You are on page 1of 7

Adına birçok efsane ve hikaye yazılan, yeri geldiğinde korkusuz bir vatansever, yeri

geldiğinde ele avuca sığmaz bir subay, yeri geldiğinde de Teşkilat-ı Mahsusanın en gözü kara
neferiydi. Bab-ı Ali baskınında çok sevdiği Enver Paşa ile ölümü göze alarak binaya atılmış
ve devletin en üst düzey bürokratlarından birini infaz etmekten çekinmeyecekti.
Ölümden korkmuyordu, idealleri ve davası için harekete geçmekten korkmayan İdama
götürülürken bile başını eğmeyen bir fedai idi. Onun dı Yakup Cemil’di.

Peki kimdi bu Yakup Cemil? Eğitimi sırasında sıradan bir öğrenci iken nasıl bir anda İttihat ve
Terakki’nin en meşhur kişilerinden biri olmuştu? Enver Paşa ile olan yakınlıkları nasıl
başlamıştı? Gelin bu videoda bu sorularn cevaplarını bulalım.

Kafkas göçmeni Çerkes bir aileden olan Gümrük Odacılarından Mehmet Cemal Efendi ve eşi
Servet Hanım’ın 1884 yılında Yenibahçe’deki hanelerinde Yakup Cemil adını verdikleri bir
oğulları dünyaya gelir. Orta halli bir ailenin çocuğu olan Yakup Cemil, ilk ve rüştiye
tahsilinin akabinde Kuleli Askerî İdadisi kaydolarak buradan mezun olur.
Kuleli Askerî İdadisinde eğitim görürken sınıf arkadaşları arasında Hasan Amca da
bulunmaktadır ve Hasan Amca, Yakup Cemil’in idadi senelerine dair bizlere bazı ipuçları
verir. “Yakup Cemil, mektepte beş vakit namazında, çok sakin, karıncayı incitmekten sakınan
bir çocuktur. Daima sofularla düşüp kalkar, tertemiz bir çehresi, kısa kesilmiş saçlarıyla
emniyet telkin eden bir hâli vardır. Derslerine çalışır, orta derecede zeki, munis biri”dir, der.
Mustafa Ragıp Esatlı ise farklı olarak “Çocuk yaşından beri haşarı, sinirli, hırçın mizaçta
olarak kendini tanıtmıştı. Haksız gördüğü olaylara karşı gelmekte ve birden parlamakta ihti-
yatlı” olmayan birisi olduğu vurgusunu yapar

Kuleli askeri idadisinden sonra 14 Şubat 1901 tarihi itibariyle Mekteb-i Harbiyede eğitime
başlar.
Mekteb-i Harbiye’den (25 Ağustos 1903) tarihinde mülazım (teğmen) rütbesi ile mezun olan
Yakup Cemil, yabancı müdahalelerinin arttığı, çatışmaların yoğunlaştığı bir zamanda
Makedonya’daki 3. Ordu’ya tayin olacaktır. Bu görevi sırasında henüz çiçeği burnunda bir
zabit Yakup Cemil, Bulgar isyanının bastırılmasında görev almıştı.

Yakup Cemil’in, milli duyarlılığı yüksek biri olarak Namık Kemal’in vatan temalı şiirlerinin
ve Jön Türk yayınlarının elden ele gezdiği ve siyasi sohbetlerin yapıldığı mektepte Jön
Türklerin fikirlerinden haberdar olması ve etkilenmesi son derece olağandır. Dönemin diğer
ihtilal yanlısı subaylarında olduğu üzere söz konusu fikirlerin tesiri ile şekillenen zihni,
Makedonya’da kazandığı pratikle komitacı bir karakter kazanmakta zorlanmamıştır. Mahir bir
nişancı ve Türkçü hislere sahip olarak bilinen Yakup Cemil’in bölgedeki azınlık komitelerinin
milli davaları uğruna verdikleri mücadeleye yakından şahit olup çatışmalara katılarak her iki
özelliğini daha da kuvvetlendirmiş olmalıdır.

