıkları taklit
James-Lange, Cannon-Bard ve Schachter-Singer
hareketleri bu grupta açıklanabilir. İşle ilgili belli
kuramlarını bir yabancının sizi izlemesi durumu üzerinden
bir mesleği yürütenlerin örneğin, borsada
özetleyecek olursak, James-Lange kuramında vücut için
çalışanların sergilemek zorunda oldukları
değişikliklerin harekete geçmesiyle beyin vücut içi
hareketler de bu grupta ele alınmaktadır.
değişiklikleri duygusal deneyim olarak algılar.
İkincil jest ve mimikler: Bedenin gereksinimleri ile ilgili
Cannon-Bard kuramında ise talamusun harekete
olarak toplumsal nitelikli olmayan esneme hapşırma
geçirilmesiyle aynı anda buradaki etki hem beyinde tepki
öksürme gibi bedensel hareketleri içerir. Bunlar kaynak
olarak bedensel değişikliklerin harekete geçmesine hem de
hakkında bilgi verici olabilmektedir. Sürekli esnemek,
duygusal deneyim ile ilgili olarak kortekse mesaj
yapılan konuşma ile ilgili düşünce ve duyguları da
yollanmasını sağlamaktadır.
yansıtabileceği için önemlidir (S: 32, Resim 2.7’yi
Schachter-Singer kuramında ise oluşan duygu iki yeri inceleyiniz).
etkiler çevresel ipuçlarının gözlenmesini ve genel
İletişimde beden dili duygu ile ilgili mesajın
fizyolojik uyarılmanın harekete geçmesi, ikinci durumdan
aktarılmasında önemlidir. Çoğu zaman insanların kızgın
da çevresel ipuçlarının gözlenmesi durumuna bir dönüt
ya da gergin, sevinçli ya da üzgün oldukları vücut
vardır. Bu ilk durumda duygusal tecrübeyi tanımlama,
hareketleri ile dışarıya yansımaktadır. Omuzların ve sırtın
uyarıcıyı uygun bir biçimde yerleştirmek için adlandırma
eğik ya da dik olması bireyin içinde bulunduğu duygu
şeklinde gerçekleşir.
durumu ile ilgili ipuçları verir. Belirgin bazı davranışlar da
Sosyobiyolojik kuram; toplumsal bir varlık olan insan herhangi bir söz söylenmese de duyguları
toplumsal davranışlar gösterir. Bazı davranışlar doğal bir yansıtabilmektedir. Bir odadan çıkarken kapının
süreçten geçerek bugünkü haline gelmiştir. Bazı çarpılması kızgınlık durumunun habercisi gibidir. Öte
davranışlar ortadan kalkarken bazı yeni davranışlar yandan karşınızdaki kişinin tokalaşırken elinizi kuvvetlice
kazanılmıştır. Duygular içinde benzer bir süreç işlemiş ve sıkması da onun duygu durumunu aksettiren bir işaret
bazı duygular ortadan kalkmış bazıları varlıklarını olabilmektedir.
sürdürebilmişlerdir. Bu duygular insanın çevreye uyum
sürecini sağlamaktadır.
Duyguların İfade edilmesi
İnsanlar duygularını bir şekilde söz ve davranışlarına
yansıtmaktadırlar. Gerek sözel iletişim gerekse sözsüz
iletişim yoluyla duyguların diğer bireylere aktarılması
mümkündür. Konuşma esnasında içinde bulunduğumuz
duygu durumunu ifade edebiliriz. Örneğin; “Bugün ilk
maaşımı aldım çok sevinçliyim” ifadesi içerik olarak
duyguyu yansıtmaktadır. Duygu ve düşünceleri
destekleyerek onları gözle görülür somut hale getiren
hareketler olan jest ve mimikler iletişimin etkinliğinde
önemli rol oynamaktadırlar. Jest ve mimikler bazen
istendik bazen de istenmedik hareketler şeklinde ortaya
Duygular

DUYGU-HEYECAN KAVRAMI
Gecenin bir saatinde karanlık bir sokakta duyduğunuz tanımlanamayan bir ses
adımlarınızın daha da hızlanmasına yol açabilir. Bazı davranışlarda bulunduğu-
muz zaman çoğunlukla bu davranışların sebeplerinin farkına varamayabiliriz.
Kızgın olduğumuz zaman bir arkadaşımıza bağırdığımızda belki öfkemizin far-
kında olamayabilir, herhangi bir duygusal film izledikten sonra aniden kapıldığı-
mız ağlama nöbetinin sebebini de anlayamayabiliriz. Tüm bu davranışlarımız ve
benzerlerinin temelinde duygular ve heyecanlar bulunmaktadır.
Yaşanabilecek herhangi bir olumsuz olay, olayı yaşayan farklı kişiler tarafından
farklı şekillerde algılanabilmekte ve sonuç olarak farklı duyguları ortaya çıkara-
bilmektedir. Örneğin aynı aileden üyelerin bir arada bulunduğu bir ortamda çok
sevilen bir dizi film izlenirken elektriklerin gitmesi ailedeki üyelerin her biri ta-
rafından farklı olarak algılanıp farklı duyguları açığa çıkarabilir. Anne en sevdiği
diziyi kaçırdığı için öfkeye kapılabilir. Baba ise elektriklerin bu kadar çok gitmesi-
ne sinirlenebilir. Çocuk ise, anne ve babası kendisine daha çok vakit ayıracağı için
elektriklerin gitmesine sevinip mutlu olabilir. Çocuğun bu durumu olumlu olarak
algılaması, daha olumlu duygular yaşamasına, anne babanın yaşadığı engellen-
meye bağlı duygular ise saldırganca davranmalarına neden olabilir. Çocuğun sor-
duğu bir soruyu tersleyerek cevaplamak ya da ona kızıp bağırmak gibi davranışlar
bu durumun sonucunda ortaya çıkan farklı davranışlar olabilir.
Duygular-heyecanlar davranışların ortaya çıkmasında etkili karmaşık süreç-
lerdir. Kısaca bireyin herhangi bir şey hakkındaki hissettikleri olarak tanımla-
nabilecek olan duygular aslında harekete geçmeyi sağlayan dürtülerdir ve birey
olarak insanın yaşamla baş edebilmesi için acil plan yapabilecek şekilde prog-
ramlanmıştır. Duygu sözcüğü kök itibariyle Latince hareket etmek anlamına
gelen “motere” kelimesinden türemiştir. Bir başka ifade ile duygu kelimesi an-
lam olarak “Emotion” (E-motion) yani hareket halindeki enerjiden gelmekte-
dir. Genel olarak İngilizceden tercümede dilimize bazı kaynaklarda duygu bazı
kaynaklarda ise heyecan olarak aktarılmaktadır. Heyecan kavramı dilimizde bir
anda oluşan, kısa süreli ve daha yoğun bir şekilde hissedilen, içersinde fizyolojik
unsurları etkin bir biçimde barındıran durumlar için kullanılmaktadır. Günlük
dilde anlık durumlarla beraber daha uzun süreli hissedilenler için duygu keli-
mesi daha çok kullanılmaktadır.
22 Birey ve Davranış

Resim 2.1 Duygular çevresel unsurlar ile dav-


Duygular her yaşta ranışsal sonuçlar arasında bağlayıcı rol
uygun davranış üstlenmektedir. Duygular bu noktada
tepkilerini hazırlar. uygun davranış eğilimlerinin tepkileri-
ni hazırlar ve harekete geçirir (Lord ve
Kanfer, 2002). Bu durumla ilişkili ola-
rak duyguları kendimizle ilgili istekleri
sürdürmek adına karmaşık, şekillen-
miş, organizmaya özgü tepkiler olarak
tanımlamak mümkündür. Bir şekilde
duygular-heyecanlar bulunulan ortamın
algılanmasıyla ortaya çıkan, iç organla-
rı harekete geçirerek beden, davranış ve
bilinçte farklılık oluşturarak kendini his-
settiren süreçlerdir (Cüceloğlu, 2006).

DUYGU-HEYECAN SÜRECİ
Duygu yaşantısı vücutta farklı düzeylerde gerçekleşir. Bu düzeylerin oluş sırası
farklı kuramlar açısından farklı şekilde tanımlansa da, bu üç düzey tüm duygu
yaşantılarında tecrübe edimektedir. Bu üç düzeyden ilki öznel yaşantı deneyimi
her bireyin yaşadığı öznel bir duygu yaşantısıdır. Tüm bireyler duyguları kendi
edindikleri algılayış çerçevesi dahilinde yaşarlar. Bireyin olaylara bakışı, algılayışı
o duyguyu ne ölçüde ve nasıl yaşayacağını şekillendirir. Diğer bireylerin bu duy-
guyu o kişi gibi hissetmesi onun gibi anlamlandırması mümkün değildir.
Duygu yaşantısı ile ilgili bir diğer düzeyde duygusal davranış düzeyidir. Bire-
yin yaşadığı duyguyla ilgili ortaya koyduğu davranış bize ya da diğer insanlara
duygu ile ilgili ipucu verir. Kişi ağlıyorsa ya da gülüyorsa onun üzüldüğünü ya da
sevindiğini söylemek mümkündür. Bireyler kendi duygularını doğrudan kendi
hissettiklerinden, diğer inssanların duygularını ise ancak onların davranışların-
dan öğrenebilmektedir.
Duygusal yaşantı ile ilgili üçüncü düzey ise vücutta gerçekleşen fizyolojik olay-
lardır. Yaşanılan duygu durumuna göre değişkenlik gösteren, kalp atışında, soluk
alış verişinde hızlanma, mide ve barsak hareketleri gibi durumlar buna örnek ola-
rak verilebilir.
Bu üç düzey yaşanılan duygu durumu ile ilgili olarak birbirleriyle ilişkili bir
biçimde ortaya çıkar. Bir birey duygu ile ilgili heyecan durumu yaşar. Sonrasında
başkası tarafından bilinmeyen bu duygu durumu davranışa yansır ve paralel şe-
kilde bu duruma ilişkin fizyolojik değişimler ortaya çıkar.
Genel olarak duygularla ilgili bilinen süreç, tehdit edici bir olay ya da durumla
başlayıp bu duruma ilişkin düşünce ve algılama ile devam eder. Arkamızdan yak-
laşan adımların arkadaşımıza ait olduğunu düşünmek ile bu adımların bize zarar
verebilecek yabancı birine ait olduğunu düşünmek arasında fark olacaktır. Bu algı-
lama sonucunda ortaya çıkan düşünce davranışı meydana getirecektir. Arkanızdan
yaklaşan kişinin size zarar verecek bir kişi olduğuna dair düşünceniz sizin hızlı
adımlarla koşarcasına uzaklaşmak isteğinizi harekete geçirecektir. Bu tüm süreç
boyunca bedeniniz sizi fizyolojik olarak bu kaçış durumuna hazırlayacaktır. Ör-
neğin vücudunuzdaki kan kaçış planı yapma ve karar vermede etkin olarak kulla-
nılmak üzere beyne ve daha hızlı harekete geçebilme adına iskelet kaslarına yön-
lendirilecektir. Bu süreçte vücudun ani ve hızlı hareket edebilmesi için kanda daha
2. Ünite - Duygular 23

fazla oksijenin olması gerekmektedir. Öfke ya da korku benzeri yoğun duygular


fiziksel değişimleri de beraberinde getirir. Korku ile beraber kalbin atışı hızlanır,
ağız kurumaya başlar, terleme, titreme ve midede yanma ve sıkışma gibi belirtiler
görülür. Vücutta meydana gelen değişimlerin birçoğu otonom sinir sistemi ile bağ-
lantılı sempatik bölümün harekete geçmesiyle ilgilidir. Davranışın Fizyolojisi üni-
tesinden hatırlanacağı üzere korku ya da öfke gibi duygu durumlarında sempatik
bölümle ilişkili olarak
• Kalp atışı ve solunum artar.
• Göz bebekleri büyür.
• Salya salgılanması ketlenir.
• Kan acil durum sebebiyle kullanılmak üzere mide barsaklar yerine karar ver-
mede kullanılmak üzere beyne harekete geçmede kullanılmak üzere iskelet
kaslarına yönelir.
• Kan şekeri enerji sağlama adına kanda daha yoğun hale gelir.
• Kanın pıhtılaşma hızı artar.
• Deriden kanın çekilmesiyle tüyler ürperme neticesinde dikleşir.
Yoğun duygu durumu geçtiğinde
Resim 2.2
ise parasempatik bölüm dengeleyici
sistemlerle vücudu normale döndür- Yalan makineleri
mektedir. kişinin sorulan sorular
karşısında heyecanını
Duygularla birlikte ortaya çıkan fizyolojik tepkilerini
fizyolojik tepkiler yalan makinasının ölçerek ortaya
da çalışma temelini oluşturur. Ola- koymaktadır.
ğandan farklı şekilde ortaya çıkan
kalp atışındaki artış, ağız kuruması
ve benzeri fizyolojik belirtiler kişinin
heyecanlandığını ve olağan durum-
dan farklı tepkiler verdiğini ortaya
koyarak kişinin yalan söyleyip söyle-
mediği hususunda karar verilmesini
sağlamaktadır.

Duygu ve Davranış İlişkisi


Psikolojinin ana çalışma alanı insan davranışları ve ardında yatan süreçler oldu-
ğuna göre davranışların şekillenmesinde önemli bir yere sahip duygular da psiko-
lojinin doğrudan çalışma alanına girmektedir. Davranışın oluşmasında duygular
da temelde güdüleyici güçler olarak tanımlanabilirler. Duygular bir davranışı baş-
latan, sürdüren ve yönlendiren süreçlerdir. Bu sebeple duygular da güdüler gibi
insan davranışının oluşmasına öncülük ederler. İnsan davranışını şekillendirmede
güdülerin ve duygu-heyecanların farklılaşması söz konusudur. Güdülerin genel
olarak hangi davranışlarla sonlanacağını kestirmek daha mümkündür. Acıkan bir
kişinin yemek yeme davranışına yöneleceğini, susayan bir kişinin susuzluğunu gi-
derme yolunda bir takım çözüm arayışlarına gideceği tahmin edilebilir. Fakat ya-
şanan duygu ve heyecanlar sonucunda herkeste ortak davranışın oluşacağı gibi bir
çıkarımda bulunmak yanlış olacaktır. Örneğin arkadaşına öfkelenen bir kişi yaşa-
dığı duyguyu çevresine karşı saldırganca davranışlar sergileyerek ortaya koyabilir.
Bir diğer kişi ise aynı duygu karşısında içine kapanıp saatlerce ağlayabilir. Sonuç
olarak duygular davranışı harekete geçirir fakat bu süreçte insandan insana farklı-
laşan davranış şekillerini görmek mümkündür. Süreç içerisinde bireyin karmaşık
24 Birey ve Davranış

davranışlarını harekete geçiren duygular bireyi her duruma özgü ve bireyden bire-
ye farklılaşan davranışlara yönlendirmektedir.
Bireylerin yaşadıkları duygular kendi davranışlarını harekete geçirebildiği gibi
aynı zamanda diğer insanların da davranışlarını harekete geçirebilmektedir. Birey-
lerin yaşadıkları duygular bulundukları ortamın duygusal atmosferini de değişti-
rebilmektedir. Öfkeli bir şekilde eve gelen koca evdeki ortamın da benzer şekilde
kendi duygu durumundan etkilenmesine neden olabilecektir. Yine aynı şekilde
neşeli ve mutlu bir şekilde derse giren bir öğretmenin bu duygu durumu sınıftaki
diğer öğrencileri de etkileyecektir. Bir nevi duguların bulaşması olarak da adlandı-
rabileceğimiz bu durum sonucunda sadece bireyin kendisi değil çevresindeki diğer
bireylerin de davranışları bu duygu durumundan etkilenir hale gelecektir.

Hayatta kalma ve organizmanın devamını ve toplumsal uyumunu sağlamada duy-


1 gular neden önemlidir? Tartışınız.

Öte yandan bireyin duyguları bireyi harekete geçirdiği gibi belli bir işi ger-
çekleştirme aşamasında bireyin performansını da etkilemektedir. Belli bir işte
başarı sağlama adına duygu yoğunluğunun en uygun seviyede olması gerekir.
Yerkes-Dodson Yasası olarak bilinen yasaya göre herhangi bir işten önce kişi-
deki kaygı düzeyinin çok yüksek olması bireyin aslında rahatlıkla gerçekleşti-
rebileceği bir işi yaparken sıkıntı yaşamasına neden olabilmektedir. Öte yan-
dan çok az duygu yaşamak; örneğin yapılacak işle ilgili çok az kaygı yaşamak
da kişinin performansına olumsuz şekilde etki edebilmektedir. Bir sporcu bir
müsabakadan önce müsabakayı hafife aldığında ya da olduğundan fazla duygu
yoğunluğu yaşayarak aşırı kaygılandığında sonuçları itibariyle performansında
sorunlar yaşayabilecektir. Bu noktada yaşanan gerginlik güvensizlik ve korkuyu
doğurarak başarısızlığı getirmektedir. Birçok insan günlük hayatında, sınavlar-
da, kalabalık bir gruba yapılacak sunumlarda benzer durumları yaşamaktadır.
İnsanlar yaşanılan duygu yoğunluğuna göre bazen günlük yaşantılarında kolay-
lıkla yapabildikleri işlevleri bile yerine getiremeyecek duruma düşebilmektedir-
ler. Örneğin bir kişi trafikte sinirlendiğinde ya da birisiyle tartıştığında ortaya
çıkan gerilim ve kızgınlık duygusu gün içinde daha sonrasında bireyin her za-
man zorlanmadan kolaylıkla gerçekleştirdiği araba kullanım şeklini ve perfor-
mansını etkileyebilecektir.
Resim 2.3
Duygu yoğunluğunun
en uygun seviyede
olması başarıyı getirir.
2. Ünite - Duygular 25

Genel olarak tüm duygular fizyolojik değişiklikler ve kalıplaşmış beden ve yüz


ifadeleri ile birlikte ortaya çıkar. Bu duygusal tepkiler birçok kültürde farklılaşsa
da bu duygusal tepkilere benzer şekilde öznel yargılar da eşlik etmektedir. Duygu-
ların ifadesi beyindeki limbik sistem ve otonom sinir sistemi tarafından koordine
edilir. Sağ beyin yarımkürenin duyguların yönetimi bazında daha etkin olduğunu
söylemek mümkündür.

Duyguların Sınıflandırılması
Davranışların oluşmasında duyguları sınıflama konusunda araştırmacıların üze-
rinde uzlaştığı ortak temel bir nokta bulunmamaktadır. Bazı araştırmacılar duy-
guları olumlu ve olumsuz duygular şeklinde sınıflarken bazı araştırmacılar da
duyguların hoşa giden ve hoşa gitmeyen duygular olarak ikiye ayrıldıklarını ifa-
de etmektedirler. Duyguları sınıflandırma ile ilgili önemli çabalardan biri Robert
Plutchik tarafından ortaya konulmuştur. Plutchik (1980) bireylerin uyum sağlayı-
cı davranışlarını güdüleyen duyguları sekiz temel kategoriye ayırmıştır. Çevreye
uyumu sağlayan bu duygular:
• korku
• sevinç/neşe
• öfke/ kızgınlık
• üzüntü/hüzün
• tiksinti/iğrenme
• umut/beklenti
• kabul etme/edilme
• hayret/şaşkınlık/sürprizdir. Resim 2.4
Belirtilen tüm duyguların çevreye uyum sağlama Robert Plutchik
adına bir işlevi olduğu düşünülmektedir. Örneğin;
korku doğada canlıların kendilerini koruma adına
tepkisel davranışları hazırlamalarına yardımcı olur-
ken, öfke ve kızgınlık ise bu noktada saldırgan dav-
ranışın gerçekleştirilerek tehlikenin bertaraf edilme-
sine imkân tanır.
Plutchik duyguları belirli bir sıralamaya göre di-
zerek bir duygu çemberi/tekerleği oluşturmuştur. Şe-
kil 2.1.’de görüldüğü üzere bu çemberde birbirleriyle
komşu olan duygular karşılarında veya onlara daha
uzak olan duygulara kıyasla birbirlerine daha çok
benzemektedirler. Çemberde karşılıklı olarak yer alan
duygular birbirlerinin tersi bir duruma işaret ederler.
Örneğin; beklenti-sürpriz, neşe üzüntü gibi. Bunun yanında duygu çemberinde fark-
lı duygular birleşerek daha farklı ve geniş çapta duygular elde edilebilmektedir.
Örneğin;
• neşe ve beklenti bir araya gelerek iyimserliği;
• kabul etme ve korku bir araya gelerek teslim olmayı;
• sürpriz ve üzüntü bir araya gelerek hayal kırıklığını,
• öfke ve iğrenme bir araya gelerek hor görmeyi,
• neşe ve kabul etme bir araya gelerek aşkı/sevgiyi
• beklenti ve öfke bir araya gelerek hırçınlığı/saldırganlığı
• korku ve sürpriz/şaşkınlık bir araya gelerek dehşeti
• iğrenme ve üzüntü bir araya gelerek pişmanlığı meydana getirmektedir.
26 Birey ve Davranış

Şekil 2.1
Plutchik’in Duygu Aflk
Çemberi.
‹yimserlik Teslim olma
Nefle Kabuletme

Beklenti Korku
H›rç›nl›k Dehflet
Öfke Sürpriz

‹¤renme Üzüntü
Hor görme Hayal k›r›kl›¤›

Piflmanl›k

Duygu çemberinde gösterilen duygular da farklı yoğunluk ve şiddet açısından


kendi içlerinde derecelendirilir. Örneğin korku ile ilgili duygu aynı zamanda duygu-
nun yoğunluğuna ilişkin olarak farklı seviyelerde olabilir. Hayati tehlike durumları,
organizmanın bütünlüğüne yönelik olası tehditler gibi durumlar duyguların daha
çabuk bir şekilde aktif olmasını sağlar. Bu gibi durumlarda organizma duygular ara-
cılığıyla belirli davranışları harekete geçirerek, mevcut dengesizliği ve tehdit duru-
munu ortadan kaldırmak durumundadır. Bilinen odur ki duygunun yoğunluğu ve
şiddeti davranışın ortaya çıkma durumunu da oldukça etkilemektedir. Öfke ile ilgili
yoğun bir duygu yaşayan bireyin bu duyguya ilişkin bir davranışta bulunması daha
olasıdır. Bu doğrultuda duygu çemberi modelinde duygu çeşitliliği açısından farklı
davranışların sebeplerini açıklayabilmek mümkün olmaktadır.

Duyguları bastırmak ve duyguları yönetebilmek arasında ne fark vardır? Tartışınız.


2
DUYGU KURAMLARI
Duyguların meydana geliş şekli ve vücuttaki fizyolojik değişimlerle ilgisi üzerine
farklı kuramlar bulunmaktadır. İnsanlar dış dünyada gerçekleşen olaylara ne şe-
kilde tepkiler verir? Bu tepkilerin oluş sırası nasıldır? Bu tepkiler ne şekilde dü-
zenlenir? gibi sorulara verilecek cevaplar farklı duygu yaklaşımlarının da temelini
oluşturmaktadır. Bu kuramlar James-Lange kuramı, Cannon-Bard kuramı, biliş-
sel kuram ve sosyobiyolojik kuramdır.
Resim 2.5 James-Lange Kuramı
William James William James ve Carl Lange tarafından ortaya konulan ku-
rama göre beden çevrede gerçekleşen belirli özelliklere göre
tepkide bulunur ve bu tepkinin farkına varıldığında fizyolojik
değişmelerle birlikte duygu durumu meydana gelir. Vücutta
gözlerin büyümesi, tüylerin diken diken olması beraberinde
duyguları oluşturmaktadır. Örneğin ıssız bir sokakta köpekle
karşılaşan bir kişi köpeği gördükten sonra vücudunda fizyo-
lojik değişmeler meydana gelir. Bedendeki bu değişiklikler de
beraberinde korkuya yol açar. Bir şekilde insanların korktuk-
2. Ünite - Duygular 27

ları için değil de kaçtıkları için korktuklarını ileri süren bir anlayıştır. Normal
olarak insanlar korktukları için vücutlarında terleme ya da titreme yaşadıklarını
düşünürler. Bu kuram bu durumun tam tersini ileri sürmektedir. Örneğin, araba
ile giderken önünüze aniden bir çocuk fırladı. Siz de çocuğa çarpmamak için di-
reksiyon manevraları yaparak çocuğa çarpmaktan son anda kurtuldunuz. O ana
kadar tüm bu kazadan kaçış esnasında herhangi bir korku duymayız. Fakat araba-
yı kenara çekip aynadan kendinize baktığınızda yüzünüzün bembeyaz olduğunu,
terden sırılsıklam olduğunuzu görürsünüz. Kalbin hızla atması, nefes alışverişinin
sıklaşması ve sonrasında korktuğunuzu hissedersiniz. Vücutta ortaya çıkan o anın
etkisiyle oluşan terleme, yüzün beyazlaşması gibi fizyolojik unsurlar sonrasında
korku ile ilgili duygu yaşandığını ifade etmek mümkündür.

Şekil 2.2

Duruma özel James-Lange


Fizyolojik de¤iflim/ Kuramında
Uyaran Alg›/yorum duygunun
Otonom uyar›lma Duyguların
hissedilmesi
gerçekleşme süreci

Fizyolojik değişimlerin aslında duygu durumlarını başlattığını ileri süren Ja-


mes-Lange Kuramı yoğun bir şekilde eleştirilere maruz kalmıştır. Fizyolojik de-
ğişimlerin duyguya ilişkin değişimleri başlatabilmesi için her duygu durumuna
ilişkin otonom sistemde birbirinden farklı her duyguya özel fizyolojik değişimle-
rin olması beklenir. Bu konuda başlıca eleştiriler şu şekilde sıralanmaktadır (At-
kinson,2002):
• İç organlar diğer organlara kıyasla sinirsel yapı ile fazlaca desteklenmedik-
leri için içsel olarak yaşanan değişiklikler yavaş gerçekleşir. Bu sebeple iç
organları heyecana ilişkin hissedilenlerin kaynağı olarak görmek çok da
mümkün değildir.
• Duygu ile ilgili vücutta oluşabilecek fiziksel değişiklikleri yapay olarak her-
hangi bir ilaç yardımıyla da elde etmek mümkündür. Örneğin bir ilaç ya da
yapay bir madde alındığında benzer fizyolojik durumları oluşturur fakat bu
duygunun yaşanacağı ya da aynı yoğunlukta yaşanacağı anlamına gelmez.
• Bireyler aynı duygu durumu için farklı tepkiler verebilirler. Örneğin kor-
ku kimilerinde ağlama, kimilerinde titreme gibi farklı davranış süreçleri-
ni başlatmaktadır. James-Lange kuramı bu durumu açıklamakta yetersiz
kalmaktadır.
• Otonom sistem duygusal durumlar karşısında birbirinden çok farklı tepki-
ler üretmeyebilir. Öfke ya da sevilen biri ile karşılaşma benzer şekilde kalbin
daha hızlı atması gibi ortak tepkileri üretebilir. Bu noktada her duygu için
farklı bir fizyoloik deneyim oluşmasını beklemek mümkün olmamaktadır.
Bu noktada en önemli eleştiri organlarda otonom sistemden kaynaklı deği-
şimlerin duygu durumunu hemen başlatabilecek hızda olmadığına ilişkin eleşti-
ridir. Yapılan araştırmalarda duyguları oluşturan fizyolojik değişimlerin ayrıştı-
ğına ilişkin bulgular ortaya konulmuş olsa da bütün duyguların fizyolojik olarak
farklılaşması mümkün değildir. Örneğin daha uzun soluklu bilşsel unsurlarla da
şekillenen kıskançlık, suçluluk, hoşnut olma ve gurura ilişkin yaşanacak duygula-
rın öncesinde gerçekleşebilecek fizyolojik farklılıklar ve iç organ tepkilerini ayrış-
tırmak pek mümkün görünmemektedir.
28 Birey ve Davranış

Öte yandan eğer fizyolojik süreçler korku ve diğer duyguların yaşanmasına neden
oluyorsa, omurilik felci olan kişilerin daha az ve seyrek duygu durumları yaşamala-
rı gerekmektedir. Fakat böyle bir durum söz konusu değildir. Fizyolojik tepkilerden
yoksun olmalarına rağmen omurilikleri boyun bölgesinden zarar gören kişiler duy-
guları aynı yoğunlukta yaşayabilirler. Omurilik ile ilgili yara almış ya da daha sonra-
dan bu bölgede belli yaralanma sonucunda omurilik hasarı görmüş kişilerle yapılan
çalışmalarda, bu kişilerin duygusal tepkilerini ortaya koyabildikleri fakat eskisi kadar
duyguya ilişkin heyecan hissetmedikleri ortaya konmuştur. Bu durumu yaşayan kişi-
lerin ifadelerinde, bu kişilerin yaşadıkları haksızlıkta öfkelerini ortaya koyabildikleri,
bağırıp çağırabildikleri fakat yaşadıklarını eskisi gibi gerçek bir öfke olarak nitelen-
dirmedikleri görülmektedir. Bu durumu kişiler bir tür zihinsel öfke olarak nitelen-
dirip bunun gerçek bir öfke ya da korku duygusu olmadığını ifade etmektedirler. Bir
şekilde bu kişiler omurilik hasarları sebebiyle o duyguya ilişkin mide kasılması gibi
fizyolojik değişimleri yaşamaktadırlar. Onların yaşadıkları bu olaylara ilişkin davra-
nışlar yaralanma öncesindeki öğrenme ve olaylara ilişkin bilişsel yaklaşımları sonucu
edindikleri ile şekilllenmektedir. Sonuç olarak bu kişilerin ortaya koydukları davra-
nış; öfke ile ilgili duygunun fizyolojik olarak ortaya çıkışı değil, bir bakıma “haksız-
lık karşısında sesimi çıkarmazsam yenilmiş olurum, öfkemi yansıtmak zorundayım”
gibi bir durumun neticesinde ortaya çıkan öfke davranışlarıdır.

Cannon Bard Kuramı


James-Lange kuramının eksiklerini gidermeyi amaçlayan bu kuramda duygular
ve bedensel davranışlar aynı anda ortaya çıkmaktadır. Çevrede birey için herhangi
bir uyarıcı durum olduğunda talamus devreye girer. Fzyolojik değişimleri yapmak
için sinir sistemini uyarılırken beyin kabuğuna da sinyal yollanarak duygu ile ilgi-
li yaşantının farkına varılması ile ilgili süreç gerçekleştirir.
Bu kuramı ortaya atan Walter Cannon ve Philip Bard’a göre herhangi bir olay
sonucunda eyleme geçmeden önce uyarı durumuna ilişkin uyanık olma durumu
gibi vücutsal tepkileri ortaya konulurken öte yandan aynı anda duygu ile ilgili
tectübe durumu oluşturulur. Durumu başlatacak bir olay algılandığında ve bir
şekilde beyin tarafından süreç başlatıldığında, beyin otonom sistemi ile kasları ve
duygu ile ilgili geçmiş deneyimleri barındıran bilişsel aktiviteyi harekete geçirir.
Böylece Cannon-Bard kuramında James-Lange kuramındaki vücuttaki fizyolojik
değişimleri duyguların oluşturduğu savından farklı olarak, duygular vücut tepki-
leri ile aynı zamanda onlara eşlik ederler.
James-Lange kuramında duyguların vücutta oluşan tepkiler neticesinde oluş-
tuğu ifade edilmekteydi. Bir şekilde James Lange kuramı korktuğumuz için de-
ğil de kaçtığımız için korktuğumuzu ortaya koyan bir kuramdır. Yolda çocuğa
çarpmamk için hamleler yaparak kazadna kurtulma örneğinde olduğu üzere bir
şekilde kaçma eylemi oluşmakta ve daha sonraki aşamada vücudun tepkileri doğ-
rultusunda korku ile ilgili durum algılanmaktadır. James-Lange kuramı ilk ortaya
atıldığında ilgi çekici olmasına rağmen, Cannon-Bard kuramı James-Lange kura-
mının eksikliklerini geliştirme ve düzeltme anlamında önemlidir.
Cannon-Bard’a kuramına göre duygular fizyolojik durumlara tepki olarak or-
taya çıkmazlar. Organizma duygularla birlikte aynı zamanda fiziksel tepkiyi de
oluşturur. Bir bakıma duygular ve fizyolojik tepkiler aynı anda gerçekleşir.
2. Ünite - Duygular 29

Şekil 2.3
Cannon-Bard
kuramına
göre duygusal
yaşantının
gerçekleşme
süreci.
Otonom sistemin uyar›lmas›

Bafllatan olay Beyinde talamusun


harekete geçmesi

Bilinçli duygu (korku)

Bu noktada Cannon-Bard kuramına en büyük eleştiri, vücudun tepkileri ile duy-


gularn aynı zamanda uyarıma geçtiklerine ilişkin kısmınadır. Örneğin acı/ağrı veya
tehlike algısı ile ilgili uyarım biz korku ve kaygıyı daha yaşamadan o ana ilişkin
fizyolojik uyarım durumunu arttırabilir. Bazı zamanlarda duygu durumunu bile
hiseetmeye vakit bulamadan vücudun anlık tehlike durumlarından kaçışla ilgi-
li vücutsal durumları uyarıma geçmesi gerekebilir. Örneğin; anlık refleksle olası
bir tehlike durumundan kaçtığınızı düşünün. Bu durumda vücut olası tepkiler için
kaslara ve diğer bölgelere uyarımlarda bulunur. O kısa süre zarfında duygu ile ilgili
tecrübenin yaşanması olayın gerçekleşmesinden hemen sonra oluşur. Bu noktada
Cannon-Bard kuramının dışsal olayla ilgili bağlantı kurma ardından gelen fizyolojik
değişimler ve bilişsel aktiviteler arasında daha sağlam ilişki kurması gerekmektedir.

Bilişsel Kuram
Bilişsel kuramlarda bedendeki fizyolojik değişikliklerin şekillenmesinde bilişsel
unsurlar olarak tanımlanan algı, anlayış, edinilen bilgi ve tecrübelerin kodlan-
ma ve geri çağrılma şekilleri, düşünme şekilleri gibi zihinsel süreçler etkilidir. Bu
noktada öne çıkan Stanley Schachter ve Jerome E. Singer kuramına göre duygula-
rın oluşumunda bilişle ilgili faktörler önemli bir yer teşkil etmektedir. Schachter
ve Singer fizyolojik temelli kuramlardan farklı olarak her bir duygu durumuna
ilişkin fizyolojik temel bulmanın çok zor olduğunu ileri sürmektedirler. Aslında
duyguları farklılaştıran unsurlar, onlara atfettiğimiz bilişsel değer yargılarımız-
dır. Olayları hatırlama, algılayış ve işleme biçimlerimiz, düşünce yapılarımız gibi
zihinsel süreçleri barındıran bilişsel faktörler duyguların oluşmasında etkilidir.
Duygularımızın farklılaşmasında ve bireylere özgü değişimler göstermesinde bi-
lişsel faktörler önemli bir rol oynamaktadır.
Bu kuram fizyolojik uyarımlara yanıt olarak bilişsel etiketler oluşturmaya dayalı
bir deneyim sunar. Bu kurama göre duygusal bir durum ya da uyarımı duyu or-
ganları tarafından hissedilir.. Bu algılamayı otonom sistemdeki uyarılma durumu
takip eder. Bu sempatik uyarılma durumuna belirgin bir bilişsel etiketleme duru-
mu eşlik eder. Bu etiketleme durumu kişinin içinde bulunduğu ortam, bağlam,
30 Birey ve Davranış

geçmiş deneyimleri ve beklentileri tarafından şekillenir. Bu noktada bu kuramda


farklı olarak bir geri bildirim mekanizması bulunmaktadır. Bu yolla birey karşı-
laştığı durumları geçmiş deneyimleri doğrultusunda değerlendirmektedir. Daha
önce girdiği bir sokakta köpeğin saldırısına uğrayan birey, yine girdiği aynı yolda
duyduğu bir çıtırtıyı aynı köpek sanarak aynı duygu durumunu gerek fizyolojik
gerekse düşünce bazında benzer şekilde yaşayabilecektir.
Bu kurama göre uyarılan birey bu durumu çevredeki ipuçları eşliğinde yorumlar.
Birey bu uyarılmayı ve duygu durumunu nasıl tanımlayacağını belirler. Örneğin, az
miktarda alkol alan bir kişinin fizyolojik durumu alkol etkisiyle değişiklik göstere-
cektir. Fakat kişinin duygu durumu, içinde bulunduğu ortama göre farklılık göste-
rebilecektir. Duruma göre kişi kendisini eğlenceli bir ortamdaysa sevinçli ve eğlen-
celi, kasvetli bir ortamdaysa sıkıntılı hissedebilecektir. Yaşadığı duygu durumunun
alkolden etkilendiğini sanan kişi için aslında sadece bilişsel bakış açısı ve çevresini
Plasebo Etkisi: Kişilerin
gerçek bir tedavi olmaksızın, yorumlamaya bağlı farklılaşan duygu durumu değişikliği yaşadığı görülmektedir.
aslında hiçbir fizyolojik etkisi Bazı psikolojik rahatsızlıklarda ilaç yerine kullanılan aynı ilaç görünümün-
olmayan ve ilaç sanılarak deki fakat hiçbir işlevi olmayan haplar, plasebo etkisiyle hastaların düşünce ola-
içilen haplar yoluyla tedavi
gördükleri inancıyla iyileşme rak kendilerini iyi hissetmelerini ve buna ilişkin olumlu duygular yaşamalarını
göstermelerini anlatan sağlamaktadır. Burada hiçbir fizyolojik etkisi olmamasına, rağmen iyi geleceğine
kavramdır.
inanılan haplar içildikten sonra duygusal anlamda bir rahatlama sağlanmaktadır.
Şekil 2.4
Schachter ve Fizyolojik de¤iflim/
Singer Kuramında Uyaran Otonom uyar›lma
Duyguların
gerçekleşme süreci. Uyaran Alg›/yorum

Ba¤lam Duruma özel duygunun


hissedilmesi

Geribildirim

Şekil 2.5
(Bir yabanc›n›n sizi
Criticism and izlemesi durumunda
Alternate theories olay veya durumdan
kaynaklanan duygunun James-Lange Vücut için de¤iflik-
Beyin vücut içi de-
¤ifliklikleri duygusal
alg›lanmas›) Kuram› liklerin harekete deneyim olarak
geçmesi alg›lar.

Beyin tepki olarak


bedensel de¤ifliklik-
lerin harekete
Cannon-Bard Talamusun geçmesi
Kuram› harekete geçmesi
Duygusal deneyim
ile ilgili olarak
kortekse mesaj
yollanmas›
Genel fizyolojik
uyar›lman›n
harekete geçmesi
Schachter-Singer
Kuram›

Duygusal tecrübeyi
Çevresel ipuçlar›n›n tan›mlama,uyar›c›y›
gözlenmesi uygun bir biçimde
yerlefltirmek için
adland›rma
2. Ünite - Duygular 31

Sosyobiyolojik Kuram
Toplumsal bir varlık olan insan toplumsal davranışlar gösterir. Bu davranışlar doğal
bir süreçten geçerek bugünkü haline gelmiştir. Bazı davranışlar ortadan kalkarken
bazı yeni davranışlar kazanılmıştır. Duygular içinde benzer bir süreç işlemiş ve bazı
duygular ortadan kalkmış bazıları varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Bu duygular in-
sanın çevreye uyum sürecini sağlamaktadır. Örneğin çevreye uyum sürecinde kız-
gınlık duygusu aslında diğer insanların saldırganlıklarına karşı insanları korurken,
neşe ve mutluluk gibi duygular insanların yakınlaşmasını sağlamaktadır. Bu kuram
duyguların fizyolojik temellerini açıklama konusunda sınırlılıklar içermektedir.
Resim 2.6
Kızgınlık ve
sonucunda
saldırganlık canlıları
diğer canlıların
saldırılarından
korumak için etkilidir.

DUYGULARIN İFADE EDİLMESİ


İnsanlar duygularını bir şekilde söz ve davranışlarına yansıtmaktadırlar. Gerek
sözel iletişim gerekse sözsüz iletişim yoluyla duyguların diğer bireylere aktarıl-
ması mümkündür. Konuşma esnasında içinde bulunduğumuz duygu durumunu
ifade edebiliriz. Örneğin; “Bugün ilk maaşımı aldım çok sevinçliyim” ifadesi içe-
rik olarak duyguyu yansıtmaktadır.
Sözel olarak kullanılan duygu ile ilgili ifadelerin yanında bireyler herhangi bir
söz söylemeden, yazmadan iletişim kurulabilmekte; mekan, beden, duruş ve göz
hareketleri ile mesajın gönderilmesi ve alınması sağlanabilmektedir. Tüm bu ko-
nular sözsüz iletişimin temelini oluşturmaktadır (Can ve diğerleri, 2006). Aynı
zamanda duyguların bir yansıması olarak, kişilerle yüz yüze iletişimde önemli bir
yere sahip sözsüz iletişimde beden dili, jest ve mimiklerle gerçekleşmektedir. Jest
ve mimikler isteyerek ya da istemsiz bir şekilde ortaya konunla davranışlar şeklin-
de ortaya çıkabilmektedirler. Duygu ve düşünceleri destekleyerek onları gözle gö-
rülür somut hale getiren hareketler olan jest ve mimikler iletişimin etkinliğinde Jest ve Mimikler: Duygu
önemli rol oynamaktadırlar. Jest ve mimikler bazen istendik bazen de istenmedik ve düşünceleri destekleyerek
gözle görülür somut hale
hareketler şeklinde ortaya çıkabilmektedirler. Beden dilinde jest ve mimiklerin gelmelerine katkıda bulunan
sınıflandırılması esas ve ikincil olmak üzere iki ana başlık altında sınıflandırıl- hareketlerdir.
maktadır. (Yüksel, 2003).
Esas jest ve mimikler: Duygu ve düşünceleri destekleyen onları somut hale ge-
tiren hareketler olarak tanımlanmaktadırlar. Bunları da 3 grupta ele almak müm-
kündür.
32 Birey ve Davranış

• Anlatım jest ve mimikleri: Yüz ifadelerinde ortaya çıkan biyopsikolojik kö-


kenli temel duyguları dile getiren hareketler olarak tanımlanabilir. Mutlu-
luk, öfke, şaşkınlık, üzüntü tiksinti, gibi bu duygular evrensel olarak tüm
insanlarda ortak olarak görülmektedir.
• Toplumsal jest ve mimikler: Bireyin toplumsal rolü gereği ortaya koymak
zorunda olduğu hareketlerdir.
• Şematik jest ve mimikler: Tiyatro oyuncularının, pandomim sanatçılarının
yaptıkları taklit hareketleri bu grupta açıklanabilir. İşle ilgili belli bir mesle-
ği yürütenlerin örneğin, borsada çalışanların sergilemek zorunda oldukları
hareketler de bu grupta ele alınmaktadır.
İkincil jest ve mimikler: Bedenin gereksinimleri ile ilgili olarak toplumsal ni-
telikli olmayan esneme hapşırma öksürme gibi bedensel hareketleri içerir. Bunlar
kaynak hakkında bilgi verici olabilmektedir. Sürekli esnemek, yapılan konuşma
ile ilgili düşünce ve duyguları da yansıtabileceği için önemlidir.
Duyguların ifade edilmesinde çoğu zaman insanlar yüz ifadelerini kullan-
maktadırlar. İnsanların ağlamak, kaş çatmak, gülmek, dudaklarını bükmek gibi
yüz ifadelerinden yola çıkarak, insanların o an için yaşadıkları duygu durum-
larına ilişkin bilgi edinebiliriz. İnsanların kullandıkları yüz ifadelerinin birçoğu
doğuştan kazanılan öğrenilmemiş ifadelerdir. Birçok insana farklı kültürden bir
insanın kızgın olduğunu, onun yüzündeki ifadeden anlayabilmektedir. Kızgın-
lık, mutluluk, hüzün, korku, hayret gibi temel duygu ifadelerinin kültürlere göre
değişmediği yapılan araştırmalarda ortaya konulmuştur. Bunun yanı sıra sonra-
dan öğrenilmiş belli bazı kişilere ve topluma özel yüz ifadelerinden de söz etmek
mümkündür.
Bazı duyguları yüz ifadesi olarak yansıtmak daha kolay olmaktadır. Sevgi, kor-
ku ve mutluluk gibi duyguların ifade edilmesinde yüzün daha iyi kullanıldığı-
nı söylemek mümkündür. İğrenme, acı çekme, küçümseme ile ilgili duyguların
inandırıcı bir biçimde duygusal ifadesini ortaya koymak daha zorlayıcıdır.
Resim 2.7
Yüz ifadeleri
duyguların en iyi
ifadesidir.
2. Ünite - Duygular 33

İletişim sırasında kurulan göz teması da duyguların bir ifadesi olarak görülebi-
lir. Örneğin özellikle kadın erkek ilişkisinin daha kısıtlı yaşandığı toplumlarda göz
teması ya da bakış hoşlanma gibi duygu durumu ile ilgili ipuçlarını karşı tarafa
aktarmaktadır. Yalan söylerken göz temasından kaçınılması yine yalan durumu-
nun yarattığı gerginlik durumunun bir iadesi olabilmektedir. Bazı toplumlarda
göz teması iletişimi güçlendirici bir unsur olarak vurgulanırken bazı toplumlarda
saygısızlık olarak nitelendirilebilmektedir.

Kültürlere göre duygu ifadeleri ne şekilde farklılaşmaktadır? Örnekler vererek tar-


tışınız. 3

İletişimde beden dili duygu ile ilgili mesajın aktarılmasında önemlidir. Çoğu
zaman insanların kızgın ya da gergin, sevinçli ya da üzgün oldukları vücut hare-
ketleri ile dışarıya yansımaktadır. Omuzların ve sırtın eğik ya da dik olması bire-
yin içinde bulunduğu duygu durumu ile ilgili ipuçları verir.
Bireylerin iletişim esnasında diğer bireylerle aralarında bıraktıkları mesa-
fe de sözsüz iletişimin belirleyici unsurlarındandır. Bireylerin birbirleri ile olan
yakınlık hissi fiziksel mesafe kavramına da yansımaktadır. İnsanlar tanımadık-
ları ve günlük resmi ilişkilerinde diğer bireylerle aralarında daha uzak bir me-
safe bırakırlarken, aralarındaki ilişkinin
Resim 2.8
yakınlığı arttıkça bireylerin arasındaki
fiziksel mesafe de yakınlaşır. Kişisel me- Duygular
beden dili ve
safe kültürden kültüre değişmektedir ve davranışlarla
bazı ülkelerdeki insanların normal bir ortaya
konuşma esnasında arada bıraktıkları konmaktadır.
kişisel mesafenin daha az olduğu görül-
mektedir. Bir kişinin sizinle normalde
konuştuğundan daha yakın mesafede
duruyor olması onun size karşı olan sal-
dırganca tavrını yansıtabildiği gibi size
daha yakın olma isteğini de ortaya ko-
yuyor olabilir. Normalde durduğundan
daha uzakta duruyor olması sizden hoş-
lanmadığını ya da sizden uzak olmak
istediğine dair duyguları açığa çıkarabilmektedir.
Belirgin bazı davranışlar da herhangi bir söz söylenmese de duyguları yan-
sıtabilmektedir. Bir odadan çıkarken kapının çarpılması kızgınlık durumunun
habercisi gibidir. Öte yandan karşınızdaki kişinin tokalaşırken elinizi kuvvetlice
sıkması da onun duygu durumunu aksettiren bir işaret olabilmektedir.

Kalabalık ve sıkışık bir asansöre bindiğinizi düşünün. Bireylerin ortaya koydukları


davranışları kişisel mesafe ve sözsüz iletişim unsurları açısından tartışınız. 4
34 Birey ve Davranış

Özet
Duygu-heyecan kavramını ve insan davranışlarında Duygu-heyecan sürecini tanıyıp, süreci betimlemek.
1 2
etkilerini betimlemek. Duygu yaşantısı vücutta farklı düzeylerde gerçekleşir.

Duygular-heyecanlar davranışların ortaya çıkma- Bu üç düzey öznel yaşantı deneyimi, duygusal davra-
sında etkili karmaşık süreçlerdir. Duygu sözcüğü nış düzeyi ve vücutta gerçekleşen fizyolojik olaylardır.
kök itibariyle Latince hareket etmek anlamına gelen Bu üç düzey yaşanılan duygu durumu ile ilgili olarak
“motere” kelimesinden türemiştir. Duygular çevresel birbirleriyle ilişkili bir biçimde ortaya çıkar. Bir birey
unsurlar ile davranışsal sonuçlar arasında bağlayıcı duygu ile ilgili heyecan durumu yaşar. Sonrasında baş-
rol üstlenmektedir. Duygular-heyecanlar bulunulan kası tarafından bilinmeyen bu duygu durumu davranı-
ortamın algılanmasıyla ortaya çıkan, iç organları ha- şa yansır ve paralel şekilde bu duruma ilişkin fizyolojik
rekete geçirerek beden, davranış ve bilinçte farklılık değişimler ortaya çıkar. Tüm duygu süreci boyunca
oluşturarak kendini hissettiren süreçlerdir. beden bireyi fizyolojik olarak kaçış durumuna hazırlar.
Öfke ya da korku benzeri yoğun duygular fiziksel deği-
şimleri de beraberinde getirir. Korku ile beraber kalbin
atışı hızlanır, ağız kurumaya başlar, terleme, titreme
ve midede yanma ve sıkışma gibi belirtiler görülür.
Vücutta meydana gelen değişimlerin birçoğu otonom
sinir sistemi ile bağlantılı sempatik bölümün harekete
geçmesiyle ilgilidir. Yoğun duygu durumu geçtiğinde
ise parasempatik bölüm dengeleyici sistemlerle vücu-
du normale döndürmektedir. Duygular da güdüler gibi
insan davranışının oluşmasına öncülük ederler. İnsan
davranışını şekillendirmede güdülerin ve duygu-heye-
canların farklılaşması söz konusudur. Güdülerin genel
olarak hangi davranışlarla sonlanacağını kestirmek
daha mümkündür. Süreç içerisinde bireyin karmaşık
davranışlarını harekete geçiren duygular bireyi her du-
ruma özgü ve bireyden bireye farklılaşan davranışlara
yönlendirmektedir. Yerkes-Dodson Yasası olarak bili-
nen yasaya göre herhangi bir işten önce kişideki kaygı
düzeyinin çok yüksek olması bireyin aslında rahatlıkla
gerçekleştirebileceği bir işi yaparken sıkıntı yaşamasına
neden olabilmektedir. Plutchik (1980) bireylerin uyum
sağlayıcı davranışlarını güdüleyen duyguları sekiz te-
mel kategoriye ayırmıştır. Plutchik duyguları belirli bir
sıralamaya göre dizerek bir duygu çemberi/tekerleği
oluşturmuştur. Bu çemberde birbirleriyle komşu olan
duygular karşılarında veya onlara daha uzak olan duy-
gulara kıyasla birbirlerine daha çok benzemektedirler.
2. Ünite - Duygular 35
Duygu kuramlarını tanıyıp farklı bakış açılarını karşı- Duyguların ifadesi ile ilgili olarak sözsüz iletişim un-
laştırmak. 4
surları ile bunların ne şekilde farklılaştığını açıklamak.
3

Duyguların meydana geliş şekli ve vücuttaki fiz- İnsanlar duygularını bir şekilde söz ve davranışlarına
yolojik değişimlerle ilgisi üzerine farklı kuramlar yansıtmaktadırlar. Gerek sözel iletişim gerekse sözsüz
bulunmaktadır. Bu kuramlar James-Lange kuramı, iletişim yoluyla duyguların diğer bireylere aktarılması
Cannon-Bard kuramı, bilişsel kuram ve sosyobiyo- mümkündür. Sözel olarak kullanılan duygu ile ilgili
lojik kuramdır. William James ve Carl Lange tara- ifadelerin yanında bireyler herhangi bir söz söyleme-
fından ortaya konulan kurama göre beden çevrede den, yazmadan iletişim kurulabilmekte; mekan, be-
gerçekleşen belirli özelliklere göre tepkide bulunur den, duruş ve göz hareketleri ile mesajın gönderilmesi
ve bu tepkinin farkına varıldığında fizyolojik değiş- ve alınması sağlanabilmektedir. Duygu ve düşünceleri
melerle birlikte duygu durumu meydana gelir. James- destekleyerek onları gözle görülür somut hale getiren
Lange kuramının eksiklerini gidermeyi amaçlayan hareketler olan jest ve mimikler iletişimin etkinliğin-
Cannon-Bard kuramında duygular ve bedensel dav- de önemli rol oynamaktadırlar. Duyguların ifade edil-
ranışlar aynı anda ortaya çıkmaktadır. Çevrede birey mesinde çoğu zaman insanlar yüz ifadelerini kullan-
için herhangi bir uyarıcı durum olduğunda talamus maktadırlar. İnsanların ağlamak, kaş çatmak, gülmek,
devreye girer. Fizyolojik değişimleri yapmak için sinir dudaklarını bükmek gibi yüz ifadelerinden yola çıka-
sistemini uyarılırken beyin kabuğuna da sinyal yolla- rak, insanların o an için yaşadıkları duygu durumları-
narak duygu ile ilgili yaşantının farkına varılması ile na ilişkin bilgi edinebiliriz. Bazı duyguları yüz ifadesi
ilgili süreç gerçekleştirir. Bilişsel kuramlarda beden- olarak yansıtmak daha kolay olmaktadır. Sevgi, korku
deki fizyolojik değişikliklerin şekillenmesinde biliş- ve mutluluk gibi duyguların ifade edilmesinde yüzün
sel unsurlar olarak tanımlanan algı, anlayış, edinilen daha iyi kullanıldığını söylemek mümkündür. İleti-
bilgi ve tecrübelerin kodlanma ve geri çağrılma şekil- şim sırasında kurulan göz teması da duyguların bir
leri, düşünme şekilleri gibi zihinsel süreçler etkilidir. ifadesi olarak görülebilir.
Bu noktada öne çıkan Stanley Schachter ve Jerome E. İletişimde beden dili duygu ile ilgili mesajın aktarıl-
Singer kuramına göre duyguların oluşumunda bilişle masında önemlidir. Çoğu zaman insanların kızgın ya
ilgili faktörler önemli bir yer teşkil etmektedir. Soss- da gergin, sevinçli ya da üzgün oldukları vücut hare-
yobiyolojik kurama göre ise toplumsal bir varlık olan ketleri ile dışarıya yansımaktadır. Belirgin bazı dav-
insan toplumsal davranışlar gösterir. Bu davranışlar ranışlar da herhangi bir söz söylenmese de duyguları
doğal bir süreçten geçerek bugünkü haline gelmiştir. yansıtabilmektedir.
Bazı davranışlar ortadan kalkarken bazı yeni davra-
nışlar kazanılmıştır. Duygular içinde benzer bir sü-
reç işlemiş ve bazı duygular ortadan kalkmış bazıları
varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Bu duygular insanın
çevreye uyum sürecini sağlamaktadır.
36 Birey ve Davranış

Kendimizi Sınayalım
1. James-Lange Kuramında duyguların gerçekleşme süreci 6. Yalan makinası kişi ile ilgili aşağıdakilerden hangisinden
ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur? aldığı bilgiye göre değerlendirme yapmaktadır?
a. Duygular fizyolojik süreçlerden sonra meydana gelir. a. Beyincik
b. Duygular fizyolojik süreçleri oluşturur. b. Yaş
c. Duygular ve fizyolojik süreçler aynı anda meydana c. Vücuttaki fizyolojik tepkiler
gelir. d. Çevresel olaylar
d. Duygular ve fizyolojik süreçlerin birbirleriyle bir iliş- e. Cinsiyet
kisi bulunmamaktadır.
e. Duygular fizyolojik süreçler olmadan tek başlarına 7. Aşağıdakilerden hangisi sempatik bölümün korku ya da
gerçekleşir. öfke duygu sürecinde harekete geçirdiği yapılar içerisinde yer
almamaktadır?
2. Bedendeki fizyolojik değişikliklerin şekillenmesinde bi- a. Kan dolaşımı
reyin algıları ve anlayışının etkili olduğu kuram aşağıdakiler- b. Solunum hareketleri
den hangisidir? c. Mide hareketleri
a. Dürtü Kuramı d. Uyku hareketleri
b. Cannon- Bard Kuramı e. Barsak hareketleri
c. James-Lange Kuramı
d. Sosyobiyolojik Kuram 8. Aşağıdakilerden hangisi Plutchik tarafından ortaya ko-
e. Bilişsel Kuram nulan temel duygular arasında yer almamaktadır?
a. Korku
3. Duygu ve düşünceleri destekleyerek onları gözle görülür b. Sevinç
somut hale getiren hareketlere ne ad verilmektedir? c. Sorumluluk
a. Kendini gerçekleştirme d. Öfke
b. Dürtü e. Kabul etme
c. Sosyal güdüler
d. Birincil güdüler 9. Duygu çemberinde farklı duygular birleşerek daha farklı
e. Jest ve mimikler ve geniş çapta duygular elde edilebilmektedir. Aşağıdakiler-
den hangisinde bu birleşimler yanlış olarak verilmiştir?
4. Duyguların çevreye uyum aracı olduğunu savunan ve a. Neşe ve beklenti bir araya gelerek iyimserliği oluşturur.
yıllar sürecinde değişip bugünlere geldiğini savunan kuram b. Kabul etme ve korku bir araya gelerek teslim olmayı
aşağıdakilerden hangisidir? oluşturur.
a. Dürtü Kuramı c. Sürpriz ve üzüntü bir araya gelerek hayal kırıklığını
b. Sosyobiyolojik Kuram oluşturur.
c. James-Lange Kuramı d. Öfke ve iğrenme bir araya gelerek hor görmeyi oluş-
d. Cannon- Bard Kuramı turur.
e. Bilişsel Kuram e. Neşe ve kabul etme bir araya gelerek beklentiyi oluş-
turur.
5. Aşağıdakilerden hangisi vücutta uygun tepkilerin hazır-
lanmasında etkin görev alır? 10. Aşağıdakilerden hangisi duyguların oluşmasında etkili
a. Arka beyin bilişsel unsurlar içersinde yer almamaktadır?
b. Retiküler formasyon a. Beklenti
c. Beyincik b. Algı
d. Otonom sistem c. Yaş
e. Omurilik d. Düşünme şekli
e. Hatırlama
2. Ünite - Duygular 37

Yaşamın İçinden

Uzmanlar tepkili
Pentagon portatif yalan makinesine büyük umut bağlasa da,
bu yeni uygulama uzmanların büyük tepkisini çekti. Uzman-
ABD ordusunun son umudu: Yalan makinesi lara göre karmaşık yalan makineleri bile güvenilir sonuçlara
Amerikan ordusu, dostu düşmanı tanıyabilmek için Af- ulaşamazken, bu küçük cihazdan fayda beklemek askerlere
ganistan’daki askerlerini portatif yalan makineleri ile büyük zararlar verebilir. Karmaşık yalan makineleri beyin-
donatıyor. deki hareketleri inceleyerek sonuca varmaya çalışıyor. Daha
Pentagon, terörle mücadele amacıyla, Afganistan’a portatif el önce yapılan çalışmalar, yalan söylenirken beynin yedi, doğ-
yalan makinesi yollamaya karar verdi. Amerikan askerleri, bu ruyu söylerken de dört bölgesinde faaliyet olduğunu ortaya
ay içinde portatif makineleri teslim alacak ve Taliban’a karşı koymuştu. Ancak PCASS beyinle ilgili bir analiz yapmıyor.
yeni ancak etkinliği tartışılan bir mücadeleye başlayacak. Yalan makineleri üzerinde çalışan Ulusal Bilim
Tanesi 7.500 dolardan 94 adet cihaz sipariş veren Pentagon’un Akademisi’nden Profesör Stephen E. Fienberg, cihazın ge-
planına göre, Amerikan askerleri, kısaca “PCASS” adı verilen rekli bilimsel değerlendirmeler yapılmadan ve yeterli eğitim
bu makine sayesinde halkın arasına karışan Taliban mili- verilmeden Afganistan’da kullanıma sokulmasının büyük
tanlarını eliyle koymuş gibi bulup çıkaracak. Çünkü, eylem hata olacağını iddia ediyor. Fienberg’e göre, doğru sonuçları
yaptıktan veya çatışmaya girdikten sonra halkın arasına ka- vereceğine dair herhangi bir garanti bulunmayan bu tip bir
rışan militanları saptamak, ne ABD, ne de Afgan askerleri cihaz çok büyük sorunlara yol açabilir.
için olası. Pentagon cihazın nihai kararı vermek için kullanıl- Peki ama yalan testini geçemeyenlere ne olacak? Yapılan
mayacağını önemle vurgulasa da, pratikte ne gibi sonuçların açıklamalar, şüphelilerin hemen suçlu olarak ilan edilmeye-
doğacağını kestirmek güç. ceği yönünde. Ama birini, sadece PCASS testinden geçeme-
diği için şüpheli ilan etmek bile birçok soruna yol açabilir.
PCASS nasıl çalışıyor? Şimdilik sadece Afganistan’da kullanılacağı açıklanan
Portatif el yalan makinesi, siyah bir bileklik ve kontrol ku- PCASS’ın ilerleyen zamanlarda Irak’ta da kullanılması bekle-
mandasından oluşuyor. Bileklik şüphelinin bileğine bağla- niyor. Cihazın ile ilgili en önemli kural ise, Amerikan asker-
nıyor. Bu bileklikten çıkan üç kablodan biri parmak ucuna, leri üzerinde kullanılamayacak olması.
diğer ikisi ise avuç içine bağlanıyor. Özel bir USB kablosu ise, Yalan makinesiyle alınan ifadeler, ABD mahkemelerinin bü-
bileklikle kumandanın birbirine bağlanmasını sağlıyor. yük çoğunluğu tarafından kabul edilmiyor. Ancak Amerikan
Şüpheliye tercüman aracılığıyla 20 kadar soru yöneltiliyor. polisi, bu tip makineleri yine de ifade alırken kullanıyor.
Sorular seçilirken, cevapların “evet” ya da “hayır” olmasına
dikkat edilmiş. Sorulardan bazıları şöyle: Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/87234-
• Sorularıma doğru yanıtlar vermeye niyetli misin? 09.asp?gid=229&sz=70422
• Bu odada ışıklar yanıyor mu?
• Taliban üyesi misin?
Operatör, her yanıttan sonra küçük kontrol kumandasının
düğmesine basıp birkaç saniye bekliyor. Ardından cihazın
ekranında renkli bir ışık beliriyor. Kırmızı şüphelinin yalan
söylediğini, yeşil doğruyu söylediğini belirtiyor. Sarı ışık ise
makinenin kararsız kaldığı anlamına geliyor.
38 Birey ve Davranış

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı


1. a Yanıtınız yanlış ise “Duygu Kuramları” konusunu Sıra Sizde 1
yeniden gözden geçiriniz. Tüm duyguların aslında harekete geçmeyi sağlayan dürtü-
2. e Yanıtınız yanlış ise “Duygu Kuramları” konusunu lerdir. Her duygunun temelinde aslında hayatta kalabilmeyi
yeniden gözden geçiriniz. sağlayan biyolojik temelleri görebilmek mümkündür. İnsa-
3.e Yanıtınız yanlış ise “Duyguların İfadesi” konusunu nın geçmişten bugüne hayatta kalabilmesinde ve diğer insan,
yeniden gözden geçiriniz. diğer canlılar üzerinde etkisini sürdürmesinde ve zorlu doğa
4. b Yanıtınız yanlış ise “Duygu Kuramları” konusunu şartları ile mücadelesinde duygu temelli biyolojik tepkilerin
yeniden gözden geçiriniz. önemi büyüktür. Örneğin bu tarz duygu dışavurumları eski
5. d Yanıtınız yanlış ise “Duygu-heyecan süreci” konusu- çağlarda yaşayan insanların liderlik vasıflarını ortaya koyma-
nu yeniden gözden geçiriniz. sında etkili olmuştur. Öfke ile birlikte kişide meydana gelen
6. c Yanıtınız yanlış ise “Duygu-heyecan süreci” konusu- biyolojik değişimler insanın hayatta kalabilmesini sağlamış-
nu yeniden gözden geçiriniz. tır. İnsan, karşılaşılan bir tehlike ya da ani durum karşısında
7. d Yanıtınız yanlış ise “Duygu-heyecan süreci” konusu- bu içgüdüsel tepkileri ile birçok tehlike yaratacak durumdan
nu yeniden gözden geçiriniz. ivedilikle kurtulabilmektedir. Fakat zamanında hayatta kal-
8. c Yanıtınız yanlış ise “Duyguların Sınıflandırılması” mayı sağlayan örneğin öfke vb duygular günümüz yaşam
konusunu yeniden gözden geçiriniz. koşullarında kontrol edilemediğinde toplumsal açıdan zarar
9. e Yanıtınız yanlış ise “Duyguların Sınıflandırılması” verecek noktalara ulaşabilmektedir. (Goleman, 2003). Geç-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. miş çağlarda hayatta kalmayı sağlayan aşırı duygusal reak-
10. c Yanıtınız yanlış ise “Duygu Kuramları” konusunu siyonlar, düşünmeden ve duyular kanalıyla duygulara dönü-
yeniden gözden geçiriniz. şen durumlar ve kendini ifade etme şekilleri, bireyin toplum
içinde gelişimiyle beraber bu duyguların daha iyi ve bilinçli
bir şekilde ortaya konulması zorunluluğunu da beraberinde
getirmektedir.

Sıra Sizde 2
Birçok kişi farkında olarak ya da olmayarak anlık duygusal
patlamalar yaşamaktadırlar. Bu yoğun duygu nöbetleri so-
nunda kişilerin bile o anı hatırlamakta ya da sonuçlarının
nelere yol açtığı konusunda fikir sahibi olamadıkları bilin-
mektedir. Bu anlarda düşünen beyin olarak adlandırılan
neokorteks ne olup bittiğini kestiremeden bir dizi fizyolojik
tepkiler başlamaktadır. Bu sebeple duyguların başarılı bir şe-
kilde idaresi gereklidir. Bu noktada araştırmacılar duyguların
bastırılması ile karıştırılmaması gerektiği üzerinde durmak-
tadırlar. Burada duyguları yönetebilmek; o anda hissedilen-
lerin ne olduğunu gerçekten anlayabilmek ve onları uygun
bir şekilde ifade edebilmektir. Duygularını bastıran kişiler
olumsuz durumlarla karşılaştıklarında aslında o duruma
uygun tepki vermekten kaçınmaktadırlar. Bu kişiler olum-
suz hislere karşı korunmakta o kadar başarılıdırlar ki aslında
olumsuzluğun bile farkında olamamaktadırlar. Sürekli bir şe-
kilde öfke ya da kaygıya ilişkin duyguların bastırılıp bertaraf
edilmesiyle, kişiler bu duygularının gerçek nesnye değil de
olası farklı bir nessneye yönlendirerek olumsuz duygular ya-
şanmasına neden olacaklardır (Goleman, 2003).
2. Ünite - Duygular 39

Yararlanılan ve Başvurulabilecek
Kaynaklar
Sıra Sizde 3 Atkinson, R.L, Atkinson, R.C. & E. R. Hilgard. (1995). Psiko-
Her kültürde o kültüre özgü davranış kalıpları bulunmakta- lojiye Giriş II. Çev. K. Akay, M. Akay, A. Yavuz. İstanbul:
dır. Bu davranışlar yıllar içersinde yerleşmiş ve belli duygu Sosyal Yayınlar.
ifadelerini barındırmaktadır. Örneğin ülkemizde iki erkeğin Arkonaç, S., A. (2003). Psikoloji: Zihin Süreçleri Bilimi.
arkadaşlık gereği birbirlerine sarılmaları yanlış anlaşılmaz- İstanbul:Alfa Yayınları
ken buna benzer bir durum Avrupa ülkelerinde farklı cinsel Baymur, Feriha. (1978). Genel Psikoloji. İstanbul: İnkilap ve
eğilimlere ilişkin yorumların yapılmasına neden olabilmek- Aka Yayınevi.
tedir. Öte yandan toplumsal cinsiyet ayrımcılığı olarak bir Can.H, Asan, Öznur,ve Aydın, E., M. (2006). Örgütsel Dav-
erkeğin mutlu olduğunda aşırı derecede gülerek duyguları- ranıs. İstanbul: Arıkan Yayınları.
nı ortaya koyması erkeklik açısından hoş karşılanmayabilir. Cüceloğlu, D. (2006). İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi
Bazı toplumlarda konuşurken gözlerin içine bakmak ona Kitabevi
verdiğiniz saygı ile ilgiliyken, bazı kültürlerde karşısında- Eysenck, M.W. (2004). Psychology. An International Pers-
kinin gözünün içine bakmak saygısızlık olarak kabul edilir. pective. New York: Psychology Press.
Bizim toplulumuzda çocukları sevmek için kafalarını okşarız Goleman, D. (2003). Duygusal Zeka Neden IQ’dan daha
fakat Tayland’da çocukları sevme adına kafalarını okşamanız önemlidir? Yirmiüçüncü baskı. İstanbul: Varlık Yayın-
pek de hoş karşılanmaz. Bunun yanında heyecanlandığınız- ları,
da ortaya koyduğunuz el ve kol hareketleri de içerik olarak Gün, N. (2002). Geçmişin Gölgeleri. Duyguların Dili. 7.
toplumdan topluma farklı anlamlar içerebilmektedir. Baskı. İstanbul: Kuraldışı Yayınları
Lazarus R. S (1991). Emotion and Adaptation. New York: Ox-
Sıra Sizde 4 ford University Press. In: R. Kreitner, A. Kinicki, & M.
Asansörde sıkışık bir ortamda bireyler arasındaki kişisel Buelens. Organizational Behaviour. Second European
mesafe ihlal edilmektedir. Normalde yakın olmadığınız ve Edition. New York: McGraw Hill Publishing Company.
tanımadığınız insanlarla iletişim halindeyken, tanıdığımız 2002
insanlara oranla daha çok mesafe bırakırız. Fakat sıkışık ve Lord, Robert G. ve Kanfer, Ruth (2002). Emotions and Or-
kalabalık bir asansörde bu mesafeyi bırakabilmek mümkün ganizational Behavior. In Emotions In The Workplace,
değildir. Diğer insanlarla çok yakın bir konumda, onların ne- Robert G. Lord, Richard J. Klimoski & Ruth Kanfer (ed.).
fes alışlarınızı duyacak bir şekildesiniz. Vücut teması ve bun- New York: Jossey Bass. p.5-20.
dan kaçınmaya çalışmak bireylerde gerginliğe sebep olurken, Luthans, Fred (2002). Organizational Behavior. Ninth Editi-
insanlar birbirlerinden gözlerini kaçırmaya çalışırlar. Yukarı- on. New York: McGraw-Hill Irwin.
ya doğru ya da tam tersi bir şekilde yere doğru bakmak, sa- Morris. C., G. (2002). Psikolojiyi Anlamak. Çev. B. Ayvaşık,
atini kontrol etmek gibi davranışlar iletişimden kaçınmanın M. Sayıl Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları
yansıması olarak sözsüz iletişime yönelik davranışlardır. Morris. C., G. (1996) Understanding Psychology. Third Edi-
tion. New Jersey: Prentice Hall
Plotnik, R. (2009) Psikolojiye Giriş. Çev.T. Geniş. İstanbul:
Kaknüs Yayınları.
Rathus, S. A (2008). Psychology. Concepts and Connections.
Ninth edition Belmont: Wadsworth
Weber A. L (1991) Introduction to Psychology. New York:
Harpers Colins Publishers
Yüksel, A., H. (2003) “Sözsüz iletişim” Meslek Yüksekokul-
ları İçin Genel İletişim Ugur Demiray (ed.). İstanbul:
Pegem Yayıncılık.
40 Birey ve Davranış

Yararlanılan İnternet Adresleri


http://cogweb.ucla.edu/ep/Emotions.html ŞEKİL 2.2
http://www.psychwiki.com/wiki/James-Lange_Theory_of_ http://www.psychwiki.com/wiki/The=Schachter-Singer-
Emotion Theory-of-Emotion.
http://www.associatedcontent.com/article/454455/what_is_ ŞEKİL 2.3
the_cannonbard_theory_of_emotion.html http://homepage.psy.utexas.edu/homepage/class/Psy301/
http://www.teiasspor.com/index.php?option=com_content& Brown/Lecture%20Notes/Exam%204%20Notes/Emoti-
view=article&id=98&Itemid=102 on/Emotion_Lecture_files/frame.htm#slide0045.htm
http://www.psychwiki.com/wiki/The_Schachter-Singer_ ŞEKİL 2.4
Theory_of_Emotion http://www.psychwiki.com/wiki/The-Schachter-Singer-
Theory-of-Emotion.
RESİM 2.1 ŞEKİL 2.5
http://www.psychologytoday.com/blog/dont-delay/200908/ http://www.toplumdusmani.net/v2/psikoloji/2590-
regulating-your-emotions schachter-singer-kurami.html
RESİM 2.2 RESİM 2.6
http://www.bilgiustam.com/yalan-makinesi-nedir-nasil-ca- http://www.hayvanlar.org/Hayvanlar/922/Kizgin-Puma.
lisir/ html
RESİM 2.3 RESİM 2.7
http://www.ankara-gsim.gov.tr/incele.php?id=NjY4 http://www.gunceliz.net/yuz-ifadeleri.html
RESİM 2.4 RESİM 2.8
http://www.the-emotions.com/robert-plutchik.html h t t p : / / f o t o g a l e r i . h u r r i y e t . c o m . t r / g a l e r i d e t a y.
ŞEKİL 2.1 aspx?cid=13533&rid=155
http://www.felsefeforumu.com/viewtopic.php?f=43&t=771
RESİM 2.5
http://psychology.about.com/od/profilesofmajorthinkers/p/
jamesbio.htm
Sorularla Öğrenelim

SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ


Ünite 2: Duygular

Duygu Heyecan Kavramı

1. Duygu nedir?
Cevap: Bireyin herhangi bir şey hakkındaki hissettikleri olarak tanımlanabilecek olan duygular aslında harekete geçmeyi sağlayan
dürtülerdir ve birey olarak insanın yaşamla baş edebilmesi için acil plan yapabilecek şekilde programlanmıştır.

2. Heyecan kavramı hangi durumlar için kullanılmaktadır?


Cevap: Heyecan kavramı dilimizde bir anda oluşan, kısa süreli ve daha yoğun bir şekilde hissedilen, içerisinde fizyolojikunsurları etkin
bir biçimde barındıran durumlar için kullanılmaktadır.

3. Duygu sözcüğü kök itibariyle hangi kelimeden türemiştir?


Cevap: Duygu sözcüğü kök itibariyle Latince hareket etmek anlamına gelen “motere” kelimesinden türemiştir.

Duygu-Heyecan Süreci

4. Duygu yaşantısı vücutta hangi düzeylerde gerçekleşir?


Cevap: Duygu yaşantısı vücutta farklı düzeylerde gerçekleşir. Bu düzeylerin oluş sırası farklı kuramlar açısından farklı şekilde
tanımlansa da, bu üç düzey tüm duygu yaşantılarında tecrübe edimektedir. Bu üç düzeyden ilki öznel yaşantı deneyimi, ikincisi duygusal
davranış düzeyi, üçüncüsü ise vücutta gerçekleşen fizyolojik olaylardır.

5. Öznel yaşantı deneyimi nedir?


Cevap: Öznel yaşantı deneyimi her bireyin yaşadığı öznel bir duygu yaşantısıdır. Tüm bireyler duyguları kendi edindikleri algılayış
çerçevesi dahilinde yaşarlar. Bireyin olaylara bakışı, algılayışı o duyguyu ne ölçüde ve nasıl yaşayacağını şekillendirir. Diğer bireylerin
bu duyguyu o kişi gibi hissetmesi onun gibi anlamlandırması mümkün değildir.

6. Duygusal yaşantı ile ilgili üçüncü düzey olan vücutta gerçekleşen fizyolojik olaylara örnek olarak neler verilebilir?
Cevap: Yaşanılan duygu durumuna göre değişkenlik gösteren, kalp atışında, soluk alış verişinde hızlanma, mide ve bağırsak hareketleri
gibi durumlar buna örnek olarak verilebilir.

7. Plutchik bireylerin uyum sağlayıcı davranışlarını güdüleyen duyguları kaç kategoriye ayırmıştır?
Cevap: Plutchik bireylerin uyum sağlayıcı davranışlarını güdüleyen duyguları sekiz temel kategoriye ayırmıştır. Çevreyeuyumu
sağlayan bu duygular:• korku• sevinç/neşe• öfke/ kızgınlık• üzüntü/hüzün• tiksinti/iğrenme• umut/beklenti• kabul etme/edilme•
hayret/şaşkınlık/sürprizdir.

8. Plutchik duyguları belirli bir sıralamaya göre dizerek bir duygu çemberi/tekerleği oluşturmuştur. Duygu çemberindeki farklı duygular
birleşerek daha farklı ve geniş çapta duygular elde edilebilmektedir. Buna örnek olarak neler verilebilir?
Cevap: Örneğin;• neşe ve beklenti bir araya gelerek iyimserliği;• kabul etme ve korku bir araya gelerek teslim olmayı;• sürpriz ve
üzüntü bir araya gelerek hayal kırıklığını,• öfke ve iğrenme bir araya gelerek hor görmeyi,• neşe ve kabul etme bir araya gelerek
aşkı/sevgiyi• beklenti ve öfke bir araya gelerek hırçınlığı/saldırganlığı• korku ve sürpriz/şaşkınlık bir araya gelerek dehşeti• iğrenme ve
üzüntü bir araya gelerek pişmanlığı meydana getirmektedir.

Duygu Kuramları

9. Duygu kuramları nelerdir?


Cevap: Bu kuramlar; James-Lange kuramı, Cannon-Bard kuramı, bilişsel kuram ve sosyobiyolojik kuramdır.

10. James-Lange Kuramının temel yaklaşımı nasıldır?


Cevap: William James ve Carl Lange tarafından ortaya konulan kurama göre beden çevrede gerçekleşen belirli özelliklere göre tepkide
bulunur ve bu tepkinin farkına varıldığında fizyolojik değişmelerle birlikte duygu durumu meydana gelir. Vücutta gözlerin büyümesi,
tüylerin diken diken olması beraberinde duyguları oluşturmaktadır. Örneğin ıssız bir sokakta köpekle karşılaşan bir kişi köpeği
gördükten sonra vücudunda fizyolojik değişmeler meydana gelir. Bedendeki bu değişiklikler de beraberinde korkuya yol açar. Bir
şekilde insanların korktukları için değil de kaçtıkları için korktuklarını ileri süren bir anlayıştır.
11. James-Lange kuramının eksiklerini gidermeyi amaçlayan kuram hangisidir?
Cevap: Cannon Bard Kuramı

12. James-Lange kuramı ile Cannon-Bard’a kuramı arasındaki temel fark nedir?
Cevap: James-Lange kuramında duyguların vücutta oluşan tepkiler neticesinde oluştuğu ifade edilmekteydi. Cannon-Bard’a kuramına
göre duygular fizyolojik durumlara tepki olarak ortaya çıkmazlar. Organizma duygularla birlikte aynı zamanda fiziksel tepkiyi
deoluşturur. Bir bakıma duygular ve fizyolojik tepkiler aynı anda gerçekleşir.

13. Cannon-Bard kuramında duygu ve bedensel davranışlara ilişkin temel yaklaşım nasıldır?
Cevap: Cannon-Bard kuramında duygular ve bedensel davranışlar aynı anda ortaya çıkmaktadır. Çevrede birey için herhangi bir uyarıcı
durum olduğunda talamus devreye girer. Fizyolojik değişimleri yapmak için sinir sistemini uyarılırken beyin kabuğuna da sinyal
yollanarak duygu ile ilgili yaşantının farkına varılması ile ilgili süreç gerçekleştirir.

14. Cannon-Bard Kuramına yapılan eleştiriler bu kuramın ortaya koyduğu hangi düşünceye yöneliktir?
Cevap: Cannon-Bard kuramına en büyük eleştiri, vücudun tepkileri ile duyguların aynı zamanda uyarıma geçtiklerine ilişkin kısmınadır.
Örneğin acı/ağrı veya tehlike algısı ile ilgili uyarım biz korku ve kaygıyı daha yaşamadan o ana ilişkin fizyolojik uyarım durumunu
arttırabilir. Bazı zamanlarda duygu durumunu bile hissetmeye vakit bulamadan vücudun anlık tehlike durumlarından kaçışla ilgili
vücutsal durumları uyarıma geçmesi gerekebilir. Örneğin; anlık refleksle olası bir tehlike durumundan kaçtığınızı düşünün. Bu durumda
vücut olası tepkiler için kaslara ve diğer bölgelere uyarımlarda bulunur. O kısa süre zarfında duygu ile ilgili tecrübenin yaşanması olayın
gerçekleşmesinden hemen sonra oluşur. Bu noktada Cannon-Bard kuramının dışsal olayla ilgili bağlantı kurma ardından gelen fizyolojik
değişimler ve bilişsel aktiviteler arasında daha sağlam ilişki kurması gerekmektedir.

15. Plasebo etkisi nedir?


Cevap: Kişilerin gerçek bir tedavi olmaksızın, aslında hiçbir fizyolojik etkisi olmayan ve ilaç sanılarak içilen haplar yoluyla
tedavigördükleri inancıyla iyileşme göstermelerini anlatan kavramdır.

16. Duyguların fizyolojik temellerini açıklama konusunda sınırlılıklar içeren kuram hangisidir?
Cevap: Sosyobiyolojik kuram

Duyguların İfade Edilmesi

17. Duygu ve düşünceleri destekleyerek gözle görülür somut hale gelmelerine katkıda bulunan hareketlere ne ad verilir?
Cevap: Jest ve Mimikler: Duygu ve düşünceleri destekleyerek gözle görülür somut hale gelmelerine katkıda bulunan hareketlerdir.

18. Beden dilinde jest ve mimiklerin sınıflandırılması nasıldır?


Cevap: Beden dilinde jest ve mimiklerin sınıflandırılması esas ve ikincil olmak üzere iki ana başlık altında sınıflandırılmaktadır.

19. Esas jest ve mimikler nelerdir?


Cevap: Esas jest ve mimikler: Duygu ve düşünceleri destekleyen onları somut hale getiren hareketler olarak tanımlanmaktadırlar.
Bunları da 3 grupta ele almak mümkündür.• Anlatım jest ve mimikleri: Yüz ifadelerinde ortaya çıkan biyopsikolojik kökenli temel
duyguları dile getiren hareketler olarak tanımlanabilir. Mutluluk, öfke, şaşkınlık, üzüntü tiksinti, gibi bu duygular evrensel olarak tüm
insanlarda ortak olarak görülmektedir.• Toplumsal jest ve mimikler: Bireyin toplumsal rolü gereği ortaya koymak zorunda olduğu
hareketlerdir.• Şematik jest ve mimikler: Tiyatro oyuncularının, pandomim sanatçılarının yaptıkları taklit hareketleri bu grupta
açıklanabilir. İşle ilgili belli bir mesleği yürütenlerin örneğin, borsada çalışanların sergilemek zorunda oldukları hareketler de bu grupta
ele alınmaktadır

20. İkincil jest ve mimikler hangi hareketleri içerir?


Cevap: İkincil jest ve mimikler: Bedenin gereksinimleri ile ilgili olarak toplumsal nitelikli olmayan esneme hapşırma öksürme gibi
bedensel hareketleri içerir.
SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 2 - Alıştırma Soruları
1 ) "İnsanlar sanıldığı gibi korktukları için kaçmazlar, aksine kaçtıkları için korkarlar". Verilen ifade, duygu kuramlarından hangisinin
duyguların oluşumunu açıklama biçimine örnek gösterilebilir?
A ) Biyolojik Kuram
B ) Sosyo-biyolojik Kuram
C ) Bilişsel Kuram
D ) James-Lange Kuramı
E ) Cannon Bard Kuramı

Çözüm : Duygu kuramlarından birisi olan James-Lange Kuramı, duygunun fizyolojik tepkilerin bir sonucu olarak ortaya çıktığını öne
sürer. Diğer bir ifadeyle, istenmedik bir olay karşısında gösterilen bedensel ve fizyolojik tepkiler korku duygusunun ortaya çıkmasına yol
açar.
Doğru cevap D şıkkıdır.
2 ) "Arkadaşıyla konuşmakta olan bir işçi, kolunu makinaya kaptırmak üzereyken son anda durumu fark eder ve kolunu saniye farkıyla
çeker. Ardından yaşadığı durum nedeniyle ortaya çıkan korku ve kaygı nedeniyle uzun bir süre çalışamaz". Verilen örnek, duygu
kuramlarından hangisine bir eleştiri olarak yöneltilebilir?
A ) James-Lange Kuramı
B ) Cannon Bard Kuramı
C ) Bilişsel Kuram
D ) Sosyo-Biyolojik Kuram
E ) Biyolojik Kuram

Çözüm : Cannon-Bard kuramına en büyük eleştiri, vücudun tepkileri ile duygularn


aynı zamanda uyarıma geçtiklerine ilişkin kısmınadır. Bazı durumlarda, tehlike algısı ile ilgili uyarım korku ve kaygı daha yaşamadan o
ana ilişkin fizyolojik uyarım durumunu arttırabilir. Bazı zamanlarda duygu durumunu bile hissetmeye vakit bulamadan vücudun anlık
tehlike durumlarından kaçışla ilgili
vücutsal durumları uyarıma geçmesi gerekebilir.
Doğru cevap B şıkkıdır.
3 ) Duygu sözcüğü kök itibariyle Latince hareket etmek anlamına gelen bir kelimeden türetilmiştir. Aşağıdakilerden hangisi bu sözcüğü
karşılar?
A ) mo
B ) motere
C ) mote
D ) moter
E ) moteren

Çözüm : motere
Doğru cevap B şıkkıdır.
4 ) Duygu sözcüğünün kökeni aşağıdaki sözcüklerden hangisi ile daha yakından ilşikillidir?
A ) Hareket
B ) Hissiyat
C ) Uyku
D ) Görmek
E ) Vicdan

Çözüm : Duygu sözcüğü kök itibariyle Latince hareket etmek anlamına gelen “motere” kelimesinden türemiştir. Bir başka ifade ile
duygu kelimesi anlam olarak “Emotion” (E-motion) yani hareket halindeki enerjiden gelmektedir. Genel olarak İngilizceden tercümede
dilimize bazı kaynaklarda duygu bazı kaynaklarda ise heyecan olarak aktarılmaktadır. Doğru cevap A'dır.
Doğru cevap A şıkkıdır.
5 ) Aşağıdakilerden hangisi Plutchik (1980) bireylerin uyum sağlayıcı davranışlarını güdüleyen duygular katagorisinden yer almaz?
A ) Sevinç/neşe
B ) Travma
C ) Öfke/ kızgınlık
D ) Korku
E ) Umut/beklenti

Çözüm : Plutchik (1980) bireylerin uyum sağlayıcı davranışlarını güdüleyen duyguları sekiz temel kategoriye ayırmıştır. Çevreye uyumu
sağlayan bu duygular:
• korku
• sevinç/neşe
• öfke/ kızgınlık
• üzüntü/hüzün
• tiksinti/iğrenme
• umut/beklenti
• kabul etme/edilme
• hayret/şaşkınlık/sürprizdir. Doğru cevap B'dir.
Doğru cevap B şıkkıdır.
6 ) "Beden çevrede gerçekleşen belirli özelliklere göre tepkide bulunur ve bu tepkinin farkına varıldığında fizyolojik değişmelerle
birlikte duygu durumu meydana gelir." ifadesi hangi kuram ile yakından ilgilidir?
A ) Psikanaliz
B ) Sosyobiyolojik Kuram
C ) Cannon Bard Kuramı
D ) James-Lange Kuramı
E ) Bilişsel Kuram

Çözüm : James-Lange Kuramı


William James ve Carl Lange tarafından ortaya konulan kurama göre beden çevrede gerçekleşen belirli özelliklere göre tepkide bulunur
ve bu tepkinin farkına varıldığında fizyolojik değişmelerle birlikte duygu durumu meydana gelir. Vücutta gözlerin büyümesi, tüylerin
diken diken olması beraberinde duyguları oluşturmaktadır. Örneğin ıssız bir sokakta köpekle karşılaşan bir kişi köpeği gördükten sonra
vücudunda fizyolojik değişmeler meydana gelir. Bedendeki bu değişiklikler de beraberinde korkuya yol açar. Doğru cevap D'dir.
Doğru cevap D şıkkıdır.
7 ) Hangisi duygusal yaşantı ile ilgili vücutta gerçekleşen fizyolojik olaylardan değildir?
A ) Kalp atışında hızlanma
B ) Soluk alıp vermede hızlanma
C ) Yemek yemede hızlanma
D ) Midede hareketlenme
E ) Barsaklarda hareketlenme

Çözüm : Duygusal yaşantı ile ilgili üçüncü düzey ise vücutta gerçekleşen fizyolojik olaylardır. Yaşanılan duygu durumuna göre
değişkenlik gösteren, kalp atışında, soluk
alış verişinde hızlanma, mide ve barsak hareketleri gibi durumlar buna örnek olarak verilebilir. Doğru cevap C'dir.
Doğru cevap C şıkkıdır.
8 ) Yerkes-Dodson Yasası olarak bilinen yasaya göre hangisi doğrudur?
A ) Herhangi bir işten önce kişinin çok neşeli olması işin ciddiye almasını engeller.
B ) İş yaparken kişinin çok zorlanması hata riskini azaltır.
C ) Görevini başaran kişinin mutlu olması verimliliği artırır.
D ) Kişinin başarısızlığı kabul etmemesi inatçılığı güçlendirir.
E ) Herhangi bir işten önce kişideki kaygı düzeyinin çok yüksek olması, rahatlıkla gerçekleştirebileceği bir işi yaparken sıkıntı
yaşamasına neden olabilmektedir.

Çözüm : Yerkes-Dodson Yasası olarak bilinen yasaya göre herhangi bir işten önce kişideki kaygı düzeyinin çok yüksek olması bireyin
aslında rahatlıkla gerçekleştirebileceği bir işi yaparken sıkıntı yaşamasına neden olabilmektedir. Doğru cevap E'dir.
Doğru cevap E şıkkıdır.
9 ) Çevreye uyum sürecinde kızgınlık duygusunun aslında diğer insanların saldırganlıklarına karşı insanları korurken, neşe ve mutluluk
gibi duyguların insanların yakınlaşmasını sağladığını savunan kuram aşağıdakilerden hangisidir?
A ) Sosyobiyolojik Kuram
B ) Bilişsel Kuram
C ) James-Lange Kuramı
D ) Cannon-Bard Kuramı
E ) Plutchik kuramı

Çözüm : Sosyobiyolojik Kuram


Toplumsal bir varlık olan insan toplumsal davranışlar gösterir. Bu davranışlar doğal bir süreçten geçerek bugünkü haline gelmiştir. Bazı
davranışlar ortadan kalkarken bazı yeni davranışlar kazanılmıştır. Duygular içinde benzer bir süreç işlemiş ve bazı duygular ortadan
kalkmış bazıları varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Bu duygular insanın çevreye uyum sürecini sağlamaktadır. Örneğin çevreye uyum
sürecinde kızgınlık duygusu aslında diğer insanların saldırganlıklarına karşı insanları korurken, neşe ve mutluluk gibi duygular insanların
yakınlaşmasını sağlamaktadır. Bu kuram duyguların fizyolojik temellerini açıklama konusunda sınırlılıklar içermektedir.
Doğru cevap A şıkkıdır.
10 ) Aşağıdakilerden hangisi bireyin herhangi bir şey hakkındaki hissettiği olarak tanımlanabilen ve gerçekte birer dürtü olan süreçtir?
A ) Eylem
B ) Davranış
C ) Kaçınma
D ) Kabullenme
E ) Duygu

Çözüm : Duygu
Doğru cevap E şıkkıdır.
3
SOS106U-BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 3: Yaşam Boyu Gelişim

arasındaki ilişkiyi inceler. Bunun yanında yaşam boyu


Gelişim Kavramı gelişimde, gelişim sürecine ilişkin bilgileri elde etmede üç
Yaşam boyu gelişim insan ömrü süresince doğum farklı araştırma deseni kullanılmaktadır.
öncesinden başlayarak ölüme kadar olan süreç içerisinde
• Enlemsel (kesitsel) desen
gerçekleşen değişimi ele alır. Bu süreç zarfında yer alan
• Boylamsal desen
değişimlerin davranışlara ve zihinsel süreçlere ne şekilde
• Sırasal desen
yansıdığı yine yaşam boyu gelişimin uğraş konusu
içerisinde yer almaktadır. Yaşam boyu gelişimin ana Enlemsel desende aynı zaman döneminde farklı yaşlarda
çalışma konusu bireylerin doğum öncesi dönemden bireylerden veriler toplanır. Bilişsel gelişimle ilgili bir
başlayarak geçirdiği değişimleri betimlemek ve araştırmada, araştırmacı aynı zaman dilimi içerisinde
açıklamak, yine bu değişime yönelik benzerlik ve farklı yaş grubundaki çocuklara uyguladığı testler aracılığı
farklılıkları ortaya koymaktır. Gelişimin sadece fiziksel ile veriler toplar. Aradaki farklılıklara ilişkin olarak
olarak görülen değişim ve gelişmenin yanı sıra sadece araştırmacı veriler arasında kıyaslama yaparak gelişim
belli bir noktada başlayıp, bir noktada son bulan bir süreç süreci hakkında çıkarımlar yapmaya çalışır.
olmasını destekleyen görüşler yerini yaşam boyu gelişim
anlayışına bırakmıştır. Yaşam boyu gelişim anlayışı, Boylamsal desen ise, aynı insanlardan farklı zaman
doğum öncesi döllenme ile başlayan, yaşlılık ve ölüme dönemlerinde veriler alınarak gelişimin saptanmaya
yaklaşma ile ilgili süreçlerin yaşandığı dönemlerin de çalışılmasına dayalı bir desendir. Aynı şekilde bilişsel
içinde yer aldığı anlayıştır. gelişim üzerinde çalışan araştırmacı, aynı bireyden ya da
bireylerden 2 yaşında aldığı veriyi saklı tutar. Aradan
Geçmiş dönemlerde sadece süreci betimleme yolundaki bu zaman geçtikten sonra aynı bireylerden 4 ve 6 yaşına
anlayış modern gelişim psikolojisinde giderek yerini bu geldiklerinde tekrar veri toplar. Araştırma sonunda
sürecin arkasındaki nedenleri açıklamaya doğru değişim araştırmacı aynı kişilerden elde ettiği verileri analiz ederek
göstermiştir. Özellikle insan ömrünün sağlıktaki gelişim süreci hakkında görüşlerini ortaya koyar. Enlemsel
gelişmeler ve teknolojik ilerlemelerle uzaması gelişim desende, aynı zaman diliminde farklı bireylerden veri
psikolojisinin çalışma alanını daha geniş bir alana toplanırken, boylamsal desende, aynı bireylerden farklı
yayılmıştır. Gelişim sürecini etkileyen çevre faktörünü zaman diliminde veri toplamak esastır.
fiziksel çevre ve toplumsal çevre olarak sınıflandırmak
mümkündür. Fiziksel çevre ana rahmi ya da daha sonraki Sırasal desen, enlemsel ve boylamsal desenin birlikte
yıllarda yaşanılan yerin şehir ya da köy olması gibi kullanıldığı desendir. İki farklı doğum yılına ait bireylere
fiziksel unsurları kapsarken, toplum değerleri, kurallar, verilen testlere ek olarak, boylamsal veri elde etmek için
normlar, diğer insanlar gibi unsurlar da toplumsal çevreyi aradan süre geçtikten sonra tekrar test verilmiş ve bu
oluşturur. süreçte yeni bir enlemsel grupla araştırma yinelenerek
sağlamlaştırılmıştır. Yaşam boyu gelişime yönelik
Gelişimde Kritik Dönemler yukarıdaki araştırma desenlerinin yanında biyografik ve
geriye dönük çalışma olarak nitelendirilebilecek
Gelişim sürecinde yaşanan kriz dönemleri gelişimin seyri
açısından önemlidir. Kriz dönemlerinin yanında kritik çalışmalar da mevcuttur.
anlar olarak nitelenen durumlarda yaşanan sıkıntılarda Yaşam boyu gelişimde önemli aşamalar evreler şeklinde
ileriye dönük gelişim bozukluklarına yol açabilmektedir. verilmektedir. Evre itibariyle organizmanın hangi güçlü
yanlarının olduğu ya da nelere karşı hassaslık gösterdiği
Örneğin hamileliğin ilk üç ayında geçirilen kızamık,
evrensel bir şekilde evre kavramı çerçevesinde
düşük ya da yeni doğanda doğuştan işitme engeli gibi
açıklanabilir. Evre kuramlarına göre her bir evrede olması
ciddi etkilere yol açabilmektedir. Hamileliğin son üç
gerekenleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
ayında hastalığın geçirilmesi ise fetüs için aynı ciddi
sorunlara yol açmayacaktır. Hamilelik döneminde alkol • Yetenek, beceri ya da güdülerin bir araya gelerek
tüketimi bebeğin anne karnındaki gelişim sürecini oluşturduğu tutarlı bir örüntüyü oluşturan yapılar
etkileyebileceğinden ileriye dönük olarak bebekte fiziksel olmaları.
ve bilişsel değişimlere yol açmaktadır. Örneğin deprem • Bir önceki evreye göre kazanılan nitelikler
gibi büyük doğal afetler bu olayı yaşayan kişinin gelişim arasındaki farkı ortaya koyan niteliksel
dönemine etki eder. değişimler
Yaşam Boyu Gelişimde Araştırma Yöntemleri • Evredeki belli başlı değişikliklerde ortaya çıkan
eşzamanlı değişimi işaret eden ani oluş
Psikolojide gelişimi incelemede doğal gözlem, örnek olay • Bütün değişimlerde aynı hızda gelişmeyi
yöntemi, deneysel yöntem, ilişkisel yöntemler sağlayan birliktelik kavramı
kullanılmaktadır. Doğal gözlem, gelişim sürecini kendi
ortamında izlemeyi, örnek olay yöntemi, tek bir deneği Gelişim dönemleri oluşturulup, gelişim dönemlerine ait
ayrıntılı olarak incelemeyi, deneysel yöntem, gelişim saptamalar ortaya konulurken en önemli ölçüt yaştır. Bu
sürecindeki değişim ve süreçleri neden-sonuç ilişkisi noktada dikkat edilmesi gereken nokta, yaşın sadece
içerisinde açıklamayı, ilişkisel yöntemler, iki farklı denek biyolojik ya da kronolojik olmadığı aynı zamanda
psikolojik ve toplumsal bir gerçeklik olduğudur. Yaşın İki yaşından itibaren çocuğun beyni ağırlık olarak,
yanında bir diğer önemli unsur doğum yılıdır. Tarihsel yetişkin bir insan beyninin yüzde 75’i kadardır. Çocuğun
açıdan doğum yılları aynı döneme denk gelen insanlar ilk 2 yıldaki büyümeye oranla fiziksel gelişimi yavaşlar.
grubu kuşak kavramı içerisinde değerlendirilir. Doğum Çocuk 5 yaşından sonra daha karmaşık hareketleri
yılı 1914 olan 20 yaşındaki bir birey ile doğum yılı 1985 yapabilecek düzeylere ulaşır. (Sayfa: 48 Resim 3. 6)
olan 20 yaşındaki bir bireyin 20 yaşa ait gelişim özellikleri
Bilişsel Gelişim
farklı olabilmektedir.
Çocuk çevresine uyum sağlama adına çevresini
Gelişim kavramını olgunlaşma ve büyüme kavramlarını
keşfetmeye çalışır. Doğumdan başlayarak çocuk çevresini
kapsayacak şekilde açıklamak mümkündür. Olgunlaşma
keşfetmek için nesneleri ağzına götürerek, ellerinin avuç
kavramı ise daha çok doğuştan gelen ve genetik etkilere
kısımlarıyla kavrayarak tanımaya çalışır. Bilişsel gelişim 4
bağlı olarak ortaya çıkan unsurları temel alır.
döneme ayrılmaktadır:
Doğum Öncesi Gelişim
• Duyusal motor dönem
Döllenmeyi takip eden 2 haftalık süreçte döllenmeden • İşlem öncesi dönem
itibaren bölünerek çoğalan hücrelerin kimisi kemik • Somut işlemler dönemi
dokusunu, kasları ve organları kimi ise sinir sistemini • Formel işlemler dönemi
oluşturacak şekilde farklılaşır. İnce uzun bir yapıdaki
farklılaşmış hücre yapısı embriyo olarak adlandırılır. Duyusal motor dönem (0-2 Yaş)
Embriyo daha da gelişerek 3. ay itibariyle fetüs halini alır. Bebeğin kendini diğer nesnelerden ayırt edemediği bu
İnsan şeklini almaya başlayan bu yapının kolları ve dönemin başlarında bebekler çok zeki görünmeseler de
ayakları seçilebilir. Yaklaşık boyu 2,5 cm kadardır. Kalbi dünyayı keşfetmeye hazırdırlar. Doğuştan getirdikleri
atmakta ve hareket etmektedir. Anne karnında plasenta adı refleksleri problemleri çözme yolunda kullanırlar. Bu
verilen bir organ tarafından beslenen fetüse gelen besinler dönemde bebek duyularından aldığı bilgi ile hareket eder.
ve burada oluşan atıklar kan damarları yoluyla 0-2 aylık süreçte dış dünyayı meme emme sürecinde ağzı
çıkarılmaktadır Bebek için faydalı besinlerin yanında alkol ile dış dünyadaki nesnelerle ilişki kuran bebek zamanla
ve kafein de bu duvarı rahatlıkla geçebilmekte, erken elleri ve kollarını da işin içine sokar. Yakaladığı nesneleri
doğum ya da doğum sonrası çocukta gelişebilecek birçok keşfetmeye çalışan bebek emme ve yakalama
soruna neden olabilmektedir. (Sayfa: 47 Resim 3. 3) reflekslerinin bir araya gelmesiyle çevreyi daha iyi algılar
Yeni Doğan Bebek hale gelir. 3-4 aylık dönemde işitmenin gelişmesiyle
beraber bebek farklı sesleri üretmeye başlar. Görüş
Tüm bebeklerin gelişimine baktığımızda; doğuştan gelen alanındaki nesneleri merak edip onları yakalamaya çalışır.
bazı reflekslere sahiptirler. Bebeğin yanağına 4-8 aylık dönemde bebekte hoşuna giden aktiviteleri
dokunulduğunda başını o tarafa çevirmesi memeyi bulmak sürdürmek isteği vardır. 8-12 aylık dönemde bebekler
için önemli bir reflekstir. Bu refleks arama refleksidir. çevreyi değiştirme yönünde daha isteklidirler. 12-18 aylık
Ağzına aldığı her şeyi emmesi emme refleksi, bebekler daha aktif bir şekilde deneyerek öğrenme
ağzındakileri boğulmadan yutmasını sağlayan yutma yolunda adımlar atarlar. Deneme yanılmalarla birçok
refleksi, avucunun içine yerleştirilen bir nesneye ya da sorunu çözmeye çalışır. 18-24 aylık çocuklar da
parmağa sıkıca sarılması yakalama refleksi şeklinde keşfetmeyle beraber yeni durumları zihinsel olarak
adlandırılır. Bebek koltuk altlarından tutulup ayakları yere canlandırma soyut olarak düşünebilme süreci başlar.
konulduğunda yürüyecek şekilde adımları sıralar. Bu
Duyusal motor dönemin sonlarına yaklaştıkça çocuklarda
durum adım atma refleksidir.
problem çözümüne yönelik olarak sembol kullanımının
Beden ve Hareket Gelişimi arttığı gözlenebilir. Sembolik kapasite olarak
adlandırılan, çocuğun nesneleri ve yaşadıklarını anlatmada
Yeni doğan bebekler ilk 4 ayda büyük gelişme gösterirler.
simgeleri, kelimeleri veya jestleri kullanma becerisidir.
Ağırlıkları bu süre içinde neredeyse iki katına çıkar.
Duyusal motor dönemde ortaya çıkan en önemli özellik
Vücutta en önemli değişme de yine beynin hızlı
nesne devamlılığı, nesnenin görüş alanından çıksa dahi
gelişimiyle birlikte başta görülür. 4 aylık bebekler elleri ve
var olmaya devam ettiğine, sürekli olduğuna ilişkin temel
parmakları ile çevreyi keşfederken, reflekslerin yerini
inanış ile ilgilidir.
istemli hareketler almaya başlar. 2 aylık süreçte yavaş
yavaş yüzüstü yattığı yerden başını kaldırabilen bebek, 4 İşlem öncesi dönem (2-7 Yaş)
aylıkken küçük bir küpü ya da oyuncağı kavrayabilir. 5 ay
Duyusal motor dönemin sonunda ortaya çıkan sembolik
sonunda destek olmadan oturabilen bebek, 6 aylıkken artık
faaliyetlerle birlikte çocukta dilin geliştiği görülmektedir.
tutunarak ayağa kalkabilmektedir. 9 aylık dönemde
Bu dönemi iki başlık altında incelemek mümkündür:
mobilya kenarlarına tutunarak yürüyebilme başlar. Bazı
bebekler bu süreçte emeklerken bazıları ise emeklemeden a) Kavram öncesi dönem (2-4 yaş)
yaklaşık 12 aylık dönemden sonra yürümeye b) Sezgisel dönem (4-7 yaş)
başlamaktadırlar. (Sayfa:47 Resim 3. 5)
Kavram Öncesi Dönem (2-4 Yaş) Bebeklerde Algısal Gelişim
Bu dönemde sembolik faaliyetlere bağlı olarak, taklide Gözleri açık bir şekilde doğan bebek, bulanık görmesine
dayalı ve hayali oyunlar, çocuğun ilerde karşılaşabileceği rağmen yakınındaki nesnelere odaklanabilir. Emerken
gerçek sorunlara ilişkin sorun çözme becerilerini annesi ile göz teması kurma mesafesine denk gelen 25 cm
geliştirmesinde faydalıdır. Bu süreç zarfında çocuk bu civarını rahatça görebilen bebekler, 6-8 aylık dönemde bir
oyunlarla iletişim becerilerini de geliştirmeye başlar. Bu yetişkin kadar rahat görebilmeye başlarlar. Bebeklerin
dönemde görülen en önemli özellik benmerkezci özellikle ilk defa gördükleri ve zıt renkler içeren nesnelere
düşünce yani kendi görüşlerinin ve bakış açısının tek bakmayı tercih ettikleri yapılan araştırmalar sonucu ortaya
bakış açısı olduğunu düşünerek diğerlerinin bakış açılarını konulmuştur. Bebeklerin dünyayı üç boyutlu, nesneleri
fark etme konusunda durumudur. Çocuk tüm dünyayı uzaklık yakınlık durumuna göre görmelerini sağlayan
kendi bakış açısıyla görür. derinlik algıları yani bebeklerin dünyayı üç boyutlu ve
nesneleri uzaklık yakınlık durumuna göre görmelerini
Sezgisel dönem (4-7 Yaş) sağlayan algının, 6-12 aylar arasında emekleme dönemi ile
Mantıksal düşünmenin gelişmediği bu dönemde olayları birlikte oluşmaya başladığı görülmüştür.
sezgilerle açıklama durumu ağırlık kazanmaktadır. Ahlak Gelişimi
Nesnelere ilişkin geliştirilen sembollerle nesne-sembol
ilişkisi kurulmaya çalışılır. Zihinsel semboller gerçek Piaget’ten esinlenerek Kohlberg, çocuklara anlattığı
nesnelerin yerini almaya başlar. Bu dönem içerisinde göze günlük olaylarla ilgili “neden ya da neden olmasın”
çarpan özellik korunum ilkesi yani, nesnenin farklı bir sorularının cevapları doğrultusunda bilişsel gelişime
şekle sokulmasının hacminde, miktarında, ağırlığında dayalı bir ahlak gelişim kuramı ortaya koymuştur. Bu
değişiklik yaratmayacağını kavramaya ilişkin durum ile kuram ahlak gelişimini 3 aşamada incelemektedir:
ilgili olandır. Çocuk şekiller ya da nesnelerle ilgili tutucu a) Geleneköncesi ahlak düzeyi
bir yapıya sahiptir. Nesnenin hacmi, ağırlığı, miktarı b) Geleneksel ahlak düzeyi
değişmeden şekli değiştiğinde bu durumu algılayamaz, c) Gelenekötesi ahlak düzeyi
(Sayfa:52 Resim 3. 8)
Gelenek öncesi ahlak düzeyinde çocuklar davranışları
Somut işlemler dönemi (7-11 Yaş) somut sonuçları doğrultusunda değerlendirmektedirler. Bu
Bu dönemle birlikte çocukta geriye dönüşebilirlik ve dönem çocuklarında otorite figürü karşısında cezadan
nesnelerin değişmezliğine ilişkin korunumla ilgili kaçmak ve ödüle ulaşmak adına uyulacak kurallar
kazanımlar ortaya çıkmaya başlar. Toplama, çıkarma gibi şekillenir. Bir şekilde davranışın iyi ya da kötü olması
matematik işlemlerini yapmaya başlayan çocuk, nesneleri sonuçlarında gizlidir. Davranış cezalandırılıyorsa “kötü ya
özelliklerine göre sınıflandırıp aralarındaki ilişkilerin da yanlış”, ödüllendiriliyorsa “doğru ya da iyi”dir.
farkına varmakla ilgili becerilerini geliştirir. Çocuk gerçek Geleneksel ahlak düzeyinde ise bilişsel gelişim süreci olan
ve hayal dünyası arasındaki farkı ayırt etmeye başlar. formel işlemler dönemine geçişin yansımalarından
Formel işlemler dönemi (11-15 Yaş) hareketle birey artık bazı ahlak değerlerini
içselleştirmiştir. Diğerleri tarafından konulan kurallara,
Çocuk bu dönemde semboller aşamasını geçip, düşünce toplum tarafından kabul edilebilmek için uymaya çalışır.
düzeyine gelmiştir. Çocukta yetişkin düzeyine yakın akıl Neyin doğru, neyin yanlış olduğu otoritenin kurallarına
ve mantık yürütme, soyut kavramları kullanma uyup uymamakla ilgili bir durumdur.
becerilerinin gelişmesi gibi durumlar gözlenir. Formel
dönem öncesi çocuklar “Annem de ve babam da denize Gelenekötesi ahlak düzeyinde birey neyin doğru neyin
girmeyi seviyor. Bu durumda benim de sevmem gerekir” yanlış olduğunu, hâkim olan otorite figüründen ziyade,
gibi bir anlayışla genellemelere ulaşmaktadır. Bu adaletin kuralları çerçevesinde değerlendirmeye başlar. Bu
dönemden itibaren yetişkinlerdeki gibi olayları dönemde birey yasalara ve ahlaka uygunluk kavramları
yorumlamada daha küçük çocukların kullandığı arasında ayrım yapmayı bilmektedir. Daha da ileri
tümevarım yöntemi, yerini mantıksal düşünce şekli olarak seviyede kendi oluşturduğu içsel kriterler çerçevesinde
tümdengelim’in de kullanıldığı bilişsel yapıya bırakmıştır. doğru ve yanlışı tanımlar duruma gelir.
Bebeklikte Bireysel Farklılıklar Dil Gelişimi
Sağlıklı bebeklerin tümü benzer gelişim özellikleri Doğumdan itibaren tüm bebekler ağlayarak iletişim
gösterse de bebekleri birbirlerinden farklı kılan özellikleri kurmaya çalışırlar. Bu süreçte bebekler 2. aydan itibaren
bulunmaktadır. Mizaç, yani bebeklerin birbirlerinden agulama denilen sesleri çıkarır. 4-6 aylık bebekler
farklı kılan özellikler olarak adlandırılan bu bireysel konuşmalarında sesin yüksekliği ile ilgili vurgulama
farklılıklar kapsamında bazı bebekler daha hareketli ifadelerini anlar ve kendisi de çıkardığı seslerde bu
olabilirken bazıları sürekli ağlamakta, bazıları sürekli vurguları kullanır. 6. aydan sonra sesleri tekrar eden
annesinin yanında olmak isterken bir diğeri daha bağımsız bebek, yaklaşık 12. ay civarında ilk kelimesini söyler.
olmayı tercih edebilmektedir. Düzenli bir şekilde bir nesneye ya da kişiye ilişkin olarak
aynı kelimeyi kullanır. 12-18 aylık dönemler içerisinde iki gözlendiğinde her birinin aynı zamanda kendi başlarına
kelimeli ifadeleri ilk defa kullanan çocuk, “topu at, baba farklı oyuncaklarla oynadıkları görülmektedir. Bu
gel” gibi iki kelimelik cümleler oluşturur. aşamadan sonra çocuklar paralel oyunu bırakarak,
işbirliğine dayalı oyun sürecini geliştirirler.
12-24 ay dönemi çocuklarının kelime dağarcığı artık
gelişmiş, kelimeleri ekleri ile fiillerin zamanlarını duruma Cinsiyet ve Rol Gelişimi
uygun bir şekilde kullanmaya başlamıştır. Bu süreçte
Çocuklarda cinsiyet rol gelişimi farklı aşamalarda
çocuklar nesneleri tanımlarken kime ait olduğunu
gerçekleşmektedir. 3 yaş civarındaki çocuklar kız ya da
“annenin”, “kedimin” gibi kelimelerdeki eklerle ortaya
erkek olduklarının farkındadırlar. Bir şekilde toplum
koyarlar.
içerisinde nasıl nitelendirildiklerini bilirler. 4-5 yaşında
Duygusal ve Sosyal Gelişim cinsiyetlerinin değişmezliğinin farkındadırlar. Kızlarda
10-11 yaş aralığında, erkeklerde ise 12-13 yaş aralığında
Doğada birçok yeni doğan hayvan annesini izler. Özellikle
başlayan bu süreçte boy ve ağırlıkta ciddi artış görülür. Bu
kaz ördek gibi hayvanlar yumurtadan çıkar çıkmaz
ani büyüme ile beraber ergen, uzayan kolları ve
gördükleri ilk hareketli nesneye karşı bağ oluştururlar.
bacaklarına hâkim olmada sıkıntılar yaşayabilir. Ergenlik
Basımlama olarak adlandırılan bu davranış sadece bu türe
döneminin başında aynı cinsiyetten olan arkadaş grupları,
özgüdür ve yapılan araştırmalar bu hayvanların
yerini zamanla kız erkek karışık arkadaş gruplarına
oyuncaklara ve insanlara dahi basımlama geliştirdiklerini
bırakır. Bu süreçte arkadaşlar duygusal destek sağlar ve
göstermiştir. İnsanlarda basımlamaya benzer bir davranış
ergenler için bağlı bulundukları arkadaş grupları, yaşam
şekli görülmemektedir. İnsanda bağlanma olarak
tarzının da belirleyicisi konumuna gelir.
gerçekleşen süreç yavaş yavaş gelişir.
Anne-Baba ve Çocuk İlişkileri
Ergenlik

Sosyalleşme sürecinde anne baba ile çocuk ilişkileri önem Ergenlik fiziksel gelişmeler ve bunlara bağlı hızlı
değişimlerin yaşandığı ve bu süreçte geri dönüşü
taşımaktadır. Gerek model olarak gerekse aldıkları
olamayan bazı kararların alındığı bir dönemdir. Kızlarda
pekiştirmelerle çocuklar sosyal gelişimlerini sürdürürler.
10-11, erkeklerde 12-13 yaş aralığından başlayan bu
Anne babanın çocuklarının yanlış davranışlarını nasıl
cezalandırdıkları ya da doğru davranışları nasıl durumda boy ve ağırlıkta ciddi değişmeler yaşanır.
ödüllendirdikleri yine çocuğun sosyalleşmesinde etkilidir. Fiziksel olarak da birçok değişim yaşanır. Ergenlik
Anne babanın bu görevini yerine getiriş tarzı, çocukların süresine geçiş tüm ergenlerde aynı yaşta başlamayabilir.
davranışlarının şekillenmesinde önemlidir. Bu konuda Bu dönemde soyut düşünce kavramı gelişir, birçok
ailenin çocuk yetiştirmede otoriteyi kullanma biçimine konuyu tartışabilirler ve ortaya fikir uyuşmazlıkları
göre 3 tarz yetiştirme biçimi mevcuttur. Bunlar: çıkabilir. Bu dönemde arkadaş çevreleri değişir aynı cinsle
yaptıkları arkadaşlıkların yanında, farklı cinsle de iletişim
• Bilinçli otoriteye dayalı yetiştirme kurmaya başlarlar. Anne-baba ile çekişmeler yaşanmaya
• Baskıcı otorite dayalı yetiştirme başlar.
• Sınırsız hoşgörüye dayalı yetiştirme
Yetişkinlik
Bilinçli otoriteye dayalı yetiştirme biçiminde çocuğa aile
Yetişkinliğin ilk yılları insanların kendi yaşamları ile ilgili
içinde önem verilir. Çocuğun ihtiyaçları titizlikle
birçok kararı aldığı dönemdir. Bu dönemde bireyler kalıcı
karşılanır. Fakat çocuğun neleri yapıp yapamayacağı aile
işlerini bulma yolunda sık iş değişimleri, evlenme, çocuk
içinde belirlenmiştir. Çocuk bir konuda fikrini rahatlıkla
sahibi olma kararı gibi kararları alabilirler. Orta yaş grubu
belirtebilir ve çocuğun sorularına sabırlı bir şekilde cevap
insanlarda yaptıkları işten yaşamlarından eskisi kadar zevk
verilir. Fakat belirli ilkelerden taviz verilmez.
alamama ile beraber orta yaş krizi gelişebilmektedir. Bu
Baskıcı otorite dayalı yetiştirme biçiminde ise çocuk süreçte birey kendini kararlı bir değişime hazırlar. 25-30
mutlaka otoriteye uymak durumundadır. Bir görüş yaşları arasındaki en verimli dönem sonlanmış, artık 30
belirtemez kendini ifade etme özgürlüğü yoktur. yaşından itibaren eskisine oranla dinç yapı yavaşlamaya
başlamıştır. Kadınlarda 40-50’li yaşlarda adet kesilmesi
Sınırsız hoşgörüye dayalı yetiştirme biçiminde çocuğun
olarak adlandırılan menopoz döneminde, bedendeki
hiçbir sınırı yoktur. İstediği her davranışı
değişikliğin yanında psikolojik değişiklikler de
gerçekleştirebilir. Bu konuda çocuk serbest bırakılır.
olabilmektedir. İleri yetişkinlik döneminde artık bireyler
Çocuğun hiçbir sınırı yoktur.
fiziksel rahatsızlıklara oldukça hassas durumdadırlar.
Çocuklarda Oyun Davranışı ve Arkadaşlarla İlişkiler Uyuma zorlukları, deride büzüşmeler, kemiklerin
zayıflaması, akciğerlerde daha az oksijen tutulmasından
Çocukların oyunlarda ortaya koydukları davranışlar dolayı daha az enerji üretme, saçların tellerinin incelmesi,
gelişim süresince farklılaşmaya başlar. Tek başına yalnız beyazlaşma, duyuların zayıflaması bu dönemle birlikte
oyun oynayan çocuklar, daha sonraları birbirlerinin görülen unsurlardır.
oyununa karışmadan aynı ortamda oynadıkları paralel
oyun türünü geliştirmeye başlarlar. Bu aşamadaki çocuklar
Yaşam Boyu Gelişim

GELİŞİM KAVRAMI
Yaşam boyu gelişim insan ömrü süresince doğum öncesinden başlayarak ölüme
kadar olan süreç içersinde gerçekleşen değişimi ele alır. Bu süreç zarfında yer alan
değişimlerin davranışlara ve zihinsel süreçlere ne şekilde yansıdığı yine yaşam
boyu gelişimin uğraş konusu içersinde yer almaktadır. Yaşam boyu gelişimin ana
çalışma konusu bireylerin doğum öncesi dönemden başlayarak geçirdiği değişim-
leri betimlemek ve açıklamak, yine bu değişime yönelik benzerlik ve farklılıkları
ortaya koymaktır (Onur, 2006).
Geçmişten bu yana yaşam boyu gelişimi inceleyen gelişim psikolojisi alanında
birçok yenilikler ve değişimler meydana gelmiştir. Gelişim psikolojisinde yaşam
boyu gelişime ilişkin gelinen nokta, gelişim sürecini sadece betimlemekten ziyade
değişim ve farklılaşmayı açıklayıcı bir biçimde ortaya koymaya yöneliktir. Geç-
miş dönemlerde sadece süreci betimleme yolundaki bu anlayış modern gelişim
psikolojisinde giderek yerini bu sürecin arkasındaki nedenleri açıklamaya doğru
değişim göstermiştir.
Bu doğrultuda gelişimin sadece fiziksel olarak görülen değişim ve gelişme-
nin yanı sıra sadece belli bir noktada başlayıp, bir noktada son bulan bir süreç
olmasını destekleyen görüşler yerini yaşam boyu gelişim anlayışına bırakmıştır.
yaşam boyu gelişim anlayışı, doğumöncesi döllenme ile başlayan, yaşlılık ve ölü-
me yaklaşma ile ilgili süreçlerin yaşandığı dönemlerin de içinde yer aldığı anla-
yıştır. Çünkü gelişim psikolojisi sadece belirgin fiziksel gelişmelerin son bulması
ile sınırlanamaz. Yaşlılık ve hayatın son dönemlerine ilişkin bilişsel ve davranışsal
süreçler de gelişim psikolojinin çalışma alanları içersinde yer alır. Özellikle insan
ömrünün sağlıktaki gelişmeler ve teknolojik ilerlemelerle uzaması gelişim psiko-
lojisinin çalışma alanını daha geniş bir alana yaymıştır.
Yaşam boyu gelişimle ilgili olarak psikolojinin temel olarak tartıştığı konular-
dan biri, gelişimde doğuştan getirilen özelliklerin mi yoksa sonradan kazanılan
özelliklerin mi bireyin gelişiminde daha etkili olduğuna olduğudur. Bir başka ifade
ile yaşam boyu gelişimi yönlendiren kalıtım mı, yoksa çevre midir? Bu soru ve
cevabına ilişkin ortaya konulanlar yıllarca psikolojinin ana uğraş konularından bi-
risini oluşturmaktadır. Bugün itibariyle gelinen noktada hakim olan anlayış psiko-
lojide çevre ve kalıtımın yaşam boyu gelişim sürecinde farklı boyutlarda gelişimi ve
değişimi etkilediği yönündedir. Bu sebeple gelişimde kalıtım ve çevrenin bu süreci
ne kadar etkilediğine dair rekabete dayalı bir tartışma içine girmek yerine bunların
44 Birey ve Davranış

etkilerinin var olduğunu kabul ederek ne şekilde etkilediklerini tartışan bir yapıyı
ele almak daha faydalı olacaktır.
Resim 3.1
Kaynak: Solso, R.,
L., Maclin, M. K. ve
Maclin, O. H. (2007)
Bilişsel Psikoloji.
İstanbul: Çalış Ofset.)

Gelişim sürecinde biyolojik etkiler bütün türe ait ortak özellikler olduğu gibi
aynı zamanda o tür içersindeki tek birine de ait farklılaşan özellikler şeklinde ola-
bilmektedir. Örneğin insanların iki bacakları üzerinde yürüyen canlılar olmaları
bu türe ait doğuştan gelen biyolojik özellikleridir. Bunun yanında insanlar içersin-
de birbirlerinden ayrı saç ve göz rengi gibi ayırıcı özellikler ise insan türü içersinde
o bireyin farklılaşmasını sağlayan biyolojik özelliklerdendir. Gelişim sürecini et-
kileyen çevre faktörünü ise fiziksel çevre ve toplumsal çevre olarak sınıflandırmak
mümkündür. Fiziksel çevre ana rahmi ya da daha sonraki yıllarda yaşanılan yerin
şehir ya da köy olması gibi fiziksel unsurları kapsarken, toplum değerleri, kurallar,
normlar, diğer insanlar gibi unsurlar da toplumsal çevreyi oluşturur (Onur, 2006).

Gelişimde Kritik Dönemler


Gelişim sürecinde yaşanan kriz dönemleri gelişimin seyri açısından önemlidir.
Bu konuda bazı yaklaşımlar insan davranışının bu tarz çatışma ve kriz durum-
larıyla yapılandığını ve bu tarz durumların gelişimi daha sağlam kıldığına işaret
etmektedir. Öte yandan farklı yaklaşımlar bu dönemlerin iyi bir şekilde atlatıla-
maması halinde gelişimin daha sonraki dönemlerinde sıkıntılar yaşanabileceği-
Resim 3.2 nin altını çizmektedir. Aynı şekilde kriz
Gebelik süresince dönemlerinin yanında kritik anlar olara
tüketilen alkol tüm nitelenen durumlarda yaşanan sıkıntılar
çocuklarda benzer da ileriye dönük gelişim bozukluklarına
çekik göz, ince üst
dudak, geniş kemerli
yol açabilmektedir. Örneğin hamileliğin
burun yapısı gibi ilk üç ayında geçirilen kızamık, düşük
fiziksel değişim ya da yenidoğanda doğuştan işitme en-
özelliklerine yol geli gibi ciddi etkilere yol açabilmekte-
açmaktadır.
dir. Hamileliğin son üç ayında hastalı-
Kaynak: Sigelman, C. ğın geçirilmesi ise fetus için aynı ciddi
K., Rider, E. A. (2009). sorunlara yol açmayacaktır. Hamilelik
Life-Span Human
Deveplopment. döneminde alkol tüketimi bebeğin anne
Belmont: Wadsworth. karnındaki gelişim sürecini etkileyebi-
leceğinden ileriye dönük olarak bebekte
fiziksel ve bilişsel değişimlere yol açmak-
tadır. Yine bu süreçte gelişim dönemleri-
3. Ünite - Yaşam Boyu Gelişim 45

ne rastlayan önemli toplumsal olayları da o dönemi yaşayan bireylerin gelişimi


açısından unutmamak gerekir. Yaşanan toplumsal olaylar ya da etki bırakacak
olaylar örneğin kriz dönemleri gelişim sürecinde etkilidir. Örneğin, ülkemizi
sarsan Marmara depreminin, bu olayı yaşayan bireylerin gelişim sürecinde izler
bıraktığını söylemek mümkündür.

Yaşam Boyu Gelişimde Araştırma Yöntemleri


Psikolojide gelişimi incelemede farklı araştırma yöntemleri kullanılmaktadır. Ge-
lişim sürecini kendi ortamında izlemeye dayalı doğal gözlem, tek bir deneğin ay-
rıntılı olarak incelendiği örnek olay yöntemi, gelişim sürecindeki değişim ve süreç-
leri neden-sonuç ilişkisi içersinde açıklamaya çalışan deneysel yöntem ve iki farklı
değişkenin arasındaki ilişkiyi gösteren ilişkisel yöntemler gelişim psikolojisinde
kullanılmaktadır. Bunun yanında yaşam boyu gelişimde, gelişim sürecine ilişkin
bilgileri elde etmede üç farklı araştırma deseni kullanılmaktadır.
• Enlemsel (kesitsel) desen
• Boylamsal desen
• Sırasal desen
Enlemsel desende aynı zaman döneminde farklı yaşlarda bireylerden veriler
toplanır. Bilişsel gelişimle ilgili bir araştırmada, araştırmacı aynı zaman dilimi
içersinde farklı yaş gruplarından, sözgelimi 2,4 ve 9 yaş grubundaki çocuklardan,
uyguladığı testler aracılığı ile veriler toplar. Aradaki farklılıklara ilişkin olarak
araştırmacı veriler arasında kıyaslama yaparak gelişim süreci hakkında çıkarım-
lar yapmaya çalışır.
Boylamsal desen ise, aynı insanlardan farklı zaman dönemlerinde veriler alı-
narak gelişimin saptanmaya çalışılmasına dayalı bir desendir. Aynı şekilde bilişsel
gelişim üzerinde çalışan araştırmacı, aynı bireyden ya da bireylerden 2 yaşında al-
dığı veriyi saklı tutar. Aradan zaman geçtikten sonra aynı bireylerden 4 ve 6 yaşı-
na geldiklerinde tekrar veri toplar. Araştırma sonunda araştırmacı aynı kişilerden
elde ettiği verileri analiz ederek gelişim süreci hakkında görüşlerini ortaya koyar.
Enlemsel desende, aynı zaman diliminde farklı bireylerden veri toplanırken, boy-
lamsal desende, aynı bireylerden farklı zaman diliminde veri toplamak esastır.
Sırasal desen, enlemsel ve boylamsal desenin birlikte kullanıldığı desendir. İki
farklı doğum yılına ait bireylere verilen testlere ek olarak, boylamsal veri elde et-
mek için aradan süre geçtikten sonra tekrar test verilmiş ve bu süreçte yeni bir
enlemsel grupla araştırma yinelenerek sağlamlaştırılmıştır.
Enlemsel ve boylamsal desenin kendilerine göre olumlu ve olumsuz yönle-
ri mevcuttur. Enlemsel desen aynı zaman dilimi içinde gerçekleştirildiğinden
dolayı para ve zaman açısından daha ekonomiktir. Boylamsal desende zamanla
deneklerin araştırmadan ayrılmaları, başka yerlere taşınmaları gibi sebeplerle de-
nek kaybı fazladır. Zamanla birlikte yeni teknolojik gelişmeler boylamsal desende
önce kullanılan yöntemleri geçersiz kılabilir. Bireysel olarak yaşa göre farklılıkları
ortaya koyması açısından boylamsal desen avantajlıdır. Enlemsel desende yaş ve
doğum yılı farklılıkları birbirine karışmaktadır.
Yaşam boyu gelişime yönelik yukarıdaki araştırma desenlerinin yanında biyog-
rafik ve geriye dönük çalışma olarak nitelendirilebilecek çalışmalar da mevcuttur.
Bu tarz çalışmalarda kişilerin kendi bilgilerine dayalı olarak geçmiş yaşamları hak-
kında bilgi sahibi olup, belli dönemler hakkında o kişilerin kendi ağızlarından bilgi
toplamak esastır. Örneğin 60 yaşındaki bir yazarın geçmiş yaşantısı, hayatında-
ki belli dönüm noktaları gelişim esasına dayalı olarak incelenebilir. Buradan elde
46 Birey ve Davranış

edilen veriler, o dönem insanları ve yaşanan sürecin gelişimdeki etkilerine ilişkin


faydalı bilgiler verebilir. Geçmişi hatırlamada yaşanan sıkıntılar, yanlış hatırlama-
lar ya da geçmişe öznel açıdan bakmanın getireceği durumlar bu tarz çalışmaların
güvenilirlilikleri ile ilgili sorunları beraberinde getirmektedir.
Yaşam boyu gelişimde önemli aşamalar evreler şeklinde verilmektedir. Belli
başlı fiziksel, bilişsel, davranışsal ya da diğer değişimler, belirli zaman aralıkla-
rında ve belli yaş dönemlerinde meydana gelmektedir. Çocukta dil gelişimine
bakıldığında, bu durumun bir sıra şeklinde basit sözcüklerden başlayarak kısa
cümlecikler ve daha sonrasında uzun cümlelere ulaşan bir yapıda seyrettiğini
görebiliriz. Tüm bu aşamalar, belirli zaman aralıklarında birbirini izleyen şekil-
de meydana gelmektedir. Birbirini takip eden, bir aşamada gerekli yeterlilikleri
kazanmadan bir diğerinin başlamadığı durumlar evre kavramını açıklamaktadır.
Her bir evre kendine has gelişim özellikleri ile doludur. Bu açıdan her bir evre
belli fiziksel ve bilişsel yeterlilikleri gerektiren nitelikleri ve de bununla beraber
zayıflıkları ya da sorunları da barındırır. Evre itibariyle organizmanın hangi güçlü
yanlarının olduğu yada nelere karşı hassaslık gösterdiği evrensel bir şekilde evre
kavramı çerçevesinde açıklanabilir. Evre kuramlarına göre her bir evrede olması
gerekenleri şu şekilde sıralamak mümkündür (Onur,2006):
• Yetenek, beceri ya da güdülerin bir araya gelerek oluşturduğu tutarlı bir
örüntüyü oluşturan yapılar olmaları.
• Bir önceki evreye göre kazanılan nitelikler arasındaki farkı ortaya koyan
niteliksel değişimler.
• Evredeki belli başlı değişikliklerde ortaya çıkan eşzamanlı değişimi işaret
eden ani oluş.
• Bütün değişimlerde aynı hızda gelişmeyi sağlayan birliktelik kavramı.
Gelişim dönemleri oluşturulup, gelişim dönemlerine ilişkin saptamalar ortaya
konulurken en önemli ölçütlerden biri yaş kavramıdır. Özellikle evrelerin oluştu-
rulmasında yaş kavramı önemli bir unsurdur. Bu noktada dikkat edilmesi gereken
nokta, yaşın sadece biyolojik ya da kronolojik bir olgu olmadığı aynı zamanda
psikolojik ve toplumsal bir gerçeklik olduğudur. Bazı insanlar 70 yaşında kendile-
rini hala çocuk gibi hissederken, bazıları ise aynı yaş olarak daha genç olmalarına
rağmen kendilerini yılgın ve çökmüş, ölüme daha yakın hissedebilmektedirler.
Bu doğrultuda yaş ve yaşa ilişkin hissedilenlerin kişiye göre değiştiğini söylemek
mümkündür.
Kuşak: Tarihsel açıdan doğum Yaşın yanında bir diğer önemli unsur doğum yılıdır. Bu süreçte doğum yılı
yılları aynı döneme denk
gelen insanlar grubuna kuşak aynı olan ve aynı yıllarda benzer gelişim sürecini yaşayan bireyleri kuşak kavramı
adı verilir. altında açıklamak mümkündür. Aynı yaşta dahi olsalar farklı kuşaklara ait birey-
lerin gelişimleri de farklı olabilmektedir. Doğum yılı 1914 olan 20 yaşındaki bir
birey ile doğum yılı 1985 olan 20 yaşındaki bir bireyin 20 yaşa ait gelişim özellik-
leri farklı olabilmektedir. Dönem itibariyle yaşanan savaşlar, kıtlıklar, sosyal olay-
lara ilişkin yapılar ve benzer birçok olay kuşaklar arasındaki gelişim farklılıklarını
ortaya çıkarabilmektedir. Aynı şekilde 1985 yılında doğan ve 2005 yılında 20’li
yaşlarını yaşayan bir gencin teknoloji, değişen toplumsal yapılar gibi birçok un-
surdan etkilenerek diğer bireyden farklı özellikler ortaya koyması olasıdır.
Gelişim sürecinde gerek evrelerin oluşturulması, gerekse gelişim sürecinin
kendi içersinde farklı aşamalara ayrılmasında davranışların mı, yoksa zihinsel sü-
reçlerin mi baz alınacağına ilişkin tartışmalar bulunmaktadır. Görünen ve ölçül-
mesi kolay, gözlenebilen davranışların gelişim süreçlerinde belirleyici olmasının
gerekliliğini ortaya koyan yaklaşımların yanında zihinsel süreçlerin bu aşamada
daha etkili olduğunu ileri süren yaklaşımlar mevcuttur.
3. Ünite - Yaşam Boyu Gelişim 47

Yaşam boyu gelişimi incelerken en çok karıştırılan konulara değinmek gerekir.


