You are on page 1of 792

KARL

MARKS

KAPİTAL
BİRİNCİ CİLT
ÜÇÜNCÜ BASKI
KAPİTAL
KAPİTALİST ÜRETİMİN ELEŞTİREL BİR TAHLİLİ
KARL MARKS

ÇEVİREN
ALAATTİN BİLGİ
Karl Marx’ın Cap tal, A Cr t cal Analys s of Cap tal st Productuon, Volume 1, (Lawrence ande
W shart, London, 1971) adlı yapıtını İng l zces nden Alaatt n B lg d l m ze çev rm ş, ve k tap, Kap tal,
Kap tal st Üret m n Eleşt rel B r Tahl l , B r nc C lt, adı le, Sol Yayınları tarafından 1986 (B r nc Baskı:
Temmuz 1975; İk nc Baskı: Mart 1978) tar h nde yayınlanmıştır.
Er ş Yayınları tarafından düzenlenm şt r. 20131
http://www.kurtuluscephes .com
http://www.kurtuluscephes .org
http://www.kurtuluscephes .net
er syay@kurtuluscephes .com
İÇİNDEKİLER
Almanca B r nc Baskıya Önsöz
Almanca İk nc Baskıya Sonsöz
Fransızca Baskıya Önsöz ve Sonsöz
Fransızca Baskıya Önsöz
Fransızca Baskıya Sonsöz
Almanca Üçüncü Baskıya Onsöz
İng l zce Baskıya Önsöz
Almanca Dördüncü Baskıya Onsöz
BİRİNCİ KİTAP – SERMAYENİN ÜRETİM SÜRECİ
BİRİNCİ KISIM – META VE PARA
BİRİNCİ BÖLÜM – M e t a
B r nc Kes m. – Metaın İk Öğes . Kullanım-Değer ve Değer
İk nc Kes m. – Metada Somutlaşan Emeğ n İk Yönlü N tel ğ
Kes m. – Değer n B ç m ya da Değ ş m-Değer
A. Değer n Bas t ya da Raslansal B ç m
1. Değer İfades n n İk Kutbu:
2. Değer n N sp B ç m
(a) Bu b ç m n n tel ğ ve anlamı
(b) N sp değer n n cel bel rlenmes
3. Değer n Eşdeğer B ç m
4. B r Bütün Olarak Değer n Bas t B ç m
B. Toplam ya da Gen şlem ş Değer-B ç m
1. Gen şlem ş N sp Değer-B ç m
2. Özel Eşdeğer B ç m
3. Toplam ya da Gen şlem ş Değer-B ç m n n Eks kl kler
C. Değer n Genel B ç m
1. Değer-B ç m n n Değ şm ş N tel ğ
2. Değer n N sp B ç m le Eşdeğer B ç m n n
3. Değer n Genel B ç m nden Para-B ç m ne Geç ş
D. Para-B ç m
Dördüncü Kes m. – Metaların Fet ş zm ve Bunun Sırrı
İKİNCİ BÖLÜM – Değ ş m
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM – Para ya da Meta Dolaşımı
B r nc Kes m. – Değerler n Ölçüsü
İk nc Kes m. – Dolaşım Aracı
a. Metaların Başkalaşımı
M–P. İlk Başkalaşım ya da Satış
M–P, ya da Satınalma
b. Paranın Dev nmes *
c. S kke ve Değer S mgeler
Üçüncü Kes m. – Para
a. Para-Yığma (İdd har)
b. Ödeme Aracı
c. Evrensel Para
İKİNCİ KISIM – PARANIN SERMAYEYE DÖNÜŞÜMÜ
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM – Sermayen n Genel Formülü
BEŞİNCİ BÖLÜM – Sermayen n Genel Formülündek Çel şk ler
ALTINCI BÖLÜM – Emek-Gücünün Alım ve Satımı
ÜÇÜNCÜ KISIM – MUTLAK ARTI-DEĞERİN ÜRETİMİ
YEDİNCİ BÖLÜM – Emek-Sürec ve Artı-Değer Üret m Sürec
B r nc Kes m. – Emek-Sürec ya da Kullanım-Değerler n n Üret m
İk nc Kes m. – Artı-Değer Üret m
SEKİZİNCİ BÖLÜM – Değ şmeyen Sermaye ve Değ şen Sermaye
DOKUZUNCU BÖLÜM – Artı-Değer Oranı
B r nc Kes m. – Emek-Gücünün Sömürülme Dereces
İk nc Kes m. – Ürünün Değer n Oluşturan Parçaların Ürünün Bu Parçalara Tekabül Eden Orantılı
Kısımları le Tems l Ed lmes
Üçüncü Kes m. – Sen or’ün “Son Saat ”
Dördüncü Kes m. – Artı-Ürün
ONUNCU BÖLÜM – İşgünü
B r nc Kes m. – İşgününün Sınırları
İk nc Kes m. – Artı-Emek Hırsı İmalâtcı ve Boyar
Üçüncü Kes m. – Sömürüye Yasal Sınırlar Konulmayan İng l z Sanay Kolları
Dördüncü Kes m. – Gündüz ve Gece İş . Vard ya S stem
Beş nc Kes m. – Normal B r İşgünü İç n Savaşım. İşgününün Uzatılması İç n 14. Yüzyılın Ortasından
17. Yüzyılın Sonuna Kadar Çıkartılan Zorunlu Yasalar
Altıncı Kes m. – Normal İşgünü İç n Savaşım. Emek-Zamanı Yasasıyla Zorunlu Sınırlandırma. İng l z
Fabr ka Yasaları,1833’ten 1864’e
Yed nc Kes m. – Normal İşgünü İç n Savaşım. İng l z Fabr ka Yasalarının Başka Ülkelerdek Tepk s
ONBİRİNCİ BÖLÜM – Artı-Değer n Oranı ve K tles
DÖRDÜNCÜ KISIM – NİSPİ ARTI-DEĞER ÜRETİMİ
ONİKİNCİ BÖLÜM ONİKİNCİ BÖLÜM – N sp Artı-Değer Kavramı
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM – Elb rl ğ
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM – İşbölümü ve Manüfaktür
B r nc Kes m – Manüfaktürün İk Yanlı Köken
İk nc Kes m – Parça-İşç ve Onun Aletler
Üçüncü Kes m – Manüfaktürün İk Temel B ç m : Heterojen Manüfaktür, Ser Manüfaktür
Dördüncü Kes m – Manüfaktürde İşbölümü ve Toplumda İşbölümü
Beş nc Kes m – Manüfaktürün Kap tal st N tel ğ
KAPİTALİST ÜRETİM
DÖRDÜNCÜ KISIM (DEVAM) NİSPİ ARTI-DEĞER ÜRETİMİ
ONBEŞİNCİ BÖLÜM – Mak ne ve Büyük Sanay
B r nc Kes m. – Mak nen n Gel şmes
İk nc Kes m. – Mak neyle Ürüne Aktarılan Değer
Üçüncü Kes m. – Mak nen n İşç Üzer ndek Dolaysız Etk ler
a. Sermayen n Ek Emek-gücüne Elkoyması
b. İşgününün Uzatılması
c. Emeğ n Yoğunlaştırılması
Dördüncü Kes m. – Fabr ka
Beş nc Kes m. – İşç le Mak ne Arasındak Çek şme
Altıncı Kes m. – Mak neler n İşs z Bıraktığı İşç lerle İlg l Telâf Teor s
Yed nc Kes m. – İşç ler n Fabr ka S stem Tarafından İt lmeler ve Çek lmeler Pamuklu Sanay nde
Bunalımlar
Sek z nc Kes m. – Büyük Sanay n Manüfaktürde, Elzanaatlarında ve Ev Sanay nde Yolaçtığı Devr m
a. Elzanaatları le İşbölümüne Dayanan Elb rl ğ n n Ortadan Kalkması
b. Fabr ka S stem n n Manüfaktür ve Ev Sanay Üzer ndek Etk s
c. Modern Manüfaktür
d. Modern Ev Sanay
e. Modern Manüfaktürden ve Ev Sanay nden Büyük Modern Mak ne Sanay ne Geç ş. Fabr ka
Yasalarının Bu Sanay lere Uygulanması le Bu Devr m n Hızlandırılması
Dokuzuncu Kes m. – Fabr ka Yasaları. Bu Yasanın Sağlık ve Eğ t m le İlg l Maddeler . Bunların
İng ltere’de Yaygınlaşması
Onuncu Kes m. – Büyük Sanay ve Tarım
BEŞİNCİ KISIM – MUTLAK VE NİSPİ ARTI-DEĞER ÜRETİMİ
ONALTINCI BÖLÜM – Mutlak ve N sp Artı-Değer– Emek-Gücü F yatında ve Artı-Değerde
Büyüklük Değ şmeler
ONYEDİNCİ BÖLÜM – Emek-Gücü F yatında ve Artı-Değerde Büyüklük Değ şmeler
I. İşgünü Uzunluğu le Emek Yoğunluğu Değ şm yor. Emeğ n Üretkenl ğ Değ ş yor
II. İşgünü Değ şm yor. Emeğ n Üretkenl ğ Değ ş yor. Emeğ n Yoğunluğu Değ ş yor
III. Emeğ n Üretkenl ğ ve Yoğunluğu Değ şm yor. İşgünü Uzunluğu Değ ş yor
IV. Emeğ n Süres nde, Üretkenl ğ nde ve Yoğunluğunda Aynı Anda Değ şmeler
(1.) Emeğ n Üretkenl ğ ndek Azalmayla Aynı Anda İşgününün Uzaması
(2.) Emeğ n Yoğunluğunda ve Üretkenl ğ nde Artmayla Aynı Anda İşgününün Kısalması
ONSEKİZİNCİ BÖLÜM – Artı-Değer Oranı İç n Çeş tl Formüller
ALTINCI KISIM – Ü C R E T
ONDOKUZUNCU BÖLÜM – Emek-Gücü Değer n n ya da F yatının Ücrete Dönüşmes
YİRMİNCİ BÖLÜM – Zamana Göre Ücret
YİRMİBİRİNCİ BÖLÜM – Parça-Başı Ücret
YİRMİİKİNCİ BÖLÜM – Ücretlerdek Ulusal Farklılıklar
YEDİNCİ KISIM – SERMAYE BİRİKİMİ
GİRİŞ
YİRMİDÖRDÜNCÜ BÖLÜM – Artı-Değer n Sermayeye Dönüşmes
B r nc Kes m. – Boyutları G tt kçe Büyüyen Kap tal st Üret m. Meta Üret m ne Özgü Mülk yet
Yasalarının Kap tal st Elkoyma Yasalarına Geç ş
İk nc Kes m. – G tt kçe Artan Ölçüde Yen den-Üret m n Ekonom Pol t k Tarafından Yanlış Anlaşılması
Üçüncü Kes m – Artı-Değer n Sermaye ve Gel re Ayrılması. Perh z Teor s
Dördüncü Kes m. – B r k m n M ktarını, Artı-Değer n Sermaye ve Gel re Orantılı Bölüşümünden
Bağımsız Olarak Bel rleyen Koşullar.
Beş nc Kes m. – Sözde Emek-Fonu
YİRMİBEŞİNCİ BÖLÜM – Kap tal st B r k m n Genel Yasası
B r nc Kes m. – Sermayen n B leş m Aynı Kalırken, B r k mle B rl kte Emek-Gücüne Duyulan Taleb n
Artması,
İk nc Kes m. – B r k m İlerler ve Bununla B rl kte Yoğunluk Artarken, Sermayen n Değ şen Kısmının
N sp Azalması
Üçüncü Kes m. – G tt kçe Artan Ölçüde N sp Artı-Nüfus Üret m ya da Yedek Sanay Ordusu
Dördüncü Kes m. – N sp Artı-Nüfusun Farklı B ç mler . Genel Kap tal st B r k m Yasası
Beş nc Kes m. – Genel Kap tal st B r k m
(a) 1846-1866 Arasında İng ltere
(b) İng l z Sanay İşç Sınıfının Çok Düşük Ücret Alan Tabakası
(c) Göçebe Nüfus
(d) Bunalımların İşç Sınıfının En İy Ücret Alan Kes m Üzer ndek Etk s
(e) İng l z Tarım Proletaryası
(1.) Bedfordsh re
(2.) Berksh re
(3.) Buck nghamsh re
(4.) Cambr dgesh re
(5.) Essex
(6.) Herefordsh re
(7.) Hunt ngdonsh re
(8.) L ncolnsh re
(9.) Kent
(10.) Northamptonsh re
(11.) W ltsh re
(12.) Worcestersh re
(f) İrlanda
SEKİZİNCİ KISIM – İLKEL BİRİKİM
YİRMİALTINCI BÖLÜM – İlkel B r k m n Sırrı
YİRMİYEDİNCİ BÖLÜM – Tarımsal Nüfusun Topraksızlaştırılması
YİRMİSEKİZİNCİ BÖLÜM – 15. Yüzyılın Sonundan Başlayarak Mülksüzleşt r lenlere Karşı Kanlı
Yasalar. Ücretler n, Parlamento Yasalarıyla Düşürülmeye Zorlanması
YİRMİDOKUZUNCU BÖLÜM – Kap tal st Ç ftç n n Doğuşu
OTUZUNCU BÖLÜM – Tarımsal Devr m n Sanay Üzer ndek Tepk s . Sanay Sermayes İç n İç
Pazar n Yaratılması
OTUZBİRİNCİ BÖLÜM – Sanay c Kap tal st n Doğuşu
OTUZİKİNCİ BÖLÜM – Kap tal st B r k m Tar hsel Eğ l m
OTUZÜÇÜNCÜ BÖLÜM – Modern Sömürgec l k Teor s
DİZİNLER
Kaynaklar D z n
Yazarlar
Anon m Yapıtlar
Gazete ve Derg ler
Parlamento Raporları ve Ötek Resm Yayınlar
Adlar D z n
Yazınsal, İnc lsel ve M toloj k Adlar
Ağırlık, Uzunluk, Alan, Sığa ve Para Ölçüler
Kısaltmalar
PROLETARYANIN YİĞİT, VEFALI VE YÜCE
SAVUNUCUSU
UNUTULMAZ DOSTUM