Bölgedeki gelişmeleri takip eden Bahaeddin Şakir ve Dr. Nazım, Bulgarların kendilerine
verilen politik eğitim sayesinde kendilerini nasıl feda ettiklerini gözlemlemişlerdi. Benzer bir
yapılanmaya ihtiyaç duyan İttihat ve Terakki Cemiyeti, bünyesinde bir “fedai” şubeleri
oluşturmaya karar verdi. Şura-yı Ümmet, yazılarıyla Cemiyet’in bu adımı atarken ne kadar
motive olduğunu göstermekteydi

Aynı yılın Haziran ayında Cemiyet’e dahil olan Yakup Cemil, yeni kurulan fedai teşkilatının
ilk ve en önemli üyelerinden biri olacaktır. Bölgede çetelere karşı giriştiği operasyonlar ile
itibar kazanan ve fedailerin arasında muteber bir mevkii olan Enver Bey ile kaynaşmaları
yüksek ihtimalle burada gerçekleşecek ve zamanla kendisinin en sadık fedailerinden birisi
olacaktır. Aynı zamanda Cemiyet adına ve ihtilal yolunda icra edilecek cinayetlerin aranan
adamı haline de gelecektir.
Hayatın cilvesidir ki akıbetine de yine bu özelliğinin onu sürüklediği bir macera yüzünden
kavuşacaktır.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, Sultan 2. Abdülhamit’e meşrutiyeti ilan ettirmesinden sonra