Bunlar büyüme, gelişim ve olgunlaşma kavramlarıdır. Büyümeyi herhangi bir özel-
likteki kademeli artış şeklinde tanımlamak mümkündür. Burada daha çok fiziksel
artıştan bahsedilebilir. Fiziksel özelliklerde meydana gelen bu artışa örnek olarak
boy uzaması, kalbin ya da diğer iç organların fiziksel olarak büyümesi verilebilir
(Arkonaç, 2003).
Gelişim kavramını olgunlaşma ve büyüme kavramlarını kapsayacak şekilde
açıklamak mümkündür. Gözle görülen fiziksel bir artışın yanında bir şekilde yaş,
deneyim ve çevresel etkilerin sistemli etkileşimi sonucu oluşan değişimler gelişim
kavramını açıklamaktadır. Gelişimde her bir aşama bir öncekinin üzerine yeni-
lerini ekleyerek organizmayı sistemli bir değişime götürür. Örneğin çocuk yürü-
meden önce emeklemeye başlar, ilk adımını atar, yavaş yavaş tutunarak yürümeye
çalışır ve en sonunda destek almadan kendi başına yürümeye başlar. Tüm aşama-
lar aynı sıra şeklinde bir sonraki aşamanın hazırlayıcısıdırlar.
Olgunlaşma kavramı daha çok doğuştan gelen ve genetik etkilere bağlı olarak
ortaya çıkan unsurları temel alır. Bu doğrultuda doğuştan gelen unsurlar bireyde
belli evrelerde belli değişimleri meydana getirmektedir (Gesell, 1929).

İleri yaştaki yetişkinlerin bilişsel becerileri üzerine boylamsal olarak desenlediğiniz


bir çalışma yapıyorsunuz. Ne tarz zorluklarla karşılaşabilirsiniz? 1

DOĞUMÖNCESİ GELİŞİM
Döllenmeyi takip eden 2 haftalık süreçte döllenmeden itibaren bölünerek çoğa-
lan hücreler kimisi kemik dokusunu, kasları ve organları kimi ise sinir sistemini
oluşturacak şekilde farklılaşır. İnce uzun bir yapıdaki farklılaşmış hücre yapısı
embriyo olarak adlandırılır. Embriyo daha da gelişerek 3. ay itibariyle fetüs halini
alır. İnsan şeklini almaya başlayan bu yapının kolları ve ayakları seçilebilir. Yakla-
şık boyu 2,5 cm kadardır. Kalbi atmakta ve hareket etmektedir. Fetüsün hareket-
leri henüz çok küçük olduğundan annesi tarafından hissedilememektedir. Anne
karnında plasenta adı verilen bir organ tarafından beslenen fetüse gelen besinler
ve burada oluşan atıklar kan damarları yoluyla çıkarılmaktadır. Anneyle bebeğin
kanı karışmamaktadır. Annenin yedikleri, içtikleri ve soluduğu hava plasentadan
bebeğe aktarılmaktadır. Bebek için faydalı besinlerin yanında alkol ve kafein de
bu duvarı rahatlıkla geçebilmekte, erken doğum ya da doğum sonrası çocukta
gelişebilecek birçok soruna neden olabilmektedir.
Resim 3.3
Doğumöncesi Gelişim.

Kaynak: Cüceloğlu,
D. (2006). İnsan ve
Davranışı. İstanbul:
Remzi Kitabevi.
48 Birey ve Davranış

Resim 3.4 YENİ DOĞAN BEBEK


Bebekler doğuştan Bebeklerin “boş bir tablo” gibi tümüyle hiçbir ye-
adım atma refleksine tenek sahibi olmadan doğduklarına ilişkin ina-
sahiptirler. nış artık geçerliliğini yitirmeye başlamıştır. Tüm
Kaynak: Sigelman, C.
bebekler doğuştan gelen bazı reflekslere sahip-
K., Rider, E. A. (2009). tirler. Bebeğin yanağına dokunulduğunda başını
Life-Span Human o tarafa çevirmesi memeyi bulmak için önemli
Deveplopment. bir reflekstir. Bu refleks arama refleksidir. Ağzı-
Belmont: Wadsworth.
na aldığı her şeyi emmesi emme refleksi, ağzın-
dakileri boğulmadan yutmasını sağlayan yutma
refleksi, avucunun içine yerleştirilen bir nesneye
ya da parmağa sıkıca sarılması yakalama reflek-
si şeklinde adlandırılır. Bebek koltuk altlarından
tutulup ayakları yere konulduğunda yürüyecek
şekilde adımları sıralar. Bu durum adım atma ref-
leksidir. Fakat 3. aya kalmadan yok olur. Bebek
yine koltuk altından tutulup yarı beline gelecek
kadar su dolu bir yere sokulduğunda ayakları ile
yine aynı şekilde sıralama yapmaya başlayacaktır. Buradan yola çıkarak aslında bu
refleksin hiç unutulmadığı bebeğin vücut ağırlığının bu süreçte bebeğin ayaklarını
hareket ettirmesine engel olacak şekilde hızlı artmış olmasının bu duruma yol aç-
tığı söylenebilir. Suya sokulan bebek suyun kaldırma kuvveti etkisiyle adım atma
refleksini gerçekleştirecektir.

Beden ve Hareket Gelişimi


Yenidoğan bebekler ilk 4 ayda büyük gelişme gösterirler. Ağırlıkları bu süre için-
de neredeyse iki katına çıkar. Yeni doğan bebeklerin başları vücutlarına oranla
oldukça büyüktür. Vücutta en önemli değişme de yine beynin hızlı gelişimiyle
birlikte başta görülür. 4 aylık bebekler elleri ve parmakları ile çevreyi keşfeder-
ken, reflekslerin yerini istemli hareketler almaya başlar. 2 aylık süreçte yavaş yavaş
yüzüstü yattığı yerden başını kaldırabilen bebek, 4 aylıkken küçük bir küpü ya da
oyuncağı kavrayabilir. 5 ay sonunda destek olmadan oturabilen bebek, 6 aylık-
ken artık tutunarak ayağa kalkabilmektedir. 9 aylık dönemde mobilya kenarlarına
tutunarak yürüyebilme başlar. Bazı bebekler bu süreçte emeklerken bazıları ise
emeklemeden yaklaşık 12 aylık dönemden sonra yürümeye başlamaktadırlar.
Resim 3.5
Yıllara göre baş
vücut oranları
değişmektedir.

Kaynak: Sigelman, C.
K., Rider, E. A. (2009).
Life-Span Human
Deveplopment.
Belmont: Wadsworth.
3. Ünite - Yaşam Boyu Gelişim 49

İki yaşından itibaren çocuğun beyni ağırlık olarak, yetişkin bir insan beyni-
nin yüzde 75’i kadardır. Tek adımlarla merdiven çıkma, ayak parmakları üzerinde
yürüyebilme gibi davranışlar rahatlıkla gerçekleştirilir. Çocuğun ilk 2 yıldaki bü-
yümeye oranla fiziksel gelişimi yavaşlar. Çocuk 5 yaşından sonra daha karmaşık
hareketleri yapabilecek düzeylere ulaşır. Örneğin bu dönemde çocuk 2 tekerlekli
bisiklete binmeyi öğrenir.
Resim 3.6
Çocukta Hareket
Gelişimi

Kaynak: Cüceloğlu,
Yeni doğan 1 aylık 2 aylık 3 aylık D. (2006). İnsan ve
Anne karnındaki Çene kalkık Göğüs kalkık Uzanma ve Davranışı. İstanbul:
durumu yakalama çabası
Remzi Kitabevi.

4 aylık 5 aylık 6 aylık 7 aylık


Yardımla oturma Kucakta oturma Çocuk sandalyesinde Kendi başına
Nesneyi tutma oturma. Önünde oturma
sallanan nesneyi
yakalama

8 aylık 9 aylık 10 aylık 11 aylık


Yardımla Eşyaya tutunarak Emekleme Elinden tutulduğunda
ayakta durma ayakta durma yürüme

12 aylık 13 aylık 14 aylık 15 aylık


Eşyaya tutunarak Merdiven Tek başına ayakta Kendi başına
ayağa kalkma basamaklarını durabilme yürüme
tırmanma
50 Birey ve Davranış

Bilişsel Gelişim
Çocuk çevresine uyum sağlama adına çevresini keşfetmeye çalışır. Doğumdan
başlayarak çocuk çevresini keşfetmek için nesneleri ağzına götürerek, ellerinin
avuç kısımlarıyla kavrayarak tanımaya çalışır. Daha sonraki yıllarda çocuk çev-
resini yavaş yavaş algılamaya başlar. Piaget yaptığı gözlemler sonucu aynı yaş
grubunda yer alan çocukların kendilerinden daha büyük ya da küçük çocukla-
ra göre farklılaşan zihinsel hatalar yaptığını belirlemiştir. Buradan yola çıkarak
çocukların belirli yaş dönemlerinde belirli yapıları kazanmadan belirli sorunları
çözmekte başarılı olamayacaklarının altını çizmektedir. Bu alandaki çalışmalarını
kendi çocuklarının yeni oyuncakları keşfetmeleri, dünyaya bakış açıları ve basit
problemlere yaklaşımlarından yola çıkarak bilişsel gelişim ile ilgili kuramını aşa-
ğıda yer alan evreler şeklinde oluşturmuştur:
• Duyusal motor dönem
• İşlem öncesi dönem
• Somut işlemler dönemi
• Formel işlemler dönemi

Duyusal Motor Dönem (0-2 Yaş)


Bebeğin kendini diğer nesnelerden ayırt edemediği bu dönemin başlarında be-
bekler çok zeki görünmeseler de dünyayı keşfetmeye hazırdırlar. Doğuştan getir-
dikleri belli başlı refleksleri problemleri çözme yolunda dış dünyadaki değişimle-
re uyarlayacak bir yapı için hazırdırlar. Bu dönem bebeklerin sorun çözme ya da
soyut simgeleri kullanma ile ilgili becerileri gelişmemiştir.
Bu dönemde ilk olarak bebek, duyularından aldığı bilgi ile hareket eder. Farklı
tatlar, ortamdaki kokular, fiziksel acı gibi kavramlara ilişkin algısal yeteneklerin
gelişmeye başlaması bu dönemde görülür. Doğumdan itibaren görme ile ilgili al-
gılaması zayıf olan ve emziren anne ile çocuk arasındaki mesafeye denk gelen yak-
laşık 25 cm gibi bir uzaklığı seçebilen bebeğin görme algısı da gelişmeye başlar.
0-2 aylık süreçte dış dünyayı meme emme sürecinde ağzı ile dış dünyadaki nesne-
lerle ilişki kuran bebek zamanla elleri ve kollarını da işin içine sokar. Yakaladığı nes-
neleri keşfetmeye çalışan bebek emme ve yakalama reflekslerinin bir araya gelmesiyle
çevreyi daha iyi algılar hale gelir. Bir aylık bebekler görme algılarının gelişimiyle bera-
ber, herhangi bir nesneyi görüş alanında olduğu sürece gözleriyle takip ederler. Fakat
nesne görüş alanından çıktığında gözle takip son bulur ve bebek artık nesneyi izlemez.
3-4 aylık dönemde işitmenin gelişmesiyle beraber bebek farklı sesleri üretme-
ye başlar. Görüş alanındaki nesneleri merak edip onları yakalamaya çalışır. Bu
noktada yakaladığı el ve ayak parmaklarını emer, fakat bu süreçte çevreyi keşfet-
me durumu da görüş alanı ile sınırlıdır.
4-8 aylık dönemde bebekte hoşuna giden aktiviteleri sürdürmek isteği vardır. Bu
dönemde bebek elindeki bir oyuncağı salladığı zaman ses geldiğinde bu durumdan
hoşlanır ve aynı hareketi sürekli tekrarlar. Bir şekilde bu davranışla algıladığı çevreyi
değiştirmeye çalışır.
8-12 aylık dönemde bebekler çevreyi değiştirme yönünde daha isteklidirler. Be-
bekler, daha önceden öğrendikleri bir davranışı uyarlayarak bu dönemde benzer
bir problemin çözümünde kullanabilirler. Daha önce sıkarak ses çıkardığı oyuncağa
benzer bir oyuncağı sıkmaya çalışması bu duruma örnek olarak verilebilir.
12-18 aylık bebekler daha aktif bir şekilde deneyerek öğrenme yolunda adım-
lar atarlar. Deneme yanılmalarla birçok sorunu çözmeye çalışır. Dar bir aralıktan
geçirmeye çalıştığı oyuncağı sığmayınca, oyuncağı farklı denemelerden sonra ters
çevirip çıkarabilmesi bu duruma örnek olarak verilebilir.
3. Ünite - Yaşam Boyu Gelişim 51

18-24 aylık çocuklar da keşfetmeyle beraber yeni durumları zihinsel olarak


canlandırma soyut olarak düşünebilme süreci başlar. Bu süreçte çocuk deneme
yanılma yapmaya gerek duymadan soyut düşünce gücüyle problemleri çözmeye
başlar. Daire şeklinde bir cismi direksiyon olarak kullanmak bu duruma örnek
olarak verilebilir.
Duyusal motor dönemin sonlarına yaklaştıkça çocuklarda problem çözümüne Sembolik Kapasite:
yönelik olarak sembol kullanımının arttığı gözlenebilir. Çocukta sembolik kapa- Çocuğun nesneleri ve
yaşadıklarını anlatmada
site olarak adlandırılan bu durum çocuğun nesneleri ve yaşadıklarını anlatmada simgeleri, kelimeleri veya
simgeleri, kelimeleri veya jestleri kullanma becerisidir. Bu durum sorun çözme- jestleri kullanma becerisidir.
nin yanında, aynı zamanda ileriye dönük olarak dil gelişiminin ve taklide dayalı
oyunların gelişiminde önemlidir.
Duyusal motor dönemde ortaya çıkan en önemli özellik nesne devamlılığı Nesne Devamlılığı
(sürekliliği) ile ilgilidir. Nesne devamlılığı nesnenin görüş alanından ya da diğer (sürekliliği): Nesne Devamlılığı
(sürekliliği): Nesnenin görüş
duyuların kapsama alanından çıksa dahi var olmaya devam ettiğine, sürekli oldu- alanından ya da diğer duyuların
ğuna ilişkin temel inanıştır. Piaget’e göre yeni doğanlar bu tarz bir özellikten mah- kapsama alanından çıksa dahi var
olmaya devam ettiğine, sürekli
rumdur. Bu aşamada yeni doğanlar bir oyuncak topu görebildikleri sürece var olduğuna ilişkin temel inanıştır.
olduğuna inanan bilişsel bir yapıya sahiptir. Top bir koltuğun arkasına kaçtığında
ya da üzeri herhangi bir örtüyle kapatıldığında artık topun olmadığına ilişkin dü-
şünceyi ortaya koyan bilişsel yapı bu dönem çocuklarında etkindir.
Nesne devamlılığı kavramı duyusal motor dönemde yavaş yavaş gelişmeye baş-
lar. Yaklaşık 4-8 aylık bebekler oyuncaklarının üzeri örtüldüğünde “görmüyorsam,
yoktur” gibi bir anlayışa sahipken, 8-12 aylık bebeklerde bu görüş farklılaşır. Ço-
cuk nesnenin değişmeyeceğini kavramaya başlarken aynı zamanda artık göz önün-
de olmayan nesneyi aramaya başlar. Fakat bebekler farklı yere saklansa dahi nes-
neleri en son buldukları yerde arama eğilimindedirler. İki yaşına yaklaştıkça bebek
nesnelerin göz önünde olmasa dahi sürekli olduğuna dair anlayışı gerçekleştirir.
Resim 3.7
Bebek oyuncaklar
bir plaka ile
kapatıldığında
ilgisini başka bir yöne
kaydırmaktadır.

Kaynak: Sigelman, C.
K., Rider, E. A. (2009).
Life-Span Human
Deveplopment.
Belmont: Wadsworth.

İşlem Öncesi Dönem (2-7 Yaş)


Duyusal motor dönemin sonunda ortaya çıkan sembolik faaliyetlerle birlikte ço-
cukta dilin geliştiği görülmektedir. Bu dönemi iki başlık altında incelemek müm-
kündür
a. Kavram öncesi dönem (2-4 yaş)
b. Sezgisel dönem (4-7 yaş)
52 Birey ve Davranış

Kavram Öncesi Dönem (2-4 Yaş)


Bu dönemde sembolik faaliyetlere bağlı olarak, taklide dayalı ve hayali oyunlar,
çocuğun ilerde karşılaşabileceği gerçek sorunlara ilişkin sorun çözme becerilerini
geliştirmesinde faydalıdır. Bu süreç zarfında çocuk bu oyunlarla iletişim becerileri-
ni de geliştirmeye başlar. Nicelik kavramlarında sıkıntıya düşen çocuk sayı saymayı
bilse dahi azlık ya da çokluk gibi kavramları tanımlamada zorluk çeker. Bu dö-
Benmerkezci Düşünce: nemde görülen en önemli özellik benmerkezci düşüncedir. Çocuk tüm dünyayı
Kendi görüşlerinin ve kendi bakış açısından görür. Başkalarının bakış açısını kavramakta zorluk çeker.
bakış açısının tek bakış
açısı olduğunu düşünerek Diğerlerinin duygularının ve hissettiklerinin farkında olmak konusunda yetkin
diğerlerinin bakış açılarını fark değildir. Yine çocukların bazı cansız nesnelere canlıymış gibi davranması da bu
etme konusunda yetersiz olma
durumudur. döneme rastlar. Çocuğun kafasını çarptıktan sonra gidip masayı dövmesi, kazayla
zarar verdiği oyuncak ayısının ağlayacağını düşünmesi bu duruma örnek olarak
verilebilir.

Sezgisel Dönem (4-7 Yaş)


Mantıksal düşünmenin gelişmediği bu dönemde olayları sezgilerle açıklama du-
rumu ağırlık kazanmaktadır. Nesnelere ilişkin geliştirilen sembollerle nesne-sem-
bol ilişkisi kurulmaya çalışılır. Zihinsel semboller gerçek nesnelerin yerini almaya
Korunum İlkesi: Nesnenin farklı başlar. Bu dönem içersinde göze çarpan özellik korunum ilkesi ile ilgili olandır.
bir şekle sokulmasının hacminde,
miktarında, ağırlığında değişiklik Çocuk şekiller ya da nesnelerle ilgili tutucu bir yapıya sahiptir. Nesnenin hacmi,
yaratmayacağını kavramaya ilişkin ağırlığı, miktarı değişmeden şekli değiştiğinde bu durumu algılayamaz. Örneğin
durumdur.
uzun bir bardaktaki suyu geniş bir bardağa koyduğunuzda su normal olarak uzun
bardaktakine göre yükseklik açısından daha az görünecektir. Görüntünün etki-
siyle bu dönemdeki çocuk, miktarlar aynı olsa da geniş bardaktaki suyun daha
az olacağını düşünecektir. Bu durum çocuğun geriye dönüşebilirlik kavramını al-
gılayamaması ile ilgili güzel bir örnektir. Çocuk bu dönem bakış açısıyla geniş
bardaktaki suyun uzun ve dar bardağa döküldüğünde eski halini alabileceğine
ilişkin bilişsel yapıyı kazanmamıştır. Yine benzer şekilde 1 kg demirin mi, yoksa 1
kg pamuğun mu ağır olduğuna ilişkin sorulan bir soruya, demirin ağır olduğuna
ilişkin çocuğun vereceği cevap, bu dönem çocuklarının ortaya koyacakları akıl
yürütme durumuna örnektir.
Resim 3.8
Kaynak: Cüceloğlu,
D. (2006). İnsan ve
Davranışı. İstanbul:
Remzi Kitabevi.
?
3. Ünite - Yaşam Boyu Gelişim 53

Somut İşlemler Dönemi (7-11 Yaş)


Bu dönemle birlikte çocukta geriye dönüşebilirlik ve nesnelerin değişmezliğine
ilişkin korunumla ilgili kazanımlar ortaya çıkmaya başlar. Toplama, çıkarma gibi
matematik işlemlerini yapmaya başlayan çocuk, nesneleri özelliklerine göre sınıf-
landırıp aralarındaki ilişkilerin farkına varmakla ilgili becerilerini geliştirir. Ger-
çek ve hayal dünyası kavramlarını ayırmaya başlayarak masalların artık gerçek
olmadığına ilişkin bilişsel yapıyı güçlendirmeye başlar. Çocuğun dönem itibariyle
dünyayı diğerlerinin bakış açılarından da görebilmeyi sağlayan bilişsel yapıyı ka-
zanması sosyal anlamda iletişim boyutunun gelişmesine katkı yapar.

Sizce çocuklar hayal kahramanlarının etkin olduğu gerçekdışı davranış, sihir içeren
dizileri kaç yaşından itibaren izlemelidirler? Bu dönemden önce izlenen bu tarz dizi 2
ve filmlerin çocuklar üzerinde ne gibi etkileri olabilir?

Formel İşlemler Dönemi (11-15 Yaş)


Çocuk bu dönemde semboller aşamasını geçip, düşünce düzeyine gelmiştir. Ço-
cukta yetişkin düzeyine yakın akıl ve mantık yürütme, soyut kavramları kullanma
becerilerinin gelişmesi gibi durumlar gözlenir. Formel dönem öncesi çocuklar
“Annem de ve babam da denize girmeyi seviyor. Bu durumda benim de sevmem
gerekir” gibi bir anlayışla genellemelere ulaşmaktadır. Bu dönemden itibaren ye-
tişkinlerdeki gibi olayları yorumlamada daha küçük çocukların kullandığı tüme-
varım yöntemi, yerini mantıksal düşünce şekli olarak tümdengelim’in de kullanıl-
dığı bilişsel yapıya bırakmıştır (Cüceloğlu, 2006)
Bazı araştırmacılar Piaget’in kuramına ilişkin eleştirilerde bulunmuşlardır. Bu
eleştirilere göre bilişsel gelişim aniden beliren bir durum değildir. Her bir dönem
mutlak bir şekilde diğerini takip etmemektedir. Anneleri için doğum günü hedi-
yesi seçmeleri için yönlendirilen çocuklarla ilgili bir araştırmada çocukların yaş
dönemleri gereği benmerkezli düşünerek kendi bakış açılarına göre hediye seç-
meleri beklenebilir. Ama farklı bir şekilde araştırma sonunda çocukların anneleri
için uygun hediyeler seçtikleri görülmüştür (Marvin 1975).

Bebeklikte Bireysel Farklılıklar


Sağlıklı bebeklerin tümü benzer gelişim özellikleri gösterse de bebekleri birbir- Mizaç: Bebekleri
lerinden farklı kılan özellikleri bulunmaktadır. Mizaç olarak adlandırılan bu bi- birbirlerinden farklı kılan
davranış özellikleridir.
reysel farklılıklar kapsamında bazı bebekler daha hareketli olabilirken bazıları
sürekli ağlamakta, bazıları sürekli annesinin yanında olmak isterken bir diğeri
daha bağımsız olmayı tercih edebilmektedir. Yapılan bazı araştırmalar çocukların
utangaç olmak, ortama kolay alışmak, ya da anne babaları tarafından zor çocuk
olarak nitelendirilmek gibi bazı durumlarının kalıcı olduğunu göstermektedir.
Çevre ve deneyimsel yaşantılar mizacı etkileyip değişmesinde etkili oldukların-
dan bebekliği zor geçen bebekler sonraki yıllarda mizaç açısından zor olarak ni-
telendirilmeyebilirler.

Bebeklerde Algısal Gelişim


Gözleri açık bir şekilde doğan bebek, bulanık görmesine rağmen yakınındaki nesne-
lere odaklanabilir. Emerken annesi ile göz teması kurma mesafesine denk gelen 25
cm civarını rahatça görebilen bebekler, 6-8 aylık dönemde bir yetişkin kadar rahat
görebilmeye başlarlar. Bebeklerin özellikle ilk defa gördükleri ve zıt renkler içeren
nesnelere bakmayı tercih ettikleri yapılan araştırmalar sonucu ortaya konulmuştur.
54 Birey ve Davranış

Bebeklerin dünyayı üç boyutlu, nesneleri uzaklık yakınlık durumuna göre


Derinlik Algısı: Bebeklerin görmelerini sağlayan derinlik algılarının, 6-12 aylar arasında emekleme döne-
dünyayı üç boyutlu ve mi ile birlikte oluşmaya başladığı görülmüştür. Araştırmacılar laboratuar orta-
nesneleri uzaklık yakınlık
durumuna göre görmelerini mında oluşturdukları yapay uçurumla çocuklarda derinlik algısını araştırmış-
sağlayan algıdır. lardır. Bu araştırmada kalın bir cam yüzey altında kareli kumaşla kaplı zemin
üzerinde hem sığ hem uçurum içeren yapay bir ortam oluşturulmuştur. Cam
yüzeyin üzerine bırakılan 6-14 ay arası bebekler, anneleri tarafından çağrılsalar
dahi yapay uçurumu algılayarak üzerinden geçmeyi reddetmişlerdir.
Resim 3.9
Annesi tarafından
çağrılan çocuk yapay
olarak oluşturulmuş
uçurumu
algıladığından dolayı
annesine gitmeye
çekinmektedir.

Kaynak: Sigelman, C.
K., Rider, E. A. (2009).
Life-Span Human
Deveplopment.
Belmont: Wadsworth.

Ahlak Gelişimi
Piaget’ten esinlenerek Kohlberg, çocuklara anlattığı günlük olaylarla ilgili “neden
ya da neden olmasın” sorularının cevapları doğrultusunda bilişsel gelişime dayalı
bir ahlak gelişim kuramı ortaya koymuştur. Bu kuram ahlak gelişimini 3 aşamada
incelemektedir:
a. Geleneköncesi ahlak düzeyi
b. Geleneksel ahlak düzeyi
c. Gelenekötesi ahlak düzeyi
Geleneköncesi ahlak düzeyinde çocuklar davranışları somut sonuçları doğrul-
tusunda değerlendirmektedirler. Bu dönem çocuklarında otorite figürü karşısında
cezadan kaçmak ve ödüle ulaşmak adına uyulacak kurallar şekillenir. Bir şekilde
davranışın iyi ya da kötü olması sonuçlarında gizlidir. Davranış cezalandırılıyorsa
“kötü ya da yanlış”, ödüllendiriliyorsa “doğru ya da iyi”dir. Biraz daha büyüdükçe
çocuk, ihtiyaçlarını karşılayan onu tatmine ve ödüle götüren davranışların “doğ-
ru” davranışlar olduğunu düşünmeye başlar. Diğerlerinin bakış açısına ilgi olsa da
sonuçta çocuğu yönlendiren, elde edilecek fayda olacaktır.
Geleneksel ahlak düzeyinde ise bilişsel gelişim süreci olan formel işlemler dö-
nemine geçişin yansımalarından hareketle birey artık bazı ahlak değerlerini içsel-
leştirmiştir. Diğerleri tarafından konulan kurallara, toplum tarafından kabul edile-
bilmek için uymaya çalışır. Toplumda diğer insanlar tarafından kabul görmek “iyi
3. Ünite - Yaşam Boyu Gelişim 55

çocuk ya da iyi kız” olmakla özdeştir. Neyin doğru, neyin yanlış olduğu otoritenin
kurallarına uyup uymamakla ilgili bir durumdur.
Gelenekötesi ahlak düzeyinde birey neyin doğru neyin yanlış olduğunu, ha-
kim olan otorite figüründen ziyade, adaletin kuralları çerçevesinde değerlendir-
meye başlar. Bu dönemde birey yasalara ve ahlaka uygunluk kavramları arasında
ayrım yapmayı bilmektedir. İnsan hakları, bireysel özgürlükler, eşitlik gibi soyut
düşünmeyi gerektiren kavramlar altında yatan sebeplerin ne ölçüde demokratik
sebeplere dayandığı konusunda fikir yürütebilir. Daha da ileri seviyede kendi
oluşturduğu içsel kriterler çerçevesinde doğru ve yanlışı tanımlar duruma gelir.
Kohlberg’in ahlaki gelişim ile ilgili kuramı kültürlerarası farklılıklara fazla yer
vermediğinden dolayı eleştirilmektedir. Örneğin bazı kültürlerde toplum olarak
geleneksel düzeyin üzerine geçilemediği bile görülebilmektedir.

Dil Gelişimi
Doğumdan itibaren tüm bebekler ağlayarak iletişim kurmaya çalışırlar. Bu süreç-
te bebekler 2. aydan itibaren agulama denilen sesleri çıkarır. 4-6 aylık bebekler
konuşmalarında sesin yüksekliği ile ilgili vurgulama ifadelerini anlar ve kendisi
de çıkardığı seslerde bu vurguları kullanır. 6. aydan sonra sesleri tekrar eden be-
bek, yaklaşık 12. ay civarında ilk kelimesini söyler. Düzenli bir şekilde bir nesneye
ya da kişiye ilişkin olarak aynı kelimeyi kullanır. 12-18 aylık dönemler içerisinde
iki kelimeli ifadeleri ilk defa kullanan çocuk, “topu at, baba gel” gibi iki kelimelik
cümleler oluşturur.
12-24 ay dönemi çocuklarının kelime dağarcığı artık gelişmiş, kelimeleri ekle-
ri ile fiillerin zamanlarını duruma uygun bir şekilde kullanmaya başlamıştır. Bu
süreçte çocuklar nesneleri tanımlarken kime ait olduğunu “annenin”, “kedimin”
gibi kelimelerdeki eklerle ortaya koyarlar. Yine aynı dönem çocukları doğru ya
da yanlış her gördükleri nesneye ad vermek eğilimindedirler. Bu süreçte anne ve
babanın çocukların nesnelere verdikleri yanlış isimleri düzeltip yerine doğrusunu
koyması çocuğun kelime dağarcığını geliştirmesinde önemlidir.
Dil gelişimine yönelik olarak farklı kuramlar mevcuttur. Bu kuramlardan bazı-
ları dili kazanmada pekiştirmenin önemli olduğunu, çocukların uygun sözcükleri
söylediklerinde gülümseme, ihtiyacın giderilmesi gibi durumlarla pekiştirildiğin-
de bu sözcüklerin öğrenileceğini vurgulamaktadırlar. Bazı kuramlar da aslında
çocukların doğuştan dili öğrenme ve kazanıma uygun bir yapıyla geldiklerini sa-
vunmaktadırlar. Doğuştan sahip olunan bu yapıdan dolayı tüm dillerde evrensel
olan bebek dili aynıdır. Bu noktada başlayan gelişim sürecinde dili oluşturan yapı,
bebeğin çevreden aldıkları ile bulunduğu çevrede konuşulan dilin özelliklerini
tamamlar.

Duygusal ve Sosyal Gelişim


Doğada birçok yenidoğan hayvan annesini izler. Özellikle kaz ördek gibi hayvan- Basımlama: Kaz ördek gibi
lar yumurtadan çıkar çıkmaz gördükleri ilk hareketli nesneye karşı bağ oluşturur- hayvanların yumurtadan çıkar
çıkmaz gördükleri ilk hareketli
lar. Basımlama olarak adlandırılan bu davranış sadece bu türe özgüdür ve yapılan nesneye karşı bağ oluşturup
araştırmalar bu hayvanların oyuncaklara ve insanlara dahi basımlama geliştirdik- onu takip etmeleri.
lerini göstermiştir.
56 Birey ve Davranış

İnsanlarda basımlamaya benzer bir davranış şekli görülmemektedir. İnsanda


bağlanma olarak gerçekleşen süreç yavaş yavaş gelişir. İnsan hayvanlarda olduğu
gibi birden bire bağlanma davranışı göstermez. Zaman içersinde kendisine bakan,
onu besleyen yetişkinle duygusal bağ oluşturmaya başlar. Bebek kendisine bakan
kişi ile dereceli olarak geliştirdiği bağlanma sürecinde kişiyi gördüğünde önce
gülücüklere seslerle tepki vererek bağlılığını ifade eder. Bakan kişi olmadığında
ağlamaya başlar. Bebek 7. aydan itibaren yoğunlaşan bağlanma davranışı ile ku-
cağa alınmayı ister ve korktuğunda, acı hissettiğinde, yabancılarla karşılaştığında
bakıcısına daha çok sarılır.
Anneden ya da bakan kişiden ayrılma çocukta kaygı durumu yaratır. Nesne
devamlılığı gibi kişi devamlılığı kavramı bebekte gelişmeye başlar. 5 aylık bebek
için anne odayı terk ettiği zaman bebek görmediği sürece sorun olmazken, 9 aylık
bebek annesi kendisini bırakıp yan odaya gittiğinde anneyi görmese de annenin
var olduğunu kavrar ve onu geri çağırmak için ağlar (Morris, 2002). Çocukluk
döneminde anne ile sağlıklı bir bağlanma kurmuş çocukların ileriki yıllarda diğer
çocuklarla olan ilişkilerinde yeni durumlarla baş etme ile ilgili daha istekli olduk-
larına ilişkin çalışmalar bulunmaktadır.

Anne-Baba ve Çocuk İlişkileri


Sosyalleşme sürecinde anne baba ile çocuk ilişkileri önem taşımaktadır. Gerek mo-
del olarak gerekse aldıkları pekiştirmelerle çocuklar sosyal gelişimlerini sürdürürler.
Anne babanın çocuklarının yanlış davranışlarını nasıl cezalandırdıkları ya da doğru
davranışları nasıl ödüllendirdikleri yine çocuğun sosyalleşmesinde etkilidir. Anne
babanın bu görevini yerine getiriş tarzı, çocukların davranışlarının şekillenmesinde
önemlidir. Bu konuda ailenin çocuk yetiştirmede otoriteyi kullanma biçimine göre
3 tarz yetiştirme biçimi mevcuttur. Bunlar:
• Bilinçli otoriteye dayalı yetiştirme
• Baskıcı otorite dayalı yetiştirme
• Sınırsız hoşgörüye dayalı yetiştirme
Bilinçli otoriteye dayalı yetiştirme biçiminde çocuğa aile içinde önem verilir.
Çocuğun ihtiyaçları titizlikle karşılanır. Fakat çocuğun neleri yapıp yapamayacağı
aile içinde belirlenmiştir. Çocuk bir konuda fikrini rahatlıkla belirtebilir ve ço-
cuğun sorularına sabırlı bir şekilde cevap verilir. Fakat belirli ilkelerden taviz ve-
rilmez. Örneğin yatmadan önce çocuğun dişlerini fırçalaması gerekiyorsa çocuk
mutlaka dişlerini fırçalamak zorundadır.
Baskıcı otorite dayalı yetiştirme biçiminde ise çocuk mutlaka otoriteye uymak
durumundadır. Bir görüş belirtemez kendini ifade etme özgürlüğü yoktur. Anne
ve baba tarafından çocuğa kurallar belirli kalıplar içersinde sert bir şekilde gös-
terilir.
Sınırsız hoşgörüye dayalı yetiştirme biçiminde çocuğun hiçbir sınırı yoktur. İs-
tediği her davranışı gerçekleştirebilir. Bu konuda çocuk serbest bırakılır. Hiçbir
yanlış davranışı cezalandırılmaz.
Gelişim psikologları açısından bu yaklaşımlar içersinde çocuk yetiştirmede en
uygun tarz bilinçli otorite yaklaşımıdır. Bu tarz bir yaklaşım çocuğun sosyalleş-
mesi, bilişsel ve duygusal yönden gelişebilmesi için de uygun ortamı sağlamakta-
dır (Cüceloğlu, 2006).

Çocuklar üzerinde bilinçli bir otorite oluşturmak için anne-baba hangi davranışları
3 sergilemelidir? Tartışınız.
3. Ünite - Yaşam Boyu Gelişim 57

Çocuklarda Oyun Davranışı ve Arkadaşlarla İlişkiler


Çocukların oyunlarda ortaya koydukları
davranışlar gelişim süresince farklılaşma- Resim 3.10
ya başlar. Tek başına yalnız oyun oyna- Oyunlar çocuğun
yan çocuklar, daha sonraları birbirlerinin bilişsel ve sosyal
gelişiminde önemlidir.
oyununa karışmadan aynı ortamda oyna-
dıkları paralel oyun türünü geliştirmeye Kaynak: Craig, G., J.,
başlarlar. Bu aşamadaki çocuklar gözlen- Dunn, W. L. (2007).
Understanding
diğinde her birinin aynı zamanda kendi Human Deveploment.
başlarına farklı oyuncaklarla oynadıkları New Jersey: Prentice
görülmektedir. Bu aşamadan sonra ço- Hall)
cuklar paralel oyunu bırakarak, işbirliğine
dayalı oyun sürecini geliştirirler. Bu tarz
oyunlarda herkesin bir rolü vardır. Kimi
anne, kimi postacı olarak beraberce oyun
oynamaya başlarlar.
Çocuğun sosyalleşme sürecinde arka-
daşlarıyla olan ilişkileri de önem kazanmaktadır. Arkadaş grubuna alınmayan ya
da akranları tarafından sevilmeyen çocukların ileriki yıllarda suça daha çok eği-
limli olduğuna dair araştırma sonuçları bulunmaktadır. Arkadaşlık kavramı oyun
örneğinde olduğu gibi yıllara göre değişen bir yapı gösterir. Yedi yaş öncesinde
sadece beraber oynandığı, oyuncakların paylaşıldığı ve gereksinimlerin karşılan-
dığı için önemli olan arkadaşlık kavramı şekil değiştirmeye başlar. 9 yaşla beraber
arkadaşlıkta karşılıklı iki yönlülüğün önemli olduğu ortaya çıkmaya başlar. Ço-
cuk sadece arkadaşlarının onun için değil, kendisinin de arkadaşları için bir şeyler
yapmasının gereğinin farkına varır (Morris, 2002).

Çocuklar için oyun sosyal gelişimde neden önemlidir? Tartışınız.


4
Cinsiyet ve Rol Gelişimi
Çocuklarda cinsiyet rol gelişimi farklı aşamalarda gerçekleşmektedir. 3 yaş ci-
varındaki çocuklar kız ya da erkek olduklarının farkındadırlar. Bir şekilde toplum
içersinde nasıl nitelendirildiklerini bilirler. Toplumsal cinsiyet kimlikleri konusun-
da bilgi sahibidirler. Çocuklar cinsiyetlerini bilmelerine rağmen kız ya da erkek
olmanın ne olduğu konusunda tam bir fikir sahibi değildirler. Bu dönemdeki bir
kız çocuğu kravat taktığı zaman erkek olabileceğini düşünebilmektedir. 4-5 yaş
civarında çocukta cinsiyetin değişmeyeceğine ilişkin bilinç gelişmiş, toplumsal
cinsiyet değişmezliği kazanılmıştır. Günümüzde televizyon ve diğer görsel kitle ile-
tişim araçları aracılığıyla bu bilinç daha erken yaşlarda kazanılır duruma gelmiş-
tir. Bu farkındalıkla beraber çocuk toplum için kendi cinsiyetine uygun görülen
davranışları ortaya koymaya başlar. Cinsiyet rolü farkındalığı olarak adlandırılan
bu durum çerçevesinde çocuk kendisinden cinsiyeti gereği hangi davranışın bek-
lenildiğini bilir. Çocukların oyuncak seçiminden, giydikleri kıyafete kadar uzan
süreç bu çerçevede şekillenir.

Kulaksızoğlu, Adnan, Ergenlik Psikolojisi (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1997) adlı ki-
tabından ergenlik ile ilgili daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
58 Birey ve Davranış

ERGENLİK
Resim 3.11 Ergenlik fiziksel gelişmeler ve bun-
lara bağlı olarak hızlı değişimlerin
Ergenler bu
dönemde fiziksel
yaşandığı ve bu süreçte geri dönüşü
görünümlerine olmayan bazı kararların alındığı bir
önem verirler. dönemdir. Kızlarda 10-11 yaş aralı-
ğında, erkeklerde ise 12-13 yaş ara-
lığında başlayan bu süreçte boy ve
ağırlıkta ciddi artış görülür. Bu ani
büyüme ile beraber ergen, uzayan
kolları ve bacaklarına hakim olma-
da sıkıntılar yaşayabilir. Bu durum
neticesinde bu dönem çocukları sa-
kar olarak nitelendirilebilirler. Cilt-
teki yağ bezlerinin artması yüzde sivilcelerin çıkmasına neden olabildiği üzere,
kemik ve kas yapısındaki gelişmeler, erkeklerde kas yapısın gelişmesi, kızlarda
göğüs ve kalçalarda yağ depolanması ve genişleme, erkeklerde ses tonunda ka-
lınlaşma, vücudun belli bölgelerinde kıllanmaların başlaması gibi özellikler, bu
döneme ait gelişim özellikleridir.
Kızlarda ve erkeklerde cinsel gelişim sağlık ve beslenme şartlarından etkilenmek-
te vücut yapısı itibariyle daha iri kızlar ilk adet dönemini daha erken yaşta yaşaya-
bilmektedirler. Bu dönemi yaşayan ergenler, kendi vücutlarında yaşanan bu deği-
şimlerin etkisinde kalırlar. Televizyon ve dergilerde kendilerine sunulan modellerle
kendilerini kıyaslamaya başlarlar. Ergenleri sürekli olarak ayna karşısında görmek
mümkündür. Fiziksel yönleri ile ilgili şikayetleri bu dönem içersinde artar. Ergenin
bu süreçte kendisiyle ve vücuduyla barışık olması ileriki yıllara uzanan şekilde kişi-
lik gelişimi açısından da önemlidir.
Ergenlik sürecine geçiş, tüm ergenlerde aynı yaşta başlamayabilir. Ergenlerin
fiziksel yapıları ergenliğe başlama, ergenlik süreci ve sonlanması ile ilgili farklı-
lıkları ortaya koyar. Bu sebeple arkadaş gruplarında bu hızlı değişime daha başla-
mamış çocuklarla, ergenlikte diğerlerine göre fazlaca yol almış çocuklar bir arada
bulunabilirler. Yaşlar aynı olmasına rağmen erken olgunlaşan çocuklar sporda ve
diğer faaliyetlerde daha üstün olabilirler. Bunun yanında geç olgunlaşan ergen-
lerin kendilerinden güçlülerle başa çıkmayı sağlamak için erken olgunlaşanlara
göre kendilerine ait kimlik duygusu oluşturma adına avantajlı olduklarını söyle-
yen araştırmalar da bulunmaktadır.
Ergenlerde soyut düşünce kavramı gelişmiştir. Dünya sorunlarına ilişkin birçok
konuda aralarında tartışabilir ve bu konularla ilgili fikir yürütebilirler. Bazı ergen-
ler herkesin farklı görüşlerde olabileceği konusundaki bilişsel yapıyı tam olarak
gerçekleştirememiş olabilir. Bazı konularda bilişsel gelişimde yaş olarak ileri sevi-
yede de olsalar, bu dönem itibariyle ergenlerde olayları benmerkezli görmek eğili-
mi olabilir. Ergenler bu dönemde kendilerini sanki sahnedeymiş gibi hissederler ve
diğer insanların onları sürekli gözlediğini, yargıladığını düşünürler. Ergenler ken-
dilerine akılcı olmayan şekilde önem verdiklerinden ve kendilerini olduğundan
farklı görmelerinden dolayı kendileri ile ilgili yanlış kararlar alabilirler. Çoğun-
lukla kendilerine bir şey olmayacağını düşünerek, tüm hayatlarını etkileyecek şe-
kilde risk alırlar. Çok hızlı araba kullanarak, tehlikeli ve gösterişli işlere kalkışmak
3. Ünite - Yaşam Boyu Gelişim 59

yoluyla kendilerinin ve başkalarının hayatlarını tehlikeye atmak bu duruma örnek


olarak verilebilir (Morris, 2002).
Ergenlik döneminin başında aynı cinsiyetten olan arkadaş grupları, yerini za-
manla kız erkek karışık arkadaş gruplarına bırakır. Bu süreçte arkadaşlar duygusal
destek sağlar ve ergenler için bağlı bulundukları arkadaş grupları, yaşam tarzının
da belirleyicisi konumuna gelir. Arkadaş gruplarında baskın rolde bulunan erken
gelişim gösteren ergenlerin diğerleri üzerinde baskı kurma durumu oluşabilir.
Arkadaş grubu tarafından onaylanma isteği içinde olan çocuk bazı zamanlarda
onaylanmayacak hırsızlık, kavgaya karışma gibi davranışlarda bulunabilir. Aile-
nin ergenin arkadaş gruplarına dikkat etmesi, aile-ergen ilişkilerinin sağlıklı bir
şekilde yapılandırılması için gerekmektedir. Bu süreçte ergenler anne babanın ku-
ralları ile savaşmaya çalışır. Küçükken kusursuz olarak gördüğü anne babasının
kusurlarını da fark etmeye başlar. Bazı noktalarda kuşak farkı ile beraber kendi-
sinin, gerçekçi olmayan şekilde daha bilgili ve bazı konularda üstün olduğunu
düşünmesi aile içi gerilimi arttırır.

Ergenlik sürecinde çatışma yaşamamak için ergenlerle nasıl bir iletişim kurulmalıdır?
5
YETİŞKİNLİK
Yetişkinliğin ilk yılları insanların kendi yaşamları ile ilgili birçok kararı aldığı
dönemdir. Bu dönemde bireyler kalıcı işlerini bulma yolunda sık iş değişimleri,
evlenme, çocuk sahibi olma kararı gibi kararları alabilirler. Anne baba olmanın
getirdiği sorumluluklar, kariyer yapma gibi durumlar ve mesleki yaşantının bir-
birleriyle çatışması sonucu aile içersinde sıkıntılar yaşanabilir. Evlilik doyumu ile
ilgili yapılan araştırmalar çocuk sahibi olduktan sonra evlilik doyumunda düşüş
olduğunu göstermektedir. Buna karşılık, daha ileriki yaşlarda çocuklar evlenip
evden ayrıldıklarında doyumun göreceli olarak arttığı görülmektedir.
Orta yaş grubu insanlarda yaptıkları işten yaşamlarından eskisi kadar zevk ala-
mama ile beraber orta yaş krizi gelişebilmektedir. Bu süreçte birey kendini kararlı
bir değişime hazırlar. Yine aynı şekilde boşanma ya da bir ilişkiyi sonlandırma da
yetişkinin psikolojik yapısı üzerinde etkilidir.
Yetişkinlikle beraber insan vücudunda fiziksel değişimler başlar. Yetişkin insan
kendi vücudundaki fiziksel değişikliklerin farkındadır. 25-30 yaşları arasındaki en
verimli dönem sonlanmış, artık 30 ya-
şından itibaren eskisine oranla dinç yapı Resim 3.12
yavaşlamaya başlamıştır. Yedek hücre sa- Yetişkinler
yıları hızla düşerken harcanan hücrelerin vücutlarındaki
yerine yenisi konmaz. Bu durum kalp ve yaşlılıkla ilgili
fiziksel değişimlerin
ciğer performansında düşmeye neden farkındadır.
olur. Bedensel ve zihinsel olarak faal du-
rumda olan bireylerde yaşlanma etkileri Kaynak: Sigelman, C.
K., Rider, E. A. (2009).
daha az görülmektedir. Kadınlarda 40- Belmont: Wadsworth.
50’li yaşlarda adet kesilmesi olarak adlan-
dırılan menopoz döneminde, bedendeki
değişikliğin yanında psikolojik değişik-
likler de olabilmektedir. Çoğunlukla farklı
duygu durumlarını hızlı bir şekilde yaşa-
yan kadınlarda depresyona kadar uzanan
duygusal sıkıntılar yaşanabilmektedir.
60 Birey ve Davranış

Resim 3.13
Yaşlılıkta bilişsel
aktivitelerin
sürdürülmesi
önemlidir.

Kaynak: Sigelman, C.
K., Rider, E. A. (2009).
Life-Span Human
Deveplopment.
Belmont: Wadsworth.

İleri yetişkinlik döneminde artık bireyler fiziksel rahatsızlıklara oldukça hassas


durumdadırlar. Uyuma zorlukları, deride büzüşmeler, kemiklerin zayıflaması, ak-
ciğerlerde daha az oksijen tutulmasından dolayı daha az enerji üretme, saçların tel-
lerinin incelmesi, beyazlaşma, duyuların zayıflaması bu dönemle birlikte görülen
unsurlardır. Araştırmalara göre ileri yetişkinlikte yaşamın kontrolünün kendisinde
olduğuna inanan bireylerin fiziksel rahatsızlıklara dayanıklılığı daha fazladır. Yaş-
lılık döneminde artık çevre ile etkileşim azalabilmekte ve alınan toplumsal roller
azalmaktadır. Azalan rollerle birlikte, artık çevresindekilerin kendisine ihtiyacı ol-
madığına dair inanış gelişmeye başlar. İlerleyen yaşla beraber, emeklilik sonrası
boşluk hissi ve kendi yaşıtlarının ölümü gibi faktörler yaşamı gözden geçirme dav-
ranışını başlatan durumlara örnektir. Bunun yanı sıra kültürel farklılıklar, bireyle-
rin ekonomik durumları bu döneme bakışı da farklılaştırmaktadır.

Emeklilik sonrası yetişkinler kendilerini boşlukta hissedebilmektedirler. Bu du-


6 rumla başa çıkmak için neler yapılabilir?
3. Ünite - Yaşam Boyu Gelişim 61

Özet
Gelişimi meydana getiren kavramları ve kritik dö- lişiminde çocuğun bireysel ve toplumsal olarak
1
nemlerin gelişime olan etkilerini açıklamak. bazı aşamaları geçmesi gerekmektedir. Çocukta
Gelişimi sadece fiziksel bir büyüme olarak görme dil gelişimi, duygusal ve sosyal gelişim, cinsiyet
ve sadece gelişim sürecindeki değişimleri betimle- ve rol gelişimi de yine belli aşamalardan geçerek
meye dayalı görüş önemini yitirmektedir. Doğum bireyin farklılaşmasını sağlar. Bu süreçte anne-
öncesinden ölüme kadar uzanan süreç yaşam baba-çocuk ilişkileri, çocuğun oyun davranışı
boyu gelişimin çalışma alanıdır. Bu süreç içersin- ve arkadaşlarıyla kurduğu ilişkiler de önemli yer
de doğum öncesinden başlayarak gelişime etki tutmaktadır.
eden faktörler gelişim sürecinde önemli bir yer
tutmaktadır. Gelişimde doğuştan kazanılan gene- Ergenlik sürecinde yaşanan gelişim özelliklerini açık-
tik faktörlerin mi yoksa sonradan edinilenlerin mi 4 lamak.
daha etkili olduğuna dair tartışma yerini hangisi- Ergenlik fiziksel gelişmeler ve bunlara bağlı ola-
nin nasıl etkilediğine dair tartışmaya bırakmıştır. rak hızlı değişimlerin yaşandığı bir süreçtir. Kız-
larda 10-11 yaş aralığında, erkeklerde ise 12-13
Gelişim sürecini açıklamada kullanılan araştırma yaş aralığında başlar. Ani fiziksel değişimlerle
2 yöntemlerini karşılaştırmak. bu süreçte boy ve ağırlıkta ciddi artış görülür.

Gelişim psikolojisinde psikolojide kullanılan Bu ani büyüme beraberinde sorunlar getirir. Fi-
doğal gözlem, deneysel yöntem, ilişkisel yöntem, ziksel değişime tepkiler ve toplumca belirlenen
örnek olay yöntemi gibi yöntemlerin yanında ideal ölçülerde olmak gibi kaygılar dönemin
gelişim sürecine ilişkin bilgi toplamak için en- görülen sıkıntılarıdır. Arkadaş grupları, soyut
lemsel desen, boylamsal desen ve sırasal desen düşünce kavramının gelişmesi, bilişsel bakış açı-
kullanılmaktadır. Enlemsel desende, aynı zaman sında değişme, aile ilişkileri, kuşak çatışmaları
diliminde farklı bireylerden veri toplanırken, bu dönemde görülen durumlardır.
boylamsal desende, aynı bireylerden farklı za-
man diliminde veri toplamak esastır. İki desenin Yetişkinlikte yaşanılan değişimi ifade etmek.
5
karma olarak kullanıldığı yöntem ise sırasal de- Yetişkinliğin ilk yıllarından başlayan, insanların
sen olarak adlandırılmaktadır. kendi yaşamları ile ilgili birçok kararı aldığı dö-
nemdir. İş değişiklikleri, evlenme, çocuk sahibi
Doğum öncesi dönemden başlayarak ergenlik dö- olma, boşanma, anne baba olmanın getirdiği
3
nemine kadar olan süreçteki değişim gelişmeleri sorumluluklar, kariyer yapma durumları bu dö-
betimlemek. nemi etkilemektedir. Yine bu dönemde orta yaş
Döllenmeden başlayarak ergenliğe kadar olan krizinin etkileri görülür. 30’lu yaşlardan sonra
dönemde, birey bebeklik ve çocukluk ile ilgili fiziksel olarak vücut yapısı yavaşlar. Bedendeki
aşamaları geçer. Bu dönemde bebekler dünya- değişiklikle ilişkili psikolojik değişiklikler de ya-
ya belli reflekslerle gelir. Bunların bir kısmı yok şanır. Ölüme yaklaşmayla beraber roller azalır,
olurken bebek farklı kazanımlar edinir. Bebeğin yaşanan hayat gözden geçirilir.
fiziksel gelişimle birlikte hareket gelişimi artar.
Dünyayı keşfederken bilişsel gelişimi hız kaza-
nır. Bilişsel gelişim aşamasında tüm çocukların
ortaya koyduğu belli yaş davranışları bulunmak-
tadır. Piaget bu davranışların çocukların tümün-
de aynı süreç içersinde geliştiğini savunur. Al-
gıları gelişen bebeğin dış dünyayı keşfetmesi de
bu durumla paralel olarak biçimlenir. Ahlak ge-
62 Birey ve Davranış

Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi aynı insanlardan farklı 6. Çocukların birbirlerinin oyununa karışmadan aynı
zaman dönemlerinde veriler alınarak gelişimin saptan- ortamda oynadıkları oyun türü aşağıdakilerden hangi-
maya çalışılmasına dayalı bir desendir? sidir?
a. Boylamsal desen a. Takım oyunu
b. Enlemsel desen b. Yalnız oyun
c. Deneysel desen c. Paralel oyun
d. Örnek olay deseni d. İşbirliğine dayalı oyun
e. Sırasal desen e. Eşli oyun

2. Anne karnında bebeği besleyen organa ad verilir? 7. Nesne devamlılığı hangi bilişsel gelişim döneminde
a. Rahim görülür?
b. Embriyo a. Duyusal motor
c. Plasenta b. İşlem öncesi
d. Fetüs c. İşlem sonrası
e. Zigot d. Formel işlemler
e. Somut işlemler
3. Bir erkek çocuğu etek giydiği zaman kadın olabile-
ceğini düşünebilmektedir. Bu çocukta aşağıdakilerden 8. Çocuğun aile içinde önemli olduğu, ihtiyaçlarının
hangisi henüz kazanılmamıştır? titizlikle karşılandığı fakat neleri yapıp yapamayacağı-
a. Toplumsal cinsiyet kimliği nın kurallarla belirlendiği yetiştirme biçimi aşağıdaki-
b. Toplumsal cinsiyet değişmezliği lerden hangisidir?
c. Toplumsal cinsiyet rolü a. Koruyucu otorite
d. Cinsiyet rolü farkındalığı b. Hoşgörülü otorite
e. Bireysel cinsiyet farkındalığı c. Bilinçli otorite
d. Demokratik
4. Aşağıdakilerden hangisi yenidoğan bebekte bulu- e. Baskıcı otorite
nan reflekslerden biri değildir?
a. Arama refleksi 9. Benmerkezci düşünce hangi bilişsel gelişim döne-
b. Yutma refleksi minde görülür?
c. Emme refleksi a. Duyusal motor
d. Tutma refleksi b. İşlem öncesi
e. Adım atma refleksi c. İşlem sonrası
d. Formel işlemler
5. Kaz, ördek gibi hayvanlar yumurtadan çıkar çık- e. Somut işlemler
maz gördükleri ilk hareketli nesneye karşı bağ oluştu-
rurlar. Bu duruma ne ad verilir? 10. Bireyin bazı ahlak değerlerini içselleştirdiği, diğer-
a. Baskılama leri tarafından konulan kurallara, toplum tarafından
b. Basımlama kabul edilebilmek için uymaya çalıştığı ahlak düzeyi
c. Bağlanma aşağıdakilerden hangisidir?
d. Bağlılık a. Geleneköncesi ahlak
e. Bağımlılık b. Gelenekötesi ahlak
c. Geleneksel ahlak
d. Toplumsal ahlak
e. Toplumöncesi ahlak
3. Ünite - Yaşam Boyu Gelişim 63

Yaşamın İçinden Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı


1. a Yanıtınız yanlış ise “Yaşam Boyu Gelişimde
Araştırma Yöntemleri” konusunu yeniden göz-
14.03.2009 den geçiriniz.
2. c Yanıtınız yanlış ise “Doğumöncesi Gelişim” ko-
Kızların ergenliğe geçiş yaşı düşüyor nusunu yeniden gözden geçiriniz.
Hormonlu yiye- 3. b Yanıtınız yanlış ise “Cinsiyet ve Rol Gelişimi”
cekler ve katkı konusunu yeniden gözden geçiriniz.
maddeleri yüzün- 4. d Yanıtınız yanlış ise “Yenidoğan Bebek” konusu-
den kızların ergen nu yeniden gözden geçiriniz.
olma yaşı 6’ya ka- 5. b Yanıtınız yanlış ise “Duygusal ve Sosyal Geli-
dar düşebiliyor. şim” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Selçuk Üniversitesi 6. c Yanıtınız yanlış ise “Çocuklarda Oyun Davra-
Meram Tıp Fakül- nışı ve Arkadaşlarla İlişkiler” konusunu yeni-
tesi Çocuk Sağlığı den gözden geçiriniz.
ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Çocuk Endokrinoloji ve 7. a Yanıtınız yanlış ise “Bilişsel Gelişim” konusunu
Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. yeniden gözden geçiriniz.
Dr. Mehmet Emre Atabek, kadınlarda ergenliğe geçişin 8. c Yanıtınız yanlış ise “Anne-Baba ve Çocuk İliş-
tamamen hormonlarla ilgili olduğunu söyledi. Çocukla- kileri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
rın cinsel gelişimini etkileyen hormonların doğumdan 9. b Yanıtınız yanlış ise “Bilişsel Gelişim” konusunu
sonra bir süre aktif olduğunu belirten Doç. Dr. Atabek, yeniden gözden geçiriniz.
kısa süre içinde bu hormonların etkisini kaybettiğini ve 10. c Yanıtınız yanlış ise “Ahlak Gelişimi” konusunu
belli bir yaşa kadar sessiz kaldığını bildirdi. Zaman içinde yeniden gözden geçiriniz.
bazı etkenlerle hormonların tekrar aktifleştiği ve ergenlik
dönemine geçişin başladığını belirten Doç. Dr. Atabek,
şunları kaydetti:
“Günümüzde, ergenliğe ilköğretim çağından önce
girenlere de rastlanıyor. Özellikle hormonlu yiye-
cekler ve katkı maddeleri yüzünden kızların ergen
olma yaşı 6’ya kadar düşebiliyor. Bu düşüşte meyve
ve sebzelerde kullanılan hormonlar, uzun raf ömrü
için tercih edilen katkı maddeleri kadar; plastik,
tekstil, boya, yapıştırıcı, elektronik sanayide kullanı-
lan kimyasallar, hava kirliliği gibi hormon bozucu-
lar da etkili.’’
Erken yaşta regl olmanın, boyun uzamasına engel ol-
duğunu bildiren Doç. Dr. Atabek, “Gelecek nesillerin
daha uzun olacağı söyleniyordu; ancak bu durum,
gidişatı tam tersine çevirecek. Özellikle genç kızların
boyları gelecek yıllarda daha kısa olacak. Erken ergen-
lik, psikososyal sorunlara yol açıyor. Altı yaşında regl
olan bir kız çocuğu, bu sorumluluğu nasıl üstlensin?’’
diyor ve ebeveynlerin hormonlu ve katkı maddeli gıda-
lardan uzak durmasını öneriyor.

Kaynak: http://www.nethaber.com/Yasam/57728/Kiz-
larin-ergenlige-gecis-yasi-dusuyor
14 Mart 2009 tarihinde erişildi.
64 Birey ve Davranış

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı


Sıra Sizde 1 Sıra Sizde 4
Bu tarz bir boylamsal çalışmada örneğin 60 yaşında bir Çocuklar sosyal açıdan rolleri oyunlarda geliştirirler.
denekten veri alıp değişimi gözlemlemek için veriyi don- Oyunlar esnasında anne, baba, çocuk gibi roller, aile
durup, belli bir süre sonra tekrar veri almanız gerekecek- içindeki sosyal ortamda görevlerin paylaşımına ilişki
tir. Yaş dönemi itibariyle dış etkenlerin çalışmayı sıkıntıya baskın değerleri yansıtır. Bunun yanı sıra mesleki ola-
düşürebileceğini göz önüne almak faydalı olacaktır. Ölüm, rak doktor hemşire postacı vb birçok rol de çocuğun
yaşlılık nedeniyle yaşanan hastalıklar bu süre zarfında veri bu mesleklerde yerine getirilmesi gereken rollere bakış
almanızı etkileyebilir, denek kaybına yol açabilir. açısını şekillendirir. Yine aynı şekilde oyun esnasında
diğer çocuklarla kurulan sözel ya da sözsüz iletişim un-
Sıra Sizde 2 surları, kullanılan dilin özellikleri yine çocuğun sosyal-
Çocuklar masalların gerçek olmadığı algısına yaklaşık leşme sürecinde ilk adımları atmasında etkilidir.
11 yaşından sonra somut işlemler dönemini tamam-
ladıktan sonra ulaşırlar. Bu sebeple TV dizilerinde ve Sıra Sizde 5
filmlerdeki kahramanları ve bunların ortaya koyduk- Bu dönem itibariyle ergenlerin birçok konuda hassas
ları dışı uçmak, farklı akrobasi hareketleri gerçekleş- ve alıngan olduklarını söylemek mümkündür. Önce-
tirmek davranışları ya da sihir, büyü gibi durumları likli olarak ergenler, fiziksel yapılarına ilişkin olarak
çocuk gerçeklikten ayıramaz. Bu davranışların gerçek- özgüvensiz olabilmektedirler. Bazıları erken gelişebil-
ten olabildiğine inanan çocuk, bu davranışları model- diği gibi bazısı b süreci daha geç yaşayabilmektedir.
leyerek uygulamaya kalkabilir. Yine aynı şekilde sihirle Kendilerini sürekli olarak toplumdaki rol modelleri ve
büyüyle kolay yolla istenilenleri elde etmek çocukların diğer arkadaşlarıyla kıyaslarlar. Bu süreçte anne-baba-
gelişimlerinde sıkıntılar oluşturabilmektedir. ların çocuklarını diğer ergenlerle kıyaslaması sorunlar
yaşatabilir. Ergen birçok konuda kendisini yetkin gö-
Sıra Sizde 3 rebilir ve kendisine temeli olmayan bir şekilde aşırı
Çocuklar üzerinde bilinçli bir otorite oluşturmak için şekilde güvenebilir. Fikirlerinin yanlış olduğunu uy-
anne-baba hangi davranışları sergilemelidir? Tartışınız. gun bir şekilde söyleyebilmek ve onu olumlu şekilde
Bu noktada anne baba çocuğun ihtiyaçlarının ihmal eleştirmek önemlidir. Ergenler kendileri için herşeyi
etmeli onun kendileri için değerli olduğunu sürekli ha- bilen, mükemmel olarak gördükleri anne babalarının
tırlatmalıdırlar. Çocuğa değer vermek, onu sevmek her da hatalarını görmeye başlarlar: Kendi hata yaptığı ko-
istediğin koşulsuz bir şekilde yerine getirmek değildir. nuda ergeni yargılayan anne ve baba ile ergen arasında
Bu sebeple çocuğa ev içinde ya da dışarıda uyulması çatışma yaşanması mümkündür. Bu süreçte anne baba
gereken kuralların hatırlatılması ve bu konuda taviz kendilerinin de hata yapabileceğini uygun bir iletişim
verilmemesi gereklidir. Bu durumla ilgili en önemli diliyle ergene aktarmalıdır.
ayrıntı anne babanın tutarlı olmasıdır. Kurallar esne-
tilmemeli, anne baba bir gün evet dediğine ertesi gün Sıra Sizde 6
hayır diyerek tutarlılıkla ilgili çocuğun kafasını ka- Yapılan araştırmalar sürekli fiziksel ve bilişsel olarak
rıştırmamalıdır. Bunun yanında anne babın iyi birer aktif olan ileri yaştaki yetişkinlerin yaşlanma etkilerine
örnek olması gerekmektedir. Çocuğa kurallar koyup daha az şekilde maruz kaldıklarını göstermektedir. Bu
bu kuralları kendileri çiğneyen anne babaların inan- sebeple emeklilik sonrası görülen sosyal rollerde azalma,
dırıcılığı ve bilinçli bir otorite oluşturmaları mümkün boş zamanın artmasıyla birey kendini farklı aktivitelere
olamamaktadır. Örneğin, yemekten sonra dişleri fırça- yönlendirmelidir. Toplumumuzda birçok kişinin iş dışı
lamak gibi kuralların çocuğun iyiliği için olduğu etkili hobi ve sosyal faaliyetlerinin olmaması bu boşluğu yara-
bir iletişimle çocuğa aktarılmalıdır. tan unsurlar arasındadır. Emeklilik sonrası yeni arkadaş
çevresi, kulüp, dernek çalışmaları gibi sosyal faaliyetler,
en basitinden bulmaca çözmek, tamir işlerine merak sar-
mak gibi bilişsel faaliyetler ve vücudu zorlamayacak yü-
rüyüş gibi fiziksel faaliyetler bu dönemde yaşanabilecek
duygusal çöküntüleri önlemede faydalı yöntemlerdir.
3. Ünite - Yaşam Boyu Gelişim 65

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Yararlanılan İnternet Adresleri


Kaynaklar
Arkonaç, S., A. (2003). Psikoloji: Zihin Süreçleri Bili- RESİM 3.11
mi. İstanbul:Alfa Yayınları. http://www.mcaturk.com/uploads/ergenlik.jpg
Cirhinlioğlu, F., G. (2001). Çocuk Ruh Sağlığı ve Geli-
şimi. Ankara: Nobel Yayınları.
Craig, G.,J., Dunn, W. L. (2007). Understanding Hu-
man Development. New Jersey: Prentice Hall.
Craig, G.,J., Baucum, D. (2002). Human Development.
New Jersey: Prentice Hall.
Cüceloğlu, D. (2006). İnsan ve Davranışı. İstanbul:
Remzi Kitabevi.
Dacey, J., Travers, J. (1991). Human Development.
Wm. C. Brown Publishers.
Gesell,A., Thompson, H.(1929). Learning and growth
in identical infant twins: An experimental study
by the method of cotwin control. Genetic Psycho-
logy Monographs, 6, 1-125.
Marvin, R.S. (1975). Aspects of the pre-school child’s
changing conception of his mother. Unpublished.
Morris. C., G. (2002). Psikolojiyi Anlamak. Çev. B.
Ayvaşık, M. Sayıl Ankara: Türk Psikologlar Derne-
ği Yayınları.
Onur, B. (2006). Gelişim Psikolojisi. Ankara: İmge Ki-
tabevi.
Sigelman, C. K., Rider, E. A. (2009). Life-Span Human
Development. Belmont: Wadsworth.
Solso, R., L., Maclin, M. K. ve Maclin, O. H. (2007).
Bilişsel Psikoloji. İstanbul: Çalış Ofset.
Sorularla Öğrenelim

SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ


Ünite 3: Yaşam Boyu Gelişim

Gelişim Kavramı

1. Yaşam boyu gelişimin inceleme alanı nedir?


Cevap: Yaşam boyu gelişim insan ömrü süresince doğum öncesinden başlayarak ölüme kadar olan süreç içerisinde gerçekleşen değişimi
ele alır. Bu süreç zarfında yer alan değişimlerin davranışlara ve zihinsel süreçlere ne şekilde yansıdığı yine yaşam boyu gelişimin uğraş
konusu içerisinde yer almaktadır. Yaşam boyu gelişimin ana çalışma konusu bireylerin doğum öncesi dönemden başlayarak geçirdiği
değişimleri betimlemek ve açıklamak, yine bu değişime yönelik benzerlik ve farklılıkları ortaya koymaktır.

2. Gelişim sürecine ilişkin bilgileri elde etmede kaç farklı araştırma deseni kullanılmaktadır?
Cevap: Yaşam boyu gelişimde, gelişim sürecine ilişkin bilgileri elde etmede üç farklı araştırma deseni kullanılmaktadır:• Enlemsel
(kesitsel) desen• Boylamsal desen• Sırasal desen

3. Enlemsel desen araştırma yöntemi nedir?


Cevap: Enlemsel desende aynı zaman döneminde farklı yaşlarda bireylerden veriler toplanır. Bilişsel gelişimle ilgili bir araştırmada,
araştırmacı aynı zaman dilimi içersinde farklı yaş gruplarından, sözgelimi 2,4 ve 9 yaş grubundaki çocuklardan, uyguladığı testler
aracılığı ile veriler toplar. Aradaki farklılıklara ilişkin olarak araştırmacı veriler arasında kıyaslama yaparak gelişim süreci hakkında
çıkarımlar yapmaya çalışır.

4. Boylamsal desen araştırma nedir?


Cevap: Boylamsal desen ise, aynı insanlardan farklı zaman dönemlerinde veriler alınarak gelişimin saptanmaya çalışılmasına dayalı bir
desendir. Aynı şekilde bilişsel gelişim üzerinde çalışan araştırmacı, aynı bireyden ya da bireylerden 2 yaşında aldığı veriyi saklı tutar.
Aradan zaman geçtikten sonra aynı bireylerden 4 ve 6 yaşına geldiklerinde tekrar veri toplar. Araştırma sonunda araştırmacı aynı
kişilerden elde ettiği verileri analiz ederek gelişim süreci hakkında görüşlerini ortaya koyar. Enlemsel desende, aynı zaman diliminde
farklı bireylerden veri toplanırken, boylamsal desende, aynı bireylerden farklı zaman diliminde veri toplamak esastır.

5. Sırasal desen araştırma yöntemi nedir?


Cevap: Sırasal desen, enlemsel ve boylamsal desenin birlikte kullanıldığı desendir. İki farklı doğum yılına ait bireylere verilen testlere
ek olarak, boylamsal veri elde etmek için aradan süre geçtikten sonra tekrar test verilmiş ve bu süreçte yeni bir enlemsel grupla araştırma
yinelenerek sağlamlaştırılmıştır.

6. Yenidoğan bebekte hangi refleksler vardır?


Cevap: Tüm bebekler doğuştan gelen bazı reflekslere sahiptirler. Bebeğin yanağına dokunulduğunda başını o tarafa çevirmesi memeyi
bulmak için önemli bir reflekstir. Bu refleks arama refleksidir. Ağzına aldığı her şeyi emmesi emme refleksi, ağzındakileriboğulmadan
yutmasını sağlayan yutma refleksi, avucunun içine yerleştirilen bir nesneye ya da parmağa sıkıca sarılması yakalama refleksi şeklinde
adlandırılır. Bebek koltuk altlarından tutulup ayakları yere konulduğunda yürüyecek şekilde adımları sıralar. Bu durum adım atma
refleksidir. Fakat 3. aya kalmadan yok olur.

7. Bilişsel gelişim hangi evrelerde gerçekleşmektedir?


Cevap: Bilişsel gelişim ile ilgili kuramını aşağıda yer alan evreler şeklinde oluşturmuştur:• Duyusal motor dönem• İşlem öncesi dönem•
Somut işlemler dönemi• Formel işlemler dönemi

8. Sembolik kapasite nedir?


Cevap: Duyusal motor dönemin sonlarına yaklaştıkça çocuklarda problem çözümüne yönelik olarak sembol kullanımının arttığı
gözlenebilir. Çocukta sembolik kapasite olarak adlandırılan bu durum çocuğun nesneleri ve yaşadıklarını anlatmada simgeleri, kelimeleri
veya jestleri kullanma becerisidir. Bu durum sorun çözmenin yanında, aynı zamanda ileriye dönük olarak dil gelişiminin ve taklide
dayalı oyunların gelişiminde önemlidir.

9. Nesne devamlılığı nedir?


Cevap: Duyusal motor dönemde ortaya çıkan en önemli özellik nesne devamlılığı (sürekliliği) ile ilgilidir. Nesne devamlılığı nesnenin
görüş alanından ya da diğer duyuların kapsama alanından çıksa dahi var olmaya devam ettiğine, sürekli olduğuna ilişkin temel inanıştır.
Piaget’e göre yeni doğanlar bu tarz bir özellikten mahrumdur. Bu aşamada yeni doğanlar bir oyuncak topu görebildikleri sürece var
olduğuna inanan bilişsel bir yapıya sahiptir. Top bir koltuğun arkasına kaçtığında ya da üzeri herhangi bir örtüyle kapatıldığında artık
topun olmadığına ilişkin düşünceyi ortaya koyan bilişsel yapı bu dönem çocuklarında etkindir.
10. İşlem öncesi dönem hangi dönemler altında incelenmektedir?
Cevap: Duyusal motor dönemin sonunda ortaya çıkan sembolik faaliyetlerle birlikte çocukta dilin geliştiği görülmektedir. Bu dönemi iki
başlık altında incelemek mümkündür:a. Kavram öncesi dönem (2-4 yaş)b. Sezgisel dönem (4-7 yaş)

11. Benmerkezci düşünce hangi dönemde görülmektedir?


Cevap: Kavram öncesi dönemde en önemli özellik benmerkezci düşüncedir. Çocuk tüm dünyayı kendi bakış açısından görür.
Başkalarının bakış açısını kavramakta zorluk çeker.

12. Korunum ilkesi hangi dönemde ortaya çıkmaktadır?


Cevap: Sezgisel dönemde çocuk şekiller ya da nesnelerle ilgili tutucu bir yapıya sahiptir. Nesnenin hacmi, ağırlığı, miktarı değişmeden
şekli değiştiğinde bu durumu algılayamaz. Örneğin uzun bir bardaktaki suyu geniş bir bardağa koyduğunuzda su normal olarak uzun
bardaktakine göre yükseklik açısından daha az görünecektir. Görüntünün etkisiyle bu dönemdeki çocuk, miktarlar aynı olsa da geniş
bardaktaki suyun daha az olacağını düşünecektir.

13. Somut işlemler döneminde hangi değişimler olmaktadır?


Cevap: Bu dönemle birlikte çocukta geriye dönüşebilirlik ve nesnelerin değişmezliğine ilişkin korunumla ilgili kazanımlar ortaya
çıkmaya başlar. Toplama, çıkarma gibi matematik işlemlerini yapmaya başlayan çocuk, nesneleri özelliklerine göre sınıflandırıp
aralarındaki ilişkilerin farkına varmakla ilgili becerilerini geliştirir. Gerçek ve hayal dünyası kavramlarını ayırmaya başlayarak
masalların artık gerçek olmadığına ilişkin bilişsel yapıyı güçlendirmeye başlar.

14. Formel işlemler döneminde hangi değişimler gözlenmektedir?


Cevap: Çocuk bu dönemde semboller aşamasını geçip, düşünce düzeyine gelmiştir. Çocukta yetişkin düzeyine yakın akıl ve mantık
yürütme, soyut kavramları kullanma becerilerinin gelişmesi gibi durumlar gözlenir.Bu dönemden itibaren yetişkinlerdeki gibi olayları
yorumlamada daha küçük çocukların kullandığı tümevarım yöntemi, yerini mantıksal düşünce şekli olarak tümdengelim’in de
kullanıldığı bilişsel yapıya bırakmıştır.

15. Ahlak gelişimi kaç aşamada incelenmektedir?


Cevap: Ahlak gelişimini 3 aşamada incelemektedir:a. Geleneköncesi ahlak düzeyib. Geleneksel ahlak düzeyic. Gelenekötesi ahlak
düzeyi

16. Bebeklerde 2-12 ay sürecinde dil gelişimi nasıldır?


Cevap: Doğumdan itibaren tüm bebekler ağlayarak iletişim kurmaya çalışırlar. Bu süreçte bebekler 2. aydan itibaren agulama denilen
sesleri çıkarır. 4-6 aylık bebekler konuşmalarında sesin yüksekliği ile ilgili vurgulama ifadelerini anlar ve kendisi de çıkardığı seslerde bu
vurguları kullanır. 6. aydan sonra sesleri tekrar eden bebek, yaklaşık 12. ay civarında ilk kelimesini söyler. Düzenli bir şekilde bir
nesneye ya da kişiye ilişkin olarak aynı kelimeyi kullanır.

17. Basımlama nedir?


Cevap: Doğada birçok yenidoğan hayvan annesini izler. Özellikle kaz ördek gibi hayvanlar yumurtadan çıkar çıkmaz gördükleri ilk
hareketli nesneye karşı bağ oluştururlar. Basımlama olarak adlandırılan bu davranış sadece bu türe özgüdür ve yapılan araştırmalar bu
hayvanların oyuncaklara ve insanlara dahi basımlama geliştirdiklerini göstermiştir.

18. Otoriteyi kullanma biçimine göre hangi yetiştirme türleri mevcuttur?


Cevap: Ailenin çocuk yetiştirmede otoriteyi kullanma biçimine göre 3 tarz yetiştirme biçimi mevcuttur. Bunlar: • Bilinçli otoriteye
dayalı yetiştirme• Baskıcı otorite dayalı yetiştirme• Sınırsız hoşgörüye dayalı yetiştirme

19. Doğumöncesi gelişimde neler olur?


Cevap: Döllenmeyi takip eden 2 haftalık süreçte döllenmeden itibaren bölünerek çoğalan hücreler kimisi kemik dokusunu, kasları ve
organları kimi ise sinir sistemini oluşturacak şekilde farklılaşır. İnce uzun bir yapıdaki farklılaşmış hücre yapısı embriyo olarak
adlandırılır. Embriyo daha da gelişerek 3. ay itibariyle fetüs halini alır. İnsan şeklini almaya başlayan bu yapının kolları ve ayakları
seçilebilir. Yaklaşık boyu 2,5 cm kadardır. Kalbi atmakta ve hareket etmektedir. Fetüsün hareketleri henüz çok küçük olduğundan annesi
tarafından hissedilememektedir.

Yetişkinlik

20. Orta yaş krizi nedir?


Cevap: Orta yaş grubu insanlarda yaptıkları işten yaşamlarından eskisi kadar zevk alamama ile beraber orta yaş krizi gelişebilmektedir.
Bu süreçte birey kendini kararlı bir değişime hazırlar. Yine aynı şekilde boşanma ya da bir ilişkiyi sonlandırma da yetişkinin psikolojik
yapısı üzerinde etkilidir.
SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 3 - Alıştırma Soruları
1 ) Aşağıdakilerden hangisi Piaget'in bilişsel gelişim kuramını oluşturan evrelerden biri değildir?
A ) Duyusal motor dönem
B ) İşlem öncesi dönem.
C ) Somut işlemler dönemi.
D ) Karmaşık işlemler dönemi.
E ) Formel işlemler dönemi.

Çözüm : Karmaşık işlemler dönemi, Piaget'in bilişsel gelişim kuramını oluşturan evrelerden biri değildir.
Doğru cevap D şıkkıdır.
2 ) Bilişsel gelişimin bir evresi olan duyusal motor dönem hangi yaş aralığını kapsar?
A ) 8-12 yaş.
B ) 7-11 yaş.
C ) 4-7 yaş.
D ) 2-6 yaş.
E ) 0-2 yaş.

Çözüm : Duyusal motor dönem 0-2 yaş aralığını kapsar.


Doğru cevap E şıkkıdır.
3 ) Çocuklar kaç yaşında cinsiyetlerinin farkına varırlar?
A ) 1 yaşında.
B ) 2 yaşında.
C ) 3 yaşında.
D ) 5 yaşında.
E ) 7 yaşında.

Çözüm : Çocuklar 3 yaş civarında cinsiyetlerinin farkına varırlar.


Doğru cevap C şıkkıdır.
4 ) İnsan gelişiminde bireysel farklılıklar konusuna ilgi duyan bir grup psikolog, çalışmalarını çok sayıda denek yerine tek bir deneğin
gelişim sürecinin ayrıntılı olarak incelendiği bir araştırma deseninde gerçekleştirmek istemektedirler. Yukarıdaki bilgilere dayalı olarak
sözü edilen araştırma grubuna önerilebilecek en uygun araştırma yöntemi aşağıdakilerden hangisidir?
A ) Doğal gözlem
B ) Örnek olay
C ) Deneysel yöntem
D ) İlişkisel yöntemler
E ) Neden-sonuç yöntemi

Çözüm : Psikolojide insanın gelişimini inceleme amacıyla farklı araştırma yöntemleri kullanılmaktadır. Tek bir deneğin gelişim sürecinin
ayrıntılı olarak incelendiği araştırma yöntemi örnek olay yöntemi olarak adlandırılmaktadır.
Doğru cevap B şıkkıdır.
5 ) Sağlıklı gelişim gösteren bir çocuğun beyni hangi yaştan itibaren ağırlık olarak yetişkin bir insan beyninin dörtte üçü büyüklüğe
ulaşmaktadır?
A ) 1 yaşından itibaren
B ) 2 yaşından itibaren
C ) 3 yaşından itibaren
D ) 4 yaşından itibaren
E ) 5 yaşından itibaren

Çözüm : İki yaşından itibaren sağlıklı bir çocuğun beyni ağırlık olarak yetişkin bir insan beyninin yüzde 75’i büyüklüğe ulaşmaktadır.
Doğru cevap B şıkkıdır.
6)

Yaşam boyu gelişimde aynı zaman dilimi içersinde farklı yaş gruplarından veri toplamaya dayalı araştırma yöntemine ne ad verilir?

A ) boylamsal desen
B ) enlemsel desen
C ) sıralı desen
D ) sosyal desen
E ) nicel desen

Çözüm :

Enlemsel desende aynı zaman döneminde farklı yaşlarda bireylerden veriler toplanır. Bilişsel gelişimle ilgili bir araştırmada, araştırmacı
aynı zaman dilimi içersinde farklı yaş gruplarından, sözgelimi 2,4 ve 9 yaş grubundaki çocuklardan, uyguladığı testler aracılığı ile veriler
toplar. Aradaki farklılıklara ilişkin olarak araştırmacı veriler arasında kıyaslama yaparak gelişim süreci hakkında çıkarımlar yapmaya
çalışır.

Doğru cevap B şıkkıdır.


7)

İnce uzun bir yapıdaki farklılaşmış hücre yapısına ne ad verilir?

A ) mitokondri
B)

embriyo

C ) golgi cisimciği
D ) fetüs
E ) kromozom

Çözüm :

İnce uzun bir yapıdaki farklılaşmış hücre yapısı embriyo olarak adlandırılır.

Doğru cevap B şıkkıdır.


8)

Çocuğun nesneleri ve yaşadıklarını anlatmada simgeleri, kelimeleri veya jestleri kullanma becerisine ne ad verilir?

A ) nesne kapasitesi
B ) sembolik kapasite
C ) nesne devamlılığı
D ) nesne sürekliliği
E ) duyusal kapasite

Çözüm : Çocuğun nesneleri ve yaşadıklarını anlatmada simgeleri, kelimeleri veya jestleri kullanma becerisine sembolik kapasite adı
verilir.
Doğru cevap B şıkkıdır.
9)

Aşağıdakilerden hangisi bilinçli otoriteye dayalı yetiştirme biçiminin özelliklerinden biri değildir?

A ) Çocuğun ihtiyaçları titizlikle karşılanır.


B ) Çocuğun neleri yapıp yapamayacağı aile içinde belirlenmiştir.
C ) Çocuk bir konuda fikrini rahatlıkla belirtebilir.
D ) Çocuğun sorularına cevap verilirken belirli ilkelerden taviz verilmez.
E ) Çocuk mutlaka otoriteye uymak durumundadır.

Çözüm :

A, B, C ve D seçenekleri bilinçli otoriteye dayalı yetiştirme biçiminin özelliklerindendir. Fakat E seçeneği baskıcı otorite dayalı
yetiştirme biçiminin bir özelliği olduğundan sorunun cevabıdır.

Doğru cevap E şıkkıdır.


10 ) Birey neyin doğru neyin yanlış olduğunu, egemen olan otorite figürü ile değil de, adaletin kuralları çerçevesinde değerlendirmeyi
yeğler ve yasalara ve ahlaka uygunluk kavramlar arasında ayrım yapmayı becerir.

Yukarıda Kohlberg'in ahlak gelişim kuramında tanımladığı düzeylerden hangisi anlatılmaktadır?

A ) Modern ahlak
B ) Geleneköncesi ahlak
C ) Gelenekselahlak
D ) Gelenekötesi ahlak
E ) Postmodern ahlak

Çözüm : Gelenekötesi ahlak


Doğru cevap D şıkkıdır.
4
SOS106U-BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 4: Kişilik

Erikson gibi kuramcıların kişilik yaklaşımları


Kişilik Kavramı psikodinamik yaklaşımlar altında incelenmektedir.
Çevremizdeki birçok insanı tanımlarken doğru ya da
yanlış olarak kişilik kavramını kullanırız. “Çok kişilikli Sigmund Freud (1856-1939)
biri”, “Böyle davranışlar senin kişiliğine uymuyor”, “Onu Freud’a göre davranışın temeli şu an farkında olduğumuz
hiç anlamıyorum. Sanki çift kişilikli”, “Onun kadar her şeyi kapsayan bilinç düzeyinde gerçekleşen duygu ve
kişiliksiz birini görmedim” gibi ifadeler kişiliğin günlük düşüncelerin yerine bilinçdışına ait duygu ve düşüncelere
konuşma diline ne ölçüde girdiğine dair fikir vermektedir. dayanmaktadır. Bu bakış açısı sebebiyle Freud insan
Psikolojide ise kişiliği, bireyin iç ve dış çevresiyle davranışlıyla ilgili yepyeni görüşlerin temelini atmıştır.
kurduğu ve bireyi diğer bireylerden farklılaştıran, tutarlı Freud’a göre insan davranışlının temelinde bilinçdışı
ve yapılaşmış ilişki biçimi olarak tanımlamak güdüler ve dürtüler bulunmaktadır. Bu güdü ve dürtülerin
mümkündür. Bir başka ifade ile kişilik, bireyin fiziksel ve bazıları yok edici olabilirken bazıları da türün devamı
sosyal çevreyle ilişki kurma biçimini şekillendiren, bireyi açısından önemlidir. Freud’a göre bütün insan davranışları
diğerlerinden ayıran, kendine özgü duygu, düşünce ve iki temel biyolojik içgüdü tarafından yönlendirilmektedir.
davranış kalıplarıdır. Cinsellik ve saldırganlığa bağlı olarak ortaya çıkan bu
içgüdüler yaşam içgüdüsü (Eros) ve ölüm içgüdüsü
Kişiliği oluşturan önemli olan bazı önemli unsurlar vardır. (Thanatos)’tur. Kişilik gelişiminde en etkili güdülerden
Öncelikli olarak bireyin davranışlarının diğer bireylerden biri olarak cinsellik güdüsünü, erotik anlamından ziyade
farklılaşan nitelikte ve ayırıcı olması gerekmektedir, yapılan herhangi bir işten elde edilen hazzın her türü
kişinin davranışının zaman geçse de değişmeyen, tutarlı olarak tanımlamak daha uygun olacaktır.
bir yapıda olması önemlidir ve davranışın yapılaşmışla ve
kalıplaşmış olmasıdır. Freud’a göre kişilik; id, ego, superego olarak adlandırdığı
yapıların etkileşimlerinden meydana gelmektedir.
Kişilik davranışlarını şekillendiren bir diğer unsur ise
ilişki kuruş biçimidir. Bireyin ortaya koyduğu davranışlar İd, doğuştan gelen ve bilinçdışı istek ve güdülerden oluşur
bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu ilişkiden etkilenir. Her ve sürekli haz peşindedir. id için önemli olan bir an önce
bireyin kendi duygu, düşünce ve çevresindeki durumları bu isteklerin haz verici bir şekilde doyurulması ya da
algılayışı farklılaşmaktadır. Birey kendi algılamalarına sıkıntı veren durumdan kaçılmasıdır. Bunu id iki şekilde
göre farklı bir ilişki kurma biçimi geliştirir. yerine getirir. Birinci yol boğazına bir şey takıldığında
öksürmek gibi tepkisel davranışlar, bir diğeri ise kendini
Kişiliğin gelişmesinde ve şekillenmesinde biyolojik rahatlatmak için kızdığınız bir arkadaşınıza rüyanızda
faktörler ve çevresel faktörler etkili olabilmektedir. Her haddini bildirmek. Hiçbir zaman hayal yoluyla gerçek
bebek dünyaya farklı bir potansiyelle gelmektedir. yaşamdaki hazzı elde edemeyen idin gerçek dünyayla
Bebeğin çevresindeki ortam onun bu potansiyelini ne ilişki kurması yolunda egonun aracılığına ihtiyacı vardır.
düzeyde ortaya koyacağına dair bir yapıyı ortaya
koymaktadır. Her bireyin çevresinde gerçekleşen olaylara, Ego, düşünme ve akıl yürütme süreçlerinin kontrolü ego
toplumsal baskılara tepkileri de farklı olabilmektedir. tarafından yürütülür. Ego bilinç, bilinç öncesi ve bilinçdışı
Bunun sebebi biyolojik farklar olabildiği gibi, bireyin etkileşimli olarak çalışmaktadır. idden gelen haz arayışına
kendine örnek aldığı kişiler ya da daha önce yaşamış yönelik dürtü ve istekleri dış dünya koşullarına göre
olduğu benzer durumlar sonucu karşılaştığı olumlu ya da ayarlayan ego bu dürtü ve isteklerin yerine getirilmesinde
olumsuz tecrübeler olabilir. Bunun yanında yaşanan özel gerçeklik ilkesi doğrultusunda aracılık sağlar. Bu süreçte
anlar, ağır hastalıklar, ani kayıplar da kişilik bireyin davranışlarında toplumsal yapı içerisinde
davranışlarının şekillenmesinde etkili olabilmektedir. şekillenen kurallar, gelenekler ve kişiliğin ahlaki boyutunu
içeren superego etkili olur.
Kişilikle ilgili birçok farklı yaklaşım kişilik
davranışlarının sebeplerini, kendi bakış açılarından ortaya Süperego, toplumsal kalıpların yanı sıra anne babaların ve
koymaya çalışılmaktadır. Bu yaklaşımlara ilişkin çevrenin söyledikleri bizim yargılarımızı oluşturduğundan
kuramları daha detaylı bir biçimde incelemek, kişilik superego olayları değerlendirirken tüm bu unsurları temel
davranışlarının altında yatan sebepleri tanımlamada ölçüt olarak ortaya koyar. Superego ve onu oluşturan
faydalı olacaktır. değerlendirme ölçütleri doğuştan değil sonradan
kazanılanlarla şekillenir.
Psikodinamik Yaklaşım
Bilinç öncesi, yan, bireyin farkında olmadığı fakat
Psikodinamik yaklaşımda kuramcılar psişik enerjinin
kolaylıkla hatırlanıp bilinç düzeyine getirilebilecek
davranışlar üzerindeki etkisi üzerinde çalışılmaktadırlar.
bilgilerin oluşturduğu yapıdır. Bilinç, bireyin içinde
Psikodinamik kuramlar, kişiliğin bilinçdışı (bilinçaltı)
olduğu durumla ilgili hissedilenlerdir. Bilinçdışı
unsurlarla şekillendiğini savunmaktadırlar. Bu yaklaşımın
(bilinçaltı) ise bireyin farkında olmadığı istese de
en önemli öncüsü Sigmund Freud’tur. Onu takip eden ve
hatırlayamayacağı birey farkında olmadan, istemsiz bir
onun kuramına yeni ve farklı yorumlar getiren Carl
şekilde vücut işlevlerini ve davranışlarını yönlendiren
Gustave Jung, Alfred Adler, Karen Horney ve Erik
yapıdır.
Freud ve Kişilik Gelişimi Gizil dönemi
Freud’a göre bireyin davranışlarına yön veren cinsel Fallik dönem sonlandıktan sonra çocuklarda cinsellik
dürtünün doyurulma isteği kişilik kuramını ilgisi kaybolmaya başlar. 5 - 6 yaşlarında başlayan bu
biçimlendirmektedir. Daha önce de bahsedildiği üzere süreç bir şekilde ergenlik dönemine kadar sürer. Bu
cinsel dürtüler sadece cinsellikle ilgili değil başarılan bir dönemde çocuk cinsiyetle ilgili konularla ilgilenmez ve bu
işten zevk almak gibi, tüm zevk alma durumlarını dönemde kızların ve erkeklerin oyun gruplarında seçimleri
kapsamaktadır. Freud tarafından cinsel dürtünün yarattığı genellikle kendi cinslerine yöneliktir. Çocukların sevgi
enerji olarak tanımlanan libido birey olgunlaştıkça gösterilerini ev dışında arkadaşlarına yönelttiği bu süreçte
vücudun farklı yerlerinde yoğunlaşmaktadır. Libidonun okul çağı çocuğuna karşı olumsuz davranışlar
vücut içerisinde yoğunlaştığı bölgeler bebeklerin sergilenmesi, çocukta aşağılık duygusu yaratır.
olgunlaşmasıyla yer değiştirir. Saplanma yani cinsel
Genital dönem
enerji olarak adlandırılan libidonun kişilik gelişimi
sürecinde, ileriki yıllarda kişilik gelişimini etkileyecek Ergenlik dönemiyle birlikte başlayan ve son psikoseksüel
şekilde vücudun belli bir bölgesinde takılıp kalması basamak olan dönem genital dönemdir. Dönem itibariyle
durumudur. Belli bir vücut bölgesinde yaşanan saplanma cinsel dürtülerin uyanmasıyla birlikte doyurulmamış cinsel
bireyin ileriki yaşamında kişilik davranışlarında belli dürtülerin cinsel ilişki yolu ile karşılanması durumu söz
değişimlere öncülük etmektedir. konusudur. Fakat bu aşamada en ideali, sorumluluk
duygusu ve diğer insanları da düşünme gibi konuların ağır
Oral dönem basmasıyla dürtülerin ertelenmesidir.
Bebek 18 aya kadar olan süreçte dış dünya ile ağzı yoluyla
Carl Gustave Jung (1875-1961)
bağlantı kurar. Her şeyi ağzına götüren bebek için
beslenmenin, dış dünyadaki nesneleri tanımanın, emme ve Freud’la birlikte çalışan Jung, onun ilkelerine farklı
yutmanın yolu dudaklar dil ve dişleri içeren ağız yorumlar katarak kendi kişilik kuramını oluşturmuştur.
bölgesinden geçer. Bu sebeple libido ağız bölgesinde Jung’a göre bilinçdışı, ego için bir yaşam kaynağıdır.
yoğunlaşır. Freud’dan farklı olarak Jung egoyu kişisel bilinçdışı ve
ortak (kolektş) bilinçdışı olmak üzere iki alanda inceler.
Anal dönem (18 Ay-3.5 Yaş) Bireyin kişisel bilinçdışında bastırılmış veya unutul- muş
Bu dönemde çocuklarda libido anal bölgeye kaymaktadır. duygu ve düşünceleri yer alır. Bu durumlar bir olayın ya
Çocuk açısından bu dönem tuvalet eğitiminin verildiği da herhangi farklı bir yaşantının tetiklemesi durumunda
dönemdir. Çocuklarda tuvalet eğitimi verilirken sıkı ve bilinç düzeyine ulaşmaktadırlar. Ortak bilinçdışında ise
baskıcı uygulamalara gidilmesi ilerde bu durumla ilgili insanoğlunun geçmiş yaşantılarından deneyim ve ortak
sıkıntılı kişilik özelliklerinin yaşanmasına neden anılarından oluşmuş ortak düşünce ve davranış kalıpları
olabilmektedir. Freud, inatçılık, cimrilik, aşırı titiz ve mevcuttur. Bu zihinsel temsil ve düşünce biçimleri Jung
düzenli olma gibi kişilik özelliklerinin yine bu dönem tarafından arketip yani ortak bilinç dışında insanoğlunun
yaşanan saplanma ile ilgili olduğunu ileri sürer. geçmiş yaşantılarını yansıtan deneyim ve ortak anılardan
oluşmuş ortak düşünce ve davranış olarak
Fallik dönem (3-5 yaş arası)
adlandırılmaktadır.
Bu yaş dönemindeki çocuklarda cinsel enerji cinsel
bölgeye doğru kayar. Cinsel organlarını keşfetmeye Bunun yanında kişilik belirleyici olarak belli başlı
başlayan çocuk aynı cinsiyetten olan ana babasına karşı arketipler bulunmaktadır. Bunlardan en önemlilerinden
kıskançlık hissi geliştirirken, karşı cinsiyetten olan ana biri de bireyin dışarı yansıttığı ve diğer insanlar tarafından
babasına karşı ise aşırı bağlılık göstermeye başlar. Erkek bilinen fakat aslında bireyin iç benliğini saklayan maske
çocuğun annesine karşı bu tarz aşırı bağlılık göstermesini, (persona) arketipidir. Bireyin dışarı yansıttığı kişilik
Freud Yunan mitolojisinde bilmeden babasını öldürüp özellikleri ile maskelediği özellikleri arasındaki
annesi ile evlenen Oedipus’tan yola çıkarak Oedipus farklılıkların aşırılığı bireyde kişilik bozukluğunun sebebi
kompleksi (karmaşası) olarak adlandırmaktadır. Erkek olabilmektedir. Jung bireyleri ilgilerin yöneldiği alan
çocuklarda bu dönemde babalarına karşı kıskançlık ve açısından içe dönüklük ve dışadönüklük altında ikiye
anneyi paylaşamama durumu vardır. Kız çocuklarında ayırmaktadır. İçedönük tip, kendi dünyalarına kapanma,
babaya duyulan tutku ve hayranlık, anneyi aşırı kıskanma kendileri ile ilgilenme, sosyallik ve kendine güven
durumu ise Elektra kompleksi olarak adlandırılmaktadır. açısından sorunları olan bu gruptaki kişiler içedönük
Bu dönemlerde saplanma gösteren bireylerde değersizlik, olarak nitelendirilmektedir. Dışadönük tip,
utangaçlık gibi kişilik özellikleri görülebilirken öte yandan Çevresindekilerle kurduğu bağlantı kolay ve uyumludur.
yine bu dönemi başarı ile atlatamayan bireylerin cinsel Sos- yal ortamlara katılmakta sorun yaşamazlar. Bu tip
güçlerini aşırı derecede sergilemeye yönelik kişilik kişiler çevresindekilere değer verir ve hareketlerini
özellikleri göstermeleri mümkündür. diğerlerine göre ayarlar.
Alfred Adler (1870-1931) İnsancıl Yaklaşım
Freud’un ortaya koyduğu id, ego ve superegonun Benlik kavramının kişiliğin odak noktası olarak ele
çatışmasıyla ortaya çıkan kişilik yapısından farklı olarak alındığı kuramlar benlik kuramları, insancıl yaklaşım,
insanların doğuştan olumlu güdülere sahip olduğunu ve kendini gerçekleştirme kuramları gibi farklı isimlerle
kendilerini bireysel olarak en üst seviyelere taşımak ve anılırlar. İnsancıl yaklaşıma göre insan kendisi ve doğa ile
mükemmel olmak için çaba gösterdiklerini ifade eder. uyum içinde yaşamak ister. Bilinçli seçimler yaparak
Adler, bireyin yaşam boyu bu aşağılık duygusunu sürekli mutluluk arar. İnsancıl yaklaşımda psikolojinin
yenebilmek için üstünlük çabası ortaya koyduğu- nu ileri amacı, in- sanı tahmin etmek ya da kontrol etmek
sürer. Bireylerin yaşadıkları fiziksel zayıflıkların ya da olmamalı, anlamak olmalıdır. Bu yaklaşımdaki kuramcılar
kayıpların üstesinden gelmek ve mükemmele ulaşmak için için bireyin başından geçen daha önceki olayların pek
daha çok çaba göstermeyi sağlayan mekanizmayı önemi yoktur ve çocukluk yaşantısındaki olaylar birey
ödünleme olarak nitelendirir. Kişiliği ve kişilik davranışını belirleme- de o kadar da etkili değildir. Bu
davranışlarını etkileyen bir diğer unsur ise doğum yaklaşımda şimdi ve burada anlayışlı altında önemli olan,
sırasıdır. Aile içinde ilk, ortanca ya da en küçük çocuklar bireyin kendisini ve çevresini o an için nasıl algıladığı ve
farklı kişilik gelişlim özellikleri gösterirler. Adler’e göre seçimlerine şekilde oluşturduğudur. Bu alanda söz sahibi
insanların gerçeklik temeline dayanan ya da dayanmayan kuramcılar Carl Rogers ve Abraham Maslow’dur.
aşağılık duygularının üstesinden gelmeye çalışmaları Rogers’a göre birey için en iyisi olabilme ve bu konuda
kişilik gelişimleri açısından önemlidir. çaba göstermek gerçekleştirme eğilimi olarak adlandırılır.
Karen Horney (1885-1952) Bu durum tüm canlılar için geçerlidir. İnsanlar farklı
olarak doğuştan getirdikleri potansiyelleri yanında
Freud’un cinselliği ön plana almasının yanında, doğuştan kendilerine ait bir benlik anlayışlı oluştururlar. İnsanlar
erkek ve kadın kişilik yapılarının farklılaştığı ile ilgili için önemli olan, kendileri için uygun doyumu sağlayan
iddialarına karşı çıkan Horney, kadınların cinsiyetlerinden noktaya ulaşmaktır. Bu tarz kişiler için kendi duyguları
dolayı daha farklı kişilik özellikleri göstermesinin önemlidir. Aileler çocuklarını tüm yönleri ile değil, sadece
sebebinin biyolojik değil toplumsal faktörler olduğunu belli özellikleri ile değerlendirirler ve onları sevme
vurgulamıştır. Horney, duygusal sorunlarla uğraşmada ve durumunu belli bir koşula bağlarlar buna koşullu olumlu
bireyin kendi güvenliğini sağlamada nevrotik eğilimlerin kabul denilir. Fakat çocukların kendilerini
etkili olduğunu ileri sürmektedir. Horney’in ortaya gerçekleştirebilmeleri için koşulsuz olumlu kabul durumu
koyduğu nevrotik eğilimler insanlara yönelmek, insanlara olması gerekir.
karşı hareket etmek ve insanlardan uzaklaşmak şeklinde
sıralanmaktadır. Ayırıcı Özellik Yaklaşımları
Erik Erikson (1902-1994) Bazı araştırmacılar kişiliği değerlendirirken kişiden kişiye
değişen kalıcı tutarlı kişilik özelliklerine göre
Freud’un benlik kuramında ego, id ve superego arasında sınıflandırma yapma yoluna gitmişlerdir. Bu özellikler
bir uzlaşmacı ve arabulucu olarak görev yapmaktaydı. bireylerin kendilerini ya da diğer bireyleri
Erikson egonun, yani benlik kavramının da kendisine has değerlendirirken kullandıkları heyecanlı, neşeli, kurnaz,
bazı yapıcı görevlerinin olduğunu ileri sürmektedir. anlayışlı gibi adlandırılan özelliklerdir. Bu yaklaşımda
Erikson’a göre ego aslında kişiliği oluşturan güçlü ve kişilik özellikleri ile ilgili az sayıda faktör altında zıt
diğerlerinden bağımsız bir yapıdır. Erikson’a göre kimlik özellikler içeren saat çeşitleri (konuşkan-sessiz, sorumlu-
bireysellik ve biriciklik duyguları ile beraber geçmiş ve güvenilmez, sakin-kaygılı) şeklinde düzenlenmektedir.
gelecekle bütünleşen ve sürekli bir yapı gösteren karmaşık Raymond Cattell (1957-1966) faktör analizi adı verilen bu
içsel durumdur (Burger, 2006). Bu sebeple benliğin asıl yöntemle kişilerin kendi değerlendirmelerinden yola
görevi kimlik oluşturmak ve bunu koruyarak çevre çıkarak yaklaşık 200 kişilik özelliğini, 16 faktör altında
üzerinde egemenlik kurmaya çalışmaktadır. İnsanların ne toplamıştır. Yürütülen araştırmalar sonucunda en sık
yapacaklarını bilemedikleri değerleri ve hedeflerinin karşılaşılan faktörler Büyük Beşli olarak adlandırılmıştır.
belirsizliği durumunda yaşadıkları kimlik bunalımı güçlü Büyük beşlide yer alan faktörler şu şekilde verilmektedir;
bir kimlik duygusu oluşturamama ile ilintilidir. Erikson’un nevrotik, dışa dönük, açıklık, uyumlu, öz disiplin. Eysenck
ortaya koyduğu kişilik gelişimindeki önemli dönemeçler ise kişiliğin içedönüklük ve dışadönüklük ile birlikte
şunlardır; değişkenlik ve değişmezlik boyutlarının kişilik
• Temel güvene karşı güvensizlik davranışlarının şekillenmesinde önemli olduğunu
• Özerkliğe karşı utanma ve şüphecilik söylemektedir. Bu değişkenler kişilik olarak farklılıklar
• Girişkenliğe karşı suçluluk duyma gösterir.
• Başarıya karşı aşağılık duygusu Vücut Yapısı ve Kişilik
• Kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası Bazı araştırmacılar bireylerin beden yapısına ilişkin
• Yakınlık kurmaya karşı soyutlanma özelliklerinin kişilik açısından belirleyici olduğunu ileri
• Üretkenliğe karşı durgunluk sürmüşlerdir. Bu konuda yapılan bazı çalışmalar insanları
• Benlik bütünlüğü ya da umutsuzluk fiziksel özelliklerine göre sınıflandırmaktadır. Bu konuda
Sheldon (1954), insanları fiziksel yapılarına göre Gözlem
endomorf, mezomorf ve ektomorf olarak üçe ayırmıştır. Bireyin günlük hayatında ortaya koyduğu kendine özgü
Endomorf, bu tip bireylerde fiziksel olarak karın davranışları doğal halin- de gözlem kapsamında
bölgesinin daha geniş, beden hatlarının daha yuvarlak, incelenebilir. Bu süreçte birey eğitilmiş bir gözlemci
kasların gevşek, saçların seyrek, ciltlerin düzgün olduğu tarafından özel olarak düzenlenmiş deneysel ortamda ya
görülmektedir. Topluktan hoşlanan, bol gülen, neşeli ve da doğal ortamda gözlenir ve kişilik davranışlarına ilişkin
arkadaş canlısı bir yapı sergilerler. saptamalar yapılır.

Mezomorf, kas, omuz ve beden yapıları gelişmiş güçlü Kişilik Envanterleri


atletik bir görünüme sahiptirler. Objektif testler
Ektomorf, bu tip kişiler beden özellikleri açısından ince Bireylerin belli durumlara yönelik tepkilerini, duygu ve
uzun ve iyi gelişmemiş kas yapısına sahip özellikler düşüncelerini standart bir sürece göre uygulanıp
taşırlar. Hareketleri yavaştır. Olaylar karşısında içe puanlandığı yazılı testler bu gruba girmektedir.
kapanık ve endişeli davranışlar sergilerler.
Projektif testler
Sadece bu iç özelliği tek başına sergileyen sadece Rorschach Testi; 1920lerde Hermann Roscharch
ektomorf, mezomorf ya da endomorf insanlar bulmak çok tarafından geliştirilen bu testte oldukça karmaşık
nadir rastlanılan bir durumdur. Tek başına bedensel mürekkep lekelerinden oluşan 10 kart dizisi
yapının kişiliği şekillendiren ana unsur olduğunu kullanılmaktadır. Bireyler kartlarda ne gördüklerini ve
söylemek mümkün değildir. neden öyle gördüklerini anlatırlar. Tematik algı testi
Bilişsel-Sosyal Öğrenme Yaklaşımları 1930larda Henry Murray tarafından geliştirilmiştir.
Deneklere kişiler ve olaylar ile ilgili belirsiz resimler
Davranışçı görüşün daha çok bilişsel görüşe yaklaştığı bu gösterilerek, bu resimle ilgili bir hikâye oluşturmaları
alanda çalışan Albert Ban- dura (1977-1986) her türlü istenmektedir. Bireyin oluşturduğu hikâyelerde bireyin o
dışsal uyarıcının insanı davranışını yönlendirdiği, insanın hikâyede kendini başrolde olayın kahramanı ya da yan
edilgen olduğu bir yapıyı kabul etmez. Bandura’ya göre rolde mi konumlandırdığı önemlidir. Öte yandan
kişinin davranışları sürekli olarak çevre ile etkileşim hikâyelerin içeriği, anlatımlarda dilin kullanımı, akıcılığı,
halindedir. Kişinin çevre ile olan etkileşimini Bandura belirli anlatım kalıpları, takılmalar, tutarlılık önemli
karşılıklı belirleyicilik yani davranışı belirleyen ödül ve ipuçları verebilmektedir. Bu uygulamalar danışılan ve
ceza gibi dışsal unsurlar ile düşünce ve beklentiler gibi terapist arasındaki iletişimi başlatma adına önemlidir.
içsel unsurların etkileşimi olarak adlandırmaktadır.
Bandura, insanların gerçekten başarılı olacaklarına,
değişebileceklerine inanmalarını özyeterlik adını verdiği
kavramla açıklamaktadır. Her konuda her insan aynı
başarı göstermez. Birey kendi davranışlarını kendi
etkileyebiliyorsa içten denetimli, dış etkenlerden yani
çevreden etkileniyorsa dıştan denetimli olduğunu
söylemek mümkündür.
Kişilik Ölçme ve Değerlendirme Teknikleri
Kişilik değerlendirilirken kişiliği ortaya koyan davranışın
değerlendirilmesi önemlidir. Kişiliği en iyi şekilde ortaya
koyan davranışın, daha doğrusu bireyin normal koşullarda
ortaya koyacağı kendine özgü davranışın
değerlendirilmesi için geçerli ve güvenilir bir
değerlendirme aracı uygulanmalıdır. Bireyin
değerlendirme sırasında ortaya koyacağı davranış o anlık
ortamın getirdiği durumdan etkilenip kişilik ile ilgili
istenen sonuçları veremeyebilir. Kişilik davranışlarını
değerlendirmede araştırmacılar 4 farklı yönteme
başvurmaktadırlar.
Bireysel Görüşme
Karşılıklı konuşma ve bilgi alma süreci olarak
tanımlanabilecek olan bu süreç genel olarak
yapılandırılmış ya da yapılandırılmamış olabilmektedir.
Kişilik

KİŞİLİK KAVRAMI
Çevremizdeki birçok insanı tanımlarken doğru ya da yanlış olarak kişilik kavra-
mını kullanırız. “Çok kişilikli biri”, “Böyle davranışlar senin kişiliğine uymuyor”,
“Onu hiç anlamıyorum. Sanki çift kişilikli”, “Onun kadar kişiliksiz birini görme-
dim” gibi ifadeler kişiliğin günlük konuşma diline ne ölçüde girdiğine dair fikir
vermektedir. Psikolojide ise kişiliği, bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu ve bireyi
diğer bireylerden farklılaştıran, tutarlı ve yapılaşmış ilişki biçimi olarak tanımla-
mak mümkündür (Cüceloğlu, 2006). Bir başka ifade ile kişilik, bireyin fiziksel ve
sosyal çevreyle ilişki kurma biçimini şekillendiren, bireyi diğerlerinden ayıran,
kendine özgü duygu, düşünce ve davranış kalıplarıdır (Smith ve diğerleri, 2003).
Kişilik tanımlarından yola çıkarak öncelikli olarak bireyin davranışlarının di-
ğer bireylerden farklılaşan nitelikte ve ayırıcı olması gerekmektedir. Genel olarak
ayırıcı davranışın herkesin sergileyebileceği davranışlar yerine başkalarında pek
görülmeyen, kişiye özgü davranışlar olması gerekmektedir.
Öte yandan kişinin davranışının zaman geçse de değişmeyen, tutarlı bir ya-
pıda olması önemlidir. Burada bahsedilen davranışlar anlık durumlarla ortaya
çıkan davranışlar değil, yıllar geçse de benzer durumlara verilen benzer tepkisel
davranışlarla ilgilidir. Örneğin bir kişi konuşurken sözü kesildiğinde saldırganca
davranıyor ve bunu benzer her ortamda yineliyorsa bu davranışın o bireyin kişilik
davranışı olduğunu söylemek mümkündür.
Kişilik davranışları ile ilgili bir diğer özellik ise, davranışın yapılaşmış ve ka-
lıplaşmış olmasıdır. Kişilik çok sayıda farklı birimden oluşan bir sistem olarak
düşünülürse, bu sistemde yer alan tüm kişilik özellikleri ve buna bağlı davranış
özelliklerinin birbirleri ile uyumlu olması beklenir. Bir kişiliği tanımlarken bir-
biri ile çatışmayan uyumlu sıfatlar kullanırız. Aynı kişiyi tanımlamada kullandı-
ğımız “yardımsever, insanların iyiliğini düşünen, kibar, saldırgan, bencil” gibi bir
tanımlamada birbiriyle ters düşen tutarlı olmayan yapılar bulunmaktadır ve bu
durum da kişiliğin yapılaşmış bütünlüğü ile ters düşmektedir.
Kişilik davranışlarını şekillendiren bir diğer unsur ise ilişki kuruş biçimidir. Bi-
reyin ortaya koyduğu davranışlar bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu ilişkiden etki-
lenir. Her bireyin kendi duygu, düşünce ve çevresindeki durumları algılayışı farklı-
laşmaktadır. Birey kendi algılamalarına göre farklı bir ilişki kurma biçimi geliştirir.
Kişi, yolda karşılaştığı arkadaşının kendisine selam vermemesi üzerine “Zaten kim-
68 Birey ve Davranış

se beni sevmiyor” şeklinde bir algılamayla umutsuz ve karamsar bir bakış açısı orta-
ya koyabilir. Bu akışı açısı, kişilik davranışları açısından onun diğer benzer olaylarla
ve insanlarla ilişki kuruş biçimini etkileyebilir.
Kişiliğin gelişmesinde ve şekillenmesinde biyolojik faktörler ve çevresel fak-
törler etkili olabilmektedir. Her bebek dünyaya farklı bir potansiyelle gelmektedir.
Bebeğin çevresindeki ortam onun bu potansiyelini ne düzeyde ortaya koyacağına
dair bir yapıyı ortaya koymaktadır. Bebeğin sergilediği sıcak davranışların anne,
baba ve diğer bireylerde bulacağı yakınlık bu davranışların daha da güçlenmesine
neden olabilecektir. Sıcakkanlı kişilik davranışı sergileyen çocuklar büyüklerine
sokulup onlardan sıcak tepkiler aldıkça bu davranış özelliklerinin sergilenme sıklı-
ğı artarak tutarlı bir kişilik davranışı olarak yerleşecektir.
Her bireyin çevresinde gerçekleşen olaylara, toplumsal baskılara tepkileri de
farklı olabilmektedir. Bunun sebebi biyolojik farklar olabildiği gibi, bireyin kendi-
ne örnek aldığı kişiler ya da daha önce yaşamış olduğu benzer durumlar sonucu
karşılaştığı olumlu ya da olumsuz tecrübeler olabilir. Bunun yanında yaşanan özel
anlar, ağır hastalıklar, ani kayıplar da kişilik davranışlarının şekillenmesinde etkili
olabilmektedir.
Resim 4.1
Toplumda her birey
farklı kişilik yapısına
özgü davranışları
farklı şekilde yansıtır.

Kişilikle ilgili birçok farklı yaklaşım kişilik davranışlarının sebeplerini, kendi ba-
kış açılarından ortaya koymaya çalışmaktadır. Bazı yaklaşımlar kişiliğin bilinçdışı
unsurlar, saldırganlık ve cinsellik güdüleri çerçevesinde şekillendiğini vurgularken,
bazı yaklaşımlar ise kişilik şekillenmesinde bireyin çevresinin etkili olduğunu ileri
sürmektedirler. Yine bazı yaklaşımlar da bireylerin gözle görünen farklı yönlerini
belli başlı kişilik özellikleri kapsamında kategorileştirirken bazıları beden yapısının
4. Ünite - Kişilik 69

kişilikte önemli olduğunun altını çizmektedirler. Bazı yaklaşımlarda ise kişiliği oluş-
turan temel unsur bireylerin çevrelerini algılama ve gösterilen tepkilerdeki farklılaş-
madır. Tüm bu yaklaşımlara ilişkin kuramları daha detaylı bir biçimde incelemek,
kişilik davranışlarının altında yatan sebepleri tanımlamada faydalı olacaktır.

PSİKODİNAMİK YAKLAŞIM
Psikodinamik yaklaşımda kuramcılar psişik enerjinin davranışlar üzerindeki etki-
si üzerinde çalışmaktadırlar. Bu süreçte bu enerjinin kaynağı kimi zaman cinsellik
ve saldırganlık içgüdüleri olabilirken, kimi zaman da bireyin bağımlılıkla savaşı
olabilmektedir. Psikodinamik kuramlar, kişiliğin bilinçdışı (bilinçaltı) unsurlar-
la şekillendiğini savunmaktadırlar. Bu yaklaşımın en önemli öncüsü Sigmund
Freud’tur. Onu takip eden ve onun kuramına yeni ve farklı yorumlar getiren Carl
Gustave Jung, Alfred Adler, Karen Horney ve Erik Erikson gibi kuramcıların kişi-
lik yaklaşımları psikodinamik yaklaşımlar altında incelenmektedir.

Sigmund Freud (1856-1939)


Freud’a göre davranışın temeli şu an farkında olduğumuz her şeyi kapsayan bilinç
düzeyinde gerçekleşen duygu ve düşüncelerin yerine bilinçdışına ait duygu ve dü-
şüncelere dayanmaktadır. Bu bakış açısı sebebiyle Resim 4.2
Freud insan davranışıyla ilgili yepyeni görüşlerin
Sigmund Freud
temelini atmıştır. Freud’a göre insan davranışının
temelinde bilinçdışı güdüler ve dürtüler bulun-
maktadır. Bu güdü ve dürtülerin bazıları yok edi-
ci olabilirken bazıları da türün devamı açısından
önemlidir. Freud’a göre bütün insan davranışları
iki temel biyolojik içgüdü tarafından yönlendiril-
mektedir. Cinsellik ve saldırganlığa bağlı olarak
ortaya çıkan bu içgüdüler yaşam içgüdüsü (Eros)
ve ölüm içgüdüsü (Thanatos)’tur. Kişilik gelişi-
minde en etkili güdülerden biri olarak cinsellik
güdüsünü, erotik anlamından ziyade yapılan her-
hangi bir işten elde edilen hazzın her türü olarak
tanımlamak daha uygun olacaktır (Morris, 2002).
Freud’a göre kişilik; id, ego, superego olarak
adlandırdığı yapıların etkileşimlerinden meydana gelmektedir. Doğuştan gelen
ve bilinçdışı istek ve güdülerden oluşan id haz peşindedir. Sürekli olarak bu is-
tek ve güdülere yönelik doyum arayan ve acıdan kaçan id gerçek dünyaya göre
hareket etmez. Dünyadaki gerçeklik onun için önemli değildir. İd için önemli
olan bir an önce bu isteklerin haz verici bir şekilde doyurulması ya da sıkıntı
veren durumdan kaçılmasıdır. Bunu id iki şekilde yerine getirir. Birinci yol bo-
ğazına bir şey takıldığında öksürmek gibi tepkisel davranışlar, bir diğeri ise ken-
dini rahatlatmak için kızdığınız bir arkadaşınıza rüyanızda haddini bildirmek
gibi durumları içeren hayal kurma ya da başka deyişle arzu gerçekleştirmedir.
Hiçbir zaman hayal yoluyla gerçek yaşamdaki hazzı elde edemeyen idin gerçek
dünyayla ilişki kurması yolunda egonun aracılığına ihtiyacı vardır.
Düşünme ve akıl yürütme süreçlerinin kontrolü ego tarafından yürütülür. Ego
bilinç, bilinç öncesi ve bilinçdışı etkileşimli olarak çalışmaktadır. İdden gelen haz
arayışına yönelik dürtü ve istekleri dış dünya koşullarına göre ayarlayan ego bu
dürtü ve isteklerin yerine getirilmesinde gerçeklik ilkesi doğrultusunda aracılık
70 Birey ve Davranış

sağlar. Bu süreçte bireyin davranışlarında toplumsal yapı içersinde şekillenen ku-


rallar, gelenekler ve kişiliğin ahlaki boyutunu içeren superego etkili olur. Toplum-
sal kalıpların yanı sıra anne babaların ve çevrenin söyledikleri bizim yargılarımızı
oluşturduğundan superego olayları değerlendirirken tüm bu unsurları temel ölçüt
olarak ortaya koyar. Superego ve onu oluşturan değerlendirme ölçütleri doğuştan
değil sonradan kazanılanlarla şekillenir.
Bilinçöncesi: Bireyin farkında Farkında olamadığımız ama kolaylıkla hatırlanabilecek bilgiler bilinç önce-
olmadığı fakat kolaylıkla sini oluşturur. Örneğin “halanızın ismi nedir?” ya da “İlkokul öğretmeninin adı
hatırlanıp bilinç düzeyine
getirilebilecek bilgilerin neydi?” gibi soruların cevapları, o an için aklınızda olmayan fakat bir soruyla he-
oluşturduğu yapıdır. men ya da biraz üzerinde düşünülerek de olsa çağrılması kolay bilgilerden oluşur.
Bilinç ise şu an içinde olduğunuz durumla ilgili olarak tüm hissedilenleri kapsar.
Bilinç: Bireyin içinde olduğu Oturduğunuz odadaki koku, o an için gelen ses, kıyafetlerinizin dokusu gibi un-
durumla ilgili hissedilenlerin surlar o an için farkında olduğunuz unsurları içerir.
tümüdür.
Bilinçdışı (bilinçaltı) ise bireyin istese de hatırlayamayacağı ama farkında
Bilinçdışı (bilinçaltı): olmadan davranışlarını yönlendirebilecek unsurları içerir. Bazen farkında olma-
Bireyin farkında olmadığı dığımız bu bilinçdışı süreçler; dil sürçmeleri, rüyalar ya da hipnoz altında ortaya
istese de hatırlayamayacağı çıkabilmektedir. İd, ego ve superegonun işleyişiyle ilgili olarak, paraya çok ihtiyacı
birey farkında olmadan,
istemsiz bir şekilde vücut olan bir çocuk, arkadaşına ait olan parayı gördüğünde, id bu parayı alıp ihtiyacını
işlevlerini ve davranışları gidermesi yolunda bireyi doğrudan hazza gösterecek yolu zorlar. Öte yandan su-
yönlendiren yapıdır.
perego toplum kurallarının, iyi ve kötü davranışın farkında olarak bu davranışın
bireyin cezalandırılması, en iyi ihtimalle ayıplanma ve dışlanma ile sonlanacağını
bilir ve bireyi engeller. Bu süreçte birey id’in istek karşılanma yolundaki baskısı
ve superegonun toplumsal ve ahlaki kurallara yönelik baskısı arasında kalır. Bu
süreçte ego arabulucudur. İde ve superegoya bir şekilde “Ben sizin için orta yolu
bulacağım” mesajı gönderir. Dış dünya gerçekliği doğrultusunda arkadaştan borç
para istenmesi ya da arkadaşı görmeden paranın alınması bulunan arabulucu çö-
züm yollarından biri olabilir.
Çoğu zaman Freud’un kişilik ile ilgili kuramı bir buzdağına benzetilir. Kişi-
liğin ve güdüleyici faktörlerin çok az bir kısmı yüzeyde görünürken, kişiliğin ve
onu oluşturan davranışların görünmeyen büyük bir kısmı yüzeyin altında yer
almaktadır.
İdi insanın nefsi, egoyu benlik, superegoyu da vicdan olarak adlandırmak
mümkündür. Superegonun varlığı, sadece id ve egodan oluşan bir insanın kişili-
ğinin bencil olmasının önündeki emniyet anahtarı gibidir. İd ağır bastığında gü-
dülerin egemen olduğu hem kişinin hem de içinde bulunduğu toplumun riske
sokulduğu bir yapı ortaya çıkabilir. Buna karşılık superegonun çok baskın olduğu
bir kişilik yapısında da davranışların aşırı kontrollü olduğu tutucu kişilik davra-
nışları sergilenir.

Freud’a göre bilinçdışı süreçler davranışı ne şekilde etkilemektedir? Örneklendiriniz.


1
4. Ünite - Kişilik 71
Resim 4.3
Freud’un kişilik ile
ilgili kuramı bir
buzdağına benzetilir.
Davranışın asıl sebebi,
buzdağının altında
kalan daha büyük
alanda saklıdır.

Freud ve Kişilik Gelişimi


Freud’a göre bireyin davranışlarına yön veren cinsel dürtünün doyurulma iste-
ği Freud’un kişilik kuramını biçimlendirmektedir. Daha önce de bahsedildiği
üzere cinsel dürtüler sadece cinsellikle ilgili değil başarılan bir işten zevk almak
gibi, tüm zevk alma durumlarını kapsamaktadır. Freud tarafından cinsel dürtü- Saplanma: Cinsel enerji
olarak adlandırılan libidonun
nün yarattığı enerji olarak tanımlanan libido birey olgunlaştıkça vücudun farklı kişilik gelişimi sürecinde,
yerlerinde yoğunlaşmaktadır. Libidonun vücut içersinde yoğunlaştığı bölgeler ileriki yıllarda kişilik gelişimini
bebeklerin olgunlaşmasıyla yer değiştirir. Cinsel enerji eğer olgunlaşma süre- etkileyecek şekilde vücudun
belli bir bölgesinde takılıp
cinde bir şekilde vücudun belli bir bölgesinde takılıp kalırsa saplanma meyda- kalmasıdır.
na gelir. Belli bir vücut bölgesinde yaşanan saplanma bireyin ileriki yaşamında
kişilik davranışlarında belli değişimlere öncülük etmektedir.
Oral dönem; Bebek 18 aya ka-
dar olan süreçte dış dünya ile ağzı Resim 4.4
yoluyla bağlantı kurar. Her şeyi ağzı- Çocuğun
na götüren bebek için beslenmenin, doğumundan 18 aya
kadar olan süreçte dış
dış dünyadaki nesneleri tanımanın, dünya ile iletişimi ağız
emme ve yutmanın yolu dudaklar yoluyla gerçekleşir.
dil ve dişleri içeren ağız bölgesinden
geçer. Bu sebeple libido ağız bölgesin-
de yoğunlaşır. Oral yönden doyum
sağlayan çocuklar ileride iyimser ve
bağımlı yetişkin özellikleri, az doyum
sağlayanlar saldırgan ve kötümser
özellikler sergilerler. Freud’a göre bu
dönemdeki saplanma ileride yaşana-
bilecek alaycı, tartışmayı seven, kolay
aldanabilen, kendine güvenden yok-
sun kişilik yapısıyla yakından ilgilidir.
72 Birey ve Davranış

Anal Dönem (18 ay-3,5 yaş)


Bu dönemde çocuklarda libido anal bölgeye kaymaktadır. Çocuk açısından bu
dönem tuvalet eğitiminin verilmesi bakımından önemli bir dönemdir. Çocuk-
larda tuvalet eğitimi verilirken sıkı ve baskıcı uygulamalara gidilmesi ilerde bu
durumla ilgili sıkıntılı kişilik özelliklerinin yaşanmasına neden olabilmektedir.
Çocuk tuvaletini tutarak kontrolü elinde tutmak ister. Bu dönemdeki çok sıkı tu-
valet eğitimi sonrası çocuklar yetişkinliklerinde çabuk öfkelenen kendine zarar
veren kişilik özellikleri gösterebilirler. Freud, inatçılık, cimrilik, aşırı titiz ve dü-
zenli olma gibi kişilik özelliklerinin yine bu dönem yaşanan saplanma ile ilgili
olduğunu ileri sürer.
Resim 4.5
Freud’a göre
bebeklerin tuvalet
eğitimleri sırasında
anne babanın
izleyeceği yol kişilik
gelişimi açısından
önemlidir.

Fallik Dönem (3-5 yaş arası)


Bu yaş dönemindeki çocuklarda cinsel enerji cinsel bölgeye doğru kayar. Cinsel
organlarını keşfetmeye başlayan çocuk aynı cinsiyetten olan anababasına karşı
kıskançlık hissi geliştirirken, karşı cinsiyetten olan anababasına karşı ise aşırı bağ-
lılık göstermeye başlar. Erkek çocuğun annesine karşı bu tarz aşırı bağlılık göster-
mesini, Freud Yunan mitolojisinde bilmeden babasını öldürüp annesi ile evlenen
Oedipus’tan yola çıkarak Oedipus kompleksi (karmaşası) olarak adlandırmaktadır.
Erkek çocuklarda bu dönemde babalarına karşı kıskançlık ve anneyi paylaşama-
ma durumu vardır. Kız çocuklarında babaya duyulan tutku ve hayranlık, anneyi
aşırı kıskanma durumu ise Elektra kompleksi olarak adlandırılmaktadır. Kendi
cinsiyetinden olan anababanın, kendisinden daha güçlü olduğunu gören çocuk
sonunda kendi cinsiyetinden olan anababa ile özdeşim kurarak onu kendine
model olarak alır ve toplumca uygun görülen davranış özelliklerini kazanmaya
başlar. Bu dönemlerde saplanma gösteren bireylerde değersizlik, utangaçlık gibi
kişilik özellikleri görülebilirken öte yandan yine bu dönemi başarı ile atlatama-
yan bireylerin cinsel güçlerini aşırı derecede sergilemeye yönelik kişilik özellikleri
göstermeleri mümkündür.
4. Ünite - Kişilik 73

Gizil Dönem
Fallik dönem sonlandıktan sonra çocuklarda cinsellik ilgisi kaybolmaya başlar. 5
- 6 yaşlarında başlayan bu süreç bir şekilde ergenlik dönemine kadar sürer. Bu
dönemde çocuk cinsiyetle ilgili konularla ilgilenmez ve bu dönemde kızların ve er-
keklerin oyun gruplarında seçimleri genellikle kendi cinslerine yöneliktir. Çocuk-
ların sevgi gösterilerini ev dışında arkadaşlarına yönelttiği bu süreçte okul çağı ço-
cuğuna karşı olumsuz davranışlar sergilenmesi, çocukta aşağılık duygusu yaratır.

Genital Dönem
Ergenlik dönemiyle birlikte başlayan ve son psikoseksüel basamak olan dönem
genital dönemdir. Dönem itibariyle cinsel dürtülerin uyanmasıyla birlikte doyu-
rulmamış cinsel dürtülerin cinsel ilişki yolu ile karşılanması durumu söz konu-
sudur. Fakat bu aşamada en ideali, sorumluluk duygusu ve diğer insanları da dü-
şünme gibi konuların ağır basmasıyla dürtülerin ertelenmesidir (Morris, 2002).
Freud’un kuramı, genel olarak erkeği merkeze alan ve cinselliği vurgulayan
bir kuram olarak eleştirilere maruz kalmıştır. Freud’un öne sürdüğü üzere, kızla-
rın penisleri olmadığı için penis kıskançlığı adını verdiği durum yüzünden aşağılık
duygusu yaşadıklarına dair savı artık pek kabul görmemektedir. Kişilik gelişiminde
kadın erkek farklılığını bu sebebe bağlamak kişilik gelişimi açısından yetersiz ola-
rak görülmektedir. Bireylerin toplumda cinsiyetlerine göre edindikleri görevlerin
farklılaşması onların farklı kişilik özellikleri kazanmalarına neden olabilmektedir.
Freud’un kuramının her şeyi açıklamaya dönük gücünün sınırsız olması eleş-
tirilmektedir. Bu duruma göre insanın her davranışını sorunlu bir davranış olarak
tanımlamak mümkündür. Bilimsel açıdan doğruluğu ispatlanamayan görüş ve hi-
potezler sıkıntı yaratabilirler. Bu sebeple, Freud’un kuramı deneysel yöntemin uygu-
lanmasına pek olanak vermediğinden bilimsel yöntem açısından eleştirilmektedir.

