You are on page 1of 466

T.C.

ANKARA ÜN!VERS!TES!
TÜRK !NKILAP TAR!H! ENST!TÜSÜ

ANILARDA BATI ANADOLU KUVA-YI M!LL!YES!

DOKTORA TEZ!

Ali Ulvi Özdemir

Ankara-2012
T.C.
ANKARA ÜN!VERS!TES!
TÜRK !NKILAP TAR!H! ENST!TÜSÜ

ANILARDA BATI ANADOLU KUVA-YI M!LL!YES!

DOKTORA TEZ!

Ali Ulvi Özdemir

Tez Danı"manı

Prof. Dr. O#uz Aytepe

Ankara-2012
T.C.
ANKARA ÜN!VERS!TES!
TÜRK !NKILAP TAR!H! ENST!TÜSÜ

ANILARDA BATI ANADOLU KUVA-YI M!LL!YES!

DOKTORA TEZ!

Tez Danı"manı: Prof. Dr. O#uz Aytepe

Tez Jürisi Üyeleri


Adı ve Soyadı !mzası

........................................(Ba"kan) ........................................
....................................(Danı"man) ........................................
...................................................... ........................................
...................................................... .........................................
...................................................... .........................................

Tez Sınav Tarihi......................................

Prof. Dr. Temuçin F. Ertan


Enstitü Müdürü
ÖZET

Kuva-yı Milliye, Mondros Mütarekesi’nin imzalanması sonrasında ba!layan i!gallere


kar!ı Anadolu’da olu!an Milli savunma güçleridir. Kuva-yı Milliye’nin olu!umu, yapısı,
yönetimi, büyüklü"ü, i!levi gibi nitelikleri, farklı bölgelerde farklı biçimlerde gerçekle!mi!tir.
Batı Anadolu’da ise Kuva-yı Milliye’nin ortak yönü Yunan i!gal güçlerine ve onların yanında
yer alan Rum çetelerine kar!ı mücadele etmektir.
Kuva-yı Milliye, Osmanlı #mparatorlu"u’nun son dönemlerindeki siyasal, sosyal ve
ekonomik geli!melerden etkilenmi! ve insan malzemesi, do"umu, geli!imi ve eylemcili"i bu
tarihsel miras üzerinde !ekillenmi!tir. Kuva-yı Milliye aynı zamanda Osmanlı
#mparatorlu"u’nun hüküm sürdü"ü ve parçalanma döneminde sınırlarımız dı!ında kalan
bölgeler de dahil bütün topraklarda yüzyıllara yayılan ortak kültür ö"elerinden de
beslenmi!tir.
Kuva-yı Milliye, Batı Anadolu’da Yunan i!galleri sonrasında her kesimden insanın
yerel çözüm çabalarının sonucu olarak ortaya çıkmı!, devlet otoritesinin kayboldu"u,
asayi!sizli"in arttı"ı bir ortamda yerel otorite haline gelmi!tir.
Kuva-yı Milliye çok hızlı bir biçimde örgütlenmi!tir. Buna ek olarak insan malzemesi
tamamen istenilen düzeyde olmamı!tır. Ancak bir kısım halkın, aydının, subayın ve
yöneticinin Milli Mücadele için tereddüt gösterdi"i bir dönemde Milli Mücadele’nin temel
unsuru olmu!tur. Mustafa Kemal, Kuva-yı Milliye’yi bir çatı altında birle!tirmeyi ba!armı!tır.
Anadolu’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması sonrası ise Kuva-yı Milliye’nin
düzenli bir orduya yerini bırakması için çalı!malar ba!lamı!tır.
Kuva-yı Milliye Yunan i!gal güçlerinin yıpratılması, yorulması ve i!galin Batı
Anadolu’da benimsenmedi"i dü!üncesinin bir mesaj olarak Batı Kamuoyuna aktarılması gibi
önemli i!levler görmü! ve Mustafa Kemal’in iradesi, vizyonu, ulusal bakı!ı ve liderli"i altında
ulusal kurtulu! mücadelesinin temel aktörü haline gelmi!tir. Ancak yapısı gere"i giderek
kalabalıkla!an düzenli bir dü!man ordusuna kar!ı durmasının mümkün olamayaca"ı
anla!ıldı"ı için süreç içinde düzenli ordu bünyesine girip tarihsel görevini tamamlayıp tarih
sahnesinden çekilmi!, ancak bir ruh hali, bir anlayı! ve bir kavram olarak ya!amayı
sürdürmü!tür.

I
ABSTRACT
The National Forces (Kuva-yı Milliye) are the defense forces formed in Anatolia to
resist occupations that started following the entry into force of the Armistice of Mudros
(Mondros Mütarekesi). The National Forces displayed in different regions various
characteristics in terms of their formation, structure, administration, capacity and function.
When it comes to National Forces of West Anatolia the common aspect for them was a
struggle against the Greek occupation and its aides Greek gangs.
The National Forces were by-products of political, social, and economic developments
of the late Ottoman Empire, and their human sources, inception, development and activism
were based on this legacy. By the same token, the National Forces relied on a shared culture
that was formed over the centuries in all the territories of Ottoman Empire including even the
ones which were lost during the dissolution era.
The National Forces, which emerged out of the local quests of the people against the
Greek occupation of West Anatolia, assumed local authority in the context of the lack of state
authority leading to disorder.
The National Forces were organised in a very short period of time. As a result, human
resources that they were built on, were not very well equipped in terms of national senses and
educational-mind perspectives. But they became the main resourse of national independence
movement during the hard times when there was hesitation against them (and movement)
from a part of Anatolian people, senior military officers, intellectuals and governers. It was a
great achivement of Mustafa Kemal Atatürk to built an integrated network from these
structures. The efforts to replace them with regular army started immediately after the
establishment of Turkish Grand National Assembly in Anatolia.
The National Forces waged an atrocity war against Greek occupation forces and played
a central role to spread the idea to the Western public that the occupation was being resisted in
the West Anatolia. They also became the main actor of national independence movement
under Mustafa Kemal’s leadership, vision, and national outlook. After it was clear that the
National Forces were unable by their very structure to resist enemy’s standing army, they
gradually disappeared by joining the Turkish standing army from the history so as to complete
their historic duty; however, they have continued to live as a state of mind, understanding
and concept.

II
!Ç!NDEK!LER

ÖZET I
ABSTRACT II
ÖNSÖZ VII
KISALTMALAR IX
G!R!" 1

1.BÖLÜM

ANILARDA BATI ANADOLU KUVA-YI M!LL!YES!’N!N ÖRGÜTLENMES!


ve GEL!"!M SÜREC!

1.1. Kuva-yı Milliye’nin Olu!umuna Giden Süreçte Siyasi ve Sosyal Geli!meler 25


1.1.1.Mondros Mütarekesi’nin Sonrasında #lk Giri!imler 25
1.1.2. Anadolu’da #!gallerin Ba!laması ve 15 Mayıs 1919’da #zmir’in #!gali 30
1.1.3. #zmir’in #!galine Tepkiler ile Ba!layan Yeni Süreç 33
1.2. Batı Anadolu’da Halkın, Ordunun ve Aydın Kesimin #!galler Kar!ısındaki Tutumu
ve Kuva-yı Milliye’nin Örgütlü Bir Direni! Gücü Olarak Belirmesi 39
1.2.1.Halkın Bir Kısmındaki Tepkisizli"in Nedenleri 39
1.2.1.1.Ulus Yapısına Uzak Ayrı!mı! Bir Toplumda Milli Duyguların
Zayıflı"ı 39
1.2.1.2.Halkın Bir Kısmının #badetinde Serbest Olması ve Günlük
Ya!amının De"i!memesi Durumunda Yönetenin Kim Olaca"ına
#lgisiz Kalı!ı 43
1.2.1.3.Halkın Sava!tan Bıkkınlı"ı, Askerlik Konusunda
#steksizli"i ve Önyargıları 49
1.2.1.4. Halkın Dini Duygularının Getirdi"i Kadercilik 56
1.2.1.5. Bir Kısım Halkın ve Yöneticilerin Teslimiyetçili"i 67
1.2.2.Düzenli Ordu Birliklerinin Bir kısmının #!galler Kar!ısında
Tepkisizli"i 75
1.2.3. Komutan, Lider ve Motivasyon Eksikli"i 76
1.2.4. Milli Mücadele Döneminde Devam Eden Firar Olgusu 80

III
1.2.5.Aydın Kesimin Bir Kısmında Batı Algısı ve #!galler Kar!ısındaki
PasifTutum 88
1.2.6. #!gallere Kar!ı #lk Örgütlü Direni!te Temel Etkenler: 96
1.2.6.1. E!rafın Halk Üzerinde Etkinli"i ve Direni!teki Rolü 96
1.2.6.2. #!galler Sonrası Kuva-yı Milliye’nin Fikri Öncülleri 99
1.2.7. Direni! Fikrinin Örgütlü Direni!e Dönü!mesi Süreci 101
1.2.7.1. Yunan #!gal Süreci, #!gal Bölgelerinde Ya!am, #!gal
Uygulamaları ve Mezalimlerin Kuva-yı Milliye’nin #lk
Biçimleni!ine Etkileri 101
1.2.7.2. #!galler Sonucu Ya!anan Göçler ve Etkileri 111
1.3.Batı Anadolu’da Kuva-yı Milliye Örgütlenmesinde Sivillerin ve Askerlerin
Olumlu Tutumları: 113
1.3.1.Yüksek Rütbeli Askerlerin Direni!teki Tutumları ve
Kuva-yı Milliye Tercihi 113
1.3.2.Alt Rütbeli Askerlerin ve Sivillerin Direni!teki
Tutumları, Sivil-Asker Farkının Belirsizle!mesi 120
1.4. Kuva-yı Milliye’ye Katılım: 123
1.4.1. Kuva-yı Milliye’ye Katılımda Gönüllülük, Zorunluluk,
Asker Toplama 123
1.4.2. Katılımda Din Duyguların Olumlu ve Olumsuz Etkisi 133
1.4.3. Katılımda Camilerin Rolü 147
1.4.4. Direni!te #lk Ba!arılar ve Direni!in “Olabilir” Hale Geli!i 149
1.5. #lk Milis Olu!umların ve Küçük Gönüllü Çetelerin Ortaya Çıkması, Direni!in
Kuva-yı Milliye Çerçevesine Giri!i 151
1.5.1. Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Batı Anadolu’da Çetecilik
Olgusunu Besleyen Unsurlar: Devletin Geri Çekli!i ve Asayi!sizlik 151
1.5.2. Gayri Müslim ve Müslüman Çeteleri 163
1.5.2.1. Mondros Öncesi ve Sonrası Batı Anadolu’da
Gayri Müslimler 163
1.5.2.2. Müslüman Kesimde ve Gayri Müslimlerde Çetele!me 172
1.5.3.Efelik, Zeybeklik Kültürü ve Direni!te Rolleri 178
1.5.3.1. Efelik ve Zeybeklik Kültürü 178
1.5.3.2. Efe ve Zeybeklerin Milli Mücadele’deki Rolleri 183

IV
1.5.4. #nsanları Silahlı Mücadelede ilk örgütleyen “Çekirdek Ki!iler”,
#lk Milis Olu!umlar, Küçük Gönüllü Çeteler ve Mahkumların
Kuva-yı Milliye’ye Kaynak Olu!u 186
1.5.5. Var Olan Çetelerin Milli Güçler Haline Geli!i ve
Kuva-yı Milliye’ye Katılımı: 194
1.5.5.1. Yunan #!gal Güçleri ve Rum Çeteleri ile Kar!ı
Kar!ıya Kalan Türk Çetelerin Faaliyetlerinin Kuva-yı Milliye
ile Paralel Olu!u 194
1.5.5.2. Kuva-yı Milliye’ye Katılımın Me!ruluk Sa"layı!ı 197
1.5.5.3. Bazı Çetelerin “Milli” Olamayı!ı ve Kuva-yı Milliye
Dı!ında Kalı!ı 201
1.6. Kuva-yı Milliye’nin Tanımı: 205
1.6.1.Bugüne Kadarki Bilimsel Çalı!malarda Kuva-yı Milliye’nin Tanımı 205
1.6.2.Kuva-yı Milliye’nin Genel Çerçevesi ve Sınırları 214
1.6.3.Sonuç Olarak Kuva-yı Milliye’nin Unsurları ve Tanımı 234
1.7. Anılarda Kuva-yı Milliye’nin Yapısı 235
1.7.1.Kuva-yı Milliye’nin Yönetim Yapısı 235
1.7.2. Kuva-yı Milliye’nin Askeri Yapısı 241
1.7.3. Kuva-yı Milliye’nin Bölgesel (Cephelere göre) Örgütleni! Yapısı 258

2.BÖLÜM

ANILARA GÖRE B!R D!REN!" ÖRGÜTLENMES! OLARAK EKONOM!K,


SOSYAL ve ASKER! YÖNDEN KUVA-YI M!LL!YE

2.1. Kuva-yı Milliye’nin #lk Dönemi, #lk Sorunlar ve Örgütlenme 262


2.2.Kuva-yı Milliye Örgütlerinin Geli!imi ve Yerel Otorite Haline Geli!i 266
2.3.Kuva-yı Milliye’nin Amacı ve #!levi 276
2.4. Kuva-yı Milliye’nin Finansmanı, #a!esi ve Donanımı 283
2.5. Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri ile Kuva-yı Milliye #li!kisi 295
2.6.Kuva-yı Milliye’nin Yarattı"ı Sorunlar ve #nsan Malzemesi 297
2.7. Kuva-yı Milliye’de Disiplin 310
2.8. Kuva-yı Milliye’de E"itim ve Askeri Eylemcilik 313

V
3.BÖLÜM

KUVA-YI M!LL!YE’N!N TAR!HSEL !"LEV!N!N SONA ER!"! ve DÜZENL!


ORDUYA GEÇ!"
3.1.Milli Direni!in Merkezile!mesi ve Kuva-yı Milliye’nin Mustafa Kemal
Liderli"ine Tabii Olması Süreci 322
3.2. Düzenli Orduya Geçi! ve Kuva-yı Milliye 340
3.2.1. Düzenli Ordunun #!levi, Gereklili"i, Anlamı 340
3.2.2. Düzenli Orduya Geçi!/ Kuva-yı Milliye’den Düzenli Orduya 347
3.2.3. Çerkes Ethem’in Tasfiyesi ve Ankara Hükümeti’nin Güçlenmesi 374
3.3. Yunan #lerleyi!i Sonrası Cephe Arkasında Kalan Milli Kuvvetler ve
Kuva-yı Milliye’nin Tarihsel #!levinin Sona Eri!i 385

SONUÇ 391
KAYNAKÇA 396
EKLER 415
ÖZGEÇM!" 454

VI
ÖNSÖZ

Kuva-yı Milliye, birçok bilimsel çalı!manın konusu olmu! bir alandır. Ancak bu
çalı!malarda Kuva-yı Milliye, daha çok siyasi geli!melerin bir parçası olarak incelendi"i gibi,
anılarda ortaya konulanları temel alan bir bakı!la da yeteri kadar ara!tırılmamı!tır. Bu
çalı!mada Batı Anadolu ile sınırladı"ımız bir co"rafyada 15 Mayıs 1919 ‘da #zmir’in Yunan
ordusuna ba"lı birliklerce i!gali ile ba!layan dönemde, Kuva-yı Milliye, anılarda ortaya
konuldu"u biçimiyle niteli"i, insan malzemesi, yapısı, i!levi, do"umu ve geli!imi gibi
yönlerden incelenmi!tir.
Bazı ki!iler farklı çalı!malarda anılarını dile getirmi!lerdir. Örne"in Mustafa Pilavcı
hem Murat Küçük’ün “Horosan’dan #zmir’e Cemaat-ı Tahtacıyan, isimli kitabında, hem de
Pelin Böke’nin “#zmir 1919-1922 Tanıklıklar” adlı sözlü tarih çalı!masında anılarından söz
etmi!lerdir. Dolayısıyla aynı isim farklı çalı!malar kaynak gösterilerek dipnotlarda verilmi!tir.
Çok sık olmamakla birlikte bu tür tekrarlar bir yanlı!lık olarak de"il, aynı bilgiden farklı
sonuçlar üretmenin bir örne"i olarak de"erlendirilmelidir.
Çalı!mamızda aynı bilgi zaman zaman de"i!ik alt bölümlerde tekrarlanmı!tır. Örne"in
Yunan vah!etinin örnekleri hem etkileri bakımından milli direni!i uyarması ve tetiklemesi ile
ilgili bölümde, hem dönemin insan malzemesinin ve normal kabul edilen cezalandırma
örneklerinin i!lendi"i bölümde hem de i!gal bölgelerindeki ya!amın ortaya kondu"u
bölümlerde ancak bölümün konusuyla ilgili a"ırlıkta dile getirilmi!tir. Yine örne"in Kuva-yı
Milliye’nin te!kili ile ilgili bir bilgi, hem gönüllülerin katılımı ile ilgili bölümde, hem Kuva-yı
Milliye’nin ia!esi ile ilgili bölümde, hem de Kuva-yı Milliye’nin askeri yapısı ile ilgili
bölümde kullanılmı!tır. Burada da aynı bilginin farklı bölümlerde farklı sonuçları üzerinde
durulması söz konusudur. Benzer olarak Kuva-yı Milliye’nin askeri yapısı hakkında bilgi
veren bir pasaj, Kuva-yı Milliye’nin yaptı"ı bazı olumsuz tavırlar hakkında da bilgi verici
olabilmektedir. Dolayısıyla bu tekrarlar basit bir tekrar niyetiyle de"il, aynı pasajdan farklı
bilgiler türetmek amacıyla yapılmı!tır.
Standart bir kullanım olması açısından “Osmanlı #mparatorlu"u” ifadesi yerine
“Osmanlı Devleti” ifadesi kullanılmı!tır.
#nternet kaynakları çok nadiren de olsa kullanılmı!tır. Bu kaynaklar internet ortamında
bütün halinde ve tek sayfa olarak yer aldı"ı için atıfta bulunurken “word dökümanı” olarak
bilgisayardan alınan çıktılardaki sayfa düzenine göre sayfa numaraları olu!turulmu! ve atıfta
bulunurken bu sayfa numaraları kullanılmı!tır. Alıntılanan metinlerdeki kimi Osmanlıca

VII
sözcükler kö!eli parantez içinde belirtilmi!, bazı aydınlatılması gereken konular da “*” i!areti
ile dipnotlar kısmında açıklanmı!tır.
Bu çalı!mamızda tarihi gerçeklerin temel olarak anılar kanalıyla ortaya konulması
hedeflendi"i için anılardan sık sık alıntı yaparak dönemin gerçekli"ini, dolaysız biçimde ve
anıların naifli"ini bilimsel söylemin kurulu"u ile tahrif etmeden sunmak amaçlanmı!tır. Bu
bakımdan çalı!mada en çok alıntı yapılan eser, Kuva-yı Milliye’nin tüm kurulu! ve
örgütlenme a!amalarına en yakından tanık olan $efik Aker’in anıları olmu!tur. Di"er eserler
de çalı!mada bu nitelikleriyle, Kuva-yı Milliye’ye yakınlıklarıyla orantılı olarak yer almı!tır.
Bu çalı!ma bir çok insana te!ekkür etmemi gerektiren bir sürecin ürünü oldu.
Öncelikle Tez konumun belirlenmesinde, geni! kütüphanesinden yararlanmamda,
ula!amadı"ım kaynaklar konusunda ve tez çalı!mam boyunca her a!amada yardımını
esirgemeyen danı!man hocam Prof.Dr. O"uz Aytepe’ye te!ekkür ediyorum. Yine bu süreçte
her a!amada sadece tezimle ilgili konularda de"il birçok özel konuda da beni bir meslekta!
gibi kabul edip her türlü maddi ve manevi yardımını esirgemeyen ve akademik hayatın ilk
basama"ı olan okutmanlık görevime ba!lamamda katkılarını hayat boyu unutamayaca"ım
hocam Prof.Dr. Temuçin Faik Ertan’a te!ekkürü bir borç bilirim. Güler yüzünü ve her a!mada
moral katkısını esirgemeyen hocam Prof. Dr. Ne!e Özden’e, enstitü kaynaklarına ula!mamda
ve tezle ilgili birçok konuda yardım eden, dü!üncelerini, yol gösterici fikirlerini benimle
payla!an Prof. Dr. Mustafa Yılmaz’a ayrıca çok te!ekkür ediyorum. Prof. Dr. Adnan
Sofuo"lu, Prof. Dr. Ali Birinci, Prof. Dr. Yalçın Küçük ayaküstü yaptı"ımız konu!malarda
bile katkılarını esirgemediler. Ö"retim Görevlisi arkada!ım #smail Kasap, Ara!tırma Görevlisi
arkada!ım Yasemin Türkkan, doktora ö"rencisi arkada!ım Yusuf Duran kaynak sa"lamakta
yardımcı oldular, te!ekkür borcumdur.
Doktora tezimi yazım a!amasında her türlü sıkıntımı gö"üslememde, bana gereken
zamanı sa"lama konusunda ve gerçek bir bilim insanı olarak de"erli görü!lerinden
faydalanmama izin veren e!im Prof. Dr. Yasemin Özdemir’e ayrıca te!ekkür ediyorum.
Tezimin taslaklarını gözden geçiren ve yazım hatalarımı asgaride tutmamı sa"layan Türkçe
ö"retmeni ablam Nuran Ölmez’e, Osmanlıca Belgeleri tercüme etmede profesyonel
katkılarını sunan arkada!larım Ali Osman Gündüz’e, Yusuf Turan Günaydın’a, ve her
konuda yardımcı olan doktora ö"rencisi arkada!ım Cengiz Aydın’a te!ekkürlerimi
sunuyorum.

Ali Ulvi Özdemir

VIII
KISALTMALAR:

a.g.b. : Adı Geçen Bölüm


a.g.be. : Adı Geçen Belge
a.g.bi. : Adı Geçen Bildiri
a.g.d. : Adı Geçen Dosya
a.g.e. : Adı Geçen Eser
a.g.m. : Adı Geçen Makale
a.g.t. : Adı Geçen Tez
Abd. : Ana Bilim Dalı
A.!.!.T. : Atatürk #lkeleri ve #nkılâp Tarihi
AKDTYK : Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
ATASE : Askeri Tarih ve Stratejik Etüd
A.U.Ö. : Ali Ulvi Özdemir
BAO : Ba!bakanlık Osmanlı Ar!ivi
BEO : Bab-ı Ali Evrak Odası
Bkz./bkz. : Bakınız
B#k. : Ba!kanlı"ı.
C. : Cilt
Çev. : Çeviri-Çeviren
Düz. : Düzenleyen
DH.EUM.AY". : Dahiliye (Bakanlı"ı) Emniyet-i Umumiye (Dairesi) Asayi! ($ubesi)
Ed. : Editör
Haz. : Hazırlayan
Gnk. : Genelkurmay
!SH. : #stiklal Harbi
!TC : #ttihat ve Terakki Cemiyeti
ODTÜ: Orta Do"u Teknik Üniversitesi
s. : Sayfa
TBMM G.C.Z. : Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları
TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi
T!H. : Türk #stiklal Harbi
T!TE : Türk #nkılâp Tarihi Enstitüsü

IX
G!R!"
1-Tarihsel Arka Plan

Tarihte bir olayı anlatmak, o olayın analizini yapmak için konuya nasıl bir giri!
yapılaca"ı, nereden ba!lanaca"ı önemli bir sorundur. Çünkü tarih disiplininin bir gere"i olarak
olayları, bir neden sonuç ili!kisi içinde geçmi!ten gelece"e do"ru akan zaman çizgisi üzerinde bir
yere monte etmek zorunludur. Dolayısıyla ba!langıç için seçilen kesit ne olursa olsun bu
noktanın da bir sonuç olarak geçmi!e ba"lanması gerekir.
Milli Mücadele’yi çe!itli yönleriyle vermeyi amaçlayan çalı!malarda ise genel olarak
Mondros Mütarekesi ba!langıç olarak seçilmektedir.
Bir siyasi antla!ma, devrin büyük güçleri tarafından imzalanması ve özellikle siyasi
haritayı !ekillendirmesi açısından bir ba!langıç olarak önemli bir avantaj sunar. Çünkü böyle
büyük güçleri ilgilendiren antla!malar bir devri kapamı! yeni bir devri açmı! sayılır. Tarihin
dönemselle!tirilmesi çabası, de"i!im olgusunu saptamak ve kar!ıla!tırmak için bu tür önemli
olaylara ihtiyaç duyar. Mondros, hem ilk Dünya Sava!ı’na son veren bir kesit oldu"u hem de
Osmanlı Devleti sınırları içinde ya!ayan insanlar için önemli etkiler yarattı"ından dolayı
ba!langıç olarak alınmaya en uygun tarihsel olaylardan biridir.
Ancak ba!langıç ne ölçüde belirgin ve üzerinde ne ölçüde uzla!ma sa"lanmı! olursa olsun
o noktayı tarihsel akı! içinde geçmi!e ba"lamak zorunludur. Bu noktaya nasıl gelindi? Bu soruya
da kısaca yanıt vermek isterken her ba!langıcın aslında “bir ba!ka ba!langıcın sonu” oldu"u
ortaya çıkar. Osmanlı Devleti tarihi için ba!langıcın ba!langıcı ise yine önemli bir dönüm noktası
ve 2. Viyana Ku!atmasının tarihi olan 1683’tür.1
Tarihi yazanların, tarihi yapan aktörlerin zihin dünyalarına belli ölçülerde yakla!ması
zorunludur. Bu açıdan Mondros Mütarekesi’nin imzalandı"ı 30 Ekim 1918 tarihi, Milli
Mücadele dedi"imiz bir parantezin açıldı"ı tarih olsa da, aynı zaman da dönemin bütün tarihsel
aktörleri için 1683 Viyana Bozgunu ile açılan büyük bir parantezin de kapanı!ıdır.2 Milli

1
Pek çok yapıtla birlikte #lber Ortaylı da modernle!menin ba!langıcını, en azından gereklilik ve ko!ullarını
hazırlama anlamında 2. Viyana Ku!atması’na kadar götürür. Bkz. #lber Ortaylı, !mparatorlu#un En Uzun Yüzyılı,
Tima$ Yayınları, 29.Baskı, #stanbul, 2009, s. 32. Yine örne"in “1683’te ba!arısızlıkla sonuçlanan Viyana
Ku!atması’ndan beri durmaksızın devam eden toprak kayıtları” ifadesi ve benzerleri çok yaygındır. Bkz. Guenter
Lewy, 1915, Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu, Çarpıtılan-De#i$tirilen Tarih, Tima! Yayınları, Birinci Baskı,
#stanbul, Nisan 2011, s.70.
2
Gerçekten de Milli Mücadele’de görev alanların zihin tablosunda, bu bırakı!ma antla!masının yüzyıllardır süren bir
geli!menin son evresi oldu"u çok açıktır. E"er yüzyılların bu yükü, belki de travması olmasaydı “Vatanı Kurtarma”
görevi bu kadar içe i!lemezdi. Dolayısıyla Milli Mücadeleyi yaratan ko!ullara kısaca bakmak ve tarih içinde bu
döneme özet biçimde yakla!mak istersek, nedenlerin, zihinlerdeki korkuların ve saplantıların 1683’le ba!layan bir
parantezde yazılı oldu"unu görürüz. Bu uzun parantez, toprak kayıpları, yenilgilerin ola"anla!ması, bir devin
“Hasta Adam” haline geli!i ve çökü!ü sürecidir

1
Mücadelenin “#syan” 3
niteli"inde ve bu mücadeleyi yürütenlerin motivasyonunda bu uzun
parantezin birikimini ve zihinlerde bıraktı"ı izi görebilmek mümkündür. “Yok olma” ya da
“tarihten silinme” korkusunu yaratıp insanları böyle bir mücadeleye iten temel etken, bu uzun
parantezin a"ırlı"ıdır. 4
Milli Mücadele’ye öncülük yapanların bulundukları noktada bir yokolu! tehlikesini
daha önce hiç bu kadar hissetmedikleri açıktır. Çünkü Balkanlar ya da Arap toprakları
kaybedilirken sı"ınılacak bir öz vatan, Anadolu vardı. Ancak Anadolu için sava!ılırken,
yüzyıllardır kaybedilen topraklardan sürülerek sı"ındıkları bu yer dı!ında artık gidilecek,
çekilecek bir yer kalmamı!tı. Ali Çetinkaya’nın !u sözleri i!gal edilmeye ba!lanan
Anadolu’nun sonradan direni!i örgütleyecek aydın insanların gözünde nasıl son sı"ınak haline
geldi"ini açıkça ortaya koyar:
“Senelerden beri her taraftan hicret eden mazlumların, felaketzedelerin ilticagahı ve
Türk ve Müslüman devlet mevcudiyetinin yegane vatanı olan Anadolu’nun kapısına dü!man
ayak bastı. "zmir’i i!gal etti.”5
Bu son sı"ına"ın da elden çıkması korkusu ile Milli Mücadeleye öncülük yapanların,
gelinen noktayı, yüzyıllarca süren bir ini!in en dip noktası olarak, Osmanlı’nın ihti!amlı
günlerinden sonra ba!layan bir süreç olarak de"erlendirmeleri kaçınılmazdır. Bu mücadeleye
girerken ba!langıç noktasını çok uzun yüzyıllar öncesine götüren bir zihinsel yapı, öncülerde
egemendir. Milli Mücadele ile Osmanlı’nın ihti!amlı günlerini birbirine ba"layan ve yüzyılların
bu yüküne bir ba!ka örnek, Fahri Görgülü’de kar!ımıza !u benzer satırlarla çıkar:
“Bir zamanlar bütün dünyayı yerinden oynatan Osmanlı "mparatorlu#unun son
devirlerindeki yöneticilerinin ki!isel çıkarları u#runa ulusu yoksul ve yalnız bırakmaları;
arkasından Yunanlıların istila emelleri Türk ulusunu böyle masum bir sava!ın içine girmeye
zorlamı!tır.”6

3
Hasan #zzettin Dinamo’nun Milli Mücadeleyi anlattı"ı eserinin adı “Kutsal #syan” dır. Bkz. Hasan #zzettin Dinamo,
Kutsal !syan, C.1,C.2, C.3.,C.4.,C.5, Tekin Yayınevi, #stanbul 2000.
4
Bu yüzden Batı Cephesi Kurmay Ba!kanı Asım Gündüz’ün, Sakarya Sava!ı’nın en buhranlı ve en kritik anlarında
1683’ü anması bo!una de"ildir:“1683 Viyana ile ba!layan gerilememiz Sakarya’ya kadar gelip dayanmı!tı. Türk
ordusu burada ya galip gelecek, ya ya!ama hakkını tamamen kaybedecekti.” #hsan (Düz.), Asım Gündüz,
Hatıralarım, Kervan Yayınlar, #stanbul, tarihsiz, s.84.
5
Ali Çetinkaya, Ali Çetinkaya’nın Milli Mücadele Dönemi Hatıraları, AKDTYK, Atatatürk Ara!tırma Merkezi
Yayınları, Ankara, 1993, s.34.
6
Fahri Görgülü, !stiklal Sava$ında Saruhanlı, Karınca Matbaacılık, #zmir, 1966, s.8. Yine Mümtaz $ükrü
E"ilemez de “Bursa’da Milli Mücadele” adlı eserinde Anadolu’nun i!galini Türklerin Asya’ya geri döndürülü!ünün
ilk a!aması sayarken sürecin ba!langıcı olarak 1683’ü !öyle dile getirir: “Bursa’dan ba!layıp Viyana kapılarına
giden Türk !imdi "zmir, Bursa diyerek, Asya’ya mı geri dönecekti.” #hsan Ilgar (Haz.), Mümtaz "ükrü E#ilmez,
Milli Mücadele’de Bursa, Tercüman Yayınları, #stanbul, 1981, s.200.

2
Geçmi!in bu a"ır yükü Milli Mücadele döneminde, zafer kazanırken de Türk subayının
zihnindedir. $erif Güralp, ba!arılı bir süvari hücumu sonrasında bile geçen 300 yılı
hatırlamaktadır:
“Yalnız savunma esnasında bu tarzda hareket eden binlerce kahraman gösterilebilir;
ama 300 seneden beri 10 misline hücum yapan yi#idi tarihimiz yazmaz.”7
Osmanlı Devleti, Batı kar!ısında dü!tü"ü bu yeni durum kar!ısında “modernle!me”
olarak de"erlendirilen bir dizi yenilik hareketlerine giri!mek zorunda kaldı. Aslında Osmanlı
Devleti’nin var olma çabası olarak giri!ti"i bu reform sürecini çok basitçe bir sömürgele!me
dönemi olarak ele almak mümkündür.8 Aslında bütün bu sancılı dönem, daha sonra Milli
Mücadele döneminde de etkileri görülece"i üzere Osmanlı yönetiminin, özellikle Balkanların
kaybıyla daha da belirginle!ecek biçimde modern bir devlet olma niteliklerinden hızla
uzakla!arak etkinli"i ve niteliklerinin belirginle!mesi açısından daha çok #stanbul’la sınırlanan
ve “devlet” kavramından ziyade “hanedan” kavramıyla daha açıklayıcı hale gelecek bir yapıya
do"ru kaydı"ı bir dönemdir.
Osmanlı Devleti’nin yükselen Batı kar!ısında toprak kayıplarıyla ba!layan süreci tersine
çevirme ve reform çabalarıyla dolu olan son dönemi, ülke içinde de büyük toplumsal ve siyasal
de"i!imleri beraberinde getirmi!tir. “Batılıla!ma” adı verilen bu süreç büyük ölçüde 1683’te
simgelenen bir düzeyi korumak içgüdüsünü temel alıyor, ancak Batı’nın dı!tan gelen etkilerin
kayna"ı olarak dünyayı !ekillendirme adına giri!ti"i bütün eylemler ve müdahaleler de bu süreçte
etkili oluyordu. Bu durumu Mehmet Ali Kılıçbay !öyle belirtir:
“ Kendi içinde ve kendi için bir dünya olan dünyayı dı!a bakmadan, içsel dinami#iyle
ayakta tutabilen Osmanlı sisteminin 16.yüzyıldan itibaren bir tepe noktadan geçerek, yapısını bu
zirvede tutmakta aciz kalması, batılıla!ma sorunsalının birinci aya!ını meydana getirmektedir.
Bu sorunsalın ikinci aya!ı ise, Batı’nın gene aynı yüzyıldan itibaren kendini geni!letme,
dünyasalla!ma, dünyayı batılıla!tırmayı bir zorunluluk olarak hissetmesi olgusunun
do#rultusunda belirlenmektedir.” 9

7
$erif Güralp, Bir Albayın Anıları, Kurtulu$ Sava$ı’nın !çyüzü, Güncel Yayıncılık, Üçüncü Baskı, Temmuz
2007, s.151.
8
“Sömürgele!me”, Osmanlı’nın içine dü!ütü"ü durum için abartılı bir kullanım de"ildir. Adnan Ergeneli
anılarından !öyle bir pasaj aktarır: “Kartal’da benim çocuk kafamda önemli bir iz bırakan ba!ka bir olay da büyük
Kartal yangınıdır. O zamanlar trenler odunla çalı!ırdı. Zira kömür bol de#ildi ve çok kıymetliydi. Nasıl bol olsun?
$imdi EK"’nin i!letti#i Ere#li kömürlerinin bir Fransız !irketi tarafından i!letilmekte oldu#unu biliyoruz ve biz de
Fransa ile sava! halindeyiz. Her yerde kömür yerine bol bol odun kullanılıyor ve bunun sonunda da memlekette
ormanların köküne kibrit suyu dökülmü! oluyor. Bütün bunlar, her türlü sanayi ve ticaretin yabancılar elinde
olmalarından ileri geliyordu.” Adnan Ergeneli, Çocuklu#umun Sava$ Yılları Anıları, #leti!im Yayınları, Nisan
1993, s.64.
9
Mehmet Ali Kılıçbay, “Atatürkçülük ya da Türk Aydınlanması”, Türkiye Günlü#ü, Sayı.28, Mayıs 1994, s.67.

3
Kabaca bu ikili yapısıyla bu süreç de"i!ik boyutlarıyla pek çok yapıtta izlenmi!,
irdelenmi!tir. Konumuz Kuva-yı Milliye oldu"una göre sürecin bizim konumuz için önemli
kısmı askeri eylemcilik ve onu belirleyen dinamikler ile bu dinamiklere e!lik eden ve etkisi uzun
süreli olacak olan dü!ünsel-zihinsel yakla!ımlardır. Bu dönemde aydınların daha sonraki
dönemlere sarkacak olan dü!ünsel olu!umlarında Batı’yı (Avrupa’yı) gördükçe geli!en bir
hayranlık ve Osmanlı ülkesinin gerili"i hakkındaki kıyaslamacı anlayı! bir anlamda sevgi-nefret
ikili"i olarak Milli Mücadele dönemindeki Batıya kar!ı batılıla!macı ikili"in de temellerini
atacaktır.
Osmanlı’nın son dönemlerinde bütün bu çabalar bir taraftan “çökü!ü, toprak kayıplarını
nasıl durudurabiliriz?” kısaca “vatanı nasıl kurtarabiliriz?” sorunsalını üretirken, batının artık
güçlü tarafı temsil etti"ini kabulle “Batı’ya kar!ı nasıl durabiliriz?” sorularını da beraberinde
getiriyordu. Bu kaygı kısa sürede askeri alanda ba!lamak üzere bir dizi reform sürecini
ba!latırken bir taraftan da somut olarak toprak kayıplarını ve toplumun çözülü!ünü durdurmak
gerekiyordu.
Batı’nın ilerleyi!i kar!ısında Osmanlı toprak kayıpları, “$ark Meselesi”10 ı!ı"ında bir süre
sonra “Vatanın tehlikede oldu"u” ve “Vatanın Kurtarılması” fikrinin11 aydınlar arasında
yayılmasına neden oldu. Zihinlerde “vatanın tehlikede oldu"u” ve “vatanın kurtarılması”
fikirleri, özellikle 1877-78 Osmanlı-Rus sava!ı sonrasında ba!layan yenilgiler ve toprak kayıpları
süreciyle birlikte her alanda ya!anan çökü! ve yok olma sendromlarıyla birle!erek “hasta adam”
imajıyla beslenen gerçek bir travma haline gelmi!tir. Bu dönemde Osmanlı aydınlarında iyice
belirginle!en anlayı! Batı’nın Osmanlı’yı Avrupa’da barındırmayaca"ı ve bu sonucun er ya da
geç ortaya çıkaca"ı dü!üncesidir.12
Osmanlı aydınlarının parçalanma ve bunun kar!ılı"ı “ne yapabiliriz?” sorusuyla
yüzle!meleri süreci belki de hiç bitmemi!, günümüzde de etkileri devam eden travmatik bir
olgudur. Bu travmatik durumu peki!tiren imparatorlu"un küçülme sürecindeki ani kopu!lar,

10
$ark Meselesi ile ilgili olarak !u eserlere bakılabilir: Süleyman Kani #rtem, "ark Meselesi, Osmanlı’nın
Sömürgele$me Tarihi, Temel Yayıncılık, #stanbul 1999; Raif Karada", "ark Meselesi, Emre Yayınları, 3. Baskı,
Haziran 2005; Bayram Kodoman, "ark Meselesi I$ı#ı Altında Sultan II.Abdülhamit’in Do#u Anadolu Politikası,
Orkun Yayınevi, #stanbul 1983.
11
Kurtarılacak olan Vatan mı devlet mi? Bu soru anlamlı sayılmamalıdır. Kastedilenin iç içe geçmi! bu iki
kavramın, bir bütün olarak Osmanlı Devleti’nun ya!aması anlamında kullanılmasıdır: “Jön Türk hareketinin ana
hedefi, imparatorlu#u kurtarmak ve devletin güvenilirli#ini (tekrar) tesis etmekti. ‘Bu devlet nasıl kurtarılabilir-
1880’lerden 1920’lere kadar vatansever tartı!maların konusu i!te bu soruydu.” Hans-Lukas Kieser, Iskalanmı$
Barı$, Do#u Vilayetlerin’de Misyonerlik, Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938, #leti!im Yayınları, 2.Baskı, 2005,
s.391.
12
$efik Aker daha sonra yazdı"ı anılarında o dönemin aydın kesimindeki algıyı !öyle dile getirir: “1914 – 1918
Birinci Dünya Sava!ı’nın sonu, Avrupalı devletlerin bir asırdan beri diline doladı#ı $ark meselesinin çözüm
zamanının geldi#ini ortaya koydu. $ark meselesi Osmanlı "mparatorlu#u’nun yıkılması ve tasfiyesi demekti.”
M.$efik Aker, 57. Tümen ve Aydın Milli Mücadelesi (1918-1920), Genelkurmay ATASE Ba!kanlı"ı Yayınları,
Ankara 2006, s.XVII.

4
aydın tutumunun da radikalle!mesi durumunu do"urmu!tur. Guenter Lewy’nin !u sözleri Milli
Mücadeleye de damga vuracak bir ku!ak aydın ve asker-bürokrat kesimde ortaya çıkan
psikolojiyi çok iyi özetler:
“Ku!atma altında olduklarına inanmaya ve tüm bu küçük dü!ürücü bozgunlara yol açan
Hıristiyan devletlerine kar!ı güçlü bir kin gütmeye ba!ladılar.”13
Osmanlı Aydını’nın Batı kar!ısında kendi kaçınılmaz sonucuna zihinsel hazırlı"ını
besleyen ekonomik ve sosyal ortam uzun süre de"i!memi!tir. 1870’de Ziya Pa!a Cenevre’de
!öyle diyordu:
Diyar-ı küfrü gezdim, beldeler, ke!aneler gördüm
Dola!tım mülk-ü "slamı, bütün viraneler gördüm. 14
1905’e gelindi"inde ise $am’da Mustafa Kemal Osmanlı Devleti için farklı !eyler
söylemeyecektir:
“Ka#!amı! bir idare, çökmü! bir ordu, çürüyen bir donanma, tamtakır bir devlet
hazinesi, müflis, dilenci bir hükümet. Nihayet yolsuz, mektepsiz, hastanesiz, fabrikasız, asayi!siz,
emniyetsiz bir vatan.”15
Temmuz 1914’te Do"u vilayetlerinde co"rafi bir ara!tırma gezisine çıkan Victor
Pietschmann’ın Anadolu’daki devletsizlik ya da devletin kendi ülkesini ihmal edi!i hakkındaki
sözleri, bu durumun Birinci Dünya Sava!ı öncesinde de de"i!medi"ini göstermektedir:
“ Türk yönetiminin kendi ülkesini bu kadar az tanımasının ve hemen her yerde ülkelerini
onlardan iyi tanıyan yabancılara muhtaç olmalarının !a!ırtıcı olmadı#ını söylüyordu. Tabiri
caizse insan onların önce kendi ülkelerini ele geçirmeleri gerekti#ini bile söyleyebilir. Çünkü
bugüne dek sadece ana yolların ve büyük yerle!imlerin yakın civarını kontrol edebilmi!ler.
Ancak içerilerde, uçsuz bucaksız yaylalarda, ovalarda ve da# yamaçlarında kimlerin ya!adı#ı
ve nelerin olup bitti#i, bu da#ların ba#ırlarında neler sakladıkları konusunda pek az bilgiye
sahiptirler, üstelik bu bilgilerin kesinli#inden de emin de#iller.”16
Daha 1914 gibi geç bir tarihte kısmen de olsa devletin bilemedi"i, giremedi"i bölgelerle
dolu, yüzyıllarca ihmal edilmi! oldu"u halde kazanılmaya çalı!ılacak devletsiz halk yı"ınlarının
ya!adı"ı Anadolu, son sı"ınak olarak zihinlerde belirginle!meye ba!layacaktı. Bu durum aynı
zamanda aydın ve asker-bürokrat kesimde gerileye gerileye bir tür sırtı duvara yaslama güdüsü
yaratmı! olmalıdır. Sırtın dayandı"ı yer olan Anadolu ise güçlü bir duvar olmaktan uzak, ihmal

13
Lewy, a.g.e., s.70.
14
Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Do#u$u, AKDTYK Türk Tarih Kurumu, 9. Baskı, 2004, s.124.
15
$evket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal, 1919-1922, C.1, Remzi Kitabevi, 17.Baskı, 1999, s.90.
16
Kieser, a.g.e., s.445-446, aktarılan kaynak Victor Pietschmann, Durch kurdische Berge und armenische Stadte,
Viyana, 1940, s.150.

5
edilmi!, hatta tanınmayan bir uzak topraktır. #zmir’in i!gali ise uzun süren bir gerileyi!in son
safhası için sahneyi hazırlamı!tır. Bu süreci ve aydın kesimin psikolojisini en iyi özetleyen ise
dönemin Ayvalık’taki 172. Alay Komutanı Yarbay Ali Çetinkaya’nın #zmir’in i!galinin hemen
sonrasında, 16 Mayıs 1919’da alay subaylarına söyledikleridir:
“Vatanımızı, namusu ve istiklalimizi ve son sı#ınaca#ımızı olan Anadolumuzu ve !ahsen
her birimizin ırz ve namus ve çoluk çocu#umuzu ve bütün mukaddesat ve mevcudiyetimizi tehdit
eden elim ve vahim vaziyetin muhtemel neticelerini söyledim.”17
Sonuç olarak Osmanlı son dönem aydını için kendi düzeninin ya!amasını sa"layabilmek
için yeni bir takım giri!imlerde bulunmak ve 1683’ten beri süren bu küçülme ve Batı kar!ısında
yenik duruma dü!me durumunun geriye çevrilmesi zorunlu bir görev haline gelmi!ti. Ve daha
önce de de"indi"imiz gibi bu süreç Milli Mücadele ile geriye çevrildi"inde de"i!en durumun
ba!langıcı, zihinlerde hep Osmanlı Devleti için son dönemin, yani üstünlü"ün yitirili!i, toprak
kayıpları ve bir anlamda yarı sömürgele!me18 dönemi olarak niteleyebilece"imiz dönemin
ba!langıcı olan 1683’e kadar geriye gitmektedir.
Gerçekten de son dönem çalı!malarda Osmanlı Devleti tarihi iki döneme ayrılmaktadır:
1- Geni!leme Dönemi (1300-1683)
2-Geri Çekilme Dönemi (1683-1922) 19
Osmanlı Devleti’nin bu tarihten sonraki dönemi aslında uzun süren bir çökü! dönemidir.
Bir ba!ka deyi!le Osmanlı çökü!ü yıllar de"il yüzyıllar sürmü!tür.20
Özellikle 19.yüzyılın ortasıyla ba!layan Osmanlı Devleti’nin son döneminde çökü!ün
önlenebilmesi ve “vatanın kurtarılması” dü!üncesi, ku!aktan ku!a"a etkisini sürdüren bir
yakla!ımdı. Dönemin giderek belirginle!en bu temel sorunu Milli Mücadele döneminin ve Kuva-
yı Milliyecilerin de mira!çısı oldu"u bir soru olması bakımından önemlidir.21
Bu dü!ünü! etkisindeki ku!aklar, sonraki dönem tarihini yapan ku!aklardır. Ve bu
dü!ünü!ün trajikli"i, ya!anan tarihin de trajikli"ini belirleyen en önemli etken olmu!tur. Çok
erken ya!tan itibaren !öyle dü!ündüler:
17
Çetinkaya, a.g.e., s.19.
18
“Afrika ve Asya milletlerinin pek ço#u do#rudan do#ruya sömürgedirler. Bir kısmı, Osmanlı "mparatorlu#u gibi,
yarı sömürgedirler.”Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayıncılık, Tarihsiz, s. 14. Tarık Zafer Tunaya da aynı
sözcükleri kullanır: “ Osmanlı "mparatorlu#u, yirminci yüzyılın ba!ında, kapitülasyonların kıskacı içinde bir ‘yarı
sömürge’dir. Soayal, kültürel ve ekonomik kesimle ça#da! uygarlı#a oranla geri kalmı!lı#ın ve dı!a ba#ımlılı#ın en
belirgin tablolarını içerir.” Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler C.3, !ttihat ve Terakki, Bir Ça#ın,
Bir Ku$a#ın, Bir Partinin Tarihi, #leti!im yayınları, 5. Baskı, #stanbul 2011, s.28.
19
Erhan Afyoncu, Osmanlı’nın Hayaleti, Yeditepe Yayınevi, Ekim 2005, s. 155.
20
“Herkesin bildi#i gibi Osmanlı "mparatorlu#u’nun yıllardır, aslında yüzyıllardır süre gelen çökü!ü...” Maurice
Baring, !stanbul’dan Mektuplar, 1909-1912, Dergah Yayınları, 1.Baskı, Kasım 2008, s. 17.
21
“Bu devlet nasıl kurtulabilir? Temel soru buydu. Jön Türklerin en me!huru olan Mustafa Kemal’in zihnini, 1919’
da vatan savunmasına giri!!ti#i zaman me!gul eden de aynı soruydu. O bu konuda, Türk vatanseverlrinin, Namık
Kemal ile Gazi Osman Pa!a’nın do#rudan mirasçısıdır.” François Georgeon, “Bir Kimlik Arayı!ı: Türk
Milliyetçili#i” Osmanlı Modernle$mesi , Yapı Kredi Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul, Ocak 2006, s. 17.

6
“…daha on dört ya!ını tamamlamamı! bir okul ö#rencisi iken vatanın yandı#ını, milletin
ve memleketin battı#ını duymu!, padi!ahın çevresinin hainlerle sarıldı#ını ö#renmi!tim.”22
O dönemin vatan için bir !eyler yapmak için deyim yerindeyse yanıp tutu!an aydınları ve
özellikle ordu içindeki modern e"itim kurumlarında askeri e"itim almı! subayları arasında
geçmi!in parlak günleriyle o günün hazin gerçekleri arasında ba" kuran bu zihniyet, hem
yaygınla!tı, genel bir kabule dönü!tü, hem de giderek keskinle!ti. Bu keskinlik bir “görev bize
dü!tü” anlayı!ını, “i! ba!a dü!tü” kavrayı!ını da geli!tirmi!tir. Mustafa Kemal bunlardan biridir
ve Milli Mücadele döneminde tarih yapanların bu bakı!ının ne kadar erken belirlendi"ini !u
sözleriyle ortaya koyar:
“Arkada!lar!.. Bizlere büyük görevler dü!üyor. Yarın görev alıp gitti#imiz her yerde
milletimizi yeti!tirmek için subaylarımızın ö#retmeni olaca#ız. Gitti#imiz yerlerde aydın
gençlerle arkada!lık ederek onları bu yola yöneltece#iz. Yurdumuzu ve imparatorlu!u büyük
tehlikelerin belirledi!ini hatırdan çıkarmamak durumundayız.”23
2.Abdülhamit döneminin bu bo"ucu ve baskıcı i!leyi!i24 yanında ba!ta basına sansür ve
özgürlükler üzerindeki kısıtlamalar da uzun süren bir baskı rejimini yarattı.25 Bu rejim toplumda
kısa sürede kendi anti tezini ve umut olarak da Me!rutiyeti yeniden hayata geçirme çabalarını
yo"unla!tırmı!tır. Mithat $ükrü Bleda da anılarının bir yerinde 2. Abdülhamit dönemi hakkında
!unları söyler:
“Abdülhamit devrinin memlekette yarattı#ı a#ır ve baskılı havayı teneffüs etmeyenlerin
Avrupa’da bir avuç Türk gencinin mücadelesini ve ya!amını anlaması çok güçtü.”26
Bu süreçte aydınlar ve askeri bürokraside zamanla #ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne
dönü!ecek olan ilk muhalefet örgütü kurulma yoluna girmi!ti.27 Osmanlı aydınının bu son
dönemdeki “görevini” somutlayan örgüt #ttihat ve Terakki, umutlarını ba"ladıkları nokta
2.Abdülhamit istibdatının ortadan kaldırılması ve Me!rutiyet 28
, bütün bu “vatanı kurtarma”

22
(Resneli) Niyazi Bey, Balkanlarda Bir Gerillacı, Hürriyet Kahramanı Resneli Niyazi Bey’in Anıları, Ça"da!
Yayınları, #stanbul, Mart 1975, s.20.
23
Ilgar (Düz.) a.g.e., s.16.
24
“1908’de ‘Hürriyetin "lanı’, çürümü! ve bo#ucu bir hal almı! Abdülhamid istibdadına son vererek Osmanlı
halklarına rahat bir nefes aldırmı!…”, Taner Timur, “Ulusla!ma Süreci, "ttihatçılık ve Devrim”, 100.Yılında Jön
Türk Devrimi, Türkiye #! Bankası Yayınları, Birinci Baskı, Ekim 2010, s. 49. Ali Ekrem Bolayır da bu baskıcı
ortamı Osmanlı Devleti’nin hiçbir döneminde olmadı"ı kadar a"ır bulur: “Koca saltanat-ı Osmaniyye’yi cüz’iyyat ü
teferrüata kadar her !eye müdahale etmek ve mülkün her noktasında amir-i mutlak olmak emeline dü!tü#ü için, -
bütün ecdadının tarih-i muklatiyetinden daha !amil (kapsamlı) bir istibdat ile idare eden bir padi!ahın sarayında…”
Ali Ekrem Bolayır, Hatıralar, Hece Yayınları, Birinci Baskı, Ekim 2007, s. 282.
25
“Abdülhamit bu tarihten sonra, ülkeyi tam bir baskı rejimiyle yönetti” Zürcher, a.g.e., s.28.
26
Mithat $ükrü Bleda, !mparatorlu#un Çökü$ü”, Remzi Kitabevi, #stanbul, 1979, s.17.
27
“"stanbul’ da artık "ttihat ve Terakki Cemiyeti("TC) adını alan ve ilk yıllarda yava! yayılan "ttihat-i Osmanî
Cemiyeti, 1894–1896 yıllarında birdenbire çı# gibi büyümeye ba!ladı.” Erıc Jan Zürcher, Miili Mücadelede
!ttihatçılık, #leti!im Yayınları, 5.Baskı, #stanbul, 2008, s.34.
28
Hüseyin Cahit Yalçın anılarında 2. Abdülhamit döneminde aydınların Me!rutiyet’e yükledikleri anlam konusunda
!öyle der: “Bu ülkede dü!ünebilen, yurdunu seven, genç, ya!lı, bütün Türklerin göz diktikleri ere#in, bekledikleri

7
çabalarının yo"unla!tı"ı alan ise büyük ölçüde Balkanlar olmu!tur. Örne"in #smat #nönü
anılarında bu ba"lantıyı nasıl kurdu"unu !öyle aktarmaktadır:
“Gizli cemiyet, [#ttihat ve Terakki] vatanın tehlikede oldu#unu ve Kanunu Esasinin
iadesiyle devlet idaresinin düzelmesinden ba!ka çare olmadı#ını vatanseverlere bildiriyordu.
Rumeli’nin ba!tan ba!a tehlikede oldu#unu görmekte kimsenin tereddüdü toktu. Elbette ba!lıca
hata sahibi de ancak her türlü !ikayetlerin hedefi olan padi!ah iadersi olabilirdi. Padi!ah
idaresinin do#ru yola getirilmesi, milletvekillerinin toplanması ve çalı!ması ile
sa#lanabilecekti.”29
#ttihat ve Terakki’nin, bütün çabasına ve yenilikçi tutumuna ra"men30 1908 devrimi ve
bütün modernle!me çabaları Osmanlıyı kurtarmaya yetmeyecektir. Neden? Bunun en önemli
nedenleri Osmanlı Modernle!me çabalarının toplumun geneline nüfuz edememesiydi. Maurice
Baring gözlemlerini !öyle özetlemi!tir:
“Jön Türklerin me!rutiyetcilik denemesinin yürümemesinin nedenleri !unlardır: Birincisi,
yapılan de#i!iklikler sathi düzeyde kalmı! temeline inememi!tir. "kincisi yangından mal kaçırır
hızda yapılmı!tır.”31
2. Me!rutiyeti ilan etmek zorunda kalan 2. Abdülhamit aslında ba!langıcından itibaren
me!rutiyet rejimini benimsememi!, me!rutiyet taraftarlarını hedef alan giri!imlerini sürdürüken
Zühtü Güven’in de i!aret etti"i gibi kendi etrafına yanda!larını toplamaya çalı!mı!tır.32
Ülke ardı arkası kesilmeyen isyanlar, çatı!malar ve sava!lar içinde var kalmaya çalı!ıyor,
bir taraftan da devlet ile halk kesimleri arasında ili!ki bozuluyordu:
“Çünkü Rumeli’de, Suriye’de, Arabistan’da, hatta Do#u Anadolu’da adeta daimi bir iç
sava! hayatı ya!anıyordu.Devletin ordusu ile devletin tebası hiç durmadan birbirleriyle
çarpı!ıyorlardı. Her taraf isyan içindeydi.”33
Bu geli!melere ek olarak büyük devletler de Osmanlı Devleti’ni parçalamak için isyanları
destekler pozisyonda bulunuyorlardı.

kurtulu!un, iyili#in tek bir adı vardı: Me!rutiyet! Çocuklu#umuzu, gençli#imizi, hep bu umut içinde avutmu!tuk.
Onun u#runda hapislere giriliyor, sürgünlere gönderiliyor, ölümlere gö#üs geriliyordu.” Hüseyin Cahit Yalçın,
Siyasal Anılar, Türkiye #! Bankası Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul 1976, s. 3.
29
#smet #nönü, !smet !nönü Hatıralar, Bilgi Yayınevi, 2. Baskı, Kasım 2006, s. 43.
30
“Gerili#i ve taassubu yıkarak ilerleme#i esas prensip kabul eden "ttihat ve Terakki çok kısa zamanda memlekete
bir çok yenilikler getirmi!ti.” Naci Gündem, Günler Boyunca Hatıralar, #zmir Büyük!ehir Belediyesi Kültür
Yayınları, #kinci Baskı, #zmir, Eylül 2002, s.23.
31
Baring, a.g.e., s.14.
32
“Sultan Abdülhamit bir taraftan kendine sadık ve muti’ [itaatli, boyun e"en] bendegan [kullar, köleler] tedarik
ederken di#er taraftan Ziya Bey (Pa!a) ve Kemal Bey gibi müfrit hürriyetperverleri (Sultan Murad taraftarlarını)
"stanbul’dan uzakla!tırmaya çare arıyordu.” Ahmet Bedevi Kuran, Osmanlı !mparatorlu#u’nda !nkılap
Hareketleri ve Milli Mücadele, Türkiye #! Bankası Yayınları, 1.Baskı, Ocak 2012, s. 114.
33
$evket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, Remzi Kitabevi Yayınları, 21. Baskı, Aralık 2009, s.42.

8
Balkan sava!ları önü alınamayan bu olumsuz gidi!atın son evresidir. Bu sava!larda
e"itimsiz, cahil kesimlerden olu!an redif taburlarının hazırlıksız, do"ru düzgün talim ve
e"itimden geçmeden sava!a sürülmeleri di"er sebeplerle birlikte bozgunu tetiklemi!lerdir.34
2.Abdülhamit döneminin getirdi"i çöküntü, yozla!ma ve bunun orduyu e"itimden,
talimden, tatbikattan ve bilgili subaylardan uzak bir yapı haline getiren etkilerini örne"in 1913
yılında Anadolu’ya bir seyahat gerçekle!tiren Bela Horvath’ın anılarında bulabiliyoruz. Bu
pasajda, 1908 devrimi sonrası çok sayıda subayın emekli edilmesinin nedenleri açıklanırken, 2.
Abdülhamit dönemindeki ordu yönetimindeki yozla!manın temel nedenleri de ortaya
konulmaktadır:
“Çünkü Sultan Abdülhamit zamanında her ispiyoncu binba!ılı#a, her ajan generalli#e,
hatta valililere rü!vet veren sıradan fırıncılar yüzba!ılı#a getirildi! Ço#unlu#u haksız olarak
terfi ettirilen ve !imdi elli ya!larındaki bu subayların bir kısmı emekliye sevk ediliyor.”35
Bu olumsuz etkiler 2.Abdülhamit’in isdibdat yönetimin ardından da hemen
giderilememi!tir. Gerçekten aydın ve dürüst bir yakla!ımla dönemi de"erlendiren Mahmut
Muhtar Pa!a bu konuda !u çok önemli de"erlendirmeyi yapmaktadır:
“"sdibdadın kalkması ile hemen bir bolluk, bir büyüklük elde etmi!iz gibi kendimizi
büyük devletlerden sayarak dünyaya meydan okuduk. Gazetelerle, hakaret etmedik devlet
bırakmadık. "kide birde kesin sayı imi! gibi otuz milyonluk Osmanlılıkla ö#ündük.”36
Mahmut Muhtar Pa!a’nın sonraki sözleri çok daha önemlidir. Hem yukarda giri!
bölümünde bahsetti"imiz Osmanlı’yı geri bıraktıran nedenleri özetler hem de “600 yıllık !anlı
Osmanlı” gibi basmakalıp bütüncül de"erlendirmeleri geçersiz sayacak ve Osmanlı’nın son 300
yılını, öncesinden ayırarak, yine yukarda giri! bölümünde söz etti"imiz ve Osmanlı tarihine
modern tarihsel yakla!ımın bir bakıma çok erken bir örne"ini sunar:
“Ne yazık ki üç asırdan beri çe!itli bozgun, acınacak durum ve cehalet aynası olan tarih
levhalarımıza bakmayarak, durmadan altıyüz senelik !an ve !ereften söz edip yüksekten uçarak
kendimizi aldatmaktan bir an geri kalmadık. "limden, sanayiden, ticaretten mahrum, yoksulluk ve
sıkıntı içinde bulunan ve millet sözünün isnat edece#i esas !artlardan uzak, muhtelif unsurların
toplulu#undan meydana gelmi!, siyasi hayatını sürdürmesi di#er devletlerin birbiriyle rekabetine
ba#lı, arazisi büyük fakat kuvveti küçük bir devletçikten ba!ka bir !ey olmadı#ımızı anlamak
istemedik.”37

34
Mahmut Muhtar Pa!a, Fazlı Necip, Rumeli’yi Neden Kaybettik, Örgün Yayınevi, Birinci Baskı, #stanbul 2007,
s.194.
35
Bela Horvath, Anadolu 1913, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 3. Baskı, $ubat 2008, s. 22.
36
Mahmut Muhtar Pa!a, Fazlı Necip, a.g.e., s.214.
37
Mahmut Muhtar Pa!a, Fazlı Necip, a.g.e., s.214.

9
Balkanların kaybı bir bakıma 2. Abdülhamit döneminin yarattı"ı içten içe çürümenin38 bir
dı!a vurumu ve gerçe"in görünür hale gelmesidir. Bir Alman gazeteci olarak Balkan Sava!ları
sırasında gözlemlerde bulunmu! Wilhelm Feldmann’ın dedi"i gibi Balkan Sava!ları “nihai
sonun; Osmanlı Devleti’nin tasfiyesinin ba!langıcı olmu!tur.” 39
Balkan Sava!ları çökü!ü görünür yapmı!tır. Osmanlı’nın i!lerin iyi gitmedi"ini Viyana
önlerindeki bozulu!la anlamaya, dü!ünmeye ba!laması ve bunu önce askeri alanda sorgulaması
gibi çökü! de askeri alanda ve toprak kayıplarıyla tescillendi. Örne"in Balkan Sava!ları’na bir
bölük komutanı olarak katılıp, çökü!ün ardındaki nedenleri gözleriyle gören aydın dü!ünceli
Ömer Seyfettin’in bazı gözlemlerinden kısa parçalar !öyle:
“Askerin hepsi acemi. Hatta silah doldurmasını bilmiyorlar. "htiyatların ço#u da Pomak.
Bir kelime de Türkçe bilmiyorlar…Hareketimiz o kadar hissiz ve maneviyatsız ki… Ne
intizamsızlık yarabbi!... Ortada ne kumandan var ne kumanda… Hemen herkes intihar etmek
istiyor… En büyük intizamsızlık, açlık, peri!anlık içinde ricat ediyoruz… Bölü#ün yarısından
ziyadesi Türkçe bilmiyor. Tabur Babil Kulesi gibi… $imdi bir yere hareket ettik. Fakat nereye?
Bilmiyorum. Her vakit ki gibi kimse de bilmiyor. Çünkü sabahtan beri verilen emirler yarım!ar
saat ara ile hep de#i!ti… Gece Manastır’a döküldük. Fakat Garp Ordusu kumandanı bizi !ehrin
içine sokmadı. $ehrin dı!arısında serseriyane dola!ıyoruz. Ku!ba!ı kar ya#ıyor. Ayakları donan
neferler haykırıyorlar. Yaralılar arabaların üstünde, yerlerde, karların ve çamurların içinde
kıvranarak, inleyerek can veriyorlar. Bu hal, sefaletin !üphesiz son derecesidir. Fakat Garp
Ordusu kumandanı bizi zayi etmeye, bire kadar mahv veya esir olmamıza karar vermi!. ‘Kuvve-i
maneviye’ denilen !ey külliyen iflas etti… Neferler zabitlerin e!yalarını ya#ma ediyor, cephane
sandıklarını keserek onların üzerine biniyorlar…. Önünden geçti#imiz Toksa köyleri bize silah
atıyorlar. Her köy, askeri yana!tırmıyor, silah atıyor… Dört gündür açız…”40
Bu sahnelerde normal bir devlet-halk (asker) ili!kisi olmadı"ı gibi, devlet-ülke birlikteli"i
de yoktur. Siyasi haritaya ve o bölgede kendi bayra"ımızın dalgalandı"ına bakarak eskisi gibi
devam etmeyi dü!ünen bir anlayı! vardır. Bu anlatılanlar aslında ya!anılanın sadece bir askeri
yenilgi olmadı"ını göstermektedir. Bir bakıma modern devlet olamayanın modern devlete, ulus
olamayanın41, ulusal dü!ünü!e ve ulusal çıkarlara, akılcı olamayanın akılcı hareket edene,

38
“Niyazi Berkes, Abdülhamit ça"ını “dı!ından durgun gözüken karanlık bir su birikintisine” benzetir. Bkz. Niyazi
Berkes, Türkiye’de Ça#da$la$ma, Yapı Kredi Yayınları, 12.Baskı, #stanbul, Ocak 2008, s.375.
39
Wilhelm Feldmann, !stanbul’da Sava$ Günleri (Bir Alman Gazetecinin Balkan Sava$ı Hatıratı), Selis
Kitaplar Yayınevi, 1.Baskı, $ubat 2004, s.16.
40
Tahsin Yıldırım (Haz.), Ömer Seyfettin, Balkan Harbi Hatıraları, Dün Bugün Yayın Yayınları, Birinci Baskı,
#stanbul, Nisan 2011, s.126-147.
41
“18.yüzyılın sonlarında Osmanlı toplumunun bir bütün olmaktan çok uzak bulundu#u açıktır. "mparatorluk farklı
ve ço#unlukla birbirine dü!man toplulukların karma!ık bir harmanıydı.” Matthew Smith Anderson, Do#u Sorunu
1774-1923, Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı, #stanbul Mart 2001, s.19.

10
ortaça"ın ise modern ça"a yenik dü!mesidir.42 Balkan Sava!ları’nın getirdi"i sarsıntı bu açıdan
Türk Milliyetçili"i’nin uyanı!ına ivme kazandırmı!tır.
Gerçekten de Türk milliyetçili"inin geli!mesi ile Osmanlı Devleti’nin küçülmesi arasında
paradoksal bir ba" vardır. Osmanlı küçülürken ve Osmanlı aydını, Batının (Avrupa’nın) gücünü,
üstünlü"ünü kabul edip kendini onu taklit etmekle ba!layan bir reform sürecine sokarken,
giderek kendini Türk Milliyetçisi olarak üretmeye, bu kimlik etrafında tanımlamaya ba!lamı!tır.43
Toprak kayıpları ve küçülme ve bunda Batı’nın do"rudan etkisi, Batı’dan korku44 ile birlikte
Batı’dan nefreti de getirdi. Örne"in yine Ömer Seyfettin Balkanların kaybı sırasıdna aydın
subaylar arasında olu!an Batı algısı hakkında önemli ipuçları sunan bir sahne aktarır:
“Zabitler son derece meyus [yaslı, ümitsiz] Meselenin bir Avrupa meselesi oldu#una ve
Yanya’nın ya Arnavutluk’a yahut Yunan’a verilece#ine azıcık co#rafya bilenlerin bile aklı
erdikten sonra bu kadar kan dökmekteki mana anla!ılamıyor.”45
Bu son yakla!ım Türk Milliyetçili"i içindeki anti-emperyalist niteli"i de !ekillendirip
günümüze kadar ta!ıyacaktır. Özellikle 2.Abdülhamit döneminde yo"unla!an muhalefet
üzerindeki baskı ile birlikte artık kar!ıla!ılan sorunlar, ideolojik olarak bütün di"er kavramları
gölgeleyecek kavram ve sloganlar çerçevesinde ele alınıyordu. Bu dönemde “vatan”, “millet”,
“inkılap” ve “terakki” gibi sözcükler neredeyse muhalefetin etrafında toplandı"ı birer odak
kavram haline gelmi!ti.46 Dikkat edilirse bu kavramlar, toprak kayıpları ve yarı sömürgele!meyle
geli!en sürecin bir sonucu oldukları gibi Cumhuriyet dönemi ve sonrasına kadar uzanacak bir
büyük de"i!im çabasının da sürükleyicileri olacaklardır.
Balkan Sava!ları’nın sonunda ortaya çıkan hezimet ve çöküntü duygusu, Birinci Dünya
Sava!ı’na do"ru, aydın kesimde kamuoyunda öne çıkan “vatan tehlikede” fikrini yo"unla!tırmı!,
bu dü!ünce bu süreçte uzun süre geçerlili"ini korumu!tur. Osmanlı kamuoyunu etkileyen bu
fikrin ilk biçimlendirdi"i ve bu kaygıyı resmi tutum haline getiren örgüt olan Müdafaa-i Milliye
Cemiyeti ise Milli Mücadele dönemi örgütlenme modeline örnek olarak bir gelenek ta!ıyıcısı

42
Bu ayrım ve sonuç Milli Mücadeleyi yürüten kadrolarla onlara engel olmayan kadrolar arasında da vardır. Milli
Mücadele de eninde sonunda Mustafa Kemal’in ki!ili"inde modern olanın ortaça"a, akıl ve bilimin gericili"e ve
taasuba, ulusal bakı!ın ümmetçi bakı!a üstün gelmesinin öyküsüdür: “Mütareke’de, gerçekte, Vahidettin’in !ahsında
cehalet, taassup ve gerilikle Mustafa Kemal’in !ahsında müspet Bilim ve Batı anlayı! ve kültürü çarpı!mı!
beklenildi#i gibi ikincisi üstün gelmi!tir.” Tevfik Bıyıklıo"lu, Atatürk Anadolu’da (1919-1921), Kent Basımevi,
Ekim 1981, s. 10.
43
“Bir nokta daha var: Türkler üstünlük duygusuna sahip oldukları zaman Türk olduklarını bilmiyorlar. Bir nokta
daha var: Türkler, a!a#ılık duygusunun içine ve a#ızlarına kadar gömüldükleri zaman Türk olduklarını bilmeye
ba!lıyorlar.” Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler, C.2, Tekin Yayınevi, #stanbul 1984, s.23.
44
“Osmanlı münevveri Allah’tan sonra en çok Düvel-i Muazzama’dan korktu.”Y. Küçük, a.g.e., s.27.
45
Yıldırım (Haz.), a.g.e., s.163.
46
Buna kar!ılık bu kavramlar dönemin yönetimince sakıncalı bulunuyor, Maarif Nezareti denetledi"i telif eserlerde
geçen bu ve benzeri sözcüklere sansür koyuyordu: “Bu sefer, metnin içindeki ‘’vatan, millet, inkılap, terakki’’gibi
kelimelerin hepsi kırmızı mürekkeple dikkatle çizilmi! ve bazı sahifeler büsbütün karalanmı! idi.” Mehmet Ali Ayni,
Hatıralar, Yeditepe Yayınları, 1.Baskı, Ekim 2009, s.34.

11
rolü de oynayacaktır. Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin Balkan Sava!ları sonrasında 31 Ocak 1913
tarihli beyannamesinde genel hissiyatı yansıtan cümle’nin özetle “vatan tehlikede” olu!u açıkça
görülür.
“Osmanlı Devleti üç aydan beri duçar oldu#u ahvâlin emsalini altı yüz senelik müddet-i
mevcudiyetinde asla müsadif olmamı"tır. Bugün vatan tehlikede bulunuyor. Aba ve ecdadı-
mızın miras-ı mukaddesini, yanı dinimizi, vatanımızı, müdafaa etmek en mukaddes vazifemizdir.
Bu vazifenin fariza-i ifasında ihmal edersek, ahlâf ve tarihimizin lânet-i müebbedes'ı- ne ihraz-ı
istihkak etmi! oluruz.
Vatanımız tehlikede!... Bu musîbet-i mü!tereke önünde, her Osmanlıya terettûb eden va-
zife, !ahsa ait her emel ve her hissi unutmak ve elbirli#iyle vatanı kurtarma#a çalı!maktır. Bu
ümniye-i mübeccelenin (yüce umudun) husulünü temin için bir 'Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti'
te!kil olunarak her meslek ve fırka erbabından zevât-ı hamiyetsimâta müracaat olundu.
Edirne ve Adalar'daki hakimiyet-i Osmaniyeyi fiilen ve tamamen muhafaza ile beraber,
ıstila-dîde {istila görmü!) olan mahall-i sâiredeki hukuk ve menâfi-'ı milliyemizı imkânın müsait
oldu#u derecede ve hatta en büyük fedakârlıklar ve ha- vârık (hârikalar) göstererek müdafaa
etmek makarrât-ı kat'iyyemizdendir (kat'î kararlarımızdandır). Bil-umum Osmanlıların.
muavenetine arz-ı ihtiyaç ediyoruz. Vatanı kurtarmak için uzanacak her ele sarılaca#ız,
öpece#iz ve vatanı kurtaraca#ız. Cenâb-ı Hak'tan tevfik ve nusret isteriz" 47
Osmanlı Devleti aslında 1800’lü yılların ba!ından itibaren giderek güçsüzle!mekteydi.
19.yüzyılın ikinci çeyre"ine do"ru özellikle Ruslarla yapılan sava!larda ortaya çıkan sonuç tam
anlamıyla felaketti. Kafkaslar’da ve Trakya’da Rusları duruduracak güç neredeyse kalmamı!tı.
93 Harbi ise tam anlamıyla biz bozgundu. Bu bozgun neredeyse Milli Hafıza’ya kazındı ve
etkileri uzun süre belleklerden silinmedi.48
Osmanlı Devleti’nin çökü! döneminin getirdi"i bu anlayı! Milli Mücadele öncesinde
ba!layan i!galler döneminde de aydın insanların ve mücadeleyi örgütleyeceklerin zihinlerinde
silinmez izler bırakmı! ve Kuva-yı Milliye’nin do"umunda etkili olmu!tur.

47
Nazım H. Polat, “Mîllî Mücadele'de Sivil Direni!in kökleri: Müdafaa-i Mîllîye Cemîyetî (1913-1919)”,Türkler
Ansiklopedisi, C.15, s. 630, alıntılanan kaynak: Beyanname, #kdam gazetesi, nu.5726, 18 Kanun-ı Sani 1328, (31
Ocak 1913), s.3.
48
“Türkiye/Osmanlı Türklü#ünün kar!ı kar!ıya kaldı#ı ilk büyük felaket, 1828'de do#uda Ahıska'nın dü!üp
Kafkaslarda Rusları durduracak barikat kalmaması üzerine, Rusların batıda sava!sız Edirne'yi teslim almasıdır (22
A#ustos 1829). Sonra, millî hafızaya 93 Harbi olarak kazılan felakette do#uda Erzurum, batıda Ye!ilköy'de millî
gurur çi#nendi, millî vicdan kanatıldı!” Polat, a.g.m., s.629.

12
Osmanlı yönetimi A!ar dı!ında do"ru dürüst vergi de toplayamıyordu. Toplanan vergiler
de sarayın israflarıyla ve rü!vet olarak bürokrasi içinde da"ılıyordu.49 Osmanlı Devleti sadece
ekonomik açıdan geri bir durumda de"ildi. #stanbul, bütün devlet aygıtı ve bunun dolaylı
halkaları ve bürokrasinin ta!ra uzantılarıyla birlikte ta!radan, Anadolu ve uzak Arap
co"rafyasından kopuyordu. Tanzimat döneminde ba!layan bu kopu!u örne"in Falih Rıfkı Atay,
Prusya subayı Moltke’den aktarımla Osmanlı’nın siyasal bütünlü"ünün nasıl ka"ıt üzerinde
kaldı"ını !öyle dile getirir:
“Arabistan’da hatta mübarek !ehirlerde, Medine ve Mekke’de çok eskiden beri padi!ahın
gerçek hiçbir hükmü yok. Hükümete ba#lı yerlerde de padi!ahların hükümranlık hakkı ço#u
zaman sınırlı. Fırat ve Dicle kıyılarındaki milletler pek az ba#lılık göstermekte, Karadeniz ve
Bosna’daki e!raf padi!ahın iradesinden fazla kendi çıkarlarına dü!kün. "stanbul’dan uzaktaki
!ehirlerin oligar!ik bir idare !ekilleri var. Öyle ki hemen hemen ba#ımsız gibi bir !ey.
Böylece Osmanlı Saltanatı gerçekte bir krallıklar, prenslikler ve Cumhuriyetler yı#ını
haline gelmi!tir. Bunları uzun bir alı!kanlıkla, Kur’an birli#inden ba!ka tutan bir !ey yoktur.” 50
Osmanlı Devleti unsurlarının bir arada tutulmasının zorlu"unu ve göz göre göre
sürüklenen çökü!e engel olunamayı!ının temel nedeninin bu oldu"unu 2. Abdülhamit sonrası
sarayda Sultan Re!at devrinde mabeyn Ba!katibi olan Halid Ziya U!aklıgil de anılarında !öyle
belirtir:
“Da#ınık ve birbirinden ayrı parçalara ayrılan memleketlerde her biri ba!ka bir ırktan,
ba!ka bir dinden efradı, etrafında toplayarak tek bir cazibe merkezi olabilecek bir merhum
yoktu.”51
Osmanlı halkları, ba!ta gayri müslimler olmak üzere, bu dönemde “Osmanlılık” çerçevesi
içinde tutulamayacak kadar milliyetçilik fikrinin etkisi altına girmi!lerdir. Toplumun sosyal
dokusu da giderek derinle!en bir yaranın, toplumu olu!turan farklı unsurların giderek
ayrı!masının etkisi altındaydı. Toplumun de"i!ik unsurlarını bir arada tutan ba"lar Tanzimat’tan
Balkan Sava!larına kadar giderek zayıflıyor, parçalanıyordu. Anılarda buna ili!kin yakla!ımlar
da karamsar ama gerçekçi bir içerik ta!ır:
“ Tanzimat’ın, ‘"ttihad-ı Anasır’ (Cemaatlerin Birli#i) anlayı!ı 1877-78 Rus Sava!ında
iflas etmi!ti. ‘Millet-i Hakime’ olarak Müslümanları bir bütün halinde kavrama çabası da,
Abdülhamid’in gayretlerine ra#men yürümemi!, milliyetçi akımlar Müslüman Araplar ve
Arnavutlar arasında da geli!mi!ti. "ttihatçılar, gayrimüslimler için artık bir anlamı kalmadı#ını
49
“A!arın dı!ında Devlet'e vergi verilmiyor gibiydi. Bütün gerçek vergiler, haraç, rü!vet, hediye !eklinde men-
supların kesesine akıyordu.”Ahmet Amin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, C.1., Pera
Turizm ve Ticaret Anonim $irketi Yayınları, #kinci Baskı, #stanbul 1997, s. 50.
50
Moltke’den aktaran Atay, Çankaya, s.28-29.
51
Halid Ziya U!aklıgil, Saray ve Ötesi, #nkılap ve Aka Kitabevi Yayınları, #stanbul 1965, s.148.

13
fark ettikleri Osmanlı kimli#ini ve bütünlü#ünü, Araplar için de önemli olmadı#ını Libya’da
görmü!lerdi. Balkan sava!ı ise Arnavutlardan da umut kalmadı#ını kanıtladı. Bu yüzden
Anadoluculuk ve Türkçülü#ün ön plana çıkarıldı#ını fark ediyorum.”52
Sonuçta 2. Me!rutiyet’in ilanı da toplumdaki bu siyasal, ekonomik ve sosyal
düzensizlikler hakkındaki !ikayetleri dindirmeye yetmemi!tir. Özellikle ta!rada yönetim
kademelerine kar!ı yöneltilen öfke dı!ında de"i!en bir !ey yokmu! gibi algılanmaktadır:
“"lan edilen Me!rutiyetten hiçbir !ey anlamıyordum. $urada burada, memurların sopa ile
kovulması, dövülmesi ve devlette nüfuslu olanların !eref ve itibardan dü!mesi ho!uma
gidiyordu.” 53
2.Me!rutiyet’in ilanı ile kısa bir süreli"ine ortaya çıkan sevinç ve umut döneminin
ardından bu gidi!atın sona ermeyece"i anla!ılmı!tı. Özellikle ço"unlu"u Müslüman olan
Arnavutluk’ta ortaya çıkan ayrı!ma, Osmanlıcılık fikrinin çok uzun süre ya!ayamayaca"ını ve
Balkanlardaki kopmaların durmayaca"ını ortaya koyuyordu.54 #ttihat ve Terakki rejimi özellikle
ta!rada bazı bölgelerde rü!vet gibi yönetimdeki yozla!ma örneklerinin üzerine giden anlayı!ıyla
kısa bir umut ı!ı"ı yakmı! görünmesine ra"men,55 genel gidi!atın olumsuz bir seyir izlemesi
#ttihat ve Terakki döneminde de engellenemiyordu. Halid Ziya U!aklıgil çok yakından tanık
oldu"u bu acizlik hakkında !öyle der anılarında:
“Her türlü çökme alametlerine ra#men neresinde bir yarık istinadı fark edilse elinde
hemen tedarik edilmi! bir parça kerpiçle olaya ko!an fırkada pek açık bir yorgunluk, bir
!a!kınlık vardı.”56
Balkan Sava!ları ise uzun süren Osmanlı çökü!ünü bir bakıma harita üzerinde tescillemi!
oldu. Maurice Baring Osmanlı yönetimindeki eksiklikleri !öyle te!his eder:
“Acınacak haldeki örgütlenme, düzenlenme ve uzla!ma noksanlı#ı.”57
31 Mart gerici ayaklanması ve 2. Abdülhamit döneminin ordu kadrolarında biriktirdi"i
sorunlar58 Balkan Sava!ları’nın beklenmeyen a"ır sonuçlarında etkili olmu!tur. #smet #nönü !öyle
der:

52
Kolo"lu, Arap Kaymakam, Aykırı Yayınları, 2011, s.72.
53
Emin Sazak, Hatıralar, Emin Bey’in Defteri, Bilge O"uz Yayınları, 2. Baskı, #stanbul Mart 2009, s.85.
54
Polat, a.g.m., s.629.
55
Sazak, a.g.e., s.87-88.
56
U!aklıgil, a.g.e., s. 148.
57
Baring, a.g.e., s.79.
58
#smet #nönü özellikle subayların ruh halini anlamamızı kolyala!tıracak !u bilgileri verir: “Geçim sıkıntısı subaylar
arasında !iddetliydi. Suba!larında bulunanların ve ordu kumandanına veya Saraya mensup olanların her ay maa!
ve tam tayın bedeli alarak ferah ya!amaları, her subayı kaynar hale getiriyor, ruh inzibatını temeline kadar
sarsıyordu.” #nönü, a.g.e., s.33. 2. Abdülhamit döneminde ordudaki rahatsızlıklar hakkında bir kaynak 1892’de
Sazasker olan Rıza Pa!a’ya atfen !öyle demektedir: “Maa!lar, son derece düzensiz ödenmekteydi. Yılda ancak be!
altı defa aylık ödenebiliyordu. "stanbul dı!ındaki üst düzey subaylar bile aylıklarını düzenli alamıyorlar,
borçlanarak ya!antılarını sürdürmeye çalı!ıyorlardı. Askeri binalar yetersiz, depolar bo!, harap ve noksandı.”

14
“Me!rutiyet inkılabını müteakip bütün Rumeli ordularının sefer içinde hazırlanmaları
sistemli bir surette ele alınamamı!tır. Me!rutiyetle beraber memleketin ordu kadrosu
inanılmayacak kadar iptidai ve cahil bir durumdaydı. 1914 harbinin talim, terbiye itibariyle ve
ilmi esaslara göre hazırlanmı! orduları yanında padi!ah orduları ortaça# devirlerinin kitlelerini
andırıyordu. Bu halden birinci derecede eski hükümdarın idaresi mesuldür. Padi!aha sadakatten
ba!ka bir meziyet aramayan zihniyet, ordunun emir ve kumandasını bütünü itibariyle her türlü
liyakatten mahrum bir hale getirmi!ti.”59
Birinci Dünya Sava!ı’na giden yolda Osmanlı Devleti, yükselen Batı’nın emperyalist
güçlerinin son darbeyi vurmaya hazırlandı"ı bir kurban olarak Anadolu’da tutunmak için bütün
bu gerili"e ve yozla!maya ra"men son bir çırpını! için gücünü toparlamaya çalı!acaktır.
Anadolu’nun son kale olması ise, gidilecek ba!ka bir yer kalmadı"ı duygusu, Milli Mücadele’de
direni!in ve Kuva-yı Milliye’nin do"masında etkili olacaktı.
Toprak kayıplarıyla bir küçülme süreci olarak da de"erlendirilebilecek bu dönemde
Osmanlı Devleti, Avrupa’nın büyük emperyalist devletleri için her fırsatta bir parçası kopartılan
bir varlı"a dönü!mü!tür.60 Bu amacı somutla!tıran eylemler ise Osmanlı Devleti’ni payla!mak
için yapılan antla!malardır. 61
Buna kar!ılık Osmanlı Devleti Avrupa’da ba!layan blokla!ma
hareketi içinde #ngiltere, Fransa ve Rusya’nın olu!turdu"u #tilaf blo"u kar!ısında Almanya,
Avusturya-Macaristan ve #talya’nın olu!turdu"u #ttifak devletleri safında yer aldı ve A"ustos

Musa Çadırcı, “2. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusu”, Dördüncü Askeri Tarih Semineri Bildiriler, Gnk.
B!k. ATASE Yayınları, Ankara 1989, s. 40. 2.Abdülhamit dönemi Mabeyn Ba!katiplerinden Tahsin Pa!a da
özellikle orduda terfi i!lerindeki liyakat esaslarına dikkat edilmeyi!i ve bu konudaki yozla!ma hakkında !öyle der:
“Ordu kademelerinde yükselme, ehliyet ve liyakat esasından çok; padi!ahın, saray adamlarının, pa!aların ve
nüfuzlu vükelanın iltiması ve himayelerine göre olmaktadır. Aynı yılda Harbiye’den te#men olarak çıkan subayların
bir kısmı, bir yıl içinde kol a#ası [Kıdemli Yüzba!ı] olur ve süratle di#er dereceleri elde ederken, bir kısmı da sekiz
dokuz yıl bir kademede bekletilirdi. Böylece kendisiyle veya kendisinden çok sonra mezun olanların komutası altına
girmek zorunda kalırdı. "stanbul’daki subayların her yıl bayramlarda maa! ve terfileriyle ilgili i!leri haklı veya
iltimaslı yerine getirilirken, uzak yerlerde bulunanların özlük i!leri ihmal edilmekteydi. Bu durum subayların büyük
kısmında görev a!kını tam anlamıyla olmasa bile söndürmekte, onları umutsuzlu#a ve bedbinli#e sürüklemekteydi.”
Bkz. a.g.e., s. 41. Bu dönemde iltimas ve himaye yoluyla da"ıtılan yüksek rütbeler yüzünden ordu hiyerar!isi çok
büyük bir orantısızlık göstererek bozulmu! ve general sayısı ola"anüstü kabarmı!tır. Öyle ki 1887-1888 döneminde
188.000 ki!ilik er sayısına kar!ılık 280 general varken, 1904-1905 döneminde ise 499 general (Mü!ir, Ferik ve
Mirliva) kar!ılı"ı 257.000 er vardır. Osmanlı Ordusunun bu dönemde 7 ordu olarak düzenlenmesine kar!ılık bu
kadar çok general rütbeli askerin olu!u da rütbe yükselmelerinin liyakata ve askeri gereklere göre olmadı"ını
göstermektedir. Bkz. a.g.e., s. 47’deki tablo.
59
#nönü, a.g.e., s. 83.
60
Adnan Sofuo"lu, Kuva-yı Milliye Döneminde Kuzeybatı Anadolu 1919-1921, Gnk. B!k. Basımevi, 1994, s.2.
61
Dünya Sava!ı sürerken #tilaf Devletleri arasında Osmanlı Devleti’ni payla!mak için yapılan bu antla!malar
ba!lıvca 4 tanedir. Bunlar, #ngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan #stanbul Antla!ması (18Mart-10 Nisan
1915), Bu devletlerin #talya’yı kendi saflarına çekmek için Londra’da imzaladıkları Londra Antla!ması (26 Nisan
1915), #ngiltere-Fransa ve Rusya arasında çok daha kapsamlı olup Anadolu’yu da bölü!meyi hedefleyen Sykes-Picot
Antla!ması (26 Nisan 1916) ve Sykes-Picot Antla!ması’nı haber alan #talya’ya da Anadolu’dan pay veren ve
#ngiltere, Fransa, #talya arasında imzalanan St. Jean De Maurıenne Antla!ması (17 Nisan 1917) dir. Bkz. $erafettin
Turan, Türk Devrim Tarihi, 1.Kitap, Bilgi Yayınevi, 2. Baskı, Haziran 2004, s. 67-70. Payla!ım antla!maların
olu!um süreci için daha ayrıntılı bilgi için bkz. Yusuf Hikmet Bayur, Türk !nkılap Tarihi, C.2, Kısım 3, AKDTYK
Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 1-17 ve s. 333-479; a.g.e., C.3, Kısım 2, s.97-127 ve s.270-277; a.g.e., C.3, Kısım
3, s.69-87; a.g.e., C.3, Kısım 4, s.1-39.

15
1914’te ba!layan Birinci Dünya Sava!ı’na bu cephe yanında dahil oldu.62 Ancak Birinci Dünya
Sava!ı #ttifak Devletleri blo"unun yenilgisiyle bitti.
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi63 ise 1.Dünya Sava!ı’nın galip
devletlerinin son toprak parçası, yani Anadolu üzerinde de kendi aralarında yaptıkları payla!ım
antla!malarının uygulanması yolunda önlerinde bir engel kalmamı! görünüyordu. Gerçekten de
Mondros Mütarekesi ile #tilaf Devletleri’nin bu gizli antla!malarla Osmanlı Devleti için
belirledikleri kendi nüfuz bölgelerini fiilen i!gal etme süreci de ba!lamı!tı. Buna ek olarak
azınlıklar da her zaman destek ve cesaret aldıkları galip devletlerin koruyuculu"unda kendi
siyasal emellerini gerçekle!tirmek için gereken ko!ulların olu!tu"una kanaat getirerek harekete
geçme olana"ı bulmu! oldular.64

2-Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi ve Anılar

Mondros sonrası ba!layan i!gallere kar!ı ilk tepkiler bölgesel ve kendili"inden65 olu!an
küçük ve örgütsüz direni!ler biçimindeydi. #lk direni! ve Ulusal Kurtulu! Mücadelesinin ilk
silahlı kar!ı koyu!u, Hatay’ın Dörtyol ilçesinde 19 Aralık 1918’de gerçekle!ti.66 Batı Anadolu’da
ise i!gallere kar!ı ilk direni! için 15 Mayıs 1919’daki Yunan i!galini beklemek gerekecekti. Bu
tarih aynı zamanda Batı Anadolu’da Kuva-yı Milliye’nin tarih sahnesine çıkı!ı ve modern
Türkiye Cumhuriyetine giden direni! yolunun açıldı"ı tarih de olacaktır.
Bu noktada kar!ımıza çıkan önemli bir soru(n) bu direni!in ve onun yürütücü örgütü olan
Kuva-yı Milliye’nin niteliklerinin ne oldu"udur. Kuva-yı Milliye kavram ve sözcük olarak,
kapsam olarak nasıl tanımlanabilir? En basitinden Kuva-yı Milliye nedir? Belirleyici nitelikleri
nelerdir? Kuva-yı Milliye’yi benzer olu!umlardan ayırt eden özellikleri hangileridir? Bu çalı!ma
genel olarak bu sorulara ancak anılar çerçevesinde yanıt arayacaktır.

62
Birinci Dünya Sava!ı’nın çıkı!ı ve Osmanlı Devleti’nin sava!a giri hakkında kısa bir de"erlendirme için bkz. Fahir
Armao"lu, Siyasi Tarih, 1789-1960, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, #kinci Baskı, Ankara,
1973, s.409-422. Osmanlı Devleti’nin Almanya ile yakınlı"ı ve Almanya yanında sava!a giri!inin Almanya
açısından, Alman Kaynaklarına dayanarak incelenmesi ve #ttifak’ın olu!um safhalarını belgeleri ile birlikte ele alan
bir çalı!ma olarak bkz. Carl Mühlman, !mparatorlu#un Sonu 1914 Osmanlı Sava$a Neden ve Nasıl Girdi?,
Tima! Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul, Mayıs 2009.
63
Mondros Mütarekesi’nin imzalanması süreci için bkz. Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C.1,
Milli E"itim Bakanlı"ı Yayınları, 1991, s.1-25; T!H, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Genelkurmay Basımevi,
Ankara 1962, s. 27-46.
64
Adnan Sofuo"lu, “Mondros Mütarekesi Sonrası Türkiye’nin "!galine Kar!ı Milli Direni!: Kuva-yı Milliye (1918-
1921)”, Türkler Ansiklopedisi C.15, Ed. H.Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca,Yeni Türkiye Yayınları, Ankara
2001, s. 618.
65
Kendili"indenlik faktörü bir anlamda toplumsal refleks biçiminde belirmi!tir: “Bütün Batı Anadolu’da, hatta
Samsun civarında, Havza’da, ‘Reddi "lhak’ cemiyetleri, Yunan tecavüzüne kar!ı fiili bir protesto ve ayaklanma
halinde, kendili#inden meydana gelmi!tir.” Tevfik Bıyıklıo"lu, Atatürk Anadolu’da (1919-1921), Kent Basımevi,
Ekim 1981, s. 29.
66
Türk !stiklal Harbi, C.IV, Güney Cephesi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1966, s.55.

16
Do"al olarak bu incelemenin benzer ba!ka sorulara da yanıt araması gerekecektir: Kuva-
yı Milliye’nin olu!umunun dinamikleri nelerdir? Hangi tarihsel olaylar ya da geli!meler Kuva-yı
Milliye’yi do"urmu! ve yine hangi geli!meler Kuva-yı Milliye’nin tarihsel rolünü
tamamlamasına neden olmu!tur? Kuva-yı Milliye’yi olu!turan insan malzemesi hakkında neler
söyleyebiliriz? Kuva-yı Milliye’nin sosyal içeri"i, bünyesi, yapısı, kapsamı, askeri, yönetim ve
cephe örgütleni!i ne !ekilde ortaya çıktı? Hangi tarihsel, ekonomik ve sosyal !artlar zemininde
biçimlendi? Din unsuru, camiler bu biçimleni!te nasıl etkiler yaptı? Kuva-yı Milliye’nin amacı,
i!levi neydi? Finansmanı, ia!esi nasıl sa"landı? Askeri eylemcili"i, e"itimi, eksikleri ve
üstünlükleri nelerdi? Bu gibi sorular da yine bu çalı!mada yanıt aranacak olan soruların arasında
yer alacaktır. Ancak unutulmaması gereken nokta “Anılardaki Kuva-yı Milliye Gerçe"i” nin
“Kuva-yı Milliye Gerçe"i”nden farklı olu!udur. Bu çalı!ma, anıları her ne kadar belge ve di"er
bilimsel eserlerle destekleme çabasını gözetse de yola çıkı! noktası anılar oldu"u için ula!tı"ı
sonuçlar bize “Kuva-yı Milliye Gerçe"i” ne ula!mak açısından sadece bazı teoriler (tezler) ya da
ipuçları vermesidir. Bilimsel bir açıklama, her tür araçla desteklenmi! ve her an yeni bulgularla
yanlı!lanabilen, yerini daha açıklayıcı ba!ka kuramlara, açıklamalara bırakabilecek olan bir
yakla!ımdır. Dolayısıyla hiçbir tarihsel çalı!manın ne sadece belgelerle ne de sadece anılarla
bütünsel bir açıklayıcılık kazanması kolay de"ildir.
Bu çalı!ma bilimsel bir çalı!madan beklenen bazı sınırları gözetmek zorundadır.
#ncelememiz sadece Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi ile sınırlıdır. Bu sınırlama, konuya co"rafi
bir çerçeve sa"lamakla birlikte aynı konuda yapılmı! di"er çalı!maları tekrar durumuna
dü!memek için kaynaklar açısından da bir sınırlama olu!turulmu! ve dönemi ya!ayanların
anılarından yola çıkarak konuyu incelemek esas kabul edilmi!tir. Bu noktada “Anılar” sözü ile
Türkçede yayınlanmı! kaynakları esas aldı"ımızı belirtmek zorundayız. Bu da incelemeyi belli
bir tür anı çerçevesi ile sınırlamak anlamındadır. Ku!kusuz yabancı kaynakları, gerekti"inde
farklı yabancı dildeki anılar olarak da sınırlayarak inceleyecek ba!ka çalı!malar da mümkündür.
Bütün bu çalı!malar “Kuva-yı Milliye Gerçe"i” ne ula!mada hep birlikte katkı sa"layıcı
olacaktır.
Anılarda Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi incelenirken, co"rafyanın kendine özgü yapısı
ve bu yapının en önemli unsuru olan efelik, zeybeklik gibi kültürel biçimler dikkate alınmı!tır.
Tarihsel olarak da Batı Anadolu Kuva-yı Milliye’sinin do"umunda etkili olan faktör olarak
#zmir’in Yunanlılar tarafından i!gali ile ba!layan süreç esas alınmı!tır. Esasen inceledi"imiz ve
#zmir’den ba!layıp geni!leyen Yunan i!gal bölgesi ve #zmir’in i!gali sonrasında ba!layan zaman

17
dilimi, Kuva-yı Milliye’nin ne oldu"una ve nasıl do"up geli!ti"ine ili!kin en önemli bilgileri elde
edece"imiz bir bölge ve tarih kesitidir. 67
Ku!kusuz Batı Anadolu deyimi inceleme sahası olarak geni! bir alandır. Üstelik sınırları
netlikle belirlenmi! bir co"rafya olarak da tanımlanmı! de"ildir. Ayrıca Türkiye’de co"rafi
bölgeler il sınırlarına da dayanmamaktadır. Kuva-yı Milliye bu çalı!mada daha çok askeri bir
örgüt, silahlı bir yapı, milis kuvveti ya da gönüllü müfreze gibi anlamlarda ele alındı"ı için varlık
nedeni olan Yunan i!galinin etki etti"i alanlar incelemeye esas alınmı!tır. Bu açıdan inceleme
Yunan i!galinin yayıldı"ı bölgeler ve etkilerinin hissedildi"i bölgeler olarak sınırlanmı!tır. 68

1919-1921 dönemi idari taksimatla günümüz idari taksimatı farklı oldu"unda genellikle çalı!ma
bölgelerinin kapsamı bugünkü idari taksimata göre yapılmaktadır.69 Sonuç olarak bugünkü (2012
yılı ) il taksimatına göre #zmir, Manisa, Aydın, U!ak, Denizli ve Mu"la illeri ile Balıkesir’in Ege
denizine yakın bölgelerinde geçen olayları aktaran anılar çalı!mamıza temel alınmı!tır. Ancak
1919-1921 arası bölgedeki tarihsel olayları ilgilendiren di"er bölgelerdeki geli!melere de yeri
geldi"inde de"inilmi!tir.
Sıtkı Aydınel ve Adnan Sofuo"lu’nun Güneybatı ve Kuzeybatı Anadolu bölgelerindeki
1919-1921 yılları arasındaki geli!meleri inceleyen yapıtları dı!ında bölgedeki geli!meleri
sınırlandırarak ele alan di"er önemli çalı!malar da yeri geldi"inde belirtilmi! ve kullanılmı!tır.

67
“Kuva-yı Milliye, bu günkü dildeki kullanımı ile Milli Kuvvetler, Yunanlıların "zmir’i i!gal etmeleri ve Anadolu’da
ilerlemeleri üzerine kurulan ve dü!mana kar!ı sava!an kurulu!lardır.Kuva-yı Milliye ordu ile i! birli#i yapan,
Kurtulu! Sava!ı’nın ilk çete ve silahlı savunma kurulu!udur. Kuva-yı Milliye adı önceleri "zmir bölgesinde bulunan
ve silahla direnenlere verildi#i halde, daha sonra bütün milli hareketi kapsayacak !ekilde kullanılmaya
ba!layacaktır.” #rfan Paksoy, “Milli Mücadele’de Düzenli Orduya Geçi! Süreci”, Askeri Tarih Bülteni, Gen.Kur.
ATASE Ba!kanlı"ı Yayınları Yıl.21, Sayı.41, A"ustos 1996, s. 107. Bu konu bu çalı!manın izleyen bölümlerinde
daha derinlemesine incelenecektir. Ba!langıç olarak bu çalı!mada bu cümlelerle belirlenen çerçeveyi esas kabul
etti"imizi belirtmek durumundayız.
68
Mustafa Albayrak “Batı Anadolu Bölgesi co#rafi olarak, Ege Denizi kıyıları boyunca uzanır.” dedikten sonra,
“"zmir, Aydın, Denizli, Mente!e [Mu"la] illeri, "zmir Vilayeti olarak adlandırılıyordu. Bursa, Ertu#rul [Bilecik],
Eski!ehir, Karesi [Balıkesir], Kütahya illeri de bu bölge içinde olup, Hidavendigar Vilayeti olarak biliniyordu.”
demektedir. Bkz. Mustafa Albayrak, Milli Mücadele Dönemi’nde Batı Anadolu Kongreleri, (17 Mart 1919-2
A#ustos 1920), AKDTYK, Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1998, s. 15. Batı Anadolu’yu Kuzey ve
Güney olarak ikiye ayırıp tanımlayan bilimsel çalı!malar da olmu!tur. Örne"in Adnan Sofuo"lu “Kuzeybatı
Anadolu olarak belirledi#imiz bölge bugünkü vilayet taksimatımıza göre Kocaeli, Bursa, Bilecik, Balıkesir,
Çanakkale ve "stanbul vilayetinin Anadolu yakası ile Milli Mücadele hareketi dolayısıyla bölgedeki geli!meleri
yakından etkileyen Bolu ev Düzce kazasını almayı ugun bulduk” demektedir. Bkz. Sofuo"lu, Kuva-yı Milliye
Döneminde …, s. 11. Buna kar!ılık Sıtkı Aydınel, “Güneybatı Anadolu” olarak “Bu bölge genel olarak Saruhan
(Manisa) Sanca#ı’nın Gediz Nehri kuzeyindeki Akhisar, Gördes, Demirci kazaları hariç, o ta,ihteki Aydın vilayetini
kapsar” dedikten sonra, Aydın Vilayeti içinde bugünkü Manisa, Mu"la, Aydın, Denizli ve #zmir illerinin
bulundu"unu belirtmektedir. Bkz. Sıtkı Aydınel, Güneybatı Anadolu’da Kuva-yı Milliye Harekatı, Vadi
Yayınları, Birinci Baskı, Ocak, 2008, s. 23-24 ve24.sayfadaki dipnot. Bize göre #stanbul’un Anadolu yakası ve
Yunan i!gali görmeyen Karadeniz !eridindeki bugünkü Bolu, Bilecik ve #zmit illerine denk dü!en bölge ile Bursa ve
Balikesir’in bugünkü Marmara Bölgesi içinde kalan Marmara Denizi kıyı bölgeleri ile Çanakkale ili, Kuva-yı
Milliye’nin Yunan i!gal güçlerine kar!ı silahlı direni! gösterme açısından incele alanımızda de"ildir.
69
Örne"in Nuri Köstüklü “Co#rafi olarak, ara!tırmamıza konu olan sancakların Milli Mücadele yıllarındaki
sancak hududu esas alınmı!tır.” dedikten sonra “Bununla beraber günümüzde adı geçen illerin hududu içinde
bulunan yerle!im merkezleri de ara!tırmamıza dahil edilmi!tir.” diyerek günümüz idari taksimatını dikkate aldı"ını
belirtmektedir. Bkz. Nuri Köstüklü, Milli Mücadele’de Denizli, Isparta ve Burdur Sancakları, AKDTYK,
Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1999, s. 3.

18
Bu çalı!mada Yunan i!gali ve Yunan i!gal güçleriyle Kuva-yı Milliye’nin çatı!ması,
anılarda aranılan yanıtların da çerçevesini çizmektedir. Bu açıdan bu çalı!manın kapsamı Adnan
Sofuo"lu’nun tezinde inceledi"i söz konusu bölgeden ziyade Sıtkı Aydınel’in tezinde inceledi"i
bölgeyle büyük ölçüde uyumludur. Çünkü bu alan #zmir’in i!gali sonrası direni!in bizzat silahlı
mücadele yönünün öne çıktı"ı bölge olması bakımından Sofuo"lu’nun inceledi"i bölgeden farklı
bir tarihsel olay akı!ı ya!amı!tır. Bu bölge, Yunan i!galinin do"up geli!ti"i merkez olması
nedeniyle silahların daha çok konu!tu"u bir bölgedir. Dolayısıyla bu bölgedeki Kuva-yı Milliye
yapılanmasında, efelik-zeybeklik ve çetele!me gibi yöresellik faktörlerinin daha etkili olması ve
burada Kuva-yı Milliye’yi olu!turan silahlı milis güçlerin bir süreç içinde olgunla!ması söz
konusudur. 70
Bir di"er nokta ise bu ayrıma ba"lı olarak ilk bölgedeki (Bugün Kuzeybatı Anadolu
olarak nitelendirdi"imiz bölge) çabalar daha çok yönetsel üstünlü"ü ifade eden ve aslında devlet
kavramıyla ili!kili unsurlara kar!ılık geldi"i için belge üretme ve belgelerden faydalanma
açısından daha elveri!li bir düzlem olmasıdır. Bir ordu komutanının belge üretmesi, belge
niteli"inde yazı!ma yapması ve devlet gelene"i icabı belge saklaması ile okuma yazması bile
olmayan bir çete liderinin belge üretmesi kar!ıla!tırılamaz. Bu bölgedeki Kuva-yı Milliye
yapılanmasının kurumla!ması ve düzenli hal alması süreç içinde oldu"u için belge üretimin de
süreç içinde bu düzenlili"e ve kurumla!maya ba"lı olarak geli!ti"ini bir karine olarak
de"erlendirebiliriz. Örne"in herhangi bir çetenin ne zaman Milli Mücadele’ye dahil oldu"una
ili!kin “filanca çete !u gün bize katıldı” diye bir devlet içi yazı!ma yoksa bu katılımın ne zaman
ve nasıl oldu"una ili!kin döneme ve bu olaya ili!kin anılar yol gösterici olabilir. Dolayısıyla
anılar, bu bölgedeki ikinci düzlem söz konusu oldu"unda, en azından Kongrelerin toplanması ve
Batı Anadolu’da Yunan i!gal güçleriyle kar!ı kar!ıya kalan, fiili çatı!ma süreci içindeki kesimler
üzerindeki Ankara merkezli Mustafa Kemal liderli"inin egemenli"i yava! yava! belirdi"i ana
kadar olu!an açı"ı kapamak için çok de"erli kaynaklar olmaktadır. Bu farklılık, bizim
çalı!mamızın aynı zamanda anıların bu bo!lu"u doldurmak için -dikkatle kullanılmak kaydıyla-
ne kadar önemli oldu"u yolundaki bu çıkarımımızdan kaynaklandı"ını da açıklamaktadır.
Bu çalı!mamız anılar üzerine kurulmu!tur. Çalı!mamızı di"er çalı!malardan-özellikle
büyük ölçüde aynı bölgeyi ele alması dolayısıyla Sıtkı Aydınel’in çalı!masından- farklı yapan bir
di"er özelli"i de kronolojik bir askeri harekat tarihçesi olmaktan ziyade-bu Sıtkı Aydınel’ce

70
“Kurtulu! Sava!ı’nda çe!itli ve çeli!kili süreçler iç içedir. Bu sava!ta, en ba!taki süreç !üphesiz millile!me
sürecidir. Kuva-yı Milliye bu sürecin somutla!masına en önemli katkılarda bulunmu!tur. Bu sürecin ba!ında henüz
‘millilik’ tam varlı#ını gösterememekte ve bir ‘Osmanlı vatanseverli#i’ önde gelmektedir. Hatta ilk kurtulu!
te!kilatlarının adları Osmanlılıklar ilgilidir: ‘Trakya-Pa!aeli Müdafaa-i Heyet-i Osmaniyesi, "zmir Müdafaa-i
Hukuk’u Osmaniye Cemiyeti…’ gibi. Daha sonraları millile!me süreci a#ır bastıkça ‘Osmaniye’ yerine ‘milliye’
deyimi geçmeye ba!lar.” Paksoy, a.g.m., s. 108.

19
yapılmı!tır- Kuva-yı Milliye’nin do"um, geli!im ve tarihsel i!levinin sona eri!i a!amalarını
tarihsel dizilime uygun olarak, adım adım, sosyal ve insani boyutlarıyla, bunlara olumlu ya da
olumsuz etki eden faktörleri, bu süreçte kar!ıla!ılan sorunları ve “neler oldu?” sorusundan ziyade
“nasıl oldu?” sorusu ba"lamında inceleme çabası içinde olmasıdır.
Bu çalı!manın temel kayna"ı anılar olmakla birlikte tarihsel olaylar di"er bilimsel kitap
belge ve makalelerle desteklenerek konu incelenmeye çalı!ılmı!tır.
Anılar dikkatli kullanıldıklarında önemli bir tarihsel kaynaktır. Yakın tarih alanında anılar
önemli iddialar için bile iyi bir kaynak olabilmektedir.71 Ancak her !eye ra"men anılara dikkatle
yakla!mak zorunludur. Çünkü bir çok anı sahibi do"al olarak kendini ve faaliyetlerini öne
çıkartmak, kendini daha önemli göstermek gibi insani zaafların etkisinde kalabilmektedir. Bunun
yanı sıra anıları dönemin gerçekleriyle uyum açısından di"er anılar ve kaynaklarla da sınamak
gerekir.72 Ancak bu durum anıların her !eye ra"men dikkatle okundu"unda ve di"er kaynaklarla
kar!ıla!tırılarak de"erlendirildi"inde gerçe"e ula!mada önemli bir araç olarak ele alınabilece"i
gerçe"ini de"i!tirmez. Özellikle sonradan askeri ya da politik açıdan önemli bir konuma
gelememi! ki!ilerin anılarında, yalın gerçe"in yazıldı"ı sanısını kuvvetlendirecek samimi ifadeler
dikkat çeker. Olup biten tarihi olayları e"ip bükecek bir askeri-politik kaygısı ve toplum içindeki
konumunu yitirme korkusu olmayan, olayların ya!andı"ı dönemin sıradan insanlarından olan
ki!ilerin satır aralarında verdikleri bilgiler, anıların bir ara!tırmacıyı gerçe"e bir belge kadar

71
Zürcher, Milli Mücadele’de #ttihatçılık adlı eserinde anı ve otobiyografik eseri açıkça bir kaynak olarak
de"erlendirmektedir.“Üçüncü muhtemel kaynak, Türkiye’ de 1940–1965 arasında çıkan 1905–1926 döneminin
önemli ki!ilerinin yazdı#ı çok fazla anı eseridir. Bu çalı!ma, esas olarak, Mustafa Kemal’in önemli ça#da!larının
kaleme aldı#ı, bugüne kadar yayınlanmı! ve sayısı elliden fazla olan anı ve otobiyografi eserine dayanmaktadır.”
Bkz. Zürcher, a.g.e., s.48.
72
Örne"in Nisan-A"ustos 1920 arası tarihte Soma Cephesi Milli Alay Komutanı olarak görev yapmı! Hüseyin
Hulki (Kasapo"lu) Bey’in anılarında 14.Nisan 1920 Per!embe gününe ait bir notta !öyle bir ifade vardır:
“Sabahleyin Balıkesir’de üç saatlik istirahatten sonra ö#leye do#ru süvari, piyade, topçu ve makineli tüfek
kıtalarından ibaret toplam dokuz bin (9000) mevcut ile hareket edilip Karakaya Köyü’ne gelindi. Geceyi orada
geçirdik.” Bkz. Ahmet Kasapo"lu (Der.), Milli Mücadele Anıları, Kültür Bakanlı"ıYayınları, Ankara 1998, s.1.
Buradaki rakam do"ru olamaz. Bu büyüklükteki askeri bir birlik o dönem için Türk Ordusu’ndaki en az olgun
kadrolu 3 tümenlik, yakla!ık bir Kolorduluk birli"e denktir. Böyle büyük kuvvetler o dönem için o cephede mümkün
de"ildir. Nitekim kayıtlarda da yoktur. Örne"in Yunan i!gal ordusu kar!ısında Temmuz 1920’de tutunmaya çalı!an
56. tümen sadece 2.500 mevcutludur. Bkz. #smet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, AKDTYK Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 1993, s.253. [Bu Kaynakta ayrıca Hüseyi Hulki (Kasapo"lu) Bey, Soma Milli Alay
Komutanı olarak de"il, Kırka"aç Milli Tabur Komutanı olarak geçmektedir. Bkz. a.g.e., s. 252] Zaten Soma
bölgesinde 22 Haziran 1920’de harekete geçen Yunan kuvvetleri sadece 1 Tümenlik (Adalar-Arhipela"os Tümeni)
büyüklüktedir. Kar!ılarında bu kadar büyük kuvvetler olsaydı Yunan i!gali bu kadar hızla geli!emez, hatta Yunan
Genelkurmayı bu kadar orantısız bir saldırı planı hazırlamazdı. Bkz. T!H, Batı Cephesi, C.2., 2.Kısım Gnk.
ATASE B!k. Yayınları, Ankara, 1999, s.249. Dahası söz konusu anıların devamında 23-24 Nisan 1920’de Biga’ya
gelen kuvvetler için “Bu !ehirde kuvvetimiz oniki bine (12000) bali# oldu.” denilmektedir. Bkz. Kasapo"lu (Der.),
a.g.e., s. 5. Bu rakam da yukardaki nedenlerle do"ru olamaz. Rakamlar ya yanlı! yazılmı! ya da büyük olasılıkla
yanlı! yorumlanmı!tır. Nitekim, Yunan Tarruuzu öncesinde bölgede cephe tutan Türk güçleri sıralanırken Soma-
Kırka"aç bölgesi için “Soma ve Kırka#aç arasında takriben 500 mevcutlu bir milli yedek süvari alayı da vardı.”
ifadesi kullanılmaktadır. Bkz. T!H, Batı Cephesi, C.2., 2.Kısım, s. 252. Bu birlik çok büyük olasılıkla yukarda
#.Görgülü’nün söz etti"i Kırka"aç Milli Tabur’udur. Dolayısıyla anılarda yer alan kuvvetlerin rakamla ifadesinde bir
sıfır fazla yazıldı"ına, do"rusunun 9000 yerine 900, 12.000 yerine 1200 olması gerekti"i sonucuna varmak gerekir.

20
yakla!tırabilecek bir kaynak olma niteliklerinin en çok öne çıktı"ı kısımları olu!turur. Ancak bu
tür ki!ilerin anılarında da ya!adıklarını abartmak, kendini oldu"undan daha önemli, hatta bir
kahraman gibi göstermek istemekten kaynaklanan, bu yüzden dikketle de"erlendirilmesi gereken
noktalar olabilir.
Anılar hiç ku!kusuz tarihin en önemli kaynakları arasındadır. Oysa ülkemizde yapılan
tarih çalı!malarında anılar yeteri kadar ön plana çıkmı! de"ildir. Bu yüzden anılar temelli bir
bakı! sunmayı hedefleyen bu tezin önemli bir katkı olu!turaca"ını dü!ünmekteyim.
Anıları bu denli yo"un i!leyen bir çalı!ma çok sık kar!ımıza çıkmadı"ı için bu konuda bir
gelenek ya da alı!kanlık olu!mu! sayılamaz. Bu çalı!mada ba!ka bir çalı!mayı örnek almak
yerine özgün bir biçimsel ve içerik ortaya konmu!tur. Bunun en önemli parçası anılarda
söylenenlerin kendi ifadelerimizin gölgesinde kalmaması için ço"u kez oldukları gibi metnin
içine koyulmasıdır. Böylelikle çalı!mada ileri sürülen görü!lerin içeriksiz bir dipnota
göndermede bulunarak okuyucuda !üphe yaratmaması, kendi ifadelerimizi do"rulayacak
kayna"ın/ifadenin kendisine herhangi bir ara!tırma yapma zahmetine katlanmadan ula!ılabilmesi
hedeflenmi!tir. Bunun bir di"er nedeni çalı!manın anılar a"ırlıklı olu!udur. Anıların kendi
naifli"i ve gerçekçili"i bu yöntemle çalı!maya yedirilmek istenmi!tir. Anılardaki ifadelerin
zaman zaman alı!ılageldik görü!lere ve kabullere ters olması da bunların vurgulanmasını
gerektiren di"er bir nedendir. Metin içindeki bu ifadeler italikle ve tırnak içine alınarak verilmi!,
çalı!manın anılara dayalı bir çalı!ma oldu"u öne çıkarılmı!tır.
Anıların büyük ço"unlu"u Kuva-yı Milliye olu!umunun içinde yer almı! ki!ilere aittir.
Ancak Kuva-yı Milliye, çalı!ma içinde de görülece"i gibi de"i!ik unsurları barındıran bir yapı
sunmaktadır. Bu açıdan sadece cephede çatı!maya bizzat giren ve bunları anlatan anı sahipleri
olabilece"i gibi cephe gerisinde faaliyet göstermi!, arka planda ya da yönetici planda faaliyet
göstermi! ki!ilerin anıları da kar!ımıza çıkmaktadır. Bu anılar, do"al olarak her anı sahibinin
kendi penceresinden, kendi açısından, kendi vizyonundan üretilmi! eserlerdir. Bu açıdan sadece
gerçe"e ula!mada bir malzeme olu!turdukları unutulmamalıdır. Bu bakımdan Milli Mücadele
dönemini ya!amı! ki!ilerin, hangisi olursa olsun, anılarında, az ya da çok kendini ve
ya!adıklarını önemsemesi ve abartması kaçınılmazdır. Bu açıdan anıların objektifli"inden her
zaman !üphe duymak mümkünse de benzer tespitlerin, aktarımların, tutum ve yakla!ımların
bollu"u söz konusu oldu"unda, olgusal zenginli"in bilimsel bir soyutlama için önemli bir
dayanak olu!turabilece"i de yadsınamaz. Bu açıdan tek bir anının, anı parçasının tarihe
bakı!ımızda büyük, devrimci bir kırılma yaratması beklenemez. Bu tek bir belge bulunması, yeni
bir kayna"a rastlanması gibi durumlarda da geçerlidir. Bu açıdan bilimsel gerçek bir büyük bina
ise bu çalı!ma bu gerçe"e ula!mada sadece bir tu"ladır.

21
Dönemin normallik düzlemi, ortalama insan malzemesi, aydın, asker-bürokrat kesimlerin
dü!ünce yapısı bu çalı!mada özellikle ortaya konulmaya çalı!ılmı!tır. Tarihsel olayları bu insan
malzemesi !ekillendirdi"i için bakı! açıları, hassasiyetler, e"ilimler önemli olmaktadır. Dönemi
ele alırken günümüz de"er yargılarından uzakla!mak, anakronizm yanlı!ına dü!memek için de bu
zorunludur. Özellikle Balkan Sava!ları ile sonuçlanan tarihsel sürecin bu açılardan Milli
Mücadele’yi !ekillendirmedeki etkisi, bu çalı!mada elde edilen en önemli sonuçlardandır ve
ba!ka çalı!malara davet çıkarmaktadır. Örne"in günümüze kadar gelen “toprak kaybetme”
korkusu, “bir karı! toprak” söylemi, dönemin insan zihnine, karar verme kıstaslarına Balkan
Sava!ları’yla birlikte çok belirleyici bir biçimde yerle!mi! görünmektedir.
Anılarda kar!ımıza çıkan samimi ifadelere Sotiriyu’nun !u satırları tipik bir örnek olarak
verilebilir:
“Mayıs ba!ına do#ru, $ükrü Efendi adında bir Türk ba! hekim geldi bölü#e. Bir ermi!
gibi yeti!ip kurtardı bizi... Üniforma ve sava! bu cömert yürekten insanlık duygularını söküp
atamamı!tı.”73
Bir tarih çalı!ması her bilim alanında oldu"u gibi gerçe"in pe!indedir. Bu noktada !u
sorular kaçınılmaz olarak kar!ımıza çıkar: Anılar ne ölçüde gerçe"i dile getirebilir? Anılara nasıl
güvenebiliriz? Tarihsel anları günümüz teknolojisiyle kameradan izleyemeyece"imize göre
tarihsel gerçe"in hiç !üphe duyulamayacak halini “üretmek” büyük bir iddia olmak zorundadır.
Dolayısıyla !üphe her zaman, her durum, her olay ve olgu için olacaktır. Bu açıdan anıların
de"erini küçümsemek, belgelerin dolduramadı"ı bo!luklarda anıların de"erini bilmemek de
bilime, gerçe"i arayı! çabasına aykırı olur. Ku!kusuz anılar özneldir ve hiçbir anı sahibi tarih
önünde kendini kötü bir durumda bırakmak istemez, ba!tan itibaren kaçınılmaz olarak kendini
savunmak, kendini herhangi bir konuda haklı göstermek çabası içinde olacaktır.74
Lewy, anıların tarih bilimindeki yeri ve anıların kullanılması üzerine !öyle söyler:
“Bu anılar, olayların, hayatta kalan tanı#ın ki!ili#iyle, algılarıyla ve deneyimiyle
!ekillenen bir versiyonunu te!kil ederler. Üzerinden zaman geçmesi, anılar üzerinde özellikle
yıpratıcı bir etki yaratır.”75
Ali Birinci de anıların bu niteli"ini belirterek tarih biliminin en hassas malzemesi
oldu"unun altını çizer:
“Bir ba!ka ifadeyle ki!i hatırat yazan olarak kendi kendisinin vak’anüvisidir. Bu
bakımdan ortaya çıkan metin !ahsın kendi zaviyesinden, kendisi tarafından kaleme alınmı!

73
Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, Can Yayınları, 10.Baskı, #stanbul, Ekim 2009, s.91.
74
“Her anı özneldir, duygusaldır ve neredeyse kaçınılmaz olarak savunmaya yöneliktir.”Cemil Koçak, “Tarih
Anılarla da Yazılır Anılar da Tarihle Sınanır”, Star Gazetesi, 12 Haziran 2011 Pazar.
75
Lewy, a.g.e., s.240

22
tarihidir. Bunun için de ortaya çıkan metin son derece !ahsi ve indi [ki!isel] bir muhtevaya
sahiptir. Burada ki!inin kendi hayat anlayı!ı ve zihniyet yapısından geçerek ka#ıda yansımı! bir
tasvir, bakı! mevzuudur. Bunun içindir ki insan ruhunun karmakarı!ık ve bilmecelerle dolu ruh
yapısının ürünü olan hatırat aynı zamanda tarihin en hassas ve tehlikeli malzemesini te!kil
etmektedir.”76
Ancak bu durum anıların bütünüyle yararsız kaynaklar oldu"u anlamına gelmez. Anılar
da iyi kullanıldıklarında gerçe"i arayı!ın önemli bir parçasıdır. Özellikle birden fazla ki!inin
anılarında aynı gerçe"i dile getirmesi, anılarda insanların yer yer kendi hatalarını, hatta
kendisinin ya da üyesi oldu"u toplum kesiminin suçlarını açıkça belirtmesi bize gerçe"e
ula!mada ipuçları sunabilir. Bunun en önemli nedenlerinden birinin toplumların uzun süreli ve
kolay de"i!meyen de"er yargıları çerçeveleri içinde hayata bakmalarıdır. Bu durum anı yazan
ki!ilerin kendi normallik düzlemlerini ço"unlukla farkında olmadan bize sunmalarına neden
olur.77 Böyle olmasaydı örne"in Kütahya Kuva-yı Milliye Kumandanı Süleyman Sururi Bey,
Bekir Sami Günsav’a “Buradaki e!kiyanın yarattı#ı huzursuzluklarda, kimini kur!una dizerek,
kiminin kula#ını, kiminin aya#ını keserek hakimiyeti sa#ladı#ımı arzederim.” diye açık açık
yazmaz ya da Hacim Muhittin Çarıklı bir taraftan milli mücadelenin en hassas bölgesinde ve en
hassas döneminde vatanı kurtarmak için çalı!tı"ı günlerin gecelerinde sürekli içki sofraları kurup
yiyip içtiklerini bu kadar açık ve normal bir i! yapıyormu!çasına yazmazlar, söylemezlerdi.
Ancak her anı sahibi anılarını yazdı"ı dönemin normallik düzlemi ya da de"er yargılarının ister
istemez etkisi altında kalacaktır. Bu açıdan bu tip örneklerde, anıların dile getirildikleri, yazıya
döküldükleri dönem de önemlidir. Bu insanlar bugünün de"er yargıları çerçevesi içinde anılarını
yazsalardı kendi dönemlerinin normali olup ancak günümüzde “anormal” kabul edilen bu tür
davranı!ları yazmaz, gizlerlerdi. Bu çalı!mada iddialarımızı do"rulamak üzere, anılardan bazı
parçaları oldu"u gibi almamızın en önemli nedeni de budur. Ancak tekrarlamak gerekir ki gerçek
sadece anılarda yazılanlar de"ildir. Gerçek, bilimsel yöntemlerle ortaya konan olgulardır. Kısaca
anılar, bir tarihsel gerçe"e ula!mada gerekli olmakla birlikte yeterli de"ildir. Bu bakımdan anıları
ham bir malzeme olarak de"erlendirmek daha do"ru olur.
Sonuçta anılar titizlikle incelendi"inde tarihsel bir gerçe"e ula!makta son derece önemli
bir kaynaktır. Bunu sa"layan iki önemli neden bulabiliriz. Birincisi siyaseten söyledikleriyle
kendi pozisyonunu güçlendirme kaygısını anılarını yazarken ta!ıyan “önemli” ki!iler zaten
anılarını bir de belgelerle desteklemek ihtiyacını duymu!lardır. Yani pozisyon yükseldikçe anıları
76
Ali Birinci, “Hatırat Türünden Kaynakların Tarih Ara!tırmalarındaki Yeri ve De#eri”, AKDTYK, Atatürk
Ara$tıma Merkezi Dergisi, C.XIV, Temmuz 1998, Sayı.41, s.611-612.
77
“Bir çok kaynak, yazarının farkında olmadan ortaya koydu#u ve tanıklı#ının amacı açısından da arizi nitelikte
olan bilgiler nedeniyle önem ta!ır.”John Tosh, Tarihin Pe$inde, Tarih VakfıYurt Yayınları, #kinci Baskı, Mart
2005, s. 23.

23
belgelerle desteklemek e"ilimi artmaktadır. Bunu destekleyen unsur ise bu ki!ilerin zaten belge
edinen ya da belge üreten konumda olu!larıdır. Bu durum anıları güçlendiren bir olgudur.
Örne"in Kurtulu! Sava!ı’nı yürüten kadroların hemen hepsinin anılarında anlatılanlar belgelerle
desteklenmeye çalı!ılmı!tır. #kincisi ise daha alt kadroların siyaseten bir beklentileri olmadı"ı ve
bulundukları pozisyon belge üretmeye elvermedi"i için anılarını belgelerle desteklemeseler bile
naiflik ve sakınmazlık duygusuyla yazdıkları için gerçe"i verdikleri duygusunun güçlü olu!udur.
Bu durumda bu ki!ilerin anılarını benzer pozisyondakilerin anılarıyla kar!ıla!tırmak, belge ve
di"er ara!tırmalarla desteklemek ve benzerlik varsa de"erlendirmek yine gerçe"i elde etmek için
önemli bir katkı olur. Kuva-yı Milliye içinde çalı!an bu ki!ilerin sakınmaksızın gerçe"i dile
getirdiklerine ili!kin olgusal zenginlik bu çalı!mada ortaya konulmaya çalı!ılmı!tır.
Pelin Böke, anıları de"erlendirdi"i bir sözlü tarih çalı!masında anılardaki benzerli"in
de"erine dikkat çekerek bu konuda haklı olarak !öyle demektedir:
“…aynı sorulara, benzer cevaplar vermi! olması da ibreyi subjektif olmaktan objektif
olmaya do#ru çevirmi! oldu. Ba!ka türlü ifade etmek gerekirse, parçalar hem kendi ba!ına bir
bütün ve bu anlamda subjektif, hem de olu!turdukları bütünün parçaları olarak objektif bir
resmin ortaya çıkmasına katkıda bulunuyorlardı.” 78
Sözlü tarih çalı!ması için geçerli olan “benzer cevaplar” ın objektif bir görüntünün
olu!masında etkili olu!u gibi, yazılı anılardaki benzer ifadelerin de geçmi!e ili!kin bir gerçekli"in
olu!masında etkili olabilece"ini söylememiz mümkündür.79
Dolayısıyla sadece bir anı etrafında bir tarihsel iddia olu!turmak ne kadar eksik bir çaba
ise anıların birbirini destekledi"i tarihsel olaylar için anıları gözden uzak tutmak da o kadar bilim
dı!ıdır. 80 Bu çalı!ma, “Anılarda Batı Anadolu Kuva-yı Milliye” ba!lı"ının altını sadece “gerçek”
olanlarla doldurma amacıyla yola çıkmaktadır.

78
Pelin Böke, !zmir 1919-1922 Tanıklıklar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, #stanbul, Ekim 2006, s. 7.
79
Bilimsel bir panelde sunulan bir bildirideki !u sözler de sözlü tarih çalı!malarındaki benzer cevapların de"erini ve
bilimsel bir eserde sözlü tarih kategorisindeki kayıtların da tarihsel gerçe"i görmede de"erli olabilece"ini ortaya
koyabilmektedir: “Söke Rumlarının zenginli#i, dönemi mü!ahade etmi! olan ve ilerde isimlerini zikredece#imiz canlı
!ahitlerin (sözlü kaynaklar) hemen hepsinin mutabık kaldı#ı bir gerçektir.” Ferhat Berber, “Söke Kuva-yı
Milliyesi”, Milli Mücadele’de Söke Cephesi ve Sökeli Cafer Efe Paneli, (31.Mart.2006), Aydın #li ve #lçeleri
E"itim ve Kültür Derne"i Yayını, Birinci Baskı, 2007, s.40, 2 numaralı dipnot.
80
“Hele siyasi tarih veya zihniyet tarihi çalı!maları bahis mevzuu oldu#unda bunlar büsbütün vazgeçilmez ve
birinci sırada kaynaklar olarak kar!ımıza çıkar.” Birinci, a.g.m., s. 618.

24
1.BÖLÜM

ANILARDA BATI ANADOLU KUVA-YI M!LL!YES!’N!N ÖRGÜTLENMES! ve


GEL!"!M SÜREC!

1.1. Kuva-yı Milliye’nin Olu$umuna Giden Süreçte Siyasi ve Sosyal Geli$meler

1.1.1.Mondros Mütarekesi’nin Sonrasında !lk Giri$imler

Birinci Dünya Sava!ı’nın kaybedilece"i dü!üncesi, bu geli!meden sonra yapılacaklar


üzerine bazı kesimlerin erkenden tedbir almasını gerektirmi!tir. Bu açıdan öncülü"ü ise Birinci
Dünya Sava!ı’nın yenilgiye do"ru gitti"ini gören vatansever subaylar yapmı!tır. Örne"in
Mustafa Kemal, Birinci Dünya Sava!ı daha bitmemi!ken, Çanakkale Zaferi’nin hemen
sonrasında, oldukça erken sayılabilecek bir tarihte, zamanın Dı!i!leri Bakanı ile görü!mesinde
sava!ın gidi!atını !öyle de"erlendirir:
“Beyefendi! Durum, sizin gördü#ünüz gibi parlak de#ildir. Siz ki, Devletin yönetim
sorumluluklarından bir bölümünü üzerinize almı! bir zatsınız; e#er !unun bunun söylediklerine
inanarak politikanızı yürütmekte devam ederseniz, mevcut tehlike, genel tahminin de üstünde
olur.”81
Bu öngörü do"ru çıkacaktır. Ancak uyarılarına kulak verilmez. 7 Mart 1918 günlü Ses
Gazetesi’ne yaveri Salih Bozok’un a"zından görü!lerini yansıtır: Sava!ın sonundan umutlu
de"ildir.82 Mustafa Kemal, Birinci Dünya Sava!ı sonlarında henüz 7.Ordu Komutanlı"ından
ayrılmı! ve sadece da"ılmı! birlikleri toplamakla yükümlü bir ordu komutanı oldu"u sırada, 1
Ekim 1918’de, $am civarındaki bütün Türk ordusundan arta kalan birliklerin kuzeye çekilme
emrini vererek bu kuvvetlerin ve elindeki silah ve cephanenin dü!man eline geçmesini
önlemi!tir. Bu emir hem Milli mücadele için elde kuvvetli bir dayanak olmasına izin vermi!, 83

81
#smet Bozda"; Nutuk Öncesi Atatürk Konu$uyor, Truva Yayınları, Birinci Baskı, Eylül 2009, s.21-22. Mustafa
Kemal’in görü!tü"ü Dı!ı!leri Bakanı Halil Mente!e’dir. Ancak bu görü!menin tam zamanı belli de"ildir. Aralık
1915 sonlarında oldu"u dü!ünülmektedir. Bkz. Utkan Kocatürk, Do#umundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı
Atatürk Günlü#ü, AKDTYK Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları, #kinci Basım, 2007, s.68.
82
Kocatürk, a.g.e., s.105.
83
“Bu emir sayesinde; da#ınık durumda bulunan birlikler "ngilize yem olmaktan kurtarılmı!, Milli mücadelede
kullanılabilecek asker ve silahı elde bulundurmayı sa#lamı!, ayrıca toplanan birliklerle "ngiliz taarruzlarını Halep

25
hem de Atatürk’ün deyi!iyle güney sınırlarımızın “Türk süngülerinin i!aret etti"i hat”84 olarak
belirlenmesini sa"lamı!tır.
5 Ekim 1918’de Mustafa Kemal Halep’e gelir. Burada manzara onun için çok açıktır:
“Müttefiklerimiz ve biz, partiyi kaybetmi!tik.” der.85 5 Kasım 1918’de Adana’da Ali Fuat
Cebesoy ile görü!mesinde kritik bir karar alınır:
“Artık milletin bundan sonra kendi haklarını kendisinin araması ve koruması, bizlerin de
mümkün oldu#u kadar bu yolu göstermemiz ve bütün ordu ile beraber yardım etmemiz
lazımdır.”86
Mustafa Kemal, 13 Kasım 1918’de #stanbul’a gelir. 20 Aralık 1919’da, Ali Fuat Cebesoy
ile daha önce ilk fikirsel hazırlıklarını yaptıkları bir milli direni! için yeniden görü!ürler. Bu
görü!mede !u esaslar üzerinde anla!ırlar:
1-Terhisleri durdurmak.
2-Dü!mana silah, cephane teslim etmemek.
3-Genç ve i! görür komutanları birliklerinin ba!ında bulundurmak ve #stanbul’dakileri
Anadoluya göndermek.
4-Milli Mücadeleye taraftar mülki amirlerin yerinde kalmasını sa"lamak.
5-Particilik adına yapılan karde! mücadelesine mani olmak.
6-Halkın maneviyetını yükseltmek.87
Böylelikle daha Adana’da iken (5 Kasım 1918) Ali Fuat Pa!a ile görü!tü"ünde kafasında
var olan bir milli direni! planını olgunla!tırmak için Mustafa Kemal’in çabalarını
yo"unla!tırdı"ını görüyoruz.
Mustafa Kemal #stanbul’da daha sonraki dönemde Milli Mücadele’nin lider kadrosunu
olu!turacak hemen hemen bütün komutanlarla görü!mü!tür. Fethi Okyar, anılarında #smail
Canbolat’ın #stanbul’daki evinde Mütarekeden hemen sonra bir toplantı dizisinde Rauf Orbay,
Fethi Okyar, Kazım Kabekir, Ali Fuat Cebesoy, Mustafa Kemal ve Cafer Tayyar Pa!a’nın bir
araya geldiklerini ima eder:
“Rauf’la beraber, bütün arkada!ların da katıldı#ı "smail Canbolat’ın evinde, arkası
arkasına üç gece geç vakitlere kadar her an daha da kötüle!en vaziyeti görü!tük. Genç
kumandanların Padi!ah’la konu!arak, Anadolu’da, milli mukavemeti temin etmekten ba!ka
hakiki çare olmadı#ını telkin etmelerinde mutabık kaldık. Bilhassa, Enver Pa!a’nın a!ırı

kuzeyinde Katma bölgesinde durdurmayı ba!armı!tır.” #smet Görgülü(Haz.), Atatürk’ün Anıları, s.113, 5 numaralı
dipnot.
84
#.Görgülü (Haz.), Atatürk’ün Anıları, s. 118.
85
Bozda", a.g.e., s.91.
86
Kocatürk, a.g.e., s.116.
87
#.Görgülü (Haz.), Atatürk’ün Anıları, s. 185.

26
hareketlerine kar!ı oldukları bilinen Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir’in huzura kabullerini
temin ettik. Mustafa Kemal 15, Karabekir 17 Kasım’da Vahideddin tarafından kabul edildi.”88
Kazım Karabekir’in de “Anadolu’ya gitmek, tekrar kolorduların ba!ına dönmek ve
memleketin kurtulması için çabalamak” fikrinde oldu"u anla!ılmı!tır.89
Mustafa Kemal’in, 15 $ubat 1919’da #smet #nönü ile, 20 $ubat 1919’da tekrar Ali Fuat
Cebesoy ile, 11 Nisan 1919’da Kazım Karabekir ile, 17 Nisan 1919’da da Rauf Orbay ile
görü!melerinde 90
artık Anadolu’da mücadeleye devam etmek konusunda uzla!ma sa"landı"ı
söylenebilir.91 Son olarak Mustafa Kemal 15 Mayıs 1919’da veda ziyareti için Genelkurmay
Ba!kanlı"ına u"radı"ında eski Genelkurmay Ba!kanı Fevzi (Çakmak) Pa!a ile bu göreve yeni
atanan Cevat (Çobanlı) Pa!a ile kar!ıla!ır. Fevzi Pa!a bu görü!mede daha önce Cevat Pa!a ile
üzerinde anla!tıkları 5 maddelik bir plandan söz eder. Bu planı Mustafa Kemal de benimsedi"ini
ve zaten bunun için Anadolu’ya geçmek istedi"ini belirtir. Bu 5 madde !öyledir:
1-Kararla!tırılmı! üç ordu müfetti!li"inin bir an evvel te!kili.
2-#tilaf devletlerine silah ve muhimmat teslim edilmemesi, Anadolu’da toplanması.
3-Esir durumda olan Hükümetin emirlerinin yapılmaması için Anadolu’da bir milli idare
kurulması.
4-Kuvayı Milliye’nin te!kili ve milli idarenin buna dayandırılması.
5-Dü!manlarımız üzerine kar!ı taarruza geçilmesi.92

88
Okyar, a.g.e., s. 257. Fethi Okyar’ın bu toplantıda sanki Mustafa Kemal’da varmı! gibi ifade kullanmasına kar!ılık
Mustafa Kemal’in 13 Kasım 1918 ile 15 Kasım 1918 arasında böyle bir toplantıda oldu"una ili!kin bir kanıt yoktur.
Bkz. Kocatürk, a.g.e. s.118-119. Ali Fuat Pa!a’nın Mondros Mütarekesi’nden sonra #stanbul’a geli!i de 20 Aralık
1918 tarihindedir. Bkz. Ayfer Özçelik, Ali Fuat Cebesoy, Akça" Yayınları, 1993, s.55. Kazım Karabekir de
Mütareke sonrası 28 Kasım 1918’de #stanbul’a gelmi!tir. Karabekir’in Padi!ah Vahideddin’le görü!mesi de 6 Aralık
1918’dir. Bkz. Karabekir, !stiklal Harbimiz, C.1, Yapı Kredi Yayınları, Birinci Baskı, Ocak 2008, s.6-8.
Dolayısıyla Fethi Okyarın sözünü etti"i Kasım ayındaki bu toplantıda Mustafa Kemal’in de, Ali Fuat Pa!a’nın da,
Kazım Karabekir’in de olması mümkün de"ildir. Fethi Okyar’ın verdi"i tarihler hatalıdır. Ancak Anadolu’ya
gidecek genç komutanlarla bir kurtulu! çaresinin olabilece"i fikrinin 1918 yılının sonlarına kadar dar da olsa bir
çevrede dile getirildi"i, de"erlendirildi"i anla!ılmaktadır.
89
#nönü, a.g.e., s. 165. Kazım Karabekir de 29 Kasım 1919’da #stanbul’da #smet (#nönü) Pa!a ile yaptı"ı bir
toplantıda mili direni! fikrini payla!tı"ını, Anadolu’ya atanmak istedi"ini belirtir. Bkz. Karabekir, !stiklal Harbinin
Esasları, s. 36.
90
Karabekir, !stiklal Harbinin Esasları,s.122-124.
91
Ak!in, !stanbul Hükümetleri..., C.1, s.296, 262 numaralı dipnot. Halide Edip Adıvar da Mustafa Kemal’in
Anadolu’ya gidi!i için “Padi!ah ve Damat Ferit onu Do#u’yu yatı!tırmak için göndermi!ti. Görünü!te hükümetin
emrini kabul etmi! gibi davranırken gizliden gizliye Ali Fuat Pa!a (On ikinci Ordu Komutanı), Kazım Karabekir
Pa!a (Erzurum’da Dokuzuncu Ordu Komutanı) ve Rauf Bey’le anla!mı!tı.” diyerek Mustafa Kemal’in Anadolu’ya
giderken ulusal bir kurtulu! mücadelesi konusunda bir karar alınmı! oldu"unu, görüntüyle gerçe"in aynı olmadı"ını
belirtir. Bkz. Adıvar, a.g.e., s. 40-41. Halide Edip’in parantez içinde verdi"i bilgilerde belirtti"i, Ali Fuat Pa!a ve
Kazım Karabekir’in komutasındaki ordular daha sonra Kolordu adını almı!tır. (20 ve 15.Kolordular.)
92
#.Görgülü (Haz.), Atatürk’ün Anıları, s. 217, 34 numaralı dipnot. Cevat (Çobanlı) ve Fevzi (Çakmak) Pa!aların
16 Mayıs 1919 sabahı Anadolu’da bir “Milli #dare” kurulması konusunda anla!maları ve bu konu!ma üzerine gelen
Mustafa Kemal’in de “Ben zaten bunun için Anadolu’ya gidiyorum” demesi hakkında ayrıca bkz. Tevfik
Bıyıklıo"lu, a.g.e., s. 35.

27
Görülüyor ki sonradan Milli Mücadelede önemli roller üstlenecek yüksek komutanlar
Milli bir direni! için uzla!mı! bulunuyorlardı. Mondros’tan sonra Anadolu’da bir direni!i
örgütleme çalı!malarının en büyük yürütücüsü ve destekçisi ordunun bu gibi vatansever
komutanları olmu!tur. Burada Kuva-yı Milliye fikrinden söz edilmesi, bu yöntemin siyasi-askeri
bir enstrüman olarak dönemin siyasi-askeri üst yönetiminde bilinen, zihinlerde hali hazırda var
olan bir !ablon oldu"unu da görüyoruz.
Anadolu’da Kuva-yı Milliye’yi temel eksen alan milli bir direni! olu!turma yolundaki
çabaların en önemlisi ise orduya ait silahların teslimini geciktirmek ve olası bir direni! için
örgütlenmektir. 1919 Mart ayına ait bir gözleminde Kurmay Binba!ı (Daday’lı) Halit (Akmansü)
!öyle der:
“1919 Martında Ali Fuat Pa!a (Gnl.Cebesoy), Ankara’daki 20. Kolordu’nun komutasını
ele almı!, müdafaa bakımından bazı tedbirlere tevessül etmi!ti. Konya’da ordu müfetti!i bulunan
Mersinli Cemal Pa!a da ayrıca milli mükavemeti desteklemekte, orduya ait silahların teslimini
geciktirmekte idi.”93
Mondros sonrası Batı Anadolu’daki insanların büyük bir bölümü de, aydın kesimler de
ülkedeki genel durumdan haberdardır. Kendi yöreleri i!galden uzak kalsa da ülkenin içinde
bulundu"u durum bu insanları belli ölçüde “Milli” bir bilinçle bir araya gelmeye, örgütlenme için
manevi olarak hazır olmaya yöneltmi!tir. Bu dönemde do"uda olup bitenlerden, batıda
ya!ayanlar genel olarak bilgi sahibidir. Do"uda ya!ananlar batıdakilerin bir araya gelme
açısından bir ba!langıç yapmalarını sa"lamı! görünüyor. Mümtaz $ükrü E"ilmez o dönem
Bursa’daki havayı !öyle anlatır:
“"zmir’in i!galinden çok önce Erzurum’dan gelen Albayrak Gazetesinin bölgede
Ermenilerin zaman zaman Türklere saldırıp zulmetmelerinden, ayrıca Karadeniz kıyılarındaki
Pontüs-çü Rumların Samsun ve Trabzon’dan gelen Rumlarla birle!ip çete kurarak da#lara
çıkmalarından ve Pontüs’te bir hükümet kurma hazırlıklarından bahsetmesi üzerine Bursa
halkında büyük bir heyecan do#mu!tu.”94
Bu huzursuzluk, Anadolu’da beklenen geli!melerin bazı kesimlerce önceden
öngörülebildi"ini de göstermektedir.
Milli Mücadele’de halkın Kuva-yı Milliye olarak örgütlenmesinde #zmir’in i!galinin
önemli bir tetkleyici rolü olmakla birlikte Anadolu’da ilk milli müfrezelerin kurulu!u #zmir’in
i!galinden daha önce olmu!tur. Bunun en önemli nedeni Birinci Dünya Sava!ı’nın Osmanlılar
açısından yenilgiyle bitmesini fırsat sayan Rum ve Ermeni kesimlerin çeteler halinde

93
Ziya Gö"em (Haz.), Kurmay Albay Dadaylı Halit Be# Akmansü (1884-1953) C.1, #stanbul Halk Matbaası,
1954, s. 58.
94
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.188.

28
örgütlenerek faaliyetlerde bulunmasıdır. Örne"in #nebolu’da bu amaçla ilk milli müfreze ya da
çetenin 14 Nisan 1919’da kuruldu"u bilgisi vardır. 95
Celal Bayar da anılarında #zmir’in i!galinden önce, az çok beklenen ya da korkulan
Yunan i!galine kar!ı direni! fikrinin ortaya çıktı"ından söz eder:
“Eski Jandarma Alay Kumandanı Albay Avni Bey (sonraları Cebeli Bereket Mensubu
Avni Pa!a ) Adana Ermeni tehcirinden sanıktı. Arandı#ı için gizlenmi!ti. Jandarma yüzba!ısı
Edip Bey (sonraları Sarı Efe Edip adını alacaktır)takip olundu#u için meydandan çekilmi!ti.
Hükümet her ikisini de sıkı surette arıyordu. Bunlar Küçük Menderes havzasına çekilmek, orada
muhtemel Yunan istilasına veya Yunanlıların dahilde yapacakları siyasi !evakete kar!ı
hazırlanmak esasında mutabık kaldık. Esasen ben bu maksatla ya bu bölgede veya Nazillide
çalı!mayı kararla!tırmı!tım.”96
Askeri ya da milis niteli"i olmayan, milli amaçla ilk örgütlenme ise Müdafa-i Hukuk
Cemiyeti olarak 21 Ekim 1918 tarihinde #stanbul’da kurulmu!tur.97
#ç Anadolu’da ba!ka bölgelerde de #zmir’in i!gali öncesi askeri yanı olmayan milli
örgütlenmeler kurulmaya ba!lamı!tı. Bu çabaların Mondros’un getirdi"i olumsuzlukların fark
edilmeye ba!lanması ve keyfi uygulamaların, özellikle 7. maddenin sınırsızca kullanılmaya
ba!lamasının ve Karadeniz’de bir Rum Pontus devleti kurulması tehlikesinin ortaya çıkması
etkisiyle oldu"u açıktır. Tokat buna bir örnektir.
“Tokatlılar hemen toplantı yaptılar. Yuırdun korunmasını ve ‘Karadeniz Rum
Cumhuriyeti’ diye bir ayrılı#a meydan verilmemesini do#ru bulduklarından Tokat’ta
‘Karadeniz Türkleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bir !ubesini kurdular. 25 $ubat 1919”98
Bu cemiyet uzun ömrülü olmamı!tır. Bunun yerine yine #zmir’in i!galinden önce aynı
amaçla yeni bir örgütlenmeye gidilir:
“ Bu cemiyet (‘Karadeniz Türkleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’) Samsun’a ba#lı bir
!ubeydi, merkezin kapanması üzerine 20 Mart 1919’dan sonra ‘Tokat Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti’ adı ile çalı!tı.” 99
Tokat’taki bu cemiyet, Heyet’i Temsiliye’ye en erken ba"lanan cemiyetlerden biridir.
Erzurum Kongresi’nden hemen sonra Do"u Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bir parçası
olmu!, ardından önce müstakil, sonra tekrar Sivas’a ba"lı olarak çalı!malarını sürdürmü!tür.100

95
“"nebolu’da, Rum çetelerine kar!ı ilk milli müfreze 14 Nisan 1919 tarihinde kurulmu!tur.” Hüsnü Özlü, “Milli
Mücadele Yıllarında "nebolu’da Faaliyette Bulunan Cemiyet ve Te!kilatlar”, Askeri Tarih Ara$tırmaları Dergisi,
Sayı.12, A"ustos 2008, s.86.
96
Bayar, a.g.e., C.5., s.158.
97
Özlü, a.g.m., s.85.
98
Halis Asarkaya, Ulusal Sava$ta Tokat, Tokat Basımevi, 1936., s.12.
99
Asarkaya, a.g.e., s.46.
100
Asarkaya, a.g.e., s.46.

29
Bu geli!melerden çıkartaca"ımız ilk sonuçlardan birisinin de önce yerel olarak, kendi
ba!larına örgütlenen cemiyetlerin Heyet-i Milliye’ye yakınlıklarıyla do"ru orantılı olarak Heyet-
i Milliye’nin etkisi altına girmeleridir. Batıdaki örgütlenmeler için bu çerçeveye giri!in daha
sonra gerçekle!ti"i göz ardı edilmemelidir.
#!gal görmeyen bu gibi bölgelerde de zaman içinde asayi!ten sorumlu Kuva-yı Milliye
birlikleri kurulmu!tur. Örne"in Tokat’ta Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine ba"lı olarak böyle bir
birlik olu!turulmu!tur. Bu örgütler, yöre i!gal görmedi"i için i!gale direnmek, direni!i
örgütlemek ve koordine etmekten farklı olarak yöredeki devlet organizasyonunun eksiklerini
tamamlama yönünde faaliyetlerde bulunmu!lardır. Bu faaliyetler arasında Erzurum Kongresi
gibi kongrelere gönderilen milletvekillerinin harcırahlarını ödemek, cephelere malzeme yardımı
yapmak, !ehir içinde asayi!ten sorumlu Kuva-yı Milliye kurulması gibi faaliyetlerdir.
Burada ilginç olan i!gal ya da tehlikesi olmasa da !ehir içinde yaya, !ehir dı!ında ise atlı
birlik !eklinde birliklerin kurulması ve bu grupların da “Kuva-yı Milliye” adını almasıdır.
Tokat örne"inde Kuva-yı Milliye, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine ba"lı olarak kurulmu!tur:
“$ehir içinde yaya ‘Kuva-yı Milliye’ kuruldu. Ço#u bu gibi i!lere atılan gençlerden
ibaret olan bu kuvvet, ihtiyat zabitleri kumandasına verildi. $ehir dı!ı için Mütevelli o#lu Nuri
Bey kumandasında süvari “Kuva-yı Milliye” kuruldu.”101

1.1.2. Anadolu’da !$gallerin Ba$laması ve 15 Mayıs 1919’da !zmir’in !$gali

#tilaf güçlerinin ve ba!ta #ngiltere’nin #zmir’i i!gal edecek güç olarak #talya’yı de"il de
Yunanistan’ı tercih etmesinin nedenini anlamak kolaydır. #talya daha güçlü bir devlet olarak
#ngiltere’nin güdümünde olması beklenemeyecek bir ülkeydi. Oysa Yunanistan #ngiltere için
daha kolay yönlendirilebilecek, #ngiliz çıkarları için daha çok tercih edilebilecek bir ülkeydi.102
Yine Yunanistan’ın Birinci Dünya Sava!ı’na geç bir tarihte girip, Çanakkale ve Balkanlar’daki
sava!ta ordusunu yıpratmamı! olu!u da Anadolu’nun i!galinde öne sürülmesinin temel
nedenidir.103
#ngiltere’nin, Yunanistan’ın #zmir’i i!galini desteklemesinin temel gerekçelerinden birini
dönemin aydın bakı!ının bir parçası sayabilece"imiz Celal Bayar !öyle ortaya koyar:

101
Asarkaya, a.g.e., s.48-49.
102
Mithat Baydur; “Aydın ve Çevresinde Milli Direni!in Do#u!u ve Geli!mesine Bir Bakı!”, Askeri Tarih Bülteni,
A"ustost 1995, Sayı.20, s.86; BayramAkça, “Milli Mücadele Döneminde Mu#la”, Askeri Tarih Bülteni, Gen.Kur.
ATASE B!k. Yayınları, A"ustost 2001, Yıl.26, Sayı.51, s.168.
103
Bayur, Türk !nkılap Tarihi, C.3, Kısım.3, s.571.

30
“Dünya sava!ından bıkmı! "ngiliz kamuoyu yeniden bir sava!a müsaade etmeyece#ini,
aynı zamanda müttefiklerinin muhalefetiyle de kar!ıla!aca#ını biliyordu, o halde Yunanlıları
kullanarak emperyalist maksatlarına alet etmek en kesin bir yoldu.”104
Bu de"erlendirme dönemin ilerici aydınlarının Yunan i!galinin farklı boyutlarını
görebildi"ini göstermektedir. 105
Yunan i!gali öncesi ya!anan geli!melerden biri de Mondros ile birlikte Batı Anadolu’da
Rum çetelerinin olu!umuna ili!kin hareketlenmedir. Rahmi Apak bu süreci !öyle aktarır:
“Umumi sulh ile beraber Yunanlılar da kendi hisselerini kapmak için hazırlanmaya
ba!lamı!lardı. Sahile yakın adalara gönderilen ve oralarda te!kil edilen Yunan çeteleri, yolcu
olarak "zmir’e gelmeye ve "zmir metropolidinin emri altında burada esaslı bir te!kilat yapılma#a
ba!lanmı!tı.”106
Fethi Okyar da Yunanistan’ın #zmir’i i!galiyle ba!layan sürecin farklılı"ını ve tarihsel
dayanaklarını !öyle belirtmektedir:

104
Bayar, a.g.e., C.6, s.31.
105
Tarihçi Joseph Toynbee ise #ngiliz Ba!bakanı Lord George’un Yunanistan’ın #zmir’i i!gal projesi dolayısıyla
Venizelos’u desteklemesinin biri Lord George özelinde olmak üzere ba!lıca iki nedenini sayar: Bunlardan birincisi
Yunanlıların Hıristiyan olması ve Lord George’un “Hırıstiyan olmayanlarla çatı!an Hıristiyanlara kar!ı duyulan
ilan edilmemi! dini hisler yanında Antik Yunanlıların haleflerine kar!ı beslenen romantik duygular gibi tümüyle
hissiyata dayanan bir takım dü!ünceler”e sahip olması, ikincisi ise“e#er Türkiye Yunanistan’ın kara gücüyle
tahakküm altına alınabilirse, Yunanistan’a da Büyük Britanya’nın deniz gücüyle hükmetmek mümkün olacaktır,
böylece "ngiliz hükümeti, "ngiliz parasını ve hayatlarını sarfetmeden Yakın ve Ortado#u’daki sava! hedeflerine
ula!abilme imkanı bulacaktır.” !eklinde özetlenebilecek ve emperyal güçlerin kendi kamuoylarını büyük kayıplar
verdikleri bir sava!ın ertesinde yeni bir sava!a ikna edemeyecekleri durumlarda, evrensel bir kural olarak, ta!eron bir
devlet kullanma politikasının böyle bir tercihi zorunlu hale getirmesidir. Bkz. Arnold Joseph Toynbee,Türkiye ve
Yunanistan’da Batı Meselesi, Yeditepe Yayınevi, Birinci Baskı, $ubat 2007, s.86-87. Winston Churchill de
#ngiltere Ba!bakanı Lord George’un, Amerika Birle!ik Devletleri Ba!kanı Wilson’un ve Fransa Ba!bakanı
Clemenceau’nun, (Yunanistan Ba!bakanı) “Venizelos’un prestij ve !ahsiyetinin tesiri altında kaldı#ını” söyler.
Ancak en önemli neden, “"talya’nın, Osmanlı "mparatorlu#u’na el atmak hususundaki istek ve hırsı (nın) her türlü
tahmin ve tasavvuru a!mı!” olmasıydı. Bkz. Winston Churchill, Winston Churchill !stiklal Sava$ında, Yeni
#stanbul Yayınları, 1969, s.16. Bu cümleden de #ngiltere’nin #talya’yı kontrol edemeyece"i bir güç olarak algılaması
gerçe"i sezinlenmektedir. Ancak #ngiltere Ba!bakanı Lord George’un, Venizelos’a kar!ı duydu"u hayranlı"ın da
#zmir’in #talya’ya de"il Yunanistan’a verilmesinde etkili bir faktör oldu"u kesindir. Venizelos’un Fransa Ba!bakanı
Clemenceau’yu da aynı biçimde ki!isel etkisi altına alması, Venizelos’un #zmir’e ili!kin isteklerinin, #talya’ya
ra"men kabul görmesinde etkili olmu!tur. Bkz. Margaret Macmillan, Paris 1919, 1919 Paris Barı$ Konferansı ve
Dünyayı De#i$tiren Altı Ayın Hikayesi, ODTÜ Yayıncılık, Ekim 2004, s. 422-423. Lord George’un,Venizelos’a
kar!ı duydu"u bu hayranlık, Sevr Antla!ması’nın hazırlık toplantıları kapsamında 12 $ubat-10 Mart 1920 tarihleri
arasında #ngiltere’de Londra Ba!bakanlık Konutu’nda yapılan Müttefikler Arası Konferans sırasında #zmir’in
Yunanistan’ bırakılmasını savunurken söyledi"i !u cümlelerle de kar!ımıza çıkmaktadır: “Bay Venizelos sava!
süresince Entente [!tilaf] Devletlerinin gerçek bir dostu olagelmi!tir. Müttefik devlet adamlarından
herhangibirinden daha büyük ki!isel tehlikelere gö#üs germi!tir. Alman yanlısı olan ve dü!manlarımıza toplar,
kaleler, hatta tüm bir tümen teslim etmekte bulunan kendi Kralına kar!ı isyan bayra#ı çekmi!tir. Bay Venizelos bunu
Entente adına yapmı!tır ve !imdi kendisi (Bay Lord George) ki!isel nedenlerle bile olsa, bunun yapılmasını
gerektiren dayanılmaz nedenler yoksa, Bay Venizelos’un bir yana atılmamasını rica edecektir.” Osman Olcay,
Sevres Andla$masına Do#ru, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1981, s.13.
106
Rahmi Apak, !stiklal Sava$ında Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1990, s.3. Aynı
bilgi için bkz. Hasan Basri Çantay, Kara Günler ve !bret Levhaları, Ahmet Said Matbaası, #stanbul 1964., s.86.

31
“Gerçekten garip ve ibretlidir: Bulgarlar, Avusturyalılar, Macarlar ve Almanların
mütareke, yani silahları bırakı!ma istekleri üzerine dü!manlarımız, ilerlemelerini durdurmu!lar,
barı! !artlarının tespitine ba!lamı!tı.
"ttihad ve Terakki’nin dü!mesi ile bizim de mütareke iste#imiz gün ı!ı#ına çıkmasına
ra#men, "ngiliz ve Fransız kuvvetleri, vatanımız içinde durmadan, hatta artan hızla ilerlemeye
devam ediyorlardı. Hükümlerimizi takvim yapraklarının akı!ı içinde de#erlendirme akıl yolunu
seçersek, Yunanlıların, Balkan Sava!ı’nda elde edemedi#ini, 1916’da dü!man safında harbe
girerken planlandı#ını görürüz.”107
#zmir’deki Rumlar’ın tavrı ise, Mondros’tan sonra artık açıktan açı"a Yunanistan’a
ba"lanma yolunda çabalara dönü!mü!tü. Rum azınlıkta bir beklenti oldu"u artık açıktı. 24 Aralık
1918 günü, yani Hıristiyanların Noel’inde Yunan zırhlısı “Leon” #zmir limanına yana!tı ve
co!kuyla kar!ılandı. Aya Fotini Kilisesi’ne Yunan bayra"ı asıldı. #zmir’de Rumlar sevinç
gösterilerinde bulundular ve “Ya!asın Yunanistan, Kahrolsun Türkiye” nidaları duyulur oldu.108
Olaylar devam etti. #ki yıl önce kentten uzakla!tırılmı! #zmir Metropoliti, yani ba!papazı
Hrisostomos 1. Ocak 1919 günü #stanbul’dan #zmir’e geri dönünce Rumların siyasi çabaları
yo"unla!tı. 109 6 Ocak 1919 günü ise #zmir’in kaderi belli oldu: 18 Ocak 1919’da ba!layacak olan
Paris Barı! Konferansı’nda #ngilizlerin #zmir hakkındaki tasarıları gizli bir planla belirlendi. Bu
plana göre #zmir ve çevresi Yunanistan’a veriliyordu.110 Bu geli!melerden habersiz #zmir’de ise
Rumların ta!kınlıkları ve !ımarıklıkları devam etti. Ancak 23 Ocak günü #zmir’de yayınlanan
“Anadolu” gazetesi, #zmir’in Yunanlılar tarafından i!gal edilece"ini yazdı. Artık yöre insanı bu
tarihten itibaren bu haber ya da beklenti ile çalkalanıp duracaktır.
Celal Bayar 22 Ocak 1919’da Rum mahallesinde hükümet kuvvetlerine ate!le ba!layan ve
üç gün süren olayları “anar!i”, “isyan” ve “ihtilal” olarak niteler.111 Artık “bir !eylerin”
beklendi"i kesindi. Bu arada #zmir’de Rumlar ve di"er kesimler arasındaki gerilim artmaya
devam etti. Sava! sırasında bölgeden uzakla!an Rumlar evlerine geri dönünce huzursuzluk arttı.
“Bo! Rum evlerine yerle!tirilen Müslüman Türkler bu sefer evlerine geri dönen Rumlar
tarafından kapı dı!arı ediliyordu.”112 #zmir artık diken üstündeydi. Nihayet beklentilerin eyleme
dönü!tü"ü i!gal süreci 1919 Mayıs ayının ortasında ba!lamı! oldu.

107
Okyar, a.g.e., s.244. Bu alıntıda Fethi Okyar Yunanistan’ın Birinci Dünya Sava!ı’na giri!i için 1916 tarihini verse
de Yunanistan’ın #ti!laf güçleri yanında sava!a girip Osmanlı #mparatorlu"u’na sava! ilanı notasını vermesi 1
Temmuz 1917 tarihindedir. Bkz. Bayur, Türk !nkılap Tarihi, C.3, Kısım.3, s.569.
108
Böke, a.g.e., s. 32-33.
109
Böke, a.g.e., s.33; Sarıhan, Kurtulu$ Sava$ı Günlü#ü C.1, AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1993,
s.79.
110
Sarıhan,a.g.e. C.1, s.85.
111
Bayar, a.g.e., C.5., s.137.
112
Böke, a.g.e., s.36.

32
#zmir bölgesine ilk Yunan askerinin çıkı!ı aslında 15 Mayıs 1919 tarihinden öncedir.
Rahmi Apak’a göre i!galden iki gün önce, yani 13 Mayıs 1919’da “Kadifekale ve Çandarlı’ya
bir miktar Yunan müfrezesi çıkarılmı!tı.”113 ,
#zmir kentinin 15 Mayıs 1919 sabahı ba!layan i!gali ise yeni bir sürecin ba!langıcı oldu.

1.1.3. !zmir’in !$gali ve Tepkiler ile Ba$layan Yeni Süreç

“Milli Mücadele ya da Kurtulu! Sava!ı #zmir’in #!gali ile mi ba!lamı!tır?” sorusu zaman
zaman akla gelmektedir. Bilinmektedir ki Milli Mücadele #zmir’in #!gali öncesinde, ülkenin do"u
bölgelerinde ba!lamı!tı. Yavuz Ercan !öyle demektedir:
“Mustafa Kemal ile direni!e ba!layan di#erleri arasında bu kadar önemli farklar
bulunmasına ra#men 30 Ekim 1918 ile 19 Mayıs 1919 tarihleri arasında ortaya çıkan
direnmeleri Kurtulu! Sava!ı’na yönelik saymamak olanaksızdır. Böyle olunca, Kurtulu!
Sava!ı’nın ilk direnmelerini 30 Ekim 1918’den sonra ba!latmak gerekir. Atatürk kendisi de
Büyük Nutku’nda, Kurtulu! Sava!ı’nın Mondros Ate!kesi’nden sonra ba!ladı#ını
belirtmektedir.” 114
Ancak bu çalı!mada söz konusu olan Batı Anadolu oldu"una göre Milli Mücadeleyi
#zmir’in #!gali ile ba!latmak gereklidir.
Milli Mücadele’yi #ttihatçılar’ın öncülü"üne bırakan bir yorum üretmi! Eric Jan Zürcher
de, #zmir’in #!gali’ni Milli Mücadele için ba!langıç saymaz. Ancak bu i!galle zaten
örgütlenmekte olan direni! gruplarının kamuoyunu etkileme güçlerini artırmı! oldu"unu belirtir:
“Direni! hareketini ba!latanın, 1919’da "zmir’in i!gali oldu#u do#ru de#ildir. "zmir’in
i!galinin önemi, zaten direni!i örgütlemekte olan grupların, bu i!galle (bir “büyük Ermenistan”
tehdidinin katalizör etkisi yarattı#ı) do#uda oldu#u kadar etkili olarak, ülkenin batısında ve
ba!kentte de kamuoyunun harekete geçirilmesini mümkün kılmı! olmasıdır.”115
Bu cümle kendi içinde çeli!kilidir. Direni! olabilmesi için, e"er silahlı bir direni!ten söz
ediliyorsa-ki öyle olmak zorunda-mutlaka bir dü!man olmalıdır. Kime kar!ı direnilecekti? Bu
sorunun yanıtı “i!galcilere kar!ı oldu"u” sürece #zmir’in i!gali Batı Anadolu’da silahlı direni!
için ba!langıç olmak zorundadır. Yukarıdaki cümlede ba!layanın fiilen direni! de"il, i!gal

113
Apak, a.g.e., s.3.
114
Yavuz Ercan, “Kuva-yı Milliye’nin Yapısı ve Niteli#i Üzerine Bir Deneme”, Toplu Eserler: 3, Osmanlı ve
Cumhuriyet Tarihi Yazıları, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara 2007, s.235.
115
Zürcher, a.g.e., s.160.

33
tehlikesine kar!ı gelecekteki direni! fikrinin etrafında bir araya gelme çabaları oldu"unu
söyleyebiliriz.
Bu a!amada “#talyan i!galcilere neden direnilmedi?” sorusu akla gelebilir. Ancak
belirtti"imiz gibi birincisi #talyan i!galleri “ilhak” amaçlı de"ildi. #talyan i!galleri daha çok
ekonomik bir nüfuz sahası olu!turmak, kısaca ekonomik çıkar elde etmek amaçlıydı. #kincisi
i!gal ettikleri yerlerde bir #talyan azınlık grubu yoktu. Üçüncüsü #talya Osmanlı’dan kopan bir
devlet de"ildi ve tarihsel bir husumet geli!memi!ti. #talyan i!gallerin Yunan i!gallerinden
farklılı"ının en iyi ifadelerinden birini bir #talya’nın, dönemin Çine’deki #talyanların ba!ında
olan Doktor Nekrato’nun $efik Aker’e söyledi"i sözlerde buluyoruz:
“Doktor Nekrato, esasen her görü!tü#ümüz zaman müttefiklerinin, "talyanlara vaat
ettikleri "zmir sahillerini verme sözlerinden vazgeçerek, Yunanlara verdiklerinden dolayı "talyan
gücenikli#ini gizleyemiyordu. Aynı zamanda Yunanların "zmir’de kalmalarının ve
kuvvetlenmelerinin, Akdeniz’de "talyanların aleyhinde rakip bir kuvvetin ortaya çıkması demek
olaca#ını, bundan dolayı Yunanların "zmir’de kalmalarını ve kuvvetlenmelerini "talyanların asla
arzu etmeyece#ini söylemekten geri kalmadı. "talyanın Türkiye’de ekonomik çıkar sa#lamaktan
ba!ka bir amaç beslemedi#ini ve bu i!galin geçici olup, Türkiye kendine gelirse bir gün gelip
askerlerini memnuniyetle çekeceklerini, mevcut i!galin Yunanlıların i!galinin yayılmasına engel
olmak amacına yönelik oldu#unu söyledi.”116
Burada bölgede Yunan-#talyan çeki!mesinin ne boyutlarda oldu"unu da açıkça
görebiliyoruz. Batı Anadolu’da Yunan #!gali bu açıdan farklıdır ve tepki de farklı olacaktır.117
Bu satırlar söyledi"imiz gibi #talyan i!galleri ile Yunan i!gallerinin farkını da ortaya
koymaktadır. Balkanlarda ya!ananların tekrarlanaca"ı korkusu ve bölgede ya!ayan Rumların
beklentileri, yöredeki Türk/müslüman halkının ve devlet yöneticilerinin zaten uzun süredir bu
i!gali korkulu bir olasılık biçiminde beklemesine neden oluyordu. Demek oluyor ki #zmir’in
Yunanlılarca i!gali, Batı Anadolu için i!gali bir korku, bir olabilirlik, bir potansiyel tehlike
olmaktan çıkarmı!, somut bir gerçeklik haline getirmi!tir. Bu durumda artık her bölge kendisini
yakın bir tehlikenin kıyısında hissediyordu. #kinci bir nokta ise bölge insanları artık i!gal ve
i!galciye kar!ı hiçbir hukuki kısıtlamanın ya da gücün koruyuculu"u altında olmadıklarını

116
Aker, a.g.e., s. 137.
117
Adnan Sofuo"lu da bu açıdan #zmir’in i!galinin di"er i!gallerden farklı oldu"unu !u sözlerle belirtir: “Gerçekten
"zmir’in i!gali bir dönüm noktası olmu!tur. Nitekim daha önce "tilaf Devletleri’nin i!gal etti#i yerler için bu derece
tepki olu!mamamı!tı. Ancak, "zmir’le ilgili olarak Mündros Mütarekesi’nde hiçbir hüküm yokken, "zmir’in daha
önce bir Osmanlı vilayeti olan Yunanistan tarafından i!gali Türk milletinde büyük bir infial uyandırdı. Çünkü tarihi
geli!meler göstermi!tir ki, Balkanlı milletler, Osmanlı egemenli#ine son verdikleri yerde çok kez Müslümanlık ve
Türklük diye bir !ey bırakmamaya çalı!makta ve uygarlık yapıtlarını dahi silip süpürürcesine barındırmamakta, en
azından pek a#ır bir baskı altına alınmaktadır. $imdi bu durum Ege bölgesine uygulanacaktı.” Sofuo"lu, “Mondros
Mütarekesi Sonrası Türkiye'nin "!galine Kar!ı Milli Direni!: Kuva-yı Milliye (1918-1921)”, Türkler
Ansiklopedisi, C.15 , Ed. H.Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2001, s.621.

34
görmü!lerdi. Bu durumda iki seçenek kalmı! oluyordu; ya i!galcilerin insafına rıza göstermek ve
onları kızdırmamaya çalı!mak-ki padi!ahın ve Osmanlı Hükümeti’nin politikası da buydu, ya da
bir an önce direni!e geçmek, mücadele etmek. Bunun için de bir an önce örgütlenmek,
mücadelenin siyasal-askeri-ekonomik temellerini kurmak zorunluydu.
#zmir’in i!gali bütün yurtta geni! bir yankı uyandırmı! ve Batı Anadolu’da direni!
çabalarını hızlandırmı!tır. Rahmi Apak, Hasan Tahsin tarafında açılan ilk ate!le118 ba!layan
Yunan katliamının direni!in ba!laması ve yo"unla!ması açısından sonuçları için !öyle der:
“Bu kur!unlardır ki, garbi Anadolu’nun bir kısmını, medeniyet ve asayi! namına i!gale
memur edilen Yunan ordusunun "zmir !ehrindeki vah!i hareketlerine ve bu yüzden de Türklerin
nefret ve istikrahına[Tiksinme, i"renme.]ve milli bir kıyamın vücut bulmasına sebep
olmu!tur.”119
#zmir’in i!galine yerli Rumların tepkisi Türk ve Müslüman kesimden farklı olarak sevinç
ve mutluluk gösterileri !eklinde oldu:
“Bunların geli!i, Osmanlı vatanda!ı Rumların gizli emellerini açı#a vurmalarına sebep
olmu!tu. Binlerce Rum nümayi!çi Kordon Boyunu kapladı. Bir papaz elindeki revolveri havaya
bo!alttıktan sonra monitörde dini bir ayin ile –aklınca –"zmir’in Yunanistan’a ilhakını tasdik etti.
Günlerden beri Rum matbaalarının hazırladıkları rozetler Venizelos’ un resimleri halka
da#ıtıldı. Ayofotini kilisesine 1800 lira kıymetinde oldu#u söylenen büyük bir yunan bayra#ı
törenle çekildi, hazır bulunanlardan bu bayra#a sadakat yemini istenildi. Hararetli demeçler ve
kiliselerin saatlerce süren çan sesleri ile nümayi!çilerin heyecanı körüklendi.”120

Geminni geli!i ve bu tören "zmir Rumlarını yeniden co!turmaya kafi geldi. Her taraf
bütün evler ma#azalar, dükkanlar, Yunan bayrakları ve Venizelos’un resimleriyle dolduruldu.
"zmir yine !iddetli nümayi! dalgaları içerisinde günlerce çalkalandı.”121
Türklerse #!gal’i bir bakıma ya!adıkları bölgenin Yunanistan’a ba"lanmasının ilk adımı
gibi gördüler. Bu yüzden ilk silahlı tepki #zmir’in i!galine tanık olan #zmir’li Türklerden geldi.
Bu sembolik bir kar!ı koyu! olsa da i!gal güçlerinin tepkisi, yaptıkları i!kenceler ve katliamlar 122

118
#lk kur!unu atan Hasan Tahsin miydi? Bu konu tartı!ılmı!tır. Farklı görü!lerden birini Celal Bayar aktarır: “$efik
Bey’in bana anlattı#ına göre Türk topra#ına ayak basan istilacı dü!mana ilk müdafaa silahını çeken, ilk kur!unu
atan Aziz Efendi adına "zmirli bir vatanda!ımızdır.” Bayar, a.g.e., C.6., s.50.
119
Apak, a.g.e., s.5.
120
Bayar, a.g.e., C.5., s.128
121
Bayar, a.g.e., C.5., s.130. Ayvalık’ta ortaya çıkan aynı türden bir manzara için bkz. Çetinkaya, a.g.e., s.43.
122
#zmir’in i!gali ve sonrasında ilk kur!un ile ba!layan geli!meleri ve takiben ya!anan katliamları ayrıntısıyla
anlatan pasajlar için bkz. Apak, a.g.e., s. 6-10; Ragıp Nurettin Ege, Haydar Rü!tü Öktem, Kenan Alanbay ve Ali
Orhan #lkkur!un’dan aktaran #lkkur!un, a.g.e., s.6-24. Bu metni çalı!mam için kullanmama izin veren T#TE
yetkililerine bu vesileyle te!ekkür ediyorum.)

35
zincirleme olarak i!galcilere kar!ı tepkiyi beslemi!, büyütmü!tür.123 Do"al olarak korku yüzünden
belli bir halk kesiminin tavrı farklı olmu!tur. Bu kesim, #zmir’in i!galini teslimiyetçi bir anlayı!
için bahane olarak kullanma e"iliminde olmu!tur. Bu kesim e"er silahlı direni! olmasaydı
#zmir’in i!gali sonrası ya!anan mezalim olmayacaktı görü!ündedir.124 Görülüyor ki halkın bir
bölümü, günlük ya!am ritmi bozulmadıkça ba!ka bir bayrak altında ya!amaya kar!ı de"ildir. Bu
tür dü!ünme e"iliminin Hürriyet ve #tilaf Partisi mensuplarının propagandası ile paralel
yürüdü"üne de dikkat etmek gerekmektedir.
Ancak tepkinin niteli"i ne olursa olsun bütün ülke batıdan do"uya #zmir’in i!galli ve
sonrasında ya!ananlarla büyük bir sarsıntı geçirmi! durumdadır.125 #!gal gerçe"ini ve korkusunu
somut olarak algılayan kesimlerin ilk tepkileri protesto biçiminde ya da telgraflar çekmek
yoluyladır. Ama sıranın kendilerine gelece"ini dü!ünen civar yörelerde hemen ve kendili"inden
bazı halkalanmalar ve örgütlenmeler ba!lar. Örne"in Manisa’daki bu yöndeki geli!meleri Fahri
Görgülü !öyle aktarıyor anılarında:
“Yunan i!galine tekaddüm eden günlerde "zmir’de inti!ar eden Anadolu gazetesi, bir
kilisede halka hitaben Yunan ordusunun Ege bölgesini i!gal edece#i haberini bildiren bir
papazın konu!masını açıklıyordu. Adı geçen gazete haberi Manisa’da reaksiyon yaratmı!,
yöneticilerin lakaydisi kar!ısında mahalli çapta te!kilatlanmalar ba!lamı!tı. Böylece ‘"stihlası
Vatan Cemiyeti’ adı altında bir cemiyet kuruldu.
Mezkur [Adı geçen, anılan ]cemiyet halkı uyandırmı! ve istila ihtimali kar!ısında
hükümete, Ayan Meclisine telgraflar çekerek gerekli tedbirin alınmasını istemi!tir. Bunlara bir
cevap verilmeyince halk kendili#inden te!kilatlanarak Cemaati "slamiye ve Cemiyeti Müderrisin
Cemiyetlerini kurmu!tu.” 126
Ödemi!’te de Jandarma Tabur Komutanı Tahir Bey, #zmir’in i!galine belki de en erken
tepki gösterenlerden biridir. Bu tepki !ehrin ileri gelenleriyle çok acele düzenlenen bir toplantı ve
hemen ardından direni! fikrinin eyleme dönü!mesi biçiminde çok hızlı gerçekle!mi!tir. Bu ilk
eylem, askeri silah deposunun bo!altılması ve Gökçen Efe ile temas kurulması yoluyla efeleri
Milli Mücadeleye katma çabası biçimindedir.127 #zmir’in i!gali bu durumu kabul edilemez bulan

123
#zmir’in i!galinin bölgedeki Ala!ehir, Kula, Seferihisar, Birgi, Denizli, Bergama, Edremit, Burhaniye ve
Urla’daki yankılarını ve buralardaki direni! fikri üzerindeki olumlu etkisini hatıralardan izlemek için bkz. #lkkur!un,
a.g.e., s.33-38.
124
Apak, a.g.e., s. 76.
125
“16 Mayıs’ta Tavas’ta yapılan mitingte heyecanlı konu!malar oldu; aynı gün Erzurum’da büyük bir toplantı
yapıldı ve sonunda Padi!ah’a, hükümete,yabancı devletler temsilcilerine çekilen telgraflarla ve sert bir dille olay
protesto edildi.” Öztoprak, a.g.m., s.594. #zmir’in i!gali sonrası ortaya çıkan tepkilerin özlü bir aktarımı için ayrıca
bkz. Sofuo"lu, Kuva-yı Milliye Döneminde…, s. 60-63.
126
F.Görgülü, !stiklal Sava$ında Saruhanlı, s.11.
127
#lkur!un, a.g.e., s.27. Buradaki ifadeler, direni! yönünde aynı dü!üncede olanların daha ilk toplantıda kendilerini
bir “gizli komite” ya da gizli cemiyet” olarak görmelerindeki hızlılı"ı ortaya koymaktadır. Bu durum o dönem için

36
kesimleri hemen silahlı mücadele fikrine itmi! görünmektedir.
Bir ba!ka deyi!le #zmir’in i!gali ile artık tartı!malarla geçirilecek bo!a zaman kalmamı!tı.
Bir bakıma direnmek, silaha sarılmak, i!galcilere kar!ı koymak dü!üncesini savunanlar çok
önemli bir me!ru dayanak elde etmi! durumdaydılar. Celal Bayar da anılarında bunu !öyle
belirtimi!tir:
Milli istiklal ve inkılap sevdası ate!li ruhları saracak, milletimiz, bu defa da kendine has
fedakarlıklarla harikalar yaratacaktı. Hülasa olarak diyebilirim ki "zmir felaketi, milli
hayatımızda yeni bir devrin ba!langıcı olmu!tu.”128
#lk kararlar kendili"inden geli!en bir milli heyecanın ardından verilmi!tir. Örne"in
Sarayköy’de de #zmir’in i!gali atılan adımları çabukla!tırmı!tır. Bunu da Emin Aslan Tokat !öyle
belirtir:
“"zmir'in i!gali günü Sarayköylüler de pür heyecan telgrafhane ve belediyeye ko!arak
tamamlayıcı haberler almak için gözleri ya!lı âdeta çırpınıyorlardı. Nihayet acı durum açıklandı,
halk çar!ı meydanında kuyunun önünde miting halinde toplandı. Gizli gizli faaliyet çoktan
ba!lamı!tı. Sonra aleneni ve resmen milli kuvvetler sava! kararını 24 Mayıs 1335'te (1919) bu-
rada verdi. Kuyunun önündeki büyük meydanda Denizli'de oldu#u gibi ate!li nutuklar verilerek
i!gal protesto edildi. Hemen ilk defa olarak Sarayköy'de bir ‘Heyeti Milliye’ kurulmasına ve çete
te!kilâtı ile vatanın dü!man istilâsından korunması için sava!a ba!lanmasına kat'i surette engin
tarihinden ilham alarak !eref ve namus üzerine söz verilerek ve yemin edilerek kararlar
verildi.”129
Celal Bayar da anılarında #zmir’in i!gali sonrasında Ege’nin her bölgesinde “ne
yapmalı?” sorusu çevresinde örgütsüz, heyecanlı bir karma!anın ba!ladı"ını kaydeder. Örne"in
#zmir’in i!gal edildi"i gün Birgi buca"ında bir toplantı oldu"unu aktarır.130 Yine Ödemi! ve Tire
arasındaki Kahrat köyünde Bayar’ın da katıldı"ı bir toplantının konusu da mücadelenin nasıl

“örgüt/cemiyet/komite/te!kilat” adlarıyla anılan olu!umların, günümüzde aynı sözcüklerin ça"rı!tırdı"ı olu!umlardan


farklı olarak hiçbir törensel ya da örgütsel ön çalı!ma ve biçim gerektirmeden ortaya çıkabildi"ini göstermektedir.
Milli Mücadeledeki örgütlü direni!in ilk a!amalarındaki hızlılı"ı dü!ünürken bu farklılı"ı göz önünde tutmakta fayda
vardır. Ço"unlukla toplantıda alınan ve imzalanan bir karar metni, te!kilatın olu!umu için gerekli biçimi sa"lamakta
yeterli oluyordu. “Te!kilat” kurmadaki bu hızlılık, hızlı örgütlenmeyi saptadı"ımız yerlerde büyük ölçüde
#ttihatçılı"ın rolünün olabileci"i konusunda önemli bir karine olu!turabilir dü!üncesindeyiz. #ttihatçık gelene"inin bir
parçası olarak örgütlenmedeki hızlılık, önemli bir çalı!mada daha saptanmı!tır. #ttihat ve Terakki’nin 23 Temmuz
1908’de ilan edilen 2.Me!rutiyet sonrası ilk seçimlerine hazırlanı!ı örne"inde görülebilece"i üzere “örgütlenme
yetene#inin tartı!ılmaz oldu#u” saptaması için Bkz. Aykut Kansu, 1908 Devrimi, #leti!im Yayınevi, Birinci Baskı,
#stanbul 1995, s. 276.
128
Bayar, a.g.e. C.6, s. 69.
129
Emin Aslan Tokat, Milli Mücadelede Sarayköy Hatıralarım, Esat Özberk Yayını, #stanbul, Temmuz 1995,
s.18.
130
Bayar, a.g.e. C.6, s. 74.

37
yapılaca"ıdır.131 Ödemi! ileri gelenleri de toplanırlar. Toplananlar “ilçenin her meslekten ileri
gelenleri” dir.132
Kimi yörelerde ise örgütlenme faaliyetleri do"rudan silahlı çeteler olu!turmak gibi
sonuçlar üretiyordu. Yani Kuva-yı Milliye’nin olu!umunda kimi yöreler geni! bir örgütlenme ve
bunun bir uzantısı olarak silahlı milisler ya da çete kuvvetleri olu!turma yoluna giderken, kimi
yörelerde do"rudan herhangi bir üst örgütlenmeye tabii olmaksızın sadece küçüklü büyüklü
çeteler olu!turmak biçiminde direni! örgütlenmelerinin ortaya çıktı"ını görüyoruz. Dolayısıyla
Kuva-yı Milliye’nin hem yapısı hem de ortaya çıkı!ı açısından çok de"i!ik kümeleler ve
yapılanmalar sözkonusudur.133 Do"rudan silahlı çeteler kurma yoluyla direni!e ba!lamaya örne"i
ise Hasan Basri Çantay’ın anılarında buluyoruz:
“20 Mayıs 1919 günü ak!amı gece yarısına do#ru halazadem ve kayın biraderim (Vehbi)
merhumla birlikte atlara binerek ‘Kepsüd’e [Bugünkü Balıkesir #linin Kepsut ilçesi] yollandık;
birer çete kıyafetinde idik.” 134
Burada Kuva-yı Milliye kapsamında do"rudan silahlı sivil topluluk olarak kurulan
çetelerin nüvesinin genelde daha önceden kurulan arkada!lık ili!kileri ve özellikle akrabalık
ba"larının olu!turdu"una ili!kin ipuçlarını da buluyoruz. #zmir’in i!gali ise bu olu!umu
tetikleyici bir faktör olmu!tur. Bir di"er dikkat çeken nokta ise vatanı kurtarmak, silahlı direni!e
katılmak için yola çıkanların kendilerini “çete” olarak adlandırmaktan çekinmemeleridir. Bu
durum çete sözcü"ün mutlak olarak olumsuz bir anlam ifade etmedi"ini, ilk dönem Kuva-yı
Milliye olu!umları için “çete” sözcü"ünü kullanabilece"imizi de göstermektedir. Hasan Basri
Çantay kutsal bir davayı kastederken bu sözcü"ü kullanmaktan çekinmez:
“Artık ne muallimlik, ne fıstık tüccarlı#ı yokdu, çetecilik vardı.” 135
Görüldü"ü gibi ‘çete’ sözü küçültücü bir anlamda de"il, kutsal davaya hizmet eden gayri
resmi silahlı güç olarak kullanılmakta ve i!gal görmemi! ancak görme tehlikesi olan ve devlet
otoritesinin kalmadı"ı yerlerde yerel asayi!i sa"lamak ve azınlıkların !ımarıklıklarına set çekmek
i!levini de görmektedir.

131
Bayar, a.g.e. C.6, s. 74-75.
132
Bayar, a.g.e. C.6, s. 73.
133
Direni!in çe!itlili"i önemli çalı!malarda da vurgulanmı!tır: “Direnmeler silahlı çarpı!malardan çok dernekler
kurmak, kongreler toplamak, mitingler hazırlamak !eklinde olmaktadır. Do#uda ve Kafkasya’da ‘"slam $ura
Hükümetleri’ olarak ortaya çıkmı!lardır. Bu dernek ve kongreleri bir merkezde toplama ve birle!tirme giri!imi,
hatta e#ilimi yoktur. Ayrıca, bunların direnme !ekli ve anlayı!ları da birbirinden faklıdır.” Ercan, a.g.m., s.233.
134
Çantay, a.g.e., s.32.
135
Çantay, a.g.e., aynı yer.

38
1.2. Batı Anadolu’da Halkın, Ordunun ve Aydın Kesimin !$galler Kar$ısındaki
Tutumu ve Bunun Kuva-yı Milliye’nin Örgütlü Bir Direni$ Gücü Belirmesi

1.2.1.Halkın Bir Kısmındaki Tepkisizli#in Nedenleri

1.2.1.1.Ulus Yapısına Uzak, Ayrı$mı$ Bir Toplumda Milli Duyguların Zayıflı#ı

Osmanlı toplum yapısına bakıldı"ında Milli Mücadele öncesinde milli bilincin yeterince
olgunla!madı"ını görüyoruz. Jön Türkler’in bu yöndeki çabaları da halkın üstündeki kaderine
razı, çaresizlik içinde bekleyen yılgın ruh halini silmeye yetmemi!tir.136 Balkan Sava!ları bu
konuda bir ölçüde kırılma sa"lamı!sa da milli duyguların siyasal bir biçim ya da e"ilim alması,
söyleme ve slogana dönü!mesi yava! olmu!tur. Naci Gündem bu dönemki genel havayı
aktarırken bu konuda çok somut bir saptama yapar:
“Mesela o zamana kadar aramızda bile ‘Türküm’ demek iftihara vesile te!kil etmez,
bilakis hor görülürdü. O gün için ya islam veya Osmanlı lakabını kullanırsanız, ancak itibar
görebilirdiniz.”137
Baring de, anılarında Osmanlı toplum yapısını yakından gözlemleyerek bu eksiklikleri
tespit etmi!tir. Çok açıklayıcı olan satırlarında vatan, yurt sevgisi gibi konulardaki eksiklik
konusunda !öyle der:
“Fakat Türkler göçebedir. Ülke, yurt, ana vatan gibi kavramlar onlar için hiçbir !ey
ifade etmez. Osmanlı’nın büyüklü#ü ve imanlarını koruma fikri onlar için her !eydir. Yitirilen
toprak onlar için topraktan ba!ka bir !ey de#ildir. "manlarını koruma fikrini ellerinden alın,
sava!ma güçlerinin yarısını almı! olursunuz.”138
O dönemde Türklük bilinci de Anadolu’ya hapsolmu! ve Anadolu’nun genel imajıyla
ba"lantılı bir biçimde küçültücü ve gerilikle ili!kili bir kavramdır. Naci Gündem, Birinci Dünya
Sava!ı yılları için !öyle der:

136
“Jön Türkler ‘uyan ey uyu!uk ahali,’ diyordu halka; ama ‘uyu!uk’ ha deyince uyanmıyordu.”, Sotiriyu, a.g.e., s.
50.
137
Gündem, a.g.e., s.12.
138
Baring, a.g.e., s.80; Dönemin ileri gelenlerinden, belki de aydınlarından sayılabilecek insanlarından biri olan
Çerkez Ethem’in karde!i ve milletvekili Re!it Bey’in 22 Aralık 1920’de Mustafa Kemal’e söyledi"i sözler “Vatan”
kavramının ve milli duyguların bu kesimde bile henüz ne kadar olgunla!mamı! bir fikir oldu"unu ortaya koyar: “Bu
Anadolu harekatına i!tirak etti#imize hata etmi!iz. Bu yüzden bizim yüzbinlerce liralık çiftliklerimiz servet ve
samanımız dü!man tarafında kaldı. Benim ne zorum vardı da geleyim. Buralarda sonunda bu hale getirilecek i!ler
için u#ra!ayım. Vatan benim için "ran da birdir, Turan da...Ben nerede olsa pekala oturabilir ve ya!ayabilirim.
Pa!a Pa!a daha açık söyleyeyim, Venizelos’la diz dize oturabilirim.” Hiçyılmaz, a.g.e., s.40. Bu konu!manın farklı
kelimelerle, ancak aynı anlamı veren di"er bir hali için bkz. Efe, Çerkez Ethem, s. 177.

39
“… o gün için Türklük-daha ziyade Anadolu kastedilerek-gerilik ve kabalı#ın bir
numunesi sayılırdı. Ta küçüklü#ümden beri mektebimiz dı!ında duydu#um !u hakaretli sözleri
hala unutamam. Da#ın Türkü, Türk ne bilir bayramı, hele kalemimin bile yazmaktan çekindi#i !ı
ifadeye bakınız. ‘Kırk Türk bir turp, at Türkü ver Turpu.’ Ya!lılardan bunları bilenlere bugün
bile rastlamak kabil.”139
Görüldü"ü gibi Türklük dü!üncesi nüfusun özellikle Anadolu co"rafyasına yayılmı! geni!
ve cahil kesimlerinde bir ulus olma temelini olu!turacak saygın bir kavram olmaktan uzaktır.
Mondros sonrası da özellikle ta!rada köylünün tavrında varlı"ını gözlemledi"imiz milli
duygulardaki bu eksiklik, Kuva-yı Milliye yapılanmasının ne kadar zor bir toplumsal zemin
üzerinde kurulmak zorunda kaldı"ını göstermektedir. Köylü kesim büyük ölçüde tehlike “kendisi
için tehlike” olmaksızın milli bir çabaya girmeye gönülsüzdü. Haziran 1919’da Abdülhadi Altan
günü gününe tuttu"u notlarında !öyle bir te!histe bulunur örne"in:
“Bugün buradan birkaç köylü ile görü!düm. Maa-teessüf hala birbirleriyle fenalık
yapmakla me!guldürler. Vatan ve ordu için bir !ey yaptıkları yoktur.”140
Rahmi Apak çok üzülerek halkın bir bölümünün teslimiyetçili"ini gözlemledikten sonra
bunun nedenlerinden söz ederken milli duyguların eksikli"ine açıkça vurgu yapar:
“Gelecek nesillerimizin çocukları 1918-1921 yıllarında Türk milletinin safları arasında
ne gibi !a!kın, duygusuz, millet ve vatan sevgisiz kimselerin de ya!adı#ını bilirlerse hiçbir zararı
olmaz. Çünkü bunlar, bütün bir milleti, onun esas ruhunu temsil eden unsurlar de#ildir.”141
$efik Aker de Milli Mücadele öncesi Aydın yöresindeki insan malzemesi ile ilgili olarak,
özellikle halka önderlik edecek e!raf kesiminin milli hislerden uzaklı"ını vurgulamak gere"ini
duymu!tur:
“Buralarda yeti!en halk aydınlarının ço#u; mülk sahibi ve ticaretle u#ra!an zengin
ki!ilerdi. Vatanseverlik duyguları zayıftı. Onlar, her !eyden önce malları, kazançları ve
mutluluklarının gerektirdi#i barı! ve huzurun taraftarlarıydı. Milli duyguları zayıftı. Bu konuda
aldıkları terbiye ve bilgi de maalesef eksikti. Ne yazık ki, içlerinden az sayıda yüce ve fedakar
ki!i çıkmı!tı.”142
Millet ve vatan sevgisi gibi milli hislerdeki eksiklik, Milli Mücadele’de de görülür.
Örne"in Denizli’de 4 Temmuz 1920 itibariyle ortaya çıkan durum milli bilincin bir kısım halkta
ne kadar eksik oldu"unu göstermesi açısından ibret vericidir. #!gal yakla!ır ve göçler
ço"almı!ken bir kısım halk kahvehanelerde hiçbir !ey yokmu! gibi davranmaktadır. Bu ilgisizlik
139
Gündem, a.g.e., s.22.
140
Esat Arslan (Der.), Musullu Abdülhadi’nin !zinde Bozgundan Zafere, Phoenix Yayınları, Birinci Baskı,
Ankara Eylül 2005, s.261.
141
Apak, a.g.e., s.78.
142
Aker, a.g.e., s.7

40
ve tepkisizlik, direni! ve i!gal gerçe"inin bütün halkın kaygısı olmadı"ını, bir kısım halkta milli
duyguların henüz yeterince geli!medi"ini göstermektedir:
“Denizli Heyeti Milliyesi’nin o gün halka hitaben bir ilan yayınladı. Bu ilânın sureti
!udur:
‘Kıraathane ve kahve müdür ve müsterilerine: ‘Herkesin muhafazai hayat ve namus
endi!esiyle çırpınmmakta oldu#u bir zamanda bazı kimselerin kahvehanelerde, büyük bir lâkaydı
ile oyun oynamakta ve çalgı çalmakta devamları cepheye gidecek gönüllüler üzerinde suitesir
hasıl ederek sevk ve heveslerini kırmakta oldu#u gibi aç ve çıplak bir haide memleketimize
eglemekte olanlrı felâketzede müslüman muhacirlere kar!ı da bir hürmetsizlik te!kil etti#inden
fimabad oyun oynatılmaması ve çalgı çalınmaması ihtar olunur.’
4 Temmuz 1336 (Heyeti Milliye)” 143
Ali Çetinkaya da halktaki milli duyguların eksikli"ini çok açık kelimelerle belirtir:
“Yunan kuvvetlerine mukavemet edilmeyerek her tarafı açık bırakmak ve terbiye-i
siyasiye ve milliyesi noksan olan milletimizi ...”144
Burada uzun bir cümleden alıntıladı"ımız bu satırlarda görülüyor ki üst düzey komutanlar
halkın milli duygularındaki ve olayları de"erlendirme yetene"indeki yetersizli"in farkındaydılar.
Milli duyguların eksikli"i, Müslüman bazı çetelerin Yunan i!gal güçlerine destek olması
gibi en uç örnekler olarak da kar!ımıza çıkar. Üstelik bu pasif bir destek de"il, Yunan ordusu
içinde, fiilen i!gal güçleriyle i!birli"i yaparak Müslüman-Türk köylere baskınlar bile
düzenleyebiliyordu.145 Dolayısıyla sadece Arnavut ya da Arap gibi farklı etnik kesimden
müslümanlar arasında de"il, Batı Anadolu’daki müslümanlar arasında bile milli hislerden uzak,
Osmanlı ile aidiyet ba"ı kesilmi! kesimler vardı. Mehmet Akif Ersoy’un o"lu Emin Akif Ersoy
da babasıyla birlikte Anadolu’ya geçi!leri sırasında (Mayıs 1920) kar!ısına çıkan buna benzer bir
manzarayı aktarır:
“ O günlerde bizim geçti#imiz yollar pek tehlikeli idi. "!gal ordularına hizmet etmeyi
kabul eden bazı hamiyetsiz vatansızlar yolları kesiyor, Milli Mücadele’ye menfaat temin
edebilecek herhangi bir te!ebbüse mani olma#a ellerinden geldi#i kadar gayret ediyorlardı.”146

143
Süreyya Örge Evren, Denizli Vakası ve Demirci Mehmet Efe, Sel Yayınları, #stanbul 1955, s.32.
144
Çetinkaya, a.g.e., s.59.
145
“Demirci kaymakamı "brahim Ethem Bey komutasındaki akıncı birlikleri, bütün gece dü!manın imhası için
tertibat almakla me!gul oldu. Zira dü!man müfrezesi içinde Dursun Beyli Zekeriya kumandasında be! altı tane de
Müslüman gâvuru ! vardı. Bunlar Yunanlılardan fazla mezalim yapıyor, bütün köyler bunlardan elaman diyorlardı.
Bunun için bütün efradın a#zında Zekeriya ve arkada!ları dola!ıyor, hepsi evvelâ bunlara, sonra gâvurlara silâh
atalım, diyorlardı.” Ayı!ı"ı, a.g.m., s.4.
146
Emin Akif Ersoy, Babam Mehmet Akif !stiklal Harbir Hatıraları, Kurtuba Kitap Yayınları, A"ustos 2010,
s.40.

41
Milli duyguların eksikli"i olarak yorumlanamasa bile ülkenin i!gal görmemi!
bölgelerinde ya!ayan halk, i!gal bölgelerindeki acıların, mezalimlerin, çatı!maların, ölümlerin
çok da etkisinde de"ildir. Kitle ileti!im araçlarının çok geli!medi"i dü!ünülse bile, i!gal
görmeyen bölgelerdeki halkın bir ulus olmanın gerektirdi"i “ortak acı” kavramına henüz uzak
kaldı"ını görebildi"imiz örnekler de vardır. Örne"in yine Emin Akif Ersoy, anılarında böyle bir
sahne anlatır. #lginç olan bu bölümün “Türk Neslinin Günden Güne Bozuldu"unu Görmek Akif’i
Çok Üzüyordu” ba!lı"ını ta!ımasıdır:
“O zamanlar her ne kadar memleketin vaziyeti pek bozuk, neticenin ne olaca#ı me!kuk
[ku!kulu, !üphe götürür] ise de arada yine bir takım !enlikler tertip ediliyor, cirit oyunları, at
yarı!ları, güre!ler ve emsali müsabakalar yapılıyordu.”147
Aynı türden bir bilgiyi de Arif Oruç 26 Ekim 1919 günkü notunda Afyonkarahisar için
vermektedir. Buradaki halkın günlük ya!amı de"i!meden devam etmekte, ülkenin bir di"er
bölümünde olup bitenlere ili!kin hiçbir ilgi duymamaktadır:
“Erkeklerin bir kısmının vazifesi sabah erkenden basık dolablı bir kahvenin dar peykesi
üzerinde nargile ve tütün dumanlarıyla bo#ula bo#ula mütereddi [Eskimi!, soysuzla!mı!] ve
muattal [i!lemez, kullanılmaz bir duruma gelmi!] bir hayat-ı meskeneti geçirmekten ibaret ve
mesela bu zümreye mektebe gitdi#i kahvehanelerde afyon yutub esrar çekerek tavla ve iskambil
oyna#a tercih iden yarım pabu!lu çocukları ileve ediniz.”148
Bazı iç bölgelerde ise yakla!ık bir yıl sonrasında bile köylüler olup bitenden habersizdir.
Ülkenin bir yöresinde olup bitenlerin di"er yöreleri etkilememesi, özellikle iç bölgelerde
ya!ayanların kendi yöreleri dı!ındaki geli!melerden uzak kalı!ı, neredeyse kırsal kesimde izole
bir ya!am sürmeleri ve haberle!me olanaklarının yoklu"u yüzünden geli!meleri takip
edememeleri olgusu için Bolvedin civarındaki köylerle ilgili olarak, anılarından, 28 A"ustos
1920 tarihli notlarına ait bir örne"i de Hüseyin Hulki Bey !öyle verir:
“Bu civarda bazı köyler ahalisinin Kuva-yı Milliye’den ve Yunan’ın memleketi i!galinden
haberleri yok. Mustafa Kemal Pa!a’yı Enver Pa!a olarak biliyorlar. Biz anlattıkça hayret
ediyorlar.”149
Halkın bu bilgisizli"inin ve tepkisizli"inin bir nedeni de ki!ilerin birey olmaya uzak olu!u
ve devlet kar!ısında yüzyılların getirdi"i ölçüsüz güçsüzlü"ün bir sonucu olarak ortaya çıkan
eziklik duygusuyla donanmı! olmalarıdır. Halkın geni! kesimleri kendi kaderini devlet
yöneticilerinin eline bırakmı!, büyük bir edilgenlik içindedir. $efik Aker bir köylü grupla
arasında geçen !öyle bir konu!mayı aktarır:

147
Ersoy, a.g.e., s.73.
148
Yücel Özkaya (Haz.), Milli Mücadele’de Ege Çevresi, Kültür Bakanlı"ı Yayınları, Ankara, 1994, s. 65.
149
Kasapo"lu (Der.), a.g.e., s.38.

42
“Yunanlar hakkındaki dü!üncelerini sordum. “Bizim aklımız ermez efendim, devletimiz
ne emrederse yaparız.” "!te !u son söz bizim mukaddes Türk köylümüzün devletine kar!ı
besledi#i a!ırı itaat ve güvenin, kendi hayat ve gelece#ini tamamen devletinin kaderine razı olma
derecesinde teslim etmi! oldu#una bir delildir.”150
Görülüyor ki halkın bir bölümü bitkin, bezgin, milli heyecanı kalmamı!, kaderine razı bir
pozisyondadır. Kuva-yı Milliye böyle bir olumsuz ortamda geli!ip büyümek zorunda kalacaktır.

1.2.1.2.Halkın Bir Kısmının !badetinde Serbest Olması ve Günlük Ya$amının


de#i$memesi Durumunda Yönetenin Kim Olaca#ına !lgisiz Kalı$ı

Daha önce de belirtti"imiz gibi kırsal kesimde Birinci Dünya Sava!ı sonrasında halkın
Osmanlı Devlet yönetimine olan aidiyet duygusu modern bir devlette oldu"undan çok farklıdır.
Bu durum, i!gal döneminde de kimi yörelerde i!gal güçlerine kar!ı halkın sessiz, tepkisiz
kalmasına neden olmu!, neredeyse halkın günlük ya!amına devam etti"i ölçüde kendisini
yönetenin kim oldu"uyla ilgilenmeyecek bir ruh halini do"urmu!tur. Besim Atalay, U!ak’taki
din hocası kimli"indeki ki!ilerin bakı!ıyla böyle bir çerçevede de"erlendirebilece"imiz anlayı!a
!öyle tanıklık yapmı!tır:
“O sıralarda [Temmuz 1919] U!ak’ta softalarla hocaların bir kısmı itilafçı idiler,
kuvvetli idiler. ‘"ttihatçılar gelmesinler de hangi devlet gelirse gelsin’ diyorlar ve milli hareekti
"ttihatçı hareketi sayıyorlardı.”151
Halkın i!gal döneminde hanedana ve yönetime ba"lılı"ı eksiktir. Kimi i!gal bölgesinde
halkın bir bölümünün i!gal güçlerine direnmeyi “bo!una” ile “zarar verici” arasındaki bir
yelpazeye denk dü!en bir anlayı!la kar!ıladı"ı anla!ılmaktadır. Daha da ileriye giderek halkın
i!galci olsun e!kıya olsun güçle yönetime gelene can-mal-namus-ibadet çizgisinde bir zarar
görmedi"i müddetçe bir itirazı olmadı"ı !üphesini do"rulayacak olguların kısmen de olsa
varlı"ından söz edebiliriz.152 Bu ko!ullarla halkın direni!e, yer yer kar!ı koymaya yana!madı"ı ve

150
Aker, a.g.e., s.103
151
Besim Atalay, “U!ak’ta Milli Hareket”, Yakın Tarihimiz Dergisi, C.2, Sayı.20, 12 Temmuz 1962, s. 205.
152
Halkın can-mal-namus-ibadet çizgisinde zarar görmeye kar!ı hassasiyetini belirten önemli bir olay Denizli’de
Demirci Mehmet Efe’nin yaptı"ı katliamdır. Hilmi Engin, “Seferden Serefe” adlı eserinde bu katliama giden süreci
!öyle anlatır: Demirci Efe, Sökeli Ali Efe’yi Hırıstiyanları göçe zorlamak üzere Denizli’ye gönderir. Sebebi
Hıristiyanların mallarını ya#malamak, güzel kızlarına tecevüz etmek. Halk Hıristiyanların göçe zorlanmasına bir
!ey demez. Hatta taraftar görünür ama kızlarına aleni tecavüz edilmesini ho! kar!ılamaz. Gençler bu i!e üzülürler.
Birle!irler. Ve Demirci Mehmet Efe’nin muavini Sökeli Efe’yi öldürürler.”Bkz. M. Hilmi Engin; Seferden Sefere,
Piyade Albay M. Hilmi Engin’in Balkan, 1. Dünya ve Kurtulu$ Sava$ı Anıları, Kömen Yayınları, Birinci Baskı,
Konya 2007, s.129. Görülüyor ki i!gallere kar!ı ortaya çıkmayan direni!, hassasiyet ve öfke, namus söz konusu
oldu"unda hemen geli!mektedir. Bu hassasiyete ili!kin bir di"er kanıt da Celal Bayar’ın söyledikleridir. Gökçen Efe
ile Milli Mücadeleye katılması konusundaki ilk konu!masında “O i!gallere filan aldırmadan dinledi. Fakat i! ana

43
tam tersine i!galcileri kızdıraca"ı, dolayısıyla kendi kayıplarının artmasına yol açaca"ı
endi!esiyle so"uk baktı"ı görülmektedir. Aslında sömürülmü!, bir zenginli"e sahip olmayan
halkın i!gal yönetimine sadece “sömürücü” kesimin de"i!mesi ama “sömürünün de"i!memesi”
penceresinden baktı"ı söylenebilir. Bu durumda halk kim güçlüyse boyun e"mektedir.
Davranı!larını can-mal-namus-ibadet çizgisinde yönlendiren halkın bundan sonraki en kuvvetli
duygusu olan ve gelenek - hurafe çerçevesinde sahiplendi"i dini inancının i!gal kuvvetlerince
yasaklanmaması ya da engellenmemesi, günlük ya!amın çok farklıla!tırılmaması153, sıradan halk
katmanlarının bu pasifli"inin sezilmesinin hem sonucudur hem de bu pasifli"i ve sessizli"i
do"urmu!tur denebilir. Özellikle halkın ibadetine karı!ılmaması, i!gal yönetimine alı!ılmasının,
sindirilmesinin en önemli dayana"ı haline gelmi!tir. #zmir’in i!galini ya!ayanların hemen hemen
tamamı bu durumu dile getirmi!lerdir. Böke bunu açıkça söyler:
“Ancak tanıklı#ına ba! vurdu#umuz herkesin a#ız birli#i etmi!çesine söyledi#i tek
!ey’ibadetimize hiç karı!madılar’ cümlesiydi.” 154
Bu gerçek, anı sahipleri tarafından da aynı kelimelerle aktarılmı!tır:
“"badetimize karı!madılar. Hatta öyle zaman oldu, madem ki Müslümansınız, camiye
gitmeniz lazım diye devriye gezen askerler, kahvelerde oturanlara ezan okundu zorlan kaldırır,
namaza gönderirlerdi. Yani o derece kendilerini sevdirmek istiyorlardı…, abdestsiz bile giden
olurdu.”155
#zmir’de i!gal günü ya!anan katliamdan sonra Yunan i!gal güçlerinin daha dikkatli
davrandıklarını o günleri ya!ayan Mü!fik Kinson da !öyle aktarır:
“"!galin ilk günlerinin aksine !ehirde asayi! sa#lanmı!tı. Herkes tekrar i!ine gücüne
dönmü!tü. Yunan askerleri !ehirde Türklerle ilgili olumsuz bir olay çıkmaması için özellikle
dikkat ediyorlardı.”156
Mü!fik Kinson bu tavrın gerisindeki dü!ünceyi de !öyle aktarır:

avrat meselesine gelince: ‘Hayt!’ dedi ve mutabık kaldık.” diyerek dönemin alt tabaka insanlarının olaylara bakı!ını
ve hangi duygu ve hassasiyetleri milli duygu ve hassasiyetlerden üstün gördüklerini açıklamı! olmaktadır. Kurtul
Altu" “Son #ttihatçı”, Tercüman Gazetesi, 21 Kasım 1984. Ali Orhan #lkur!un da özellikle zeybeklerin ırz ve
namus konusundaki hassasiyetlerini !öyle belirtmi!tir: “Irz ve namusa kar!ı pek hürmetkar davranırlardı. Ona yan
bakanların ise ba!larında muhakkak bir kıyamet kopardı. O hadiseler, pek insafsız cereyan ederdi.” #lkkur!un,
a.g.e., s.179.
153
“Özellikle Yunan i!galinin geni!lemesi ve Anadolu’da düzenli bir ordunun kurulmasıyla ba!layan yo#un
çarpı!malar sırasında, gerek "zmir’in yerli Rumlarından, gerekse biraz okuyup yazma bilenlerin gazetelerden
ö#rendikleri kadarıyla, haber almak mümkün oluyordu az da olsa. Deyim yerindeyse herkes kula#ını yere dayamı!,
Anadolu’dan gelecek nal seslerini beklemekteydi. Bu bekleyi! sırasında ya!amın akı!ı ve cemaatler arasında da
de#i!ip dalgalanmalar gösterse de, gündelik ya!amın ritmi büyük oranda eskisi gibi devam etmi! görünüyor.”
Böke, a.g.e., s.67 .
154
Böke, a.g.e., s.67 .
155
Mehmet Balo"lu’ndan aktaran Böke, a.g.e., s.136. Aynı bilgiyi Fahri Görgülü de verir: “Ayrıca sabah, ö#le ve ak!am
6 asker $eyhmüftü camiinin önünde nöbet tutuyor ve namaz vakti hep birlikte boru çalıyordu. Böylece halkın dini
vecibelerini yerine getirmesine bile karı!ıyorlardı.” F. Görgülü, Yunan !$galinde Kirmasti, s.27.
156
Volkan Gönenç (Haz.), Küllerin altındaki !zmir (1909-1930),Çatı Kitapları, Haziran 2012, s. 57.

44
“…Yunanlılar da Türklerle iyi geçinmenin gerekli oldu#unu anlamı!lardı. $ehirde
belediye, mahkemeler ve devletin di#er resmi kurumları faaliyetine devam ediyordu. Yunanlılar
bu !ekilde dünyaya i!galin benimsendi#i mesajını vermeye çalı!ıyordu.”157
Bu politika halkın günlük ya!amındaki olumsuzlukları algılamasını önlemi!tir. Çünkü en
önemli ihtiyacı kar!ılanıyordu ve politik bilinçsizli"i ve devlet-halk bütünlü"ünün olu!maması,
dahası Osmanlı yönetimiyle halk kitlelerinin iki ayrı yabancı unsur olarak hala modernlik öncesi
düzleme hapsolmu! olması, halkın yönetenin kim oldu"unu önemsemesinin önünde geçiyordu.
Rahmi Apak köylünün bu durumunu çok açık olarak !öyle yansıtmı!tır anılarında:
“Memleketin yüzde seksenini te!kil eden köylü, harbin büyük acısını çekmi!ti. Her evden
birkaç genç eksilmi!ti. Yalnız dü!man silahları yüzünden de#il, fakat iyi idare edilmemezli#in
verdi#i envai hastalıklar yüzünden millet kırılmı!tı. Bu hal herkesin bilhassa köylünün hiddet ve
nefretini mucip olmu!tu. Mütarekenin ilanını müteakip tütün, üzüm ve di#er toprak mahsülleri
para etmeye ba!ladı. Köylünün cebine para giriyordu. Binaenaleyh köylü, tekrar bir silah
patlatmak, ikinci bir sergüze!te atılarak hayat ve mevcudiyetini kaybetmektense !imdilik
kendisine zararı dokunmıyan ve kendisinden uzakta duran bir ecnebi istilasını veya bir rejim
de#i!mesini zararlı görmezdi. Bahusus, ki onun kulaklarına kadar götürülen bir propaganda
vardı; "ngiliz askerleri, Türk köylüsünü Rum ve Ermeni tecavüzünden kurtaracak adil
insanlardır.”158
Bu durumda halkın büyük ço"unlu"u rahatının bozulmasını istemiyor hale geliyordu.
Direnmeyi sakıncalı bulan anlayı!ın olu!masında, örgütlü güç-ki bunun en tanıdık örne"i
Osmanlı Devleti’nin askeri gücü ve e!kiyalar olmu!tur- kar!ısında yüzyıllar boyunca ezilmi! halk
tabakalarının kendilerinde hissettikleri güçsüzlük algısının da rolü oldu"unu, ortaça" ko!ullarının
ve zihniyetinin çevreledi"i ili!kilerde a"ır cezalandırmaların, bunlara hesap sorulmazlı"ın
getirdi"i çaresizli"in ve kaderci dü!üncenin de etkili oldu"unu söyleyebiliriz.159
Kısaca modern devlet-halk düzlemi kurulamadı"ı için halkın devlet yöneticileri eliyle
ezilmesi, bunun keyfili"i, zaman zaman modern bir i!gal yöntemi uygulayan itilaf güçlerinin
benimsenmesini bile sa"layabilmi!tir. Özellikle #talyan i!gal bölgelerinde durum tam da buydu.
Halkın kendi hükümetine aidiyeti i!galci bile olsa kendine insan gibi davranan modern unsurlara
do"ru kayabiliyordu:

157
Gönenç (Haz.), a.g.e., s.59.
158
Apak, a.g.e., s.43.
159
“Özellikle köy ve kasabalarda önemli yakınma konusu, Rum yada ço#unlukla Türk çetelerinin evleri basıp para
istemeleri idi.” Böke, a.g.e., s.67.