Yakup Cemil’i İranda da şah tarafından Meşrutiyet'i yeniden ilan ettirmeye zorlamak için
yeraltı faaliyetlerinde bulunmak üzere buraya gönderecetir. Yol boyunca, bölgedeki Kürt
aşiretlerinin desteğini toplayarak ilerledi. İranlı Meşrutiyet yanlılarıyla iş birliği yapdı. 31
Mart olaylarının patlak vermesiyle İstanbul'a çağrıldı. İsyan bastırıldıktan sonra Ermeni
ayaklanmaları sebebiyle müfettiş olarak Adana'ya gönderildi.
Adana, Yakup Cemil’e içindeki “çeteleşme” potansiyelini dışarı çıkarma fırsatı vermiştir.
İlaveten bölge, İttihatçılar ile diğer komiteler arasında sert bir egemenlik mücadelesine sahne
olmaktadır. Cemiyet’in menfaatlerini gözetmek üzere “müfettiş” sıfatı ile bölgede bulunan
Yakup Cemil, bu görevini yerine getirmek bahanesi ile silahlı adamlar toplayarak önemli bir
güce ulaşırken Vali Cemal Bey ile arkadaşlık kurması işini ziyadesiyle kolaylaştırmıştı.
Aldığı eğitimin ardından Makedonya ve İran deneyimleri onu tehlikeye alışık bir hale
getirirken bu halet-i ruhiye ile bulunduğu Adana’nın şartlarında elde ettiği güçlü konumuyla
da ciddi anlamda özgüven kazanmış, emir ve amir kavramlarına bakışı değişmiştir.
Olayların sonunda Cemiyet tarafından arkasında durulması ve hesap vermemesi de bu duruma
katkı sağlamış olmalıdır. Ayrıca akıbetine de sebep olacak olan gayrinizami bir şekilde silahlı
adamlar toplayıp çeteler meydana getirme adetini de burada kazanmış olmalıdır. Bu sayede
kendini müstakil bir kuvvet olarak görmeye başlamış ve başına buyruk hareketlerde bulunmak
onun için son derece normal bir iş haline gelmiştir. Hülasa, bir Osmanlı subayı ve Cemiyet
fedaisi Yakup Cemil’in, Hüsamettin Ertürk’ün ifadesiyle "devlet içinde devlet" haline gelme
süreci Adana’da başlamaktadır.
İtlya’nın Trablusgarb’ı işgali sırasında Adana’da Cemiyet’in programının yürütülmesi
vazifesini yerine getirmekte olan Yakup Cemil, olanları öğrendiğinde arkadaşları ile gönüllü
olarak cepheye gitmeye karar verir. Sapancalı Hakkı, Ömer Naci ve Mustafa Kemal Beyler ile
bir araya gelirler ve Ömer Fevzi Bey’den aldıkları 200 İngiliz lirası ve sahte kimlikler ile
Ekim 1911’de yola çıkarlar
Tablusgarp’ta Enver Bey’in emrindeki Bingazi Kumandanlığı bünyesinde Kol Komutanı
olarak görev alan yakup Cemil, 25 Kasım’da gerçekleşen baskında, İtalyanlara ağır kayıplar
verdirdiği gibi morallerini de çökerten ilk saldırıya katılmış, daha sonra da Aralığın ilk
gününü ikincisine bağlayan gecede gerçekleştirilen ve yine düşmanı hayli hırpalayan gece
baskınına katılmıştı.
Muhtemelen bu sıralarda Yüzbaşılığa terfi eden Yakup Cemil, Trablusgarp’taki vukuatını
Enver Bey tarafından gönderileceği Tobruk’ta çıkaracaktır. Tobruk Mıntıka Komutanı Ethem
Paşa’nın yanına bir vazife için gönderilen Yakup Cemil, orada bulunan Mülazım Şükrü
isminde “siyah” bir subayı başına buyruk bir şekilde infaz edecekti.
Söz konusu cinayetin nasıl yaşandığını aktaran kaynaklar farklılık göstermektedir. Ziya Şakir,
Mülazım Şükrü’nün Ethem Paşa’nın çadırında iken İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kimi
icraatlarını tenkit ettiği için Yakup Cemil tarafından o anda vurulduğunu söylerken Sadi
Borak, Yakup Cemil’in casus olduğunu düşündüğü kurbanını uykusunda iken öldürdüğünü
yazmaktadır.
Ancak Hüseyin Cahid Yalçın, bu hadise ile ilgili kendisiyle yaptığı görüşmede şunları
nakledecektir:
“İstanbul dışındaki konferanslarda Cemiyet yanıma Yakup Cemil'i de vermişti. Bir gün akşam
üzeri Tanin'de Babanzade İsmail Hakkı ile kalemlerimizi bırakmış dinleniyor ve tek tük
kelimelerle kısa kısa konuşuyorduk. Kapı açıldı. Genç, yakışıklı ve sevimli bir subay içeri