Carl Gustave Jung (1875-1961)


Freud’la birlikte çalışan Jung, onun ilkelerine farklı yorumlar katarak kendi kişilik ku-
ramını oluşturmuştur. Jung’a göre bilinçdışı, ego için bir yaşam kaynağıdır. Freud’dan
farklı olarak Jung egoyu kişisel bilinçdışı ve ortak (kolektif) bilinçdışı olmak üzere iki
alanda inceler. Bireyin kişisel bilinçdışında bastırılmış veya unutulmuş duygu ve dü- Arketip: Ortak bilinçdışında
şünceleri yer alır. Bu durumlar bir olayın ya da herhangi farklı bir yaşantının tetikle- insanoğlunun geçmiş
mesi durumunda bilinç düzeyine ulaşmaktadırlar. Ortak bilinçdışında ise insanoğlu- yaşantılarını yansıtan deneyim
ve ortak anılarından oluşmuş
nun geçmiş yaşantılarından deneyim ve ortak anılarından oluşmuş ortak düşünce ve ortak düşünce ve davranış
davranış kalıpları mevcuttur. Bu zihinsel temsil ve düşünce biçimleri Jung tarafından kalıplarıdır.
arketip olarak adlandırılmaktadır.
Resim 4.6
Örneğin bütün bireylerin sahip olduğu bir annelik
imgesine yönelik anne arketipi, tanrı arketipi, ya da ta- Carl Gustave JUNG
rihten gelen bir kabile reisi, bir kahramanlık arketipi
bu duruma örnek olarak verilebilir. Bir çocuk doğdu-
ğunda annesini tanımakta, onunla bağ kurmada ya
da büyüdükçe tanrı kavramını kabullenmekte zorluk
yaşamaz. Bir şekilde hikâye ve efsanelerin birbirlerine
benzediği günümüzdeki farklı kültürlerde yine benzer
anlatımların olduğu görülebilir. İşte tüm bunlar ortak
bilinçdışı olarak adlandırılan bilinç düzeyine çıkarıl-
ması zor, atalarımızdan bugüne kalan düşünce ve im-
gelerdir. Bu sebeple, Jung’un kuramında doğu felsefe-
sinden ve mitolojiden sıkça söz edilmektedir.
74 Birey ve Davranış

Bunun yanında kişilik belirleyici olarak belli başlı arketipler bulunmaktadır.


Bunlardan en önemlilerinden biri de bireyin dışarı yansıttığı ve diğer insanlar tara-
fından bilinen fakat aslında bireyin iç benliğini saklayan maske (persona) arketipi-
dir. Bireyin dışarı yansıttığı kişilik özellikleri ile maskelediği özellikleri arasındaki
farklılıkların aşırılığı bireyde kişilik bozukluğunun sebebi olabilmektedir.
Erkek ve kadın kişiliğinde görülen arketipler anima ve animus olarak adlandı-
rılmaktadır. Her erkeğin içinde dişi, bir kadının içinde de erkeksi yön olduğunu
vurgulayan Jung’a göre Erkekteki daha hassas ve destekleyici davranışları açık-
layan kadın arketipi anima, kadın kişilik yapısındaki saldırgan davranışı ortaya
koyan arketip ise animustur. Bireyler anima ve animusu ideal eş beklentilerine
yansıtarak eş aramada bu arketipleri kullanırlar. Bir şekilde seçilen eşler bilinçal-
tında ki anima ve animus arketiplerinin yansımasıdır.
Jung bireyleri ilgilerin yöneldiği alan açısından içe dönüklük ve dışadönüklük altın-
da ikiye ayırmaktadır. Jung’a göre her kişilik yapısında içedönük ve dışa dönük özel-
likler bulunmaktadır. Gerçek yaşamda bireylerde bu iki boyutun karma durumları
söz konusudur fakat genel olarak bir tipin kişide daha baskın olduğu görülmektedir.
İçedönük tip, kendi dünyalarına kapanma, kendileri ile ilgilenme, sosyallik ve
kendine güven açısından sorunları olan bu gruptaki kişiler içedönük olarak nite-
lendirilmektedir. Çevresindeki nesnelerle ilişkisi zor ve olumsuz yöndedir. İçinde
bulundukları ortama uyum göstermeleri zor olmaktadır. Toplumsal kuralları ve
değerleri benimsemede sıkıntılar yaşarlar.
Dışadönük tip, Çevresindekilerle kurduğu bağlantı kolay ve uyumludur. Sosyal
ortamlara katılmakta sorun yaşamazlar. Bu tip kişiler çevresindekilere değer verir ve
hareketlerini diğerlerine göre ayarlar. Kendisinin dışındaki dünya onun için ilgi çeki-
cidir ve yaşadığı ortamdaki kurallara ve değerlere uyum göstermekte sorun yaşamaz.

Resim 4.7 Alfred Adler (1870-1931)


Freud’un ortaya koyduğu id, ego ve supere-
Alfred Adler üstünlük
çabasıyla birlikte gonun çatışmasıyla ortaya çıkan kişilik ya-
bireylerin yaşadıkları pısından farklı olarak insanların doğuştan
fiziksel zayıflıkların olumlu güdülere sahip olduğunu ve kendile-
ya da kayıpların daha
çok çaba göstermek ve
rini bireysel olarak en üst seviyelere taşımak
mükemmele ulaşma ve mükemmel olmak için çaba gösterdiklerini
yolunda öncülük ifade eder. Aslında tüm insanların çocukken
ettiğini savunur. kendilerinden daha güçlü bir anne babaya
bağımlı olmalarından kaynaklanan doğuştan
bir aşağılık duygusuna sahip olduklarını be-
lirten Adler, bireyin yaşamboyu bu aşağılık
duygusunu yenebilmek için üstünlük çabası
ortaya koyduğunu ileri sürer. Üstünlük ça-
basıyla birlikte bireylerin yaşadıkları fiziksel
zayıflıkların ya da kayıpların daha çok çaba
göstermek ve mükemmele ulaşma yolunda
öncülük ettiğini savunur ve bu durumu da ödünleme olarak nitelendirir. Gözleri
Ödünleme: Bireylerin
yaşadıkları fiziksel zayıflıkların görmeyen Ray Charles’ın dünya çapında bir şarkıcı olması, küçüklüğünde çocuk
ya da kayıpların üstesinden felci geçiren Franklin Roosevelt’in 20. yüzyıla damgasını vuran önemli kişilerden
gelmek ve mükemmele biri olması bu duruma örnek verilebilir. Kendisi de küçük yaşlarda geçirdiği zatür-
ulaşmak için daha çok
çaba göstermeyi sağlayan ree sebebiyle ölümden dönen Adler’in kuramında kişisel hayat deneyiminin etkisi
mekanizmadır. büyüktür.
4. Ünite - Kişilik 75

Bazı durumlarda aşağılık duygusunun aşırıya kaçması bireyin kendisini çaresiz


durumda hissetmesine ve aşağılık kompleksi geliştirmesine neden olabilir. Aşağılık
duygusu insanı üstünlük çabası ve eksik yönleri ödünleme adına çabalamaya yönel-
tirken aşağılık kompleksi bunun tam tersi bir şekilde kişiyi yılgınlığa itebilir.
Resim 4.8
Gözleri görmeyen
fakat dünya çapında
ünlü bir şarkıcı olan
Ray Charles ödünleme
mekanizması için
güzel bir örnektir.

Adler kişilik gelişiminin ilk yıllarında ailenin kişilik gelişimine olan etkisini vur-
gulamaktadır. Çocuklarına aşırı özen gösterip onu şımartan ya da aşırı koruma sağ-
layan ailelerin çocuklarının kişilik yapıları bu duruma göre şekillenecektir. Adler
bazı kişilik sorunlarının temelinde küçük yaşta ihmal edilmenin yattığını ifade eder.
Kişiliği ve kişilik davranışlarını etkileyen bir diğer unsur ise doğum sırasıdır.
Aile içinde ilk, ortanca ya da en küçük çocuklar farklı kişilik gelişim özellikleri
gösterirler. Örneğin; ilk çocuklar ailenin ilk gözbebeği olarak şımartılma eğili-
mindedirler. Fakat ikinci çocuk doğduktan sonra üzerlerindeki eski ilgi azalır. Bu
durum çocukta aşağılık duygusunun güçlenmesine neden olur. Bu sebeple Adler
sorunlu çocukların ilk çocuklardan çıktığını vurgulamaktadır.
Adler ortanca kardeşlerin ise kendilerinden önce doğan büyük kardeşleri ka-
dar güçlü ve hızlı olamadıkları için güçlü bir üstünlük çabası gösterdiklerini, bu
yüzden bu farkı kapatmak için daha çok çaba gösterdiklerini ve daha başarılı in-
sanlar olduklarını vurgulamaktadır (Burger, 2006).
Küçük kardeşlerin de çevrelerindeki herkesin onlardan güçlü olması sebebiyle
aşağılık duygusu geliştirdiğinden bahseden Adler, aynı zamanda şımartılmayla
beraber küçük kardeşlerin de kendilerine özgü sorunlar yaşadıklarından bahset-
mektedir. Adler’in kuramından doğum sırası ile ilgili değerlendirmeleri çoğu za-
man temel özellikler taşısa da, her birey ve aile yapısına tam olarak uymadığından
çok fazla geçerlilik kazanamamıştır.
Adler’e göre insanların gerçeklik temeline dayanan ya da dayanmayan aşağılık
duygularının üstesinden gelmeye çalışmaları kişilik gelişimleri açısından önem-
lidir. İnsanların bir şekilde kaderlerini belirleme gücüne sahip olmaları, kuramın
insancıl psikoloji yaklaşımına öncülük etmesi açısından önemlidir.

Karen Horney (1885-1952)


Freud’un cinselliği ön plana almasının yanında, doğuştan erkek ve kadın kişi-
lik yapılarının farklılaştığı ile ilgili iddialarına karşı çıkan Horney, kadınların
76 Birey ve Davranış

cinsiyetlerinden dolayı daha farklı kişilik özellikleri göstermesinin sebebinin


biyolojik değil toplumsal faktörler olduğunu vurgulamıştır. Freud, insan dav-
ranışında etkili kaygının cinsel çatışmalarla meydana geldiğinden bahsederken
Horney kaygının cinsel olmayan ortamlarda da görülebildiğini ileri sürmek-
tedir. Örneğin çocukların küçük yaşlarda anne babalarından yeterli bakım ve
desteği görememeleri kaygı sebebidir ve bu kaygı durumunda doyum ve güven-
liğe ilişkin savunma durumları geliştirirler (Morris, 2002).
Horney yetişkinlerin sorunlarını çözmede
Resim 4.9 kısaca duyguların değişkenliği olarak tanımla-
nan nevrotik eğilimlerden birini benimsediğini
Karen Horney,
duygusal sorunlarla öne sürmektedir. Horney, duygusal sorunlarla
uğraşmada ve bireyin uğraşmada ve bireyin kendi güvenliğini sağla-
kendi güvenliğini mada nevrotik eğilimlerin etkili olduğunu ileri
sağlamada nevrotik
eğilimlerin etkili sürmektedir. Horney’in ortaya koyduğu nevrotik
olduğunu ileri eğilimler insanlara yönelmek, insanlara karşı ha-
sürmektedir. reket etmek ve insanlardan uzaklaşmak şeklinde
sıralanmaktadır.
İnsanlara yönelmek olarak adlandırılan ve di-
ğerlerine bağımlı bir yapıyı işaret eden bu durum-
da, çocuklar anne babalarından sürekli ilgi ve ka-
bul görmek isterler. Çocuklar bu beklentiyi diğer
ilişkilerine de yansıtır. Bu çocuklar yetişkin olduk-
larında da sürekli ilgi görmek isterler. İstenmeyen
ya da yalnız kişi olmamak için herkese bağlanabi-
len bu tarzdaki kişilerin uzun ve sürekli bir ilişki kurmaları zordur. Bu kişiler sürekli
sevgi talep eder ve karşısındaki kişiye neredeyse bıktırıcı şekilde bağlanırlar.
İnsanlara karşı hareket eden bireyler, diğer bireylerle savaşmayı kaygıdan kur-
tulmanın bir yolu olarak görürler. Kötü aile ortamı ile mücadelenin anlamı çocuk
için saldırganlık ve düşmanlık olabilmektedir. Diğer çocuklar korkusundan bu
tarz çocuklara saygı gösterir ama arkadaşlık kurmaya istekli olmazlar. İleriki ya-
şamlarında bu tarz çocuklar diğerlerini sömüren ve diğerlerini kıran bir yapı gös-
terirler. Bu tarz yetişkinler diğer insanlara karşı, kendilerine bir kötülük gelmeden
“en iyi savunma saldırıdır” şeklinde bir yol benimseyerek hareket ederler.
İnsanlardan uzaklaşmada kaygı verici durumdan kurtulmak için bazı çocuklar
birilerine bağımlı ya da onlarla düşmanca ilişkiler kurmak yerine kimseyle ilişki kur-
mama yolunu seçebilirler. Kendi kendilerine yeteceklerine inanırlar. Diğer bireylerle
ilişkilerin daha az olduğu işler, bu kişilerin tercihlerinde öncelik taşır. Duygusal de-
neyimler onlar için zararlı olabileceğinden, duygusal deneyimlere karşı kapalıdırlar.

Erik Erikson (1902-1994)


Freud’un benlik kuramında ego, id ve superego arasında bir uzlaşmacı ve arabu-
lucu olarak görev yapmaktaydı. Erikson egonun, yani benlik kavramının da ken-
disine has bazı yapıcı görevlerinin olduğunu ileri sürmektedir. Erikson’a göre ego
aslında kişiliği oluşturan güçlü ve diğerlerinden bağımsız bir yapıdır. Erikson’a
göre kimlik bireysellik ve biriciklik duyguları ile beraber geçmiş ve gelecekle bü-
tünleşen ve sürekli bir yapı gösteren karmaşık içsel durumdur (Burger, 2006). Bu
sebeple benliğin asıl görevi kimlik oluşturmak ve bunu koruyarak çevre üzerinde
egemenlik kurmaya çalışmaktır. İnsanların ne yapacaklarını bilemedikleri değer-
leri ve hedeflerinin belirsizliği durumunda yaşadıkları kimlik bunalımı güçlü bir
kimlik duygusu oluşturamama ile ilintilidir.
4. Ünite - Kişilik 77

Erikson kişilik kuramında, kişilik gelişimini Freud’un aksine yetişkinlik dönemine


kadar sürdürmektedir. Freud çocukluktaki ilk yaşantıların sonraki dönem yaşantılar
ve kişilik gelişimi üzerinde etkili olduğunu vurgularken, Erikson kişilik gelişiminin
yaşam boyu devam ettiğini savunur. İnsanlar bu kişilik gelişimi boyunca önemli sekiz
ayrı dönemeçte önlerine çıkan iki ayrı seçenekten birini seçmek durumunda kalır-
lar. Bu dönemeçlerde bireyler seçecekleri yol ile ilgili kararlar verirken bunalımlar
yaşayabilirler. Bireyin verdiği kararlar kişilik gelişimini etkiler ve birey verdiği karara
bir uyum gerçekleştirir. Bu durum da bir sonraki
Resim 4.10
aşamada nasıl karar verileceğini ve bireyin izleye-
ceği yolu şekillendirir. Erikson’un ortaya koydu- Erikson’a göre ego
ğu kişilik gelişimindeki önemli dönemeçleri daha aslında kişiliği
oluşturan güçlü ve
detaylı olarak ele almak faydalı olacaktır. diğerlerinden bağımsız
Temel güvene karşı güvensizlik: Bebekler ya- bir yapıdır.
şamlarının ilk yıllarında çevrelerindeki insanla-
ra bağımlı olduklarından, onlara karşı gösterilen
sevgi ve bakımın bebekler üzerindeki etkisi çok
önemlidir. Ağladıklarında ilgi ve sevgiye ihti-
yaç duyduklarında onlara gerekli özenin göste-
rilmesi, bebeğin dış dünyayı algılama şeklinde
etkilidir. Bu önemden dolayı bu süreç, kişilik
gelişimin dönüm noktalarından birini oluştur-
maktadır. Çevresinden yeterli ilgi ve özeni gören,
bu sayede temelde güven duygusunu oluşturan
bebekler için dünya artık güvenli bir yerdir. Bu
bebek için diğer bireyler sevecen ve insancıldır
ve dolayısıyla diğer insanlarla beraber olmakta
bir sakınca yoktur. Çevrelerinden ilgi ve sevgi görmeyen bebeklerde temelde ya-
şadıkları güvensizlik duygusuyla beraber içe kapanma, yabancılaşma, diğerlerine
güvensizlik gibi özellikler sergilenir.
Özerkliğe karşı utanma ve şüphecilik: İki yaşından sonra bebekler çevreyi keşfe-
dip kendilerini çevrelerindeki diğer nesnelerle karşılaştırırlar. Freud’un kuramın-
da kişilik gelişiminde anal döneme denk gelen bu aşamada yürümek, tutunmak ve
tuvalet alışkanlığını kazanmada çocuk için kontrol önemlidir. Çocuğun çevresini
ne ölçüde kontrol ettiği ya da çevresi tarafından ne ölçüde kontrol edileceği bu
süreçte şekillenir ve çocuk bu evreyi eğer çevrede kontrol kuracak şekilde atlatırsa
özerklik duygusunu kazanarak tamamlar. Bu sayede kendisini bağımsız ve güçlü
hisseden çocuk ilerleyen yaş dönemlerinde önüne çıkan engelleri aşmada kendi
yolunu bulabilme adına avantajlı konuma gelir. Bu süreçte çocukların çevreleri-
ni keşfetmelerine imkân vermeyen, çocukları üzerinde aşırı korumacı bir tavır
sergileyen anne babalar çocuklarının utanç ve şüphe duygusunu geliştirmesine
sebep olurlar. Bu durum da çocukların diğer bireylere bağımlı kendilerine güven-
meyen çocuklar olmalarına yol açar.
Girişkenliğe karşı suçluluk duyma: Çocukların diğer çocuklarla etkileşim halinde
olması ve sosyal dünyaya adım atmaları çatışma ve zorlukları beraberinde getirir.
Bu süreçte çocukların bu sorunları çözme becerileri oyun arkadaşları ile olan iliş-
kileri, oyunlarda aldıkları rollerle çocuklarda girişkenlik duygusunun geliştiği göz-
lenebilir. Girişkenlik duygusunu geliştiremeyen çocuklar sosyal ortamlardan geri
çekilerek suçluluk duygusu geliştirirler.
Başarıya karşı aşağılık duygusu: İlkokula başlayana kadar her işi başaracağı-
nı düşünen çocuk okula başladıktan sonra kendisini çevredeki çocuklarla reka-
78 Birey ve Davranış

bet içersinde olduğu farklı bir ortamda bulur. Ailesi ve çevresi tarafından diğer
çocuklarla kıyaslanma, öğretmenin ilgisini kazanma, diğer çocuklar tarafından
sevilme isteği gibi unsurlar, çocuk için yeni sorunlar demektir. Çocuk da aynı za-
manda kendisini diğer çocukların özellikleri ile karşılaştırır. Bu süreçte kendisini
başarılı olarak gören çocuk ileriye dönük olarak toplumda başarılı ve mutlu olma
yolunda adım atmış olur. Bu süreç ergenlik dönemi öncesi çocuğun başarma duy-
gusunu kazanması açısından önemlidir. Bu tarz bir duyguyla beraber kendisine
ilişkin sağlıklı inanç gerçekleştiremeyen çocuk, ilerleyen yıllarda aşağılık duygusu
beraberinde, kendi yeteneklerinin farkında olamayan bir tavır sergiler.
Kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası: Ergenlik dönemini kapsayan bu süreç
bireylerde farklı olarak algılanmaktadır. Kimi bireyler bu dönemi oldukça sıkıntılı
yaşarken kimi bireyler ise aile ve çevre desteği ile bu dönemi daha kolay atlata-
bilmektedir. Bu dönem boyunca “Ben kimim?” sorusunu kendisine soran birey
kendisi ile ilgili doğru değerlendirmeler yapar ve yeni rollerini sorgular. Çevre-
nin kendisine yüklediği yeni rolleri, dinsel ve çevresel değerleri algılayarak doğru
bir kimlik duygusu geliştirebilir. Eğer bu kimlik duygusunu geliştiremez ve yeni
edindiği rollere ilişkin sıkıntı yaşarsa rol karmaşası yaşayabilir. Kimlik arayışı sü-
recinde bireyler yeni gruplara girebilir, farklı görüşleri şiddetle savunabilir, alkol
ve uyuşturucuya yönelebilir. Bu dönem içersinde kimlik geliştirmede yaşanan ba-
şarısızlık, bundan sonra yaşanacak diğer dönemlerin de kimlik açısından sıkıntı
yaratmasına sebep olabilir.
Yakınlık kurmaya karşı soyutlanma: Ergenlikten yetişkinliğe geçişte yaşanan
sorunlardan biri de, diğer bireylerle samimi ilişki kurabilmekle ilgilidir. Özel ilişki
arayışı içersindeki bireyler, kendilerine yakın olabilecek, duygusal olarak paylaşım
sağlayabilecekleri bireyleri ararlar. Bu durum bazı zamanlarda evlilik ve duygu-
sal ilişkilere giden süreci başlatır. Bu tarz bir duygusal yakınlaşmayı başaramayan
bireyler duygusal soyutlanma içine girerler. Diğer insanlarla beraber olmaktan
kaçma ve bekar olmanın daha sürdürülebilir bir yaşam tarzı olduğuna inanışla
beraber bu yaşam tarzından vazgeçememek bireyin duygusal olarak olgunlaşma-
sının önünde engel oluşturabilir.
Üretkenliğe karşı durgunluk: Orta yaş dönemlerinde bireylerin görevi bir sonra-
ki nesli yetiştirmek, onları biçimlendirmektir. Bu dönemde birey toplumda kendi
çocukları ya da diğer gençlerle olan etkileşimlerinde toplumun ya da kendisinin
birikimlerini aktarır. Bireylerde bu davranış biçimiyle birlikte üretkenlik duygusu
gelişir. Yeni nesli yetiştirmek bazı yetişkinler için hayatın anlamı olarak nitelendiri-
lebilir. Hayatına bu anlamı katamayan yetişkinlerde çocuk yetiştirme sıkıntı verici
bir durum olarak da algılanabilir. Üretkenlik duygusunu yaşayamayan yetişkinler
boşluk duygusu ile beraber durgunluk yaşayabilirler.
Benlik bütünlüğü ya da umutsuzluk: Bireylerin yaşlanıp geriye dönük olarak
yaşamlarını değerlendirdiklerinde yaşayacakları bunalımla beraber umutsuzluk
ya da bir benlik bütünlüğü yaşamaları durumu söz konusudur. Geçmiş yaşamdan
duyulan memnuniyet bu evrede bireylerde bütünlük duygusunun yaşanmasına
neden olacaktır. Artık hayatının son dönemini yaşadığına dair inançla birlikte,
bireyde düşünce olarak son günlerin getirdiği umutsuzluk yaşanabilir. Geçmişte
yapılan hataları düzeltme yolunda bir şansın kalmayışı, “keşke daha farklı yaşa-
saydım” gibi düşünce tarzının getirdiği umutsuzluk dolu bakış açısı bu bireyin
diğer insanlarla olan ilişkisinde nefret ve kızgınlık unsurlarının ortaya çıkmasına
neden olur.
4. Ünite - Kişilik 79

İNSANCIL YAKLAŞIM
Benlik kavramının kişiliğin odak noktası olarak ele alındığı kuramlar benlik ku-
ramları, insancıl yaklaşım, kendini gerçekleştirme kuramları gibi farklı isimlerle
anılırlar. İnsancıl yaklaşıma göre insan kendisi ve doğa ile uyum içinde yaşamak
ister. Bilinçli seçimler yaparak sürekli mutluluk arar. İnsancıl yaklaşımda psikoloji-
nin amacı, insanı tahmin etmek ya da kontrol etmek olmamalı, anlamak olmalıdır.
İnsanlar Freud’un iddia ettiği gibi sürekli olarak içten gelen dürtülerin ve çatışma-
ların yönlendirdiği varlıklardan öte değişme ve gelişme potansiyeli olan bir yapıya
sahiptirler. Yine aynı şekilde bireyler öğrenme yaklaşımlarında olduğu gibi sadece
dışarıdan gelen ödül ve ceza ile yönlendirilecek pasif varlıklar değildirler. Bu yak-
laşımda insanlar kendi eylemlerinden sorumlu tutulmaktadır. Birey kendisi için en
iyiye ulaşmak adına seçimler yapmaktadır ve bu seçimlerinden kendisi sorumludur.
Bu yaklaşımdaki kuramcılar için bireyin başından geçen daha önceki olayların
pek önemi yoktur ve çocukluk yaşantısındaki olaylar birey davranışını belirle-
mede o kadar da etkili değildir. Bu yaklaşımda şimdi ve burada anlayışı altında
önemli olan, bireyin kendisini ve çevresini o an için nasıl algıladığı ve seçimlerini
ne şekilde oluşturduğudur. Bu alanda söz sahibi kuramcılar Carl Rogers ve Abra-
ham Maslow’dur.
Rogers’a göre birey için en iyisi olabilme ve bu konuda çaba göstermek gerçek-
leştirme eğilimi olarak adlandırılır. Bu durum tüm canlılar için geçerlidir. İnsanlar
farklı olarak doğuştan getirdikleri potansiyelleri yanında kendilerine ait bir benlik
anlayışı oluştururlar. Bireyin benlik kavramını ve kim olduğu ya da ne yapmak
istediği konusunda potansiyelini geliştirme çabası ise kendini gerçekleştirme eğili-
mi olarak tanımlanmaktadır (Morris,2002). Carl Rogers’a göre bireyler duygu ve
tutum davranışları ne olursa olsun çevrelerinden sevgi, saygı, yakınlık görürlerse
kendilerini gerçekleştirebilirler.
İnsanlar için önemli olan, kendileri için uygun doyumu sağlayan noktaya ulaş-
maktır. Bu yüzden doğal bir çaba sergilerler. Bu hedefe ulaşan kişiler potansiyelini
tam olarak kullanan kişi olarak nitelendirilirler. Bu tarz kişiler için kendi duyguları
ve düşünceleri önemlidir. Toplumun duygu ve düşüncelerine duyarsız kalmamakla
birlikte bu kişilerin üzerlerinde toplumun baskısı fazla hissedilmez. Bu kişiler top-
lum kurallarını yerine getirme adına çok fazla kaygı yaşamazlar. Kendileri ile ilgili
kararları verirken toplum kuralları ve beklentilerinden öte kendi ilgi ve ihtiyaçlarını
göz önünde bulundurlar. Örneğin eşinden ayrılmak isteyen bir kadın, toplum onay-
lamaz korkusuyla bu isteğinden vazgeçme yolunu seçmez.
Genel olarak aileler ve çevre, bireylerin çocukluklarından itibaren sevgi saygı
ve yakınlığı belirli koşullara bağlayarak vermektedir. Koşullu olumlu kabul olarak
nitelendirilen bu durumda örneğin, aileler çocuklarını tüm yönleriyle değil, sade-
ce belli özellikleriyle değerlendirirler ve onları sevme durumunu belirli bir koşula
bağlarlar. “Uslu çocuk olursan seni severiz”, “böyle yaparsan baban seni sevmez”
gibi belirli koşullara bağlanan ifadeler çocuğun kendini değiştirerek, doğuştan
getirdiği kapasitesini kullanmasına engel olacaktır. Bu durumda çocuklar ken-
dileri ile ilgili gerçek duygu ve istekleri yerine, anne babalarının uygun gördüğü
özellikleri yaşatmayı öğrenmektedir. Çocuğun kendini tümüyle gerçekleştirmesi
için aile tarafından koşulsuz olumlu kabul durumunun sağlanması gerekmektedir.

İnsancıl psikoloji çevrenin kişilik davranışları üzerindeki etkisini ne şekilde değer-


lendirmektedir? 2
80 Birey ve Davranış

AYIRICI ÖZELLİK YAKLAŞIMLARI


Bazı araştırmacılar kişiliği değerlendirirken kişiden kişiye değişen kalıcı tutarlı ki-
şilik özelliklerine göre sınıflandırma yapma yoluna gitmişlerdir. Bu özellikler bi-
reylerin kendilerini ya da diğer bireyleri değerlendirirken kullandıkları heyecanlı,
neşeli, kurnaz, anlayışlı gibi adlandırılan özelliklerdir. Araştırmacılar yüzlerce
sayıdaki bu karakteristik kişilik özelliklerinden yola çıkarak kişiliği betimlemeye
çalışmaktadırlar. Çok sayıdaki bu kişilik özelliği faktör analizi adı verilen istatis-
tiksel yöntemle daha az sayıda boyuta indirgenmektedir. Bu yaklaşımda kişilik
özellikleri ile ilgili az sayıda faktör altında zıt özellikler içeren sıfat çiftleri (konuş-
kan-sessiz, sorumlu-güvenilmez, sakin-kaygılı) şeklinde düzenlenmektedir.
Raymond Cattell (1957-1966) faktör analizi adı verilen bu yöntemle kişilerin
kendi değerlendirmelerinden yola çıkarak yaklaşık 200 kişilik özelliğini, 16 faktör
altında toplamıştır. Cattell’in çalışmalarından sonra gelişmiş istatistiksel araştırma-
larla belli kişilik özelliklerine yönelik tutarlı bulgular saptanmıştır. Bu alanda çalışan
araştırmacılar farklı kişilik özelliklerinden yola çıkarak kişiliğin beş boyutu ile ilgili
sonuçları ortaya koymuşlardır.
Yürütülen araştırmalar sonucunda en sık karşılaşılan faktörler Büyük Beşli
olarak adlandırılmıştır. Büyük beşlide yer alan faktörler şu şekilde verilmektedir
(Burger, 2006).
• Nevrotik: Kaygılı ya da sakin, güvensiz ya da güvenli, kedine acıma ya da
kendinden memnun,
• Dışa dönük: Sosyal ya da çekingen, eğlenceyi seven ya da ciddi, şefkatli ya
da mesafeli,
• Açıklık: Hayalci ya da gerçekçi, bağımsız ya da uysal, çeşitlilik ya da sıra-
danlık,
• Uyumlu: Yumuşak kalpli ya da katı, güvenen ya da şüphe duyan, yardımcı
ya da işbirliği yapmayan,
• Özdisiplin: Düzenli ya da düzensiz, dikkatli ya da dikkatsiz, özdisiplinli ya
da zayıf iradelidir.
Eysenck ise kişiliğin oluşumunda içedönüklük ve dışadönüklük ile birlikte
değişkenlik ve değişmezlik boyutlarının kişilik davranışlarının şekillenmesinde
önemli olduğunu ileri sürmektedir. Bu boyutlar bir araya gelerek farklı kişilik
yapılarını oluşturmaktadır. Örneğin, bu boyutların birleşimi sonucu içedönük
değişmez, dışadönük değişmez, içedönük değişken ve dışadönük değişken kişilik
tiplerinden bahsetmek mümkündür. İçedönük değişmez bireyler sakin, kendilerini
kontrol edebilen bireyler, dışadönük değişmez tipler atılgan ve lider özellikli kişiler-
dir. İçedönük değişkenler, sosyal ortamlardan kaçan karamsar ve kaygılı, dışadö-
nük değişken kişiler ise çabuk heyecana kapılan, saldırgan ve hareketli tiplerdir.
Eysenck’in yaklaşımı, bireylerin kişilik davranışlarında sosyal durumu, içinde bu-
lunulan ortamla kurulan ilişkiyi ve kişilikteki gelişim özelliklerini çok fazla dikka-
te almadığından önemini yitirmektedir.

Vücut Yapısı ve Kişilik


Bazı araştırmacılar bireylerin beden yapısına ilişkin özelliklerinin kişilik açı-
sından belirleyici olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu konuda yapılan bazı çalışma-
lar insanları fiziksel özelliklerine göre sınıflandırmaktadır. Bu konuda Sheldon
(1954), insanları fiziksel yapılarına göre endomorf, mezomorf ve ektomorf olarak
üçe ayırmıştır.
4. Ünite - Kişilik 81

Endomorf: Bu tip bireylerde fiziksel olarak karın bölgesinin daha geniş, beden
hatlarının daha yuvarlak, kasların gevşek, saçların seyrek, ciltlerin düzgün olduğu
görülmektedir. Genel olarak kilolu olan bu kişilerin hareketleri daha yavaştır. Ye-
mekten ve içmekten hoşlanırlar. Alkolden kolay etkilenirler. Topluktan hoşlanan,
bol gülen, neşeli ve arkadaş canlısı bir yapı sergilerler. Sevme ve tanınma isteği
yüksek, hoşgörülü, çabuk ve kolay duygulanıp, kaygılanan güvensiz kişilik özel-
likleri gösterirler.
Mezomorf: Kas, omuz ve beden yapıları gelişmiş güçlü atletik bir görünüme sa-
hiptirler. Canlı beden hareketleri, spor ve serüvenden hoşlanma, içinden geldiği gibi
davranma, acı ve sıkıntıya dayanıklı, kalabalık ve gürültüden hoşlanma gibi kişilik
özellikleri gösterirler. Ayrıca bu kişiler alkol aldıklarında kuşkulu, hak arayan sal-
dırgan bir tutum sergilerler.
Ektomorf: Bu tip kişiler beden özellikleri açısından ince uzun ve iyi gelişme-
miş kas yapısına sahip özellikler taşırlar. Hareketleri yavaştır. Olaylar karşısında
içe kapanık ve endişeli davranışlar sergilerler. Bedensel faaliyetten ziyade sürekli
zihinsel işlevlerle meşgul olma, akılcı yaklaşım, topluluk, kalabalık ve açık alanlara
çıkmaktan çekinme bu tip kişilerde sıklıkla görülür. Alkole karşı dayanıklıdırlar.
Resim 4.1
Bazı psikologlara göre
farklı beden yapıları
kendine özgü farklı
kişilik davranışlarını
yansıtmaktadır.

İnsanları fiziksel özeliklerine göre sınıflandıran kişilik kuramlarının insanları


belli sınırlar içersinde değerlendirdiklerini görmekteyiz. Aslında Sheldon da in-
sanların bu üç özelliğin karışımı kişilik yapılarını sergilediklerini ifade etmektedir.
Her insanda bu üç yapı da farklı oranlarda bulunmaktadır ve kişilik davranışlarını
etkilemektedir. Sonuç olarak yukarda bahsedilen bu üç özelliği tek başına sergile-
yen sadece ektomorf, mezomorf ya da endomorf insanlar bulmak çok nadir rastla-
nılacak bir durumdur. Son yıllarda yapılan istatistiksel çalışmalar beden yapısı ve
kişilik özellikleri arasındaki bağlantının sanıldığının aksine daha düşük olduğunu
göstermektedir. Elbette fiziksel özellikler, vücuttaki hormonlar ve benzeri fizyolo-
jik süreçler insan davranışını şekillendirmektedir. Fakat tek başına bedensel yapı-
nın kişiliği şekillendiren ana unsur olduğunu söylemek mümkün değildir.

Çevrenizdeki insanları inceleyiniz. Dış görünüşleri, vücut yapıları açısından kişilik


yapıları ile ne ölçüde örtüşmektedir? Tartışınız. 3
82 Birey ve Davranış

BİLİŞSEL-SOSYAL ÖĞRENME YAKLAŞIMLARI


Davranışçı görüşün daha çok bilişsel görüşe yaklaştığı bu alanda çalışan Albert Ban-
dura (1977-1986) her türlü dışsal uyarıcının insanı davranışını yönlendirdiği, insanın
edilgen olduğu bir yapıyı kabul etmez. Bandura’ya göre davranışlarda bireyin bilişsel
yapısı, öğrenme, deneyimler ve çevre ile olan etkileşimi önemlidir. Bireylerin değer-
lendirmelerinde, bireylerin beklentileri ve davranışın devamında gelen geri bildirim
etkilidir. Beklentiler davranışları yönlendirirken, davranışın ortaya çıkardığı durum
gelecekle ilgili beklentinin şekillenmesine neden olur.
Resim 4.12 Bandura’ya göre kişinin davranışları
sürekli olarak çevre ile etkileşim halinde-
Albert Bandura’ya
göre davranışlarda
dir. Bir şekilde davranışı belirleyen ödül
bireyin bilişsel yapısı, ve ceza gibi dışsal unsurlar ile düşünce ve
öğrenme, deneyimler beklentiler gibi içsel unsurlar etkileşimli
ve çevre ile olan bir şekilde bir sistemin parçalarını oluş-
etkileşimi önemlidir.
turmaktadır. Kişinin çevre ile olan etki-
leşimini Bandura karşılıklı belirleyicilik
olarak adlandırmaktadır. Birey davranışı
gerçekleştirmeden önce olası sonuçlarını
düşünür. Bu süreçte bireyin beklentileri
ve içsel etmenler davranışı etkilemektedir.
Örneğin bir kişi hoşlanmadığı biri ile iş
görüşmesi yapmak için yemek teklifi al-
maktadır. Fakat bütün gecesini bu kişi ile
geçirip gecesini mahvetmek istememekte-
dir. Bireyin içsel beklentisi bu daveti red-
Karşılıklı Belirleyicilik: detmesine sebep olur. Eğer hoşlanılmayan kişi gece yemekte işle ilgili çok önemli
Davranışı belirleyen ödül ve avantajlar sağlayacak fırsatları sunacağını ifade ederse, kişide dışsal beklentiler
ceza gibi dışsal unsurlar ile
düşünce ve beklentiler gibi ağır basarak daveti kabul etmesine neden olur. Eğer gece yemek güzel geçer ve
içsel unsurların etkileşimidir. hoşlanılmayan kişi de eğlenceli bir yemek geçirmeye neden olacak şekilde dav-
ranırsa, bireyin davranışları beklentilerini ve gelecek davranışlarını değiştirebilir.
Bandura, insanların gerçekten başarılı olacaklarına, değişebileceklerine inanma-
larını özyeterlik adını verdiği kavramla açıklamaktadır. Bazı insanlar kilo verme,
sigarayı bırakma ya da benzer durumlarda daha başarılı olmaktadırlar. Özyeterlik,
bireyin amaçlarına ne ölçüde ulaşabileceğini ortaya koyması açısından önemlidir.
Kişilik davranışları insanların kendi yaşamları üzerindeki denetim gücüne
bağlı şekilde farklılaşmaktadır. Rotter (1966-1975)’a göre birey davranışı gerçek-
leştirme gücünü kendinde görüyorsa bireyde içten denetimliliğin etkin olduğu
söylenebilir. Eğer bireyin davranışlarının şekillenmesinde bireyden daha baskın
şekilde çevre etkili oluyorsa, bireyin kişilik davranışlarının dıştan denetimli ol-
duğunu söylemek mümkündür. Bireyin kişilik davranışları bir uçta içten dene-
timlilik, diğer uçta dıştan denetimlilik olmak üzere değişen bir yapıdadır. İçten
denetimliliğe yakın kişi, yaşamının kendi kontrolünde ve istediği zaman değişti-
rebileceğine inanan kişidir. Örneğin yapılan araştırmalara göre, zayıflama prog-
ramlarında içten denetimli bireylerin daha kolay zayıfladıkları görülmektedir
(Cüceloğlu, 2006). İnsanların hayatlarının farklı dönemlerinde ve karşılaştıkları
farklı durumlarda farklı denetimlilik durumları geliştirdikleri görülmektedir.

Bandura’nın ortaya koyduğu Bilişsel-Sosyal öğrenmenin klasik öğrenme kuramla-


4 rından farkını açıklayınız.
4. Ünite - Kişilik 83

KİŞİLİK ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME TEKNİKLERİ


Kişilik değerlendirilirken kişiliği ortaya koyan davranışın değerlendirilmesi
önemlidir. Kişiliği en iyi şekilde ortaya koyan davranışın, daha doğrusu bireyin
normal koşullarda ortaya koyacağı kendine özgü davranışın değerlendirilmesi
için geçerli ve güvenilir bir değerlendirme aracı uygulanmalıdır. Bireyin değer-
lendirme sırasında ortaya koyacağı davranış o anlık ortamın getirdiği durum-
dan etkilenip kişilik ile ilgili istenen sonuçları veremeyebilir. Kişilik davranışla-
rını değerlendirmede araştırmacılar 4 farklı yönteme başvurmaktadırlar.

Bireysel Görüşme
Karşılıklı konuşma ve bilgi alma süreci olarak tanımlanabilecek olan bu süreç
genel olarak yapılandırılmış ya da yapılandırılmamış olabilmektedir. Bir şekilde
içerik önceden belirlenmiş ya da o anki konuşmalarla şekillenen bir yapıda gelişe-
bilmektedir. Örneğin bir klinikte görüşme yapan kişi bireylerin neden tedavi için
geldiklerine ilişkin sorularıyla karşısındaki kişi ile ilgili bilgi almaya çalışır ve bu
süreçte değişik birçok soruda bireyin davranışlarını izler. Bu süreçte görüşmenin
yol açacağı gerginlik kişiye özgü gerçek davranışların ortaya çıkmasını engelleye-
bilmektedir. Bu sebeple bu tür gözlemlerle beraber farklı kişilik ölçüm araçlarının
devreye sokulması faydalı olacaktır.

Gözlem
Bireyin günlük hayatında ortaya koyduğu kendine özgü davranışları doğal ha-
linde gözlem kapsamında incelenebilir. Bu süreçte birey eğitilmiş bir gözlemci
tarafından özel olarak düzenlenmiş deneysel ortamda ya da doğal ortamda gözle-
nir ve kişilik davranışlarına ilişkin saptamalar yapılır. Örneğin 5-6 yaş çocukları
kendi anaokullarında ya da her zaman vakit geçirdikleri oyun bahçesinde gözle-
nebileceği gibi, bu yaş grubu çocuklar araştırmacılar tarafından özel düzenlenmiş
bir ortamda da kontrollü bir şekilde gözlenebilirler. Gözlem süreci bireyin ortaya
koyduğu davranışlar ve çevrenin bu davranışlarla olan etkileşimini gözlemek açı-
sından önemlidir. Bu sebeple gözlem, davranışçıların ve sosyal öğrenme yakla-
şımcıların en çok kullandıkları araştırma yöntemlerindendir.

Kişilik Envanterleri
Objektif Testler: Bireylerin belli durumlara yönelik tepkilerini, duygu ve dü-
şüncelerini standart bir sürece göre uygulanıp puanlandığı yazılı testler bu gruba
girmektedir. Bu testler bireylerin kendileri tarafından doldurulur. Bu süreçte bi-
reylerin verdikleri cevapların doğruluğu önkoşuldur. Bireylerin kendilerinin bile
farkında olamadıkları yanlarını teste yansıtmaları sorun olabilmektedir. Benzer
testlerin önceden cevaplanmış olması deneğin bu testle olan aşinalığıyla birlikte
gerçekçi sonuçlar alınması engelleyecektir.
Kullanımı en yaygın kişilik ölçeği Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envante-
ri (MMPI), duygu, heyecan tepkileri, fiziksel ve psikolojik unsurları içeren 550
maddeden oluşmaktadır. Bu maddeler “Hiçbir zaman heyecan hissedebilmek
için tehlikeli bir şey yapmam”, “Çok az hayal kurarım” “Çabuk yorulurum” gibi
ifadelerdir. Denekten bu ifadeleri “doğru”, “yanlış” ya da “bilmiyorum” şeklinde
cevaplaması beklenir. Teste ilişkin olarak çok sayıda “bilmiyorum” seçeneğinin
işaretlenmesi testin geçersiz olmasına neden olur. Bu test kapsamında alt ölçek-
lerle depresyon, erkeklik-kadınlık, paranoya, şizofreni gibi benzer birçok unsura
ilişkin veriler elde edilmektedir.
84 Birey ve Davranış

Projektif Testler: Rorschach Testi; 1920 lerde Hermann Roscharch tarafından


geliştirilen bu testte oldukça karmaşık mürekkep lekelerinden oluşan 10 kart dizi-
si kullanılmaktadır. Bireyler kartlarda ne gördüklerini ve neden öyle gördüklerini
anlatırlar. Katılımcılar lekeleri bulundukları yer, belirleyici unsurlar ve kapsam
açısından değerlendirirler. Bu süreçte gösterilen şeklin katılımcı tarafından bütün
olarak mı yoksa herhangi bir parçası itibariyle mi yorumlandığı, gölgelerin, renk-
lerin, şeklin değerlendirilmesindeki diğer farklılıklar önemlidir.
Tematik Algı Testi; 1930larda Henry Murray tarafından geliştirilmiştir. De-
neklere kişiler ve olaylar ile ilgili belirsiz resimler gösterilerek, bu resimle ilgili
Resim 4.13
bir hikaye oluşturmaları isten-
mektedir. Bireyin oluşturduğu
Rorschach testinde
deneğe gösterilen
hikayelerde bireyin o hikayede
kartlardaki mürekkep kendini başrolde olayın kah-
lekelerini yorumlama ramanı ya da yan rolde mi ko-
şekli kişiliği hakkında numlandırdığı önemlidir. Kişi
ipuçları vermektedir.
gördüğü resmi bireysel yaşantı-
ları doğrultusunda algılamak-
tadır. Öte yandan hikayelerin
içeriği, anlatımlarda dilin kul-
lanımı, akıcılığı, belirli anlatım
kalıpları, takılmalar, tutarlılık
önemli ipuçları verebilmekte-
dir. Bu uygulamalar danışan
ve terapist arasındaki iletişimi
başlatma adına önemlidir. Günümüzde yaygın olarak kullanılmasa da projektif
testler terapist ve kişi arasında duyguları ve düşünceleri açma ve onları tanımla-
mada terapiste önemli bilgiler sağlayabilmektedir.

Projektif testler tek başlarına kişiliği tanımlamada etkili olabilir mi? Bu testler de-
5 nekler hakkında bilgi almayı ne şekilde kolaylaştırabilmektedir? Örnekler vererek
tartışınız.
4. Ünite - Kişilik 85

Özet
Kişiliği meydana getiren kavramları ve kişilik davra- bilinçdışı kavramlara değinir. Freud’a göre bi-
1 nışlarını şekillendiren unsurları betimlemek. reyin davranışlarına yön veren cinsel dürtünün
Ç evremizdeki birçok insanı tanımlarken doğru doyurulma isteği Freud’un kişilik kuramını bi-
ya da yanlış olarak kişilik kavramını kullanırız. çimlendirmektedir. Cinsel enerjinin vücudun
Kişilik, bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu ve belli bir bölgesinde saplanması durumunda
bireyi diğer bireylerden farklılaştıran, tutarlı çocuk oral, anal, fallik ve genital dönemleri ge-
ve yapılaşmış ilişki biçimi olarak tanımlanabi- çerek kişilik gelişimini sürdürür. Jung ise egoyu
lir. Kişilik tanımlarından yola çıkarak bireyin kişisel bilinçdışı ve ortak (kolektif) bilinçdışı
davranışlarının kişilik davranışı olması için olmak üzere iki alanda inceler. Ortak düşünce
diğer bireylerden farklılaşan nitelikte ve ayırı- ve davranış kalıplarının oluşturduğu persona,
cı olması, tutarlı bir yapıda olması, yapılaşmış anima, animus gibi önemli arketip kavramları
ve kalıplaşmış olması gerekmektedir. Kişilik kuramında yer almaktadır. Jung ayrıca bireyleri
davranışlarını şekillendiren bir diğer unsur ise ilgilerin yöneldiği alan açısından içe dönüklük
ilişki kuruş biçimidir. Kişilik çok sayıda farklı ve dışadönüklük altında ikiye ayırmaktadır. Ad-
birimden oluşan bir sistem olarak düşünülür- ler ise Freud’un ortaya koyduğu id, ego ve supe-
se, bu sistemde yer alan tüm kişilik özellikleri regonun çatışmasıyla ortaya çıkan kişilik yapı-
ve buna bağlı davranış özelliklerinin birbirleri sından farklı olarak insanların doğuştan olumlu
ile uyumlu olması beklenir. Kişiliğin gelişme- güdülere sahip olduğunu ve kendilerini bireysel
sinde ve şekillenmesinde biyolojik faktörler ve olarak en üst seviyelere taşımak ve mükemmel
çevresel faktörler etkili olabilmektedir. Her bi- olmak için çaba gösterdiklerini ifade eder. Ad-
reyin çevresinde gerçekleşen olaylara, toplum- ler ayrıca kişilik gelişiminin ilk yıllarında ailenin
sal baskılara tepkileri de farklı olabilmektedir. kişilik gelişimine olan etkisini vurgulamaktadır.
Bunun sebebi biyolojik farklar olabildiği gibi, Freud’un cinselliği ön plana almasının yanında,
bireyin kendine örnek aldığı örnek kişiler ya doğuştan erkek ve kadın kişilik yapılarının fark-
da daha önce yaşamış olduğu benzer durumlar lılaştığı ile ilgili iddialarına karşı çıkan Horney,
sonucu karşılaştığı olumlu ya da olumsuz tec- yetişkinlerin sorunlarını çözmede kısaca duy-
rübeler olabilir. Bunun yanında yaşanan özel guların değişkenliği olarak tanımlanan nevrotik
anlar, ağır hastalıklar, ani kayıplar da kişilik eğilimlerden birini benimsediğini öne sürmek-
davranışlarının şekillenmesinde etkili olabil- tedir. Horney, duygusal sorunlarla uğraşmada ve
mektedir. bireyin kendi güvenliğini sağlamada insanlara
yönelmek, insanlara karşı hareket etmek ve in-
Psikodinamik yaklaşımı tanıyıp, bu alanda çalı- sanlardan uzaklaşmak gibi nevrotik eğilimlerin
2 şan farklı kuramcıların kişiliğe farklı bakış açıla- etkili olduğunu ileri sürmektedir. Eriksona göre
rını karşılaştırmak. ise ego aslında kişiliği oluşturan güçlü ve diğer-
Psikodinamik yaklaşımda kuramcılar psişik lerinden bağımsız bir yapıdır. Kimlik, bireysel-
enerjinin davranışlar üzerindeki etkisi üzerinde lik ve biriciklik duyguları ile beraber geçmiş ve
çalışmaktadırlar. Psikodinamik kuramlar, kişili- gelecekle bütünleşen ve sürekli bir yapı gösteren
ğin bilinçdışı (bilinçaltı) unsurlarla şekillendiği- karmaşık içsel durumdur.
ni savunmaktadırlar. Bu yaklaşımın en önemli
öncüsü Sigmund Freud’tur. Freud’a göre insan İnsancıl yaklaşıma ilişkin kuramların kişiliğe ba-
davranışının temelinde bilinçdışı güdüler ve 3 kış açılarını açıklamak.
dürtüler bulunmaktadır. Freud insan davranışı- İnsanlar Freud’un iddia ettiği gibi sürekli ola-
nın temelinin cinsellik ve saldırganlık içgüdüle- rak içten gelen dürtülerin ve çatışmaların yön-
rinden kaynaklandığını vurgular. lendirdiği varlıklardan öte değişme ve gelişme
Freud’a göre kişilik; id, ego, superego olarak ad- potansiyeli olan bir yapıya sahiptirler. Yine aynı
landırdığı yapıların etkileşimlerinden meydana şekilde bireyler öğrenme yaklaşımlarında ol-
gelmektedir. Öte yandan bilinçöncesi, bilinç ve duğu gibi sadece dışarıdan gelen ödül ve ceza
86 Birey ve Davranış

ile yönlendirilecek pasif varlıklar değildirler. rinde, bireylerin beklentileri ve davranışın deva-
Bu yaklaşımda insanlar kendi eylemlerinden mında gelen geri bildirim, davranışın ve geleceğe
sorumlu tutulmaktadır. Bu yaklaşımda şimdi ilişkin beklentilerin şekillenmesinde etkilidir.
ve burada anlayışı altında önemli olan bireyin Beklentiler davranışları yönlendirirken, davra-
kendisini ve çevresini o an için nasıl algıladığı nışın ortaya çıkardığı durum gelecekle ilgili bek-
ve seçimlerini ne şekilde oluşturduğudur. Bire- lentinin şekillenmesine neden olur. Bandura’ya
yin benlik kavramını, kim olduğu ya da ne yap- göre kişinin davranışları sürekli olarak çevre ile
mak istediği konusunda potansiyelini geliştirme etkileşim halindedir. Bandura bu durumu karşı-
çabası ise kendini gerçekleştirme eğilimi olarak lıklı belirleyicilik olarak adlandırmaktadır. Birey
tanımlanmaktadır. Genel olarak aileler ve çevre, davranışı gerçekleştirmeden önce olası sonuçla-
bireylerin çocukluklarından itibaren sevgi saygı rını düşünür. Bu süreçte bireyin beklentileri ve
ve yakınlığı belirli koşullara bağlayarak vermek- içsel etmenler davranışı etkilemektedir. Bandu-
tedir. Koşullu olumlu kabul olarak nitelendirilen ra, insanların gerçekten başarılı olacaklarına,
bu durumda örneğin, aileler çocuklarını tüm değişebileceklerine inanmalarını özyeterlik adı-
yönleriyle değil, sadece belli özellikleriyle değer- nı verdiği kavramla açıklamaktadır. Kişilik dav-
lendirirler ve onları sevme durumunu belirli bir ranışları insanların kendi yaşamları üzerindeki
koşula bağlarlar. denetim gücüne bağlı şekilde farklılaşmaktadır.
Rotter’a göre birey davranışı gerçekleştirme gü-
Kişiliği tanımlamada ayırıcı özellik yaklaşımı- cünü kendinde görüyorsa bireyde içten dene-
4
nın ve bu alanda çalışan kuramcıların nasıl timliliğin etkin olduğu söylenebilir.
farklılaştığını açıklamak.
Bazı araştırmacılar kişiliği değerlendirirken ki- Kişilik ölçümünde ve değerlendirmede kullanılan
şiden kişiye değişen kalıcı tutarlı kişilik özellik- 6 yöntemleri, envanterleri ve ölçü araçlarını tanımak.
lerine göre sınıflandırma yapma yoluna gitmiş- Karşılıklı konuşma ve bilgi alma süreci olarak
lerdir. Bu özellikler bireylerin kendilerini ya da bireysel görüşme ve bireyin günlük hayatında
diğer bireyleri değerlendirirken kullandıkları ortaya koyduğu kendine özgü davranışlarının
heyecanlı, neşeli, kurnaz, anlayışlı gibi adlandı- doğal halinde ya da yapılandırılmış bir ortam-
rılan özelliklerdir. Çok sayıdaki bu kişilik özel- da incelendiği gözlem yöntemi kişilik değer-
liği faktör analizi adı verilen istatistiksel yön- lendirmede kullanılır. Bireylerin belli durum-
temle daha az sayıda boyuta indirgenmektedir. lara yönelik tepkilerini, duygu ve düşüncelerini
Yürütülen araştırmalar sonucunda en sık kar- standart bir sürece göre uygulanıp puanlandığı
şılaşılan faktörler nevrotik, dışa dönük, açıklık, objektif testlerden kullanımı en yaygın kişilik
uyumluluk, özdisiplin olmak üzere Büyük Beşli ölçeği Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envante-
olarak adlandırılmaktadır. Eysenck ise kişiliğin ri (MMPI), duygu, heyecan tepkileri, fiziksel
oluşumunda içedönüklük ve dışadönüklük ile ve psikolojik unsurları içeren 550 maddeden
birlikte değişkenlik ve değişmezlik boyutlarının oluşmaktadır. Bu test kapsamında alt ölçeklerle
kişilik davranışlarının şekillenmesinde önemli depresyon, erkeklik kadınlık, paranoya, şizofre-
olduğunu ileri sürmektedir. Sheldon da, insanla- ni gibi benzer birçok unsura ilişkin veriler elde
rı fiziksel yapılarının kişilik özellikleri açısından edilmektedir. Projektif testlerden Rorschach
önemli olduğunu vurgulayarak, insanları vücut Testinde karmaşık mürekkep lekelerinden olu-
yapılarına göre endomorf, mezomorf ve ekto- şan 10 kart dizisi kullanılmaktadır. Bireyler kart-
morf olarak üçe ayırmıştır. larda ne gördüklerini ve neden öyle gördüklerini
anlatırlar. Bir diğer projektif test olan Tematik
Bilişsel sosyal öğrenme yaklaşımının kişiliğe ba- Algı Testinde deneklere kişiler ve olaylar ile il-
5 kışı ve diğer kuramlardan farklılaşan yönlerini gili belirsiz resimler gösterilerek, bu resimle ilgi
betimlemek. bir hikaye oluşturmaları istenmektedir. Bireyin
Bandura’ya göre davranışlarda bireyin bilişsel oluşturduğu hikayelerden yola çıkarak bireyin o
yapısı, öğrenme, deneyimler ve çevre ile olan et- hikayede kendini başrolde olayın kahramanı ya
kileşimi önemlidir. Bireylerin değerlendirmele- da yan rolde mi konumlandırdığı önemlidir.
4. Ünite - Kişilik 87

Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi kişilik davranışlarını be- 6. Erikson’a göre ailesi ve çevresi tarafından diğer
lirleyen özelliklerle ilgili ifadelerden biri değildir? çocuklarla kıyaslanma, öğretmenin ilgisini kazanma,
a. Kişilik davranışları bireye özgüdür. diğer çocuklar tarafından sevilme isteği gibi unsurlar
b. Kişilik davranışları tutarlıdır. aşağıdaki hangi evrede görülmektedir?
c. Kişilik davranışları çevreye göre sürekli değişir. a. Girişkenliğe karşı suçluluk duyma
d. Kişilik davranışları kalıplaşmıştır. b. Başarıya karşı aşağılık duygusu
e. Kişilik davranışları ilişki kuruş biçimini etkiler c. Kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası
d. Yakınlık kurmaya karşı soyutlanma
2. Aşağıdakilerden hangisi psikodinamik yaklaşımı e. Üretkenliğe karşı durgunluk
izleyen kuramcılar arasında yer almamaktadır?
a. Albert Bandura 7. Freud insan davranışının temelinin hangi içgüdü-
b. Sigmund Freud lerden kaynaklandığını vurgular?
c. Alfred Adler a. Biyolojik ve çevresel
d. Erik Erikson b. Üretkenlik ve durgunluk
e. Carl Gustave Jung c. Mutluluk ve hüzün
d. Cinsellik ve saldırganlık
3. Kişilik davranışlarının şekillenmesini sağlayan ki- e. Bireysellik ve toplumsallık
şinin çevre ile olan etkileşimini Bandura nasıl adlan-
dırmaktadır? 8. Aşağıdaki kişilik özeliklerinden hangisi Büyük
a. Özyeterlik Beşli olarak adlandırılan kişilik özellikleri içersinde yer
b. Ödünleme almaz?
c. Koşulsuz olumlu kabul a. Atılganlık
d. Toplumsallık b. Nevrotik
e. Karşılıklı belirleyicilik c. Dışa dönük
d. Uyumluluk
4. Aşağıdakilerden hangisi bireyin davranışlarında e. Özdisiplin
toplumsal yapı içersinde şekillenen kurallar, gelenekler
ve kişiliğin ahlaki boyutunu içeren yapıyı tanımlamak- 9. Oldukça karmaşık mürekkep lekelerinden oluşan
tadır? ve bireylerin kartlarda ne gördüklerini ve neden öyle
a. Ego gördüklerini anlattıkları test aşağıdaki seçeneklerden
b. Superego hangisinde yer almaktadır?
c. İd a. Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri
d. Benlik b. Tematik algı testi
e. Bilinçdışı c. Rorschach Testi
d. Objektif test
5. Ortak bilinçdışında insanoğlunun geçmiş yaşantı- e. Faktör analizi
larından deneyim ve ortak anılarından oluşmuş ortak
düşünce ve davranış kalıplarına ne ad verilir? 10. Farkında olamadığımız ama kolaylıkla hatırlanabi-
a. Superego lecek bilgiler aşağıdakilerden hangisini oluşturur?
b. İd a. Kolektif bilinç
c. Arketip b. Bilinçaltı
d. Ego c. Bilinçdışı
e. Oedipus d. Bilinçöncesi
e. Bilinç
88 Birey ve Davranış

Yaşamın İçinden
BEYNİNE SAPLANAN SERSERİ KURŞUN KİŞİLİ- Uzmanı Opr. Dr. Ozan Ganiüsmen’ü arayan Dr. Cık-
ĞİNİ DEĞİŞTİRDİ la, “Beyin kanamalı bir hasta var. Durumu kötüleşiyor,
Konuşkan, neşeli biri olan Tuncay Alhan’ın kafasına vakit kaybetmeden ameliyata almalıyız” dedi.
bir kurşun isabet etti. Beynine giren kurşun onu öl- Hemen ameliyathane hazırlandı. Dr. Ganiüsmen, Dr.
dürmedi fakat tamamen farklılaştırdı. Alhan, şimdi Doktor Ulaş Cıkla, Dr. Engin Çiftçi, 1.5 saat süren ope-
çok sinirli ve durgun biri. rasyonda bir kısmı beyne, bir kısmı da kafatasına sap-
ERKAN DOĞAN (HABER MERKEZİ) 01 Ocak 2000 lanan kurşunu çıkarttı. Operasyonun ardından sağlığı-
Yenişehir’deki bir kasap dükkanında kalfalık yapan Tun- na kavuşan Tuncay Alhan, üç gün yoğun bakımda, bir
cay Alhan’ın kafasına giren kurşun, genç adamın kişili- hafta da serviste tedavi gördükten sonra taburcu edildi.
ğini tamamen değiştirdi. Beynin kişilik merkezine baskı Çıkan kurşun emniyete teslim edildi.
yapan kurşun nedeniyle, bir zamanlar çok konuşan ve
hareketli bir insan olan Tuncay Alhan, olaydan sonra si- Taburcu olduktan sonra
nirli, durgun biri haline geldi. Alhan’ın bundan sonraki hayatı tamamen değişti. Kur-
şunun beyninin ön kısmındaki davranışsal bölgeyi tah-
Dolmuşla hastaneye rip edip çalışma sistemini etkilemesi nedeniyle kişiliği
Yenişehir’de Nu- değişti.
mune Sakatat Hastaneden taburcu olduktan sonra onu kimse tanı-
isimli kasapta yamadı. Bu olaydan önce çok hareketli, çok konuşan,
kalfa olarak çalı- sakin bir insan olan Alhan, ameliyatın ardından, birden
şan Tuncay Alhan sinirlenen, asabi ama günün her anında durgun, sessiz
için 18 Şubat 2005 biri oldu çıktı.
tarihine kadar Sabahları herkesi selamlayan Alhan, kimseye “günay-
her şey olağan- dın” bile demez oldu. Kaza anında kafasına kurşun isa-
dı. Ballıkuyu’da bet ettiğinin farkına varmadığını ve kazayı tam olarak
annesiyle ya- hatırlayamadığını anlatan Alhan, “Kazadan sonra biraz
şayan Alhan’ın durgunlaştım, eskisi gibi insanlarla çok fazla sohbet et-
Yenişehir’de çalıştığı kasap dükkanın çevresinde sürekli miyorum. Bendeki bu değişikliklerin nedenini anlamış
kavgalar oluyordu. o gün de silah seslerini duyan Alhan, değilim” dedi.
ne olduğunu anlamak için dükkanın önüne çıktı. Alhan’ın işyeri arkadaşları ise, “Kazadan sonra onu ta-
5-10 dakika geçtikten sonra yanına gelen çırağı, “Usta nıyamaz olduk. Az konuşan ve sinirli biri oldu çıktı”
kafan kanıyor” dedi. Çatışmada sıkılan bir kurşun, diye konuştu.
Alhan’ın başına isabet etmişti fakat Alhan bunu fark bile
UZMANLAR NE DİYOR?
etmemişti. Ne olduğunu anlamadan BasmaneTepecik
Yaşama ihtimali çok zayıf olur
hattı dolmuşuna binip 200 metre ilerideki İzmir Tepecik
Tuncay Alhan’ı ameliyat eden ekibin başkanlığını ya-
Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gitti ve yürüyerek has-
pan İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi
tanenin acil servisine başvurdu.
Beyin ve Sinir Cerrahisi Servisi’nde görevli Opr. Dr.
Ozan Ganiüsmen, “Beynine kurşun girenlerin yaşama
Nefes kesen kurtuluş
ihtimali çok zayıftır. Bu benim, beynine kurşun girip
Acil serviste Alhan’ı muayene eden Dr. Ulaş Cıkla, has-
yaşattığım ikinci hastam. Beynin ön kısmında kişilik
tanın kafasında bir delik olduğunu gördü ve hemen
merkezi var. Kurşun ya da bir tümör bu bölge üzerinde
röntgen çekilmesini istedi. Röntgende ayakta hastane-
baskı oluştuğunda hastanın kişiliğini değiştirebiliyor.
ye gelen hastanın, kafatasını parçalayıp beynine kurşun
Ancak frontal bölgeye kurşun isabet eden her hastanın
girdiği görüldü.
da kişiliği değişmiyor” diye konuştu.
Alhan’da beyin kanamasından dolayı bilinç kaybı oluş-
tuğunu gören Dr. Cıkla, hastayı tomografi çekilmeden
ameliyathaneye gönderdi. Beyin ve Sinir Cerrahisi
4. Ünite - Kişilik 89

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı


“Tam olarak keşfedilemedi” Sıra Sizde 1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Beyin Cerra- Freud’a göre kişilik; id, ego, superego olarak adlandır-
hisi Pediatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yusuf dığı yapıların etkileşimlerinden meydana gelmektedir.
Erşahin, beynin frontal bölgesinin kişilik merkezini Doğuştan gelen ve bilinçdışı istek ve güdülerden olu-
oluşturduğunu belirterek, şunları söyledi: şan id sürekli haz peşindedir. Sürekli olarak bu istek ve
“Beynin ön tarafındaki davranışsal bölge etkilenen güdülere yönelik doyum arayan ve acıdan kaçan id için
kişinin davranışları değişebilir. Bu değişiklik iki türlü dünyadaki gerçeklik önemli değildir. İd için önemli
olabilir. Bu bölgeye kurşun girmesiyle tahribat olursa olan bir an önce bu isteklerin doyurulması ya da sıkın-
kişide uyuşukluk ve durgunluk oluşur. Bu bölgeye ya- tı veren durumdan kaçılmasıdır. İd bu süreçte tepkisel
kın bir tümör varsa ve bölgeyi uyarırsa tam tersi olur. davranışlar ve arzu gerçekleştirme yoluyla haz alma
durumuna ulaşmaya çalışır. Bazı zamanlarda da id bu
Bilim dünyasında bu tam olarak keşfedilmiş değil. “
haz arayışlarına çözüm bulamayan ego, id ve superego
arasındaki kaygıyı azaltma adına gerçekliği bir şekilde
Kaynak: http://www.psikoyorum.com/Beynine_sapla-
değiştirir. Üstesinden gelebileceği bir hale getirir. Ör-
nan_serseri_kursun_kisiligini_degistirdi_284.html
neğin işyerinde patronuna kızan birey bu kızgınlığı-
nı idden gelen baskı neticesinde hazza dönük şekilde
gidermek isteyecektir. Patrona kızmak superegodan
kaynaklı olarak işten çıkarılma, diğerleri tarafından
saldırgan olarak nitelendirilme gibi toplumsal yapıyla
ilgili birçok sonucu beraberinde getireceğinden, birey
egonun arabuluculuğuyla bu baskıyı sonuçları açısın-
dan kendisine zarar vermeyecek şekilde çözümlemeye
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı çalışır. Bir şekilde kişi ya rüyasında patronunu dövdü-
1. c Yanıtınız yanlış ise “Kişilik Kavramı” konusunu ğünü hayal edebilir ya da eve gidip karısına ya da ço-
yeniden gözden geçiriniz. cuklarına bağırabilir. Daha ağır baskılar sonucu bilinç
2. a Yanıtınız yanlış ise “Psikodinamik Yaklaşım” altına itilmiş duygu ve düşünceler neticesinde örneğin
konusunu yeniden gözden geçiriniz. babasından nefret eden bir kız çocuğu bir şekilde far-
3. e Yanıtınız yanlış ise “Bilişsel Sosyal Öğrenme kında olmadan evlenmekten kaçabilir.
Yaklaşımı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
4. b Yanıtınız yanlış ise “Sigmund Freud” konusu- Sıra Sizde 2
nu yeniden gözden geçiriniz. İnsancıl yaklaşıma göre insan kendisi ve doğa ile uyum
5. c Yanıtınız yanlış ise “Carl Gustave Jung” konu- içinde yaşamak ister. Bilinçli seçimler yaparak sürekli mut-
sunu yeniden gözden geçiriniz. luluk arar. İnsanlar temelde iyidirler. Aynı şekilde bireyler
6. b Yanıtınız yanlış ise “Erik Erikson” konusunu sadece dışarıdan gelen ödül ve ceza ile yönlendirilecek pa-
yeniden gözden geçiriniz. sif varlıklar değildirler. İnsanlar kendileri için en iyiye ulaş-
7. d Yanıtınız yanlış ise “Psikodinamik Yaklaşım” mak adına seçimler yapmaktadır. Birey bu seçimlerinden
ve ortaya koydukları davranışlardan kendisi sorumludur.
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
İnsancıl psikologlar insanların kendi yaşamları üzerinde
8. a Yanıtınız yanlış ise “Ayırıcı Özellik Yaklaşımı”
denetim gücü olan, bazı fiziksel kısıtlamalar olsa da her
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
şeyi değiştirebilme gücüne sahip varlıklar olarak görmek-
9. c Yanıtınız yanlış ise “Kişiliğin Ölçümü ve De-
tedirler. Bu sebeple herhangi bir davranışı “beni çevrem
ğerlendirilmesi” konusunu yeniden gözden ge-
bu yola itti”, “farklı bir ortamda büyüseydim, çok farklı biri
çiriniz. olurdum” gibi ifadeler bu yaklaşımda pek önemli değildir.
10. d Yanıtınız yanlış ise “Psikodinamik Yaklaşım” Çevre ve dış unsurlardan ziyade bireyin potansiyeli ve ter-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. cihleri önem kazanmaktadır. Bu sebeple bu yaklaşımdaki
kuramcılar için bireyin başından geçen daha önceki olay-
ların pek önemi yoktur ve çocukluk yaşantısındaki olaylar
90 Birey ve Davranış

birey davranışını belirlemede o kadar da etkili değildir. Sıra Sizde 5


Bir şekilde yapılan herhangi bir yanlış davranış için o anki Projektif testler çoğu zaman tek başlarına tümüyle kişi-
koşulların ortaya koyduğu bir sonuç diyebilmek mümkün lik davranışlarının açıklamakta yeterli olamamaktadır.
değildir. Birey kendini gerçekleştirme yolunda en üstün Fakat bu testler deneklerin testi uygulama sırasında
meziyetlere ulaşmaya çalışmalıdır. Bu yaklaşımda şimdi kendilerini açmalarını kolaylaştırmaktadır. Bu yol-
ve burada anlayışı altında önemli olan bireyin kendisini ve la iletişimi başlatan uygulayıcı aldığı ipuçları ile bazı
çevresini o an için nasıl algıladığı ve seçimlerini ne şekilde kişilik davranışlarının sebeplerini daha iyi anlayabil-
oluşturduğudur. mektedir. Gördüğü mürekkep lekelerine ilişkin yaptığı
çıkarımlarda denek gerek anlatımı, takıldığı noktalarla
Sıra Sizde 3 ve sözsüz ifade şekilleriyle testi uygulayanlara ipuçla-
İnsanları fiziksel özeliklerine göre sınıflandıran kişilik rı vermektedir. Örneğin Tematik Algı Testinde denek
kuramlarının insanları belli sınırlar içersinde değer-
kendisine gösterilen kapıdan içeri bakan kadın res-
lendirdiklerini görmekteyiz. Çevremize baktığımız
mine yaptığı “kadın oğlunu özlüyor, onun yokluğunu
zaman bu kuramlar doğrultusunda bazı insanların
arıyor” gibi yorumlar ve bunu anlatış biçimi ile kendi
belli özellikler sergilediğini söyleyebiliriz. Örneğin
hayatıyla ilgili kendi annesine duyduğu özleme dair
şişman bir arkadaşımızın neşeli ve sempatik olduğunu
önemli ipuçlarını iletiyor olabilir. Bu süreçte testi uy-
gözlemleyebiliriz. Fakat tüm bireyleri sadece dış görü-
nüşlerine göre kişilik olarak sınıflandırmak son yıllar- gulayanların bireyin tüm davranışlarını iyi gözlemle-
da popülerliğini kaybetmiştir. Bu sebeple son yıllarda yip yorumlaması önem kazanmaktadır.
yapılan istatistiksel çalışmalar beden yapısı ve kişilik
özellikleri arasındaki bağlantının sanıldığının aksine
daha düşük olduğunu göstermektedir. Doğal olarak
fiziksel özellikler, vücuttaki hormonlar ve benzeri fiz-
yolojik süreçler insan davranışını şekillendirmektedir.
Örneğin ergenlikte ani değişimlerle ortaya çıkan yeni
beden yapısı birçok kişi için istenilen şekilde olmaya-
bilir. Bu süreçte bireylerin vücutlarına ilişkin algılama-
ları sonucu, düşük benlik saygısı geliştirebilirler ve bu
durum da kişilik davranışlarını etkileyebilir. Ergenlik
döneminde aşırı kilolu olan bir çocuk bu durumun
sıkıntılarını yetişkinliğinde kilolu bir insan olmasa da
kalıcı bir şekilde kişilik davranışlarına yansıtabilir.

Sıra Sizde 4
Albert Bandura’ya göre her türlü dışsal uyarıcının in-
san davranışını yönlendirdiği, insanın edilgen olduğu
bir yapı geçerli değildir. Bandura davranışlarda bireyin
bilişsel yapısı, öğrenme, deneyimler ve çevre ile olan
etkileşiminin önemli olduğunu vurgular. Sadece dışsal
ödül ve ceza değil, bireylerin durum değerlendirme-
lerinde, davranışla ilgili geri bildirim ve beklentileri
de önemlidir. Beklentiler davranışları yönlendirirken,
davranışın ortaya çıkardığı durum gelecekle ilgili bek-
lentinin şekillenmesine neden olur. Bandura’ya göre
kişinin davranışları sürekli olarak çevre ile etkileşim
halindedir. Bir şekilde davranışı belirleyen ödül ve ceza
gibi dışsal unsurlar ile düşünce ve beklentiler gibi içsel
unsurlar etkileşimli bir şekilde bir sistemin parçaları-
nı oluşturmaktadır. Birey davranışı gerçekleştirmeden
önce olası sonuçlarını düşünür ve davranışlarını bu
doğrultuda şekillendirir.
4. Ünite - Kişilik 91

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Yararlanılan İnternet Adresleri


Kaynaklar
Atkinson, R.L, Atkinson, R.C. & E. R. Hilgard. (1995). RESİM 4.1
Psikolojiye Giriş II. Çev. K. Akay, M. Akay, A. Ya- http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/ima-
vuz. İstanbul: Sosyal Yayınlar . ges/kisilik1.jpg
Arkonaç, S., A. (2003). Psikoloji: Zihin Süreçleri Bili- RESİM 4.2
mi. İstanbul:Alfa Yayınları http://img238.imageshack.us/img238/1259/freudhh0.
Baymur, Feriha. (1978). Genel Psikoloji. İstanbul: İn- jpg
kilap ve Aka Yayınevi. RESİM 4.3
Burger,J. M. (2006). Kişilik. Çev. İ. D. Erguvan Sarıoğ- http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/
lu. İstanbul: Kaknüs Yayınları thumb/5/59/Id_ego_superego.jpg/503pxId_ego_
Cüceloğlu, D. (2006). İnsan ve Davranışı. İstanbul: superego.jpg
Remzi Kitabevi RESİM 4.4
Köknel, Ö.(2005) Kişilik. İstanbul:Altın Kitaplar http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/ima-
Morgan, Clifford T. (2004) Psikolojiye Giriş. S. Kara- ges/oral.jpg
kaş (ed). Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları. RESİM 4.5
Morris. C., G. (2002). Psikolojiyi Anlamak. Çev. B. http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/ima-
Ayvaşık, M. Sayıl Ankara: Türk Psikologlar Derne- ges/anal.jpg
ği Yayınları RESİM 4.6
Smith,E. E NolenHoeksema, S., Fredrickson, B. L., Lof- http://www.borrasart.com/
tus, G.R. (2003) Atkinson&Hilgard’s Introduction RESİM 4.7
to Psychology, 14th edition Thomson Learning Bel- http://www.lifecourseinstitute.com/
mont USA RESİM 4.8
Weber A. L (1991) Introduction to Psychology. New http://www.jameshyman.com/
York: Harpers Colins Publishers RESİM 4.9
http://www.ptypes.com/karen_horney.jpg
RESİM 4.10
www.davidsonfilmsstore.com/images/erik06.jpg
RESİM 4.11
http://img89.imageshack.us/
RESİM 4.12
http://news.stanford.edu/.../february22/ppl022206.
html
RESİM 4.13
http://www.kisiliktest.com/ssresim/kisilik_testleri.jpg
Sorularla Öğrenelim

SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ


Ünite 4: Kişilik

Kişilik Kavramı

1. Kişilik nedir?
Cevap: Psikolojide ise kişiliği, bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu ve bireyi diğer bireylerden farklılaştıran, tutarlı ve yapılaşmış ilişki
biçimi olarak tanımlamak mümkündür. Bir başka ifade ile kişilik, bireyin fiziksel ve sosyal çevreyle ilişki kurma biçimini şekillendiren,
bireyi diğerlerinden ayıran, kendine özgü duygu, düşünce ve davranış kalıplarıdır.

2. Kişilik davranışlarının özellikleri nelerdir?


Cevap: Kişilik tanımlarından yola çıkarak öncelikli olarak bireyin davranışlarının diğer bireylerden farklılaşan nitelikte ve ayırıcı olması
gerekmektedir. Öte yandan kişinin davranışının zaman geçse de değişmeyen, tutarlı bir yapıda olması önemlidir. Kişilik davranışları ile
ilgili bir diğer özellik ise, davranışın yapılaşmış ve kalıplaşmış olmasıdır. Kişilik çok sayıda farklı birimden oluşan bir sistem olarak
düşünülürse, bu sistemde yer alan tüm kişilik özellikleri ve buna bağlı davranış özelliklerinin birbirleri ile uyumlu olması
beklenir. Kişilik davranışlarını şekillendiren bir diğer unsur ise ilişki kuruş biçimidir. Bireyin ortaya koyduğu davranışlar bireyin iç ve
dış çevresiyle kurduğu ilişkiden etkilenir.

Psikodinamik Yaklaşım

3. Psikodinamik kuramlar kişiliğin nasıl geliştiğini savunmaktadır?


Cevap: Psikodinamik yaklaşımda kuramcılar psişik enerjinin davranışlar üzerindeki etkisi üzerinde çalışmaktadırlar. Bu süreçte bu
enerjinin kaynağı kimi zaman cinsellik ve saldırganlık içgüdüleri olabilirken, kimi zaman da bireyin bağımlılıkla savaşı olabilmektedir.
Psikodinamik kuramlar, kişiliğin bilinçdışı (bilinçaltı) unsurlarla şekillendiğini savunmaktadırlar.

4. Freud'a göre davranışın temeli nedir?


Cevap: Freud’a göre davranışın temeli şu an farkında olduğumuz her şeyi kapsayan bilinç düzeyinde gerçekleşen duygu ve düşüncelerin
yerine bilinçdışına ait duygu ve düşüncelere dayanmaktadır. Bu bakış açısı sebebiyle Freud insan davranışıyla ilgili yepyeni görüşlerin
temelini atmıştır.

5. Freud'a göre kişilik hangi yapıların etkileşimi ile meydana gelmektedir?


Cevap: Freud’a göre kişilik; id, ego, superego olarak adlandırdığı yapıların etkileşimlerinden meydana gelmektedir. Doğuştan gelen ve
bilinçdışı istek ve güdülerden oluşan id haz peşindedir. Düşünme ve akıl yürütme süreçlerinin kontrolü ego tarafından yürütülür. Ego
bilinç, bilinç öncesi ve bilinçdışı etkileşimli olarak çalışmaktadır. Toplumsal kalıpların yanı sıra anne babaların ve çevrenin söyledikleri
bizim yargılarımızı oluşturduğundan superego olayları değerlendirirken tüm bu unsurları temel ölçüt olarak ortaya koyar. Superego ve
onu oluşturan değerlendirme ölçütleri doğuştan değil sonradan kazanılanlarla şekillenir.

6. Freud'a göre bilinç öncesi hangi unsurları barındırır?


Cevap: Farkında olamadığımız ama kolaylıkla hatırlanabilecek bilgiler bilinç öncesini oluşturur. Örneğin “halanızın ismi nedir?” ya da
“İlkokul öğretmeninin adı neydi?” gibi soruların cevapları, o an için aklınızda olmayan fakat bir soruyla hemen ya da biraz üzerinde
düşünülerek de olsa çağrılması kolay bilgilerden oluşur.

7. Freud'a göre bilinci oluşturan unsurlar nelerdir?


Cevap: Bilinç, şu an içinde olduğunuz durumla ilgili olarak tüm hissedilenleri kapsar.Oturduğunuz odadaki koku, o an için gelen ses,
kıyafetlerinizin dokusu gibi unsurlaro an için farkında olduğunuz unsurları içerir.

8. Freud'a göre bilinçdışını oluşturan öğeler nelerdir?


Cevap: Bilinçdışı (bilinçaltı) ise bireyin istese de hatırlayamayacağı ama farkında olmadan davranışlarını yönlendirebilecek unsurları
içerir. Bazen farkında olmadığımız bu bilinçdışı süreçler; dil sürçmeleri, rüyalar ya da hipnoz altında ortaya çıkabilmektedir.

9. Freud'a göre kişilik gelişiminde oral dönem nedir?


Cevap: Bebek 18 aya kadar olan süreçte dış dünya ile ağzı yoluyla bağlantı kurar. Her şeyi ağzına götüren bebek için beslenmenin, dış
dünyadaki nesneleri tanımanın, emme ve yutmanın yolu dudaklar dil ve dişleri içeren ağız bölgesinden geçer. Bu sebeple libido ağız
bölgesinde yoğunlaşır.
10. Freud'a göre kişilik gelişiminde anal dönem nedir?
Cevap: Bu dönemde çocuklarda libido anal bölgeye kaymaktadır. Çocuk açısından bu dönem tuvalet eğitiminin verilmesi bakımından
önemli bir dönemdir. Çocuklarda tuvalet eğitimi verilirken sıkı ve baskıcı uygulamalara gidilmesi ilerde bu durumla ilgili sıkıntılı kişilik
özelliklerinin yaşanmasına neden olabilmektedir. Çocuk tuvaletini tutarak kontrolü elinde tutmak ister.

11. Freud'a göre Fallik Dönem nedir?


Cevap: Bu yaş dönemindeki çocuklarda cinsel enerji cinsel bölgeye doğru kayar. Cinsel organlarını keşfetmeye başlayan çocuk aynı
cinsiyetten olan anababasına karşı kıskançlık hissi geliştirirken, karşı cinsiyetten olan anababasına karşı ise aşırı bağlılık göstermeye
başlar. Erkek çocuğun annesine karşı bu tarz aşırı bağlılık göstermesini, Freud Yunan mitolojisinde bilmeden babasını öldürüp annesi ile
evlenen Oedipus’tan yola çıkarak Oedipus kompleksi (karmaşası) olarak adlandırmaktadır.

12. Freud'a göre Gizil Dönem nedir?


Cevap: Fallik dönem sonlandıktan sonra çocuklarda cinsellik ilgisi kaybolmaya başlar. 5 - 6 yaşlarında başlayan bu süreç bir şekilde
ergenlik dönemine kadar sürer. Bu dönemde çocuk cinsiyetle ilgili konularla ilgilenmez ve bu dönemde kızların ve erkeklerin oyun
gruplarında seçimleri genellikle kendi cinslerine yöneliktir. Çocukların sevgi gösterilerini ev dışında arkadaşlarına yönelttiği bu süreçte
okul çağı çocuğuna karşı olumsuz davranışlar sergilenmesi, çocukta aşağılık duygusu yaratır.

13. Freud'a göre Genital Dönem nedir?


Cevap: Ergenlik dönemiyle birlikte başlayan ve son psikoseksüel basamak olan dönem genital dönemdir. Dönem itibariyle cinsel
dürtülerin uyanmasıyla birlikte doyurulmamış cinsel dürtülerin cinsel ilişki yolu ile karşılanması durumu söz konusudur. Fakat bu
aşamada en ideali, sorumluluk duygusu ve diğer insanları da düşünme gibi konuların ağır basmasıyla dürtülerin ertelenmesidir.

14. Jung'un "arketip" kavramı nedir?


Cevap: Ortak bilinçdışında ise insanoğlunun geçmiş yaşantılarından deneyim ve ortak anılarından oluşmuş ortak düşünce ve davranış
kalıpları mevcuttur. Bu zihinsel temsil ve düşünce biçimleri Jung tarafından arketip olarak adlandırılmaktadır. Örneğin bütün bireylerin
sahip olduğu bir annelik imgesine yönelik anne arketipi, tanrı arketipi, ya da tarihten gelen bir kabile reisi, bir kahramanlık arketipi bu
duruma örnek olarak verilebilir.

15. Adler'in ortaya koyduğu "ödünleme" nedir?


Cevap: Aslında tüm insanların çocukken kendilerinden daha güçlü bir anne babaya bağımlı olmalarından kaynaklanan doğuştan bir
aşağılık duygusuna sahip olduklarını belirten Adler, bireyin yaşamboyu bu aşağılık duygusunu yenebilmek için üstünlük çabası ortaya
koyduğunu ileri sürer. Üstünlük çabasıyla birlikte bireylerin yaşadıkları fiziksel zayıflıkların ya da kayıpların daha çok çaba göstermek
ve mükemmele ulaşma yolunda öncülük ettiğini savunur ve bu durumu da ödünleme olarak nitelendirir.

16. Erikson egoyu nasıl ele almaktadır?


Cevap: Erikson egonun, yani benlik kavramının da kendisine has bazı yapıcı görevlerinin olduğunu ileri sürmektedir. Erikson’a göre ego
aslında kişiliği oluşturan güçlü ve diğerlerinden bağımsız bir yapıdır. Erikson’a göre kimlik bireysellik ve biriciklik duyguları ile beraber
geçmiş ve gelecekle bütünleşen ve sürekli bir yapı gösteren karmaşık içsel durumdur. Bu sebeple benliğin asıl görevi kimlik oluşturmak
ve bunu koruyarak çevre üzerinde egemenlik kurmaya çalışmaktır.

İnsancıl Yaklaşım

17. İnsancıl yaklaşım kuramcıları bireyin başından geçen olaylara nasıl yaklaşmaktadır?
Cevap: Bu yaklaşımdaki kuramcılar için bireyin başından geçen daha önceki olayların pek önemi yoktur ve çocukluk yaşantısındaki
olaylar birey davranışını belirlemede o kadar da etkili değildir. Bu yaklaşımda şimdi ve burada anlayışı altında önemli olan, bireyin
kendisini ve çevresini o an için nasıl algıladığı ve seçimlerini ne şekilde oluşturduğudur. Bu alanda söz sahibi kuramcılar Carl Rogers ve
Abraham Maslow’dur.

Ayırıcı Özellik Yaklaşımı

18. Ayırıcı özellik yaklaşımlarının temel savunusu nedir?


Cevap: Bazı araştırmacılar kişiliği değerlendirirken kişiden kişiye değişen kalıcı tutarlı kişilik özelliklerine göre sınıflandırma yapma
yoluna gitmişlerdir. Bu özellikler bireylerin kendilerini ya da diğer bireyleri değerlendirirken kullandıkları heyecanlı, neşeli, kurnaz,
anlayışlı gibi adlandırılan özelliklerdir. Araştırmacılar yüzlerce sayıdaki bu karakteristik kişilik özelliklerinden yola çıkarak kişiliği
betimlemeye çalışmaktadırlar. Çok sayıdaki bu kişilik özelliği faktör analizi adı verilen istatistiksel yöntemle daha az sayıda boyuta
indirgenmektedir. Bu yaklaşımda kişilik özellikleri ile ilgili az sayıda faktör altında zıt özellikler içeren sıfat çiftleri (konuşkan- sessiz,
sorumlu-güvenilmez, sakin-kaygılı) şeklinde düzenlenmektedir.

Bilişsel-Sosyal Öğrenme Yaklaşımı


19. Bilimsel sosyal öğrenme yaklaşımlarının ve Bandura'nın temel savunusu nedir?
Cevap: Davranışçı görüşün daha çok bilişsel görüşe yaklaştığı bu alanda çalışan Albert Bandura(1977-1986) her türlü dışsal uyarıcının
insanı davranışını yönlendirdiği, insanın edilgen olduğu bir yapıyı kabul etmez. Bandura’ya göre davranışlarda bireyin bilişsel yapısı,
öğrenme, deneyimler ve çevre ile olan etkileşimi önemlidir. Bireylerin değerlendirmelerinde, bireylerin beklentileri ve davranışın
devamında gelen geri bildirim etkilidir. Beklentiler davranışları yönlendirirken, davranışın ortaya çıkardığı durum gelecekle ilgili
beklentinin şekillenmesine neden olur.

20. Kişilik davranışlarını değerlendirmede araştırmacılar hangi yöntemlere başvurmaktadırlar?


Cevap: Kişilik davranışlarını değerlendirmede araştırmacılar 4 farklı yönteme başvurmaktadırlar. Bunlar; bireysel görüşme, gözlem,
kişilik envanterleri ve projektif testlerdir.
SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 4 - Alıştırma Soruları
1 ) Kişilik tanımlarına göre aşağıdakilerden hangisi bireyin davranışlarında olması gereken özelliklerden biri değildir?
A ) Farklı ve ayırıcı
B ) Tutarlı
C ) Kalıplaşmış
D ) İlişki kurma biçimi
E ) Dışa dönüklük

Çözüm :

Kişilik tanımlarından yola çıkarak öncelikli olarak bireyin davranışlarının diğer bireylerden farklılaşan nitelikte ve ayırıcı olması
gerekmektedir. kişinin davranışının zaman geçse de değişmeyen, tutarlı bir yapıda olması önemlidir. Kişilik davranışları ile ilgili bir
diğer özellik ise, davranışın yapılaşmış ve kalıplaşmış olmasıdır. Kişilik davranışlarını şekillendiren bir diğer unsur ise ilişki kuruş
biçimidir. Bireyin ortaya koyduğu davranışlar bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu ilişkiden etkilenir.

Doğru cevap E şıkkıdır.


2 ) Freud'a göre birey farkında olmadan, istemsiz bir şekilde vücut işlevlerini ve davranışlarını yönlendiren yapı aşağıdakilerden
hangisidir?
A ) Bilinç
B ) Bilinç öncesi
C ) Bilinçdışı
D ) Ego
E ) İd

Çözüm : Bilinçdışı (bilinçaltı): Bireyin farkında olmadığı istese de hatırlayamayacağı birey farkında olmadan, istemsiz bir şekilde vücut
işlevlerini ve davranışları yönlendiren yapıdır.
Doğru cevap C şıkkıdır.
3 ) Freud kişiliğin id, ego, süper ego olarak adlandırdığı yapıların etkileşimlerinden meydana geldiğini öne sürmektedir. Aşağıdakilerden
hangisi Freud'a göre "süper ego" olarak adlandırılan yapının bir özelliğidir?
A ) Doğuştan gelen bilinçdışı istek ve güdülerden oluşur.
B ) Sürekli olarak haz arayışı içerisindedir.
C ) Acıdan kaçma eğilimindedir.
D ) İnsanın vicdanı olarak adlandırılır.
E ) Gerçek dünyaya göre hareket etmez.

Çözüm : Freud'un tanımlamasına göre kişilik bileşenlerinden birisi olan idi insanın nefsi, egoyu benlik, süper egoyu da vicdan olarak
adlandırmak mümkündür. Süper egonun varlığı, sadece id ve egodan oluşan bir insanın kişiliğinin bencil olmasının önündeki emniyet
anahtarı gibidir.
Doğru cevap D şıkkıdır.
4)

Üstünlük çabasıyla birlikte bireylerin yaşadıkları fiziksel zayıflıkların ya da kayıpların daha çok gayret gösterme ve mükemmele ulaşma
çabasına öncülük etmesi durumuna ne ad verilir?

A ) bastırma
B ) yansıtma
C ) ödünleme
D ) yüceltme
E ) yer değiştirme

Çözüm :

Alfred Adler üstünlük çabasıyla birlikte bireylerin yaşadıkları fiziksel zayı ıkların ya da kayıpların daha çok çaba göstermek ve
mükemmele ulaşma yolunda öncülük ettiğini savunur ve bu durumu da ödünleme olarak nitelendirir.

Doğru cevap C şıkkıdır.


5 ) Kadınların cinsiyetlerinden dolayı daha farklı kişilik özellikleri göstermesinin sebebinin
biyolojik değil toplumsal faktörler olduğunu vurgulayan kuramcı aşağıdakilerden hangisidir?
A ) Karen Horney
B ) Carl Gustave Jung
C ) Alfred Adler
D ) Erik Erikson
E ) Sigmund Freud

Çözüm : Freud’un cinselliği ön plana almasının yanında, doğuştan erkek ve kadın kişilik yapılarının farklılaştığı ile ilgili iddialarına karşı
çıkan Horney, kadınların cinsiyetlerinden dolayı daha farklı kişilik özellikleri göstermesinin sebebinin biyolojik değil toplumsal
faktörler olduğunu vurgulamıştır. Doğru cevap A'dır.
Doğru cevap A şıkkıdır.
6 ) Aşağıdakilerden hangisi kadınların cinsiyetlerinden dolayı daha farklı kişilik özellikleri göstermesinin sebebinin biyolojik değil
toplumsal faktörler olduğunu vurgulayan kuramcıdır?
A ) Sigmund Freud
B ) Carl Gustave Jung
C ) Alfred Adler
D ) Karen Horney
E ) Erik Erikson

Çözüm : Horney kadınların cinsiyetlerinden dolayı daha farklı kişilik özellikleri göstermesinin sebebinin biyolojik değil toplumsal
faktörler olduğunu vurgulamıştır.
Doğru cevap D şıkkıdır.
7 ) I. Freud’a göre insan davranışının
temelinde bilinçdışı güdüler ve dürtüler bulunmaktadır.

II. Freud’a göre kişilik; id, ego, superego olarak


adlandırdığı yapıların etkileşimlerinden meydana gelmektedir.

III. Düşünme ve akıl yürütme süreçlerinin kontrolü ego tarafından yürütülür.

IV. Farkında olamadığımız ama kolaylıkla hatırlanabilecek bilgiler bilinç öncesini oluşturur.

Yukarıda Sigmund Freud ile ilgili verilen bilgilerden hangileri doğrudur?

A ) I ve II
B ) II ve III
C ) I, II ve III
D ) II, III ve IV
E ) I, II, III ve IV

Çözüm : Freud’a göre insan davranışının


temelinde bilinçdışı güdüler ve dürtüler bulunmaktadır. Bu güdü ve dürtülerin bazıları yok edici olabilirken bazıları da türün devamı
açısından
önemlidir. Freud’a göre bütün insan davranışları
iki temel biyolojik içgüdü tarafından yönlendirilmektedir.

Freud’a göre kişilik; id, ego, superego olarak


adlandırdığı yapıların etkileşimlerinden meydana gelmektedir.

Düşünme ve akıl yürütme süreçlerinin kontrolü ego tarafından yürütülür.

Farkında olamadığımız ama kolaylıkla hatırlanabilecek bilgiler bilinç öncesini oluşturur.

Doğru cevap E seçeneğidir.


Doğru cevap E şıkkıdır.
8 ) Bebeğin 18 aya kadar olan süreçte dış dünya ile bağlantı kurduğu dönem hangisidir?
A ) Anal Dönem
B ) Oral dönem
C ) Fallik Dönem
D ) Gizil Dönem
E ) Genital Dönem

Çözüm : Oral dönem; Bebek 18 aya kadar olan süreçte dış dünya ile ağzı
yoluyla bağlantı kurar. Her şeyi ağzına götüren bebek için beslenmenin,
dış dünyadaki nesneleri tanımanın,
emme ve yutmanın yolu dudaklar dil
ve dişleri içeren ağız bölgesinden geçer. Doğru cevap B seçeneğidir.
Doğru cevap B şıkkıdır.
9 ) Çocuğun aynı cinsiyetten olan anababasına karşı
kıskançlık hissi geliştirirken, karşı cinsiyetten olan anababasına karşı ise aşırı bağlılık göstermeye başladığı dönem hangisidir?
A ) Oral dönem
B ) Anal dönem
C ) Fallik dönem
D ) Gizil dönem
E ) Genital dönem

Çözüm : Fallik Dönem (3-5 yaş arası)


Bu yaş dönemindeki çocuklarda cinsel enerji cinsel bölgeye doğru kayar. Cinsel
organlarını keşfetmeye başlayan çocuk aynı cinsiyetten olan anababasına karşı
kıskançlık hissi geliştirirken, karşı cinsiyetten olan anababasına karşı ise aşırı bağlılık göstermeye başlar. Doğru cevap C seçeneğidir.
Doğru cevap C şıkkıdır.
10 ) Erikson’a göre bireysellik ve biriciklik duyguları ile beraber geçmiş ve gelecekle bütünleşen ve sürekli bir yapı gösteren karmaşık
içsel duruma ne ad verilir?
A ) Ego
B ) Süperego
C ) Kimlik
D ) Temel güven
E ) Aşağılık duygusu

Çözüm : Kimlik
Doğru cevap C şıkkıdır.
BİREY VE DAVRANIŞ
2013 BAHAR ARA 1201-A

1. Biyolojik olmayan, birey gereksinim 5. I. Dürtü Kuramı


duymasa da bireye cazip gelen ve onu II. Optimal Düzeyde Uyarılma Kuramı
davranışa iten unsurlar nasıl tanımlanır? III. Özdeşim Kuramı
IV. İçgüdü Kuramı
A) İçgüdü
B) Dürtü Yukarıdakilerden hangileri güdülenme
C) Gereksinim kuramları arasındadır?
D) Homeostasis A) I ve III
E) Özendirici uyarıcı B) II ve III
C) I, II ve IV
D) I, III ve IV
E) II, III ve IV

2. Davranışın gerçekleştirilmesi için dışarıdan


bir ödül sunuluyor ve davranış oluşuyorsa
bu durum aşağıdakilerden hangisi ile
ilgilidir?
A) İçsel kaynaklı ödül
B) Dışsal kaynaklı ödül 6. Vücuttaki sempatik bölümün tepkilerine
C) Kendini gerçekleştirme göre çalışan makine aşağıdakilerden
D) Başarı gereksinimi hangisidir?
E) Dürtüsel ödül
A) Röntgen cihazı
B) Yalan makinesi
C) Tomografi cihazı
D) Diyaliz makinesi
E) Sonar cihazı

3. I. Başarı gereksinimi
II. Açlık
III. Bir arada bulunma
Yukarıdakilerden hangileri sosyal güdüler
arasında yer alır?
A) Yalnız I
B) Yalnız II 7. Aşağıdakilerden hangisi duyguların
C) I ve II ifadesinde sözsüz iletişim aracı olarak
D) I ve III kullanılmaz?
E) I, II ve III
A) Mizaç
B) Göz hareketleri
C) Mimik
D) Beden dili
E) Duruş

4. I. Ait olma ve sevgi


II. Güvenlik
III. Temel fizyolojik gereksinimler
IV. Değer, başarı, saygı
V. Kendini gerçekleştirme
Abraham Maslow’un gereksinimler
hiyerarşisini oluşturan yukarıdaki
basamakların en alttan en üste doğru 8. Aşağıdakilerden hangisi duygu
sıralanışı aşağıdakilerden hangisidir? kuramlarından biri değildir?
A) III, I, IV, V, II A) James-Lange Kuramı
B) III, II, I, IV, V B) Sosyobiyolojik Kuram
C) II, III, I, IV, V C) Bilişsel Kuram
D) II, III, IV, V, I D) Bruner Kuramı
E) IV, V, III, II, I E) Cannon Bard Kuramı
2013 BAHAR ARA 1201-A

9. Gelişim psikolojisinde, gelişim sürecini 13. Piaget’in oluşturduğu bilişsel gelişim


kendi ortamında izlemeye dayalı yöntem aşamalarından Duyusal Motor Dönem ile
aşağıdakilerden hangisidir? ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi
yanlıştır?
A) Örnek olay yöntemi
B) İlişkisel yöntem A) Bu dönemde çocuklar, gerçek ve hayal
C) Doğal gözlem dünyası kavramlarını ayırmaya başlar.
D) Deneysel yöntem B) Bu dönemde çocuklarda nesne devamlılığı
E) Boylamsal yöntem kavramı yavaş yavaş oluşmaya başlar.
C) Bu dönemde çocukların farklı tatlar,
ortamdaki kokular gibi kavramlara ilişkin
algısal yetenekleri gelişmeye başlar.
D) Bu dönemde çocuklarda keşfetmeyle
beraber yeni durumları zihinsel olarak
canlandırma, soyut olarak düşünebilme
süreci başlar.
E) Bu dönemin sonlarına doğru çocuklarda
problem çözümüne yönelik sembol
10. Aşağıdakilerden hangisi anlatım jest ve kullanımının arttığı gözlenebilir.
mimikleri kapsamında yer almaz?
A) Şaşkınlık
B) Mutluluk
C) Öfke
D) Hapşırma
E) Tiksinti

14. Bireyin neyin doğru neyin yanlış olduğunu


hakim olan otorite figüründen ziyade,
adaletin kuralları çerçevesinde
11. Aşağıdakilerden hangisi korku ya da öfke
değerlendirmeye başladığı ahlak düzeyi
ile ilgili duygu sürecinde vücuttaki
aşağıdakilerden hangisidir?
sempatik bölümün ortaya koyduğu tepkiler
arasında yer almaz? A) Geleneköncesi ahlak düzeyi
A) Kanın pıhtılaşma hızının artması B) Gelenekötesi ahlak düzeyi
B) Kan şekerinin kanda daha yoğun hale C) Geleneksel ahlak düzeyi
gelmesi D) Toplumsal ahlak düzeyi
C) Göz bebeklerinin büyümesi E) Bilişsel ahlak düzeyi
D) Solunumun artması
E) Kalp atışının yavaşlaması

12. Yaşam boyu gelişimde, bireyin gelişim


sürecine ilişkin bilgileri elde etmede
enlemsel ve boylamsal desenin bir arada 15. Doğum yılı aynı olan ve aynı yıllarda benzer
kullanıldığı desen aşağıdakilerden gelişim süreci yaşayan bireyler hangi
hangisidir? kavramla tanımlanabilir?
A) İlişkisel desen A) Evre
B) Kesitsel desen B) Dönem
C) Sırasal desen C) Yaşıt
D) Deneysel desen D) Kuşak
E) Zamansal desen E) Akran
2013 BAHAR ARA 1201-A

16. Cinsel enerjinin olgunlaşma sürecinde 20. Freud’un oluşturduğu kişilik gelişim
vücudun bir bölgesinde takılıp kalmasını dönemlerinin gerçekleşme sırası
açıklayan kavram aşağıdakilerden aşağıdakilerden hangisidir?
hangisidir?
A) Oral Dönem - Anal Dönem - Fallik Dönem -
A) Kendini gerçekleştirme Gizil Dönem - Genital Dönem
B) Libido B) Oral Dönem - Fallik Dönem - Anal Dönem -
C) Saplanma Genital Dönem - Gizil Dönem
D) Cinsel karmaşa C) Anal Dönem - Fallik Dönem - Gizil Dönem -
E) Dürtü Oral Dönem - Genital Dönem
D) Gizil Dönem - Fallik Dönem - Anal Dönem -
Genital Dönem - Oral Dönem
E) Fallik Dönem - Oral Dönem - Anal Dönem -
Gizil Dönem - Genital Dönem

17. Ayırıcı özellik yaklaşımına göre sosyal


ortamlardan kaçınan, karamsar ve kaygılı
kişiler hangi kişilik tipine girmektedir?
A) İçedönük değişken
B) İçedönük değişmez
C) Dışadönük değişmez
D) Dışadönük-karamsar
E) Dışadönük değişken

18. Üstünlük çabasıyla birlikte bireylerin


yaşadıkları fiziksel zayıflıkların ya da
kayıpların daha çok çaba göstermek ve
mükemmele ulaşma yolunda öncülük
ettiğini savunan kişi aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Karen Horney
B) Sigmund Freud
C) Carl Gustave Jung
D) Erik Erikson
E) Alfred Adler

19. Aşağıdaki ifadelerden hangisi Karen


Horney’in kuramı ile bağdaşmaz?
A) Kadın ve erkek arasındaki kişilik farklılığının
nedeni toplumsaldır.
B) Kaygı, cinsel olmayan ortamlarda da
görülebilmektedir.
C) Yetişkinler sorunlarını çözmede nevrotik
eğilimleri benimsemektedirler.
D) İnsanlara karşı hareket eden bireyler, diğer
bireylerle savaşmayı kaygıdan kurtulmanın
bir yolu olarak görürler.
E) Kadın ve erkek arasındaki kişilik farklılığının
nedeni biyolojiktir.
BİREY VE DAVRANIŞ
2014 BAHAR ARA 1201-A

1. Açlık hissinde organizma gerilimi azaltmak ve 5. Maslow’un gereksinimler hiyerarşisinde


biyolojik denge içerisine girmek ister ve piramidin ilk basamağında yer alan ve
dengeyi sağlamak amacıyla yiyecek bulmak diğer basamaklara geçmek için giderilmesi
için harekete geçer. şart olan gereksinimler aşağıdakilerden
hangisidir?
Organizmadaki yukarıdaki denge
durumunu ifade eden kavram A) Güvenlik
aşağıdakilerden hangisidir? B) Temel fizyolojik gereksinimler
C) Ait olma ve sevgi
A) Birincil dürtüler
B) D) Değer, başarı, saygı
İçgüdü
C) Homeostasis E) Kendini gerçekleştirme
D) Dürtü
E) İkincil güdüler

6. Aşağıdakilerden hangisi korku ya da öfke


ile ilgili sempatik bölümün ortaya koyduğu
tepkiler arasında yer almaz?
2. Açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik
kökenli güdülere ne ad verilir? A) Göz bebeklerinde büyüme
B) Kanın pıhtılaşma hızında artma
A) Ödünleme C) Solunumda hızlanma
B) Dürtü D) Kalp atışlarında yavaşlama
C) Onay E) Tüylerde ürperme sonucu dikleşme
D) İstek
E) İlgi

7. Pandomim sanatçılarının, tiyatro


oyuncularının yaptıkları jest ve mimikler
aşağıdaki jest ve mimik gruplarından
3. İnsanların yüksek sesle müzik dinlemek hangisine girmektedir?
gibi bir ihtiyaçları bulunmamasına rağmen, A) Şematik jest ve mimikler
yüksek sesle müzik çalan disko gibi yerlere
gitme gereksinimleri aşağıdaki B) Toplumsal jest ve mimikler
kuramlardan hangisiyle açıklanabilir? C) Anlatım jest ve mimikleri
D) Esas jest ve mimikler
A) Özendirici uyarıcı kuramı
E) Bireysel jest ve mimikler
B) Dürtü kuramı
C) İçgüdü kuramı
D) Biyolojik denge kuramı
E) En uygun düzeyde uyarılma kuramı

8. Cannon-Bard kuramında duyguların oluşma


süreci ile ilgili aşağıdaki ifadelerden
hangisi doğrudur?
A) Fizyolojik değişimler duygu durumunu
başlatır.
4. Aşağıdakilerden hangisi içsel kaynaklı
ödüllere örnek olarak verilebilir? B) Duygular fizyolojik durumlara tepki olarak
ortaya çıkar.
A) Terfi olanağı C) Duygular ve fizyolojik tepkiler aynı anda
B) Maaş artışı ortaya çıkar.
C) Yeterli olma isteği D) Fizyolojik durumlar duygulara tepki olarak
D) Ek mesai ödemeleri ortaya çıkar.
E) Prim verilmesi olasılığı E) Duygular kalp ritimleriyle ortaya çıkar.
2014 BAHAR ARA 1201-A

9. Plutchik’in duygu çemberinde farklı duygular 12. Aşağıdakilerden hangisi aynı zaman
birleşerek daha geniş çapta duygular döneminde farklı yaşlarda bireylerden
oluşturmaktadır. veriler toplayarak gelişimin saptanmaya
çalışılmasına dayanan bir araştırma
Buna göre, aşağıdaki duygu desenidir?
oluşumlarından hangisi yanlıştır?
A) Boylamsal desen
A) Neşe ve beklenti bir araya gelerek iyimserliği B) Sırasal desen
oluşturur.
B) Sürpriz ve üzüntü bir araya gelerek hayal C) İlişkisel desen
kırıklığını oluşturur. D) Enlemsel desen
C) İğrenme ve üzüntü bir araya gelerek E) Biyografik desen
pişmanlığı oluşturur.
D) Korku ve sürpriz bir araya gelerek iğrenmeyi
oluşturur.
E) Öfke ve iğrenme bir araya gelerek hor
görmeyi oluşturur.

13. Döllenmeyi takip eden 2 haftalık süreç


sonunda oluşan ince uzun yapıdaki
farklılaşmış hücre yapısına ne ad
verilmektedir?

A) Fetüs
B) Plasenta
C) Yenidoğan
D) Zigot
E) Embriyo
10. Duyguların, insanın çevreye uyum
sağlamasında önemli olduğunu ve
davranışlar gibi duyguların da bir süreç
içerisinde değişime uğradığını belirten
duygu kuramı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bilişsel kuram
B) Cannon Bard kuramı 14. Çocuklarda benmerkezci düşüncenin ve
C) Sosyobiyolojik kuram cansız nesnelere canlıymış gibi
davranmanın yoğun olduğu dönem
D) James-Lange kuramı aşağıdakilerden hangisidir?
E) Fizyolojik kuram
A) Somut işlemler dönemi
B) Kavram öncesi dönem
C) Formel işlemler dönemi
D) Duyusal motor dönem
E) Sezgisel dönem

11. Bir nesnenin farklı bir şekle sokulmasının 15. Bireyin yasalar ve ahlaka uygunluk
hacminde, miktarında, ağırlığında değişiklik kavramları arasında ayrım yapabildiği,
yaratmayacağını kavramaya ilişkin durum kendi oluşturduğu içsel kriterlerle doğru ve
aşağıdaki kavramlardan hangisiyle ifade yanlışı tanımlar hale geldiği ahlak gelişim
edilmektedir? aşaması aşağıdakilerden hangisidir?

A) Nesne devamlılığı A) Gelenekötesi ahlak düzeyi


B) Benmerkezci düşünce B) Geleneksel ahlak düzeyi
C) Sembolik kapasite C) Geleneköncesi ahlak düzeyi
D) Sembolik düşünce D) Somut dönem ahlak düzeyi
E) Korunum ilkesi E) İşlem öncesi ahlak düzeyi
2014 BAHAR ARA 1201-A

16. Kas, omuz ve beden yapıları gelişmiş güçlü 20. Erikson’a göre kontrolün önemli olduğu,
atletik bir görünüme sahip, spor ve çocuğun ileride bağımsız ve kendine
serüvenden hoşlanan kişiler Sheldon’un güvenen bir çocuk olabilmesi için bu
hangi fiziksel yapı sınıflamasında yer alır? dönemde çevresini kontrol etmesine imkan
tanınmasının gerektiği kişilik gelişim
A) Endomorf dönemeci aşağıdakilerden hangisidir?
B) Nevrotik
A) Temel güvene karşı güvensizlik
C) Ektomorf
B) Girişkenliğe karşı suçluluk duyma
D) Mezomorf
C) Başarıya karşı aşağılık duygusu
E) Öztomorf
D) Kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası
E) Özerkliğe karşı utanma ve şüphecilik

17. Erkek ve kadın kişiliğinde görülen, her


erkeğin içinde bir dişi, her kadının içinde
de bir erkeksi taraf olduğunu vurgulayan
arketipler aşağıdakilerden hangisidir?

A) Anima ve animus
B) İçe dönüklük ve dışa dönüklük
C) Tanrı ve kahramanlık
D) Maske ve benlik
E) Cinsiyet ve cinsellik

18. Freud tarafından cinsel dürtünün yarattığı


enerji olarak tanımlanan kavram
aşağıdakilerden hangisidir?
A) İd
B) Libido
C) Ego
D) Süperego
E) Saplanma

19. Duygu, heyecan tepkileri, fiziksel ve


psikolojik unsurları içeren 550 maddeden
oluşan ve paranoya, şizofreni, depresyon
gibi durumları saptayan ölçek
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Minnesota çok yönlü kişilik envanteri
B) Tematik algı testi
C) Rorschach testi
D) Faktör analizi
E) Projektif test
BİREY VE DAVRANIŞ
2015 BAHAR ARA 1201-A

1. Aşağıdakilerden hangisi birincil 6. Aşağıdakilerden hangisi Robert Plutchik


dürtülerden biridir? tarafından ortaya konulan temel
duygulardan biridir?
A) Merak
B) Araştırma A) Güven
C) Başarı B) Ret
D) Cinsellik C) Başarı
E) D) Yargılama
İlişki kurma
E) Şaşkınlık

2. Aşağıdakilerden hangisi dışsal kaynaklı 7. James-Lange kuramındaki duygu oluşum


ödüllerden biri değildir? süreci göz önüne alındığında aşağıdaki
ifadelerden hangisi doğrudur?
A) Ek mesai ücreti
B) Maaş artışı A) Duygular ve bedensel davranışlar aynı anda
ortaya çıkar.
C) Prim
B) Fizyolojik değişimler duygu durumlarını
D) Terfi
başlatır.
E) Bilme ihtiyacı
C) Birey uyarıcısını çevredeki ipuçları eşliğinde
yorumlar.
D) Duygular insanın çevreye uyum sürecini
sağlar.
3. Freud merak kavramını aşağıdaki
dürtülerden hangisinin sosyal açıdan E) Duyguların oluşumunda bilişsel faktörler
uygun şekilde yansıtılması olarak önemlidir.
nitelendirir?

A) Cinsel dürtü
8. Aşağıdakilerden hangisi Robert Plutchik’in
B) Açlık dürtüsü farklı duyguların birleşerek oluşturduğunu
C) Kontrol etme dürtüsü belirttiği geniş çapta duygulardan biri
D) Toplumsallaşma dürtüsü değildir?
E) Çevreyi tanıma dürtüsü
A) İyimserlik
B) Saldırganlık
C) Korku
4. Güdü ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi D) Dehşet
yanlıştır? E) Pişmanlık
A) Davranışlar her zaman güdülerle oluşur ve
şekillenir.
B) Davranışa enerji ve yön veren güçtür. 9. Bir kişinin şaşırınca kaşlarını kaldırması
aşağıdaki jest ve mimik türlerinden
C) Organizmayı uyarır. hangisine örnektir?
D) İçsel durumu işaret eden biyolojik denge
durumudur. A) Anlatım jest ve mimikleri
E) Organizmayı belli bir amaç doğrultusunda B) Şematik jest ve mimikler
faaliyete geçirir. C) Toplumsal jest ve mimikler
D) İkincil jest ve mimikler
E) İlk jest ve mimikler

5. Maslow’un gereksinimler hiyerarşisinin en


üst basamağında yer alan ve kişinin
potansiyellerini ortaya koyma becerisini 10. Duygular ve bedensel davranışların aynı
niteleyen gereksinim aşağıdakilerden anda ortaya çıktığını belirten duygu kuramı
hangisidir? aşağıdakilerden hangisidir?

A) Değer, başarı, saygı gereksinimi A) James-Lange kuramı


B) Ait olma ve sevgi gereksinimi B) Cannon Bard kuramı
C) Güvenlik gereksinimi C) Bilişsel kuram
D) Kendini gerçekleştirme gereksinimi D) Sosyobiyolojik kuram
E) Temel fizyolojik gereksinimler E) İçgüdüsel kuram
2015 BAHAR ARA 1201-A

11. Çocuğun nesneleri ve yaşadıklarını 16. Fallik dönemde kız çocuklarının babaya
anlatmada simgeleri, kelimeleri veya karşı hayranlık duyması ve annesini
jestleri kullanma becerileri aşağıdaki kıskanması durumu aşağıdakilerden
kavramlardan hangisiyle adlandırılır? hangisiyle adlandırılmaktadır?

A) İşlem öncesi A) Oedipus kompleksi


B) İfade yeteneği B) Cinsiyet rolü farkındalığı
C) Sezgisel kapasite C) Arketip
D) Benmerkezci düşünce D) Saplanma kompleksi
E) Sembolik kapasite E) Elektra kompleksi

12. Bir çocuğa 1 kg demirin mi, 1 kg pamuğun 17. Bireyin dışarı yansıttığı ve diğer insanlar
mu ağır olduğuna yönelik sorulan bir tarafından bilinen fakat aslında bireyin iç
soruya demirin ağır olduğu yönünde benliğini saklayan arketip aşağıdakilerden
verdiği cevap çocuğun aşağıdaki hangisidir?
dönemlerden hangisinde olduğunu
A) Anima
gösteren bir örnektir?
B) Animus
A) Kavram öncesi dönem C) Persona
B) Sezgisel dönem D) Oedipus
C) Somut işlemler dönemi E) Elektra
D) Formel işlemler dönemi
E) İşlem öncesi dönem

18. Kas, omuz ve beden yapıları gelişmiş,


atletik yapılı, acı ve sıkıntıya dayanıklı
13. Çocukta formel işlemler döneminde fiziksel yapı aşağıdakilerden hangisidir?
aşağıdakilerden hangisi gelişme gösterir?
A) Mezomorf
A) Soyut kavramları kullanma B) Endomorf
B) Nesnelerin değişmezliğini algılama C) Ektomorf
C) Benmerkezci düşünce D) Karşılıklı belirleyicilik
D) Korunum ilkesi E) Dıştan denetimli
E) Mizaç

19. Freud’a göre düşünme ve akıl yürütme


14. Aşağıdakilerden hangisi yeni doğan süreçlerinin kontrolü, aşağıdaki yapılardan
bebekte bulunan reflekslerden biridir? hangisi tarafından yürütülür?

A) Emekleme A) Süperego
B) Nesneyi tutma B) İd
C) Kucakta oturma C) Ego
D) Yakalama D) Libido
E) Tırmanma E) Bilinçaltı

15. Yaşam boyu gelişim konusunda, büyüme 20. Kişilik oluşumunu açıklayan kuramlardan
kavramı aşağıdakilerden hangisiyle olan insancıl kurama göre, bireyin benlik
tanımlanır? kavramını ve kendi potansiyelini geliştirme
çabası aşağıdaki ifadelerden hangisiyle
A) Çevresel etkilerin sistemli etkileşimiyle tanımlanır?
oluşan değişimlerdir.
B) Organizmanın sistemli gelişimidir. A) Potansiyelini tam olarak kullanma
C) Herhangi bir fiziksel özellikteki kademeli B) Kendini gerçekleştirme eğilimi
artıştır. C) Koşullu olumlu kabul
D) Belli evrelerde belli değişimlerdir. D) Kimlik kazanma
E) Aşama aşama ilerlemedir. E) Üretkenlik
BİREY VE DAVRANIŞ
2016 BAHAR ARA - A

1. Aşağıdakilerden hangisi uyarıcı kaynaklı 7. İlaç olmayan hapların gerçek bir tedavi etkisi
güdülerden biridir? olmamasına rağmen hastaların düşünce
olarak kendilerini iyi hissetmelerini
A) Cinsellik sağlamasını açıklayan kavram
B) Açlık ve susuzluk aşağıdakilerden hangisidir?
C) Başarı gereksinimi
A) Geri bildirim
D) Kurcalama
B) Duygusal farklılık
E) Kontrol altında tutma gereksinimi
C) Plasebo etkisi
D) Fizyolojik etki
2. Aşağıdakilerden hangisi ihtiyaçlar
E) Sosyal etki
hiyerarşisindeki temel fizyolojik
gereksinimlerden biri değildir?

A) Nefes alma
B) Susuzluk 8. Aşağıdakilerden hangisi bir gereksinimin
giderilmesinde etkili olabilecek
C) Arkadaşlık davranışlardan biri değildir?
D) Cinsellik
A) Yeni bir gardırop oluşturmak
E) Açlık
B) Teklif beklemek
3. Aşağıdakilerden hangisi duygu yaşantısı C) Yeni bir araba almak
düzeylerinden biridir? D) Terfi etme yolları aramak
E) Sosyal bir derneğe üye olmak
A) Öznel yaşantı deneyimi
B) Nesnel davranış düzeyi
C) Sosyal olaylar
D) Fiziksel yaşantı deneyimi 9. Aşağıdakilerden hangisi duygu
kuramlarından biri değildir?
E) Ruhsal davranış düzeyi
A) Bilişsel Kuram
4. Ödülün kaynağına göre güdülenmede dışsal B) James-Lange Kuramı
kaynaklı ödül aşağıdakilerden hangisidir? C) Cannon-Bard Kuramı
A) Gelişme arzusu D) Sosyobiyolojik Kuram
B) Bilme ihtiyacı E) Fizyolojik Kuram
C) Hızlı ve yeterli olma isteği
D) Prim için fazla mesaiye kalmak
E) Bulmaca çözmek 10. Aşağıdakilerden hangisi bilişsel duygu
kuramına göre bedendeki fizyolojik
değişikliklerin şekillenmesinde etkili
5. Vücut süreçlerini denge durumuna getirmek değildir?
için çeşitli kaynakların kullanıldığı
organizmanın fizyolojik ihtiyaçları A) Tecrübelerin kodlanma şekli
aşağıdakilerden hangisiyle ifade edilir?
B) Vücut direnci
A) Gereksinim C) Edinilen bilgi
B) Güdü D) Düşünme şekilleri
C) İçgüdü E) Algı
D) Güdülenme
E) Dürtü
11. Aşağıdakilerden hangisi yeni doğan
6. Aşağıdakilerden hangisi Plutchik tarafından bebeklerde görülen reflekslerden biri
ortaya konulan temel duygulardan biridir? değildir?

A) Güven A) Yakalama refleksi


B) Sadakat B) Emme refleksi
C) Sorumluluk C) Arama refleksi
D) Üzüntü D) Yutma refleksi
E) Pişmanlık E) Ağlama refleksi
2016 BAHAR ARA - A

12. Bebekleri birbirinden farklı kılan davranış 18. Bireyin fiziksel ve sosyal çevreyle ilişki
özelliklerine ne ad verilir? kurma biçimini şekillendiren, bireyi
diğerlerinden ayıran, kendine özgü duygu,
A) Algı düşünce ve davranış kalıplarını ifade eden
B) Duyu kavram aşağıdakilerden hangisidir?
C) Mizaç
A) Özellik
D) Özellik
B) Mizaç
E) Davranış
C) Kişilik
D) Yapı
13. Yaşam boyu gelişim araştırmalarında, aynı
insandan farklı zaman dilimlerinde veriler E) Huy
alınarak gelişimin saptanmasına dayanan
desen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Boylamsal desen
B) Enlemsel desen
C) Sırasal desen
D) Biyografik çalışma
E) Aşamalı desen

14. Gelişim psikolojisinde kullanılan gelişim


sürecini kendi ortamında izlemeye dayalı
yöntem aşağıdakilerden hangisidir?

A) Doğal gözlem
B) Etkileşimli gözlem 19. Aşağıdakilerden hangisi psikodinamik
C) Örnek olay yöntemi yaklaşımla ilgili çalışmaları olan
D) Deneysel yöntem kuramcılardan biri değildir?
E) İlişkisel yöntem A) Sigmund Freud
B) Albert Bandura
15. Aşağıdakilerden hangisi çocukların bilişsel C) Carl Gustave Jung
gelişim evrelerinden biri değildir?
D) Alfred Adler
A) İşlem öncesi dönem E) Erik Erikson
B) Çevresel uyum dönemi
C) Somut işlemler dönemi
D) Duyusal motor dönem
E) Formel işlemler dönemi

16. Aşağıdakilerden hangisi farklı kişilik


özelliklerinin boyutundan biri değildir?

A) Uyumlu
B) Nevrotik
C) Açıklık
D) İçe kapalı
E) Özdisiplin
20. Bebeklerin 18. aya kadar dış dünya ile ağız
17. Aşağıdakilerden hangisi kişilik ölçme ve yoluyla bağlantı kurduğu döneme ne ad
değerlendirme tekniklerinden biri değildir? verilir?

A) Bireysel görüşme A) Gizil


B) Objektif testler B) Anal
C) Projektif testler C) Genital
D) Soruşturma D) Fallik
E) Gözlem E) Oral

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
D C A D A D C B E B E C A A B D D C B E
BİREY VE DAVRANIŞ
2017 BAHAR ARA - A

1. Aşağıdakilerden hangisi içsel kaynaklı 6. Aşağıdakilerden hangisi sosyal güdülerden


ödüllerden biridir? biridir?

A) Prim alma A) Kurcalama


B) Patron onayı B) Cinsellik
C) Maaş artışı C) Bağlanma
D) Terfi etme D) Merak
E) Bilme ihtiyacı E) Açlık

2. Duyguların ve bedensel davranışların aynı


anda ortaya çıktığını savunan duygu kuramı
aşağıdakilerden hangisidir? 7. Aşağıdakilerden hangisi sempatik bölümün
korku ya da öfke duygu sürecinde harekete
A) Cannon- Bard Kuramı geçirdiği yapılar içerisinde yer almaz?
B) Sosyobiyolojik Kuram
A) Kanın pıhtılaşma hızının artması
C) İçgüdü Kuramı
B) Salya salgılanması ketlenmesi
D) James- Lange Kuramı
C) Kan şekerinin düşmesi
E) Bilişsel Kuram
D) Göz bebeklerin büyümesi
E) Kalp atışı ve solunum artması
3. Maslow’un gereksinimler hiyerarşisinin en
üst basamağında yer alan ve kişinin
potansiyellerini ortaya koyma becerisini
niteleyen gereksinim aşağıdakilerden
hangisidir? 8. Bireylerin yüksek bir yerden yamaç paraşütü
ile atlama gereksinimleri aşağıdaki
A) Değer, başarı, saygı gereksinimi kuramların hangisi ile açıklanabilir?
B) Temel fizyolojik gereksinimler A) En Uygun Düzeyde Uyarılma Kuramı
C) Güvenlik gereksinimi B) Dürtü Kuramı
D) Ait olma ve sevgi gereksinimi C) Özendirici Uyarıcı Kuramı
E) Kendini gerçekleştirme gereksinimi D) Biyolojik Denge Kuramı
E) İçgüdü Kuramı
4. Aşağıdakilerin hangisinde duygu-heyecan
sürecinde yaşanan düzeyler birlikte ve doğru
olarak verilmiştir?
9. Başarılı bir öğrencinin öğretmenin kendisini
A) Duygusal davranış düzeyi- solunum artışı- tahtaya kaldırınca çok heyecanlanması ve
fizyolojik olaylar başarı sergileyememesi durumu
B) Öznel yaşantı deneyimi- kalp atışı- deriden aşağıdakilerden hangisiyle açıklanır?
kan çekilmesi
C) Kalp atışı- göz bebekleri büyümesi- salya A) Cannon Bard Yasası
salgılaması B) James-Lange Yasası
D) Fizyolojik olaylar- kendini gerçekleştirme- C) Homeostasis Yasası
homeostasis D) Yerkes-Dodson Yasası
E) Öznel yaşantı deneyimi- duygusal davranış E) Plasebo Yasası
düzeyi- fizyolojik olaylar

5. Aşağıdakilerden hangisi Plutchik tarafından


ortaya konulan, bireylerin uyum sağlayıcı 10. Bir kişinin tiksinince yüzünü buruşturması
davranışlarını güdüleyen temel duygulardan aşağıdaki jest ve mimik türlerinden
biri değildir? hangisine bir örnektir?

A) Sorumluluk A) Anlatım jest ve mimikleri


B) Umut B) Birincil jest ve mimikler
C) Hayret C) İkincil jest ve mimikler
D) Öfke D) Toplumsal jest ve mimikler
E) Tiksinti E) Şematik jest ve mimikler
2017 BAHAR ARA - A

11. Çocuk yetiştirmede çocuğa aile içinde önem 16. Aşağıdakilerden hangisi Erikson’un kişilik
verildiği, çocuğun ihtiyaçlarının titizlikle gelişim dönemeçlerinden biridir?
karşılandığı, çocuğun neleri yapıp neleri
yapamayacağının belirlendiği otorite A) Başarıya karşı soyutlanmak
kullanma biçimi aşağıdakilerden hangisidir? B) Özerkliğe karşı güvensizlik
C) Temel güvene karşı şüphecilik
A) Sınırsız hoşgörüye dayalı yetiştirme
D) Girişkenliğe karşılık suçluluk duymak
B) Otoriter otoriteye dayalı yetiştirme
E) Yakınlık kurmaya karşı durgunluk
C) Bilinçli otoriteye dayalı yetiştirme
D) İşbirlikçi otoriteye dayalı yetiştirme
E) Baskıcı otoriteye dayalı yetiştirme
17. Aşağıdakilerden hangisi Büyük Beşli olarak
adlandırılan kişilik özelliklerinden biri
12. Aşağıdakilerden hangisi gelişim sürecini değildir?
etkileyen çevre faktörünün unsurlarından biri
A) Uyumluluk
değildir?
B) Özdisiplin
A) Toplum değerleri C) Atılganlık
B) Kurallar D) Dışa dönüklük
C) Normlar E) Nevrotiklik
D) Biyolojik özellikler
E) Fiziksel çevre koşulları
18. Atletik görünüme sahip, spor ve serüveni
seven acıya ve sıkıntıya dayanıklı insan tipi
13. Tarihsel olarak doğum yılları aynı döneme aşağıdakilerden hangisidir?
denk gelen insanlar grubu aşağıdaki
kavramlardan hangisiyle adlandırılır? A) Özdisiplinli
A) Nüfus B) Mezomorf
B) Kuşak C) Nevrotik
C) Boylam D) Ektomorf
D) Yenidoğan E) Endomorf
E) Fetüs

19. Yaşanılan bir olay ya da algıya bağlı olarak


14. 2, 4 ve 9 yaşlarındaki bir grup çocukta bilinç düzeyine çıkan bastırılmış düşünceler
uygulanan testler aracılığıyla veriler ve unutulmuş yaşantıların saklandığı
toplanarak aralarındaki farkların bilinçdışını Carl Gusteve Jung
kıyaslanması ve gelişim süreci hakkında aşağıdakilerden hangisiyle adlandırmıştır?
çıkarımlar yapılması aşağıdaki araştırma
desenlerinden hangisini tanımlar? A) Süperego
B) Ego
A) Biyografi
C) Kollektif bilinçdışı
B) Enlemsel desen
D) Kişisel bilinçdışı
C) Sırasal desen
E) Arketip
D) Boylamsal desen
E) Geriye dönük çalışma

20. Bireylerin belli durumlara yönelik


15. Ergenlik dönemindeki bireylerle ilgili tepkilerinin, duygu ve düşüncelerinin
aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? standart bir sürece göre uygulanıp
puanlandığı yazılı testler kişilik ölçme
A) Boy ve ağırlıkta artış gözlenmesidir. değerlendirme tekniklerinden hangisine bir
B) Soyut düşünce kavramının gelişmesidir. örnektir?
C) Arkadaş grubuna göre yaşam tarzının
A) Gözlem
şekillenmesidir.
B) Objektif testler
D) Vücuttaki kemik-yağ-kas oranlarının
değişimidir. C) Enlemsel test
E) Vücuttaki değişimlere karşı D) Bireysel görüşme
duyarsızlaşmalarıdır. E) Boylamsal test

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
E A E E A C C A D A C D B B E D C B D B
BİREY VE DAVRANIŞ
2018 BAHAR ARA - A

1. Aşağıdakilerden hangisi içsel kaynaklı 6. Yalan makinasının çalışma temelini


ödüllere verilebilecek örneklerden biri aşağıdakilerden hangisi oluşturur?
değildir?
A) Çevresel olaylar
A) Gelişme arzusu B) Duygusal tepkiler
B) Hızlı olma isteği C) Davranışsal tepkiler
C) Yeterli olma isteği D) Fizyolojik tepkiler
D) Bilme ihtiyacı E) Düşünce içerikleri
E) Prim ve yan ödemeler

7. Aşağıdakilerden hangisi duyguların meydana


geliş şekli ve vücuttaki fizyolojik değişimlerle
2. Organizmanın bünyesine katılan maddelerin ilgili kuramlardan biri değildir?
hangi yoğunluk ve ne şekilde alınacağı ve bu
alınan maddelerin arasında nasıl bir denge A) Sosyobiyolojik Kuram
kurulacağını açıklayan kavram B) Cannon -Bard Kuramı
aşağıdakilerden hangisidir?
C) James-Lange Kuramı
A) Feromon D) Sigmund Freud Kuramı
B) Limbik sistem E) Bilişsel Kuram
C) Hipotalamus
D) Homeostasis
8. Bedendeki fizyolojik değişikliklerin
E) Talamus şekillenmesinde algı, anlayış, edinilen bilgi
ve tecrübelerin kodlanma ve geri çağrılma
şekilleri, düşünme şekilleri gibi zihinsel
süreçlerin etkili olduğunu ileri süren duygu
3. Kendini gerçekleştirme basamağını kısa ile ilgili kuram aşağıdakilerden hangisidir?
süreyle deneyimlemeye aşağıdakilerden
hangisi örnek olarak gösterilebilir? A) James-Lange Kuramı
A) Yaratıcı olmak B) Sosyobiyolojik Kuram
B) Belirsizliğe tahammül edebilmek C) Yerkes-Dodson Yasası
C) Karşılık beklemeden yardım edebilmek D) Cannon -Bard Kuramı
D) Hayata nesnel bir açıdan bakabilmek E) Bilişsel Kuram
E) Gerçekliği verimli bir şekilde algılamak

9. Kişisel mesafe ile ilgili olarak aşağıdaki


ifadelerden hangisi doğrudur?
4. Gereksinimler hiyerarşisi piramidinin en üst
A) Yakınlık arttıkça, fiziksel mesafe de artar.
noktasında aşağıdakilerden hangisi yer alır?
B) Sözsüz iletişimin belirleyici unsurlarından
A) Ait olma ve sevgi biridir.
B) Kendini gerçekleştirme C) Her kültürde aynıdır.
C) Temel fizyolojik gereksinimler D) Günlük resmi ilişkilerde daha yakın bir
a

D) Değer, başarı, saygı mesafe içerir.