45
“Adi dayak vakaları ise Konya zabıtası için günlük bir me!gale olmu!tu. Halbuki buna
mukabil i!gal alayı gayet uslu, çekingen görünüyordu.”160
Bunun yanı sıra kaderci dü!ünce “direni!in bo!unalı"ı” fikrini güçlendiriyordu: #!gal
güçlerine kar!ı direnmeyi sakıncalı bulan bu yaygın anlayı!ın en iyi ifadelerinden birini, Ürgüplü
Mustafa Fevzi Ta!er’in anılarında, Ürgüp’ün henüz i!gal görmedi"i bir dönemde babasıyla
arasında geçen bir konu!manın yer aldı"ı !u bölümde görebiliriz:
“Bir gün evimizde ak!am yeme#inde iken babam a#lamaya ba!ladı. Üzüldüm, bu
durumun neden ileri geldi#ini sordum. Babam, yarı a#lamaklı bir tavırla; ‘Dün Ürgüp’e
gitmi!tim, orada dostumuz Eftim Efendi ile görü!tüm, bana çok !eyler anlattı (Ürgüp dahil bütün
Anadolu’yu Yunanistan’a vermi!ler Yakında Yunanlılar Ürgüp’e gelecekler. Senin o#lan da bu
çetelerle geziyor, beraber oluyor, bunların hepsi o zaman asılacaktır. Dostlu#umuz var sana
haber vereyim, o#lunu bunların yanından al) diyor. O#lum, ben seni bu hale getirinceye kadar
ne zahmetler çektim. Böyle tehlikeli i!lerle u#ra!ma’dedi. Ama babam hala a#lıyordu.” 161
#!gal bölgelerinde halkın bir kısmının Yunan i!gal güçlerine destek vermesi, kısa vadeli
uyum ve çıkar anlayı!ının ulusal hislerin önüne geçmesi anlamına gelmektedir.162 Bu dönemde
‘devletsizlik” kadar ulusal bilinçsizli"in de, en azından halkın belli bir bölümü için temel bir
eksiklik olarak belirginle!ti"ini gözlemleyebilmekteyiz.
Halk ise bir bakıma günlük ya!amı de"i!medi"inde yöneteninin de"i!mesine ilgisizdir.
Durumu iyi olanların bir kısmı Yunan i!galine kar!ı milli hislerden çok uzakta, kendi çıkarlarını
öne çıkartan bir bakı!a sahiptir. Asaf Gökbel, bu bakı!a sahip olanların Milli Mücadeleye
katılmama ya da yardım etmeme kararlarının nedenlerini ve bunu nasıl rasyonelize ettiklerini
!öyle açıklamı!tır:
“Zenginlik onların vatanseverlik duygularını törpülemi!, onları bencil yapmı!tı.
Rahatlarının bozulmasını istemedikleri için: ‘"!gal sadece askeri düzeyde olacaktır, hükümetin
i!lerine karı!mayacaklardır, halk kendi i!iyle gücüyle u#ra!acaktır. O halde ne diye yılanın
kuyru#una basarak "zmir felaketini Aydın’da tekrarlatmalı ve bir çok vatanda!ın kanının bo!
yere akıtılmasına sebep olmalı?’ diyorlardı.”163

160
Mehmet $evki, !stiklal Sava$ı Nasıl Oldu, Ak!am Kitaphanesi, #stanbul, 1934s.15.
161
Eftal $ükrü Batmaz, Cepheden Cepheye Esaretten Esarete, Ürgüplü Mustafa Fevzi Ta$er’in Hatıraları,
KültürBakanlı"ı Yayınevi, Ankara, 2000, s. 132.
162
“E!rafın gözünde yabancı ordular bazen karga!ayı sona erdiren ve sermayeye güven sa#layan unsurlar olarak
görülmü!tür. Halk çaresizlikten, e!raf ise sermayesinin güvenli#i ve gelece#i açısından i!gallere ses
çıkartmamaktadır.” yargısı birçok yer için do"ru görülmektedir. Bkz. Gülay Aydın, Milli Mücadelede E$raf,
Yayınlanmamı! Yüksel Lisans Tezi, #stanbul Üniversitesi A.#.#.T. Enstitüsü, A.#.#.T. Abd, #stanbul, 1994, s. 11.
163
Asaf Gökbel, Milli Mücadele’de Aydın, Kolalı Matbaası, Aydın 2005, s.89.

46
Halkın en azından bir bölümünün Yunan idaresinde geçici olmayacak bir düzende
ya!ama konusunda, tepkisiz kalmaya, uyum sa"lamaya, hatta beceri geli!tirmeye ve i!gal
düzeninin kalıcıla!masına ulusal dü!üncelerle kar!ı koymaya e"ilimli olmadı"ı görülmektedir.
Bu durum, milli çetelerin ortaya çıkması sonrasında bu tür milli bir tutumdan uzak halk
kitleleri üzerinde baskıları164 ve Mustafa Kemal’in bir lider olarak etkinli"ini benimsetmesi ve
hızla yeni bir devlet düzenini yerle!tirmesi sonrasında de"i!mi!tir. Sonuç olarak halkın büyük
ço"unlu"unun, yani büyük ölçüde köylünün, hangi devlet düzeni ve siyasal çözüm içinde yer
alaca"ındaki rolü edilgen olmu!tur. #!gal güçlerinin i!gal etkinliklerinin daha çok kent ve
kasabaları kapsaması, kırsal kesime etkilerin dolaylı olmasına yol açmı!tır. Tarihsel olarak tabii
oldu"u iktidarı kentsel de"erler olarak ve dı!ardan gelen bir güç olarak görmeye alı!mı! köylü
kesim, büyük ölçüde vergi ve asker vermekle sınırlı yükümlülüklerinin hangi güce yönelik
olaca"ı kar!ısında çok seçici olma gücüne sahip de"ildi. Ulus a!amasına geçememi!, milli
hislerle yeterince donanmamı! bu kesimler ibadetlerine ve günlük ya!am etkinliklerine de
dokunulmadı"ında dı!ardan söz konusu yükümlülüklerle gelen iktidarın de"i!mesinden
etkilenme durumunda de"illerdi. E"er Mustafa Kemal köylü kesimler üzerine devlet düzenini
temsil eden, kentsel de"erlerle ve simgelerle içiçe bir iktidar gücüyle (düzenli ordu, meclis,
hükümet gibi olu!umlar ve pa!alık, komutanlık gibi ünvanlar vs.) gelmese ve kendi siyasal
çözümünü dayatmasaydı Anadolu köylüsünün bugün Batı Trakya Türkleri gibi bir ya!am
çerçevesinde “huzurlu” bir biçimde ya!ayıp gitmesinin öününde pek de engel kalmamı! olacaktı.
Dolayısıyla siyasal çözümler arasındaki kavga kentsel de"erlerin ta!ıyıcıları arasında olmu!tur
diyebiliriz. Köylünün zaten ba"lı olaca"ı kentler (kasabalar) kime tabii olacaktı? Bu a!amada en
çok rahatsızlık duyacak kesimlerin kent ve kasabalardaki etkin kesimlerin, yani e!rafın, yani
burjuva sınıfının olmaları do"aldır. Çünkü durumları sarsılacak olanlar bunlardır. Bu yüzden de
i!gallerle kendi çıkarlarını zora sokacak siyasal iktidar de"i!imlerine kar!ı direni! ilk olarak bu
kesimlerin (e!rafın) öncülü"ünde ba!lamı!tır. Ba!ka bir deyi!leBatı Anadolu’da kar!ı koyu!u elit
kesimlerin ba!lattı"ı ve halkı gerekirse zorla bu yolda örgütledi"i gerçe"i ortaya çıkmaktadır.
Bunu yine Apak’ın de"erlendirmelerinde açıkça buluruz:
“$ehir ve kasabalarda i!gal kuvvetleri ile ve onları Türklü#ün aleyhinde te!vik ve
harekete getiren Rum ve Ermenilerle daha yakından temasa gelen Türk burjuvazisi
diyebilece#imiz esnaf ve tüccar sınıfı ise sakin ve harbi sevmeyen kimseler olmalarına ra#men
ecnebi istilasının ve yerli Hıristiyanların takındıkları tavru hareketler kar!ısında mide
bulantısına u#radılar. Türkiye’de ticaretin, küçük san’atın Türklere dahi intikali için

164
Efelerin kararlı tutumları, her pusuda önce Yunanlılara kılavuzluk eden hainleri öldürmeleri, önceleri pek geçerli
bir i! olan ‘Yunancılık’ ı kısa zamanda ortadan kaldırmı!tı. Evvelce, Yunanlılarla i!birli#i içinde olanlar dönü!
yapmı!lar Yunanlıların harekat hakkındaki bütün bilgileri efelere aktarmaya ba!lamı!lardı.” Ayhan, a.g.m., s.32.

47
"ttihatdıterakkinin bazı a!ırı hareketlerinden hiddetlenmi! olan Rum, Ermeni ve di#er gayri
Türkler, kendilerine sempati gösteren istilacılara dayanarak ticaret ve iktisat aleminden Türkleri
tamamile kovmak için harekete geçmi!lerdi.”165
Kısaca Türk burjuvazisi daha çok rahatsız ve i!galin de"i!tirece"i duruma kar!ı daha
hassastı. Dolayısıyla i!gal gerçe"inin getirdiklerine kar!ı koymak için köylü sınıfa göre daha çok
nedeni vardı. Bu gerçek, e!raf sınıfının öncülü"ünü ve köylü kesimin pasifli"ini açıklayan bir
unsur olmaktadır.
#!gale u"ramamı! bazı kentlerde de halkın büyük ço"unlu"u Milli Mücadelenin akıbeti ile
pek ilgli de"ildi. #lk zaferler Konya gibi kentlerde pek yankı bulamıyor, heyacan yaratmıyordu.
Bu durum Anadolu’ya ‘yı"ıntı’ gibi dolu!mu! insan kalabalıkların henüz bir “ulusal” ülkünün,
ulusal heyecanın çatısı altına bütünüyle girmedi"ini, günlük ya!amları pek etkilenmemesi halinde
gönderde dalgalanan bayra"ın i!gal gücünün bayra"ı olup olmamasını pek önemsemedi"ini
göstermektedir. Milli Mücadele kendinden uzak bir bölgede süren ve ba!takilerin bir
mücadelesidir. Özellikle kentlerde halk kalabalı"ı katılımda ve heyecan duymada yeteri kadar
tepkili de"ildir. Hıfzı Veldet Velidedeo"lu anılarında gençlik dönemine ili!kin !u gözlemini
aktarır:
“Fakat, yukarıda anlattı#ım gibi, ben Millî Mücadelenin Ankara'daki hareketli ve
heyecanlı merkezinden ayrılıp Konya'ya gelince, oradaki durumu çok pasif bulmu!tum. Zaferler
gerekti#i ölçüde de#erlendirilmiyor, insanlar gerekti#i ölçüde ilgilenmiyor gibi gelirdi bana.
Herkeste kendi heyecanımı bulmak ve görmek isterdim.
Birinci Dünya Sava!ında Bükre!, Almanlar tarafından alınınca bizler Yozgatta — yu-
karıda belirtti#im gibi — okulda fener alayları yapmı!, Yozgatın sokaklarını çmlatmı!tık. Bükre!
neresi, Yozgat neresiydi? Hem Almanlar Bükre!'i almı!lar ya da almamı!lar, bunun Türkiye
bakımından ta!ıdı#ı önemin derecesi ne olabilirdi? Öyle oldu#u halde biz okul çocukları,
Müdürümüz ve ö#retmenlerimizle birlikte, yürekten seviniyor, heyecanımızı zafer !enlikleriyle
Yozgat halkına da a!ılıyorduk.
Konya'da aldı#ımız Birinci ve "kinci "nönü gibi iki zafer haberi, vatanımız için, Bükre!'in
alınmasiyle oranlanamayacak ölçüde önemli oldu#u halde, ben ne okulda, ne !ehirde, ne de
hastahanede, Bükre!'in zaptedildi#i gün Yozgat'ta tanık oldu#um co!kuyu görmedim. Resmî
dairelerde bayraklar asılmı!, bir de Babalık gazetesinde güzel yazılar, tebli#ler, tebrikler
yayınlanmı!tı. "!te o kadar.” 166

165
Apak, a.g.e., s.43-44. Apak ayrıca buna ili!kin bir örnek olay da aktarır. Bkz. a.g.e., s.44-45.
166
Hıfzı Veldet Velidedeo"lu, Bir Lise Ö#rencisinin Milli Mücadele Anıları, Varlık Yayınları, #stanbul, Nisan
1971, s.128-129.

48
Yunan i!galindeki #zmir’de de halk Anadolu’daki geli!melerden uzaktır.167 Bu
ileti!imsizlik ve kaderine razı duru!, Mustafa Kemal’in ulusal bir bakı!la ortaya koydu"u ilerici
vizyonunun Milli Mücadelenin geli!imi üzerinde etkin oluncaya kadar geçen sürede direni!
çabalarının da büyük ölçüde bölük pörçük, birbirinden habersiz ve bir çok yerde de halkın
gönüllü deste"inden yoksun eylemler demeti biçiminde gerçekle!mesine neden olacaktır.

1.2.1.3.Halkın Sava$tan Bıkkınlı#ı, Askerlik Konusunda !steksizli#i ve

Önyargıları

Halk Milli Mücadele öncesi sava!lardan bıkkın ve yılgın dü!mü! bir durumdadır.168 Bu
durum örgütlenme ve halktan yeniden sava!masını isteme konusunda bir umutsuzlu"u da
beraberinde getirmektedir. Mehmet $evki anılarında !öyle der:
“Azizim ne diyorsun, evvela köylüler harpten o kadar yılmı!, bıkmı! ki onlara bunu
açtı#ın dakika seni tutar dü!mana teslim ederler, diyorlardı.”169
Halkın yılgınlı"ının, askerlikten so"umasının nedeni bo!una de"ildir. Birinci Dünya
Sava!ı tüm sava!an ülkelerde oldu"u gibi o güne kadar görülmeyen boyutlarda özellikle erkek
nüfusun kırılmasına yol açmı!tı. Bu konuda bir istatistiki bilgi veren $efik Aker’in tespiti, sava!
sonrası ortaya çıkan psikolojiyi açıklar niteliktedir:
“Türkler, yalnız Birinci Dünya Sava!ı’ndan de#il, sava!tan önceki iç ve dı! sorunlarla,
sava!lardan yorulmu! ve çok canını kaybetmi!lerdi. Birinci Dünya Sava!ı’na katılan her 100
erkekten, ancak 15’i köylerine dönebilmi!ti. Bunların da bazıları sakat veya hastaydı. Geri
kalanlarsa, ya !ehit olmu! ya da esir dü!mü!tü.”170
Mehmet $evki devamında bu yılgınlı"ı “Köylüler harpten hakikaten yılgındı.”diyerek
vurgulamak gere"ini duyar.171 Bezmi Nusret Kaygusuz da aynı gerçe"i anılarında belirtir:
“"tiraf etmek lazımdır ki, herkeste harb bitkinli#i vardı.” 172
Daha Mondros öncesinde halkın sava!tan bıkkınlı"ının belirtileri ortaya çıkmı!tı. Bu
dönemde “$erefli Sulh” sloganı tanrısal bir beklenti gibi toplumu sarmı!tır. Kolo"lu, daha o
dönemde, sava! bitmemi!ken ve i!galler ba!lamamı!ken halktaki sava! bıkkınlı"ını, yılgınlı"ı ve
egemen psikolojiyi çok iyi tespit etmi!tir:

167
“Anadolu ile ileti!im son derece zayıftı ve halk Mustafa Kemal ‘ in adını bile ancak "stanbul basının aktardı#ı
kadarıyla duymu!tu.” Böke, a.g.e., s.66.
168
“Halk bezgin, kederli ve !a!kın bir haldedir.”Apak, a.g.e., s.88.
169
$evki, a.g.e., s.13.
170
Aker, a.g.e., s.7.
171
$evki, a.g.e., aynı yer.
172
Bezmi Nusret Kaygusuz, Bir Roman Gibi, #hsan Gümü!ayak Matbaası, #zmir, 1955, s.168.

49
“Sıkla!maya ba!layan ‘$erefli Sulh” sloganının ne içerdi#ini do#rusu pek bilemiyorduk,
ama sekiz yıldır süren sava!ların bıkkınlı#ı halkta her çözüme evet deme duygusunu
do#urmu!tu.”173
Bu yılgınlık ve umutsuzluk #zmir’in i!gali sonrası kimi yörelerde Yunan i!gallerinin
kavgasız, gürültüsüz bir biçimde gerçekle!mesine yol açar. Bu dönemde teslimiyet e"ilimi yer
yer çok yaygın durumdadır. Direnmek isteyenlerin bu kesimlerce öldürülmeleri gibi olaylar bile
ya!anmı!tır:
“Dü!man, "zmir’den dahile do#ru ilerlerken, onu silahla kar!ılayacak hiçbir kuvvete
tesadüf etmedi. Menemen kazasını sühuletle i!gal etti. Yalnız kaza kaymakamı Kemal bey
mukavemet gösterecek oldu. Ve hükümet içinde !ehit edildi.” 174
$efik Aker, halktaki bu yılgınlı"a paralel olarak ço"u askerde de gözlemledi"i sava!ma
azminin kaybolu!unu, Birinci Dünya Sava!ı’nın sonlarına kadar geriye götürür. Bu moralsizlik
ve isteksizlik ile kulaktan kula"a yayılan söylentilerin, #zmir’in i!galini izleyen dönemde ço"u
askerin nasıl disiplinden koparak sava!maksızın kaçmasına yol açtı"ına, Bekir Sami Bey’e,
Haziran 1919 sonlarında gönderdi"i rapor nitelikli bir telgrafta açıkça !öyle belirtir:
“Yunanlılarla Rumların "zmir ve civarındaki cinayetlerini, o havaliden akın akın kaçıp
memleketlerine giden efradın cebin [Korkak, cesaretsiz ] ve müstekreh [#"renç] ve firarı te!vik
eder bir lisanla hikaye etmeleri, tümenin Aydın ve Denizli ve hatta Antalya’daki kıt’alar efradı
üzerine ilka [Bırakma, yerle!tirme] etti#i fena tesir ev esasen Harbi umiminin son yıllarında
asker üzerine tevcih etti#i cebanetin [Korkaklık], yılgınlı#ın neticesi olarak daha Yunanlıların
"zmir’den harice adım atmadı#ı bir zamanda silahlarını ve hayvanlarını a!ırmak suretiyle
memleketlerine kafila kafile gitmelerini intaç [Sonuçlandırmak, bitirmek] etmi!tir.”175
Halk bıkkın ve isteksiz olmanın ötesinde yer yer ordu aleyhinedir de. Subay kadrosu
durumun farkındadır ve kar!ılık olarak onda da halka kar!ı bir önyargı belirmi! gibidir:
“Ahalinin suretlerinden melanet akıyor. Hep asker zabit aleyhindedirler.” 176
Nitekim 1919 Mayıs ayının sonlarında Belen köyünde Bekir Sami (Günsav) Bey’in
kar!ıla!tı"ı manzara üzerine benzer bir yorumu Rahmi Apak da yapar.
“Misafiri bulundu#umuz evin sahibi ve köya#ası da aya#a kalkarak:

173
Kolo"lu, Arap...., s.93.
174
Kaygusuz, a.g.e., s.170.
175
Apak, a.g.e., s.84-85. Apak devamında “Asker ve halinin maneviyatının bu kadar kırık olması, tümenin
Yunanlıları müsademeye davet hususundaki arzu ve azmini kırmı!tır.” diyerek moralsizli"in, yılgınlı"ın ve
teslimiyetçi ruhun halkla asker kesim arasındaki etkile!imine ve bu yaygın psikolojinin gücüne dikkat çeker. Bkz.
a.g.e., aynı yer.
176
Arslan (Der.), a.g.e., s.283.

50
‘Efendiler, buradan bir ayak önce uzakla!ınız. Yunanlılar bu gece buraya gelirler. Hem
sizi öldürüler ve hem de sizin yüzünüzden bizi de yok ederler. Biz size kılavuz veremeyiz. Siz bir
ayak önce, geldi#iniz yere dönünüz, canınızı kurtarırsınız’ dedi.
Hürriyet ve "tilaf propagandası ve subay dü!manlı#ı en küçük köylere kadar varmı!tı.”177
Akhisar’da da durum farklı de"ildir. Milli Mücadeleye halkı kazandırmaya çalı!an Bekir
Sami (Günsav) Bey, !öyle aktarır:
“Bize hiç kimse ne yiyecek ve ne de yatacak yer vermedi. Ne kaymakam, ne jandarma, ne
memurlar ve ne de e!raf yanımıza gelmediler. Bizi otele kabul etmediler. Ve ahçılar yemek
vermedi.”178
Subay kar!ıtlı"ı ve sava! bıkkınlı"ı için Apak da “Büyük Harp askerlik ve bilhassa
subaylık için bir antipati do#urmu!tu.” dedikten sonra bunun nedenleri üzerine de !öyle ekler:
“Millet mücadeleden ve kavgadan bıkmı!tı. Harp istemiyordu. Ve kendisini kavgaya
sürükleyenler kimlerdir diye etrafına bakınca subayları ve komutanları görüyordu.”179
Dini siyasi bir araç olarak kullanan gerici kesimin de etkisiyle geli!en bu subay kar!ıtlı"ı,
ilk Kuva-yı Milliye müfrezelerinin ister istemez biraz disiplinsiz olu!larının da önemli nedenidir.
Çünkü askerli"in uzun, sıkıntılı ve disiplinli havası insanlar için katılım açısından psikolojik bir
engel olu!turmaktadır:
“"lk anda bu kuvvetleri sıkı bir zabt ü rabt altına alarak bir asker gibi idare etmek belki
mümkündü. Fakat o günü bilenler ve içinde bulunanlar te!kilatın bidayetten daha serbest
idaresiyle kuvvetlenmesi lüzumuna kani idiler. Bu serbestlik hiç kimseye zarar vermeyecek
!ekilde fakat daha laubali vaziyette idi. Çünkü o zamanlar memleketin her tarafını kaplayan
yobaz güruhu Balkan Harbi’yle Büyük Harb’den sonra zabitan hakkında tasavvur edilmedik
tezviratta bulunarak halkı zabitan aleyhinde zehirlemi!lerdi. Bu sebeple de ahali askerlikten
yılmı!tı. Nizamiye te!kilatı ile hareketleri tahdit olunacak olan milisler yukarıda yazdı#ım sebep
dolayısıyla kendi arzularıyla böyle bir te!kilata gelemezlerdi. Bi’t-tabii kendi aralarında
yaptıkları müfreze ile !ahsen dü!manla çarpı!mayı tercih ederlerdi. Bilahare bunları bir araya
toplayarak daha ziyade istifade etmek üzere ilk anlarda bunlara fazlaca serbestlik gösterilmesi
muvafıktı. Bunun için ilk te!kilatda milisler o kadar takayyüdata tabi de#ildiler.”180
Görülüyor ki direni!i örgütleyiciler Kuva-yı Milliye’ye katılımı çekici hale getirmek için
disiplinli bir askeri birlik imajı ya da görüntüsü vermekten bilinçli olarak kaçınmı!lardır. $efik
Aker ise bir itiraf niteli"inde olmak üzere subay kar!ıtlı"ının nedenlerini !öyle açıklar:
177
Apak, a.g.e., s. 28.
178
Apak,a.g.e., aynı yer.
179
Apak,a.g.e., s. 104.
180
Süvari Yüzba!ı Ahmed, Türk !stiklal Harbi Ba$ında Milli Mücadele, Akademi Kitabevi Yayınları, #zmir,
1993, s.48.

51
“Birinci Dünya Sava!ı’nın, halkta, askeriye aleyhinde uyandırdı#ı kırgınlık, Aydın’da
maalesef açıkça görülüyordu. Özellikle subay aleyhtarlı#ı çok ileri gitmi!ti. Bu konuda halkı
haklı de#il, mazur görmek lazımdı. Çünkü Birinci Dünya Sava!ı sırasında, halkta nefret ve
kırgınlık uyandıracak ne kadar görev varsa, hepsi, askeri sıfat ta!ıyan subay üniformalı
vatanseverlere verilmi!ti. Halkı kıran davranı!lar, sava!ın gerektirdi#i görevlerin yerine
getirilmesinden ibaret de#ildi. Bu görevlerin, subay üniforması giyenlere verdi#i bazı yetkilerin,
hak ve adalete uyulmayarak, kötüye kullanılması; sürekli ve sıkıntılı bir sava!ın, zaten fakir olan
memleketimizde kullanılan paraların de#erini altüst etmesine kar!ılık, maa!ların bu de#i!imlere
uydurulmamasından ileri gelen zorlukların, subayların hak sahipleri arasında anla!mazlık ve
kırgınlıklara sebep olması; memleketin aydın ve canlı bir sınıfı olmasından dolayı subayların,
milli inkılaplarda etkili ve te!vik edici olması gibi durumlar, Birinci Dünya Sava!ı’nın
sonucunda subay aleyhtarlı#ına sebep olmu! ve halkın subaylara kar!ı sevgi ve güvenlerini yok
etmi!ti. Bundan dolayı, subay üniformalı biri meydana çıkıp, milleti mücadeleye davet etse
‘Milletin ba!ını belaya sokan hep bu subaylardır.’ safsatasıyla, aksi bir propaganda etkisi
uyandırmaktan ba!ka bir fayda vermezdi.”181
Aker, ba!ka bir yerde de daha açık ve daha çarpıcı bir biçimde bu subay kar!ıtlı"ını !öyle
açıklar:
“Milletine en sadık ve fedakâr bir hizmetkâr olan subaylara kar!ı halkın bir kısmında
derin bir nefret uyanmı!tı. $u örnek, bu nefretin derecesini en açık !ekilde göstermektedir:
Kahvenin önünde oturan biri, yoldan geçmekte olan subayı göstererek, ‘Bunların yüzünü
görmeyelim de, "ngiliz mi, Rus mu, Yunan mı kim gelecekse gelsin.’ demi!.”182
Hüsrev Gerede de anılarının bir yerinde, özellikle bir kısım halkın isyancılara destek
vermelerinde etkili olan bu asker-subay kar!ıtlı"ı için sava! yılgınlı"ı ve kimi devlet
görevlilerinin halk üzerindeki suistimalleri gibi, benzer nedenleri sayar:
“Ellerine dü!tü#ümüz isyancı köylülerin ‘Yine mi seferberlik, yine mi sava!?’ diye bizlere
kar!ı ba#ırmaları, bu moral çöküntünün göstergesidir.”183
Hüsrev Gerede, bunlar dı!ında özellikle Osmanlı devletinin kırsal bölgede halkla yüzyüze
gelen unsuru olan jandarmanın “rü!vetçili"i” ve “köylünün sürekli ezilmesi” gibi faktörleri de
ekler.184

181
Aker, a.g.e., s.50-51. Bu durum bir çok çalı!mada da vurgulanmı!tır. Örnek olarak !u satırlar verilebilir: “Ancak
o zaman, ordu, askerlik, onca yıllık sava!lardan sonra sevilmiyor, üniforma altına alınmak bir felaket haberi ile e!
de#er tutuluyordu. Bu yüzden ulusal direni!i ordu tek ba!ına yapamazdı. Halk genellikle orduya, özellikle subay
kadrosuna kurtarıcı gibi de#il, yenilgiye ve i!gale yol açmı! olarak bakıyordu.”, Esat Arslan, “Kurtulu! Sava!ı’nda
Yeni Türk Devlet’inin Kurumsalla!ması (Devletle!me Süreci)”, Atatürk Haftası Arma#anı, Gen.Kur. ATASE
B!k.Yayınları, 10. Kasım. 1995, s. 100.
182
Aker, a.g.e., s.93.
183
Sami Önal (Haz.), Hüsrev Gerede’nin Anıları, Literatür Yayınları, Mart 2003, s. 203.

52
Geni! halk kesimlerinin bu tavrı birliklerinden ayrık kalmı! subayları da etkiler. Asker ve
subay kar!ıtlı"ı o dereceye varmı!tır ki subaylar yer yer kimliklerini gizlemek zorunda
kalmı!lardır:
“"ki gündür da#da bayırda dola!an, zabit olduklarını köylülere belli etmemek için
üstlerindeki elbiseleri bin türlü kıyafete sokan arkada!ların hali görülecek !eydi.”185
Özellikle subay kar!ıtlı"ı konusunda $erif Güralp de benzer bir gözlemi payla!ır
anılarında. #syancılardan kurtarılan bir ki!i ile diyalo"u halktaki bu önyargıyı çok açık olarak
ortaya koymaktadır:
“ ‘Ho! geldiniz evladım. Bizi de kurtardınız. Allah razı olsun’ diyerek iltifat ettiler. O
esnada biz zat:
‘Afedersiniz kumandan bey. Size bir kat sivil elbise versek iyi olur.’
‘Neden?’
‘Siz çok büyük bir i! yaptınız. Buraya çok kuvvetler geldi, gitti; ama sizin gibi yıldırım
harekatı yapan olmadı. Bizim halkımız tuhaftır. Sizi küçük rütbeli görünce cesaretleri artarak
kar!ı tarafa geçmesinler.’”186
Görülüyor ki subay elbisesi bile algılamada sorun olu!turmaktadır. Bunun nedenlerini
anlayabiliriz. Osmanlı #mparatorlu"u’nda halkın devletle yüzle!mesi büyük ölçüde vergi vermek
ve askere alınmak biçiminde oluyordu. Devletin bu yükümlülükler için halkla teması ise çok
sevecen de"ildi. Örne"in Birinci Dünya Sava!ı öncesi, 1908 yılında Mustafa Tevfik, askere
alınma sahnesini !öyle anlatıyor:
“Küçük köyümde çiftçilikle u#ra!ıyordum. Bir gün gece karanlı#ında köydeki erkekleri
toplayıp askere aldılar. Tarlada ekin kaldı, kimisinin karısı çocukları… Kimse kendi topraklarına
dönemedi. Ben de tarladan dönmü!tüm anamla oturup çorba içerken yakaladılar. Ellerimi
ba#ladılar, hatta gözlerimizi bile ba#lamak istediler. Ancak karanlıktı, yalvar yakar ‘hiç olmazsa
gözlerimiz açık olsun’ diye ikna ettik. Saatlerce hatta günlerce yürütüldük. Sanki bir esir
kampındaymı!ız gibi bir parça peksimet ve su ile karnımızı doyuruyorduk. Aç ve sefil bir !ekilde
haftalarca Karadeniz’in so#uk ve sert esti#i bir kıyı kasabasında bekletildik.”187

184
Önal (Haz.), a.g.e., s.203.
185
$evki, a.g.e., s.50.
186
Güralp, a.g.e., s.74
187
Zafer Güler (Haz.), Hicaz’dan Gelibolu’ya, 1908-1920, Gelibolu Müfrezesinden Süvari Yüzba$ısı Tevfik’in
Anıları, Neden Yayınları, Birinci Baskı, $ubat 2008, s.19. Askere alınma sırasındaki !iddet ve gönülsüzlük bir çok
anıda dile getirilmi!tir. Özellikle Birinci Dünya Sava!ı sırasında sskere alınmamak için giri!ilen çabaların çok uç
noktalara varması, zorunlu askerlik hizmetinin özellikle Osmanlı Hanedanı’na aidiyetini kaybetmi! etnik gruplarda
hiçbir biçimde ho! kar!ılanmayan bir eziyet olarak algılanmı! oldu"u yolunda ipucu sunmaktadır. Örne"in
parma"ını kesenler, vücutlarında çıbanlar çıkartacak kadar ilaç ve bitki kullananlar görülmektedir. Buna kar!ılık
dayak, askerlik hizmeti için ikna etmede kullanılan “etkili” bir yöntemdi. Bu uygulamalar sava! sonunda halkı

53
Sonuç askerli"e ve devleti bu yönüyle temsil eden subaya kar!ı bir önyargının
do"masıdır. Uzun süren sava!lar ise zaten askerli"i bir tür esaret olarak gören halkı daha da
so"utmu!tu. Sonuçta “Maahaza o sırada kimsenin asker olma#a hevesi yokdu.”188
Osmanlı Hükümeti Birinci Dünya Sava!ı’nda özellikle Anadolu halkına askerlik
bakımından o kadar abanmı!tı ki sayısal yetersizlikten dolayı çok küçük ya!takiler bile askere
alınır oldular:
“Harbin sonlarına do#ru, Mehmetçikleri ya!la de#il, kiloyla askere alıyorlardı. Kırk be!
kilo gelen askerdi. Bu çocuk da bu yöntemle on be! ya!ında askere alınmı!tı.” 189
Bu gibi durumlar kaçınılmaz olarak ailelerin parçalanması, devlete olan ba"lılı"ın
zayıflanması ve askerlikten so"uma gibi sonuçlar do"uracak ve gerek Kuva-yı Milliye’ye
katılımda, gerekse düzenli orduya asker alınırken halkın isteksizli"i büyük bir sorun olacaktı.
Uzun ve art arda gelen sava!ların getirdi"i yıkım ve devlet halk uzaklı"ı, Milli
Mücadele’nin ilk dönemlerinde özellikle i!gal gerçe"iyle yüzle!memi! iç bölgelerde halkın
orduya ve ordu mensuplarına kar!ı da olumsuz bir bakı! geli!tirmesine yol açmı!tı. Cemil Cahit
Toydemir, 1920 yılının Nisan ayının sonlarına do"ru, yani T.B.M.M.’nin açıldı"ı günlerde
kar!ıla!tı"ı manzarayı anlatırken bu gerçeklere parmak basar:
“Mara!’tan Amasya’ya gelirken, Sivas’tan kuzeye çıkınca özellikle Yenihan ve ondan
sonraki bölgelerde ruhuma ve benli#ime, tanıdık ve içten olan yüzlerde ve bakı!larda bir
yabancılık ve ürkütücü bir ürküntü sezer gibi oldum. Halk bize istilacı bir ordunun subay ve
komutanlarına bakar gibi bakıyorlardı.”190
General Frunze de 1922 yılı ilk ayı içinde Sungurlu yakınlarında kar!ıla!tı"ı benzer bir
manzarayı aktarmaktadır. So"uktan donmk üzere olan yanındaki askerler içinde insan oldu"u
bacasından çıkan dumandan anla!ılan bir evin kapısını kırarcasına çalmalarına ra"men kimse
açmamaktadır. Frunze !öyle demektedir:
“Sonradan ö#rendi#ime göre hemen bütün Türk köylerinde aynı tabloyla
akr!ıla!ılıyormu!. Bunu da !öyle açıklıyorlar: Birincisi, evlerin ço#unda erkek olmayı!ı,
kadınların yalnız ba!ına oturu!u. "kincisiyse, köylüler ister haydut olsun, ister kendi askerleri
olsun, silah ta!ıyan hiçbir yolcudan iyilik gelebilece#ini ummuyorlar.”191

askerlikten so"utmu! olmalıdır. Bkz. Alexander Aaronsohn, Türk Ordusuyla Filistin’de, Bir Yahudi Askerin
1.Dünya Sava$ı Notları, Selis Kitaplar, Birinci Baskı, Mart 2003, s. 21-22.
188
Kaygusuz, a.g.e., s.172.
189
#lhan Selçuk (Haz.), Yüzba$ı Selahattin'in Romanı, C.2.,Ça"da! Yayınları, #stanbul, A"ustos 1996, s.147.
190
Abdullah Kehale (Haz.), Milli Mücadele’de !ç !syanlar ve Cemil Cahit’in (Toydemir) Anıları, Ça"da!
Ya!amı Destekleme Derne"i Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul, Ekim 1997,s.74. (Metindeki yazım hataları aynen
bırakılmı!tır.A.U.Ö.)
191
Mikhail Vasilyevich Frunze, Frunze’nin Türkiye Anıları, Dü!ün Yayınları, #stanbul, 1996, s.73.

54
Görülüyor ki Anadolu içlerinde e!kıya ve asker, halktan insanlar için aynı derecede uzak
kar!ılanıyordu.
Bir kısım halk silaha, silahlanmaya, silahı kendini korumak için kullanmaya kar!ı olmasa
da kendinden olanı askere vermek istemez. Bunun için isyancılara kolayca meyleder.
Toydemir’in dediklerine banzer Mayıs 1920 ortalarında bir iç anadolu manzarasını da Abdülhadi
Altan’ın anılarında buluyoruz:
“Zile’li "hsan ve sairenin te!vik ve desiseleriyle bu civar köyleri cahil köylü silaha
sarılmı! asker vermemek ve bir gün dahi !eriat ister. Kongre istemeyiz gibi efkarla zehirlenmi!
bir suretle halen pek zayıf olan hükümet aleyhinde büyük bir isyan terettüb edilmi!tir.”192
Abdülhadi Altan’ın devamında söyledikleri de isyanlar döneminde ne kadar büyük bir
bölgede askerilik ve ordu aleyhtarlı"ı oldu"unu gösterir:
“Halbuki burada kırk-elli kadar köy mevcuttur. Bunların hep(si) aynı fikirde (!eriat
isteriz, ordu istemeyiz) gibi efkarları melanet ve fesadla doludur. Bu hususatı silahla almak ve
Büyük Millet Meclisini da#ıtmak bu suretle "ngilizleri içeriye sokmak fikrindedir.”193
Daha da kötüsü bu dönemde, isyancıları bastırmakla görevli mevcut birliklerdeki asker de
Milli Mücadeleye kar!ı çok inançla ba"lı de"ildir:
“Ba!ında efrad mevcud oldu#u halde maa-teessüf hiçbir nefer tek bir silah atmadan
kendisi teslim oldular. Zaten mel’un ahali askeri de zehirlemi! (zabitanınızı öldürünüz bize
iltihak ediniz) tekliflerinde bulunmu!lardır.”194
22 Haziran 1920’de ba!layan Yunan saldırısı sonrasında bile halkın Kuva-yı Milliye,
düzenli ordu ve subay kar!ıtlı"ı yer yer en !iddetli biçimlerde devam etmektedir. Rahmi Apak bu
dönemde cephenin yarılması sonrası ya!ananları ibretle !öyle aktarır:
“Yunanlılara kar!ı müdafaa ettiklerinden dolayı, milli mukavemeti kırıp silah
patlattıklarından dolayı Yunan ordusunu Balıkesir ve Bursaya kadar getirme#e sebep olan
subaylara, memurlara, milliyetçilere kar!ı hiddet ve nefret gösteriliyordu. Bunların geli!leri
esnasında onlara köylerinde barınacak bir çatı, ısınacak bir ocak, bir kuru ekmek bile vermiyen
yerler olmu!tur. Bazı da# köylerinde, geri çekilen asker, subay ve ahaliye fena muamele
yapılmı!tır. Ricat kafileleri, kendi köylerine u#ramasın diye, bunların üzerine ate! edilmi!tir.
Bıyıkları kırpık olan, kulunda bilezikli saatin bıraktı#ı beyazlık isi bulunanlar subay sayılarak
bazı köylerde öldürülmü!tür.”195

192
Arslan (Der.), a.g.e., s. 283.
193
Arslan (Der.), a.g.e., s. 284.
194
a.g.e., s. 286.
195
Apak, a.g.e., s.190. Apak çok açıkça !öyle yorum yapar: “Böylece be! on gün, akıllar yeniden ba!a gelinceye
kadar vatan müdafaa etmek suç sayılmı! vatan müdafaa edenler hakaret görmü!tü!, dövülmü!, soyulmu!,
yaralanmı! ve hatta öldürülmü!tür.” a.g.e., s.191.

55
Bu kar!ıtlık hem Osmanlı devlet idaresi ile halk tabakası arasındaki yüzyılların birikimi
olan uzaklı"ın hem de Osmanlıda askerlik görevinin yıpratıcı, sıradan insanın hayatını altüst
edici uzun bir süreç olmasının getirdi"i bıkkınlık ve so"uktu"un sonucudur diyebiliriz.

1.2.1.4. Anılarda Osmanlı Devletinin Son Döneminde Halkın E#itim Durumu

ve Dini Duygularının Getirdi#i Kadercilik

Dönemin ortalama insanı, de"i!mez sabitlikleriyle, ya!amını alı!ıldık kalıplar içinde


sürdürmekteydi. Beklentisi, ekonomik hırsı yoktu. Kaderine razıydı. Cahildi:
“Halkın milli terbiyesi noksan oldu#u kadar, okuması yazması da yoktu, ço#unluk
tamamiyle cahildi.”196
$evket Süreyya Aydemir, dönemin bu ortalama insanı için !öyle bir örnek verir:
“Fakat o vakit örne#in bizim bu makineli bölü#ünde, "stanbullu bir ba!çavu!tan ba!ka
okuma yazma bilen kimse yoktu. Daha ilk derste belli oldu ki bu bölükte, hangi dinden
oldu#umuzu do#ru dürüst ve kesin olarak bilen kimse de yoktur.”197
Kötü beslenen, ço"unlukla kısa boylu, batıl inançlarla, hurafelerle !artlanmı!, ya!adı"ı
yöre dı!ına çıkma olanakları kısıtlı bu insanlar, askerlik görevi hariç tutulursa, ço"unlukla
do"dukları yerde, o yörenin insanı olarak büyüyüp, ya!ayıp ölüyordu. Dini taassup, modern
ya!amın neredeyse bütün kö!elerine günah ve yasak duvarları örmü!tü:
“Gavurca, yani ecnebi lisanı ö#renirsen gavur olursun, resim yapmak ve foto#raf katiyen
günah, çünkü ona canını sen mi vereceksin? Yaradana e! mi olacaksın, müzik asla!
Parmaklarına lanet iner, cehennemde ilk defa onlar yanacak, !apka giyersen, !aka dahi olsa
her!ey bitmi!tir gavur oldun, bir daha dönemezsin, hele dünya öküzün boynuzunda ve zelzele
onun ufak bir sarsıntısıdır; kimya, fizik tecrübeleri yaradanın i!ine karı!maktır, bu da ne oluyor,
bugünkü giydi#imiz uzun pantolonlu takım elbise pek de makbul de#il, boyun ba#ı ise
afedersiniz merkep yuları, kısa pantolon ahlaksızlara mahsus, masada yemek gavur adeti, hele
çatal ekme#e batırılır mı hiç! Nimete küfür, peri, cadı, ye’cüc me’cüc, deccal korkusu, haydi
bakalım haddinizse ya#muru ve !im!e#i bugünkü bilgiyle tarif edin, tayyare, balon bunların
hepsi küfür ve günah:

196
Zühtü Güven, Aznavur !syanı, !stiklal Sava$ı Hatıralarından Acı Bir Sayfa, Türkiye #s Bankası Yayınları,
Ankara 1965, s.26.
197
Aydemir, Suyu Arayan Adam, s. 102.

56
Amma, güzel sesle biraz kuran okursanız veya ezberlerseniz, hafız olacaksınız ve din
bahislerinden de birkaç !ey bildiniz mi tamam istenen kimsesiniz! Fakat bunlardan ba!ka bir !ey
ö#renmeye kalkı!tınız mı hemen damgayı yersiniz.”198
Bu dönemin görece aydın kesiminin hayat süresi için beklentileri bile dönemin insan
malzemesi için fikir verecek niteliktedir:
“Cenab-ı Hak’tan sa#lık ve afiyetle 65-68 ya!ına kadar ya!amak.” 199
Din, insan hayatındaki en belirleyici etmendi. Anılarda halkın Milli Mücadeleye ve
Kuva-yı Milliye saflarına katılı!ını belirleyen din konusundaki yöneli!ini, dini algılayı!ını ve
yorumlayı!ını belirleyen pek çok pasaja rastlamak mümkündür. Bu pasajlar, halkın büyük
ço"unlu"u bakımından özellikle içe kapalı, modernizmin nimetlerinden henüz yararlanamamı!,
iç bölgelerde dinsel ba"nazlık ve teknolojik yeniliklere kavu!amama anlamında bir tür “içinden
hiç çıkılamayan uzun ortaça"” ın varoldu"unu ortaya koymaktadır.200 Bela Horvath, Anadolu
içlerinde 20.yüzyılın ba!langıcına kadar gelen ortaça" uygulamalarını !öyle çarpıcı bir tespitle
belirtir:
“Anadolu düzlüklerinin bu kireçli ve killi toprakları aslında tarım açısından hiç de fena
de#il. E#er köylüler topra#ı derinden sürerek baharın bereketli ya#murlarını kullanabilseler ve
alttan yeni toprakları kullanıma açabilseler mahsul çok iyi olabilir. Ama Türklerin kullandı#ı ve
herhalde Asurlulardan ve Kaldelilerden bu yana biçimi hiç de#i!meyen karasaban topra#ın
yüzeyini birazcık çiziktirmenin ötesinde bir i!e yaramıyor.”201
Halk, bu uzun ortaça"ın, #mparatorlu"un sonuna kadar202 içinden çıkamamı!tır. Ancak bu
dura"an yapının, bilgisizli"in ve dinsel taassubun203 bölgesel olarak her tür azınlıkta da
görülebilece"ini eklemek gerekir.
Özellikle Osmanlı ta!rasında cahillik, dini bilgisizlik yaygındı. Köylü kesimi dini
bilgisizli"i ile dini fanatizmi birarada bünyesinde barındırıyordu. Bu bilgisizlik, kendini
müslüman görüp fanatik bir dini sahiplenme dürtüsüyle hareket edenlerin #slam Peygamberi’nin
adının Musa oldu"unu sanmaları kadar inanılmaz boyutlarda olabiliyordu:

198
Gündem, a.g.e., s.23.
199
Sazak, a.g.e., s.146.
200
“Türk toplumu, 1908 burjuva demokratik devrimine kar!ı 1920 yılında henüz ortaça# toplumu olmaya devam
ediyordu.” Sina Ak!in, !ç Sava$ ve Sevr’de Ölüm, Türkiye #! Bankası Yayınları, 1.Baskı, Mayıs 2010, s. 350.
201
Horvath, a.g.e., s. 33-34.
202
Falih Rıfkı Atay da Osmanlı’nın Birinci Dünya Sava!ı dönemine ili!kin olarak hatıralarında “Ortaça"”
sözcü"ünü kullanmaktan çekinmez. Bkz. Falih Rıfkı Atay, Zeytinda#ı, Pozitif Yayıncılık, 2. Baskı, Ekim 2010,
s.63. Giderek azalarak da olsa en basitinden töre cinayeti ya da namus cinayeti olarak bu “içinden hiç çıkılamayan
ortaça"”ın günümüze kadar geldi"ini bile söyleyebiliriz.
203
E"itimli subaylarda bile dini bilgi yer yer “okuyup üflemek” gibi uygulamaları ortaya çıkarabiliyordu. Bkz.
Güralp, a.g.e., s.141.

57
“Köylümüzün din inanı!ları da incelemeye de#er. O sıralarda köylüyü en birinci din
koruyucusu olarak gördük. Din' i!lerinde en küçük bir bilgisi bile olmıyan köylü, bu
hususta hiç bir !ey söyletmezdi.
Bir köy a#ası bilirim, kötü bir kâ#ıda yazılmı! bir !iir parçasını dıvara asmı!tı. Duvara
asacak ba!ka bir !ey bulamadın mı ? diye sordu#um zaman bana çok kızmı!, !u sözleri
söylemi!ti:
— Günah i!liyorsun efendi! peygamberimiz Musa efendimizin sözüdür,
Artık siz hesap edin. Din bilgisi ve inanı!ın da bu kadar geri olan zavallı köylülerimizin
bu genel bilgisizliklerinden çok fena bir !ekilde istifadeye kalkı!anlar da çoktu.204
$evket Süreyya Aydemir sıradan halkın dini bilgisizli"ine benzer bir örnek verir. Birinci
Dünya Sava!ı ba!larında yönetimindeki bir asker grubuna “Peygamberimiz kimdir?” diye
sordu"unda aldı"ı yanıtı !öyle aktarır.
“ ‘Peygamberimiz Enver Pa!adır!’ dedi. "çlerinden peygamberin adını duymu! olan
birkaçına da:
‘Peygamberimiz sa# mı? Ölü mü?’
Deyince i! gene çatalla!tı. Herkes aklına gelen cevabı veriyordu. Bi kısmı sa#, bir kısmı
ölüdür tarafını tuttu. Fakat birisinin kuvvetle konu!tu#unu, yahut o tarafın daha a#ır bastı#ını
görünce , di#er tarafın da o tarafa kaydı#ı görülüyordu.
Peygamberimiz sa#dır diyenlere.
-O halde peygamberimiz hangi !ehirde oturur,
diye sordum. Cevaplar tekrar karı!tı. Onu "stanbul’da, $am’da yahut Mekke’de ya!atanlar
oldu. Hiç bir yer tayin edemeyenler daha çoktu.”205
$evket Süreyya Aydemir Yirminci Yüzyılın ilk çeyre"i içinde kar!ısına çıkan bu
Anadolu köylüsü için !öyle demek zorunda kalır:
“"lk ders beni !a!ırtmı!tı. Bu bölük, o zamaki milletin bir parçasıydı. Hepsi de Anadolu
köylüleriydiler. Biz Anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik. Halbuki bu gördüklerim
sadece cahildiler.”206
Halkın cahilli"i ve modernizme ayak direyi!i, de"i!mezlik, modernizme ve modernle!en
kesimlere kar!ı !üphe ile yakla!ma, bu kesimi dı!lama, geleneklerden kopamama, ya!amın ilkel
biçimlerinde ısrar, akılcı bakı!tan ve dünyayı akıl ve bilimin rehberli"inde yorumlamaktan
uzakta kalı! ve bunun bir sonucu olarak zenginli"i gayri Müslimlere bırakan, kapitalizme dahil
olamayan insan türü, tartı!ılamayan yasaklar, vah!i cezalandırma usulleri, kadının sosyal
204
Asarkaya, a.g.e., s.5..
205
Aydemir, Suyu Arayan Adam, s. 103.
206
Aydemir, Suyu Arayan Adam, s. 104.

58
hayattan dı!lanması, kul olmaktan vatanda!lı"a geçememe biçiminde kar!ımıza çıktı"ı gibi dinsel
alanda da kendini tutuculuk ve ba"nazlık olarak ortaya koymaktadır.207 Hatta bu ba"nazlı"ın
gelenek adı altında giderek daha kısıtlayıcı oldu"undan söz etmek bile mümkündür. Din algısı ya
da ya!anan din olarak insanların günlük ya!amını biçimlendiren kurallar anlamında ortaya çıkan
denetim, insanların kolayca bir sürü gibi Milli Mücadele’ye kar!ı ya da taraf olma seçimlerinde
etkili olmu!tur. Bu tutucu gelenekler özgürlükleri, önceki devir #slam ya!amının izin verdi"inden
daha büyük ölçüde sınırlandırmı! bulunuyordu. #slamın özgürlük alanı, gelenek tarafından iyice
küçültülmü!tü:
“Musıki, hem de haram derecesinde büyük günahlardan biriydi o devirlerin Müslüman
itikadına göre; Mevlana hazretlerinin sema, ney, kudüm ne!esinin ta!ıdı#ı hikmetlere vakıf
de#ildi kimse.” 208
Dinsel gericilik, modernle!menin bir di"er yüzünün parçalanma ve yarı sömürgele!me
olması gerçe"inden beslenen bir yapı haline gelmi!tir. #nsanların bilgisizli"i, özellikle iç
bölgelerde, dinsel gericili"i modernle!menin sürekli kar!ısına çıkarmı!, din alabildi"ine
sömürülmü!tür.209 Kuran’a dayalı dinin yerini alan hurafeler, 2. Abdülhamit döneminde bile
do"rudan modernle!meyi hedef alan yazılı ka"ıtlarla ya da kulaktan kula"a, halk içinde
yayılıyordu. Torunu Bandırmalı Hasan Tahsin Hoca’dan böyle bir vasiyeti aktarmaktadır:
“Medine’de yatan Hz. Muhammed’in türbedarı rüyasında peygamberimizi görmü!.
Muhammed, türbedarına sitemli bir vasiyette bulunmu!. Bu vasiyetini, a#ızdan ve yazıyla bütün
ümmetine yaymasını türbedarından istemi!. Vasiyet metni !u: Benim ümmetim do#ru yoldan
saptı. Namaz kılanlar, oruç tutanlar, hacca ra#bet edenler azaldı. Çeki!tirme ve zina yayıldı.
Günah i!leyenler ço#aldı. Kıyamet günü yakla!maktadır. Yakında Deccal (Kıyamette görülecek
yalancı ve zarar verici ki!i) çıkacaktır. Deccal, atla çekilmeksizin kendili#inden yürüyen bir
arabanın içinde gelecektir. Elindeki yüksek sesli boruyu öttürerek, ümmetimi arabasına
ça#ıracaktır. Bu arabaya binenler, do#ruca cehenneme gidecektir.
Görülüyor ki tarif edilen atsız araba, Amerika ve Avrupa’da yayılmaya ba!layan
otomobildi. Türbedar veya softa hoca, bu yeni ta!ıta kar!ı Müslümanları kı!kırtıyordu.

207
Cumhuriyet’in Osmanlı’dan devraldı"ı modern insanı yeti!tirmekten uzak yapıyı ve bu ortaça"a ait insan
malzemesini “Metafizik Cemaat-Ekonomik #nsan” kar!ıtlı"ında yorumlayan bir bakı! için bkz. Nazmi Çe!meci,
“Metafizik Cemaatten-Ekonomik "nsana, Türk "nkılabının Hareket Noktası ve Hedefi Üzerine Dü!ünceler”,
Güvenlik Staretejileri Dergisi, Stratejik Arastırmalar Enstitüsü Yayını, Sayı.1, 1 Haziran 2005, s.48-58
208
Lütfi Filiz, Evveli Nokta Ahiri Nokta (Noktadan Noktaya Ömr-ü Hayatım), Pan Yayıncılık, #stanbul, Haziran
2006, s.51.
209
Falih Rıfkı Atay !öyle der bu konuda: “Medrese yobazlarının manevi baskısı altındaki halk yı#ınları ise,
kurtulu!u ta yedinci asırdaki !eriat !artlarına kavu!makta arar ve ba!ımıza ne geldi ise Kur’an yolundan ayrılmı!
olmamızdan ileri geldi#ini, inanarak söyler. Ayaklanıp Nizam-ı Cedid’ten beri batılıla!ma yolunda neler yapılmı!sa
hepsini yıkmak için fırsat bekler”. Atay, Çankaya, s.33.

59
Her devirde yayınlanan bu vasiyetnameler, a!a#ı yukarı aynı içerikte olup elden ele
dola!makta ve uymayanları Peygamberin lanetiyle tehdit etmekteydi.”210
Dinsel gericilik, hurafeler ve toplumun cehaletini sömürenler dolaylı olarak azınlıkların
ekonomik alanda üstünlüklerine hizmet ettikleri gibi modernle!menin nimetlerine de din adına
kar!ı çıkıyorlardı:
“Rum, Ermeni ve Yahudi azınlıkların, birtakım çıkarlar kar!ılı#ında elde ettikleri köy ve
kasabalardaki sözümona din adamları, camilerde verdikleri vaazlarda;
‘Bir Müslüman, bir gavura borçlu olarak ölürse, dosdo#ru cehenneme gidecektir. Onun
için her Müslüman, ba!ka bir Müslümana olan borcundan önce gavura olan borcunu ödemek
zorundadır’ !eklinde telkinde bulunuyorlardı.” 211
Dinsel gericilik son dönemde orduya da sızmı! görünüyordu. Özellikle Balkan Sava!ları
sırasında yer yer bu cehaletin subay kesiminde de yansımaları inanılmaz ölçülere varır:
“Yedi sekiz subayın halka olmu! bir !eyler yaptıklarını gördüm. Onların yanına sokulduk.
Subaylardan birisi, Kur’an’ı ortasından iple ba#lamı!, bu ipe bir anahtar geçirmi!. Kutsal kitabı
çeviriyor sonra bırakıyor. Yedi sekiz kere bükülmü! olan ip, geriye do#ru dönerek sa#a sola ufak
hareketler yapıyordu. Nihayet kuzey yönünde durunca, kitabı çeviren subay: “"!te kitabın
gösterdi#i yön, bizim için hayırlı olacak yön burası; yani Bosna tarafı. Cavit Pa!a’nın bulundu#u
yer.” dedi. Me#erse bu subay grubu, hangi yöne gidilmesi gerekti#ini yarım saatten beri burada
tartı!mı!lar. E#er Cavit Pa!a’ya katılacak olurlarsa, Sırplara teslim olacaklarını ve Sırpların da
Türk esirlerine iyi davrandıklarını; halbuki Fiyeri’ye gidip oralardaki döküntülere katılacak
olurlarsa, Yunanlılar Türk esirlerini öldürdüklerinden bunun iyi olmayaca#ını
konu!uyorlarmı!.” 212
Birinci Dünya Sava!ı’nın getirdi"i acı ve ya!am güçlüklerin üzerine bir de i!gallerin
ba!laması ise halkın dine dü!künlü"ünü daha da artırmı!tı. Naci Gündem bu konuda !unları
belirtir:
“"!galin yarattı#ı o a#ır hava içerisinde Türk halkı esasen ya!amanın manasını ve tadını
hemen hemen kaybetmi! gibiydi. Manevi varlıktan medet bekleyen ve bununla beraber katiyen

210
Selçuk Aybek (Haz.), Kurtulu$ Namlunun Ucunda, #nkılap Kitabevi, Anka Ofset Tesisleri, 2006, s.15.
211
Nurdo"an Taçalan, Ege’de Kurtulu$ Sava$ı Ba$larken, Bilgi Yayınevi, Birinci Baskı, Mart 2007, s.74.
Nurdo"an Taçalan, “Sözde din adamlarının Türk toplumu zararına bilinçli ya da bilinçsiz çalı!maları bununla da
kalmıyordu. Din adına bu adamlar sömürücülerin ekmeklerine ya# sürmekle me!guldüler” dedikten sonra Mustafa
Öztürk’ün Türkiye’nin Kurtulu!u adlı eserinin 72-73. sayfalarından !unları aktarır: ‘…molla gitti#i köylerde
Peygamber kürsüsünden De#irmencilik günahtır, elektrik bir gavur tarafından ke!fedildi. Gavur icadıdır.
Müslüman terazi kullanamaz. Dünya kafirlerin, ahiret Müslümanlarındır. Dünya mümine zindandır. Dünya cifedir.
Sa#a bakma dinsizsin.Sola bakma Müslüman de#ilsin vs. gibi daha önceki misyonerler tarafından yapılan telkinlerin
kökünü sulamakta idiler.’ Taçalan, a.g.e.,s.75.
212
Aybek (Haz.) a.g.e., s.30. Orduya sızan bu cehalet e"itimsizlikle birle!ip çok kötü bir durum yaratıyordu: “Bizim
Mehmetçikler de kakaoyu tentürdiyot tozu sanıp ayaklarına sürmü!ler.” Ergeneli, a.g.e., s.72.

60
kurtulu! ümidi kalmayan halk, sırf duada bulunmanın teselliyle mütevekkilane camilere
ko!uyordu. (Maddi varlı#ın hiçe tekabül etti#i yerde, manevi aleme yakınlık ba!lar.)”213
Osmanlı’nın sonlarına do"ru dinin özünden uzakla!ıldı"ı da genel kabul görmektedir.
Emin Sazak anılarında bu duruma !öyle hayıflanır:
“Gerçi öteden beri dinin özünden uzakla!ılmı!tı. Pek çok hurafenin dine karı!ması ve
bilgisiz hocalar tarafından ilahi emir gibi gösterilmesi ve dü!ünen bir kafa da bunları
hazmedemedi#inden, dinsizlik ortaya çıktı. Sebep olanlara lanet olsun.”214
Dinsel bilgisizlik, geleneksel islama hurafelerin karı!ması, #mparatorlu"un ba!kenti
#stanbul’daki zengin kesimlerde bile tuhaf adetlerin yerle!mesine neden oluyordu. Örne"in
Samet A"ao"lu, mütareke döneminde babası Ahmet A"ao"lu’nun Malta’ya sürgüne
gönderilmesi sonrası annesiyle ilgili olarak tanık oldu"u bir olayı anlatır:
“Sabaha kar!ı kalkar, aptest alırdı. Sonra benimle kuleye çıkar, evimizde hazırladı#ı ve
içinde Hazreti Ali’den çocuklarının babalarını bir an önce göndermesini dileyen bir mektup
konulmu! küçük !i!eyi tam !afak a#arırken denize atarak güne! do#uncaya kadar dua ederdi.”215
Ba!kentteki halkın da dinsel cehaletine ait bir di"er manzarayı da ilk belediye ba!kanı
Cemil Topuzlu’nun anılarından verebiliriz. Topuzlu halkın senelerce adaklar adadı"ı ve
türbedarların da halktan para topladı"ı bir türbenin yol geni!letme çalı!ması için yıkılması
sahnesini !öyle anlatır:
“Bir gece, tekkeyi ve türbeyi yıktırttım ve içindeki sandukayı açtırdım. Bir de ne
görelim?... Me!hur bir evliyanın iskeletini bulaca#ımız yerde, bir büyük öküz kafası!...
Senelerce halk bu öküz kemi#ine adaklar adamı! ve türbedarlar da böylece halkı
aldatarak para toplamı!lar.”216
Naci Gündem de dini inançların yanlı! yorumlanmasının getirdi"i tutuculu"a çok ilginç
bir örne"i !öyle verir:
“O günkü geri zihniyete göre futbol oyununu oynamak katiyen günah ve ayıp sayılırdı.
Zira Kerbelada !ehidedilen Hazreti Hasan, Hüseyin’in ba!ları kesilerek tekmeyle vuruldu
diye…”217

213
Gündem, a.g.e., s.37.
214
Sazak, a.g.e., s.59.
215
A"ao"lu, Samet; Hayat Bir Macera, Çocukluk ve Gençlik Hatıraları, Kitap Yayınevi, Birinci Baskı, #stanbul,
Ekim 2003, s.79. Hurafeler ve batıl inanı!lar farklı sonuçlar da üretebilmektedir. #zmir’in i!gali sırasında kurtulu!un
“üç yıl, üç ay, üç hafta, üç gün sonra” gelece"ine olan inanç, 15 Mayıs 1919 ile 9 Eylül 1922 arasındaki zaman
dü!ünüldü"ünde gerçekle!mi! görünmektedir. Gündem, a.g.e., aynı yer.
216
Cemil Topuzlu, !stibdat-Me$rutiyet-Cumhuriyet Devirlerinde 80 Yıllık Hatıralarım, #stanbul Üniversitesi
Cerrahpa!a Tıp Fakültesi Yayınları, #stabul, 1982, s. 113.
217
Gündem, a.g.e., s.36.

61
Halkın böyle koyu bir taasssup içinde kalması Milli Mücadelenin ileri safhalarında bile
dikkat çekici, hesaplanması gereken bir unsur olmu!tur. Halkı kurtarmak için yola çıkanlar
halkın bu dinsel taassubunun kolayca hedefi olabiliyorlardı ve dikkat etmek zorundaydılar.
Örne"in Adnan Ergeneli anılarında !unu aktarır:
“"stiklal Mahkemesi heyeti üyeleri, ö#le yemeklerini bizim evde yiyorlardı. Zira
Ramazandı ve onlar oruçlu de#ildiler. Halbuki o devirde bir kimsenin Ramazanda dı!arıda
yemek yemesine imkan yoktu.”218
#syan ve ayaklanmalarda da dinsel cehalet çok etkili olmu!tur. Gerçek dindar, dinin
esasları konusunda aydınlanmı! insanların hiçbir !ekilde pe!ine dü!meyecekleri ki!i ve fikirler
hızla taraftar kitlesi bulabiliyordu. Örne"in Kazım Karabekir, $eyk E!ref ayaklanması sırasında
yaptı"ı tahkikatın sonucunu !öyle aktarır:
“Derhal telgrafla mahallinden yaptı#ım tahkikatta $eyh E!ref’in peygamberimizin
ruhunun kendisine temessül etti#ine inanmı! ve etrafında sahabei kiram ve mücahitler diye bir
çok cahil ve mütaassıp kimseleri toplamı! oldu#u, Of ve Sürmene sahillerine kadar nüfuzu
altında bulunan müritlerinin de fevç fevç Hartaya gelmekte oldukları Bayburt’ta halkın müthi!
tela! ve heyecanda olduklarını ö#rendim.”219
Halkın din bilgisizli"i ve cahilli"i yine cahil hocaların halkın üzerinde etkili olmasına yol
açmı!tır. Cahil, yobaz din hocaları özellikle Milli Mücadele dönemi isyanlarında halk üzerinde
etkili olmu!tur. Örne"in Asarkaya, anılarında !öyle der:
“Hele sarıklı ve hoca geçinen, sırf karnını doyurmak için bir imamlı#ı almı! serserilerin
köylüye yaydıkları saçmaları, ektikleri bozgun tohumunu da ele alırsak, isyan zamanlarında
köylülerimizin ne kadar sahipsiz ve ne kadar istenilen yere sürüklenebilir bir halde olduklarını
anlarız.”220
Aslında din adamlarının, hocaların özellikle kırsal kesim halkı üzerindeki bu etkisi
Osmanlı #mparatorlu"u’nun gerileme döneminden kalan bir mirastı diyebiliriz:
20. yüzyılın Birinci Dünya Sava!ı’na kadar olan zamanlarında, özellikle Anadolu’da
toplumun ö#retmen, hoca ve e!raf denen ileri gelenlerin sözleri önem ta!ımaktaydı. Bunda
toplumun e#itimsiz olması önemli rol oynuyordu.”221

218
Ergeneli, a.g.e., s.162.
219
Kazım Karabekir, !stiklal Harbinin Esasları, Sinan Matbaası Ne!riyat Evi, 1951, s.160-161.
220
Asarkaya, a.g.e., aynı yer. Dönemin din algısının ve hoca takımının etkisinin sonuçları üzerine söylenenler
benzerdir: “"!te !uracıkta hiçbir !eyden haberi olmayan saf köylü temiz kalbiyle senden imdad bekliyor, dilinde
senin bah!etti#in Kuran’ın duası var. Fakat ne çare ki okudu#unun hakiki manasına vakıf de#il, o yalnız senin
kelemını zikr etti#i için senden meded istiyor. Sen benim Kuran’ınmın manasıyla hareket edin diyordun, bizi ir!ad
edecek sarıklılarsa, sade e#ilip do#rulmayı, sade cennetle cehennemi telkin ediyorlar.”, Cevad Kazım’ın anılarından
aktaran Mesut Çapa, “Bir Harbiyeli’nin Milli Mücadele Anıları”, Atatürk Yolu Dergisi, 1994, C.4, Sayı.14, s.160
221
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.57.

62
Yani toplumun bilgisizli"i, onu kolayca yönlendirilebilen, özellikle din konusundaki
taassubu kullanılarak kolayca etki edilebilen, ilerleme yönündeki giri!imlere kar!ı kolayca kar!ı
çıkabilen bir kitle haline getirmi!tir. Özellikle isyanlarda halkın isyancılara katılımında dini
bilgisizli"in sömürülmesi ve halkın genel olarak cehaleti büyük rol oynamı!tır. Örne"in Adnan
Sofuo"lu (11 Nisan 1920’de) “Milli Hareketi fitne ve fesat hareketi olarak niteleyen, lider ve
taraftarlarının öldürülmelerinin !er’an uygun oldu#unu belirten $eyhülislam fetfası yayınlandı.
Bu giri!imler etkisini gösterecek ve 13 Nisan’da [1920] Düzce’de Milli Harekete kar!ı
ayaklanma ba!layacak ve Anadolu’ya yayılacaktır.” diyerek isyanların çıkmasındaki bu önemli
etkenin varlı"ına dikkat çekmi!tir.222
Bu durum özellikle aydınlar arasında cahil din adamlarına kar!ı büyük bir tepki
yaratmı!tır. Osmanlının son aydın ku!a"ındaki bu alerjiyi tanımadan Cumhuriyet’in din ve din
adamı konusundaki yakla!ımını özümsemekse mümkün de"ildir. Kolo"lu bu konuda !öyle der:
“Bizim ku!a#ımız cahil din adamlarına büyük tepkiler ile büyümü!tür. Kur-an’ı
hatmetmi!, Arapça’yı iyi bilen biri olarak cahil ve üçka#ıtçı adamların yaptıkları yorumları
yutmam mümkün de#ildi.” 223
Denilebilir ki Aydın yöneticilerin Osmanlı döneminde en önemli mücadeleleri cahil din
adamları ile olmu!tur:
“Halka ö#üt verenler ise öylesine cahildi ki… Sorgulayıp ilgisizliklerini ortaya koyduktan
sonra o sarı#a hakkın yok deyip, kafasının içinin bo!lu#unu saklamaktan ba!ka bir !eye
yaramayan ba!lı#ı çıkarttırırdım.”224
Halka din adı altında hurafelerle yakla!ıp etki altına almaya çalı!an bir Hoca tiplemesini
de Oruç aktarır. Bir hoca hazırladı"ı muskayı Demirci Mehmet Efe’ye “Muskayı boynuna taktın
mı kur!un mur!un i!lemiyormu! insana…” diyerek vermeye kalkı!ınca Efe’nin muskayı Hoca
üzerinde denemesi, Hoca’nın vurulmasıyla sonuçlanır.225
Böyle bir toplumsal zeminde halkın toplumu geli!tirmek, batılıla!mak, reformlar,
devrimler yapmak, hak, hukuk, demokrasi gibi kavramlara ve bu çaba için yola çıkmı! aydın
kesime yakın duramayaca"ı kolayca kestirilebilir.226 Nitekim Kuva-yı Milliye, ilk örgütlenmeye
ba!ladı"ı andan itibaren cahil halk kesimleri kolayca “dinsizlik” suçlamasının arkasına
geçebilmi!lerdir. Halk bu ilk a!amada kaderine razı ve öncülerin pe!ine dü!mekte tereddütlü,

222
Adnan Sofuo"lu, “Damat Ferit Pa!a Hükümetlerinin Milli Mücadele’ye Kar!ı Giri!imleri ve Son Olarak Kuvay-ı
Seferiye Adıyla Yeni Bir Askeri Birlik Olu!turma Çabası”, Atatürk Ara$tırma Merkezi Dergisi, C.18, Sayı.52,
Mart 2002, s.51.
223
Kolo"lu, Arap..., s.110
224
Kolo"lu, Arap..., s.111
225
Etem Oruç, Nazilli Cumhuriyeti, Berfin Yayınları, Birinci Baskı, Nisan 2010, s.15
226
“Türk aydın tarihi, yeniliklere dü!man halkı yenilikçi yapma mücadelesidir.” Y. Küçük, Aydın Üzerine Tezler,
C.1, Tekin Yayınevi, 2. Basım, Mart 1985, s.369.

63
eylemsiz bir konumda, hatta isteksizdir. Emin Sazak bu dönemde halkın dü!ün dünyasının dar
çeperlerini ve kendisi için yola çıkan aydın kesime olan uzaklı"ını ve yüzyılların donukla!tırdı"ı
tavrını !öyle betimler:
“Hele bu gibi büyük inkılaplar, halkın kavrama, anlama gücüne sı#maz. Halk
Me!rutiyet’ten beri, felaketten felakete sürüklenmi!, kimin pe!ine dü!mü!se zarar görmü!,
vaatler hep yalan çıkmı!.
Halk, ince dü!ünmeye gerek duymaz. Kendi gerçek yararlarını görür. Hangi devirde
daha mutlu ya!amı!sa onu sever. Haklıdır; zaten her !ey de yarara ba#lıdır. Bu anlayı!ında
halkı haklı görüyorum. 227
Bu açıdan, halkın bu tutuculu"u, bilgisizli"i kar!ısında Kuva-yı Milliye adına yola dü!en
ilk aydınların toplumsal bir destek, bir dayanak228 olu!turmada bazı zorluklarla kar!ıla!aca"ını
beklemek do"aldır. Osmanlı #mparatorlu"u’nda Birinci Dünya Sava!ı yılları boyunca giderek
derinle!en genel çöküntü, asayi!sizlik, moral çöküntü ve dinsel de"erlerin kötüye kullanımı gibi
çok a"ır yıkımlar olarak her alanda görünür hale gelmi!tir. Halk her yörede, neredeyse her evde,
her akrabalık çevresinde ya!anan kayıplar, hastalıklar, açlık ve sahipsizlik yüzünden peri!an
durumda, sı"ınacak bir yer, bir umut arıyor olmu!tur. Bu ortam halkın bilgisizli"i, e"itimsizli"i,
ve taasubuyla bir arada koyu bir kadercilik duygusu üretmi!tir:
“Millet fakir, yoksul kalmı!. Öyle ki birçok yerlerde halk yiyecek bulamıyor. Moral sıfır.
Kendini teselli etmek isteyen halk ba!ımıza gelenleri mukaddesata yoruyor. Hele birçok din
adamları bunun kaçınılmaz oldu#unu, bir müddet kafirlerin bütün islam dünyasını ele
geçireceklerini, çilemizi doldurduktan sonra yine eski günlere ula!aca#ımızı yineleyip
duruyorlar. Bunun Kuran-ı Kerim’de yeri oldu#unu söylüyorlar.”229
Bela Horvath, bu koyu kadercili"i ve sonuçlarını 1913 yılında !öyle dile getirir:
“Türk insanı kaderci ve elindekiyle yetinebilen bir ki!ili#e sahiptir. Bu özelli#i ona bir
yandan, Batı’nın nörotik, asabi, migrenli insanlara göre hayatın daha derin tadına varabilme
yetene#ini verirken, di#er yandan ise hayat kar!ısında pasifle!mesine neden oluyor. Do#u
kültürünün neden geri kalmaya ba!ladı#ının temel nedenleri i!te bu özellikler ve dinin tutucu
yapısıdır. Bu kültür Morse’un telgrafı, Stevenson’un buharlı lokomotifi döneminin muhte!em
ekonomik hamlesine uyum sa#lamakta zorlanıyor. Bir ulusun egemenli#inin güçlenebilmesinin
temel dire#i dü!ünce ve kültür hayatının zenginle!mesidir. Ama bu alan Do#u dünyasında

227
Sazak, a.g.e., s.159.
228
“Türk aydın tarihi bir dayanak arama tarihidir.” Y. Küçük, Aydın Üzerine …, C.1, s.114.
229
Engin, a.g.e., s. 121.

64
yüzyıllardır belirgin bir dura#anlık içinde. Hızla geli!en reform dönemi ise daha yeni
ba!lıyor.”230
Horvath Milli Mücadele döneminin hemen öncesinde gözlemledi"i bu kaderci anlayı!ı
çok etkili, çok önemli bulmaktadır:
“…E#er bütün aramamıza ra#men bulunamıyorsa, o zaman çalınmı! demektir.
Çalınmı!sa da bu Allah böyle istedi#i için olmu!tur. Elimizden bir !ey gelmez.
“Kadercilikleri Türklerin ve di#er Müslüman halkların en ciddi zayıflıkları. Her !eyi
tanrıdan ve hükümetten bekliyorlar. Türkler giri!ken ve yaratıcı olamıyorlar. E#er isterse ve
mümkünse, Allah ve hükümet yardım eder diye dü!ünüyorlar. Hükümet okullar yapsın, para
versin, tüm kullarını korusun, baksın, yani gereken her !eyi yapsın diye dü!ünüyor.”231
Görülüyor ki kaderci anlayı!, halkın büyük kısmını ba!ına gelenlere kar!ı bir atalete
itmektedir. Bu satırlar Milli Mücadelenin kazanılmasında Mustafa Kemal’in liderlik ve öncülük
rolünün ne kadar önemli oldu"unu ortaya koymaktadır. Halk ço"unlukla onu bulundu"u
güçlükten bir üst gücün çekip çıkartmasını bekleyen bir ruh hali, bir dura"anlık içindedir.
Dinin gerçek özüne uzak kalan bir cahilli"in ve softa kesimin yanlı! söylemlerinin halkı
belirgin bir kadercili"e yöneltmesi, aydın subay kesiminde dinin cahil kitle üzerindeki kötüye
kullanımın bir örne"i, softa inancın bir belirtisi olarak yorumlanmakla birlikte, dönemin
ekonomik ve sosyal çöküntüsüne, devlet otoritesinin ortadan kalkı!ına, çaresizli"e, yoksullu"a,
yaygın i!gal, soygun, tecavüz ve ölüm korkusuna kar!ı halkın do"al bir psikolojik tepkisi, halkın
bu sonucun kendi suçu oldu"unu dü!ünmektense, ilahi takdir oldu"unu dü!ünmesi, kısaca bir
aczin ifadesi biçiminde de de"erlendirilmi!tir:
“Ben de dindarım. Be! vakit namazımı kılıyorum. Kur’an okuyorum, hiç bir yerinde böyle
bir !ey yok. Niye suçu kendimizde bulmuyoruz da ilahi takdirde buluyoruz. Bu aczin verdi#i bir
tesellli oldu#u kadar softa inancın da bir belirtisi olsa gerek. $imdi dü!ünüyorum da böyle bir
anlayı! içinde korkunç yoksulluk ve ızdırabı unutmanın, hiç olmazsa kendini avutabilmenin
ba!ka bir yolu bulunmadı#ını kabul ediyorum. O zamanın psikolojisini anlatmak ne mümkün.
Tam bir yıkıntı. Yenilmenin verdi#i bir yıkıntı de#il. Bu durum kar!ısında galiplerden merhamet
beklemek yılandan !efaat beklemekle e!it.” 232
Bu kaderci anlayı! ve umutsuzluk yer yer halkı ba!ına her gelecek olanı kabul etme
e"ilimi içine sokmu! durumdadır:

230
Horvath, a.g.e., s.43.
231
Horvath, a.g.e., s.43.
232
Engin, a.g.e., s. 121.

65
“Bazı kimseler de tehlikeyi sezdikleri halde içine dü!tükleri umutsuzluk yüzünden ‘Ba!a
gelen çekilir’ diyerek boyun e#iyor, ne olursa olsun ‘eyvallah’ diyorlardı.”233
Bu durumun #slam dininin kendisinden kaynaklandı"ını söyleyen görü!lere234 kar!ı
söylenmesi gereken, ku!kusuz bu durumun daha çok #slamiyetin e"itimsiz, cahil ki!iler elinde
dü!mesinden kaynaklandı"ıdır. Çünkü tutucu ki!ilerin, sarıklı hoca tipli ki!ilerin Osmanlı
günlük ya!amında halkın üzerindeki etkisi büyüktü.235 Bu ki!ilerin olup biteni ve i!galleri
“takdir-i ilahi” diye nitelendirmeleri, i!galler sonrasında bile halkın direnme iste"ini zayıflatıyor
ve koyu bir teslimiyetçi anlayı! yaratıyordu. Aydın kesimde de !a!kınlık, ne yol izlenece"ini
bilememezlik egemendi. Böyle bir ortamda bir büyük devlete dayanmak, yani manda fikri
büyük bir a"ırlık kazanmı!tı :
“Mutaassıp kimseler daha ba!ka bir renkte idiler. En büyük ve ters tesiri de bunlar
yapıyordu. A#ızlarına doladıkları ‘takdiri ilâhi’ sözü ile çalı!mayı faydasız, u#ra!mayı manâsız
tanımakta usanmadan ayak diriyorlardı.
Ba!larında sarık görmekle bilgili sanılan bu mutaassıp hocaların sözlerine allah sözü
gibi de#er veren cahil halkın birbirlerine yaptıkları zor ve çirkin tazyikleri unutmayaca#ız.
Aydın adamlarımızda da iyi bir bulu!, do#ru bir gidi! yoktu. Tilki görmü! tavuk gibi !a!kınlı#a
u#ramı!lardı. "çlerinde ‘zararın neresinden dönülürse kardır’ diyerek tehlikeyi ehven !artlarla
atlatmayı dü!ünenler, bir büyük devlete ba#lanarak hiç olmazsa ba!kalarının saldırısından
kurtulmayı isteyenler vardı.” 236
Bu tevekküle kar!ı olgun, aydın din adamları da vardır:
$eyh Tahir, Denizli’nin Demirci Efe tarafından yakılmasını önledi"i gibi halkın dü!tü"ü
tevekkül, kaderci zihniyetle de sava!an bu tip bir din adamıdır. $öyle der örne"in:
“-Ne a#lıyorsunuz? Ne sızlanıyorsunuz? Dövünmeyin. Eziyet çekmesini bilmeyen zafere
ula!amaz. "çinizi bozmayın. Er geç Allah’ın izniyle son gülen biz olaca#ız.” 237
Görülüyor ki halkın büyük bir bölümü kaderine razı bir pozisyonda, atalet içinde ve olup
biteni tevekkülle kar!ılama e"ilimindedir. Ancak Milli Mücadele’ye devralınan bu mirasa
ra"men her adımda halkın kazanılması sa"lanmı!, bir kısım halkta mücadeleye yönelik
isteksizlik zamanla kırılmı!tır:

233
Asarkaya, a.g.e., s.8-9.
234
“"slamiyet tam da tevekkül demektir.”. Baring, a.g.e., s. 81.
235
Cumhuriyet sonrası sarık ve cüppenin yasaklanmasında Milli Mücadele’nin önder kadrosunun ya!am
deneyimlerinin ve gözlemlerinin son derece etkili oldu"unu kaydetmek gerekir.
236
Asarkaya, a.g.e., s.9.
237
Engin, a.g.e., s.132-133.

66
1.2.1.5.Bir Kısım Halkın ve Yöneticilerin !$gale Deste#i ve Teslimiyetçili#i

#!gallerin ba!lamasıyla birlikte Batı Anadolu’da esen panik havası ve tekrar yerinden
yurdundan olunaca"ı korkusu yaygındır. Özellikle devletin bu bölgeden büyük ölçüde
çekilmesinin, asayi!i ve otoriteyi sa"layacak bir gücün olmayı!ının yarattı"ı korunmasızlık ve
güvensizlik ortamında genel olarak halkın çaresiz ve !a!kın bir biçimde geli!meleri izledi"i,
yüzyılların ve dinsel cehaletin peki!tirdi"i bir tevekkülle kendi ba!ının çaresine bakmaya
çalı!tı"ı, örgütsüz ve neredeyse atomize olmu! bir toplumsal atmosferde kaderine razı oldu"u
söylenebilir. Bu atmosferde halk vicdanen Hıristiyan teba olmanın tehlikesini görüp bir !eyler
yapılması gerekti"ini dü!ünse de bezgin, yılgın, korkak ve örgütsüzlük içinde durumu
kabullenme e"ilimine giriyordu.238 $efik Aker, anılarında 10 Haziran 1919’da Mu"la’ya gelen
Te"men Kadri’den gelen bir telgrafa yer verir:
“Mu#la’ya geldim. Belediye Ba!kanı Ragıp Bey’den ba!ka, !ehrin ileri gelenleri
mücadelenin aleyhindedirler. Halk, bunların sözüne bakıyor. $imdilik burada bir i! yapmak
mümkün de#il. Çalı!maya devam ediyorum.”239
Devlet kar!ısında yüzyılların ezikli"ini ya!ayan özellikle kırsal kesim insanı bir !eyleri
yanlı! yapıp yine cezalandırılmaktan korkuyordu. Bu korku çok yaygın bir psikolojiyi de temsil
etmektedir. Bunun Sonucu olarak da halk i!galle uzla!mayı ve cezalandırılma korkusuyla da
Kuva-yı Milliye’ye destek vermekten çekiniyordu:
“Köylülerimiz ise otoritesizli#in !a!kınlı#ını ya!ıyordu. Yunan ordusunun geldi#ini
bildiklerinden bir !eylere bula!ıp cezalandırılmamak için yardımdan da kaçınıyorlardı.”240
Daha i!gal olmadan, ancak #zmir’in i!gali ö"renilip bulundukları yörenin de i!gal
edilmesi ihtimalini gören kimi yerel yöneticiler hemen direni! fikrinin kar!ısında yer
alabiliyorlardı. Örne"in Ödemi!’te 15 Mayıs’tan hemen sonra Ödemi! Müftüsünün astırdı"ı
beyannamede !öyle ifadeler vardır:
“Müstevli kim olursa olsun iyi geçinmeyi ve emirlerine itaat etmeyi Müslümanlık
emrediyor, sakın yabancıların sözlerine kapılıp memleketi kana boyamayın. Sel gider kum
yerinde kalır.”241

238
“…halk, ikiye ayrılmı!tı: "!gale razı olanlar ve sava!mak isteyenler.” Aybek.(Haz.), a.g.e., s.119
239
Aker, a.g.e., s. 139. Benzer ifadeler ba!ka yerlerde de kar!ımıza çıkmaktadır: “Durum o kadar kötüydü ki,
mücadele aleyhtarlı#ı her tarafta hakimdi.” a.g.e., s. 140; “Zira "zmir’den Nazilli’ye kadar devam eden Yunan
i!galinin, hiçbir tarafta direni!e maruz kalmaması, halkın moralini fena halde bozmu!tur.” a.g.e., s. 148.
240
Kolo"lu, Arap..., s.88.
241
#lkur!un, a.g.e., s. 47.

67
Din duygularının direni!i engelleme yolunda kullanılmasının da örne"i olan bu satırlar bir
kısım yerel yöneticilerin direni!i baltalama yönündeki çabalarını açıklıkla ortaya koymaktadır.
Ba!ka bir kaynak da #zmir ve civarının i!gal edilmeye ba!lamasıyla ortaya çıkan bu
teslimiyetçi ruh halini özgürlük kavramının çok geli!memesine ba"layarak !öyle betimler:
“Yunanlılar ilk ba!larda çok büyük bir mukavemetle kar!ıla!madılar, hatta birçok Türk
kasabası, azınlıkların etkisiyle de, onları yollarda kar!ıladı. Bu kasaba ve !ehir halkının zihninde
özgürlük ve hürriyet gibi dü!ünceler daha geli!memi!ti.”242
Kimi bölgede görülen bu teslimiyetçi ruh halini peki!tiren önemli bir unsur ise i!galci
güçlerin emperyalist deneyimleriyle i!gal bölgelerindeki halkı çok ürkütmeyecek bir dikkatle
amaçlarını gerçekle!tirmeye çalı!malarıdır. Batı Anadolu’da Yunanlılar dı!ındaki i!galciler,
özellikle #talyanlar bu açıdan halktan daha kolay kabul görüyor ve i!gal hemen hemen bütünüyle
tepkisizce kar!ılanıyordu. Örne"in Burdur’da i!gale kar!ı direni! yoktur. Halk i!gallere ve
i!galcilere kar!ı sanki yılgın ve seçicidir.243 Menemen’de de Yunan i!gal güçlerine kar!ı direni!
görülmez.244 Aynı !ey Akhisar için de geçerlidir.245 Manisa da bu !ekilde direni! göstermeyerek
i!gal edilen yerlerdendir:
“25 mayıs 1335 de kaymakam Kontantinos Cakalos kumandasında bulunan bir Yunan
alayı yollarda hiçbir mukavemet görmeksizin gülerek ve e#lenerek Manisayı i!gal etti.48 bin
silah, 8 kamalı, 80 kadar kamasız top, milyonlarca cephane Yunanlıların eline geçti.” 246
$efik Aker ise Aydın’ın 27 Mayıs 1919’daki i!gali günü ya!ananlara dönemin en önemli
aidiyet sembolü olan bayrak asma ile ilgili olarak daha acı bir örnek verir:
“$ehrin bu ekilde i!galiyle beraber, Yunan bayrakları yalnız Rum, Ermeni ve Musevi
mahallelerinde de#il, Müslüman mahallelerinde de birçok gafilin evlerinde al sanca#ın yerine
asılmı!tı.”247

242
Güler (Haz.), a.g.e.,s.212.
243
“Burdur da herhangi bir direni!le kar!ıla!madan "talyanlarca i!gal edilmi!tir.” Öztoprak, a.g.m., s.587.
244
Ahmed, a.g.e., s.25.
245
Ahmed, a.g.e., s.34.
246
Kaygusuz, a.g.e., s.171; Çetinkaya, a.g.e., s.41; Ahmed, a.g.e., s.25. Bu olayın ardındaki psikolojiye Rahmi Apak
dikkat çeker: “"!te Manisa’daki toplar, makineli tüfekler, milyonlarca piyade cephanesi böylece istilacı Yunan
ordusunun eline geçmi!tir. Hadise, hadisenin içinde ya!ayan !ahıslardan ziyad, muhitin psikolojisi, o günün
hükümetinin, askerinin ve halkının ne gibi bir zihniyet içinde yuvarlanmakta oldu#uu göstermesi bakımından insanı
dü!ündürüyor.” Bkz. a.g.e., s.23. Aynı durum Bandırma için de geçerlidir: “Bandırma’da bir direnmeyle
kar!ıla!mayan Yunan birlikleri, buradan Susurluk ve Karacabey yönlerine do#ru harekatlarını geli!tirdiler.” Bkz.
Aybek (Haz.), a.g.e., s.172. Asaf Gökbel ise daha kapsayıcı bir de"erlendirme ile “Ayvalık ve Ödemi!’te yapılan
kısa ve sonuçsuz direni!ler sayılmazsa (15 Mayıs’tan 15 Haziran’a kadar) bir ay içinde hiçbir yerde Türklerin etkili
bir saldırısına u#ramamı!alrdır. Hatta rahatsız bile edilmemi!lerdir. Kuzeyde Bargama’dan güneyde Nazilli’ye
kadar yaptıkları geni!leme harekatı hemen hemen sakin ve olaysız geçmi!tir.” de"erlendirmesinde bulunmu!tur.
Gökbel, a.g.e., s. 146-147. Gökbel’in burada söz etti"i Ödemi! çarpı!ması Batı Anadolu’da nizami ordu güçleri
dı!ında milis ve efelerden olu!an Kuva-yı Milliye birliklerinin Yunan birliklerine ilk kar!ı koyu!u olarak
de"erlendirilebilir. Bkz. #lkkur!un, a.g.e. s. 3. Ancak bu çatı!ma Gökbel’in de belirtti"i gibi bir süreklilik
göstermemi!tir. Bunu Bigadiçli Osman Erba!, hatıralarında “Ödemi! harbinin bir gün devam etti#ini” belirterek
desteklemi!tir. Bkz. #lkkur!un, a.g.e., s. 4.

68
Görülüyor ki halkın en azından bir bölümü korkusu nedeniyle siyasal egemenli"in kimde
olacaca"ına pek de aldırı! etmemekte, kaderine razı ve edilgen bir ruh hali içindedir. Halk sadece
korkak, pasif, eylemsiz ve teslimiyetçi de"ildir. Ba!ına i! gelir korkusuyla direni!çilere de
kar!ıdır.248 Tekirda"’ın Saray ilçesinin i!galine direnmeye çalı!an Kaymakam Sadullah Bey de
benzer bir manzara çizer. Ama durum daha da vahimdir. Halk sadece i!gale kar!ı teslimiyeçi bir
tutum takınmamı!, direnmeye çalı!an bir avuç Kuva-yı Milliye’nin de kar!ısına çıkmı!tır:
“Yunan askerlerinin Saray’a girmesini biz ate! açıp durdurmaya çalı!ırken halktan bir
grubun ba!larına imamı alarak beyaz bayrak çektiklerini ve !ehri teslim etmeyi kabullendiklerini
gördük. Bu durum bizimle birlik olanlardan bazılarında pani#e yol açtı ve kaçtılar. Ben, karakol
komutanı, hakim ve birkaç memurla halktan birkaç ki!i ne olursa olsun sava!ma kararımızdan
vazgeçmedik. Ate! açtık ama o kadar yetersiz bir kuvvettik ki kısa sürede teslim olmaktan ba!ka
yol kalmadı, zira kur!unumuz tükenmi!ti. Askerlerin arasında hapishaneye götürülürken
Yunanlıları kurtarıcı olarak kar!ılayanlar bizi linç etmeye bile kalkı!tılar.”249
Benzer bir durum Aydın’da, Nazilli’de ve yakın bölgede gözlemlenmi!tir:
“Aydınlılar daha bedbin onlar neticesi olmıyan böyle bir hareketin fena akıbet
do#uraca#ı kanaatında. Mütevekkilane i!gali bekliyorlar.
Bunlardan ümide kesen Denizli Nazilli’ye ba!vuruyor onlar da aynı kanaatte. Hiçbir
yerde hareket yok Denizli ne yapsın.” 250
Nitekim Aydın gelen i!galcilere kar!ı dirençsiz bir biçimde teslim edilecektir. Bu acıklı
bir manzaradır, ama halkın ve yerel idarecilerin bir kısmındaki yaygın anlayı!ın boyutlarını
ortaya koymaktadır:

247
Aker, a.g.e., s.110. Aker bu teslimiyetçili"e ili!kin bir diyalo"u da !öyle aktarır:
“-Mehmet, artık bundan sonra Yunanların emrinde, hakaretleri altında ya!ayacaksınız.
-Ne yapalım kaderimiz.
-Yunanların hakimiyetine, komutasına ve hakaretlerine nasıl dayanacaksınız?
-Herkesin ba!ına gelen çekilir.
-Kızdım ve Mehmet’i ayıplayarak: Kansız, buna dayanılır mı?
-O da bana hiddetli ve yüksek sesle: Eh ne yapalım!” a.g.e., s.115. Görülüyor ki halkın bir kesimi Yunan siyasal
egemenli"ine boyun e"meyi direnmeye tercih etmektedir.
248
Aker, a.g.e., s.111.
249
Kolo"lu, Arap..., s.96. Halkın benzer bir biçimde direni!çileri hedef almasına örnek olarak Menemen’de
ya!ananları aktarmı!tık. Bkz. Kaygusuz, a.g.e., s.170. Manisa için“halk ikiye ayrılmı!tı” diye belirten Apak da,
Manisa’da direni! taraftarı olarak sivrilen Bahri Bey’in “teslim olmak yolunu tutanların taarruzuna u#rayarak
memleketten kaçmaya mecbur olmu!tu.” diyerek Kaygusuz’un aktardıklarını bir bakıma destekler. Bkz. a.g.e., aynı
yer. Kolo"lu da Ege’nin bir çok yerle!im yerinde de halkın benzer biçimde teslim olma senaryoları düzenledi"i
bilgisini aktarır. Burada ilginç olan halkın teslim olu! töreni için ba!a imamı geçirmi! olması bilgisidir. Kolo"lu
gerekçe olarak “i!galin zaten önlenemeyecek olması” dü!üncesine sı"ınıldı"ını da ekler. Bkz. Kolo"lu, Arap..., s.98.
Ancak belirtmek gerekir ki her yerde din damlarının tavrı teslimden yana de"ildir. Bkz. Apak. a.g.e., aynı yer.
250
Lütfü Müftüler, Denizli Heyet-i Milliyesi, Türkdili Basımevi, Balıkesir, 1947, s.6. Nazilli ve Aydın’ın da
mukavemet olmaksızın i!gali için ayrıca bkz. Çetinkaya, a.g.e., s.59. Akhisar ve Ahmetli’ye kadar olan bölgenin
mukavemetsiz i!gali içinse bkz. Çetinkaya, a.g.e., s.60.

69
“Sokaklar mavi-beyaz Yunan bayraklarıyla süsleniyor. Aydın Belediye Ba!kanı, papazı ve
padi!ah yanlı e!rafı, Aydın’ın sözde altın anahtarını Germencik’te Yunan komutanına gümü!
tepsi içinde teslim ediyorlar.”251
Aydın’ın bu biçimde teslimi Yunan kaynaklarında da benzer biçimde ele alınmuı!tır:
Aydın halkının ve Türklerden ileri gelenlerinin bir bölümü kentin tahrip olmasını istemedikleri
için kentteki tümenin burada çarpı!masını istememi!lerdir:
“Aydın’ın Türkleri zengin ve güzel !ehirlerinin bir sava! meydanı olmasını
istemiyorlardı.…Böylece Yunan Ordusu Aydın’a hareket etmeden evvel $efik (Aker) Tümen ile
Ceno’ya çekildi.” 252
Sava!ı istemeyen, hatta Yunan i!galcilerinin intikam ve cezalandırma hareketlerinden
çekinerek Kuva-yı Milliye’nin bölgelerinde olmasını istemeyen yörelere bir di"er örnek de
Simav’dır:
“Simavlılar bizim birliklerimizin Simav’dan geçmesini istemiyordu. Çünkü artık
Yunanlıların gücünü kabul ediyorlar ve onlara teslim olmak istiyorlardı ve bize buradan geçme
imkanı vermiyorlardı. Malları, mülkleri ve paralarının heba olmasını istemiyorlar; bir an önce
bu karga!alıktan kurtulmak istiyorlardı.” 253
Belen köyüne gitmekte olan 17. Kolordu Komutan Vekili Bekir Sami (Günsav)’a
köylülerin tavrı da aynı durumu yansıtır. Yunan i!gali korkusu halkı sindirmi!, subaylara ve
direni!çilere kar!ı çevirmi!tir:
“Efendiler, buradan bir an önce uzakla!ınız. Yunanlılar bu gece buraya gelirler. Hem sizi
öldürüler ve hem de bizi sizin yüzünüzen öldürebilirler. Bir an önce canınızı kurtarın. Size
kılavuz da veremeyiz.”254
Tire’de de kaderine razı havayı Celal Bayar aktarır. Hatta Tire’de bir Rum-Türk yönetimi
kurulmu! gibidir. Bu yönetime razı olan Türkler “teslim taraftarı” olarak nitelenir:
“Bu kalabalık insanlar !ehrin asayi!ini korumak için birle!mi!, Türk ve Rum ‘devriye’
kolu idi. "lçe hükümeti, Rum cemaatiyle Türklerden ‘teslim taraflısı’ olanlarla anla!mı! , ‘sızıntı
çıkmaması için idareyi ve hükümetin nüfuzunu bunlara bırakmı!tı.”255

251
Oruç, a.g.e., s.20; R.Yalkın, “Milli Mücadelede "zmir, Yeni Sabah Gazetesi, 11 Ekim 1939, s.4. Apak da
Aydın’ın ileri gelenlerinin i!gale tavrını benzer sözlerle !öyle aktarır“O gün Aydın’dan mahalli Rumların te!viki ile
Rumlar ve Türklerden mürekkep ve yanlarında da bir devlet memuru bulunan bir heyet, Yunan kumandanının
nezdine giderek Yunanlıları, Aydın’ı i!gale davet ediyor.” Apak, silahların da geriye ta!ınılmayıp bütyük bir ihmalin
gerçekle!tirildi"inden yakınır. Bkz. a.g.e., s .79
252
Kostas Mihailidis, Küçük Asya Seferi, (Etnikos Kiriles Gazetesi’nin Tarihi Tefrikasından), Erkan-i Umimiye
Harp Tarihi Dairesi, tarihsiz, s.228.
253
Zafer Güler (Haz.), a.g.e., s.245.
254
Ünal (Haz.), a.g.e., s.40.
255
Bayar, a.g.e., C.6., s.82.

70
Nitekim Tire’li balıkçıların bir kısmı i!galcilere hizmet etmekte yarı! içindedir. Celal
Bayar bu ruh halini !öyle te!his eder:
“…balıkçılar memleketlerini, milli istiklallerini ellerinden almaya gelen dü!manların
!erefine verilecek yeme#in daha parlak olmasına yardımcı, milli duygudan yoksun ya da bu
duyguları henüz uyanmamı! ki!ilerdi.”256
Teslimiyet e"ilimi çok yaygın durumdadır. Hatta bunu itiraf edenler vardır. Bekir Sami
(Günsav)Bey’in 24 Mayıs 1919’da vardı"ı Akhisar’da, yörenin ileri gelenleriyle Milli direni!e
yönelik yaptı"ı bir toplantıda ya!lı bir vatanda!ın sözleri halktaki teslimiyetçili"in ne derece ileri
boyutlarda oldu"unu ortaya koyar:
“Bunca etkili konu!malardan sonra toplantıda bulunanların vatanseverlik duygularının
ço!aca#ını, direni! için harekete geçeceklerini sabırsızlıkla bekliyordum. Heyet arasında
muhterem bir görüntü veren ya!lı bir vatanda! aya#a kalkıp, sarık ve cübbesin- den utanmadan:
‘Namus, din, vatan ve ırzı hükümet dü!ünsün. Bizim alnımıza ne yazıldı ise biz ona razıyız.
Efendim bizler aciziz, karıyız, hükümet bir !ey yaparsa ne âlâ, yapmazsa sizin dediklerinizi
yapamayız. Hatta Yunanlılar buraya geldikleri zaman bugünkü görü!memiz bile felaketimize
sebep olacaktır,’ demez mi?
Bu cevap kar!ısında !a!aladım. $eref ve haysiyetten bu denli yoksun bu insanların varlı#ı
beni kahretti. Sava! yılgınlı#ı, sefil bir yönetiminin a!ıladı#ı itaat dü!üncesi ve Rum
propagandası Türklü#ü bu hale sokmu!tu. Bu ne acı bir gerçekti! Hepsini kovdum.”257
Kazım Karabekir de #zmir’in i!gali sonrası ya!ananlar konusunda a"ır bir de"erlendirme
yapmı!tır:
“"zmir i!galinde oradaki ümera [üst düzey yetkililer] ve zabitlerimizin mukavemet
etmemeleri ve hiç olmazsa çekilmemeleri tarihi bir lekedir. Ne asker ne de halk, de#il
mukavemet, bir tevekkül ile teslim oluyorlar. Bunun ruhi sebebi Asirlarca milletimizin daima
emirlerle hareket ettirmek gibi insanların benli#ini, izzeti nefsini mahveden bir terbiyedir. E#er
orada biri çıkıp da (ne duruyorsunuz!) diye ba#ırsaydı ruhlara uyandırıcı bir a!ı vurmu!
olacaktı. Kumandanları acizdi; fakat böyle bir zamanda aciz ve meskenete itaatta ayrıca bir aciz
ve meskenet [miskinlik, beceriksizlik] de#il midir? E#er Yunanlılar "zmirde mukabele görseydi
"stiklal harbinin ba!langıcı daha ba!ka manzara gösterecekti.”258
Direnmek isteyenlerin teslimiyetçi ve direni! kar!ıtı bu kesimlerce öldürülmeleri gibi
olaylar bile ya!anmı!tır:

256
Bayar, a.g.e., C.6., s. 89.
257
Ünal (Haz.), a.g.e., s.38. Ali Çetinkaya da aynı yönde yakınır. Bkz. Çetinkaya, a.g.e., s.59.
258
Karabekir, !stiklal Harbinin Esasları, s. 53.

71
“Dü!man, "zmir’den dahile do#ru ilerlerken, onu silahla kar!ılayacak hiçbir kuvvete
tesadüf etmedi. Menemen kazasını sühuletle i!gal etti.Yalnız kaza kaymakamı Kemal bey
mukavemet gösterecek oldu. Ve hükümet içinde !ehit edildi.”259
Demek ki bu psikoloji Batı Anadolu’da çok yaygındı. Rahmi Apak da, bu kesimlerin
teslimiyetçili"in ötesinde direni!in kendileri için do"uraca"ını dü!ünükleri tehlikeden dolayı
nasıl i!gale destek olma ve hatta vatana ihanet noktasına do"ru geldiklerini vurgular:
“Biz, ‘felaket benden uzak olsun da, isterse bütün vatan, dü!man ayakları altında
ezilsin’den ibaret olan bazı ta! kafalılardan tecelli eden bu sefil zihniyeti yalnız burada de#il, bir
yıl sonra Yunanlıların Bursa ve Balıkesir mıntıkalarını i!gal ettikleri zaman yerlerinden
kıpırdamıyan ve dü!man ilerlemesi önünde çekilirken !ehirlere ve kasabalara iltiac eden kendi
milletda!larını ve asker arkada!alrını kasabada bir geceden fazla kalmasına razı olmayan ve
onlara derhal çekilip defolmalarına tavsiye eden bazı yerlerin $ube Reislerini de ve Belediye
Reislerini de gördük.”260
Apak, bu gibilerin tüm Kurtulu! Sava!ı boyunca aynı bakı! açılarını koruduklarını acıyla
kaydedip !öyle demek zorunda kalır:
“Bu gibilerin, "stiklal sava!ı davasında yalnız pasif bir rol oynamakla kalmıyarak Yunan
i!galini kolayla!ırmak ve milli mukavemeti zedelemek için nasıl aktif roller oynadıklarını her
sırası geldikçe görece#iz.”261
Bu örne"i Apak, Sakarya Sava!ı öncesinde !öyle verir:
“Sakarya’ya do#ru yapılan ricatte peri!an surette çekilen subay ve memur ailelerinin bir
gece köylerinde yatmasına bile müsaade etmeyen ve emzikteki çocuklara 100 gram sütü
vermekten çekinen bazı köyler de gördük. Hatta daha fenasını da gördük. Çekilen kıtaların
perakende subay ve eratını soyan, vuran, öldüren insanları da gördük.”262
Denizli’de “Denizli Faciası” olarak bilinen olayın ba!langıcında da aslında bir kısım ileri
gelenin teslimiyetçi, direni! kar!ıtı benzer tavırları yatmaktadır. Oruç’un bu konuda aktardıkları
henüz o dönemde bazı ki!ilerin i!gal gerçe"i kar!ısında vatanseverlik ve yurtseverlik
duygularından çok uzakta, i!galden hiç de rahatsızlık duymayan bir konumda olduklarını
göstermektedir:

259
Kaygusuz, a.g.e., s.170.
260
Apak, a.g.e., s.77.
261
Apak, a.g.e., s.26.
262
Apak, a.g.e., s.77. Apak aynı yerde çekilirken köylüler öldürmesin diye subay oldu"unu gizlemek amacıyla
kıyafet de"i!tiren Türk subaylardan da örnek verir. #syancılardan kaçmak için Kuva-yı Milliyecilerin kadın
kıyafetine, yani çar!afa bürünmelerine ili!kin bir di"er örnek içn bkz. Özer, Kemal; Kurtulu$ Sava$ında Gönen,
Türkdili Matbaası, Balıkesir, 1964, s.65.

72
“Denizli’nin bazı ileri gelenleri yerli Rumların altınlarını payla!mı!lar. Denizli’yi Yunan
i!gal etsin diye, Yunan komutasına heyet yollamı!lar.”263
Bu bilgiyi Lütfi Müftüler de anılarında do"rulamaktadır. Gerçekten de “Denizli Vakası”
ya da “Denizli Faciası” diye bilinen bu olayın ardında i!gal tehlikesine giren ve halkı büyük
ölçüde göç eden bölgelerde devlet otoritesinin yok olması yatmaktadır.264 Devletin çekilmesi,
devlet düzeninin kalmaması her silahlı gücün kendini ba"ımsız ve yerel otorite hissetmesine yol
açmı!tır. Bunun sonucu da Denizli’de bir kısım göç etmeyen halkın korkudan Kuva-yı Milliyeci
efelere itaat etmeyip kar!ı koyması söz konusu olmu! ve Denizli Vakası ya!anmı!tır:
“Denizli karı!ık bir halde, idareyi tanzim edecek bir te!ekkül yok, hakim Seyfi (efendi) nin
reisli#inde muvakkat bir hükümet te!kil edilmi! ve kendilerine iltihak etmesi için Müftü (efendi)
ye bir tezkere de yazılmı!tır. Aynı zamanda Müftüye ba!ının çaresine bakması da söylenilmi!tir.
‘E#er Yunanlılar gelirse seni elimizle teslim ederiz buradan gitmeye bak’ demi!ler.”
Kısaca Kuva-yı Milliye’nin gücü ortadan kalktı"ında halk i!galcilerle uzla!ma yönüne
kayabiliyordu 265
Benzer bir duyarsızlık bir kesim halkın Bursa’nın i!galinde de gözlenmi!tir:
“..esir edilen askerlerimizin sırtlarına mitralyözleri yükletilmi!, bir Yunan süvari
neferinin nezareti altında caddelerinden geçiriliyor ve halk bunu hareketsiz, a#lamadan ve
titremeden seyrediyorlardı.”266
Halkın bu teslimiyetçi tavrını Zühtü Güven bir ruh hastalı"ına benzetir ve i!galci
korkusunun ve kaderci anlayı!ın bazı yörelerde Milli bir direni!e ne kadar uzak tutumlar
üretti"ine dikkat çeker:
“Biz yerli Rum ve Ermenilerle sözle!tik. Biz onları milliyetçilere kestirmiyece#iz, onlar
da bizi Yunanlılara kestirmeyecek. $imdi bu anda mü!terek devriye geziyorlar. Bunlar gavurdur,
sözlerine de inanılmaz. Amma, ne yapalım kaderimiz ne ise onu görürüz…”267
Görülüyor ki bazı bölgelerde teslimiyetçi anlayı! direni! yanlılarına a"ır basmı!tır. Bu
teslimiyetçi anlayı!ın geli!mesinde halkın ula!ılmaz, eri!ilmez bir makam olarak gördü"ü
padi!ah ve nasihat heyetleri tarafından gelen propagandaların da etkisi kabul edilmelidir. Oruç bu
propagandaya ili!kin !öyle der:
“Padi!ahın nasihat heyeti ve bazı hocalar i!gal bölgelerini dola!arak; ‘Yunan ordusu
!eriat ordusudur. Ona kar!ı gelmeyiniz. Onlar bizim dostlarımızdır,’ diyorlarmı!.”268

263
Oruç, a.g.e., s.84.
264
“Aynı gün a#ırceza hakimi, tahrirat müdürü, muhasebe müdürü yaya olarak Tavas’a kaçtılar. Böylece Denizli
hükümetsiz kaldı.” Evren, a.g.e., s.34.
265
Müftüler, a.g.e., s.24; Tokat, a.g.e., s.65.
266
Manavo"lu Nevres Bey, Merkad-i Osman’da Yunan Süngüsü, Emre Yayınları, #stanbul, Haziran 2001, s.37.
267
Güven, a.g.e., s.81.

73
Halkın, yüzyılların alı!kanlı"ı ile kutsal bildi"i bir makamdan gelen bu tür
propagandaların etkisinde kalmaması ve tereddüde dü!memesi mümkün de"ildir. Dolayısıyla
halk direni!e duygusal olarak taraftar olsa da ikircikli bir tavır içinde kalmaktadır.
Yunanlılarında halkın direni! umudunu kırmak için benzer bir propagandaya
ba!vurduklarını ve bunun yer yer zaten atalet içindeki halkta etkili oldu"unu Celal Bayar da
belirtir:
“Rum propagandasının etkisi altında kalan bazı saf kimselerin, ‘Yunanlılara kar!ı silah
kullanmazsan, ittihatçı de#ilsen korkma ! bir !ey yok.’ dedikleri i!itiliyordu.” 269
Sadece Halk de"il, bazı bölgelerde Padi!ah’ın buyruklarına sonuna kadar tartı!masız
ba"lı ve yürütülen propagandaların etkisine kanan bazı yöneticiler270 Yunan i!gal güçlerine Kuva-
yı Milliye baskınları hakkında #stihbarat deste"i verecek kadar ileri gitmi!lerdir. Örne"in
Yunanlıların Ödemi!’e ba"lı Birce kasabasını i!gali sırasında hükümet makamları, i!galcilere
Türk milis gruplarının baskınlarını önceden bildirecek kadar i!birli"i içindedirler. Bunu bir
Yunan kayna"ından !öyle ö"reniyoruz:
“20 Temmuz saat 4.45’te takriben 300 çete kuvvetindeki Türkler, kuzeydeki tepelerden
solda bulunan bölü#e (5.bölük) ve kasabanın kuzeybatısındaki yamaçtan Birce muhafız kıtasına
taarruz ettiler. $ayanı dikkattir ki 1/38.Efzun alayının kumandanı albay Cavelas, 19 Temmuz
ak!amı 7.Piyade alayı kumandanı ve kumandanına ve kumandan vekiline taktik durumu
bildiriken, bunlara Ödemi! Türk makamlarının kendisine verdikleri malumata göre, 20 Temmuz
günü Birce muhafız kıtasına taarruz yapılaca#ını, fakat bu haberleri gayri mümkün addetti#ini
söylüyordu. Taburun bütün subay ve erleri, gece vakti meçhul bir arazide bulunmalarına ve
baskın !eklinde tecavüze u#ramalarına ra#men gıpta edilecek !ekilde davranılar.”271
Bu teslimiyetçi ruh, Kuva-yı Milliye’nin geli!ip önemli bir direni! örgütü olmasını
yava!latan ve güçle!tiren en temel etkenlerden birisi olmu!tur.

268
Oruç, a.g.e., s.74.
269
Bayar, a.g.e., C.6, s.71.
270
Sıtkı Aydınel bir takım yöneticilerin Milli Mücadeleye tereddütlü yakla!maları hakkında !öyle bir de"erlendirme
yapmaktadır: “Kaymakam, Jandarma Komutanı gibi liderlerin, önce mücadele aleyhtarı tutum içerisinde olmalarını
ve büyük tereddütler geçirmelerini o günlerin ve geçmi!lerinin etkiledi#i ortam içerisinde, inisiyatifini dahi bir üst
makama sorma gere#ini duyan ve bir Osmanlı terbiyesi içerisinde Padi!aha, Hükümetlere kesin ba#lı olarak
yeti!ti#ini de dikkate almak gerekir.” Aydınel, a.g.e., s. 130.
271
Yunan Askeri Ansiklopedisinden !stiklal Harbiyle !lgili Hadisatın Türkçe Tercümesi, C.1., Erkan-i
Umumiye Harp Dairesi, Ankara, 1957,s.38-39.

74
1.2.2.Düzenli Ordu Birliklerinin Bir Kısmının !$galler Kar$ısında Tepkisizli#i

Birinci Dünya Sava!ı sonrasında bütün yurdu kaplayan umutsuzluk ve kaderci ruh hali,
uzun süreli sava!lardan yorgun çıkmı! ordunun bir kısmına da yansımı!tı. #!gallerin ba!laması
bile askeri birliklerin bir kısmını ataletten ve teslimiyetçi anlayı!tan koparmaya yetmemi!tir.
Özellikle emir-komuta yapısının çözülmü! olması, ki!isel insiyatifi önemli hale getirmi!, direni!
için örgütlenme konusunda kimi yörelerde insiyatif kullanan subaylar oldu"u gibi, tamamen
ki!isel kaygılarla hareket eden, kaçmaya e"ilimli bir kısım asker-subay kesim de olmu!tur.
Düzenli ordu birliklerinden arta kalan bir kısım asker-subay görevlinin bu vurdumduymazlı"ı ve
komutanlık-liderlik açısından eksiklik, Bursa’nın i!galinde etkili olmu!a benzemektedir.
Manavo"lu Nevres Bey bu olayı anlatırken !öyle der:
“Bursa zabit dolu idi. Hayır hata ettim; Bursa’da i!siz-güçsüz dola!an zabitan çoktan
Eski!ehir yolunu tutmu!tu ve bir tabur te!kil edecek kadar çok olan mütekaidler de tavla bezik
oynuyorlar; tabir-i marufunca imate-i vakt ediyorlardı.”272
Burada i!gal öncesi Bursa’da bulunan düzenli ordu artı"ı asker-subay kesimdeki
inançsızlık hemen görülmektedir. Bir bakıma Milli Mücadele inançlıların, ülkü sahibi olanların,
inançsız, ülküsüz, vurdumduymaz olanlarla mücadelesi de olmu!tur. Bu noktada Mustafa
Kemal’in Kuva-yı Milliye’yi ve direni!e inançlı kesimleri koordine etmesinin önemi bir kez daha
ortaya çıkmaktadır. Halkın büyük bir bölümünü sarmı! olan umutsuzluk, teslimiyetçi ve kaçmaya
me"illi tutumun ordunun bir kesimine de yansıdı"ı, inançsızlı"ın ne boyutlara vardı"ı çok açıkça
belirtilmektedir:
“Karargahta daha dü!manla temastan evvel ric’at dü!ünülüyor ve ta’biyenin o güzelim
kaidesine taban tabana zıt olarak bunun için icap eden her!ey hazırlatılıyordu.” 273
Kuva-yı Milliye’nin gev!ek, disiplinsiz bir yapıya sahip oldu"u ve henüz yurt ve millet
sevgisi gibi, vatanı kurtarmak gibi idealist dü!üncelerin yeterince geli!medi"i bu dönemde
Bursa’da ya!ananlar düzenli ordunun neden gerekli oldu"u noktasında da açıklayıcı olmaktadır:
“Bursa müdafaa edilmiyordu. Top, tüfenk, mitralyöz her!ey gayr-i kafi idi. Anadolu’da
Osman’ın türbesini müdafaa edecek ancak binyüz Osmanlı bulunabilmi!ti. Muhtelif namlar
altında te!ekkül eden zayıflar-çünkü onlara Kuva-yı Milliye demek günahtır-ortadan
kaybolmu!lar; yol soyguncuları, köy baskıncıları, hapishane artıkları boygöstermek, caka
satmak, yüksek ve hakim ya!amak için böyle ya!ayabilecekleri yerlere çekilmi!lerdi.”274

272
Nevres Bey, a.g.e., s.28.
273
Nevres Bey, a.g.e., s.29.
274
Nevres Bey, a.g.e., s.28.

75
Nevres Bey sözünü etti"imiz idealist dü!üncelerin geli!memi! olması konusunda ilginç
bir de"erlendirme de sunar:
“Bu ne kadar acı ve elim bir zemin’i tetkikattır; daha üç gün evvel bargirleri üzerinden
ma#rur bakı!ları, ma!alanmı! dik bıyıklarıyla halkı süzerek pür-silah, bölükçe Bursa
sokaklarında dola!an, memleketlerinin müdafaası için halka ön-ayak olduklarından müftehirane
bahseden ve a#ızlarından cephe sözü dü!meyen e!raf bölü#ü-nereden tedarik etmi!lerse-
kollarına taktıkları ye!il-beyaz kurdelalarıyla kendilerinin ancak çetelere kar!ı !ehir muhafızı
olduklarını iddia ederek Yunan askerine yol açıyorlardı.
Onların vatanı çiftliklerinin hududuyla ba!lıyor bitiyordu.” 275
Görülüyor ki henüz vatanın toptan kurtulu!u fikri geli!ememi!, yerel bakı!, yerel kurtulu!
çareleri aramak dü!üncesi a!ılamamı!tı. Bu eksiklik, Mustafa Kemal’in ve mücadele yolunun
hangi bo!lu"u doldurdu"unu göstermesi bakımından önemlidir.

1.2.3.Komutan, Lider ve Motivasyon Eksikli#i

#zmir’in i!galinden hemen sonraki ilk günler genel olarak bir bocalama, !a!kınlık ve
ümitsizlik dönemidir. Bu moralsizlikten direni! fikrinin çıkması için halkı sürükleyecek,
koordine edecek lider kadrosu da bu kısa sürede çıkmamı!tır.276
Kuva-yı Milliye hareketinin do"u! ve geli!im sürecinde, katılımı engelleyen en önemli
olgulardan biri direni!in bo!a gayret olaca"ına ili!kin inançtır. Bu dü!ünce Kuva-yı Milliye
hareketinin geni!lemesini ilk etapta önemli ölçüde engellemi!tir.
Direni!i “bo!a gayret” olarak niteleyenlerin en kuvvetli argümanlarından biri bu
mücadelenin büyük güçlere kar!ı hiçbir tesir yapmayaca"ı yolundadır:
“Memleketin akıl danelerinden birisi daha kalktı, ba#ırarak: ‘Koca Osmanlı
"mparatorlu#u en kuvvetli haliyle ma#lup olmu!tur. Topumuz yok, tüfe#imiz yok, donanmamız
teslim olmu! durumda iken, be! on çete düvel-i muazzamaya kar!ı ne tesir yapacak, arkalarına
dü!ürdükleri halkı körü körüne öldürtmekten ba!ka.”277
Aydın’ın i!galinden önce de benzer bir yakla!ım sergilenir. Hiç olmazsa gelecek
nesillere, sonu kanlı da bitse !erefli bir diren!in hatırasını bırakmak gerekti"ini söyleyenlere
kar!ı direni!in bo!unalı"ı !u sözlerle dile getirilmi!tir:
275
Nevres Bey, a.g.e., s.36.
276
Nazmi Topçuo"lu, Rauf Bey’in Ödemi!’ten Nazilli’ye gitmesi ile bir fırsatın kaçtı"ını ve Rauf Bey gibi ünlü bir
!ahsiyetin kalıp lider pozisyonunu üstlenseydi daha erkenden ba!arılı olabileceklerini lidersiz kalmalarının
sonuçlarını kendince açıklar. Bkz. #lkkur!un, a.g.e., s.69-70.
277
Batmaz, a.g.e., s.132.

76
“Acıyoruz size ve kendimize. $a!ıyoruz bu fikir ve dü!üncelerinize. Müttefiklerimizle
beraber devletimizin ma#lup edemedi#i ve kar!ısında ba! e#di#i devletlere ve kuvvetlere biz mi
kar!ı gelece#iz. "!siz kalan birtakım zabitlerin sözlerine kapılmayınız. Çok yazık ki, akıbetleriniz
felaket olacak. Gelenleri sessizce kabul edelim ve i!i hükümetimizin siyasi te!ebbüs ve
faaliyetlerine terk edelim. En isabetli karar ve hareket budur.”278
Bu mantı"ın o dönem aydın kesimlerde yaygın oldu"u anla!ılıyor. Örne"in Ankara’ya
geçmek için u"radı"ı Bursa’da Ziver Bey isimli #tilafçı bir yöneticinin #lyas Sami
Kalkavano"lu’na söyledikleri de yukardakilerle benzer çerçevededir:
“Bu i!te "ttihatçılık, "tilafçılık yoktur. Hangi fırkaya mensup olursak olalım, nihayet bu
memleket evlatlarıyız. Bu sıfatla, elbette milli te!kilatın muvaffak olmasını isterim. Lakin,
ordumuz müttefikleriyle beraber ma#lup olmu!, vatan harabeye dönmü!, millet peri!an bir hale
gelmi!tir. Bu vaziyette bir milli te!kilatın muvaffak olaca#ına ihtimal veremiyorum.”279
Halk #tilaf devletlerinin gücünü abartarak algılama e"ilimindedir. Özellikle #ngiltere
yenilmez büyük bir güç olarak kabul edilmekte, #ngiltere’yi arkasına aldı"ı için de Yunanistan’ın
i!gal güçlerine kar!ı zaten teslim olmu!, tükenmi! Osmanlı’nın hiçbir !ey yapamayaca"ını
dü!ünenlere sık rastlanmaktadır. Asarkaya anılarında sava!ın, direnmenin bo!una oldu"una
inanlara egemen olan bu psikolojiyi !öyle dile getirir:
“Hele dü!manların kuvvetlerini öne sürerek ‘müdafaa’ nın imkânsızlı#ından dem
vuranlar daha çoktu. Kö!ede, bucakta ‘"ngiltere gibi arkaları olan dü!mana bizim gibi ölü
haline gelmi! olanlar ne yapabilir, uça#ın ne oldu#unu bilmedikleri halde dü!man uçakları
altımızı üstümüze çevirir’ diyenlere çok rastlanıyordu.” 280
Milli Mücadele taraftarlı"ının halkta yayılmasının önünde bir engel olarak ortaya çıkan
“zaten kazanamayız” anlayı!ını Mustafa Kemal de Nutuk’ta ele!tirmi!tir. Bu anlayı! Mustafa
Kemal’in deyi!iyle !öyle bir mantık yürütüyordu:
“Osmanlı Devleti’nin yanında, koskoca Almanya, Avusturya-Macaristan varken, hepsini
birden yenip yerlere seren "tilaf kuvvetleri kar!ısında, yeniden onlarla çatı!maya varabilecek
durumlara girmekten daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı.”281
Yunan i!gallerinin ba!lamasının ardından ilk Kuva-yı Milliye çeteleri belirip, Milli
direni! küçük çapta ve küçük sayılarla da olsa geli!me e"ilimi gösterdi"inde bile bu e"ilim
sürmü!, Yunan ordusuna çetelerle kar!ı konulamayaca"ını dü!ünenler her a!amada olmu!tur.282
Nitekim Mustafa Kemal Samsun’a çıktıktan sonra yaptı"ı temaslar ve halkı aydınlatma çabaları
278
R.Yalkın, “Milli Mücadelede "zmir”, Yeni Sabah Gazetesi, 11. Ekim. 1939, s.4.
279
#lyas Sami Kalkavano"lu, Milli Mücadele Hatıralarım, Kaknüs Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul 2011, s. 46.
280
Asarkaya, a.g.e., s.9.
281
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927, ADTYK Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları, 2006, s.8.
282
Tokat, a.g.e., s.23.

77
sırasında sık sık bu anlayı!la kar!ıla!mı! ve gitti"i yerlerde halkı Milli mücadeleye katılma
konusunda te!fik etmi!tir. Örne"in 26 Haziran 1919’da Tokat’ta iken Müftü “Elimizde üç buçuk
millet kaldı, bunu da kırdırmayalım” diyerek direnmeye kar!ı bir tavır almı!tır. Burada
Müftü’nün daha önceki sava! yıllarının getirdi"i bıkkınlı"ı dile getirdi"i görülmektedir. Mustafa
Kemal ise ilginç bir biçimde Endülüs’ü örnek göstererek Batı’nın teknik olanaklarına kar!ı
durulamayaca"ı dü!üncesini “halkın bu kötü dü!üncelerle zehirlenmemesi gerekti#ini,
duraksamakta olanların hemen hüküm yürütmemelerini, muvaffakiyetin kesin oldu#unu”
söyleyerek kırmaya çalı!mı!tır. 283
Yunan i!galinden çok sonra bile, 1920’nin Haziran sonu gibi geç bir tarihte, Anadolu’da
halen direni!e kar!ı umutsuz olan, direni!i “beyhude bulan” toplum kesimleri ve aciz yerel
yöneticiler çıkabiliyordu. Kuva-yı Milliye bütün bu yerel yöneticilere ve ortama ra"men i!
görmeyi bırakmamı!tır. Örne"in bu tarihte Bezmi Nusret Kaygusuz, U!ak kaymakamı Avni
Bey’in yakınmasını !öyle anlatır:
“$ehir halkının iki kısma ayrıldı#ını ve bir kısmının müdafaanın beyhude oldu#una kani
bulundu#unu, kendisinin hemen buradan ayrılmak niyetinde oldu#unu anlattı.”284
Aynı durum Afyon Karahisar Mutasarrıfı için de geçerlidir. Yunan i!galine kar!ı direnç
dü!üncesinden uzak bu yöneticiye Kaygusuz’un sözü birtakım yöneticilerdeki aczi ve direni!e
olan inançsızlı"ı çok iyi ifade eder:
“Dü!manın gelmesi ba!ka, onun nam ve hesabına memur olmak yine ba!kadır.” 285
#zmir’in i!galiyle ba!layan süreç, önemli bir kesimde da"ınıklık, çözülme ve panik
havasına neden olmu!tur. Bir lider eksikli"i bu da"ınıklık havasında en çok ihtiyaç duyulan
!eydir. Müftü Ahmet Hulusi Efendi’nin Nurettin Pa!a’ya daha #zmir i!gal edilmeden Mart
1919’da düzenlenen bir toplantıda söyledi"i söz örgütlenmedeki asıl eksikli"i açıklıyor:
“Pa!a "zmir’i Yunanlılara verecekler biz bo! durmayaca#ız, memleketimizde te!kilat
yapıp silahla müdafayaa geçece#iz, halkımız asker, para, ia!e maddelerini temin eder, yalnız
eksi#imiz bir kumandan olacaktır.”286
Celal Bayar bir !eyler yapmak istemekle birlikte motive olamayan, bir lider, bir ba!
bulmak isteyen gruplardan !öyle söz eder:
“Yanımıza gelen kaçak askerler, gördüklerini, i!ittiklerini,-kendilerine göre –tasfiyatla
anlatıyorlardı.Bir kısmı ‘gavura’ kar!ı koymak için kendilerine ‘ba!’ bulamadıklarından !ikayet
ediyorlardı.”287

283
Asarkaya, a.g.e., s.18-19.
284
Kaygusuz, a.g.e., s.210
285
a.g.e., s.211
286
Müftüler, a.g.e., s.4

78
#zmir’in i!gali sürecindeki lidersizli"in, yol gösterici kuvvetli bir figürün olmayı!ına
hayıflananlardan biri de Rahmi Apak’tır:
“E#er o zaman "zmir’deki 56 ncı tümenin ba!ında aklı erer ve vatanperver bir komutan
veya birkaç büyük rütbeli subay bulunmu! olsaydı, hiç olmazsa Yunan i!galinden birkaç gün
önce tümenin bütün kıtalarını toplayarak !ehir içinde, hükümetin emir ve müsadesi hilafına bir
mukavemet yapmak cesaretini göstermezse bile, tümeni Manisa istikametine geri çeker, ilerde
yapılacak mukavemetler için ilk çekirde#i el altında bulundurmu! olurdu.”288
Adnan Ergeneli de babasının #zmir’in i!gali sonrasında ya!adıklarını anlatırken bu
ba!sızlık ve otorite yoksunlu"unda, emir-komuta zincirinin dı!ına çıkmı! düzenli ordu
birliklerinin ilk anlarda nasıl bocaladıklarını !öyle anlatır:
“Yunanlılar Ayvalık kasabasını i!gal etmek üzere harekete geçince, babam da makine
ba!ında, kim oldu#unu önceden bilmedi#i Ayvalık Mıntıka Komutanını arar ve kendisine “Neden
harekete geçmiyorsun? Senin hiç hamiyet-i milliyen yok mu?” gibi a#ır laflar ederek çatar. O da
kendisinin hamiyetli bir asker oldu#unu, fakat "zmir’deki tümene ba#lı oldu#u için "zmir i!gal
edilince mercisiz kaldı#ını, yani emir alacak yeri kalmadı#ını cevap olarak bildirir.”289
Gerçekten de emir alacak yer kalmayınca ilk anda ya!anan panik ve !a!kınlıktır. Bekir
Sami Bey de Manisa’daki silah ve topların iç bölgelere çekilemeyi!ini aynı faktöre ba"lar.
#zmir’in i!galini izleyen günlerde ya!anan panik ve !a!kınlık, lider eksikli"iyle, so"ukkanlı bir
biçimde olayları de"erlendirecek bir figürün eksikli"i ile birle!ince olu!an teslimiyetçi bir ortam
i!gal güçlerinin ekme"ine ya" sürer:
“Koca !ehirde, heyecanlı, vatanperver birkaç insan çıkıp da milyonlarca kıymette olan
ve birkaç zaman sonra Yunan istilasına kar!ı harekete gelen milli kuvvetler için paha biçilmez
bir kıymeti haiz olacak olan bu malzemeyi Yunanlılara kalmaktan kurtarmak için halkı, hükümeti
tahrik edemiyorlar.”290
Yukarda Ayvalık Komutanı olarak belirtilen ve sonradan kendi insiyatifiyle direni!e
karar veren ki!i Ali Çetinkaya’dır ve ilk anda onun bile nasıl tereddüt geçirdi"i anla!ılmaktadır.
Benzer bir ele!tiri Ala!ehir’den gelir. Burada da direni! fikri potansiyel olarak
gözlemlense bile bu potansiyeli derleyip toparlayacak lider vasıflı subay yoktur. Ala!ehir bölgesi
komutanının 10 Temmuz 1919 tarihli Harbiye Nezareti’ne yazdı"ı yazı !öyledir:

287
Bayar, a.g.e., C.6, s.70
288
Apak, a.g.e., s.10. Apak biraz ilerde de “Ba! yoktu” diye hayıflanır. Bkz. a.g.e., s.13. Aynı biçimde Apak
Akhisar, Kırkaa"aç ve Soma’nın i!gali öncesinde “ ...gerek Kırkaa#aç ve gerekse Soma Türk halkı Yunan ordusunun
kendi memleketlerine girmesini kat’iyen arzu etmiyorlardı. Fakat aralarında önayak olacak ve etrafını kandırarak
milleti arkasından sürükleyecek bir adam yoktu.” diye de ekler. Bkz. a.g.e., s.56. Ve yine Apak Milli mücadeleyi bir
kıyam, bir kalkınma sayarak, “Bu kalkınma; garbi Anadolu’da ba!sız bir kalkınmadır.” der. Bkz. a.g.e., s.71.
289
Ergeneli, a.g.e., s.85
290
Apak, a.g.e., s s.20-21.

79
“Pa!a Hazretleri
Burada Yunanlıları [okunamadı] içün ayaklanmı! kadın ve erkek halkın ba!ında bir
kumandan, ellerinde kafi miktarda silah yok. Bunlar kumandasızlık yüzünden peri!an silahsızlık
yüzünden kıtır kıtır kesilmeye mahkum olacak. "stanbul’dan maa! alan kaldırım çi#neyen birçok
zabit var. Allah a!kına bize cevr ve müte!ebbis zabit ve kumandan gönderiniz ve biri
Yunanlıların cürümleri altında bırakmayınız. Lütfünüze !iddetle intizardayız efendim. 10/7/35
Ala!ehir Mevki Kumandanı Süleyman”291
Milli Mücadele’nin isyanlar cephesinde de liderlik yapabilecek bir komutan eksikli"i yer
yer kendini belli etmeyi sürdürmü!tür. Sadece Kuva-yı Milliye için de"il isyancılar için de
tecrübeli, liderlik vasıfları olan komutan bulmak sorun olu!turuyordu.292 Nitekim Anzavur’un bu
i! için seçilmesi bile #stanbul Hükümeti’nin de içine dü!tü"ü “adamsızlık” gerçe"inin bir
yansımasıdır.
Kuva-yı Milliye’nin etkin ve ulusal bir güç olmasında ve Milli Mücadele’nin
kazanılmasında liderlik açısından görülen bu eksiklikler Mustafa Kemal’in vizyonu ve
iradesiyle a!ılmı!tır.

1.2.4.Milli Mücadele Döneminde Devam Eden Firar Olgusu

Askerden kaçma olgusu, yani firar, bütün Birinci Dünya Sava!ı boyunca Türk Ordusu
için temel sorun oldu"u gibi, Milli Mücadelenin sadece ba!langıcında de"il ilerleyen safhalarında
bile büyük bir sorun olmayı sürdürüyordu.293 Bunun en önemli nedeni yiyecek bulamamak, aç
kalmaktır.294 Örne"in Mehmet Ba! anılarının bir yerinde !öyle bir olay nakleder:
“Alay tefti! edildikten sonra Ali "hsan Pa!a askerlerle sohbet etti. O sıralarda askerden
kaçanlar çoktu. Yakalananlar öldürülüyordu. Ondan sonra kaçanlar öldürülmeyip, cepheye
gönderildiler. Ali "hsan Pa!a askere:

291
ATASE Ar!ivi, ISH, Kutu no:37, Gömlek no: 120, Belge no: 120-1. (EK.15).
292
Güralp, a.g.e., s.25.
293
Firar olgusu, sadece Türk Ordusu’nun de"il, Osmanlı #mparatorlu"u’na kom!u co"rafyadaki bütün önemli
güçlerin temel sorunudur. Örne"in Rus Ordusu’nda da sava!ın sonlarında bir bölükte ortalama sadece 7 ki!i kalmı!
bulunuyordu. Bkz. Jay Wınter, Geoofrey Parker, Mary R. Habeck, 1.Dünya Sava$ı ve 20.Yüzyıl, Türkiye #!
Bankası Yayınları, Birinci Baskı, Temmuz 2012, s. 38.
294
Erickson Türk Ordusu’nun Birinci Dünya Sava!ı’ndaki kayıplarını listelerken 500.000 ki!i ile en büyük rakamı
firariler için vermektedir. Bkz.Edward Erickson, Size Ölmeyi Emrediyorum, Birinci Dünya Sava$ı’nda Osmanlı
Ordusu, Kitap Yayınevi, #kinci Baskı, #stanbul, Aralık 2003, s.315. Yukardaki 500.000 firariye ili!kin rakamı
destekleyen ve 1918 yılını i!aret eden bir di"er ifadeyi Yalçın Küçük Eliezer Tauber’den aktararak !öyle
vermektedir: “"srailli Profesör Tauber'in çalı!masında, geçerken verdi#i bilgiler arasında, en fazla 1 milyonu bulan
Osmanlı Ordusu'ndan kaçı!ların, 1918 yılında, yarım milyona ula!tı#ı ve Suriye'deki yüz bin kuvvetindeki Dördüncü
Ordu'dan, sava! sonunda, ancak 3.500 askerin kaldı#ı, yer almaktadır. Profesör Tauber, cephe terkleri için, ‘veba’
nitelemesini yapmaktadır.” Eliezer Tauber, The Formation of Modern Syria and Iraq, Essex, 1995, s.3.’ den
aktaran Y. Küçük, Sırlar, Yazı Görüntü Ses Yayınları, Birinci Baskı, Eylül 2001, s.110’daki dipnot.

80
-Niçin kaçıyorsunuz? dedi#i zaman, askerler:
-Ekmek yok, bir koyun derisinden ba!ka giyece#imiz yok, dediler.
Bir süre sonra, ayakkabı silah ve cephane geldi. Duydu#umuza göre Ruslar
göndermi!ler. Ondan sonra kaçan olmadı.”295
#smet #nönü de anılarında askerlerin firarı için korkaklı"ı de"il, iyi beslenememe ve
geride bıraktıkları ailelerinin durumundan endi!eli olmayı neden gösterir:
“...Vatan müdafaası için canını severek vermeye alı!mı! Türk askeri neden ailesi ve
kendisine utanç verecek bir harekete kapılıyordu? Harp lüzumundan fazla uzamı!, memleket
içinde mahrumiyetler artmı! ve mahrumiyet zamanları mübala#a ile dillerde dola!an suistimal
hikâyeleri manevi mukavemetleri yıpratmı!tı. En fenası, cephede muharebe edenlerin
bakımlarından ailelerin !ikayetleri ciddi idi.
Bizim orduda inhitat zamanlarından kalma bir yanlı! fikir, hastalık gibi idaremize
yerle!mi!tir. Kanaatkârlı#ı ile !öhretli olan Türk askerinin, harp ihtiyacı olarak peksimetiyle
çarı#ı yeter zannolunurdu. Bizim, orduya ilk girdi#imiz günlerden beri askerin kanaatkârlı#ını
ifade için mübala#a ile söylenen bu sözlerin, hakikatle ve Türk askerinin tabiatıyla hiç bir ilgisi
yoktur. Türk askerinin tabiatı, bilhassa !u noktada çok açık bir surette bellidir: Asker iyi
bakılmak ve beslenmek ister. Harbin çetin isteklerine ancak tam gıdasını alan, iyi giyinmi! olan
bir asker dayanabilir. Bu hususta Türk askerinin hususiyeti !udur ki, iyi bakılan asker bir di#er
milletinki gibi kendisine kar!ı bir vazife yapıldı#ını takdir etmenin üstünde, ayrıca yüre#inde
sadakat, fedakârlık, minnet duyguları da ta!ır. O zaman Türk askerinin tarihte sabit olan yüksek
cevherleri, ümitsiz anlarında kendi tesirlerini gösterirler. Yoksa mahrumiyet ve suistimal havası
içinde, gıdasına ve giyimine bakılmayarak, dü!man kar!ısında ordu te!kili imkânsızdır.”296
Birinci Dünya Sava!ı’nın özellikle sonlarına do"ru firar olgusu çok yaygındır. Bu durum,
gerekli motivasyonun, disiplinin ve beslenme olanaklarının olmadı"ı her a!amada firarı bir iç
tehdit haline getirecektir.
Milli Mücadele döneminde de firar olgusu önemli sorun olmayı sürdürecektir. Firarlar
zaman zaman tekil, bireysel olaylar olmaktan çıkıyordu. Çok büyük sayıda askerin bir anda firar
etmesi gibi olaylar firarların toplumsal bir nedeni oldu"unu kanıtlar. Örne"in Nisan 1919’da
Samsun’daki 15. Fırka’dan bir anda 250 askerin firar etti"i ve da"a çıkması gibi olaylar

295
Karaca- Koç (Der.), a.g.e. s. 57. Erickson da çok önemli bir tespitte bulunarak Türk ordusunun Birinci Dünya
Sava!ı’nda Nablus ve Suriye sava!ları hariç tutulacak olursa firarların muharebe baskısı altında de"il, yani ölme
korkusuyla beliren bencil bir dü!ünceyle de"il “genellikle imparatorluk içindeki birlik intikalleri sırasında,
muharebelerin arasındaki durgun dönemlerde ve geri bölgelerdeki hastanelerden” yapıldı"ını belirtir. Bkz.
Erickson, a.g.e., s.286. Atatürk de Türk ordusundan firarların sava!tan kaçmak için yapılmadı"ı görü!ündedir:
“Türk eri Kaçmaz; kaçmak nedir bilmez; e#er Türk neferinin kaçtı#ını görmü!seniz, derhal kabul etmelidir ki, onun
ba!ında bulunan en büyük komutan kaçmı!tır.” #. Görgülü (Haz.), Atatürk’ün Anıları, s. 105.
296
#nönü, a.g.e., s. 123

81
görülebiliyordu.297 Bunda maddi nedenler ve sava!tan bıkkınlık gibi nedenler rol oynasa da bu
durumun farklı nedenlerini ileri süren subaylar da çıkmı!tır. Örne"in Üste"men Abdülhadi Altan
!öyle der:
“"!te felaket ba!lıyor. Efrad müsellehan [silahlı olarak] kısım kısım firar ediyolar. Ne
kadar itaatsiz, fikirsiz, cahil bir milletiz. Vatanı tam nazik bir zamanında bırakıb nereye
kaçıyoruz. Memleketimizi kimlere terk ediyoruz. Rumlar sair Hırıstiyanlar bizim ölmemizi
özledi#i böyle bir sırada firar etmek büyük bir hainliktir. Bu gece müsellehan onbe! nefer firar
etti.” 298
Behiç Erkin ise Birinci Dünya Sava!ı’ndaki firarlar için, yukarda #smet #nönü’nün de
belirtti"i ba!ka nedenler ileri sürmü!tür. Bu konu üzerine Enver Pa!a ile yaptı"ı bir
de"erlendirmeyi anılarında !öyle aktarır:
“Enver Pa!a’nın kanaatince askerilerin firarı korkudan, benim ve daha birçok
arkada!larımın kanaatince de eratın birçok yolsuzluklara tahammül edememelerinden ileri
gelmekte idi. Bu mesele hakkında ordularımızın komutanlarının fikirlerini sorduk; aynı neticeye
vardık. Yani fena ve az gıda, alı!ılmayan iklimlere tahammül edememek, fena giyinmek, kadın
ihtiyacı, sigara ihtiyacı, arasıra izin alıp ailelerini görememek, siperlerde uzun müddet kalmak
v.s. Memleketimizin o zamanki peri!an hali bu mahzurları izale edecek imkanları tahsile müsait
de#ildi.”299
Mütareke’den sonra firariler için af ilan edilmesi de firarları ço"altmı!tır:
Mütareke’den sonra "ngilizlerin düzenlenmesiyle, altı aya kadar firar eden askerler için
padi!ah tarafından af ilan edildi. Böylece asker, kaçmaya te!vik edildi. 300
Buna benzer bir af vaadi de Kuva-yı Milliye’den kaçanlar için Bursa Yunan i!gal
komutanlı"ı tarafından 7 Aralık 1921’de yayınlanmı!tır:
“Her kim Milli Kuvvetlerden kaçarak bizim kuvvetlerimize sı#ınacak olursa hemen
serbest bırakılarak kendi ülkelerine gönderilecek ve önceden oldu#u gibi tutsak i!lemi
yapılmayacaktır.”301
Bu sorun Kuva-yı Milliye’nin sadece ilk örgütleni! ve olu!um a!amalarında de"il, düzenli
orduya geçinceye kadar da büyük bir sıkıntı yaratmaya devam edecektir. Halk, uzun süren
sava!lardan dolayı bıkkın ve isteksizdir. Bu yüzden kaderine razı olarak beklemek ve ataletsizlik
neredeyse genel bir e"ilim olmu!tur denebilir. Halkın büyük bir bölümünün içine dü!tü"ü bu
isteksiz ruh halini ve bunun sonucunda direni! için Kuva-yı Milliye’ye katılacak ki!i bulmak
297
Arslan (Der.), a.g.e., s. 252.
298
Arslan (Der.), a.g.e., s. 264.
299
Behiç Erkin, Hatırat, 1876-1958, AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2010, s.141-142.
300
Sazak, a.g.e., s.174.
301
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.126.

82
konusundaki zorluklarını ortaya koyan aktarımlardan birini Yüzba!ı Mustafa Tevfik’in anılarında
buluyoruz:
“O yüzden hemen çevre köylerden adam aradık, ancak hiç kimseler bu birliklere
katılmıyordu. Ço#u, yıllarca silah altında kalmı! ve sava!maktan yorgun dü!mü!tü. Köylerinden
samanlıklara veya da#lara kaçıp saklananları buldu#umuzda 4 hatta 8 sene bile askerlik
yapanlar vardı.” 302
Askerlik konusundaki isteksizlik sadece askerlik görevinden kaçma ve katıldı"ı birlikten
firar olarak ortaya çıkmıyordu. Uzun süren askerlik görevi yüzünden askerler zaman zaman isyan
eder bir tavırla sava!mıyor ve terhis edilmelerini talep ediyorlardı. Bu durum düzenli orduda bile
emir-komuta yapısının ve askeri disiplinin Milli Mücadele döneminde ne kadar zayıf temellere
dayandı"ını göstermektedir. Cemil Cahit Toydemir, Zile isyanı döneminde ya!anan böyle bir
terhis diretmesini anlatır:
“Önce Zile’li Jandarma erleri tezkere isteriz diye isyan ettiler. Jandarma bölük
kumandanı Bay "dris ö#üt vererek yatı!tırmak istediyse de olanaksız, kandıramadı. Anla!ılan
onları kı!kırtan vardı.”303
Firar o kadar büyük bir sorundu ki hiçbir ceza firarları önleyemiyordu.304 Birinci Dünya
Sava!ı’nda yakalanan firarilerin sıraya dizilip her onuncu ki!inin oracıkta asılarak idam edilmesi
uygulaması bile caydırıcı olamıyordu. Bu uygulamanın bir çok kez tatbikinden söz eden Behiç
Erkin anılarında firar olgusunun bu a"ır cezalarla bile engellenememesi hakkında !u örne"i verir:
“Firar meselesi öyle bir !ekil almı!tı ki bugün bir firariyi idam eden manga eratından
bazıları , ertesi gün kendileri kaçıyorlardı. Yani idam cezası dahi müessir olamıyordu.”305
Kronik bir sorun olarak firarın Milli Mücadele döneminde de önü alınamamı!tır. Zaten
sayıları Mondros sonrası iyice azalan birlikler #zmir’in Yunanlılarca i!galini izleyen dönemde de
firarlar yüzünden iyice zayıflıyordu. Öyle ki ka"ıt üzerinde tabur büyüklü"ündeki birlikler, fiilen
takım hatta manga düzeyine inmi! oluyordu.306 Bu yüzden iç bölgelerde güvenli büyük sorun
olu!turmaktadır. Asaf Gökbel !öyle demektedir:

302
Zafer Güler (Haz.), a.g.e., s.215.
303
Kehale (Haz.) a.g.e., s.98. (Metindeki anlatım bozuklukları aynen bırakılmı!tır.A.U.Ö.).
304
Milli Mücadele döneminde Firarların nedenleri, yarattı"ı sorunun büyüklü"ü ve alınan önlemlerin yetersizli"i
hakkında bir de"erlendirme için ayrıca bkz. Do"u Ergil, Milli Mücadele’nin Sosyal Tarihi, Turhan Kitabevi,
Ankara 1981, s. 218-232.
305
Erkin, a.g.e., s.143 Behiç Erkin, aynı yerde askerlerin bir kısmının bilerek frengi hastalı"ını kendisine
bula!tırarak kaçmak istemesi üzerine zorunlu olarak frengili amele taburları te!kil edilmesine karar verildi"ini de
eklemektedir.
306
$efik Aker, firarlarla azalan birliklere 27 Mayıs 1919 günü için 175. Alay 1.Tabur mevcudunu örnek verir. Bu
bilgiye göre bu taburun söz konusu tarihte mevcudu sadece 10 Subay 43 asker ve 46 hayvandır. Bu örnekte bir tabur
sadece bir takım boyutlarına inmi! durumdadır. Bkz. Aker, a.g.e., s.107. Aker’in , 9 Haziran 1919 tarihli bir emirle,
daha önce subaylarını Kuva-yı Milliye’yi olu!turmak için gönderdi"i 175. Alay 3. Taburunu Çine’den Sarayköy’e

83
“Askerler kıtalarından, jandarmalar görevlerinden kaçıyorlar. $ehirlerde ve kasabalarda
güvenli#i sa#layacak kuvveti bırak, tutuk evlerinin kapılarını bekleyecek nöbetçi bile
bulunamıyor.”307
Bu dönemde firarların en önemli nedenleri büyük ölçüde askerlik sürelerinin uzunlu"u,
askerlerin beslenme, ia!e, donanım, gibi noktalarda büyük eksikliklerle kar!ı kar!ıya gelmesi ve
bu yetersizliklerin bir türlü giderilememesidir. Albay M. Hilmi Engin’in anılarında bu durum çok
açık bir biçimde dile getirilmektedir:
“Ak!am üzeri taburun mevcudu yarı yarıya dü!mü!. Kaçmı!lar. Korkaklıklarından de#il,
çaresizlikten. $öyle ki askerin ayakkabısı yok. Kimilerinin çarıkları var. Çarıklar da eski ve delik.
Yeni çarı#ı olan bahtiyar bir bakıma. Giyece#i yok. Yiyecekleri hemen hemen yok.” 308
Firarların önünün alınamamasının en önemli nedenlerinden biri de i!gallerle birlikte
ortaya çıkmı!tır. #!galler, yabancı bir askeri birlikle kar!ıla!ma ve çarpı!ma olasılı"ıydı. Moral
çöküntü, direni!in bo!una oldu"una inanç, i!gallerin ve mezalimlerin kendi aile efradının akıbeti
konusunda askerleri dü!ünceye sevk etmesi gibi di"er nedenler de i!gallerle birlikte firarları
tetikleyen yeni unsurlar olarak ortaya çıkmı!tır. Bütün bu nedenlere düzenli ordu birliklerindeki
sayısal küçülme ile birlikte firarları önlemeye yetecek kadroların zayıflı"ı da eklenebilir.
Bunların sonucu olarak #zmir Yunanlılarca i!gal edilip, i!gal geni!lemeye ba!layınca firarlar
yeniden büyük bir sorun olu!turmu!tur. $efik Aker bu ilk dönemlerde firarların ne kadar ısrarcı
bir e"ilim oldu"undan yakınır:
“"lgililere, firarileri çevirmek için birçok emirler verdim. “Dur!” emrine itaat
etmeyenlere kar!ı “Vur!” emrinin verilmesi üzerine, çatı!malar çıktı; yine de firarın önüne
geçilemedi.”309
Hatta Aker, firarilerin üzerlerine gönderilen takip müfrezeleriyle çatı!maya girecek kadar
gözü kara olabildiklerinden söz eder.310 Aker firarların en önemli nedenlerini kendince !öyle dile
getirmektedir:
“Askerlerin toplu olarak firar etmelerinin esas sebebi; yanlı! ve zayıf dü!ünenlerin
hepsinde ansızın ortaya çıkan kararsızlı#ın do#urdu#u ümitsizlikti. Bu ümitsizlik; Trablusgarp ve
Balkan Sava!larıyla, Birinci Dünya Sava!ı’nın aleyhimize sonuçlanmasından; Mondros
Mütarekesi’nden sonra, "tilaf kuvvetlerinin topraklarımızın çe!itli yerlerini ve son olarak da
"zmir’i i!gal etmeleri kar!ısında, Hükümetin sessiz kalmasından dolayı halkta olu!an olumsuz

gönderirken verdi"i rakamlarda ise bir tabur bir manga düzeyindedir. Bu taburun o günkü mevcudu 4 subay 8 er 9
yük hayvanından ibarettir. Bkz. a.g.e., s.134-135.
307
Gökbel, a.g.e., s. 55.
308
Engin, a.g.e., s.124.
309
Aker, a.g.e., s.73.
310
a.g.e., s.86, s.87 ve 88’deki ilgili raporlar.

84
dü!üncelerden ve bilgisizlikten kaynaklanıyordu. Bu sebeplere ayrıca; "zmir’in i!gali; uzun süren
sava!ların askerlerin düzenlerini bozması ve itaatlerini azaltması; askerlikten yılgınlık gelmesi;
firarili#in bir alı!kanlık halini alması; kanunların hükmünün kalmaması; mücadele kar!ıtlarının,
özellikle de Hürriyet ve "tilaf Partisi mensuplarının telkinleri; halkın subaylara kar!ı güven
duygusunun kalmaması ve kim kurmu! olursa olsun, Hükümete kar!ı güvenin kalmaması da
eklendi.”311
#zmir’in i!gali sonrası ba!layan moral çöküntü de firarların ço"almasına neden olmu!tur.
Firar eden askerlerin kısa zaman sonra çetele!mesi ve asayi!sizli"e neden olması ise ayrı bir
sorun olarak do"mu!tur. Denizli Mutasarrıfı Faik (Öztırak) Bey’in Dahiliye Nazırlı"ı’na Haziran
1919’da gönderdi"i bir telgrafta bu durum açıkça dile getirilmi!tir:
“"zmir olayları asker üzerinde kötü etki yaptı, i!gal edilen yerlerdeki askerin esir edildi#i
fikri yayıldı. Bu suretle önce elliyedinci tümen erleri kamilen denilecek derecede firar ettikleri
gibi !imdi de buradaki Topçu alayı erleri da#ılmı! ve ancak altmı! mevcudu kalmı!tır. Silah ile
firar eden asker yollarda ve kırlarda rahat durmıyarak vukuat çıkarıyor. Bunların yakalanması
ve asayi!in sa#lanması kuvvetli bir Jandarmanın varlı#ına ba#lı iken onun da hali maalesef
malumdur.”312
Devletin geri çekili!i, i!gal sonrası ya!ananlarla birle!erek inançsızlı"ı ve moral
çöküntüyü, bu da asayi!sizli"i, güvensizli"i ve firarları körüklüyor, firarlar da devleti yörede
daha güçsüz dü!ürüp asayi!sizli"i körükleyip direni!in somut ko!ullarını neredeyse ortadan
kaldıracak bir kısır döngü olu!turuyordu. Devletin devlet olma niteliklerinin ortadan kalkı!ıyla
firarlar arasındaki ba"lantıyı Ali Çetinkaya’nın !u aktarımında buluyoruz:
“Bu ak!am yerli Rum mahpuslar hükümet binasından pek kolaylıkla bırakılmı! ve
muhafızlarına layık-ı vechile dikkat edilmemi!tir. Akabinde jandarmaların birçoklarının firar
etti#i haber verilmi!tir. Firar eden jandarmalardan maada halen 6 Jandarmanın kaldı#ı
hakkında dahi jandarma zabitinden rapor gelmi!tir.”313
Düzenli birliklerde Milli Mücadele’nin ba!langısında görülen sık ve kolay çözülmelerin
ve firarların altında yatan en önemli di"er nedenler ise silah ve techizat yetersizli"i ile #stanbul
Hükümeti’nin halkın din duygularını ve dinsel cehaletini kullanarak yaydı"ı propagandanın,
düzenli ordu artı"ı diyebilece"imiz zaten küçülmü! birlikler üzerinde de olumsuz anlamda etkili
olu!udur:

311
Aker, a.g.e., s.91. Aker, firarlarda Milli Mücadele kar!ıtlarının propagandalarının etkisine anılarının faklı
yerlerinde de de"inir. Bkz. a.g.e., s.146
312
Hamdi Buytulluo"lu, “Milli Mücadele Ba!lıyor”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C.3, Sayı.13, Ekim 1968, s.
10-11, Belge: 2.
313
Çetinkaya, a.g.e., s.28.

85
“Birincisi silahların yivleri bozuk oldu#undan isabet edebilmeleri için dü!manın çok
yakına gelmesi !art. "kincisi zaten kur!un yok. Bir bölü#ün mataraları yok. Kelimenin tam
anlamıyla sefalet. Bir de buna "stanbul’un telkinlerini ekleyiniz. Askerin neden kaçmak
durumunda oldu#u hakkında gerekli kararları verebilirsiniz.” 314
Elde kalan ordu birlikleri de oldukça disiplinsiz ve sava!ma hırsı, aldıkları emri yerine
getirme ve itaat anlamında oldukça zayıf durumdaydılar ve en küçük bir zorluk ve fırsatta
da"ılma e"ilimindeydiler. Firarı ortaya çıkartan en önemli di"er nedenlerden biri de özellikle
kendi memleketlerinde ya da buna yakın bölgelerde görev yapan askerlerde ailelerinin yanında
olmak gibi kaygılarla kaçma, da"ılma ve hemen resmi elbiseyi atarak sivil arasına karı!ma
e"iliminin yüksekli"iydi:
“O sırada jandarmaların yerli olması nedeniyle hemen büyük kısmı da#ılarak sivil elbise
giymi!ler. Elde edebildi#im üç jandarma ile bizzat (kendim) depoya gittim. Ço#unun elinden
ya#maladıkları silâhları aldım. Böylece ya#macılı#ın önü biraz alındı ise de cezaevinin tümünü
bo!alttılar.”315
O dönem çok yaygın olan çetelerin kayna"ı olarak ordu ve jandarmadan firar eden
askerleri gösterenlerden biri de Zühtü Güven’dir. Askerler kendi yörelerindeki asayi!sizli"i
görünce bu bölgeden ayrılıp askere gitmektense kendi yörelerinde çete olarak faaliyette
bulunmak üzere askerden firar etmeyi tercih etmektedirler:
“...jandarmasızlık yüzünden hükümet nüfuzu hiçe iniyor, gün geçtikçe asayi! bozuluyor,
cepheden tebdilhava gelen erat bu hali görerek kıtasına dönmüyor, daha ba!ka ufak tefek asker
firarilerinden müte!ekkil çeteler türemeye ba!lıyor.”316
Burada da hem çetele!menin kayna"ı olarak ordudaki çözülmeyi hem de asayi!sizli"in
çetele!meye, çetele!menin asayi!sizli"e neden olması !eklindeki kısırdöngüyü saptayabiliyoruz.
Rahmi Apak da sava! bölgesine yakınlı"ı subay ve er kadrolarının kaçı!ında önemli bir
etken sayar. 22 Haziran 1920’de ba!layan Yunan taarruzu sırasında Ödemi! civarında ya!ananlar
bu tip bir çözülmeye örnektir:
“Gönüllüler ve muvazzaf askerlerden civar mıntıkada aileleri olanlar, ailelerini
kurtarmak kaygusu ile da#ılıyorlar.”317
Binba!ı Osman Nuri Bolulu’nun anılarında disiplinin ne kadar zayıf oldu"una ili!kin
örnekler de çarpıcıdır. Erlerin isyan sırasında kendini kurtarmak için komutanını ihbar etmesi
gibi olaylar bunlardan biridir:
314
Engin, a.g.e., s.124.
315
Binba!ı Osman Nuri Bolulu’nun anılarından aktaran, Hüseyin I!ık, “Binba!ı Osman Nuri Bolulu’nun anıları”,
Askeri Tarih Bülteni, Gen.Kur. ATASE B!k. Yayınları, A"ustost 1999, Yıl.24, Sayı.47, s.112.
316
Güven, a.g.e., s.15.
317
Apak, a.g.e., s.188.

86
“Bunlar yolda bana; ‘Ya hain kafir sen ilk gün neredeydin? Senin maa!ını padi!ah mı
yoksa Mustafa Kemal Pa!a mı veriyor? Hain, padi!ah seni binba!ı yapmı!’ ve bir takım
münasebetsiz kötü sözler söyleyerek cadde üzerinden hükümete do#ru götürdüler. Yolda Çerkez
jandarmalardan birisi ; ‘Bu bize Hilafet Ordusu üzerine ate! edin, Kuva-yı Milliye üzerine ate!
etmeyin’ dedi.”318
Örnekte Çerkez bir jandarmanın, Çerkez asilerden yana geçmesi farklı kimli"in ve farklı
aidiyetin zaman zaman askeri disipline a"ır bastı"ını ortaya koymaktadır. Bu tip durumlar etnik
aidiyete gerekli dikkatin gösterilmesine de temel olu!turuyordu. Dolayısıyla da henüz milli
duyguların ve milli aidiyetin askeri birlikler içinde bile yeterince olgunla!amadı"ı bir dönemin
söz konusu oldu"unu söyleyebiliriz. Bu eksiklik, di"er maddi olumsuzluklarla birle!ince firar
olgusunu besleyen önemli bir etken olarak kabul edilmelidir.
Firarların boyutu çok yüksektir. Örne"in Aydın’ın ikinci kez Yunan kuvvetleri tarafından
i!galinden sonrası birliklerdeki firarın ölçüsü konusunda Rahmi Apak !öyle der:
“Ertesi 5 Temmuzda (1919) bizimkiler Köprüba!ını terke mecbur oluyorlar. Buradaki
Milli kuvvetler da#ılıyor ve böylece geride, vazife ba!ında her piyade taburundan üç dört subay
ile dört be! erden maada kimse kalmayarak asker ba!ıbozuk hepsi bir tarafa savu!up gidiyor.”319
Firarlar konusunda benzer bir yakınma aynı dönemde, 17 Haziran 1919’da Bergama
Cephe Komutanı Binba!ı Mehmet Cemal tarafından yapılır:
“Neznimdeki çeteler birer birer savu!uyorlar. Yanımda ancak 40 kadar milis asker
kalmı!tır.320
Görüldü"ü gibi katılım gibi da"ılma da çok hızlıdır. Baskın ve pusu gibi usullerin yaygın
oldu"u e!kiyalık gelene"inden gelen çetelerin, göreceli olarak daha kolay olan bu tip eylemcilik
alı!kanlıklarıyla birdenbire gerçek bir sava! ortamına girmeleriyle kar!ıla!tıkları yepyeni bir
deneyimin a"ırlı"ını kaldıramamaları, bu erken dönem firarlarda en etkili faktörlerden biridir.
Yusuf #zzet Pa!a’nın Ali Çetinkaya’ya gönderdi"i 19 Haziran 1919 tarihli bir telgrafında bu
te!hisin izleri görülür:
“Dikili’den hareket eden dü!man kuvveti kar!ısında milislerimiz da#ılmı! ve dü!man
Bergama’ya bir saat mesafeye yakla!mı!tır.”321
Düzenli birliklerde de firar olayları süreklidir.322 Bu bakımdan askerlerin sava!ın
gereklili"i konusunda ikna edilmeleri için de büyük çaba gösterilir. #smail Hakkı Süerdem’in

318
I!ık, a.g.m., s.118
319
Apak, a.g.e., s.101.
320
Çetinkaya, a.g.e., s.96.
321
a.g.e., s.98.
322
Düzenli birliklerden firar olgusu, silahlı güçlerdeki insan malzemesinin bütün Osmanlı co"rafyası için ortak bir
kültürel zeminden beslenmesi gerçe"inin bir parçası olarak de"erlendirilmelidir. Nitekim düzenli birliklerden firar

87
anılarında, atandı"ı nizami bölü"ün askerlerine yaptı"ı söylevde bu tedirginli"i ve ikna çabasını
hangi unsurlara dayandırdı"ını görebiliriz. Askerleri i!gale kar!ı sava!a hazırlamak için verilen
bu söylevde duygusal bir hava hakimdir:
“Ben bölü#ümüzün kumandanıyım. Sapancalıyım. Adım "smail’dir. Hepinizin karde!i ve
a#abesiyim. Dü!manlar yurdumuzu kaptı. Bizleri çoban gibi kullanacak, ecdadımızın kanlarını
döktü#ü bu yerlerde analarımızı, bacılarımızı peri!an edecek. Buna müsaade etmeyece#iz. Bir
erkek için tarlası, bahçesi, evi ne ise, odasında ailesi de odur. Hepsi namustur. Bizler, !imdi
namusumuzu korumak için silaha sarıldık. Namusumuzu koruyaca#ız. Canımızı verece#iz,
namusumuzu vermeyece#iz.”323
Sonuç olarak firar olgusu, hem Kuva-yı Milliye’nin kalabalıkla!masını hem de Düzenli
Ordu’nun geli!mesini önleyen en önemli etkenlerden biri olarak Milli Mücadelenin
yürütülmesinde büyük bir sorun olu!turmu!tur diyebiliriz.

1.2.5.Aydın Kesimin Bir Kısmında Batı Algısı ve !$galler Kar$ısındaki Pasif Tutum

Genel olarak e"itimli subay, bürokrat ve aydın kesimde Batı hayranlı"ı ya da Batı’nın
üstünlü"ü dü!üncesi yaygındı. Bunun yanı sıra Batı’nın Yunanistan’a Anadolu’yu i!gal iznini
veremeyece"i, bunun aydın kesimde var olan “adil, hakbilir, medeni Batı” algısına uymayaca"ı
inancı, i!gal ve silahlı direni! fikrine önceden hazırlık yapılmasını engelleyici bir etmen
olmu!tur. Özellikle Wilson Prensipleri’nin324 açıklanması, direnmeye gerek kalmadan da
gelecekte Türk/Müslüman halkın bir vatanının olaca"ı rehavetinin yayılmasında etkili olmu!tur.
Ali #hsan #lkkur!un bunu !öyle ifade eder:
“Amerika Cumhurba!kanı Wilson’un 14 maddelik prensiplerinde Türklerin de kendi
mukadderatlarına hakim olacakları kaydının bulunması, Türk halkının kendini o büyük gaflet
deryasına kaptırmasında mühim derecede amil oluyordu.”325

olgusu, Yunan ordusu içinde de özellikle sava!ın uzayıp kesin sonuçların alınamadı"ı ve tam tersine umutsuz
bekleyi!in uzadı"ı Büyük Taarruz’a yakın zamanlarda artmı!tır. Bkz. Ayhan, a.g.m., s. 14.
323
Avcı (Haz.), a.g.e., s. 70.
324
Wilson Prensipleri, Amerika Birle!ik Devletleri Ba!kanı Woodrow Wilson’un 8 Ocak 1918’de Kongre’de yaptı"ı
bir konu!mada dile getirdi"i 14 ilkeye verilen isimdir. Bu ilkeler ve bu ilkeler hakkında de"erlendirmeler için Bkz.
Bayur, a.g.e., C.3., Kısım 4, s. 623-637. Bu maddelerin 12.si Osmanlı #mparatorlu"u ile ilgili olup “$imdiki Osmanlı
"mparatorlu#u’nun Türk kısımlarına kar!ıtlıksız bir egemenlik sa#lanmalıdır; ancak bu sırada Türk boyunduru#u
altında bulunan öbür uluslara kesin bir ya!ama güveni, özgür ve engelsiz tam geli!me imkanı inancalanmalıdır.”
ifadelerini içermektedir. Bkz. Bayur, a.g.e., C.3., Kısım 4, s. 627. Burada Türk devletinin sınırlarının belirtilmemi!
olması “boyunduruk” altında ya!adı"ı iddia edilen unsurların Anadolu’da daha büyük bir parçayı koparma iste"ini
kamçılamı! olmalıdır.
325
#lkkur!un, a.g.e., s.71.

88
Bu Batı algısının bir uzantısı olarak Batının bakı!ını anlamaya çalı!mak, olayları nasıl
yorumladı"ını merak etmek, dı! dünyada olup biteni ve Batı basınını takip etmek, bu kesim için
her gün tra! olmak gibi bir alı!kanlıktı. Buna kar!ılık Osmanlı ülkesine ve ya!am biçimine kar!ı
bir önyargı sezilir. Örne"in Üste"men Musullu Abdülhadi (Altan) Bey Ladik kasabasındaki
kaplıcaları görünce !öyle dü!ünür:
“Burası kaplıcadır. Maa-teessüf pek biçimsizdir. Muntazam bir mahal yoktur. Halbuki
burası bir ecnebi elinde olsa… neler neler. Bize hiçbi !ey yakı!maz. Layık de#ildir.”326
Bu, tipik bir bakı!ı ele vermektedir. #zmir’in i!gali bir gün sonra Ladik’te ö"renilince de
Abdülhadi Bey umutsuzca !öyle der: “Ne büyük felakettir. Biz hala adam olamadık.”327
Kuva-yı Milliye’nin etkinlik kazanmaya ba!ladı"ı dönemde aydın kesimdeki Batı algısı
da, kendi güçsüzlü"ünün farkına varmı! olmakla gerçekçilik arasında bir bakı!ı do"urmu!tur.
Batı bu algıda hak bilir, halden anlar bir üst düzenleyici rolüne oturtulmu! gibidir. Batı, bir
!ekilde davanın haklılı"ının açıklanabilece"i, ikna edilebilecek bir makam görünümündedir. Bu
bakı!, bu Batı algısı Kuva-yı Milliye’nin örgütlenmesi ve eylemlerde bulunması sürecinde etkili
olmu!tur. Eylemci uzantısıyla birlikte bu algının Batı’ya mesajı yaygın bir zihinsel yapıyı
gösterir: “Batı’yı yenemeyiz ama ikna edebiliriz!” Bunun en açık örneklerinden biri !öyle dile
gelmi!tir:
“Bütün yaptıklarımız çete sava!larından ve varlı#ımızı Batı Dünyasına ilan etmekten
ibaretti.” 328
Burada eylemcili"in dolaylı sonuçları sanki daha fazla öne çıkartılmaktadır. Daha da ileri
gidersek çete sava!larının sonuç alıcılı"ına yönelik bir küçümseme bile sezilir. Temel kurgu bir
!ekilde Batıyı ikna edilmek üzerine olu!turulmu! gibidir. Batının ikna edilecek üstün güç,
direni!çi eylemlerin ise sanki güçsüzlük ve çaresizlik ifadesi olarak kabul edildi"i bu bakı!, aydın
kesimin bir bölümündeki en azından Kuva-yı Milliye döneminin ba!larındaki psikolojiyi ortaya
koyar. Bu anlayı!ta Batılara kar!ı eziklik sezilir. Batı adil bir hakemmi! gibi, onun vicdanına
ula!ılmaya çalı!ılır.329 Hatta Hüsrev Gerede, 7 Haziran 1919’da Havza’dan Kazım Karabekir’e
yazdı"ı bir mektupta, #stanbul gazetelerini aktarırken Rauf Ahmet adlı bir yazarın fikirlerini
özetlemekte ve Amerika Birle!ik Devletleri gibi o dönem dü!man safta bir devlet için !öyle
demektedir:

326
Arslan (Der.), a.g.e., s.256.
327
Arslan (Der.), a.g.e., s.257.
328
Kaygusuz, a.g.e., s.184.
329
“Çalı!malar bölgenin Türk ya da Türk-"slam oldu#unu kanıtlamakla ilgilidir.” Kime kar!ı kanıtlanacaktır?
Kanıtlandı"ını kim onaylayacaktır? Bu sorunun yanıtının Batılı hükümetler ve en azından Batı Kamuoyu oldu"u
açıktır. Dolayısıyla Kurtulu! Sava!ı’nın ba!langıcında i!gallerle birlikte ba!layan ilk örgütlenme çabalarını i!aret
eden bu ifadede de Batı’yı ikna etme çabasının önceli"i sezilmektedir. Öztoprak, a.g.m., s.599.

89
“…binaenaleyh Amerika gibi bitaraf ve prensiplerine sadık bir hükümetin himaye de#il
fakat mürakaba tarzında olan mandasını ileri sürüyor. Ehveni!er olan bu usulün millete ne
derecelerde faidesi dokunaca#ını, do#rusu kestiremiyorum. Fakat ihtimal bu fikir en son bir
çarei halas olabilir.”330
Bu aktarımlardaki bakı!, Batı kar!ısındaki yenilginin basit bir askeri yenilgi hissinden öte,
uygarlık, teknoloji ve güç açısından ba!ka bir düzleme ait bir dünya kar!ısındaki ezikli"in
ifadesidir. Sanki Batı, adil ve hak bilir olarak dü!ünülmektedir. Protesto metinlerinde de bu
görülebilir:
“Zeka ve adaletlerinden emin oldu#umuz "tilaf Devletlerince hiç bir zaman
unutulmamalıdır ki büyük islam ço#unlu#a kar!ı giri!ilen bu i!gal asla devamlı olamaz (bunu
zaman ispat edecektir) ve bu Yunanlılarla aramızda ebedi bir ayrılık ve uyu!mazlık sebebi
olacaktır. $imdiye kadar çıkmamasına çalı!tı#ımız, Osmanlı halkları 331
arasında fenalıkların
burada da ortaya çıkmasına yol açacaktır.” 332
#lk cümle aslında Batı’nın nasıl algılandı"ına ili!kin önemli bir ipucu sunmaktadır.
#!galler ba!ladı"ında da subaylar arasında bile batılı büyük devletlerin neredeyse kutsal,
dokunulmaz, adil ve medeni olduklarına ili!kin bir kanı vardır. Uzun süredir batı kar!ısında
yenilgiden yenilgiye dü!mü!, en son Birinci Dünya Sava!ı’nda a"ır bir yenilgi almı! bir ordunun
mensupları arasında bile derin bir a!a"ılık kompleksinin izleri görülür:
“Misafir Yarbay Halim Pertev adında biri ‘Daha medeni olan "talyan i!gal kuvvetlerini
davet edelim.’!eklinde bir teklifte bulundu ve !iddetli münaka!alara yol açtı.”333
E"itimli subay, bürokrat ve aydın kesim, dı! dünyadaki geli!melerden, Batı basınının
yorumlarından Milli Mücadele için sonuçlar çıkarmayı da ihmal etmiyordu. Örne"in Emin Aslan
Tokat bir anısında bu konuda önemli bir ipucu sunar:
“Yine böyle bir nezaket ziyaretinde bulunmak üzere karargâhta komutan Tahir Bey'e
u#ramı!tım. Ne var ne yoktan sonra ben komutana ‘Eyilik yalınız bu gün elime geçen Fransızca
Tan gazetesinde Paris konferansının bu bölgeyi Yunanlılar’a vaad ettiklerini okudum ve çok
üzüldüm, in!aallah aslı çıkmaz’ dedim, hakikaten o tarihlerde elime geçtikçe okudu#um Tan
gazetelerinden birinde böyle bir !ey görmü!tüm.” 334
Demek ki bu dönemde en zor ko!ullarda bile Kuva-yı Milliye dünyadaki geli!meleri
izlemektedir. Batı ise, genel olarak hala dünyayı düzenleyen, biçimleyen güç olarak

330
Karabekir, !stiklal Harbinin Esasları, s. 66.
331
Burada kullanılan ‘Osmanlı Halkları’ deyimi her!eye ra"men resmi söylemin ve bakı!ın #tilaf Devletleri nezninde
korundu"unu göstermektedir.
332
Çalıka (Haz.), a.g.e., s.42-43.
333
Bayar, a.g.e.,C.6., s. 73.
334
Tokat, a.g.e., s.55.

90
algılanmaktadır. Bu açıdan Batı üzerinde Kuva-yı Milliye’nin bırakaca"ı izlenim önemsenir.
Bunu önemseyenlerden biri de Mustafa Kemal’dir. Bekir Sami Bey’e 5 Kasım 1919’da yazdı"ı
bir telgrafta !öyle demektedir:
“Ecnebi temsilcilerinden bir heyet Anadolu’da Te!kilatı Milli’yi inceleyecekler. Görevli
heyetin, her yerde olumlu intibalar edinmesine yardımcı olunmasını, yöreye de gerekli bilginin
verilmesini rica ederim.”335
Eklememiz gereken bir di"er nokta ise bu dönemde Batıya yön veren güçler, meclisler,
hükümetler ve politikacılar, Batı kamuoyunun do"rudan etkisinde, onu mutlaka dikkate almak
zorunda kalan bir bütün olarak dü!ünülmektedir.336 Bu açıdan Batı basınının ve Batı ülkelerinde
ya!ayan insanların dü!ünceleri çok önem kazanıyordu. Özellikle Batı demokrasilerindeki
meclisler, bugünkü normalimizden çok farklı olarak halkın çıkarlarının do"rudan yankı buldu"u,
seçilenler ile seçenler arasındaki siyasal iletkenli"in çok yüksek oldu"u yapılar olarak
algılanmaktadır. Bir ba!ka deyi!le Batı kamuoyundaki bir dü!ünce yo"unla!masının, bir e"ilimin
mutlaka o ülkelerin meclislerinin ve hükümetlerinin kararlarını biçimlendirece"ine ili!kin bir
demokrasi paradigması, e"itimli subay, bürokrat ve aydın kesimde mevcuttu. Bu durum, bu
önyargı, bu kesimde, seçilmi! milletvekillerinden olu!mu! bir meclise neredeyse feti! düzeyinde
bir de"er vermenin de nedenlerinden biridir. Örne"in Kazım Karabekir, Erzurum’dan 20 Haziran
1919’da Mustafa Kemal’e gönderdi"i bir yazıda Kuva-yı Milliye hareketinin Batıda Bol!eviklik
olarak algılanması konusunda hassas oldu"unu önemle belirtmektedir. Böyle bir durumda Batı
kamuoyunun #tilaf hükümetlerince aleyhlerine kullanılaca"ını dü!ünmektedir:
“…itilaf siyasetçilerini (Türkler Bol!eviklik ilan ettiler) diyerek milletlerinin hislerini
aleyhimize kadırarak "smet Bey’in bildirdi#i akibete sevketmeleri pek korkulacak bir felaketti.”337

335
Ünal (Haz.), a.g.e., s. 206.
336
Bu açıdan Mustafa Kemal’in yine Bekir Sami Bey’e 10 Kasım 1919’da yazdı"ı bir telgrafta dile getirdi"i Batı
ülkeleri ile ilgili de"erlendirmeler, “ O itibarla hiçbirisini istemedi#imizi belirtelim. Amacımız istiklalimizi temindir.
$u anda dostumuz yoktur.” diye biter. Bkz. a.g.e., s.214. Ancak Mustafa Kemal’in #ngilizlerle Fransızları arasındaki
ili!kileri dikkatle izledi"i de anla!ılmaktadır. Tam da bu a!amada Fransızların #ngilizlere kar!ı deste"ini aramak gibi
bir hamlesinden söz edilebilir. 7 Kasım 1919 tarihli bir Fransız belgesinde “…milliyetçi Türkiye’yi tarafımızda
destek aramaya yöneltmi!ti.” demektedir. Bkz. Bige Yavuz, Kurtulu$ Sava$ı Döneminde Türk-Fransız !li$kileri
Fransız Ar$iv Belgeleri Açısından 1919-1922, AKKDTY Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1994, s. 44. Buradan
Mustafa Kemal liderli"indeki Sivas Merkezli hareketin, uluslar arası geli!meleri takip etti"i, özellikle #ngiltere ve
Yunanistan dı!ındaki #tilaf devletlerinin kamuoylarını gereksiz yere kar!ısına almamaya dikkat etti"ini, ve
gerekti"inde bu düzlemde de önemli siyasi hamleler yaptı"ı anla!ılmaktadır. Bu açıdan bu döneme ili!kin Bige
Yavuz’un “Her!eye ra#men Mustafa Kemal, Türk Fransız ili!kilerinin gelece#i bakımından yine de Fransızlarla
iyiniyet ili!kilerini sürdürmeye kararlıydı” yorumu çok yerindedir. Yavuz, a.g.e., s. 53. #zzet Öztoprak da özellikle
Fransız basınında, Sivas Kongresi sonrasında “Türkiye lehine de#i!iklikler” görüldü"ünü söylemektedir. Bkz. #zzet
Öztoprak, Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücadele, AKKDTY Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1989, s.52. Bu
geli!meyi her a!amada Batı basınını izleyen Mustafa Kemal’in farketmedi"ini ve öenmsemedi"ini dü!ünemeyiz.
Dolayısıyla bu mantıkla hareket edersek lehte bir tutum almaya ba!layan Fransız kamuoyunu kar!ısına almamak
için mümkün oldu"unca Fransız güçlerle silahlı çatı!ma istememesini beklemek durumundayız. Bütün olguların ve
belgelerin bu gerçe"i do"rulayaca"ı !üphesizdir.
337
Karabekir, !stiklal Harbinin Esasları, s. 63.

91
Kazım Karabekir, aynı yazısında çok açık olarak #tilaf güçlerinin Milli Hareketi
bo"masına engel olanın bu devletlerin güç eksikliklerinden ziyade dünya kamuoyunun olumlu
dü!üncesi oldu"unu ve Bol!eviklik algısının bütün bu iyi yakla!ımı ortadan kaldıraca"ını
söyleyerek, Batı kamuoyundaki bu algıyı bozacak, olumsuz hale getirecek bir Bol!eviklik sanısına
izin vermemek gerekti"ini de söyler.338 Kazım Karabekir, batı kamuoyunun Milli Mücadele
hareketi için algısına çok önem verdi"ini !u cümleleriyle de açı"a vurmaktadır:
“Harici vaziyette bizim ma#dur ve mazlum mevkiinde en son çare olmak üzere milli
harekete kalktı#ımızı görmesi yine büyük kazançtır.”339
Alt rütbeli subaylar da, örne"in Üste"men Abdülhadi Altan da Ekim 1920’deki
güncesinde dı! dünyayı yabancı basından takip etmekte ve Batı kamuoyunun dü!üncesine önem
vermektedir:
“Avrupa efkarı zahiren zımnen lehimizde cereyan etmektedir. Mukadderatımızı henüz
tayin etmedi.”340
Dı! dünyanın takibi, yorumlanması, sonuçlar çıkarılması sadece Milli Mücadele taraftarı
aydınların bir özelli"i de"ildir. Bu o dönemin tüm aydın, bürokrat ve devlet adamlarında var olan
genel bir anlayı!tır. #stanbul Hükümeti de birçok yazı!masında özellikle Batı kamuoyunun fikrini
önemsedi"ini ortaya koymu!tur. Bu açıdan Kuva-yı Milliye’nin faaliyetleri bile Batı kamuoyuna
iletilecek mesajın niteli"i bakımından takip edilmi!tir. Buna bir örnek olarak 26 Haziran 1919
tarihli Harbiye Bakanlı"ı genelgesini verebiliriz:
“Menemende, Dikili civarlarında Kuvayı Milliye ile Yunanlılar arasında müsademeler
olması ve Aydın civarında Yunanlılar üzerine milli kuvvetler tarafından baskınlar yapılması,
efkar ıumumiye üzerinde Aydın vilayeti halkının Yunan i!galini kabul etmiyerek silahla mukabele
ettikleri ve Aydın vilayetinin Yunanlılar tarafından i!gali ile matlup [alacak, istenilen, aranılan]
olan asayi! ve sükutun elde edilemeyece#ini ispat etti#i cihetle lehimizedir.”341
Dı! dünyayı izlemek, bunlardan Milli Mücadele için sonuçlar çıkarmak dönemin Milli
Mücadele yanlısı aydın insanlarına da büyük ölçüde nüfuz etmi! bir alı!kanlıktır. Bu alı!kanlıkla
örne"in Abdülhadi Bey, günlü"ünde “Dahili”, “Harici”, “Hususi” gibi genel ba!lıklar halinde

338
Karabekir, !stiklal Harbinin Esasları, s.63.
339
Karabekir, a.g.e., s.157.
340
Abdülhadi Altan, #ngiliz Times Gazetesi’ni Amasya’dan takip etmekte, Kafkasya’daki geli!meleri, Rusya iç
sava!ında Danikin ve Kolçak ordularının durumunu, Romanya Bulgaristan ve Arap bölgelerinde olup biteni, Enver
Pa!a’nın Orta Asya’daki faaliyetlerini izlemektedir. Bir üste"men bunu yapıyorsa daha üst düzey aydın –bürokrat
ve subayın da Batı basınını izledi"ini, bundan sonuç çıkardı"ını, karar verirken dikkate aldı"ını rahatlıkla
söyleyebiliriz. Buradan en büyük düzenleyici güç sayılan Batı’yı sava!arak de"il, Batı kamuoyunu ikna ederek Milli
amacı gerçekle!tirmek yönünde bir politikanın varlı"ına ili!kin çok güçlü bir hipoteze ula!mak da mümkündür. Bkz.
Arslan (Der.) a.g.e., s. 277-279.
341
Apak, a.g.e., s. 35.

92
düzenlemi!tir. 342 #!in ilginç tarafı günlükte bu türden bir düzenlemenin ilk olarak Sivas Kongresi
sonrası bir dönemde yapılmı! olmasıdır. Buradan tereddütsüz Milli Mücadelenin parçası
olundu"u andan itibaren Milli Mücadelenin ba!arısı için hemen dı! dünyada olup bitenlerin
analizi yapılmaya ba!landı"ı sonucu çıkmaktadır. Bir bakıma Milli Mücadenin sahiplenilmesi ve
ba!arılı olup olamayaca"ının merak edilmesine paralel olarak Batı dünyasındaki geli!melerin,
Batı’nın ne yaptı"ının ve yapabilece"i, Batı’nın di"er dünya olayları kar!ısındaki tavrı, gücü ve
güçsüzlü"ü izlenmeye çalı!ılmı!tır. Bu da Milli Mücadelenin içte ba!arılı olması kadar bu
ba!arının Batı için kabul edilebilir olması gerçe"inin de önem kazandı"ını ve aydınların
zihinlerde Batı’nın nasıl bir düzenleyici büyük bir güç olarak yer aldı"ını göstermektedir. Milli
Mücadele tek ba!ına bir olay de"il, dı! dünyada olup bitenlerin, bir bütünün parçasıymı! gibi ele
alınmaktadır. Dolayısıyla bu zihniyette Milli Mücadele ile amaçlanan çözüm, Batı için kabul
edilebilir bir dünya düzeninin parçası olmak durumundadır. Bu bakımdan dönemin aydınının
bugünkünden çok daha evrensel bir bakı! açısına sahip oldu"unu ve politik manevra
kabiliyetinin, kullanabilece"i politik enstrümanların, dikkate aldı"ı, ders çıkardı"ı, kullanmak
için izledi"i faktörlerin bugünküne göre çok daha geni! oldu"unu söyleyebiliriz. Örne"in
Abdülhadi Bey’in Kasım 1920’ye ait bir “Harici” ba!lıklı notu !öyledir:
“Haricen vaziyetimiz bir derece iyidir. Bol!evikler Azerbaycan’ı i!gal etmi!,
Murahhasları Ankara’ya gelmi!tir. Bizim de murahhaslarımız Moskova’ya hareket etmi!tir.
Aramızdaki münasebat-ı siyasiye iyidir. Bize muavenetde bulunacakları ümidindeyiz.”343
Daha üst rütbeler için de durum aynıdır. Örne"in Kazım Özalp de dı! dünyayı izleyen ve
bu bilgileri Milli Mücadele için kullananlardan biridir. Özalp de sadece Batı’da olup bitenleri
de"il, devam etmekte olan Rusya’daki iç sava!ı da takip etme gere"ini duymaktadır. 1920’lerin
ilk aylarında #tilaf güçlerinin destekledi"i tarafın, yani Denikin ordularının yenilmekte olu!larının
netlik kazanması, hem #tilaf güçlerinin ancak ta!eron güçleri kullanabildiklerini, kendi ordularını
seferber edemediklerini göstermesi, hem de burada ta!eron güçlerin u"radı"ı yenilginin, #tilaf

342
Arslan (Der.) a.g.e., s. 277, 278, 279, 280, 282, 283, 292, 293, 295, 296, 297. Bir süre sonra notlardaki “harici”
de"erlendirme bitmektedir. Bu durum da 1. #nönü sava!ı’na denk dü!mektedir. (s.299) Bunun nedeni Düzenli ordu
ile alt rütbedeki subayların (ve çete liderlerinin) üst komutanlıkla aralarının hiyerar!ik olarak açılması, otoritesizlik
(devletsizlik) döneminin sona ermesiyle, bu ki!ilerin kendilerini daha az önemli bir statüde bulmaları olabilir.
Kendilerini daha önemli hissederken dı! faktörü de"erlendiren alt rütbeli subaylar, düzenli orduyla (ordunun
büyümesiyle) birlikte giderek küçülen kendi görev alanlarıyla ve statüleriyle orantılı olarak dı! dünyayı izlemeyi
bırakıp, görevleriyle sınırlı bir de"erlendirme (not tutma) açısı kazanmı! olabilirler. Ankara Hükümeti’nin devletsi
bir yapı olarak belirginle!mesi, “ben bilmem, büyüklerim bilir” biçiminde bir psikolojiyi harekete geçirmi! olabilir.
Kısaca düzenli orduya geçi! alt rütbeli subaylara, Kuva-yı Milliye ve çete liderlerine “haddini bildirmi!”, onları
rütbeleriyle ve kuvvetleriyle orantılı bir statüye ve bu satüyle orantılı de"erlendirme alanına indirgemi!tir. Dı!
dünyayı izlemek bir üste"menin, bir çete liderinin de"il, artık “Dı!i!leri Bakanı” nın i!idir. Bu tarihten sonra
Abdülhadi Altan artık kendi birli"inin askerlik sorunları ve özel dünyası dı!ında de"erlendirmede bulunmaz. Bkz.
a.g.e. s.297 ve sonrası.
343
Arslan (Der.) a.g.e., s. 296.

93
devletlerinin Anadolu’da öne sürdü"ü benzer nitelikteki Yunan ordularının muhtemel yenilgisi
için umut vermesi açısından önemlidir:
“Rusya’da bütün dünyayı ilgilendiren muharebeler devam ediyordu. Kızılordu, Azak
Denizi sahilinde Maryen Pol !ehrini i!gal ve Denikin ordularını ikiye yararak Stamenkav ve
Aleksandros !ehirlerini zaptetmi! ve Denikin ordusunun denizden Varna’ya nakline
ba!lanmı!tı.”344
#stanbul Hükümeti’nin parçası olan Genelkurmay içinde de dı! dünyanın izlendi"i ve
bundan Anadolu’daki milli mücadele açısından yorumlandı"ı anla!ılmaktadır. Örne"in
Genelkurmay Ba!kanı Cevat Pa!a’nın 12 Haziran 1919’da Bekir Sami Bey’e yazdı"ı !ifreli
telgrafın büyük bir bölümü dı! dünyada olup bitenlere ili!kindir. Özellikle Rus iç sava!ının çok
iyi takip edildi"i anla!ılıyor:
“8-Rus Bol!evikleri’nin kendi ba!!ehirlerinde Macar Bol!eviklerinin de Macaristan
sahilinde Çek ve Romenlerle sava!makta oldukları haberleri geliyor.
9-Hindistan’da Afgan Ordusu ile "ngiliz Ordusu arasında sava! ba!lamı!tır. Afgan
kuvvetlerinin sayısı 600.000 er ve 350 toptan ibarettir.”345
Burada #ngiltere’nin dünyanın di"er bölgelerde kar!ıla!tı"ı büyük problemler üzerine
özellikle odaklanan bir bakı!ın, bir gözlemin yaygın oldu"unu anlıyoruz. Bu gözlemlerin, Yunan
ordusunun Anadolu’da #ngiliz deste"i alma konusunda sıkıntılarla kar!ıla!aca"ı umudunu ya da
beklentisini ve bu yüzden de Milli Mücadelenin siyasi ve askeri olarak uygun bir geli!me ortamı
bulaca"ına ili!kin bir yargıyı besledi"ini söyleyebiliriz.
Aydın kesim için Batı’nın en güçlü ülkesi ve bu yüzden de ikna edilmesi gereken asıl
faktör ise dönemin en büyük gücü olarak kabul edilen #ngiltere’dir. #!gallerle ba!layan ilk
dönemdeki politik de"erlendirmeler Batı’ya kar!ı bir pazarlık anlayı!ını yansıtmakla birlikte
özellikle #ngiltere’ye kar!ı belli bir duru! kabul ettirilmeye çalı!ılmaktadır. Bir bakıma Yunan
i!galine kar!ı direni!ten önce #ngiltere, bazı politik de"erlendirmelerle ikna edilebilecek bir güç
olarak dü!ünülmektedir:
“Ne olursa olsun Yunan’a kar!ı durmak ve gere#inde her türlü de#erlerimizi feda ederek
Bol!evik dahi olabilece#imizi, "ngilizlere göstermemiz gerekiyor. Öte yandan, bizim haklarını
tanırlarsa “Bol!eviklik, "slamiyet’in temel de#erlerine aykırıdır, Bol!evikli#in önlenmesine
çalı!ırız…” diyerek, "ngilizlerle fikir alı! veri!ine ba!lamak uygundur.” 346
#!gallerin ba!laması ve Yunan i!gal güçlerinin yaptı"ı katliamların artması bile bir kısım
aydın insanda #ngiltere’ye bu yanlı! algıyı ve bakı!ı de"i!tiremiyordu. Örne"in Nazilli Kongresi

344
Özalp, a.g.e., C.1, s. 94.
345
Ünal(Haz.), a.g.e., s. 97. Cevat Pa!a’nın bu ilgisinin sürekli oldu"una ili!kin ayrıca bkz. a.g.e., s. 142.
346
Sazak, a.g.e., s.165.

94
henüz daha toplanmamı!ken, 27 A"ustos 1919’da Nazilli Heyeti- Milliyesi’nin #ngiliz Generali
Milne’ye çekti"i bir telgraftaki ifadeler bu durumu açıklar niteliktedir:
“Biz "tilaf Devletleri’ne kar!ı hiçbir dü!manca dü!ünce beslemiyoruz. Bunu bütün
harekatımızla kanıtladık. Bundan dolayı !imdilik "ngilizlerin hakça uygulamalarını ve Aydın
Vilayeti’nin Yunanlılardan temizlenmesini bekleyerek saldırmayaca#ız.”347
Görülüyor ki #ngiltere halen üstün, adil ve Yunanlıları durudurabilecek bir güç olarak
algılanmaktadır. Hiç ku!kusuz Mustafa Kemal’in ve çevresindeki dünyayı daha geni! görebilen
kesimin basit halk kesimleri ya da yerel aydınların vizyonundan daha geni! bir vizyona sahip
olmalarında bu algı farkı önemlidir.
Ancak #ngiltere’nin imajı mütareke döneminde #ttihatçı kökenli olan ya da mili mücadeye
ilgi duyan aydınlar arasında hızla kötüle!ir. Samet A"ao"lu nefrete varan bu algı ve nedenlerini
!öyle izah eder:
“"ngilizlerden nefret etmek! Türk milleti yüzyıllar boyu Ruslardan, 1. Dünya Sava!ı’ndan
sonra da "ngilizlerden nefret etti. "kincilere kar!ı duyulan bu his belki çok sürmedi, fakat !iddeti
korkunçtu. Bunu kendi kalbimden biliyorum. "stanbul’u, memleketin bazı yerlerini yalnız
"ngilizler almamı!lardı. Fakat ne benim, ne ba!kalarının kalbinde bu millete kar!ı duyulmu!
nefret Fransızlara, "talyanlara kar!ı hissedilmedi. "ngilizler haksızlı#ın, insan haysiyet ve
!erefiyle oynamanın sembolü olmu!lardı bizim için. Bunun kusuru da kendilerinde. Çünkü onlar,
"ngilizler dı!ındaki herkese, her millete, yaptıkları baskı üzerine görecekleri tepkiye göre de#er
veriyorlardı. Baskıya boyun e#en insanlar da, milletler de onların gözünde yarı hayvandılar.”348
Buna kar!ılık #ngiltere’nin Türkiye üzerinde bulundurdu"u kuvvetleri artıramayaca"ı ve
mevcut olanları da i!levsel olarak Milli Mücadele ve Kuva-yı Milliye aleyhine kullanamayaca"ı
Mustafa Kemal ve arkada!ları tarafından do"ru tespit edilmi!tir. #ngilizlerin Anadolu’da
bulundurdukları kuvvetlerle Kuva-yı Milliye’ye kar!ı do"rudan sava!amayacakları üzerine daha
kararlılıkla hareket edilmi!tir. Özellikle #stanbulun resmen i!gali sonrası Eski!ehir’deki #ngiliz
kuvvetlerine kar!ı yapılan baskının gerisinde böyle bir güvenin oldu"unu söylemek gerekir. Bu
durum olayları ve #ngiltere’nin hareketlerinin, gücünün iyi de"erlendirilmesinin sonucudur.
Böylelikle bu büyük devlete kar!ı Kuva-yı Milliye’nin birkaç küçük çatı!ması hariç tutulursa hiç
sava!madan ve do"rudan bu devletin kamuoyunu kar!ısına almadan istenen siyasi ve askeri
sonuçlar alınabilmi!tir.349

347
Gökbel, a.g.e., s.289.
348
A"ao"lu, a.g.e., s. 98.
349
Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar, Temel Yayınları, #kinci Baskı, #stanbul 2005, s.315-316.

95
1.2.6. !$gallere Kar$ı !lk Örgütlü Direni$te Temel Etkenler

1.2.6.1. E$rafın Halk Üzerinde Etkinli#i ve Direni$teki Rolü

Halkın ço"unlukla edilgen ve kaderine razı oldu"u bir ortamda Kuva-yı Milliye’yi
yükselten kesimlere baktı"ımızda ortak paydanın güven unsuru oldu"unu görürüz. Bu güven, ya
bir çete reisinin e!kiyalıktan gelen, silahla kendini çevresine kabul ettirmi! ve belli bir iktidar
ili!kisi olu!turabilmi! olmasının, ya bir düzenli birli"in ba!ında bir komutanın bir silahlı güce
hükmetmesinin, ya da belli bir zenginli"e sahip olmanın ve bu zenginlikle birlikte feodal ili!kiler
a"ı içinde belli bir güce sahip olmanın getirdi"i güven duygusudur. Ulusal ba"ların henüz
yeterince olgunla!madı"ı bir dönemde sermaye gücü çok belirleyici olabiliyordu. Dönemi
aktaran hemen her anıda parasal güç, deyim yerindeyse her türlü kapıyı açan, her türlü etnik,
dini ba"lantıyı a!an bir etki yaratabilen bir nitelik olarak vurgulanmaktadır. Parayla katılımcı
elde etmek, di"er bütün ba"lara göre çok daha kolay olabiliyordu. O dönem Anadolu’daki geni!
kitlelerin açlı"a varan fakirli"i dü!ünüldü"ünde parasal gücün bu etkisi ve önemi !a!ırtıcı
sayılmaz. Örne"in $efik Aker, çok açıkça halk üzerinde bu tür ki!ilerin asıl yönlendirici güç
oldu"unun farkındadır. Halkı harekete geçirmek için önce onun üzerinde etkili olan bu kesimleri
harekete geçirmek gerekmektedir:
“Millet üzerinde etkili olanlar; milletin aydınları, daha do#rusu servet sahipleriydi. Bu
nüfuzlu ki!iler ikna edilip, aracı olarak kullanılamazsa, te!ebbüs sonuçsuz kalır ve o zaman
ba!ka çarelere ba!vurmak gerekirdi.”350
Bir yörenin ileri geleni kabul edece"imiz, tanınmı!, belli bir makam sahibi olması
bakımından yönetme becerisi ve deneyimi olan insanlar Kuva-yı Milliye’ye katılımda öne
çıkabiliyordu. Bu konuda bir di"er örne"i de Zühtü Güven verir:
“Re!it Bey Biga’nın Do#ancı köyünde oturur, uzun müddet Biga’da Belediye ve Parti
reisli#inde bulunmu!, aslen Da#ıstanlı’dır. Muhitinde hatırı sayılır bir insan oldu#u için,
emrinde yüz ila yüzelli kadar kendi hem!ehrilerinden müte!ekkil bir silahlı kuvvete malik
olabilir. "stedi#i anda bu kuvveti de toplıyabilirdi.”351

350
Aker, a.g.e., s.51.
351
Güven, a.g.e., s.84. Aynı beklenti aynı yöredeki Osman Bey için de geçerlidir: “Osman Efendi’ye gelince: Bu zat
eski derebeylerinden nüfuzlu, hatırı sayılır bir !ahsiyet ve medeni cesarete sahipti. Orta derecede okur yazar, kaza
da, bilhassa kendi mıntıkasında, saygılı ve her sene meclisi umumide de üyedir. Vilayetçe tanınmı! bir zattır ve
zengincedir. Hangi köylünün gerek resmi, gerek !ahsi bir dile#i olursa ve zor duruma dü!erse , do#ru Osman
Efendiye gelir, o, onlara yol gösterir, arzularını yapmıya çalı!ırdı. "! bitirir olmasından bu buca#a ba#lı elliden
fazla köy, iyi ve kötü günlerinde Osman Efendi’nin emrinde toplanırlar ve her zaman arzusuna kayıtsız ve !artsız

96
Yukarda sayılan ve belli bir gücü temsil eden kesimlere, halk kitlelerini etkileyebilmeleri
bakımından farklı anlamda bir gücü temsil eden ulema sınıfından ki!ilerin güvenini ve gücünü
ekleyebiliriz. Kuva-yı Milliye genel olarak öncelikle bu güven duygusunu elinde tutan ve kısaca
yörenin e!raf kesimini olu!turan bu kesimlerin kararlılı"ı ve seçimi üzerine yükselmi!tir. 352
Anılarda zengin kesimlerin bu tetikleyici etkisine de"inen satırlar az da olsa vardır.
Bunlardan biri Kemal Özer’dir:
“Bu hareketlerin ba!ında Abdülgafur Efendi gibi kıymetli hocalarımız ve Keçeci zade
Emin Bey gibi hamiyetli zenginlerimiz de bulunuyordu.” 353
Yine Özer, aynı yerde Kuva-yı Milliye’nin Balıkesir örne"inde öncülü"ünü yapan
kesimleri !öyle özetler:
“Balıkesir’de i!ba!ında bulunan memleketin e!rafı, münevveranı, uleması te!kil edilen
Kuva-yı Milliye ile…”354
Zenginlerin bazı yörelerdeki tavrı ise ikirciklidir. Rahmi Apak açıkça “zenginler”
deyimini kullanarak Adapazarı’ndaki tereddütlü tavrı vurgular. Sonuçta Milli Mücadele’de bu
bölgenin Kuva-yı Milliye’den mi, yoksa #stanbul hükümeti tarafından mı olaca"ı bıçak sırtı bir
durum yaratır. Zengin kesimlerim taraf seçimini milli hislerle de"il, oldukça temkinli bir tavırla
yaptıkları Rahmi Apak’ın satırlarından anla!ılmaktadır:
“Zenginler, "stanbul hükümetini tanımamakla beraber milli harekata katılmaktan
çekiniyorlar ve postu kurtarmak için Adapazarında bitaraf bir hükümet te!kili havası da
yaratmak istiyorlardı ki, bu o zamanki "ngiliz politikasının telkinlerine uygundu.”355
Asaf Gökbel de benzer bir yargıda bulunur. Kuva-yı Milliye’nin finansmanı a!amasında
ilk ba!vurulan yörenin zenginleri çekingen davranmı!lardır. Gökbel’in aktardı"ı, bu ki!ilerce ileri
sürülen gerekçeler ise ibretliktir:

itaat ederler, tam manasiyle bir derebeyidir.” Güven, a.g.e., s.85. Burada zenginli"in ve feodal ba"ların halk
kesimleri üzerindeki buyurgan gücü açıkça ortaya konmaktadır.
352
Örne"in Mu"la’da #zmir’in i!galinin hemen ardından, 15 Mayıs 1919 ak!amı yapılan ve Yunan i!gallerine kar!ı
alınacak tedbirleri görü!mek için düzenlenen bir toplantıya katılanlar ve meslekleri !öyledir: 1-Ragıp Bey (Belediye
Ba!kanı), 2-Cemil $erif Bey (Doktor), 3-Hacıkadızade Hafız Sabri Bey (sandık emini), 4-Zorbazade Emin Kamili
Bey (çiftçi), 5-Sinanzade M. Cemal Bey (dava vekili), 6-Serelizade Memi! Efendi (Belediye Meclis üyesi), 7-
Selimzade #smail Efendi (imam), 8-Mestan Efendi (kereste tüccarı), 9-Serficeli Ra!it Bey (mutasarrıfın karde!i).
Bkz. Akça, “Milli Mücadele Döneminde Mu#la”, s.172. 16.Mayıs 1919 ak!amı ise yukarda sayılan ki!ilere ek
olarak !u ki!iler de toplantıya katılır: 1-Bozüyüklü Haci Süleyman Efendi (#l Genel Meclis üyesi), 2-M. Cemal Bey
(orman mühendisi), 3-Hüseyin Avni Bey (doktor), 4-#skender Bey (Hukuk Mektebi ö"rencisi), 5-#brahim Bey
(Mu"la Jandarma Mülazımı), 6-Gölcüklüzade $evket Bey (çiftçi), 7-Tokuçzade Ömer Azmi Bey (istatistik memuru),
8-Türidizade Kamil Bey (tüccar), 9-Osman Bey (eczacı), 10- Karamollazade Ethem Efendi, 11-$ekerzade Halil
#brahim Efendi, 12-Mehmet Bey (Mu"la Hapishane Müdürü). Bkz. Akça, “Milli Mücadele Döneminde Mu#la”,
s.172. Görülüyor ki Mu"la’nın ileri gelenleri öncülü"ü ele almı!lardır. Katılımcıların profili, Batı Anadolu’daki
hemen tüm bölgelerdeki Kuva-yı Milliye örgütlenmelerinin bir örne"idir diyebiliriz.
353
Özer, a.g.e., s.20.
354
Özer, a.g.e., s.20.
355
Apak, a.g.e., s. 157.

97
“Zenginler: ‘Sonucunun ne olaca#ı bilinmeyen bir amaç ve harekete para
harcamaktansa Yunanlıların gelmesini daha zararsız buluyorlardı. Onların dü!üncelerine göre,
‘"zmir kıyımını Yunanlılar isteyerek yapmı! de#illerdi. O üzücü olayın çıkmasına Türkler sebep
olmu!tu.”356
$efik Aker de Aydın bölgesindeki kimi zenginlerin Milli Mücadeleye destek verme
konusunda nasıl korkakça ve çekingen bir yakla!ım içinde oldu"unu !öyle belirtmi!tir:
“Beldenin ileri gelenlerinin, zarara u#ramaktan korktuklarından, mücadele aleyhinde
oldukları görülmü!tü.”357
Aker daha da ileri giderek bu yöredeki zenginlerin tutumu dolayısıyla giri!imin sekteye
u"rayaca"ını dü!ünmektedir:
“Halk üzerinde nüfuzu olan ve halkın dü!üncelerine hâkim olan Mutasarrıf, M. ve
beldenin ileri gelenleri gibi söz sahibi olanlar, mücadele aleyhtarlı#ını bu dereceye vardırdıktan
sonra, Aydın’da Milli Mücadele için hiçbir te!ebbüsün ba!arılı olamayaca#ı gerçe#i ortaya
çıkmı!tı.”358
Celal Bayar da Anzavur isyanı sırasında Bursa’daki zenginlerin Anzavur’a mı Kuva-yı
Milliye’ye mi destek noktasında tereddütlü davrandıklarını !öyle açıklar:
“Kendisini Bursa’ya davet için Bursa’nın ileri gelenlerinden bir heyet gidiyormu!...
Bunların ço#u Bursa’nın zenginleriydi. Bunların ikinci derece gayeleri Bursa’nın içinde bir
çarpı!ma olmasın, malımız mülkümüz ziyana u#rar... Ve anladım ki Bursa’nın içi de sa#lam
de#il.”359
Görülüyor ki yörelerin zenginleri için Kuva-yı Milliye’ye yönelik tavır farklıdır. Birçok
yerde yöre zenginleri Kuva-yı Milliye’ye her türlü deste"i verip Milli Mücadeleye büyük katkılar
vermi!ken, bir çok yerde kendi ki!isel çıkarlarını vatan ve millet ba"lılıklarının üstünde
görmü!ler ve gereken tavrı gösterememi!lerdir.
1.2.6.2. !$galler Sonrası Kuva-yı Milliye’nin Fikri Öncülleri

Bu çalı!manın 1.1.1. numaralı ve “Mondros Mütarekesi’nin Sonrasında #lk Giri!imler”


ba!lıklı bölümünde de belirtti"imiz gibi, sonradan Milli Mücadelede önemli görevler üstlenecek
yüksek komutanlarda Mondros sonrası Anadolu merkezli ve Kuva-yı Milliye’ye dayanan bir
ulusal direni! fikri olgunla!mı! bulunuyordu. Ancak #zmir’in i!gali ile Batı Anadolu’da bu üst

356
Gökbel, a.g.e., s.88.
357
Aker, a.g.e., s.96.
358
a.g.e., s.97. Aker’e göre bu ruh hali Batı Anadolu’da istisnai de"ildir: “Di#er yerlerde de aynı ruh hali mevcuttu.
Bazı yerlerde "zmir’in i!galine ait protesto telgrafını imzalamaktan bile çekinilmi!ti.” Bkz. a.g.e., s.98.
359
Kurtul Altu", “Kritik Olayların Perde Arkası”, Tercüman Gazetesi, 13 Eylül 1986.

98
düzey kadronun ulusal bakı!lı ve siyasal gerçeklere göre merkezi bir hareket olu!turmak için
gerekli adımları atmalarını beklemeden yöresel çerçeveli ve küçük çapta direni! fikirleri
geli!mi!tir. #zmir’in i!gali sonrası süreçte kurtulu! çareleri ve atılacak adımları konusundaki
silahlı mücadele dı!ındaki seçenekler, aydın kesimde, fikir üreten merkezlerde, giderek
azalmı!tır. #zmir’in i!galiyle ba!layan süreçte direni! fikrini savunanların argümanlarının
güçlendi"i görülür.360 Bezmi Nusret Kaygusuz bu fikri en açık biçimde !öyle dile getirdi"ini
aktarır:
“Bu vaziyetin iki suretle kar!ılanabilece#ini söyledim: Ya teslimiyet veya müdafaa...” 361
Hiç ku!kusuz bu seçeneksizlik Mustafa Kemal’in Nutuk’ta çizdi"i genel panaromadan
çıkardı"ı temel sloganın aynısıdır: “Ya istiklal Ya Ölüm.”362
#zmir’in i!gali sonrasında yakın bölgelerde ya!ayan bir kısım aydın insanda teslimiyet ve
kadercilik de"il, tam tersine gerçekçilik egemen olmu!tur. #zmir’in i!gali sonrasında aydın
kesimin silahlı mücadele fikrine yakınla!masını sa"layan ruh hali için Halide Edip Adıvar
anılarında !öyle der:
“Ocak’ta [Türk Oca"ı] bütün gençler heyecan içindeydiler. Bir tanesi ‘Cebimde otuz lira
olsa hemen "zmir da#larına çıkaca#ım.’ dedi. O günlerde da#a çıkmak iste#i hepimizin içinde
vardı. Bundan hemen sonra, ne padi!ahın zavallı siyaseti, ne de "tilaf orduları bir sürü genci
"zmir’e gitmekten alıkoyabildi.”363
#!gallere kar!ı boyun e"erek, #stanbul Hükümeti’ne güvenerek, i!galcileri ho!nut ederek
hiçbir !ey elde edemeyeceklerini görebilen bu aydın insanların ilk harekete geçtikleri yerlerden
biri Burhaniye’dir:
“Yunanlılar Ayvalık’a çıkınca yine Hoca Mehmet Bey’in ba!kanlı#ı altında Hacı Tali,
Pelitköylü Mehmet ve Ali Osman A#a’dan meydana getirilmi! bir Kuvayı Milliye heyeti kuruldu
ve artık bunların verdikleri emir ve kararlara bütün ilçe halkınca uyulması gerekiyordu. Heyetin
aydın beyni Hamdi ve Salim Beylerdi.”364

360
Aslında #zmir’in i!gali ihtimali belirdi"i andan itibaren silahlı direni! fikri de güçlü bir ihtimal, hatta kaçınılmaz
bir sonuç olarak aydın insanların zihninde belirmi!tir. #!galden bir süre önce görevden alınan #zmir Valisi Nurettin
Pa!a’nın halka silah da"ıtmak için te!kilat yapmaya ba!laması ve17-19 Mart 1919 tarihinde #zmir Müdafaa-i
Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti’nin #zmir’de topladı"ı ve çevre illerden de delegelerin katıldı"ı kongrede “memlekette
vaki olacak taarruza kar!ı silahlı mukabele edilmesi do#rudan do#ruya Müdafaa-i Hukuk zihniyetine uygundur”
kararının alınması, silahlı direni! fikrinin en azından belirli aydın-bürokrat çevrelerde olu!maya ba!ladı"ını
göstermektedir. #!galin gerçekle!mesi bu fikre hayat vermi!tir. Bkz. Sofuo"lu, Kuva-yı Milliye Döneminde…, s.
51-52.
361
Kaygusuz, a.g.e., s. 168.
362
Atatürk, Nutuk..., s. 10.
363
Adıvar, a.g.e., s. 28-29.
364
Sa"dıç, a.g.e., s.58.

99
Denizli’de harekete geçip silahlı kuvvetler kurmak gere"ini ilk anlayan bölgelerden
biridir. Bu hareketin ba!ını yörenin aydın din adamlarından olan Ahmet Hulusi çekiyordu.365
Aslında bu dönemde halkın din hassasiyeti, din adamlarının rolünü açı"a çıkartmı! ve aydın din
adamlarının Kuva-yı Milliye’nin kurulmasında rolü büyük olmu!tur.366
Hemen örgütlenip, i!gale kar!ı önlemler almak için ileri gelenleri bir araya gelen bir di"er
yöre de Bergama idi. Bergama’daki aydın insanlar olayın geli!imini hemen sezerek vakit
kaybetmeden “silahlı mücadele” için tedbir alınması için 172. Alay komutanı Ali (Çetinkaya)
Bey’e telgrafla ba!vurdular. Bu ba!vuruda direni! fikrinin ne kadar hızlı bir biçimde nizami ordu
tarafından halkın silahlandırılması dü!üncesine dönü!tü"ü görülmektedir. Ali (Çetinkaya) !öyle
aktarır:
“halkın mıntıka tarafından verilecek emir ve i!arete amade bulundu#unu ve
Bergama’daki esliha teslim ve tesellüm komisyonunun ambarında mevcut silah ve cephanelerin
!imdiden ahaliye tevzi edilmesini talep ediyorlardı.”367
$erif Güralp de Mustafa Kemal’in liderli"ini ve onu izleyenlerin kararlılı"ını dile
getiriken mücadele seçene"inin aslında nasıl zorunlu bir karar oldu"unu Balkan Sava!ları’ndan
örnekle dolaylı olarak !öyle dile getirir:
“Kumandanlar kötü, kör cahil, subaylar bilgisiz ve tecrübesiz oldu#undan Sırp, Bulgar,
Yunan, Karada# gibi kıymetsiz ordulardan daya#ı yedik; neticede Rumeli’yi kaybettik. $imdi
oradaki ırkda!larımız gavur çizmesi altında inliyorlar.”368
Güralp, Birinci Dünya Sava!ı’nın benzer bir sonucunu da !öyle belirtir:
“Sonuçta Arabistan elimizden çıktı. $imdi oradaki dinda!larımız gavur sanca#ı altında
inim inim inliyorlar.”369
Bu ifadeler, sıranın Anadolu’ya geldi"i dü!üncesi ve korkusunu da belirtmektedir. #!te bu
yüzden artık mücadele dı!ında bir çare kalmamı!, ne olursa olsun, kim kar!ı çıkarsa çıksın

365
Necdet Hayta, “Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi ve Milli Mücadeleye Katkıları”, Kurtulu$ Sava$ı’na Yön
Verenler, Gazi Üniversitesi A.#.#.T., Ara!tırma ve Uygulama Merkezi Yayını, Ankara, 1994, s.222; Ali
Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Din Adamları, C.1, Diyanet #!leri Ba!kanlı"ı yayınları, 4. Baskı, Ankara, 2002, s.
79.
366
Bu konudaki kapsamlı bir de"erlendirme ve Kuva-yı Milliyeci vatansever din adamlarının kısa bir listesi için için
Bkz. Sarıkoyuncu, a.g.e., s. 17-70.
367
Çetinkaya, a.g.e.,s.18. Bu durumu Süvari Yüzba!ı Ahmet de teyit eder: “Kumandan [Ali Çetinkaya] Alayda
[172.] mevcut fazla silahlarla memleketin müdafaasına !itaban olan halkı teslihe karar verdi.” Ahmed, a.g.e., s.
29.Yarbay Ali Çetinkaya’nın #zmir’in i!gali sonrası bir silahlı direni!e hazırlık için etrafındakiler uyarmasına bir
di"er örnek de Ayazmend Müfreze Komutanı Üste"men Sabri Efendi’ye 20 Mayıs 1919’da yazdı"ı bie mektupta
verdi"i görevleri açıklarken “ Dahilde huzur ve sükunu muhafazaya çalı!mak ve hariçte gerek !ekavet ve gerekse
i!gal mahiyetindde aniden vaki olacak tecavüzlere mukabeleye hazır bulunmak” diyerek açıkça direni!e hazır
olmaktan söz etmesi olarak verilebilir. Bkz. Çetinkaya, a.g.e., s.33.
368
Güralp, a.g.e., s.89.
369
Güralp, a.g.e., aynı yer.