girdi. İttihat ve Terakki'nin genç subayları Tanin'i bir aile ocağı gibi bilirler, severler ve
teklifsizce kapısından içeri girerlerdi. Yakup Cemil olduğunu işitince kendisini daha çok
hoşnutlukla karşıladık. Adını biliyorduk. Cemiyet'in en özverili, katıksız ve yürekli
taraflılarından olduğunu duymuştuk. Enver’le Bingazi'de İtalyanlara karşı savaşa gitmişti.
Şimdi oradan dönüyor ve bize taze savaş haberleri de getiriyordu.
Yakup Cemil, İtalyanların durumundan, bir şeyi başaramadıklarından söz ederken Türk
karargahındaki savaş hayatıyla ilgili fıkralar da iletiyordu. Bir akşam yanlarına bir subay
gelmişti. İstanbul'dan ve illerden, kolayını bulan subaylar gizlice Trablusgarp ve Bingazi
karargahlarına gidiyorlar ve bir fedai sıfatıyla yurda karşı görevlerini yapıyorlardı. Onun için,
günün birinde yanlarına yeni bir subayın gelmesi pek doğal görünebilirdi. Ama her nedense,
bu gelen adamdan şüphelendiğini Yakup Cemil bize inançla anlatıyordu. Bunun İtalyanlar
tarafından gönderilmiş bir casus olabileceğini düşündü ve hemen kararını verdi. Yemek
yiyorlardı. Çadırın içinde bağdaş kurup yere oturmuşlardı. Yakup Cemil tabancasını çıkardı.
Havlunun altından gizli tutarak ilerledi ve birdenbire elini çekti, ateş etti ve casus olmasından
şüphelendiği silah arkadaşı cansız bir halde yere serildi.
Hüseyin Cahit’in kaleminden dökülen bu ifadeler Yakup Cemil ile ilgili önemli ipuçları
vermektedir. Yakup Cemil bir insanı kimseyle istişare dahi etmeksizin kendi kafasında
kurduğu bir mahkemede yargılayarak idama mahkûm etmiş ve infazını da bizzat
gerçekleştirmiştir. Olayı hiçbir pişmanlık emaresi göstermeksizin “soğukkanlı” bir şekilde
anlatması onun insan hayatına ne kadar değer verdiğini göstermektedir.
İşlediği bu cinayet ile Enver Bey’i hayli kızdıran Yakup Cemil, -herhangi bir yargılamaya tabi
tutulmaksızın- cepheyi terk edip İstanbul’a gitmek durumunda kalmıştı.
Trablusgarp’tan geldikten sonraki aylarını siyaset ve Cemiyet işleri ile geçiren Yakup Cemil
hala muvazzaf bir subay olması hasebiyle 19 Ekim 1912’de Yüzbaşı rütbesiyle, 3. Kolordu,
24. Alay, 2. Tabur, 5. Bölük’te görevlendirildi. Birliği, Edirne’ye taarruz etmekte olan Bulgar
Birinci, İkinci ve Üçüncü ordularına karşı Kırklareli-Edirne-Yenice hattında müdafaa
pozisyonu almış olan Şark Ordusu dahilinde bulunuyordu.
Yenilginin ardından İstanbul’a yeniden geri dönen Yakup Cemil, Bulgarların Edirne’nin
kendilerine verilmesini istediler. Fakat Kamil Paşa Hükûmeti bunu kabul etmedi ama o
dönemde muhalefette olan İttihat ve Terakki Fırkası ve dolayısıyla da cemiyet Rumeli'nin
Bulgarlara bırakıldığını ileri sürerek tarihe Bâb-ı Âli Baskını olarak geçen ikinci ihtilalini
gerçekleştirdi. Yakub Cemil, Bab-ı Ali binasına ilk giren baskıncılar arasındaydı. Baskın
esnasında karşılarına çıkan ve "Siyasete karışmayacağınıza söz vermiştiniz sözünüz bu
muydu?" diyen Harbiye Nazırı Müşir Nazım Paşa'yı "Bu herife laf anlatılır mı" deyip
şakağından vurmuştur. Bu olayın etkisiyle kısa bir süre sonra, yüzbaşı rütbesinde iken
ordudan atıldı. Yine de aynı yıl Garbi Trakya Muvakkat Hükümeti'nin kurulmasıyla
sonuçlanan muharebe döneminde Enver Bey'in emrinde orduda gönüllü olarak yer aldı.
Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine Enver Paşa, Teşkilat-ı Mahsusa’yı 5 Ağustos
1914’te tekrar yapılandırdı. Buna göre Teşkilat, artık Enver Paşa’nın etrafında topladığı
hususi bir grubu olmaktan çıkarak resmi bir hüviyete sahip olmaktaydı. Hamit Bozarslan’ın
“memluk sisteminin modern dönemde ihyası” olarak yorumladığı Teşkilat-ı Mahsusa’nın
üyeleri, Balkanlar ve Kafkasya başta olmak üzere farklı milletlerden oluşmaktaydı