E) Güvenlik E) Yakın mesafe her zaman kişinin saldırganca
tavrını yansıtır.

5. Öğrenilmemiş güdüler arasında yer alan ve 10. Plutchik'in duygu çemberine göre;
dış uyarılara daha fazla bağlı olup çevreden iyimserliği ortaya çıkaran duygu bileşimleri
bilgi edinmeye yönelik olan güdülere ne ad aşağıdakilerden hangisinde birlikte ve doğru
verilir? olarak verilmiştir?

A) Sosyal güdüler A) Sürpriz ve üzüntü


B) Birincil güdüler B) Kabul etme ve korku
C) Birincil dürtüler C) Neşe ve beklenti
D) Bilinçdışı güdüler D) Beklenti ve öfke
E) Uyarıcı kaynaklı güdüler E) Neşe ve kabul etme
2018 BAHAR ARA - A

11. Yetişkinlik dönemiyle ilgili olarak aşağıdaki 16. Raymond Cattell'in faktör analizine göre,
ifadelerden hangisi doğrudur? kaygılı ya da sakin, güvensiz ya da güvenli,
kendine acıma ya da kendinden memnun gibi
A) Bu dönemde orta yaş krizi gelişebilmektedir. kişilik özellikleri aşağıdaki "Büyük Beşli"
B) Yetişkin insan, kendi vücudundaki faktörlerinden hangisi kapsamında yer alır?
değişikliklerin farkında değildir.
A) Nevrotik
C) Yedek hücre sayısı artar.
B) Açıklık
D) Menapoz döneminde sadece bedensel
değişiklikler meydana gelir. C) Dışa dönük
E) Yaşlılık döneminde, çevre ile etkileşim artar. D) Uyumlu
E) Özdisiplin

12. Ergenlik dönemiyle ilgili olarak


aşağıdakilerden hangisi doğrudur? 17. Deneklere; kişiler ve olaylar ile ilgili belirsiz
resimler göstererek, bu resimle ilgili hikaye
A) Ergenlerde soyut düşünce kavramı oluşturmalarının istenildiği yönteme ne ad
gelişmiştir. verilir?
B) Fiziksel yönleriyle ilgili şikayetler bu dönem
A) Minnesota çok yönlü kişilik envanteri
içerisinde azalır.
B) Tematik algı testi
C) Ebeveynlerinin kurallarını benimsemeye
daha yatkın olurlar. C) Objektif test
D) Diğer dönemlere kıyasla kendileriyle ilgili D) Gözlem testi
daha doğru kararlar alabilirler. E) Rorschach testi
E) Ergenlik sürecine geçiş tüm ergenlerde aynı
yaşta başlar. 18. Bilişsel-sosyal yaklaşıma göre; insanların
gerçekten başarılı olacaklarına ve
değişebileceklerine inanmalarını açıklayan
13. Daha çok doğuştan gelen ve genetik etkilere kavram aşağıdakilerden hangisidir?
bağlı olarak ortaya çıkan unsurları temel alan
yaşam boyu gelişme ile ilgili kavram A) İçten denetimli
aşağıdakilerden hangisidir?
B) Dıştan denetimli
A) Gelişim C) Karşılıklı belirleyicilik
B) Değişim D) Özsaygı
C) Olgunlaşma E) Özyeterlik
D) Kuşak
E) Büyüme 19. Egoyu kişisel bilinçdışı ve ortak (kolektif)
bilinçdışı olmak üzere iki alanda inceleyen
Psikodinamik Yaklaşım Kuramcısı
14. Bir bebeğin normal koşullarda kaçıncı ayın aşağıdakilerden hangisidir?
sonunda destek olmadan oturabilmesi
beklenir? A) Carl Gustave Jung
B) Alfred Adler
A) 2
C) Karen Horney
B) 4
D) Erik Erikson
C) 5
E) Erich Fromm
D) 10
E) 12
20. Bireylerin beden yapısına ilişkin
özelliklerinin kişilik açısından belirleyici
15. Üstünlük çabası, aşağılık duygusu, ödünleme olduğunu ileri süren ve insanları fiziksel
ve doğum sırası gibi kavramlar ile kişiliği yapılarına göre endomorf, mezomorf,
açıklamaya çalışan psikodinamik kuramcı ektomorf olarak üçe ayıran araştırmacı
aşağıdakilerden hangisidir? aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sigmund Freud A) Raymond Cattell


B) Erik Erikson B) William H. Sheldon
C) Carl Gustava Jung C) Erik Erikson
D) Alfred Adler D) Carl Rogers
E) Carl Rogers E) Albert Bandura

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
E D C B E D D E B C A A C C D A B E A B
BİREY VE DAVRANIŞ
2019 BAHAR ARA - A
A
1. Ticari reklamların en fazla yararlandığı 6. Derse giren bir öğretmenin duygu
güdüleme kuramı aşağıdakilerden durumunun, sınıftaki öğrencileri etkilemesi
hangisidir? hali aşağıdaki kavramlardan hangisiyle ifade
edilir?
A) Dürtü Kuramı
B) Biyolojik Denge Kuramı A) Duyguların canlılığı
C) Özendirici Uyarıcı Kuramı B) Duyguların bulaşması
D) İçgüdü Kuramı C) Bilişsel dağılma
E) Optimal Düzeyde Uyarılma Kuramı D) Fizyolojik yayılma
E) Duygusal dağılma

2. Aşağıdaki durumlardan hangisi kendini 7. Aşağıdakilerden hangisine göre herhangi bir


gerçekleştirme basamağına örnek olarak işten önce kişideki kaygı düzeyinin çok
gösterilemez? yüksek olması bireyin aslında rahatlıkla
gerçekleştirebileceği bir işi yaparken sıkıntı
A) Bir sanat eserine hayranlık duymak
yaşamasına neden olabilmektedir?
B) Aç iken yiyecek almak yerine kitap almak
C) Anne-baba olunduğunda duyulan mutluluk A) Hipotalamus
D) Karşılık beklemeden yardım edebilmek B) Robert Plutchik
E) Verilen bir görevin tam anlamıyla yapılması C) Yerkes-Dodson Yasası
D) Otonom Sinir Sistemi
E) Biyolojik Denge Kuramı

3. Bu soru iptal edilmiştir.


8. Bireyin sosyal rolü gereği ortaya koymak
zorunda olduğu hareketler hangi jest ve
mimik kapsamındadır?

A) Şematik jest ve mimikleri


B) Toplumsal jest ve mimikler
C) Anlatım jest ve mimikleri
D) İkincil jest ve mimikler
E) Bilişsel jest ve mimikler

4. Aşağıdakilerden hangisi bir gereksinimin


giderilmesinde etkili olabilecek
davranışlardan biri değildir? 9. Bedenin çevrede gerçekleşen belirli
özelliklere göre tepkide bulunduğu duygu
A) Terfi etme yolları aramak kuramı aşağıdakilerden hangisidir?
B) Sosyal bir derneğe üye olmak
A) Bilişsel Kuram
C) Yeni bir gardırop oluşturmak
B) Sosyobiyolojik Kuram
D) Teklif beklemek
C) Fizyolojik Kuram
E) Yeni bir araba almak
D) James-Lange Kuramı
E) Cannon-Bard Kuramı

5. Organizmayı etkileyerek bir amaç için


B

harekete geçmeye sevk eden, istekleri, 10. Aşağıdakilerden hangisi Plutchik'in


arzuları, ihtiyaçları, dürtüleri ve ilgileri bireylerin uyum sağlayıcı davranışlarını
kapsayan kavram aşağıdakilerden güdüleyen temel duygu kategorilerinden
hangisidir? biridir?

A) Algı A) Kaygı
B) Dürtü B) Utangaçlık
C) Güdü C) Şüphe
D) Gereksinim D) Kararlılık
E) Tutum E) Korku
2019 BAHAR ARA - A

11. Aşağıdakilerden hangisi psikolojide gelişimi 16. Bandura, insanların gerçekten başarılı
incelemede kullanılan araştırma olacaklarına, değişebileceklerine
yöntemlerinden biri değildir? inanmalarını hangi kavramla açıklar?

A) Örnek olay yöntemi A) Özyeterlik


B) Doğal gözlem B) İçten denetim
C) Deneysel yöntem C) Dıştan denetim
D) Faktör analizi D) Açıklık
E) İlişkisel yöntemler E) Belirleyicilik

12. Bebeklerin dünyayı üç boyutlu ve nesneleri 17. Sheldon'un insanın fiziksel yapılarına göre
uzaklık yakınlık durumuna göre görmelerini yaptığı sınıflandırmasına göre, karın
sağlayan algıya ne ad verilir? bölgesinin daha geniş, beden hatlarının
yuvarlak olduğu ve yavaş hareket eden,
A) Derinlik algısı arkadaş canlısı yapı sergileyen insan tipi
B) Sembolik algı aşağıdakilerden hangisidir?
C) Kesitsel algı
A) Özdisiplinli
D) Lipido algı
B) Ektomorf
E) Boylamsal algı
C) Mezomorf
D) Nevrotik
13. Bireyin neyin doğru neyin yanlış olduğunu
E) Endomorf
hakim olan otorite figüründen ziyade,
adaletin kuralları çerçevesinde
değerlendirmeye başladığı ahlâk düzeyi
18. Aşağıdakilerden hangisi "İnsancıl Yaklaşım"
aşağıdakilerden hangisidir?
ın temsilcilerinden biridir?
A) Bilişsel
A) Carl Rogers
B) Toplumsal
B) Karen Horney
C) Geleneksel
C) Sigmund Freud
D) Gelenekötesi
D) Carl Gustave Jung
E) Geleneköncesi
E) Alfred Adler

14. Çocuğun nesneleri ve yaşadıklarını


anlatmada simgeleri, kelimeleri veya jestleri 19. Kız çocuklarında babaya duyulan tutku ve
kullanma becerisini ifade eden kavram hayranlık, anneyi aşırı kıskanma durumu
aşağıdakilerden hangisidir? aşağıdakilerden hangisi ile
adlandırılmaktadır?
A) Sembolik kapasite
A) Anne arketipi
B) Duyusal motor dönem
B) Oedipus kompleksi
C) Korunum ilkesi
C) Süperego
D) Nesne devamlılığı
D) Persona
E) İşlem öncesi dönem
E) Elektra kompleksi

15. Yaşam boyu gelişim anlayışının ana çalışma


konusu bireylerin ------- döneminden başlayarak 20. “Oedipus kompleksi”ni ifade eden kavram
geçirdiği değişimleri betimlemek ve açıklamaktır. aşağıdakilerden hangisidir?

Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yeri A) Cinsel dürtünün yarattığı enerjidir.


aşağıdakilerden hangisi doğru şekilde B) Fallik dönemde erkek çocuğun annesine
tamamlar? aşırı bağlılık göstermesidir.
C) Libidonun vücudun belli bir bölgesinde
A) 1 yaş
takılıp kalmasıdır.
B) doğum
D) Fallik dönemde kız çocuğun babasına aşırı
C) 5 yaş bağlılık göstermesidir.
D) ergenlik E) Ortak bilinçdışında oluşmuş ortak düşünce
E) doğum öncesi ve davranış kalıplarıdır.

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
C B İ D C B C B D E D A D A E A E A E B
5
SOS106U-BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 5: Stres ve Sağlık Psikolojisi

• Fiziksel Belirtiler: Sırt boyun ve başta gerginlik


Stres Kavramı nedenli ağrılar, terleme, kalp çarpıntısı ve kalp
Stres kelimesinin kökeni Latince “Estrece” kelimesine rahatsızlıkları, mide ağrıları, ülser ve sindirim
dayanmaktadır. Bu kelime zorlanma, gerilme ve baskı sistemi rahatsızlıkları, nefes almakta zorlanmak,
anlamını taşımaktadır. Daha sonraları değişen anlam nefes darlığı, gürültü ve yüksek sese karşı duyarlı
yapısı içerisinde stres kelimesi “bütünlüğü koruma”, “esas olma, uyku düzeni bozukluğu, uykuya dalmakta
duruma dönmek için çaba harcama” gibi etki ve tepki zorluk, bitkinlik hissi.
ilişkisini içerisinde barındıran haliyle kullanılır duruma • Davranışsal Belirtiler: Madde ve alkol kullanımı,
gelmiştir. sürekli telaş içerisinde olmak, sosyal ortamlardan
Stres, bir gerginlik hali, tehdit oluşturan ve değişme ya da uzaklaşma, aşırı uyuma.
uyum gerektiren herhangi bir çevresel istek ya da • Duygusal Belirtiler: Kaygı, sıkıntı, gerginlik ve
beklentidir. Bir şekilde birey için fizik ve sosyal çevreden huzursuzluk durumu, duygusal çökkünlük ve
gelen koşullardan dolayı, bedensel ve psikolojik sınırların sinirlilik hali, neşesini kaybetme, saldırganlık,
ötesinde harcadığı gayreti de stres olarak tanımlamak duygusal kayıtsızlık ve durgunlaşma.
mümkündür. Bunlardan yola çıkıldığında stresin insan • Bilişsel Belirtiler: Konsantrasyon kaybı ve algısal
hayatında karşılaşılan önemli ya da önemsiz olaylar sorunlar, kararsızlık, unutkanlık, zihin karışıklığı,
neticesinde ortaya çıktığı söylenebilir. ilginin azalması ve işleri organize edememek,
basit işlemlerde bile sıkıntı yaşar duruma gelmek,
Stres oluşturan durumlar bireyde belli başlı bazı sadece olumsuz yönleri görür hale gelmek.
duyguların yaşanmasına sebep olur. Bu durumlarda başa
çıkabilmek için bireyin bir gayret göstermesi Stres Kaynakları
gerekmektedir. Elindeki kaynaklar ve içinde bulunduğu Değişme: Strese sebep olan sebeplerin başında yaşamdaki
durum arasında bir denge kurmaya çalışan insan strese değişiklikler gelir. Plan dışı, beklentilerin ötesinde
sebep olan durumla gerçek hayat arasında bir uyum gerçekleşen iyi ya da kötü durumlar bireyin stres altına
sağlamaya çalışmaktadır. Bireyin yaşamını daha nitelikli girmesinde etkili olur. Kitapta sayfa 97’de yer alan Tablo
hale getirme konusunda ona yardımcı olan, kişiye farklı 5.1’de strese sebep olan yaşam değişikliklerinin ağırlık
bakış açıları sunmaya çalışan sağlık psikolojisi moral puanları verilmiştir. Ülkemizdeki strese sebep olan yaşam
açıdan uyumlu bireyleri amaçlar. değişikliklerinin ağırlık puanlarına göre de (sf. 97, Tablo
Stresin Aşamaları 5.2) bireyi strese sokan en önemli şeyin çocuğun ölümü
üzerine gerçekleştiği görülmektedir.
Stres anında canlı kendini korumak için savaş veya kaç
tepki zincirini harekete geçirir ve bireyde stresi oluşturan Baskı: Bireyin yaşam şartları, bireysel olmayan
unsurlara karşı savunma tepkisi gelişir. Genel uyum sınırlılıkları, hedefleri stres oluşturan bir baskıya sebep
sendromu denen bu mekanizma çevresel stres durumlarına olabilir. Bireyin hedefleriyle ortaya koydukları kesişmezse
ilişkin fizyolojik değişimleri içerisinde barındırır. birey kendini başarısız olarak niteleyebilir. Bireyin
hedeflediği noktalara ulaşamaması onu strese sokan bir
Stres durumuyla karşılaşan birey sırasıyla alarm, direnç ve baskı oluşturmaktadır.
tükenme aşamalarından geçer. Alarm aşamasında bireyin
salgı bezleri uyarılır ve bu da kana adrenalin Çatışma: Lewin, çatışmayı açıklarken yaklaşma ve
pompalanmasını, dolayısıyla vücudun bu alarm durumuna kaçınma kavramlarını kullanmıştır. Bireyler, yaklaşmak ve
hazırlıklı hale gelmesini sağlar. Salgılanan adrenalinin de kaçınmak istedikleri seçeneklerin farklı birlikteliklerinden
etkisiyle, vücutta kan daha hızlı dolaşarak beyin ve kaslara oluşan yaklaşma-yaklaşma, kaçınma-kaçınma ve
daha fazla enerji iletilir. Tüm bu süreçte kan şekeri yaklaşma-kaçınma çatışmaları yaşarlar.
yükselir ve sindirim yavaşlar. Direnç aşamasında birey Yaklaşma-yaklaşma çatışmasında bireyi strese sokan şey
strese karşı kaynaklarını tüketmeye başlar ve aynı anda iki cazip seçenek arasında kalınan ikilemdir. Kaçınma-
yaşanabilecek diğer stres unsurlarına daha hassas hale kaçınma çatışmasında ise birey iki olumsuz seçenekten
gelir. Son aşama olan tükenme aşamasında stresle ilişkili birine karar vermek durumunda kaldığı için strese girer.
olarak insan vücudu artık tüm direncini kaybetmeye başlar Yaklaşma-kaçınma çatışmasında ise bireyin hem olumlu
ve tükenme ile birlikte insan hastalık, psikolojik sorunlar hem olumsuz yönlere sahip bir hedef konusunda kaldığı
gibi birçok tehlikeye açık hale gelerek tükenme kararsızlık durumunda ortaya çıkan strestir.
aşamasında ölümle bile son bulabilecek durumlarla
karşılaşabilmek mümkündür. Engellenme: Bireyler kendilerinin oluşturduğu veya
çevreleri tarafından onlar için oluşturulan hedeflere
Stres Belirtileri ulaşmaları önlendiğinde ortaya çıkan engellenme ile ilgili
Bireyde stres sonucu ortaya çıkan bazı belirtileri fiziksel, stres yaşayabilir. Her toplumun baskı kurduğu değerler
davranışsal, duygusal ve bilişsel belirtiler olmak üzere farklı olmak üzere kişiler baskın toplum anlayışı ile
belli başlıklar altında incelenebilir: mücadele ve sonucunda yaşadıkları hayal kırıklıkları
sebebiyle strese daha çok maruz kalabilmektedir. Kişileri
strese sokan kaynakları iki başlık altında incelemek tipi bireyler; aynı anda iki ya da ikiden fazla işi düşünerek
mümkündür: aynı zaman dilimine daha çok işi sığdırmaya çalışırlar.
Aynı zaman diliminde çok işi yapmaya çalışmak bu
Çevresel Stres Kaynakları
kişilerin üzerindeki baskıyı arttırır. Dinlenmek, tatile
Aile Sorunları: Aile bireyin her nokta ilk yaşam alanı gitmek, işlerden uzaklaşmak, bu kişiler için suçluluk
olduğu için sorunların aşılmasında önemli olduğu kadar duygusunun oluşmasına sebep olur. Bu tip davranış
stres açısından birincil bir kaynaktır. Bireyin beklentileri sahiplerinin beraber yaşadığı diğer insanlardan,
ve bireysel özelliklerinin sağlıklı bir şekilde ailelerinden beklentileri de yüksektir. Kendilerinin veya
yönetilemediği aile ortamları önemli bir stres kaynağıdır. çevresindekilerin bu standartlara ulaşamaması bireyde
sıkıntı ve mutsuzluğa neden olur. A tipi davranış
Monoton (Tekdüze) Yaşam Düzeni: Bireyin
sergileyen bireylerde rekabet ve zamanla yarış duyguları
sınırlandırılmış, standart bir yaşam sürmesi, kendine özgü
ağırlık kazanmaktadır. Çabuk karar verirler. İnatçı ve
ilgi ve yeteneklerini sergileyebileceği ortamlardan uzak saldırgan davranışlar sergilerler. Sürekli bir koşuşturma
kalması önemli bir stres unsurudur. sebebiyle çevredeki güzelliklerin farkına varamazlar.
Ekonomik Sorunlar: Global, milli veya bireysel çaptaki
Buna karşılık “B tipi “kişilik özelliklerine sahip olan
her türlü ekonomik sıkıntı stres faktörü olabilmektedir.
bireyler daha uysal daha rahat, daha az aceleci ve
Siyasi ve Politik Belirsizlikler: Bireyin yaşadığı ülkenin rekabetçi özelliklere sahiptirler. B tipi kişilik davranışı
siyasî ve politik açıdan belirsizlik içinde bulunması kişinin sergileyen kişiler ise sosyal değerler için fazla
stres yaşamasında önemli bir yere sahiptir. kaygılanmazlar. Zamanın esiri olmazlar, daha rahat ve
sabırlıdırlar. Sosyal ortamlarda bulunarak, ailelerine,
Sosyal ve Kültürel Değişmeler: Genellikle toplumda kendilerine daha çok zaman ayırırlar. A tipi kişilik
yaşanan keskin sosyal ve kültürel değişiklikler bireyin davranışı olan gereğinden fazla sorumluluk alma ve yoğun
yerleşik değer yargılarına ters bir durum arz ettiği için bir çalışma temposu strese neden olmaktadır. Daha hoşgörülü
stres faktörü olabilmektedir. bir yapıya sahiptirler. Ayrıntılara takılmak yerine olaylara
Trafik ve Yaşam Sorunları: Özellikle büyük şehirlerde farklı açıdan yaklaşabilirler. Kolay sinirlenmeyip karar
yaşanan bu tarz sorunlar kişilerin karşılıklı ilişkilerini de vermede aceleci davranışlar sergilemezler. İş dışında
olumsuz etkileyerek bireyi strese sevk etmektedir. geçirilen zaman onlar için boşa geçen zaman ya da
suçluluk duygusu sebebi değildir.
Teknolojik Değişmeler: Bireysel olarak çok fazla
teknolojiyle ilgisi olmayan kişilerin bu alanda bir şeyler Bu bahsedilenler aslında davranış biçimleridir. Bir birey
başarma mecburiyeti bireyi strese sokmaktadır. bu davranış biçimlerinden birinin özelliklerini tamamen
göstermesi beklenemez. Yine de bu davranış
Bireysel Stres Kaynakları: Stresin kaynağı olduğuna özelliklerinden daha baskın olanı birey için belirleyici bir
inanılan olaylar ve durumlar başlatan olaylar olarak faktördür.
adlandırılmaktadır. En basit durumlar bile bu olaylardan
biri olabilir. Bununla birlikte geçmişte yaşanılan kötü Stresle Başa Çıkma Yolları
anılar da kişiyi strese sokabilir. Aslında burada önemli Stres oluşturan bir durumla karşılaşan birey bu durumdan
olan konu kişinin yaşadığı hadise değil, kişinin yaşanan bu iki şekilde kurtulmaya çalışır:
olaylara bakış açısıdır. Çünkü aynı durumla karşılaşan
bireylerden bazıları bu durum sonucunda strese 1. Doğrudan Başa Çıkma: Birey bu yöntemde
girebiliyorken bazıları stresten uzak kalabilmektedir. strese karşı üç şekilde tepki verebilir. Yüzleşmede
Kişileri strese sevk eden bireyselleşmiş tutum ve strese ilişkin bir olayla karşılaşan birey tüm
davranışlardır. Bunlar arasında şu maddelere gücüyle stresi meydana getiren olayla mücadele
rastlamaktayız: Dürtülerin etkisinde kalmak, acelecilik ve edebilir. Uzlaşma durumunda kendinden bir
zamanı iyi kullanamamak, her işi mükemmel yapmaya şeyler feda eder veya karşı taraftan alacaklarının
çalışmak, insanları memnun etmek için sürekli kendinden bir kısmına razı olabilir. Karşı tarafı bazı
ödün vermek, hayatındaki diğer insanları ve isteklerinden vazgeçmesini konusunda razı
sorumlulukları ihmal edecek şekilde çok çalışmak, edebilir. Geri çekilmede ise birey kendisine zarar
herkesten daha güçlü olma isteği, bireyin kendisi için gelebileceğini ya da sıkıntı yaşayabileceğini
ortaya koyduğu imkânsız standartlara ulaşma çabası, düşünerek yenilgiyi kabullenir.
görevi gereğinden fazla iş ve sorumluluk üstlenmek. 2. Savunma Yoluyla Başa Çıkma: Bireyin
karşılaştığı sorunlar neticesinde kendisine daha
Stres ve Kişilik Özellikleri az sıkıntı veren bir şekilde olayları
Bu konuda iki temel türdeki insan tipinden yola çıkılarak anlamlandırması onu rahatlatır. Kaynağı belirsiz,
bazı değerlendirmelerde bulunulabilir. Dışa dönük üzüntü, nedeni açık olmayan korku veya bir
yapıdaki ve içe dönük yapıdaki kişilerin stres karşısındaki temel ihtiyacın karşılanmamasında meydana
tutumları birbirinden farklıdır. Dışa dönük yapıdaki gelen endişe durumu, kaygıdır. Birey için
bireyler “A tipi” kişilik özelliklerini yansıtır. Buna göre A organizmayı tehdit edecek herhangi bir etkinin
kabul edilebilir bir seviyede olması için birey
karşılaştığı şeyleri daha az kaygı verici bir şekle
dönüştürür. Çünkü gerçeğin kendisiyle
yüzleşmek daha yıkıcı etkilere sahiptir ve bu
yüzden birey organizmayı çeşitli yöntemlerle
dengelemek ister.
Stresi oluşturan olayın çarpıtılarak başka bir şekilde ortaya
konulmasını sağlayan yöntemlere savunma mekanizmaları
denir. Bunlar şu şekilde kısaca sıralanabilir: Acı ve sıkıntı
veren duygu, deneyim ve anıların bilinçdışına itilmesi,
orada tutulması ve bir şekilde unutulması, bastırmadır.
Benlik için tehdit olarak algılanan ve bunaltı
doğurabilecek, acı verici bir gerçeği kabullenememek,
reddetmek, yok saymak, görmemek, inkar (yadsıma)’dır.
Bireyin inkâr edilemeyen ya da bastırılamayan sorunu
oluşturan duygu, ihtiyaç ve olayları dışarıya aktarıp ya da
başkalarına yükleyip dışarıdan kendisine yöneltiliyormuş
gibi algılaması yansıtmadır. Bireyin başkasının
özelliklerini sanki kendi başarısı ya da özelliği gibi
üstlenme durumu özdeşim kurmadır. Bireyin toplumca
onaylanmayan bazı ilkel dürtü, eğilim ve gereksinimlerini
toplumca hoşa giden kabul edilebilir biçimlere
dönüştürmesi yüceltmedir. Stres meydan getiren bir olayla
karşılaşan bireyin sıkıntı veren durumla yüzleşmek yerine
çaresizliğini yaşından beklenenin altında bir davranışla
ortaya koyması gerilemedir. Bireyin bastırdığı güdü ve
davranışlarını gerçekten olması gereken değil de onların
yerini alabilecek durum ve nesnelere yönlendirmesi yer
değiştirmedir. Bireyin aslında hissettiklerinin tam tersi
düşünce ve duyguları abartılı bir şekilde ortaya
koyabilmesi karşıt tepki geliştirmedir.
Strese Karşı Neler Yapılabilir?
Beklenmedik bir şekilde meydana gelen dehşet, kaygı ve
panik yaratan ciddi kazalar, tecavüz, deprem ve benzeri
yıkıcı doğa olayları sonucu bireyin olayları anlamlandırma
sürecinin bozulması, travmadır. Travma yaratan olay ve
durumlar sonrasında bireyler travma sonrası stres
bozukluğu denilen bir çeşit psikolojik bozukluklar ortaya
çıkabilir. Bazı durumları atlatabilmek kolayken bazılarını
atlatmak uzun yıllar alabilir.
Bireyin bedensel sağlığına ve sağlıklı beslenmeye dikkat
etmesi, fiziksel egzersizler yapması, zamanı iyi
kullanabilmesi, daha az stres oluşturacak davranışları
kendinde yerleştirmeye çalışması, gevşeme hareketlerini
öğrenmesi, hobiler, sosyal aktiviteler edinmesi, arkadaş
desteği alması, stres sebebi olan olay karşısındaki bakış
açısını değiştirmesi stresle başa çıkmada önemli
adımlardır.
Son olarak stresin her zaman yıkıcı ve insanların
bütünlüğüne zarar verici yapıda olmadığı söylenebilir.
Stres uygun seviyede olduğunda başarıya etki eder ve
birey için olumlu güdülenmeyi sağlar. Çok gergin olan bir
tel kopabileceği gibi çok gevşek olan telden de ses almak
mümkün değildir. Bu yüzden etkili bir performans
sergileme ve başarıya ulaşma yolunda stresle başa
çıkmada bu durumun da göz ardı edilmemesi
gerekmektedir.
Stres ve Sağlık Psikolojisi

STRES KAVRAMI
Hayatta karşılaştığımız birçok olay stres sebebidir. İnsanların hayatlarını geniş
çaplı olarak etkileyebilecek savaşlar, depremler, büyük kazalar gibi olaylar stres
sebebi olabilirken, öte yandan iş değiştirmek, sevilen bir yakının kaybı, başka bir
şehre taşınmak, boşanma ya da evlilik hazırlığı, ölümcül bir hastalığa yakalanmak
gibi önemli hayat değişiklikleri de strese yol açabilmektedir. Bu durumun yanında
her zaman karşılaşılabilecek günlük olaylar da bireylerde önemli bir şekilde stres
unsuru oluşturabilmektedir. Cüzdanınızı kaybetmek, bir arkadaşınızla tartışmak,
acil yetişmeniz gereken bir toplantı için yola çıktığınızda trafikte sıkışıp kalmak
gibi olaylar kaygı verici durumlar yaratabilmektedir.
Stres kelimesi kökeni Latince’de “Estrece” kelimesine dayanmaktadır. Bu ke-
lime zorlanma, gerilme ve baskı anlamını taşımaktadır. Daha sonraları değişen
anlam yapısı içersinde stres kelimesi “bütünlüğü koruma”, “esas duruma dönmek
için çaba harcama” gibi etki ve tepki ilişkisini içersinde barındıran haliyle kullanı-
lır duruma gelmiştir (Baltaş ve Baltaş, 2002). Stresi oluşturan olaylarla karşılaşıl-
dığında bireyler, bu durumlara ilişkin belli başlı duygular yaşarlar. Bu duygularla
başa çıkmak ve çevreden gelen durumların yarattığı baskı ve beklentileri aşmak
için birey çaba göstermek durumundadır.
Stres, bir gerginlik hali, tehdit oluşturan ve değişme ya da uyum gerektiren
herhangi bir çevresel istek ya da beklentidir (Morris, 2002). Bir şekilde birey için
fizik ve sosyal çevreden gelen koşullardan dolayı, bedensel ve psikolojik sınırla-
rın ötesinde harcadığı gayreti de stres olarak tanımlamak mümkündür (Cüceloğ-
lu,2006). Birey için bu beklenti ve baskıya karşı ortaya koyduğu gayret durumları
ile kendi sahip olduğu kaynaklar arasında bir denge oluşmalıdır. Dolayısıyla, bi-
reyin üzerinde baskı oluşturan durumun bireyin bu durumla başa çıkacak kay-
naklarından daha fazla olduğu durumlarda stres ortaya çıkmaktadır. Bireyin kay-
nakları maddi ya da manevi tüm sahip olduklarını içermektedir. Örneğin elindeki
parası ay sonunda ev kirasını ödemeye yetmeyen kişi doğal olarak strese girebilir.
Çünkü elindeki kaynağı, kira baskısını karşılayabilecek düzeyde değildir.
Stresi oluşturan durumla karşılaştığı süreç içinde birey, elindeki kaynaklar ve
baskı durumu arasında bir denge oluşturarak stres yaratan durumlara uyum yap-
maya çalışır. Sağlık psikolojisini ilgilendiren ve bireyin hayatını daha kaliteli bir şe-
kilde sürdürmesine olanak tanıyan bu süreçte bireyin uyum yapma becerisi önemli
94 Birey ve Davranış

bir yer tutmaktadır. Nasıl ki çok sıcak bir ortama giren bireyin vücudu fiziksel ola-
rak terleme yoluyla vücut ısısını dengelemeye çalışıyorsa ve birey davranış olarak
üzerindeki kazağını çıkarıp ortama uyum gösteriyorsa aynı şekilde birey herhangi
bir stres durumuyla karşılaştığında da uyumu gerçekleştirmeye çalışır. Bu uyum
başarılı ya da başarısız olabilir. Her ikisinde de organizma için hayatını bu duru-
ma uyum sağlayarak sürdürme eğilimi bulunmaktadır. Birey karşılaştığı durumu
kabul ederek onunla yaşayabilir ya da bu durumla başa çıkmak için mücadele ede-
bilir. Örneğin birey ciddi bir hastalığa yakalandığını öğrendikten sonra bu duruma
uyum sağlamak için gerçeği yok sayabilir ve başına hiç gelmemiş gibi davranabilir.
Bu durumu kadere bağlayarak gerçekle bu şekilde yüzleşme durumunu seçebilir.
Yine uyum yapma yolunda hastalıkla mücadele ederek hastalığı yenme yolunda
kendine bir yol çizebilir.
Tüm bahsi geçen süreçler birey olarak bizlerin stresi ne şekilde ele aldığımızla
ilgilidir. Aynı olayların bireyler tarafından farklı olarak algılanması doğal olarak
onlarda farklı şekilde tepki bulmalarına neden olacaktır. Her bireyin olayları al-
gılayışı ve doğal olarak bu duruma bağlı stresten etkileniş düzeyleri de farklıdır.
Örneğin yeni bir şehre taşınmak, bazı insanlar için heyecan verici yeni bir dene-
yimken, bazı insanlar içinse, ne ile karşılaşılacağı belli olmayan kaygı verici bir
deneyim olarak nitelendirilebilmektedir. Bununla bağlantılı olarak çevremizde
bazı insanların stres verici durumlarla daha iyi başa çıkabildiklerini görmemiz
mümkündür. Bunun tam aksi olarak bazı insanlar da en ufak sıkıntı yaratan du-
rumlarda dahi panikleyebilmekte ve üst düzeyde stres yaşayabilmektedirler.
Yaşamı daha nitelikli bir hale getirme yolunda insanların stres oluşturan durum-
lara bakış açılarından yola çıkarak ülser, kalp hastalıkları hatta soğuk algınlığı gibi
bazı fiziksel rahatsızlıkların temelinde psikolojik unsurların da yattığını söylemek
mümkündür. Bu süreçte fiziksel rahatsızlıklarda psikolojik unsurların etkisini or-
taya koymak, ciddi rahatsızlıklarla başa çıkmada başarılı olan bireylerin başarısını
diğer bireylere aktarmada sağlık psikolojisi etkili bir şekilde rol oynamaktadır.

Bireyin üzerindeki baskı ve bireye ait kaynakların kullanımı açısından baktığınız-


1 da, işyerinde tamamlaması gereken projeyle ilgili çok az zamanı kalan kişinin yaşa-
dığı stres durumunu açıklayınız.

STRESİN AŞAMALARI
Organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdidiyle ortaya çıkan stres du-
rumunda canlı kendini korumak için “savaş veya kaç” tepki zincirini harekete
geçirir. Bireyde stresi oluşturan unsurlara karşı savunma tepkisi gelişir. Bu süreçte
Genel Uyum Sendromu: birey genel uyum sendromu adı verilen çevresel stres durumlarına ilişkin fizyo-
Çevresel stres durumlarına lojik değişimleri içersinde barındıran mekanizmayı harekete geçirir.
ilişkin fizyolojik değişimleri
içersinde barındıran Stres durumuyla karşılaşan birey sırasıyla alarm, direnç ve tükenme aşamalarını
mekanizmadır. geçer (Selye, 1976). Bu aşamalardan ilki olan alarm aşamasında bireyin otonom si-
nir sistemi acil duruma ilişkin olarak harekete geçerek salgı bezlerini uyarır ve kana
adrenalin pompalanmasını, dolayısıyla vücudun bu alarm durumuna hazırlıklı hale
gelmesini sağlar. Salgılanan adrenalinin de etkisiyle, vücutta kan daha hızlı dolaşa-
rak beyin ve kaslara daha fazla enerji iletilir. Tüm bu süreçte kan şekeri yükselmekte
ve sindirim yavaşlamaktadır. Birey tüm bu fizyolojik değişimler sonucu ya olaylarla
mücadele edecek ya da kaçarak kendini koruyacaktır.
Alarm aşamasından sonra ikinci aşama direnç aşamasıdır. Bu aşamada alarm
tepkisi ortadan kalkarak vücut stres yaratan duruma bir şekilde uyum yapar. Bu
5. Ünite -Stres ve Sağlık Psikolojisi 95

süreçte vücut tarafından alarm aşamasında kimyasallar salgılanmaya başlar. Dı-


şarıdan bakıldığında her şey normalmiş gibi görünse de aslında organizmanın
ortaya koyduğu ciddi bir direnç söz konusudur. Birey strese karşı kaynaklarını
tüketmeye başlamıştır ve aynı anda yaşanabilecek diğer stres unsurlarına daha
hassas hale gelmeye başlar. Bu durum organizmanın direnç gücünü yavaş yavaş
kaybetmesine doğru ilerleyen bir sürece doğru yönlenir.
Son aşama olan tükenme aşamasında stresle ilişkili olarak insan vücudu artık
tüm direncini kaybetmeye başlamıştır. Her bireyin uyum yeteneği farklılaşsa da
sınırlı olan direnme enerjisi son bulmaya başlar ve organizma geri dönülmesi zor
bir sürece girer. Tükenme ile birlikte insan hastalık, psikolojik sorunlar gibi bir-
çok tehlikeye açık hale gelir ve tükenme aşamasında ölümle bile son bulabilecek
durumlarla karşılaşabilmek mümkündür (Cüceloğlu, 2006).

STRES BELİRTİLERİ
Organizma stres altında olduğunda bu duruma ilişkin belli başlı tepkiler ortaya
koyar. Stres ve ona bağlı durumların her bireyde oluşturduğu fiziksel ve psikolojik
tepkilere bağlı belirtiler farklılaşabilir. Genel olarak birçok insanda stres sonucu
ortaya çıkan bazı belirtileri fiziksel, davranışsal, duygusal ve bilişsel belirtiler ol-
mak üzere belli başlıklar altında incelemek mümkündür.
Resim 5.1
Bitkinlik hissi stresin
fiziksel belirtileri
arasında yer
almaktadır.

Fiziksel belirtiler
Sırt boyun ve başta gerginlik nedenli ağrılar
Terleme, kalp çarpıntısı ve kalp rahatsızlıkları
Mide ağrıları, ülser ve sindirim sistemi rahatsızlıkları
Nefes almakta zorlanmak, nefes darlığı
Gürültü ve yüksek sese karşı duyarlı olma
Uyku düzeni bozukluğu, uykuya dalmakta zorluk
Bitkinlik hissi
96 Birey ve Davranış

Davranışsal belirtiler
Madde ve alkol kullanımı
Sürekli telaş içersinde olmak
Sosyal ortamlardan uzaklaşma,
Aşırı uyuma

Duygusal belirtiler
Kaygı, sıkıntı, gerginlik ve huzursuzluk durumu
Duygusal çökkünlük ve sinirlilik hali
Neşesini kaybetme, saldırganlık
Duygusal kayıtsızlık ve durgunlaşma

Bilişsel belirtiler
Konsantrasyon kaybı ve algısal sorunlar
Kararsızlık, unutkanlık, zihin karışıklığı
İlginin azalması ve işleri organize edememek
Basit işlemlerde bile sıkıntı yaşar duruma gelmek
Sadece olumsuz yönleri görür hale gelmek

STRES KAYNAKLARI

Değişme
İnsanlar yaşamlarındaki olayların istedikleri gibi gelişmesini ve kendilerince
kontrol edilebilir olmasını tercih ederler. Plan dışı, beklentilerin ötesinde iyi ya
da kötü tüm farklı durumlar bireylerin stres yaşamasına neden olur. Amerikalı
psikologlar olayların belirli bir stres ağırlığı olduğundan yola çıkarak strese neden
olan olayların listesini oluşturmuşlardır. Psikologların yaptıkları araştırmalara
göre bireyin yıl içersinde toplamda 300 veya daha yukarı puan toplaması stresin
yarattığı baskı altında çeşitli fizyolojik ya da psikolojik rahatsızlıklara yakalan-
ma riskini arttırır. Yapılan araştırmalar sonucu dünyada ve Türkiye’de insanların
üzerinde önem sırasına göre stres yaratan yaşam değişikliklerine ilişkin sonuçlar
Tablo 5.1 ve 5.2’de verilmektedir.
5. Ünite -Stres ve Sağlık Psikolojisi 97

AĞIRLIK PUANI Tablo 5.1


OLAYLAR Stres yaratan değişik
100 yaşam olaylarının
Eşin ölümü 73 ağırlık puanları.
Boşanma 65
Kaynak: Cüceloğlu,
Eşinden ayrı yaşamak 63 D. (2006). İnsan ve
Hapis cezası almak 63 Davranışı. İstanbul:
Aileden yakın birinin ölümü 53 Remzi Kitabevi s.322.
Önemli bir kişisel yaralanma veya hastalık 50
Evlenmek 47
İşten atılmak 45
Eşiyle yeniden bir araya gelmek 45
Emekli olma 44
Aile üyelerinden birinin önemli sağlık sorunu 40
Hamilelik 39
Cinsel sorunlar 39
Aileye yeni katılmalar (doğum evlilik) 39
İş durumunda ortaya çıkan önemli sorunlar 39
Gelir durumunda meydana gelen önemli değişiklikler 38
Yakın bir arkadaşın ölümü 37
Farklı bir işe başlamak 36
İşteki sorumluluk yükündeki önemli değişiklik 29

Türkiye’de yapılan araştırmada ise stres yaratan olaylarda kültüre bağlı farklı-
lıklar görülmektedir. Tablolar incelendiğinde Türkiye’deki araştırma sonuçlarına
göre yeni bazı stres unsuru maddeler eklenmiş, bazı maddelerin puan yoğunluk-
ları değişmiştir.

AĞIRLIK PUANI Tablo 5.2


OLAYLAR Türkiye’de stres yaratan
100 değişik yaşam olayları-
Çocuğun ölümü 92 nın ağırlık puanları.
Eşin ölümü 90 Kaynak: Cüceloğlu,
Eş tarafından aldatılma 87 D. (2006). İnsan ve
Anne veya babanın ölümü 87 Davranışı. İstanbul:
Remzi Kitabevi. s.323.
Hapse mahkûm olma 86
Çocuğun ağır biçimde hastalanması veya sakatlanması 85
Evlilik dışı hamilelik 83
İstemediği evliliği yapma 83
Eşin ağır hastalığı, kaza ya da yaralanması 79
Anne baba geçimsizliği veya ayrılma 78
Eş ile ciddi anlaşmazlık 77
Ağır hastalık, kaza, yaralanma 75
Boşanma 73
Büyük ölçüde borçlanma 72
Hakkında kötü söylentiler çıkarılma 72
Evlilik dışı ilişkiye girme 68
Çocuk düşürme veya düşük yapma 68
Yakın bir dostun ölümü 66
İstenmeyen gebelik 65
98 Birey ve Davranış

Tablolar incelendiğinde günlük basit olaylardan, çok ciddi sorunlar yaratabi-


lecek olaylara uzanan bir yapı görülmektedir. Küçük olaylar da birikerek ya da
birbirine eklenerek toplamda büyük stres durumlarına yol açmaktadır.

Baskı
Yaşam şartları, kültürel, ekonomik sınırlılıklar, kendimize koyduğumuz hedefler
strese yönelik ayrı bir baskı unsuru oluşturabilir. Eğer birey kendisine ulaşama-
yacağı hedefler koyuyorsa ya da bu hedeflere ulaşma adına yeterli bir çaba içinde
değilse bu durumdan dolayı kendisini başarısız olarak nitelendirebilir. Birey ken-
dini, oluşturduğu hedefler doğrultusunda baskı altına alabilir. Bireyin hedefleri
onu gerçekleştirecek kaynaklarından daha üst seviyelerde olabilir. Aslında yeteneği
olmadığı halde kendisine iyi bir şair olmak gibi bir hedef belirleyen kişi, bu hedefe
ulaşamadığında başarısızlık sebebiyle stres altına girebilir.
Resim 5.2
Birey kendini
oluşturduğu hedefler
doğrultusunda baskı
altına alabilir.

Bireyden beklentiler de baskı sebebidir. Üniversite sınavında kendi istemediği


halde okumak istediğinden farklı bir alanı seçmek zorunda bırakılan bir lise öğ-
rencisi bu beklentiyi karşılamak adına aynı şekilde stresle karşı karşıyadır. Çev-
renin beklentileri doğrultusunda oluşturulan bir yaşantı şekli bireyin bu duruma
ayak uyduramaması halinde kaygı verici bir hale dönüşebilmektedir.

Çatışma
Bireyler çoğu zaman farklı ihtiyaçlar, fırsatlar, amaçlar arasında seçim yapma du-
rumunda kalırlar. Birden fazla amacın aynı anda gerçekleştirilmeye çalışması ça-
tışmayı doğurur. Bireylerin tüm isteklerini aynı anda elde etmek gibi bir koşulun
yerine gelmesi pek mümkün olamadığından, bireyler seçenekleri değerlendirme
aşamasında yaşadıkları sıkıntılara bağlı stresle karşı karşıya kalırlar.
Lewin (1935), çatışmayı açıklarken yaklaşma ve kaçınma kavramlarını kul-
lanmıştır. Bireyler hoşlandıkları, kendilerine cazip gelen seçeneklere yaklaşmak-
ta, hoşlanmadıkları ve uzaklaşmak istedikleri seçeneklerden kaçınmaktadırlar.
Bireyler, yaklaşmak ve kaçınmak istedikleri seçeneklerin farklı birlikteliklerin-
den oluşan yaklaşma-yaklaşma, kaçınma-kaçınma ve yaklaşma-kaçınma çatış-
maları yaşarlar.
5. Ünite -Stres ve Sağlık Psikolojisi 99

Yaklaşma-yaklaşma çatışmasında birey kendisi için cazip iki seçenekten birini


seçme konumunda sıkıntı yaşayabilmektedir. Aynı saatteki beğendiği iki filmden
sadece birini seyredebilme imkânının olması, yalnız birine parası yetecekken beğen-
diği iki farklı çift ayakkabıdan sadece birini alabilmek gibi benzer olaylar bireylerin
seçim yapmasını zorlaştırmaktadır. Bu tür olaylarda bireyler kendileri için çekici iki
olasılıktan birini seçmek zorunda kalmaktadır. Karşılaşılan olaylar örneklerde oldu-
ğu gibi basit seçimler olabildiği gibi bireyin tüm hayatını etkileyebilecek seçimler de
olabilir. Kiminle evleneceğine karar vermek, farklı çekici iş tekliflerinden birini seç-
mek bu duruma örnek olarak verilebilir. Bu tarz çatışma durumunda karar vermenin
ertelenmesi ya da sürecin uzaması bireyi daha stresli bir hale getirebilmektedir.
Kaçınma-kaçınma çatışmasında yaklaşma-yaklaşma çatışmasının tersine kendi-
si için pek de cazip olamayan iki seçenekten birine karar vermek durumundadır.
Burada seçilecek iki durum da birey için sıkıntı vericidir. Bireyin seçenekler ara-
sından kendisi için en az sıkıntı vereni tercih etmesi beklenir. İki olumsuz durum-
la ilgili olarak birey eğer iki durumu da seçebilme ya da durumdan uzaklaşabilme
şansına sahipse çatışma daha kolay çözümlenebilir. Eğer durumda herhangi bir ka-
çış yolu yoksa ve halk arasında ifade edildiği gibi “aşağıya tükürsen sakal, yukarıya
tükürsen bıyık” ise çatışma sonucu birey sıkıntı ve gerginlik yaşayacaktır. Aslında
işini sevmeyen kişinin işini sevmemesine rağmen işinden ayrıldığı koşulda iş bula-
mama durumuyla karşı karşıya kalacak olması bu çatışmaya örnek olarak verilebilir.
Kocasından şiddet gören bir kadının ayrıldığı takdirde ekonomik yönden sıkıntı
yaşayacağını düşünmesi ve bu iki olumsuz koşuldan birini tercih etmek zorunda
kalması yine farklı bir örnek olarak sunulabilir. Bu örnekte kadının mevcut du-
rumdan kaçabilmesi mümkün değildir. Kadın için olumsuz seçeneklerden biri evli
kalmaya devam ederek şiddet ortamında evliliğini sürdürmesi, bir diğeri ise koca-
sından boşanmanın getirdiği ekonomik ve sosyal baskılarla karşı karşıya kalmaktır.
İki tercihte de sonuç olarak olumsuz durumlarla karşılaşılması kararın verilmesini
zorlaştırmaktadır ve daha da çok strese neden olmaktadır.
Yaklaşma-kaçınma çatışmasında bireyin hem olumlu hem de olumsuz yanlara
sahip bir amaca yönelik kararsızlık durumunu içerir. Örneğin, kişinin aldığı şehir
dışındaki yeni bir iş teklifi sonucu ailesinden uzak kalması söz konusudur. Kişi bu
işin kendisine getireceklerini düşünerek bu işi almayı isterken öte taraftan ailesini
ihmal edecek olmanın sıkıntısını yaşamaktadır. Çikolata yemeyi sevmesine rağ-
men kilo almaktan korkan bir kadın da bu duruma örnek olarak verilebilir.

Engellenme
Bireyler gerek kendilerinin oluşturduğu gerekse çevreleri tarafından onlar için
oluşturulan hedeflere ulaşmaları önlendiğinde ortaya çıkan engellenme ile ilgili
stres yaşayabilirler. Aynı şekilde çözülemeyen sorunlar, istek ve ihtiyaçların karşı-
lanamaması yoluyla engellenen bireyler hayal kırıklığı yaşayabilmektedirler. Çok
sevdiği bir kızla maddi sebepler dolayısıyla evlendirilmeyen genç engellenmenin
etkisiyle çevresine ve topluma karşı kin ve düşmanlık besleyebilir. Bazı engelle-
melerde stres durumu daha kolay atlatılabilirken bazı durumlarda yaşanan en-
gellemelerin yarattığı olumsuzluklar daha zor aşılmaktadır. Arkadaşlarıyla gece
sinemaya gitmek isteyen gencin talebinin ailesi tarafından reddine ilişkin stres
durumu ile daha önceki örnekte yer alan evlilik talebine ilişkin reddedilmenin
ortaya çıkaracağı stres boyutları farklılık gösterecektir.
100 Birey ve Davranış

Engellenme durumu kültürden kültüre ve toplumdan topluma değişiklik gös-


terebilmektedir. Kimi batı toplumlarında rekabetçilik, başarı göstergesi olarak
insanlara sunulan değerlere ulaşamama durumu, bireylerin yaşadıkları ufak ba-
şarısızlıklarda dahi yüksek seviyede stres yaşamalarına neden olabilmektedir. Öte
yandan farklı toplumlarda bireylerin dil, cinsiyet, etnik köken, ten rengi ve ben-
zeri özelliklerinden dolayı ayrım görmeleri ve bu sebepten dolayı engellenmelerle
karşılaşmaları önemli bir stres unsuru olarak göze çarpmaktadır. Bu toplumlarda
kişiler baskın toplum anlayışı ile mücadele ve sonucunda yaşadıkları hayal kırık-
lıkları sebebiyle strese daha çok maruz kalabilmektedirler.
Değişme, engellenme, baskı ve çatışma gibi genel kavramların yanında stres
kaynaklarını bireylerin yaşadıkları çevre ile ilgili ve bireyin kendisi ile ilgili stres
kaynakları olarak iki başlık altında incelemek mümkündür (Tutar, 2004).

Neden bazı toplumlarda stresle ilgili problemlerin daha çok yaşandığını görmekteyiz?
2
Çevresel Stres Kaynakları

Aile Sorunları
Tüm sorunların başladığı ve giderildiği yer olarak aile ortamı, anlayış, dayanış-
ma ve sevginin önem kazandığı bir ortam olmalıdır. Aile içersindeki ilişkilerin
sağlamlığı, yaşanan sorunlar karşısında aile üyelerinin birbirine desteği, stres du-
rumlarını aşmada önemlidir. Öte yandan eğer aile içersinde sevgi ve saygıya daya-
lı sağlıklı bir ortam kurulamamışsa aile içersinde yaşanan huzursuzluk ve ailenin
bizzat kendisi stres unsuru olmaya başlar. Örneğin, ergenlik döneminde yaşadığı
sıkıntılar karşısında ailesinden yeterli desteği göremeyen gencin bir de ailesiyle
kuşak çatışması içersine girmesi dönem itibariyle yaşadığı olaylara ilişkin stresi
daha da artıracaktır.

Monoton (Tekdüze) Yaşam Düzeni


Bireyin kendini gerçekleştirememesi, kendine özgü ilgi ve yeteneklerini ortaya
koyan bir yaşam sürememesi de aynı şekilde stres unsurudur. Sınırlandırılmış,
standartlaşmış bir yaşam bireylerin doğal yaşamlarının sürmelerinin önünde en-
gel teşkil etmektedir. Büyük kentlerde yoğun bir şekilde iş ve ev arasında vakit
harcayıp kendi ilgi ve hobilerine ayıramayan insanlar stresin getirdiği zorluklara
daha çok maruz kalırlar.

Ekonomik Sorunlar
Gerek ülkedeki gerek dünyadaki ekonomik sorunlar, krizler ve bunların bireye
yansımaları hayat pahalılığı, iş bulma, işten çıkarılma, kredi kartı borçları önemli
stres unsurları arasında yer almaktadır. Bireyin kendi temel ihtiyaçlarını karşı-
lamada yaşadığı sıkıntılar ya da ek gelir amacıyla fazla mesai ya da ek işler içine
girmesi de yorgunluk ve aile yaşantısında sorunları beraberinde getirmektedir.

Siyasi ve Politik Belirsizlikler


Yerleşik ve demokratik bir siyasi yapının olmadığı, siyasi istikrarın olmadığı, kaosun
hüküm sürdüğü bir ortamda bireylerin gelecek ve yaşama dair kaygı yaşamaları nor-
maldir. Bireylerin ait olma ihtiyaçlarını gidermeleri için demokrasi ve bütün kurum-
lar tarafından işletilmesi önemlidir. Farklı ve aykırı görüşlerin baskı altında tutuldu-
ğu ortamlar bu sebeple kişiler için başlı başına stres unsuru oluşturabilmektedir.
5. Ünite -Stres ve Sağlık Psikolojisi 101

Sosyal ve Kültürel Değişmeler


Kültürün değişmesi, teknoloji kullanımı ve kentleşme ile ortaya çıkan kimlik so-
runları toplumla birey arasında gerilim yaşanmasına neden olabilmektedir. Top-
lumda yabancı kültürlerin etkisiyle ortaya çıkan değişimler, belirsizliklerle ortaya
çıkan kuşaklar arası yaşanan çatışmalar stres nedenleri olarak göze çarpmaktadır.

Trafik ve Yaşam Sorunları


Trafikteki zaman kaybı, trafik içersinde gerilime neden olan diyaloglar, gürültü,
kirlilik stres sebebidir. Burada yaşanan olumsuzluklar bireylerin evlerine ve işyer-
lerine taşınmaktadır.

Resim 5.3
Yoğun trafik önemli
stres sebeplerindendir.

Teknolojik Değişmeler
Değişen teknolojiye uyum sağlamak her zaman kolay olamamaktadır. Hızla geli-
şen teknoloji ve getirdikleri buna uyum sağlamakta zorluk çeken bireyler için stres
verici bir durum olabilmektedir. Örneğin bilgisayar kullanmayı bilmeyen birinin,
işinin değişen gereği olarak Internet üzerinde yazışmalar yapmayı gerekli kılması bu
kişi için strese neden olabilecek bir durumdur. Daha önceleri aslında hiç bilgisayara
gerek duymayan kişi artık işini büyütmek için uluslararası yazışmak zorundadır ve
bilgisayarı kullanmak mecburiyetindedir.

Aile bireyleri ve arkadaşlar stres ve ona ilişkin yaşanan sorunları aşmada ne şekilde
yardımcı olabilirler? 3

Bireysel Stres Kaynakları


Stresin kaynağı olduğuna inanılan olaylar ve durumlar başlatan olaylar olarak ad-
landırılmaktadır. Evin anahtarını unutmuş olmanız, kız arkadaşınızın randevuya
gelmemesi, uzun zamandır beklediğiniz zammı alamamış olmanız gibi olaylar,
başlatan olaylara örnektir. Bunun yanı sıra geçmişten hatırladığınız sizi üzen ya da
utanmanıza neden olan örneğin sınıfın ortasında öğretmeninizin sizi azarlaması
gibi olaylar da başlatan olaylar olabilir. Clark (2000)’e göre başlatan olaylar hatır-
lanan ya da yaşanmakta olan olaylar ve durumlar olabileceği gibi, gelecekte bekle-
nen karşılaşılması kaygı uyandıracak olay ve durumlar şeklinde de olabilir. Bireyler
kendileriyle yaptıkları iç konuşmalarda karşılaştıkları olaylar ve durumlar hakkında
102 Birey ve Davranış

yorumlar yaparlar. Bu konuşmalarla birey karşılaştığı olaylarla başa çıkmaya ya da


kendini mevcut duruma uyarlamaya çalışır. Bu konuşmalarla birey stres oluşturan
duruma ilişkin “bu başıma gelmemeliydi”, “her zaman en mükemmelini yapma-
lıyım”, “her zaman iyi bir insan olmalıyım”, “diğerleri beceriksiz olduğumu düşü-
necek”, “buna dayanamam” gibi akla aykırı inanç ve düşüncelerle yaşadığı sıkıntı
veren duyguları doruk noktasına çıkarabilir. Stresle başa çıkmada başarılı olan in-
sanların stresli durumlardaki iç konuşmaları stresli durumu aşmaya yönelik yorum
ve değerlendirmeleri barındıran akılcı inanç ve sözlerden oluşur. Stres durumunu
başlatan olaylar, bu olayları değerlendirdiğimiz iç konuşmalar, yaşadığımız olaya
ilişkin inanç ve iç konuşmaların sonucu ortaya çıkan duygu ve davranışlar stres-
le başa çıkmada izlediğimiz süreci belirler. Sınıfta yaptığı bir sunuşta başarılı ola-
mayan bir öğrenci bu duruma ilişkin olarak kendini suçlayarak, iyi bir öğrencinin
hiçbir zaman böyle hatalar yapmaması gerektiğine ilişkin bir inanç geliştirebilir. Bu
durum onun yapması gereken diğer sunuşlardan kaçmasına neden olabilir. Hatta
sunuş kelimesi dahi geçse kaygılanmasına neden olacak bir stres durumunu yara-
tabilir. Yaşadığı başarısızlığı akla uygun biçimde iç konuşmalarıyla değerlendiren
birey herkesin hata yapabileceğine ve bir sonraki sunuşunda aynı hatalardan ders
alarak bunları tekrar etmeyeceğine ilişkin bir inanç geliştirirse, ortaya koyduğu dav-
ranışlar da daha sağlıklı olur. Bir şekilde stres sonucu oluşan davranışların aslında
bireylerin olaylara farklı bakış açılarından, yorumlarından ve algılamalarından kay-
naklandığını söylemek mümkündür. Stres oluşturan unsur aynı dahi olsa bireylerde
bu duruma yönelik tepkilerin farklılaşması bu durumla izah edilebilir. Bu sebeple
bireylerin bakış açılarını değerlendirip, olaylara verdikleri tepkileri daha iyi anlama-
ları, stresle başa çıkmada önemli bir adım sayılabilir.
Stresin meydana gelmesinde farklılaşan bakış açıları ile paralel şekilde bireyin
tutum ve davranışları da önemli bir yer tutmaktadır. Bu tutum ve davranışları
Tutar (2004) şu başlıklar altında sıralamaktadır:
• Dürtülerin etkisinde kalmak,
• Acelecilik ve zamanı iyi kullanamamak,
• Her işi mükemmel yapmaya çalışmak,
• İnsanları memnun etmek için sürekli kendinden ödün vermek,
• Hayatındaki diğer insanları ve sorumlulukları ihmal edecek şekilde çok ça-
lışmak,
• Herkesten daha güçlü olma isteği,
• Bireyin kendisi için ortaya koyduğu imkânsız standartlara ulaşma çabası,
• Görevi gereğinden fazla iş ve sorumluluk üstlenmek

STRES VE KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ


Önceki konularda da görüldüğü üzere tüm insanların strese ilişkin bakış açıları ve
olaylara yaklaşımı aynı değildir. Bu noktada insanların kişilik tipleri farklılaşma-
ya neden olmaktadır. Bazı insanlar trafikte kendisine çalınan bir kornayı hakaret
olarak nitelendirebilir. Bazı insanlar içinse bu durumun pek fazla önemi yoktur.
Kişinin içe dönük bir yapıda olması onun birçok sorunu kendi sorunu gibi ele al-
masına ve kafasında farklı şekilde kurmasına neden olabilir. Katı, endişeli, sosyal
olmayan bir yapı sergilemeleri, kendilerini sürekli kontrol altında tutmaları stres-
le ilişkili özelliklerdir. Dışa dönük yapıdaki kişiler ise konuşkan, aktif, sosyal, daha
iyimser bir yapı sergilemektedirler. İçe dönük kişilere oranla bu kişilerin stres dü-
zeyleri daha düşüktür. Bunun yanı sıra yapılan araştırmalar bazı insanların kaygı,
işlerine olan aşırı bağımlılık, işlerini erteleme alışkanlıkları, özgüven eksikliği ve
5. Ünite -Stres ve Sağlık Psikolojisi 103

fazla mükemmeliyetçilik sebebiyle yüksek stres yaşadıklarını göstermektedir. Bazı


kişiler buna benzer özelliklerinden dolayı kalp damar hastalıklarına yakalanma
açısından daha riskli gruptadırlar. Bu tarz kişilerde görülen saldırganlık, hırs,
rekabet, iş bağımlılığı, acelecilik gibi özellikler “A tipi” kişilik özellikleri olarak
adlandırılmaktadır. A tipi kişilik davranışlarını şu şekilde sıralamak mümkündür
(Ertekin,1993).
• A tipi bireyler yeme içme, konuşma, hareket etme, yürüme gibi günlük ey-
lemlerinde çok daha hızlıdırlar.
• Cümlelerin sonunu daha sert vurgulayarak daha hızlı konuşurlar.
• Hayatın tüm alanında sabırsız yapıdadırlar. İletişimde başkalarının sözünü
bitirmesini beklemeden sözünü keserek yüksek sesle konuşurlar.
• Aynı anda iki ya da ikiden fazla işi düşünerek aynı zaman dilimine daha
çok işi sığdırmaya çalışırlar. Aynı zaman diliminde çok işi yapmaya çalış-
mak bu kişilerin üzerindeki baskıyı arttırır.
• Dinlenmek, tatile gitmek, işlerden uzaklaşmak, bu kişiler için suçluluk
duygusunun oluşmasına sebeptir.
• Bu tip davranış sahiplerinin beraber yaşadığı diğer insanlardan, ailelerin-
den beklentileri de yüksektir. Kendilerinin veya çevresindekilerin bu stan-
dartlara ulaşamaması bireyde sıkıntı ve mutsuzluğa neden olur.
• A tipi davranış sergileyen bireylerde rekabet ve zamanla yarış duyguları
ağırlık kazanmaktadır. Çabuk karar verirler. İnatçı ve saldırgan davranışlar
sergilerler.
• Sürekli bir koşuşturma sebebiyle çevredeki güzelliklerin farkına varamazlar.

Resim 5.4
A tipi kişilik davranışı
olan gereğinden fazla
sorumluluk alma
ve yoğun çalışma
temposu strese neden
olmaktadır.

Bunun tam tersi olarak “B tipi “kişilik özelliklerine sahip olan bireyler daha
uysal daha rahat, daha az aceleci ve rekabetçi özelliklere sahiptirler. B tipleri de
stres yaşamalarına rağmen olayları farklı şekilde görmeye yönelik daha sakin
daha az panikleyen bir yapıya sahiptirler. B tipi kişilik davranışlarını şu şekilde
sıralamak mümkündür.
• B tipi bireyler sosyal değerler için fazla kaygılanmazlar.
• Zamanın esiri olmazlar, daha rahat ve sabırlıdırlar. Sosyal ortamlarda bulu-
narak, ailelerine, kendilerine daha çok zaman ayırırlar.
104 Birey ve Davranış

• Daha hoşgörülü bir yapıya sahiptirler. Ayrıntılara takılmak yerine olaylara


farklı açıdan yaklaşabilirler.
• Kolay sinirlenmeyip karar vermede aceleci davranışlar sergilemezler.
• İş dışında geçirilen zaman onlar için boşa geçen zaman ya da suçluluk duy-
gusu sebebi değildir.
A tipi ve B tipi olarak adlandırılan durumlar aslında davranış biçimleridir.
İnsanların tümüyle bir davranış tipinin tüm özelliklerini taşıması beklenemez.
Örneğin bir insanda B tipi davranış özellikleri baskın olabilir. Bunun yanı sıra
bireyde A tipi davranış özelliklerinin de olabileceğinin bilinmesi gerekir. Burada
bilinmesi gereken önemli olan nokta, A tipi davranış özelliklerinin kişide baskın
olması sebebiyle kişinin strese ve dolayısıyla çeşitli fiziksel rahatsızlıklara daha
açık olduğudur. Yine bu konuda yapılan araştırmalara göre, A tipi davranış özel-
likleri gösterenlerin kalp damar hastalıklarına yakalanma riski B tipi davranış ser-
gileyenlere göre daha fazladır (Tutar, 2004).

Kanser ve benzeri ciddi rahatsızlıklara yakalanmada ve tedavide strese yönelik kişi-


4 lik özellikleri ve bakış açıları ne ölçüde etkilidir?

STRESLE BAŞA ÇIKMA YOLLARI


Bireyler için önemli olan, stres oluşturan bir durumla karşılaşıldığında, bu du-
rumu sorunsuz bir şekilde uyumu sağlayarak atlatabilmektir. Bu süreçte birey-
den bireye farklılaşan uyum durumları söz konusudur. Bireyler stres yaratan bir
durumla karşılaştıklarında farklı seçimler yapabilirler. Birey bu duruma ilişkin
olarak ya doğrudan başa çıkma yoluyla strese neden olan durumla yüzleşecek,
ya da kendini savunma yoluna başvuracaktır. Baskı, engellenme, çatışma gibi un-
surlarla ortaya çıkan stres durumu karşısında birey, tüm kaynaklarını harekete
geçirerek elinden geldiğince stresi yenmeye çalışır. Savunma yoluyla başa çıkmayı
tercih eden birey olayın olası sorunlarıyla yüzleşmemek için olayın gerçekliğin-
den kendini sıyırarak bir şekilde kendini kandırır. Gerçekliği değiştirir ve gerçeği
kendisi için en kolay şekilde üstesinden gelebileceği bir duruma büründürür.

Doğrudan Başa Çıkma


Doğrudan başa çıkma durumunda birey stres yaratan duruma ilişkin üç şekilde
tepki verebilir. Bunlar, yüzleşme, uzlaşma ve geri çekilmedir (Morris, 2002). Bu sü-
reçte yüzleşmede strese ilişkin bir olayla karşılaşan birey tüm gücüyle stresi mey-
dana getiren olayla mücadele edebilir. Uzlaşma durumunda kendinden bir şey-
ler feda eder veya karşı taraftan alacaklarının bir kısmına razı olabilir. Karşı tarafı
bazı isteklerinden vazgeçmesini konusunda razı edebilir. Geri çekilmede ise birey
kendisine zarar gelebileceğini ya da sıkıntı yaşabileceğini düşünerek yenilgiyi ka-
bullenir. Kız arkadaşı tarafından işine fazla vakit ayırdığı, kız arkadaşına yeterli
ilgiyi göstermediği için terk edilen bir genç ayrılık ve sonrasına ilişkin stres yaşa-
maktadır. Genç bu durumda daha çok çabalayarak ilişkisini kurtarmaya çalışabi-
lir. Kendisiyle yüzleşir ve gerçekten işiyle ve kız arkadaşına ayırdığı zamanla ilgili
özeleştiri yapabilir. İşini ya da çalışma şeklini tümüyle değiştirebilir. Bu noktada kız
arkadaşının gönlünü almak için zamanını ve tüm imkânlarını seferber edebilir. Bir
şekilde kendi hataları ve ilişkisinin sonlanmasına neden olabilecek tüm sorunlarla
yüzleşerek bu hataları düzeltme yolunda adım atar. Uzlaşma yolunu seçen genç ise
ilişkisini kazanma adına bazı noktalarda kendinden ödün verir. Orta yolu bulmak
için tümüyle işinden vazgeçmek yerine belli günlerde kız arkadaşına daha çok va-
5. Ünite -Stres ve Sağlık Psikolojisi 105

kit ayırabilir. Fakat kız arkadaşının da Resim 5.5


ilgi ve zaman gibi bazı konularda daha Kız arkadaşıyla
anlayışlı olmasını bekleyebilir. Son ola- kavga eden genç
yaşadığı stresle farklı
rak birey ilişkisini kurtaramayacağını, biçimlerde yüzleşir.
çünkü işinden ve yaşama şeklinden
vazgeçmesinin mümkün olmadığını
anlar ve geri çekilme yolunu seçer.
Yüzleşme aşamasında birey soru-
nun varlığını kabul eder ve sorunu aş-
mak için çaba harcar. Bu aşamada tep-
kilerin ortaya konuş biçimi önemlidir.
Öfkenin ya da stresle beraber ortaya
çıkan duyguların ifadesi stresin bo-
yutlarını da şekillendirir. Öfke sonucu
ortaya konulan saldırgan davranışlar
karşılığında gelecek tepki ve çevredeki
olumsuzluklar stresin daha da artmasına neden olabilmektedir. Strese tepki olarak
ortaya konan öfkenin yansımaları çoğu zaman yıkıcı ve kişi için zarar verici du-
rumlara yol açabilmektedir. Strese tepki olarak duyguların ifadesinde daha yapıcı
ve akılcı davranışların ortaya konulması önemlidir. Trafik sıkışıklığında yetişmeniz
gereken önemli bir toplantı olduğunu düşünün. Toplantıya yetişemediğiniz takdir-
de belki de işiniz açısından çok önemli bir fırsatı kaçırmak üzeresiniz. O sırada önü-
nüzde bulunan araç trafiği tıkıyor. Siz ona korna çaldıktan sonra size el kol hareket-
leriyle karşılık veriyor. Bu olay karşısında çok kızgın olarak arabanızdan inip aracın
sürücüsü ile kavga edebilirsiniz. Bu davranış sonucu kızgınlığınız ya da strese sebep
olan durum ortadan kalkmış mıdır? Bu tarz bir davranış stres unsurunu ortadan
kaldırmadığı gibi bireyin kızgınlık ve yıkıcı duygularını daha da arttırarak yaşama-
sına neden olabilecektir. Kişi bütün gün boyunca bu durumu düşünecek ve belki
yetişebileceği toplantıyı kaçırabilecek, yetişse dahi bu olayın etkisiyle kendisinden
bekleneni ortaya koyamayacaktır.
Stresi meydana getiren olayla karşılaşan bireyler uzlaşma yolunu seçtiklerinde
isteklerinden daha azına razı olurlar. Geri çekilme durumunda birey tümüyle so-
run durumunu halletmek yerine kendisini geri çekmektedir. Bakıldığı zaman geri
çekilme bir yenilgi olarak görülebilir. Bireyin sorunla karşılaşmak yerine çekine-
rek kendini geri çekmesi bazı olaylarda organizma için en olumlu tepki olarak gö-
rülebilir. Bu durum ormanda yırtıcı bir hayvanla karşılaşıldığında dövüşmek yeri-
ne kaçıp kendini kurtarmak gibidir. Birey için kendisinin aşabileceğinden büyük
ve üzerine gittiğinde kendisi için zararlı olabilecek bir sorunla karşılaşıldığında
geri çekilmek bu sebeple bazı durumlarda tercih edilebilmektedir. Geri çekilme-
nin olumsuz yönü ise bireyin stresi meydana getiren olaylarla karşılaştığında geri
çekilmeyi alışkanlık haline getirmesidir. Birey bu sebeple aslında aşabileceği bazı
durumlardan da geri çekilerek kurtulmaya çalışır. Örneğin, yoğun trafikte araba
kullanmayı öğrenmeye çalışan bir sürücü adayı bu konuda başarısız olunca, araba
kullanmanın kendisi için uygun olmadığını düşünüp artık araba kullanmak iste-
meyebilir. Hatta çok rahat araba kullanabileceği boş bir trafik anında bile araba
kullanmaktan kaçınabilir.
106 Birey ve Davranış

Savunma Yoluyla Başa Çıkma


Birey karşılaştığı stres oluşturan olayları tanımladığı, tahmin edebildiği, bildiği öl-
çüde olaylarla yüzleşir, uzlaşır ya da geri çekilir. Eğer birey olayların kaynağını,
sebebini tam olarak algılayamıyorsa gerçekliğin kendisi organizma için tehdit edici
olabilir. Bu durumda birey olayın gerçekliğini değiştirir ve daha kabul edilebilir,
Kaygı: Kaynağı belirsiz, daha az kaygı verici bir duruma dönüştürür. Daha önce verilmiş örnekte, kız arka-
üzüntü, nedeni açık olmayan
korku veya bir temel ihtiyacın daşı tarafından terk edilen genç ilişkisini kurtarmak için yüzleşme, uzlaşma ve geri
karşılanmamasında meydana çekilme gibi gerçekliğin kendisini inkâr etmeden onunla doğrudan başa çıkmak
gelen endişe durumudur. yolunu seçmekteydi. Savunma yoluyla başa çıkma şeklini tercih eden birey gerçek-
liği değiştirerek kendisi için daha kolay üstesinden gelinebilir bir hale getirir. İşin-
den ve yaşama şeklinden vazgeçemeyen ve sorunun kendisinden kaynaklandığına
ilişkin gerçeği kabullenemeyen genç aslında kız arkadaşının başkasından hoşlan-
dığını ve bu durumu bahane ettiğini ya da çok çalışmadan, çok para kazanmadan
ilişkilerin yürümeyeceğine dair yeni bir gerçeklik geliştirir. Bu yolla birey stres ve
ona dair belirtilerle daha kolay başa çıkar. Çünkü gerçeğin sıkıntı veren yüzü ile
yani suçlunun aslında kendisi olduğu gerçeğiyle yüzleşmek daha zordur.

Savunma Mekanizmaları
Stresi meydana getiren olay çarpıtılarak ya da farklı duygu ve davranış şekilleriyle
ortaya konulabilmektedir. Bu gibi durumlarda insanlar savunma mekanizmaları-
nı kullanmaktadırlar. Savunma mekanizmasını kullanan birey bir şekilde karşı-
laştığı olayda sorunun kendisini ve nedenlerini değiştirmektedir. İnsanların stres
durumunda kullandıkları belli başlı savunma mekanizmaları bulunmaktadır.

Bastırma
Acı ve sıkıntı veren duygu, deneyim ve anıların bilinçdışına itilmesi, orada tutul-
ması ve bir şekilde unutulmasıdır. Diğer bütün savunma mekanizmalarına temel
teşkil edecek şekilde bilinçdışına itilerek, orada tutulan dürtüler, istekler, anılar
ve duyguların bilinç düzeyine çıkması genellikle benlik tarafından uygun bulun-
maz. Bunlar üstbenliğe (süperego) göre yasaklanan ve benliğe acı, bunaltı veren
durumlar olduklarından bastırılırlar. Bir asker için savaş anında yaşadığı sıkıntı
verecek bir olayı hatırlamakta zorluk çekmek, aslında pek sevmediği arkadaşına
verdiği randevuyu unutmak gibi durumlar bu savunma mekanizmasına örnek
olarak verilebilir.

İnkar (Yadsıma)
Benlik için tehdit olarak algılanan ve bunaltı doğurabilecek, acı verici bir gerçeği
kabullenememek, reddetmek, yok saymak, görmemektir. Birey birçok yanlışını,
utanç ya da suçluluk doğuran eski deneyimlerini bilinç altına iterek bunları hiç
yaşanmamış gibi algılayabilir. Öfkelendiğinde “kızgın değilim” diyerek içinde bu-
lunduğu durumu inkâr eder şekilde kendini ortaya koymak, bu duruma örnek
olarak verilebilir. Örneğin, kocasını kaybeden bir kadın, onu kaybetmenin verdiği
stres ve sıkıntı ile yüzleşmek yerine onun öldüğünü inkar ederek, sanki o hala ya-
şıyormuş gibi her akşam sofraya kocası için de bir tabak koyabilir.

Yansıtma
Birey inkar edilemeyen ya da bastırılamayan sorunu oluşturan duygu, ihtiyaç ve
olayları dışarıya aktarıp ya da başkalarına yükleyip dışarıdan kendisine yönel-
5. Ünite -Stres ve Sağlık Psikolojisi 107

tiliyormuş gibi algılar. Birey kendi içinde toplumca onaylanmayan ve yadsıdığı


bir durumu başkalarında görür ve çatışmanın kaynağını kendi dışına kaydırır.
İşyerinde bulunduğu konuma gelebilmek için birçok kişiyi kıran ve üzen bir kişi,
suçlunun aslında kendisi olmadığını, iş ortamının çetin ve zorlu yapısının ayakta
kalabilmek için bu tarz yaklaşımları zorunlu kıldığını öne sürebilir. Diğer insan-
lara karşı öfke ve kıskançlık duyguları besleyen bir kişi aslında diğer insanların
kendisinden nefret ettiğini ve kendisini kıskandığını ifade edebilir. “Bende yok,
asıl onlarda var” mantığı bu savunma mekanizmasını şekillendirir.

Özdeşim Kurma Resim 5.6


Yansıtmanın tersi olarak işleyen bu savun-
ma mekanizmasında, başkasının özelliklerini Bireyler toplumca
hoş karşılanmayan
sanki kendi başarısı ya da özelliği gibi üst- saldırganlık
lenme durumu ön plana çıkmaktadır. Kendi dürtülerini
yetersizliğiyle yüzleşmek yerine birey hayranı toplumca kabul
edilebilir alanlara
olduğu sanatçının özeliklerini kendisine yük- yöneltebilirler.
leyerek onun gibi davranabilir. Kendisi doktor
olmak istemesine rağmen bunu başaramayan
baba, oğlu doktor olduğunda onun başarısıy-
la özdeşim kurarak sanki kendi doktor olmuş
gibi hissedebilir.

Yüceltme
Birey, toplumca onaylanmayan bazı ilkel dürtü, eğilim ve gereksinimlerini top-
lumca hoşa giden kabul edilebilir biçimlere dönüştürür. İçindeki saldırganlıkla
ilgili ihtiyacı rekabetçi ortama taşıyarak iş yaşamında başarıya ulaşabilir. Bunun
yanında saldırganlıkla ilgili güçlü ihtiyaçlarını spora yönlendirerek dövüş sanat-
larında başarı kazanabilir. Sürekli ilgi görmek isteyen bir insan kendini bu isteğini
gerçekleştirebileceği sahne sanatlarına yönlendirebilir.

Gerileme
Stres meydan getiren bir olayla karşılaşan birey, sıkıntı veren durumla yüzleşmek
yerine çaresizliğini yaşından beklenenin altında bir davranışla ortaya koyar. İş-
yerinde projesi ve görüşleri kabul görmeyen bir kişi, ağlama nöbeti geçirebilir.
Kardeşi olduğunda bütün ilginin ona kaydığını gören 4-5 yaşlarındaki bir çocuk
yaşından beklenmeyecek şekilde emeklemeye başlayabilir ya da ilgi çekmek için
parmağını ağzına götürme alışkanlığını edinebilir.

Yer Değiştirme
Birey bastırdığı güdü ve davranışlarını gerçekten olması gereken değil de onların
yerini alabilecek durum ve nesnelere yönlendirir. İşyerinde patronuna kızan bir
çalışan patronuna yönelik olarak ortaya koyması gereken öfkesini evde karısına
ya da çocuklarına gösterir. Bireyin işyerindeki kızgınlığı, çocuklarına bağırma,
masayı tekmeleme, ya da kendisine zarar verme yoluyla bir şekilde yer değiştir.
108 Birey ve Davranış

Karşıt Tepki Geliştirme


Birey aslında hissettiklerinin tam tersi düşünce ve duyguları abartılı bir şekilde
ortaya koyabilir. Kendi içindeki dürtü ve eğilimlerin tam karşıtı tepkileri orta-
ya koyarak benliğini savunabilir. Birey içindeki nefret ve kabalık eğilimlerine
karşı aşırı derecede kibar ve nazik; olabilir. Aslında hiç sevmediği arkadaşını
abartarak övme, içindeki kıskançlık ve nefret hislerini saklamaya çalışmanın bir
ifadesi olabilmektedir.

Savunma mekanizmalarını kullanmanın sağlıklı olup olmadığını tartışınız.


5
Strese Karşı Neler Yapılabilir?
Travma: Beklenmedik bir Bireyler stresle ilgili olarak günlük işleyişten farklı, beklenmedik bir şekilde mey-
şekilde meydana gelen
dehşet, kaygı ve panik yaratan dana gelen, dehşet, kaygı ve panik yaratan, bireyin olayları anlamlandırma sü-
ciddi kazalar, tecavüz, deprem reçlerini bozan travma adı verilen sorunları yaşayabilmektedir. Ciddi kazalar,
ve benzeri yıkıcı doğa olayları
sonucu bireyin olayları tecavüz, deprem ve benzeri yıkıcı doğa olayları, saldırıya uğrama gibi olaylar bu
anlamlandırma sürecinin duruma örnektir. Büyük çaplı olarak bireyde travma yaratan olay ve durumlar
bozulmasıdır. sonrasında bireyler travma sonrası stres bozukluğu denilen bir çeşit psikolojik bo-
zukluk yaşayabilirler. Birey, bu olaya ait izleri gün içinde geri dönüşlerle, rüyalar
ve kâbuslar yoluyla yeniden hatırlayabilir. Birey normal olarak görünse de, olayın
üzerinden uzun zaman geçse de olaya ilişkin psikolojik belirtileri yaşayabilir. Bazı
zamanlarda durumun düzelmesi çok uzun yıllar sürebilir. Bu süreci atlatabilmek,
hastanın ailesinin ve yakınlarının duygusal desteği ve uzmanların vereceği psiko-
lojik yardımla sağlanabilir.
Ciddi travma yaratan
Resim 5.7 olayların yanında bireyler
Marmara gün içersinde daha kolay
Depremi’ni başa çıkabilecekleri stres
yaşayan insanların oluşturan, değişik yoğunluk-
birçoğunda
depremle ilgili ta birçok olaylarla karşılaşa-
travma sonrası bilirler. Trafikte sinirlenmek,
stres bozukluğu üzerinize yemek dökmeniz,
görülmüştür.
arkadaşınızla kavga etme-
niz, tam işinizi yetiştirmeye
çalışırken bilgisayarınızın
bozulması gibi birçok olay
günümüz insanının karşıla-
şabileceği strese neden ola-
bilecek olaylardır.
Bu olaylarla karşılaştığında bireyin daha donanımlı olması için bedensel sağ-
lığına dikkat etmesi önemlidir. Sağlıklı beslenme alışkanlığı, zararlı gıdalardan
uzak durma, fiziksel egzersizler, doğa yürüyüşleri gibi aktiviteler bireyin bedensel
açıdan stres durumlarına daha dayanıklı olmasını sağlar. Öte yandan düşünceler-
de odaklanarak kasları gevşetmeyi ve rahatlamayı sağlayacak gevşeme teknikleri-
nin öğrenilmesi, meditasyon, yoga gibi rahatlatıcı aktivitelerle uğraşılması strese
yönelik rahatlama açısından faydalı olarak nitelendirilmektedir.
Zamanı iyi bir şekilde düzenleyebilme ve yönetebilmeye ilişkin alışkanlık ka-
zanma bireyleri son anlara sıkışan işlerin yarattığı stresten koruyacaktır. Bunun
yanı sıra bireylerin kendi işlerinin dışında edindikleri hobiler, sosyal aktiviteler ve
boş zaman etkinlikleri de stresle mücadelelerinde onlara avantaj sağlayacaktır. Bi-
5. Ünite -Stres ve Sağlık Psikolojisi 109

reylerin sergiledikleri A tipi kişilik davranışlarına dikkat etmeleri, onları değiştirme


ve yerine daha az stres oluşturacak B tipi kişilik davranışları yerleştirme çalışmaları
da stresle başa çıkmada önemli adımlar olacaktır. Yine karşılaşılan sorunlarda ar-
kadaş desteği almak yeni arkadaşlıklar edinmek strese ilişkin sıkıntıları azaltmaya
yardımcı olacaktır.
Stres yatan olaylara bakış açı-
sını değiştirip daha olumlu bir Resim 5.8
bakış açısını ve düşünce yapısını Aynı zaman diliminde
yakalamanın, algılama ve değer- birçok işi yetiştirmeye
lendirmelerimizi gözden geçirme- çalışmak başlıca stres
sebepleri arasındadır.
nin, stresle mücadelede başarılı
insanları gözlemlemenin de stres-
le başa çıkmada faydalı olacağını
söylemek mümkündür. Dökmen
(2008) bu konuda zihni yeniden
düzenlemenin gerekli olduğunu,
stres yaratan düşünce biçimlerini
değiştirmenin, diğer insanların
size ne yapacağınızı söylediği suf-
lörlü bir yaşamdan uzaklaşarak
çevresindeki güzellikleri daha
dikkatli incelemenin, yaşam tar-
zını değiştirerek yaşam enerjisini
arttırmanın gerekliliğinden söz
etmektedir.
Stres her zaman için yıkıcı ve insanların bütünlüğüne zarar verici yapıda olma-
yabilir. Stresin uygun seviyede yaşanmasının başarıda etkisi olduğu söylenebilir.
Hiç stres yaşamayan birey başarıya ulaşma adına gerekli güdülenmeyi sağlaya-
mayacaktır. Nasıl ki bir kemandan en iyi sesi almak için onun uygun gerginlikte
olması beklenirse, bireyden de başarılı olma adına uygun bir stres seviyesinde
olması beklenebilir. Çok gergin olan bir tel kopabileceği gibi çok gevşek olan tel-
den de ses almak mümkün değildir. Bu yüzden etkili bir performans sergileme ve
başarıya ulaşma yolunda stresle başa çıkmada bu durumun da göz ardı edilme-
mesi gerekmektedir.
110 Birey ve Davranış

Özet
Stres kavramını ve stres sürecindeki aşamaları ğişmeleri kapsayan çevresel stres kaynakları ile
1 tanımlamak. olaylara bakış açıları ile ilgili bireysel stres kay-
İnsanların hayatlarını geniş çaplı olarak etkile- naklarına maruz kalabilirler.
yebilecek büyük çaplı olaylar ya da önemsiz gibi
görünebilecek günlük olaylar da önemli stres Stres ve stres üzerinde etkili kişilik özelliklerini be-
unsurlarıdır. Stresi oluşturan olaylarla karşılaşıl- 3 timlemek.
dığında bireyler, bu durumlara ilişkin belli başlı İnsanların strese ilişkin bakış açıları ve olaylara
duygular yaşarlar. Bu duygularla başa çıkmak yaklaşımı aynı değildir. İnsanların kişilik tipleri
ve çevreden gelen durumların yarattığı baskı farklılaşmaya neden olmaktadır. Kişinin içe dö-
ve beklentileri aşmak için birey çaba göstermek nük bir yapıda ya da dışa dönük yapıda olması
durumundadır. Stresi oluşturan durumla karşı- stresi farklı şekilde kurmasına neden olabilir.
laştığı süreç dahilinde birey, elindeki kaynaklar Bazı kişiler kişilik özelliklerinden dolayı kalp
ve baskı durumu arasında bir denge oluşturarak damar hastalıklarına yakalanma açısından daha
mevcut ani ya da günlük stres yatan durumlara riskli gruptadırlar. Bu tarz kişilerde görülen sal-
uyum yapmaya çalışır. Sağlık psikolojisi yaşamı dırganlık, hırs, rekabet, iş bağımlılığı, acelecilik
daha nitelikli bir hale getirme yolunda insanların gibi özellikler “A tipi” kişilik özellikleri olarak
stres oluşturan durumlara ve ciddi rahatsızlıklara adlandırılmaktadır. “B tipi “kişilik özelliklerine
başa çıkmada bakış açılarında farklılık yaratmayı sahip olan bireyler daha uysal daha rahat, daha
amaçlar. Stres durumunda canlı kendini koru- az aceleci ve rekabetçi özelliklere sahiptirler.
mak için “savaş veya kaç” tepki zincirini harekete
geçirirken bu süreçte birey genel uyum sendro- Stresle başa çıkma yol ve yöntemlerini açıklamak.
4
mu adı verilen çevresel stres durumlarına ilişkin Bireylerin stres yaratan bir durumla karşılaştık-
alarm, direnç ve tükenme aşamalarını geçer larında farklı seçenekleri mevcuttur. Birey bu
duruma ilişkin olarak ya doğrudan strese neden
Stresin belirtilerini ve stresin meydana gelme se- olan durumla yüzleşecek, uzlaşacak ya da geri
2 beplerini açıklamak. çekilecektir. Birey tüm bunların dışında gerçekli-
Birey stres altında olduğunda belli başlı tepkiler ği değiştirerek ya da gerçeği kendisi için en ko-
ortaya koyar. Stres ve ona bağlı durumların her lay şekilde üstesinden gelebileceği bir duruma
bireyde oluşturduğu farklı fiziksel, davranışsal, büründürdüğü bastırma, inkar, özdeşim kurma,
duygusal ve bilişsel belirtiler görülmektedir. yansıtma, ye değiştirme, yüceltme, karşıt tepki
Bunun yanında yaşamdaki plan dışı, kontrol geliştirme gibi savunma mekanizmalarını da kul-
edilemeyen değişmeler, yaşam şartları, kültü- lanabilir.
rel, ekonomik sınırlılıklar, kendimize koyduğu-
muz hedeflerden kaynaklı baskılar, bireylerin
çoğu zaman farklı ihtiyaçlar, fırsatlar, amaçlar
arasında seçim yapmak durumunda olduğu ça-
tışmalar stres kaynağı olabilmektedir. Bireyler
bu aşamada yaklaşmak ve kaçınmak istedikleri
seçeneklerin farklı birlikteliklerinden oluşan
yaklaşma-yaklaşma, kaçınma-kaçınma ve yak-
laşma-kaçınma çatışmaları yaşayabilirler. Birey-
ler hedeflerine ulaşmaları önlendiğinde ortaya
çıkan engellenme ile ilgili stres yaşayabilirler.
Ayrıca bireyler aile sorunları, monoton (tekdü-
ze) yaşam düzeni, ekonomik sorunlar, siyasi ve
politik belirsizlikler, sosyal ve kültürel değişme-
ler, trafik ve yaşam sorunları ve teknolojik de-
5. Ünite -Stres ve Sağlık Psikolojisi 111

Kendimizi Sınayalım
1. Genel uyum sendromu ile ilgili aşağıdaki evreler- 6. Aşağıdakilerden hangisi stresle başa çıkma yolla-
den hangisinde vücut çeşitli kimyasallarla stres yaratan rından biri olamaz?
duruma bir şekilde uyum sağlamaya çalışır? a. A tipi kişilik davranışlarını benimseme
a. Alarm aşaması b. Gevşeme teknikleri uygulama
b. Direnme aşaması c. Zaman yönetimi
c. Çatışma aşaması d. Sağlıklı beslenme
d. Tükenme aşaması e. Akılcı iç konuşmalar yapma
e. Kaçınma aşaması
7. Aşağıdakilerden hangisi B tipi kişilik davranışıdır?
2. Arkadaşının parasını izinsiz alan bir çocuğun as- a. Aynı anda iki ya da ikiden fazla işi düşünürler
lında tüm insanların uygun ortam olduğunda diğer b. Ailelerinden beklentileri yüksektir
insanlara zarar vereceğini savunması hangi savunma c. Rekabet ve zamanla yarış duyguları ağırlık ka-
mekanizmasına bir örnektir? zanmaktadır.
a. Yer değiştirme d. Sürekli bir koşuşturma sebebiyle çevredeki gü-
b. Yüceltme zelliklerin farkına varamazlar
c. Yansıtma e. İş dışında geçirilen zaman suçluluk duygusu se-
d. Karşıt tepki geliştirme bebi değildir.
e. Bastırma
8. Annesine kızıp arkadaşını tersleyen bir kişinin du-
3. Aşağıdakilerden hangisi çevresel stres kaynakların- rumu hangi savunma mekanizması ile açıklanabilir?
dan biri değildir? a. Yüceltme
a. Engellenme b. Karşıt tepki geliştirme
b. Monoton yaşam düzeni c. Yansıtma
c. Ekonomik sorunlar d. Bastırma
d. Sosyal değişmeler e. Yer değiştirme
e. Aile sorunları
9. Aşağıdakilerden hangisi stresle ilgili duygusal be-
4. Bir kişinin akşama arkadaşları ile çok sevdiği resto- lirtilerden biri değildir?
rana gitmek istemesi ile yaptığı rejimi bozmaktan kork- a. Sıkıntı ve gerginlik durumu
ması çatışma biçimlerinden hangisine bir örnektir? b. Sürekli telaş içersinde olmak
a. Yaklaşma-yaklaşma c. Sinirlilik hali
b. Kaçınma -kaçınma d. Neşesini kaybetme
c. Yaklaşma-kaçınma e. Durgunlaşma
d. Yansıtma-karşıt tepki geliştirme
e. Baskı-engellenme 10. Stresi meydana getiren olayla karşılaşan birey han-
gi aşamada beklentilerinin daha azına razı olmaktadır?
5. Aşağıdakilerden hangisi stresle ilgili fiziksel belirti- a. Geri çekilme
lerden biri değildir? b. Uzlaşma
a. Mide ağrıları c. Direnme
b. Kararsızlık d. Kaçınma
c. Nefes darlığı e. Yüzleşme
d. Yüksek sese karşı aşırı duyarlı olma
e. Terleme
112 Birey ve Davranış

Yaşamın İçinden
Basın mensupları neden stres yapar? Tüm meslek gruplarında stres vardır. Olaylar önemli
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim değil, olayları algılama şeklimiz önemlidir. Stressiz bir
Üyesi Prof. Dr. Üstün Dökmen, her mesleğin kendine meslek söyleyebilir misiniz? Belki ‘deniz feneri bekçili-
göre bir stresi bu- ği’ ya da ‘çobanlık’ diyebilirsiniz. Ancak tüm deniz fe-
lunduğunu ifade nerleri dolu durumda. Siz de onu yapabilir misiniz? Siz
ederek, “Gazete- gazeteci olarak bu mesleği seçtiğinize göre, size hitap
cinin muhatap eden bir yanı var demektir. Mesleği kendiniz seçtiniz,
olduğu dış fak- metazori olarak yapmıyorsanız çok da şikâyet etmeye
törler stres yarat- hakkınız yok. ‘Stresim çok’ derseniz, hemen bu işi bıra-
maz, onun algı- kın. O zaman da geçim stresi başlar.”
lama şekli stres OLAYLARI ALGILAMA ŞEKLİ- Prof. Dr. Dökmen,
yaratır” dedi. olaylardan çok, olayları algılama şeklinin önemli oldu-
TRT-1 televizyo- ğunu vurgulayarak, aşırı gürültü karşısında insanların
nunda Eylül ayında başlayacak yeni döneminde yayına farklı farklı tepkiler verdiğini, bazı kişilerin gürültü çı-
girecek “Üstün Dökmen’le Küçük Şeyler” programı- karanı polise şikayet etmekle yetindiğini, bir kısmının
nın 13 bölümünün son çekimi, bugün TRT Tepebaşı sineye çektiğini, genç bir kişinin hatta bundan hoşla-
Stüdyoları’nda tamamlandı. Dökmen, programının nabildiğini, bazı kişilerin de gidip gürültü çıkaranla
ardından, “Basın mensuplarında stresle başa çıkma” tartışıp cinayet bile işleyebildiğini ifade etti. Töre cina-
konulu bir konferans verdi. Prof. Dr. Dökmen, kon- yetlerinde de aynı durumun söz konusu olduğunu kay-
feransa katılan gazetecilere mesleklerinin stresli olup deden Prof. Dr. Dökmen, çocuğu tecavüze uğrayan bir
olmadığını sordu. Gazetecilerden “Çok stresli bir mes- kişinin bunu cinayet nedeni olarak görebildiğini, bir
lek” yanıtını alan Prof. Dr. Dökmen, bunun nedenleri- başka kişinin polise gittiğini, bir başkasının da çocuğu-
ni sordu. Prof. Dr. Üstün Dökmen, gazetecilerin “haber nu alıp psikiyatriste ve tedavi yoluna başvurabildiğini
atlama, zamanla yarış, yanlış haber yapma endişesi gibi anlattı. Prof. Dr. Dökmen, “Töre, cinayet işletmez, tö-
nedenlerle stres yaşadıklarını” belirtmeleri üzerine, reyi algılama şekli cinayet işletir” diye konuştu. Gazete-
problemin aslının insanın kendisinden kaynaklandı- cilerin de karşılaştıkları olayları algılama biçimlerinin
ğını, bir meslekte yaşayabileceği en kötü şeyi düşün- önemli olduğunu kaydeden Üstün Dökmen, “Gaze-
menin kişide stres yarattığını söyledi. Türk halkının tecinin muhatap olduğu dış faktörler stres yaratmaz,
genelinde kendi hayatı için felaket senaryoları çiz- onun algılama şekli stres yaratır. Stresle mücadeleyi
menin egemen olduğunu belirten Prof. Dr. Dökmen, kendimiz gerçekleştirmek durumundayız. Bu bizimle
oysa doğada kötü olaylarla karşılaşma olasılığının, iyi ilgili bir meseledir” diye konuştu. (aa)
olaylara göre çok daha az olduğunu vurguladı. Prof. Dr.
Dökmen, meslek hayatı boyunca binlerce haber yapan Kaynak: http://www.tumgazeteler.com/?a=1620971 16
bir gazetecinin 3-5 tane yanlış haber yapabileceğini, Nisan 2009 tarihinde erişilmiştir.
haber atlayabileceğini ya da haberi zamanında yetiş-
tiremeyebileceğini kaydetti. Gazetecinin ya da onun
yöneticisinin yanlışlardan çok bu kişinin yaptığı doğru
haberi görmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Dök-
men, “Doğru haberleri görmeyip yanlış haberi gören o
amiri siz de boş verin gitsin” dedi. ”
STRESSİZ MESLEK YOK “- Prof. Dr. Dökmen, gaze-
teciliğin genellikle stresli bir meslek olarak algılandığı-
nı ifade ederek, şöyle devam etti: “Pilota sorarsanız en
stresli meslek onunkidir. Yüzlerce kişinin hayatı onun
ellerindedir. Doktora sorarsanız insanların hayatı onun
elindedir. İtfaiyeciye sorarsanız öyle. Başka bir meslek
sahibine sorarsanız en stresli meslek kendisininkidir.
5. Ünite -Stres ve Sağlık Psikolojisi 113

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı


1. b Yanıtınız yanlış ise “Stresin Aşamaları” konu- Sıra Sizde 3
sunu yeniden gözden geçiriniz. Aile ve arkadaş ilişkilerin sağlamlığı, yaşanan sorun-
2. c Yanıtınız yanlış ise “Savunma Mekanizmaları” lar karşısında aile üyelerinin ve arkadaşların birbirine
konusunu yeniden gözden geçiriniz. desteği, stres durumlarını aşmada önemlidir. Aile ve
3. a Yanıtınız yanlış ise “Stres Kaynakları” konusu- arkadaşlık ilişkileri açısından sevgi, saygı ve desteğe
nu yeniden gözden geçiriniz. dayalı sağlıklı bir yapı kurulamamışsa aile içersinde ve
4. c Yanıtınız yanlış ise “Çatışma” konusunu yeni- ilişkilerde yaşanan huzursuzluk, aile ve arkadaşların
den gözden geçiriniz. bizzat kendisi stres unsuru olmaya başlar. Aile bireyleri
5. b Yanıtınız yanlış ise “Stres Belirtileri” konusunu ve arkadaşlar birbirlerine yaşanan stres durumlarında
yeniden gözden geçiriniz. soru ve sorunların paylaşımı açısından her zaman bir
6. a Yanıtınız yanlış ise “Stresle Başa Çıkma Yolları” destek unsuru olduklarını hissettirmelidirler.
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
7. e Yanıtınız yanlış ise “Stres ve Kişilik Özellikleri” Sıra Sizde 4
konusunu yeniden gözden geçiriniz. Bireylerin olaylara ilişkin bakış açılarındaki olum-
8. e Yanıtınız yanlış ise “Savunma Mekanizmaları” lu ya da olumsuz düşünce biçimleri onların strese ne
konusunu yeniden gözden geçiriniz. ölçüde maruz kalacaklarını da etkilemektedir. Günü-
9. b Yanıtınız yanlış ise “Stres Belirtileri” konusunu müzde yapılan araştırmalar kanser ve diğer ciddi ra-
yeniden gözden geçiriniz. hatsızlıklara yakalanmada stresin önemli bir payının
10. b Yanıtınız yanlış ise “Stresle Başa Çıkma” konu- olduğunu göstermektedir. Özellikle A tipi kişilik dav-
sunu yeniden gözden geçiriniz. ranışları gösteren bireyler ciddi hastalıklara yakalan-
maya eğilimlidirler. Bireylerin üzerindeki stres aynı
zamanda bu hastalıkların seyri konusunda da belirle-
yici olabilmektedir. Bireyin olumsuz ve kötümser bakış
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı açısından kaynaklı yaşadığı stres, hastalığın daha da
Sıra Sizde 1 kötüye gitmesine sebep olabilmektedir. Kişinin neden
Hatırlanacağı üzere bireylerin üzerlerindeki baskı, bire- kendisinin bu hastalığa yakalandığı, ya da artık kur-
yin bu durumla başa çıkmada kullanacağı kaynaklarını tulma yolunda bir ümidin kalmadığına ilişkin görüşü
aşıyorsa stres durumu hissedilir. Birey elinde mevcut bu tür hastalıklarda, hastalığın iyileşmesine katkıda
kaynaklarla, mevcut stres durumuna ilişkin çözüm yol- bulunmamaktadır. Birçok yayın organında görüldüğü
ları üretmeye çalışır. İşyerinde bitirmesi gereken projeyi üzere iyimser bakış açısı, akılcı inanç ve bu düşünce-
yetiştirmeye çalışan bireyin zaman açısından elindeki lerin yansıdığı davranış biçimleri hastalığın gidişatına
kaynak kısıtlıdır ve üzerindeki baskının bu kısıtlı kay- olumlu yönde katkı sağlayacaktır.
nak sebebiyle stresi meydana getirmesi kaçınılmazdır.
Sıra Sizde 5
Sıra Sizde 2 Eğer birey karşılaştığı, üzerinde baskı ve stres oluş-
Özellikle Batı toplumlarında başarıya ulaşmak ve top- turan duruma ilişkin olarak bu durumu olduğu gibi
lum tarafından ortaya konulan hedefleri yakalamak kabul edip durumla yüzleşecek bir yaklaşımda kaçı-
ancak rekabetçi ortam gereklerine uymakla yerine ge- nıyorsa savunma mekanizmaları devreye girmektedir.
tirilebilmektedir. Rekabetçi ortamda ayakta kalabilme Savunma mekanizmaları benliği kaygı verici durum-
becerisi, insanların birbirleri ile sürekli bir mücadele dan korumak için ortaya çıkan tepkiler olarak da dü-
içersinde olmalarının, kısa zaman dilimlerinde müm- şünülebilir. Birey gerçekliği olduğu gibi değil de inan-
kün olduğunca hızlı, zamana karşı yarışır bir biçimde mak istediği gibi görür ve işini kolaylaştır. Bu durum
davranmalarının gerekliliğini ortaya koymaktadır. aslında bireylerin benlik yapılarını sağlıklı bir şekilde
Büyük şehirlerde trafik, kalabalık ortamlar, zamanla sürdürmeleri için gayet mantıklıdır. Fakat bireyin so-
yarışmak, bireylerin kendilerine vakit ayıramamala- rununun ya da ihtiyaçlarının gerçekten karşılanması
rı, sağlıksız beslenmeleri, destek sağlayacak aile ya da açısından sorunlar oluşturabilmektedir.
arkadaş gruplarından mahrum olmaları stresin etki-
lerini daha da arttırmaktadır.
114 Birey ve Davranış

Yararlanılan ve Başvurulabilecek
Kaynaklar Yararlanılan İnternet Adresleri
Baltaş, A. ve Baltaş, Z. (2002). Stres ve Başa Çıkma Resim 5.1.
Yolları. İstanbul: Remzi Kitabevi. http://img.mynet.com/ha2/stress.ipg
Braham, B. (2004). Ateş Altında Sakin Kalabilmek, Resim 5.2.
Stres Yönetimi. (V. Diker,Çev.) İstanbul: Hayat Ya- http://www.biyolojidunyasi.com
yınları. Resim 5.3.
Clark, L. (2000). Duygulara Yardım. (G.Yazgan, Çev.) www.yapi.com.tr//.../ 66017istanbultrafik.ipg
İstanbul: Evrim Yayınları. Resim 5.4.
Cüceloğlu, D. (2006). İnsan ve Davranışı. İstanbul: www.faydalibilgiler.com
Remzi Kitabevi. Resim 5.5.
Dökmen, Ü.(2008). Yaşama Yerleşmek. İstanbul: http://4.bpblogspot.com/
Remzi Kitabevi. Resim 5.6.
Ertekin, Y. (1993). Stres ve Yönetim. Ankara: Türkiye http://www.kaliteli-resimler.com/data/media/977/
ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları. Boks_Spor_Dali.jpg
Köknel, Ö. (1987). Zorlanan İnsan. İstanbul: Altın Ki- Resim 5.7.
taplar. http://www.kadiniz.com/saglikresimleri/deprem2ipg
Lewin, K. A. (1935). A Dynamic Theory of Persona- Resim 5.8.
lity. New York: McGraw-Hill. http://www.i-choose-vs.com/images/mother.ipg
Morris, C., G. (2002). Psikolojiyi Anlamak. (B.Ayvaşık
ve M. Sayıl, Çev.) Ankara: Türk Psikologlar Derneği
Yayınları.
Örnek, A.Ş. ve Aydın, Ş. (2006). Kriz ve Stres Yöneti-
mi Ankara: Detay Yayıncılık.
Selye, H. (1976). The Stress of Life. New York:
McGraw-Hill.
Smith,E. E Nolen-Hoeksema, S., Fredrickson, B. L., Lof-
tus, G. R. (2003). Atkinson&Hilgard’s Introducti-
on to Psychology. Belmont: Thomson Learning
Tekarslan, E. (2000). Davranışın Sosyal Psikolojisi.
İstanbul: İ.Ü İşletme Fakültesi Yayınları.
Tutar, H. (2004). Kriz ve Stres Yönetimi. Ankara: Seç-
kin Yayınları.
Sorularla Öğrenelim

SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ


Ünite 5: Stres ve Sağlık Psikolojisi

Stres Kavramı

1. Stres nedir?
Cevap: Stres kelimesi kökeni Latince’de “Estrece” kelimesine dayanmaktadır. Bu kelime zorlanma, gerilme ve baskı anlamını
taşımaktadır. Stres, bir gerginlik hali, tehdit oluşturan ve değişme ya da uyum gerektiren herhangi bir çevresel istek ya da beklentidir.

2. Stresi oluşturan durumla karşılaştığı süreç içinde birey ne yapar?


Cevap: Stresi oluşturan durumla karşılaştığı süreç içinde birey, elindeki kaynaklar ve baskı durumu arasında bir denge oluşturarak stres
yaratan durumlara uyum yapmaya çalışır. Sağlık psikolojisini ilgilendiren ve bireyin hayatını daha kaliteli bir şekilde sürdürmesine
olanak tanıyan bu süreçte bireyin uyum yapma becerisi önemli bir yer tutmaktadır.

Stresin Aşamaları

3. Stres durumuyla karşılaşan birey hangi aşamalardan geçer?


Cevap: Stres durumuyla karşılaşan birey sırasıyla alarm, direnç ve tükenme aşamalarınıgeçer.

4. Stresin alarm aşamasında ne olur?


Cevap: Alarm aşamasında bireyin otonom sinir sistemi acil duruma ilişkin olarak harekete geçerek salgı bezlerini uyarır ve kana
adrenalin pompalanmasını, dolayısıyla vücudun bu alarm durumuna hazırlıklı hale gelmesini sağlar. Salgılanan adrenalinin de etkisiyle,
vücutta kan daha hızlı dolaşarak beyin ve kaslara daha fazla enerji iletilir. Tüm bu süreçte kan şekeri yükselmekte ve sindirim
yavaşlamaktadır. Birey tüm bu fizyolojik değişimler sonucu ya olaylarla mücadele edecek ya da kaçarak kendini koruyacaktır.

5. Stresin direnç aşaması nedir?


Cevap: Bu aşamada alarm tepkisi ortadan kalkarak vücut stres yaratan duruma bir şekilde uyum yapar. Bu süreçte vücut tarafından
alarm aşamasında kimyasallar salgılanmaya başlar. Dışarıdan bakıldığında her şey normalmiş gibi görünse de aslında organizmanın
ortaya koyduğu ciddi bir direnç söz konusudur. Birey strese karşı kaynaklarını tüketmeye başlamıştır ve aynı anda yaşanabilecek diğer
stres unsurlarına daha hassas hale gelmeye başlar. Bu durum organizmanın direnç gücünü yavaş yavaş kaybetmesine doğru ilerleyen bir
sürece doğru yönlenir.

6. Stresin tükenme aşamasında neler olur?


Cevap: Her bireyin uyum yeteneği farklılaşsa da sınırlı olan direnme enerjisi son bulmaya başlar ve organizma geri dönülmesi zor bir
sürece girer. Tükenme ile birlikte insan hastalık, psikolojik sorunlar gibi birçok tehlikeye açık hale gelir ve tükenme aşamasında ölümle
bile son bulabilecek durumlarla karşılaşabilmek mümkündür.

Stres Belirtileri

7. Stresin davranışsal belirtileri nelerdir?


Cevap: Davranışsal belirtiler: Madde ve alkol kullanımıSürekli telaş içersinde olmakSosyal ortamlardan uzaklaşma,Aşırı uyuma

Stres Kaynakları

8. Baskı nasıl bir stres kaynağıdır?


Cevap: Yaşam şartları, kültürel, ekonomik sınırlılıklar, kendimize koyduğumuz hedefler strese yönelik ayrı bir baskı unsuru
oluşturabilir. Eğer birey kendisine ulaşamayacağı hedefler koyuyorsa ya da bu hedeflere ulaşma adına yeterli bir çaba içinde değilse bu
durumdan dolayı kendisini başarısız olarak nitelendirebilir. Birey kendini, oluşturduğu hedefler doğrultusunda baskı altına alabilir.

9. Engellenme nasıl bir stres kaynağıdır?


Cevap: Bireyler gerek kendilerinin oluşturduğu gerekse çevreleri tarafından onlar için oluşturulan hedeflere ulaşmaları önlendiğinde
ortaya çıkan engellenme ile ilgili stres yaşayabilirler. Aynı şekilde çözülemeyen sorunlar, istek ve ihtiyaçların karşılanamaması yoluyla
engellenen bireyler hayal kırıklığı yaşayabilmektedirler. Çok sevdiği bir kızla maddi sebepler dolayısıyla evlendirilmeyen genç
engellenmenin etkisiyle çevresine ve topluma karşı kin ve düşmanlık besleyebilir.
10. Çevresel stres kaynakları nelerdir?
Cevap: Çevresel stres kaynakları: Aile sorunları Monoton yaşam düzeni Ekonomik sorunlar Siyasi ve politik belirsizler Sosyal ve
kültürel değişmeler Trafik ve yaşam sorunları Teknolojik değişmeler

Stres ve Kişilik Özellikleri

11. Dışa dönük olmanın stres ile ilişkisi nedir?


Cevap: Kişinin içe dönük bir yapıda olması onun birçok sorunu kendi sorunu gibi ele almasına ve kafasında farklı şekilde kurmasına
neden olabilir. Katı, endişeli, sosyal olmayan bir yapı sergilemeleri, kendilerini sürekli kontrol altında tutmaları stresle ilişkili
özelliklerdir. Dışa dönük yapıdaki kişiler ise konuşkan, aktif, sosyal, daha iyimser bir yapı sergilemektedirler. İçe dönük kişilere oranla
bu kişilerin stres düzeyleri daha düşüktür.

Stresle Başa Çıkma Yolları

12. Stresle başa çıkmanın yolları nelerdir?


Cevap: Bireyler stres yaratan bir durumla karşılaştıklarında farklı seçimler yapabilirler. Birey bu duruma ilişkin olarak ya doğrudan başa
çıkma yoluyla strese neden olan durumla yüzleşecek, ya da kendini savunma yoluna başvuracaktır. Baskı, engellenme, çatışma gibi
unsurlarla ortaya çıkan stres durumu karşısında birey, tüm kaynaklarını harekete geçirerek elinden geldiğince stresi yenmeye çalışır.
Savunma yoluyla başa çıkmayı tercih eden birey olayın olası sorunlarıyla yüzleşmemek için olayın gerçekliğinden kendini sıyırarak bir
şekilde kendini kandırır.

13. Stresle doğrudan başa çıkma durumunda birey hangi tepkileri verebilir?
Cevap: Doğrudan başa çıkma durumunda birey stres yaratan duruma ilişkin üç şekilde tepki verebilir. Bunlar, yüzleşme, uzlaşma ve geri
çekilmedir. Bu süreçte yüzleşmede strese ilişkin bir olayla karşılaşan birey tüm gücüyle stresi meydana getiren olayla mücadele edebilir.
Uzlaşma durumunda kendinden bir şeyler feda eder veya karşı taraftan alacaklarının bir kısmına razı olabilir. Karşı tarafı bazı
isteklerinden vazgeçmesini konusunda razı edebilir. Geri çekilmede ise birey kendisine zarar gelebileceğini ya da sıkıntı yaşayabileceğini
düşünerek yenilgiyi kabullenir.

14. Stresle savunma yoluyla nasıl başa çıkılmaktadır?


Cevap: Stresi meydana getiren olay çarpıtılarak ya da farklı duygu ve davranış şekilleriyle ortaya konulabilmektedir. Bu gibi durumlarda
insanlar savunma mekanizmalarını kullanmaktadırlar. Savunma mekanizmasını kullanan birey bir şekilde karşılaştığı olayda sorunun
kendisini ve nedenlerini değiştirmektedir. İnsanların stres durumunda kullandıkları belli başlı savunma mekanizmaları bulunmaktadır.

15. Savunma mekanizmalarından "bastırma" nedir?


Cevap: Acı ve sıkıntı veren duygu, deneyim ve anıların bilinçdışına itilmesi, orada tutulması ve bir şekilde unutulmasıdır. Diğer bütün
savunma mekanizmalarına temel teşkil edecek şekilde bilinçdışına itilerek, orada tutulan dürtüler, istekler, anılar ve duyguların bilinç
düzeyine çıkması genellikle benlik tarafından uygun bulunmaz. Bunlar üstbenliğe (süperego) göre yasaklanan ve benliğe acı, bunaltı
veren durumlar olduklarından bastırılırlar.

16. Stresle başa çıkma yollarından inkar (yadsıma) nedir?


Cevap: Benlik için tehdit olarak algılanan ve bunaltı doğurabilecek, acı verici bir gerçeği kabullenememek, reddetmek, yok saymak,
görmemektir. Birey birçok yanlışını, utanç ya da suçluluk doğuran eski deneyimlerini bilinç altına iterek bunları hiç yaşanmamış gibi
algılayabilir. Öfkelendiğinde “kızgın değilim” diyerek içinde bulunduğu durumu inkâr eder şekilde kendini ortaya koymak, bu duruma
örnek olarak verilebilir.

17. Stresle başa çıkma yollarından "yansıtma" nedir?


Cevap: Birey inkar edilemeyen ya da bastırılamayan sorunu oluşturan duygu, ihtiyaç ve olayları dışarıya aktarıp ya da başkalarına
yükleyip dışarıdan kendisine yöneltiliyormuş gibi algılar. Birey kendi içinde toplumca onaylanmayan ve yadsıdığı bir durumu
başkalarında görür ve çatışmanın kaynağını kendi dışına kaydırır. İşyerinde bulunduğu konuma gelebilmek için birçok kişiyi kıran ve
üzen bir kişi, suçlunun aslında kendisi olmadığını, iş ortamının çetin ve zorlu yapısının ayakta kalabilmek için bu tarz yaklaşımları
zorunlu kıldığını öne sürebilir. Diğer insanlara karşı öfke ve kıskançlık duyguları besleyen bir kişi aslında diğer insanların kendisinden
nefret ettiğini ve kendisini kıskandığını ifade edebilir. “Bende yok, asıl onlarda var” mantığı bu savunma mekanizmasını şekillendirir.

18. Stresle başa çıkma yollarından "yüceltme" nedir?


Cevap: Birey, toplumca onaylanmayan bazı ilkel dürtü, eğilim ve gereksinimlerini toplumca hoşa giden kabul edilebilir biçimlere
dönüştürür. İçindeki saldırganlıkla ilgili ihtiyacı rekabetçi ortama taşıyarak iş yaşamında başarıya ulaşabilir. Bunun yanında
saldırganlıkla ilgili güçlü ihtiyaçlarını spora yönlendirerek dövüş sanatlarında başarı kazanabilir. Sürekli ilgi görmek isteyen bir insan
kendini bu isteğini gerçekleştirebileceği sahne sanatlarına yönlendirebilir.
19. Stresle başa çıkma yollarından gerileme nedir?
Cevap: Stres meydan getiren bir olayla karşılaşan birey, sıkıntı veren durumla yüzleşmek yerine çaresizliğini yaşından beklenenin
altında bir davranışla ortaya koyar. İşyerinde projesi ve görüşleri kabul görmeyen bir kişi, ağlama nöbeti geçirebilir. Kardeşi olduğunda
bütün ilginin ona kaydığını gören 4-5 yaşlarındaki bir çocuk yaşından beklenmeyecek şekilde emeklemeye başlayabilir ya da ilgi çekmek
için parmağını ağzına götürme alışkanlığını edinebilir.

20. Stresle başa çıkma yollarından "yer değiştirme" nedir?


Cevap: Birey bastırdığı güdü ve davranışlarını gerçekten olması gereken değil de onların yerini alabilecek durum ve nesnelere
yönlendirir. İşyerinde patronuna kızan bir çalışan patronuna yönelik olarak ortaya koyması gereken öfkesini evde karısına ya da
çocuklarına gösterir. Bireyin işyerindeki kızgınlığı, çocuklarına bağırma, masayı tekmeleme, ya da kendisine zarar verme yoluyla bir
şekilde yer değiştir.
SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 5 - Alıştırma Soruları
1 ) Stres durumuyla karşılaşan birey sırasıyla hangi aşamalardan geçer?
A)

Otonom sinir sistemi uyarılarak salgı bezlerini uyarır-Beyin ve kaslara daha fazla enerji iletilir-Olaylarla mücadele edilir ya da olaydan
kaçarak kendini korur.

B)

Beyin ve kaslara daha fazla enerji iletilir-Otonom sinir sistemi uyarılarak salgı bezlerini uyarır-Olaylarla mücadele edilir ya da olaydan
kaçarak kendini korur.

C)

Beyin ve kaslara daha fazla enerji iletilir-Olaylarla mücadele edilir ya da olaydan kaçarak kendini korur-Otonom sinir sistemi uyarılarak
salgı bezlerini uyarır.

D)

Otonom sinir sistemi uyarılarak salgı bezlerini uyarır-Olaylarla mücadele edilir ya da olaydan kaçarak kendini korur-Beyin ve kaslara
daha fazla enerji iletilir.

E)

Olaylarla mücadele edilir ya da olaydan kaçarak kendini korur-Otonom sinir sistemi uyarılarak salgı bezlerini uyarır-Beyin ve kaslara
daha fazla enerji iletilir.

Çözüm :

Stres durumuyla karşılaşan birey sırasıyla alarm, direnç ve tükenme aşamalarını geçer (Selye, 1976). Bu aşamalardan ilki olan alarm
aşamasında bireyin otonom sinir sistemi acil duruma ilişkin olarak harekete geçerek salgı bezlerini uyarır ve kana adrenalin
pompalanmasını, dolayısıyla vücudun bu alarm durumuna hazırlıklı hale gelmesini sağlar. Salgılanan adrenalinin de etkisiyle, vücutta
kan daha hızlı dolaşarak beyin ve kaslara daha fazla enerji iletilir. Tüm bu süreçte kan şekeri yükselmekte ve sindirim yavaşlamaktadır.
Birey tüm bu fizyolojik değişimler sonucu ya olaylarla mücadele edecek ya da kaçarak kendini koruyacaktır.

Doğru cevap A şıkkıdır.


2 ) Çocuğu ölen bir babanın çocuğunun kıyafetlerini saklaması hangi savunma mekanizması ile açıklanabilir?
A ) Bastırma
B)

Yansıtma

C ) İnkar
D)

Özdeşim kurma

E ) Yüceltme

Çözüm :

Benlik için tehdit olarak algılanan ve bunaltı doğurabilecek, acı verici bir gerçeği kabullenememek, reddetmek, yok saymak,
görmemektir. Birey birçok yanlışını, utanç ya da suçluluk doğuran eski deneyimlerini bilinç altına iterek bunları hiç yaşanmamış gibi
algılayabilir. Öfkelendiğinde “kızgın değilim” diyerek içinde bulunduğu durumu inkâr eder şekilde kendini ortaya koymak, bu duruma
örnek olarak verilebilir. Örneğin, kocasını kaybeden bir kadın, onu kaybetmenin verdiği stres ve sıkıntı ile yüzleşmek yerine onun
öldüğünü inkar ederek, sanki o hala yaşıyormuş gibi her akşam sofraya kocası için de bir tabak koyabilir.

Doğru cevap C şıkkıdır.


3)

Arkadaşına verdiği borç parayı geri alamadığı için önemli bir stres yaşayan bir kişi, paranın tümünü alamayacağına karar verdiği için
arkadaşına, aldığı borcun belirli bir bölümünü vermesi durumunda tümünü ödemiş kabul edeceğini bildirmiştir". Örnekte verilen durumu
en iyi açıklayan stresle baş etme yolu aşağıdakilerden hangisidir?

A ) Yok sayma
B ) Öteleme
C ) Geri çekilme
D ) Yüzleşme
E ) Uzlaşma

Çözüm :

Stresle baş etme konusunda yararlanılan stratejilerden birisi doğrudan baş stratejisidir. Doğrudan başa çıkma durumunda birey stres
yaratan duruma ilişkin üç şekilde tepki verebilir. Bunlar, yüzleşme, uzlaşma ve geri çekilmedir. Yüzleşmede stres yaratan bir olayla
karşılaşan birey, tüm gücüyle olayla mücadele edebilir. Uzlaşma durumunda ise kendinden bir şeyler feda eder ya da karşı taraftan
alacaklarının bir kısmına razı olabilir.

Doğru cevap E şıkkıdır.


4)

Selye'ye göre stres durumuyla karşılaşan birey sırasıyla hangi aşamaları geçmektedir?

A ) alarm, uzlaşma ve savunma


B ) alarm, direnç ve tükenme
C ) yüzleşme, savaşma ve uzlaşma
D ) alarm, uzlaşma ve tükenme
E ) savunma, direnme ve kabul etme

Çözüm :

Stres durumuyla karşılaşan birey sırasıyla alarm, direnç ve tükenme aşamalarını geçer (Selye, 1976)

Doğru cevap B şıkkıdır.


5 ) Aşağıdakilerden hangisi stresin duygusal belirtilerindendir?
A ) Aşırı uyuma
B ) Terleme, kalp çarpıntısı ve kalp rahatsızlıkları
C ) Kaygı, sıkıntı, gerginlik ve huzursuzluk durumu
D ) Basit işlemlerde bile sıkıntı yaşar duruma gelmek
E ) Sadece olumsuz yönleri görür hale gelmek

Çözüm :

Duygusal belirtiler:

Kaygı, sıkıntı, gerginlik ve huzursuzluk durumu


Duygusal çökkünlük ve sinirlilik hali
Neşesini kaybetme, saldırganlık
Duygusal kayıtsızlık ve durgunlaşma

Doğru cevap C şıkkıdır.


6 ) Aşağıdakilerden hangisi B tipi kişilik özelliklerinden birisi değildir?
A ) Rahat ve sabırlıdırlar.
B)

Hoşgörülü bir yapıya sahiptirler.

C ) Sosyal ortamlarda bulunarak, ailelerine, kendilerine zaman ayırırlar.


D ) Yeme içme, konuşma, hareket etme, yürüme gibi günlük eylemlerinde çok daha hızlıdır.
E ) Kolay sinirlenmeyip karar vermede aceleci davranışlar sergilemezler.

Çözüm :

“B tipi “kişilik özelliklerine sahip olan bireyler daha uysal daha rahat, daha az aceleci ve rekabetçi özelliklere sahiptirler. B tipleri de
stres yaşamalarına rağmen olayları farklı şekilde görmeye yönelik daha sakin daha az panikleyen bir yapıya sahiptirler. B tipi kişilik
davranışlarını şu şekilde sıralamak mümkündür.

B tipi bireyler sosyal değerler için fazla kaygılanmazlar.


Zamanın esiri olmazlar, daha rahat ve sabırlıdırlar. Sosyal ortamlarda bulunarak, ailelerine, kendilerine daha çok zaman ayırırlar.
Daha hoşgörülü bir yapıya sahiptirler. Ayrıntılara takılmak yerine olaylara farklı açıdan yaklaşabilirler.
Kolay sinirlenmeyip karar vermede aceleci davranışlar sergilemezler.
İş dışında geçirilen zaman onlar için boşa geçen zaman ya da suçluluk duygusu sebebi değildir.

Doğru cevap D şıkkıdır.


7 ) Yüzleşme, Uzlaşma Kendini savunma Geri çekilme İnkar Yukarıdakilerden hangileri bireyin stres yaratan duruma ilişkin doğrudan
başa çıkma durumunda verdiği tepkiler arasındadır?
A ) III ve V
B ) I, II ve V
C ) Yanlız V
D ) I, III ve V
E ) I, II ve IV

Çözüm : Doğrudan başa çıkma durumunda birey stres yaratan duruma ilişkin üç şekilde tepki verebilir. Bunlar, yüzleşme, uzlaşma ve
geri çekilmedir. Doğru cevap E'dir.
Doğru cevap E şıkkıdır.
8 ) Aşağıdakilerden hangisi A tipi kişilik davranışı değildir?
A ) Hızlı yemek yeme
B ) Cümlelerin sonunu daha sert vurgulama
C ) Aynı anda iki ya da ikiden fazla işi düşünme
D ) Olaylara farklı açılardan yaklaşma
E ) Ailelerinden beklentilerini yüksek tutma

Çözüm : A tipi kişilik davranışlarını şu şekilde sıralamak mümkündür.


• A tipi bireyler yeme içme, konuşma, hareket etme, yürüme gibi günlük eylemlerinde çok daha hızlıdırlar.
• Cümlelerin sonunu daha sert vurgulayarak daha hızlı konuşurlar.
• Hayatın tüm alanında sabırsız yapıdadırlar. İletişimde başkalarının sözünü bitirmesini beklemeden sözünü keserek yüksek sesle
konuşurlar.
• Aynı anda iki ya da ikiden fazla işi düşünerek aynı zaman dilimine daha çok işi sığdırmaya çalışırlar. Aynı zaman diliminde çok işi
yapmaya çalışmak bu kişilerin üzerindeki baskıyı arttırır.
• Dinlenmek, tatile gitmek, işlerden uzaklaşmak, bu kişiler için suçluluk duygusunun oluşmasına sebeptir.
• Bu tip davranış sahiplerinin beraber yaşadığı diğer insanlardan, ailelerinden beklentileri de yüksektir. Kendilerinin veya
çevresindekilerin bu standartlara ulaşamaması bireyde sıkıntı ve mutsuzluğa neden olur.
• A tipi davranış sergileyen bireylerde rekabet ve zamanla yarış duyguları ağırlık kazanmaktadır. Çabuk karar verirler. İnatçı ve saldırgan
davranışlar sergilerler.
• Sürekli bir koşuşturma sebebiyle çevredeki güzelliklerin farkına varamazlar.
Doğru cevap D şıkkıdır.
9 ) Aşağıdaki seçeneklerden hangisi stresin duygusal belirtilerindendir?
A ) Uyku düzeni bozukluğu, uykuya dalmakta zorluk.
B ) Sürekli telaş içersinde olmak.
C ) Duygusal kayıtsızlık ve durgunlaşma.
D ) Sadece olumsuz yönleri görür hale gelmek.
E ) Konsantrasyon kaybı ve algısal sorunlar.

Çözüm : STRES BELİRTİLERİ. Fiziksel belirtiler


Sırt boyun ve başta gerginlik nedenli ağrılar
Terleme, kalp çarpıntısı ve kalp rahatsızlıkları
Mide ağrıları, ülser ve sindirim sistemi rahatsızlıkları
Nefes almakta zorlanmak, nefes darlığı
Gürültü ve yüksek sese karşı duyarlı olma
Uyku düzeni bozukluğu, uykuya dalmakta zorluk
Bitkinlik hissi

Davranışsal belirtiler
Madde ve alkol kullanımı
Sürekli telaş içersinde olmak
Sosyal ortamlardan uzaklaşma,
Aşırı uyuma

Duygusal belirtiler
Kaygı, sıkıntı, gerginlik ve huzursuzluk durumu
Duygusal çökkünlük ve sinirlilik hali
Neşesini kaybetme, saldırganlık
Duygusal kayıtsızlık ve durgunlaşma

Bilişsel belirtiler
Konsantrasyon kaybı ve algısal sorunlar
Kararsızlık, unutkanlık, zihin karışıklığı
İlginin azalması ve işleri organize edememek
Basit işlemlerde bile sıkıntı yaşar duruma gelmek
Sadece olumsuz yönleri görür hale gelmek
Doğru cevap C şıkkıdır.

10 ) "Beklenmedik şekilde gelen, kaygı ve panik yaratan ciddi kazalar, tecavüz, deprem ve benzeri yıkıcı doğa olayları sonucu bireyin
olayları anlamlandırma sürecinin bozulmasıdır."

Yukarıdaki tanımlama aşağıdakilerden hangisine aittir?

