Professional Documents
Culture Documents
DERS
Balkan ulusları arasında ilk birleşme 1912 yılının mart ayında başladı. Nisan ayında bu
birleşmeler gazetelerde dahi yayınlandı. Şunu unutmamak lazım özellikle milliyetçiliğin iki
tane unsuru çok etkilidir Balkanlarda. Biri Sırplar diğeri ise Bulgarlardır. Sırpların buna
eklenmesinin sebebi özellikle Avusturya ve arka tarafındaki diğer büyük devletlere daha
yakın olması ve iletişiminin Avrupa devletleriyle daha kuvvetli olmasıdır. Bu yüzden
Balkanlardaki milliyetçilik hareketleri çok daha sert oluyor. Sert olmasının sebebi ise
tamamen onları destekleyen devletin Rusya olmasıdır. Bunu 1853-1856 Kırım Savaşı’ndan
anlıyoruz. Bu savaşta Osmanlı Devleti Rusya’ya karşı İngiltere ve Fransa ile ittifak yaparak
savaştı. Kırım savaşında Florence Nighthingale o savaşta bizim askerlerimize bakar ve
hemşirecilik mesleğini başlatan kişi olarak bilinir. Kırım savaşında Ruslar istedikleri hakları
elde edemeyince bu sefer de Osmanlı Devletini kendine yakın uluslar vasıtasıyla yakalamaya,
zayıflatmaya çalıştı. Bunlar, özellikle Kırım savaşı sonunda bazı Rus öğretmen, Rus subaylar
geldiler ve Bulgaristan’da insanlara, gençlere Slav olmanın duygusunu anlattılar onları
eğittiler ve 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında bunun meyvelerini gördüler.
1912’de birleşme kararı alındıktan sonra Balkan devletleri kendi aralarında hazırlıklara
başlamıştır. Osmanlı Devleti aslında 1912’nin Ocak ayında bir savaşın çıkacağını tahmin
etmiş ve hazırlık çalışmaları yapmıştır. Balkanlarda gerekli iaşenin sağlanması, taburların
eksiklerinin giderilmesi, yeni okullar yapılması, yeni telgraf tellerinin oluşturulması, yolların
yapılması, silahların alınması gibi kararlar alınmıştır. Ancak Osmanlı Devleti bunu
uygulayamamıştır. 1912 yılının nisan ayında sopalı seçim diye bildiğimiz bir seçim vardır. Bu
seçimde İttihatçılar ve bunun karşısındaki tüm diğer partiler İttihat ve Terakki’ye karşı
birleşmiş ve Hürriyet ve İtilaf Partisi kurulmuştur. Ümmetçiler ve Osmanlı Arapları da bu
yapının içindedir. Savaş çıkmadan hemen önce İttihat ve Terakki, siyaseti bıraktığına dair bir
genelge yayınlarken Hürriyet ve İtilaf Partisi bunu çok sonra yapacaktır. Aynı zamanda bu
dönemde 1912’de sopalı seçimden sonra siyaset o kadar çok kızışmıştır ki artık çevredeki
hiçbir şey görmez olunmuştur. Taraflar, birbirlerini yok etmek adına aslında ülkeyi yok
etmeye başlamıştır. 21-22 Haziran akşamı Hürriyet ve İtilaf taraftarı bir grup subay ve asker
tıpkı 1908 Temmuz ayında İttihatçıların yaptığı gibi Manastır’da dağa çıkmıştır. Hedefleri
ittihatçıları iktidardan düşürmektir. Bunun için de siyasetin yasaklanması için 1 Temmuz
1912’de bir yasa çıkmıştır. Ancak bu yasayı Hürriyet ve İtilaf taraftarları kabul etmemiştir.
Siyaset maalesef daha da artmış, bu durum kendini savaş esnasında da göstermiştir.
I.Balkan Savaşı
Savaş çıkacağını herkes görmüş hatta Avrupalı gazeteciler ağustos ayının sonlarında
Bulgaristan’a gelmiştir. Ama buna rağmen Osmanlı bir hazırlık yapma ihtiyacı duymamıştır.