1914'te Teşkilat-ı Mahsusa'nın resmen kurulmasıyla bu kuruma alındı ve ilk görev yeri olarak
da Doğu Anadolu Bölgesi belirlendi. 2000 kişilik mahkûm ordusuyla yola çıktı. Çorum'da
konakladıkları esnada yerel halktan birini yargılamadan idam ettirmesi tepkilere sebep oldu.
Bölgedeki diğer ordu birlikleriyle çeşitli zaferler kazandı ancak Ardahan'da ciddi bir yenilgiye
uğradı ve geri çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Ermeni çetelerine karşı mücadele
etmekle görevlendirildi. 1915'te alınan kararla Erzurum ve çevresindeki Ermeniler'in tehcir
edilmesini organize etti. Tehcir süresinde emrini verdiği bazı komitacıların yargısız
infazları nedeniyle bu görevinden de alındı. Yeni görev yeri olan Bitlis'te, emirleri ihlal edip
çıkan isyanlara karşı aşırı sert davrandığından dolayı, bu sefer de Bağdat'a gönderildi. Bağdat
cephesinde de emirleri ihlal etti ve fevri olarak emrettiği bir taarruzda bölüğünün büyük
kısmını kaybetti. Bu olay cephe günlerinin de sonu oldu ve Halil Paşa tarafından
acilen İstanbul'a çağrıldı.
İstanbul’a döndüğünde Enver Paşa’nın da geldiğini öğrenen Yakup Cemil hemen Paşa’yı
ziyaret ederek sözünü aldığı terfi ile vazifeyi konuşmak istemiştir. Enver Paşa ise Yakup
Cemil’i oyalamak isteyerek Muamelat-ı Zaptiye Müdürü Miralay Şevket Bey’e yönlendirmiş
durumu anlayan Şevket Bey de Yakup Cemil’i birkaç gün idare etse de sonunda böyle bir
emir olmadığını söylemek zorunda kalmıştır. Yakup Cemil’in Enver Paşa ile yüzleşmesi ise
tam bir hayal kırıklığına yol açacaktır. Zira Enver Paşa, daha önce söz vermemiş gibi,
askerlikten ihraç edildiği için binbaşılıktan yukarıya terfi edemeyeceğini kanunun buna
müsaade etmediğini söylemektedir.
Hayal kırıklığı ile Enver Paşa’nın yanından ayrılan Yakup Cemil, bir zamanlar Enver’in
yükselişinde oynadığı role rağmen gördüğü muameleden son derece öfkelenmiştir. Onun bu
durumunu gören Sapancalı Hakkı’nın Enver Paşa ile konuşma girişimi de sonuç vermemiş
Paşa, Yakup Cemil’e cephelerdeki vukuatlarına binaen kendisine bölük bile teslim
edilemeyeceğini söylemiştir. Fakat Yakup Cemil talebinden vazgeçmemektedir. Merkez-i
Umumi üzerine baskı kurarak Enver Paşa’yı yönlendirmek istese de buradan da amacına
ulaşamayacaktır.
1.Dünya Harbinin kötü gidişatından İttihatçı üst kademeyi sorumlu tutan Yakup Cemil, Enver
Paşa’ya karşı darbe yapmak, hükümeti devirip devleti savaştan kurtarmak için harekete
geçmeye karar verdi. Bu fikrini Çanakkale Savaşları devam ederken Enver Paşa’nın eski
yaveri Yenibahçeli Şükrü Bey ile yeni yaveri Yüzbaşı Mümtaz ile paylaştı. Yakup Cemil bu
isimlerle yaptığı görüşmede savaşın daha da kötüye gideceğini, bu durumu arkadaşlarına bir
türlü anlatamadığını, tek çare hükümeti devirmek olduğunu açıkça ifade ederek kendisiyle
birlikte hareket etmelerini istedi. Fakat Yüzbaşı Mümtaz böyle zor bir zamanda hükümetin
yanında durmak vatani bir görevdir diyerek bu teklife şiddetle karşı çıktı ve görüşmeyi
sonlandırdı. Yaşanan bu durumdan Enver Paşa’nın habersiz olması beklenemezdi (Dâhiliye
Nazırı Talat Paşa haberleri veriyordu). Kuşçubaşı Eşref’in kendisini izlemek üzere arkasına
adam taktırdığının farkında olan Yakup Cemil buna rağmen planı için ikna turlarından hiç
vazgeçmedi. Bunun üzerine Enver Paşa, Rumeli’de beraber mücadele ettikleri günlerin
hatırına Yakup Cemil’i yanına çağırarak görüşmek istedi. Enver Paşanın yalısında
gerçekleşen görüşmede Paşa, Yakup Cemil’i övücü sözlerin ardından devletin kendisine
ihtiyaç duyduğunu, böyle işlere tenezzül etmemesi gerektiğini, düşmanın bir amacının da bizi
birbirimize düşürmek olduğunu uzun uzun anlattı (Bu arada Enver Paşa bu işin arka planında
başka güçlerin olduğunu düşünecek ama bunu açıkça belli etmeyecekti). Yakup Cemil hiçbir
şey söylemeden Paşanın elini sıkarak yalıdan ayrılsa da geri adım atmadı.
Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, Yakup Cemil’in kendilerine daha fazla bela olmaması için 13
Temmuz 1916 yılında darbeye teşebbüs ve Enver Paşa’ya suikast tertip etmek suçlarından
tutuklanarak askeri mahkemeye sevk edilmesini sağladı. Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu kaldığı
sırada kendisini ziyaret eden Kara Kemal başta olmak üzere İttihatçıların tanınmış simaları
Yakup Cemil’e, ifade verirken suikast düzenlemek ya da hükümete darbe yapmak gibi
konulara hiç girmemesi yönünde nasihatler vermiş az bir ceza ile onu kurtarmaya
çalışmışlardı. Ancak Talat Paşa aynı fikirde değildi. Hâkim karşısında tüm tembihlere rağmen
planlarını itiraf etmekte bir sakınca görmeyen Yakup Cemil “Vatana İhanet Kanunundan”
idama mahkûm edildi. Enver Paşanın Berlin’e gitmesini fırsat bilen Talat Paşa vekâleten idam
kararını hemen onayladı (Enver Paşa her şeye rağmen Yakup Cemil’e karşı farklı arkadaşlık
hisleri beslemekteydi).