A ) Kaygı
B ) Travma
C ) Delilik
D ) Şizofreni
E ) Savunma

Çözüm : Travma
Doğru cevap B şıkkıdır.
6
SOS106U-BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 6: Normal Dışı Davranışlar

çocuğun büyüme evresinde bazı ihtiyaçlarının


Normal Dışı Davranış karşılanmasında ortaya konulan engeller, çocuğun gerçek
Bilimsel olarak normal ve normal dışı davranışın ayrımını ihtiyaçlarını yadsımasına ve ne istediğini bilemediğinden
yapmakta kullanılabilecek herhangi bir ölçüt olmamakla duygusal çöküntüye uğramasına sebep olabilir.
birlikte, normal dışı davranışla ilgili görüşler iki zıt görüş
etrafında toplanır. Birincisi; toplumun kurallarına uyma Normal dışı davranışların sınıflandırılması ile ilgili olarak,
oranını normal, bunlardan sapma oranını ise normal dışı anormal davranışı tanımlama ve tanı kategorilerine ayırma
olarak belirler. İkincisi ise; normallik ölçütünü toplumun güçlüğüne rağmen, davranış bozukluklarını
onayı değil, kişinin kendisini iyi hissedebilmesine bağlar. sınıflandırmada Amerikan Psikiyatri Birliği (APA),
Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nı
Araştırmacılara göre normallik; (DSM) oluşturmuştur ve zaman içinde bu kitap
güncellenmektedir.
• Sağlıklı olmak, herhangi bir hastalığa sahip
olmamaktır. Kaygı İle İlgili Bozukluklar
• Tüm kişilik yapılarının birbiriyle denge Tüm insanlarda görülen kaygının, türü ve derecesi
durumunda olması demek ise, gerçekleşmesi önemlidir. Kaygı bozukluğu yaşayan kişiler neden
imkansız bu durumda normallikten söz edilemez. kaygılandıklarını bilemezler. Kaygının etkisi altında kalan
• Ortalama ile eş anlamlıdır. kişiler; terleme, kalp çarpıntısı, kasların gergin olmasıyla
• Bir süreçtir ve biyolojik, psikolojik ve toplumsal birlikte titreme gibi bedensel belirtilerle birlikte normal
değişikliklerin katkısıyla ve zamanın sürekliliği davranışlarda bozulma, mantıksız davranışlar sergileme
içersinde işlevini sürdürebilmektir. gibi günlük yaşamı olumsuz etkileyen psikolojik belirtiler
de gösterebilir; fakat birey gerçekle bağlantısını koparmaz.
Normal dışı davranışların tanımlanmasındaki ölçütler:
Fobiler, obsesif kompulsif bozukluklar ve panik buzukluk
1. Normdan uzaklaşma: Toplumun kabul edilebilir kaygı ile ilgili bozukluklardandır. Gerçekte hiçbir tehlike
davranışlarla ilgili normlarından sapan ve olmadığı halde mantık dışı duyulan korkular fobi olarak
farklılaşan davranışlar normal dışı kabul edilir. adlandırılır. Freud’a göre fobi, bilinçdışında altında
2. İstatiksel olarak az rastlanan davranış gösterme: çözümlenmemiş çelişkilerden oluşmaktadır. Fobileri basit
İstatiksel anlamda ortalamadan sapma normal ve karmaşık fobiler olarak sınıflandırmak mümkündür.
dışılık olarak kabul edilir. Belirlenmiş tek bir nesneden veya durumdan duyulan
3. Kişisel rahatsızlık: Kişinin ortaya koyduğu, korku basit fobi olarak tanımlanırken, karmaşık fobilerde
sorumlu olduğu davranış bir gerginlik ya da sebep tam olarak belli değildir.
strese yol açıyorsa bu davranış normal değildir.
4. İdealden sapma: Psikolojik sağlık için gerekli Kişilerin tüm girişimlerine rağmen durduramadıkları istem
olan ve kuramsal olarak en düşük düzeyden dışı düşünce ve fikirler saplantı (obsesyon), kişilerin
aşağıda olan davranışlar normal dışı olarak tekrarlamak zorunda oldukları törensel davranışlar da
nitelendirilir. zorlantılar (kompulsiyon)dır. Bu hastalar, sahip oldukları
bu düşüncelerin hiç bir mantıklı sebebi olmadığını bilseler
Normal dışı davranışlarla ilgili yaklaşımlar; normal dışı de durdurmaya çalışmak konusunda kontrolleri olmadığını
davranışları, sinir sistemi gibi organik işlev bozuklukları düşünürler.
ve kalıtsal faktörlerle ortaya çıkan yanlış işleyiş
çerçevesinde açıklayan biyolojik yaklaşımlar ve normal Kaygı bozukluklarının bir diğer türü ise; gerçek bir sebep
dışı davranışları, bireyin çevresiyle etkileşimi sonucunda olmadan bir anda ortaya çıkan bunaltıcı korku ya da
ortaya çıkmasıyla açıklayan psikolojik yaklaşımlardır. dehşet yaşantısı olarak adlandırılan panik bozukluktur.
Psikolojik yaklaşımları üç temel yaklaşımla açıklamak Bedende Görülen (Somatoform) Bozukluklar
mümkündür. Bunlar:
Duygusal belirleyiciler bedensel hastalıkların oluşumunda
Psikodinamik yaklaşım: Normal dışı davranışların sebebi, etkilidir. Bu tarz bozukluklarda duyguların boşalımı
çelişki ile ortaya çıkan kaygının bilinçdışında kalması için sağlanmadığından, gerilim iç organlara yansımaktadır ve
sergilenen savunma mekanizmalarıdır. Bireylerin bu tür kişiler hiç bir fizyolojik belirti olmamasına rağmen
davranışları bilinçdışı tarafından, cinsellik ve saldırganlık bedensel hastalıklardan yakınırlar.
güdüleriyle yönlendirilmektedir.
Kişinin beden fonksiyonlarıyla aşırı derecede ilgilenmesi
Bilişsel davranışçı yaklaşım: Normal dışı davranışların ve iç organların işlevlerinde bozukluk veya hastalık
diğer davranışlar gibi öğrenilmiş davranışlar sonucu olduğu konusunda mantık dışı inanışlara sahip olması
oluştuğunu savunur ve bu tarz bakış açılarını düzenlemeyi hipokondriyasis olarak tanımlanır. Hipokondriyasis’in tam
hedefler. tersi olarak görülen hiperkondriyasis durumunda ise
İnsancıl - varoluşsal yaklaşım: Bireyler psikolojik gelişim, kişiler hastalık belirtileri yaşamalarına rağmen kendisine
büyüme ve sağlıklı denge yönünde en iyi şekilde bir şey olmayacağı düşüncesinden veya hastalık
davranmaya eğilimli olarak doğmaktadırlar. Fakat ihtimalinin yarattığı kaygıdan kaçınmak için doktora
gitmekten çekinirler. Fizyolojik veya nörolojik herhangi
bir neden olmadığı halde belirli duyu organlarında işlevsel Katatonik donmada gözler boş bakar, yüzler
yetersizlik görülmesi ise konversiyon histerisi olarak ifadesizdir.
tanımlanmaktadır. Konversiyon histerisine benzeyen • Hebefrenik şizofreni (Dağınık şizofreni): Hasta
psikojenik ağrı ise, işlev kaybı yerine bedenin herhangi bir dış çevreye kendisini kapatarak kendine özgü
yerinde devamlı bir ağrı ve acının oluşmasıdır. hayal dünyasında yaşar. Çocuksu konuşma,
kıkırdama, kendi kendine konuşma, kahkahayı
Dissosiyatif Bozukluklar izleyen ağlama nöbetleri, utanç duygusunun
Bu bozukluklar bireyin bütünlüğünü parçalayan, bölen ortadan kalkması belirtilerinden bir kaçıdır.
bozukluklardır. Dissosiyatif Amnezi’de (bellek yitimi) yeni
bilgileri öğrenme kapasitesi bozulmamış olmakla birlikte, Duygusal bozuklukların artması ile psikotik duygusal
genelde stresli ve travmatik durumlarda görülen önemli bozukluklar görülür. Bu hastalığa sahip birey duygusal
bilgilerin ani kaybı söz konusudur. En yaygın tipinde çöküntü ve duygusal coşkulanma yaşar. Duygusal
bölgesel bellek kaybı söz konusudur. Burada, kısa zaman bozukluklar şu şekillerde kendini gösterir:
öncesine ait bilgiler unutulur. Dissosiyatif bozuklukların • Depresyon (Duygusal çöküntü): Bu dönemde kişi
en yaygın olanıdır. Felaketlerin ardından ve savaş değersizlik, suçluluk ve umutsuzluk duyguları
anlarında daha sık görülür. İyileşme genellikle içindedir. Birey kendine bakamaz duruma gelir.
kendiliğinden olur. Dissosiyatif Füg (Tüm Bellek Kaybı) • Mani (Duygusal coşku): Depresyonun tam
ise, kişisel reddedilme, kayıplar, başarısızlıklar, evlilik tersidir. Birey bu dönemde neşelidir. Kendini
sorunları ve parasal sıkıntılar gibi durumlarda ortaya çıkan büyük görür, kendine güveni artar ve çok
tüm bellek kaybıdır. Ani bellek kaybıyla birlikte, uzak konuşur.
mesafelere seyahatler görülebilir. O sırada geçmiş • Manik depresif (Bipolar bozukluk): Bu dönemde
yaşamıyla ilgili kısmi ya da tam bellek kaybı söz birey hem coşkulu hem de çöküntülü günler
konusudur ve kişi bunun farkında değildir. Birey; geçirmektedir. Bu dönemdeki devreler düzenli
dakikalar, saatler ya da günler sürebilen böyle bir füg olmamakla birlikte ne zaman başlayıp biteceği de
(kaçış) dönemi sırasında her zamankinden farklı bir kimlik belli değildir.
edinmiş gibi davranır. İyileşme genellikle kendiliğinden
• İntihar: Bireyin içinde bulunduğu ruh halinin
olur ve hızlıdır. Çoklu Kişilik bozukluğunda, aynı kişide
etkisiyle ortaya çıkar ve kısadır. İntiharın
ayrı kişilik ve kimlikler yaşanır. Hasta ikinci bir kimliğe
belirtileri genellikle duygusal çöküntü, sessizlik,
geçtiğinde gerçek kişilik genellikle hatırlanmaz.
kendini beğenmeme ve küçük görme, yaşamı
Psikozlar anlamsız görme olarak ortaya çıkar.
Önemli psikolojik bozukluklar psikoz olarak adlandırılır Organik Zihinsel Bozukluklar
ve hastanede tedavi görmeyi gerektirir. Herhangi bir beyin
Beyin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan, sebepleri
zedelenmesi veya bozukluğu bulunmuyorsa fonksiyonel
gözlenebilen organik bozukluklardır. Beyin zedelenmesi
psikoz, beyin zedelenmesi, beyin tümörü veya beynin
sonucu ortaya çıkan davranış bozuklukları şunlardır:
çalışmasında aksaklıklar bulunuyorsa organik psikozdan
söz edilebilir. Bulaşıcı hastalıkların neden olduğu, beynin zedelenerek
felç halinin yaşandığı durum, genel felç halidir. Sürekli
Şizofreni en yaygın görülen psikoz türüdür. Kişide
alınan bir ilaç ya da kimyasal maddenin beyinde
düşünme tarzında bozulmaların meydana gelmesidir. Bu
zedelenme ve işlev bozukluğu oluşturması durumu,
düşünce bozukluklarında halüsinasyonlar (olmayan şeyleri
Korsakov psikozudur. Bu hastalığın en büyük belirtisi
görme durumu), sanrılar (hiç bir geçerliği olmayan
anterograd bellek kaybıdır. Buna yakalanan birey en son
düşüncelere doğruymuş gibi inanma, delüzyon) ve tuhaf
ne yediği gibi son zamanlarda meydana gelen olayları
konuşmalar vardır.
hatırlamaz. Bir bireyin davranışının değişik sosyal ve
Belli başlı şizofreni türleri şunlardır: eğitim ortamlarında sürekli yetersiz kalması bu kişinin
zeka geriliği göstermesine işarettir. Down sendromu
• Basit şizofren: Yavaş biçimde gelişir. En büyük olarak adlandırılan hastalık zeka geriliği türlerinin en
özelliği içe yönelim belirtisidir. Erinlik yaygınıdır.
döneminden sonra ilgisizlik artar, başarı düşer ve
birey az konuşur. Kişilik Bozuklukları
• Paranoid şizofren: Büyüklük ya da eziyet etme Birey toplum düzenini bozucu nitelikte davranışlar
hayalleri paranoyak şizofrenler için geçerlidir. sergileyip çevresindekilere zarar veriyorsa ve bu konuda
Başkalarının arkalarından konuştuklarından hiç bir suçluluk ve pişmanlık duymuyorsa kişilik
kuşku duyarlar ve çoğu zaman düşmanca ya da bozukluğundan söz edilebilir. Bu bireyler topluma uyum
saldırgan bir şekilde davranabilirler. sağlamada zorluk çekerler ve olgunlaşmamışlardır. Bu
• Katatonik şizofren: Hasta belirli bir beden kişileri hastaneye yatırmak fayda etmez. Başlıca türleri,
durumunu değiştirmeksizin, bir heykel gibi, şizoid kişilik ve antisosyal kişiliktir.
saatlerce hatta günlerce bulunduğu yerde kalır.
Şizoid Kişilik, genç erişkinlik döneminde başlayıp Kötü Alışkanlıklara Bağlı Bozukluklar
aşağıdaki belirtilerden en az dördünün varlığı ile kendini Alkol, eroin, kokain gibi uyuşturuculara bağımlılık ve
belli eder. Sık görülen belirtileri şunlardır: beraberinde getirdiği sorunlar da anormal davranışların
• Yakın ilişkiye girmeme ya da girmekten zevk içinde yer alır. Ağrı kesici ya da strese karşı kullanılan
almama, yatıştırıcılar da bu gruba dahildir.
• Cinsel deneyimin yaşanması konusunda İlaç ve uyuşturucu bağımlılığında, alınan maddeye fiziki
ilgisizlik, bir gereksinim gelişir ve fizyoloji değişmesinden dolayı
• Yapılan aktivitelerden zevk almama, madde alınmadığı zaman yoksunluk belirtileri ortaya
• Yakın arkadaşları ya da sırlarını paylaştıkları çıkar.
dostlarının olmaması,
Alkol bağımlılığında olan insanlarda ise konsantrasyon,
• Kendilerine yönlendirilen övgü ya da eleştirilere
bellek ve yargılama yeteneklerinde bozulmalar görülür.
karşı ilgisiz görünme,
Alkol bağımlılarında olgunlaşmamış kişilik yapısı,
• Duygusal olarak soğuk, uzak, monoton bir duygu
umutsuzluk, yalnızlık, depresyon içinde olma durumu,
gösterme,
çevresine aşırı bağımlı olma hali, diğer insanlara karşı
• Diğer bireylerde sıcaklık ve sevecenlik hissi
düşmanlık duyguları geliştirme görülür. Uzun süre alkol
uyandırmama.
kullanımı, bu maddeye karşı dayanıklılık eşiğinin
Bu kişilerin temel özelliği sosyal ilişkilerden düşmesine ve beyinde oluşan hasarlarla normal dışı
uzaklaşmadır. Bilgisayar, matematik oyunları, astronomi, davranışların, psikotik tepkilerin ortaya çıkmasına neden
bulmacalar, yap-boz oyunları gibi soyut, mekanik işleri olur.
tercih ederler.
Antisosyal Kişilik’e sahip bireyler, toplum beklentilerine
ve gerçekliğe uymayan bir yapı sergilerler. Hiç bir yasa ya
da kural tanımazlar. Sık görülen belirtileri şunlardır:
• Kendisinin veya yakınlarının güvenliğini
umursamama,
• Tutuklanmasına yol açacak davranışları
tekrarlama,
• Devamlı yalan söyleyerek takma adlar kullanma,
zevk ya da kişisel çıkar için başkalarını aldatma,
• Sonucunu düşünmeden davranışlarda bulunma,
• Sürekli tekrarlayan kavga, dövüş, saldırılar ile
birlikte öfkelenme,
• Yapılan hırsızlık, yaralama gibi zarar verici
davranışa rağmen duruma ilgisiz kalıp, kendini
haklı göstermeye çalışma ve bundan vicdan azabı
duymama.
Psikoseksüel Bozukluklar
Cinsel deneyimler, cinsel tabuların varlığı yüzünden
bireyin çelişki içinde yaşamasına yol açabilir. Bu çelişki
bazı bireylerin cinsel olarak bozukluk göstermelerine yol
açar. Bu bozukluklar cinsel isteğin kaybı, iktidarsızlık gibi
genel bozuklukları içerir.
İleri cinsel bozukluklar ve cinsel sapmalar ise toplumsal
ahlaki kuralları tehdit eden bir yapıya sahiptir. Cinsel
sapkın kişi teşhircilik, ırza geçme gibi suçlar işler.
Teşhirciliğin nedenleri; kişinin içsel çatışmalarına bir
tepki ya da kendine güveni olmayan erkekleri kendilerini
kanıtlama olarak gösterilebilir. Irza geçmenin olası
nedenleri ise; karşı cinse nefret etme, kendini kanıtlama
isteği, karşı cinsi bir nesne olarak görme olarak
gösterilebilir.
Normal Dışı Davranışlar

NORMAL DIŞI DAVRANIŞ KAVRAMI


Çoğu zaman çevremizde bazı insanların sergiledikleri davranışlar alışılageldik
davranışlardan farklılaşmaktadır. Genellikle bu davranışlar, davranış bozukluğu,
ruhsal bozukluk, ruh sağlığı, anormal davranış, normal dışı davranış gibi genel
kavramlar çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu terimlerin içinde normal dışı
davranış terimi en geniş kapsamlı olarak kullanılandır. Çünkü bu terim normal
kişilerde zaman zaman görülen garip davranışları da içersinde barındırmaktadır.
Normal dışı davranış her zaman için organik bir hastalık olarak görülmemelidir.
Ancak “normal dışı”nın ne olduğunu tanımlamak oldukça zordur.
Normal dışı davranışlar birçok alanda çoğunlukla intihar, adam öldürme, cin-
sel saldırı gibi toplum normlarından sapma gösteren farklı örneklerle sunuldu-
ğundan davranışsal bozukluklar toplum dışı ya da tehlikeli davranışlarla özdeş
olarak anılır hale gelmiştir. Hâlbuki bazı normal dışı davranış şekilleri olağandan
farklı ve toplum için tehlikeli olmasına karşılık, bazısı sadece kişinin yaşamı sü-
resince karşılaştığı güçlüklerle etkin bir biçimde baş etmesini engelleyen ve kişiye
sıkıntı veren yapıdadır.
Bilimsel olarak normal ve normal dışı davranışların ayrımını yapmakta kul-
lanılabilecek temel bir ölçüt bulunmamaktadır. Örneğin insan vücudu yapısı ve
işlevleri bilindiğinden fiziksel hastalıkları tanımlayıp ortaya koymak kolaydır.
Buna karşılık psikolojik düzeyde temel sayılabilecek normallik kavramına ilişkin
bir model bulmak zordur. Akıl hastalıklarını ortaya koymada normal dışı davra-
nışları kategorik yaklaşım ve boyutsal yaklaşım altında incelemek mümkündür.
Örneğin bir insanın kilosunun tanımlarken normallik ve anormallik arasında
açık bir ayrım bulunmamaktadır ya da bireylere göre değişir. Kişiyi aşırı kilolu,
balık etli, normal kilolu, tığ gibi şeklinde kişiden kişiye değişen göreceli bir şekilde
kategorilere ayırabiliriz. Benzer şekilde normal dışı davranışın normal davranış-
tan nicelik anlamında farklılaştığını söylemek mümkündür.
Normal dışı davranışlarla ilgili çeşitli görüşler birbirine karşıt iki temel görüş
etrafında toplanır. Birinci görüşe göre toplumun normlarına uyma oranı normali,
bu kurallardan sapma oranı ise normal dışını belirlemektedir. Bu görüşü benimse-
yenler, toplum kabul ettiği sürece belirli bir davranışın normal dışı sayılamayacağını
iddia ederler. Bir diğer görüşe göre ise belirli bir oranda toplum kurallarına uyma,
toplu halde yaşamak için gereklidir. Bunun karşıtı tutumlar bireyin kendisi ve top-
lum için zararlıdır. Fakat gerçek normallik ölçütü, toplumun onayı değil, kişinin
118 Birey ve Davranış

kendisini iyi hissedebilmesidir. Kendini iyi hissetme yalnızca yaşamı sürdürebilme-


yi değil, potansiyelleri ve istekleri gerçekleştirebilmeyi de kapsamaktadır.

Normal Nedir?
Normallik kavramını tek bir şekilde açıklamak mümkün görünmemektedir. Bu
konuda tek bir tanım ortaya koyabilmek güç olduğundan, araştırmacılar konuyu
dört açıdan ele almaktadırlar:
• Normallik sağlıklı olmaktır. Bu geleneksel görüşe göre normal ve sağlıklı
insan herhangi bir hastalığı olmayan insandır.
• Normallik diye bir durum yoktur. Normallik organizmanın tüm kişilik
yapılarının birbiriyle denge durumunda olmasını ya da uyumlu bir birlik
içinde işlevlerini sürdürebilmesini ortaya koyuyorsa, gerçekleşmesi imkan-
sız olan bu durumda normallik kavramından söz etmek mümkün değildir.
• Normallik ortalama ile eş anlamlıdır. Bu yaklaşım davranışların normal-
lik oranlarını ölçmek amacıyla, günümüzde değerlendirmeyi matematik
ilkesine göre yapmaktadır. Bir başka ifade ile çoğunluğu oluşturan grup
normal sayılırken, çoğunluktan uzaklaşan uçlardaki durumlar, normal dışı
olarak değerlendirilir.
• Normallik bir süreçtir ve normal davranış birbiriyle etkileşim durumunda
olan sistemin ortak bir ürünüdür. Bir başka deyişle normallik herhangi bir
andaki durumu tanımlamaktan ziyade, organizmada görülen değişikliklere ya
da süreçlere işaret eder. İnsanı genel olarak bir sistem anlayışı içinde ele alan
bu yaklaşıma göre normallik, biyolojik, psikolojik ve toplumsal değişiklikleri-
nin katkısıyla ve zamanın sürekliliği içersinde işlevini sürdürebilmektir.

Normal Dışı Davranışların Tanımlanmasındaki Ölçütler


Normal dışı davranışların tanımlanmasında belli bazı ölçütler kullanılmaktadır.
Bu ölçütler normdan uzaklaşma, istatistiksel olarak az rastlanan davranış göster-
me, kişisel rahatsızlık ve idealden sapmadır.
Normdan uzaklaşma: Normal dışı ya da a-normal kelimesi ‘normdan uzak-
ta’ anlamını taşımaktadır. Bir şekilde toplumun kabul edilebilir davranışlarla ilgili
normlarından sapan ve farklılaşan davranışlar normal dışı olarak kabul edilir. Tüm
insan grupları, normlar oluşturarak doğru ve yanlış davranışları için dayanak yara-
tırlar. Bu durum nerede, ne zaman, kime, nasıl davranılmalı sorularının yanıtlarını
vermek için önemlidir. Örneğin birey yemek yeme eylemini nerede ve ne zaman is-
terse aynı şekilde gerçekleştirememektedir. Birey futbol maçında ya da konserde bir
şeyler yiyebilirken, camide ya da senfoni orkestrasını izlerken aynı şekilde yemek
yiyemez. Sosyalleşme ile buna benzer normlar ve davranış kalıpları öğrenilir. Kişiler
içinde yetiştikleri toplumun normlarını sorgulamazken, diğer toplumların norm-
ları onlara garip, gereksiz gelebilmektedir. Küçük bir toplulukta normlar ve ortaya
konulan davranışlarla ilgili fazla sorun yaşanmaz. Genel olarak küçük toplumlarda
bireyler sorgusuz bir şekilde bu normlara uygun davranışları gerçekleştirirler. Bü-
yük ve karmaşık toplumlarda ise farklı gruplar arasında doğru ve uygun davranışın
ne olduğuna ilişkin ayrılıklar oluşabilmektedir. Örneğin eşcinsellik büyük bir top-
lum içinde, toplumun bazı kesimlerinde kabul edilebilir fakat bazı kesimlerinde ise
anormal davranış içersinde tanımlanabilir. Bu anlamda bakıldığında normal dışı
davranışların değerlendirilmesinde bir ölçüt olarak normların kullanılması yaygın
olmakla birlikte aslında uygun görülmemektedir. Normların evrensel olmayışı ve
zamana göre değişen yapılardan oluşması bu durumun göstergesidir.
6. Ünite - Normal Dışı Davranışlar 119

İstatistiksel olarak az rastlanan davranış gösterme: İstatistiki anlamda bakı-


lacak olursa normal dışılık ortalamadan sapma biçiminde ortaya konulabilir. Ör-
neğin, zekâ testleri ile zeka düzeyi ölçülür. Bu yaklaşıma göre ortalamadan aykırı
olan normaldışı olanı simgeler. Yeni istatistiksel yaklaşımlara göre ortalamadan
her sapma normal dışılık olarak adlandırılmamaktadır.
Kişisel rahatsızlık: Kişinin ortaya koyduğu, sorumlu olduğu bir davranış bir
gerginliğe, strese neden oluyorsa, bu davranış normal dışıdır. Bu noktada kişilerin
düşünceleri, davranışları kendilerini rahatsız ediyorsa o zaman tedavi gerekebil-
mektedir. Kişiyi, topluma değil de kişinin kendi görüşüne göre ele almaktadır.
Aynı davranış, farklı kişilerde farklı derecelerde doyum yarattığından kişisel ra-
hatsızlıkla ilgili ortak bir yapı oluşturmak mümkün olamamaktadır. Her zaman
için rahatsızlığın olması durumun normal dışı olduğunu göstermez. Bazı zaman-
lar da kişisel mutsuzluğun, kaygıların olmaması da bir sorun olabilmektedir. Hiç
sorunu olmamak ve dünyayı sürekli olarak pembe gözlüklerle görmek de bazıları
için normaldışıdır.
İdealden sapma: Psikolojik sağlık için gerekli olan ve kuramsal olarak en dü-
şük düzeyden aşağıda olan davranışlar normal dışı olarak nitelendirilir. Normal
dışı davranışları, toplumlar genellikle kazanılmış, öğrenilmiş inanç sistemleri çer-
çevesinde açıklamaktadır. Bu yaklaşımın en temel zaafı, istenen ve istenmeyen
davranışların farkını ortaya koyacak bir yapının olmayışıdır. Böyle bir yapı ol-
madığından ortalama davranış ideale göre belirlenmektedir. İdeale ulaşmak çok
zor olduğundan insanların çoğu yaşamlarının bazı dönemlerinde uyumla ilgili
sorunlar yaşayabilmektedirler.

Normal Dışı Davranışlarla İlgili Yaklaşımlar


Normal dışı davranışlarla ilgili olarak farklı kuramcılar farklı yaklaşımlarda bu-
lunmuşlardır. Bu yaklaşımlar biyolojik yaklaşım ve psikolojik yaklaşımlardır.

Biyolojik Yaklaşım
Bu yaklaşım normal dışı davranışları sinir sistemi, salgı bezleri gibi organik işlev
bozuklukları ve kalıtsal faktörlerle ortaya çıkan yanlış işleyiş çerçevesinde açıkla-
maktadır. Bu bozukluğun kaynağı bir virüs veya mikrop, doğuştan gelen organik
eksiklik, başın üzerine düşmek gibi ağır bir kaza ile olabilmektedir. Sorunun ne-
deni ne olursa olsun bu modelin 3 varsayımı bulunmaktadır. Bunlar;
• Hasta bir hastalıktan dolayı fiziksel ya da duygusal acı çekmektedir
• Bu hastalığı belli bir belirtiyle tanımlayabilmek olasıdır.
• Her hastalığın kendine özgü ve belli bir nedeni bulunmaktadır.
Çağımızda biyolojik yaklaşım zihinsel bozuklukların ve normal dışı davranış-
ların tümünü açıklamakta yetersiz kalmaktadır.

Psikolojik Yaklaşımlar
Bu yaklaşıma göre normal dışı davranışlar bireyin çevresiyle etkileşimi sonucu or-
taya çıkar. Bireyde derin iz bırakan bir olay, çok fazla stres, yıkıcı aile ilişkileri gibi
pek çok faktör bu tür davranışları açıklayabilmektedir. Bu konu ile ilgili olarak çok
farklı psikolojik yaklaşımlar bulunmaktadır. Bazı yaklaşımlar tek bir davranış üzeri-
ne odaklanırken, bazıları, normal dışı davranışları bir bütün olarak ele almaktadır.
Bazıları normal dışı davranışları tanımlamada çocukluk yaşantılarını, bazıları ise
şimdiki zamanı ölçüt olarak almaktadır. Bazı yaklaşımlar ise davranışların tamamen
dışsal unsurlarla belirlendiğini savunmaktadır. Bu anlamda üç temel yaklaşım vardır.
120 Birey ve Davranış

• Psikodinamik yaklaşım
• Bilişsel Davranışçı yaklaşım
• İnsancıl-Varoluşsal yaklaşım

Psikodinamik Yaklaşım
Bireyin davranışları bilinçdışı tarafından, cinsellik ve saldırganlık güdüleriyle
yönlendirilmektedir. Davranış bozuklukları yaşamın ilk yıllarından başlayarak
bilinçdışındaki çatışmaların ürünü olarak görülmektedir. Örneğin karısına şid-
det uygulayan bir adam aslında küçüklük yıllarından itibaren bilinçdışında an-
nesine olan öfkesini yansıtıyor olabilir. Psikodinamik yaklaşıma göre normal dışı
davranışların sebebi, çelişki ile ortaya çıkan kaygının bilinçdışında kalması için
sergilenen savunma mekanizmalarıdır. Bu savunma mekanizmaları bireyin kay-
gısını azaltmakla birlikte, bireyin gerçekle ilişkisini de kesmektedir. Bu tutumun
ileriye götürülmesi başka hastalıkları da ortaya çıkarabilmektedir. Psikodinamik
yaklaşımının kurucusu Freud çekici ve değişik fikirler ortaya koymasına karşılık,
zihinsel bozukluklarla ilgili nedenleri ve tedavi yollarını açıklayan bilimsel kanıt-
ları ortaya koymakta yetersiz kalmıştır.

Bilişsel-Davranışçı Yaklaşım
Davranışçı yaklaşım normal dışı davranışların aynen diğer davranışlar gibi öğre-
nilmiş davranışlar sonucu oluştuğunu savunur. Normal dışı davranışların klasik
koşullama, edimsel koşulamadan farklı bir şekilde, beklenti ve yapılan işlerin so-
nuçlarını görme gibi içsel süreçlerin de etkisiyle şekillendiğini varsayar. Örneğin
işyerinde aslında yetenekli ve zeki olan bir çalışan kendisine verilen bir projeyi
tamamlamayı beceremeyeceğini düşünerek en kötü şekilde sonlandırır. Bu süreç
sonunda patronundan azar işiten çalışan, kendisinin bu konuda yetersiz biri ol-
duğuna dair bir yapı geliştirir. Bu yapı onun bu tarz işleri beceremeyeceğine olan
inancını sağlamlaştırır. Bu da beraberinde daha sonra da alınan görevlerle ilgili
bir kısır döngüyü ortaya koyar. Bilişsel-davranışçı yaklaşım normaldışı davranış
altında yatan bu tarz bakış açılarını düzenlemeyi hedefler.

İnsancıl - Varoluşsal Yaklaşım


Bu yaklaşıma göre, bireyler psikolojik gelişim, büyüme ve sağlıklı denge yönün-
de en iyi şekilde davranmaya eğilimli olarak doğmaktadırlar. Bu eğilim kendini
gerçekleştirme olarak adlandırılır. Bu yaklaşımda birey kendi psikolojik gelişim
ihtiyaçlarına göre arzu ve ihtiyaçlarını tutarlı bir biçimde ortaya koyar. Bu kendini
ortaya koyuş tarzı bazen saldırganlık, bazen cinsellik, bazen de bağımsız olma bi-
çiminde olabilmektedir. Çocuğun büyürken bazı ihtiyaçlarının karşılanmasında
ortaya konulan engeller, çocuğun temel ihtiyaçlarını yadsımasına ve gerçekte ne
istediğini bilemediğinden duygusal çöküntüye uğramasına neden olabilir.

Normal Dışı Davranışların Sınıflandırılması


Anormal davranışı tanımlama ve tanı kategorilerine ayırma güçlüğüne karşın, dav-
ranış bozukluklarını sınıflandırmada Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) resmi bir
sistem oluşturmuştur. Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nda
belirtilen bu sistem, ilk kez 1952’de Amerikan Psikiyatri Derneği (APA) tarafından
(DSM-I) yayınlanmıştır. En son elden geçirilen, arada yayımlanan DSM II ve DSM
III ‘e eklemelerle DSM IV 1994 yılında çıkarılmıştır. DSM IV normal dışı davra-
6. Ünite - Normal Dışı Davranışlar 121

nışlarla ilgili ayrıntıları açıklayarak zihinsel bozuklukların listesini ve sonuç olarak


konulacak tanıların daha güvenilir olmasını amaçlamaktadır. Bu doğrultuda farklı
uzmanların aynı zihinsel bozukluğa ilişkin benzer tanılar koymaları mümkün ol-
maktadır. DSM’de güncellemelerle artan tanımlanabilir zihinsel bozukluk sayıla-
rının aslında para kaynağı elde etmek için oluşturulduğunu ya da bazı kadınların
adet dönemleri öncesi yaşadıkları duygu yoğunluklu ve sinirlilik hali gibi biyolojik
doğal tepkilerin anormal davranış olarak bu listeye konmaması gerektiğini savu-
nanlar bulunmaktadır.

KAYGI İLE İLGİLİ BOZUKLUKLAR


Tüm insanlarda farklı derecelerde görülebilen kaygı durumunun türü ve derecesi
önemlidir. Birçoğumuz yaşadığımız kaygının sebebini bilebiliriz. Kaygı bozuk-
luğu yaşayan kişiler neden kaygılandıklarını bilemezler ya da yaşadıkları kaygı o
an içinde bulundukları durumla uyumlu değildir. Bazı durumlarda kaygı rahatsız
edecek kadar şiddetli yaşanabilir. Birkaç saatten birkaç güne kadar süren krizler
şeklinde ortaya çıkabilir. Kaygının nedeni ne hasta ne de ailesi ve yakınları tara-
fından anlaşılabilir. Kaygı ancak böyle durumlarda bir uzman tarafından ince-
lenerek ortaya çıkartılabilir. Kaygı halinin etkisi altına kalan birey, bedensel ve
psikolojik belirtiler gösterir. Bedensel belirtiler, şöyle sıralanabilir:
• Kasların çok gergin olmasıyla birlikte kaslarda titreme, gevşeyememe du-
rumu
• Terleme, kalp çarpıntısı, baş dönmesi ile ilgili olarak otonom sistemin çok faal
olması.
Kaygı hali ile ilgili psikolojik belirtiler ise şöyle sıralanabilir:
• Bireyin normal davranışı bir çeşit bozulma gösterir. Birey her zaman üzü-
lerek, kendisi ve başkaları için kötü şeyler düşünür. Kaygıyı gizleme arzusu
sonucunda bireyin günlük yaşamı etkilenir. Bu da bireyi normal bir yaşam
sürmekten alıkoymaktadır.
• Birey mantıksız davranışlar gösterir. Anlamı olmayan davranışlarda bulu-
nur. Bazen bir davranışı defalarca tekrarlamak ya da otobüse binmekten
korkmak gibi yersiz korkulara sahiptir.
• Kaygı bozukluğu yaşayanlar bunaltıcı olsa da, gerçekle bağlantılarını ko-
parmazlar. Bu kişiler fantezi dünyasında yaşamazlar.

Fobiler
Kaygı duymak birçok kişi için normal bir durumdur. Fakat duyulan kaygı kişinin
yaşamını aksatacak düzeye ulaşıyorsa bu durumda fobilerden söz etmek mümkün-
dür. Gerçekte hiçbir tehlike olmadığı halde mantık dışı duyulan korkular fobi olarak Fobi: Gerçekte hiçbir
tehlikenin olmadığı mantık
adlandırılır. Örneğin, yükseklikten, kapalı ya da açık alanlarda kalmaktan, asansör- dışı korkulardır.
den, kalabalıktan, yılandan, karşı cinsten korkmak fobi örnekleridir. Freud’un görü-
şüne göre ise fobi, bilinçdışında altında çözümlenmemiş çelişkilerden oluşmaktadır.
Fobileri basit ve karmaşık fobiler olarak sınıflandırmak mümkündür. Belirlenmiş
tek bir nesneden veya durumdan duyulan korku basit fobi olarak tanımlanır. Ör-
neğin yılan fobisi, yükseklik fobisi basit fobilere örnektir. Karmaşık fobilerde ise se-
bep tam olarak belirgin değildir. Bu fobilerin sebepleri çok boyutlu olabilmektedir.
Agorafobi olarak nitelendirilen açık alana çıkma fobisinin sebebi farklı uyarıcıları
içerebilir. Bu fobi, diğer insanlarla bir araya gelme, yabancılarla karşılaşma, ya da en
basitinden telefonla konuşma gibi farklı boyutlarda ortaya çıkabilmektedir.
122 Birey ve Davranış

Resim 6.1
Bazı insanlarda sosyal
fobi, başka insanların
önünde konuşma
korkusu şeklinde de
görülebilir.

Basit fobilerin tedavisi daha kolayken karmaşık fobilerin tedavisinde zorluklar


yaşanabilmektedir. Çünkü birey fobiye neden olan uyarıcıdan sürekli kaçınmakta,
ona olan korkusunu yenmek için olumlu tecrübe arayışına girmemektedir. Yük-
sekten korkan birey yüksek yerlere çıkmaktan kaçınarak yüksek bir yerden güzel
bir manzaranın keyfine varma gibi olumlu bir tecrübe edinme şansını yitirmek-
tedir. Öte yandan birey hep başına ilk yaşadığı olumsuz deneyin gelebileceğini
düşünerek olumlu deneyimi kaçırmaktadır. Köpekten korkan ve köpek gördü-
ğünde yine beni kovalayacak gibi bir düşünce tarzı korkunun yerleşmesine neden
olacaktır.
Belli başlı fobileri şu şekilde sıralamak mümkündür:
• Akrofobi: Yükseklik,
• Hidrofobi: Su,
• Agorafobi: Açık alan,
• Ailorofobi: Kedi,
• Amaksofobi: Araba sürmek,
• Anthofobi: Çiçekler,
• Niktofobi: Karanlık,
• Brontofobi: Gök gürültüsü,
• Fonofobi: Yüksek sesle konuşma,
• Klostrofobi: Kapalı yerler,
• Thanatafobi: Ölüm.

Fobilerin tedavisi neden zor olmaktadır. Bir örnek vererek tartışınız.


1
6. Ünite - Normal Dışı Davranışlar 123

Resim 6.2
Büyük alışveriş
merkezi, kalabalık
dükkanlar ve pazar
yerlerine gitmekten
korkan agorafobikler
yalnız kalabalık
yerlerden değil, tünel
ve asansör gibi hemen
çıkması mümkün
olmayan yerlerden de
uzak dururlar.

Obsesif-Kompülsif Bozukluklar
Saplantı-zorlantı bozukluğu olarak nitelendirilen bu psikolojik rahatsızlığa sahip Saplantı: Kişilerin
durduramadıkları istem dışı
kişiler sürekli tekrar ettikleri fakat kontrol edemedikleri alışkanlıklar ve huylar ge- düşünce ve fikirlere saplantı
liştirmektedirler. Bu zararsız görünen, garip alışkanlıklar kişinin yoğun ve karışık adı verilir .
duygularını kontrol edebilme ve düzenleme amacı ile ortaya çıkmaktadır. Tekrar
eden davranışlar ve düşünceler kişi için büyük bir endişe ve mutsuzluk kaynağı
olmaya başladığı anda kişinin normal yaşamı belirgin bir şekilde aksamaya başlar.
Kişilerin tüm girişimlerine rağmen durduramadıkları istem dışı düşünce ve
fikirler saplantı (obsesyon), kişilerin tekrarlamak sorunda oldukları törensel dav-
ranışlar da zorlantılar (kompulsiyon)dır. Kişiler belirli düşünceleri düşünmeyi Zorlantı: Kişilerin sürekli
önlemeye var gücüyle çalışırsa, bu tür düşüncelerin zihinlerine daha çok yerleş- tekrarladıkları törensel
davranışlara zorlantı adı verilir.
mesine ve sürekli tekrarlanmasına yol açarlar. Obsesyon denilen düşünceler he-
men hemen her zaman üzücü ve rahatsız edici bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Kişinin bu düşünceleri önleme çabası genelde başarısız olmaktadır. Düşünceler
istemsiz ve irade dışı olarak, genellikle nahoş ve sevimsiz bulunur. Fakat bu dü-
şünceler kişiye özgüdür. Bunlar bireyleri huzursuz ve gergin bir hale getirerek,
davranış ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Bu davranışlar kısa süreli bir normalleş-
me ve rahatlama sağlama amaçlıdır. Bu tekrarlayan ve rahatsız edici düşünceleri
atmak veya ortadan kaldırmak için yapılan istem dışı zorlantı davranışları ile sa-
dece kısa süreli bir rahatlama sağlanmaktadır. Bu kısa süreli rahatlama, davranış-
ların tekrarlanmasına yol açtığından kompulsiflerin yerleşmesine yol açar.
Obsesif-Kompulsif kişiliğe sahip hastalar sahip oldukları bu düşüncelerin,
dürtülerin ve ihtiyaçların hiç bir mantıklı sebebi olmadığını bilseler dahi, dur-
durmaya çalışmak konusunda kontrolleri olmadığını bilirler. Genelde sık olarak
görülen saplantılar;
• Bulaşıcı hastalıklar ve mikropları kapmaktan korkmak, örneğin tokalaş-
mak ile hastalık kapmaktan korkmak.
• Ocağı açık unutmak, ütüyü üzerinde bırakmak, kapıyı kilitlemeyi unutmak
gibi endişeler taşımak.
124 Birey ve Davranış

• Aşırı düzen ve temizlik, her gün evin her tarafının tozlarını alma, eksik,
temizlenmemiş bir yer kalırsa büyük bir sıkıntı ve rahatsızlık yaşamak.
• Zarar vermekten korkmak. Örneğin sürekli olarak birisinin çocuğuna za-
rar vereceği korkusunu yaşamak.

Obsesyon ve kompulsiyon arasındaki farkları örnekler vererek tartışınız.


2
Resim 6.3
Bulaşıcı hastalıklar ve
mikropları kapmaktan
korkma sebebiyle
aşırı şekilde el yıkama
obsesif-compulsif
davranışlar içersinde
gösterilebilir.

Gerçekçi bir sebep olmasa da ani olarak ortaya çıkan bunaltıcı yoğunluktaki
Panik Bozukluğu: Gerçek korku ya da dehşet yaşantısına panik bozukluğu adı verilmektedir. Kaygı bozuk-
bir sebep olmadan bir anda
ortaya çıkan bunaltıcı korku ya luklarının bir diğer türü olan ve sık panik ataklarla birlikte görülen panik bo-
da dehşet yaşantısıdır. zukluğunda kişi bir felaketin olabileceğini düşünerek, göğüs ağrısı çekebilir. Baş
dönmesi ile bayılacak gibi olabilir. Birkaç dakika süren ataklar sona erip tekrar
nedensiz yere başlayabilir.

BEDENDE GÖRÜLEN (SOMATOFORM) BOZUKLUKLAR


Herhangi bir neden olmasa da kaygının neden olduğu bedensel (somotoform)
bozukluklar yaşanabilmektedir. Duygusal belirleyiciler bedensel hastalıkların
oluşumunda etkilidir. Bu tarz bozukluklarda duyguların boşalımı açısından yollar
kapanmış olduğundan, gerilim iç organlara yansır. Bu süreçte bilinçdışı rol oyna-
maktadır. Bu tür kişiler, hiçbir belirti olmamasına rağmen bedensel hastalıklardan
yakınırlar. Hiçbir bedensel rahatsızlıkları olmamasına rağmen bu tür rahatsızlık-
larda ortaya çıkan belirtilerle birlikte duygulara eşlik eden bedensel tepkiler abar-
tılı olarak ortaya konulur. Bedende görülen (Somatoform) bozukluklar arasında
hipokondriyasis, konversiyon histerisi, hiperkondriyasis ve psikojenik ağrı yer alır.

Hipokondriyasis
Hipokondriyasis: Kişinin Kişinin beden fonksiyonlarıyla aşırı derecede ilgilenmesi ve iç organların işlevle-
beden fonksiyonlarıyla
aşırı derecede ilgilenerek rinde bozukluk veya hastalık olduğu konusunda mantık dışı inanışlara sahip ol-
iç organların işlevlerinde ması durumu hipokondriyasis olarak adlandırılır. Sağlık kuruluşlarına başvuran
bozukluk veya hastalık olduğu hastaların yaklaşık %4-6’sında bu tarz yakınmalar görülür. Kadınlar ve erkeklerde
konusundaki mantık dışı
inanışlarıdır. eşit oranda görülen bu durum erkeklerde en sık 30, kadınlarda ise 40 yaşlarında
ortaya çıkar. Hipokondrik kişiler kendilerinde ciddi bir hastalık olduğuna dair
6. Ünite - Normal Dışı Davranışlar 125

kesin bir inançları vardır ve bu hastalığın iyileşme umudu yoktur. Hasta kişinin
vücut fonksiyonlarına ve duyularına karşı doğuştan aşırı duyarlı olması ya da ve
ağrı eşiğinin düşük olması mümkündür. Kabul edilemeyen suçluluk duygusu yü-
zünden kendini cezalandırmak isteyen birey bilinçdışı kaynaklı ağrı ve acı çek-
me hissi yaşayabilir. Bu aşamada etkilenen organın sembolik bir anlamı olabilir.
Doktor muayenelerinde incelemelere rağmen fiziksel bir hastalık bulunamadığı
görülür. Kişi doktorun hastalık bulunmadığı şeklindeki güvencesini kabul etmez.
Freud’a göre hasta yer değiştirme savunma mekanizmasının bir sonucu olarak
bilinçdışında çözemediği bir kaygıyı çözme adına vücudunda farklı bir bedensel
hastalık oluşturmaktadır. Çünkü vücuttaki bir ağrı ile yüzleşmek, asıl kaygı ve-
ren durumla yüzleşmekten daha kolay olmaktadır. Kocasını kaybeden bir kadı-
nın aslında fiziksel bir temeli olmamasına rağmen sürekli olarak göğsünde ağrı
hissetmesi bu duruma örnek olarak verilebilir. Davranışçı psikologlara göre ise
hastalık dolayısıyla çevresinden ilgi gören bir kişi ilgiyi devam ettirmek için bu
yola başvurmaktadır.

Hipokondriyak ve hiperkondriyak hastaların herhangi bir fizyolojik rahatsızlık du-


rumunda tedavi ve iyileşme süreçleri ne şekilde farklılaşmaktadır. 3

Hiperkondriyasis
Hipokondriyasis’in tam tersi olarak görülen bu durumda kişiler, hastalık belir-
tileri yaşamalarına rağmen doktora gitmekten çekinirler. Birey kendisine bir şey
olmayacağını düşünerek, ya da kendisi ile ilgi güçlü olma yönündeki benlik bilin-
cini korumak ve hastalık ihtimalinin yarattığı kaygıdan kaçmak için tedaviyi red-
deder. Bu tarz kişiler tedaviyi reddettiklerinden ciddi tedavi gerektiren kalp hasta-
lığı, kanser, böbrek, karaciğer iltihaplanması gibi hastalıklardan ölürler. Belirtileri
önemsememek, doktora gitme ve tedaviye başlama sürecini geciktirmektedir.

Konversiyon Histerisi
Bu tür bozukluğu olan bireyde fizyolojik ve nörolojik hiçbir neden olmadığı halde
belirli duyu organlarında işlevsel yetersizlikler görülebilmektedir. Örneğin, kişide
hiçbir bedensel bozukluk olmamasına karşın işitme kaybı oluşur ya da bedeninde
felç durumları görülür. Evde kocası tarafından ağır hakaretlere maruz kalan kadın
fiziksel hiçbir sıkıntısı olmamasına rağmen işitme yeteneğini yitirebilir. Kadın için
ağır hakaretler duymak kaygı verici ve benliği yaralayıcı bir unsurdur. Kişi bu du-
rumla baş etmek yerine, kaygı verici bir durumdan bilinçdışı olarak işlev kaybıyla
kaçmayı tercih etmektedir. Freud böyle bireylerin davranış bozukluklarını konver-
siyon (biçim değiştirme) olarak adlandırmaktadır. Freud’a göre, bilinçdışındaki bu
çatışma biçim değiştirerek kendini bedene yansıtmaktadır.

Psikojenik Ağrı
Konversiyon histerisine benzeyen psikojenik ağrıda farklılık işlev kaybı yerine be-
denin herhangi bir yerinde devamlı ağrı ve acının oluşmasıdır. Ağrının fizyolojik
ya da nörolojik bir sebebi bulunmamaktadır. Aynı şekilde yaşanan acı ve ağrı kay-
gıdan kaçışın ya da çevreden gelebilecek ilginin ifadesi olabilmektedir.
126 Birey ve Davranış

Resim 6.4
Psikojenik ağrıda
fizyolojik ya da
nörolojik bir sebebi
olmasa da bedenin
herhangi bir yerinde
devamlı ağrı ve acı
hissedilmektedir.

DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
Dissosiyatif bozukluklar bireyin bütünlüğünü parçalayan, bölen bozukluklardır.
Söz konusu olduğunda birey stres ya da kaygıyı azaltarak kendi kişiliğinden ka-
çar. Bireyin bilinci bölümlere ayrılır ve ilişkisiz biçimde işlemeye başlar. Amnezi,
dissosiyatif füg ve çoklu kişilik olmak üzere üç temel dissosiyatif bozukluk vardır.

Amnezi
Dissosiyatif Amnezi’de (bellek yitimi) yeni bilgileri öğrenme kapasitesi bozulma-
mış olmakla birlikte, genellikle stresli ve travmatik durumlarda görülen önemli
bilgilerin ani kaybı söz konusudur. Bu unutma, olağan bir unutkanlıkla açıkla-
namaz. Hastalar, genellikle bellek kaybından haberdar ve bu konuda uyanıktır.
En yaygın tipinde, bölgesel bellek kaybı söz konusudur. Burada, kısa bir zaman
dönemine ait olaylar unutulmaktadır. Hastalarda bu tür kısa süreli hafıza kaybına
karşı belirli bir aldırmazlık söz konusu olabilir. Bilinçte hafif bir sislenme görü-
lebilir. Dissosiyatif bozukluların en yaygın olanıdır. Felaketlerin ardından veya
savaş anlarında daha sık görülür. Kadınlarda da fazla görülür. Ergenlikte, erken
erişkinlikte ortaya çıkar. Duygusal travmalar hastalığa katkıda bulunur. Hastalık
aniden sonlanabilir, az sayıda tekrarlamalar olabilir. Önemli kişisel bilgilerin sıra-
dan bir unutkanlıkla açıklanamayacak biçimde anımsanamaması ile ilgili hastada
bu durumu açıklayan organik bir bozukluk bulunmamaktadır. Kişisel yaşantılara
ilişkin normalde bilinçli zihne çağrılabilen anılar elde edilememekte ya da geçici
olarak elde edilse bile bilinçte tam olarak tutulamamaktadır. Bazı anı, duygu ve
düşünceler ya da büyük anı grupları ve bunlarla bağlantılı duygulara erişileme-
mektedir. Sıklıkla genelleşmiş bir amnezi ardından daha sınırlı bir amnezi duru-
muna geçilir. İyileşme genelde kendiliğinden oluşur. Çoğu vaka görünürde tama-
men iyileşir, ama özellikle stres etkenleri devam ediyorsa yinelemeler görülebilir.
6. Ünite - Normal Dışı Davranışlar 127

Dissosiyatif Füg (Tüm Bellek Kaybı)


Bireyin bir anda tüm bellek kaybı ile ilgili durumuna dissosiyatif füg adı veri- Dissosiyatif Füg: Kişisel
reddedilme, kayıplar,
lir. Hasta, kişisel reddedilme, kayıplar, başarısızlıklar, evlilik sorunları ve parasal başarısızlıklar, evlilik sorunları
sıkıntılar gibi durumlarla, her zamanki evinden veya işinden uzak bir yere, ani, ve parasal sıkıntılar gibi
durumlarla ortaya çıkan tüm
beklenmedik seyahatlere çıkar. Önceki kimliğini, ailesini, adını yani önceki kim- bellek kaybıdır.
liğinin önemli kısmını hatırlayamaz ya da hatırlamakta güçlük çeker. Genellikle
yeni bir kimlik takınır. Ani bellek kaybıyla birlikte, amaçlı, açık zihinle, uzak me-
safelere, uzun süren seyahatlere çıkma görülür. Seyahat daha çok başıboş dolaş-
ma şeklindedir. O sırada, geçmiş yaşamıyla ilgili kısmi ya da tam bellek kaybı
söz konusudur ve kişi bunun farkında değildir. Yeni kimliğiyle tamamen normal
bir görünümdedir; gariplik içinde görülmez. Bazen bu yeni kimlikte şaşkınlık ve
yönelim bozukluğu olabilir. Nadir görülen bir hastalıktır. Felaketler ardından ve
savaş zamanlarında artar. Duygusal travmalar hastalığın ortaya çıkışına katkıda
bulunur. Aşırı alkol kullanımı yatkınlık geliştirebilir. Kısa ya da aylarca sürebilir
ve çok uzak mesafelere seyahatler görülebilir. İyileşme genellikle kendiliğinden
olur ve hızlıdır. Hastalığın yinelemesi nadirdir. Kişi kendisini birden nasıl geldi-
ğini bilmediği bir yerde bulur, aradan geçen sürede olanları hatırlamamaktadır.
Dakikalar, saatler, ya da günler sürebilen böyle bir füg (kaçış) dönemi sırasında
her zamankinden farklı bir kimlik edinmiş gibi davranır, karmaşık işlevleri yerine
getirebilir ve çevresindekilerce durumundaki olağan dışılık fark edilmeyebilir.

Çoklu Kişilik
Aynı kişide ayrı kişilik ve kimlikler yaşanır. Kişi o sırada, sanki diğer kişiliği yokmuş
gibi, o anda yaşadığı kişilik, tutumlarına ve davranışlarına hakim olur. Hasta ikinci
bir kimliğe geçtiğinde, gerçek kişilik genellikle hatırlanmaz. Gerçek kişilik diğerin-
den haberdar değildir. Bir kişilikten diğerine geçiş genellikle anidir. Her kişiliğin ayrı
karakteristik yapıları vardır. İki kişilik psikolojik teste tabi tutulduklarında tamamen
ayrı sonuçlar verirler. İki kişilik, başka cinsiyetten, başka yaştan başka ırktan olabi-
lir. Bu hastalık daha çok filmlere Resim 6.5
konu olmakla birlikte, eskiden
Çoklu kişilik
sanıldığı kadar az görülmediği dü- durumunda
şünülmektedir. aynı kişide ayrı
Zihindeki bir bilginin başka kişilik ve kimlikler
yaşanır.
bir bilgi ile normalde olması ge-
reken bağı azalmakta, kopmak-
tadır. Burada sadece bilgi değil;
anı, duygu, düşünceden bahse-
dilmektedir. Kişi bu içeriğin bir
bölümüne zaman zaman erişe-
mez. Erişilemeyen bilgi aslın-
da yok olmamıştır, varlığı kimi
klinik belirtiler içersinde dolaylı
olarak ortaya çıkar, fakat hasta
ona her durumda ulaşamaz.
128 Birey ve Davranış

PSİKOZLAR
Önemli psikolojik bozukluklar psikoz olarak adlandırılır ve genellikle hastanede
tedavi görmeyi gerektirir. Psikozlar fonksiyonel ve organik psikozlar diye ikiye ay-
rılır. Şizofreni ve psikotik duygusal bozukluklar gibi herhangi bir beyin zedelen-
mesi veya bozukluğu bulunmuyorsa fonksiyonel psikoz, beyin zedelenmesi, beyin
tümörü, ya da beynin çalışmasındaki aksaklıklar bulunuyorsa organik psikozdan
söz edilebilir.
En yaygın psikoz türü şizofrendir. Bu hastalığın özelliği düşünme tarzında
bozukluk ve gerçeklerden kaçıştır. Bu düşünce bozukluklarında, halüsinasyon,
delüzyon (sanrı) vardır. Halüsinasyon, olmayan şeyleri görme durumudur. De-
lüzyon (sanrı) olan kişiler ise hiçbir geçerliği olmayan düşüncelere doğruymuş
gibi inanırlar. Birey, sürekli polislerin onu takip ettiğini, herkesin onun peşinde
olduğunu, telefonunun dinlendiğini sürekli düşünüyor ve söylüyorsa, bu durum-
da delüzyon (sanrı)dan şüphe edilir. Şizofrenlerin hepsinde sanrı belirtisi yoktur.
Konuşma özellikleri bazen belirgin bazen de belirsizdir. Bunların konuşmaların-
da mantıksal yapı görülmez. Donuk yüz ifadesi, monoton bir konuşma, mono-
ton bir duygusallık ve hiçbir heyecan belirtisi olmayan davranışlarda bulunurlar.
Kendi içine kapanma, diğer bireylerle ilişki kuramama ve kaçınma şizofreninin
belirtileridir. Şizofrenler değişik davranış bozuklukları gösterirler.

Şizofreni
Kişide düşünme tarzında bozulmaların meydana gelmesidir. Bu bozulmalar ha-
lüsinasyonlar, sanrılar, tuhaf konuşmalar şeklinde gerçekleşmektedir. Algısal bir
bozukluk olan ve gerçekte olmayan şeyleri görmek olarak nitelendirilen halüsi-
nasyonalrın yanında kişiler sanrı adı verilen düşünce ve inanç bozukluğu da ya-
şarlar. Kişiler bunlara sanki gerçek gibi inanırlar. Kişilerde sanrılar şu başlıklar
altında gruplanabilir:
• Kişinin baskı altında olması: Bireyin gerçeklikle ilgisiz bir şekilde kendisi-
nin suikasta kurban gideceğini düşünmesi
• Kişinin muhteşemliği: Kişinin kendisini Napolyon sanması.
• Kişinin hakkının yenmesi: İlgisiz bir şekilde kişinin, patronun kendisinden
nefret ettiği için işyerinde bütün yüklü işleri ona verdiğini düşünmesi.

Şizofreni Türleri
Basit şizofren: Bu tür rahatsızlık yavaş biçimde gelişir. Erinlik döneminden sonra
bireyde ilgisizlik artar, çevresiyle bağlar kopmaya başlar ve okul başarısında düş-
me görülür. Ailesiyle ve arkadaşlarıyla ilgilenmez. Karşı cinse ilgisiz kalır. Hiç bir
şeye dikkatini vermez. Çalışmak için çaba göstermez. Birey çok az konuşur. Basit
şizofreninin en büyük özelliği içe yönelim belirtisidir. Birey gerçeklerden kaçar
içe yönelir.
Paranoid şizofren: Büyüklük ya da eziyet etme hayalleri paranoyak şizofrenler
için geçerlidir. Kendilerini büyük görürler. Başkalarının kendilerine eziyet ettikle-
rinden, arkalarından konuştuklarından kısacası aldatıldıklarından kuşku duyarlar.
Birey, çoğu zaman düşman, kuşkucu ya da saldırgan olabilir. Özellikle de saldır-
gan davranış yaygındır. Bir toplulukta kendi aralarında gülüşmekte olan bireylerin
kendisinden söz ettikleri inancına kapılır; bazen radyo ya da televizyondaki konuş-
macıların kendisiyle ilgili üstü kapalı haberler verdiklerine inanır. Daha sonra bu
durum yerini daha mantıkdışı ve değişmez bazı iddialara bırakır ve çevresindeki
6. Ünite - Normal Dışı Davranışlar 129

insanların kendisine karşı bazı tasarılar hazırladıklarına ve girişimlerde bulun-


duklarına inanır. Ona göre bu insanlar kendisini izlemekte ya da zehirlemeyi ta-
sarlamaktadırlar. Kişi gaipten ses duyup ve buna uyarak bazı şiddet gösterilerinde
bulunabilir.
Katatonik şizofren: Burada her türlü hareket birden yitirilir ve kişi belirli
bir beden durumunu değiştirmeksizin, bir heykel gibi, saatlerce hatta günlerce
bulunduğu yerde kalır. Katatonik donmada gözler boş bakar, yüz anlatımsızdır,
tehditlere ve acı veren uyaranlara tepki gösterilmez. Beslenme ve giyinme iş-
levlerine yardım edilmesi gerekir. Kimi katatonikler kendisinden istenilenlere
otomatik bir biçimde uyar fakat tek sözcük konuşmaz. Bazen katatonik birey,
hızlı adımlarla dolaşır, konuşur, haykırır, çevresindekilere tehlikeli bir biçimde
saldırıp yaralayabilir ya da öldürebilir.
Hebefrenik şizofreni (Dağınık şizofreni): Çocuksu konuşma ve kıkırdama,
bağlantısız konuşma, el ve kol hareketleri ve yüz mimikleri, kendi kendine konuş-
ma, nedensiz bir kahkahayı iz-
leyen ağlama nöbetleri, dışkı ve Resim 6.6
idrara aşırı ilgi, dışkının elbisesi- Katatonik şizofrenide
ne, duvarlara silmesi, utanç duy- kişi belirli bir
beden durumunu
gusunun tümden ortadan kalka- değiştirmeksizin, bir
rak cinsel organlarını göstermesi, heykel gibi, saatlerce
öfke nöbetleri ve saldırganlık he- hatta günlerce
befrenik şizofreninin belirtileri- bulunduğu yerde kalır.
dir. Hebefrenik şizofrenide birey,
dış çevreye kendisini kapatarak,
kendine özgü bir düş dünyası
içinde yaşamakta ve davranış bi-
çimlerinde gerileyerek yetişkin
yaşamın zorlanmalarından kaç-
maya çabalamaktadır.

Şizofreninin gelişmesinde sosyal sınıf ve toplumsal ölçütler ne ölçüde önemli olabi-


lir? Tartışınız. 4

Psikotik Duygusal Bozukluklar


Psikozlar kategorisinde duygusal bozuklukların artması ile görülen bu bozukluk-
lar bireyin ruh durumuna göre değişkenlik gösterir. Bu bozukluklar, hepimizin
zaman zaman çektiği can sıkıntılarıyla karıştırılmamalıdır. Bunlar geçicidir ve
belli bir düzen göstermezler. Duygusal bozukluğu olan birey duygusal çöküntü ve
duygusal coşkulanma yaşar. Bu duygulardan kendini kurtarmak kendi inisiyati-
finde değildir. Normal çalışma düzenine ayak uyduramayıp, bu duyguların etkisi
altında çevrelerine uyum sağlayamazlar. Bu dönemler ya manik ya da depresif
olup genellikle altı ay sürer. Duygusal bozukluklar, depresyon (duygusal çökün-
tü), mani (duygusal coşku), mani depresyon (bipolar bozukluklar) ve intihar şek-
linde kendini gösterir.

Depresyon (Duygusal Çöküntü)


Bu dönemde kişi değersizlik, suçluluk ve umutsuzluk duyguları içindedir. Bazı
hastalar sık sık ağlayarak, hayal ürünü günahlarından söz ederler. Bir kısmı da
yeme içmeyi unutur. Normal yaşantılarıyla ilgileri kalmayan bu hastaların genel-
130 Birey ve Davranış

likle giyinme ve temizlenme gibi gündelik görevlerini yerine getiremediği görü-


lür. Duygusal çöküntüler artar ve kişi kendi kendine bakamaz duruma gelir.

Mani (Duygusal Coşku)


Depresyonun tam tersidir. Birey bu dönemde neşelidir. Kendine güveni vardır.
Kendisini devamlı olarak büyük görür ve gücünün yetemeyeceği işleri yapmaya
kalkar. Geçmiş yaşantılar ya da gelecek projeler hakkında ayrıntılı fikirler gelişti-
rir. Çok konuşur ve konudan konuya atlar.

Manik Depressif (Bipolar Bozukluk)


Bu dönemde birey hem coşkulu hem de çöküntülü günler geçirmektedir. Coşku dev-
resi haftalarca, aylarca sürdükten sonra bu devreyi normal bir süre izler, daha sonra
uzunca bir süre devam edecek olan çöküntü devresi başlar. Bu devreler düzenli olma-
makla birlikte, devrelerin ne zaman başlayacağı ve ne zaman biteceği belli değildir.
Mani sonrasında birey kendisini devamlı olarak coşkulu görmekte, geçmiş yaşantılar
ya da gelecek projeler hakkında ayrıntılı fikirler geliştirip, saniyede 200 kelime gibi bir
hızla konuşabilmektedir. Konuşurken konudan konuya atlar ve kendisini yargılayan
bir tutum geliştirir. Hiçbir şeyin yolunda gitmediğine inanan kişi, kendi görüşüne
önem vermez, iştahı azalır ve normal yaşantıya karşı ilgisi de kalmaz.
Resim 6.7
Bipolar bozuklukta
birey hem
çöküntü hem de
coşkulu dönemler
yaşamaktadır.

İntihar
İntihar bireyin içinde bulunduğu ruh halinin etkisiyle ortaya çıkar. Bu devre kısadır.
Birey bu dönemi, atlatabilirse intihar etmekten vazgeçer. İntiharın belirtileri genellik-
le duygusal çöküntü, sessizlik, kendini beğenmeme ve küçük görme, kendini suçla-
ma, yaşamı anlamsız görme biçiminde ortaya çıkar. Bu belirtileri gösteren kişi yalnız
bırakılmamalı, sürekli izlenmelidir.
6. Ünite - Normal Dışı Davranışlar 131

ORGANİK ZİHİNSEL BOZUKLUKLAR


Beyin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan, sebepleri gözlenebilen organik bozuk-
luklardır. Beyin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan davranış bozuklukları Genel felç
hali, Korsakov Psikozu ve zeka geriliğidir.

Genel Felç Hali


Bulaşıcı hastalıkların neden olduğu, beynin zedelenerek felç halinin yaşandığı
durumlardır. Örneğin, frengiye yakalanan bir kişide hastalığın son devresinde
duygusal kütleşme, sinirlenme, bir derece bellek kaybı olabilir. Frengi hastalığı
ilerledikçe kişi paranoid sanrılar görmeye başlar. Belleklerinin büyük bir kısmını
kaybeden bu hastalar, ortalama beş sene sonra ölür. Erken tanı konulursa tedavi
edilebilir.

Korsakov Psikozu
Sürekli alınan bir ilaç veya başka bir kimyasal madde ile beyinde zedelenme ve Korsakov Psikozu: Sürekli
işlev bozukluğunun oluşması Korsakov psikozu adı verilen işlevsel bozukluğa alınan bir ilaç ya da kimyasal
maddenin beyinde zedelenme
yol açabilir. Sürekli olarak alkol kullanımı ve alkol ile geçirilen uzun yıllar beynin ve işlev bozukluğu oluşturması
bozulmasıyla bu hastalığı tetikleyebilir. Bu hastalığın en büyük belirtisi anterog- durumudur.
rad bellek kaybıdır. Buna yakalanan birey öğle ve akşam yemeğinde ne yediği gibi
bilgilere dayanan son zamanlarda meydana gelen olayları hatırlamaz. Bireyler bu
durumun farkındadır ama hafıza kaybını uydurma olaylarla başkalarından sak-
larlar.

Zekâ Geriliği
Organik zihinsel bozukluklardan biri de zekâ geriliğidir. Bir bireyin davranışının
değişik sosyal ve eğitim ortamlarında sürekli yetersiz kalması bu kişinin zekâ ge-
riliği göstermesine işarettir. Down sendromu olarak adlandırılan hastalık zekâ ge-
riliği türlerinin en yaygınıdır. Özellikle 40’lı yaşlardan sonra yapılan doğumlarda
kromozom yapısının normalden farklı olmasıyla gelişir. Beyinde meydana gelen
bozukluk mongolism olarak da bilinen down sendromunun temelinde yatar. Bu
tür hastalığa tutulan bebekler çok fazla yaşamaz. Bu hastalığın beraberinde getir-
diği kalp rahatsızlıkları olabilir.

KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
Birey toplum düzenini bozucu nitelikte davranışlar sergiliyor olup, çok sayıda ki-
şiye zarar veriyorsa ve bu konuda hiçbir suçluluk ve pişmanlık duygusu yaşamı-
yorsa, bireyde kişilik bozukluğu olduğundan söz edebiliriz. Kişilik bozukluğu,
hatalı kişilik gelişmesinden meydana gelen davranış bozukluğudur. Bu tür kişiler
topluma ve diğer bireylere uyum sağlamada zorluk çekerler. Bu bireyler, olgun-
laşmamış ve toplumsallaşmamıştır. Benmerkezci, sorumsuz ve düşüncesizce dav-
ranan bireylerdir. Bu kişileri tedavi olmak için hastaneye yatırmak fayda etmez.
Onlar ancak yasayı çiğnedikleri için yasalarca cezalandırırlar. Belli başlı kişilik
bozuklukları, şizoid kişilik ve antisosyal kişiliktir.

Şizoid Kişilik
Genç erişkinlik döneminde başlayarak, aşağıdaki belirtilerden en az dördünün
varlığı ile kendini belli eder. Toplumsal ilişkilerden kopmanın ve kalabalık or-
tamlarda kısıtlı bir duygu ifadesinin görüldüğü bir kişilik sorunudur. Sık olarak
görülen belirtiler:
132 Birey ve Davranış

• Yakın ilişkiye girmeme ya da girmekten zevk almama,


• Başkalarıyla cinsel deneyimin yaşanması konusunda ilgisizlik,
• Yapılan aktivitelerden zevk alamama,
• Birinci derece akrabalarının dışında yakın arkadaşları ya da sırlarını pay-
laştıkları dostlarının bulunmaması,
• Kendilerine yöneltilen övgü ya da eleştirilere karsı ilgisiz görünme,
• Duygusal olarak soğuk, uzak, monoton bir duygu durumu gösterme,
• Diğer bireylerde sıcaklık ve sevecenlik hissi uyandırmama.
Bu grup kişiliğin temel özelliği sosyal ilişkilerden uzaklaşmadır. Bu kişiler baş-
kaları ile birlikteyken duygu ifadelerini kısıtlı olarak yansıtırlar. Kendi başlarına
vakit geçirmeyi tercih ederek, başkaları ile irtibat gerektirmeyen tek bir uğraş ya
da etkinlikle uğraşmaktan hoşlanırlar. Bilgisayar, matematik oyunları, astronomi,
bulmacalar, yap-boz oyunları, pul koleksiyonu gibi soyut, mekanik işleri tercih
ederler. Sosyal hayatı gerektirdiği bazı durumlara beklenen uygun karşılıkla-
rı veremediklerinden, toplumsal becerilerden uzak, içine kapanık kişiler olarak
yaşarlar. Normalde sergilenmesi gereken karşılaşmalar esnasındaki gülümseme,
tokalaşma, başla selamlama gibi davranışlar çok az görülür. Üzerlerine gidilip,
kışkırtılsalar bile öfke ve gerginliklerini göstermek konusunda sıkıntı yaşarlar.
Genellikle evlenmeyip ailelerine bağımlı olarak hayatlarını sürdürmeyi seçerler.

Antisosyal Kişilik
Bu bireyler toplum beklentilerine ve gerçekliğe uymayan bir yapı sergilerler. Aklı-
na geldiği gibi hareket eden bu bireyler için hiçbir yasa ve kural bulunmaz. Sürekli
heyecan ve hareket arayışı içindeki bu kişiler çabuk sıkılırlar. Aşağıdaki davranış
yapılarının yoğun bir şekilde tek bir kişide bulunması, o kişinin antisosyal kişilik
yapısına sahip olduğunu göstermektedir.
• Kendisinin yakınlarının ya da başkasının güvenliğini umursamama.
• Tutuklanmasına yol açacak davranışları sürekli tekrarlama ve sosyal davra-
nışlara uymama.
• Devamlı olarak yalan söyleyerek, farklı takma adlar kullanma, zevk ya da
kişisel çıkarı için başkalarını aldatma gibi dürüst olmayan davranışlarda
bulunma.
• Aniden sonucunu düşünmeden davranışlar yapma, gelecek için planlar
yapmama.
• Sürekli tekrarlayan kavga, dövüş, saldırılar ile birlikte öfkelenme.
• Bir işi yürütememe veya parasal sorumluluklarını yerine getirmeme ile gi-
den sürekli kendini suçlama
• Yapılan hırsızlık, yaralama gibi zarar verici davranışa rağmen duruma ilgisiz
kalıp, kendini haklı göstermeye çalışma ve bundan vicdan azabı duymama.

PSİKOSEKSÜEL BOZUKLUKLAR
Duyarlı, özenli ve sorumluluk yüklü cinsel deneyimler, olgunlaşmanın en önemli
adımıdır. Cinsel deneyimler, cinsel tabuların varlığı yüzünden bireyin çelişki içinde
yaşamasına yol açabilir. Bu çelişki bazı bireylerin cinsel olarak bozukluk gösterme-
lerini tetikleyebilir. Psikologlar, cinsel bozuklukları genel olarak üç bölümde ince-
lerler. İlk bölümde cinsel isteğin kaybı, iktidarsızlık gibi bireyin tedavi görmesini
gerektirecek bozukluklar bulunmaktadır.
6. Ünite - Normal Dışı Davranışlar 133

Cinsel bozukluklar içerisinde yer alan cinsel sapmalar toplumsal ahlaki ku-
ralları tehdit eden bir yapıda ortaya çıkar. Cinsel sapma toplumu da tetikleyici
tahrik edici boyutlara ulaşabilir. Cinsel açıdan sapkın kişi teşhircilik, ırza geçme
gibi suçları işleyebilir. Zaman içerisinde bu davranışlar masum insanlara yöne-
lebilir. Teşhirci olarak nitelendirilen kişilerin karşı cinse saldırmak yerine onları
korkutmak ve şok etmek daha hoşlarına gidebilmektedir. Psikodinamik yaklaşım
teşhirciliği içsel çatışmalara bir tepki, bazı yaklaşımlar ise, teşhirciliği, kendine
güveni olmayan erkeklerin kendilerini kanıtlama yolu olarak açıklayabilmektedir.
Bir diğer psikoseksüel bozukluk olan ırza geçme, nadir bir şekilde kontrolsüz ani
bir dürtünün etkesiyle ortaya çıkmaktadır. Genel olarak bu eylem, birey tarafın-
dan önceden planlanır. Irza geçmenin olası nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
• Karşı cinsten nefret etme
• Kendini kanıtlama isteği
• Kurbanın bu durumu istediği ya da teşvik ettiğine ilişkin yanlış inanç
• Karşı cinsi bir nesne olarak görme.
Bunun yanında önceleri psikoseksüel bozukluklar içerisinde yer alan Eşcin-
sellik, 1973 yılında Amerikan Psikiyatri Topluluğu (APA) tarafından resmi olarak
ruhsal bir bozukluk ve hastalık olmaktan çıkarılmıştır.

KÖTÜ ALIŞKANLIKLARA BAĞLI BOZUKLUKLAR


Alkol, eroin, kokain gibi uyuşturuculara bağımlılık ve beraberinde getirdiği so-
runlar da anormal davranışların içerisinde yer alır. Ağrı kesici ya da strese karşı
kullanılan yatıştırıcılar da bu gruba dahildir. Uyuşturucu bağımlılığı genellikle, bir
uyuşturucunun aşırı miktarda kullanımı olarak tanımlanır. Sık olarak kullanılan
ve bağımlılığı en yaygın olan uyuşturucular alkol, amfetamin, kokain, eroin ve ma-
rihuanadır. Bu yaygınlığa reçeteyle satılan ilaçlar da dahildir. İlaçlara bağımlılık
davranış bozukluklarının önemli bir kategorisi olarak görülmektedir. Bu bağım-
lılıkta alınan maddeye fiziki bir gereksinim gelişir ve beden fizyolojisi değişme-
sinden dolayı madde alınmadığı zaman yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Alkol
bağımlılığı insanların yaşam süresini kısıtlamaktadır. Kaygı duygularını ve yaşam-
daki sıkıntıları alkol yardımıyla geçiştirme çabaları kişilik düzeninin bozulmasına
ve zihinsel işlevlerde bir düşmeye neden olur. Konsantrasyon, bellek ve yargılama
yeteneklerinde bozulmalar oluşur. Birey sorumluluklarından kaçmaya, ailesi ve dış
görünüşü ile ilgilenmemeye başlar. Toplumsal değerler önemini yitirmeye başlar
ve kişi onurunu yitirici davranışlarda bulunmaktan çekinmez. İş yaşamını sürdür-
mekte güçlük çeker ve alkole olan zaafı eleştirildiğinde sinirli bir hale bürünür.
Resim 6.8
Alkol bağımlılığı
olan insanlarda
bellek ve yargılama
yeteneklerinde
bozulmalar görülür.
134 Birey ve Davranış

Alkol alan kişilerde genel olarak ortak beş özellik saptanmıştır:


• Kişilerle gerçek duygusal ilişki kurmada güçlük çeken, benmerkezci davra-
nan, olgunlaşmamış kişilik yapısı,
• Umutsuzluk, yalnızlık, değersizlikle birlikte sürekli depresyon içinde olma
durumu,
• Çevresine aşırı bağımlı olma hali,
• Diğer insanlara karşı düşmanlık duyguları geliştirme,
• Cinsel yönden olgunlaşamama.
Sürekli olarak biriken öfke ve düş kırıklığı duyguları alkol yardımıyla baskı
altına alınarak daha kolay baş edilebilir duruma gelir. Uzun süreli alkol kullanımı,
bu maddeye karşı dayanıklılık eşiğinin düşmesine ve beyinde oluşan hasarlarla
normaldışı davranışların, psikotik tepkilerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu
tepkiler içersinde en sık karşılaşılanı delirium tremens’tir. Bu durum kısa süreli
tedirginlik ve uykusuzluk döneminden sonra bazı belirtilerle ortaya çıkmaktadır.
Bu rahatsızlığın en büyük belirtisi, hızla hareket eden fare, yılan ve böcekler bi-
çiminde ortaya çıkan ve bireyi sıkıntıya düşüren görme sanrılarıdır. Diğer bir ra-
hatsızlık ise uzun süre alkol alınması sebebiyle etkinlik kazanan akut alkol hallü-
sinasyonudur ve başlıca belirtisi olmayan sesleri duymak gibi işitme sanrılarıdır.
6. Ünite - Normal Dışı Davranışlar 135

Özet
Normal ve normal dışı davranış kavramlarını ta- Kaygı kaynaklı, bedenle ilgili ve dissosiyatif bo-
1 nımak, normal dışı davranışların belirlenmesinde 2 zukluklara ilişkin normal dışı davranışları betim-
kullanılan ölçütleri, normal dışı davranışlarla il- lemek.
gili yaklaşımları ve normal dışı davranışların sı- Kaygı bozukluğu yaşayan kişiler neden kaygı-
nıflandırılması ile ilgili konuları açıklamak. landıklarını bilemezler ya da yaşadıkları kaygı
Psikolojik düzeyde temel sayılabilecek normal- o an içinde bulundukları durumla uyumlu de-
lik kavramına ilişkin bir model bulmak zordur. ğildir. Bazı durumlarda kaygı rahatsız edecek
Normal dışı davranışlarla ilgili çeşitli görüşler kadar şiddetli yaşanabilir. Kaygı bozuklukların-
birbirine karşıt iki temel görüş etrafında topla- da bireyin normal davranışı bozulma gösterir.
nır. Birinci görüşe göre toplumun normlarına Birey her zaman üzülerek, kendisi ve başkaları
uyma oranı normali, bu kurallardan sapma ora- için kötü şeyler düşünür. Kaygıyı gizleme arzusu
nı ise normal dışını belirlemektedir. Normallikle sonucunda bireyin günlük yaşamı etkilenir. Bu
ilgili bazı görüşler, normalliğin sağlıklı ve orta- da bireyi normal bir yaşam sürmekten alıkoy-
lama olmakla aynı anlamda olduğunu vurgular- maktadır. Kaygı bozuklukları içinde fobiler ger-
ken, normal davranışların belli bir süreçte belli çekte hiçbir tehlike olmadığı halde mantık dışı
bir sistem içersinde ortaya çıktıklarını ileri sür- duyulan korkulardır. Fobileri basit ve karmaşık
mektedirler. Normal dışı davranışların tanım- fobiler olarak sınıflandırmak mümkündür. Di-
lanmasında belli bazı ölçütler kullanılmaktadır. ğer bir kaygı bozukluğu obsesif-kompülsif ya da
Bu ölçütler normdan uzaklaşma, istatistiksel saplantı-zorlantı bozukluğu olarak nitelendiri-
olarak az rastlanan davranış gösterme, kişisel len bu psikolojik rahatsızlığa sahip kişiler sürekli
rahatsızlık ve idealden sapmadır. Normal dışı tekrar ettikleri fakat kontrol edemedikleri alış-
davranışlarla ilgili olarak farklı kuramcılar farklı kanlıklar ve huylar geliştirmektedirler. Kişilerin
yaklaşımlarda bulunmuşlardır. Bu yaklaşımlar tüm girişimlerine rağmen durduramadıkları is-
biyolojik yaklaşım ve psikolojik yaklaşımlardır. tem dışı düşünce ve fikirler saplantı (obsesyon),
Psikolojik yaklaşımlar kendi içersinde ise Psi- kişilerin tekrarlamak sorunda oldukları törensel
kodinamik yaklaşım, Bilişsel Davranışçı yakla- davranışlar da zorlantı (kompulsiyon)dır. Bir
şım, İnsancıl-Varoluşsal yaklaşımdan meydana diğer kaygı bozukluğu olarak gerçekçi bir se-
gelmektedirler. Anormal davranışı tanımlama bep olmasa da ani olarak ortaya çıkan bunaltı-
ve tanı kategorilerine ayırma güçlüğüne karşın, cı yoğunluktaki korku ya da dehşet yaşantısına
davranış bozukluklarını sınıflandırmada Ameri- panik bozukluğu adı verilmektedir. Duygusal
kan Psikiyatri Birliği Zihinsel Bozuklukların Ta- belirleyiciler bedensel hastalıkların oluşumunda
nısal ve İstatistiksel El Kitabı’nı oluşturmuştur. etkilidir. Bu tür kişiler, hiçbir belirti olmaması-
na rağmen bedensel hastalıklardan yakınırlar.
Bedende görülen (somatoform) bozukluklar
arasında hipokondriyasis, konversiyon histerisi,
hiperkondriyasis ve psikojenik ağrı yer alır. Dis-
sosiyatif bozukluklar bireyin bütünlüğünü par-
çalayan, bölen bozukluklardır. Söz konusu oldu-
ğunda birey stres ya da kaygıyı azaltarak kendi
kişiliğinden kaçar. Bireyin bilinci bölümlere ay-
rılır ve ilişkisiz biçimde işlemeye başlar. Amnezi,
dissosiyatif füg ve çoklu kişilik olmak üzere üç
temel dissosiyatif bozukluk vardır.
136 Birey ve Davranış

Psikozlar ve organik zihinsel bozukluklarla ortaya Kişilik bozukluğu, psikoseksüel bozukluk ve kötü
3
çıkan normal dışı davranışların oluşmasında et- 4 alışkanlıklara bağlı bozukluklardan kaynaklanan
kili yapıları tanımak. normal dışı davranışların oluşmasında etkili un-
Önemli psikolojik bozukluklara psikoz adı ve- surları tanımlamak.
rilir. Psikozlar fonksiyonel ve organik psikozlar Birey toplum düzenini bozucu nitelikte davra-
diye ikiye ayrılır. Şizofreni ve psikotik duygusal nışlar sergileyip çevresindekilere zarar veriyorsa
bozukluklar gibi herhangi bir beyin zedelenme- ve bu konuda hiçbir suçluluk ve pişmanlık duy-
si veya bozukluğu bulunmuyorsa fonksiyonel muyorsa kişilik bozukluğundan söz edilebilir.
psikoz, beyin zedelenmesi, beyin tümörü, ya da Kişilik bozukluğu, hatalı kişilik gelişmesinden
beynin çalışmasındaki aksaklıklar bulunuyorsa meydana gelen davranış bozukluğudur. Belli
organik psikozdan söz edilebilir.En yaygın psi- başlı kişilik bozuklukları, şizoid kişilik ve anti-
koz türü şizofrendir. Şizofrenide halüsinasyon, sosyal kişiliktir. Cinsel deneyimler, cinsel tabu-
delüzyon (sanrı) bulunmaktadır. Basit şizofreni, ların varlığı yüzünden bireyin çelişki içinde ya-
paranoid şizofreni, katatonik şizofreni, hebef- şamasına yol açabilir. Bu çelişki bazı bireylerin
renik şizofreni belli başlı şizofreni çeşitleridir. cinsel olarak bozukluk göstermelerine yol açar.
Psikozlar kategorisinde duygusal bozuklukların Cinsel bozukluklar cinsel isteğin kaybı, iktidar-
artması ile psikotik duygusal bozukluklar gö- sızlık gibi genel bozuklukları da içerir. İleri cinsel
rülür. Duygusal bozukluğu olan birey duygusal bozukluklar ve cinsel sapmalar toplumsal ahlaki
çöküntü ve duygusal coşkulanma yaşar. Duygu- kuralları tehdit eden bir yapıya sahiptir. Cinsel
sal bozukluklar, depresyon (duygusal çöküntü), sapkın kişi teşhircilik, ırza geçme gibi suçlar iş-
mani (duygusal coşku), mani depresyon (bipolar ler. Bir diğer psikoseksüel bozukluk ırza geçme-
bozukluklar) ve intihar şeklinde kendini göste- dir. Alkol, eroin, kokain gibi uyuşturuculara ba-
rir. Beyin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan, ğımlılık da anormal davranışların içerisinde yer
sebepleri gözlenebilen organik bozukluklardır. alır. Bir çoklarının, ağrı kesici ya da strese karşı
Beyin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan davranış kullandıkları yatıştırıcılar da bu gruba dahildir.
bozuklukları Genel felç hali, Korsakov Psikozu
ve zekâ
6. Ünite - Normal Dışı Davranışlar 137

Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi normal dışı davranışların 6. Yükseklik fobisine ne ad verilir?
tanımlanmasında kullanılan ölçütlerden biri değildir? a. Akrofobi
a. Normdan uzaklaşma b. Klostrofobi
b. İstatistiksel olarak az rastlanan davranış gösterme c. Hidrofobi
c. Kişisel rahatsızlık d. Fonofobi
d. Toplumsal denge e. Agorafobi
e. İdealden sapma
7. Kişinin beden fonksiyonlarıyla aşırı derecede il-
2. Sürekli tekrar edilen fakat kontrol edilemeyen alış- gilenmesi ve iç organların işlevlerinde bozukluk veya
kanlıklar ve huylar hangi davranış bozukluğunun bir hastalık olduğu konusunda mantık dışı inanışlara sa-
işaretidir? hip olması durumu aşağıdakilerden hangisiyle ifade
a. Konversiyon histerisi edilir?
b. Obsesif-kompusif a. Psikojenik ağrı
c. Fobi b. Konversiyon histerisi
d. Hipokondiyasis c. Disosiyatif füg
e. Hebefrenik şizofreni d. Hipokondriyasis
e. Hiperkondriyasis
3. Aşağıdaki yaklaşımlardan hangisinde davranış bo-
zuklukları yaşamın ilk yıllarından başlayarak bilinçdı- 8. Aşağıdakilerden hangisinde bireyde fizyolojik ve
şındaki çatışmaların ürünü olarak görülür? nörolojik hiçbir neden olmadığı halde belirli duyu or-
a. Psikodinamik Yaklaşım ganlarında işlevsel yetersizlikler görülebilmektedir?
b. Bilişsel Davranışçı Yaklaşım a. Psikojenik ağrı
c. İnsancıl - Varoluşsal Yaklaşım b. Konversiyon histerisi
d. Biyolojik Yaklaşım c. Hiperkondriyasis
e. Bilişsel Yaklaşım d. Hipokondriyasis
e. Bipolar bozukluk
4. Aşağıdakilerden hangisi bir kaygı bozukluğudur?
a. Psikojenik ağrı 9. Aşağıdakilerden hangisinde ani bellek kaybıyla
b. Fobi birlikte, amaçlı, açık zihinle, uzak mesafelere ve uzun
c. Konversiyon histerisi süren seyahatlere çıkma davranışı görülür?
d. Hipokondiyasis a. Hipokondriyasis
e. Amnezi b. Bipolar bozukluk
c. Dissosiyatif füg
5. Aşağıdakilerden hangisi şizofreni türlerinden biri de- d. Amnezi
ğildir? e. Paranoid şizofreni
a. Basit şizofreni
b. Paranoid şizofreni 10. Aşağıdakilerden hangisi psikotik duygusal bozuk-
c. Hebefrenik şizofreni luklardan biri değildir?
d. Katatonik şizofreni a. Bipolar bozukluk
e. Psikojenik şizofreni b. Depresyon
c. İntihar
d. Mani
e. Konversiyon histerisi
138 Birey ve Davranış

Yaşamın İçinden
Şizofreni; hasta ve yakın çevresi için zor bir hastalık.
Siz tedavisi süren şizofren bir kadınla evlenir miy-
diniz? İlişkiyi benimle eşit koşullarda sürdürebilen
şizofreni bir kadına aşık olsaydım, o zaman şizofreni
teşhisinin aramıza girmesine izin vermezdim. Çünkü
hepimiz bir şekilde risk altında yaşıyoruz. Bu mide
kanseri ya da bunama riski olabilir. O nedenle, burada
asıl mesele eşinizin sağlıklı ya da sağlıksız olması değil!
Şizofreni tedavisi gören bir
Hepimiz bir gün psikotik hastalıklara, beyin tümörü-
kadınla evlenebilirim
ne, Parkinson’a ya da bunama hastalığına yakalanabili-
Şizofren bazen Tanrı oldu-
riz. Önemli olan bu hastalığı nasıl yönetebildiğimizdir.
ğunu, bazen Mars’tan gel-
Benim evlenmeyeceğim tek kişilik kategorisi, psiko-
diğini söyleyebilir. Dünyaca
patlardır.
ünlü şizofreni uzmanı Dr.
Os, şizofreninin bir beyin
Tipik bir şizofreni hastasının portresini çizebilir mi-
hastalığı olduğunu ve ken-
siniz? Erkek, 21 yaşında, üniversite öğrencisi, bir kız
disinin de böyle bir kadınla
arkadaşı var, topluma entegre yaşamakta. Fakat sonra
evlenebileceğini söyledi
garip fikirler geliştirmeye başlıyor. Çevreyle konuşmaz
Psikiyatrik Edidemiyoloji
oluyor, kız arkadaşı onu terk ediyor, aile ne yapacağını
Profesörü Jim Van Os, Hol-
bilmiyor. Akademik başarısı düşüyor. Neticede var olu-
landa Maastricht Üniversitesi
şu ortadan kalkıyor. Parça parça oluyor. Çevrenin bunu
Psikiyatri ve Röropsikoloji Başkanı olarak görev yapı-
fark etmesi zaman oluyor, bu kişilerin tıbbi yardımdan
yor. Şizofreni konusunda dünyanın en önemli uzman-
faydalanması zaman alıyor. Okul ilişkileri, sosyal iliş-
larından biri olarak görülen Prof. Os, sorularımızı ya-
kileri çöküyor hatta sokakta çöp tenekesinden yemek
nıtladı:
yeme potansiyeline geliyor.
Şizofreniyi normal psikozlardan ayıran şey nedir?
Neden erkek bir örnek verdiniz, erkeklerde şizofreni
Psikoz genel bir kavramdır ve birtakım psikotik semp-
daha mı fazla görülüyor? Erkek örneği verdim çünkü
tomları içerir. Bunlar sanrı, hezeyan... Doğru olmayan
şizofreni hastalarının büyük çoğunluğu erkektir. Kadın-
bir düşüncedir fakat bu düşünceye sahip olan hasta kişi
larda daha az görülür ve daha geç yaşta başlar, aşağı yu-
bunun doğruluğuna inanır, istediğiniz kadar kanıtla-
karı 5 yıl daha geç başlar. Meselâ 26-35 yaşları arasında.
ra dayanarak düşüncenin yanlış olduğunu anlatmaya
Ve daha az şiddette seyreder.
çalışın; o bunun yanlış olduğunu kabul etmez. Meselâ
kendisinin Tanrı olduğuna inanır, başkasının kendisini
Şizofreni hastaları suç işlemeye, çevrelerine zarar
zehirleyeceğine ya da Mars’tan gelen ışınlara, hiç karşı-
vermeye hatta cinayete daha mı yatkınlar? Şizofreni
laşmadığı başbakanın kendisine aşık olduğuna inanır.
ile suç yani başkasına zarar verme arasındaki ilişki,
tüm dünyada en fazla araştırılan konulardan biri. İsveç,
Belirtiler bu kadar açık olunca, herkese şizofreni
Amerika ve İngiltere’de yapılan araştırmalar gösterdi
teşhisi koyulabilir ama şizofreni maskeli olabilir mi,
ki; bir şizofrenin çevresi için tehlikeli olma olasılığı çok
etraftaki insanların anlayamayacağı gibi bir şey? Bu
düşüktür. Bir şizofrenin başka bir insana zarar verme
saydıklarım tek başına şizofreni belirtisi değildir. Bir
olasılığı, sizin ya da benim başkasına zarar verme ola-
şizofreni hastasında bu belirtiler olabilir. Bunun dışın-
sılığımdan çok fazla değildir. Eğer bir şizofreni hastası
da başka belirtiler de olabilir. Meselâ hatırlayamama,
birini öldürürse, o zaman medya da bunu ön plana çı-
plan yapamama ve dikkatini yoğunlaştıramama... Bun-
kartıyor. İnsanlar meseleyi olumsuz açıdan görüyorlar.
lar toplam olarak beyinde bir hastalığın varlığını bize
gösterir. Psikotik semptomu ayırt ettiğimiz nokta, tam
da buradadır. Mühim olan iddia ettiği şeylerin kültü-
rel olarak kabul edilip edilmemesidir. Bazı durumlarda
kuşların, ağaçların birbiriyle konuşması normal kabul
edilir. Kültürel kabul kriterimizdir. O zaman bu kişinin
hasta olduğunu hatta şizofreni olduğunu söyleyemeyiz.
Bu kültürel bir inanıştır.
6. Ünite - Normal Dışı Davranışlar 139

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı


Türkiye’de dinsel inanışlar nedeniyle ‘Tanrı’dan ses 1. d Yanıtınız yanlış ise “Normal Dışı Davranışların
geldi, oğlumu kurban ettim’ vakalarına çok rastla- Tanımlanmasındaki Ölçütler” konusunu yeni-
nıyor. Sizce bu bizdeki şizofrenlerin suç işleme ola- den gözden geçiriniz.
sılığını artırıyor mu? Çok küçük bir oranda; belki bu 2. b Yanıtınız yanlış ise “Kaygı ile İlgili Bozukluk-
bahsettiğiniz kültürel backround’un etkisi olabilir. Ben lar” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Hollanda’da, İspanya’da, Fransa, Fas ve Endonezya’da
3. a Yanıtınız yanlış ise “Normal dışı Davranışlarla
çalıştım. Aslında her yerde hastalığın sunuş ve şekli
İlgili Yaklaşımlar” konusunu yeniden gözden
aynıydı. Meselâ Fas’taki bir hasta, kendisinin peygam-
ber olduğunu, Hollanda’daki İsa olduğunu söylüyordu. geçiriniz.
Hastalıktaki hezeyanının taktim biçimi aynıydı. Şizof- 4. b Yanıtınız yanlış ise “Kaygı ile İlgili Bozukluk-
reni bir beyin hastalığıdır. Nasıl Alzheimer’ın, buna- lar” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
manın Endonezya’da da Türkiye’de de olduğunu söylü- 5. e Yanıtınız yanlış ise “Şizofreni” konusunu yeni-
yorsak aynı şekilde şizofreni de hem Hollanda hem de den gözden geçiriniz.
Türkiye’de aynı patolojik nedenlere bağlıdır. Olsa olsa 6. a Yanıtınız yanlış ise “Fobiler” konusunu yeniden
semptomların ortaya çıkışında farklılık olabilir. gözden geçiriniz.
7. d Yanıtınız yanlış ise “Bedende Görülen Bozuk-
Annesi ya da babası şizofren olan birinin şizofren luklar” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
olma riski ne kadar? Soya çekim faktörü var. Birinci 8. b Yanıtınız yanlış ise “Bedende Görülen Bozuk-
dereceden bir yakınınız şizofrense, o zaman sizin de
luklar” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
şizofren olma riskiniz artmış oluyor. Şizofren bir kar-
9. c Yanıtınız yanlış ise “Dissosiyatif Bozukluklar”
deşiniz varsa, sizin şizofreni olma riskiniz de 10 kat ar-
tıyor. Hem anneniz hem babanız şizofrense, o zaman konusunu yeniden gözden geçiriniz.
50 kat artıyor. Ailesinde şizofreni bulunmayan birinin 10. e Yanıtınız yanlış ise “Psikozlar” konusunu yeni-
riski ise yüzde 1. den gözden geçiriniz.

Bulaşıcı olabilir mi? Eşler ya da anne-babadan çocuk-


lara bulaşması mümkün mü? Mümkün değil. Eşlerin
arasında bulaşma ve etkilenme söz konusu değil. Bil-
diğimiz 5 tane şizofreni geni var ihtimali artıran. Ay-
rıca çevresel etkileşimlerden söz etmiştik. İhtimalleri
artıran çevresel ortam örnekleri, uyuşturucu bağımlı-
lığı, Hint keneviri, kokain gibi maddelerin kullanıldı-
ğı ortamlar ve bunların kullanımı genlerle etkilemeye
girerse artar.

Alkol bağımlılığının etkisi ne? Alkolün tetikleyici etkisi


yoktur.
Şizofreni hastaları intihar yatkın mı? Eğer tedavi
edilmezse yüksek bir intihar oranı var. Şizofreni has-
talarında intihar oranı yüzde 10-15 dolayında. Şizof-
reni hastalarının yüzde 10-15’i intihar sonucu ölüyor.
Tedavi edilmedikleri için bu insanlar sokaklarda yaşa-
maya başlıyor, ardından tüberküloz veya Hepatit gibi
hastalıkları kapabiliyorlar. Ya da zaten sigara içme ihti-
malleri yüksek olduğu için kronik akciğer hastalıkları
oluyor, uyuşturucu bağımlısı olma ihtimalleri artıyor,
tecavüze uğrayabiliyor, böylece cinsel yolla bulaşan
hastalıklara yakalanabiliyorlar

Kaynak: http://arsiv.sabah.com.tr/2006/05/10/gny/sag
105-20060510-200.html
140 Birey ve Davranış

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı


Sıra Sizde 1 Sıra Sizde 3
Çünkü birey fobiye neden olan uyarıcıdan sürekli ka- Hipokondriayak hastalar sürekli günlük yaşamları-
çınmakta, ona olan korkusunu yenmek için olumlu nı aksatan şikayetlerde bulunur. Bu hastalar gerçekte
tecrübe arayışına girmemektedir. Yükseklikten kor- fizyolojik hiçbir sıkıntıları olmasa da yakındıkları bu
kan birey yüksek yerlere çıkmaktan kaçınarak yüksek hastalıklarından dolayı sürekli doktora giderler. Bu
bir yerden güzel bir manzaranın keyfine varma gibi süreçte gerçekten herhangi bir fizyolojik rahatsızlığın
olumlu bir tecrübe edinme şansını yitirmektedir. Birey olması durumu kolayca fark edilebilir. Buna karşılık
hep ilk yaşadığı olumsuz deneyin tekrarlanabileceği- hiperkondriyak hastalar kendi güçlü benlik durumla-
ni düşünerek olumlu deneyimi kaçırmaktadır. Kedi- rını korumak için doktora gitmeyi reddederler. Onlar
den korkan kişi kedinin yine kendisi tırmalayacağını için doktora gitmek zayıflık işareti olarak görülebilir ve
düşünerek kedilerle ilgili olumlu tecrübeden yoksun bana bir şey olmaz anlayışı ile ters düşer. Bu sebeple
kalmaktadır. Bu durum, bireyin fobi sebebi olan du- herhangi bir rahatsızlık durumunda erken teşhis şansı-
rumlara ilişkin yeni öğrenme yaşantısı kazanmasını ya nı kaybeden hiperkondriyaklar sonu ölümle biten has-
da korkulan nesne ile ilgili yeni bir bilişsel yapı geliş- talıklardan kurtulma ümitlerini kaybederler.
tirmesini engellemektedir. Karmaşık fobilerin tedavi-
sinde daha da çok zorluklar yaşanabilmektedir. Çünkü, Sıra Sizde 4
karmaşık fobilerin meydana gelmesinde birçok unsur En düşük sosyal sınıf ve diğer sosyal sınıflar arasın-
farklı şekilde etkili olmaktadır. da şizofreninin görülme sıklığı açısından farklılıklar
bulunmaktadır. Yapılan bazı araştırmalarda en düşük
Sıra Sizde 2 sosyal sınıflarda şizofreni oranının en yakın sınıftan
Obsesyonlar tekrarlayıcı davetsiz olarak akla gelen iki kat daha fazla olduğu görülmüştür. Bazı araştırma-
imge ya da durumlardır. Bunu yaşayan kimse bu duru- cılar düşük sosyal sınıfta olmanın şizofreni nedeni ol-
mu akla aykırı ve kontrol edilemez olarak nitelendirir. duğunu düşünürken bazıları ise bu durumun varolan
Birçok insan benzer durumları hayatında yaşar. Fakat şizofreni durumunu hızlandırıcı etkisi olduğunu ileri
bu obsesif kişiler bu durumları günlük hayat düzenle- sürmüşlerdir. Düşük sosyal sınıfa mensup kişiler di-
rini bozacak şekilde sık bir biçimde yaşarlar. Örneğin ğerlerinden aşağılayıcı muamele görmek, düşük eğitim
hastalık bulaşma korkusu buna örnek olarak verilebilir. düzeyi ve çevresel ödül ve fırsatların azlığı ile beraber,
Kompulsiyonda ise kişi sıkıntıyı azaltma için yada olası yaşanan aşırı stres şizofreninin gelişmesine neden ola-
kötü bir durumu önlemek için zorunlu olarak bazı dav- bilir. Öte yandan bu sınıfta yer alan kişilerin yetersiz
ranışları tekrarlama hissi yaşamaktadır. Ortaya konulan beslenme ve beslenme bozuklukları, özellikle gebelik
davranışın görünen amacıyla arasında gerçekçi bir bağ döneminde doğacak çocukların şizofreni açısından
bulunmaktadır. Ağza atılan bir lokmayı 100 kere çiğ- risk taşımalarına yol açabilir. Bazı araştırmacılar şizof-
nemek zorunda hissetmek, eğer çiğnenmezse kötü bir reni hastalarının hastalık arttıkça para kazanmalarının
şeyler olacağını düşünmek, bu duruma örnek olarak zorlaştığından daha yoksul bir yaşama yöneldiklerini
verilebilir. Kişi bu davranışı yerine getirmediği zaman ve sosyal ilişkilerden kaçtıklarını ileri sürmektedirler.
olası sonuçlardan kendisini sorumlu tutmaktadır. Sonuç olarak sosyal sınıfın etkisinin ne şekilde olduğu
Bazen kişide uğur olarak görülen nesneyi bedenin bir tam olarak bilinmemekle birlikte hastalık unsurlarının
yerine dokundurmak, kapattığı halde ocağı ya da ev- gelişmesini hızlandırdığı bilinmektedir.
deki kapıyı defalarca ve anlamsız bir şekilde kontrol
etmek bu duruma örnektir.
6. Ünite - Normal Dışı Davranışlar 141

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Yararlanılan İnternet Adresleri


Kaynaklar
Atkinson, R.L, Atkinson, R.C. & E. R. Hilgard. (1995). http://www.med.gazi.edu.tr/akademik/psikiyatri/so-
Psikolojiye Giriş II. Çev. K. Akay, M. Akay, A. Ya- matslay.doc
vuz. İstanbul: Sosyal Yayınlar. http://www.isinbaral.com/hipokondriyasis.html
Arkonaç, S., A. (2003). Psikoloji: Zihin Süreçleri Bili- http://www.celikkol.org/diss.htm
mi. İstanbul: Alfa Yayınları.
Baymur, F. (1978). Genel Psikoloji. İstanbul: İnkilap ve RESİM 6.1.
Aka Yayınevi. http : / / w w w. bi r i y i l i k . c om / w p - c ont e nt / up l o -
Cüceloğlu, D. (2006). İnsan ve Davranışı. İstanbul: ads/2008/11/sosyal-fobi.jpg
Remzi Kitabevi. RESİM 6.2
Davison, G.C. ve Neale, J., M. (2004) Anormal Psiko- h t t p : / / g a l e r i . i n t e r n e t h a b e r. c o m / g a l l e r y.
lojisi. İ. Dağ (ed). Ankara: Türk Psikologlar Derne- php?id=568&no=5
ği Yayınları. RESİM 6.3
Feldman. S.R. (1996). Understanding Psychology, http://www.irishhealth.com/content/image/12047/
Massachusetts: McGraaw-Hill Inc. shutterstock_2186804.jpg
Geçtan, E. (1989). Çağdaş Yaşam ve Normaldışı Davra- RESİM 6.4
nışlar. İstanbul: Remzi Kitabevi. http://img.mynet.com/ha2/basagrisi.jpg
Morgan, Clifford T. (2004). Psikolojiye Giriş. S. Kara- RESİM 6.5
kaş (ed). Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları. http://lillith.imlillith.com/2009_01_01_archive.html
Morris. C., G. (2002). Psikolojiyi Anlamak. Çev. B. RESİM 6.6
Ayvaşık, M. Sayıl Ankara: Türk Psikologlar Derne- http://www.mansurbeyazyurek.com/pubfiles/cesitliki-
ği Yayınları. silikbozukluklari.jpg
Reich, W. (1991). Kişilik Çözümlemesi Çev: Bertan RESİM 6.7
Onaran. İstanbul: Payel Yayınları. http://www.insanoglu.org/wp-content/uploads/0310.
Smith, E. E Nolen - Hoeksema, S., Fredrickson, B. L., jpg
Loftus, G.R. (2003). Atkinson&Hilgard’s Introduc- RESİM 6.8
tion to Psychology, 14th edition Thomson Lear- http://www.develi.pol.tr/images/uyusturucu_2.gif
ning Belmont USA.
Weber A. L (1991) Introduction to Psychology. New
York: Harpers Colins Publishers.
Sorularla Öğrenelim

SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ


Ünite 6: Normal Dışı Davranışlar

Normal Dışı Davranış Kavramı

1. Normal dışı davranışların tanımlanmasındaki ölçütler nelerdir?


Cevap: Normal dışı davranışların tanımlanmasında belli bazı ölçütler kullanılmaktadır. Bu ölçütler normdan uzaklaşma, istatistiksel
olarak az rastlanan davranış gösterme, kişisel rahatsızlık ve idealden sapmadır.

2. Normal dışı davranışlarla ilgili yaklaşımlar nelerdir?


Cevap: Normal dışı davranışlarla ilgili olarak farklı kuramcılar farklı yaklaşımlarda bulunmuşlardır. Bu yaklaşımlar biyolojik yaklaşım
ve psikolojik yaklaşımlardır.

3. Biyolojik yaklaşım modelinin varsayımları nelerdir?


Cevap: Biyolojik yaklaşım modelinin 3 varsayımı bulunmaktadır. Bunlar; • Hasta bir hastalıktan dolayı fiziksel ya da duygusal acı
çekmektedir• Bu hastalığı belli bir belirtiyle tanımlayabilmek olasıdır.• Her hastalığın kendine özgü ve belli bir nedeni
bulunmaktadır.Çağımızda biyolojik yaklaşım zihinsel bozuklukların ve normal dışı davranışların tümünü açıklamakta yetersiz
kalmaktadır.

4. Psikolojik yaklaşım türleri nelerdir?


Cevap: Bazı yaklaşımlar tek bir davranış üzerine odaklanırken, bazıları, normal dışı davranışları bir bütün olarak ele almaktadır. Bazıları
normal dışı davranışları tanımlamada çocukluk yaşantılarını, bazıları ise şimdiki zamanı ölçüt olarak almaktadır. Bazı yaklaşımlar ise
davranışların tamamen dışsal unsurlarla belirlendiğini savunmaktadır. Bu anlamda üç temel yaklaşım vardır: • Psikodinamik yaklaşım•
Bilişsel Davranışçı yaklaşım• İnsancıl-Varoluşsal yaklaşım

5. Normal dışı davranışların aynen diğer davranışlar gibi öğrenilmiş davranışlar sonucu oluştuğunu savunan psikolojik yaklaşım türü
nedir?
Cevap: Davranışçı yaklaşım normal dışı davranışların aynen diğer davranışlar gibi öğrenilmiş davranışlar sonucu oluştuğunu savunur.
Normal dışı davranışların klasik koşullama, edimsel koşulamadan farklı bir şekilde, beklenti ve yapılan işlerin sonuçlarını görme gibi
içsel süreçlerin de etkisiyle şekillendiğini var sayar.

6. Davranış bozukluklarını sınıflandırmada resmi bir sistem oluşturan kuruluş hangisidir?


Cevap: Anormal davranışı tanımlama ve tanı kategorilerine ayırma güçlüğüne karşın, davranış bozukluklarını sınıflandırmada Amerikan
Psikiyatri Birliği (APA) resmi bir sistem oluşturmuştur.

Kaygı ile İlgili Bozukluklar

7. Kaygı halinin etkisi altına kalan bireyin gösterdiği bedensel belirtiler nelerdir?
Cevap: Kaygı halinin etkisi altına kalan bireyin gösterdiği bedensel belirtiler, şöyle sıralanabilir: • Kasların çok gergin olmasıyla birlikte
kaslarda titreme, gevşeyememe durumu• Terleme, kalp çarpıntısı, baş dönmesi ile ilgili olarak otonom sistemin çok faal olması.

8. Kaygı halinin etkisi altına kalan bireyin gösterdiği psikolojik belirtiler nelerdir?
Cevap: Kaygı hali ile ilgili psikolojik belirtiler ise şöyle sıralanabilir: • Bireyin normal davranışı bir çeşit bozulma gösterir. Birey her
zaman üzülerek, kendisi ve başkaları için kötü şeyler düşünür. Kaygıyı gizleme arzusu sonucunda bireyin günlük yaşamı etkilenir. Bu da
bireyi normal bir yaşam sürmekten alıkoymaktadır.• Birey mantıksız davranışlar gösterir. Anlamı olmayan davranışlarda bulunur. Bazen
bir davranışı defalarca tekrarlamak ya da otobüse binmekten korkmak gibi yersiz korkulara sahiptir.• Kaygı bozukluğu yaşayanlar
bunaltıcı olsa da, gerçekle bağlantılarını koparmazlar. Bu kişiler fantezi dünyasında yaşamazlar.

9. Fobi nedir?
Cevap: Fobi gerçekte hiçbir tehlikenin olmadığı mantık dışı korkulardır.

10. Saplantı nedir?


Cevap: Kişilerin durduramadıkları istem dışı düşünce ve fikirlere saplantı adı verilir.

11. Zorlantı nedir?


Cevap: Kişilerin sürekli tekrarladıkları törensel davranışlara zorlantı adı verilir.
12. Obsesif-Kompulsif kişiliğe sahip hastalarda sıklıkla görülen saplantılar hangileridir?
Cevap: Obsesif-kompulsif kişiliğe sahip hastalarda sıklıkla görülen saplantılar şunlardır: • Bulaşıcı hastalıklar ve mikropları kapmaktan
korkmak, örneğin tokalaşmak ile hastalık kapmaktan korkmak.• Ocağı açık unutmak, ütüyü üzerinde bırakmak, kapıyı kilitlemeyi
unutmak gibi endişeler taşımak. • Aşırı düzen ve temizlik, her gün evin her tarafının tozlarını alma, eksik,temizlenmemiş bir yer kalırsa
büyük bir sıkıntı ve rahatsızlık yaşamak.• Zarar vermekten korkmak. Örneğin sürekli olarak birisinin çocuğuna zarar vereceği korkusunu
yaşamak.

13. Panik bozukluğu nedir?


Cevap: Panik bozukluğu: Gerçek bir sebep olmadan bir anda ortaya çıkan bunaltıcı korku ya da dehşet yaşantısıdır.

Bedende Görülen (Somatoform) Bozukluklar

14. Hipokondriyasis nedir?


Cevap: Hipokondriyasis kişinin beden fonksiyonlarıyla aşırı derecede ilgilenerek iç organların işlevlerinde bozukluk veya hastalık
olduğukonusundaki mantık dışı inanışlarıdır.

15. Konversiyon histerisi nedir?


Cevap: Bu tür bozukluğu olan bireyde fizyolojik ve nörolojik hiçbir neden olmadığı halde belirli duyu organlarında işlevsel
yetersizlikler görülebilmektedir. Örneğin, kişide hiçbir bedensel bozukluk olmamasına karşın işitme kaybı oluşur ya da bedeninde felç
durumları görülür.

Dissosiyatif Bozukluklar

16. Dissosiyatif bozukluk nedir ve türleri nelerdir?


Cevap: Dissosiyatif bozukluklar bireyin bütünlüğünü parçalayan, bölen bozukluklardır. Söz konusu olduğunda birey stres ya da kaygıyı
azaltarak kendi kişiliğinden kaçar. Bireyin bilinci bölümlere ayrılır ve ilişkisiz biçimde işlemeye başlar. Amnezi, dissosiyatif füg ve
çoklu kişilik olmak üzere üç temel dissosiyatif bozukluk vardır.

17. Dissosiyatif füg nedir?


Cevap: Dissosiyatif füg kişisel reddedilme, kayıplar, başarısızlıklar, evlilik sorunları ve parasal sıkıntılar gibi durumlarla ortaya çıkan
tümbellek kaybıdır.

Psikozlar

18. Psikoz türleri nelerdir?


Cevap: Önemli psikolojik bozukluklar psikoz olarak adlandırılır ve genellikle hastanede tedavi görmeyi gerektirir. Psikozlar fonksiyonel
ve organik psikozlar diye ikiye ayrılır. Şizofreni ve psikotik duygusal bozukluklar gibi herhangi bir beyin zedelenmesi veya bozukluğu
bulunmuyorsa fonksiyonel psikoz, beyin zedelenmesi, beyin tümörü, ya da beynin çalışmasındaki aksaklıklar bulunuyorsa organik
psikozdan söz edilebilir.

19. Şizofreni belirtileri nelerdir?


Cevap: En yaygın psikoz türü şizofrendir. Bu hastalığın özelliği düşünme tarzında bozukluk ve gerçeklerden kaçıştır. Bu düşünce
bozukluklarında, halüsinasyon, delüzyon (sanrı) vardır. Halüsinasyon, olmayan şeyleri görme durumudur. Delüzyon (sanrı) olan kişiler
ise hiçbir geçerliği olmayan düşüncelere doğruymuş gibi inanırlar. Birey, sürekli polislerin onu takip ettiğini, herkesin onun peşinde
olduğunu, telefonunun dinlendiğini sürekli düşünüyor ve söylüyorsa, bu durumda delüzyon (sanrı)dan şüphe edilir. Şizofrenlerin
hepsinde sanrı belirtisi yoktur. Konuşma özellikleri bazen belirgin bazen de belirsizdir. Bunların konuşmalarında mantıksal yapı
görülmez. Donuk yüz ifadesi, monoton bir konuşma, monoton bir duygusallık ve hiçbir heyecan belirtisi olmayan davranışlarda
bulunurlar. Kendi içine kapanma, diğer bireylerle ilişki kuramama ve kaçınma şizofreninin belirtileridir.

20. Şizofreni türleri nelerdir?


Cevap: Şizofreni türleri basit şizofren, paranoid şizofren, katatonik şizofren ve Hebefrenik şizofrenidir.

21. Hebefrenik şizofreninin belirtileri nelerdir?


Cevap: Çocuksu konuşma ve kıkırdama, bağlantısız konuşma, el ve kol hareketleri ve yüz mimikleri, kendi kendine konuşma, nedensiz
bir kahkahayı izleyen ağlama nöbetleri, dışkı ve idrara aşırı ilgi, dışkının elbisesine, duvarlara silmesi, utanç duygusunun tümden ortadan
kalkarak cinsel organlarını göstermesi, öfke nöbetleri ve saldırganlık hebefrenik şizofreninin belirtileridir.

22. Psikotik duygusal bozukluklar kendini hangi belirtiler ile gösterir?


Cevap: Duygusal bozukluklar, depresyon (duygusal çöküntü), mani (duygusal coşku), mani depresyon (bipolar bozukluklar) ve intihar
şeklinde kendini gösterir.
23. Manik depressif dönemde birey hangi davranışları gösterir?
Cevap: Mani sonrasında birey kendisini devamlı olarak coşkulu görmekte, geçmiş yaşantılar ya da gelecek projeler hakkında ayrıntılı
fikirler geliştirip, saniyede 200 kelime gibi bir hızla konuşabilmektedir. Konuşurken konudan konuya atlar ve kendisini yargılayanbir
tutum geliştirir. Hiçbir şeyin yolunda gitmediğine inanan kişi, kendi görüşüne önem vermez, iştahı azalır ve normal yaşantıya karşı ilgisi
de kalmaz.

Organik Zihinsel Bozukluklar

24. Beyin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan davranış bozuklukları nelerdir?


Cevap: Beyin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan davranış bozuklukları Genel felç hali, Korsakov Psikozu ve zeka geriliğidir.

25. Korsakov psikozu nedir?


Cevap: Korsakov Psikozu sürekli alınan bir ilaç ya da kimyasal maddenin beyinde zedelenme ve işlev bozukluğu oluşturması
durumudur.

Kişilik Bozuklukları

26. Şizoid kişilerde sıklıkla görülen belirtiler nelerdir?


Cevap: Sık olarak görülen belirtiler; • Yakın ilişkiye girmeme ya da girmekten zevk almama,• Başkalarıyla cinsel deneyimin yaşanması
konusunda ilgisizlik,• Yapılan aktivitelerden zevk alamama,• Birinci derece akrabalarının dışında yakın arkadaşları ya da sırlarını
paylaştıkları dostlarının bulunmaması,• Kendilerine yöneltilen övgü ya da eleştirilere karsı ilgisiz görünme,• Duygusal olarak soğuk,
uzak, monoton bir duygu durumu gösterme,• Diğer bireylerde sıcaklık ve sevecenlik hissi uyandırmamadır.

27. Hangi davranış yapılarının yoğun bir şekilde tek bir kişide bulunması o kişinin antisosyal kişilik yapısına sahip olduğunu
göstermektedir?
Cevap: Aşağıdaki davranış yapılarının yoğun bir şekilde tek bir kişide bulunması, o kişinin antisosyal kişilik yapısına sahip olduğunu
göstermektedir. • Kendisinin yakınlarının ya da başkasının güvenliğini umursamama.• Tutuklanmasına yol açacak davranışları sürekli
tekrarlama ve sosyal davranışlara uymama.• Devamlı olarak yalan söyleyerek, farklı takma adlar kullanma, zevk ya dakişisel çıkarı için
başkalarını aldatma gibi dürüst olmayan davranışlardabulunma.• Aniden sonucunu düşünmeden davranışlar yapma, gelecek için
planlaryapmama.• Sürekli tekrarlayan kavga, dövüş, saldırılar ile birlikte öfkelenme.• Bir işi yürütememe veya parasal sorumluluklarını
yerine getirmeme ile giden sürekli kendini suçlama• Yapılan hırsızlık, yaralama gibi zarar verici davranışa rağmen duruma ilgisizkalıp,
kendini haklı göstermeye çalışma ve bundan vicdan azabı duymama.

Psikoseksüel Bozukluklar

28. Irza geçmenin olası nedenleri nelerdir?


Cevap: Irza geçmenin olası nedenleri şu şekilde sıralanabilir:• Karşı cinsten nefret etme• Kendini kanıtlama isteği• Kurbanın bu durumu
istediği ya da teşvik ettiğine ilişkin yanlış inanç• Karşı cinsi bir nesne olarak görme

Kötü Alışkanlıklara Bağlı Bozukluklar

29. Bağımlılığı en yaygın olan uyuşturucular hangileridir?


Cevap: Sık olarak kullanılan ve bağımlılığı en yaygın olan uyuşturucular alkol, amfetamin, kokain, eroin ve marihuanadır. Bu
yaygınlığa reçeteyle satılan ilaçlar da dahildir.
SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 6 - Alıştırma Soruları
1 ) Aşağıdakilerden hangisi normal dışı davranışların tanımlanmasında kullanılan ölçütlerden birisidir?
A ) Sağlıklı olmak
B)

Kişisel rahatsızlık

C)

İdeale yaklaşma

D)

Norma uygunluk gösterme

E)

İstatistiksel olarak sık rastlanan davranış gösterme

Çözüm :

Normal dışı davranışların tanımlanmasında normdan uzaklaşma, İstatistiksel olarak az rastlanan davranış gösterme, kişisel rahatsızlık,
İdealden sapma ölçütleri kullanılmaktadır.

Doğru cevap B şıkkıdır.


2)

"Freud’a göre fobi, bilinçdışında çözümlenmemiş çelişkilerden oluşmaktadır ve anormal davranış gösterme konusunda önemli bir
açıklayıcı olabilir". Aşağıdakilerden hangisi bu açıklamaya örnek gösterilebilecek bir durumdur?

A ) Saldırgan bir köpekle karşılaşan çocuğun korkusu


B ) Halatı koptuğu için düşmekte olan bir asansörde bulunan kadının korkusu
C ) Başkalarının eşyalarını zorla gasp eden bir saldırganın polisten korkması
D ) Kapalı bir mekanda bir süre beklemek zorunda kalan bir adamın korkusu
E ) Ormanda, zehirli yılanla karşılaşan bir kadının korkusu

Çözüm :

Fobi, gerçekte hiçbir tehlikenin olmadığı mantık dışı korkulardır. Diğer seçeneklerde bireyi doğrudan tehdit altında bırakan olaylar söz
konusu iken D seçeneginde, bireyin kapalı bir yerde bulunmaktan korkmasını gerektirecek bir tehdit söz konusu değildir.

Doğru cevap D şıkkıdır.


3)

"Genç adam, hiçbir sağlık sorunları olmadığı halde sürekli olarak anne ve babasını yakın zamanda kaybedeceğini düşünmekte ve bu
düşünceden hiçbir biçimde kendisini alıkoyamamaktadır". Verilen ifade aşağıdaki kavramlardan hangisine örnek gösterilebilir?

A ) Obsesyon
B ) Kompülsiyon
C ) Somotoform
D ) Hipokondriyasis
E ) Konversiyon histerisi

Çözüm :

Kişilerin tüm girişimlerine rağmen durduramadıkları istem dışı düşünce ve


fikirler saplantı (obsesyon) olarak adlandırılmaktadır.

Doğru cevap A şıkkıdır.


4)

"Vücuttaki bir ağrı ile yüzleşmek, asıl kaygı veren durumla yüzleşmekten daha kolaydır. Gerçekte fiziksel bir rahatsızlığı olmamasına
rağmen, kardeşini kaybeden bir kadının sürekli olarak göğsünde ağrı hissetmesi bu duruma örnek olarak verilebilir". Verilen ifadeyi en
iyi açıklayan kavram hangi seçenekte yer almaktadır?

A ) Konversiyon Histerisi
B ) Hipokondriyasis
C ) Amnezi
D ) Dissosiyatif Füg
E ) Çoklu Kişilik

Çözüm :

Kişinin beden fonksiyonlarıyla aşırı derecede ilgilenmesi ve iç organların işlevlerinde bozukluk veya hastalık olduğu konusunda mantık
dışı inanışlara sahip olması durumu hipokondriyasis olarak adlandırılır. Freud’a göre hasta yer değiştirme savunma mekanizmasının bir
sonucu olarak bilinçdışında çözemediği bir kaygıyı çözme adına vücudunda farklı bir bedensel hastalık oluşturmaktadır. Çünkü vücuttaki
bir ağrı ile yüzleşmek, asıl kaygı veren durumla yüzleşmekten daha kolay olmaktadır.

Doğru cevap B şıkkıdır.


5 ) Normal dışı davranışları yaşamın ilk yıllarından başlayarak bilinçdışındaki çatışmaların ürünü olarak açıklayan yaklaşım
aşağıdakilerden hangisidir?
A ) Tümevarımsal Yaklaşım
B ) Psikodinamik Yaklaşım
C ) Bilişsel-Davranışçı Yaklaşım
D ) İnsancıl - Varoluşsal Yaklaşım
E ) Nedensel Yaklaşım

Çözüm : Bireyin davranışları bilinçdışı tarafından, cinsellik ve saldırganlık güdüleriyle yönlendirilmektedir. Psikodinamik yaklaşıma
göre davranış bozuklukları yaşamın ilk yıllarından başlayarak bilinçdışındaki çatışmaların ürünü olarak görülmektedir.
Doğru cevap B şıkkıdır.
6 ) Aşağıdakilerden hangisi antisosyal kişilik özellikleri içersinde yer almaktadır?
A ) Yakın ilişkiye girmeme ya da girmekten zevk almama
B ) Birinci derece akrabalarının dışında yakın arkadaşları ya da sırlarını paylaştıkları dostlarının bulunmaması
C ) Sürekli tekrarlayan kavga, dövüş, saldırılar ile birlikte öfkelenme
D ) Duygusal olarak soğuk, uzak, monoton bir duygu durumu gösterme
E ) Diğer bireylerde sıcaklık ve sevecenlik hissi uyandırmama

Çözüm : Antisosyal kişilik özellikleri;

Kendisinin yakınlarının ya da başkasının güvenliğini umursamama.

• Tutuklanmasına yol açacak davranışları sürekli tekrarlama ve sosyal davranışlara uymama.

• Devamlı olarak yalan söyleyerek, farklı takma adlar kullanma, zevk ya da kişisel çıkarı için başkalarını aldatma gibi dürüst olmayan
davranışlarda bulunma.

• Aniden sonucunu düşünmeden davranışlar yapma, gelecek için planlar yapmama.

• Sürekli tekrarlayan kavga, dövüş, saldırılar ile birlikte öfkelenme.

• Bir işi yürütememe veya parasal sorumluluklarını yerine getirmeme ile giden sürekli kendini suçlama

• Yapılan hırsızlık, yaralama gibi zarar verici davranışa rağmen duruma ilgisiz kalıp, kendini haklı göstermeye çalışma ve bundan vicdan
azabı duymamadır.
Doğru cevap C şıkkıdır.

7 ) Aşağıdakilerden hangisi Şizofreni türlerinden biri değildir?


A ) Basit şizofren
B ) Paranoid şizofren
C ) Manik Depressif şizofren
D ) Katatonik şizofren
E ) Dağınık şizofreni

Çözüm : Şizofreni Türleri: Basit şizofren, Katatonik şizofren, Paranoid şizofren, Hebefrenik şizofreni (Dağınık şizofreni)dir. Doğru
cevap C'dir.
Doğru cevap C şıkkıdır.
8)

I. Hipokondriyasis,
II. Konversiyon histerisi,
III. Hiperkondriyasis
IV. Psikojenik ağrı
V. Panik bozukluk

Yukarıda verilenlerden hangileri bedende görülen (Somatoform) bozukluklar arasındadır?

A ) I, III ve IV
B ) II, III ve V
C ) I, IV ve V
D ) I, II, III ve IV
E ) I, II, III, IV ve V

Çözüm : Bedende görülen (Somatoform) bozukluklar arasında hipokondriyasis, konversiyon histerisi, hiperkondriyasis ve psikojenik ağrı
yer alır. Doğru cevap D'dir.
Doğru cevap D şıkkıdır.
9 ) Evde kocası tarafından ağır hakaretlere maruz kalan kadın fiziksel hiçbir sıkıntısı olmamasına rağmen işitme yeteneğini yitirebilir.

Yukarıda verilen örnekte aşağıdaki durumlardan hangisinden söz edilebilir?

A ) Konversiyon Histerisi
B ) Psikojenik Ağrı
C ) Hiperkondriyasis
D ) Kompulsiyon
E ) Hipokondriyasis

Çözüm : Konversiyon Histerisi; Bu tür bozukluğu olan bireyde fizyolojik ve nörolojik hiçbir neden olmadığı halde belirli duyu
organlarında işlevsel yetersizlikler görülebilmektedir. Örneğin, kişide hiçbir bedensel bozukluk olmamasına karşın işitme kaybı oluşur ya
da bedeninde felç durumları görülür. Doğru cevap A'dır.
Doğru cevap A şıkkıdır.
10 ) Kişilerin tüm girişimlerine rağmen durduramadıkları istem dışı düşünce ve
fikirlerle yaşaması anlamına gelir. Bu durumu önlemeye çalışsalar da, zihinlerine daha çok yer etmesine, tekrarlanmasına yol açarlar.
Üzücü şekillerde ortaya çıkmaları çok olasıdır.

Yukarıda ifade obsesif-kompülsif bozukluk içindeki hangi kavramla ifade edilmektedir?