Çünkü böyle bir savaş çıkarsa bu birinci dünya savaşına neden olacaktır. Avrupalı büyük
devletler buna müsaade etmez denilmiştir. Genelde Rusya’nın Osmanlı Devletine garanti
verdiğinden bahsedilir ancak aslında bütün Avrupa devletleri Osmanlı’ya garanti vermiştir.
Hatta İngiltere başbakanına o dönemin önemli bürokratlarından Tevfik paşa gitmiş ve
İngiltere burada söz vermiştir. Avrupa devletlerine güvenerek Osmanlı Devleti hazırlık
yapmamıştır. Ayrıca bu dönemde siyaset alıp başını gitmiştir. 1912 Eylül sonunda Osmanlı
Devleti seferberlik ilan etmiş ama çok geç kalınmıştır. Çünkü zaten bu dönemde savaş
başlamış ve askerler sevk edilememiştir. Aslında Osmanlı Devleti, büyük bir savaşa girmeden
savaşı kaybetmiştir.
Savaş başladıktan sonra Osmanlı kuvvetleri hiçbir bölgede tam organize olamamıştır.
Edirne’deki 5 aylık savunma şahsi bir başarıdır yani Şükrü paşanın savunmasıdır. Bizim
insanımız Edirne’de açlıktan ölmüştür yani insanımız bu dönemde savaştan değil, açlıktan
ölmüştür.
8 Ekim’de Karadağ ile savaş başlamıştır. Karadağ, düzenli ordusu olmayan bir devlettir ama
Osmanlı kuvvetleri savaşı kaybetmiş ve savunmaya geçmiştir. Burada önemli olan
Arnavutluk meselesidir. Arnavutların Katolik olanları Sırbistan’dan, Karadağ’dan yardım alıp
silah getirmiştir.
18 Ekimde artık zulüm yapılıyor vs diye Bulgarlar, Yunanlılar ve Sırplar Osmanlı Devleti’ne
savaş ilan etmiştir. Burada Yunanistan ve Sırbistanla savaşılan 2 cephe vardır. Savaş
başlamadan önce erzak gelmiştir ama erzakın nereye geldiği belli değildir. Kimin ne yapacağı
kararı söz konusu değildir. Daha sonra Bulgarlarla ilk çatışma başlamış ve maalesef Osmanlı
Devleti 1 hafta içinde hiçbir varlık gösterememiş, durmadan geri çekilmiştir. Memurlar da
yukarı kesimlerde geriye dönüp gitmiş, askerler kaçmıştır. Bunların kaçmasını engellemek
için geride askerler beklemiş ve kaçmak isteyenler burada vurulmuştur. Daha sonra da halka
karşı şöyle bir anonsta bulunulmuştur: “iki aylık erzakı olanlar yerlerinde kalabilir,
olmayanlar içlere doğru gidebilir…” Bu yüzden İstanbul’a o kadar çok insan yığılmıştır ki bu
İstanbul’da kaosa neden olmuştur. Hatta İttihatçılar, savaş meydanında olması gereken
gençler burada diyerek hayıflanmıştır.
1912 Kasım ayında Avrupalı büyük devletler Bulgaristan ve Osmanlı Devletine savaşı
bırakmalarını, yoksa bu savaşın devam etmesi halinde büyük bir savaşa neden olacağını
söylemişlerdir. Bulgarlar ise biz hedefimize ulaşıncaya kadar bundan asla vazgeçmeyeceğiz
demiştir. Bundan başka Alman ve İngiliz gemileri İstanbul’a demirlemişlerdir. Hatta bunların
komutanı, buradaki gayrimüslimlere bir şey yapılırsa İstanbul’u cezalandıracağını belirtmiştir.
Gayrimüslimler zafer nidaları atmış, Osmanlı Devleti ise buna karşı hiçbir şey yapamamıştır.
Osmanlı hükümetinin, Ahmet Muhtar Paşa’nın dediği “bir savaş çıkarsa birinci dünya
savaşına neden olur…” Ve balkan savaşları bir dünya savaşına neden olmuştur çünkü
balkanlarda herkesin gözü vardır. Avusturya’nın, Rusya’nın ve İtalya’nın gözü vardır.