W I L H E L M W O L F F’A
SUNULMUŞTUR
21 HAZİRAN 1809’DA TARNAU’DA DOĞDU
9 MAYIS 1864’TE MANCHESTER’DE SÜRGÜNDE ÖLDÜ
ALMANCA BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ

ŞİMDİ b r nc c ld n kamuoyuna sunduğum yapıt, 1859’da yayımlanan


Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı adlı yapıtımın devamını oluşturur.
B r nc kısım le onun devamı arasındak uzun aralık, çalışmamı tekrar tekrar
kesen, uzun yıllar süren b r hastalıktan ötürüdür.
Daha önce yapıtın çer ğ , bu c ld n lk üç bölümünde özetlenm şt r. Bu,
yalnızca, aradak l şk ve bütünlük yönünden yapılmamıştır. Konunun
sunuluşu da. gel şt r lm şt r. Daha öncek k tapta yalnızca dokunulup geç len
b rçok nokta, koşulların elverd ğ ölçüde, burada, daha tam olarak
şlenm şken; öte yandan, orada ayrıntılı olarak ele alınan noktalara bu c ltte
yalnızca değ n lm şt r. N tek m, değer ve para teor ler tar h üzer ne olan
bölümler, tamamen dışarda bırakılmıştır. Bununla b rl kte, daha öncek
yapıtın okuru, b r nc bölümün d pnotlarında, bu teor ler n tar h [sayfa 15] le
lg l ek başvurma kaynakları bulacaktır.
Her başlangıcın güçlüğü, bütün b l mler ç n geçerl d r. Bu yüzden,
b r nc bölümün, özell kle de metaın tahl l n kapsayan kes m n anlaşılması,
daha zor olacaktır. Özell kle değer n özü ve değer n büyüklüğünün tahl l le
lg l yerler , elden geld ğ nce herkes n anlayab leceğ g b yazdım.1 Tam
gel şm ş hal para-b ç m olan değer-b ç m , son derece kolay ve yalındır.
Bununla b rl kte, nsan aklı, k b n yıldan fazla zamandan ber boş yere
bunun sırrını kavramaya çalışırken, öte yandan, çok daha karışık ve karmaşık
b ç mler n başarılı tahl l ne, h ç değ lse b r yaklaşım sağlanmıştır. N ç n?
Çünkü, organ k b r bütün olarak b r c s m, bu c sm n hücreler nden daha
kolay ncelen r de ondan. Ayrıca, ekonom b ç mler n n tahl l nde ne
m kroskoptan yararlanılab l r, ne de k myasal ayıraçlardan. Her k s n n de
yer n , soyutlama gücü almalıdır. Ancak, burjuva toplumda emek ürününün
meta-b ç m –ya da metaın değer-b ç m – ekonom k hücre-b ç m d r. Bu
b ç mler n tahl l , sığ b r gözlemc ye, küçük ayrıntılar g b geleb l r. Aslında
da, küçük ayrıntılar üzer nde durulmaktadır, ama tıpkı m kroskob k
anatom de yapıldığı g b .
Bu nedenle, değer-b ç m üzer ne olan kes m dışında bu c lt, zor
anlaşılıyor d ye suçlanamaz. Ben, burada, elbette, yen b r şey öğrenmek
steyen, dolayısıyla da kend başına düşünme çabasında olan okuru
kasted yorum.
F z kç , f z ksel olguları, ya en, t p k b ç mde oldukları, bozucu etk lerden
en uzak bulundukları yerlerde gözlemler, ya da olanaklıysa, olayın en normal
b ç mde geçmes n sağlayacak koşullar altında deneyler yapar. Ben, bu
yapıtta, kap tal st üret m tarzını ve bu tarza tekabül eden üret m ve değ ş m
koşullarını nceleyeceğ m. Bugüne kadar, İng ltere, bunların klas k yurdu
olmuştur. Teor k düşünceler m n gel şmes ç nde, İng ltere’n n başlıca örnek
olarak göster lmes n n neden şte budur. Ancak eğer [sayfa 16] Alman okur,
İng l z sanay ve tarım şç ler n n durumuna omuz s lker, ya da y mser b r
b ç mde Almanya’da şler n bu kadar kötü olmadığı düşünces yle kend n
avutursa, ona açıkça şunu söylemel y m: “De te fabula narratur!”2
Aslına bakılırsa, konu, kap tal st üret m n doğal yasalarının sonucu olan
toplumsal uzlaşmaz karşıtlıkların şu ya da bu derecede gel şm ş olmaları
değ ld r. Burada sözkonusu olan, bu yasaların kend ler d r, kaçınılmaz
sonuçlara doğru katı b r zorunlulukla şleyen bu eğ l mlerd r. Sanay
yönünden daha çok gel şm ş b r ülke, daha az gel şm ş olan ülkeye ancak
kend geleceğ n n mges n göster r.
Ama bunu b r yana bırakalım. Kap tal st üret m n Almanlar arasında
y ce yerleşt ğ yerlerde (örneğ n fabr kalarda) ç nde bulunulan koşullar,
Fabr ka Yasalarına benzer yasaların b zde bulunmamaları neden yle,
İng ltere’den daha da kötüdür. Ötek bütün alanlarda, b z, Batı Kıta
Avrupasının tüm ger ye kalan yerler nde olduğu g b , yalnızca kap tal st
üret m n gel şmes n n değ l, bu gel şmen n tamamlanmamış olmasının da
acısını çek yoruz. Modern kötülükler n yanısıra, dünün m rası olan b r sürü
kötülükler n; çok esk üret m b ç mler n n alttan alta hâlâ sürüp
g tmeler nden doğan ve bunların kaçınılmaz olarak beraber nde get rd kler
çağdışı toplumsal ve s yasal l şk ler n altında ez l yoruz. Yalnızca
yaşayanlardan değ l, ölülerden de acı çek yoruz. Le mort sa s t le v f!3
Almanya’nın ve ger ye kalan Batı Kıta Avrupasının toplumsal
stat st kler , İng ltere’dek lere oranla acınacak durumdadır. Ama gene de,
arkasındak meduza başını şöyle b r görmem ze yetecek kadar perdey
aralıyorlar. Hükümetler m z ve parlamentolarımız, İng ltere’dek g b ,
zaman zaman, ekonom k koşulları nceleyecek kom syonlar kursa; bu
kom syonlara gerçeğ araştırmak ç n aynı b ç mde tam yetk ler ver lse; bu
görevler ç n İng ltere’n n fabr ka denetmenler , halk sağlığı konusundak
sağlık raportörler , kadınlar le çocukların sömürülmes , konut ve
beslenme konularını nceleyen kom serler g b yetenekl , tarafsız ve saygın
nsanlar bulunab lse; b zdek durumu görüp dehşete düşerd k. Perseus,
avladığı devler kend s n görmes n d ye s h rl b r başlık g yerd . B z se,
devler n varlığını görmemek ç n, s h rl başlığı gözler m ze [sayfa 17] ve
kulaklarımıza kadar nd r yoruz.
Bu konuda kend m z aldatmayalım. Amer kan bağımsızlık savaşı, 18.
yüzyılda, Avrupa orta sınıfı ç n uyarı çanını nasıl çaldıysa, Amer kan ç
savaşı da, 19. yüzyılda, Avrupa şç sınıfı ç n aynı şey yaptı. İng ltere’de
toplumsal kargaşanın g d ş gözle görülür halded r. Bu durum, bell b r
noktaya ulaştığında, Kıta Avrupasını da ster stemez etk leyecekt r. Orada,
bu, şç sınıfının kend s n n gel şme dereces ne göre, ya daha yabanıl ya da
daha nsancıl b r b ç m alacaktır. Bunun ç n, yüksek nsancıl düşüncelerden
ayrı olarak, bugün egemen olan sınıfların en öneml çıkarları, onlara, şç
sınıfının serbestçe gel şmes n engelleyen, yasal olarak kaldırılab l r bütün
engeller n kaldırılmasını buyuruyor. Bu nedenle de, bu c ltte, ötek şeyler
yanında, İng l z fabr ka mevzuatının tar h ne, ayrıntılarına ve sonuçlarına
gen ş yer verd m. B r ulus, ötek uluslardan b rçok şeyler öğreneb l r ve
öğrenmel d r de. B r toplum, kend hareket n n doğal yasalarını ortaya
çıkarmak ç n doğru yola g rm ş olsa b le –bu yapıtın son amacı da, zaten
modern toplumun ekonom k hareket yasasını ortaya çıkarmaktır– bu toplum,
normal gel şmes n n b rb r n zleyen aşamalarının ortaya koyduğu engeller ,
ne gözüpek sıçrayışlarla tem zleyeb l r, ne de meşru yasalarla ortadan
kaldırab l r. Ancak doğum sancılarını kısaltab l r ve azaltab l r.
Olası b r yanlış anlamayı önlemek ç n b r noktayı bel rtmek ster m.
Kap tal st ve toprakbey n , h ç b r şek lde pembeye boyamadım. Ama
burada k ş ler, ekonom k kategor ler n tems lc ler oldukları, bel rl sınıf
l şk ler le sınıf çıkarlarını k ş l kler nde topladıkları ölçüde ele alınıp
ncelen rler. Toplumun, kt sad b ç mlen ş n n evr m n doğal tar h n b r
sürec olarak gören ben m görüşüm, b rey , o kend n öznel olarak bu
l şk ler n üzer ne ne denl çok çıkarırsa çıkarsın, toplumsal olarak yaratığı
kaldığı bu l şk lerden, herhang b r başka görüşten daha az sorumlu tutar.
Ekonom pol t k alanında özgür b l msel araştırma, yalnızca ötek bütün
alanlarda karşılaşılan düşmanlarla yüzyüze gelmekle kalmaz. Ele alınan
malzemen n kend ne özgü n tel ğ , nsan yüreğ n n en azgın, en bayağı ve en
uğursuz tutkularını, özel çıkar çılgınlıklarını, düşman olarak savaş alanına
aktarır. Resm İng l z K l ses , 39 kuralın 38’ ne karşı yapılan saldırıyı,
gel r n n 1/39’una yapılan saldırıdan daha kolay bağışlar. Bugün b zzat
tanrıtanımazlık, mevcut mülk yet l şk ler n n eleşt r s le karşılaştırılırsa,
[sayfa 18] culpa lev s’t r.4 Bununla b rl kte, gene de kabul ed lmes gerekl b r
gel şme var. Örneğ n son haftalarda yayınlanan Mav k tabı göstereb l r m:
“Correspondance w th Her Majesty’s M ss ons Abroad, regard ng
Industr al Quest ons and Trades Un ons”.5 İng l z tahtının dış ülkelerdek
tems lc ler , Almanya’da, Fransa’da, kısacası Kıta Avrupasının bütün uygar
devletler nde, sermaye le emek arasındak mevcut l şk lerde köklü b r
değ ş kl ğ n İng ltere’dek kadar apaçık ve kaçınılmaz olduğunu uzun uzun
anlatmaktadırlar. Aynı zamanda, Atlant k Okyanusunun ötek kıyısında,
Amer ka B rleş k Devletler Başkan Yardımcısı Bay Wade, halk topluluğu
önünde yaptığı konuşmada, kölel ğ n kaldırılmasından sonra, sermaye le
toprak mülk yet l şk ler nde köklü b r değ ş kl k yapılmasının günün
başlıca sorunu olduğunu lân etm şt r. Bunlar, çağın, mor şallar ya da kara
bürüklerle g zlenemeyecek bel rt ler d r. Bu sözler, yarın b r muc ze olacağı
anlamına gelmez. Bu sözler, b zzat egemen sınıflar ç nde, bugünkü toplumun
kaskatı b r kr stal olmayıp, değ şeb len ve sürekl olarak değ şen b r
organ zma olduğu konusunda b r sezg n n doğduğunu göstermekted r.
Bu yapıtın k nc c ld sermayen n dolaşım sürec n 6 (II. K tap), ve
sermayen n gel şme seyr ç nde aldığı çeş tl b ç mler (III. K tap), üçüncü
ve son c lt (IV. K tap) se teor n n tar h n ele alacaktır.
B l msel eleşt r ye dayanan her görüşü memnunlukla karşılarım.
Kamuoyu den len şey n h ç b r zaman ödün vermed ğ m önyargılarına
gel nce, önceden olduğu g b , ş md de büyük Floransalının özdey ş n
ben ms yorum:
“Segu l tuo corso, e lasc a d r le gent ”7 [sayfa 19]