A ) Saplantı
B ) Zorlantı
C ) Fobi
D ) Korku
E ) Kaçınma

Çözüm : Saplantı
Doğru cevap A şıkkıdır.
7
SOS106U-BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 7: Psikoterapi

Zihinsel Bozuklukların Tedavisinin Tarihçesi Psikanaliz: Sigmund Freud tarafından geliştirilmiş


psikodinamik terapilerin kaynağını oluşturan
Tarihte akıl hastalıklarını doğaüstü güçlerle
psikoterapidir. Bu yaklaşım, zihinsel bozuklukların
ilişkilendirmeyen ilk yaklaşımın, bu tür hastalıkların
çoğunlukla çocuk döneminden getirilen bilinçdışı
vücuttaki sıvıların dengesizliğinden kaynaklandığını ileri
çatışmalardan kaynaklandığını ileri sürer ve bu tür
süren Yunanlı hekim Hipokrat’a ait olduğu söylenebilir.
çatışmalara neden olan duyguları bilince getirmek için
Bu çağda bir hastaneden söz edilmese bile tapınaklarda
serbest çağrışım, rüya analizi ve aktarım yöntemlerini
perhiz, egzersiz ve yatıştırıcı banyo gibi bakım yöntemleri
kullanır.
kullanılmıştır.
a) Serbest Çağrışım: Ne kadar utanç verici, aptalca
Ortaçağda ise akıl hastalıkları yeniden doğaüstü güçlerle
ya da saldırganca olursa olsun, danışanın aklına
ilişkilendirilmiş ve hastalar cezalandırılmıştır. Ortaçağın
gelen fantezileri, arzu ya da hisleri söylediği
sonunda, tedavi etmek amacıyla değil ama akıl hastalarını
psikanalitik tekniktir.
toplumun sağlıklı kesimlerinden ayırmak, tecrit etmek
üzere ilk akıl hastaneleri kuruldu. 1792’de ise Philippe
b) Rüya Analizi: Bilinçdışındaki düşünce ve
Pinel Paris’te bir akıl hastanesinin başına geçince,
arzularını ortaya çıkarmak için danışanın
gerçekleştirdiği bir deneyle iyi koşullarda yaşayan ve
rüyalarını ve rüyalarının sembolik anlamlarını
bakım gören kişilerin iyileşebileceklerini göstermiştir.
inceleme tekniğidir.
Yirminci yüzyılda parezi olarak bilinen akıl hastalığının
frengi mikrobundan kaynaklandığı anlaşılınca, akıl c) Aktarım: Psikanaliz sürecinde danışanın kendisi
hastalıklarının biyolojik nedenlerle ortaya çıkabileceği için önemli biri hakkındaki hislerini ve
görüşü güçlenmeye başlamıştır. düşüncelerini terapiste yönelttiği zaman ortaya
çıkan bir ilişkidir.
1900’lerin başında bu gelişmeler olurken, Sigmund Freud
akıl hastalıklarının kökeninde psikolojik faktörler Psikanalizde terapistin uyguladığı başka bir yöntem de
olduğuna inanıyor ve Viyana’da kendi kliniğinde bu yorumdur. Yorum, danışanların düşünce, duygu ve
faktörleri ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Diğer yandan eylemlerinin, terapist tarafından, bilinçdışı anlamının
Rusya’da Pavlov, köpeklerle yaptığı deneylerde, gösterilmesidir. Terapist, danışanların direnç noktalarına
hayvanların kapasiteleri üzerinde seçim yapmaya dikkatini çekerek, onun çağrışımlarının nerede ve neden
zorlandıklarında duygusal problemler yaşadıklarını kesildiğini, bir şeyi neden unuttuğunu ya da geçiştirdiğini
bulmuştu. yorumlayarak, kişinin kendisini daha iyi anlamasına
yardımcı olur.
Bunlara rağmen yirminci yüzyılın başlarında hala bir
yargıya ulaşılamamış, akıl hastalarına karşı korku içinde Psikanalizde danışanda üç tür yaşantı gözlendiğinde
bir tutum sergileniyordu. ABD’de ruh sağlığı ve hareketi iyileşme olduğu söylenebilir. Bunlar abreaksiyon, içgörü
olarak bilinen ve toplumun bu algısını değiştiren ilk atılım, ve işlemedir. Abreaksiyon (Katarsis), kişinin daha önce
Clifford Beers adlı akıl hastanesinde tedavi görmüş birinin deneyimlediği güçlü duygusal tepkileri terapinin güvenli
çabalarıyla gerçekleşti. ortamında tekrar yaşamasıdır. İçgörü, kişinin bilinçdışı
çatışmalarının kökenini anlamasıdır. İşleme ise danışanın
ABD’de hastanelerde yürütülen akıl hastalıkları
farklı bilinçdışı çatışmaları ile inkar etmeden yüzleşmesi
tedavilerinin ekonomik olarak karşılanamaması ve
ve onlara olgun tepkiler vermesidir.
hastaların toplumdan izole bir şekilde tedavi edilmesi
fikrine karşı çıkılmasıyla birlikte, 1963’ten itibaren Psikanaliz, sürecin çok uzun sürmesi dolayısıyla
toplum içine geri gönderme politikası başlatıldı. Bu ekonomik olmaması, akut problemler yaşayanların acil
uygulamayla birlikte ağır psikotik bozuklukları olan yardım ihtiyacına cevap verememesi ve daha çok eğitimli
kişiler, toplum içinde veya ev benzeri geçici bakım kişilere yönelik olması nedeniyle çok yaygın kullanılan bir
merkezlerinde tedavi edilmeye devam etti. Fakat bu yöntem değildir. Ancak, yeni psikanalistler, psikanalizi
uygulamanın hastaların topluma uyum sorunları nedeniyle aynı temel üzerinde daha çok şimdiye odaklanan bir
başarılı olduğunu söylemek mümkün değildir. şekilde daha kısa süreçlerle uygulamaya devam
etmektedirler.
Psikoterapiler
İnsancıl Terapiler: İnsancıl terapiler, zihinsel
Zihinsel bozuklukların tedavisi, ortaya çıkış nedenlerine bozuklukların normal gelişim ve büyümeyi engelleyen
ilişkin görüşlere göre ikiye ayrılır: Psikoterapiler ve çevresel faktörler dolayısıyla ortaya çıktığı görüşüne
biyolojik temelli terapiler. dayanır. Danışanların kişisel gelişimlerinin önünü
Psikoterapi, danışanların bir psikoterapistle, sorun yaratan açmalarına yardımcı olarak onların özerkliğini artırmayı
duyguları, tutum ya da düşünceleri değiştirmek, ortadan amaçlar. İnsancıl terapilerin diğer terapilerden farkı,
kaldırmak ya da azaltmak için kurduğu bir ilişkidir. terapistin terapi sırasında aktif olmaması ya da yorumda
Başlıca dört çeşit psikoterapi kuramı vardır: bulunmamasıdır. Terapist burada sadece danışanın kendisi
hakkında içgörü geliştirmesi ve problemini çözmesi için
kolaylaştırıcı rolü oynar. Danışanın merkez alındığı, hiçbir d) Edimsel Koşullamaya Dayalı Terapiler: Bireyin
durumda yargılanmadığı ve koşulsuz saygı gördüğü bu istenmeyen davranışı bırakıp istenen davranışı
terapiler, kişinin toplumda da bu şekilde koşulsuz bir saygı öğrenmesini esas alan terapilerdir. Bu tür
göremeyeceği için gerçeklikten uzak bulunarak eleştirilir. terapilerde kullanılan tekniklerden birisi simgesel
ödül biriktirmedir. Bu teknikte danışan,
İnsancıl terapilerden en etkilisi Carl Rogers tarafından
kendisinden beklenen davranışlar için simgesel
1940’lı yıllarda geliştirilen danışan merkezli terapidir. Bu
ödüller kazanır ve bunları istediği bir şeyle
ekolde Terapi basit gibi görünür, ama uygulamada pek çok
değiştirebilir. İstenen davranışların pekiştirilmesi
incelikleri barındırır. Terapinin en başından itibaren
için bu davranışların kendiliğinden ortaya
terapistin danışanı değil, danışanların kendisini
çıkması gerekir. Bu davranışlar görülmediğinde
değiştireceği kabul edilir. Bu ortamı yaratmak için
şekillendirme yöntemi kullanılabilir. Bu teknikle
terapistin danışana koşulsuz saygı göstermesi, danışanla
danışan, hedef davranışa aşamalı olarak
empati kurması ve içten olması gerekir. Bu yaklaşımın
yakınlaştırılır.
eleştirildiği noktalar ise her danışana aynı şekilde
yaklaşılması ve koşulsuz kabulün danışanı yaşamın Bilişsel Terapiler: Bir çok zihinsel bozukluğun yanlış ya
gerçekliğine hazırlamadığı ve temelinde güçlü bir kuram da çarpıtılmış düşünce süreçlerinden kaynaklandığını iddia
olmaması nedeniyle eleştirilir. eden ve danışanın davranışlarını değiştirmenin yaşantısı
ile ilgili düşüncelerin değiştirilmesiyle gerçekleşeceğini
Davranışçı Terapiler: Danışanın davranışlarını
önem veren bir terapi türüdür. Bu amaca ulaşmak için iki
değiştirmeyi özel olarak hedeflemeyen ve diğer terapilerin
tür teknik kullanılabilir. Ellis tarafından geliştirilen
aksine, davranışçı terapiler, kişinin problemlerinin altında
mantıksal-duygusal terapide, danışanların mantıksız
yatan kişilik süreçleriyle değil, problem haline gelmiş
fikirleri bırakması için mantık, otorite ve ikna kullanılır.
davranışların kendisine odaklanır ve onları değiştirmeyi
İkinci bir teknik olan ve Beck tarafından geliştirilen
amaçlar. Davranışçı terapiler istenmeyen davranışların
bilişsel-davranışsal psikoterapilerde de mantıksız ya da
öğrenme ilkeleri kullanılarak ortadan kaldırılmaya
çarpıtılmış fikirlere karşı çıkmak için danışanların kanıtlar
çalışıldığı terapi türleridir. Bu yaklaşıma göre uyum bozan
keşfetmesi esas alınır. Mantıksal duygusal terapilerin
davranışlar öğrenilmiştir ve onlar ortadan kaldırılıp yerine
aksine, bu yöntemde danışana mantıksız düşüncelerin
uyum sağlayıcı davranışlar koyulmalıdır. Çünkü uyum
temelsiz olduğu kanıtlanmaya çalışılmaz.
bozan davranışlar ortadan kaldırıldığında problem de
ortadan kalkmış olur. Bu terapilerde kullanılan yöntemler; Grup Terapileri: Bu tür terapiler, bireysel terapilerden
sistematik duyarsızlaştırma, itici uyarıcılarla farklılık gösterir ve danışanlar düzenli olarak bir araya
koşullama, girişkenlik eğitimi ve edimsel koşullamadır. gelerek etkileşimde bulunarak kendileri hakkında içgörü
geliştirirler. Psikodinamik grup terapileri içinde en yaygın
a) Sistematik Duyarsızlaştırma: Bu teknikte korku
olanı psikodramadır. Bu teknikte bireyler, problemlerini
ve kaygıya neden olan uyarana karşı yeni bir
grup önünde eyleme dökerler. Temel sosyal becerileri
tutum oluşturmak için danışana önce bilinçli
öğretme konusunda oldukça faydalı bir tekniktir. Kendi
olarak nasıl gevşeyeceği öğretilir. Daha sonra
terapötik tekniklerini uygulayan ve insancıl yönelimli
danışandan uyaranın korku/kaygı düzeyini
psikologların uyguladığı teknik ise etkileşim gruplarıdır.
derecelendirmesi istenir. Danışandan en düşük
T-Grubu olarak da bilinen bu yöntemde bireyler diğer
seviyeden başlayarak her adımda zihninde
grup üyelerinden nasıl hissettiklerini tam olarak
canlandırdığı uyarana karşı gevşemesi istenir ve
aktarmalarını isterler. Kişinin kendi davranışını
Danışan, en üst aşamada da gevşemeyi başarırsa
anlamasında ve kişisel gelişimini tamamlamasında
terapi hedefine ulaşmış olur.
oldukça faydalıdır. Özel bir tür olan aile terapilerinde de
aile bireylerinden birinin sorunları için tüm ailenin kısmen
b) İtici Uyarıcılarla Koşullama: Sistematik olarak
sorumlu olduğu ve aile bireylerinin tümünün
cezayla eşleştirerek istenmeyen davranışı
davranışındaki değişikliklerin sorunlu olan birey kadar
ortadan kaldırmayı hedefleyen bir davranışçı
diğerleri için de yarar sağlayacağı görüşüne dayanır.
terapidir. Zira ceza ortadan kaldırıldığında
istenmeyen davranışın tekrarlanma olasılığı Psikoterapilerin Değerlendirilmesi
yüzünden uzun süreli davranış değişiklikleri
hedeflendiğinde tercih edilmez. Ele alınan psikoterapi türleri, zihinsel bozukluğun ya da
psikolojik problemin doğasına ilişkin anlayışlarına ve
c) Girişkenlik Eğitimi: İnsanlara temel sosyal terapide ulaşılmak istenen hedeflere göre farklılık
becerileri, kaygı duydukları sosyal etkileşimlerle gösterirler. Psikanalitik terapiler, insanın gelişiminde
başa çıkmayı ve kendi haklarını nasıl ruhsal problemlerin ortaya çıkışında biyolojik faktörlere
savunacaklarını öğreten davranışçı grup terapisi yer verirken, insancıl ve davranışçı terapilerde biyolojik
biçimidir. faktörler önemli bir role sahip değildir. Yani psikanalitik
bakış için belirleyici olan biyolojiyken, davranışçı bakış
için çevredir. İnsancıl psikologlar ise insanın herhangi bir
faktör tarafından belirlendiğine inanmaz, insanların daima
seçme özgürlüğüne sahip olduğunu düşünürler.
Hangi terapi türünün daha etkili olduğunu saptamak
mümkün değildir. Bir terapinin etkili olup olmadığı
görecelidir, fakat genellikle ne kadar etkili olduğu
danışanın terapideki değişimleri günlük hayatına
taşıyabilmesiyle ölçülebilir. Bu durumda hangi terapinin
daha etkili olduğunu düşünmekten ziyade, hangi probleme
hangisinin daha uygun olduğunu saptamak daha doğru
olur.
Tüm farklılıklara rağmen bahsi geçen psikoterapi türleri
bazı ortak paydalarda buluşabilir. Bunlar; tümünün
danışana sağladığı özel ortam, problemin kaynağı,
gelişimi ve çözümüne ilişkin açıklamalar ve danışanın
sorunlara karşı sessiz tutumdan uzaklaşıp kontrolü ele
alması şeklinde üç maddede özetlenebilir. Son olarak da
her terapide danışanla terapist arasında terapötik ittifak
adı verilen duygusal bir bağa ve ortaklığa dayalı bir ilişki
kurulur.
Biyolojik Temelli Terapiler
Zihinsel bozuklukların beyindeki yapısal anormallikler ya
da nörokimyasal dengesizliklerden kaynaklandığı
görüşüne dayanan bu tür terapilerde, beyin fonksiyonlarını
ilaçlarla ve nadir olarak elektrik şoku ve psikocerrahi ile
değiştirmeye çalışılır.
Elektrokonvülsif Tedavi ve Psikocerrahi: Beyne kısa
elektrik akımının verildiği bir tedavi biçimidir. EKT, diğer
tedavi yöntemlerinin başarısız olduğu durumlarda ya da
ilaç tedavisinin hızlı etki göstermediği ağır depresyon
durumlarında son çare olarak kullanılan ve çok yaygın
olmayan bir yöntemdir. Yine aynı dönemde geliştirilen
psikocerrahi yönteminde de beynin anormal parçaları
alınarak işlevsiz hale getirilir ve bu yöntem de ağır
duygusal ve diğer problemlerin tedavisinde başvurulan en
son yöntem olarak bilinir.
İlaç Tedavileri: Bu tedaviler biyolojik temelli tedaviler
içinde en başarılı olanlardır. Zihinsel bozuklukları tedavi
etmede kullanılan psikotrop ilaçlar, EKT ve
psikocerrahinin etkili ve güvenilir bir alternatifi oldular.
Bu grup ilaçlar; antipsikotikler, antidepresanlar ve anti
anksiyete ilaçları olmak üzere üç grupta toplanırlar.

a) Antipsikotik İlaçlar: Psikotik semptomları,


özellikle de şizofreninin pozitif semptomlarını
azaltan ilaçlardır. Bugün tipik antipsikotik ilaçlar
varsanı, hezeyan gibi şizofreniye ait semptomları
etkili bir biçimde hafifletmektedir.

b) Antidepresan ve Antimanik İlaçlar: Depresyonun


semptomlarını gerileten ilaçlardır.

c) Anksiyete İlaçları: Kaygı bozukluklarını tedavi


etmede kullanılan ilaçlardır.
Psikoterapi

GİRİŞ
6. ünitede zihinsel bozuklukların tanımlanmasına, ortaya çıkış nedenlerine, sınıf-
landırılmasına ve betimlenmesine odaklanılmıştı. Hatırlayacağınız üzere, çeşitli
psikolojik yaklaşımlar, zihinsel bozuklukların nedenleri konusunda farklılaşırlar.
Bunun bir sonucu olarak, bu ünitede çeşitli psikolojik yaklaşımların zihinsel bo-
zuklukların ortaya çıkış nedenlerine bağlı olarak farklı terapiler önerdikleri gö-
rülecektir. Ünitede ilk önce, ilk zihinsel bozuklukların tedavisinde tarihsel olarak
yaşanan değişimlere yer verilmiş ve daha sonra çeşitli terapi türleri incelenmiş ve
bunların etkililikleri tartışılmıştır.

ZİHİNSEL BOZUKLUKLARIN TEDAVİSİNİN TARİHÇESİ


Tarihte akıl hastalıklarını doğaüstü güçlerle ilişkilendirmeyen ilk yaklaşımın
ünlü Yunanlı hekim Hipokrat’ın yaklaşımı olduğu söylenebilir. Bundan önce Eski
Çin’de, Mısır’da ve Musevilerde akıl hastalarının kötü ruhların etkisine girdiğine
inanılmaktaydı. Bu yüzden de bu kişiler çok zalimce uygulamalarla kötü ruhlar-
dan kurtarılmaya çalışılıyordu. Diğer bazı kültürlerde de bu insanların tanrı ta-
rafından seçilmiş özel kişiler olduğuna inanılıyordu ve bu yüzden saygı görüyor-
lardı. Yunanlı hekim Hipokrat akıl hastalıklarının doğaüstü güçlerle bir ilişkisi
olmadığını, bu hastalıkların, vücuttaki sıvıların dengesizliğinden kaynaklandığını
düşünüyordu. Bu çağda henüz akıl hastanesi kurulmamıştı ama bu kişiler tapı-
naklarda perhiz, egzersiz, yatıştırıcı banyolar vb. yollarla bakım görüyorlardı (At-
kinson, Atkinson ve Hilgard, 1995: 659).
Ortaçağ Avrupasında akıl hastalıkları tekrar doğaüstü güçlerle ilişkilendiril-
di. Şeytanla işbirliği yaptığı kabul edilen bu insanlar toplumdaki kötülüklerden
sorumlu tutulmaktaydı. On beş, on altı ve on yedinci yüzyıllarda akıl hastaları
bu inanıştan dolayı vahşice cezalandırıldı. Bunun en tipik örneği o çağdaki cadı
avlarıdır. Ortaçağın sonunda, tedavi etmek amacıyla değil ama akıl hastalarını
toplumun sağlıklı kesimlerinden ayırmak, tecrit etmek üzere ilk akıl hastaneleri
kuruldu. Hastaneden çok hapishane işlevi gören bu kurumlarda hastalar hayvani
koşullarda tutulmuş ve aç bırakılmak, zincire vurulmak gibi vahşi uygulamalara
maruz kalmışlardır. İlk olarak 1792’de Philippe Pinel Paris’te bir akıl hastanesinin
başına geçince, gerçekleştirdiği bir deneyle iyi koşullarda yaşayan ve bakım gören
bu kişilerin iyileşerek hastaneden çıkabileceklerini gösterdi (Atkinson, Atkinson
ve Hilgard, 1995: 660).
144 Birey ve Davranış

Yirminci yüzyılda tıptaki ve psikolojideki gelişmeler akıl hastalıklarına yönelik


bakış açısını değiştirdi. Tıpta genel parezi olarak bilinen akıl hastalığının frengi
mikrobundan kaynaklandığı anlaşılınca akıl hastalıklarının biyolojik nedenleri
olabileceği görüşü güçlendi. Genel parezi zihinsel ve fiziksel işlevlerde tedrici dü-
şüş, kişilikte belirgin değişimler, sanrı ve varsanılar gibi semptomlar gösteren bir
hastalıktı. Penisilinin bulunmasıyla frengi tedavi edilmeye başlandı ve genel pa-
rezi de büyük ölçüde ortadan kalktı (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995: 660).
1900’lerin başında tıpta bu gelişmeler olurken, Viyana’da Sigmund Freud
akıl hastalıklarının kökeninde psikolojik faktörler olduğuna inanıyor ve kendi
kliniğinde bu psikolojik faktörleri ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Aynı sıralarda
Rusya’da Pavlov, köpeklerle yaptığı deneylerde, hayvanların kapasitesinin üzerin-
de seçim yapmaya zorlandıklarında duygusal problemler yaşadıklarını bulmuştu
(Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995: 660).
Tüm bu gelişmelere rağmen yirminci yüzyılın başında akıl hastalığı halâ an-
laşılamamıştı ve akıl hastanelerine ve burada yatan hastalara korku ile yaklaşıl-
maktaydı. ABD’de ruh sağlığı hareketi olarak bilinen ve toplumun bu konudaki
görüşlerini değiştiren ilk atılım Clifford Beers adında, akıl hastanesinde tedavi
görmüş birinin çabalarıyla gerçekleşti. Bu sayede ABD’de Ulusal Ruh Sağlığı Ko-
mitesi oluşturuldu (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995: 661).
1950’lere kadar akıl hastaları önceleri sadece devlete bağlı akıl hastanelerinde
tedavi gördüler. Ancak imkanların yetersizliği nedeniyle buralar bir tedavi mer-
kezinden çok birer gözetim yeri haline geldi. Daha sonraları özel hastaneler açıldı.
Buradaki şartlar oldukça iyiydi, ama tahmin edilebileceği gibi buralardan maddi
durumu iyi olan sınırlı sayıda hasta yararlanabildi (Baron, 1996). 1950’lerde ilaç
tedavilerinde gelişmelerle birlikte akıl hastalıklarının tedavisine yönelik uygula-
malar değişti. Artık hastaların uzun süreler hastanede yatırılması gerekmiyordu.
Zaten hastanelerde yapılan tedaviler oldukça masraflıydı. Ve en önemlisi akıl
hastalarının toplumdan izole bir biçimde hastanede tutulmalarına gittikçe daha
fazla itiraz gelmeye başladı. ABD’de 1963’den itibaren hastaların hastaneden çı-
Toplum İçine Geri karılmaları anlamına gelen toplum içine geri gönderme politikası başlatıldı. Bu
Gönderme: Ağır psikotik politika kapsamında hem ABD’de hem de diğer ülkelerde toplumsal ruh sağlı-
bozuklukları olan kişilerin,
büyük devlet hastanesi yerine, ğı merkezleri açıldı. Bu merkezlerle ruhsal sağlık hizmetleri hastaların yaşadığı
toplum içinde veya ev benzeri yerlere götürülmüş oluyordu. Bu merkezlerin verdikleri hizmetler şunlardır: İlki,
geçici bakım merkezlerinde
tedavi edilme politikalarına hastaneden çıkarılan ama ilaç tedavisine evlerinde devam eden hastaların bura-
verilen addır. ya belirli sıklıklarla gelip takip ve değerlendirmelerini yapmak. İkincisi hastane-
den çıkan hastaların daha fazla yatarak tedavi gereksinimlerini evlerine yakın bir
merkezde karşılamak. Üçüncüsü gece yarısı ya da hafta sonları ortaya çıkabilecek
acil durumlarda toplumsal ruh sağlığı merkezlerindeki eğitimli profesyonellerden
destek almak. Dördüncüsü, toplumun çeşitli kesimlerine psikolojik problemler
konusunda eğitim ve danışmanlık hizmeti vermek (Baron, 1996).
1960’lardan itibaren başlatılan toplum için geri gönderme politikalarının ba-
şarılı olduğunu söylemek zordur. Bu politikayı uygulayan ülkelerde pek çok so-
run yaşandığı belirtilmektedir. Toplum sağlığı merkezlerinin gelirlerinin sınırlı
olması, hastaların hastaneden çıkarılırken topluma uyum sağlamak için yeteri
kadar hazırlanamaması, toplumda akıl hastalarının damgalanmış olması gibi
pek çok nedenden dolayı hastaneden çıkan hastalar yeterince takip edilemedi ve
bu durumdaki pek çok insan yaşayacak ev bulamadı. Özellikle ABD’nin büyük
kentlerinde pek çok akıl hastası sokaklarda yaşamaktadır (Morris, 2002).
7. Ünite - Psikoterapi 145

Çevrenizde zihinsel bozukluğu olan ve bu yüzden tedavi gören ya da görmüş olan


tanıdıklarınızı düşünerek, günümüzde bu kişilere toplumumuzun nasıl yaklaştığını 1
ve bu yaklaşımın bu “hastalık”ların seyrini nasıl etkilediğini tartışınız.

PSİKOTERAPİLER
Zihinsel bozuklukların tedavisi, zihinsel bozuklukların nasıl ortaya çıktığına
ilişkin görüşlere bağlı olarak iki temel grupta toplanmaktadır: Psikoterapiler ve
biyolojik temelli terapiler. Daha sonra görüleceği gibi biyolojik temelli terapi-
ler, zihinsel bozuklukların ortaya çıkışını biyolojin ile açıklayan görüşe dayan-
maktadırlar ve zihinsel bozukluğu olanlara hekimler tarafından uygulanan ilaç
ve diğer tıbbi yöntemleri içermektedirler. Psikoterapi ise zihinsel bozuklukları Psikoterapi: Danışanların
biyolojik olmayan nedenlere atfeden yaklaşımlara dayalı olarak geliştirilen te- bir psikoterapistle sorun
yaratan duyguları, tutum ya
rapilerdir. Psikoterapi terapist ile danışan arasında kurulan ilişki çerçevesinde da düşünceleri değiştirmek,
psikolojik problemlerin çözülmeye çalışıldığı süreçtir. Bu süreçte kullanılan ortadan kaldırmak ya da
azaltmak için konuştuğu bir
teknikler, terapi yönteminin dayandığı kuramsal yaklaşıma göre farklılıklar gös- ilişkidir.
termektedir. Başlıca dört terapi yöntemi mevcuttur: Psikanaliz, insancıl terapi-
ler, davranışçı terapiler ve bilişsel terapiler.

Psikoterapist kimdir ve psikoterapist olabilmek için nasıl bir eğitim almak gereklidir?
2
Psikanaliz
Psikoterapi dendiğinde genellikle insanların aklına bir terapi odasında divana
uzanmış bir hasta ve onu dinleyen bir psikoterapist gelir. Tüm psikoterapilere mâl
edilen bu zihinsel temsil aslında psikodinamik psikoterapilerin öncülü olan psi-
kanalize aittir. Psikanalizin de içinde yer aldığı psikodinamik yaklaşımlar zihinsel
bozuklukları, sıklıkla kaynağını çocukluk döneminden alan bilinçdışı çatışmala-
rın bir sonucu olarak görürler. Psikodinamik yaklaşımlara göre bilinçdışı çatış-
maların üç temel bileşeni vardır: Kabul edilmeyen güdüler ve duygular, bu güdü
ve duyguların bilinç alanına girmesinden duyulan kaygı ve kaygıya ya da kabul
edilemez güdü ve duygulara karşı geliştirilen savunmalar. Psikodinamik terapi-
lerde amaç, danışanın duygusal çatışmalarını bilinç alanına getirmektir. Bunun
için de psikoterapistler, kişinin çatışma yaratan güdü ve duygularına odaklanarak,
bu duygu ve güdülerin neden çatışma ve kaygı ürettiğini ve hastanın bunlardan
kaçınmak için kullandığı savunmaları anlamaya çalışırlar (Uba ve Huang, 1999).
Sigmund Freud tarafından geliştirilen psikanaliz yöntemi psikadinamik te- Psikanaliz: Sigmund Freud
rapilerin kaynağını teşkil eder. Freud’un artık klasik olan psikanalizinde, hasta tarafından geliştirilmiş orijinal
psikodinamik psikoterapidir.
bir divana uzanır, terapistler, hastanın kendisini görmeyeceği bir yere oturarak, Danışanın bilinçdışındaki
hastanın sadece kendisine odaklanmasını sağlamaya çalışırdı. Böyle bir düzen- düşünce ve duygularını bilince
getirmek için serbest çağrışım,
lemenin, hastanın normalde kaçındığı ya da bastırdığı duyguları kabul etmeye rüya analizi ve aktarım
teşvik ettiği varsayılmaktaydı. Ama artık, psikanalizde böyle bir mekan ve ilişki yorumunu kullanır.
düzenlemesi kullanılmamaktadır (Uba ve Huang, 1999).
Freud’un kuramına göre psikoterapistler, bireylere, içlerinde gizlenmiş çatışmala-
ra dair içgörü sağlamalarına yardımcı olarak, ruhsal bozuklukları tedavi edebilirler.
Bu yaklaşım, danışanın böyle bir içgörü kazanmasının, korktuğu ve kabul edemediği
güdü ve duygularıyla yüzleşmeyi sağladığını varsayar. Ve bir kere yüzleşme sağlan-
dığında, varsayımsal olarak, kişinin, kabul edilemez güdü ve duygularını bastırmak
için artık daha fazla psişik enerji harcamasına gerek kalmayacak, bu çatışma ve bun-
ların bastırılmasından kaynaklanan hastalık da ortadan kalkacaktır (Baron, 1996).
146 Birey ve Davranış

Bilinçdışı çatışmaları ortaya çıkarmak için psikanalizde kullanılan tekniklerden


Serbest Çağrışım: Ne kadar biri serbest çağrışımdır. Serbest çağrışım, danışanın, düşüncelerini ve hislerini ser-
utanç verici, ne kadar aptalca
ya da saldırganca olursa bestçe ifade etmeye ve aklına ne gelirse, üzerinde düşünmeden ve sansür uygula-
olsun, danışanın aklına gelen madan dile getirmeye teşvik edildiği bir tekniktir. Serbest çağrışım tekniğinde, da-
fantezileri, arzuları ya da
hisleri söylediği psikanalitik nışandan ne kadar önemsiz, ne kadar aptalca ya da ne kadar utanç verici görünürse
tekniktir. görünsün aklına tüm gelenleri ifade etmesi beklenir. Ancak, bunu yapmak, danışan
için hiç de kolay değildir. Zira yaşamımız boyunca hep anlamlı bir şekilde konuş-
mayı öğreniriz. Anlamlı konuşmadan anladığımız ise ancak aklımıza gelenlerden
konuyla ilgisiz olanları göz ardı edip, ilgili olanları da derli toplu bir biçimde ifade
etmektir. Bunun için de günlük yaşamda konuşurken dikkatli olmak ve sansür uy-
gulamak hepimiz için olağan hale gelmiştir. Ne kadar zor görünürse görünürsün,
danışan terapide süreç içinde aynı pratiği tekrarlayarak ve terapistin de yardımını
alarak serbest çağrışım yapabilir. Serbest çağrışım yapmayı başardığı zamanlarda
bile, danışanın, bir konu üzerinde konuşurken duraksaması, hızlıca başka bir konu-
ya geçmesi ya da bir olayı tam olarak hatırlayamaması, terapist açısından ele alın-
ması gereken önemli durumlardır. Psikanalizde bu durumlar danışanın direncini
gösterir. Diğer bir deyişle, direnç, kişi için hassas alanlarda, kişinin bilinç dışı de-
netim uyguladığı anlamına gelir ve terapist açısından önemli olan nokta bu direnci
kırmaktır (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995: 664).
Psikanalizde bilinçdışı güdü ve duyguları gün ışığına çıkarmak için kullanılan
Rüya Analizi: Bilinçdışındaki diğer bir teknik rüya analizidir. X. üniteden hatırlayacağınız gibi, Freudçu bakış
düşünce ve arzularını ortaya
çıkarmak için danışanın açısından, kişinin bilinçdışı düşünce ve arzuları, rüyaların görünür içeriklerinde
rüyalarını ve rüyaların değil, gizil içeriklerinde saklıdır. Dolayısıyla, rüya analizi, bu gizil ve sembolize
sembolik anlamlarını inceleme
tekniğidir. edilmiş rüya içeriklerinin yorumlandığı bir yöntemdir (Uba ve Huang, 1999).
Psikanalitik terapilerde danışan ve terapist ilişkisinin kendisi, tedavi açısından
büyük önem taşır. Terapötik süreç ilerledikçe, danışan, yaşamındaki önemli bir ki-
şiye (anne, baba ya da sevgili) hissettiği yoğun duygusal tepkileri (aşk ya da nefret)
terapiste yöneltmeye başlar. Bu sürece, yani, danışanın, terapisti heyecan ve duygu
Aktarım: Psikanaliz sürecinde tepkilerinin nesnesi yapma eğilimine aktarım denir. Freud, aktarım ilişkisinin, da-
danışanın kendisi için önemli nışana yardım etmek için önemli bir araç olduğuna inanmaktadır. Aktarım ilişkisi,
biri hakkındaki hislerini
ve düşüncelerini terapiste bilinçdışı düşünce ve arzuların açığa çıktıkları bir yoldur. Danışan, aktarımla ortaya
yönelttiği zaman ortaya çıkan çıkan bu bilinçdışı duygularını bilince getirmekte direnç gösterebilir. Bu direnç kı-
bir ilişkidir.
rıldıkça ve danışan kendisi hakkında içgörü geliştirdikçe aktarım zayıflar ve sonun-
da biter (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995: 665; Baron, 1996).
Psikanalizde terapistin uyguladığı başka bir yöntem de yorumdur. Yorum, da-
nışanın düşünce, duygu ve eylemlerinin, terapist tarafından, bilinçdışı anlamının
gösterilmesidir. Terapist, danışanın direnç noktalarına dikkatini çekerek, onun
çağrışımlarının nerede ve neden kesildiğini, bir şeyi neden unuttuğunu ya da ge-
çiştirdiğini yorumlayarak, kişinin kendisini daha iyi anlamasına yardımcı olur.
Diğer yandan, terapist, danışanın aklından geçenleri söylerken, belirli noktalarda
yorum yaparak, onun çağrışımlarını zenginleştirmesine de yardımcı olur. Burada
önemli olan nokta, terapistin yorum yaparken önemli noktanın ne olduğunu ken-
disinin söylememesi, bunu danışanın kendisinin görmesini sağlamasıdır (Atkin-
son, Atkinson ve Hilgard, 1995: 664; Uba ve Huang, 1999: 627).
Psikanalizde danışanda üç tür yaşantı gözlendiğinde iyileşme olduğu sonucuna
Katarsis: Danışanın varılabilir: Bunlar abreaksiyon, içgörü ve işlemedir. Abreaksiyon, kişinin daha ön-
psikoterapi sürecinde ilk defa ceden yaşamış olduğu güçlü duygusal tepkileri, terapinin güvenli ortamında tekrar
farkına vardığı düşünce ya da
anıları sonucunda yaşadığı yaşamasıdır. Katarsis adı da verilen bu süreç bilinç dışı çatışmaları çözmez, sadece
duygu boşalımı deneyimidir. bunların artık bastırılmadığını gösterir ve bilinçdışı çatışmaları araştırmak için el-
7. Ünite - Psikoterapi 147

verişli zemin yaratır. İçgörü, kişinin bilinçdışı çatışmaların kökenini anlaması ha-
linde yaşanan bir deneyimdir. Bu, bastırılan bir anının hatırlanması ile bir anda
yaşanan dramatik bir deneyim değil, yavaş yavaş kişinin kendini anladığı bir sü-
reçtir. Abreaksiyon ve içgörü, birlikte görülmesi beklenen deneyimlerdir. Danışan,
hissettiğini anlamalı, anladığını hissetmelidir. İşleme, terapi süreci boyunca fark-
lı farklı bağlamlarda ortaya çıkan bilinçdışı çatışmayı, danışanın inkar etmeden
yüzleşmesi ve bu durumlara olgun ve etkili yollardan tepki vermeyi öğrenmesidir
(Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995: 665-666).
Geleneksel psikanaliz, uygulaması zor olan bir terapi yöntemidir. Terapi seans-
ları fazladır. Terapist ve danışan haftada birkaç kez görüşürler ve bu görüşmeler
en az bir yıl sürdüğü gibi, birkaç yıl da sürebilir. Bu kadar yoğun ve uzun bir süreç
gerektirdiği için, bu yöntem pahalıdır. Diğer bir zorluk da bu yöntemin akut ruh-
sal sıkıntıları olanlar için çok uygun olmamasıdır. Çünkü bu kişilerin acil yardıma
ihtiyaçları vardır ve psikanaliz bu acil ihtiyaca cevap veremez (Smith ve ark., 2003).
Ayrıca, psikanaliz, sözel becerileri gelişmiş eğitimli insanlar için daha uygun gö-
rünen bir yöntemdir. Bu da yöntemin kullanımında bir sınırlılık yaratır. Bunlar ve
benzeri problemler yüzünden, klasik psikanaliz bugün görece nadir uygulanan bir
psikoterapi yöntemidir. Günümüzde Yeni Freudçular tarafından klasik psikanalizin
değiştirilmiş formu yaygın olarak uygulanmaktadır. Bu değiştirilmiş yöntem, klasik
yöntem gibi yıllar gerektirmez, aylar yeterlidir. Günümüzde kullanılan yöntemde
danışanın çocukluğuna değil, şimdiki zamanda yer alan kişisel ilişkilerine odakla-
nılır. Serbest çağrışım tekniği yerine danışanla önemli konuların yüz yüze tartışıl-
dığı bir teknik kullanılır. Bu yeni formunda, psikoterapist kritik noktaları danışanın
görmesini beklemez, uygun zamanda kendisi söyler ve daha dolaysız yönlendirme
yapar. Tüm bu değişikliklere karşın aynı kalan tek nokta psikoterapinin amacıdır.
Amaç halâ danışanların gizlenmiş güdü ve çatışmalarına dair içgörü kazanmalarına
yardım etmektir (Baron, 1996; Smith ve ark., 2003).

İnsancıl Terapiler
İnsancıl yaklaşımın insan doğasına ait varsayımları Freudçu yaklaşımın tersine
iyimserdir. Bu yaklaşıma göre insan yapıcı, olumlu ve rasyonel bir varlıktır ve tüm
insanlar gelişme ve kendini gerçekleştirme eğilimine sahiptir. İnsancıl yaklaşım,
zihinsel bozuklukların çevresel etmenlerin insanın kişisel gelişim ve kendini ger-
çekleştirme eğilimini engellemesinden kaynaklandığını ileri sürer. Buna göre, in-
sanlar kişisel gelişimleri engellendiğinde duygusal sıkıntı yaşarlar ve uyum bozucu
davranışlar sergilerler. İşte insancıl terapilerin amacı da, danışanlarının kişisel İnsancıl Terapiler: Zihinsel
bozuklukların normal gelişim
gelişimlerinin önünü açmalarına yardımcı olmaktır. Diğer bir deyişle, danışanın, ve büyümeyi engelleyen
olmak istediği kişi olmasına yardım etmektir. Bu da kişinin olgunluğunu ve özerk- çevresel faktörler dolayısıyla
liğini arttırmakla gerçekleştirilmeye çalışılır (Baron, 1996; Uba ve Huang, 1999). ortaya çıktığı görüşüne
dayanan bir terapi biçimidir.
Psikodinamik terapilerin tersine insancıl terapilerde kişinin yaşantıları ve du-
yuguları terapist tarafından yorumlanmaz. Gerçekte, insancıl terapistler terapi
sırasında aktif değillerdir, danışana ne yapması gerektiğini, neyin onlar için iyi
olduğunu söylemezler. Çünkü neyin kendisi için iyi olduğuna, problemi nasıl çö-
zeceğine danışanın sadece kendisi verir. Terapist burada sadece danışanın kendisi
hakkında içgörü geliştirmesi ve problemini çözmesi için kolaylaştırıcı rolü oynar.
İnsancıl terapistler tüm bunlardan dolayı yardım arayan kişiyi “hasta” olarak de-
ğil, “danışan” olarak adlandırırlar.
En etkili insancıl terapi yaklaşımı 1940’larda Carl Rogers tarafından geliştiri-
len danışan merkezli terapidir. Bu terapi her bireyin kendisi için en iyi uzmanın
148 Birey ve Davranış

yine kendisi olduğu ve kendi problemlerini kendilerinin çözme yetenekleri olduğu


varsayımına dayanır. Terapi basit gibi görünür, ama uygulamada pek çok incelik-
leri barındırır. Terapinin en başından itibaren terapistin danışanı değil, danışanın
kendisini değiştireceği kabul edilir (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995). Terapis-
tin yapabileceği tek şey, danışanın uyum bozucu davranışlarından kurtulup uyum
sağlayıcı davranışlar geliştirmesine olanak veren bir ortamı sağlamaya çalışmaktır
(Geçtan, 1984: 231). Bu ortamı yaratmak için terapistin danışana koşulsuz saygı
göstermesi, danışanla empati kurması ve içten olması gerekir. Daha önce de belir-
tildiği gibi, Rogers’a göre kişinin doğal gelişim ve kendini gerçekleştirme eğilimi
çevre tarafından engellenir. Çocuklukta kendini gerçekleştirmeye çalışma çabaları,
sürekli büyüklerin beklentileriyle çatışır. Kişi çocukluğunda, başkaları tarafından
kabul edilen ve sevilen biri olmak için kendini ifade eden eylemlerden uzaklaşıp,
başkalarının beklentilerini karşılamaya yönelir. Bu, çocuğa, kendisine verilen de-
ğerin koşullu olduğunu öğretir ve hissettirir. Örneğin, kardeşine yönelik düşman-
lığını sürdürecek olursa ebeveynleri tarafından sevilmeyeceğine inanan bir çocuk,
onların sevgisini kaybetmemek için benliğinin büyük kısmını kaplayan duygu ve
deneyimlerini reddeder. Bu tür yaşantılar, kişinin gelişimini ve kendini gerçekleş-
tirmesini engeller. Kişi, sevilmek ve kabul edilmek için sürekli olarak başkalarının
beklentilerine cevap vermeye çalışır (Baron, 1996). İşte insancıl terapi ortamında,
kişi, söylediklerinden bağımsız olarak terapist tarafından kabul edildiğini ve ken-
di deneyimlerine saygı gösterildiğini hissetmelidir. Terapist danışanı hiçbir zaman
yargılamaz. Onaylama ya da onaylamama tepkileri vermez ve yorum yapmaz. Te-
rapistin danışana koşulsuz saygı göstermesi ancak içtenlikli olursa amacına ulaşır.
Yani, buradaki kritik nokta, danışana kabul edici tutum göstermek değil, gerçekten
kişiyi olduğu gibi kabul etmektir. Danışanına koşulsuz saygı duyan terapist, rol
yapmaz ve kendisini olmadığı gibi göstermez. Bu içtenlik, ancak terapistin empa-
tik anlayış geliştirmesiyle mümkün olur. Empatik anlayış, danışanın iç dünyasına
girerek, onun yaşadığı duyguları kendi içinde yaşamaya çalışmasıdır. Bu yaklaşıma
göre, reddedilme korkusu yaşamayan aksine varlığının koşulsuz biçimde içtenlikle
kabul edildiği ve saygı gördüğü bir ortamda danışan, kendi duygularını anlayacak
ve hatta daha önceden kişiliğinin kabul edemediği yanlarını kabul edecek, kısacası
kişi kendini bulacaktır. Bu süreç sonunda da, uyum bozucu davranışların ortadan
kalkması ve kişisel gelişim ve kendini gerçekleştirme eğiliminin doğal yoluna gir-
mesi beklenmektedir (Baron, 1996; Geçtan, 1984: 230).
Danışanı merkez alan terapi yöntemi çeşitli açılardan eleştirilmektedir. Bu
yöntemde, danışandan danışana değişen bir yaklaşım yoktur, her zaman aynı sü-
reç izlenir. Diğer yandan danışan ne yaparsa yapsın ona saygı duymak, onu ya-
şamın gerçekliğine hazırlamayabilir. Zira kişi toplumda da böyle koşulsuz saygı
göreceği beklentisine kapılabilir. Son olarak, bu terapi yöntemi, temelinde sağlam
bir kuram olmaması yönünden de eleştirilir (Cüceloğlu, 1993).

Davranışçı Terapiler
Hem psikodinamik hem de insancıl yaklaşımlar danışanların öznel hislerini ve bu
hislerin geçmiş yaşantıyla bağlantılarını ortaya çıkarmaya odaklanan terapi yön-
temleridir. Bu yöntemlerin danışanın davranışlarını değiştirmek gibi özel bir he-
Davranışçı Terapiler: defleri yoktur. Çünkü bunlar, kişide soruna yol açanın kişilik süreçleri olduğunu
İstenmeyen davranışları ve eğer bu süreçler de değişiklik yaratılırsa zaten bu değişikliğin davranışlara da
ortadan kaldırmak için yansıyacağını varsaymaktadırlar. Oysa davranışçı terapiler bunların tam aksine ki-
öğrenme ilkelerini kullanan
terapi türleridir. şinin yaşadığı problemlerin altında yatan kişilik süreçleriyle ilgilenmezler. Sorunun
7. Ünite - Psikoterapi 149

nereden kaynaklandığını anlamak çok önemli değildir. Örneğin sosyal bir ortamda
konuşmakta zorlanıyorsanız bunun geçmiş deneyimlerinizle bir bağlantısı olabi-
lir ve bir terapi sürecinde bu bağlantılar ortaya çıkarılabilir. Ancak davranışçılar
açısından, bu bağlantıların ortaya çıkarılması sosyal ortamlarda konuşma zorlu-
ğunu ortadan kaldırmaya herhangi bir katkı sağlamayacaktır (Atkinson, Atkinson
ve Hilgard, 1995). O halde, davranışçılar için önemli olan, problem haline gelmiş
davranışların nedenlerini anlamak değil, bizatihi davranışın kendisine odaklanmak
ve onu değiştirmektir. Bu yaklaşım açısından, diğer tüm davranışlar gibi uyum bo-
zucu olanlar da öğrenilmiş davranışlardır. Bu yüzden terapide amaç, öğrenilmiş
olan uyumsuz davranışları ortadan kaldırmak ve yerine uyum sağlayıcı davranışları
koymaktır. Diğer bir deyişle, davranışçı terapi, yeni ve uyumlu davranışların danı-
şana öğretildiği bir süreçtir. Davranışçı yaklaşıma göre, bir kez uyumu bozan dav-
ranış ortadan kalktığında kişiyi terapiye yönlendiren problem de ortadan kalkmış
olacaktır (Baron, 1996).
Davranışçılar, terapilerinde öğrenme ünitesinde incelenen çeşitli öğrenme
mekanizmalarını kullanırlar. Bu mekanizmaların kullanımı çeşitli davranışçı te-
rapi tekniklerinin geliştirilmesine yol açmıştır. Burada ele alınan davranışçı terapi
teknikleri sistematik duyarsızlaştırma, itici uyarıcılarla koşullama, girişkenlik eği-
timi ve edimsel koşullamaya dayalı terapilerdir.

Sistematik Duyarsızlaştırma
Bu terapi tekniği en çok korku ya da fobilerin tedavisinde kullanılır (Fobiler için
bkz. 6 ünite). Korku ya da fobi bir tür karşıt koşullama ile ortadan kaldırılmaya ça-
lışılır. Karşıt koşullama istenilmeyen bir davranışın karşısına istenen bir davranışı
koyarak güçlendirmek ve böylece istenmeyen davranışı zayıflatmak demektir. Ör-
neğin kişi bir durumda çok kaygı duyuyorsa kaygıya özgü fizyolojik ve psikolojik
tepkiler verecektir. İşte terapide de amaç, bu kaygı tepkilerini zayıflatmak, onun
yerine kaygı tepkileriyle aynı anda var olamayacak, kaygıya zıt olan tepkileri öğret-
mek ve güçlendirmektir. Yani, eğer danışana kaygı duyduğu durumda gevşemesi
öğretilirse ve gevşeme tepkileri güçlendirilirse kişi aynı anda hem kaygılı hem de
gevşemiş olamayacağı için kaygı tepkilerinin yerine gevşeme tepkilerini koymuş ve
terapi başarıya ulaşmış olacaktır (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995).
Sistematik duyarsızlaştırma tekniğinde öncelikle danışana vücudunu bilinçli Sistematik
olarak nasıl gevşeteceği öğretilir. Daha sonra söz konusu fobik durum için bir korku Duyarsızlaştırma:
Korku ve kaygıya neden
hiyerarşisi kurulur. Yani, fobi geliştirilmiş olan nesne ya da duruma ilişkin olaylar olan uyaran ile yeni bir
en düşük korku düzeyinden en yüksek korku düzeyine kadar listelenir. Örneğin, davranımın (gevşeme)
dereceli olarak bağlantısını
diş doktoruna gitme konusunda ciddi korku duyan bir insan için bu liste diş dok- kurarak kişinin korku ve
torunda randevu alma, diş doktorunun muayenehanesine gitme, muayenehanede kaygısını azaltmak için
kullanılan bir davranış
bekleme, dişçi koltuğuna oturma ve dişe müdahale edilmesi gibi basamaklardan tekniğidir.
oluşabilir. Danışandan ilk önce çok az korku yaratan durumu zihninde canlandır-
ması ve bunu canlandırırken gevşeme egzersizlerini uygulaması istenir. Burada ve-
rilen örnek üzerinden göstermek gerekirse danışan önce diş doktorundan randevu
aldığını zihninde canlandırır ve bunu yaparken de gevşeme egzersizlerini uygular.
Bir kez bu basamakta gevşemeyi başardığında artık sıra daha sonraki basamağa gel-
miş olacaktır. Danışan, en yoğun kaygı duyduğu basamakta (örneğimizde bu, diş
doktorunun dişe müdahale ettiği basamaktır) gevşemeyi başardığında terapi hede-
fine ulaşmış olur.
Araştırmalar sistematik duyarsızlaştırma tekniğinin fobi ve korkuları yenmede
başarılı olduğunu göstermiştir. Bu tekniğin, gevşeme egzersizlerinden çok korku
150 Birey ve Davranış

tepkisinin sönmeye maruz bırakılmasından dolayı başarılı olduğu ileri sürülmek-


tedir. Kişi korktuğu bir durumu gerçekte tehlike altında değilken sık sık zihninde
canlandırdığından, klasik koşullamadaki sönme ilkesi gereğince, zihnindeki ko-
şullu uyarıcı ile koşulsuz uyarıcı arasındaki bağ zayıflamış olacaktır (Bkz. Psikoloji
6 ünite). Eğer sistematik duyarsızlaştırmada olduğu gibi kaygılarımızı zihnimizde
canlandırarak azaltabiliyorsak, o halde kaygı ya da korkuyu yaratan durumla yüz-
leşmek daha iyi sonuç vermelidir. Gerçekten de bazı terapistler, korku hiyerarşisi
listesini zihinde canlandırma ile değil, gerçek hayatta uygulamanın daha etkili ol-
duğunu düşünmektedirler. Bu, korkuların üstüne gidilmesi gerektiğine dair sağ-
duyusal bilgiye çok uygun bir düşüncedir (Morris, 2002).

İtici Uyarıcılarla Koşullama


İtici Uyarıcılarla Klasik koşullama ilkelerinin uygulandığı ikinci bir terapi tekniği de itici uyarıcı-
Koşullama: Sistematik
olarak cezayla eşleştirerek larla koşullamadır. Temelde cezaya dayanan bu teknik daha çok alkolizm, şişman-
istenmeyen davranışı ortadan lık ve aşırı sigara içme gibi durumlarda uygulanmaktadır. Terapinin hedefi, önce-
kaldırmayı hedefleyen bir leri haz veren davranışın itici bir uyarıcıyla yani cezayla eşleştirilmesiyle birlikte
davranışçı terapidir.
. artık haz verici olmaktan çıkıp nahoş duygulara yol açmaktır. Böylece istenmeyen
davranış ortadan kaldırılmış olacaktır. Örneğin alkolizmin tedavisinde antabuse
adı verilen bir ilaç kullanılmaktadır. Bu ilaç alındığında alkol tüketilirse baş ağrısı,
mide bulantısı ve kusmaya neden olmaktadır. Alkolizm tedavisi görenler bu ilacı
doktorun verdiği dozlarda alıp alkol tüketirlerse, alkol kullanımı kötü yaşantılarla
eşleştirilmiş olacak ve kişi alkol alımını azaltacak ve kesecektir. Ancak, elbette kişi
tedavi sırasında verilen dozda ilacı almazsa ya da ilacı tamamen bırakırsa alkolü
bırakma hedefine ulaşılamayacaktır. Bu yüzden bazen danışanla terapist arasın-
da bu tedavinin uygulanması ve uygulandığı takdirde danışanın ödüllendirilmesi
için yazılı bir anlaşma yapılır (Morris, 2002; Uba ve Huang, 1999).
Bu teknik yukarıda söz konusu edilen durumlarda başarılı sonuçlar verse bile
uzun süreli etkileri konusunda şüphe yaratmakta ve bu yüzden günümüzde kul-
lanımı azalmaktadır. Öğrenme ünitesinden hatırlayacağınız gibi ceza, davranışı
uzun süreli olarak ortadan kaldırmada uygun bir yöntem değildir. Zira ceza or-
tadan kalktığında istenmeyen davranış büyük olasılıkla tekrar görülebilir. Ayrıca,
itici uyarıcılarla koşullama kişiye acı veren bir uygulama olduğu için de tartışmalı
bir tekniktir (Morris, 2002; Uba ve Huang, 1999).

Girişkenlik Eğitimi
Girişkenlik Eğitimi: Klasik koşullamanın karşıt koşullama ilkesi, sistematik duyarsızlaştırmaya az çok
İnsanlara temel sosyal
becerileri ve kendi haklarını benzer biçimde girişkenlik eğitiminde de kullanılmaktadır. Bazı kişiler sosyal
nasıl savunacaklarını öğreten ortamlarda kendi duygu, düşünce ve isteklerini ifade etme zorluğu çekerler, is-
davranışçı grup terapisi temedikleri halde diğerlerinin isteklerine boyun eğebilirler ve dolayısıyla sosyal
biçimidir.
ilişkilerde kendilerini güvensiz ve yetersiz hissedebilirler. İşte girişkenlik eğitimi-
nin amacı, kişinin kendisinde kaygı yaratan bu tür sosyal etkileşim durumlarıy-
la başa çıkmasını sağlamaktır. Diğer bir deyişle, bu terapi tekniği, kişinin belirli
sosyal etkileşim durumlarındaki kaygısını azaltmayı ve bu durumlarda güvenli ve
yeterli bir davranış sergilemesini hedefler (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995;
Cüceloğlu, 1993).
Girişkenlik eğitiminde, ilk önce danışanın en çok hangi sosyal durumlarda kay-
gı duyduğu belirlenir. Sonra danışan ve terapist bu sosyal durumların her birinde
güvenli ve “doğru” davranış tarzının ne olduğunu birlikte bulmaya çalışırlar. Bu,
belirli bir sosyal durumun terapi odasında canlandırılması ve terapistin de rolünü
7. Ünite - Psikoterapi 151

oynamasıyla gerçekleştirilir. Örmeğin işyerinde patronunun yaptığı bir haksızlı-


ğa sesini çıkaramayan danışan, terapi esnasında terapisti patronu yerine koyarak
onun karşısında yeni ve etkili bir davranış tarzı geliştirmeye çalışır. Bu mizansen
içinde, danışan yeni öğrendiği ve etkili olduğuna karar verdikleri davranış tarzının
defalarca alıştırmasını yapar. Danışan söz konusu davranışı kendinden emin ve
rahat bir şekilde gerçekleştirdiğinde artık o sorun çözülmüş kabul edilir ve terapi
sonlandırılır (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995; Cüceloğlu, 1993).
Araştırmalar girişkenlik eğitiminin sosyal etkileşimlerdeki problemleri çöz-
mede etkin bir yöntem olduğunu göstermiştir. Ancak bu yöntemin sınırlı bir etki-
si olduğunu da kabul etmek gereklidir. İşyerinde patronu karşısında düşüncelerini
güvenli bir biçimde ifade etmeyi öğrenen bir kadın çalışan, evde aynı davranışı
eşi karşısında gösteremeyebilir. Diğer bir deyişle, bir kişi bir sosyal etkileşim du-
rumunda güvenli davranış sergilemeyi öğrenirken diğer durumda aynı davranışı
sergileyemez. Dolayısıyla, girişkenlik eğitimini, danışanın sorun yaşadığı diğer
sosyal etkileşim durumları için de uygulamak gerekir (Atkinson, Atkinson ve Hil-
gard, 1995; Cüceloğlu, 1993).

Edimsel Koşullamaya Dayalı Terapiler


Adından da anlaşılacağı gibi bu gruptaki terapiler edimsel koşullama ilkelerini
kullanırlar. Diğer bir deyişle, bireyin istenmeyen davranışları bırakıp istenen dav-
ranışları öğrenmesi bir tedavi yöntemi olarak kullanılır.
Edimsel koşullamaya dayanan terapi tekniklerinden birisi simgesel ödül bi- Simgesel Ödül Biriktirme:
riktirmedir. Simgesel ödül biriktirme tekniği okul ve hastane gibi koşulların ko- Danışanın kendisinden
beklenen davranışlar için
layca kontrol edilebildiği kurumlarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu kurumlarda simgesel ödüller kazandığı
öğrenciler ya da hastalar istenen ve uygun davranışları için ödül olarak puan ya ve bunları istediği bir şeyle
değiştirebildiği edimsel
da marka alırlar. Daha sonra bu puan ya da markalar kişilerin istedikleri ve hoş- koşullamaya dayalı terapi
landıkları faaliyet ya da nesnelerle değiştirilir (tv izleme, hafta sonu izinli olarak tekniğidir.
dışarıya çıkma, kantinden yiyecek alma vb.). Örneğin ilk okulda yerine durama-
yan, dikkat problemi olan ve ödevlerini yapmayan bir çocukta simgesel ödül bi-
riktirme tekniği uygulanabilir. Bu durumda, önce çocuk için pekiştirme verilecek
davranışların tanımlanması gerekir. Bunlar örneğin, sırasında hiç kalkmadan on
dakika oturma, bir sayfa okuma yapmak, tahtadaki ödevleri defterine geçirme vb.
gibi davranışlar olabilir. Öğretmen ya da terapist, tanımlanan her davranışı yaptı-
ğında öğrenciye daha sonra sevdiği bir nesne ile değiştirilmek üzere marka verir.
Gün sonunda biriktirilen markalar değerlendirilerek öğrenciye ödülü verilir. Bu
yöntem, akıl hastanelerinde yatan kronik hastaların giyinmek, diğer hastalarla
iletişim kurmak, sorun çıkarmamak vb. davranışları göstermeleri için başarı ile
uygulanmaktadır (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995; Cüceloğlu, 1993).
İstenen davranışların pekiştirilmesi için o davranışın kendiliğinden ortaya
çıkması gerekir. Oysa bazı durumlarda terapistin pekiştirmek istediği davranış
danışan tarafından çok az gösterilir ya da hiç gösterilmez. Bu gibi durumlarda
diğer bir edimsel koşullama tekniği olarak davranışı şekillendirme kullanılabilir.
Davranışı şekillendirme tekniğinde, hedef davranışa yakın davranışların ödül-
lendirilip, hedef davranışa uzak davranışlar ödüllendirilmeyerek kişinin aşamalı
olarak hedef davranışa yakınlaştırılmasıdır. Okumayı sevmeyen bir çocuğun oku-
masını sağlamak için belki masanın başında on dakika oturma, kitabın resimle-
rine bakma vb. gibi kitaba yöneltecek davranışları ödüllendirilerek sonuçta hedef
davranışı ortaya çıkarması sağlanabilir (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995).
152 Birey ve Davranış

Bilişsel Terapiler
Modern psikolojide en önemli görüşlerden birisi, bilişsel süreçlerin duygu ve dav-
ranış üzerinde güçlü etkileri olmasıdır. Diğer bir deyişle ne düşündüğümüz, ne
hissettiğimizi ve ne yaptığımızı önemli ölçüde belirlemektedir. Bu görüşe daya-
Bilişsel Terapiler: Danışanın nan bilişsel terapistler pek çok zihinsel bozukluğun yanlış ya da çarpıtılmış dü-
davranışlarını değiştirmenin şünce süreçlerinden kaynaklandığını iddia etmektedirler. İşte bilişsel terapilerde
bir yolu olarak, yaşantısı
ile ilgili düşüncelerinin hedeflenen de bu düşünceleri değiştirmektir. Düşünceler değiştirilirse hastalığın
değiştirilmesine önem veren da ortadan kalkacağı varsayılmaktadır (Baron, 1996).
bir terapi türüdür.
Ancak davranışçı psikologlar düşüncenin uyumsuz davranışa yol açtığını ka-
bul etmezler ve bu yüzden düşünce gibi gözlenip ölçülemeyen bir değişken yerine,
laboratuvarda denenmiş edimsel koşullama kavramlarını daha fazla tercih ederler
(Cüceloğlu, 1993). Direkt olarak davranışı değiştirmeyi hedefleyen ve bireyin dü-
şünme süreçlerine ilgi göstermeyen davranışçı psikologlara karşın, pek çok dav-
ranışçı psikolog, düşüncelerin, beklentilerin ve olayların yorumlarının davranışı
ortaya çıkarmada etkili oldukları kabul etmekte ve artık bilişsel unsurları da tera-
pilerine eklemektedirler (Smith ve ark., 2003).
Bilişsel terapi yöntemleri psikodinamik ve insancıl terapilerden de çeşitli şe-
killerde ayrılır. Bilişsel terapiler danışanın bilinçdışına ya da çocukluk deneyim-
lerine odaklanmazlar. Bu terapiler yapılandırılmış ve zaman açısından sınırlandı-
rılmıştır. Bilişsel terapistler danışanlarına yönerge verirler, ev ödevleri verirler ve
danışanlarının kendilerine özgü hedefler koymalarına yardımcı olurlar (Uba ve
Huang, 1999).
Bilişsel terapistler tarafından uygulanan temel teknik bilişsel yeniden yapılan-
dırmadır. Bu teknik, sistematik bir biçimde uyum bozucu düşüncelerin yerine
uyum sağlayıcı düşünceleri koymayı içerir. Temel teknik aynı olsa da bilişsel te-
rapiler, bu tekniği uygulama açısından birbirlerinden farklılaşırlar. Ellis tarafın-
Mantıksal-Duygusal Terapi: dan geliştirilen mantıksal-duygusal terapide, danışanların mantıksız fikirleri
Terapistin, danışanı mantıksız bırakması için mantık, otorite ve ikna kullanılır. Ellis (akt. Uba ve Huang, 1999),
fikirlerden vazgeçirmenin bir
yolu olarak mantık, otorite ve insanların gerçekçi olmayan beklentiler, mantıksız fikirler ya da kendilerinden
iknanın kullanıldığı bir bilişel yüksek düzeyde beklentilere sahip oldukları için hastalandıklarına inanmaktadır.
terapi biçimidir.
Ellis’e göre, pek çoğumuz herkes tarafından sevilmek, başarılı olmak vb. konusun-
da mantıksız fikirlere sahibiz. Ellis, bir yandan sevgi, başarı, güvenli ve rahat bir
şekilde yaşamak için duyduğumuz arzuların gayet normal olduğunu ileri sürer.
Ama öte yandan bu arzuları doyurmak çok zordur ve genellikle hayal kırıklığına
uğrarız. İşte mantıksız düşünme de, yaşamdaki bu kaçınılmaz hayal kırıklıklarına
karşı geliştirilmiş uyum bozucu tepkilerdir. Mantıksız düşünceler farklı şekillerde
ortaya çıkar, ama bunları birleştiren en temel unsur, gayet makul olan arzuları
bir zorunluluk haline getirme eğilimidir. Bu eğilim, “Mutlu olmak için başarılı
olmalıyım.”, “Herkes tarafından sevilmeliyim.” gibi düşüncelerle örneklendirile-
bilir. Bununla ilişkili başka bir eğilim de belirli olayların olması ya da olmaması
durumunu geriye dönülemez bir felaket gibi düşünmemizdir. Örneğin “Bu sı-
navdan geçemezsem mahvolurum.” ya da “Bu işe giremezsem hayatım biter.” gibi
düşüncelerdir burada söz konusu olan. Aslında Ellis’in terapisine kaynaklık eden
bu düşüncelerin kendi yaşam koşullarıyla ilgili olduğu söylenebilir. Ellis pek çok
sağlık problemiyle savaşarak bu düşüncelere ulaşmış gibidir. Şeker hastalığı, işit-
me kaybı, görmede problem yaşan Ellis, mantıksız düşüncelerden kurtulmak için
kendine terapötik tekniğini uygulamıştır. “Benim sorunlarım beni eksik, yetersiz
bir birey haline sokuyor.” gibi düşünmekten çok “Bu sorunlar beni mutlu bir hayat
yaşamaktan alıkoymaz.” gibi düşünmeyi seçmiştir (Uba ve Huang, 1999).
7. Ünite - Psikoterapi 153

Mantıksal-duygusal terapistler danışanlarına düşüncelerin nasıl duygulara yol


açtığını gösterirler ve onlara düşünceleri değiştirerek duygularını da değiştirebile-
ceklerini öğretirler. Terapist bunu ilk önce danışanın işlevsel olmayan düşüncesini
bularak gerçekleştirir. Danışanın uyumsuz olan düşüncesini saptadıktan sonra,
bu düşüncenin arkasındaki örüntü ortaya çıkarılmaya çalışılır. Bu, bu düşünceyi
tetikleyen ya da harekete geçiren olayı saptamak, danışanın tetikleyici olaydan
sonra geliştirdiği inançları saptamak ve danışanın inançlarının sonuçlarını sapta-
mayı içerir. Hedef davranış ya da duygunun arkasındaki bu düşünce örüntüsü bir
kez saptandıktan sonra, psikoterapist danışanı bu uyum bozucu düşünceyi bıra-
kıp yerine işlevsel bir düşünce edinmesi için uzmanlıktan kaynaklanan otoritesini
kullanarak ikna etmeye çalışır (Uba ve Huang, 1999).
İkinci bir bilişsel terapi tekniği, aslında psikodinamik terapi eğitimi almış olan Bilişsel-Davranışçı Terapi:
psikiyatrist Aaron Beck tarafından geliştirilmiştir. Bilişsel-davranışsal psikote- Mantıksız ya da çarpıtılmış
fikirlere karşı çıkmak için,
rapi adı verilen bu terapi yöntemi özellikle depresyonun önemli bir bilişsel bile- danışanların kanıtlar keşfettiği
şeni olduğu görüşüne dayanır. Buna göre, depresyon, en azından kısmen insanın bir terapi biçimidir.
kendi bindiği dalı kesen ve çarpık düşüncelere sahip olması sonucu ortaya çıkar.
Ellis gibi Beck de depresif kişilerin problemlerinin kendileri, çevreleri ve gele-
cek hakkındaki mantıksız düşünceler olduğunu varsayar. Üstelik, bu çarpıtılmış
düşünce biçiminin, karşıt kanıtların varlığına rağmen devam ettiğini ileri sürer.
Depresyondaki düşünce biçimi sınırlı bir bilgi temelinde aşırı genellemeler yap-
mak (insanın bir alandaki başarısızlığından kalkarak kendini değersiz bir insan
olarak görmesi), herhangi bir olumlu olay ya da başarıyı bir istisna olarak değer-
lendirmek, seçici algıyla dünyanın tehlikeli ve tehdit edici bir yer olduğuna inan-
mak, istenmeyen bir olayın önemini sanki dünyanın sonuymuş gibi abartmak, ya
hep ya hiç mantığı ile düşünmek gibi eğilimleri kapsar (Baron, 1996).
Bilişsel-davranışsal terapide de mantıksal-duygusal terapide olduğu gibi man-
tıksız düşünceler mantıklı olanlarla değiştirilmeye çalışır ama izledikleri yol fark-
lıdır. Mantıklı-duygusal terapinin tersine, Beck, bilişsel-davranış terapide, danı-
şana mantıksız düşüncelerinin temelsiz olduğunu kanıtlamaya çalışmaz. Bunun
yerine, danışanla birlikte danışanın bunlar hakkındaki varsayımlarını, inançlarını
ve beklentilerini saptamaya ve bu tür düşünceleri test etmenin yollarını bulmaya
çalışır. Çalışmalardan elde edilen kanıtlar, bilişsel-davranış terapisinin depresyon-
lu kişilerde önemli ölçüde iyileşme sağladığını göstermektedir (Baron, 1996).

Grup Terapileri
Buraya kadar sözü edilen terapiler, farklı psikolojik kuramlara dayanan yak-
laşımlar olması nedeniyle birbirlerinden farklılaşırlar. Oysa grup terapileri bu
terapi türlerinden biri değildir. Grup terapileri bireysel terapilerle ayrımı için-
de anlam kazanır. Genel olarak terapi deyince, hangi tür terapi olursa olsun
terapist ve danışanın bire bir biraraya geldiği ve danışanın problemine çözüm
yolları ürettikleri süreç anlaşılır. Oysa grup terapileri, birden çok danışanın ve Grup Terapileri: Danışanların
terapistin biraraya gelmesiyle gerçekleştirilir. Ve grup terapilerinde de bireysel düzenli olarak bir araya gelip
etkileşimde bulundukları,
terapilerde olduğu gibi farklı psikolojik yaklaşımlara dayanan teknikler kulla- kendi duygu ve davranışlarını
nılır. Diğer bir deyişle, psikanalitik, insancıl, davranışçı yönelimli psikologlar, birbirlerine aktarma yoluyla
kendileri hakkında içgörü
kendi tekniklerini gruba uygulanabilecek biçimde değiştirmişlerdir (Atkinson, geliştirdikleri bir terapi
Atkinson ve Hilgard, 1995). türüdür.
Psikolojide grup terapileri 1950’lerden önce pek sık kullanılan bir yöntem de-
ğildi. Son 40-50 yıl içinde bu yöntem yaygınlık kazanmıştır. Yaygınlaşmasının ne-
deni, grup terapilerinin bireysel terapiye göre birtakım avantajlara sahip olmasıdır.
154 Birey ve Davranış

Grup terapilerinde bir defada birden çok danışan yer aldığı için terapist, zaman-
dan tasarruf sağlar. Çünkü bir defada çok sayıda danışana yardımcı olma imkanı
ortaya çıkar. Danışan açısından ise bireysel olsa maddi nedenlerle ulaşamayacağı
bu hizmete daha makul miktarda parayla ulaşma imkanı doğar. Grup terapilerine
katılan bireyler, başkalarının da benzer problemleri ya da hatta daha ciddi prob-
lemleri olduğunu görerek rahatlarlar ve bu deneyim kendi sorunlarını abartmadan
daha doğal biçimde değerlendirmelerine olanak sağlar. Diğer yandan grup içinde
olmak, günlük hayatta başka türlü elde edemeyecekleri bir destek ve güven hissi
geliştirmelerine yardımcı olur. Grup içinde kendi deneyimlerini değiş tokuş et-
tiklerinden, danışanlar başkalarının deneyimlerinden öğrenme fırsatı bulurlar ve
yine bu sayede iletişim de dahil olmak üzere pek çok sosyal beceri kazanırlar (At-
kinson, Atkinson ve Hilgard, 1995; Cüceloğlu, 1993).
Yukarıda da belirtildiği gibi grup terapileri, her terapi türünün kendi tek-
niklerini grup ortamına uyarlamasıyla geliştirilmiştir. Psikodinamik grup te-
Psikodrama: Bireylerin rapileri içinde en popüler olanı psikodramadır. Bu terapi formunda, bireyler
problemlerini grup arkadaşları diğer grup üyelerinin önünde problemlerini eylemlerle anlatırlar. İçinde rol oy-
önünde eyleme dökerek dışarı
vurduğu psikodinamik grup nama, aynalama gibi çeşitli tekniklerin kullanıldığı psikodramada amaç, kişinin
terapisi biçimidir. çeşitli durumlarda nasıl davrandığını ve neden böyle davrandığını kendisine
göstermektir. Psikanalitik terapilere yapılan eleştirilerin aynısı psikodramaya
da yapılmaktadır. Diğer yandan, etkililikleri kanıtlanmış olan davranışsal grup
terapileri, belirli davranışsal problemleri çözmek üzere temel öğrenme ilkeleri-
nin uygulandığı terapilerdir. Bu tür terapiler özellikle bireylere temel sosyal be-
cerileri öğretmek konusunda başarılıdırlar. Bireyin kendi haklarını savunduğu
girişkenlik eğitimleri de bu tür başarılı davranışsal grup terapileri için bir ör-
nektir. Girişkenlik eğitimlerinde bireyler duygularını nasıl ifade etmeleri gerek-
tiği hakkında pratik yaparlar (Baron, 1996). Kendi terapötik tekniklerini grup
ortamına uyarlamada en iddialı olan psikologlar insancıl yönelimli olanlardır.
Etkileşim Grupları: Bu psikologların uyguladıkları teknik etkileşim gruplarıdır. T-Grubu olarak da
Bireylerin grup üyelerine
nasıl hissetiklerini tam olarak bilinen bu teknik başlangıçta terapötik amaçla geliştirilmemiş olsa da daha son-
söylemelerini teşvik eden bir ra grup terapilerinin temeli haline gelmiştir. Bu grup terapisi tekniğinde amaç,
grup terapisi biçimidir. Kişinin bireyler arasında olabildiğince açık ve dürüst bir duygu alışverişini sağlamaktır.
kendi davranışını anlamasını
sağlayarak ve kişisel ilişkilerde Grup üyelerinden duygularını ket vurmadan olanca açıklığıyla ifade etmeleri
dürüstlük ve açıklığı arttırarak istenir. Daha önceleri başkalarının önünde sergileyemedikleri tutum ve hisle-
kişisel gelişimi teşvik etmek
üzere geliştirilmiştir. ri burada göstermeleri istenir. Bu yüzden bu gruplarda öfkelenmek, bağırmak,
ağlamak ya da diğerine dokunmak gibi “aşırı” görülebilecek davranışlar sergile-
nebilir. Etkileşim gruplarının psikolojik olarak sağlıklı insanlarda işe yarar ol-
duğu ama duygusal sorunları olan insanlara yardımcı olmadığı belirtilmektedir
(Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995).
Aile Terapileri: Aile Grup terapilerinin özel bir türü de aile terapileridir. Psikologlar genellikle
bireylerinden birinin sorunları problemleri olan bireylerin tek başına değil de, ailesiyle birlikte terapiye alınması-
için tüm ailenin en azından
kısmen sorumlu olduğu ve nın daha iyi sonuç verdiğini kabul ederler. Zira bireyin sorunlarının ailedeki daha
aile bireylerinin tümünün genel uyum bozukluğunun bir parçası olduğu varsayılır. Aile terapilerinin temel
davranışındaki değişikliklerin,
sorunlu olan birey kadar diğer amacı aile bireyleri arasındaki iletişimi arttırmaktır. Aile terapistleri, aile bireyleri
aile bireyleri için de yarar arasındaki çatışmaları azaltmaya, birbirleri arasındaki hisleri açıkça ifade edebil-
sağlayacağı görüşüne dayanan melerini sağlamaya ve birbirlerini anlamalarına ve problemlere ortak çözüm yol-
bir grup terapisi türüdür.
ları üretmelerine yardımcı olmaya çalışır (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995;
Morris, 2002).
7. Ünite - Psikoterapi 155

PSİKOTERAPİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Şimdiye kadar ele alınan psikoterapi türlerinin zihinsel bozukluk ya da söz konusu
psikolojik problemin doğasına ilişkin anlayışlarına ve terapide ulaşmak istedikleri
hedefe göre birbirlerinden farklılaştıkları oldukça açıktır. Bu terapi yöntemlerinin
kendi aralarında yapılacak bir karşılaştırma, bu yöntemlerin hangi boyutlarda ve
nasıl farklılaştıklarını daha açık ortaya koyacaktır. Ancak, her bir terapi türü ken-
di içinde de pek çok farlılık barındırdığı için bu karşılaştırma burada çok kabaca
üç terapi anlayışı arasında yapılmıştır: Psikanaliz, insancıl terapiler ve davranışçı
terapiler. Psikodinamik terapilerin tümünü temsil etmese de bu terapilerin kö-
keni olarak psikanaliz ele alınmış, diğer yandan farklı tekniklere ve önceliklere
sahip olsalar da bilişsel terapiler davranışçı terapilere dahil edilmiştir. Psikanali-
tik, insancıl ve davranışçı terapiler birbirlerinden biyolojik faktörlere verdikleri
önem, özne olarak insanın çeşitli faktörler tarafından belirlenmiş mi yoksa seçme
özgürlüğü olan bir varlık mı olduğu, çocukluk yaşantılarının önemi, “şimdi ve
burada”ki yaşantıların önemi ve terapiye koydukları hedefler yönünden ayrılırlar.
Psikanalitik terapiler insanın gelişiminde ve ruhsal problemlerin ortaya çıkışında
biyolojik faktörlere önemli bir rol atfederken, insancıl ve davranışçı psikoterapi-
lerde biyolojik faktörler önemli bir role sahip değildir. Hem psikanalitik hem de
davranışçı terapiler, birbirlerinden farklı şekillerde de olsa insanın davranışlarının
güçlü bir biçimde belirlendiğini kabul ederler. Psikanalitik bakış için belirleyici
olan biyoloji, davranışçı bakış için ise çevredir. Oysa insancıl psikologlar insanın
herhangi bir faktör tarafından belirlendiğine inanmazlar, bu bakış açısından in-
sanlar daima seçme özgürlüğüne sahiptir. Psikoterapide çocukluk yaşantılarının
şimdiki problemlerle bağlantılandırılması psikanalitik yaklaşım için merkezi bir
önem arz eder, insancıl psikologlar için de bu yaşantılar önemlidir ama psikana-
lizdeki kadar merkezi değildir. Diğer yandan davranışçı bakış için psikoterapide
çocukluk yaşantılarının ortaya çıkarılmasına gerek bile yoktur. “Şimdi ve burada”
olana odaklanma insancıl terapiler için çok önemlidir. Bu bakış açısından insanın
şimdiki yaşadığı haliyle problemleri ele alınmalıdır. Oysa psikanaliz için “şimdi ve
burada” olanın hiçbir önceliği yoktur. Bu boyut, davranışçılar içinse insancıl psi-
kologlar kadar olmasa da önemlidir. Son olarak, bu üç yaklaşım terapiye koyduk-
ları hedef açısından farklılaşırlar. Psikanalitik terapi için ortada bir patoloji yani
hastalık vardır ve terapinin hedefi bu hastalığı iyi etmektir. Oysa insancıl psiko-
loglar danışanın yaşadığı problemleri “hastalık” olarak tanımlamazlar ve terapiye
gelen kişiyi de “hasta” olarak tanımlamazlar. Bunun yerine, insancıl terapilerde
danışanın yaşadığı problemin çözümü için yönlendirme yapmadan yardımcılık
rolü üstlenilir. Terapinin hedefi “hastalık iyileştirmek” değil, danışanın yaşadığı
problemlerin üstesinden gelmesine ve kişiliğini geliştirmesine yardımcı olmaktır.
Davranışçılar için de “hastalık” yoktur. Hastalık yerine sadece “uyumsuz davra-
nış” vardır. Onlar da hastalığı iyi etme hedefine değil danışana uyumlu davranışı
öğreterek, öğrenme temelinde danışanın gelişmesi hedefine ulaşmaya çalışırlar
(Baron, 1996).
Terapi yöntemleri birbirlerinden bu kadar farklılaşıyorsa doğal olarak ilk akla
gelecek soru hangi terapi yönteminin daha etkili olduğudur. Ancak bu soruyu tar-
tışmadan önce terapinin “etkili olması”ndan ne kastedildiğini tartışmak gerekir.
Eğer psikoterapinin hedefine ulaşmasından ya da başarılı olmasından bahsedile-
cekse, başarının ölçütü ne olacaktır? Danışanın terapi hakkındaki değerlendirmesi
bir ölçüt olabilir. Eğer danışan terapi tamamlandıktan sonra, öznel olarak kendini
iyi hissediyorsa terapi başarılı oldu denilebilir mi? Araştırmacılar bunun çok güve-
156 Birey ve Davranış

nilir bir ölçüt olmadığını ileri sürmektedirler. Zira, psikologlara göre, danışanlar,
terapi sonrası terapiste şükran duygularını göstermek için ve ayrıca terapiye harca-
dıkları para ve zamanın boşa gitmediğine kendilerini ikna etmek için abartılı bir
iyilik hissediyor olabilirler. İkinci bir ölçüt, terapistin değerlendirmesine başvur-
mak olabilir. Ama her terapist danışanının terapiden sonra iyi olduğuna inanmayı
isteyeceği için bu ölçüt de güvenilir değildir. Belki de en önemli ölçüt, danışanın
terapi odasında iyi hissedip hissetmemesi değil, terapideki değişimleri günlük ha-
yatına taşıyabilmesidir. Bunun için terapiden sonra danışanın iş, arkadaş ya da aile
ilişkilerinde ne kadar uyum sağladığı gibi daha nesnel göstergelere bakılabilir. An-
cak terapinin uzun vadede ne kadar etkili olduğu değerlendirilecekse bu nesnel
göstergeleri elde etmek zordur (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995).
Psikoterapi sonrası insanların iyileştiklerine ilişkin elimizde güvenilir kanıt
olsa da, hala bu etkinin terapiden mi yoksa başka faktörlerden mi kaynaklandı-
ğını nasıl bileceğiz? Zira profesyonel yardım almaksızın da pek çok insan sadece
zamanın geçmesiyle kendilerini daha iyi hissedebilmektedir. Kendiliğinden iyi-
leşme gibi görülen bu süreç aslında genellikle çok kendiliğinden bir şekilde ger-
çekleşmez. Psikolojik problem yaşayan insanlar yakınlarının yardımıyla ya da
bazen yaşam koşullarının değişmesiyle iyileşme gösterebilirler. Dolayısıyla psiko-
terapilerin etkililiğini profesyonel terapistten yardım alanlarla yardım almayanlar
arasında karşılaştırma yaparak anlamak gerekir. Böyle bir karşılaştırma pek çok
zorluğu barındırsa da bu tür çalışmalar yapılmıştır. İlk çalışma ünlü İngiliz psiko-
log Hans Eysenck’in, 1952’de yayınladığı çalışmadır. Psikoterapi gören hastalarda
görmeyenlere göre daha fazla iyileşme olmadığını gösteren bu çalışma o zaman-
larda çok tartışılmış ve pek çok araştırmacıyı bu konuda araştırma yapmak üzere
harekete geçirmiştir. Eysenck’in çalışmasından sonraki elli yılda yapılan araştır-
malar, Eysenck’in çalışmasının tersine, psikoterapilerin olumlu etkisi olduğunu ve
psikoterapi almanın danışanların hiç tedavi edilmemesinden daha iyi olduğunu
göstermiştir (Smith ve ark., 2003).
Genel olarak terapilerin danışanlarda iyileşme sağladığı açıksa da tam olarak
hangi tür terapilerin daha etkili olduğu olduğu sorusunu cevaplamak için terapi
gören ve görmeyenler arasında değil, çeşitli türde terapi görenler arasında iyileş-
me ölçütleri açısından bir farklılık beklemek gerekir. Bu konuda yapılan çalışmalar
bu soruya kesin bir biçimde yanıt verememişlerdir. Ancak, şaşırtıcı bir biçimde
danışanlar tüm terapi türlerinden eşit derecede fayda sağlıyor gibi görünmektedir-
ler. Birbirinden çok farklı terapi yöntemlerinin bu kadar benzer etki yaratmasının
iki olası açıklaması vardır: İlk olarak farklı terapilerin benzer sonuçlar vermesi,
terapiler arasında farklılık olduğundan şüphe duymamızı gerektirmez. Terapiler
arasında gerçekten farklılıklar vardır ama bu farklılık sadece belirli tür psikolojik
problemlerde ortaya çıkabilir (Baron, 1996). Örneğin, araştırma bulguları, özgül
kaygı ve fobilerde davranışçı terapilerin psikanalitik ve danışan merkezli terapiden
daha iyi sonuçlar verdiğini göstermiştir (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995).
Öyleyse hangi terapinin daha etkili olduğunu sormak yerine, hangi terapi türü-
nün hangi problem türlerinde ve hangi tür insanlarda daha etkili olduğunu sormak
gereklidir. Pek çok psikolog terapinin etkililiğinin probleme ve terapi alan kişiye
göre değiştiğini ve bazı durumlarda bir tür terapinin diğerlerinden daha iyi sonuç
verebileceğini kabul etmektedir. Ancak gene de çeşitli problemlerde ve çok farklı
kişilerde hangi terapi türünün etkili olduğunu saptamak çok zordur (Baron, 1996).
İkinci olası açıklama, terapiler arasındaki yaklaşım ve teknik farklılıklarının
pratikte görece önemsiz hale gelmesidir. Diğer bir deyişle, yüzeydeki farklılık-
7. Ünite - Psikoterapi 157

larına karşın tüm terapiler temel olarak birtakım özellikleri paylaşmaktadır. Bu


ortak özelliklerden ilki, tüm terapilerin danışanlarına sağladığı özel ortamdır. Da-
nışanın, problemini çözmeye yardımcı olacağına inandığı, donanımlı bir kişiyle
birlikte sorunlarını konuşuyor olması sıradan bir durum değil, pek çok açıdan
benzersiz bir deneyimdir. Danışan, kendisiyle ilgilenilen, kendisinin anlaşılmaya
çalışıldığı, sıcak ve empatik bir ortamda kendini güvende hisseder. İkincisi, türü
ne olursa ne olsun her terapi, danışana, problemin nasıl başladığı, neden devam
ettiği ve nasıl çözülebileceği hakkında açıklamalar sunar. Danışan problemlerinin
birtakım anlaşılmaz ya da gizemli nedenlerden değil de son derece anlaşılabilir
nedenlerden kaynaklandığını farkeder. Burada terapistin yaptığı açıklamanın
niteliği değil, danışanın yaşadığı olumsuz yaşantıların bir açıklamasının olması
büyük olasılıkla rahatlatıcı bir etki yapar. Bu da iyileşeceği veya durumunun de-
ğişebileceği hakkında danışana umut verir. Üçüncü olarak, tüm terapiler danışanı
sorunları karşısındaki sessizlik ve çaresizlik durumundan çıkarır ve kişisel kont-
rol duygusunu arttırır. Zira her tür terapi danışanına problemleriyle başa çıkmada
etkili olacak eylemlere yönlendirir. Danışanın yönlendirilmediği danışanı merkez
alan terapide bile gerçekte terapist farkında olsun ya da olmasın danışanın bazı Terapötik İttifak: Tüm
davranışlarına onay verirken bazılarına onay vermez. Son olarak, her terapide da- terapi türlerinin başarısının
temelinde yatan terapist ve
nışanla terapist arasında terapötik ittifak adı verilen bir ilişki kurulur. Bu, danı- danışan arasındaki işbirliği
şanla terapist arasında güçlü bir duygusal bağın ve ortaklığın kurulması anlamına bağıdır.
gelir (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995; Baron, 1996).

Terapist ve danışan arasında kurulan terapötik ittifak terapinin başarısı için çok önemlidir.
Terapist ve danışanın farklı kültürel ardalanlara sahip olması bu ittifakı nasıl etkiler? Tar- 3
tışınız.

BİYOLOJİK TEMELLİ TERAPİLER


Biyolojik temelli terapiler psikoterapiler yerine ya da psikoterapilerle birlikte Biyolojik Temelli
Terapiler: Zihinsel
kullanılırlar. Kimi zaman hastalar çok ağır semptomlar gösterdikleri için psikote- bozuklukların beyindeki
rapiden yararlanamazlar. Ancak biyolojik tedavi uygulanarak psikoterapiden ya- yapısal anormallikler ya da
rarlanma durumuna gelebilirler. Diğer yandan, şizofreni ve iki uçlu duygudurum nörokimyasal dengesizliklere
dayanan biyolojik temelli
bozukluğunda hastalar genellikle psikoterapi ile etkili bir biçimde tedavi edile- görüşün, beyin fonksiyonlarını
mezler, ilaç tedavisine ise çok iyi yanıt verirler. Ayrıca, psikoterapinin etkili olaca- ilaçlarla ve daha nadir olarak
elektrik şoku ve psikocerrahi
ğı durumlarda bile hem daha ucuz hem de daha kolay olması nedeniyle hastalar ile değiştiren terapilerdir.
ilaçla tedavi yöntemini tercih edebilirler (Morris, 2002).
6. üniteden de hatırlayacağınız gibi, zihinsel bozukluklara ilişkin biyolojik yak-
laşım, zihin ve beden arasında ilişki olduğunu ve psikolojik problemlerin beyin ve
sinir sistemindeki problemlerden kaynaklandığını ileri sürmektedir. Dolayısıyla
bu görüşe sahip olanlar psikolojik problemlerde biyolojik terapilerin kullanılma-
sı gerektiğini düşünürler. Biyolojik temelli terapiler elektrokonvülsif terapi, psiko
cerrrahi ve ilaç tedavilerini kapsar.

Elektrokonvülsif Tedavi ve Psikocerrahi


Elektrokonvülsif terapi (EKT) beyne elektrik akımının verildiği bir tedavi biçi- Elektrokonvülsif: Şok
midir. EKT’nin nasıl etki ettiği halâ tam olarak bilinmemektedir ancak norpinef- Beyne kısa elektrik akımının
uygulandığı ve daha çok ağır
rin, serotonin ve dopamin gibi depresyonda etkili olan nörotransmitterlerle ilgili depresyonda son çare olarak
bir etki yarattığı düşünülmektedir. kullanılan biyolojik temelli bir
tedavidir.
1940 ve 50’lerde EKT hastanelerde yaygın olarak kullanılmaya başlanmış ve bazı
depresyonlu hastalarda kayda değer olumlu etkiler sağladığı görülmüştür. Tedavi-
158 Birey ve Davranış

nin ciddi düzeyde depresyonlarda kısa sürede etkili iyileşme sağladığı gözlenmiştir.
Fakat EKT’nin bu ilk başarısının ardından ciddi yan etkileri olduğu ortaya çıkmıştır.
EKT uygulanan hastaların yaklaşık % 40’ında kemik kırılmalarına yol açan şiddetli
kas kasılmaları görülmüş, % 1’inde ise hastalar kalp krizi ya da diğer beklenmeyen
etkiler nedeniyle ölmüştür (Uba ve Huang, 1999).
1940 ve 50’lerle kıyaslandığında bugün EKT daha az tehlikeli bir yöntem
haline gelmiştir. Çünkü uygulamada pek çok değişiklikler yapılmıştır. EKT uy-
gulanmadan önce hastaya anestezi ve kasılmaları azaltmak içim kas gevşeticiler
verilmektedir. Ayrıca hasta nöbet sırasında kendine zarar vermesin diye yatağa
bağlanmaktadır. Hasta anesteziden dolayı bilinçsiz durumdayken elektrik akımı
şakaklarına yerleştirilmiş elektrodlar yardımıyla verilir. Hastalar genellikle yarım
saat sonra uyanırlar ve uygulamayı hatırlamazlar. Eskiye oranla daha hafif elektrik
akımının verildiği bu tedavi birkaç saniye sürmekte ve haftada iki ya da üç kez
tekrarlanmaktadır (Uba ve Huang, 1999).
Bazı durumlarda oldukça etkili görünmesine ve eskisine göre daha az tehlikeli
olmasına rağmen günümüzde EKT çok yaygın kullanılan bir yöntem değildir. Bu
yöntem diğer tedavi yöntemlerinin başarısız kaldığı durumlarda ya da ilaç tedavi-
sinin hızlı etki göstermediği ağır depresyon durumlarında “son çare” olarak kul-
lanılır. EKT konusundaki tartışmalar devam etmektedir. Bellek kaybı ve beyinde
kalıcı hasara yol açabildiği için danışanlar bu yöntemi uygulatmak istemezler. Di-
ğer yandan bu yöntemi uygulamayı hiç öğrenmemiş ve hayatında hiç uygulama-
mış pek çok psikiyatr da vardır (Morris, 2002; Uba ve Huang, 1999).
Psikocerrahi: Beynin 1930’larda, EKT’nin uygulanmaya başladığı aynı dönemde tıp doktorları psi-
anormal kısımlarını almak ya
da işlemez hale getirmek için kocerrahi yöntemini geliştirdiler. Bu prosedür kabaca beynin anormal parçaları-
kullanılan tekniklerdir. nı almak ya da bu parçaları işlemez hale getirmekten ibarettir. Tahmin edilebile-
ceği gibi psikocerrahi ağır duygusal ve diğer problemlerin tedavisinde başvurulan
en son yöntem olmuştur. 1960’larda ABD ve Avrupa’da lobotomi adı verilen bir
psikocerrahi yöntemini uygulamaya başlamışlardır. Bu yöntemde frontal lobu
beynin geri kalanına bağlayan nöronlar kesilmektedir. Başlangıçta, depresyondan
psikoza kadar pek çok ciddi psikolojik problemde lobotominin işe yarayacağı ve
üç hastadan birinde iyileşme sağlayacağı öngörülmüştü. Hatta bazı hastalarda o
kadar iyi sonuçlar verdi ki, bunlar medyada sansasyonel biçimde haber yapıldı ve
bu yöntemin uygulaması arttı. Ancak lobotominin içerdiği çok ciddi riskler oldu-
ğu kısa sürede anlaşıldı. Risk olarak aşırı kanama, enfeksiyon, nöbet, duyguların
kalıcı kaybından söz edilebilir. Günümüzde beyne kalıcı hasar veren bu yöntem
kullanılmamaktadır. Bunun yerine çok daha rafine hale getirilmiş psikocerrahi
uygulaması vardır. Beynin limbik sisteminde çok küçük parçaların alınmasını
içeren bu uygulama, ağır depresyon, iki uçlu duydurum bozukluğu ya da kronik
kaygıda olumlu sonuçlar verebilmektedir. Ancak bunun da sadece bir “son çare”
uygulaması olduğunu belirtmek gerekir (Uba ve Huang, 1999).

İlaç Tedavileri
En başarılı biyolojik temelli tedaviler hiç kuşkusuz ilaçla yapılan tedavilerdir. 1950’le-
rin başlarında önce şizofreni semptomlarını hafifleten ilaçların ve birkaç yıl sonra
ciddi depresyonu hafifleten ilaçların bulunmasıyla birlikte ilaçla tedavi, EKT ve lo-
botomilerin yerini aldı. Aynı zamanlarda anksiyeti hafifleten ilaçlarda geliştirilmek-
Psikotrop İlaçlar: Zihinsel teydi. Tüm bu psikotrop ilaçlar, zihinsel bozukluklarda EKT ve psikocerrahinin et-
bozuklukları tedavi etmede
kullanılan ilaçlardır. kili ve güvenilir alternatifi oldular. Günümüzde hafif depresyondan ağır psikozlara
kadar pek çok zihinsel bozukluğun tedavisinde çok çeşitli ilaçlar kullanılmaktadır.
7. Ünite - Psikoterapi 159

Ancak unutulmamalıdır ki bu ilaçlar hastalıkları iyileştirmezler, hastalıkların semp-


tomlarını geriletirler. Psikotroplar güçlü oldukları için doktor kontrolünde alınmalı
ve dozu doktor tarafından ayarlanmalıdır. Düşük dozlar etkili olmazken, yüksek
dozlarçok ciddi zarar verebilir ve hatta öldürebilir. Bilinç ünitesinde gördüğümüz
bilinci değiştiren ilaçların tersine psikotroplar, zihinsel bozukluğu olmayan kişiler-
de çok ciddi olumlu etki yaratmaz. Örneğin antidepresanlar depresyon olmayan
kişilerin duygu durumunda olumlu bir değişme yaratmaz ama depresyonlu kişilere
iyi gelir (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995; Uba ve Huang, 1999).
Psikotrop ilaçlar, antipsikotikler, antidepresanlar ve anti anksiyete ilaçları ol-
mak üzere üç grupta toplanmaktadırlar.

Antipsikotik İlaçlar
Antipsikotik ilaçlar 1950’de geliştirilmiş ve hastaları sakinleştirmede işe yaramış- Antipsikotik İlaçlar:
lardır. Bu ilaçların ilki reserpindi. Ama daha sonraları bu ilaçların ciddi yan etkileri Psikotik semptomları,
özellikle de şizofreninin
ortaya çıktı. Psikotik semptomları hafifletmede daha etkili olan klorpromazin ge- pozitif semptomlarını azaltan
liştirildiğinde daha ciddi başarı elde edildi. Bugün tipik antipsikotik ilaçlar varsanı, ilaçlardır.
hezeyan gibi şizofreniye ait semptomları etkili bir biçimde hafifletmektedir. Zihin-
sel bozukluklar ünitesinden hatırlayacağınız gibi şizofreninin ortaya çıkmasında
dopaminin artması ya da dopamine duyarlılığın artması önemli bir rol oynamak-
tadır. Bu ilaçların beyindeki dopamin alıcılarını bloke ettiğine dair kanıtlar vardır.
Etki mekanizmalarını çok iyi bilmesek de şizofreni semptomlarını geriletmede işe
yaradığını bildiğimiz bu ilaçlar sayesinde şizofreni hastaları psikoterapiye cevap
verir hale gelmektedirler. Ancak ne var ki bu ilaçların istemsiz ağız ve çene kasıl-
maları, yerinde duramama gibi bazı yan etkileri vardır. Bazı durumlarda bu yan
etkilerle kombine halde ölüme yol açabilecek yüksek kan basıncı, düzensiz kalp
atımları ve ateş gibi diğer yan etkiler de görülmektedir. Ayrıca, varsanı ve hezeyan
gibi şizofreninin pozitif semptomlarının tedavisinde kullanılan tipik antipsikotik
ilaçlar, uyuşukluk, duygusal küntlük gibi şizofreninin negatif semptomlarında et-
kili değillerdir. Ancak, atipik antipsikotikler olarak bilinen yeni bir ilaç grubuy-
la tedavide şizofreninin hem pozitif hem de negatif semptomlarına olumlu yanıt
alınmaktadır. Bu ilaç grubu, beyindeki dopaminin etkisini ketleyen serotoninin
etkisini arttırıcı işlev görmektedir. Atipik antipsikotik ilaçlar ağız ve çenedeki kas
problemlerine yol açmazlar ama bu ilaçlar çok pahalıdır ve ayrıca akyuvarlarda
tehlikeli düşüşe neden olabilirler (Baron, 1996; Uba ve Huang, 1999).
Özet olarak antipsikotik ilaçlar çok önemli bir ilaç grubudur. Ancak şizofreni
ya da diğer ağır zihinsel bozuklukları iyileştiren ilaçlar olmadıkları unutulmama-
lıdır. Bu ilaçlar şizofreninin en garip semptomlarını yok ederler ama hastanın eve
dönmesini sağlayamazlar. Çünkü bu ilaçlar hastada bir tür içekapanıklık yaratır
ve duygusal tepkilerini azaltır ve yavaşlatır. Ancak bu durumdayken ilaçlar bıra-
kılırsa hastada tekrar ağır semptomlar görülür. Sonuç olarak, ilaç tedavisi altında-
ki bireylerin eğer mümkün olabiliyorsa aynı zamanda psikoterapiye gitmeleri de
önerilmektedir (Baron, 1996).

Antidepresan ve Antimanik İlaçlar


Klorpromazinin ortaya çıkışından kısa süre sonra depresyonu etkili bir biçimde
azaltan ilaçlar geliştirildi. 1980’lerin sonuna kadar Monoamin Oksidaz İnhibitörleri
(MOA inhibitörleri) ve Trisiklikler olmak üzere iki grup antidepresan bulunmak-
taydı. Her iki ilaç grubu da başta norepinefrin ve serotonin olmak üzere belirli
transmitterlerin yoğunluğunu arttırarak antidepresan etkilerini gösterir. MAO in-
160 Birey ve Davranış

hibitörleri bu etkiyi norepinefrin ve serotonini yok edebilen enzimi durdurarak,


trisiklikler ise norepinefrin ve serotoninin geri emilimini önleyerek yaratırlar. Pek
çok depresyon çeşidi vardır. Bu iki ilaç grubu da belirli depresyon türlerini hafiflet-
mede etkilidir. Ancak bu ilaçların istenilmeyen yan etkileri de vardır. Trisiklikler
uyuşukluk, kalp atımlarında düzensizlik, görmede bulanıklık ve kabıza yol açar.
MAO inhibitörlerinin en ciddi yan etkisi hipertansiyona yol açmalarıdır (Morris,
2002; Baron, 1996).
Bu iki ilaç grubu antidepresan etkilerini gecikmeli gösterdikleri ve tehlikeli
yan etkilere sahip oldukları için başka antidepresan ilaçlar geliştirilmiştir. 1980’le-
Antidepresanlar: Depresyonun rin sonunda geliştirilen yeni antidepresanlar içinde en yaygın bilineni prozac adı
semptomlarını gerileten ilaçlardır.
verilen ilaçtır. Prozac medyada “harika ilaç” olarak lanse edilmiş ve çok popüler
hale gelmiştir. Serotonin geri emilimini bloke ederek etkisini gösteren prozac, pek
çok kişide depresyonu hafifletmede etkili olan ve çok az yan etkisi olan bir ilaç-
tır. Buna rağmen prozac da halen tartışılan bir ilaçtır. Çünkü az sayıda insanda
da olsa hiperaktivite, manik durum ve hatta tehlikeli bir saldırganlığa yol açtığı
gözlenmiştir.
Özet olarak, çeşitli türlerde depresyon olduğu için her ilacın her depresyo-
nu hafifleteceğini söylemek mümkün değildir. Son olarak, antidepresan ilaçların
depresyonu hafifletmede etkili olduklarını söylemek, bu ilaçların psikoterapiler-
den daha etkili olduklarını söylemek anlamına gelmez (Baron, 1996).
Hızla tedaviyi gerektiren başka ağır bir durum da iki uçlu bozuklukta yaşanan
manik dönemlerdir. Manik dönemde geçirilen bir depresyon kişiyi intihara bile
sürükleyebilir. Ancak lityum karbonat manik semptomları hızlı bir biçimde geri-
letir, gelecekte manik dönemin tekrar olma sıklığını azaltır ve duygudurumdaki
(depresyon ve mani arasındaki) gelgitleri azaltır. Aslında lityum karbonat bir ilaç
değildir, bileşiminde doğal olarak bulunan tuz, manik semptomları geriletici etki
yaratmaktadır. Ancak lityumun bu etkiyi nasıl yarattığı tam olarak bilinmemekte-
dir. Ama verilmeye başlandıktan iki ya da üç hafta sonra manik dönemde görülen
aşırı enerjik ve dağılmış düşünce halini hafifletir. Bu ilacın da yorgunluk, aşırı
susama ve aşırı idrara çıkma, bellek ve konsantrasyon problemleri gibi yan etkileri
vardır. Ancak ilaç bırakılınca özellikle de aniden bırakılınca birkaç hafta içinde
manik semptomlar geri gelir (Uba ve Huang, 1999).

Antianksiyete İlaçları
Kaygı bozukluklarını tedavi etmede en yaygın kullanılan ilaçlar benzodiazepin-
lerdir. Düzenli olarak alınırsa panik bozukluk, fobi ve genelleşmiş anksiyete bo-
zukluğu olanların çoğunluğunda semptomları hafifletir. Bu ilaç, yan etki olarak,
özellikle alkol alındığında uyuşukluk ve motor hareketlerin koordinasyonunda
azalmaya yol açabilir. Benzodiazepinler tüm kaygı bozukluklarında etkili değildir.
Örneğin travma sonrası stres bozukluğu ya da obsesif-kompulsif bozukluklarda
kullanılmazlar. Bu bozukluklarda antidepresanlar kullanılır. Benzodiazepinlere
bağımlılık geliştirilebilir. Ayrıca, bu ilaçlara bağımlılık geliştirmiş bireyler ilacı
birdenbire keserlerse daha önce yaşadıkları kaygıdan daha yoğun bir kaygı yaşar-
lar. Bu yüzden ilaç zamana yayılarak kesilmelidir (Uba ve Huang, 1999).

Bazı durumlarda psikotrop ilacın kimyasal etkisinden ziyade bizatihi ilaç kullanı-
4 yor olmak kişide farklı birtakım psikolojik etkilere yol açar. Psikotrop ilaç kullan-
manın psikolojik etkilerini tartışınız.
7. Ünite - Psikoterapi 161

Özet
Zihinsel bozuklukların tedavisinin tarihçesini be- Çeşitli psikoterapi türlerinin dinamiklerini açık-
1 2
timlemek. lamak.

Eski çağlarda zihinsel bozukluklar doğaüstü Genel olarak dört farklı psikolojik yaklaşıma
güçlerle ilişkilendirilmekteydi. Pek çok toplum- dayanan psikoterapi yöntemi mevcuttur: Psika-
da bu tür hastalıkları olan insanların içine kötü naliz, insancıl terapiler, davranışçı terapiler ve
ruhlar girdiğine inanılır ve bu yüzden kötü mua- bilişsel terapiler. İlk olarak, Freud’un geliştirdiği
mele görürlerdi. Bazı kültürlerde ise bu kişilerin psikanaliz yönteminde serbest çağrışım tekniği
özel ve seçilmiş insanlar oldukları düşünülürdü ile danışanın bastırılmış güdü ve arzuları bilince
ve saygı görürlerdi. Hipokratın bunu tibbi bir çıkarılır. Psikoterapist bu çağrışımları, danışanın
sorun olarak görmesinden sonra, Ortaçağ Avru- rüyalarını, aktarımını ve dirençlerini yorumlaya-
pasında bu hasatlıklar tekrar doğaüstü güçlerle rak, danışanın problemlerinin kökenini görmesi-
açıklandı. Bu çağda zihinsel bozukluğu olan in- ni sağlar. Abreaksiyon, içgörü ve işleme süreçle-
sanlar vahşice cezalandırıldı. Ortaçağın sonun- rinde danışan problemleriyle yüzleşir ve bunları
da tedaviden çok bu hastaları toplumdan tecrit bastırmadan gerçekçi biçimde başa çıkmaya ça-
etmek için ilk akıl hastenelri kuruldu. Hastalar lışır. İkinci olarak, genelde insancıl yaklaşım ve
bu hastanelerde çok kötü koşullar altında ka- özelde bu yöntemin en önemli temsilcisi Carl
palı tutuldular. İlk olarak 1700’lerde Paris’te bu Rogers psikolojik problemlerin danışanın kişi-
hastaların iyi koşullarda bakımı yapılırsa iyile- sel gelişim ve kendini gerçekleştirme eğiliminin
şebilecekleri görüldü. 19. yüzyılın başlarında engellenmesinden kaynaklandığını ileri sürmek-
bu hastalıkların kökenini anlaşılmaya başlandı. tedirler. Bu yüzden de Rogers’ın danışanı mer-
Genel parezi denilen zihinsel bozukluğun frengi kez alan terapi yönteminde, danışana içtenlikle
mikrobundan kaynaklandığı anlaşılınca zihinsel koşulsuz saygı ve empati gösterilerek, danışanın
bozuklukların organik kökeni olduğu düşüncesi kendi problemini görmesine ve çözüm yolunu
güçlendi. Diğer taraftan Freud bu hastalıkların bulmasına yardım edilir. Bu tür terapilerde te-
psikolojik kökeni olduğuna inanıyor ve bu alan- mel ilke terapistin danışanı yönlendirmemesidir.
da çalışmalar yapıyordu. 20. yüzyılın başında Üçüncü olarak, davranışçı terapilerde öğrenme
akıl hastanelerindeki kötü koşullara karşı Clif- ilkeleri kullanılarak danışanın davranışı değiş-
ford Beer’in kamuoyu oluşturulmasıyla ABD’de tirilir. Klasik koşullama ilkelerinin kullanıldığı
ruh sağlığı hareketi başlatıldı. Gene de 1950’lere davranışçı terapiler sistematik duyarsızlaştırma,
kadar hastalar akıl hastanelerinde uzun süre itici uyarıcılarla koşullama, girişkenlik eğitimi
tecrit edilerek yaşadılar. 1950’lerde etkili ilaçla- teknikleridir. Edimsel koşullamaya dayalı tera-
rın bulunmasıyla, hastalar daha kısa sürede ağır piler ise simgesel ödül biriktirme ve davranışı
semptomlardan kurtulup evlerine gönderilmeye şekillendirmedir. Son olarak sıklıkla davranışçı
başlandı. Akıl hastalarını topluma geri gönder- terapilerle birlikte kullanılan bilişsel terapilerde,
me adı verilen bu politikayla ABD ve diğer ülke- danışanın uyumsuz ve çarpıtılmış düşünceleri
lerde toplumsal ruh sağlığı merkezleri açıldı. Bu değiştirilmeye çalışılır. İki önemli bilişsel tera-
merkezlerde hastalar ayaktan takip edilebilecek pi tekniği mantıksal-duygusal terapi ve bilişsel
ve daha pek çok alanda işlev görebileceklerdi. davranışçı terapidir. Bu bireysel psikoterapi tür-
Ancak çeşitli nedenlerle bu politikanın çok ba- lerinden başka bir de grup terapilerinden söz et-
şarılı olduğu söylenemez. Bu yüzden pek çok zi- mek gereklidir. Her psikolojik yaklaşımın grup
hinsel bozukluğu olan kişi hastaneden ayrılınca ortamına uyarlanmış teknikleri mevcuttur. Grup
takip edilememiş, gidecek yerleri olmadığı için terapilerinde birbirine benzer sorunları olan ki-
sokaklarda yaşamaya başlamışlardır. şiler bşir araya gelerek, birbirleriyle duygu alışve-
rişine girerler, birbirlerinden öğrenirler ve grup
içinde kendilerini tanırlar. Grup terapilerine
psikodrama ve davranışçı grup terapileri örnek
162 Birey ve Davranış

olarak verilebilir. Ayrıca psikolojik olarak sağlık- Biyolojik temelli terapileri açıklamak.
4
lı bireylerin kendileri hakkında bir şeyler öğren- Biyolojik temelli tedaviler elektrokonvülsif tera-
melerini sağlayan etkileşim grupları da diğer bir pi (EKT), psikocerrahi ve ilaç terapilerini kapsar.
örnektir. Aile terapisi aile üyelerinin birbirleriyle EKTler eskiye oranla daha acısız ve daha güvenli
ilişkilerinde daha etkili yolar öğrendikleri özel uygulamalardır ancak gene de yan etkileri var-
bir grup terapisi biçimidir. dır. Tartışmalı bir tedavi türü olduğu için gü-
nümüzde kullanımı çok yaygın değildir. Psiko-
Psikoterapi yöntemlerini karşılaştırmak. cerrrahi yöntemi olarak da lobotomi 1960’larda
3
Kuramsal açıdan üç terapi türü (psikanaliz, in- kullanılmaya başlandı. Ancak ciddi yan etkileri
sancıl ve davranışçı terapiler) arasında pek çok olduğu anlaşılınca bu yöntem terkedildi. Bugün
boyutta farklılıklar vardır. Bu boyutlar, biyolojik farklı psikocerrahi yöntemi olmasına rağmen
faktörlerin önemi, özne olarak insanın çeşitli tehlikeli görüldükleri için uygulanmamaktadır.
faktörler tarafından belirlenmiş mi yoksa seçme Biyolojik temelli terapiler içinde en başarılı olanı
özgürlüğü olan bir varlık mı olduğu, çocukluk ve günümüzde en yaygın kullanılanı ilaç terapi-
yaşantılarının önemi, “şimdi ve burada”ki yaşan- leridir. Psikotrop ilaçlar antpsitikler, antidepre-
tıların önemi ve terapinin hedefleridir. Hangi te- sanlar ve anti anksiyete ilaçaları olmak üzere üç
rapi türünün daha etkili olduğu ise öncelikle “et- grupta toplanmaktadırlar. Antipsikotik ilaçlar
kililik” ölçütünün nasıl tanımlandığına bağlıdır. şizofreni semptomlarını hafifletmede çok etki-
Bir terapinin başarılı olup olmadığını anlamak lidirler. İlk antidepresenlar MAO inhibitörleri
için danışanın ve terapistin terapi hakkındaki ve trisikliklerdir. Bu iki grup ilacın da ciddi yan
değerlendirmeleri ölçüt olarak alınabilirse de etkileri vardır. 1980’den sonra yeni tür antidep-
bunlar çok güvenilir ölçütler değildir. Danışa- resan ilaçlar geliştirildi. Bunlar içinde en ünlüsü
nın terapi sonrasında yaşamındaki değişiklikler prozactır. Yeni antidepresanlar depresif kişilerin
daha nesnel bir ölçüt olabilir. Herhangi bir tür duygurumunu yükseltici etki yaparlar ve yan et-
psikoterapi almakla hiç profesyonel yardım al- kileri de yoktur. Ancak pek çok depresyon türü
mamış olmak arasında yapılan karşılaştırmalar, olduğu için bu ilaçlar belirli türde depresyonlar-
psikoterapi almanın olumlu bir fark yarattığını da etkilidir. İki uçlu bozukluğun manik dönem-
göstermiştir. Terapi türlerini etkililik açısından leri için lityum karbonat etkili bir tedavi sağlar.
karşılaştıran çalışmalar kesin bir sonuç verme- Son olarak, hepsi olmasa da bazı kaygı bozuk-
mekle birlikte terapiler şaşırtıcı biçimde benzer luklarında benzodiazepinler kaygıyı azaltmada
düzeylerde etkili oldukları olduğu bulunmuştur. etkili olmaktadırlar.
Bu benzerlik, görünürde ne kadar farklı olurlar-
sa olsunlar psikoterapi türlerinin birtakım ortak
noktaları paylaştıklarını göstermektedir. Bu or-
tak noktalar terapinin danışana sağladığı empa-
tik ve sıcak ortam, terapistin danışana psikolojik
problemlerinin kaynağı hakkında açıklama sun-
ması, terapinin danışandaki kişisel kontrol hissi-
ni arttırması ve terapist ile danışan arasında bir
terapötik ittifakın kurulmasıdır.
7. Ünite - Psikoterapi 163

Kendimizi Sınayalım
1. Danışan merkezli terapinin amacı aşağıdakilerden 5. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi hastanın ajitasyonunu
hangisidir? ve sanrılarını azaltmada faydalıdır?
a. Danışanın psikolojik problemini yorumlamak a. Antipsikotik ilaçlar
b. Danışanla empati kurarak tavsiyeler vermek b. Antidepresanlar
c. Danışanın mantıksız düşüncelerini değiştirmek c. Trisiklikler
d. Danışanın olduğu kişi ile olmak istediği kişi d. Lityum karbonat
arasındaki açıyı daraltmak e. Benzodiazepenler
e. Danışanın bilinçdışı çatışmalarını çözmek
6. Aşağıdaki ifadelerden hangisi psikoterapilerin or-
2. Terapi türleri ile psikolojik problemlerin kaynağına tak bir noktası değildir?
ilişkin varsayımlar arasındaki eşleştirmelerden hangisi a. Danışana sıcak ve empatik bir ortam sağlamak
doğrudur? b. Danışana psikolojik problemleri hakkında açık-
a. Psikodinamik terapiler —- Psikolojik problem- lama yapmak
ler uyum bozucu düşüncelerden kaynaklanır. c. Danışanla güvene dayalı bir ilişki kurmak
b. Davranışçı terapiler —- Psikolojik problemler d. Danışanı problemin çözümünde etkili eyleme
uyum bozucu öğrenme deneyimlerinden kay- yöneltmek
naklanır. e. Danışanın problemine nesnel ve bilimsel yak-
c. İnsancıl terapiler —- Psikolojik problemler laşmak
uyum bozucu düşüncelerden kaynaklanır.
d. Bilişsel terapiler —- Psikolojik problemler bi- 7. Biyolojik temelli terapiler için aşağıdaki ifadeler-
linçdışı çatışmalardan kaynaklanır. den hangisi doğrudur?
e. Davranışçı terapiler —- Psikolojik problemler a. Biyolojik temelli terapiler içinde en etkili olan
bilinçdışı çatışmalardan kaynaklanır. tedavi EKT’dir.
b. Antipsikotik ilaçlar şizofreniyi iyileştirirler.
3. Bir zamanlar çok popüler bir biyolojik tedavi olan c. Biyolojik temelli terapiler içinde günümüzde en
lobotomiyi aşağıdaki ifadelerden hangisi tanımlar? popüler tedavi lobotomidir.
a. Beyne elektrik şoku verilmesi d. 1950’lerde geliştirilen psikotrop ilaçlar EKT ve
b. Frontol lob ile beynin geri kalan kısmını bağla- psikocerrahinin yerini aldı.
yan nöronların kesilmesi e. Prozac ciddi yan etkilerinden dolayı psikiyatrlar
c. Beyindeki nörokimyasal dengesizliklerin düzel- tarafından tercih edilmemektedir.
tilmesi
d. Duyguyu kontrol eden beyin bölümünün 8. Aşağıdaki anahtar kelimelerden hangisi mantıksal-
alınması duygusal terapiyi tarif eder?
e. Beyinde dopaminin bloke edilmesi a. İnsancıl terapi—- bilişsel yeniden yapılandır-
ma—- rüya analizi
4. Serbest çağrışım tekniği aşağıdaki ifadelerden han- b. Psikodinamik terapi —- koşulsuz saygı —- yön-
gisini tarif eder? lendirme
a. Abreaksiyon deneyimini c. Bilişsel terapi —- bilişsel yeniden yapılandırma
b. Grup içinde duygu alışverişini —- otoriteye dayalı ikna
c. Rüya temasını bir duyguyla ilişkilendirmeyi d. Davranışçı terapi —- serbest çağrışım —-empati
d. Danışanı “olmak istediği kişi” olmaya teşvik e. Bilişsel terapi —- sistematik duyarsızlaştırma
etmeyi —- etkileşim grupları
e. Danışanın aklına ilk geleni söylemesi
164 Birey ve Davranış

Yaşamın İçinden
9. Psikoterapi türleri ile ilgili olarak aşağıdaki ifade- Önyargı ve Şizofreni
lerden hangisi yanlıştır? Kişi ya da toplum olarak bilmediğimiz, bizi ürküten,
a. Davranışçı terapiler psikanalitik terapiye göre rahatsız eden şeylerle karşılaştığımızda onu uzaklaş-
psikolojik problemlerin ortaya çıkmasında bi- tırma, damgalama, yabancılaştırma, o şey hakkında
yolojiye daha fazla önem atfederler. olumsuz düşünme eğiliminde bulunuruz. Farklı ırk-
b. İnsancıl terapiler diğer terapi türlerinden daha lara, cinsiyetlere, dinlere, mesleklere, kişilere, hasta-
fazla “burada ve şimdi” olana önem atfederler. lara, farklı görünenlere karşı tutumlar geliştiririz. Bu
c. Davranışçı terapiler insancıl terapilerden farklı tutumlarımızın güncel boyutlu olduğunu düşünmek
olarak bireyin davranışlarının çevre tarafından bizi yanıltır. Tutumlarımız kültürden gelen deneyim-
belirlendiğini varsayar. lerimizden etkilendiği gibi felsefe ve inançlardan da
d. Psikanalitik terapi diğer terapilerden farklı ola- etkilenmektedir. Tutumlarla ilişkili kavramlardan olan
rak hastalık tanımlar ve terapide hedef hastalığı önyargılar da bu süreç içinde oluşmaya başlar ( Aker
iyileştirmektir. ve ark., 2002). Günlük yaşama bakıldığında, yukarıda
e. Psikanaliz için çocukluk yaşantıları diğer terapi örneklerini verdiğimiz gruplar ve kişilerden mutlaka
türlerinden daha önemlidir. bir veya bir kaçı hakkında ön yargılarımız olduğunu
söyleyebiliriz.
10. Aşağıdaki ifadelerden hangisi etkileşim grubunun Önyargı, bir tek ya da bir grup bireyin öncelikle grup
özelliklerinden biri değildir? üyeliği temelinde değerlendirilmesidir. Ön yargı duy-
a. Bireyler grup içinde olabildiğince açık ve dürüst gusaldır ve peşin hükme dayalıdır. Algılayıcı insanla-
bir şekilde duygu alışverişi yaparlar. rı bireyler olarak özellikleri temelinde değil de grup
b. Bireyler grup içinde çeşitli rollere girerler ve üyelikleri temelinde değerlendirir (Taylor, Peplau,
problemlerini eyleme dökerek anlatırlar. Sears, 2007).
c. Etkileşim gruplarının çıkışı terapi amaçlı değil- Önyargı, çoğunlukla kalıpyargı ve ayrımcılıkla birlikte
dir. anılır. Her biri birbirleri ile iç içe olmalarına rağmen
d. Etkileşim grupları psikolojik problemi olmayan aralarında temel bazı farklardan söz edilebilir. Kalıp-
bireylerle daha iyi sonuç vermektedir. yargılar, belirli bir grup ya da toplumsal kategorideki
e. Bireyler grup içinde öfke, kızgınlık, ağlama vb. insanlar tarafından paylaşılan özelliklere ilişkin inanç-
“aşırı” tepkiler sergileyebilirler. lardır. Kısaca, kalıpyargılar bilişsel bileşenlidir. Gerçek-
te her ikisi de biliş ve duygu karışımını yansıtmakta-
dır. Ayrımcılık ise, grup üyelikleri temelinde bireylere
yönelik olumsuz davranışlardan oluşur. Ayrımcılıkta
davranışsal bileşen dikkati çeker (Taylor, Peplau, Sears,
2007). Önyargı, kalıpyargı ve ayrımcılık birbirlerinden
bağımsız değildirler. Olumsuz bilişsel ve duygusal tep-
kilerle oluşan önyargılar, davranışsal tepkiler aracılığı
ile ayrımcılığa neden olur ve olumsuz kalıpyargıları
güçlendirir (Kaya & Ünal, 2006).

ŞİZOFREN HASTALAR ve ÖNYARGI


Önyargı, kalıpyargı ve bunlara ilişkin olumsuz duygu
ve düşünceler sadece toplumdaki farklı mesleklere,
dinlere, cinsiyetlere karşı değil hastalıklara karşı olan
tutumları da etkilemektedir. Özellikle akıl hastalıkla-
rına karşı yüzlerce olumsuz tutum vardır. Akıl hasta-
ları davranışları önceden kestirilemeyen bireyler ola-
rak kavranmış ve bu kavrayış neredeyse çok temel ve
tehdit edici bir şema haline gelmiştir. Önceden kesti-
7. Ünite - Psikoterapi 165
rilemezlik şeması, yüzyıllardır insanın hayatını öngö- ABD’de daha önce şizofreni tanısı almış olmasına karşın
rebilme varsayımını tehdit eden önemli bir unsurdur. son beş yılını tamamen iyi durumda ve çalışarak geçir-
Bu nedenle, akıl hastalığı kötü olan her şey olarak dü- miş bir bireyin toplumca kabul edilmesi aynı durumda-
şünülmüş, sonuçta ortaya çıkan ise daha çok bir korku, ki bir eski mahkuma göre daha güç olmaktadır. Çünkü
mesafe koyma veya etiketleme olmuştur ( Aker ve ark., şizofreni etiketlemesi ( stigması) bireyleri bazı hak ve
2002). menfaatlerden yoksun bırakmaktadır ( Sungur, 2000).
Hastalıklara yönelik bu tür olumsuz önyargılardan Bu şekilde şizofren hastalara olan önyargı, yazının başın-
nasibini alan hastalıkların başında psikiyatrik bozuk- da tanımlanan ayrımcılığa kadar neden olabilmektedir.
luklar gelmektedir. Önyargılar, sokaktaki insana gerek- Bu kişiler, şizofreni hastalarına olan önyargıdan dolayı
sinim duyduğu basit açıklamayı sağlamakta düşmanca işe alınmama sağlık hizmetlerinden yararlanamama,
tutumları için mazeret oluşturmakta ya da kişisel ça- yasalar karşısında zor durumda kalma ve sosyal ilişkiler
tışmalarını başkasına yansıtmasına yardım etmektedir. açısından engellenmelerle karşı karşıya kalmaktadırlar
Günlük konuşmalarda “akıl hastası” ya da “ruh hastası” (Gümüş, 2006).
hemen her zaman muhatabını aşağılayan, küçük dü- Şizofreni hastaları üzerindeki bu olumsuz önyargılar
şüren bir anlamda kullanılır. Uygarlığın ilk dönemle- sadece hastayı değil onunla ilişkili her şeyi etkilemek-
rinden beri var olan bu leke neredeyse genetik yolla tedir. Kullanılan ilaçlardan hastaların yakın akrabala-
günümüze kadar gelmiştir ( Üçok, 2003). rına, tedavisini üstlenen hekimlerden, hastaneye hatta
Şizofreni, psikiyatrik bozukluklar arasında belki de en hastanenin bulunduğu şehir ya da semte kadar her şey
ürkütücü olanıdır. Bunda gidiş özelliklerinin diğerle- “şizofren”, “deli” gibi ifadelerden nasibini almaktadır.
rine göre daha olumsuz olmasının yanı sıra, şizofreni Hastanın geçmişte kullandığı ilaçlar arasında antipsi-
tanısının taşıdığı etiketlemenin de önemli rolü vardır. kotik ilaçlardan birinin adı geçtiği zaman psikiyatrist-
Etiketleme sadece hastayı değil, onunla ilişkili her şeyi ler dahil çoğu hekimin zihninde bu hastanın şizofren
ve herkesi olumsuz etkilemektedir ( Üçok, 2003). olduğu yargısı belirir (Üçok, 2003).
Şizofreni, düşünce, duygu ve davranışlarda temel bo- Şizofreni hastalarının yakınları önyargılara ilişkin ola-
zukluklarla kendini gösteren bir bozukluktur. Bu has- rak birçok yaşantıya sahiptir. Kendilerine toplum için-
talıkta, bozuk düşüncede fikirler mantıksal değildir, de farklı davranıldığı için kaygı duymakta ve yakınları-
algı ve dikkat bozuktur. Motor faaliyetlerde bozulma- nın hastalığını gizlemeye çalışmaktadırlar. Sağduyu ve
lar vardır. Uygunsuz ya da donuk duygulanım görülür. arkadaşlarının çalışmasında (2003), hasta yakınlarının
Hastanın diğer insanlardan ve gerçeklerden sıklıkla kendilerinde de şizofreniye yönelik ön yargı ve damga-
varsanı ve sanrılara kaçmasına neden olur ( Davison lama olduğu belirlenmiştir (Akt. Bahar, 2007).
& Neale, 2004). Sağlık çalışanlarının şizofreni hastalarına yönelik tu-
Şizofren bireylerin dış görünümündeki bazı özellikler tumlarını değerlendiren çalışmalar incelendiğinde;
bu kişilerin hasta olarak tanınmalarını kolaylaştırmak- sağlık profesyonellerinin tutumlarının da genel halkın
tadır. Örneğin, antipsikotiklerin yan etkileri olarak sahip olduğu tutumlar gibi olduğu görülmektedir (Ba-
ortaya çıkan, maske yüz, parkinsonizme özgü hareket har, 2007).
biçimi gibi özellikler doğrudan şizofreniye bağlı olma- Toplumda yaşayan bireylerin ruhsal sorunu olan in-
salar bile bu kişilerin hasta olarak tanınmalarına neden sanlara karşı oluşturduğu negatif tutumlar, hastanın
olur. Hastalar için “robot gibi”, “zombi gibi” yakıştır- toplumsal yaşamda yerini almasında ciddi bir engel
masına neden olan bu tür yan etkiler damgayı kolay- oluşturmakta ve ruhsal sorunlu bireylerin topluma
laştırmaktadır (Üçok, 2003). uyumunu sınırlandırmaktadır.
Türkiye’deki ilk çalışmalarda halkın ruhsal hastalığı Psk. Nergis ÖZDİNÇ AZANPA
olanlardan uzak durma ve reddetme eğilimleri belirgin
olarak baskın bulunmuştur. Sonraki yıllarda yapılan Kaynak: http://www.kilavuzpsikoloji.com/makaleler?
çalışmalarda da ruhsal hastalıkları tanıma oranında makale_id=35
belirgin bir yükselme görülmekle birlikte, olumsuz tu-
tumların sürdürüldüğü ve halkın bu hastalıklarla sos-
yal yakınlıktan çekindikleri görülmüştür (Taşkın, Şen,
Aydemir, Demet, Özmen, İçelli, 2002).
166 Birey ve Davranış

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı


1. d Yanıtınız yanlış ise “Psikoterapiler” bölümünü Sıra Sizde 1
tekrar gözden geçiriniz. Ünitede görüldüğü üzere çağlar boyunca zihinsel bo-
2. b Yanıtınız yanlış ise “Psikoterapiler” bölümünü zukluğu olan kişiler toplumda kötü muameleye maruz
tekrar gözden geçiriniz. kalmış, toplum tarafından dışlanmış ve tecrit edilmiş-
3. b Yanıtınız yanlış ise “Biyolojik Temelli Terapi- lerdir. Günümüzde zihinsel bozukluklar çoğu zaman
ler” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. tıbbi tedavi gerektiren bir “hastalık” olarak görülmek-
4. e Yanıtınız yanlış ise “Psikoterapiler” bölümünü tedir. Psikolojide böyle bir yaklaşım çok tartışmalı ve
tekrar gözden geçiriniz. çoğu kez de karşı çıkılan bir yaklaşımdır. Zihinsel bo-
5. a Yanıtınız yanlış ise “Biyolojik Temelli Terapi- zukluklar tıbbi bir hastalık olsun ya da olmasın günü-
ler” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. müzde bu tür hastalıklar için tedavi almak bir dereceye
6. e Yanıtınız yanlış ise “Psikoterapilerin Değerlen- kadar “normalleşmiş” de olsa, modern toplumlar bu
dirilmesi” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. kişilere hala ciddi bir önyargı ile yaklaşmaktadırlar. Bu
7. d Yanıtınız yanlış ise “Biyolojik Temelli Terapi- önyargılar zihinsel bozukluğu olan biri olarak damga-
ler” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. lanmaya yol açmaktadır. Bu kişiler toplumsal hayattaki
8. c Yanıtınız yanlış ise “Psikoterapiler” bölümünü yerlerini almak için kendilerini hazır ve hevesli etseler
tekrar gözden geçiriniz. bile damgalanma yüzünden toplumun içinde etkili ve
9. a Yanıtınız yanlış ise “Psikoterapilerin Değerlen- uzun süreli tutunamamaktadırlar. Bu ise “hastalığın”
dirilmesi” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. seyrini kötüleştirebilmekte, sosyal destek almayan ki-
10. b Yanıtınız yanlış ise “Psikoterapiler” bölümünü şilerin tekrar hastaneye yatma sıklıkları artmaktadır.
tekrar gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 2
Psikoterapist, sistematik bir yaklaşım çerçevesinde be-
lirli teknikleri uygulayarak danışanın psikolojik prob-
lemlerini azaltan ya da ortadan kaldıran kişidir. Toplu-
mumuzda genellikle bir meslek olarak psikoterapistlik,
psikiyatrlık ve psikologluk birbirine karıştırılmaktadır.
Hem psikiyatrlar hem de psikologlar psikoterapist ola-
bilirler. Psikiyatr tıbbın bir dalı olan psikiyatride uz-
manlaşır. İlaç tedavisi yanında psikoterapi eğitimi ve
bu eğitim sonunda sertifika alarak psikoterapi yaparlar.
Diğer yandan psikologlar tıbbi eğitimden geçmezler.
Dolayısıyla ilaçla tedavi yapamazlar. Psikoloji lisana-
sını bitirdikten sonra klinik psikoloji alanında yüksek
lisans doktora eğitimi alırlar. Bu eğitim sırasında yo-
ğun bir biçimde hem kuramsal hem de pratik anlamda
psikoterapi eğitimi alırlar ve çeşitli psikoterapi teknik-
lerini öğrenirler.

Sıra Sizde 3
Terapist ve danışanın farklı külterel değerlere sahip
olması neyin psikolojik problem olarak tanımlanaca-
ğı konusunda farklı anlayışlara yol açabilir. Bu durum,
terapide psikoterapist ve danışan arasında kurulması
beklenen terapötik ittifakın tam anlamıyla kurulama-
masına neden olabilir. Uba ve Huang (1999: 644) bu
duruma ABD’de farklı kültürel geçmişe ve normlara
sahip bir terapist ve danışan ilişkisinden gerçek hayatta
7. Ünite - Psikoterapi 167

Yararlanılan ve Başvurulabilecek
Kaynaklar
yaşanmış bir örnek vermektedirler. Bu örnekte Ang- Atkinson, R. L., Atkinson, R. C. & Hilgard, E. R. (1995). Int-
lo-Sakson kökenli bir psikoterapiste gelen 28 yaşında, roduction to Psychology. Çev.
depresyon belirtileri olan Çin kökenli bir Amerikalı Kemal Atakay, Mustafa Atakay ve Aysun Yavuz, Psikolojiye
kadın vardır. Kadın hiç evlenmemiş biridir ve kendini Giriş, Sosyal Yayınlar, İstanbul.
çok yalnız hissetmektedir. Terapistiyle yalnızlığını ko- Baron, R. A. (1996). Essentials of Psychology. Allyn & Ba-
nuşurken kendisinin bakire bir kadın olduğunu söyle- con, Boston.
miştir. Terapist kendi kültürel normlarına dayanarak, Morris, C. G. (2002). Understanding Psychology. Çev. Ed.
kadının bakireliğini duygusal anlamda olgunlaşmamış H. Belgin Ayvaşık ve Melike Sayıl, Psikolojiyi Anlamak
olmasının bir işareti olarak görmüş ve kadının, sosyal (Psikolojiye Giriş), Türk Psikologlar Derneği Yayınları
beceri eksikliğinden dolayı yalnızlık hissettiği sonu- No:23, Ankara.
cuna varmıştır. Oysa, kadın Çin kültürüne göre kendi Smith, E. E., Nolen-Hoeksema, S., Fredrickson, B. L. & Lof-
bakireliğini bir erdem olarak görmekte, ABD’de Çinli- tus, G. R. (2003). Atkinson & Hilgard’s Introduction to
lere yönelik önyargıdan dolayı yalnızlık çektiğini dü- Psychology. 14. Edition. Wadsworth/Thomson Learning,
şünmektedir. Probleme ilişkin bu farklı anlayışlardan Belmont.
dolayı Çinli kadın görüşmekte olduğu Anglo-Sakson Uba, L. & Huang, K. (1999). Psychology. Longman, New
kökenli terapisti bırakmış ve kendi gibi Çinli olan baş- York.
ka bir psikoterapiste gitmeye başlamıştır.

Sıra Sizde 4
Psikotrop ilaçlar biyolojik değişmelere neden olurlar.
Ancak ilaç almanın bziatihi kendisi de bazen değişik
psikolojik etkilere yol açabilmektedir. Örneğin bazı in-
sanlar bu ilaçları almanın bir sonucu olarak edilgen bir
hale gelmekte ve kendilerini çaresiz hissetmektedirler.
Davranışlarının kendi çabalarıyla değil, ilaç almakla
değişebileceğine inanmaya başlamaktadırlar. Ayrıca,
ilaç kullanan pek çok insan plasebo etkisi denilen bir
deneyim yaşamaktadır. Plasebo etkisi, kişinin ilacın fi-
ziksel etkisinden dolayı değil ilaç alınca kendini daha
iyi hissetme beklentisi nedeniyle psikolojik semptom-
larda görülen iyileşme anlamına gelmektedir. Bu yüz-
den yeni bir ilacın etkisinin test edildiği deneylerde,
deneysel gruba yeni bir ilaç verilirken kontrol grubuna
plasebo verilmektedir. Plasebo hap ya da sıvı ilaç görü-
nümünde olan ama gerçekte hiçbir etkisi olmayan bir
maddedir. Kontrol grubunda olan insanlar ilaç aldık-
larını düşündükleri için kendilerini daha iyi hissetme-
ye başlayabilmektedirler. Sonuç olarak bu deneylerde,
yeni bir ilacın etkisi plasebo etkisinden kurtarılarak
test edilmiş olmaktadır (Uba ve Huang, 1999).
Sorularla Öğrenelim

SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ


Ünite 7: Psikoterapi

Psikoterapiler

1. Tarihte akıl hastalıklarını doğaüstü güçlerle ilişkilendirmeyen ilk yaklaşımın kime aittir?
Cevap: Yunanlı hekim Hipokrat’ın yaklaşımı olduğu söylenebilir.

2. Ağır psikotik bozuklukları olan kişilerin, büyük devlet hastanesi yerine, toplum içinde veya ev benzeri geçici bakım merkezlerinde
tedavi edilme politikalarına ne ad verilmektedir?
Cevap: Toplum İçine Geri Gönderme adı verilmektedir.

Psikoterapilerin Değerlendirilmesi

3. Zihinsel bozuklukların normal gelişim ve büyümeyi engelleyen çevresel faktörler dolayısıyla ortaya çıktığı görüşüne dayanan bir
terapi biçimine ne ad verilmektedir?
Cevap: İnsancıl Terapiler adı verilmektedir.

Psikoterapiler

4. Toplum İçine Geri Gönderme politikası uygulanan bu merkezlerle ruhsal sağlık hizmetleri hastaların yaşadığı yerlere götürülmüş
oluyordu. Bu merkezlerin verdikleri hizmetler nelerdir?
Cevap: İlki, hastaneden çıkarılan ama ilaç tedavisine evlerinde devam eden hastaların buraya belirli sıklıklarla gelip takip ve
değerlendirmelerini yapmak. İkincisi hastaneden çıkan hastaların daha fazla yatarak tedavi gereksinimlerini evlerine yakın bir merkezde
karşılamak. Üçüncüsü gece yarısı ya da hafta sonları ortaya çıkabilecek acil durumlarda toplumsal ruh sağlığı merkezlerindeki eğitimli
profesyonellerden destek almak. Dördüncüsü, toplumun çeşitli kesimlerine psikolojik problemler konusunda eğitim ve danışmanlık
hizmeti vermek.