Kısacası Osmanlı Devleti, 600 yıl olduğu bu balkan coğrafyasını 1 hafta içerisinde bu
siyasetin ve diğer unsurların çekişmeleriyle kaybetmiştir. Balkanlar bu kadar kısa sürede
kaybedilince en azından Anadolu’ya, Araplara sahip olalım diyerek yeni salnameler
çıkarılmıştır. Eğer Birinci Dünya Savaşına direk girilseydi durum bu kadar parlak
olmayabilirdi. Balkan savaşlarında Türk siyaseti ve ordusu eksiklerini etmiştir. 1 hafta
içerisinde Balkanlar kaybedilince “acaba Anadolu’yu kaybeder miyiz?” korkusu baş
göstermiş, bu yüzden tehcir yapılmıştır. Kurtuluş savaşı öncesi İstanbul’da Rumların nüfusu
%20’dir. Doğudaki Ermeni nüfusu ise daha fazladır. O korkuyu iyi anlamak gerekir. 1942
varlık vergisini, 6-7 Eylül olaylarını bilmek için Balkan savaşlarını iyi anlamak gerekir.
Çünkü o zamanın gençleri 1940-50’lerde bu ülkenin yöneticileri olmuştur. Bu acılar onlarda
milli devlet olma bilincini yerleştirmiştir. O açıdan bunların hepsini ayrı ayrı şartlarıyla
değerlendirmek gerekir. Kısacası Balkan savaşları Osmanlı Devletinin artık ne kadar
zayıfladığının son noktasıydı. Savaşa hazırlanılmamıştı. Hazırlanılma düşüncesi vardı ama
olmadı. Böyle bir imparatorluğun 1 hafta içerisinde balkanları kaybetmesi bunun
göstergesiydi.
II. Balkan Savaşı ve Sonuçları
1913’ün şubat ayında özellikle balkan uluslarının Selanik’i kendi aralarında paylaşamamaları
ikinci balkan savaşının çıkacağını göstermiştir. Osmanlı Devleti Çatalca’ya çekilince en
büyük pay Bulgaristan’a düşmüştü. Bulgaristan artık Ege denizine ulaşmıştı. Bunun üzerine
Yunanistan ve Sırbistan bu savaşta kendilerinin de iyi mücadele ettiğini ve daha fazla pay
almaları gerektiğini savunmuştur. Bu da ikinci balkan savaşına neden olmuştur. Avrupalı
büyük devletler de başta tarafsız kalmayı tercih etmiştir. Bunun sebebi ise Bulgaristan’ın
kontrolden çıkması hatta Rusya’yı bile dinlememesidir. Ondan dolayıdır ki I. Balkan
savaşında en büyük paya sahip olan Bulgaristan II. Balkan savaşında yine en büyük kayba
uğramıştır. Bir taraftan Romanya’nın Dobruca bölgesini almak istemesi onu savaşa
sokacaktır. Osmanlı Devleti de en azından Edirne’yi kurtarmak maksadıyla savaşa girmiştir.
Ancak burada büyük bir savaş olmamış, Bulgar ordusu geri çekilmiş, Osmanlı ordusu
ilerlemiştir. Hatta Edirne’nin alınması 23 Temmuza, yani meşrutiyetin yıl dönümünün
kutlaması törenleri burada yapılsın diye 1 gün sonraya bırakılmıştır. Daha sonra Edirne
elimize geçmiştir.
Bulgaristan II. Balkan savaşından yenik çıkmasına rağmen Bulgarlarla İstanbul antlaşması
imzalanmış, sınırlar çizilmiş ve muhacirlerin durumu belirlenmiştir. Dedeağaç ve Gümülcine
balkan savaşları sonunda Bulgaristan’ın olmuş, I.dünya savaşı sonrasında ise Yunanistan’a
verilmiştir. Daha sonra Yunanistan’la Atina antlaşması imzalanmıştır. Buna göre de
Yunanistan ile olan sınırlar, adaların durumu bir sonraki antlaşmaya bırakılmıştır. 12 ada
meselesi Lozan’da görüşülmüş, en nihayetinde İtalya’ya bırakılmıştır. 1947 yılında II. dünya
savaşından yenik çıkan İtalya 12 adayı Yunanistan’a bırakmıştır. Atina ve İstanbul
antlaşmalarının önemi büyüktür. Bunlardan sonra muhaceret meselesi başlamıştır. Sırbistan
ile İstanbul antlaşması yapılmıştır ama sınırımız olmadığından dolayı sadece asker değişimi
gerçekleştirilmiştir.