Londra, 25 Temmuz 1867


KARL MARKS

1 Ferd nand Lassalle’ın Schulze-Del tzsh’e karşı yazdığı yapıtın ben m bu konular üzer ndek
açıklamalarımın “entelektüel özünü” verd ğ n dd a ett ğ kısmında b le öneml yanlışlar olduğuna bakılırsa,
bu, daha da gerekl oluyor. Ferd nand Lassalle’ın kt sat üzer ne olan yapıtlarındak bütün genel teor k
önermeler nde, örneğ n sermayen n tar hsel karakter , üret m koşulları le üret m b ç m arasındak l şk
vb. üzer ne olan önermeler , ben m koyduğum term noloj ye varıncaya kadar, kaynak bel rtmeks z n,
hemen hemen sözcüğü sözcüğüne ben m yazılarımdan alması herhalde propaganda amacı ç n yapılmış
olab l r. Ben mle h ç b r lg s olmadığı ç n, onun bu önermeler ayrıntıları le nasıl şled ğ ve uyguladığı
konusunda elbette h ç b r şey söylem yorum.
2 “Bu öyküde sen n sözün ed l yor.” (Horace) –ç.
3 Ölüm, yaşayanı yakalar. -ç.
4 Küçük günah. -ç.
5 “Sanayı Sorunları le Send kalar Konusunda Majesteler n n Dış Ülkelerdek Tems lc ler le
Yazışmalar.” -ç.
6 Yazar, 579’uncu sayfada, bu başlık altında ney sted ğ n açıklamaktadır. -Ed.
7 “Sen yolunda yürü ve bırak ne derlerse des nler!” Dante, İlâh Komedya, “Araf”, 5. şarkı.-ç.
ALMANCA İKİNCİ BASKIYA SONSÖZ