5. Psikoterapiler ve biyolojik temelli terapileri açıklayınız.


Cevap: Biyolojik temelli terapiler, zihinsel bozuklukların ortaya çıkışını biyolojin ile açıklayan görüşe dayanmaktadırlar ve zihinsel
bozukluğu olanlara hekimler tarafından uygulanan ilaç ve diğer tıbbi yöntemleri içermektedirler. Psikoterapi ise zihinsel bozuklukları
biyolojik olmayan nedenlere atfeden yaklaşımlara dayalı olarak geliştirilen terapilerdir. Psikoterapi terapist ile danışan arasında kurulan
ilişki çerçevesinde psikolojik problemlerin çözülmeye çalışıldığı süreçtir.

6. Terapi yöntemleri nelerdir?


Cevap: Dört terapi yöntemi mevcuttur: Psikanaliz, insancıl terapiler, davranışçı terapiler ve bilişsel terapiler.

7. Zihinsel bozuklukları, sıklıkla kaynağını çocukluk döneminden alan bilinçdışı çatışmaların bir sonucu olarak gören yaklaşım
hangisidir?
Cevap: Psikanalizin de içinde yer aldığı psikodinamik yaklaşımlardır.

8. Psikodinamik yaklaşımlara göre bilinçdışı çatışmaların temel bileşenleri nelerdir?


Cevap: Üç temel bileşen bulunmaktadır; Kabul edilmeyen güdüler ve duygular, bu güdü ve duyguların bilinç alanına girmesinden
duyulan kaygı ve kaygıya ya da kabul edilemez güdü ve duygulara karşı geliştirilen savunmalar.

9. Sigmund Freud tarafından geliştirilmiş orijinal psikodinamik psikoterapidir. Danışanın bilinçdışındaki düşünce ve duygularını bilince
getirmek için serbest çağrışım, rüya analizi ve aktarım yorumunu kullanan terapi yöntemine ne ad verilmektedir?
Cevap: Psikanaliz adı verilmektedir.

10. Mantıksız ya da çarpıtılmış fikirlere karşı çıkmak için, danışanların kanıtlar keşfettiği terapi biçimine ne ad verilmektedir?
Cevap: Bilişsel-Davranışçı Terapi adı verilmektedir.

11. En etkili insancıl terapi danışan merkezli terapidir yaklaşımı kim tarafından ne zaman geliştirilmiştir?
Cevap: 1940’larda Carl Rogers tarafından geliştirilmiştir.
12. Psikanalizde danışanda üç tür yaşantı gözlendiğinde iyileşme olduğu sonucuna varılabilir, bu belirtiler nelerdir?
Cevap: Bunlar abreaksiyon, içgörü ve işlemedir. Abreaksiyon, kişinin daha önceden yaşamış olduğu güçlü duygusal tepkileri, terapinin
güvenli ortamında tekrar yaşamasıdır. İçgörü, kişinin bilinçdışı çatışmaların kökenini anlaması halinde yaşanan bir deneyimdir. Bu,
bastırılan bir anının hatırlanması ile bir anda yaşanan dramatik bir deneyim değil, yavaş yavaş kişinin kendini anladığı bir süreçtir.
Abreaksiyon ve içgörü, birlikte görülmesi beklenen deneyimlerdir. Danışan, hissettiğini anlamalı, anladığını hissetmelidir. İşleme, terapi
süreci boyunca farklı farklı bağlamlarda ortaya çıkan bilinçdışı çatışmayı, danışanın inkar etmeden yüzleşmesi ve bu durumlara olgun ve
etkili yollardan tepki vermeyi öğrenmesidir.

13. İstenmeyen davranışları ortadan kaldırmak için öğrenme ilkelerini kullanan terapi türlerine ne ad verilmektedir?
Cevap: Davranışçı Terapiler adı verilmektedir.

14. Korku ve kaygıya neden olan uyaran ile yeni bir davranımın (gevşeme) dereceli olarak bağlantısını kurarak kişinin korku ve
kaygısını azaltmak için kullanılan davranış tekniğine ne ad verilmektedir?
Cevap: Sistematik Duyarsızlaştırma adı verilmektedir.

15. Davranışçı terapi teknikleri nelerdir?


Cevap: Sistematik duyarsızlaştırma, itici uyarıcılarla koşullama, girişkenlik eğitimi ve edimsel koşullamaya dayalı terapilerdir.

16. Bireyin istenmeyen davranışları bırakıp istenen davranışları öğrenmesine dayalı terapi yöntemine ne ad verilmektedir?
Cevap: Edimsel Koşullamaya Dayalı Terapiler adı verilmektedir.

17. Danışanın davranışlarını değiştirmenin bir yolu olarak, yaşantısı ile ilgili düşüncelerinin değiştirilmesine önem veren terapi türüne
ne ad verilmektedir?
Cevap: Bilişsel Terapiler adı verilmektedir.

18. Mantıksal-duygusal terapi kim tarafından geliştirilmiştir?


Cevap: Ellis tarafından geliştirilmiştir.

19. Zihinsel bozuklukların beyindeki yapısal anormallikler ya da nörokimyasal dengesizliklere dayanan biyolojik temelli görüşün, beyin
fonksiyonlarını ilaçlarla ve daha nadir olarak elektrik şoku ve psikocerrahi ile değiştiren terapilere ne ad verilmektedir?
Cevap: Biyolojik Temelli Terapiler adı verilmektedir.

20. Beyne kısa elektrik akımının uygulandığı ve daha çok ağır depresyonda son çare olarak kullanılan biyolojik temelli bir tedaviye ne
ad verilmektedir.
Cevap: Elektrokonvülsif şok adı verilmektedir?
SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 7 - Alıştırma Soruları
1 ) Tarihte ilk kez akıl hastalıklarını doğaüstü güçlerle ilişkilendirmeyen hekim kimdir?
A)

Hipokrat

B)

Empedokles

C)

Alkmaion

D)

Epikharmos

E ) Demokedes

Çözüm : Tarihte akıl hastalıklarını doğaüstü güçlerle ilişkilendirmeyen ilk yaklaşımın ünlü Yunanlı hekim Hipokrat’ın yaklaşımı olduğu
söylenebilir.
Doğru cevap A şıkkıdır.
2 ) Ders esnasında devamlı yerinden kalkarak dolaşan Caner, öğretmeninin ve arkadaşlarının dikkatini dağıtarak dersin verimini
azaltmaktadır. Sınıf öğretmeni, Caner’in bu istenmeyen davranışını ortadan kaldırmak için Caner’e sırasında kalkmadan oturduğu her 5
dakika için bir yıldız vermektedir. Caner, topladığı bu yıldızlarla uzun zamandır istediği bilgisayar oyununu kazanacaktır. Sınıf
öğretmeninin bu uygulaması hangi terapi tekniğini kapsamaktadır?
A ) Girişkenlik Eğitimi
B ) İtici Uyarıcılarla Koşullama
C ) Serbest Çağrışım
D ) Sistematik Duyarsızlaştırma
E ) Simgesel Ödül Biriktirme

Çözüm :

Simgesel Ödül Biriktirme: Danışanın kendisinden beklenen davranışlar için simgesel ödüller kazandığı ve bunları istediği bir şeyle
değiştirebildiği edimsel koşullamaya dayalı terapi tekniğidir.

Doğru cevap E şıkkıdır.


3 ) Çok ağır depresyon türlerinde son çare olarak başvurulan tedavi yöntemi aşağıdakilerden hangisidir?
A)

Elektroensefalografi

B)

Elektro şok

C)

Psikocerrahi

D)

Elektrokonvülsif

E)

Elektrokardiyografi

Çözüm :

Elektrokonvülsif: Şok Beyne kısa elektrik akımının uygulandığı ve daha çok ağır depresyonda son çare olarak kullanılan biyolojik
temelli bir tedavidir.

Doğru cevap D şıkkıdır.


4 ) "Terapist, danışanın direnç noktalarına dikkatini çekerek, onun çağrışımlarının nerede ve neden kesildiğini, bir şeyi neden unuttuğunu
ya da geçiştirdiğini yorumlayarak, kişinin kendisini daha iyi anlamasına yardımcı olur". Bu açıklama terapi sürecinde hangi tekniğin
kullanımı ile ilgilidir?
A ) Serbest çağrışım
B ) Rüya analizi
C ) Aktarım
D ) Katarsis
E ) Yorumlama

Çözüm :

Psikanalizde terapistin uyguladığı başka bir yöntem de yorumdur. Yorum, danışanın düşünce, duygu ve eylemlerinin, terapist tarafından,
bilinçdışı anlamının gösterilmesidir. Terapist, danışanın direnç noktalarına dikkatini çekerek, onun çağrışımlarının nerede ve neden
kesildiğini, bir şeyi neden unuttuğunu ya da geçiştirdiğini yorumlayarak, kişinin kendisini daha iyi anlamasına yardımcı olur.

Doğru cevap E şıkkıdır.


5 ) Kişinin daha önceden yaşamış olduğu güçlü duygusal tepkileri, terapinin güvenli ortamında tekrar yaşamasına ne ad verilmektedir?
A ) aktarım
B ) serbest çağrışım
C ) abreaksiyon
D ) transformasyon
E ) psikanaliz

Çözüm : Abreaksiyon, kişinin daha önceden yaşamış olduğu güçlü duygusal tepkileri, terapinin güvenli ortamında tekrar yaşamasıdır.
Doğru cevap C şıkkıdır.
6 ) Öğretmen ya da terapist, tanımlanan her davranışı yaptığında öğrenciye daha sonra sevdiği bir nesne ile değiştirilmek üzere marka
verir. Gün sonunda biriktirilen markalar değerlendirilerek öğrenciye ödülü verilir. Bu yöntem ne şekilde adlandırılmaktadır?
A ) sistematik ödüllendirme
B ) simgesel ödül biriktirme
C ) sistematik davranış geliştirme
D ) bilişsel ödüllendirme
E ) edimsel ödüllendirme

Çözüm : Edimsel koşullamaya dayanan terapi tekniklerinden birisi simgesel ödül biriktirmedir. Simgesel ödül biriktirme tekniği okul
ve hastane gibi koşulların kolayca kontrol edilebildiği kurumlarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu kurumlarda öğrenciler ya da hastalar
istenen ve uygun davranışları için ödül olarak puan ya da marka alırlar. Daha sonra bu puan ya da markalar kişilerin istedikleri ve
hoşlandıkları faaliyet ya da nesnelerle değiştirilir
Doğru cevap B şıkkıdır.
7 ) Danışanın psikoterapi sürecinde ilk defa farkına vardığı düşünce ya da anıları sonucunda yaşadığı duygu boşalımı deneyimi aşağıdaki
kavramlardan hangisine karşılık gelmektedir?
A ) Serbest çağrışım
B ) Rüya analizi
C ) Aktarım
D ) Katarsis
E ) Sistematik duyarsızlaştırma

Çözüm :

Katarsis: Danışanın psikoterapi sürecinde ilk defa farkına vardığı düşünce ya da anıları sonucunda yaşadığı duygu boşalımı
deneyimidir.

Doğru cevap D şıkkıdır.


8 ) Danışanın davranışlarını değiştirmenin bir yolu olarak, yaşantısı ile ilgili düşüncelerinin değiştirilmesine önem veren terapi türü
aşağıdakilerden hangisidir?
A ) Psikanaliz
B ) İnsancıl Terapiler
C ) Davranışçı Terapiler
D ) Bilişsel Terapiler
E ) Grup Terapileri

Çözüm : Bilişsel Terapiler:Danışanın davranışlarını değiştirmenin bir yolu olarak, yaşantısı ile ilgili düşüncelerinin değiştirilmesine
önem veren bir terapi türüdür.
Doğru cevap D şıkkıdır.
9)

Danışanların düzenli olarak bir araya gelip etkileşimde bulundukları, kendi duygu ve davranışlarını birbirlerine aktarma yoluyla kendileri
hakkında içgöü geliştirdikleri bir terapi aşağıdakilerden hangisidir?

A ) Psikanaliz
B ) İnsancıl Terapiler
C ) Davranışçı Terapiler
D ) Bilişsel Terapiler
E ) Grup Terapileri

Çözüm : Grup Terapileri:Danışanların düzenli olarak bir araya gelip etkileşimde bulundukları, kendi duygu ve davranışlarını
birbirlerine aktarma yoluyla kendileri hakkında içgörü geliştirdikleri bir terapi türüdür.
Doğru cevap E şıkkıdır.
10 ) Bireylerin problemlerini grup arkadaşları önünde eyleme dökerek dışarı vurduğu psikodinamik grup terapisi biçimi aşağıdakilerden
hangisidir?
A ) Etkileşim grupları
B ) Aile terapileri
C ) Psikodrama
D ) Bilişsel-davranışsal psikoterapi
E)

Mantıksal-duygusal terapi

Çözüm :

Psikodrama:Bireylerin problemlerini grup arkadaşları önünde eyleme dökerek dışarı vurduğu psikodinamik grup terapisi biçimidir.

Doğru cevap C şıkkıdır.


8
SOS106U-BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 8: Sosyal Psikoloji

Atıf kuramının öncüsü Fritz Heider’e göre kendimizin ve


Sosyal Psikolojinin Tanımı başkalarının davranışlarını iki şekilde açıklarız:
Psikolojinin bir alt alanı olarak görülen modern sosyal
psikolojiyi tanımlamak oldukça zordur, ancak genel olarak • Davranışı bireyin kişiliği, arzuları ya da
psikolojinin yani zihinsel yaşamın, sosyal etkileşim ve ihtiyaçları ile açıklayan içsel atıf
sosyal olgularla ilgili konuların sosyal psikolojiyi • Davranışı birey dışındaki çevresel koşullarla
oluşturduğu ileri sürülmektedir. açıklayan dışsal atıftır.
Davranışları çeşitli faktörlere atıf yaparak açıklamak
Sosyal psikolojinin tanımlanma zorluğuna karşın nesnel olarak işleyen bir süreç değildir ve birden fazla kişi
günümüzde çeşitli tanımları vermek mümkünüdür, bu aynı davranışı farklı nedenlere atıf yaparak açıklayabilir.
tanımlamalar şu biçimde sıralanabilir:
• Sosyal Psikoloji insanların birbirleriyle olan Davranış üzerinde ortamsal etkilerin önemini küçük
ilişkilerinin bilimsel bir biçimde çalışılmasıdır. görme ve davranıştan bireyin kişisel bir özelliğinin
• Sosyal ve kültürel ortamdaki bireylerin davranış sorumlu olduğunu varsayma eğilimine Temel Atıf hatası
özelliklerinin bilimsel olarak incelenmesidir. denilmektedir. Temel Atıf Hatası ortamsal faktörlere
yeterince odaklanamadığımızdan değil de bu faktörleri
• İnsan etkileşimlerinin psikolojik temellerini
yeterince önemsemediğimizden de kaynaklanabilmektedir.
sistematik olarak inceleyen bir disiplindir.
Diğer bir atıf yanlılığı da olumlu sonuçları kendi
Modern sosyal psikolojinin uğraştığı konular gruba uyma
kişiliğimize olumsuz sonuçları kendi kişiliğimiz dışındaki
davranışı, önyargı, ayrımcılık, sosyal biliş gibi oldukça
faktörlere atfetme eğilimi kendine hizmet eden yanlılıktır.
çeşitlidir.
Başarılarımızı içsel faktörlere, başarısızlıklarımızı dışsal
Sosyal Biliş faktörlere atfetmek açıkça benlik değerimizi korumak için
başvurduğumuz bir stratejidir.
Sosyal biliş, sosyal bilgiyi fark ettiğimiz, yorumladığımız,
hatırladığımız ve sonrasında kullandığımız bir süreçtir. Tutumlar
Sosyal biliş yaklaşımında insan bir bilgi işlemcisi olarak
İlkesel olarak Dünya’daki her nesne, olay, kişi ya da
görülmekte, sosyal dünyadan gelen bilgiler davranış çıktısı
durum potansiyel olarak tutum nesnesi olabilir. Ancak
olarak geri dönmektedir. Bu süreçte iki önemli nokta
bizim için tutum nesnesi olan şey bir başkası için
bulunmaktadır:
olmayabilir ya da daha önce bizim için tutum nesnesi
• Sosyal dünyaya ait bilgi birey tarafından daha olmayan şey daha sonra tutum nesnesi haline gelmiş
önceki bilgileri esas alarak yorumlanır. olabilir.
• Bireyin nasıl davranacağı, neyi nasıl hatırladığına Tutum, başka bir kişiye ya da herhangi bir şeye, tutum
ve hatırladığını nasıl değerlendirdiğine bağlıdır. nesnesine karşı yöneltilen düşünce, duygu ve davranışsal
eğilimlerin görece durağan bir örgütlenmesidir. Tutumlar
Sosyal algı kendimizin ve diğer insanların davranışlarını sosyal psikolojide 1960’lara kadar ABC modeli denilen
nasıl algıladığımıza dair bilişsel bir süreçtir. Sosyal algı ve üçlü bir yapı olarak tanımlanmaktaydı. Bu modele göre
nesne algısı birbirinden farklı kavramlardır. Sosyal algıda tutum duygusal, bilişsel ve davranış eğilimi olmak üzere
bu farklılığı yaratan; insan eylemlerinin faili olması, üç bileşenden oluşmaktadır. 1960’lardan sonra sosyal
toplumdaki diğer bireylerin bizim davranışımızı psikolojide çeşitli nedenlerden dolayı tutumların ABC
şekillendirmesi, davranışlarımızın ölçülebilir nitelikte modeli terkedilmiş yerine tutum nesnesine yönelik
olmaması, sosyal algının kesinliğinden söz etmenin değerlendirmeyi temel alan yaklaşım benimsenmiştir. Bu
mümkün olmaması gibi özellikler sıralanmaktadır. noktada tutum dilinin kesinlikle tarafsız bir dil olmadığı,
Sosyal dünyayı algılama söz konusu olduğunda daha önce tam tersine her zaman tutum nesnesinin yanında ya da
edinmiş olduğumuz bilgilerle oluşturduğumuz sosyal karşısında yer almayı gerektiren taraflı bir dil olduğu
şemalarımızı harekete geçirerek çevremizdeki bireylerle vurgulanmalıdır.
ilgili çıkarsamalar yaparak, davranışlarımızı ayarlarız. Bu Bireyler tutumlarını çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için
kişisel şemalara da “örtük kişilik kuramları” adı geliştirirler. Sosyal psikolojide tutumların dört temel işlevi
verilmektedir. olduğu kabul edilmektedir:
İzlenim oluşturma çalışmalarında başlangıçta edinilen 1. Bilgi sağlama işlevi
bilginin sonradan edinilen bilgiden daha ağır basması da 2. Uyum Sağlama İşlevi
öncelik etkisi olarak tanımlanmaktadır. 3. Benliği ifade edici işlev
Atıf kuramı insanların davranışların nedenleri hakkında 4. Egoyu korumadır.
nasıl karar verdikleri sorusuna yanıt arayan kuramdır. Sosyal psikolojide tutumlar ile davranış arasında basit ve
Yaptığımız atıflar çeşitli sosyal durumlardaki belirsizliği dolaysız bir ilişki olduğu varsayılmıştır. Yani eğer bir
azaltmaya hizmet eder ve böylece sosyal dünyadaki pek kişinin bir konu hakkındaki tutumunu bilirsek o konudaki
çok etkileşimi atıflar temelinde tahmin ve kontrol etmeye davranışını da tahmin edebiliriz. Tutumla davranış
çalışırız. arasındaki ilişkinin doğrudan çalışıldığı ilk araştırma
1930’larda Fransız Sosyolog La Piere tarafından Bilişsel tepki yaklaşımına dayalı olarak geliştirilen
yapılmıştır. Bu ilk araştırma ve aynı konuda daha sonra ayrıntılandırma olasılığı modeline göre iknada merkezi yol
yapılan diğer araştırmalar tutum ve davranış arasındaki ve iknada çevresel yol mevcuttur. İkna edici mesajlardaki
ilişkinin basit bir ilişki olmadığını ve tutumların her bilginin sistematik olarak işlenmesi sonucu gerçekleşen
zaman davranışa yol açmadığını göstermiştir. Sosyal tutum değişimine iknada merkezi yol denilmektedir.
psikolojide tutum çalışmalarının tıkanmasına yol açan bu İknada çevresel yol ise mesaj kaynağının uzmanlığı,
sonuçlar üzerine, sosyal psikologlar insanların neden çekiciliği ya da statüsü gibi çevresel ipuçlarından
söyledikleriyle yaptıklarının uyuşmadığı konusunu kaynaklanan tutum değişikliğidir.
araştırmışlar ve tutumların sadece belirli koşullar altında
davranışa yol açtığı ileri sürülmüştür. Bu bağlamda tutum
Önyargı
ve davranışın denkliği, tutumun gücü, tutumların zihinde Bazı sosyal grupların üyelerine karşı bu grup üyelikleri
ulaşılabilirliği, tutumun ölçülmesi ile davranış gözlemi temelinde geliştirilmiş olumsuz tutumlara önyargı
arasında geçen süre vb. koşullar belirlenmiştir. Tutum ve denilmektedir.
davranış arasındaki denklik, ya da kısaca denklik hipotezi
adı verilen durum ölçülen tutum ile gözlenen davranışın Günümüzde sosyal psikolojide ne kadar farklı
aynı genellik düzeyinde olmasını ifade eder. Genel tanımlanırsa tanımlansın önyargı kavramının beş özelliği
düzeyde varlığı saptanan bir tutumdan çok spesifik bir taşıdığı görülebilir:
davranışı tahmin etmek çoğu zaman tutum davranış
uyuşmazlığını ortaya çıkarır. Bir diğer faktör tutumların 1. Önyargı bir tutumdur
güçlülük derecesidir. Genel bir kural olarak güçlü tutumlar 2. Esnek olmayan ve hatalı bir genellemeye dayanır
zayıf olanlara göre davranışa daha çok yansır. Tutum ve 3. Önyargı peşin verilmiş bir hükümdür
davranış tutarlılığı açısından önemli olan bir diğer faktör, 4. Değişime dirençli ve katıdır
tutumun ölçülmesi ile tutuma yönelik davranışın 5. Önyargı kötüdür.
gözlenmesi arasında geçen süredir. Bu süre ne kadar uzun Sosyal psikolojide günümüzde yapılan bu önyargı
olursa tutuma uygun davranış gözleme olasılığımız o tanımları önyargıyı bir tutum olarak görmektedirler.
kadar azalır. Çünkü arada geçen zamanda tutumun Tutum başlığı altında da görüldüğü üzere tutumlar üç
değişmesi olasıdır. bileşenden oluşmaktadır:
Sosyal psikologlar insanların davranışlarını değiştirmek 1. Hem hissedilen duygunun niteliğini hem de
için önce tutumlarının değiştirilmesi gerektiğini tutumun aşırılığını ifade eden duygusal bileşen
savunurlar. 21. yüzyılda tutum değişimi diğer bir deyişle 2. Tutumun içeriğini oluşturan inanç ya da
ikna büyük bir sektör haline gelmiştir. Sosyal psikolojide düşünceleri kapsayan bilişsel bileşen
ilk tutum değişimi yaklaşımı 2. Dünya Savaşı’nın 3. Kişinin eyleme yönelik niyetlerini içeren
sonrasında Yale Üniversitesi’nde Hovland ve arkadaşları davranışsal bileşendir.
tarafından gerçekleştirilen bir dizi laboratuvar deneyine
dayalı mesaj öğrenme yaklaşımıdır. Bu geleneksel Önyargı ifadesi hem genel tutum yapısını hem de tutumun
yaklaşıma göre ikna sürecinde dört temel öğe mevcuttur. duygusal boyutunu ifade etmektedir. Teknik olarak
önyargı olumlu ya da olumsuz olabilir. Önyargının hedefi
a. İletişim kaynağı bireyler değil, sosyal gruplardır. Dolayısıyla önyargının
b. Mesaj hedefi olan grup üyesinin kişisel özellikleri ve
c. İletişimin yöneldiği izleyici veya dinleyici kitlesi davranışlarının iyi ya da kötü olmasının bir önemi yoktur.
d. İletişim ortamı
Önyargının bilişsel kaynağı olarak görülen kalıp yargı;
İletişim sürecinde bu dört öğenin her biri çeşitli belirli sosyal grupların tüm üyeleri tarafından belirli
değişkenlerle manipüle edilmiş ve iletişimin hangi özellikleri paylaştığı varsayılan bilişsel çerçevelerdir.
koşullarda etkili olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu
çalışmalardan elde edilen sonuçlar şu şekildedir: Kalıp yargı terimi ilk defa 1922’de Lipmann tarafından
kullanılmış ve “zihindeki resim” olarak tarif edilmişti.
• İnanılırlığı yüksek olan kaynaklar, inanılırlığı Günümüzde sosyal psikolojide kalıp yargılar
düşük olanlara göre izleyicileri daha fazla ağırlıklı olarak sosyal biliş yaklaşımı içinden
etkilemektedir. çalışılmaktadır. Kalıp yargı kendine ait zihinsel yaşamı
• Popüler ve fiziksel olarak çekici olan kaynaklar olan bilişsel bir yapıdır. Sosyal biliş yaklaşımı açısından
daha ikna edicidirler. kalıp yargı zihinsel bir şema olarak görülmektedir. Şema
• Tek yönlü mesaj sadece iletişim kaynağının sosyal dünyadan gelen bilgiyi organize eden ve zihinde
iddialarını içerir. var olan bilgiyle bütünleştiren zihinsel bir yapıdır.
• Çift yönlü mesaj ise hem iletişim kaynağının Dikkati belirli olaylara yönlendirirken diğerlerinden
iddialarını içerir hem de karşıt iddiaların uzaklaştırır, zihindeki bilginin hatırlanma biçimini
çürütülerek verilmesini içerir.Kendine güveni etkiler. Ancak kalıp yargı diğer şemalardan özellikle
düşük olan insanlar kendine güveni yüksek sosyal sonuçları nedeniyle farklılaşır. Çünkü kalıp
olanlara göre daha kolay ikna olurlar. yargıların kullanımı sosyal adaletsizliğe yol açar. Sosyal
• Hızlı konuşan iletişim kaynağı yavaş konuşan biliş yaklaşımı açısından insanları belirli kalıp yargılara
iletişim kaynağından daha fazla etki yaratır. sokmak duygusal bir süreç değil, zihinsel bir bilgi işleme
sürecidir.
Sosyal psikolojide tutum değişiminde modern yaklaşımı
temsil eden bilişsel tepki yaklaşımı, insanların ikna edici Sadece sosyal psikolojinin çalışma alanına özgü bir
mesajla karşılaştıklarında ne düşündüklerini ve bu mesele olmayan ayrımcılık, gruptaki tüm insanlara ya da
düşüncelerin ve diğer bilişsel süreçlerin tutum değişimini bir grubun tek tek üyelerine karşı yöneltilmiş haksız
nasıl etkilediğini açıklamaya çalışır. eylem ya da eylemlerdir.
Ayrımcılık ile ilgili önemli noktalardan biri, ayrımcı 1. Gelenekçilik (konvansiyonalizm): Geleneksel,
davranışlara kimlerin hedef olduğudur. Çoğu durumda orta sınıf değerlerine katı bağlılık
azınlık konumundaki gruplara karşı ayrımcı davranışlar 2. Otoriteryen boyun eğme: Ait olunan grubun
sergilenmektedir. Azınlık sadece sayısal azlık olarak idealize edilmiş ahlaki otoritelerine yönelik,
anlaşılmamalıdır. Hatta bazen sayıca çoğunlukta olsalar sorgulayıcı olmayan, boyun eğici tutum.
bile kimi gruplar hala azınlık statüsünde olabilirler. Sosyal 3. Otoriteryen saldırganlık: Geleneksel değerleri
psikolojik bakış açısından “üyelerinin kendi yaşamları çiğneyenleri ya da çiğnemek isteyenleri
üzerinde baskın grubun üyelerinden daha az gücü, yakalamak için tetikte olma, onları kınama,
kontrolü ve etkisi olan gruplara, azınlık grubu adı reddetme ve cezalandırma eğilimi
verilmektedir”. 4. Öznelci bakış karşıtlığı: Öznel, yaratıcı, esnek
düşünmeye karşı olma.
İnsanlık tarihinde uzun dönemler boyunca sürekli ayrımcı 5. Boş inançlı ve kalıp yargılı olma: Bireyin,
davranışlara maruz kalan belirli bir takım sosyal kaderinin mistik olarak belirlendiğine dair
kategoriler vardır. Bunlar; ırk ve cinsiyet başta olmak inançlara sahip ve katı kategorilerle düşünme
üzere, yaş, cinsel yönelim, fiziksel ve zihinsel eğiliminde olması.
engelliliktir. 6. Güç ve “sertlik”: Sürekli baskı-boyun eğme,
Ayrımcılıkla ilgili diğer bir önemli nokta güçlü-zayıf, lider-takipçi boyutlarıyla düşünmek
ayrımcılığın önyargılı tutumlarla olan ilişkisidir. ve kaygı duymak, güçlü kişilerle özdeşleşme,
Önyargılar söz konusu olduğunda, yine tutum ve dayanıklılık ve sertlik konusunda abartılı bir
davranış arasındaki ilişkinin niteliği sorgulanmaktadır. iddia sahibi olma.
Çünkü bazen önyargılar davranışa dönüşecek denli 7. Yıkıcılık ve sinisizm (olumsuzculuk):
güçlü olmayabilirler. Bazen de yeterince güçlü ön Genelleşmiş bir düşmanlık, insanları yerme ya da
yargı varlığına rağmen ayrımcı davranışların onlara iftira atma.
gösterileceği grup fiziken var olmayabilir. 8. Yansıtma eğilimi: Dünyada olan bitenin vahşi ve
tehlikeli olduğuna inanmaya yatkınlık; bilinçdışı
Nadir de olsa bazı durumlarda insanlar önyargılı çatışmaları dışarı yansıtma.
olmadıkları halde ayrımcı davranışlar sergileyebilir. 9. Cinsellik: Cinsellikle ilgili faaliyetlere yönelik
1970’lerin ortasında ortaya çıkan ve hala sosyal abartılı ilgi
psikolojide hâkim olan sosyal biliş yaklaşımını Allport’un Tüm bu boyutlar içinde otoriteryen kişiliğin
1950’lerde geliştirdiği önyargı görüşü ile saptanmasında özellikle ilk üç boyutun (gelenekçilik,
ilişkilendirmektedir. Sosyal biliş yaklaşımının temelini de otoriteryen boyun eğme ve otoriteryen saldırganlık)
sosyal gruplar hakkında çok genel düşünmemiz ya da önemli olduğu belirtilmektedir.
düşüncelerimizin çok katı ya da hatalı olması oluşturur.
Bu yaklaşım insan zihnini, bilgisayardan esinlenerek 1980’lerde Altemeyer F ölçeğini ve bunun içerdiği dokuz
bir bilgi işleme sistemi olarak görmektedir. boyutu eleştirmiş, bu ölçeğin yerine kendisi otoriteryen
kişilik için güvenilebilir bir biçimde saptanabilecek sadece
Önyargının kökeni olduğu düşünülen üç bilişsel sürece üç boyut olduğunu ileri sürmüş ve uzun yıllar bu üç
yer verilmektedir: boyutun varlığını göstermek için çalışmıştır. Altemeyer’in
otoriteryenizm boyutları şunlardır:
• Sosyal kategorileştirme
• Dış grup homojenlik yanılgısı 1. Otoriteryen boyun eğme: kişinin yaşadığı
• Hayali ilişkisellik toplumdaki yerleşik ve meşru olarak algılanan
otoritelere yüksek düzeyde boyun eğme.
Geleneklere körü körüne bağlılık, otoriteye abartılı bir 2. Otoriteryen saldırganlık: çeşitli kişilere
saygı ve toplumun normlarına uymayanlara karşı yöneltilmiş genel bir saldırganlık, yerleşik
düşmanlık besleme ile nitelenen bir kişilik örüntüsüne
otoriteryen kişilik adı verilmektedir. Otoriteryen kişilik otoriteler tarafından izin verilmiş bir saldırganlık
kuramı üzerine Almanya’da Nazi faşizminin yükselişi olarak anılır.
ABD’de bir grup araştırmacıyı faşist rejimleri mümkün 3. Konvansiyonalizm: toplumsal konvansiyonlara
kılan psikolojik özellikleri çalışmaya yöneltmiştir. yüksek derecede bağlılık. Bağlı bulunan
Araştırmacılar belirli gruplara yönelik ön yargıları hiç söz konvansiyonlar, toplum ve onun yerleşik
konusu etmeksizin kişilerdeki otoriteryen ve faşist otoriteleri tarafından kabul edilen konvansiyonlar
eğilimleri belirlemek üzere F(faşizm) ölçeği olarak algılanır.
geliştirmişlerdir. Bu ölçekte otoriteryen kişiliği saptamaya Sosyal Etki
yönelik 9 madde mevcuttur:
Bir ya da birden fazla bireyin algılarının, tutumlarının ve
davranışlarının bir ya da birden fazla birey tarafından
etkileme çabasıdır. Sosyal psikologlar farklı sosyal etki
biçimleri ayrıt etmişlerdir. Bu ünitede belirsiz durumda
norm oluşumu, akran baskısına uyma ve itaat ele
alınmıştır.
Topluluklar ya da gruplar belirsizliği azaltmak ve
böylelikle davranışlarına yön vermek üzere belirli
davranış standartları yani normlar oluştururlar.
Bireylerin var olan sosyal normlara uyma yönünde baskı
hissettiği sosyal etki türüne konformite denilmektedir.
Konformite de sosyal etki biçimlerinden biridir.
Bir bireyin diğerine belirli biçimde davranması için emir
verdiği sosyal etki biçimine itaat denilmektedir. Bu da
yine bir sosyal etki biçimini oluşturmaktadır.
Sosyal Psikoloji

SOSYAL PSİKOLOJİNİN TANIMI


Tarihsel olarak sosyal psikoloji, sosyoloji ve psikolojinin çocuğudur. Ancak mo-
dern sosyal psikoloji daha çok psikolojinin bir alt alanı olarak görülmektedir. Bu
nedenle de, psikolojinin yani zihinsel yaşamın, sosyal etkileşim ve daha genel ola-
rak sosyal olgularla ilgili taraflarının sosyal psikolojiyi oluşturduğu ileri sürülür
(McGarty ve Haslam, 1997). Sosyal psikolojinin tek ve basit tanımını vermek Sosyal Psikoloji: Diğer
insanlarla nasıl ilişki
zordur. Bunun en önemli nedeni sosyal psikolojinin başındaki “sosyal” sıfatının kurduğumuz ve onların duygu,
ne anlama geldiği konusundaki görüş ayrılıklarıdır. “Sosyal”, kimi sosyal psiko- düşünce ve davranışlarımızı
loglarca “insanlar arasındaki etkileşim” anlamında, kimilerince “toplum ya da nasıl etkilediğinin çalışmasıdır.
kültür” anlamında kullanılırken, diğer bazıları da “çok sayıda insanı ilgilendiren
problemler”le ilişkili olarak ya da “birden fazla insanı içeren” bir anlamda kulla-
nılmaktadır (McGarty ve Haslam, 1997: 7). Bu farklı kullanımlar sosyal psikoloji-
nin tanımlarına da yansımaktadır. Sosyal bağlamı kritik önemde görenler, tanım-
da sosyal olanı öne çıkarırlarken, sosyal bağlama bu kadar önem atfetmeyenler,
tanımda bunu ikincilleştirmektedirler. “Sosyal”in farklı kullanımlarının altında
yatan temel gerilimin, aslında sosyal psikolojinin doğumundan itibaren, birey ve
toplumun birbirinden ayrı iki yapı olup olmadığı ve bu ikisi arasındaki ilişkinin
nasıl kurulması gerektiğine dair tartışmalar olduğu ileri sürülebilir. Bazı sosyal
psikologlara göre, bireyi toplumdan ayırmak zordur ve hatta böyle bir ayrım yap-
mak zoraki ve yapay bir şeydir. Çünkü birey, sosyal dünya ile pek çok yolla ve
çeşitli düzeylerde sürekli bir ilişki içindedir (Gough ve Mcfadden, 2001).
Sosyal psikolojinin bu tanımlanma zorluğuna karşın günümüzde kullanılan
çeşitli tanımları vermek mümkündür. Bu tanımlardan bazıları şunlardır:
• “Sosyal psikoloji, insanların diğer insanlar hakkında nasıl düşündükleri-
nin, onları nasıl etkilediklerinin ve onlarla nasıl ilişki kurduklarının bilim-
sel bir biçimde çalışılmasıdır” (Taylor, Peplau ve Sears, 2000: 3).
• “Sosyal psikoloji, sosyal ve kültürel ortamdaki birey davranışının özellikle-
rinin ve nedenlerinin bilimsel bir biçimde incelenmesidir” (Akt. Kağıtçıba-
şı, 1999: 19).
• “Sosyal psikoloji insan etkileşimlerini ve bu etkileşimlerin psikolojik te-
mellerini sistematik olarak inceleyen bir disiplindir” (Bilgin, 2000: 2).
Modern sosyal psikolojiyi tarif etmek için yukarıda verilen tanımlar geçerli olsa
da, bugün sosyal psikologların en sık başvurduğu ve artık bir klasik haline gelen
tanım ünlü sosyal psikolog Gordon W. Allport’a aittir: “Sosyal psikoloji bireylerin,
170 Birey ve Davranış

davranış, duygu ve düşüncelerinin başkalarının gerçek, hayal edilen veya ima edi-
len varlığından nasıl etkilendiğinin bilimsel yollarla araştırılmasıdır” (akt. Hogg ve
Vaughan, 1995: 1).
Tanımlama zorluğunu aşmak için, bazıları sosyal psikolojiyi pratik bir biçimde
“sosyal psikologların uğraştığı şey” olarak tanımlamaktadır. Modern sosyal psiko-
lojinin uğraştığı konular çok çeşitlidir. Bunlardan bazıları gruba uyma davranışı,
ikna, güç, sosyal etki, itaat, önyargı, önyargının azaltılması, ayrımcılık, kalıpyargı-
lar, sosyal biliş ve sosyal algı, sosyal kategoriler, saldırganlık, özgeci davranış, kişi-
ler arası çekicilik, tutumlar ve tutum değişimi, iletişim, izlenim oluşturma, küçük
gruplar, liderlik, kitle davranışı, gruplar arası ilişkilerdir. Bu ünitenin amacı sosyal
psikoloyi alanını genel düzeyde tanıtmak olduğu için, burada sadece dört önemli
konu ele alınmıştır: Sosyal biliş, tutumlar, ön yargılar ve sosyal etki.

SOSYAL BİLİŞ
Biliş ya da daha doğru bir deyimle bilişsel psikoloji insanların bilgiyi nasıl edindi-
ği, organize ettiği ve kullandığıyla ilgilenir. Bu yüzden bilişsel psikolojinin temel
ilgi alanları algı, dikkat, bellek, düşünce ve dildir. Sosyal biliş alanında da aynı
konularla ilgilenilir ancak tüm bu bilgi işleme süreçlerinin sosyal bir bağlamda
Sosyal Biliş: Sosyal bilgiyi ele alınması söz konusudur. Daha açık olmak gerekirse, sosyal biliş, insanların
farkettiğimiz, yorumladığımız kendileri ve diğer insanlar hakkındaki bilgiler söz konusu olduğunda nelere dik-
hatırladığımız ve sonrasında
kullandığımız süreçtir. kat ettikleri, bu bilgileri nasıl algıladıkları ve hatırladıkları ve farklı sosyal durum
ya da bağlamların bu tür bilişsel süreçleri nasıl etkilediğini incelemektedir. Sosyal
biliş yaklaşımında insan bir bilgi işlemcisi olarak görülmektedir. Buna göre, insa-
nın zihnine sosyal dünyadan gelen girdiler aynen bilgisayarda olduğu gibi çeşitli
işlemlerden geçirilmekte ve bu işlemlerden sonra çıktı olarak davranış üretilmek-
tedir. Girdi ile çıktı arasında yer alan ve basit gibi görünen bu süreçte iki önemli
nokta vardır: Birincisi, sosyal dünyaya ait bilgi, birey tarafından, önceden var olan
bilgisi ışığında yorumlanır. İkincisi bireyin nasıl davranacağı, neyi nasıl hatırla-
dığına ve hatırladığını nasıl değerlendirdiğine bağlıdır. İlk nokta, yani insanın dış
dünyaya ait bilgiyi var olan bilgisi temelinde yorumladığı noktası algı sürecinin
temelini teşkil eder. Öyleyse, insanların davranışlarını anlamak için sosyal dünya-
yı nasıl algıladıkları ve bu algının nasıl belirlendiğini bilmeye ihtiyaç vardır (Pen-
nington, 1996: 104-105).

Sosyal Algı
Sosyal Algı: Sosyal durumlara Sosyal algı kendimizin ve diğer insanların davranışlarını nasıl algıladığımıza dair
ya da insanlara ilişkin izlenim bir bilişsel süreçtir. Sosyal algı daha önce algı ünitesinde ele alınan temel algı il-
oluşturma sürecidir.
kelerine bağlı olarak işlemektedir. Aslında hem nesneleri hem de kendimiz ve di-
ğer insanları algılama sürecimiz aynı temel ilkeler çerçevesinde gerçekleşir. Her
iki algı türünün de aktif ve inşa edici bir doğası vardır. Yani, her iki algı türünde
de daha önceden var olan bilgimiz sadece yeni gelen uyarıcıyı yorumlamamız için
temel teşkil etmekle kalmaz, aynı zamanda hangi bilgiyi seçeceğimize, hangisine
dikkat edeceğimize ve bilgiyi nasıl organize edeceğimize de rehberlik eder. Her iki
algı türü de algılayıcının değer, inanç, bağlılık ya da motivasyonlarından etkilenir.
Ancak tüm bu benzerliklere karşın sosyal algı, nesne algısından çeşitli açılardan
farklılaşmaktadır. Zira bir kişiyi nasıl algıladığımız ve onunla nasıl bir etkileşime
girdiğimiz, kısmen onun bizi nasıl algıladığı ve bizimle nasıl bir etkileşime girdiği-
ne bağlıdır. Sosyal algıyı nesne algısından ayıran bazı temel farklılıklar şunlardır:
Birincisi, insanlar eylemlerin failidir; yani, insanların niyetleri vardır ve dünyayı
8. Ünite - Sosyal Psikoloji 171

kontrol etmeye çalışırlar. Nesneler ise fail değildir ve niyetleri yoktur. İkincisi, di-
ğerlerinin bizi nasıl algıladığı davranışlarımızı etkiler. Birinin bizi belirli bir kate-
goriye koyduğunu bilmemiz değişmemize yol açabilir. Üçüncüsü, başkaları ve ken-
dimiz hakkında algıladığımız pek çok şey doğrudan gözlenebilir şeyler değildir;
kişilik eğilimleri ve duygular gibi nitelikleri çıkarsamak ya da atfetmek zorunda ka-
lırız. Oysa nesnelerin özellikleri gözlenebilir ve ölçülebilir niteliktedir. Dördüncü-
sü, sosyal algının kesinliğinden söz etmek zordur, hatta mümkün değildir. Hiçbir
zaman kendimizi yeterince tanıdığımızı söyleyemeyiz. Psikologlar kişiliği ölçmek
için çok gelişmiş araçlara sahip olsalar da halâ kişiliği ölçmek onlar için kolay de-
ğildir. Oysa nesnelerin özelliklerini belirlemek ve üzerinde anlaşmaya varmak çok
daha kolaydır (Pennington, 1996: 107-108).
Sosyal algı, kişiler arası ilişkilerde insanlar hakkında nasıl izlenim oluştur-
duğumuzla ilgili bir olgudur. İnsanlar hakkında oluşturduğumuz izlenimler ise
kendimizin ve başkalarının davranışlarını nasıl açıkladığımıza, yani sosyal dav-
ranış için yaptığımız atıflara yansır. Dolayısıyla sosyal algı sürecinin kişiler arası
ilişkilerde nasıl işlediğini anlamak için izlenim oluşturmaya yönelik yaklaşım-
ların ve atıf kuramının ayrıca ele alınması gereklidir.

İzlenim Oluşturma
İnsanlar hakkındaki ilk izlenimlerimizi nasıl oluştururuz ve bu izlenimler ne ka-
dar doğrudur? Sosyal psikolojideki sosyal algı çalışmaları insanlar hakkındaki ilk
izlenimin hangi bilişsel süreçlerle gerçekleştiğini açıklamaya çalışmışlardır.
Biriyle ilk karşılaştığımızda kişinin giysileri, konuşma biçimi, mimikleri, ses
tonu vb. özellikleri dikkatimizi çeker. Bu özellikler o kiye ait oluşturacağımız iz-
lenimler için birer ipucudur. Bu ipuçlarını değerlendirerek, tanıştığımız bu yeni
kişiyi zihnimizde uygun bir kategoriye yerleştiririz. Sosyal biliş yaklaşımına göre,
elimizde ne kadar az bilginin olduğu, daha önce ilk izlenim konusunda ne kadar
yanıldığımızı düşünmeksizin yeni tanıştığımız insanları mutlaka bir kategori içi-
ne koymaktayız. İnsanları kategorilere koymak, daha önceki yaşantılarımız yoluy-
la oluşturduğumuz şemalar sayesinde gerçekleştirilmektedir. Bellek Ünitesi’nden
hatırlayacağınız gibi şemalar algılarımızın basitleştirilerek ama aynı zamanda
çok iyi örgütlenerek yeniden inşa edilmiş halleridir. Sosyal dünyayı algılama söz
konusu olduğunda, sosyal şemalarımızı harekete geçiririz. Çok çeşitli sosyal şe-
malarımız vardır. Örneğin bir restoranda yemek yiyeceğimiz zaman, orada neler
olacağını bilmemize yarayan bir şemadan yani soyut bir bilişsel yapıdan yardım
alırız. Benzer biçimde kişi şemalarımız da vardır. Örneğin yeni tanıştığımız bi-
rinde dışa dönüklüğe ilişkin ipuçları algıladığımızda belleğimizdeki dışadönük
kişi şemamızı harekete geçiririz. Dışadönük kişi şeması konuşkanlık, samimiyet,
girginlik gibi dışadönüklüğe ait birbiriyle ilişkili özellikleri barındırır. Bu şema-
lar sayesinde yeni tanıştığımız kişideki birkaç ipucuna dayanarak onun nasıl biri
olduğu hakkında çıkarsamalar yaparız ve davranışlarımızı buna göre ayarlarız.
Bu kişisel şemalara örtük kişilik kuramları adı da verilmektedir. Yani hepimizin
zihninde hangi kişilik özelliklerinin ne tür kişilerde olduğu, neden bu kişilerin bu
özellikleri geliştirmeye yatkın olduğu, hangi özelliklerin bir kişide nasıl bir araya
geldiği gibi farkında olmadan geliştirdiğimiz kuramlar bulunmaktadır.
Bizi sosyal dünyanın karmaşasından kurtaran şematik bilgi işleme süreci, aynı
zamanda gerçekliğin çok basitleştirilmiş halleri oldukları için kaçınılmaz olarak yan-
lılıklar üretmektedir. Yeni tanıştığımız kişiler için var olan genel şemalarımız teme-
172 Birey ve Davranış

linde çabucak bir ilk izlenim oluştururuz. Zaman geçtikçe ve onlarla birlikte geçirdi-
ğimiz yaşantılar arttıkça onlar hakkındaki yeni bilgileri de şemamıza ekleriz. Ancak,
genellikle, bu sonradan eklenilenler ilk izlenimlerimiz kadar bizi etkilemez. Buna
Öncelik Etkisi: İzlenim öncelik etkisi denir. Diyelim ki yeni tanıştığınız birini zihninizde “utangaç” olarak
oluşturma çalışmalarında,
başlangıçta edinilen bilginin kodladınız. Daha çok zaman geçirdikçe o kişinin gerçekte çok iyi espriler yaptığını
sonradan edinilen bilgiden fark ettiniz. Esprili olmak genellikle utangaçlık şemamızda yer almayan bir özelliktir.
daha ağır basmasıdır. Buna rağmen o kişiyi “utangaç” olarak nitelemeye devam edersiniz. İlk izlenimlerin
öncelik etkisi, ilk tanıştığımız kişiyi genel olarak sempatik ya da itici bulduğumuz du-
rumlarda kendini çok kolay açığa çıkarmaktadır. Bir kişi hakkındaki ilk izleniminiz
olumsuzsa, o kişi ağzıyla kuş tutsa da size sempatik gelmeyi başaramayacaktır. Ön-
celik etkisi, sosyal biliş yaklaşımında “bilişsel cimrilik”le açıklanmaktadır. Bu açıkla-
maya göre, zihinsel enerjimizi cimrice kullanarak, tanıdığımız kişiye dair her özelliği
ya da ayrıntıyı yorumlamakla uğraşmayız. Bunun yerine, oluşturduğumuz izlenime
inanarak yaşamayı yeğleriz (Morris, 2002).

İzlenim oluşturmanın sosyal dünyayı basitleştiren bir süreç olduğu ileri sürülmek-
1 tedir. Oysa yeni tanıştığımız kişiye ait izlenimimizi davranışlarımızla ona yansıtmış
da oluyoruz. Bu sosyal dünyayı basitleştirmek bir yana daha da karmaşıklaştırmaz
mı? Tartışınız.

Atıf Kuramı
Atıf Kuramı: İnsanların, Sosyal psikolojide atıf kuramının temel meselesi insanların kendi ve başkalarının
davranışların nedenleri davranışlarını hangi nedenlere atfettiklerini anlamak ve açıklamaktır. Bir iş görüş-
hakkında nasıl karar verdikleri
sorusuna yanıt arayan mesi yaptığınızı ve görüşmenin kötü gittiğini ve sonuçta da işe alınmadığınızı farz
kuramdır. edin. Bunu kendinize, aile ve arkadaşlarınıza nasıl açıklarsınız? İş görüşmesindeki
kötü performansınızın nedenini nelere atfederdiniz? O gün kötü gününüzde miy-
diniz? Sizinle görüşme yapan kişiyi çok itici ve saldırgan mı buldunuz? Bunlar ve
pek çok olası başka nedenleri gözden geçirip yaşadığınız olayı anlamlandırmak
istersiniz. Ya da yolda giderken birinin aniden yere yığıldığını gördünüz. Epilepsi
krizi ya da kalp krizi mi geçiriyor? Duruşuna, giysilerine vb. bakıp bir karara var-
maya çalışırsınız. Örneğin eğer kılıksız ise ve alkol kokuyorsa büyük olasılıkla bu
kişinin sarhoş olduğuna karar verirsiniz. Ya da başka ipuçlarına dayanarak kişinin
kalp krizi geçirmekte olduğuna hükmedebilirsiniz. Eğer sarhoş olduğunu düşün-
düyseniz yardım etmeye daha az istekli olabilirsiniz. Günlük yaşamda hepimiz,
Heider’ın deyimiyle “naif bilim insanları” gibi davranıp, kendimizin ve başka-
larının davranışlarının nedenlerini anlamaya çalışırız. Çünkü yaptığımız atıflar
çeşitli sosyal durumlardaki belirsizliği azaltmaya hizmet eder. Böylelikle sosyal
dünyadaki pek çok etkileşimi atıflar temelinde tahmin ve kontrol etmeye çalışırız
(Pennington, 1996: 127-128).
Atıf kuramının öncüsü Fritz Heider’dır. Heider’a göre kendimizin ve başkaları-
nın davranışlarını temel olarak iki şekilde açıklarız: Davranışın nedenini, davranışı
İçsel Atıf: Davranışı bireyin yapanın kişiliğine, arzu ya da ihtiyaçlarına atfederiz. Bu atıflara kişisel ya da içsel
kişiliği, arzuları ya da ihtiyaçları ile atıflar denir. İkinci olarak da davranışı, ortamdaki birtakım faktörlerle açıklarız.
açıklamaktır.
Dışsal Atıf: Davranışı birey Bu atıflara da durumsal ya da dışsal atıflar denir. Heider, bir davranışın hem içsel
dışındaki çevresel koşullarla faktörlere hem de dışsal faktörlere atfedilemeyeceğini, sözkonusu bir davranışta bu
açıklamaktır.
faktörlerden sadece birine atıf yaptığımızı ileri sürmektedir. Diğer yandan Harold
Kelley davranışın nedenlerini belirlemek için üç tür bilgiye başvurduğumuzu ile-
ri sürmektedir. Bir ustabaşının işçisine mesai sonrası onunla görüşmek istediğini
söylediğini farzedin. Bu işçi mesai bitimine kadar ustabaşının onunla neden ko-
8. Ünite - Sosyal Psikoloji 173

nuşmak istediğini kendine açıklamaya çalışacaktır. Kelley’e göre, işçi, ustabaşının


kendisiyle görüşme isteğini üç soru sorarak açıklamaya çalışır. Birincisi, ustabaşı-
nın görüşme talebi ne kadar belirgin? Yani ustabaşı diğer işçilerle de böyle mesai
sonrası konuşur mu? Eğer konuşuyorsa, bu davranışın belirginliği yüksek, konuş-
muyorsa belirginlik düşük demektir. Eğer belirginlik düşük ise, bu işçiyi kişisel
olarak ilgilendiren bir mesele demektir. İkinci soru, ustabaşının bu davranışı ne
kadar tutarlı? Ustabaşı bu tür görüşmeleri sık sık yapar mı yoksa böyle bir görüşme
talebi ilk kez mi oluyor? Bu davranış sıksa tutarlılık yüksek, sık olmuyorsa dü-
şüktür. Tutarlılık yüksek olduğunda konuşma talebinin amacı daha kolay tahmin
edilebilir. Ama tutarlılık düşükse, işçi o gün ya da son zamanlarda olağan dışı bir
olay olup olmadığını düşünmek durumunda kalır. Üçüncü soru ustabaşının bu
işçiyle konuşma talebi ne kadar yaygın? Burada işçi, ustabaşını diğer ustabaşılarla
karşılaştırır. Diğer ustabaşılar da mesai sonrası görüşme yaparlar mı, yoksa sadece
bu ustabaşı mı bunu yapıyor? Eğer diğerleri de aynı davranışı yapıyorsa, bu dav-
ranışın yaygınlığı yüksektir. Diğerleri yapmıyor, sadece bu ustabaşı yapıyorsa dav-
ranışın yaygınlığı düşüktür. Eğer yaygınlık yüksekse, bu davranış dışsal nedenlere
atfedilebilir. Eğer yaygınlık düşükse, bu davranış kişisel nedenlere atfedilir. Özet
olarak, bu üç soruya verdiği cevaplara bağlı olarak, örneğimizdeki işçi ya o gününü
gayet iyi geçirecek ya da mesai saatinin sonunu endişeli bir biçimde bekleyecektir
(Morris, 2002).

Atıf Yanlılıkları
Davranışları çeşitli faktörlere atıf yaparak açıklamak hiçbir şekilde nesnel olarak
işleyen bir süreç değildir. Birden fazla kişi aynı davranışı farklı nedenlere atıf ya-
parak açıklayabilir. Arkadaşınızın sınavda düşük not almasını, onun tembelliğine
atıf yaparak açıklayabilirsiniz. Oysa arkadaşınızın kendisi kötü sınav sonucunu
sınav sorularının zor olmasına bağlayabilir. Aslında mahkemelerde olan biteni de
bu farklı atıf süreçleri ışığında anlayabiliriz. Savcı, suç olarak adlandırılan davra-
nıştan sanığı sorumlu tutarken, sanığın avukatı bu davranışı sanığın kendisi dı-
şındaki faktörlere atıf yaparak açıklamaya ve müvekkilini korumaya çalışır.
İnsanlarda genel olarak, davranışın nedenlerini davranışı yapan kişinin ken- Temel Atıf Hatası: Davranış
disine yani kişilik özelliklerine atıf yaparak açıklamak yönünde güçlü bir eğilim üzerinde ortamsal etkilerin
önemini küçük görme ve
vardır. Davranışı açıklarken ortamsal faktörlere değil de, kişinin kendisine atıf davranıştan bireyin kişisel bir
yapma eğilimimiz sosyal psikolojide temel atıf hatası olarak adlandırılır. Bu ha- özelliğinin sorumlu olduğunu
varsayma eğilimidir.
tayı muhtemelen başkalarının davranışlarını gözlerken, o kişinin davranışının yer
aldığı bağlama değil de kişinin kendisine odaklandığımız için yapmaktayız. Ve
sonuçta da davranışa etki eden ortamsal fakörleri göz ardı etmekteyiz. Temel atıf
hatası ortamsal faktörlere yeterince odaklanmadığımızdan değil de bu faktörleri
yeterince önemsemediğimizden de kaynaklanıyor olabilir. Yani davranışın içinde
yer aldığı ortama da kişisel özellikler kadar dikkatimizi yöneltebiliriz ama davra-
nışı ortaya çıkarmada bunların önemli olduğunu düşünmeyiz. Bunu en çok sosyal
olarak dışlanmış gruplara yönelik değerlendirmelerimizde görebiliriz. Örneğin
yoksulluk ne kadar kişilerin iradeleri dışında bir olgu olarak görülürse görülsün,
toplumda halâ yoksul insanları “kötü” olarak görme ve yoksulluklarından onları
sorumlu tutma eğilimi devam etmektedir. (Baron, 1996; Morris, 2002).
Kendine Hizmet Eden
Diğer bir atıf yanlılığı da kendine hizmet eden yanlılıktır. Kendine hizmet Yanlılık: Olumlu sonuçları
eden yanlılık, sistematik olarak kişinin kendi başına gelen olumlu olayları kendi kendi kişiliğimize ama olumsuz
sonuçları kontrolümüz dışındaki
kişiliğine, kişisel yetenek ve becerilerine atfetmesi; olumsuz olayları ise kendisi faktörlere atfetme eğilimidir.
dışındaki faktörlere atfetmesidir. Bu pek çok sosyal bağlamda kolaylıkla gözlene-
174 Birey ve Davranış

bilecek bir olgudur ama herhalde hiçbiri okul ortamındaki kadar belirgin değildir.
Hepimizi öğrencilik yaşamımızdan biliriz ki, iyi notu öğrenci alır, kötü notu öğ-
retmen verir! Başarılarımızı içsel faktörlere, başarısızlıklarımızı dışsal faktörlere
atfetmek açıkça benlik değerimizi korumak için başvurduğumuz bir stratejidir
(Baron, 1996).

TUTUMLAR

Tutumların Doğası
Sosyal biliş açısından sosyal bilgi işlemcisi olarak çizilen insan portresine, tutumlar
konusuyla birlikte duyguları da ekleyebiliriz. Türkiye’de yaşayan biri olarak şu liste-
yi inceleyiniz: Galatasaray, AKP, döner, Zeki Müren, İstanbul, baklava. Eğer dünya-
dan tamamen yalıtık bir halde yaşamıyorsanız, bu sözcüklerden her biri için kesin-
likle söyleyecek bir sözünüz vardır. Galatasaray’ı seviyor ve destekliyor ya da tam
tersi hiç sevmiyor olabilirsiniz. İstanbul’u yaşamak için çok cazip bir şehir olarak
düşünüyor olabilir ve çok seviyor olabilirsiniz ya da İstanbul’da yaşamanın çok kül-
fetli olduğunu düşünüp İstanbul’u sevmiyor olabilirsiniz. Ya da siz baklava seven
veya sevmeyen biri olabilirsiniz. Dolayısıyla bu listedekilerin her biri üzerinde fikir
ve duygularınız vardır. Bu durumda bu listedekiler ve dünyada yaşamınıza giren
ve sizi ilgilendiren her şey sizin için bir tutum nesnesidir. İlkesel olarak dünyadaki
her nesne, olay, kişi ya da durum potansiyel olarak tutum nesnesi olabilir. Tutum
nesnesi örneğin liberalizm gibi soyutlama gerektiren bir ideoloji olabildiği gibi çok
basit ve somut bir biçimde örneğin baklava da olabilir. Ancak belirtmek gerekir ki
sizin için tutum nesnesi olan bir şey başkası için tutum nesnesi olmayabilir ya da
daha önce sizin için tutum nesnesi olmayan bir şey sonradan tutum nesnesi haline
gelmiş olabilir.
Tutum: Başka bir kişiye ya Tutumlar genel olarak bir nesne, olay, kişi ya da duruma yönelik görece kalıcı
da herhangi bir şeye, tutum
nesnesine karşı yöneltilen zihinsel eğilimler olarak tanımlanabilir. Daha spesifik olarak tutumlar sosyal psi-
düşünce, duygu ve davranışsal kolojide 1960’lara kadar ABC modeli denilen üçlü bir yapı olarak tanımlanmak-
eğilimlerin görece durağan bir
örgütlenmesidir. taydı. Bu modele göre tutum duygusal, bilişsel ve davranış eğilimi olmak üzere üç
bileşenden oluşmaktadır. Duygusal bileşen tutum nesnesine yönelik hoşlanma-
hoşlanmama ya da sevme-sevmeme gibi duygusal tepkileri içerir. Bilişsel bileşen
ise tutum nesnesine dair bilgi, inanç veya fikirlerin tümünü içerir. Burada bilgi-
den kastedilen zorunlu olarak tutum nesnesi hakkında detaylı ya da sistematik
bilgi değil her türlü bilgi ya da inançtır. Dolayısıyla sağduyusal, kulaktan dolma
bilgiler ya da kalıpyargı haline gelmiş inançlar bu bileşeni oluşturabilir. Üçüncü
bileşen ise tutum nesnesine yönelik ne tür bir davranış sergileneceğine yönelik ni-
yet veya eğilimdir. 1960’lardan sonra sosyal psikolojide çeşitli nedenlerden dolayı
tutumların ABC modeli terk edilmiş, yerine tutum nesnesine yönelik değerlen-
dirmeyi temel alan yaklaşım benimsenmiştir. Dolayısıyla bugün tutumlar, genel
olarak bir nesneye yönelik değerlendirmeler olarak anlaşılmaktadır. Bu noktada
tutumun dilinin kesinlikle tarafsız bir dil olmadığı, tam tersine her zaman tutum
nesnesinin yanında ya da karşısında yer almayı gerektiren taraflı bir dil olduğu
vurgulanmalıdır. Diğer bir deyişle, tutumun dili hoşlanma-hoşlanmama ya da
sevme-nefret etme dilidir.

Tutumların İşlevleri
Bireyler tutumlarını çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için geliştirirler. Diğer bir de-
yişle tutumların bireyler için önemli işlevleri vardır. Çeşitli kuramcılar tarafından
8. Ünite - Sosyal Psikoloji 175

farklı adlandırılsa da, sosyal psikolojide tutumların dört temel işlevi olduğu kabul
edilmektedir. Birincisi, tutumların bilgi sağlama işlevidir. Tutumlara sahip olmak fi-
ziksel ve sosyal dünya hakkında bilgi sahibi olmak demektir. Böylelikle dünya bizim
için daha tanıdık, daha tahmin edilebilir ve belirsizlikten daha uzak bir yer haline
gelmektedir. Çünkü tutumlar sayesinde bu dünyaya ilişkin bir yapı algılamaktayız
ya da bu yapıyı dünyaya biz dayatmış olmaktayız. İkinci işlev, tutumların araçsal ola-
rak kullanılmasıyla ilgilidir. Tutumların bu uyum sağlama işlevi, kişiyi arzu edilen
hedefe yöneltirken istenmeyen, arzu edilmeyen durumlardan kaçınmayı olanaklı
kılar. Örneğin insanlar sevdikleri kişilerle aynı tutumları geliştirmeyi isterler ya da
kendileriyle benzer tutumları olanlarla arkadaş olmayı tercih ederler. Hazcı olan bu
işlev, bizi haz almaya yöneltirken, acıdan kaçınmamızı sağlar. Tutumların üçüncü
işlevi benliği ifade edici işlevdir. Çoğu kez belirli tutumlara sahip olmak demek, ken-
dinize ve başkalarına kim olduğunuzu ifade etmeniz demektir. Bu işlev tutumları
kimlikle ilişkilendirir. Örneğin tercih ettiğiniz kıyafet, size ve karşınızdakine sizin
kimliğiniz hakkında çok şey söyler. Dördüncü işlev, egoyu korumadır. Kişinin sahip
olduğu tutumlar kişiyi kendisinden ve başkalarından koruyabilir. Kendimiz hak-
kındaki olumlu tutumlar, bizi, hatırlamak istemediğimiz ve utandığımız davranış-
ları bastırmamıza ve unutmamıza yardım eder. Diğer yandan bazı kişiler eşcinseller
ya da farklı ırk ya da etnisiteden insanlardan kendilerine yönelik tehdit hissederler.
Bu kişiler bu tehdidi bertaraf etmek için bu gruplara yönelik düşmanca tutumlar
geliştirirler. Böylece, bu tutumlar sayesinde bu gruplara temas etmekten kaçınmış
olurlar. Tutumların işlevleri ile hatırlanması gereken önemli bir nokta, aynı tutu-
mun farklı kişilerde farklı işlevleri olabileceği ya da aynı kişide bir tutumun zaman
içinde farklı işlevleri olabileceğidir (Hogg ve Vaughan, 1995).

Tutum ve Davranış İlişkisi


Sosyal psikologlar için tutumlar, davranışı tahmin etmeye yaradıkları için önem-
lidir. Daha açık bir deyişle, sosyal psikologlar için asıl önemli olan mesele sosyal
davranışı açıklamak ve davranış gerçekleşmeden önce güvenilir biçimde tahmin
edebilmektir. Sosyal psikolojide tutumlar ile davranış arasından basit ve dolaysız
bir ilişki olduğu varsayılmıştır. Yani, eğer bir kişinin bir konu hakkındaki tutu-
munu bilirsek o konudaki davranışını da tahmin edeceğimiz düşünülmektedir.
Tutumla davranış arsındaki ilişkinin doğrudan çalışıldığı ilk araştırma ABD’de
1930’larda Fransız sosyolog La Piere tarafından yapılmıştır. ABD’de diğer ırk ya
da etnik gruplarla birlikte Çinlilere yönelik olumsuz tutumların yaygın olduğu bu
yıllarda, La Piere bir Çinli çiftle birlikte bir yaz dönemi boyunca ABD’nin batı kıyı-
larında iki yüzden fazla restoran ve otel veya moteli ziyaret ederek, Çinli çifte nasıl
davranıldığını incelemiştir. Biri hariç ziyaret ettikleri otel ve restoranların hepsi
Çinli çifti kabul etmiştir. Bu geziden altı ay sonra La Piere ziyaret ettikleri tüm
kurumlara bir anket göndererek, otel veya restoranlarına Çinliler gelse nasıl dav-
ranacaklarını öğrenmeye çalışılmıştır. Cevap verilen anketlerin hemen hepsinde
kurumlarında Çinlilere hizmet edilmediği bildirilmiştir. Bu, beklenenin tersine,
tutum ve davranış arasında tutarsızlık olduğu anlamına gelmektedir. Bu ilk araş-
tırma ve aynı konuda daha sonra yapılan diğer araştırmalar tutum ve davranış ara-
sındaki ilişkinin basit bir ilişki olmadığını ve tutumların her zaman davranışa yol
açmadığını göstermiştir. Sosyal psikolojide tutum çalışmalarının tıkanmasına yol
açan bu sonuçlar üzerine, sosyal psikologlar neden insanların söyledikleri ile yap-
tıklarının uyuşmadığı konusunu araştırmışlar ve tutumların sadece belirli koşullar
altında davranışa yol açtığı ileri sürülmüştür. Bu bağlamda, tutum ve davranışın
176 Birey ve Davranış

denkliği, tutumun gücü, tutumların zihinde ulaşılabilirliği, tutumun ölçülmesi ile


davranış gözlemi arasında geçen süre vb. koşullar belirlenmiştir. Tutum ve davra-
nış arasındaki denklik, ya da kısaca denklik hipotezi adı verilen durum, ölçülen
tutum ile gözlenen davranışın aynı genellik düzeyinde olmasını ifade eder. Genel
düzeyde varlığı saptanan bir tutumdan çok spesifik bir davranışı tahmin etmek
çoğu zaman tutum davranış uyuşmazlığını ortaya çıkarır. Denklik hipotezine
göre, örneğin nükleer santralleri protesto eylemine katılımı önceden tahmin et-
mek istiyorsak, insanların genel olarak çevresel duyarlılığa ilişkin tutumlarını değil
nükleer santrallere yönelik tutumlarını bilmemiz gereklidir. Bir diğer faktör tu-
tumların güçlülük derecesidir. Genel bir kural olarak güçlü tutumlar zayıf olanlara
göre davranışa daha çok yansır. Bir tutumun güçlü olması demek, aynı zamanda
o tutum nesnesinin hayatında merkezi bir yere sahip olması ve tutum nesnesiyle
doğrudan bir deneyim yaşamış olması anlamına gelmektedir. Üniversite sınavla-
rına hazırlanan bir öğrencinin üniversite sınavlarına yönelik tutumu, üniversiteye
girmekle hiç ilgilenmeyenlere göre daha güçlüdür. Benzer şekilde bir tutum bizim
için hayatımızda ne kadar merkezi bir yere sahipse, o tutumu zihnimizde o kadar
çok aktif ve kullanıma hazır halde tutmaktayız. Diğer bir deyişle, böyle bir tutum
zihnimizde kolay ulaşılabilir bir konumdadır. Sık sık kullanılan ve bu yüzden bilinç
alanında her an kullanıma hazır bulunan bir tutumun, daha az kullanılan ve bi-
linç alanına getirmek için uğraşılan tutumlara göre davranışa yansıma olasılığı çok
daha yüksektir. Tutum ve davranış tutarlılığı açısından önemli olan bir diğer faktör,
tutumun ölçülmesi ile tutuma yönelik davranışın gözlenmesi arasında geçen sü-
redir. Bu süre ne kadar uzun olursa tutuma uygun davranışı gözleme olasılığımız
o kadar azalır. Çünkü arada geçen zamanda tutumun değişmesi olasıdır. Dolayı-
sıyla eğer tutumdan güvenilir biçimde davranışı tahmin etmek istiyorsak, tutum
ölçümü ile davranış gözlemi arasındaki süre kısa olmalıdır. Aslında bu faktörün
önemini genel ya da yerel seçimler öncesi kamuoyu anket çalışmalarında çok rahat
gözleyebiliriz.Örneğin seçimlere bir ay kala yapılan anket sonuçları, iki ay kala ya-
pılan anket sonuçlarından daha güvenilir sonuçlar verir.
Tutum ve davranış arasındaki basit ve dolaysız ilişki varsayımını sorgulayan
kuramsal bir yaklaşım Fishbein ve Ajzen tarafından geliştirilmiştir. Fishbein ve
Ajzen’in planlanmış davranış kuramı davranışın kendisini değil, davranışa yönelik
niyeti tahmin etmek üzere kurulmuş bir modeldir. Kurama göre, davranışa yönelik
niyeti tahmin etmemizi sağlayan üç faktör vardır: Davranışa yönelik tutum, öz-
nel norm ve algılanan davranışsal kontrol. Bu üç faktör bir örnek üzerinden şöyle
açıklanabilir: Ayşe’nin sigarayı bırakmaya niyetli olup olmadığını anlamaya çalıştı-
ğımızı farzedelim. Ayşe’nin davranışa yönelik tutumundan kastedilen Ayşe’nin ge-
nel olarak zararlı maddelere yönelik tutumu değil, spesifik olarak sigaraya yönelik
tutumudur. Diyelim ki Ayşe sigarayı bırakması gerektiğini, bunun sağlığı için çok
gerekli olduğunu düşünmekte yani sigarayı bırakma konusunda olumlu tutuma
sahiptir. Ancak modele göre, sigarayı bırakma niyetini ortaya çıkması için bu ye-
terli değildir. Ayşe’nin sigarayı bırakması durumunda çevresindeki değer verdiği
kişiler (anne, baba, kardeş, eş ya da çocuk vb.) tarafından onay ve destek alacağı-
na ilişkin algısı nedir? Yani Ayşe’de bu davranışın çevresindekiler tarafından kabul
edilen ve desteklenen bir davranış olacağına dair beklentisi var mı? Eğer varsa,
Ayşe’nin tutumuyla uyumlu bir öznel norm algısı ya da beklentisi var demektir.
Ancak Fishbein ve Ajzen bu iki faktörün yanı sıra davranışa yönelik niyetin orta-
ya çıkması için üçüncü bir faktör olarak algılanan davranışsal kontrol algısını da
eklerler. Buna göre, Ayşe olumlu tutuma ve sevdiklerinin kendini destekleyeceğine
8. Ünite - Sosyal Psikoloji 177

dair inancına rağmen şu tür soruları kendine sormalıdır: “Ben sigara yoksunlu-
ğuyla başa çıkabilecek miyim?” ya da “ Sigarayı bırakmak için ciddi bir irade savaşı
gerekir. Bu savaşa hazır mıyım?” Bunlara “evet” diyorsa davranışa yönelik niyet or-
taya çıkmış demektir. Hatta algılanan davranışsal kontrol davranış niyetini ortaya
çıkarmakla kalmaz, davranışın kendisine yol açabilir. Planlanmış davranış kuramı
çok sayıda görgül çalışmayla desteklenmiştir. Ancak kuramın sadece niyetli dav-
ranışlar için geçerli olması, önemli bir sınırlılıktır. Çünkü insanlar yaşamlarında
pek çok davranışı niyetlenmeden gerçekleştirmektedir. Alışkanlık haline gelen
davranışlar bunun en tipik örneğidir. Ayrıca bu kuramın davranışa yönelik niyeti
tahmin etmek istediğimizde işe yaradığını unutmamak gerekir. Davranışa yönelik
niyet ortaya çıksa bile, bu niyet davranışa dönüşmeyebilir. Niyet ortaya çıktıktan
sonra kişinin başına gelen beklenmedik herhangi bir olay (hastalık, kaza vb.) dav-
ranışa dönüşmesini engelleyebilir. Ne var ki kuram, davranışın kendisiyle değil,
davranışa yönelik niyetle ilgilendiği için niyetin davranışa dönüşmemesi kuramın
problemi değildir (Augostinos, Walker ve Donaghue, 2006).

Tutum Değişimi
Tutumlarla ilgili ele alınması gereken son nokta tutum değişimidir. Tutum de-
ğişimi sosyal psikologlar için son derece önemli bir konudur. Zira sosyal psiko-
loglar insanların davranışlarını değiştirmek için önce tutumlarının değiştirilmesi
gerektiğini savunurlar. 21. yüzyılda tutum değişimi diğer bir deyişle ikna büyük
bir sektör haline gelmiştir. Politik kampanyalar, sağlık ilanları ve reklamlar mo-
dern yaşamın ayrılmaz birer parçası durumundadır. Bu sektörün devasa boyut-
lara ulaşmasına rağmen hedefi baştan beri aynıdır: Verdikleri mesajlara büyük
kitleleri inandırmak ya da ikna etmek. İkna süreci hakkında sosyal psikologlar
temel olarak iki soru sormaktadırlar: İkna çabaları ne dereceye kadar etkilidir ve
ikna sürecinin başarılı olmasını belirleyen faktörler nelerdir? Sosyal psikolojide
ilk tutum değişimi yaklaşımı 2. Dünya Savaşı’nın sonrasında Yale üniversitesinde
Hovland ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen bir dizi laboratuvar deneyine
dayalı mesaj öğrenme yaklaşımıdır. Bu geleneksel yaklaşıma göre ikna sürecinde
dört temel öğe mevcuttur: İletişimin kaynağı, mesaj, iletişimin yöneldiği izleyici
veya dinleyici kitlesi ve iletişim ortamı. İletişim sürecinde bu dört öğenin her biri
çeşitli değişkenlerle manipüle edilmiş ve iletişimin hangi koşullarda etkili olduğu
ortaya çıkarılmıştır. Oldukça hacimli olan bu çalışmalarda elde edilen bazı önemli
sonuçlar şunlardır: İnanılırlığı yüksek olan kaynaklar, inanılırlığı düşük olanlara
göre izleyicileri daha fazla etkilemektedir. Popüler ve fiziksel olarak çekici olan
kaynaklar daha ikna edicidirler. İletişimdeki diğer unsurlara göre bazı durum-
larda tek yönlü mesaj etkili olurken bazı durumlarda çift yönlü mesaj etkili ol-
maktadır. Tek yönlü mesaj sadece iletişim kaynağının iddialarını içerir. Çift yönlü
mesaj ise hem iletişim kaynağının iddialarını içerir hem de karşıt iddiaların çü-
rütülerek verilmesini içerir. Kendine güveni düşük olan insanlar kendine güveni
yüksek olanlara göre daha kolay ikna olurlar. Hızlı konuşan iletişim kaynağı yavaş
konuşan iletişim kaynağından daha fazla etki yaratır. Bu ve bunun gibi daha pek
çok araştırma bulgusu, hedefte tutum değişimi olasılığını arttıran faktörler olarak
saptanmıştır. Ancak bu faktörlerin birbirleriyle etkileşim halinde olduğunu unut-
mamak gereklidir (Baron, 1996).
Geleneksel yaklaşım tutum değişiminin nasıl ve hangi koşullar altında gerçekleş-
tiğini açıklasa da insanların neden tutumlarını değiştirdiklerini açıklamaz. Bu soruya
bilişsel tepki yaklaşımı cevap verir. Sosyal psikolojide tutum değişiminde modern
178 Birey ve Davranış

yaklaşımı temsil eden bilişsel tepki yaklaşımı, insanların ikna edici mesajla karşılaş-
tıklarında ne düşündüklerini ve bu düşüncelerin ve diğer bilişsel süreçlerin tutum
değişimini nasıl etkilediğini açıklamaya çalışır. Bu yaklaşım esas olarak mesajın de-
Ayrıntılandırma Olasılığı ğil, insanların mesaja karşılık tepki olarak geliştirdikleri düşüncelerin tutum değişi-
Modeli: İkna edici bir mesaja mine yol açtığını ya da tutum değişimini engellediğini ileri sürmektedir. Bilişsel tepki
tepki olarak farklı miktarda
bilişsel detaylandırma içeren yaklaşımına dayalı olarak geliştirilen ayrıntılandırma olasılığı modeline göre ikna-
iki farklı ikna yolu olduğunu da merkezi yol ve iknada çevresel yol mevcuttur. Yani, ikna iki farklı bilişsel süreçle
ileri süren bir kuramdır.
gerçekleşmektedir. Merkezi yolla ikna süreci, mesajın bireyi kişisel olarak ilgilendir-
İknada Merkezi Yol: İkna diği durumda mümkün olur. Bu durumda, birey bu mesaja dikkat eder ve mesajı iş-
edici mesajlardaki bilginin
sistematik olarak işlenmesi lemek için güdülenir. Birey mesajın içerdiği iddiaların ne kadar güçlü ve rasyonel ol-
sonucu gerçekleşen tutum duğunu tartar ve daha önceden sahip olduğu inançlarla uyuşup uyuşmadığına karar
değişimidir.
verir. Bu bilgi işleme sonucu birey ya tutumunu değiştirir ya da tutum değiştirmeye
İknada Çevresel Yol:
Mesaj kaynağının uzmanlığı, direnir. Eğer tutumunu değiştirirse, bu, mesajın içerdiği iddiaları ikna edici bulduğu
çekiciliği ya da statüsü için gerçekleşir. Çevresel yolla ikna sürecinde bunun tam tersi bir durum söz konu-
gibi çevresel ipuçlarından sudur. Mesaj görece önemsiz olduğunda ve bireyi kişisel olarak ilgilendirmediğinde
kaynaklanan tutum
değişikliğidir. bireyin ikna olması, yani tutumunu değiştirmesi hal_ mümkündür ama bu çevresel
yolla gerçekleşen bir süreçtir. Bu süreçte mesajın dikkatli bir biçimde üzerinde dü-
şünülmez, daha çok mesajı veren kişinin popülerliği, çekiciliği ya da mesajın sunum
biçimi gibi çevresel faktörler ön plana çıkar. Eğer kişi bu çevresel faktörleri ikna edici
bulursa tutum değişimi gerçekleşir, eğer ikna edici bulmazsa tutum değişimi ger-
çekleşmez. Görülüğü üzere hem merkezi yolla hem de bilişsel yolla tutum değişimi
mümkündür; ancak merkezi yolla tutum değişimi, çevresel yolla gerçekleşen tutum
değişimine göre daha kalıcıdır (Baron, 1996).

ÖNYARGI
Günlük kullanımında ön yargı genellikle birisi ya da birşey hakkında vaktinden
önce ya da erken ifade edilmiş, olgunlaşmamış yargılar anlamını taşır. Yani söz
konusu kişi ya da şeyle doğrudan bir deneyimi olmadan, o kişi ya da şey hakkın-
da fikir oluşturmaya ve değerlendirme yapmaya işaret eder. Bu anlam, sözcüğün
Latince (pre+judicium- peşin+hüküm) köklerinden kaynaklanmaktadır.
Önyargı: Bazı sosyal Sosyal psikolojide önyargı çeşitli biçimlerde tanımlanmaktadır. Örneğin, “bir
grupların üyelerine karşı, bu
grup üyelikleri temelinde sosyal grup üyesi için, sadece o grup üyesi olması nedeniyle geliştirilen (genel-
geliştirilmiş olumsuz likle olumsuz) tutum”dur (Baron ve Byrne, 2000: 211). Ya da “belirli bir dışgrup
tutumlardır. hakkında olumsuz, dogmatik kanaatlerdir” (Bilgin, 1994: 172). Çağdaş sosyal psi-
kologların yaptığı çeşitli ön yargı tanımları dolaylı ya da dolaysız olarak Gordon
Allport’un 1954’te yayımlanan Ön yargının Doğası adlı kitabında yaptığı tanım-
dan etkilenmiştir. Allport için “etnik ön yargı, hatalı ve esnek olmayan bir genel-
lemeye dayanan antipatidir. Bu, hissedilen ya da ifade edilen bir şeydir. Grubun
bütününe ya da bir bireye o grubun üyesi olduğu için yöneltilir” (akt. Augostinos,
Walker ve Donaghue, 2006: 225). Bu tanıma göre günümüzde sosyal psikolojide
ne kadar farklı tanımlanırsa tanımlansın, ön yargı kavramının şu beş özelliği pay-
laştığı görülebilir: 1- Ön yargı bir tutumdur. 2- Esnek olmayan ve hatalı bir genel-
lemeye dayanır. 3- Ön yargı peşin verilmiş bir hükümdür. 4- Değişime dirençli ve
katıdır. 5- Ön yargı kötüdür (Augostinos, Walker ve Donaghue, 2006: 225-226).
Sosyal psikolojide günümüzde yapılan bu ön yargı tanımları, ön yargıyı bir
tutum olarak görmektedirler. Tutum başlığı altında da görüldüğü üzere, tutumlar
üç bileşenden oluşmaktadır: Hem hissedilen duygunun niteliğini (ör: kızgınlık,
sevecenlik vb.) hem de tutumun aşırılığını (örneğin; hafif rahatsızlık, açık düş-
manlık vb.) ifade eden duygusal bileşen; tutumun içeriğini oluşturan inanç ya da
8. Ünite - Sosyal Psikoloji 179

düşünceleri kapsayan bilişsel bileşen ve kişinin eyleme yönelik niyetlerini/eğilim-


lerini içeren davranışsal bileşen. Bu bakış açısından, insanlar diğerleri hakkında
sadece tutum geliştirmekle kalmazlar, genellikle tutumları temelinde harekete de
geçerler (Aronson, Wilson ve Akert, 1999).
Ön yargı ifadesi hem genel tutum yapısını hem de tutumun duygusal boyu-
tunu ifade etmektedir. Teknik olarak, ön yargı, olumlu ya da olumsuz olabilir.
Örneğin, İngilizleri soğuk buluyor ve sevmiyor olabilirsiniz. Bu olumsuz bir ön
yargıdır. Diğer yandan Arapları canayakın buluyor ve seviyor olabilirsiniz. Bu da
olumlu olsa bile bir ön yargıdır. Ancak, yukarıda da görüldüğü gibi, sosyal psi-
kologlar ön yargı terimini diğerlerine yönelik olumsuz tutumları ifade etmede
kullanmaktadırlar.
Diğer yandan, ön yargının sosyal gruplara karşı oluşturulan bir tutum oldu-
ğu da vurgulanmalıdır. Diğer bir deyişle ön yargının hedefi bireyler değil, sosyal
gruplardır. Bireyi hedefleyen ön yargı, bireyin kişisel özellikleri nedeniyle değil,
bireyin söz konusu gruba üyeliği nedeniyle ortaya çıkar. Dolayısıyla, ön yargının
hedefi olan grup üyesinin kişisel özellikleri ve davranışlarının iyi ya da kötü olma-
sının bir önemi yoktur.

Kalıp Yargı
Ön yargı ile ilişkili olarak ele alınması gereken önemli bir kavram kalıp yargıdır. Kalıp Yargı: Belirli sosyal
grupların tüm üyeleri tarafından
Önyargının üçlü bileşen tanımını kabul ettiğimizde, kalıp yargı ön yargının biliş- belirli özellikleri paylaştığı
sel kaynağı olarak görülebilir. Birbirine az çok benzer çeşitli kalıp yargı tanımları varsayılan bilişsel çerçevelerdir.
şunlar olabilir : “Bir kalıp yargı, bir sosyal grubun ve onun üyelerinin zihinsel bir
temsilidir” (Augostinos, Walker ve Donaghue, 2006: 242). “Kalıp yargılar, bir sosyal
grubun üyeleri hakkında yaygın bir biçimde paylaşılan genellemelerdir “ (Hogg ve
Vaughan, 1995: 54). “Ön yargıyı muhafaza eden bilişsel çerçeve kalıp yargıdır. Bir
kalıp yargı, bir grubun üyeleri hakkında, sadece o grubun üyeleri olmaları nedeniyle
sahip olunan bir dizi inanç ve beklentilerdir” (Feldman, 1998 : 82-83).
Kalıp yargı terimi ilk defa 1922’de Lipmann tarafından kullanılmış ve “zihin-
deki resim” olarak tarif edilmişti. Günümüzde sosyal psikolojide kalıp yargılar
ağırlıklı olarak sosyal biliş yaklaşımı içinden çalışılmaktadır. Bu yaklaşıma göre,
bir kalıp yargı bir resimden daha fazla bir şeydir; bir kalıp yargı kendine ait zi-
hinsel yaşamı olan bilişsel bir yapıdır. Sosyal biliş yaklaşımı açısından kalıp yargı
zihinsel bir şema olarak görülmektedir. Şema, sosyal dünyadan gelen bilgiyi or-
ganize eden ve zihinde varolan bilgiyle bütünleştiren zihinsel bir yapıdır. Dikkati
belirli olaylara yönlendirirken diğerlerinden uzaklaştırır, zihindeki bilginin hatır-
lanma biçimini etkiler. Ancak kalıp yargı diğer şemalardan özellikle sosyal sonuç-
ları nedeniyle farklılaşır. Çünkü kalıp yargıların kullanımı sosyal adaletsizliğe yol
açar (Augostinos, Walker ve Donaghue, 2006).
Sosyal biliş yaklaşımı açısından insanları belli kalıp yargılara sokmak, duygu-
sal bir süreç değil, zihinsel bir bilgi işleme sürecidir. Yani bu yaklaşım açısından,
insanları kalıp yargılara sokmak, her durumda onları küçümsemek ya da aşağıla-
mak anlamına gelmez (Aronson, Wilson ve Akert, 1999). Bu görüşe göre, bir sos-
yal grup hakkındaki kalıp yargılar, bize o grup hakkında kestirme yoldan bir fikir,
bir bilgi verir. Bu, çoğu zaman o grubun üyesi ile karşılaştığımızda onun davranışı
hakkındaki beklentimizi ve ona karşı davranışımızı önceden ayarlamamızı sağlar
(Kağıtçıbaşı, 1999). Bunlar sosyal kalıp yargılara sahip olmanın getirdiği avantaj-
lardır. Ne var ki çevremizi anlamamızı ve ona hakim olmamızı sağlayan aynı kalıp
yargılar, ön yargıları beslemeye de hizmet etmektedirler. Sosyal gruplar hakkın-
180 Birey ve Davranış

daki kalıp yargılar genellikle mantıksız ve haksız nitelemeler olarak görülmek-


tedirler. Çünkü, grubun her bir üyesi için geçerli olsun ya da olmasın, olumsuz
özellikler, grubun tamamına genellenmektedir.

Ayrımcılık
Ayrımcılık: Gruptaki tüm Ayrımcılık, sadece sosyal psikolojinin çalışma alanına özgü bir mesele değildir. Sos-
insanlara ya da bir grubun yal bir problem olarak görülen ayrımcılık konusunda psikologlar kadar sosyologlar,
tek tek üyelerine karşı
yöneltilmiş haksız eylem ya da siyaset bilimcileri ve sosyal felsefeciler de çalışmalar yapmaktadırlar. Bu disiplinle-
eylemlerdir. rarası alanda, sosyal psikoloji, daha çok sosyal kategorileri temsil eden kişiler ara-
sında sergilenen ayrımcı davranışlara odaklanmaktadır (Brewer ve Crano, 1994).
Sosyal psikolojide ön yargılar bir tutum olrak görüldüğü için, diğer tüm tu-
tumlar gibi davranışları yönlendirdiği ileri sürülmektedir. Böyle bir bakış açı-
sından, ayrımcılık, ön yargının davranışa dönüşmüş halidir. Daha kapsamlı ta-
nımlamak gerekirse “ayrımcılık, belirli bir grubun üyelerine, sadece o grubun
üyesi oldukları için olumsuz (bazen de olumlu) davranışlar gösterilmesidir”
(Feldman, 1998 : 83).
Ayrımcılıkla ilgili önemli noktalardan biri, ayrımcı davranışlara kimlerin he-
def olduğudur. Çoğu durumda azınlık konumundaki gruplara karşı ayrımcı dav-
ranışlar sergilenmektedir. Azınlık, sadece sayıca azlık olarak anlaşılmamalıdır.
Hatta bazen sayıca çoğunlukta olsalar bile, kimi gruplar hala azınlık statüsünde
olabilirler. Sosyal psikolojik bakış açısından, “üyelerinin kendi yaşamları üzerinde
baskın grubun üyelerinden daha az gücü, kontrolü ve etkisi olan gruplara, azınlık
grubu adı verilmektedir” (Feldman, 1998: 83).
Toplumlar için her sosyal grup ya da kategorinin, ayrımcılığın hedefi olabile-
ceği ileri sürülebilirse de, insanlık tarihinde uzun dönemler boyunca sürekli ay-
rımcı davranışlara maruz kalan belirli birtakım sosyal kategoriler vardır: Bunlar,
ırk (beyaz ırk dışında kalanlar) ve cinsiyet (kadın) başta olmak üzere, yaş, cinsel
yönelim, fiziksel ve zihinsel engelliliktir (Hogg ve Vaughan, 1995).
Ayrımcılıkla ilgili diğer önemli bir nokta, ayrımcılığın, ön yargılı tutumlarla
olan ilişkisidir. Tutum başlığı altında da görüldüğü üzere, tutumlar davranışı tah-
min etmede çok önemli bir role sahiptirler. Ön yargılar söz konusu olduğunda, yine
tutum ve davranış arasındaki ilişkinin niteliği sorgulanmaktadır; ön yargı (tutum)
ve ayrımcılık (davranış) arasındaki ilişki nedir? Diğer tutumlar gibi, ön yargılar da
her zaman açık bir biçimde davranışa dönüştürülmeyebilirler. Çünkü, bazen ön
yargılar davranışa dönüşecek denli güçlü olmayabilirler. Bazen de yeterince güçlü
ön yargı varlığına rağmen ayrımcı davranışların gösterileceği grup fiziken var ol-
mayabilir (Feldman, 1998). Hayatında hiç İngiliz görmemiş ama İngilizler hakkın-
da güçlü ön yargıları olan bir Türk vatandaşının bunu davranışa dönüştürme im-
kanı bulması çok zordur. Çoğu durumda ise yasalar, sosyal baskı, intikam korkusu
gibi nedenlerden dolayı insanlar çeşitli sosyal gruplara ilişkin ön yargılarını dışa
vuramazlar. Günümüzde ayrımcılığa karşı yasaların olduğu ve bu konuda etkili
sosyal normlar geliştiren toplumlarda dinsel, etnik ya da ırksal temeldeki kaba ay-
rımcılık biçimlerinin çok azaldığı bilinmektedir. Ancak, elbette ki, bu, ayrımcılığın
tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir (Baron ve Byrne, 2000).
Yukarıda ön yargının olduğu durumlarda ayrımcılığın da görülüp görülmediği
söz konusu edilmiştir. Peki, bu durumun tersi de söz konusu olabilir mi? Yani her
ayrımcı davranışı gözlediğimizde, o gruba karşı bir ön yargı olduğunu da iddia
edebilir miyiz? Aslında mantıksal olarak ön yargı olmadan ayrımcılığın olabilece-
ğini ileri sürmek zordur. Ancak nadir de olsa bazı durumlarda insanlar ön yargılı
8. Ünite - Sosyal Psikoloji 181

olmadıkları halde ayrımcı davranış sergileyebilirler. Örneğin, kendisi ön yargılı


olmadığı halde müşterilerinin ön yargısı olabileceğini düşünerek bir mağaza sa-
hibi, mağazasına toplumda önyargı beslenilen bir sosyal grubun üyesini (bu kişi
kültüre göre değişebilir; siyah, Uzak Doğulu, fiziksel engelli, eşcinsel ya da kadın
olabilir) müdür olarak işe almayabilir (Feldman, 1998). Sosyal normlar ya da ku-
rallar belirli gruplara ilişkin ön yargıyı besliyor ve hatta teşvik ediyorsa böyle bir
ortamda bireyler ön yargıya sahip olmasalar da normlara uymak yönünde sosyal
bir baskı hissedeceklerinden ayrımcılık yapabilirler. Nitekim ABD’de bir maden
kasabasında yapılan araştırma, ön yargısız ayrımcılığın sosyal baskı yüzünden ola-
bildiğini göstermiştir. 1950’lerin başında yapılan bu araştırmada söz konusu kasa-
bada yaşayan beyazların hiç azımsanmayacak bir bölümü (yüzde altmışı) maden
ocağına indiklerinde siyahlarla konuşurken çalışma saatleri dışında, yani kasabada
iken siyahlarla etkileşim kurmamaktaydılar. Kasabada siyahlara yönelik ön yargı
ve ayrımcılık bir norm olduğu ve beyaz maden işçileri salt bu norma karşı çıka-
madıkları için kasabada oldukları saatlerde ayrımcı davranışlar göstermekteydiler
(Akt. Kağıtçıbaşı, 1999).

Ön Yargının Kökenleri
Sosyal psikolojide ön yargıların kökenlerini açıklamak üzere çeşitli kuramsal yak-
laşımlar mevcuttur. Burada bunlardan sosyal biliş yaklaşımı, otoriteryen kişilik
kuramı ve sağ kanat otoriteryenizm kuramı ele alınmıştır.

Sosyal Biliş Yaklaşımı


Wetherell (akt. Tuffin, 2005) 1970’lerin ortasında ortaya çıkan ve halâ sosyal psi-
kolojide hakim olan sosyal biliş yaklaşımını, Allport’un 1950’lerde geliştirdiği ön
yargı görüşü ile ilişkilendirmektedir. Yukarıda görüldüğü üzere Allport 1954’te
yaptığı tanımda, ön yargıyı, diğer insanlara karşı çok katı ya da hatalı genelleme-
lere dayanan bir antipati olarak görmüştür. Sosyal biliş yaklaşımının temelini de
sosyal gruplar hakkında çok genel düşünmemiz ya da düşüncelerimizin çok katı
ya da hatalı olması oluşturur. Bu yaklaşım, insan zihnini, bilgisayardan esinlene-
rek bir bilgi işleme sistemi olarak görmektedir. Kalıp yargılar başlığında da söz
edildiği gibi sosyal biliş yaklaşımı, sosyal dünyadan gelen çok miktarda algısal
bilgiyle boğuştuğumuzu varsaymaktadır. Bu durumla başa çıkmak ve olan bitene
bir anlam verebilmek için bu bilgiyi basitleştirmeye zorlanırız. Basitleştirme, ka-
tegorileştirme süreciyle gerçekleştirilir. Kalıp yargıların da bu süreçten etkilendiği
düşünülmektedir (Tuffin, 2005: 110-111). Aşağıda önyargının kökeni olduğu dü-
şünülen üç bilişsel sürece yer verilmiştir : Sosyal kategorileştirme, dışgrup homo-
jenlik yanılgısı ve hayalî ilişkisellik.
Sosyal Kategorileştirme: “Biz” ve “Onlar”
Sosyal biliş yaklaşımına göre, sosyal dünyayı algılamadaki temel süreç, sosyal
kategorileştirmedir. İnsanlar genellikle sosyal dünyayı iki farklı kategoriye böler-
ler: “biz” ve “onlar”. Diğer bir deyişle, sosyal kategorileştirme, diğer insanları ya içg-
ruba (kategorileştirmeyi yapanın ait olduğu grup) ya da bir dışgruba (kategorileş-
tirmeyi yapanın ait olmadığı grup) ait olarak algılamaktır. Sosyal kategorileştirme
pek çok boyutta gerçekleştirilebilir. Bunlar arasında en çok bilinenleri, cinsiyet,
ırk, milliyet, din, yaş, meslek ve gelir durumudur.
Nesneleri kategorileştirmekten farklı olarak, insanları kategorileştirmek nesnel
bir süreç değildir. Çünkü hem kategorileştirmeyi yapan hem de kategorileştirilen
insandır. Sosyal kategorileştirmeyi mümkün kılan bilişsel işlem arttırma etkisi-
182 Birey ve Davranış

dir. İnsanlar “biz” ve “onlar”ı yaratmak için grupiçi benzerlikleri ve gruplar arası
farklılıkları arttırırlar. Bu işlem tamamlanınca artık grupiçi en küçük benzerlik ve
gruplar arası en küçük bir farklılık bile önemli hale gelir. Sosyal kategorileştirme
ile ilgili vurgulanması gereken önemli bir nokta bu sürecin sabit ve sürekli olma-
masıdır. Diğer bir deyişle, her sosyal ortamda geçerli olan “biz” ve “onlar” ayrış-
masından söz etmek mümkün değildir. Bir ortamda sosyal kategorileştirmenin
“öğrenci olmak” ve “öğrenci olmamak” ekseninde yapıldığını farz edin. Aynı in-
sanlar başka bir sosyal bağlamda “kadın” ve “erkek” olarak kategorileştirildiğinde,
daha önce tanımlanan “içgrup” ve “dışgrup”lar da değişecektir.
Dışgrup Homojenlik Yanılgısı
Dışgruplar içgruplardan daha homojen, yani birbirlerine daha benzer olarak
algılanmaktadır. Bir sosyal gruba karşı güçlü ön yargısı olan kişiler şu türden bir
cümleyi çok sık kullanırlar: “Bunların hepsi aynıdır.” Kişinin kendi ait olduğu
gruplar dışındaki grupları daha homojen olarak algılama eğilimi, dışgrup homo-
jenlik yanılgısı olarak bilinmektedir (Baron ve Byrne, 2000: 231). Burada söz ko-
nusu olan, belirli özellikleri tüm grup üyelerine paylaştırmaktır. Dışgruplar içg-
ruba kıyasla daha az değişken ve daha az karmaşık olarak algılanmaktadır. Bu,
algısal düzeyde dışgrubun olumsuzlanması demektir. Bunun aksi olan durumda
ise kişi kendi grubunun üyelerini diğer gruplara göre daha farklılaşmış yani daha
heterojen olarak algılama eğilimindedir. İçgrup üyeleri daha karmaşık ve birbirin-
den farklı özelliklere sahip oldukları için bir kalıp yargı içine sokulamaz.
Hayalî İlişkisellik
Sosyal biliş yaklaşımına göre, ön yargıya giden yolun ilk adımı olarak sosyal
kategorileştirme, yukarıda görüldüğü gibi insanları gruplara bölme, gruplar ara-
sında farklılık yaratma ve dışgrup üyelerini aynılaştırma sürecidir. Bu sürecin bir
başka sonucu, hayalî ilişkisellik adı verilen olgudur. “Hayalî ilişkisellik, gözlemci-
lerin, gerçekte aralarında ilişki bulunmayan iki olay arasında bir ilişki algılaması
veya iki olay arasındaki ilişki düzeyini abartması” olarak tanımlanmıştır (Hortaç-
su, 1998: 241). Gruplar arası ilişkiler söz konusu olduğunda, bir grup ile onun az
görülen bir özelliğe sahip üyesi arasındaki bir ilişki, hayalî ilişkidir. Örneğin spor
alanında siyah atletler gördüğümüz için, siyahlardaki iyi atlet oranının yüksek ol-
duğunu düşünmeye eğilimliyizdir. Ya da sesi güzel olan, iyi şarkı söyleyen birkaç
Roman tanımamız nedeniyle Romanların hemen hepsinin aynı özelliği taşıdığını
düşünmeye eğilimliyizdir.
Otoriteryen Kişilik Kuramı
Otoriteryen Kişilik: Almanya’da Nazi faşizminin yükselişi, ABD’de bir grup araştırmacıyı faşist re-
Geleneklere körü körüne
bağlılık, otoriteye abartılı bir jimleri mümkün kılan psikolojik özellikleri çalışmaya yöneltmiştir. Adorno’nun
saygı ve toplumun normlarına başını çektiği bu grup, anket ve görüşmeye dayalı pek çok araştırmadan sonra,
uymayanlara karşı düşmanlık
besleme ile nitelenen bir ortaya çıkışını psikanalitik kuramla açıkladıkları, otoriteryen kişilik görüşünü
kişilik örüntüsüdür. geliştirmişlerdir.
Araştırmacılar, işe Amerikan işçilerindeki Yahudi karşıtlığının derecesini öl-
çerek başlamışlar ve daha sonra diğer azınlık gruplarına yönelik ön yargıların ve
kendi gruplarına yönelik etnosentrik tutumların olup olmadığını araştırmışlardır.
Otoriteryen kişilerin sadece bir azınlık grubuna değil, tüm azınlıklara güçlü ön
yargıları olan, bağnaz kişiler olduğu ortaya çıkmıştır (Hogg ve Vaughan, 1995).
Araştırmacılar bundan sonra belirli gruplara yönelik ön yargıları hiç söz konusu
etmeksizin, kişilerdeki otoriteryen ve faşist eğilimleri belirlemek üzere F (Faşizm)
ölçeği geliştirmişlerdir. F ölçeğinde, otoriteryen kişiliği saptamaya yarayan dokuz
boyut mevcuttur. Bunlar kısaca şöyle açıklanabilir:
8. Ünite - Sosyal Psikoloji 183

1. Gelenekçilik (konvansiyonalizm): Geleneksel, orta sınıf değerlerine katı


bağlılık.
2. Otoriteryen boyun eğme: Ait olunan grubun idealize edilmiş ahlaki otori-
telerine yönelik, sorgulayıcı olmayan, boyun eğici tutum.
3. Otoriteryen saldırganlık: Geleneksel değerleri çiğneyenleri ya da çiğnemek
isteyenleri yakalamak için tetikte olma, onları kınama, reddetme ve cezalan-
dırma eğilimi.
4. Öznelci bakış karşıtlığı: Öznel, yaratıcı, esnek düşünmeye karşı olma.
5. Boş inançlı ve kalıp yargılı olma: Bireyin, kaderinin mistik olarak belirlendi-
ğine dair inançlara sahip ve katı kategorilerle düşünme eğiliminde olması.
6. Güç ve “sertlik”: Sürekli baskı-boyun eğme, güçlü-zayıf, lider-takipçi bo-
yutlarıyla düşünmek ve kaygı duymak, güçlü kişilerle özdeşleşme, dayanık-
lılık ve sertlik konusunda abartılı bir iddia sahibi olma.
7. Yıkıcılık ve sinisizm (olumsuzculuk): Genelleşmiş bir düşmanlık, insanları
yerme ya da onlara iftira atma.
8. Yansıtma eğilimi: Dünyada olan bitenin vahşi ve tehlikeli olduğuna inan-
maya yatkınlık; bilinçdışı çatışmaları dışarı yansıtma.
9. Cinsellik: Cinsellikle ilgili faaliyetlere yönelik abartılı ilgi.
Tüm bu boyutlar içinde, otoriteryen kişiliğin saptanmasında özellikle ilk üç bo-
yutun (gelenekçilik, otoriteryen boyun eğme ve otoriteryen saldırganlık) önemli
olduğu belirtilmektedir (Augostinos, Walker ve Donaghue, 2006: 227).
Adorno ve arkadaşları otoriteryen kişiliğin kökeninin acımasız çocukluk de-
neyimlerinde yattığını ileri sürmüşlerdir. Psikanalitik olarak ifade edilecek olursa,
bu kişiler, çocukluklarında, bir tarafta aşırı idealleştirilmiş ve diğer tarafta aşırı
olumsuzlukla dolu olan ikili bir dünya deneyimlemişlerdir. Bu yaklaşıma göre, katı
ve fakat tutarsız aile disiplini, otoriteye kolayca boyun eğmeyi öğrenen, fakat aynı
zamanda kendi ihtiyaçlarını ve duygularını ifade etmeye korkan çocuklar üretir.
Bu tür ebeveyn-çocuk etkileşimleri sonucu, çocukların bazıları kendilerinin kötü
olduğuna inanarak ve babalarının koyduğu standart ve beklentilere ulaşmak için
çabalayarak mazoşist hale gelebilirler. Aynı zamanda da itaat etmenin önemini
öğrenirler. Psikanalitik dilde, bu tür deneyimleri yaşayan çocuklar ebeveynleri-
nin, özellikle de babanın standartlarını içselleştirirler ve güçlü ve cezalandırıcı bir
süperego ya da bilinç geliştirirler. Gündelik dilde, bu, çocuğun kendini sürekli acı-
masızca sosyal standartlara göre yargılaması anlamına gelir. İtaatin önemi ve oto-
riteye saygı yetişkinlikte de devam eder. Diğer otorite figürleri (öğretmenler, grup
liderleri, politik figürler) ebeveynlerin yerine geçer ve ebeveynler gibi güçlü ve
disiplinli olarak algılanan kişilere aşırı saygı gösterilir. Ancak acımasız ebeveyn-
lik pratikleri ve otoriteye aşırı saygı, ebeveynlere ya da diğer otorite figürlerine
yöneltilemeyecek aşırı bir kızgınlık da üretir. Adorno ve arkadaşları, bu kişilerin
psikolojik gerilimi azaltmak için, bilinçsiz bir biçimde savunma mekanizmaları
kullandığını ileri sürerler. Böylece, kızgınlıklarını kendilerinden daha zayıf ya da
aşağı olarak algıladıkları kişilere yansıtırlar (Gough ve McFadden, 2001: 195).
Sağ Kanat Otoriteryenizm Kuramı
Adorno ve arkadaşlarının geliştirdikleri otoriteryen kişilik kuramına uzun
süre ilgisiz kalınmıştır. Ancak, 1980’lerde Altemeyer (Akt. Augostinos, Walker ve
Donaghue, 2006) ile birlikte kurama yönelik ilgi tekrar canlanmıştır. Altemeyer,
Adorno ve arkadaşlarının geliştirdiği F ölçeğini ve bunun içerdiği dokuz boyutu
eleştirmiştir. Bunların yöntemsel anlamda yüksek geçerliliğe sahip olmadıklarını
ve görgül araştırmalar tarafından çok az desteklendiğini belirtmektedir. Bunun ye-
184 Birey ve Davranış

rine, kendisi, otoriteryen kişilik için güvenilir bir biçimde saptanabilecek sadece üç
boyut olduğunu ileri sürmüş ve uzun yıllar bu üç boyutun varlığını göstermek için
çalışmıştır. Altemeyer’in otoriteryenizm boyutları şunlardır:
1. Otoriteryen boyun eğme: Kişinin yaşadığı toplumdaki yerleşik ve meşru
olarak algılanan otoritelere yüksek düzeyde boyun eğme.
2. Otoriteryen saldırganlık: Çeşitli kişilere yöneltilmiş genel bir saldırganlık.
Bu saldırganlık, yerleşik otoriteler tarafından “izin verilmiş (onaylanmış)”
bir saldırganlık olarak algılanır.
3. Konvansiyonalizm (gelenekçilik): toplumsal konvansiyonlara (geleneklere,
kabul edilmiş kurallara) yüksek derecede bağlılık. Bağlı olunan konvansi-
yonlar, toplum ve onun yerleşik otoriteleri tarafından kabul edilen (uygun
görülen) konvansiyonlar olarak algılanır.
Altemeyer, otoriteryenizm hakkındaki görüşlerini, Adorno ve arkadaşları gibi
Freudçu psikanalitik kurama değil, sosyal öğrenme kuramına dayandırır. Bu bakış
açısına göre, normal bir gelişim olgusu olarak çocukların çoğu oldukça otoriteryen-
dir. Zira, çocuklar, toplum ve aile içinde oldukça güçsüz bir konumdadırlar. Bu güç-
süz konumdan dolayı, otoriteye, özellikle de ebeveynlerine ya da kendilerine diğer
bakım veren yetişkinlere ağır bir biçimde bağımlıdırlar, otoritenin yerleşik davranış
kalıplarına uymadıkları durumda güçlü yaptırımlara maruz kalırlar ve ayrıca top-
lumda ayrı (özerk) bir birey olabilmek için toplumsal norm ve davranış kurallarını
öğrenmeye heveslidirler (Augostinos, Walker ve Donaghue, 2006: 230).
Çocukların normal gelişim olgusu olarak ön yargılı oldukları fikri, aslında ön
yargıların gelişimi konusundaki literatürle de uyumludur. Bu literatürdeki araştır-
malara göre, çoğunluk grubunun çocukları hayata oldukça etnosentrik başlarlar ve
ancak on yaşına geldiklerinde (hepsi değil, belki bazıları) daha az etnosentrik hale
gelirler. Altemeyer’in bu genel akıl yürütmesi, Adorno ve arkadaşlarının ön yargı ve
hoşgörüsüzlük üzerine söylediklerinin tam tersidir. Adorno ve arkadaşları normal
olan durumun hoşgörülü (ön yargısız) olmak olduğunu varsaymışlar, bu durum-
dan sapmayı yani bağnazlığı (ön yargılı olmayı) açıklanması gereken bir olgu olarak
görmüşlerdir. Oysa Altemeyer’in bakış açısından normal olan ön yargılı olmanın
kendisidir (en azından çocuklukta), asıl açıklanması gereken ise “nasıl hoşgörülü
hale geleceğimiz”dir (Augostinos, Walker ve Donaghue, 2006).
Altemeyer’e göre, çocukların varolan otoriteryenizmleri farklı deneyimlerle
azalıp yok olabilir. Azınlıklarla, geylerle, (uyuşturucu) madde kullanıcılarıyla, ra-
dikallerle vb. (‘farklı’ olan ve otoriteryenizmi ölçen ölçeklerde hedef haline gelen
insanlarla) temas kurmuş ve bunun yanı sıra, özellikle de ergenlikte otoritelerin
haksız davranışlarına maruz kalmış genç insanlar daha az otoriteryen hale gelir-
ler. “Dar çevreler”de yaşayanlar ve bu tür deneyim yaşamayanlar yüksek düzeyde
otoriteryen olarak yaşamlarına devam ederler.
Altemeyer’in uzun yıllar boyunca yaptığı çalışmalar sonunda geliştirdiği oto-
riteryenizm ölçeği, Adorno ve arkadaşlarının F ölçeğinin sahip olmadığı pek çok
psikolojik ölçüm özelliklerine sahiptir (yani daha güvenilir bir ölçüm aracıdır).
Altemeyer’in ölçeğinden elde edilen puanlar, diğer çeşitli ön yargı ölçümleriyle güç-
lü ve olumlu bir korelasyon göstermektedir. Altemeyer, otoriteryenizmle sol kanatta
politika yapanlar arasında bir korelasyon bulamamıştır, bu yüzden, ölçeği, Sağ Ka-
nat Otoriteryenizm ölçeği ve kuramı da, Sağ Kanat Otoriteryenizm Kuramı olarak
bilinir. Bu, Sağ Kanat Otoriteryenizm ölçeğinin Batı dışı toplumlarda kullanılama-
yacağı anlamına gelmez. Politik olarak “sağ” ve “sol” kavramlarının toplumlara, ta-
rihsel dönemlere ve politik sistem ve ideolojilere göre değiştiği doğrudur. Ancak
8. Ünite - Sosyal Psikoloji 185

Altmeyer’in yaptığı otorite tanımını bir ölçüt olarak almak bu problemi aşmaya izin
vermektedir. Hatırlanacak olursa, otoriteryen boyun eğme boyutunda, Altemeyer,
otoriteleri “toplumda yerleşik ve meşru olarak algılanan” kişiler olarak tarif etmiştir
(Augostinos, Walker ve Donaghue, 2006).

Einstein’ın “ön yargıyı yok etmek atomu parçalamaktan daha zordur.” sözünü tar-
tışınız. 2

SOSYAL ETKİ
Sosyal etki konusu ABD sosyal psikolojisinde 1950’lerde en fazla uğraşılan konu-
lardan biri olmuştur. Öyle ki bazı sosyal psikologlar sosyal psikoloji alanını sosyal
etki çalışması ile eşitlemiştir. Sosyal etki, çok genel bir düzeyde bir birey veya Sosyal Etki: Bir ya da
bireylerin diğer birey veya bireylerin tutum ve davranışlarını değiştirmesi olarak birden fazla bireyin
algılarının, tutumlarının
tanımlanabilir. Böyle bir tanım bir kişi ya da grubun tutum ve davranışlarımızı ve davranışlarının bir ya da
kasıtlı olarak değiştirmeye çalıştığı gibi bir kanı uyandırsa da sosyal etki sadece birden fazla birey tarafından
etkileme çabasıdır.
bu durumlarla sınırlı değildir. Açık ve görünür bir etkileme çabası yokken de tu-
tum ve davranışlarımız sosyal etki altındadır. Bunun en açık örneği normlardır.
Hepimiz yaşamımızda sosyal olarak oluşan normlara uyma yönünde dolaylı ya da
dolaysız bir baskı yaşarız.
Sosyal psikologlar farklı sosyal etki biçimleri ayırt etmişlerdir. Bu ünitede be-
lirsiz durumda norm oluşumu, akran baskısına uyma ve itaat ele alınmıştır.

Belirsiz Durumda Norm Oluşumu


Sosyal dünyada olup biteni algılamak, belirsiz durumları bizim için belirli hale ge-
tirmek için başka insanlara ihtiyacımız vardır. Topluluklar ya da gruplar belirsizliği
azaltmak ve böylelikle davranışlarına yön vermek üzere belirli davranış standartla-
rı yani normlar oluştururlar. Muzafer Sherif de grup normunun nasıl oluştuğunu
deneysel olarak göstermiştir. Grupta norm oluşumunu anlamak için bireylerin be-
lirsiz bir durumda bırakılmaları ve bu belirsizliği azaltmak için bir araya gelmeleri
gerekir. Sherif, deneyinde, bu belirsiz durumu otokinetik etki olarak adlandırılan
olguyu uyarıcı olarak kullanarak yaratmıştır. Otokinetik etki, tamamen karanlık bir
odada sabit bir ışık noktasının hareket eder gibi göründüğü algısal bir olgudur. She-
rif deneyin ilk aşamasında denekleri tek tek karanlık odaya almış ve aslında sabit
duran ışığın ne kadar uzağa ve hangi yöne doğru hareket ettiğini tahmin etmelerini
istemiştir. Denekler ışığın hareketine dair birkaç tahmini değerlendirme yaptık-
tan sonra nihai yargılarını söyleyerek deney odasından ayrılmışlardır. Bu aşama-
da denekler çok farklı yargılara ulaşmışlardır; bazıları birkaç santimlik bazıları ise
birkaç metrelik hareket algılamışlardır. İkinci aşamada ise denekler birkaç kişiden
oluşan küçük gruplar halinde karanlık odaya alınmış ve yine ışığın mesafesine dair
bir yargıya ulaşmaları istenmiştir. Bu aşamada bireylerin ışık hakkındaki yargıla-
rı birbirine yaklaşmaya başlamıştır. Sherif son aşamada ışığın hareket mesafesine
dair grup normunun oluşup oluşmadığını görmek için denekleri tekrar teker teker
karanlık odaya almış ve yine ışığın mesafesi hakkında bir yargıya ulaşmalarını is-
temiştir. Denekler, bu aşamada, birinci aşamada ulaştıkları bireysel yargılarını bir
kenara bırakmışlar, ikinci aşamada grup halinde ulaşılan yargıyı kullanmaya de-
vam etmişlerdir. Bu deneyin sonuçları şöyle yorumlanmaktadır: İnsanlar gerçeğe
ait belirsizlik yaşadıklarında, gerçek hakkında bilgi edinmek için diğer insanlarla bir
araya gelip belirsizliği aşmaya çalışırlar. Grup halinde oluşturulan normu, diğer bir
deyişle gerçeklik tanımını kabul ederler ve kendi doğruları haline getirirler. Grup
normu bir kez oluştuktan sonra, insanlar grup o anda fiziksel olarak olsun ya da ol-
186 Birey ve Davranış

masın grup normu aracılığıyla edindikleri gerçeklik tanımlarını kullanmaya devam


ederler. Zira artık grup normu ile ulaşılan gerçeklik tanımı, kendilerinin gerçeklik
tanımı haline gelmiştir.

Uyma (Konformite)
Sherif ’in deneyle gösterdiği sosyal etki biçiminin ortaya çıkmasını mümkün kı-
lan durum, gerçekliğin belirsiz olmasıdır. Böyle olduğu için denekler gruptaki
diğerlerine uyma davranışı göstermiş ve bu uyma davranışı onlar için gerçekliği
tanımlama işlevi görmüştür. Solomon Asch de, Sherif ’in deneklerinin gerçekliğin
belirsiz olduğu bir durumda sosyal etki altında kalmalarının çok olağan bir durum
olduğunu ifade etmiştir. Asch’e göre, eğer uymanın temelinde gerçekliğin belirsiz
oluşu yatıyorsa, gerçekliğin apaçık ortada olduğu durumlarda insanların başkaları-
na uymaları için bir neden kalmayacaktır. Asch tam da bunu test etmek için bugün
artık sosyal psikolojide bir klasik haline gelen çizgiler deneylerini gerçekleşmiştir.
Asch’in standart deneyinde altısı ya da sekizi sahte denek olmak üzere toplam
yedi ya da dokuz denek bir deneysel oturuma katılmış ve gerçek denek sondan bir
önceki sıraya oturtulmuştur. Sahte denekler, daha önceden ne yapacağı belirlenmiş
ve gerçek deneğin davranışlarını manipüle etmek üzere deneye katılan kişilerdir.
Deneklere birinin üzerinde bir, diğerinin üzerinde üç çizgi bulunan, sırasıyla, A ve
B kartı gösterilmiştir. Kartların temel özelliği, A kartındaki tek çizginin B kartın-
daki üç çizgiden biri ile açık bir biçimde eşit olmasıdır. Bu kartlarla algısal gerçek-
liğin tamamen açık ya da belirgin olduğu bir durum yaratılmıştır. Deneklerden A
kartındaki çizginin B kartındaki üç çizgiden hangisine eşit olduğunu sırasıyla ve
yüksek sesle söylemeleri istenmiş ve bu işlem bir oturumda defalarca tekrarlan-
mıştır. Standart bir deneysel oturumda, sahte denekler başlangıçta gerçek deneğin
güvenini kazanmak için doğru cevaplar vermiş ama daha sonraları sürekli olarak
yanlış cevaplar vermiştir. Siz olsaydınız, doğru cevabın apaçık ortada olduğu ve
sizden önce beş ya da yedi kişi yanlış cevaplar verdiği bir durumda ne yapardı-
nız? Doğru cevapta ısrar eder miydiniz yoksa kendinizi huzursuz hissedip sizden
öncekilere uyar mıydınız? Asch’in deneyindeki denekler deneysel oturumların
% 33’ünde doğru cevap apaçık ortadayken diğerlerine uymuşlar ve yanlış cevabı
vermişlerdir. Asch insanların ancak gerçeklik belirsizken başkalarına uyacakları-
nı ama gerçeklik bu kadar açıkken uyma göstermeyeceklerini düşündüğünden bu
sonuçlara şaşırmıştır. % 33, gerçek deneklerin verdikleri toplam cevaplar içinde
yanlış olanların oranıdır. Kişi bazında ele alındığında, deneye katılan gerçek de-
neklerin dörtte birinin tüm oturumlarda doğru cevap verdiği, yüzde beşinin tüm
oturumlarda yanlış cevap verdiği ve geri kalan deneklerin oturumların bazıların-
da doğru ve bazılarında yanlış cevaplar verdikleri görülmüştür. Ancak hemen be-
lirtmek gerekir ki, başkalarına uyarak yanlış cevap veren denekler bunu yaparken
psikolojik olarak çok zorlanmışlardır. Gerçek denekler diğerlerinin yanlış cevap-
larını duyduklarında şaşkın ve gergin bir tavır sergilemişler, bazıları ayağa kalkıp
çizgilere daha yakından bakma gereğini duymuştur. Deney sonrasında deneklerle
görüşme yapıldığında, denekler doğru cevaptan emin olduklarını ama herkesin
aynı yanlış cevabı verdiği bir ortamda kendilerini yalnız hissettiklerini ifade et-
mişlerdir. Asch’ın deneysel olarak yarattığı durum günlük hayatta pek sık karşı-
laşmadığımız, aşırı bir durumdur. Ancak yine de, günlük hayatta çoğunluğa karşı
Konformite: Bireylerin muhalif olduğumuzda yaşadığımız duygu ve düşüncelere ışık tutmaktadır. Asch’in
varolan sosyal normlara uyma
yönünde baskı hissettiği bir çizgiler deneyinde ortaya çıkardığı uyma davranışı konformite olarak adlandırılır.
sosyal etki türüdür. Konformite de sosyal etki biçimlerinden biridir.
8. Ünite - Sosyal Psikoloji 187

Asch bu standart deneylerin yanı sıra hangi koşullarda konformitenin artıp


azaldığını bulmak için çeşitli koşulları değiştirerek, deneklerin uyma davranışı-
nı gözlemiştir. Etkisi gözlenen faktörlerden biri grubun büyüklüğüdür. Deney-
sel ortamda uyma davranışı yaratabilmek için için 3-4 kişilik küçük grupların da
daha büyük gruplar kadar etkili olduğu ortaya konmuştur. Diğer önemli bir faktör
çoğunluğun söz birliğidir. Diğer bir deyişle, gerçek denek karşısında çoğunlukta
olan sahte deneklerin hepsinin aynı yanlış cevabı vermeleri önemlidir. Çoğunlu-
ğun söz birliğinin bozulduğu durumlarda yani, çoğunluktan birinin doğru cevabı
verdiği durumlarda Asch’in deneylerinde uyma % 5 ya da 6’ya kadar düşmektedir.
Üstelik şaşırtıcı bir biçimde, bu düşük düzeyde uymayı elde etmek için çoğunlu-
ğun söz birliğini bozan kişinin doğru cevabı vermesi de gerekli değildir. Çoğun-
luktan farklı ama gene başka bir yanlış cevap vermesi bile yeterlidir. Bu sonuç,
azınlığın belirli koşullarda çoğunluğa uymayıp çoğunluk etkisine direnebildiğini
göstermektedir (Augostinos, Walker ve Donaghue, 2006).

Otoriteye İtaat
Başka bir sosyal etki biçimi de itaattir. İtaat diğer uyma davranışlarından özellik- İtaat: Bir bireyin diğerine
belirli bir biçimde davranması
le güç eşitsizliğinin belirgin olmasıyla ayrılır. Asch’ın deneyinde, sahte denekler, için emir verdiği bir sosyal etki
gerçek deneklerden daha güçlü diğer bir deyişle statüsü daha yüksek ya da daha biçimidir.
bilgili bireyler değildir. Güç açısından gerçek deneklerle eşit olan bireylerdir ama
salt çoğunluk oldukları için gerçek deneklerin grup baskısı hissetmelerine yol
açmışlardır. Oysa itaat davranışı, tanımı gereği sosyal etkileşimde güç unsuruna
dayanmaktadır.
Sosyal psikolojide itaat konusuna ilgi, Nazi Almanya’sında yaşanan dehşet
verici olaylarla birlikte başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı süresince Almanya’da
milyonlarca masum insanın öldürülmesini sadece Hitler’in psikopat kişiliğine
bağlamak çok zordur. Pek çok insanın desteği olmadan Hitler vahşi politikaları-
nı uygulamaya koyamazdı. O halde Hitler’e itaat eden insanların da mı psikopat
olduğunu düşüneceğiz? Görünen o ki, bu insanlar ne psikopattır ne de canavar.
Ünlü felsefeci Hannah Arendt, Hitler’e itaat eden insanların birer canavar olma-
dığını, yaptıkları işi görev olarak gördüklerine dayanarak kötülüğün sıradanlığı
tezini ortaya atmıştır. Bu, hepimizi rahatsız edebilecek bir tezdir. Zira, bu teze
göre, hepimiz Nazilerin yaptığı türden kötülükleri içimizde barındırıyor olabile-
ceğimizi kabul etmek zorundayız. Gerçekten sıradan insanlar arasında otoriteye
itaat bu kadar yaygın mıdır? (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995: 757-758).
Bu soru, ABD’de Stanley Milgram tarafında Yale Üniversitesi’nde yapılan bir
dizi deneyle araştırılmıştır. Milgram, bir gazetede “öğrenme deneyi” için gönüllü
denekler aradığını ilan etmiş ve ilan için başvuru yapan kişilerden kırk kişi seçil-
miştir. Denekler deneye çiftler halinde alınmış ve birine öğretmen diğerine öğrenci
rolü verilmiştir. Deneyde öğrenci deneklere ezberlemeleri için kelime çiftlerinden
oluşan bir liste verilmiştir. Öğrenci denekten yapması istenen iş, öğretmen kelime
çiftlerinden ilkini söylediğinde ikincisini doğru biçimde hatırlayıp söylemesidir.
Eğer öğrenci denek doğru kelimeyi hatırlamayıp yanlış cevap verirse, öğretmen
denekten öğrenci deneğe ceza olarak elektrik şoku vermesi istenmektedir. Standart
deneyde öğrenci denek başka bir odada bir koltuğa oturtulmuş ve kolları da sandal-
yenin üzerindeki elektrotlardan elektrik şoku almak üzere bağlanmıştır. Öğretmen
deneğin bulunduğu odada bir elektrik jenaratörü ve jenaratörün üzerinde 15 volt-
tan 450 volta kadar 15 volt artarak giden butonlar vardır. 450 voltluk butonun üze-
rinde “Dikkat öldürücüdür!” uyarısı ve bir kuru kafa işareti bulunmaktadır. Öğret-
188 Birey ve Davranış

men deneğin, öğrenci denek her hata yaptığında elektrik şokunu 15 volt arttırarak
vermesi gereklidir. Siz öğretmen denek olsaydınız, 450 voltluk şoku verir miydiniz?
Herhalde hepimiz bu soruya “hayır” cevabını veririz. Üniversite öğrencileri ve psi-
kiyatrlar, “Sizce bu deneye katılan deneklerden kaçı 450 volta çıkmıştır?” sorusu-
na “yüzde bir” cevabını vermişlerdir. Milgram’ın standart deneyinde deneklerin %
65’i (40 denekten 25’i) 450 volta kadar çıkmış, geri kalanların hiçbiri de 300 volttan
önce durmamıştır! Bu kadar yüksek bir itaat oranı, Arendt’in kötülüğün sıradan-
lığı tezini destekler görünmektedir. Ne var ki bu araştırma, sonuçlarından çok etik
açıdan eleştirilmiştir. Zira denekler hem deneyin amacı hem de yöntemi konusun-
da yanıltılmışlardır. Aslında bu deneyde hiç kimseye elektrik şoku verilmemiştir.
Elektrik jeneratörü olarak gösterilen makine de gerçek değildir. Öğrenci denekler
de daha önceden ne yapacakları planlanmış sahte deneklerdir, gerçek deneklere bu
deneyde sadece öğretmen rolü verilmiş, öğrenci rolü verilmemiştir.
Bu etik problemler bir kenara bırakılırsa, deneyin sonuçları belirli koşullarda
sıradan insanların otoriteye ne dereceye kadar itaat edebileceklerini göstermiştir.
Bu kadar yüksek elektrik şoku verebilmeleri, bu insanların patolojik birtakım kişi-
lik özellikleriyle değil, sosyal bağlamla açıklanabilir. Ayrıca deneklerin yarısından
çoğu 450 volta kadar çıkmışsa da bunu hiç rahatsız olmadan yaptıkları kesinlik-
le söylenemez. Tersine deneysel oturum boyunca, öğretmen denekler ciddi stres
belirtileri göstermişler ve aynı odada otoriteyi temsil eden Milgram’a endişelerini
yansıtmış ve öğrenci deneğe zarar verdikleri durumda sorumluluğun kimde ola-
cağı sorusunu yöneltmişlerdir. Milgram sorumluluğun kendisinde olduğunu ifade
ederek ve ayrıca, öğretmen deneğin şok vermek istemediği durumda “Deney de-
vam etmenizi gerektiriyor.” türünden cevaplarla ciddi bir otoriteyi temsil etmiştir.
Milgram bu standart deneysel durum dışında itaatin arttığı ve azaldığı koşul-
ları da deneysel olarak test etmiştir. Öğrenci deneğin öğretmen deneğe fiziksel
yakınlığı, öğretmen deneğin otoriteye fiziksel yakınlığı, deneyin yapıldığı bina vb.
gibi faktörler test edilmiştir. Bu çalışmalardan elde edilen sonuçlar şöyle özetle-
nebilir: Öğretmen denek ile öğrenci denek arasındaki fiziksel mesafe azaldıkça
otoriteye itaat azalmakta ya da tersinden öğretmen denek ile öğrenci denek ara-
sında fiziksel mesafe arttıkça otoriteye itaat artmaktadır. Öğretmen denek ile oto-
rite aynı odada yüz yüze ise itaat yüksek, otorite aynı fiziksel ortamda değilse itaat
oranı düşüktür. Deneyin Yale Üniversitesi yerine eski ve terk edilmiş bir binada
yapılması itaat oranını düşürmüştür. Yine, Milgram yerine bilim adamı kimliği
olmayan biri otoriteyi temsil ettiğinde itaat oranı düşmüştür. İtaat oranını en çok
düşüren deneysel koşul ise, birden fazla öğretmen deneğin yer aldığı koşuldur. Bu
koşulda, iki ya da üç deneğe öğretmen rolü verilmiştir. Gerçekte bunların sadece
biri gerçek denek, diğer ikisi sahte denektir. Sahte öğretmen denekler otoriteye
itaat etmeyip deneyi bıraktıklarında, gerçek öğretmen deneklerin itaat oranı %
10’a düşmüştür.

Sosyal etkiyi sosyal roller bağlamında tartışınız.