Ama mezarlar istendiği taktirde istimlak edilebilecektir. Nitekim daha sonra buralar istimlak
edilerek Türk varlığı zamanla ortadan kaldırılmıştır.
İkinci balkan savaşında elde edilen kazanımlara karşı balkan savaşları genel olarak
değerlendirildiğinde Osmanlı Devleti adına tam bir hezimet olmuştur. Üstelik bu askeri
başarısızlığın farklı siyasi ve sosyal sonuçları da olmuştur.
Balkan savaşları bir dönüm noktasıdır. Aslında Osmanlı ordusu 1870’lerden itibaren birçok
savaşta mağlup olmuştur diyebiliriz. Bu mağlubiyetler genelde Rusya’ya karşı olmuştur.
Balkan savaşında ilk defa Osmanlı Devleti daha önce yönettiği küçük devletlere mağlup
olmuştur. Bunlar, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, Karadağ ve Romanya’dır. Bu
mağlubiyetin esas sebebi ordu içindeki siyasi ayrışmalar, İttihatçılık-İtilafçılık çatışması ve
emir komuta zincirinin bozulması gösterilmiştir. Bu manada siyasetin orduya bulaşmasının
kötü tesirleri açısından da Balkan Savaşları bir dönüm noktasıdır. Aynı zamanda balkanlarda
ayrılıkçı Bulgar ve Makedon gruplara karşı Osmanlı III. ordusunun subaylarının yürütmüş
olduğu gayrinizamî harp, komutanların alışkanlıklarının ve zihniyetlerinin değişmesinde
önemli bir etkide bulunmuştur. Nizami harpten gayrinizamî harbe doğru değişiklik olmuştur.
Buralarda çetelerle komitelerle çarpışan Osmanlı subayları, burada öğrendikleri taktikleri
daha sonra Selanik ve İstanbul’a gelince de uygulamışlar, İstanbul’daki muhaliflerini de
benzer şekilde sindirmeye, ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Yani Osmanlı siyaseti
balkanlaşmış, Osmanlı subayının zihniyeti balkanlaşmıştır. Balkan savaşı, hem önemli bir
toprak kaybına sebep olmuş, hem de önemli bir çözülme psikolojisi yaratmıştır. Her ne kadar
daha sonra orduda bazı değişikliklerle I. dünya savaşı öncesi taşlar yerine oturtulmaya
çalışılmışsa da balkan savaşlarının Osmanlının ve Türkiye’nin siyasi tarihinde bu manada
önemli bir yeri olduğunu bilmek gerekir.
İttihat Terakki liderleri, Enver ve Talat Paşalar, hükümeti değiştirmeyi amaçlamışlar, bunun
için de hükümet merkezini basıp iktidarı devirmek istemişlerdir. Mevcut hükümetin zaafı da
bu işi yapmalarını kolaylaştırmıştır. 23 Ocak’ta Enver paşa bölgeye atıyla gelmiş,
çevresindeki ittihatçılar da telgrafhane olmak üzere sadaret binasını silahla kontrol altına
almışlardır. Sonuç olarak Sadrazam Kamil Paşa’nın başına silah dayanması suretiyle istifa
etmesi sağlanmıştır. Ondan sonra da Mahmut Şevket Paşa sadrazam yapılmıştır. Dolayısıyla
bundan sonraki dönemi İttihat Terakki iktidarının çok daha baskın şekilde ülkeye hâkim
olması olarak değerlendirebiliriz. Nitekim birkaç ay sonra Enver bey’in rütbe atlayarak
general olacağı ve bundan sonra Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili olacağı görülecektir.
Bu dönemden sonra doğrudan muhalefetin sesi kısılmıştır. Onun öncesinde Hürriyet ve İtilaf,
Osmanlı Demokrat Fırkası, Osmanlı Sosyalist Fırkası da vardır ancak bu dönemden sonra
onların adının çok fazla duyulmayacağını da belirtmek gerekir.