SÖZLERİME, b r nc baskının okurlarına, k nc baskıda yapılan


değ ş kl kler konusunda b lg vermekle başlamalıyım. K tabın
düzenlenmes nde daha b r açıklığa varıldığı hemen d kkat çekecekt r. Ek
notlar, her yerde, k nc baskıya not d ye göster lm şt r. Met nle lg l en
öneml noktalar se şunlardır:
B r nc Bölüm B r nc Kes mde her değ ş m-değer n n fade ed ld ğ
eş tl kler n tahl l nden elde ed len değer türet m , daha büyük b r b l msel
t t zl kle ele alınmış ve şlenm şt r; aynı b ç mde, b r nc baskıda, şöyle b r
değ n len, değer n özü le değer büyüklüğünün toplumsal olarak gerekl
emek-zamanına göre bel rlen ş arasındak bağıntı üzer nde ş md daha gen ş
ölçüde durulmuştur. B r nc Bölüm Üçüncü Kes m (Değer n B ç m ), başka
b r neden olmasa b le, b r nc baskıda k kez yer aldığı ç n, tümüyle gözden
geç r lm şt r. –Geçerken bel rtey m k , bu y nelemey [sayfa 20] Hanover’dek
dostum Dr. L. Kugelmann’a borçluyum. Hamburg’dan lk provalar geld ğ
sırada, 1867 yılı lkyazında kend s n z yaret ed yordum. Ben , okurların
çoğunun, değer-b ç m konusunda tamamlayıcı, daha öğret c b r açıklamaya
gereks nme duyacaklarına kna etm şt .– B r nc Bölümün son kes m ,
“Metaların Fet ş Karakter , vb.” gen ş ölçüde değ şt r ld . Üçüncü Bölüm
B r nc Kes m (Değer n Ölçüsü) özenle gözden geç r ld , çünkü okura, Zur
Kr t k der Pol t schen Ökonom e, Berl n 1859’da ver lm ş bulunan
açıklamalara başvurması bel rt lerek bu kes m yeter kadar t t zl kle ele
alınmamıştı. Yed nc Bölüm, özell kle İk nc Kısım8 gen ş ölçüde yen den
yazıldı.
Met nde yer yer ve çoğu zaman yalnızca üslup le lg l bütün
değ ş kl kler üzer nde durmak ç n zaman y t rmen n gereğ yoktur. Bütün
k tap boyunca böyle değ ş kl kler olmuştur. Gene de, Par s’te çıkacak
Fransızca çev r y gözden geç rd ğ m şu sıra, Almanca esas metn n bazı
yerler n n üslup bakımından büyük ölçüde düzelt lmes ne, bazı yerlerde se
gözden kaçmış hataların ayıklanmasına gerek olduğunu gördüm. Ancak bunun
ç n zaman yoktu. Çünkü, bana, ancak 1871 güzünde çok ac l b r çalışma
ç nde bulunduğum sırada, k tabın tükend ğ n ve k nc baskısına 1872
Ocağında başlanacağını haber verm şlerd .
Alman şç sınıfının gen ş çevreler nde Das Kap tal’ n böyles ne hızla
beğen kazanması, emekler m n en y ödülü olmuştur. Ekonom k konularda
burjuva görüş açısını yansıtan V yanalı b r fabr katör olan Bay Mayer,
Fransız-Alman savaşı sırasında yayınlanan b r broşürde, Almanların
geleneksel b r tutkusu d ye kabul ed len güçlü teor k düşünme yetenekler n n,
Almanya’da kültürlü den len sınıflar arasında tamamıyla kaybolduğu, oysa
ters ne şç sınıfı arasında bu yeteneğ n yen b r canlılık gösterd ğ
düşünces n , çok yer nde olarak ortaya koymuştu.
Almanya’da, ekonom pol t k, şu ana kadar, yabancı b r b l m olarak
kaldı. Gustav von Gül ch, Gesch chtl che Darstellung des Han-dels, der
Gewerbe usw9 adlı yapıtının özell kle 1830’ da yayınlanan lk k c ld nde,
Almanya’da kap tal st üret m tarzının gel şmes n ve dolayısıyla, bu ülkede
modern burjuva toplumunun oluşmasını önleyen tar hsel koşulları uzun
uzun ncelem şt r. Demek k , [sayfa 21] ekonom pol t ğ n yeşereceğ toprak
yoktu. Bu “b l m”, İng ltere ve Fransa’dan hazır mal olarak thal ed lmek
zorundaydı; ve Alman [ekonom pol t k -ç.] profesörler öğrenc olarak
kaldılar Yabancı b r gerçeğ n teor k fades , bunların el nde, b r dogmalar
demet hal ne geld ve çevreler ndek küçük t caret âlem n n ter mler yle
yorumlandı ve bunun ç n de yanlış yorumlandı. B l mse kt darsızlık
duygusunu, tümüyle bastıramadıkları bu duyguyu, gerçekten yabancısı
oldukları b r konuya dokunmuş olmanın b l nçaltı rahatsızlığını, ya tar h
ve yazın alanlarında allamel k taslayarak, ya da “Kameral” b l mler
den len ve Alman bürokras s n n arafı geçmek zorunda olan umutsuz
adaylarının laf kalabalığından alınmış yabancı malzeme karışımı le
becer ks zce örtmeye çalıştılar.
Almanya’da, 1848’den bu yana kap tal st üret m, hızla gel şmekted r ve
bugün spekülasyon ve dolandırıcılık çers nde açılıp saçılmıştır. Ama ne
var k , profesyonel kt satçılarımıza kader gene gülmüyor. Ekonom pol t ğ
dürüst b r b ç mde ele alab lecekler sırada, modern ekonom k koşullar
Almanya’da f len yoktu. Ve bu koşullar ortaya çıkar çıkmaz da, onlar öyle
b r ortam ç ndeyd ler k , artık burjuva ufkunun sınırları çers nde, bunları
gerçekten ve tarafsızca ncelemek olanağı yoktu. Ekonom pol t k bu
sınırlar ç nde kaldığı sürece, yan kap tal st yönet m, evr m n n geç ş
hal nde tar hsel b r evres olması yer ne, toplumsal üret m n mutlak son
b ç m olarak görüldüğü sürece, sınıf savaşımı su yüzüne çıkmadığı ya da
kend s n ancak dağınık ve tek tek olaylarla ortaya koyduğu sürece,
ekonom pol t k, b r b l m olarak kalab l r.
İng ltere’y alalım. Orada ekonom pol t k, sınıf savaşımının henüz az
gel şt ğ dönemde doğmuştur. Onun son büyük tems lc s R -cardo,
sonunda, b l nçl olarak, sınıf çıkarlarının, ücret ve kârın, kâr ve rantın
karşıtlığını, bu karşıtlığı, safça, doğanın toplumsal b r yasası kabul
ederek, araştırmalarının hareket noktası yapar. Ancak, buradan hareketle,
burjuva ekonom b l m , aşamayacağı sınırlara gel p dayan-mıştır. Bu
b l m, R cardo daha hayattayken ve ona karşı olarak S s-mond ’n n
k ş l ğ nde eleşt r le karşı karşıya geld .10
Bunu zleyen 1820-1830 dönem , İng ltere’de ekonom pol t k [sayfa 22]
alanında b l msel faal yetlerle d kkat çeker. R cardo’nun teor s n n
vulgar ze ed ld ğ , ve yayıldığı kadar, bu teor n n esk okula karşı savaşım
verd ğ b r dönemd . Parlak karşılaşmalar yapıldı. O sıralarda olup
b tenler Avrupa pek az b l r, çünkü polem kler n çoğu, yazılarda,
ncelemelerde, arasıra çıkan k tap ve broşürlerde dağınık olarak kalmıştır.
Bu polem ğ n tarafsız n tel kte oluşu –her ne kadar R cardo’nun teor s ,
bazı st sna durumlarda burjuva ekonom s ne karşı b r saldırı s lahı
olarak kullanılmış se de– zamanın koşullarıyla açıklanab l r. Bu yandan,
büyük sanay , 1825 bunalımı le modern yaşamının devresel çevr m n lk
kez açarak kend n gösterd ğ g b , çocukluk çağından kurtulmak üzereyd .
Öte yandan, sermaye le emek arasındak sınıf savaşımı, s yasal bakımdan,
b r yanda Kutsal İtt fak çevres nde toplanan hükümetler ve feodal
ar stokras , öte yanda burjuvaz n n öncülük ett ğ halk k tleler arasındak
uyuşmazlık; ekonom k bakımdan, sanay sermayes le ar stokrat toprak
mülk yet arasındak çatışma –bu çatışma, Fransa’da küçük ve büyük
toprak mülk yet arasındak karşıtlığın ger s nde saklı kalıyor, İng ltere’de
Tahıl Yasalarından sonra açığa çıkıyordu– sonucu arka plana t lm ş
bulunuyordu. Bu sırada, İng ltere’de, ekonom pol t k yazını Fransa’da,
Dr. Quesnay’n n ölümünü zleyen fırtınalı ler atılış hareket n anımsatır,