100
mücadele etmek gerekti"i fikri tek seçenek haline gelmi!tir. Gürap mücadele fikrinin bu tarihsel
altyapısını kısaca çizdikten sonra bu fikrin çerçevesini de !öyle çizer:
“Amca sana son kararımızı söyleyelim: E#er millet bize uymazsa bugün elde mevcut
onbinden fazla subay ve yedek subay, ba!ımızda Mustafa Kemal olmak üzere hep beraber e!kıya
olarak da#lara çıkaca#ız. Dü!manla da u#ra!aca#ız, sizlerle de. Ta ki bu memleketimiz
kurtuluncaya kadar, bütün topraklarımızda kırmızı sanca#ımız sallanıncaya kadar, her çareye
ba! vurarak ölünceye kadar vuru!aca#ız. "!te bu söz bana mücadelenin ba!ına geçen Mustafa
Kemal Pa!a’nın söyledi#i sözdür. Biz de onun etrafında toplandık. Öl dedi#i yerde ölürüz.”370
Çok açık olarak burada Mustafa Kemal’in misyonu ve fikri öncülü"ü önemle
belirtilmektedir.

1.2.7. Direni$ Fikrinin Örgütlü Direni$e Dönü$mesi Süreci

1.2.7.1.Yunan !$gal Süreci, !$gal Bölgelerinde Ya$am, !$gal


Uygulamaları ve Mezalimlerin Kuva-yı Milliye’nin !lk Biçimleni$ine Etkileri

Yunan i!gali her bölgede !iddet üretmemi!tir. #badetine ve günlük i!lerine engel
olunmayan, Kuva-yı Milliye’ye destek vermeyip, i!galcilere de direnmeyen yörelerde i!gal
genelde sancısız ya!anmı!tır. Bu de"i!ik anılarda açıkça dile getirilir:
“ ‘"!galde hiç eziyet görmedik’ diyor Pilavcı ‘Ne zaman Afyon bozuldu, kimsenin
burnunu kanatmadan gittiler.” 371
Daha ileri gidip dürüstçe i!galin sakinli"ini vurgulayanlar da vardır. Bu anlatımlarda sade
asker üzerinde etkili subayların varlı"ı önemlidir:
“öyle çolu#a çocu#a laf atmazlardı, terbiyeliydiler. Talime giderken bile sa#a sola
baktırmazdı zabitleri. Çocuklara, kadınlara laf attırmazlardı.”372
Bu anlatımlar yöre yöre ve zaman zaman Yunan i!gal güçlerinin i!gal ettikleri
bölgelerdeki Türk/Müslüman halka farklı tavır gösterdiklerini kanıtlamaktadır.
Eziyeti #zmir’de asayi!i korumakla görevli Yunan Jandarmasından çok Yunan ordusuna
ba"lı askerlerin yaptı"ı da söylenebilir.373 Buna ek olarak yöre halkının eziyet etmeyi tercih

370
Güralp, a.g.e., s.90.
371
Mustafa Pilavcı’dan aktaran M. Küçük, a.g.e., s.62; “Ufak tefek münferit hadiselerden ba!ka bir !ey olmadı
yani.”, Mahmet Balo"lu’ndan aktaran Böke, a.g.e., s.91; “Bizim burada eziyet olmadı”, Adem Toprak’tan aktaran
Böke, a.g.e., s.95.
372
Münire Yalçın’dan aktaran Böke, a.g.e., s.127.
373
Muammer Öztürk’ten aktaran Böke, a.g.e., s.95; Mustafa Keklik’ten aktaran Böke, a.g.e., s.96.

101
etmeyen Yunan jandarma subaylarının bu yakla!ımının nedeni olarak bu subayların “Türk
Tohumu” oldu"una inanmaları ilginçtir.374
#zmir’in de i!gal altında kaldı"ı 15 Mayıs 1919’dan 9 Eylül 1922’ye kadar geçen yakla!ık
3 yıl 3 aylık süre içinde sava!ın etkilerini çok da hissetmedi"i söylenebilir.375
Ancak bu dönemde i!galci Yunan birliklerinden en büyük baskı silah bulundurma ve
teslim etme üzerinedir.376 Silah konusunda sıkı!tırılan köylülerin imdadına yine aynı köyden
Rumlar yeti!ir. Burada da bazı Rumların Yunan i!galcilere kar!ı Türk-müslüman tanıdıklarını
korudukları !öyle dile getirilmi!tir:
“Köylü de vermedi silahları. Eski bir iki tabanca tüfek verildi o kadar. Candarma
[Yunan Jandarması kastediliyor] sıkı!tırtınca Yorgaki girdi devreye, konu!tu. Candarmayla. Üç
karda!tılar Yorgaki, Mangalaki, "psardi. Ba#ları çoktu zengindiler. Onlar candarmaya dedi ‘bu
köy namuslu, dokanmayın!’ Ondan sonra gelmediler üstümüze. Dört sene kaldı Yonan. Hiç
dokunmadı bize.”377
Yunan i!gali i!gal edilen yerin Yunan bayraklarıyla donatılması demekti. Yunan i!galinde
Havraya bile Yunan Bayra"ı dikiliyordu. Bütün resmi binalara ve limandaki bütün sandallara
Yunan bayra"ı çekilmek zorunlu tutulmu!tu.378 Bayrak ve semboller siyasi amaçların en önemli
göstergeleri durumundaydılar. Tabii olma ya da olmama durumu için bu tür semboller herkes
tarafından kullanılıyordu:
“"ki Yunan taburu da 28 Mayıs 1919 tarihinde Tire'yi i!gal etti. "!galden hemen sonra da
kiliseye; Yahudi mektebinin arka tarafındaki havraya ve Sarıca Yusuf Mahallesi'ndeki
Helvacıo#ulları'nın dillere destan evinin balkonuna Yunan bayra#ı diktiler. Helvacıo#lu'nun evi
Yunan i!gal komutanının karargahı oldu.” 379
Buna kar!ılık Türk bayra"ı asma konsunda bir çekingenlik söz konusudur.380 Meydanlara,
açıklık yerlere Türk bayra"ı asılamıyordu. Ancak okullarda kapanı! törenlerinde, çok da
ba"ırmadan mar! söylenirken Türk bayra"ı asılabiliyordu.381
Sava!ın sonunda ise Rumlar kendi astıkları bu bayrakları yine kendileri toplamak zorunda
kaldılar.
374
Mustafa Keklik’ten ve Ali Rıza Türkan’dan aktaran Böke, a.g.e., aynı yer.
375
Böke, a.g.e., s.66. Ancak bu bilginin sadece dünya kamuoyunun gözü önündeki büyük kentler için geçerli
oldu"unu unutmamak gerekir. Özellikle kırsal bölgelerde Yunan i!gal güçlerince gerçekle!tirilen zulümler gerçek bir
vah!et boyutundadır.
376
“…bıçakları bile topluyorlar, bırak silahı, hiçbir !ey kalmadı. Herkes, silahı olan bile sakladı, e#er bir bulundu
mu yandı, herifi öldürüyorlar bırakmıyorlar.” Hasan Özkan’ dan aktaran Böke, a.g.e., s.134. Aydın’da 26 Haziran
1919’da Yunan i!gal güçlerinin bu yönde talepleri ve tehditleri için ayrıca bkz. Gökbel, a.g.e., s. 265.
377
Mehmet Sever’den aktaran M. Küçük, a.g.e., s.63.
378
$.Turan, a.g.e., 1.Kitap, s.103.
379
Filiz, a.g.e., s.86.
380
Limandaki Hızır Reis Gambotu’ndan ba!ka #zmir’de Türk bayra"ı yoktu. Bkz. $.Turan, a.g.e.,1.Kitap, s.103.
381
Mehmet Re!at Karakaya’dan aktaran Böke, a.g.e., s.92.

102
Yunan i!galine u"rayan bazı bölgelerde Yunan i!gal güçlerinin Osmanlı Devleti’nin o
yöredeki idaresine ait mal ve parayı da resmen gaspettikleri, bunun da yöresel idare ve halk
üzerinde olumsuz etki yaptı"ı söylenebilir. 382
Yunan i!galinin sosyal hayattaki bazı uygulamaları da halkın öfkesini çekmi!tir.
#zmir’deki önemli i!lerde çalı!an Türkler bu görevlerinden alınıp yerlerine Rumlar
yerle!tiriliyordu.383 Yine Müslümanların denetimi için gece kapılarına fener asma zorunlulu"u
getirilmi!ti. Yunan i!gal yönetiminin Müslümanları daha sıkı bir denetim altına almak istedi"i
açıktı.384 Bunun yanında sosyal ya!amda çalkantılara neden olacak bir de"i!iklik daha yapıldı:
Tramvaylardaki haremlik selamlık uygulamasının ürünü olan perdeler kaldırıldı.385 Bütün bu
uygulamalar de"i!ik etnik kesimler arasındaki ba"ları iyice çözdü, uyumu ve alı!kanlıkları
bozdu, yerine gerilim, !üphe ve korkuyu, giderek de öfkeyi koydu.386 Mustafa Kemal’in adı bir
ulusal önder olarak belirdi"i andan itibaren ise taraflar sava!ın sonunu merakla bekleyen
seyirciler gibi gerilim içinde iyice birbirinden koptular.
Buna kar!ılık Yunan idaresi, tıpkı #talyanların yaptı"ı gibi Batılı kamuoyunu kar!ısına
almamak, i!galin tepki do"urmadı"ını, olup bitenin münferit bazı aksilikler oldu"unu göstermek
ve bu yolla i!gali kalıcıla!tırmak politikası güdüyordu. Pelin Böke #zmir’in i!galini ya!ayanların
anılarını yorumlarken bu konuda !öyle diyor:
“Öte yandan, Yunan askerlerinin aldıkları yumurta ve benzeri yiyeceklerin bedelini
ödedikleri, hemen hiç kimsenin mallarına el konmamı! ve üzerlerine bir angarya angayra
yüklenmemi! oldu#u da sıklıkla kaydedildi .Ku!kusuz bu konuda bazı münferit olaylar
ya!anmı!sa da, Yunanistan’ın i!gal politikasının temelinde yer alan dü!üncenin-mümkün oldu#u
kadar Müslüman halkı kar!ılarına almadan bu i!gali geni!letmek gibi bir niyetleri
bulundu#undan olsa gerek-bir antla!ma imzalanan kadar yumu!ak bir politika izledi#i
söylenebilir.”387
Yunan i!gal yönetimi bu politika do"rultusunda kendinden memnun bir kitlenin varlı"ı
propagandası için zaman zaman veba ve çiçek gibi önemli salgın hastalıkları önlemek amacıyla
Müslüman mahallelerde de a!ı kampanyaları ve de"i!ik yardımlar yürütmekten geri kalmadı.388

382
Yunan i!gal kuvvetlerinin Çanakkale’nin Ayvacık kazasında Temmuz 1920’de gerçekle!en i!gal sonrası Mal
sandı"ında bulunan böyle bir paraya el koydu"una ve buna ili!kin gerekçe olarak da bu paranın Kuva-yı Milliye’nin
kullanımında oldu"unu ileri sürmelerine ili!kin olarak Osmanlı Hükümeti birimleri arasındaki yazı!malara örnek
olarak bkz. BOA, BEO.4656. 349127. (EK. 14)
383
Böke, a.g.e., s.42.
384
Böke, a.g.e., s.41. Bu uygulama “Türk evleri belli olsun” mantı"ıyla yapıldı"ına inanılır. Müzeyyen Canoler’den
aktaran Böke, a.g.e., s.82.
385
Böke, a.g.e., s.34.
386
“Ancak i!galin ba!lamasıyla beraber ili!kilerde belli bir gerilim gözleniyor.” Bkz. Böke, a.g.e., s.63.
387
Böke, a.g.e., s.68.
388
Böke, a.g.e., s.46.

103
Her !eye ra"men yüzyılların uyumuna saygı gösteren kesimler varlı"ını sürdürdü. Hüseyin
Kurnaz’ın aktardı"ı !u olaydaki gibi:
“Yorgi, Yunan "zmir’deyken bile tavrını de#i!tirmemi!, aya#ında !alvarıyla Müslüman,
Rum ayırmadan rakı vermeye devam etmi!ti herkese. Ama Ramazan ayı geldi mi Türkleri içeriye
katiyen sokmazdı günaha girmemek için.”389
Yunan i!galcilerinin özellikle büyük kentlerde, örne"in #zmir’de kendini sevdirmek için
farklı uygulamalarla çaba harcaması, anılarda çok açıkça dile getirilmi!tir:
“Her Cuma günü oraya bando geliyordu, Yunan bandosu. Kendilerini sevdirmek için, bir
saat iki saat bando çalıyorlardı.”390
Ancak #!galcilerin herkesin daha göz önünde olan büyük !ehirlerde ba!ka, kırsal kesimde
farklı davrandı"ı söylenebilir. Burada özellikle sava!ın sonlarında Yunan ordusunun kaçı!ı
sürecinde çok büyük katliamlar ve vah!etler ya!anmı!tır.
Yunan i!gali Osmanlı idaresinin bütün parçalarını kendi üstüne almı!tır:
“Türk mahkemesi kalmadı artık [i!galden sonra]. Yani hükümet binası Yunanlıların eline
geçti, mal müdürüne kadar Yunanlılardı.”391
Yunan i!gal güçlerinin kasaba ve kentlere kırsal kesimlere göre daha dikkatli
davrandıkları söylenebilir. Ne de olsa büyük yerle!im yerleri Batı kamuoyunun bilgi alması için
daha göz önünde yerlerdi. Ancak köylerde i!gal çok daha vah!i !iddet ve i!kancelere sahne
olmu!tur:
“Bazen kendilerine köylerde kuzu kızartmalı, rakılı ziyafetler hazırlatırlardı. Sonrada
evin kızını çırılçıplak oynattıkları olmu!tu.”392
Cephe arkasında kalan Kuva-yı Milliye çetelerinin Yunan askerlerine yönelik saldırıları
i!gal güçlerinin öfkesini halktan çıkarmaları anlamına geliyordu. Burada kadınlara yapılan
i!kenceler Kızılderililerin vah!i batıda göçmenlere yaptıkları i!kencelere benzer:

“kadınların ayaklarını astılar çınar a#acına "lk Kur!un’da saçlarını böyle yaktılar.”393
Benzer ortaça" vah!etinin bir örne"ini de Fahri Görgülü aktarır:
“Yunanların buranın ileri gelenlerini-bilhassa ihtiyar heyeti mensuplarını-yakalamı! ve
karınlarına kaynatılmı! ya# dökmek suretiyle bir çok kimseyi öldürmü!lerdir.”394

389
Böke, a.g.e., s.48.
390
Muaammer Öztürk’ten aktaran Böke, a.g.e., s.129.
391
Muhterem Temel’den aktaran Böke, a.g.e., s.123.
392
Aybek, a.g.e., s.178.
393
Recep Yılmaz’dan aktaran Böke, a.g.e., s.125.
394
F. Görgülü, Yunan !$galinde Kirmasti, s.42.

104
Yunan i!gal güçlerinin ve onlardan cesaret alan yerli Rumların i!kence ve zalimane
tutumları bir çok yerde insanların yerle!im yerlerinden da"a çıkarak çetele!melerine yol açmı!tır.
Daha önceden var olmayan bu çetelerin, i!gal uygulamalarına tepki olarak kuruldu"u ve Milli (yani
Kuva-yı Milliye bünyesinde kabul edece"imiz) bir nitelik kazandı"ına ili!kin açık bir örne"i Zühtü
Güven’in anılarında buluyoruz:
“O sıralarda [Büyük Taarruz Sonrası] Gönen’de sekiz çete vardı. Bunların hepsi de hatırı
sayılır efe ba!larının emrindeydi. Bu efelerin da#a çıkmalarının önemli sebebleri vardı. O da Yunan
ve yerli rumların Türklere olan zulümlerinden do#an nefret ve Türk izzetinefsi idi. Bu çeteler
a!a#ıda sırasiyle yazılmı!tır: 1-Edincikli Bacak Hasan ve Pıtır Hüseyin Efeler, 2-Çepni’li Osman
Bey, 3-Sarıköy’lü Kürt Hasan, 4-Manyas’ın Dura köyünden Altı Parmak Gönen’li, 5-Bandırmalı
Salim Çavu!, 6-Karacabey’in Dani!ment köyünden Hur!it Efe, 7-Balya’nın Haydoraba köyünden
Himmet Efe, 8-Gönen’in Körpea#aç köyünde mukim Himmet Efe
Aslında Yunan i!gali ba!ladı#ı zaman Gönen mıntıkasında hiçbir çete kalmamı!tı. Herkes
evine çekilmi!ti. Muhiti mülayim gören Yunanlılar ve onlara takılan yerli rumların, halk ve köylü
üzerindeki zulüm ve i!kence gibi baskıları gün geçtikçe artmı! ve hali i!baa [doygunluk hali,
tahammülsüzlük hali] gelmi!ti. Bunu gören ve efe geçinen kahramanlar ve nüfuzuna güvenen efeler,
büyük bir cesaret-i medeniye ile bu zalim kuvvete mukabeleye karar verdiler…”395
Bu çeteler açıkça Kuva-yı Milliye bünyesindedir. Çünkü sadece kurulu!ları i!galden
kaynaklanmamakta, eylemlerinin yönü de Yunan i!gal güçlerine kar!ıdır. Bu çetelerin her ne kadar
bir merkeze ya da yöresel örgüte organik olarak ba"lı olmasalar da i!gal güçlerini yıpratmak, bu
güçleri oyalamak gibi eylemlerle sonuçta cephe gerisinde daha çok kuvvet bulundurmak zorunda
bırakarak Milli Mücedeleye çok olumlu katkılar yaptıkları ku!kusuzdur.396
Zühtü Güven, Yunan i!galinin ba!langıcındaki köylülere yönelik zalimane tavırlarının dozu
ile çetelerin sayısının artması arasında do"ru orantı oldu"unu da eklemektedir. Bu !ekilde kurulan
çetelerin sayısı ise hiç de azımsanacak türde de"ildir:
“Yunanlılar baskınlarını artırdıkça Türk çetelerinin adedi de o nispette artmı!tı. Her çetenin
ortalam adedi otuzdan elliye kadar de#i!iyordu.”397
Yunan kuvvetlerinin i!gal ettikleri bölgelerde yaptıkları katliam ve i!kencelerin, bunlara
ili!kin gelen haberlerin, halkın milli direni!e katılımını etkilemesi üzerine bir örne"i de Süvari
Yüzba!ı Ahmed !öyle verir:
“Ala!ehir ve Salihli’ye gelen bu telgraf üzerine yüre#i istiklal-i memleket a!kıyla çarpan
hamiyetli kimseler ileri atılarak faaliyete geçme#e karar verdiler. Her yerde oldu#u gibi burada da

395
Güven, a.g.e., s.107.
396
Güven, a.g.e., s.108.
397
Güven, a.g.e., s.107.

105
türeyen birkaç hain bu takdire !ayan te!ebbüsün propaganda ile önüne geçmek istediler. Fakat
tahakkuk eden i!gal üzerine Yunan zulmünü gözüyle gören halk silaha sarıldı.”398
Benzer bir gözlemi Yüzba!ı Kemal Balıkesir aktarır. Soma yakınlarındaki Bakırköy’de
i!gallerden memnun olan Rum azınlı"ın gösterileri yerli Türk/Müslüman köylüyü direni!e destek
yönünde etkilemi!tir.399
Söke’de de durum benzerlik göstermi!tir. Burada da yerli Rumların, i!galci #talyan
güçlerinin seyirci kaldıkları bir ortamda, kurduklar çeteler ile yaptıkları katliam ve soygunlar, hatta
genç kızlara ve kadınlara tecavüz edip sonrasında çırılçıplak a"aca ba"layıp te!hir etmek gibi
olaylar yüzünden #stanbul Hükümeti’nin politikasına ba"lı olarak yapılan sakin ve sabırlı olma
tavsiyelerine ra"men yöre halkı, Milli Mücadeleye giderek destek vermeye, silahlanmaya ve milli
çeteler olu!turma yoluna gitmi!tir. Ünlü Sökeli Cafer Efe, bu geli!meler sonucu Kuva-yı Milliye
birliklerinin lideri olarak sivrilmi!tir.400
Sadece halk kesimleri de"il, mezalimlere tanık olan ya da bu konuda haber alan nizami ordu
mensubu askerler de Hükümetin resmi politikasının “direnmemek” yönünde olması yüzünden
silahlarıyla birlikte Kuva-yı Milliye’ye katılıyorlardı. Yine Aydın için Asaf Gökbel !öyle der:
“$ehir içinde islamlara kıyımın sürdü#ünü subaylardan i!iten ve bundan fafkalade üzüntü
duyan askerlerden bir kısmı silahları ve makinalı tüfekleri ile Kuvayı Milliye’ye katıldılar.”401
Kazım Özalp de 1919 Aralık gibi geç bir tarihte bile mezalimlerin yarattı"ı intikam
hissinden, bunun halkın Kuva-yı Milliye’ye moral deste"i artırmasından, halkın Kuva-yı Milliye’yi
sı"ınacak, kendi haklarını ve varlı"ını koruyacak bir güç olarak kabul etmesindeki etkisinden söz
eder:
“Cephelerde kuvayı milliye tarafından bir muvaffakiyet elde edilince, Türkler,
memnuniyetlerini saklayamıyor…”402
#lyas Sami Kalkavano"lu’nun da 1920’nin ilk aylarındaki bir gözlemi benzer niteliktedir.
#znik’te Yunan i!gal ordusunun yaptı"ı yakıp yıkmaların sonuçlarını gözlemlemek, gönüllülerin
Milli Mücadeleye katılım azmini ve intikam hırsını kamçılamı!tır:
“O harabe halindeki "znik sanki bir anda yerinden oynadı. Gözleri ya!aran çocukların,
‘intikam…"ntikam!...’ feryatları ayyuka çıkıyordu.
Öylesine heyecanlanmı!lardı ki o dakikada dü!manı görmü! olsalar pervasızca üstüne
atılarak canlarını vermekten çekinmezlerdi.”403

398
Ahmed, a.g.e., s.93.
399
Özdemir (Der.), a.g.e., s.13.
400
R. Yalkın, “Milli Mücadelede "zmir”, Yeni Sabah Gazetesi, 25. Ekim 1939, s.6.
401
Gökbel, a.g.e., s. 269-270.
402
Özalp, a.g.e., C.1, s.79.
403
Kalkavano"lu, a.g.e., s. 62

106
Görülüyor ki Yunan i!gal güçlerinin zulmü ve yıkımları, Kuva-yı Milliye çetelerinin ortaya
çıkmasında ve Kuva-yı Milliye’nin halkın deste"ini almasında ve katılım üzerinde büyük etki
yapmı!tır. Kuva-yı Milliye’yi sı"ınacak, moral destek alınacak ve kendilerini koruyacak bir unsur
olarak görmenin katılımı rahatlataca"ı muhakkaktır.
Yunan mezalimleri Sakarya Sava!ı sonrasında Yunan i!gal güçlerinin ilerlemesi
durdu"unda ve Büyük Taarruz sonrasındaki hızlı geri çekili! döneminde daha da yo"unla!mı!tır.
Hamit Ercan, hatıratında Sakarya Sava!ı sonrasında tanık oldu"u bir olayı anlatır:
“Köyün kar!ıdan görünü!ü bile feci...Ayakta bir ev bile kalmamı!, duranlar yanık
duvarlar...Köye yakla!ıyoruz. Köyün harman yerinde büyük bir yı#ın kül...Üzerinde, burunları,
kulakları, gö#üsleri kesilmi! ve ekinlerin üzerine yatırılarak yakılmı! bir sürü insan iskeleti.” 404
Ya!adıkları yer i!gale u"rayan kimselerin “Bu yurttan ba!ka yurdumuz mu vardı?”405
dü!üncesi yöresel silahli birliklerin olu!umunda etkili olmu!tu.
Yöre e!rafından i!galle hayatı etkilenen, ticari ili!kileri bozulan ve önceden de silahli
deneyimi olan ki!iler silahlı gücü olu!turmada öncülük yapıyorlardı.
‘Yunan taarruzu Denizli halkını galeyana getirdi, Liva dahilinde panik tehlikesi
ba!gösterdi. 1 Temmuz günü Müftü Ahmet Hulusi Efendi Delikliçınar’da (Denizlide bir mahalle
ismidir) tertip edilen bir mitingde halkı hicret etmeme#e, korkmamaya ve gönüllü yazılmaya da-
vet eden bir kitabede bulundu. Yüz onbe! ki!i hemen .gönüllü yazıldı. Bu müfreze ba!ında (1949
daki) Denizli 'Müftüsü Osman Efendi oldu#u halde, Denizlili Halil ibrahim o#lu mülâzim Rü!tü,
$erif Ali mülâzim ismaü, Ahmet o#lu Hüsnü, $akir o#lu Esat, Ali o#lu Rıza Tevfik o#lu Baytar
Ali, Tevfik ve mülâzim $ükrü beylerin emirleri altında Buldana gönderildi
Bu kuvvetede (Millî intikam Bölü!ü) adı verildi.
2 Temmuz günü Yunan kuvvetlerinin Sarayköy önlerine kadar ilerlemesi üzerine Saray
köyde çok heyecan geçirdi. Kaza merkezi önce Beylerbeyi köyüne, sonra Babada# nahiyesine ve
daha sonra Duacılı köyüne ta!ındı.” 406
#!galler, halkın hem milli mücadele öncesi milli bir amaçtan ve i!levden yoksun, e!kiyacı
ve soyguncu çeteler ile milli amaçlar için ortaya çıkan çete benzeri milli olu!umlar arasındaki
farkı görmesini sa"lamı! hem de teredddüt içinde kalan halkın bakı!ını büyük ölçüde etkilemi!,
yüzyılların bezginli"ini, kadercili"ini üzerinden atmasında son derece önemli bir rol oynamı!tır.

404
Mehmetefendio"lu-Arslan (Haz.), a.g.e., s.159. Mezalimler için ayrıca bkz. Mustafa Turan, Yunan Mezalimi,
!zmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayını, Ankara 2006, s.73-209; O"uz
Aytepe “Batı Anadolu’da Yunan Mezalimi”, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2007; Zekeriya Türkmen,
Devlet Merkezine Gönderilen Raporlara Göre Batı Anadolu’da Yunan Mezalimi, Berikan Yayınevi, Nisan
2007.
405
Emiro"lu (Haz.), a.g.e., s.45.
406
Evren, a.g.e., s.31.

107
Bu dönemde kırsal bölgelerde kurulan çeteler ise örgütlü ve organize olmaktan çok daha
uzaktı. Çeteler sık sık da"ılıyor, tekrar kuruluyor, ki!isel ili!kiler ve tesadüfi yazgı kesi!meleri
katılımda etkili oluyordu. Yunan i!gal bölgesinde bir !ekilde aranan, firari olmak kaçak ya!amayı
neredeyse zorunlu kılıyordu. Bu tür çetelerde milli bir bilinçten ziyade Yunan i!gal güçlerinin
köylüyle ve kendileriyle ili!kilerinde ortaya çıkan öfke, nefret duygularının varlı"ı söz
konusudur. Bu çetelerin üyeleri aranan durumunda oldu"u için bir köy ya da kasabaya
yerle!emeyen, dolayısıyla neredeyse zorunlu olarak çete hayatını seçen ki!ilerden olu!maktadır.
Ancak hedefleri ve amaçları Yunan i!gal güçleri oldu"u için Milli bir nitelik ta!ıdıkları yine de
söylenebilir. Sadece öc alma amacıyla da olsalar bu çeteler Yunan güçlerini cephe gerisinde
oyalamayı, zedelemeyi ve yıpratmayı ba!armı!tır.
Harmancık köylü Canip Efe’nin öyküsü bu kategoride tipik bir örnektir. Askerden terhis
olup köyüne dönen ve Muhtar olan Canip Efe, i!gal güçlerinden iki Yunan askerinin tacizine
u"rayıp, süngülenir. Yaralı olarak kaçan Canip Efe, gömdü"ü silahları çıkartır, döner 2 Yunan
askerini öldürür ve da"a çıkar. Bu öykü, i!gal güçleri köylüden para isteyip, köyün kadınlarını
rahatsız etmese pekala kendi günlük ya!amına devem edecek olan terhis olup köyüne dönmü!
eski bir askeri “Canip Efe” yapmı!tır:
“"!te bu olayla birlikte Muhtar Canip, eline silahı alıp efe olur ve Yunanlılar Da#
yöresinden kovulana kadar da silahı elinden bırakmaz.” 407
Bu olayda silahlı olarak “da"a çıkmak” ile tabir edilen eylemin “Efe” sıfatıyla anılmak
için yeterli oldu"u dikkat çekmektedir. Canip Efe kısa sürede 7 ki!ilik bir çete lideri haline gelir
ve Yunan i!gal güçlerine kar!ı art arda eylemler yapar. Burada olayların geli!imiyle
kendili"inden ve eylemlerinin yönü itibariyle “Milli” nitelik kazanmı! bir çetenin olu!umu söz
konusudur. Bu tür çetelerin üye yapısı ise çok de"i!kendir ve sürekli katılımlar ve ayrılmalarla
gev!ek bir yapı ortaya çıkmaktadır. Bu biçimde tekrar tekrar çözülüp kurulan çete olu!umlarında
çete liderli"inde ya!lıya hürmet gelene"i etkili idi.
“Bu arada gönüllü olarak bu çeteye katılanlarla on ki!ilik bir grup olan bu çetenin silah
ve cephanesi tam ve mükemmel olup kumandası yine ya!lı oldu#u için Dalkıran efeye
verilmi!ti.”408
Bu süreç bir e!kıya çetesinin yönünün Yunan i!gal kuvvetlerine dönmesine ve bu yönüyle
de milli bir çete niteli"i kazanmasının mekanizmalarını da açıklamaktadır. Yunanlıların e!kıya
çetelerine yönelik baskısı ya da bazı ki!ileri yakalamak istemesi zorunlu olarak Yunan ordusuyla
407
Canip Efe’nin o"lu Ahmet Kahraman’dan Aktaran Recep Çolak, “Milli Mücadelede Da" Yöresinin #ki Namlı
Efesi Canib Efe ve Sadettin Efe”, http://harmancik16.azbuz.ekolay.net/blog/yazi/oku/5000000006007579/ MILLI-
MUCADELEDE-DAGYORESININ - IKI-NAMLI-EFESI-CANIB-EFE-VE-SADETTIN-EFE . 28.Ekim.2012
(Not: Ba!lık’ta ‘Canib’, yazıda ‘Canip’ yazılması metnin orjinalinden kaynaklanmaktadır.A.U.Ö.)
408
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.45.

108
bu ki!ileri kar!ı kar!ıya bırakmı! durumdadır. Bu da e!kıya çetelerini Milli çetelere dönü!türücü
bir etki yapmı!tır denebilir.
Milli müfrezelerin olu!masından ve halkın e!kiya çeteleriyle bu birlikler arasındaki
ayrımın farkına vardı"ı andan itibaren birliklerin ikmal, ia!e ve donatımı halkın fedakarca
çabalarıyla yerine getirilmeye ba!lanmı!tı. Bir bakıma bu birlikler halkın her kesiminin deste"i
ile tam anlamıyla milli bir bakı!ın, milli bir seferberli"in parçası, toptan bir kar!ı koyu!un silahlı
kesimi haline gelmi!, süreç içinde halkla aktif silahlı güçler arasında organik bütünle!me
sa"lanmı!tı. Bu sürecin hızlanmasında i!gal gerçe"inin kavranması ve dost-dü!man ayrımının
kristalize olarak bütün di"er ayrımları ikinci plana iterek belirleyici hale gelmesi önemli bir etken
olmu!tur. Ba!ka bir ifadeyle #!gal eden-i!gal edilen ayrımı silahlı direni!çi milli müfrezelerle
halkın pasif kısmı arasındaki bütünle!meyi sa"lamı!tır. Dolayısıyla i!galin somut hale gelmesi
halkı uyandırmı!, Kuva-yı Milliye ile halkın bütünle!mesi hızlanmı!, sonuç olarak da halkın
Kuva-yı Milliye’nin bir direni! örgütü olarak varlı"ını sürdürmesine olan katkısı beslenme, giyim
ve her türlü ia!eyi sa"lamada yardım etme, istihbarat ve hatta silah sa"lama gibi alanlarda her
türlü deste"i verme biçiminde ortaya çıkmı!tır.409
Mezalimlerin en korkunçları Yunan ordusunun geri çekilmesi döneminde ya!anmı!tır. Bir
bakıma perde vah!etin doru"a çıkı!ıyla kapanmı!tır. Aslında kapanan bu kapı artık yüzyıllardır
barı! içinde bir arada ya!ayan farklı kökenden ve kültürden insanların artık bir arada
ya!amalarını olanaksız hale getiren bir kapıdır. Mümtaz $ükrü E"ilmez’in tanıklı"ı, etnik
ayrımın ve ötekile!tirmenin ne dereceye vardı"ını ortaya koyan Maskara Hasan Köyü’nden
tüyler ürpertici sahneleri aktarır:
“Dipçikle patlatılmı! kafalar, diri diri oyulmu! gözler ,kesilmi! a#ız ,burun,kulaklar.Ve
sonra en i#renç ve alçakça ırza geçmeler.Seksen ya!ında ihtiyar kadınından, sekiz ya!ındaki kız
ve o#lan çocu#una kadar tecavüz olayları.”410
Yunan kuvvetlerinin 22 Haziran 1920’de ba!layan ileri harekatı ve Bursa’nın dü!mesi
sonrasında ya!anan mezalimler de Milli Mücadele yolundaki güçleri daha da !artlandırmı!,
öfkelendirmi! ve bilemi!tir.
Esirlere tavır genellikle sava! hukukunun belirledi"i sınırlar içinde olmasına kar!ılık bu
sınırların dı!ına da sık sık çıkılmı!tır. Lefke (Yeni adıyla Osmaniye) Katliamı (1920 yılının Mart

409
“Gönen içinden pek çok fedakar insan Rumlara ve hainlere hissettirmeden, Milli müfrezelerin ihtiyaçlarını
görmeye çalı!ıyordu. Bazen kendilerini Yunancı göstererek paraya temah eden Yunanlılardan silah ve cephane
temin ediyor, evlerde harıl harıl çorap ve fanila örülüyor, esnaf atnalı, ko!um malzemesi ve erzak yolluyordu. Yunan
jandarmaları devamlı takibe çıkıyor, onların hareketlerini yakından izleyen müfrezeler de onlara her seferinde pusu
kurup kayıplar verdiriyordu.” Ayhan, a.g.m, s.31-32.
410
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.174.

109
ayının sonlarına do"ru) gibi olaylar sonrasında ya!ananlar ise bir vah!et örne"idir. Bu olaydaki
manzaranın korkunçlu"u intikam duygularını ate!lemi!tir:
“Her taraf parçalanmı! çocuk cesetleri, vücutları yanmı! insanlar, yo#unla!mı! kanlarla
dolmu!tu. Bazı evlerde süngülenmi! kadınlar, ana karnından süngüyle çıkarılmı! bebekler
vardı.” 411

1.2.7.2. !$galler Sonucu Ya$anan Göçler ve Etkileri

$iddet eylemleri ve korkutma ile göç etme ve göç ettirme bütün Osmanlı co"rafyasında
siyasi hedeflerin Müslümanları azınlık durumuna dü!ürmeyi sa"lamanın bir a!aması olarak
ya"ma yapmak gibi dönemin normallerinden biriydi. Temel etmenlerden biri o bölgenin hangi
devlete ba"lanaca"ına karar vermede kimin ço"unluk oldu"unun belirleyici olmasıdır. Bu amaçla
bu co"rafyada çatı!maların ayrılmaz bir parçası zorunlu ya da gönüllü göçler olmu!tur. Wilson
Prensipleri de bu süreçte olumsuz bir etki yapmı!tır.
Tayip Gökbilgin, Rum çetecili"inin yaptıkları !iddet eylemlerini sıraladıktan sonra bu
politikayı açıkça !öyle dile getirmi!tir:
“Sistemli !ekilde yapılan bu hareketlerin manası ve gayesi etrafa deh!et saçarak Türk ve
Müslüman ahalinin öteye beriye da#ılmasını sa#lamak ve yerlerine Rumları iskan etmekti.”412
Batı Anadolu topraklarını Yunanistan’a katmak için çaba harcayan dönemin Yunan
Hükümeti, Türk/Müslüman nüfusu bu bölgede azınlık durumuna dü!ürmek için göç etmeye
zorlamak için gizli örgüt bile kurmu!lardır. “Kordus” adı altında kurulan bu örgütün amaçları
!öyleydi:
“Rum nüfusunun ço#unlukta oldu#unu gelecek heyetlere göstermek için çe!itli nüfus
kaydırmalarında bulunmak ve eksik yerlere göçmen adı ile Yunanlıları sevketmek, çeteler
kurmak ve cephane temin edilerek Milli Mükavemete kar!ı yapılacak eylemleri organize etmek,
Osmanlı ülkesinde ve Osmanlı tebasında bulunan Rumların ilan edilmi! seferberlik planlarına
göre toplanmasını, e#itilmesini ve Batı Anadoluya sevkini tem,in etmek, Yunanistandan gelecek
subayların korunmasını ve gerekli bölgelerdeki faaliyetlerini kolayla!tırmaktı.”413
Görülüyor ki Türk ve Müslüman nüfusu Batı Anadolu’dan göç ettirmeye çaba harcamak,
siyasi amaçların bir sonucuydu.

411
Özgen, a.g.e., s.25.
412
Gökbilgin, Milli Mücadele…l, s. 61.
413
Ertu"rul Zekai Ökte, “Yunanistan’ın "stanbul’da Kurdu#u Gizli "htilal Cemiyeti ‘KORDUS’”, Belgelerle Türk
Tarihi Dergisi, Ocak 1971, Sayı.40, s, 22.

110
Asaf Gökbel de Aydın örne"iyle ya!anan göçlerle ilgili bu politikayı !öyle açıklar:
“Rumlar yedide bir oranındaydılar. "slam nüfusunun çe!itli sebeplerle azalması ve
Rumların ço#alması Aydın’ın Yunanistan’a katılaca#ına olan inancı güçlendiriyordu. Bu sebeple
Wilson Prensipleri’ni kötüye kullandılar.
Yunanlıların Aydın’ı ele geçiri!lerinden beri yerli Rumların Türklere bazen hakaret
ederken bazen de yeri geldikçe: ‘Siz burada niye oturuyorsunuz? Burası Yunanistan
oldu.Konya’ya gidin’ demeleri adet oldu. Bu sözler "slamları göçe zorlamaktan ba!ka bir !ey
de#ildi.
"ngiliz subayların Aydın’dan ayrılı!ından sonra "slam halkı göçe zorlamak için daha
etkili, atak önlemler alındı. Sövüp saymalar, ‘Türkleri kesece#iz’ sözleri yalnız halkın de#il
aydınların da dilinden dü!mez oldu.”414
Bütün bu etkenlerin tetikledikleri gönüllü göç olgusu, #zmir’in i!galinin duyuldu"u yakın
yörelerde neredeyse otomatik olarak geli!en bir olaydı. Bunun için i!galin kesinle!mesi, resmen
bildirilmesi de gerekmiyor, kulaktan kula"a yayılan bir haber, bir dedikodu korku içindeki halkın
hemen göç etmesini tetikleyebiliyordu. Örne"in Ayvalık, #zmir’in i!galinden daha 2 gün
geçmeden müslüman ahali tarafından hemen bo!altılmı!tır. Dönemin Kaymakamı Osman Nuri
Bey, Karasi Mutasarrıfı Hilmi Bey’e 17 Mayıs 1919 tarihli tegraf ba!ındaki yakınması bu açıdan
dikkat çekicidir:
“Burada Müslüman olarak kasabadaki memurlardan ba!ka kimse yoktur. Onlar da
ailesini civar Müslüman kazalara gönderdiklerinden müsterihtirler. Ancak burada yarınki pazar
günü bir i!gal veya ilhak vukuu söyleniyormu!. Bunun bittabii ne derecelere kadar ciddi oldu#u
bilinemezse de zaman bunu mümkün kılacak bir kabiliyette ilerliyor. $ayet böylebir hal vukuunda
ne yapaca#ız?”415
Sava!lar ve i!galler ise etnik homojenli"i sa"lama ve etnik arındırma için göç olgusunu
normalle!tirmede, daha kötü sonuçları önleme kılıfı ile bu siyasi amaçları gerçekle!tirmede, en
önemli fırsattı. Bu Milli Mücadele dönemi için de geçerlidir. Ancak Balkan Sava!ları’nın acı
sonuçlarını ya!amı! ku!aklar ve bu acıları ya!ayanların göç etti"i bölgeler bu duruma kar!ı daha
bilinçlidir. Mümtaz $ükrü E"ilmez Bursa’nın i!galini halka duyurmama gerekçesini anılarında
belirtirken bu konuya !öyle de"inir:
“Bu dü!ünce iledir ki topluma önceden i!galin duyurulmasını do#ru bulmuyordum.
Çünkü Balkan Sava!ında oldu#u gibi büyük bir göçmen kitlesi Batı Anadoludan "ç Anadoluya

414
Gökbel, a.g.e., s. 259. Tecavüzler ve kadınların ırzına saldırılar yüzünden “bir çok köylü yurtlarını bırakıp
Menderesin kar!ı tarafına geçmek zorunda kaldı” diye de ekler. Bkz. a.g.e., s. 260.
415
Çetinkaya, a.g.e., s.24.

111
do#ru sökün edip gidecektir. Böylece Batı Anadoluda azalan Türk nüfusu kar!ısında –Tıpkı
Balkanlarda oldu#u gibi –yarın buralardan da elimizi ete#imizi çekmek zorunda kalabilirdik.”416
Batı Anadolu’da Yunan i!galinden hemen sonra ba!layan göçlerin can korkusundan
dolayı ortaya çıktı"ını Zühtü Güven de do"rular:
“Üç gün Bursa da kaldık. Dördüncü gün gece yarısı derin uykumuzdan bizi otelci
uyandırdı:
‘-Efendiler ba!ınızın çaresine bakın… Yunan geliyormu!, !ehir bo!alıyor,’ dedi. Hemen
yataklarımızdan fırlayıp pencerelere ko!tuk. Bir de ne görelim, sokak mah!er gibi, insandan
hayvandan geçilmiyor. Halk yollara dökülmü!, bir sel halinde akıyordu.”417
Menemen’de de durum aynıdır. Halk canını kurtarmak kaygısıyla göç etmektedir:
“Esasen, Menemen’in i!galinden sonra bu muhit islamları, haytalarını emniyete almak
dü!üncesiyle kısmen "zmir’e çekilmi!ler ve bir kısmı da Yund da# köylerine iltica ederek orada
kalmı!lardı.”418
Bu tutum halkın nasıl öndersiz ve moralsiz kaldı"ını da göstermektedir. 419
Ancak göç
etmek, bir taraftan da iç bölgelerin i!gal gerçe"iyle yüzle!mesine ve direni! fikrinin
savunulmasını kolayla!tırıcı etki yapması bakımından önemlidir.

1.3. Batı Anadolu’da Kuva-yı Milliye Örgütlenmesinde Sivillerin ve Askerlerin


Olumlu Tutumları

Kuva-yı Milliye örgütlenmesini gerçekle!tiren kesimler çok farklıdır. Örgütlenme


sürecinde Milli Mücadele lehine olumlu tutum takınan birbirinden farklı kesimlerin bir araya
geldiklerini, de"i!ik bölgelerde de"i!ik örgütçü kompozisyonların ortaya çıktı"ını görüyoruz.420
Ancak bu süreçte remi ünvanı olanlarla olmayanların tavırları farklıdır. Çünkü resmi
görevliler açıkça isyan etmedikçe görünürde Osmanlı Devlet resmi politikasına uygun

416
Ilgar(Haz.), a.g.e., s.195.
417
Güven, a.g.e., s.82.
418
Ahmed, a.g.e., s. 44.
419
“Bursa’da esasen maneviyat bozuk oldu#undan halk , akın akın kaçıyordu.” Güven, a.g.e., s.84.
420
Genel olarak Kuva-yı Milliyeyi örgütleyen kesimleri Sofuo"lu !öyle çerçeveler: “Kuva-yı Milliye’yi
örgütleyenler genelde terhis edilmi!, Osmanlı birliklerinin subayları, "zmir’in i!galinden sonra içerilere çekilip
direni!e karar veren subaylar ve "ttihat ve Terakki yönetimi döneminde tayin edilmi! olan kaymakamlarla
mutasarrıflar ve yönetimde yer almı! Ermeni tehciri dolayısıyla ya da sava! suçlusu olarak tutuklanma ihtimali
bulunan yöneticiler.” Sofuo"lu, “Mondros Mütarekesi Sonrası…”,s.623.

112
davranmak ve ancak gizli gizli Kuva-yı Milliye’ye destek vermek durumunda kaldılar. Bu açıdan
asker ve sivil resmi görevlilerin tavırları üzerinde ayrıca durulmalıdır.

1.3.1.Yüksek Rütbeli Askerlerin Direni$teki Tutumları ve Kuva-yı Milliye Tercihi

Mondros Mütarekesi sonrası #tilaf güçlerinin i!galleri ba!lamakta gecikmedi. Mondros


Mütarekesi’nin 7. Maddesi gere"ince ba!layan i!galler kısa zamanda ordunun orta ve yüksek
rütbeli subayların bir bölümünde ho!nutsuzlık yaratmı!tı. Buna tepki olarak ordunun
silahsızlandırılması konusunda Harbiye Nezareti kaynaklı emirler bir “oyalama” çabası ile
birlikler tarafından geciktirilmeye ba!lanmı!tı.421
#!galler ba!ladı"ında Osmanlı hükümetinin nizami ordusunun ba!ında bulunan subaylar
kaçınılmaz bir ikilemle kar!ı kar!ıya kaldılar. Bir taraftan i!galleri onaylamıyor ve kar!ı
koymanın zorunlu oldu"una inanıyorlardı. Ancak bir taraftan da ba"lı oldukları Osmanlı
hükümetinin resmi politikasına açıktan kar!ı çıkamıyorlar, do"rudan do"ruya direni!te rol
alamıyorlardı. Bir bakıma görüntüde resmi politikaya ba"lı olmak yüzünden ikili bir politika
uygulamı!lardır. Yani görünü!te ellerinde bulundurdukları nizami ordularla direni!te rol
almıyorlar, ancak alttan alta Kuva-yı Milliye’ye tüm deste"i veriyorlardı. Böylece i!galcilere
kar!ı direnenler görünü!te sadece söz geçirilemeyen asiler olarak ortaya çıkıyor, i!galcilere
Osmanlı hükümetine kar!ı Mondros hükümlerini ihlal etme suçlamasının getirilmesi fırsatını da
vermemi! oluyorlardı. O dönem Batı Anadolu’da görev yapan üst düzey komutanların anılarında
bu incelikli politikanın izlerini bulmak mümkündür. Örne"in $efik Aker bu politikayı hemen bir
zorunluluk olarak görenlerdendir. Ona göre hükümet açıktan açı"a sava!ın devamı anlamına
gelebilecek bir direni!e kalkı!amaz. Ancak bu durum mücadeleye engel olamaz:
“Hükümet bunu dü!ündü#ünden, mücadele edemez; fakat milletin silahlı mücadelesini
hiç !üphesiz, gönülden ister. Milletin mücadelesi, Hükümetin sava! ilan etti#i anlamına
gelmedi#inden, Hükümet, bundan sorumlu olmaz, aksine iddialarını kuvvetlendirir.”422
Erzurum Kongresinin yapıldı"ı sırada 20.Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy’un da
te!kilatlanmakta olan Kuva-yı Milliye’yi belli bir askeri düzene sokmak için büyük bir çaba
harcadı"ı bilinmektedir. Bu dönemde en önemli sorun kalabalıkla!makta olan Kuva-yı Milliye
421
Gö"em (Haz.), a.g.e., s. 59.
422
Aker, a.g.e., s.53. Aynı yönde bilgi için ayrıca bkz. a.g.e., s.78. Celal Bayar da yıllar sonra verdi"i bir röportajda
$efik Aker’in bu tavrı için “ $efik Bey vardı ki, fırka kumandanıydı. Çok muhterem bir insandı. Biz müsademeye
girince elindeki fırkayı bizim emrimize verirdi. Yalnız kendisi bize bu yardımı gizli gizli yapıyordu, nazariyesi de
!uydu: ‘ Ben resmen ortaya çıkarsam devlete zarar gelir. Türkler mütarekeyi bozdular derler’ ama zaten artık i!
i!ten geçmi!ti, o biraz fazla ihtiyat oluyordu. Bu durumu istisna ederseniz, bize çok yardımı olmu!tu.” diyerek,
uygulanmak zorunda kalınan incelikli politikanın gerekçelerini anladı"ını belirtmi!tir. Bkz. Bir Konu Bir Konuk
Kö!esi, Tercüman Gazetesi, 18 Mayıs 1985.

113
Te!kilatına bir anlamda yön verecek, danı!man pozisyonunu alacak komutan bulmak, daha
do"rusu bu örgütü çekip çevirecek bir karargah olu!turmaktır. Bu süreci Ali Fuat Pa!a !öyle
aktarır:
“Ala!ehir ve Aydın havalisinde her gün ziyadele!mekte olan galeyan ve tecemmüe tabur
ve alay kumandanlarının delalet ve müdahalesi kafi gelmiyordu. Daha büyük kumandanlarla
mükemmel karargah te!kilatına ihtiyaç ba!göstermekte idi.”423
Gönderilen subayların bir tür danı!man olarak Kuva-yı Milliye te!kilatı gövdesine monte
edilmelerindeki en önemli neden Kuva-yı Milliye’nin ba!ıbo! kalmaması, askeri taktik ve strateji
açısından do"ru yönetilmesi ve i!levlerini yerine getirmesinin sa"lanması ve koordinasyonun
sa"lanmasıydı. Yukarda de"indi"imiz gibi kurulan bu te!kilatın bir ordu hareketi de"il, gerçek
bir halk hareketi, bir galeyan olayı oldu"unu bütün dünyaya göstermek ve özellikle dı! dünyaya
ve i!gal güçlerine bir bahane vermeyip, haklıyken haksız pozisyona dü!memek kaygısı, do"al
olarak remi ordunun bu tür katkılarının kamufle edilmesini gerektiriyordu. Bu konuyu Ali Fuat
Pa!a da !öyle belirtir:
“Pek tabii ve tabii oldu#u kadar da pek haklı olan bu galeyan ve davayı milliye kar!ı
hükümetin muhalefet vaziyeti (kar!ısında) ötede beride açıkta kalmı! bazı muktedir kumandanlar
ba!langıçta ancak mü!avir olabileceklerdi. Çünkü o vakitlerde bütün cihana kar!ı galeyan ve
harekatın milli oldu#unu bilfiil isbat etmek lazımdı.” 424
Ali Fuat Cebesoy, bütün kolordusunu Milli Mücadele’nin emrine sunmu!, Milli
Mücadele’nin ilk dönemlerinde özellikle Eski!ehir ve #zmir bölgesinde Kuva-yı Milliye’nin
örgütlenmesinde ve birlikler olu!turulmasıyla me!gul olmu!tur.
Di"er komutanlar açısından da durum benzerdir. Bekir Sami(Günsav) Bey de Milli
Mücadele taraftarı olarak Hükümete ve orduya olan güvenini sarsıcı yakla!ımlarla kar!ı kar!ıya
kalmı!tır. Ancak yüksek rütbeli bu komutanlar ba"lı oldukları Harbiye Bakanlı"ı’nın sözünü
etti"imiz incelikli politikasını sezmi!ler ve ona göre davranmaya çalı!mı!lardır. Bekir Sami
(Günsav)’ın Milli Mücadele ba!larında Harbiye Bakanlı"ı ile olan ili!kilerinde benzer bir süreci
görmek mümkündür. 16 Mayıs 1919’da Harbiye Bakanlı"ı’ndan gönderilen bir genelgeyi425
!öyle ele!tirir:
“Bu ikinci emirde biraz !a!kınlık kokusu var. Dü!man silahlı kuvvetleri hem bir
memlekete çıkacak, aynı zamanda bizim kıtalar ne kadar küçük olursa olsun toplanacak,
da#ılmayacak, yerinde kalacak. Bunun manası, topluca dü!mana teslim olmaktan ba!ka bir !ey

423
Ali Fuat Cebesoy, Kuva-yı Milliye’nin !çyüzü, Temel Yayıncılık, #stanbul, Mayıs 2002, s.73.
424
Cebesoy, Kuva-yı…, aynı yer.
425
Apak, a.g.e., s.30-31.

114
de#ildir. Çünkü, kar!ı koymıya izin vermiyorsun bari münasip bir yere çekilmiye müsaade
etsene!. "zmir hadisesinden ders alınmamı!”426
Ancak bu ele!tiriler sözünü etti"imiz; görünü!te nizami ordu birlikleriyle Kuva-yı
Milliye’yi desteklemeyip, el altından destekleme politikasının ortaya çıkmasını etkilemi!tir.
Nitekim Bekir Sami Bey, yukarda Ali Fuat Cebesoy’un izah etti"i gibi bir politikayı Harbiye
Bakanlı"ı’ndan gelen sonraki bir genelgeden nasıl yorumlayarak çıkardı"ını !öyle aktarır:
“Bunun manası açıktır. Ne duruyorsunuz, halkı toplayınız, silahlandırınız yedek
subayların kumandası altında sivil ve milli kıyam hareketi halinde Yunanlılara saldırtınız. Sonra
arkadan muvazzaf kıtalarla siz de onları takip ederek destekleyiniz. "stirdat [geri almak, geri
almayı istemek] edilen yerlerde asayi!i temin ediniz ve bu harekatı bizzat idare ediniz.
(kendinizi göstermeksizin) demektir.”427
Nitekim 17 Kolordu vekili Bekir Sami Bey, 5 Haziran 1919 tarihinde Genelkurmay
Ba!kanlı"ı’na yazdı"ı bir yazıda bu incelikli politikayı çok açık olarak belirtir:
“ Yunan askerinin çok korkak oldu#u Ödemi! çarpı!malarında açıkça ortaya çıkmı!tır.
Ülkeyi kurtarmak için burada olu!turulacak kuvayı milliye görünü!te "stanbul Hükümeti’ni
tanımıyormu! gibi davranarak fiilen harekete ba!larsa Paris Sulh Konferansında Türk milli
mukavemetini tanıyaca#ı kanaatindeyim.”428
Dolayısıyla tıpkı $efik Aker ve Ali Fuat Cebesoy’un yaptı"ı gibi Kuva-yı Milliye’yi
devreye sokan temel politik durum analiz edilmi! ve mesaj alınmı! olmaktadır. Böylelikle biri
görünü!te #tilaf kuvvetleri için olu!turulan ve #stanbul Hükümeti’nin politikasına uygun olarak
direni!e kayıtsız kalan bir ordu görüntüsü, ikincisi de alttan alta Kuva-yı Milliye’ye her türlü
deste"i veren gerçek tavır olmak üzere iki farklı düzlem olu!mu! durumdadır. Yine 2.Ordu
Müfetti!i olan Mersinli Cemal Pa!a, 20 Haziran 1919’da, Afyon’daki 23.Tümen Komutanı Ömer
Lütfi Bey’e, Yunan i!gallerinin durudurulmasını, ama bu i! için milis birlikleri kurulması
gerekti"ini ifade etmi!tir:
“Dü!manın Burdur ve Isparta havalisine ilerlemesine mani olmak istiyorum. $imdi siz
bana o taraf e!rafının ve köylülerin fikirlerini açıkça yazınız. Kavi bir mukavemet için milis
te!kilatının yapılmasını lüzumlu görüyorum.”429
Bu incelikli politika, görüntüyle gerçe"in birbirinden ayrılması yöredeki büyük
birliklerin komutanı olan üst rütbeli komutanların elini hem kolayla!tırmı! ve gönüllerinde yattı"ı
gibi Kuva-yı Milliye’yi desteklemelerine yol açmı!, hem de bu gerçe"i saklamak gibi bir
426
Apak,a.g.e., s.31.
427
Apak,a.g.e., s.33.
428
Ünal (Haz.), a.g.e., s.75
429
Beyo"lu, “Kuva-yı Milliye’den Afyon Kongresine”, Milli Mücadelede ve Büyük Taarruzda Afyonkarahisar,
Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları, Birinci Baskı, Afyonkarahisar, 2010, s.168.

115
zorlukla ba!ba!a bırakmı!tır. Nitekim $efik Aker de bu incelikli politikayı uygulamakta çok
zorlanmı!tır. $efik Aker, Osmanlı Hükümeti’nin Mondros Mütarekesi’ni imzalaması ve nizami
ordunun açıkça sava!a devam yönünde hareket edememesi zorunlulu"unu !öyle açıklar:
“Osmanlı Hükümetinin, dü!manların bu saldırılarına, resmi kuvveti olan Türk Ordusuyla
kar!ı koyması, Türkler için yeni felaketlere yol açabilirdi; fakat, dü!man kuvvetlerinin Türk
yurdunun en önemli yerlerini i!gal etmeleri de zaten aynı ulusal felakete sebep oluyordu.”430
$efik Aker, bunun üzerine çare olarak uygulanmak zorunda kalınan bu incelikli politikayı
da !öyle açıklar:
“Çare, "stanbul Hükümetini, "tilaf Devletlerine kar!ı sorumlu ve zor duruma sokmayacak
bir kanlı direni! göstermesini sa#lamaktı. Bunun için de;
Hükümetle resmi ilgisi olmayacak; fakat ulusal bir sıfat ve yetki ta!ıyacak milli bir
kuvvet olu!turmak; bu kuvveti el altından ordunun silah ve cephanesiyle donatmak; Tümenin,
askeri sıfatlarını de#i!tirecek subaylarını araya sokarak, bu kuvveti düzene koymak; 57nci
Tümen Komutanlı#ının gizli sevk ve idaresiyle Yunanlılara kar!ı, saldırıya geçirmek; Tümenin,
yani Ordunun nizamiye kuvvetlerini de bu ulusal kuvvet maskesi altında taarruzlara katmak;
"stanbul Hükümetine ve "tilaf Devletlerine kar!ı, bütün resmi muhaberelerde, resmi makamlara
kar!ı, bu saldırı ve hareketleri ulusal bir hareket !eklinde göstermek, yani hükümetin resmi
kuvvetinin, bu düzensiz Kuvayı Milliyenin hareketlerine katılmadı#ını göstermek gerekiyordu.
Büyük Millet Meclisinin Ankara’da toplanarak, ulusal bir hükümet olu!turdu#u 23 Nisan 1920
tarihine kadar, 57nci Tümenin ve ulusal kuvvetinin, Aydın’ın sava!a sahne olan bölgelerinde yan
yana, aynı amaç u#runda ve bir komuta altında iki yüzlü !ekilde oynadı#ı rol, bu siyasi sebepten
kaynaklanıyordu.”431
Yüksek rütbeli subayların bu incelikli politikaları, görünü!te ve gerçekte olmak üzere söz
konusu etti"imiz iki ayrı düzlemde rol oynamaları sonucunu do"urmu!tur. Görünü!te nizami
ordu, #stanbul Hükümeti’nin resmi politikalarına ve ata!kes antla!ması hükümlerine ba"lıdır.
Ancak bu görüntü altında Kuva-yı Milliye desteklenmektedir. 159. Alay komutanı Ömer Lütfi
Bey de bu ikili tavrın gereklerini yapanlardan biridir. Arif Oruç’a bu politikanın gereklili"ini
!öyle açıklar:
“"zmir’in i!galini müteakip, fırka resen mu’avenetde bulunamazdı. Yalnız !ahsım
itibarıyla çalı!mak mecburiyetinde idim ve buna hiçbir kuvvet mani olamazdı.”
Arif Oruç’un “ne gibi efendim?” demesi üzerine de Ömer Lütfi Bey !öyle ekler:

430
Aker, a.g.e., Önsöz, s.XX.
431
Aker, a.g.e., aynı yer.

116
“Kuva-yı Milliye’nin ia!esi, ibası, teslihi, cephanesinin temini gibi...Ve bu mu’avenet
gizli kalıyordu.” 432
Kazım Özalp 1919 Haziran ayının sonlarına do"ru Soma’da #ngiliz temsilcisi Binba!ı
Hadkinson ile bulu!ur. Kuva-yı Milliye’nin faaliyetleri konusunda Hadkinson’un“ Zülme
taraftar de#iliz. Fakat muayyen bir mıntıkanın i!galine Düvali "tilafiye muvafakat etmi!leridir.”
sözleriyle i!gali me!ru göstermeye çalı!ması ve “Halk ve askerlerin Yunanlılara kar!ı
harbetmeleri çok tehlikelidir. Bu hareket "ngilizlere ve di#er "tilaf devletlerine kar!ı mütarekeyi
ihlal edecek mahiyettedir.” diyerek de açıktan açı"a Türk ordusunun direni!e geçmesindeki
tehlikeyi vurgulaması da, bölgedeki komutanların yukarda belirtti"imiz incelikli politikayı neden
uygulamak zorunda kaldıklarını açıklayan bir di"er unsurdur. 433
Ancak Anadolu’da bulunan yüksek rütbeli subaylar arasında farklı dü!ünenler ve daha
temkinli hareket edenler de vardır. Bunlardan birisi Fahrettin Altay’dır. Anılarında Kuva-yı
Milliye’ye el altından destek verdi"ini bildirmekle birlikte örne"in subay takviyesi iste"ini
reddetmi!tir. Bu a!amada Fahrettin Pa!a 1919 sonlarında hem #stanbul Hükümeti’nin hem de
Mustafa Kemal’in isteklerini dikkate almaktadır. Fahrettin Pa!a, “Milli Hareket henüz Padi!ahı
reddetmemi! ve halkın ona ba#lılı#ı kuvvetli oldu#undan bizim de Padi!ah ve Halife’ye
ba#lılı#ımızın devam etti#ine halkı inandırmak mecburiyetindeydik” diyerek bu ikili"e bir
gerekçe kazandırmak istemi!tir. 434
Dolayısıyla yüksek rütbeli subaylar Mondros Müterekesi’nin hükümetin açıktan açı"a
silahlı bir direni!i desteklemesini önledi"inin ve böyle bir eylemin yarataca"ı sorunların
farkındadırlar. Ancak #stanbul Hükümeti’nin bu silahlı mücadeleye uzak tavırlarının sadece
mütareke hükümleriyle açıklanabilece"ini dü!ünmemektedirler. Aker, her!eye ra"men el altından
Kuva-yı Milliye’nin desteklenmesi politikasına yine de çekingen davranılmayabilece"ini !öyle
ortaya koymaktadır:
“"tilaf devletlerinin, özellikle de Yunanların i!gal ve ilhak tehlikelerine kar!ı, hükümetin,
resmen sava! ilan etmeye gücü yetmeyece#inden, partinin ileri gelenleri milli bir te!kilat
meydana getirilmesini sa#layabilirlerdi.”435
Neden böyle olmamı!tır? Aker !öyle devam eder:
“Hükümetin, uygulanması çok kolay olan bu te!ebbüslerde bulunmaması,
dü!ünemedi#inden de#ildi. Bu te!ebbüslerde bulunmamalarının sebebi; sarayın çıkarlarını,
milletin haklarından vazgeçerek korumak ve Bakanlar Kurulunun dayandı#ı "tilaf ve Hürriyet

432
Özkaya (Haz.), a.g.e., s. 73.
433
Özalp, a.g.e., C.1, s.30.
434
Fahrettin Altay, 10 Yıl Sava$ ve Sonrası 1912-1922, Eylem Yayınları, Birinci Baskı, Nisan 2008, s. 194.
435
Aker, a.g.e., s.93.

117
Partisiyle birlikte hareket ederek, milliyetperverli#i kendilerine kar!ı dü!man olarak
gördüklerinden dolayı, milleti, milliyetperverlere yöneltecek i!lerden sakınmak istemeleriydi.
Gayrime!ru bu iki sebepten ba!ka, me!ru ve mantıklı bir sebep yoktu.”436
Nizami ordunun Milli Mücadeleye aktif olarak açıktan açı"a katılamaması Kuva-yı
Milliye’yi yegane çözüm olarak ortaya çıkartmı!tı. Bu dü!ünce içinde olan ve bu fikri
Genelkurmay Ba!kanlı"ı’nın da uygun gördü"ünü belirten yüksek rütbeli subaylardan biri de
Kazım Özalp’tır. 1919 Mayıs ayının sonuna do"ru kıyafet de"i!tirerek #stanbul’a giden Özalp,
Kuva-yı Milliye’nin “çözüm” oldu"unu !öyle belirtir:
“"stanbul’a geldi#imde bütün vaziyeti ve vehameti o sırada Erkanıharbiye Umumiye
Reisi bulunan Cevat Pa!a’ya tafsilatlı olarak anlattım. Cevat Pa!a fikrime i!tirak ediyordu.437
Benden gördüklerimi ve dü!ündüklerimi tafsilatı ile belirtecek olan bir rapor istedi. Acele rapor
verdim. Bu raporumda "zmir civarında toplu ve da#ınık ne kadar subay ve asker varsa, bunların
derhal bir milli hüviyet alarak, küçük müfrezeler halinde Yunanlılara kar!ı mukavemet etmelerini
ve halkın da bu milli mücadeleye i!tirak ettirilmelerinin lüzumunu belirttim ve bunun istilayı
durdurmak için yegane tedbir oldu#unu yazdım.”438
Burada Kuva-yı Milliye tercihi çok açıktır. Ancak Kuva-yı Milliye tercihinin daha önemli
bir nedeninden daha söz etmek gerekir. Daha önce de söz etti"imiz gibi halkın büyük ço"unlu"u
sava!tan bıkmı!tır. Bununla da kalmayıp halkta, belirgin bir subay kar!ıtlı"ı söz konusudur.
Yukarıda Kazım Özalp’in de belirtti"i gibi subayların kimliklerini gizlemelerini istemenin tek
nedeni Mütareke !artlarına açıktan kar!ı çıkma görüntüsü vermekten kaçınma de"ildir. Halkın
subay ve askerlik kar!ıtı psikolojisinin gözlemlenmi! olu!u da Kuva-yı Milliye biçiminin
tercihinde etkilidir. #!te böyle bir ortamda halkı yeniden askere almak, yeniden sava!tırmak kolay
de"ildir. Kaldı ki halkı buna zorlayacak güçte bir düzenli ordu, bir yaptırımcı devlet düzeni de
kalmamı!tır. Ordu hem Mütareke sonrası terhislerle ka"ıt üzerinde bile zayıflamı!, üstüne üstlük
bu zayıf kadrolar da sürüp giden firarlarla neredeyse iskelet haline gelmi!tir. Böyle bir durumda
halkı askere almak, bunu yaptırımlarla desteklemek, böyle olsa bile Milli Mücadelenin ideolojik
436
Aker, a.g.e., s.94.
437
Ancak aynı Cevat Pa!a’nın 22 Haziran 1919’da 14. Ordu komutanı’na gönderdi"i ki!iye özel bir telgraftan ise
görü!ünü de"i!tirmi! bulundu"u anla!ılıyor. Bu tutum de"i!ikli"inde, Damat Ferit Pa!a ba!kanlı"ı’ndaki Osmanlı
heyetinin Paris’te süren Barı! Konferansı’na katılıp Osmanlı #mparatorlu"u’nun gelece"iyle ilgili yaptıkları
görü!melerin (17 Haziran 1919) kesin sonucunun henüz ö"renilemedi"i ve umutlu bir bekleyi!in devam etti"i bir
dönemde Kuva-yı Milliye’nin bu iyimser beklentiyi baltalayacak bir etki do"urmasından korkulması çok önemli rol
oynamı! görülmektedir : “Barı! görü!melerine ba!landı#ı ve genel durumun lehimize geli!ti#i !u zamanda, harekat
ve milli te!kilatın devamı, memleket ve milletimiz için iyi sonuç vermeyece#i sizin de bildi#iniz gibi esasen ordu ile
hiçbir ilgisi olmayan bu gibi te!kilatın do#ru tavsiyelerle önüne geçilmesini rica eder ve hükümetin bu arzusunun
uygulamaya konmu! oldu#una dair gelecek cevap ve görü!lerinizi beklerim.” ATASE AR$#V#, #SH, no: 4153,
Kutu: 31, Gömlek: 7, Belge no: 7-1, aktarılan kaynak: Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Gen.Kur.ATASE B!k.
yayınları, Yıl.51, Sayı.113, Ocak 2002, s.5. Paris Barı! Konferansı’nın bu dönemine ili!kin geli!melerin kısa bir
anlatımı için bkz. Macmillan, a.g.e., s. 427-432.
438
Özalp, a.g.e., C.1, s.17.

118
anlayı!ını, haklılı"ını, yüzyıllarca cahil bırakılmı!, padi!ahı ve halifeyi tanrının yeryüzündeki
gölgesi, kutsal bir makam olarak gören kitleye kazandırmak, bu kitleyi sava!tırmak kolay
de"ildir. #!te bu nedenlerle Kuva-yı Milliye, nizami ordu yerine bütün bu sakıncaları ta!ımayan
bir çözüm olarak öne çıkmı!tır. Bu konuyu Rahmi Apak çok açık olarak !u ifadelerle ortaya
koymaktadır:
“$imdi onun [Halkın] gözünde bir yenilik lazımdı. Subaylık yerine, atın üstüne binmi!,
çaprazvari fi!eklikleri boynundan ve koltuklarının altından geçirilmi!, iki üç bombayı
kemerinden sarkıtmı!, uzun kama, yüksek kalpak, çizmeler veya tozluklar..."!te Milli Harekatın
çetesi budur.
Birçok subaylar dahi, zamanın modası budur diye bu kıyafete girdiler. Mecburi askerlik
hizmeti ya!ında bulunan vatanda!lar askeri kıtalara iltihak edecekleri yerde, böyle kıyafetlere
bürünüp çetecilere katıldılar.”439
Görülüyor ki Kuva-yı Milliye, pratik nedenler yanında Yüksek Rütbeli askerlerin siyasal
ve hukuki durumun gerektirdi"i zorunlulukların da bir sonucudur.

1.3.2.Alt Rütbeli Askerlerin ve Sivillerin Direni$teki Tutumları, Sivil-Asker


Farkının Belirsizle$mesi

Özellikle Yunan i!gallerinin ba!laması sonrası halkın bir bölümünde gözlemlenen


bezginlik, yılgınlık ve teslimiyetçi ruh hali bir kısım alt rütbeli subaya da yansımı!tı. Bu tip alt
rütbeli subaylar Yunan askerlerinin yaptıkları zulümlere ve katliamlara tanık oldukları halde
vatan için bir !eyler yapma ve geli!mekte olan Milli Mücadeleye katılma dürtüsünden uzaktılar.
$efik Aker bu tip bir grup subay için !öyle der:
“E#er Yunan komutanı bunları "zmir’e gönderece#ini söylemeseydi ve böyle bir söylenti
çıkmasaydı bunlar “Yunanlar bizi bırakmıyor” teranesiyle Aydın’da kalıp gideceklerdi.” 440
Bu tip milli hislerden ve sorumluluk bilincinden uzak alt rütbeli subaylar zaman zaman
direni!i baltalayıcı yönde de etki yapabiliyorlardı. 6 Temmuz 1919 tarihli Kula’dan Bekir Sami
Bey’e gönderilen bir telgraftaki satırlar bu gerçe"i ortaya koymaktadır:
“2-Ahmetli’de Yunanlılar var. Gönüllüler Salihli’de bir piyade Kumandanının te!viki ile
firar etti.”441

439
Apak, a.g.e., s. 104.
440
Aker, a.g.e., s.136. Aker aynı yerde bu subaylar için açıkça “ bu utanmaz ki!iler” demekte ve !öyle eklemektedir:
“Görülüyor ki, mücadeleye muhalif olanlar arasında yalnız halktan ki!iler de#il, subay arkada!lar da vardı.” Aker,
a.g.e., aynı yer.
441
Ünal (Haz.), a.g.e., s.146.

119
Ancak Mondros’la ba!layan süreçte ya!ananlar, buna hükümetin ve padi!ahın tavrı bazı
alt rütbeli subaylarınsa yönetime olan geleneksel ba"larını sarsmı!tır:
“Türk ve Türkiye diye bir !ey kalmamı!tı. Herkes Türklü#ünü yadsımaya hazırdı. Bu
ke!meke! içinde padi!ah Vahdettin’le ortakları da kendilerine en uygun gelecek efendiyi
aramakla me!guldüler.”442
Daha da ileri gidilir ve hükümete güvensizlik açıkça dile getirilir: “Galip devletlerin
kuklasıdır hükümet.” 443
Özellikle tepkiler Damat Ferit Pa!a’yadır. Üste"men Abdülhadi Altan’ın günü gününe
tuttu"u notların 13 Eylül 1919 tarihli olanındaki dü!ünceleri dönemin ço"u alt rütbeli subayının
#stanbul Hükümeti ve Damat Ferit hakkındaki dü!üncelerini yansıtır niteliktedir:
Hal-i hazır mevki-i iktidarda bulunan Damad Ferid Pa!a kabinesine i’timadı yoktur. Bu
kabinenin re’s-i karda [i! ba!ına]olması "slamiyet için muzırıdır. Binaenaleyh kabinenin i!den el
çekmesi için hususi ve resmi birçok müracaatlar vaki olmu! ise de hiç aldırmazlı#a ve milleti
i#fal ediyorlar ve "slamları (milletleri) birbiriyle bo#u!durmak, "slamiyeti imha etmek fikrinde
bulundukları, "ngiliz ve Fransızlar’da pek ziyade metbu [Uyulan, izinden gidilen] oldukları
anla!ılıyor. Hatta buna alamet olmak üzere mütareke !erati haricinde olarak bu kabine
zamanında birçok vilayetlerimiz ("zmir, Eski!ehir, bütün Rum ili, Samsun, Merzifon) daha birçok
mühim yerlerimizi i!gal ettiler. "!te daha bir çok fenalıklara zimam [Hayvan yuları, yular] olan
Ferid Pa!a kabinesini iskat etmek, edilinceye kadar "stanbul ile bütün muhaberat-ı resmiye
kesilmi!tir.”444
#zmir’in i!gali, yakın yörelerde heyecan ve panik yaratmı!tır. Sivil yöneticilerin tavrı ise
farklı olmu!, kimi yönetici, korkak, teslimiyetçi bir ruh haliyle kendi iktidarını koruma pe!ine
dü!üp, #stanbul Hükümeti’nin çizdi"i çerçeveyi a!mamayı tercih ederken, kimi yönetici ise
derhal ve kararlı bir biçimde durumun vahimli"ini, bir !eyler yapılması gerekti"ini kavrayarak
Milli direni!in bir parçası olma yönünde adımlar atmı!tır. #zmir’in i!galine çok hızlı tepki veren
bu ikinci tür yöneticiler derhal direni!i örgütlemenin yollarını aradılar. Bunlardan biri olan
Ödemi! Kaymakamı Bekir Sami (Kunduh) Bey, i!galin manasını hemen kavramı!tı. “Artık

442
Selçuk (Haz.), a.g.e., s.12.
443
Selçuk (Haz.), a.g.e., s.16.
444
Arslan (Der.), a.g.e., s.270.
Damat Ferit Hükümeti’nin bir uygulaması da katılımdaki subay ve bürokrat unsurunu açıklamakta kullanılmaktadır:
“Subay ve bürokratları bu duruma iten önemli etkenlerden biri de Hürriyet ve #tilâf Partisini bir nevi iktidara ta!ıyan
Damat Ferid hükümetinin uygulamalarına bir örnek de !uydu: “... 1 Aralık 1918’den ba!layarak Ermeni ve Rum
kökenli memurlar, mutasarrıflık, kaymakamlık, genel müdürlük ve mülkiye müfetti!liklerine atandılar” Ayrıca
Bo#azlayan kaymakamı Kemal Bey tehcir uygulamasından sorumlu tutularak idam edildi. Pek çok aydın Malta’ya
sürüldü. Bu durum kar!ısında Anadolu’ya geçenlerde hızla artmaya ba!ladı. Alb. Kara Vazıf, eski Harbiye Nazın ve
Hamidiye Kahramanı Hüseyin Rauf Bey bunlardan bir kaçıydı. Bu ki!iler Anadolu’ya haklarını aramaya gidiyordu.
Ancak, en önemli eksikliklerden birisi askerdir. Asker olmadı#ına göre dayanacakları silahlı güçler efeler
olacaktır.” Kasalak, a.g.m., s.994-995.

120
biliniz ki, kalem de#il silah ötüyor” sloganıyla, aslında geçerli olacak yöntemin Mustafa
Kemal’in gösterdi"i yol olaca"ını, #stanbul Hükümeti’nin #tilaf devletlerini ho!nut tutma
politikasının sonuç vermeyece"ini belirtmi! oluyordu. Bekir Sami Bey’in tavrı, daha sonra
yaygınlık kazanacak olan bir tavırdı: #stanbul Hükümeti’ni uyarmak, ileti!imi sürdürmek, ama
artık bu teslimiyetçi politikaya uymayıp, milli direni!in örgütlü faaliyetlerinin bir parçası olmak.
Bu dü!üncesini 29/30 Mayıs 1919 tarihinde #zmir Vilayeti yönetmine belirtirken artık hangi güce
tabii oldu"unu ve bunun sorumlulu"unun #zmir’e Yunan ordusunu çıkaranlara ve teslimiyete
neden olanlara ait oldu"unu da belirtmekten kaçınmaz. Bekir Sami (Kunduh) Bey açıkça Kuva-yı
Milliye’nin emrine girdi"ini söylemektedir:
“Ödemi! Kuva-yı Milliyesi kumandanının emri ile yeni vazifemi ifa ediyorum. Alemi
"slamiyete son vazifemi ifa ediyorum. Vatanı azizim, milleti necibem bizleri de#il, bahtsız Türk
milletini Yunanlılara feda edenleri telin etsin”445
Oysa örne"in Bursa Valisi #smail (Gümülcineli)’nin tavrı ise farklıdır. 56. Tümen
Komutanı Bekir Sami (Günsav) Bey’in 1919 Temmuz’unun sonu itibariyle gözlemi !öyledir:
“Bursa’ya geldi#imde, Vali "smail Gümülcineli’nin korkarak "stanbul’a kaçtı#ını
ö#rendim…Ahlaksızlık, suistimal ve benzeri nedenlerle daha önce görevden azledilen kimler
varsa bunları Kaymakam, Nahiye Müdürü, Mektupçu gibi görevlere atamı!tı. Hürriyet ve "tilaf
parti sempatizanları i!ba!ında ve her taraf Ermeni ve Rum kulüpleri dolmu!tu. Fransız sömürge
birli#ini ve Bursa’ya özel olarak davet etmi!ti.”446
Bursa’nın sonraki Valisi Kürt Mustafa Pa!a da Milli Mücadele kar!ıtıdır. Nasıl bir kafa
yapısına sahip oldu"unu ve #stanbul Hükümeti’nin kimlerden yönetici seçti"ini anlamamız
bakımından yine Bekir Sami (Günsav) Bey’in anılarından !u alıntıyı nakletmek zorundayız:
“Bursa Valisi Mirliva Mustafa Pa!a Hazretlerine,
Birinci Dünya Harbine i!tirakimizin me!ru olmadı#ını, bu nedenle de sava!ta !ehit olan
subay ve erlere ‘köpek ölüsü’ sıfatını layık görmü! olmanız büyük bir infiale sebep oldu. Asker ve
subayları zor zaptettik. Herkesin saygı göstermesi gerek !ehitlerimize, böyle hitap olunmasının
intikamının alınaca#ı tehdidi ciddi olarak vardır. Onun için bugün vilayeti, yarın da Bursa’yı
terk etmeniz gerekiyor. Trenle seyahatiniz için önlem alındı. Ayrıca keyfiyet Harbiye Nezareti’ne
de bildirimi!tir.”447
Bu durum devlet yönetiminde bir bütünlü"ün kalmadı"ını da göstermektedir.

445
ATASE AR$#V#, #SH, Kutu no :428, Gömlek no: 129, Belge no: 129-59. (EK.16)
446
Ünal (Haz.), a.g.e., s.153. Vali #smail Bey’in Bekir Sami Bey’e “hain, namussuz, katil adam” hitabına kar!ılık
Bekir Sami Bey’in “Tedavi olmak üzere Mazhar Osman’a müracaat etmesi” ni söylemesi, Osmanlı devlet
idaresinin nasıl çözüldü"üne ili!kin ibretlik bir görüntüdür. Bkz. a.g.e., s.153-154.
447
a.g.e., s.164-165.

121
Milli Mücadele’nin ba!ında vatanın kurtarılması amacıyla bir araya gelenler için asker-
sivil ayrımı belirsizle!mi!tir. Bunda hem bu tür bir i!birli"ine alı!mı!lı"ın getirdi"i tarihsel-
kültürel nedenler hem de döneme özgü !artlar etki etmi! gibi görünmektedir. #zmir’in i!gali
sonrası da"ılan ve teslim olmayı reddedip tutunacak bir dal arayan resmi birliklerden arta
kalanlar için direni! yolunda sivil unsurların da kendilerine katılması yadırgatıcı bir tutum
olu!turmuyordu. Hatta #zmir’in i!gal edilece"ini ö"renen bazı birlikler daha bir gün önceden
#zmir’den ayrılmaya ba!layarak Anadolu içlerine do"ru hareket etmi!lerdir. Abdurrahman
Özgen’in hatıralarından bu hareket sırasında bazı sivillerin de kendilerine katıldı"ı
anla!ılmaktadır:
“Kı!lada hazırlık tamamlanmı!tı. Bizimle gelen askerlerin hepsi vatanı kurtarıncaya
kadar mücadele edeceklerine and içtiler. Bazı siviller de bize katıldı. Yüzba!ı "smail Hakkı Bey
de geldi. Gece karanlıktan istifade ederek üzgün "zmir’den çıktık. Da# yollarını tercih ederek bir
buçuk günde Manisa’ya geldik.”448
Görülüyor ki en olumsuz !artlar ve her grupta var olan genel bir yılgınlık ve teslimiyetçi
ruha ra"men bunların kar!ısına yine sivil, asker her gruptan vatansever ve direni! yanlısı ki!iler
çıkabilmi! ve bu ki!iler Kuva-yı Milliye’nin örgütlü bir güç olu!unda sivil-asker demeden
i!birli"i içinde öncülük görevini üstlenebilmi!lerdir.

1.4. Kuva-yı Milliye’ye Katılım

Kuva-yı Milliye’ye katılımda en önemli çabayı yörelerdeki yetkili nizami askeri birlik
komutanları ve vatansever sivil yönetici ve aydın insanlar göstermi!tir. Bu durum katılım
ça"rılarının belli bir me!ruiyet çerçevesi olu!turmasını sa"lamı!tır.

1.4.1. Kuva-yı Milliye’ye Katılımda Gönüllülük, Zorunluluk, Asker Toplama:

Kuva-yı Milliye’nin Batı Anadolu’da #zmir’in i!gali sonrası genel olarak olu!umunda
gönüllülük en ba!ta gelen katılım yoludur. Bu, henüz insan kayna"ı olarak isyancılar tarafından
ya da #stanbul hükümetinin kar!ı propagandalarının etkisi ile kitlelerin Kuva-yı Milliye aleyhine
dönmeye ba!lamadı"ı ilk dönemlerde daha verimli kullanabilen bir yol olmu!tur. Ancak i!galler
geli!tikçe yukardaki faktörlerin devreye girmesine ek olarak i!galcilerin hedefinde olmamak ve
öfkelerini çekmemek gibi faktörler de devreye girecek ve insan kayna"ı havuzu daralacaktır. Bu

448
Özgen, a.g.e., s.6.

122
da Kuva-yı Milliye’nin insan malzemesi açısından sonraki dönemlerde, ilk döneme göre daha
derme çatma bir yapı kazanmasına neden olacaktır. Ancak bu durumu asıl ortaya çıkartan etmen
dönemin insan kayna"ının ne olursa olsun e"itimsiz, cahil ve yüzyılların geri bırakılmı!lı"ının
sonucu olarak dini taassup dı!ında yönlendirilebilecek hiçbir ideolojik duru!u olmayan bir
niteli"e sahip olmasıdır. Bu da güç ya da zor unsurunun en i!e yarar araç haline gelmesine neden
olmu!tur. Mevcut çete liderleri, feodal ba"larla ba"lı olunan bey ya da a"a, maddi çeldiriciler
insan kayna"ını Kuva-yı Milliye’ye katılımda daha çok i!e yaramı!tır.
Örne"in Yarbay Ali Çetinkaya ba!langıçta ilk direni! için Kuva-yı Milliye birliklerini
olu!turuken insan kayna"ı üzerinde daha titiz bir seçme yapabilecek bir olana"a sahipti. Bu
olanak Kuva-yı Milliye’ye katılacak gönüllüleri te!vik etmek için her türlü maddi ve manevi
unsurun harekete geçirilmesini içeriyordu. 23 Mayıs 1919’da Ba"yüzü ve Kozak nahiyelerine
yönelik olarak yayınladı"ı bir davetnamede bu olana"ının izlerini ve katılımı te!vik için, halkın
uzun süren sava!lardan sonra kazanılması için ne kadar özenli davranıldı"ının izlerini de bulmak
mümkündür. Bu örnekte gönüllü olarak Kuva-yı Milliye’ye katılacakların geride bırakacakları
ailelerine ve mallarına köylerinde kalanların sahip çıkması, böylelikle Kuva-yı Milliye’ye katılım
önünde duran bu en büyük engellerden biri olan (ve sonrasında da firarların da en büyük
nedenlerinden biri olacak olan) geride bırakılanlara dair endi!e ve meraktan kaynaklanan
çekingenli"in de önüne geçilmek istenmektedir. Bu durum, Kuva-yı Milliye’yi örgütleyen
özellikle Ali Çetinkaya gibi komutanların Anadolu insanını çok iyi gözlemlemi!, onu çok iyi
tanımı! aynı zamanda aydın duru!lu insanlar oldu"unu da göstermektedir.
Burada Kuva-yı Milliye birli"i hazırlamada usul basittir. Hedef alınan yörenin bir ileri
geleni Kuva-yı Milliye birli"inin komutanlı"ına atanmakta, o yöreden belli sayıda askerin de
gönüllü olarak bu ki!inin komutası altında toplanması ve her türlü ihtiyaçlarının kar!ılanması
istenmektedir:
“Nahiyemizden bir gönüllü bölü#ü te!kili için Mülazım Mahmut Efendiyi memur ettim.
Nahiyenizden iki ihtiyat zabitnii de beraberinde alacaktır. Bu bölü#ün !imdilik mevcudu 150
nefer olması kafidir ve bölü#e en namuslu, fedakar yi#itlerden intihap edilmelidir. Bunların
namuskarane hizmet edeceklerine köylüsü kefil olmalıdır ve gönüllü gelecek olanların aile ve
amlakine köylü hüsn-ü nezaret ve muhafaza etmelidir. Gönüllü bölü#ün esliha ve cephanesi ve
ia!esi tarafımızdan temin edilecektir. Bu bölü#ün !imdilik Tıfıllar köyünde ikamet etmesi
muvafıktır. "cap ederse Muratili’ne ve Ayvalı#a alınabilecektir. Köylü bunları mümkün oldu#u
kadar askeri ceket, kaput, pantolon tedarikile giydirmelidir.”449

449
Çetinkaya, a.g.e., s. 34.

123
Burada katılımın halka yönelik beyannameler yoluyla ve gönüllü ya da gönülsüz biçimde
olması, ayrıca yörenin bir ileri geleninin Kuva-yı Milliye komutanı olması gibi uygulamalara bir
di"er örnek ise Ala!ehir’de ya!anmı!tır. 450
Ço"alımda basit bir di"er usul isyanda yenilenler ya da e!kiya takibinde yakalananların
hemen ardından yenenlere katılmasıdır.
“Demirci Efe’nin hizmet ve gaddarlıklarına ili!kin olarak TBMM’nin 25 $ubat 1922’de
yaptı#ı gizli oturumda komutan Refet pa!a 700 atlı ile Demirci’nin üstün kuvvetlerine saldırarak
efeyi kaçırttı#ını ve onun emrindeki atlıları ve silahları milli kuvvetlere kattı#ını anlatır...”451
Kuva-yı Milliye’ye katılımda Kuva-yı Milliye’nin çarpı!tı"ı tarafta olup da yenik
dü!tükten sonra teslim olarak Kuva-yı Milliye safına katılanlar da ele alınmalıdır. Burada
“Teslim olursan bizdensin” gibi yaygın bir anlayı! ya da alı!kanlık göze çarpar. De"i!ik
anılarda bu tür örnekler vardır.
“Etrafı sarmı! olan e!kıyadan önemsiz bazıları yava! yava! teslim olmaya ba!lamı!lardı.
Çünkü bu gibi teslim olanlar hükümetçe affediliyor ve birço#u da di#er e!kıyanın takibinde
jandarmalarla birlikte çalı!tırılıyordu.” 452
Adam azlı"ı yüzünden bu olgu özellikle iç sava!larda ve isyanlarda çok sık kar!ımıza
çıkmaktadır. Bu olguya, yani çarpı!ılan ve yenilen taraftan olan ki!ilerin adam azlı"ından dolayı,
en fazla basit bir yemin etme-söz verme merasimi ardından ilk katıldıkları tarafı terkederek kar!ı
tarafa, çarpı!tıkları kuvvetin bünyesine katılarak, eski taraflarına kar!ı çarpı!malarda yer almaya
devam etmeleri olgusuna Yenik Dü!me-Taraf De"i!tirme Sendromu (kısaca YDTD Sendromu)
adını verebiliriz.
Bu olguyu özellikle iç sava!larda ve isyanlarda çarpı!anların sürü güdüsüyle ve ideolojik
olarak yeteri kadar bilinçlenmeden saflarını seçtikleri tarihsel olaylarda görebiliriz. Aidiyet
duygusunun ideolojik ba"lılık düzeyine yükselmedi"i ve aile-kabile-a!iret-köy düzeyinde
kaldı"ı, köle-reaya gerçe"inin a"ır bastı"ı Rusya-Balkanlar ve Anadolu’da 19.yüzyılın sonları ve
20.yüzyılın ba!larındaki yeni devlet-yeni aidiyet-yeni yönetim-yeni ba"lılık karma!asının ve
iktidar mücadelelerinin neredeyse kesintisiz ya!andı"ı geçi! dönemlerinde görülür. Burada birey
olamamı! köylü kitlelerin en yakın ve en güçlü olanın pe!inden gitme edilgenli"inin önemli
etken oldu"u söylenebilir.
Haziran 1920 ba!ında Kılıç Ali Yozgat isyanını bastırmaya gitti"i zaman adam azlı"ından
isyancılardan kendi grubuna kolayca adam alıyordu. Bunun temel nedeni silahlı gücü olu!turacak
450
Ünal, a.g.e., s.107.
451
Çalıka (Haz.), a.g.e., s.62. Bu olayı Refet Pa!a 25 $ubat 1922’deki gizli oturumda detaylı olarak anlatmı!tır.
Isyancı güçleri kandi güçlerine katarak 700 ki!ilik mevcudunun 1500 ki!iye yükseldi"ini belirtmi!tir. Bkz. TBMM
Gizli Celse Zabıtları, Türkiye !$ Bankası Yayınları, C. 2., #stanbul, Kasım 1999, s.877
452
Ergeneli, a.g.e., s.161.

124
en önemli unsur olan insan kayna"ının kısıtlı olmasıydı. Bu kolaycılı"ın temelinde insanların
aslında belli, hazır ideolojik kalıplar içinde olmayıp, ço"unlukla en yakındaki gücün etkisine
girebilecek bir zayıflıkta olmalarıydı. Genel olarak insanları bir yöne sevketmede en önemli
ideolojik motivasyon din ve halifeye ba"lılıktı:
“"tiraf edeyim ki, asayi!i sa#ladı#ım yerlerde ayaklananlar arasında silahlılara sadakat
yemini yaptırarak, önceki hareketlerini bir kalemde siliyor, arkama takıyordum. Ço#u, ustaca
hazırlanmı! tahriklerin kurbanıydılar. Bir tek sa#lam bedenin bayrak kadar de#er ta!ıdı#ı o
insan yoklu#u içinde karde!i karde!e kırdıran gafletin nedenlerini ara!tırmak, gelece#in
sorunuydu. O günün ilk hedefi, ihaneti durdurmaktı.”453
#syancıların yenik dü!melerinin ardından kolayca taraf de"i!tirmelerinin, yani YDTD
Sendromunun bir örne"ini de yine Bolu ve Düzce isyanını bastırmaya çalı!tı"ı sıralarda Refet
Bele’nin davranı!larında buluyoruz. $erif Güralp, YDTD Sendromunun varlı"ını !öyle ortaya
koyuyor:
“Bolu isyanını bastıran Miralay Refet Bey güzel nutuklar ve dokunaklı sözlerle Bolu
asilerini yola getirerek onları ve 30 atlıdan olu!an takımı arkasına alarak Gerede üzerine
yürürken,...”454
YDTD Sendromu, Gerede’de de kar!ımıza çıkmaktadır:
“Gerede asileriyle çarpı!an Refet Bey, emrindeki Bolu müfrezesi ve 30 nizamiye süvarisi
Gerede asilerini da#ıtıyorlar. Ayrıca bunları affeden Refet Bey, güzel sözlerle asileri yola
getirerek arkasına alıyor.”455
Burada Güralp, “arkaya almak (takmak)” deyimiyle Refet Bele’nin tıpkı Kılıç Ali gibi
isyancıları Kuva-yı Milliye bünyesine aldı"ını belirterek, YDTD Sendromu’nun görüldü"ü
olayların tekil olmadı"ını, adam kıtlı"ının söz konusu oldu"u (Kılıç Ali’nin “Bir tek sa#lam
bedenin bayrak kadar de#er ta!ıdı#ı o insan yoklu#u içinde” diye vurguladı"ı) bir dönemde,
yaygın bir durum ve çaresizlikten ilk akla gelen çözüm oldu"unu da ortaya koymaktadır.
YDTD Sendromu’na Çerkez Ethem’in ihaneti sonrasında Çerkez Ethem kuvvetlerinin
Milli Kuvvetler safına katılımında da rastlıyabiliyoruz. $erif Güralp, Milli Kuvvetlere kar!ı
sava!mayıp teslim olmak isteyen bu çete artıklarına olumlu yakla!mı! ve kendi birliklerine

453
Hulusi Turgut (Der.), Atatürk’ün Sırda$ı Kılıç Ali’nin Anıları, #! Bankası Kültür Yayınları, 9. Baskı, #stanbul,
A"ustos, 2007, s.118. Burada isyana katılanlardan bütün bir köy halkını toptan cezalandırmak mümkün olamayaca"ı
için basit bir af diletme sonrası köylülere dokunulmuyordu. Bkz.Turgut (Der.),a.g.e., s.119
454
Güralp, a.g.e., s.63.
455
Güralp, a.g.e., aynı yer. Ayrıca Güralp’in bizzat ya!adı"ı benzer bir di"er olay için de bkz. a.g.e., s.75

125
katılmalarında bir sakınca görmemi!tir. “Bundan sonra hep birlikte dü!manımız Yunanlılara
hücum edelim” derken duygusal bir tavır sergilemi! olmaktadır.456
YDTD Sendromuna ili!kin bir örne"i de #lyas Sami Kalkavano"lu’nun anılarında
buluyoruz. 1921 Ekim ayında Eski!ehir dolaylarında e!kiyalı"a devam eden Çerkes Çakır
Mehmet Çetesi, #lyas Sami Kalkavano"lu’nun komuta etti"i Kuva-yı Milliye birliklerinin
baskınına u"rayıp, çete reisi öldürülünce çete elemanları teslim olmu!lardır. Kalkavano"lu
devamını !öyle anlatmaktadır:
“ Reislerinin can veri!ini gören avanesi de -kaçmak imkânını da bulamadıklarından- ister
istemez teslim oldular. Bunlar, yukarıda da i!aret etti#im gibi, haddizatında kendi hâllerinde
kimseler oldukları hâlde, !unun bunun cazip propagandalarına !uursuzca kapılmı! toy, cahil
gençlerdi. Bu sebeple, cezalandırılmaları cihetine gidecek yerde, saflarımıza iltihaklarını
sa#lamayı daha akıl kârı bir i! saydı#ımızdan, bunları da yeni te!kil edilen "Albayrak" isimli
millî müfrezeye katarak faydalı hâle getirdik.”457
Bu durum yukardaki örneklerle de dile getirdi"imiz tipik bir Yenik Dü!me Taraf
De"i!tirme (YDTD) Sendromu durumudur ve dönem için yaygın bir olgudur.
Katılım için insanları ikna etmede bir köyün ileri gelenlerinin tavrı da önemli
olabiliyordu:
“ 14.Süvari Alayı’nın Balıkesir veya Bursa’da oldu#unu ö#renmi!tim. Denizli, Simav
yolu üzerinden hareket ettik. Geçti#imiz köylerden gönüllü topluyorduk. Her köyün muhtarını,
imamını bulup köyde eli silah tutabilenlerin Milli Mücadeleye katılmalarını temin için ikna
etmelerini istiyordum. Hemen hemen u#radı#ım bütün köylerden gönüllü toplamı!tım. Bazıları
atları ve silahları ile beraber geliyorlardı.” 458
Eski ya da hali hazırda resmi bir ünvanı olmayanların ya da yörenin e!rafından
sayılmayanlar arasında Kuva-yı Milliye’ye sadece milli hislerle hareket ederek katılan çok fazla
insandan ise söz edemeyiz. Bu açıdan sadece milli hislerle ve bireysel olarak Milli Mücadeleye,
bilinçli olarak katılan e"itimli ki!ilere en bilinen örnek $ükrü Saraço"lu ve Mahmut Esat
Bozkurt’tur. 459
Bu iki vatansever genç, Demirci Mehmet Efe’nin karargahına giderek bizzat
Kuva-yı Milliye’ye katılmaya kararverdiklerini söyleyip sıradan efe kıyafeti giyerek, en alt

456
Güralp, a.g.e., s.122. YDTD sendromuna Rusya iç sava!ından söz eden eserlerde de rastlıyoruz. Örne"in Mihail
$olohov’un Rusya #ç Sava!ı sırasınaki olayları konu etti"i Don Hikayeleri adlı öykü kitabındaki “Yol ve Yön” adlı
öyküde Bol!eviklere sempati duyan Piyotr adlı genç bir çarpı!mada çarlık yanlılarına esir dü!er, ancak idam
edilmeyip bu ordu için çarpı!maya söz verir. Birlikte Çarlık yanlıları safında çarpı!maya katıldı"ı bir grup köylüyü
ikna eder ve hep birlikte bu kez Bol!eviklere katılırlar. Bu durum iç sava! atmosferinde yenik dü!tükten sonra taraf
de"i!tirme olgusunun her kültürde, her toplumda olabilece"ini, gösteren bir delil olarak de"erlendirilebilir. Bkz.
Mihail $olohov, Don Hikayeleri, Cem Yayınevi, #stanbul, 1989.
457
Kalkavano"lu, a.g.e., s. 71.
458
Özgen, a.g.e., s.20.
459
Hacır, a.g.e., s.60-61.

126
basamaktan Milli Mücadeleye katılmı!lardır. Burada ilginç bir nokta Kuva-yı Milli saflarına
katılırken bu ki!ilerin uzun uzun sorgulanmaları ve kendilerine güven duyulduktan sonra
katılmalarına izin verilmesidir. Kuva-yı Milliye’ye ki!isel ya da tekil, bir bakıma örgütsüz
katılımda ise güven unsuru bu örnekte de görüldü"ü üzere çok zor kurulabiliyordu. Yine örne"in
Ali Çetinkaya anılarında Kuva-yı Milliye’nin yeni yeni olu!tu"u ilk dönemde tek ba!ına çıkıp
gelen ve Burhaniye adına i!birli"i öneren eski bir memuru ancak güven duyduktan sonra
muhatap almı!tır.460 Katılımda bu ince eleyip sık dokuma i!lemini, dönemin örgütsüzlük,
ideolojisizlik ve güvensizlik ortamının do"al bir sonucu saymak yerinde olur. Sıradan köylü
kesimin düzenli bir ordunun parçası ve tanımadıkları bir subayın komutasında olmaktansa bir
düzensiz milis gücün, bir çetenin parçası ve bildikleri bir ki!inin emri altında olmayı tercih
etmesi de güven duygusuyla ilgilidir. Geni! halk kesimleri çavu! ya da onba!ı bile olsa
üniformalı her ki!iyi kendi üstünde sınırsız hakka sahip bir güçle ili!kilendiriyor ve güven
duymuyordu. Hapishaneden çıkartılıp Kuva-yı Milliye’ye katılan mahkumlar serbest kalma
kar!ılı"ı hizmet etmeyi kabul ediyor, ancak ba!larında kendi içlerinden daha önce onba!ılık ya da
çavu!luk yapmı! ki!ilerin olmasını istiyorlardı.461
Milli çetelere katılımda bir di"er etken de i!galci Yunan güçlerinin hedef listesine
girenlerin mimlenmi! olmaları dolayısıyla çetelere katılmak istemeleriydi.
“ Bizim Dereli oldu#umuzu deyiverdi gavurlara. Sizin elinizden kurtulup kaçanlar bizi
iyice tanıdılar. Bizi a!a#ıda sa# bırakmazlar gayri. Ne olur bizede silah verin size katılalım.”462
Yine #!galci Yunan güçlerinin kurbanlarının kurbanı olmu! ki!ilerin intikam dü!ünceleri
de bir katılım nedeni olabiliyordu:
“Bu kadınlar o gün bu köyde kur!una dizilen ‘15’ ki!inin içindeki bazı !ehidlerin karıları,
kızları, ablaları idiler. Hepside a#layıp yalvararak efelerden birer silah almı!lardı.
Bunlardan ba!ka ‘20’ kadında efelere yardım için su, pamuk, sargı ile kafileye
katılmı!tı.”463
O dönem Anadolu’nun özellikle iç kesimleri bir nüfus azlı"ı sorunu ya!amaktadır.464 Bu
yüzden Kuva-yı Milliye bünyesine adam katmada çok fazla sorgulama ve inceleme
yapılmamaktadır. Yeni katılan ki!ilerin tek ba!larına kaldıklarında geleneksel toplumdaki birey
olamamaktan gelen güçsüzlükleriyle denetim dı!ına çıkamayacakları dü!üncesi bu hızlı katılıma
izin vermektedir. Ba!ka bir deyi!le örgütlü silahlı güç kar!ısında yüzyıllardır ezik ve güçsüz

460
Çetinkaya, a.g.e., s.70.
461
Akba! (Haz.), a.g.e., s. 56.
462
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.101.
463
a.g.e., s.106.
464
Halide Edip anılarında “O zaman Türkiye’nin büyük sorunu, nüfusunun azlı#ı oldu#u için bir gün "smet Pa!a’ya
Kırım’dan göçmen getirtmek istedim.” der. Bkz. Adıvar, a.g.e., s. 200.

127
konumdaki köylü, bir silahlı grup içinde örgütlü tavır geli!tirmekten aciz oldu"u için kolayca
ba!lılık de"i!tirebilmekte ya da yeni bir ba"lılı"ın parçası olabilmektedir. Ancak bu ba"lılık ve
verilen hedefe yönelmeyi kabuletme kısa süreli ve derinliksizdir. Bu tür katılımcılar için belli
amaç ve hedefler içselle!tirilmi! de"ildir ve çok kolaylıkla terkedilebilmektedir. Hatta birbirine
180 derece ters hedefler ve saflar arasında hızla yer de"i!tirmek mümkündür. Temel faktör güçlü
tarafında olmaktır. Milliyetçili"in ve ideolojik bilinçlenmenin yerle!medi"i, en basit ve dar
aidiyet kalıplarının söz konusu oldu"u dönemlerde bu tür birbirine zıt hedeflere yönelme ve art
arda zıt güçlerin parçası olabilme, hızla taraf de"i!tirme çok sık görülebilmektedir. Ancak
yukarda da belirtti"imiz gibi adam yoklu"unda bu tür hızlı ve çok ince eleyip sık dokumadan
katılımı sa"lamak bir anlamda zorunluydu.465
Sava! yorgunu ve zorunlu askerli"i angarya gören, ulus-vatan duyguları yeteri kadar
geli!memi! ve dini propagandanın etkisinde, kaderci bir anlayı!la köle olaca"ı efendinin
kimli"ine ilgisiz ve bilinçsiz, e"itimsiz kitleleri Kuva-yı Milliye’ye ikna etmekte en geçerli yol
ku!kusuz bir bedel ödemeyi vaat etmekti. Rahmi Apak, subay ve ordu kar!ıtlı"ının, sava!ın,
askerli"in, gidip de gelmemekle bir oldu"u dü!üncesinin yaygın oldu"u bir dönemde halkı
direni!e kazandırmak için çetecili"in, Kuva-yı Milliye çerçevesinde çekici hale gelmesiyle elde
edilen me!ruluk gibi maddi olmayan kazanç yanında maddi kazanç faktörüne de dikkat çeker:
“ Ve bu (Kuva-yı Milliye çetelerine katılmak), daha ziyade menfaat getiriyordu. Çünkü
çete olunca 20 liradan 40 liraya kadar maa!, hayvanın ve kendisinin ia!esi, ekseriya köylünün
sırtında, köylünün arpası, samanı, ekme#i ve koyunu, tavuk ile yumurtası çete için mübah…
Sonra, sıkı bir zapturapt dahi yok idi herkes a#a, herkes komutan idi. "!te, çetecili#in bu
revacıdır ki içlerinde en müstenit [dayanıklı] olanları, Çerkes Etem’i, Demirci Efe’yi
do#urmu!tur.”466
Kuva-yı Milliye’ye katılanlara belli bir ücret ödemeyi gerekli görmek, bir çok yörede
katılımı te!vik etmek için geçerli bir yöntem olmu!tur. Bekir Sami Bey 22 Haziran 1919 tarihli
bir mektubunda bu durumun yarattı"ı problemlerden !öyle !ikayet eder:
“1-U!ak, E!me, Kula, Ala!ehir, Salihli ve Ahmetli Mevki Kumandanlıkları olu!turuldu.
Gönüllü sevkleri hızlandı. Bin bir sıkıntı ve mücadele sonucunda halkın bozulan maneviyatı
düzeltilerek örgütlenmeler ba!latıldı.

465
Kılıç Ali anılarında isyan günlerinin acelesinde “Yollarda, eli silah tutanlarla kuvvetimi artırarak isyan bölgesine
eri!ti#imde...”diyerek bu durumu belirtmektedir. Turgut (Der.),a.g.e., s.120.
466
Apak, a.g.e., s.105. Kuva-yı Milliye’ye kar!ı #stanbul Hükümet’inin organize etti"i inzibat alaylarının te!kilinde
de parasal özendiriciler en önemli motivasyon unsurudur. Apak, a.g.e., s.170. Dolayısıyla o dönemde, Kuva-yı
Milliye’nin yanında ya da kar!ısında yer almakta milli hislerden çok daha önemli olan, kar!ılık olarak verilen
paraydı. Bir ba!ka deyi!le, halkın ço"u önce ve daha çok kim para (ya da ya"ma fırsatı) vaadederse ve ek olarak kim
dini duyguları daha çok harekete geçirebiliyorsa onunla birlikte olma e"ilimindeydi sonucu çıkartılabilir.

128
“2-Te!kilatlanmanın ve gönüllü toplama i!inin devamı için bu makamlara düzenli emir
verilmesi ve silah tedariki gereklidir.
3-Bu makamlara bir miktar para lazımdır. Harbiye Nazırlı#ından istemi!tim. Cevap
gelmedi. Subaylar maa! alamıyor, gönüllü erlere 20’!er lira veriliyor. Bu durumu düzeltmek
gerekiyor.”467
Akhisar’da da halkın Kuva-yı Milliye’ye katılımı fasılalıdır. Celal Bayar’ın aktardı"ına
göre, halk 3 aylı"ına Kuva-yı Milliye bünyesine girmekte, ardından di"er kafileyle yer
de"i!tirmektedir.468 Bu süre içinde Kuva-yı Milliye’ye katılanların beslenmesi Akhisar halkına
aittir. Bu durumun katılımı kolayla!tırdı"ından söz edebiliriz.
Görülüyor ki sava!tan yılgınlık ve bezginlikle çıkan halkı sava!a ikna etmek o kadar
kolay de"ildir. Maddi özendiriciler ve Kuva-yı Milliye’ye katılanlara bir bedel ödemek, bu
a!amada en ba!ta gelen etkenlerden biridir.
Bu bedel, aslında Kuva-yı Milliye’nin örgütlü olarak kurulu!unda, me!ruiyeti gözeten
aydın insanların varlı"ına ba"lı olarak ortaya çıkabildi"i gibi, isyan zamanlarında insan
malzemesine bakılmaksızın bir an önce ço"almanın, bunun için de kısa vadeli çözüm üretmenin
zorunlu oldu"u durumlarda en geçerli yöntemdi. Fakir halk para ve hayatını idame ettirecek her
türlü vaad kar!ılı"ında taraf seçerken çok da seçici de"ildi. Aidiyet daha çok güçlünün yanında
olmak üzere geli!iyordu.469 Bu kitleyi vatan hizmeti kapsamında askerli"e ikna etmek kolay
de"ildi. Ücret vaadi zorunluydu. Bu !ekilde toplanan ve Kuva-yı Milliye’ye katılanlar da milli
duygularla yo"rulmu! de"ildi ve mücadeleyi sahiplenmeleri beklenen düzeyde olmuyordu. Sava!
zorluklarına, disipline, fedakarlı"a uzak olan bu kitle, sava!maya isteksizdi ve ilk çatı!mada
kaçmaya e"ilimliydi. Haziran 1920’den bir enstantaneyi Toydemir aktarır:
“"syan bölgesinde ve yakınında bulunan mutasarrıflık ve kaymakamlıklardan isyana kar!ı
koymak üzere kuvvet toplamak ve örgütlendirmek konusunda en çok çalı!an ve ba!arılı olan
Çorum mutasarrıfı Cemal Bardakçı idi. Toplattırılan kuvvetleri bakıp, besleme ve aylık verme
sözü ile toplam 1200 ki!ilik birçok müfrezelerin olu!turulmu! oldu#u, ka#ıt üzerinde görülürdü.
Fakat aslında bunların hiçbir bireyi asilerle silahlı bir çarpı!maya girmi! de#ildi.

467
Ünal (Haz.), a.g.e., s.137. Celal Bayar da Akhisar’da gönüllü erlere 15 lira verildi"ini ve bu ki!ilerin mili direni!e
katılma davetine hevesle geldiklerini, ihtiyaç ve ia!elerinin merkez ilçedeki milli heyetçe kar!ılandı"ını ekler. Bkz.
Bayar, a.g.e., C.8. , s. 27. Bu güvencenin fakir köylü halkı, Yunan kuvvetlerinin Milne Hattı’nın gerisinde bekledi"i,
nispeten “öldürülme tehlikesinin az oldu"u” süre içinde Kuva-yı Milliye’ye katılıma te!vik etti"i söylenebilir.
468
Kurtul Altu", “Son #ttihatçı”, Tercüman gazetesi, 22 Kasım 1984
469
Kemal Özer, Anzavur’un Gönen’i bastı"ı 20 $ubat 1920 sonrasında !ehit edilen Köprülü Hamdi Bey’in cesedinin
Hükümet Kona"ı önünde sergilenmesi sonrasında Biga civarındaki halkın ço"unlu"unun Anzavur’a katıldı"ını
söyler. Bu olay, halkın güçlüden yana hemen tavır alabildi"ini gösterdi"i gibi, ibret alınması için cezalandırmaların
halka açık yapılmasının ço"unlukla halkın bu psikolojik eksikli"ini kullanarak bir güç gösterisi fırsatı olarak
kullanıldı"ını da göstermektedir. Bkz. Özer, a.g.e., s. 76-77.

129
Halktan asilere katılamayanlar, asilere kar!ı da koymuyorlardı ve milli kuvvetlerin
örgütü içinde olanlar da ba#lı bulundukları bucak bölgesi dı!ına kesinlikle çıkmak
istemiyorlardı. Zorla birlikte götürdü#üm milis kuvvetler de asilerle ilk çatı!mada da#ılmı!lardı.
Askerin ve milli kuvvetlerin beslenmesi konusunda çekilen zorlukla anlatılamaz bir
kertedeydi.”470
Toydemir, anılarında, yukarıda dile getirdi"imiz halkın içinde bulundu"u durumla ilgili
gerçekleri de dile getirmek zorunda kalmı!tır:
“Halk yoksul, acı içinde ve yılgındı. Biz istiyorduk, Jandarma istiyor, asiler daha çok
istiyor. Asilerin isteyi! biçimi halka terör estirip yıldırıyordu. Asiler yalnız istediklerini almakla
yetinmiyor, bize yardım edilmemesini de halktan istiyorlardı.”471
Dönemin yoksullu"u, açlı"ı, sefaleti, tutunacak bir dal arayan halk kesimlerinin ganimet
toplama, ya"madan pay alma, köylüden ia!e sa"lamada me!ru bir tarafta yer alan ve Kuva-yı
Milliye içinde yer almanın en azından ki!isel beslenme ve hayatı idame ettirmeyi bir ölçüde
garanti etmesi gibi nedenlerle de olsa Milli Mücadelede taraf olan çetelere katılımda önemli bir
etkendi.472
Resmi niteli"i yüksek olan ya da subay komutasındaki birlikler insan kayna"ı açısından
daha sıkıntılı olmu!lardır. Oysa milis birlikleri, efeler komutasındaki çeteler daha serbest
ortamları do"rultusunda insan kayna"ı elde etmede nispeten daha elveri!li !artlara sahiptiler.
Ancak kalabalık kadrolar oldu"unda kendini belli eden yönetim, kontrol ve disiplin gibi sorunlar
çete liderlerinin ya da yakınınadaki kadroların e"itim düzeyi dü!ünüldü"ünde üstesinden
gelinmesi zor sorunlardı. Ama çetelerin mevcudunu asıl sınırlayan faktör aynıydı ve o da
beslenme, donatım, barınma gibi o dönem her yerde kar!ımıza çıkan sorunlardı. Pıtır Hüseyin
Efe’nin dedikleri açıklayıcıdır:
“Sava!larda onar yirmi!er ki!i birden !ehit verdi#imiz olursa da derhal gelenler o
bo!lu#u doldururlardı. Biz onların ancak çok silah!or olmalarına dikkat eder, öylelerini alırdık.
Arkada!larımın kuvvetleri de yüz, yüz elli ki!iyi geçmezdi. Onlar da çetelerinde açılan bo!lukları

470
Kehale (Haz.), a.g.e., s.108-109.
471
Kehale (Haz.), a.g.e., s.109.
472
Halide Edip, özellikle e!kiya çetelerindeki ya"madan pay kapma niyetinin ne derece güçlü oldu"unu !öyle dile
getirir: “E!kiya’lar Yunan i!galinin ilk günlerinde da#dan inerek Yunanlılara katılmı!lardı. Bu biraz ya#maya
katılmak hırsından, biraz da Osmanlı hükümetine kar!ı besledikleri hınçtan ileri geliyordu.” Adıvar, a.g.e., s.52.
Burada ya"ma fırsatının, devlete ve ya!anılan topraklara kar!ı olan ba"lılı"a ne kadar üstün geldi"ini ve vatan, millet
gibi üst düzey duyguların henüz yeterince yaygın olmadı"ı gerçe"inin ipuçlarını bulabiliyoruz. Halide Edip’in bu
satırların devamında, sonradan adı Kuva-yı Milliye çerçevesinde en çok anılan figürlerden biri olacak Gökçen
Efe’yi bu kapsamda anması ilginçtir.

130
yeni gelenlerle doldururlardı. Gelmi! olanları kamilen alsaki kuvvetlerimiz binlerce ki!i
olabilirdi. Lakin beslenmek ve barınmak meselesi buna mani olurdu.”473
Bir di"er yöntem ise Kuva-yı Milliye’ye sanki devletin düzenli ordusuymu! gibi zorunlu
asker toplamadır. Bu yöntemi hem Demirci Mehmet Efe hem de Yörük Ali Efe kullanmı!lardır.
Bu zorunlu askerli"in yaptırımı ise idam gibi çok a"ır bir cezaydı.Demirci Mehmet Efe’nin 20
Temmzuz 1920 tarihli bir beyannamesinde bunun örne"ini buluyoruz:
“Üç yüz on üç yüz on bir üç yüz on iki ve üç yüz on üç ve üç yüz on dört tevellütlü olan
efrad bütün esla ve techizat ve elbiseleriyle kırk saat zarfında !ubelerine müracaat edecek
etmedikleri taktirde tebligata adem-i irtibat gösterdikleri anda derdest edilerek bilamuhakeme
idam edilece#ini evlatlarını kıtasına göndermeyen pederleri derhal idam ve hanelerini ihrak
ettirece#imi bütün millete selamet-i vatan namına istiklal-i osmaniyi temin maksadıyla ilan
ediyorum. … kıtalarından firar vaki olmayacaktır. Her kazada münadiler vasıtasıyla ilan
edilecektir. Bu telgraf aynı zamanda !ube riyasetlerine aynen gönderilecektir.
20 Temmuz 1919
Çete Reisi Demirci Mehmed Efe” 474

Yörük Ali Efe’de 17 A"ustos 1919’da benzer bir beyanname yayınlayarak aynı tehditleri
kullanmı!tır:
“Madde 1- 1300 (Miladi 1884)ile 1309 (Miladi 1893) arası do#umlu olan efradın Kuva-
yı Milliye’ye i!tiraki mecburdur.
Madde 2-1310 (Miladi 1894) ile 1317 (Miladi 1901) arası do#umlu efradın !ubelerine
müracaat etmeleri mecburdur.
Madde 3- Öteden beri silahlı gezerek gasp-ı emval eden idam edilecektir.
Madde 4-"! bu emr-ü ifaya jandarma memur ve mecbur edilmi!tir.
Madde 5-Jandarma emrine !u sırada herkes itaat edecektir.
Bu emri ifa etmeyecekler, icabat etmeyenler idam edilecektir.” 475

473
Yazıcı, a.g.m., s. 185.
474
ATASE AR$#V#, #SH, no: 4159, Kutu: 20, Gömlek: 67, Belge no: 67-1 (EK.18-Belgenin 1. Kısmı). Aynı
Belgenin günümüz Türkçesi ile ifadesi !öyledir: “1894, 1895, 1896, 1897 ve 1898 do#umlular bütün silâh ve
teçhizat elbiseleriyle 40 saat içinde !ubelerine müracaat edecek, etmedikleri de, tebligata uymadıkları anda
yakalanarak, mahkeme edilmeksizin idam ederek, evlâtlarını birli#ine göndermeven babaları derhâl idam
ettirece#im ve evlerini yaktıraca#ım. Bütün millete vatanın kurtulu!u adına Osmanlı Devleti'nin ba#ımsızlı#ını
sa#lamak amacıyla ilân ediyorum, Bundan böyte birliklerinden firar meydana gelmeyecektir. Her kazada tellallar
aracılı#ıyla ilân edilecektir. Bu telgraf aynı zamanda $ube sanlıklarına aynen gönderilecektir.” Bkz. Askeri Tarih
Belgeleri Dergisi, Gen.Kur.ATASE B!k. yayınları, Yıl.51, Sayı.113, Ocak 2002, s.27. Burada ilginç olan nokta
Demirci Mehmet Efe’nin kendisi için “çete reisi” demesidir. Dolayısıyla “çete” ifadesinin o dönemde bugünkü gibi
olumsuz bir anlamı yoktur. Olsaydı Demirci kendisi için kullanmazdı. Bir di"er nokta ise bu belgenin orjinalinde
“Osmanlı Devleti” ibaresinin olmamasıdır. Bunun yerine “selamet-i vatan namına istiklal-i Osmaniyeyi temin
maksadıyla” ibaresi vardır. Bkz. a.g.b., s.25. Dolayısıyla halka do"ru inildikçe o dönemde henüz modern anlamda
bir “Osmanlı Devleti” algılamasından söz edemeyiz.

131
Görülüyor ki Kuva-yı Milliye’ye insan kayna"ı sa"larken “zor” unsuru da kullanılmakta
ve tarif edilen suçun ve cezanın ki!iselli"i, suç ve cezanın orantılı olması, kanunsuz suç ve ceza
olmaz ilkesi gibi temel modern yakla!ımlar dikkate alınmamaktadır.
Kuva-yı Milliye’nin do"u! dönemlerinde halkı, özellikle yukarda belirtti"imiz cahil ve
sava! yorgunu köylü kesimi katılıma ikna etmek için Milli Mücadeleyi elzem gören kadrolar
neredeyse her türlü yöntemi kullanmı!lardır. Bunlar arasında halka iyiniyetle yalan söyleyerek,
Padi!ahın açıktan açı"a mücadeleyi isteyemedi"ini, ancak gizliden gizliye böyle emretti"ini
söyleyerek ikna etmek de vardır:
“Güya "stanbul Hükümetinden gizli emir aldı#ımızı yayarak, özellikle köylüleri,
sonradan, harekete geçirebilmi!tik.”476
Kuva-yı Milliye’ye katılım Milli Mücadele’nin neredeyse her a!amasında olmu!tur.
#syanlar döneminde bütün olarak isyancılara katılanlar oldu"u gibi #stanbul hükümeti için
faaliyette bulunmak için kurulmu! birliklerden Kuva-yı Milliye’ye katılmalar da mümkün
olabiliyordu. 1920 Mayıs ayında ya!ananlar buna örnektir:
“Bolu ve Gerede bölgesindeki asiler ezilmi!, Çerke!, Mudurnu ve Gevye bölgesi de
e!kiyadan temizlenmi!ti. "zmit mıntıkasında Kaymakam Muhtar Bey (sonradan "stanbul’da
Divanıharb azası Miralay Muhtar Bey) alayının tamamen kuvayı milliyeye geçi!i, "stanbul’u
tekrar ümitsizli#e dü!ürdü.”477

1.4.2. Katılımda Din Duygularının Olumlu ve Olumsuz Etkisi

Daha önce de de"indi"imiz gibi478 Osmanlı Devletin’nde halkın din duygusu, bunun
getirdi"i kaderci anlayı!, halkın e"itim durumu ne kadar yetersiz olsa da çok güçlüydü. Bir
bakıma din, özellikle modernli"in nüfuz edemedi"i kırsal kesim halkını yönetmede neredeyse tek
idoolojik araç durumundaydı.479 Bu bakımdan din, Osmanlı’nın son dönemlerinde halkın,

475
Bayram Akça, “Milli Mücadele Döneminde Yörük Ali Efe’nin Mu#la ve Havalisindeki Faaliyetleri”, Mu#la
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2000, C.1, Sayı:2, s. s. 28. ATASE AR$#V#, #SH, Kutu no:
25, Gömlek no: 70, Belge no: 70-1. Aynı belgenin yer aldı"ı bir kaynak olarak ayrıca bkz. Askeri Tarih Belgeleri
Dergisi, Gen.Kur.ATASE B!k.yayınları, Ocak 2002, Yıl.51, Sayı.113, s.94. Bu belgenin aslı için bkz. EK.20.
476
Aker, a.g.e., s. 98.
477
Özalp, a.g.e., C.1, s. 127. Aynı türde bir ba!ka katılım örne"i için bkz. Özalp,a.g.e., C.1, s. 158.
478
Bu çalı!manın 1.2.1.4. numaralı ve “Halkın Dini Duygularının Getirdi"i Kadercilik” ba!lıklı bölümü.
479
“$imdi burada, dinin Osmanlı toplumunda ideolojik yönü a#ırlıklı bir unsur oldu#unu söylemekte fayda var.
Çünkü gerek halkın ya!ayı!ında, gerekse üst kademenin-aristokrasi diyelim biz buna-ya!ayı!ında ve kültür hayatının
her alanında, yani askeriyeden, sanattan, hukuktan, ahlaktan, toplumsal hayattan, iktisadi hayata varıncaya kadar,
din, etkisini göstermi!tir, göstermektedir. Din bu alanlarda yönlendirici olmu!tur.” Süleyman Hayri Bolay,
“Osmanlı’da "nanç Bilgi "killemi”, Zeynep Ögel (Haz.), Anatomi Dersleri, Osmanlı Kültürü, Yapı Kredi
Yayınları, Mayıs 1995, s. 180. Aynı Yapıtta Halil Berktay da dinin bu rolü hakkında !öyle demektedir: “Osmanlı

132
yönetenlerin siyasal amaçları ve hedefleri do"rultusunda harekete geçirilmesi için zaten
kullanılıyordu. Bu olgu, Birinci Dünya Sava!ı sonrası siyasal çatı!maların ve halkın kazanılması
çabalarının yo"unla!tı"ı dönemlerde de sürmü!tür. Örne"in Alexander Aaronsohn’un anılarında,
Alman nüfuzunun zirveye ula!tı"ı Birinci Dünya Sava!ı yıllarında camilerde ibadetler sırasında
“Allah’ın rahmetinin” Sultan ve Alman #mparatoru “Hacı” Wilhem’in üzerinde olması üzerine
dualar edildi"ini bellirtmektedir.480 Bu dinin siyasal amaçlar için kullanılmasının tipik örne"i
olarak de"erlendirilebilir.
Dinin, halkın Milli Mücadele’ye ve bunun yürütücüsü haline gelmi! Kuva-yı Milliye’ye
katılımı konusunda kullanılması da yukardaki ba"lamda, anılarda sık sık kar!ımıza çıkan bir
olgudur. En basitinden bir camide toplanan kalabalı"a yapılan hitaplarda halkın din duygularını
alevlendirmek, verilecek sava!ın Müslümanlı"ın bir gere"i oldu"unu söylemek ve i!gale
direnilmezse halkın dininin elinden alınaca"ı gibi hususlar heyecanlı bir biçimde aktarılmı!tır.
Halkın Milli Mücadeleye kazandırılmasında son derece etkili sonuçlar do"uran bu tür bir
konu!maya en iyi örneklerden biri Bandırma’da Bekir Sami (Günsav) Bey’in bir Cami’de
yaptı"ı konu!madır:
“Dinimizde gavurla vuru!mak, Tanrı buyru#udur. Peygamber efendimiz, mübarek kılıcını
ku!anıp sava!a girdiler, Bedir’de mübarek di!leri dü!tü. Çünkü ok de#di. Yurdu dü!man bastımı
Müslümanlar birle!ip kar!ı çıkacak. Aramızda ki geçimsizlikleri unutaca#ız. Karde! olmanın
zamanıdır. Sinmekte hiçbir fayda yoktu. Böyle olursak, bize Yunan de#il yedi düvel dayanamaz.
Biz bugün, durdu#umuz yerde saldırıya u#radık. Ya boyun e#ip ırzı, namusu, canı, malı
dü!man aya#ı altına bırakaca#ız, ya da davranıp dikilece#iz. Ben, Bandırma milletini yi#it
bilirim. Bandırmalıların erli#ine güvenmesem, böyle karı!ık bir sırada Kolordu Komutanlı#ı’nı
hiç üstüme alır mıydım?
Yunan yürümektedir arkada!lar. Yunan !u an Menemen’imizi almaktadır. "ki saatten beri
Manisa’yı bulamıyoruz. Ben, yarın Kolordu’nun ba!ına gidece#im. Ama ordu tek ba!ına
dövü!emez. Millet tutmayınca, ordu ne yapsın? Hep kalkacaksınız. Yediden yetmi!e hep silaha
sarılaca#ız! Sevgili Bandırma’mızın dü!man aya#ı altında kalmasını istemiyorsak, dü!manı
uzaklardan kar!ılamalıyız. Herkes birbirine güç versin, kimse kimseye umut kırıcı laf etmesin.
Müslümanlar!
E#er bu camide çan görmek istemiyorsanız, e#er ailelerinizi Yunan Palikaryalarının
kuca#ında görmek istemiyorsanız, haydi silah ba!ına! Bu gün ne hükümet, ne devlet kalmı!tır. Ya

toplumu ku!kusuz, Müslüman toplumuydu, ku!kusuz bir dini toplumdu, ku!kusuz ki dini ideoloji bu toplumun esas
yapı!tırıcısı, esas ideolojik lejitimasyon [legitimation: me!rula!tırma ] mekanizması ve esas inanç sistemiydi ve
ku!kusuz Osmanlı toplumunda, herhangi toplumda, herhangi bir dönemde, dinin girmedi#i hiç bir alan yoktu.” Halil
Berktay, a.g.e., s. 191.
480
Aaronsohn, a.g.e., s.37.

133
dü!manları öldürece#iz, bu vatan bize kalacak; ya biz ölece#iz, bu vatanı alanlar, burada tek bir
Türk bulamayacak! Her yabancı bayrak dü!mandır, yırtın ve yakın.”481
Denizli Müftüsü ise, 16 Mayıs 1919 gibi erken bir tarihte halkın din duygularını apaçık
bir biçimde uyarmaya çalı!ır:
“Her ne pahasına olursa olsun Yunanlılara kar!ı koymak gerektir. Yunanlıların i!gal
eyledi#i memleketler halkı için kavgaya giri!mek farzı ayındır [her müslümanın bizzat kendisinin
yapması gereken yükümlülükler] "!gale u#ramıyan memleketler halkı için de farzı kifayedir.
[Müslümanlardan lüzumu kadar kimse tarafından yapılınca, di"erlerinin sorumluluktan
kurtuldu"u farzlar] Ben fetva veriyorum. Silah ve cephane azlı#ı veya yoklu#u hiç bir zaman
kavgaya mani olmayacaktır. Hiç bir müdafa vasıtası olmıyan bir Müslüman dahi yerden üç ta!
alarak dü!mana atmaya mecburdur”.482
Hoca #smail $ükrü (Çelikalay) da halkın din hassasiyetini (hem de camileri) Kuva-yı
Milliye’ye katılım yönünde kullananlardan biridir. Bunu yaparken kullandı"ı yöntem, yaptı"ı i!in
din duygularının kı!kırtılması kapsamında oldu"u bilinciyle hareket etti"ini göstermektedir:
“Hemen bir asker elbisesi diktirdim, ba!ımdaki sarı#ı muhafaza ederek asker elbisesini
giydim. Hacı Bayram Veli Camiinde cuma namazından sonra kürsüye çıktım; Ey cemaat-i
müslimin! Kapıları kapayınız. Hiç biriniz camiden dı!arı çıkmasın, sizinle görü!ülecek mühim
meseleler var dedim. Co!tum söyledim. Evde duvarlarda asılı duran harp silahlarının bo!una
asılı kalırsa ev sahibine lanet edece#ini anlattım. Memleket ve din tehlikede kalırsa yedisinden
yetmi!ine kadar bütün Müslümanların cihatla mükellef oldu#unu belirttim. Mustafa Kemal
Pa!a’nın teminatını söyledim. Cemaat a#ladı, ben a#ladım. Nihayet arkamdaki ilmiye cübbesini
çıkararak asker elbisesiyle ba!ımda sarık oldu#u halde kürsüde aya#a kalktım: Ey cemaat-i
müslimin! "!te ben asker kıyafetine girdim. Cepheye gidiyorum. Memleket ve din kurtuluncaya
kadar cephelerde dü!manla çarpı!aca#ım. Memleketini dinini seven benimle gelsin dedim.
Herkes sa#a sola ko!tu. O gün ak!ama kadar 700 silah, 600 mücahit, 120 at toplanmı!tı.”483
Görüldü"ü gibi halkın din duygularından yararlanılarak Milli Mücadeleyi benimsemeleri
ve ona katılmaları istenmekte, ba!arılı da olunmaktadır. Bu yöndeki de"erlendirmeler pek çok
anıda hemen hemen aynı biçimde kar!ımıza çıkmaktadır. Özellikle direni! için yapılan
örgütlenmelerin me!rulu"u basit halk kalabalıklarına kar!ı savunulurken din unsuru sık sık
kar!ımıza çıkar. Örne"in Vehbi Bolak yine bir camide yakın yörelerdeki i!galleri halka
hatırlatırken !öyle demi!tir:
481
Aybek (Haz.), a.g.e., s.83. Bu konu!mayı aktaran Selçuk Aybek’in yorumu da aynı yöndedir: “Kumandanın bu
heyecanlı söylevinden sonra, sarıklı genç bir hoca, Kur’an okuyarak selat vermeye ve halk, bir a#ızdan tekbir
getirmeye ba!ladı. Sanki camide kükremi! bir arslan sürüsü vardı.” Aybek (Haz.), a.g.e., aynı yer.
482
Apak, a.g.e., s.88.
483
Beyo"lu, a.g.m., s.176.

134
“Bu cemiyete girmek her müslümanın borcudur. Bizim ataca#ımız her kur!un, do#u ve
"slam aleminin ebedi kurtulu!una, yoksa maazallah ebedi esaretine neden olacaktır.”484
Özellikle #zmir’in Yunan kuvvetlerince i!galiyle ba!layan dönemin Ramazan ayına
rastlaması, dini duygularına seslenerek, Milli Mücede yolunda halkın kazanılmasında çok önemli
bir i!lev görmü!tür. Halkın din duygularını her zaman en yo"un ya!adı"ı bu ayda müslüman
olmayan güçlerin topraklarını i!gal edece"i endi!esi halkı daha çok heyecanlandırmı!tır:
“Cemaat-i "slamiye ("slam toplumu) te!kilatı kurulması, Ramazan nedeniyle köylerde
birlik ve beraberlik konulu vaazlar verilmesi kararla!tırılmı!tır. Bu suretle, milli bir ordunun
kurulmasının esasları hazırlanmı!tır.”485
Halkın kazanılmasında din duygusunun çok etkili olması bir çok yörede Milli
Mücadele’yi örgütleyen Kuva-yı Milliye’nin yapılanmasında aydın din adamlarının da yer
almasını gerektirmi!tir.486 Öyle ki dinin ve din adamlarının geni! halk kalabalıkları üzerindeki
etkisini bilen $efik Aker gibi bölge komutanları, din adamlarıyla görü!erek açık açık direni!in
dinin bir gere"i olarak sunulmasını ve bu yönde halkın uyarılmasını istemi!lerdir.487 Hatta bizzat
Aker, Yörük Ali Efe’yi milli mücadeleye kazandırmak için dini hassasiyetleri bir tahrik unsuru
olarak kullandı"ını !öyle itiraf eder:
“Tavır ve hareketleriyle Türk kahramanlı#ını gösteren delikanlıların dini ve milli
hassasiyetlerini, benliklerini Yunanlar aleyhine tahrik için, daha do#rusu uyarmak için tarihi
olaylardan bahsetmi!, özetle ne söylemek gerekirse söylemi!, hassasiyetlerini tamamıyla tahrik
etmi!, Milli Mücadele’nin lüzumu hakkında kendilerini anlayabilecekleri bir dille ikna etmi! ve
hatta gerçe#e uymayan ‘"stanbul’dan milleti ayaklandırmak için gizli emirler aldı#ımızı da’
onların anlayabilece#i bir ifadeyle üstü kapalı olarak belirtmi!tim. Bizim halkımızın devletine
kar!ı ne derece ba#lı oldu#unu açıklamaya gerek yoktur.”488

484
Aybek (Haz.), a.g.e., s.118.
485
Aybek (Haz.), a.g.e., s.119.
486
“Birçok bölgede Kuva-yı Milliye te!kilatları, aydın ve vatansever din adamlarının öncülü#ünde kurulmu!tur.
Halk üzerinde büyük bir manevi otoriteleri bulunan din adamları, birçok bölgede bunu milli hareket lehine çok iyi
kullanmı!, halkı bu mücadelenin içine çekmi!tir. Dinine çok ba#lı olan Anadolu halkı, onların pe!inden giderek
mücadeleye atılmı!tır.” Dinç, a.g.m., Aralık 1990, Sayı.48, s.39.
487
Aker, a.g.e., s.120. Halkın dini hassasiyetlerini kullanılarak Milli Mücadeleye çekilmesi konusunda Aker açıkça
!unları söylemektedir: “Mu#la halkını mücadeleye yönlendirmek için ola#anüstü bir etki yapmak gerekirdi. Bunun
için bir !ehir halkının kendilerine vatan ve din adına cihada davet etmenin uygun olabilece#ini dü!ündüm.” Aker,
“Mu#la’nın Müslüman halkını mücadele lehinde galeyana getirmek dini hassasiyetlerini tahrik etmek için” bizzat
Mu"la’ya böyle telgrafı yazmı!tır. Ve bu plan tutmu!, dü!ünce etkili olmu!tur. Aker’in Denizli Müslüman halkının
a"zından kaleme aldı"ı telgraf Mu"la’da gereken tepkiyi do"urmu!, ilk Redd-i #lhak Heyeti ve ilk gönüllüler ortaya
çıkmı!tır.. Bunu Te"men Kadri’nin hemen bu telgrafın ardından geldi"i Çine’deki açıklaması do"rulamaktadır. Bkz.
a.g.e., s.140. Gökbel de daha sonra “ Yörük Ali Çetesi denilen ilk ılusal kuvvetin Menderes yönüne hareketinden
sonra Çine’debir uyanıklık ba!lar.” diyerek bu de"i!imi vurgulamı!tır. Gökbel, a.g.e., s.142.
488
Aker, a.g.e., s.130.

135
En azılllı e!kiya gruplarının bile din ve din adamları kar!ısındaki hassasiyeti bu
kuvvetleri Kuva-yı Milliye’ye kazandırmakta son derece etkili olmu!tur. Zühtü Güven bu konuda
böylesine bir dönü!ümün en somut örne"ini vermektedir:
“O kuvvet o gün bu i!in yapılması için mühim bir varlıktı. O da altmı! ki!ilik ve icabında
üçyüz altmı! ki!ilik Kara Hasan Çetesi’nin kuvvetiydi ki; o müftüye bu konuda müzaharet
vermi!ti.”489
Din ve dinsel ortamlar, dinsel ritüeller, #zmir’in i!gali sonrası ya!anan heyecanlı günlerde
hemen i!gale kar!ı olu!an tavırda en etkili araç haline gelmi! oldu"u gibi 1920 Haziran ayında
ba!layan Yunan ilerleyi!i sonrasında da halkın Milli Mücadeleye katılımı açısından etkili bir araç
olmayı sürdürmü!tür. Örne"in Denizlili gençlerin tavrı ile ilgili olarak bir kaynak !öyle
demektedir:
“Türk Oca#ı’ndan Ankara’ya çekilen bir telgrafta, Denizli gençli#i bir fert kalıncaya
kadar fedayı can etme#e and içtiler. Ahali cami ve tekkelerde hatmetme#e ve tesbih çekme#e
davet edildi.”490
Aslında din olgusu Milli Mücadele’nin her safhasında her kesim tarafından kullanılmı!tır.
Daha önce de belirtti"imiz gibi halk kalabalıkları üzerinde en etkili nüfuz etme yöntemi din
oldu"u için Milli Mücadelenin me!rulu"unu vurgularken halkın dini inançlarına hitap edildi"i
gibi, Milli Mücadeleye de"i!ik nedenlerle kar!ı çıkmaya çalı!anlar da halkın dini hassasiyetlerini
kullanma yoluna gitmi!lerdir. Bunun nedenini anlamak çok zor de"ildir. Din, sıradan halk
kütlelerini yönetme ve belli bir yöne sevketmede Milliyetçili"in ve ideolojik bilinçlenmenin
henüz yerle!medi"i kesimler söz konusu oldu"unda o dönem için tek geçerli etmendi. Özellikle
#stanbul Hükümeti Milli Mücadeleyi kötülemek ve halkın deste"ini önlemek isterken bu
durumdan yararlanmaya çalı!mı!tır. Kılıç Ali, anılarında bu konuda !öyle der:
“Padi!ahı da, hilafeti de, dini de, imanı da karı!tırıp bizim komünist oldu#umuza kadar
uzanan iftiralarla masum halkı kandırmı!lardı. Din adamları bile iki kutba ayrılmı!tı. Bir kısmı
Saray’ın yanında saf tutmu!; seyhülislamın Ulusal Mücadele’ye ‘padi!aha ve me!ru hükümete
isyan’ damgasını vuran suçlamasına inanmı! ve kar!ımızda yer almı!tı.”491
#!gallerin ba!langıcında i!gali me!rula!tırmak için halkın dini inançlarını ve Kur’an’ın
buyruklarının kötüye kullananlar arasında resmi görevli müftüler de bulunmaktadır. Bu resmi
görevliler, söylemlerinde i!gali açıkça me!rula!tırmakta ve halkı pasifli"e iterek Milli
Mücadeleyi örgütlemek isteyen aydınların çabalarını engellemektedirler. Bu örneklerden birini
de Celal Bayar !öyle verir:

489
Güven, a.g.e., s.28.
490
Evren, s.32.
491
Turgut,(Der.), a.g.e., s.120.

136
“Tire’nin ihtiyar müftüsü Hacı Mehmed Efendi’yi, damadı Hacı Hasan Efendi ile kendi
kafasında birkaç hoca kandırmı!lar; ‘Müstevli hangi millete mensup devlet olursa olsun, iyi
geçinmeyi ve emirlerine itaat etmeyi Müslümanlık emrediyor! Sakın yabancıların sözlerine uyup
memleketi kana boyamayın . Sel gider kum kalır…’ ”492
Dini Milli Mücadele kar!ıtı bir araç olarak kullanan kesimlerin Kuva-yı Milliye’ye kar!ı
olan bu tutumlarına bir örnek de Konya- Bey!ehir yöresinden verilebilir:
“Köye geldi#im zaman gördüm manzara hazindi. Padi!ah Vahdettin’den köy imamlarına
fetvalar gelmi!. Hocalar sokaklarda ba#rı!ıyorlar:
‘Kuvayı Milliyecileri öldüren kahraman, ölen !ehit, kalan gazi, malları helal…diyorlar.
Kuvayı Milleyiciler sopa ile kovalanıyor, dövülüyor, caydırılıyorkardı. Halk tamamen
sindirilmi!ti. Hatta bizim nahiyenin (Kıreli) müdürü Kızılviranlı Tahir Bey de Kuva-yı
Milliyeciydi. Müdürü çok sıkı!tırmı!lar. Kaçarak Çavu!’ta bir tanıdı#ının evine saklanmı!.”493
Din adamları’nın halkın din duygularını sömürmesinde #stanbul Hükümeti’nin Milli
Mücadele ve Kuva-yı Milliye aleyhine ortaya attı"ı bütün kar!ı propaganda argümanlarının
kullanıldı"ı görülmektedir. Söylenenler !unlardır:
“Bu millet artık bitmi!, tükenmi!tir. $u "ttihatçı kafasını terk ediniz. Milleti rahat
bırakınız. Hepimizin velinimeti olan Padi!ah ve Halifemiz elbette bu i!leri siyaset ve kıyasetle
(akıllıca) güzelce yoluna koyar.”494
Görülüyor ki insanların din duyguları Milli Mücadele ve Kuva-yı Milliye aleyhine
alabildi"ince sömürülmekte ve bu propagandalar da etkili olmaktadır. Bu propagandanın sadece
halk üzerinde etkili oldu"unu dü!ünmemek de gerekir. Zaten zorlukla askeri düzen içinde
tutulabilen isteksiz askerler de bu propagandadan etkileniyorlardı.
#stanbul’un i!gali bile halkın gözünün boyanması için #stanbul Hükümeti tarafından dinin
kullanılmasına engel olamamı!tır. Bu i!gal dolayısıyla Ankara Hükümeti ile #stanbul Hükümeti
arsındaki ikilemden yaralanmak için halifelik silahı ve dinsel fetvaların gücü kullanılmı!tır.
Kar!ılıklı fetvaların yayınlandı"ı bu dönemde #stanbul Hükümeti’nin propagandası !u
argümanlara dayanıyordu:
“"stanbul fetvası mı, yoksa be!-on ki!inin reyi ile Ankara’da toplanan gayri me!ru
meclis tarafından çıkarılan fetva mı muteberdir?” 495
Do"al olarak halk tereddüt içine dü!üyordu. Apaçık bir #stanbul’un i!gali gerçe"i bile
yanıltıcı bir propaganda ile farklı sunulmak isteniyordu:

492
Bayar, a.g.e., C.6., s. 79.
493
Karaca-Ko! (Der.), a.g.e., s.33.
494
Güralp, a.g.e., s.29.
495
Asarkaya, a.g.e., s.63.

137
“"stanbul’un "ngilizler tarafından i!gali, makamı hilafetin ittihatçılar ve bunların
yardakçıları olan müdafaacıların !er ve tahakkümünden muhafaza ve hukuku hilafeti sıyanet
için padi!ahın müracaatı üzerine "ngilizler için bir zahmet ve külfet, bizim için bir lütfü mahsus
olmak üzre vukubulmu!tur. Bundan hepimizin medyunu !ükran olmaklı#ımız icap eder.” 496
TBMM’nin açılı!ı sonrasında bile Kuva-yı Milliye’ye ve Milli Mücadele’ye kar!ı dinin
kötüye kullanımı sürmü!tür. Kazım Özalp, içeri"ine de kısmen de"indi"i bu etkili
propagandaların kayna"ı olarak do"rudan Saray’ı gösterir:
“Ankara’da süngülerin uzanamayaca#ı bir yerde, ilk Büyük Millet Meclisi’nin kurulu!u,
dü!manlarımız için bir hezimetti. Saray ve taraftarları bu darbe ile üzüntüye dü!tüler ve son bir
hamle olarak propagandalarına hız verdiler. Onların tek fakat kesin bir silahları vardı:
‘Taassubu tahrik’
Bu silah, cahil ve gafil halk kütlelerine tarihte daima yollarını !a!ırtmı!tır. Türk
vatanının sinesi, bu silahtan alınmı! yaralarla doludur. Vatanperverlerin üzerine bir defa daha
aynı kur!unlar sıkıldı. Nasıl !eytani yazılar ne!rettiklerini, birçok bedbaht köylüleri nasıl
kandırdıklarını, dü!man miltralyözleri kar!ısında kahramanca can veren memleket evlatlarının
!ehit olamayacaklarını nasıl ilan ettiklerini, o günleri ya!ıyan vatanmperverlerin hepsi çok iyi
bilir.”497
1920 Mayısında biri bitip biri ba!layan isyanlar döneminde isyanların do"masında,
isyancıların kalabalıkla!masında büyük rolü olan dinsel söylemin ve kara propagandanın,
isyanları bastırmakta kullanılmaya çalı!ılan düzenli ordu birliklerini sadece sava!maya isteksiz
hale getirmedi"ini, zaman zaman ordu saflarından isyancı saflara katılmalara neden olacak kadar
etkili oldu"unu da görüyoruz. Toydemir’in anılarında yer verdi"i Halil Çavu! isimli bir asker
!öyle anlatır:
“… Zile’li jandarmalardan ‘kedici’ denilen Hüseyin Çavu!, birli#i ile asilere katıldı.
Sonradan tüm jandarmalar kaçtı. ‘Biz halife ordusuyuz’diyorlardı.”498
8 Temmuz 1920’de Yunan ordusu Kısmasti (Mustafakemalpa!a) yönünden Bursa yönüne
saldırırken düzenli birliklerde ya!anan benzer bir durumu da Mümtaz $ükrü E"ilmez !öyle
aktarır:
“Birliklerin savunmada direnmemelerinin en çok, "stanbul taraftarı hocaların, Yunan
birliklerini Padi!ah’ın askerleri olarak gösterip onlara silah atmamaları bakımından verdikleri
telkinlerin büyük etkisi oluyordu.”499

496
a.g.e., s.64.
497
Özalp, a.g.e., C.1, s.121.
498
Kehale (Haz.), a.g.e., s.98.
499
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.47.Ayrıca bkz. a.g.e. s.51.

138
Kur’an, insanların din duygularının siyasi amaçlar için kullanıldı"ı anlarda, bir sembol
olarak, çekinilmeden kullanılıyordu.500 Bu yöntem din duygularından yararlanmada etkiliydi.
Dinin, halkın Kuva-yı Milliye’ye kar!ı gelmesindeki etkisi Anzavur tarafından da bolca
kullanılmı!tır. Bunun sonucunda da bir taraftan isyancılara katılım çok hızla geli!irken, Kuva-yı
Milliye ve nizami birlikler saflarında hızlı çözülmeler ortaya çıkmaktadır:
“Anzavor Bandırmayı, Karacabey’i ve M.Kemalpa!a’yı i!gal ediyor. Bursa’yı tehdit
etme#e ba!lıyor. Maiyeti, yuvarlandıkça büyüyen bir kartopu gibi artıyor. Karecebey’de
Kemalpa!a’da ve her yerde ‘Gö#sümde iman, ba!ımda Kur’an ve elimde ferman olarak ben
geldim. Kırpık bıyıklı, padi!ah dü!manı subayların kafalarını kesmek, !eriatın icabıdır’ diye
ba#ırıyordu.”501
Anzavur’un Kuva-yı Milliyeciler aleyhine olan mesajını cahil halka daha dolaysız iletti"i
söylevlerinden biri de !udur:
“Din karde!lerim! Padi!aha isyan etmek Allaha ve Peygambere kar!ı gelmek demektir.
(Cebinden Kur’anı çıkararak) "!te !u Kuar’an da böyle emretmektedir. Zerre kadar imanı olan
bunlarla elbirli#i etmez. Padi!ahımız velinimetimiz efendimiz, beni saraya davet ettiler ve i!te !u
fermanı verdiler.(Cebinden bir ka#ıt çıkararak gösterdi). Bunları öldürmek ve memleketten
kovmak !er’an farz ve vaciptir.”502
Anzavur’un halkın dini taassubunu kullanı!ı ve hatta sömürü!ünün farklı bir boyutuna ait
bir olayı da yine Zühtü Güven’in bir aktarımında buluyoruz. Burada din duygularının
sömürülmesinin nasıl maddi kazanç sa"lama aracı haline geldi"ini görebiliyoruz:
“Kürt Mehmet çavu! hem Anzavur’un gözüne girmek ve hem de para toplamak için
d(t)ellal ba#ırtıyor, herkesin camide namaz kılmasını emrediyordu. Ezan okunur okunmaz
kürdün korkusundan çar!ıdaki ve kahvelerdeki halk camiye ko!uyordu. Namaz dı!ında çar!ı ve
kahvelerde bulunmanın cezası be! lira idi. Ezan be! dakika geçer geçmez kahvelere bir baskın
yapılarak halk, sürü sürü kürdün karargahına götürülüyordu.
‘Siz müslüman de#il misiniz? Neden camiye gitmiyorsunuz. Sille tokat be! lirayı veren
kurtuluyordu. Böylece halk soyulmakta idi. Anzavur da bu yüzden Mehmet çavu!u takdir
ediyordu. Çünkü ellerindeki biricik silah müslümanlık ve din gösterisiydi.”503
Halkın dini taassubunun sömürülmesinin nizami ordu birlikleri üzerindeki sonuçlarını ise
yine Rahmi Apak !öyle aktarır:

500
Böyle örnek bir olay için bkz. Önal (Haz.), a.g.e., s. 193.
501
Apak, a.g.e., s.127.
502
Güven, a.g.e., s.66.
503
Güven,a.g.e., s.65.

139
“Bursa’da 56. tümen var; fakat bir türlü tümenin kuvvetlerini arttırmak, te!kilatını
geni!letmen mümkün olamıyor. Yüz nefer tedarik edildi#i gün, yüz elli nefer silahları ile birlikte
kaçıyor. Halk müteassıp ve Milli Mücadele’nin aleyhinedir.”504
Cemil Cahit Toydemir, anılarında tanık oldu"u olayların kabuletmek zorunda bıraktı"ı bir
gerçe"e, halkın yönlendirilmesinde, isyancılara de"il Milli Mücadele tarafına katılmasında, din
adamlarının rolüne ve bu insanları kazanmanın önemine de"inirken benzer bir yakla!ım
içindedir:
“Burada halkı çe!itli !ekillerde elde etmek ve bu yolla bu yönü de güvence altına altıktan
sonra asilere yönlendirmek bir zorunluluktu. Oysa ki böyle i!lerde önemli rolü olacak olan Tokat
müftüsü inatçı bir yobazdı. Amasya’dan gelirken Amasya müftüsünü de birlikte getirmi!tim.
Tokat müftüsüne gözda#ı vermek için bir aralık tutuklatmı!tım da. Amasya müftüsünden ba!ka,
birlikte getirdi#im milli kuvvetler arasında güvenilir ve vatanını seven birçok kimseler vardı ki,
bunların görevi Tokat halkı arasına karı!mak, kendisi ile konu!ulan ki!inin düzey ve anlayı!ına
göre sözler söyleyerek, her ne !ekil ve nitelikte olursa olsun asilerden nefret ettirmek ve bize
yönlendirmekti.”505
Bu durumun uzantısı olarak da Ankara Hükümeti ve Milli Mücadele taraftarı olanlar da
bu manevi sömürüyü kırmak için yine din adına halkı kazanacak çabalar ve söylemler
geli!tirmek zorunda kalmı!lardır. Kılıç Ali devamında bu duruma örnek verir:
“Çok !ükür ki büyük ço#unlu#u ile Anadolu uleması Kurtulu! Sava!ımızın manevi
öncüleri olarak yanımızda, hatta ba!ımızda idiler. Nitekim Erbaa’da, Amasya Müftüsü Hacı
Tevfik Efendi’yi bir elinde namaz seccadesi, bir elinde mavzerle görünce hiç hayret etmedim.” 506
Görülüyor ki halkı kazanmakta dinin kullanımı söz konusu oldu"unda din adamları bu
süreçte öne çıkmı!lardır. Zaten daha önceki bölümlerde de belirtti"imiz gibi tutucu ve dinsel
anlamda bilgisiz geni! kitleler üzerinde “Hoca” takımı, modernizmin giremedi"i her noktada en
etkili figür halindeydi. Halkın e"itimsizli"i, büyük ölçüde ortaça" kültürünün egemen olması
bunun en önemli nedeniydi. Mümtaz $ükrü E"ilmez bu tarihsel gerçe"i olayları ya!arken görmü!
ve belirtmi!tir:
“20. yüzyılın Birinci Dünya Sava!ı’na kadar olan zamanlarında, özellikle Anadolu’da
toplumun ö#retmen, hoca ve e!raf denen ileri gelenlerin sözleri önem ta!ımaktaydı. Bunda
toplumun e#itimsiz olması önem rol oynuyordu.”507

504
Apak, a.g.e.,aynı yer. Halkı Milli Mücadeleye kar!ı ayaklandırmak isteyenlerin 1920 Nisan ayında Gerede
örne"inde dinsel ritüeller sergileyerek halkı etkileyebilmelerine örnek olarak ayrıca bkz. a.g.e., s.143. Aynı yönde
bir bilgi için bkz. Önal (Haz.), a.g.e., s. 194.
505
Kehale (Haz.), a.g.e., s.86-87. (Anlatım bozukluklaru eserde oldu"u gibi bırakılmı!tır. A.U.Ö.)
506
Kılıç Ali, a.g.e., aynı yer.
507
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.57.

140
Din adamlarının halkı yönlendirmedeki bu büyük etkisi, kendili"inden geli!en kimi yerel
Kuva-yı Milliye örgütlenmelerinde de halkın gözünde saygınlık kazanmı! bu ki!ilerin Kuva-yı
Milliye yönetiminde olmasını neredeyse !art hale getiriyordu. Özellikle müftüler bu açıdan önem
kazanıyor, müftülerin milli örgütlenmelerin yönetiminde olması isteniyordu. Böylelikle halkın
din duyguları kullanılabilecekti. Sonuç olarak din duygusu her iki tarafça da kullanılmı!tır.
Sarayköylü Emin Aslan bunu açıkça söylemekten çekinmez:
“Bir taraftan da Buldan’da Sarayköy’de oldu#u gibi müftünün ba!kanlı#ında (halkın
dini duygularını tahrik ederek bunlardan istifade etmek için) bu te!ekküllerin ba!ına
müftülerin geçmesini faydalı buluyorduk. Bir heyeti milliye kurulmasını ve çalı!masını da
istiyorduk.” 508
#!galerin ba!lamasıyla birlikte i!gale kar!ı tavır da farklı olarak ortaya çıkmı!tır. Batı
Anadolu halkının bir kısmı Kuva-yı Milliyecilerin pe!inden giderken yine dini kullanan bir
kesim hemen i!galcilerle i!birli"i içine girmi!tir. #!gale destek veren söylemin halkın gözünde
de"erli bir din adamı pozisyonundaki ki!iden gelmesi direni!e ve Kuva-yı Milliyeye katılımı
olumsuz etkilemi!tir. Bu i!birlikçiler dini ve halkın gözündeki saygın konumlarını, kendi i!gali
ve i!gal güçlerini destekleyici tavırlarına halkı da katmak için kullanmaktan çekinmemi!lerdir.
Dinin i!galcilere halkın deste"ini sa"lamak yönünde kullanımı olgusu, aynı zamanda dinin
yozla!masının da örne"i ve sonucu olarak gösterilmi!tir. Hatta dindarlık ile i!gal güçleriyle
i!birli"i içinde olmak o kadar uyumsuz kabul edilmi!tir ki i!birlikçiler yobaz, dini kötüye
kullanan ki!iler olarak nitelenmenin ötesinde dinsiz olarak damgalanmı!lardır. #lk dönem Kuva-
yı Milliyecilerden ve Efe gelene"inden gelen Akça Afe i!gal sonrası bu olguya !öyle de"inir:
“Asım Hoca adında dinsiz bir gavurcu imamın pe!ine dü!tüler. Birkaç yıl önce Manyas
taraflarından Ramazan için Geyikli’ye gelip ye!le!en bu yobaz din ve millet haini i!galden birkaç
gün sonra Yunan ileri gelenlerile dost olmu! az sonra da eline bir "ngiliz tüfe#i almı! boynuna ve
beline çapraz fi!eklik takarak ba!ındaki beyaz sarı#ı ile hiç utanmadan Yunan müfrezelerine
katılıp Türk efelerin takibine çıkmaya ba!lamı!tı.
Yobazlık ve dinsizlik bakımından da o kadar azıtmı!tı ki Cuma günleri Geyikli camisinde
okudu#u hutbelerde Yunan Kralı Konstantin’e dua ediyordu…
Gavurcu Asım Hoca’nın bu hali Müslüman halkı üzmü! cami bo!alıvermi!ti. Bu defa
karakoldaki Yunan askerleri vasıtasıyla dayakla camiye adam toplamaya ba!lamı!.”509
Halkın cahil din adamlarının etkisinde kalması belki de Osmanlı’dan kalan en olumsuz
mirastır. Milli Mücadeleye Osmanlı’dan devrolunan bu kötü miras, halkın Kuva-yı Milliye’ye

508
Tokat, a.g.e., s.24.
509
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.67-68.

141
olan deste"inde ya da kar!ı koyu!unda din adamlarının son derece belirgin bir rol oynamasına
yol açmı!, her Kuva-yı Milliye’ye kar!ı çıkanlar, hem de Kuva-yı Milliye’ye destek olup, halkın
deste"ini sa"lamaya çalı!anlar din adamlarını kendi yanlarına almaya çalı!mı!lardır. Daha önce
de de"indi"imiz gibi isyanlarda köylünün tavrında yobaz din adamlarının olumsuz etkisi büyük
olmu!tur. Kuva-yı Milliye döneminde dinin ve din adamlarının deste"ini sa"lamak, tarafların
dinsel anlamda cahil kalmı!, hurafelerin ve din adamlarının etkisinden çıkamayan halkı
arkalarında almasında son derece belirleyici rol oynamı!tır.
Padi!aha ba"lı halk Kuva-yı Milliye’ye kar!ı olmayı dinin bir gere"i gibi algılıyordu.
#stanbul Hükümeti’nin halkın din duygularını kullanarak Milli Mücadeleye kar!ı halkı
kı!kırtmaya yönelik çabaları direni!in ileri dönemlerinde bile sürmü!tür.510 Kuva-yı Milliye’nin
güçlenmesi, milis güçlerine halkın katılımının sa"lanması sürecinde Kuva-yı Milliye’nin
öncüleri, özellikle aydın subaylar “dinsizlik” le suçlanmı!tır.511 Bursa’daki geli!melerden haber
veren Mümtaz $ükrü E"ilmez örne"in !öyle diyor:
“…"stanbul Hükümeti’nin yobazları Birlik içine kol salarak Padi!ah’ın askerli#i
kaldırdı#ını; herkesin evine giderek i!iyle gücüyle u#ra!masını, dinsiz subayların emirlerine
uymalarını salık veriyordu.”512
Genel olarak din, bu dönemde kaderci ve teslimiyetçi anlayı!ın geçerli olmasında,
yaygınla!masında etkili bir araç olarak kullanılmı!tır. Buna göre halk, dinin bir gere"i olarak
direni! dü!üncesinden uzak kalması için tevekküle yöneltilmi!tir:
“Bundan sonra müftü efendi bir ayet okudu. Türkçe açıklamasını yaptı: ‘Allaha ittat,
peygambere itaat, ulu’l-emre itaat hepsi birdir.’ Sonra ilave etti. ‘ulu’l-emr, i!te padi!ah
efendimiz ba!ında olmak üzere heyet-i vekillerdir. Mukadderatımızı onlar tayin edecektir.
Tevekkül ile bizlere dua etmek dü!er. Buradaki ayaklanmalar padi!ahımıza isyan demektir.”513
E"ilmez de ba!ka bir yerde özellikle iktidarda bulunan Hürriyet ve #tilaf fırkasının yerel
yöneticilerinin Kuva-yı Miliyecileri “dinsizlik” le suçlanmalarına vatansever din adamlarının bu
propagandaya kar!ılık verdikleri deste"i de belirtir:

510
#stanbul Hükümeti’nin isyancılara deste"inin açık delillerinden biri Osmanlı Padi!ahı’nın “Düzce, Adapazarıyle,
Edirne, Çorum, Bolu ve Gerede’de Kuvay-ı milliyeye kar!ı halkı ayaklandırmaya yardım edenlerden 16 ki!iye
be!inci rütbeden Mecidi Ni!anı” vermesidir. Bkz. Bıyıklıo"lu, a.g.e., s.133, 89 numaralı dipnot. #stanbul
Hükümeti’nin Kuva-yı Milliye’yi “Kuva-yı Milliye adını ta!ıyan e!kiyalar” diye tanımlayıp, Kuva-yı Milliye’yi ve
Milli Mücadeleyi ortadan kaldırmak için Kuva-yı #nzibatiye adında bir silahlı güç olu!turması hakkında ayrıca bkz.
Necati Çankaya, Türk Kurtulu$ Sava$ı’nda !rticai Olaylar ve !ç !syanlar, Töre Yayınları, #kinci Baskı, Ekim
2003, s. 182-197.
511
“Dinsizlik” suçlaması son dönem Osmanlı reformcularına oldu"u kadar Cumhuriyet sonrası devrimlerine kar!ı da
ileri sürülmü!tür. Bu neredeyse genel bir yasadır: “Yenilikçiler, hep dinsizlikle suçlandı. Türkiye yenilikçi hareketler
tarihinde dinsizlikle en çok suçlananlar ise Tanzimatçılar ile Kemalistler oldu.” Y. Küçük, Aydın Üzerine Tezler,
C.1, s.348.
512
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.41.
513
Batmaz, a.g.e., s.137.

142
“Hürriyet ve iltilafçıların artıkları, softalar bu çalı!malarım kar!ısında ürkerek
kötülüklerini saçmaya ba!lamı!lar, beni etkisiz bırakmak için gezdi#im köylerde namaz
kılmadı#ımı, dinsel hiçbir davranı!ım olmadı#ını, hareketlerimde de dini bir destek
görmediklerinden arkamdan (Dinsiz Bol!evik) dediklerini, bunun için de bu kez yanıma Mudanya
Müftüsü Hafız Ahmet’in verilece#ini, benim milli çalı!malarım sırasında Hafız Ahmet Efendi de
dinsel vaizle beni ve hareketlerimizi destekleyeceklerini söylediler.”514
Görülüyor ki dinin Kuva-yı Milliye aleyhine kullanımı hemen kar!ılık bulmu! ve din
odaklı kar!ı propaganda yine Kuva-yı Milliye yanlısı din adamlarının destekleyici yönde
katkılarıyla kırılmaya çalı!ılmı!tır. Din adamlarının halkın Kuva-yı Milliye’ye kar!ı cephe
almaması, hatta destek olması yönündeki katkıları bu dönemde çok önemli bir rol oynamı!tır.
Kırsal kesimde halkın saydı"ı ya da etkisinde kaldı"ı “hoca” lar bu etkiyi sa"larken kasaba ve
köylerde yani modernle!menin daha çok hissedilmeye ba!landı"ı daha büyük yerle!imlere do"ru
gittikçe yukarda da belirtti"imiz gibi resmi müftülerin tavrı Kuva-yı Milliye’ye katılım ya da
Kuva-yı Milliye’yi engellemek bakımından daha etkili olmu!tur. Örne"in Denizli gibi yerlerde
müftülerin tavrı direni!in ya da Kuva-yı Milliye’ci tavrın destek bulmasına yol açmı!tır.515
Durum, Mustafa Kemal’in Nutuk’un ba!ında ülkenin içinde bulundu"u genel durumu
betimlerken koydu"u te!hisi do"rulamaktadır: “Millet ve ordu, Padi!ah ve Halife’nin
hainli#inden haberdar olmadı#ı gibi, o makama ve o makamda bulunana kar!ı asırların
kökle!tirdi#i din ve gelenek ba#ları dolayısıyla da içten gelerek boyun e#mekte ve sadık.”516
durumdadır.
Dinin kötüye kullanımı sadece bir kısım halkın Kuva-yı Milliye’ye katılımını
engellememi!, Kuva-yı Milliye saflarına katılanların Kuva-yı Milliye’nin ilk dönemdeki gev!ek
yapısının da katkısıyla bazı cephelerde yeterli direncin gösterilememesi ve bazı milislerin hemen
silahlarını bırakıp firar etmelerinde de önemli bir etken olmu!tur. #stanbul Hükümeti’nin
telkinleri Yunan askerinin Padi!ahın askeri olarak kabul edilmesi yönünde olunca Kuva-yı
Milliye safları hemen çözülebiliyordu. Yine E"ilmez örne"in bu durumu !öyle ifade ediyor:
“Birliklerin savunmada direnmemelerinin en çok, "stanbul taraftarı hocaların, Yunan
birliklerini Padi!ah’ın askerleri olarak gösterip onlara silah atmamaları bakımından verdikleri
telkinlerin büyük etkisi oluyordu.”517
Kısaca dinin kötüye kullanımının en önemli sonucu bir kısım halkın Kuva-yı Milliye’ye
katılımını önlemek olmu!tur.
514
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.23.
515
“Denizli müftüsü Ahmet Hulusi Efendinin de Dinar'dan Denizli'ye avdet etmesiyle Denizli'de de sükûneti bırakıp
bir canlılık hareketi hissedilmeye ba!lanmı!tı.” Tokat, a.g.e., s.27.
516
Atatürk, Nutuk..., s.8.
517
Ilgar (Haz.),a.g.e., s.47.

143
Dinin kötüye kullanımının di"er önemli sonucu ise, her !eye ra"men katılımlarla
büyüyen Kuva-yı Milliye’yi ve Anadolu’daki denetimini ortadan kaldırmak amacıyla isyanların
çıkmasında ve isyancıların kalabalıkla!masında çok olumsuz bir i!lev görmesidir. Dinin
isyancılar üzerindeki bu olumsuz etkisini hemen her isyanda görmekteyiz. Örne"in büyük ölçüde
din sömürüsü yüzünden çıkan Deliba! ayaklanması518 ile ilgili Damar Arıko"lu !unları söylüyor:
“Deliba!ın bu isyanı din ve !eriat perdesi altına giren Din bezirganlarının te!vikiyle
meydana geldi#i a!ikârdır. Dine hizmet ediyorum diye bu i!i yapmı!tır. Hangi din ve !eriat kendi
milletini yabancı, müstevli dü!mana ezdirme#e cevaz verir!” 519
Arıko"lu burada haklı olarak yakınmaktadır. Ancak halkın din konusundaki cehaleti ve
yüzyılların getirdi"i kör inançlar ve ba"lılıklar yüzünden gerçek vatanseverlere ve Kuva-yı
Milliye’ye kolayca cephe alabilmektedir. Bu cehaletten yararlanan her türlü kötü niyetli ki!i
Kuva-yı Milliye’ye kar!ı halkın kör inançlarını kullanabilmekte ve halkı kendi amaçları
do"rultusunda toplayabilmektedir:
“Hilafet Kumandanı” ünvanıyla bir bildiri ve bir vasiyetname da#ıtılmı!tı:
‘Bir türbedarın, rüyasında Hz. Peygamberi gördü#ünü, (Hazreti Peygamberin) vasiyet
etti#ini; bu vasiyetnamenin hemen köyden köye dola!tırılmasını ve ümmetin ona göre hareket
etmesini istedi#i…’ anlatılıyordu.
Bu vasiyetname nasıl dola!tırılır ve halk nasıl inanırsa, çok önem verilmi!.
Mihalıçcık’ta düzenli bir te!kilatları olmadı#ı halde, Kaza’nın Kuzey kısmında, hemen üç gün
içinde yayılmı!. Bütün yanda!ları, devlet dairelerini ele geçirmek ve Kuva-yı Milliye
taraftarlarını imha etmek üzere, Çalcı Köyü’nde silahlı olarak toplanmı!lar.” 520
Halkın cehaletinden yararlananlar düzmece dini belgeler hazırlayıp kullanabilme
cüretinde de bulunabiliyordu. Örne"in Mustafa Fehmi Gerçeker’in belirtti"i üzere, Hazreti
Muhammed’e ait oldu"u idiasıyla düzmece dini belgeler hazırlanıp cahil halkı Kuva-yı
Milliye’ye kar!ı kı!kırtmak için kullanılmı!tır.”521
Buna benzer tipik bir örne"i Aznavur isyanı için aynı kaynak !öyle dile getiriyor:
“Anzavur, ‘elimde Kur’an, kalbimde iman, ne!r-i din-i "slame geldim’ yollu hezeyanları,
kötü niyetli ki!ilerle, cahil halkı aldatmı! ve onlara bu saçma sapan sözlerle pe!ine takmayı
becermi!ti. Birçok hem!erimiz bu yüzden, yok yere mal ve canından olmu!tu.”522

518
2.Bozkır ayaklanmasında da rolü olan ve Konya isyanı olarak da bilinen ve 2 Ekim-22 Kasım tarihleri arasında
geli!en Deliba! isyanı ile ilgili olarak bkz. T!H, !stiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-1921), C.IV, Gen. Kur.
Harp Dairesi B!k. Yayınları, 1974, s. 187-200.
519
Arıko"lu, a.g.e., s.194.
520
Sazak, a.g.e., s.158.
521
Mustafa Fehmi Gerçeker, Karacabey’den Ankara’ya, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1982, s.29.
522
a.g.e., s.19.

144
“Beni size önce Allah, sonra padi!ahımız efendimiz gönderdi, diyen”523 Anzavur’un
özellikle dini sömürmesini ve halkı Kuva-yı Milliye’ye kar!ı kı!kırtmasını, örgütlemesini ba!ka
kaynaklar da !öyle do"rulamaktadır:
“Anzavur, her yerde ‘Gö#sümde Kur’an, kalbimde iman, at üstünde, din u#runda
çalı!maya ahdettim. Ey ahali, arkamdan gelin. Halife ordusu, Kuva-yi Milliye e!kıyasını
mahvedecektir.’ diye dola!ıyordu.”524
Özellikle Anzavur’un halkı Kuva-yı Miliye’ye kar!ı dini duyguları sömürerek kı!kırtması
Kuva-yı Milliyeciler için çok acı sonuçlar do"urmu!tur. Din dü!manlı"ı, Kuva-yı Milliyeci
katliamında en önemli yaftalardan biri idi:
“Çanakkale, Karacabey, Kirmasti, Bandırma asilerin elindeydi. Bandırma da bir a#aca
üç subayı asmı!tı. A#açta !u yazılıydı: “Sultanın ve dinin dü!manı oldukları için asıldılar.”525
Aynı gerekçelerle Kuva-yı Milli’yeci katline bir örne"i de Mümtaz $ükrü E"ilmez verir:
“Birinci Dünya Sava!ı kahramanı Rahmi Bey ,boynuna asılan dinsiz ve Padi!ah dü!manı
yaftasıyla idam sehpasında can vermi!ti.”526
Din adamlarının bu etkin pozisyonu Kuva-yı Milliye döneminde bir anlamda yurt satında
gerçek din adamının kim oldu"u, gerçek dinin hangi kararı destekledi"i gibi konularda bir din
tartı!masını da beraberinde getirmi!tir. 527
Bu tartı!malar sonucu yukardaki gibi din adına
cinayetler i!lendi"i gibi Kuva-yı Milliye de bozguncu fikirleriyle halkı Kuva-yı Milliye alaeyhine
kı!kırtan sahte din adamlarını idam etmek zorunda kalmı!tır.528
Bu durum dinin isyanların büyümesinde ve cahil halkın isyancılar safında
toplanmasındaki etkisini gözlemleyen Kuva-yı Milliyecilerin de halkın dini duygularına hitap
etmelerini zorunlu kılmı!tır. Yani katılım a!amasında dinin her iki tarafça kullanımı, isyanlar
sırasında da tekrarlanmı!tır. Örne"in cahil halkı kazanmak için Kuva-yı Milliye kar!ıtı cephe
“!eriat ve halife isteriz” sloganını çok sık kullanmı!, buna kar!ılık isyancılara katılan halkı
caydırmak için de yine din “halbuki biz de !eriat ve halife arzusundayız” denilerek
kullanılmı!tır.529

523
Aybek (Haz.), a.g.e., s. 154.
524
(Haz.), a.g.e., s. 155. Kemal Özer, Anzavur’un halkın din duygularını sömürmek için günde birkaç kez ö"le ve
ikindi namazı kıldı"ını ekler. Bkz. Özer, a.g.e., s. 60. Özer, Anzavur’un “kendisini Allah tarafından halkı ıslaha
memur mehdii muntazır oldu#u vehmine” kapıldı"ını da belirtir. Halkın bütün bu gösterilerin dinle ilgisinin
olmadı"ını anlayacak bir birikimden uzak oldu"u anla!ılıyor. Bkz. Özer, a.g.e., s. 78.
525
Aybek (Haz.), a.g.e., s. 156.
526
Ilgar (Haz.), a.g.e.,s.56.
527
Örne"in böyle bir tartı!ma için Bkz. Gürap, a.g.e., s.29-31.
528
a.g.e., s.32.
529
Asarkaya, a.g.e., s.88.

145
1.4.3.Katılımda Camilerin Rolü

Bir ibadet yeri olarak camiler ola"anüstü dönemlerde ibadet dı!ı amaçlarla da
kullanılmı!tır.530 Kuva-yı Milliye’nin do"umunda ve büyümesinde de bir toplantı mekanı olarak
camiler önemli bir rol oynamı!lardır. Camiler, hem halkın dini hassasiyetinden yararlanmak için
dini bir mekan olmaları bakımından önemliydi, hem de zaten çok yerle!im yerinde halkın,
yörenin insanlarının karar alma, toplantı yapmak için bir araya gelebilecekleri tek uygun
toplanma mekanıydı.531 Hatta camiler yer yer Milli Mücadeleye halkın katılımını sa"lamak için,
halkı olup biten konusunda aydınlatmak için konferansların verildi"i bir mekan haline bile
geliyordu.532 Yani camiler Kuva-yı Milliye’nin ilk olu!um sürecinde toplantı yapılan ve kararların
alındı"ı bir yerdi.533
Camilerin Kuva-yı Milliye tipi örgütlü direni!in olu!umunda ba!langıç adımlarının
atıldı"ı bir mekan oldu"unu, buralarda ibadet sonrası ve halk dini ortamın duygusallı"ı
altındayken insanları etkilemenin kolay olaca"ını dü!ünmenin etkili oldu"unu söyleyebiliriz.534
Ancak halkın camilerde vaazlar yoluyla aydınlatılması, ihbarlar sonucu vaazlarını Milli
Mücadeleye ve Kuva-yı Milliye’ye deste"e ayıranlar için sonu i!kencelerle biten insanlık dı!ı
uygulamaları da beraberinde getirmi!tir.535
Dolayısıyla camiler hem i!gal görmemi! hem i!gal edilmi! yörelerde halkın
aydınlatılması için etkin bir biçimde kullanılıyordu sonucuna ula!abiliriz. Hatta i!gale kar!ı
örgütlenme çabalarının mekanı olarak da camiler dokunulmazlıkları ve gündelik ya!amda zaten
bir araya gelinen yer olmaları bakımından kullanılmı!lardır. Bu açıdan camiler aynı zamanda bir

530
Örne"in camilerin Birinci Dünya Sava!ı sonlarında terhis olan askerlerin geçici olarak barınma ihtiyaçları için
kullanılan bir mekan olmalarına ili!kin bir kayıt da vardır. Bkz. Sami Yergin, Drama’dan Sina-Filistin’e Sava$
Günlü#ü, Gen.Kur. ATASE B!k. Yayınları, Ankara 2007, s.125. Yine Balkan Sava!ları sırasında Camilerin
zamanın belediye reisi Cemil Topuzlu’nun giri!imi ile kolera salgınının #stanbul’a yayılmaması için bir tür karantina
uygulaması için seçildi"i ve kolera hastalarına tahsis edildi"i bilinmektedir. Ayasofya, Sultanahmet ve $ehzadeba!ı
camilerindeki bütün halılar kaldırırılarak kolera hastaları yerle!tirilmi!tir. Bunun için $eyhülislamdan fetva alınması
gerekmi!tir. Bkz. Topuzlu, “a.g.e., s.129.
531
Camilerin bir toplantı yeri olması olgusu, milli duyguların yükseldi"i Balkan Sava!ları döneminde de ortaya
çıkmı!tır. Wilhelm Feldmann bir gazeteci olarak 4.Ekim.1912 Cuma günü Sultan Ahmet Camiinin avlusundaki bir
mitingi anlatır. Bkz. Feldmann, a.g.e., s.26-27.
532
“Camilerde halkı aydınlatmak için konferanslar verildi.” Asarkaya, a.g.e., s.76; “Yarın ak!am daha kalabalık
Plevne Camiinde toplanaca#ız. Hacim Muhittin Çarıklı, Balıkesir ve Ala$ehir Kongreleri, Hacim Muhittin
Çarıklı’nın Kuva-yı Milliye Hatıraları (1919-1920), T#TE Yayınları, Ankara, 1967, s. 19.
533
Bu konuda birçok kaynakta bilgi vardır. Örne"in Batmaz, a.g.e., s.132; Kaygusuz, a.g.e. s.172; Ayrıca
Ala!ehir’de silahlı direni!in ba!lamasında 19 Mayıs 1919’da Süleyman Sururi Bey’in e!rafı Ulu Cami’de toplaması
ve örgütlenmeyi önermesi örne"i de verilebilir. Bkz. Baydur, a.g.m., s. 83. Süleyman Sururi Bey’in halkın katılımını
sa"lamak amaçlı “Camide yarı te!vik yarı tehdit içeren” bir nutuk verdi"i Haziran 1919 ba!ındaki benzer olay için
ise bkz. Ünal (Haz.), a.g.e., s.107.
534
Edremit’te #zmir’in i!gali sonrasında Hisar Camii’nde ya!ananlar buna örnektir: “Bu zaman zarfında, Müderris
$ükrü Efendi Hoca da Hisar Camiinde vaazlar verip halkı aydınlatmaktadır. Dedem de, babam da daha birkaç
Körfezli dostla bu vaazları hiç kaçırmamaktalar. Çünkü Hocanın tatlı ve umut a!ılayan sözleri gönüllere |merhem
olmaktadır.” Sa"dıç, a.g.e., s.159.
535
Sa"dıç, a.g.e., aynı yer.

146
örgütlenme mekanıydı da.536 Örne"in Balıkesir’de #zmir’in i!galinden hemen sonra,18 Mayıs
1919 tarihinde “Redd-i #lhak” cemiyeti toplantısı için seçilen yer yine bir cami idi. Hatta
toplantının kentteki gayri müslimlerin !üphesini çekmemesi için bu toplantıya ça"rılanların
Mevlit dinlemeye gelecekleri duyurulmu!tu.537 Yine Celal Bayar’ın bizzat katıldı"ını anlattı"ı
Birgi Buca"ı’ndaki #zmir’in i!gali sonrası yapılan toplantı da Ulu Cami’de yapılmı!, burada
“"tilaf Devletleri temsilcilerine protesto telgrafları çekilmesine, bütün varlıkları ile müdaffaya,
dü!mana kar!ı gelinmesine” karar verildi"i gibi toplanacak kuvvetlerin komutanlı"ına da Poslu
Mestan Efe’nin getirilmesine de karar verilmi!ti.538
Camiler sadece iç mekan olarak toplanılan ve örgütlenilen bir yer olmanın ötesinde
zaman zaman da minarelerinden faydalanılarak halka duyurular yapmak, halkın dikkatini çekmek
ve halkı yönlendirmek için de kullanılmı!lardır. Kemal Balıkesir’in Akhisar’ın i!galden hemen
sonra kurtarılması sonrasında, Bergama önlerinde bir direni! hattının kurulması sırasında,
ya!ananlar buna örnektir. Bu olayda Kemal Balıkesir, Cami müezzinlerini halkın milli hislerini
uyandırmak için minarelere çıkarttırmı! ve bu sayede toplanan halka milli heyecanı yüksek bir
söylevde bulunarak halkın silahlanarak bir cephe tutmasını sa"lamı!tır.539
Camiler, aynı zamanda halkın kalabalık olu!turmasını sa"lama amacıyla da ilk akla gelen
araçlardı. Örne"in Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi #zmir’in i!galini haber aldı"ında cami
imamlarından sabah namazı için toplanan kalaba!lı"ı oldu"u gibi Belediye’nin önüne
getirmelerini istemi! ve bu kalabalı"a, onu Milli bir direni! yönünde etkilemek için co!kulu bir
konu!ma yapmı!tır.540
Görülüyor ki camiler hem toplanma mekanı olarak ve hem de halkın meydanlarda
toplanmasını sa"lamak ve bu !ekilde toplu olarak hitap etmekte, halkı uyarmakta, hatta Kuva-yı
Milliye’nin ilk örgütsüz ve hızlı biçimde cephe hatlarında etkili olarak varlık göstermesinde
kullanılmı!lardır. 541
#!gal tehlikesi altında olan U!ak gibi bölgelerde de yine halkın bilinçlenmesi için
camilerdeki ibadetlerin bir parçası olan vaazlar, bu güncel korkunun dile getirildi"i, Milli
Mücadelenin ve Kuva-yı Milliye’nin desteklenmesi gereklili"inin belirtildi"i bir içeri"e
bürünmü! ve Kuva’yı Milliye’ye halkın katılımı bu !ekilde sa"lanmı!tır. Örne"in Besim Atalay,

536
Özer, a.g.e., s.24.
537
Aybek (Haz.), a.g.e., s.117.
538
Bayar, a.g.e., C.6., s. 74.
539
Özer, a.g.e., s.29.
540
Hayta, a.g.m., s.220.
541
#badet yerlerinin siyasal amaçlarla kullanılması da sadece Türklere ya da müslümanlara özgü de"ildir. Ermeni ve
Rum azınlık ta benzer biçimde Milli Mücadele döneminde kiliseleri siyasal toplantılar için kullanmı!lardır. Bkz.
Ünal (Haz.), a.g.e., s.200.

147
U!ak’ta Kocayazı meydanında ve A"alar Camii’nde bu tür vaazlar verdi"ini, hatta U!ak Milli
Heyeti’nin “vaazcısı” olarak görev yaptı"ını anılarında belirtir.542
Camilerin halkın bilinçlenmesi ve Kuva-yı Milliye’ye katılması için önemli bir mekan
olarak kullanılmasının örneklerinden birisini de #stiklal Mar!ı’nın yazarı Mehmet Akif Ersoy’da
buluruz. O"lu Emin Akif Ersoy Mehmet Akif’in camilerde yaptı"ı bu faaliyetleri !öyle aktarır:
“Mehmet Akif Milli Mücadele’nin muazzam bir cihat oldu#una halkı o kadar yakından
ikna etmi!ti ki; bu vadide öyle mahirane bir üslup, öyle candan bir ahenk kullandı ki,
Anadolu’nun birçok vilayetlerinde, kazalarında hatta nahiyelerinde, camilerde, medreselerde,
meydanlarda insan kütlelerine kar!ı hitap etti. O çok samimi konu!uyor. Do#ruyu söylüyordu.
Sözleri herkesin üzerinde çok derin tesir ediyor. Onu bir kere dinleyen ve eli silah tutabilen
bütün erkekler ailesiyle vedala!ıyor, evini karısını, çocuklarını Allaha emenet ederek cepheye
ko!uyordu.”543
Sonuç olarak Camilerde halkı Milli mücadele yönünde bilgilendirmek, hatta bu amaçla
camilerde verilecek vaazları hazırlamak gibi yöntemleri de kullanmak, Kuva-yı Milliye’ye
katılımda ikna etmekte, çok etkili olmu!tur diyebiliriz.544

1.4.4. Direni$te !lk Ba$arılar ve Direni$in “Olabilir” Hale Geli$i

Kuva-yı Milliye’nin askeri açıdan ba!arılı eylemler gerçekle!tirmesi, bu eylemlerin


Yunan i!gal ordusunu oyalamak, yıpratmak ve yormak açısından i!e yaradı"ının görülmesi ve
bunun duyulması, Kuva-yı Milliye’ye katılımı artıran unsurlardan biri olmu!tur. Kazım Özalp ilk
direni!i örgütleyen ve koordine eden yüksek rütbeli subaylardan biri olarak Yunan i!gal ordusuna

542
Besim Atalay, a.g.m., s.207. U!ak’ta Milli harekete destek için halka konferans ve vaazlar verilmesi, Kuva-yı
Milliye’nin bir halk hareketine dönü!mesi üzerine $adiye Tutsak da !unları belirtir “"brahim (Tahtakılıç) Bey, Kuva-
yı Milli’yecilerin ta!kın hareketlerini bertaraf ederek halkı ezdirmedi. Halkın gönüllü olarak milli hareketi
desteklemesi için Besim Bey’e milli sava!a ait konferanslar ve camide mücadelenin me!ru oldu#unu bildiren vaazlar
vermesini istedi. Onun bu isteklerini Yunan i!galine kadar Besim Bey Koca Yazı denilen meydanda konferanslar,
A#alar Cami’nde ise vaazlar vermek suretiyle gerçekle!tirmi!tir. "brahim Bey’in idaresi altında Kuva-yı Milliye bir
halk hareketine dönü!mü!tü.” $adiye Tutsak, “"zmir’in i!galinden Sonra U!ak’ta Kuva-yi Milliye’nin Olu!umu”,
Atatürk Ara$tırma Merkezi Dergisi Sayı.59,Cilt.20, Temmuz 2004, s.565.
543
Ersoy, a.g.e., s. 49. Ayrıca bkz. a.g.e., s. 51. Mehmet Akif , Kuva-yı Milliye’ye katılımı sa"lamak için birçok
yerde ve mekanda söylevler vermi!tir. Konya’da geçen bir olayı o"lu !öyle anlatır: “Babam Konya’da Kuvayi
Milliye’yi takviye edecek gönüllü kafilelerini ço#altmak, milletin gönlünde heyecanlar yaratmak maksadıyla
nutuklar söyledi, konferanslar verdi. Kalabalık insan kitleleri onu hu!u içinde dinliyor, sözlerine hak veriyorlardı.”
Ersoy, a.g.e., s. 63.
544
Bekir Sami (Günsav) Bey Mustafa Kemal’e yazdı"ı 13 Ekim 1919 tarihli bir telgrafta bu durumu çok açık olarak
belirtir: “Halkı, görü!leriniz etrafında canıgönülden birle!tirebilmek için camilerde konu!mayı uygun buluyorum.
Geçen Cuma günü önceden hazırlanıp ço#altılmı! vaaz metnini da#ıttırdım. Halk ve e!raf üzerinde çok etkili
oldu#unu gördüm.” Ünal (Haz.), a.g.e., s. 176.

148
kar!ı gerçekle!tirilen ba!arılı saldırıların, insanların Kuva-yı Milliye’ye katılımı için olumlu etki
yaptı"ını belirtir:
“Kuva-yı milliyenin böyle her tarafta faaliyete geçmesi ve Yunanlıların gece gündüz
baskınlarla kayba u#ramaları kendilerini iyice !a!ırtmı!tı. Bizim en ufak muvaffakiyetimiz halkın
maneviyatını bir derece daha artırıyor ve bunun neticesi olarak cepheye yeni kuvvetlerin
katılmasına sebep te!kil ediyordu.”545
Örne"in Ödemi!’te Kuva-yı Milliye bünyesinde ilk çarpı!ma olarak sayabilece"imiz
direni!, kısa süreli olmasına ra"men, bu durumdan haberdar olmayıp bunu sürekli bir direni! hali
sanmaları yüzünden Akhisar’daki milli mücadele taraftarlarının direni!e kalkı!ma cesareti
bulmaları açısından olumlu etki yapmı!tır.546
Yine örne"in Kuva-yı Milliye’nin Menderes bölgesindeki ilk eylemi de katılımı artırma
yönünde hemen olumlu bir etki göstermi!tir . Bu eylem, 16 Haziran 1919 gecesi Yörük Ali Efe
ve 50 kadar arkada!ının Malkoç (Malgaç) deresi üzerindeki bir demiryolu köprüsünü korumakla
görevli Yunan birlikliklerine çok a"ır zayiat verdirdikleri eylemdir. Buna ek olarak aynı anda
Te"men Mithat da bazı demiryolu köprülerini tahrip etmi!tir. Kuva-yı Milliye’yi olu!turan az
sayıdaki zeybek ve eski yeni bir avuç subayın gerçekle!tirdi"i bu eylemler yörede direni!
yolunda morale ihtiyacı olanları cesaretlendirmi!tir. Bu olayda ilk hamlenin yapılmı! olması
yanında dönemin Genelkurmay Ba!kanının Kuva-yı Milliye’yi te!vik eder mahiyette yorumlanan
bir telgrafı da cesaret elde etmede etkili olmu!tur. 547
Aynı yönde bir bilgiyi, i!gallerin ba!lamasının hemen sonrası ile özellikle Malgaç
Baskını sonrası aynı yöreleri gözlemek olana"ı bulmu! Asaf Gökbel de anılarında dile
getirmi!tir:
“Yörük Ali Efe’nin Nazilli, Atça, Sultanhisar taraflarında ve Malgaç Köprüsü’nde
kazandı#ı ba!arılar bir kahramanlık olarak dillere destan olmu!tu. Bütün köy kahvelerinde
günün konu!ulan konusu bu idi.
Kendilerinde sava!a katılmak hevesi uyanan ve vatanseverlik duyguları !ahlanan
köylüler, ellerine bir silah geçirir geçirmez bir çeteye katılmak için can atıyorlardı. Efenin ‘bizim
o#lan, ne duruyon; gel sen de katıl aramıza’ demesi yeterli.

545
Özalp, a.g.e., C.1, s.37.
546
#lkkur!un, a.g.e., s. 4.
547
Apak, a.g.e., s.92. Malkoç Deresi, bazı kaynaklarda Malgaç Deresi, baskın da Malgaç Baskını olarak geçse de
aynı olaydan söz edilmektedir. Bu baskın hakkında ayrıntılı bilgi için Bkz. Aydınel, a.g.e., s.156-158; Türk !stiklal
Harbi 2.Cilt Batı Cephesi 1.Kısım, Gen.Kur. ATASE B!k. Yayınları, 1999, s. 110-111. Bu baskın sonrası
geli!meleri bir di"er kaynak da !öyle yorumlamaktadır: “Yörük Ali efe ile yolda!larının Malkoç köprüsü ve
Sultanisar baskınlarında kazandıkları muvaffakiyetler, civar köylerde iyi tesirler bırakmı!, halkta mücadeleye kar!ı
büyük bir heves ve ra#bet uyandırmı!tı.” R. Yalkın, “Milli Mücadelede "zmir”, Yeni Sabah Gazetesi, 23. Ekim
1939, s.4.

149
Halbuki, daha on be! gün evvel buralardan geçerken köylülerin ço#u çetelere korku ve
endi!e ile bakıyorlar; bir tehlikeden kaçar gibi sessizce savu!up gidiyorlardı. Çünkü, çete
denilen milis kuvvetleri o zaman olasıdır ki devlete asi gelmi! ku!kulu ve zararlı insanlardan
sayılıyordu. $imdi ise dava az çok anla!ılmı!, durum düzelme#e, kamuoyu iyiye dönme#e
ba!lamı!tı.”548
Görülüyor ki çetelerin Yunan i!gal güçlerine kar!ı saldırıları bunlara yöre insanı gözünde
bir anda belli bir me!ruluk kazandırmı! ve katılımı kolayla!tırmı!tır. 1919 A"ustos ayı
ortalarında Papaslı bölgesinde Kuva-yı Milliye milislerinin Yunan kuvvetlerine yaptıkları ba!arılı
saldırıların bu yöndeki olumlu etkisini de Yüzba!ı Ahmed anılarında !öyle dile getirmektedir:
“Bu taarruz ve muvaffakiyet derhal tesirini gösterdi. Piyade ve süvari gönüllüler
ço#almaya ba!ladı. Yalnız, Koyuncu Milli Alayı’nda efrad ikiyüz-elliye bali# oldu.”549
Kuva-yı Milliye’nin sadece Yunan i!gal güçlerine kar!ı de"il, isyancılara kar!ı ba!arılı
olması da katılımı olumlu açıdan etkilemi!tir. Böyle bir örne"i de yine Kazım Özalp, Anzavur
ayaklanmasına ili!kin verir:
“Kuva-yı Milliye’nin bir taraftan "stanbul’da çok fazla gösterilen Aznavur kuvvetlerini iki
saat gibi kısa bir zamanda peri!an etmesi, di#er taraftan da Yunan kuvvetlerinin taarruzunu
tepeleyerek durdurması, büyük bir muvaffakiyet olarak her tarafta i!itildi. Bu olay, yalnız kuvayı
milliyeye katılanların adedini ço#altmakla kalmadı,hatta harb bölgesi haricinde de ve
"stanbul’da da kuvayı milliye fikrinin geli!mesine ve taraftarlarımızın artmasına sebep oldu.”550

548
Gökbel, a.g.e., s.168.
549
Ahmed, a.g.e., s.52.
550
Özalp, a.g.e., C.1, s.68.

150
1.5. !lk Milis Olu$umların ve Küçük Gönüllü Çetelerin Ortaya Çıkması, Direni$in
Kuva-yı Milliye Çerçevesine Giri$i

1.5.1. Osmanlı Devletinin Son Döneminde Batı Anadolu’da Çetecilik


Olgusunu Besleyen Unsurlar: Devletin Geri Çekli$i ve Asayi$sizlik

Osmanlı #mparatorlu"u’nun Birinci Dünya Sava!ı öncesi modern bir devletin


gerekliliklerini yerine getiremedi"ine ili!kin bir çok bilgiyi bulmak mümkündür. Bu durum
Kuva-yı Milliye’nin, di"er siyasal ve sosyal ko!ullara ek olarak devletin bıraktı"ı bir otorite
bo!lu"u üzerinde do"du"u gerçe"ine götürmektedir.
#lber Ortaylı devlet algısı için !u sözü söyler:
“ ‘Devlet Zamanı’ Balkanlarda kullanılıyor. Devlet zamanı, müdahale zamanıdır. Devlet
odur. Nizam demektir, intizam demektir, asayi! demektir. Bu Balkanlarda beklenir. Osmanlı
bunu getirmi!tir.” 551
Görüldü"ü gibi devlet düzen sa"layan bir organizmadır ve bu düzenin arkasında bir güç
tekeli söz konusudur. Devletin geri çekili!i derken burada sayılanların ortadan kalkmasından söz
edilmektedir. Ne yazık ki Balkanlar’a bir devlet düzeni getiren Osmanlı, çözü! döneminde
ülkesinde giderek devlet olmanın gereklerini yerine getiremez olmu!tur. Birinci Dünya Sava!ı ile
ba!layan ve Milli Mücadele sonuna kadar devam eden süreçteki bu devletsizli"i ya da devletin
geri çekili!ini en iyi özetleyen, yine bu olgunun kurbanı olan Batı Anadolu’lu bir ya!lı kadının
sözleridir:
“Seferberlik boynumuzu büktü. Adamlar gittiler, hep öldüler. Yedi sene hükümet yoktu
burada.”552
Neredeyse aynı kelimelerle durumu aktaran bir di"er gözlem sahibi de Fahri Görgülü’dür:
“Artık hükümet yoktur. Silahını kapan kral kesiliyor”553
Birinci Dünya Sava!ı boyunca Batı Anadolu’da devletin çekili!i ve sonuçları üzerine Asaf
Gökbel de benzer bir gözlem yapmı!tır:
“1914 Dünya Sava!ı, ülkenin zayıf olan toplumsal düzenini temelden sarstı. Güven ortamı
kalmadı. Efeler dura#ı olan Aydın ili e!kıya yata#ı oldu. O cepheden o cepheye kuvvet yeti!tirmeye,

551
#lber Ortaylı, Tarihin Sınırlarına Yolculuk, 18.baskı, Tima! Yayınları, #stanbul, Mayıs 2010, s.166.
552
#kbal Aytemur’dan aktaran Böke, a.g.e., s.128.
553
Fahri Görgülü, Yunan !$galinde Kırmasti, (M.Kemal Pa$a), Yeni Müteferrika Basımevi, 1960, s.84.

151
"mparatorlu#un uçsuz bucaksız sınırlarını dü!man saldırılarından korumaya çalı!an hükümetin
e!kiyaların pe!inde ko!maya gücü yetmiyordu.”554
Birinci Dünya Sava!ı sonrası Marmara Nahiye’si Müdürlü"ü’ne atanan Varnalı #smail Hakkı
Bey ise, görev yerindeki manzarayı !öyle anlatır:
“"!te bu mühim ve üzücü !artlar içinde Marmara’da idarei umura ba!ladım. Ba!ladım
amma adada ne hükümet var, ne de otorite.”555
Osmanlı Devleti’nin ta!ra idaresi, kimi yörelerde Milli Mücadelenin ba!langıç dönemlerinde
!eklen bile varlı"ından söz edilemeyecek hale gelmi! gibiydi. Bunun bir göstergesi yerel
yönetimlerde önemli bir figür olan mutasarrıfların yerine bu kritik dönemde zaman zaman
deneyimsiz ve bilgisiz ki!ilerin bırakılabilmesidir. Çünkü artık uzun sava! dönemlerinden sonra elde
her konuda oldu"u gibi yöneticilik niteliklerine de sahip yeterli e"itimli kadro yoktur.556
Halide Edip Adıvar da Ermeni çetelerin korku saldı"ı #stanbul’un hemen dı! mahallelerinde
devletin geri çekildi"ine, Osmanlı Devleti’nin halkın güvenli"ini ba!kentin biraz uza"ındaki
bölgelerde en asgari ölçülerde bile koruyamadı"ına !öyle tanık olmu!tur:
“-‘Köydeki durumunuz nasıl?’
-‘ Çok kötü. Bakkalköy’ün Yirmisi [#ngiliz destekli Ermenilerden kurulu bir e!kıya çetesi]
geçen ay üç ki!i öldürdüler. Kimse yalnız soka#a çıkamıyor. Son zamana kadar bir tek
jandarmamaız vardı. $imdi !ükür iki ki!i oldular.”557
Zühtü Güven de devletin sava! süresince ve sonrası döneminde acizli"ini ve e!kiyanın kırsal
bölgeye hakim oldu"unu, bir e!kıya (efe) grubunun barındı"ı köyün muhtarıyla ya!adı"ı !öyle bir
örnek olayla belirtir:
“ ‘Efelerin köyde olduklarını haber aldık, hiç saklamaya lüzum yok; sen muhtarsın, bu anda
herhangi bir silah patlarsa veya jandarma ölürse e!kiyayı köyde sakladı#ından dolayı seni de
burada öldürürüz.’ Evvela inkar etti, ‘yok’ dedi. Böyle demekte haklıydı. Nasıl do#ru söylesin ki,
hergün bu haydutlarla ya!ıyordu. Onların vurdukları vurduk, kestikleri kestik idi. Hükümetin nüfuz
ve kuvveti ikinci derecede kalıyordu.” 558

554
Gökbel, a.g.e., s. 49.
555
Zekeriya Özdemir (Der.), Balıkesir Kuva-yı Milliye Hatıraları, Balıkesir Valili"i Yayını, Ankara, Mayıs, 2003,
s. 78.
556
Bu kadro yetersili"ine ilginç bir örnek 20 Temmuz 1920’de #stanbul Hükümetine ba"lı Kuva-yı #nzibatiye
tafarından i!gal Edilen Kocaeli’ne ba"lı Karamürsel Kasabasın’da ya!anmı!tır. Burada Mutasarrıflık, en kritik bir
a!amada bir muhasebeciye bırakılmı! durumdadır. Bkz. BOA, DH.EUM.AY$.40.78 (EK.24) Bu belgede ayrıca
Kuva-yı Milliye’yi kastederek “Asiler” sıfatının kullanılması, Anadolu’daki mevcut ikili iktidar yapısının
sonuçlarını göstermesi açısından önemlidir.
557
Halide Edip Adıvar, Türkün Ate$le !mtihanı, Atlas Kitabevi, 11. Baskı, 1994, s. 78.
558
Güven, a.g.e., s. 12. Milli Mücadele’nin ba!langıcının bir devletsizlik ortamı demek olan sosyal ve siyasal zemine
dayandı"ının bir ifadesini de #rfan Paksoy da !öyle belirtir: “"!te bu devletsiz, hükümetsiz ve ordusuz kalmı!
topraklarda, sonunda bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni olu!turacak olan milli hareketin ilk kıvılcımlarını Mondros
Mütarekesi’yle birlikte görmeye ba!lıyoruz.” Paksoy, a.g.m. , s. 106.

152
Aslında özellikle Anadolu kırsalında Osmanlı Devleti’nin hiçbir zaman tam olarak
otoritesini kurdu"undan ve asayi!i sa"ladı"ından söz edemeyiz. Ama Birinci Dünya Sava!ı’nda
devlet bütün gücünü cephelere yı"dı"ı için cephe gerisinde özellikle insan kayna"ı açısından
güvenlik gücünün eksikli"i, devletin yeterince ula!amadı"ı her alanda asayi!sizli"in boy
göstermesine neden olmu!tur. Soygunculuk, çetecilik ve asayi!sizlik sıradan, normal, hesap
sorulamayan olaylar haline gelmi!ti.559
Asayi!sizli"in en önemli sonucu ve görünümü soygunlar ve öldürmelerdir. Bu dönemin
ortalama e"itimsiz, kırsal kesim insanının algısına, dünyayı kavrayı!ına ve insani niteliklerinin
düzeyine biraz yakından bakacak olursak adam öldürmenin bile bugünkü ortalama modern
insanın vicdanında ve algısında yer açtı"ı a"ır yükle hiçbir ilgisinin olmadı"ını, bugünkünden
çok daha basit, önemsiz ve normal bir olay olarak çok daha rahat ta!ınabilen bir eylem oldu"unu
rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu açıdan henüz yüz yıl kadar bile olmayan bir süre öncesinden söz ederken aslında
20.yüzyılın ba!larında Anadolu kırsalında genel olarak devam etmekte olan “uzun bir ortaça"”
dan, insan nitelikleri açısından belki bin yıl kadar bir süre öncesinden söz etti"imizi
unutmamamız gerekmektedir. 560
General Frunze bile 1921 sonlarında Batı Anadolu’da ortaya
çıkan katliamlarla dolu manzarayı yorumlarken bu gerçe"in altını çizmektedir:
“Son zamanlarda Batı Anadolu’da her türlü benzetmeyi hafif bırakacak nitelikte cereyan
ediyor bu olaylar. Burada sava!an taraflar arasındaki ili!kiler, Atilla ve Cengiz Han devrindeki
uluslar arasındaki ili!kiler gibi oluyor. Kısmen duygularıyla daha çok da siyasal hesaplarla
Yunanlılar, "zmir ve Bursa Vilayetlerindeki tüm Türk halkını sistemli bir biçimde imha
ediyorlar.”561
Can güvenli"inin kalmadı"ı böyle bir asayi!sizlik ve güvensizlik ortamında sahipsiz
kalan halk kesimlerini direni!e ve Kuva-yı Milliye’ye katılıma ikna etmek için güven sa"lamak
oldukça zorla!mı!tır. Düzenli ordudan kalan artıklar arasındaki askerler için de, i!gali bizzat
görmü! sivil halktan ki!iler için de a!ayi!sizlik, ataletin, devlete güvensizli"in, direni!e olan
inançsızlı"ın ve kaderine razı olmanın bir bakıma en önemli nedenlerinden biri olmu!tur. Bu
ortam ve ruh hali Kuva-yı Milliye’nin ilk dönemde hızla büyüyüp olgunla!masını önlemi!tir.
Kuva-yı Milliye’nin e!kıya çetelerinden farkını ortaya koymak için çaba harcaması ve zaman
geçmesi gerekmi!tir. Yüzba!ı Mustafa Tevfik’in anılarında bu durum ve etkileri çok açık
biçimde !öyle belirtilmi!tir:

559
Lewy, a.g.e., s. 347.
560
Lewy, a.g.e., s. 350.
561
Frunze, a.g.e., s.75.

153
“Bu askerlere durumun ciddiyetini anlatmak o kadar kolay de#ildi. Artık kimse
anlatılana inanmıyordu. Hatta Kaymakam Bey’in son topladı#ı elli ki!inin içinde Ödemi!’ten
kaçıp gelenler vardı. Ve bu ki!iler oradaki halkın Yunanlıları bayraklarla kar!ıladı#ını
anlatıyordu. Ço#unun anlayamadı#ı, sava!ın bitmesiyle can güvenli#inin kalmamasıydı. Sava!ın
bitmesi büyük sevinç kayna#ı olaca#ı dü!ünülürken ya#malama, soygun, kız kaçırma ve ırza
geçme olaylarından sonra ülkenin büyük bir felakete sürüklendi#i yava! yava! anla!ılıyordu.
Gelecek belirsizdi ve halk ne yapaca#ını bilemiyordu.”562
Devlet otoritesinin ortadan kalktı"ı bu a!ayi!sizlikte halk yüzlercesi türeyen çetelerle
kar!ı kar!ıya kalmı!tır. Bu da halkın kendi ba!ının çaresine bakması zorunlulu"unu do"urmu!,
devlet-halk uzaklı"ı peki!mi! ve halkı Anadolu’nun büyük bir bölümünde, asayi!sizlikten bıkan,
güvence ve otorite arayan güven sa"layacak herhangi bir çözüme açık hale getirmi!tir:
“…çetelerin bir tecavüzü ihtimaline kar!ı, ‘bir saat uzakta gözcülerimiz var. Dü!man
ansızın gelemez, sizi ya dumancık yoluna veyahut Çinili üstündeki bo#azdan do#ru Bozüyük’e
atmak i!ten bile de#il!’ diyorlardı. Naçar o geceyi orada geçirdiler. O ak!am Çitli’den gelen bir
köylü Kur!unlu’da çetelerle köylü arasında müsademe oldu#unu hikaye ediyor ve Mazallılar.
-‘Ah efendim bu çetelerden bıktık’ diyorlardı; ‘Asker olsa gelsin günlerle kalsın,
ba!ımızla beraber; fakat çeteler ne bulurlarsa sürüp götürüyorlar.”563
Halkın kendi kendini koruma e"ilimi silahlanıp örgütlenmesini ortaya çıkartmı!tır. Zühtü
Güven de bir cinayet sonrası bir köyde ortaya çıkan bu geli!meye !öyle bir örnek verir:
“Bu köy, eski yerli Türk ahaliden müte!ekkil bir köydü. Gençlerin hepsi cephede. Elli
ya!ından yukarı olan erkekler bir araya geliyor:
‘Madem ki hükümet kuvveti e!kiyayı tenkil etmek kudretinde de#ildir, bu gün Hacı
Hüseyin’e tatbik edilen cinayet yarın da bize yapılacaktır. Bu e!kiyadan bu intikamı biz
almalıyız.’ diye karar veriyorlar.”564
Osmanlı #mparatorlu"u’nun Birinci Dünya Sava!ı sonrası ortaya koydu"u görüntü
devletin özellikle ta!radan çekili!ine paralel olarak ortaya çıkan a!ayi!sizlik, güvensizlik ve
anar!idir. Bu durum aslında Birinci Dünya Sava!ı yılları boyunca da söz konusu olmu! ve
sonrasına miras kalmı!tır. Falih Rıfkı Atay daha sava!ın devam etti"i dönem için örne"in !öyle
demi!tir:
“Büyük Harpte !ahıs ve mal güvenli#i sıfıra dü!ürülmü!tür. 1916’da bir müddet için
gelmi! oldu#um "stanbul’daki !ahıs güvensizli#i, Mütareke’deki güvensizlikten farklı de#ildi.565

562
Zafer Güler (Haz.), a.g.e., s.215.
563
Nevres Bey, a.g.e., s.126.
564
Güven, a.g.e., s. 15.
565
Atay, Zeytinda#ı, s.106.

154
Bu son dönemde Osmanlı #mparatorlu"u’nun ba!kenti #stanbul’un dı! semtlerinde bile
neredeyse devlet yoktu. Daha #zmir’in i!galinin gerçekle!mesinden önce bile Anadolu’da
kurulmu! sayısız Rum ve Türk çeteler ortalı"ı kasıp kavurmaya ba!lamı!, halkın güvenece"i,
sı"ınaca"ı bir devlet ototoritesi ortadan kaybolmu!tu. #stanbul’dan Kocaeli’ne kadar olan
bölgenin nispeten Kuva-yı Milliye denetimine geçmesi ve güvenli"in az da olsa sa"lanması için
1920 yılının ortalarına kadar beklemek gerekecekti.566
Görülüyor ki devletin geri çekili!i ile herkes silahlanmanın ve kendi kendini korumanın
pe!ine dü!mü!, e!kiyalık bir moda haline gelmi!tir. Bu durumda kırsal bölgede silahlı güç kimse
o gücün dedi"i oluyordu.
Devletin özellikle kırsal alanda devlet olma niteliklerinin kaybolmasında merkezi
yönetimin Birinci Dünya Sava!ı’nın ba!lamasıyla birlikte kendini tensil eden kadroların
yetersizli"ine göz yumması, hatta buna çanak tutması önemli rol oynamı!tır. Bunun bir örne"i
olarak merkezi hükümetin cephelerde görevlendirilen iyi e"itimli jandarma kuvvetlerinin yerine
iç bölgelerde jandarma olmayı kabul eden her mahkumu serbest bırakması verilebilir.567 Bu azılı
suçluların devleti temsil etmesi, haraç, rü!vet, a!ırı ve keyfi !iddet gibi devletin en a!ırı yozla!ma
örneklerinin ya!anmasına, dolayısıyla devletin devlet olma niteliklerinin hızla erimesine zemin
hazırlamı!tır. Pelin Böke, dönemin tanıklarının aktarımlarından çıkardı"ı sonuçla, Osmanlı
devletinin Batı Anadolu ta!rası özelinde, neredeyse devlet olmaktan çıkı!ı olgusunu !öyle dile
getirmekten çekinmez:
“Adalet mülkün temeli olmaktan çıkmı!tır bu co#rafya da uzun zamandır. Mülteziminden
valiye, her kademede yönetici, hem payitahtın istedi#i vergilerin toplanmasını sa#lamanın hem
de üç be! kuru!u ceplerine koymanın pe!indedir.”568
Birinci Dünya Sava!ı yıllarında özellikle ta!rada kimi yerel yöneticiler elinde, devlet bu
gibi nedenler yüzünden devlet olma niteli"ini kaybetmi! bir görüntü veriyordu. Damar Arıko"lu
da anılarında devlet örgütünün Birinci Dünya Sava!ı sürecinde çökmü! oldu"unu açıkça !öyle
vurgular:
“Birinci Dünya harbinin kötülükleri ba!ında, devlet te!kilatı ve mekanizmasının manen
ve maddeten sukut etmesidir. Bir de üzerine i!galler ve istilalar, Türk milletini adeta göçebe
haline getirdi. Bir taraftan di#er tarafa durmadan akın devam ediyordu. Zaruretlerin meydana
getirdi#i fenalıklar da aynı nisbette artmı!tı.” 569

566
Çapa, a.g.m., Önsöz, s. 142.
567
Lewy, a.g.e., s.351.
568
Böke, a.g.e., s.18-19.
569
Arıko"lu, a.g.e., s.149.