11 Eylül 1916 günü Yakup Cemil, Kâğıthane Köprüsü yakınlarında kurşuna dizilmek
suretiyle idam edildi. Cenazesi ailesi tarafından alınmayınca sessiz sedasız Topkapı
Mezarlığına defnedildi (Mezarı şu anda kayıp). Vatana ihanetten idam edilen Yakup Cemil’in
geride kalan ailesine -Enver Paşa’nın etkisiyle olacak- vatana hizmetten maaş bağlandı.
Hakkında birçok efsane ve hikayeleri olan Yakup Cemil, İttihat ve Terakki Cemiyetinin ele
avuca sığmaz fedailerinden biriydi. Sonunu düşünmeden atıldığı tehlikeli vazifeler onu bir
neslin kahramanı yaparken aynı zamanda da otoritenin de her zaman kendisine tehlikeli
olarak gördüğü biriydi. Bu en çok sevdiği kişilerden Enver Paşa olsa bile.
Yakup Cemil ile ilgili Birçok efsane ve hikaye günümüzde bile hala konuşulmaktadır. Ancak
elimizde bu hikayeler ile ilgili bilimsel kaynaklar olmdığı için videoda bunlara değinmedik.
Yakup Cemil için hazırladığımız video bu şekildeydi. Umarız videomuzu beğenmişsinizdir.
Yararlandığımız kaynakları videonun açıklama kısmında bulabilirsiniz. Daha güzel içeriklerin
gelmesi için kanalımıza destekleriniz çok önemlidir. Lütfen videoyu beğenip kanalımıza
abone olmayı unutmayınız. Bir sonraki vieoda görüşmek üzere esenlikle kalın.

You might also like