ama tıpkı kocakarı fırtınasının lkyazı anımsatması g b . Ve 1830 yılıyla
b rl kte tam b r bunalım patlak verd .
Fransa le İng ltere’de, burjuvaz , s yasal kt darı ele geç rm şt .
Bundan sonra sınıf savaşımı, prat k olduğu kadar teor k olarak da g tg de
daha açık ve tehd t ed c b ç mler aldı. B l msel burjuva ekonom s n n
ölüm çanını çalıyordu. Artık bundan sonra bu ya da şu teorem n doğru
olup olmaması değ l, ama sermayeye yararlı mı yoksa zararlı mı, gerekl
m yoksa gereks z m , s yasal bakımdan tehl kel m tehl kes z m olduğu
sözkonusuydu. Tarafsız ncelemeler n yer n ücretl yarışmalar, gerçek
b l msel araştırmaların yer n kara v cdanlı ve şeytanca mazur gösterme
eğ l mler almıştı. Bununla b rl kte Cobden ve Br ght g b malâtçıların
başıçekt ğ Tahıl Yasalarına Karşı B rl ğ n yayınladığı dünyayı kaplayan
yerl yers z broşürler n, b l msel olmasa b le, toprak ar stokras s ne karşı
g r şt kler polem k yönünden tar hsel b r değer vardı. Ne var k , ondan
sonra, S r Robert Peel’ n yürürlüğe koyduğu serbest t caret mevzuatı,
vülger ekonom y bu son d kenden de yoksun bıraktı. [sayfa 23]
Kıta Avrupasındak 1848-1849 devr m , İng ltere’de de etk s n
gösterm şt . B l msel b r değer olduğunu hâlâ öne süren ve egemen
sınıfların lafebeler ve dalkavukları olmaktan ötede b r şey olduklarını öne
sürenler, sermayen n emr ndek ekonom pol t k le, proletaryanın artık
daha fazla görmemezl kten gel nemeyen stekler arasında uyum sağlama
çabasına düştüler. İşte böylece, John Stuart M ll’ n en y tems lc l ğ n
yaptığı sığ uzlaştırma [doğdu -ç.]. Bu, burjuva ekonom s n n flasının
lanıydı ve, büyük Rus b lg n ve eleşt r c s N. Çern şevsk ’n n M ll’e Göre
Ekonom Pol t ğ n Anaç zg ler adlı yapıtında ustaca aydınlığa çıkarttığı b r
olguydu.
Böylece, Almanya’da, kap tal st üret m tarzı, daha önce, Fransa’da ve
İng ltere’de, ş ddetl sınıf çatışmaları le uzlaşmaz n tel ğ n gösterd kten
sonra olgunluğa ulaştı. Ve üstel k, bu arada, Alman proletaryası, Alman
burjuvaz s nden çok daha açık b r sınıf b l nc ne ulaşmıştı. Böylel kle, b r
burjuva ekonom pol t k b l m n, ensonu Almanya’da tam olası göründüğü
anda, gerçekte yen den olanaksız duruma gelm şt .
Bu koşullar altında, onun sözcüler , k gruba ayrıldılar. Becer kl , şb l r
k mselerden oluşan b r bölüm, en yavan ve bunun ç n de vül-ger ekonom n n
mazur göster c en uygun tems lc s olan Bast at’nın bayrağı altına
toplandılar; ötek ler, b l mler n n profesörlük yücel ğ n n gururuyla
uzlaşmazları uzlaştırma çabasında olan John Stuart M ll’ zled ler. Tıpkı
burjuva ekonom s n n klas k dönem nde olduğu g b onun çöküşü sırasında
da Almanlar ancak öğrenc , takl tç ve zley c kaldılar, yabancı büyük
toptancıların h zmet nde çalışan küçük perakendec ve seyyar satıcı olmaktan
kurtulamadılar.
Bunun ç n, Alman toplumunun kend ne özgü tar hsel gel şmes , bu
ülkede, burjuva ekonom s konusunda her türlü özgün yapıtı önlüyor, ama bu
ekonom n n eleşt r s ne açık bulunuyordu. Böyle b r eleşt r b r sınıf adına
yapılacaksa, bu, ancak, tar hsel görev kap tal st üret m tarzını yıkmak ve
bütün sınıfları büsbütün ortadan kaldırmak olan sınıf, yan proletarya adına
yapılab l r
Alman burjuvaz s n n b l rb lmez sözcüler , önce Das Kap tal’ , daha
öncek yazılarıma yaptıkları g b , sess zl kle öldürmey dened ler. Bu
takt ğ n, zamanın koşulları le artık uyuşmadığını görür görmez, k tabımı
eleşt rme bahanes altında, “burjuvaz n n kafasını huzura kavuşturmak” ç n
reçeteler yazdılar. Ne var k , [sayfa 24] şç basınında –örneğ n, Joseph
D etzgen’ n Volksstaat’tak makaleler ne bakınız– kend ler nden daha güçlü
hasımları karşılarında buldular, k onlara borçlu oldukları yanıtı (bugüne
kadar hâlâ) veremem şlerd r.11
1872 lkyazında Das Kap tal’ n mükemmel b r Rusça çev r s çıktı.
3.000 tane basılan k tap nerdeyse tükenmek üzere. Daha 1871 yılında K ev
ün vers tes nde ekonom pol t k profesörü N. Z ber, Teor ya tsennost
kap tala D. R cardo (“D. R cardo’nun Değer ve Sermaye Teor s vb.”) adlı
yapıtında, ben m, değer, para ve sermaye teor mden, temeller bakımından,
Sm th ve R cardo’nun öğret ler n n zorunlu b r devamı olarak sözed yordu.
Bu mükemmel yapıtı okurken Batı Avrupalıyı şaşırtan şey, yazarın yalın
teor k tutumundak tutarlılık ve sağlamlıktır.
Das Kap tal’de kullanılan yöntem, b rb r yle çel şen çeş tl anlayışların
ortaya koyduğu g b pek az anlaşılmıştır. Öyle k , Par s’te yayın-lanan Revue
Pos t v ste, ben , b r yandan, ekonom pol t ğ metaf z k açıdan ele aldığım
ç n, öte yandan da –düşününüz!– geleceğ n aşçı dükkanları ç n (komtçu
var ?) tar feler düzecek yerde, salt güncel gerçekler n eleşt rel tahl ller n
yaptığım ç n suçluyor. Metaf z kl k suç-lamasına karşı Profesör Z ber şöyle
d yor: “Gerçek teor sözkonusu olduğu sürece, Marx’ın yöntem , kusur ve
erdemler ortak olan en y teor k kt satçıların b r okulunun, bütün İng l z
okulunun tümdengel m yöntem d r.”12 M. Block – “Les Théor c ens du
Soc al sme en Allemag-ne”, extra t du Journal des Econom stes, Ju llet et
Août 1872– yöntem m n anal t k olduğu konusunda b r keş fte bulunuyor ve
şöyle d yor: “Par cet ouvrage M. Marx se classe parm t les espr ts
analyt ques les plus ém nents”.13 Alman eleşt r c ler, elbette, “hegelc
sof st k” [sayfa 25] d ye feryat ed yorlar. St. Petersburg’da yayınlanan Vyestn k
Yevrop (“Avrupa Postası”) yalnızca Das Kap tal’ n yöntem ne ayırdığı b r
makalede (Mayıs 1872 sayısı, s. 427-436) ben m araştırma yöntem m katı
gerçekç , ama sunuş yöntem m , yazık k , Almanvar d yalekt k buluyor.
Şöyle d yor: “İlk bakışta, eğer konunun sunuluşunun dış b ç m ne dayanarak
b r yargıya varılırsa, Marx, sözcüğün Almanca anlamında, yan kötü
anlamında, deal f lozofların en deal d r. Oysa aslında, ekonom k eleşt r
konusunda kend s nden önce gelenler n heps nden son derece fazla
gerçekç d r. H ç b r bakımdan kend s ne deal st den lemez.” Ben, yazara, en
y yanıtı, Rusça özgün metn sağlayamayacak bazı okurlarımın da lg s n
çekeb leceğ n umduğum kend eleşt r s nden alacağım bazı pasajlarla
vereb l r m.
Yöntem m n materyal st temel n tartıştığım Ekonom Pol t ğ n
Eleşt r s ne Katkı’nın “Önsöz”ünden (Berl n 1859, s. IV-VII)14 aktarma
yaptıktan sonra yazar şöyle devam ed yor: “Marx ç n öneml olan tek şey,
nceled ğ olguların yasasını bulmaktır; bu olgular, bell b r tar hsel dönemde
bel rl b r b ç m ve karşılıklı l şk ler çers nde oldukları sürece, onun ç n
öneml olan, yalnızca onlara egemen olan yasa değ ld r. Onun ç n daha da
öneml olan, bunların değ şmeler n n ve gel şmeler n n, yan b r b ç mden
başka b r b ç me, b r l şk ler düzen nden, farklı b r l şk ler düzen ne
geç şler n n yasasıdır. Bu yasa, b r kez bulunduktan sonra, bunun toplumsal