155
Bu son dönemde cephe gerisinin bir anlamda emanet edildi"i yörelerdeki ta!ra
yöneticileri ve memurlar ellerine geçirdikleri “devlet gücü” ile her türlü modern devlet yöneticisi
terbiyesinden ve sorumlulu"undan uzak bir biçimde iç sömürüden paylarını almanın hesabına
dü!mü!lerdi. Ülkenin cephelerinde genç insanlar sürüler halinde ölür, cephe gerisinde sivil halk
her türlü peri!anlık içinde kaderine razı bir biçimde ya!amaya çalı!ırken, bu tip yerel yöneticiler
halkın ihtiyaçlarını görmezden gelebiliyor, her türlü ciddiyetsizli"in ve suistimalin içinde yer
alabiliyorlardı. Sonuçta ta!rada devlet giderek kayboldu.570
Demek ki Kuva-yı Milliye dönemine do"ru devletin devlet olmaktan çıkı!ında
Anadolu’da sadece adaletsizlik, rü!vet, yolsuzluk ve ahlaksızlık yoktu. Bunlara ek olarak açlık,
insanları her türlü kanunsuz yönteme itebiliyordu. Kanun düzeni ve devletin egemenli"i ve
devlete memur olanın devlete ba"lılı"ı gibi kavramlar yanında toplumsal ba"lar da giderek
eriyor, bir ortaça" manzarasını andırır biçimde güçlünün güçsüzü ezdi"i, orman kanunlarının
geçerli olmaya ba!ladı"ı bir ortam olu!uyordu. Bunu destekleyen bir di"er husus, erkek nüfusun
Birinci Dünya Sava!ı süresince büyük ölçüde kırılmı! olmasıydı. Köyler kendilerini
koruyamıyorlar, tarlaları ekip biçemiyorlardı.571 Bu süreçte artık Osmanlı devletinin otoritesinin
de yava! yava! #stanbul çeperlerine do"ru çekildi"ini, ta!ra da devlet fonksiyonlarının farklı
güçlerin eline geçti"ini, bir anlamda fetret devri benzeri bir yapının olu!tu"unu görmekteyiz. Bu
açıdan Asarkaya’nın gözlemleri çök önemlidir. Bu satırlarda Milli Mücadele öncesi
asayi!sizli"in, çetelerin ve firarilerin sayısının neden çok oldu"una ili!kin bilgiler de bulmak
mümkündür:
“Çe!itli sebepler yüzünden kaçan bu askerlere !iddetli cezalar ba!layınca i!in rengi
de#i!ti. Kaçaklar toplanmıya, gruplar halinde gezme#e ba!ladılar. O kadar ki Osmanlı
imparatorlu#unun gerilerde bulundurdu#u kuvvetlere kar!ı koyabilecek derecede büyük toplu-
luklar meydana geldi. Yer yer toplanan, çe!itli silâh ve bol fi!ekleri bulunan çeteler üzerlerine
gönderilen asker ve jandarmayı bozdular. Asker ve jandarmanın da bazı defalar çetelerle
birle!ti#inı gördük. Artık Vilâyetin asayi!i bütün anlamile bozuldu. Bir çok yerlerde ve bazı
nahiyelerde çete ba!kanları hûkûm, sürmeye ba!ladı. Vergiyi onlar topladılar. Tahsildar ve
jandarmalar onlar vasitası ile i!lerini görmeye, bir köye varır varmaz âdeta silahının zorile
muhtarlık yapan ve etrafındaki silâhlı adamlarile kendisine müstesna bir durum hazırlayan bu
çete ba!kanlarının izni olmadan hiç bir i! görememeye ba!ladılar.” 572

570
“Devlet hizmetinin ve otoritenin kalktı#ı bir devrede burada yönetimden ba!arıya ula!mak kolay de#ildi.” Ilgar
(Haz.), a.g.e., s.17
571
“Türkler, yalnız Birinci Dünya Sava!ı’ndan de#il, sava!tan önceki iç ve dı! sorunlarla, sava!lardan yorulmu! ve
çok canını kaybetmi!lerdi. Birinci Dünya Sava!ı’na katılan her 100 erkekten, ancak 15’i köylerine dönebilmi!ti.
Bunların da bazıları sakat veya hastaydı. Geri kalanlarsa, ya !ehit olmu! ya da esir dü!mü!tü.” Aker, a.g.e., s.7
572
Asarkaya, a.g.e., s.5-6.

156
Zühtü Güven de benzer bir manzara çizer anılarında. Devletin bıraktı"ı bo!lukta hemen
türeyen yerel otoriteler devletin bütün klasik i!levlerini en ilkel biçimiyle de üstleniyorlardı:
Kara Hasan burada alacak, verecek, evlenme, bo!anma, davaları görmiye ba!ladı.
Verdi#i hükümlerin, kararlarının ne istinafı vardı, ne de temyizi... Vaktiyle mahkemelere
müracaat edilerek senelerdenberi talika u#rıyan davaların dosyaları mahkemelerde duradursun,
hepsi e!kıyanın oturdu#u hana nakledildi. Kimin kimden alaca#ı varsa, yarısı Kara Hasan'a ait
olmak üzere, ister do#ru ister yalan Kara Hasan'a gelir müracaat ederdi. "lk i! olmak üzere
borçtan sanık olanı hanın alt katındaki ahıra hapsederler, bir saat sonra bu borcu vermedi#i,
veya kabul etmedi#i takdirde sopa faslı ba!lardı. Handa bu i! için hazırlanmı! sopalar vardı.
Bayıltıncaya'kadar artık herkesin takat ve tahammülüne göre, dayak atarlardı. Sopa altında
onların teklifine muvafakat etmemeye imkân yoktu. Paralar tahsil olunur veya kefalete
ba#lanarak i! halledilirdi.
Birinin kızını gözüne kestiren, elinde Kara Hasan'a veya arkada!larına verecek kadar
parası olan, çeteye ba!vururdu. Derhal kızın babası veya di#er vasisi hana ça#rılır, evvelâ teklif
edilir, iyilikle olmadı#ı takdirde dayak faslı ba!lardı.
Kocası ile geçinemeyen kadın, damadından memnun olmıyan kayın peder, verecek
paraları varsa Kara Hasan'a ba! vurulur istediklerini yaptırırlardı.
Bu hanın ahırında dövülüp bitkin halde arabayla veya sırtta evlerine, köylerine
gönderilenler, sopa tesiri ile ölenler olmu!tu.Bu hali bilmeyen yoktu, Kaymakam ve Savcı herkes
bunu biliyordu. icrada ve mahkemelerde i! kalmamı!tı.”573
Görülmektedir ki çizilen manzara bazı bölgelerden devletin bütün i!levleriyle çekili!i
anlamına gelmektedir. Devletin ta!radan çekili!inde, bir devletin en önemli fonksiyonlarından
biri olan adaleti sa"lama alanında da çürümenin, yozla!manın payı vardır. Yerel e!raf rü!vetle
adalet da"ıtarak kadıları avucuna alabiliyordu. Hatta zaman zaman bu tür memurlar yerel e!rafça
belirleniyordu. Bu durum devlet otoritesini büyük ölçüde yok ediyordu:
“Tarafımızdan tayin olunan kadıların ve üyelerin verdi#i hükümler, Adliye Nezaretinden
tasdik olunuyordu. Kim kime!..” 574
Bu yozla!mı! devlet düzeninde mahkeme üyelikleri bile keyfe göre belirleniyor, güçlü
olanın suçu örtbas ediliyordu:
“Mahkeme üyeli#im sırasında Necip Efendi, sıradan bir meseleden dolayı Hilmi
Efendi’nin akrabalarını cinayetle tutuklamaya karar vermi!. Ben köydeydim. Gelince, bu haksız
i!lemi kadıya anlattım. Tutuklamayı nasıl onayladı#ını sordum. Bilmeyerek tasdik etti#ini

573
Güven, a.g.e., s. 24.
574
Sazak, a.g.e., s.88.

157
söyledi. Çaresini sordu. ‘konunun derinli#ine incelenmesi için beni sorgu hakimi yaparsın,
evrakı bana havale edersin.’ Dedim. Kadı, !öyle bir açıklamayla evrakı bana havale etti:
‘Sarıyar’dan Hafız Mustafa ve arkada!ları hakkında Sorgu Hakimli#i’nce verilen
tutuklama kararı tarafımdan onaylanmı!sa da, meselenin gerçe#e uygun !ekilde tahkik
edilmedi#i anla!ıldı#ından; nasıl isterse öylece i!lem yapmak üzere, Sorgu Hakimi Emin
Efendiye…’ ” 575
Bu adaletsiz ve tam anlamıyla gücü gücü yetene durumunun geçerli oldu"u ortamda da"a
çıkma ve e!kiyalık artıyor, bir süre sonra da yerel yöneticiler kendi yarattıkları bu gücün kurbanı
oluyor, e!kiyayla içli dı!lı bir ortaça" düzeni kuruluyordu:
“Bir çok hükümet memurları bile bu eski yaya güler yüz ve tatlı sözle muameleyi ve her
i!in en sonunda çete ba!kanların buyruk ve isteklerine uymayı en uygun yol buldular.
E!kiyaların kurdukları e#lencelere, dü#ünlere çete reislerinden gelen “özel ça#ın” "le gittiler.
Tokat !ehrinin bazı büyükleri, e!rafı bile bu gibi dü#ünlerde bulanmayı âdeta ba!kalarına kar!ı
bir tehdit vesilesi saydılar. E!kiyalara götürülen hediyeler o zamanki görü!melerde en mühim
konu!ma konusu olurdu.
Bütün bu çirkin gidi!ler hiç kimsede emniyet bırakmamı!tı. Ne hükümet kuvveti ve ne de
eskıva güvenilecek bir destek de#ildiler. Halk, daha ziyade köylüler, kim gelirse bura deyi!iyle,
‘he – hü’ diyor, yani köprüden geçinceye kadar, ayıya dayı diyorlardı.” 576
Mütareke dönemine do"ru manzara daha da belirginle!mi!, ekonomik ve sosyal çökü!e
moral çökü! de eklenmi!, devlet tüm temel fonksiyonlarını yerine getiremeyecek bir aczin içine
dü!mü!tür. Bu dönemde “Devletsizli"i” ve bunun ne demek oldu"unu en açık ifade edenlerden
birisi de Üste"men Abdülhadi Alatan’dır:
“Ladik’de; Vaziyet fena. Hükümet tefessüh etmi! bir halde bulunuyor. Kanuna itaat
kalmadı. Vatan ve millete hamiyet hiç yok. Herkes menfaat-i !ahsi ile u#ra!ıyor.”577
Devletin içine dü!tü"ü bu acizlik, sadece çetele!me ve güven kaybı olarak sonuç
üretmiyor, halkın milli duygulardan uzak, ki!isel kaygılarının ötesine geçmeyen bir ruh haliyle
kaderine razı bir halde kalmasına yol açıyordu. #tilaf güçlerinden güç alan ba!ta Rumlar olmak
üzere azınlık grupları yer yer artık kendi otonom yönetimlerini olu!turmu! gibiydiler. Bir bakıma
devletin çekili!i, devlet içinde devletçikler olu!masına yol açmı!tı. Bu süreç neredeyse siyasal bir
parçalanmaya gidiyordu:

575
Sazak,a.g.e., s.92.
576
Asarkaya, a.g.e., s.6.
577
Esat Arslan (Der.), Musullu Abdülhadi’nin !zinde Bozgundan Zafere, Phoenix Yayınları, Birinci Baskı,
Ankara Eylül 2005, s. 266.

158
“Kapıda#ı üstündeki 11 Rum köyü, "stanbuldaki Mavri Mira kurulu!unun iste#i ile
hareket eden Rum e!kıyasını besliyor, saklıyordu. Kirman ve Kırçak [Rum çete liderleri], o
bölgeye her gün biraz daha güvensizlik getiriyordu. Kirman sık sık bir Türk kula#ı keserek,
bununla etrafa tehdit ya#dırıyordu. Türkler için o civarlarda da çalı!ma olana#ı kalmıyor,
Kapıda#ı, günden güne ba#ımsız bir Rum Prensli#i haline geliyordu.” 578
Müterake sonrası ise Osmanlı devleti artık #stanbul’un ve büyük bir kaç yerle!im yerinin
dı!ında hükmü neredeyse geçmeyen bir örgüt durumuna gelmi!tir. Büyük yerle!im yerlerinde de
yöneticiler bütünüyle egemen durumda de"illerdi ve yerel yönetim organı bir bütünlükten
yoksundu:
“O günler ve alanda hükümetini ve mülkiye ba!kanlarının etkisi, ancak içinde
bulundukları !ehrin dar çerçevesi içinde ku!atılmı! gibiydi. Jandarmaların, telgraf hatlarını
koruyabilmeleri !öyle dursun, tersine asiler !urada burada üçer bee!r ki!ilik jandarma
müfrezeleri görünce üzerlerine saldırıp tutsak alıyor ve kendilerine katılmaya zorluyor,
uymayanların elinden silah ve cephanelerin, elbise ve donanımlarını alarak ve birçok onur kırıcı
davranı!larda bulunarak salıveriyorlardı. Bundan dolayı hiçbir zaman önemli ve sürekli bir
ba#lantı kurulması olana#ı olmamı!tı.”579
Anadolu’da devlet otoritesinin büyük ölçüde kaybolması ve halkın da"ınık, örgütsüz bir
biçimde sahipsiz kalması, ordudan arta kalan güçler için çok yerde kararsız bir komuta yapısının
ortaya çıkması gibi sonuçlar do"urmu!tur. Ozan Sa"dıç da Ali Çetinkaya’nın içinde bulundu"u
ruh halini ve onun gözünden mevcut durumu !öyle aktarır:
“Denizde "ngiliz ve Yunan gemileri cirit atıyor. Ancak bu yollar Türklere kapalı.
"stihbarat yok denecek kadar zayıf. Mütareke hükümleri askeri otoriteyi ortadan kaldırmı!.
Askerlerin daha çok dayandıkları "ttihat ve Terakki çökmü!, temsilcileri da#ılmı!. Ba!ta ise
politikası ku!kulu bir hükümet var. "stanbul’daki bu Osmanlı Hükümeti ne dü!ünür, belli
de#ildir. Kah ‘vur’ diye, kah ‘dur’ diye emirler vermektedir. Tek ba!ına karar verme
durumunda, i!in sonunda emre itaatsizlikten divanı harbe gitmek de var. Buna kar!ın bir
vatansever için dü!mana göz göre gore ‘buyurun’ demek utançların en büyü#ü, vatan hainli#i.
Üstelik serde komitecilık da var.”580
$evket Süreyye Aydemir de Birinci Dünya Sava!ı sona erip terhis olduktan sonra
#stanbul’a döndü"ünde kar!ıla!tı"ı i!gal manzarası kar!ısında !öyl demekten kendini alamaz:
“Kendi topra#ımızda dü!manla ve dü!man i!galiyle, i!l defa böyle kar!ıla!tık. Anladık ki,

578
Aybek (Haz.) a.g.e., s.108.
579
Abdullah Kehale (Haz.), Milli Mücadele’de !ç !syanlar ve Cemil Cahit’in (Toydemir) Anıları, Ça"da!
Ya!amı Destekleme Derne"i Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul, Ekim 1997, s.111.
580
Ozan Sa"dıç, Birinci Sava$tan !kincisine, Dünya Yayıncılık, Birinci Baskı, Ekim 2005, s. 57.

159
burada artık biz hakim de#ililiz.”581
Bu sözler Osmanlı devlet idaresinin kendi ba!kentinde bile etkinli"inin tükenmi!
oldu"unu göstermektedir.
#zmir’in i!gali ise devletin acizli"inin ve tükeni!inin doru"udur. Yerli azınlıklar, ba!ta
Rumlar artık Osmanlı hükümetinin yasaları ya da güçleriyle kendilerini ba"lı görmeyecek
noktaya gelmi! bulunuyordu. Örne"in Bandırma için yapılan !u gözlem #zmir’in i!gali sonrası
devletin ta!radan çekili!inin en acıklı görünümünü sunar:
Artık Bandırma da ne Türklük, ne de Türk hükümeti kalmı!tı. Bandırma’daki askeri ve
mülki yönetim, Rum ta!kınlıkları kar!ısında acizdi.”582
Bir kısım anıda bu “Devletsizlik” durumu açıkça ifade edilirken en önemli gösterge
olarak insanların kolay ve denetimsiz olarak silahlanabilmesi dile getirilmi!tir. Bu hem
denetleyici bir otoritenin olmadı"ını hem de insanların devletin yerine getiremedi"i güvenlik ve
adalet gibi i!levleri kendilerinin üstlendi"ini ortaya koyan bir geli!medir.
Görülüyor ki asayi!sizlik köylerin kendi kendini savunmaya çalı!masını ve silahlanmayı
te!vik etmi!, silahlı yerel çeteleri do"urmu!, bir bakıma meydan çetelere kalmı!tır. Hilmi Engin
“Seferden Sefere” adlı hatıratında bu durumu !öyle belirtir:
“ Bu arada her yerde asayi!sizlik alıp yürümü!tür. Hiç kimse yarından umutlu de#ildir.
Kimisi yoksullu#un verdi#i hava içinde, kimisi de hıyanetin pençesindeki ruh hali içinde da#a
çıkmı!lardı. Bu yüzden e!kiyalık almı! yürümü!tür.” 583
Bu dönemde e!kiyalık ola"an hale gelmi!, Anadolu’da heryeri sarmı! durumdadır:
“"limizin her yönünde soygun yapmak, adam öldürmek ve da#a kaldırmak, köy basmak,
vergi keser gibi para toplamak; günün gayet tabii görülen halleri oldu.”584
Hasan Basri Çantay, e!kiyalı"ın devlet otoritesinin kaybolması ve devletin çekili!ine
paralel olarak nasıl arttı"ını da !öyle belirtir:
“Köylü ilk zamanlarda e!kiyayı avutabilecek kadar ahırında hayvan, kesesinde para,
anbarında ekin bulabiliyor, bunları vermekle canını kurtarmıya güç yetirebiliyordu. Fakat
günden güne bir tufan gibi akıp gelen ve ço#aldıkça ço#alan e!kiya sürüleri kar!ısında zavallı,
bundan da mahrum kaldı. Hatta köylerde aile sandı#ına mahsus e!ya ile aile namusunda

581
Aydemir, Suyu Arayan Adam, s.141.
582
Aybek (Haz.), a.g.e.., s.101.
583
Engin, a.g.e., s.121. Çetele!meye dikkat çeken bir çalı!mada da !unlar söylenmektedir: “Yunan ordularının i!gali
sırasında dü!man ordusu Dursunbey’in köy ve civarına karargah kurmamı!, yalnız gelip geçmi!se de halkın Birinci
Dünya Sava!ından arta kalan bir avuç erke#i, dul kadınları ve çocukları gece gündüz evlerinde tarla ve
bahçelerinde daima korku içinde ya!amaya çalı!mı!lardır. O tarihte Yunan ordusuna katılan yerli çetelerce
memleket idare edilmi!, çevrenin idaresi, emniyet ve sair her türlü i!leri bu cahil e!kıya bozması çetelerin elinde
kalmı!tır.” Metin Ayı!ı"ı, “Kuva-yı Milliye ve Dursun Bey”, “Yeni Bin Yıla Girerken Türk-Yunan #li!kileri”
Sempozyumu, Dursunbey, Balıkesir, 5-6 Haziran 2001, http://w3.balikesir.edu.tr/~metinay/dursunbey.htm, s.1.
584
Asarkaya, a.g.e., s.111.

160
varıncaya kadar hepsi ya#ma edildi, yırtıldı. Ya son ümidlerle sallanıp kalan hayatlar… evet,
bunlar da didiklendi; parçalandı.” 585
Aslında bu çetelerin faaliyetlerinin temel nedeni i!sizlik ve geçim kaygılarıdır.586 Bu
çetele!mede temel insan kayna"ı ise asker kaçakları ve firarilerdir. Aslında firarilerin firardan
sonra soygun ve ya"ma olaylarına karı!ıp, asayi!sizli"in en önemli kayna"ını olu!turmaları
Birinci Dünya Sava!ı’nın hemen ba!ında bile kar!ıla!ı!lan bir durumdu.587
Bu firarilerin sayısının ve e!kiyalı"ın hızla artı!ını, nedenlerini ve genel olarak 1918
sonlarına do"ru ülkenin içinde bulundu"u durumu Hilmi Engin de !öyle de"erlendirir:
“O sıralarda Anadolu pek peri!andı. Her yaka e!kıyalarla doluydu. "ki saatlik yere
gitmek mümkün de#ildi. Her taraf asker kaçaklarıyla doluydu. Evet, asker kaçakları. Çünkü
askerlerin bir bölümü cepheden kaçıyordu. Bunun iki sebebi vardı. Karınları doymuyordu. Açlık
içindeydiler. Her !eye ra#men vatanını korumak için fedakârlık yapmak gerekti#i bilincine
ermeyenler karınları doyurmayı kaçmakta buluyorlardı. Bunu halkı soyarak sa#lamak yoluna
gidiyorlardı. Halk da zaruret içindeydi. Buna kar!ılık harp zenginleri türemi!ti. Bunlardan
intikam almak isteyen grup da çareyi eline silahını alarak da#a çıkmakta buluyordu selameti.
Sözün kısası hâl fecidir. Ahlak sukut etmi!, ekonomi durmu!, halk yokluk içinde, zaferden umut
kesilmi!... Bir bölüm softalar durumu !öyle yorumlamı!lardı. ‘Günah i!ledi#imiz için Allah bizi
dü!mana esir edecek. Bunun önüne geçmek mümkün de#ildir. Allah'ın hükmüne kar!ı konulmaz.’
Çalı!mayan, kendine göre ahkâm kesen böyle insanların ve bu inanı!a sahip olanların
sarmı! bulundu#u bir toplumun sonu neye varır? Böyle bir atmosfer içinde sava!ı
sürdürüyorduk. Ülkeyi idare edenler gaflet içindeydiler. Hiç kimse bir ba!kasına itimat
etmiyordu.”588
Bu dönemde çetelerin neden oldu"u asayi!sizlik eylemleri arasında en çok görülenler yol
kesip, alenen ev basıp soygun yapma, adam öldürme, fidye için adam kaçırma, ırza tecavüz hatta
silah araç gereç almak için karakol basma gibi eylemlerdir.589 Bu eylemlerde açlık, parasızlık

585
Çantay, a.g.e., s.42.
586
Mehmet Temel, “Kuva-yı Milliye Döneminde Milas-Bodrum’da E!kiyalık ve Çetecilik”, Türkiyat Ara$tırmaları
Dergisi, Sayı. 27, Bahar 2010, s. 407.
587
“Bu arada Harbiye Nazırı ve Ba!komutan Vekili Enver Pa!a’nın emrindeki birliklerin önemli bir kısmının
Allahüekber Da#ları’nda kaybedilmesi olayından sonra A!iret Alayları, ümitlerini keserek kafileler halinde
cepheden firar etmi!lerdir. Bunlar, daha sonra Do#u Anadolu’nun da#lık bölgelerinde e!kıyalık ve soygunculuk
olaylarına karı!mı!lardır.” Mehmet Evsile, “Birinci Dünya Sava!ı'nda Kafkas Cephesi'nde A!iret Mensuplarından
Olu!turulan Milis Birlikleri”, Atatürk Ara$tırma Merkezi Dergisi, C. Xll, Sayı.36, Kasım 1996, s.914. Mare!al
Fevzi Çakmak da sava! sırasında firar edenlerin çetelerin en önemli insan kaynaklarından oldu"unu teyit eder. Bkz.
Fevzi Çakmak, Birinci Dünya Sava$ı’nda Do#u Cephesi, Genelkurmay Ba!kanlı"ı ATASE ve Genelkurmay
Denetleme Ba!kanlı"ı Yayınları, Ankara 2005, s. 73.
588
Engin, a.g.e., s. 110.
589
Temel, a.g.m., s. 408-416.

161
temel hareket noktasıdır ve dolayısıyla yiyecek, silah ve para en çok hedeflenen nesnelerdir.
Bazen sadece bir palto ya da eyer için bile evler basılabiliyordu.590
Mondrosla birlikte devletin aczi giderek daha çok hissediliyordu. Özellikle #zmir’in
i!gali ile Batı Anadolu’da devletin güçsüzlü"ü, fiilen ortadan kalkı!ı halkın güvensizli"i ve
çaresizli"i anlamına geliyordu. Ali Çetinkaya !öyle aktarır anılarında:
“"zmir hadisesi üzerine buradaki her sınıf islamlarda hasıl olan ruhi heyecanı hisseden
ve Yunan amalini perverde eden ve bilhassa Yunan Kızılhaç heyetinimevki ve muhitinden bil
istifade bazı ayak takımlarını asayi!i ihlal edecek vekayie sevk ve bir emrivaki yaratılmasına
te!ebbüs ve "ngiliz Mümessili Hadkinson Efendinin terviç ve i!tirakiyle kuvveden fiile çıkarmak
istenilmi!tir. Hatta evvelki gün Yunan askerlerinin Ayvalı#a gelmek üzere oldu#u güya
mahremane bir surette Hadkinson Efendi tarafından söylenildi#i yayılmı! ve tesir istihsaline
çalı!ılmı! ve bu haberlerle beraber ev soyulmu!, mahpuslar bırakılmı! ve jandarmalar firara
ba!lamı!tır.”591
Sonuçta e!kiyalı"ın ve her türlü asayi!sizli"in boyutları hem nicelik hem de nitelik olarak
büyümü!tür. Bu birikime yaslanmanın da bir sonucu olarak 1920-21 döneminde Anadolu’da
geli!en asayi!sizlik ve isyan olaylar artık basit bir asayi! ve e!kiyalık hareketi boyutlarını
a!mı!tır. Burada da temel neden yine devlet otoritesinin büyük ölçüde çekilmesiyle bir parça
silahlı güç olu!turanın, zayıf olan yerle!im yerleri üzerinde kontrolü elde etme iste"i. Devlet
gücü ortada olmayınca asayi! de kalmıyordu. Anadolu’da asayi!sizli"in doruk noktası olan
isyanlar hakkında Kılıç Ali !öyle der:
“Bunlar Anadolu’da zaman zaman huzuru bozmu! e!kiyalık hareketleri de de#ildi. Bu
devlet otoritesi denilen kutsal varlık elden gitti mi, ardından neler gelebilece#inin acı
tablosuydu.” 592
Kuva-yı Milliye, i!te yukarda çizdi"imiz bu devletsizlik ve asayi!sizlik ortamında
kurulup geli!mek zorunda kalacaktır.

590
Temel, a.g.m., s. 414.
591
Çetinkaya, a.g.e., s.29.
592
Hulusi Turgut (Der.), Atatürkü’ün Sırda$ı Kılıç Ali’nin Anıları, #! Bankası Yayınları, 9. Baskı, #stanbul ,
A"ustos, 2007, s.116.

162
1.5.2. Gayri Müslim ve Müslüman Çeteleri

1.5.2.1 Mondros Öncesi ve Sonrası Batı Anadolu’da Gayri Müslimler

Aslında Osmanlı #mparatorlu"u, 20.yüzyılın ba!larında en a"ır yük olan yönetim, asayi!i
sa"lama ve “vatan için ölme” gibi i!levleri Türk/müslüman593 kesimin üstlendi"i, ancak devlet
olmanın getirdi"i zenginliklerden hanedan ve üst düzey bürokrasi dı!ında sadece azınlıkların
yararlandı"ı garip bir bölü!ümün geçerli oldu"u bir yapı görünümündedir.594 Van Der Goltz’un
tespitleri de dı!ardan bakan bir gözlemci olarak bu yöndedir:
“Van Der Goltz Türkiye içinde yaptı#ı bir gezintiden sonra, o zaman ba!ta olan Jön
Türkler’e dönerek izlenimlerini !u !ekilde dile getirdi: ‘Memleketiniz içinde yaptı#ım gezinti
esnasında büyük bir üzüntü duyarak sadece ülkeyi yönetenlerin Türk oldu#uınu geride kalan her
dalın ekonominin, ticaretinin ve her!eyin gayri müslimlerin ço#unlukla yunanlıların (rumların)
elinde oldu#unu tespit ettim.”595
$evket Süreyya Aydemir bu durumu !öyle do"rular anılarında:
“…Osmanlı "mparatorlu#unda bütün Hıristiyan azınlıklar gibi, Ermeniler de rahat bir
hayat ya!ıyorlardı. Ticareti, sanatı ellerinde tutuyor, asker vermiyorlardı.”596
Aydemir, sözlerinin devamına bu acı çeli!kiyi açık olarak !öyle belirtir:
“Bütün kasaba ve !ehirlerdeRum mahalleleri gibi, Ermeni mahalleleri de, o kasaba ve
!ehrin en mamur kısımları idiler. Ba#ların, bahçelerin en güzelleri onlarındı. "ç ticaret gibi, dı!
ticaret de ellerindeydi. En güzel mektepler de onlarındı. Memleketin hiçbir vilayetin de ise
ço#unluk te!kil etmiyorlardı.”597
Aydemir’in bir önceki saptamasına benzer bir saptamayı da 2. Me!rutiyet’in ilanından
hemn sonrasına denk dü!en bir tarihte, Talat Pa!a ile #ttihat ve Terakki’ye üye olmak isteyenler
arasında sadece Tük ve Müslümanların oldu"unu söylerken Fethi Okyar’ın anılarında buluyoruz:

593
Anılarda Türk ve Müslüman özde!li"inin kullanımı yaygındır ve dönemin aydın dü!üncesinde bu özde!li"in her
türlü siyasal, kültürel kavrayı!ta temel olu!turdu"u görülmektedir. Bir örnek Ali Çetinkaya’nın anılarından
verilebilir: “....Türk ve Müslüman devlet mevcudiyetinin yegane vatanı olan Anadolu’nun...” Çetinkaya, a.g.e., s.34.
Milli Mücadele’nin ba!langıcında Osmanlı aydın dü!üncesinin bir parçası olmaktan kaynaklanan bu formülün ulus-
devlet yapısına geçi!te bir ara dönemi temsil etti"ini söyleyebiliriz.
594
“Ticaret, kültür, çiftlik, endüstri, binalar her !ey Arapların veya ba!ka devletlerin…Yalnız jandarma bizim idi;
jandarma bile de#il, jandarmanın esvabı.” Atay, Zeytinda#ı, s.47. “Türklerin hemen hemen tümünün ‘rençber’
olmasına kar!ılık, Türküyle Rumuyla herkesin yararlandı#ı, terzi, in!aat ustası, berber, saat tamircisi, tenekeci gibi
zenaatkarların neredeyse tümü Rumdu.” Umar, a.g.e., s.163; “Meyhane onlarda, bakkal onlarda, her !ey onlarda.
Biz ırgatız yalnız.” Recep Yılmaz’dan aktaran Böke, a.g.e., s.144; “Evvelce de hep Rumlar esnaf, bizim Türkler hep
tarımla me!guldü. Onlar esnaf, bakkalı, çakalı, ekmekçisi hep gavurlardan. Bizde esnaf yoktu.” Süleyman
Türkba!’tan aktaran Böke, a.g.e., aynı yer.
595
A!ıko"lu, a.g.e., s.85-86.
596
Aydemir, Suyu Arayan Adam, s. 121.
597
Aydemir, a.g.e., s. 122.

163
“$urası dikkatimden kaçmıyordu: Memlekette okur-yazar azlı#ına, vilayet, sancak ve
kazalarda doktorluk, eczacılık, veterinerlik, hatta mahdut olmakla beraber mühendislik
meslekleri, Türk ve Müslüman olmayan rum Ermeni-Musevilerin elinde olmasına, bizim din, ırk,
mezhep, milliyet farkına bakmaksızın Osmanlı oldu#umuzu ısrarla ilenımıza ra#men te!kilat için
müracaat edenler arasında hemen hemen Türklerden gayrısı yoktu.”
Talat Pa!a’nın bu sözlere yanıtı ise artık “Osmanlıcılık” ideolojisinin öldü"ünün itirafıdır.
Bu bir bakıma büyük umutlarla #mparatorlu"un bir çok sorununu çözece"i sanılan Me!rutiyetin
yeniden yürülü"e sokulmasının, milliyetçilik fikirlerinin yarattı"ı temen sorunları
çözemeyece"inin çok erkenden görülmesidir:
“ Onları Türklü#e ba#lamanın zamanı da, fırsatları da heder olmu!. $imdi hepsi kendi
ırk, din, milliyet ve cinsi için didiniyor, bunu da bizlerin sırtından yapıyor. Biliyorum ama elden
ne gelir? Sabredece#iz ve hakikati görerek kendimize gelece#iz. Dur hele bakalım. $u köprüleri
geçelim. Bizden önce onlar bizi terk edecek.”598
William Pickthall de Balkan sava!ları sırasında dü!man orduları Çatalca’ya dayandı"ında
Hıristiyan grupların Beyo"lu’nda e"lenmeyi sürdürürmelerine vurgu yaparken devletle bu kesim
arasında aidiyet ba"ının kesildi"ine vurgu yapmı! olur:
“Güvenliklerinin Bo#az’daki sava! gemileri tarafından garanti edildi#ini görünce öyle
küstahla!tılar ki, terbiyesizliklerine Türklerden ba!ka hiçbir millet tahammül edemezdi.”
Bu ayrıcalık, yani hayattanın tüm nimetlerini, Osmanlı ülkesinin zenginliklerini elde
tutup, vatanda! olmanın askerlik yapmak, ülke için sava!mak gibi yükümlülüklerine gelince
bunları toplumsal zenginlikten hiç pay alamamı! Türk ve müslüman kesime bırakma gibi acı bir
çeli!ki do"urmu!tur. Pickthall !öyle devam eder:
“Mesela Beyo#lu’nda, sırtlarında silahları iki!er iki!er devriye gezen Türk polisleri
onların (Dü!man orduları Çatalcaya dayanmı!ken Beyo#lunda e#lenen azınlıkların) güvenli#ini
sa#lıyordu.”599
Benzer bir tespiti Dido Sotiriyu daha açık bir biçimde yapar. Osmanlı Devleti neredeyse,
halktan topladı"ı vergileri payla!an, modern bir devlet yapısına uzak, halktan kopuk bir hanedan-
bürokrasi örgütü halindedir. Azınlıklar zenginli"i payla!mı! ve aslında düzenin efendisidir.
Bürokrasi ve devlet örgütü de durumu umursamaz ya da payını aldı"ı için düzenden !ikayetçi
de"ildir. Zengin kesim de düzenin asıl sahibinin kendisi oldu"unu bilir ve devleti umursamaz.
Aidiyet sıfırlanmı!, Osmanlı devleti bu kesimin devleti olmaktan çıkmı!tır:
“Onların da#ları var, köyleri, madenleri, fabrikaları var onların... Ve devlet umurlarında

598
Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, Tercüman Yayınları, #stanbul 1980, s. 28.
599
William M.Pickthall, Harpte Türklerle Birlikte, Yeditepe Yayınları, Birinci Baskı, Kasım 2009, s.11.

164
de#il. Rezaletlerine göz yumsunlar diye memurlara rü!vet yedirirler... Pa!a be!lik banknotlarını
ok!ar, zaptiye mecidiyelerini, Osmanlı'nın kısmetine de mı!ıl mı!ıl uyumak dü!er ay o#lum… "yi
rüyalar, zavallı memleket...
-Bizim asıl dü!manımız Levantenlerdir; bir de Osmanlının kanını kayna#ından emen
Avrupalı sülükler...” 600
Burada “onların” derken kastedilen Rum azınlıktır. Kısaca belirtmek gerekirse,
Müzeyyen Canoler’in o günler #zmir’ini yansıtan sözleriyle “Onlar” yani Rumlar “hepsi zengin
insanlarıdı. Bizler…” yani Türkler “fakir taraftaydık.”601 Fakirdi Türkler ama güya kendilerinin
yönetti"i bir ülkeleri vardı diye avunmaktaydılar. 602
Birinci Dünya Sava!ı devam ederken, 1916’da, Enver Pa!a’nın #zmir’i ziyareti sırasında
Efes Metropoliti’nin kendisine söyledikleri de, azınlıkların ekonomik alanda üstünlüklerini
ortaya koyan çok önemli bir delil niteli"indedir:
“Bu millet, asırlardan beri, efradı arasında meslek taksimi yapılmı!tır. Ticaret, sizlerin
karar ve arzusuyla bizlere terk edilmi!tir. Asırlardır alı!ılmı! bu hayat tarzını bozmaya kalkmak,
hüsranı mucip olur. Buna sebepte yoktur. Nizamı bozmak tehlikeli i!tir. "ttihat ve terakki katib-i
mes’ul !imendifer nakliyatını, bil’umum ticareti bizlerin elinden almaya ba!lamı!tır. Bu i!lere
alı!mı! olanlar avare kaldıkları zaman, fesat yoluna saparlarsa mazeret sahibi olmazlar mı?”603
Aidiyet eksikli"i, Batı Anadolu’da Rum tebadan olup da Osmanlı ordusunda görev almak
istemeyenlerin Birinci Dünya Sava!ı sırasında kaçarak Ege Denizi’ndaki yakın adalara ve
Yunanistan’a kaçmaları, dahası #tilaf devletleri ordularında görev almaları ya da Batı
Anadolu’daki rum çetelerine katılmaları gibi uç noktalara varmı!tır.604
Mondros Mütarekesi, azınlıkların tavırlarının de"i!iminde son a!amadır. Bu de"i!ime
ivme kazandıran, hatta ili!kileri kökten de"i!tiren olay ise Yunan i!galidir. Yunan i!galiyle ilk
kez Osmanlı Devleti tebası durumunda olan ço"u Rum, Yunan i!gal ordusunu açıkça kendi
güçleri, kendi devletlerinin uzantıları saymı!lardır. Azınlıklar, ba!ta Rumlar Batı Anadolu’da
ba!layan i!galleri sevinçle kar!ılarken, Türk ve Müslümanlar üzüntü ve kederle

600
Sotiriyu, a.g.e., s.49.
601
Böke, a.g.e., s.42.
602
“Sırp , Bulgar ve Rum çeteleri Makedonya da#larındadır. Çar!ılar onlarındır. Refah Onlarındır. Türklerin kuru
bir efendili#i vardır.” Burada Osmanlı çökü! dönemine ili!kin gerçe"in en yakın ifadesini de bulmu! oluyoruz.
Atay, Çankaya, s.32.
603
Bayar, a.g.e., C.5., s.120.
604
F.Berber, a.g.bi, s. 40. Tayip Gökbilgin de “Nisan [1919] ba!larında Rum e!kiyasının vah!eti "stanbul
dolaylarına kadar yayılmı!tı. Bilhassa Kartal, Pendik ile buralara ba#lı Olayba#ı, Yayla köyleri civarında menfur
cinayetler i!ledikleri görüldü:” sözleriyle Rum çetelerinin yayıldı"ı alanların geni!li"ine vurgu yaparak devamında
bu çetelerin i!ledikleri cinayetlerden bir bölümünü detaylı olarak anlatmaktadır. Bkz. Gökbilgin, M.Tayyip; Milli
Mücadele Ba$larken I, Mondros Mütarekesinden Sivas Kongresine, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara
1959, s. 61-62.

165
kar!ılamı!lardır.605 Mondros ve sonrasındaki dönem aynı zamanda Anadolu toprakları üzerinde
yeni aidiyetler yaratma çabalarının yo"unla!tı"ı, bu çabaların kar!ıla!tı"ı ve birbirine yöneldi"i
bir dönemdir. Bu dönemde topraklar ve bu topraklarda ya!ayan insanlar üzerinde de"i!ik planlar,
de"i!ik devlet ve aidiyet projeleri birbiriyle çarpı!ıyordu. Bu çarpı!mada sadece Müslüman ve
Rum çeteciler birbiriyle kar!ı kar!ıya gelmiyordu. Din, hadedan, millet, parti ve pek çok güç
oda"ı da aidiyet ba"lılıklarının yeniden olu!tu"u bu dönemde bir anlamda de"i!ik aidiyet ve
me!ruluk modelleriyle halk ve toprak pe!indeydiler. Bu çeki!meler ço"unlukla acılar,
yoksulluklar, kayıplar, soygunlar, göçler, çatı!malar i!galler ve katliamlar do"uruyordu. #nsanlar
bu karga!a döneminde uzun süredir içinde oldukları aidiyet ba"larından kurtuluyor yeni
aidiyetler ortaya çıkıyordu.
“Daha birkaç gün öncesinden, bütün yerli Rum ahali, Yunan bayrakları hazırlamı!lar,
Yunan askerlerini kar!ılama hazırlı#ı içine girmi!lerdi. Hatta bir gün, beni arka taraftaki
bakkala, bir !ey satın almaya göndermi!lerdi. Bakkalın !ımarık küçük çıra#ı bana ‘Gel bak sana
ne gösterece#im’ dedi ve açık kapıyı !öyle bir çevirip arkasında duran bir Yunan bayra#ını bana
gösterdi. ‘Nasıl, bayra#ımız güzel, de#il mi?’ diye de sordu. Ben hiçbir !ey söylemedim ve ko!a
ko!a eve döndüm.”606
Fethi Okyar da 13 Kasım 1918 günü #tilaf donanmasının gelece"ini ö"renen gayri
müslimlerin sevincinden söz eder. #!galcilerin geli!ine sevinenler ile üzülenlerin farklı aidiyet
duyguları ya!adıkları artık açıktır:
“13 Kasım Çar!amba sabahı çok erken saatlerde, "stanbul halkı denizden gelen top
seslerinden uyandı. Hadiseyi öncesinden bilen Beyo#lu, Tatavla (Kurtulu!), Ayastefanos
(Ye!ilköy) gibi Türk olmayanların ço#unlukta bulundu#u yerler, geceden dolatılmı!tı. Onlar
sahillere dökülmü!lerdi. Türk ve Müslüman "stanbul ise !a!kın ve tela!lı, ne oldu#unu anlamaya
çalı!ıyordu.”607
#!gallerin do"urdu"u bu farklıla!ma yüzyılların gücünü kırar niteliktedir. Ortak sevinçler
ve ortak üzüntüler artık yok olmu!tur:

605
Sadece Batı Anadolu’da de"il Güney’de de i!gallere kar!ı azınlıkların tavrı farklı olmu!tur. Örne"in Mersin’in
#!galinde de azınlıklar i!galcileri sevinçle kar!ılamı!lardı. Hanedana ba"lılı"ın ve aidiyet duygusunun kalmadı"ını
söyleyebiliriz: “"!gal, Müslüman halk ve Müftü Ahmed Hamdi Efendi tarafından protesto edilmi!, Ortodokslar
tarafından sevinçle kar!ılanmı!tır.” #zzet Öztoprak, “Türkiye’nin "!gali ve Milli Direni! Hareketleri”, Türkler
Ansiklopedisi, C.15, s.587; “Bir anda çiçekler misali açtı gönüller. "nsanlar en güzel giysilerini ku!andı. Kesildi
bütün defne dalları, askerlerin üzerine serpilmek için gülsuyu ve prinç alındı. Halılar yayıldı sokaklara, kadınların
son aylarda gizlice dikmi! oldu#u irili ufaklı bayraklarla donandı köy.” Sotiriyu, a.g.e., s.152.
606
Ergeneli, a.g.e., s.110; “her evde iki!er üçer tane hazırlamı!lar vaktiylen. Haberleri varmı!, hazırlamı!lar. O
sokak, !u sokak bayraklan dolmu! böyle”Ahmet Bican’dan aktaran Böke, a.g.e., s.87.
607
Okyar, a.g.e., s.264.

166
“Bandırma’da yüzyıllardır birlikte ya!adıkları Rumlar ve Ermenilerden !ımaranlar;
alaylı, hakarete varan sözlerle Türk halkı yaralıyorlardı. Kahvelerde, evlerde herkes birbirine bu
acıyı iletiyordu. 608
Köyler silahlanmı!, korkudan bo!alan Türk köyleri yüzyıllardır bir arada, yan yana
ya!adıkları Rumlar tarafından ya"malanıp yakılmı!tı. Ku!adası yakınlarında
“Türk köylerinde yalnız canlı olarak kedi, köpek ve tavuklar kalmı!tı. Korku barınak
de#i!tirmi!ti Türklere. Türklerin "talyan i!gal bölgesine kaçtıkları duyulduktan sonra be! Türk
köyü bir gecede ya#ma edildi. Herkes Türk evlerinden aldı#ını kendi evlerine götürdükten sonra
da be! Türk köyü yakılarak bir kül yı#ını haline getirildi.”609
Bu durum rum unsurlarla Türk-müslüman toplum arasındaki ili!kileri de"i!tirmekte
gecikmemi!tir. Buna kar!ılık bir kısım rum Yunan i!galinden rahatsız olmu!tur. Ancak sonuç
de"i!mez; iki kesim de tarihin acımasız yasalarına kar!ı koyamayıp kan, !iddet ve etnik çatı!ma
sarmalında yüzyıllarca yan yana sürdürdükleri ya!amlarından kopacaktır:
“Bademler’in yanıba!ında Urlalı tüccar Aleko’nun çiftli#i varmı!. Musa Baran’ın babası
Mustafa emmi de bu çiftlikte kahyalık edermi!. Aleko’nun karde!i Anaksogaras, Yunanlılar
geldi#inde ‘aç köpekler ‘ demi!. ‘Geldiler rahatımızı bozacaklar.”610
Gerçekten de her iki kesimin de rahatı i!galle birlikte ba!layan süreçte bozulacaktır.
Bunda Rumların büyük ço"unlu"unun i!galle birlikte bulundukları topraklarda yüzyıllarca bir
arada ya!adıkları Türk/Müslüman kesim ile acı ve mutlulukta ortaklık anlayı!ını terk etmelerinin
etkisi vardır. Anılarda bu kapsamda çok üzücü örnekler vardır. #mparatorlu"un ba!kentinde
Mondros sonrası azınlıklar neredeyse devlet içinde devlettir. Rumların ço"unluk oldu"u
bölgelerde ortaya çıkan durumu #brahim arvas !öyle özetler:
“Hele Rum ve Ermeniler’in günü do#mu!tu. "stanbul’da Patrikhanenin bulundu#u
Fener’den üç dört ki!i toplu halde geçemezdi.”611
#stanbul’da ortaya çıkan bu manzaraları Adnan Ergeneli’de anılarında !öyle dile getirir:
“Kolkola girip mendil sallayarak hora tepen ve yukarıdaki !arkıyı söyleyen Rum
palikaryaları, arada, sırada “Zito Vanizelos! Kato Turkos!” diye nara atarlardı. Yani “Ya!asın
Venizelos! Kahrolsun Türkler!” demektir. Bu sahneleri, Mütakereden sonra "stanbul’un
"ngilizler tarafından i!gali sırasında çok gördüm.” 612

608
Aybek (Haz.), a.g.e., s. 62.
609
Manoli Aksiotis’in Barı$ Köprüsü adlı eserinden aktaran Ü.Sinan Topçuo"lu, !lk Kur$un, Milliyetçi Yayınlar,
Birinci Baskı, A"ustos 1974, s. 49-50. Bu anlatılan olay bir ba!ka Yunan kayna"ında da aynen yer alır “Be! kom!u
Türk köyü bir gecede be! kül yı#ını haline geliverdi.” Sotiriyu, a.g.e., aynı yer.
610
M. Küçük, a.g.e., s.56.
611
Arvas, a.g.e., s.52.
612
Ergeneli, a.g.e., s.61.

167
Mustafa Kemal Atatürk de Mondros sonrası #stanbul’da kar!ıla!tı"ı benzer bir manzarayı
anılarında !öyle aktarır:
“"stanbul sokakları "tilaf Devletlerinin süngülü askerleriyle dolmu!tu. Bo#aziçi, toplarını
sa#a sola çeviren dü!man zıhlılarıyla, lacivert sularını göstermeyecek kadar örtülü idi. Herkes,
ancak pek zaruri ihtiyaçları için evlerinden çıkabiliyor, sokaklarda hatır ve hayale gelmeyen
hakaretlere u#ramamak için caddelerin duvar diplerinden büzülerek, e#ilerek ve korkarak
yürüyebiliyorlardı.
Bütün sakınmalara ra#men yine bin türlü feci tecavüz sahneleri eksik de#ildi. Koskoca
"stanbul ve koskoca "stanbul’un yüzbinlerce halkı, sesleri kesilmi! bir halde idi, "stanbul
ufuklarında yükselen !eyler, yalnız dü!man sesleri, dü!man hakaretleri, dü!man bayrak ve
süngüleri idi.
$ayanı hayrettir, artık adi bir mendil gibi ayak altında çi#nenen bu muhitte hala bir
saltanat, bir hükümet, bir varlık bulundu#unu sananlar vardı.”613
Tayyip Gökbilgin de 16 Mart 1919’da #stanbul’da Rumların yaptı"ı Yunanistan lehine
gösterilerden !öyle söz eder:
“Di#er taraftan 16 Martta "stanbul’da geni! çapta nümayi!ler yapılmı!tı: Büyükada,
Arnavutköy, Kumkapı, Yenikapı ve !ehrin di#er yerlerinde bir kısım Rumlar tarafından
nümayi!ler yapılmasına te!ebbüs olundu. Ezcümle Adadaki Rum kilisesine Yunan bayra#ı
çekilmi! ve bu te!ebbüs ancak Polis Umum Müdürlü#ünün kati emri ile önlenebilmi!ti. Kumkapı
civarında bir bahçede toplanan Rumlar Yunan bayraklariyle nümayi!ler yapmı!lar ve Yunan
bayraklariyle nümayi!ler yapmı!lar ve Yunan mar!ı çalmaya kalkı!mı!lardı.”614
Nüzhet #slimyeli ise Bursa yöresindeki Rum ve Ermeni azınlı"ından olanların i!birli"ine
ve Mondros’tan cesaret bulan bu kesimlerin !ımarıklıkların ne boyutlara vardı"ına de"inirken
Mustafa Kemal gibi ülkedeki otorite bo!lu"una !öyle de"inir:
“Mondros Ate!kes Anla!ması'yla !ımaran Rumlar ve Ermeniler, pervasızca i!birli#ine
geçmi!ler, yurdun çe!itli yörelerinde akıl almaz cinayetlere giri!mi!lerdi. Zaten yurtta
alabildi#ine bir otorite bo!lu#u vardı. Orhangazi yöresi Rum ve Ermenileri bunu fırsat bilmi!ler,
iyi de örgütlenmi!lerdi. Bir gece yansı Orhangazi'yi yakmı!lar ve ya#malamaya ba!lamı!lar-
dı.”615
#zmir’in i!galinin gerçekle!ti"i sırada #zmir’li Rumların sevincini aktaran bir kaynak da
!unları belirtiyor:

613
#smet Görgülü (Haz.), Atatürk’ün Anıları, Bilgi Yayınevi, #kinci Baskı, Ekim 1998, s.162.
614
Gökbilgin, Milli Mücadele ...I, s. 61.
615
Nüzhet #slimyeli, Ya$am Öyküm, Kültür Bakanlı"ı Yayınları, Ankara 1999, s.9.

168
“Yunan ordusunun Anadolu’ya çıktı#ı haberi ile Çirkince’de herkes sanki deliye
dönmü!tü. Eevdev eve, ba#dan bahçeye, tarladan tarlaya uçuyordu haber.
‘-Yunanlılar, karde!lerimiz geldi.’
‘-"sa Dirildi.’
Haberi duyan i!ini gücünü bırakıyor ve çivilenmi! gibi durarak gkyüzüne bakıyordu. Çan
sesleri arasında insanlar, sevinçle haykırıyorlardı ve delice a#la!ıyorlardı. "stavroz çıkarıp
kucakla!anların barındı#ı Çirkince kısa sürede irili ufaklı bayraklar ve defne dalları ile
donamı!tı. Nereden çıkmı!tı bu bayraklar yarabbi. Kadınlar son aylarda gizlice dikmi!lerdi
bunları...
Bir anda çiçekler misali açmı!tı gönüller.
Genç, ihtiyar, kadın erkek diz çöküp topra#a koydular alınlarını, gözya!ları içinde dua
ederek mırıldandılar:
‘-Yunanistan.Yunanistan. Anamız Yunanistan.’ ”616
Burada Osmanlı tebası olan Rumların artık tebası oldukları devlete hiçbir aiidiyetlerinin
kalmadı"ını, gerçek aidiyetlerinin i!galci devlet olan Yunanistan’a oldu"unu görebiliyoruz. Bu
sahnelerin ya!anması hiç ku!kusuz Osmanlı Devleti’ndeki çok uluslu yapısının artık
ya!atılmasının mümkün olamayaca"ını bir kez daha ortaya koymu!tur.
#zmir’de bir Rumla i!gal sonrası arasında geçen bir sahneyi de Naci Gündem !öyle
aktarır:
“Siz bundan sonra ay-yıldızı gökte göreceksiniz. Hem siz nelerinize güveniyorsunuz,
hangi fabrikalarınıza, hangi topunuza , tüfe#inize... Dört düvel bir arada bir !ey yapamadınız da
!imdi mi yapacaksınız? Yeçti o yunler!..”617
Buna benzer !ımarıklıklar anılarda çokça dile getirilmi!tir. Abartılı örnekler de vardır:
“Beyo#lu’nda Rumlar Türk kadınlarının çar!aflarını yırtmı!lar, Türk erkeklerinin
feslerini çi#nemi!ler, dükkan veya evde buldukları Türk bayraklarını parçalamı!lardır.”618
Halide Edip Adıvar da anılarının bir yerinde #stanbul’da Tranvay’da azınlıkdan birisinin
yönetti"i bir tramvayda müslüman kadınlara yapılan haysiyet kırıcı bir olayı anlatıp bu gibi
olayların “Türkü, bilinçaltı bir kuvvetle Kurtulu! Sava!ı’na iten etkenlerden biri” olarak
nitelemi!tir.619

616
Topçuo"lu, a.g.e., s. 47-48. “Yunanlılar böyle "zmri’e, geç,ir töreni yapar gibi, ‘Ya!asın Venizelos’ diye
ba#ırarark girdiler. Silahlarını çatıp çevresinde sevinçten dans ettiler. $ehirdeki bütün sivil Rumlar soka#a
dökülmü!, Müslümanlara küfür ya#dırıyorlardı.” Lord Kinross, Atatürk, Altın Kitaplar Yayınevi, 19.Baskı, Kasım
2007, s. 192.
617
Gündem, a.g.e., s. 33.
618
Selçuk (Haz.), a.g.e., s.11.
619
Adıvar, a.g.e., s. 18.

169
Birinci Dünya Sava!ı öncesi bir arada mutlu bir biçimde ya!adıklarını söyleyen Rumlar
bile Yunan i!galiyle birlikte nasıl de"i!tiklerini yine anılarında dürüstçe dile getirmi!lerdir:
“Hemen gururlandık. Burnumuz büyüdü. Türkleri hor görmeye ba!ladık. Çe!me ba!ında
[onlara] ‘Önce biz su alaca#ız, siz de#il’ diyorduk. Oysa o zamana kadar onlarla aramızda
hiçbir !ey yoktu. Hiçbiri Türk asla bize bir zarar vermemi!ti.”620
Rumların Yunan i!gali sonrası !ımarmaları olgusuna “!ımarma” sözcü"ünü kullanarak
ba!ka örnekler de anılarda verilmi!tir. Bu örneklerde son derece ilginç çatı!ma örnekleri söz
konusudur:
“Son zamanlarda !ımardılar. Mesela senin en birinci kom!un, senin mesela behçenin
meyvalarını topluyo, zeytin topluyo.”621
Rumların yüzyıllarca bir arada iyi ili!kilerle ya!adıkları Türk ve mülüman kom!ularıyla
ili!kileri artık çok farklıla!mı!tır. 622 Kimi Rumlar artık Osmanlı vatanını Yunanistanın potansiyel
uzantısı, kendilerini de Yunan tebası olarak görüyorlardı. Vatana ba"lılık tükenmi!ti:
“Rumlar kılavuzluk ediyor, bulurlarsa alıp götürüyorlar. Bulamazlarsa pederini,
karde!ini…kimi varsa rehin alıyorlar.”623
Nevres Bey azınlıkların i!galler sonrası !ımarıklıklarına da örnek verir:
“Rumların, Ermenilerin vaziyetleri daha !imdiden çekilmez dereceye vardı. Sokaklarda
kolkola Türkler aleyhinde !arkılar ba#ırarak, tahkir ederek, kol çarparak bir gidi!leri var ki,
insanın yüre#ine inecek.”624
Halktaki bu kapsamlı bölünme i!galler sonrası gözle görünür hale gelmi!tir. Rum
azınlı"ın büyük ço"unlu"unda bulundukları Batı Anadolu topraklarında artık Osmanlı tebası
olarak kendilerini azınlık görmüyor, o toprakların asıl sahipleri olduklarına inanıyorlardı.
Türk/müslüman kesim siyasal geli!melere uygun olarak “misafir” di.625

620
Mirsini Kapsali’nin anılarından aktaran Umar, a.g.e., s.151.
621
Mehmet Rahmi Ergun’dan aktaran Böke, a.g.e., s.137.
622
“Azınlıkların tutum ve davranı!larına gelince; Mondros Mütarekesi’nin uygulamaya konulmasıyla birlikte
Rumların !ehir ve kasabalardaki !ımarıklıkları dayanılmaz bir boyuta gelmi!ti. "stanbul’da Yunan Amirali
Kokalidis’in demeci ve Venizelos’un Osmanlı ba!kentine gelece#i !ayiası Rumları sevinçten çılgına döndürmü!tü.
Ayrıca, çe!itli !ehirlerde Rum çocuklarının Türk çocuklarına saldırdı#ı, sarho! Yunan askerlerinin Türk kadınlarına
sata!tı#ı, i!e karı!mak isteyen Türk polislerini öldürdükleri görüldü.”Öztoprak, a.g.m., s.596. Rum ve Hıristiyan
çocuklar arasındaki kavgalara kadar inen bu aidiyet farklıla!masına Halide Edip de !öyle de"inir anılarında: “Irklar
arasında nefret gün geçtikçe artıyordu. O kadar ki, Hıristiyan çocukları Türk mahallelerinden, Türk çocukları da
Hıristiyan mahallelerinden birbirini dövmeden geçemiyorlardı. Buna karı!mamı! hemen hiçbir çocuk yoktu.”
Adıvar, a.g.e., s. 49.
623
Nevres Bey, a.g.e., s.49.
624
Nevres Bey, a.g.e., s.89.
625
“Rum kızları, bir kimsenin bütün gayretini sarf ederek yeti!tirdi#i bahçesindeki meyveleri her gün toplar ve
gerekirse kendilerine müdahale eden mal sahibine ‘siz buranın misafirisiniz’ derlerdi.” F. Görgülü, Yunan
!$galinde Kırmasti, s.28.

170
Büyük ço"unluk için aidiyet daha önce de de"indi"imiz gibi tamamen Osmanlı
idaresinden Yunan devletine dönmü!tü. Bu geni! kesim için Yunan i!gal ordusu kurtarıcıydı.
Rumlara göre “ "zmir be! asırlık esaretten sonra kendi hüviyeti olan Yunan hürriyetini elde etmi!
oluyor”, 626 “Osmanlılık” parentezi kapanıyordu.
Her !eye ra"men ili!kileri yakın olan bu iki farklı dinsel kümenin insanları için asıl
ayrımı yaratan olgu Büyük Taarruz sonrası ba!layan Yunan çekilmesidir. Bu çekilmeyle birlikte
sava! süresince bile her !eye ra"men birbirine dost kalmayı ba!armı! iki kesim ayrılmak zorunda
kalmı!tır. Yunan çekili!i ve onu izleyen Türk ilerleyi!i bütün düzenleri bozmu!, korku ve panik
havasıyla toplumları kesin olarak ayırmı!tır:
“Babam (Ahmet Öz)demi! gideyim arabayı getireyim. Arabayı almaya gelmi!. Bakmı! ki,
köy allak bullak! Yonan geliyo deye karı!mı! millet, kaçıyo da#a. Hemen dönüp haber veriyo,
toparlanıp kaçıyorlar.”627
Rumlar da Türk ordusunun önünden kaçmaktadır. Kurunun yanında ya!ın da yandı"ı,
sava!ın kendi acımasız kurallarını i!letti"i,628 kimin masum, kimin suçlu oldu"unu ayrıdedecek
bir adaletin ve sa"duyunun kalmadı"ı ve herkesin hiç çıkartılamayan bir üniforma gibi etnik ya
da dinsel kimli"iyle ba! ba!a kaldı"ı bu dönemde, yerli Rumlardan olup da Yunan ordusuyla
kaçamayanlar arasında Türk kom!ularına sı"ınanlar çoktur. Bütün mezalimlere ra"men
kom!uluk ili!kileri a"ır basabilmektedir. Bunun bir örne"ini Mehmet Sever !öyle anlatıyor:
“Gelip bize sı#ındı Yorgi. Ya!ar abimin arkada!ıydı. Yirmi be!- otuz ya!larında vardı.
Korktuk evde saklamaya. Askerin kesin emri var. Kimin evinde bir Rum bulunursa o evi
yakaca#ık, peri!an edece#ik!
‘Evde durmasın’ dedi abim. Beni yanına kattı dereye gönderdi. Orda saklıyaca#ık. Ak!am
gelip alacam yine. Köylüler gördü bunu. Yorgi ba!ladı ko!maya. Ormana do#ru kaçıyor’
Arkasından ate! ettiler ama tutturamadılar. Dört ay sonra Yorgi’den mektup geldi a#abeyme.
Te!ekkür ediyo kurtuldu#u için. Narlıdere’nin arkasında da#lardan Çe!me’ye kadar yürümü!.
Oradan adaya geçmi!.”629
Bu aidiyet farklıla!ması, çetele!me olgusunun her kesimin siyasal çıkarlarına hizmet
edecek biçimde belirmesini de sa"lamı!tır. Bir ba!ka deyi!le, çetele!me, ortak bir kültürel

626
Bayar, a.g.e., C.6., s.47.
627
Cennet Güler’den aktaran M. Küçük, a.g.e., s. 65.
628
Herkül Milas, Yunan #!gali ile ba!layan sava!ın tarafı olanlar için katı bir gerçe"i, eninde sonunda insanların
“biz” ve “onlar” biçiminde ayrılı!a zorlanması olgusunu, !öyle dile getirir: “ Bu kitapçık sıradan bir olayı anlatıyor,
bir erin ölüm seferini. Türk okurlar için olay daha da basit, çünkü ölen bir ‘dü!man eri’ dir. "stiklal Sava!ı sırasında
Ankara yakınlarında, Sakarya’da ölen ‘isimsiz’ bir genç. Bu tür ölümler bir yerde sevindiricidir de. ‘Ya onlar ya
biz’ mantı#ı egemen olur insanlarda.” Herkül Milas’ın önsözünden, bkz. Akilas Millas, O#lunuz Er Yorgos
Sava$ırken Öldü, 12 A#ustos 1921, Kızıl Tepe, Sakarya, , Kitap Yayınevi, Birinci Baskı, #stanbul, Mart 2004, s.5.
629
Cennet Güler’den aktaran M. Küçük, a.g.e., s. 65-66.

171
tabandan çıkmı!, birbirini besleyen ve büyüten bir kar!ılıklı !iddet sarmalının hem sonucu hem
de nedeni olarak Kuva-yı Milliye’nin geli!iminde etkili bir unsur olarak kar!ımıza çıkmaktadır.

1.5.2.2. Müslüman Kesimde ve Gayri Müslimlerde Çetele$me

Kuva-yı Milliye’yi bir yönüyle, kısaca, i!gal güçlerine kar!ı mücadele eden düzenli
olmayan silahlı güçler, milislerin, gönüllülerin olu!turdu"u bir yapı olarak betimlemi!tik. Ancak
amaç yönünden benze!seler de bu tür silahlı güçlerin do"umunda farklı süreçler ortaya çıkmı!tır.
Anadolu’da zaten var olan çetecilik unsuru, Kuva-yı Milliye’nin bir kayna"ı olmu!tur. Yani hali
hazırda varolan bazı çeteler “Milli” bir nitelik kazanmı! ve Kuva-yı Milliye kapsamında
de"erlendirilmeleri mümkün olmu!tur. Bunlara Batı Anadolu’da zaten var olan efelik ve
zeybeklik kültüründen beslenen çetecilik gelene"inden gelen çeteleri örnek verebiliriz. Bir kısım
çete ise Milli Mücadele boyunca ve hatta Cumhuriyet’in ilk yıllarında bile milli bir niteli"e
kavu!amamı!tır. Yani bu süreçte milli nitelikli, Kuva-yı Milliye kapsamında çeteler oldu"u gibi
düpedüz e!kıya çeteleri de varlıklarını sürdürmü!tür. 630
Anadolu’daki e!kıya çeteleri sadece Türk/Müslüman kökenli insanların kurdu"u çeteler
de"ildir. Birinci Dünya Sava!ı’ndan Cumhuriyet sonrası döneme kadar uzanan zaman diliminde
azınlıkların kurdu"u çeteler de olmu!tur.631 Bu azınlık çeteleri arasından da batıda Yunan
i!galini, do"uda ise Osmanlı topraklarını da kapsayan “büyük Ermenistan” projesini destekler
nitelikli ve kendi açılarından “milli” nitelik kazanan çeteler çıktı"ı gibi, yine düpedüz e!kiyalık
yapan azınlık çeteler varolmaya devam etmi!tir. Esasen Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet
sonrasına kadar uzanan dönemi kapsayan zaman diliminde bu tür çeteleri, yani “milli” ya da
“milli “olmayan çeteleri faaliyetlerine bakarak ayırtetmek, kazandıkları bu niteliklerin kalıcı
oldu"unu dü!ünmek mümkün de"ildir.
Daha önce Birinci Dünya Sava!ı sonlarına do"ru Anadolu’ki asayi!sizlik olgusuna ve
bunun e!kiyalı"ın, ça"ulcu çetelerinin türeyi!i ile görünür hale geli!ine ve devlet otoritesinin
çekildi"ine de"inmi!tik. Hem Müslüman hem de gayri Müslim kesimlerde ortaya çıkan çeteler,
devletin giremedi"i her bölgede ya da devletin Birinci Dünya Sava!ı’nın sonlarına do"ru geri
çekili!ine paralel olarak dönemin “normal” i sayabilece"imiz yaygın olu!umlardı. Bu etnik

630
Bu dönemde Batı Anadolu’daki silahlı güçler için yapılmı! bir tasnif, bölgenin asayi! durumu ve Kuva-yı
Milliye’nin dikkate alması gereken güç odakları hakkında açıklayıcı bir bilgi sunmaktadır: “"!gali izleyen zaman
içinde bölgedeki silahlı güçler !öyleydi: 1-Yunan Nizami Birlikleri, 2-Yunan Jandarmaları, 3-Yerli Rum Çeteleri, 4-
Yunancı müslüman e!kiyalar, 4-Sadece soygun amaçlı e!kiyalar, 6-Milli Müfrezeler.” Ayhan, a.g.m., s.14. Bu
listedeki ilk üç grubun ço"u kez birlikte hareket etmesine kar!ılık Kuva-yı Milliye di"er 5 grubun hepsiyle dönem
dönem çatı!mak durumunda kalmı!tır.
631
Ali Fuat Cebesoy’un çetelerle ilgili kısa bir dökümü için bkz. Cebesoy, Bilinmeyen…, s.42.

172
çetele!me olgusu Mondros ile birlikte sona ermemi!, hatta daha da keskinle!mi!tir. Burada etnik
çetecili"in birbirine kar!ı konumlanmasının bir süre sonra bu tür çetecili"in geli!mesinin,
kalıcıla!masının nedeni haline geldi"ini belirtelim. Bir etnik çetenin ortaya çıkması kısa zamanda
kar!ıtını do"uruyordu.632 Bir süre sonra da çete faaliyetleri o yörenin gerçe"i haline geliyordu. Bu
geli!mede en çok birbirini do"uran çetecilik Rum, Ermeni ve Türk/Müslüman çeteci"i idi. Bu
dinamik, i!gallerin ve Milli mücadelenin ba!lamasından önce etnik çetecili"in Anadoluda bir
vaka olarak belirmesini sa"lamı!tır.633
Burada dikkat çeken bir husus silahlı çete örgütlenmelerinin zaman zaman yarı resmi bir
nitelik ve i!leyi!le kar!ımıza çıkmasıdır. Bu çetelerin temel siyasi amacı bölgeyi kendi
kökenlerine uygun bir siyasal yapı olarak !ekillendirmekti. E!kiyalık temelinde kurulmu! olsa da
bu çetelerin bu tür siyasal amaçlar do"rultusunda kullanılmaları yaygındı. Bu geli!meler aydın-
bürokrat-subay kadroların tavrını da etkiliyordu:
“Vaziyet havadisler fena, itilaf kuvvetleri ("ngiliz, Fransız…) islamiyeti imha politikasıyla
u#ra!ıyorlar ve her yerde Rum ve Ermeni çete te!kilatıyla u#ra!ıyorlar. Bu suretle ekseriyeti
kazandırmak istiyorlar.”634
Burada söz konusu çetelerin siyasi olarak hangi amaca yönelik olarak kullanıldıkları çok
açık olarak belirtilmektedir. $efik Aker de henüz Yunan i!galine dü!meyen bölgelerde i!galin
haber alınmasıyla birlikte (2 Haziran 1919) rum çeteleriyle Osmanlı resmi ordusu arasında

632
“Osmanlı Hükümeti’nin, Mütareke Dönemi’nde böyle bir tavır takınması, "tilaf kuvvetlerinin i!galleri kar!ısında
sessiz kalması ve Rum ve Ermeni çetelerinin Türk memleketlerinde imha siyaseti takip etmeleri neticesinde Marmara
Bölgesi’nde, Türk ahali tarafından, kendilerini Rum ve Ermeni çetelerinin zulmünden korumak maksadıyla
te!kilatlanılmı! ve bu te!kilatlar vasıtasıyla milis kuvv etleriolu!turulmu!tur. Mütareke’nin imza edilmesiyle birlikte
siyasî durum Türk halkının aleyhine geli!mi!ti. Mütareke hükümlerinin de Türk halkının hayrına olmadı#ı a!ikârdı.
Mütarekeyle birlikte ortaya çıkan durumdan rahatsızlık duyan bazı vatanperverler te!kilatlanmak suretiyle i!gal
kuvvetleri ve Rum ve Ermeni çeteleriyle mücadeleye giri!meye karar verdiler.” Hasan Ali Polat, Millî Mücadele
Yıllarında Marmara Bölgesi’nde Faaliyet Gösteren Müfrezeler, Milis Kuvvetleri ve Çeteler (1918–1922),
Yayınlanmamı$ Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bili Dalı, Atatürk
#lkeleri ve #nkılâp Tarihi Bilim Dalı, Konya, 2008, s.72-73.Mehmet Emin Elmacı da çetele!medeki etki-tepki süreci
için benzer bir tespit yapar:“Bu ortamda ‘Söke’nin yerli Rumları ile Türklerin arası çok gergindi. "zmir’e Yunan
askeri çıktı#ından beri ne bir Rum elini kolunu sallaya sallaya Rum mahallesine girebiliyor ne de bir Türk elini
kolunu sallaya sallaya Rum mahallesine geçebiliyordu. $ehrin ortasından geçen çay sınır haline gelmi!ti.’ [Samim
Kocagöz’ün Kalpaklılar adlı romanından alıntı, Ataç Matbaası, #stanbul, 1962, s.210.] Rum mahallesi, silah deposu
haline gelmi!, e!kıya yata#ı olmu!tu. Da#larda yaptıkları soygunlarla adam öldürmelere, yol kesmelere ‘Yunan
kıtalarına yardım’ adını veriyorlardı. Olaylara kar!ı olu!an tepki sonuçta bölgede Türkler arasında bir
te!kilatlanma ile sonuçlanmı!tı.” Mehmet Emin Helvacı, “Sökeli Cafer Efe”, Milli Mücadele’de Söke Cephesi ve
Sökeli Cafer Efe Paneli, (31.Mart.2006), Aydın #li ve #lçeleri E"itim ve Kültür Derne"i Yayını, Birinci Baskı,
2007, s.52.
633
Arslan (Der.), a.g.e., s.254. Çetelerin aynı etnik kökenden olu!una bir örnek olarak Güralp’in aktardı"ı,
Arnavutlardan olu!mu! Arnavut Aziz Kaptan çetesi verilebilir. Bkz. Güralp, a.g.e., s.77.
634
Arslan (Der.), a.g.e., s.266.

173
çarpı!malardan söz etmektedir. Dolayısıyla rum çeteler Yunan i!gal ordusunun i!ini
kolayla!tırmak gibi bir i!lev görmektedirler.635
Sonuç olarak “e!kiya” olarak nitenendirilen bu silahlı çete örgütlenmeleri, de"i!ik
amaçlarla kullanılabilen ve dönemin “normal”ini olu!turan unsurlardan biriydi. Bu durum daha
sonraki dönemlerde resmi yapıların uzantısı biçiminde, yarı resmi ya da resmi himaye gören
silahlı çete tipi örgütlenmelerin olu!masında kolaylık sa"lamı!tır. Dolayısıyla daha sonra, Milli
Mücadele döneminde silahlı çete örgütlenmelerinin kurulması ya da kurulan örgütlenmelerin
silahlı kanatlarının olu!umu keskin bir yasak engeline çarpmamı!tır. En azından resmi himaye
gören silahlı örgütlenmeler, fikir olarak çok anormal bir görüntü vermiyordu. Silah ta!ımanın
gelenek oldu"u bir toplumsal atmosferde fikir olarak da böyle bir normallik varken silahlı örgüt
kurmak, çete yapmak büyük bir hızla gerçekle!ebiliyordu. Bu durumda sevilen, saygı duyulan,
feodal olarak a"ırlı"ı bulunan bir ki!inin etrafında çok büyük bir hızla silahlı örgütlenmeler
kurmak mümkün olabiliyordu. Bu kolaylık kökensel ayrımın öne çıktı"ı dönemlerde bir moda
gibi çetelerin sayısını hızla artmasında, bunun bir gelenek olu!turmasında önemli rol oynamı!
görünmektedir.
Çetelere kar!ı halkın silahlandırılması da milis çetelerinin ortaya çıkması yolunda
kullanılan yöntemlerden biridir. Yani halkın kendi kendine silahlanması yerine halka silah
da"ıtılması uygulaması söz konusudur. Bu e"ilim olarak devlet organlarının ve halkın direni!i
örgütleme sürecinde geni! bir yöntem yelpazesine sahip olduklarını da gösteriyor. Dolayısıyla
halka silah da"ıtmak ve silahlı milis ya da çeteler olu!turmak o dönem için zihinlere uzak
olmayan, yaygın bir uygulama, yani dönemin “normali” olarak de"erlendirilebilir. Bunun
Osmanlı co"rafyasının her bölgesinde örnekleri bulunabilir.
“Trabzon mıntıkasında dola!an Köro#lu namındaki rum çetesiyle, Eftalit çetesi ve di#er
çeteler, merkezi Erzurum’da bulunan Onbe!inci kolordu tarafından takip ve tenkil ediliyordu. Bir
taraftan da Pontos e!kiyasının faaliyet sahası olan yerlerde ahali silahlandırılarak Milli Te!kilat
meydana geldi.”636

635
Aker, a.g.e., s.118. Rum çeteleri Yunan i!gal güçlerine yardım için çok hızlı bir biçimde olu!up faaliyete
geçebiliyorlardı. Menemen’in i!galindeki Rum çetelerinin rolü buna örnektir. Bkz. R.Yalkın, “Milli Mücadelede
"zmir”, Yeni Sabah Gazetesi, 6 Ekim 1939, s.4.
636
Arıko"lu, a.g.e., s.157. Halkın devlet (nizami ordu) eliyle silahlandırılması olgusunun, Osmanlı co"rafyası
üzerinde biçimlenen ortak kültür zemininde, her etnik güç için geçerli bir yöntem oldu"una ili!kin ilginç bir örnek,
Milli Mücadele döneminde Yunan i!gal bölgesinde sadece soygun ve e!kiyalık türü faaliyetler yürüten çetelere kar!ı
Yunan i!gal güçlerinin kendilerine yakın oldu"unu dü!ündükleri bazı köyleri silahlandırmasıdır. Bkz. Ayhan, a.g.m.,
s.16.

174
Bu durum yine sadece Osmanlı Ordusu’na özgü de"ildir. Örne"in Asaf Gökbel, #zmir’in
i!galinden sonra Yunan i!gal güçlerinin üstelik Osmanlı ordusuna ait silah depolarını geceleri
açıp on be! ya!ından yukarı olan Rumlara da"ıtıldı"ını aktarmaktadır.637
Kazım Karabekir de daha #zmir’in i!gali öncesinde yaptı"ı de"erlendirmede halka silah
da"ıtma seçene"inin üst rütbeli bir aydın subay olarak her zaman elinin altında bir seçenek
oldu"unu ortaya koymaktadır. Burada gerekirse a!iretlerin toplu olarak silahlı bir güç haline
getirilmesinden söz edilmesi, halkı silahlandırma yönteminin de kendi içinde geni! bir yelpaze
olu!turdu"unu gösterir:
“Kolordum dört fırka idi, kuvve-i umumiyem:17.860 idi. Otuz bin tüfek nizamiye her
zaman seferber edebilirdim. Fakat sunuf-ı muhtelifiyesi, a!iretleri, milisleri icabında elli bin
ki!ilik bir ordu ile i!e ba!layabilecektim.”638
Batı Anadolu’da da bu e"ilim güçlüdür. Birinci Dünya Sava!ı’na katılmı! deneyimli
kadrolar için halkın silahlandırılması hem fikir planında hem de uygulamada “normal”di. Milli
Mücedele dönemide halka silah da"ıtılmasında etkin olan bir faktör de silahların dü!manın eline
geçmesinden korkulmasıdır. Örne"in Süvari Yüzba!ı Ahmed Ödemi!’teki bir olayı !öyle aktarır:
“Bu sırada buraya gelmi! olan Beybaba-zade "nce O#lu Hamid $evket Bey marifetiyle
milis te!kilatının icrasına ba!landı. Ödemi!’te yalnız bir askerlik !ubesi ve bunun elinde bir silah
deposu mevcut idi. Bu depoda mevcut esliha a!a#ıda raporda görüldü#ü üzere ahaliye tevzi
olunmu!tur.”639
Görülüyor ki halkı hem milli direni!te kullanmaları için hem de silahların kar!ı tarafın
eline geçmemesi gibi nedenlerle silahlandırmak, bu silahlı güçleri koordine etmek, resmi silahlı
güç olmanın yasal kısıtlayıcılı"ını a!ma kolaycılı"ıyla bu birlikleri gerekti"inde ve zaman zaman

637
Gökbel, a.g.e., s. 245. Mondros bırakı!masının hemen ardından, #skenderun’u i!gal niyetinde olan #ngilizlerin de
kendi amaçları do"rultusunda Anadolu’da Gayri Müslim Osmanlı vatanda!larını silahlı çete haline getirip kullanmı!
olduklarını bizzat Mustafa Kemal Osmanlı Ba!komutanlı"ı’na, 6 Kasım 1918’de çekti"i telgrafta belirtmi!tir: “Sizi
temin ederim ki msksat Halep’teki "ngiliz ordusunu ia!e etmek olmayıp "skenderun’u i!gal ve "skenderun-Kırıkhan-
Katma yolu ile hareket ederek Antakya-Diricemal-Ahterin hattında bulunan Yedinci Ordunun çekilme yolunu
kesmek ve bu orduyu Altıncı Orduya Musul’da yapıldı#ı gibi teslimden kaçamayacak bir vaiyete sokmaktır.
"ngilizlerin Ermeni çetelerini bugün "slahiye’de faaliyete geçirmi! olmaları bu zanna kuvvet verecek mahiyettedir.”
#.Görgülü, Atatürk’ün Anıları, s. 146. Demek ki çeteleri siyasi-askeri amaçlar için kulanmak, o dönem bütün
devletlerin ba!vurdu"u bir yöntemdir.
638
Karabekir, !stiklal Harbimiz, C.1, s.24.
639
Ahmed, a.g.e., s.64. Sözkonusu rapor 57.Tümen Komutanı $efik Aker’in imzasını ta!ıyan ve Sava! Bakanlı"ına
yazılmı! bir belgedir. Burada $efik Aker’in “…Rumların ya#masına u#ramamak için tüfeklerin kapakları
çıkartılarak” ifadesi ile silah kaynakları konusundaki “etnik”hassasiyet belirtilirken, “ Milas, Bodrum havalisinde
Yunan çeteleri faaliyete geldi#inden bunlara kar!ı müdafaa için ahaliden te!kil edilecek kuva-yı muaveneye yani
de!tbanlara silah ve cephane i’tası Mente!e Livası’ndan talep edilmi! olma#la istenilen miktarın Milas’taki depodan
i’tası Mu#la’daki tabur kumandanlı#ına emr verilmi! oldu#u bera-yı malumat maruzdur.” denilerek halka devletin
resmi kanalları vasıtasıyla direnmesi ve kendini savunması için silah verildi"i açıkça belirtilmektedir. Ahmed, a.g.e.,
s.65. Aynı duruma Manisa’nın i!gali sonrası E!me’ye çekilen 68. Alayın birinci taburunun fazla silahlarının
“milislere” da"ıtılması da örnek verilebilir. Bkz. a.g.e., s. 93.

175
gayri me!ru amaçlar için kullanmak, dönemin normali içindeydi.640 Bu dönemde devlet dedi"imiz
örgütü de günümüzün modern devlet örgütüyle aynı kategoride de"erlendirmemek gere"ini de
yeniden vurgulamak zorundayız.
Osmanlı #mparatorlu"u’nun son zamanlarına do"ru yine devletin devlet olma
niteliklerinin giderek zayıflamasına paralel olarak kimi devlet yöneticileri delet yöneticisi
olmanın gerektirdi"i yansızlıktan ve devletin “Osmanlıcılık” resmi siyasetinden uzak bir
biçimde, kendi kökensel ya da dinsel aidiyetlerini öne çıkararak ayrımcı yakla!ımlar içine girmi!
bulunuyorlardı. Kendi kökeninden olanlara kar!ı e!it yakla!ımdan uzakla!arak kayırmacı bir
anlayı!ı öne çıkartan yöneticiler görülmeye ba!lanmı!tır. Bu da etki-tepki neticesi toplumdaki
kökensel ya da dinsel ayrımların hatırlanması ve öne çıkmasına, farklı aidiyetlerin
belirginle!mesine neden olmu!tur. Bu durum “Osmanlılık” fikrinin giderek a!ınıp, içi bo! bir
kavram haline gelmesi olgusunun Milli Mücadele döneminden çok önce ba!layan bir geli!me
oldu"unu göstermektedir. Yöneticilerin bu zaafı örne"in Karacabey gibi yörelerde Çerkes-
Arnavut çeki!mesi gibi Müslüman unsurlar arasında bile çatı!macı bir zemin olu!turmu!tur:
“…bu soysuz Kaymakam, ne idü#ü belirsiz, yersiz yurtsuz bir takım e!kiya döküntüsü
kimseleri, Kazanın asayi!ini koruma ve yoluna koyma bahanesiyle etrafına toplamı!tı. "p, kazık
kaçkını bu e!kiya toplulu#u, zamanla ço#almı! ve bir Arnavut toplulu#u halini almı!tı.”641
Bunun kar!ılı"ında ise tepki olarak her grup kendi silahlı örgütlenmesini kurmak zorunda
kalmı!tır:
“Halktan zorla alınan para ve e!yalarla donatılan bu e!kiya güruhu, kendilerine kar!ı
koyabilecek kuvvet olarak, yalnız çerkesleri dü!ünebildiklerinden, köylerinde kendi i! ve güçleri
ile u#ra!an bu yutta!ları sindirmek için fırsat buldukça onlara fenalık etmeye ba!lamı!lardı.
Bunlar üzerindeki baskıyı o kadar artırmı!lardı ki, bunları kasabaya sokmamak için düzenler
kurmu!lar, azgınlıklarını bu kadar ileri götürmü!lerdi. E!kiya çetesinin bu baskısı kısa zamanda
tepkisini göstermi!, köylü Çerkesler, bunların baskısından kurtulmak için, Canbaz köyünde
outran bir çerkes beyinin etrafında toplanmı!lar, savunma kaygısına dü!mü!ler ve bu
zorunlulukla te!kilatlanmı!lardı. Bu köyde kurulan te!kilatın kolları Manyas’a kadar da
uzanmı!tı.”642

640
Lewy’nin Erzurum’daki #ngiliz Konsolosu J.H. Monahan’ın 14 Ekim 1914 günlü bir raporundan aktardı"ı !u
sözler dönemin normali olarak halkın silahlandırılması olgusunu açıkça teyit eder: “Monahan bunun yanı sıra,
vilayet genelindeki kanıya göre hükümetin ‘askerlik’ çaına gelmemi! Müslümanları silahlandırarak sava! çıktı#ı
takdirde kullanmak üzere milis birlikleri olu!turdu#unu’ da belirtmi!tir. Lewy, a.g.e., s.264.
641
Gerçeker, a.g.e., s.15. Aynı bilgi için bkz. Hülagü, a.g.m., s. 470-471. Bekir Sami (Günsav) da Kuva-yı Milliye
döneminde de Çerkez-Arnavut çeki!menin sürdü"üne ili!kin bilgi verir. Bkz. Ünal (Haz.), a.g.e., s.182.
642
Gerçeker, a.g.e., aynı yer. Hacim Muhittin Çarıklı da çatı!maya kadar giden bu çeki!me konusunda bilgi verir.
Bkz. M. Çarıklı, a.g.e., s.60. Çerkez-Arnavut çeki!mesinin silahlı saldırıları ve kar!ı koymaları da içeren yapısı bir
çok kaynakta vurgulanmakla birlikte milli mücadelenin önder kadroları içinde olan bazı tarihsel figürlerde var olan

176
Rum çeteleri yanında Ermeni çeteleri de Anadolu içlerinde dönemin asayi!sizlik
ortamında faaliyet gösteriyordu. Emin Sazak anılarında Eski!ehir, Sivrihisar yörelerinde Sakarya
Sava!ı döneminde bile faaliyet gösteren bu tür çetelerden söz eder:
Yıkım-yakım i!lerini yapanlar; yerli Ermeni ve Rumlardan te!kil edilmi! “"ntikam
Fırkası” namını ta!ıyan bir güruhtur.643
Azınlıklara mensup ki!ilerin kurdu"u çeteler Büyük Taarruz sonrası Yunan ordusu’nun
Türk ordusu önünden kaçtı"ı ve Batı Anadolu’yu bo!alttı"ı günlere dek faaliyetlerini
sürdürmü!lerdir. Örne"in Mümtaz $ükrü E"ilmez’in anılarında kurtulu!undan hemen önce, 8
Eylül 1922’de Bursa’da ya!anan olaylara ili!kin !u pasajlar bu konuyla ilgili ipuçları
vermektedir:
“8 Eylül 1922 ak!amı bu etkiler altında mahallemizde yalnız bir iki Türk aileden ba!ka
kimse kalmamı!tı. Çerkes ve Ermeni çeteleri bölgemizdeki ermeni evlerine giriyorlar, talan
ediyorlardı.”644
Sonuç olarak, yaygın ve köklü bir gelenek olarak Batı Anadolu’da her dönem ve her grup
için var olan çeteler, Kuva-yı Milliye’nin önemli kaynakları arasında yer almı!lardır.

“Çerkezlik hassasiyeti”ni açı"a çıkartacak kadar etkin bir boyutu da vardır. Örne"in kendisi de bir Çerkez olan
Bekir Sami (Günsav), Çanakkale’ye yazdı"ı 24 Ekim 1919 tarihli bir !ifreli telgrafta Kırmasti’deki olayları !öyle
yorumlar: “Asayi!i temin için Bilecik’e gittim. Çerekzlerle Arnavutlara nasihatta bulundum. Dinlemeyenlerin
üzerine de kuvvet gönderdim. Karacabey ve Kirmasti olaylar Çerkeslik-Arnavutluk meselesi de#ildir. Arnavutlardan
Kasap Hüseyin’in e!kiyalıklarına Çerkeslerin zorunlu kar!ılıkları söz konusudur.” Bkz. Ünal (Haz.), a.g.e., s. 184.
Dolayısıyla artan !iddete paralel olarak etnik bilincin de yükseldi"inden söz edebiliriz. Bu durumda !iddetin
yükseli!ini, bir üst aidiyet olu!turulmadı"ında, insanları etnik kimlik etrafında taraf olmaya zorladı"ını bir hipotez
olarak ele alabiliriz. Bekir Sami (Günsav)’ın kendisi gibi Çerkez olan Yusuf #zzet Pa!a’ya yazdı"ı bir ba!ka
telgrafından da Çerkez kimli"ini gerekti"inde öne çıkardı"ını anlayabiliyoruz. Bu tegrafta Bekir Sami Bey
“Türküm” diyememekte, Yusuf #zzet Pa!a’ya Kuva-yı Milliye’yi savunurken “Ben !u anda bir Osmanlı Tümen
Kumandanıyım. Ama sizlere bu sıfattan ziyade milliyetini seven bir Çerkez, bir ırkta! ve dinda! olarak rica
ediyorum.” demektedir. Bkz. a.g.e., s. 230
643
Sazak, a.g.e., s.199.
644
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.104.

177
1.5.3.Efelik, Zeybeklik Kültürü ve Direni$te Rolleri

1.5.3.1. Efelik ve Zeybeklik Kültürü

Batı Anadolu’da kar!ımıza çıkan Efe ve Zeybeklik kültürü, Kuva-yı Milliye’yi besleyen
en önemli unsurlardan biri olmu!tur.645 Kuva-yı Milliye ile ilgili metinlerde çokça kar!ımıza
çıkan Efe sözcü"ü, genellikle “yi"it, özellikle köy yi"idi, mert, korkusuz” anlamlarında
kullanılır.646
$efik Aker ço"unlukla Zeybek deyimiyle aynı anlama gelen “Efe” deyimi ile de ilgili
!öyle bir açıklama getirir:
Efe tabiri, Aydın’ın özellikle yukarda belirtilen ve zeybek kayna#ı denilen ilçelerinde
kullanılan bir terimdir. Di#er ilçe ve illere buradan da#ılmı!tır. Efe birkaç anlamda kullanılır.
Fakat esas anlamı; Türkçede yi#it manasına gelir, yi#it sıfatına sahip bir a#a yani “yi#it a#a”
anlamı da verilebilir.
1-Kocalı kadınlar tarafından “efem” denildi#i zaman “kocam” manası anla!ılır.
2-Çocuklar veya delikanlılar veya kızlar tarafından kullanılırsa büyük birader yani
“a#abey” manasına anla!ılır.
3-Zeybek kızanları tarafından kullanılırsa “reis” manasına gelir.
4-Genel olarak Aydın bölgesinde efendi veya bey olmayan bütün a#alara “efe” tabiri,
a#a anlamında kullanılır. Mehmet Efe, Hasan Efe gibi.”647
Görülüyor ki Efe deyimi Zeybek deyimine göre biraz daha üst bir pozisyonu ve a"ırlı"ı
temsil etmektedir. Bir bakıma Zeybek, Efe’nin adamıdır. 648
Efeli"in kökeni tam olarak ortaya konmu! de"ildir. Genellikle bugün “Efe” ya da
“Zeybek” dedi"imizde anladı"ımız anlamda Efelik ve Zeybekli"in 18. yüzyıldan önceki varlı"ı
tartı!malıdır.649 Efelik ya da Zeybeklik, Osmanlı #mparatorlu"u’nun gerileme dönemi boyunca
pek çok bölgede oldu"u gibi Batı Anadolu’da ba! gösteren e!kiyalık olaylarının içinden türemi!,
kökünü bu olaylarda bulan bir kavram olarak de"erlendirilebilir. Bu bölgedeki da"ların yapısı,
e!ikiyalı"ın takibini zorla!tırdı"ı için da"larda varlı"ını uzun süre sürdürebilen ve bunun için de

645
Efeler ve Efelerle ilgili olarak bkz. Ali Haydar Avcı, Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi, E Yayınları, Birinci Baskı,
Aralık 2004; Ersal Yavi, Efeler, Kökenleri, Eylemleri, Töreleri, Dansları, Giysileri, Aydın Valili"i #l Özel #daresi
Yayınları, Aydın 1991.
646
Haydar Avcı, a.g.e., s. 61.
647
Aker, a.g.e., s.128.
648
Bedri Noyan’dan aktaran Yavi, a.g.e., s. 28.
649
Yavi, a.g.e., s. 4.

178
yakın köylerle ba"lantı içinde olup belli bir ili!ki çerçevesi olu!turan e!kıya çeteleri belli bir
kurumsallık kazanmı! ve belli bir kültürel-geleneksel yapı olu!turmu! görülmektedir. Bu süre
içinde e!kiyalık çerçevesi a!ılarak “adaletsizli"e ve haksızlı"a kar!ı ba!kaldıran”, “zenginden
alıp fakire veren” gibi650 süreklili"i ve yakın köyler kar!ısında kısmen de olsa me!ruluk olu!turan
daha geni! bir çerçeve olu!mu!tur diyebiliriz.
Pelin Böke de e!kiya ile çete arasına bir fark koyarak köylünün e!kiyaya bakı!ını
yukardaki mantı"a uygun olarak tanımlar. Burada e!kiya sözcük anlamı dı!ında köylü kar!ısında
neredeyse me!ru bir anlam kazanır. Basit bir soyguncu !ebeke dı!ında devlet ve köylü arasında,
devletin ezdi"i köylünün koruyucu bir statüye çıkardı"ı bir eylem öznesi vardır:
“Çünkü e!kıyanın köylüye dayanan geni! bir sosyal tabanı vardır ve e!kıya haksız
uygulamalar kar!ısında onları devlete kar!ı korumanın bir unsuru haline gelir bir süre sonra.
Gerçi e!kiya-her zaman bu kadar iyi niyetle mi yaparlar bilinmez ama- zenginden alıp fakire
da#ıtır ço#u kez. Da#ıtmayıp da ganimeti kendilerine saklayanlara ise “çalıkakıcı” denir. Bu
ifadenin i!aret etti#i !ey , ‘ e!kıya’ ile ‘çete’ yi birbirinden ayırmaya yarar halk arasında.”651
Aslında Efe denilen ki!ilerin bir ço"u asker kaça"ıdır. Rahmi Apak Milli Mücadele
ba!langıcı dönem için bu durumu !öyle belirtir:
“Zeybeklerin ya!adı#ı Tire, Ödemi!, Nazilli, Söke, Çine ve Aydın havalisinde asayi! ve
inzibat çok bozulmu!tur. Efelerin ço#u asker kaça#ıdır.”652
Bu bilgiyi $erif Güralp de do"rular:
Daha birçok bölgelerde sözde Anadolu’ya sadık ufak tefek çeteler türemi!tir. Bunların
yüzde doksanı Birinci Dünya Sava!ı’nda cephelerden silahları ile firar eden kimselerdi.”653
Bu kaçaklar, çeteler !eklinde yerle!im yerlerine yakın bölgelerde varlık kazanacaklar ve
devletin çekili!i, yani kolluk gücünün yetersizli"i nedeniyle de yerel otoriteler haline
geleceklerdir. Apak’ın bu çetelerle yöre insanı arasındaki ili!kinin devletin çekildi"i bir ortamda
aldı"ı biçim üzerine söyledikleri de çarpıcıdır:
“Kasaba ve !ehirlerde ve köylerdeki zenginler, çiftlik sahipleri kendi mallarını,
barklarını ve mevcudiyetlerini kurtarmak için efelerin ve e!kiyanın koltu#u altına sı#ınmaya
mecbur olmu!tur. Jandarmanın kuvveti kafi de#ildir.”654
Efelere kar!ı halkın itaati ise devletin olmadı"ı ya da gücünün yetmedi"i ortamda efelerin
yaydıkları korku ve uyguladıkları !iddetten kaynaklanmaktadır:

650
Yavi, a.g.e., s. 9.
651
Böke, a.g.e., s.19.
652
Apak, a.g.e., s.75.
653
Güralp, a.g.e., s.34.
654
Apak, a.g.e., aynı yer.

179
“Efeler; halkın nazarında hiç de makbul de#illerdi. Onlara itaat ancak korku
neticesiydi.”655
Bunun nedenlerini de $efik Aker’in !u de"erlendirmelerinde buluyoruz:
“Aydın’ın Ödemi!, Tire, Nazilli, Söke ve Çine ilçelerinde e!kıyalık olarak adlandırılan
zeybeklik, asırlardan beri devam eden toplumsal bir sorundu. Zeybeklerin yurdu ve kayna#ı bu
bölgeydi. Birinci Dünya Sava!ı’nda asker firarileriyle birlikte, zeybeklerin sayısı hayli artmı!;
ancak, 21nci Kolordu birliklerinin takibine ra#men, faaliyetleri ve verdikleri zararlar
engellenememi!ti. Mu#la sanca#ında asayi! mükemmeldi. Bu sanca#ın halkı, eskiden beri
devlete ba#lı ve kendi halindeydi. E!kıyalı#ın kayna#ı daha çok yukarıda adı geçen ilçelerdi;
ancak e!kıyalar, ikinci derecede de Antalya ve Burdur sancaklarının birle!ti#i bölgede faaliyet
gösteriyorlardı.
Aydın ve yöresindeki zenginlerin bir kısmı, özellikle de çiftlik sahipleri, zeybekleri
beslemek ve onların koruması altına girmek zorundaydı. Birinci Dünya Sava!ı sırasında
zeybekler o kadar ileri gitmi!lerdi ki, ilçe ve büyük bucak merkezlerini, hükümet dairelerini
basmak, bir tugay ve kolordu merkezi olan Aydın’ın içinden adam kaçırmak gibi olaylar, sıradan
bir hale gelmi!ti.”656
Efeler arasında saygınlı"a hatta emir almaya dayalı bir tür hiyerar!i de vardır. Daha çok
güç dengesi ve gelenekten beslenen bu hiyerar!ik ili!ki, zaman zaman efelerin ba"ımsız hareket
etmesine izin verecek bir serbestiyi içerse de son a!amada en tepedeki efenin belirleyicili"i
vardır. Bu hiyarar!i içinde yer almayan efeler farklı bölgelerde ya!amak ve eylemde bulunmak
zorundadır. Aksi halde kimin di"erine üstün olaca"ı gibi bir sorun ve çeki!me potansiyel olarak
hep vardır.
Milli Mücadelede Kuva-yı Milliye’nin bir parçası olduktan sonra Demirci Mehmet Efe ile
Yörük Ali Efe arasında birdi"erinin otoritesini kabul etmede ya!anan belirsizlik ve isteksizlik,
Kuva- yı Milliye’ye de yansımı! bir gerilim kayna"ı olmu!tur. Hatta bu gerilim öldürme, intikam
alma gibi uç örnekler olu!turma potansiyelini de ta!ımaktadır.657 Bu gerilimin Kuva-yı Milliye’ye

655
Güralp, a.g.e., s.33.
656
Aker, a.g.e., s.8.
657
“Sultanhisarı'nda karargâhında oturan Kö!k cephe Komutanı. Yörük Ali Efe ile (Kö!k cephesinde Yörük Ali Efe
namına askeri i!lerini askeri mü!aviri Yüzba!ı Zekâi Bey idare ediyordu.) , Nazilli'de karargâhında saltanat süren
Umum Komutan. Demirci Mehmet Efe aralarında kıskançlık o dereceye geldi ki bir gece Yörük Ali Efenin
kızanlarile beraber Nazilli'de Demirci Mehmet Efe karargâhını basarak onu öldürüp intikam alması ve bu suretle
rakibini bertaraf etmesi tehlike ve ihtimali vardı.” Tokat, a.g.e., s.43. Demirci Mehmet Efe ile Yörük Ali Efe
arasındaki çeki!menin kısa ve özlü bir anlatımı için bkz. Akça, “Milli Mücadele Döneminde Mu#la”, s.188-191.
Yörük Ali Efe ile Demirci Mehmet Efe kuvetleri arasında Eylül 1920’de (Karacasu kazasının Manastır ve Azizabat
yöresinde) bir çatı!ma ya!andı"ına ili!kin ifadeler için ise ayrıca bkz. Fatih Özkurt, Yörük Ali Efe’nin Hayatı,
Milli Mücadele Tarihindeki Yeri ve Önemi, Yayınlanmamı! Yüksel Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Tarih Abd., Elazı", 2008, s.108. Aktarılan (Bu çatı!mayı dile getiren) kaynak: ATASE Ar!ivi,

180
çıkarttı"ı en büyük fatura ise efelerin di"er efe komutasındaki güçlerden korktukları için cephede
Yunan i!gal güçlerine kar!ı kullanacakları büyük miktardaki kuvveti kendilerini korumak için
karargahları çevresinde, kendi yanlarında tutmak durumunda kalmalarıdır. Ali Orhan #lkkur!un,
hatıralarında bu durumu !öyle belirtmi!tir:
“E#er mevcut zeybeklerin en me!hur ve en nüfuzlusu ve Demirci Mehmet Efe’nin de efesi
olan Yanık Halil "brahim Efe ve ondan daha !ümullü bir nüfuza malik bulunan Hanaylı o#lu
Mehmet Emin A#a ev Fahri Bey öldürülmemi! olsalardı, milli vazifeye sonradan gelip katılan
Demirci Mehmet Efe, vaziyete hakim olmazdı. Binaenaleyh, Yörük Ali Efe’yle aralarındaki
rekabet yüzünden Nazilli’de ve zeybekler arasındaki mühim silah!orlardan bin kadar adamı,
muhafız suretiyle alıkoyamayaca#ından, milli cephemiz fakir köylülere bırakılarak zayıf
dü!ürülemezdi.”658
Görülüyor ki Kuva-yı Milliye bünyesindeki iki efenin gerilimi, ki!isel boyutlardan
ta!arak Kuva-yı Milliye’nin cephedeki gücünü zayıflatacak etkiler do"urmaktadır.
Ancak örne"in Mestan Efe ile Demirci Mehmet Efe arasında ilk ba!tan itibaren hiyerar!ik
ili!ki kurulmu! gibi bir görüntü vardır.659 Bunu bir tür vesayet ili!kisine benzetebiliriz.
$efik Aker, zeybekler hakkında yer yer olumlu bir dil kullanmakla birlikte zeybekleri
ikiye ayırır:
“Zeybekler iki sınıfa ayrılırdı:
1-Birincisi; hiç kimseye, hatta devlete bile boyun e#memek amacıyla eline, silahına,
zekasına güvenerek, egemen ve ba#ımsız ya!amak için zeybekli#i kabul edenler.
2- "kincisi; elinden istemeyerek bir cinayet çıkması ve buna benzer bir suç i!lemesi
üzerine kanundan kaçmak amacıyla zeybekli#i kabul edenler.
Bunlardan birinci ve ikinci sınıftan zeybek olanlar da gerçek olan zararıyla beraber,
Türklü#ün ve dindarlı#ın duygularını ve özel !artlarını koruyanlar ço#unlu#u olu!tururdu.
Namazlarını kılarlar, oruç tutarlar, büyüklere saygı gösterirler. Cami, çe!me ve köprü tamir
ederler ya da zenginlere haber gönderip onlara yaptırırlar. Öküzü ölmü! fakirlere öküz almak,
çeyizsiz kızlara çeyiz parası vermek gibi örnek yardımlar yaparlar. Bazı köylüye zulmeden,
köylünün malını çalan kötü insanları da yola getirirler. Hatta bazı defa köylülerin aralarındaki
davaları çözer ve sonuçlandırırlar. Bunlar devletin i!lerine engel olmazlar. Örne#in memurları
ve postaları, hatta kendilerine dü!man olan jandarmayı bile tehlikeye atmazlardı. Özetle bu sınıf

#SH, , Kutu no: 839, Gömlek no: 66, Belge no: 66-1-2. Sonuç olarak iki taraf arasındaki bu gerilimin Kuva-yı
Milliye bünyesinde bir iç çatı!ma do"uracak kadar ciddi boyutlara ula!tı"ı anla!ılmaktadır.
658
Ali Orhan #lkkur!un, Milli Mücadelede Ege Bölgesi ve !lk Kur$un, Ali Orhan !lkkur$un’un Hatıraları,
Yayınlanmamı!-yayına hazır-dosya, T#TE AR$#V#, s.68. Bu yayınlanmamı! dosyayı çalı!mam için kullanmama izin
veren T#TE yetkililerine bu vesileyle te!ekkür ediyorum.
659
Hacır, a.g.e., s. 63.

181
zeybekler, yalnız kendilerine zarar verenlere ve herhangi bir tekliflerine kar!ı kendilerine itaat
etmeyenlere acımasızdırlar. Bazı köylerden salgın dedikleri belirli bir paranın ödenmesini talep
ederler ki, bu bir çe!it eski derebeylerinin vergi alması !eklindeydi. Vergiye kar!ılık, bu köyleri
ba!ka zeybeklerin zararlarından korurlardı.
Bu zeybekler, bir çe!it ba#ımsız hâkim ve derebeyi hayatı geçirmek isteyenlerdir ki,
zeybeklik bunlara babalarından geçerdi. Aydın zeybeklerinden !öhret kazananların
ço#unlu#unun babaları, dedeleri özetle ataları zeybek gelip geçmi!, zeybeklikte hayatını bir
kur!un alıp götürmü!tür.
Zeybekler arasında yüksek ruhlu, kahraman ve vatansever adamlara rastladım. Aydın
Kuvayı Milliyesi arasında kahramanlıkla ve vatanseverlikle !öhret kazanmı!, muharebe
meydanlarında !ehit dü!mü! de#erli vatanseverler görülmü!tü.”660
Görülüyor ki aslında bütün o geni! yöresel edebiyata ve efsanelere kar!ın Milli Mücadele
öncesi Efe ya da Zeybek olarak adlandırılan kesimi pek de makbül, benimsenmi! bir insan kitlesi
olu!turmamaktadır. Ancak sonuç olarak Kuva-yı Milliyenin ilk dönem büyük ölçüde çekirde"ini
olu!turacak olan efelik/zeybeklik kurumunun insan malzemesini bu gibi ki!iler olu!turacaktır.
Ancak zeybeklerin Yunan i!gali kar!ısında Kuva-yı Milliye bünyesine girmeleri çaresizlikten
do"an bir zorunluluktu. Oysa bu güçlerin düzenli ordular kar!ısında neredeyse askeri bir
de"erinin olmayı!ı kısa sürede anla!ılmı!tır. Ödemi!’in Yunann i!galine giri!i a!amasında
gözlemlerde bulunan Yedek Subay Ali Rıza Bey, zeybeklerin sava! yetene"inin düzenli Yunan
i!gal güçleri kar!ısındaki yetersizli"i ve zeybekli"in sınırlılıkları üzerine çok daha sert bir
de"erlendirme yaparak bu durumu !öyle dile getirmi!tir:
“Artık Türkiye ve Türkler Hasta Adam de#ildir, Ölü Adam’dır. Çam yarması gibi
köylüler ve zeybekler, dü!mana kar!ı zayıf. Fakir ve zavallılara kar!ı cesur, vurucu kırıcı ve
aslan kesiliyorlar.”661
Bekir Sami Bey’in bir mektubunda Milli Mücadele için neden Efelere yönelinmesinin ve
nasıl bunlara tahammül edildi"inin buluyoruz. 14 Haziran 1919’da Gördes kaymakamlı"ına
yazdı"ı mektupta e!kıyalık yaptı"ı çok açık olan bir çeteye nasıl muhtaç durumda oldu"unu !öyle
itiraf eder:
"ki gün evvel Marmara civarında 50 ki!ilik bir çetenin halkı soydu#u haberi alındı.
Bunların Kayı!lıdaki gönüllülerimiz oldu#unu sanıyorum. Toplanacak kuvvetlerin toplu bir halde

660
Aker, a.g.e., s.126.
661
Ünal(Haz.), a.g.e., s. 80.

182
Kula’ya sevkini sa#layınız. Zikredilen çetenin yöredeki askeri bir birlik emrine verilmesi veyahut
da ilçeye toplanması suretiyle da#ıtılmamasını önemle rica ederim.”662
Ancak dönem düzenli ordunun hemen kurulması için çok erkendir. Bu yüzden Kuva-yı
Milliye bir süre daha bu düzensiz güçlere dayanmak, hatta tahammül etmek durumunda
kalacaktır. Bu o dönemin !artlarının getirdi"i bir zorunluluk, hatta çaresizliktir.

1.5.3.2. Efe ve Zeybeklerin Milli Mücadele’deki Rolleri

Batı Anadolu’da efelerin, mevcut çetelerin, Milli Mücadelenin bir parçası halin gelmesi
bir anlamda çaresizlikten do"mu!tur.663 $efik Aker de efelere ba!vurulmasının nedenlerini bir
çaresizlik olarak ortaya koymaktadır:
“Milli Mücadele’ye ba!lanması gibi önemli bir i! için köylü a#alarımıza ve efelerimize
ba!vurmamızdaki sebep ve zorunlulu#u, bilmem açıklamaya lüzum var mıdır?
Aydın ve sözü geçen ki!ilerin zeka ve anlayı!ları, mücadelenin bir akıllı i!i olmadı#ını
söyleyenlerin buna !iddetle engel oldukları Aydın’daki tecrübelerimizden anla!ılmı!tı. Bu
sebeptendir ki, biz bu büyük i!e, kanı ve siniri diri vatan evlatlarıyla ba!lamak zorunda
oldu#umuzu anlatmı!tık.
"!te; ha dedi#imiz zaman 40-50 silahlıyı etrafına toplayacak kadar söz sahibi olan zeybek
ruhlu vatanseverle ba!vurmamızdaki zorunluluk buydu. Bunun sakıncasını biliyordum. Özellikle
bu büyük i!leri çevirecek olan ve o bölgede en yüksek komutan yerini i!gal eden benim, ne büyük
güçlükler kar!ısında kalaca#ımı takdir ediyordum.”664
Ala!ehir’de de bu yöntem kullanılmı! ve i!e yaramı!tır. Ala!ehir’den Mili Kuvvetler
Komutanı Bekir Sami Bey’e 19 Ekim 1919’da yazılan bir mektupta !unler yer almı!tır:
“Öteden beri da#larda dola!an Ödemi! Zeybekleri milli maksat emrinde toplanmı! olup,
gösterdikleri kahramanlıklarla deh!et saçarak, kar!ılarındakileri tir tir titretiyorlar.”665
Çok açık olarak e!kiyalık yapan ve da"da gezen zeybekler bütünüyle milli bir amaç
çerçevesine sokulmaktadırlar. Elde insan kayna"ı yokken bu çetelerin hazır bir kuvvet olmaları

662
Ünal(Haz.), a.g.e., s. 92.
663
“Bunun üzerine yukarda ismi geçen vatansever ki!iler Çine havalisinde bulunan Yörük Ali Efe ve Kıllıo#lu
Hüseyin Efe gibi zeybeklerden istifade etmeye karar verdiler. Çünkü elde Yunan i!gallerine kar!ı koyacak ne silah,
ne erzak, ne asker vardı ne de halktan silah ve asker toplayabiliyorlardı. O halde bu i! bölgede nüfuzu olan cesur,
eli silah tutan ve halktan asker toplayabilecek kapasitede efelerle yürütülebilirdi.” Bayram Akça, “Milli Mücadele
Döneminde Yörük Ali Efe’nin Mu#la ve Havalisindeki Faaliyetleri”, Mu#la Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Güz 2000,C.1, Sayı:2, s. 26.
664
Aker, a.g.e., s.119.
665
Ünal (Haz.), a.g.e., s.181.

183
de"erlendirilmi! olmaktadır. Fahrettin Altay da Yunan i!galleri ba!layınca bir direni! cephesi
kurmak isteyen vatanperver insanların bu kuvetlere muhtaç kaldı"ını ve ikna edilip Yunanlılara
kar!ı kullanıldı"ını belirmi!tir.666
Yörük Ali Efe de bu çaresilik içinde bir avuç vatansever subay ve aydın tarafından ikna
edilen bu tür önemli efe liderlerinden biridir. 5-6 Haziran 1919 tarihinde son kez 57. Tümen
Komutanı $efik Aker’in de oldu"u bir törende “sen bize silah, cephane ve asker ver sonuna
karı!ma” diyerek ve el öperek Milli Mücadeleye katıldı ve Yörük Ali Efe Müfrezesi yola 17 ki!i
ile çıkmı! oldu.667
Demirci Mehmet Efe’ de benzer bir süreçle Milli Mücadeleye kazandırıldı. Sökmensüer
Demirci Mehmet Efe’nin Milli Mücadeleye kazanılması sahnesini !öyle anlatır:
“Demirci Mehmet efe: ben dedimya vatan u#runa canımı feda etmeye hazırım, mademki
a#alar bana teminat veriyorlar yarından tezi yok hemen hazırlanalım ve her !eye ba!vuralım.
Demirci Efe, ‘muvakkat karargahı nerede kuralım’ diye sordu ve ben !u cevabı verdim, ‘sizin
köyünüz olan Pirlebey köyde kuralım. Çünkü kerı!ına vakıfsınız önü ova ve arkası da#dır Çine,
Bozda# ve Karacasudan gelecek gönüllülere ve Nazilliye en yakın yerdir.’” 668
Bu tarihten hemen sonraya denk dü!en günlerde Rauf Orbay da Demirci Mehmet Efe ile
bizzat görü!erek onu ve adamlarını silahlı mücadeleye katılmaya ikna edici telkinlerde
bulunmu!tur.669 Tanınmı!, önemli bir !ahsiyetin bizzat Demirci Mehmet Efe’den bu ricasının
etkili oldu"unu kabul etmek zorundayız.
Ku!kusuz, ba!ta Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Bey’in de dini taassubundan yararlanmak
için mektuplar yazarak Demirci Mehmet Efe’nin Kuva-yı Milliye’ye katılımında katkıları
olmu!tur.670
Ali Orhan #lkkur!un da Milli Mücadelede efelerden faydalanmak zorunlulu"unu !öyle
dile getirmi!tir:

666
Altay, a.g.e., s. 196.
667
Akça, “Milli Mücadele Döneminde Yörük Ali Efe’nin Mu#la ve Havalisindeki Faaliyetleri”, s.26. Apak da 5
Haziran 1919 ak!amı Yörük Ali Efe ve $efik Aker arasındaki bir konu!mada Milli Mücadele’ye katılmaya karar
verdi"ini açıklar. Bkz. Apak, a.g.e., s.92; R Yalkın, “Milli Mücadele’de "zmir”, Yeni Sabah Gazetesi, 15 Ekim
1939, s.4. Ayrıca Aker yöredeki nam salmı! Efeleri mücadeleye katma kararı nasıl aldı"ını açıklarken “çaresiz
kaldı"ını” söylemektedir. Yörük Ali Efe’ye $efik Aker’in ilk daveti 4 Haziran 1919 tarihindedir. Bkz. Aker, a.g.e.,
s.122. Ancak Yörük Ali Efe’nin Milli Mücadele’ye katılımı için ilk kez kendisinden talepte bulunanlar Aydın’ın
i!galinden sonra Çine’ye gelen Te"men #smail Hakkı Bey, Yedek Subay Necmi,Yüzba!ı Faik gibi vatansever
gençlerdir. Bu genç vatansever subaylar 30 Mayıs 1919’da, Ya"cılar köyünde, Yörük Ali Efe’ye ilk öneriyi
yapmı!lardır. Bu süreç için Bkz. Aydınel, a.g.e., s.94-98.
668
Cevat Sökmensüer, Milli Mücadelede Aydın-Nazilli Cephesi, Kahraman Subaylarımız ve Zeybekler,
Karınca Matbaacılık, #zmir, tarihhhsiz, s.10.
669
Rauf Orbay, Siyasi Hatıralar, Örgün Yayınevi, 3.Baskı, Aralık 2009, s. 300.
670
Hayta, a.g.m., s. 223; Koyuncu, a.g.e., s.86. Postlu Mestan Efe’nin Kuva-yı Milliye bünyesine girmesinde de
benzer bir süreç ya!anmı!tır. Bu konuda Bkz. Hasan Türker, “"zmir’in "!gali ve Salihli Cephesinin Kurulması”,
Ça#da$ Türkiye Ara$tırmaları Dergisi, Özel Sayı/15, #zmir, 1993, s.195.

184
“1-Sebeplerin en ba!ta geleni silah yoklu#uydu. Zeybek gruplarının ellerindeki
silahlarıyla gelerek zayıf kuvetlerimize katılmaları, o gün için büyük bir ihtiyaçtı.
2-O e!kiya zümrelerini eski hallerinde bırakmak, gerilerin emniyet ve asayi!i bakımından
iyi bir !ey olmayaca#ı gibi, esasen kafi derecede olmayan kuvvetlerimizin bir kısmını, onların
tenkilleri için ayırmak akıl karı olmazdı. Binaenalleyh o pirüzleri bu suretle ortadan kaldırdıktan
sonra, münhasıran dü!manla u#ra!mak memleketin selameti icaplarındandı.
3-Son sistem silahlar ile donatılmı! bir dü!man ile cephe muharebeleri vermeye bizim
kuvvetlerimiz, ne kemiyet ne de keyfiyet itibariyle müsait olmadı#ından biz dü!manlarımızla
ancak çete muharebeleri, gece baskınları ve pusular tertibi ile yıpratabilirdik. Zeybekler ise bu
hususta pek olgun, pek silah!ör ve bo!una bir fi!ek atmanın manasızlı#ını herkesten ziyade takdir
eden adamlardı. Bir çete için lazım olan her türlü bilgilere malik, otoriteleri de fevkalade
mükemmel kimseler bulunmaları sebebiyle o gün için o te!ekkülleri oldukları gibi ele almak
kadar mühim bir kazanç olamazdı.
4- Halkın fevkalade birer yaradılı! telaki etti#i ve korku nedir bilmedikleri kanaatinde
bulundu#u bu zeybeklerin, o ana kadar etrafa saldıkları korku ve heyecanı, o günden itibaren de
Rumlar vasıtasıyla Yunan askerlerine sirayet ettirmek en makul tedbir olurdu. Efeler ile yanyana
harp etmeyi kendileri için !eref bilecek olan cesur köylülerimizin o ünlü ve heybetli adamlar ile
kahramanlık müsabakalarına giri!ecekleri ve bu durumların ise büyük harikalar meydana
getirece#i cihetle yapaca#ımız harpleri, efelik sava!ları !ekline sokmayı faydalı buluyorduk.”671
Efeler açısından baktı"ımızda ise özellikle e!kiya olarak devletin takibatında olan
çetelerin Milli Mücadeleye katılmaları için esasen bütün !artlar yerine gelmi!ti. Hep çekindikleri
ve kar!ı çıktıkları devlet af silahını kullanmı!tı. Kendi deyimleriyle “düze inmek” açısından
korkacak bir !ey yoktu. Üstüne üstlük “Vatan savunması” gibi, “Kuva-yı Milliye” gibi
varlıklarını halk nezninde “e!kiya” çerçevesinden çıkartacak bir me!ruiyet kayna"ı elde etmi!
oluyorlardı. Mustafa Kemal’in etkinli"i sa"lanıncaya kadar Yunan i!gal güçleriyle mücadele
etmeleri ise Osmanlı hükümetinin kızdı"ı, kar!ı çıktı"ı bir nokta de"il, tam tersine i!galin halk
nezninde ho! kar!ılanmadı"ı mesajının olu!ması ve bu mesajın #tilaf güçleri neznindeki politik
amaçları do"rultusunda kullanılmasına katkı sa"ladı"ı için destekledi"i bir noktaydı. Bu açıdan
nizami kuvvetlerce bırakın takip edilmeyi, her açıdan destekleneceklerdi ve nitekim de böyle
olmu!tur. Bu bakımdan Efelerin Kuva-yı Milliye bünyesine katılmalarında Milli hislerden ziyade
bu gibi rahatlatıcı ve hatta çıkar sa"layıcı hesapların rol oynadı"ından söz etmemiz gerekir.
Elbette milli hislerin ya da Yunan i!gal güçlerinin emperyalist deneyiminin eksik olmasının

671
#lkkur!un, a.g.e., s. 173-174.

185
sonucu672 gerçekle!tirdikleri mezalimlerin hiç rolü olmadı"ını da söylemek do"ru de"ildir, ama
açıkladı"ımız noktalarında tarihsel gerçekler olarak dikkate alınmasında fayda vardır.

1.5.4. !nsanları Silahlı Mücadelede ilk örgütleyen “Çekirdek Ki$iler”, !lk Milis
Olu$umlar, Küçük Gönüllü Çeteler ve Mahkumların Kuva-yı Milliye’ye Kaynak Olu$u

Daha önce çete ya da herhangi bir biçimde bir birliktelik halinde varolmayan milli
grupların, milis olu!umların ortaya çıkı!ında de"i!ik nedenler rol oynamı! görünmektedir. Bu
türden sıfırdan kurulan Kuva-yı Milliye olu!umlarında daha önce bir çete halinde var olmaya
göre çok daha büyük zorluklar söz konusudur. Çünkü zaten bir Efe’nin buyru"unda olan ya da
bir e!kıya çetesinin üyesiyken bu olu!umların sadece milli bir nitelik kazanmalarıyla, halihazırda
var olan bu silahlı grup üyeleri Kuva-yı Milliye çerçevesine girmi! oluyordu. Oysa daha önce bir
araya gelmemi!, birbirini tanımayan, ço"u kez silahlı deneyimi olmayan insanları bir araya
getirmek, disipline sokmak organize silahlı gruplar olu!turmak çok daha zordu. Buna ek olarak
büyük ölçüde #stanbul Hükümeti’nin olumsuz propagandasının etkisi altında kalmı! insanları
mücedeleye ikna etmek gerekecekti.
#stanbul Hükümeti’nin direnmeme yönündeki ısrarı ve propagandalarına ra"men düzenli
birlikler arasında direnmek isteyen güçlerin sayısal azlı"ı, sivil unsurları direni! için
örgütlenmede ve Kuva-yı Milliye’nin olu!umunda hemen akla gelen zorunlu bir çözüm haline
getirmi!tir. Ancak sivil insan kayna"ı ve bir örgütü ayakta tutacak kaynaklar da kısıtlıydı.
#zmir’in i!gali ile ba!layan dönemde Nizami (Düzenli) birliklerin sayısal olarak azlı"ında
iki etken göze çarpmaktadır. Birincisi zaten Mondros Mütarekesi gere"ince ordunun büyük
ölçüde terhis edilmi! olması, ikincisi kalan zaten az sayıdaki ve da"ınık birliklerde de firarın
önlenememesidir. Firar etmeyenlerin bir kısmı da zaten disiplin ve vatan sevgisi gibi etkenlerle
de"il daha çok uzak Osmanlı memleketlerinden gelmi! askerler olduklarından kaçarak
memleketlerine dönemeyecek olduklarını bilenlerdir. Bu dönemde düzenli ordunun emir-komuta
zinciri de büyük ölçüde kopmu!, komutanlar alı!ık olmadıkları bir durumda kendi insiyatifleri ve
de"erlendirmeleriyle hareket etmek zorunda kalmı! durumdadırlar. Üstelik askeri birlikler

672
#lber Ortaylı, yakın zamanda yayınlanan bir kitabında Yunanistan’ın emperyal deneyim eksikli"ini ve sonuçlarını
!öyle yorumlamaktadır: Çünkü Yunanlılar ne kanun ne de nizam bilen, Balkanlar’ın küçük olsa da çok büyük
özlemleri olan bir milletidir. Bir yere girdikleri zaman, "ngiliz, Fransız hatta Rus ordusu gibi davranmayı
bilmezlerdi. Maalesef ordu disiplini sa#layamaz; ya#ma, ırza geçme, öldürme gibi olaylar olur. Yani bir kanun
tahtında i!gali yönetme alı!kanlıkları olmamı!tır.” #lber Ortaylı, Cumhuriyet’in !lk Yüzyılı 1923-2023, Tima!
Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul, Ekim 2012, s.74.

186
içindeki Türk olmayan unsurların artık aynı milli heyecanı ve sorumlulu"u duymadıkları
dü!ünülmektedir. Ozan Sa"dıç, bu manzarayı !u !ekilde dile getirir:
“172. Alay’ın emir kumanda zinciri içinde üst kademe ile ba#lantısı fiilen kopmu!tur.
Nereden hangi yetkiyle emir alacaktır, bu belli de#ildir. "stanbul Hükümeti’nden ve terhis
edilmi! yorgun bir ordudan ne medet umulabilir. Üstelik bu alayın bir taburu Menemen’dedir ve
bu taburun bir kısım subay ve erleri arap asıllıdır. Aynı ulusal heyecanı ta!ımadıkları için destek
yerine köstek olabilirler.” 673
Bu ilk dönemde zaten da"ınık ve mecalsiz olan birlikler firarlar yüzünden iyice
zayıflamı! bulunuyordu. Bu zayıflık, devletin o dönemde temel i!levlerini yerine getirmekten
giderek aciz hale gelmesi ve özellikle ta!radan çekilmesi olgusuyla birle!ince firarların önünün
kesilmesi ve takibini de neredeyse olanaksız hale getiriyordu. Kaygusuz, da firarların yol açtı"ı
sayısal yetersizli"i dile getirmi!tir:
“Hele jandarma bölü#ünden kaçanlar çok oldu. Hatta bana tahsis edilen jandarma neferi
dahi bir sabah habersiz E!me’ye gidiverdi.” 674
Celal Bayar da kaçakların, firarilerin nasıl bir kitle psikolojisiyle, çı" gibi
büyüyebildi"ine dikkat çeker:
“"zmir’den kopup gelen panik ve kaçak asker seli bizim bölü#ü de sürükleyip
götürdü.Orada bir makinalı tüfekle ben ve bir de Subay Mehmet Efendi kaldık.”675
Bu nedenle i!gallerin ilk döneminde, örgütlenmenin hızla gerçekle!tirilmesi a!amasında
ve insan kayna"ı açısından tüm bölgelerde sıfırdan kurulacak milis güçlerinin olu!umunda büyük
bir sıkıntı ya!anmı! ve çok küçük sayılarla i! görülmeye çalı!ılmı!tır. Bu dönem Kuva-yı
Milliye’nin henüz kitleselle!emedi"i, çok cılız oldu"u ilk dönemidir. Bu dönemin milis grupları
küçük miktarlardadır.676 Bu dönemde insan kayna"ı açısından ya!anan sıkıntı, gerekli
örgütlenmenin hemen olu!turulamaması yüzünden had safhadadır.
Bir yerel milis gücünün olu!ması bazen tek bir ki!inin kendi yanına birkaç ki!iyi
çekmesiyle gerçekle!iyordu. Bu geli!im ve kalabalıkla!ma kartopu etkiyle oluyordu. Bu !ekilde,
sa"ladıkları güven ile insanların bir siyasi amaç için silahlı faaliyet göstermek üzere kendi

673
Sa"dıç, a.g.e., s. 57. Arap askerlere güvenilmeyi!i yönünde bir bilgi için ayrıca bkz. Aker, a.g.e., s.67. Zühtü
Güven de Arap askerleri için aynı olumsuz bakı!a sahiptir: “ bu sefer cephede hiçbir i!e yaramayan Arap
askerlerinden jandarmaya yardımcı kuvvet olmak üzere bir kısım kıt’alar gönderdiler. Mevsim kı!, bunlarla hiç i!
görülmüyor ve çok sıkı!ınca türkçe bilmiyorum diyorlardı.” Güven, a.g.e., s.10. Ayrıca bkz. a.g.e., s.12 ve
“…arapların maneviyatsızlı#ı onu bu hale getirmi!ti.” Bkz. a.g.e., s.13. “arap askerlerinin hepsi de tabanlarını
kaldırmı! kaçıyorlardı.” Bkz.a.g.e., s.14. Bu satırlarda çok açıkça Arap kökenli Osmanlı askerlerinin Osmanlı vatanı
için çaba harcamak için gerekli aidiyet duygusuna ve ba"lılı"a sahip olamadı"ı, bunun da etnik kökenlerinden
kaynaklandı"ı iması vardır.
674
Kaygusuz, a.g.e., s.168.
675
Bayar, a.g.e., C.6., s.75.
676
Yusuf Ziya Bildirici, “Denizli ve "lçesi Çal'ın Milli Mücadele’ye Katkıları”, Askeri Tarih Ara$tırmaları
Dergisi. Yıl.7, A"ustos 2009, Sayı.14, s. 46.

187
etrafında halkalanmalarını sa"layan ki!ilere “çekirdek ki!i” diyebiliriz. Bu ki!iler genellikle
çevrenin tanıdı"ı, güven duydu"u, kararlarının do"rulu"una inanılan ki!iler oluyordu. Burada bu
ki!inin örgütçülü"ü, ikna kabiliyeti, liderlik vasıfları ve ki!isel deneyimi önem kazanıyordu:
“Liderlikte daha önce de milis deneyimi olan (özellikle balkan sava!larından önce
balkanlarda) ve sonradan Anadolu’ya göçmü! ki!ilerin öne çıkmaları kolay olmu!tur.”677
Halk kesimlerinin düzenli bir askeri birlikte “askerlik” yapmaktan kaçındıkları bir
ortamda, insanları Kuva-yı Milliye’ye katılımda ikna edilmeleri için milis biçimindeki yapılar
zorunlu olarak ortaya çıkıyordu. #nsanlar disiplin yönünden daha gev!ek olan bu tür yapılanmalar
içinde yer alırken de, bir yörenin birbirini tanıyan ki!ileri de"i!ik askeri birliklere da"ılmak
istemiyor, bir arada ve önceden tanıdıkları bir ki!inin (çekirdek ki!i) liderli"inde olmak
istiyorlardı. Burada ilk güven halkası aynı yörenin, aynı köyün insanı olmak olarak ortaya
çıkıyordu. Bu yakla!ık tipiktir. Kuva-yı Milliye’ye katılan gönüllüler hakkında Hüseyin Hulki
Bey’in anılarında yer alan 1920 Haziran ayı sonlarında ait bir pasaj buna örnektir:
“Cemal Bey bunları Süvarı Alayı’nın bölüklerine taksim etmek istedi ise de onlar ‘Biz
nizamiye askerli#i yapmayız. Hüseyin Efendi hem!ehrimiz ve kumandanımız oldu#u için onun
yanına geldik’ dediler.”678
Celal Bayar da tipik bir “çekirdek ki!i” etrafındaki hızlı örgütlenmenin nasıl oldu"unu
!öyle aktarır:
“Ona : “Ali, dedi Git,Köseler Köyü’nden Osman A#a’yı ça#ır gel…kızanları toplasın
…Bu taraftakileri de ben toplayayım.$u Manisa üzerine bir kere atılalım.Ordunun ordaki
silahlarını Yunan’a kaptırmayalım.!”679
Bu çekirdek ki!ilerden biri de Soma’da Kemal Balıkesir’dir. 7 Haziran 1919’da ilk kez
geldi"i Soma’da Belediye binasında yapılan daha ilk toplantıda silahlı milis örgütlenmesi
gerçekle!tirilmi!tir. Bu örgütlenme önce Soma Milli Heyeti’nin hemen olu!turulması ve ardından
bu örgütün silahlı güç kurması biçiminde, çok hızlı olmu! görünmektedir. Örgütün ilk a!amadaki
finansmanı da yine kurucular tarafından sa"lanmı!tır.
Kuva-yı Milliye birliklerinin olu!umu için toplanan ilk “çekirdek” ki!ilerin genellikle bir
yörenin ileri gelenleri olması do"aldır. Bu durum, dönemin sosyal gerçekleri dü!ünüldü"ünde
kısıtlı bir çevre anlamına gelse de yine de demokratik bir karar alma, toplanma ve tartı!ma
kültürünün varlı"ını gösterir. Bu yüzden Milli Mücadelede Kuva-yı Milliye’ye giden örgütlenme
ço"u yörede hızlı olmu!tur. Örne"in Kazım Özalp 19 Mayıs 1919 gibi erken bir tarihte
Akhisar’daki toplantıya katılanları ve hızla örgütlenmeyi !öyle aktarır:

677
Çiçek, a.g.e., s.112.
678
Kasapo"lu (Der.), a.g.e., s. 26.
679
Bayar, a.g.e. C.6., s.74.

188
“Bekir Sami Bey’in yaveri Mülazım Selahattin Efendi (!), karde!im Fethi, Vasıf Bey,
onun karde!i Esat Bey (Sonradan milletvekili olan Esat Çınar), "nceo#lu Hamit $evket Bey,
Mülazım Necati Efendi ve daha yedi sekiz "zmirli !ahısla beraber Bandırma’dan hareket ettik.
Akhisar’da bir otele yerle!tik. Kaza kaymakamının ve halkın ileri gelenlerinin i!tirakiyle bir
toplantı yapıldı. Tehlikeye kar!ı alınacak tedbirleri görü!tük. Osmanzade Hamdi Bey de bu
sıralarda bize katılmı! oluyordu.”680
Bu tür çekirdek ki!ilere bir di"er örnek de Edremitli Niyazi Mahir ve Ruhi Naci (Sa"dıç)
isimli iki ço!kulu gençtir. Milli Mücadeleye atılmaya karar verdiklerinde silahları bile yoktur.
Akçay’daki sahil müfreze komutanından senetle iki mavzer alıp Köprülü Hamdi Bey’in yanına
ko!mu!lardır. Hamdi Bey bu gençleri yeniden Edremit’ e gönderip halkı aydınlatmalarını
istemi!, sonunda bu çekirdek ki!iler etrafında halkalanmalar olu!maya ba!lamı!tır. Halk co!kun
bir kalabalık halinde “karde!ler ne duruyoruz biz?”, “Haydin er meydanına” gibi söylemlerle
milis te!kilatına katılmaya ça"rılmı!tı. Köprülü Hamdi Bey’in bir süre sonra gelip ate!li
konu!malarla halkı aydınlatması da bu duruma olumlu katkı yapmı!tı.681 Bir di"er örnek de
Sarayköylü Molla Bekir isimli ki!idir. Sarayköy’de halkı te!kilatlandırmak için çaba harcayan
Binba!ı Hakkı Bey’e halkın ço"unlu"u tepkili yakla!ırken Molla Bekir, kendi inisiyatifiyle
ortaya atılmı! ve kendi gayretiyle köylerden gelen bir avuç ki!iyle ilk milis çetelerinden birini
kurmu!tur.682
Çekirdek ki!inin etrafı kalabalıkla!tıkça katılım daha da kolay oluyordu. Özellikle sava!
tecrübesi olan, sava!ta insan yönetmeyi bilen eski subayların bu açıdan avantajlı oldu"u açıktır.
Yüzba!ı Cemil bu açıdan tipik örnek olarak bu geli!meyi !öyle özetler:
“Eski!ehir köylerinden bulabildi#im be! arkada!la Sündikan’e çıktım. Ora halkından da
bulabildi#im on be! ki!i ile yirmi ki!ilik bir müfrezecik vücuda getirdim. Bu i!in kartopu gibi
yuvarlana yuvarlana büyüyece#ini bildi#im için müfrezemi küçük görmüyordum.” 683
Sava! tecrübesi açısından Mümtaz $ükrü E"ilmez de aynı durumdadır. O da Bursa’da
Yunan i!galine kar!ı bir !eyler yapmak isteyen insanların arasında bulunan eski bir bölük
komutanı olarak askeri birliklerin kurulması i!ini üzerine almı! bir di"er “çekirdek ki!i”dir. Kısa
bir sürede olumsuz propagandaların uza"ında kalan köyler Kuva-yı Milliye’nin destekçisi olur:

(!)Burada sözü edilen Selahattin Bey, “Yüzba!ı Selahattin’in Romanı” adlı kitapta anıları yer alan ki!idir. Bkz.
Selçuk (Haz.), a.g.e.
680
Özalp, a.g.e., C.1, s. 13.
681
R.Yalkın, “Milli Mücadelede "zmir”, Yeni Sabah Gazetesi, 13 Ekim 1939, s.4. Aynı geli!menin daha ayrıntılılı
bir anlatımı için ayrıca bkz. Kamil Su, Köprülü Hamdi Bey ve Akba$ Olayı, Kurtulu! Ofset Basımevi, Ankara
1984, s.58-59
682
R.Yalkın, “Milli Mücadelede "zmir”, Yeni Sabah Gazetesi, 20 Ekim 1939, s.4.
683
Emiro"lu (Haz.), a.g.e., s.45.

189
“Hapishaneden çıkarılan, ücretle tutulan on ki!i emrime verilmi!ti .Tümünü silahlandırıp
hazırlayarak atlara binip Çekirge’den Apolyont Gölüne kadar olan köylerde topluma durumu,
amacı anlatarak Milli Te!kilatı kurmaya ba!ladım. Yirmi gün kadar dola!tıktan sonra bölgede
köylerin Kuvayi Milliye Te!kilatları kurulmu! oluyordu. Tüm Kuvayi Milliye örgütünün
Komutanlı#ını Mehmet Ali Bey yüklenmi!, Salih Hoca da muasebe ve vezne i!lerini üzerine
almı!tı.”684
Birba!ka örnek Sarayköy’den Molla Bekir’dir:
“Molla Bekir isminde Sarayköy’ün civar köylüsünden bir vatansever, ba!ına topladı#ı
kendisi gibi birkaç Türk köylü delikanlısı ile ilçe merkezindeki muhaliflerin sözlerini reddederler.
Askerin sözüne güvenerek, Yunanlara kar!ı direni! için “Bismillah” deyip, önce kendileri
silahlanırlar ve di#er silahları da alıkoyarlar. Civar köylülere de haber göndererek delikanlıları
ça#ırırlar ve kendileri ilk önce Binba!ı Hakkı’nın emrine girerler.
"!te Sarayköy Müfrezesinin ilk gönüllüleri bu vatanseverler oldu. Molla Bekir’i de burada
takdir etmek görevimizdir.”685
Gerçekten da bu tip katılımlarda ço"alma kartopu etkisi göstermektedir. Asker kökenli ve
güvenilir ki!ilerin “çekirdek ki!i” olarak daha rahat benimsenmelerine benzer bir örne"i de $erif
Güralp verir. Yörede Birinci Dünya Sava!ı kahramanlıklarıyla bilinen bir insan olması katılımın
bu ilk safhasında $erif Güralp’in bir “çekirdek ki!i” olarak öne çıkmasına neden olmu!tur:
“$erif Bey seni çocuklu#undan tanırım Sen okudun subay oldun….”686
Çekirdek ki!ilerin bir araya gelmesi sonrasında hızlı hareket edilmesi gere"i yüzünden
ula!ılabilecek bütün insan kayna"ının direni! için kullanılması fikri öne çıkmı!tır. Bu durumda
kalabalıkla!madaki hızlılık oranında Kuva-yı Milliye’nin disiplinli ve düzenli bir olu!um olma
niteli"i zayıflamı!tır. Buna bir örnek de Kazım Özalp’in attı"ı ilk adımlardır:
“O gece otele Manisalı Halit Pa!a (Mirimiran Halit Pa!a olup Akhisar Milli Alay
Kumandanı iken Yunanlılarla yapılan muharebede !ehit olmu!tur), Sarı Ali Bey (Akhisar
e!rafından) ve Parti Pehlivan geldiler, görü!tük. Halit Pa!a "ttihatçı oldu#undan dolayı, o
sıralarda hükümet tarafından takip edildi#inden, köylerde bazı adamları ile silahlı olarak
gezmekte idi. Görü!meler sonunda Halit Pa!a’nın silahlı adamlarını ve köylerden
toplayaca#ımız kuvvetleri beraber alarak Manisa’ya gitmeye ve orada Yunanlılara kar!ı
müdafaa tertibatı almaya karar verdik.”687

684
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.21.
685
Aker, a.g.e., s. 134.
686
Güralp, a.g.e., s. 20-21.
687
Özalp, a.g.e., C.1, s. 14.

190
Kuva-yı Milliye’nin sıfırdan kurulu!unda kitleye ön ayak olan bu çekirdek ki!iler, bazen
yörenin direni!e karar vermi! askeri birlik komutanının bir tür atamasıyla belirlenebiliyordu.688
Ancak olu!acak olan gönüllü birli"in yönetiminde sorun ya!anmaması için atanan bu çekirdek
ki!inin altında, gönüllülerin etrafında duraca"ı, sözünü dinleyece"i güvenilir ve yörenin sevilen,
saygın ki!ilerinin ara kademelerde yer almasına dikkat ediliyordu. Örne"in Ali Çetinkaya 14
Mayıs 1919’da Kuva-yı Milliye’nin organizasyonu ile ilgili yayınladı"ı bir talimatnamede !u
hususları belirtir:
“2-Her nahiyemüte!ekkil bulundu#u köylerde hane ve nüfus nisbetinde olmak üzere
güzide, mert ve kahraman efradından her köyün intihabı ile birkaç nefer alarak 100 ile 150
ki!ilik birer milli bölük te!kil edecektir.
3-Bu milli bölüklerin bölük, takım ve manga kumandanları nahiye ve köylerin namusu ve
himiyeti ile tanınmı! vey, a#a ve e!rafından olmak üzere seçilerek tayin edilecek ve bunların
üzerinde askeri vazife ve milli hidematı [ hizmet, hizmetler ] telkin, irae [gösterme, yol gösterme,
göz önüne koyma] ve sevk etmek üzere mıntıkamdan muvazzaf birer zabit tayin edilecektir. Bu
zabitler, bölüklerin esami [isimler] ve eslihasının [silahlar] muntazaman kayıtlarını
tutacaktır.”689
Görülüyor ki burada Ali Çetinka’nın insan malzemesi ve insan kayna"ı açısından seçim
yapma !ansı vardır. Ama bu durum Kuva-yı Milliye i!gal güçlerine kar!ı cephe tutmaya
ba!layınca, artan firarlar, #stanbul Hükümeti’nin olumsuz propagandası ve çıkan isyanlar
yüzünden insan malzemesi ve insan kayna"ı açısından de"i!ecek, Kuva-yı Milliye bünyesine
katılımlarda seçicilik zorunlu olarak zayıflayacaktır.
Yerel milli heyetlerin kurulmasından sonra bu çekirdek ki!ilerin örgütlenme açısından
hareket serbestileri artmı!, faaliyetleri rahatlamı!tır. Yerel devlet gibi davranmaya ba!layan bu
örgütler (yerel milli heyetler) silahlı birliklere de emir verir duruma girebiliyorlardı. Bu birlikler
daha çok tekil katılımlarla e! dost yakın arkada! biçiminde isim isim sayılabilecek ki!ilerden ya
da hali hazırda silahlı adamları olan bir beyin kendi küçük çetesiyle bu birli"e katılımı ile
olu!uyor ve komutasına varsa yörede eski bir rütbeli asker atanıyordu. Emin Aslan Tokat
Sarayköy’den Milli heyetin kurulmasından sonraki döneme ait !öyle bir örnek verir bu konuda:
“Evvela, Sarayköy'de oturmakta olan yüzba!ı Süleyman Bey kumandasında bir müfreze
te!kili ile Nazilli'ye baskına gönderilmesi, heyeti milliyece muvafik görüldü.”690

688
Çetinkaya, a.g.e., s.34. Bu örnekte Ali Çetinkaya do"rudan Mülazım Mahmut Efendi’yi 150 ki!ilik bir birli"in
komutanı olarak kendisi belirlemi!tir.
689
Çetinkaya, a.g.e., s.35.
690
Tokat, a.g.e., s.27-28.

191
Milis ya da çete gruplarının olu!umunda örgütlü davranan ba!ka bölgeler de olmu!tur. Bu
bölgelerin modern dünyaya daha açık, en azından kentsel özelliklerin a"ır bastı"ı yerler olması
raslantı de"ildir. Gönen bunlardan biridir. Mümkün olan en geni! katılım ile önce yörenin ileri
gelenleri, aydın insanları bir araya geliyor ve sıfırdan bir milis birli"i olu!turmak için daha
organize davranılabiliyordu. :
“40 ki!ilik bir ayan heyeti seçildi, bunların arasından da 5 ki!ilik bir “heyeti faale
“seçildi.”691
Önce sivil örgüt kurulunca sonra silahlı birlikler daha hızla olu!turulabilmektedir. Bu
birliklerin ihtiyaçları ise hızla geli!en bir toplumsal seferberlikle daha kolay ve sancısız
kar!ılanabilmektedir. Sava! deneyiminden geçmi! yedeksubayların ba!rolde olması ise ola"andır:
“Harıl harıl iane toplanıyor, taraf taraf silah dev!iriliyor. Semt semt milli asker kayd
ediliyor, artık birkaç bölüklük bir kıta meydana geldi. Adı ‘Kuvayı Millliye’dir. Darbali Zade
Hulusi Bey’in kumandasındaki bu ilk kıtada ayrıca mühim kısmı ihtiyat zabitli#i# yapmı! bölük
kumandanları da var.”692
#nsan kayna"ı bu dönemin en en önemli sorundur. #lk akla gelen çözümlerden biri
hapishaneleri bo!altıp buradaki mahkumları bir anlamda af kar!ılı"ı direni! mücadelesine ve
Kuva-yı Milliye’ye katılmaya ikna etmektir. Milli Mücadele’nin ba!lamasından oldukça uzun bir
süre sonrasına kadar da sözünü etmeye de"er görülen kuvvetlerin küçük sayılarda olu!u bir sorun
olarak kar!ımıza çıkmayı sürdürmü!tür. Bu durumda Kuva-yı Milliye’yi olu!turan çeteler için en
önemli insan malzemelerinden biri de hapishanedeki mahkumlardı. Özellikle ço"u e!kiyalıktan
gelen bu çetelerin hapishaneleri bo!altırken karine olarak i!galci dü!manın adaletsiz davranmı!
olması fikrinden hareket etmeleri, bu konuda kendilerine bir sınırlama getirmelerinin de önüne
geçmi!tir.
“28/29 Haziran'da Aydın yanıyordu. Artık Aydın kuvvetle- rimiz tarafından 30 Haziran
1919'da tamamile istirdat edilerek i!gal edildi. Yörük Ali Efe hemen Pınarba!ıtarafmdan Aydın'a
girerek hapishaneyi i!gal etti ve bütün hapisleri bırakıp yanmakta olan memleketi, yurtta!ları
kurtarmak için azami bir gayretle çalı!ıyordu.”693
Örne"in Düzce isyanında bu tipik durum aynen ya!anmı!tır:
“Gece, mahpusta bulunan arkada!larıma haber gönderdim; ‘hiç tasalanmasınlar, bu
gece her halde çıkacaklar.’ dedim.” 694

691
Özer, a.g.e., s.24.
692
Özer, a.g.e., s.25.
693
Tokat, a.g.e., s.35.
694
I!ık, a.g.m., s.121.

192
1920 ortalarına kadar süren bu dönemde Kuva-yı Milliye gruplarının insan kaynakları
açısından ula!abilecekleri kitle sınırlı oldu"u için az sayıların geçerli oldu"u hapishanelerin
bo!altılarak buradaki mahkumların çetelerin ilk unsurlarını olu!turacak biçimde kullanılmaları
yaygın bir hareket tarzıdır. Bu çaresizlik sonucu hapishaneden çıkartılan mahkumlardan Kuva-yı
Milliye olu!turmak çok sıkı bir !ekil !artı gerektirmiyor, basit bir yemin töreni yetebiliyordu.
Hizmetlerinin kar!ılı"ı ise Milli Mücadele sonrası serbest kalmaktı. 1920 yılının Mart ayında
Bursa’da gerçekle!en böyle bir olayı jandarma onba!ı Ali’nin hatıralarında buluyoruz:
“Ayrıca, hapishanedeki üçyüz ki!iye de yemin ettirilip, hapishaneden çıkartılarak onlara
da gerekli cephane ve silah verildi. Anla!maya göre, bunlar mücadele bitinceye kadar hizmet
edecekler, sonra da serbest bırakılarak evlerine gönderileceklerdi.”695
#brahim Çolak da Nisan 1920 gibi geç bir tarihteki bir ba!ka olayı !öyle aktarrr:
“...hakiki kuvvetlerinin 60 ki!iden ibaret oldu#unu ve bunların da Adapazarı
hapisanesinden çıkarılmı! bir takım serserilerden mürekkep bulundu#unu itirafa mecbur
kaldı.”696
Çerkez Ethem de hapishane bo!altarak mahkumları Kuva-yı Milliye için insan kayna"ı
olarak kullananlardan biridir. Temmuz 1919 ba!larına ait bir olayı anılarında !öyle anlatır:
“Kütahya ve buraya ba#lı yerlerde bulunan hapishanelerde yatan çok sayıda mahkumun
bulundu#unu mutasarrıfla (kaymakam )konu!urken ö#renmi!tim. Bunlardan faydalanmayı
dü!ündüm, kendilerine haber yolladım ve bazı !artlar ileri sürdüm. Bunlardan dört yüz kadarını
ertesi gün serbest bıraktırdım ve hepsini Kütahya’da topladım. Kendilerine silah ve cephane
verdim. Bunlardan ba!ka gönüllü olarak kurulan 150 ki!ilik bir kuvveti de hapishanelerden
çıkanlara katarak bir tabur kurdum. Kumandan olarak da tecrübeli kumandanlarımdan Teselyalı
Hafız Bey’i tayin ettim. Taburun ço#unlu#u yıllarca hapis yatan katillerdi.”697
Bu satırlar en azından Kuva-yı Milliye’nin bir bölümü içindeki insan malzemesi
hakkında da önemli bir bilgi sunmaktadır.
Sadece Kuva-yı Milliye de"il isyancılar da insan kayna"ı olarak hapishaneleri kullanmı!,
ele geçirilen !ehir ya da kasaba merkezlerindeki hapishaneleri bo!altıp bu ki!ileri kendi emelleri
için birliklerine katmı!lardır. Bu kuvvet olu!turan her kesim için bir e"ilim halindedir. Bu
durum bu uygulamanın silahlı bir kuvvet olu!turmaya çalı!ırken, insan kayna"ı havuzu dönemin

695
Akba! (Haz.), a.g.e., s.56
696
Hülagü (Haz.), a.g.e., s.33. 7 Mayıs 1919’da Ali Batı isyanı sırasında da Nusaybin hapishanesinin isyancılar
tarafından basılıp bo!altılmı!tır. Bkz. Gö"em(Haz.), a.g.e., s.62. Ele geçirilen kentin hapishanesini bo!altma tavrı
TBMM’nin açıldı"ı dönemde ba! gösteren Düzce isyanında da asiler tarafından gerçekle!tirilmi!tir. Bkz. Apak.
a.g.e.,s.143. Yine Gerede’yi ele geçiren isyancıların ilk i! olarak hapishaneyi bo!altmaları örne"i için bkz. Apak,
a.g.e.,s.143-144. Benzer bir örnek için ayrıca bkz.Özer, a.g.e., s.64. Bu durum siyasal çatı!malarda tarafların
“öteki”nin hapsetti"ini potansiyel yanda! görme anlayı!ının o dönem Anadolu’da yaygın oldu"unu göstermektedir.
697
Çerkez Ethem, Çerkez Ethem’in Anıları, Nokta Kitap yayınları, Birinci Baskı, Haziran 2008, s.70.

193
!artları gere"i dar oldu"unda, hapishaneleri bo!altma uygulamasının genel bir çözüm oldu"unu
göstermektedir.698 Bu yönetemin faydası isyancı güçlerin ya da Kuva-yı Milliye’nin bu ki!ileri
kendi emrine almak için özgürlü"e kavu!turma dı!ında ayrıca para gibi bir özendirici kullanmaya
gerek bırakmamasıdır. Zaten isyancı saflarına katılanlar, isyanlar sırasında ya"ma ve talan gibi
eylemlerden pay alacaklarını biliyorlardı ve bu da özgürlü"e kavu!maya ek olarak yeterli bir
özendiriciydi. 1920 Nisan ayında Düzce isyanı sırasında isyancıların hapishaneleri bo!alttıklarını
Hüsrev Gerede anılarında belirtir.699Aynı yılın Haziran ayındakiYozgat isyanında ya!ananlar da
benzer bir örnektir:
“Yozgat yakınlarında 14 Haziran’da (1920) Yozgat’ı i!gal eden Çapano#lu Celal Bey,
‘Halife Ordusu Kumandanı’ sanı ile hükümet kona#ına kuruluyor ve ilk i! olarak Yozgat
cezaevini açıp, tüm katil ve canileri yardakçıları olarak emrine katıyor. Bunlarla önce askerlik
!ubesi ambarını basarak tüm silah ve cephaneyi ya#ma ettirdikten sonra Alaca (Hüseyinabat)
kazası üzerine yürüyor ve 17(Haziran 1920) de burasını i!gal ediyor.”700
Dolayısıyla Kuva-yı Milliye’nin ilk olu!tu"u dönemde insan kayna"ı bulma ve bünyesine
katma açısından çok seçici ve titiz olamadı"ını, bu konuda çok de"i!ik insan kaynaklarının,
öncülük eden çok de"i!ik ki!ilerin ve bu ki!ilerce çok de"i!ik yöntemlerin ortaya çıktı"ını
söyleyebiliriz.

1.5.5.Var Olan Çetelerin Milli Güçler Haline Geli$i ve Kuva-yı Milliye’ye Katılımı

1.5.5.1. Yunan !$gal Güçleri ve Rum Çeteleri ile Kar$ı Kar$ıya Kalan Türk
Çetelerin Faaliyetlerinin Kuva-yı Milliye ile Paralel Olu$u

Rum çeteleri gibi e!kiyalık yapan Türk çetelerinin aynı bölgede çatı!ma içine giri!i, bu
tür yasadı!ı e!kıya Türk çetelerinin i!galler sonrasında “Milli” bir nitelik kazanmasına yardım
etmi!tir. Çünkü Rum çeteleri Yunan ordusunun çıkarlarının bir uzantısı haline gelince701 var

698
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Sava!ı boyunca askeri alanda kullanaca"ı insan kaynakları konusundaki
sıkıntıları gidermek için hapishaneleri bo!altma gibi bir uygulamaya ba!vurdu"u, ayrıca bu uygulamanın sadece
Osmanlı Yönetimine özgü olmadı"ı, #ngiltere ve Amerika gibi geli!mi! devletlerin de bu yöntemi kullandı"ı yolunda
bilgi için bkz. Lewy, a.g.e., s.138 ve 98 nolu dipnot. Dolayısıyla bunun dönemin “normali” sayılabilecek bir
uygulama oldu"u, sadece Kuva-yı Milliye’ye ve sadece isyancılara özgü olmadı"ı rahatlıkla söylenebilir.
699
Önal (Haz.), a.g.e., s. 191.
700
Kehale (Haz.), a.g.e., s107.
701
Bizzat Yuanlılarca olu!turulan Rum çetelerine il!kin olarak Adnan Sofuo"lu !öyle der: “Yunanlılar bölgeye
çe!itli !ekillerle Rum nüfusu kaydırıp yı#maya, çeteler te!kiliyle karı!ıklık çıkarmaya çalı!ıyorlardı.” Sofuo"lu,
Kuva-yı Milliye Döneminde…, s. 47.

194
olan çıkar çatı!ması, Türk çetelerinin mücadele yönü itibariyle Kuva-yı Milliye ile paralel
olmasını sa"lamı!tır:
“Vilayetimiz içinde e!kiyalı#a koyulan Türk çeteleri de rumların zulümleri kar!ısında
yollarını de#i!tirdi, Rumlara yapılan izlemelere yardım ettiler. Özel olarak rum vah"etinden
korunmak iste!ile yeni çeteler kuruldu.”702
Yunan i!gal gücü Batı Anadolu içlerine do"ru olan harekatında yerli rum çetelerinin
rehberli"ini kullanıyor ve bu çetelerle i!birli"i içine girebiliyordu:
“21 Mayıs’ta iki koldan Menemen’e yürüyen dü!mana, yerli Rum çetelerinin öncülük
etti#i anla!ılmı!tır.”703
Bu durum Rum çetelerine kar!ı mücadelenin “Milli” nitelikli bir mücadele olmasını
sa"lamı!tır diyebiliriz. Aslında Rum çeteleri ile çatı!maların #zmir’in i!gali öncesi ba!ladı"ına
ili!kin anılarda kayıtlar vardır. Örne"in Kemal Özer, Urla’da i!galden önce Jandarma Komutanı
olarak görev yapan Üste"men Ziya ($ahan)’ın katıdı"ı ve 500 ki!ilik bir Rum çetesinin 30
Jandarma ve 150 kadar Türk köylüyle çarpı!tı"ı bir olayı aktarır.704 Bu örnekte Rum çeteleri
kar!ısında halkın güvenli"ini sa"lamakla görevli jandarma kuvvetlerinin yetersizli"inin halkın
silahlanarak kendini koruması olgusuna zemin hazırladı"ını görüyoruz. Bu geli!menin bir süre
sonra kar!ıt yöndeki çetele!meye yol açması kaçınılmazdır. Bir taraftan da düzenli güçlerin
silahlı halkla birlikte aynı yönde çatı!malara girmesi, daha sonra Kuva-yı Milliye olarak
kar!ımıza çıkacak uygulamanın Batı Anadolu’saki ilk protipini do"urmu!tur.
Çetecilerin ve çetelerin “Milli” nitelik kazanmaları olgusu, farklı süreçlerle kar!ımıza
çıkabilmektedir. Çok sayıda e!kıya çetesinin da"larda dola!tı"ı Batı Anadolu’da, bir kısım e!kıya
çetesinin de Rum çeteleri gibi Yunanlılarla i!birli"i yaptı"ı da görülmü!tür. Bu tür çetelerin de
bir kısmının sonradan “Milli” nitelik kazanması söz konusu olabilmektedir. Recep Kılıç, bu tür
bir çetenin ve bu çetenin üyesi iken yöresel bir milli kahraman olan Sadettin Efe’nin öyküsünü
!öyle anlatır:
“Sadettin Efe, Milli Mücadelenin ilk dönemlerinde Yunanlılarla birlikte dola!an
Alabardalı Kabakçı Efenin çetesinde yer almı!tır. Kabakçının ,Tav!anlı-Çukurköyde Yunan
kumandanı Zamanist ile masada kavga etmesinden ve Yunanlıların da Kabakçı için ölüm emri
çıkartmalarından sonra Kabakçı Çetesi, Yunanlılarla mücadeleye girmi! ve yörenin
savunulmasında, masum insanların korunup kollanmasında önemli faaliyetleri olmu!tur.

702
Sotiriyu, a.g.e., s.155.
703
Aybek (Haz.), a.g.e., s.80. Bu tür çetelerin bir kısmının dökümünü de veren Aydın Ayhan bu deste"i !öyle
belirtir: “Bunlar Yerli Rumların kurdu#u çetelerdir. Aralarında Ermeniler de bulunmaktadır. Özellikle Gönen,
Erdek, Edincik, Biga kıyılarında faaliyet göstermi!lerdir. Zaman zaman Yunan Jandarmaları ile birlikte ya da
onların üniformalarıni giyerek dola!mı!lardır.” Ayhan, a.g.m., s. 15.
704
Özer, a.g.e., s. 57-58.

195
Sadettin Efe, Sülye-Cevizderesi Sava!ına, E!en köyünde Yunan Kumandanı Zamanistin
öldürüldü#ü baskın ile Gebeler ve A#açhisar Baskınlarına katılmı!tır.” 705
Zühtü Güven de Biga civarında önceleri düzpedüz e!kiyalık faaliyeti yürüten bazı
çetelerin soygun ve ya"ma faaliyetleri için yöredeki Yunan birliklerini de hedef aldı"ını söyler.
Bu çatı!malar sonucu bu çeteler e!kiyalık faaliyeti nedeniyle de olsa giderek Yunan i!gal
güçlerinin hedefi olmakta, dolayısıyla milli nitelikli olmayan çeteler bu süreçte en azından Yunan
i!gal güçlerini yıpratmak açısından Kuva-yı Milliye ile paralel bir i!lev görmeye ba!lamı!lardır:
“Dikkate layıktır ki, Tahsin ve çingene Ali çetesi bu iki ecnebi kuvvet arasında
alabildi#ine e!kiyalık yapıyor ve çete kadrosu oldukça kabarıyor. Fırsat buldukça, Dimetoka
nahiyesindeki Yunan luvvetlerine bile baskın yapıyorlar. Hatta Biga’daki Yunan hükümeti ve
komutanı dahi geceleri bu çetenin korkusundan ola#anüstü tedbirler almıya mecbur oluyor.”706
Görülüyor ki bir çetenin “Milli” nitelik kazanmasında milli hislerden çok olayların
geli!imi, e!kiyalık gibi amaçlarla saldırdıkları Yunan i!gal güçlerinin takibinden ve ölümden
kurtulma çabası a"ır basmaktadır. Bu tür çetelerin herhengi bir resmi otorite ya da Müdafa-i
Hukuk örgütü ile ili!ki do"rultusunda hareket etti"ini söyleyemeyiz. Ancak eylemlerinin yönü
Kuva-yı Milliye’nin yönüdür. Yunan i!galinin bazı e!kıya çetelerine milli bir nitelik
kazandırmasındaki mekanizmayı Zühtü Güven anılarında !öyle ortaya koymaktadır:
“Yunan ordusunun, "zmir’den Anadolu’nun içine do#ru zehirli bir ok gibi
saplanmasından sonra, seferberlik sonlarına do#ru da#a çıkan çetelerde yer yer bir uyanı! oldu.
Milli hisler galeyana geldi, artık onları vatan hizmeti ve müdafaası ça#ırıyordu. Çünkü, eskiden
dü!man sınır boylarında iken, !imdi evlerine, köylerine gelmi!ti. "zmir, Manisa, Aydın
civarındaki efeler birle!iyor ve Kuva-yı Milliye’nin emrine giriyorlardı.”707
Ali Orhan #lkkur!un da anılarında birbiriyle dü!manlık içindeki efelerin ve zeybek
grupların, Yunan i!gali sonrasında, Yunan i!gal güçlerine kar!ı aralarındaki dü!manlıkları
bırakarak birlikte hareket etme kararına vardıklarına yer verir. Burada yer verilen ve bir
Süleyman Efe isimli birine ait oldu"u bildirilen sözler, bu tavır de"i!ikli"ini ortaya koyar
niteliktedir:
“Biz, !imdiye kadar birbirimizle u#ra!mayı efelik saymı!ız Nasuh efe, milletin ba!ına
böyle felaket gelebilece#ini hiç hatıra getirmemi!iz, biz bu lekelerimizi kanlarımızla silebiliriz
arkada!.”708

705
Çolak, a.g.m., aynı yer.
706
Güven, a.g.e., s. 95.
707
Güven, a.g.e., s.39.
708
#lkkur!un, a.g.e., s. 166. #lkkur!un bu görü!meleri “barı! merasimi” olarak adlandırmaktadır.

196
Burada hem “e!kiyalık” döneminin kapanması fırsatı hem de bir me!ruiyet kazanma
arzusu sezinlenmektedir.
Yunan i!gal güçlerine kar!ı vur kaç türü eylem yapan, milli hisleri var olan, bu açıdan
“Milli” nitelikleri oldu"unu ve Kuva-yı Milliye bünyesinde yer aldıklarını söyleyebilece"imiz,
ancak eylemlerinin türü, niteli"i ve insan malzemesi açısından zaman zaman son derece olumsuz
örnekler ortaya koyan bu tür çeteler, Rum e!kıya çeteleriyle de çatı!mı!lardır. Pıtır Hüseyin
Efe’nin anılarında bu türden bir çete reisi olan Rum Çapadis’in öldürülmesinden de bahsedilir.709
Dolayısıyla düpedüz e!kiyalık yapan Rum çeteler de Kuva-yı Milliye’nin hedefi olmu!tur.
Burada sözünü etti"imiz silahlı çetelerin de milli amaca hizmet ettiklerini dü!ünürsek,
Kuva-yı Milliye’nin kapsamının kesin hatlarla çizilmesinin ne kadar güç oldu"u anla!ılır.

1.5.5.2. Kuva-yı Milliye’ye Katılımın Me$ruluk Sa#layı$ı

Kuva-yı Milliye’nin bir askeri direni! örgütü olarak kendine me!ruluk alanı yaratırken
kullandı"ı temel argüman, vatanın i!gal edilmi! olması ve bu tecavüzün defedilmesi gere"idir.
Hacim Muhittin Çarıklı, 18 A"ustos 1919 tarihli notunda bu durumu açıkça belirtir:
“Fırkacılık ve çetecili#in menfur [kötü, i"renç] addilimesine ve gayei aslinin ancak
Yunanlıların memleketinizden tardından ibaret bulundu#una ve bunun Zatı ilahane ile Sadarete
arzına ve maksaıdı esasiyeden birisinin de "zmir Düveli Mutelife generallerinden mürekkep
tahkikat komisyonunun ifayı vazife etti#i !u zamanda Yunan mezalim ve vah!etleri hakkında
tetkikat icrasiyle mufassal bir rapor izhar ve komisyona takdimden ibaret bulundu#unun
komisyon reisi ve "ngiliz Generali Milne cenablarına ibla#ına karar verildi.”710
Burada tek ba!ına çetecilik ve particili"in istenmeyen faaliyetler olu!unun özellikle
belirtilmesi dikkat çekicidir. Ancak Yunan i!galine kar!ı sava!manın yarattı"ı me!ruluk, Kuva-yı
Milliye bünyesinde olmanın da me!ru algılanmasına yol açmı!tır. Kuva-yı Milliye’nin ilk
dönemlerde insan malzemesi büyük ölçüde mevcut çetelerdir. Çünkü Birinci Dünya Sava!ı’nın
yarattı"ı insan kayıpları insan kayna"ını neredeyse kurutmu!tu. Buna uzun yıllar askerlik
yapmanın verdi"i bezginlik ve isteksizli"i katarsak, Kuva-yı Milliye için ba!langıçta nitelikli
insan gücü ile yola çıkmak neredeyse olanaksızdı. Örne"in Ali Çetinkaya, Milli Mücadele’nin
ba!ında direni!e katılacak kesimler arasında çeteleri de sayarken neredeyse bir çaresizli"i dile
getirir görünmektedir. Burada Ali Çetinkaya’nın sonradan Kuva-yı Milliye’nin en önemli

709
Yazıcı, a.g.m., s. 196.
710
M. Çarıklı, a.g.e., s.39.

197
parçasını olu!turacak mevcut çeteler için “azgın çeteler” deyimini kullanmaktan çekinmemesi de
önemlidir :
“Dü!manın muhtemel bazı darbelerine mukavemet edebilmeye mecbur oladu#u gibi, milli
kuvvetlerin sevk ve idare ve intizamında dahi hüsn-ü misal olması ve mücadele namına
silahlandırılması ve cephede ve gerilerde istihdam etmeye mecbur olaca#ımız her çe!it insanları
ve da#lardan inecek bir takım azgın çeteleri ve çetecileri elde tutmak ve sakin halkın hukuk,
emval ve hayat ve emniyetini korumak için kuvve-i muntazama halinde bulunması icap
ediyordu.”711
Zühtü Güven de Çetinkaya’nın “azgın çeteler” diyerek direni! adına mecbur kaldı"ını
belirtti"i e!kiya çetelerinin bu niteli"ini “Kara Kuvvet” diyerek vurgular ve bu mecburiyeti !öyle
ortaya koyar:
“O günün siyasetine göre Kara Kuvvet de olsa bu, mühim ve mübrem bir ihtiyaçtı.
"stiklal harbinin çekirde#ini te!kil eden ve Yunanlılara kar!ı muntazam ordu te!kiline kadar a#ır
darbeler indiren, Birinci Dünya Sava!ı’nın son yıllarında da#lara çekilen ve e!kıya adını alan bu
efelerdi.”712
Mevcut çeteler için Kuva-yı Milliye kapsamına girmenin belli bir me!ruluk sa"landı"ı
açıktır. Dahası bunun kar!ılı"ı e!kıya çeteleri e!kiyalı"ı bırakıyordu:
“Kuvayi Milliye’nin kurulu!u sırasında Bursa da#larında Kamber Çetesi, Aziz Çetesi,
Kasapo#lu Çetesi diye bir takım çeteler türemi!ti. Komutanları ise idamlık ki!ilerdi. Yanlarında
silahlı yirmi otuz kadar da adam vardı. Bunların hepsi Kuvayi Milliye’nin kurulu!undan sonra
da#dan inerek Kuvayi Milliye’ye katıldılar. Böylece de bu bölgede e!kiyalık sona erdi.”713
E!kiyalı"ı bırakıyorlardı, çünkü arkalarında artık Redd-i #lhak gibi ya da Müdafa-i Hukuk
gibi me!ru örgütler vardı ve bu örgütler e!kiyalı"ın en önemli nedenleri olan beslenme, ia!e,
donanım gibi bütün ihtiyaçları kar!ılıyordu.
Özellikle Demirci Mehmet Efe gibi eski çeteciler, zorbalıkla, korku salarak ve
uyguladıkları !idddetle, devletsizlik ve otoritesizlik ortamında her ne kadar Milli Mücadele
yanlısı ve i!gal kar!ıtı olarak görülseler de eski alı!kanlıklarını koruyarak, ahlaken ve vicdanen
kabul edilemeyecek bir düzeysizlikte ya!ıyorlardı. Bu çete resileri, Milli Mücadele ile aynı

711
Çetinkaya, a.g.e., s.69.
712
Güven, a.g.e., s.28.
713
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.190. Manyas, Gönen, Balıkesir yörelerinde de önce e!kıya olup sonra Kuva-yı Milliye
bünyesine giren çetelerin kısa bir dökümünü yapan Aydın Ayhan, bu olguyu ve süreci !öyle açıklar: “Bu çetelerin
bir kısmı önceleri sadece soygun amaçlı geziyorlarsa da bazıları i!gal zülmüne dayanamadıkları için da#a
çıkmı!lardı. Kısa zaman sonra Kaymakam "brahim Ethem Bey’in da#lardaki otoritesi tartı!ılmaz olunca ona
ba#landılar, e!kiyalı#ı bırakma yemini ettiler, aldıkları emirleri yerine getirmek için en güç i!leri bile adeta ate!e
atılarak yerine getirdiler. Kendilerini af ettirdiler. Yunanlıların çekilme günlerinde yol kesip karakol basarak
yapılabilecek katliam ve kundaklamayı önlediler.” Ayhan, a.g.m., s. 17.

198
yönde hareket etmelerine ra"men ba!ıbozuk ve disiplinsizdi. Ancak düzenli ordu kurulup etkili
olana kadar bu güçler üzerinde etkili olabilecek ba!ka bir otorite ve düzenli askeri güç yoktu. Bu
çete reislerinin Milli Mücadele taraftarı olmayı, halk nezninde “me!ruluk” kılıfını elde etmek
için bir araç olarak kullandıklarını, “vatanseverlik”, “vatanın kurtulu!u” gibi yüce ideallerin ya
görüntüden ibaret oldu"unu ya da çok arka planda kaldı"ını söyleyebiliriz. Sayıca az ve etkisiz
düzenli askeri birliklerin ya da eski askerlerin bu çeteci güçler yanında adeta bir askeri komiser
ya da danı!man gibi boyun e"er, emir alır pozisyonda kaldıkları da görülmektedir. Heyet-i
Milliyeler ise yer yer bu zorba güçlerin boyunduru"u altında etkisiz bir pozisyona dü!mü!lerdir:
“Demirci Mehmet Efe kazdırttı#ı ‘Umum Kumandan Demirci Mehmet Efe’ mührü ile
artık bu bölgede korkunç bir amiri mücbir olmu!tu. Kendisi 4 Eylül 1919 tarihinde karargâhım
Nazilli'ye naklederek umum kumandan sıfatı ile Forbes miyan kumpanyasının kö!künü i!gal
etmi! ve maiyeti erkânı, kızanları ve kadınlarile âdeta bu kö!kte saltanatlı bir kral hayatı
sürmeye ba!ladı. Efeyi görmek de artık güçle!ti ve kendisi birtakım te!rifatlara tabi olma#a
ba!ladı. U.K. (Umum Kumandan) Demirci Mehmet Efenin bu saltanatını kıskanan Yörük Ali Efe
de kendisini “Kö!k Cephesi Komutanı’ ilan ederek Çine ve Mu#la havalisini hükmü altına
almı!, karargâhım Sultanhisarı’nda kurmu!tu. O da a!a#ı yukarı kendi muhitinde bir kral gibi
ya!ıyordu. Her iki efenin maiyetinde yüzlerce zeybek kızan sırf onların muhafızlı#ını yapıyordu.
Cepheden uzak bulunan bu cahil ve küstah güruhun ia!esi heyeti merkeziye ve milliyelerin
omuzlarına artık pek a#ır bir yük olma#a ba!lamı!tı.”714
Kuva-yı Milliye güçlerinin askeri anlamda büyümesinde o dönemde yaygın bir biçimde
rastlanan ve düpedüz haydutluk, e!kiyalık faaliyetiyle me!gul çetelerin me!ruluk sa"lamak için
Kuva-yı Milliye’ye katılımda bulunmalarının payı tartı!masızdır. $erif Gürap’in anılarında bu
konuda söyledikleri, efelerin katılımında sözünü etti"imiz bu önemli etkenleri bütün açıklı"ıyla
ortaya koyar:
“"zmir’i i!gal edip içeriye do#ru girmeye ba!layan Yunan kuvvetlerine kar!ı muhtelif
yerlerde dikilen ve ilk kur!unu atan i!te bu efeler ve maiyetindeki kızanlar oldu#undan orduda
silah ve te!kilat diye bir !ey kalmadı#ından, bunlar milletin nazarında birden yükselerek
kahraman oluvermi!lerdi. Efeler de durumu iyi kavradıklarından kendilerini iyi satıyorlar.
Anadolu’nun batı bölgesinde adeta saltanat sürüyorlardı.
Nazilli, o devirde büyük efeler ordugahı haline geldi#inden çar!ılarda, sokaklarda küme
küme efelere rastlanıyordu.
Demirci Mehmet Efe’nin karargahı, Nazilli kasabasının ortasında yüksek duvarlarla
çevrilmi! geni! bir bahçe içerisinde büyük bir konaktı. Efe bu konakta astı#ı astık, kesti#i kestikti.

714
Tokat, a.g.e., s.42.

199
Adeta kanun fevkinde zorba bir derebeyi hayatı sürüyordu.” 715
Çok açık olarak görülüyor ki Efe ve kızanların Milli Mücadele’ye katılımında idealist
duyguların yeri sanıldı"ından çok daha azdır. Devletin çekildi"i, otoritenin kalmadı"ı bir ortamda
Yunan i!gal güçlerine kar!ı çete harbi yapmak, bu e!kıya gruplarına belli bir me!ruluk
kazandırmı! ve bu durumdan faydalanan bu tür çeteler Kuva-yı Milliye zırhının sa"ladı"ı
olanakları sonuna kadar kullanmı!lardır.716
Daha önce e!kiya olup da Kuva-yı Milliye’ye katılan bu çetelere bir örnek de Edremit’te
#hsan Çavu! çetesidir. Bu tür katılım önerilerini ‘bunlardan hayır gelmez’ diye reddedenlere kar!ı
bu çeteleri Kuva-yı Milliye bünyesine kabul etmede öne sürülen önemli bir gerekçe, bir cephe
olu!tururma a!amasında bu tür çetelerin geride huzursuzluk yaratma ihtimalindense göz önünde
bulundurulmalarının daha iyi olaca"ı yönündeki inanı!tır:
“…cephedeki dü!manla u#ra!ırken, arkamızda asayi!i bozan, güvenli#i yok etmeye
u#ra!an bunlar memleketin ba!ına bela kesilecek. Bu !ekilde dü!ünür ve Hareket edersek, hiç
de#ilse gözümüzün önünde olurlar. Böyle, olası belaları da ortadan kaldırmı! oluruz.”717
23 Aralık 1918 tarihinde Tevfik Pa!a’nın sadarazamlı"ı sırasında Vahdettin tarafından
çıkartılan afın da 718 o zamana kadar köyleri basıp, adam öldüren, e!kiyalık yapan bir çok çetenin
teslim olup “düze inmesine” yol açtı"ı bir gerçektir. 719
Bu çete üyelerinin bir ço"u ise Milli
Mücadele sırasında kendi çıkarlarına göre isyancıların ya da Kuva-yı Milliye’nin safını seçmi!tir.
#stanbul Hükümeti’nin çıkardı"ı bu af dı!ında yerel otoriteler de milli direni!e e!kıya ve
asker kaçaklarını ikna etmek için “ba!larına bir !ey gelmeyece"ini” açıkça söylemek zorunda
kalıyor, böylece yerel ve fiili aflar yürürlü"e girmi! oluyordu. Edremit Kaymakamı Hamdi
Bey’in Biga’da uyguladı"ı böyle bir affı Zühtü Güven aktarır:
“Hamdi Bey kuvvetleri de köylerde devriye geziyor, halkı silahını teslime te!vik ediyor,
asker kaçaklarına teslim olmaları için teminat veriyordu.

715
Güralp, a.g.e., s.35.
716
“Ancak bunların içinde talan, gasp, soygun ve adam kaçırma yöntemleri uygulayarak halkı korkutan,
bölgelerinde ki!isel nüfuz ve itibarlarını artırmak için Kuva-yı Milliye’yi kullanan menfaatçiler de bulunmaktaydı.
Kuva-yı Milliye’ye katılarak dü!mana kar!ı sava!an bir çok e!kıya çetesi de takibata maruz kalmadan e!kiyalıklarını
sürdürebilme imkanı bulmu!tur.” Temel, a.g.m., s. 405. Temel aynı makalede Milas- Bodrum yöresinde 1920 yılı
için Milas Kaymakamlı"ı’nın hazırladı"ı bir asayi! raporunda resmi kayıtlara geçen e!kiyalık içerikli “46 eylemin
hemen hemen yarısının Aydın ve ilçelerinden gelen Kuva-yı Milliye çetesi veya di#er ki!i veya gruplar tarafından
gerçekle!tirildi#ini,” söylemektedir. Bkz. a.g.m., s. 420.
717
Sa"dıç, a.g.e., s. 94.
718
Gotthard Jaeschke, Türk Kurtulu$ Sava$ı Kronolojisi, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar (30 Ekim 1918-11
Ekim 1922), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1989, s.11; Sarıhan, Kurtulu$ Sava$ı Günlü#ü, C.1, s.71.
719
Apak Balıkesir yöresi için aftan yararlanıp teslim olan çetelerin toplam sayısını 7, teslim olan ki!i sayısını 432
olarak verir. Bu çetelerin tamamına yakını Çerkez kökenli ki!ilerden olu!ur. Apak, bunlar arasında Çerkez Etem’i de
sayar. Ancak verdi"i tarih Kasım 1919’dur. Bu tarih Çerkez Ethem ile ilgili geli!melerle uyumsuzdur. Bkz. Apak.
a.g.e., s.112.

200
‘-Korkmayın, hiç çekinmeden silah ve cephanelerinizi teslim edin, affolundunuz, size
hiçbir fenalık gelmeyecektir.’”720
Kuva-yı Milliye zırhının ve me!rutiyetinin kötüye kullanı!ının en açık örneklerinden
birini yine Rahmi Apak aktarır. #negöl-Pazarcık bölgesinde Abaza köylülerinden #zzet adında
birisi 150 adamıyla 11.Tümen komutanı Yarbay (Ayıcı)Arif’in yanına gelerek Kuva-yı
Milliye’ye katılmayı teklif etmi!. Oysa gerçe"i Apak !öyle hikaye etmektedir:
“…halbuki Abaza "zzet’in fikri ba!ka imi!. O, 11 inci tümeni ittihaz [almak, kabul etmek,
kullanmak] ederek "negöl halkından biraz para sızdırmak fikrinde imi!.”721
Nitekim bu çete Yunanlılara kar!ı cephe tutar görüntü verip #negöl halkından para
sızdırmaya çalı!mı!tır.
Görülüyor ki Kuva-yı Milliye görünümü vermek için Yunanlılara kar!ı cephe tutma
görüntüsü vermek yeterlidir. Ancak bu tip çetelerin subaysız ve çete görüntüsünde olu!u bu
imajı bozmakta ve halkın deste"i bir tarafa bu çetelere yer yer kar!ı koymasına neden
olmaktadır.

1.5.5.3. Bazı Çetelerin “Milli” Olamayı$ı ve Kuva-yı Milliye Dı$ında Kalı$ı

E!kiyalık gelene"i belirtti"imiz gibi Anadolu’da hep olmu!, devletin geri çekilmesi ve
gücünü yitirmesiyle Birinci Dünya Sava!ı yıllarında daha da artmı!tır. Ancak bu tür bazı çeteler
daha sonra eylemlerini Yunan i!gal güçlerine kar!ı döndürünce “Milli “bir nitelik kazanmı!lardır.
Öyle ki bir süre sonra “e!kiyalık” deyimi bile tek ba!ına halk katında ya da algısında olumsuzluk
ifade etmekten çıkmı!tır. Burada ayrım bu çetelerin Milli olup olmamalarıdır:
“Bazı da#larda kimisi iyi niyetli, kimisi kötü niyetli e!kıyalar görüldü. Kimisi Milli
Mücadele taraftarı iyi kalpli, hüsnüniyetli, kimisi de çapulcu takımı.”722
Bu çetelerdenin birine Ali #hsan #lkkur!un Ödemi!-Ta!oluk yöresinde faaliyet gösteren
Dıklaç Çetesi’ni örnek verir:
“Dıklaç Çetesi’ni ne halktan ne münevverlerden ve ne de zeybeklerden isteyen kimse
yoktu. Zira bu çete, Yunanlıların Ödemi!’i i!gallerinden bir hafta evvel, ilk Kuva-yı
Milliyecilerden Hanaylıo#lu Mehmet Eemin A#a, Hakkı Pa!ao#lu Fahri Bey’i ve Yanık Halil

720
Güven, a.g.e., s.30.
721
Apak. a.g.e., s.202-203.
722
Mehmet Balo"lu’dan aktaran Böke, a.g.e., s.90.

201
"brahim Efe’yi Ta!oluk denilen mahalde pusuya dü!ürerek öldürmü!, Sonra Nazilli’ye giderek
Yunanlılara teslim olmu!tu.”723
Ancak buna ra"men bu çete daha sonra Kuva-yı Milliye bünyesine katılma iste"inde
bulundu"unda eski suçları bir anlamda affedilmi!tir. Bu olay bile ilk dönem Kuva-yı Milliye
bünyesine girecek çetelerin ve insanların geçmi!lerine bir çizgi çekilmek zorunda kalındı"ını,
“Milli” nitelik kazanmak için en azından milli güçlere kar!ı pozisyonda olmaktan vazgeçmenin
bile yeterli olabilece"ini göstermektedir. Katılımda “ince eleyip sık dokumamak” diyece"imiz bu
gev!ek tavrın gerisinde iki temel etken rol oynamaktadır. Birincisi elde seferber edecek ve
donatacak çok fazla insan olmadı"ı için mevcut silahlı ve deneyimli çetelere mahkum olmak,
ikincisi bu çetelere kar!ı cezalandırıcı tavır takınmanın Kuva-yı Milliye için ek bir külfet ve ek
bir sorun olarak, zaten yetersiz güçleri bölme anlamına gelece"ini bilmek. Burada “üzerine
gidersem kar!ı tarafa geçer” dü!üncesi ve korkusu bu tür düpedüz e!kıya çetelerine geçici olarak
da olsa tahammül etmek zorunlulu"u do"urmu!tur.
Ancak bazı çetelerin, Milli Mücadele sonuna kadar Kuva-yı Milliye ile hiçbir ili!kisi
olmadan çapulculuk faaliyetleri sürmü!tür.724 Bunlardan bazılarını Zühtü Güven anılarında
özellikle belirtmi!tir. Bazı e!kiya çete artıkları ise faaliyetlerine son vermekle birlikte Kuva-yı
Milliye’ye de katılmamayı tercih etmi!lerdir:
“Maalesef Lapseki’de Arnavut "zzet ve Laz Mehmet çeteleri, Ezine’de Arnavut Aziz çetesi
milli hareketlere katılmamı!, Biga’da Kara Hasan çetesi da#ıldıktan sonra di#er çetecikler, terki
silah ederek evlerine, köylerine sı#ınmı!lar, faydaları olmadı#ı gibi zararları da olmamı!tır.”725
Bu dönemde düpedüz yol kesmeyi, soygunu, ya"mayı, öldürmeyi i! edinmi! e!kıya
çeteleri oldu"u gibi her an farklı nedenlerde da"larda kaçak hayatı ya!ayan ve giderek e!kıya
çetesi gibi davranmaya ba!layan gruplar olu!uyordu. Kısa zamanda barınma, beslenme gibi
giderilmesi gereken sorunlar kar!ısında kalan bu ki!iler ya zaten var olan e!kıya çetelerine
katılıyor ya da kendileri çetele!iyordu. Bu tür e!kıya çetelerinin insan malzemesinin büyük bir
bölümünü asker kaçakları ve firariler olu!turuyordu. Bu ki!iler hem isyancılar hem de Milli
Mücadele kar!ıtı di"er unsurlar için potansiyel insan kayna"ı olarak da görülebiliyordu.
Toydemir, anılarında asker kaçaklarının psikolojilerine ve çetele!me sürecine de"inerek çok
önemli bilgiler vermi!tir:
“… asker kaça#ı demek, adi ve siyasi her türlü kötülük ve haydutlu#un ba!lıca ö#esi
olabilirdi. Asker kaça#ı demek, yasa gere#i izlenmesi ve yakalanması zorunlu bir suç demekti.
723
#lkkur!un, a.g.e., s. 167-168.
724
“O zamanlarda çe!itli isimlerde çeteler üremi!ti. Bunlardan bazıları Yunan’a kar!ı mücadele ederken, bazıları
da köyleri yakıp yıkıyor, altın ve gümü! topluyorlardı. Bir kısmı da Yunan’a hizmet eden bu çetelerle mücadele
ediyordu.” Ayı!ı"ı, a.g.m., s.2.
725
Güven, a.g.e., s. 39.

202
Kaça#ın kendisi de bu durumu bildi#i için izlenmekten ve yakalanmaktan korktu#u için sürekli
kendisine bir suç orta#ı arar ya da suçunu saklamak için ikinci bir suç i!lemekten ço#u kez
çekinmez. Bir evde katil veya soygunculuk yapan bir suçlunun, bu suçunu gizlemek için tüm evi
ete!e verip yakması gibi. Bu bakımdan asker kaça#ı, iç ve dı! rejim ve siyaset dü!manlarımız
hesabına, sürekli elde edilmesi ve i#renç kötülüklere yönlendirilmesi olası olan bir ö#e gözü ile
bakıyordu.” 726
Bu çetelerin bir kısmı de"indi"imiz gibi Yunan i!galinden sonra Milli bir nitelik
kazanmı!tır. Bu milli nitelik büyük ölçüde Yunan birliklerine kar!ı pozisyon almak anlamındadır.
Örne"in Yunan i!galinin ilk dönemlerinde i!gal güçleriyle iyi geçinen, i!galcilere kar!ı
koymayan bir kısım çetelerin sonradan Yunan i!gal güçlerine kar!ı askeri eylemlerde
bulunmaları gibi vakalar da olmu!tur.727 Ancak Kuva’yı Milliye’nin do"up geli!mesi, hatta yerini
düzenli orduya bırakması döneminde bile bir kısım e!kiya çetesi varlı"ına son vermemi!, Milli
Mücadele’nin geç dönemlerinde bile sadece e!kiyalık, soygun, ya"ma yapan bu tür çeteler,
azınlık çeteleriyle birlikte Anadolu’nun her kö!esinde var olmayı sürdürmü!lerdir.728 Bu tür
çeteler, Milli Mücadeleye destek vermemenin ötesinde Kuva-yı Milliye müfrezelerinin Yunan
i!gal güçlerine kar!ı giri!ece"i pusu ya da baskın gibi eylemleri de önlemeye yeltenecek kadar
milli duygulardan yoksun olabiliyordu.729
Hatta bu çeteler zaman zaman Kuva-yı Milliye adını kullanarak Kuva-yı Milliye’nin
imajına da zarar veriyor ve halkın Kuva-yı Milliye hakkında kafa karı!ıklı"ı ya!amasına neden
olabiliyorlardı. Buradan o dönemde “Kuvayı Milliyeci görünmek” gibi bir olgunun varlı"ı
sonucunu da çıkarabiliriz. Yani bir çete için Kuvayı Milliyeci görünmenin avantajları söz
konusudur. Kuva-yı Milliye, kendi !erefi ve adını temize çıkarabilmek için bir taraftan bu
çetelerle mücadele etmi!tir.730
Bu tür çeteler Kuva-yı Milliye’nin büyük ölçüde tasfiye edildi"i dönemlerde bile
varlıklarını sürdürmü!lerdir. Ergeneli 1921 sonu için !u örne"i aktarır:

726
Kehale (Haz.), a.g.e., s. 121.
727
Tav!anlı ve Emet bölgesindeki Kabakçı Salih Efe çetesinin faaliyetleri örnek olarak verilebilir. Bu örnekte
Yunan komutanı ile ki!isel bir gerilim bile i!gal güçlerine kar!ı pozisyon almayı sa"layabilmi!tir. Ömer Faruk
Dinçel, a.g.m., s.1-2.
728
Kıllı Hüseyin adını ta!ıyan böyle bir çete için bkz. Evren, a.g.e., s.18-20. Yine Balıkesir civarında Kuva-yı
Milliye direnmeye çalı!ırken ve halk korkuyla göç ederken göç kafilelerini soyan Canbazlı Hakkı ve Sündüklü
Davut çeteleri de örnek olarak verilebilir. Bkz. Ayhan, a.g.m, s.11. Canbazlı Hakkı çetesi ve faaliyetleri için ayrıca
bkz. Özdemir (Der.), a.g.e., s.41-42. Haziran 1920’de Harta civarında Yunan #!galinden Anadolu içlerine kaçmaya
çalı!an göçmen kafilelerini soyan e!kıya çeteleri için ise bkz. Kasapo"lu (Der.), a.g.e., s. 20.
729
Böyle bir örnek, 12 Haziran 1919 günü, bir gece önce Balıkesir’den Bergama’ya Milli Müfrezeleri organize
etmek için gelen Yüzba!ı Kemal komutasında, Bergama’ya do"ru ilerleyen Yunan i!gal güçlerine kar!ı mevzi
tutmu! olan Kuva-yı Milliye birliklerine Hamit Çavu! ve Bekta! adlı ki!ilerin yönetimindeki çetenin arkadan
saldırmasıdır. Bu saldırı Kuva-yı Milliye birliklerinin da"ılmasına ve Bergama’nın nispeten direnmeden i!galine
neden olmu!tur. Bkz. R Yalkın, “ Milli Mücadelede "zmir”, Yeni Sabah Gazetesi, 18 Ekim 1939, s.4.
730
Evren, a.g.e., s.21.

203
“Sakarya Sava!ları bitmi!, bir bekleme devresine girilmi!ti. Daha önce, biz
Eski!ehir’den kaçarken,birliklerini bırakan pek çok asker toplu halde e!kıyalık yapmaya
ba!lamı!tı. Her tarafta e!kıya, Pontuscular ve benzeri fırsatçılar etrafı kasıp kavuruyorlardı.
Arada sırada "stiklal Mahkemesi tarafından mahkum edilip Keskin’de asılan bazı asker
kaçaklarını veya Pontoscuları seyrediyordum. 731
Sava! sürerken cephe gerisinde zaman zaman oldukça büyük gruplar olu!turabilen e!kiya
çeteleri, devlet otoritesinin özellikle kent dı!ı alanlarda tam kurulamaması yüzünden faaliyette
bulunmaya devam ediyordu. Bu tür çetelerin insan kayna"ı ço"unlukla oldu"u gibi yine asker
kaçaklarıydı:
“Babam yeni satın aldı#ı güzel bir kısra#a bindi ve Yozgat’a kadar atla gitti. Yanında
hem kendisini, hem de bizi korumak üzere 8-10 kadar atlı jandarma vardı. Çünkü, daha önce de
söyledi#im gibi, etraf asker kaça#ı e!kıya ile doluydu. Bunların en korkunçları Katil "lyas,
Kavlak Ali, Di!i Kilitli idi. Her birisi 200 veya 300 ki!ilik gruplar halinde, adeta bir bölük
olu!turuyorlardı. A#ır makineli tüfeklerinin bile bulundu#u söyleniyordu.”732
Cephenin Anadolu içlerine do"ru ilerledi"i ve cephe arkasında devlet otoritesinin
kalmadı"ı bölgede Yunanlılara kar!ı gerilla733 tipi mücedele eden Milli çeteler dı!ında sadece
e!kiyalık yapan çeteler de vardı. Milli çetelerin ve hatta düzenli milli birliklerin hedefinde bu tür
çeteler de bulunuyordu:
“Civar köylerin (fermanlı gavurcu) adını taktı#ı ‘Kara Hacı’ denilen bir hain vatansız bu
günlerde bir çok köyleri adeta haraca ba#lamı!tı.” 734
Zühtü Güven de 1921 ve hatta 1922 tarihleri için bile Kuva-yı Milliye dı!ında kalmı! bu
tür çetelerden söz eder:
“Bunun aksine olarak 1337 ve 1338 yıllarında ben, Alaca kazasında iken Çerkez katil
"lyas isminde birisinin kumanda etti#i yetmi! seksen ki!ilik bir e!kıya çetesi gördüm ve tanıdım.
Bu çetenin arkasında milli cepheden bizzazur ayrılmı!, bir süvari alayı ve iki de jandarma süvari
bölü#ü dola!ırdı. Çok gaddar, adeta Yunan amaline hizmet eden haince hareketleri vardı.
Ben hasbelkader, onun elinde iki jandarma arkada!ımla 24 saat esir kalmı!tım. Bu
yirmidört saat içinde hep Atatürk’e ve Milli Te!kilata kar!ı ate! püskürüyordu. O sıralarda
Dahiliye vekili Fethi Okyar’dı. Onun yolunu kesme#e ve Ruslardan hükümetimize yardım olarak

731
Ergeneli, a.g.e., s.151.
732
Ergeneli, a.g.e., s.156.
733
“Gerilla” deyimi Milli Müacdele içinde Kuva-yı Milliye bünyesinde faaliyet gösteren çeteleri tarif etmek üzere
Mustafa Kemal Atatürk tarafından da kullanılmı!tır. Buna örnek olarak Havza’dan 29.Mayıs 1919’da Kazım
Karabekir’e yazdı"ı bir yazı verilebilir. Bkz. Karabekir, !stiklal Harbinin Esasları, s. 57. Bu sayfada gerilla deyimi
için dipnotta bir de “çete muharebesi” denilmektedir.
734
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.53.

204
Ankara’ya göderilen Rus altınlarını vurmak için dola!ırken bana rastlamı!tı. Benden bu iki
meseleyi sordu.
Dahiliye vekili Fethi Bey’in Yozgat’tan Çorum’a geçti#ini ve altınları da iki gün evvel,
benim muhafazam altında Yozgat’a götürdü#ümü söyledim. Bana inanmadı, etrafa atlı
göndererek soru!turma yaptırdı. Do#rulu#una inandıktan sonra bir çerkez köyünde çerkez
kızlarının ve ihtiyarların aracılı#ı ile beni serbest bırakmı!tı ki, i!te buna benzer vatan haini
çeteler de yok de#ildir.”735
Zühtü Güven yine anılarında bu tür çetelerin siyasal ortamın farkında olduklarına ili!kin
bir bilgi de verir. Buna göre e!kıya çeteleri #ngilizlerle arayı bozmamaya dikkat ediyorlardı:
“Çeteler mümkün mertebe "ngiliz mıntıkasında hiçbir asayi!sizlik yapmamıya ve "ngiliz
kuvvetlerine görünmemiye de dikkat ediyorlardı.”736
Bu tür çetelerden Milli Mücadele döneminde varlı"ını devam ettirebilenler arasından
da"larda yeni Türk devletin güvenlik güçleriyle vuru!maya devam eden çeteler de çıkmı!tır.737
Modernle!me ile birlikte e!kiyalık Batı Anadolu’da giderek yokolmu!tur.

1.6.Kuva-yı Milliye’nin Tanımı

Bu tarihsel geli!melerden sonra Kuva-yı Milliye’nin ne oldu"unu, yapısının, niteli"inin,


onu farklı kılan özelliklerin neler oldu"unu daha söyleyebiliriz.
De"i!ik çalı!malarda Kuva-yı Milliye için de"i!ik tanımlar yapıldı"ı görülmektedir. Biz
de genel kabul görmü! bir yöntemle önce daha önceki çalı!malardaki tanımları hatırlatıp bu
tanımları anılardaki tariflerle zenginle!tirip sonuçta kendi tanımımızı verebiliriz.

1.6.1.Bugüne Kadarki Bilimsel Çalı$malarda Kuva-yı Milliye’nin Tanımı

#!e sözlük anlamı olarak ba!larsak, “Kuva-yı Milliye” deyiminin ‘Milli Kuvvetler, Milli
Güçler’ veya ba!ka bir ifade ile ‘Milis Kuvvetleri’ demek oldu"unu görüyoruz.”738 Milis

735
Güven, a.g.e., s.40. Güven, ayrıca Anzavur isyanı sırasında Çan yöresinde hala e!kiyalık yapmakta olan ve
Jandarma taburunu sıkı!tıran Aziz ve Sadık çetelerinden söz eder. Bkz. a.g.e., s.52.
736
a.g.e., s.95.
737
Özer, a.g.e., s. 69.
738
Kadir Kasalak, “Kuva-yı Milliye’nin Askeri Açıdan Etüdü”, Atatürk Ara$tırma Merkezi Dergisi, C.14, Sayı
42, Kasım 1998, s.979; Yücel Özkaya, “Kuva-yı Milliye”, Atatürk Ara$tırma Merkezi Dergisi, C.8, Sayı 24,
Temmuz 1992, s.451. Adnan Sofuo"lu’da, Bekir Sami Bey’in Ayvalık’taki Mevki Kumandanlı"ına 28 Mayıs 1919
gibi, Batı Anadolu’da Yunan i!galinin ba!lamasından çok kısa bir süre sonra yazdı"ı bir telgraftan söz ederken genel
olarak “milis” sözcü"ünü Kuva-yı Milliye olarak dü!ünebilmemize izin veren bir de"erlendirmede bulunur: “Bekir
Sami Bey burada [Salihli] bir vesileyle yukarıda bahsi geçen ‘Ayvalık i!gali meselesinden lüzum hissedece#iniz
icraatı mümkün oldu#u kadar az zayiatla bilhassa milis kuvvetleriyle yapmanızı pek rica ederim’ !eklinde biten

205
kuvvetleri için de Selçuk Aybek “orduya yardımcı halk gücü” açıklaması yapmaktadır.739 Bunlar
Kuva-yı Milliye deyimi için ilk etapta beliren anlamlardır.
Kuva-yı Milliye deyimini sözcük sözcü"e çevirdi"imizde ise eski dilde “Kuva”, “kuvvet”
ya da “güç” olarak, “Milliye” de “ulusal” olarak günümüz Türkçesine çevrilmektedir.
Dolayısıyla çok basit bir biçimde Kuva-yı Milliye deyimi Ulusal Güçler olarak
anla!ılabilmektedir.
Ferit Develio"lu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat’ına göre Kuva-yı Milliye
‘"stiklal Sava!ı boyunca Anadolu’da kurulan hükümet ve bu hükümetin askeri kuvveti’dir.” 740

Resimli Osmanlı Tarihi Sölü"ü de !öyle bir tanım getirir:


“Yunanlıların "zmir’i i!gal edip Anadolu’da ilerlemeleri üzerine bu harekete kar!ı vatanı
korumak amacı ile kurulan te!kilat” denilmektedir.”741 Kuva-yı Milliye’nin köklerini ise tarihsel
ve bölgesel olarak Balkanlarda buluyoruz.742 Özellikle Fuat Balkan’ın anılarını göz önünde
bulundurdu"umuzda bu dönemdeki örgütlenme yerle!ik halkın, “vatan savunması” gibi me!ru bir
temelde ve merkezi otoritenin emir-komuta yapısı içinde görevlendirdi"i subayların koordine
etti"i bir harekat içinde, bir milis örgütlenmesi meydana getirdi"ini ve mümkün oldu"unca
düzenli, displinli bir askeri yapı ve eylemcili"in olu!turuldu"unu görüyoruz. Bu özellikler Milli
Mücadele döneminde Yunan i!gal güçlerine kar!ı geli!en Kuva-yı Milliye’de de büyük ölçüde
vardır.
Ansiklopedilere baktı"ımızda da yukardaki tanımlara benzer tanımlamalar görmekteyiz.
Örne"in Ana Britanica’ya göre Kuva-yı Milliye, “Kurtulu! Sava!ı’nı (1919-23) yürüten ulusal
direni! kuvvetlerinin genel adıdır. Dar anlamda düzenli ordunun olu!masından önceki direni!

telgrafı Ayvalık mevki kumandanlı#ına gönderdi ki…” dedikten sonra “bu Kuva-yı Milliye te!kil edilmesini isteyen
bir emir mahiyetindedir.” demektedir. Bkz. Sofuo"lu, Kuva-yı Milliye Döneminde…, s.85. Dolayısıyla “milis”
sözcü"ü genel olarak Kuva-yı Milliye olarak anla!ılmakta ve “Kuva-yı Milliye” dedi"imiz bir yapının esas parçası
olmaktadır. Bütün di"er Kuva-yı Milliye bünyesindeki destek faaliyetleri bu ana fonksiyonu (milis gücü)
ya!atabilmek için var olmaktadır. Sadık Sarısaman da Kuva-yı Milliye kavramının bir anlamının “Milis Kuvvetler”
oldu"unu ve kamuoyundaki genel algının da bu oldu"unu belirtir. Bkz. Sadık Sarısaman, “Belgelerin I!ı#ında Kuva-
yı Milliye’nin Tanımı”, 90.Yılında Milli Mücadele, AKDTYK, Atatürk Ara!tırma Merkezi, Ankara, 2011, s. 29.
739
Aybek (Haz.), a.g.e.,s. 120.
740
Ferit Develio"lu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 1970, s.635.
741
M. Orhan Bayrak, Resimli Osmanlı Tarihi Sözlü#ü, #nkılap Yayınevi, #stanbul 1999, s.247.
742
“Bu ulusal güce de Balkan Sava!ları’nda kullanılmaya ba!lanan bir ad verilerek Kuvayı Milliye denilmi!ti.”
diyen $erafettin Turan deyimin ve yapının do"u!unda Balkan kökenine i!aret eder. Bkz. Turan, a.g.e., 1.Kitap,
s.308. Turan, bu bilgiyi Kuva-yı Milliye için “Sözcük anlamı ‘ulusal kuvvetler’demek olan Kuvayımilliye (Kuva-yı
Milliye), ilk kez Balkan Sava!ı döneminde kullanılmı!tı.”diyerek teyit eder. Bkz. Turan, a.g.e., 2.Kitap, s. 144.
Tevfik Bıyıklıo"lu da Gotthard Jaeschke’den aktarımla #kinci Balkan Sava!ı sırasında Trakya’nın i!galinde ‘Kuva-yı
Milliye’ adı altında bazı faaliyetlerin gerçekle!ti"inden söz eder. Bkz. Bıyıklıo"lu, a.g.e., s.27. Fuat Balkan da
Birinci Dünya Sava!ı devam ederken [1916] Te!kilat-ı Mahsusa’nın bir üyesi olarak Batı Trakya’da bulundu"u
sırada kendi komuta etti"i kuvvetler için bu deyimi kullanmı!tır: “Bunun üzerine Bulgar ev Alman kuvvetleri
kumandanlarına birer tezkere yazarak; Mesta ile Istroma nehirleri arasındaki 280 bin nüfuslu Türk bölgesinin
‘Kuvayı Milliye Kumandanı’ oldu#umu kendilerine bildirdim.” Turgut Güler (Haz.), Komitacı, BJK’nin Kurucusu
Fuat Balkan’ın Anıları, Gürer Yayınları, Birinci Baskı, Ocak 2008, s. 68.

206
kuvvetlerini belirtmek için de kullanılır.” 743
Meydan Larousse Ansiklopedisindeki Kuva-yı
Milliye tanımı ise biraz daha farklıdır: “Birinci Dünya Sava!ı’ndan sonra Yunanlıların "zmir’i
i!gal etmeleri (15 Mayıs “1919) ve Anadolu’da ilerlemeleri üzerine kurulan ve onlara kar!ı
sava!an milli te!kilat”.744
Burada Kuva-yı Milliye’nin Yunan i!galine kar!ı bir olu!um oldu"u vurgulanarak Batı
Anadolu ile co"rafi olarak, 15 Mayıs 1919’da #zmir’in i!galinden sonraki bir tarih dilimi i!aret
edilerek de zaman olarak da Kuva-yı Milliye tarifine sınırlamalar getirilmi!tir. Yine bu tanımda
Kuva-yı Milliye’nin i!gale kar!ı direnen bir olu!um oldu"u “te!kilat” kelimesi kullanılarak
belirtilmi!tir. Dolayısıyla her iki tanımda da Kuva-yı Miliye bir direni! kuvveti ya da örgütüdür.
Ku!kusuz “Milli” sözcü"ü de “Milli çıkarlara hizmet eden” anlamındadır.
Yavuz Abadan da Kuva-yı Milliye için 15 Mayıs 1919’da #zmir’in i!gali ile Büyük
Taarruz arsında bir döneme i!aret eder.745
Yücel Özkaya da “Kuva-yı Milliye” adlı makalesinde Kuva-yı Milliye’yi tüm yurt satında
örnekleri görülebilecek bir hareket olarak nitelerken, Batı Anadolu için yine 15 Mayıs 1919
tarihinde #zmir’in i!galini ba!langıç olarak ele alır:
“Özellikle, "zmir’in i!galinden (15 Mayıs 1919) itibaren istilâcı güçlere kar!ı birlikte
hareket etmek için, batı cephesinde oldu#u kadar, güney ve güney do#u bölgelerinde de “kuvâ-yı
milliye” adını verdi#imiz bu direni! birlikleri kurulmu!tur.” 746
Burada batı cephesi için #zmir’in i!galinin ba!langıç alınması gibi Kuva-yı Milliye’nin
direni! birli"i oldu"u da tekraren belirtilen bir husus olarak dikkat çekmektedir. Özkaya
devamında bu kuvvetlerin niteli"ini de !öyle açıklar:
“Kuvâ-yı milliye adını verdi#imiz bu kuvvetler, dü!mana kar!ı ülkenin korunması ve
savunmasının peki!tirilmesi, birlik ve beraberli#in sa#lanmasını hedeflemi!lerdir. Bu yüzden de,
vatanın i!gali kar!ısında halkın malının, canının, dininin, ırz ve namusunun korunması, kısaca
ülkeye kar!ı olabilecek her türlü saldırıya kar!ı eski askerî komutan ve askerler ile bunlara
katılan askerlerin kendi aralarında olu!turdukları savunma birliklerine “kuvâ-yı milliye”
denilmektedir.” 747
Burada da tanım amaç ve katılımcılar açısından geni!letilmektedir.
Adnan Sofuo"lu da Kuva-yı Milliye’nin çıkı!ında #zmir’in Yunanlılarca i!galini
ba!langıç olarak ele alan, bu tarihi bir dönüm noktası olarak niteleyen bir yakla!ım içindedir:

743
Ana Britanika Ansiklopedisi, C.20, Ana Yayıncılık A.$., #stanbul 1994, s.59.
744
Meydan Larousse Ansiklopedisi C.12, Meydan Gazetecilik ve Ne!riyat Limited $irketi Yayını, 1973, s.97.
745
Yavuz Abadan, Mustafa Kemal ve Çetecilik, Varlık Yayınları, Ekim 1964, s.57.
746
Özkaya, a.g.m., s.451.
747
Özkaya, a.g.m., aynı yer.

207
“Gerçekten "zmir'in i!gali Türk Aydını ve Halkı ile aynı zamanda siyasî ve askerî
çevrelerde bir dönüm noktası olmu!tur. Nitekim daha önce "tilâf Devletleri'nin i!gal ettikleri
yerler için bu derece tepki olu!mamı!tı. Ancak "zmir'le ilgili Mütarekede hiçbir hüküm yokken
"zmir'in hem de Yunanlılar tarafından i!gali Türk Milleti'nde büyük bir infial uyandırdı. Çünkü
tarihi geli!meler göstermekteydi ki Balkanlı milletler Osmanlı egemenli#ine son verdikleri
yerlerde çok kez Müslümanlık ve Türklük diye bir !ey bırakmamaya çalı!makta en azından pek
a#ır bir baskı altına almaktaydı. Nitekim "zmir'de Yunan Ordusu'nun ve yerli Rumların ortaya
koydukları çılgınlıklar ve katliamlar bu durumu açıkça i!aret ediyor, ayrıca bu geli!me
Yunanlıların Megali "dea dü!üncelerini gerçekle!tirmek istediklerini ortaya koyuyordu. Bütün bu
geli!meler ve i!galler Türk Toplumunda direni! hareketinin yani Kuvay-ı Milliye’nin olu!masına
zemin hazırlamı!tır.”748
Görülüyor ki burada da Kuva-yı Milliye ile 15 Mayıs 1919’da #zmir’in Yunanlılarca
i!gali arasında ba" kurulmaktadır.
Bugüne kadar yapılan bilimsel çalı!maların ço"unda Kuva-yı Milliye’ hakkındaki
tanımlar birbirine benzer ve bunların tekrar niteli"i a"ır basar. Ergün Aybars’a göre ise Kuva-yı
Milliye, Ayvalık’tan Denizli’ye kadar olan milli cephe üzerinde bulunan kuvvetlere ve harekete
verilen isimdir. Aybars Kuva-yı Milliye tanımlarında çok sık kar!ımıza çıkan dar anlamda Kuva-
yı Milliye ve geni! anlamda Kuva-yı Milliye ayrımını kabul ederek dar anlamda Kuva-yı Milliye
tanımı olarak “silahlı direni!i ifade eder.” demektedir. 749
Alev Co!kun ise “Kuva-yı Milliye’nin Kurulu!u” adlı eserinde kendi tanımını !öyle
vermektedir:
“Kuva-yı Milliye, Kurtulu! Sava!ı’nı yürüten ulusal direni! kuvvetlerinin genel adıdır.
Kurtulu! Sava!ı’nda düzenli ordular kurulmadan önce dü!mana kar!ı çetecilik kuralları içinde
mücadele veren direni! kuvvetlerini simgeler.” 750
Enver Behnan $apolyo da yukardaki tanımlarda Kuva-yı Miliye’nin özellikleri olarak
sıkça tekrarlanan “sivil” ya da “halk tarafından olu!turulmu!” olan “silahlı direni! kuvveti” gibi
ifadeleri kullanarak !u tanımı verir:
“Kuvayi Milliye, milletlerin en tehlikeli anlarında do#an bir milli mücadeledir.
Topyekün, milletlerin kuvvetleridir. Kuvayi Milliye, nizami ordu de#ildir. Tamamen bir (halk

748
Sofuo"lu, “Damat Ferit Pa!a Hükümetlerinin …” s.42-43.
749
Ergun Aybars, “Kuva-yı Milliye ve Misak-ı Milli”, Atatürk !lkeleri ve !nkılap Tarihi, 8.Bölüm, Ayraç Kitap
Evi Yayınları, Birinci Baskı, Eylül 2008, s. 95.
750
Co!kun, a.g.e., s.71.

208
te!kilatı) dır. Gönüllüler ordusu ve milis kuvvetleridir. Bu kuvvetler muntazam ordular halinde
de#il, Gerilla harbi yapan “Milli Çeteler”dir.”751
Burada “çete” kavramı üzerinde biraz durmak gereklidir. Guenter Lewy de “1915
Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu” adlı eserinde Anadolu’da Birinci Dünya Sava!ı süresince “çete”
sözcü"ünün farklı anlamlarına yer vererek bu tanımlardaki ortak unsurun “düzensiz birlikler”
oldu"unu söyler.752 Dolayısıyla Kuva-yı Milliye kar!ılı"ı kullanılan “çete” sözcü"ünün
“düzensiz” birlikler kar!ılı"ı oldu"unu dü!ünmek yerindedir.
Benzer bir tanımı Selçuk Aybek kullanır. Ancak Selçuk’un tanımı klasik dar ve geni!
anlam kategorilerine dayanmakla birlikte daha somut ifadeler içerir:
“Kuva-yi Milliye kavramını iki ayrı yönden ele almak gerekir; birincisi, bir te!kilat
dü!üncesidir. "kincisi, bir halk hareketi olu!udur.” 753
Dolayısıyla Kuva-yı Milliye’nin bir halk hareketi olu!u, bunun örgütlü bir hareket olu!u
vurgulanmaktadır. Selçuk Aybek, Kuva-yı Milliye’nin bir halk hareketi olu!unu Kuva-yı
Milliye’nin kurucu kadrolarının nitelikleri üzerinden giderek belirtir:
“Kuva-yi Milliye çeteleri, (küçük ba#ımsız, geçici askeri birlik) do#du. Yani bir halk
hareketi olarak ortaya çıktı. Halka önder olan ki!iler bazen bir subay bir sivil bürokrat, e!raftan
bir ki!i, bir din adamı; bazen de okuma yazması bile olmayan e!kıyalıktan gelme bir efe, eski bir
komitacı olabiliyordu.”754
Benzer bir tanımlamayı da Mehmet Temel !öyle yapar:
“Batı Anadolu’nun Yunanistan tarafından i!gal edilme ihtimali bu bölgedeki direni!
örgütlenmelerini hızlandırmı!, üyelerini gönüllülerin, zeybeklerin, asker ve adalet kaçaklarının,
soyguna hevesli maceraperestlerin olu!turdu#u Kuva-yı Milliye veya milis örgütlenmeleri ortaya
çıkmı!tır.”755
Mehmet Temel, Lewy gibi yukarda verilen tanımına Kuva-yı Milliye’nin “düzenli bir
silahlı güç” olmadı"ını da eklemekte ve bu durumu !öyle somutla!tırmaktadır:
“…bu örgütlenmeler, bölük, tabur, alay, tümen gibi askeri birliklerden meydana gelmi!
bir ordu de#il, silahlı halk kuvvetlerinin olu!turdu#u bir milis yapılanması idi.” 756
Görülüyor ki, Temel’in tanımı, birçok ara!tırmacının özellikle belirtti"i milis-çete
yapılanması niteli"ini saymakla birlikte, tıpkı yukarda belirtti"imiz Hamza Ero"lu’nun tanımı
gibi bir dönem kısıtlaması getirmekte, ama ba!langıç noktasın daha geriye alarak, Yunan i!gali

751
Enver Behnan $apolyo, Kuvayı Milliye Tarihi Gerilla, Yıldız Matbaacılık, Ankara, 1957, s. 7.
752
Lewy, a.g.e., s.356.
753
Aybek (Haz.), a.g.e., s.114.
754
Aybek (Haz.), a.g.e., s.116.
755
Temel, a.g.m., s.405.
756
Temel, a.g.m., aynı yer.

209
yerine i!gal !üphesinin hissedildi"i zaman kesitini ba!langıç olarak ele almaktadır. Kanımızca bu
biçimdeki bir dönemselle!tirme, Kuva-yı Milliye için ba!langıç noktasını Batı Anadoluda Yunan
i!gali yerine bu i!galin dedikodu olarak ortaya çıktı"ı ana yerle!tirmek, yani Yunan i!gali
öncesine ta!ımak, bu !üphe üzerine bir takım çabalar olsa bile tarihsel olgular ortam, insan
malzemesi ve yöneticilerin tavrı açısından uygun de"ildir.757 Buradaki direni! örgütleri’nin i!gal
ba!lamadı"ı sürece fiilen silahlanmı! ve silahlı direni!e hazır örgütlenmeler oldu"unu söylemek
zordur. Kuva-yı Milliye kapsamındaki faaliyetlerin Yunan i!galin gerçekle!mesiyle yo"unla!an
faaliyetler olması, olgusal zenginli"in bu ba!langıç noktasından sonra yo"unla!ması, tanım için
dönem ba!langıcını “i!gal !üphesi” yerine “Yunan i!galinin ba!laması” saymak daha do"rudur.
Selçuk Aybek ise kendi tanımına klasik ayrımı da !öyle eklemektedir:
“Kuva-yi Milliye, dar anlamda “Milli Kuvvetler” olarak, geni! anlamdaysa Milli
Mücadelenin bütün kuvvet ve kurulu!larını, halk ve orduyu, Müdafaa-i Hukuk, Reddi "lhak,
kurulu!larıyla TBMM’ni anlatır. 758
Görülüyor ki tanımların hepsi Kuva-yı Milliye’nin, dönem, nitelik, amaç, katılımcılar ve
i!levi açısından benzer unsurlar içermektedirler. Kimi tanımlar ise somut bazı kar!ılıklar sunarak
daha aydınlatıcı olmu!lardır.
Türkiye’de Kuva-yı Milliye hakkında yapılan tezler de i!e tanımdan ba!lamakta ve aynı
biçimde yapılan tanımları sıralamaktadırlar. Örne"in Hayriye Uygun “Milli Mücadele’de Kuva-
yı Milliye” adlı Yüksek Lisans Tezi’nde aynı yöntemi izlemektedir. Yine tanımlar sıralanmakta
ve yine aynı dar ve geni! anlamda Kuva-yı Milliye tanımına ula!ılmaktadır.759 Aynı durum

757
#!galden önceki “direni!” örgütlenmeleri için Orhan Hülagü Bursa’da kurulan “Bursa Yedeksubay Yardımla!ma
Kurmu” örne"ini vermektedir. Tam kurulu! tarihi belirtilmeyen bu örgütlenmenin Yunan i!galinden önce
!ekillendi"i belli olsa da Hülagü, makalesinde bu örgütün Kuva-yı Milliye çerçevesinde kabul edilebilecek bir
eylemselli"ini kesin olarak ortaya koyamaz ve “yedeksubay Yardımla!ma Cemiyeti’nin Bursa’da ne gibi
faaliyetlerde bulundu#u hakkında elimizde fazla bilgi bulunmamaktadır.” demekle yetinir. Bursa’da Kuva-yı Milliye
kapsamında de"erlendirece"imiz Redd-i #lhak Cemiyeti ise Yunan i!gallerinden sonradır. Bkz. Orhan Hülagü,
“Mondros Mütarekesi Sonrası Bursa Bölgesindeki Milli Mücadele Hazırlıkları ve Kuva-yı Milliye’nin Te!kili”,
Atatürk Ara$tırma Merkezi Dergisi, C.14, S.41, Temmuz 1998, s.453. Hülagü, makalesinde Mümtaz $ükrü
E"ilmez’in “Milli Mücadele’de Bursa” adlı yapıtına dayanarak “Gerçi daha Kuva-yı Milliye olu!turulmadan önce
Bursa da#larında bazı çeteler, silahlanıp dü"man istilasına kar"ı ilk direni"i ba"latmı"lardır.” gibi bir ifade
kullanarak sanki bazı e!kiya çetelerinin Kuva-yı Milliye’nin te!kilinden önce dü!mana kar!ı silahlı direni!i ba!lattı"ı
izlenimini vermektedir. Bkz.Hülagü, a.g.m., s.468. Oysa bu cümlenin dipnotunda kaynak olarak belirtilen Mümtaz
$ükrü E"ilmez’in “Milli Mücadele’de Bursa” adlı yapıtının atıfta bulunulan sayfasında (s.190) bu çetelerin sadece
varlı"ından söz edilmekte, “i!gale kar!ı silahlı direni!te bulundukları” gibi bir ifadeden söz edilmemektedir. Bkz.
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.190. Bu noktada Orhan Hülagü’nün atıfta bulundu"u kaynakta olmayan bir bilgiyi üretip,
yanıltıcı olabilecek bir yakla!ımda bulunarak bilimsel titizli"e uymamı! oldu"u görülmektedir.
758
Aybek (Haz.), a.g.e., s.115.
759
Hayriye Uygun, Milli Mücadele’de Kuva-yı Milliye, Yayınlanmamı! Yüksek Lisans Tezi, #stanbul Üniversitesi,
A.#.#.T. Enstitüsü, A.#.#.T. Ana Bilim Dalı, #stanbul 2002, s. 5.