3
8. Ünite - Sosyal Psikoloji 189

Özet
Sosyal psikolojiyi tanımlamak. yapıp insanlar hakkında öğrendiğimiz her deta-
1
Sosyal psikoloji pek çok sosyal psikolog tarafın- yı yorumlamaya uğraşmıyoruz, bunun yerine ilk
dan psikolojinin bir alt alanı olaraka görülmek- izlenimlerimize güveniyoruz. İlk izlenimlerimiz
tedir. Bu bakış açısından bakıldığında psikoloji aynı zamanda sosyal davranışları açıklamak için
zihinsel yaşamı incelemektedir. Sosyal psikoloji yaptığımız nedensel atıflara da yansımaktadır.
ise zihinsel yaşamın sosyal etkileşim ve daha ge- Öncülüğünü Fritz Heider’ın yaptığı atıf kuramı,
nel olarak sosyal olgularla ilgili taraflarını kap- kendimizin ve başkalarının davranışlarını hangi
samaktadır. Bu genel belirleme alanın sınırlarını nedensel faktörlere atfettiğimizi ortaya koymuş-
çizme açısından yararlı olsa bile, alanın içeriğini tur. Heider, bir sosyal davranışın nedenini ya
tanımlamakta yetersizdir. Çünkü sosyal psikolo- kişilik, yetenek gibi kişiye bağlı içsel faktörlere
ji alanı çok geniştir. Ayrıca, alanın başlangıcın- ya da ortama ait dışsal faktörlere atfettiğimizi,
dan bu yana birey ve toplum arasında nasıl bir ancak her ikisine birden atıf yapılamayacağını
ilişki olduğu hep tartışılan bir konu olmuştur. ileri sürmüştür. Kelley ise davranışı açıklamak
Bunlar ve benzeri nedenlerle sosyal psikolojinin için davranış hakkında üç tür bilgiye ihtiyacımız
tek ve doğru bir bir tanımı yoktur. Günümüzde olduğunu belirtmektedir: Belirginlik, tutarlılık
sosyal psikologlar tarafından en çok kabul gören ve yaygınlık. Bu üç bilgiye bağlı olarak davra-
tanım Allport’un artık br klasik haline gelmiş nışın nedenini hangi faktörlere atfedeceğimiz
olan şu tanımıdır: “Sosyal psikoloji bireylerin, açık hale gelmektedir. Atıf süreci nesnel bir sü-
davranış, duygu ve düşüncelerinin başkalarının reç değildir ve bu yüzden bazı atıf yanlılıkları
gerçek, hayal edilen veya ima edilen varlığından ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri temel yük-
nasıl etkilendiğinin bilimsel yollarla araştırılma- leme hatasıdır. Temel yükleme hatası, gözlenen
sıdır” (akt. Hogg ve Vaughan, 1995: 1). davranışın nedenini dışsal faktörlere değil de
içsel faktörlere atıf yapma eğilimi olarak tanım-
Sosyal biliş yaklaşımını açıklamak. lanmaktadır. Diğer bir atıf yanlılığı kendine hiz-
2 Sosyal biliş günümüzde sosyal davranışı açıkla- met eden yanlılıktır. Bu ise, başarılarımızı içsel
mak için geliştirilmiş son ve önemli bir kuram- faktörlere, başarısızlıklarımızı dışsal faktörlere
sal yaklaşımdır. Bu yaklaşım insanları dış dün- atfetmek olarak tarif edilebilir.
yadan gelen bilgileri işleyen bir bilgi işlemcisi
olarak görür. Sosyal biliş araştırmacıları sosyal Tutumların doğasını, işlevlerini, davranışla olan
davranışın nasıl gerçekleştiğini açıklamak için 3 ilişkisini ve tutum değişimini betimlemek.
sosyal algının doğasını incelemişlerdir. Sosyal Tutumlar sosyal psikolojinin en önemli birkaç
algının en önemli görevi insanlar hakkında ilk konusundan biridir. Tutum genel olarak bir nes-
izlenim oluşturmaktır. Sosyal biliş yaklaşımına ne, olay ya da kişiye yönelik görece kalıcı zihinsel
göre, yeni tanıştığımız insanların birkaç özelli- eğilim olarak tanımlanabilir. Tutumların dört
ğini ipucu olara kullanır ve onları zihnimizde işlevi vardır: Bilgi sağlayıcı işlev, uyum sağlayıcı
hali hazırda var olan kişi şemalarımızla değer- işlev, benliği ifade edici işlev ve benliği koruma
lendiririz. Bu sınırlı bilgiye dayanarak insanları işlevi. İnsanlar tutum sayesinde dünyayı kendile-
belirli kategorilere yerleştiririz ve böylelikle on- ri için daha tanıdık hale getirirler. Diğer yandan
larla olan ilişkilerimizi düzenleriz. Şematik bilgi benzer tutumları olan insanlarla arkadaş olurlar
işleme yoluyla oluşturduğumuz bu ilk izlenim- ya da arkadaş olmak için benzer tutumlar gelişti-
ler sosyal dünyanın karmaşasını önemli ölçüde rirler. Üçüncü olarak tutumları sayesinde kendi-
azaltsa da bazı olumsuz yanlılıklara da yol açar. lerini ifade ederler, kim olduklarını söylerler. Son
En önemli yanlılık öncelik etkisidir. Öncelik et- olarak çeşitli gruplara düşmanca tutumlar besle-
kisi, bir kişiyle ilişkimiz ilerlediğinde ve onun yerek, kendilerini bu gruplardan uzak tutarlar ve
hakkında daha çok şey öğrendiğimizde bile ilk benlik değerlerini korumuş olurlar. Sosyal psiko-
izlenimin bizi daha çok etkilemesi olarak tarif loglar tutum ve davranış arasında basit ve doğru-
edilebilir. Sosyal bilişçilere göre, bilişsel cimrilik dan bir ilişki varsaymışlardır. Buna göre insan-
190 Birey ve Davranış

ların tutumlarını bilmek davranışlarını tahmin Ön yargıların doğasını ve kökenlerini açıklamak.


4
etmemize izin verir. Diğer bir deyişle insanların Modern sosyal psikolojide ön yargı çeşitli biçim-
tutumları doğrultusunda davranış göstermesini lerde tanımlanmaktadır. Bu tanımların tümü
bekleriz. Ancak, La Piere’in çalışması başta ol- Allport’un 1954’te yaptığı tanımdan etkilenmiş-
mak üzere doğrudan tutum ve davranış ilişkisini tir. Allport için “etnik ön yargı, hatalı ve esnek
çalışan araştırmalar, sosyal psikologların tutum olmayan bir genellemeye dayanan antipatidir.
ve davranışlar arasında öngördüğü ilişkiyi des- Bu, hissedilen ya da ifade edilen bir şeydir. Gru-
teklememiştir. Yani insanlar her zaman tutumla- bun bütününe ya da bir bireye o grubun üyesi
rı doğrultusunda davranış göstermemektedirler. olduğu için yöneltilir” (akt. Augostinos, Wal-
Sadece belirli koşullar altında bu ilişki mevcuttur: ker ve Donaghue, 2006: 225). Önyargıyla ilişkili
Tutumla davranış arasındaki denklik, tutumun önemli bir kavram kalıp yargılardır. Kalıp yargı
güçlü olması, tutumların zihinde kolay ulaşılabi- şöyle tanımlanabilir: “Ön yargıyı muhafaza eden
lir olması ve tutum ölçümü ile davranış gözlemi bilişsel çerçeve kalıp yargıdır. Bir kalıp yargı,
arasındaki sürenin kısa olması bu koşullardan bir grubun üyeleri hakkında, sadece o grubun
birkaçıdır. Ayrıca Ajzen ve Fishbein planlanmış üyeleri olmaları nedeniyle sahip olunan bir dizi
davranış kuramını geliştirererek, davranışı değil inanç ve beklentilerdir” (Feldman, 1998 : 82-83).
ama davranışa yönelik niyeti ortaya çıkarmada Kalıp yargılar son derece karmaşık olan sosyal
tutumların diğer iki faktörle birlikte etkili oldu- dünyayı kategorileştirerek basitleştirirler, ancak
ğunu göstermiştir. Bunlar öznel normlar ve algı- bir yan etki olarak da önyargı üretirler. Çünkü
lanan davranışsal kontroldür. Son olarak, sosyal kalıpyargı, aşırı bir genellemedir. Ön yargı bir
psikologlar tutum değişimi diğer bir deyişle ikna tutum olarak görüldüğünde aynen tutum konu-
konusunda pek çok çalışma yapmışlardır. Çün- sunda olduğu gibi, tutumların davranışa dönüş-
kü sosyal psikologlar davranışı değiştirmek için mesi büyük önem taşır. Ön yargıların davranışa
tutumları değiştirmek gerektiğini düşünmek- dönüşmüş haline ayrımcılık adı verilir. Ayrım-
tedirler. Bu alandaki geleneksel yaklaşım mesaj cılık önemli ve yok edilmesi gereken bir sosyal
öğrenme yaklaşımıdır. Tutumların nasıl ve hangi problem olarak görülür. Ön yargı ve ayrımcılık
koşullar altında değişeceğini açıklayan bu yakla- arasındaki ilişkiyi araştıran sosyal psikologlar
şım, tutum değiştirmeyi bir iletişim süreci olarak ön yargının çeşitli nedenlerle her zaman ayrım-
görmüş ve kaynak, alıcı, mesaj ve mesajın veril- cılığa dönüşmediğini göstermişlerdir. Ayrıca
diği ortam olmak üzere iletişimin dört unsuruna bazen ön yargı olmadan da ayrımcı davranma-
ait pek çok faktörü deneysel olarak sınamıştır. nın mümkün olduğu anlaşılmıştır. Sosyal psiko-
Bu alandaki daha modern yaklaşım bilişsel tep- lojide ön yargının kökenlerini açıklamak üzere
ki yaklaşımıdır. İnsanların ikna edici bir mesaja sosyal biliş yaklaşımı, otoriteryen kişilik kuramı
maruz kaldıklarından neden tutumlarını değiş- ve sağ kanat otoriteryen kişilik kuramından söz
tirdiklerini açıklayan bu yaklaşıma dayanılarak edilebilir. Sosyal biliş yaklaşımı ön yargıyı açık-
gerçekleştirilen ayrıntılandırma olasılığı mode- lamak için çeşitli bilişsel mekanizmaların varlı-
li, ikna edici iletişimin merkezi ve çevresel yol- ğını göstermiştir. Bunlar sosyal kategorileştirme,
la gerçekleştiğini ileri sürmüştür. Merkezi yolla dışgrup homojenlik yanılgısı ve hayali ilişkisel-
tutum değiştirmede insanlar mesajın içeriğini liktir. Diğer yandan otoriteryen kişilik kuramcı-
dikkatlice işledikten sonra mesajı rasyonel bu- ları, ön yargının köklerinin otoriteryen kişilikte
lurlarsa ikna olurlar, rasyonel bulmazlarsa ikna yattığını ileri sürmüş ve bu kişilik tarzını dokuz
olmazlar ve tutum değişimi gerçekleşmez. Diğer boyutta F (Faşizm) ölçeği ile ölçmüşlerdir. Bu
yandan insanlar ikna edici mesaja çeşitli neden- boyutlardan en önemlileri gelenekçilik, otoriter-
lerle dikkatlerini vermezler ya da böyle bir mesa- yen boyun eğme, otoriteryen saldırganlıktır. Ön
jı işlemek için kapasiteleri yoktur. Bu durumda yargının ortaya çıkışını psikanalitik bakış açısı-
çevresel ipuçlarını (iletişim kaynağının çekicili- na göre açıklayan bu kuram, ön yargının otoriter
ği, mesajın popülerliği vb.) ikna edici bulurlarsa ailelerde yetişen çocukların acımasız çocukluk
tutum değişimi gerçekleşir. deneyimleriyle ilişkili olduğunu savunurlar.
8. Ünite - Sosyal Psikoloji 191
Diğer yandan sağ kanat otoriteryenizm kuramı yal etkinin bir diğer biçimi itaattir. İtaat, tanımı
F ölçeğinin eleştirisiyle ortaya çıkmış ve otori- gereği güce dayanan hiyerarşik etkileşimlerde
ter kişilik özelliklerini bu kez sadece üç boyutta ortaya çıkan bir davranıştır. Milgram’ın itaat
daha iyi tanımlamıştır. Bu boyutlar gelenekçilik, çalışmalarına yol açan temel motivasyon Nazi
otoriteryen saldırganlık ve otoriteryen boyun Almanya’sında Yahudilere yapılan vahşi uygu-
eğmedir. Bu ölçekte tanımlanan boyutlar görgül lamalara ilişkin tartışmalardır. Milgram da sı-
araştırmalarda sağ partilerde daha yüksek çıktı- radan insanlarda yııkıcı itaatin ne kadar yaygın
ğından kuram ve ölçek sağ kanat otoriteryenizm olduğunu araştırmak için, görünüşte amacı öğ-
adını almıştır. Sağ kanat otoriteryenizm kuramı, renmede cezanın rolünü saptamak olan bir dizi
ön yargınıyı ortaya çıkaran çocukluk deneyim- deney yapmıştır. Öğretmen ve öğrenci rollerinin
leri psikanalitik değil sosyal öğrenmeci bir ba- bulunduğu deneyde gerçek denekler öğretmen
kış açısıyla açıklamıştır. Gerçekte çocuklukta rolünde, Milgram’ın otoriteyi temsil ettiği bir
önyargının normal bir gelişim olgusu olduğunu ortamda soruya yanlış cevap öğrencilere söz-
ama asıl önemli meselenin çocukluktan sonra de elektrik şoku vermişlerdir. Beklenenin aksi-
bu önyargıların nasıl azaltılabileceği olduğu ileri ne deneklerin yarısından fazlası otoriteye itaat
sürülmüştür. ederek ölümcül şok düzeyini öğrenci deneklere
uygulamışlardır. Hem Asch hem de Milgram
Sosyal etki biçimlerini ayırt etmek. kendi deneylerinde araştırdıkları sosyal etki bi-
5
Sosyal etki çok genel bir düzeyde bir birey veya çimlerinin hangi koşullarda artıp azaldığını da
bireylerin diğer birey veya bireylerin tutum ve ortaya koymuşlardır. Her iki deneysel paradig-
davranışlarını değiştirmesi olarak tanımlana- mada çarpıcı olan nokta, çoğunluğa ve otoriteye
bilirse de, böyle bir tanım sosyal etkinin çok uymanın kolay ve yaygın olmasına karşın, belirli
amaçlı olduğunu ve etki yönünde bir baskıyı koşullar altında çoğunluk ve otorite etkisine di-
da çağrıştırmaktadır. Oysa sosyal etki, etkileme renmenin mümkün olmasıdır.
amacı olmaksızın ve dolaysız bir baskı hissetme-
den de gerçekleşebilir. Sosyal etki sosyal psiko-
lojinin 1950’lerden itibaren en önemli araştırma
konularından biri olmuştur. O dönemde yapılan
çalışmalar günümüzde artık alanın klasikleri
olarak görülmektedir. Bunlar Muzafer Sherif ’in
grup normunun oluşması deneyleri, Solomon
Asch’in uyma (konformite) deneyleri ve Stanley
Milgram’ın itaat deneyleridir. Sherif grup nor-
munun oluşumu deneyinde, insanları grup nor-
mu oluşturmaya yöneltecek belirsiz bir durumu
otokinetik etki adı verilen uyarıcı ile yaratmış-
tır. Denekler aslında sabit olan ışığın görünür-
deki hareketini tahmin etmek için birbirlerinin
görüşlerini referans olarak almışlardır. Bu de-
neyde, gerçekliği tanımlamak için başkalarına
ihtiyacımız olduğu gösterilmiştir. Diğer yandan
Asch, gerçekliği tanımlamak gibi bir derdimiz
olmadığında da başka insanlara uyduğumuzu
çizgiler deneyi ile göstermiştir. Bu deneyde, ger-
çek denekler, apaçık gerçekliğin aksini söyleyen
sahte deneklerin karşısında azınlıkta kaldıkları
için uyma davranışı (konformite) sergilemişler-
dir. Yani gerçekliği tanımlamak için değil grup
baskısından dolayı çoğunluğa uymuşlardır. Sos-
192 Birey ve Davranış

Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi otoriteryen kişiliğe sahip 6. Sürekli şiddetine maruz kaldığı halde kocasından
insanların özelliklerinden biri değildir? boşanmayan bir kadının, boşanmama nedenini kadının
a. Geleneklere saygılı olmak “aptallığı”na atfetmek aşağıdaki ifadelerden hangisi ile
b. Toplumsal normları savunmak betimlenebilir?
c. Toplumsal normlara uymayanlara karşı hoşgö- a. Kendine hizmet eden yanlılık
rüsüz olmak b. Temel atıf hatası
d. Toplumdaki farklılıkları kabul ve takdir etmek c. Öncelik etkisi
e. Toplumun liderlerine tam bir bağlılık içinde olmak d. Dışsal atıf
e. Otoriteryen kişilik
2. Sosyal psikolojiyle ilgili aşağıdaki ifadelerden han-
gisi yanlıştır? 7. Sosyal etki ile ilgili aşağıdaki önermelerden han-
a. Psikolojinin bir alt alanıdır. gisi yanlıştır?
a. Gerçekliği tanımlamak için başkalarının dü-
b. Sınırları çok geniştir.
şünceleri referans olarak alınır.
c. Bireyin fizyolojik süreçleriyle ilgilidir.
b. İtaat otoritenin gücü dolayısıyla gerçekleşen bir
d. Sosyal davranışı çalışır. sosyal etki biçimidir.
e. Tanımlanması zor bir alandır. c. Konformiteyi ortaya çıkaran faktör çoğunluğun
yarattığı sosyal baskıdır.
3. Aşağıdakilerden hangisi tutumun işlevlerinden biri
d. Konformite yoluyla insanlar belirsiz durumları
olarak değerlendirilemez?
belirli hale getirirler.
a. İhtiyaçların karşılanmasına yardım eder. e. Grup normunun oluşumu gerçekliğe ilişkin be-
b. Bireylerin, dünyayı anlamalarına yardım eder. lirsizliği ortadan kaldırır.
c. Bireyin benlik değerini korumaya hizmet eder.
d. Bireyin içsel değerlerini ve inançlarını ifade et- 8. Aşağıdakilerden hangisi ön yargının tanımıdır?
mesini sağlar. a. Ön yargı bir tutumdur.
e. Bireyin, diğer bireylere karşı ön yargılı olmasını b. Ön yargı bir güdüdür.
önler. c. Ön yargı doğuştan getirilir.
d. Önyargının olumlu işlevi vardır.
4. Aşağıdakilerden hangisi sosyal algıyı betimleyen e. Ön yargı tek tek bireylere karşı oluşturulur.
ifadelerden biri değildir?
9. Sosyal etkinin güçlü ve açık bir baskı sonucu orta-
a. Sosyal algı nesnel olarak işleyen bir süreçtir.
ya çıkma olasılığı aşağıdaki durumların hangisinde en
b. Sosyal algı dış dünyanın zihinde inşa edildiği
yüksektir?
bir süreçtir.
a. Sınıfta parmak kaldırılarak söz istenmelidir.
c. Sosyal algı insanlarla ve sosyal durumlarla ilgi-
b. Askerler belirli saatte yemek yemelidir.
lidir. c. Kütüphanede yüksek sesle konuşulmamalıdır.
d. Sosyal algı bilişsel bir süreçtir. d. Ev kadını kocası gelmeden önce yemeğini ha-
e. Sosyal algının görevi insanlara ait izlenimler zırlamalıdır.
oluşturmaktır. e. İnsanlar çevrelerindeki insanlara “günaydın” di-
yerek güne başlamalıdır.
5. Ayrıntılandırma olasılığı modeline göre, ikna sü-
recinde çevresel yol takip edildiğinde, aşağıdakilerden 10. İzlenim oluşturmayla ilgili aşağıdaki ifadelerden
hangisi bu süreç içinde yer alabilir? hangisi yanlıştır?
a. İletişimi veren kişinin çekiciliği a. İlk izlenimler kişi şemalarına dayanılarak oluş-
b. Mesaja dikkat edilmesi turulur.
c. Mesaj içeriğinin kabul edilmesi b. İlk izlenimler sayesinde kişi karşısındaki kişiye
d. Mesaj içeriğinin anlaşılması nasıl davranacağını bilebilir.
e. Mesaj içeriğinin analiz edilmesi c. İlk izlenim oluşturmak nesnel bir süreç olduğu
için hata olasılığı çok azdır.
d. İlk izlenimler, sonradan edinilen bilgilerden
daha etkilidir.
e. İlk izlenimler bilişsel cimrilik yüzünden sonra-
ki bilgilere baskın gelirler.
8. Ünite - Sosyal Psikoloji 193

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı


1. d Yanıtınız yanlış ise “Ön Yargı” konusunu tekrar Sıra Size 2
okuyunuz. Einstein bu sözüyle ön yargıların kişiliğimizin derin-
2. c Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Psikolojinin Tanı- lerine kök salmış olduğunu ve sosyal gruplara ilişkin
mı” konusunu tekrar okuyunuz. bu kötü tutumlarımızı kolay kolay değiştiremeyeceği-
3. e Yanıtınız yanlış ise “Tutumlar” konusunu tek- mizi ifade etmektedir. Ön yargılar sonuçta öğrenilmiş
rar okuyunuz. tutumlardır, ancak çocukluk döneminde geliştirilmeye
4. a Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Biliş” konusunu tek- başlanan bu tutumlar içinde yaşanılan sosyal çevrenin
rar okuyunuz. normları tarafından destekleniyorsa da değiştirilmeleri
5. a Yanıtınız yanlış ise “Tutumlar” konusunu tek- ço zor olacaktır. Dahası tutum konusunda görüldüğü
rar okuyunuz. gibi tutumların bireyler için önemli işlevleri mevcut-
6. b Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Biliş” konusunu tek- tur. Tutumların işlevsel olmasını sağlayan ihtiyaçları
rar okuyunuz. ortadan kaldırmazsak ön yargıları ortadan kaldırmak
7. d Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Etki” konusunu tek- zordur. Gerçekte ön yargılar yok olamazlar ama de-
rar okuyunuz. ğişen sosyal koşullara bağlı olarak biçim değiştirirler.
8. a Yanıtınız yanlış ise “Ön Yargı” konusunu tekrar Örneği Batı ülkelerinde ırka dayalı ön yargıların azal-
okuyunuz. madığı ama biçim değiştirdiği iddiası pek çok sosyal
9. b Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Etki” konusunu tek- psikolog tarafından kabul edilmektedir. Örneğin eski-
rar okuyunuz. den bu toplumlarda açık bir ırkçılık varken günümüz-
10. c Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Biliş” konusunu tek- de daha dolaylı ırkçılık biçimleri yaygındır.
rar okuyunuz
Sıra Sizde 3
Ünitede de gördüğünüz gibi, sosyal etki daima birile-
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı rinin diğerleri üzerinde kasıtlı olarak gerçekleştirdiği
Sıra Sizde 1 bir etki değildir. Tersine günlük yaşamımızda hiç uyma
İzlenim oluşturma, tanımı gereği çok sınırlı bilgiye davranışı göstediğimizi düşünmeden bir kişiye ya da
dayanarak yeni tanıştığımız kişi hakkında bir fikir gruba uyarız. Bunun en açık örneği sosyal rollerdir.
edinmemizi sağlar. Dindiğimiz bu fikirler o kişiye na- Sosyal rol, toplumda kim olduğumuzu ve bu kimliği-
sıl davranacağımıza karar veriyoruz. O halde izlenim mizi nasıl gerçekleştirdiğimizi anlatan ve toplum için-
oluşturmanın amacı sosyal etkileşimin önünğ açmak de konumlanmamızı sağlayan bir olgudur. Yaşam sos-
ve o süreci kolaylaştırmaktır. Ancak diğer yandan iz- yal roller olmadan düşünülemez, düşünülemediği için
lenim oluşturma çok sınırlı bilgiye dayandığından, de roller doğallaşır. Sosyal rolleri öyle bir içselleştiririz
aslında karşımızdaki kişiye, zihnimizde canlandırdı- ki, bırakın baskı hissetmeyi bu rolleri birer ideal haline
ğımız kişi olarak görüyor ve öyle davranıyoruz. Diye- getirip o ideale ulaşmak için tüm gücümüzle çabala-
lim ki yeni tanıştığınız kişinin kaba ve saldırgan biri rız. Örneğin bir sosyal rol olarak anneliği düşünürse-
olduğunu düşündünüz. Bu ilk izlenimle hareket ederek niz bunun ne kadar içselleştirilmiş bir rol olduğunu ve
siz de ona aynı biçimde davrandınız. Sonuçta karşı- kişilerin bu rolün gereklerini yerine getirmek için ne
mızdaki kişiyi kaba ve saldırgan olarak görüyorsak biz kadar uğraştıklarını kolaylıkla gözleyebilirsiniz.
de ona kaba ve saldırgan davranma eğiliminde oluruz.
Eğer kişi bizim kaba ve saldırgan tavrımız aynı şekilde
karşılık verdiyse, bu onun gerçekten kaba ve saldırgan
olduğunu mu gösterir? Hayır, göstermez. Bu kendini
doğrulayan kehanet olabilir. Yani, kişi kaba ve saldır-
gan değildir ama biz ona öyle davrandığımız için bize
kabalıkla tepki vermiş olabilir. Böyle bir durumda, ki-
şinin gerçekten öyle biri mi olduğu ya da bizim dav-
ranışa tepki olarak mı öyle davrandığı belirsizdir. Bu
durumda izlenim oluşturma kişiler arası ilişkilerdeki
karmaşayı azaltmaz, arttırır.
194 Birey ve Davranış

Yararlanılan ve Başvurulabilecek
Kaynaklar
Aronson, E., Wilson, T. D. & Akert, R. M. (1999). Soci-
al Psychology. Longman, New York.
Atkinson, R. L., Atkinson, R. C. & Hilgard, E. R. (1995).
Introduction to Psychology. Çev. Kemal Ata-
kay, Mustafa Atakay ve Aysun Yavuz, Psikoloji-
ye Giriş, Sosyal Yayınlar, İstanbul.
Augostinos, M., Walker, I. & Donaghue, N. (2006). So-
cial Cognition. Sage, London.
Baron, R. A. (1996). Essentials of Psychology. Allyn &
Bacon, Boston.
Baron, R. A. & Byrne, D. (2000). Social Psychology.
Allyn & Bacon, London.
Bilgin, N. (1994). Sosyal Bilimlerin Kavşağında Kim-
lik Sorunu. Ege Yayıncılık, İzmir.
Brewer, M. B. & Crano, W. D. (1994). Social Psycho-
logy. West Publishing Company, New York.
Feldman, R. S. (1998). Social Psychology. Prentice
Hall, New Jersey.
Gough, B. & McFadden, M. (2001). Critical Social
Psychology: An Introduction. Palgrave, London.
Hogg, M. A. & Vaughan, G. M. (1995). Social Psycho-
logy: An Introduction. Prentice Hall/Harves-
ter Wheatsheaf, London.
Hortaçsu, N. (1998). Grup İçi ve Gruplar Arası Sü-
reçler. İmge Kitabevi, Ankara.
Kağıtçıbaşı, Ç. (1999). Yeni İnsan ve İnsanlar. Evrim
Yayınevi, İstanbul.
Morris, C. G. (2002). Understanding Psychology.
Çev. Ed. H. Belgin Ayvaşık ve Melike Sayıl, Psi-
kolojiyi Anlamak (Psikolojiye Giriş), Türk Psi-
kologlar Derneği Yayınları No:23, Ankara.
Pennington, D. C. (1996). Essential Social Psycho-
logy. London, Edward Arnold.
Taylor, S. E., Peplau, L. A. & Sears, D. O. (2000). Social
Psychology. Prentice Hall, New Jersey.
Tuffin, K. (2005). Understanding Critical Social
Psychology. London, Sage Publications.
Sorularla Öğrenelim

SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ


Ünite 8: Sosyal Psikoloji

Sosyal Psikolojinin Tanımı

1. Sosyal psikoloji insan ilişkilerini hangi açıdan inceler?


Cevap: Sosyal psikoloji, insanların diğer insanlar hakkında nasıl düşündüklerinin, onları nasıl etkilediklerinin ve onlarla nasıl ilişki
kurduklarının bilimsel bir biçimde çalışılmasıdır. Sosyal psikoloji, sosyal ve kültürel ortamdaki birey davranışının özelliklerinin ve
nedenlerinin bilimsel bir biçimde incelenmesidir.

Sosyal Biliş

2. Sosyal biliş nedir?


Cevap: Sosyal Biliş sosyal bilgiyi fark ettiğimiz, yorumladığımız hatırladığımız ve sonrasında kullandığımız süreçtir.

3. Sosyal algı nedir?


Cevap: Sosyal algı sosyal durumlara ya da insanlara ilişkin izlenim oluşturma sürecidir.

4. Sosyal ve temel algının ortak özellikleri nelerdir?


Cevap: Her iki algı türünün de aktif ve inşa edici bir doğası vardır. Yani, her iki algı türünde de daha önceden var olan bilgimiz sadece
yeni gelen uyarıcıyı yorumlamamız için temel teşkil etmekle kalmaz, aynı zamanda hangi bilgiyi seçeceğimize, hangisine dikkat
edeceğimize ve bilgiyi nasıl organize edeceğimize de rehberlik eder. Her iki algı türü de algılayıcının değer, inanç, bağlılık ya da
motivasyonlarından etkilenir.

5. Öncelik etkisi nedir?


Cevap: Öncelik etkisi izlenim oluşturma çalışmalarında, başlangıçta edinilen bilginin sonradan edinilen bilgiden daha ağır basmasıdır.

6. Sosyal psikolojide atıf kuramı hangi soruya yanıt arar?


Cevap: Atıf kuramı insanların, davranışların nedenleri hakkında nasıl karar verdikleri sorusuna yanıt arayan kuramdır.

7. Atıf kuramının öncüsü kimdir?


Cevap: Atıf kuramının öncüsü Fritz Heider’dır.

8. İçsel ve dışsal atıf nedir?


Cevap: Heider’a göre kendimizin ve başkalarının davranışlarını temel olarak iki şekilde açıklarız: Davranışın nedenini, davranışıyapanın
kişiliğine, arzu ya da ihtiyaçlarına atfederiz. Bu atıflara kişisel ya da içsel atıflar denir. İkinci olarak da davranışı, ortamdaki birtakım
faktörlerle açıklarız. Bu atıflara da durumsal ya da dışsal atıflar denir.

9. Temel atıf hatası nedir?


Cevap: Temel Atıf Hatası davranış üzerinde ortamsal etkilerin önemini küçük görme ve davranıştan bireyin kişisel bir özelliğinin
sorumlu olduğunu varsayma eğilimidir.

10. Kendine hizmet eden yanlılık nedir?


Cevap: Kendine hizmet eden yanlılık olumlu sonuçları kendi kişiliğimize ama olumsuz sonuçları kontrolümüz dışındaki faktörlere
atfetme eğilimidir.

Tutumlar

11. Tutum nedir?


Cevap: Tutum; başka bir kişiye ya da herhangi bir şeye, tutum nesnesine karşı yöneltilen düşünce, duygu ve davranışsal eğilimlerin
görece durağan bir örgütlenmesidir.
12. Tutumların işlevleri nelerdir?
Cevap: Sosyal psikolojide tutumların dört temel işlevi olduğu kabul edilmektedir. Birincisi, tutumların bilgi sağlama işlevidir. İkinci
işlev, tutumların araçsal olarak kullanılmasıyla ilgilidir. Tutumların bu uyum sağlama işlevi, kişiyi arzu edilen hedefe yöneltirken
istenmeyen, arzu edilmeyen durumlardan kaçınmayı olanaklı kılar. Tutumların üçüncü işlevi benliği ifade edici işlevdir. Dördüncü işlev,
egoyu korumadır.

13. Planlanmış Davranış Kuramı'na göre davranışa yönelik niyeti tahmin etmemizi sağlayan faktörler nelerdir?
Cevap: Tutum ve davranış arasındaki basit ve dolaysız ilişki varsayımını sorgulayan kuramsal bir yaklaşım Fishbein ve Ajzen tarafından
geliştirilmiştir. Fishbein ve Ajzen’in planlanmış davranış kuramı davranışın kendisini değil, davranışa yönelik niyeti tahmin etmek üzere
kurulmuş bir modeldir. Kurama göre, davranışa yönelik niyeti tahmin etmemizi sağlayan üç faktör vardır: Davranışa yönelik tutum,
öznel norm ve algılanan davranışsal kontrol.

Ön Yargı

14. Önyargı nedir?


Cevap: Bazı sosyal grupların üyelerine karşı, bu grup üyelikleri temelinde geliştirilmiş olumsuz tutumlardır.

15. Kalıp yargı nedir?


Cevap: Kalıp yargı belirli sosyal grupların tüm üyeleri tarafından belirli özellikleri paylaştığı varsayılan bilişsel çerçevelerdir.

16. Ayrımcılık nedir?


Cevap: Ayrımcılık gruptaki tüm insanlara ya da bir grubun tek tek üyelerine karşı yöneltilmiş haksız eylem ya da eylemlerdir.

17. Otoriteryen kişilik nedir?


Cevap: Otoriteryen kişilik: Geleneklere körü körüne bağlılık, otoriteye abartılı bir saygı ve toplumun normlarına uymayanlara karşı
düşmanlık besleme ile nitelenen bir kişilik örüntüsüdür.

18. F ölçeğinde, otoriteryen kişiliği saptamaya yarayan dokuz boyut hangileridir?


Cevap: F ölçeğinde, otoriteryen kişiliği saptamaya yarayan dokuz boyut mevcuttur. Bunlar şunlardır: 1. Gelenekçilik
(konvansiyonalizm)2. Otoriteryen boyun eğme3. Otoriteryen saldırganlık4. Öznelci bakış karşıtlığı5. Boş inançlı ve kalıp yargılı olma6.
Güç ve “sertlik”7. Yıkıcılık ve sinisizm (olumsuzculuk)8. Yansıtma eğilimi9. Cinsellik

19. Altemeyer’in otoriteryenizm boyutları nelerdir?


Cevap: Altemeyer’in otoriteryenizm boyutları şunlardır:1. Otoriteryen boyun eğme: Kişinin yaşadığı toplumdaki yerleşik ve meşru
olarak algılanan otoritelere yüksek düzeyde boyun eğme.2. Otoriteryen saldırganlık: Çeşitli kişilere yöneltilmiş genel bir saldırganlık. Bu
saldırganlık, yerleşik otoriteler tarafından “izin verilmiş (onaylanmış)” bir saldırganlık olarak algılanır.3. Konvansiyonalizm
(gelenekçilik): toplumsal konvansiyonlara (geleneklere, kabul edilmiş kurallara) yüksek derecede bağlılık. Bağlı olunan konvansiyonlar,
toplum ve onun yerleşik otoriteleri tarafından kabul edilen (uygun görülen) konvansiyonlar olarak algılanır.

Sosyal Etki

20. Sosyal etki nedir?


Cevap: Sosyal Etki bir ya da birden fazla bireyin algılarının, tutumlarının ve davranışlarının bir ya da birden fazla birey
tarafındanetkileme çabasıdır.

21. Konformite nedir?


Cevap: Konformite bireylerin var olan sosyal normlara uyma yönünde baskı hissettiği bir sosyal etki türüdür.

22. İtaat nedir?


Cevap: İtaat bir bireyin diğerine belirli bir biçimde davranması için emir verdiği bir sosyal etki biçimidir.
SOS106U - BİREY VE DAVRANIŞ
Ünite 8 - Alıştırma Soruları
1 ) Aşağıdakilerden hangisi tutumların işlevlerinden biri değildir?
A ) Bilgi sağlama işlevi
B ) Uyum sağlama işlevi
C ) Benliği ifade edici işlev
D ) Egoyu koruma
E ) Düşünce aktarma işlevi

Çözüm :

Sosyal psikolojide tutumların dört temel işlevi olduğu kabul edilmektedir. Birincisi, tutumların bilgi sağlama işlevidir. İkinci işlev,
tutumların araçsal olarak kullanılmasıyla ilgilidir. Tutumların bu uyum sağlama işlevi, kişiyi arzu edilen hedefe yöneltirken istenmeyen,
arzu edilmeyen durumlardan kaçınmayı olanaklı kılar. Tutumların üçüncü işlevi benliği ifade edici işlevdir. Dördüncü işlev, egoyu
korumadır.

Doğru cevap E şıkkıdır.


2 ) Ölçülen tutum ile gözlenen davranışın aynı genellik düzeyinde olması hangi kavramı tanımlamaktadır?
A)

Sosyal etki

B)

Sosyal algı

C)

Denklik hipotezi

D)

Atıf kuramı

E)

Eş zamanlılık

Çözüm : Tutum ve davranış arasındaki denklik, ya da kısaca denklik hipotezi adı verilen durum, ölçülen tutum ile gözlenen davranışın
aynı genellik düzeyinde olmasını ifade eder.
Doğru cevap C şıkkıdır.
3 ) Ahmet, arkadaşlarının olumsuz davranışlarına maruz kaldıktan sonra “Bu insanların hepsi aynı!” serzenişinde bulunmuştur. Sosyal
psikolojide Ahmet’in söylemi hangi kavram ile açıklanmaktadır?
A)

Dışgrup homojenlik algısı

B)

Hayali ilişkisellik

C)

Otoriteryen kişilik

D)

Sosyal etki

E)

Önyargı

Çözüm : Bir sosyal gruba karşı güçlü ön yargısı olan kişiler şu türden bir cümleyi çok sık kullanırlar: “Bunların hepsi aynıdır.” Kişinin
kendi ait olduğu gruplar dışındaki grupları daha homojen olarak algılama eğilimi, dışgrup homojenlik yanılgısı olarak bilinmektedir.
Doğru cevap A şıkkıdır.
4)

"Daha önce tanımadığımız birisiyle ilk karşılaşmamızda kişinin giysileri, konuşma biçimi, mimikleri, ses tonu vb. özellikleri dikkatimizi
çeker. Bu özellikler o kişiyi nasıl karegorize edeceğimiz konusunda önemli ipuçları sunar". Bu açıklama, sosyal psikolojinin çalışma
alanlarından hangisi ile doğrudan ilişkilidir?

A ) Sosyal Algı
B ) Öncelik Etkisi
C ) İzlenim Oluşturma
D ) Atıf Yanlılığı
E ) Atıf hatası

Çözüm :

Sosyal psikoloji alanındaki sosyal algı çalışmaları, insanlar hakkındaki ilk izlenimin hangi bilişsel süreçlerle gerçekleştiğini açıklamaya
çalışmışlardır. İzlenim oluşturma adı verilen bu süreçte, ilk izlenimlerimizi nasıl oluşturduğumuz ve bu izlenimlerin hangi ölçüde doğru
olduğu sorusuna cevap aranılır.

Doğru cevap C şıkkıdır.


5)

"Bir kişi hakkındaki ilk izlenimimiz olumsuzsa, o kişi tabiri doğruysa ağzıyla kuş tutsa da bize sempatik gelmeyi başaramayacaktır". Bu
örneği en iyi açıklayan sosyal psikoloji terimi aşağıdakilerden hangisidir?

A ) İçsel atıf
B ) Genelleme
C ) Ayrıştırma
D ) Öncelik etkisi
E ) Yalnızlaştırma

Çözüm :

Bir kişi hakkında izlenim oluşturma sürecinde, başlangıçta edinilen bilginin sonradan edinilen bilgiden daha ağır basması öncelik etkisi
olarak adlandırılmaktadır.

Doğru cevap D şıkkıdır.


6)

Sosyal psikolojide, insanların gerek kendilerinin ve gerekse de başkalarının davranışlarını hangi nedenlere atfettiklerini anlamak ve
açıklamak üzere geliştiren kuram hangi isimle adlandırılmaktadır?

A ) Kişilik kuramı
B ) Davranışçı kuram
C ) Bilişsel yük kuramı
D ) Bilişsel kuram
E ) Atıf kuramı

Çözüm : Sosyal psikolojide atıf kuramının temel meselesi insanların kendi ve başkalarının davranışlarını hangi nedenlere atfettiklerini
anlamak ve açıklamaktır. Diğer bir ifade ile de Atıf kuramı, insanların, davranışların nedenleri hakkında nasıl karar verdikleri sorusuna
yanıt arayan kuramdır.
Doğru cevap E şıkkıdır.
7)

Tutumların çok sayıda işlevi bulunduğu ifade edilmektedir. Bu işlevlerden birisi de kişiyi arzu edilen hedefe yöneltirken istenmeyen
durumlardan kaçınmayı olanaklı kılar". Verilen örneği en iyi açıklayan işlev aşağıdakilerden hangisidir?

A ) Bilgi sağlama işlevi


B ) Uyum sağlama işlevi
C ) Benliği ifade edici işlev
D ) Egoyu koruma işlevi
E ) Ayrıştırma işlevi

Çözüm :

Tutumların bu uyum sağlama işlevi, kişiyi arzu edilen hedefe yöneltirken istenmeyen, arzu edilmeyen durumlardan kaçınmayı olanaklı
kılar. Örneğin insanlar sevdikleri kişilerle aynı tutumları geliştirmeyi isterler ya da kendileriyle benzer tutumları olanlarla arkadaş olmayı
tercih ederler.

Doğru cevap B şıkkıdır.


8)

Tutumların değişiminde etkili olan faktörleri ele alan Ayrıntılandırma Olasılığı Modeline göre, "bazı durumlarda tutum değiştirirken
alınan mesajın ne olduğundan daha çok mesajı kimin ilettiği, mesajı ileten kişinin konumu, saygınlığı, popülaritesi en etkili faktörlerdir".
Bu ifade aşağıdaki kavramlardan hangisi ile ilgilidir?

A ) Önyargı
B ) İknada merkezi yol
C ) İknada çevresel yol
D ) Kalıp yargı
E ) Ayrıştırma

Çözüm :

Bilişsel tepki yaklaşımına dayalı olarak geliştirilen ayrıntılandırma olasılığı modeline göre iknada merkezi yol ve iknada çevresel yol
mevcuttur. Yani, ikna iki farklı bilişsel süreçle gerçekleşmektedir. Çevresel yolla ikna sürecinde mesaj görece önemsiz olduğunda ve
bireyi kişisel olarak ilgilendirmediğinde bireyin ikna olması, yani tutumunu değiştirmesi hal_ mümkündür ama bu çevresel yolla
gerçekleşen bir süreçtir. Bu süreçte mesajın dikkatli bir biçimde üzerinde düşünülmez, daha çok mesajı veren kişinin popülerliği,
çekiciliği ya da mesajın sunum biçimi gibi çevresel faktörler ön plana çıkar. Eğer kişi bu çevresel faktörleri ikna edici bulursa tutum
değişimi gerçekleşir

Doğru cevap C şıkkıdır.


9 ) Tutum değişimi için bilişsel tepki yaklaşımına dayalı olarak geliştirilen ayrıntılandırma olasılığı modelinde hangi yollar mevcuttur?
A ) iknada merkezi yol ve iknada çevresel yol
B ) iknada kişisel yol ve iknada sosyal yol
C ) iknada sosyal yol ve iknada bilişsel yol
D ) iknada davranışsal yol ve iknada sosyal yol
E ) iknada zayıf yol ve iknada güçlü yol

Çözüm : Bilişsel tepki yaklaşımına dayalı olarak geliştirilen ayrıntılandırma olasılığı modeline göre iknada merkezi yol ve iknada
çevresel yol mevcuttur.
Doğru cevap A şıkkıdır.
10 ) Yoksul insanları “kötü” olarak görme ve yoksulluklarından onları sorumlu tutma eğilimi aşağıdakilerden hangisi ile açıklanabilinir?
A ) Öncelik etkisi
B ) Dışsal atıf
C ) Temel atıf hatası
D ) İçsel atıf
E ) Kendine hizmet eden yanlılık

Çözüm : Davranışı açıklarken ortamsal faktörlere değil de, kişinin kendisine atıf yapma eğilimimiz sosyal psikolojide temel atıf hatası
olarak adlandırılır. Bu hatayı muhtemelen başkalarının davranışlarını gözlerken, o kişinin davranışının yer aldığı bağlama değil de
kişinin kendisine odaklandığımız için yapmaktayız. Ve sonuçta da davranışa etki eden ortamsal fakörleri göz ardı etmekteyiz. Temel atıf
hatası ortamsal faktörlere yeterince odaklanmadığımızdan değil de bu faktörleri yeterince önemsemediğimizden de kaynaklanıyor
olabilir. Yani davranışın içinde yer aldığı ortama da kişisel özellikler kadar dikkatimizi yöneltebiliriz ama davranışı ortaya çıkarmada
bunların önemli olduğunu düşünmeyiz. Bunu en çok sosyal olarak dışlanmış gruplara yönelik değerlendirmelerimizde görebiliriz.
Örneğin yoksulluk ne kadar kişilerin iradeleri dışında bir olgu olarak görülürse görülsün, toplumda halâ yoksul insanları “kötü” olarak
görme ve yoksulluklarından onları sorumlu tutma eğilimi devam etmektedir.
Doğru cevap C şıkkıdır.
BİREY VE DAVRANIŞ
2013 BAHAR DÖNEM SONU 1201-A

1. Sabit içsel durumu işaret eden biyolojik 5. I. Arama refleksi


denge durumuna ne ad verilir? II. Koşma refleksi
III. Yutma refleksi
A) Güdü IV. Adım atma refleksi
B) Homeostasis
C) Dürtü Yukarıdakilerden hangileri bebeklerin
D) Uyarıcı doğuştan sahip oldukları refleksler
E) Gereksinim arasındadır?
A) I ve II
B) II ve III
C) I, II ve III
D) I, III ve IV
E) II, III ve IV

2. Aşağıdakilerden hangisi öğrenilmemiş


güdüler arasında yer almaz?
A) Kurcalama güdüsü
B) Cinsellik
C) Açlık
D) Susuzluk
E) Başarı gereksinimi

6. Gelişim psikolojisinde iki farklı değişkenin


arasındaki ilişkiyi gösteren yöntem
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Deneysel yöntem
B) Doğal gözlem
C) Örnek olay yöntemi
3. Bireyin toplumsal rolü gereği ortaya D) İlişkisel yöntem
koymak zorunda olduğu hareketler hangi E) Kesitsel yöntem
jest ve mimik kapsamındadır?
A) Anlatım jest ve mimikleri
B) Toplumsal jest ve mimikler
C) Şematik jest ve mimikleri
D) İkincil jest ve mimikler
E) Bilişsel jest ve mimikler

4. Aşağıdakilerden hangisi Plutchik’in duygu 7. Ortak bilinç dışında insanoğlunun geçmiş


çemberindeki farklı duyguların birleşerek yaşantılarını yansıtan, deneyim ve ortak
oluşturdukları daha farklı ve geniş çaptaki anılardan oluşmuş ortak düşünce ve
duygulardan biri değildir? davranış kalıplarına ne ad verilir?
A) Hayal kırıklığı A) Arketip
B) Saldırganlık B) Oedipus kompleksi
C) Dehşet C) Elektra kompleksi
D) Pişmanlık D) Bağlanma
E) Korku E) Özgüven
2013 BAHAR DÖNEM SONU 1201-A

8. Aşağıdakilerden hangisi fiziksel yapısı 12. Sözel şiddete uğramış bir kişinin işitme
ektomorf olarak tanımlanan kişilerin yeteneğini kaybetmesi durumu
özelliklerinden biri değildir? aşağıdakilerden hangisine bir örnektir?
A) Hareketler yavaş A) Yer değiştirme
B) Kas, omuz ve beden yapıları gelişmiş B) Hipokondriyasis
C) Olaylar karşısında içine kapanık C) Hiperkondriyasis
D) Bedensel faaliyetten ziyade sürekli zihinsel D) Obsesyon
işlevlerle meşgul olma E) Konversiyon histerisi
E) Topluluk önüne çıkmaktan çekinme

9. Aşağıdakilerden hangisi B tipi kişilik 13. Beyin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan
davranışlarından biridir? sebepleri gözlenebilen davranış
bozukluklarının genel adı nedir?
A) Hayatın tüm alanında sabırsız davranma
B) İnatçı ve saldırgan davranma A) Kişilik bozuklukları
C) Ailesine ve kendisine daha çok zaman B) Dissosiyatif bozukluklar
ayırma C) Psikotik duygusal bozukluklar
D) Cümlelerin sonunu sert vurgulayarak hızlı D) Psikoseksüel bozukluklar
konuşma E) Organik zihinsel bozukluklar
E) Sosyal değerler için çok fazla kaygılanma

10. Patronuna kızan bir adamın çocuğuna 14. Gerçekte hiçbir tehlikenin olmadığı mantık
bağırması hangi savunma mekanizmasına dışı korkulara ne ad verilir?
örnektir? A) Kaygı
A) Karşıt tepki geliştirme B) Saplantı
B) Bastırma C) Fobi
C) Yer değiştirme D) Sendrom
D) Yansıtma E) Füg
E) Gerileme

11. İşyerinde kendisine terfi önerilen bir 15. Normal dışı davranışları sinir sistemi, salgı
kişinin terfi etmeyi istemesi ancak terfi bezleri gibi organik işlev bozuklukları ve
sebebiyle oluşacak iş yükü nedeniyle karar kalıtsal faktörlerle ortaya çıkan yanlış
verememesi durumu ne tür bir çatışmaya işleyiş çerçevesinde açıklayan yaklaşım
örnektir? aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yaklaşma-Kaçınma A) Bilişsel-Davranışçı yaklaşım
B) Yaklaşma-Engellenme B) Psikodinamik yaklaşım
C) Kaçınma-Kaçınma C) İnsancıl-Varoluşsal yaklaşım
D) Yaklaşma-Yaklaşma D) Biyolojik yaklaşım
E) Yansıtma-Kaçınma E) Obsesif yaklaşım
2013 BAHAR DÖNEM SONU 1201-A

16. Danışanın psikoterapi sürecinde ilk defa 20. Sosyal dünyaya ait bilgiyi edinme, organize
farkına vardığı düşünce ya da anıları etme, yorumlama ve hatırlamayla ilgili
sonucunda yaşadığı duygu boşalımı zihinsel süreçler aşağıdakilerden hangisi
deneyimine ne ad verilir? ile ifade edilir?
A) Aktarım A) Sosyal biliş
B) Serbest çağrışım B) Ayrımcılık
C) Katarsis C) Önyargı
D) İtici uyarıcılarla koşullama D) Kalıp yargı
E) Terapötik ittifak E) Tutum

17. Aşağıdakilerden hangisinde verilen terapi


teknikleri davranışçı terapi kapsamındadır?
A) Psikodrama - Rüya analizi
B) Serbest çağrışım - Aile terapileri
C) Mantıksal-duygusal terapi - Serbest çağrışım
D) Sistematik duyarsızlaştırma - İtici uyarıcılarla
koşullama
E) Girişkenlik eğitimi - Rüya analizi

18. Aşağıdakilerden hangisi aile terapisinin


amaçlarından biri değildir?
A) Ailede problemin kaynağı olan bireyi bulup
tedavi etmek
B) Aile bireylerini, problemlerini ortaklaşa
çözmeleri için teşvik etmek
C) Aile bireyleri arasındaki iletişimi artırmak
D) Aile bireyleri arasındaki çatışmayı azaltmak
E) Aile bireylerinin birbirlerine olan hislerini
ifade etmelerine yardımcı olmak

19. Aşağıdakilerden hangisi otoriteryen


kişiliğe sahip bir kişiden beklenmez?
A) Geleneksel orta sınıf değerlere katı bağlılık
B) Ait olunan grubun idealize edilmiş ahlaki
otoritelerine karşı çıkma
C) Yaratıcı, esnek düşünmeye karşı olma
D) Güçlü kişilere abartılı saygı gösterme
E) İnsanları yerme ve onlara iftira atma
BİREY VE DAVRANIŞ
2014 BAHAR DÖNEM SONU 1201-A

1. Aşağıdakilerden hangisi Maslow’un 5. Yeni doğan bebeklerin kendilerine


gereksinimler hiyerarşisindeki gösterilen bir nesneye bakmaları ancak o
basamaklardan biri değildir? nesne gözlerinin önünden çekildiğinde
nesneyi takip etmemeleri, onu yok
A) Temel fizyolojik gereksinimler saymaları durumu yeni doğanların
B) En uygun düzeyde uyarılma aşağıdaki özelliklerden hangisine sahip
C) Güvenlik olmadıklarını göstermektedir?
D) Ait olma A) Takip gücü
E) Kendini gerçekleştirme B) Nesne devamlılığı
C) Sembolik kapasite
D) Korunum ilkesi
E) Görüş kapasitesi

2. Aşağıdakilerden hangisi uyarıcı kaynaklı


güdülerden biridir?
6. Çocuğun yaptığı yanlışların
A) Açlık cezalandırılmadığı ve istediği her şeyi
yapabildiği yetiştirme tarzı aşağıdakilerden
B) Susuzluk
hangisidir?
C) Cinsellik
D) Nefes alma A) Ilımlı yetiştirme
E) Merak B) Bilinçli otoriteye dayalı yetiştirme
C) Sınırsız hoşgörüye dayalı yetiştirme
D) Baskıcı otoriteye dayalı yetiştirme
E) Sosyalleştiren yetiştirme

3. Mutluluk, öfke, şaşkınlık gibi biyopsikolojik


kökenli temel duyguları dile getiren ve yüz 7. Aşağıdakilerden hangisi Erikson’un kişilik
ifadelerinde ortaya çıkan jest ve mimikler gelişimindeki dönemeçlerden biri değildir?
aşağıdaki jest ve mimik gruplarından
hangisine girmektedir? A) Temel güvene karşı güvensizlik
B) Yakınlık kurmaya karşı soyutlanma
A) Şematik jest ve mimikler
C) Üretkenliğe karşı durgunluk
B) Toplumsal jest ve mimikler
D) Ergenliğe karşı gerileme
C) Esas jest ve mimikler
E) Kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası
D) Anlatım jest ve mimikleri
E) Bireysel jest ve mimikler

8. Aşağıdaki ifadelerden hangisi “Oedipus


kompleksi”ni açıklamaktadır?

A) Fallik dönemde erkek çocuğun annesine


aşırı bağlılık göstermesi
4. Aşağıdakilerden hangisi Plutchik tarafından
ortaya konulan temel duygulardandır? B) Fallik dönemde kız çocuğun babasına aşırı
bağlılık göstermesi
A) Sadakat C) Libidonun vücudun belli bir bölgesinde
B) Sorumluluk takılıp kalması
C) Üzüntü D) Cinsel dürtünün yarattığı enerji
D) Güven E) Ortak bilinçdışında oluşmuş ortak düşünce
E) Pişmanlık ve davranış kalıpları
2014 BAHAR DÖNEM SONU 1201-A

9. Genel uyum sendromu ile ilgili aşağıdaki 13. Ağrının fizyolojik ya da nörolojik herhangi
evrelerden hangisinde bireyin otonom bir sebebi bulunmamasına rağmen
sistemi harekete geçip salgı bezlerini vücudun herhangi bir yerinde sürekli acı ve
uyararak kana adrenalin pompalanmasına ağrı oluşması durumu aşağıdakilerden
ve kan şekerinin yükselip sindirimin hangisiyle isimlendirilir?
yavaşlamasına neden olur?
A) Hipokondriyasis
A) Direnç aşaması B) Psikojenik ağrı
B) Tükenme aşaması C) Hiperkondriyasis
C) Alarm aşaması D) Somatoform
D) Kaçınma aşaması E) Konversiyon histerisi
E) Kabullenme aşaması

10. Aşağıdakilerden hangisi stresin duygusal 14. Araba sürme fobisi aşağıdaki kavramlardan
belirtilerinden biridir? hangisiyle ifade edilir?

A) Neşeyi kaybetme A) Klostrofobi


B) Terleme B) Akrofobi
C) Konsantrasyon kaybı C) Fonofobi
D) Alkol kullanımı D) Amaksofobi
E) Aşırı uyuma E) Hidrofobi

11. İşinde mutlu olmayan bir çalışanın işten 15. Beyne elektrik akımının verildiği bir tedavi
ayrıldığında iş bulamama durumuyla biçimi olan ve ağır semptomlar gösteren
karşılaşacak olması yüzünden işine ağır depresyonda son çare olarak kullanılan
katlanması durumu hangi çatışma türünü biyolojik temelli terapi aşağıdakilerden
yaşadığını gösterir? hangisidir?
A) Yaklaşma - yaklaşma A) Psikocerrahi
B) Yaklaşma - kaçınma B) Psikodrama
C) Baskılama - yaklaşma C) Elektrokonvülsif
D) Baskılama - kaçınma D) Psikotrop
E) Kaçınma - kaçınma E) Trisiklik

12. Normal dışı davranışların nedenini, çelişki


ile ortaya çıkan kaygının bilinçdışında 16. Haz veren bir davranışı sistematik olarak
kalması için sergilenen savunma cezayla eşleştirerek istenmeyen davranışı
mekanizmaları olduğunu belirten yaklaşım ortadan kaldırmaya çalışan davranışçı
aşağıdakilerden hangisidir? terapi tekniği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Psikodinamik yaklaşım A) Sistematik duyarsızlaştırma


B) Bilişsel-davranışçı yaklaşım B) Simgesel ödül biriktirme
C) İnsancıl-varoluşsal yaklaşım C) Terapötik ittifak
D) Biyolojik yaklaşım D) Mantıksal-duygusal terapi
E) Fizyolojik yaklaşım E) İtici uyarıcılarla koşullama
2014 BAHAR DÖNEM SONU 1201-A

17. Zihinsel bozuklukları bilinçdışındaki 20. İkna süreciyle ilgili geleneksel yaklaşım baz
çatışmaların bir ürünü olarak gören ve alındığında aşağıdaki ifadelerden hangisi
temel amacı danışanın duygusal yanlıştır?
çatışmalarını bilinç alanına getirmek olan
terapi tekniği aşağıdakilerden hangisidir? A) Hızlı konuşan iletişim kaynağı yavaş
konuşan iletişim kaynağından daha fazla etki
A) İnsancıl terapi yaratır.
B) Psikanaliz B) İnanılırlığı yüksek olan kaynaklar, inanılırlığı
C) Sistematik duyarsızlaştırma düşük olanlara göre izleyicileri daha fazla
D) Psikodrama etkiler.
E) Bilişsel terapi C) Popüler ve fiziksel olarak çekici olan
kaynaklar daha ikna edicidirler.
D) Kendine güveni düşük olan kişiler, kendine
güveni yüksek olan kişilere göre daha az
ikna olurlar.
E) İletişimde, bazı durumlarda tek yönlü mesaj
bazı durumlarda çift yönlü mesaj etkili olur.

18. Aşağıdakilerden hangisi otoriteryen kişiliği


saptamaya yarayan faşizm ölçeğinin
boyutlarından biri değildir?
A) Geleneksel, orta sınıf değerlerine katı
bağlılık
B) Öznel, yaratıcı ve esnek düşünceye karşı
olma
C) Genelleşmiş düşmanlık
D) Boş inançlı ve kalıp yargılı olma
E) Cinsel isteksizlik

19. İşsiz kişileri iş beğenmemekle suçlamak ve


çevresel ekonomik koşulları göz ardı etmek
aşağıdaki sosyal psikoloji kavramlarından
hangisiyle açıklanabilir?

A) Temel atıf hatası


B) Kendine hizmet eden yanlılık
C) Dışsal atıf
D) Öncelik etkisi
E) Otoriteryen kişilik
BİREY VE DAVRANIŞ
2014 TEK DERS SINAVI 6036-A

1. I. Dürtü Kuramı 5. I. Örnek olay yöntemi


II. Optimal Düzeyde Uyarılma Kuramı II. Kesitsel yöntem
III. Özdeşim Kuramı III. Deneysel yöntem
IV. İçgüdü Kuramı
Yukarıdakilerden hangisi/hangileri gelişim
Yukarıdakilerden hangileri güdülenme psikolojisinde kullanılan yöntemlerdendir?
kuramları arasındadır?
A) Yalnız I
A) I ve III B) Yalnız II
B) II ve III C) I ve III
C) I, II ve IV D) II ve III
D) I, III ve IV E) I, II ve III
E) II, III ve IV

2. Aşağıdakilerden hangisi anlatım jest ve


mimikleri kapsamında yer almaz?
6. Bir nesnenin farklı bir şekle sokulmasının
A) Şaşkınlık hacminde, miktarında, ağırlığında değişiklik
B) Mutluluk yaratmayacağını kavramaya ilişkin durum
C) Öfke aşağıdaki kavramlardan hangisiyle ifade
D) Hapşırma edilmektedir?
E) Tiksinti
A) Nesne devamlılığı
B) Benmerkezci düşünce
C) Sembolik kapasite
D) Korunum ilkesi
E) Sembolik düşünce

3. Biyolojik olmayan, birey gereksinim


duymasa da bireye cazip gelen ve onu
davranışa iten unsurlar nasıl tanımlanır?
A) İçgüdü
B) Dürtü
C) Özendirici uyarıcı
D) Gereksinim
E) Homeostasis
7. Piaget’in oluşturduğu bilişsel gelişim
aşamalarından Duyusal Motor Dönem ile
ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi
yanlıştır?
A) Bu dönemde çocuklar, gerçek ve hayal
dünyası kavramlarını ayırmaya başlar.
B) Bu dönemde çocuklarda nesne devamlılığı
kavramı yavaş yavaş oluşmaya başlar.
C) Bu dönemde çocukların farklı tatlar,
4. Aşağıdakilerden hangisi Plutchik’in duygu
ortamdaki kokular gibi kavramlara ilişkin
çemberindeki farklı duyguların birleşerek
algısal yetenekleri gelişmeye başlar.
oluşturdukları daha farklı ve geniş çaptaki
D) Bu dönemde çocuklarda keşfetmeyle
duygulardan biri değildir?
beraber yeni durumları zihinsel olarak
A) Hayal kırıklığı canlandırma, soyut olarak düşünebilme
B) Korku süreci başlar.
C) Saldırganlık E) Bu dönemin sonlarına doğru çocuklarda
D) Dehşet problem çözümüne yönelik sembol
E) Pişmanlık kullanımının arttığı gözlenebili
2014 TEK DERS SINAVI 6036-A

8. Aşağıdakilerden hangisi fiziksel yapısı 12. Patronuna kızan bir adamın çocuğuna
ektomorf olarak tanımlanan kişilerin bağırması hangi savunma mekanizmasına
özelliklerinden biri değildir? örnektir?
A) Hareketler yavaş A) Karşıt tepki geliştirme
B) Kas, omuz ve beden yapıları gelişmiş B) Bastırma
C) Olaylar karşısında içine kapanık C) Yansıtma
D) Bedensel faaliyetten ziyade sürekli zihinsel D) Gerileme
işlevlerle meşgul olma E) Yer değiştirme
E) Topluluk önüne çıkmaktan çekinme

13. Genel uyum sendromu ile ilgili aşağıdaki


evrelerden hangisinde bireyin otonom
9. Ayırıcı özellik yaklaşımına göre sosyal sistemi harekete geçip salgı bezlerini
ortamlardan kaçınan, karamsar ve kaygılı uyararak kana adrenalin pompalanmasına
kişiler hangi kişilik tipine girmektedir? ve kan şekerinin yükselip sindirimin
A) İçedönük değişken yavaşlamasına neden olur?
B) İçedönük değişmez A) Direnç aşaması
C) Dışadönük değişmez B) Tükenme aşaması
D) Dışadönük-karamsar
E) Dışadönük değişken C) Kaçınma aşaması
D) Alarm aşaması
E) Kabullenme aşaması

10. Erikson’un ortaya koyduğu kişilik gelişimi


dönemeçlerinin hangisinde, özel ilişki
arayışındaki bireyler, kendilerine yakın 14. Normal dışı davranışları sinir sistemi, salgı
olabilecek duygusal olarak paylaşım bezleri gibi organik işlev bozuklukları ve
sağlayabilecekleri bireyleri ararlar ve bunu kalıtsal faktörlerle ortaya çıkan yanlış
başaramayanlar duygusal soyutlanma içine işleyiş çerçevesinde açıklayan yaklaşım
girerler? aşağıdakilerden hangisidir?

A) Üretkenliğe karşı durgunluk


A) Biyolojik yaklaşım
B) Kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası
B) Bilişsel-Davranışçı yaklaşım
C) Benlik bütünlüğü ya da umutsuzluk
C) Psikodinamik yaklaşım
D) Girişkenliğe karşı suçluluk duyma
D) İnsancıl-Varoluşsal yaklaşım
E) Yakınlık kurmaya karşı soyutlanma E) Obsesif yaklaşım

15. Bireyin hem coşkulu hem de çöküntülü


11. Aşağıdakilerden hangisi stresle ilgili günler geçirdiği duygusal bozukluk
davranışsal belirtilerden biridir? aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kaygı A) Hipokondriyasis
B) Zihin karışıklığı B) Manik depressif
C) Sıkıntı C) Disssosiyatif füg
D) Aşırı uyuma D) Hiperkondriyasis
E) Unutkanlık E) Konversiyon histerisi
2014 TEK DERS SINAVI 6036-A

16. Korku ve kaygıya neden olan uyaran ile 20. Sosyal dünyaya ait bilgiyi edinme, organize
yeni bir davranımın (gevşeme) dereceli etme, yorumlama ve hatırlamayla ilgili
olarak bağlantısını kurarak kişinin korku ve zihinsel süreçler aşağıdakilerden hangisi
kaygısını azaltmak için kullanılan davranış ile ifade edilir?
tekniği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ayrımcılık
A) Rüya analizi B) Önyargı
B) Danışan merkezli terapi C) Kalıp yargı
C) Sistematik duyarsızlaştırma D) Tutum
D) Serbest çağrışım E) Sosyal biliş
E) Mantıksal-duygusal terapi

17. Aşağıdakilerden hangisi aile terapisinin


amaçlarından biri değildir?
A) Ailede problemin kaynağı olan bireyi bulup
tedavi etmek
B) Aile bireylerini, problemlerini ortaklaşa
çözmeleri için teşvik etmek
C) Aile bireyleri arasındaki iletişimi artırmak
D) Aile bireyleri arasındaki çatışmayı azaltmak
E) Aile bireylerinin birbirlerine olan hislerini
ifade etmelerine yardımcı olmak

18. Başarılarımızı kendimize başarısızlıklarımızı


çevremize atfetme eğilimimiz aşağıdaki
sosyal psikoloji kavramlarından hangisiyle
açıklanmaktadır?

A) Temel atıf hatası


B) Öncelik etkisi
C) Kalıp yargı
D) Kendini üstün görme
E) Kendine hizmet eden yanlılık

19. Ne kadar utanç verici, ne kadar aptalca ya


da saldırganca olursa olsun danışanın
aklına gelen fantazilerini, arzularını
söylediği psikanalitik teknik
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Rüya analizi
B) Serbest çağrışım
C) Aktarım
D) Katarsis
E) Simgesel ödül biriktirme
BİREY VE DAVRANIŞ
2015 BAHAR DÖNEM SONU 1201-A

1. Organizmayı etkileyerek bir amaç için 4. Tüm bireylerin duygularını kendi


harekete geçmeye sevk eden, istekleri, edindikleri algılayış çerçevesi dahilinde
arzuları, ihtiyaçları, dürtüleri ve ilgileri yaşamalarını ve diğer bireylerin o duyguyu
kapsayan genel kavram aşağıdakilerden bu şekilde hissetmemesi durumunu
hangisidir? aşağıdaki duygu yaşantısı süreçlerinden
hangisi en iyi açıklar?
A) Dürtü
B) Güdü A) Fizyolojik olaylar
C) Gereksinim B) Duygusal davranış düzeyi
D) Denge C) Plasebo etkisi
E) Uyarılma D) Yoğun duygu durumu
E) Öznel yaşantı deneyimi

2. İnsanların yüksek yerlere tırmanma gibi


gereksinimleri bulunmamasına rağmen, zor
koşullar altında yüksek doruklara tırmanma 5. Nesne devamlılığı aşağıdaki bilişsel gelişim
güdüleri, dağcılık aktiviteleri aşağıdaki dönemlerinden hangisinde ortaya çıkar?
kuramların hangisiyle açıklanır?
A) Sezgisel dönem
A) Özendirici uyarıcı
B) Somut işlemler dönemi
B) Biyolojik denge
C) Duyusal motor dönem
C) Bilinçdışı güdüler
D) İşlem öncesi dönem
D) En uygun düzeyde uyarılma
E) Kavram öncesi dönemi
E) İçgüdü

3. Başarılı bir öğrencinin üniversite sınavı


öncesinde çok kaygılanmasından dolayı 6. Çocuk yetiştirmede çocuğa sınır
istediği performansı gösterememesi ve koyulmadığı, özgür bırakıldığı ve yanlış
yeterli puanı alamaması durumu davranışlarının cezalandırılmadığı otorite
aşağıdakilerden hangisiyle en iyi şekilde kullanma biçimi aşağıdakilerden
açıklanabilir? hangisidir?

A) Yerkes-Dodson yasası A) Sınırsız hoşgörüye dayalı yetiştirme


B) Plutchik yasası B) Baskıcı otoriteye dayalı yetiştirme
C) James-Lange yasası C) Bilinçli otoriteye dayalı yetiştirme
D) Cannon Bard yasası D) İşbirliğine dayalı yetiştirme
E) Talamus yasası E) Özgür otoriteye dayalı yetiştirme
2015 BAHAR DÖNEM SONU 1201-A

7. Freud’a göre bireyin istese de 10. Bir kişinin çikolata yemeyi sevmesine
hatırlayamayacağı ama farkında olmadan rağmen kilo almaktan korkması aşağıdaki
davranışlarını yönlendiren kavram çatışma durumlarından hangisiyle
aşağıdakilerden hangisidir? açıklanabilir?

A) Bilinç A) Yaklaşma-kaçınma
B) Bilinçdışı B) Kaçınma-kaçınma
C) Bilinçöncesi C) Kaçınma-yaklaşma
D) Ego D) Yaklaşma-yaklaşma
E) Süperego E) Engellenme-sevme

11. Aşağıdakilerden hangisi stresin bilişsel


belirtilerinden biridir?

A) Kaygı
B) Konsantrasyon kaybı
C) Duygusal kayıtsızlık
8. Çocuğun cinselliğe olan ilgisinin
kaybolduğu, cinsiyetle ilgili konularla D) Yüksek sese karşı duyarlılık
ilgilenmedikleri ve kendi cinslerine E) Durgunlaşma
yöneldikleri kişilik gelişim dönemi
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Genital dönem
B) Fallik dönem
C) Anal dönem
D) Gizil dönem
E) Oral dönem
12. Stres durumunda karşılaşılan, insan
vücudunun direncini kaybetmeye başladığı,
organizmanın geri dönülmesi zor bir
sürece girdiği aşama aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Direnç aşaması
B) Tükenme aşaması
C) Alarm aşaması
D) Ölüm aşaması
E) Tehlike aşaması

9. Aşağıdakilerden hangisi savunma


mekanizmalarından “yüceltme” ye örnek
olarak verilebilir?
A) Bir askerin savaş anında yaşadığı kötü
şeyleri hatırlamaması
13. Aşağıdakilerden hangisi sık görülen
B) İşleri iyi gitmeyen bir babanın evde
obsesyonlardan biri değildir?
çocuklarına şiddet uygulaması
C) Eşini kaybeden bir adamın durumu kabul A) Mikrop kapmaktan korkmak
edememesi B) Ütüyü fişte bırakma endişesi taşımak
D) Okuyamamış bir babanın çocuklarına C) Tek bedende ayrı kişilikler yaşamak
okumaları için baskı yapması D) Sürekli elleri yıkama ihtiyacı hissetmek
E) İlgi görmeyi seven birinin sahne sanatlarıyla E) Evde temizlenmemiş bir yer varsa rahatsız
uğraşması olmak
2015 BAHAR DÖNEM SONU 1201-A

14. Hipokondriyasis’e aşağıdaki durumlardan 17. Pek çok zihinsel bozukluğun yanlış ya da
hangisi örnektir? çarpıtılmış düşünce süreçlerinden
kaynaklandığını iddia eden ve terapilerde
A) Eşinden sözel şiddet gören bir kadında bu düşünceleri değiştirmeyi hedefleyen
fiziksel bir kaynağı olmamasına rağmen terapi şekli aşağıdakilerden hangisidir?
işitme kaybı oluşması
B) Kişinin işe gittiğinde, evden çıkarken kontrol A) Davranışçı terapi
etmesine rağmen ütüyü fişte bıraktığına dair B) İnsancıl terapi
endişeler yaşaması C) Psikanaliz
C) Kişinin sürekli alkol kullandığı için beyninde D) Grup terapisi
zedelenme oluşması
E) Bilişsel terapi
D) Eşini kaybeden bir adamın fiziksel bir temeli
olmamasına rağmen sürekli göğsünde ağrı
hissetmesi
E) Bir kadının kendisini Kleopatra zannetmesi
ve buna uygun davranması

18. Mesaj kaynağının uzmanlığı, çekiciliği ya da


statüsü gibi çevresel ipuçlarından
kaynaklanan tutum değişikliğine ne ad
verilir?

A) İknada merkezi yol


B) İknada atıfsal mekanizma
C) İknada ayrıntılandırma
15. Aşağıdakilerden hangisi bireyin D) İknada çevresel yol
bütünlüğünü parçalayan ve bölen E) İknada önemsizleştirme
dissosiyatif bozukluklardan biridir?
A) Şizofreni
B) Depresyon
C) Amnezi
D) Şizoid kişilik
E) Psikojenik ağrı
19. Aşağıdakilerden hangisi tutumların
işlevlerinden biri değildir?

A) Bilgi sağlama işlevi


B) Uyum sağlama işlevi
C) Benliği ifade edici işlev
D) Egoyu koruma işlevi
E) Anormallikten uzaklaştırma işlevi

16. Psikanalizde abreaksiyonu en iyi


tanımlayan ifade aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Kişinin daha önceden yaşamış olduğu güçlü
duygusal tepkileri terapide tekrar
20. Lipmann tarafından 1922 yılında literatürde
yaşamasıdır. ilk kez kullanılan ve o dönemde “zihindeki
B) Kişinin bilinçdışı çatışmalarının kökenini resim” olarak tarif edilen kavram
anlamasıdır. aşağıdakilerden hangisidir?
C) Kişinin terapi sürecinde ortaya çıkan
bilinçdışı çatışmalarla yüzleşmesidir. A) Önyargı
D) Kişinin hassas alanlarda direnç B) Peşin hüküm
göstermesidir. C) Kalıp yargı
E) Kişinin terapide sansürsüz bir şekilde D) Atıf
kendini ifade etmesidir. E) Yanlılık
BİREY VE DAVRANIŞ
2015 TEK DERS SINAVI 5064-A

1. Sabit içsel durumu işaret eden biyolojik 6. Aşağıdakilerden hangisi Robert Plutchik
denge durumuna ne ad verilir? tarafından ortaya konulan temel
duygulardan biridir?
A) Güdü
B) Dürtü A) Güven
C) Uyarıcı B) Şaşkınlık
D) Gereksinim
C) Ret
E) Homeostasis
D) Başarı
E) Yargılama

2. Aşağıdakilerden hangisi birincil güdüler


arasında yer almaz?
A) Uyku 7. Aşağıdakilerden hangisi yeni doğan
B) Kendini gerçekleştirme gereksinimi bebekte bulunan reflekslerden biridir?
C) Cinsellik
D) Açlık A) Emekleme
E) Susuzluk B) Nesneyi tutma
C) Yakalama
D) Kucakta oturma
E) Tırmanma
3. I. Merak etme güdüsü
II. Bir arada bulunma gereksinimi
III. Kurcalama güdüsü
Yukarıdakilerden hangileri uyarıcı kaynaklı
güdülerdir? 8. Çocukta formel işlemler döneminde
A) Yalnız I aşağıdakilerden hangisi gelişme gösterir?
B) Yalnız II Nesnelerin değişmezliğini algılama
A)
C) I ve III
D) II ve III B) Soyut kavramları kullanma
E) I, II ve III C) Benmerkezci düşünce
D) Korunum ilkesi
E) Mizaç

4. Bir kişinin şaşırınca kaşlarını kaldırması


aşağıdaki jest ve mimik türlerinden
hangisine örnektir?
A) Anlatım jest ve mimikleri 9. Çocuğun nesneleri ve yaşadıklarını
anlatmada simgeleri, kelimeleri veya
B) Şematik jest ve mimikler jestleri kullanma becerileri aşağıdaki
C) Toplumsal jest ve mimikler kavramlardan hangisiyle adlandırılır?
D) İkincil jest ve mimikler
A) İşlem öncesi
E) İlk jest ve mimikler
B) İfade yeteneği
C) Sezgisel kapasite
D) Sembolik kapasite
5. James-Lange kuramındaki duygu oluşum E) Benmerkezci düşünce
süreci göz önüne alındığında aşağıdaki
ifadelerden hangisi doğrudur?
A) Duygular ve bedensel davranışlar aynı anda
ortaya çıkar.
10. Freud’a göre düşünme ve akıl yürütme
B) Birey uyarıcısını çevredeki ipuçları eşliğinde süreçlerinin kontrolü, aşağıdaki yapılardan
yorumlar. hangisi tarafından yürütülür?
C) Duygular insanın çevreye uyum sürecini
sağlar. A) Süperego
B) İd
D) Duyguların oluşumunda bilişsel faktörler
önemlidir. C) Ego
E) Fizyolojik değişimler duygu durumlarını D) Libido
başlatır. E) Bilinçaltı
2015 TEK DERS SINAVI 5064-A

11. Kas, omuz ve beden yapıları gelişmiş, 17. Pek çok zihinsel bozukluğun yanlış ya da
atletik yapılı, acı ve sıkıntıya dayanıklı çarpıtılmış düşünce süreçlerinden
fiziksel yapı aşağıdakilerden hangisidir? kaynaklandığını iddia eden ve terapilerde
bu düşünceleri değiştirmeyi hedefleyen
A) Endomorf terapi şekli aşağıdakilerden hangisidir?
B) Ektomorf
A) Bilişsel terapi
C) Karşılıklı belirleyicilik
B) Davranışçı terapi
D) Mezomorf
C) İnsancıl terapi
E) Dıştan denetimli
D) Psikanaliz
E) Grup terapisi
12. Aşağıdakilerden hangisi stresin bilişsel
belirtilerinden biridir?

A) Kaygı
B) Duygusal kayıtsızlık
C) Konsantrasyon kaybı
D) Yüksek sese karşı duyarlılık
E) Durgunlaşma
18. Korku ve kaygıya neden olan uyaran ile
yeni bir davranımın (gevşeme) dereceli
olarak bağlantısını kurarak kişinin korku ve
13. Aşağıdakilerden hangisi B tipi kişilik
kaygısını azaltmak için kullanılan davranış
davranışlarından biridir?
tekniği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ailesine ve kendisine daha çok zaman
A) Rüya analizi
ayırma
B) Danışan merkezli terapi
B) Hayatın tüm alanında sabırsız davranma
C) Serbest çağrışım
C) İnatçı ve saldırgan davranma
D) Mantıksal-duygusal terapi
D) Cümlelerin sonunu sert vurgulayarak hızlı E) Sistematik duyarsızlaştırma
konuşma
E) Sosyal değerler için çok fazla kaygılanma

14. Aşağıdakilerden hangisi dissosiyatif


bozukluklardan biridir?
A) Kompulsiyon
B) Amnezi
C) Obsesyon 19. Davranışın nedenini davranışı yapan
D) Psikojenik ağrı kişinin kişiliği, arzu ya da ihtiyaçları ile
E) Hiperkondriyasis açıklamaya ne ad verilir?
A) Dışsal atıf
B) Kalıp yargı
15. Ağrının fizyolojik ya da nörolojik herhangi C) Serbest çağrışım
bir sebebi bulunmamasına rağmen D) İçsel atıf
vücudun herhangi bir yerinde sürekli acı ve
ağrı oluşması durumu aşağıdakilerden E) Konformite(uyum)
hangisiyle isimlendirilir?
A) Psikojenik ağrı
B) Hipokondriyasis
C) Hiperkondriyasis
D) Somatoform
E) Konversiyon histerisi
20. Sosyal dünyaya ait bilgiyi farketme
yorumlama ve hatırlamayla ilgili zihinsel
16. Aşağıdakilerden hangisi biyolojik temelli süreçler aşağıdakilerden hangisi ile ifade
terapiler arasında yer alır? edilir?
A) Aile terapileri A) Ayrımcılık
B) Bilişsel terapi B) Önyargı
C) Edimsel koşullanmaya dayalı terapi C) Kalıp yargı
D) Elektrokonvülsif terapi D) Tutum
E) İnsancıl terapi E) Sosyal biliş
BİREY VE DAVRANIŞ
2016 BAHAR DÖNEM SONU - A

1. Aşağıdakilerden hangisi kızlarda 10-11, 7. Aşağıdakilerden hangisi psikotik duygu


erkeklerde 12-13 yaş aralığına başlayan bozukluklardan biridir?
dönemdir?
A) Manik depresif
A) Kavram öncesi B) Dissosiyatif füg
B) Ergenlik C) Panik bozukluğu
C) Somut işlemler D) Amnezi
D) Sezgisel E) Çoklu kişilik
E) Duyusal motor

2. Duygular ve bedensel davranışların aynı anda 8. Aşağıdakilerden hangisi çevresel stres


ortaya çıktığı duygu kuramı aşağıdakilerden kaynaklarından biri değildir?
hangisidir?
A) Sosyal ve kültürel değişmeler
A) Sosyobiyolojik Kuram B) Aile sorunları
B) James-Lange Kuramı C) Ekonomik sorunlar
C) Cannon-Bard Kuramı D) Mükemmeliyetçilik
D) Bilişsel Kuram E) Monotonluk
E) Duygu Çemberi

3. Aşağıdakilerden hangisi Maslow’un ihtiyaçlar 9. Aşağıdakilerden hangisi stresin duygusal


belirtilerinden biridir?
hiyerarşisinde piramidin en alt basamağında
yer alır? A) Aşırı uyumak
A) Kendini gerçekleştirme B) Kaygı, sıkıntı ve huzursuzluk duymak
B) Güvenlik C) Madde ve alkol kullanmak
C) Temel fizyolojik gereksinimler D) Sürekli telaş içerisinde olmak
D) Ait olma ve sevgi E) Sosyal ortamlardan uzaklaşmak
E) Değer, başarı, saygı
10. Gerçekte hiçbir tehlikenin olmadığı mantık
4. Bireyin içinde olduğu durumla ilgili dışı korkulara ne ad verilir?
hissedilenlerin tümünü açıklayan kavram
aşağıdakilerden hangisidir? A) Kaygı
A) İd B) Stres
B) Bilinçöncesi C) Panik
C) Bilinçdışı D) Fobi
D) Ego E) Endişe
E) Bilinç
11. Aşağıdakilerden hangisi şizofreni türlerinden
5. Aşağıdakilerden hangisi B tipi kişilik biri değildir?
özelliklerinden biridir?
A) Duygusal şizofren
A) Hızlı konuşması
B) Hebefrenik şizofreni
B) Rekabet isteğinin olması
C) Basit şizofren
C) Hoşgörülü olması
D) Katatonik şizofren
D) Beklentilerin yüksek olması Paranoid şizofren
E)
E) Sabırsız olması

6. Çevresel stres durumlarına ilişkin fizyolojik 12. Aşağıdakilerden hangisi şizoid kişilik sorunu
değişimleri içerisinde barındıran mekanizma belirtilerinden biridir?
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Devamlı yalan söyleme
A) Tükenme aşaması B) Kendi veya yakınlarının güvenliğini
B) Kalp çarpıntısı umursamama
C) Stres bozukluğu C) Sonucunu düşünmeden davranma
D) Genel uyum sendromu D) Duygusal soğukluk
E) Bitkinlik hissi E) Sürekli tekrarlayan kavga ve öfkelenme
2016 BAHAR DÖNEM SONU - A

13. Bir bireyin diğerine belirli bir biçimde 19. Kişinin olumlu sonuçları kendi kişiliğine,
davranması için emir verdiği sosyal etki olumsuz sonuçları ise kontrolü dışındaki
biçimine ne ad verilir? faktörlere atfetme eğilimi aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Ayrımcılık
B) İtaat A) İçsel atıf
C) Konformite B) Öncelik etkisi
D) Norm oluşumu C) Temel atıf hatası
E) Önyargı D) Dışsal atıf
E) Kendine hizmet eden yanlılık
14. Beyne kısa elektrik akımı uygulanan ve daha
çok ağır depresyonda son çare olarak
kullanılan biyolojik temelli terapi
aşağıdakilerden hangisidir?

A) Elektrokonvülsif tedavi
B) Psikanaliz
C) Psikocerrahi
D) İlaç tedavisi
E) Terapötik ittifak

15. Aşağıdakilerden hangisi grup terapilerinden


biridir?

A) Psikodrama
B) Mantıksal-duygusal terapi
C) Bilişsel-davranışsal terapi
D) Simgesel ödül biriktirme
E) Psikanaliz

16. Aşağıdakilerden hangisi biyolojik temelli


terapilerden biridir?

A) Terapötik ittifak
B) Psikodrama
C) Psikanaliz
D) Psikocerrahi
E) Psikoterapi

17. Kişinin sosyal bilgiyi farkettiği, yorumladığı,


hatırladığı ve sonrasında kullandığı süreç
aşağıdakilerden hangisidir?

A) Psikanaliz
B) Sosyal algı
C) Sosyal biliş
D) İzlenim oluşturma
E) Sosyal psikoloji
20. Danışanın psikoterapi sürecinde ilk defa
18. Bazı sosyal grupların üyelerine karşı, bu grup farkına vardığı düşünce ya da anıları
üyelikleri temelinde geliştirilmiş olumsuz sonucunda yaşadığı duygu boşalımı
tutumlara ne ad verilir? deneyimine ne ad verilir?

A) Ayrımcılık A) Mutluluk
B) Kalıp yargı B) Katarsis
C) Tutum sorunu C) Doyum
D) Nefret D) Özdeşim
E) Önyargı E) Aktarım

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
B C C E C D A D B D A D B A A D C E E B
BİREY VE DAVRANIŞ
2016 TEK DERS - A

1. İnsanların yüksek yerlere tırmanma gibi 7. Bebeklerin dünyayı üç boyutlu ve nesneleri


gereksinimleri bulunmamasına rağmen, zor uzaklık yakınlık durumuna göre görmelerini
koşullar altında yüksek doruklara tırmanma sağlayan algıya ne ad verilir?
güdüleri, dağcılık aktiviteleri aşağıdaki
kuramların hangisiyle açıklanır? A) Derinlik algısı
B) Sembolik algı
A) En uygun düzeyde uyarılma
C) Kesitsel algı
B) Özendirici uyarıcı
D) Lipido algı
C) Biyolojik denge
E) Boylamsal algı
D) Bilinçdışı güdüler
E) İçgüdü

2. Aşağıdakilerden hangisi farklı kişilik


8. Bireyin içinde olduğu durumla ilgili
özelliklerinin boyutundan biri değildir?
hissedilenlerin tümünü açıklayan kavram
A) Nevrotik aşağıdakilerden hangisidir?
B) İçe kapalı A) Ego
C) Açıklık B) Bilinçöncesi
D) Uyumlu C) İd
E) Özdisiplin D) Bilinçdışı
E) Bilinç
3. Aşağıdakilerden hangisi Erikson'un
kuramındaki kişilik gelişimi
dönemeçlerinden biri değildir?

A) Yakınlık kurmaya karşı soyutlanma 9. Aşağıdakilerden hangisi Plutchik’in duygu


B) Girişkenliğe karşı suçluluk duyma çemberindeki farklı duyguların birleşerek
C) Özgüvene karşı insanlardan uzaklaşma oluşturdukları daha farklı ve geniş çaptaki
duygulardan biri değildir?
D) Özerkliğe karşı utanma ve şüphecilik
E) Üretkenliğe karşı durgunluk A) Sevgi
B) Pişmanlık
4. Aşağıdakilerden hangisi çevreye uyumu C) Beklenti
sağlayan duygulardan biri değildir?
D) Teslim olma
A) Korku E) İyimserlik
B) Öfke/kızgınlık
C) Aşk
D) Sevinç
10. Aşağıdakilerden hangisi psikotik duygu
E) Umut/beklenti
bozukluklardan biridir?
5. Bebekleri birbirinden farklı kılan davranış A) Dissosiyatif füg
özelliklerine ne ad verilir?
B) Manik depresif
A) Davranış C) Çoklu kişilik
B) Özellik D) Amnezi
C) Duyu E) Panik bozukluğu
D) Mizaç
E) Algı

6. Aşağıdakilerden hangisi Maslow’un ihtiyaçlar 11. Aşağıdakilerden hangisi sık görülen


hiyerarşisinde piramidin en alt basamağında obsesyonlardan biri değildir?
yer alır?
A) Ütüyü fişte bırakma endişesi taşımak
A) Güvenlik B) Sürekli elleri yıkama ihtiyacı hissetmek
B) Değer, başarı, saygı C) Evde temizlenmemiş bir yer varsa rahatsız
C) Temel fizyolojik gereksinimler olmak
D) Kendini gerçekleştirme D) Mikrop kapmaktan korkmak
E) Ait olma ve sevgi E) Tek bedende ayrı kişilikler yaşamak
2016 TEK DERS - A

12. Kişinin stres yaratan ve hoşlanmadığı bir 17. Ağır psikotik bozuklukları olan kişilerin,
arkadaşını başkalarına abartarak överek toplum içinde veya ev benzeri geçici bakım
anlatması ve bu sayede benliğini koruması merkezlerinde tedavi edilme politikası
durumu aşağıdaki savunma aşağıdakilerden hangisidir?
mekanizmalarından hangisine örnektir?
A) Tedaviyi reddetme
A) Yüceltme B) Taburcu etme
B) Özdeşim kurma C) Hastahanede takip altına alma
C) Yer değiştirme D) İyileşme
D) Karşıt tepki geliştirme E) Toplum içine geri gönderme
E) İnkar

13. Aşağıdakilerden hangisi stresin bilişsel


belirtilerinden biridir?

A) Konsantrasyon kaybı
18. Belirli sosyal grupların tüm üyeleri tarafından
B) Durgunlaşma
belirli özellikleri paylaştığı varsayılan bilişsel
C) Duygusal kayıtsızlık çerçeve aşağıdakilerden hangisidir?
D) Yüksek sese karşı duyarlılık
A) Kalıp yargı
E) Kaygı
B) Önyargı
C) Tutum sorunu
D) Ayrımcılık
14. 1960’larda ABD ve Avrupa’da, uygulanmaya
başlanan frontal lobu beynin geri kalanına E) Nefret
bağlayan nöronların kesilmesi psikocerrahi
yöntemine ne ad verilir?

A) Psikotrop
B) Lobotomi
C) Elektrokonvülsif
D) Nörotransmitter
19. Sistematik olarak cezayla eşleştirerek
E) Abreaksiyon istenmeyen davranışı ortadan kaldırmayı
hedefleyen davranışçı terapi tekniği
aşağıdakilerden hangisidir?
15. Mesaj kaynağının uzmanlığı, çekiciliği ya da A) Terapötik ittifak
statüsü gibi çevresel ipuçlarından
B) Sistematik duyarsızlaştırma
kaynaklanan tutum değişikliğine ne ad
verilir? C) Mantıksal-duygusal terapi
D) İtici uyarıcılarla koşullama
A) İknada atıfsal mekanizma
E) Simgesel ödül biriktirme
B) İknada ayrıntılandırma
C) İknada merkezi yol
D) İknada önemsizleştirme
E) İknada çevresel yol

16. Bir bireyin diğerine belirli bir biçimde 20. Davranışın nedenini davranışı yapan kişinin
davranması için emir verdiği sosyal etki kişiliği, arzu ya da ihtiyaçları ile açıklayan
biçimine ne ad verilir? kavram aşağıdakilerden hangisidir?

A) Önyargı A) Kalıp yargı


B) Ayrımcılık B) Konformite(uyum)
C) İtaat C) Dışsal atıf
D) Konformite D) İçsel atıf
E) Norm oluşumu E) Serbest çağrışım

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
A B C C D C A E C B E D A B E C E A D D
BİREY VE DAVRANIŞ
2017 BAHAR DÖNEM SONU - A

1. Bedenin gereksinimleri ile ilgili olan ve 7. Aşağıdakilerden hangisi ergenlik


toplumsal nitelikli olmayan jest ve mimikler döneminden etkilemez?
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kemik yapısı
A) Esas jest ve mimikler B) Yaş
B) Toplumsal jest ve mimikler C) Vücudun belli bölgelerinde kıllanma
C) İkincil jest ve mimikler D) Kas yapısı
D) Anlatım jest ve mimikleri E) Ciltteki yağ bezlerinin çalışması
E) Şematik jest ve mimikler
8. Benmerkezci düşüncenin en önemli özellik
2. Aşağıdakilerden hangisi güdülenme olarak ortaya çıktığı gelişim dönemi
kuramlarından biri değildir? aşağıdakilerden hangisidir?
A) Özendirici uyarıcı A) Formel işlemler dönemi
B) Dürtü B) Sezgisel dönem
C) Gereksinimler C) Kavram öncesi dönem
D) İçgüdü D) Ergenlik
E) Optimal düzeyde uyarılma E) Somut işlemler dönemi

3. Normalde insanların korktukları için 9. Vücudun çeşitli kimyasallarla stres yaratan


vücutlarında terleme ya da titreme yaşadıkları duruma bir şekilde uyum sağlamaya çalıştığı
düşünülür. Bu durumun tam tersi olduğunu "genel uyum sendromu" ile ilgili evre
ileri süren kuram aşağıdakilerden aşağıdakilerden hangisidir?
hangisidir?
A) Çatışma aşaması
A) James-Lange Kuramı
B) Alarm aşaması
B) Cannon-Bard Kuramı
C) Tükenme aşaması
C) Sosyobiyolojik Kuram
D) Direnç aşaması
D) İnsancıl Kuram
E) Kaçınma aşaması
E) Bilişsel Kuram

4. Aşağıdakilerden hangisi uyarıcı kaynaklı 10. Kişide düşünme tarzında bozulmaların


meydana geldiği, halüsinasyonlar, sanrılar ve
güdülerden biridir?
tuhaf konuşmalar şeklinde gerçekleşen
A) Merak psikoz çeşidi aşağıdakilerden hangisidir?
B) Cinsellik A) Bipolar bozukluk
C) Başarı B) Depresyon
D) Bağlanma C) Amnezi
E) Açlık
D) Şizofreni
5. Bireyin farkında olmadığı ama kolaylıkla E) Mani
hatırlayabileceği bilgilerin oluşturduğu yapı
aşağıdakilerden hangisidir? 11. Aşağıdakilerden hangisi dışa dönük yapıdaki
kişilerin özelliklerinden biridir?
A) Bilinç
B) Bilinç öncesi A) Endişeli olması
C) Bilinçaltı B) İş bağımlılığı
D) Ego C) Olaylara karşı katı tutum sergilemesi
E) Bilinçdışı D) Sosyal olmaması
E) Konuşkan olması
6. Freud’a göre düşünme ve akıl yürütme
süreçlerinin kontrolünü sağlayan 12. Aşağıdakilerden hangisi kişilik
aşağıdakilerden hangisidir? bozukluklarından biridir?

A) Kişilik A) Zekâ geriliği


B) Bilinç B) Amnezi
C) Süperego C) Bipolar bozukluk
D) Ego D) Korsakov psikozu
E) İd E) Şizoid kişilik
2017 BAHAR DÖNEM SONU - A

13. İş yerinde patronun maaşları geç vermesi 18. Aşağıdakilerden hangisi biyolojik temelli
sonucunda patronuna sinirlenen kadının eve terapilerden biridir?
geldiğinde öfkesini çocuğuna yöneltmesi
aşağıdaki savunma mekanizmalarından A) Elektrokonvülsif tedavi
hangisine örnektir? B) Davranışçı terapi
C) Psikanaliz
A) Gerileme
D) Grup terapisi
B) Yer değiştirme
E) Sistematik duyarsızlaştırma
C) Yansıtma
D) Yüceltme
E) İnkâr

14. Bireyin kişisel reddedilme, kayıplar,


başarısızlıklar gibi yaşadığı durumlar
nedeniyle bir anda tüm belleğini kaybetmesi
olarak açıklanan dissosiyatif bozukluk
aşağıdakilerden hangisidir?

A) Hiperkondriyasis
B) Amnezi
C) Dissosiyatif füg
D) Çoklu kişilik
E) Şizofreni
19. Varsanı, hezeyan gibi şizofreniye ait
semptomları etkin bir şekilde hafifleten ilaç
15. Zihinsel bozuklukların, normal gelişim ve
grubu aşağıdakilerden hangisidir?
büyümeyi engelleyen çevresel faktörler
dolayısıyla ortaya çıktığı görüşüne dayanan A) Antianksiyete
ve temel amacı danışanların kişisel
B) Lobotomi
gelişimlerinin önünü açmaya yardımcı olmak
olan terapi türü aşağıdakilerden hangisidir? C) Antidepresan
D) Antimanik
A) Etkileşim terapileri
E) Antipsikotik
B) Psikanaliz
C) Psikodrama
D) Davranışçı terapiler
E) İnsancıl terapiler

16. Aşağıdakilerden hangisi otoriteryen kişilik


kuramındaki boyutlardan biri değildir?

A) Yansıtma eğilimi
B) Yapıcılık
C) Otoriteryen boyun eğme
D) Öznelci bakış karşıtlığı
E) Otoriteryen saldırganlık

17. Aşağıdakilerden hangisi mesaj öğrenme 20. Genellikle birisi ya da bir şey hakkında
yaklaşımındaki ikna sürecinde bulunan vaktinden önce ya da erken ifade edilmiş,
ögelerden biri değildir? olgunlaşmamış düşüncelere ne ad verilir?

A) İletişim ortamı A) Ön Yargı


B) İletişimdeki mesaj B) Davranış
C) İletişimin kaynağı C) Felsefe
D) İletişim tutumu D) Tutum
E) Dinleyici kitlesi E) Ahlak

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
C C A A B D B C D D E E B C E B D A E A
BİREY VE DAVRANIŞ
2017 ÜÇ DERS - A

1. Duygular ve bedensel davranışların aynı anda 6. Bazı insanların yaşadıkları olumsuz olayları
ortaya çıktığı duygu kuramı aşağıdakilerden hatırlamaması ve bilinçdışına itmesi
hangisidir? durumunu aşağıdaki savunma
mekanizmalarından hangisi açıklar?
A) Cannon-Bard Kuramı
B) James-Lange Kuramı A) Yer değiştirme
C) Bilişsel Kuram B) Bastırma
D) Sosyobiyolojik Kuram C) İnkar
E) Duygu Çemberi D) Karşıt tepki geliştirme
E) Gerileme

2. Gelişim psikolojisinde iki farklı değişkenin


arasındaki ilişkiyi gösteren yöntem
7. Kaynağı belirsiz üzüntü, nedeni belirgin
aşağıdakilerden hangisidir?
olmayan korku ya da temel bir ihtiyacın
A) Örnek olay yöntemi karşılanmamasında meydana gelen endişe
durumuna ne ad verilir?
B) Deneysel yöntem
C) İlişkisel yöntem A) Gerçekleşmeyen beklenti
D) Kesitsel yöntem B) Kaygı
E) Doğal gözlem C) Üzüntü
D) Acı
E) Korku
3. Bireyin yasalar ve ahlaka uygunluk
kavramları arasında ayrım yapabildiği, kendi
oluşturduğu içsel kriterlerle doğru ve yanlışı
tanımlar hale geldiği ahlak gelişim aşaması 8. Aşağıdakilerden hangisi kişilik ölçme ve
aşağıdakilerden hangisidir? değerlendirme tekniklerinden biri değildir?

A) Geleneksel ahlak düzeyi A) Bireysel görüşme


B) Gelenekötesi ahlak düzeyi B) Objektif testler
C) Geleneköncesi ahlak düzeyi C) Kavram haritası
D) Somut dönem ahlak düzeyi D) Gözlem
E) İşlem öncesi ahlak düzeyi E) Projektif testler

4. Gereksinimler hiyerarşisi aşağıdaki bilim


insanlarından hangisine aittir? 9. Annesine kızıp arkadaşını tersleyen bir
kişinin durumu hangi savunma mekanizması
A) Sigmund Freud ile açıklanabilir?
B) Lawrence Kohlberg A) Yer değiştirme
C) Abraham Maslow B) Gerileme
D) Jean Piaget C) Yansıtma
E) Carl Jung D) Bastırma
E) Karşıt tepki geliştirme

5. Hiçbir fizyolojik etkisi olmamasına rağmen


ilaç sanılarak içilen haplar yoluyla hastaların
tedavi gördüklerine inanmalarına ve iyileşme 10. Kişinin çevre ile etkileşimini Albert Bandura
göstermelerine ne ad verilir? aşağıdaki kavramlardan hangisiyle tanımlar?

A) Geri bildirim mekanizması A) Doyum


B) Yerkes-Dodson yasası B) Karşılıklı belirleyicilik
C) Otonom sistem C) Dıştan denetimlilik
D) Dürtü kuramı D) Öz yeterlik
E) Plasebo etkisi E) İçten denetimlilik
2017 ÜÇ DERS - A

11. Bazı sosyal grupların üyelerine karşı, bu grup 16. Lipmann tarafından 1922 yılında literatürde
üyelikleri temelinde geliştirilmiş olumsuz ilk kez kullanılan ve o dönemde “zihindeki
tutumlara ne ad verilir? resim” olarak tarif edilen kavram
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kalıp yargı
B) Nefret A) Atıf
C) Tutum sorunu B) Yanlılık
D) Önyargı C) Önyargı
E) Ayrımcılık D) Kalıp yargı
E) Peşin hüküm

12. Sürekli alınan bir ilaç ya da kimyasal bir


maddenin beyinde zedelenme ve işlev 17. Yükseklik ile ilgili fobiye ne ad verilir?
bozukluğu oluşturması durumu aşağıdaki
hastalıklardan hangisine yol açmaktadır? A) Hidrofobi
B) Amaksofobi
A) Hipokondriyasis
C) Klostrofobi
B) Çoklu kişilik
D) Fonofobi
C) Katatonik şizofreni
E) Akrofobi
D) Korsakov psikozu
E) Paranoid şizofreni

18. Korku ve kaygıya neden olan uyaran ile yeni


bir davranımın dereceli olarak bağlantısını
13. Beyne kısa elektrik akımının uygulandığı ve kurarak kişinin korku ve kaygısını azaltmak
daha çok ağır depresyonda son çare olarak için kullanılan davranış tekniği
kullanılan biyolojik temelli tedavi yöntemi aşağıdakilerden hangisidir?
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sistematik duyarsızlaştırma
A) Psikocerrahi B) Katarsis
B) Antidepresan C) Simgesel analiz
C) Elektrokonvülsif D) Aktarım
D) Psikotrop E) Rüya analizi
E) Terapötik

19. Aşağıdakilerden hangisi davranışçı


14. Aşağıdakilerden hangisi tutumların terapilerden biri değildir?
işlevlerinden biri değildir?
A) Girişkenlik eğitimi
A) Egoyu koruma işlevi B) Edimsel koşullanmaya dayalı terapiler
B) Bilgi sağlama işlevi C) Sistematik duyarsızlaştırma
C) Uyum sağlama işlevi D) Psikanaliz
D) Benliği ifade etme işlevi E) İtici uyarıcılarla koşullama
E) Öncelik etkisi işlevi

20. Sosyal bilginin fark edilmesi, yorumlanması,


15. Aşağıdakilerden hangisi dissosiyatif hatırlanması ve sonrasında kullanılması
bozukluklardan biridir? süreci aşağıdakilerden hangisidir?

A) Amnezi A) Bellek
B) Psikojenik ağrı B) Sosyal algı
C) Hiperkondriyasis C) Sosyal etki
D) Obsesyon D) Düşünce
E) Kompulsiyon E) Sosyal biliş

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
A C B C E B B C A B D D C E A D E A D E
BİREY VE DAVRANIŞ
2018 BAHAR DÖNEM SONU - A

1. Aşağıdakilerden hangisi sosyal güdüler 6. Bir nesnenin farklı bir şekle sokulmasının
kapsamında yer alır? hacminde, miktarında, ağırlığında değişiklik
yaratmayacağını açıklayan kavram
A) Kontrol altında tutma gereksinimi aşağıdakilerden hangisidir?
B) Kurcalama
A) Benmerkezci düşünce
C) Araştırma
B) Karşıt tepki
D) Merak
C) Nesne devamlılığı
E) Cinsellik
D) Sembolik kapasite
E) Korunum ilkesi
2. Aşağıdakilerden hangisi Sheldon'un fiziksel
yapılarını mezomorf olarak tanımladığı
kişilerde genellikle gözlenen özelliklerden 7. Jung'a göre; erkek kişiliğindeki hassas
biri değildir? davranışlar ile kadın kişilik yapısındaki
saldırgan davranışı ortaya koyan arketipler
A) İnce uzun ve gelişmemiş kas yapısına sahip aşağıdakilerin hangisinde birlikte ve doğru
olmaları olarak verilmiştir?
B) Spor ve serüvenden hoşlanmaları
A) Maske- persona
C) Alkol aldıklarında kuşkulu, hak arayan ve
saldırgan bir tutum sergilemeleri B) Kolektif- arketip
D) Acı ve sıkıntıya dayanıklı olmaları C) Maske- arketip
E) Kalabalıktan ve gürültüden hoşlanmaları D) Anima- animus
E) İçe dönük- dışa dönük

3. Toplumsal bir varlık olan insanın toplumsal


davranışlar gösterdiğini ve duyguların 8. İnsan davranışlarını şekillendiren
insana çevreye uyum sürecini sağladığını gereksinimleri bir piramit şeklinde en temel
açıklayan duygu kuramı aşağıdakilerden gereksinimlerden en karmaşık olanına doğru
hangisidir? sınıflandırmış olan psikolog aşağıdakilerden
hangisidir?
A) James-Lange Kuramı
B) Plutchik Kuramı A) Sigmund Freud
C) Sosyobiyolojik Kuram B) Wilhelm Wundt
D) Plasebo Kuramı C) Abraham Maslow
E) Cannon Bard Kuramı D) John B. Watson
E) Carl Jung

4. Gelişim psikolojisinde kullanılan, gelişim


sürecini kendi ortamında izlemeye dayalı 9. Aşağıdakilerden hangisi birçok insanda stres
yöntem aşağıdakilerden hangisidir? sonucu ortaya çıkan belirtilerden biri
değildir?
A) İlişkisel yöntem
B) Doğal gözlem A) Fiziksel belirtiler
C) Deneysel yöntem B) Duygusal belirtiler
D) Örnek olay yöntemi C) Davranışsal belirtiler
E) Etkileşimli gözlem D) Bilişsel belirtiler
E) Ruhsal belirtiler

5. Tiyatro oyuncularının ve pandomim


sanatçılarının yaptıkları taklit hareketlerini 10. Bireyin bir anda tüm belleğini kaybetmesi ile
açıklayan jest ve mimik türü aşağıdakilerden ilgili dissosiyatif bozukluk aşağıdakilerden
hangisidir? hangisidir?

A) İkincil jest ve mimikler A) Hiperkondriyasis


B) Toplumsal jest ve mimikler B) Çoklu kişilik
C) Üçüncül jest ve mimikler C) Konversiyon histerisi
D) Anlatım jest ve mimikleri D) Dissosiyatif amnezi
E) Şematik jest ve mimikler E) Dissosiyatif füg
2018 BAHAR DÖNEM SONU - A

11. Aşağıdakilerden hangisi bedende görülen 16. İkna edici mesajlardaki bilginin, sistematik
diğer adıyla somatoform bozukluklardan biri olarak işlenmesi sonucu gerçekleşen tutum
değildir? değişiminin olduğu aydınlandırma olasılığı
modeli aşağıdakilerden hangisidir?
A) Psikojenik ağrı
B) Zekâ geriliği A) İknada çevresel yol
C) Konversiyon histerisi B) İknada merkezi yol
D) Hipokondriyasis C) Dışsal atıf
E) Hiperkondriyasis D) Peşin hüküm
E) İçsel atıf

12. Başkasının özelliklerini sanki kendi başarısı 17. Bir bireyin, diğer bir bireye belirli bir
ya da özelliği gibi üstlenme durumunun ön biçimde davranması için emir verdiği sosyal
plana çıktığı savunma mekanizması etki biçimine ne ad verilir?
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Norm
A) Özdeşim kurma
B) Ayrımcılık
B) Yüceltme
C) Kalıp yargı
C) Gerileme
D) İtaat
D) Karşıt tepki geliştirme
E) Konformite
E) Yer değiştirme

18. Fishbein ve Ajzen tarafından geliştirilmiş


olan ve davranışın kendisini değil, davranışın
13. Aşağıdakilerden hangisi Tutar'a göre; stresin niyetini tahmin etmek üzerine kurulan kuram
meydana gelmesinde önemli bir yer tutan
aşağıdakilerden hangisidir?
tutum ve davranışlardan biri değildir?
A) Bilişsel Tepki Yaklaşımı
A) Acelecilik ve zamanı iyi kullanamamak
B) Planlanmış Davranış Kuramı
B) Her işi mükemmel yapmaya çalışmak
C) Atıf Kuramı
C) Herkesten güçlü olmayı istemek
D) Mesaj Öğrenme Yaklaşımı
D) Dürtülerin etkisinde kalmamak
E) Örtük Kişilik Kuramı
E) Gereğinden fazla iş ve sorumluluk
üstlenmek
19. Aşağıdaki terapi yöntemlerinden hangisi
diğerlerinden farklı olarak kişinin yaşadığı
14. Aşağıdakilerden hangisi psikotik duygusal problemlerin altında yatan kişilik süreçleriyle
bozukluklardan biri değildir? yani sorunun nereden kaynaklandığını
anlamakla ilgilenmez?
A) Çoklu kişilik
A) Psikodinamik terapiler
B) İntihar
B) Bilişsel terapiler
C) Depresyon
C) Davranışçı terapiler
D) Mani
D) Psikanaliz
E) Manik depressif
E) İnsancıl terapiler

15. Sistematik olarak istenmeyen davranışı 20. Bireylerin problemlerini grup arkadaşları
cezayla eşleştirerek ortadan kaldırmayı önünde eyleme dökerek dışarı vurduğu
hedefleyen davranışçı terapi yöntemi psikodinamik grup terapisi biçimine ne ad
aşağıdakilerden hangisidir? verilir?

A) Davranışı şekillendirme A) Bilişsel gruplar


B) Sistematik duyarsızlaştırma B) Mantıksal-duygusal terapi
C) İtici uyarıcılarla koşullama C) Etkileşim grupları
D) Girişkenlik eğitimi D) Psikodrama
E) Simgesel ödül biriktirme E) Aile terapileri

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
A A C B E E D C E E B A D A C B D B C D
BİREY VE DAVRANIŞ
2018 ÜÇ DERS - A

1. Bireyin farkında olmadığı ama kolaylıkla 6. Aşağıdakilerden hangisi birincil güdülerden


hatırlayabileceği bilgilerin oluşturduğu yapı biridir?
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bağlanma
A) Bilinçaltı B) Başarı
B) Bilinç C) Açlık
C) Bilinçdışı D) Kontrol altında tutma
D) Bilinç öncesi E) Merak
E) Ego

2. Tarihsel olarak doğum yılları aynı döneme 7. Yaşanılan bir olay ya da algıya bağlı olarak
denk gelen insanlar grubu aşağıdaki bilinç düzeyine çıkan bastırılmış düşünceler
kavramlardan hangisiyle adlandırılır? ve unutulmuş yaşantıların saklandığı
bilinçdışını Carl Gusteve Jung
A) Fetüs aşağıdakilerden hangisiyle adlandırmıştır?
B) Yenidoğan
A) Arketip
C) Kuşak
B) Kişisel bilinçdışı
D) Boylam
C) Kollektif bilinçdışı
E) Nüfus
D) Ego
E) Süperego

3. Bedenin gereksinimleri ile ilgili olan ve


toplumsal nitelikli olmayan jest ve mimikler
aşağıdakilerden hangisidir?
8. Beynin duyguların ifadesi için kullanılan
A) Toplumsal jest ve mimikler bölümü aşağıdakilerden hangisidir?
B) Esas jest ve mimikler A) Limbik sistem ve otonom sinir sitemi
C) Şematik jest ve mimikler B) Beyin kökü
D) İkincil jest ve mimikler C) Neokorteks
E) Anlatım jest ve mimikleri D) Üç beyinler
E) Frontal lob

4. Bebeklerin dünyayı üç boyutlu ve nesneleri


uzaklık yakınlık durumuna göre görmelerini
sağlayan algıya ne ad verilir? 9. Normal dışı davranışların diğer davranışlar
gibi öğrenilmiş davranışlar sonucu
A) Boylamsal algı oluştuğunu savunan yaklaşım
B) Sembolik algı aşağıdakilerden hangisidir?
C) Kesitsel algı
D) Lipido algı A) Psikodinamik
B) İnsancıl-varoluşsal
E) Derinlik algısı
C) Bilişsel-davranışçı
D) Biyolojik
5. Vücut süreçlerini denge durumuna getirmek E) Duygusal
için çeşitli kaynakların kullanıldığı
organizmanın fizyolojik ihtiyaçları ya da
davranışı yüksek seviyede yönlendiren
başarma, toplumsal onay, statüye ilişkin 10. Çevresel stres durumlarına ilişkin fizyolojik
duyulan istek gibi dürtüleri ifade eden değişimleri içerisinde barındıran mekanizma
kavram aşağıdakilerden hangisidir? aşağıdakilerden hangisidir?

A) Güdülenme A) Bitkinlik hissi


B) İçgüdü B) Tükenme aşaması
C) Dürtü C) Genel uyum sendromu
D) Güdü D) Stres bozukluğu
E) Gereksinim E) Kalp çarpıntısı
2018 ÜÇ DERS - A

11. Aşağıdakilerden hangisi psikotik duygu 16. 1960’larda ABD ve Avrupa’da, uygulanmaya
bozukluklardan biridir? başlanan frontal lobu beynin geri kalanına
bağlayan nöronların kesilmesi psikocerrahi
A) Manik depresif yöntemine ne ad verilir?
B) Dissosiyatif füg
A) Abreaksiyon
C) Çoklu kişilik
B) Elektrokonvülsif
D) Amnezi
C) Psikotrop
E) Panik bozukluğu
D) Nörotransmitter
E) Lobotomi

12. Aşağıdakilerden hangisi bireyin bütünlüğünü


parçalayan ve bölen dissosiyatif
bozukluklardan biridir? 17. Aşağıdakilerden hangisi mesaj öğrenme
yaklaşımındaki ikna sürecinde bulunan
A) Şizofreni ögelerden biri değildir?
B) Amnezi
A) Dinleyici kitlesi
C) Depresyon
B) İletişimin kaynağı
D) Şizoid kişilik
C) İletişimdeki mesaj
E) Psikojenik ağrı
D) İletişim tutumu
E) İletişim ortamı

13. Kaynağı belirsiz üzüntü veya bir temel


ihtiyacın karşılanamamasında meydana gelen
endişe durumu aşağıdakilerden hangisidir? 18. Depresyonun semptomlarını gerileten
ilaçlara ne ad verilir?
A) Tehdit
A) Antianksiyete ilaçları
B) Terör
B) Antidepresanlar
C) Umutsuzluk
C) Antipsikotik ilaçlar
D) Mutsuzluk
D) İnhibitör
E) Kaygı
E) Psikotrop ilaçlar

14. Aşağıdakilerden hangisi çevresel stres 19. Bir bireyin diğerine belirli bir biçimde
kaynaklarından biri değildir? davranması için emir verdiği sosyal etki
biçimine ne ad verilir?
A) Mükemmeliyetçilik
B) Aile sorunları A) Ayrımcılık
C) Monotonluk B) Konformite
D) Sosyal ve kültürel değişmeler C) Önyargı
E) Ekonomik sorunlar D) İtaat
E) Norm oluşumu

15. Kişinin sosyal bilgiyi farkettiği, yorumladığı,


hatırladığı ve sonrasında kullandığı süreç 20. Aşağıdakilerden hangisi biyolojik temelli
aşağıdakilerden hangisidir? terapilerden biridir?

A) Sosyal biliş A) Psikanaliz


B) Sosyal algı B) Psikocerrahi
C) Sosyal psikoloji C) Psikodrama
D) Psikanaliz D) Psikoterapi
E) İzlenim oluşturma E) Terapötik ittifak

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
D C D E E C B A C C A B E A A E D B D B
BİREY VE DAVRANIŞ
2019 BAHAR DÖNEM SONU - A

1. Sabit içsel durumu işaret eden biyolojik 7. Ayırıcı özellik yaklaşımına göre, atılgan ve
denge durumuna ne ad verilir? lider özellikli kişiler hangi kişilik tipine
girmektedir?
A) Dürtü
B) Uyarıcı A) Dışadönük değişken
C) Gereksinim B) İçedönük değişmez
D) Güdü C) İçedönük-pasif
E) Homeostasis D) Dışadönük değişmez
E) İçedönük değişken
2. Freud, merak kavramını aşağıdaki
dürtülerden hangisinin sosyal açıdan uygun
şekilde yansıtılması olarak nitelendirir?
8. Albert Bandura'nın kişilik ile ilgili olarak
A) Çevreyi tanıma dürtüsü benimsediği yaklaşım aşağıdakilerden
B) Cinsel dürtü hangisidir?
C) Toplumsallaşma dürtüsü
A) Psikodinamik yaklaşım
D) Kontrol etme dürtüsü
B) Ayırıcı özellik yaklaşımları
E) Açlık dürtüsü
C) Bilişsel-sosyal öğrenme yaklaşımı
3. Bireyin yaşadığı duyguyla ilgili ortaya D) İnsancıl yaklaşım
koyduğu davranışla ilişkili olan duygu süreci E) Bütüncül yaklaşım
düzeyi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Nesnel yaşantı deneyimi


B) Hormonal olaylar 9. Başkasının özelliklerini sanki kendi başarısı
C) Fizyolojik olaylar yada özelliği gibi üstlenme durumu aşağıdaki
D) Öznel yaşantı deneyimi savunma mekanizmalarından hangisini ifade
E) Duygusal davranış düzeyi eder?

A) Yüceltme
4. Aşağıdakilerden hangisi bebeğin yanağına
dokunulduğunda başını o tarafa çevirmesiyle B) Yansıtma
ilgili olan reflekstir? C) Yadsıma
D) Özdeşim Kurma
A) Emme
E) Yer Değiştirme
B) Yutma
C) Arama
D) Kucakta oturma
E) Adım atma 10. Aşağıdakilerden hangisi bireyin stresle
doğrudan başa çıkma durumunda vereceği
5. Aşağıdakilerden hangisi ileri yaşlarda ortaya tepkilerden biridir?
çıkan yaşamı gözden geçirme davranışını
A) Geri çekilme
başlatan duruma örnektir?
B) Yadsıma
A) Daha az enerji üretme C) Bastırma
B) Kemiklerin zayıflaması D) Yansıtma
C) Boşluk hissi E) Özdeşim kurma
D) Uyuma zorlukları
E) Duyuların zayıflaması

6. Aşağıdaki duygu kuramlarından hangisine 11. Aşağıdakilerden hangisinde stres durumu ile
göre uyarılan birey bu durumu çevredeki karşılaşan bireyin geçtiği aşamalar sırasıyla
ipuçları eşliğinde yorumlar? ve doğru olarak verilmiştir?

A) Bilişsel Kuram A) Direnç - alarm -tükenme


B) Fizyolojik Kuram B) Algılama -kabullenme -alışma
C) James-Lange Kuramı C) Direnç -tükenme -alarm
D) Cannon-Bard Kuramı D) Alarm - direnç tükenme
E) Sosyobiyolojik Kuram E) Algılama -yadsıma - kabullenme
2019 BAHAR DÖNEM SONU - A

12. Aşağıdaki psikotik duygusal bozuklukların 17. Aşağıdaki terapi tekniklerinden hangisi daha
hangisinde birey hem coşkulu hem de çok korku ve kaygıların tedavisinde
çöküntülü günler geçirir? kullanılmaktadır?

A) Mani A) İnsancıl terapiler


B) Amnezi B) Hipnoz
C) İntihar C) Sistematik duyarsızlaştırma
D) Depresyon D) İtici uyarıcılarla koşullanma
E) Manik depresif E) Serbest çağrışım

13. Aşağıdakilerin hangisi normal dışı


davranışların tanımlanmasında kullanılan
ölçütlerden biri değildir?

A) Kaygı düzeyi
B) İstatistiksel olarak az rastlanan davranış 18. Aşağıdakilerden hangisi bireylerin varolan
gösterme sosyal normlara uyma yönünde baskı
C) Kişisel rahatsızlıklar hissettiği bir sosyal etki türüdür?
D) İdealden sapma A) Kanun
E) Normdan uzaklaşma B) Konformite
C) Tutum
D) İçgrup
14. Kişilerin hastalık belirtileri yaşamalarına
rağmen doktora gitmekten çekindikleri E) Algı
somatoform aşağıdakilerden hangisi ile ifade
edilir?

A) Konversiyon Histerisi
B) Hiperkondriyasis
C) Hipokondriyasis
D) Amnezi
19. Aşağıdakilerden hangisi Hovland tarafından
E) Psikojenik Ağrı geliştirilen mesaj öğrenme yaklaşımının ikna
sürecindeki ögelerinden biri değildir?

15. Aşağıdakilerden hangisi mantıksız ya da A) İletişimin kaynağı


çarpıtılmış fikirlere karşı çıkmak için, B) İletişim ortamı
danışanların kanıtlar keşfettiği terapi C) Mesaj
biçimidir?
D) Dinleyici kitle
A) Mantıksal-Duygusal Terapi E) Geribildirim
B) Simgesel Ödül Biriktirme
C) Etkileşim grupları
D) Bilişsel-Davranışçı Terapi
E) Psikodrama

16. Danışanın psikoterapi sürecinde ilk defa 20. Davranış üzerinde ortamsal etkilerin önemini
farkına vardığı düşünce ya da anıları küçük görme ve davranıştan bireyin kişisel
sonucunda yaşadığı duygu boşalımı bir özelliğinin sorumlu olduğunu varsayma
deneyimine ne ad verilmektedir? eğilimi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Rüya analizi A) Temel atıf hatası


B) Katarsis B) Dışsal atıf
C) Serbest çağrışım C) Kendine hizmet eden yanlılık
D) İyileşme D) Önyargı
E) Uyanış E) İçsel atıf

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
E B E C C A D C D A D E A B D B C B E A
BİREY VE DAVRANIŞ
2019 ÜÇ DERS - A

1. Hiçbir karşılık beklemeden yardım edebilmek, 6. Aşağıdakilerden hangisi kızlarda 10-11,


Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki hangi erkeklerde 12-13 yaş aralığına başlayan
gereksinime örnektir? dönemdir?

A) Değer, başarı, saygı A) Ergenlik


B) Kendini gerçekleştirme B) Sezgisel
C) Güvenlik C) Somut işlemler
D) Ait olma ve sevgi D) Duyusal motor
E) Temel fizyolojik ihtiyaçlar E) Kavram öncesi

7. Raymond Cattell'in faktör analizine göre,


2. Açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik kaygılı ya da sakin, güvensiz ya da güvenli,
kökenli güdülere ne ad verilir? kendine acıma ya da kendinden memnun gibi
kişilik özellikleri aşağıdaki "Büyük Beşli"
A) Dürtü
faktörlerinden hangisi kapsamında yer alır?
B) Gereksinim
C) İhtiyaç A) Dışa dönük
D) Biyolojik Denge B) Özdisiplin
E) Kişilik C) Uyumlu
D) Açıklık
E) Nevrotik

3. Aşağıdakilerden hangisi duyguların meydana


geliş şekli ve vücuttaki fizyolojik değişimlerle
8. Kişilik kavramı ile ilgili aşağıdaki ifadelerden
ilgili kuramlardan biri değildir?
hangisi doğrudur?
A) Cannon -Bard Kuramı
A) Yapılaşmış ve kalıplaşmış olması gerekmez.
B) Sigmund Freud Kuramı
B) Tutarlı bir yapıya sahip değildir.
C) James-Lange Kuramı
C) Farklılaştıran ve ayırıcı niteliktedir.
D) Bilişsel Kuram
D) İlişki kuruş biçiminin kişilik davranışında bir
E) Sosyobiyolojik Kuram etkisi yoktur.
E) Kişiliğin gelişmesinde sadece biyolojik
faktörler etkilidir.
4. Daha çok doğuştan gelen ve genetik etkilere
bağlı olarak ortaya çıkan unsurları temel alan
yaşam boyu gelişme ile ilgili kavram 9. Aşağıdakilerden hangisinde stres durumu ile
aşağıdakilerden hangisidir? karşılaşan bireyin geçtiği aşamalar sırasıyla
ve doğru olarak verilmiştir?
A) Olgunlaşma
A) Algılama -yadsıma - kabullenme
B) Büyüme
B) Direnç - alarm -tükenme
C) Gelişim
C) Direnç -tükenme -alarm
D) Kuşak
D) Algılama -kabullenme -alışma
E) Değişim
E) Alarm - direnç -tükenme

5. Plutchik'in duygu çemberine göre; 10. Aşağıdakilerden hangisi Tutar'a göre; stresin
iyimserliği ortaya çıkaran duygu bileşimleri meydana gelmesinde önemli bir yer tutan
aşağıdakilerden hangisinde birlikte ve doğru tutum ve davranışlardan biri değildir?
olarak verilmiştir?
A) Gereğinden fazla iş ve sorumluluk
A) Beklenti ve öfke üstlenmek
B) Neşe ve beklenti B) Dürtülerin etkisinde kalmamak
C) Sürpriz ve üzüntü C) Herkesten güçlü olmayı istemek
D) Neşe ve kabul etme D) Acelecilik ve zamanı iyi kullanamamak
E) Kabul etme ve korku E) Her işi mükemmel yapmaya çalışmak
2019 ÜÇ DERS - A

11. İş yerinde patronun maaşları geç vermesi 16. Zihinsel bozuklukların, normal gelişim ve
sonucunda patronuna sinirlenen kadının eve büyümeyi engelleyen çevresel faktörler
geldiğinde öfkesini çocuğuna yöneltmesi dolayısıyla ortaya çıktığı görüşüne dayanan
aşağıdaki savunma mekanizmalarından ve temel amacı danışanların kişisel
hangisine örnektir? gelişimlerinin önünü açmaya yardımcı olmak
olan terapi türü aşağıdakilerden hangisidir?
A) Gerileme
B) İnkâr A) Etkileşim terapileri
C) Yüceltme B) Davranışçı terapiler
D) Yer değiştirme C) Psikanaliz
E) Yansıtma D) İnsancıl terapiler
E) Psikodrama

12. Normal dışı davranışların diğer davranışlar


gibi öğrenilmiş davranışlar sonucu 17. Danışanın psikoterapi sürecinde ilk defa
oluştuğunu savunan yaklaşım farkına vardığı düşünce ya da anıları
aşağıdakilerden hangisidir? sonucunda yaşadığı duygu boşalımı
deneyimine ne ad verilmektedir?
A) Duygusal
B) İnsancıl-varoluşsal A) Serbest çağrışım
C) Psikodinamik B) Uyanış
D) Biyolojik C) Katarsis
E) Bilişsel-davranışçı D) İyileşme
E) Rüya analizi

13. Aşağıdakilerden hangisi şizoid kişilik sorunu


belirtilerinden biridir? 18. Aşağıdakilerden hangisi bireylerin varolan
sosyal normlara uyma yönünde baskı
A) Kendi veya yakınlarının güvenliğini hissettiği bir sosyal etki türüdür?
umursamama
B) Sürekli tekrarlayan kavga ve öfkelenme A) İçgrup
C) Sonucunu düşünmeden davranma B) Algı
D) Duygusal soğukluk C) Tutum
E) Devamlı yalan söyleme D) Kanun
E) Konformite

14. Bireyin kişisel reddedilme, kayıplar,


başarısızlıklar gibi yaşadığı durumlar 19. Fishbein ve Ajzen tarafından geliştirilmiş
nedeniyle bir anda tüm belleğini kaybetmesi olan ve davranışın kendisini değil, davranışın
olarak açıklanan dissosiyatif bozukluk niyetini tahmin etmek üzerine kurulan kuram
aşağıdakilerden hangisidir? aşağıdakilerden hangisidir?

A) Dissosiyatif füg A) Mesaj Öğrenme Yaklaşımı


B) Amnezi B) Bilişsel Tepki Yaklaşımı
C) Şizofreni C) Planlanmış Davranış Kuramı
D) Çoklu kişilik D) Atıf Kuramı
E) Hiperkondriyasis E) Örtük Kişilik Kuramı

15. Varsanı, hezeyan gibi şizofreniye ait 20. Bir bireyin diğerine belirli bir biçimde
semptomları etkin bir şekilde hafifleten ilaç davranması için emir verdiği sosyal etki
grubu aşağıdakilerden hangisidir? biçimine ne ad verilir?

A) Antimanik A) Konformite
B) Antidepresan B) Ayrımcılık
C) Antipsikotik C) Norm oluşumu
D) Antianksiyete D) İtaat
E) Lobotomi E) Önyargı

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
B A B A B A E C E B D E D A C D C E C D
BİREY VE DAVRANIŞ
2019 YAZ OKULU - A

1. Davranışa enerji ve yön veren, organizmayı 6. Döllenmeyi takip eden 2 haftalık süreçte
etkileyerek bir amaç için harekete geçmeyi döllenmeden itibaren bölünerek çoğalan
sağlayan kavram aşağıdakilerden hangisidir? hücreler kimisi kemik dokusunu, kaslar ve
organları kimisi ise sinir sistemini
A) Davranış oluşturacak şekilde farklılaşır. Bu farklılaşmış
B) Gereksinim hücre yapısına ne ad verilir?
C) Güdü
A) Embriyo
D) Dürtü
B) Yumurta
E) Özendirici uyarıcı
C) Fetüs
D) Plasenta
E) Yenidoğan
2. Aşağıdakilerden hangisi içsel kaynaklı
ödüllerden biridir?

A) Patron onayı 7. Carl Gustave Jung, kendi dünyalarına


kapanma, kendileri ile ilgilenme, sosyallik ve
B) Terfi etme
kendine güven açısından sorunları olan
C) Maaş artışı kişileri aşağıdaki kavramlardan hangisiyle
D) Prim alma tanımlamıştır?
E) Bilme ihtiyacı
A) Anima
B) Persona
C) Animus
3. Bedenin çevredeki uyarıcılara göre tepkide
bulunduğunu ve bu tepkinin farkına
D) Içedönük tip
varıldığında fizyolojik değişimlerle birlikte E) Dışadönük tip
duygu durumu meydana geldiğini belirten
duygu kuramı aşağıdakilerden hangisidir?
8. Deneklere kişiler ve olaylarla ilgili belirsiz
A) Cannon Bard Kuramı resimler gösterilerek, bu resimle ilgili bir
B) James-Lange Kuramı hikaye oluşturmaları istenen deney
C) Bilişsel Kuram aşağıdakilerden hangisidir?
D) Sosyobiyolojik Kuram A) Objektif test
E) İçgüdü Kuramı B) Faktör analizi
C) Rorschach testi
D) Minnesota çok yönlü kişilik envanteri
4. Aşağıdakilerden hangisi beyinde duyguların E) Tematik algı testi
ifadesini koordine eden bölümlerinden
biridir?

A) Talamus 9. Aşağıdakilerden hangisi birçok insanda stres


sonucu ortaya çıkan belirtilerden biri
B) Hipotalamus
değildir?
C) Serebral kortex
D) Limbik sistem A) Davranışsal belirtiler
E) Ara beyin B) Fiziksel belirtiler
C) Ruhsal belirtiler
D) Duygusal belirtiler
5. Çocuklarda cinsiyet rol gelişimi farklı E) Bilişsel belirtiler
aşamalarda gerçekleşmektedir. Çocuğun
toplum için kendi cinsiyetine uygun görülen
davranışları ortaya koyması aşağıdaki 10. Bu soru iptal edilmiştir.
kavramlardan hangisinin içindedir?

A) Ergenlik
B) Toplumsal cinsiyet değişmezliği
C) Cinsiyet rolü farkındalığı
D) Toplumsal cinsiyet kimliği
E) Yetişkinlik
2019 YAZ OKULU - A

11. Lewin'in yaklaşma ve kaçınma kavramlarını 16. Depresyonun semptomlarını gerileten


kullanarak açıkladığı stres kaynağı ilaçlara ne ad verilir?
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Psikotrop ilaçlar
A) Baskı B) Antianksiyete ilaçları
B) Engellenme C) İnhibitör
C) Çatışma D) Antidepresanlar
D) Değişme E) Antipsikotik ilaçlar
E) Ekonomi

12. Her türlü hareketin tümden yitirildiği, kişinin


bir bedensel durumu kaybetmeden saatlerce
durduğu, boş gözlerle baktığı ve anlamsız yüz 17. Aşağıdakilerden hangisi davranışçı
ifadesinin olduğu şizofren türü terapilerden biri değildir?
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Psikanaliz
A) Basit şizofren B) Sistematik duyarsızlaştırma
B) Dağınık şizofren C) Girişkenlik eğitimi
C) Hebefrenik şizofreni D) İtici uyarıcılarla koşullama
D) Paranoid şizofren E) Edimsel koşullanmaya dayalı terapiler
E) Katatonik şizofren

13. Aşağıdakilerden hangisi şizoid kişilik


bozukluğunun belirtilerinden biri değildir?
18. Aşağıdakilerden hangisi mesaj öğrenme
A) Başkalarıyla cinsel deneyimin yaşanması yaklaşımındaki ikna sürecinde bulunan
konusunda ilgisizlik ögelerden biri değildir?
B) Sürekli tekrarlayan kavga, dövüş, saldırılar
ile birlikte öfkelenme A) İletişimin kaynağı
C) Yakın ilişkiye girmeme ya da girmekten zevk B) İletişim tutumu
almama C) İletişimdeki mesaj
D) Yapılan aktivitelerden zevk alamama D) Dinleyici kitlesi
E) Duygusal olarak soğuk, uzak, monoton bir E) İletişim ortamı
duygu durumu gösterme

14. Aşağıdaki fobiler ve korkulan nesneler


eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır?
19. Davranışı birey dışındaki çevresel koşullarla
A) Hidrofobi-su açıklayan kavram aşağıdakilerden
B) Agorafobi-açık alan hangisidir?
C) Akrofobi-yükseklik
A) Dışsal atıf
D) Thanatafobi-ölüm
B) İçsel atıf
E) Ailorofobo-gök gürültüsü
C) Kendine hizmet eden atıf
15. Aşağıdakilerden hangisi “terapötik ittifak”ın D) Çevresel atıf
tanımıdır? E) Temel atıf hatası

A) Danışanın kendi oluşturduğu içsel kriterler


çerçevesinde doğruyu ve yanlışı
tanımlamasıdır.
B) Terapist ve danışan arasındaki işbirliği 20. Belirli sosyal grupların tüm üyeleri tarafından
bağıdır. belirli özellikleri paylaştığı varsayılan bilişsel
C) Danışanın kendisiyle ve ailesiyle kurduğu çerçeve aşağıdakilerden hangisidir?
bağdır.
A) Önyargı
D) Depresyonun etkilerini azaltmak için bireyin
B) Ayrımcılık
kendi iç dünyasında yarattığı duygu
bütünlüğüdür. C) Nefret
E) Terapistin danışanın ailesiyle kurduğu D) Kalıp yargı
bağdır. E) Tutum sorunu

Cevap Anahtarı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
C E B D C A D E C İ C E B E B D A B A D

You might also like