yaşamda ortaya çıkan etk ler n ayrıntılarıyla nceler. Bunun sonucu olarak,
Marx, ancak b r tek şey dert ed n r: Katı b l msel ncelemelerle toplumsal
koşulların b rb r n zleyen sıralarının zorunluluğunu göstermek, ve kend s ne
temel çıkış noktaları görev n yapacak gerçekler elden geld ğ nce tarafsız
saptamak. Bunun ç n, aynı zamanda, hem şeyler n bugünkü düzen n n
zorunluluğunu ve hem de nsanlar nansınlar ya da nanmasınlar, onun
b l nc nde olsunlar ya da olmasınlar, heps aynı şeyd r, kaçınılmaz olarak
ç nden geçeceğ b r başka düzen n zorunluluğunu tanıtlaması yeter. Marx,
toplumsal hareket , yalnızca nsan rades nden, b l nc nden ve düşünces nden
bağımsız olmakla kalmayan, ters ne, onların rades n , b l nc n ve
düşünces n bel rleyen yasaların yönett ğ b r doğal tar hsel süreç olarak ele
alır. ... Eğer uygarlık tar h nde b l nçl öğe k nc l olab lecek b r rol
oynuyorsa, o [sayfa 26] zaman açıktır k , konusu uygarlık olan eleşt rel b r
nceleme, b l nc n herhang b r b ç m n ya da sonucunu, herhang başka b r
şeyden daha az temel alab l r. Yan f k r değ l, ancak tek başına madd olgu,
onun çıkış noktası olab l r. Böyle b r nceleme, b r olguyu, f k r le değ l,
olguyla, başka b r olguyla karşı karşıya get rerek ve karşılaştırarak kend s n
sınırlandırır. Bu ncelemede öneml olan, ncelenecek her k olgunun
olab ld ğ nce kusursuz olması, ve gerçekten herb r b r ötek ne göre, b r
evr m n farklı anlarını oluşturmalarıdır; ama heps nden de öneml s , ardarda
d z ler n, sıraların ve böyle b r evr m n farklı aşamalarının çers nde
kend ler n gösterd kler sonuçların sıralanmasının kes n olarak tahl l
ed lmes d r. Ama denecekt r k , ekonom k yaşamın genel yasaları, b rd r ve
aynıdır, ster bugüne, ster düne uygulansınlar b r şey değ şmez. Marx, bunu
açıkça reddeder. Ona göre böyle soyut yasalar yoktur. Ters ne, onun
düşünces ne göre, her tar hsel dönem n kend yasaları vardır. ... Toplum
bel rl b r gel şme dönem n tamamlar tamamlamaz, bel rl b r aşamadan b r
ötek ne geçerken, başka yasaların da etk s altına g rmeye başlar. Kısacası
ekonom k yaşam, karşımıza, b yoloj n n ötek kollarındak evr m tar h ne
benzer b r olgu sunar. Esk kt satçılar, ekonom yasaları le f z k ve k mya
yasaları arasında l şk kurdukları ç n, bu yasaların n tel kler n yanlış
anlamışlardır. Olguların daha der nlemes ne b r tahl l , toplumsal
organ zmaların kend aralarında, b tk ler ya da hayvanlar kadar, temelden
farklı olduğunu göster r. Dahası var, b r tüm olarak bu organ zmaların
yapılarının farklı olması, tek tek organlarının gösterd ğ değ ş kl kler, bu
organların ç nde şled kler koşulların farklı olması sonucu, b r ve aynı olgu,
tamamıyla farklı yasaların egemenl ğ altına g rer. Marx, örneğ n, nüfus
yasasının, her zaman ve her yerde aynı olmasını reddeder. Ters ne, her
gel şme aşamasının, kend ne özgü nüfus yasası olduğunu öne sürer. ... Üret c
güçler n değ ş k derecelerde gel şmeler le, toplumsal koşullar ve bunlara
yön veren yasalar da değ ş r. Marx, bu görüş açısından, sermayen n ağırlığı
le kurulan ekonom k düzen , araştırma ve açıklamayı amaçlarken, o,
yalnızca, son derece b l msel b r b ç mde ekonom k yaşamın ç nde her
sağlıklı ncelemen n amacını formüle etm ş oluyor. Böyle b r ncelemen n
b l msel değer , bel rl b r toplumsal organ zmanın, köken , varoluşu,
gel şmes ve ölümü le onun yer n b r başka ve daha yüksek b r
organ zmanın alışını düzenleyen özel yasaların [sayfa 27] açıklanmasındadır.
İşte aslında da, Marx’ın k tabının değer buradan gel r.”
Yazar, ben m yöntem m olarak kabul ett ğ şey , bu derece çarpıcı ve,
ben m uygulamam yönünden, cömertçe ortaya koyarken, d yalekt k yöntemden
başka ney anlatmış oluyor?
Kuşkusuz, sunuş yöntem n n, b ç m yönünden, araştırma yöntem nden
farklı olması gerek r. Araştırma yöntem , şlenecek malzemey ayrıntılarıyla
ele almalı, onun gel şmes n n farklı b ç mler n tahl l etmel , ç bağıntıların
esasını bulmalıdır. Ancak bu yapıldıktan sonra, gerçek hareket yeter nce
anlatılab l r. Eğer bu başarıyla yapılırsa, eğer ele alınan konunun yaşamı
tıpkı b r aynada olduğu g b deal b r b ç mde yansıtılırsa, karşımızda salt a
pr or 15 b r yapı varmış g b geleb l r.
Ben m d yalekt k yöntem m, hegelc yöntemden yalnızca farklı değ l,
onun tam karşıtıdır da. Hegel ç n nsan beyn n n yaşam-sürec , yan
düşünme sürec –Hegel bunu “F k r” (“Idea”) adı altında bağımsız b r
özneye dönüştürür– gerçek dünyanın yaratıcısı ve m marı olup, gerçek
dünya, yalnızca “F k r” n dışsal ve görüngüsel (Phenomenal) b ç m d r.
Ben m ç n se ters ne, f k r, madd dünyanın nsan aklında yansımasından ve
düşünce b ç mler ne dönüşmes nden başka b r şey değ ld r.
Hegel d yalekt ğ n n m st k yönünü, otuz yıl kadar önce, henüz daha moda
olduğu b r sırada eleşt rm şt m. Ama tam da Das Kap tal’ n b r nc c ld
üzer nde çalıştığım sırada, kültürlü Almanya’da gevezel k eden hırçın,
küstah ve bayağı Epigouoi,16 Less ng zamanında Sp noza’ ya “ölmüş
köpek”‘ d yen kahraman Moses Mendelssohn’un yaptığı g b , Hegel’e
saldırmanın tadını çıkartıyorlardı. Bu yüzden ben, açıkça bu güçlü düşünürün
öğrenc s olduğumu t raf ett m ve hatta, değer teor s bölümünde yer yer ona
özgü fade b!ç mler ne de kur yaptığım oldu. Hegel’ n el nde d yalekt ğ n
m st s zmle bozulması, ayrıntılı ve b l nçl b r b ç mde d yalekt ğ n genel
şley ş b ç m n , lk kez onun sunmuş olduğu gerçeğ n örtemez. Hegel’de
d yalekt k başaşağı duruyor. M st k kabuk çers ndek aklauygun özü bulmak
st yorsanız, onun yen den ayakları üzer ne oturtulması gerek r.
M st kleşt r lm ş b ç m le d yalekt k, Almanya’da moda olmuştu, çünkü
şeyler n mevcut durumunu yücelt yor ve ululuyor g b [sayfa 28] görünüyordu.
Oysa aklauygun b ç m yle d yalekt k, burjuvaz le onun doktr ner sözcüler
ç n b r rezalet ve ğrençl kt r, çünkü şeyler n mevcut bugünkü durumunu
olumlu yanlarıyla kavrar, aynı zamanda da, bu durumun yadsınmasını, onun
kaçınılmaz çöküşünün anlaşılmasını çer r; çünkü d yalekt k, tar hsel olarak
gel şm ş olan her toplumsal b ç m akışan b r hareket ç nde görür ve bu
yüzden, onun geç c n tel ğ n , onun anlık varlığından daha az olmamak üzere
hesaba katar; h ç b r şey n zorla kabul ett r lmes ne z n vermez, özünde
eleşt r c ve devr mc d r.
Kap tal st topluma özgü çel şk ler, ç nde büyük sanay n yaşadığı ve
doruk noktası genel bunalımlar olan dönemsel çevr m değ ş kl kler
çers nde, en çarpıcı b ç mde, deney ml burjuvayı etk ler. Henüz başlangıç
aşamasında olsa da, böyle b r bunalım b r kez daha yaklaşıyor; alanının
evrensell ğ ve hareket n n yoğunluğu, d yalekt ğ , yen , kutsal Prusya-Alman
mparatorluğunun başındak türed asalaklarının kafalarına b le sokacaktır.
[sayfa 29]