210
Kuva-yı Milliye adını ta!ıyan Ömer Faruk Tanrıverdi’nin Yüksek Lisans Tezi için de geçerlidir.
Bu çalı!mada da daha önceki çalı!malara atıfla bazı tanımlar sıralanmı!tır.760
Zeynep Kalyoncuo"lu, “Anadolu’da Kuva-yı Milliye’nin Olu!umu”, adlı doktora tezinde
yine dar ve geni! anlam biçimindeki ayrıma sadık kalmaktadır.761
Görülüyor ki “dar ve geni! anlamda” ayrımı artık esas alınmaktadır. Bütün bu çalı!malar
içinde en eski tarihli olan ise Yavuz Ercan’ın “Kuva-yı Milliye’nin Yapısı ve Niteli"i Üzerine
Bir Deneme” adlı makalesidir. Buradaki tanımda verilen dar ve geni! ayrımı daha sonraki
bilimsel çalı!malara temel olu!turmu!tur. Ercan da sözlük anlamıyla ba!layarak !öyle bir tanım
verir:
“Kuva-yı Milliye deyimin sözlük anlamı ‘Milli Kuvvetler’, ‘Ulusal Güçler’ veya bir ba!ka
deyimle ‘Milis Kuvvetleri’ demektir. Kurtulu! Sava!ı sırasında Kuva-yı Milliye deyimi dar ve
geni! olmak üzere iki anlamda kullanılmı!tır. Dar anlamda Kuva-yı Milliye, düzenli ordu
birlikleri dı!ında, bir tür gerilla sava!ı ile mücadele veren, sevk ve iadareleri merkezi bir
komutanlı#a ba#lı olmayan silahlı gruplardır. Geni! anlamda Kuva-yı Milliye ise Kurtulu!
Sava!ı’nın bütününü ifade eder.” 762
Sonraki tüm makalelerde, bilimsel çalı!malarda tezlerde bu tanımın izlerini görmek
mümkündür. Örne"in Abdülhaluk Çay-Ya!ar Kalafat Kuva-yı Milliye ile ilgili yine iki anlamdan
söz etmektedirler:
“Kuva-yı Milliye deyimi, Milli Mücadele’deki iki anlamda kullanılmı!tır. Birincisi, ‘Milli
kuvvetler’ yani milis anlamındadır ki, bu incelemede ayrı ba!lık altında ele alınmı!tır. Di#er
anlamı, çok daha !ümullü olup. Milli Mücadele’yi bütün olarak ifade eder.” 763
Yine bir en ba!ta verdi"imiz Kasalak’ın çalı!masındaki tanım da !öyledir:
“Kuva-yı Milliye deyimi dar ve geni! anlamda olmak üzere iki anlamda kullanılmı!tır.
Dar anlamıyla Kuva-yı Milliye, düzenli ordu birlikleri dı!ında bir tür gerilla sava!ı ile mücadele
veren, sevk ve idareleri merkezi bir komutanlı#a ba#lı olmayan silahlı gruplardır. Geni!
anlamda Kuva-yı Milliye ve "sriklal Harbi’nin tümünü ifade eder. Pek çok tarihçi de Kuva-yı
Milliyeci iafedesini Milli Mücadele yanlısı anlamında kullanmı!tır.” 764
Dar ve Geni! anlamda
Kuva-yı Milliye kullanımına bir di"er örnek de #zzet Öztoprak’ın tanımıdır:

760
Ömer Faruk Tanrıverdi, Kuva-yı Milliye, Yayınlanmamı! Yüksek Lisans Tezi, #stanbul Üniversitesi, A.#.#.T.
Enstitüsü, A.#.#.T. Ana Bilim Dalı, #stanbul 1996, s.66-67.
761
Zeynep Kalyoncuo"lu, Anadolu’da Kuva-yı Milliye’nin Olu$umu, Yayınlanmamı! Doktora Tezi, Ankara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Anabilim Dalı, Ankara, 2011, s. 53.
762
Ercan, a.g.m., s.235.
763
Abdülhaluk Çay - Ya!ar Kalafat, Do#u ve Güneydo#u Anadolu'da Kuva-yı Milliye Hareketleri, Türk
Kültürünü Ara!tırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1990, s.7.
764
Kasalak, a.g.m.,aynı yer.

211
“Kuva-yi Milliye iki anlamda kullanılmı!tır. Dar anlamıyla istilacı dü!mana kar!ı
koymak için mahalli olarak te!kilatlanan kuvvetlerdir. Geni! anlamıyla,ba#ımsızlı#ını korumak
u#runa me!ru bir milli cereyan olarak,milli irade ve milletin genel deste#i ile olu!an ve milletin
bütün kuvvetlerini varlı#ında toplayan bir te!kilattır.”765
Görülüyor ki artık dar ve geni! anlam ayrımı tekrar haline gelmi!tir ve ba!ka türlü bir
Kuva-yı Milliye tanımı yapılamamaktadır.
Böylelikle Kuva-yı Milliye ile ilgili bilimsel çalı!malarda Kuva-yı Milliye tanımları
yüzünden giri! kısımları, önceki çalı!maları aktarma yöntemi yüzünden giderek
kalabalıkla!maktadır. Örne"in Mehmet Emin Dinç “Kuva-yı Milliye’nin Türk Milli Mücadele
Tarihi #çindeki Yeri ve Önemi” adlı makalesinde bu yöntemi izlemek zorunda kalmı! ve önce
sözlüklerden Kuva-yı Milliye’nin tanımını vermi!, daha sonra da yine Yavuz Ercan’ın
Makalesine atıfta bulunarak dar ve geni! anlamda Kuva-yı Milliye’yi açıklamı!tır:
“Kuva-yı Milliye, kelime olarak ‘Milli Kuvvetler’ demektir. Deyim Olarak da ‘"stiklal
Sava!ı Boyunca iç ve dı! dü!manlala çarpı!an ve sava!an örgütlenmi! sivil ve askeri kuvvetlere
verilen ad’dır.”766
Mehmet Emin Dinç, çalı!masının giri!inde bir de Fahri Belen’in verdi"i bir tanıma atıfta
bulunarak !öyle der: “Kuva-yı Milliye, Milli "stiklal Mücadelemizde gönüllü milis kuvvetlerine ve
milliyetçi te!ekküllere verilen addır.”767
Fahri Belen’in söz konusu eserindeki tanım aslında !öyledir: “Kuva-yı Milliye, milliyetçi
kurullara gönüllü milis kuvvetlerine verilen addır. Geni! anlamı ile milli mücadeleyi de ifade
eder.”
Burada ‘milliyetçi kurullara’ ifadesi ile Heyet-i Milliye ve Müdafaa-i Hukuk
Cemiyetlerinin kastedildi"i açıktır. 768
Görülüyor ki tanım konusunda temel yöntem, herkesçe kabul edilen sözlüklerden önce
Kuva-yı Milliye için bir sözlük anlamı vermek ve daha sonra Yavuz Ercan’ın makalesinde
belirtti"i ikili ayrımı esas alarak bir tanım vermektir. Ço"unlukla da Kuva-yı Milliye’den söz
edilirken ilk anlama i!aret edildi"i belirtilmektedir.
#zlenen bilimsel çalı!malarda Kuva-yı Milliye nedir? Kime Kuva-yı Milliyeci denir gibi

765
Öztoprak, a.g.m., s.597
766
Mehmet Emin Dinç, “Kuva-yı Milliye’nin Türk Milli Mücadele Tarihi "çindeki Yeri ve Önemi” Türk Dünyası
Tarih Dergisi, Kasım 1990 Sayı 47, s.24; aktarılan kaynak: Bekir Sıtkı Baykal, Tarih Terimleri Sözlü#ü, Türk
Dil Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1980, s.101. “Gönüllü” ve “milis” deyimleri ayrı ayrı kullanıldı"ı halde
kar!ılık geldikleri olu!umların aynı olu!u nedeniyle bir ve aynı anlamda da kullanılmı!lardır. Örnek olarak bkz..
Lewy, a.g.e., s. 349 ve s.355-356. Yine “gönüllü” ifadesinin “çete” ile aynı anlamda ya da “çete” sözcü"ünün “atlı
gönüllü” olarak kullanılmasına örnek olarak bkz. Lewy, a.g.e., s. 355.
767
Dinç, a.g.m, Kasım 1990 Sayı 47, aynı yer; aktarılan kaynak: Fahri Belen, Türk Kurtulu$ Sava$ı, Kültür ve
Turizm Bakanlı"ı Yayınları, #kinci Baskı, Ankara, Temmuz 1983, s.77.
768
Belen, a.g.e., aynı yer.

212
sorular üzerinden de tamım konusunda açıklamalar yapılmaya alı!ılmı!tır. Örne"in Abdülhaluk
Çay - Ya!ar Kalafat, çalı!malarının tanım kısmını !öyle geli!tirirler:
“Kuvay-ı Milliye, yurdumuzu parçalamak üzere harekete geçen "ngiliz, Fransız, Yunan,
"talyan kuvvetlerine kar!ı açılan cephelerde çarpı!mak üzere te!kilatlanan bölge milis
kuvvetleridir. Kuvay-ı Milliye olarak adlandırılan bu kuvvetler için ‘devlet kuvvetleri olmaktan
çıkmı! yalnız millete mal olmu!lardı’ denilse yeridir. Bunlar tarafından yapılan her türlü hareket
millet adına yapılıyordu. Hareketin bu özelli#i sebebiyle. Milli Mücadele'ye katılan ve bu
mücadeleye taraftar olan her !ahsa ‘Kuvay-ı Milliyeci’ denilir oldu.” 769
Bütün bu tanımlardan farklı ve daha edebi ifadeler de türetilmi!tir:
“Kuva-yı Milliye, 1918 yılının sonlarından itibaren, i!galci ve istilacı dü!manlar
tarafından Türk devletinin topraklarının bölünüp parçalanması i!gal ve istila edilmesi amacıyla
giri!tikleri faaliyetler ve saldırılar kar!ısında Türk milletinin ba#ımsızlı#ını koruyabilmek,
hürriyetini milli ve insane haklarını güvence altına almak ve vatanın birlik ve bütünlü#ünü
muhafaza edebilmek amacıyla; yoksulluk ve uzun süren sava!ların getirdi#i yorgunluk gibi,
olumsuz !artlara ra#men verdi#i inançlı, azimli ve kararlı bir ‘var olma’ mücadelesinin adıdır,
destanıdır.”770
Bu geni!letilmi! tanımda da daha önceki çalı!malarda ortak olan bir tanım etrafında,
ancak daha edebi bir ifadeyle bir Kuva-yı Milliye tanımı yapıldı"ını görüyoruz.
Sonuç olarak bütün bu çalı!malarda Kuva-yı Milliye, birincisi düzenli olmayan askeri
birlikler anlamında ya da gerilla tipi mücadele veren bir hiyerar!i içinde yer almayan, halkın
kendi içinden çıkartarak olu!turdu"u gruplar olarak, kısaca i!gale ve i!galcilere kar!ı koymak
üzere kendili"inden olu!mu! yerel yapılanmaların askeri birlik kısmı olarak tanımlanmı!tır.
Dönemsel olarak Batı Anadolu söz konusu oldu"unda da ba!langıç Yunan i!gali olmaktadır.
Aynı zamanda Kuva-yı Milliye, Milli Mücadele’nin bütünü ya da bu Mücadeleyi yürüten,
yöneten, katılan bütün unsurlar olarak da tanımlanmı!tır diyebiliriz. Ancak yukardaki bütün bu
tanımlamalara, anılardan çıkardı"ımız bazı özellikleri ekleyerek tartı!mayı sürdürebiliriz.

769
Çay – Kalafat, a.g.e., s.7.
770
Dinç, a.g.m, Kasım 1990 Sayı 47, s.25.

213
1.6.2.Kuva-yı Milliye’nin Genel Çerçevesi ve Sınırları

Ço"u anılarda do"rudan Kuva-yı Milliye’nin tanımı ile yola çıkan bir anlatım bulunmaz.
Çünkü ço"u anı sahibi kendi açısından olayları aktarmakla yetinmi!, tanımlar ve soyutlamalar
yapacak bir bilimsel de"erlendirmeyi üstlenmemi!tir. Zaten ço"u naif bir anlatıma sahip olan,
kendi açısından olayları aktaran, bilimsel titizli"i daha arka plana atmı! tarihsel ki!ilerden bunu
bekleyemeyiz. Dolayısıyla Kuva-yı Milliye nedir? sorusu daha çok bilimsel de"erlendirme
yapanların bir u"ra! alanı olmu!tur. Buna ra"men az sayıda anı sahibi anlattı"ı dönemde Kuva-
yı Milliye adının kullanıldı"ını aktarmı!tır. Bunlardan birisi Gönen’deki Milli Mücadeleyi
anlatan Kemal Özer’dir. Anılarında !öyle bir ifadeye rastlıyoruz:
“Harıl harıl iane toplanıyor, taraf taraf silah dev!iriliyor. Semt semt milli asker kayd
ediliyor, artık birkaç bölüklük bir kıta meydana geldi. Adı ‘Kuvayı Millliye’dir. Darbali Zade
Hulusi Bey’in kumandasındaki bu ilk kıtada ayrıca mühim kısmı ihtiyat zabitli#i# yapmı! bölük
kumandanları da var.”771
Görülüyor ki #zmir’in i!gali sonrası do"rudan sivillerin, gönüllülerin hızlı bir örgütlenme
içinde silahlı milis güçler olarak bir araya gelmesiyle ortaya çıkan olu!uma Kuva-yı Milliye adı
verilmektedir. Bu anı parçasını Kuva-yı Milliye’nin ilk etapta silahlı milisler anlamında
kullanılmasının kanıtı olarak ele alabiliriz.
Bir di"er nokta Kuva-yı Miliye’nin Milli Mücadele yanlısı olma anlamında
kullanılmasıdır. Çünkü ilk dönemler, Kuva-yı Milliye tanımlamasındaki Millilik ifadesi ile Milli
bir mücadelenin kastedilmesi için erkendir. Bu ilk dönemde, yani Mustafa Kemal ve Kongrelerin
etkinli"i ba!lamadan önce Kuva-yı Milliye ifadesi öncelikle ve büyük ölçüde daha yerel bir
mücadelenin taraftarlarını ifade ediyordu ve bir araya gelmede temel motivasyon insanların kendi
bölgelerinin i!gal edilmemesi ya da i!galden kurtarılması idi.772 Bu durumda “Millilik” deyimi
bütün ulusun kurtulması için mücadele etmekten çok “yabancı” unsurlara kar!ı olmanın bir
ifadesi olarak formüle edilmi! gibi durmaktadır.
Bir ba!ka sorun ise Kuva-yı Milliye deyiminin giderek bir anlam geni!lemesi
ya!amasıdır. Çünkü bu deyin yerel bir çaba olarak ba!larken kullanıldı"ı gibi, Mustafa Kemal
liderli"inin kesinle!ti"i bir dönemde de kullanılıyordu. Dolayısıyla Kuva-yı Milliye ifadesinin bir
anlamı da Milli direni!in merkezi bir hareket niteli"ine büründü"ü, Mustafa Kemal’in ve
Kongreler iradesinin egemen olmaya ba!ladı"ı döneme aittir. Yani ba!langıç ve Mustafa Kemal

771
Özer, a.g.e., s.25.
772
Bu konuda bu çalı!ma içinde 1.2.6.2. numaralı, ve “#!galler Sonrası Kuva-yı Milliye’nin Fikri öncülleri” ba!lıklı
bölüme bakılabilir.

214
liderli"inin egemen olmaya ba!ladı"ı en az iki dönem dü!ünülmelidir. Yine aynı biçimde direni!
bir merkezi ve ulusal bir hareket olmaya ba!ladıkça bir taraftan da daha organize ve daha
kompleks bir yapı haline geliyordu. Yani Kuva-yı Milliye sadece bir silahlı güç boyutuna sahip
olmaktan çıkıp siyasal ve sosyal bir hareket haline de gelmi!tir. Kuva-yı Milliye’nin tarihsel
olarak böyle bir evrim geçirmesi, Kuva-yı Milliye tanımlarının da yukarda da belirtti"imiz gibi
nitelik, katılımcılar, amaç, i!lev, kapsam gibi boyutları da içine alarak giderek geni!leyen bir
tanım çerçevesine kavu!masına neden olmu!tur.
Kuva-yı Milliye’nin ilk olarak silahlı birlik anlamı oldu"u ço"u çalı!mada
vurgulanmı!tır. Genel kabul görmü! oldu"u üzere Kuva-yı Milliye kısaca i!gale ve i!galcilere
kar!ı koymak üzere kendili"inden olu!mu! yerel yapılanmaların askeri birlik kısmına verilen
addır. Bunun ayrıntısına girdi"imizde ise insan unsurunun gönüllü oldu"u, i!gale kar!ı
olu!turuldu"u, milli çıkarların önce geldi"i, belli bir ya! grubundan de"il, her ya!tan insanın bu
birlikler içerisinden oldu"u belirtilmektedir:
“Kuva-yı Milliye birlikleri halkın içinden milli duygularla olu!mu!, meslek, gelir düzeyi,
genç, ya!lı v.b. pek çok hususlar dikkate alınmaksızın bir nevi kendili#inden olu!mu! birliklerdir.
Yukarda bir tanımda da belirtti#imiz gibi yurdu dü!mana kar!ı korumak amacıyla olu!mu!
birliklerdir. Bunların olu!umunda gönüllülü#ün önemli bir yer tuttu#unu unutmamak
lazımdır.”773
“Tokatta elli ki!ilik piyade kuvayi milliye te!kilatı yapılmı!tır. $ehrin asayi! ve
inzibatına bunlar bakmaktadır. Niksar’da kırk altı kuvayı miiliye efradı mevcuttur.”774
Kuva-yı Milliye’nin farklı anlamlarda kullanılması anılarda çokça kar!ımıza çıkar.
Örne"in Süreyya Örge Evren Kuva-yı Milliye’nin de"i!ik kullanımları için anılarında !öyle der:
“Milli Te!kilata bazen ‘Müdafa-i Hukuk, bazen da ‘Müdafaai Milliye’ ve ‘Kuvayı
Milliye’ Heyeti deniyordu.”775
Görülüyor ki henüz kurulu! ve yaygınla!ma a!amalarında bile örne"in Denizli’de
Kuva-yı Milliye deyimi farklı anlamlar ta!ıyabiliyordu. Burada Kuva-yı Milliye’nin milli
direni!i organize eden örgüt anlamında kullanıldı"ı çok açık belli olmaktadır. Mümtaz $ükrü
E"ilmez de anılarında Müdafa-i Hukuk örgütü’nü Kuva-yı Milliye kapsamında de"erlendirir.
Yani Kuva-yı Milliye hem silahlı milis birlikler için hem de bu birli"i yöneten örgütü de
kapsayacak biçimde kullanılabilmektedir. 776

773
Kasalak, a.g.m., s.980.
774
Asarkaya, a.g.e., s.74-75.
775
Evren, a.g.e., s.89.
776
Ilgar (Haz.) a.g.e., s.191.

215
Ancak ba!ka bölgelerde ve farklı zamanlardaki bazı yazı!malarda “Kuva-yı Milllye” ve
“Müdafaai Hukukçular” ayrı ayrı, ancak bir bütünün iki ili!kili parçası gibi de"erlendirilmi!tir.
Örne"in Asarkaya’nın eserinde bize bütününü verdi"i Mayıs 1920’de Tokat’ta Müdafa-i Hukuk
Cemiyeti ile Mutasarrıflık arasındaki bir yazı!mada iki grubun aynı amaçla mücadele eden
farklı olu!umlar oldu"u vurgulanmı!tır. Çünkü !eriat perdesi altına gizlenmi! isyancılar bu iki
olu!umu da da hedef almaktadırlar. Burada da Kuva-yı Milliye direni!in silahlı kanadını,
Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ise yönetim kesimini olu!turuyormu! gibi görünmektedir.777 Kuva-yı
Milliye burada da do"rudan sivillerden hızlı bir biçimde olu!urulan silahlı birlik anlamında
kullanılmı!tır. Burada toplanan kuvvetin askeri terminoloji ile (piyade deyimi ile) ifade edilmesi
de bu olguyu do"rular. Bu silahlı kuvvet asayi! ve inzibat i!lerine bakan ve bu özelli"iyle de
merkezi hükümetten ayrı bir yerel yönetimin gücü durumundadır:
“Tokatta elli ki!ilik piyade kuvayi milliye te!kilatı yapılmı!tır. $ehrin asayi! ve inzibatına
bunlar bakmaktadır. Niksar’da kırk altı kuvayı miiliye efradı mevcuttur.” 778
Kuva-yı Milliye’nin dar anlamda tanımının içinde bir de Yunan kaynaklarında geçen bir
ifadeyi sayabiliriz. Yunan yazar Agelomatis, Aydın’ın Kuva-yı Milliye tarafından 28 Haziran
1919’da geri alı!ı sırasında Kuva-yı Milliye’ye do"rudan “düzensiz ordu”779 ifadesini
yakı!tırmaktadır. Bu de"erlendirme, milis + düzenli ordu ya da düzenli ordu parçası !eklinde o
ça"da çok ola"an olan bir askeri harekatın foto"rafı olarak kabul edilebilir. Burada büyük
olasılıkla bu düzensiz birliklerin sayısal kalabalı"ı yüzünden “çete” gibi daha küçük bir olu!umu
ça"rı!tıran bir ifade yerine “ordu” gibi, daha büyük bir kuvveti ifade etmek üzere bir sözcü"ün
seçimi söz konusudur. Aydın’ın geri alını!ında 57.Tümen Komutanı $efik Aker’in izniyle
nizami topçu birliklerinin de isyan etmi! görünümde Kuva-yı Milliye saflarında sava!tı"ını
unutmamalıyız.780 Dolayısıyla Kuva-yı Milliye, bazı bölgelerde ve bazı eylemlerinde 20-30
ki!ilik bir çete boyutuyla var oluyorken, bazı bölgelerde ve bazı zamanlarda 1000-2000 ki!ilik,
hatta daha büyük, dönemin nizami ordu tümenlerine e!de"er büyüklüklerde de var
olabiliyordu.781

777
Asarkaya, a.g.e., s.71.
778
Asarkaya, a.g.e., s.74-75.
779
Aggelomatis, To Hroniko Tis Megalis Tragodias, Athina, 1971, s.76-79’dan aktaran Nilüfer Erdem, Yunan
Tarihçili#i Gözüyle Anadolu Harekatı (1919-1923), Derlem Yayınları, Birinci Baskı, Ekim 2010, s.456.
780
Aker, a.g.e., s.193-195.
781
Örne"in 21 Haziran 1919 gibi erken bir tarihte Aydın’ın geri alını!ı öncesi Ortakçılı Kara Mehmet Müfrezesi 25
ki!i, Dokuzuncu Mehmet Efe Müfrezesi 60 ki!i olarak kayıtlara geçmi!tir. Bkz. T!H, Batı Cephesi, C.2, 1.Kısım,
Gnk. ATASE B!k. Yayınları, Ankara, 1999, s.155. Buna kar!ılık Aralık 1919’da yine 57. Tümen bölgesinde 3.
Gruba mensup Dani!mentli Mehmet Efe Müfrezesi’nin mevcudu yakla!ık 1.000 ki!iye ula!mı!tı. Bkz. T!H, Batı
Cephesi, C.2., 2.Kısım, s.165.Yine TBMM hükümetine 1920 Aralı"ı sonu itibariyle isyan etti"i a!amada Çerkez
Ethem’in kontrolündeki Kuvvei Seyyare’nin mevcudu 2326 ki!iye, dahilindeki 159.Alayla birlikte mevcudu 4.650
insan, 2 otomatik tüfek, 6 a"ır makineli tüfek ve 4 top gibi önemli bir büyüklü"e eri!mi!ti. Bkz. T!H, Batı Cephesi,
C.2., 3.Kısım, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1966, s. 94. Haziran 1920 ortasında ise tüm Kuva-yı Milliye’nin

216
Kuva-yı Milliye’nin aslen dar ve geni! anlam olarak verilen bilinen tanımının içinde
olmakla birlikte bir kısım anıda farklı dönemlerde ve farklı ki!iler tarafından farklı çerçevelere
kar!ılık gelecek biçimde de tanımlanmı!tır. Örne"in Abdurrahman $eref Bey, Sevr
Antla!masının imza a!amasında 22. Temmuz 1920’de gerçekle!em Saltanat $ürası’nda Sevr
tasla" için “Kuva-yı Milliye’ce kabul edilmezse ne olacak?” sorusunu sordu"unu görüyoruz.782
Burada kullanılan “Kuva-yı Milliye” ifadesinin, “Geni! anlamda Kuva-yı Milliye "stiklal
Harbi’nin tümünü ifade eder.” temel çerçevesi içinde kabul edilebilmesi mümkün olsa bile
aslında bir irade, bir tutum gösterebilecek ve dikkate de"er bir gücü olan bir kuruma kar!ılık
olarak kullanıldı"ı görülebilir. Hiç ku!kusuz burada kastedilen kurum ya da irade, Ankara’daki
Mustafa Kemal liderli"indeki Temsil Heyeti’nin ve sonrasında TBMM ve onun iradesidir. Buna
ili!kin bir di"er örne"i, henüz TBMM’nin açılmadı"ı bir döneme ili!kin olarak, Sö"ütlü Onba!ı
Ali’nin anılarında, Bekir Sami (Günsav) Bey’e atfen yer verdi"i bir cümlede buluyoruz:
“Bekir Sami Bey, Vahit Bey ve di#er komutanları toplayıp, Ankara (Kuva-yı Milliye) ile
"stanbul arasında hangisine taraf olalım diye nabız yoklayarak komutanların ne tarafa meyilli
oldu#unu ö#renmeye çalı!mı!.”783
Görülüyor ki burada Kuva-yı Milliye deyimi, #stanbul Hükümeti’nin iradesi kar!ısına
çıkmı! iradenin adıdır. Dolayısıyla burada dar anlamda gerilla tipi mücadele yapan güçler ve
mücadelenin kendisi dı!ında do"rudan mücadeleyi yürüten temel güç haline gelmi! Ankara’daki
Temsil Heyeti’nin ve daha sonra aynı iradenin biçimlendirdi"i TBMM’nin de Kuva-yı Milliye
olarak adlandırılması söz konusudur. Kuva-yı Milliye deyiminin TBMM açıldıktan sonra TBMM

ula!tı"ı en yüksek sayı olarak 15.000 rakamı verilmektedir. Bkz. Sabahattin Selek, Anadolu !htilali, Güne!
Matbaacılık, #stanbul 1963, s.103. Buna kar!ılık Etem Oruç Nazilli Cumhuriyeti adlı çalı!masında ba!ta Demirci
Mehmet Efe’den olmak üzere, çocuklu"unda bizzat dinledi"i öykülerden yola çıkarak aktardı"ı hatıralarda sadece
“Çayyüzü’nden Üçyol’a kadar olan cephede, yirmi binden fazla yurtsever, dü!manla sava!ıyor. Bu yi#itlerin
ekme#i, a!ı, silahı, mermisi, giysisi, tütünü hepsi Demirci Efe’nin derdi, tasası.” diyerek çok yükek bir sayı
vermektedir. Di"er cepheler de katıldı"ında sayı bugüne kadar dü!ünüldü"ünden daha da yüksek hale gelmektedir.
Bkz. Oruç, a.g.e., s.12. Yunan kaynaklarında da 14 Mart 1920 gibi henüz do"u cephesinde kesin güvenli"in
sa"lanamadı"ı ve Ermeni Harekatına ba!lanmadı"ı bir dönem için “…Mustafa Kemal’e kar!ı sava!acak müttefik
ordusunun yüz bin askerden olu!tu#u, Mustafa Kemal’in ise 25 bin, o da da#ınık bir kuvvete sahip oldu#u”bilgisi
yer almaktadır. Yunan “Efimeris Ton Valkanion” gazetesinden aktaran Nilüfer Erdem, a.g.e., s.227. Yunan
kaynaklarında bir miktar abartının payı olsa da bu durumda Kuva-yı Milliye’nin sayısı için bugüne kadar dü!ünülen
en fazla 15.000 sayısının do"ru olmayaca"ını, gerçek rakamın biraz daha yüksek dü!ünülmesi gerekece"ini, güçlü
bir olasılık olarak ortaya atabiliriz. Bu arada ço"u çalı!mada kaynak olarak Selek’in Anadolu !htilali adlı eseri
verilmekle birlikte Selek’in eserinin 103.sayfasındaki Kuva-yı Milliye’nin kuvvet durumunu verdi"i tablonun asıl
kayna"ının da $efik Aker oldu"unu eklemeliyiz. Selek, Aker’in hatıralarında ek olarak verilen tabloyu aynen
kullanmı!tır. Buna kar!ılık Selek’in eserinin sonundaki bibliyografyada Aker’den söz edilmemektedir. Selek’in eseri
1963 tarihlidir. Oysa Aker’in 2006’da yapılan yeni baskısının sunu! yazısında eserinin ilk basımının 1937 yılında
yapıldı"ı bildirilmektedir. Bkz. Aker, a.g.e., s. XII. Daha eski olanın asıl kaynak olarak ele alınması do"ru ise bilgi
Aker’e maledilmelidir. Dolayısıyla asıl kaynak Aker’in eseridir. Bkz. Aker, a.g.e., Ek-3. Bu arada Aker’in eserinde
Kuva-yı Milliye deyimi pek çok yerde geçti"i halde eserin sonundaki dizin kısmında Kuva-yı Milliye maddesine yer
verilmedi"ini kaydedelim.
782
Orhan Kolo"lu, Sorularla Vahdettin, “Pozitif Yayınları, #stanbul, Eylül 2007, s.141.
783
Rahmi Akba! (Haz.); Sö#ütlü Jandarma Onba$ı Ali’nin Milli Mücadele Anıları, Yeditepe Yayınevi, Birinci
Baskı, #stanbul, Mayıs 2011, s. 53.

217
için de kullanıldı"ını görüyoruz. Bu dönemde hem Milli Mücadele sürüyordu (geni! anlam) hem
de Kuva-yı Milliye milisleri cephede i!galci güçlerle sava!mayı sürdürüyordu (dar anlam). Ama
TBMM açıldıktan sonra çok açık olarak bir anlam geni!lemesi yaratılarak bu kurumun da sonuç
olarak Kuva-yı Milliye deyimi ile adlandırılmaya ba!laması söz konusudur. Aybek bu geni!
tanımı aynen !öyle aktarır:
“Kuva-yi Milliye, dar anlamda “Milli Kuvvetler” olarak, geni! anlamdaysa Milli
Mücadelenin bütün kuvvet ve kurulu!larını, halk ve orduyu, Müdafaa-i Hukuk, Reddi "lhak,
kurulu!larıyla TBMM’ni anlatır.784
Yani Kuva-yı Milliye’yi yöneten kuruma da bizzat Kuva-yı Milliye denilebiliyordu.
Ama bu güç artık çoktan uluslararası anlamda geçerlili"i olan, dikkate alınan bir odak haline
gelmi!ti. Burada da bir anlam geni!lemesi olmu! ve hatta Kuva-yı Milliye, uluslar arası ili!kiler
ba"lamında da bir boyut da kazanmı!tır diyebiliriz.
Yukarda #stanbul Hükümeti nezninde olu!an algıya benzer olarak Kuva-yı Milliye için bir
anlam geni!lemesi de Mustafa Kemal ve Kongrelerin etkinli"i ba!ladıktan sonra sıradan halkın
algısında ortaya çıkmı!tır. 1920’de halkın bir kesimi için Kuva-yı Milliyeci demek do"rudan
Mustafa Kemal yanlısı olmak anlamındaydı. Ali Hilmi Alkoç’un söyledikleri tam bu noktayı
i!aret eder:
“O zamanlar Mustafa Kemal taraftarlarına ‘Kuvayı Milliyeci’, padi!ah taraftarlarına da
‘Kuvayı Islahiyeci’ veya ‘"nzibatiyeci’ derlerdi. Babam da Kuvayı Milliyeci’lerdendi. Bu yüzden,
o sıralar 1336(1920) de babamı padi!ah taraftarları Emen Köyü’nde, köy hatıbı ile birlikte
öldürdüler. Katiller, Kuvayı Milliyeci’ler tarafından daha sonra yakalanıp hapse atıldılar.”785
Burada sıradan halk kesimlerinin Kuva-yı Milliye deyimini, basit bir tarif ve kategorize
etme aracı olarak kullandıklarını görüyoruz.
Bütün bu boyutlar Kuva-yı Miliye’nin zaman açısından nereden ba!latmak gerekti"i
konusunda karar vermekte de önemlidir. Çünkü belli bir zaman kesiti öne çıkartmadan Kuva-yı
Milliye derken soyut bir biçimde milis ya da gerilla tipi bir askeri örgütlenmeden söz ediyorsak
bu tür yapılanmaların tarih sahnesine çıkı!larını Milli Mücadele’nin ba!langıcından önceye
götürmek gerekir. Az sayıda da olsa bazı kaynaklarda Kuva-yı Milliye tipi örgütlenmelerin
ba!langıcı, bu tanım üzerinden hareketle Balkan Sava!ları öncesi Balkanlardaki çetecilik
hareketlerinin ba!ladı"ı döneme kadar götürülebilmektedir. #zmir’in i!gali sonrası Kuva-yı
Milliye dönemine ili!kin bazı anılarda da bu durumu kanıtlayan unsurlar mevcuttur.
Bu noktada özellikle Komitacılık deyimi üzerinde durmalıyız. Bu deyim gayri nizami

784
Aybek (Haz.), a.g.e., s.115.
785
Karaca-Koç (Der), a.g.e., s.65.

218
sava!ın bir unsuru olarak, devlet destekli ve tedhi! ve terör yöntemlerine ba!vurmaktan
çekinmeyen çete kar!ılı"ı olarak kullanılmakla birlikte sadece Türklere özgü bir olu!um olarak
görülemez. Bu deyim bir yöntem olarak Osmanlı co"rafyasında, son dönem milliyetçi-ayrılıkçı
çatı!malarda var olan her kesim için kullanılmı!tır. Örne"in Orhan Kolo"lu, “Arap Kaymakam”
adlı çalı!masında Vali Sadullah (Kolo"lu)’dan !öyle aktarır:
“Köylünün, kasabalının kaybetti#i güveni tekrar kazanması için çabalarken en büyük
sorun da#larda dola!an asker kaçakları ile yunanlı komitacılardı. Onları etkisiz hale getirmeden
halkı durumunun düzeldi#ine inandırmanın olana#ı yoktu. Bir zamanlar "ttihatçı subayların
yaptıklarına benzer !ekilde komitacı yapısına girip, bunları kovalamak da ba!lıca görevlerimden
biriydi.”

“Özellikle yunanlı çetelerin kökünün kazınmasında ba!arılı oldum. Bölgede ya!ayan çok
sayıda Rum arasında bunlara yataklık edenleri de etkisiz hale getirdik.”786
Görülüyor ki burada “Komitacı” deyimi, devlet destekli çete anlamındadır ve
Balkanlardaki her kesimin payla!tı"ı bir deneyimdir.787 Bu çeteler ço"u kez devletin
me!rulu"unun kayna"ı olan adalet, hukuk gibi dayanakların dı!ına çıkarak denetimsiz ve
kanunsuz bir güç olma niteli"i ta!ımaktadırlar. Devletin klasik denetim fonksiyonlarının
uzanamadı"ı alanlardaki her türlü silahlı güç için bu deyimin kullanılması Kuva-yı Milliye için
de zaman zaman böyle bir benzerli"in kurulmasının yolunu açmı!tır. Ancak Kuva-yı Milliye,
“vatanı kurtarma” ve “i!galci kuvvetlere kar!ı vatanı koruma” gibi, me!ru amaçlara göre dizayn
edilmi! ve çerçevesi bu olan bir örgütlenme olarak Komitacılıktan farklıdır. Komitacılık, bir
ülkenin “siyasi sınırlarını geni!letmek”, “ba!ka ülkenin topraklarını elde etmek”, gibi me!ru
olmayan amaçları da kapsayan her türlü terör faaliyetini içerirken Kuva-yı Milliye’nin böyle bir
siyasi hedefi yoktur. Yine Komitacılık daha çok ba!kasının topra"ı içerisinde daha çok “yok
etmek” amacıyla yapılan eylemler anlamına gelirken Kuva-yı Milliye insanların kendi toprakları
üzerinde daha çok “var kalmak” amacıyla yapılan eylemleri içerir. Bu açıdan Kuva-yı Milliye
halka dayanır ve bir halk gücüdür. Me!rudur. Amacı haklıdır. Faaliyet gösterilen bölgedeki

786
Kolo"lu, Arap..., s.69.
787
Fuat Balkan’ın anılarından Komitacılı"ın, Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan’ın Osmanlı #mparatorlu"u’nun
Rumeli topraklarından pay kapmak için olu!turulan, yasadı!ı, silahlı kanadı olan, insan malzemesi büyük ölçüde
sivil unsurlara dayanmakla birlikte, subayların denetiminde olan,suikast, adam kaçırma, köy yakmak, sabotaj gibi
eylemler yelpazesi içinde hareket eden, eylemlerinin ana amacı siyasi olan ve bu siyasi amaçları kurucu-örgütleyici-
destekleyici devlet tarafından belirlenmi!, bu kurucu- örgütleyici-destekleyici devletin siyasi sorumluluktan
kaçmasını sa"layan bir milis örgütü ve daha çok da bu çerçevedeki tavır ya da tutum olarak tanımlanabilece"ini
söyleyebiliriz. Bkz. Gürer, a.g.e., s. 39-66.

219
halkın ia!e, donanım, silah, cephane ve insan kayna"ı olarak büyük deste"i söz konusudur.788
Komitacılık ise daha çok terör, korkutma, yıldırma gibi yöntemler ve eylemler içeren, dayanak
ve destek olan halk unsurunun zayıf ya da hiç olmadı"ı, me!ru ve haklı amaçları olmayan siyasi
örgütlenmeler olarak kar!ımıza çıkar. Amaç, nitelik, me!ruluk gibi bu unsurlara dikkat edilmezse
sadece görüntüde benzerlikler bizi yanlı! de"erlendirmelere götürebilir.
Batı Anadolu’daki Kuva-yı Milliye tipi örgütlenmelerin ba!langıcında hem
Balkanlardaki bu vuru!malara katılanların öncülü"ünü hem de bu ilk dönemdeki deneyimlerinin
izlerini görebilmekteyiz. Nitekim “Komitacılık” suçlaması Kuva-yı Milliye’nin ilk dönemde
kar!ısına en sık çıkan nitelemelerden biridir. Komitacılık ruhu da zaman zaman Kuva-yı Milliye
yapılanmasına en belirgin vasıflarıyla sızma potansiyeli ta!ımaktadır. Özellikle halkın örgütü
kabulletmesinde, cephe gerisinde halk üzerinde örgüt egemenli"inin, halk üzerindeki gücünün
kurulmasında, komitacılık alı!kanlıklarının en azından akla geldi"i örnekler vardır. Bu
alı!kanlıklar içinde halkı korkutmak için özellikle gösteri!li cezalandırma uygulamaları öne
çıkmaktadır. Edremit’te Hamdi Bey’in sözleri örnektir:
“!u sıralarda bir iki idam edilecek adam bulup asmak ortalı#ı sütliman hale getirir.
Herkesin bize ba#lanması için once bizden korkması gerekmez mi?” 789
Sonuçta bu tip korku salma yöntemlerinin, hem Kuva-yı Milliye’nin bulundu"u yöredeki
halk kesimleri üzerinde kendini kabulettirme sorunununa kar!ı üretti"i çözümler hakkında hem
de, toplumda var olan geleneksel yöneten-yönetilen ili!kilerinin niteli"i konusunda bilgi verici
oldu"unu ekleyebiliriz.
Kuva-yı Milliye deyimini kendine yakı!tıran kesimler, zaman zaman da olsa
“komitacılık” yöntemlerini kullanmaktan çekinmememelerine kar!ılık mücadelelerinin olumsuz
bir ifadeyle “Komitacılık” olarak algılanmasından çekinerek Balkanlardaki deneyimi hatırlatan
bu yakı!tırmanın önüne geçmek için de çaba harcamak zorunda kalmı!lardır.
Bu tür yanlı! algılanma kaygısını, Kuva-yı Milliye’ye öncülük edenlerin Balkan
deneyimini hatırlatacak “komitacılık” deyim ve izleri örtme çabasında oldu"u gibi “#ttihatçılık”
yakı!tırmasını uzak tutmaya çaba harcamalarında da görmekteyiz:
“"sim meselesini cepheden sordum, çabuk cevap vermediler. Ali, Hamdi ve Mehmet
Beyler bir hayli dü!ünmü!ler, sonunda ‘Kuva-yı Milliye’ olsun dediler. Bunun yanında !u !ekilde
de !aka yollu bir takılma yaptılar: Sakın Kaf Mim yazmayın ha!...Sonra bunu ‘Komitacı’
manasına alırlar ve aleyhimize propaganda sermayesi olarak kullanırlar. "tilafçılar zaten bizim
788
Fuat Balkan Birinci Dünya Sava!ı yıllarında Kuva-yı Milliye’ye kaynaklık eden ve bizzat kendisinin de “Kuva-yı
Milliye” olarak adlandırdı"ı çerçevedeki faaliyetleri için halkın gönüllü deste"inden söz eder: “1.$ubenin ilk
iste#inden iki hafta sonra, 25 Ocak 1917’de milis taburları için istedi#i iki yüze yakın yük hayvanı ise evvelkiler gibi
teçhizatlarıyla yine vatansever halkın can ve gönülden hediyesi olarak, yerlerine gönderildi.”Gürer, a.g.e., s. 77.
789
Sa"dıç, a.g.e., s.73.

220
!u te!kilatımıza ‘"ttihat Terakki Komitası’ deyip duruyorlar. Yılanın kuyru#una basmı!
olmayalım.”790
Görülüyor ki basit bir isimlendirme meselesinde bile halkın olumsuz algılamasından
korkulmaktadır. Burada “Komitacılık” damgası kadar “#ttihatçılık” damgasının da aynı derecede
korkulan yakı!tırmalar oldu"u açıktır.791
Sonuç olarak Mondros sonrası ortaya çıkan Kuva-yı Milliye tipi hareketlerin en azından
bazı bölgelerde görünürde Balkan deneyimini hatırlatacak izleri ta!ıdı"ını söyleyebiliriz.
Dolayısıyla Kuva-yı Milliye’nin ba!langıcını yöntem, örgütlenme modeli ve hareket tarzı
açısından Balkan deneyimine kadar geriye götürmemiz yanlı! olmaz. Özellikle isyanların
bastırılmasında zaman zaman kar!ımıza çıkan en acımasız ve vah!i cezalandırma yöntemlerinde
Balkan Komitacılı"ı ile benzerlikleri görmek mümkündür.
Burada düzenli ya da resmi yani belli bir disiplin içinde yapılanmı! üniformalı, bir
hiyerar!ik niteli"e sahip askeri birliklerle çete tipi, sivil, üniformasız, gev!ek disiplinli ve
hiyerar!isi belirgin olmayan örgütlerin birlikte hareket etme özelli"inin Kuva-yı Milliye’nin tipik
özelli"i oldu"unu görüyoruz. Bu hem Balkan deneyiminde hem de Mondros sonrasındaki Batı
Anadolu deneyiminde ortak bir özelliktir. $efik Aker’in #zmir’in i!gali sonrası bir uygulaması
bunu çok açık ortaya koymaktadır:
“Alayın mevcudunun, firarlar sebebiyle çok azaldı#ını bildi#imden, “Halktan gönüllüler
tedarik edilerek, müfrezenin takviye edilmesini” de söyledim.”792
Görülüyor ki Balkan deneyiminden Milli Mücadeleye kadar bu tür asker-sivil askeri
i!birli"i ve karma yapılanma uygulamaları bir normallik düzlemi olu!turmaktadır. Ancak
Komitacılık ve Kuva-yı Milliye’nin benzerlikleri bu kadardır. Amaç, nitelik ve me!ruluk
açısından durum farklıdır. Tekraren söylersen Kuva-yı Milliye’de var olan “vatan kurtarma” ve
“i!galci güçlere kar!ı vatanı koruma” yönleri, onu farklı bir yere koyar.
Ancak kullanılan silahlı milislerin yapısına baktı"ımızda görünü! olarak sivilleri askeri
yapıya katma ve gev!ek bir uzantı olarak kullanma yönünün, o dönem özellikle Balkan
bölgesinde oldu"u gibi farklı gruplara ait yerle!imlerin iç içe geçti"i bölgelerde bütün devletlerin
orduları için ola"an bir uygulama gibi durmaktadır. Her ordu kendine yakın sivil unsurları
gerekti"inde kısa bir askeri e"itimle düzenli orduya katarak, gerekti"inde buna hiç gerek
kalmadan kendi ayrı çete örgütlenmeleri içinde gev!ek ba"larla uzaktan kontrol ederek, kullanma

790
Sa"dıç, a.g.e., s.81.
791
“Her ne kadar Sivas kongresinde temsilcilere ‘"ttihatçılık ve Fırkacılık yapmama’ yemini ettirilmi! idi ise de
saray ve Babıali’nin politikalarına aykırı davranan herkese hemen ‘"ttihatçı’ damgası vuruluyor ve idama kadar
varan cezalar yakı!tırılıyordu.” Kolo"lu, Arap…, s.83;” Ermenileri koruyarak, namuslu insanlara ve milliyetçilere
‘"ttihatçı’ diye dü!man oldular. Sazak, a.g.e., s.140 .
792
Aker, a.g.e., s.83.

221
e"iliminde olmu!lardır. Bu etnik açıdan içiçeli"in oldu"u Kafkasya gibi bölgelerde de
gözlemlenebilir. Dolayısıyla sava! zamanında herhangi bir devletin düzenli ordusu bir bölgeye
geldi"i zaman o bölgede kendisinden önce kurulmu! kendi tarafında mücadele etmi! ve hali
hazırda faal olan çete örgütlenmeleriyle kar!ıla!ıyordu ve her düzenli ordu bu müttefik çete
örgütlenmelerini kullanma e"iliminde oluyordu. Bu tür bir araya gelmelerde çeteler homojen
olarak aynı aidiyet üzerinde temellenmi! olsa bile düzenli orduya yana!mada en geçerli olan
unsur dindi. Böyle oldu"u bir ortamda Yunan Ordusu Anadoluda kendisine askeri açıdan
yardımcı olacak sadece Rum çeteler de"il Ermeni çeteler de bulmu! ve bu unsurları kullanmı!tır.
Aynı !ekilde Milli Mücadelede Anadoluda Ankara Hükümeti’ne ba"lı düzenli ordu birlikleri
sadece Türk çetelerini de"il Yunan i!galine kar!ı mücadele için düzenli ordu o bölgeye gelmeden
önce kurulmu! ve kurulurken homojen olmaya özen gösteren Çerkez, Laz, Arnavut çeteleri de
bulmu! ve kullanmı!tır. Sonuç olarak kurulu!ta kökensel benzerlik, düzenli ordularla i!birli"i
yaparken de din olgusu daha ön plandadır. Ancak bazı Çerkez ve Türk çetelerinin Yunan
ordusuyla i!birli"i gibi istisnalar da yok de"ildir. Burada da çete liderine olan ba"lılı"ın çete
üyelerinin din ba"lılıklarına üstün gelmesi söz konusudur. Ancak bu benzerlik Kuva-yı
Milliye’yi tarif etmek için yeterli de"ildir. Yukarda da de"indi"imiz gibi Kuva-yı Milliye’yi
farklı yapan, görünü!te bu tip yapılara benzese de “vatan kurtarma” ve “i!galci güçlere kar!ı
vatanı koruma” ve halk deste"ine dayanma gibi, amaç ve me!ruluk açısından onu di"erlerinden
ayıran yönlerinin var olmasıdır.
Ancak Kuva-yı Milliye’yi sadece silahlı güç ve Batı Anadolu bölgesi boyutuyla tarif
edip, “vatan kurtarma” ve “i!galci güçlere kar!ı vatanı koruma” gibi onun asıl farklı olan
yönlerini dikkate almazsak, ilk çetelerin ortaya çıkı!ının #zmir’in #!gali öncesine dayandı"ını
söyleyebiliriz. Çünkü daha önce de belirtti"imiz gibi özellikle 1. Dünya Sava!ı Anadolu
co"rafyasını çetelerin kaynadı"ı ve düzenli ordunun ve hatta devletin bir örtü gibi çekildi"i bir
co"rafya olarak tarif etmek mümkündür. Yani #zmir i!gal edildi"inde Batı Anadolu’da çeteler
zaten vardı. Ancak bunların amaçları farklıydı. #!gal sonrası ise bu çetelerin büyük bölümü bir
anlamda nitelik de"i!tirmi!leridir. Dolayısıyla #zmir’in i!gali halihazırda var olan bazı çetelerin
soygun ve e!kiyalık amacını geriye atarak i!gale kar!ı olma gibi yeni bir (milli) amaç
saptamalarına neden olmu!tur.
$efik Aker bu nitelik de"i!tirmenin en önemli delili olarak var olan e!kıya çetelerinin
Kuva-yı Milliye olarak Yunan i!gal güçlerine kar!ı milli direni!in bir parçası haline gelmelerini
!öyle belirtmi!tir:

222
“Aydın Çevresinde mücadeleye katılmı! 30’dan fazla grup vardı. Bunların 25’ten
fazlasını yalnız Aydın ile Ödemi! grupları olu!turuyordu. Antalya ayrı olmak üzere di#er
yerlerde e!kıya kalmadı. Hepsi dü!manla çarpı!mak için i!birli#ine girdiler.”793
Bir ba!ka deyi!le !eklen çete olarak var olan yapılanmalar #zmir’in i!galiyle Kuva-yı
Milliye’ye dönü!mü!tür. Elbette i!gal sonrası amaç yönünden nitelik de"i!tirerek Kuva-yı
Milliye tanımı içinde yer alan çeteler oldu"u gibi sıfırdan kurulan Kuva-yı Milliye çeteleri de
vardır. Aker aynı cümlede bu duruma da de"inir:
“Bu gruplarda ba!ka yine Milli Heyetlerin hazırladı#ı ve haydutlukla u#ra!mayanlardan
olu!an çete !eklinde kuvvetler de geldi.”
Buradan hareketle Kuva-yı Milliye’nin kaynak ve olu!um açısından da farklı kurulu!
öykülerine sahip oldu"unu kabul etmeliyiz. Özellikle Yunan i!galine ve yerli Rum çetelerine
kar!ı mücadele amacıyla sıfırdan kurulan ve herhangi bir heyetçe organize edilmemi! çete
!eklindeki olu!umların, kendiliklerinden harekete geçmelerine ili!kin anılarda yeterli örnek
mevcuttur.
Dolayısıyla silahlı milis gücü, i!gale kar!ı koyma anlamında Kuva-yı Milliye tanımına bir
ba!langıç tarihi katmak zorunludur. Burada çok kısa olarak söylenecek olan ise !udur: E"er
bütün yurdu ele alırsak Kuva-yı Milliye için ba!langıç Mondros Mütarekesi’dir. Bu bizi 19
Aralık 1918’de Hatay Dörtyol ilçesindeki Milli Mücadele’nin ilk kur!ununu ba!langıç almaya
götürür.794 Ancak bölge olarak Batı Anadolu dersek ba!langıç 15. Mayıs. 1919 tarihinde #zmir’in
Yunan güçlerince i!gali haline gelir. Nitekim Yukarda sıraladı"ımız bir çok tanımda hem Yunan
i!gali Kuva-yı Milliye’nin ba!lamasının nedeni olarak belirtilmi!, hem de Kuva-yı Milliye Yunan
i!gal güçlerine kar!ı ortaya çıkan bir olu!um olarak ele alınmı!tır. Örne"in Celal Bayar #zmir’in
i!galinin asıl ba!langıç noktası olması hakkında !öyle der:
“Milli istiklal ve inkılap sevdası ate!li ruhları saracak, milletimiz,bu defa da kendine has
fedakarlıklarla harikalar yaratacaktı. Hülasa olarak diyebilirim ki "zmir felaketi,milli
hayatımızda yeni bir devrin ba!langıcı olmu!tu.”795
E"er i!gal güçlerine kar!ı bir olu!um olmayı tanımdan çıkarır ve sadece bir potansiyel
tehlikeye kar!ı örgütlenme modelinin adı olarak tanımlar, yani silahlı direni! boyutunu
çıkarırsak, salt deyim olarak Kuva-yı Milliye’nin Mondros sonrası kullanımını ararsak bu kez 29
Kasım 1918 de toplanan Milli Kongre’yi ba!langıç almamız gerekir. Çünkü bu deyim ilk kez bu

793
Aker, a.g.e., s.235.
794
“Kurtulu! Sava!ı’nın ilk kur!unu 19 Aralık 1918 günü Dörtyol’da patladı.” Do"an Avcıo"lu, Milli Kurtulu$
Tarihi, 1838-1995,C.1, Tekin Yayınevi, #stanbul, 1974, s. 5. Bu olayın gerçekle!ti"i yer Karese Köyü’dür. bkz.
Ercan, a.g.m. s.452.
795
Bayar, a.g.e., C.6, s.69.

223
tarihte toplanan Milli Kongre’de dile getirilmi!tir. 796
Ancak bu deyim burada silahlı kuvvet ve
i!gallere kar!ı direni! boyutunu kapsamadı"ı için 29 Kasım 1918 tarihi, i!gallere kar!ı bir direni!
gücü boyutuyla Kuva-yı Milliye’nin ba!langıcı olarak ele alınamaz.
Buna ek olarak Kuva-yı Milliye tanımında yine “i!gale kar!ı olma” niteli"inin yer alması
gerekti"ini, ancak yeterli olmadı"ını söyleyebiliriz. Çünkü aynı bölgede #talyan i!galleri aynı
tepkiyi do"urmamı!tır. Dolayısıyla “i!gale kar!ı olma” niteli"i de yeterli kavrayıcılı"ı sa"lamaz;
çünkü var olan ya da sonradan kurulan çeteler ya da gerilla tipi askeri örgütlenmeler her i!galciye
kar!ı de"il, ama özellikle Do"uda Ermeni ve Batıda Yunan i!galcilere kar!ı mücadele
etmi!lerdir. Bunun bir benzerini do"uda Ermeni unsur ta!ıyan Fransız i!gal güçlerine kar!ı
verilen direni! mücadelesinde görebiliyoruz. Bu iki i!galci gücü, yani Yunansitan ve Ermenistan
devletinin i!gallerini ve Ermeni unsur içeren Fransız i!gallerini #talyan, ya da #ngiliz
i!gallerinden ayıran iki neden hemen görülebilir. Birincisi Ermeni ve Yunan i!galleri ilhak
amaçlı i!galler olarak di"er büyük devlet i!gallerinden farklıdır. Bu farklılı"ı besleyen bir faktör
ya da ikinci neden ise Yunan ve Ermeni i!galcilerin i!gal ettikleri bölgelerde aynı etnik kökten ya
da dinden unsurların bulunmasıdır. Bu durum yerli Rumlar ve Ermeniler için i!gal güçlerini
“kurtarıcı” pozisyonuna soktu"u gibi Türk ve müslüman unsurlar için gelecekte bir Hıristiyan
devletin tebası durumuna dü!me korkusunu do"urmu!tur. Halkın mücadeleye katılımında bu
korkunun etkisi büyüktür. Sonuç olarak #talyan ve #ngiliz i!galleri bu tür bir korku yaratmadı"ı
için bu güçlere kar!ı direnç pek görülmemi!tir.797 Oysa Yunan ve Ermeni i!galleri ve muhtemel

796
“Milli Kongre, ‘Kuvayi Milliye’deyimini kullanan ilk siyasî te!ekküldür. Mensuplarının ço#u sonradan
Anadoluihtilâline katıldı#ından bu te!ekkül gerçek anlamıyla millidir.” Selek, Anadolu !htilali, Kasta! A.$.
yayınları, #stanbul,1987, s.98’den aktaran, O"uz Gülcan, Batı Anadolu’da Kuva-yı Milli’nin Olu$umu (1919-
1920), Yayınlanmamı! Yüksek Lisans Tezi, T#TE, Ankara, 2007, s.40.
797
Anılarda aydınların #talyanların Yunan i!galcilerden farklı kar!ıladı"ı açıklıkla dile getirilmi!tir. Örne"in Halide
Edip Adıvar !öyle der: “ Antalya’yı "talyanlar i!gal etmi!lerdi. Yabancı bir i!gal kuvveti olmalarından dolayı ho!
görünmemekle birlikte, "talyanların halkımıza kar!ı davranı!ları en uygarıydı.” Adıvar, a.g.e., s.25. Aynı yönde bir
de"erlendirme de Hamit Ercan’ın anılarında kar!ımıza çıkmaktadır: “Kadıköy tarafında "talyan askerleri vardı.
Bunlar daha terbiyeli, daha nazik insanlardı.” Ahmet Mehmetefendio"lu, Ozan Arslan (Haz.), Bir Osmanlı
Askerinin Anıları, $enocak Yayınları, #zmir, $ubat 2010, s.137. Yine Adnan Ergeneli bu durumu !öyle onaylar: “.
Zaten, I. Dünya Sava!ı’ndan sonra Mütakere yıllarında da "stanbul’daki i!gal kuvvetleri arasında "talyanlar, biz
Türklere, di#er yanında nisbeten daha nazik ve yumu!ak davranmı!lardı. Bkz. Ergeneli, a.g.e., , s.22. Celal Bayar da
aynı yönde bir de"erlendirme yapar: “"talyanlar, "ngilizler ve Fransızlar gibi kırıcı bir politika yerine, uyu!turucu,
yüze gülücü bir siyasetle taraftar kazanmak yolunu tutmu!lar ve bu konuda müttefiklerinden ayrılmı!tı.” Celal
Bayar, Ben De Yazdım - Milli Mücadeleye Giri$, C.6, Sabah Kitapları, 1997, s.63. #talyanların halka farklı
davranı!ı hakkında ayrıca bkz. Aker, a.g.e., s.20-21 ve s.27. Yine Aker #talyan’ların #zmir’den sonra i!gal
bölgelerini geni!letmek isteyen Yunan birliklerine kar!ı bölgedeki #talyan kuvvetlerinin çatı!ma olasılı"ına kar!ı
önlem aldıklarını belirtir. Bkz. a.g.e., s.80. Bilimsel çalı!malar içinde de özellikle Anadolu’da Mondros sonrası
#talyan i!gallerini de"erlendiren ve #talyanların tavrının Yunanlılardan farkını belirtip, halkın da #talyan i!galcilere
kar!ı farklı davrandı"ına ili!kin bir çalı!ma için bkz. Mehmet Çetin Akın, Anadolu’da !talyan !$gal Kuvvetleri,
Kardelen Yayınları, Konya, 2007. Benzer bir de"erlendirmeyi de $aduman Halıcı yapar: “Özellikle bölgedeki
Rumların ta!kınlı#ı ve Yunan i!galine verdi#i destek ile bu i!galin yıkıcı etkileri kar!ısında "talyan i!gali kalıcı
bulunmuyor. "talya da böyle bir algılamaya neden olacak uygulamalardan kendi çıkarı gere#i kaçınıyordu. Türk
toprakları üzerinde her iki taraf adeta ‘dü!manımın dü!manı dostumdur’ ilkesi çerçevesinde birle!mi!ti.” $aduman
Halıcı, “Milli Mücadele’de Ku!adası Cephesi ve Mahmut Esat (Bozkurt)”, Milli Mücadele’de Ku!adası Cephesi ve

224
bir Ermeni devletinin sahasında azınlık tebaa kalma korkusu, güneydo"udaki Fransız i!gallerine
kar!ı direnç do"urmu!tur. 798
Yunan #!gali, i!gal korkusuyla ba!layan çabaları hızlandırmı!, Kuva-yı Milliye olu!turma
çabalarına hız verilmi!tir. 799
Di"er yakın yerlerden gelen katliam ve zulüm haberleri milis
olu!turma ve milis güçlerine katılma yönündeki giri!imlerin en önemli itici gücüdür Bizzat
katliamlara ve yakıp yıkmalara tanık olma durumu, milis güçlerine katılma ve iç bölgelere kaçma
yerine mücadele etme dü!üncesini kuvvetlendirmi!tir. Yunan i!gallerinin tamamı direni!te etkili
olmu!tur ama #zmir’in i!gali ba!langıç olması bakımından en önemli i!galdir. Örne"in Gördes’te
#zmir’in i!gal edildi"inin ö"renilmesi sonrası !öyle aktarılır:

Mahmut Esat Bozkurt Paneli, 8 Eylül 2008, Milli Mücadelede Ku$adası Cephesi ve Önderleri, Aydın #li ve
#lçeleri E"itim ve Kültür Derne"i Yayınları, Birinci Baskı, 2007, s.50. Ferhat Berber de aynı tespiti yapar:
“"talyanların Anadolu’nun i!gali sırasında Yunanlılar ile kıyas kabul etmeyecek derecedeki iyi davranı!ları, halk
üzerinde olumlu tesirler meydana getirmi!tir. Ancak "talyanlar, i!gal politikaları icabı, halka yiyecek ve giyecek
yardımında bulunmu!, sa#lık hizmetleri vermi!lerdir. Ayrıca imar, haberle!me, e#itim, bankacılık, e#lence gibi
de#i!ik alanlarda da yatırımlar yapmı!lardır.” F.Berber, a.g.bi., s.43. Mevlüt Çelebi de “"talyanları halk nazarında
sempatik kılan nedenlerden bir tanesi de, i!gal bölgesinde Milli Örgütlenmelere engel olmadıkları gibi el altından
yardım etmeleridir.” der. Bkz. Mevlüt Çelebi, “#talyan #!gal Bölgesi Olarak Söke”, Milli Mücadele’de Söke
Cephesi ve Sökeli Cafer Efe Paneli, (31.Mart.2006), Aydın #li ve #lçeleri E"itim ve Kültür Derne"i Yayını, Birinci
Baskı, 2007, s. 67. #lginç bir bilgi !udur: #talyan i!gal kuvvetleri kendi askeri birliklerindeki eksikler için bile Subiçe
ve Ba"arası nahiyelerindeki Türk gençlerini istihdam etmi!ler, üniforma giydirmi!lerdir. Eserde bu Türk erlerin önce
silahsız e"itim yapmaya ba!ladıkları, daha sonra silahsız e"itim görecekleri bilgisi bile vardır. Silahlı kar!ı koymak
yerine silahlı hizmet etme söz konusudur. Bu bile halkın i!galci #talyanlara farklı tavır sergiledi"ini kanıtlar. Bkz.
M.Ç.Akın, a.g.e., s.78. Türk gençlerinin #talyan i!gal güçleri saflarına katıldı"ına ili!kin $efik Aker’de de benzer bir
bilgi vardır: “Ayrıca Türk gençlerini ‘geçiçi’ diyerek ücretli süvari askerleri yapıyor ve i!gal ettikleri bölgedeki
jandarma kuvvetimizi "talyan kıyafetine sokuyorlardı.” Bkz. Aker, a.g.e., s.350. Yörük Ali Efe’nin bir mektubunda
da Türk Jandarmanın #talyan i!gal güçlerinin olu!turdu"u Jandarma gücüne katıldı"ı bilgisi de yer almaktadır. Bkz.
Sabri Sürgevil, “Kendi Belgelerinde Yörük Ali Efe”, Kuva-yı Milliye’nin 90.yılında !zmir ve Batı Anadolu
Uluslar arası Sempozyumu ( 6-8 Eylül 2009) Bildirileri, Birinci Kitap, #zmir Büyük!ehir Belediyesi Yayını,
Haziran 2010, s. 326. ( Bu uygulamanın #talyanlara özgü olmadı"ını, örne"in #ngilizlerin de i!gal güçleri için
yöredeki Rum gençleri #ngiliz üniforması giydirip istihdam etti"ine ili!kin anılarda kayıt vardır. Bkz. Güven, a.g.e.,
s.38) #talya’nın Sakarya Sava!ı sonrası Milli Mücadele hareketine bakı!ı ise daha do"rudan yardımda bulunmak
biçimindedir. Bu #talyanlara kar!ı halkın tavrının farklı oldu"unu göstermektedir. Bu dönemde açıktan açı"a askeri
yardımda bulunuldu"una ili!kin anılarda kayıtlar vardır. Bkz. Mehmetefendio"lu - Arslan (Haz.), a.g.e., s.162 ve
s.165. Milli Mücadelenin ba!langıcında da “top tüfek, ne istersek yardım edebileceklerini” açıkça söyleyen #talyan
temsilciler olmu!tur. Bkz. Aker. a.g.e., s. 137. Fakat bu sözlerin gerisi gelmemi!tir. Dolayısıyla #talyanların ilk
dönem desteklerinin genel olarak daha çok aktif de"il, pasif bir destek oldu"u anla!ılmaktadır. Ancak zaman zaman
bunun dı!ına çıkan örnekler de vardır. Örne"in Ku!adası’nda Aydın’ın Yunan güçlerince i!gali sonrası kurulan ilk
direni! örgütünün toplantılarına Ku!adası’nın #talyan #!gal komutanı Comte Sforza’nın yaveri Ugo Luca’da
katılıyordu. Bkz.Halıcı, a.g.bi., s.48. Hatta burada söz edilen #talyan subay Ugo Luca, 22 Haziran 1920’de ba!layan
Yunan saldırısı sonrasında Mahmut Esat’ın (Bozkurt), müfrezesi ile Cellat istasyonunda Yunan güçlerine kar!ı
yaptı"ı saldırı eylemine Kuva-yı Milliye yanında bizzat katılmı!tır. Bkz. Halıcı, a.g.bi., s.54. Bu olay Milli
Mücadele döneminde Batı Anadolu’daki #talyan –Yunan çeki!mesinin ve #talyan i!gal güçlerinin Kuva-yı Milliye’ye
yardımının en uç örne"i sayılabilir.
798
#zmir’in Yunanlılarca i!galinin farklılı"ı ve bunun Kuva-yı Milliye hareketinin ba!laması üzerinde belirtti"imiz
etkileri üzerine çok önemli bir de"erlendirme için bkz. Ak!in, !stanbul Hükümetleri ve C.1, s. 277-278. (Kitap
aslında aynı ba!lı"ı ta!ıyan 2 ciltlik eserin ilk cildidir, ancak ilk cilt yayınlandı"ında iki ciltlik bir eserin 1.cildi
oldu"u bilgisi yoktu. Bu yüzden söz konusu kitabın 1.Cilt oldu"u bilgisi eklenmi!tir.)
799
#!gal korkusu ve di"er bölgelerin i!galinin haber alınması yöre insanlarını örgütlenme fikrine götürmü!tür. Bkz.
Bu çalı!ma içinde 2.5.7.1. numaralı bölüm, “Yunan #!gal Süreci, #!gal Bölgelerinde Ya!am, #!gal Uygulamaları ve
Mezalimlerin Kuva-yı Milliye’nin #lk Biçimleni!ine Etkileri.”

225
“Çar!ı ba!ındaki Efe’nin Otelinin altındaki kahvehanede birkaç ki!i toplanmı! hararetli
hararetli konu!uyorlardı. "çlerinden birisi:
‘-"zmir’e dü!manlar asker çıkarmı!lar. Aydın, Manisa ve Akhisar yönlerinde
ilerliyorlarmı!. Korkarım yakında Gördes’e de gelirler.’
‘-Çıksınlar bakalım!..Çıksınlar!..Çıkacakları varsa, görecekleri de vardır elbet.’ Üçüncü
bir !ahıs da:
‘-Çıkanlar elbette er ya da geç kar!ılarında genç, ya!lı kadın ve erkekli silah tutan bütün
Türk halkını görecektir.’ ”800
Sonuç olarak #zmir’in i!gali kimi yörede direni! fikrini hemen olgunla!tırmı! olsa bile
direni!in örgütlenmesi ve silahlı birliklerin olu!umu biraz daha zaman almı! 801
, kimi yörede ise
birazdan görece"imiz üzere Urla’da oldu"u gibi hemen silahlı direni! ba!latılabilmi!tir. Ancak
ortak nokta tetikleyici etkenin, silahlı direni!i ba!latan olgunun #zmir’in Yunanlılarca i!gali
oldu"u gerçe"idir.
Bütün bunların ardından Kuva-yı Milliye’yi toprak kazancı amaçlı i!gallere kar!ı bu
korkunun do"urdu"unu dü!ünürsek Mondros sonrası Batı Anadolu’da ilk Kuva-yı Milliye
örgütlenmelerin ortaya çıkı!ını #zmir’in Yunanlılarca i!galine ba!lamak yanlı! olmaz.802 Ancak
burada da bir sorun vardır. Sorun Kuva-yı Milliye deyiminin ilk kez kullanımıdır. Deyim, Batı
Anadolu’da Yunan i!galine kar!ı ilk kez Albay $efik Bey’in (Aker) ile Genelkurmay Ba!kanı
Cevat Pa!a’nın (Çobanlı) arasında 23 Mayıs 1919 tarihli bir yazı!mada geçmektedir iddiası
vardır. Daha do"rusu hemen her çalı!mada kabul edilen bir gerçek budur. Kasalak bu durumu
!öyle belirtir:
“Batıda Kuva-yı Milliye konusundaki giri!imlerden önemli biri de 57’ nci Tümen
Komutanı Albay $efik Bey’in (Aker) çalı!malarıdır. $efik Bey, 23 Mayıs 1919’da Harbiye
Nezareti’ne gönderdi#i bir yazıda ‘Durumun düzeltilmesi için, Kuva-yı Milliye te!kilatı kurmanın
en iyi tedbir olaca#ını’ bildirmesi ve Genelkurmay Ba!kanı Cevat Pa!a’nın (Çobanlı) da bu

800
#brahim Çiçek, Gördesli Mücahide Makbule ve Silah Arkada$ları (Kadın Efe), Salihli Belediyesi Kültür
Yayınları, Salihli,1998, s.30; Benzer bir de"erlendirme için bkz. Gıyas Yetkin (Haz.), Ate$ten Ate$e, Milli
Kurtulu$ Sava$ı’nın Adsız Kahramanı Akça Efe, Bütün Türkiye Yayınevi, Ankara 1964, s.6.
801
Sarayköy için bu örnek verilebilir. #zmir’in i!gali haber alınınca yörede hemen sava! için karar verilmi!tir. Ancak
ilk birliklerin olu!umu Haziran ortasını bulmu!tur. Bkz. Tokat, a.g.e., s.27
802
Olaylar geli!irken 18 A"ustos 1919 tarihli bir belgede sıca"ı sıca"ına yapılan yapılan de"erlendirmede Kuva-yı
Milliye’nin amacı tarif edilirken Kuva-yı Milliye’nin varlı"ının Yunan #!galine ba"lılı"ı !öyle de"erlendirilmi!tir:
“Hukukun sa#lanması, namusun korunması kutsal amacıyla, milletin ruhundan do#mu! olan Kuvayı Milliye’nin
maksadı, Yunanlıların i!gallerinin sınırlandırılması veya arada bir tarafsız bölge olu!turulmayıp i!gal bölgesinde
kalan din karde!lerinin hayat ve namusunun korunması için mücadele ettikleri ve bundan dolayı milletin amacının
Yunanlıları denize dökünceye kadar fedakarlıkta bulunmak ve bunun için gerekirse mahvoluncaya kadar
çalı!maktan ibaret oldu#u malum oldu#undan…” 2.Ordu Müfetti! Vekili’nden 12.Kolordu Komutanlı"ı’na 18.8.
1919 tarihli yazı , ATASE AR$#V#, #SH, no: 4169, Kutu no: 322, Gömlek no: 47, Belge no: 47-2, aktarılan kaynak:
Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Gen.Kur. ATASE B!k. Yayınları, Ocak 2002, Yıl:51, Sayı: 113, s.60.

226
yazının altına ‘son fıkra çok önemlidir. Acele edilmesi lazımdır.’ diye not dü!mesi üzerinde
durulacak bir noktadır.” 803
Bu, aslı bugüne kadar hiçbir çalı!mada saptanamayan belgeyi var kabul edersek ilk
Kuva-yı Milliye deyimi #zmir’in i!gali sonrası kullanıldı"ına göre tanıma “#zmir’in i!gali
sonrası” gibi bir zaman boyutunu da sokmak zorunludur. Ayrıca Batı Anadolu’da #tilaf güçlerine
kar!ı ilk toplu direni!in direni!in 16 Mayıs 1919’da Urla’da oldu"u dü!ünülürse bu
de"erlendirmemizin do"ru oldu"u anla!ılır. Çünkü Kuva-yı Milliye deyimi ku!kusuz toplu bir
direni!in adı olmak zorundadır:
“15 Mayıs 1919 sabahı ba!layan Yunan i!galine kar!ı Batı Anadolu’da ilk direni! 16
Mayıs sabahı Urla’da olmu!tur, "zmir’in i!galini ö#renen 800 kadar yerli Rum, Türk köylerine
saldırmaya, savunmasız insanları öldürmeye, mallarını ya#malamaya ba!ladılar. Urla’nın Türk
mahallelerini ku!attılar. Bunun üzerine Urla’da bulunan 173 ncü Alay Komutanı Yarbay Kazım

803
Kasalak, a.g.m., s.983. Söz konusu belgenin ATASE AR$#V#; No.1/1.Kls.12.Dos.47.Fih.47-1 oldu"u bilgisi
vardır. Bkz. T!H C.2, Batı Cephesi, 1. Kısım, 3.baskı, Gen.Kur. ATASE Ba!kanlı"ı Yayınları, Ankara, 1999, s.99,
76 numaralı dipnot. Aker’in kendi eserinde bu belge yoktur. Aydınel de konuyla ilgili kısımda ATASE AR$#V#;
No.1/1.Kls.12.Dos.47.Fih.47-1’deki belgeyi göstermemi!tir. Bkz. Aydınel, a.g.e., s.87-88. Ancak bu bilgi birçok
çalı!mada tekrarlanmı!tır. Örne"in Co!kun, 23 Mayıs 1919 tarihli $efik Aker’in dönemin Habiye Nazırına
gönderdi"ini söyledi"i ve Aker’in “ Anadoluyu i!galden kurtarmak için en iyi önlemin Kuvayı Milliye örgütü
kurmak oldu#unu” söyledi"ini belirtirken Avcıo"lu’nu kaynak göstermektedir. Ancak Co!kun’un dipnotta belirtti"i
yerde Aker’in 23 Mayıs 1919 tarihli yazısı varsa da içerik Co!kun’un belirtti"i gibi de"ildir. Ercan da söz konusu
ifadeyi içeren belgeyi kullanmı!, ancak kaynak belirtmemi!tir. Bkz. Ercan, a.g.m., s. 238. Yine Genelkurmay
Ba!kanlı"ı kaynakları kullanılarak yazıldı"ı anla!ılan bir makale de de 23 Mayıs 1919 tarihli belgeye atıf vardır,
ancak ne dipnot ne de belgenin aslı yoktur. Bkz. Gen.Kur. ATASE Ba!kanlı"ı Stratejik Ara!tırma ve Etüd Kurulu,
“Yunanistan’ın Küçük Asya Harekatının Siyasi ve Askeri Nedenleri-#zmir’in #!gali ile Geli!en Olaylar (Yunan
Kaynaklarına Göre)”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Yıl.107, Sayı.315, Mayıs 1988, s.35. Salahattin Tansel’de ilk
kaynakları kullanmaya dikkat etti"i önemli eserinde yine aynı alıntıyı kullanmı!, ancak belgenin aslına yer
vermemi!tir. Bkz. Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya kadar, C.1., Milli E"itim Bakanlı"ı Yayınları,
1991, s. 270-271. #lhan Tekeli ve Selim #lkin de Aker’in Kuva-yı Milliye deyimini içeren yazısından söz etmekte ve
T#H dizisine atıfta bulunmakla birlikte aslına yer vermemi!tir. Bkz. #lhan Tekeli ve Selim #lkin, Egedeki Sivil
Direni$ten Kurtulu$ Sava$ı’na Geçerken U$ak Heyet-i Merkeziyesi ve !brahim Tahtakılıç Bey, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 1989, s.90. Sonuç olarak bu güne kadar olan çalı!malarda 23 Mayıs 1919 tarihli $efik
Aker’in yazdı"ı söylenen belgenin orjinali yayınlanmamı! durumdadır. Ancak Kuva-yı Milliye deyiminin #zmir’in
i!gali sonrası ilke kez kullanımına ili!kin bu açıklama bir efsane gibi her çalı!mada bir ba!ka çalı!maya atıfla
kullanılagelmeye devam etmi!tir. Tarafımızdan ATASE Ar!ivinde yapılan ara!tırmada eski sisteme ait yukarda
belirtilen numaralı bir belgenin olmadı"ı bilgisi edinilmi!tir. Buna kar!ılık yine Genelkurmay Ba!kanlı"ı kaynakları
kullanılarak yazıldı"ı anla!ılan ba!ka bir makalede $efik Aker’in 23 Mayıs tarihli “raporu”ndan söz edilmekte ve
bilinen ifade “Durumu ıslahı için Kuvayı Milliye Te!kilatı vücuda getirmenin en iyi tedbir olabilece#ini
belirtiyordu.” #fadesine bu kez dipnotta önceki belge bilgilerinden farklı olarak ATASE AR$#V# No.1/3, Dosya
No:74 gibi bir belge bilgisi ile yer verilmi!tir. Standart dı!ı bu ifadeden de bir sonuç alınamamı!tır. Bkz. Gen.Kur.
ATASE Ba!kanlı"ı Stratejik Ara!tırma ve Etüd Kurulu, “Yunanlıların Batı Anadolu’yu #!gali ve Kuvayı Milliye’nin
Kurulu!u ile #lgili Olaylar (Türk Kaynaklarına Göre)”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Yıl.107, Sayı.315, Mayıs 1988,
s.9. Adnan Sofuo"lu ise Kuva-yı Milliye’nin do"umu ile ilgili bir makalesinde $efik Aker’in Harbiye Nezareti’ne
sundu"u ve “Durumun ıslahı için Kuva-yı Milliye Te!kilatı vücuda getirmenin en iyi tedbir olaca#ını” belirtti"ini
söyledi"i “rapor” için ATASE AR$#V# Kls.401, Dos.3, Fih.76 bilgisini vermektedir. Bkz.Sofuo"lu, “Mondros
Mütarekesi Sonrası …”, s. 622-623, 44 numaralı dipnot. Sofuo"lu, Albay $efik Bey’e Burdur Askerlik $ubesi
Ba!kanı #smail Hakkı Bey’in 15.Mayıs. 1919’da gönderdi"i bir telgrafta “halkın ço#unlu#una dayanacak !ekilde bir
te!kilat yapılmasını ve bunların mümkün mertebe el altından silahlandırılmasını” teklif etti"ini belirtti"ini söylerken
de ATASE AR$#V# Kls.401, Dos.3, Fih.44 bilgisini vermektedir. Bkz. Sofuo"lu, “Kuva-yı Milliye Döneminde…”,
s. 65, 316 numaralı dipnot. Ancak Adnan Sofuo"lu hocamız bu belgeyi gördü"ünü,okudu"unu, inceledi"ini ve notlar
aldı"ını belirtmi!tir.

227
Bey yanında bulunan 18 er ve birkaç jandarma ile birliktekasabayı savunmaya ba!ladı, ilk rum
saldırısı püskürtüldü. Rum çetelerinin taarruzu kar!ısında deh!et verici ve mezalimi ö#renen
Urla halkı kasabadaki silah deposunu zorla açmı!, mevcut 120 tüfek ve cephaneyi alatak bir
milis kuvveti meydana getirmi!tir. 173 ncü Alay’ın ermine girerek onun vurucu gücünü
arttırmı!lardır.
Bu olayla birlikte Batı Anadolu’da ilk Kuva-yı Milliye mücadelesi ba!lamı!tır.” 804
Görülüyor ki Kuva-yı Milliye kapsamında nizami (düzenli ordu) birlikleri de vardır.805
Dolayısıyla anıların ço"unda Kuva-yı Milliye çok de"i!ik anlam ve kapsamda kar!ımıza
çıkabilmektedir. Ayrıca her anı sahibinin anılarının her yerinde de aynı çerçeveyi kullandı"ını
söyleyemeyiz. Kimi zaman Kuva-yı Milliye’yi sadece milis anlamında kullanırken, ba!ka bir
yerde Milis+Heyet-i Merkeziyeler, di"er bir yerde de Milis+Heyet-i Merkeziyeler + Düzenli
Birlikler çerçevesi Kuva-yı Milliye adlandırmasına kar!ılık gelebilmektedir.
Bir di"er konu ise “Kuva-yı Milliye” adlandırmasının söz konusu dönemim tarihsel
olayları ya!anırken ve milisler hızla olu!urken hemen kullanılmaya ba!lanmı! olup olmadı"ı
sorusudur. Çünkü bu sorunun yanıtı Kuva-yı Milliye deyiminin, dolayısıyla da Kuva-yı Milliye
tipi olu!umların köklerini ara!tımada bize yol gösterici olacaktır. Çünkü e"er bu isimlendirme
hemen olaylar ya!anırken yapılmı!sa Kuva-yı Milliye deyiminin zihinlerde var olan bir kalıp
oldu"u ortaya çıkar. Dolayısıyla e"er Kuva-yı Milliye deyimi, #zmir’in i!gali döneminde
halihazırda zihinlerde varsa böyle bir tarihsel deneyimin Türk-müslüman toplumunda ve
kültüründe çok önceden var oldu"unu anlamı! oluruz. Aksi halde Kuva-yı Milliye deyiminin
Mayıs 1919 sonrası kullanıma giren bir sözcük oldu"unu söyleyebiliriz. Öyleyse sonradan
yazılan anılarda bu sözcü"ün kullanılması bir anlam ifade etmez. Çünkü o dönemi sonradan
hatırlayarak yazanlar çoktan kullanıma girmi! bu sözcü"ü yazımda ya da aktarımda tercih etmi!
olabilirler. Oysa o döneme il!kin bir günlükte ya da dönemi aktarırken dile getirilen bir konu!ma
ya da yazı!mada geçiyorsa Kuva-yı Milliye deyimini o dönem kullanılan bir deyim oldu"undan
emin olabiliriz.
Ne yazık ki dönemi günlük !eklinde, olayları ya!anırken sıca"ı sıca"ına tutulmu! notlar
eliyle aktaran çok azdır. Bu anılar arasında ise i!gal günlerinden itibaren sıca"ı sıca"ına olayları
aktaranlar daha da nadirdir. Bunlardan en önemlisi Hacim Muhittin Çarıklı’nın anı-notlarıdır.
Çarıklı günlük notlarında Yunanlılarla sava!anlar için 22 Haziran 1919’da “Bergama civarında

804
Kasalak, a.g.m., s.982 ve s.1000; Dinç, a.g.m., Aralık 1990, Sayı.48, s.39.
805
“toplayabilmi! oldu#um subaylar, askerler ve milli müfrezelerle !ehrin içinde bulunuyordum.” ifadesi de erken
dönem Kuva-yı Milliye’nin çok ince eleyip sık dokuma lüksü olmaksızın eldeki bütün kuvvetlerle olu!turuldu"unu
gösterir. Bkz. Kazım Özalp, Milli Mücadele, 1919-1922, C.1, AKDTYK, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 4.Baskı,
Ankara, 1998, s.26.

228
çetelerle muharebe devam ediyormu!” 806
, diyerek milli kuvvetler için önce “çete” nitelemesi
yapar, sonra 7.Temmuz.1919 da “Çünkü Bandırma’da harekatı milliye yok ki, çeteler olacak?”807
diyerek çetelerle milli harekat arasında ba"lantı kurar ve ancak 9 Temmuz.1919’da “milis
kuvvetlerimiz” 808
dedikten sonra ilk kez 14 Temmuz 1919 günkü notunda “Ak!am Kuva-yı
Milliye Kumandanı Hamdi beyle görü!tüm”809 diyerek Kuva-yı Milliye deyimini kullanır.
Burada da Kuva-yı Milliye bir kumandanı olan silahlı güç olarak ifade edilmi!tir.
Sonuçta #zmir’in i!galinden hemen sonraki dönemde Kuva-yı Milliye deyimi milisler,
silahlı sivil gönüllüler, sivil görünümlü silahlı güçler ve ço"u kez de bu unsurların de"i!ik
biçimlerde bir arada olmalarıyla olu!an birlikler anlamında kullanılmı!tır. Çıkan sonuç budur.
Kuva-yı Milliye’nin bu kadar geni! bir çerçeve içinde var oldu"una ili!kin en güzel
kanıtlarından birini ise Kazım Özalp’in anılarında buluyoruz:
“Bu sıralarda Bargama’yı i!gal eden Yunan kuvvetlerine kar!ı milli kuvvetlerin baskın
yapması mümkün ve faydalı görülüyordu. Ayvalık mıntıkasından gönderilen Binba!ı Kemal Bey
kumandasında bir müfreze ile, Balıkesir, Soma ve Kırka#aç’tan te!kil edilen milli müfrezeler ve
Akhisar’dan Parti Pehlivan ve Hafız Hüseyin Bey’in emirlerinde toplanan halk kuvvetleri ile bazı
nizamiye müfrezeleri, Kuva-yı Milliye namı altında 14 Haziranda Bergama’ya baskın
yaptılar.”810
Dönemin yazı!malarında ise $efik Aker’in 23 Mayıs’ta iletti"i söylenen, ama aslı
bütünüyle bugüne kadar hiç yayınlanmayan yazı!mayı saymazsak, Kuva-yı Milliye deyimi
yukardaki kullanımla ilk kez 29 Mayıs 1919’da Ayvalık’ta gerçekle!en ilk direni!e ili!kin 172.
Alay Komutanı Ali Çetinkaya’nın Salihli’deki 17.Kolordu Komutanlı"ı’na ve Balıkesir
Mutasarrıflı"ı’na 621 numara ile ve “Aceledir” ifadesi ile gönderdi"i !ifre metninde geçer.
Metinde 29 Mayıs günkü çarpı!ma hakkında bilgi verildikten sonra !öyle denilmektedir:
“$imdilik kuvvetin fazla sarsılmasına meydan vermeyerek gerek kuvve-i askeriye ve
gerekse biraz tedarik edilmeye ba!lanan gönüllü kuvve-i milliye ile vaziyeti muhafaza ve i!galin
geni!lemesini men ve Ayvalı#ı tazyik altında tutmak esasını takip ettim ve edilecektir.”811
Buradaki kullanımın Kuva-yı Milliye ile aynı oldu"u takdir edilmelidir. Yani “kuvve”
sözcü"ü do"rudan kuvvet anlamındadır. Bu kuvvet sözcü"ünün de yine silahlı bir olu!um olarak,

806
M. Çarıklı, a.g.e., s. 20.
807
M. Çarıklı, a.g.e., s. 23
808
M. Çarıklı, a.g.e., aynı yer. “Gönüllü milislerimiz” tabirini 28.Mayıs.1919’da, 17.Kolordu Kumandan Vekili
olarak Miralay Bekir Sami Bey de, 57.Tümen Komutanlı"ıan yazdı"ı bir mektupta ilk kez kullanmı!tır. Bkz.
Mühittin Ünal (Haz.), Miralay Bekir Sami Günsav’ın Anıları, Cem Yayınevi, #kinci Baskı, Nisan 2002, s.53.
809
M. Çarıklı, a.g.e., s.24.
810
Özalp, a.g.e., C.1, s.25.
811
Çetinkaya, a.g.e., s.51. Bu metindeki dil, günümüz Türkçesine çevrilmemi! bir Osmanlıca oldu"u için “kuvve-i
milliye” deyiminin 1919 Mayıs ayına ait kullanım oldu"unu söyleyebiliriz.

229
silahlı bir güç olarak anla!ılması gerekir. Bu sözcü"ün yukarda örne"ini gördü"ümüz gibi
“kuvve-i askeriye” yani askeri kuvvet gibi ya da “Yunan Kuvve-i #!galiyesi”812 i, yani Yunan
i!gal kuvveti gibi ya da “kuvayi #tilafiye”813, yani #tilaf Kuvvetleri gibi, kullanımları dönem
içinde yapılan yazı!malarda yaygındı. Bu !ekilde milis örgütlenmesinde yöresel unsurlar
de"erlendirilmi! olmaktadır.
Kuva-yı Milliye deyiminin anılarda yer alan belgelerde kullanımının erken bir örne"i
olarak Bekir Sami (Günsav)’ın anılarında Ödemi!’ten gelen ve bir rapora ekli mektubu
verebiliriz. Burada Tahir Fethi adlı bir Ödemi!li “Ödemi! Kuva-yı Milliye Komutanı” olarak
imzaladı"ı bir talepler listesini Topçu Yüzba!ı Rasim eliyle Bekir Sami Bey’e iletmi!tir.814 Yani
Mayıs 1919 sonu itibariyle Kuva-yı Milliye deyimi artık kullanıma yava! yava! girmektedir.
Bundan çıkan sonuçlar ise birincisi “kuvve-i milliye” (Kuva-yı Milliye) deyiminin
gönüllü ve milis yani sivil kökenden silahlı güçleri kar!ılıyor olması, #kincisi deyimin zihinlerde,
dolayısıyla da toplumun siyasi-askeri-kültürel çözüm repertuarında zaten mevcut olmasıdır.
Hacim Muhittin Çarıklı’nın notlarında da i!galler yayılırken ve milli örgütler olu!urken Kuva-yı
Milliye deyimininin kullanıldı"ını anlıyoruz. Yani bu deyim sonradan anılarını yazanların o
dönem için sonradan buldukları bir deyim de"il, i!gal dönemin bir deyimidir. Demek ki
zihinlerde, askeri-siyasi-kültürel repertuarda halihazırda vardı. Kuva-yı Milliye’nin kökünü
ara!tırdı"ımız izleyen bölümlerde bu gerçe"in tarihsel kanıtlarını da görmemiz mümkün
olabilecektir.
Kuva-yı Milliye’nin ne oldu"una ili!kin yukarda belirtilen bütün tanımlar ve açıklamalara
yine anılar temelinde farklı boyut ekleyebiliriz. O da Kuva-yı Milliye’nin kendili"inden olu!an
bir tepki mi yoksa belirli bir iradenin bir yöntem olarak organize etti"i bir hareket olup olmadı"ı
sorusu çerçevesinde ortaya çıkmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalara dikkat edildi"inde Kuva-yı Milliye’nin daha çok yapı, gerekçe,
insan malzemesi, nitelik, i!lev gibi açılardan tanımlandı"ını görüyoruz. Ancak bu tanıma
kendili"indenlik ya da bir iradenin varlı"ı gibi etmenleri de katmamız gerekir. Soru !öyle
formüle edilebilir: Kuva-yı Milliye #zmir’in i!gali sonrası Batı Anadolu’da yöresel olarak asker-
sivil aydın insanların öncülü"ünde olu!turulan, etkiye kar!ı (Yunan #!gali, katliamlar ve ilhak
korkusu) tepki olarak (kendili"inden) do"mu! bir yapı mıdır, yoksa böyle bir etki olmadan,
Osmanlı devletini yönetenlerce, daha do"rusu Birinci Dünya Sava!ı’nı yöneten bürokrasi
tarafından belirli olasılıklara kar!ı önceden hazırlanan planların, en kötü gelecek senaryosu
(Sava!ın kaybedilmesi) seçene"ine göre alınan bazı önlemlerin, bir gere"i olarak elde tutulan bir

812
Çetinkaya, a.g.e.s, 13.
813
M. Çarıklı, a.g.e., s. 13.
814
Ünal (Haz.), a.g.e., s. 62.

230
seçene"in, bir olana"ın, bir yöntemin devreye sokulmasıyla olu!turulmu! bir yapı mıdır?
Kısacası Kuva-yı Milliye sonradan biçimlendirilen kendili"inden var olan bir yapı mıdır, yoksa
beklenen bir kötü gelecek senaryosu için önceden biçimlendirilmi!, elde tutulan bir plan ya da
hazırlıkları önceden yapılmı! ve zamanı geldi"inde uygulamaya sokulan bir tasarı olarak var
edilen bir yapı mıdır? Yukarda sözü edilen tanımlar ortaya çıkan yapının aldı"ı görünüm üzerine
söylenmi! sözlerdir. Dolayısıyla Kuva-yı Milliye her iki durumda da aynı görünümde olmu!
olabilir. Yani yukardaki tanımlar bizim sorumuzun yanıtı ne olursa olsun do"ru olabilir. Bu
durumda bu tanımlardan, sordu"umuz sorunun yanıtına ula!amayız. Bir ba!ka deyi!le var olan
Kuva-yı Milliye, hangi yolla üretilmi! olursa olsun (kendili"inden ya da bir irade ve plan sonucu)
aynı görünümü kazanacak olan bir örgüttür. Bu durumda sorunun yanıtı tarihsel olaylar
irdelenerek aydınlatılabilir.
Bu noktada Fuat Balkan’ın anıları bazı ipuçları vermektedir. Fuat Balkan anılarının
Birinci Dünya Sava!ı bitimine kadar olan kısmını !u cümlelerle bitirmektedir:
“Birinci Dünya Harbi yenilmemizle sona erince, mensup oldu#um Te!kilat-ı Mahsusa
Umuru $arkiye Müdürlü#ü da#ıtılarak, zabitleri çe!itli kolordular emirlerine verildi#inden , ben
de yıllardır semtine u#ramadı#ım Karamürsel’deki çiftli#ime çekilmi!tim.”815
Ancak bu bir son de"ildir. 1919 Mayıs ayında Batı Trakyalı bir heyet Fuat Balkan’I
ziyaret ederek yine ba!larına geçmesini önerince Fuat Balkan da o zaman Harbiye Bakanlı"ı
Müste!arlı"ı yapmakta olan #smet (#nönü) Bey’i ziyaret ederek durumu bildirir ve talimat ister.
#smet (#nönü) Bey de üç gün sonrasına Kara Vasıf Bey’in evinde bulu!malarını ister. Toplantıda
Fuat Balkan dı!ında hepsi de o dönem Albay rütbesinde olan Kara Vasıf Bey, #smet (#nönü)
Bey, Galatalı $evket, Seyfi Bey ve Albay Çolak Kemal Bey bulunmaktadır. Burada Fuat
Balkan’dan yeniden Batı Trakya’ya gitmesini isteyen Seyfi Bey, (Eski Umumi Karargah
#stihbarat #kinci $ube Müdürü) #smet (#nönü) Bey’e hitaben !öyle demi!tir:
“Para sıkıntınız olamaz. Te!kilat-ı Mahsusa’nın örtülü paralarını oldu#u gibi size
devrettim. Bir an evvel vazifeye gönderilmesi lazımdır.”816
#smet Bey’in yanıtı ilginçtir:
“Batı Trakya’yı kolayca ele geçirip Edirne sınırımızın kar!ısına yerle!mi! bir Yunanistan
bulunsun istemiyoruz. Kendi hallerine bırakırsak Bulgarlar Yunanlılara boyun e#erek bize böyle
bir akıbet hazırlayabilirler. Bu sebeple Batı Trakya’da te!kilat yapıp Bulgarlarla i!birli#i
halinde halkı Yunanlılar aleyhine tahrik etmekzarureti vardır.”817

815
Gürer (Haz.), a.g.e., s. 89.
816
Gürer (Haz.), a.g.e., s. 89-91.
817
Gürer (Haz.), a.g.e., s. 91-92.

231
Bu konu!manın ardından Fuat Balkan’ın görünürde Cafer Tayyar Pa!a’nın komutasındaki
1.Kolordu emrindeYunan hudut taburunda görevli bir yüzba!ı olarak görevli olan, ancak amacı
Yunan ordusunun ve Yunanistan’ın siyasi emelleri aleyhine818 faaliyet göstermek olan bir
te!kilatçı olarak bölgeye (Batı Trakya-Gümülcine) gönderilmesi kararla!tırılmı! oluyordu. Ancak
Cafet Tayyra Bey’in muhalefeti sonucu bu görevini bir subay olarak de"il, ordudan istifa etmi!
bir sivil olarak yerine getirmek zorunda kalmı!tır.819 Bu faaliyetler planlanırken o sırada Harbiye
Nazırı olan Fevzi Çakmak’ın da olup bitenlerin bir kısmından, en azından görünü!teki durumdan
haberi vardır:
“Yarısı silahlı kuvvetlere, yarısı serbest çalı!acak ‘Batı Trakya Müdafa-i Hukuk
Cemiyeti’ için olmak üzere o zamanın parasıyla dört bin liranın örtülü ödenekten temini de
uygun bulundu. Bu paranın Ferit Pa!a hükümetinin Harbiye Nazırı olan Kvaklı Fevzi Pa!a (
Mare!al Fevzi Çakmak’tan) silahlı harekattan bahsedilmeksizin sadece Müdafaai Hukuk
Cemiyeti’ne yardım namıyla teminini Müste!ar "smet Bey üzerine aldı.”820
Aslında Batı Trakya’yı ilgilendiren bütün bu açıklamalara yer vermemizin nedeni !u
soruyu sormak içindir: Balkan Sava!ları sırasında sınırlarımız dı!ında kalmasına rıza gösterilen
Batı Trakya bölgesi için endi!elenen ve bu bölgede Yunan güçlerine kar!ı Müdafaai Hukuk
Cemiyeti görünümünde gizli bir askeri operasyon kararı alan, bunun için hem mali kaynak ayıran
hem de deneyimli bir te!kilatçıyı, eski Te!kilat-ı Mahsusacı ki!ileri, görevlendirmekten
çekinmeyen bir irade, Mondros sonrası sınırlarımız içinde kalmı! Batı Anadolu bölgesini
önemsememi! olabilir mi? Bu sorunun yanıtı mantıki olarak “hayır” olmalıdır. Ancak bunu
kanıtlarla ortaya koymak ba!ka bir çalı!ma içinde mümkün olabilir. Buna ra"men bu durum bize
mevcut olguları ve tarihsel geli!meleri yeni bir teorik bakı! açısıyla incelemek için fırsat
vermektedir. Fuat Balkan’ı Batı Trakya için görevlendiren irade Batı Anadolu için de

818
Fuat Balkan’ın 1921 yılı Haziran ayında geldi"i Ankara’da, TBMM Hükümeti Genelkurmay Ba!kanı Vekili
Fevzi Çakmak’tan aldı"ı gizli talimatta amaç “Mümkün oldu#u kadar Yunan harp kuvvetlerini Anadolu dı!ında
durdurup ajitasyon yapmak, me!gul etmek” olarak belirtilmektedir. Bu amacın Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi’nin
Yunan i!gal ordusu kar!ısındaki amacı ve i!levi ile benzerli"i açıktır. Bu talimatnamede ayrıca “Yunanlıların i!gali
altında bulunan arazide tahrikat vücuda getirmek, küçük ölçüde ve fakat fazla miktarda te!kil olunacak çetelerle
taraf taraf ve mümkün olursa her bir zamanda bu tahrikatı canlandırıp te!vik etmek lazımdır.” #fadesi önemlidir.
Bkz. Gürer (Haz.), a.g.e., s. 130. Burada görüntüde çetelerin yaptı"ı faaliyetlerin gerisinde bir organizasyonun, bir
iradenin varlı"ı açıktır. Bu durumda Batı Anadolu’da efe ve zeybeklerin olu!turdu"u çetelerin i!levi de benzer
olmaktadır. Ancak efe-zeybek gelene"i ve halihazırdaki asayi!sizlikten dolayı var olan çeteleri bir yöne (Yunan i!gal
güçlerine) sevketmek kendili"inden mümkünken yeni çeteler organize etmeye gerek kalmayabilir. Dolayısıyla Batı
Anadolu’daki çetelerin kurulu!unda ve arkalarında benzer bir zorlayıcı irade göremememiz bu iradenin olmadı"ı
anlamına gelmez. Çünkü bu iradenin çok da zorlamasına gerek kalmadan zaten var olan çeteler ve çete gelene"i,
i!galin getirdi"i olumsuzluklarla kendili"inden beklenen i!levi yerine getirmektedir. Bu durumda özellikle
Güneybatı Anadolu’da Kuva-yı Milliye’yi var eden iradenin daha çok organize edici ve yönlendirici olmak üzere
daha belirsiz kalması mümkün olabilmi!tir diyebiliriz. Bu önemli te!kilat yönergesinin tamamı için bkz. Gürer
(Haz.), a.g.e., s. 129-132.
819
Gürer (Haz.), a.g.e., s. 92-100.
820
Gürer (Haz.), a.g.e., s. 92.

232
görevlendirmeler ve faaliyetler gerçekle!tirmi! midir? De"indi"imiz gibi bu soruya bu çalı!ma
kapsamı içinde bütün olarak yanıt vermemiz mümkün de"ildir. Bu apayrı bir çalı!mada mümkün
olabilir. Ancak Kuzeybatı Anadolu bölgesindeki Milli Mücadele hareketleri için bu soruya
kısmen evet dememiz mümkündür. Bu bölgede 15 Mayıs 1919 sonrası Kuva-yı Milliye
kapsamındaki faaliyetlerde böyle bir iradenin rolünün daha büyük oldu"unu söyleyebiliriz.821
Özellikle Karakol Cemiyeti’nin faaliyetlerini bu kapsamda de"erlendirebiliriz. Buna kar!ılık
Güneybatı Anadolu bölgesinde, yani Yunan i!galinin fiili hale geldi"i ya da potansiyel tehdit
olarak kendini çok yakın hissettirdi"i bölgede Kuva-yı Milliye kapsamındaki faaliyetlerde ise
yöresel kararların, yöresel örgütlenmelerin ve kendili"inden, etki-tepki biçiminde do"an
eylemlerin, kahramanların rolünün daha büyük oldu"undan söz edebiliriz. Nitekim Kuzeybatı
Anadolu’da Kuva-yı Milliye’nin arkasındaki bir kurucu iradenin görünürdeki örgütü olarak
de"erlendirebilece"imiz Karakol cemiyeti’nin etkinlik sahası da bu ayrımda belirleyicidir.822 Bu
ayrım giri! kısmında belirtti"imiz ayrıma da uygundur. Dolayısıyla teorik olarak Kuzeybatı
Anadolu bölgesinde Kuva-yı Milliye’yi yaratan iradenin varlı"ını daha rahat duyumsamamız ve
gözlemlememiz mümkünken823, Güneybatı Anadolu bölgesinde efe-zeybek gelene"inin de
etkisiyle daha farklı bir Kuva-yı Milliye bünyesinin olu!tu"unu söyleyebiliriz. Çünkü silahlı ve
tecavüzkar bir i!gal gücü bölgeye geldi"inde bir plan dahilinde harekete geçmeye hazır güçler ve
hazırlıklar önceden var olmu! olsa da insanların kendi canlarını ve bölgelerini korumak için
kendiliklerinden silahlanmasının, örgütlenmesinin, kar!ı koyacak tedbirler almasının824 önünde
durulması söz konusu olamaz. Dolayısıyla i!gal bölgesinde ve buna kom!u bölgede (Yani kabaca
bugün Güneybatı Anadolu olarak niteledi"imiz bölge) Kuva-yı Milliye yapısı görüntüde daha
çok milli çeteler, efeler, yerel olu!umlar çizgisinde ortaya çıkmı!tır. Bizim çalı!mamızın

821
Kuva-yı Milliye bünyesinde bulunan efe ve çetelerin varlı"ının, yöresel kararların, yöresel ve birbirinden kopuk
ki!ilerin kendili"inden, etki-tepki sonucu ortaya çıkan (daha çok faaliyette oldukları Güneybatı Anadolu’da) etkinli"i
oldu"unu dü!ünmemizi kolayla!tırıcı, buna kar!ılık Kuva-yı Milliye’nin, bir iradenin, önceden, olayların geli!imini
öngörerek kurguladı"ı bir yapı oldu"unu dü!ünmemizi zorla!tıran bir unsur olmasına ra"men, Mart 1919’da
#zmir’de “#zmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” nin kurulmasına öncülük yapan Vali Nurettin Pa!a’nın, muhtemel bir
i!gal sonrasında direni! yönünde mücadele edecek silahlı bir te!kilat tasarladı"ı ve bunun için de Güneybatı
Anadolu’da faaliyette bulunan efeleri hesaba kattı"ına ili!kin bir de"erlendirme için bkz. #lkkur!un, a.g.e., s. 59-60.
822
Adnan Sofuo"lu Karakol Cemiyeti’nin faaliyet sahası ve sınırları hakkında !öyle demektedir: “Yine "ngilizler ve
özellikle Milli Mücadele kar!ıtı grupların Anadolu içlerine sızma ve sirayet etme yolu olan Kocaeli Bölgesi de iç
cephe özelli#i ta!ımaktaydı. Bu bölgede de özellikle "stanbul’a do#ru uzanan yarımadada mütarekenin hemen
akabinde te!kilatlanma çalı!maları ba!latıldı. Buradaki tae!kilatlanmayı Karakol Cemiyeti ba!latmı!tı. Bu cemiyet
aynı zamanda ülke çapında te!kilatlanmayı planlıyordu. Nitekim cemiyet te!kilatlanma çalı!malarını Bursa-
Balıkesir bölgelerine do#ru geni!letti ki Balıkesir yöresindeki te!kilatlanmada bu cemiyet üyelerinin de rolü oldu.”
Bkz. Sofuo"lu, Kuva-yı Milliye Döneminde…, s. 448.
823
Kuzeybatı Anadolu bölgesinde Karakol Cemiyeti bünyesindeki örgütlenmeler ve görevlendirmeler hakkında kısa
bir bilgi için bkz. Sofuo"lu, Kuva-yı Milliye Döneminde…, s. 69-97. Buradaki anlatımdan Kocaeli-#stanbul arası
bölgenin daha çok Karakol Cemiyeti bünyesinde, Bursa ve Balıkesir yöresinin ise Bekir Sami Bey öncülü"ü ve
giri!imiyle örgütlendi"i anla!ılmaktadır.
824
“Çünkü Yunan darbesi [i!gali] en miskin ruhlarda bile ‘-bu kadarı da olmaz’ isyanını yaratmı!tı.” Bıyıklıo"lu,
a.g.e., s. 117.

233
kapsamında de"erlendirdi"imiz anılarda da bu ki!ilerin a"ırlı"ı söz konusu oldu"u için Kuva-yı
Milliye’nin varlı"ı, daha çok çete faaliyetleri ve Yörük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe, Çerkez
Ethem gibi tarihsel ki!ilerin imaj ve eylemleriyle belirlenmi!tir. Ancak bu ki!iler ön planda
görülse ve silahlı milis gücün büyük kısımlarını kontrol edebilseler bile arka planda Te!kilat-ı
Mahsusa ya da #ttihat ve Terakki mensubu ki!ilerin bilinçli ve örgütlü çabalarını da unutmamak
gerekir.
Sonuçta görüntüde aynı sivil-milis faaliyeti olarak göze çarpan Kuva-yı Milliye
olu!umundaki daha çok bölgesel olarak ortaya çıkan bu kısmen göreli farklılı"ı göz önünde
bulundurmak gerekir.

1.6.3.Sonuç Olarak Kuva-yı Milliye’nin Unsurları ve Tanımı

Sonuç olarak Kuva-yı Milliye’yi Yunan i!galinden çok önce var olan, bilinen bir
uygulama olarak de"erlendirebiliriz. Ancak Milli Mücadele döneminde Batı Anadolu’da Kuva-
yı Milliye’yi #zmir’in Yunanlılarca i!gal edilmesi ile ba!latabiliriz. Bütün bu tartı!malardan sonra
Kuva-yı Milliye’yi bu çalı!ma kapsamında !öyle tanımlayabiliriz:
Kuva-yı Milliye, #lhak amaçlı, göçe zorlama ve katliamlar içeren i!gallerinin
ba!lamasıyla birlikte direni!ten ba!ka çare kalmadı"ına inanan her kesimden insanın bir araya
gelerek kurdu"u, sivil ve asker karı!ık olmak üzere de"i!ik insan kayna"ı kullanan, düzensiz ve
ço"u zaman da disiplinsiz, gev!ek bir askeri yapısı olmakla beraber tekdüze örgütsel bir
organizasyonu olmayan, i!galcilere ve i!galcileri destekleyen güçlere kar!ı politik !iddet
kullanan, ihtiyaçlarını yerel halktan zaman zaman zorla kar!ılayan, silahlı ya da milis güçlere
denir.
Kuva-yı Milliye birlikleri için adlandırma örneklerine baktı"ımızda genel olarak iki
yöntem kulanılmaktadır. Birincisi birli"i, yöresinin adıyla adlandırmak825. Burada birli"i
olu!turan ki!ilerin o yöreden oldu"u çıkarımı yapılabilir: Bu tür Kuva-yı Milliye birlikleri
“Erzurum Kuva-yı Milliye Müfrezesi”826 , “Mecitözü ve Havza Kuva-yı Milliyesi”827 ya da
“Aydın Alayı”, “Demir Alay” ya da “Mu"la Serdengeçtiler Müfrezesi” 828gibi de"i!ik isimler de
almı!lardır. #kinci Olarak ise dönemin çete gelene"inin yaygın uygulaması olarak liderlerinin

825
Alptekin Müderriso"lu, Kurtulu$ Sava$ının Mali Kaynakları, AKDTYK Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları,
Ankara, 1990, s.179.
826
Kehale (Haz.), a.g.e., s.100.
827
Kehale (Haz.), a.g.e., s.103.
828
Akça, “Milli Mücadele Döneminde Mu#la”, s. 173.

234
adıyla anılan “Yahya Kaptan Çetesi” gibi isimler de kullanılmı!tır. Burada da genellikle liderin
adından sonra çete sözcü"ünden ba!ka “müfreze” sözcü"ü de kullanılabilmektedir: “Veli Bey
Kuvvayi Milliyesi”829 gibi…
Kuva-yı Milliye birlikleri için anılarda da görüldü"ü üzere benzer biçimde, “Milli
Çeteler”, “Milli Müfrezeler”, “Milisler”, “Sivil Kuvvetler”830, gibi adlar da kullanılmı!tır.831

1.7. Anılarda Kuva-yı Milliye’nin Yapısı

Kuva-yı Milliye, kurulu! a!amasında askeri ve yönetim açısından oldukça basit bir yapıya
sahipti. Askeri yapı olarak katılımın düzensiz ve zorunlu olarak çok acele olması yüzünden
standart bir kurulu! yapısı olu!mamı!tır. Kuva-yı Milliye’nin yapısını Yönetim ve Askeri olarak
iki kümede ele alabiliriz.

1.7.1.Kuva-yı Milliye’nin Yönetim Yapısı

Kuva-yı Milliye’nin çetelerin mevcut olmadı"ı ve sıfırdan kuruldu"u bölgelerde askeri ve


yönetim katmanları çok hızlı, hatta birkaç özverili ve durumun farkında olan vatansever ki!inin
etrafında zaman zaman ayaküstü kurulup faaliyete geçiyordu. Böylece kurulan örgütlenmeler
kervan yolda düzülür mantı"ıyla a!ama a!ama eksikliklerini giderip daha mükemmel örgütler
haline geliyorlardı. Örne"in Çine’ de Kuva-yı Milliye’nin kurulu!u böyle olmu!tur. Tek bir ki!i,
Te"men Kadri Bey kendi çabasıyla $efik Aker’in odasın getirdi"i birkaç ki!iyle Çine örgütünü
kurmu!tur:
“Bir iki saat sonra Çine Müftüsü ile Kadıköylü Mustafa Efendi ve ilçe Düyun-ı Umumiye
Memuru olan bir ki!iyle beraber yanımıza, Belediye Ba!kanının odasına geldi ve ‘Heyet
kurulmu!tur. Emrinizi bu Efendilere söyleyiniz. Allah’ın izniyle bugünden itibaren çalı!acaklar.’
dedi… Bu konu!malar sonucunda gönüllü toplamak, firari askerimizi çevirmek ve gönüllülerin
ailelerine harçlık vermek için yardım toplamak i!leri kurulan Milli Heyete; gönüllüleri
silahlandırmak ve ia!e etmek, onları muharebe için sevk ve idare etmek hususlarının da bize,

829
Kehale (Haz.), a.g.e., s.105.
830
Özer, a.g.e., s.29.
831
“Kuva-yı Milliye, Kuva-yı Seyyare, Çeteler, Mücahitler, Milis kuvvetler, Milli Müfrezeler gibi adlarla ya da
komutanların, bölgelerinin adlarıyla tanınan bu halk direni! güçleri birden çok i!lev üstlenmi! ve genellikle de
ba!arılı olmu!lardır.” Paksoy, a.g.m., s.107.

235
yani Tümene ait oldu#una dair olan kararlarımızı verdikten sonra ayrıldık. Hacı Süleyman
Efendi Milli Heyet katında bu i!leri takip için Çine’de kaldı.”832
Ödemi! Kuva-yı Milliye’sinin kurulu!u çok hızlı ve örgütleni! yapısı da buna paralel
olarak basittir. Bu ilk örgüt yapılarına baktı"ımız zaman önce, silahlı bir örgütün ilk anda akla
gelen sorunlarının çözülmeye çalı!ıldı"ını görüyoruz. Tek bir beyanname hem örgüt yapısını,
hem yetki da"ılımını ve hiyerar!iyi hem de finansman, levazım, silah-cephane ve katılım gibi
sorunların çözüm yöntemlerini içerebiliyordu.833
Henüz modern devletle yeterince tanı!mamı! ve örgütlenme gelene"i olmayan bir
toplulu"un sözkonusu oldu"u küçük yerle!im yerlerinde bu biçimde belirlenen yeni otoritenin
kendini kabul ettirmesi için silahlı bir gücünün olmasından ziyade örgütlülü"ünün (bazen sadece
bir toplantıyla bir araya gelmek yeterliydi), kurucuların ünlü, zengin ya da etiket ve makam
sahibi olması yanında bu dar kadronun yönetim iradesinin olması ilk a!ama için yeterliydi.
E!itler arasında karar vericinin belirlenmesi ise, bu bir askeri birli"in komutanı olsa bile yeri
geldi"inde basit bir seçim yöntemiyle sorun halledilebiliyordu. Örne"in yine Çal ilçesindeki
Kuva-yı Milliye örgütünün kurulu!u için yörenin ileri gelenleri arasından direni! fikrinden
olanların bir araya gelip basit bir yemin metnini imza etmeleri, kurulu!un tek biçimsel a!aması
olarak yeterli olabiliyordu.834
Bu basit yapıya benzer !ekilde her yörede bir Milli Heyet kuruluyordu. Bu Milli Heyetler
ise kendilerinin gönderdi"i delegelerden olu!an bir Merkezi Heyet’e ba"lı olarak i!
görüyorlardı.835 Kuva-yı Milliye’nin askeri yapısı da bölgesel olarak bu Milli Heyetlere ba"lı
olarak organizasyon içinde yer almaktadır.836 Bu yapıda Milli Heyetler ilki Çine olmak üzere837
örgütlenmi!ti. Sonrasında Mu"la838, Denizli, Tavas, Söke839 Nazilli840, Ku!adası841 ba!ta olmak
üzere 57.Tümen bölgesindeki Aydın, Mu"la, Denizli, Burdur, Isparta ve Antalya ile Ödemi! ve

832
Aker, a.g.e. s.156.
833
Örnek olarak Kaymakam, Askerlik $ubesi Reisi, müftü ve yöre “ileri gelenleri” tarafından kurulan Ödemi!
Kuva-yı Milliye te!kilatının kendi i!leyi!ini belirleyen bildirisi verilebilir. Bkz. #lkkur!un, a.g.e., s. 80-81.
834
Çal Belediye binasında 15 Haziran 1919’da imzalanan ve Kuva-yı Milliye’ye katılım vaadi ile Çal müftüsü #zzet
Efendi’ye (Çalgüner), hitaben yazılan bu metindeki ifade, bugünkü Türkçe ile !öyledir: “…isimleri yazılı adamlar
ki cümlemiz dinimizi, vatanımızı, namusumuzu, vikaye etmek için size i!tirak etmek için size i!tirak etme#e söz
veriyoruz. Buna dair her ne husus emir olunursa tenfizine amadeyiz. E#er biz dahi muhalif olursak katlimizi halel
ediyoruz.” #lkkur!un, a.g.e., s. 129-130.
835
Aker, a.g.e. s. 240-241. Apak Nazilli Heyet’inin olu!umunu !öyle somutla!tırır: “Merkez Hey’et ise Aydın,
Mu#la, Antalya, Burdur, Isparta ve Denizli vilayetlerinin kazalarının beherinden gönderilmi! birer murahhastan
mürekkep idi. Bu kazalardan Kuvayımilliyeye yardım parası, erzak ve giyecek toplanarak Nazilli’ye
gönderiliyordu.” Apak, a.g.e., s.110.
836
Sofuo"lu, “Mondros Mütarekesi Sonrası…”, s. 623.
837
Aker, a.g.e., s.156.
838
Aker,a.g.e., s.161.
839
Aker,a.g.e., s.239.
840
Aker,a.g.e., s.243.
841
Aker,a.g.e., s.270.

236
Ku!adası ilçelerinden olu!an bölgenin il, ilçe ve bucak merkezlerinde Milli Heyetler
olu!turulmu!tu. Bunu bu bölgedeki Milli heyetlerden birer ki!inin 6 Ekim 1919 günü 3.Nazilli
Kongresine842 ça"rılı!ından anlıyoruz.843 Demek ki bu yerlerde Milli Heyetler vardı.
Burada Milli Heyetlerin Yöresel Kuva-yı Milliye ile ba"ları askeri açıdan emir-komuta
biçiminde bir ili!ki de"ildir. Kuva-yı Milliye’ler askeri kararlar açısından Nizami Ordu
Komutanına ba"lıydılar. Kemal Özer bu yapıyı çok açık olarak !öyle tarif etmi!tir:
“Az zamanda Akhisar’dan Ayvalı#a kadar kısmen muntazam askerden ço#u milli
kuvvetlerden mürekkep bir cephe meydana gelmi!tir. Cephenin esas merkezleri Akhisar, Soma,
"vrindi, Ayvalık; Cephe askerlik bakımından top yekün Kazım (Özalp) beyin emrinde amma;
Milli Kuvvetler ayrıca Balıkesir’deki merkez heyetine ba#lı bulunuyor.”844
Burada düzenli ordudan arta kalanlara “muntazam asker” denilmesi dikkat çekicidir.
Görüldü"ü gibi yöresel Milli Heyetlerin o yöredeki Kuva-yı Milliye ile olan ili!kisi
sadece ia!e, donanım, insan kayna"ı tedarik etme ve finansman olanakları sa"lama biçimindeydi.
Yani o bölgedeki Kuva-yı Milliye’ler ihtiyaçları bakımından o bölgedeki Milli Heyetler’e ba"lı
oldukları halde taktik, stratejik karar alma ve askeri eylemcilik açısından merkezi karargaha
ba"lıydılar.
Bu yapıda Çine, Nazilli ve Denizli’de birer hastane ve Kö!k ile Balyanbolu’da revirler de
bulunuyordu. Ayrıca her Milli Heyet ba"lı yörenin emniyetini sa"layan Milli Jandarma gücü de
kuruluyordu.845
Bu genel yapı dı!ında yörelere göre faklı örgüt modelleri de olabiliyordu. Örne"in yine
Nazilli Kongresi’ne ba"lı olarak faaliyet gösteren Mu"la Heyet-i Milliyesi, Mu"la !ubesinin
“maliye, ir!ad, istihbarat, gönüllü silah ve asker toplama, fedakaran ve muhacirine yardım,

842
Aker’in söz etti"i 6 Ekim 1919 tarihli Kongre’nin 3. Nazilli Kongresi oldu"una ili!kin bilgi için bkz. Bülent
Tanör, Türkiye’de Kongre !ktidarları (1918-1920), Yapı Kredi Yayınları, 3. Baskı, #stanbul, Ekim 2009, s.243.
843
Aker, a.g.e., s.288.
844
Özer, a.g.e., s.26.
845
Aker, a.g.e., s.257. Apak, Denizli’deki hastaneyi Doktor Mazhar Germen’in yönetti"i bilgisini verir; a.g.e., aynı
yer. Hastane ve hastane kurmak denildi"inde günümüz ölçülerinde çok maliyetli ve zor bulunacak pahalı araç
gereçler akla gelmemelidir. O dönem için hastane, hastaların yattıkları yer anlamına gelecek kadar basit bakım
yerleri olarak anla!ılmaktadır. Bu yüzden kurulmaları çok büyük çaba gerektirmemekte, bazen bir tek doktor ile
hastane kurma yoluna gidilebilmektedir. Büyük Taarruz sonrası günlerden bir anı bu duruma örnektir: “Hemen
yanımda beraber getirdi#im bir arkada!la do#ru Gönen’e giderek halkı topladım ve ileri gelenlerle kısa bir
görü!meden sonra, hacı Ahmet A#a’nın hanını hastane yaptım. "kiyüz yatak buldurdum, ne kadar yaralı varsa
toplattırdım, cepheye hastahane açıldı#ına dair haber yolladım, sıhhıye arabaları ekipler te!kil ettim, bir de levha
yazarak ‘Akıncı Müfrezesi hastanesidir’ diye han kapısına astım. Silahlı bir de nöbetçi diktim.” Doktor Muaammer
Bey’den aktaran Güven, a.g.e., s.104. Nazilli’de de hastaneler vardır. Bu hastaneler küçük eski okul binalarıdır ve
her hastanede ortalama bir doktor vardır. Hastanelerin varlı"ı Heyet-i Milliye’nin faaliyetleri sonucudur. Arif Oruç,
Nazilli’deki gözlemlerinden söz ederken Demirci Mehmet Efe’nin bu hastaneler dı!ında okul açmak için de çaba
harcadı"ı bilgisini vermektedir. Bkz. Özkaya (Haz.), s. 116-117.

237
nakliyat ve sıhhıye !ubeleri te!kil ve bu !ubelerin müdürleri heyet-i milliye azayı tabiyelerinden
olacaktır.”846 !eklinde aldı"ı karar çerçevesinde faaliyet gösterece"ini belirtmi!tir.
Aslında ilk anda kurulan bu yöresel Heyet-i Milliyeler zaman içinde daha geli!ti ve daha
organize, daha örgütlü, farklı i!lev gören birimlerle daha da i!levsel hale geldi. Örgütlenmede
ilk ortaya çıkan geli!me cephe ve cephe gerisi olarak olu!turulan ayrımdır. Bu ayrımın askeri
kısım ve destek hizmetleri olarak farklıla!ma oldu"u açıktır. Bu ayrım, uzun süreli bir askeri
eylemcili"i sürdürmek niyetinin do"al bir sonucudur. Hacim Muhittin Çarıklı 15 A"ustos 1919
tarihli güncesinde bu durumu !öyle belirtir:
“Salihli’ de Riza, Nemci, Hasan Refik, Mehmed Emin, Çerkes Re!if beylerle görü!tüm ve
bizim taraftaki te!kilat hakkında hayli izahat verdim ve cephe ile geri vezaifinin tamamen
ayrıldı#ını ilave ettim.”847
Yine örne"in Denizli’de, Denizli Heyet-i Milliyesi, Müftü Ahmet Hulusi Efendi
ba!kanlı"ında oldu"u gibi yer yer oldukça kapsamlı bir örgütlenme ile neredeyse yerel bir
otonomi olarak ortaya çıkmı!tır. Buna göre örgütün 6 !ubesi vardı. Bunlar;
1-Mali $ube: Örgütün finansmanını sa"lıyor, harcamaları yapıyordu.
2-#stihbarat ve Propaganda $ubesi: Belge ve bilgi toplayarak dü!man hakkında istihbarat
elde ediyor, halkın mili mücadeleye katılımını sa"lam için çaba harcıyordu.
3-Askerlik $ubesi: cepheye gidecek askerin sevk ve ia!esi i!iyle u"ra!ıyorlardı.
4-Göçmen $ubesi: Sava! sırasında yöreye gelen Türk ve Türk olmayan göçmenlerin
yerle!im ve giyim, beslenme gibi sorunları ile u"ra!ıyorlardı.
5-Levazım $ubesi:Cephenin ia!esi ve giyimi ile me!gul oluyordu.
6-Güvenlik $ubesi: Yörenin iç güvenli"i ile u"ra!ıyordu. 848
Yine örne"in Keles’te 19 Temmuz ayı sonlarına do"ru kurulan ve sadece 12 ki!ide olu!an
Kuva-yı Milliye örgütü bile basitçe !u 4 !ubeye ayrılmı!tı:
“1-"dare ve asayi!,
2-"a!e,
3-Mühimmat celp ve nakli
4-Etraf celp ve teçhizi.”849
Gönen’de Kuva-yı Milli’yenin olu!umu da bu açıdan tipiktir. Kurulu!taki hızlılık pratik
çözümlerin hemen yürülü"e girmesini gerektirmi!tir. Ancak bu a!amada bile yönetimsel ayrımın
gereklili"i hesaba katılmı!tır. Örne"in daha Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Kurulurken (10 Eylül

846
Akça, “Milli Mücadele Döneminde Mu#la”, s. 179.
847
M. Çarıklı, a.g.e., s.36.
848
Müftüler, a.g.e., s.11-12.
849
#lkkur!un, a.g.e., s. 187.

238
1919) kuruculardan Uncu Ali A"a, “ia!e !efi” olarak görevlendirilmi!tir.850 Demek ki e"er bir
bir silahlı kanadı da olan bir direni! örgütü kuraken, fiili a!amaya geçildi"inde, silahlı güç
olu!turacak insan kayna"ı sa"landı"ında, bundan sonra ilk akla gelen özellikle bu silahlı gücün
ia!esi ve bunun için de parasal kaynakların bulunmasıdır.851 Dolayısıyla cephe gerisi
organizasyonun ilk ayrı departmanı ia!e ve mali departmanlardır. Di"er alanlarda
departmanla!ma daha sonra olu!turulmaktadır.
Bu durumda yönetimsel anlamda giderek a!a"ıda, Denizli örne"inde de görece"imiz
yapıya do"ru evrilen bir !ema olu!mu!tur:
DEN!ZL!
HEYET-!
M!LL!YES!

#ST#HBARAT ve ASKERL#K GÖÇMEN LEVAZIM GÜVENL#K


MAL# $UBE PROPAGANDA $UBES# $UBES# $UBES# $UBES#
$UBES#

Bu !ema aslında tarihsel ko!ulların zorlamasıyla bir bakıma kendili"inden olu!mu!tur.


Hemen her yerde kurulan örgütlerin en temel sorunu insan kayna"ı oluyordu. Bunun ardından bu
insanların beslenmesi, giyimi ve do"al olarak silah ve cephanesini bulmak gerekiyordu.
Dolayısıyla her sorun ayrı ki!ilerce giderilmek için bir i!bölümü yapıldı"ında do"al olarak bir
örgüt yapısı belirmi! oluyordu. Bazı bölgelerde bu i!bölümü daha örgütlü bir hal alabiliyordu.
Örne"in Balıkesir bunu ba!armı! yörelerden biridir. Bir kaynak levazım dairesini !öyle
anlatmaktadır:
“Balıkesir’de Hacı Kamile Hanım ba!kanlı#ında bir komisyon hazırlanmı!tır. Bu
komisyonun hazırladı#ı ‘çama!ır, çorap, gömlek ve havlular’ Soma cephesine gönderilmi!tir.”852
Kabaca örgütlenme aynı pratik sorunlardan yola çıkıldı"ı için benzerdir. Ancak ba!ka bir
kaynakta yukardaki !emada bulunan “Güvenlik $ubesi” yerine örne"in Denizli Hastanesi’nin de
ba"lı oldu"u bir Sa"lık $ubesi’nden de söz edilmektedir.853 Nazilli Kongresi’nden sonra ise
bölgedeki örgütler ayrı ayrı de"il, e!güdüm içinde çalı!maya ba!lamı!lardır.854

850
Özer, a.g.e., s. 41.
851
Asaf Gökbel de Aydın’da bir direni! çabası fikri belirmeye ba!landı"ında akla ilk bu sorunun geldi"ini belirtir:
“Özellikle olu!turulacak ulusal kuvvetlerin geçimlerini sa#lamak için paraya gereksinim vardı. Bu ihtiyaç ise her
!eyden önce çözülmesi gerekn önemli bir sorun idi.” Gökbel, a.g.e., s. 87.
852
Aybek(Haz.), a.g.e., s.396.
853
Bu yapının orijinal Osmanlıca isimlendirmesi ile varlı"ına ili!kin ve “#a!e ve Maliye”, “#r!adiye ve #stihbariye”,
“Esliha ve Gönüllü Efrad”, “Muhacirin”, “Nakliyat ve Mübayat” ve farklı olarak “Güvenlik $ubesi” yerine “Sa"lık
$ubesi” biçiminde bir yapılanmanın varlı"ı hakkında bkz. Engin Berber, “Yunanistan Genel Devlet Ar!ivinden Bir

239
1. Balıkesir Kongresi (27 Haziran-12 Temmuz 1919), 2.Balıkesir Kongresi (26-30
Temmuz 1919), 1. Nazilli Kongresi (6-8 A"ustos 1919), Ala!ehir Kongresi (16-25 A"ustos
1919), 3. Balıkesir Kongresi (16-22 Eylül 1919), 2. Nazili Kongresi (19-20 ya da 23-24 Eylül
1919), 3.Nazilli Kongresi (6 Ekim 1919)855 ile giderek daha geli!mi! bir yapı görünümü kazanan
ve en kompleks halini alan Kuva-yı Milliye örgütlenmesi ise biraz daha farklı olarak siyasi ve
askeri yapılanması açısından neredeyse ayrı bir küçük devletçi"i andırır. Burada bir yöreye
kuruldu"u anda egemen olan bir örgütlenmenin !ekillendi"i, hem Kongrelerin yayınladı"ı
beyannamelerden hem de kabul etti"i de"i!ik te!kilatlar hakkındaki talimatlardan
anla!ılmaktadır.856 Bu kongrelerle belirlenen yöresel güç, üstlendi"i askere alma, silahlı kuvvet
olu!turma ve cepheye sevketme, cephe gerisinde asayi!i sa"lama ve bunların yapılması için
gerekli finansmanı yerle!im birimlerine bir tür vergi gibi zorunlu olarak bölü!türüp tahsil etme857
gibi görev ve yetkilerle, her ne kadar Osmanlı saltanatına sadakatini açıkça ortaya koymu! olsa
da858 yöneticileri demokratik bir biçimde seçimle gelmi! küçük bir cumhuriyeti andırır.859 Bu
yüzden de bu kongrelerin kapsadı"ı alanlardaki860 Kuva-yı Milliye örgütlenmeleri daha geli!mi!
ve e!güdüm içeren yönetim yapısı ve uygulamalarını içerir.
Ancak ne kadar geli!mi! olursa olsun bu örgütlenmelerle belirlenen yapılar yöresel ve
vizyon açısından dar bir siyasi bakı!ı barındırır. Bu kısıtlılı"ın a!ılması ancak Mustafa Kemal

Belge: Denizli Heyet-i Milliyesinin Yunan "!galine Kar!ı Direni! Ça#rısı”, Yedinci Askeri tarih Semineri
Bildirileri 2, (Sunulmayan Bildiriler), Gen.Kur. ATASE B!k. Yayınları, Ankara, 2001, s.175.
854
Müftüler, a.g.e., s.14
855
Tanör, a.g.e., s. 98. Ayrıca bkz. M.Çarıklı, a.g.e., s.3-5. $erafettin Turan 2.Nazilli Konresi için farklı olarak 19-23
Eylül 1919 tarihlerini verir. Bkz.$.Turan, a.g.e., 1. Kitap, s.302- 334. Zeki Sarıhan ise 2. Nazilli Kongresi’nin
ba!langıcı için 13 Eylül 1919 tarihini verir. Bu farklılık eski-yeni takvim farkından da kaynaklanıyor olabilir. Bkz.
Sarıhan, Kurtulu$ Sava$ı Günlü#ü, C.2., s.16.
856
Bu örgütlenmelerin devletsi niteli"i ayrı bir inceleme konusu olup burada sadece Kuva-yı Milliye bünyesindeki
olu!umların yapısı, bunlar arasındaki farklılık ve birbirleriyle ili!kileri ele alınmaktadır. Bülent Tanör her ne kadar
devletle!me niteli"ini Do"u Anadolu ve Trakya ile sınırlasa da (Bkz. Tanör, a.g.e, s.178) bu olgunun bütün
Anadolu’da ve özellikle Batı Anadolu’da yaygın bir e"ilim oldu"unu söyleyebiliriz. Bu kongreler ile ilgili olarak
ayrıca !u eserlere bakılabilir: 1. Balıkesir Kongresi kararlarının özeti ve “Heyet-i Merkeziye’nin Vezaifi” ba!lıklı
kısım ile #tilaf Devletlerine yollanan beyanname ve Kongre azaları için için Ahmed, a.g.e., s.54-58; Balıkesir ve
Ala!ehir Kongreleri’ndeki kararlar ve talimatnameler için Enver Konukçu, “Balıkesir ve Ala!ehir Kongreleri”, Milli
Mücadele Tarihi. C.1, AKDTYK Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları, Ankara 2005, s.171-219; Enver Konukçu,
Ala$ehir Kongresi 16-25 A#ustos 1919, AKDTYK Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları, Ankara 2000; Birinci ve
#kinci Nazilli Kongreleri hakkında kısa bir bigi için Asaf Gökbel, a.g.e., s. 295-303; M. Albayrak, a.g.e., 1998.
857
Bkz. Heyet-i Merkeziye Talimatnamesi 4.ve 5. maddeler, M. Çarıklı, a.g.e., s.231.
858
2. Ala!ehir Kongresi’nin konre sonrası yayınladı"ı beyannamesinin 4. maddesi !öyledir: “Büyük Kongreye atfen
umum Hareket-i Milliye Reddi "lhak heyeti, hakipay-ı hilafetpenahi ve südde-i sal-tanat-ı Osmaniye ve seniyyeye
sadakat-i kamileyi bir akide olaraka kabul eder.” Bkz. M. Çarıklı, a.g.e., s.206.
859
Bu örgütlerin üstlendikleri görevler ve bunların belirleni!i üzerine temel belgeler olarak bkz. Ala!ehir Milli
Kongre Mukareratı, M. Çarıklı, a.g.e., s.206-208; Te!kilat Kadrosu, a.g.e., s.222-224; Kuva-yı Milliye Menzil
Müfetti!li"i Vezaifi Hakkında Talimat, a.g.e., s.224-229; Heyet-i Merkeziye Talimatnamesi, a.g.e., s.230-231;
Ala!ehir Kongresinde Kabul Edilen Hareket-i Milliye Redd-i #lhak Heyeti Talimatnamesi, a.g.e., s.231-233; Heyet-i
Milliye Redd-i #lhak Encümen-i Müdiran Talimatnamesi, a.g.e., s.234-235; Birinci Saruhan Milli Alayı’nın
Te!kilatı, a.g.e., s.236-238. Bu metinler görüntüde Osmanlı Hükümeti’ne ba"lılık belirtilse de fiilen ayrı bir devlet
yapılanmasının varlı"ına yeteri kadar delil içermektedir görü!ündeyiz.
860
Batı Anadolu kongrelerinin temsil alanaları konusunda açıklayıcı bir harita için bkz.Tekeli-!lkin, a.g.e.,6 nolu
Harita.

240
liderli"inin ve Sivas Kongresi sonrası ulusal bir devlet organizasyonuna do"ru geli!en sürecin
sonucunda olu!acaktır.

1.7.2. Kuva-yı Milliye’nin Askeri Yapısı

#lk dönemde Kuva-yı Milliye askeri açıdan farklı biçimlere ve karakteristi"e sahip
olabiliyordu. Aslında Kuva-yı Milliyenin askeri yapısı genellikle sivil ve asker unsurların
karı!ımından olu!uyordu. Sadece Kuva-yı Milliye birliklerinin yapısında de"il yönetiminde hatta
karargahının yapısında da sivil-asker karma olu!umlar gözlenmektedir:
“Karargah ba!langıçta Ali Bey [Çetinkaya] , eski Edremit Kaymakamı Hamdi Bey ve
Pelitköylü Mehmet Cavit Bey’den olu!maktadır.” 861
Sivillerin askerlerle birlikte kullanılması olgusu esasen pek çok örnekte de
görecebilece"imiz Osmanlı yönetim yapısı içinde ve gelene"inde ayrıksı ya da istisnai bir
uygulama de"ildi. Gerek askeri harekatlarda, gerekse siyasal amaçlar için sivil unsurlar
kullanılmı!tır. Bu gelene"in Birinci Dünya Sava!ı sonrasına ve Milli Mücadeleye birçok yönden
yansıması do"aldır. Dolayısıyla Kuva-yı Milliye bünyesinde sivil unsurların kullanılması, sivil
silahlı güçlerin devlet tarafından çok daha geni! bir kullanım çerçevesinden sadece biridir.862 Bu
çerçevenin içinde yer alan uygulamalar Kuva-yı Milliye’nin askeri yapısında de"i!ik biçimlerle
kar!ımıza çıkabilmektedir. Görülmektedir ki sivil silahlı güçlerin, çetelerin, askeri ve siyasal
amaçlarla kullanımı çok çe!itli olabilmektedir. Bunları bu çalı!mada kabaca belli ba!lıklar
altında sınıflandırabiliriz.

a) Önceden var olan zeybek gruplardan olu$an Kuva-yı Milliye grupları:


Sadece daha önceden var olan zeybek gruplar ilk Kuva-yı Milliye’nin bünyesinde kendi
zeybek liderlerinin komutasında Milli Mücadeleye katıldılar. Bu zeybek grupların liderlerine
do"rudan ba"lı daha küçük ve yine zeybeklerden olu!mu! silahlı gruplar da olabiliyordu. Gökçen
Efe gibi,Yörük Ali Efe ya da Demirci Mehmet Efe gibi efelerin liderli"indeki çeteler bu
kapsamda dü!ünülebilir.

861
Sa"dıç, a.g.e., s.60.
862
Bu kullanımın en ilginç örneklerinden birini Rahmi Apak !öyle verir: “Erzurumda "ngilizlere teslim edilmek
üzere trenlere yükletilen büyük mikyasta piyade ve topçu cephanesi komutan tarafından tertip edilen bir planla yolda
göçebe Kürt a!iretlerine ya#ma ettirilmek suretile "ngilizlerden kurtarılmı! ve sonra !arki Anadolu’da Ermenilerin
Türklere yaptıkları saldırı!lara kar!ı Türk milletinin hayatı ve malı bu silahlarla kurtarılmı!tır.” Apak, a.g.e., s.39.

241
b) Bir subay komutasında sonradan toplanan gönüllü milislerden olu$mu$ Kuva-yı
Milliye grupları:
Bu kapsamdaki Kuva-yı Milliye, zaten kendisine ba"lı zeybekleri olan ki!ilere ba"lı
gruplardan farklı olarak sonradan toplanarak silahlandırılmı! milis grupları içerir. Bu milislerin
ba!larında deneyimli efeler yerine nizami orduda görevli subaylar bulunuyordu. Örne"in Söke’de
135. Alay’dan Söke Bölge Komutanı Binba!ı Saip Bey komutasına verilen ve Söke Milli
Heyetince toplanan sivillerden olu!an Kuva-yı Milliye grubu buna örnektir.863
Damar Arıko"lu da bu tür Kuva-yı Milliye’ye örnek verir:
“Milis çeteleri Kuva-yı Milliye adı altında bir araya gelen memleket çocuklarından
ibaretti. Yunanlılar ile ilk defa cephe açan Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali efe’nin zeybekleri ve
kızanları çarpı!ıyo; kısmen de Türk zabitlerin kumandası altında Milis kuvvetlerimiz harp
ediyordu. Sayılarını tanrıdan ba!ka kimse bilmezdi.” 864
Bu cümlenin ikinci bölümünde belirtildi"i biçimde sıfırdan kurulan Kuva-yı Milliye
birliklerinin ba!ına her zaman nizami birliklerde görev yapan bir subay geçmiyordu. Zaman
zaman bir yörede örgütlenen milis gruplarının ba!ına yörenin daha önce subay olarak ya da
yedek subay olarak orduda görev yapmıs ki!iler de geçiriliyordu. Örne"in Ayvalık’ta Ali
Çetinkaya’nın giri!imleriyle kurulan gönüllü milislerle Kuva-yı Milliye te!kil edilirken bunların
yönetimi için, bu gruplara rehberlik için subaya, subaya ihtiyaç duyuluyordu. Ancak subay
yetersizli"i yüzünden milislerin ba!ına hiç olmazsa askerli"ini yapmakta olan erat tayin
ediliyordu.865
Böylelikle deneyimsiz sivil unsurlar en azından askerlik açısından daha bilgili ki!ilerin
denetimine bırakılarak asgari sava! de"eri olabilecek bir güç olu!turmak umuluyordu. Bu açıdan
özellikle yedek aste"menler de Kuva-yı Milliye için önemli bir kaynak olmu!tur. Bunlar milis
biriklerinin ara yönetim kademelerini olu!turdular. Süreyya Örge Evren’in anılarında söz etti"i
Mu"la Milis Taburu buna örnektir:
“Ferdası [ertesi] gün, muayyen binada yüze yakın genç ve eski ihtiyat zabitleri
toplandılar. Orada (Mu#la Milis Taburu) nun tesis ve te!kiline karar verdiler. Gençlerin hepsi
vazife alacak ve ihtiyat zabiti olanlar da taburun emir ve kumandasını ellerinde

863
Aker, a.g.e., s. 239.
864
Arıko"lu, a.g.e., s.149.
865
Örnek olarak Bergama Cephe Kumandanı Binba!ı Mehmet Cemal Bey’den Ali Çetinkaya’ya yazılan 15 Haziran
1919’da yazılan raporun 3. maddesinde sözü edilen Jandarma Nazi komutasındaki “90 neferlik çete” verilebilir. Bkz.
Çetinkaya, a.g.e., s. 91. Ayvalık yakınlarındaki Konak nahiyesinde te!kil edilen bir milis kuvvetin 3 yedek subay
(ihtiyat zabiti) sorumlulu"u ve yönetimine verilmesi örne"i için ise bkz. R.Yalkın, “Milli Mücadelede "zmir”, Yeni
Sabah Gazetesi, 9 Ekim 1939, s.4.

242
bulunduracaklar, tabur kumandanından taım zabitine kadar bütün kumandanlar Mu#lalı,
gençler olacaktı.”866
Hızlı kurulan bu Kuva-yı Milliye birliklerindeki gönüllülerin bir çete içinde ve bir
liderin emri altında askeri faaliyet gösterme deneyimi olmadı"ı için yönetim, sevk ve liderlik
bakımlarından komutanlık konumunda subayların kullanılması dönemin normal
uygulamalarından sayılabilir. Bu tür gönüllüleri nizami birliklerin yanında kullanmak Osmanlı
askeri gelene"inden gelmi! orta ve yüksek rütbeli subayların vizyonunda hatta deneyiminde
varolan bir seçenek oldu"u için bu çözüm hemen uygulamaya sokulabilmi!tir. Örne"in $efik
Aker de bu seçene"i hızla uygulayabilmi!tir:
“Daha sonra Bozüyüklü Hacı Süleyman Efendi’nin okudu#u duaya amin denildikten
sonra, milli heyetin ilk davet etti#i temiz ve asil köylü Türk evlatlarından olu!an bu gönüllüleri
bir bölük kabul ederek biri komutan olmak üzere ba!larına üç subay tayin ettim.”867
Burada çok açık olarak “#htiyaç ke!fin anasıdır” bilimsel yargısının do"rulandı"ını
görüyoruz. Rahmi Apak da bu modele göre kurulmu! Kuva-yı Milliye gruplarının te!kiline örnek
verir. Bunlar sonradan kurulan Milli alay, tabur ve bölüklerdir. Kurulan bu birliklerin bir cephe
tutacak biçimde askeri eylemcilik gösterebilmesinin zorunlu bir adımı asgari bir askerlik
bilgisidir. Bu amaçla subayların bu birliklere monte edilmesi zorunluydu. Apak bu durumu !öyle
belirtmi!tir:
“Alay ve tabur ve bölük kumandanları muvazzaf veya yedek subay de#ilse, bunlardan bir
muavin verilir.”868
Benzer bir bilgiyi Ali Çetinkaya’da da buluyoruz. O da kendi bölgesindeki yerle!im
yerlerine gönderdi"i talimatlarda bir deneyimli asker komutanlı"ında sıfırdan milli bölükler
kullanılmasını istiyordu.869 Yine Ali Çetinkaya da bölük, takım ve mangaların ba!ına birli"e
katılacak köylülerin itaat ve ba"lılı"ını sa"lamak için bu ki!ilerce tanınan, sevilen ve ba"lılık
gösterilebilecek a"a, bey ve e!raftan ki!ilerin olmasını öngörüyordu. Ama en üstte mutlaka askeri
ve yönetim bilgisine vakıf bir subayın olması !arttı.870 Görüntüde komuta yetkisi yöreden bir ki!i,
bir a"a ya da efe olsa da ona kurmaylık eden, akıl hocalı"ı yapan bir subayın oldu"u türden
yapılar için $erif Günalp da bir örnek verir:

866
Evren, a.g.e., s.26.
867
Aker, a.g.e., s.157.
868
22 Mart 1920 tarihli Balıkesir Kongresi ile kurulan Kuva-yı Milliye birlikleri içinde Milli Alay, Milli Tabur ve
Milli Bölük adlandırmaları bu birliklerin önceden var olan çeteler olmadı"ının i!areti sayılabilir. Bkz. Apak, a.g.e.,
s.120-121.
869
Çetinkaya, a.g.e., s.34 ve s. 35.
870
Çetinkaya, a.g.e., s. 35.

243
“Sökeli Ali Efe (Denizli’de ehali tarafından öldürülmü!tür) babacan, aynı zamanda
makul ve olgun bir efe. Yapılacak i!i ikimiz görü!üyoruz. Ben ona akıl hocalı#ı ederken bir
kumandan muamelesi etti#im için o benden memnun, ben de hep kendi isteklerimi kabul
ettirdi#im için ondan ho!nutum.”871
Süvari Yüzba!ı (Midillili) Ahmed, bu yapıyı çok daha açık bir biçimde, gerekçeleri ile
birlikte !öyle açıklar:
“Müfrezeleri te!kil eden bu zevatın askerli#e vukufu olmadı#ından bunların yanına te!kil
olunan müfrezenin büyüklü#üne nazaran Mülazım, Yüzba!ı veya Binba!ı rütbesinde bir
kumandan terfik olundu. O sırada Akhisar’da ancak bir iki muvazzaf zabit bulundu#undan ihtiyat
zabitlerden istifade olundu.”872
Görülüyor ki sonradan kurulan birlikler mümkün oldu"unca düzenli ordu formatına göre
alay, tabur ve bölük olarak örgütlenmeye çalı!ıyorlar, ancak her zaman yöresel güç sahiplerinin
kendi adamlarının ba!ında askeri anlamda liderlik yapmasının önü de açık tutuluyordu. Ancak bu
durumda bile askerlik bilgisi açısından bir kurmaylık hizmeti verebilecek ya da askeri danı!man
statüsünde bir subay mutlaka bu birliklerde bulunduruluyordu.
Bu biçimde görüntüde olmasa bile bilgisi bakımından fiilen bir subay komutasında milis
gruplar olu!turarak milli amaçlar için bu grupları kullanma yöntemi de sadece Türk/Müslüman
kesimlere özgü de"ildir. Daha önce de belirtti"imiz gibi Yunanlılar da kendi milli çıkarları için
yerli Rumları bu biçimde kendi resmi ordu görevlilerini kullanarak organize etmeye
çalı!mı!lardır.
Kurulan bu Rum çeteleri de Yunan subaylarınca e"itilerek yönlendiriliyordu:
“Buralarda Rum nüfusunu ço#altmak üzere Rusyadaki Rum ve Ermeniler Batumda
toplanıyorlar; bir miktar talim ve terbiye gördükten sonra silahlanarak çetecilik etmek üzere
gizlice sahillerimize çıkıyorlardı. Bir taraftan da binlerce Rum çetesi muhacir kıyafetinde
memlekete giriyor ve Samsundaki bazı ecnebi mümessilleri tarafından himaye ile
silahlandırılıyordu. Kızılhaç aarsında kıyafet tedbil ederek gelen Yunan zabitleri, te!kilat
kurma#a ve bunların askeri talim ve terbiyeleriyle me!gul olarak, Pontos hükümetinin temelini
kurma#a çalı!ıyorlardı.” 873

871
Güralp, a.g.e., s.40.
872
Ahmed, a.g.e., s. 48-49.
873
Arıko"lu, a.g.e., s.156.

244
c) Bir subay komutasında önceden varolan çetelerden olu$mu$ Kuva-yı Milliye
grupları:
Bu güçlerin olu!umdaki farklılıklardan dolayı, özellikle sadece efelerden ya da
milislerden olu!mu! birliklerin komuta yapısında özel bir çözümüm hemen kısa bir sürede
yürürlü"e konuldu"unu görüyoruz. $efik Aker bu yapıyı !öyle anlatır:
Bu sava!çıların ço#una gönüllü olarak cepheye gelen veya Milli Heyetlerden gönderilen
Birinci Dünya Sava!ı’nda tecrübe kazanmı! yedek subayları atadık. Bu yedek subaylar bir veya
birkaç kuvveti içeren birer küçük cepheye komutan tayin edildiler.”874
Çok açık olarak, var olan çetelere nizami bir kuvvetin içinden gelmi!, sava! tecrübesine
sahip bir subay atanarak belirli bir disiplin olu!turulmaya çalı!ıldı"ı aktarılmaktadır. Belki de
Kuva-yı Milliye birlikleri içinde en sık kar!ımıza çıkan biçim budur. Mümtaz $ükrü E"ilmez’in
anılarındaki !u satırlar neden böyle bir yapının tercih edildi"ini, burada subayların i!levinin ne
oldu"unu en iyi biçimde ortaya koyar:
“Bir askeri terbiye ve disiplin altına alınmamı! topluluklardan yarar sa#lanamayaca#ını
çok iyi biliyordum. Bu amaçla da Kuvayi Milliye komutanına bunların yedek subayların emrinde
bir disiplin altında örgütlenmesini önerdim. Birlik komutanlıklarına özellikle kahramanlıkları
kendilerinden ve birbirlerini övmekten ileri gelen kaldırım kabadayılarının, bir takım cahil milli
amaçtan yoksun e!kıya artıklarına de#il, ideal ve karakter sahibi yedek subayların getirilmesinde
direndim. Daha örgüt geli!memi!ti. Onun için henüz zamanının olmadı#ı, bu yolda çalı!abilecek
ki!iler varsa önce onların tanıtılmasını istediler. Ben disiplinsiz davranan, davranı!larında
ki!isel çıkarlar arayan bu adamlardan memnun de#ildim. Çünkü onların davranı!larının toplum
üzerinde kötü etki yapaca#ını ve bizim ulusal amaç u#rundaki çalı!malarımızı gölgeleyece#ini
biliyordum. Çapulcu, çalıp çırpmaktan ba!ka bir !ey dü!ünmeyen bu gruplara ve onların
ba!ında kaptan denen ki!ilere ve onlara yüz verenlere kızıyordum. Mehmet Ali Bey’e durmadan
örgüte bir askeri yön verilmesini öneriyordum.”875
Görüldü"ü gibi her ne kadar Yunan i!galcilerle mücadele etme açısından “Milli” nitelik
ta!ısalar da dönemin ortalama insan yapısı, Kuva-yı Milliye’yi denetimsiz, disiplinsiz bir yapı
olarak bırakıldı"ında çok önemli ve olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir. Bu açıdan en
azından her gruba bir subay monte ederek bu eksiklik bir ölçüde giderilmek istenmektedir. Bu
subayların Kuva-yı Milliye’deki varlıkları bir tür askeri komiser ya da bir tür askeri danı!man

874
Aker, a.g.e., s.238.
875
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.24. Aker de bu uygulamanın gerekçesini açıklarken benzer argümanlar kullanmaktadır: “"ki
üç çetenin ba!ına yedek subaylardan yahut nizamiye veya jandarma subaylardan aklı ba!ında kimseler bulunmalıdır
ki, çeteler kendi ba!larına hareket etmesinler.” Bkz. Aker, a.g.e., s.148.

245
benzeri bir yapıyı i!aret eder. Örne"in Celal Bayar 1941 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne
Yörük Ali Efe ile ilgili olarak yazdı"ı bir mektupta bu pozisyonu açıkça !öyle tanımlamı!tır:
“Yörük Ali (Efe)’yi kızanları ile Milli Mücadele’ye sevk eden 57. Tümen Kumandanı
Albay $efik Aker’dir. Tümen subaylarından Te#men Zekai de askeri mü"avir olarak Yörük
Ali’yle beraber çalı!mı!tır.”876
Aynı !ey Postlu Mestan Efe’nin yanına verilen Yüzba!ı Rahmi Bey’in konumu için de
geçerlidir. Ali Orhan #lkkur!un bu olayı anlatırken açıkça “Yüzba!ı Rahmi Bey (Kalkandelenli)
Postluya mü!avir tayin edildi.” demektedir.877
Görüldü"ü gibi burada subayın rolü çete yapısına askeri bir nitelik vermek amaçlı olarak
danı!man ya da komiserlik yapmaktır.878 Bu yapıda sayısal olarak nizami birlikten gelenlerin
sayısı çok az olsa bile askeri anlamda komuta nizami birlikten gelen subaydadır. Çete reisi ise
komutayı üstlenen subay ile çete mensupları arasında bir tampon gibidir. Bu yapı daha önce
kendi ba!larına hareket etmeye alı!mı! çetelerin daha büyük askeri yapıların bir parçası olarak bir
genel harekatta e!güdüm içinde davranmalarını sa"lıyordu. Bu tür harekat tecrübesine ve
e"itimine sahip subaylar, çete reislerinin bir anlamda askerlik biliminin gereklerine göre genel
harekatta rol oynamalarını sa"layan ve bütün cepheyi yöneten asıl gücün emirlerini aktaran,
uygulayan ara gücü olu!turuyorlardı.879 Kalabalık olan grup milis ya da eski çete mensupları
oldu"u için çete liderinin adamları üzerindeki kontrolünden yararlanmak amacıyla çete lideri
genel liderlik görüntüsünü koruyordu. Bu yüzden ilk dönemde Kuva-yı Milliye birlikleri içinde
sivil unsurlar daha kalabalık olunca olu!an karma birli"in genel yönetimi sivil yetkiliye
kalmakta, ancak askeri konularda nizami birlik komutanı subay idareyi üstlenmektedir. Süvari
Yüzba!ı Ahmed anılarında bu ikili yapının görev ve yetkilerine yer verir. Burada ikili yönetim
yapısında sivil olan lider “Milli Kumandan”, asker olan ise “Askeri Kumandan” olarak
adlandırılmaktadır:
“Milli Kumandan:
Müfrezenin toplanmasına amil oldu#u gibi elbas ve ia!e hususuna ve aralarında
tahaddüs edecek vakaların halline nezaret eder ve askeri kumandanın mütalaa ve arzularını
tatbike memurdur.

876
Bayar, a.g.e., C.7., s.229.
877
#lkkur!un, a.g.e., s. 195.
878
Bu tür deneyimli askerleri bir muavin ya da komiser olarak kullanılması Kuva-yı Milliye’nin farklı askeri
!ekilleni! gösterdi"i di"er biçimlerinde de, örne"in Kongrelerce kurulan Kuva-yı Milliye gruplarında da kar!ımıza
çıkmatadır. Bu konuda bir örnek olarak Bkz. Özalp, a.g.e., C.1, s.73.
879
“Kendi reislerinin komutasında bulunan çetelerin ve efelerin yanında bile yardımcı olarak subaylar
bulunmaktaydı. Zaten Ekim 1919’dan itibaren komutanlar Kuva-yı Milliye içinde daha aktif bir rol oynamaya
ba!lamı!lar, bir iki çete dı!ında, hemen hemen kontrolü tamamen ellerine almı!lardı.” Dinç, a.g.m., Aralık 1990,
Sayı.48, s.37.

246
Askeri Kumandan:
“Muharebe noktai nazarından müfrezeyi idare eder ve Milli kumandanla anla!tıktan
sonra icab eden emirleri verirdi.
Her iki kumandan arasında bazen anla!mazlık olursa da her iki taraf için de itilaf
mecburiyeti oldu#undan yine çabuk anla!ırlardı.”880
Ünlü Akba! Cephaneli"i baskını kahramanı Edremit Kaymakam Hamdi Bey’in Ali
Çetinkaya ile ilgili sözleri de sivil ve askeri liderlik arasında yukarda de"indi"imiz yetki ayrımını
tam olarak ortaya koyar niteliktedir.
“ ‘Çocuklar bu Mıntıka Kumandanı Ali Bey yok mu’ der, elinin parmaklarını bir araya
toplayıp lülele!tirdikten sonra dilini dama#ında !aklatarak, ‘!eker gibi adam’ diye sözlerine
devam eder: ‘Tam komitacı. Kendisiyle çok iyi anla!tık. Ulusal kuvvetlerin örgütü benim
emrimde olacak, askeri gereklere göre idareyi kendisi üstlenecek. Dü!mana kar!ı koyaca#ız. Bu
yurdu kimseye çi#netmeyece#iz.” 881
Demek ki, taktik ve strateji belirleme gibi askeri açıdan yönetim yava! yava! konuyu
daha iyi bilen subayların denetimine geçerken Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe gibi hatta
Çerkez Ethem gibi büyük Kuva-yı Milliye gruplarının lideri poziyonundaki ünlü efelerin ise bu
kapsamda daha büyük rütbeli subayların denetiminde kalmalarında zaman zaman sorunlar
ya!anmı!tır. Milli Mücadele’nin düzenli ordunun te!kiline kadarki döneminde milis kuvvetler
resmi orduya katılıp resmi ordu komutanına tabii oldu"u gibi, milis grubunun (Kuva-yı
Milliye’nin daha kalabalık oldu"u anlarda) düzenli ordu birliklerinin milis kuvvete katıldı"ı ve
milis grubun komutanına tabii olması gibi olaylar da olmu!tur:
“Kö!k - Umurlu cephesi bozgunundan sonra (Goncalı) ya çekilen ve Demirci Mehmet Efe
emir ve kumandasında bulunan Kuvayı Milliye kıtaatiyle bu millî kuvvete ilhak edilmi! olan (54)
üncü fırka kıtaatının bu çekili!inden...”882
Örne"in Demirci Mehmet Efe !eklen askeri açıdan yörenin en büyük komutanı $efik
Aker’in denetiminde iken pratikte zaman zaman çizgi dı!ına çıkmı!tır. Bunun en önemli nedeni
Düzenli ordu birliklerinin sayısal olarak bu gibi gruplara kar!ı yetersiz sayıda olmasıdır. Bunun
en trajik örne"i $efik Aker’in Demirci Mehmet Efe’nin Denizli Vakası’nda gerçekle!tirdi"i
kıyıma engel olamamasıdır. Süreyya Örge Evren, görünütünün tam aksine yöredeki en büyük

880
Ahmed, a.g.e., s.49.
881
Sa"dıç, a.g.e., s.62. Aynı duruma bir di"er örnek olarak Sarı Edip Efe’nin A"ustos 1920 sonlarındaki konumu
verilebilir. Bkz. Güralp, a.g.e., s. 78. Burada da komuta sivil çete liderindedir, ama Güralp de bu durumda lider olan
çete liderinin askeri bilgi eksikli"inden yakınır ve belirtti"imiz ikili modeli zorlayan bir tutum takınır. Bkz. Güralp,
a.g.e., s. 79.
882
Evren, a.g.e., s.5.

247
düzenli birli"in komutanı $efik Aker’in Demirci Mehmet Efe’ye tabii hale geldi"ini !öyle
belirtir:
“(57) nci fırka komutanı Erkanı Harb Miralayı $efik Bey çok zayıf olan fırkasiyle
Demirci ile birlikte ve adeta onun emrinde…” 883
d) Önceden var olan zeybek gruplar + zeybek görünümünde olup bunlara sonradan
katılanlardan olu$an Kuva-yı Milliye grupları:
Bu gruplar zaten var olan zeybek gruplara sırf Yunan i!gal güçleriyle sava!mak için
hemen zeybek elbisesi giyerek katılan vatensever gönüllülerden olu!an gruplar da ayrı bir yapı
olarak de"erlendirilebilir. Bu tür gruplar alı!ılageldik, zeybeklerden olu!an çete
görünümündedirler. Ancak mevcut çetelerden farkı, bu tür grupların, yörenin vatanseverlerinin
e!kiyalık için ya da da"da zaten gezmek üzere var olan zeybeklere, i!gal sonrası direni!te var
olmak isteyip, ba!ka bir yapıya giremedikleri için katılmalarıyla olu!mu! olmalarıdır. Böylelikle
bir bölümü deneyimli, bir bölümü deneyimsiz zeybekelrden olu!an ama nitelik itibariyle Kuva-yı
Milliye kapsamında olan gruplar olu!uyordu. Bu tür yapıların Kuva-yı Milliye’Nin ilk
dönemlerine özgü oldu"unu ve Milli Heyetlerin ortaya çıkması ve Milli Mücadelenin daha
örgütlü bir faaliyet haline gelmesiyle çok kar!ımıza çıkmadı"ını ekleyebiliriz.884
e) Kuva-yı Milliye görünümünde ve bünyesinde olan ama sadece Nizami(Resmi)
ordu birliklerinden olu$an kuvvetler:
Emin Aslan Tokat, Milli Mücadelde döneminde Sarayköy’e ait anılarında Resmi asker
üniformalı 57.Tümen subaylarının da Kuva-yı milliye içinde milis gücünün bir parçasıymı! gibi
giyinmelerine örnek verir:
“57. Tümenin subayları göya milis kuvvetlere mensupmu! gibi ba!larına puçular
sarmı!lardı.” 885
Aslında $efik Aker de anılarında özellikle topçu birliklerinin Yunan i!gal güçlerine kar!ı
kullanılması zorunlulu"u belirince bu birliklerin #stanbul hükümetinin emrinde kalmak zorunda
olan $efik Aker’e isyan etmi! bir görüntü sunmalarını istemi!tir. Böylece gerçekte $efik Aker’in
komutasındaki Kuva-yı Milliye bünyesine katılan nizami topçu birlikleri, görünü!te isyan etmi!

883
Evren, a.g.e., s.9. Rahmi Apak da Demirci Mehmet Efe ile $efik Aker ili!kisini ve i!bölümünü daha yumu!ak bir
ifadeyle !öyle aktarır: “Bu cephenin komutanı, nominal olarak 57. Tümen Komutanı Albay $efik’tir; fakat Milli
Hey’etlerce Demirci Efeye de Aydın Cephesi Kuvayımilliye Komutanı adı verilmi!tir. Demirci Efe Nazillide
yerle!mi! olup askeri harekatın sevk ve idaresinden ziyade cepheye lüzumu olan erleri, yiyecek maddelerini bulup
sevketmek, asayi! i!leriyle me!gul olmak vazifesini üzerine alm! idi ise de en kuvvetli unsurlara malik oldu#undan
nüfuzu herkesten fazla olmu!tur.” Apak, a.g.e., s.103 Görüldü"ü gibi belirleyici güç sivil unsurlar/milisler olsa da
askeri nitelikli kararlar açısından belirleyici olan askeri birlik komutanıdır. Bu durum da askeri komiserlik yapısının
varlı"ını gösterir.
884
Aker, a.g.e., s.235.
885
Tokat, a.g.e., s.37.

248
bir biçimde direni!e katılıyorlardı.886 Kimi zaman da Yunan kuvvetlerinin i!gal ettikleri
bölgelerde görevli #stanbul Hükümeti’ne ba"lı birlikler bu durumu kabullemiyor ve toplu olarak
isyan edip çete durumuna giriyorlardı. Yunan güçleri i!gal edecekleri yörelerde zaman zaman
jandarma karakollarını silahsızlandırmayı gerekli görmeyebiliyordu. Bu tür karakol askerlerinden
de Osmanlı Hükümetinin bir parçası olmayı reddedip bütün olarak çete haline gelmek için
da"lara çıktıkları görülmü!tür. Fahri Görgülü Saruhanlı bölgesinden böylr bir olay aktarır:
“…(Yunan) yüzba!ı (Saruhanlı) Karakol Komutan’ı Kamil’i ça#ırarak silahını
almıyaca#ını fakat buradan ayrılmamasını söyledi. Karakol Komutanı Kamil ve arkada!ları
dü!man askerleri gidince Saruhanlı’dan ayrılarak çete muharebelerine katıldılar.”887
f) Bir subayın komutasında nizami (Resmi) ordu birlikleri + Milis birliklerinden
olu$an Kuva-yı Milliye grupları:
Bu biçimdeki karma birlikler olu!turulması, belki de Kuva-yı Milliye’nin askeri olarak
aldı"ı biçimler arasında en eskisi yani en uzun zamandır kullanılan, bilinen ve normal
kabuledilen uygulamaydı. Bu tip karma birlikler olu!turmak sadece Kuva-yı Milliye döneminde
de"il daha önce de belirtti"imiz gibi Osmanlı #mparatorlu"u’nun son zamanlarından itibaren
normal kar!ılanan ve hemen hemen her sava!ta ya da bölgede kullanılan bir usuldü. Temel neden
modern devletin tam olarak belirememesinin bir sonucu olarak kırsal yörelerde devletin düzenli
orduyu kurarken, asker toplarken askerlik ça"ına gelmi! insan kayna"ını bütünüyle kavrayacak
önlem ve araçlardan yoksun olu!udur.
Bunun sonucu olarak da kısa vadeli çözüm mevcut olan her türlü milis örgütünden
yararlanmaktı. Devlet örgütü ula!amadı"ı alanlara düzenli ordu birlikleriyle harekat yaptı"ında
özellikle sınır ve sınır ötesi yörelerde daha çok dini bakımdan kendine yakın unsurlardan
yararlanma yoluna gidebiliyordu.
Bu yöntem özellikle Balkanlarda Osmanlı’dan ayrılan bütün devletlerin kullandı"ı,
neredeyse ortak bir kültürün parçasıydı. Örne"in Yunan i!gal güçleri de Anadolu’yu i!gal
ettiklerinde Osmanlı tebası yerli Rumları askere almı!888 ya da varolan yerli rum çeteleriyle kendi
düzenli birliklerini bir arada askeri harekatlarda kullanmı!tır. Bu karma askeri birlik kurma

886
Aker, a.g.e., s.195.
887
F. Görgülü, !stiklal Sava$ında Saruhanlı, s.10.
888
“Aynı zamanda dahi Anadolu’daki yerli Rumlardan Izmir tümeni te!kil edilerek "zmirde ihtiyat olarak
yerle!tiriliyor.” Apak, a.g.e.,s .48. Aynı yönde bir bilgiyi Yusuf #zzet Pa!a’nın 16 Haziran 1919 tarihli bir
telgrafında buluruz: “Cephemizde bulunan Yunan kuvvetlerinin esas itibariyle yerli ahaliden te!kil edilmi! oldu#u
tahmin edilmektedir.” Çetinkaya, a.g.e., s.94. Yerli rumların i!galci Yunan ordusu tarafından askere alındı"ını bizzat
Yunan kaynakları da do"rulamaktadır. Buna göre Yunan ordusuna ba"lanmı! ve ihtiyat konumunda bulunulan #zmir
Tümeni dı!ında 1919 Aralık ayı itibariyle henüz orduya dahil edilmemi! ve yine yerli rumlardan olu!an bir de
“Ayvalık Tümeni” vardır: “...Ayvalık tümeni (Piyade Albayı Oteneos) var ki Anadoludaki rum ihtiyat ve acemi
eratını toplayıp talim ve terbiye etmek için te!kil edilmi!ti.” Büjak, 1918-1922 Yunan Ordusunun Seferleri, 118
Sayılı Askeri Mecmu Eki, Genelkurmay Ba!kanlı"ı Yayını, #stanbul, 1939, s. 186.

249
alı!kanlı"ı demek ki bölgede (Ege ve Balkanlarda) yaygın bir uygulama olmu!tur. Türk Kuva-yı
Milliye çeteleri, baskınlarda bu yerli rum milislere özellikle daha fazla kin ve öfke duyuyordu:
“Gelen Yunan askerlerinin arasında ba!ı bozuk palikaryalar da vardı.
‘Arkada!lar önce !u ba!ı bozuk palikaryaların hesabını görelim. Sonra ötekileri
haklarsınız. Hadi asker emir kulu diyelim ya bu yıllarca bizim ekme#imizi yiyen köpeklere ne
oluyor?” 889
Yine daha önce de belirtti"imiz gibi Yunan ordusu da i!gal etti"i yöredeki rum
gönüllülerden de yararlanmı!tır.890 Rum gönüllülerinden Yunan ordusuna katılım oldu"u
anılardan anla!ılmaktadır:
“ Yunanlılar yer yer çe!itli Türk köylerine baskınlar yapıyorlardı. Lefke’de (Yeni adı
Osmaniye) u#ratıldıkları ma#lubiyetin acısını unutamayan Yunanlılar yeni bir katliam ve intikam
alayı kurmu!lardı. Yerli Rumlardan da çok sayıda gönüllü almı!lardı. Köylerimizi yakıp yıkıyor,
genç kız ve kadınlarımızın ırzına tacavüz ediyor, önlerine geleni hiç tereddütsüz
öldürüyorlardı.”891
Yunan ordusu mevcut Rum çeteleri kullanmak, yerli Rumları Batı Anadolu’yu i!gal
ettikten sonra gönüllü katılımlarla bünyesine almakla yetinmemi!, askere alıp e"iterek ve kendi
düzenli ordusunun parçası olarak da cepheye sürmü!tür:
Yunan yetkililer Rum gençlerini ve bazı Ermenileri de orduya aldı#ını ilan etti. Bu
gençleri, i!gal ettikleri Türk kı!lalarında barındırıyor, nasıl silah kullanacaklarını
ö#retiyorlardı. Sonra da askerli#i tam ö#renmeden Anadolu’daki cephelere gönderiyorlardı.892
Yunan ordusu Milli Mücadele döneminde yerli Rumları istisnai olarak kullanmı! de"ildir.
Sakarya Sava!ı sırasında tümen büyüklü"ünde yerli Rumlardan olu!turulmu! Yunan kuvvetleri
kulanılmı!tır. Bunu 10. Alay Komutanı olarak Sakarya Sava!ı’na katılan $erif Güralp’in
anılarından ö"reniyoruz:
“Sonradan ö#rendi#imize göre 13 numarayı ta!ıyan bu Yunan tümeni "zmir, Trakya ve
"stanbullu Rum gönüllülerden olu!turulmu!.”893
Bu bilgiyi Mümtaz $ükrü E"ilmez de kendi gözlemleriyle do"rular ve Anadolu’daki
Rumların da tamamen bu durumdan memnun olmadıklarını ekler:

889
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.13.
890
Ali Çetinkaya !u yargıda bulunur: “Yunan i!gal kuvveti "zmir’i i!gal etmekle beraber "zmir ve civarını dahi yerli
Rumların yardımıyla i!gal etmi!ti.” Bu yardımın en azından yol göstermek, bilgi vermek gibi yolları içerdi"ini kabul
etmeliyiz. Bkz. Çetinkaya, a.g.e., s.25.
891
Abdurrahman Özgen, Milli Mücadelede Türk Akıncıları, Vatan Matbaası, 1970, s.30; Aynı yönde bir bilgi için
bkz. Apak, a.g.e., s.72 ve s.94.
892
Aybek (Haz.), a.g.e., s.179.
893
Güralp, a.g.e., s.167.

250
“Özelikle ordudaki er noksanını tamalamak üzere Anadolu’daki Rumların askere
alınmaya ba!laması da Batı Anadolu’daki Rum çevreleri arasında bir tedirginlik yaratmı!tı.”894
Milli mücadele döneminde Yunanlılar sadece yerli Rumları de"il, Osmanlı tebası Batı
Anadolu’daki Ermeni gönüllüleri de kendi ordularında sava!mak için askere almı!lardır. Batı
Anadolu içlerinde yakalanan çeteci Türkler sorgulanmak için #zmir’e götürülürlerdi. Bazen
Midilli adasındaki zindanlara götürüldükleri de oluyordu. Midilli’den tekrar #zmir’e
götürülmeleri sırasında Akça Efe’nin bindirildi"i bir #ngiliz gemisi’nde gördü"ü Ermeniler bu
amaçla gemiye bindirilmi! Ermenilerdi:
“Esirler güverteye çıktı gemiden. Yunan ordusuna gönüllü giden ermeniler vardı. Pis
kokmasına ra#men hiç olmazsa sıcaktı burası bir ingiliz gemisi idi bu.” 895
Yunan düzenli birliklerinin Rum ve Ermeni azınlık dı!ında di"er yerli unsurları da
çatı!malarda kullandı"ına ili!kin kayıtlar vardır. Örne"in Pıtır Hüseyin Efe Tabam Köyü’nde
geçen bir çatı!mayı aktarırken bir noktaya dikkat çeker:
“Dü!man kuvvetinin 180 ki!i oldu#unu söylemi!tim. Bunların 100 ki!isi Yunan askeri,
di#erleri Çerkez ve Pomaklardı.”896
Yunan i!gal güçlerinin yukarda sayılanlar dı!ında örne"in Makedonyalı Bulgarları da
kendi düzenli ordusu saflarında Anadolu’da, Sakarya Sava!ı sırasında, kullandı"ına ili!kin
anılarda kayıt vardır.897
Dolayısıyla her devlet, siyasi amaçları için pek çok unsuru kullanabiliyordu. Aynı dinden
olmak çok önemli bir yönde!lik (i!birli"i) nedeni olsa da temel etken siyasi hedeflerin aynı
olmasaydı. Bir kısım Çerkez’in Batı Anadolu’da ayrı bir siyasal yapı pe!inde ko!malarının bu
grupları Yunan i!gal güçleriyle i!birli"ine itmi!tir. Ancak ngenel olarak Çerkez grupların büyük
ço"unlu"unun Kuva-yı Milliye ile birlikte Milli Mücadelenin önemli bir unsuru olarak hareket
etti"ini burada geçerken hatırlatmak do"ru olur.
Sonuçta nizami birliklerin kurulu!u, yapılanı!ı ve sava! sahasına sürülü!ü a!amalarında
ortaya çıkan sayısal yetersizlikler ve belli co"rafyalarda devletin o yörede geçerli a!iret yapısı, ya
da feodal unsurlara çok nüfuz edememesi ve mevcut çeteler gibi bu unsurlardan da var oldukları
biçimiyle yararlanmak istemesi gibi nedenlerden dolayı nizami birliklere silahlı ancak nizami
olmayan birliklerin katılımı olgusu, Osmanlı ve kom!u co"rafyada yaygın bir biçimde kar!ımıza
çıkmı!tır. Örne"in Celal Bayar’ın anılarında daha erken bir dönemde 31 Mayıs 1919 tarihinde
Ödemi!’teki karma birli"in cepheye u"urlanı!ını !öyle anlatır:
894
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.132.
895
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.37. #!galci Yunan ordusunun sadece yerli rumları de"il yerli yahudi unsurlardan da asker
aldı"ına ili!kin anılarda kayıt vardır. Bkz. $evki, a.g.e., s.25.
896
Yazıcı, a.g.m., s.188.
897
Terzio"lu, a.g.e., s.69.

251
“31 Mayıs 1919 günü, ba!ta Kumandan Yüzba!ı Tahir Özterk, sa#ında Hamit $evket "nce
solunda Jandarma Te#meni Ahmet Rıfat Kemerdereli, arasında birkaç ö#retmen, bunların
arkasından da zeybekler ve gönüllüler, bir kafile halinde merasimle Hacı "lyas Tepesi’ne do#ru
yol almaya ba!ladılar; halk,mücahitleri heyecan ve sevinçle u#urladı.”898
#zmir’in i!gali’nin hızla kar!ı konulması gere"ini gören aydın ve yörenin düzenli ordu
birli"inin komutanları için milis gruplarının deste"i en yakın çözümdü. 172. Alay Komutanı
Yarbay Ali (Çetinkaya) da bu çözümü en erken gören ve hayata geçiren ki!ilerden biridir.
#zmir’in i!galinin hemen ardından halkın silahlandırılması suretiyle Milli direni!i
gerçekle!tirecek düzenli ordu + milis birliklerinden olu!an Kuva-yı Milliye güçleri kurmak için
hemen elindeki silahlarla ve güvendi"i subaylarla Ayazmend ve Dikili nahiyelerinde örgütlenme
çalı!malarına ba!lamı!tır.899
Bekir Sami (Günsav) Bey de Akhisar’da bir araya geldi"i Halit Bey (Pa!a) adlı bir
nüfuzlu ki!iyle bulu!masını aktarırken hedefini !öyle açıklar:
“Halit Pa!a’nın nüfuz mıntıkası olan (Akhisar, Manisa, Kasaba/Turgutlu) üçgeni içinde
te!kil edilecek gönüllülerden mürekkep bir kuvvetle Manisaya hareket ve oradaki muvazzaf
kuvvetlerle birlikte Yunanlılara taarruz etmek veyahut hale göre müdafaa eylemek dü!üncesinde
idim.”900
Özellikle Batı Anadolu’da Kuva-yı Milliye’nin ilk kuruldu"u a!amalarda i!gal gerçe"ine
kar!ı acil önlem almak ve bunun için de birliklerin çok hızla olu!turulması gerekti"i için sayıca
az olan nizami kuvvetlerin milislerle desteklenmesi olgusuna sık rastlanmı!tır.901 Bu dönemde
zaman zaman ba"ımsız hareket eden ve kendi ba!ına bir çetesi olan Efeler zaman zaman da resmi
ordu birlikleriyle ortak harekatlarda bulunmak amacıyla bir subayın komutasındaki nizami
birliklere katılabiliyorlardı.902
Kuva-yı Milliye döneminde düzenli ordu sayıca küçük kaldı"ı için Refet Pa!a gibi büyük
komutanlar bile milis birliklerini düzenli birliklere katarak harekat yapmayı normal buluyorlardı.
Nisan 1920’de Refet Bele’nin Konya’ya gitme arefesinde Miralay Re!at Bey’le konu!ması
!öyledir:

898
Bayar, a.g.e., C.6., s.121.
899
Çetinkaya, a.g.e., s.19.
900
Bekir Sami Bey’den aktaran Rahmi Apak, a.g.e., s.27. Bu olayı Bekir Sami (Günsav) Bey’in anılarında biraz
farklı bir yazımla ve daha kısa bir anlatımla buluyoruz. Bkz. Ünal (Haz.), a.g.e., s.39. Olayı daha ayrıntılı aktardı"ı
için Rahni Apak’ın kendi anıları içine yerle!tirdi"i bu (Bekir Sami Bey’e den aktarılan) anıları kullanmayı tercih
ettik. Nitekim Bekir Sami Bey’in nizami birlikleri milislerle destekleme dü!üncesini kendi anılarında da buluyoruz.
Bkz. Ünal (Haz.), a.g.e., s. 89.
901
Apak, a.g.e., s63.
902
Gökbel, a.g.e., s. 229.

252
“Güzel Re!at Bey(Miralay), bakın sizi tanırım. Elimizdeki bu kuvvetleri ve di#er bazı
milisleri de gelecek olan kuvvetlere katıp o bölgeye (Konya) birlikte gidece#iz.” 903
Fahri Görgülü de buna benzer duruma örnek olacak, bir Kuva-yı Milliye birli"i
olu!umuna anılarında !öyle yer vermi!tir:
“Saruhanlı civarındaki çeteler ba!langıçtan beri Akhisar’daki müfrezeden besleniyordu.
Çete reisi Dereköylü Mehmet bey, daima Akhisar’la temas ediyordu. Bu müfrezenin ba!ında
önce Yarbay Sabri Bey bulunuyordu. Sonradan Akhisar müfrezesinin ba!ına Yarbay Dervi!
getirildi.” 904
Burada “çeteler” derken Kuva-yı Milliye milislerinin kastedildi"i açıktır.
Ba!langıçta çok hızla, mevcut çeteleri oldu"u gibi kullanma zorunlulu"u yüzünden askeri
yönden çok düzgün bir yapı arzetmeyen bu tür Kuva-yı Milliye birlikleri yava! yava! düzenli
ordu sistemi içine alınırken öncelikle “subayların denetimindeki çeteler” halinde bir ara a!ama
geçirebiliyorlardı. Bu geli!mede çete liderlerin ölmesi gibi beklenmeyen durumlar da rol
oynamı!tır. Ancak yerlerine çeteden bir sivil de"il, dı!ardan bir subay geçirilmesi tercih
ediliyordu. Bunun dı!ında efelerin liderli"indeki küçük çetelerin bir subayın denetimindeki
büyük çeteler haline gelmesi de söz konusu olabiliyordu. Bu geli!me çete sava!ından cephe
sava!ına geçi!e paralel olmu!tur diyebiliriz. Bu sürece çok açık bir örne"i Kazım Özalp 1920
Mayıs ayı için verir:
“Kaymakam Emin bey (sonradan "stanbul Merkez kumandanı Emin Pa!a ) idaresindeki
nizamiye alayı ile Ali Bey (Ali Bey Dervi! Pa!a’nın karde!idir. Bursa ve Gediz cephelerinde
büyük hizmet yapmı!tır. Nihayet müfrezesiyle dü!man gerilerine akın yaparken, Elvanlar
baskınında !ehit dü!mü!tür.) kumandasındaki Vardar müfrezesini, Nazilli’li Kara "brahim Efe ve
Aldallı Recep Çavu! müfrezelerini Avni Bey’in (Pa!anın) emrine vardim.”905
Ekim 1920 ba!larında Konya’da ba! gösteren isyanın bastırılması için görevlendirilen
birliklerin de böyle bir katma yapısı oldu"unu M. $evki anılarında !öyle belirtir:
“"lk tenkil kıtası, mevcudu takriben mevcudu be!yüze varan müfreze ile –ki bunların
içinde Konya’da ilk olarak te!kil eden ve büyük yararlılıklar gösteren Haydar Bey müfrezesi
(sonradan çeteci Haydar namile maruf olmu!tur) de vardı-"ki yüz tüfekli iki makineli tüfekli bir
piyade taburu ve tek cebel topundan mürekkepti.”906
Böyle bir yapılanmanın en önemli nedenini Ayvalık Mıntıka Komutanı Ali Çetinkaya
“Milli kuvvetlerin askerle takviye edildi#i takdirde fayda verece#i tecrübe ile sabit oldu#undan”

903
Cihangir Ak!it, Çi#iltepe, Do"an Yayıncılık, Birinci Baskı, #stanbul, A"ustos 2009, s.609.
904
F. Görgülü, !stiklal Sava$ında Saruhanlı, s.25.
905
Özalp, a.g.e., C.1, s.126.
906
$evki, a.g.e., s.41.

253
diye açıklamaktadır. 13. Haziran.1919 tarihli ve 14. Kolordu Komutanlı"ına yazdı"ı bir !ifrede
böyle bir yapılanmanın örne"ini de !öyle belirtir:
“Milli kuvvetlerin askerle takviye edildi#i takdirde fayda verece#i tecrübe ile sabit
oldu#undan Alaydan 1.Tabur Kumandanı Binba!ı Cemal Bey’in kumandasında bir miktar piyade
ve iki miltralyöz tüfe#i ile Kozak nahiyesi ve Berhamalı Ethem Bey milli kuvvetleri bu ak!am
Bergama cephesine sevk edildi.”907
Özellikle isyanlar döneminde düzenli birliklerin sayısal azlı"ı kısa vadeli çözümleri öne
çıkarmı!, bir bakıma silahlandırılıp isyancılara kar!ı kullanılabilecek insan kayna"ı çok
titizlenmeden Kuva-yı Milliye bünyesine alınmı!tır. Böylece milis + düzenli birlik biçimindeki
olu!umlar neredeyse esas biçim haline gelmi!tir. Örne"in Zile isyanından bir örne"i Abdülhadi
Altan veriyor:
“6 Haziran 1336( 1920)-Fırka komutanı Cemil Cahit (Toydemir) Bey’in kumandasında
olarak 13.Alay 2. Tabur ile süvari bölü#üyle Kuva-yı Milliye harekete geçtik. "stikamet menba’-ı
fesad olan Zile kasabası.”908
Tabi bu durum disiplin ve cezalandırmada hukuksuzluk gibi önüne çok geçilemeyen
olumsuzluklara neden oldu"u gibi sık sık da firarların olması kaçınılmaz hale gelmi!tir.
Milli Mücadelede sık sık kar!ımıza çıkan milis+düzenli birlik tipi karma yapılanmalarda
nizami kuvvetler sayısal olarak az olsa da yukardaki örnekte de oldu"u gibi komuta genel kural
olarak nizami birlik komutanında oluyordu. Bu durum Milli Mücadele’nin hemen ba!langıcında
da kar!ımıza çıkmaktadır. Bu duruma bir di"er örnek Celal Bayar’ın aktarımdan verilebilir:
“30 Mayıs 1919 sabahı, Ali Orhan "lkkur!un’un kumandasında yedek subaylardan Ahmet
$ükrü, Salih Vecdi, Selim Örsel, Selim Kayalar, Hamit Aziz, $eref Osman, Ö#retmen Faik, Nuri,
Remzi beylerle 10 kadar jandarmadan ibaret küçük bir kuvvet !afakla beraber Hacı "lyas
Tepesini tutarak müdafaa tedbiri aldı.” 909
Burada sözü edilen Ali Orhan #lkkur!un bir yedeksubay üste"mendir. Ertesi gün
olu!turulan ba!ka bir milis+ düzenli birlik tipi karma bir birli"in de komutanı yine bir askerdir.
Dolaysıyla örgütlenenler, askeri bir amaç için komutayı ve askeri kararları bu konuda deneyimli
birine verecek kadar sa"duyulu davranabiliyorlardı:
“31 Mayıs 1919 günü, ba!ta Kumandan Yüzba!ı Tahir Özterk, sa#ında Hamit $evket "nce
solunda Jandarma Te#meni Ahmet Rıfat Kemerdereli, arasında birkaç ö#retmen, bunların

907
Çetinkaya, a.g.e., s.85-86.
908
Arslan (Der.), a.g.e., s.288. Havza Kuva-yı Milliyesi ile bir mü!terek harekat için de bkz. a.g.e., s.289.
909
Bayar, a.g.e., C.6., s.120. Benzer saptamalar için bkz. Dinç, a.g.m., Aralık 1990, Sayı.48, s.39; Emiro"lu
(Haz.)a.g.e., s.39.

254
arkasından da zeybekler ve gönüllüler, bir kafile halinde merasimle Hacı "lyas Tepesi’ne do#ru
yol almaya ba!ladılar;halk,mücahitleri heyecan ve sevinçle u#urladı.”910
Yine özellikle isyan dönemlerinde, vatansever bir milis grubu sayısal olarak ya da ba!ka
nedenle yetersizlik içine dü!erse en yakın düzenli ordu birli"i ile ili!ki kurup mü!terek harekat
kararla!tırılabiliyordu:
“Zaten kırk kadar kuvvetimle benim de mevkim tehlikeye gidi#inden asiler üzerine
hareket için 1 A#ustos’ta (1921) Duda!’ta bulunan birinci süvari fırkası komutanı Dervi! Bey’le
(Yarbay-sonradan Korgeneral-Ahmet Dervi!) görü!erek isyanın Göynük, Nallıhan cihetine
sirayetine mani olmak için Gavur da#larında bulunan Eski!ehir jandarma yüzba!ısı Osman Zeki
Bey’le birle!erek o cihetten asilerüzerine taarruz etmeyi kararla!tırdık.” 911
Mü!terek hareketler birden fazla milis grubu ve düzenli askeri birli"in birlikte hareketiyle
de olabiliyordu. Bu mü!terek hareketler bir isyancı gruba kar!ı olabildi"i gibi düzenli bir Yunan
birli"ine kar!ı da olabiliyordu.912
Düzenli ordu birliklerinin milis gruplarla i!birli"inin en önemli 2 nedeninden söz
edebiliriz. Birincisi özellikle isyanların bastırılmasında her tarafa yeti!ecek büyüklükte düzenli
birli"in elde bulunmamasıdır.913 Aynı anda bir çok yerde beliren isyanlar için birlikleri bölmek
mümkün olamıyordu, çünkü eldeki birlikler zaten iskelet haline gelmi!, mevcutları bakımından
çok yetersiz bir durumdaydı. Bu durumda düzenli birli"e normal asker alma, e"itme, birli"e
katma prosedürünü çalı!tırmak için zaman kalmamı! oluyordu. Bunu durumu engelleyen di"er
husus da halkın zorunlu askere almalar konusunda olumsuz bir önyargı geli!tirmesi, hatta
askerli"e kar!ı hale gelmesidir.
Düzenli ordu parçalarını milislerle takviye etmenin #kinci önemli nedeni ise, daha önce
de de"indi"imiz gibi özellikle isyan bölgelerinde isyancılar safında birdenbire önemli sayıda
insan kayna"ı potansiyelinin ortaya çıkmasıdır. #syancılar ço"unlukla sayısal olarak kolayca
ezemeyecekleri düzenli birlikler kar!ısında, moral, disiplin, e"itim ve yetenek olarak daha
dirençsiz olduklarından kolayca da"ılma e"iliminde idiler. Bu anlarda birdenbire da"ılan bu
güçler ve bu güçler kar!ısında korkudan hareketsiz ya da tepkisiz kalan yöre halkı bir insan
kayna"ı havuzu olu!turabiliyorlardı. Bu durum sayısal olarak çok yetersiz düzenli birliklerin

910
Bayar, a.g.e., C.6., s.121. Benzer bir örnek için bkz. Güralp, a.g.e., s.67.
911
Emiro"lu (Haz.)a.g.e., s.45.
912
Emiro"lu (Haz.)a.g.e., s.46.
913
Özellikle isyanlarda düzenli birliklerin sayısal azlı"ı yüzünden milis gruplardan yararlanmak ya da halkı
silahlandırarak milis gruplar/çeteler olu!turmak, Osmanlı politik/askeri repertuarına çok daha önceden girmi!,
bilinen ve yaygın bir uygulamadır: “Bulgar ayaklanması ba!gösterdi#inde, elde, onu bastırmakla
görevlendirilebilecek pek az askeri birlik vardı; Osmanlılar ise ezmeklte gecikirlerse ayaklanmanın yayılaca#ından
korkmakta idiler. Bu nedenle, asilere kar!ı, ba!ı bozuk denen düzensiz [düzenli ordu mensubu olmayan] birlikler
halinde kullanmak için Çerkesler ive yerli ço#u Türk, müslümanları silahlandırmaya karar verdiler.” Justin
McCarty, Ölüm ve Sürgün, #nkılap Yayınevi, 1998, s. 60.

255
milislerle takviyesi için fırsat yaratabiliyordu. Dolayısıyla isyancıların da"ılması evresini düzenli
birliklerin milislerle takviyesi evresi izleyebiliyordu. Cemil Cahit Toydemir anılarında böyle bir
vaka anlatır:
“Tokat, Erbaa, Havza ve Merzifon’da bölgeyi yo#un baskı altında tutmak üzere birer
tabur askerimiz vardı. Fakat Amasya’daki her iki taburu asiler üzerine yönlendirmi! oldu#umuz
için Amasya’da gerekti#inde baskı görevini görecek bir güç kalmamı!tı.”914
Bu gerekçe ile Toydemir çözümü milis kuvvet toplamakta bulur:
“Amasya !ehri ve yakın bölgelerinde bir miktar milis kuvvetleri toplamaya ve
örgütlemeye çalı!ıyordum.”915
g) Sonradan kurulan, ba$ında bir sivilin oldu#u ancak düzenli ordu artı#ı bazı
subay ve askerlerin de katıldı#ı Kuva-yı Milliye grupları:
#!gallerden sonra i!gal edilme tehlikesi içinde kalan belli bir yörenin tanınmı! bir siması
ya da güçlü bir !ahsiyet etrafında hemen o sırada sıfırdan kurulan milis gruplara ba!sız kalmı!,
birli"inden ayrı dü!mü! bazı subay ve askerler de katılabiliyordu. Bu tür gruplarda yaygın karma
birliklerin ba!ında oldu"unun tersine subay de"il gönüllü birliklerin kurucusu ve örgütleyicisi söz
konusu yerel !ahsiyet bulunuyordu. Bu durum daha çok hızlı hareket etmekten ve çaresizlikten
kaynaklanıyordu. Bezmi Nusret Kaygusuz anılarında bu !ekildeki bir Kuva-yı Milliye birli"inin
olu!umunu, nedenleri ve eksiklikleri ile birlikte !öyle aktarır:
“Umumi harb felaketi milletin gözünü yıldırmı!tı. Herkes o zamanki ümera ve zabitanı
Enver pa!a’nın kalıntıları addetmekte idi. Vatanın kurtarılmasını ancak milli kuvvetlerin vücut
bulmasına mütavakkıf görünüyordu. Bu,bir hata idi. Çünki harb i!i ba!ıbozuk i!i de#ildir.
Toplanan erleri zabtürapta alacak, onları sava!a hazırlayacak ve harbi muvaffakiyetle idare
edebilecek ancak askeri elemanlardır. Fakat halkın askerli#ine ve askerlere temayülü
bulunmadı#ına göre, askerlerin gönüllü te!kilatına katılması ve milli kuvvetleri takviye etmesi
lazım geliyordu. Nitekim Turgutlu’dan gelen bazı subaylar, ezcümle yüzba!ı Süleyman Süruri,
Rıza Çetin, Zühtü Akıncı, $akir Ünalan derhal Mustafa beyin hazırlamakta oldu#u milli
müfrezeye iltihak ettiler.”916
Kuva-yı Milliye’nin sivil milisler + düzenli birlikler biçiminde karma bir olu!um
gösterdi"i yapılanmalarda ço"unlukla düzenli birlik komutanının bütün Kuva-yı Milliye
birli"inin de komutanı olması söz konusu olmakla birlikte tersi durumlar da gözlenmi!tir. Bunda
temel etken sivil kanadın çok daha kalabalık olu!udur. Bu tip askeri komuta yapısına bir örnek de

914
Kehale (Haz.), a.g.e., s.85.
915
Kehale (Haz.), a.g.e., s.84.
916
Kaygusuz, a.g.e., s.172.

256
$erif Güralp ile Sarı Edip Efe arasında Hendek isyanı sırasında i!birli"i kuruldu"unda
ya!anmı!tır. Güralp !öyle bir diyalog aktarır:
“ ‘$erif Bey, çeteler ortalı#ı soyuyorlarmı!. Bu çapulcu hareketine mani ol.’
‘Ba! üstüne efendim. Yalnız çapulun cezası idamdır. Bana bu emri veriniz.’”917
Çok açık olarak düzenli birlik komutanı çete komutanına ‘ba! üstüne efendim’ demekte
ve emir almaktadır. Komuta çete liderindedir. Bunun açıkladı"ımız nedenini ilerki satırlarda
Güralp de !öyle belirtir:
“Çeteleriniz nizamiye askerlerini dinlemezler. 150 erle 2000 çeteyi nasıl zapt
edebiliriz.?”918
Görüyoruz ki sayısal dengesizlik daha tecrübeli ve bilgili de olsa düzenli birlik
komutanını çete liderinin astı konumuna getirmektedir. 919
h) Batı Anadolu’da toplanan kongrelerce sonradan kurulan, ba$ında kongrelerce
atanan bir komutanın oldu#u Kuva-yı Milliye grupları:
Bu gruplar tıpkı düzenli bir ordunun kurulu!unda oldu"u gibi daha kurulu! a!amasında
oldukça muntazam bir biçimde olu!turulmu!tur. Özellikle Ala!ehir ve 2.Balıkesir Kongresi
sonrası belirlenen cephelerin te!kilat kadrosu ve Menzil Te!kilatları ile ilgili talimatnamelerde,
Kuva-yı Milliye kapsamındaki silahlı birliklerin do"rudan askerlik ça"ına gelmi! gençlerin
askere alınmasıyla olu!turulaca"ı ve takım, bölük, tabur ve alay gibi büyüklüklerle
yapılandırılaca"ı açıkça belirtilmi!tir.920 Bu tür düzenli ordu gibi kurulan Kuva-yı Milliye
birliklerinin askeri yapısı incelendi"inde daha kurulu! a!amasında son derece detaylı,
uzmanla!ma ve departmanla!maya dayalı, hiyerar!ik niteli"i kesin hatlarla belirlenmi! bir
organisazyonun oldu"u görülür. Burada ilginç olan nokta bu alay büyüklü"ündeki birliklerde
Harekat ve Muamelat bölümü bünyesinde Casusluk, Asayi! ve #r!ad [do"ru yolu bildirme,
yönlendirme] gibi bölümlerin de öngörülmesidir.921 Bu !ekilde kurulan Kuva-yı Milliye
birliklerinin komutanları da Kongre heyetince atanmaktadır.922 Bu durum bile Kongrelerin küçük
devletsi yapılar oldu"u konusunda önemli bir delil olu!turmaktadır.

917
Güralp, a.g.e., s.84.
918
Güralp, a.g.e., s.85.
919
Sayısal büyüklük kimin emir verme yetkisine sahip olaca"ını belirlemede en önemli etkendi. Daha büyük sayıda
Kuva-yı Milliye grubunun liderinin, daha az sayıdaki bir di"er Kuva-yı Milliye grubu ile mü!terek harekat yaparken
emir komutayı almasına bir di"er örnek olarak Çerkez Ethem ile Keçeci Hafız Mehmet Efendi’nin milis grubunun
2.Anzavur isyanı sonrası ortak harekata katılırken ya!ananlar verilebilir. Bkz. Özdemir (Der.), a.g.e., s. 51.
920
“Halihazırda cephelerde sukunet bulunması itibariyle bir bölük kırk ki!iden ibaret olacaktır. Üç takımdan bir
bölük, üç bölükten bir tabur ve üç taburdan bir alay te!ekkül edecektir.” Te!kilat Kadrosu, madde 1, M. Çarıklı,
a.g.e., s.222.
921
Birinci Saruhan Milli Alayı’nın Te!kilatı, a.g.e., s.236.
922
2. Balıkesir Kongresi’nce belirlenen Ayvalık, Soma, Akhisar cephesi komutanları ve menzil müfetti!leri ile ilgili
bilgi için bkz. a.g.e., s .60-61.

257
Bu tür Kuva-yı Milliye grupları düzenli ordu kurulu!una en kolay adapte olan gruplardır.
Daha kurulu!ları a!amasında belli bir devletsi otoritenin denetiminde olmaları bu geçi!i
kolayla!tırmı!tır. Aralık 1919 gibi bir tarihte, Son Osmanlı Mebuslar Meclisi için seçimlerin
yapıldı"ı döneme ili!kin olarak Kazım Özalp, bu gruplardaki düzenli ordu mantı"ının giderek
geçerlilik kazanmasına ili!kin !u örne"i verir:
“Bir taraftan seçimler yapılıp, di#er taraftan dü!manla çarpı!malar devam ederken, bir
taraftan da "zmir Kuzay cephelerindeki milli kuvvetler artırılmı! ve düzeltilerek milli alay ve
taburlar kurulmu!tu. Milli alay ve taburların kumandanları halkın ileri gelenlerinden seçiliyor
ve bunlara subaylardan alay kumandan muavini ve tabur kumandan muavini adıyla uygun
kimseler yardımcı veriliyordu. Kuvvetlerin ia!esi cephe gerilerindeki milli levazım heyetleri
tarafından temin ediliyor ve bu sarfiyat için gerekken paralar da Reddi "lhak heyetleri kanalıyla,
halktan vergi veya yardım !ekli ile toplanıyordu. Böylece artık milli kuvvetler, belirli
karargahları olan ve her türlü harekete kabiliyetli muntazam kıtalar halinde sıraya konulmu!
oldu.”923
Sonuç olarak Kuva-yı Milliye’nin Batı Anadolu’daki örgütleni!inde askeri yönetim
açısından bir tek tiplikten söz edemeyiz. Bizim bu çalı!mada yaptı"ımız kategorile!tirme çabası
sonucu Kuva-yı Milliye’nin kurulu! a!amasında askeri bakımdan !ekilleni!inde en az 8 ayrı tip
model söz konusudur. Ancak bunların askeri yönetim yapıları içinde örne"in deneyimli subayları
“muavin” ya da bir tür danı!man olarak kullanma yöntemi birden çok kar!ımıza çıkmaktadır. Bu
durum kurulu!ta Kuva-yı Milliye gruplarının askeri yapısı farklı olsa da benzer ihtiyaçların
benzer çözümleri dayattı"ı !eklinde yorumlanabilir.

1.7.3. Kuva-yı Milliye’nin Bölgesel (Cephelere göre) Örgütleni$ Yapısı

Batı cephesinde çatı!malar ba!ladı"ında ve ilk Kuva-yı Milliye örgütlenmeleri belirdi"i


dönemde bölgede mevcut düzenli ordu birlikleri ile sivil-milis unsurlardan kurulan Kuva-yı
Milliye birlikleri arasında çok do"al bir süreç gibi i!leyen bir i!birli"i hemen kurulmu!tur.
Demirci Mehmet Efe, Çerkes Etem gibi nispeten daha büyük sayılarda ki!iye hükmeden birlikler
hariç tutulursa Kuva-yı Milliye düzenli ordunun yöredeki en büyük komutanının askeri bilgi ve
takti"ine ba"lı olarak yönetiliyordu. Buna uygun olarak da temel hiyerar!inin olu!umunda en
tepede bu düzenli ordu komutanı varken Kuva-yı Milliye birlikleri, sayıca fazla oldu"u
durumlarda alı!tıkları ve tercih ettikleri efeler gibi sivil ki!ilerin komutasında cephelerde görev

923
Özalp, a.g.e., C.1, s. 73.

258
yapıyordu.924 Bu küçük cephelere925 bölünmü! güçlerin ba!ında da yine sözü geçen bir sivil ki!i
bulunabiliyordu. Ancak bu durumda bile bir tür askeri komiserlik türü i!lev gören ve bu sivil
ki!inin yanında askeri konularda son sözü söyler pozisyonda bir ki!i bulunuyordu. Dolayısıyla
çift ba!lı bir yönetim yapılanması ortaya çıkmı! durumdaydı. Örne"in Saruhanlı bölgesinde
Kuva-yı Milliye komutanlı"ı pozisyonu dı!ında askeri komutanlık pozisyonu da söz konusu
oluyordu. #lk yerel örgütlenmelerin ve küçük çaplı kar!ı koyu!ları bölge bölge farklı noktalarda,
çok hızlı olu!ması böyle bir yapıyı zorlamı! olabilir. Her direnç noktası belli bir çetenin ve
çetelerce bilinen, yörenin tanınmı! birisinin sorumlulu"unda oluyordu.926 Burada ilginç olan
Kuva-yı Milliye komutanlı"ı ile askeri komutanlı"ın ayrı ayrı belirtilmesidir. Bu yapılanmada
çete/milis güçleriyle düzenli birliklerin birlikte hareket etmesi ve herbir grubun ayrı ayrı
komutalar altında koordineli hareket edi!leridir. Örne"in Saruhanlı Cephesi ve sorunluları için
Fahri Görgülü anılarında !öyle bir yapı çizer:
“1-Saruhanlı Cephesi: Bu cephenin Kuvvayı Milliye Kumandanı Dereköylü Mehmet Bey,
askeri Komutan ise binba!ı Muharrem Bey’di. Binba!ı Muharrem Be , Temmuzun ilk haftasında
Kuvvayı Milliye’yi daha sa#lam hale getirmek için Saruhanlı’ya gelmi!ti.”
2-Pa!aköy Cephesi: Dereköylü Nazım Hoca
3-Sarıçam Cephesi : Karaosmano#ullarından Bekira#anın Osman (Süveri Yüzba!ı)
4-Hacırahmanlı Cephesi: Çeteba!ı Mehmet Bey
5-Nuriye Cephesi: Kumkuyucaklı Hüseyin Bey” 927
57. Tümen bölgesinde ise örgütlenmede bölgenin en üst rütbeli subayı $efik Aker oldu"u
için sivil bir Kuva-yı Milliye komutanı pozisyonu yoktur. 57.Tümen bölgesinde Kuva-yı Milliye

924
“Stratejik bölgelerde bulunan ordu birliklerinin bir kısmı tamamen Kuva-yı Milliye kimli#ine
büüründürülmü!tür. Bunların sevk ve idarelerin konusunda hiçbir sorun yoktur. Ancak, sivillerden olu!an Kuva-yı
Milliye birliklerini bir emir-komuta altında toplamak oldukça zor olmaktadır. Bunların emrindeki ki!iler efe ve
reislerinin otoritesi altında çalı!mayı tercih etmektedirler.” Ercan, a.g.m., s.239.
925
Burada cephe sözcü"ü klasik olarak düzenli orduların kar!ı kar!ıya bulundu"u sava!lardaki kesintisiz askeri
mevzi anlamında de"il, gerilla sava!ına uygun, aralarında bo!luklar bulunan küçük bölgesel mevziler anlamındadır:
“Bugünkü anlamında cepheden ziyade küçük savunma karakollarında kümelenen Kuvvayi Milliyeciler fırsat
buldukça yakın karakollarla irtibat kuruyor, hatta Karaa#açlı’da dü!mana münferit saldırılar yapabiliyorlardı.” F.
Görgülü, !stiklal Sava$ında Saruhanlı, s.20. Bu cephe, Türk ve Yunan güçlerinin siperlerinin birbirine paralel
olarak uzandı"ı, kesintisiz bir hat de"il, kritik noktaların tutuldu"u, arada bo!lukların oldu"u bir kar!ılıklı
konumlanma biçimindedir. Aradaki bo!luklar ise daha çok geçici olarak buralarda görev yapan ve bo!luk yokmu!
izlenimi vermeye ve birlikler arası ileti!imi sa"lamaya yarayan küçük gezici birlikler ve ke!if müfrezeleri ile
sa"lanıyordu. Balıkesir’deki 14.Tümenden Harbiye Nezaretine yazılan 7 A"ustos Tarihli bir belgeden bu durum
anla!ılmaktadır. Bkz. ATASE AR$#V#, #SH, Kutu no:20, Gömlek no: 101, Belge no:101-1 (EK.19. Not: Belgedeki
kimi silikliklere ra"men okunabilen bölümlerden cephe hattında bo!luklar oldu"u anla!ılmaktadır. Bu kısım Türkçe
açıklamada koyu harflerle vurgulanmı!tır. A.U.Ö.). Yine aynı !iekilde Ali Orhan #lkkur!un’un anılarından da
“cephe” deyiminin yan yana uzanan da" ve tepe sırtlarının hakim noktalarına serpi!tirilmi! bir avuç silahlı insan
anlamına geldi"ini anlıyoruz. Bkz. #lkur!un, a.g.e., s. 91-92.
926
“Dü!man kuvvetleri cephe tutunca mahalli kuvvetlerimiz de muhtemel tecavüze kar!ı muhtelif kimselerin
ba!kanlı#ı altında cepheler tutmu!lardı.” F.Görgülü, !stiklal Sava$ında Saruhanlı, s.16.
927
F.Görgülü, !stiklal Sava$ında Saruhanlı, aynı yer.

259
komuta karargahı Kö!k’te bulunuyordu. Cephenin A"ustos 1919 tarihindeki örgütlenmesi
!öyleydi:

57.Tümen
Komutanı
(Gerçek
Komutan)
$efik Aker

Binba!ı Hacı
$ükrü
(Görünürde
Kuva-yı
Milliye
Komutanı)

Menderes Aydın Kuzeyi Umurlu’nunK Üçyol Mevki Adagile-Tire Bademiye Balyanbolu Bozda"’da Tire Aydın-Tire
Ova Da" Kesimi uzey sırtları komutanı arası Gkçen (Bademli) Cephesinde Postlu Kar!ısında Batısında
Komutanı Komutanı Çamlıcalı Hüseyin Efe Cephesi Koca Mustaf Mestan Efe Mehmet Efe Durmu! Ali
Komutanı Dani!mentli Yörük Ali Efe Hüseyi Efe KomutanıHasa Efe Efe
Yüzba!ı ismanil Efe n Hüseyin Efe
Nuri

Bunlara ek olarak bir cepheye ya da bölgeye göre yeri tarif edilmi! ve ço"unlu"u yine
efelerin komutasında ba!ka cepheler de mücadelede yerlerini almı!lardır.928 Kazım Özalp da
Ayvalık, kuzeyinden Gediz Nehrine kadar uzanan Ayvalık, Soma ve Akhisar bölgelerinin cephe
örgütlenmesi için bilgi verir. 1919 Haziran sonlarına do"ru #zmir’in kuzeyindeki bu cephenin
Ayvalık bölgesinin gerçek komutanı 172.Alay Kumandanı Ali Çetinkaya idi, ancak 500-600 ki!i
olan bu Milli kuvvetlerin ba!ında Köprülü Hamdi Bey ile Pelit Köylü Mehmet Beybulunuyordu.
Soma bölgesinde ise komuta merkezinde yine 188. Alay Kumandanı Miralay Akif Bey, Akhisar
bölgesinde ise sonradan Konya milletvekili olan Binba!ı Hüsnü Bey bulunuyordu. Bu bölgelerde
ba!langıçta en fazla 700-800 ki!ilik Kuva-yı Milliye birlikleri yer alırken kar!ılarında bir alay
büyüklü"ünde, yani yakla!ık 3 kat büyüklükte Yunan kuvveti bulunuyordu.929 Buna ek olarak
Kınık’ta emekli Kola"ası Kemal Bey emrinde yedek Te"men Fehmi ve Halim Beyler idaresinde
53 ki!ilik bir Kuva-yı Milliye birli"i ile Akhisar Bölgesinde bu bölgenin komutanı Çerkez Ethem
Kuvvetleri de bölgede bulunuyordu.930
Bu !emalar sadece Kuva-yı Milliye’nin çok hızlı bir biçimde kurulur kurulmaz bölge
üzerinde nasıl bir askeri komuta yapısı ile yerle!ti"ini göstermesi bakımından önemlidir. Kuva-yı
Milliye’nin Batı Anadolunun Ayvalık Körfezinden Söke’nin güneyine kadar olan bölgesinde, bir

928
Aker, a.g.e., s.238.
929
Özalp, a.g.e., C.1, s. 34-35.
930
Sofuo"lu, Kuva-yı Milliye Döneminde..., s. 114.

260
yay üzerinde hangi Milli Kuvvetlerin hangi kuvvetlere göre yan yana bulundu"unu gösteren
haritalar mevcuttur.931 Kısaca Kuva-yı Milliye birliklerinin her biri kendilerine verilen ayrı bir
bölgede cephe olu!turuyorlar ve asıl önemlisi, nizami askeri örgütlenmeden farklı olarak en üst
komutanla aralarında herhangi bir ara emir-komuta kademesi olmaksızın do"rudan hiyerar!ik
ili!ki içinde bulunuyorlardı. Örne"in bir bölük büyüklü"ünde de olsa bir milis ya da zeybek
grubu bir tabur ya da alay komutanlı"ına ba"lı olmaksızın do"rudan bölgenin en üst komutanına
ba"lı olarak görev yapıyorlardı. Ancak unutmamak gerekir ki hemen hemen her milis ya da
zeybek grubunda bir efe ya da yörenin tanınmı! bir ki!isi komutan olarak bulunsa bile bunun
yanında askeri taktik ve stratejik karar alma mekanizmasını olu!turan bir deneyimli nizami
birlikten gelmi! subay ya da yedek subay bulunmaktaydı.

931
Örnek bir harita için bkz. T!H, C.2., Batı Cephesi, 2.Kısım, Kroki no:2.

261
2.BÖLÜM

ANILARA GÖRE B!R D!REN!" ÖRGÜTLENMES! OLARAK EKONOM!K


SOSYAL ve ASKER! YÖNDEN KUVA-YI M!LL!YE

2.1. Kuva-yı Milliye’nin !lk Dönemi, !lk Sorunlar ve Örgütlenme

#lk dönem Kuva-yı Milliye, askeri anlamda bir disiplinden yoksun oldu"u kadar askeri
bir mantık ve planlamadan da uzak bir biçimde yönetiliyor, günibirlik, anlık kararlarla ortaya
çıkan, e!güdümsüz harekatlarda bulunuyordu. Bu dönemde Kuva-yı Milliye, ulusal bir amacın
yerel parçası olan askeri bir örgütlenmeden çok me!ruiyet derecesi artmı! büyükçe bir çeteler
toplulu"u karakteri gösteriyordu. Aydın’ı kurtaran güçlerin yunan askerini kovalamayıp
toparlanmalarına fırsat vermeleri, !ehirde zaferin tadını çıkartmak için disiplinden vazgeçmeleri
buna örnektir:
“Bu suretle cephede takip edilmeyen dü!man arkasına bakıp kovalanmadı#ını
görünce durdu ve tekrar toparlanarak geri dönme fırsatını buldu. Geriden de yardımcı
kuvvetler de alarak tekrar Aydın üzerine çullandı.” 932
Aydın’ın i!galden kurtarılması a!amasındaki bu kalabalıkla!ma ve sonrasında hızla
da"ılma pek çok kaynakta dile getirilmi!tir. Burada Aydın’ı kurtarma öncesi kalabalıkla!mada
temel motivasyonun ya"ma yapabilme fırsatının belirmesi oldu"u akla gelmektedir.933 Bu durum
dü!manı kovalamamayı da açıklamaktadır. Aslında Aydın’ın bu ilk geri alını!ı sonrası Kuva-yı
Milliye içindeki ki!ilerin !ehre da"ılmanın ya"ma için oldu"unu söylememiz için gerekli
kanıtlarımız vardır. Asaf Gökbel’in söyledikleri bu türdendir:
“Yunanlıların çekilmesi ve !ehrin kurtarılması ile beraber Aydın’da korkunç bir ya#ma
ba!lamı!tır. Etrafta köylerden, hatta uzak yerlerden gelerek, Kuva-yı Milliye ile !ehre giren

932
Tokat, a.g.e., s.36. Benzer bir açıklamayı Apak vermi!tir: “Yunanlıların takip edilmemesi ve iki gün bu kadar
canla ba!la çalı!an sivil kavgacıların, artık i!lerinin bitmi! oldu#unu zannederek köylerine da#ılmaları gibi bir
kuvvet yoksullu#unu mucip olmu!tur vr bu yüzden iki gün sonra Yunanlılar tekrar kolayca Aydına girmi!ler…”,
Apak, a.g.e., s.97
933
Rahmi Apak, “$ehrin içinde köylünün soygunculuk yapması ve mukabelei bilmisil olarak birkaç rumun
öldürülmesi suretiyle ba! gösteren imtizamsızlık” diyerek Aydın’ın geri alını!ından sonraki bu ya"macı iklimi
neredeyse ima yoluyla geçi!tirir. Bkz. a.g.e., aynı yer. Bu davranı!ın köylünün büyük kesiminde bir gelenek biçimini
aldı"ına ve ya"ma olacak haberi ve beklentisi ile ya"madan pay kapmak için halkın topla!ması ile ilgli olarak Lewy
de, 30 Ekim 1895 günü Erzurum’daki bir olay için !öyle der: “ katliamın ba!lamasından evvel yüzlerce kadın,
Ermeni mahallesinin ya#malanmasından elde edilecek ganimeti dolduracakları çuvallarla !ehre akın etmi!ti.”
“Öteki” nin mallarını ya"malamanın, dönemin insanı gözünde “normal” in bir parçası oldu"u anla!ılmaktadır. Lewy,
a.g.e., s.52.

262
insanlar, zengin Aydın çar!ısını ve yanmakta olan evlerin e!yasını soyuyorlardı. Bu önüne
geçilmez bir olaydı. Kuva-yı Milliye Kumandanı Binba!ı Hacı $ükrü Bey’in ya#macılara yaptı#ı
tehditler, sarfetti#i gayretler hiç fayda vermiyordu. Ya#malamayı, yalnız köylerden gelen halk ve
söz dinlemeyen çingeneler de#il; çeteler ve askerler de yapıyorlardı.”
Aydın çar!ısı üç gün üç gece ya#ma edildi. Ya#malayıp e!yaları heybelerine dolduran
milislerin ve gönüllülerin hepsi tekrar dönmek sözü ile köylerine döndüler.”934
Dolayısıyla bir kısım insanın Kuva-yı Milliye kapsamına girmesi yöredeki rum ve
zengin Türk köylerini ve varlı"ını ya"malama fırsatını görmeleri yüzünden olmalıdır. Bu durum
Kuva-yı Milliye kapsamındaki kimi grupların yöredeki e!kiyalık tipi faaliyetlerini de açıklar.
Kuva-yı Milliye yi olu!turan milis gruplarında ilk dönemlerde sık sık çözülme
olmaktadır. Bu dönemde sonradan olu!turulan ve çete reisli"i gibi do"al liderli"i olmayan
yöneticiler komutasındaki çeteler kolayca da"ılabilmektedir. Burada para ve doyum önemli bir
motivasyon olarak ki!iden ki!iye de"i!mekle birlikte vatanseverlik duygularına a"ır
basabilmektedir.
Mümtaz $ükrü E"ilmez durumun farkındadır, ama çaresizli"inin de bilincinde olarak elde
bulunan insan malzemesi hakkında do"ru bir tespit de bulunur:
“ ‘-Ne yapalım, ba!ka türlü bu adamları tutup görev yaptırmak mümkün olmuyor,
anlayı!lı davranmak, göz yummak zorundayız. Bu durumu kuvvetleninceye kadar
sürdürece#iz!..’. kar!ılı#ını verdi.” 935
Büyük Taarruz’a 1. Ordu Komutanlı"ı bünyesindeki 4.Kolordu Komutanı olarak katılan
Kemalettin Sami (Gökçen)936 Pa!a da, anılarında neredeyse aynı sözcüklerle Kuva-yı Milliye’nin
zorunlu kaldı"ı insan malzemesi ile ilgili olarak !öyle der:
“Biz Anadolu’ya geldi#imiz zaman vaziyet aynen !u idi: ‘Kuva-yı Milliye namı altında bir
kitle vardı. Bunu te!kil eden üç be! ki!i, aralarına dü!mana karlı koymak için bir takım adamlar
toplamı!lardı. Fakat toplanan bütün bu kütlenin çok muhterem simaları bulundu#u gibi bir
kısmının ilim ve idraki azdı. Her tarafta çetelerin envai türemi!, köyleri ya#ma, halkı tazyik
ediyordu. Biz bunları biliyorduk. Fakat dü!mana kar!ı koymak için çeteden ba!ka vasıtamız
yoktu… Yine vatanın selameti için bu yolsuzluklara bir müddet tahammül ettik. Bir müddet sonra
yolunu !a!ırmı! olan çeteleri la#ve te!ebbüs ettik. Bundan memnun olmayan ya#macılar ve en

934
Gökbel, a.g.e., s.192.
935
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.23.
936
#.Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s.292.

263
ba!ta Ethem önümüze dikildi. Hayır biz çete ile harbedece#iz dediler ve biz reddedince dü!man
tarafa geçtiler.”937
#lk dönem Kuva-yı Milliye bu yüzden derme çatma ve gev!ek bir yapıdadır. Korku,
e"itimsizlik ve disiplini sa"layacak olan yaptırımın caydırıcı olamayı!ı ya da hiç olmayı!ı, tam
tersine Kuva-yı Milliye afında yer almanın isyancılar ya da i!gal güçleri tarafından çok a"ır bir
bedelle cezalandırılacak olu!u, da"ılma için bazen çatı!ma ya!anmasına bile gerek
bırakmıyordu:
“Burada dikkate de#er nokta, elimizdeki milis kuvvetlerinin sava!mak !öyle dursun, 80
Km. uzaktaki herhangi bir ba!arısızlık kar!ısında çözülmeye hazır bulunmalarıdır.”938
Celal Bayar ise bu gev!ek yapıyı ortaya çıkartan ba!ka bir etkene !öyle dikkat çekmi!tir:
“Zaten Kuva-yı Milliye daimi olarak muharebede kalmazdı. Köydeki Fatmalarını çabuk
özlüyorlardı.”939
Görüldü"ü gibi Kuva-yı Milliye birliklerinin milis kısımları derlenip toparlanmaları kadar
hızlı bir biçimde da"ılabiliyorlardı. Kuva-yı Milliye bünyesindeki derme çatma bu unsurlar
sadece kaçmıyor, isyan dönemlerinde birdenbire saf da de"i!tirebiliyorlardı.940 Bunda en önemli
faktör milislerin ço"u kez bir safında yer aldıkları mücedeleyi fikirsel ve vicdani olarak
hazmedecek, bilinçli, yurtseverlik ve vatanseverlik gibi üstün ya da yüce duygulara sahip
olmayan kuru kalabalaıklar olmasıdır. Bir ba!ka deyi!le bu tip milis olu!umların insan
malzemesi, kendi canlarından daha üstte tutabilecekleri herhangi bir ideale ve de"ere sahip
olacak geli!mi!likte de"ildi. Dolayısıyla ilk kur!un vızıltısında kaçıyorlardı. Bu durum bu insan
malzemesini zorunlu olarak Kuva-yı Milliye çerçevesinde de"erlendirmek zorunda kalan e"itimli
subay kadrolar tarafından da bilinmektedir. Cemil Cahit Toydemir, anılarından milislerin isyan
dönemlerinde isyancılarla sava! olasılı"ının belirlendi"i anda bile kolayca da"ılıvermesine
hazırlıklı oldu"unu ve bu gerçe"e göre davranmak zorunda kalı!ını !öyle ortaya koyar:
“Asiler, Amasya’dan biz top getirinceye kadar yerlerinde kalmazlar da, ba!arılarını ve
etki alanlarını destek ve geni!letmek için bana kar!ı harekata geçerlerse, milis kuvvetlerimiz zor
kar!ısında çabuk da#ılmakta olduklarından, durum zor bir evreye girebilirdi.”941
Ku!kusuz isyanlar için geçerli olan “canı kurtarma” ve yürütülen sava!ı kendi sava!ı
saymama e"ilimi, buna ek olarak can kaybı gibi bir riske kar!ılık getirinin mal ve mülk yönünden

937
Kemalettin Sami (Gökçen), “Milli Ordu Nasıl Do#du Nasıl Kazandı?!”, Yakın Tarihimiz Dergisi, C.3, Sayı.27,
30 A"ustos 1962, s. 8.
938
Kehale, (Haz.), a.g.e., s.115.
939
Kurtul Altu", “Kritik Olayların Perde Arkası”, Tercüman Gazetesi, 9 Eylül 1986.
940
“Kuvayi Milliyede çalı!an, Ormankadı köyünden Küçük Mehmet, Anzavur gelince ona iltihak etmi!lerdi.”
F.Görgülü, Yunan !$galinde Kırmasti, s.21.
941
Kehale, (Haz.), a.g.e., s.95-96.

264
!üpheli olu!u, onur, !erer gibi kavramların ise bir çekicili"inin bulunmaması olgusu, Yunan istila
orduları kar!ısında da geçerlidir. Kar!ılı"ında yiyecek, giyecek, silah, cephane gibi ödülü de
olabilen, baskın, pusu, vur kaç gibi gerilla tipi daha risksiz faaliyetler için önde olan milisler,
dü!manla açıktan açı"a mücadelenin gerekti"i anlarda kolayca kaçıyorlardı.
Çözülmede bir di"er önemli neden ise cahil halk kesiminden olanların kar!ı
propagandaların etkisine kolayca girebilmesidir. Bu kar!ı propaganda ba!lıca iki unsura
dayanıyor gibi: Birincisi “"tilaf devletleri çok güçlü ve bunlara kar!ı bir avuç çete ile bir !ey
yapılamaz” dü!üncesi, #kincisi “bunlar ittihatçı, dinsiz, Bol!evik, padi!aha kar!ı.” yönündeki
kara propaganda.942 Bu propagandanın çözücü etkisi, sadece zaten gev!ek bir yapıya sahip derme
çatma olu!turulmu! Kuva-yı Milliye birlikleri üzerinde de"il düzenli ordu parçaları üzerinde bile
görülüyordu. Bu duruma bir örne"i Cahit Cemil Toydemir Zile yöresinde Mayıs 1920’de ortaya
çıkan isyandan söz ederken !öyle verir:
“Zile Halkı genellikle asilere katılmı!tı. Jandarmaların da bir kısmı birlik olmu!tu.” 943
Çözülmede etkili olan propagandalardan biri de padi!ahın direni! istemedi"i yönündeki
duyurulardır. Milli Mücadelenin ba!langıcında Bergama’da Yüzba!ı Kemal Bey’in çok çabuk
kalabalıkla!an müfrezesi aynı hızla da"ılırken etkili olan propaganda budur:
“Biz geriye evimize gidece#iz. Biz muharebe istemiyoruz. Padi!ah Yunanlıların dostu
imi!. Sen padi!ah dü!manısın”944
Bergama halkının da o dönemde direni!ten vazgeçmesi ve hatta bir kısım e!rafın
Yunanlıları Bergama’ya davet etmek için imza toplaması,945 e!rafın “dü!manın yapaca#ı tedhi!
hareketinden” çekinmesi yüzündendir.946
Kuva-yı Milliye’nin etkili ve geli!mi! merkezi bir yönetim yapısından ve disiplinden
yoksun olu!u askeri harekatlarda planlama ve e!güdümü sa"lama konusunda da problemler
yaratıyordu. Birden fazla Kuva-yı Milliye birli"inin mü!terek harekatı söz konusu oldu"unda bu
eksiklik harekatı tehlikeye sokabiliyordu. Düzenli birliklerde ve klasik cephe sava!larında
telefon, telgraf gibi iyi kötü kurulan haberle!me olanaklarının Kuva-yı Milliye’nin her an elinin
altında olmayı!ı da bunda etkiliydi. Bu tür bir e!güdümsüzlük örne"ini Toydemir’in anılarında
Haziran 1920’de’ki Zile ayaklanması sırasında geçen bir olayda buluyoruz:
“Bunun üzerine ben de asileri önlemek üzere çekilerek Zile yoluna ilerledim. 29 ve 30
Haziran günlerinde batı ve kuzey bölgelerinde asilerle zorlu sava!lar verirken gözlerim ufukları

942
Evren, a.g.e., s.23; Ilgar (Haz.), a.g.e., s.23.
943
Kehale, (Haz.), a.g.e., s.92.
944
Apak, a.g.e., s.60.
945
Ahmed, a.g.e., s.37.
946
Apak, a.g.e., Aynı yer.

265
tarayarak, Refet ve Ethem Bey’ler müfrezelerinin yardıma ko!acaklarını bo! yere bekledim
durdum.”947
Özellikle efelerin yönetimindeki Kuva-yı Milliye’nin etkili oldu"u yörelerde
e!güdümsüzlük zaman zaman ba!ına buyrukluk ve keyfilik boyutlarına varabiliyordu. Kuva-yı
Milliye’nin halk üzerindeki baskısını hafifletme ve düzenli orduyu egemen hale getirme
çabalarının bir sonucu olarak ihtiyaçların düzenli orduca kar!ılanması giri!imlerine kar!ı bile bu
keyfiyet devam ediyordu. Mu"la Havalisi Komutanı Nuri Bey’in 2 Kasım 1920 tarihli bir
mektubunda, Yörük Ali Efe’nin adamları için a!ar ambarlarından kimseye sormadan zahire
alınmasının !ikayet edilmesi den örnek olarak verilebilir.948

2.2.Kuva-yı Milliye Örgütlerinin Geli$imi ve Yerel Otorite Haline Geli$i

Kuva-yı Milliye bir örgüt olarak ele alındı"ında en olgun tiplerinde kabaca 3 kesim
görülür. #lk olarak yönetici, direktif verici, koordine edici üst kesimi vardır. Bu bir cemiyet ya da
bölge heyeti ya da kongre olabilir. Bu en üst kesim Mustafa Kemal liderli"ine ba"lanıncaya
kadar kendi bölgesinin en üst ve ba"ımsız organıdır. Bu organ fiilen sava!mayan kısmı olu!turur.
Bunun altında bu kesimin direktiflerine uyan silahlı birlikler vardır ve bu kesim de ikiye ayrılır;
sivil silahlı birliklerin olu!turdu"u kanat ve düzenli ordudan arta kalmı! ancak bir üst ordu
kademesinden de"il yörenin örgütünden emir alan hiyerar!i dı!ı kalmı! düzenli askeri kanat. (Bu
i!birli"inin, yani düzenli ordu artı"ı askeri birliklerin yanlarında sivil silahlı ya da milis güçlerini
kabul etmelerinin en önemli nedeni sayısal azlıktır. Firar ve asker kaynaklarının sıkıntılı olu!u
ve yaptırım uygulayacak bir devlet otoritesinin olmaması, sivil kayna"a ba!vurmayı zorunlu
kılmı!tır. Bu karma yapılanmanın bu kadar kolay gerçekle!mesinde sayısal azlı"ın getirdi"i bir
zorunluluk kadar Balkanlardaki komitacılık gelene"ine kadar giden ve düzenli ordu birlikleri ile
milis ya da çete örgütlenmelerinin birlikte askeri harekat gerçekle!tirmesi olgusunun, geleneksel
ya da alı!ıldık bir uygulama haline gelmi! olması, bir ba!ka deyi!le dönemin askeri ve siyasal
yöneticileri için normal olması da önemli bir etkendir.) Ancak bazı bilimsel analizlerde silahlı
birliklerin milis ya da düzenli ordu artı"ı kesimlerine toptan “askeri kanat” denilmi!tir.
#simlendirmede ise bu 3 kesime birden Kuva-yı Milliye denilmi!tir.949

947
Kehale (Haz.), a.g.e., s. 110.
948
Sürgevil, a.g.bi., s.326-327.
949
“Kuva-yı Milliye genel olarak ele alınıp de#erlendirildi#inde yapılanmanın ve örgütlenmenin iki yönde te!ekkül
etti#i görülür. Sivil ve askeri Te!kilat…Yani amaca ula!ma yönünde sivil te!kilatlar (mahalli ve milli cemiyetler)
kuruldu#u gibi, amacın gerçekle!tirilmesini çabukla!tırmak için de askeri te!kilat kurulmu!tur. Bu bakımdan milli
cemiyet ve te!ekküller ile milis kuvvetleri bir arada ‘Kuva-yı Milliye’yi olu!tururlar. Aslında ise bu iki unsur aynı

266
Bu !ekilde geli!en Kuva-yı Milliye örgütleri ise bir süre sonra farklı bir yapı olarak, bir
yerel otorite olarak kar!ımıza çıkmı!tır.
Bilinen bir yasa, siyasetin ve toplumsal yapının bo!luk kabul etmedi"ini söyler. Kuva-yı
Milliye’nin örgütlü bir yapı olarak olgunla!ması da aslında bir bo!lu"un doldurulmasıdır. Ortaya
çıkan otoritesizlik ve devletin geri çekili!i, bu yapıların fiilen yerel, küçük, özerk devletçikler
gibi biçimleni!ine neden olmu!tur. O dönem toplumda çok çabuk bir biçimde örgütlerin
kurulabildi"ini, daha do"rusu i!birli"i ve yetkilendirme uygulamalarının, e"reti yönetim
yapılarının çok çabuk ve çok az enstrümanla ortaya çıkabildi"ini görüyoruz. Özellikle #stanbul
hükümetinin uzanamadı"ı, Ankara Hükümeti’nin de etki edemedi"i dönemde yerel halkın, e!raf
öncülü"ünde çok çabuk bir biçimde bu tip özerk yapılar olu!turabildi"i anla!ılmaktadır. Bu
çabukluk, Osmanlı idaresinin en azından birinci dünya sava!ı ile birlikte çok gev!edi"ini ve
i!gallerle birlikte görünü!ten ibaret kaldı"ını, Anadoluda özellikle küçük kent ve yerle!imlerin
adeta kendi kaderine terkedilmi!, devlet düzeninin çözülmü! oldu"u yerler olarak ortaya çıktı"ını
göstermektedir. Bu a!amada kurulan yapıların adlandırılmasına çok önem verildi"ini, amacın,
hedefin çok iyi vurgulanmasına ve bu !ekilde me!ruluk konusundaki sıkıntıların en ba!tan
bertaraf edilmesine özen gösterildi"ini görüyoruz. Müdafa-i Hukuk ve Redd-i #lhak gibi ismler
yanında kurulan yönetimsel yapının, örgütün ismini koyarken do"rudan amaç neyse onun öne
çıktı"ını, seçilen isimde amacın hemen anla!ılmasının hedeflendi"ini görmekteyiz. Ancak buna
kar!ılık #simlendirmede Osmanlı resmi ideolojisi ve toprak bütünlü"ünü vurgulamak için
yönetimsel yapı ne kadar özerk, hatta ayrı bir hükümet gibi olursa olsun bu durumun herhangi bir
ba"ımsızlık ya da ayrılık gibi anla!ılmamasına da dikkat edilmi!tir. Dolayısıyla fiilen ayrı bir
yerel hükümet olsa950 da Osmanlı devletinden kopu! gibi anla!ılacak bir etiketten de kaçılmı!tır.
Bunun istisnası 1914 sınırları ötesinde Mondros sonrası kurulan $üralar ya da 1913 Batı Trakya
Hükümet-i Müstakilesi gibi e"er Osmanlı’nın da kabul etti"i bir sınırın dı!ında kalma söz konusu
oldu"unda tekrar Osmanlı ile birle!mek hedefiyle en azından ba"ımsızlık ilan etmektir.

kaynaktan gelen, birbirini takip eden ve tamamlayan halkalar !eklinde görülmektedir.” Dinç, a.g.m., Kasım 1990
Sayı.48, s.36.
950
O dönemde özellikle bir kısım aydının zihninde ayrı siyasal olu!umlar (devletçikler) fikrinin var oldu"una
hükmedebilmemiz için yeterli delil vardır. Manda fikrinin de çokça tartı!ıldı"ı ve savunuldu"u bu dönemde asıl
sorunun bu küçük siyasal olu!umların bir büyük devletin himayesinde yer bulabilmesi oldu"u anla!ılmaktadır.
#ngiliz himayesinde bir Çerkez Devleti (Bkz. 3.2.3. numaralı ve “Çerkez Ethem’in Tasfiyesi ve Ankara
Hükümeti’nin Güçlenmesi” adlı bölüm.) ya da #talyan himayesinde Mu"la ve çevresinde Italyan mandası niteli"inde
küçük ve ba"ımsız bir prenslik kurma gibi fikirler (Bkz. Akça, “Milli Mücadele’de Mu#la”, s. 173) o dönem
aydınları arasında ciddiye alınmaktadır. Bu durum, Osmanlı devlet düzeninin Batı Anadolu’daki etkinli"inin büyük
ölçüde ortadan kalktı"ını gösterdi"i gibi hem Batı Anadolu’nun de"i!ik siyasal çözümler ya da tasarılar için bir
arena haline geldi"ini, hem de bir kısım aydında ulusal yakla!ımların yeteri kadar geli!memi! oldu"unu gösterir. Bu
da sonuç olarak Mustafa Kemal’in ulusal bakı!ının, iradesinin ve vizyonunun önemini bir kez daha ortaya
koymaktadır.

267
Birinci Dünya Sava!ı’nda Osmanlı #mparatorlu"u’nun resmen sahiplenemedi"i
topraklarda müslümanların kurdu"u ba"ımsız yönetimler yerel çapta di"er unsurlara kar!ı
koyabilmi!lerdir, ama büyük devletlerin müdahalesiyle varlıkları sona ermi!tir. Örne"inKars
#slam $ürası #ngiliz müdahalesiyle da"ıtılabilmi!tir. Osmanlı yönetimi bu tür olu!umları
izlemekte ve siyasi repertuarın bir parçası sayabilmektedir. Örne"in 8 Mayıs 1919’da Kazım
Karabekir’e bir mektup yazan dönemin Harbiye Nazırı $evket Turgut Pa!a’nın dedikleri bu
yöndedir:
“Nahçivan ve Ordubad mevkilerinde !imdiye kadar mahalli islam ahalisi tarafından
te!kil edilen mecalis tarafından idare ediliyor ve Ermeniler buralara giremiyorlar.”951
Görüldü"ü gibi Osmanlı yöneticileri böyle bir uygulamanın farkındadırlar. Osmanlı
hükümetinin gücü yetmedi"i için resmi olarak müdahale edemedi"i bölgelerde bu tür çözümleri
geçici ve “ehven-i !er” saydı"ını dü!ünmemiz mümkündür. Bir di"er nokta da gerekirse kendi
kendini yönetme seçene"inin Osmanlı co"rafyasının her kö!esinde insanlarda var olmasıdır.
Milli Mücadele, daha önce de belirtti"imiz gibi birkaç büyük !ehir ve kasaba dı!ında
devletin çekildi"i, otoritesizlik ve asayi!sizli"in yaygın oldu"u bir co"rafya ve dönemde
gerçekle!mi!tir. Bu dönemde ba"ımsız bir devlet ilanına kadar giden uç örneklere de açık kapı
bırakan, ba"ımsız bir yerel otorite olu!turmak e"ilimi, yerel güç odaklarının politik repertuarında
mevcuttu. Bu güç bir isyancı güç ya da Milli Mücadele taraftarı bir Kuva-yı Milliye örgütü de
olabiliyordu. Bu durum Tanzimatla ba!layan devletin merkezile!mesi ya da “ba!kent denetimi”952
olgusunun yeteri kadar kalıcıla!madı"ının da bir göstergesidir. Çünkü bu dönemde insanların
hızla bu dü!üncenin fikirsel tahakkümünden kopu!u söz konusudur. Bu kopu!un bu kadar kolay
ve hızlı olu!u, (yeni bir devlet kurma tasarısına kadar varabilen) ba"ımsız yerel otorite kurma
e"iliminin geçici süreler için su yüzüne çıksa da hep yedekte tutulan, bir politik çözüm
alternatifi oldu"unu göstermektedir. Örne"in Adapazarı’nda Ekim 1920 de kurulan ve 21
Haziran 1921’e kadar süren Tarafsız Düzen Yönetimi bunun en açık örneklerinden biri ve adı
konmasa bile Cumhuriyet yönetimin kısa süreli bir uygulamasıdır.953 Bu uygulama bile
cumhuriyet benzeri yerel, özerk bir yönetim fikrinin yaygın oldu"unu göstermektedir.
Dolayısıyla, bu dönemde #stanbul yönetimine ba"lılı"ı devlet-yurtta! düzlemi olarak algılamak

951
Karabekir, !stiklal Harbimiz, C.1., s. 25.
952
McCarty, a.g.e., s. 4.
953
“Adapazarı’nda Ekim 1920 de kurulan ve 21 Haziran 1921’e kadar süren Tarafsız Nizam varlı#ını hem "stanbul,
hem de Ankara hükümetlerine kabul ettirmi!ti. Burdur Mebusu "smail Suphi Bey’in ( Soysallıo#lu ) B.M.M. in
18.11.1920 tarihli oturumunda yaptı#ı konu!mada Adapazarı’nın Türk ve Yunan Orduları arasında kaldı#ı, bir ileri
ve bir geri hareket esnasında fevkalade zarar gördü#ü için kendisini idareye karar verdi#i ve bugün pek güzel idare
etti#i ifade edilmi!ti. ...Ancak Tarafsız Nizam’ın bu yasaklara uyulmasını sa#layacak derecede gücü bulunmuyordu.
Tarafsız Nizam’ın görünürdeki parolası “ Ne Kuvayı Milliye, ne de Kuvayı "nzibatiye” ydi. Bununla beraber Kuvayı
Milliye yanlısı bir tutum izlemi!ti.” Özel, a.g.m., s.97.

268
zordur. Burada ba"lılı"ın çok zayıf oldu"unu ve Anadolu’nun o dönemde de"i!ik siyasi
olu!umlara açık bir da"ınıklık içinde oldu"unu bir hipotez olarak ileri söyleyebiliriz. Bu özerk
olu!umda ise farklılıkların ve çe!itlili"in cumhuriyet (e!it yurtta!lık) fikrini tetikledi"ini ayrıca
dü!ünebiliriz.954
Dolayısıyla devlet-halk ba"lılı"ının bu dönemde zayıfladı"ını ve Anadolu’daki halk
kesimlerinin farklı devlet otoriteleriyle farklı ba"lar kurmaya hazır ya da bu çözümlere tepkisiz
bir psikolojiye girmi! oldu"unu söyleyebiliriz. #!gal görmemi! bölgelerde bu bo!lu"ı daha çok
Heyet-i Milliyeler doldurmu!tur. Örne"in Asaf Gökbel, 26 Haziran 1919’da Köprüba!ı’nda
57.Tümen Komutan yardımcısı #smail Hakkı Bey’in kendisine !öyle dedi"ini aktarmı!tır:
“ …Heyeti Milliye adı altında bir takım yerel örgütlerin yer yer kurulup faaliyete
geçtiklerini, hiçbir yerde hükümet otoritesi kalmadı#ından Heyeti Milliyelerin i!i ele alarak
memleketi idareye ba!ladıklarını, anlatıyor;”955
Sadece aydın kesimde de"il, daha bilinçsiz isyancı kalabalıklarda da basit de olsa yerel,
otonom yönetimsel yapılar kurma e"ilimi vardı. Örne"in Cemil cahit Toydemir isyancıların
geçici olarak ele geçirdikleri Zile’de 1920 yılı Mayıs ayından aniden ortaya çıkan yerel otorite
yapısını !öyle aktarır:
Zile müftüsü Hamdi Efendi adındaki yobaz, asiler tarafından Zile’ye kaymakam olarak
atanmı! ve Hüseyin Çavu! adındaki bir jandarma da Zile Jandarma komutanı olmu!tu.”956
Burada yerel otoritenın basit yapısı dikkat çekicidir. Bu basitlik de ayrı bir siyasi yapı
olu!turmak fikrinin ta!ınmasını beslemi!tir. Halk ise aynı dili konu!an, aynı dinden ki!ilerin
yönetim kademelerinde de"i!mesine kar!ı çok da ilgili de"ildir.
#stanbul Hükümeti’nin etkisizli"i ve Yunan i!gali tehlikesi de otomatik olarak yurtsever
insanlarda hiç olmazsa ba"ımsız bir devlet gibi örgütlemek iste"ini körüklemektedir. Bu durum
Batı Trakya ve Kafkasya’da da görüldü"ü gibi tüm osmanlı yurdunda genel bir dü!ünce ve eylem
biçimi almı!tır:
“"negöllüler; yukarıda söyledi#imiz vechile birkaç Aratos ve bilhassa Sancak çıkaralım,
bütün e!raf öne geçelim; halkı toplayalım, burada Yunan hakimiyeti görmektense Aksu ilerisinde
ölelim! diye feryat eden Akhisar çiftli#i sahibi Hasan Bey gibi büyük vicdanlıları istisna edilince,
pek korkak, pek kahpe davranmı!lardı.”957

954
“Tarafsız Nizam’ın seçimle belirlenmi! genelde Heyet-i Temsiliye olarak adlandırılan bir kurulu ve ona ba#lı bir
yürütme gücü bulunuyordu.Bu olu!um muvakkat hükümet olarak da adlandırılıyor, Adapazarı Kaymakamı do#rudan
B.M.M. Ba!kanlı#ı ile yazı!ıyordu.” a.g.m., s.98.
955
Gökbel, a.g.e., s. 169.
956
Kehale (Haz.), a.g.e., s.92.
957
Nevres Bey, a.g.e., s.134. Buradaki “Aratos” sözü #nögöl’lü, Osmanlı’nın kurulu! yıllarında Sultan Osman’a
ba"lı olan bir tarihsel ki!ilik olup, Milli Mücadele’de direni! seçene"ini öne süren vatanseverlere bir yakı!tırma
olarak kullanılmaktadır. (A.U.Ö.)

269
Burada bir kısım #negöl’deki teslimiyetçi bakı! ele!tirilirken ki ‘sancak çıkartalım’ sözü
de yerel bir hükümet kurmayı çözüm olarak ele alma seçene"ini ifade etmektedir. Bir ba!ka
deyi!le Osmanlı’nın son döneminde otonom yönetimler olu!turma fikrinin, bazı aydınların
zihinsel planında yer almakta oldu"unu, en azından #zmir’in i!gali sonrası uygulanabilir projeler
arasına girmi!, o ana kadar yedekte tutulan ya da politik repertuara dahil bir seçenek olarak var
oldu"unu söyleyebiliriz. Zorda kalınırsa bölgesel kırtulu! çareleri olu!turmak, ba"ımsız
yönetimler kurmak, en azından bir kısım Osmanlı aydını için bir seçenek olarak Milli Mücadele
döneminde mevcuttu. $ura hükümetleri deneyimi bu dü!ünsel geni!li"in, bu geni! politik
manevra repertuarının bir ürünüdür diyebiliriz. Benzer bir önerinin örne"in Ala!ehir için aynı
sözlerle dile getirilmesi, Osmanlı devleti ve ba!kentteki yönetim ile ta!radaki aydın-e!raf kesimi
arasındaki ba"ları zayıf oldu"unu ve ba"ımsız bir yönetim olu!turma fikrinin aydınların
kafasında bir seçenek olarak hep oldu"unuortaya koymaktadır. Ala!ehir Kaymakamı Bezmi
Nusret Kaygusuz anılarında Belediye Reisi’nin bir ziyaretini aktarırken bu fikrin nasıl gündeme
geldi"ini !öyle aktarır:
“(Belediye Reisi) Dünkü toplantıyı iyi idare edi!imden, müdafaaya alenen taraftar
olu!umdan ve sabahleyin Mustafa beye muavenet vadinde bulunu!umdan çok memnun kaldı#ını
söyleyerek, Ala"ehir’in müstakil bir hükümet "ekline konulmasını ve bunun reisli#ini deruhte
eylememi teklif etti. Kendisine dedim ki:
-‘Ala!ehir hükümeti "zmir’in i!galinden beri müstakil sayılır. "zmir ve Manisa ile
irtibatımızı kesmemekle beraber, onlardan gelecek emirlerden hangisi i!imize gelirse tatbik
ederiz. Bize uygun olmuyanlara da kulak asmayız.’ ”958
Aydın’ın Yunan kuvvetlerince i!galinden sonra Koçarlı nahiyesinde de benzer bir
dü!ünce gündeme gelir. Rahmi Apak küçük, ba"ımsız bu devletimsi yapının kurulu!unu ve
faaliyetlerini !öyle anlatır:
“Aydın’ın 10 kilometre cenubunda Koçarlı adında bir nahiye vardır. Burada da Aydın’ın
Yunanlılar tarafından i!galinden sonra Hacı Yunuszade Mehmet, Cihano#lu Mustafa, Hafız
Tevfik, Hacı Halil "brahim gibi köyün ileri gelenleri ve mühendis Müthat (Aydın mebusu Mithat)
gibi zatlar birle!erek muvakkat bir hükümet kuruyorlar… Koçarlı gükümeti halktan para
toplayarak ve askeri levazıma ait bazı erzaka el koyarak Aydından oraya kaçan on binlerce
muhaciri beslemi!, soygunculu#a kar!ı tertibat almı! ve bilahare Yeniköy ve Yoran nahiyelerini
de kendine katarak Çine çayından denize kadar bir mıntıkada Milli Te!kilata yardım etmi!tir.”959

958
Kaygusuz, a.g.e., s.169.
959
Apak, a.g.e., s.93.

270
Aslında Mondros sonrası i!gallerin ba!lamasının ardından Batı Anadolu’da Kuva-yı
Milliye’nin direni!e ba!laması ile bu yörelerin fiilen Osmanlı yönetiminden kopaca"ını, gücün
Milli örgütlerin eline geçece"ini önceden görebilenler ve buna hazırlıklı olanlar da yok de"ildi.
Örne"in Ali Çetinkaya daha 1919 yılının Haziran ayının ba!ında !öyle demektedir:
“"dare-i mülkiye hiçbir surette artık hakim ve nafiz olmayacaktı. Her!ey mıntıkanın ve
milli te!kilatın uhde-i mesuliyetine intikal etmi! bulunuyordu.”960
Görülüyor ki Milli Mücadele sırasında Osmanlı’dan fiilen kopan bölgelerde de kendi
kendini yönetme uygulamaları kolayca do"abilmi!tir. Bu küçük yönetimsel birimler halktan
vergi toplamakta, kaynaklara el koyabilmekte, silahlı güç organize edebilmekte ve yönetim
i!levini üstlenmektedir. $efik Aker de bu yerel olu!umların küçük hükümetler haline geli!i
konusunda aynı kanıdadır:
“Bu kurulu!lar bulundukları yerin mülki ve askeri idaresini ele almı!lar ve milis te!kilatı
meydana getirerek Yunan i!galine kar!ı fiilen kar!ı koymu!lardır.”961
Osmanlı yönetiminin devlet olarak çekildi"i, hiçbir etkinli"inin kalmadı"ı bölgelerde
e!raf bir bakıma kendi ba!ının çaresine bakmaktadır. Burada da yine siyasal bo!lu"un
kendili"inden doldurulması söz konusudur. Buna kar!ılık bu tür yerel hükümetler için e"er
Osmanlı’nın resmi bir kabulü söz konusu de"ilse kural olarak fiilen ba"ımsızlık olsa bile söylem
düzeyinde kopu! belirtilmemektedir. Buna Denizli örne"i verilebilir:
“Münaka!a edildi, !ehrin idaresi !ekli meselesi konu!uldu. Neticede !ehrin idare ve
asayi!i için bir heyet ki; buna (hicret etmiyeceklerin hukukunu müdafaa cemiyeti) adı verildi.962
Balıkesir’de de aynı durum söz konusudur. Burada da pratikte ayrı, ba"ımsız bir devletsel
yapı vardır, ancak bu yine de görüntüye yansıtılmaz:
“Balıkesir merkez heyeti artık sadece bir heyet de#il, adeta bir hükümet
mahiyetindedir.”963
Bu hükümetsel yapı pek çok alanda söz sahibi olabilmektedir:

960
Çetinkaya, a.g.e., s.69.
961
Aker, a.g.e., s.49.
962
Evren., a.g.e., s.34.
963
Özer, a.g.e., s.26. Hacim Muhittin Çarıklı’nın hatıralarında 9 Temmuz 1919 tarihi için dü!tü"ü notta "Beni Reisi
Umumi de yaptılar. $imdi vatanın bütün mesuliyeti benim üîerıme yükleniyor." #fedesi vardır. Bkz. M. Çarıklı, a.g.e.,
s. 23. Bu ifadeyi Ercüment Kuran, $erafettin Turan’dan aktarımla“Beni Reisicumhur seçtiler” !eklinde
aktarmaktadır. Ercüment Kuran, a.g.bi., s. 39. Oysa $erafettin Turan’ Balıkesir Kongrelerini detaylıca inceledi"i
“Türk Devrim Tarihi” adlı eserinin 1.kitabında bu yönde bir açıklama getirmez. Bkz. $.Turan, a.g.e., 1.Kitap, s.305-
314. Dolayısıyla “Reisi Cumhur” ifadesi bir cumhuriyet ilanı oldu"unda kullanılabilecek bir ifadedir. Özünde bir
yerel hükümet yapısı olu!mu! olsa da bu hiçbir zaman açık biçimde deklare edilen, bir devlet ilanı gibi siyasal
sonuçlar üretecek boyutta bir meydan okuma olmamı!tır. Dolayısıyla Balıkesir’de kurulan yönetim yapısı i!levsel
olarak bir cumhuriyet yapısı olsa da söylem düzeyinde bunun dile getirili!i anlamına gelebilecek “Reisi Cumhur”
ifadesi de"il, Hacim Muhittin Çarıklı’nın aktardı"ı gibi Reisi Umumi” ifadesi daha uygun bir kullanımdır ve
do"rusunun bu oldu"unu dü!ünüyoruz.

271
“Heyet vergiler tahr ediyor, bir yıl içinde o zamanın parası ile yalnız nakd olarak bir
buçuk milyon lira toplanmı!tı”.964
Balıkesi’in bu devletsi yapısı farklı bir kaynakta da aynen vurgulanmı!tır:
“Kentlerin iktidarla!ması ya da devletle!mesi” diye adlandırılabilecek bir olguydu. Bu
dönem Balıkesir’den “devletle!en belde” diye söz edilmesi, 1. Balıkesir Kongresi için “Ba#ımsız
bir devletin yapacaklarını cesaretle, ödün vermeden ba!armı!tır.” denmesi, gerçe#i do#ru
saptamak. Özellikle Balıkesir Kongreleri, bo!lukta sallanan devlet varlı#ının yerine geçmi!,
‘birer yerel Millet Meclisi kimli#i içinde’ alınması gereken kararları almı!lardır. Bu devleti
yönetecek bir ‘Heyet-i Merkeziye (Merkez Kurulu)’ olu!turmu!lar; genel seferberlik ilanı, askere
alma, bütçe yapma, ekonomik önlemler uygulama, dı! ili!kilere girme, görevlerini yerine
getirmeyenlere yaptırım uygulama, vergi alma eylemleriyle tam bir hükümet gibi çalı!mı!lardır.
Bunları ‘halk idare ve iradesine’ saygılı bir biçimde gerçekle!tirmi!lerdir.”965
Kocaeli’nin Karamürsel ilçesine yakın Bahçecik yöresinde de #zmir’in i!galinin hemen
ardından buna benzer bir deneyim ya!anmı!tır. Burada da Kuva-yı Milliye’nin yerel otorite
kurmasının kolaylı"ı ve bu örgütün basitli"i dikkat çekmektedir. Bu örgütün ilk yaptı"ı bir silahlı
güç olu!turmak, asayi!i yani kendi otoritesini kabulettirmek ve yöneticileri seçmektir:
“27 Mayısta, beraber bulundu#um milli kuvvetlerle birlikte Bahçeci#i i!gal ederek
burada Müdafaai Hukuk te!kilatı yaptık ve bir tabur vücude getirdik. Bahçecik nahiyesini kaza
haline koyarak Kaymakamlı#a da Hmidiye köyünden, Abanoz o#ullarından Süleyman Bey’i tayin
eyledik. Taburun ve bölüklerin komutanlarını seçerek tayin ettik.”966
Görülüyor ki ayrı bir devletsi yapı olu!makla kalmamı!, bu devletsi yapı bütünüyle bir
“cumhuriyet” olarak !ekillenmi!tir. Sadece adı telafuz edilmemektedir. Bu durum en azından
aydın kesimde bir halk idaresi dü!üncesinin uygulanabilir bir dü!ünce olarak varoldu"unu da
göstermektedir. Özellikle küçük, nispeten az geli!mi! yörelerde devlet fonksiyonlarının çok
kompleks bir yapı olu!turmaması, hem Osmanlı devlet aygıtının daha hızla ortadan kalkmasını
sa"lamı!, hem de bu basit yapının yerine ba"ımsız bu tür küçük yönetimsel/devletimsi
organizmaların almasını kolayla!tırmı!tır. Devletin çekilmesi ve fonsiyonlarının en basitini bile
yerine getirememesinin ilk ve en gözle görünür sonucu halkın güvenli"inin sa"lanamamasıdır.
Çünkü önü alınamayan firarlar hem fiilen zor gücünün kadro olarak ortadan kalkmasını sa"lıyor,
ödenmeyen maa!lar da di"er kadroların üstlendikleri görevleri sürdürmelerine izin vermiyordu.
Bu durumda fiilen ortadan kalkan devlet otoritesinin yarattı"ı bo!luk, ba!ta güvenlik hizmeti
olmak üzere yörenin ileri gelenleri tarafından basit bir örgütlenme modeli ile dolduruluyordu.

964
Özer, a.g.e., s.26.
965
Aybek (Haz.), a.g.e., s.116-117.
966
#nzibat müfreze komutanı Arslano"lu’ndan aktaran Apak, a.g.e., s.172.

272
Bu basit devletsi yapının en önemli aya"ı ku!kusuz askeri güç, zor kullanma gücü, di"eri
ise halktan para toplamaktır. Bu fonksiyonların birincisi devletin çekilmesiyle yaygınla!an ve
etkileri hissedilen e!kiyalık kar!ısında967 halkın zorunlu olarak kendi kendini silahlı bir örgüt
kurarak korumasından türerken, halktan vergi toplanması fonksiyonu da bu yapının finansmanını
da halkın kendini koruması adına halka yükletilmesinin bir anlamda otomatik olarak ortaya
çıkmasından ve kolayca kabuledilebilir olmasından türemi!tir. Hiç ku!kusuz i!gal korkusu ve
bunun yakın tehlike olu!u, bu ortamda söz konusu fonksiyonların Kuva-yı Milliye tarafından
üstlenilmesinin de me!rulu"unu sa"lamı!tır.
Aynı nitelikte bir olu!um, farklı nedenlerle de Edremit yöresinde de gerçekle!ti.
Edremit’in 8 Eylül 1922’deki kurtulu!undan sonraki geçici ve kısa bir bir dönem Edremit yöresi
Ankara Hükümeti’nin etkinli"i sa"lanıncaya kadar ba"ımsız bir hükümet gibi hareket etmi!tir.
Bunun en önemli nedeni Edremit’in sınır kom!usunun #ngiliz i!gal bölgesi olması ve bu sınır
kom!usuyla çıkabilecek bir takım sorunları görü!ebilmek için yörenin kendisini muhatap almaya
zorlayacak bir statü kazanma endi!esidir. Bu durum Osmanlı #mparatorlu"u’nun son
zamanlarından itibaren, özellikle merkezi devletin geri çekilmesiyle otonom yönetimler
olu!turma yetene"i ve e"iliminin Anadolu’da yaygın oldu"unu göstermektedir. Edremit’teki bu
hükümetin adı “ Edremit Hükümet-i Muvakatası” adını ta!ımaktadır.968 Bu bile ayrılı"ı,
ba"ımsızlı"ı göstermektedir. Ancak bu yönetimin geçici olmu! ve Ankara Hükümeti buraya bir
kaymakam atayınca sona ermi!tir.969
Denizli’de de kurulan örgütsel yapı pratikte yine ayrı bir hükümet gibi birçok devlet
görevini ve yetkisini üstlense de bu durum etikete yansımamaktadır:
“Denizlinin ismet inönü Lisesi tarih ö#retmeni Ahmet Akif bey, o günün durumunun ve
ruh haletini kitabında belirtmek için çok gayret ve himmet göstermi!tir. Kitabın bu hususa ait
satırlarından da anla!ılıyor ki; Denizliden (hicret etmiyeceklerin hukukunu müdafaa cemiyeti)
hakikatte Denizlide Yunanlılar istilâsını çok yakın bir emrivaki olarak kabul edenlerin orada
kurdukları (bir hükümeti muvakkate.) mahiyetindedir. Bu hareket ve te!ebbüsün sebebi de;
korku ve i!gale u#rayacak !ehri ve ahaliyi korumak dü!üncesinden ibarettir. Gerek önce ve
gerekse i!gal vukuunda halkın hukukunu korumakiçin kuruldu#u besbelli olan bu cemiyet teessüs
eder etmez ilk karar ve icraatı, düyunu umumiye kasasmdaki mcvcut paraya el koyarak

967
“Hükümet ve "talyan askerleri bu haydutluk kar!ısında seyirci vaziyettedir. Bunun üzerine Söke’de Müdafa-i
Hukuk Cemiyeti kuruluyor.” Apak, a.g.e., s.93.
968
Sa"dıç, a.g.e., s.186.
969
Sa"dıç,a.g.e., s.187.

273
memurlara iki!er maa! miktarında para vermek ve mal sandı#ından, nütekâitlerle dullara ve
yetimlere iki!er maa! nisbetinde para da#ıtmak olmu!tur.” 970
Örgütlerin Yunan i!gali ve yerli çetelerle ba!ba!a kaldıkları bir ortamda #stanbul’daki
yönetimin etkisinden uzakta adeta yerel, özerk hükümetler gibi davranma durumunda kalmaları
söz konusu oldu"unda en önemli faaliyetlerinden biri aslında devlet olmanın egemenlik
göstergelerinden biri olan kendi ba!larına asker toplamaları eylemidir. Denizli hakkında
yukardaki bilgileri do"rulayan anılarında Emin Aslan Tokat !öyle der:
“Bütün bu heyeti milliyelerin yegâne dü!ündükleri vatanın kurtulması için fedakârlıkları
hesaba katmayarak ne yapmak lazımsa tereddütsüzce ve ciddiyetle yapmaktı. Evvelâ cepheye
mümkün olabildi#i kadar fazla miktarda mücahit gönüllü toplayıp sevk i!i ba!ta geliyordu. Fakat
yalnız gönüllülerle bu i!in tam ba!arılamayaca#ı anla!ıldı#ından bazı esnan erbabım da silah
altına celp ve sevk etmek zarureti hissedildi ve 18 Temmuz 1919'da bir nevi heyeti milliyelerce
seferberlik ilan edilerek gönüllülerden ba!ka 1300 ilâ 1310 do#umlularla bütün yedek subaylar
celp ve sevk edilmeye ba!landı.”971
Görülüyor ki devletin bıraktı"ı bo!lu"un doldurulması söz konusudur. Burada 15 ile 21
ya! arası gençlerin mecburi askerli"e zorlanmaları, bu kadar genç kesimlerin daha kolay firar
edebilecekleri dü!ünüldü"ünde firarların da bir di"er nedednini açıklayan bir olgu olarak
de"erlendirilebilir. Sonuçta yerel örgütler geli!tikçe ba"ımsız bir küçük devlet olarak
davranmaya ba!lıyorlardı ve bu durum açıkça kabulleniliyordu:
“Heyeti milliye tamamile kuvvetlenmi! ve serpilmis; tehditlerini ve emirlerini kayıtsız
!artsız ika'a muktedir âdeta bir hükümeti muvakkate gibi dinamik bir otorite halini almı!tı.”972
Yerel otorite olu!turma sürecinde varsa yerel askeri birli"in taraf seçimi fiilen belirleyici
olmaktadır. Çünkü taraflardan (padi!ahçı ve direni!çi olarak) birinin di"erini bertaraf etmesinde
en etkin unsur silahlı güç olmaktadır. Yerel idareci figür gücün yanında yer almaz ve onun
do"rultusuna girmezse devre dı!ı kalmakta ya da güce boyun e"mektedir. Böyle bir durumda
ki!isel güvenlik kaygısı da etkili olmaktadır. Ürgüp’te ilk ba!ta direni!e taraf olmayan
Kaymakam’ın Ni"de’ye gönderilmesi sonrası ikna olup dönmesi bunun tipik örne"idir. Bu
dönem yöneticilerin hangi taraf güçlü ve hangi taraf hakim olacak de"erlendirmesini yapmak
zorunda kaldıkları anla!ılmaktadır. Direni! taraftarları a"ır bastı"ında bölge #stanbul
Hükümeti’nden kopmakta ve Mustafa Kemal liderli"indeki Heyet-i Temsiliye’nin yörüngesine
girmektedir. #stanbul’dan kopup Heyet-i Temsiliye’nin tarafına geçi! sürecinde bu tür bölgeler
970
Evren., a.g.e., s.35-36.
971
Tokat, a.g.e., s.31. Bu bilgiyi Apak da do"rular ve ayrıca !u bilgileri verir: “310 ila 314 do#umlu efrat için
mevburi askerlik tatbik edilmi!, bunun a!a#ısı ve üstü gönüllü ve maa!lı olarak kullanılmı!tı. Gönüllü ve milli efrat,
her üç ayda mahallerinden gönderilen, di#erleriyle tepdil edilmesi kaide olarak konmu!tu.” Apak, a.g.e., s.110-111.
972
Tokat, a.g.e., s.27.

274
fiilen özerk yönetimler ya da küçük devletçikler gibi davranmanın de"i!ik görüntülerini ortaya
koymaktadırlar:
“Kaymakam geldikten sonra i!lerimiz daha fazla geli!ti. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Ürgüp Heyet-i Merkeziyesi bütün idareyi eline aldı. Artık cemiyet, gönüllü çete yazıp cepheye
gönderiyor, mahalle ve köylerin durumuna göre para tarh ve tevzi ederek topluyor, gün geçtikçe
askerlik !ubesini de vazifelendiriyordu.” 973
Bu devletsi yapılar yöre insanlarını askere alma kararları alırken Hıristiyan tebaya da
ayrım göstermeksizin aynı i!lemi uyguluyorlardı:
“Seferberlik emrine uymayan köylerdeki askerlerin, kuvvet kullanılarak silah altına
alınması da kararlar arasındadır. Bunların yanında esaretten dönenlere “2 silah 200 mermi”
verenlerde askerlikten ba#ı!lanmı!lardır. Müslüman olmayanlardan askere alınanlar olmakla
birlikte bu gibilere daha geri hizmetlerde görev yaptırılması uygun görülmü!tür.”974
Bu durum bu devletsi yapılara egemen olan dü!ünceyi yansıtmaktadır. Bu cumhuriyet
benzeri yapıların975 farklı inançtan ki!ilere e!itlik ilkesi ile yakla!tı"ı görülmektedir. Bu insanların
vergi verirken, ya!amlarını sürdürürken, i!lerini görürken farklı bir muamele gördüklerini,
mülkiyet haklarının çi"nendi"ini, söyleyemeyiz. Ancak bu ilkesel e!itlikçi/cumhuriyetçi anlayı!
tarihsel ko!ullar ile sınırlanmaktadır. Çünkü Hıristiyan bir güçle mücadele edilmektedir. #lkesel
e!itli"in tarihsel nedenlerle bir anlamda geçici olarak sınırlanması, daha sonraki Cumhuriyet
deneyimine bir miras olarak kalacaktır. Bu açıdan Milli Mücadelede ortaya çıkan ve Ankara
Hükümeti’nin denetimine girinceye kadar geçerli olan, bu kısa süreli ba"ımsız, devletsi
olu!umların siyasal, hukuki ve sosyal örgütleni!inin zorunluluktan do"an bir ön model olarak iyi
incelenmesi gereklidir.
Yerel Direni! Örgütlerinin güçlenmesinde ve idareye el koymasında, yerel askeri
güçlerin, özellikle komutanlık makamında bulunan ki!ilerin verdi"i destek önemli, hatta kritik
de"erde bir etkendir. Bu güçlerin #stanbul hükümetinin direktiflerinden önce yörenin
ihtiyaçlarını önemsemeleri ve ço"u zamanda seçimlerini Mustafa Kemal Pa!a liderli"indeki
Heyet-i Temsiliye yönünde yapmaları dengeleri de"i!tirmede ve yörenin yarı otonom bir
yönetim haline gelmesinde büyük ölçüde etkili oluyordu.

973
Batmaz, a.g.e., s.132.
974
Aybek (Haz.), a.g.e., s.122.
975
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanının çok öncesinden beri Anadolu’da Cumhuriyet fikrinin aydınlar, subaylar
ve bürokratlar arasında zhinsel egzersizlerde yer buldu"u bilinmektedir. Bu fikir, Milli Mücadele döneminde,
devletin çekilmesi sonucu kendi ba!larına örgütlenen yörelerde de telafuz edilmi!tir. Bunlardan biri de Nazillidir.
Demirci Mehmet Efe’nin yanında bulunan Binba!ı Hacı $ükrü bir konu!mada !öyle der: “Hemen Cumhuriyeti ilan
edelim efendim. Önce Nazilli Cumhuriyeti olur, sonra da Anadolu Cumhuriyeti.” Oruç, a.g.e., s.13.

275
Devletsi yapının basitli"i hem mevcut devlet düzeninin yıkılmasında, yani #stanbul
hükümetinin varlı"ının çekilmesinde, hem de yerine yerel bir otoritenin kurulmasında etkili
olmu!tur. #!galden kurtulan yörelerde de bu basitlik Ankara Hükümeti’nin otoritesinin
kurulmasını da çok kolayla!tırmı!tır. Burada da düzenli ordunun varlı"ı, yani güç faktörü
belirleyicidir. Süerdem’in aktardı"ı bir anı, devletsi yapıların kurulu!undaki basitli"i ve etkili
faktörleri açıklayıcıdır:
“Eski belediye binası iki katlı ah!ap bir yapı olup üst katında bir salonu ve iki tarafında
da odaları vardı. Salonlara toplanan halk arasında gördü#üm "zmit’in ileri gelenlerinden
Portakal lakabıyla anılan Hafız Bey’e dönerek, ’Hafız Bey. Siz, "zmit mutasarrıfısınız, !u oda
sizindir. Milli irade adına hükümeti kurup, idareye ba!layınız’ dedim. Ve yine yanımda
gördü#üm Kalemcizade Salih Bey’e: ‘Salih Bey. Siz, "zmit Belediye Reissiniz. $u oda sizindir.
Halk adına belediyeyi kurup, i!letiniz.’ ” 976

2.3.Kuva-yı Milliye’nin Amacı ve !$levi

Kuva-yı Milliye’nin do"u!unun önemli bazı nedenleri vardır. En önemli nedenlerden biri
ordunun terhis edilmesi ve resmi düzenli askeri birliklerin eksikli"idir:
“Ordunun terhis edilmesi ve zayıf durumda olması: Kuva-yı Milliye’nin do#masının
önemli nedenlerinden birisi de ordunun terhis edilmesi ve mevcut kuvvetlerin de yetersiz
olmasıdır.” 977
Adnan Sofuo"lu da Kuva-yı Milliye’nin gerekçesini, yani “neden bu tür bir direni!
yöntemi uygun görüldü?” sorusunu yanıtlarken 3 noktayı öne çıkartmaktadır. Birincisi yukardaki
makalede de belirtildi"i gibi düzenli ordunun, terhisler ve firarlarla mevcut halde istense de (-ki
Harbiye Nezareti Cevat Pa!a döneminde direni!e taraftardı) direni!te bulunmaya uygun
olmayı!ıydı.978 #kinci olarak daha önce de belirtti"imiz gibi muntazam ya da resmi ordu
birliklerini açıktan açı"a direni!te kullanmak, mütareke hükümlerine aykırı olaca"ından ve
Osmanlı #mparatorlu"u’nun sanki sava!a devam ediyormu! gibi bir görüntüye sokaca"ı için,
olu!turaca"ı görüntü açısından sakıncalıydı. O açıdan resmi güçler direni!te kullanılacak olsa
bile bu birliklerin sivil bir milis gücü maskesiyle kullanılmaları, görüntüyü kurtarma yönünden
gerekliydi. Üçüncü olarak halkın askerlik konusunda çalı!mamızda da belirtilen ve Milli

976
Avcı (Haz.), a.g.e., s.90.
977
Kasalak, a.g.m., s. 986.
978
Sofuo"lu, “Mondros Mütarekesi Sonrası...”, s. 622.

276
Mücadele ba!ında çok açık biçimde varlı"ı gözlemlenen alerjisi ve “so"uk tutumu”, direni!i
askere almalarla düzenli ordu mantı"ı içinde yürütmeye engel olmu!tur. 979
Sofuo"lu’nun belirtti"i Kuva-yı Milliye’nin kurulu! ve varolu! nedenlerini 5 ayrı
maddede sayan Kadir Kasalak da benzer noktaları dile getirir. Buna göre Kuva-yı Milliye’nin
amaçları !öyledir:
1- “Türk milletinin yunan i!galleriyle ba!layan saldırılara boyun e#meyece#ini ve
i!galleri onaylamadı#ını dünya kamuoyuna duyurmak.”
2-“Yunan, Ermeni-Fransız i!gallerine engel olmak, i!gal kuvvetlerini kayba u#ratarak
Anadolu içlerine ilerlemelerini durdurmak.”
3-“Türk yerle!im yerlerini !ehir (köy, kasaba)Rum ve Ermeni çetelerin saldırısına kar!ı
koymak, bölgeyi bu çetelerden temizlemek.”
4-“Zaman kazanmak suretiyle te!kilatlanmaya ve düzenli ordunun kurulmasına imkan
sa#lamak.”
5-“Ba#ımsızlık, i!gallere kar!ı koyna amacını ta!ıyan, te!kilatlanma dü!üncesine kar!ı
çıkan, bozgunculuk yapan, dü!manla çe!itli nedenlerle (menfaat temini, makam iste#i, para
alma v.b.) i!birli#i yapanları tesirsiz hale getirmek.”980
Kuva-yı Milliye’nin i!levine yönelik Kasalak’ın de"erlendirmelerine benzer bir yakla!ımı
ba!ka analizciler de yapar:
“Yunanlılar, bu bölgeler halkının kendilerini sevgiyle kabul etmediklerini görmü! ve
oldukça pahalıya da olsa, böyle bir bilgiye sahip olmu!lardır. Yine bu sayededir ki, cepheye
sürmeleri gereken önemli kuvvetleri, cephe gerisini sa#lamla!tırmak adına, esas görevlerininden
geri çekmek, milli ordumuzun i!ini kolayla!tırmak…” 981
Anılarda da bu de"erlendirmeleri do"rulayan pasajlar bulmak mümkündür. Gerçekten de
bu son madde de belirtildi"i gibi Yunan i!gal güçleri Kuva-yı Milliye birliklerine kar!ı kuvvet
ayırmak zorunda kalmı!lardır:
“Çünkü arkasında problem bırakmak istemeyen Yunan Ordusu, çetelerle mücadele etmek
için zaman zaman büyük kuvvetlerini cepheden geri çekmek mecburiyetinde kalmı!tır. Aynı

979
Sofuo"lu , a.g.m., s. 623 ve 51 numaralı dipnot.
980
Kasalak, a.g.m., s. 987-992. Nitekim $efik Aker de 4. maddede belirtilen Kuva-yı Milliye’nin düzenli orduya
zaman kazandırmak i!levini !öyle dile getirir: “Anadolu’nun, ordunun ve devletin o zamanki durumunu bilenler,
düzenli ordunun, az çok bu düzensiz ve asi kuvvetlerin ihtiyaç duyulana kadar iyi !ekilde kullanılmasıyla meydana
geldi#ini bilirler.” Aker, a.g.e., s.121.
981
Yazıcı, a.g.m., s. 178. “Dü!man orduları me!gul etmek”, bütün sava!lar için geçerli olan, önemli bir taktik
tutumdur. Gayri nizami sava! güçlerini bu yönde kullanma biçimindeki tutumun Birinci Dünya Sava!ı ve
sonrasındaki dönemde genel bir kurmay yakla!ım oldu"u anla!ılıyor. Fuat Balkan’ın anılarında da Trakya’ya Fevzi
Çakmak talimatıyla gönderilen 3 subayın ana görevinin “Yunan sava! kuvvetlerini mümkün oldu#u kadar Anadolu
dı!ında tutmak ve me!gul etmek” oldu"u belirtilmektedir. Bu i!lev, bir yönüyle gayri nizami bir silahlı güç olan
Kuva-yı Milliye’nin genel i!leviyle de örtü!mektedir. Bkz. Gürer (Haz.), a.g.e., s.9.

277
!ekilde i!gal bölgesindeki karakollarda ba!langıçta 10-15’er asker bulunduruken, bu mevcudu
150-200 ‘er askere çıkarmak mecburiyetinde kalmı!lardır”982
Yukarda ikinci maddede belirtilen Kuva-yı Milliye’nin Yunan ordularını yıpratmak, i!gal
kuvvetlerine kayıp verdirmek i!leviyle ilgili örne"i Süvari Yüzba!ı Ahmed’in anılarında
buluyoruz:
“Bilhassa Tatarlı’da bulunan milli tabur Cihan Pa!a Çiftli#i-Karaa#açlı istikametlerine
gönderdi#i ke!if kolları ve küçük müfrezelerle dü!mana baskınlar vererek mütemadiyen iz’ac
etmekte ve zayiat verdirmekte idi. Bazen Yunan süvari ke!if kollarını pusuya dü!ürerek itlaf ile
hayvanlarını i#tinam ettiler. Tabur, Tatarlı’nın ilerisinde köy hendeklerini tanzim ederek siper
haline vaz’ etti. Ve efradını buraya yerle!tirdi. Tabur elinde bulunan cüzi kuvvetle buranın
mutlak olarak temini mümkün olmamakla beraber müdafaasız olarak memleketin teslimine hiç
kimse kail olmuyordu.”983
Kuva-yı Milliye’nin i!gal güçlerini yıpratma ve geciktirme i!levini çok daha açık olarak
Ödemi!’te kurulan “Yi"it Ordusu” adlı Kuva-yı Milliye birli"inin komutanı Tahir Fethi Bey’in
Bekir Sami Günsav’a yazdı"ı 31 Mayıs 1919 tarihli bir mektupta buluyoruz:
“Manisa ile Salihli arasında cephe te!kil etmek, sabotaj yapmak, emir ve beyannameleri
da#ıtmak için bu yörede me!hur olan Mestan Efe’yi 100 zeybe#iyle beraber yola çıkardım.”984
Görüldü"ü gibi Kuva-yı Milliye’nin Yunan ordusunun ilerleyi!ini geciktirmek i!levinin
bir parçası da gerekti"inde sabotajlar düzenlemektir.
Kuva-yı Milliye’nin önemli varlık nedenlerinden bir di"eri ise yukarda Süvari Yüzba!ı
Ahmed’in anılarında da belirtildi"i gibi i!galci güçlerin direnme olmadan ilerleyemeyece"ini
dü!ünmesini sa"lamaktır. Anılardaki çok naif ifadelerde bunu destekleyecek unsurlar vardır.
Bezmi Nusret Kaygusuz anılarında Kuva-yı Milliye’nin bu i!levini açıkça !öyle dile getirir:
“Hiç olmazsa bundan sonra mukavemetsiz ilerlenemeyece#ini aleme ilan etmek maksadı
ile yedek subaylardan $akir Ünalan, Zühtü Akıncı, ve Ali Dayı kumandasında 68 ki!iden
mürekkep bulunan ilk müfrezemiz 7 Haziran 335 tarihinde Ala!ehir’den hareket etti ve dualarla
u#urlandı.”985

982
Yazıcı, a.g.m., s. 181. Bu konuda bir çok ara!tırmacı benzer de"erlendirmelerde bulunmu!lardır. Örne"in, “Millî
Müfrezelerimiz her an sınırı geçip güvenli bir bölgeye geçerek Millî Ordunun saflarına katılabilecekken i!gal
bölgesindeki sahipsiz, korumasız köylerin korumasını üstlenmi!tir. Üzerlerine kuvvet çekerek Yunanlıların cephede
kullanabilece#i askerlerin bir kısmını bölgede tutmayı ba!armı!lardır. Böylece Türk Ordusu kar!ısındaki dü!man
baskısı belli bir ölçüde hafifledi#i gibi, düzenli birliklerin güçlenmesine zemin ve zaman kazandırmı!lardır.”
Ayı!ı"ı, a.g.m., s.1.
983
Ahmed, a.g.e., s. 59.
984
Ünal (Haz.), a.g.e., s. 68.
985
Kaygusuz, a.g.e., s.178.

278
Yunanlılar’ın Anadolu içlerine rahatça ilerleyememelerini sa"lamak ve daha fazla kuvvet
kullanmak zorunda kalmaları konusunda da Kuva-yı Milliye’nin etkisi olmu!tur:
“Bu çarpı!malar Yunanlılara hakiki durumu anlatıyordu. Hakikati anlamaya ba!lıyan
dü!manlarımız, evvelce dü!ündükleri gibi, az bir kuvvetle kollarını sallıyarak ve geçtikleri
yerlerden alkı!lar toplayarak serbestçe memleketimizi istila edemiyeceklerini iyice anlamı!lardı.
Bu sebepten "zmir’e daha fazla kuvvet getirmeye ba!lamı!lar ve cepheleri kuvvetlendirmeye
mecbur kalmı!lardı.”986
Kazım Özalp Kuva-yı Milliye’nin Yunan i!gal güçlerini zayıflatma i!levini de anılarında
açıkça belirtmi!tir:
“Bu milli kuvvetlerimiz Yunanlılarla çarpı!malar yapmakta ve dü!man kuvvetlerini
zorlayarak zayıflatmakta idiler.”987
Sonuç olarak Batı Anadolu Kuva-yı Milliye’sinin en önemli i!levi dü!man kuvvetleri
yıpratmak, zayıflatmak, geciktirmek ve rahatça ilerleyemeyece"ini dü!ündürterek Anadolu
içlerine sevkedebilece"i kuvvetlerden mümkün oldu"unca daha fazlasını Batı Anadolu’da
tutmaktır. 988
Kuvayi Milliyenin Kasalak’ın makalesinde 5. maddede belirtilen, i!birlikçileri
cezalandırmak i!levi de anılarda dile getirilmi!tir:
“Oysa bu sıralarda Anadolu’dan sızmı! milli çetelerden bazıları Yunanlılarla i!birli#i
yapmı! olan ileri gelenleri yola getirmek için bu baskıya giri!mi!lerdi.” 989
Kuva-yı Milliye’nin isyancılarla olan mücadelesini de bu kapsamda dü!ünmek gerekir. 990
Ancak Kuva-yı Milliye’nin i!levi üzerine dü!ünürken, Kuva-yı Milliye’nin düzenli ordu
kuruluncaya kadar geçen sürede aynı ve de"i!mez i!leve ve amaca yönelik olarak varlık
kazandı"ını dü!ünmek do"ru olmaz. Yukarda sayılan nedenler büyük ölçüde Kuva-yı Milliye’nin
do"u! dönemine il!kin yüklendi"i i!levler olarak görülebilir. Bu dönem, i!gal gerçe"i hem büyük
bir haklılık zemini yaratıyor, hem de Osmanlı #mparatorlu"u’nun o dönem Harbiye bakanlı"ına
egemen olan bakı!ın deste"ini alması bakımından me!ruluk açısından büyük bir sorun
olu!turmuyordu. Bu dönemde Kuva-yı Milliye varlı"ını daha çok i!gal gerçe"iyle ili!kilendiren,
geçici olarak varlık kazanmı! bir örgüt gibi algılanmakta ve sunulmaktadır. Örne"in 16 A"ustos

986
Özalp, a.g.e., C.1, s. 35.
987
Özalp,a.g.e., C.1, s. 31.
988
“Kuva-yı Milliye’nin hedefi gerilla sava! taktik ve tekni#ini uygulayarak dü!manın harekatını geciktirmek ve
zaman kazandırmaktır. Kazanılan zamandan istifadeyle düzenli ordu te!kil edilecektir.” Murat Ünsaldı, Batı
Cephesinde Kuva-yı Milliye ve Düzenli Orduya Geçi$ (Özellikle Askeri ve Stratejik Açıdan), Yayınlanmamı!
Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Türk #nkılap Tarihi Enstitüsü, 1987, s. 127.
989
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.133.
990
#rfan Paksoy da Kuva-yı Milliye’nin bu niteli"ini en öne çıkartır: “Kuva-yı Milliye, Yunan ilerlemelerini
durdurmaktan daha çok , iç isyanları bastırma zorunlulu#u ile kar!ıla!mı!tır.” Paksoy, a.g.m., s. 109.

279
1919’da Konya’dan #kinci Ordu Müfetti! Vekili Selahaddin tarafından Harbiye Bakanlı"ı’na
yazılan bir mektupta Kuva-yı Milliye’nin amaçları ve varlık nedenleri !öyle belirtilmektedir:
“…Evvel emirde "zmir’in Yunanlılar tarafından her türlü manasıyla haksız bir surette
i!gal edilerek asr-ı hazarda tasavvuru bile vicdanı izan binlerce mezalim ve senaatler irtikabı
Türk ve Müslüman ahaliyi sarf-ı temin-i hak ve muhafaza-i namusu için silaha sarılmaya icbar
etmi!tir. Ve bu kıyam-ı milli hiçbir tarafın tahrik ve te!viki ile olmayıp ruh-ı milletten do#mu!tur.
Kuva-yı milliyenin maksad ve gayesi Yunanlıların daha ileri gitmeleri de#ildir. Aydın
vilayetinden kâmilen çekilmeleridir. Tehdid-i i!gal veya arada bir mıntıka-i bitarafı tesisi
mücadelenin önünü alamaz kuva-yı milliye Yunanlıların kâmilen "zmir vilayetinden geri
alınmasını istiyor buna muvafık olmak için kendisinde kâfi kuvvet hissediyor. Bitarafı mıntıka
ihdası sükûnundan ziyade karı!ıklı#ı ve di#er düvel-i itilafiyenin müdahalesini mucip olacaktır.
Bugün kuva-yı milliye kendi mevcudiyetlerinden ziyade Yunan i!gal dâhilinde kalmı! olan
karinelerinin hayat ve namuslarını dü!ünürler. Ya mahvolmak veya kâmilen bunu temin etmeye
azm etmi!lerdir. Bendeniz eminim ki Yunan kıtaatı mezkur vilayetten tamamen geri alınıp
Yunanlılar yerine lüzum görüyorlarsa kamilen "ngiliz kıtaatı ikamesi halinde kuva-yı milliye
kendilerinden … i! ve güçleri ba!ına gideceklerdir.”991
Görülüyor ki açıkça Kuva-yı Milliye i!gal gerçe"i kar!ısında me!ruluk kazanmı! bir
yapıdır. Hatta Hacim Muhittin Çarıklı da Kuva-yı Milliye çerçevesinin olu!masında en önemli
nedeninin Yunan i!gali oldu"unu #stanbul Hükümeti’ni temsilen gelen Kemal Bey’e yaptı"ı
açıklama ile !öyle belirtir:
“Biz ancak Yunanlıların tardı gayesi etrafında toplandı#ımızı, ba!kaca hiçbir emel ve
maksadımız olmadı#ını tafsilatıyla izah ettik.” 992
Ancak zaman geçtikçe Kuva-yı Milliye’nin Kasalak’ın makalesinde belirtilen 1, 2, 3.
maddelerdeki i!levi dı!ında Ankara Hükümeti’nin amaçları do"rultusunda faaliyet gösteren bir
örgütlenme olma niteli"i ve 4. maddede belirtilen düzenli, orduya zaman kazandırma i!levi daha
çok öne çıkacaktır.
Kuva-yı Milliye, Anadolu’daki devletin çekilmesi ve otorite bo!lu"unun993 olu!ması
a!amasında yer yer devlet gücünü üstlenmi!, devletten bekleyebilece"imiz çok temel bazı
i!levleri bile yerine getirmek zorunda kalmı!tır. Kuva-yı Milliye, bu dönemde ba!ındaki eski
subaylar eliyle yerel ve seyyar hükümet gibiydi. Devlet rolünü üstleniyor, af çıkartıyor, yöresel
bürokratlara emir veriyordu. Kuva-yı Milliye mahkumları kendi gücüyle affedip hapisten

991
ATASE AR$#V#, #SH, Kutu no: 25, Gömlek no: 44, Belge no: 44-1/2. (EK.17)
992
M. Çarıklı, a.g.e., s. 28.
993
“Ülkenin içinde bulundu#u ola#anüstü durumu ve otorite bo!lu#unu fırsat bilen pek çok ki!i veya grup cana,
ırza, mala, tecavüz etmekten çakinmemi!tir.”, Temel, a.g.m., s. 417.

280
çıkartabiliyordu. Devletsizli"in hüküm sürdü"ü bölgelerde zor gücünü elinde bulundurdu"u ve
kendi üstünde bir güç kalmamı! oldu"u için hem askeri, hem mülki hem de hukuki karar verici
konuma gelmi! olabiliyordu. Çolak’ın anılarında buna ili!kin çok açık kanıtlar vardır:
“Yozgat'ta iken bir aralık Çorum'a gittim. Oradaki hapishanede 400 kadar mevkuf
senelerden beri isticvaplarını bekliyorlardı. Savcıya bir tezkere yazarak bunların isticvaplarını
çabukla!tırılmasını istedim. Umumi Harp'te yararlılık gösteren ve intikam yüzünden hapse atılan
dört masumu kendim affettim ve evlerine gönderdim.”994
Kuva-yı Milliye, zaman zaman bir yörenin tek otoritesi haline gelmesinin bir sonucu
olarak, sosyal ya!amda ki!isel sorunları çözmek için müdehale eden bir yapı olma niteli"i de
kazanmı!tır. Örne"in Yörük Ali Efe, bir milis örgütünün komutanı olmanın ötesinde yörenin
kamu çalı!anlarını görevden alma, ailesiyle ilgilenmeyen aile reislerini uyarma, kız kaçırma,
ölenlerin ailelerine yardım etme, alacak verecek sorunları gibi bir çok konuda karar verme
konumuna gelmi!ti.995 Bu durum devletin çekilmesinin ve bundan do"an bo!lu"un Kuva-yı
Milliye tarafından doldurmasının bir sonucuydu.
Kuva-yı Milliye’nin yöresel olarak devlet gücünü kısmen de olsa üstlenmesinin bir
sonucu da özellikle mikro çatı!maları ortak dü!mana kar!ı olma fikriyle eritmek ve bu grupları
birle!tirmek olmu!tur. Kuva-yı Milliye, devletin, yani merkezi otoritenin geri çekildi"i bir
dönemde ve ortamda önceden var olan devlet-e!kiya kar!ıtlı"ı ya da kendini yüzeye çıkaran
çeki!melerin üzerine “örtülen”, düzenli ordu - yeni devlet düzeni etkisi kurulmadan önce etkili
olan ve bu çatı!maları ortak bir dü!mana kar!ı erteleyip eriten ilk toplumsal örtü olma i!levini de
yüklenmi! görünmektedir. Aynı amaca kar!ı aynı örgütten olma dü!üncesiyle bu çatı!maları
bastıran bu ilk “örtü”, daha sonra aynı milletten olma bilinciyle yer de"i!tirecektir. Ba!ka bir
deyi!le ortak dü!mana kar!ı olma dü!üncesiyle sa"lanan ve farlı kimlikleri örten biraradalık, hızlı
bir biçimde aynı milletden olma bilinciyle sa"lanacaktır. Ancak bunun için gücünü hissettiren bir
merkezi otoriteyi beklemek gerekecektir. Ancak devlet ototoritesinin geri çekildi"i, sava! ve
sava! ertesi dönemde Arnavut, Bo!nak ve Çerkez kimliklerine vurgu yapan çete tipi
örgütlenmeler birbirlerine kar!ı çatı!macı-koalisyoncu bir anlayı! geli!tirmi!, bu çatı!ma Kuva-yı
Milliye içinde de zaman zaman etkili olmu!tur. Benzer !ekilde örne"in daha önce jandarma-
e!kiya kar!ıtlı"ı içinde olanlar aynı Kuva-yı Milliye örgütü içinde ve aynı safta ortak dü!mana
kar!ı sava!ıyor hale gelmi!, ancak i!gal öncesi ya!anan bu tür ki!isel çeki!meler de zaman zaman
Kuva-yı Milliye içinde etkili olmayı sürdürmü! ve bu ili!kinin e!güdüm içinde, sorunsuz bir
ili!ki haline gelmesini engellemi!tir. Örne"in Ayvalık cephesinde Ali Çetinkaya ile Köprülü

994
Hülagü (Haz.), a.g.e., s.95.
995
Sürgevil, a.g.bi., s. 328-332.

281
Hamdi Bey arasındaki yetki anla!mazlı"ı sürecinde hem eski e!kiya Çerkez Mürvetlerli $evket
hem de e!kiyalık zamanında onu takip etmi! olan Hamdi Bey’in arkada!ı Fehmi Bey aynı bölge
Kuva-yı Milliye çatısı içindedirler. Bu durumda Hamdi Bey’in etrafında Arnavut ve Bo!nak
kökenli çete mensupları varken, Hamdi Bey’in kar!ısındaki Ali Çetinkaya’nın etrafında Çerkez
$evket Bey’in adamları vardır. Fehmi Bey’in öldürülmesine kadar varacak bu çeki!me Kuva-yı
Milliye içinde bir iç mesele olarak kalmı!tır.996 Örgütlerin olgunla!ması ile birlikte artık bu tip iç
çeki!meler de geride kalmı!tır.
Kuva-yı Milliye zaman zaman imar faaliyetleri de gerçekle!tiriyordu. Aralık 1920-Ocak
1921 arasındaki dönemde Rusya’dan gelen yardım güzergahı için yapılan yollar buna örnektir:
“Rusya'dan Anadolu'ya Sivas-Yozgatyolu ile silah ve cephane sevkiyatı yapılıyordu. Bu
yolun köprüleri bozuktu. 13 köprü yaptırdım. Yozgat'ta hükümet ve belediye binalarını açtırdım.
Asiler ve e!kiya ile u#ra!ırken, memleketin nafıa i!lerini de ba!armaktan geri durmadım.” 997
Kuva-yı Milliye, zaman zaman Yunan i!gal güçleri dı!ında rum çeteleriyle de çarpı!mak
zorunda kalmı!tır. Bu çatı!malar, sava! döneminde ve i!galler öncesinde etnik temelli çeteler
arasında görülen çatı!malardan farklı olarak, Yunan ordusunun bir uzantısı haline gelmi! Rum
çeteleri ile Batı Anadolu’daki yerel kongreler ve Milli Heyetlerin olu!umu ile daha olgun bir
yapıya bürünen Kuva-yı Milliye arasında gerçekle!mi!tir. Dolayısıyla mübadele ile sonuçlanacak
bir “birarada ya!ayamama” sorunu ve bu sorunun silahlı eylem boyutu Kuva-yı Milliye
döneminde daha da belirgin hale gelmi!, Kuva-yı Milliye devletsi bir yapının parçası oldukça
Rum azınlık bu devletsi yapının tebası olmaktan çıkmı!tır. Örne"in Kazım Özalp 16 Temmuz
1919 tarihli bir raporda Kuva-yı Milliye ile Rum çetelerinin çatı!ması !öyle aktarılır:
“Dün Kuva-yı milliyeden bir ke!if kolu Tarsunlu kariyesi cenubundan 12 neferlik
Ayvalıklı silahlı Rum çetesine tesadüf ederek bunlardan dördünü maktulen, birisini mecruhen
elde etti#i anla!ılmı!tır.”998
Kuva-yı Milliye’nin bir di"er i!levi sava! sonuna aittir. Kuva-yı Milliye’nin cephe
gerisinde faaliyet gösteren parçaları, Büyük Taaruz sonrası Türk ordusu yeti!inceye kadar
yerle!im yerlerinin yakılıp yıkılmasını, insanların katledilmesini, Rum, Ermeni ve Çerkez
kökenli ki!ilerden olu!mu! çetelerin halka kar!ı kötü muamelesini ve ya"mayı önlemeye çalı!an
bu çeteler olmu!tur.

996
Sa"dıç, a.g.e., s.119-123. Benzer bir çeki!me Salihli cephesinde egemen duruma gelen Çerkez Ethem ile Poyraz
çetesi arasında 27 A"ustos 1919’da meydana gelen silahlı çatı!madır. Bkz. Türker, a.g.m., s.197.
997
Hülagü (Haz.), a.g.e., s.96.
998
Özalp, a.g.e., C.1, s.51.

282
“Bu kurulu!un amacı, Yunanlılar buradan giderken, Bursa’yı korumak, çapulculara
meydan vermemekti. Jandarma komutanı Hasan Bey, o zaman silahla da#a çıkmı! olan
Püskülsüz "smail Abdülrezzak çetesini bu kurulu!a katmı!tı.”999
Nitekim Kuva-yı Milliye, Sava! sonunda 10 Eylül 1922’de Türk ordusundan önce
Bursa’da bu tür faaliyetleri önleme gibi zor bir görevi yerine getirmi!tir. 1000
Kuva-yı Milliye, kitleye yönelik söyleminde özellikle #stanbul’un i!galinden sonra yeni
bir argüman elde etmi!tir. Bu dönemde Kuva-yı Milliye bazı bölgelerde kitleyi kazanmak ya da
isyancılara katılanları ikna etmek u"runa “padi!ahı kurtarma” misyonu oldu"unu söylemek
zorunda kalmı!tır.:
“Bizim hareketimiz huruc-ı alessultan de#ildir. Biz bilakis sultanı kurtarmaya
çalı!ıyoruz. $ayet bana emniyet ve itimadınız varsa tayin edece#iniz mahalle iki ki!i gönderiniz.
Orada müzakere edelim. Bu müzakere esnasında hangi taraf haklı çıkarsa, öbür taraf haklı çıkan
tarafa iltihak etsin. $ayet benim bu mukabil teklifimi kabul etmezseniz, Mudurnu Ovasında
sizinle muharebeye hazırım.” 1001
Nitekim Mustafa Kemal’in de meclisin açılı!ı sırasındaki söylemi bu yöndedir.1002

2.4.Kuva-yı Milliye’nin Finansmanı, !a$esi ve Donanımı

Kuva-yı Milliye için #a!e ve beslenme konusunda ilk akla gelen çözüm yöre zenginlerinin
ki!isel giri!imlerini sa"lamak ya da onlardan destek almaktır:
“Ruhi Bey ile Niyazi Bey cepheden Edremit’e dönerler. Herkes onlara Ayvalık’a ait
sorular sorar. Onlar da ‘ Bölü#ümüz olmadı#ı için bizi kabul etmediler, rezil olduk’ dedikten
sonra, civar köylerin halkının silahlanıp, akın akın cepheye gitmekte olduklarını anlatırlar.
Edremitli Fabrikatör Seyit Bey, bu haberler üzerine fırın fırın ekmek yaptırıp kendi arabalarıyla
cepheye göndermeye ba!lar.” 1003

999
Ilgar (Haz.), a.g.e.,s.108.
1000
“…Yunanlılarını Bursa’yı yakmasına engel olan Püskülsüz "smail A#a…” a.g.e.,s.154.
1001
Hülagü (Haz.), a.g.e., s.55.
1002
23 Nisan 1920’de açılan TBMM’de, Mustafa Kemal tarafından yazılan ve en ya!lı üye Sinop Mebusu $erif
Bey’ce okunan Meclis’i açı! nutkunda “padi!ahın yabancı kayıtlarından kurtarılması” ifadesi vardır. Bkz.
Atatürk’ün Bütün Eserleri C.8, Kaynak Yayınları, Birinci Baskı, Nisan 2002, s.25. Mustafa Kemal, 24 Nisan
1920’de TBMM’de “Hükümet Hakkında Teklif” konusunda yaptı"ı konu!mada da “Mücahedelerimizin birinci
gayesi ise saltanat ve hilafet makamlarının ayrılmasını hedefleyen dü!manlarımıza, milli iradenin buna müsait
olmadı#ını göstermek ve bu mukaddes makamları yabancı esaretinden kurtararak ulüemrin [tanrı adına onun
buyruklarını veren, padi!ah] salahiyetini dü!manın tehdit ve zorlamasından uzak kılmaktır.” diyerek bu söylemi
sürdürür. Bkz. Atatürk’ün Bütün Eserleri C.8, s.74.
1003
Sa"dıç, a.g.e., s.64. Seyid Bey’in katkısı hakkında ba!ka bir kaynakta da !unlar yazılıdır: “ Te!kilat Hamdi
Bey’în unutulmaz himmeti ve di#er alakadarların gayreti ile çabucak yapılmı!, sıra maddi fedakarlıklara gelmi!ti

283
$efik Aker de hızlı kurulan, herhangi bir düzen oturtamayan Milli Heyetlerin ilk a!amada
Kuva-yı Milliye örgütlerinin i!a!esi için yöre zenginlerine ba!vurdu"unu !öyle açıklar:
“"!te bu Çine Milli Heyeti, gönüllülerin ailelerine verilmek üzere zengin kimselerden
nakit yardım, gönüllü ve kaçak asker toplamaya ba!ladı.”1004
Görülüyor ki örgütlenmedeki hızlılı"a paralel olarak ia!e konusunda ilk akla gelen, en
kolay, en do"al çözümler uygulamaya sokulmu!tur. Do"al olaral bu çözümlerin ilk a!amada
düzenlilik sa"layacak nitelikte olması beklenmemelidir. Kalıcı ve sistematik çözümlerin daha
geli!mi! Milli Heyetlerin ortaya çıkmasından sonra olu!tu"u bir gerçektir.
Beslenme, ia!e, finansman ve donatım bakımından ortaya çıkan geli!melerde, Kuva-yı
Milliye’nin olgunla!ma sürecinin her parçasında görüldü"ü gibi yerel kongrelerin olumlu etkisi
çok büyüktür. Kongreler, konunun etraflıca konu!ulması ve o ana kadar ya!anılan deneyimlerin
sonuç ve çözüm üretmek için de"erlendirilmesi açısından çok verimli bir ortam sa"lamı!tır.
Ancak ortaya konan çözümlerin sistematik, ayrıntılı ve geni! kapsamlı olu!u ile Yunan
i!gallerinden bölgesel kongrelerin düzenlenme tarihlerine kadar geçen sürenin darlı"ı arasındaki
çeli!ki, bu kongrelerde üretilen çözümlerin sadece bu süre içindeki deneyimlerin sonucu
olu!tu"unu söylememize engeldir. Bu noktada kongrelerde öne çıkan !ahsiyetlerin ya!amlarının
daha önceki zaman kesitlerinde benzer sorunlar ve deneyimler ile yüzle!mi! oldukları !üphesi
kar!ımıza çıkmaktadır. Bu geçmi! deneyimlerin bu kongrelerde sistematik çözümlerin ve
geli!kin bir örgütlenmenin ortaya çıkmasında etkili olması güçlü bir olasılıktır. Böyle olunca da
Kuva-yı Milliye’yi, kendili"inden do"up geli!en bir ba!ıbozuk örgüt olarak bırakmayan bu tür
örgütlü müdahalelerin sava! ve silahlı örgüt deneyimi en fazla olan #ttihatçılardan gelmi! olması,
en azından olgularla sınanmaya de"er bir hipotez olmaktadır.
Yerel Kongrelerin Kuva-yı Milliye’yi geli!mi! bir örgüt, hatta devletsi bir yapının askeri
örgütü haline getiren müdahalerine, sistematik ve ayrıntılı çözümlerine en güzel örneklerden biri
2. Balıkesir Kongresi’nde ia!e ve finansman konularında alınan kararlardır. Kazım Özalp’in
anılarında yer verdi"i bu kararlardan 13 ve 14 numaralı olanlar, ihtiyaçların temini konusunda
Kongrenin belli bir bölgeye egemen olma havasını yansıttı"ı gibi Kuva-yı Milliye’yi basit bir
çete hareketi olmaktan çıkararak bir devletsi örgütün, tabii olan her bölgenin olanakları
ölçüsünde desteklemek zorunda kalaca"ı parçası haline sokacak niteliktedir:

artık. Buna da, bütün Edremitlilerin sevdi#i ve saydı#ı Seyid Bey öanayak olmu!tu. Bu himmetli zat, heyecanlı bir
tavırla söze ba!lamı!tı. Ve: ‘Arkada!la, demi!ti.Biliyorsunuz ki, dünyada her i! para ile döner. Yurdun müdafaa ve
muhafazası için canlarını fedaya ko!an fedakarları yalnız alkı!lamakla de#il biz de fedakarlıkla kar!ılamalıyız.
Onların çok !erefli cephesine biz de mallarımızı ve paralarımızı saçarak katılmalıyız. Ben, bugün için servetimin
yarısını yurdun halasına tahsis ediyorum. Hemen "!e ba!layabilmek için de !imdi be!yüz lira takdim ediyorum.’ Bu
hamiyetli zatın sesi bir ilham nefesi gibi bütün ruhlara i!leyiverdi. Yarım saat içinde nakdi teberrüat on bin lirayı
geçmi!ti.” R.Yalkın, “Milli Mücadelede "zmir, Yeni Sabah Gazetesi, 17 Ekim 1939, s.4.
1004
Aker a.g.e., s. 156.

284
“13-Cephelerdeki umum askerlerin ia!e, ilbas ve hastalarının tedavisi, teçhizatlarının
ikmali ve ihtiyat bölükleri bulundurulması hususatını dü!ünüp vakit ve zamanı ile temin için
cepheler karargahı gerilerinde bu i!le me!gul birer menzil müfetti!li#i bulundurulması münasip
görülmü!tür.
14-Maarifi umumiye her yerin cesamet ve serveti nispetinde taksim edilmesi münasip
görülmü! ve neticede Balıkesir kazası masarifi umumiyenin yüzde yirmibirine, Edremit yüzde
onyedisine, Burhaniye yüzde yedisine, Balya dördüne, Bandırma onuna, Gönen altısına, Sındırgı
dördüne, Soma be!ine, Bergama ikisine, i!tirak etmesi tekarrür etmi!tir.”1005
Bu çalı!manın 3.2. nımaralı ve “Kuva-yı Milliye Örgütlerinin Geli!imi ve Yerel Otorite
Haline Geli!i” ba!lıklı bölümünde de de"indi"imiz gibi, Müdafa-i Hukuk örgütleri bir yörede
kurulur kurulmaz devletin geri çekilmesine ba"lı olarak en örgütlü ve silahlı gücü de olan yapı
oldukları için fiilen devlet fonksiyornlarının bir bölümünü de üstlenebiliyorlardı. Bu durumda
Kuva-yı Milliye’nin ihtiyaçlarını gidermek için o yörede devlete ait olan kaynaklara el koymak
gibi yöntemler kullanılabiliyordu. Finansman ihtiyaçlarının bu yönde kullanımına ili!kin bir
örnek 3 Mayıs 1920 gibi geç bir tarihte Ayvacık[Çanakkale ] kasabasında ya!anmı!tır. Bu
konuda #stanbul Hükümeti’ne yazılan bir yazıda !öyle denmektedir:
“Ayvacık kazasının Binba!ı Celâl nâmındaki bir zabitin kumandasındaki kuvvet
tarafından 3 Mayıs 336 tarihinde i!gal edilerek her yerde oldu#u gibi burada da Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti te!kil edilmi! oldu#u ve efrad-ı Cemiyetle i!tigal edilerek mesarif-i vâkıaya
kar!ılık olmak üzere .... resmi tarh ve tevdî ve ahz-i asker !ubesi vesatetiyle üç bin iki yüz lira
bedel nakdi ahz edildi#i [anıldı"ı]”1006
Belgenin devamındaki ifadelerden Kuva-yı Milliye adına bu biçimde yöre mal
sandıklarından ve banka !ubelerinden alınan paralarla ilgili olarak ba!ka olayların da oldu"unu
ve bu konuların Sadaret makamına iletildi"i, aynı zamanda bu konuda devlet olarak bir !ey
yapılamadı"ının itiraf edildi"i de anla!ılmaktadır:
“Kuvâ-yı Milliyece !imdiye kadar mahâl-i sâire mal sandıklarıyla bank !uubâtı
veznelerinden cebren alınmı! olan muhtelifü’l-mikdâr mebâli# hakkında keyfiyet 6, 28 Nisan,
sene 336 ve 14 Temmuz, sene 336 tarihli ve 904/12 ve 1081/17, 1719/34 numerolu tezâkir-i
âcizânemle makâm-ı sâmî-i fahîmânelerine arz ve i!‘âr kılınmı! olup bu kabîl mebâli# hakkında
ittihâz ve tebli# buyurulacak karara kadar bir muamele îfâsına imkân yok ise de…”1007
Göülüyor ki Kuva-yı Milliye #zmir’in i!galinden yakla!ık bir yıl sonrasında bile geçici ve
yöresel çözümlerle finansman ihtiyacını kar!ılamayı sürdürmektedir.

1005
Özalp, a.g.e., C.1, s.45.
1006
Ba!bakanlık Osmanlı Ar!ivi, BEO, Dosya no: 4656, Gömlek no: 349127.
1007
Ba!bakanlık Osmanlı Ar!ivi, BEO, Dosya no: 4656, Gömlek no: 349127. (EK.14)

285
Kuva-yı Milliye’nin erzak gibi günlük ihtiyaçları yanında dayanıklı ya da uzun süreli"ine
ve bir kereye mahsus kar!ılanması gereken giysi, ayakkabı, çama!ır gibi ihtiyaçlarının temininde
de ilk akla gelen çözüm birli"in te!kil edildi"i yöreden bu ihtiyaçların kar!ılanmasıdır. Bu
ihtiyaçlar için bir di"er kısa vadeli çözüm, Ala!ehir’de oldu"u gibi, özellikle iç giyim ihtiyaçları
için bu ki!isel giysileri aile içinde biçip diken kadınları seferber etmektir.1008 Kadınlar bir Kuva-yı
Milliye çetesini, mensupları kendi köylerinden, kendi aileleri, kocaları, o"ulları ve tanıdıkları
oldu"u durumlarda neredeyse çeteleri, Yunan i!gal kuvvetleriyle kar!ıla!ma anına kadar izliyor
ve yeme-içme konusunda basit bir cephe arkası güç rolünü üstlenebliyorlardı.1009
Bir Kuva-yı Milliye birli"ini donatmada ilk akla gelen di"er ihtiyaçlar ise mümkün
oldu"unca askeri bir birlik havası kazandıracak ceket, kaput ve pantolon gibi giysilerdir. Silah ve
cephane ise ço"unlukla direni! taraftarı yöre komutanlarının inisiyatifleriyle nizami ordu
kaynaklarından elde edilecektir.1010
#lk dönemde köylerin Kuva-yı Milliye’nin ia!esini üstlenmesi en sık kar!ıla!ılan durum
olsa da Kuva-yı Milliye birliklerinin giderek büyümesi kısa vadeli ve geçici çözümler yerine
daha sistematik ve daha örgütlü bir ia!e sisteminin kurulmasını gerektirmi!tir. Burada yöresel
milli heyetlerin kurulması ile ia!e sorununun daha kapsamlı bir biçimde halledilmeye
ba!landı"ını söyleyebiliriz. Yüzba!ı Ahmed !öyle der:
“"lk anlarda müfrezeleri konakladı#ı köy halkı arzusuyla beslerdi. Fakat sonraları
dü!man istikametinde olan köyler müfrezelerin fazlaca ikametine maruz kaldı#ından geriden
erzak celb edilerek efradın ia!esi temin olundu.”1011
Yerel Müdafaai Hukuk örgütlerinin Kuva-yı Milliye’nin ihtiyaçlarını sa"laması
1920’lerin ortalarına do"ru giderek olgunla!mı!tır. Ancak bu kesintili bir süreç de"ildir. Daha
çok köylerden ihtiyaçları kar!ılamanın azalması, Müdafaai Hukuk örgütlerinin giderek bu görevi
daha çok üstlenmesi gibi bir de"i!imden söz edebiliriz. Hüseyin Hulki Bey 10 Temmuz 1920
tarihli güncesinde Bilecik yakınlarındaki bir konaklama anına ait !u notu aktarır:
“Yeni!ehir’den hareketle birbuçuk saat mesafedeki Suba!ı Köyü’ne geldik. "çine
girmeyerek 15 dakika altındaki mezarlı#ı Karargah ittihaz ettik. Kemal Bey mezarlı#ın alt
ba!ınd, ben de üst ba!ına yerle!tim. Arabamıza da makineli tüfekleri yerle!tirdik. Gece gündüz

1008
Ünal, a.g.e., s.107.
1009
Temmuz 1919’da Tekke Ormanlarında geçen örnek bir olayın aktarımı için bkz. #lkkur!un, a.g.e., s.145-146.
1010
Çetinkaya, a.g.e., s.34 ve ayrıca: “Milli bölükler efradının silah ve cephane ve ia!eleri mıntıkadan temin
edilecektir.” a.g.e., s. 35.
1011
Ahmed, a.g.e., s. 49. Konaklanan köylerden beslenme için bir di"er örnek olarak bkz. Kasapo"lu (Der.), a.g.e.,
s.19.

286
devriye çıkarıyorduk. Erzak ve cephane ihtiyacımızı Yeni!ehir Müdafaayi Hukuku temin
ediyordu.”1012
Kuva-yı Milliye birliklerinin ihtiyaçlarının temin edilmesinde yakın köylerin bir kaynak
olarak kullanılmasında gönüllülük kadar zoralım yöntemlerinin kullanıldı"ına ili!kin bilgiyi satır
aralarında çıkartaca"ımız olaylar da vardır:
“Yörük Ali Efe beni sık sık arıyor, bir eksi#im olup olmadı#ını söruyordu. Atlarım
noksandı. Çünkü milisler ço#almı!tı. Durumu Efe’ye açtım. Hemen adamlarından bir kaçını
yakın köylere yolladı, 100 kadar at temin etti.” 1013
Kuva-yı Milliye’nin ia!esi, milislerin me!ru yollardan beslenmesi ve di"er ihtiyaçlarının
kar!ılanması demekti. Bu bakımdan çete liderleri bu me!ru yolu kendi yerel iktidarlarının devamı
için çok önemli bir fırsat olarak kullanıyorlardı. Bu bakımdan ia!e konusu, bu yerel otorite
pozisyonlarının korunması için titizlikle takip ediliyordu. Örne"in Yörük Ali Efe ia!e konusunda
Mu"la Havalisi Komutanı’ndan do"rudan ricade bulunabilme yetkisine kavu!mu!tur.1014
Kuva-yı Milliye’nin ia!esi sorunu, her yörede Milli Heyetler kurulmaya ba!landıktan
sonra daha örgütlü, daha organize bir hal aldı. Ancak buna ra"men bu ili!ki, Kuva-yı Milliye’nin
ia!esini sa"layan Milli Heyetlerin ve halkın özverili katkılarını kötüye kullanma e"ilimlerini de
ortaya çıkartabilmi!tir. $erif Gökalp bu ili!kiyi !öyle açıklar:
“Bu kuvvetlerin ia!esi, Müdafaaı Hukuk Cemiyetleri tarafından, zenginlerden alınan
paralarla kööylülerden toplanan ia!e maddeleriyle temin edildi#inden, bu sözde vatanperver
kaHramanlar (!) cepheden uzak gerilerde yiyip içip ho!ça vakit geçiriyorlardı. Halk bu efeleri
hiç sevmiyor. Lakin !erlerine lanet okuyarak onlara kar!ı boyun e#imi! görünmeye
çalı!ıyorlardı.”1015
Istisnai olarak beslenme için gereken temel malzemeler devlet için toplanmı! tahıllara el
konulması yöntemiyle de kar!ılanabiliyordu. 1016
Kuva-yı Milliye’nin ia!esi denildi"inde bu kapsama girecek olan malzemelerin listesinin
dü!ünülenden geni! oldu"unu da belirtmek gerekir. Yine Yörük Ali Efe’nin Mu"la Havalisi
Komutanlı"ı’na 2 Kasım 1920 tarihinde yazdı"ı biraz da !ikayet dozu yüksek bir mektupta bu
kapsamdaki malzeme ve ihtiyaçların asgari bir dökümünü buluyoruz. Mektup !öyledir:
“Levazım riyaseti, acaba camlı oda içerisinde koltuk ve kanepeye yaslanmak mı
demektir? Taburlar yalnız kuru sebze ve zeytin ya#ı yemekle ia!esi temin edilmi! mi oluyor?
Efradın ekmek, yemek, gaz, tuz, so#an, sabun, çarık, çömlek, tütün, papuç, gömlek, hayvanat,
1012
Kasapo"lu (Der.), a.g.e., s.19.
1013
Özgen, a.g.e., s.20.
1014
Sürgevil, a.g.bi., s.324.
1015
Güralp, a.g.e., s.35. Aynı yönde bir bilgi için ayrıca bkz. a.g.e., s.52.
1016
Ünal (Haz.), a.g.e., s. 107.

287
arpa, saman, köstek, kolan, nal, mıh, yular gibi ihtiyacatı acaba nasıl ne zaman temin
edilecektir?”1017
Burada yöresel Milli Heyetlerin en azından Levazım kısımları oldu"unu da anlıyoruz.
Yakındaki yerle!im yerlerinden bilgi, erzak ve cephane tedariki akrabalar ve çeteye
katılamayacak kadar küçük çocuklar eliyle sa"lanıyordu. Örne"in Gördesli Makbule Hanım’ın
küçük karde!i bu i!lerle görevli biriydi.1018 Akrabalık bu ili!kilerde önemli bir güven unsuru idi.
Milis grupları yerle!im yerleri arasında ilerler ve harekatta bulunurken bilgi almak kadar
kendileri hakkındaki bilgileri de saklamak zorundaydılar. Bu durumlarda özellikle yerli
rumlardan çekiniliyordu. Zaman zaman bu kesimlerden yapılan ihbarlar milislerin baskın tarzı
harekatlarına engel olu!turuyordu. Bu dönemde bölge, yöre insanını kar!ılıklı olarak ihbar ve
istihbarat mekanizması içinde kullanmaya açıktı. 1019Ayrıca çetelerin dü!mana kar!ı kin ve nefret
hisleriyle dolu olan yerle!imciler tarafından yardım görmesi daha kolay oluyordu.1020
Kuva-yı Milliye örgütlerinin finansmanında ilk anda üretilen çözüm ise, büyük ölçüde
kurucu kadronun kendi ki!isen servetlerini bu i! için ba"ı!lamaları olmu!tur. Ki!isel servetlerin
finansman probleminin çözümünde ilk anda hemen öne sürülmesinde vatanseverlik yanında en
önemli etken olası bir i!galde ki!isel servetlerin zaten bir güevencesinin kalmama riskidir.
Burhaniye örgütü için Seyit Bey’in sözleri örnek verilebilir:
“Arkada!lar, her i! para ile döner. Bu i!e de para gerek Yarın dü!man gelince
servetimizin hepsini elimizden alır. O zaman bizim servetlerimizin ne hayrı kalır? Ben kendi
rızam ile servetimin yarısını bu i!e veriyorum. "!e ba!layabilmek için de !imdi 500 lira takdim
ediyorum.”1021
Kuva-yı Milliye’yi finanse eden Milli Heyetlerin, parasal kaynakları arasında, yerel
otorite haline gelen bu devletsi yapıların uyguladı"ı zorunlu askere alma uygulamasının dı!ında
kalabilmek için bedel olarak ödenen paraları da saymak gerekir. Apak Nazili Heyet’inin askere
alma uygulamasından söz ederken satır arasında bu konuda da bilgi verir:
“Mecburi hizmete tabi olanlar bidayette 50, sonra 100 ve daha sonra 300 lira
mukabilinde askerlikten muaf tutulmu!tu.”1022
Kuva-yı Milliye örgütünün finansmanı ve ia!esi sorunu zaman geçtikçe giderek daha
detaylı bir i!bölümü gerektirecek bir geli!im çizgisi izlemektedir. Gıda malzemeleri ve ekmek,
örgütün insan kaynaklarının beslenmesinde en önemli unsurlar olarak göze çarpmaktadır:

1017
Sürgevil, a.g.bi., s.326.
1018
Çiçek a.g.e., s.81.
1019
Çiçek, a.g.e., s.90.
1020
Çiçek, a.g.e., s.54.
1021
Sa"dıç, a.g.e., s.68.
1022
Apak, a.g.e., s.111

288
“Çalı!malara ba!layarak teberru verenlerin yardımları toplanıyor, et, fasulye, patates
gibi gıda maddeleri satın alınıyor, !ehrin fırınlarının nöbet cetvelleri yapılıyor, kısaca yo#un bir
çalı!madır gitmektedir…”1023
Daha örgütlü hale geldikçe finansman ve ia!e sorunlarının halledilmesi de daha organize
hale gelir. A"ustos 1919’a do"ru Nazilli cephesindeki Kuva-yı Milliye’nin bu görünümünü
Rahmi Apak !öyle ortaya koyar:
“Kıtaların yiyecek ve giyecekleri, muvazzaf subayların maa! zamları, yedek ve milis
maa!ları, Nazilli’deki merkezi Hey’et kazasından tesviye ediliyordu.”1024
Ancak belli bir merkezin güdümünde olmayan Kuva-yı Milliye çeteleri, özellikle isyan
dönemlerinde geçici olarak u"radıkları bölgelerde yerel halka düpedüz baskı yaparak, hatta
tehditle para toplamak gibi yollara da ba!vurabiliyorlardı. Bu tehditler yerle!im yerini yakma gibi
çok ileri boyutlara varabiliyordu. Örne"in Rahmi Apak böyle bir olay aktarır:
“Yine, çetecilik yapan bir komutan, bir kasabaya girmi!, ö#le ezanı okununcaya kadar
otuz bin lira toplanıp verilmezse kasabanın yakılaca#ı tehdididini savurmu!. Halk, ö#le ezenına
kadar otuz bin lirayı toplayamamı!lar, müezzinden rica ederek ezanı bir saat geç oku, demi!ler.
Böylece ezan okunurken otuz bin lira komutana teslim edilmi!.”1025
Bu örnek halkın Kuva-yı Milliye’ye olan deste"inin en azından bazı yörelerde pek de
gönüllü olmadı"ını, korkutma, tehdit ve baskı gibi unsurlarında Kuva-yı Milliye’nin finansmanı
söz konusu oldu"unda devreye girebildi"ini göstermektedir.
#a!e kayna"ı olarak ise Kuva-yı Milliye zaman zaman i!gal güçlerinin bir kenti terke
ederken bıraktıkları malzemeyi de kullanmı!tır: ( 20.Kolordu Komutanlı"ı’nın 26.3 1920 tarih ve
336,456 ve 619 numara ile Kayseri Mutasarrıflı"ı’na yolladı"ı 3 ayrı telgraftan alıntı)
“Eski!ehirde "ngilizlerin çok miktarda terk ettikleri et, reçel konserveleri Kuvayi Milliye
demirba! olarak muhafazaya karar vermi!lerdir.” 1026
Kuva-yı Milliye’nin silah kaynakları da çok çe!itlidir. Daha önce belirtti"imiz gibi
gerekli oldu"unda düzenli ordunun eliyle halkın ve milis güçlerin silahlandırılması olgusu Birinci
Dünya Sava!ı öncesinden kalan bir devlet gelene"iydi. Milli Mücadele döneminde de bu olanak
kullanılmı!tır. Düzenli ordu artıklarından ve herhangi bir yerel örgütten destek alamayan küçük
çetelerin silah, cephane, insan kayna"ı ve ia!e temin olanakları geçici ve zayıf önlemlere
dayanıyordu. En yaygın usül katılan herkesin kendi silahını getirmesiydi. Ancak 1920
Haziran’ında bile Kuva-yı Milliye birliklerinin silah temin etme sorunu tam olarak

1023
Sa"dıç, a.g.e., s.71.
1024
Apak, a.g.e., s.110.
1025
Apak, a.g.e., s.206.
1026
Çalıka (Haz.), a.g.e., s. 54.

289
çözümlenememi!ti. Bazen yı"ınla silah dü!mana terk olunuyor, bazen de insan kayna"ı
sa"lanmasına ra"men silah bulunamıyordu. Yerel Müdafayı Hukuk Heyetlerinin en önemli
i!levi, Kuva-yı Milliye’ye adam sa"lamaktan sonra belki de silah ve cephane bulabilmek
oluyordu. Hüseyin Hulki Efendi 22 Haziran 1920’de tam da Yunan i!gal ordusu Batı
Anadolu’da, Milne Hattı’nı a!arak hücüma geçti"i günlerde bu duruma ili!kin !öyle bir örnek
verir:
“Bu zaman zarfında Kırka#aç’tan, Bakır, Kayadibi ve "lyaslar köylerinden asker toplayıp
Harta "stasyonu’na (*) gönderiyorlardı. (Harta "stasyonu’nun bugünkü ismi Bakır
"stasyonu’dur.) Fakat gelenlerin hepsi silahsızdı. Halbuki Kırka#aç ve Bakır Müdafayı Hukuk
Heyetlerine ‘silahsız efrat gönderilmemesi’ hususunda boyuna uyarıyordum.”
Bu uyarılara kar!ı verilen yanıt ise Kuva-yı Milliye’nin silah sa"lama konusunda ne kadar
de"i!ik kaynaklara yöneldi"ini göstermektedir:
“Önünüzden silah ile geçen muhacirlerin silahlarını alıp neferlere veriniz, muharebe olur
ise, !ehit dü!en efradın silahları ilesilahsızları teslih ediniz (silahlandırınız).”1027
Kuva-yı Milliye birliklerinin bir di"er silah ve cephane kayna"ı genellikle iç bölgelere
do"ru ke!if harekatları sırasında pusuya dü!ürülen Yunan birlikleri oluyordu. Edremitli Akça Efe
hatıralarında bu durumu !öyle belirtir:
“Ba!ka silah bulamadı#ımız için böyle !ehir kıyısında tertip alıp dı!a çıkacak müfrezeyi
avlayıp silah bulmayı dü!ündüm.” 1028
Benzer bir örnek, Süvari Yüzba!ı Ahmed’in anılarında da aktardı"ı gibi ve Yörük Ali
Efe’nin gerçekle!tirdi"i bir baskından verilebilir:
“Yörük Ali Efe müfrezesi 15/16 Haziran 1335(1919) gecesi Menderes Nehri’nde gemi
tabir ettikleri vasıta ile kar!ı tarafa geçerek $imendifer Köprüsü üzerinde bulunan Yunan
müfrezesini sessizce ihata etti. Her taraftan birden yapılan hücum üzerine Yunan müfrezesi
kamilen imha edildi. Yunanlılardan ancak birkaç nefer firar edebildi. Yunan müfrezesinin bütün
techizat, e!ya ve hafif makinelileri i#timam edildi.”1029
Yunan birlikleri di"er malzemeler açısından da milli çetelerin kayna"ı durumundaydı.
Çünkü Yunan askerlerinin civar köylerde soygun yapması, baskın yapılan Yunan birliklerinin
malzeme, cephane ve silah kayna"ı olarak kullanılmasınını kolayla!tırıyordu. E!kiyalıkla milli
nitelikli çete arasında gidip gelen melez çeteler için soyguncuyu soymak basit bir malzeme
tedarik yöntemiydi:

1027
Kasapo"lu (Der.), a.g.e., 13-14.
1028
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.30.
1029
Ahmed, a.g.e., s.70-71.

290
“Elbise ayakkabı orda. Öldüreceksiniz, üstlerinden soyup giyineceksiniz. Bizde elbise,
ayakkabı var da size vermiyor muyuz?”1030
Bu usul Çerkez Ethem tarafından da kullanılmı!tır:
“Dü!mana ait olan, sava! meydanında ve Demirci’de elimize geçen silah ve mühimmat
otuz öküz arabasını doldurmu!tu. Bunları Eski!ehir’e gönderttim. O sıralarda yeni te!kil
edilmekte olan nizami kıtaların i!ine bu silah ve mühimmat çok yaramı!tı. Bu, orduya bir nevi
hediyemiz de olmu!tu.”1031
Açıkça denilidi"i gibi yokluk, malzemesizlik ve özellikle cephanesizlik dolayısıyla
Yunan kuvvetlerini bir tedarik kayna"ı kullanmaya ait ba!ka bir örne"i Gıyas Yetkin aktarır:
“ ‘Çocuklar ilk hıncımızı aldık herkes silah cephane ikmalini yapsın. Bu müfreze pek
derme çatma bir !ey ama iki gündür yolda olduklarından köyleri soymu!lar. Dikkatle arayın bir
!ey bırakmayın kafirler elbet gelip alacaktır bunları’ dedi. Herkes da#ıldı.”
Az sonra bir genç, kumandanın dürbününü, harita çantasını tabancasını ve 6 be!ibirlik
23 altın 156 lira 1260 Drahmi parasını getirip Dalkıran’a verdi.
Hemen her ölüde saat, küpe, yüzük gibi kıymetli e!ya çıkıyordu.” 1032
Silah ve cephane sıkıntısının en uç örneklerinden biri Edremit’te ya!anmı!tır:
“Cephane kıtlı#ı öyle boyutlara ula!mı!tı ki, mermi yapımı için camilerin kubbelerindeki
kur!un levhalar ve evlerdeki kur"un borular bile sökülmü!tür. Bunlar da yeterli olmayınca,
Soma cephesinde Yörük gönüllülerden “okçu birlikleri” kurulmu!, ac tüfekli ve baltalı taburlar
olu!turulmu!tur. 4. Balıkesir Kongresinde, “cephaneyi israf edenlerin, be!er fi!ek için cephede
bir gün fazla hizmet etmesi” kararı alınmı!tır.”1033
Silah tedariki konusunda en istisnai durumlarından birisi de Pıtır Hüseyin Efe’nin
anılarında yer alır. Buna göre Pıtıt Hüseyin Efe, müttefiklerin korumasında olan, ancak Türk
ordusuna ait olan cephaneyi #ngiliz ve Fransız subaylarından para kar!ılı"ı almayı ba!armı!tır.1034

1030
Karaca-Koç (Der.), a.g.e., s.39.
1031
Ethem, a.g.e., s. 76. 19 Haziran 1919’da Bergama’da da benzer bir durum ya!anmı!tır: Kuva-yı Milliye, Yunan
i!gal kuvvetine kar!ı giri!ti"i ve 3 saat süren bir kar!ı saldırıdan sonra bozguna u"ratılan Yunan birliklerinden “top,
makineli tüfenk, silah cephane ve erzakı ganimet olarak” almı!tı. Bkz. Ayvalık Muharbiri Mehmed’in #stanbul
gazetelerine çekti"i telgraf, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı.9, Haziran 1968, s. 19-20.
1032
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.46.
1033
Aybek (Haz.) a.g.e., s.124. Bu dönemdeki cephane sıkıntısını , “Cephane kıtlı#ı Anadolu’da, her vesile ile her
yerde kendisini hissettiriyordu.” diyerek Tevfik Bıyıklıo"lu da belirtmektedir. Bkz. Bıyıklıo"lu, a.g.e., s. 51
1034
Yazıcı, a.g.m., s. 181-182 ve s.187. Pıtır Hüseyin Efe sözkonusu cephaneli"in Akba! Cephaneli"i oldu"unu
belirtmekte ve burada görevli #ngiliz ve Fransız subaylarına fi!ek ba!ına belirli bir para ödedi"ini belirtmektedir.
Ancak Akba! Cephaneli"i 26/27 Ocak 1920 gecesi Köprülü Hamdi Bey tarafından basılmı!tır. (Bu konuda bkz. Su,
a.g.e., s.137) Anılarında Pıtır Hüseyin Efe kendisinin de bir tanesinin lideri oldu"u çetelerin 1920 yılında Gönen’in
Çakmak bayırında toplandı"ını ve sonrasında faaliyetlere ba!landı"ını belirtmektedir. (Yazıcı, a.g.m., s. 186) Bu
durumda söz konusu silah ticareti sadece 1 ay kadar sürmü! olabilir. Oysa anılardaki anlatımdan faaliyetlerin
Gönen’in i!galinden (6 Temmuz 1920) sonra, yani Akba! cephaneli"inin basılmasından çok sonra ba!ladı"ı
anla!ılıyor. Dolayısıyla Pıtır Hüseyin Efe’nin cephanelik konusunda verdi"i bilgi tarihi gerçeklerle uyu!muyor.
Ancak Nesimi Yazıcı’nın da belirtti"i gibi para ile cephane tedariki her!eye ra"men inandırıcı durmaktadır.

291
Zaman zaman resmi ordu birliklerinin silah depolarındaki, genelikle terhis edilmi!
birliklerden arta kalan silahlar zorla ya da kitabına uydurarak, oldu bitti !eklinde Kuva-yı Milliye
güçlerine devredilmektedir:
“Burhaniye’de Jandarma komutanının emanetinde terhis edilmi! askere ait bir miktar
silah vardır. Merkez bunların Balıkesir’e sevkini emretmi!tir. Edremit’te Ruri Naci’nin çekirge
saçlarına yaptı#ı gibi orada da Hamdi Bey’le Jandarma komutanı Hüsnü Bey bir oldu bittiyle
bunları Kuvayı Milliye’ye devrediverirler.”1035
Bazen de orduya ait depoların kırılıp silahlara el koyma gibi eylemler görülmü!tür.
Dolayısıyla bu eylemde de silah kayna"ı olarak ordunun silahları kullanılmı! olmaktadır:
“Çal Heyeti Milliye üyeleri ve kazanın önde gelenleri Jandarma Dairesinin ve Askerlik
$ubesinin kapısını kırarak mevcut cephane ve silahlara el koydular. Çal Müftüsü Ahmet izzet
Efendi, toplanan 150 gönüllü ile 20 Temmuzda Kö!k cephesine geldi.”
Kuva-yı Milliye’nin resmi ordunun silah depolarından yararlanması, açıktan açı"a göz
yumulabilecek bir politika de"ildi. Osmanlı #mparatorlu"u’nun #tilaf devletleri kar!ısındaki
durumunu zora sokacak böyle bir tavır uygun olamayaca"ı için görünü!te resmi politikaya uygub
davranmak zorunda kalan resmi ordunun yöresel komutanları, Kuva-yı Milliye’nin silahlanması
için çok yaratıcı çözümler üretmek zorunda kalmı!lardır. Bunlara örnek olarak kendi birliklerine
ait silah depolarının “ya"malanma” görüntüsü verecek !ekilde bilinçli olarak kapıları açık
bırakılarak ve el altından halka haber uçurularak silah depolarından silahların Kuva-yı Milliye’ye
ula!tırılmasına çalı!ılmasıdır. $efik Aker böyle bir tertipi ve sonucunu !öyle itiraf eder:
“Kimsenin silah almadı#ını görüp, daha çok üzülürdük; çünkü el altından, silahların
ya#malanmasını ve köylere ta!ınmasını te!vik etmi!tik.”1036
Aker bu “el altından” yürütülen çabayı ba!ka bir yerde de tekrarlamaktadır:
“Çaresiz kalan Müslümanları, Milas deposundan gönderdi#im 400 küsur silahla gizlice
silahlandırıp, mücadeleyi el altından te!vik ettim.”1037
Kazım Özalp de nizami ordunun depolarındaki silahları Kuva-yı Milliye’ye da"ıtmaktan
çekinmeyen komutanlardan biridir. Bununla da yetinmeyerek de"i!ik silah kaynaklarına ula!mak
için çaba harcamaktan da geri kalmamı!tır:
“Depolarda bulunan silahlar tamamen cephelere sevkedilen kuvayı milliye askerlerine
da#ıtılmı!tı. Bundan ba!ka cephelerin daha fazla takviyesi için ayrıca silah bulma çarelerine

1035
Sa"dıç, a.g.e., s.83
1036
Aker, a.g.e., s.90.
1037
Aker, a.g.e., s.94.

292
ba!vurulmu! ve hatta 18 Haziranda Balıkesir’den "stanbul’a silah temin etmek üzere bir heyet
gönderilmi! ise de muvaffak olunamamı!tı.”1038
Ödemi! Kuva-yı Milliyesi de askeri depoları gizlice bo!altarak silah temin eden yerel
örgütlerdendir.1039
Kuva-yı Milliye’nin olgun dönemlerinde silah tedarik ve silahların tamiri konusunda
ilerlemelerin kaydedildi"ini de söyleyebiliriz. Yörük Ali Efe’ye 57.Fırka’dan 4 Kasım 1920’de
yazılan bir mektupta söz edilen ve Isparta’da kurulu oldu"u anla!ılan bir silah atölyesi örnek
olarak verilebilir.1040
Rahmi Apak ise, Balıkesir gibi daha büyük yerle!im yerlerinde Kuva-yı Milliye’nin
toplumsal sınıflar açısından ia!e ve finansman kaynakları hakkında !öyle bilgi verir:
“Te!kil edilen müfrezenin ia!esi, piyade alayının bir taburuna misafir edilmek üzere
askeri kıt’a tarafından temin edilecek bir vergi ile sa#lanacaktır.”1041
Düzenli orduya geçi!in ilk a!amalarında bile bu sorunlar tam çözülememi!ti. Donanım
ve silah sorunu devam etti"i gibi askerin beslenme sorunlarını bile tam olarak çözülememi!ti:
“Birinci "nönü Muharebesi sava!anların insane üstü gayretleri ile kazanılmı!tı. So#uklar
bütün !iddetiyle devam ediyordu. Asker, zabitan açtı. Bazen bir avuç bu#day, vaya nohut
bulabiliyorduk güçlükle.”1042
1920 nin sonlarına do"ru, düzenli ordu birliklerinin donanımı da çözümsüz bir sorun
olmayı sürdürmektedir. Ankara Hükümeti henüz bir devlet organizması görünümü
kazananamı!tır. Kaynaklar yetersizdir. Toydemir, #stiklal Mahkemeleri sayesinde düzenli ordu
birliklerinin mevcutlar açısından dolgunla!masının sa"lanmasının önemli olmakla birlikte yeterli
olmadı"ını belirtirken birliklerdeki askerlerin donanım eksikliklerini !öyle dile getirir:
“Bir kıtayı seferber etmek demek, bu kıtayı insan kitleleri ile doldurmakla olmuyordu.
Vatan görevleri u#runa, aile oca#ını bırakıp ayrılarak ve bütün kutsallı#ını ordunun yazgısına
ba#lı görerek kadrolarımızı doldurmaya ko!an bu vatan yavrularına her !eyden önce birer kat
elbise vererek üniformalandırmak gerekirdi. Oysa ki bu bile yoktu. Askerlerini yamalı !alvarları
ve paramparça mintanlarıyla yalın ayak ve ba!ı kabak görmek bir komutan için çok korkunç ve
acı veren bir !eydir. Duygu alanında bu böyle oldu#u gibi, kutsal askerlik ve sava!çılık
görevlerini yararlı !ekilde yapılması üniformasız bir asker için olanaksızdır.”1043

1038
Özalp, a.g.e., C.1, s.38.
1039
#lkkur!un, a.g.e., s.94.
1040
Sürgevil, a.g.bi, s. 327.
1041
Apak, a.g.e., s.59.
1042
Özgen, a.g.e., s.35.
1043
Kehale (Haz.) a.g.e., s.123-124.

293
Yine bu tarihlere ili!kin $erif Güralp’in gözlemleri de Toydemir’inkilerle benzerdir.
Güralp Üçüncü Süvari Alayının silah, cephane ve donanımı hakkında bu tarihlere ili!kin !u
de"erlendirmeyi yapar:
“Alayın e#er takımları tamamen Anadolu yapısı. Yani ipten dizgin, kazan aamtörce. Alay
o kadar sebil ki subayların bile mekarisi [Orduda ta!ıma i!lerinde kullanılan yük hayvanı] yok.
A#ırlık ne gezer. Karavanalar dahi süvarilerin e#er takımlarına aslı. Bölüklerde dokuz türlü
silah var. Cephaneler, fi!eklik olmadı#ı için ceplerde ta!ınıyor. Kılıç bir tane bile yok; ama ismi
süvari. "!te hepsi bu kadar.”1044
1921’e kadar, hatta düzenli ordu birlikleri kurulup yaygınla!tı"ında bile sıradan askerlerin
giyimi, donanımı yeterli olmaktan uzaktı:
“O yıllarda orduda erlerin pek ço#unun, kasaturalarını ve fi!ekliklerini bellerine iple
ba#ladıkları görülürdü. Bazılarının ayaklarında yemeni, bazılarında çarık vardı.”1045
Peki çözüm nasıl bulunacaktı? Toydemir, Ankara Hükümeti’nin zorluklarını, bunun
nedenlerini ve o dönem çözüm olarak ortaya çıkan yöntemleri !öyle aktarır:
“Üniformasız askerlerime yukarı orunlardan [makam, mevki] elbise isteyemiyordum.
Çünkü onların elinde de bir !ey olmadı#ını biliyordum. Ne feshane fabrikası çalı!ıyor, ne de
dı!arıdan bir balya askeri e!ya geliyordu. Mondros ve Sevr, ülkenin bütün verimli kaynaklarını
tıkamı!la, ordu mekanizması birdenbire suyu çekilen ve bir bombanın vuru!u ile yıkıntı haline
gelmi! olan bir de#irmen görüntüsü veriyordu.”1046
Çare yine halka ba!vurmaktır. Toydemir, bir camide topladı"ı halka bir harita üzerinde
ülkenin içinde bulundu"u durumu, i!galleri gösterir ve “içten hıçkırıklarla bo#azları dü#ümlenen
halk, can ve gönülden yardıma ko!acaklarını bildirdiler.” der.1047 Burada ilginç olan nokta
#ngilizlerin resmen destekledi"i #stanbul Hükümeti’nin ortadan kaldırmak için her yolu denedi"i
Ankara Hükümeti’ne ba"lı düzenli ordu mensubu askerlerin ihtiyacı olan elbiselerin toplanan bu
paralarla #stanbul’dan tedarik edilmesidir. Toydemir bu elbiseler hakkında !u bilgileri de verir:
“Genellikle "ngiliz müteahhitlerin "stanbul piyasalarına sürdü#ü haki ve sa#lam ingiliz
kuma!larından olan bu elbiseler, balya halinde Samsun’a gelinceye kadar 1920 senesi $ubat’ına
(!) gelmi!tik.” 1048
Burada #ngiltere’nin bilmeden ve dolaylı olarak Milli Mücadele’ye bir deste"i söz konusu

1044
Güralp, a.g.e., s.99-100. Güralp , düzenli ordunun biraz da üniforma ve giyim, ku!am, donanım oldu"unu bilerek
fi!eklik konusunun önemini anılarının ileriki sayfalarında da gündeme getirir. Fi!ekliklerle cephanenin eratın
ceplerinden kurtarılmasını da önemli bir geli!me olarak niteler. Bkz. a.g.e., s. 110.
1045
Ergeneli, a.g.e., s.139
1046
Kehale (Haz.) a.g.e., s.124.
1047
Kehale (Haz.) a.g.e., s.125.
(!) Kitaptaki anlatıma göre 1921 senesi olması gerek. (A.U.Ö.)
1048
Kehale (Haz.) a.g.e., aynı yer.

294
edilmektedir.
Düzenli orduya geçi!le birlikte silahlı birliklerin ia!e ve donanımı giderek iyile!me
göstermi!tir. #kinci #nönü Sava!ı öncesi süngü, bomba, mitralyöz !arjörü gibi yerli imalatlar
modern olmayan usullerle de olsa yava! yava! düzenli orduya verilmeye ba!lanmı!tır. 1049

2.5. Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri ile Kuva-yı Milliye !li$kisi

Müdafa-i Hukuk Örgütleri geni! anlamda Kuva-yı Milliye kapsamında olmakla birlikte
zaman zaman pratikte Kuva-yı Milliye deyimi silahlı milis gruplarını i!aret ederken Müdafa-i
Hukuk deyimi daha çok bu birlikleri destekleyen, besleyen, donatan ve me!ruiyetini sa"layan
yürütme kuvveti anlamında kullanılmı!tır. Örne"in Mümtaz $ükrü E"ilmez anılarında Aznavur
isyanı sırasında Bursa’ya gelen Çerkez Ethem ve adamlarından söz ederken !öyle der:
“Çerkes Etem ve adamlarına Bursa’ya geli!inde Müdafaa-i Hukuk Kurulu!u tarafından
birçok para ve e!ya sa#landı. Bu e!yalar önce belge kar!ılı#ı alınmı!, kurulca paraları ödenmek
zorunda bırakılmı!tı.”1050
Açıkça görülüyor ki, Müdafa-i Hukuk Örgütü, silahlı milis kanadından ayrı anlamda
kullanılmaktadır. Burada farklı i!levler böyle bir ayrımı anlamlı yapmaktadır. Ancak daha önce
de belirtti"imiz gibi her iki kanada birden de Kuva-yı Milliye denilmesi de mümkün
olabilmektedir. Aynı !ey Ali Çetinkaya’nın ilk Milli direni!i örgütlerken yayınladı"ı
talimatnamede de kendini göstermektedir. Yarbay Ali Çetinkaya bir silahlı birli"in
kurulmasından ayrı olarak bu birli"in her türlü ihtiyacıyla ilgilenmekle sorumlu olacak bir “Milli
Heyet” in kurulmasını öngörmekte ve görevleri tek tek saymaktadır. Bir bakıma silahlı birlikler
ve idare heyetleri iki ayrı yapı olarak ilk anda !ekillenmektedir:
“Bunlardana ba!ka nahiye merkezinde nahiye müdürü, jandarma kumandanı ve
muvazzaf müfreze kumandanı ve nahiyenin en de#erli e!raf ve a#aları olmak üzere 6-7 ki!ilik
birer milli heyet te!ekkül etmi! bulunacaktır. Bu milli heyetlerin te!kili, nahiye, sahiller ve
hudutlarının muhafaza ve müdaafası ve milli bölükler efradının köylerinde kalacak olan aile ve
emvalinin muhafaza ve idaresi ve milli bölüklerin istihdam tarzı ve ia!esini tezekkür ve bu yolda
verilecek emirlere göre temin edeceklerdir ve milli bölüklerin te!kiline mani olmak isteyen
kimseleri ve milletin ve vatanın zararına zaaf ve tereddüt gösterenleri ve if!aatta bulunanları

1049
Dr. Emin Erkul, eski ka"nı arabalarının tekerleklerinden arta kalan demirlerden süngü yaptıklarını, bakır ve
kalay ihtiyaçlarını gidermek için Ankara halkından i!e yaramaz bakır topladıklarını, tahtadan mtralyöz !arjörü
yaptıklarını anlatır. Bkz.Tınal (Haz.), a.g.e., s. 102-104.
1050
Ilgar (Haz.) a.g.e., s.205

295
tahkik ve takip edecek ve mazaratları kabil-i izale olmayanları derdest ederek milli heyetin
mazbatası ile mıntıkaya gönderecektir. "!bu te!kilat ve tedabir halen temin-i maksada kafi
görülmü!tür.”1051
Bu ayrım, aslında cephede sava!an kesim ile cephe gerisinde ia!e, donatım ve e!güdüm
gibi sorunlarla u"ra!acak bürokrasi kesimi arasında pratik sorunlardan do"mu! bir ayrımdır.
Kuva-yı Milliye’nin geli!im gösterdi"i her noktada bir süre sonra bu ayrım olu!mu!tur. Örne"in
Hacim Muhittin Çarıklı süreç içinde bu ayrımın olu!umunu !öyle açıklar:
“Esas itibariyle bizim taraftaki te!kilat tarzı buraca da kabul edildi. Ve cephe ile geri
vezaifinin tamamen tefriki esası kabul olundu.”1052
Yörük Ali Efe de Mu"la Milli Heyeti ile bu tür bir ili!ki içindedir. Mu"la Heyet-i Milliye
reisi Mehmet Ragıp Efendi’nin 15 Temmuz 1920 tarihli bir mektubu bu konuda tipik bir
örnektir:
“Çine’deki muhacirin için zahire almak üzere develeriyle gönderilen memura Ahiköy
a!ar ambarından 10 072 kilo bu#day teslim edildi#i ve daha ne kadar ihtiyaç var ise tedarik
edilerek gönderilmek üzere bildirilmesi arz ve bilvesile teyidi ihtiram olunur efeci#im.”1053
Görülüyor ki bir direni!in örgütlenmesi çerçevesini a!an, neredeyse bir devlet düzeninin
kurulmasına yakla!an bir görev içeri"i söz konusudur.
Dolayısıyla Müdafa-i Hukuk cemiyetleri, ya da yöresel Milli Heyetler, Milli Mücadelede
görev alan kuvvetlerin finansmanı, ai!esi ve donanımı için ilk ba!vurulacak örgütlerdi. Kısaca
Müdafa-i Hukuk örgütlenmesinin etkin oldu"u yerlerde halkla milisler ya da çeteler arasında
Müdafa-i Hukuk bir tampon görevi görüyor ve halk nezninde me!rulu"u sa"lıyordu. Hatta bu
örgütlerin Ankara Hükümeti’nin henüz devlet organizması görünümü kazanamadı"ı dönemlerde
düzenli ordu biliklerinin ihtiyaçları için bile devreye girdi"i görülmü!tür. Toydemir’in anılarında
bu noktada Müdafa-i Hukuk cemiyetlerinin me!rulu"u sa"layı!ı ile ilgili ilginç bir örnek
aktarılır:
“… toplanan para da 20.000 liralara varmı!tı. Böyle i!lerde halk paranın ne !ekilde
alındı#ı ve harcandı#ı noktasında çok duyarlı olur. Onun için parayı yine halkın seçti#i Müdafai
Hukuk Cemiyetlerinden kurullar yoluyla toplattı#ımız gibi, harcamasını da yine bunlara
yaptırdım. Yani bize neler gerekli idiyse bu kurula bildirmek ve bu kurula satın aldırmak ilkesini
uygulattım.”1054

1051
Çetinkaya, a.g.e., s.36.
1052
M. Çarıklı, a.g.e., s.39.
1053
Sürgevil, a.g.bi., s. 327.
1054
Kehale (Haz.), a.g.e., s.125.

296
Burada dikkat çeken bir nokta da ibret olsun diye asker kaçakların evlerini, köyleriyi
yaktırmayı “normal” bulan bir e"itimli bir subayın, parasal konularda böyle bir ahlaki tutum
geli!tirmesidir. Dönemin etkili ki!ilerinde egemen olan zihniyeti ele vermesi açısından bu nokta
önemlidir. Ayrıca o dönemin ortalama insanında da para toplanması ve harcanması konusunun
çok daha dikkatlice düzenlenme e"iliminin oldu"u da görülmektedir. 1055
Kuva-yı Milliye ile Milli Heyet’ler arasındaki ili!kilerde e"er Kuva-yı Milliye birlikleri
heyetler tarafından kuruluyorsa belirleyici olan Milli Heyetler oluyorken, önceden var olan ve
efelerin liderli"indeki çetelerin Kuva-yı Milliye kapsamında faaliyet gösterdi"i durumlarda
belirleyici olan bu silahlı güçler oluyordu. Örne"in Yörük Ali Efe ve Demirci Mehmet Efe gibi
eski çete liderleriyle yörenin milli heyetleri arasındaki ili!ki bu türdendir. Yani Bozdo"an ya da
Mu"la örgütleri tamamen Yörük Ali Efe’ye hesap verir durumdaydılar.1056
Sonuçta Yöresel Milli Heyetlerin ya da Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerinin Kuva-yı Milliye
birlikleri ile ili!kisinde de standart bir organizasyon ve emir-komuta ili!kisi yoktur.

2.6.Kuva-yı Milliye’nin Yarattı#ı Sorunlar ve !nsan Malzemesi

Bu çalı!manın buraya kadarki bölümlerinde de konu gere"i sık sık de"indi"imiz gibi
Kuva-yı Milliye’nin insan kayna"ı çe!itlidir. Objektif bir biçimde anılarda bu insan malzemesine
de"inen pasajlara baktı"ımızda ise ortaya çıkan görüntü ne yazık ki olumlu de"ildir. Kuva-yı
Milliye’nin insan malzemesi ile ilgili olarak anılardan yansıyan, bu kesimin büyük ölçüde son
derece e"itimsiz, idealizmden uzak, bir anlamda eskiye mahkum bırakan geleneklere ve
zihniyetine sahip, insan ili!kileri ve aidiyet bakımından ça"ının çok gerisinde kalmı!, her türlü
olumsuz insan özelliklerine sahip bir yı"ın olu!udur. Dolayısıyla bu örgüte toplama, toplumun
her kesiminden, her sınıftan, her türden insanın olu!turdu"u düzensiz bir yapı olarak bakabiliriz.
Kazım Karabekir bile Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi’ne kurulu! ve insan malzemesi açısından
ele!tiriler getirdi"i yerde !öyle demek zorunda kalmı!tır:
“ Mücadele sahasında dahi kolordular takviye olunarak bir cephe ihdası herhalde daha
faideli olurdu. Garp cephesinin Kuvayi Milliye haline inkılabı birçok sergerdelerin türemesine
sebep oldu.”1057

1055
Bkz. Merzifon’da toplanan Amasya Sanca"ı Delegelerin kararları, a.g.e., s.125-126.
1056
Sürgevil, a.g.bi, s. 343.
1057
Karabekir, !stiklal Herbinin Esasları, s. 163.

297
Burada Kazım Karabekir’in “sergerde” sözcü"üyle Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi
bünyesinde faaliyet gösteren, Demirci Mehmet Efe, Çerkes Ethem gibi çeteleri kastetti"i
açıktır.1058
$erif Güralp de haklı olarak bu malzemenin büyük kısmını olu!turan efeler ve kızanlar
için yine !öyle der:
“Bunların ekserisi köyünde, kasabasında adam öldürerek veya bu ayarda bir cinayet
i!leyerek da#a çıkmı! bir efenin emri altında çalı!mayı kabul etmi! ki!ilerdir.”1059
Güralp, zorunlu olarak Kuva-yı Milliye’nin bünyesinde büyük bir kısmı olu!turan bu
efelerin niteli"i ve bunun toplumsal, tarihi nedenleri için de ba!ka bir yerde de !unları ekler:
“Bu da Zurnacı Mehmet Efe’ymi!. Hepsi babayi#it delikanlılar. Hakikaten Batı
Anadolu’nun aslan çocukları. Lakin ne yazık ki memleketteki kültürsüzlük, ana ve babalarının
veremedi#i iyi bir terbiye neticesinde birer katilden ba!ka bir !ey de#illerdi. Ne kadar hazin.”1060
Behiç Erkin de Kasap Osman olarak bilinen Kuva-yı Milliye lideri için oldukça a"ır
konu!maktadır:
“Osman Bey’in her yaptı#ı yanına kaldı#ından, azdıkça azdı, "zala-i vucudu lazım geldi
ve nihayet "stiklal Mahkemesi’nce idam edildi. Bu suretle Anadolu hükümetinin ba!ındaki
belalardan birisi daha yok oldu.”1061
56.Tümene ba"lı 172.Alay komutanı olarak Kurtulu! Sava!ı yıllarında önemli roller
oynayan Kasap lakaplı Osman Bey hakkında general Frunze de Havza’da dinledi"i Türklerden
duyduklarını !öyle aktarır:
“[Osman Bey] Bütün bölgeyi azılı çetesiyle kan ve ate!e bo#mu!. Sanırım !unu söylemek
yeter bu konuda: Buradaki Türkler bile onun yaprıklarından korkuyla söz ediyorlar ve asla
onaylamıyorlar.”1062
Milli Mücadele döneminde zaman zaman ortaya çıkan vah!et manzaralarının gerisinde bu
insan malzemesinin varlı"ını görmemek olanaksızdır. Halide Edip Adıvar da Milli çeteler

1058
Karabekir, !stiklal Herbinin Esasları, s. 163.
1059
Güralp, a.g.e., s.34-35.
1060
Güralp,a.g.e., s.38. #rfan Paksoy da benzer bir saptama yapar: “Söz konusu milis kuvvetler (Kuva-yı Milliye) in
subaylar dı!ındaki insan kayna#ı, e!kıya, efe, zeybek, asker kaça#ı, salıverilmi! mahpus, suçlu, sanık ve macera
dü!künleri gibi daha çok lümpen, marjinal, ba!ıbozuk, hatta serseri denebilecek unsurları da içine alan ve bu
yönleriyle pek de sa#lıklı sayılamayacak bir toplumsal tabandır.” Paksoy, a.g.m., s.107.
1061
Erkin, a.g.e., s.206. Kasap Osman’ın özellikle isyanlarda uyguladı"ı !iddet ba!ka kaynaklarda da belirtilmi!tir.
Bunlardan birisi de bu !iddeti zorunlu gören Dr. Emin Erkul’dur. Anılarında Yusuf #zzet Pa!a’nın Kasap Osman’ı
idamından kurtardı"ını söyledi"i Bekir Sami (Günsav)’ın bu hareketini do"ru buldu"unu ifade ederken, Kasap
Osman’ın eylemleri için !u ifadeleri kullanır: “Osman Bey’in kabahati isyan hareketlerini !iddetli bir surette
bastırmı! olmaktan ileri geliyordu. Halbuki öyle hareket etmemi! ve terör yapmamı! olsa idi yobazlık, halifecilik ve
zabit dü!manlı#ı hareketleri kar!ısında Balıkesir ve Bursa cepheleri daha evvel çöküp giderdi.” Melih Tınal (Haz.),
Op.Dr. Emin Erkul’un Milli Mücadele Anıları, (Haz. Melih Tınal), Zeus Kitabevi Yayınları, #zmir 2010, s. 50.
1062
Frunze, a.g.e., s.97.

298
içindeki bu insanların biri daha duygusuz, sert, di"eri daha yumu!ak ikili bir yapıdan !öyle söz
eder:
“O gün, bu asker olmayan çetelere kar!ı duygurım çok de#i!ti. Çok dikkate de#er
psikolojileri vardı. Bir yandan çok !iddetli ve kanlı, bir yandan da çok insan hisliydiler.”1063
Ku!kusuz zaman zaman sert mizaçlı ve !iddet de"erleriyle yüklü bu insanlarda aynı anda
bulunan vatanseverlik ve özveri gibi daha insani de"erlerin var olmasını bu ikili yapıda bulmak
mümkündür.
Dönemin erkek nüfusunun azlı"ı ve kaçakları, firarileri, saptayacak, elde edecek bir güçlü
devlet otoritesinin ya da örgütlenmenin yoklu"unda Kuva-yı Milliye insan kayna"ı olarak bir
anlamda zorunlu olarak eline ne geçerse kullanmı!, yukarda belirtilen insan malzemesine bir
bakıma mahkum kalmı!tır.1064 Adnan Sofuo"lu, Kuva-yı Milliye’nin temel insan kaynaklarını
!öyle açıklar:
“Milli Kuvvetlerin insan kayna#ı yukarıda da de#indi#imiz gibi da#da gezen e!kıya ve
zeybekler, asker kaçakları, hapishakeden çıkarılan mahkumlar ve zanlılar, bir nevi askere alma
!eklinde köylerden kasabalardan toplanan kimseler, gerçekten milli ve vatani duygularla, ba!ka
gaye gözetmeksizin mücadeleye katılan gönüllü ve adamlarıyla birlikte müfreze olu!turularak
mücadeleye katılan mülk sahipleri idi.”1065
Bu kadar de"i!ik unsurun bir arada bulunmasının bir sürü sorun yaratması kaçınılmaz
olmu!tur. Her ne kadar Osmanlı ve kom!u co"rafyada düzenli ordu ile milis güçler arasında
ortak harekat düzenlemek gelene"i olmu! olsa da düzenli birlik komutanının karar verici oldu"u
durumlarda bu iki ayrı yapı arasında ili!kiler daha sorunsuz yürütülebiliyordu. Ancak Kuva-yı
Milliye’yi olu!turan büyük çete grupları asıl belirleyici, daha do"rusu kalabalık kısmı
olu!turdu"unda düzenli ordu mensubu subay ve askerlerle ile milis grubu yöneticileri arasında
bir çok sorun ya!anabiliyordu. Çünkü bu durumda daha e"itimsiz olan milis grubun lideri güçlü
olan tarafı temsil etmi! oluyordu. Bunun sonucu çok küçük sorunlar bile Kuva-yı Milliye
bünyesi içinde çeki!me, gerilim ve hatta çatı!ma yaratabiliyordu. Örne"in Çerekz Ethem grubu
ile zaman zaman yanyana geldikleri düzenli ordu birliklerinden subaylara arasında ya!ananlar bu
kapsamdadır. Rahmi Apak’ın aktardı"ı ve Anzavur isyanı sonrası Bursa’da geçen bir olay tipik
bir durumu yansıtması açısından aktarılmaya de"erdir:

1063
Adıvar, a.g.e., s.92.
1064
“Bu efe ve milislerin zaman zaman da halkı rahatsız etti#i bir gerçektir.” ifadesi bilimsel bir çalı!mada yer alsa
da Kuva-yı Milliye hakkındaki gerçekleri çarpıtma anlamına gelecek kadar hafifletilmi! bir yargıdır. [Bkz. Ömer
Faruk Tanrıverdi, Kuva-ı Milliye (Kuvayı Milliye), Yayınlanmamı! Yüksek Lisans Tezi, #stanbul Üniversitesi,
A.#.#.T. Enstitüsü, A.#.#.T. Abd., #stanbul, 1996, s.87.] Bilimsel ahlak, gerçe"in, “halkın rahatsız olması” ifadesinden
çok daha ileri boyutlarda oldu"unu kabul etmeyi gerektirir. Bu durum eldeki insan malzemesinin ve özellikle kırsal
kesime egemen olan ortaça" de"erlerinin, dolayısıyla nesnel ko!ulların bir sonucudur.
1065
Sofuo"lu, “Mondros Mütarekesi Sonrası…”, s.623.

299
“Ordudaki rütbesi ancak bir Yüzba!ı olan Etemin karde!i Tevfik, kendi kıtasının ba!ında
geçerken, kendisine lüzumu olan hürmeti ve selamı ifa etmedi#i bahanesiyle Bursa’da Merkez
Kumandanlı#ını yapan bir Binba!ıyı maiyeti vasıtasile derhal tevkif etti ev ordunun bu güzide
subayına halkın içinde fena muamele yaparak onu hapsetti. Çetelerin bu hareketi, muazzaf
subaylar üzerinde fena bir tesir yaptı. Bu hareket, münasip bir lisanla Ethem’in
maiyetindekilerden Hafız Hüseyin denilen zata söylendi#i vakit: ‘Biz, bu hareketi iyi saymıyan
bütün subayları kur!una dizeriz.’ Tarzında bir tehdit cevabı savurmu!tur.”1066
Yine 22 Haziran 1920 Yunan taarruzu sonrası, düzenli birliklerle Kuva-yı Milliye
bünyesindeki çetelerin belki de en uzun süre il!kide olup birbirlerini en iyi tanımalarını
bekleyece"imiz Kö!k cephesinde de subaylarla çete elemenları arasında çok önemli gerilimler
ortay çıkmı!tır. Bu örnekte “Postlu Mestan Efe’yi subaylar vurdu.” !eklindeki bir dedikodu bile
tarafları birbirleriyle ciddi bir biçimde kar!ı kar!ıya getirebilmi!tir.1067
Yine çetelerin kalabalık, nizami kuvvetlerin sayıca az oldu"u ortak harekatlarda ortaya
çıkan olumsuz durumlardan ve genel insan malzemesinden yakınmalara bir di"er örne"i $erif
Güralp verir. Düzce isyanının bastırılması sonrasında kar!ıla!tı"ı manzaralardan dolayı dile
getirdi"i ele!tirileri, insan malzemesi açısından nizami birlikleri kadar uzanır:
“O devirde i!te böyle çeteler, evleri dükkanları soyar, Nizamiye kuvvetleri, mektepleri
tarumar ederken bu i!i nasıl yoluna koyacaktık. "stikbal çok karanlık görünüyor.”1068
Görülüyor ki Kuva-yı Milliye’nin bir parçasını olu!tursa da, yönü Yunan i!gal güçlerine
kar!ı olsa da, vatanın müdafası için çalı!sa da milis grupların aynı amaç için çaba harcayan
nizami ordu kuvetlerine kar!ı yöresel üstünlüklerini zaman zaman çok nezaketsiz biçimde
kullandıkları bir gerçektir. Burada rütbe, disiplin, i!birli"i gibi hiçbir kurala uyulmadı"ı, tam bir
“güçlünün ded"i olur” mantı"ının i!ledi"i anla!ılıyor. Bu durum düzenli orduya geçi!in ne kadar
önemli oldu"unu göstermesi açısından da önemlidir.
Kuva-yı Milliye’nin özellikle ilk dönemlerinde daha önceden varolan çetelerin reisleri ile
subay kadroları arasında liderlik sorunu da ya!anmı!tır. Bu çeki!me zaman zaman çok ileri
boyutlara vardı"ı gibi en önemli ve bilinen çeki!me Çerkes Etem ile Batı Cephesi Komutanı
Albay #smet Bey arasında ya!anan çeki!medir.
Kuva-yı Milliye düzenli ordudaki gibi tek bir komutana ve özellikle kurulu!
dönemlerinde katı bir emir-komuta zincirine sahip de"ildi. Ço"u kez düzenli birlik parçasının
komutanı ile düzensiz çete komutanı arasında komuta çeki!mesi, parasal konular ya da ki!isen
nedenlerle ayrılıklar ortaya çıkıyordu. Bu çeki!meler zaman zaman birliklerin isyan bastırma

1066
Apak, a.g.e., s.162
1067
Apak, a.g.e., s.189
1068
Güralp, a.g.e., s.88.

300
gibi ortak hareket edilmesi gereken harekatlara katılımı bile engelliyor, askeri durumu tehlikeye
sokabiliyordu:
“Aralarında taksim edemedikleri bir para meselesinden dolayı Binba!ı Nazım Beyle, Sarı
Efe’nin araları açılmı!tı. Bu yüzden ikisi de, aramızda takarrür etti#i veçhile harekata i!tirak
etmemi!lerdi.” 1069
Kuva-yı Milliye’nin yarattı"ı en önemli sorunlardan biri de düzensiz yapılanmanın bir
sonucu olarak ihtiyaçların temin edilmesi noktasında bir kısım yerel halkta ortaya çıkan
memnuniyetsizlik olmu!tur.
Kuva-yı Milliye, olu!um a!amasında düzenli ordu giderek güçsüzle!en yapıyı
olu!turuyordu. Hatta düzenli ordu disiplin, yasa, düzen ve hiyerar!i oldu"u için bu görevden
kaçarak daha özgür hareket edilebilen Kuva-yı Milliye bünyesine katılma do"al bir akı! yönü
olu!turuyordu. Aslında bu akı!ı firar ederek çetele!me olgusunun bir parçası sayabiliriz. Bir
kısıım kaçak tamamen milli nitelikten uzak e!kiya türü eylemlerin parçası oluyorken, bir kısım
firari ise Kuva-yı Milliye bünyesindeki çetelere katılıyordu. #kinci tür çetelerin ia!e, donanım
gibi ihtiyaçları daha me!ru kalıplar içinde kar!ılanabiliyor, Yunan i!galine kar!ı zaman zaman
baskın ya da savunma pozizyonunda oldukları için de milli nitelikleri ortaya çıkıyordu. Ancak
yeti!mi!, e"itimli subay yoklu"unda aynı insan malzemesi ço"u kez aynı gev!eklik, çapulculuk
ve halka zarar verici eylemleri üretiyordu. 1070
Biraz kaba bir genelleme yaparsak, bu ilk dönem Kuva-yı Milliye çetelerini i!galcilere ya
da i!birlikçilerine silah sıktıkları dönem haricinde e!kiya çetelerinden ayırmak çok da kolay
de"ildir. Mümtaz $ükrü E"ilmez’in bu açıdan askerlerin düzenli yapıdan düzensiz yapıya
katılma yönündeki daha ilk anlardaki tesbitleri çok do"rudur:
“Tekrar orduya dönü!üm dolayısile Kuvayi Milliye ile olan ili!kilerimi kesmek zorunda
kalmı!tım.Kuvayi Milliye’deki düzensizlik dolayısıyla Ordu ile aralarında bir so#ukluk da
meydana gelmi!ti.Ordu’dan kaçanları Kuvayi Milliye ‘nin para kar!ılı#ı kendi kadrolarına
almaları burada önemli rol oynamaktaydı. Bu kaçaklar da "stanbul Hükümeti’nin
davranı!larından cesaret alarak Ordu, onun komutanları ve subaylarını adeta
küçümsüyorlar,onlarlı alaya almak gibi insanlı#a yakı!mayacak davranı!larda
bulunuyorlardı.Subaylar da haklı olarak bu ba!ıbozuk örgüte içerlemekteydiler.Ben ise bu
düzensiz kurulu!lardan aslında bir !ey beklemiyordum.Bunların ciddi bir çatı!mada çil yavrusu

1069
Hülagü (Haz.), a.g.e., s.80.
1070
Adapazarı Kuva-yı Milliye Komutanlı"ına atanan Ku!çuba!ı E!ref’in kullandı"ı bu yöntemlerin halkta
do"urdu"u tepkinin kısa bir hikayesi için bkz. Sofuo"lu, Milli Mücadele Döneminde Kocaeli, AKDTYK, Atatürk
Ara!tırma Merkezi Yayınları, Ankara 2006, s.60-61 ve 88-89. E!ref Bey’in bu bölgede tepki uyandıran davranı!ları
ve sonuçları üzerine ayrıca bkz. Ahmet Efe, Efsaneden Gerçe#e Ku$çuba$ı E$ref, Bengi Yayınları, #kinci Baskı,
Haziran 2010, s. 156-170.

301
gibi da#ılacaklarına inanmaktaydım.Kurtulu! Sava!ı içerisinde de bu yukarda belirtti#im gibi
oldu. 1071
Bu durum düzenli ordu ile Kuva-yı Milliye’yi fikir ve anlayı! açısından daha ilk andan
itibaren iki kar!ıt uç haline getirmi!tir.
Kuva-yı Milliye, dönemin devletsizlik, asayi!sizlik, denetimsizlik ve karga!a ortamında
ihtiyaçlarını kendisi kar!ılamak durumundaydı. #lk zamanlarda Ankara hükümetinin de hem
destek verecek hem de hesap soracak gücü yoktu. Halkın da yöre yöre deste"i çok sınırlı kalıyor,
hatta bu talepler yıların bezginli"i ve ezilmi!li"i kar!ısında isteksizlikle, ço"u kez de ters
kar!ılanıyordu. Bu yüzden bu ilk dönemlerde Kuva-yı Milliye ihtiyaçları için zaman zaman a!ırı
güç kullanımında bulunmu!tur. #brahim Çolak anılarında bunu açıkça itiraf etmektedir:
“Sungurlu halkı evvela e#erleri vermek istemedi#i için onları bizzat tazyik etmek lazım
geldi. Bu muamelenin sebebi !u idi:
Maiyetimde 1.200 atlı ve silahlı asker vardı. Ankara hükümeti bu kuvvetten en tehlikeli
anda istifade ediyordu. Fakat bana ne silah, ne cephane, ne de hayvan vermi!ti. Kuvvetlerim için
lazım olan !eyleri bazen iyilikle, bazen de zorlukla !uradan buradan tedarik etmek mec-
buriyetinde idim. Nitekim Sungurlu'da biraz !iddet göstermek lazım geldi.”1072
#nsanın bir de"erinin olmadı"ı bu devletsizlik (otoritesilik) ve asayi!sizlik döneminde
halka kar!ı ihtiyaçların temini bahanesiyle Kuva-yı Milliye’nin halkın mallarını gasbetmesi, hatta
düpedüz onu soyması gibi olaylar da ya!anıyordu. Hacim Muhittin Çarıklı, anılarındaki 13
A"ustos 1919 tarihli notunda en çok suistimal edilmeye uygun uygulamanın köylüden keyfi
olarak Kuva-yı Millitye’nin me!rutiyetini kullanarak zorla mal ve e!ya almaları oldu"unu
yakınarak !öyle belirtir:
“Süvariye elveri!li diye nizamiye çavu!ları, köylerde ho!larına giden hayvanları kendi
kendilerine alıp adi bir ka#ıt parçası veriyorlar.”1073
Buna ili!kin bir di"er örne"i Çerkez Ethem için Damar Arıko"lu verir. Çerkez Ethem’in
acımasız cezalandırma yöntemleri ve halka yaptı"ı haksızlıklar bu alıntıda çok açık olarak
belirtilmi!tir.
“Çerke! Re!it ve arkada!larının muntazam ordu aleyhinde sürekli !ekilde u#ra!maları,
bu son isyanlarda halkımıza reva gördükleri zulüm Meclisin dikkat nazarını çekti. Hâdiselerin
bir kısmı da önünde cereyan etti#i için ba!ka bir !ahıstan, malûmat alma#a ihtiyaç kalmadı.
Yozgat isyanından dönen birinci kuvvei seyyareye mensup, Çerkez Ethem ve etrafı Ankaraya av-
detlerinde isyana i!tirak etmemi! olan ve Milli hükümete yardım eden köylülerimizin kıymetli

1071
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.36
1072
Hülagü (Haz.), a.g.e., s.97.
1073
M. Çarıklı, a.g.e., s.34.

302
e!ya ve hayvanatını zorla alarak Ankara pazarında haraç mezat satmakta oldukları teessürle
mü!ahede edilmi!tir. Zavallı ma#dur köylüler, Ankara hükümetine ba! vuruyorlar, isyanla
alâkaları olmadı#ını ve mallarının çeteler tarafından ellerinden alındı#ını, hayvanlarının Ankara
pazarında satılmakta oldu#unu, sızlayarak !ikâyet ediyorlardı. Çetelere söz geçirmek, onları
tedip etmek imkânsızlı#ı kar!ısında hükümet tatlılıkla ve bir kısmına para vermek suretiyle
gasbedilen bu malları pazardan satın alıyor, köylülere iade etmek mecburiyetinde kalıyordu.
Çerkes Ethem için Yozgatta adam asmek, istedi#ini cezalandırmak da serbestti.”1074
Kuva-yı Milliye birliklerinin yöneticileri olan bazı ki!iler, her ne kadar Milli
Mücadele’de Yunan i!gal ordusuna va isyanlara kar!ı bir pozisyonda olsalar da hırsları, ruh
halleri, e"itimleri, vicdanen ve hukuken kabuledilemeyecek eylemlerde bulunmalarına neden
olabilecek yetersizlikteydi. Kasap Osman ve Ayıcı Arif gibi Kuva-yı Milliyecilerin özellikle
halktan gerekli malzeme ve paranın tedariki için kullandıkları yöntemler Kuva-yı Milliye’nin
i!levini ve me!ruiyetini ortadan kaldıracak kadar vah!i ve hukuksuzdur. Rahmi Apak’a göre bu
çete liderlerinin kullandıkları yöntem ilginç biçimde benzerdir. Bu ki!iler hem düzenli birlik
komutanı olarak i! görüyor, hem de yanlarında kontrol dı!ı faaliyette bulunan e!kiya türü çeteler
tutabiliyorlardı:
“"lerde görece#im!iz vechile, Kasap Osman’ın bu usulünü tatbik eden ba!kaları da
görülmü!tür. Mesela 11inci tümen komutanı Ayıcı Arif dahi hem tümen komutanlı#ı yapmı! ve
hem de yanında bir de çete te!kilatı bulundurmu!tur. Bu sayede Ayıcı Arif, kendi emrinde, daima
kontrole tabii olmayan 30-40 bin lira kadar para bulundurmu!tur.”1075
Kuva-yı Milliye bünyesinde yer alan komutanlar içinde belki de en vah!i uygulamaları
yapan Ayıcı Arif’in Nisan 1920 döneminde, birinci Düzce isyanı sırasında gerçekle!tirdi"i bu tür
eylemlerinden birini de $erif Gökalp !öyle aktarmaktadır:
“Arif Bey Müfrezesi Aya!’ta 20. Süvari Alayı’nı bularak emrine alıyor. Beypazarı
istikametine yürüyor. Asiler buradan çekildi#inden kasaba dı!ında yakalanan 8-10 tane 9-10

1074
Arıko"lu, a.g.e., s.158-159. Apak da Yozgat isyanı sırasında ve sonrasında Çerkez Etem birliklerinin yaptıkları
ile ilgili olarak aynı yönde bilgi verir: “Ankara’dan Eski!ehir’e gelen kuvayi seyyare hiç kimseye müracaat
etmeksizin, kendi konakçı subayları vasıtasile keyiflerinin istedi#i en güzel evleri bo!altarak sahiplerini içlerinden
kovup yerle!tiler. Cepheye hareket etmezden önce biraz yorgunluk çıkardılar. Günlerce gezdiler, e#lendiler, at
oynattılar. Yozgatta çalıp çırptıkları banknotları, sarı liraları, kadınlara mahsus asım takımlarını burada israfla
sarfeylediler, kamçılarını gümü!lettiler, kılıçlarını savatlattırdılar, hesaplarını düzeltiler.” Apak, a.g.e., s.194.
Çerkez Ethem’in Yozgat isyanını bastırırken çetesinin buraları ya"maladı"ı ve halkı soydu"una ili!kin ba!ka tanıklar
da vardır. Bunlardan biri Mümtaz $ükrü E"ilmez’dir: “Daha sonra Yozgat ayaklanmasından dönen bu çetenin
Ankara’da birçok kadın küpe ve süs e!yalarını sattıklarını gördüm.” Ilgar (Haz.), a.g.e., s.202.
1075
Apak, a.g.e., s.132.

303
ya!ında çoanlık yapan çocu#u, ahalinin yalvarmalarına ra#men casus diye birer kulaklarını
kestirerek ellerine verdiriyor.”1076
Anzavur isyanı döneminde Biga’da ya!ananlar da bu türden vah!et manzarası
sunmaktadır. Edremit Kaymakamı Hamdi Bey’in bu isyan sırasında öldürülmeden önce yanında
bulunan Kani Bey’e emri, adalet ve hukuk anlayı!ı açısından bu sert de"er yargılarının ve
dönemin normallik düzeleminin bir parçası niteli"indedir:
“Hemen hapishaneye ko!, Kara Hasan ve arkada!larını temizle.”1077
Emri alan Kani Bey katil ve e!kiya yı"ını da olsa hapishanedeki bu ki!ileri
yargılamaksızın do"rudan infaz eder. Buna kar!ılık Yenice’de yakalanan Hamdi Bey’in ve di"er
Kuva-yı Milliyecilerin öldürülü!ü de aynı ortaça" kültürünün ve insan malzemesinin bir
ürünüdür.1078
Bugünkü modern de"erlerden uzak bu tavırlar, yüzyıllar öncesi uygulamalarla birçok
benzerliklerle kar!ımıza çıkabilir. Bunlar arasında en ilginci güvensizli"in en uç noktalarından
biri olarak akrabaların rehin tutulması uygulamasıdır. Kuva-yı Milliyeci Hüseyin Hulki Bey 1920
A"ustos sonunda konakladıkları bir köyde ba!larından geçen !öyle bir olay anlatır:
“Bu adamlar bizi kaçak veya e!kıya zannettiler diyerek vesikalarımızı gösterdim. Okuma
bildi#i için vesikaları okuyup tamamı ile kanaat getirdikten sonra istirahat etmekli#imizi söyledi.
Ben de ‘sizden iki (2) ki!i burada kalmayınca biz yatmayız’ dedim ve o#lunu alıkoydum.”1079
Görülüyor ki bugünkü de"er yargılarımızla kabul edemeyece"imiz bu tür eylemler
yaygındı ve dönemin ortalama insan malzemesinin beslendi"i ortak kültürün bir sonucuydu.
Bütün bunlar Kuva-yı Milliye’nin ilk dönemlerinde ço"unlukla dayanmak zorunda
kaldı"ı insan malzemesinin çok da makbul olmadı"ını göstermektedir. Örne"in Bursa
yöresindeki Kuva-yı Milliye’yi olu!turan insan malzemesi ile ilgili olarak Mümtaz $ükrü
E"ilmez !unları söylüyor:
“Bursa’da te!kil edilen Kuva-yı Millîye erleri ve komutanları ço#unlukla hapishanden
çıkarılmı!, !uradan buradan toplanmı!, birtakım i!siz-güçsüz macera arayan ki!ilerdi. Bu yollu
ki!iler ço#unlukla yurt ve millet duygusundan çok paraya, çapılculu#a ve efelik için Kuva-yı
Milliye’ye katılmı!lardı.”1080
Kuva-yı Milliye’nin yarattı"ı bir di"er sorun da devlet otoritesinin yokoldu"u bir ortamda
güçlü çete resilerinin her ne kadar Yunan i!gal güçlerine kar!ı koyma i!levinin yerine getirseler

1076
Güralp, a.g.e., s.57. Güralp aynı yerde Ayıcı Arif’in zalimliklerine çarpıcı bir çok örnek vermeyi
sürdürmektedir.
1077
Güven, a.g.e., s.46.
1078
Güven, a.g.e., s.47-48.
1079
Kasapo"lu (Der.), a.g.e., s. 38.
1080
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.24.

304
de cahil, bilgisiz ve dinsel anlamda da gösteri!çi, tutucu ve hatta yobaz e"ilimili ki!iler
olmalarından kaynaklanan bir tutumla yerel halkı ezmekten, a!ırı ve gereksiz !iddet
kullanmaktan kaçınmamalarıdır. 1081
Örne"in Denizli Mutasarrıfı Faik (Öztırak) Bey, Dahiliye
Nezareti’ne 21 Haziran 1919’da yazdı"ı bir telgrafta “Nazilli’nin Yunanlılar tarafından
tahliyesini müteakip oraya giren Yörük Ali çetesinin Hıristiyanlara bazı tecavüzlere bulundu#u”
nu söylemesi1082, bu efelerin Kuva-yı Milliye görünümü altında yaptı"ı bazı davranı!ların daha
ba!langıçta Kuva-yı Milliye’nin denetim altına alınması yolunda ilk dü!ünceleri uyandırmı!
olmalıdır. Ancak ne yazık ki Milli Mücadele’nin bu ilk dönemindebu güçlerden ba!ka elde insan
kayna"ı pek yoktur. Bu yüzden bu tip benimsenemeyecek davranı!lar bir süre görmezden
gelinmi!tir.
Bir kısım efelerin bu geri zihniyetleri, e!kiyalık dönemden kalma davranı! kalıpları ve
hesap sorulamaz güçleri, yerel otoritenin geçerli oldu"u bölgelerde saçma ve gereksiz
düzenlemelere yol açan bir keyfili"in egemen olmasını sa"lamı!tır. Bu dönemde “Kuva-yı
Milliye” çerçevesi içinde kabul görseler de bu yöresel despotların Mustafa kemal vizyonu ve
dü!üncesi ile hiçbir ortaklı"ı yoktur. Emin Aslan Tokat Demirci Mehmet Efe ve Yörük Ali Efe
gibi Kuva-yı Milliyeciler için !unları söyler:
“Umum Kumandan Demirci Mehmet Efe halkın maneviyatını ok!amak ve biraz da belki
kendi dini taassubundan olacak ki (bizde o sıralarda milli !uurdan ziyade dini taassup daha
revaçta idi) maneviyata fazlaca ehemmiyet verme#e ba!ladı. Hatta sureti a!a#ıda görülen çok
enteresan bir tamimle mülhakata da bu hususta kudretli ve !iddetli emirler verdi ve bu emrine de
büyük önem vererek iyice tatbiki için bizzat takip ediyordu. Bunlardan bir tamim sureti:
Heyeti milliyelere: Camilerde be" vakit namazı ve tekke lerde zikri son derece sizden
rica ederim, bu meselenin süratle takibi ile mütecasirleri hakkında muamelei kanuniye ifası ile

1081
Bu gruplar hakkında TBMM’nin açılamasına yakın dönemde bile halktan bir çok !ikayet alınıyordu. Nitekim 15
Nisan 1920’de Edremit’ten Sadaret makamına gönderilen bir dilekçe ile, “Kuva-yı Milliye” adına hareket eden
grupların ahaliyi rahatsız ettiklerine ili!kin bir ba!vuru için bkz. BAO, BEO, Dosya no: 4611, Gömlek no: 345791
numaralı belge.
1082
Hamdi Buytulluo"lu, “Milli Mücadele Ba!lıyor ”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C.3, Sayı.18, Mart 1969, s.
4, Belge:4. Buna kar!ılık Nazilli’deki bu zalimane saldırıları Yörük Ali Efe ile ili!kilendirmekten kaçınan çalı!malar
da vardır. Bunlardan birindeki !u ifade örnek olarak verilebilir: “Yunanlıların Nazilli’yi i!galinde pek fazla
ta!kınlıkta ve Türkler aleyhinde hareketlerde bulunmu! olan bazı Rumlar aleyhindeki çalkantı sonucu, bu gibi
Rumların evleri bazı fakir ve cahiller tarafından ya#mayau#ramı!sa da, Sarayköy Müfrezesi yeti!mi! ve zorla
alınmı! malları geri alaraksahiplerine iade ederek, güvenli#i sa#lamı!tı.” Özkurt, a.g.t., s.83. Ancak aynı tezin
devamında !u ifadeler dikkat çekicidir:
“Yörük Ali Efe çetesinin geli!i, ya#macılara cesaret vermi!ti. Bunların isteklendirmesiyle çeteciler de ya#maya
ba!lamı!tı. Ma#azalar soyulmakta,kasalar kırılmakta, paralar ve kıymetli e!yalar çalınmaktaydı. Soygun gece
yarısına kadar devam etti.” Özkurt, a.g.t., s. 91. Burada Yörük Ali çetesi ile ya"ma olaylarının ili!kilendirilmemesi
için ifadelerin bilinçli olarak seçildi"i, özel dikkat harcandı"ı görülmektedir. Ancak bu ifadelerin Kuva-yı Milliye
bünyesindeki Yörük Ali Efe kuvvetlerinin Nazilli’de ya"ma yaptıkları gerçe"ini örtmeye yetmemektedir.

305
adalinin herhalde camilere sevkleri ve neticei takibattan malumat ifası. 3 Mart 1336 imza
Umum K. Demirci Mehmet Efe
Artık her yerde zeybekler gece gündüz dayaklarla ahaliyi sokaklardan ve
kahvehanelerden toplayarak camilere sevkediyor ve bu suretle birçoklarınuı da abdestsiz namaz
kıldırıyorlardı, keza alenen oruç yemek ve rakı içmek kimin haddine idi? Bir taraftan komik bu
!ekilde çalı!ma ve. çabalamalar böylece devam ederken dü!man da bekledi#imiz umumi
taarruzuna kalktı ve üstün kuvvetlerle yapılan bu dü!man taarruzu kar!ısında mücahitlerimiz
birçok fedakarlıklarla cephede tutunma#a çalı!tılarsa da nihayet dü!manın a#ır baskıları altında
dayanamayarak tedrici surette ve müdafaa ve dündar sava!ları vere vere Menderes sahiline
kadar ilerlediler.”1083
Yörük Ali Efe’de Demirci Mehmet Efe ile neredeyse benzer bir yerel despot olarak
belirdi. Kuva-yı Milliye bünyesinde elde etti"i pozisyonu yerel bir derebeyi olma yönünde
kullanmaktan ve halk üzerinde terör estirmekten geri kalmadı. Nisan 1920’de Mu"la’da
ya!ananlar çok benzerdir:
“Efelerin ba!ı olan Yörük Ali Efe bugünkü Belediye Parkı’nda bulunan çınar a#acının
altında Me!hur ‘Çınaraaltı Mahkemesi’ni kurdu. Burada birçok alacak-verecek kavga
anla!mazlık gibi davalara baktı. Adamları da sokaklarda dola!arak herkesi namaz vaktinde
‘Haydin namaza’ diyerek camilere gönderdi. Gitmeyenleri ise kırbaçlayarak zorla
gönderdiler.”1084
Demirci Mehmet Efe de Yörük Ali Efe de hem Yunan i!galcilerle zaman zaman
vuru!maları sayesinde Kuva-yı Milliye bünyesinde olmanın sa"ladı"ı me!ruiyete sı"ınıyorlar,
hem de halkın dini hassasiyetlerini kendi usullerince sömürerek kendi egemenlik alanlarını
güçlendirmeye çalı!ıyorlardı. Ancak bu yerel otoritelerin bu keyfi davranı!larının temel nedeni
Batı Anadolu’nun o dönemde etksinde oldu"u devletsizlik, otorite eksikli"i durumu ve güç
kimdeyse onun ded"inin oldu"u neredeyse bir vah!i batı ortamının hüküm sürüyor olmasıdır.
Rahmi Apak, Milli Mücadele’nin ba!ında Aydın yöresinde Kuva-yı Milliye’nin ana malzemesini
olu!turan bu tür insan kayna"ına ili!kin haklı olarak !u de"erlendirmeyi yapar:
“Mamafih, büyük kısmı da#da e!kiyalıkla yeti!mi!, insan öldürmeyi hiçe sayan ve
subayları sevmiyen bu zeybeklerin arasında intizamı tesis etmek ve bunları ya#madan men
eylemek o zaman için pek kolay bir !ey olmıyaca#ı besbellidir.”1085

1083
Tokat, a.g.e., s.63-64.
1084
Turgut Topalao"lu’ndan aktaran Akça, “Milli Mücadele Döneminde Yörük Ali Efe...”, s.31.
1085
Apak, a.g.e., s.98.

306
Yunan i!galinin Milne Hattı’nın gerisinde henüz geli!medi"i, Ankara Hükümeti’nin
etkinli"inin henüz kurulmadı"ı bir bo!lu"un söz konusu olması, bu tür Kuva-yı Milliye
görünümlü e!kiyaların etkinli"ini sa"lamı!tır.
Her ne kadar bir çok kaynakta Yörük Ali Efe için Demirci Mehmet Efe için söylenen
olumsuz de"erlendirmelere göre daha olumlu bir bakı! var olsa da bu durum gerçekte bütün
efeler gibi Yörük Ali Efe’nin de e"itim, tavır, görgü, adalet duygusu, insan sevgisi gibi
bakımlardan geli!memi!, yer yer acımasız ve ki!isel çıkarlarını öne koyan, büyük ölçüde
dönemin acımasız ve insancıllıktan yoksun de"erleriyle bezeli insan malzemesinin bir parçası
oldu"u gerçe"ini de"i!tirmez. Örne"in Samim Kocagöz, aynı zamanda dönemin Söke Müdafayı
Hukuk Cemiyeti’nin genel sekreteri olan babası Kocagözo"lu $ükrü Bey’den, #talyanların
yaptı"ı silah yardımları hakkında dinledi"i bir anıyı !öyle anlatır:
“Hele bir seferinde Ku!adası-Söke arasına zorunlu bir ini! yapan bir Yuna uça#ına el
koyduk. Söke Kaymakamı, Jandarma Komutanı "brahim Bey ve Müdafayı Hukuk üyeleri
"talyanların engellemesine ra#men uça#ı kaçırıp, Eski!ehir’e orduya teslim ettik. "!te bu
sıralarda Yörük Ali Efe, kızanları ile Söke’ye bizimle konu!maya geldi. Hükümet Kona#ında
yöneticileri, e!rafı, hukuk üyelerini topladı. Bizi sorguya çekti. Sorumlu Mehmet A#a ile bendim
onca: Nasıl "talyanlardan aldı#ınız silah ve cephaneyi, telefonları ve uça#ı bana göndermeyip
Ankara’ya yollarsınız? diye çıkı!tı. Ben, ef’m dedim, senin silah cephane ve para
gereksinmelerinizi elimizden geldi#i denli sa#lamaya çalı!ıyoruz. Ama sahra telefonları ve uçak
ordumuza gereklidir. Sen ne yapacaksın telefonu, uça#ı? Gözda#ı verici, korkulu tartı!malardan
sonra Efe’nin niyeti anla!ıldı. Üç gün içinde Müdafayı Hukuk Cemiyeti adına e!raf ve halk üç
bin altın toplayıp Yörük Ali Efe’ye verdi.”1086
Çerkez Etem’den de halkı !ikayetleri benzer yöndeydi, keyfilik, baskı, vah!et, soygun
hatta ahlakdı!ı davranı!lar1087, halkı bezdiriyordu.
Görülüyor ki devlet düzeninin, bir devlet otoritesin olmadı"ı ortamda Kuva-yı Milliye
adına da olsa gücü elinde bulunduran bu gruplar ahlaken onaylanamayacak, ama dönemin insan
malzemesi açısından !a!ırtıcı olmayan pek çok olumsuz davranı!ta bulunabiliyorlardı. Hatta
Kuva-yı Milliye kapsamındaki bu güçlerin yurtseverlik örne"i olan Yunan i!gal güçlerine kar!ı
direnmek, sava!mak gibi tavır ve faaliyetleri ile ahlaken onaylanamayacak yerli halkı soymak,
ya"ma yapmak ve di"er keyfi davranı!lar iç içe girmi! durumdadır. Süreyya Örge Evren’den
aktardı"ımız !u olay bu iç içe geçmi!li"in en önemli örneklerinden biridir:

1086
Samim Kocagöz, “Söylev’de Halk Adamları”, Türk Dili Dergisi, Söylev Özel Sayısı, Yıl 27, C.36, Sayı.314, 1
Kasım 1977, s. 459.
1087
Koç (Der.), a.g.e., s. 14.

307
“Kö!kten bozulup, da#ılan zeybet kızanlarının ve askerlerin orada burada, bilhassa
yolların geçit yerlerinde gelip geçenlere sarkıntılık etmekte, silahlı olarak gördüklerinin
ellerinden silahlarını ve hayvanlarını almakta ve kar!ı koymak isteyenleri vurmakta olduklarını
ö#renmi!lerler.” 1088
Kuva-yı Milliye’nin bu insan malzemesine mahkum olu!u düzenli orduya geçi!in de en
önemli nedenlerden biri olmu!tur diyebiliriz.
Kuva-yı Milliye safındaki çetelerin arasında zaman zaman Yunan birliklerine saldırdıkları
halde zaman zaman da köyleri soyması, e!kiyalık yapmasına ili!kin anılarda ba!ka örnekler de
vardır:
“Akça efe burada son zamanlarda biraz sıkıldı. Bunun sebebi de Bayramiç havalisinde
Aziz’in ve Ayvacık Çetmi kesiminde de Abdullah’ın soygunculu#a saparak köyleri basmaları onu
çok üzmü! ve bir gün Rüstem’e derdini açarak:
‘-Efe burada beraber çok i!ler gördük ama !u Aziz’le Abdullah adımızı efeli#in !anını
berbat ettiler…” 1089
Yukarda belirtilen noktalar aslında Kuva-yı Milliye bünyesinde toplanan insan
malzemesinin e"itimsiz bir kitle olmasından kaynaklanmaktadır. Ço"unlukla okumamı!, cahil,
hatta ba"naz bir topluluk ve liderlik söz konusudur. Dinin gerçek esaslarına nüfuz eden bir
derinlik söz konusu olmadı"ı gibi ço"unlukla da özden çok biçimi öne çıkaran bir yüzeysellik,
basit bir dünya görü!ü, hatta batıl inançlarla dopdolu bir günlük ya!am, adetler ve ya!am tarzı
görülmektedir. Örne"in Pıtır Hüseyin Efe, çetesiyle birlikte olan “Beybaba” lakaplı birisi ile
ili!kileri hakkında !öyle anlatıyor:
“Bu zat $ark vilayetlerinden Mevlit isminde biri idi. Biz onu harplere götürmezdik, o bize
tespih ve remil [Kum falı] turuverirdi. ‘Bugün kan görünüyor’ derse o gün !ehitlerimiz olur,
‘bugün kan yoktur, muvaffakiyet vardır’ derse, netice yine onun dedi#i gibi çıkardı.”1090
Buna benzer bir örnek yine Milli Mücadele sürecinde Yunan ordularına kar!ı Tav!anlı
bölgesinde eylemler yapan Kabakçı Salih Efe’nin tavırlarıdır. Kabakçı Efe, önemli kararları
verirken atının hangi aya"ıyla e!indi"ine bakmaktadır. “Kabakçı, e#er atı sa# aya#ıyla e!inirse
hayra, sol aya#ıyla e!inirse de !erre yorarmı! ve ona göre hareket edermi!.”1091
Ancak dönemin insan malzemesinin niteliklerine baktı"ımızda en aydın görülen kadrolar
arasında bile batıl inançlara dü!künlü"ün izlerini görmek mümkündür. Örne"in Hacim Muhittin
Çarıklı notlarının bir yerinde !öyle der:

1088
Evren, a.g.e., s.13-14
1089
Yetkin, (Haz.), a.g.e., s.74.
1090
Yazıcı, a.g.m., s. 185.
1091
Dinçel, a.g.e., s. 9.

308
“Artık Denizlide sıkılma#a ba!ladım, fakat Hoca’ yı da beklemek lazım, çünkü o benimle
görü!meyi çok arzu ediyor imi!. Aynı zamanda Balıkesirde ne var acaba diye çok dü!ünüyorum.
Yoksa Balıkesirde gördü#üm rüya mı çıkacak? Rüyamda, kırdan evime avdet edip içeriye
girdi#im zaman hanemin her tarafını ate! içinde görmü! ve evden çıkıp yine kıra gitmi! idim.”1092
Hatta Hacim Muhittin Çarıklı gibi vatan savunmasının örgütleyicilerinden ve lider
pozisyonunda olanlardan birinin bu süreçte bir araya geldi"i hoca takımından ki!ilerle yaptı"ı
konu!malar, dönemin toplumsal ortamının ve insan malzemesinin düzeyini eleverecek türdendir:
“"stasyonda Hoca Salih efendi ile ayrıca görü!tük. Bana, ahir zamanın yakın oldu#unu ve
önümüzdeki Muharremde Mehdi’ nın zuhur edece#ini ve saireyi uzun uzadıya anlattı!..”1093
Ancak bu gibi batıl inançlara kar!ı çıkan Kuva-yı Milliye mensupları da vardır. 1094
Dolayısıyla erken bir sonuç olarak, Kuva-yı Milliye(Milis anlamında) kapsamındaki
grupların en azından bir bölümünün, sadece mücadele yönlerinin Yunan i!gal güçlerine do"ru
olması dı!ında yer yer di"er e!kıya çetelerinin ya!am biçiminden, insan malzemesinden ve
alı!kanlıklarından farkı bulunmadı"ını, tam anlamıyla vatansever, yurtsever insanlarda olmasını
bekleyebilece"imiz asgari bir ahlaki tutuma ve geli!mi! bir dü!ünce dünyasına sahip
olmadıklarını, ço"unlukla, cahil, e"itimsiz, batıl inançlara e"ilimli bir kitle oldu"unu
söyleyebiliriz. Burada Milne hattıyla sınırlanmı! i!gal güçlerine1095 kar!ı baskın yapmanın
kolaycılı"ının, bu çetelerin Kuva-yı Milliye kisvesiyle me!ruiyet kazanmaya yönelmelerinde
önemli bir etken oldu"unu dü!ünebiliriz. #!gali sınırlanmı! bir güce kar!ı korunaklı bir bölgeden
zaman zaman baskınlar düzenlemenin rahatlı"ı kar!ılı"ında Kuva-yı Milliye ve vatan savunması
gibi bir amacın me!rulu"una sahip olmak, bölgede devlet otoritesinin olmadı"ı bir dönemde bu
çetelere ve çete liderlerine rahatça hüküm sürme, iktidar olma avantajını ve ödenen bedele göre
çok büyük bir kazancı elde etme fırsatı anlamına gelmektedir. Çünkü Kuva-yı Milliye zırhı ile
eskinin e!kıya çeteleri me!ruluk elde ederek deyim yerindeyse “da"dan düze inme” fırsatını ve
düzenli ordu kurulana kadar me!ru yerel iktidar olma olana"ını bulmu!lardır.
Kuva-yı Milliye’nin yarattı"ı bir di"er sorun özellikle kurulu! a!amasında varolan resmi
otorite ile bir süre sonra ortaya çıkan güç çatı!masıdır. Bunun da bir yönüyle kaçınılmaz
oldu"unu söylemek gerekir. Çünkü Kuva-yı Milliye silahlı kanadı da olan bir örgüt olunca
devletin geri çekildi"i ya da ço"u kez oldu"u gibi görünü! itibariyle kaldı"ı bölgelerde resmi

1092
M. Çarıklı, a.g.e., s. 53.
1093
M. Çarıklı, a.g.e., s. 54.
1094
Yazıcı, a.g.m.,s. 185.
1095
Yunan i!gal güçlerinin Milne hattıyla sınırlandıklarını söylerken bu sınır hattının fiziki bir duvar ya da yüzde yüz
saduk kalınan bir sınır çizgisi oldu"unu dü!ünmemek gerekir. Hem Batı Anadolu Kuva-yı Milliye güçleri hem de
Yunan ordusu bu sınırı birkaç kilometre a!arak baskın ve izleme harekatları yapabiliyorlardı. Bkz. Michael
Llewellyn Smith, Yunan Dü$ü, Ayraç Yayınevi, Birinci Baskı, Ankara, $ubat 2002, s.181.

309
devlet temsilcilerinin tereddüt içine dü!tü"ü durumlarda çatı!ma kaçınılmaz oluyordu. Bu
durumda Milli Mücadele döneminde yer yer iç sava! benzeri durumlar ya!anmı!tır.1096 Bazı
bölgelerde Kuva-yı Milliye a"ır basarken yer yer de Kuva-yı Milliye geçici de olsa yönetim
gücünü kaybedebiliyordu. Mümtaz $ükrü E"ilmez bu tür bir mücadelenin sonucu Bursa’da
ya!anan bir yerel darbeyi !öyle aktarır:
“Önce Bölük, birli#e süngü taktırarak Hükümet Kona#ı’nı sardı. Te#men Keman vilayet
kona#ına çıkarak Valiyi yerinden almak emrini uygulama ile görevlendirildi. Kemal Bey’in
iste#ini önce sert bir biçimde kar!ılamak isteyen Nemrut Mustafa, süngülü birli#in vilayeti
ku!attı#ını camdan görünce, zor kar!ısında boyun e#erek Kemal Bey’le beraber a!a#ı inerek
hazırlanan arabayla istasyona, ordan da trenle Mudanya yoluyla Kemal Bey’in yanına
"stanbul’a gönderilmi!tir.”1097
Ancak Kuva-yı Milliye’nin bazı yörelerde komutanlarının niteli"ine ba"lı olarak yöre
halkını bezdirdi"i ve buna kar!ılık da de"i!ik tepkilerin do"du"u bir gerçektir. Bunların en ilginci
Adapazarı’nda Kuvayı Milliye komutanı Ku!çuba!ı E!ref Bey’in esnaftan haraç alması sonucu
halkın kar!ı bir örgüt kurmasıdır.1098

2.7.Kuva-yı Milliye’de Disiplin

Kuva-yı Milliye örgütlerinde içinde en çok dikkat edilen unsur Kuva-yı Milliye
bünyesindeki ki!ilere ait eylemlerin milli amaca ters dü!üp dü!memesiydi. Örgüt içi disiplini
sa"lamak için verilen cezalar a"ırdı. Özellikle grupların birle!mesi ve kalabalıkla!ma
durumlarında ki!isel tanı!mı!lıklar ve ki!isel ili!kiler geçerli olmuyordu. Cezalandırmada örgüt
içi tavır, sertlik ve acımasızlık açısından sava! !artlarında, özellikle de isyanlarda silahlı
birliklerin isteklerini yerine getirmeyen ya da isyancılara katılıp yardım eden köylülere kar!ı
ortaya konan tutuma benziyordu. Disiplinsizlik sayılacak en ufak suçlar bile idam cezasıyla
cezalandırılmak isteniyordu ve bu ola"andı:

1096
“Çünkü Kurtulu! sava!ı sadece meydan muharebelerinden olu!an bir sava! de#il, aynı zamanda bir iç sava!tır.”
Paksoy, a.g.m., s. 116. Kurtulu! Sava!ı’nın bu boyutu hakkında özlü bir yakla!ım için bkz. Sina Ak!in, !ç Sava$ ve
Sevr’de Ölüm, s. 350-354.
1097
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.26.
1098
“Adapazarı’na Kuvayı Milliye komutanı olarak atanan Ku!çuba!ı E!ref Bey’in bazı varlıklı ailelerden önemli
mebla#lar alması, Arapzade’den 100.000 lira istemesi esnafın tepkisine yol açmı!tı. Yine aynı günlerdeki Ermenice
Ça#adamard Gazetesine göre Adapazarı halkının Kuvayı Milliye’ye kar!ı mücadele amacıyla kurdu#u Türk
Müdafaa-i Hukuk Komitesi sayesinde !ehirde çetelerin faaliyetinden eser kalmamı!tı.” Sabahattin Özel, “Milli
Mücadele’de Adapazarı’nda Tarafsız Nizam Yönetimi”, #stanbul Üniversitesi Atatürk #lkeleri ve #nkılap Tarihi
Enstitüsü Dergisi, Yakın Dönem Türkiye Ara$tırmaları Dergisi, Yıl 2, 2003, Sayı:4, s.89. Daha da kötüsü 12
Eylül 1920 tarihinden sonra Adapazarı’nda “Kuva-yı Milliyeci avı” ba!lamı!tı. Özel, a.g.m., s.91.

310
“Orada istasyon memurunun evine girerek çama!ırları aldıkları iddia edilmesinden
müteessir olan Mahmut Bey bu adamların kur!una dizilmesini emretti.” 1099
Ali Orhan #lkkur!un da anılarında Kuva-yı Milliye döneminde idam cezasının yaygınlı"ı
hakkında !unları söyler
“$unu da kaydetmelidir ki o örfi ve mahalli idareler devrinde her tülü cinayetler ve
fenalıklar ortadan kalkmı! ve memleket, tarihi boyunca o derecede mutlak bir asayi! yüzü de
görmemi!tir. Bunun sebebi ise o idarelerin pek sert olması ve bütün cezaların idamdan ibaret
olaca#ı korkusunun hiç bir zaman ortadan kalkmamı! bulunmasıydı.”1100
Görülüyor ki basit bir hızsızlı"ın cezası bile yeri geldi"inde idamdı. Bu sertli"in,
dönemin, !artlar ve insan malzemesi açısından genel olarak bir ortaça" manzarası arzetmesinin
sonucu oldu"u söylenebilir. Burada devlet otoritesinin olmadı"ı ve gücün yerel otorite olarak
Kuva-yı Milliye’ye geçti"i dönemde yargılama, masumiyet karinesi, suç ve ceza orantısı ya da
kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi gibi modern yakla!ımlara yer yoktur. Egemen olan de"er
yargıları modern öncesi dönemlere özgüdür. Örne"in muhbirlikle suçlanan bir ki!i için basit bir
ölüm cezası yerine bu e!kiya kökenlilerden Koca Kulak namlı Efe’nin iste"i, sözünü etti"imiz
yakla!ımı ortaya koymaya yeter:
“Bunu öyle öldürmeyelim, evvela ellerini, ayaklarını keselim sonra da dizlerinden
dirseklerinden keselim ve do#raya do#raya can acısı içinde öldürelim.”1101
Bu olayda lider pozisyonunda olan ve asker kökenli Ali Orhan #lkkur!un’un kararı bu
eyleme engel olmu!tur.
Daha disiplinli ordu kökenli Kuva-yı Milliyecilerle, çaresizlikten ve adam yoklu"undan
mecbur kalınan bir anlamda modern öncesi de"erlerle donanmı! ve cahil bu e!kiya kökenli
Kuva-yı Milliyeciler arasında ba!langıçtan itibaren sık sık bu tür çatı!ma ve gerilimler ortaya
çıkmı!tır. Özellikle e!kiya kökenli kesim, emir almaya ve disipline tabii olmaya hem alı!ık
de"ildi hem de bu kısıtlamalarla halktan Kuva-yı Milliyeci kisvesi ile (haraç vb.) maddi çıkarlar
sa"lamaktan ve me!ruluk avantajından yarararlanmaktan yoksun kalacaklarını biliyorlardı.
Örne"in Edremit Kaymakamı Hamdi Bey ile Kara Hasan çetesi arasında i!birli"inindaha ilk
a!amasında böyle bir çatı!ma ya!anmı! ve sonuçta Kara Hasan tutuklanmı!tır. Yine bu olayın
devamında Dramalı Rıza Bey’in, Kara Hasan gibi itaatsizlik edenlerden Suphi Bey’e tavrı ise
cezaevine kapatmanın da ötesinde yukarıda belirtti"imiz gibi en a"ır cezayı uygulamak olmu!tur:

1099
Emiro"lu (Haz.), a.g.e., s.39.
1100
#lkkur!un, a.g.e., s. 169.
1101
#lkkur!un, a.g.e., s. 170.

311
“Takipten dönen Rıza Bey, bir gece Suphi Bey’i, Çınardere köyünden Bilal Efendi’yi ve
Süleyman A#a’nın kızını öldüren Dimetokalı Mustafa’yı cezaevinden alıp çay kenarına götürüp
ikisini de oracıkta temizledi.”1102
Görülüyor ki Kuva-yı Milliye adına zarar verenler ve halkla bütünle!meye engel olanlar
için en a"ır cezalar verilirken yine aynı modern öncesi de"erlerden beslenilmektedir.1103
Kuva-yı Milliye’nin bir bütün olarak ülkenin her yöresinde aynı disipline sahip, aynı
üstün insan malzemesinden olu!an bir yapı oldu"unu söylemek gerçekçi olmaz. Dolayısıyla
Kuva-yı Milliye’nin nitelikleri üzerine konu!urken tek bir Kuva-yı Milliye’den söz edemeyiz.
Öyle ki Milli Mücadele’de Kuva-yı Milliye’nin, Kuva-yı Milliye’ye kar!ı oldu"u anlar bile
ya!anmı!tır. Bunun örneklerinden birini $erif Güralp verir. A"ustos 1920’de Nazım Bey’in
emrinde Bolu üzerine bir baskın yapılmasının öncesinde Nazım Bey’in emirleri aynen !öyledir:
“ ‘E#er Bolu’ya girmeye muvaffak olursan en yüksekte bulunan Sultani mektebinin (Lise)
içine müfrezenle gir. Binanın etrafı tarafımızdan berkitilmi! oldu#undan kale durumundadır. Bir
haftaya kadar her taraftan toplayaca#ım birliklerle ve etraftan yeti!ecek di#er kuvvetlerle
yardımına gelece#im. Ben yeti!inceye kadar Sultani mektebini elinde tut. Bolu ahalisine katiyen
güvenme. Kuvayi Milliye eratının ellerindeki silahları al; kendilerini defet. Jandarma erlerini
topla, mektepte hapset,’ diyerek bana sözlü emir vermi!ti.”1104
Kuva-yı Milliye, amacı, hedefi ve yönü ne olursa olsun, Milli Mücadele içinde ne kadar
olumlu eylemlerde bulunmu! olursa olsun, özellikle e"itimli, sava! tecrübesine sahip subay

1102
Güven, a.g.e., s. 33.
1103
Cezalandırmada o dönem için “normal” olan eylemlere bugünkü de"er yargılarımızla bakamayız. Bu tipik bir
anakronizm yanlı!lı"ı olur. Bugün için bize kabul edilemeyecek, modernlikle ba"da!mayacak uygulamalar olarak
gelen eylemler, o dönemin normallik düzlemi içinde yer alıyordu. Örne"in Fuat Balkan anılarında Brinci Dünya
Sava!ı yıllarında Batı Trakya’da, kendi örgütlenmesine itiraz eden kesimlere uyguladı"ı bir cezalandırma eylemini
!öyle anlatır: “Kavala’da iki bedbaht imam ‘burası Yunanistan’dır. Fuat Bey de kim oluyor, bizi nasıl askere
alabilir?’ tarzında bozgunculukla halkı alayhime tahrike kalktıklarından, bunlar Kavala "slam Cemaati binası
önündeki meydanda, bütün Kavala e!rafı, din adamları ve halkın huzurunda, dini kisveleri üstlerinden alınarak,
meydan daya#ından geçirilmi!ler, ondan sonra da Sarı!aban bölgesinde "ngilizlere kar!ı yapılan tahkimatta amele
olarak çalı!maya sevk edilmi!lerdi.” Gürer (Haz.), a.g.e., s. 69. Ku!kusuz cezalandırmanın !iddetini cezaya neden
olan olayın büyüklü"ü yanında eylemle ceza arasındaki orantıyı gözetecek bir zihniyetin var olup olmaması
belirliyordu. Bu bakımdan efe ya da zeybek yönetimindeki ya da Çerekz Ethem gibi görece e"itimsiz ki!ilerin
yönetimindeki Kuva-yı Milliye birliklerinde suç ve ceza dengesinin gözetilmedi"ini, ancak e"itimli subayların etkin
oldu"u birliklerde bu orantıya dikkat edildi"ini söyleyebiliriz. En a"ır suç her zaman ırza saldırıdır. Cezası ölümdür.
Soygun ve öldürme de büyük suçlardır. Bu tür suçlarda cezalandırmanın hep ibret olması gibi bir boyutu da vardır.
Cezalandırmanın halka açık yapılması, cezalandırmanın gizlenmemesi ya da cesedin sergilenmesi olgusunun
yaygınlı"ı, bu tavrın sonuç verdi"i ve itaati sa"ladı"ı dü!üncesinin yaygınlı"ıyla ili!kilidir. Anılarda yer alan
cezalandırma eylemlerinin ço"unda bu nitelikler vardır. Böyle bir sahneyi Fuat Balkan anılarında !öyle aktarır: “Üç
milis taburu efradını saf saf dizip, yüzleri meydana çevrili bir vaziyette topladım. ‘Her !eyimizi feda ile din ve millet
u#runda sarılıp vatanı kurtarmak gibi mukaddes bir gaye ile cihat meydanına atılmı! oldu#umuzu, böyle kutsi bir
maksatla elimize verilen silahı; bir vatanda!ı öldürüp soymak gibi bir cinayete alet etmeye hakkımız olmadı#ını ve
böyle kanun ve bu gibi sahnelerin tekerrür etmemesi için bunun ibreti müessire olmak üzere !imdi burada
huzurlarında icra edilece#ini…’ söyledim. Sonra da ‘Allah her kulunu bu biçim çok feci akıbetlere dü!mekten
muhafaza buyursun, amin’ duasını ederken, bir manga asker iki bedbahtı kur!una dizivermi!ti.” Gürer (Haz.), a.g.e.,
s.74.
1104
Güralp, a.g.e., s.71.

312
kadroları üzerinde tam anlamıyla güven uyandırmayı ba!aramıyordu. Yukardaki olayın
sonrasında $erif Güralp’ın Kuva-yı Milliye bünyesine giren çete mensupları hakkında subaylara
ve çete komutanlarına söyledi"i sözler, her !eye ra"men Kuva-yı Milliye’nin kendi içindeki
güven sorununu gözler önüne sermektedir:
“Arkada!lar, emrimde bulunan süvaeri erleriyle birlikte sava!madı#ım için sava!
kabiliyetlerini bilemiyorum. Lakin Türk eri her yerde cesurdur. Subaylarını önlerinde gördükçe
kahramanca dövü!ürler. Çetelere gelince, sizlerle yolda tanı!tık. Çete erlerinizin ne derece
sava!çı olduklarına dair en ufak bir bilgim yok. Görevimiz a#ır oldu#undan ben, ne erlere, ne de
çetelere güvenemiyorum. Güvendi#im bir !ey varsa, siz kıymetli be! arkada!ımın be!
tabancasıdır. "!te be yalnız sizin tabancalarınıza güvenerek bu zor i!e !imdi giri!ece#im.”1105
Örgüt içi cezalandırmada bu güvensili"in etkisi de vardır. Kuva-yı Milliye’nin içinde
ki!isel yakınlıkların ve ba"lılıkların bu güvensizlik atmosferi içinde çok geli!medi"i görülür. Bu
dönemde halktan ki!isel hırslarla para ya da mal toplamak ve ahlaki açıdan onaylanmayan
eylemlerde bulunmak gibi suçlar öne çıkmaktadır. Bu suçlar için suçluyu dövmek çok kolay
uygulanabilen bir cezalandırma olmaktadır. Yörük Ali Efe’nin 8 Kasım 1920 tarihinde Dalama
Müdafa-i Hukuk Reisi’ne yazdı"ı bir mektubunda gösterdi"i tavır buna örnektir:
“Tekeli Mustafa Çqavu!’un Alanlı’dan bir kızı zorla nikah kıydı#ını haber aldım. Hakikat
ise kendisi ve arkada!larını yakalayıp Dalama’ya getirip nikahı fesh ettirip arkada!larıyla
birlikte dayak atıp sonra karakola teslim edin.”1106
#lk dönemlerde Kuva-yı Milliye ile yerle!im yerlerindeki köylünün bulu!tu"u her an
köylü kesim için ilk akla gelen malının ve ürününün kaybı oluyordu.1107 Ancak bu durum zaman
içinde giderek düzelmi!tir. Kısaac Kuva-yı Milliye’nin ihtiyaçlarını giderme konusunda giderek
daha sıkı bir disiplin ve hassasiyet geli!mi! oldu"unu söyleyebiliriz.
Kuva-yı Milliye’nin örgüt içi disiplin Düzenli Ordu bünyesine katılana kadar sorun
olmaya devam etmi!tir. Hatta bu durumun Kuva-yı Milliye’nin Düzenli Ordu bünyesine
alınmasının en önemli nedenlerinden birisini olu!turdu"u da söylenebilir.

2.8. Kuva-yı Milliye’de E#itim ve Askeri Eylemcilik

Kuva-yı Milliye mensuplarının en azından eli silah tutmayı bilenlerden olması gerekliydi.
O dönemin Osmanlı co"rafyasında halkın kendi güvenli"ini kendisinin sa"laması yaygın bir

1105
Güralp, a.g.e., aynı yer.
1106
Sürgevil, a.g.bi., s. 328.
1107
Kasapo"lu (Der.), a.g.e., s.24.

313
alı!kanlıktı. Buna ra"men Kuva-yı Milliye için mevcut bütün insan kayna"ının bu açıdan
donanımlı, e"itimli, bilgili oldu"u söylenemez. Çok ince eleyip sık dokuyamama yüzünden
Kuva-yı Milliye bünyesine alınanların bir bölümü silah kullanma açısından hiçbir !ey
bilmiyordu. Daha çok zaten belli bir çete içinde görev yapmı! ya da terhis edilmi! eski askerler
silah kullanmayı, at binmeyi biliyor sayılırdı. Örne"in Çerkez Ethem’in birliklerinin sava!
deneyimi ve silah e"itimi gibi noktalarda daha iyi oldukları gözlenmi!tir:
“Ethem Bey’in kuvvetleri hepsi Kafkasyalılardan seçilmi! birliklerdi. Tüm süvari
müfrezesi iyi e#itim görmü!, atıcılı#ı ve binicili#i ola#anüstü yetenekli olanlardan seçilmi!
oldu#undan Yunanlılarla zaman zaman çok ba!arılı muharebelere girmi!lerdi. Emir komuta
sistemi çok iyi çalı!ıyordu, silahları ve atları da çok bakımlı ve özeldi. 1108
Buna kar!ılık hızla bir araya getirilen köylü kesimler için aynı !ey geçerli de"ildi:
“…ancak birliklerimiz toplama adamlardan olu!uyordu. "stenilen niteliklere sahip
olmayan Türk köylüleriydi.Ancak ço#u bu i!e giri!menin bedelini ödemeye hazırdı. Yunanlıların
ülkeyi ya#malayaca#ı ve dinin de elden gidece#ini dü!ünerek bu i!e giri!mi!lerdi. Daha do#rusu
asker olmayan çiftçi ve köylü mecburi gönüllülerden olu!turulmu! bir birlikti.”1109
Silahı bilme, tanıma bile daha çok tüfek ya da tabanca ve el bombası gibi ki!isel, hafif
silahlar için geçerliydi. Makineli tüfek, a"ır makinelı tüfek, küçük da" topları, el bombası ya da
dinamit gibi patlayıcılar için bu silahları kullanmayı bilen ki!iler gerekliydi. Örne"in Milaslı
aste"men Celal Bey, patlayıcı konusunda bilgili bir eski asker olarak bulundu"u Milas’ta Kuva-
yı Milliye’ye bu konuda yardımcı olmu!tur. Birinci Dünya Sava!ı sırasında #ngiliz ve Fransız
donanmasının denize döktü"ü mayınlardan kıyıya vuranların patlayıcı maddelerini söküp
depolayan Celal Bey’in 12 Haziran 1919’da Çine’ye gelerek Kuva-yı Milliye’ye e"itim verdi"i
aktarılmaktadır:
“Ayakta duracak hali olmamasına kar!ın, e#itime katılanlara filitin, kapsülün,
patlayıcının, patlatılacak yere nasıl yerle!tirilece#ini, nelere dikkat edilece#ini tekrarlatarak
anlattı.”1110
Bu bilgilerle e"itilen Yörük Ali Efe’ye ba!lı Kuva-yı Milliyeciler 16 Haziran 1919 gecesi
ünlü Malgaç köprüsü baskını gerçekle!tirmi!lerdir. $efik Aker de Milli Mücadele’nin
ba!langıcında özellikle dinamit ve patlayıcı kullanma, fünye, kapsül hazırlama gibi konularda
deneyimli eski aste"menlerin verdi"i e"itimi !öyle anlatır:

1108
Güler (Haz.), a.g.e., s.217.
1109
Güler (Haz.),a.g.e., s.217.
1110
Oruç, a.g.e., s. 24. Te"men Celal Bey’in e"itimcili"i ile ilgili aynı yönde bir bilgi için ayrıca bkz. Akça, “Milli
Mücadele Döneminde Mu#la”, s. 186; R.Yalkın, “Milli Mücadelede "zmir”, Yeni Sabah Gazetesi, 21 Ekim 1939,
s.4.

314
“Te#men Celal, önce teorik olarak bu cins dinamit, kapsül ve fitiller hakkındaki teknik
bilgileri, bunların kimyasal bile!imini ve di#er konuları tane tane ve bilerek, açıklayarak anlattı.
Demir yolu köprüleri, ray, makas ve buna benzer tesisler üzerinde tahrip eyleminin ba!arılı ve
etkili olabilmesi için patlayıcı maddenin yakla!ık olarak miktarı ve söz konusu tesislerin
nerelerinde ve ne !ekilde konulması gerekti#i hakkında kısaca lazım olan bilgileri verdi. Önce
fitille yalnız kapsül denemesi yapıldı. Daha sonra gerçek dinamitle de birkaç patlama denemesi
yapıldı. Ö#renemeyen olup olmadı#ı soruldu. Özetle hepimiz ö#rendik.”1111
Nitekim 20/21 Haziran 1919 gecesi Te"men Kadri komutasındaki Mu"la Gönüllü Birli"i
tarafından gerçekle!tirilen Erbeyli Baskını’nda Kuva-yı Milliyeciler a"ır makineli tüfek ve el
bombası gibi daha teknik bilgi gerektiren silahlar kullanmı!lardır.1112
E"itimli ve silahlı insan malzemesi bulma Kuva-yı Milliye’nin en önemli sorunlarından
biri olarak varlı"ını çok uzun süre sürdürmü!tür. #nsan malzemesinin genel olarak kırsal kökenli
geli!memi! ahlaki ve duygusal de"erlerle ku!anmı! olması, modern askeri yöntemlerin
kullanılmasını ve e"itimli bir düzenli ordu kar!ısında Kuva-yı Milliye’nin askeri açıdan bir
kıymet olu!turmasını büyük ölçüde engellemi!tir. E"itimsiz insan kalabalı"ı biçimindeki Kuva-yı
Milliye birlikleri sava! meydanında umulmadık zorluklar do"urabilmi!tir. Örne"in $erif Güralp
e"itimsizli"in neden oldu"u bir sahneyi !öyle anlatıyor:
“Esasen dizgin tutmasını, binmesini bile beceremeyen kılıçsız acemi erlerin bir anda
dizginleri ellerinden bırakarak silaha sarıldıkları, atların da onları alıp götürdüklerini
gördüm.”1113
Kuva-yı Milliye’nin e"itimi son dönemlerine kadar sürmü!tür. Kuva-yı Milliye’ye
katılanlar çok düzenli olmamakla birlikte e"itim kapsamında sayabilece"imiz faaliyetler
yapmı!lardır. 1920 yılının bahar aylarında bir e"itim yerindeki faaliyetleri Mehmet Akif
Ersoy’un o"lu Emin Akif Ersoy’un anılarında rastlıyoruz:
“Bazen Eski!ehir e!rafından Osman Bey namına bir zatın !ehirden birkaç saat uzaktaki
çiftli#ine gidiyor idik. Orası Kuvayi Milliye’ye yeni iltihak edenlerin bir talimhanesi haline
getirilmi!ti. Çeteci E!ref Bey, Sami Bey, Binba!ı $ükrü Bey nereden tedarik edildi#ini bilmedi#im
bazı a#ır ve hafif makineli tüfekler ile ate! ediyorlar. Daha ileride süvariler muhtelif, manevralar
yapıyorlardı.”1114
Cephelerdeki kuvvetlerin savunma durumundaki görevleri ve harekat tarzları da Kuva-yı
Milliye’nin ilk dönem yetersizliklerine paralel olarak arazi yapısından alabildi"ince

1111
Aker, a.g.e., s.141-142.
1112
Gökbel, a.g.e., s.160-161.
1113
Güralp, a.g.e., s. 73.
1114
Ersoy, a.g.e., s.47.

315
yararlananmak esası üzerine temellendirilmi!, basit planlara ba"lı kalınarak olu!turulmaya
çalı!ılmı!tır. Ancak bu planların askeri-teknik açısından yetersizli"i belirgindir.1115
Kuva-yı Milliye’nin en çok kullandı"ı askeri eylemcilik pusu, baskın ve sabotajdır. Kuva-
yı Milliye güçlerinin siper sava!ı yapacak, bir siperden toplu olarak kar!ı siperi almak üzere
hücum yapacak, gerekti"inde geriye kaçmayıp bulundu"u siperi savunacak bir e"itimi, tecrübesi,
cesareti, teçhizatı, cephanesi, özellikle bu tip bir askeri eylemcilikte mutlaka gerekli olan süngü
sava!ı konusunda bilgisi ve ba!ında yeterli subay kadrosu yoktu. Ayrıca bir cephe hattını tutması
için sayısal büyüklü"ü de yeterli de"ildi. Nitekim Yunan i!gal güçlerinin Celal Bayar anılarında
bu duruma ili!kin !unları kaydetmi!tir:
“Siperleri zapta memur edilensava!çı bir kuvvetin tüfeklerinin yanında süngülerinin de
bulunması !arttır. Bizim Kuva-yı Milliye sava!çılarında yalnız tüfenk vardı. Siper önünde
muharebe edilirken te!kilat yoluyla bunların fi!enk gibi ba!ta gelen ihtiyaçları temin
olunmalıdır. Halbuki kahramanlarımızın belinde veya boynunda çapraz asılı fi!enkliklerinde ne
kadar mermi varsa hepsi bu kadardır. Demek oluyor ki sürekli sava! yerine, taaruzlarda bir yere
ba#lı kalmamak !artıyla mahdut sayıda müfrezelerle bir veya müteaddit baskınlar yapılarak
dü!man mevzilerinde karı!ıklık yaratılmalı ve bundan faydalanarak en ziyade ba!arı elde edilen
yerde baskın tamamlanmalıdır. Milli kuvvetler bu çe!it baskınları maharetle yapmı!lardır.”1116
Sonuçta Kuva-yı Milliye’nin düzenli bir ordu gibi klasik sava!lardakine benzer bir cephe
hattı tutması niteli"i gere"i mümkün de"ildir. Kuva-yı Milliye bu yetersizliklerinin sonucu,
gerilla tipi bir askeri örgüt olarak klasik vur ve kaç tipi eylemlerde bulunmayı tercih etmi!tir. 1117
#lk dönem çete üyelerinin 1.Dünya Sava!ı tecrübeleri, bu sava!ta kullandıkları silahlar ve
askerlik bilgisi yeni çete sava!ında i!e yaramı!tır:
“Yörük o#lu bu (heçkis) makinalısından askeli#inde Çanakkale’de çok kullanmı!tı da
onun bütün hastalıklarını bilir kısa bir zamanda söker, takar ne yapar yapar düzeltirdi. Bu defa
da öyle oldu…”1118
Pusularda belirli bir askeri mantı"ın yerle!ti"i görülür. Bu çetecilik gelene"inin bir
yansımasıdır:
“Çocuklar mümkün oldu#u kadar herkes ayrı hedefe ni!an alsın ki hepsini birden yere
serelim. Bunun içinde herkes yanındakinin tüfe#inin ucuna baksın. Hangi gavura ni!an aldı#ını
kolayca anlar.” 1119

1115
#lkkur!un, a.g.e., s.95-96.
1116
Bayar, a.g.e., C.8., s. 35.
1117
Sofuo"lu, “Mondros Mütarekesi Sonrası…”, s.624.
1118
Yetkin, (Haz.), a.g.e., s.14.
1119
Yetkin, (Haz.), a.g.e., s.48

316
Baskınlar Yunan i!gal güçlerinin i!ini en çok zorla!tıran ve en çok me!gul eden askeri
eylemlerdi. Yunan ileri karakolları, bütün gerilla sava!larında oldu"u gibi Kuva-yı Milliye için
en iyi hedefleri olu!turuyordu:
“23 Haziran 1919.Yeniden hazırlandık. Bu defa Yunanlıların ileri karakollarını basacak,
zayiat verecek, cephaneliklerini imha edece#iz. Bize yeni katılan Nihat isimli te#men de
yanımızda Aydın’ın Küçük Menderes köprüsü ba!ından içeriye geçerek dı! mahallelere kadar
sokulduk. Birçok zayiatlar verdirdikten sonar geri çekildik.”1120
Baskınlarda çok basit el feneri, saat (aynı saatte ate!e ba!lamak için) gibi araçlarla
koordinasyon, i!aretle!me ve planlama yapılmaya çalı!ılıyordu.1121
Baskınlarda en kolay hedefler olan karakolların basılması, bunun yanısıra Yunan i!gal
güçlerinin kırsal kesimdegörev yapan ta!ıt araçlarının hedef alınması gibi eylemler Yunan i!gal
güçlerinin cephe gerisine daha çok kuvvet ayırmak zorunda bırakmı!tır. Bu da Kuva-yı
Milliye’nin klasik i!levine uygun olarak düzenli birlikler kuruluncaya kadar geçen sürede Yunan
i!gal güçlerini oyalamak, geciktirmek ve yıpratmak adına eylemler yapıldı"ını gösterir. Bu
konuda Pıtır Hüseyin Efe’nin anlattıkları durumu açıklı"a kavu!turmaktadır:
“"lk baskın Gönen’in Çaloba bayırındaki Yunan karakoluna yapıldı ve on Yunan askeri
öldürüldü. Gönen yolunda da bir posta arabası vurularak posta muhafızı olan on Yunan askeri
ile on be! yerli Rum imha edildi. Bu iki baskının yerli Rum ve Yunan askerleri üzerindeki tesiri
hissedilir derecede oldu. Yunanlılar karakollarında onar on be!er nefer bulundurmaktalar iken
bu baskınlardan sonra mevcutlarını yüz elli!er iki yüzer ki!iye kadar çıkardılar. Bu suretle cephe
kuvvetlerini zayıflatmı! oluyorlardı.”1122
Efeler büyük baskınları, bulundukları yerden yakla!ık 50 km’lik bir daireye kadar
gerçekle!tirebiliyorlardı ya da bu mesafeye kadar kaçıp gizlenebiliyorlardı. Baskınlarda
yaralananlar ise baskın sahasından uzak köylere gönderiliyordu:
“Efeler bu sahadan 50 kilometre içerde Dursunbey ile Tav!anlı arasında Çaltılık
mevkiindeki bir yaylada dinleniyorlardı. Yaralılar süratle uzak köylere gönderilmi!, !ehitler de
geçit civarında bir tepeye gömülmü!tü.” 1123
Efelerin baskınlardan sonra kaçarken geli!tirdikleri kendilerine has bir yöntemleri de
kaçar gibi yapıp izlerini keybettirmektir. Araziyi iyi tanımaları ve daha önce devlet
kuvvetlerinden uzun süreler boyunca kaçıp gizlenme deneyimlerinin olması, Kuva-yı Milliye
bünyesinde Yunan i!gal güçleriyle silahlı mücadele a!amasında çok i!lerine yaramı!tır:
1120
Özgen, a.g.e., s. 16.
1121
Kuva-yı Milliye’nin Yunan i!gal güçlerine kar!ı giri!ti"i bir silahlı çatı!manın, öncesi ve geli!imini sahne sahne,
ço"u kaynakta rastlanmayan detayla anlatan bir anı parçası için bkz. #lkur!un, a.g.e., s.109-121.
1122
Yazıcı, a.g.m., s. 187.
1123
Yetkin, (Haz.), a.g.e., s.84.