Londra, 24 Ocak 1873


KARL MARKS

8 Bu baskıda: Dokuzuncu Bölüm, İk nc Kes m. -Ed.


9 Gesch chtl che Darstellung des Handels, der Gewerbe und des Ackerbaus, etc., von Gustav von
Gül ch. 5 c lt, Jena 1830-45. Gesch chtl che Darstellung des Handels, der Gewerbe und des Ackerbaus,
etc., von Gustav von Gül ch. 5 c lt, Jena 1830-45.
10 Yapıtına bkz: Zur Kr t k.... s. 39 [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, Sol Yayınları, Ankara
1976, s. 85 vd.]
11 Alman vülger ekonom s n n zevzek lafazanları, k tabımın üslubunu yerm şlerd r. Das Kap tal’dek
yazınsal kusurları k mse benden daha fazla h ssedemez. Bununla b rl kte, bu baylarla okurlarının
yararlanması ve zevklenmes ç n, b r İng l zce b r Rusça k yazıyı kaydedeceğ m. Görüşler me her
zaman karşı olan Saturday Rev ew, b r nc baskı le lg l yazısında şöyle d yordu: “Konunun sunuluş
b ç m , en kuru ekonom k sorunlara b le kend ne özgü b r sev ml l k ver yor.” S.-P. Vyedomost (“St.
Petersburg Postası”) 20 N san 1872 tar hl sayısında d yor k : “Konunun sunuluşu, b r ya da k büyük
özell ğ olan bölüm dışında, herkesçe anlaşılab l r olması, açıklığı, ve konunun b l msel karmaşıklığına
karşın olağanüstü canlılığı le d kkat çek yor. Bu bakımdan yazar, ... son derece kuru ve karanlık b r d lle
yazdıkları k tapları, sıradan ölümlüler n kafalarını çatlatan ... Alman b lg nler n n çoğunluğuna h ç
benzem yor.”
12 N. Z ber, Teor ya tsennost kap tala D. R cardo vı sıvyaz sı poztneyş m dopolnen yam
razyasnen yam , K ev 1871, s. 170. -Ed.
13 “Bu yapıtla Bay Marx, en öneml anal t k düşünürler arasına g r yor.” -ç.
14 Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 23-28. -Ed.
15 Önsel. -ç.
16 Ep gonentum, mukall tler. -ç.
FRANSIZCA BASKIYA ÖNSÖZ VE SONSÖZ