317
“Zeybeklerin kuyruk savurması dedikleri takip müfrezelerini !a!ırtan bir oyunları
me!hurdur. Olayı yaptıkları yerden herhangi yöne firar eder gibi yaparlar ve bir müddet
gittikten sonra kimseye sezdirmeksizin, örne#in geceleyin geriye ya da sa# ve sol geriye dönerler
ve izlerini kaybettirirlermi!.”1124
Batı Anadolu Kuva-yı Milliye birlikleri Yunan i!gal güçlerinin hareketlerini takip etmek
ve bilgi edinmek için de"i!ik casusluk yöntemleri de geli!tirilmi!tir. Örne"in Çerkez Ethem
Yunanlılara kar!ı en tecrübeli Kuva-yı Milliyecilerden biri olarak bu konuda hassastır:
“Köylü kıyafetinde Demirci’ye sokulan casuslarımızın getirdikleri haberlere göre,
Yunanlılar kar!ımızda 10.000 mevcutlu ‘Ayvalık’ isimli bir piyade tümeni bulunuyordu. Buna
göre, ertesi gün olacak sava!ın ne kadar deh!etli olaca#ı anla!ılıyordu.”1125
Baskınlardan önce eylem sahasına yakla!ılırken gizlili"e, sesizli"e kar!ı da mevcut
ko!ullar içinde ilkel de olsa çözümler geli!tirilebilmi!tir:
“ Atlarımızın ayaklarına keçeler ba#ladık. Askerin öksürmemesi için evvelden temin
etti#imiz haplardan kendilerine verdik.”1126
Baskın öncesi anlar gerilimli, ama daha disiplinli olundu"u anlardır. Nevres Bey de
anılarında sessizlik ve gizlilik konusunda belirli bir disiplin ve düzenden söz eder:
“…bütün müfreze sessiz sedasız kolba!ı etrafında toplandı ve orada demirba! tayinat
sarfolunmamak, ate! yakılmamak, patırtı çıkarılmamak, hatta sigara içilmemek ve yarın sabahki
baskında temin-i muvaffakiyet için, bu yarın sabah ölüme do#ru ko!acak adamların sükuti bir
gece geçirmesi için hemen uyumak emrolundu.”1127
Kuva-yı Milliye birliklerinin deneyimli subaylar yönetimindeki uygulamaları sava!ın ve
e"itimden gelen bilginin gerekliliklerine göre oluyordu. Çatı!ma ve baskın öncesi ke!if
harekatları ile güvenli"i sa"lama bunlardan biridir. Bu !ekilde öncü ke!if kolları ile ana grubun
ani bir pusu tehlikesinden uzakta tutulması sa"lanıyordu. Ke!if kolları ile ana grubun ba"lantısı
da önceden belirlenmi! oluyordu. 1128

Ke!if, baskınlardan önce çok sistematik bir faaliyet olarak gerçekle!mese de Kuva-yı
Milliye birliklerinin baskın yapacakları hedefi hakkında önceden bilgi sahibi oldukları
söylenebilir. Bunda yöredeki köylülelrin en do"al yardımcı unsur oldu"u açıktır. Akba!
cephaneli"i baskını öncesi Dıramalı Rıza Bey’in bu cephanelik hakkında bilgi toplamak için
yürürttü"ü istihbarat faaliyeti ise, Kuva-yı Milliye’nin her zaman anlık eylemlerde bulunan bir
çete ve silahlı insan yı"ını olmadı"ını kanıtlar:
1124
Aker, a.g.e., s.128.
1125
Ethem, a.g.e., s. 73.
1126
Özgen, a.g.e., s.43.
1127
Nevres Bey, a.g.e., s.155.
1128
Güralp, a.g.e., s. 72.

318
“Evvela Dıramalı Rıza Bey, Umurbey nahiye müdürü Re!adettin Bey’le birlikte
Lapseki’den Gelibolu tarafına geçti, oralarda bir çiflikte bulunan hem!ehrileriyle görü!tü.
Cephaneli#in girdi çıktısını, subay ve erlerin yatıp kalktıkları yerleri görmek ve ö#renmek
imkanlarını ara!tırıyorlardı. Köylüler bu cephanelikteki subaylara her zaman tavuk yumurta ve
meyva gibi !eyler satıyorlardı, Rıza Bey de yanına bir arkada! alıyor, eski bir köylü elbisesi ile
sepetlerine yumurta ve tavuk koyuyorlar, önüne bir e!ek katarak gidiyorlar.
Rıza Bey, biraz da ucuz vermek suretiyle Fransızlarla ahbaplı#ı ilerletiyor ve her
gidi!inde yanına ayrı bir arkada!ını alarak, hepsine cephaneli#i ve nöbetçi mahallerini, erat
ko#u!unu, subay odalarını gösteriyor.”1129
Baskınlarda baskın yapılacak hedefe mümkün oldu"unca yakla!mak usülü
uygulanıyordu. Bu durum hızla en öldürücü darbeyi indirmek ve kısa sürede mümkün oldu"unca
çok dü!man askerini etkisiz hale getirmek için zorunluydu. Baskınların ilk a!amalarında sürpriz
etkisinden yararlanmak ve bu etkiyi kullanarak büyük bir tahribat yapmanın en kolay yolu el
bombası gibi bu i!e uygun silahları kullanmaktan geçiyordu. 1130
Baskınlarda o dönem e!güdüm
içinde eyleme ba!lamak için yararlanılan bir di"er araç da i!aret fi!e"i idi. Baskından önce i!aret
fi!e"i atılarak bir Kuva-yı Milliyecinin baskının sürpriz etkisini yok etmesi önleniyordu.1131
Kuva-yı Milliye’nin gece harekatlarında i!aretle!mek için kullandı"ı di"er araç da de"i!ik
mesajları iletmekte kullanılmak üzere ate!ler yakmaktı.1132
Sabotajlar da Kuva-yı Milliye’nin eylem yelpazesinde mevcuttu. Yolları ve köprüleri
tahrip etmek, cephanelik ve silah imha etmek gibi eylemler gerçekle!tirilmi!tir. Abdurrahman
Özgen Menderes Nehri üzerindeki bir köprünün tahribi hakkında anılarında bilgi verir.
“ 16 Haziran 1919’da yeteri kadar asker ve 20 zeybek ilk gece karanlı#ında Menderes
nehrinin kar!ı yakasında bulunan dü!man gerilerine sızdık. Yanımızda ufak çaplı hafif makineli
tüfe#imiz de vardı. Demiryolu köprüsünün ba!ında Yunan nöbetçileri, onların gerisinde de çok
fazla sayıda asker bulunuyordu. Aydın tarafındaki nöbetçilere ate! açtık ve köprünün ön kısmına
dinamit paketleri koyduk. Üç dakika sonra bu kısım uçuruldu.” 1133
Burada Kuva-yı Milliye’nin dinamit kullanmak gibi teknik bir konuda da yeti!mi!
elemanları içine aldı"ı görülmektedir. Dolayısıyla buradan Kuva-yı Milliye’nin, üyeleri bir
e!kıya çetesinin üyelerinden farklı olmayan, sadece eylem yönü itibariyle “Milli” niteli"i olan
e"itimsiz ve gev!ek çetelerden, teknik e"itimli, disiplinli, askeri bilgi ve görgü ile hareket eden

1129
Güven, a.g.e., s.34; Özalp, C.1, a.g.e., s.90.
1130
Terzio"lu, a.g.e., s.43.
1131
Terzio"lu, a.g.e., s.155.
1132
Özdemir (Der.), a.g.e., s. 14.
1133
Özgen, a.g.e., s.15.

319
müfrezelere kadar uzanan geni! bir çe!itlilik yelpazesini içeren çok geni! ve sınırları belirsiz bir
genel olu!um oldu"u sonucuna varabiliriz.
Çetelerin baskın ya da sabotaj gibi askeri eylemleri sonrasında kaçma, saklanma, yeniden
bir araya gelme, gizlilik ve güvenlik gibi konularda geli!tirdikleri yöntemler son derece basit ve
uygulanabilir çözümlerdir. Yine bu tür gruplarla çok yakından temas etmi! olan $efik Aker bu
konuda da !u bilgileri verir:
“Zeybeklerin belirli ve yalnız kendi aralarında kararla!tırılmı! parola olarak daima
bilmeleri gereken bir toplanma yerleri vardı. Bu toplanma yerlerini gerekirse de#i!tirirlerdi. Bir
çarpı!ma veya jandarma baskını sonucunda kızanların her biri bir tarafa da#ılıp birbirlerini
kaybettikleri zaman, önceden kararla!tırılan veya parola olarak herkes tarafından bilinen yerde
toplanırlardı. Toplanma yerine gelmeyenlerin yaralandı#ı veya hastalandı#ı dü!ünülerek,
aranırdı.”1134
Kuva-yı Milliye bünyesindeki milislerin zaman zaman konumları ve güçleri bakımından
milli mücadeleye engeller yaratan ki!ilere kar!ı suikastler düzenlemesi de söz konusu
olabiliyordu. Eski!ehir mutasarıfı #brahim Bey’in 7 ki!ilik bir seçkin Kuva-yı Milliyeci grup
tarafından Odunpazarı semtinde fayton içinde makamına girerken öldürülmesi buna örnektir.1135
Kuva-yı Milliye’nin bir çatı!ma sırasında ku!atmayı yarması konusunda da çetecilik
deneyimi i!e yarıyordu. Bu konuda çok incelik gerektiren taktikler uygulanabilmi!tir.
Gerekti"inde sivil köylüler arasına katılabilme becerisi gösterebilmek, basit parolalar belirlemek
gibi askeri usuller de klasik gerilla harbinin gereklerine uyuldu"unu göstermektedir. Bunun yanı
sıra sava!ılan bölgeyi iyi bilmek, i!gal güçlerine kar!ı büyük avantaj sa"lıyordu:
“Arkada!lar kur!unu biten gidip arkadaki dü!man ölüleri içine gidip yatacak herkes
kalan bombasını benim yanıma bıraksm. Karanlık basınca ba!larımıza !apkayı giyer askerin
içine karı!ır derenin alt ba!ındaki de#irmende beni beklersiniz parola öksürüktür.
Öksüreceksiniz kar!ınızdaki de burnunu çekerse tenhaya çekilirsiniz.”1136

1134
Aker, a.g.e., s.128.
1135
Terzio"lu, a.g.e., s.24. Bu kaynakta “#brahim Bey” adı geçmesine ra"men di"er kaynaklarda gerçekte bu ki!inin
Mutasarrıf Hilmi Bey oldu"u ve Hilmi Bey’in 4 Ekim 1919'da u"radı"ı bir saldırı sonucunda öldürüldü"ü bilgisi
vardır. Bu konuyu detaylı olarak inceleyen bir çalı!ma için bkz. Zafer Koylu, “Eski!ehir Mutasarrıfı Hilmi Bey’in
Öldürülmesi”, Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 46, Güz 2010, s. 425-455. Bu makalede süikastin Kuva-yı Milliye’ye
ba"lanması konusu mu"lak bırakılmı!tır. Tarihsel geli!meler, Eski!ehir Mutasarrıfı’nın Kuva-yı Milliye kar!ıtlı"ı ve
Ali Çavu!’un anılarında anlatılanların isim dı!ında gerçekle!en suikastle uyu!ması, bu eylemin Kuva-yı Milliye’ye
ba"lanması olasılı"ını artırmaktadır.
1136
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.86.

320
Kuva-yı Milliye’nin çok nadiren de olsa siper sava!ı ve hatta süngü hücumu yaptı"ına
ili!kin anılarda kayıtlar vardır. 3.Ekim 1919’da Çalda"ı yöresinde Kuva-yı Milliye’nin
gerçekle!tirdi"i böyle bir eylem örnektir.1137
Görülüyor ki Kuva-yı Milliye tipik bir gerilla kuvvetinin yaptı"ı eylemleri
gerçekle!tirmekte, ancak bir düzenli ordu kar!ısında düzenli bir ordu gibi büyük harekatların
gerçekle!tirilmesinde yetersiz kalmaktadır. Kuva-yı Milliye’nin askeri anlamda bu yetersizli"i
Düzenli Ordu’nun Kuva-yı Milliye’nin yerini almakta en büyük etkenlerden biridir.

1137
Özdemir (Der.), a.g.e., s. 27-28. Süngü yetersizli"i durumunda bu i!levi görmek üzere basit !i!ler de imal
edilmi!ti. Bkz. a.g.e., s. 38.

321
3.BÖLÜM
KUVA-YI M!LL!YE’N!N TAR!HSEL !"LEV!N!N SONA ER!"! ve DÜZENL! ORDUYA
GEÇ!"

3.1.Milli Direni$in Merkezile$mesi ve Kuva-yı Milliye’nin Mustafa Kemal


Liderli#ine Tabii Olması Süreci

Kuva-yı Milliye’nin örgütlü ve bir siyasi güç olarak kendi çıkı! özelliklerinin
sınırlandırıcı yerelli"inden kurtarılarak, ulusal bir kapsama kavu!turulması ve yeni bir devlet
olma çabasının bir aracı haline dönü!türülmesi, bütünüyle Mustafa Kemal’in yola çıktı"ı tüm
arkada!ları arasından onu ayıran vizyonunun eseridir.
Ba!langıçta yöresel, da"ınık ve e!güdümsüz olarak ba!layan Batı Anadolu’daki Kuva-yı
Milliye hareketi, bir çatı örgütün ve o günün Anadolu’sunda etkili bir politik-askeri liderli"in bir
parçası haline gelmeseydi Kurtulu! Sava!ı’nın ba!arılı olması mümkün olamazdı.1138 Bu
e!güdümsüzlü"ün en basit örne"ini Hacim Muhittin Çarıklı’nın anılarında buluyoruz. Balıkesir
ve Ala!ehir Kongrelerinin en önemli siması, çok da uzak olmayan bir bölgede gerçekle!en
Nazilli Kongresi’nin düzenleni! sürecinden hiç haberdar de"ildir. Haberi !öyle not dü!er:
“Denizli ciheti de Nazilli’ de bir kongre yapmı!lar”1139
Görülüyor ki bölgesel kongreler birbirinden kopuktur. Her yöre öncelikle kendi yöresinin
kaderi ile ilgilenmekte, kendi yöresinin sorunlarına kar!ı örgütlenmekte ve bu yüzden de geli!en
direni! örgütlenmesi ulusal bir perspektif kazanmaktan uzak kalmaktadır.1140 Mustafa Kemal,
geli!en bu direni! hareketini birle!tirmi!, Erzurum Kongresin’nden sonra Sivas Kongresi’ni
toplayarak bu birbirinden kopuk, yöresel nitelikteki hareketleri askeri ve politik hedefler

1138
Tevfik Bıyıklıo"lu Rauf Orbay’ın !öyle ded"ini aktarır: “Mustafa Kemal Pa!a mücadeleye atılmasaydı bu
memleket kurtulamazdı. Anadolu’nun tehlikeye dü!en yerlerinde, Batıda, Do#uda ve Güneyde ba!layan bir yutsever
dü!üncenin mahsulü olan zayıf milli mukavemet hareketleri Mustafa Kemal Pa!a tarafından birle!tirilmeseydi, her
biri ayrı ayrı kolayca bastırılabilirdi. Nur içinde yatsın Büyük Kurtarıcı.” Bıyıklıo"lu, a.g.e., s.11.
1139
M. Çarıklı, a.g.e., s.41. Buna kar!ılık “Balıkesir ve Ala!ehir Kongreleri birbirlerinden ba#ımsız, fakat haberli
toplanmı!lardır.” Turgut Çarıklı, Babam Hacim Muhittin Çarıklı Bir Kuva-yı Milliyecinin Ya$am Öyküsü,
Bo"aziçi Üniversitesi yayınları, Birinci Baskı, #stanbul, 2005, s. 54.
1140
$evket Süreyya Aydemir, bu dönemin ortalama insanına ait, Osmanlı ve kom!u co"rafyada kırsal alanda yaygın
olan bakı!ını !öyle özetler: “Bütün istedikleri de kimsenin köye dokunmamasından ibaretti.” Bkz. Aydemir, Suyu
Arayan Adam, s. 249. Bu insan malzemesi için kendi köyü aynı zamanda kendi dünyasının tamamıydı. Bu
bakımdan Kuva-yı Milliye örgütlenmelerinin yöresel bakı!ın hakim oldu"u yapısının kırılarak ulusal bir hareketin
parçası haline getirimesini ve bunda Mustafa Kemal’in ki!isel liderli"ini, çok önemli tarihsel bir olay olarak kabul
etmek zorundayız.

322
do"rultusunda yönlendirip yerel ve geçici kalmaya mahkum olmaktan kurtarmı!, dönemin tüm
büyük aktörlerince dikkate alınması gereken bir gücün parçası yapmı!tır. 1141
O dönem sadece bir kısım halkta de"il özellikle i!gal görmeyen bölgeelrdeki bir kısım
halkta da ulusal bir anlayı!, olaylara ulusal bir bakı!ın olmadı"ı görülür. Bu dü!üncede olanlar
i!gal görümü! bölgeler için henüz nispeten bozulmamı! rahatlarından fedakarlık etmek
dü!üncesine yabancıdır. Örne"in Halide Edip Adıvar, Ankara’ya geldi"i günlerde kar!ıla!tı"ı
böyle bir bölgeci anlayı!ı !öyle aktarır:
“Ankaralı kadınlar beni görmeye geldiler. Ankara çok bölgeciydi ve az ayrık olarak,
"stanbullulara ‘Yabancı’ derlerdi. Ben onlara çok minnettarım, çünkü, ilk günümden sonra
DrAdnan’la beni de ba#ırlarına bastılar. Didar’ın hizmetçisi kahve getirip, bir tanesi, dı!arıda
kimse olup olmadı#ını gözledikten sonra, hepsi birden çevremi aldılar. Benim ne kadar can
pahasına Milli Mücadeleye katılmı! oldu#umu bilmekle birlikte, dertlerini bana açmalarına çok
içlendim.
‘Buraya bakın, biz de memleketimizin iyili#ini isteriz. Fakat niçin Ankara’da, "stanbul,
"ngilizlerin elindedir diye umutsuz bir sava!a giri!tik? Biz onları yenip dı!arı atabilir miyiz?
Ankara’nın yarısı Çanakkale’de !ehit oldu. Ne yararını gördük? Bırakın her yer kendi hesabına
dövü!sün.’”1142
Halide Edip, bu anlayı!ı !öyle yorumlar:
“Bu bölgecili#in tam anlamıydı: Çevremiz, kom!ularımız sefalet içinde ya!arken
kendimizin barı! ve dirlik içinde ya!ayabilece#imize inanmak ne yazık ki eski dünyanın bir
dü!ünü!üydü. Fakat, Ankara kadınları bunu sırf kendi çıkarları için söylemiyorlardı. O zamana
kadar yapılan fedakarlıkların bir sonuç vermedi#ini görerek bu dü!ünceye varmı!lardı.”1143
Bu durum halkın bir kısmında var olan bölgeci anlayı!ı çok iyi yansıtmakla birlikte,
Mustafa Kemal’in ulusal bir anlayı!la hareket etmesinin de"erini ve zorlu"unu da
göstermektedir. Nitekim Mustafa Kemal’in en önemli rollerinden biri bu bölük pörçük bölgesel
kurtulu! çabalarını ulusal bir mücadele içinde birle!tirmesidir.1144
Aslında Mustafa Kemal’in Kuva-yı Milliye ile olan ilgisinin Anadolu’ya gönderilmeden
çok önce ba!ladı"ını söylememize izin verecek bilgiler anılarda vardır. Ali Fuat Cebesoy’un
“Kuva-yı Milliye’nin #çyüzü” adlı kitabında !öyle bir pasaj yer almaktadır:

1141
“Millî direni! hareketleri bölgeseldir. Atatürk olmasaydı, Erzurum Kongresi bölgesel kalacak, Sivas'a bile belki
uzanamayacaktı.” Baydur, a.g.m., s.82.
1142
Adıvar, a.g.e., s. 107.
1143
Adıvar, a.g.e., s. 107.
1144
Tevfik Bıyıklıo"lu bu konu hakkında; “Türlü isimdeki Milli Müdafaai Hukuk Cemiyetlerinin en zayıf tarafı, her
birinin yalnız memleketin bir bölgesinin haklarını savunmakla kendilerini görevleri saymaları idi.” diyerek, Mustafa
Kemal’in, Erzurum ve Sivas Kongreleri ile bütün Türk ulusunu birle!tirmek gibi tarihsel bir misyonu üstlendi"i"ini
belirtir. Bıyıklıo"lu, a.g.e., s. 82.

323
“Adana’dan "stanbul’a döndükten, Samsun’a çıkaca#ı güne kadar yirminci ve onikinci
kolordular ile garbi-Anadolu’da kurulma#a ba!lamı! olan milli gruplarla ilgisini ve ba!lılı#ını
kesmemi! ve bilakis bunlara kılavuz ve manevi bir istinadgah olma#a çalı!mı!tı.”1145
Bu cümlelerden Mustafa Kemal’in Kuva-yı Milliye hareketi ile do"umundan itibaren
ilgilenmeye ba!ladı"ı anla!ılmaktadır. Rauf Orbay anılarında Mustafa kemal’in Samsuna’a
çıkmadan önce kendisine “ Milletin gaspedilmi! haklarının harice kar!ı müdafaası meselesine
gelince, merkezi Anadolu olacak bir hareketle bunun azamisini yapaca#ıma kaniim.”1146 diyerek
daha sonra giri!ece"i eylemler için umutları ye!ertmi! oldu"unu eklemektedir.
Mustafa Kemal Anadolu’da i!gallere kar!ı direnme kararlılı"ında olan askeri birlik
komutanları için de bir umut olmu!tu. 1919 Mayıs’ının son günlerinde Genelkurmay Ba!kanı
Cevat Çobanlı Pa!a’nın gizlice #stinbul’a geçerek kendisiyle görü!en ve 61. Tümen konutanlı"ını
isteyen Kazım Özalp’e söyledikleri bu umutlu havayı yansıtır:
“Cevat Pa!a’nın gözleri ya!ardı ve ‘Allah milleti ba#ı!lasın’ diyerek heyecanlandı. Bu
arada Mustafa Kemal Pa!’nın "stanbul’dan Samsun’a gitti#ini ve 19 Mayıs 1919 tarihinde
Samsun’ a çıktı#ını müjdeledi.”1147
Anadolu’da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkı!ını çok erkenden ö"renen ve amacını sezen
ba!ka ki!iler de mevcuttur. Mustafa Kemal’in yolculu"u bu kesimlerce Batı Anadolu’da
ba!langıcından itibaren takip ediliyor ve moral unsur olarak kullanılıyordu.1148 Ancak Mustafa
Kemal’in Milli Mücadele’yi örgütlemek ve Kuva-yı Milliye’yi koordine edip tek bir hedefe
odaklandırmak çabasında ba!arılı olabilmesi büyük çabalara ve zamana ihtiyaç gösterecektir. Bu
süre içinde daha önce ba!lamı! Kuva-yı Milliye hareketi yava! yava! Osmanlı Hükümeti’nin
kendisi için çizdi"i çerçeveden çıkarak Heyet-i Temsiliye’nin ve sonrasında Ankara
Hükümeti’nin denetimine girmi!tir.
Rauf Orbay daha #stanbul’dayken Mustafa Kemal ile birlikte hareket eden ki!ilerden biri
olarak Mustafa Kemal’in ardından 1919 Mayıs aynın sonlarına do"ru dola!tı"ı Batı Anadolu’da,
Bandırma, Balıkesir, U!ak, Akhisar, Salihli, Manisa, Ödemi! yörelerinde, temas etti"i insanlara

1145
Cebesoy, Kuva-yı Milliyenin..., s.29. Bu çalı!manın 1.1.1. numaralı ve “Mondros Mütarekesi’nin Sonrasında
#lk Giri!imler” ba!lıklı bölümde Mustafa Kemal’in henüz #stanbul’da bulundu"u dönemde Anadolu merkezli ve
Kuva-yı Milliye çerçevesinde bir ulusal direni! fikrinin nasıl olgula!mı! oldu"undan söz etmi!tik.
1146
Orbay, a.g.e., s. 296.
1147
Özalp, a.g.e., C.1, s.17.
1148
Mu"la’da #zmir’in i!galinini ö"renilmesinden hemen sonra 15 Mayıs ak!amı kurulan Mente!eliler Müdafa-yı
Hukuk Cemiyeti”nin kurucularından Doktor Cemil $erif Bey, 21 Mayıs 1919 gibi erken bir tarihte Mustafa Kemal
gerçe"inden haberdardır ve bunun önemini kavramı! görünmektedir:“Anafartalar ve Cenup orduları kahramanı ve
yıkılan "ttihatçıların ve bilhassa Enver Pa!a’nın hatalı hareketlerine kar!ı çok kuvvetli mücadelelerde bulunan ve
orduda büyük sevgi ve itimat telkin eden Mustafa Kemal Pa!a da Anadolu’ya geçmi!tir. Maksadı esasen yer yer
ba!layan Milli Müdafa ruhunu ve kuvvetlerini tanzim ve idare etmek ve te!kilatlandırmaktır.” Bayram Akça,
“"zmir'in Yunanlar Tarafından "!galine Mu#la'nın Tepkisi”, Atatürk Haftası Arma#anı, 10 Kasım 2009, Sayı 36,
Gen. Kur. ATASE B!k. Yayınları, s.112.

324
“Mustafa Kemal geliyor. Sıkı tutunun, iyi günler yakındır.” diyerek Mustafa Kemal’i ba!layacak
bir hareketin lideri olarak takdim etmi! ve Mustafa Kemal’in isminin halk arasında yayılmasına
ve Mustafa Kemal’in ileriki günlerde belirginle!ecek liderli"i için önemli bir katkıda
bulunmu!tur.1149
21 Haziran 1919’da Amasya’da kabul edilen ve “Amasya Genelgesi”1150 olarak bilinen
metin, Mustafa Kemal’in Kuva-yı Milliye ile olan ili!kisinin en önemli dönüm noktalarından
biridir. 24 Haziran 1919’da Mustafa Kemal ile ba!tan beri i!birli"i içinde olan Ali Fuat Pa!a bu
kararların do"rultusunda Batı Anadolu’daki Kuva-yı Milliye hareketiyle ilk teması kurar:
“24 Haziran’da yirminci kolorduya mensup yirmiüçüncü fırkanın alay 68 tabur 1 dolgun
mevcut ve bol cephane ile Kula’ya gönderilmek suretiyle yirminci kolordu ilk defa olarak "zmir
kuva-yı milliyesiyle irtibata gelmi! ve bundan sonra "zmir kuva-yı milliyesiyle temas muhafaza
edilerek hummalı bir faaliyetle bu cepheye kolordu yardım edebilmeye muvaffak olmu!tur.”1151
Mustafa Kemal’in Batı Anadolu’da duyulan ve dikkate alınan bir isim olması, otomatik
olarak merkezi bir liderlik pozisyonu olu!masına neden olmamı!tır. Bunun en büyük nedeni
yöresel direni! hareketleri için bu ilk dönemde padi!aha ba"lılı"ın her !eye ra"men tanrısal bir
nitelik ta!ıyor olmasıdır.
“Arabaya binece#i zaman Padi!ahımıza kar!ı olan sadakatımızın bizzat arzı için
tavassutunu iltimas ettim ve kendileri de arz edeceklerini vaad buyurdular.”1152
Temmuz-A"ustos 1919 tarihinde Mustafa Kemal’in yaptıkları ve niyeti giderek artan
biçimde Batı Anadolu’da yankılanmaya ba!lanmı!tır. Yöre insanının hükümetsizlikten,
ba!sızlıktan, sahipsizlikten yakındı"ı böyle bir dönemde Mustafa Kemal’in bir umut olarak yava!
yava! do"du"unu görüyoruz. Hasan Basri Çantay bu sürecin ba!langıcını anılarında !öyle
belirtir:
“Sonra (Osman) Beyden aldı#ım uzun bir mektubla tenevvür etdim. Bu mektub bana
ayni zamanda !u mühim ve gizli haberi de müjdeliyordu: ‘Anafartalar kahramanı (Mustafa
Kemal Pa!a) isyan etmi!tir. Anadolu’da milli bir vahdet ve hükümet te’sisine çalı"ıyor.”
Bu haber bizi çok sevindirdi. Demek, artık hükümetsizlikten, ba!sızlıktan kurtulaca#ız,
milli hareketleri, milli emelleri umumi bir emir ve kumanda altına sokmu! olaca"ız.” 1153
Batı Anadolu’da en etkin durumda bulunan Demirci Mehmet Efe gibi direni! güçlerinin
Mustafa Kemal ile ba"lantı kurulmasını önlemekte Damat Ferit Pa!a hükümetinin çabaları da rol

1149
Orbay, a.g.e., s. 299
1150
Amasya Genelgesi’ne giden süreç ve imzalanan metin hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. $.Turan, a.g.e., 1.Kitap,
s. 191-197.
1151
Cebesoy, Bilinmeyen…, s.42.
1152
M. Çarıklı, a.g.e., s.50.
1153
Çantay, a.g.e., s.35.

325
oynamı!tır. Hatta Damat Ferit Hükümeti bu kuvvetleri Sivas Kongresi hazırlıklarını baltalamak
için kullanmak bile istemi!tir. Ku!kusuz bir süre öncesine kadar basit bir e!kıya olarak kendisini
takip eden #stanbul Hükümeti’nin bir anda kendisini muhatap alması ve Demirci Mehmet Efe’nin
bulundu"u bölgede bir yerel kral pozisyonunda olmanın da getirdi"i rahatlık, Mustafa Kemal
Pa!a ile birle!mesini önlemi!tir. Celal Bayar bu konuda !öyle der:
“Damat Ferit Pa!a Hükümeti de bu yeni tertipten memnun görünüyordu. Aydın’daki milli
kuvvetleri toplayıp Sivas asileri (!) üzerine saldırtmaya muvaffak olamasa bile, en büyük
dü!manı Mustafa Kemal Pa!a ile birle!melerini, onun tezine hizmet etmelerini önlemi!
oluyordu.”1154
#lk anlarda Mustafa Kemal’den habersiz ve ba"lantısız olarak geli!en Batı Anadolu Kuva-
yı Milliye hareketi bölük pörçük, da"ınık ve e!güdümsüz bir görüntü veriyor, bunu önlemek için
düzenlenen yerel kongreler ise politik bir liderli"in çatısı altında olamadıkları için geli!en askeri
ve siyasi geli!melerde belirleyici ve dikkate alınan bir aktör olamamanın sancısını çekiyorlardı.
Çünkü en önemli güç merkezleri eskinin e!kiyaları ve etkinli"i ve vizyonu sınırlı yerel birlik
komutanlarıydı. Bu liderlik eksikli"i, Osmanlı ve #tilaf devletlerinin dikkate alaca"ı, halk
üzerinde de heyecan yaratan bir hareket olarak Mustafa Kemal’in faaliyetlerinin giderek daha
dikkatle takip edilen bir sürecin ya!anmasına neden olmu!tur. Nitekim yukardakine benzer bir
heyecanın ortaya çıkı!ını Denizli’de, Lütfü Müftüler de gözlemlemi!tir:
“Denizli halkı "zmirin i!galinden sonra kar!ılarındaki dü!manlarını ko#ma#a sava!ırken
uzaktan Erzurum taraflarında bir kongrenın akdedildi#ini ve Sivasta umum memlekete !amil bir
kongrenin akdine karar verildi#ini ve bu suretle memleketin dört buca#ından saldıran dü!man-
lara kar!ı umumî harekete geçilmek kararı verildi#i ve bütün Anadolunun ayni gaye için
kalkındı#ını haber aldıkça manevî kuvvetlerinin artmakta oldu#u görülüyordu.” 1155
Kazim Özalp de Batı Anadolu’da beliren Kuva-yı Milliye hareketinin Mustafa Kemal ile
ilgisini, Erzurum Kongresi öncesinde Rauf Bey’in 9 Temmuz tarihli bir tegrafıyla ö"renmi!tir.
Ancak bu ili!ki, henüz tabii olma ya da koordineli hareket etme anlamına gelmedi"i gibi bu
dönemde henüz Mustafa Kemal’in kurtulu! mücadelesinin tam anlamıyla liderli"ini üstlenmesi
anlamına da gelmemektedir. Kazım Özalp bu tarih kesitindeki söz konusu durumu açıkça !öyle
belirtmi!tir:
“"zmit etrafında faaliyette bulunan milli kuvvetlerimiz ile, Anadolu’nun do#usunda
yapılan te!ebbüsler arasında henüz münasebet kurulamamı!tı.”1156

1154
Bayar, a.g.e., C.8., s. 1.
1155
Müftüler, a.g.e., s.17.
1156
Özalp, a.g.e., C.1, s.40-41.

326
Aslında her yörede ba!ından beri Milli Mücadeleyi büyük bir özveriyle yürüten bir çok
ki!inin Mustafa Kemal Pa!a’nın tarihsel misyonu hakkında bilgisi vardı. Bunlardan biri de
Edremit Kaymakamı Hamdi Bey’dir. Hamdi Bey Biga’da daha halkı örgütleme a!amasında
Mustafa Kemal Pa!a’yı bir güven ve dayanak unsuru olarak kullanmı!tı:
“Hamdi Bey, ‘Arkada!lar’ dedi, ‘ilk i!imiz Yunanlıları topraklarımızdan çıkarmak
olmalıdır. Ordunun ba!ına Mustafa Kemal geçecektir. Pa!ayı bütün imkanlarımızla
desteklemeliyiz, ben buraya dü!mana kar!ı koyacak te!kilatı kurmıya geldim, sizlerin yardımını
istiyorum.’ ”1157
Mustafa Kemal isminin, feodal ili!kiler içinde ço"u cahil halk tabakaları için uzaktaki,
eri!ilmez bir devlet gücü olarak gerekli güven unsurunu olu!turmak ve insanların direni!e
katıldıklarında bunun küçük çaplı bir olay de"il, tüm yurt çapında bir olay oldu"unu algılamaları
gibi yönlerden çok gerekli bir i!lev gördü"ünü söyleyebiliriz. Böylece direni!e katılacak
insanlar çok daha büyük bir gücün parçası olacaklarını dü!ünebiliyorlardı. Ancak bu sürecin ilk
a!amasını manevi ve moral yönden Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesinin Do"u Anadolu’dan güç
alması olarak niteleyebiliriz. Bu ilk a!amadaki en önemli olay ise Erzurum Kongresi’nin
toplanmasıdır. Kazım Özalp !öyle der:
“"stiklal Harbimizin tarihinde belli ba!lı yeri olan Erzurum Kongresi’nin toplanması,
Anadolu’nun batısında Yunan kuvvetlerine kar!ı cephe almı! bulunan kuvayı milliye üzerinde
pek büyük bir manevi tesir meydana getirdi.”1158
Ancak böylelikle ba!layan süreç Milli Mücadele’nin Mustafa Kemal liderli"inin tam
olarak belirginle!mesine do"ru evrilecektir.
Mustafa Kemal’in Anadolu’da ba!layan Milli direni! üzerindeki liderli"ini peki!tirmesi
ve Anadolu’daki askeri birlik liderlerinin Mustafa Kemal’e tabii olması ise, ku!kusuz sıkıntısız
bir süreç olmamı!tır. Bu süreç adım adım ve bölge bölge olmu!tur. Örne"in 30 Eylül 1919’a
gelindi"inde Batı Anadolu’da Mustafa Kemal liderli"ine tabi olan bölgeleri Ali Fuat Cebesoy
!öyle analiz eder:
“30 Eylül’e kadar "zmit !ehri müstesna olmak üzere Kandıra-Adapazarı, Geyve,
Karamürsel kazaları Hükümetle alakalarını katederek Anadolu birli#ine girmi!lerdi.”1159 Ali
Fuat Pa!a 21 Eylül 1919’da Heyet-i Temsiliye’ye yazdı"ı bir yazıda Afyonkarahisar’ı da

1157
Güven, a.g.e., s.29-30.
1158
Özalp, a.g.e., C.1, s.43.
1159
Cebesoy, Bilinmeyen…, s.251. Kocaeli Mutasarrıfı Ali Suat Bey, Heyet-i Temsiliye’nin “#stanbul’la ba"lantının
kesilmesi ve Sivas’a ba"lanılması” kararına uymadı"ı için bu a!amada Ali Fuat Pa!a #zmit’i dı!arıda bırakmaktadır.
Bkz. Sofuo"lu, Milli Mücadele Döneminde …, s. 41-42.

327
yukardaki bölgelere ekleyerek “Afyonkarahisar lehimize kazanıldı.” demektedir. 1160
Bunu 22
Eylül 1919’da Bolu sanca"ının, #stanbul’la ili!i"ini kesi!i izledi.1161
Bu a!amada Anadolu’da #stanbul Hükümeti’ne ba"lılı"ı sürdüren merkezler arasında ise
#zmit dı!ında Eski!ehir de bulunuyordu. Ancak bu bölgelerin giderek yalnızla!tı"ı ve Mustafa
Kemal liderli"ini tanımı! kuvvetler tarafından neredeyse ku!atılmı!lı"ı söz konusu olmu!tur.1162
Nitekim çok geçmeden, Ali Fuat Pa!a Eski!ehir için de 5 Ekim 1919’da, Bursa’da bulunan Bekir
Sami (Günsav) Bey’ye yazdı"ı telgrafta benzer bir yargı bildirir: “Eski!ehir livası milli kongreye
ba#lanmı!tır.” 1163
Yine Bekir Sami (Günsav) Bursa’dan Ali Fuat Pa!a’ya yazdı"ı 7 Ekim 1919
tarihli bir telgrafında “Bursa kongre kararlarına ba#lıdır.” demektedir.1164
“Yine bu dönemde Balıkesir’de toplanan 2. Balıkesir Kongresi, Sivas Kongresi
kararlarından Mustafa Kemal’in bir telgrafı ile haberdar olsa bile1165 Mustafa Kemal’in liderli"ini
ve Temsil Heyeti’ne tabi olmayı hemen benimsememi!tir. Hatta Hacim Muhittin Çarıklı bu
telgraf üzerine kendi düzenledikleri Kongreler ile benimsedikleri “müstakil” olma niteliklerini

1160
Beyo"lu, a.g.m., s.174-175.
1161
Sofuo"lu, Milli Mücadele Döneminde..., s. 42. Sofuo"lu Kazım Karabekir’ e atfen “Heyet-i Temsiliye 1 Ekim
1919’da her tarafq gönderdi#i tamimle bölgedeki son durumu ‘Kütahya, Hendek, Adapazarı, "zmit Havalisi
(Kandıra ve $ile’ye kadar) Kuva-yı Milliyeye iltihak ettiler.”demektedir. Bkz. a.g.e., s. 44. Kazım Karabekir, #stiklal
Harbimiz adlı eserinin 362. sayfasında gerçekten de 1 Ekim 1919 tarihli bir tamimden bahisle bu ifadeye yer
vermektedir. Bkz. Karabekir, !stiklal Harbimiz, s.362. Ancak Kazım Karabekir’in kitabına aldı"ı bu tamimin
sonunda Heyet-i Temsiliye ya da Mustafa Kemal ibareleri yoktur. Halbuki Karabekir’in kitabının di"er kısımlarında
Heyet-i Temsiliye’den gelen bütün yazıların adlında bu ibare vardır. Buna ek olarak Atatürk’ün bütün eserlerinde de
ilgili bölümde bu içerikli bir Heyet-i Temsiliye metni yoktur. Bkz. Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.4, s.171-173.
Zeki Sarıhan’ın Kurtulu! Sava!ı Günlü"ü’nün 1 Ekim 1919 tarihli kısmında da bu ifadeye yer verilen bir madde
yoktur. Bkz. Zeki Sarıhan, Kurtulu$ Sava$ı Günlü#ü, C.2, s.140-141; Dolayısıyla 1 Ekim #tibariyle #zmit ve
Kütahya gibi bölgelerin henüz Sivas lehine kazanıldı"ı ifadesini kesin bir olgu olarak kabul edemeyiz. Kazım
Karabekir’in bu metni ba!ka bir haber kayna"ından genel bir duyum olarak aldı"ını dü!ünmemiz gerekir.
1162
Cebesoy, Bilinmeyen…, s.252.
1163
Ünal (Haz.), a.g.e., s. 167.
1164
Bekir Sami (Günsav)’ın Ali Fuat Pa!a’nın 5 Ekim 1919 tarihli telgrafına verdi"i 6 Ekim 1919 tarihli yanıtında
“Ama Balıkesir, Yunanlılara kar!ı, Müdafai Milliye Te!kilatı sahibi olup kongre kararlarına ba#lıdır.” #fadesi yer
almaktadır. Balıkesir’le ilgili aynı bilgiyi Bekir Sami Bey, 8 Ekim 1919 tarihli telgrafında bu kez Kazım (Özalp)’e
dayanarak bir kez daha teyit etmektedir. Bkz. Ünal (Haz.), a.g.e., s. 170. Bu ifade Bekir Sami Bey’in 14. Kolordu
Komutanlı"ına yazdı"ı 7.Ekim 1919 tarihli telgarfta Bursa için de kullanılmaktadır. Bkz. a.g.e., s. 168. Ancak bu
telgraflardaki “Kongre kararlarına ba#lıdır.” ifedesini Balıkesir için farklı yorumlamak gerekir. Çünkü bu ifadeyi
do"rudan Balıkesir’in Temsil Heyeti’ne ba"lılı"ı olarak yorumlamak, Hacim Muhittin Çarıklı’nın yukarda metin
içinde verdi"imiz ifadesiyle çeli!ir. Bu yüzden bize göre “Balıkesir Kongre kararlarına ba#lıdır” ifadesinin,
“Balıkesir Kongre’ye ba#lıdır.” anlamında, yani Balıkesir Kongresi’nin iradesinin bütünüyle Mustafa Kemal
liderli"ine (Temsil Heyeti’ne) ba"lanması, bir organik bütünlük kurulması !eklinde de"il, ancak aynı do"rultuda
çalı!an iki olu!umdan birinin di"erinin kararlarını dikkate alaca"ı, bu kararların yönü ile uyum içinde olunaca"ı
!eklinde yorumlanması daha do"rudur. Nitekim bu son telgrafta Bekir Sami Bey “Balıkesir’deki durumun Ali Fuat
Pa!a’ya intikalini tamimen bildirilmesi rica ederim” ifadesini kullanmaktadır.” E"er bu konuda net bilgisi olsaydı
bu ifadeyi sanırız kullanmazdı. Burada önemli nokta Bursa’da Balıkesir gibi bir Kongre iredesinin ortaya çıkmamı!
olmasıdır. Dolayısıyla bir kongre iradesine yaslanmayan Kuva-yı Milliye örgütlenmelerinin Mustafa Kemal Pa!a
liderli"ine do"rudan ba"lanmasının daha kolay ya da daha hızlı oldu"unu bir sonuç olarak söyleyebiliriz.
1165
Söz konusu telgraf’a Hacim Muhittin Çarıklı’nın 18 Eylül 1919 tarihli günlük notunda yer verilmi!tir. Bu
telgrafın tamamı için bkz. Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.4, Kaynak Yayınları,Üçüncü Baskı, Temmuz 2005, s.24,
13 Eylül 1919 tarihli belge.

328
korumak zorunda olduklarını ve “Sivas”ı henüz tabii olunacak bir taraf görmediklerini, bunu bir
temsilciyle bildirmek gerekti"ini !öyle belirtmektedir:
“Sivastan gelen telgrafnamelerde tamamiyle mütehakkim bir vaziyet göründü#ünden
maksat, o memur vasıtasıyle vaziyet ve mevkimizi bizzat izah ederek kısmen müstakil bir vaziyet
almak zaruretinde bulundu#umuzu izah idi.”1166
Görülüyor ki henüz varlı"ı ve faaliyetleri bilinmekle beraber Mustafa Kemal liderli"ine
bütünüyle tabii olmak henüz dü!ünülmemektedir. Nitekim yanıt olarak yazılan telgrafta “resen
hareket ve ittihazı mukarrerattaki mecburiyetimi bittabi takdir buyurursunuz” denmekte ve buna
gerekçe olarak da Sivas ile bölgenin uzaklı"ı öne sürülmektedir. 1167
Celal Bayar, Batı Anadolu Kuva-yı Milliye hareketinin Mustafa Kemal’in denetimine
girmesinde yöredeki etkin ki!ilerin ki!isel vizyonlarının kıstlılı"ını da bir etken olarak
de"erlendirir ve özellikle orta rütbeli komutanların bazılarındaki ruh halini, o dönem Demirci
Mehmet Efe’nin yanında bir tür askeri danı!man olarak bulunan Yüzba!ı Tahir (Özerk) örne"ini
vererek !öyle aktarır:
“Sivas üzerine yapılacak bir harekete Tahir Bey katılabilir miydi? Rahmetlinin
hatırasına saygı olarak hemen söyleyeyim ki hayır, memleket sevgisi ve inkılap duygusu buna
müsaade etmezdi.

1166
M. Çarıklı, a.g.e., s. 86-87. Bekir Sami (Günsav)’ın Ali Fuat Pa!a’nın 5 Ekim 1919 tarihli telgrafına verdi"i 6
Ekim 1919 tarihli yanıtında “Ama Balıkesir, Yunanlılara kar!ı, Müdafai Milliye Te!kilatı sahibi olup kongre
kararlarına ba#lıdır.” #fadesi yer almaktadır. Bkz. Ünal (Haz.), a.g.e., s. 168. Buradaki “Kongre kararlarına
ba#lıdır” ifedesini do"rudan Balıkesir’in Temsil Heyeti’ne ba"lılı"ı olarak yorumlamak, Hacim Muhittin Çarıklı’nın
yukarda metin içinde verdi"imiz ifadesiyle çeli!ir. Bu yüzden bize göre “Balıkesir Kongre kararlarına ba#lıdır”
ifadesinin, “Balıkesir Kongre’ye ba#lıdır.” anlamında, yani Balıkesir Kongresi’nin iradesinin bütünüyle Mustafa
Kemal liderli"ine (Temsil Heyeti’ne) ba"lanması, bir organik bütünlük kurulması !eklinde de"il, ancak aynı
do"rultuda çalı!an iki olu!umdan birinin di"erinin kararlarını dikkate alaca"ı, bu kararların yönü ile uyum içinde
olunaca"ı !eklinde yorumlanması daha do"rudur. Nitekim aynı Bekir Sami Bey Bursa’dan 18 Ekim 1919’da
Mustafa Kemal Pa!a’ya gönderdi"i bir telgrafta Sivas Kongresi kararlarını kastederek, “Kongre kaRarlarının tebli#
edilmedi#i yer ve cemiyet yoktur. Ala!ehir ve Balıkesir Kongreleri de Sivas Kongresi kararlarına ba#lılık kararı
alacaklardır.” demektedir. E"er bu tarihte alınmı! Sivas’a bir tabii olma kararı olsaydı herhalde bir beklendti ifadesi
olan “karar alacaklardır” ifadesi kullanılmazdı. Dolayısıyla Balıkesir Kongresi’nin iradesinin hemen Sivas Kongresi
iradesine tabii olması gibi bir geli!meden sözedemeyiz. Mustafa Kemal’in ısrarı ve di"er tarafta bir direnç, bir süre
daha devam etmi!tir.
1167
M. Çarıklı, a.g.e., s. 87-88. Turgut Çarıklı da buna neden olarak “Balıkesir, Sivas’ın önemini anlamı!, fakat
Yunan Cephesine yakınlı#ı nedeniyle ondan ba#ımsız hareket etmek gere#ini de savunmu!tur.” diyerek “uzaklık”
faktörünü temel neden olarak göstermektedir. Bkz. T. Çarıklı, a.g.e., s. 55. Ancak bizce bu bahane inandırıcı
de"ildir. Bize göre bu a!amada henüz Mustafa Kemal’in liderli"i konusunda kesin bir kabul ve ba"ımsız bir
organizsazyon olarak çalı!ma iradesinde bir kırılma söz konusu de"ildir. Bize göre Batı Anadolu’da Padi!ah (Halife)
iradesinin bütünüyle reddine ve padi!ah nazarında “asi” pozisyonunda olan bir ki!i olarak Mustafa Kemal’in
iradesine tabii olmaya hazır bir vizyonun henüz geli!memi! olması bu durumun en önemli nedenidir. Buna ek olarak
bir ba"ımsız devletsi yapının lider kadrosunun henüz devletsi niteli"i tam olu!mamı! Mustafa Kemal liderli"indeki
harekata tabii olması için bu e!itsizli"in ortadan kalkması, yani Sivas merkezli iradenin de devletsi niteli"inin
belirginle!mesi !arttı. Bu geli!me zaman almı!tır. Bu süre içinde Batı Anadolu Kongreleri kendilerini daha önemli
görmektedirler. TBMM’nin açılı!ı ve Mustafa Kemal’in ba!kan seçilmesi bu geli!imin tamamlanması anlamına
gelmektedir.

329
Ancak resmi makamların müsaadesini almadan veya otorite saydı#ı kimselerin aciz
mevkiine dü!tüklerini görmeden ‘asi(!) Mustafa Kemal Pa!a ile birle!meyi göze alamazdı.”1168
Görülüyor ki bir tarafta padi!ah, halife, devlet, hükümet, ordu gibi kavramlarla çevrili bir
algı dünyası ve bir hiyerar!i içinde olmanın getirdi"i alı!kanlıkla bireysel olarak hareket etmeye
hazır olmayan bir vizyon eksikli"i, di"er tarafta henüz bu kavramlarla denk hiçbir sıfatı ve bir
gücü olmayan, ordudan ayrılmı!, “asi” yaftasıyla aleyhte propagandası yapılan eski bir pa!a
algısı varken Mustafa Kemal’in kısa bir sürede Batı Anadolu Kuva-yı Milliye hareketini, mevcut
hiyerar!iden çözerek kendi liderli"indeki bir hiyerar!iye monte etmesi mümkün de"ildi.
Dolayısıyla Eylül 1919 itibariyle Sivas Kongresi ve Mustafa Kemalin amir pozisyonu ya
da en azından “e!itler arasında birinci” olma niteli"i henüz bütün bölgelerde yerle!memi!tir.
Hatta Hacim Muhittin çarıklı Sivas Kongresi sonrası Damat Ferit Pa!a’nın istifasından
kendilerine de pay çıkartmaktadır:
“Evvela Ali Rıza pa!anın nasıl bir kabine te!kil edece#ini tesbit ederek bunun her halde
i#fal kabinesi olaca#ına ve Ferit Pa!anın sukutu $ark ve Garp Harekatı Milliyesinin
muvaffakiyeti oldu#una karar verdik.”1169
Yine bu dönemde Ni"de ve Kayseri bölgesi mutasarrıfları da “Milli Harekata Kar!ı”
olduklarından Sivas Kongresi iradesinin hedefidirler.1170 Bu örnekler Mustafa Kemal liderli"inin
Anadolu’da yava! yava! geni!leyen bir halka oldu"unu göstermektedir.
1919 Ekim ayına gelindi"inde ise Mustafa Kemal Batı Anadolu’daki Kuva-yı Milliye
hareketini kendi liderli"indeki Heyet-i Temsiliye ile ba"lantılandırmak için giderek daha
emredici ama nazik bir dil kullanmaya ba!lamı!tır. Bütün direni! hareketinin birbiriyle ba"lantılı
ve merkezi bir nitelik kazanması için çaba harcayan tek ki!idir. Her zamanki gibi telgrafı çok
i!levsel bir araç olarak kullanmaktadır. Kazım Özalp’e 11ve 14 Ekim 1919 da gönderdi"i
telgraflarla, Redd-i #lhak Cemiyetleri’nin birbirinden ayrı olarak tebli"ler yayınlamasını ve
birbirleriyle ba"lantısız olu!larının yarattı"ı karma!ayı öne sürerek bu bo!lu"u doldurmak için de
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetini hatırlatıp en önemli tarihsel hamlelerinden
birini yapmı!tır. Bu telgraflarla bölgelerdeki örgütlere genel durumu göremediklerini, buna
kar!ılık kendisinin daha genel bir bakı!a sahip oldu"unu ve bütün bu direni!i birle!tirecek bir
koordine merkezinde bulunudu"unu hissettirecek bir dil kullanmı!tır. Bu tegraflarla Mustafa
Kemal artık bölgesel “kongre ve içtimalara” gerek olmadı"ını, bölge hareketlerinin artık Heyet-i
Temsiliye’nin iradesine göre davranmalarının uygun oldu"unu açıklıkla belirtmi!tir. Bu a!amada
Mustafa Kemal’in liderlik konumunu peki!tirecek psikolojik üstünlü"ü elde etti"ini

1168
Bayar, a.g.e., C.8., s. 2.
1169
M. Çarıklı, a.g.e., s.78.
1170
Atatürk’ün Bütün eserleri, C.3, Kaynak Yayınları, #kinci Baskı, $ubat 2002, s.384, 10 Eylül 1919 tarihli belge.

330
söyleyebiliriz.1171 Ancak bu psikolojik üstünlü"e ra"men bu ili!kinin resmen ast-üst ili!kisi
haline gelmesi bir süre daha alacaktır. Bu noktada ise bu dönü!ümün ancak ba!lamasından söz
edebiliriz. Çünkü her ne kadar Kazım Özalp 18 Ekim 1919’da “Karesi Heyet-i Merkeziyesi’nin
Heyet-i Temsiliye’ye olan ba#lılı#ını teyit ettim.” dese de1172 #stanbul Hükümeti ile ba"lantısını
henüz kesmeye cesaret edememektedir.1173 Bu belirsizli"in sürdü"ünü yine Kazım Özalp’in
anılarında 19 Kasım 1919’da Balıkesir’de kongrenin Sivas’taki Heyet-i Temsiliye ile ileti!ime
geçilerek “Redd-i #lhak” ünvanının “Müdafaa-i Hukuk” olarak de"i!tirilmesine ra"men 25
Kasım 1919’da Refet Bele’nin Balıkesir’e, Kazım Özalp’in yanına gelerek “Heyet-i
Temsiliye’nin "zmir etrafındaki milli cephelerin idareleri hakkında bazı dü!ünceleri oldu#unu”
söylemesinden anlıyoruz.1174 E"er kesin bir ba"lılık olsaydı, yani #stanbul Hükümeti tamamen
yok hükmünde sayılıp bütünüyle Mustafa Kemal liderli"indeki Heyet-i Temsiliye’nin emrine
girilseydi bu tarihte Refet Bele bu konuda bir giri!imde bulunmazdı. Demek ki 1919 sonlarında
hala Batı Anadolu Kuva-yı Milliye’sinin tamamen Mustafa Kemal liderli"ine ba"lanması
konusunda netlik yoktur. Ama bu yönde bir geçi! sürecinin ya!anmakta oldu"unu söyleyebiliriz.
Nitekim Aralık 1919 boyunca Kazım Özalp ile Harbiye Nazırı Camal Pa!a arasında yazı!malar
devam etmektedir. 1175
Bu süreçte sadece Kazım Özalp de"il Anadolu’daki bir çok yerel yönetim ve komutan
için iki ba!lılı"ın geçerli oldu"u bir dönem ya!anmı!tır. Yani bu konumdaki ki!iler hem Temsil
Heyeti’nden hem de #stanbul hükümetinden rica ya da talimat alıyor, iki tarfı da idare
ediyorlardı. Bu konuda örne"in 1920 yılının Mart ayı sonlarına ili!kin Miralay Re!it Bey’in
gözlemi !öyledir:
“Anadolu’ya geçtikten sonra Ankara Kolordusu olarak da anılan 20.Kolordu Kumandanı
Refet Bey’in emrine girecekti. Bütün kumandanların ço#u !imdilik iki ba!lıydı. Yani hem
"stanbul’dan hem de Ankara’dan emir alan kumandanlıklar halinde bulunuyor ve durumu bir
anlamda iader ediyorlardı. Ama yönlerini, süratle Ankara istikametli Milli Müacadele’ye do#ru
kaydırıyorlardı.” 1176
Refet Bele de !öyle demektedir:

1171
Özalp, a.g.e., C.1, s. 60-61. Atatürk, Nutuk’ta bu koordinasyon eksikli"i konusunda “bu da#ınıklı#ın önüne
geçmek için gereken tedbirler alındı” ifadeleriyle Kazım Özalp’in anılarında yer verdi"i tegrafların i!levine
de"ilmi!tir. Bkz. Atatürk, Nutuk, s.165. Telgrafın tamamı için ayrıca bkz. Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.4., s.304.,
14.10.1919 tarihli tegraf.
1172
Özalp, a.g.e., C.1, s. 62.
1173
Örne"in 3 Aralık ve 25 Aralık 1919 tarihlerinde Harbiye Nazırı Cemal Pa!a’dan emirler almaya, dolayısıyla
ili!kide bulunmaya devam etmektedir. Özalp, a.g.e., C.1, s.81.
1174
Özalp, a.g.e., C.1, s.75.
1175
Özalp, a.g.e., C.1, s.81.
1176
Ak!it, a.g.e., s.602.

331
“Demin söyledi#im gibi idareciler de yurt sathında çeli!ki içinde. Kimisi "stanbul’a
kimisi de Ankara’ya ba#lı. Bazı valiler bile buna dahil oldu.” 1177
Mustafa Kemal direni!i kendi liderli"i altında toplamaya çalı!ırken #stanbul
Hükümeti’nin Kuva-yı Milliye’yi tasfiye etme siyaseti yüzünden Kuva-yı Milliye bünyesindeki
önemli simaların da ikircikli bir tutum takındı"ı görülür. Do"al olarak bu ikircikli tavırda çete
liderlerinin cehaleti, milli hislerinin zayıflı"ı ve kendi çıkarlarını, gelecek endi!elerini ön planda
tutmayı ihmal etmemeleri rol oynuyordu. #stanbul Hükümeti de bu tür çete liderlerini Kuva-yı
Milliye ve Mustafa Kemal liderli"inden çekip kendi safına katmaya çaba harcıyordu. Örne"in
#stanbul Hükümeti Demirci Efe’ye faaliyetlerini bırakması kar!ılı"ı af sözü vermi!tir: (Efe’nin
yanıtındaki üslüp devlet- millet düzleminin henüz oturmadı"ını, hanedan kavramının daha
açıklayıcı oldu"unu göstermektedir.)

“Harbiye Nezaretine 14.8.1919


"vedi
Nazilli'den trenle Denizli'ye gelen ve Heyeti Milliye ileri gelenleriyle birkaç saat görü!üp
geri dönen Demirci Mehmet Efe ile konu!arak, vakti gelince affı için izin verildi#i ve
arkada!larının isimleri istenildi#i hâlde henüz bildirilmedi#inin açıklanması üzerine ‘Yunanlılar
burada bulundukça ben bu affa nasıl lâyık olurum. Allah'ın yardımıyla Yunanlıları kovalım.
Ondan sonra ben babama yalvarayım. O da beni affeder.’ yolunda cevap verdi#inden ve cephe
gerilerinde hükümeti zor duruma sokacak, asayi"i bozacak faaliyetlere meydan vermeyece!ini
ve zaten amaçlarının hükümeti takviyeden ibaret oldu!unu ilâve olarak söylemi"tir. Bu
bölgede binlerce ki!iden olu!an kuvvetlere komuta etmesinden ve Yunanlıların tecavüzünü
engellemeye çalı!masından dolayı bütün halktan destek görmekte olan Demirci Mehmet Efeyi,
asayi!i sa#lamaktan aciz bulunan jandarma kuvveti ile yakalamaya çalı!mak, hükümetin !eref ve
haysiyetini ihlâl edecek olaylara sebebiyet verece#inden söz ederek bunların da#ıtılması ve
direnenlerin tutuklanması, gerekiyorsa livaya mutlaka düzenli bir tümenin gönderilmesinin
lüzumlu oldu#u Denizli Mutasarrıflı#ından bildirilmi!tir. Kuvavı Millivenin her durumda
da#ıtılması siyaseten de önemli ve gerekli bulunmasına ve bildirildi#i !ekilde gerekli tedbirlerin
alınması ile bize de bilgi verilmesi temenni edilir. Bu konuda emir sizindir.
11 A#ustos 1919 "çi!leri Bakanı”1178

1177
Ak!it, a.g.e., s.610.
1178
ATASE AR$#V#, #SH, no: 4165, Kutu no: 20, Gömlek no: 126, Belge no: 126-1, aktarılan kaynak: Askeri
Tarih Belgeleri Dergisi, Gen.Kur. ATASE B!k. Yayınları, Ocak 2002, Yıl:51, Sayı: 113, s.48.

332
Görülüyor ki Demirci Mehmet Efe Yunanlılara kar!ı Milli Direni!in bir parçası olmakla
birlikte #stanbul Hükümeti’nin politikasına ve manevi a"ırlı"ına kar!ı koyabilecek bilinçten ve
vizyondan yoksundur.
Anadolu’daki komutanlardan da Örne"in Fahrettin Altay’ın #stanbul ve Ankara
arasındaki tereddüdü dikkat çekiciydi. Fahrettin Pa!a’nın Ankara tarafına geçi!i emrindeki
subayların tamamının Ankara tarafına geçi!iyle mümkün olabilmi!tir. Refet Bey’in aktarımı
!öyledir:
“Miralay Fahrettin Bey gidip de gördüklerini ve olu!an bu son durumu, Konya’daki
bütün zabitlerini Kolordu Karargahı’ndaki büyük salona toplayıp açıkça anlattı. Ayrıca
zabitlere, ‘Manevi mesuliyeti üzerime alarak, padi!aha verdi#imiz sadakat yemininizi
kaldırıyorum. Kumandan olarak son emrim, bundan sonra "stanbul hükümeti’ni de#il Mustafa
Kemal Pa!a’yı tanıyacak, onun emirlerine tabi olacaksınız ve olaca#ız. Bunu kabul ediyor
musunuz?’ diye sordu. Salondan !a!ırtacak derecede yüksek bir ‘Kabul ediyoruz’sesi çıktı.”1179
Sivas Kongresi’nin sonrasında da Anadolu’da i!gal güçleriyle mücadele eden Kuva-yı
Milliye’nin Mustafa Kemal liderli"ine tabii olması hızlanmamı!tır. Kurtulu! Sava!ı’nın özellikle
TBMM açılıncaya kadar geçen sürede yerle!im yerlerinin yöneticileri ço"unlukla #stanbul ve
Ankara hükümetleri’nin her ikisinin de etkisi altında bulunmaya her iki tarafı da bir anlamda
idare etmeye devam ettiler. Kayseri bunun örne"iydi. Dönemin Kayseri Belediye Ba!kanı Ahmet
Rifat Çalıka’nın o"lu Hur!it Çalıka, babasının tanık oldu"u bu ikili yapıyı, babasına atfen !öyle
aktarmaktadır:
“Rifat beyin Kayseri’de Belediye Ba!kanı ve Aynı zamanda Müdafaa-i Hukuk Örgütü
Ba!kanı olarak görev yapmı! oldu#u 1919 yılında esas itibarile iki siyasi otorite etken
olmaktadır. Bunların birisi dü!manlarla sava!ı bırakan ve bu yolla memleketi büyük zarar ve
felâketlerden kurtaraca#ına inanan istanbul hükümeti, di#eri de Atatürk'ün ba!ında oldu#u ve
Erzurum Kongresinden itibaren, dü!mana kar!ı koyma örgütlerini çatısı altında toplayarak
gittikçe kuvvetlenmekte olan Müdafaa-i Hukuk örgütüdür. Müdafaa-i Hukuk Merkezi (önceleri
Sivas ve daha sonra Ankara’ dan) Vali ve Mutasarrıflara, ordu te!kilâtında görevli Komutanlara
ve çok kere direkt olarak Müdafaa-i Hukuk örgütü ba!ındakilere bildiriler yollamakta, talimatlar
vermektedir, istanbul hükümeti de Vali ve Mutasarrıflara bildirilerini göndermekte talimatlar
vermektedir. Enteresan tarafı, Kayseri’de Mutasarrıf her iki taraftan aldı#ı bildirilen ve talimatı
Belediye Ba!kanlı#ına ve ba!ka dairelere (çok kere bilgi için, bazan da tavsiye !eklinde)
göndermekte ve görünü!e bakılırsa, her iki tarafı da ho! tutmaya çalı!maktadır. Rifat bey bazan ‘
gere#inin yapılması’ talimatı ile Belediye Ba!kanlı#ına gelen "stanbul hükümeti bildirilerini çok

1179
Ak!it, a.g.e., s.615.

333
kere gözardı etmekte ve yurdun dü!mandan temizlenmesi yolundaki çabalara öncelik
vermektedir.” 1180
Bu a!amada Mustafa Kemal’in de artık Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi üzerindeki
kontrol iradesi daha da belirginle!mi!tir. Mustafa Kemal’in Sivas Kongresi sonrasında
yazı!malarında kullandı"ı dilde de bu hava sezilmektedir. Bu yazı!malarda bölge ile arasındaki
ili!kileri giderek bölge hakkında bilgi edinme, bilgi verme, öneri getirme ya da gönüllü olarak
kendi liderli"ine ve Sivas Kongresi iradesine ba"lılık isteme düzleminden tam anlamıyla emir-
komuta düzlemini kurma iradesine yumu!ak bir geçi! oldu"u söylenebilir. #fadeler yine nazik
ancak belirli tonda bir zorlamayı da ifade etmektedir. Örne"in Bekir Sami (Günsav)’a Sivas’tan 2
Kasım 1919’da yazdı"ı !ifreli bir telgraftaki 3 maddese bu tür ifadeler vardır:“3-Yörenizdeki
MüdafaiHukuk Cemiyetleri Heyetleri ile ilgili bilgileri lütfen iletiniz.”1181
Bekir Sami (Günsav)’ın Mustafa Kemal’in artık emir-komuta zincirinin en üst makamı
olarak netlikle kabul ettmesinde ba!langıç ise Kasım 1919 ortalarıdır. Bu dönemde gelen
telgraflar artık emir tonundadır ve hiyerar!i bütünüyle kurulmu!, Mustafa Kemal askeri lider
olarak bölge bölge egemenli"ini kurmaya ba!lamı!tır:
“"!te böyle bir ortamda Mustafa Kema Pa!a’dan gelen tarihli 16.11.1919 !ifre ile Batı
bölgelerindeki birlikler yeniden organize ediliyor ve 3 ayrı sorumluluk bölgesi
olu!turuluyordu.”1182
Ancak Mustafa Kemal’in emirlerini yerine getirse de Bekir Sami Bey, di"er yöresel
komutanlar gibi #stanbul ile yazı!mayı sürdürmeye devam etmektedir. Bu durum, Mustafa
Kemal’in isteklerinin artık emir kabul edilmesine ra"men ikili yapının, bir süre daha devam
etti"ini göstermektedir. Bu geçi! döneminin uzamasını yöresel komutanların, Mustafa Kemal’in
uluslararası geli!meleri izlemeyi de içeren ve yeni bir devlete do"ru ilerleyen vizyonuna vakıf
olamamalarıyla açıklanabilir. Bu komutanlar en azından #stanbul’un resmen i!gal edildi"i tarihe
kadar sürecek a!amada Osmanlı devletinin artık bitti"ini görebilecek siyasi vizyona sahip
de"illerdir. Yusuf #zzet Pa!a da bu komutanlardan biridir ve 1919 $ubat ayının sonunda bile
#stanbul Hükümeti’nin emirlerini dikkakte almaya devam etmektedir.1183
#stanbul’da son Osmanlı Mebuslar Meclisi’nin toplandı"ı ancak Misak-ı Milli kararlarının
sonrasında henüz da"ıtılmadı"ı dönemde #tilaf güçlerinin !iddetli bri yanıtını Bekleyen Kazım
Karabekir de Türk ordusunun Mustafa Kemal liderli"indeki Milli Mücadele Hareket ile #stanbul
Hükümeti arasında bir tercih yapmak zorunda kalaca"ını önceden hissedenlerden biridir. Bu

1180
Çalıka (Haz.), a.g.e., s.40.
1181
Ünal (Haz.), a.g.e., s. 198.
1182
Ünal (Haz.), a.g.e., s. 221.
1183
Ünal (Haz.), a.g.e., s. 285.

334
dönem Anadolu’da kuvveti elinde tutanların Milli Mücadeleye (do"al olarak Mustafa Kemal
liderli"ine) tabii olma-olmama kararını verecekleri ve bu kuvvetleri kendi yanına çekme
konusunda u"ra!ların yo"unla!tı"ı bir dönemdir de:
“Aldı#ım haberlerden ve ajanslardan "stanbul’da bir felaketin yakla!tı#ını, on iki1184 ve
on dördüncü kolordu kumandanlarının heyeti temsiliyeye de#il "stanbul emrinde bize muarrız
[i"neli söz söyleyen] kalaca#ından endi!e ettim. E#er iki kolorduyu !imdiden ikazla beraber
"stanbul’a da !unu yazdım, netice hakkında Heyeti temsiliyeyi de tenvir ettim.”1185
Görülüyor ki bu kritik dönemde askeri kuvvetlerin her iki tarafı idare etme sürecinin
sonuna gelinmekte ve #stanbul Hükümeti’nin mi, Heyet-i Temsiliye’nin mi kontrolünü kabul
ettiklerini belirleme kararını vermeleri gerekmektedir.
Batı Anadolu’daki Kuva-yı Milliye hareketinin artık #stanbul’u yok sayarak bütünüyle
Heyet-i Temsiliye’nin, dolayısıyla Mustafa Kemal’in liderli"ine giri!inde 16 Mart 1920’de
Istanbul’un resmen i!gali bu açıdan önemli bir a!ama sayılabilir.1186 Bu noktada o ana kadar
#stanbul Hükümetleriyle ili!kisini koruyan üst düzey birlik komutanları artık daha büyük bir
tereddüd içindedir. Bu tereddüt ikili yapının sona ermesine varacaktır. En radikal kararlardan
birini alan Balıkesirdeki 61.Tümen komutanı Kazım Özalp’tır. Kararı !öyledir:
“Mıntıkam içerisindeki resmi te!kilatın "stanbul hükümetine ba#lılı#ını keserek, askeri,
mülki bütün hükümet idaresini emrime almak.”1187
Bu kararla benzerlerini gördü"ümüz yerel bir hükümet, küçük bir devletsi yapı do"mu!
oluyordu. Bunu destekleyen en önemli unsur da 10 Mart 1920’den itibaren toplantısına devam
eden Balıkesir Kongresi’nin bu kararı onaylamasıdır.1188 Do"al olarak bu karar otomatik olarak
Mustafa Kemal liderli"ini kabul anlamına gelmiyordu. O dönem önemli bir komutan olsa bile
Heyet-i Temsiliye’nin ve Mustafa Kemal’in liderli"i için biraz daha zaman geçmesi gerekecekti.
Nitelim Kazım Özalp Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye ile olan il!kisini açıkça !öyle belirtir:
“Bu durumda ne yapılaca#ına dair Mustafa Kemal Pa!a ve Heyet-i Temsiliye ile bir
görü!mede bulunmadık. Heyet-i Temsiliye’nin ne yapaca#ını bilmiyorduk. Bizler Heyet-i
Temsiliye ile aynı gaye u#runda çalı!makta ve muharebe etmekte idik. Ancak te"kilatımız hiçbir

1184
Bu dönemde 12.Kolordu Komutanı Fahrettin Altay Pa!adır.
1185
Karabekir, !stiklal Harbinin Esasları, s. 179.
1186
“"stanbul’un i!gali üzerine, ba!kent ile ili!kileri kesilen Anadolu !ehirleri idari bakımdan do#rudan Ankara’da
bulunan Hey’et-i Temsiliye’ye ba#lanmı!tır. Nitekim 23 Nisan 1920’de Ankara’da Millet Meclisi’nin çalı!maya
ba!lamasıyla gerekli tayin ve görevlendirmeler de artık meclis marifetiyle gerçekle!tirilmeye ba!landı.” Hülagü,
a.g.m., s. 475-476. Hülagü’nün bu de"erlendirmesi otomatik olarak, bir gecede de"i!en bir e"ilim algısı yaratması
bakımından eksiktir. 16 Mart 1920, önemli bir ba!langıç olması bakımından önemli bir tarihsel dönemeçtir, ancak
Heyet-i Temsiliye’nin ve dolayısıyla Mustafa Kemal liderli"ine ba"lılı"ın bütün Batı Anadolu için söz konusu
olması için bir süre daha geçmesi gerekecektir.
1187
Özalp, a.g.e., C.1, s.103.
1188
Özalp, a.g.e., C.1, aynı yer

335
te"ekküle ba!lı de!ildi. Bu bakımdan Heyet-i Temsiliye ile temas etmeden her türlü beyannameyi
ne!retmeye yetkili idik. Ne!retti#im beyannamenin bir suretini malumat olmak üzere Mustafa
Kemal Pa!a’ya yolladım.”1189
Mustafa Kemal’in 16 Mart 1920 tarihli, pek çok Komutanlık ve bütün Müdafa-i Hukuk
Heyetlerine ve bu arada Kazım Özalp’e gönderdi"i telgrafın sonu da “rica ederiz efendim” gibi
yumu!ak bir ifadeyle biter.1190 Dolayısıyla bu a!amada henüz bir ast-üst ili!kisi kurulmu! de"ildir.
Aydın cephesinde de Kuva-yı Milliye ile Heyet-i Temsiliye arasındaki ili!kiler benzer
pozisyondadır. Bu cephede fiilen söz sahibi olan Demirci Mehmet Efe de eski bir e!kiya olmanın
getirdi"i korku ve imajla #stanbul Hükümeti’ni bütünüyle kar!ısına almamaya dikkat etmektedir.
Benzerlik, Heyet-i Temsiliye’yi yapılan eylemler ve verilen kararlar üzerine bilgilendirmek
ancak emir alma durumunu kabul etmemektir. Sivas Kongresi sonrasında bile Demirci Mehmet
Efe’nin Heyet-i Temsiliye kar!ısındaki pozisyonu budur.1191 1919 Aralık ayında da Demirci
Mehmet Efe’nin bütünüyle Mustafa Kemal do"rultusunda hareket etti"i, ona bütünüyle tabii
oldu"u söylenemez. Hem #stanbul hem de Ankara ile belirli ölçüde ili!kiyi koruyan Demirci
Mehmet Efe’nin ve Aydın Kuva-yı Milliyesi’nin bu durumu ancak TBMM’nin açılı!ından sonra
netle!meye ba!layacaktır.1192 Nitekim Mustafa Kemal 22 Nisan 1920’de, yani meclisin açılı!ından
bir gün önce bütün vilayet ve ba"ımsız livalarla birlikte Kolordulara, ve özellikle Batı
Cephesinde görev yapan Refet Bey’e, Ali Fuat Pa!a’ya, Bursa’da Bekir Sami (Günsav) Bey’e ve

1189
Özalp, a.g.e., C.1, aynı yer. Vurgular bana ait.
1190
Özalp, a.g.e., C.1, s.104-105; Atatürk, Nutuk, s.283; Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.7., Kaynak yayınları,
#kinci Baskı, Kasım 2003, s.126.
1191
“Demirci Mehmet Efe’nin bu türden faaliyetlerde bulunurken Heyet-i Temsiliye’den hiçbir !ekilde emir almadan
hareket etti#i, ancak olaylarla ilgili olarak Heyet-i Temsiliye’yi bilgilendirmeye çalı!tı#ı gözden kaçmamaktadır.”
Osman Akandere, “Aydın Kuva-yı Milliyesi ile Heyet-i Temsiliye Arasındaki "li!kiler”, Atatürk Yolu Dergisi, Sayı:
39, Mayıs 2007, s.326.
1192
“Demirci Mehmet Efe, her ne kadar Heyet-i Temsiliye ile yazı!malarda bulunduysa da tamamen Mustafa kemal
Pa!a’nın direktifleri do#rultusunda hareket etmemi!tir. Demirci Mehmet Efe’nin bu nedenle zaman zaman Mustafa
Kemal tarafından uyarıldı#ı görülür.” Akandere, a.g.m., s.331. Akandere Batı Anadolu’daki Kuva-yı Milliye’nin
ve Demirci Mehmet Efe’nin #stanbul Hükümeti ve Mustafa Kemal kar!ısındaki durumunu 1. ve 2. Nazilli Kongreleri
arasındaki dönem için (7-8 A"ustos 1919- 23 Eylül 1919) ise !öyle açıklar: “ Bu tarihler arasında, bölgede ortaya
çıkan bu kuvveti (Kuva-yı Milliye’yi) kendi siyasetleri do#rultusunda yönlendirmeye çalı!an iki grup ya da dü!ünce
vardır: Bunlardan birincisi; Damat Ferit Hükümet’nin siyasetini benimseyen ve cephede bu hesapla tavır ve
telkinlerde bulunan insanlar, di#eri ise, Do#u’daki Mustafa Kemal’in ba!lattı#ı’ulusalcı’ harekete sempati besleyen
ve bu yönde tavır sergileyenler. Bu iki gruptan birincisi, bölgedeki bu kuvveti Damat Ferit’in iktidardan dü!ece#i
tarihe kadar yanında tutmayı ba!armı!tır. Ancak bölgedeki bu grup hiçbir zaman, mücahitleri dü!mana silahla kar!ı
koyma dü!üncelerinden vazgeçirememi!tir. Ba!arabildikleri tek !ey, Mustafa Kemal önderli#indeki hareket ile bu
kuvvetin erken tarihlerde münasebet kurmalarını geciktirmek olmu!tur. Yunan i!galinin bölgedeki sonuçlarını
gözleriyle gören Aydın Kuva-yı Milliyesi’nin önderlerinin, Damat Ferit’in siyasetini benimsemeleri mümkün de#ildi.
Zaten bu insanlar hiçbir zaman Damat Ferit’in siyasetine ve !ahsına kar!ı gönülden ba#lanmamı!lardır. Onların
ba#lılı#ı, hükümetten ayrı tuttukları ‘halife-padi!aha’dır. Nitekim Damat Ferit’in iktidardan dü!ürülmesinden sonra
Aydın Kuva-yı Milliyesi gerek Sivas ile gerekse "stanbul ile irtibata geçme, destek alma yollarını aramı!tır. "stanbul
ile Sivas’ın uzla!macı siyaseti sayesinde Aydın Kuva-yı Milliyesi gerek "stanbul’dan gerekse Sivas’tan mümkün
oldu#unca lojistik olarak desteklenmi!, kimi zaman ba#ımsız olarak kimi zamanda bu iki otoriteye ba#lı olarak ‘icra
kuvveti’ rolü oynamı!tır. Zaman içerisinde bu kuvvetin Heyet-i Temsiliye’ye olan ba#lılı#ı daha çok
belirginle!mi!tir.”, Akandere, a.g.m., s.333.

336
Kazım Özalp’e gönderdi"i tamim ile bir bakıma sorunu kökünden kesip atmı!tır. Bu genelgede
!öyle der Mustaf Kemal:
“...Nisan’ın 23.Cuma günü Büyük Millet Meclisi açılarak vazife yapmaya
ba!layaca#ından, anılan günden itibaren bütün mülki ve askeri makamların ve bütün milletin
mercii adı geçen meclis olaca#ı tamimen arz olunur.”1193
Görülüyor ki bütün bölge Kuva-yı Milliye örgütlerinin ve direni! odaklarının Ankara
(Hükümeti’nin) ve Mustafa Kemal’in liderli"ine tabii olması ve Ankara’nın etki alanının
geni!lemesi dalgalı ve adım adım geli!en bir seyir izlemi!tir. Bazı yerler ona tabii olurken bazı
yerler isyanlar yüzünden etki alanı dı!ına çıkabiliyordu. Örne"in Meclis’in açıldı"ı dönemde
ba!layan ve devam eden Bolu, Beypazarı, Düzce ve Yozgat isyanları sürücinde isyancılar zaman
zaman bazı bölgeleri Ankara Hükümet’inin denetiminden fiilen kopartıyorlardı:
“Yeni!ehir ve "negöl, Ankara Hükümeti yönetiminden çıktı.” 1194
#syanlar’ın organize olması, Mustafa Kemal liderli"indeki Kurtulu! Mücadelesinin ve
Kuva-yı Milliye’nin etkinli"ini kırmak isteyen #stanbul Hükümeti’nin katkıları1195, isyanlarda
Halife ve Padi!ah lehine propaganda yapılması1196 ve cahil halk kitlelerinin deste"inin alınmasını
ve bunun sonucu olarak da bazı bölgelerin etki alanı dı!ına çıkmasını kolayla!tırıyordu.
Ku!kusuz bu ikilik Ankara’da Meclisin açılması ile Ankara lehine ortadan kalkma yoluna
girmi!tir. Ancak isyan bölgelerinde bu süreçte de gidip gelmeler görülebiliyordu.1197
Ku!kusuz bazı bölgelerin geçici olarak Ankara Hükümeti’nin denetiminden çıkması
dı!ında daha da önemlisi bu durumun varlıkları ve katkıları Ulusal Kurtulu! Mücadelesi’nde son
derece önemli olacak bazı komutanlarda yarattı"ı tereddüttür. Örne"in Kolordu Komutanı Yusuf
#zzet Pa!a’nın 22 Haziran 1920 de ba!layan Yunan taarruzunun ilerleme gösterdi"i tarihlerde bile
tereddüdü devam ediyordu. Mümtaz $ükrü E"ilmez !öyle der:

1193
Burada “mercii” kelimesinden önce “yönetim” ya da “komuta” gibi bir kelimenin eksikli"i hissedilmekle birlikte
tamimden istenen sonuç çıkmaktadır. Bu tamim ile artık #stanbul-Ankara ikili"i ve yönetim merciinin neresi
olaca"ına ili!kin tereddüt ortadan kaldırılmaktadır. Bkz. Atatürk, Nutuk, s.295; Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.7.,
s.357.
1194
Sazak, a.g.e., s.161.
1195
“(Damat Ferit Pa!a’nın) “ 5 Nisan 1920’de kurdu#u yeni kabinenin programı, Kuva-yı Milliye’yi tamamen
ortadan kaldırmayı öngörüyordu. Bunun için, Kuva-yı Milliye’ye kar!ı yürütülen faaliyetlerin ba!ını çeken Anzavur
Ahmet’e ‘pa!a’ ünvanı verilerek 8 Nisan’da Balıkesirr mutasarıflı#ına tayin edilmi!ti.” $.Can Erdem, “Damat Ferit
Pa!a Hükümetinin Kuva-yı Milliye’ye Kar!ı Takip Etti#i Siyaset” Askeri Tarih Ara$tırmaları Dergisi, A"ustos
2004, Sayı: 4, s.26
1196
“Padi!ah Vahdettin bu programa yayımladı#ı hattı hümayunla, !eyhülislam Anadolu hareketine katılanların
katledilmelerinin vacip oldu#u yolundaki fetfasıyla, "ngilizler de bu fetvaları sava! uçaklarıyla Anadoluya da#ıtarak
destek vermi!lerdi. Hükümet de yayımladı#ı beyannameyle af dilemeyenlerin !idddetle cezalandırılacaklarını
bildirerek gözda#ı vermi!ti.” Erdem, a.g.m., aynı yer.
1197
“Hükümetin etkili oldu#u Düzce-Bolu gibi yerlerden merkeze gönderilen telgraflarda, Kuva-yı Milliye’nin
Osmanlı milletinin birli#ini bozdu#u, milli ve dini hisleri rencide ve birçok vatan evladını zayii etti#in
bildiriliyordu.” Erdem, a.g.m., s.27.

337
“Balıkesir’de Kolordu Komutanı Yusuf "zzet Pa!a, "stanbul ve Ankara Hükümetlerinin
hangisinin buyru#una girme yönünden çeli!kiler içinde bulunuyordu.”1198
Mustafa Kemal’in liderli"ini Meclis Ba!kanı olarak kuvvetlendirmesine paralel olarak
Batı Anadolu’da Kuvayı Milliye ile olgunla!an Milli direni!in Mustafa Kemal liderli"ine tabii
olu! süreci de belirginlik kazanmaya ba!lamı!tır. Burada her adımda Mustafa Kemal’in vizyon
sahibi, olayları sezen, karar vermede isabetli davranabilen, her türlü olanaksızlık içinde bile
politik ve askeri enstrümanlar bulup kulanabilme becerisine sahip, dı! geli!meleri
yorumlayabilme nitelikleriyle donanmı! olmasının payı çok yüksektir. Mustafa Kemal geli!en
olaylara, #stanbul Hükümeti’nin, #ngiltere’nin, Yunanistan’ın her türlü politik ve askeri
hamlesine usta bir satranç oyuncusu gibi ustaca hamlelerle kar!ılık vermesini bilmi!tir. Ama
Milli direni!in ve Kuva-yı Milliye’nin TBMM ve do"al olarak Mustafa Kemal liderli"ine tabii
olma süreci daha önce de vurguladı"ımız gibi birdenbire olmayan, sorunlu, sıkıntılı ve adım adım
geli!en bu süreçti. 1920 Haziranının sonunda geli!en Yunan ileri harekatı döneminde bile bu
tabii olma durumu henüz fiilen kurulabilmi! de"ildi. Rahmi Apak bu konuda !u önemli
açıklamaya yer verir:
“"stanbul halifesi ile ittihatçı unsurların Anadolu’daki mürteci unsurları ayaklandırması
yüzünden yer yer vukubulan isyanların bastırılmak mecburiyeti garbi Anadoluda gerek Balıkesir
mıntıkasında ve gerekse Ala!ehir, Nazillide kuvvetli bir te!kilat yapma#a imkan vermemi!ti.
Mayıs ayından itibaren Ankarada Büyük Millet Meclisi açılmı! ve o ane kadar münferit ve
müstakil bir vaziyette çalı!makta olan Aydın, Balıkesir, Bursa, Adana, Urfa ve Erzurum
mıntıkaları üzerinde merkezi bir sevk ve idare makamı olarak Ankara vücuda gelmi! ise de
orada dahi maddi yoksuzluk ve eleman noksanı yüzünden, Ankara i!nu Yunan taarruuzzuna
kadar cephelere moral bir destek olmaktan ileri gidememi!ti.”1199
Mustafa Kemal’in Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi üzerinde denetim sa"lamasının
mekanizmaları incelendi"inde güç kadar siyasal liderli"in, siyaset bilgisinin, siyaset zakasının ve
karizmasının da belirleyici etkisi görülür.
Rahmi Apak’ın de"erlendirmeleri bize bu konuda gerekli çıkarımları yapmamıza olanak
tanıyacak ipuçlarını vermektedir:
“…Ankara’da Büyük millet Meclisi kurularak büyük kurtarıcı Atatürk merkezi bir
otorite vücuda getirmek yoluna girmi!, genelkurmay ve milli müdafa te!kilatı vücuda getirilmi!
oldu#undan, !imdiye kadar ba!sız olarak ve kendiliklerinden ayaklanarak kendilerini vücüde
getiren Balıkesir, Salihli ve Menderes cepheleri geride, bütün memleket tarafından

1198
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.53.
1199
Apak, a.g.e., s.182-183.

338
benimsenecek ve desteklenecek bir hale gelmi! oldu#undan kısa bir zamanda takviye edilerek
Yunan ordularının, bu hattın daha !arkına geçmeleri menedilecekti.”1200
Mustafa Kemal’in Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi üzerindeki denetimi tam olarak ele
almasının mekanizmaları üzerine dü!ünürken Rahmi Apak’ın yukardaki sözleri aydınlatıcıdır.
Mustafa Kemal ba!langıçtan beri sıradan halk kütleleri üzerinde etkili olan etiket ve ünvanları
kullanmayı ihmal etmemi!tir. Bu açıdan aslında bir heyet olma niteli"i olmasa bile “Heyet-i
Temsiliye namına” ünvanını kullanı!ı, Meclis açıldıktan sonra “Büyük Millet Meclisi Reisi”
ünvanını kullanı!ı, iskelet halinde bile olsa kendi denetiminde olan ve düzenli ordu mantı"ını,
dolayısıyla bir devlet düzenini ve çapını ça"rı!tıran, bütün yurt satına yaygın anlamlar içeren
“kolordu”, “ordu”, “cephe komutanı” gibi kavramlardan hiç vazgeçmeyi!i, sonrasında Apak’ın
dedi"i gibi “Genelkurmay Ba!kanlı"ı” ve bir masa ve birkaç ki!iden ibaret de olsa “bakanlık”
gibi adlar ta!ıyan yapıların devreye girmesi, Mustafa Kemal’in liderli"ini, sahip oldu"u fiili
güçten daha a!kın bir imge ile donatmı!, daha güçlü olsa bile Batı Anadolu’daki çete liderleri ve
yöresel kongre ve örgütlerin ve buna eklemlenen bütün yapıların kar!ısına devletsi bir organizma
ile çıkmanın avantajını, hatta üstünlü"ünü ortaya çıkarmı!tır. Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi
bünyesindeki örgütlenmeler ve kuvvetler, bu süreçte yöresel bir bakı! açısını a!amamanın,
yüzyıların devlet gelene"i kar!ısında yöresel olanın psikolojik açıdan güçsüz kalmasının sonucu
olarak Mustafa Kemal liderli"ine neredeyse do"al bir geli!me olarak tabii olmu!lardır. Örne"in
Kazım Özalp’in tam anlamıyla Ankara Hükümeti’nin denetimine giri!i tam olarak böyle olmu!
ve 1920 yılının Mayıs ayını beklemek gerekmi!tir.1201 Celal Bayar da TBMM’nin açıldı"ı
dönemde bile Mustafa Kemal’in otoritesinin tam olamadı"ını ve bunun yava! yava! olu!tu"unu
anılarında !öyle belirtir:
“O zaman herkes aklına geleni yapardı. Atatürk’ün otoritesi tedricen meydana gelmi!tir.
Ben de ilk gitti#im zaman Ankara’ya, -bunu söyleyebilirim-!öyle diyordum: O Ankara mebusu ise
ben de Saruhan mebusuyum. O askerse ben de sivilim. Farkımız bundan ibaret…Fakat adamla
temas etti#imiz zamanlarda anladık ki, i! farklı. Her gidi!inde adam insanın gözünde büyüyor…
Hissetmeden onun manevi otoritesinin altına dü!üyoruz.”1202
Sonuç olarak bu yava! geli!en sürecin sonunda Batı Anadolu Kuva-yı Milliye’sinin tam
anlamıyla Türk milletinin me!ru temsilcisi TBMM’nin emrine ve Mustafa Kemal’in liderli"ine
giri!i tamamlanmı!tır.1203 #stanbul merkezli devlet örgütlenmesinin da"ılmasının do"urdu"u bu

1200
Apak,a.g.e., s.190.
1201
Özalp, a.g.e., C.1, s.129. Öyle ki artık Kazım Özalp Mustafa Kemal Pa!a’ya bütün faaliyetleri konusunda bilgi
verir haldedir. Bkz. a.g.e., C.1, s.142.
1202
Kurtul Altu", “Kritik Olayların Perde Arkası”, Tercüman Gazetesi, 9 Eylül 1986.
1203
Anadolu’daki subay ve mülki yöneticilerin Ankara Hükümeti’nin denetimine girmesi sürecinde #stanbul
Hükümeti ile ili!kilerinin belirsiz ve ikili bir görüntü sergilemesi durumu 1921 yılı sonlarına dek sürmü!tür.

339
bo!lu"un da beliren bu devletsi yapı tarafından doldurulu!unun, Mustafa Kemal’in siyasi bilgi ve
zakasının, halkı iyi tanıyı!ının ve bütün alternatif lider adaylarına göre daha büyük kitleleri
yönetme becerisinin, deneyiminin de bu süreçteki katkıları yadsınamaz.

3.2. Düzenli Orduya Geçi$ ve Kuva-yı Milliye

3.2.1. Düzenli Ordunun !$levi, Gereklili#i, Anlamı

Düzenli orduya geçi! ısrarı biçimsel bir farklılık yaratma ısrarı de"ildir. Ve sadece
güçlenmek, dü!manı yenmek, merkezile!mek amacı yoktur. Düzenli ordu, yürüyü! halinde bir
devlet otoritesidir. Daha küçük bir üniformalı düzenli birlik, çok daha büyük bir çeteye
yenilebilir, ancak resmi ideolojiyi kabul ettirmek, daha üst bir kültür düzeyini ta!ımak, devleti
ça"rı!tırmak ve devlet otoritesini yeniden hatırlatmak, daha geli!mi! bir örgütlenmenin parçası
olmak ve daha ça"da! bir yapı gibi temsil etti"i de"erler söz konusu oldu"unda çok daha
güçlüdür.1204
Kuva-yı Milliye, çaresizlikten do"mu!, devletsizlik, otoritesizlik ortamında büyümü! ve
ba!ta Yunan ordusu olmak üzere i!galcilere kar!ı koymada önemli i!levler görmü!tür. Ancak
daha ba!langıçtan itibaren yer yeryapısı gere"i disiplinsiz, otorite ve hukuk tanımaz ve hatta
zaman zaman gaddarlık ölçüsünde halkı ezen tutumlar gösterebiliyordu. 1205
Ama yönünün i!gal
güçlerine ve isyancılara kar!ı olması belli bir me!ruluk temeli sa"lıyordu. Buna ra"men bu

Bol!evik liderlerden Mikhail Vasilyevich Frunze’nin, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti delegasyonu ba!kanı
olarak Türkiye’ye geldi"i ve 26 Kasım 1921 ile 16.Ocak 1922 tarihleri arasında gerçekle!en ziyareti sırasında,
Merzifon’da,1921 yılı Aralık ayı ortasına ait bir gözlemini !öyle aktarmaktadır: “Ça#da! Türkiye’nin içinde
bulundu#u durumu az bilen, Türkiye’de birbirine dü!man iki hükümetin, ba!ında padi!ahın oldu#u "stanbul
Hükümeti’yle Ankara Hükümeti’nin bulundu#unu bilen bir ki!i için bir "stanbul memurunun Anadolu’ya ‘görevle’
geli!i tuhaf gelebilir. Ba!langıçta bana da biraz tuhaf gelmi!ti. Gerçekteyse bir Türk için bunda ku!kulanacak ya da
yadırganacak hiçbir !ey yok. Gerçek olan !u: "stanbul Hükümeti’nin etkinli#i kalmamı!. "stanbul’da bile gücü
azalmı!. Memurların büyük ço#unlu#u artık olnu de#il, Ankara Hükümeti’nin sözünü dinliyor. Hatta "stanbul
Hükümeti’nin kadrosunda Ankara’ya ba#lı memurlar bile var. "!te ancak bunlar bilindikten sonra anla!ılabilir;
burada tanı!tı#ımız, "stanbul’daki Türk Genelkurmayı’nın ikmal kısım amiri olan $evket Pa!a’nın T.B.M.M.
Hükümeti’nin egemenli#indeki Anadolu’ya geli!i, kendine ba#lı birlikleri ve onların i!lerini denetlemesi. Do#al
olarak, Ankara Hükümeti adına yapılıyor bu denetim, ku!kusuz. Zaten hemen her konuda böyle oluyor.” Frunze,
a.g.e., s.59.
1204
“Ne zaman ki merkezi otorite güçlendi, kendini yeter derecede olgun hissetti, i!te o zaman dizginleri eline almak
istedi. Ankara’nın bu iste#ine akr!ı direnen milis komutanları isyinci durumuna dü!tüler. Aslında bu açık bir
isyandan çok, zamanı geçen bir yapının, daha ça#da! bir örgüt yapısına kar!ı bir var olma mücadelesiydi. Paksoy,
a.g.m., s. 115.
1205
Örne"in Ku!çuba!ı E!ref Bey için !u söylenenler buna örnektir: “Ancak Kuva-yı Milliye’yi olu!turmak ve
ihtiyaçlarını kar!ılamak için ba!vurdu#u yöntem halkta tepki do#urmasına sebep oldu. Nitekim E!ref Bey halktan
zorla vergi topluyor ve zengin ailelerden yüksek mebla#lar istiyordu.”Sofuo"lu, Milli Mücadele Döneminde...,
s.60.

340
ehven-i !er durum ilelebet gidemezdi. Halkı kazanmak, büyük çapta askeri harekatla yapmak için
Kuva-yı Milliye çerçevesini a!mak gerekiyordu.1206 Kuva-yı Milliye’den ise !ikayetler giderek
artıyordu:
“Kuva-yı Milliye erlerinin (kısmen komutanları da dahil olmak üzere) gaddarlı#ı,
soygunculu#u, halkı bezdirmi!tir. Yunanlıların (Allah bizi onlardan korusun) ba!arısının sebebi
de gaddarlık ve soygunculuktur.”1207
Sadece soygunculuk ve halka fena muamele de"il, görev anlayı!ı, askeri disiplin gibi
yönlerden de Kuva-yı Milliye birlikleri istenen sonucu vermekten uzaktı. Örne"in bu gruplar için
aile gibi kaygılar görevden çok daha önce geliyordu:
“Çetelerin, Yunan i!galine u#rayan yerlerden kendi ailelerini Ankara’ya nakletmeleri
ayrıca bir dert oldu. Gözleri kızmı! çeteler kimseyi dinlemiyor, vesait namına eline ne geçerse
sahibine danı!madan elinden alıyor, do#ru Ankara istasyonuna ko!uyor, ailesini çocuklarını
ta!ıyordu.”1208
Burada Kuva-yı Milliye bünyesinde olsa bile çetelerin nasıl bir öfke ve bıkkınlık
do"urdu"unu göstermektedir. Örne"in Me!hur Denizli Faciasını da gerçekle!tiren Demirci
Mehmet Efe’nin, Kuva-yı Milliye’nin isyanları bastırıken neden oldu"u yer yer vah!et
boyutundaki !iddet uygulamalarından söz etti"imiz bölümde de belirtti"imiz gibi, halka yönelik
tavırları her ne kadar Yunanlılarla mücadele etse de keyfili"in ve acımasızlı"ın en uç örneklerini
vermi!tir. $evket Süreyya Aydemir, Demirci Mehmet Efe’nin bu tutumuna !öyle bir anlatımla
de"inir:
“Ama Kuva-yı Milliyeciler arasında elbette ki mizaç birli#i olamazdı. Mesela Denizli
Belediye Meydanı’na serdi#i halının üstüne ba#da! kurup, bir taraftan nargilesini içerken, di#er
taraftan kar!ısına diktirdi#i dara#açlarına:
‘-Ulen, !unu da asın, bunu da asın!’
Diye, Denizli e!rafının , hatta hükümet adamlarının sıra sıra cesetlerini dizdiren Demirci
Efeyle, U!aklı "brahim Hoca elbette ki ba!ka hamurdan yo#rulmu! insanlardı. Çerkez Etem de
gene ba!ka türlüsü. Demirci, E#ridir’de çınarların altına ba#da! kurup da etrafında istedi#i gibi
hareket görmeyince, birden gürler:
‘Ulen, bu kasabaya bizim geldi#imiz galiba duyulmadı, asın !u dallara be!, on ki!i!...’

1206
Kuva-yı Milliye’nin sava! tekni"i ilkeleri açısından de"erlendirilmesi ve düzenli orduya geçi!in gereklili"i
üzerine bir yakla!ım için bkz. Ünsaldı, a.g.t., s.126-140.
1207
Sazak, a.g.e., s.166. O dönemin genel insan malzemesi, düzenli ordu bünyesindeki askerlerin de disiplin ve
hiyerar!i koptu"unda soygun, devlet malını ya"ma ve satma gibi suçlar i!leyebilecekleri bir düzeydeydi. Bkz. Ünal
(Haz.), a.g.e., s.75.
1208
Arıko"lu, a.g.e., s.167.

341
Ko!u!an zeybekler, sokakta ilk rastladıkları delikanlıyı hemen ipe çekmi!lerdi.”1209
Bu tür geli!meler Kuva-yı Milliye mantı"ının ele!tirilmesinde ve Düzenli Ordu
taraftarlarının artmasında etkili olmu!tur. Bu tür hareketlerle Milli bir mücadelenin ba!arı
kazanılamayaca"ı aklı ba!ında herkesin görmeye ba!ladı"ı bir gerçekti. Giderek çete mantı"ının
sonuç getirmeyece"i anla!ılıyordu:
“Bu kötü halleri gören, duyan Mecliste eskisi gibi muntazam ordu aleyhtarlı#ı kalmadı.
Bu i!in çıkarı muntazam ordu te!kilatına ba#lı oldu#una kanaat getirdi#i vazih olarak
anla!ıldı.”1210
Burada “kötü haller” denilerek Kuva-yı Milliye bünyesindeki çetelerin yolsuzluklarının
ve halka eziyet etmeleri gibi olayların kastedildi"i açıktır.
Cemil Toydemir de disiplinsiz milis kuvvetlerinin yarasızlı"ını görmü!, deneyim edinmi!
bir komutan olarak, dolaylı biçimde, düzenli ordunun gereklili"ini !öyle ortaya koymu!tur:
“Çünkü henüz vardı#ım Zile ayaklanması harekatında milis te!kilatının hemen hiçbir
!eye yaramadıklarını görmü!tüm.” 1211
Aslında Bekir Sami (Günsav) gibi komutanlar durumu çok daha erkenden görmü!lerdir.
Ancak olanaksızlıklar ve mütareke hükümlerine açıktan kar!ı koymanın sakıncalı olaca"ına
yönelik bakı!ları Kuva-yı Milliye’yi tasfiye edip hemen düzenli orduya geçmeye engeldir. Bir
yedek subayın 7 Haziran 1919’da yazdı"ı ve Ödemi!’in Yunan i!galine giri!i hakkında gözlemler
içeren bir mektuba anılarında yer veren Bekir Sami (Günsav) Bey’in bu mektuptaki yakla!ıma
katıldı"ı anla!ılmaktadır:
“ Zeybekler, kendilerinden beklenilen hizmeti kesinlikle verememi!lerdir. Sava!a, adeta
seyirci gibi ilgisiz bir !ekilde kalmı!lardır. Bir bölümü çarpı!mı!sa da ma#lup olmu!lardır…
Düzenli askeri birliklere kar!ı düzensiz halk kitleleriyle yeterince kar!ı konulamayaca#ı, tesadüfi
bir galibiyet alınsa bile ertesi gün ma#lup olunaca#ı açıktır… Ödemi!’e gelirken halkın panik
halinde kaçtı#ını gördüm. Zeybekler, sava!madıkları halde kaçıyorlardı. Bu heyecanı dindirmek
bir hayli zordur. Yol boyu bir çete mensubuyla konu!arak geldim. Onlar dahi maneviyat
bakımından sıfırdır.”1212
Ku!kusuz milis kuvvetlerinin bu eksikliklerinin en önemli nedeni askeri e"itimden
geçmemi! olmaları ve giri!ilen kavgayı anlamlandıracak ideolojik, dü!ünsel ya da manevi
kavrayı!tan çok uzakta olmalarıydı. Örne"in Binba!ı Nazım Bey, Fahrettin Altay’a zeybeklerle
ilgili eksiklikleri bir de"erlendirmesinde !öyle aktarmı!tır:

1209
Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal, 1919-1922, C.2, Remzi Kitabevi, 17.Basım, 1999, s.163.
1210
Arıko"lu, a.g.e., s.159.
1211
Kehale (Haz.), a.g.e., s. 121.
1212
Ünal(Haz.), a.g.e., s. 79.

342
“Zeybekler acayip insanlar insanlar, muharebeden anlamazlar, söz dinlemezler,
akıllarına ne eserse onu yaparlar. Refet Bey de (Bele) bir !ey yapamayaca#ını anladı gitti, benim
de burada hiç faydam yok.”1213
Rahmi Apak da özellikle Denizli Vakası’nda Kuva-yı Milliye tarafından yaratılan vah!et
ve terör manzaraları için, “çetecili#in bir an önce ortadan kaldırılması lüzumuna kanaat getirten
hareketlerdendidir.”1214 diyerek düzenli orduya geçi!in önemli bir di"er boyutuna parmak basar.
$erif Güralp de Kuva-yı Milliye bünyesindeki milis güçlerin düzenli ordu artı"ı subaylara
kar!ı davranı!larının görünür kıldı"ı bir soruna parmak basar. Kuva-yı Milliye’nin, en büyük
grubu olan Çerkez Ethem grubu içindekilerin kendini be"enmi! ve düzenli orduyu küçümser
tavırları bu güçlerle Milli Mücadelenin sonuç vermeyece"i dü!üncesini güçlendirmi!tir. #ç
Anadolu’da isyanların birinin bitip di"erinin ba!ladı"ı ve Meclisin açıldı"ı dönem sonrasında,
Kuva-yı Milliye, çaresizlikten ve henüz elde ba!ka kuvvet olmadı"ından dolayı bir süre daha
sabredilmesi gereken bir ayakba"ı, bir sorun haline gelmek üzeredir. Güralp özellikle Çerkez
Etem grubunun yarattı"ı bu öfke ve ayrılı"ın ne boyutlara ula!tı"ını !öyle aktarmaktadır:
“Ankara hükümetinin elinde i!e yarar ba!ka kuvvet olmadı#ından ister istemez bunlarla
i! görmeye çalı!ılıyor. Bu Çerkez Ethem kuvvetleri, !ehirde gördükleri subaylara i!ittirecek bir
sesle:
‘Bu hergeleler de ne i!e yararlar. Biz cephe cephe ko!arız. Onlar da gerilerde yan gelip
yatarlar,’diye kinayeli konu!uyorlar. Bu lakırdıları i!iten bezı arkada!lar da hastanede bunu
bana söyledikleri zaman öfkemden kan beynime sıçrıyor. Yaram zonk diye ötüyor. Lakin !imdilik
di!lerimizi sıkarak sabır ve tahammül etmekten ba!ka elimizden bir !ey gelmiyor.”1215
Güralp’in bu dü!üncelerinin dönemin subayları arasındaki yaygın dü!üncelerin tipik bir
örne"i oldu"unu dü!ünmememiz için bir neden yok gibidir.
Sadece Kuva-yı Milliye’nin halkla ve nizami ordu ile ili!kileri ele!tiriye u"ramıyordu.
Kuva-yı Milliye’nin askeri açıdan de"eri konusunda da !üpheler nizami birlik mensubu olan ve
sava! deneyimi ya!amı! en üst seviyeden en alt seviyeye kadar bir çok subay tarafından dile
getiriliyordu. Örne"in yine $erif Güralp Hendek isyanı sırasında ya!anan bir pusu anına ili!kin
gözlemini çok ele!tirel bir tonda !öyle aktarır:
“Kolba!ı bo#aza yakla!ınca, bo#azdan ate!i yedi. Çeteler yine Darıyer’de oldu#u gibi
hep birden ileri atıldılar. Sa#ına soluna bakan yok. Emir veren yok. Emir alan yok. 1500
metreden daha fazla mesafeye ormanlara, fundalara veriyorlar ate!i.”1216

1213
Altay, a.g.e., s.196.
1214
Apak, a.g.e., s.208.
1215
Güralp, a.g.e., s.63.
1216
Güralp, a.g.e., s.83.

343
Burada Kuva-yı Milliye çetelerinin sava! sanatının en temel gereklerini yerine
getirmekten aciz, hatta korkakça tavır takınan, bir askeri güç de"eri ta!ımadı"ı iması hemen
sezinlenmektedir. Bu ve buna benzer ele!tiriler Kuva-yı Milliye’nin bu yapısıyla ancak
çaresizlikten tahammül edilen bir güç haline geldi"ini göstermektedir.
Ali Fuat Cebesoy da Temmuz 1919 gibi erken bir tarihte bile benzer ele!tiri ve
de"erlendirmeleri daha makro boyutlarda ve daha üst rütbeli bir subay olmanın getirdi"i genel
ifadelerle dile getirir. Ali Fuat Pa!a’nın ele!tirisi, Kuva-yı Milliye gibi biçimsiz kuvvetlerin ne
kadar kalabalık olursa olsun koordinasyonu sa"layacak bir liderli"in ve nitelikli, e"itimli insan
malzemesi eksikli"inin önemini vurgular :
“Ala!ehir ve Aydın havalisinde her gün ziyadele!mekte olan galeyan ve tecemmüe
[Toplanma, birikme] tabur ve alay kumandanlarının delalet ve müdahalesi kafi gelmiyordu.
Daha büyük kumandanlarla mükemmel karargah te!kilatına ihtiyaç ba! göstermekte idi.”1217
Yine Ali Fuat Pa!a devamında bu kuvvetlerin yönetim ve denetim anlamında kontrol
altında tutulması gerçe"inden !öyle söz eder:
“Aydın’daki (Demirci) Mehmet Efe’den sonra Ala!ehir’de Çerkez Ethem harekete gelmi!
idi. Bunalr artık fiilen Aydın ve Ala!ehir Kuva-yı Milliye’leri kumandanları olarak birer milli
kahraman kesilmi!ler ve davranı!larıyla kuvvetli müfrezeler te!kiline muvaffak ve gönderdi#imiz
zabitler de bunların birer mü!aviri olmu!lardı. Fakat bu vaziyeti ba!ıbo! bırakmak caiz
olmazdı.”1218
Görülüyor ki Kuva-yı Milliye’nin en önemli eksikliklerinden biri de yukarda açıkça
“ba!ıbozukluk” olarak dile getirilen, sevk, idare ve disiplin yönünden açıkça gözlemlenen
eksikliktir.1219
22 Haziran 1920’de ba!layan Yunan ileri harekatına kar!ı Kuva-yı Milliye’nin
direnememesi Kuva-yı Milliye’ye yöneltilen ele!tirilerin yo"unla!masına neden olmu!tur.
Aslında Kuva-yı Milliye tipi bir cephe sava!ı yapma yetene"i olmayan, daha çok gerilla tipi vur-
kaç ve pusu gibi tekniklerle beliren kısıtylı askeri eylemcili"i olan bir yapıdan fazlası da
beklenemezdi.1220 Çerkez Ethem’in kendisi bile di"er Kuva-yı Milliye güçlerini bu açıdan
ele!tirmekten geri kalmamı!tır:

1217
Cebesoy, Bilinmeyen…, s. 73.
1218
Cebesoy, Bilinmeyen…, s. 74.
1219
“Kuva-yı Milliye’nin bütün safaati içerisinde genel olarak ihmal edilen en dikkate de#er husus emir komuta
birli#idir.” Ünsaldı, a.g.t., s. 133.
1220
“Kuva-yı Milliye’nin uyguladı#ı taktik ve tekni#i, i!gali geciktirmek ve Yunanlılar’ı taciz etmekle birlikte kesin
neticenin elde edilmesini sa#layamazdı. Seferi kadrolu, mükemmel surette teçhiz edilmi!, askeri prensipler
do#rultusunda tek bir komuta makamından sevk ve idare edilen bir orduya kar!ı Kuva-yı Milliye’nin gayretleri
tacizden ve geciktirmekten öteye gidemezdi.” Ünsaldı, a.g.t., s. 125.

344
“…hiçbir tarafta ciddi mukavemet göstermeyen nizami ve milis kıtalarımız dü!man
ilerledikçe erimekte ve da#ılmakta, müdafayı zayıf bulan dü!man ordusu da iki koldan ileri
hareketine devam etmektedir.”1221
Yunus Nadi Bey de özellikle Kuva-yı Miliye’nin Yunan kuvvetlerinin Anadolu içlerine
do"ru ilerleyi!ini engelleme konusundaki genel inanı!a katılmadı"ını belirtir:
“Bence cepheyi tutan oradaki kuvayı milliye de#ildii, belki ‘Milen’ hattı denilen siyasi
vahime idi.”1222
Bu çok ciddi bir ele!tiri oldu"u gibi Kuva-yı Milliye’nin i!levi konusunda Ankara’da
do"rudan Mustafa Kemal’in yüzüne kar!ı dile getirilmi! bir dü!ünce olması bakımından
önemlidir. Dahası Mustafa Kemal’in bu dü!ünceye verdi"i yanıt, aslında Mustafa Kemal’in de
Kuva-yı Milliye’yi ciddi bir askeri güç, hele düzenli ve giderek büyüyen bir i!gal ordusu
kar!ısında gerçek bir direnç aracı olarak de"erlendirmedi"ini, bu konuda çok gerçekçi bir bakı!a
sahip oldu"unu gösterir:
“Mustafa Kemal Pa!a Demirci Mehmet Efe olamaz Nadi Bey! Bunu söylemekle oradaki
arkada!ların kıymetlerine halel vermek istemiyorum. Bilakis onlar pek iyi adamlardır ve vatan
için i!te fedarakane çalı!ıp duruyorlar. Fakat hareketlerinin bütün kıymeti, vatanperverane bir
görünü! mahiyetini a!amaz. Bu da bir kıymettir. Fakat bu kıymet manevi bir kıymettir. Yunan
orduları ise maddi bir te!ekkül oldu#undan yalnız böyle manevi bir kuvvetle durdurulamaz.
Balıkesir, Manisa ve Aydın cephelerine kar!ı alakasız de#iliz. Fakat oradaki mevcutla, o
havalinin mevcudu ile o i!i halletmek imkanı olamaz.”1223
Görülüyor ki Mustafa Kemal’in Kuva-yı Milliye’ye bakı!ı da çaresizlikten, düzenli
orduya geçi!in güçlü"ünden kaynaklanan, hatta Kuva-yı Milliye’yi bir süre zorunlu olarak
“tahammül edilmesi gereken” bir güç olarak gören, özellikle askeri yönden çok da önemli
bulmayan bir bakı!tır. 1920 yılının Nisan ayının hemen ilk günlerinde geçti"i anla!ılan bu
konu!mada Mustafa Kemal’in özellikle Demirci Mehmet Efe’yi anması, bir tesadüf de"ildir.
Demirci Mehmet Efe’yi aslında Kuva-yı Milliye’nin en bilinen sembolü olarak de"erlendirmekte
ve Efe ile arasına mesafe koymaktadır. Dahası Mustafa Kemal bu sözlerinde çok açıkça Batı
Anadolu’da, cepheye gidip Kuva-yı Milliye’nin ba!ına geçmeyi kabul etmemi! oldu"unu da
açıklamaktadır. Bu kararı bile Kuva-yı Milliye ile kendini özde!le!tirmemeye dikkat etti"ini
gösterir. Dolayısıyla daha Meclis açılmadan, en azından 1.#nönü sava!ından yakla!ık 9 ay
öncesinde Mustafa Kemal’in kafasında düzenli orduya geçmek fikrinin netle!mi! oldu"unu
rahatlıkla söyleyebiliriz. Aynı konu!madaki !u sözleri de düzenli orduyu ancak ulusal iradeyi

1221
Ethem, a.g.e., s. 66.
1222
Yunus Nadi, Kurtulu$ Sava$ı Anıları, Ça"da! Yayınları, Aralık 1978, s. 261.
1223
Yunus Nadi, a.g.e., s 261.

345
temsil edecek bir meclisin varlı"ına ba"ladı"ını da görüyoruz. Bu zorunluluk da düzenli orduyu
hayata geçirmenin belli bir süre almasındaki en önemli nedendir:
“Bence Meclis nazariye de#il, hakikattir. Ve hakikatlerin en büyü#üdür. Evvela Meclis,
sonra ordu Nadi Bey. Orduyu yapacak olan millet ve ona niyabeten (onun yerine)
Meclistir.Çünkü ordu demek yüzbinlerce insan, milyonlarca ve milyonlarca servet ve saman
demektir.Buna iki üç !ahıs karar veremez. Bunu ancak milletin karar ve kabulü meydana
çıkarabilir…”1224
Mustafa Kemal’in Kuva-yı Milliye’nin “bir süre daha tahammül edilmesi gereken güç”
olarak baktı"ının bir i!aretini de Fahrettin Altay Pa!a anılarında belirtmi!tir. Daha önce
belirtti"imiz ve Demirci Mehmet Efe’nin emriyle gerçekle!en Denizli Faciası gibi bir olaydan
sonra bile bu tahammül edi!in en önemli etkenlerinden birinin bu güçlerin isyancılarla
mücadelede çok önemli bir i!lev görmesi oldu"u bu mektuptan anla!ılabilir Dahası bu
kuvvetlerin herhangi bir biçimde küstürülmesi halinde kolayca isyan eden bir ba!ka unsur olarak
ortaya çıkabilecekleri tehlikesinin de hesaba katıldı"ı görülüyor. Dolayısıyla Kuva-yı
Milliye’nin bütün olumsuz davranı!larına ra"men bir anlamda “dü!manımın (isyancıları)
dü!manı (!imdilik) benim dostumdur” gibi bir anlayı!ın geçerli oldu"u söylenebilir. Fahrettin
Altay’ın de"erlendirmesi !öyledir:
“Mustafa Kemal’in bu telgrafı bizim için de bir direktif mahiyetinde idi. Denizli
cinayetini yapan bir sergerdenin !imdilik ho! idare edilmesi lazım geldi#ini gösteriyordu.
Hakikaten o sıralarda isyanlar her tarafta o kadar çok idi ki bunlara yeni bir ilaveye meydan
bırakılmamalıydı.”1225
Sonuçta “Düzenli Ordu’ya Geçi!” bir yönüyle çaresizlikten, bir yönüyle de zorunluluktan
dolayı ertelenen bir dönü!ümdür. Kuva-yı Milliye’yi tasfiye edip sava!ı düzenli ordularla
yürütme fikrini uygulamaya sokulması süreci ile Kurtulu! Sava!ı gerçek bir ulusal sava!, sava!an
güçler de bir ulusal devletin nizami ordusu haline gelmi!tir. Kazım Özalp’in bu geçi!in niteli"ini
ve düzenli ordunun i!levini belirten cümleleri bu açıdan durumu en iyi özetleyen cümleler
olmaktadır:
“"zmir kıyılarında bir gece kopan ihtilal, artık !uurlu bir millet harbi haline gelmi!,
silahlı halk yı#ınları, mıntazam ve milli bir ordu halinde düzenlenmi! ve mevzii hareketler milli
bir hükümet mekanizmasına ba#lanmı!tı.”1226

1224
Yunus Nadi, a.g.e., s. 263.
1225
Altay, a.g.e., s. 254.
1226
Özalp, a.g.e., C.1, s.174.

346
3.2.2. Düzenli Orduya Geçi$/ Kuva-yı Milliye’den Düzenli Orduya:

Düzenli orduya geçi! kavramı aslında yanlı! anlamalara uygun bir tanımlamadır. Bu
kavram ilk bakı!ta sanki daha önce sadece Kuva-yı Milliye var ve Düzenli ordu hiç yokken Milli
Mücadele’nin bir noktasında Kuva-yı Milliye tasfiye edilmi! ve Düzenli orduya geçilmi! gibi bir
ça"rı!ım yapmaktadır. Bu duruma de"inen Tuncer Baykara !öyle demektedir:
“Burada Kuva-yı Milliye ile yakın ili!kisi olan ve yakın yıllarda (1970 sonrasında) ortaya
çıkan “Düzenli Ordu” kavramı üzerinde de durmak istiyoruz. Güya Türk ordusu Mondros
Mütarekesi’nden sonra infisah etmi!, meydan Kuva-yı Milliye’ye kalmı!, nihayet 23 Nisan 1920
den sonra Düzenli Ordu kurulmu!tur. Oysa Mondros Mütarekisi’nden sonra Türk ordusu seferî
durumundan hazarî (barı!) düzenine geçme sürecinin içindedir.”1227
Dolayısıyla Düzenli Ordu zaten hep vardı ama Osmanlı devletinin yeniden sava!a devam
etti"i görüntüsünü vermemek için i!gale kar!ı direni!i Kuva-yı Milliye üstlenmi!ti. Bu
anla!ılabilecek durumu da Baykara !öyle ortaya koyar:
“Kuva-yı Milliye döneminde resmî kuvvetler, ordu mevcut idi ve sadece bir zorunluluk
sebebiyle Kuva-yı Milliye öne çıkarılmı!tır. 23 Nisan 1920 de Ankara’da yeni idare kurulunca,
Türk Ordusu dü!mana kar!ı koymakta daha rahat oldu; çünkü, Ankara’daki idare kendisini
Mondros !artlarına ba#lı saymayabiliyordu.” 1228
Baykara haklı olarak bu durumda “Düzenli Ordu’ya geçi!” ya da “Düzenli Ordunun
Kurulu!u” tanımlarını ele!tirmekte ve daha uygun bir tanımlama olarak “Kuva-yı Milliye’nin
Düzenli Ordu’nun #çine Alını!ı” kavramını kullanmaktadır:
“Sonuç olarak Türk ordusu, her zaman vardı; sadece Kuva’yı Milliye döneminde Batı ve
Güney Anadolu’da geriye çekilmi! gibidir; 23 Nisan’dan sonra aslî durum geri gelmi!, Kuva-yı
Milliye güçleri Türk Ordusu’nun içine alınmı!tır. “Düzenli Ordu’nun Kurulu!u”, batı
cephesindeki olayların "smet Bey (sonraki "smet Pa!a) lehine yorumlanabilmesi çin ortaya atılan
bir yorumdan ibârettir.”1229
Bizim çalı!mamızda da “Düzenli Ordu’ya Geçi!” ten kastımız da Kuva-yı Milliye’nin
Düzenli Ordu bünyesine alını!ıdır. Bu bakımdan ger!ekle!en sürece, zaten hep varolan Kuva-yı
Milliye-Düzenli Ordu ikili"inin Düzenli Ordu lehine ortadan kaldırılması olarak bakabiliriz. Bu

1227
Tuncer Baykara “Kuva-yı Milliye’nin Do#u!unda Tük Devlet Gelene#inin Yeri”, Kuva-yı Milliye’nin
90.yılında !zmir ve Batı Anadolu Uluslar arası Sempozyumu ( 6-8 Eylül 2009) Bildirileri, Birinci Kitap, #zmir
Büyük!ehir Belediyesi Yayını, Haziran 2010, s.136.
1228
Baykara, a.g.bi., s.137.
1229
Baykara,a.g.bi., s.137. Baykara’nın do"ru tespit etti"i bir noktadan sonra #smet #nönü hakkındaki
de"erlendirmelerine katılmıyoruz..

347
biçimde baktı"ımızda bu süreci “Düzenli Ordu’nun Tekle!mesi” (olgusu ve kavramı) olarak
adlandırmak daha do"ru görünmektedir. Ancak bu tekle!me olgusu hem uzun sürmü! hem de
%100, tüm Kuva-yı Milliye çetelerini ya da birliklerinin Düzenli Ordu bünyesine alını!ı söz
konusu olmamı!tır. Özellikle cephe gerisinde kalan küçük çetelerin Büyük Taarruz a!amasına
kadar süren varlıkları, Yunan güçlerinin Anadolu’dan kovulması sonrası me!ru olmaktan çıkmı!
oldu"u için teknik olarak arta kalan çok küçük miktardaki Kuva-yı Milliye olu!umlarının devam
eden varlı"ı Ekim 1922’de sona ermi! kabul edilebilir. Bu tarihten sonra var olan çeteler
geçmi!teki hizmetleri ne olursa olsun varlıklarını korumaları halinde “e!kıya çetesi” kapsamında
sayılmalıdır.
Düzenli orduya geçi!, sadece tartı!malar sonucu gecikmi! bir karar de"ildir. Gecikmedeki
en önemli neden düzenli bir ordu kurabilecek insan kayna"ını olu!turmak, sava!a katılmaya ikna
etmek ve bu kayna"ı düzenli ordu biçiminde tutabilecek gücü ve iradeyi ortaya koyabilmektir.
Oysa bu iradenin arkasında durabilecek, insanları askere almaya ve firarları önlemeye yetecek
gücü olu!turmak kolay de"ildi. Bu Ancak Ankara’da Meclis açıldıktan sonra ve yava! yava! bir
devlet mekanizmasının olu!masıyla yapılabilmi!tir. Bu noktadan sonra bile düzenli ordu kurmak,
milisleri düzenli ordu içerisine almak uzun mücadeleleri ve bu yönde güçlü bir iradeyi
gerektirmi!tir.
Nisan 1920’de bile elde kalan düzenli ordular sayıca çok yetersizdi. Düzenli ordu sayıca
küçüldü"ü için Refet Pa!a gibi büyük komutanlar bile milis birliklerini düzenli birliklere katarak
harekat yapmayı normal bir usul buluyorlardı. O dönemin askeri mantı"ında bu durumun normal
kar!ılandı"ı anla!ılıyor.
Aslında milis birliklerini düzenli orduya katma fikri çok eskiye dayanmaktadır. Balkan
Sava!ları sırasında da çeteler düzenli orduyla birlikte harekata katılabiliyorlardı. Özellikle a!iret
kuvvetleri 1.Dünya Sava!ı’nda Güney cephesinde ve Ruslarla yapılan sava!alara mustakil
kuvvetler olarak katılmı!lardır. Bu deneyime sahip bazı komutanlar 1230
daha sonra Milli
mücadele de de bu deneyimlerinden yararlanmı!, yeniden milis kuvvetler örgütleyerek çete harbi
yapmı!lardır. #syanlar dönemde bile bu alı!kanlık devam etmektedir. Bu hem bir zorunluluk hem
de bir alı!kanlıktır. Refet Bele’nin Konya’ya gitme arefesinde Miralay Re!at Bey’lekonu!ması
!öyle:
“Güzel Re!at Bey (Miralay), bakın sizi tanırım. Elimizdeki bu kuvvetleri ve di#er bazı
milisleri de gelecek olan kuvvetlere katıp o bölgeye (Konya) birlikte gidece#iz.” 1231

1230
Örne"in Kemal Balıkesir gibi komutanlar Birinci Dünya Sava!ı’nda do"u cephesinde Kürt a!iretlerden olu!mu!
alay düzeyindeki birlikleri düzenli birliklere katarak harekatlarda bulunmu!lardır. Bkz.Özer, a.g.e., s.31.
1231
Ak!it, a.g.e., s.609.

348
Görüldü"ü gibi pratik bir çözümden hemen vazgeçmek, bir alı!kanlı"ı bırakmak kolay
olmuyordu. Buna kar!ılık Kuva-yı Milliye’nin hiç olmazsa daha derli toplu bir hale sokulması,
kimi yörelerde ve kimi liderler açısından halk nezninde ortaya çıkan !ikayetlerin önlenmesi ve
Kuva-yı Milliye’nin ba!ıbozukluktan kurtarılması, daha kolay yönetilebilmesi için çok erken
tarihlerde bile çözümler üzerinde dü!ünülmü! ve uygulamaya sokulmak istenmi!tir. Bunun en
açık delili, Sivas Kongresi sırasında iki bölümlü bir Kuva-yı Milliye talimatnamesi
hazırlanmasıdır.1232 Bu talimatname ile temel amaç Kuva-yı Milliye birliklerinin bir düzen içine
alınması hedeflenmekteydi.1233 Bu arzunun ve bu çabanın, düzenli orduya geçi!te ilk önemli
a!amalardan biri olarak de"erlendirilmesi mümkündür.
Bu talimatnameye göre Kuva-yı Milliye (Milli Kuvvetler) ülkenin ba"ımsızlı"ı için her
türlü müdahaleden ve tecavüzden korunacaktır. (1.madde) Heyet-i Milliye, ordu ile milli
te!kilatlar arasındaki ili!kiyi kuracak yegane kurumdur. (3. madde) Bu madde hükümüne göre
Heyet-i Milliye ordu üstünde de bir yetki ve konuma kendini yerle!tirmi! olmaktadır.
Talimatnemenin 4. maddesinden ba!layak 14. maddesine kadar olan maddeler Kuva-yı
Milliye müfrezeleri ile ilgilidir. 4. maddeye göre bundan önce yöresel milli heyetlerden önce
kurulmu! Kuva-yı Milliye birlikleri varsa da artık önce milli heyet kurulacak, sonra bu heyetler
kendilerine ba"lı Kuva-yı Milliye birlikleri kurcaklardır. 4. maddenin önemli bir hükmü de
kurulacak Kuva-yı Milliye birliklerinin ordu birliklerinden yardım alabilece"idir. Di"er önemli
hüküm de Kuva-yı Milliye birliklerinin geni!lemesinde etkili faktörler olarak gayrimüslimlerin
çoklu"u ve bunlara ait çetelerin sayısının sayılmasıdır. Bunlara ek olarak yörede mevcut olan
e!kıya çetelerinin sayısının da Kuva-yı Milliye birliklerinin geni!letilmesinde etkili bir faktör
olarak ele alınması söz konusudur.
5. madde Kuva-yı Milliye müfrezelerinin sabit ve seyyar olamk üzere iki türlü oldu"unu
belirtir. 6. madde ise Kuva-yı Milliye’nin insan malzemesini “bütün milletin eli silah tutan
gençleri” olarak tarif etmektedir. Askerlik yapmı! olanlar ise tercih edilmektedir. Bu maddede
öne çıkan bir husus, Kuva-yı Milliye’nin e!kiyalık yapan bir kuvvet olmadı"ının özellikle
belirtilmesidir. Bu durum, Kuva-yı Milliye ile ilgili olarak kimi yörelerde beliren !ikayet ve
ele!tirilerin Heyet-i Merkeziye tarafından da de"erlendirildi"ini göstermektedir. Yine bu madde
düzenli orduya geçi! açısından çok önemli bir katkı niteli"inde olmak üzere müfrezelerin manga,

1232
Bu talimatname için bkz. Adnan Sofuo"lu, “Sivas Kongresi ve Kuvay-i Milliye”, Sivas Kongresi 4.
Uluslararası Sempozyumu, (2-3 Eylül 2005, Sivas), AKDTYK, Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları, 2005, s. 91-
94. Talimatnamenin bu kısmı Nutuk’un vesikalar bölümünde de yer almaktadır. Bkz.Atatürk, Nutuk Vesikalar,
AKDTYK, Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları,1991, 188 nolu vesika, s.837-839. Ancak bu talimatnamenin
Nutuk’un “Vesikalar” kısmında yer almayan bir ikinci kısmı daha vardır. Bu talimatnamenin söz konusu iki kısmı
da bu çalı!maya ek olarak verilmi!tir. (EK. 23)
1233
Sofuo"lu, Kuva-yı Milliye Döneminde…, s. 165.

349
takım ve bölükler gibi örgütlenmesini öngörmektedir. Ancak bu bölümün daha ileriki
kısımlarında belirtece"imiz gibi subay eksikli"i ve insan malzemesinin gereken kalitede
olmaması, bu düzenlemenin hızlı bir biçimde uygulanmasını engellemi!tir.
7.madde, Kuva-yı Milliye birliklerinin gerekti"inde kendi bölgeleri dı!ına
çıkabileceklerini belirterek i!birli"i ve muhtemel yetki ve hakim bölge çeki!melerinin önüne
geçmek ister gibi bir izlenim vermektedir.
8.madde Heyet-i Milliye’nin bu kuvvetlerinin en üst komuta kademesini olu!turdu"unu
tekrar eden yetkilerini belirtir.
9. madde ise kendi amacı dı!ında önemli bir bilgi sunmaktadır. Bu maddenin yapısından
ve yazılı!ından artık Osmanlıcılık” ideolojisinin geçerli kabul edilmedi"ini anlıyoruz. Buradaki
“Hıristiyanların katliam yapmak ve asayi!i ihlal gibi mel’unca maksatlarına ve e!kıya
çetelerinin taarruz ve cinayetlerine kar!ı tedabir alırlar.” sözü, artık yeni bir ulusal
bakı!ın!ekillendi"ini, ayrıca Heyet-i Merkeziye’nin dönemin gerçeklerini zorunluluklarını iyi
sezdi"ini gösterir.
10.madde, bu çalı!manın önceki bölümlerinde saydı"ımız Kuva-yı Milliye’nin ia!e,
finansman ve donatım yollarından söz ederken saydı"ımız kaynakları basitçe tekrar ederek teyit
etmektedir. Bu maddenin yazımı, talimatnamenin arkasında hem siyasi hem de askeri bilgi
bakımından bir uzmanlı"ın ve deneyimin yattı"ını göstermesi bakımından önemli ipuçları
sunmaktadır.
11. ve 12. maddeler Kuva-yı Milliye’nin kullanaca"ı malzeme ve e!yanın korunması ve
kaydı üzerine hükümler içerirken, 13. madde, Osmanlı siyaset kültürünün bir parçası olan ve
gizli örgütlenmelerde kar!ımıza çıkan Kur’an üzerine yemin etme eylemine yer verir. 14. madde
de ise Kuva-yı Milliye’nin düzenli bir askeri güç olarak evrilmesi öngörüldü"ü için bu yapının
ayrılmaz bir parçası olan sa"lık ve tedavi gibi ihtiyaçların kar!ılanması konu edilmi!tir. 15.
madde ise bu maddelerin bir talimatname oldu"u belirtilerek bir üst otoritenin (Heyet-i
Merkeziye) varlı"ı tekrar hatırlatılmı! olmaktadır.
Bu talimatnameye ek olarak verilen ve 5 maddeden olu!an “Seyyar ve Sabit Müfreze ev
Efradına Hali Faaliyete Geçtikleri Zaman Verilecek #kramiye #le Tarz-ı #a!elerini Mü!ir
Talimatnamedir” ba!lı"ını ta!ıyan talimatnamede ise Kuva-yı Milliye’ye katılacaklara verilecek
maddi kazançlar konu edilmektedir. Bu maddelerden de Kuva-yı Milliye’nin finansman ve di"er
ihtiyaçları için kadrolarının halka yönelmesi ve bundan dolayı zaman zaman ortaya çıkan
!ikayetlerin önlenmesine çalı!ıldı"ı anla!ılmaktadır.1234

1234
Sofuo"lu, “Sivas Kongresi ve Kuvay-i Milliye”…, s. 95-96.

350
Bütün bu maddeler Kuva-yı Milliye’nin Sivas Kongresi iradesi öncesi varoldu"u haliyle
bütünüyle memnun kalınan ve yeterli bulunan bir örgüt olmadı"ını ve askeri açıdan daha de"erli
bir güç haline gelmesi için çok erken denilebilecek bir zamanda tedbirler dü!ünüldü"ünü ortaya
koymaktadır.
Adnan Sofuo"lu bu talimatnameler hakkında !u önemli de"erlendirmeyi yapar:
“Bu talimatnamelerin dı!ında Kongrede ayrıca milletçe Müdafaa ve Mukavemet esası
kabul edilecektir. Bu do#rultuda vatanın herhangi bir parçası hükümetçe terk edildi#i takdirde
bir geçici hükümet kurularak, yönetimin millet adına ele alınaca#ı karar altına alınacaktır. Bu
arada Kongre, 9 Eylül 1919'da Ali Fuat Pa!aya Batı Anadolu Umum Kuvay-ı Milliye
Kumandanı unvanını verecektir. Bundan sonra Ali Fuat Pa!a Eski!ehir ve havalisini millî bir
bölge kabul edip kumandanlı#ına Süvari Kaymakamı Atıf Beyi, Afyonkarahisar havalisini de
millî bir bölge kabul edip kumandanlı#ına 23. Fırka Kumandanı Ömer Lütfi Beyi atayacaktır.
Böylece "zmit-Eski!ehir-Konya Demiryolu hattı tutularak Batı Anadolu Kuvay-ı Milliyesi Sivas
Kongresi'nin dolayısıyla Heyet-i Temsiliye'nin nüfuz ve tesiri altına alınacaktır. Di#er taraftan
Milli Kongre heyeti ülkenin çe!itli bölgelerine elemanlar gönderecek veya bölgelerde bulunan
güvendi#i ki!ileri görevlendirecektir. Bu çerçevede Balıkesir ve yöresinde Miralay Kazım
(Özalp) Bey ile Bursa'da ise Miralay Bekir Sami (Günsav) Beye görev verilecektir. Yine Heyet-i
Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Pa!a 1 Kasım 1919'da Güney Bölgesi Kuvay-ı Milliye
Kumandanı olarak Tufan Bey kod adıyla Topçu Binba!ı Kemal Beye Yardımcısı olarak da
Do#an Bey kod adıyla Yüzba!ı Osman Beye görev verecektir. Bu görevlendirme sonucunda
Kemal Beyin komuta edece#i Güneydeki Cephe'nin do#u kısmını Osman Bey, batı kısmını ise
Ratıp Bey yönetecektir. Umum Kuvay-ı Milliye Kumandanı olan Ali Fuat Pa!a bu çerçevede
aynı zamanda Çukurova ve Güneydo#u Anadolu millî kuvvetlerinin de komutanı sayılacaktır.25
Bu !ekilde Kuvay-ı Milliye'nin geni!letilmesi, tek çatı altında toplanması ve aynı zamanda tek
merkezde toplanıp yaygınla!tırması yoluna gidilecektir.
Kongre ve bilâhare Heyet-i Temsiliye'nin Kuvay-i Milliye'ye yönelik bu giri!imleri ve
uygulamaları ba!arılı olacak ve Kuvay-i Milliye ülke çapında yaygınla!tırılarak zapturapt altına
alınacaktır. Böylece Kuvay-ı Milliye, olu!masından itibaren BMM Hükümeti (Ankara Hükümeti)
tarafından Ocak 1921'de düzenli ordunun kurulmasına kadar geçen sürede i!galci güçlere ve iç
problemlere kar!ı ba!arı ile mücadele edecektir.26 Yani bir ba!ka deyi!le Kuvay-ı Milliye'nin,
Millî Kongre'nin dolayısıyla Heyet-i Temsiliye'nin bilâhare BMM ve Hükümetinin denetimi ile
sevk ve idaresi altına alınması Millî Mücadele kar!ıtı "stanbul Yönetiminin Anadolu'daki
dolayısıyla ülkedeki otoritesini etkisiz hale getirecek, buna mukabil Millî Mücadele hareketinin
yani Ankara yönetiminin Anadolu'da dolayısıyla ülkede otorite kurmasında ve geni!letmesinde,

351
ayrıca i!galci güçlerin Anadolu'daki otoritesinin etkisizle!tirilmesinde çok önemli bir rol
oynayacaktır.”1235
Görülüyor ki Batı Anadolu’da kurulan Kuva-yı Milliye ulusal bir direni! örgütü olarak
belli bir düzene oturtulmamı!tı ve Sivas Kongresi ile beliren yeni irade bu gücü ideal bir araç
olarak de"erlendirmiyor, bu yüzden de hızla istene !ekle sokulması için oldukça detaylı bir
düzenleme yapma gere"ini duyuyordu. Bu talimatnameler ı!ı"ında Kuva-yı Milliye
ba!langıcındaki da"ınık ve disiplinsiz yapısından yava! yava! uzakla!acaktır.
Ancak TBMM açıldıktan sonra ve yeni bir devlet biçimlenirken artık özellikle isyanları
bastırıken Kuva-yı Milliye ile hareket etmek zorunda kalan subaylar bu kuvvetlerin mevcut
halleriylebir sorun olarak öne çıktı"ını hissediyorlardı. Refet Bele özellikle Çerkez Ethem
kuvvetlerinin #ç Anadolu’da çıkan ayaklanmaları bastırıken geçtikleri yerleri talan edip
ya"maladı"ını görmü! ve rahatsızlı"ını 10/11 Temmuz (1920) tarihli bir yazıyla Genelkurmay
Ba!kanlı"ı’na bildirmi!ti.1236 Bu dönemde Miralay Re!at Bey, Refet Bele’nin tutumunu
aktarırken !unları belirtir:
“Ancak !imdi de Demirci Mehmet Efe ve Çerkez Ethem sorunları kendini gösteriyordu.
Oysa bu insanların bazıları ba!langıçta Yunanlılara ve i!galci ülkelere kar!ı canla ba!la
mücadele etmi!ti. Ethem, Yozgat îsyanını henüz bastırıp geri dönmü!tü. Ayrıca daha önce de,
Marmara'nın do#usunun ba!ma büyük bela olan isyancı Anzavur'u mahvetti#i de biliniyordu.
Refet Bey'le bu konulan biraz tartı!ınca, Re!at Bey eninde sonunda bu tür milli kuvvetlerle de
dövü!mek zorunda kalaca#ını hissetmi!ti.”1237
Anla!ılıyor ki Refet Bey daha önce de vurguladı"ımız gibi kaçınılmaz gerçe"i görmü!tü.
Ona göre “yurdu savunmak ve dü!manla sava!mak, serüven ve talan ile karı!mı!tır.”1238
Dolayısıyla Kuva-yı Milliye ile isyancılar, içinden çıktıkları halk ile aynı kültürel/ahlaki
zeminde, ya"mayı, talanı ve ortaça" !iddetini ola"anla!tırmı! aynı normallik düzlemindeydiler.
Kuva-yı Milliye’nin halk neznindeki bu itibar kaybı, Milli Mücadele’nin sonraki evreleri için
yeni bir düzenlemeyi zorunlu kılıyordu. Ku!kusuz bu yargısı Ankara’da Mustafa Kemal Pa!a ve
yanındakiler tarafında da payla!ılıyordu. Örne"in $erif Güralp Aralık 1920 döneminde bir köylü
ile bir sohbetini aktarır. Köylü Demirci Mehmet Efe’den !öyle yakınır:
“ ‘Bu adamlar ne gibi zulüm yaparlar?’ diye sorunca bu koca yi#it, içini çekti. A#lamaklı
bir seda ile !öyle cevap verdi:

1235
Sofuo"lu, “Sivas Kongresi ve Kuvay-i Milliye”…, s. 96-97.
1236
Daha önce bu belgeden söz etmi!tik. Bkz. Halit Kaya, a.g.e., aynı yer.
1237
Ak!it, a.g.e., s.620.
1238
Hiçyılmaz, a.g.e., s.21. Hiçyılmaz’a göre “"syanların !iddetle bastırılması ve kuvvet için gerekli erzak ve
paranın toplanması, halkı neredeyse Milli Mücadele’nin kar!ısına geçirecek bir yöne sürüklemi!ti. Yöre halkı, hem
isyancıalrdan hem de onları ezmek isteyen toplama kuvvetlerden bukmı!tı.” a.g.e., s.21-22.

352
‘Kumandan bey, köye dört efe gelir ikramda bulunuruz. Elimizden geldi#i kadar hizmet
ederiz. Koyun keseriz be#enmezler, hindi isterler. Kaz keseriz, tavuk isterler. Her dediklerini
yaparız, lakin onlar bunlara kanaat etmezler. Rakı isterler, !arap isterler. Elhamdürillah burası
Müslüman köyü. Rakıyı, !arabı nereden bulayım onlara. Haydi atlı çıkarırız kasabaya. Rakı,
!arap getirtiriz. "çip sarho! olurlar. Çe!it çe!it rezalet çıkarırlar. En sonunda bir bahane bulup
genç ihtiyar demezler verirler bize sopayı. "!te bu zulümlerinin kar!ılı#ını görmek zamanı geldi.
Allah büyüktür. "n!allah sonları yakındır. Geçenlerde Sökeli Ali Efe'yi Denizli'de halk vurdu diye
Demirci Efe Denizli'de kalem reisi ba!ta olmak üzere e!raf ve memurlardan altmı!, yetmi!
ki!inin halı üstünde kafalarını kestirdi. Denizli’yi kana boyayan bu adamları memleketi
kurtaraca#ım diyen bir hükümet meydanda bırakır mı? Onların zulümlerine göz yuman bir
hükümete inanılır mı? "!te biz hükümete her kötülü#ü duyurdu#umuz için hükümet, sizi onların
üzerine gönderiyor.’
‘Evet. Söylediklerinin hepsi do#ru, bunları biz de biliyoruz; ama !imdi çok zayıfız.
Kuvvetlerimiz yeni yeni toplanmaya çalı!ıyor. Ordumuz kuvvetlenince belki hükümet senin söy-
lediklerini yapabilir; ama !imdilik onlara muhtacız. Bir süre aha kötülüklerine göz
yumaca#ız.’”1239
Güralp’in bu de"erlendirmesi hem düzenli orduya geç!in nedenlerini hem de bu geçi!
sürecin neden zor ve uzun bir süreç oldu"unu aslında çok iyi özetlemektedir.
Görülüyor ki çetelerle, efelerle devam etmenin mümkün olamayaca"ı artık açıktır. Aksi
halde bu durumun devamı, yeni Ankara Hükümeti’nin Anadolu’daki egemenli"ini de, prestijini
de sarsacak boyutlardaydı. Ancak herkes, düzenli orduya geçi!te aynı görü!te de"ildi. O
dönemde çetelerle daha iyi mücedele edilir dü!üncesinde olanlar azımsanamayacak sayıdaydı.
Hatta ço"unluk Kuva-yı Milliye ile yola devam etme taraftarıydı:
“Her iki taraftarları arasında asker, sivil, hacı, hocalar vardı. Fakat ekseriyet,
muntazam ordu aleyhtarıydı.” 1240
Düzenli orduya geçi! sürecinin sancılı ve uzun sürmesinin önemli nedenlerinden biri de
mevcut düzenli ordu kadrolarını bile doldurabilmede kar!ıla!ılan sorunlardı. Kaçakların düzenli
birliklere katılımının sa"lanması ve firarların önlenmesi mümkün olamıyordu:

1239
Güralp, a.g.e., s.101.
1240
Arıko"lu, a.g.e., s.153. Özellikle isyanların bastırılması sonrası Meclis’te olu!an Çerkez Etem deste"i ve Kuva-
yı Milliye ile devam !eklinde ve düzenli ordu aleyhine olan anlayı!, Yunan ordusunun 22 Haziran 1920 sonrası
ba!layan taarruzu sonrasında da geli!erek devem etti: “Bursa ve Balıkesir ma#lubiyetlerinden sonra, küçük mikyasta
da olsa, bir dü!man müfrezesine kar!ı istihsal edilen bu muvaffakiyet Etem ve karde!lerinin !öhret ve nüfuzunu
yeniden çok artırdı. Bundan maada, muntazam ordunun , mecburi askerlik sistemile te!kil edilen kıtaların artık bir i!
göremeyece#i, maa!lı asker, yani çetecilik usulünün umumi olarak tatbiki, tabur, alay ve tümenlerin la#vedilmesi
hakkında ötedenberi yapılmakta olan propagandaya bir kat daha kuvvet verildi.” Apak, a.g.e., s.195.

353
“Ka#ıt üzerinde kadro halinde, kolordular, tümenler, alaylar mevcut ise de hakikatta,
hiçbirisi istenilen durumda olmayıp bir iskeletten farklı de#ildi. Ne kafi miktarda eri ne de silahı
vardı, kuru isim denecek kadar zayıftı.” 1241
#smet #nönü’ün Batı Cephesi Komutanı oldu"u dönemde de disiplinli düzenli orduların
kurulu!u mümkün olamıyordu. Firari ve kaçakların yakalanıp birliklere katılımı, süreci
baltalıyordu:
“Bu çok çetin i!in ba!ına geçen "smet beyin te!kil etti#i yeni alaylar, tümenler, taburlar
bir hafta sonra yarı yarıya iniyor, efradı firar ediyordu.” 1242
Düzenli ordu mantı"ının savunulabilmesi, yararının gösterilmesi için öncelikle firar
sorununu çözmek gerekiyordu. Bu da güçlü bir iradenin varlı"ı demekti. Ku!kusuz bu iradenin
arkasındaki gücün olgunla!ması, geli!mesi zorunluydu. Burada en önemli faktör olarak #stiklal
Mahkemelerinin devreye girdi"ini görüyoruz. #stiklal Mahkemelerinin bu i!levi için bizzat
olaylara tanıklık etmi! üste"men Abdülhadi Altan !öyle der:
“Vatan hainleri ve asker firarilerini ted’ip, bu suretle dahili asayi!in te’mini için Canik,
Sivas, Amasya Tokat, mıntıkalarında "stiklal Mahkemeleri te!ekkül etmi!tir.” 1243
Bu mahkemelerin kesin otoritesi ve yaptırım gücü bir süre sonra düzenli orduların
mevcutlarının dolgunla!masını ve sayıca da artmasını sa"lamı!tır. Toydemir, #stiklal
Mahkemeleri’nin bu i!levini çok açıkça !öyle belirtir:
“"stiklal mahkemesinin geli!i, bölge üzerinde derhal etkisini gösterdi. Hemen o gün
kendimize bir i! programı yaparak çalı!maya ba!ladık. Mahkemenin hukuka uygun, kesin
!iddetli ve köklü eylemleri kar!ısında herkesten çok ben mutlu oluyordum. Çünkü asker kaçakları
akın akın kendiliklerinden gelip, kıtalara teslim olmaya ba!ladılar. Tümen kıtaları, az zaman
içinde hemen dolgun varlıklı hale geldi.” 1244
Sadece düzenli orduların kadrolarının dolgunla!masının sa"lanması, düzenli orduların
egemen hale gelmesini, Milli Mücadele için tek dayanak olmasını sa"lamaya yetmezdi. Kuva-yı
Milliye çetelerinin de çözülmesi, ikna edilmesi ve düzenli birlikler içinde eritilmesi gerekiyordu.
Aslında Batı Anadolu’daki üst rütbeli komutanların Kuva-yı Milliye’yi geçici bir çözüm olarak
ele aldıkları ve TBMM açılıp artık Mondros Müterekesi !artlarına ba"lılık gibi bir !art bu
komutanlar için gerekli omaktan çıktı"ında ilk fırsatta düzenli ordu biçimine geçmek için çaba
harcadıkları bir gerçektir. Ancak Batı Anadolu’da çetelerin merkezi denetime girmesi ve
disipline olmaları çok sancılı ve uzun bir süreç olmu!tur.

1241
Arıko"lu, a.g.e., s.159.
1242
Arıko"lu,a.g.e., s.160.
1243
Arslan (Der.), a.g.e., s.295.
1244
Kehale (Haz.), a.g.e., s.123.

354
Bu süreçte ilk yapılan düzenlemelerden biri daha önce Kuva-yı Milliye bünyesinde
karmakarı!ık bir biçimde yer alan nizami birliklerle milis ve çetelerin ayrılması, nizami
birliklerin tekrar takım, bölük, tabur biçimine alınıp, geri kalan çetelerin de e"itim, disiplin ve
subay kadrolarıyla donatılmak suretiyle aynı biçimde yeniden kurulu!larının yapılmasıdır.
Örne"in Kazım Özalp 1920’nin Temmuz ayı ba!larına ili!kin bu dönü!türme i!lemi hakkında
!öyle bilgi verir:
“Her !eyden evvel, silahlı kuvayı milliye efradını ve askerleri ayırıp bunları bir kıta
halinde tanzim ettirdim ve mevcut subayların kumandasına verdim.”1245
Bu milis güçlerin çözülüp üyelerinin düzenli birlik haline getirilip disiplinli bir ordunun
parçası haline getirilmeleri için çok kez zor kullanmak da gerekiyordu. Süerdem, 1. #nönü
Sava!ı’nı izleyen günlere ili!kin bir örnek verir:
“Son günlerde, yukarı makamlara atfen, Kocaeli Grubu Kumandanlı#ından verilen bir
emirde; Goncalı Ali Müfrezesi’nin la#vedildi#i, çete ba!ı Ali’nin, Divan-ı Harbe verilmesi ve
erlerinin de silahları alınarak, kendilerinin ordu birliklerine verilmek üzere Eski!ehir’e
gönderilmesi bildiriliyordu.” 1246
Görülüyor ki Kuva-yı Milliye bünyesindeki çetelerle düzenli ordu artık aynı tarafta
olmanın getirdi"i duygusal yakınlı"ı yitirmi! durumdadır.
Düzenli ordu birlikleri artar ve Kuva-yı Milliye birlikleri kar!ısında üstün duruma
geçerken bu süreçte birarada askeri harekatlar devam ede gelmi!tir. Düzenli ordu fikrinin geçerli
olmasından sonra da uzun bir süre, örne"in Eski!ehir, Kütahya sava!larında ve hatta Sakarya
Sava!ı döneminde bile çetelerin düzenli ordularla birlikte sava!ması gibi usuller görülmü!tür. 1247
Bu hiç ku!kusuz zorunlulukların sonucuydu. Dolayısıyla bir taraftan düzenli ordunun büyümesi
ve Kuva-yı Milliye’nin düzenli ordu bünyesinde eritilmesi süreci i!lerken bir taraftan da sıfırdan
milis güçler kurulabiliyordu.1248
Düzenli Orduya geçi!te Kuva-yı Milliye birlikleri bünyesindeki çeteler genellikle bütün
olarak düzenli ordunun parçası haline geliyordu.1249 Örne"in Kemal Balıkesir’in düzenli orduya
katılı!ı bu !ekilde bütün olarak maiyetiyle birlikte sanki daha büyük bir çatının altına girmek
biçiminde olmu!tur. Bu konuda Kemal Özer !unları söyler:
“(Kemal Balıkesir) Soma cephesini kurmu! ve sonuna kadar Soma cephesi milli
kumandanı olarak sava!a devam etmi!tir. Bilahare Ankara’da milli hükümetin ve ordunun te!kili
için lazım olan zaman ve imkanı elde etmek maksadı ile Eski!ehir’e kadar dü!man hücumlarına
1245
Özalp, a.g.e., C.1, s.143.
1246
Avcı (Haz.), a.g.e., s.78.
1247
Sofuo"lu, Milli Mücadele Döneminde… s. 169-170.
1248
Özalp, a.g.e., C.1, s.150.
1249
Avcı (Haz.), a.g.e., s.79.

355
kar!ı mıkavemet etmi! ve Eski!ehir’de mahiyetinde kalan “200”kadar milli kuvvetle ordumuza
katılmı!tır.”1250
Düzenli orduya bütün olarak geçi!te çeteler büyüklüklerine göre alay, tabur ya da bölük
olarak bir düzenli ordu bölümü haline geliyordu. Örne"in Topal Osman çetesi de Koçgiri
ayaklanmasının bastırılmasında görev aldıktan sonra Sakarya Sava!ına dahil olurken lideri
oldu"u Kuva-yı Milliye birli"i bir alay büyüklü"ünde sayılarak çetesine 47. Alay adı verilmi! ve
kendi iç hiyerar!ini koruyarak düzenli ordunun bir parçası yapılmı!tır. Bu 3 taburlu olarak
düzenlenen alayın (Topal Osman çetesinin) kurmay heyeti 16 ki!ilikken, 1.taburunda 444, 2.
Taburunda 375, 3. Taburunda da 237 olmak üzere toplam 1072 ki!ilik mevcudu vardı. Bir ba!ka
deyi!le 1000’den fazla sayıda Kuva-yı Milliyeci bir alay büyüklü"üne denk tutularak taburlar ve
bölükler olarak düzenli ordu içinde yer almı!tır. Bu durumda eski çete lideri de Alay komutanı
sıfatını almı! oluyordu. 1251
Varolan çetelerin büyüklüklerine göre düzenli orduda yer almalarının yanı sıra elde
varolan ancak mevcutları adlarına göre orantısızca küçük olan birlikler takviye edilerek de
düzenli ordu güçlendiriliyordu.
Mehmet $evki’nin anılarında da düzenli orduya geçi!in bu çok basit yöntemleri hakkında
yukarda aktardıklarımızı do"rulayan ifadeler vardır:
Bu i! iki suretle oluyordu: birisi kadro halindeki kıt’a ların mevcudu ikmal edilerek;
ikincisi ise milli müfrezeler askeri kıt’alar haline kalbedilerek.”1252
Milislerin bu biçimde düzenli ordunun bünyesine katılması, aslında milislerle düzenli
ordunun birlikte faaliyet gösterirmek amacıyla daha i!birli"i a!amasında yapılanırken bu biçimde
tam karı!mayıp, sadece tek komutanlık altında bir bütün olarak yer almalarının bir sonucuydu.
Yani milislerin düzenli bir ordu içinde ayrı bir varlık olarak yer almaları Osmanlı Ordusu içinde
yaygın bir uygulama olarak zaten vardı.1253 Dolayısıyla milislerin oldukları haliyle, bütün olarak,
büyüklüklerine uygun olarak bölük, tabur ya da alay olarak bir düzenli birli"e katılı!larında
yönetimsel anlamda Birinci Dünya Sava!ı’nda bu yapılanmanın getirdi"i bir tecrübe ve birikim
söz konusuydu. Bu uygulamada milisler için nihai karar verici en üst rütbedeki komutanlarının
asker olması dı!ında yönetim açısından de"i!en bir !ey olmuyor, ara birlik komutanları yine daha
önceden tanıdıkları çete ya da a!iret mensubu oluyordu.

1250
Özer, a.g.e., s.32.
1251
Mustafa Balcıo"lu, Te$kilat-ı Mahsusa’dan Cumhuriyete, Nobel Yayıncılık, Mayıs 2001, s.181-182.
1252
$evki, a.g.e., s.31. Bu satırlar M. $evki Yazman adıyla yayınlanan “Anadolu’nun #!gali” adlı kitapta da aynen
yer almı!tır. Bu noktada M. $evki Yazman ile M.$evki’nin aynı ki!i oldu"u anla!ılmaktadır. Bkz. M.$evki Yazman,
Anadolu’nun !$gali, Kamer Yayınları, 2. Baskı, #stanbul 1999, s. 38.
1253
Daha önce de de"indi"imiz böyle bir örnek için bkz. Karabekir, Birinci Dünya… s.463.

356
Genel olarak bir çetenin büyüklü"üyle orantılı olarak düzenli birli"in parçası olurken
kendi iste"iyle katılanların da"ıtılmayıp, bir bütün olarak varlı"ının devam etmesi mümkün
oluyordu.1254 Kuvvetin komutanı olan çete reisi de hükmetti"i birli"in büyüklü"üne göre rütbe
alıyordu. Buna kar!ılık zorla düzenli orduya katılacak olanlar Süerdem’in de belirtti"i gibi
silahsızlandırılıp bir askeri kaynak havuzuna alınıp birliklere da"ıtılıyordu.1255
Bu durumda artık grubun harekat özgürlü"ü kalmıyor, düzenli ordu içinde büyüklü"üne
göre alay ya da tabur oluyordu.1256 Milis gruplarının liderlerine de yönettikleri düzensiz grubun
büyüklü"üne göre tabur komutanı ya da alay komutanı olmaları teklif ediliyordu. 1257
Düzenli orduda rütbe sahibi olma ast-üst ili!kileri açısından bazı sorunlar çıkartıyordu.
Bunların en önemlisi, grup liderlerinin e"er eski asker iseler kendileriyle akran olan subayların
altında bir konumu kabul etmeme biçiminde oluyordu. 1258
Düzenli orduya dahil olan milisler askeri disiplinin gereklerine uymak zorunda
kalıyorlardı. Ancak bu durumda cezalar da hafif suçlardan a"ır suçlara do"ru derecelenmek
suretiyle veriliyor, ordu içinde divan-ı harp uygulamaları devreye giriyordu. Ba!ka bir deyi!le
cezalandırmalarda iyi-kötü bir yargılama söz konusu oluyor, keyfilik ortadan kalkıyordu.1259
Düzenli orduya katılımda, alt kademelerde zaten emir altında olmaya alı!ık oldukları için
geçi! daha kolay olurken, özellikle çete liderlerinin disiplin altına, emir altına girmeleri sorun
te!kil ediyordu. Büyük ölçüde düzenli orduya geçi!te sorun yaratanlar çete liderleri ya da üst
kademelerdi:
Düzenli orduya geçi!te yapılan uygulamalardan biri de de"i!iklik çete kıyafetinden
düzenli ordu kıyafetine geçmekti. Diyebiliriz ki Düzenli orduya geçi!te çete kıyafetini çıkartıp
düzenli ordunun üniformasını giymek en önemli geçi! a!amalarından birini olu!turuyordu. Hatta
bir çete grubunun düzenli ordu haline geli!inde neredeyse ba!ka bir seramoniye gerek yoktu.
Bu noktada üniformanın düzenli ordu mantı"ı içinde çok önemli bir nokta oldu"unu
belirtmek gerekir. Böylelikle üniforma içindeki çete üyeleri, otomatik olarak askeri yönetim
mekanizması içinde “benzer statüdekilerden herhangi biri” olarak uzayan bir hiyerar!ide en üst
karar mekanizmasından uzakla!ıp göreceli olarak daha güçsüz bir figüre dönü!üyor ve daha
kolay yönetilebilen unsurlar haline geliyordu. Giysi de"i!imi olgusuna örnek askeri harekatlarda,
disiplin, yönetim ve kontrol açısından her zaman sorunlu olan #brahim Çolak’ın komuta etti"i

1254
“Milli Aydın Alayı’nın Çayyüzü Taburu’nu olu!turan Mu#la milis kuvvetleri de Batı Cephesi kurulduktan sonra
bu cephenin 37. Piyade Alayı içinde yer aldı.” Akça, “Milli Mücadele Döneminde Mu#la”, s.31.
1255
Milislerin silahsızlandırılıp da"ıtılmasına il!kin Süerdem’in verdi"i bir di"er örnek için Bkz. Avcı (Haz.), a.g.e.,
s.99.
1256
Emiro"lu (Haz.), a.g.e., s.47.
1257
Emiro"lu (Haz.), a.g.e., s.48.
1258
Emiro"lu (Haz.), a.g.e., aynı yer.
1259
Emiro"lu (Haz.), a.g.e., s.47.

357
düzenli birlikler dı!ında kalan çetelerin ve Sarı Edip Efe’nin lideri oldu"u çete üyelerinin ba!ına
gelenler örnek verilebilir:
“Binba!ı Çolak "brahim Bey çete grubu, çetelikten vazgeçerek nizamiyeye dönü!tü.
Birlikleri 3. Süvari Tümeni adını aldı. Jandarma yüzba!ısı Sarı Edip de Efeelbisesini atarak
nizamiye elbisesi giydi#inden birlikleri 33. Süvari Alayı adını alarak Kocaeli bölgesinde
görevlendirildi.”1260
Demek ki düzenli orduya geçi!te liderini bir rütbe ile hiyarar!i içinde saygınlı"ını
zedelemeyecek bir pozisyona getirmek ve sıradan çete üyelerine üniforma giydirmek en önemli
iki unsurdur.
Örne"in Çerkez Ethem, Ankara Hükümeti’ne isyan etmeden önce #smet #nönü tarafından
kendisine yapılan öneride neredeyse yukardaki unsurların hepsi, sözünü etti"imiz düzenli orduya
geçi! mekanizmalarının tamamı bulunuyordu:
“Evvela !unu söyleyeyim ki, hizmetlerinizle mütenasip bir askeri üniforma içinde sizi
görmek isterim. Rütbenin derecesini tayin size ait. Karar ve emri almak benim vazifemdir.”1261
Burada teklif edilen rütbe Kolordu komutanlı"ıdır.1262 Ancak Çerkez Ethem, kuvvetlerinin
büyüklü"ü bir tümenden biraz fazla olmasına ra"men üstünde ne kolordu, ne ordu ne de cephe
komutanı gibi kademelerin olmasına kar!ı çıkıyordu. Hatta Rahmi Apak’a göre Çerkez Ethem,
kuvvetlerinin büyüklü"üne göre kendisine tümen komutanlı"ı de"il kolordu komutanlı"ı
önerilmi! oldu"u halde yine de düzenli ordunun parçası olmak istememi!tir.1263 Bu durumda belki
de Çerkez Ethem, Türk ordusundaki en kuvvetli pozisyondaki ilk on komutandan biri olma

1260
Güralp, a.g.e., s.124-125.
1261
Hiçyılmaz, a.g.e., s.52.
1262
Apak, a.g.e., s.213. Çerkez Etem birliklerinin büyüklü"ü 1920 sonlarına do"ru bir fırka (Tümen)
büyüklü"ündedir. Bu yüzden ortak harekatlara giri!ilece"inde nizami alaylar Çerkez Ethem komutasına
sokulabiliyordu. Örne"in 189. Alay, Kuva-yı Seyyare tümen büyüklü"ünde oldu"u için onun emrine verilmi!tir.
Bkz. Özalp, a.g.e., C.1, s.163.
1263
Apak, a.g.e., aynı yer. O dönemde düzenli ordu birliklerinde bir tabur ortalama 250 erden olu!uyordu. (Bkz.
Özalp, a.g.e., C.1, s. 181) Bu durumda 1.000 ki!i bir alaya, 3.000-4.000 ki!i ise bir tümene denk gelmektedir. Buna
ra"men Çerkez Ethem’in kuvvetleri hiçbir zaman tam mevcutlu bir Kolordu boyutlarında olmamı!tır. Ancak yine de
önemli bir boyuta geldi"i kendi anılarından anla!ılıyor. Gediz Tarruzu öncesinde Çerkez Ethem, kuvvetlerinin
sayısının 5.000’e ula!tı"ını belirtmektedir. Bu bir tümenlik kuvvetten biraz fazladır diyebiliriz. Bkz. Ethem, a.g.e., s.
93. Kemalettin Sami Pa!a ise anılarının bir yerinde “O vakit bütün ordumuz 6000 tüfekliden ibaretti. Yalnız Ethem
bunun iki misli kuvvete (malikti)” demektedir. Bkz. Kemalettin Sami (Gökçen), “Milli Ordu Nasıl Do#du Nasıl
Kazandı?!”, Yakın Tarihimiz Dergisi, C.3, Sayı.27, 30 A"ustos 1962, s. 8. Birinci #nönü Sava!ı dönemine ait bu
ifadedeki rakamın 12.000 ki!iye denk oldu"u dü!ünülürse abartılı oldu"u kabul edilmelidir. Ancak her halikarda
Çerkez Ethem’in kuvvetleri 1 tümenlik düzenli Türk Ordusu mevcudundan fazladır. Gerçekten de Kemalettin Sami
P!a aynı yerde bir Türk Tümeninin 3.500 ki!iyi geçmedi"ini de eklemektedir. Sonuç olarak Çerkez Ethem’in en
kuvvetli oldu"u zamanda yönetti"i silahlı milislerin mevcudunun kesinlikle bir tümenden fazla olabilece"ini
söyleyebiliriz. Ethem ise anılarında Ali Fuat Cebesoy’un Kuva-yı Seyyare’yi bir süvari tümeni olarak düzenli ordu
içine almak teklifinde bulundu"unu ve kabul etti"ini söylemi!tir. Bkz. a.g.e., aynı yer. Öyleyse yapılan teklifin
Tümen Kumandanlı"ı de"il, Kolordu Kumandanlı"ı olması, Çerkez Ethem’in birliklerinin büyüklü"ünden çok
Çerkez Ethem’i onore etmek ve kazanmak dü!üncesinden, bunun yanı sıra Kolordu Kumandanlı"ı gibi bir payenin
de sonuç olarak Çerkez Ethem’in #smet Pa!a’nın komutası altına girmeye engel olmamasındnan kaynaklanmı!tır
dü!üncesindeyiz.

358
fırsatını tepmi!tir. E"er kabul etseydi Çerkez ethem bütün Kuva-yı Seyyare grubu komutanı
olarak batı cephesinde eski adamlarına, hatta zaman zaman kendi emrine bırakılan 59. Alay gibi
düzenli ordu birlikleriyle birlikte bir kolordu büyüklü"ünde birliklere komuta etmeyi sürdürecek,
ancak askeri disiplin ve hiyerar!i içinde görev yapacak, üstünde sadece bir ordu komutanı, bir
cephe komutanı ve genelkurmay ba!kanı olacaktı.
Aynı teklif Demirci Mehmet Efe’ye de yapılmı!tır:
“Refet Pa!a, Konya da iken, hareket ba!lamazdan bir ay önce Demirci ile bir muhabere
açıyor ve onu Konya’ya davet ediyor. Demirci’nin kuvvetlerini kolordu olarak te!kil etmeyi ve
kendisine de Kolordu Kumandanlı#ı payesi vermeyi teklif ediyorsa da Demirci Efe, muvafakat
etmek veya etmemek gibi kat’i karar vermeyerek vakit geçiriyor.”1264
Görülüyor ki düzenli orduya geçi!te büyük çete komutanları, kendilerine önerilen
makam, unvan ve güç açısından ki!isel olarak herhangi bir a!a"ılanmaya ya da saygısızlı"a
u"ramamı!lar, kendi yönettikleri birliklerden koparılmamı!lardır. Bu öneriler, düzenli orduya
geçi!te çok pratik davranıldı"ı, Kuva-yı Milliye birliklerinin önce bir havuzda toplanıp, sıfırdan
yeni birliklere da"ıltılması gibi bir uygulamayla zaman kaybedilmedi"ini de göstermektedir.
Böylelikle daha önce de de"indi"imiz gibi birliklerin alı!tıkları ara ve üst yönetimlerle ba"ları
korunarak olası bir firar ya da uyumsuzluk önlenmek isteniyordu.
Ancak Demirci Mehmet Efe de önerilen pozisyonu kabul etmedi. O da alı!kanlıklarını,
e!kiyalıktan gelen harekat serbestli"ini, hesap sorulamaz keyfili"ini kaybetmek istemiyordu.
Fakat Demirci Mehmet Efe’nin düzenli orduya geçi!te tavrı bütünüyle Çerkez Ethem gibi
olmamı!tır. Di"er büyük çete grubu lideri olan Yörük Ali Efe de Çerkez Ethem’in aksine,
Ankara Hükümeti’nin do"rultusunda çalı!maya devam etmi!tir.
Düzenli orduya geçi! niyetinin belli olması üzerine Çerkez Ethem ba!ta olmak üzere
büyük çete komutanlarının bu dönü!üme direnç gösterdikleri görülmü!tür. Hatta kendileri
katılmak istemediklerinden ba!ka, düzenli ordunun olu!umu fikrine kar!ı da mücadele
yürütmü!lerdir. $erif Güralp bu direnç ve düzenli ordunun gereklili"ine anılarında yer verirken
bu geçi! sürecinin niteli"i üzerine Refet Bele ile yaptı"ı bir konu!maya yer verir:
“Çerkez Ethem nizamiye ordusunun te!kiline mani olmak istiyor. Demirci Efe’yi de
kandırmaya çalı!ıyor. Sonuç olarak, bu i!lerin efelerle, çetelerle düzelece#i yok.
Kumandalarındaki kuvvetlerin nizamiye te!kilatına dahil olmasına da razı olmuyorlar. Artık

1264
Apak, a.g.e., s.217; “M. Kemal Pa!a gerek Çerkez Ethem’i, gerekse Demirci Mehmet Efe’yi, birer kolordu
halinde te!kilatlandırarark, cephe kumandanlıklarının emrinde vazife gördürmek istemi!ti. Fakat ne Çerkez Ethem,
ne de Demirci Mehmet Efe bu duruma yana!madılar.” #hsan Ilgar, “#stiklal Harbi VII”, Belgelerle Türk Tarihi
Dergisi, C.3, Sayı.13, Ekim 1968, s. 15.

359
onlar bizim için faydalı olmaktan çıktılar. Zararlarını önlemek için onları ortadan kaldıraca#ız.
Mesele gizli kalsın. Lakin senin Sarı Efe de ikili oynuyor.”1265
Burada artık Kuva-yı Milliye bünyesindeki çeteler ile düzenli ordu arasında duygusal
ba"lar kesilmi!, çeteler potansiyel hasım güçler olarak dikkatle izlnene güçler haline gelmi!tir.
Yina görülüyor ki büyük çetelere komuta eden efeler bu dönü!ümü sezmi! ve birlikte bir tavır
takınmak üzere ileti!im de kurmu!lardır. Burada ba!ı çeken Çerkez Ethem’dir. Dolayısıyla ilk
etapta hemen düzenli ordu fikrine rıza gösterdikleri söylenemez. Siyasal ve askeri süreci,
direndiklerinde olup bitecekleri ba!arı !anslarını ölçüp biçtikten sonra Çerkez Ethem
dı!ındakilerin düzenli orduya geçi! sürecine nispeten daha kolay olmu!tur. Örne"in Demirci
Mehmet Efe ilk etapta Güney Cephesi emrine girmeyi ve kuvvetlerinin büyük bölümünün de 57.
Tümen emrine girmesini kabul etmi!ti. Ancak Çerkez Ethem’in kı!kırtmaları üzerine Ankara
Hükümeti nezninde !üpheli durumuna dü!mü!tü.1266
Düzenli orduya geç geçilmesi ve efelerin otoritesinin yava! yava! kırılmasının nedeni,
Ankara Hükümeti’nin bir devlet düzeni olu!turabilmesinin yava! yava! ve di"er tarihsel olayların
geli!mesine ba"lı olarak mümkün olabilmesidir:
“Bu arada Ankara’da Millet Meclisi toplanmı!, hükümet güçlenmeye ba!lamı!tı. Eylül
1920 yılında askerlik !ubeleri askerlik i!lerini yeniden ele almaya ba!ladılar. Bundan önce de
askerlik !ubeleri vardı. Fakat i! yapmıyorlardı. Bir örnek vermek gerekirse askere alınacak biri
var diyelim. Bir efe gelip, ‘bu benim akrabam, bunu bırakın,’ diyor. Bırakmak zorunda
kalınıyordu. Bırakmasalar en azından tahkir edilir, arkasından da öldürülürler…Fakat bu durum
uzun sürmedi. Ankara hükümeti yava! yava! gereken tedbirleri aldı. Öyle bir zaman geldi ki,
efelerin önemi de, egemenli#i de azaldı. Ellerinden yava! yava! silahları alındı ve er olarak
kıtalara sevk edilmeye ba!landılar. Halk da nefes almaya ba!ladı.” 1267
Aslında bu konuda ilk dü!ünce 1920 yılının ba!larında belirmi!tir.1268 #smet #nönü de
hatıralarında Ankara’ya ilk geli!i 1269
(20 Ocak 1920 ilk kez geli!, 18 $ubat 1920’de tekrar
#stanbul’a dönü!, 3 Nisan 1920 2. kez Ankara’ya geli!.) sırasında Atatürk’le yaptı"ı görü!mede
Atatürk’e !öyle dedi"ini belirtmektedir:

1265
Güralp, a.g.e., s. 97.
1266
Demirci Mehmet Efe’nin isyanı ve isyanın bastırılmasının detaylı bir anlatımı için bkz. T#H, !stiklal Harbinde
Ayaklanmalar, s. 202-212.
1267
Engin, a.g.e., s.133
1268
“Tümen, alay, tabur, bölük biçiminde örgütlenmemi! bulunan , merkezi bir otoriteye ba#lı bulunmayan Kuva-yı
Milliye ile dü!manı yurttan kovmanın mümkün olmadı#ı 1920 yılı ba!larında Ankara’da Ziraat Mektebi’nde yapılan
toplantılarda belirtilmi!ti.” Paksoy, a.g.m., s. 109.
1269
#smet #nönü’nün Ankara’ya ilk geli!i’nin 1920 Ocak ayının ilk günleri oldu"u, $ubat 1920 sonlarına kadar
Ankara’da kalıp Fevzi Çakmak’ın 3 Mart 1920 tarihinde Harbiye Nazırı olmasının ardından #smet Pa!a’yı yanına
ça"ırması üzerine tekrar #stanbul’a döndü"ü, Abdi #pekçi ile 1967’de yaptı"ı söyle!ide belirtilmi!tir. Bkz. Abdi
#pekçi (Haz.), !nönü Atatürk’ü Anlatıyor, Cem Yayınevi, #stanbul, 1968, s.31.

360
“Atatürk’e bir noktada mutabık olalım diyorum. Nümayi!lerle, telgraflarla ve nihayet
gerilla ile bir netice alabilir miyiz? "çinde bulundu#umuz !artlar nihayet bir harbe varacaktır.
Kar!ımızdaki Yunan ordusunu yenmemiz lazım. Benim hesabıma ve kanaatime göre Türkiye,
bugünkü hali ile Yunan ordusunu yenebilir. Bunu yapabiliriz. Ama ordumuz yok. Bir ordu
kadrosu var. Bu kadro ile , bu güçle bir !ey yapamayız. Yunan ordusunu milis kuvvetleri ile de
yenemeyiz. Çıkar yol, orduyu kurmak ve büyük silahlı çatı!maya hazırlanmaktır.”1270
Gerçekten de ilk düzenli ordu fikrinin #smet #nönü’nün Ankara’ya ilk kez geli!i sırasında,
Ocak-$ubat 1920 döneminde de"erlendirildi"i anla!ılıyor. Bu fikrin uygulamaya geçirilmesi ise
yakla!ık bir yıl kadar sürmü! olmaktadır.
Meclisin açılmasından hemen sonra, 16 Mayıs 1920’de ise Kuva-yı Milliye birliklerinin
ihtiyaçlarının sadece Milli Savunma Bakanlı"ı tarafından kar!ılanaca"ı belirtililerek bu geçi!
süreci ba!lamı! oldu.1271 $evket Süreyya Aydemir de TBMM’nin açılı!ından sonra düzenli
(Muntazam) orduya geçi!in en önemli sorun oldu"unu söyledikten sonra !unları belirtir:
“Yeni idare, kar!ıla!aca#ı yoklukları bilmekle beraber, evvela 8-9 kolorduluk ve 40.000
ki!ilik bir kadro üzerinden i!e ba!ladı. Bunu 20 tümenlik fakat tam kadrolu bir kuvvet olarak
geli!tirmeye giri!ti. Asker olma yöntemleri ıslah edildi. Kadro haline dü!en birliklerin açıkları
doldurulmak suretiyle hareketli bir kuvvet elde edilmeye çalı!ılıyordu.”1272
Bu geçi! a!amasında önce düzensiz Kuva-yı Milliye birlikleri, e"itimli subaylarca kadro
açısından desteklenip büyüklüklerine göre takım-bölük-tabur ya da takım-bölük-alay gibi düzenli
alt birimler biçiminde düzenlendiler. Süerdem, bu düzeni anılarında !öyle açıklar:
“Bölü#ün içinde, onba!ılar ve çavu! olanları ayırdım. Erleri boy sırasına koydum. Bu
sıraya göre, 8 er 1 manga, 4 manga 1 takım, 3 takım 1 bölü#ü tamamlayacak !ekilde ayırdım.
Böylece bölükte, 96 er, 12 onba!ı, 3 çavu! ki, sırf 111 saf eri, 1 hizmet eri, 1 kundura tamircisi, 1
terzi olmak üzere, 3 yardımcı er ilavesiyle, 114 er ve bölük kumandan yardımcısı olmak üzere 1
ba!çavu! tertibettim.” 1273

1270
#nönü, a.g.e., s. 175. #zzet Öztoprak da ayrıntılı bir biçimde, Meclisin açılı!ından önce düzenli ordu fikrinin
Milli Mücadele liderleri arasında belirdi"ini belirterek, 1920 yılının Ocak-$ubat aylarında, Ankara Ziraat
Mektebi’ndeki bir toplantıda #smet #nönü’ün !öyle dedi"ini belirtir: “çıkar yol orduyu kurmak ve büyük silahlı
çatı!maya hazırlanmaktır…bütün bu mücadele, nihayet silahlı bir çatı!maya varacak. Bu gerçe#i bütün idare
edenler bilmelidir. Bu fikirler, millete !imdiden söylenmeye ve bir seferberlik ilanına !imdiden giri!meye imkan
yoktur.” #zzet Öztoprak, “Düzenli Ordunun Kurulu!u”, !kinci Askeri Tarih Semineri, Gen. Kur. Basımevi, Ankara
1985, s.263. Düzenli ordunun kurulu!uyla ilgili geli!im süreci ve alınan kararların detayı için bu makaleye
bakılabilir.
1271
$.Turan, a.g.e., 2.Kitap, s. 230 ; Zekeriya Türkmen, Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden
Yapılanması (1918-1920), AKDTYK, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001, s. 275-276; Öztoprak, “Düzenli
Ordunun Kurulu!u”, s.262. (Hem Türkmen hem de Öztoprak için aktarılan kaynak Harp Tarihi Vesikaları, no. 1235,
Sayı. 54.) Bu durumda düzenli orduya geçi! için fiilen bir adım atabilmek için bir devlet otoritesinin yani Ankara
Hükümeti’nin kurulmasını beklemek gerekmi!tir çıkarımına ula!mak mümkündür.
1272
Aydemir, Tek Adam, C.2, s.409.
1273
Avcı (Haz.), a.g.e., s.71.

361
Kazım Özalp de milis kuvvetlerin bütün olarak nasıl düzenli ordu çerçevesine alındı"ına
ve bu geçi!in nasıl bir çok eksiklikler yüzünden yava! oldu"una, bu geçi! döneminde zorunlu
olarak düzenli ordu ile milis kuvvetlerinin birlikte harekat yapmaya devam ettiklerine ili!kin
benzer bir örne"i !öyle dile getirir:
“"zmit ve Adapazarı bölgesinde Yunanlıların kuvveti, muntazam bir fırka idi. Kocaeli
bölgesinde bizim kuvvetlerimiz, Recep Reis’in ("psiz Recep) te!kil etti#i kuvayı milliyeden
nizamiye çevrilmi! bir tabur, Adapazarı milis taburu (Yüzba!ı Ethem $evki Bey’in kumandasında
idi) ve Ziboo#lu Hüseyin Efendi’nin emrindeki kuvayı milliyeden nizamiyeye çevrilmi! di#er iki
taburdan kurulmu!tu. Yani bütün kuvvetimiz toplam olarak be! tabur piyade, bir milli süvari
alayı, üçü seri, ikisi adi ate!li olmak üzere, be! toptan ibaretti. Piyade taburlarının ço#unun
henüz te!kilatı tamamlanmamı!tı. Subayları eksik, nakliye vasıtaları yok, mevcutları az, silahları
de#i!ik çaplarda, cephaneleri yetersiz ve erlerin üzerinde askeri elbise mevcut de#ildi. Süvari
alayı ise, Sarı Efe Edip’in emrindeki kuvayı milliye süvarileri idi.”1274
Düzenli ordunun hiyerar!ik bir örgütlenme ile takım/bölük/tabur/ alay düzeni ta!ıdı"ını
ve en önemli ayırtedici unsurlardan birinin de üniforma oldu"unu bu satırlardan da anlıyoruz. Bu
satırlardaki “henüz te!kilatı tamamlanmamı!tı” sözünden de silah, teçhizat, yaralılara ilk bakım
hizmeti sa"layacak sıhhıye birlikleri gibi eksikler yanında özellikle takım ve bölük komutanlı"ı
gibi alt kademelerde çok sayıda gerekli olan ast subay ve subay eksikli"i ile üniforma eksikli"i
anla!ılmaktadır.
Bilindi"i gibi Kuva-yı Milliye kurulu!u kademeli bir örgütlenmeye dayanmıyor, çete
özelli"i gösteriyordu. Burada takım-bölük-tabur gibi alt birimler yoktu. Bunun yerine müfrezeler
halinde bir örgütlenme vardı ve her müfreze do"rudam çete liderine ba"lıydı. Bunun önemli bir
nedeni de"indi"imiz gibi nedeni ba!langıçta yeterli subayın olmamasıdır. Dolayısıyla düzenli
orduya geçi!in iki de"i!iklikle kendini belli etti"ini dü!ünebiliriz. Birincisi varolan ve daha
büyük parçalardan olu!an Kuva-yı Milliye, takım-bölük gibi ara kademelerle parçalı bir
hiyerar!iye dönü!türülüyordu. #kinci olarak düzenli orduya geçi!te olu!turulan bu ara
kademelerde e"itimli subaylar yava! yava! komuta mevkiilerine geçiyordu. Bazı takımlar yine
eski çete üyelerine bırakılmakla birlikte ara kademelere e"itimli ve küçük rütbeli subaylar yava!
yava! monte ediliyordu.
Bu geçi! oldukça yava! olmu!tur. Öyle ki 22 Haziran 1920’de Yunan taarruzu
ba!ladı"ında Batı cephesinde Kuva-yı Milliye, birlikte cephe tuttu"u nizami birliklerin bölük ve
tabur düzenine uygun olarak düzenli ordu sistemiyle kurulu!unu büyük ölçüde yakla!tırmı!
olmakla birlikte süreç tamamlanamamı!tı. Bunun en önemli nedeni her!eye ra"men subay ve

1274
Özalp, a.g.e., C.1, s. 177.

362
yedeksubay sayısının yetersiz olmasıdır. Örne"in Kazım Özalp Yunan taarruzu esnasında Batı
cephelerinin genel görünü!ünü resmederken büyük ölçüde milis kumandanlarından artık bölük
ve tabur komutanı olarak söz eder. Ancak halen müfreze tipi büyüklü"ü belirsiz ve milis
komutanlarına ba"lı birlikler de cephe kurulu!unda görülmektedir. Kazım Özalp bu geçi!
dönemiminin uzun sürmesine bir yanıt sayılabilecek açıklamasında subay eksikli"ini !öyle dile
getirir:
“Bölgemiz içerisindeki muvazzaf ve yedeksubay miktarı te!kilatımıza yeter olmaktan çok
uzaktı. Bölüklere birer subay bile isabet etmiyordu. Tabur mevcutları ise 250 tüfekten fazlaya
çıkarılamadı. Tüfek ba!ına ancak 150 ila 200 mermi isabet ediyordu.”1275
Daha 1919 Haziran’ında Ala!ehir’den Harbiye Nezareti’ne Kuva-yı Milliye Ala!ehir
Mevki kumandanı Süleyman Sururi Bey’in gönderdi"i bir telgraf, subay eksikli"inin hemen
ortaya çıktı"ını gösterir:
“Jandarma !ifresiyle
Ala!ehir’den
Harbiye Nezareti Celilesine mevrut !ifredir.
Dünyada görülmemi! ve zulüm ile imha siyasetini yegâne düstur bilen Yunanlıları
memleketimizden çıkarmak ve aziz topraklarımızı daha ziyade kirletmemek üzere te!kil eden
Kuva-yı Milliye’mizin ha!r etti#i Salihli Cephesinde kumandansızlık yüzünden elan Hal-i
tevkifde ne!re bulunan vaziyetin acilen ıslahı ve !imdiye kadar israf olan pek kıymetli ve hatta
tahammülsüz mesai-i me!kurenin kalben heder olmaması için evvelce de bilvasıta arz edildi#i
vücuhla hemen bu mıntıkaya yüksek ve rütbeli namdar bir kumandanın buraya i!ramı[ pek
ziyade ehemmiyetle her dakika paye-i kesafet ve tevsih daire-i muvaffakiyet eden Kuva-yı
Milliyeden bir fayda bekleniyor. Fevt edilecek bir dakikamız kalmamı!tır. Maazallah bu
ba!sızlı#ın devamı hem cephe önünde ve hem gerideki Kuva-yı maddiye ve maneviyeyi [silik]…
tezelzül edece#inden ve zaten dört zabitle te!kil [silik]… ayrılan bütün varlı#ın kumandasızlık
sebebiyle ve kumandanı deruhte edecek kimsenin aramızda bulunması hasebiyle ve … ıslahına
çare saz edilmesi bizleri avsız bir … ihtimaliyle istirham olunur
Mevki Kumandanı Süleyman Süruri
Haziran 1335”1276
Dolayısıyla sadece bir Kuva-yı Milliyle birli"i olu!turmak yeterli de"ildi. Bu ki!ileri
askeri bir düzen içinde sava!tıracak bilgi ve deneyime sah,ip insanlar gerekiyordu. Gerçekten de
20 Temmuz 1919’da Aydın bölgesinde Kuva-yı Milliye’nin görünü!te askeri komutanı olan

1275
Özalp, a.g.e., C.1, s.136. Aynı bilgi için bkz. Apak, a.g.e., s.185.
1276
ATASE AR$#V#: #SH, Kutu no: 16, Gömlek no: 110, Belge no: 110-1. Vurgular bana ait. (A.U.Ö.)

363
Binba!ı Hacı $ükrü Bey’in de acil ihtiyacı, sava! deneyimine az çok sahip, nizami askeri
yönetme becerisine sahip subay ya da yedek subaydır:
“Kalbi vatan a!kıyla memlu i!tigal Osmani içinde istikar-ı hayatı minnet addeden ne
kadar ihtiyat zabitanı kendilerine Ordu-i Osmaniyede verilmi! muhasasat kadar bir para ile
kuva-yı milliyemize beray-ı istihdam bu "artla gelecek zabitan varsa hemen gönderilmesi
hususunun icap edenlere tebli# ve surat-i ebnasını rica ederim.
20 Temmuz 1335
Aydın Havalisi Kuva-yı Milliye Kumandanı Hacı $ükrü”1277
Subay kadrolarındaki eksiklik, toplanan ba!ıbozuklardan, e!kıya artıklarından ya da
gönüllülerden olu!an Kuva-yı Milliye ne kadar kalabalık olsa da onun askeri de"erini
sınırlandıran, bir savunma gücü olma niteli"ini kısıtlayan bir olgu olarak en önemli sorundu.
Burada Kuva-yı Milliye’ye katılmaları için yedek subaylara Osmanlı ordusunda verilen paranın
vaad edilmesi de sorunun aciliyetini vurgulayan bir unsurdur.
Mustafa Kemal de #stanbul Hükümeti’nden Milli Mücadelenin ulusal bir çizgiden
çıkmasına neden olabilecek üst rütbeli kadroların gönderilmesini de"il, daha çok küçük rütbeli
subayın gönderilmesini istemi!tir:
“Asıl kolordu ve fırkaların muhtaç oldu#u ufak rütbeli erkanıharp ve saf zabitanıyla
"stanbul’a yı#ılmı! olan hekimlerin bir an önce ta!raya gönderilmesi lazımdır.”1278
Kuva-yı Milliye’den düzenli orduya hemen geçilememsinin en önemli nedenlerinden
birinin subay eksikli"i oldu"unu anlamamızı sa"layan geli!melerden biri de Kaymakam
(Yarbay)Re!it Bey’in #stanbul’un i!galinden sonra #stanbul’dan Anadoluya geçi! iste"inin
Harbiye Bakanlı"ı tarafından çok hızla yanıtlanmasıdır. Re!it Bey yanıtın hızlı geli!inin
nedenlerini de"erlendiriken Milli Mücale’nin yürütülmesinde Anadolu’daki subay eksikli"inin
yarattı"ı sorunlara !öyle de"inir:
“Cevabın nispeten çabuk geli!i, Anadolu’da ba! gösteren zabit eksikli#ininden
kaynaklanıyordu. Oralarda ve özellikle bu Merkez Kolordusu’nda acilen zabite ihtiyaç oldu#u
her yerde söyleniyordu.”1279
Yani Harbiye Bakanlı"ı Anadolu’daki subay eksikli"ini biliyor ve ona göre Anadolu’ya
tayin isteklerini çok hızla kar!ılıyordu. Bu a!amada subay sayısının yetersiz olu!unun temel

1277
ATASE AR$#V#: #SH, Kutu no: 20, Gömlek no: 67, Belge no: 67-1. (EK.18-Belgenin ikinci kısmı). Sivas 3.
Kolordu Kumandanlı"ı’na Aydın’dan gönderilmi! benzer bir istek yazısı için ayrıca bkz. T#TE AR$#V#, Kutu no:
299, Gömlek no: 3, Belge no: 3001. (EK.21)
1278
Altay, a.g.e., s.202. 29.Aralık 1919 tarihli, Harbiye Nazırı Cemal Pa!a’ya mektup. Bu mektubun tamamı için
bkz. Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.6., Kaynak Yayınları, #kinci Baskı, Nisan 2003, s.36.
1279
Ak!it, a.g.e., s. 601.

364
nedenlerinden biri ise ço"u subayın esaretten o tarihlerde daha yeni yeni dönüyor olmalarıdır.1280
Bu tarihten sonra Anadolu’ya geçen subay sayısının giderek artı!ına paralel olarak Meclisin
açılması ve Anadolu’da bir devlet otoritesinin kurulmaya ba!lanması ile birlikte düzenli orduya
geçi! için gerekli altyapının en önemli iki aya"ı sa"lanmı! olacaktır. Ancak subay sayısının
istenilen hızda artırılması yine de mümkün olamamı!tır. Bu da düzenli ordunun istenen hızda
geli!mesini önlemi!tir. Çünkü cephane, silah, teçhizat ve özellikle de subay eksiklikleri, asker
kayna"ının bol oldu"u durumlarda bile bu kayna"ı düzenli ordu biçiminde askere almaya engel
olu!turmaya bir süre daha devam etmi!tir:
“Di#er taraftan Kocaeli bölgesinde ya!ları uygun ve asker olarak istifade edilebilecek
halk vardı. Ancak silah, cephane , subay ve di#er malzememiz bunların yeti!tirilmesi ve teçhiz
edilmesine ve bunlarla yeni kıtalar kuurulmasına yeter olmadı#ından, bu halktan istifade
edemiyorduk.”1281
Subay ihtiyacının kar!ılanmasında olumlu geli!melerden biri tam da 22 Haziran 1920’de
ba!layan Yunan saldırısından hemen öncesi ya!anmı!tır. Dr.Sırrı Alıçlı’nın hatıratına göre 19
Haziran 1920’de, #stanbul’dan esir asker kıyafetiyle bir çok subayın #stanbul’dan bir çatana ile
Mudanya üzerinden Anadolu’ya, Milli Mücadele’ye katılmak üzere ayrılması, bu dönemde
düzenli ordu kurulması sürecinin hızlandı"ını ve buna ba"lı olarak subay ihtiyacının
kar!ılanması konusunda Ankara’nın #stanbul üzerindeki baskılarının arttı"ını dü!ünmemize
neden olmaktadır. 1282
Düzenli orduya geçi!i dayatan bir di"er geli!me de 22 Haziran 1920’de ba!layan bu
Yunan saldırısının düzenli ordu mantı"ıyla kar!ılanması, mutlaka bir cephe hattı olu!turmak
zorunlulu"unu do"urmasıdır.1283 Kazım Özalp de bu açıdan 1.#nönü Sava!ı’nın bir dönüm noktası
olarak ele almak e"ilimindedir:
“Artık milli hükümet, her emrine itaat eden bir kuvvete dayanıyordu. Hükümetimizin
dayana#ı olan milli ordu !üphesiz henüz küçüktü. Fakat muntazamdı ve !uurlu idi. Muntazam
askeri te!kilat kurmanın mümkün olamayaca#ını ve olsa bile bundan bir fayda temin
edilemeyece#ini iddia edenler olmu!tu. Askeri rütbelerin kaldırılması, subayların nefer olarak

1280
Ak!it, a.g.e., aynı yer.
1281
Özalp, a.g.e., C.1, s.177.
1282
Sırrı Alıçlı, “Anadolu Yolunda "ki Tıbbiyeli”, Yakın Tarihimiz Dergisi, C.2, Sayı.26, 23 A"ustos 1962, s. 405-
406.
1283
Türk Ordusu’ndaki nitelikli subay eksikli"i, özellikle kurmay subay eksikli"i 1921 sonlarında hala devam
ediyordu. Nitekim #smail Hakkı Okday anılarında bu konuda !öyle bilgi verir: “…günün birinde bir emir aldım.
Anadolu’da Milli Kuvvetler’de, erkanıharbiye zabitlerinin (kurmay subaylarının) noksanı varmı! ve benim de
erkenıharp (kurmay) olmam sıfatıyla, beni de Anadolu’ya davet ediyorlardı.” Arı #nan (Haz.), Tarihe Tanıklık
Edenler, Cumhuriyet’in Kurucu Ku$a#ıyla Söyle$iler, Türkiye #! Bankası Yayınları, Geni!letilmi! Birinci Baskı,
Eylül 2011, s. 22. #smail Hakkı Okday bunun üzerine 22 Ocak 1922’de Anadolu’ya geçip Kurtulu! Sava!ı’na
katılmı!tır. Bkz. a.g.e., s.20.

365
hizmet görmeleri, birtakım özel te!kilata tabi tutulmaları gibi fikirler, birçok akıllı zannedilenler
tarafından dahi müdafaa edilmi!ti. Fakat "nönü Muharebesi bütün bu fikir ve iddialara darbesini
indirdi. Muntazam ordu sisteminin kıymet ve ehemmiyeti bir defa daha fiilen anla!ılmı! oldu.”1284
Görülüyor ki düzenli ordunun elde etti"i 1.#nönü Zaferi, düzenli orduya kar!ı olanları
büyük ölçüde ikna etmi!tir. Kazım Özalp devamında milli kuvvetlerin daha önce de
açıkladı"ımız gibi, bir bütün olarak takım, bölük, tabur biçiminde, bir anlamda yeniden
formatlanarak ve bu her birimin bir subay yönetimine verilerek nasıl hızla “düzenli ordu”
çerçevesine alındı"ına ve bu geçi!i kolayla!tıran di"er önemli unsurlara da !öyle i!aret
etmektedir:
"nönü Muharebesinden sonra, bu zamana kadar te!kilatlandırılmamı! olan milli
kuvvetler, hemen muntazam te!kilata tabi tutularak subayların kumandasına verildiler. Böylece
!üphesiz olarak daha fiili bir kıymet halinde ordu bünyesine girdiler. Esas itibariyle bu milli
kuvvetleri kuran askerlerin ço#u, askeri vazife yapmak durumunda olan kimselerdi. Kuvayı
milliye kumandanları bunları memleketlerinden celbederek emirlerine almı!lardı. Bunlar milli
kuvvetlere katılmı! olmasalar, orduya, askerlik !ubeleri vasıtasıyla sevkedilmi! olacaklardı. Bu
bakımdan bu gibiler, do#rudan do#ruya askeri hizmete naklonuldular. Ya! yönünden hizmetleri
içinde bulunmayanlar ise serbest bırakıldılar. Bazı kuvayı milliye müfrezeleri kıta halinde
nizamiyeye çevrilerek, ordu harb nizamına dahil edildiler.”1285
Kazım Özalp’in önemli ba!ka bilgiler de vermektedir. Birincisi, Düzenli ordunun
kurulu! (tekle!me) a!amasındaki insan malzemesi ile Kuva-yı Milliyenin insan malzemesinin
büyük ölçüde aynı olu!udur. #kincisi, ya!ı itibariyle askerlik ça"ında olmayanların serbest
bırakılarak artık gönüllülük unsurunun yerini tamamen zorunluluk unsurunun almasıdır.
Burada Kazım Özalp, düzenli ordunun en önemli özelli"ini de vurgulamaktadır: Emre
itaat. #!te bu nokta Kuva-yı Milliye’nin en önemli sakıncasını da belirtmektedir. Ku!kusuz bu
noktada subayların varlı"ı kritik önemdedir. Subayların mevcudiyeti ve sayısının artı!ı nitelik
olarak Kuva-yı Milliye’yi düzenli orduya yakla!tıran en önemli unsurdur diyebiliriz.1286
Böylelikle hem emir komuta zinciri uzatılıyor hem de her a!amada birliklerde çete
alı!kanlıklarına sahip ki!iler yerine düzenli askeri birlik ve hiyerar!i içinde kalmı! olan
deneyimli subay sayısı artırılıyordu. Çete gelene"inden gelenler giderek daha alt birimlerin
komutasında kalırken büyük birimlerin ba!ında e"itimli subaylar ço"aldı. Üçüncü olarak

1284
Özalp, a.g.e., C.1, s.172.
1285
Özalp, a.g.e., C.1, aynı yer.
1286
$erfif Güralp, subaysız Kuva-yı Milliye çetelerinin askeri açıdan ne kadar de"ersiz ve kontrolü güç yı"ınlar
oldu"unu !öyle belirtiyor: “Kar!ımızda çeteler, efeler. Miktarları ne olursa olsun, bir kıymet ifade etmezler.
Ba!larında bir tek demirli subay olsa bile dü!ünürüm; ama subaysız gayri muntazam kuvvetlerin ne olduklarını iyi
bildi#imden…” Güralp, a.g.e., s.105.

366
Mustafa Kemal ile büyük çete reisleri arasında da hiyerar!i kademeleri artırılarak ve bu ki!ilerle
Mustafa Kemal arasındaki ili!ki dolaylı hale getirilerek bu çete reislerinin kendilerini daha büyük
bir bütünün çok sayıda küçük parçasından biri olarak algılamaları sa"lanmı! oluyordu.1287 Kısaca
düzenli ordu emre ittat ve hiyerar!i demekti. Bu da subay gerektiriyordu.
#brahim Çolak’ın anılarında bu geçi!e ait önemli bilgiler vardır:
“Çerkes Ethem’in isyanından ve Yunanlılara kaçmasından sonra Kuva-yi Milliye namı
altında bulunan bütün kuvvetler benim emrime verildi. Bu Kuva-yi Milliye, ‘Kuvvayi Seyyare’
namını aldı. Hükümet bu seyyar kuvvetlerin nihayet ‘Üçüncü Süvari Fırkası’ namı altında bir
araya toplanarak artık askeri idareye tabi tutulmasını bana teklif etti. Ben de derhal kabul ettim.
Maiyetime süvari binba!ısı Hasan ve piyade yüzba!ısı Sakıp namında iki zabit verildi. Bunları
alay kumandanı yaptım. Efradımı dörder bölüklü iki alay haline soktum. Bu bölüklerin
bazılarına zabitler, bazılarına da eski çete reisleri kumanda ediyordu. Takımların ço!u çete
reislerinin idaresinde idi. Bundan evvelki te!kilatımda bölük yok, müfrezeler vardı. Her müfreze
müstakil idi ve do#rudan do#ruya bana ba#lı bulunuyordu. Bu müfrezelerin her biri elli ile
altmı! arasında idi. Hepsi on iki müfrezeden ibaretti. Ben bu yeni te!kilatla me!gul iken Birinci
"nönü muharebesi ba!ladı. Fırkamın da harbe !evki takarrür etti. Ankara'da iki gün nakliyat için
vagon bekledikten sonra üçüncü günü fırkanı Gazi hazretlerinin huzurunda bir geçit resmi yaptı.
Ondan sonra kuvvetlerimi trene yükleyerek Eski!ehir'e hareket ettim. Üçüncü süvari fırkası
kumandam altında büyük taarruza kadar muharebelere i!tirak etti.” 1288
Subay sayısındaki artı! düzenli ordunun olu!umunu, disiplinli ve sonuç alıcı nitelikler
kazanmasını hızlandırmı!tır. $erif Gökalp subaysızlı"ın bir birli"in “Milli” nitelikli olsa bile
disiplinden uzak kalı!ını ve askeri de"erinin dü!üklü"ünü !öyle ima eder:

1287
Büyük çete liderlerinin Milli Mücadele ba!larında kendilerini kolayca Mustafa Kemal’in muhatabı sayacak bir
üstünlük kompleksi içinde gördükleri kesindir. Çerkez Ethem’in Temmuz 1920’de doru"a ula!an bu psikolojisi ve
Milli Mücadele liderli"inden duygusal olarak kopu!u için $evket Süreyya Aydemir !öyle der örne"in: “Sonra ne
oldu? Olanlar !u: Çerkez Ethem o günden sonra artık bir milli kahraman olmaktan koptu. Bu, sonun ba!langıcıydı.
Gittikçe kabaran benlik gururu, kabiliyetlerini kendi kafasının ölçüleriyle de#erlendirmesi, karde!lerinin ve gaye
arkada!larının a!ırı telkinleri, çetecili#i ordudan ve fikirden daha önde görü!ü, Ankara’yı küçümseyi!i, mesela
Mısır’ın Çerkez sultanları devrinde oldu#u gibi, kölelikten sergerdeli#e yükselenlerin duydukları !eylere kendini
kaptırı!ı, onu artık faydalı olmaktan ziyade tehlikeli kıldı.” Bkz. Aydemir, Tek Adam, C.2, s.312. Örne"in Demirci
Mehmet Efe de Mustafa Kemal Pa!a’yı kendi düzeyinde biri sanacak kadar bilgisiz ve üstünlük kompleksine sahipti
ve zaman zaman küçümseyici bir tutum takınabiliyordu. Yine Aydemir, Demirci Mehmet Efe’nin “ Biraderim
Mustafa Kemal Pa!a; evvela selamlarla gözlerinden öperim…” gibi ifadeler ta!ıyan mektuplar yazdı"ını belirtir.
Ayrıca Meclisin açılı!ı sonrasında “$u bizim Ankara’ya da söz anlatamıyoruz yahu, acep bir varıversem mi?” gibi
sözler sarfediyordu. Bkz. Aydemir, Tek Adam, C.2, s.148. Düzenli ordu bir taraftan da bu durumu ortadan
kaldırıyor, Mustafa Kemal ile bu çete liderleri arasında kuvvetleriyle orantılı katmanlar olu!turuyordu. Ancak bu
çete liderleri üstünlük komplekslerini atamamı!, de"i!en durumu algılayamamı!lardır.
1288
Hülagü (Haz.), a.g.e., s.98-99; Özalp, a.g.e., C.1, s.174.

367
“Kar!ımızda çeteler, efeler. Miktarları ne olursa olsun, bir kıymet ifade etmezler.
Ba!larında bir tek demirli subay olsa bile dü!ünürüm; ama subaysız Gayri muntazam
kuvvetlerin ne oldu#unu bildi#imden…” 1289

Burada hem subaysızlı"ın bir birli"in askeri de"erinin dü!üklü"ü dile getiriliyor hem de
1920 Aralı"ı gibi bir tarihte bile elde henüz yeteri kadar subayın olmadı"ı bildirilmektedir.
Dolayısıyla subay kadroları yeteri kadar dolgunla!madan düzenli orduya geçi! zaten mümkün
de"ildi. Mehmet $evki de subay faktörünü !öyle dile getirir:
“Milli müfrezeler belki da#ılabilir. Fakat biz be! altı zabitin de takviye edeceki bu
taburla her türlü mü!kül ahvalin içinden sıyrılabiliriz diyorduk.1290
Çete yapısı askeri harekatlarda düzenli bir orduya kar!ı zaman zaman iyi sonuçlar üretse
de askeri açıdan önemli ele!tiriler alıyordu. Kuva-yı Milliye’ye kar!ı askeri açıdan yöneltilen bu
tür ele!tiriler subay sayısı arttıkça artmı!tır. Esasen ba!langıçta subay sayısının yetersiz olması
Kuva-yı Milliye’nin kolayca da"ılmasının da en önemli nedenlerindendir:
Sonuç olarak Subay eksikli"i önemli bir faktördü ve birliklerin yapısını hemen olumsuz
yönde etkiliyordu. Öyle ki subayların sava! sırasında eksilmesi bile birliklerin disiplinli yapısının
hemen bozulmasıyla sonuçlanabiliyordu:
“Kütahya’da Re!it Bey’le görü!üldükten sonra cepheye gidip Tevfik Bey’le de konu!tum.
Kuvayı Seyyare’nin (okunmuyor) oldu#unu söylediler. Kuvveti firar ve muharebe zayiatından
sülüs derecesine tenezzül etmi! ve kuvei maneviyeleri kırılmı! ve bilhassa mühim zabit ziyaından
dolayı müfrezelerin intizamı da bozulmu!tur.”1291
Düzenli orduya geçi!te çeteler, düzenli ordu mantı"ı içinde alay, tabur ve bölükler
!eklinde yapılandırılırken bu yeni yapılandırma, ilk a!amada genellikle kendi içinde eski çete
düzeninin emir-komuta hiyerar!isini koruyor, yukarda da de"indi"imiz gibi çetenin lideri de
askeri bir ünvan alarak artık düzenli ordunun parçası olmu! olan kendi adamlarının ba!ında
kalıyordu. Bu a!amada elbette bu milli kuvvetin herhangi bir çatı!mada da"ılmamı! olması,
sayısının azalmamı! olması gerekiyordu. Aksi halde da"ılan birlikler yeniden düzenlenirken
bunlar ya yeniden kurulan milli kuvvetlerin parçası oluyor ya da do"rudan düzenli ordu sistemi
içinde olu!turulan yeni birliklerin parçası oluyordu. Örne"in 22 Haziran 1920 Yunan taarruzunda
çöken cephelerden çok hızlıca yeni bir cephe kuramadan geriye kaçan düzenli ya da Kuva-yı
Milliye birliklerin ço"unun iç bütünlü"ü bozulmu!tu. Kazım Özalp Uluabat Köprüsü civarında 1
Temmuz 1920 günü kar!ıla!tı"ı böyle bir manzara kar!ısında bu kuvvetleri bir havuz gibi
de"erlendirip yeni birlikler olu!turmasını !öyle anlatır:

1289
Güralp, a.g.e., s.105.
1290
$evki, a.g.e., s.47.
1291
Özalp, a.g.e., C.1, s.163.

368
“Her !eyden evvel silahlı kuvayı Milliye efradını ve askerleri ayırıp bunları bir kıta
halinde tanzim ettirdim ve mevcut subayların kumandasına verdim.”1292
Görülüyor ki elde subay varken ve Kuva-yı Milliye birliklerinin iç bütünlü"ü bozulmu!
durumdayken yeniden kurulu!ların düzenli ordu sistemine göre yapılması tercih ediliyordu. Bu
a!amada düzenli orduyu belirleyen en önemli unsur daha önce de de"indi"imiz gibi elde yeterli
subay mevcudunun olup olmaması ve artık geli!en Yunan Taarruzunun vur kaç hareketıyla
geciktirilemeyecek kadar büyük kuvvetlerle yapılması ve bu yüzden de sava!ın artık bir cephe
sava!ı görünümü kazanarak düzenli ordu mantı"ını zorlamasıdır. Ancak dedi"imiz gibi
da"ılmadan kalmı! büyük Çerkez Etem gibi gruplar yeni düzenleni! a!amasında bile kendi iç
bütünlükleri devam etti"i için düzenli orduya ek kuvvetler olarak cephe dizili!inde oldukları
haliyle kalmayı sürdürdüler.1293 Dolayısıyla Çerkez Ethem grubunun düzenli ordu geli!irken bu
yeni sisteme katılı!ının gecikmesinde büyüklü"ü kadar 22 Haziran taarruzundan çok yara
almadan ve da"ılmadan çıkmı! olmasının da payı vardır.
Düzenli orduya geçi!te bir di"er etken özellikle askeri bilginin, e"itimin gerekli oldu"u
gece harekatları gibi hassas operasyonlarda Kuva-yı Milliye’nin eksiklikleri, yetersizliklerinin
görülmesiydi:
“Müfreze kumadanının yalnız biz zabitlere söyledi#i bir di#er cihet de, milli müfrezelerin
bugün gösterdikleri yararlılı#a ra#men gece hareketinde kabiliyetli olmadıkları idi.”1294
Bu gibi askeri gerekçeler de milis-düzenli ordu farkının anla!ılmasında etkili olmu!tur.1295
Bir di"er nokta da !udur: “Düzenli Orduya Geçi!” deyimi sadece Kuva-yı Milliye’nin
varoldu"u bir dönemin kapatılarak hiç Kuva-yı Milliye’nin kalmadı"ı, bütün çetelerin düzenli
orduya dönü!tü"ü bir geçi!i ifade etmez. Esasen Milli Mücadelenin ba!ından itibaren bu
mücadele içinde Düzenli ordu birlikleri varoldu. Bunlara paralel olarak dar anlamda Kuva-yı
Milliye ortaya çıktı. Ancak #stanbul hükümeti’ne ba"lı birlikler açıkça isyan etme pozisyonuna
girmeden Kuva-yı Milliye’ye sadece gizli gizli yardım etmek durumundaydılar. Bu dönemde
Kuva-yı Milliye görünü!te sadece çete hareketiydi. Ankara Hükümeti kurulduktan sonra ise
Kuva-yı Milliye dı!ında Ankara’ya ba"lı düzenli birliklerin de Milli Mücadele içinde açıktan
açı"a mücadele etti"i dönem geldi. Daha sonra hem Kuva-yı Milliyenin hem de elde bulunan ve
Milli Mücadelede görev alan düzenli orduların mevcudunun, hacminin paralel olarak büyüdü"ü

1292
Özalp, a.g.e., C.1, s.143.
1293
Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Pa!a’nın 25.Temmuz 1920 tarihli emrindeki, Çerkez Ethem kuvvetlerinin bütün
olarak yer aldı"ı cephe kurulu!u için Bkz. a.g.e., C.1, s.149-151.
1294
$evki, a.g.e., s.49.
1295
Ergun Hiçyılmaz’ın söyledikleri bu açıdan çok do"rudur: “Milli Mücadele’ye’askeri’ yoldan girmi! ve ‘kurmay’
niteli#i kazanmı!, üstüne üstlük daha önceki sava! alanlarında deneyim eedinmi! ki!ilerin, ‘milis’ hüviyetlilerle
‘sava! stratejisi’nde birle!meleri, zaten askeri açıdan mümkünd de#ildi. Sava!ılıyorsa, yürekli olmanın dı!ında,
vatansever olmanın ötesinde askeri nitelikler de gerekliydi.”Hiçyılmaz, a.g.e., s.38.

369
bir dönem ya!andı. Ardından, 1920 sonlarından itibaren, Kuva-yı Milliye dahilindeki
mevcutların azaldı"ı ve bu mevcutların düzenli ordu bünyesine büyüklüklerine göre geçirildi"i
süreç ortaya çıktı.
Düzenli orduya geçi!te subay sayısının eksikli"inin giderilmesi, önemli bir sorunu
ortadan kaldırmakla beraber ba!ka bir sorunun da belirmesi anlamına geliyordu. Çünkü subay
demek düzenli maa! ödemesi demekti. Kısaca milislerin büyük ölçüde gönüllülük esasıyla ya da
kendi ihtiyaçlarını kendileri kar!ılamaları biçimindeki düzenlemeler, subay kadrolarının
ço"aldı"ı düzenli ordu mantı"ı içinde geçerli olamazdı. Dolayısıyla subaylara düzenli olarak
maa! ödenebilmesi için de düzenli ordu mantı"ının arkasında mutlaka bir devlet otoritesinin
olması zorunludur. Bu açıdan TBMM’nin açılması ve Ankara Hükümeti’nin olgunla!ı, bir devlet
düzenine do"ru evrilmesi, buna ba"lı olarak gelir (bütçe) olanakları açısından gerekli finansal
olanakların ortaya çıkması, düzenli orduya geçi! için önemli bir dönemeç olmu!tur.1296
Düzenli orduya geçi!te 1920 kı!ı önemli bir dönemdir. Eski Kuva-yı Milliye çeteleri bu
dönemde artık yava! yava! askeri disiplin ve e"itimin gerekli safhalarından geçirilerek düzenli
ordu alı!kanlıklarını kazanmaları sa"lanıyordu.Bu insan malzemesindeki dönü!ümü $erif Günalp
gözlemi!tir:
“13 Mart 1921 tarihine kadar alaylarımız tam manasıyla çalı!ıp, oldukça iyi bir !ekilde
yeti!tiler. Bunlar !imdi ilk efe ve Ethem harekatını yapanlar de#ildi. Hakiki süvarilere
yakla!mı!lardı.”1297
Burada düzenli ordu olgusunun arkasında artık yava! yava! !ekillenen bir devlet
düzeninin varlı"ını sezinlemek zor de"ildir. Dolayısıyla düzenli ordu ile Anadolu’da Ankara
merkezli yeni devlet düzeninin aynı anda belirginle!meye ba!lamasından hareketle bir illiyet ba"ı
kurmak mümkündür. Düzenli ordu, bir bakıma yeni devlet düzeninin bir türevidir.
Ancak cephe gerisinde kalan Kuva-yı Milliye birlikleri/çeteleri bu son dönemde de
varolmaya devam etti. Sakarya Sava!ı döneminde de milisler, gönüllüler ve yeni askere alınanlar,
mevcudu dü!mü! düzenli birliklerle bir araya getirilerek daha büyük düzenli ordu birlikleri
olu!turulması i!lemi sürdürülmü!tür:
“Ak!ehir’de kurulmu! gönüllü piyade ve süvarileri de yanımıza alarak kuvvetlerimizi

1296
Fuat Balkan, anılarında 1917’de meydana gelen benzer bir süreçte, milis yapılanması ile düzenli ordu
yapılanması arasındaki farkı belirtirken subaylara düzenli maa! ödenmesinin önemini !öyle belirtir: “Levazımat-ı
Umumiye Riyaseti’nin milis kıtalarında vazife gören tabur kumandanlarını kıdemsiz yüzba!ı, bölük kumandanlarına
üste#men, takım kumandanlarına te#men maa!ının yarısının tahsisine karar vererek, 26 Mart 1917 tarihinden
itibaren ödenmesi emrinin kolorduya bildirildi#i bana da tebli# edildi. Bu tarihe kadar milis kumandanları tam
manasıyla maa!ız, gönüllü çalı!ıyorlardı. Bu suretle milis kuvvetleri askeri düzenine girmi! oldular.” Gürer (Haz.),
a.g.e., s. 78. Çok açık olarak subaylara düzenli maa!ın, tıpkı üniforma ve askeri birlik düzeni (takım, bölük, tabur,
alay…) gibi düzenli askeri birlik yapılanması için ayırtedici bir unsur oldu"u ortaya çıkmaktadır.
1297
Güralp, a.g.e., s.126.

370
artırdık. Meydana gelen bu yeni birli#e tümen dendi. Kumandanımız Zeki Soydemir’di.” 1298
Demek ki düzenli birliklerin olu!turulması kısa bir dönemde tamamlanmı! bir olay
de"ildir.
Düzenli ordunun bir i!levi ya da sa"ladı"ı bir olanak da bir devlet düzenini temsil
etmesinin sonucu olarak “vergi toplamak” gibi halktan zorla alınacak olan her türlü katkı için
me!ru bir temel sa"lamasıdır. #syanların en yo"un oldu"u bir dönemde bile düzenli ordu
parçacıkları A!ar vergisi toplamak gibi i!klerle me!gul olabiliyordu. Bu ilginç noktayı Üste"men
Abdülhadi Altan’ın Kasım 1920’ye ait notlarında buluyoruz:
“A!ar toplamak üzere 17/11/36’da Sisözü ve sair kurayı gezdik.”1299
Gerçekten de Düzenli Ordu kurulurken birliklerin ia!e ve donanımı için kaynak yine
Anadolu köyleridir. Birliklerin u"radıkları köylerden malzeme tedariki çok sıkı emirlerle
düzenleniyordu. Çünkü bu kayna"ın kullanımına sınırlamalar getirilmezse kayna"ın kuruması
ihtimali, yani bu sefer de köylünün aç kalması olasılı"ı vardı. Örne"in $erif Güralp köylerden
malzeme tedariki için verdi"i bir emirde !unları söylemektedir:
“1 - Halk bizi beslemek için varını yo#unu ortaya döküyor. "leride aç kalacaksınız.
2 - Evlerde misafir kalacak erlerin bir sıcak çorbaya ihyacı var; ama tavuklu çorba
de#il. Az miktarda ya# konursa kabul. Ya# yoksa safi suya sıcak bir bulgur çorbası.
3 - 1 0 tane koyun isterim. Bunlar hemen kavurma yapılacak. Gece yarısı hareket emri
alırsam kavurmalar hazır bulunmalı.
4- Her er için birer kiloluk ekmek isterim. Bunlar hemen hazırlanarak fırınlarda
pi!irilmeli. Gece yarısı hareket emrini alınca ekme#ini teslim alan her er, kavurma kazanlarının
yanına gelerek kavurmasını ekme#inin içine koyup geçecek.
5- Arpalar !öyle olacak, samanlar böyle olacak.
6- Hepsinin parasını katibimle, ia!e subayı ile hesapla!acaksınız. Evrakı tanzim ederek
paraları "ngiliz altını olarak alacaksınız.
Sabahleyin kavurma kazanının yanında tanzim edilen kâ#ıtları katibin, altınları da sizin
elinizde görece#im. Haydi !imdi i! ba!ına,» diyorum. A#alar basıyorlar itirazı:
"Dediklerinin hepsini yapaca#ız. Bizi çetelerden koruyorsunuz, daha ne isteriz; ama para
kabul edemeyiz."

1298
Özgen, a.g.e., s.50. Gerçekten de 10 yıllık Harbin Kadrosu, adlı eserde Sakarya Sava!ı sırasında “Batı
Cephesi’ne Ba"lı Birlikler” ba!lı"ı altında Mürettep Tümen Komutanı olarak o zamanki rütbesiyle Yarbay Ahmet
Zeki Soydemir’in adı geçmektedir. Kurulu!a baktı"ımız zaman herhangi bir rütbesi olmayan ve “milis” sıfatı
ta!ıyan birlik komutanlarının oldu"u da görülmektedir. Dolayısıyla milis gruplar düenli ordunun içinde, onun bir
parçası olarak Birinci Dünya Sava!ı’ndan kalan bir alı!kanlık olarak varlıklarını korumaktadırlar. Bkz. #.Görgülü,
On Yıllık Harbin Kadrosu, s.283.
1299
Arslan(Der.) a.g.e., s.296.

371
"Para kabul etmezseniz ben de hiçbir !eyinizi kabul etmiyorum. Erat ve hayvanlar aç
kalsınlar. Yalnız dedi#im gibi, !öyle böyle sıcak bir çorbayı kabul ediyorum. Her geleni bu
!ekilde misafir ederseniz size zulüm olur. Biz çete de#iliz. Hükümet masrafımızı veriyor.”1300
Burada Güralp’in düzenli bir birli"in komutanı olarak kendisini çetelerden, yani Kuva-yı
Milliye bünyesindeki düzensiz gruplardan ayırdetmesi önemlidir. Bir di"er nokta da artık halktan
alınan malzemelerin bir soygun ve el koyma !eklinde olmayıp, bedeli ödenmek üzere, bir ticari
i!lem niteli"ine kavu!masıdır. Bu çok önemli bir de"i!ikliktir. Böylelikle artık halkın Kuva-yı
Milliye aleyhine bir tutum takınması önlenmi!, Ankara Hükümeti’nin me!rutiyetini gölgeleyecek
çok önemli bir engel ortadan kaldırılmı!tır.
Düzenli orduya geçi!in uzun ve sancılı bir süreç olmasının bir parçası da çete üyeli"inden
düzenli orduda sıra neferine dönü!en insan malzemesinin, baskın ve pusu gibi daha kolay sava!
türlerinden cephe sava!ı gibi, siper sava!ı gibi, süvari hücumu gibi, daha disiplinli, daha e"itimli
kadrolar gerektiren, daha zor ve daha teknik askeri eylemcilik türlerine geçi!te ya!adı"ı
adaptasyon sıkıntılarıdır. Bu konuda $erif Güralp’in #kinci #nönü Sava!ı’na ait bir anısı bu
konuda çok de"erli ipuçları vermektedir:
“Bir Kurmay ba!kanı ordu mensubu ve yedek subaylarla takviye edilmi! olan,
çetecilikten nizamiyeye çevrilmi! bazı erlerin yüzlerinde tela! alametleri açık bir biçimde
görülüyordu. O günlere kadar sıkı bir muharebeye girmeyip te!ettüt devrinde Anadolu’da
istedikleri gibi at oynatan bu gibi erler yanımızdan çala kamçı gerilere giderken de:
‘ Gavur geliyor’ diye adeta ortalı#ı tela!a veriyorlardı; ama birinci tümenin dü!mana
kar!ı giden ve çetelere duman attırmı! olan yi#itleri de onların bu hallerine kıs kıs gülüyorlardı;
çünkü ortalıkta ne görünen dü!man, ne de patlayan top ve tüfek vardı.”1301
Gerilla biçiminde kolay ve kısa süreli çatı!ma deneyimi dı!ına pek çıkamamı! Kuva-yı
Milliye olu!umlarının ve Kuva-yı Milliye bünyesindeki milislerin siper sava!ı, birlikte sıra
halinde hücum gibi deneyim edinemedi"i bir di"er eylemcilik de top atı!ları ile e!güdüm halinde
hareket edebilmektir. Top, genel olarak Kuva-yı Milliye milislerinin sahip olabilme açısından
düzenli ordunun tekle!mesi a!amasına kadar belki de en uzakta kaldı"ı sava! silahıydı. Bu
bakımdan düzenli orduya geçmek bir açıdan top ve top sesiyle birlikte sava! deneyimi ya!ama
a!amasına geçmek ve bu silah ile sava!mayı ö"renmek anlamına geliyordu denebilir. Çünkü
geleneksel olarak top Osmanlı toplum hayatında çete deneyiminin bir parçası de"ildir. Daha çok
top hep devletin varlı"ıyla özde!le!ecek kadar resmi orduya mahsus bir silahtır. Bu bakımdan top
gibi bir silaha sahip olmak, askeri yetenek açısından bir üstünlük sa"lamanın ötesinde kar!ı taraf

1300
Güralp, a.g.e., s.111-112.
1301
Güralp, a.g.e., s.128.

372
için psikolojik bir üstünlük anlamına da geliyordu. Çünkü topun temsil etti"i güç devlet otoritesi
ve devlet gücü idi. Bir bakıma topa sahip olmak devletle!menin ve bir devlet düzeni
kurabilmenin askeri boyuttaki ilk a!aması olarak nitelenebilir. Bunun yanısıra top ve makinalı
tüfek gibi modern silahların “güven ve “moral” anlamda Kuva-yı Milliye’ye güç kattı"ı da
tartı!ılmazdır.1302 Ku!kusuz bu silahlar, belirtti"imiz çerçevede bir düzenli ordu kar!ısında Kuva-
yı Milliye’nin kendi varlı"ını basit bir “çete” olarak algılamasının yıkılmasında ve dü!manla
denk bir güç olma algısının yerle!mesinde yine düzenli ordunun en önemli unsurlarından olan
üniforma ile birlikte en önemli katkıları sa"layan araçlar olmu!lardır.
Kuva-yı Milliye dönemi boyunca top gibi bir silahın bu avantajını kullanmak Çerkez
Ethem gibi zaten bölgesel bir hakimiyet kurma niyeti ve vizyonu var olan büyük çeteler dı!ında
hiçbir Kuva-yı Milliye çetesine nasip olmamı!tır. Dolayısıyla Kuva-yı Milliye güçlerinde ia!e,
donanım, sa"lık gibi klasik uzmanla!ma ve buna göre ortaya çıkan organizasyonlara sahip
olmakta bir sorun yoktu. Bu sınırlılıktaki uzmanla!ma ve örgütlenme nispeten neredeyse
kendili"inden olu!abiliyordu. Ama süvari ve topçu birlikleri gibi daha teknik bilgi gerektiren
uzmanla!maya bu do"al i!bölümünde yer yoktu. Bu unsurların varlı"ı kaçınılmaz olarak daha
kompleks bir örgütlenmeyi zorunlu kılacaktır. Ancak Kuva-yı Milliye çetelerinde bu bilgi
olmadı"ı için genel olarak Kuva-yı Milliye hiç bu düzeye çıkamamı!, niteliksel olarak bir üst
boyuta geçen bir askeri örgütlenme olmadan kalmı!tır denebilir. Daha çok geli!im niceliksel
boyutta olabilmi!tir. Bu açıdan düzenli orduya geçi! daha modern bir askeri örgütlenme kalıbına
ve niteliksel olarak daha üst bir düzleme yükselmi! bir sava! makinasına geçi! anlamına da
geliyordu. Dolayısıyla daha modern olan model daha ilkel modeli yutmu!, devlet perspektifi,
yerel perspektifi ortadan kaldırmı!tır. Düzenli orduya geçi!in asıl önemli anlamı budur.
Görülüyor ki düzenli ordunun tam olarak olgunla!ması için eskinin çetelerinin
ba!langıçta Kuva-yı Milliye bünyesinde ya!adıkları sava! tecrübesi yeterli olmaktan uzaktır. Bu
erlerin gerçek sava! deneyimi elde etmelerine paralel olarak düzenli ordu daha güçlü bir sava!
aygıtına dönü!ebilmi!tir. $erif Günalp bile 2.#nönü Sava!ı sonrası durumda belli iyile!meyi
gördü"ünü itiraf eder. Hem eski çetecilerin sava! gücü artmı! hem de daha birkaç ay evvel
Ankara Hükümeti’ne isyan edenler !imdi Ankara Hükümeti emrinde sava!ın içinde pi!erek
“çelikten bir kale” haline gelmi! durumdadırlar.1303
Bütün bu geli!melere ra"men Büyük Taarruz ba!arıyla sonuçlandırıldı"ında bile aslında
Düzenli Ordu, yeteri kadar “düzenli” de"ildir. #zmir önlerinde Yunan ordusunu kovalayan Türk
ordusunda halen daha yılların çöküntüsünün, yoksuklu"un, kaynakların ve gereksinimlerin

1302
“Mitralyöz ve cebel topu lazım. Bunlar askerin moralini de kuvvetlendirecektir.” Ünal (Haz.), a.g.e., s. 68.
1303
Güralp, a.g.e., s.139.

373
tükenmi!li"i izleri okunmaktadır. 9 Eylül 1922…Tören birliklerinden önce kente yakla!an
süvariler bu yıpranmı!lı"ın izlerini ta!ımaktadır:
“…Süvari derme çatma. Beyazı var, doru var, kula var [atların arasında]. Nerdeee öyle
ordu…[ço#u] piyade. Aya#ında kösele çıkmı!. Pantol, Yunan pantolu. Kimisi Yunan ceketi. Bu
!apkaların iliklerini kesmi!ler, bir tunç ay yıldız [takmı!lar]”1304
Bu ordu, muzaffer ordu, kovalayan ordu iyi donatılmamı! olmakla birlikte iyi
beslenememi! bir ordudur da her !eye ra"men. Mehmet Rahmi Ergun kapılarından bir parça
karpuz ikram ettikleri erat hakkında yukardaki aktarımının devamında !öyle der:
“Karpuzu yiyemiyor erat, e#iliyorlar böyle, kabu#unlan yiyo, kabu#unlan.”
Ba!larındaki subay bu durumu açıklar:
“ On gündür bunların kursa#ında bi lokma ekmek yok...”1305
Demek ki düzenli ordunun sava! ortamında ikmali Kuva-yı Milliye döneminden sonra
geçen bir yıldan fazla zaman içinde bile yeteri kadar organize olamamı!tır. Bunun dı!ında
düzenli ordunun yeteri kadar düzenli olamayı!ının bir di"er parçası da Anadolu’nun insan
kayna"ının limitlerine kadar zorlanması sonucu her ya!tan, her türden insanı içine almak zorunda
kalmasıdır: “Muntazam ordu de#il.” der Mehmet Rahmi Ergun, bu manzara kar!ısında;
“Tutuverin 20-25 ya!ından 45-50 ya!a kadar…”1306
Yine bu orduda çetecilik günlerinden kalma kolayca da"ılma ve ya"maya ba!vurma, bir
hastalık, genel e"itim ve disiplin eksikli"i olarak varlı"ını devam ettirmektedir. Bu sahip olunan
insan malzemesinin kendi kültürel düzleminin normallerinden kolayca koparılmasının
olanaksızlı"ının sonucudur. “Düzenli Ordu” büyük fedakarlıklarla zaferi kazanmı!tır ama yine
de bir ölçüde derme çatmadır. 1307
Sonuçta Kuva-yı Milliye döneminin bütünüyle biti!inin ve Kuva-yı Milliye çetelerinin
mevcudiyetinin sona eri!i için en do"ru tarih Büyük Taarruz’un sonlanmasıdır.1308

3.2.3. Çerkes Ethem’in Tasfiyesi ve Ankara Hükümeti’nin Güçlenmesi

Çerkez Ethem hakkında anılarda objektif diyebilece"imiz de"erlendirmeler vardır. #lginç


olan Kuva-yı Milliye kapsamına alınmasına ra"men yöntemlerinin açıkça dile getirilmesi ve
ele!tirilmesidir :

1304
Böke, a.g.e., s.55.
1305
Böke, a.g.e., s.55.
1306
Böke, a.g.e., s.55.
1307
Böke, a.g.e., s.57-59.
1308
Bu çalı!manın 4.3. numaralı ve “Yunan #lerleyi!i Sonrası Cephe Arkasında Kalan Milli Kuvvetler” ba!lıklı
bölümüne bakılabilir.

374
“Çeteler dedi#imiz Kuva – yı milliyeciler amma Ethem Bey’in Kuva-yı milliyesi var.
EThem Bey ‘in adamları hep Çerkez, Arnavut. Hepsi pis köpek, hırsız hepsi. Buldukları yerde
zenginleri kıstırıyorlar, gidip evine baskın yapıyorlar.”1309
$erif Gökalp de Çerkez Ethem hakkında benzer gözlem ve yakınmalar dile getirir:
“Nihayet Yozgat isyanını bastırmaya Çerkez Ethem’in kuvvetleri memur ediliyorlar. Bu
gibi isyanları bastırmakla ustala!an Ethem kuvvetleri, geçti#i yerleri de çekirge sürüleri geçmi!
gibi soyup so#ana çevirerek Ankara’ya geliyorlar.”1310
$ükrü Sökmensüer de Arı #nan ile yaptı"ı bir söyle!ide, 1920 yılının sonuna do"ru
Bilecik yöresindeki bir köye yakla!tıkları sırada kendilerini silahla kar!ılayan köylülerle
konu!masını !öyle aktarır:
“ ‘Niçin bunu yapıyorsunuz?’ dedik. ‘Niye yapmayalım?’ dedi. ‘Çerkez Ethem ve onun
gibi , çapulcu milliciler, yani millici olarak görünenler, millici de#iller ya! Öyle görünenler,
gelip gelip tazyik ediyorlar. Bizden silah istiyorlar. Artık bıktık, usandık, gelenleri silahla
kar!ılıyoruz. Gerekirse vuraca#ız.”1311
Bu kadar i"renç eylem ve yöntemlere ra"men sadece Yunanlılara kar!ı sava!ıyor olmaları
ve isyanları bastırmada elde ba!ka kuvvetin olmaması, bu tür çetelerin “Kuva-yı Milliye”
kapsamına alınmasına yetmi!tir. Ancak halk bu çetelerin olumlu yönlerini görüp, olumsuz
niteliklerinin üstünü örtmemi!tir.
Çerkez Ethem’in Mustafa Kemal’i de hedefe koyan niyeti konusunda da örne"in Kılıç Ali
!öyle der: “Çerkez Ethem bir yolunu bulup Mustafa Kemal’i ortadan kaldırmayı kafasına
koymu!tu.” 1312
Buna benzer !üpheler Ali Fuat Pa!a’da da vardır. Haziran 1920 ba!larında Çerkez Ethem
hakkında anılarındaki de"erlendirmenin bir bölümü !öyledir:
“…bunların dahili isyanları bastırmak hususunda yeni idareye yapacakları hizmetin
kıymeti ne olursa olsun birgün mezkur idareyi tanımamak gibi bir harekette bulunabilecekleri ve
belki de onun üzerine yürüyebilecekleri hatırıma gelmi! ve dahili isyanlarda yalnız Etem’in
müfrezelerine ihtiyaç görülmemesi için aynı te!kilat ve mahiyette fakat yeni idareye çok ba#lı bir
müfrezenin askerlikten mütekaid Çolak "brahim Bey kumandası altında Eski!ehir’de te!kilini
dü!ünmü! ve bu te!kilin çabuk yapılması için de emir vermi!tim.”1313

1309
Azmi Soylu’dan kataran Böke, a.g.e., s.117. Çerkez Ethem’in Kuva-yı Seyyaresi’nin baya"ı e!kiyalık
kapsamındaki ve halka yönelik olumsuz davranı!ları arasında köylünün yiyece"ine zorla el koymak, kadın
oynatmak, kadınların altın, bilezik ve kolyelerini zorla gaspetmek gibi davranı!lar da sayılmı!tır. Tav!anlı
yöresindeki böyle bir aktarım için Bkz. Dinçel, a.g.m., s.3.
1310
Güralp, a.g.e., s.63.
1311
#nan, a.g.e., s.145.
1312
Turgut (Der.), a.g.e., s.135.
1313
Cebesoy, Bilinmeyen…, s.380.

375
Çerkez Ethem’e kar!ı duyulan !üpheler ve getirilen ele!tiriler sadece halka ve subaylara
kar!ı kötü tavırları ve kendini be"enmi!li"i ya da TBMM Hükümetine kar!ı gelebilece"i
olasılı"ına dayanmıyordu. Anılarda zaman zaman ima yoluyla zaman zaman da daha açık olarak
Çerkez Ethem’e kar!ı duyulan günesizli"in gerisinde Çerkezlik-Çerkez Devleti konusundaki
niyetlerinin ve Milli Mücadeleyi kendi amaçları için bir fırsat görme anlayı!ı da vardır:
“Ulusal Kurtulu! Mücadelesi'nin o çetin günlerinde Mustafa Kemal Pa!a’ yı en çok
u#ra!tıran ki!ilerden biri de Çerkez Ethem oldu.
Çerkez Ethem, mütareke zamanında "zmir Valisi Rahmi çük ya!taki o#lunu da#a
kaldırarak fidye isteyen ünlü bir e!kıya idi. Yüzba!ılıktan istifa eden karde!i Re!it ve di!i Yüzba!ı
Tevfik'le birlikte astı#ı astık kesti#i bir çete kurmu!tu. "ki asker karde!, ilkel bir adam olan
Çerkez Ethem'in o günkü durumundan ve gücünden yararlanarak onu kendilerine bayraktar
yapmı!, çevrelerine topladıkları ço!u Çerkezlerden olu"an büyük bir kuvvetle görünü"te Ulusal
Mücadele'yi destekliyorlardı. Ayaklanmalar sırasında yararlıkları da oldu. Mustafa Kemal,
onları ustalıkla kullanıyor ve kendilerinden yararlanıyordu.”1314
Burada “Ço"u çerkezlerden olu!an” derken Çerkez Ethem’in kuvvetlerinin yapısı
hakkında gizli bir !üphe belli edilmektedir. Ayrıca “görünü!te” derken de Ethem’in ba!ka bir
amacı oldu"u sanısı kuvvetlendirilmektedir. Bu amacın pek çok kaynakta bir çerkez devleti
oldu"u dü!üncesi açıkça dile getirilmektedir. Kılıç Ali de anılarında bu görü!ü !öyle dile getirir.
“Çerkez Ethem’i !ımartan ve kendisine ola#anüstü güç vehmettiren olaylar da olmuyor
de#ildi. Bir gün Meclis’e gelmi!, dinleyici locasında görünmesiyle birlikte bütün Meclis kendisini
ayakta alkı!lamı!tı. Çerkez Ethem’e yakın görünen bazı milletvekillerinin önayak olmasıyla
gerçekle!en bu olaydan sonra ta!kınlıkları ve !ımarıklıkları daha da artmı!tı. Hatta Mustafa
Kemal’i bile küçük görmeye ba!lamı!tı. Karde!lerinin ve çevresinin kı!kırtmasıyla, ba#ımsız bir
Çerkez devleti kurarak ba!ına geçmeyi bile hayal ediyordu. Bu hayalinin önündeki en büyük
engel ise Mustafa Kemal Pa!a’ydı.”1315
Dönemin Çerkez algısı, Çerkezlerin biraraya gelebilmede, topluca çerkezlik ba"ı ile
hareket edebilme yeteneklerini ön plana çıkarmakta ve bir çerkezlik tehlikesinden korkuldu"unu

1314
Turgut (Der.), a.g.e., s.133-134
1315
Bkz.Turgut (Der.),a.g.e., s.134. Rahmi Apak da Yozgat isyanı sonrası Mecliste Ethem’e gösterilen ilgi
konusunda aynı gözlemi yapar: “Etem ve karde!leri, bu isyanı bastırdıktan sonra kuvvetlerile birlikte Ankara
üzerinden geriye döndükleri vakit, Ankara’da kendilerine gösterilen tezahürlerle, Anadolunun hükümet merkezinde
dahi biricik kuvvet, !eref ve iktidar sahibi adamlar olduklarını gördüler. Balıkesir, Bursa, Adapazarı, Düzce ve
Hendekten sonra Anadolunun ortasında dahi at oynatarak hemen bütün garbi ve orta Anadoluda !an, !öhret ve
nüfuz kuran Etem ve karde!leri, kendilerini milli ihtilalin efendisi saymakta haklı görüyorlardı. Onlar, Büyük Millet
Meclisinde dahi mühim tutarlara malik oldular. Belki de, dü!üncelerine göre, bütün milli Anadolu varlı#ı, Meclis ve
Hükümet onların tüfeklerinin kuvvetile ya!ıyordu.”Apak, a.g.e.,s .193-194.

376
göstermektedir. Meclisin açılaca"ı dönemlerde Düzce #syanı olarak bilinen ve geni! kesimlere
yayılan isyancıların kimlikleri vurgulanırken bu tehlike sezilebilir:
“Çerkezleri elde ederek, oldukça kuvvet toplayıp Bolu, Mudurnu ve Beypazarı’na kadar
harekatın yayılması; Meclisin açılı!ında aceleye sebep olmu!tur. Hatta mecliste ço#unlu#a bile
bakılmadı.”1316
Milli Mücadele döneminde aslında bir Çerkez Devleti kurma fikri ve bu konudaki
faaliyetler, birçok ki!inin algı dünyasında mevcuttur.1317 Bu yüzden pek çok kaynakta, Çerkez
Ethem’in tasfiyesinin basit bir çete-düzenli ordu tartı!masının sonucu olmadı"ının, bir devlet
çeki!mesinin, bir Çerkez devleti projesinin engelleme dü!ününcesinin de varoldu"unun izlerini
görebiliriz. Örne"in Aybek !öyle der:
Çerkez Ethem ve karde!lerinin bir gün hükümet kurmak gibi gizli bir emelleri oldu#unu
da bazıları seziyordu. Bunu, Mustafa Kemal Pa!a’nın üstün zekası, zamanında sezmi! ve onları
saf dı!ı etmesini bilmi!tir. 1318
Yine Aybek kurulacak bu devlet hakkında daha açık olarak !unları ekler:
Salihli Çiftli#i, kurulacak Çerkez Krallı#ı’nın merkezi veya önemli merkezlerinden biri
olmak üzere hazırlanmı!tı.Karacabey, Gönen ve Manyas ovalarını ve Biga’nın bir bölümünü de
içine alacak bir Çerkezistan, Salihli’ye kadar uzanacaktı.1319
Ali Fuat Cebesoy’u da !üphelendiren benzer geli!meler olmu!tur. Onun dikkat çekti"i
olay Çerkez Ethem’in kendini en güçlü gördü"ü dönemde nasıl bir arayı! içinde oldu"unu ortaya
koymaktadır. Ethem, kendi ba!ına #ngilizlerle görü!me halindedir!1320 Bu bilgi bile Çerkez
Ethem’in kendisini siyasi bir çözümün aktörü olarak gördü"ü izlenimin açı"a çıkması
anlamındadır. Bu siyasi çözümün #ngiliz destekli Çerkez Ethem liderli"inde bir bölgesel Çerkez

1316
Sazak, a.g.e.,s.157.
1317
“Daha önceleri Anzavur Ahmet’in askeri danı!manlı#ında bulunmu! olan "ngiliz istihbarat ajanı Kaptan Silli,
"ngiliz gizli servisinin !ubelerini açmak için Bandırma’ya gelir. "ngilizler arasında Türk dü!manlı#ıyla tanınan
Bandırma pasarort kumandanlı#ını yaptı#ından çevreyi iyi tanıyan yüzba!ı Silli, Gönen’e de gelerek Kuva-yı
Milliye’ye kar!ı olanlarla ili!ki kurarak amacının Manyas ve Gönen civarında bir Çerkez hükümetikurmak oldu#unu
söyler. Gönen’de çalı!malarını yo#unla!tırır. Kaptan Silli; ‘Yunanlıların i!gal gücü olmadı#ını, "ngilizlerin iste#i ve
Padi!ah’ın tasvibiyle buraya geldiklerini, gene "ngilizlerin iste#iyle gideceklerini’, bölgeyi e!kiyalardan korumak
için Rum ve Çerkezlerin birlikte yönetecekleri bir devlet kurmaları fikrini yayar. ‘"onia Devleti’ yani Asya-ı Su#ra
Devleti kurma fikri ‘Gavurcu olma’ durumunda ezilen pek çok ki!i tarafından olumlu bir kurtulu! çözümü olarak
kar!ılanır. "ngiliz planlarına göre ‘"onia’ muhtar olacaktır. Hıristiyanlar, Çerkezler ve Anti-Kemalistler bir “Milli
Savunma Ligası’ olu!turacaklardı.” Ayhan, a.g.m., s. 23-24. Aydın Ayhan, Yunanistan’ın 5 A"ustos 1922’de Ege
ve Marmara bölgesinin bir bölümünü içine alan yerde muhtariyet ilan ettiklerini söylemektedir. Bkz. a.g.m., s. 29.
Ancak sözkonusu dönemde Yunanistan’ın #zmir ve civarı bölge için bir özerklik ilan etmesi sözkonusudur. Bunun
için de verilen tarih 30 Temmuz 1922’dir. Bkz. Sarıhan, Kurtulu$ Sava$ı Günlü#ü, C.4, s.556; Jaeschke, a.g.e.,
s.187. Bu konuya ili!kin de"erlendirmeler ilerki günlerde #stanbul basınını me!gul etmeye devam etmi!tir. Kısa bir
süre ba!layan Büyük Tarruz sonucu bu tasarı gerçekle!emeden ölmü!tür.
1318
Aybek (Haz.), a.g.e., s.137.
1319
Aybek (Haz.), a.g.e., s.138.
1320
Cebesoy, Bilinmeyen…, s.379-380.

377
Devleti projesi olması olasılı"ı kuvvetle muhtemeldir.1321 Nitekim bu konudaki !üphelerimizi
tamamen haklı çıkartacak bilgiyi, kurulması planlanan Çerkez devletinin kabaca sınırlarını da
içerecek biçimde, yıllarca Çerkez Ethem’in en yakınında bulunduktan sonra Çerkez Ethem’in
ihanetine i!tirak etmemesine ra"men düzenli orduya da katılmayıp Yunan cephe hatları gerisinde
Yunan ordusuna kar!ı harekatta bulunmayı seçen Parti Pehlivan’ın Milli Mücadeleden sonra
$erif Günalp’e aktardıklarında buluyoruz:
“ ‘Hükümet benim bilmeyerek yaptı#ım hatamı affetti. Bana arazi ve koyun verdi. Allah
millete zeval vermesin. Bir daha da dü!man yüzü göstermesin’ diye hayır dua ediyordu. I!te o
günlerde günde 18 saat yürüyerek çalı!an, çarrpı!an kırılmaz bir azim ve imanla karlı buzlu
da#ları a!an bu genç subaylar, Balıkesir-Bandırma bölgesinde bir beylik veya krallık kurmak
hülyasında oldu#unu söyleyen Çerkez Ethem’in kara perdesini ve Türk milliyetinin bir buçuk
seneden beri devam eden te!eddüt devrini, beyaz kılıçlarımızla, süngülerimizle böyle
kapadık.”1322
Milli Mücadele içinde Çerkez çetelerinin faaliyetlerini gözlemleyen efeler ve Kuva-yı
Milliye’yi olu!turan çeteler içinde de Çerkezlik ve etnik ayrımcılık hakkında benzer gözlemlerde
bulunan ba!kaları da vardır. Burada dönemin normalini olu!turan “etnik gözlük”le bakı!ın da
etkisiyle Çerkezlik ve Çerkez çeteleri ayrı bir yere konulmaktadır. Örne"in yukardakilerle benzer
bir gözlemi Pıtır Hüseyin Efe yapmı!tır:
“Yunanlılar bizi ortadan kaldırmak için cepheden 33.000 ki!ilik bir kolordu alarak
üzerimize sevk ettiler. Biz hep bu kolordu askerleri ve Yunan jandarmaları ile harp ederdik.
Çerkez çeteleri de bunlarla karı!arak bizimle harp ederlerdi. Gönen’in Keçeler köyünden Çerkez
Binba!ı Ahmet Bey adında biri vardı. Bu adam ve hampaları "zmir’de Yunan ba!kumandanı
Papalos’un himayesi altında bir Çerkez hükümeti kurmak için bir kongre akdettiler.”1323

1321
General Frunze de Türkiye ile ilgili anılarında bir Çerkez Devleti fikri üzerine !öyle der: “Birinci Dünya
Sava!ı’nda Türkiye’Nin yenili!inden sonra bazı Çerkez toplulukları, özellikle "stanbul’daki sarayda bulunan
aydınlar arasında Antan’ın [#tilaf Devletleri ] koruması altında bir otonom Çerkez Devleti kurulması dü!üncesi çıktı
ortaya. 1920 yılında "zmir’de Yunanlılar tarafından Çerkezler bir topantıya ça#rıldı. Yunanistan’In koruması
altında Batı Anadolu’da bir Çerkez Devleti kurulması vaadinde bulundular. Ama toplantının bu kararı Çerkez
toplumu arasında pek taraftar bulamadı. Çerkezler Ankara yönetimine ba#lı kalmayı; Hırıistiyan Rumların
korumasında kalmaktansa, Müslüman Türklerin korumasında olmayı tercih ettiler.” Frunze, a.g.e., s.115, Sonnotlar,
52 numaralı sonnot.
1322
Güralp, a.g.e., s.122-123.
1323
Yazıcı, a.g.m., s. 185. Bu plan #ngilizlerin Çerkezlere ili!kin planıyla da uyumludur: “Bilindi#i gibi Kurtulu!
Sava!ı içinde "ngilizlerin, iç isyanların olu!umundaki katkısı açıktır. "syanlar sarayın Çerkez asıllı görevlileri ve
"stanbul hükümetin katkılarıyla, Çerkezlerin yo#unlukta oldu#u yerlerde sıkça görülür. "ngilizlerin anla!ılabilir
amacı, Anadolu’daki ulusal hareketten, "stanbul ve Bo#azlar bölgesine yönelebilecek bir tehlikeye kar!ı, Kuzeybatı
Anadolu’da tampon bir bölge yaratmak ve olanak olursa, Ankara’ya kadar ula!acak isyanlarla ulusal hareketi
bastırmaktı. "ç isyanların bastırılması sonucu, "ngilizler bu kez anılan bölgede Yunanlıların himayesinde bir Çerkez
ulu!culu#u yaratmaya çalı!mı!lardır.” Sedat Bingöl, “Çerkez Ethem’e Dair Yeni Bazı Belgeler ve
De#erlendirmeler”, Toplumsal Tarih Dergisi, Nisan 1997, Sayı.40, s.35.

378
Pıtır Hüseyin Efe, Çerkezler arasında Kuva-yı Milliye saflarında çalı!anların da oldu"unu
belirterek kendi gözlemleri sonucunda Çerkezlerin Milli Mücadele’de taraf seçimi üzerine de !u
de"erlendirmeyi yapar:
“Çerkezlerden Türklük için iyi niyet gösterenler pek az zuhur etti. Di#erleri önünden
sonuna kadar Yunanlılarla omuz omuza vererek bize kur!un atmı!lardır. Benim tarih huzurunda
bu hususta verece#im cevap budur.”1324
Anılarda Çerkez Ethem’in kurmak istedi"i bir Çerkez Devleti hakkında çok açık
de"erlendirme yapan ba!kaları da vardır. Bunlardan biri de Emin Sazak’tır.
“ Bu adam gerçekten çok i! gördü. Fakat etrafına dalkavuklar, çapulcular toplandı.
Kendisi cahil oldu#undan ve zaten çalı!ması sa#lam bir inanç üzerine olmayıp, isim yapmak,
mevki kazanmak emeline dayandı#ından, a#ırba!lılı#ını koruyup oturmadı. Gözünde komutanlar
küçüldü “Bütün dünyayı ben yarattım!” demeye ba!ladı. Bunda etrafındakilerin etkisi var.
Ethem Bey, karde!leriyle beraber, Ankara Hükümeti’ni devirerek, komünistlerin amacını
destekleyen bir hükümet kurmak fikrine dü!tü.”1325
Burada bir Çerkez devleti kurma perspektifi varmı! gibi görünmektedir. Bu hem
Anzavur’da hem de Çerkez Ethem de söz konusudur. Örne"in Anzavur’un Gönen ve Manyas
taraflarında faaliyet gösterdi"i 2. Anzavur ayaklanması döneminde bölgedeki Çerkezleri “600
yıldır zavallı Çerkezlerin Türkler elinde neler çektiklerini” anlatarak “Artık bu yerler
Çerkezlerin olacaktır. Çerkez hükümeti kuraca#ız.Yunanlılarla birle!erek Mustafa Kemal’in eli
kolu olan çeteleri yok edece#iz.” dedi"i rivayet edilir.1326 Yani Anzavur da Çerkezleri etkilemek
için Çerkezli"in ayrı bir grup oldu"u dü!üncesini kullanmak istemi!tir.
Bu dü!üncenin sadece Çerkez Ethem’e ve di"er Çerkezkere ait olmadı"ını
de"erlendirebilmemize yetecek ba!ka kaynaklar da vardır. Dr. Emin Erkul anılarında, yakla!ık
olarak son Osmanlı Mebuslar Meclisi’nin #stanbul’da toplana öncesine denk dü!en günlerde,
Bursa’da iken #spanya Konsolos vekili olarak görev yapan ve bir katolik Ermeni olan
Konstanbay’ın kendisine !unları söyledi"ini kaydeder:
“Biz bugünkü konsoloslar toplantısında mühim bir haber aldık. Yakında Sevr’de
toplanacak konferansta Türkiye’nin taksimi i!i görülecek ve bu meyanda bir Marmara
Cumhuriyeti kurulacak. Bu cumhuriyetin hududu Bursa Ovası’ndan geçen Nilüfer Nehri
kenarına kadar dayanacak ve bu cumhuriyet beynelmilel bir mahiyet ta!ıyacak.”1327

1324
Yazıcı, a.g.m., s. 186.
1325
Sazak, a.g.e., s. 169.
1326
Yazıcı, a.g.m., s.192-193.
1327
Tınal (Haz.), a.g.e., s. 51.

379
Görülüyor ki o dönem Türkiye’nin Kuzeybatısında farklı siyasal projeler konu!uluyor ve
de"erlendiriliyordu. Böyle bir ortamda bu bölge üzerinde bir Çerkez devleti fikrinin de birçok
ki!i tarafından en azından bir tasarı olarak de"erlendirildi"ini dü!ünebiliriz.
Sonuçta Bir Çerkez devleti fikri dönemin korkuları arasındaydı. Çerkez Ethem’in
tasfiyesine bu hipotez ı!ı"ında da bakılması için yeterli nedenimiz vardır. Üstelik Çerkez Devleti
fikri sadece Çerkez’lerin ve Çerkez Ethem’in ortaya attı"ı bir fikir de"ildi. Milli Mücadeleye
kar!ı kendi hanedanının derdine dü!mü! Vahdettin ve #stanbul Hükümeti de Çerkez Ethem’i ve
Çerkez grupları etkilemek için bu fikri bir araç olarak, bir siyasal rü!vet olarak kullanmı!lardır.
Anzavur’un isyancı lideri olarak seçilmesinde bile Anzavur’da da var olan Çerkezlik bilincinin
rolü yoktur diyemeyiz. Vahdettin’in Anzavur’a bir Çerkes Devleti vaadini de bu çerçevede ve bu
olasılı"ın, o dönem zihinlerde, özellikle Çerkezlik bilincini daha öne çıkartan aktörlerde var
oldu"unu dü!ünmemiz için yeterli nedenimiz vardır. Kemal Özer, bu dü!ünceyi !öyle dile getirir:
“ Bu esnada hain padi!ah Vahdettin; Türkiye’nin bir kısım enkazı üstüne ‘Çerkes
Kölemen hükümeti’ kuraca#ını ve bunlara istklal verece#ini vaad ederek ba!ta Anzavur Ahmet
olmak üzere bazı melunları milletin ba!ına musallat ediyor.”1328
Dolayısıyla Çerkez Ethem hakkındaki bu !üpheler dönemin tanıkları ve olayları analiz
etme yetene"ine sahip bir çok ki!i tarafından payla!ılıyordu diyebiliriz. Bu !üphelerin Milli
Mücadeleyi yürüten kadrolarda da oldu"unu dü!ünmememiz için bir neden yoktur. Ancak bu
çeki!me ve sürtü!me, bir taraftan da “düzenli ordu kar!ıtı-taraftarı” olma düzleminde bir
görünüm kazanmı!tır. O dönemde Meclisteki milletvekillerinin bir ço"u da daha önce de
belirti"imiz gibi düzenli orduya çok me"illi de"ildi. Bu kesim üzerinde özellikle Çerkez
Ethem’in ve milletvekili olan karde!lerinin etkisi büyüktü. Düzenli orduya geçi!in, ba!ta Çerkez
Ethem olmak üzere pek çok kesimin etkinli"ini ve otorite dı!ı kalmanın getirdi"i avantajları
ortadan kaldıracak olu!u iki görü! arasındaki mücedeleyi keskinle!tiriyordu.
Damar Arıko"lu anılarında çok gerçekçi olarak Çerkez Ethem ve çevresindekilerin
düzenli orduya kar!ı çıkı!larında öne sürdükleri argümanları !öyle aktarır:
“Çerkez Ethemin a#abeyi Re!it Büyük Millet Meclisinde hatırı sayılır bir !ahsiyet
olmu!tu; epeyce taraftarı vardı, kendisi sözünü esirgemez bir adamdı. Karde!inden aldı#ı kuvvet
onu yükseltmi!ti. Muntazam ordu kurmanın ba! aleyhtarı idi. Mecliste mühim bir ço#unluk
Re!itle hem fikir idi. Sözlerini sakınmadan açık açı#a konu!uyorlardı ‘Elimizde bu kadar top
tüfek, milyona yakın muntazam askerimiz var iken ma#lubiyetlerin en büyü#üne u#radık ve
peri!an hale geldik. Bu yolun çıkmaz bir yol oldu#unu bilfiil gördük, tekrar ikinci bir hataya
dü!mekte akıl ve mantık yoktur. Bu gün Yunan ordusunun kar!ısında dayanan, istilasına engel

1328
Özer, a.g.e., s.18.

380
olan tek kuvvet Kuvvai Seyyaredir. Bunu ço#altmak, gerilla harbiyle dü!manı kovmak
mümkündür. Muntazam kıta Yunan ordusunu görür görmez çil yavrusu gibi silah atmadan
da#ılıyor. Kurtulu!umuzun yolu çete harbidir. Bunu takviye etmekten ba!ka çare yoktur.’
diyorlardı”. 1329
Bu görü!ler düzenli orduya kar!ı çıkanların öne sürdükleri bahaneleri büyük ölçüde
özetlemektedir. Ancak Kuva-yı Milliye’den düzenli bir orduya geçmek için bu tür argümanlar
yanında ba!ka nedenler de vardı. Bizzat Kuva-yı Milliye grupları düzenli ordunun disiplin ve
hiyerar!i oldu"unu bildiklerinden mevcut durumlarını de"i!tirmeye kar!ı direniyorlardı. Bu
direnen çetelerin ba!ında Çerkez Ethem vardı. Mevcut durumun ona sa"ladı"ı avantajları
kaybetmek istemiyordu. Buna kar!ılık kendisi için avantaj olan noktalar, Ankara Hükümeti için
söz dinlememesi, ba!ına buyruk davranması gibi özellikler olarak artık tahammül edilemez,
yönetilemez bir a!amaya gelmi!ti:
“…kuvayi seyyare kumandanlı#ı emrinde oldu#u için cephe kumandanlı#ının dahi tesiri
olmuyordu.”1330
Burada çok açık olarak Çerkez Ethem’in hiyerar!i içine girmedi"i, hiyerar!ide kendine
denk dü!en rolü kabul etmedi"i vurgulanmaktadır. Rahmi Apak’a göre bunun en önemli nedeni
karde!leri Re!it ve Tevfik’tir:
“Re!it ve Tevfik olmasaydı, bilhassa Re!it olmasaydı, Etemin nizam ve disipline girmesi
ve maiyetindeki kuvvetleri bir askeri birlik halinde garp cephesine iltihak etme#e muvafakat
eylemesi çok muhtemeldi.”1331
Çerkez Ethem, mecliste alkı!landı"ı, en büyük gücün kendisinde oldu"u, Mustafa Kemal
Pa!a ile muhatap olabildi"i günlerin bitti"ini anlayamamı!tı. Bir bakıma Milli Kuvvetler içinde
Batı Cephesindeki en büyük yekpare kuvvetin ba!ıyken, neredeyse bir ordu komutanı muamelesi
görürken, düzenli orduların geli!ip bir devlet düzeni do"du"u süreçte hiyerar!ide yer almayı
hazmedememi!ti. Aslında Mustafa Kemal ile muhatap olmanın getirdi"i avantajı ve prestiji
kaybetmemek için örne"in Demirci Mehmet Efe’de direnmi! ve bu statüsünün getirilerini ço"u
kez olumsuz yönde kullanmaktan çekinmemei!tir. Buna ili!kin Fahrettin Altay’ın
de"erlendirmesi !öyledir:
“Demirci Efe bana kar!ı hürmetkar görünmekle beraber kendisini müstakil bir kumandan
olarak görüp, Mustafa Kemal’den ba!kasını amir olarak tanımaz bir tavır takınıyor, bana
misafir muamelesi yapıyordu.”1332
1329
Arıko"lu, a.g.e., s.153.
1330
$evki, a.g.e., s.38. “Çerkez Ethem etrafında bulunanların disiplinsizli#i sadece iç güvenlik sorunlarıyla
kalmıyor, cepheye kadar uzanıyordu. Cephe komutanlarıyla e! güdümsüz sava!a girip onlara bilgi vermeden
kuvvetlerini geri çekiyor, yer de#i!tiriyor ve böylece cephede bo!luklar yaratıyordu.” Paksoy, a.g.m., s. 111.
1331
Apak, a.g.e., s.214.

381
Demirci Mehmet Efe’nin sahip oldu"u bu statü tıpkı Çerkez Ethem gibi hiyerar!ide
uygun bir konuma razı olmalarını engellemi!, bir yöresel komutanın emri altına girmeyi kabul
etmemi!lerdir. Bu açıdan Demirci Mehmet Efe’nin Fahrettin Altay Pa!a’ya kar!ı durumu, Çerkez
Ethem’in #smet Pa!a’ya kar!ı olan durumuna benzerdir.1333
Sonuçta Çerkez Ethem isyanında kendi açısından iki önemli sebep ortaya çıkıyordu :
“1-Çerkez milislerinin kendi, emrinde kalmasını istemesi,
2-Kuva-yı Seyyare isminin kaldırılması (zaten bu kelime ortadan kalkınca Çerkez
Ethem’in hiç bir sıfatı kalmıyordu.)”1334
Çerkez Ethem ile Ankara Hükümeti ya da Kuva-yı Seyyare ile yeni yeni geli!tirilmeye
çalı!ılan düzenli ordu arasındaki gerilim 24 Ekim 1920’de ba!layan Gediz taarruzu ile daha da
belirginle!ti. Aslında Çerkez Ethem ile Ankara Hükümeti arasındaki iç sava!ın bu tarihten
itibaren ba!ladı"ını söylemek yanlı! olmaz. Çünkü iki taraf arasıdna ortaya çıkan güvensizlik
artık fiili bir görünüm kazanmı!tı. Bu güvensizlik artık aynı taraftan olmayı güçle!tiren bir
boyuta ta!ınmı!tır. Ayıcı lakabıyla bilinen Yarbay Arif’in Gediz taarruzu sonrası bu taarruzda
Çerkez Ethem kuvvetlerinin tavrı ile ilgili olarak yaptı"ı de"erlendirme iki taraf arasında olu!an
bu güvensili"in ne edereceye vardı"ını göstermektedir:
“ ‘Bu heriflerin maksatları kötü, bizi kırdırıp kendileri sa#lam kalmak, böylece bu iki
muvazzaf tümeni (*) yokettirerek, vaziyeti ellerine almak istiyorlar.’ diye taarruzu
tekrarlamaktan vazgeçmi!tir.”1335
Çerkez Ethem ile TBMM iradesi arasındaki gerilim 27 Aralık 1920 tarihli kararname ile
yeni bir boyuta ula!tı. 1336
Bu bildiride !unlar yer alıyordu:

“ Kararname 27.12.1920
Vatanın selâmet ve kurtulu!u için ordularda görü! birli#inin ve mutlak itaatin !art ve
gerekli oldu#unu her !eyden önemli sayan Bakanlar Kurulu, Büyük Millet Meclisi üyelerinden
Celâl, Re!it, Eyüp Sabri, Vehbi ve Kılıç Ali Bey’lerin Kütahya'dan gönderdikleri 26/27 Aralık

1332
Altay, a.g.e., s. 196.
1333
Umumkumandan, ifade (si) gerçekten dikkate de#er. O beni hala kumandanı olarak görmüyor. Bir karde!, bir
yardımcı olarak telakki ediyor…” a.g.e., s. 198.
1334
Özgen, a.g.e., s.34.
1335
Apak, a.g.e., s.201. Apak , iki taraf arasındaki güvensizli"in ba!langıcı hususunda açık konu!ur: “"!te bilhassa
bu ilkte!rin (Ekim) ayının 24 üncü günü çeteelr ile muvazzaf kıtalar arasında esaslı bir itimatsızlık ve birbirlerinin
hareketlerini tenkit hisleri aralarına girmi! bulunuyordu.” Bkz. Apak, a.g.e., aynı yer.
(*) Sözkonusu tümenler 11. ve 61.tümenlerdir. (A.U.Ö.)
1336
Paksoy, a.g.m., s. 113; Öztoprak, “Düzenli Ordunun Kurulu!u”, s. 278.

382
1920 tarihli telgraflarını ve bu konu ile ilgili olarak ortaya çıkan durum ve olayları görü!üp
inceledikten sonra, a!a#ıdaki kararları almı!tır :
1- Birinci Kuvve-i Seyyare, bütün öteki ordu birlikleri gibi, kayıtsız !artsız Büyük Millet
Meclisi'nin kanunlarına, Hükûmet'in koydu#u düzen ve emirlere ayak uydurmakla yükümlü ve
askerî disipline ba#lıdır.
2-Birinci Kuvve-i Seyyare Komutanlı#ı'nın askerî görev ve konularla ilgili bütün teklif ve
görü!leri, ancak emri altında bulundu#u komutanlı#a ve bu komutanlık vasıtasıyla ilgili
makamlara bildirilir.
3-Yukardaki kararları Genelkurmay Ba!kanlı#ı uygular.
TBMM Ba!kanı Mustafa Kemal
$er'iye Vekili Fehmi Dı!i!leri Bakam Ahmet Muhtar
Millî Savunma Bakam Fevzi #çi!leri Bakanı Doktor Adnan
Genelkurmay Ba!kanı Vekili Fevzi Maliye Bakanı Ferit”1337

Bu geli!melerin Çerkez Ethem’i memnun etmeyece"i açıktır. Nihayet Mustafa Kemal


Ethem ve karde!lerine kar!ı harekete geçme emrini vermek zorunda kalmı! 1338 ve düzenli orduya
kar!ı son direnç oda"ı da ortadan kaldırılmı!tır.
Aslında Çerkez Ethem düzenli orduya katılmayı iki nedenle istemiyordu. Birincisi uzun
süre kendisi #smet #nönü ve hatta Mustafa Kemal’le muhatap olabilecek kadar önemli biriydi. Bu
durumun de"i!ti"ini, sahip oldu"u birliklerin Ankara Hükümeti’nin yönetti"i tüm kuvvetler
içinde göreceli olarak artık giderek daha küçük bir büyüklükte kaldı"ını göremiyor, görmek
istemiyordu. Düzenli orduya katılsa kolordu komutanı gibi bir ünvanı olacak olmasına ra"men,
her !artta #smet #nönü’nün e!iti olamayacaktı. #kincisi Çerkez Ethem düzenli ordunun
gereklili"ini, Ankara Hükümeti’nin artık Ortado"u co"rafyasında giderek dikkate alınan bir
merkez, bir aktör oldu"unu ve kendi askeri, siyasal çapının bu oyunda artık bir rol
oynayamayacak kadar önemsizle!ti"ini kabul etmiyordu. Samimi olarak da düzenli ordulara
inanmıyordu. #smet #nönü’ye yazdı"ı 2 Ocak 1921 tarihli son mektupta bu hususa bir yerde !öyle
de"inir:
“…zavallıları e#itim ve ö#retim ile 93’den beri kazandı#ımız en ufak bir muharebeyi
gösterebilecek durumda olsanız….”1339

1337
Atatürk, Nutuk, s. 369-370.
1338
Atatürk, a.g.e., s. 370.
1339
Harp Tarihi Belgeleri Dergisi, Mart 1976, Yıl:25, Sayı: 74, s.73, Belge no: 1612. Ethem’in burada 93’den beri
derken 1877-1878 Osmanlı Rus Sava!ı’nı kastetti"i açıktır. Ona göre bu sava!tan beri Türk ordusu düzenli birliklerle
bir muharebe kazanamamı!tır ve bu yüzden düzenli orduya geçi! kararının ba!arı getirmesi mümkün de"ildir. Bu
tarihsel örneklerle yanlı!lanabilecek bir de"erlendirmedir.

383
Çerkez Ethem, sahip oldu"u topları ile birlikte Yunanlılara sı"ınma dü!üncesi üzerine
Cevdet, Küçük Halil Efe ve Parti Pehlivan komutasında daha çok Rumeli kökenlilerden te!kil
edilmi! Çerkez Ethem bünyesindeki çeteler Dervi! Pa!a komutasındaki düzenli ordu birliklerine
teslim olma kararı almı!lardır. Bu konudaki anla!mayı Dr. Emin Erkul !öyle aktarır:
“Bunun üzerine Dervi! Bey’le görü!en Cevdet !öyle bir emir telakki eylemi!! Gerek
eslah, gerek efrat ve hayvanlar Dervi! Bey fırkasına teslim edilecek; efrattan isteyenler fırkaya
mal edilerek harbe devam edebilecekler yahut bir i! buluncaya kadar Eski!ehir Kuvayı Milliye
te!kilatı tarafından ia!e ve ibate edilecekler.”1340
Çerkez Ethem’in Yunan Saflarına katılması ile “Düzenli Ordunun Tekle!mesi” süreci
tamamlanmı!tır. Bu a!amdan sonra Çerkez Ethem’in Yunan kuvvetleri için bir süre daha hesaba
katıldı"ını görüyoruz:
“Ethemin milli hükümete ve ordusuna kar!ı isyanı yunalılarda büyük ümitler
uyandırmı!tı.Yunanlılar Ethemin bizden ayrılarak kendilerine iltihakında iki taraflı bir kar
seziyorlardı:Birisi milli ordu bu ayrılan kuvvet ile zayıflamı!tı, ikincisi bu yeni kuvvet dolayısı ile
kendileri mühim bir yardım görmü! olacaklardı.”1341
Çerkez Ethem’in Ocak 1921’de tasfiye edilmesi sonrası Büyük Taarruz’a kadar ülke
içinde kalmı!tır. Çerkez Ethem ve adamları Büyük Taarruz sonrası ilerleyen Türk ordusuna kar!ı
durmu!, pek çok yerle!im yerinde de ya"ma, yakma ve öldürmeler gerçekle!tirmi!tir. Turgutlu’
da 5 Eylül 1922’de olanları bir tanık !öyle aktarıyor:
“Büyük ma#zalara giriyorlar ya#maya… [Çerkez Ethem ve adamları]. O zaman
buraları yandı, e!kiyalar yaktı… Ö#lenle ikindi arasında bir tek Rum kalmadı.”1342
Çerkez Ethem’in çetesinden kaçıp, düzenli orduya katılmayanlar arasında Büyük Taarruz
sonrasına kadar e!kiyalı"a devam edenlerin oldu"unu Zühtü Güven de do"rular:
“…son günlerinde Çerkez Ethem’in çetesinden bir kısım kuvvet gelerek Türk efelerine
taarruz etmi!ti. Vatan müdafaası ile çarpı!an Türk kahramanlarını sözde vatanda! olan bu
çerkez çetesi, iki buçuk yıl sonra yine arkadan vuruyor ve Yunanlılara yardım ediyorlardı.”1343
Çerkez Ethem bu olaylar sonrasında Ekim 1922 dolaylarında Yunanistan’a geçmi!tir.1344

1340
Tınal (Haz.), a..g.e., s. 89.
1341
$evki, a.g.e., s.78
1342
Mehmet Rahmi Ergun’dan aktaran Böke, a.g.e., s. 172; Kemalpa!a’ya ba"lı Yi"itler köyünde de aynı
dönemdeÇerkez Ethem’in faaliyetine tanıklık edenler vardır: “Yunan olsun, Çerkez Ethem Bey olsun, aradıkları
para, at. At binmek için, para da geçinmek için.” Musa Sever’den aktaran Böke, a.g.e., s. 178.
1343
Güven, a.g.e., s.109.
1344
Bingöl, a.g.m., s.36. Çerkez Ethem’in Büyük Taarruz sonrası dönemde ya!adıkları ve yaptıkları hakkında detaylı
bilgi için ayrıca Bkz. Efe, Çerkez..., s 363 ve devamı. Ayrıca bkz. Recep Albayrak, Ethem Bey’in Sürgün Yılları
ve Simav Olayları (1918-1948), Berikan Yayınları, Ankara 2004.

384
3.3. Yunan !lerleyi$i Sonrası Cephe Arkasında Kalan Milli Kuvvetler ve Kuva-yı
Milliye’nin Tarihsel !$levinin Sona Eri$i

Düzenli orduya geçi!, bir düzenli orduya kar!ı gerçek bir cephe kurulması ile ba!lar.
Daha önceki bölümlerde açıkladı"ımız zorunlu nedenlerle olu!an Kuva-yı Milliye’den düzenli
orduya geçi! niyeti çok daha önce ortaya çıkmı! olsa da bu dü!ünceyi hemen uygulamaya
sokmak mümkün olamadı. Mustafa Kemal gibi bir askeri dehanın, ilelebet milis güçleri
kullanarak, kafasındaki ça"da! uygarlıklar düzeyien ula!mak hedefi olacak ba"ımsız, egemen bir
yeni Türk devleti kurma dü!üncesinin ilk a!aması olan askeri ba!arıyı, yani dü!man ordularını
yutan kovmak a!amasını gerçekle!tirece"ini dü!ünece"ine inanamayız.
22 Haziran 1920’de ba!layan Yunan i!gal ordularının Anadolu içlerine ilerleyi!i bu geçi!
sürecini hızlandırmı! ve 1. #nönü Sava!ı sonrasında Yunan ileri hareketinin ilk kar!ılanı!ı ile
düzenli ordunun “tekle!mesi” süreci sonuçlanmı!tır. Ancak bu süreçte, ilerleyen Yunan
kuvvetlerinin arkasında, yani cephe gerisinde kalan çeteler ise tıpkı 2. Dünya Sava!ı’nda
Rusya’da ve Ukrayna’da oldu"u gibi sabotaj, baskın ve geciktirme eylemleri yapma i!leviyle
varlıklarını sürdürüler. Co"rafi olarak cephe çizgisinin ilerisinde, yani Türk ordusu tarafında
kalan çeteler ise düzenli orduya dahil olurlar. Dolayısıyla düzenli ordu kurulunca çeteler dönemi
bitmi!tir dü!üncesi do"ru de"ildir. Düzenli ordunun ortaya çkması bir sava! cephesinin, bir
direni! hattının kurulması ile ba!lamı!tır. Bu hattın gerisinde, dü!man hatlarında kalan çeteler
varlıklarını Büyük taarruza kadar sürdürmü!lerdir:
Cephelerin çözülmesi (Haziran-Temmuz 1920) Kuva-yı Milliye’yi bir bakıma iki kısma
ayırmı!tır. Çekilen düzenli birlik artıklarıyla cephe gerisine geçip içlere do"ru çekilen çete
mensupları kendi yörelerinden ayrıldıkları için zamanla düzenli ordunun bir parçası olurken,
ilerleyen cephe çizgisinin arkasında kalanlar bu bölgede bir bakıma düzenli ordu artı"ı birlik
komutanlarının ve Ankara hüümetinin do"rudan etkisinden uzakta daha serbest hareket etmek
olana"ına bürünmü!lerdir. Örne"in Pıtır Hüseyin Efe’nin anılarını bize aktaran Nesimi Yazıcının
bu konudaki iafedesi aynen !öyledir:
“Milli çetelerle Yunan Ordusu arasında cephe gerisinde kıyasıya bir mücadele devam
etmi!ti.”1345
Pıtır Hüseyin Efe’nin, cephe gerisinde katıldı"ı ve Yunan kuvvetleriyle yapılan
çarpı!malar arasında Taban Köyü baskını (Yunanlıların kaybı 18 ölü) , Çakmak Bayırı sava!ı, 7
Mart 1921 tarihli Fındıklı çatı!ması (Yunanlıların kaybı 40 ölü), Salmanlı muharebesi, Bandırma

1345
Yazıcı, a.g.m., s. 182.

385
Kepekler köyü, #vrindi Kayapa köyü muharebeleri, #vrindi Merkez ve Güngörmez Yunan
karakolları baskınları, Ayvalık yolu üzerinde Naibler köyü ve Karaaydın köyü çarpı!maları
sayılabilir.1346
Bu durumda kalan çete artıkları daha önce Kuva-yı Milliye mensubu olarak
adlandırıldı"ına göre bu sıfatlarını ve Yunan i!galcilerine kar!ı sava!ma, yani !iddet yönlerini
i!gal ordularına kar!ı kullanma özelliklerini korumu!lardır. Ancak bu gruplar artık bütünüyle
denetimsiz, kendi ba!larına buyruk hareket eden ve artık tam anlamıyla ‘gerilla’ tipi sava!
yürüten, zaman zaman büyük hedefler için birle!seler de ço"unlukla küçük çeteler halinde
varolan eylemciler haline gelmi!lerdir. Bu dönemde Kuva-yı Milliye’nin bu kısmı, (cephe
arkasında kalan kısmı) merkezi bir koordinasyondan yoksun, varkalmayı ve mümkün oldu"unca
çok i!galci öldürmeyi her !eyin önüne koyan, eylemlerin belirlenmesi, yer seçimi ve birlikte
hareket etme gibi durumlarda ço"unlukla plansız, tesadüflere ba"lı hareket eden, çetecilik
geleneklerinin ve usullerinin daha belirginle!ti"i küçük grupçuklar halini almı!lardır. Bazı
durumlarda cepheyle birlikte içlere çekilmemekte ki!isel nedenlerden ve çete üyelerinin
yörelerinden kopamamaları da etkili olmu!tur:
“ ‘-Bakın arkada!lar…Bu güne kadar çalı!tık. Ama…Artık imkan kalmadı…Cepheler
çözüldü…Siz gençsiniz. Da# bayır a!ar, içeriye geçer, (Mustafa Kemal) Pa!aya ula!ırsınız.
Amma ben size faydalı olamam ki. Yük olurum, onun için ben burada kalaca#ım… Siz mülazım
atıf efendi ile beraber gidin.”1347
Zaman zaman da Kuva-yı Milliye birlikleri kendi içlerinde bölünüyor, cepheyle birlikte
Ankara’ya do"ru ilerleyebilenler ilerliyor, kalanlar ise cephe gerisinde artçı muharebe
verebilecek, Yunan ordusunu arkadan yıpratabilecek pozisyond kalmayı tercih ediyorlardı:
“ ‘-Helal olsun yolun açık olsun evladım’ diyen efenin elini ilk önce Yörük o#lu ve
sonrada Atıf efendi (mülazım, çekilen düzenli ordu artçısının komutanı) oldu#u halde bütün
arkada!ları öptüler. Atıf efendi atına bindi. ‘Ho!ça kal efe dayı in!allah bu sefer ordu ile beraber
döneriz de gene seni bulurum, mübarek ellerini tekrar öperim. Hadi Allaha ısmarladık.” 1348
Cephe hattının arkasına kalan Kuva-yı Milliye çetelerinin cephe ilerisindeki ana Türk
kuvvetlerine katılma çabaları olmakla birlikte bu o kadar kolay olmayabiliyordu. Bu durumda
cephe gerisindekiler gerilla tipi bir yıpratma sava!ına devam etmekte, bir kısmı ise
da"ılmaktadır:
“Ayvalık mıntıkası kumandanı Kaymakam Seyfullah Bey emrindeki kuvvetler bir müddet
da#lara çekilmi!ler, çete muharebeleri yaparak bize katılmaya çalı!mı!lar, fakat muvaffak

1346
Yazıcı,a.g.m., s 182.
1347
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.16.
1348
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.17.

386
olamamı!lardı. Neticede subayların hemen hepsi esir olmu!, askerler de o civar halkından
oldukları için evlerine da#ılmı!lardı. "vvrendi mıntıkası kumandanı Halit Bey (sonradan Bayazıt
Mebusu Halit Bayrak) ise, cephenin ve Balıkesir’in dü!mesinden sonra subay ve askerlerle bir
kıta te!kil etmi!, da#lara çekilmi!, günlerce da#larda kalmı!lar, Çerkez e!kiyalarla ve Yunan
kuvvetleriyle devamlı çarpı!arak bize katılmaya çalı!mı!lardı.”1349
Anla!ıldı"ı gibi bu tür cephe gerisinde kalan çeteler arasında e!kıya çeteleri de vardı.
Bunlar düpedüz halkı soyan, parasını alan çetelerdi. Yöre halkı bu çeteleri açıkça “Kuva-yı
Milliye de"il, tüfe"i kapan da"a çıkmı!, e!kiyanın çetesi” olarak nitelemekten çekinmez.1350
Ancak bu çeteler de Kırsal alanda Yunan birliklerinin takibine u"radıklarından ve Yunan
birlikleriyle milli hislerle olmasa da çatı!maya girdikleri için Yunan i!gal güçlerini oyaladıkları,
bazı bölgelere briliklerini rahatça gönderemedikleri için Milli davaya dolaylı da olsa hizmet
etmi! sayılabilirler. Örne"in bu e!kıya çeteleri Yunan kuvvetleriyle i!birli"i içindeki Rumları
öldürüyordu. Halk bu durumu “Çok çektik, A!a#ıdan gavurdan çektik, yukarıdan çeteden çektik”
diye dile getirmi!tir.1351 Yunan birliklerinin zeybeklerden birinin ba!ını kesip getirene para
ödedi"ine ili!kin aktarımlar da anılarda yer almı!tır.1352
Cephe arkasında kalan çetelerin Ankara Hükümeti ile düzenli organik ba"lantısı yoktur.
Ama saldırılarının yönü do"rudan Yunan ordusu ve Rum çeteler ile bunların destekleyicisi yerli
halk kesimleridir. Bu açıdan bu çeteleri de Kuva-yı Milliye saymak do"rudur:
“…yenilmez arkada!ı Musa ile beraber sahile inerek Avcılar iskelesinde büyük bir Yunan
birli#ine rastladı. Derhal ate!e ba!layan efeler; birkeç dakika içinde çapulcuları darma da#ın
ettiler. Silahlarını atıp kaçan Yunan birli#i burada ‘4’ ölü ‘32’ silah ve ‘9’ tanede erzak yüklü at
bırakıp kaçmı!lardı.” 1353
Cephe gerisinde kalan bu çeteler Yunan i!gal güçlerini yıpratmak ve cephe gerisinde daha
fazla kuvvet bulundurmak açısından önemli i!levler görmü!lerdir. Bunun yanı sıra Büyük
Taarruz günlerinde Türk köylerini de korumaya çalı!ıyorlardı. Fahri Görgülü Büyük Taaruuza
kadar bü tür çetelerin varlı"ına ili!kin !u bilgiyi aktarır:
“Ordumuzun mukabil taaruza hazırlandı#ı günlerdeydi. Yegâne yardımcımız olan çeteler
bizi koruma#a çalı!ıyorlardı.” 1354

1349
Özalp, a.g.e., C.1, s.151.
1350
Musa Yamaço"lu’ndan aktaran Böke, a.g.e., s.114.
1351
Emine Kılıçlı’dan aktaran Böke, a.g.e., s.113.
1352
Recep Yılmaz’dan aktaran Böke, a.g.e., s.114-115.
1353
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.63.
1354
F. Görgülü, Yunan !$galinde Kırmasti, s.49. Bu çeteler 12 Eylül 1922’de düzenli ordu yeti!ince bir anlamda görev
devir teslimi yaptılar. Görgülü ba!lıca çeteleri sayarak durumu !öyle eçıklar : “12 Eylülde Kazım Pehlivan (Güvemli),
Gürcü Mehmet,Sarı Mehmet,Laz Mustafa,Laz "smail ve di#er çeteler toplanarak vazife teslimi yaptılar.” F.Görgülü,
Yunan !$galinde Kırmasti, s.76.

387
#!gal bölgesinde kalan ancak yerel Türk idaresiyle bir !ekilde ili!kisini koruyabilen bu
çeteler Büyük Taarruz ba!arıyla neticelenip Yunan ordusu çekilmeye ba!ladı"ında yeniden Türk
ordusuna katkı yapabilecek olana"ı bulmu!lardı. Mümtaz $ükrü E"ilmez’in Bursa’nın kurtulu!
günlere ait anıları !öyle:
“Maksem sırtlardan kente inen ve Jandarma Komutanı Hasan Bey ile sürekli olarak
ili!kisini kesmeyen Püskülsüz "smail çetesi ve bunlara katılan elleri sopalı, baltalı, kazmalı bir
çok köylüler ve halk kentteki Yunanlıların üzerine atılmı!lardı.”1355
Bu ifadeden Kuva-yı Milliye birliklerinin Büyük Taarruz sonlarına kadar cephe gerisinde
faal oldukları anla!ılmaktadır. Zühtü Güven’in Biga bölgesi için aktardı"ı bir örnek de bu tür
çetelerin cephe gerisinde Yunanlıulara kar!ı mücadeleelrini Büyük Taarruz’a kadar
sürdürdü"ünü do"rular:
“…çingene Ali çetesi de Yunanlılar denize dökülünceye kadar, durmadan Yunanlılarla
çarpı!mı! ve onların arkasından son kur!ununu da atarak Biga’da Türkiye hükümeti te!ekkül
edince silahını elinden bırakmı!tır.”1356
Bu noktada, cephe gerisinde sadece Milli çetelerin kalmadı"ını, Büyük Taarruz’un
sonuna kadar cephe gerisinde Rum, Ermeni ve Çerkez e!kıya çetelerinin de faaliyette
bulundu"unu, bu tür çetelerin de son günlere kadar Türk/müslüman ahaliya kar!ı soygun, baskın
ve ya"ma gibi eylemler düzenlemeyi sü"rdürdüklerini belirtmek gerekir.1357
Çerkez Ethem’im ihaneti sonrasında bu gruptan kopan Parti Pehlivan liderli"indeki
gruplar ise Düzenli orduya katılmaktan çekinmi!ler, ancak Yunan cephe hatlarının gerisine
çekilip buralarda yine de Yunan kuvvetlerine kar!ı sava!mı!lardır. Parti Pehlivan düzenli orduya
hemen katılmaması yönündeki tavrını !öyle açıklamı!tır:
“Yüzümün karası ile kar!ılarına çıkamam. $imdilik Yunan ordusunun gerisinde
Yunanlılar aleyhine çalı!aca#ım. Yüzümün karasını kanımla temizledikten sonra nizamiyelere
katılaca#ım.”1358
Cephe arkasında kalan Kuva-yı Milliye çeteleri için en büyük sorun silah ve cephane ile
barınma ve beslenme olana"ı bulabilmekti. Çetelerin ia!elerini sa"layan bölgeler i!gale
u"radıkça çetelerin bölgede hayatta kalmaları zorla!ıyor, çözülmeler artıyordu. Çözülmeler bu
durumda çaresizlikten ileri geliyordu. Çeteden ayrılanlar köyüne dönüyordu. ‘Köye dönmek’
çete dilinde sava!ı bırakmak anlamına geliyordu:

1355
Ilgar (Haz.), a.g.e., s.151; Abidin, a.g.e., s.80-81.
1356
Güven, a.g.e., s. 99.
1357
Abidin, a.g.e., s.78.
1358
Güralp, a.g.e., s.122-123.

388
“Balıkesirinde dü!man eline geçmesi fi!eklerinden iki!er üçer kur!unu kalan efelerin
durumunu daha çok kötüle!tirmi!ti.” 1359
Cephe arkasındaki milli çetelerin ia!e kaynakları köylerden ziyade ke!if ya da arazi
denetimine çıkmı! Yunan birlikleriydi. Böylelikle bu çeteler köyleri soymak zorunda kalmıyor,
ihtiyaçlarını yunan birliklerini pusuya dü!ürerek elde ediyorlardı. Bu durum bu tür çetelerin
Yunan birliklerine milli duygular kadar ihtiyaçlarını temin için de saldırdıklarını gösterir.
“Az sonra dördü sivil palikaryalardan 38 ölü, 343 altın 2 kama 18 be!ibiryerde 3600 lira
bir hayli ziynet e!yası, saat çıktı. 38 binek atı ile 7 erzak yüklü at ele geçti. Bir çantadan tam
takım bir seyyar telefon çıktı.
Köylülerin de yardımı ile açılan büyük çukura dü!man ölüleri gömüldü. Ali Osman Efe:
‘-Beybaba en büyü#ümüzsün bunları sen üle!tir’ diyerek bütün çıkan ganimetleri Mevlut
Bey’e verdi.
Mevlüt bey de bütün efeleri topladı. Ganimetleri üçe böldü. Paralardan ka#ıtları çete
efradına altın ve be!ibiryerdeleri üçe bölüp birini Ali Osman efeye, birini Akça’ya ve geri kalan
yüz altınla altı be!ibiryerdeyide Sarı Mehmet efenin ailesine teslim edilmek üzere köy imamına
verdi.”1360
Büyük Taarruz sonrası, cephe arkasında kalan Kuva-yı Milliye çetelerinin Yunan
ordusunun çekilmesi ve Türk Ordusu’nun yeti!mesi arasında da"lardan inerek yerle!im
yerlerinde asayi! bakımından sorumlulu"u üstlendi"i bir zaman dilimi ya!anmı!tır. Biga’daki
durum buna örnektir:
“Biga bir hafta daha böyle idare edilmi!, !ehre ilk defa çeteler girmi! ve arkasından ordu
birlikleri gelmi! ve !ehir (18 Eylül 1338) tarihinde bilfiil istirdat edilmi!ti.”1361
22 Haziran 1920’de ba!layan Yunan ilerleyi!i ile Ankara’ya do"ru yakla!an cephe
çizgisinin gerisinde sadece Milli çeteler bulunmuyordu. Bu süreçte Milli Mücadelenin ba!ından
beri varlı"ını koruyan e!kiya çeteleri de faaliyetlerini sürdürmü!, zaman zaman Milli çetelerle de
kar!ı kar!ıya gelmi!lerdir. Bu e!kiya çeteleri de varlıklarını Büyük Taarruz günlerine kadar
korumu!lardır.1362 Hatta bu çeteler Büyük Taarruz sonrası ilerleyen Türk Ordusu birkaç
kilometre yakla!mı!ken bile i!gal edilmi! topraklar üzerinde do"an karga!alıktan yararlananlar
e!kiyalık yapmaya devam etmi!lerdir:
“Biga’dan ayrılıp da yola koyulunca, bütün yol boyunca omuzuna silahını asıp ıssız
çiftlik ve silahsız köylerden sürülmü! hayvanları a!ıranlara rastladım. Bu bedbahtlar yirmi
1359
Yetkin (Haz.), a.g.e., aynı yer.
1360
Yetkin (Haz.), a.g.e., s.79.
1361
Güven, a.g.e., s.106.
1362
Frunze de 1922 yılı ba!larında #ç Anadolu’da ço"unlu"u asker kaça"ı olan e!kiyalardan söz etmektedir. Bkz.
Frunze, a.g.e., s. 80.

389
kilometre ötesinde yurtta!larının ne milli hislerle çarpı!tıklarını sezmek ve anlamak istemiyen
menfaatperest haydutlardı.”1363
Bu türden çeteler, Yunan ordusunun bozulması sonrasında yerli rum zenginlere kar!ı da
e!kiyalık faaliyetlerini gerçekle!tirme fırsatını bulmu! oluyorlardı:1364 Yukarıkızılca Köyü’nde bu
tür çetelerin yaptı"ı bir toplu öldürme, etnik çatı!maların, intikam hissinin “öteki” ni ya"malayıp
malını almanın, öldürmenin do"alla!tı"ı, normalle!ti"i bir ortamda gerçekle!en acı bir örnektir:
“Biz ovadaydık, ba#daydık [Yunan bozuldu"u zaman]. Köyde 17 tane Rum kalmı!. A!a#ı
yukarı 2.500 tane Rum vardı burada, 2.500 de Türk vardı. 5.000 nüfus vardı. Onlar kaçınca
Rumlar kalıyor. Kimsi hasta, kimisi ihtiyarlar kaçamıyorlar. Burada kalıyorlar. Sonra buraya
e!kıya geldi, e!kıya basıyor burayı. Efeler onları kesiyorlar, öldürüyorlar”.1365
Burada “efeler” sözünün kullanılması dikkat çekmektedir. Zeybeklerin kaçamayan
Rumları öldürmeleri sava!ın bitmesinden 6 ay sonrasına kadar sürmü!tür. Bu 6 ay süresince
kaçak Rumların da"lara saklanmı! oldukları anla!ılıyor:
“Yunanlılar kaçarken bir kıyamet [koptu].Biz sabahlan duyuyoruz, Allah Allah Yunan
kaçıyormu! diye. "lk kur!un [köyü] tarafına kaçıyormu!. Zeybekler önlerine bekliyorlar, biraz da
ate! ediyorlar. Kimisinin paralarını aldılar kimisini hapis etmi!ler, kalanları öldürmü!ler…
Daha sonra altı ay [sonra] yerli cavurlar çıktı, saklanmı!lar da#larda. [Bizim] karılar görüyor,
cavurlar var burada diye. Hep buldular bunları. Bizim yerliler öldürdüler onları gari. Hatta
ardıç tohumları çıktı çantalarından, yemek için. Onlarla besleniyorlarmı!.”1366
Bu durum Büyük Taarruz sonrasında cephe arkasında kalan Kuva-yı Milliye çetelerinin
de tarihsel i!levinin bitmesi anlamına gelmektedir. Bu tarihten sonra kalan çeteler ise artık e!kıya
çetesi kategorisinde de"erlendirilebilecek çete artıkları olarak kalmı! ve yukarda de"indi"imiz
gibi bu tür faaliyetlerine devam etmeyi sürdürmü!lerdir. Ama bu artık kurulu bir devlet düzeni
içinde bir asayi! sorunudur.

1363
Frunze,a.g.e., s.104.
1364
Mehmet Re!at Karakaya’dan aktaran Böke, a.g.e., s.175.
1365
Muammer Öztürk’ten aktaran Böke, a.g.e., s.176.
1366
Muammer Dalgın’dan aktaran Böke, a.g.e., s.182.

390
SONUÇ

Kuva-yı Milliye, Birinci Dünya Sava!ı’nı Osmanlı Devleti için bitiren Mondros
Mütarekesi’nin sonrasında do"up, büyüyen ve tarihsel i!levini yerine getirdikten sonra bir ruh,
bir anlayı! ve bir yöntem olarak günümüze izler bırakan bir örgütün, bir çabanın adıdır. Batı
Anadolu çerçevesi içinde, Kuva-yı Milliye’yi yazılmı! anılar perspektifinden ele alan bu
çalı!mada Kuva-yı Milliye, 15 Mayıs 1915 tarihinde #zmir’in i!gali ile ba!layan süreçte genel
olarak vatanın savunulması ve i!galci güçlerden temizlenmesi için kurulan bir yapılanma olarak
ele alınmı! ve sonuç olarak “#lhak amaçlı, göçe zorlama ve katliamlar içeren i!gallerinin
ba!lamasıyla birlikte direni!ten ba!ka çare kalmadı"ına inanan her kesimden insanın bir araya
gelerek kurdu"u, sivil ve asker karı!ık olmak üzere de"i!ik insan kayna"ı kullanan, düzensiz ve
ço"u zaman da disiplinsiz, gev!ek bir askeri yapısı olmakla beraber tekdüze örgütsel bir
organizasyonu olmayan, i!galcilere ve i!galcileri destekleyen güçlere kar!ı politik !iddet
kullanan, ihtiyaçlarını yerel halktan zaman zaman zorla kar!ılayan, silahlı ya da milis güçlerdir.”
tanımına ula!ılmı!tır.
Bu çalı!mada incelenen anılar ve onları kar!ıla!tırmak, desteklemek ve tamamlamak için
kullandı"ımızı di"er eserler ile bilimsel gerçeklerin açı"a çıkarılmasına çalı!ılmı!tır.
Batı Anadolu’da 15 Mayıs 1919 sonrası do"up büyüyen Kuva-yı Milliye kapsamında bu
çalı!mada incelenen anılara kısaca göz attı"ımızda ise genel olarak bazı saptamaları yapmamız
mümkündür.
Öncelikle söylenmesi gereken bu çalı!mada incelenen anıların çok büyük bir bölümü
olayların ya!anmasından sonra yazılmı! anılardır. Buna kar!ılık bu anıların çok azı günü gününe
tutulan notlara dayanmaktadır. Örne"in Hacim Muhittin Çarıklı’nın Kuva-yı Milliye Hatıraları,
#brahim Ethem Akıncı’nın Demirci Akıncıları ya da Abdülhadi Altan Bey’in Bozgundan Zafere
adlı hatıraları bu !ekildedir. Bu çalı!mada bu tür olaylar ya!anırken tutulan günlük notlardan
nispeten daha az faydalanılmı! olmasının temel nedeni gerçekten de Milli Mücadele’yi anlatan
günü gününe yazılmı! anıların az sayıda olmasıdır. Bunun en büyük nedeni insanların en sıkıntılı
zamanlarında hem bir sava!ı yürütüp hem de not tutmakta güçlük çekmeleridir.
Bu çalı!mada kullanılan anıların küçük bir bölümü ise sözlü tarih çalı!maları
biçimindedir. Bunlar, olayları ya!ayan Türk-Müslüman kesimden ki!ilerin kendi yazdıkları anılar
biçiminde olmayıp, kendilerine sorulan sorulara kar!ı verdikleri yanıtlardan olu!maktadır. Bu tür
anılara da örnek olarak Pelin Böke’nin hazırladı"ı "zmir 1919-1922 Tanıklıklar adlı eser
verilebilir. Bilge Umar’ın Yunanlıların ve Anadolu Rumlarının Anlatımıyla "zmir Sava!ı adlı
eser ise Milli Mücadele ve Kuva-yı Milliye gerçe"ine, dönemin Batı Anadolu Rumların anıları

391
gözünden bakmaktadır. Her iki anı kitabı da 2000’li yılların sonrasında yayınlanmı!tır. Bunlar
dı!ında Lazaros K. A!ıko"lu’nun Kilaman Anadolu’dan Gelen Bir Rum’un Anıları ve bir roman
formatında yayınlansa bile aslında anı olarak da de"erlendirilebilecek olan Dido Sotiriyu’nun
Benden Selam Söyle Anadolu’ya adlı eserleri de dönemin ya!ayan Batı Anadolu’lu Rumlarının
anılarındandır. Ku!kusuz bu anılar olaylara kendi açılarından yakla!makta ve Yunan i!galinin,
emperyalist devletlerin çıkarlarının bir parçası oldu"una ili!kin bir yakla!ım ya da ele!tiri
içermemektedir. Bunun yerine Batı Anadolulu Rumlar da emperyalist devletler arasındaki
çıkarların kurbanı gibi sunulma e"ilimi sezilmektedir.
Kuva-yı Milliye’nin Milli Mücadele döneminde Batı Anadolu’daki faaliyetlerine de"inen
anılarda, anı sahiplerinin mücadele içindeki konumları alt kademelerden üst kademelere do"ru
çıktıkça anılarda belgelere yer verme niteli"i ya da çabası artmaktadır. Örne"in Ali
Çetinkaya’nın, Kazım Özalp’in, Ali Fuat Cebesoy’un, Bekir Sami Günsav’ın, Fahrettin Altay’ın
ve $efik Aker’in anıları bu türden, belgelere mümkün oldukça yer veren anılardandır. Bunun
nedeni do"al olarak üst rütbelerde bulunan askerlerin tarihi olayları yönlendiren ya da bu olaylar
olurken belge üretebilecek konumda olmalarıdır. Bu ki!iler anılarında bu yazı!maları bolca
kullanmı!lardır. Atatürk’ün Nutuk’u da bu kapsamda de"erlendirilebilir. Ku!kusuz bu durumun
bir di"er nedeni bu anı sahiplerinin anılarında belirttikleri konuları ve tavırlarını belgelerle
kanıtlamak iste"i duymalarıdır. Bu özellik bu ki!ilerin anılarına çok daha objektif bir nitelik
kazandırmı!tır.
Buna kar!ılık Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi içinde nispeten önemli bir konum elde
etmi! çete lideri olan efelerin anı bırakmamı! olması dikkat çekmektedir. Bu ki!ilerin olaylar
ya!andı"ı dönemde okuma yazma bile bilmeyen ve e"itimsiz ki!iler olmaları, sistemli biçimde
yazı!ma yapmamaları, bugüne önemli miktarda anı ya da belge bırakmalarının önüne geçmi!
görünmektedir. Yörük Ali Efe ve Demirci Mehmet Efe buna örnek olarak verilebilir. Bunun yanı
sıra en büyük Kuva-yı Milliye gruplarından birinin lideri olan Çerkez Ethem’in anıları ise bir tür
savunma ya da !ikayet formunda, objektif biçimde olayları aktarma amacı ta!ımayan bütünlü"ü
olmayan metinler halindedir.
Bu genel de"erlendirme sonrasında ise bütün bu anıların ancak bir arada, olgusal bir
zenginlik ta!ımaları ve ancak bilimsel eserler ve belgelerle desteklenerek kullanılmaları
durumunda bilimsel bir sonuç üretebilecekleri sonucuna ula!tı"ımızı söyleyebiliriz.
Anılar perspektifinden Batı Anadolu’da Kuva-yı Milliye’ye giden sürece baktı"ımızda
Birinci Dünya Sava!ı’nın bir çok alanda do"urdu"u yıkıcı sonuçlarla kar!ıla!maktayız. Ta!rada
asayi! büyük bir sorundur. Birinci Dünya Sava!ı sonrası Anadolu asayi!sizli"in, çetelerin ve
e!kiyalı"ın doru"a vardı"ı, patlama yaptı"ı bir dönemdir. Çetele!me ve bunun kar!ısında

392
korunma zorunlulu"uyla silahlanma, birbirini beslemi!tir. E!kıya çeteleri, fakirlik, göçler,
sava!ın ortaya çıkardı"ı kayıplar, Batı Anadolu’da insanları korumasız ve çaresiz bırakmı!
bulunmaktadır. Ordu terhislerle iskelet haline gelmi!, büyük bir moral çöküntü toplumu
sarmı!tır. Mondros Mütarekesi ile ba!layan süreç ve ortaya çıkan i!galer, bu çöküntü duygusunu
olumsuz yönde artırmı!, özellikle 15 Mayıs 1919’da #zmir’in i!gali ile ba!layan dönemde buna
eklenen katliamlar ve baskılar Anadolu’nun sı"ınılacak son yer olma dü!üncesi ile önce aydınları
ve subay kesimlerini ve sonra da her yöredeki ço"u halk kesimlerini harekete geçmeye
zorlamı!tır. Özellikle #zmir’in Yunan kuvvetlerince i!galinin Batı Anadolu’da Kuva-yı Milliye’yi
do"uran en önemli geli!melerden biri oldu"unu söyleyebiliriz. Bir bakıma #zmir’in i!gali Batı
Anadolu’da Kuva-yı Milliye’nin do"umunda ve Milli Mücadele’nin ba!lamasında barda"ı ta!ıran
damla olmu!tur.
Halkın bir bölümü ise ilk dönemde Mili Mücadele’ye kar!ı gönülsüz ve çekingendir.
Bunun en önemli nedenleri arasında bu kesimlerin bilinçsiz, cahil, okuma yazma bilmeyen ve
milli duygulardan uzak bir duyarsızlık içinde ki!iler olmalarıdır. Halk daha çok güçlü olanın
yanındadır. Buna ek olarak halk, uzun süren sava!lardan dolayı yeniden sava!mak, yeniden
askere alınmak konusunda isteksizdir. Halkın yüzyıllardır din konusunda bilgisizli"inden
yararlanarak olu!turulmu! kaderci anlayı! ve olup biteni bir tür ilahi ceza olarak kabul eden
teslimiyetçi yakla!ım, ilk dönemde halkın yeniden bir silahlı mücadeleye giri!mesi konusunda
isteksizli"i ço"altan etkenler arasındadır. Üstelik Osmanlı ordu birliklerinin bir ço"u i!galler
kar!ısında tepkisiz kalmı!tır. Buna ek olarak, Birinci Dünya Sava!ı süresince ba!layan firar
olgusu artarak devam emi!tir. Direni! fikrini olgunla!tırmaya çalı!anlar ise insan kayna"ı, para,
silah, cephane gibi eksikliklerle ba! etmek durumunda kalmı!lardır.
Maddi olanaksızlıklar ve halkın sava!a kar!ı isteksizli"i ve askerlik konusundaki
önyargıları dı!ında, Milli Mücadeleyi örgütlemek ve i!gacilere kar!ı silahla kar!ı koymanın
önündeki en önemli engel ise resmi güçlerin ve yerel yöneticilerin Osmanlı Devleti’nin Mütareke
hükümlerini açıkça çi"nemek ve sava!ı yeniden ba!latmak anlamına gelecek açıktan müdahale
yollarının kapalı olmasıdır. Bu durum, yerel askeri komutanların Milli Mücadele’ye açıktan
katılmalarını ve emirleri altındaki kuvvetleri açıktan açı"a i!galci güçlere kar!ı kullanmak
yolunu seçmelerini önlemi!tir. Bu durumumda görünü!te Osmanlı Devleti’nin resmi politikasına
uygun olarak i!gallere kar!ı tepkisiz kalmak, ama el altından sivil güçleri silahlandırıp
örgütleyerek direni!i organize etmek gibi ikili bir politika izlemek zorunlu olmu!tur. Kuva-yı
Milliye i!te bu zorunlulu"un sonucudur. Dolayısıyla Kuva-yı Milliye, di"er co"rafyalarda ve
zaman kesitlerinde görüntü olarak benzer sivil silahlı güçlerden farklı olarak, vatan savunması ve

393
vatanın i!galcilerden temizlenmesi için en me!ru amaçlar do"rultusunda mücadele eden ve
tarihsel de"erini bu amaçla bulan bir örgütlenme olarak biçimlenmi!tir.
Ancak Kuva-yı Milliye’nin insan kayna"ı ve bu kayna"ın beslenmesi, finansmanı,
donatımı büyük sorun olu!turmu!tur. Bu durumda, zaten var olan ve e!kiyalık çerçevesinde Batı
Anadolu’nun kültüründe bir yeri olan efelik-zeybeklik olgusu ilk akla gelen çözümlerden biri
olmu!tur. Hazır bir silahlı güç olarak efeler ve mevcut çeteler, ikna edilerek silahlarının yönü
Yunan i!gal güçlerine çevrilerek bunlara milli bir nitelik kazandırılmı! ve bu güçler Batı Anadolu
Kuva-yı Milliye’sinin en önemli unsuru olmu!lardır. Ancak çalı!ma içinde de gösterdi"imiz gibi
Kuva-yı Milliye askeri açıdan standart bir biçimi ve örgütlenme yöntemi olmayan, kurulu! ve
insan kayna"ı olarak resmi ordu ve sivil halk unsurlarının bir çok farklı biçimlerde i!birli"inden
olu!mu! bir örgütlenmedir. Buna kar!ılık bu silahlı gücün askeri bir de"erinin olması için nizami
ordu birliklerinden özellikle subay takviyesi yapılması, bu subayların bir tür askeri danı!man
pozisyonunda kullanılması söz konusu olmu!tur.
Bir di"er sonuç, Kuva-yı Milliye örgütlenmelerinin ortaya çıkı!ındaki hızlılıktır. Bu
hızlılık, insanların hızla bir araya gelip silahlı kanadı da olan örgütlenmeler kurmaları ve kolayca
i!bölümü yapıp sorumlulukları payla!maları, bu insanların daha önceki bir zaman kesitinden
kaynaklanan bir deneyimleri oldu"unu dü!ünmemize yol açmaktadır. Bu deneyimin de #ttihat ve
Terakki deneyimi oldu"unu dü!ünmemiz mümkündür. Bu bakımdan Kurtulu! Sava!ında ve
Kuva-yı Milliye’nin do"umunda nerede hızlılık varsa orada #ttihatçı aramak yanlı! olmaz.
Burdan yola çıktı"ımızda da Kuva-yı Milliye’nin, vulgar söylemin aksine tamamen halkın kendi
insiyatifiyle ortaya çıkmı! bir örgütlenme olmayıp, aslında halkın büyük ço"unlu"undan farklı
olarak direni!e zihinsel ya da ideolojik olarak hazır az sayıdaki asker ve sivil aydın vatanseverin
deyim yerindeyse arkadan itmesiyle, ısrarıyla, halkı gerekti"inde dini duygularını da kı!kırtarak
direni!e ikna etmesiyle ve hedefe yöneltmesiyle biçimlenmi! bir yapı oldu"unu bu çalı!manın en
önemli sonuçlarından biri olarak belirtmek zorundayız.
Kuva-yı Milliye’nin Batı Anadolu’da olu!umu, geli!imi ve Kuva-yı Milliye’ye katılım da
tıpkı askeri yapısında oldu"u gibi standart bir yol izlememi!tir. Kimi yörelerde bir kongre ya da
Milli Heyete ba"lı olarak ba!langıçtan itibaren olgunla!mı! kadrolarla daha sistematik bir
kurulum gerçekle!mi!tir. Ancak bazı yörelerde ise ba!langıçta az sayıda ki!ilerin bir “çekirdek”
ki!i ya da küçük bir grup etrafında katılımlarla süreç içinde büyüyen Milli Müfrezeler söz
konusu olmu!tur. Buna ra"men bu çe!itlili"in üstünde vatanın kurtarılması ve i!gallerin son
bulması amaçları ortak paydayı olu!turmu!tur. Buna ra"men Kuva-yı Milleye’nin bu çe!itli"i ve
insan malzemesindeki önemli eksiklikler kar!ısında her yörede Milli Mücadele yanlısı resmi
birlik komutanlarının daha ilk andan itibaren bu gücü, disiplinli ve düzenli bir askeri yapı haline

394
getirme ve kontrol altında tutma yolundaki çabaları gözlemlenmi!tir. Kuva-yı Milliye, Yunan
i!gal güçlerine kar!ı yıpratma, geciktirme, oyalama, bu güçlere zayiat verdirme ve daha da
önemlisi i!galden memnun olunmadı"ı mesajını ortaya koyma gibi i!levlerini ba!arıyla yerine
getirirken, 22 Haziran 1920’de ba!layan Yunan taarruzu sonrasında düzenli ve sayıca daha büyük
bir orduya kar!ı koyma, bir cephe sava!ı verme gibi açılardan yeterli olamayaca"ını da
göstermi!tir.
Kuva-yı Milliye kurulu!undan 22 Haziran 1920’de ba!layan Yunan taarruzuna kadar
geçen süre içinde ise Batı Anadolu’nun i!gale u"ramamı! bölgelerinde yerel otorite haline
gelmi!tir. Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkmasıyla ba!layan süreçteki en
önemli tarihsel i!levi ise, Anadolu’nun her yanında ba!layan direni! hareketlerini ve Kuva-yı
Milliye’yi merkezi bir otoriteye ba"lamak yolunda, ulusal bir bakı! açısı geli!tirmesi olmu!tur.
Bu çalı!ma, hep ulusal bir bakı!a ve batılı bir vizyona sahip, bir insan olarak Mustafa Kemal’in
Milli Mücadele’nin ba!arılı olmasında belirleyici olan, da"ınık ve yerel bir perspektife sahip
Kuva-yı Milliye örgütlerini bir ulusal amaç etrafında birle!tiren bu çabalarının, do"rudan onun
ki!ili"i, zekası, e"itimi, sezgileri ve öngörüleriyle do"rudan ilgili oldu"u gerçe"ini
desteklemi!tir.
Düzenli ordu tartı!maları Kuva-yı Milliye’nin zaman kazandırma ve Yunan i!gal
güçlerini yıpratma, eksiltme i!levini yerine getirmesi sonrasında tartı!ılmaya ba!lanmı!tır. Bu
dü!üncenin hayata geçmesi, düzenli orduyu destekleyebilecek Anadolu’daki bir devlet
otoritesinin olu!masını beklemeyi gerektirmi!tir. Kuva-yı Milliye’nin do"ası gere"i kuvvetli bir
i!gal ordusuna kar!ı bir kurtulu! sava!ı vermeye yetmeyece"inden hareketle düzenli ordunun
gereklili"i tez zamanda anla!ılmı!, ancak bu geli!me oldukça yava! olmu!tur. TBMM’nin
açılması ve devlet otoritesinin kurulması yanında, finansal ve insan kayna"ı gibi faktörlerin de
gerekli olması bu yava!lıkta etkilidir. Subay ve silah eksikli"i de bu geçi!in yava!lı"ında önemli
faktörler olarak sayılabilir.
Batı Anadolu’da Kuva-yı Milliye güçleri, 1920 sonu ve 1921 ba!larından itibaren süreç
içinde, adım adım düzenli ordu birlikleri içinde eritilerek tarihsel i!levini sona erdirmi!tir. Kuva-
yı Milliye’nin Batı Anadolu bölgesindeki mücadelesi, zemin yarattı"ı ulusal bilinçlenme ve
moral güç açısından günümüze kadar ya!ayan bir örnek olma niteli"ini de korumu!tur.

395
KAYNAKÇA

AR"!VLER

Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Ba$kanlı#ı Ar$ivi


Türk !nkılap Tarihi Enstitüsü Ar$ivi
Ba$bakanlık Cumhuriyet Ar$ivi
Ba$bakanlık Osmanlı Ar$ivi

ANILAR

YAYINLANMAMI" ANILAR

#lkkur!un, Ali Orhan; Milli Mücadelede Ege Bölgesi ve !lkkur$un, Ali Orhan !lkkur$un’un
Hatıraları, Yayınlanmamı!-yayına hazır dosya, T#TE AR$#V#.

YAYINLANMI" ANILAR

Aaronsohn, Alexander; Türk Ordusuyla Filistin’de, Bir Yahudi Askerin 1.Dünya Sava$ı
Notları, Selis Kitaplar, Birinci Baskı, Mart 2003.

Abidin Hayrettin, Tarihte Ankara-!stiklal Harbi ve Bursa Hatıratı, Semih Lütfi Suhulet
Kütüphanesi, 1934.

Adıvar, Halide Edip; Türkün Ate$le !mtihanı, Atlas Kitabevi, On birinci Baskı, 1994.

A"ao"lu, Samet; Hayat Bir Macera, Çocukluk ve Gençlik Hatıraları, Kitap Yayınevi, Birinci
Baskı, #stanbul, Ekim 2003.

Ahmed, Süvari Yüzba!ı; Türk !stiklal Harbi Ba$ında Milli Mücadele, Akademi Kitabevi
Yayınları, #zmir, 1993.

Akba!, Rahmi (Haz.); Sö#ütlü Jandarma Onba$ı Ali’nin Milli Mücadele Anıları, Yeditepe
Yayınevi, Birinci Baskı, #stanbul, Mayıs 2011.

Aker, M.$efik; 57.Tümen ve Aydın Milli Mücadelesi (1918-1920), Genelkurmay ATASE


Ba!kanlı"ı Yayınları, Ankara 2006.

Aker, Uygun Ahmet; Seferberlik Hikayeleri, Ötüken Ne!riyat A.$., #stanbul, 2008.

Akıncı, #brahim Ethem; Demirci Akıncıları, AKDTYK, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1989.

396
Ak!it, Cihangir; Çi#iltepe, Do"an Yayıncılık, Birinci Baskı, A"ustos 2009.

Akter, Güne! Nurettin E"e; Babamın Emanetleri, Dergah Yayınları, 1.Baskı, Mayıs 2006.

Altay, Fahrettin; 10 Yıl Sava$ ve Sonrası, Eylem Yayınları, Birinci Baskı, Nisan 2008.

Apak, Rahmi, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu , AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1990.

Arıko"lu, Damar; Hatıralarım, Tan Gazetesi Yayınları, #stanbul, 1961.

Arslan, Esat (Der.); Musullu Abdülhadi’nin !zinde Bozgundan Zafere, Phoenix Yayınları,
Birinci Baskı, Ankara Eylül 2005.

Arslan, Ozan (Haz.); Bir Osmanlı Askerinin Anıları, $enocak Yayınları, #zmir, $ubat 2010.

Arvas, #brahim; Tarihi Hakikatler, Biyografi Net Yayıncılık #stanbul, Mart 2007.

Asarkaya, Halis; Ulusal Sava$ta Tokat,Tokat Basımevi, 1936.

A!ıko"lu, Lazaros K.; Kilaman Anadolu'dan Gelen Bir Rumun Anıları, Belge Yayınları,
Birinci Baskı, #stanbul, Ekim 2009.

Atay, Falih Rıfkı; Çankaya, Pozitif Yayıncılık, Tarihsiz.

_____________ ; Zeytinda#ı, Pozitif Yayıncılık, 2. Baskı, Ekim 2010.

Avcı, Orhan, (Haz.); !smail Hakkı Süerdem, Anılarım (Osmanlı’dan Cumhuriyet’e), Bilge
Yayınevi, Birinci Baskı, Ankara, Nisan 2004.

Aybek, Selçuk (Haz.) ; Kurtulu$ Namlunun Ucunda, #nkılap Kitabevi, Anka Ofset Tesisleri,
2006.

Aydemir, $evket Süreyya; Suyu Arayan Adam, Remzi Kitabevi, 21.Baskı, Aralık 2009.

Ayni, Mehmet Ali; Hatıralar, Yeditepe Yayınları, 1.Baskı, Ekim 2009.

Baring, Maurice; !stanbul’dan Mektuplar, 1909-1912, Dergah Yayınları, 1.Baskı, Kasım 2008.

Batmaz, Eftal $ükrü; Cepheden Cepheye Esaretten Esarete, Ürgüplü Mustafa Fevzi
Ta$er’in Hatıraları, KültürBakanlı"ı Yayınevi, Ankara, 2000.

Bayar, Celal; Ben De Yazdım-Milli Mücadeleye Giri$, C.5, Sabah Kitapları,1997.

Bayar, Celal; Ben De Yazdım-Milli Mücadeleye Giri$, C.6, Sabah Kitapları,1997.

Bayar, Celal; Ben De Yazdım-Milli Mücadeleye Giri$, C.7, Sabah Kitapları,1997.

Bayar, Celal; Ben De Yazdım-Milli Mücadeleye Giri$, C.8, Sabah Kitapları,1997.

397
Bleda, Mithat $ükrü; !mparatorlu#un Çökü$ü”, Remzi Kitabevi, #stanbul, 1979.

Bolayır, Ali Ekrem; Hatıralar, Hece Yayınları, Birinci Baskı, Ekim 2007.

Böke, Pelin; !zmir 1919-1922 Tanıklıklar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, #stanbul, Ekim 2006.

Cebesoy, Ali Fuat; Kuva-yı Milliye’nin !çyüzü, Temel Yayınları, #stanbul, Mayıs 2002.

_______________; Bilinmeyen Hatıralar, Temel Yayınları, #kinci Baskı, #stanbul 2005

Çalıka, Hur!it (Haz.) ; Ahmet Rifat Çalıka'nın Anıları, #stanbul, 1992.

Çantay, Hasan Basri; Kara Günler ve !bret Levhaları, Ahmet Said Matbaası, #stanbul 1964.

Çarıklı, Hacim Muhittin; Balıkesir ve Ala$ehir Kongreleri, Hacim Muhittin Çarıklı’nın


Kuva-yı Milliye Hatıraları (1919-1920), T#TE Yayınları, Ankara, 1967.

Çetinkaya, Ali; Ali Çetinkaya’nın Milli Mücadele Dönemi Hatıraları, AKDTYK, Atatürk
Ara!tırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1993.

Çiçek, #brahim; (Hazırlayan-Yazan) Gördesli Mücahide Makbule ve Silah Arkada$ları


(Kadın Efe), Salihli Belediyesi Kültür Yayınları, Salihli, 1998.

Emiro"lu, Kudret (Haz.); Yüzba$ı Cemal'in Anıları, Kebikeç Yayınları, Ankara, Mayıs 1996.

Ergeneli, Adnan; Çocuklu#umun Sava$ Yılları Anıları, #leti!imYayınları, Nisan 1993.

Engin, M. Hilmi; Seferden Sefere, Piyade Albay M. Hilmi Engin’in Balkan, 1. Dünya ve
Kurtulu$ Sava$ı Anıları, Kömen Yayınları, Birinci Baskı, Konya 2007.

Erkin, Behiç; Hatırat, 1876-1958, AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2010.

Ersoy, Emin Akif; Babam Mehmet Akif !stiklal Harbi Hatıraları, Kurtuba Kitap Yayınları,
A"ustos 2010.

Ertürk, Esat K. (Haz.); Tamu Yelleri, Emekli Yargıç Hüseyin Kamil Ertur’un Anıları,
AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1994.

Evren, Süreyya Örge; Denizli Vakası ve Demirci Mehmet Efe, Sel Yayınları, #stanbul 1955.

Feldmann, Wılhelm; !stanbul'da Sava$ Günleri (Bir Alman Gazetecinin Balkan Sava$ı
Hatıratı), Selis Kitaplar Yayınevi, 1.Baskı, $ubat 2004.

Fikri, Bekir; Balkanlarda Kuvve-i Seyyare Kumandanı Yüzba$ı Bekir Fikri, Belge
Yayınları, #kinci Baskı, #stanbul, 1985.

Filiz, Lütfi ; Evveli Nokta Ahiri Nokta (Noktadan Noktaya Ömr-ü Hayatım), Pan Yayıncılık,
Birinci Baskı, Haziran 2006.

Frunze, Mikhail Vasilyevich; Frunze’nin Türkiye Anıları, Dü!ün Yayınları, #stanbul, 1996.

398
Gerçeker, Mustafa Fehmi ; Karacabey'den Ankara’ya, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 1982.

Gö"em, Ziya (Haz.); Kurmay Albay Dadaylı Halit Be# Akmansü (1884-1953) C.1, #stanbul
Halk Matbaası, 1954.

Gökbel, Asaf; Milli Mücadele’de Aydın, Kolalı Matbaası, Aydın 2005.

Gönenç Volkan (Haz.); Küllerin altındaki !zmir (1909-1930),Çatı Kitapları, Haziran 2012.

Görgülü, Fahri; !stiklal Sava$ında Saruhanlı, Karınca Matbaacılık, #zmir 1966.

____________; Yunan !$galinde Kirmasti (M.Kemal Pa$a), Yeni Müteferrika Basımevi, 1960.

Görgülü, #smet (Haz.); Atatürk’ün Anıları, Bilgi Yayınevi, #kinci Baskı, Ekim 1998.

Güler, Zafer; (Haz.), Hicaz’dan Gelibolu’ya, 1908-1920, Gelibolu Müfrezesinden Süvari


Yüzba$ısı Tevfik’in Anıları, Neden Yayınları, Birinci Baskı, $ubat 2008.

Gündem, Naci; Günler Boyunca Hatıralar, #zmir Büyük!ehir Belediyesi Kültür Yayınları,
#kinci Baskı, #zmir, Eylül 2002.

Güralp, $erif; Bir Albayın Anıları, Kurtulu$ Sava$ı’nın !çyüzü, Güncel Yayıncılık, Üçüncü
Baskı, Temmuz 2007.

Gürer, Turgut (Haz.); Komitacı, BJK’nin Kurucusu Fuat Balkan’ın Anıları, Gürer Yayınları,
1. Baskı, Ocak 2008.

Güven, Zühtü; Anzavur !syanı, !stiklal Sava$ı Hatıralarından Acı Bir Sayfa, Türkiye #!
Bankası Yayınları, Ankara 1965.

Horvath, Bela; Anadolu 1913, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 3. Baskı, $ubat 2008.

Hülagü, Orhan (Haz.); !brahim Çolak, Milli Mücadele Esnasında Kuva-yı Seyyare
Kumandanlı#ıma Ait Hatıratım, Emre Yayınları, #stanbul, 1996.

Ilgar, #hsan (Düz.); Asım Gündüz- Hatıralarım , Kervan Yayınları, #stanbul Tarihsiz.

_________ (Haz.); Mümtaz "ükrü E#ilmez, Milli Mücadele’de Bursa, Tercüman Yayınları,
#stanbul, 1981

#nan, Arı (Haz.); Tarihe Tanıklık Edenler, Cumhuriyet’in Kurucu Ku$a#ıyla Söyle$iler,
Türkiye #! Bankası Yayınları, Geni!letilmi! Birinci Baskı, Eylül 2011.

_________ (Haz.); Mümtaz "ükrü E#ilmez, Milli Mücadele’de Bursa, Tercüman Yayınları,
#stanbul, 1981.

#nönü, #smet; !smet !nönü Hatıralar, Bilgi Yayınevi, 2. Baskı, Kasım 2006.

#pekçi, Abdi (Haz.); !nönü Atatürk’ü Anlatıyor, Cem Yayınevi, #stanbul, 1968.

399
#slimyeli, Nüzhet; Ya$am Öyküm, Kültür Bakanlı"ı Yayınları, Birinci Baskı, Ankara 1999.

Kalkavano"lu, #lyas Sami; Milli Mücadele Hatıralarım, Kaknüs Yayınları, Birinci Baskı,
#stanbul 2011.

Karabekir, Kazım; Birinci Dünya Sava$ı Anıları, Yapı Kredi Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul,
Ekim 2011

_______________; !stiklal Harbimiz C.1, Yapı Kredi Yayınları, Birinci Baskı, Ocak 2008.

_______________; !stiklal Harbimiz C.2, Yapı Kredi Yayınları, Birinci Baskı, Ocak 2008.

________________; !stiklal Harbinin Esasları, Sinan Matbaası Ne!riyat Evi, 1951.

Karaca, Hasan – Koç, Mehmet (Der.); Bey$ehirli Gazilerin Milli Mücadele Hatıraları, Damla
Ofset Yayıncılık, Konya, 2000.

Kasapo"lu Ahmet (Der.); Milli Mücadele Anıları, Kültür Bakanlı"ıYayınları, Ankara 1998.

Kaygusuz, Bezmi Nusret; Bir Roman Gibi, #hsan Gümü!ayak Matbaası, #zmir, 1955.

Kehale, Abdullah (Haz.), Milli Mücadele’de !ç !syanlar ve Cemil Cahit’in (Toydemir)


Anıları, Ça"da! Ya!amı Destekleme Derne"i Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul, Ekim 1997.

Kolo"lu, Orhan; Arap Kaymakam, Aykırı Yayınları, #stanbul, 2001.

Mehmetefendio"lu, Ahmet – Arslan, Ozan (Haz.); Bir Osmanlı Askerinin Anıları, $enocak
Yayınları, #zmir, $ubat 2010.

Millas, Akilas; O#lunuz Er Yorgos Sava$ırken Öldü, 12 A#ustos 1921, Kızıl Tepe, Sakarya, ,
Kitap Yayınevi, Birinci Baskı, #stanbul, Mart 2004.

Müftüler, Lütfü; Denizli Heyet-i Milliyesi, Türkdili Basımevi, Balıkesir, 1947.

Nadi, Yunus; Kurtulu$ Sava$ı Anıları, Ça"da! Yayınları, Aralık 1978.

Nevres, Manavo"lu; Merkad-i Osman’da Yunan Süngüsü, Emre Yayınları, #stanbul, Haziran
2001.

Niyazi Bey, (Resneli); Balkanlarda Bir Gerillacı, Hürriyet Kahramanı Resneli Niyazi
Bey’in Anıları, Ça"da! Yayınları, #stanbul, Mart 1975.

Okyar, Fethi; Üç Devirde Bir Adam, Tercüman Yayınları, #stanbul 1980.

Orbay, Rauf; Siyasi Hatıralar, Örgün Yayınevi, 3.Baskı, Aralık 2009.

Önal, Sami (Haz.); Hüsrev Gerede’nin Anıları, Literatür Yayınları, Mart 2003.

Özalp, Kazım; Milli Mücadele 1919-1922, C.1, AKDTYK, Türk Tarih Kurumu, 4.Baskı,
Ankara 1998.

400
Özdemir, Zekeriya (Der.); Balıkesir Kuva-yı Milliye Hatıraları, Balıkesir Valili"i Yayını,
Ankara, Mayıs 2003.

Özer, Kemal; Kurtulu$ Sava$ında Gönen, Türkdili Matbaası, Balıkesir, 1964.

Özgen, Abdurrahman;Milli Mücadelede Türk Akıncıları, Vatan Matbaası, 1970.

Pickthall, William M.; Harpte Türklerle Birlikte, Yeditepe Yayınları, Birinci Baskı, Kasım
2009.
Sabis, Ali #hsan Harp Hatıralarım, C.4, Nehir Yayınları, #stanbul, 1991.

Sa"dıç, Ozan Birinci Sava$tan !kincisine, Dünya Yayıncılık, Birinci Baskı, Ekim 2005.

Sazak, Emin; Hatıralar, Emin Bey'in Defteri, Bilge O"uz Yayınları, 2. Baskı, #stanbul, Mart
2009.

Selçuk, #lhan (Haz.); Yüzba$ı Selahattin'in Romanı, C.2.,Ça"da! Yayınları, #stanbul, A"ustos
1996.

Sotiriyu, Dido; Benden Selam Söyle Anadolu'ya, Can Yayınları, 10.Baskı, #stanbul, Ekim
2009.

Sökmensüer, Cevat; Milli Mücadelede Aydın-Nazilli Cephesi Kahraman Subaylarımız Ve


Zeybekler Hatıralarım, Karınca Matbaacılık, #zmir, tarihsiz.

Su, Kamil; Köprülü Hamdi Bey ve Akba$ Olayı; Kurtulu! Ofset Basımevi, Ankara, 1984.

Süreyya, Sındırgılı; Denizli Vakası ve Demirci Mehmet Efe, Sel Yayınları, #stanbul 1955.

$evki, Mehmet ; !stiklal Sava$ı Nasıl Oldu, Ak!am Kitaphanesi, #stanbul, 1934.

Tınal, Melih (Haz.); Op.Dr. Emin Erkul’un Milli Mücadele Anıları, Zeus Kitabevi Yayınları,
#zmir 2010, s. 50.

Tokat, Emin Aslan; Milli Mücadelede Sarayköy Hatıralarım, Esat Özberk Yayını, #stanbul,
Temmuz 1995.

Topçuo"lu, Ümid Sinan; !lk Kur$un, Milliyetçi Yayınlar, #stanbul, 1974.

Topuzlu, Cemil; !stibdat-Me$rutiyet-Cumhuriyet Devirlerinde 80 Yıllık Hatıralarım,


#stanbul Üniversitesi Cerrahpa!a Tıp Fakültesi Yayınları, #stabul, 1982.

Turgut, Hulusi (Der.); Atatürk’ün Sırda$ı Kılıç Ali’nin Anıları, #! Bankası Yayınları, 9. Baskı,
#stanbul, A"ustos, 2007.

Umar, Bilge; Yunanlıların ve Anadolu Rumlarının Anlatımıyla !zmir Sava$ı, #nkılap


Yayınları, 2002.

U!aklıgil, Halid Ziya; Saray ve Ötesi, #nkılap ve Aka Kitabevi Yayınları, #stanbul, 1965.

401
Ünal, Mühittin (Haz.); Miralay Bekir Sami Günsav’ın Anıları, Cem Yayınevi, #kinci Baskı,
Nisan, 2002.

Velidedeo"lu, Hıfzı Veldet; Bir Lise Ö#rencisinin Milli Mücadele Anıları, Varlık Yayınevi,
#stanbul, Nisan 1971.

Yalçın,Hüseyin Cahit; Siyasal Anılar, Türkiye #! Bankası Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul
1976.

Yalman, Ahmet Emin; Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, C.1, Pera Turizm ve
Ticaret A.$. Yayınları, #kinci Baskı, #stanbul, 1997.

Yergin, Sami; Drama’dan Sina-Filistin’e Sava$ Günlü#ü, Gen.Kur. ATASE B!k. Yayınları,
Ankara 2007.
Yetkin, Gıyas (Haz.); Ate$ten Ate$e- Milli Kurtulu$ Sava$ımızın Adsız Kahramanı Akça Efe,
Bütün Türkiye Yayınevi, Ankara 1964.

Yıldırım, Tahsin (Haz.) Ömer Seyfettin, Balkan Harbi Hatıraları, Dün Bugün Yayın
Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul, Nisan 2011.

K!TAPLAR

Abadan, Yavuz; Mustafa Kemal ve Çetecilik, Varlık Yayınları, Ekim 1964.

Afyoncu, Erhan; Osmanlı’nın Hayaleti, Yeditepe Yayınevi, Ekim 2005.

Akın, Mehmet Çetin; Anadolu’da !talyan !$gal Kuvvetleri, Kardelen Yayınları, Konya, 2007.

Ak!in, Sina; !stanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele 1, Cem Yayınevi, #stanbul, 1983.

_________; !ç Sava$ ve Sevr’de Ölüm, Türkiye #! Bankası Yayınları, Birinci Baskı, Mayıs
2010.

Albayrak, Recep; Ethem Bey’in Sürgün Yılları ve Simav Olayları (1918-1948), Berikan
Yayınları, Ankara 2004.

Albayrak, Mustafa ; Milli Mücadele Dönemi'nde Batı Anadolu Kongreleri (17 Mart 1919-2
A#ustos 1920), Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1998.

Anderson, Matthew Smith; Do#u Sorunu 1774-1923, Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı, #stanbul
Mart 2001.

Armao"lu, Fahir; Siyasi Tarih, 1789-1960, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Yayınları, #kinci Baskı, Ankara, 1973.

Atatürk, Mustafa Kemal; Nutuk 1919-1927, AKDTYK Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları,
2006.

402
____________________; Nutuk Vesikalar, AKDTYK Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları,
1991.

Atatürk’ün Bütün eserleri, C.3, Kaynak Yayınları, #kinci Baskı, $ubat 2002.

Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.4., Kaynak Yayınları,Üçüncü Baskı, Temmuz 2005.

Atatürk’ün Bütün Eserleri C.6, Kaynak Yayınları, #kinci Baskı, Nisan 2003.

Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.7., Kaynak yayınları, #kinci Baskı, Kasım 2003.

Atatürk’ün Bütün Eserleri C.8, Kaynak Yayınları, Birinci Baskı, Nisan 2002.

Avagan, Arsen; Çerkesler, Belge Yayınları, #stanbul, Ocak 2004.

Avcı, Ali Haydar; Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi, E Yayınları, Birinci Baskı, Aralık 2004.

Avcıo"lu, Do"an ; Milli Kurtulu$ Tarihi, 1838-1995, C.1, #stanbul Matbaası, #stanbul 1974.

Aydemir, $evket Süreyya; Tek Adam, Mustafa Kemal, 1919-1922, C.1, Remzi Kitabevi,
18.Baskı, 1999.

______________________; Tek Adam, Mustafa Kemal, 1919-1922, C.2, Remzi Kitabevi,


17.Baskı, 1999.

Aydınel, Sıtkı; Güneybatı Anadoluda Kuva-yı Milliye Harekatı, Vadi Yayınları, Birinci
Baskı, Ocak 2008.

Aytepe, O"uz, Batı Anadolu’da Yunan Mezalimi, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2007.

Balcıo"lu, Mustafa; Te$kilat-ı Mahsusa'dan Cumhuriyete, Nobel Yayıncılık, Birinci Baskı,


Mayıs, 2001.

Balkan Harbi, (1912-1913), C.3, Garp Ordusu, 1.Kısım, Gen.Kur. ATASE B!k.Askeri Tarih
Yayınları, Ankara, 1979.

Baykal, Bekir Sıtkı Heyet-i Temsiliye Kararları, AKDTYK, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1989.

Bayur, Yusuf Hikmet ;Türk !nkılap Tarihi, C.2, Kısım 3, AKDTYK Türk Tarih Kurumu
Yayınları, 1991.

___________________;Türk !nkılap Tarihi, C.3, Kısım 2, AKDTYK Türk Tarih Kurumu


Yayınları, 1991.

___________________; Türk !nkılap Tarihi, C.3, Kısım 3, AKDTYK Türk Tarih Kurumu
Yayınları, 1991.

___________________; Türk !nkılap Tarihi, C.3, Kısım 4, AKDTYK Türk Tarih Kurumu
Yayınları, 1991.

403
Belen, Fahri; Türk Kurtulu$ Sava$ı, Kültür ve Turizm Bakanlı"ı Yayınları, #kinci Baskı,
Ankara, Temmuz 1983.

Berkes, Niyazi; Türkiye’de Ça#da$la$ma, Yapı Kredi Yayınları, 12.Baskı, #stanbul, Ocak 2008.

Bıyıklıo"lu, Tevfik; Atatürk Anadolu’da (1919-1921), Kent Basımevi, Ekim 1981.

Bozda", #smet; Nutuk Öncesi Atatürk Konu$uyor, Truva Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2009.

Büjak, 1918-1922 Yunan Ordusunun Seferleri, 118 Sayılı Askeri Mecmu Eki, Genelkurmay
Ba!kanlı"ı Yayını, #stanbul, 1939.

Co!kun, Alev; Kuva-yı Milliye'nin Kurulu$u, Cumhuriyet Kitapları, 5.Baskı, Mart 2007.

Çakmak, Fevzi; Birinci Dünya Sava$ı’nda Do#u Cephesi, Genelkurmay Ba!kanlı"ı ATASE ve
Genelkurmay Denetleme Ba!kanlı"ı Yayınları, Ankara 2005.

Çankaya, Necati; Türk Kurtulu$ Sava$ı’nda !rticai Olaylar ve !ç !syanlar, Töre Yayınları,
#kinci Baskı, Ekim 2003.

Çarıklı, Turgut; Babam Hacim Muhittin Çarıklı Bir Kuva-yı Milliyecinin Ya$am Öyküsü,
Bo"aziçi Üniversitesi Yayınları, 1.Baskı, #stanbul, 2005.

Çay , Abdülhaluk - Kalafat, Ya!ar; Do#u ve Güneydo#u Anadolu'da Kuva-yı Milliye


Hareketleri, Türk Kültürü Ara!tırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1990.

Çerkez Ethem; Çerkez Ethem'in Anıları, Nokta Kitap Yayınları, Birinci Baskı, Haziran 2008.

Churchill, Winston; Winston Churchill !stiklal Sava$ında, Yeni #stanbul Yayınları, 1969.

Dinamo, Hasan #zzettin Kutsal !syan, C.1,C.2, C.3.,C.4.,C.5, Tekin Yayınevi, #stanbul 2000.

Efe, Ahmet; Çerkez Etem, Bengi Kitap Yayınları, #kinci Baskı, Ocak 2007.

_________; Efsaneden Gerçe#e Ku$çuba$ı E$ref, Bengi Yayınları, #kinci Baskı, Haziran
2010.

Erdem, Nilüfer Yunan Tarihçili#i Gözüyle Anadolu Harekatı (1919-1923), Derlem Yayınları,
Birinci Baskı, Ekim 2010.

Ergil, Do"u; Milli Mücadele’nin Sosyal Tarihi, Turhan Kitabevi, Ankara 1981.

Ergül, Teoman ; Kurtulu$ Sava$ında Manisa 1919-1922, Manisa Kültür Sanat Kurumu Yayını,
#zmir, 1991.

Erickson, Edward; Size Ölmeyi Emrediyorum, Birinci Dünya Sava$ı’nda Osmanlı Ordusu,
Kitap Yayınevi, #kinci Baskı, #stanbul, Aralık 2003.

404
Gökbilgin, M.Tayyip; Milli Mücadele Ba$larken I, Mondros Mütarekesinden Sivas
Kongresine, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1959.

__________________; Milli Mücadele Ba$larken II, Sivas Kongresinden, Büyük Millet


Meclisi’nin Açılmasına, (4 Eylül 1919-23 Nisan 1920) Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara
1965.

Görgülü, #smet; On Yıllık Harbin Kadrosu, AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1993.

Hacır, Gürkan; Efe Ba$vekil, Remzi Kitabevi, Birinci Baskı, Mart 2006.
Hiçyılmaz, Ergun Gizli Belgelerle Çerkes Ethem, Varlık Yayınları, Birinci Baskı, 1993.

Huiziga, Johan; Ortaça#’ın Günbatımı, #mge Kitabevi Yayınları, 1.Baskı, Ekim 1997.

#rtem, Süleyman Kani; "ark Meselesi, Osmanlı’nın Sömürgele$me Tarihi, Temel Yayıncılık,
#stanbul 1999.

Jaeschke, Gotthard; Türk Kurtulu$ Sava$ı Kronolojisi, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar (30
Ekim 1918-11 Ekim 1922), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1989.

Kansu, Aykut; 1908 Devrimi, #leti!im Yayınevi, Birinci Baskı, #stanbul 1995.

Karada", Raif; "ark Meselesi, Emre Yayınları, 3. Baskı, Haziran 2005.

Kaya, Halit; Refet Bele, Askeri ve Siyasi Hayatı 1881-1963, Bengi Kitap Yayınevi, Birinci
Baskı, Ocak 2010.

Kieser, Hans – Lukas; Iskalanmı$ Barı$, #leti!im Yayınları, 2.Baskı, #stanbul, 2005.

Kinross, Lord ; Atatürk, Altın Kitaplar Yayınevi, 19.Baskı, Kasım 2007.

Kocatürk, Utkan; Do#umundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlü#ü, AKDTYK


Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları, #kinci Basım, 2007.

Kodoman, Bayram; "ark Meselesi I$ı#ı Altında Sultan II.Abdülhamit’in Do#u Anadolu
Politikası, Orkun Yayınevi, #stanbul 1983.

_____________; Sorularla Vahdettin, Pozitif Yayınları, #stanbul, Eylül 2007.

Konukçu, Enver; Ala$ehir Kongresi 16-25 A#ustos 1919, AKDTYK Atatürk Ara!tırma
Merkezi Yayınları, Ankara 2000.

Köstüklü, Nuri; Milli Mücadele’de Denizli, Isparta ve Burdur Sancakları, AKDTYK, Atatürk
Ara!tırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1999.

Kuran, Ahmet Bedevi; Osmanlı !mparatorlu#u’nda !nkılap Hareketleri ve Milli Mücadele,


Türkiye #! Bankası Yayınları, 1.Baskı, Ocak 2012.

Küçük, Murat; Horosan’dan !zmir’e Cemaat-ı Tahtacıyan, Nefes Yayınları, Birinci Baskı,
Nisan 1995.

405
Küçük, Yalçın; Aydın Üzerine Tezler, C.1, Tekin Yayınevi, #stanbul 1984.

____________; Aydın Üzerine Tezler, C.2, Tekin Yayınevi, #stanbul 1984.

____________; Sırlar, Yazı Görüntü Ses Yayınları, Birinci Baskı, Eylül 2001.

Lewy, Guenter; 1915, Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu? Çarpıtılan-De#i$tirilen Tarih, Tima!


Yayınları, #stanbul, Nisan 2011.

Lewis, Bernard; Modern Türkiye’nin Do#u$u, AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınevi,
9.Baskı, 2004.

Macmillan, Margaret; Paris 1919, Paris Barı$ Konferansı ve Dünyayı De#i$tiren Altı Ayın
Hikayesi, ODTÜ Yayıncılık, Ekim 2004.

McCarty, Justin; Ölüm ve Sürgün, #nkılap Yayınevi, 1998.

Mihailidis, Kostas; Küçük Asya Seferi, (Etnikos Kiriles Gazetesi’nin Tarihi Tefrikasından),
Erkan-i Umimiye Harp Tarihi Dairesi, tarihsiz.

Muhtar, Mahmut Pa!a – Necip, Fazlı; Rumeli’yi Neden Kaybettik, Örgün Yayınevi, Birinci
Baskı, #stanbul 2007.

Müderriso"lu, Alptekin; Kurtulu$ Sava$ının Mali Kaynakları, Atatürk Ara!tırma Merkezi


Yayınları, Ankara, 1990.

Mühlman, Carl; !mparatorlu#un Sonu 1914 Osmanlı Sava$a Neden ve Nasıl Girdi?, Tima!
Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul, Mayıs 2009.

Olcay, Osman; Sevres Andla$masına Do#ru, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Yayınları, Ankara 1981.

Ortaylı, #lber; !mparatorlu#un En Uzun Yüzyılı, Tima! Yayınları, 29. Baskı, #stanbul, 2009.

__________; Osmanlı Dü$ünce Dünyası ve Tarih Yazımı, Türkiye #! Bankası Yayınları,


Birinci Baskı, Ekim 2010.

__________; Yakın Tarihin Gerçekleri, Tima! Yayınları, #stanbul, 2012.

__________; Tarihin Sınırlarına Yolculuk, 18.baskı, Tima! Yayınları, #stanbul, Mayıs 2010.

____________; Cumhuriyet’in !lk Yüzyılı 1923-2023, Tima! Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul,
Ekim 2012.

Oruç, Etem; Nazilli Cumhuriyeti, Berfin Yayınları, Birinci Baskı, Nisan 2010.

Ögel, Zeynep (Haz.); Anatomi Dersleri, Osmanlı Kültürü, Yapı Kredi Yayınları, Mayıs 1995.

Özçelik, Ayfer; Ali Fuat Cebesoy, Akça" Yayınları, 1993.

406
Özkaya,Yücel (Haz.);Milli Mücadelede Ege Çevresi, Kültür Bakanlı"ı Yayınları, Ankara, 1994.

_____________; Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücadele, AKKDTY Türk Tarih Kurumu
Yayınları, 1989.
.
Sarıhan, Zeki; Kurtulu$ Sava$ı Günlü#ü, C.2., AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 1994.

___________; Kurtulu$ Sava$ı Günlü#ü, C.3., AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 1995.

___________; Kurtulu$ Sava$ı Günlü#ü, C.4., AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 1996.

Sarıkoyuncu, Ali; Milli Mücadelede Din Adamları, C.1., Diyanet #!leri Ba!kanlı"ı yayınları, 4.
Baskı, Ankara, 2002.

Schreiber, Georg; Türklerden Kalan, Aksoy Yayıncılık, Birinci Baskı Mart 1999.

Selek, Sabahattin; Anadolu !htilali, Güne! Matbaacılık, #stnabul 1963.

______________; Milli Mücadele C.1, Örgün Yayınevi, 3.Baskı, 2002.

Smith, Michael Llewellyn; Yunan Dü$ü, Ayraç Yayınevi, Birinci Baskı, Ankara, $ubat 2002.

Sofuo"lu, Adnan; Kuva-yı Milliye Döneminde Kuzeybatı Anadolu 1919-1921, Gnk. B!k.
Basımevi, 1994.
______________; Milli Mücadele Döneminde Kocaeli, AKDTYK, Atatürk Ara!tırma Merkezi
Yayınları, Ankara 2006.

$apolyo, Enver Behnan; Kuvayı Milliye Tarihi Gerilla, Yıldız Matbaacılık, Ankara, 1957.

$olohov, Mihail ; Don Hikayeleri, Cem Yayınevi, #stanbul, 1989.

Taçalan, Nurdo"an; Ege'de Kurtulu$ Sava$ı Ba$larken, Bilgi Yayınları, Birinci Baskı,
#stanbul, Mart 2007.

Tanör, Bülent Türkiye’de Kongre !ktidarları (1918-1920), Yapı Kredi Yayınları, 3. Baskı,
#stanbul, Ekim 2009.

Tansel, Selahattin; Mondrostan Mudanya'ya Kadar C.1, Milli E"itim Bakanlı"ı Yayınları,
#stanbul 1991.

TBMM Gizli Celse Zabıtları C.2, Türkiye #! Bankası Kültür Yayınları, #stanbul, Kasım 1999.

Tekeli, #lhan-#lkin, Selim; Egedeki Sivil Direni$ten Kurtulu$ Sava$ı'na Geçerken U$ak
Heyet-! Merkeziyesi ve !brahim (Tahtakılıç) Bey, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1989.

Terzio"lu, Said Arif; Atatürk’ün Ahmet Çavu$’u, Ba!nur Matbaası, Ankara 1968.

Tosh, John Tarihin Pe$inde, Tarih VakfıYurt Yayınları, #kinci Baskı, Mart 2005.

407
Toynbee, Arnold Joseph; Türkiye ve Yunanistan’da Batı Meselesi, Yeditepe Yayınevi, Birinci
Baskı, $ubat 2007.

Tunaya, Tarık Zafer; Türkiye’de Siyasal Partiler C.3, !ttihat ve Terakki, Bir Ça#ın, Bir
Ku$a#ın, Bir Partinin Tarihi, #leti!im yayınları, 5. Baskı, #stanbul 2011.

Turan, Mustafa; Yunan Mezalimi, !zmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk
Ara!tırma Merkezi Yayınları, #kinci Baskı, Ankara, 2006.

Turan, $erafettin; Türk Devrim Tarihi, 1.Kitap, Bilgi Yayınevi, 2. Baskı, Haziran 2004.

_____________; Türk Devrim Tarihi, 2.Kitap, Bilgi Yayınevi, 2. Baskı, Ekim 1998.

Türkmen, Zekeriya; Mütareke Döneminde Ordunun Durmu ve Yeniden Yapılanması (1918-


1920), AKDTYK, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001.

Devlet Merkezine Gönderilen Raporlara Göre Batı Anadolu’da Yunan


__________________:
Mezalimi, Berikan Yayınevi, Nisan 2007.

T!H, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1962.

T!H, Batı Cephesi, C.2, 1.Kısım, Gen. Kur. ATASE Ba!kanlı"ı Yayınları, Ankara, 1999.

T!H, Batı Cephesi, C.2, 2.Kısım, Gen. Kur. ATASE Ba!kanlı"ı Yayınları, Ankara, 1999.

T!H, Batı Cephesi, C.2, 3.Kısım, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1966.

T!H, Güney Cephesi, C.IV, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1966.

T!H, !stiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-1921), C.IV, Gen. Kur. Harp Dairesi B!k.
Yayınları, Ankara 1974.

Wınter, Jay; Parker Geoofrey; Habeck, Mary R.; 1.Dünya Sava$ı ve 20.Yüzyıl, Türkiye #!
Bankası Yayınları, Birinci Baskı, Temmuz 2012.

Yavi, Ersal; Efeler, Kökenleri, Eylemleri, Töreleri, Dansları, Giysileri, Aydın Valili"i #l Özel
#daresi Yayınları, Aydın 1991.

Yavuz, Bige Kurtulu$ Sava$ı Döneminde Türk-Fransız !li$kileri, Fransız Ar$iv Belgeleri
Açısından, 1919-1922, AKKDTY Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1994.

Zürcher, Erıc Jan; Miili Mücadelede !ttihatçılık, #leti!im Yayınları, 5.Baskı, #stanbul, 2008,

MAKALELER

ATASE Ba!kanlı"ı Stratejik Etüd Kurulu; “Yunanlıların Batı Anadolu’yu #!gali ve Kuvayı
Milliye’nin Kurulu!u #le #lgili Olaylar”(Türk Kaynaklarına Göre), Silahlı Kuvvetler Dergisi,
107/315 (Mayıs 1988), s.6-19.

408
ATASE Ba!kanlı"ı Stratejik Etüd Kurulu; “Yunanistan’ın Küçük Asya Harekatı’nın Siyasi ve
Askeri Nedenleri-#zmir’in #!gali ve Geli!en Olaylar”(Yunan Kaynaklarına Göre), Silahlı
Kuvvetler Dergisi, 107/315 (Mayıs 1968), s.20-39.

Akandere, Osman; “Aydın Kuva-yı Milliyesi ile Heyet-i Temsiliye Arasındaki #li!kiler”,
Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 39, Mayıs 2007, s.303-335.

Akça, Bayram “Milli Mücadele Döneminde Yörük Ali Efe’nin Mu"la ve Havalisindeki
Faaliyetleri”, Mu#la Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2000, C.1, Sayı:2, s.
25-32.

______________; “#zmir'in Yunanlar Tarafından #!galine Mu"la'nın Tepkisi”, Atatürk Haftası


Arma#anı, 10 Kasım 2009, Sayı 36, Gen. Kur. ATASE B!k. Yayınları, s.109-115.

______________; “Milli Mücadele Döneminde Mu"la”, Askeri Tarih Bülteni, Gen.Kur.


ATASE B!k. Yayınları, A"ustost 2001, Yıl.26, Sayı.51, s.167-191.

Alıçlı, Sırrı; “Anadolu Yolunda #ki Tıbbiyeli”, Yakın Tarihimiz Dergisi, C.2, Sayı.26, 23
A"ustos 1962, s. 405-406.

Anhegger, R.; “Kurtulu! Sava!ı'nda #zmir”, Tarih Ve Toplum Dergisi, Sayı.9, Eylül 1984, s.26-
29.

Arslan, Esat; “Kurtulu! Sava!ı’nda Yeni Türk Devlet’inin Kurumsalla!ması (Devletle!me


Süreci), Atatürk Haftası Arma#anı, Genelkurmay ATASE B!k. Yayınları, 10. Kasım. 1995, s.
96-103.
Atalay, Besim; “U!ak’ta Milli Hareket”, Yakın Tarihimiz Dergisi, C.2, Sayı.20, 12 Temmuz
1962, s. 205-207.

Aybars, Ergun; “Kuva-yı Milliye ve Misak-ı Milli”, Atatürk !lkeleri ve !nkılap Tarihi,
8.Bölüm, Ayraç Kitap Evi Yayınları, Birinci Baskı, Eylül 2008, s. 95-108.

Aydın, Ayhan, “#!gal Yıllarında Balıkesir Çevresi ve Gönen” Kurtulu! Sava!ı'nda Gönen ve
Çevresi Sempozyumu, 5.9.1993, Gönen, Kurtulu$ Sava$ı'nda Gönen ve Çevresi, Gönen
Belediyesi Kültür Serisi Yayınları, Ankara 1998, s.9-36.

Baydur, Mithat; “Aydın ve Çevresinde Milli Direni!in Do"u!u ve Geli!mesine Bir Bakı!”,
Askeri Tarih Bülteni, A"ustost 1995, Sayı.20, s.82-89.

Baykara Tuncer; “Kuva-yı Milliye’nin Do"u!unda Tük Devlet Gelene"inin Yeri”, Kuva-yı
Milliye’nin 90.yılında !zmir ve Batı Anadolu Uluslar arası Sempozyumu (6-8 Eylül 2009)
Bildirileri, Birinci Kitap, #zmir Büyük!ehir Belediyesi Yayını, Haziran 2010, s.130 -137.

Berber, Engin; “Yunanistan Genel Devlet Ar!ivinden Bir Belge: Denizli Heyeti Milliyesinin
Yunan #!galine Kar!ı Direni! Ça"rısı”, Yedinci Askeri tarih Semineri Bildirileri 2,
(Sunulmayan Bildiriler), Gen.Kur. ATASE B!k. Yayınları, Ankara, 2001.

Berber, Ferhat; “Söke Kuva-yı Milliyesi”, Milli Mücadele’de Söke Cephesi ve Sökeli Cafer
Efe Paneli, (31.Mart.2006), Aydın #li ve #lçeleri E"itim ve Kültür Derne"i Yayını, Birinci
Baskı, 2007.

409
Beyo"lu, Süleyman; “Kuva-yı Milliye’den Afyon Kongresine”, Milli Mücadelede ve Büyük
Taarruzda Afyonkarahisar, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları, Birinci Baskı,
Afyonkarahisar, 2010, s.165-181.

Bıyıklıo"lu, Tevfik, Atatürk Anadolu’da (1919-1920), Kent Basımevi, Ekim 1981.

Bildirici, Yusuf Ziya “Denizli ve #lçesi Çal'ın Milli Mücadele'ye Katkıları”, Askeri Tarih
Ara$tırmaları Dergisi. Yıl.7, A"ustos 2009, Sayı.14, s. 43-55.

Bingöl, Sedat; “Çerkez Ethem’e Dair Yeni Bazı Belgeler ve De"erlendirmeler ”, Toplumsal
Tarih Dergisi, Nisan 1997, Sayı.40, s.35-43.

Birinci, Ali; “Hatırat Türünden Kaynakların Tarih Ara!tırmalarındaki Yeri ve De"eri”,


AKDTYK, Atatürk Ara$tırma Merkezi Dergisi, C.XIV, Temmuz 1998, Sayı.41, s.610-620.

Buytulluo"lu, Hamdi; “Milli Mücadele Ba!lıyor”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C.3, Sayı.13,
Ekim 1968, s. 10-13.

_________________; “Milli Mücadele Ba!lıyor”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C.3, Sayı.18,
Mart 1969, s. 3-8.

Çadırcı, Musa; “2. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusu”, Dördüncü Askeri Tarih
Semineri Bildiriler, Gnk. B!k. ATASE Yayınları, Ankara 1989, s. 36-49.

Çapa, Mesut; “Bir Harbiyelinin Milli Mücadele Anıları”, Atatürk Yolu Dergisi. Sayı.14 s.141-
166.

__________; “Anadolu’da Yunan #syanının Sebep Oldu"u #ç Göçler”, Atatürk Ara$tırma.


Merkezi Dergisi, Sayı.29, s.379-389.

Çelebi, Mevlüt; “#talyan #!gal Bölgesi Olarak Söke”, Milli Mücadele’de Söke Cephesi ve
Sökeli Cafer Efe Paneli, (31.Mart.2006), Aydın #li ve #lçeleri E"itim ve Kültür Derne"i Yayını,
Birinci Baskı, 2007, s. 65-70.

Çe!meci, Nazmi; “Metafizik Cemaatten-Ekonomik #nsana, Türk #nkılabının Hareket Noktası ve


Hedefi Üzerine Dü!ünceler”, Güvenlik Staretejileri Dergisi, Stratejik Arastırmalar Enstitüsü
Yayını, Sayı.1, 1 Haziran 2005, s.48-58.

Dinç, Mehmet Emin; “Kuva-yı Milliye'nin Türk Milli Mücadele Tarihi #çindeki Yeri ve Önemi,
1, 2 ve 3, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Kasım 1990, Sayı 47, s.24-27; Aralık 1990, Sayı. 48,
s.36-40; Ocak 1991, Sayı 49, s.49-54.

Ercan,Yavuz; ; Kuva-yı Milliye’nin Yapısı ve Niteli"i Üzerine Bir Deneme”, Toplu Eserler: 3,
Osmanlı ve Cumhuriyet Tarihi Yazıları, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara 2007, s.233-241.

Erdem, Can; “Damat Ferit Pa!a Hükümetinin Kuva-yı Milliye’ye Kar!ı Takip Etti"i Siyaset”,
Askeri Tarih Ara$tırmaları Dergisi, A"ustos 2004, Sayı: 4, s.23-29.

Eröz, Mehmet; “Zeybeklik ve Zeybekler”, Türk Kültürü Ara$tırmaları, Kutlu" Yayınları,


#stanbul 1977, s.140 – 151.

410
Evsile, Mehmet; “Birinci Dünya Sava!ı'nda Kafkas Cephesi'nde A!iret Mensuplarından
Olu!turulan Milis Birlikleri”, Atatürk Ara$tırma Merkezi Dergisi, C.12, Sayı.36, Kasım 1996,
s.911-926.

Georgeon, François “Bir Kimlik Arayı!ı: Türk Milliyetçili"i”, Osmanlı Modernle$mesi , Yapı
Kredi Yayınları, Birinci Baskı, #stanbul, Ocak 2006, s. 1-22.

(Gökçen), Kemalettin Sami; “Milli Ordu Nasıl Do"du Nasıl Kazandı?!”, Yakın Tarihimiz
Dergisi, C.3, Sayı.27, 30 A"ustos 1962, s. 7-9.

Güne!, Günver “Yunan #!gali’nin Germencik ve Çevresinde Yarattı"ı Tahribat”, Milli


Mücadelede Germencik Cephesi ve Önderleri Paneli, 9 Kasım 2006, Milli Mücadelede
Germencik Cephesi ve Önderleri, Aydın #li ve #lçeleri Kültür ve E"itim Derne"i Yayınları,
Birinci Baskı, 2007, s.57-70.

Halıcı, $aduman; “Milli Mücadele’de Ku!adası Cephesi ve Mahmut Esat (Bozkurt)”, Milli
Mücadele’de Ku!adası Cephesi ve Mahmut Esat Bozkurt Paneli, 8 Eylül 2008, Milli
Mücadelede Ku$adası Cephesi ve Önderleri, Aydın #li ve #lçeleri E"itim ve Kültür Derne"i
Yayınları, Birinci Baskı, 2007, s.45-56.

Hayta, Necdet; “Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi ve Milli Mücadeleye Katkıları”,
Kurtulu$ Sava$ı’na Yön Verenler , Gazi Üniversitesi A.#.#.T., Ara!tırma ve Uygulama Merkezi
Yayını, Ankara, 1994.

Helvacı, Mehmet Emin “Sökeli Cafer Efe”, Milli Mücadele’de Söke Cephesi ve Sökeli Cafer
Efe Paneli, (31.Mart.2006), Aydın #li ve #lçeleri E"itim ve Kültür Derne"i Yayını, Birinci
Baskı, 2007, s.49-56.

Hülagü, Orhan; “Mondros Mütarekesi Sonrası Bursa Bölgesindeki Milli Mücadele Hazırlıkları
ve Kuva-yı Milliye’nin Te!kili”, Atatürk Ara$tırma Merkezi Dergisi, C.14, Sayı.41, Temmuz
1998, s.449-476.

Ilgar, #hsan; “#stiklal Harbi VII”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C.3, Sayı.13, Ekim 1968,
s.14-16.

I!ık, Hüseyin; “Binba!ı Osman Nuri Bolulu’nun anıları”, Askeri Tarih Bülteni, Gen.Kur.
ATASE B!k. Yayınları, A"ustost 1999, Yıl.24, Sayı.47, s.107-124.

Kasalak, Kadir; “Kuva-yı Milliye'nin Askeri Açıdan Etüdü”, Atatürk Ara$. Merkezi Dergisi,
Sayı.42, s.979-1004.

Kılıçbay, Mehmet Ali; “Atatürkçülük ya da Türk Aydınlanması”, Türkiye Günlü#ü, Sayı.28,


Mayıs 1994, s.65-69.

Kocagöz, Samim; “Söylev’de Halk Adamları”, Türk Dili Dergisi, Söylev Özel Sayısı, Yıl 27,
C.36, Sayı.314, 1 Kasım 1977, s. 453-467.

Koçak, Cemil; “Tarih Anılarla da Yazılır Anılar da Tarihle Sınanır”, Star Gazetesi, 12 Haziran
2011 Pazar.

411
Konukçu, Enver; “Balıkesir ve Ala!ehir Kongreleri”, Milli Mücadele Tarihi. C.1, AKDTYK
Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları, Ankara 2005, s.171-21.

Koylu, Zafer “Eski!ehir Mutasarrıfı Hilmi Bey’in Öldürülmesi”, Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 46,
Güz 2010, s. 425-455.

Kuran, Ercüment “ Hacim Muhittin Çarıklı'nın ‘Kuva-yı Milliye Hatıraları’na Göre Kurtulu!
Sava!ı'nda Gönen ve Çevresi (1919-1920)”, Gönen ve Çevresi Sempozyumu (5.9.1993, Gönen)
Gönen Belediyesi Kültür Serisi Yayınları, Ankara 1998, s.37-43.

Ökte, Ertu"rul Zekai; “Yunanistan’ın #stanbul’da Kurdu"u Gizli #htilal Cemiyeti ‘KORDUS’”,
Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Ocak 1971, Sayı.40, s, 20-23.

Özel, Sabahattin; “Milli Mücadele’de Adapazarı’nda Tarafsız Nizam Yönetimi”, #stanbul


Üniversitesi Atatürk #lkeleri ve #nkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, Yakın Dönem Türkiye
Ara$tırmaları Dergisi, Yıl 2, 2003, Sayı:4, s.89-100.

Özkaya, Yücel; “Kuva-yı Milliye”, Atatürk Ara$tırma Merkezi Dergisi. C.VII, Sayı.24,
Temmuz 1992, s.451-480.

Özlü, Hüsnü; “Milli MücadeleYıllarında #nebolu'da Faaliyette Bulunan Cemiyet ve Te!kilatlar”,


Askeri Tarih Ara$tırmaları Dergisi, 2004, Sayı.6, s.85-96.

Öztoprak, #zzet; “Türkiye'nin #!gali ve Milli Direni! Hareketleri”, TürklerAnsiklopedisi, C.15,


s.583-605.

_____________; “Düzenli Ordunun Kurulu!u”, !kinci Askeri Tarih Semineri Bildirileri, Gen.
Kur. Basımevi, Ankara 1985, s. 261-281.

#rfan Paksoy, “Milli Mücadele’de Düzenli Orduya Geçi! Süreci”, Askeri Tarih Bülteni,
Gen.Kur. ATASE Ba!kanlı"ı Yayınları Yıl.21, Sayı.41, A"ustos 1996

Polat, Nazım H.; “Milli Mücadele’de Sivil Direni!in Kökleri: Müdafaa-i Milliye Cemiyeti (1913-
1919)”,Türkler Ansiklopedisi C.15, s.628-636.

Saatçi, Meltem Begüm; “Balkan Ulusçuluklarına Dair Bir de"erlendirme: Farklı Uluslar Farklı
Usüller”, Karadeniz Ara$tırmaları, C.6, Sayı: 23, Güz 2009, s.13-28.

Sarısaman, Sadık; “Belgelerin I!ı"ında Kuva-yı Milliye’nin Tanımı”, 90.Yılında Milli


Mücadele, AKDTYK, Atatürk Ara!tırma Merkezi, Ankara, 2011, s. 27-36.

Sofuo"lu, Adnan; “Mondros Mütarekesi Sonrası Türkiye'nin #!galine Kar!ı Milli Direni!: Kuva-
yı Milliye (1918-1921)”, Türkler Ansiklopedisi , C.15 , Ed. H.Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim
Koca, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2001, s.618-627.

______________; “Sivas Kongresi ve Kuvay-i Milliye”, Sivas Kongresi 4. Uluslararası


Sempozyumu, (2-3 Eylül 2005, Sivas), AKDTYK, Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları, 2005,
s. 81-97.

412
______________; “Damat Ferit Pa!a Hükümetlerinin Milli Mücadele’ye Kar!ı Giri!imleri ve
Son Olarak Kuvay-ı Seferiye Adıyla Yeni Bir Askeri Birlik Olu!turma Çabası”, Atatürk
Ara$tırma Merkezi Dergisi, C.18, Sayı.52, Mart 2002, s.37-87.

Sürgevil, Sabri; “Kendi Belgelerinde Yörük Ali Efe”, Kuva-yı Milliye’nin 90.yılında !zmir ve
Batı Anadolu Uluslar arası Sempozyumu ( 6-8 Eylül 2009) Bildirileri, Birinci Kitap, #zmir
Büyük!ehir Belediyesi Yayını, Haziran 2010, s.322-343.

Temel, Mehmet; “Kuvayı Milliye Döneminde Milas-Bodrum’da E!kiyalık ve Çetecilik”


Türkiyat Ara$tırmaları Dergisi, Sayı.27, Bahar 2010, s.403-421.

Timur, Taner “Ulusla!ma Süreci, #ttihatçılık ve Devrim”, 100.Yılında Jön Türk Devrimi,
Türkiye #! Bankası Yayınları, Birinci Baskı, Ekim 2010, s.39-60.

Türker, Hasan; “#zmir'in #!gali ve Salihli Cephesinin Kurulması”, Dokuz Eylül Üniversitesi,
Atatürk !lkeleri Ve !nkılap Tarihi Enstitüsü, Ça#da$ Türkiye Tarihi Ara$tırmaları Dergisi,
Özel Sayı/15, #zmir, 1993, s.191-200.

Yazıcı, Nesimi ; “Milli Mücadelede Bir Mücahit veya Pıtır Hüseyin Efe’Nin Anıları”, Ankara
Üniversitesi, Türk #nkılap Tarihi Enstitüsü, Atatürk Yolu Dergisi, Sayı.29-30, Mayıs-Kasım
2002, s. 175-206.

ANS!KLOPED! ve SÖZLÜKLER:

Ana Britanica Ansiklopedisi, C.20, Ana Yayıncılık A.$., #stanbul 1994.

Baykal, Bekir Sıtkı; Tarih Terimleri Sözlü#ü, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara,
1980.

Bayrak, M. Orhan; Resimli Osmanlı Tarihi Sözlü#ü, #nkılap Yayınevi, #stanbul 1999.

Develio"lu, Ferit; Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 1970.

Kanar, Mehmet; Kanar Osmanlı Türkçesi Sözlü#ü, Say Yayınları, #stanbul, 2009.

Meydan Larousse Ansiklopedisi, C.12, Meydan Gazetecilik ve Ne!riyat Limited $irketi, 1973.

Yunan Askeri Ansiklopedisinden !stiklal Harbiyle !lgili Hadisatın Türkçe Tercümesi, C.1.,

Erkan-i Umumiye Harp Dairesi, Ankara, 1957.

GAZETE ve DERG!LER

Yeni Sabah Gazetesi

Tercüman Gazetesi

Star Gazetesi

Tarih Konu$uyor Dergisi, C.2, Sayı.11, Aralık 1964.

413
Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı.9, Haziran 1968, s. 19-20.

TEZLER

Aydın, Gülay; Milli Mücadelede E$raf, Yayınlanmamı! Yüksek Lisans Tezi, #stanbul
Üniversitesi A.#.#.T. Enstitüsü, A.#.#.T. Abd., 1994.

Gülcan, O"uz; Batı Anadolu’da Kuva-yı Milli’nin Olu$umu (1919-1920), Yayınlanmamı!


Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi T#TE, Ankara, 2007.

Kalyoncuo"lu, Zeynep; Anadolu’da Kuva-yı Milliye’nin Olu$umu, Yayınlanmamı! Doktora


Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Abd., Ankara, 2011.

Özkurt, Fatih; Yörük Ali Efe’nin Hayatı, Milli Mücadele Tarihindeki Yeri ve Önemi,
Yayınlanmamı! Yüksel Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Abd.,
Elazı", 2008

Polat, Hasan Ali; Millî Mücadele Yıllarında Marmara Bölgesi’nde Faaliyet Gösteren
Müfrezeler, Milis Kuvvetleri ve Çeteler (1918–1922), Yayınlanmamı! Yüksek Lisans Tezi,
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Abd., A.#.#.T. Bilim Dalı, Konya, 2008.

Tanrıverdi, Ömer Faruk; Kuva-ı Milliye (Kuvayı Milliye), Yayınlanmamı! Yüksek Lisans
Tezi, #stanbul Üniversitesi, A.#.#.T. Enstitüsü, A.#.#.T. Abd., #stanbul, 1996.

Uygun, Hayriye; Milli Mücadele’de Kuva-yı Milliye, Yayınlanmamı! Yüksek Lisans Tezi,
#stanbul Üniversitesi, A.#.#.T. Enstitüsü, A.#.#.T. Abd., #stanbul 2002.

Ünsaldı, Murat; Batı Cephesinde Kuva-yı Milliye ve Düzenli Orduya Geçi$ (Özellikle Askeri
ve Stratejik Açıdan), Yayınlanmamı! Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, T#TE, Ankara,
1987.

!NTERNET KAYNAKLARI:

Ayı!ı"ı, Metin; “Kuva-yı Milliye ve Dursun Bey”, Yeni Bin Yıla Girerken Türk-Yunan
#li!kileri" Sempozyumu, Balıkesir 5-6 Haziran 2001,
http://w3.balikesir.edu.tr/~metinay/dursunbey.htm

Çolak, Recep; “Milli Mücadelede Da# Yöresinin "ki Namli Efesi Canib Efe ve Sadettin Efe”,
http://harmancik16.azbuz.ekolay.net/blog/yazi/oku/5000000006007579/MILLI-
MUCADELEDE-DAG-YORESININ-IKI-NAMLI-EFESI-CANIB-EFE-VE-SADETTIN-EFE.

Dinçel, Ömer Faruk “Kabakçı Salih Efenin Faaliyetleri”,


http://kabakcisalihefe.com/faaliyet.htm

Ergun, #smail; “Emekli General Kemal Balıkesirn Anıları”,


http://www.radyosomafm.com/index.php?option=com_content&task=view&id=217&Itemid=2.

414
EKLER:
EK.1

Milis Kuvvetleri.
T#TE Foto"raf Ar!ivi, Kutu No:46, Gömlek No: 26, Belge No: 26-001

415
EK.2

Haymana Kuva-yı Milliye Müfrezesi, Tarih 27 Aralık 1919,


T#TE Foto"raf Ar!ivi, Kutu No:37, Gömlek No: 64, Belge No: 64-001

416
EK.3

Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesinin önemli simaları toplu halde. 1919 yılı. Soldan Sa"a:
Yedek subay Tahir Bey, Demirci Mehmet Efe, Refet Bele, Çerkez Ethem, Sarı Edip Efe ve Mütevellizade
Tevfik Bey. Arka sırada bulunan efe kıyafetli ki!i Postlu Mestan Efe olmalıdır. (Bu foto"raftaki ki!iler için sol
ba!taki ki!inin Hüsnü Konay, en sa"daki ki!inin de Ala!ehir Müdafaa-i Hukuk Reisi Ahmet Bey oldu"una ili!kin
bir kayıt için bkz.Tarih Konu$uyor Dergisi, C.2, Sayı.11, Aralık 1964, s. 919.)
T#TE Foto"raf Ar!ivi, Kutu No:38, Gömlek No: 41, Belge No: 41-001
NOT:Zeynep Kalyoncuo"lu Anadolu’da Kuva-yı Milliye’nin Olu$umu adlı doktora tezinin 18 nolu
ekinde bu foto"rafı aynen kullanmı!, ancak “Ala!ehir Kongresi Hatırası” notunu dü!mü!tür. Bkz. Kalyoncu, a.g.e.,
s. 470. Bu bilgiye göre foto"rafın tarihi Ala!ehir Kongresi’nin toplandı"ı 16-25 A"ustos 1919 tarihleri arasında bir
güne denk dü!melidir. Ancak foto"raftan mevsimin yaz olmadı"ı, insanların giysilerinin yazlık olmadı"ından
anla!ıldı"ı gibi, Refet Bele, Çerkez Ethem ve Demirci Mehmet Efe’nin Ala!ehir Kongresi’nda bir araya geldi"ine
ili!kin bilgi do"ru de"ildir. Refet Bele’nin #zmir ve Havalisi Umum Kumandanı ünvanını alması 16 Kasım 1919’dur.
Bkz. Bekir Sıtkı Baykal, Heyet-i Temsiliye Kararları, AKDTYK, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989, s.
58. Refet Bele 2 Aralık’ta Balıkesir’dedir. Bkz. Zeki Sarıhan, Kurtulu$ Sava$ı Günlü#ü, C.2. AKDTYK Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1994, s. 259. Yani bu tarihte Refet Bele henüz Ala!ehir’de de"ildir. Bu tarihte
Demirci Mehmet Efe’de büyük olasılıkla Nazilli ya da Denizli’dedir. Ethem Konukçu, Refet Bele’nin 15 Aralık
1919’da Ala!ehir’e geldi"i ve yanında Demirci Mehmet Efe’nin de bulundu"u bilgisini vermektedir. Bkz.Enver
Konukçu, Ala$ehir Kongresi (16-25 A#ustos 1919), AKDTYK, Atatürk Ara!tırma Merkezi Yayınları, Ankara
2000, s.236. Refet Bele’nin Akhisar, Ala!ehir Soma bölgelerine 1919 Kasım ayı sonlarından itibaren bir tarihte
geldi"i bilgisi için Ayrıca Bkz. Halit Kaya, Refet Bele, Askeri ve Siyasi Hayatı 1881-1963, Bengi Yayınları,
Birinci Baskı, Ocak 2010, s.68. Dolayısıyla yukardaki simaların bulu!ması 15 Aralık 1919 sonrasında bir güne ait
olmalıdır. Ancak Refet Bele 29 Aralık 1919’da Nazilli’dedir. Bkz. Sarıhan, Kurtulu$ Sava$ı Günlü#ü, C.2., s.289.
Dolayısıyla bu foto"raf 15 ile 29 Aralık 1919 tarihleri arasında bir tarihe ait olmalıdır. $efik Aker ise Refet Bele’nin
Kasım 1919 ortalarına do"ru Denizli’ye geldi"ini ve sonrasında Nazilliye yerle!ip Ala!ehir’e gidip geldi"i bilgisini
vermektedir. Bkz. Aker, a.g.e., s. 303. Çerkez Ethem’in ise 30 Kasım 1919’da Kirmasti’nin do"usunda Anzavur’un
(1. Anzavur ayaklanması sırasında) kuvvetleri ile Sö"ütalanı köyünde Anzavur’u sıkı!tırmasından 1920 ba!ına
kadar olan faaliyetleri ise incelenen hatıratlar açısından net de"ildir. Ancak yukardaki foto"raftan Çerkez Ethem’in
15-29 Aralık 1919 günleri arasında Refet Bele ve Demirci Mehmet Efe ile Ala!ehir’de oldu"u anla!ılmaktadır.

417
EK.4

Kazım Özalp, Mustafa Kemal ve Çerkez Ethem bir arada.


T#TE Foto"raf Ar!ivi, Kutu No:6, Gömlek No: 61, Belge No: 61-001
NOT: Foto"raf bilgisinde Kazım Karabekir’in de bu foto"rafta oldu"u açıklaması varsa da bu bilgi do"ru
de"ildir. Bu foto"raf muhtemelen Çerkez Ethem’in Gediz Taarruzu sonrası Ankara’ya gitti"i bir sırada çekilmi!
olmalıdır. Bkz. Çerkez Ethem, Çerkez Ethem’in Anıları, Nokta Kitap, Birinci Baskı, Haziran 2008, s. 121.
Giysilerden de foto"rafın kı! mevsimine do"ru bir günde çekildi"i anla!ılmaktadır. Dolayısıyla 1920 Kasım Ayı
ortasıyla Kasım sonu arasında bir tarih olabilir.

418
EK.5

Yörük Ali Efe kızanları ile birlikte. 1920’li yıllar.


O"uz Aytepe Ar!ivi.

419
EK.6

Yörük Ali Efe


O"uz Aytepe Ar!ivi. (#lk kez kullanılmaktadır.)

420
EK.7

Bir Kuva-yı Milliyeci


O"uz Aytepe Ar!ivi. (#lk kez kullanılmaktadır.)

421
EK.8

Anzavur takibinde akıncı efeler.


T#TE Foto"raf Ar!ivi, Kutu No:39, Gömlek No: 40, Belge No: 40-01

422
EK.9

Celal Bayar Kurtulu! Sava!ı yıllarında.


T#TE Foto"raf Ar!ivi, Kutu No:40, Gömlek No: 5, Belge No: 5-001

423
EK.10

Bir grup efe.


T#TE Foto"raf Ar!ivi, Kutu No:45, Gömlek No: 85, Belge No: 8-001

424
EK.11

Çerkez Ethem ve Hacim Muhittin Çarıklı.


T#TE Foto"raf Ar!ivi, Kutu No:13, Gömlek No: 32, Belge No: 32-001

425
EK.12

Soma #stasyonu önünde bir grup Kuva-yı Milliye.


T#TE Foto"raf Ar!ivi, Kutu No:13, Gömlek No: 31, Belge No: 31-001

426
EK.13

Batı Anadolu Kuva-yı Milliyesi bünyesinde sipere girmi! bir milis.


T#TE Foto"raf Ar!ivi, Kutu No:38, Gömlek No: 95, Belge No: 95-001

427
EK.14 (Yunan i!gal kuvvetlerinin Batı Anadolu’da Osmanlı Devleti’nin ta!ra idaresine
ait paralara Kuva-yı Milliye’nin kullanımına geçece"i bahanesiyle el koydu"una ili!kin iç
yazı!ma örnekleri)

SADARET-! UZMÂ MEKTÛBÎ KALEM!


29 A"ustos 336
Numero: 65... (Ka"ıt katlandı"ı için son rakam tam okunmuyor)
Müsevvidi: (#mza)
Tebyîzi: (#mza)
... târîh-i tevdîi: 29 A"ustos 336
Târîh-i tesvîd: 15 Muharrem 339 – 29 A"ustos 336
Târîh-i tebyîzi: 15 – 29.
Kalem Numerosu: 3511
Mukabele edenler: -

Bihî
Hâriciye Nezâret-i Celîlesine
Ayvacık Kazasında Yunan müfreze-i askeriyesi kumandanının kaza mal sandı"ındaki üç bin iki
yüz lirayı Kuvâ-yı Milliyeye aidiyeti vesilesiyle bi’l-ahz Edremd’e azimet eyledi"i Dahiliye
Nezaret-i Celîlesinden i!‘âr olundu"undan bahisle mebla"-ı mezkârun iade ettirilmesi esbâbının
istikmali zımnında Düvel-i Mü’telife mümessilleri nezdinde te!ebbüsât-ı lâzime icrası Maliye
Nezaret-i aliyyesinden vârid olan sureti leffen savb-ı âlî-i âsıfânelerine tisyâr kılınan .... i!‘âr
kılınmakla icabında îfâ ve îtâsı bâbında buyurulmak..

Âmedî-i Dîvân-ı Hümâyûna Beyefendi Hazretlerinin i!aretleri mûcebince.

BEO.4656. 349127.1.sayfa

428
Huzûr-ı sâmî-i cenâb-ı sadâret-penâhîye
Ayvacık Mal sandı#ında
Yunan müfreze kumandanı tarafından
ahz olunan üç bin iki yüz lira hakkında
Ma’rûz-i çâker-kemîneleridir.
Ayvacık kazasının Binba!ı Celâl nâmındaki bir zabitin kumandasındaki kuvvet tarafından 3
Mayıs 336 tarihinde i!gal edilerek her yerde oldu"u gibi burada da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
te!kil edilmi! oldu"u ve efrad-ı Cemiyetle i!tigal edilerek mesarif-i vâkıaya kar!ılık olmak üzere
.... resmi tarh ve tevdî ve ahz-i asker !ubesi vesatetiyle üç bin iki yüz lira bedel nakdi ahz edildi"i
ve Ayvacık cihetinden gelen Yüzba!ı Mustafa Efendi nâmında bir zâbit-i hükûmet-i mahalliyenin
rıza ve muvafakatı istimal etmeksizin Gerçünko [tam okunamadı] iskelesinde hazineye aid
zeytun ba"larından yigirmi iki bin kilosunu ceza alarak mukabilinde Ayntâb Mutasarrıfı verdi"i
ve mezkûr Kazânın ahîren 29 Temmuz, sene 336 tarihinde Yunan asâkiri tarafından bilâ-hâdise
i!gal edilmesiyle o sırada mal sandı"ını tahtîm eyledikleri ve târîh-i i!galden on gün sonra tabdîl
edilen Yunan müfreze kumandanı sandıkta bulunan üç bin iki yüz lirayı Kuvâ-yı Milliyeye
aidiyeti vesilesiyle bi’l-ahz Edremid’e azimet eyledi"i Kazâ-i mezkûr ahvâl-i umûmiyyesi
hakkında Mülkiye müfetti!i Fuad Bey tarafından gönderilen 12 A"ustos, sene 336 tarihli rapora
atfen Dahiliye Nezaret-i Celîlesinden alınan 29 A"ustos tarihli ve 1002 numaralı tezkirede i!‘âr
edilmi!tir.
Kuvâ-yı Milliyece !imdiye kadar mahâl-i sâire mal sandıklarıyla bank !uubâtı
veznelerinden cebren alınmı! olan muhtelifü’l-mikdâr mebâli" hakkında keyfiyet 6, 28 Nisan,
sene 336 ve 14 Temmuz, sene 336 tarihli ve 904/12 ve 1081/17, 1719/34 numerolu tezâkir-i
âcizânemle makâm-ı sâmî-i fahîmânelerine arz ve i!‘âr kılınmı! olup bu kabîl mebâli" hakkında
ittihâz ve tebli" buyurulacak karara kadar bir muamele îfâsına imkân yok ise de mezkûr Kazâ
mal sandı"ında mevcud olup Kuvâ-yı Milliyeye aidiyeti vesilesiyle Yunan müfreze kumandanı
tarafından alındı"ı sûret-i i!‘ârdan anla!ılan üç bin iki yüz liranın mahalli mal sandı"ına nakden
iade ve teslim edilmesi için Düvel-i Mü’telife mümessillikleri nezdinde te!ebbüsât-ı lâzime icrâsı
ile neticesinin emir ve ... müsâade-i sâmî-i cenâb-ı sadaret-penâhîlerinin !âyân buyurulması
bâbında emr ü ferman hazret-i men lehü’l-emrindir.
Fî 1 Muharrem, sene 1339 ve fî 26 Eylûl, sene 1336
Maliye Nâzırı
(#mza)
BEO.4656. 349127.2.sayfa

429
Bihî
Mâliye
659
Kuvâ-yı Milliye tarafından cebren alınmı! olan mebâli" hakkında evvelce takdim
olundu"u hikâye edilen üç kıta tezkire üzerine 24 ve 29 Nisan, sene 336 ve 15 Temmuz, sene 336
tarihlerinde Harbiye Nezaret-i Celîlesine tezâkirîn yazılmı! ve henüz cevab gelmemi! oldu"u
!eref-sudûr kılındı. Fî 28 A"ustos, sene 336.

BEO.4656. 349127.3.sayfa

430
EK.15

ATASE AR$#V# #SH.Kutu no:37, Gömlek no:120, Belge no:120-1

EK.15
Ala!ehir’den
Harbiye Nezaretine Mevrud !ifredir
Jandarma $ifresiyle

Pa!a Hazretleri
Burada Yunanlıları [okunamadı] içün ayaklanmı! kadın ve erkek halkın ba!ında bir kumandan ellerinde
kafi miktarda silah yok. Bunlar kumandasızlık yüzünden peri!an silahsızlık yüzünden kıtır kıtır kesilmeye mahkum
olacak. #stanbul’dan maa! alan kaldırım çi"neyen birçok zabit var. Allah a!kına bize cevr ve müte!ebbis zabit ve
kumandan gönderiniz ve biri Yunanlıların cürümleri altında bırakmayınız. Lütfünüze !iddetle intizardayız efendim.
10/7/35
Ala!ehir Mevki Kumandanı Süleyman

431
EK.16

ATASE Ar!ivi, ISH.Kutu no :428, Gömlek no: 129, Belge no: 129-59

EK.16
Silah patlarsa görece"iniz netice pek acı ve elim olacaktır. Artık biliniz ki kalem de"il silah ötüyor.
Ödemi! Kaymakamı Bekir Sami
Telgraf Ödemi!
29/30-5-1335
#zmir vilayeti celilesine
Vilayetpenaha
#zmir i!galinin mebdeinden bugüne kadar çekti"im telgraflarda kazanın ehemmiyeti mevkiiyesinden
bahsetmi! ve sulh konferansının alemi be!eriyete #zmir’e Yunan aya"ının bastırılması ile irtikabı cinayet etti"ini ve
alemi insaniyetin ate! ve kan içinde bıraktı"ını ehemmiyetle anlatmı!tım. Ne çare ki gözleri ihtirasatı sefile ile kaplı
bulunan yunansansör memuru bizim ve itilaf devletlerinin namusu milisi olan mütarekename ahkamına mugayir
olarak resmi telgrafları bile sansöre tabi tutarak hakikat hale göz yumdurdu.
50 seneden beri silah sesi eksik olmayan bu kazanın #zmir i!galinin kanlı sayfalar kar!ısında sükun ve
intizamı muhafaza etmi! ve Hıristiyanlara ufak bir suimuamele bile yapmıyarak Türklü"ün vaki telgrafımda
Bayındır, Tire’nin Yunanlılar tarafından i!gali bu kazayı ate! ve kan içerisinde bırakaca"ını söylemi!tim. (Ödemi!
kuva-yı milliye)si kumandanının emri ile yeni vazifemi ifaya ba!ladım. Alem-i islamiyete son vazifemi ifa
ediyorum. Vatanı azizim, milleti necibem bizleri de"il, bahtsız Türk milletini Yunanlılara feda edenleri tel’in etsin.

432
EK.17a

ATASE Ar!ivi, ISH, Kutu no: 25, Gömlek no: 44, Belge no: 44-1

433
EK.17b

ATASE Ar!ivi, ISH, Kutu no: 25, Gömlek no: 44, Belge no: 44-2

434
EK.17a ve 17b

Konya’dan
Harbiye Nezareti Celilesine Mevrud $ifre’nin Halidir.
Gayet Müstaceldir.

16/8/1335 tarih ve gayet müstacel i!aretli bilanumro !ifreye:


Cidal-ı milliyenin tezkeresi ve bu baptaki emr-i nazarsipahileri cephelere yakın kıtaat kumandanlarına
hemen yazılarak kuva-yı milliye rüesasına ve icap edenlere tebli" ve tefhim ve … lüzume ile ikna edilerek her türlü
taarruz-ı hareketten sarfınazar olması kemal-i ehemmiyetle i!’ar kılınmı!tır. $u kadar ki !imdiye kadar kuva-yı
milliyenin maksat ve gayesine dair edinmi! oldu"um kanaati zat-ı devletlerine arz etmeyi vazifeden addediyorum.
Cepheleri tefti! etmekte olan jandarma müfetti!-i umumisi Kemal Pa!a Hazretlerinin verece"i raporun da
bu kıtaatı teyit edece"ini guya ümit ediyorum. Evvel emirde #zmir’in Yunanlılar tarafından her türlü manasıyla
haksız bir surette i!gal edilerek asr-ı hazarda tasavvuru bile vicdanı izan binlerce mezalim ve senaatler irtikabı Türk
ve Müslüman ahaliyi sarf-ı temin-i hak ve muhafaza-i namusu için silaha sarılmaya icbar etmi!tir. Ve bu kıyam-ı
milli hiçbir tarafın tahrik ve te!viki ile olmayıp ruh-ı milletten do"mu!tur. Kuva-yı milliyenin maksad ve gayesi
Yunanlıların daha ileri gitmeleri de"ildir. Aydın vilayetinden kâmilen çekilmeleridir. Tehdid-i i!gal veya arada bir
mıntıka-i bitarafı tesisi mücadelenin önünü alamaz kuva-yı milliye Yunanlıların kâmilen #zmir vilayetinden geri
alınmasını istiyor buna muvafık olmak için kendisinde kâfi kuvvet hissediyor. Bitarafı mıntıka ihdası sükûnundan
ziyade karı!ıklı"ı ve di"er düvel-i itilafiyenin müdahalesini mucip olacaktır. Bugün kuva-yı milliye kendi
mevcudiyetlerinden ziyade Yunan i!gal dâhilinde kalmı! olan karinelerinin hayat ve namuslarını dü!ünürler. Ya
mahvolmak veya kâmilen bunu temin etmeye azm etmi!lerdir. Bendeniz eminim ki Yunan kıtaatı mezkur vilayetten
tamamen geri alınıp Yunanlılar yerine lüzum görüyorlarsa kamilen #ngiliz kıtaatı ikamesi halinde kuva-yı milliye
kendilerinden i! ve güçleri ba!ına gideceklerdir. #!te hükümetin te!ebbüsat-ı siyasiyesi bunu temine matuf olmalıdır
ve bu hakikati cizal-i milliyede takdir eder mahaza cizalin tebli" ve bu baptaki emr-i Samilerinin ve cephelere yakın
olan kıtaat kumandanlarının nesayih ve ir!adatının kuva-yı milliye rüesasınca herhalde ehemmiyet-i lazıme ile nazar-
ı dikkate alınarak her türlü taarruz-ı harekattan içtinaba gayret edilece"ini zannediyorum. Neticenin ayrıca
bildirilece"i maruzdur.

$ifre Kalemine vürudu 17/19 A"ustos 1335


#kinci Ordu Müfetti! Vekili Selahaddin .

435
EK.18

ATASE AR$#V#: #SH, Kutu no: 20, Gömlek no: 67, Belge no: 67-1

EK.18 (Belgenin ikinci kısmının çevirisi)


Kalbi vatan a!kıyla memlu i!tigal Osmani içinde istikar-ı hayatı minnet addeden ne kadar ihtiyat zabitanı
kendilerine Ordu-i Osmaniyede verilmi! muhasasat kadar bir para ile kuva-yı milliyemize beray-ı istihdam bu !artla
gelecek zabitan varsa hemen gönderilmesi hususunun icap edenlere tebli" ve surat-i ebnasını rica ederim.
20 Temmuz 1335
Aydın Havalisi Kuva-yı Milliye Kumandanı
Hacı $ükrü

436
EK.19

ATASE AR$#V#, #SH, Kutu no: 20, Gömlek no: 101, Belge no:101-1

EK.19:
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Dairesi
9/8/1335
Balıkesir’den
Harbiye Nezaretine Mevrud $ifredir.
8.6.1335 tarihi ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye 7326/890 numrolu !ifreye. Bütün cephe üç mıntıkaya
münkasımdır. Nizamiye kuvvetlerimizle kuva-yı milliyenin … kıtaatı Ayvalık mıntıkasında dahilde Karatepe
Karaa"aç Subeyli hattında Soma mıntıkasından ve Zelike Çerkezköy Cengedereköy hattında Sardıkarlarlı?,
Kepenkli Karaaliler Arpalı, Marmara hattındadır. Buna mukabil Yunanlılar Ayvalık mıntıkasında Barmköy Hacı
Ömerler … … (silik) garının hattını … mıntıkasında Ma!köy Za"os Hamzalı De"irmenci #li Akhisar mıntıkasında
Tekeli Selim $ahiler Kocadere … … i!gal etmektedirler. Mıntıkaların arasındaki bo$luklar ufak postalar ve
ke$if kuvvetleriyle tahtı tarzında bulundurmaktadırlar. Bizim hatlarla Yunan hatları arasındaki aksama dahi ve
köyler zirde ve nede Yunanlılar … Bizim tarafımızdan … Yunanlılar tarafından ke!f vesair muharebe maksatları için
muvaffaken i!gal olunmaktadır. Binaenaleyh mezkûr sahadaki köylerden birinin veya birkaçının Yunanlıların ve
bizim hareketimizden i!gal edilmesi, vaziyeti umumiyenin tebdil etmi! oldu"una delalet etmeyece"i maruzdur.
7 A"ustos 1335
14. Fırka Kumandanı Kazım.

437
EK.20

ATASE AR$#V#: #SH, Kutu no: 25, Gömlek no: 70, Belge no: 70-1

24 A"ustos 1335

Aydın’a kar!ı icra edilen harekât-ı milliyenin cenup cephesini idare eden Yörük Ali tarafından götürülüp
Milas’da elde edilen beyannamenin hulasa-i mevadı bervech-i zir arz olunur.
17 A"ustos 1335
Mutasarrıf Hilmi
Madde 1- Üç yüz ile üç yüz dokuz tevellüdüne kadar olan efrad kuva-yı milliyeye i!tirake mecburdur.
Madde 2-Üç yüz on ile üç yüz on üç efradı !ubelerine müracaat etmeye mecburdur.
Madde 3-Ötede beride müsellahen gezerek gasp-ı emval eden idam edilecektir.
Madde 4- #!bu emri ifaya jandarma/memur ve mecbur edilmi!tir.
Madde 5- Jandarmaların emrine !ubede herkes itaat edecektir. Bedavi ifa etmeyeceklerine icabet
etmeyenler idam edileceklerdir.
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Dairesine 27 A"ustos 1335.

438
EK.21

T#TE AR$#V#: #SH, Kutu no: 299, Gömlek no: 3, Belge no: 3001
EK.21
Sivas Üçüncü Kolordu Kumandanlı"ına
5/8/35 Bi-lâ-numero !ifre 5/8/35
7/8/35 (Kırmızı kalemle yazılmı!)
Aydın ve havâlîsindeki taha!!üdât evvelâ Kuvâ-yı Milliye’nin her $ey’i mükemmel yalınız kumandana
ihtiyâcı oldukları müteaddid def’alar bildirilmektedir. Bu kuvvetlere muktedir bir zâtın tayîni hakkında pek çok
te!ebbüsâtta bulundum. $imdiye kadar hiçbir kimse gelmedi"i için Yirmi Üçüncü Fırka kumandanı Lütfi Bey’i
Aydın’a gönderdim.
Bu kerre de #kinci Ordu Müfetti!li"inden açıkta kalan Cemâl Pa!a’dan mezkûr vazifeye der-uhde
buyurmaları ve mümkin olamadı"ı takdîrde dî"er bir münâsibin i’zâmını istirhâm ettim. Bu def’aki te!ebbüsümüzde
muvaffak olamazsam o vakte kadar i!leri Sivas havâlîsinde bitmi! olacak olan Re’fet Bey biraderimizin Aydın
havâlîsine geçmesini istirham edece"im efendim.
#mza
NOT: Vurgular bana ait. (A.U.Ö.)

439
EK.22 (Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti Nizamnamesi)

EK 22 a :T#TE AR$#V#: #SH, Kutu no: 330, Gömlek no: 43, Belge no:43- 1001

EK 22 b: T#TE AR$#V#: #SH, Kutu no: 330, Gömlek no: 43, Belge no:43- 2001

440
EK 22 c: T#TE AR$#V#: #SH, Kutu no: 330, Gömlek no: 43, Belge no:43- 3001

EK 22 d: T#TE AR$#V#: #SH, Kutu no: 330, Gömlek no: 43, Belge no:43- 4001

441
EK 22 e: T#TE AR$#V#: #SH, Kutu no: 330, Gömlek no: 43, Belge no:43- 5001

EK 22 f: T#TE AR$#V#: #SH, Kutu no: 330, Gömlek no: 43, Belge no:43- 6001

442
EK.22

ANADOLU VE RUMEL! MÜDAFAA-! HUKÛK CEM’!YET! N!ZÂMNÂMES!

1335

Anadolu ve Rumili Müdâfaa-i Hukûk Cem’iyyeti Nizâmnâmesi

Mevâdd-ı Esâsiyye
1. Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye ile Devlet-i #’tilâfiyye arasında mün’akid
mütârekenâmenin imzâ olundu"u 30 Te!rîn-i Evvel 334 târîhindeki hudûdumuz dâhilinde kalan
ve her noktası #slâm ekseriyet-i kâhiresiyle meskûn olan Memâlik-i Osmâniyye aksâmı
yekdî"erinden ve câmia-i Osmâniyye’den gayr-i kâbil-i tecezzî ve hîçbir sebeble iftirâk etmez bir
küll te!kîl eder; memâlik-i mezkûrede ya!ayan bi’l-cümle anâsır-ı #slâmiyye yekdî"erine hürmet-
i mütekâbile ve fedâkârlık hissiyâtiyle me!hûn ve hukûk-ı ırkiye ve ictimâiyyeleriyle !erâit-i
muhîtiyyelerine tamâmiyle riâyetkâr öz karda!tırlar.
2. “Her türlü i!gâl ve müdâhaleyi Rumluk ve Ermenilik te!kîli gâyesine ma’tûf olarak
telakkî edece"imizden müttehiden müdâfaa ve mukâvemet esâsı kabûl edilmi!tir.”:
Vatanımızda öteden beri birlikte ya!adı"ımız bi’l-cümle anâsır-ı gayr-i müslimenin
hukûk-ı tâbiiyetlerine tamâmen riâyetkârız. Bunların mâl, cân ve ırzlarının masûniyyeti
muktezeyât-ı dîniyye, an’anât-ı milliye ve esâsât-ı kânûniyyemizden olma"la bu esâs kongrenin
kanâat-ı umûmiyyesiyle de tekrâr edilmi!tir. Ancak Rum ve Ermenilerin bi’z-zât ve bi’l-vâsıta
hafî ve celî her ne !ekil ve sûrette olursa olsun hâkimiyet-i Osmâniyye ve hukûk-i #slâmiyye ve
mevcûdiyyet-i milliyemizi muhil bir vaz’iyyet almalarına kat’iyyen müsâade edilmeyecektir.
Millet ve vatanımızın zararını müeddî her nevi te!ebbüslerine kar!ı milletimiz bi’l-cümle vesâit-i
mâddiyye ve ma’neviyyesiyle müdâfaa ve mukâbelede kendini sâhib-i hak ve salâhiyet telakkî
eder. Ve bu bâbda Düvel-i #’tilâfiyyenin herhangi bir sûretle vukû’ bulacak te!ebbüsâtını aynı
gâyenin husûlüne ma’tûf bir sebeb telakkî eyleyece"imizden bu takdîrde dahi hukûk ve
mukaddesâtımızı bütün varlı"ımızla müdâfaada kat’iyyen tereddüt edilmeyecektir. Îcâb eden
esbâb ve tedâbîr-i tedâfüiyye ittihâzı zarûrî görülmü!tür.
3. “Hükûmet-i Osmâniyye’nin tehlike-i inhilâline kar!ı hilâfet-i #slâmiyye ve saltanat-ı
Osmâniyye’nin bakâsı esâs maksadı te!kîl etti"i cihetle müttehiden müdâfaa ve mukâvemet esâsı
kabûl edilmi!tir.

443
4. Hükûmet-i Osmâniyye bir tazyîk-i düvelî kar!ısında terk ve ihmâl etmek ıztırârında
bulundu"u anla!ıldı"ı takdîrde alınacak idârî, siyâsî askerî vaz’iyyetlerin ta’yîn ve tesbîti”:
Hükûmet-i Osmâniyye bir tazyîk-ı düvelî kar!ısında “Allah göstermesin” vatan-ı
umûmînin izmihlâli nâmına bir mukaddime demek olan buraları tark ve ihmâl etmek ıztırârında
bulundu"u takdîrde yanî Anadolu ve Rumeli vilâyetlerinin Hükûmet-i Osmâniyye’ye ve makâm-
ı hilâfete merbûtiyyeti muâhedât imzâ edilmek ve Düvel-i #’tilâfiyye’ye muhtıra ve notalar i’tâ
olunmak sûretiyle veyâ kanâat-bah! olacak vesâik-ı sâire-i siyâsiyye ile terk ve ihmâl olundu"u
tahakkuk eyledi"i hâlde hilâfet-i mukaddeseye ve saltanat-ı Osmâniyye’ye olan merbûtiyyetimizi
muhâfaza ve te’mîn etmek ve vatanımızı Rum ve Ermeni ayakları altında çi"nenmemek üzere
derhâl mıntıkası musarrah olan Anadolu’da ve Rumeli’de bir idâre-i muvakkate te!ekkül
edecektir. Ve hâlen mevcûd olan te!kîlât ve kavânîn-i mevzûa Devlet-i Osmâniyye dâiresinde
tedâvîr-i umûra devâm edilecektir. Ve bi’l-cümle mülkî ve askerî rüesâ ve me’mûrîn-i devlet i!bu
idâre-i muvakkateye tekmîl ecnebî devletlerine i!bu vaz’iyyet-i cedîdeyi usûlen, resmen iblâ"
edecektir. Mevzû-i bahs olan idâre-i muvakkate te!kîlât-ı milleyemizin vücûda getirdi"i kongrece
intihâb olunacak hey’ettir. Tasavvur edilen hâl kongrenin mün’akid bulunmadı"ı bir zamânda
vukûa geldi"i takdîrde “hey’et-i temsîliyye” i!bu intihâb vazîfesini muvakkaten der-uhde ederek
mâ-vakaadan derhâl vilâyâtı haberdâr edecek ve hemân kongreyi ictimâa davet eyleyecektir.
5. “Hey’et-i Temsîliyye tarafından hey’et-i merkeziyyeler vâsıtasıyla teblîgât icrâ
edilmedikçe muhâceret memnû’dur. Hey’et-i Temsîliyye icrâsı ve mahallini ihzâr ve tesbît
edecektir.”:
Hey’et-i Temsîliyye dûçâr-ı taarruz olması ihtimâli olan mahalleri !imdiden nazar-ı
dikkate alacaktır. Ve bu taarruzların mâhiyyet ve vüs’atini teemmül edecektir. Buna nazaran îcâb
eden ahâlînin sıyânet-i hayâtları için mesken, iâ!e vesâire nokta-i nazarından mahallî hey’et-i
idârelerin tedkîkâtına müsteniden bir plan yapacaktır. Bu plan ve bunun sûret-i icrâsı mahallî
hey’et idârelerince !imdiden ma’lûm olacaktır. Zamân-ı icrâsı
[s. 5] tehlikenin tahakkuku hâlinde bildirilecektir. Ancak esbâb-ı muhtelifeden dolayı ân-ı
mutasavver mahalline vakt ü zamânıyla teblî" edilemedi"i takdîrde mahallî hey’et-i idâreler ve
vak’anın hudûsiyle planın tatbîki lüzûmuna kanâat-ı tâmme hâsıl eder ise mes’ûliyyeti üzerine
alarak tatbîk etmekle berâber hey’et-i temsîliyyeyi haberdâr eyleyecektir. Mes’ele gâyet mühim
ve nâzik ve her türlü tedâbîre ra"men !âyân-ı ârzû olmayan ahvâl-i perî!ânîyi mûcib
olabilece"inden son derece iltizâm-ı dikkat ve ihtiyât olunmalıdır. Ahâlînin bulunmadı"ı takdîrde
dahi mûcib-i zarar olmayacak tarz-ı hareket iltizâm ve aynı zamânda gayr-i muntazam
kuvvetlerin mahallî tecâvüzüne kar!ı tedâbîr ittihâz eylemek sûreti kabûl edilecektir.

444
6. #crâ-yı mülkümüzün nasıl yekdî"erinden gayr-i münfekk bir küll te!kîl etti"ini ve
buradaki hukûk-ı #slâmiyye istikrâr ve !ümûlünün hîçbir sûretle kâbil-i izâle olmadı"ını efkâr-ı
umûmiyye-i cihâna kar!ı izhâr ve iblâ" etmek kongremizin hitâmıyla berâber te!kîlât-ı
milliyemizdeki gâye ve kongremizin in’ikâdındaki maksad ve meslek-i harekâtımıza dâir
kongrece takarrür eden husûsât hülâsa milletimizin âmâl ve mütâlebât-ı vicdâniyyesi gâyet sarîh
ve kat’î bir beyânnâme ile millete ve hükûmet-i merkeziyyeye ve ecnebîlere iblâ" olunacaktır.
Bundan ba!ka maskad ve meslek-i te!kîlâtımızı ne!r ü ta’mîm ve her tarafça hüsn-i tefhîm ve
telkîn husûsunda a’zâ-yı cem’iyyetten her biri ve bi’t-tab’ bi’l-cümle hey’et-i idâre ve hey’et-i
temsîliyye mükellef ve muvazzaftır. Bu bâbde mümkin olan her dürlü vesâit isti’mâl olunacaktır.
El-yevm gazete çıkarmak vesâiti mevcûd olan veyâ bu vesâitin imkân-ı tedâriki bulunan bi’l-
cümle merâkizde ekallî bir gazeteyi o mahallin hey’et-i idâresi taht-ı himâyesine alacaktır.
Kongrece ittihâz edilmi! ve vicdân-ı millîye mutâbık olan mukarrerât ve esâsât aleyhinde kavlen,
kalemen, fiilen herhangi bir !ahıs veya kuvvet tarafından sû-i tefsîrât ve telkînâtta bulundu"u
takdîrde harekât-ı vâkıa bütün ma’nâsıyla millet ve vatana hıyânet ve cinâyet telakkî olunacaktır.
7. “Te!kîlâtımızın, bu tasavvurâtı sâha-i imkâna çıkarabilecek bir hâle ifrâ"ı”:
1. Cem’iyyetin Unvânı
Vatanımızın ma’rûz kaldı"ı hâdisât-ı vekâyi’ ile tamâmen aynı maksadla vicdân-ı
milletten do"mu! cem’iyyetlerin ittihâd ve ittifâkiyle hâsıl olmu! olan kitle-i umûmiyye Anadolu
ve Rumeli “Müdâfaa-i Hukûk Cem’iyyeti” Unvâniyle tevsîm kılınmı!tır.
2. Maksad
Osmanlı vatanının tamâmiyyetini ve makâm-ı muallâ-yı hilâfet ve saltanatın ve istiklâl-i
millînin masûniyyetini te’mîn zımnında kuvâ-yı milliyyeyi âmil ve idâre-i milliyyeyi hâkim
kılmı!tır.
3. Te!kîlât
a) Bilumûm #slâm vatanda!lar Millî Cem’iyyetin azâ-yı tabîîsindendir.
b) Te!kîlât, her biri ale’d-derecât yekdî"erine merbût olmak üzere köy ve mahallâttan
ba!layarak nâhiye, kazâ, livâ, vilâyet, “müstakil livâ” taksîmâtına tâbi’dir. Hey’et-i
merkeziyyeler ve Kongrece müntehab bir hey’et-i temsîliyye vardır.
1. Köy Hey’et idâresi: Köyde ve mahallâtta mukîm köy ve mahalle halkından müntehab
lâ-akal üç a’zâdan terekküb eder. #çlerinden biri bi’l-intihâb reîs olur.
[s. 7] Vazîfesi: Köylüyü ve mahalle halkını tehlikeye kar!ı muhâfaza ve ir!âd etmek ve
mâ-fevk-ı hey’etten alaca"ı talîmâtı tefhîm ve ilân ve ahkâmını tatbîk ettirmektir. Köy ve
mahallenin ve köy ve mahalle halkının ahvâli hakkındaki dü!üncelerinden mâ-fevk-i hey’eti
haberdâr eylemektir.

445
2. Nâhiye Hey’et-i #dâresi: Nâhiyeyi te!kîl eden köyler hey’et-i idârelerince müntehab lâ-
akal üç azâdan terekküb eder. #çlerinden biri bi’l-intihâb reîsi olur.
Vazîfesi: Bütün köylerdeki cereyân-ı millîyi tevhîd etmek ve tehlike kar!ısında onları
müheyyâ bulundurmak ve mâ-fevk-i hey’etten alaca"ı talîmâtı teblî" ve tatbîk-i ahkâmını te’mîn
eylemektir.
3. Kazâ Hey’et-i #dâresi: Merkeze merbût mahalle ve köy nevâhî hey’et-i idâreleri
tarafından müntehab lâ-akal be! azâdan terekküb eder. #çlerindenbiri reîs ve bir kâtib intihâb
olunur.
Vazîfesi: Kazâ dâhilinde cereyân-ı millîyi tevhîd etmek ve ahâlîyi tehlike kar!ısında
müheyyâ bulundurmak husûsunda köy ve nâhiye hey’et-i idârelerinin vaz3ifelerini hüs-i îfâ ve
her köy ve mahallenin kendisine mülhak nevâhînin cesâmetine ve îcâbât-ı mevki’iyyesine göre
bekçi te!kîlâtını takîb ve icrâ ettirmek ve mâ-fevk-i hey’et-i idâreden ahz ve telakk[î] edece"i
talîmât dâiresinde cem’iyyetin her türlü âmâl ve mekâsıdının husûlünü te’mîn ve teshîl
eylemektir. Bu te!kîlâtı aynen tatbîk mümkin olamayan yerlerde mahallin !erâiti ve îcâbâtına
muvâfık bir tarzda icrâ olunur ve en yakın hey’et-i idâreye kesb-i irtibât eder.
4. Livâ Hey’et-i #dâresi: Livâya mülhak kazâlar ile merkez-i livâya merbût kurâ ve
mahallât ve nevâhî hey’etleri tarafından müntehab lâ-akal yerdi azâdan terekküb eder. #çlerinden
bir reîs ve bir kâtib intihâb olunur. Ancak livâ merkezlerinde ayrıca ….1367 te!kîlâtı yapılmayacak
ve vazîfesi bu hey’et tarafından görülecektir.
Vazîfesi: Cem’iyyetin nizâmnâmeye mutâbık olarak te!kîlâtını tazzuv ettirmek ve bi’l-
hâssa bekçi te!kîlâtına ehemmiyeti nisbetinde atf-ı dikkat ettirmek ve livâ ve mülhakâtı dâhilinde
her türlü fırkacılık hissiyâtından âzâde olan mekâsıd-i cem’iyyetin tamâmen tefhîmî esbâb ve
tedâbîrini ihzâr ve bu mekâsıd-ı nezîhe ve milliyeye mâni olabilecek her türlü te!ebbüsâtı derhâl
akîm bırakmak ve bu husûsât için lüzûm görülecek mukâbil vesâite mürâcaat eylemek ve mâ-
fevk-i hey’et-i merkeziye ile sıkı bir temâs ve irtibâtta bulunarak oradan ahz edece"i talîmât
dâiresinde hareket eylemektir. Teehhürü cem’iyyetin mekâsıd-ı esâsiyyesine ve memleket ve
milletimizin hissiyât ve menâfiine muzır ve tehlikeli olabilecek fevka’l-âde mühim ve müsta’cel
ahvâlde livâ Hey’et-i #dâresi do"rudan do"ruya hey’et-i temsîliyyeye mürâcaat eder ve mensûb
oldu"u vilâyet hey’et-i merkeziyyesine de malûmat i’tâ eyler. Hey’et-i temsîliyye livâya verece"i
cevâbdan vilâyet hey’et-i merkeziyyesini haberdâr eder.
5. Müstakil livâ ve vilâyet Hey’et-i Merkeziyyesi: Nevâhî, kazâ ve livâü hey’et-i idâreleri
tarafından müntehab on a’zâdan terekküb eder. #çlerinden bir reîs ve bir kâtib intihâb olunur. Bu
hey’et aynı zamânda merkez kazâsının hey’et-i idâresi makâmına da kâimdir.

1367
Harfler kırılmı!.

446
Vazîfesi; vilâyet dâhilinde mevcûd bilcümle hey’et-i idârelerin vezâif-i mevdûalarını îfâ
eylemelerini te’mîn ve hey’et-i temsîliyye ile icrâ edece"i muhâberât netâyicinden ve oradan
alaca"ı ta’lîmât ve malûmâttan îcâb edenleri derhâl haberdâr eder.
Te!kîlât-ı Milliyeye âid husûsâtı bilâ-terâhî takîb ve netâyicinden hey’et-i temsîliyyeye
malûmât i’tâ eyler. Te’hîri Cem’iyyetin mekâsıd-ı esâsiyyesine ve memleket ve milletimizin
hayât ve menâfiine muzır ve tehlikeli olabilecek fevka’l-âde mühim ve müsta’cel ahvâlde
[s. 9] karâr ve tedâbîr ittihâz ve icrâsiyle hemen hey’et-i temsîliyyeye malûmât i’tâ eder.
Vilâyet hudûdu hâricinde ve fakat Cem’iyyetin muhîti dâhilinde vukû’ ve hudûsuna muttali’
olabilece"i ahvâl ve hâdisât-ı fevka’l-âdeden olarak vilâyet kongresini içtimâa davet eder.
Hey’et-i merkeziye kongreye kar!ı bir senelik muâmelât ve hesâbâtından mes’ûldür.
6. Vilâyet Kongresi:
a) Mekâsıd-ı milliye etrâfında daha âmm ve !âmil bir sûrette anla!mak ve tedâbîr-i
lâzimeyi ittihâz eylemek üzere senede bir def’a Mart, Nisan, Mayıs ayları zarfında vilâyet
merkezlerinde bir kongre akdedilecektir. Vilâyet Kongresi namıyla tevessüm edilecek olan i!bu
kongre kazâ ve livâ hey’et-i idârelerinden müntehab iki!er a’zânın i!tirâkiyle in’ikâd eder.
Vazîfesi; vilâyet dâhilinde bir senelik mesâî-i milliye ve netâyicini tedkîk ve karâra rabt ile
umûmî kongreye âid raporu ihzâr ve Cem’iyyetin vilâyetine âid husûsî bütçesini tayîn ve tesbît
eyler ve hey’et-i temsîliyyeye âid mesârifi ifrâz ve irsâl eyler.
Umûmî Kongre
b) Umûmî kongre senede bir def’a 10-23 Temmuzda in’ikâd eyler. Mahal-i in’ikâd
hey’et-i temsîliyye ile vilâyât hey’et-i merkeziyyelerinin bi’l-muhâbere karârla!tıraca"ı mahaldir.
Umûmî Kongre kazâ, livâ hey’et-i idâreleriyle müstakil livâ ve vilâyât hey’et-i
merkeziyyelerince müntehab birer azâdan te!ekkül eder. Millet ve memleketin mukadderâtı
hakkında her türlü müzâkerât icrâ ve mukarrerât ittihâz eyler. Hey’et-i temsîliyyenin bir senelik
icrâât ve te!ebbüsâtını tedkîk ve netîcesine göre hüküm ve karârını i’tâ eder. Ve hey’et-i
temsîliyye ibkâ veya tecdîden intihâb ve hey’et-i temsîliyyenin bütçesini tayîn ve kabûl eder.
Hey’et-i temsîliyye azâları kongre müzâkerâtında îrâd-ı kelâma salâhiyetdâr olup i’tâ-yı
re’ye me’zûn de"illerdir.
7. Hey’et-i Temsîliyye
Hey’et âtîdeki mâdde-i müzeyyelede mezkûr oldu"u vechile kongre tarafından müntehab
evsâf-ı lâzimeyi hâiz asgarî dokuz, a’zamî on altı azâdan terekküb eder. #çlerinden biri reîs olur.
Bir de hey’et-i tahrîriyyesi vardır. Merkezi, ahvâl ve hâdisâta göre en münâsib görece"i
mahaldir. Rumeli ve Anadolu vilâyetlerinde mevcûd te!kîlât-ı milliyyemizin esbâb-ı bekâ ve
devâmını te’mîn ve bu husûsta lâzım gelen tedâbîri ihzâr ve bilcümle heyeât-ı müte!ekkileyi bir

447
noktada cem ve tevhîd ve temsîl ederek te!kîlât-ı mezkûri beynindeki âheng-i irtibâtı te’sîs ve bu
sûretle âmâl ve mekâsıd-ı milliyyenin sür’at ve suhûlet-i husûlünü te’mîn eder. Hey’et-i
Temsîliyye Nizâmnâmesi’nin mevâdd-ı esâsiyyesinde musarrah olan maksad-ı kat’î[-i] millînin
bir noktasını bile ihmâl etmemek !artıyla vatanın tamâmiyyet ve milletimizin istiklâlini te’mîn
husûsunda her türlü tedâbîr ve mukarrerât-i siyâsiyye ve icrâiyyeyi ittihâza me’zûndur. Ancak
mukadderât-ı memleket ve millet hakkında mühim esâslı mesâilde kat’î karâr ittihâzından evvel
hey’et-i merkeziyyelerin re’yini istihsâl eder. Mukadderât-ı memleket ve milleti kat’iyyen tayîn
ve tesbît edecek vaz’iyyetler için dahi son ve kat’î karârı kongre müzâkeresi ile i’tâ edebilir.
Ahvâl-i fevka’l-âde zuhûrunda hey’et-i temsîliyye umûmî kongreyi fevka’l-âde olarak uçtimâa
davet eder. Hey’et-i temsîliyye umûmî kongreye kar!ı bütün bir senelik muâmelât ve
hissiyâtından mes’ûldür.
Yedinci Mâddeye Zeyldir
Hey’et-i Temsîliyye azâları ber-vech-i âtî intihâb olunur:
Hey’et-i temsîliyye Anadolu ve Rumeli vilâyât ve evliye-i müstakillesinin kongrede hâzır
bulunan murahhasları tarafından mensûb oldukları vilâyet ve evliye-i müstakille nâmına kongre
dâhilinden veyâ hâricinden ve fakat mensûb oldukları mahalli bi-hakkın temsîl edecek zevâttan
vilâyetler nâmına intihâb olunacak asgarî bir ve a’zamî iki ve müstakil livâ nâmına birer
mümessilden te!ekkül eder: #!bu mümessiller mensûb oldukları vilâyet ve müstakil livânın
kongrede hâzır bulunan murahhasları tarafından nisâbın iki misline müsâvî irâe olunacak
nâmzedler meyânında nisâbı kadar kongre ve hey’et-i umûmiyyesince tefrîk ve intihâb olunur.
Ve her vilâyet ve müstakil livâ nâmlarına hâiz-i ekseriyet olanlar hey’et-i temsîliyye a’zâlı"ı
sıfatını ihzâr ederler.
Murahhasları Kongreye yeti!ememi! olan vilâyet ve evliye nâmına hey’et-i temsîliyye
meyânına intihâbı îcâb eden azâlı"a veyâhûd Kongrenin mün’akid olmadı"ı bir zamânda
herhangi bir sebebden dolayı inhilâl eden azâlıklara intihâb olunacak zevât, hey’et-i temsîliyye
ile âid oldu"u hey’et-i merkeziyyeler hey’et idâreleriyle bi’l-isti!âre nâmzed olarak nisâbın iki
mislini bi’l-intihâb hey’et-i temsîliyyeye bildirir. Ve hey’etçe tercîh olunan zât, mümessil sıfatını
ihrâz eder.
Hey’et-i temsîliyye Anadolu’nun ve Rumeli’nin hey’et-i umûmiyyesini temsîl eder.
Hey’et-i temsîliyye heyeât-i merkeziye ve idâreler, mesâil-i mühimmede salâhiyetdâr
gördü"ü zevâtı a’zâsından add ile isti!âre edebilir.

448
EK.23
Sivas Kongresi’nce EK.22’de verilen Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Te!kilatı Nizamnamesine ek
olarak hazırlanan ve “Yalnız Kuva-yı Milliye Te!kilatına memur olacaklara verilmek üzere gayet
mahrem talimatnamedir” ibaresi ta!ıyan talimatname:

Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Te$kilatı Nizamnamesine Lahiktir (Ektir)


Yalnız alâkadarına mahsus ve mahremdir.
1-#stiklâlimizi muhafaza u"runda te!ekkül ve taazzuv (!ekillenme, peyda etme) etmi!
olan millî kuvvetler her türlü müdahale ve tecavüzden masundur. Devlet ve milletin
mukadderatında irade-i milliye hâkim ve âmildir. Ordu, makam-ı muallâyı (yüce kat) hilâfetin
masuniyetini (korunma) dahi kâfil (kefalet eden, üstüne alan) olan i! bu irade-i milliyenin tâbi ve
hadimidir.
2-Ordu bir tecavüz vukuunda plânına tevfikan harekâtı irad edece"inden ayrıca
bervechiâti (önceden belirtildi"i gibi) te!kilât yapılır.
3-Te!kilât-ı Milliyenizle ordu arasındaki irtibatı Heyet-i Temsiliye muhafaza eder. Ancak
bir tehlike halinde her merkez mücadelede mücavirinde bulunan kıt’a kumandanlarıyla dahi
irtibatta bulunur.
Millî Müfrezeler
4-Millî müfrezeler Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Heyet-i idare ve Heyet-i Merkeziyeleri
tarafından te!kil olunur. Bu hususta icap eden muavaneti (yardım) ahz-ı asker rüesası ve mıntıka
kumandanları ifa ederler. Bu te!kilâtın tevsii (geni!letme, geni!letilme) emrinde atideki hususat
nazar-ı dikkate alınmalıdır.
a- Anasır-ı gayrimüsliminin kesreti (çokluk);
b-Harekât-ı ihtilâliyede mahsûs kuvvetleri;
c-Sırf soygunculuk ve intikamcılık ve saire gibi esbap ile ika-ı cinayet ve icrây-ı !ekavet
(e!kıyalık, haydutluk) eyleyen Müslim ve gayr-i Müslim çetelerin azlı"ı ve çoklu"u.
5-Millî müfrezeler sabit ve seyyar olmak üzere iki türlüdür. Umumiyetle mücadele ve
emniyet ve asayi! temin ve idame ve icabında orduyu takviye ve harekâtını teshil (kolayla!tırma)
maksadı ile seyyar müfrezeler te!kil olunur. Bundan ba!ka e!kıyanın taarruzundan ve anasır-ı
gayrimüslimenin ihtilâl ve tecavüzatından kasaba ve köyleri muhafaza ve müdafaa için mahalle,
köy ve mıntıkalarda seyyar ve sabit müfrezeler vücuda getirilir.
6-Seyyar müfrezeler silâh altında ifayı vazife eder efrattan maada (den ba!ka) bütün
milletin eli silâh tutan gençlerinden te!kil olunur. Bir tehlike anında vuku bulacak davet üzerine
orduyu seferber edecek olanlar orduya iltihak eder.

449
Mütebaki (geri kalan, artan) kuvvet mahallî tehlikelere kar!ı olup bunlara lüzumunda
makineli tüfek ve top dahi ilhak olunur. Efradın muharebe görmü! olması müreccahtır (tercih
edilen). Amir zabtü rapta kadir ve maharette ve bu müfrezeler !ekavetkâr bir kuvvet olmayıp
selâmet-i mülki millete vakfı hizmet ve hayat etmi! kanaatkâr, hamiyetperver zevattan mürekkep
olmalıdır. Müfrezelerin te!kili ve emri kumanda ve idaresi tıpkı askerî manga, takım ve bölük
gibidir. Mükâfat ve mücâzat (cezalandırma) dahi tıpkı askerlikteki gibi olur.
7-Müfrezeler yalnız kendi mıntıkalarında de"il ledel icap (icabı halinde) mücavir mıntıka
müfrezeleri ile tevhidi mesai için di"er mıntıkalara da geçerler.
Bu vezaif mahalli heyet-i idare ve merkeziyelerinin emri ile olur. Ancak ahval-ı
mühimmede müfrezeler kendiliklerinden muavenete ko!makta mükelleftirler. Yalnız bu halde
mensup oldukları heyet-i idare veya merkeziyeleri haberdar ederler. Mühim görülen mevakıa
icabında bir kıt'a-ı askeriye dahi kuvvetüzzahir (yedek kuvvet) olarak gönderilir.
8-Vilâyet heyet-i merkeziyeleriyle Heyet-i Temsiliye, lüzum gördü"ü mıntıkaların
müfrezelerini muhatarada (tehlike) bulunan herhangi bir mücavir mıntıkaya sevk ve cemi ile
ifayı vazifeye davet edebilir. Bu halde mıntıkalar kendilerine mensup müfrezelerin noksanlarım
ikmal ve sevk etmekle mükelleftir.
9-Sabit müfrezeler seyyar müfrezeleri te!kil edenlerin maadasından te!ekkül eder ve
bunlar tarafından lüzum görülen köylerde, nahiyelerde; kasabalarda, kasaba ve !ehirlerin her
mahallesinde müdafaa tertibatı yapılarak Hıristiyanların katliam yapmak ve asayi!i ihlâl gibi
mel'unca maksatlarına ve e!kıya çetelerinin taarruz*ve cinayetlerine kar!ı tedabir alırlar.
10-Sabit ve seyyar millî müfrezelere müktezi (icap eden, lazım gelen) eslihayı
mütenevvianın (türlü, çe!itli) temin ve tedariki mühimdir. E!kiyadan alınan silâhlar ve zenginler
tarafından para, tedariki mümkün olan tüfek, rovelver, bomba teslihata (silahlandırma,
silahlandırılma) medar olabilir. Bu hususta ordunun dahi muaveneti talep olunur. Hayatlarını ve
ia!elerini temin dahi ayni tarzda olur..
11-Her nevi fazla esliha, mühimmat ve malzeme münasip mahallere depo edilir. Ecanip
eline, dü!man yedine geçmesi melhuz depolar muhataralı mıntıkalarda hafiyyen nakil veya
mecburiyet anında, ya"ma halinde kaldırılıp emin mahallere depo edilir. Veyahut muhataralı
mıntıkalarda ahaliye tevzi edilir.

450
12-Esliha daima milletin malı ve ziyaı hazine-i milletin zararı demek oldu"undan esliha
tevziatı (da"ıtma, da"ıtılma) kıtaatı askeriyedeki usule tevfikan (uygun olarak, -e göre) icra
olunaca"ı gibi seyyar ve sabit müfrezeler tevziatta kefaletle ve muntazam numara tahtında kuyut
ile müfreze âmirlerinin mes'uliyeti tahtında icra olunur.
13-Millî müfrezeleri te!kil edecek her fert, Kur'an-ı azime mal ve canı üzerine el basarak
tahlif (yemin) olunur.

14-Müfrezelerin sıhhiye umuru için evvelce askerlikte ders görmü! olanlardan istifade
olunmalıdır. îcap eden ilâç ve sargı takımları ordudan talep olunur.
15-#! bu lâhika bir talimatname maiyetinde olup ahkâmı mahallin !erait ve icabatına
tevfikan tatbik olunur.

Talimatnamenin ikinci kısmının muhtevası:


(Bu kısım Nutuk’un Vesikalar kısmında bulunmayıp Adnan Sofuo"lu tarafından Bekir
Sami (Günsav) belgeleri arasından bulunup yayınlanmı!tır.)

Millî Kongre Heyet-i Merkeziyesi


Seyyar ve Sabit Müfreze Zabitan ve Efradına Hali Faaliyete geçtikleri Zaman Verilecek
#kramiye #le Tarz-ı #a!elerini Mü!ir Talimatnamedir.
1-Yaya ve atlı efrada ekmek ve bineklere arpa verilmekle beraber, piyadelere yevmiye
yarım!ar lira ve süvarilere yetmi! be! kuru! verilecektir.
2-Zabitana alet seviye yemeklerinden ba!ka mahiyye yirmi lira verilecektir.
3-Fevkalade fedakârlık ve hizeti sebk edecek olanlara Heyet-i #dare ve merkeziyenin
tensip edece"i kadar ikramiye verilmelidir.
4-Bu talimat katî olmayıp Heyet-i Merkeziye ve heyet-i idarelerce icab-ı hale göre tashih
ve tebdil edilebilir.
5-Gönüllü müfrezelere iltihak edecek olan ordu zabitan ve efradı hakkında da aynı
süratte muamele edilecektir.

451
EK.24

Ba!bakanlık Osmanlı Ar!ivi, DH.EUM.AY$.40.78 (Kapak)

452
Ba!bakanlık Osmanlı Ar!ivi, DH.EUM.AY$.40.78 (1.Sayfa)

Asiler (Kuva-yı Milliye) tarafından birkaç gün önce i!gal edilen Karamürsel kasabasının
hükümet kuvvetleri tarafından hadisesiz bir !ekilde ele geçirildi"i (asayi!in berkemal oldu"u)
üzere piyade ve gönüllüler ile hemen hareket edilmesi gerekti"i ve ve mutasarrıf vekilli"ine
muhasebecinin vekaleten bırakıldı"ı.

453
ÖZGEÇM!":

Ali Ulvi Özdemir

1968 yılında Trabzon’da do"du. 1990 Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
#!letme bölümünü bitirdi. Türkiye’de de"i!ik özel sektör kurulu!larında Bütçe Uzmanı, Mali
Analist, Bütçe $efi ve Finansman Müdürü olarak görev yaptı. 2001-2004 yılları arası Amerika
Birle!ik Devletleri’nin Boston kentinde bulundu. Burada da Harvard Üniversitesi, Massachusetts
General Hospital, Radyoloji Bölümü’nde Fon Yönetim Yardımcısı olarak bir süre çalı!tı. 2007
yılında Anadolu Ünivesitesi #ktisat Fakültesi #ktisat Bölümü’nü bitirdi. Aynı yıl Hacettepe
Üniversitesi Atatürk #lkeleri ve #nkılap Tarihi Enstitüsü’nde Yüksek Lisans e"itimini tamamladı.
Halen Ankara Üniversitesi Türk #nkilap Tarihi Enstitüsü’nde Doktora e"itimini sürdürmektedir.
Biri Boston’da olmak üzere 6 ki!isel Ya"lıboya resim sergisi açmı!tır. Eylül 2008’de
Alter Yayıncılık tarafından yayınlanan “Türkiye’de Avrupa Kar!ıtlı"ı’nın Tarihi” adlı incelemesi
ilk kitabıdır. Bunu Ocak 2009’da yayınlanan ve Yalçın Küçük, Paul Lafargue ve Charles
Bukowski’nin dü!ünceleri arasındaki benzerlikleri sorgulayan “Charles Bukowski’nin Kavgası
ve Satır Aralarındaki Solculu"u”, adındaki kitabı izledi. #lk romanı olan “Adam ve Oyun” ile
“Çökü!ten Zafere” adlı tarih incelemesi Temmuz 2009’da yayınlandı. #kinci romanı olan
“Ankara’da Mevsimler”, Aralık 2010’da yine Alter Yayıncılık tarafından yayınlanmı!tır.
“Amerika Günlü"ü” adlı bir de !iir kitabı bulunmaktadır. 2012’de yayımlanan “At Yarı!larını
Kazıdım ve A!kı Yeniden Buldum”, ilk öykü kitabıdır. Tarih alanındaki ara!tırmalarını
sürdürmektedir.
2008 yılından beri Kır!ehir, Ahi Evran Üniversitesi’nde Atatürk #lkeleri ve #nkılap Tarihi
Okutmanı olarak görev yapmakta olan Ali Ulvi Özdemir evli ve 2 çocuk babasıdır.
Yayınlanan Makaleleri:
1-“Atatürk’ün Büyük Eseri: Nutuk”, Anıtkabir Dergisi,Yıl.12, Sayı.44, Ocak 2012, s.26-29.
2-“Atatürk’ün Sanata Yakla!ımı”, Anıtkabir Dergisi,Yıl.12, Sayı.45, Nisan 2012, s.30-35.
3-“#kinci Dünya Sava!ı Yıllarında Serteller ve Tan Gazetesi (1939-1945)”, Atatürk Yolu
Dergisi, Ankara Üniversitesi Türk #nkılap Tarihi Enstitüsü Yayını, Sayı.49, Yıl.25, C.13, Bahar
2012, s.179-216.
Yayınlanan Kitapları:
1-Çökü!ten Zafere, Alter Yayıncılık

454

You might also like