FRANSIZCA BASKIYA ÖNSÖZ

Yurttaş Maur ce La Châtre’a


Değerl Yurttaş,
Das Kap tal’ n çev r s n b r d z k tap hal nde yayınlama f kr n z
sev nçle karşılıyorum. Böylece k tap, şç sınıfına daha kolay ulaşacaktır; bu,
ben m ç n her şeyden öneml d r.
Bu, öner n z n güzel yanıdır, ama madalyonun b r de ötek yüzü var:
ben m kullandığım ve ekonom k konulara daha önce uygulanmayan tahl l
yöntem , başlangıçtak bölümler n okunmasını epeyce güçleşt rmekte, ve bu
yöntem n, sonuca varmakta da ma sabırsız davranan, genel lkeler le
tutkularını harekete get ren ac l sorunlar arasındak l şk y hemen anlamaya
meraklı Fransız halkını, bu arzusuna hemen ulaşmayacağı ç n hayal
kırıklığına uğratmasından korkulur.
Gerçek ardında koşan g r şken okurları önceden uyarmak ve [sayfa 30]
hazırlıklı olmalarına d kkatler n çekmek dışında, bu güçlüğün yen lmes
konusunda el mden b r şey gelmez. B l me g den düz yol yoktur, ve ancak
onun d k pat kalarında yorucu tırmanmaları göze alanlar aydınlık doruklarına
ulaşab l rler.
İnanınız bana, değerl yurttaş,
En çten duygularımla.

Londra, 18 Mart 1872


KARL MARKS

FRANSIZCA BASKIYA SONSÖZ

Bay J. Roy, elden geld ğ nce tam ve hatta sözcüğü sözcüğüne b r çev r
yapmayı amaç ed nm ş ve bu amacını büyük b r t t zl kle tamamlamıştır. İşte
onun bu t t zl ğ , ben , okurun daha y anlaması ç n, met nde bazı
değ ş kl kler yapmaya zorladı. K tap, kısımlar hal nde yayınlandığı ç n,
günü gününe yapılan bu değ ş kl kler, aynı özenle olmamış, bu yüzden
üslupta b r uyum sağlanamamıştır.
B r kez, bu gözden geç rme ş ne g r ş nce, bunu, esas alınan özgün
met nde de (Almanca k nc baskı) yapmaya yöneld m, yan bazı tartışmaları
yalınlaştırmak, bazılarını tamamlamak, ek tar hsel ve stat st k malzeme
vermek, eleşt r c görüşler eklemek vb. g b . Bunun ç n, Fransızca bu
baskının yazınsal kusurları ne olursa olsun, aslında bağımsız, b l msel b r
değer vardır ve Almanca b len okurlar tarafından b le, bu baskıya
başvurulmalıdır.
Aşağıda, Almanca k nc baskının sonsözünden, ekonom pol t ğ n
Almanya’da gel şmes ve bu yapıtta kullanılan yöntemle lg l pasajları
ver yorum. [sayfa 31]

Londra, 28 N san 1875


KARL MARKS
ALMANCA ÜÇÜNCÜ BASKIYA ÖNSÖZ

BU üçüncü baskıyı hazırlamak Marx’a kısmet olmadı. Ş md , büyüklüğü


karşısında hasımlarının b le saygı le eğ ld kler bu güçlü düşünür, 14 Mart
1883’te öldü.
Bu üçüncü baskıyı olduğu kadar, Marx’ın müsvedde hal nde bıraktığı
k nc c ld hazırlama görev de, Marx’ın k ş l ğ nde kırk yıllık en y ve en
gerçek dostunu y t ren, ona sözle anlatılamayacak kadar çok şey borçlu olan,
bana düşüyor. Burada görev m n b r nc bölümünü nasıl yer ne get rd ğ m
okura anlatmam gerek yor.
Marx, b r nc c ld n büyük b r kısmını yen den yazmak, b rçok teor k
noktayı daha tam formüle etmek, yen ler n katmak, tar hsel ve stat st k
malzemey en son b lg lerle tamamlamak st yordu. Ama, sağlık durumunun
bozulmas ve k nc c ld n baskıya hazırlanması g b ved zorunluluklar, onu
bu düşünceden caymak [sayfa 32] zorunda bıraktı. Yalnızca en gerekl
değ ş kl kler yapılacak, Fransızca baskıda (Le Cap tal, par Karl Marx, Par s,
Lachâtre 1873) zaten bulunan ekler konulacaktı.
Marx’ın bıraktığı k taplar arasında yer yer düzeltt ğ ve üzer nde
Fransızca baskıya atıflar yaptığı Almanca b r nüsha le, kes nl kle
kullanacağı pasajları şaretled ğ Fransızca b r nüsha vardı. Bu değ ş kl kler
ve ekler, b rkaç, st sna dışında k tabın son kısmında [bu baskıda sondan
k nc kısmında], “Sermaye B r k m ”nde yapılmıştı. Bundan öncek kısımlar
daha der nlemes ne elden geç r lm şken, burada, b r öncek met n, özgün
müsveddey başka herhang b r yerde olduğundan daha yakından zlem şt r.
Bu yüzden anlatım daha canlı, amaç daha kısa yoldan anlatılmış, ama aynı
zamanda daha özens z, İng l zce dey mlerle dolu, zaman zaman bulanıktı;
kanıtların sunuluşunda yer yer boşluklar vardı, bazı öneml ayrıntılara
yalnızca dokunulmakla yet n lm şt .
Marx, anlatım yönünden b rçok kısımları, baştan sona değ şt rm ş ve hem
met n üzer nde, hem de çeş tl konuşmalarımızda, İng l zce tekn k ter mler le
İng l zceye özgü ter mler n ayıklanmasında, nereye kadar g deb leceğ m
bana gösterm şt . Marx, ekler ve tamamlayıcı met nler üzer nde her fırsatta
duracaktı ve Fransızcanın yumuşaklığını kend özlü Almancası le
değ şt recekt ; ben, bunları aktarırken, asıl met nle elden geld ğ nce uyum
sağlamakla yet nmek zorunda kaldım.
Böylece, bu üçüncü baskıda, b zzat yazarın değ şt receğ nden kes nl kle
em n olmadıkça, b r tek sözcük değ şt r lmed . Das Kap tal’e Alman
kt satçılar’ının kullanmak alışkanlığında oldukları çapraşık fadey sokmak
aklımın ucundan b le geçmed ; örneğ n bu karmakarışık d lde, peş n parayla,
başkalarının emeğ n satın almış olana ş-veren (Arbe tgeber), ücret karşılığı
emeğ satın alınmış olana da ş-alan (Arbe tnehmer) den yor. Fransızca’da
da, “trava l” sözcüğü günlük yaşamda “ ş” anlamında kullanılır. Ama,
kap tal ste donneur de trava l ( ş-veren) ya da şç ye receveur de trava l
( ş-alan) d yen b r kt satçıya Fransızlar haklı olarak del gözüyle bakarlar.
Aynı b ç mde, met n boyunca kullanılan İng l z para, uzunluk ve ağırlık
ölçüler n ş md k Alman eşdeğerler ne çev rmeye de kalkışmadım. B r nc
baskı yayınlandığı sırada Almanya’da, yılda kaç gün varsa, hemen hemen b r
o kadar da uzunluk ve ağırlık ölçüsü vardı. Bundan başka, k çeş t mark
(Re chsmark o sırada, [sayfa 33] 1830’ların sonlarında yalnızca onu cat eden
Soetbeer’ n hayal nde mevcuttu), k çeş t Gulden ve en az üç çeş t taler
vardı k , bunların b r tanes ne neue Zwe dr ttel den yordu. Doğab l mler nde
metr k s stem, dünya p yasasında İng l z uzunluk ve ağırlık b r mler
egemend . Bu durumda, neredeyse bütün ver ler n , İng l z sanay
l şk ler nden alan b r k tap ç n İng l z ölçü b r mler oldukça doğaldı.
Dünya p yasasındak koşullar pek az değ şt ğ , dem r ve pamuk g b k l t
sanay lerde İng l z ağırlık ve uzunluk b r mler hemen hemen tamamen
egemen olduğu ç n sözü ed len son neden, bugün ç n de geçerl d r.
Son olarak, pek az anlaşılmış olan Marx’ın aktarmalar konusunda
uyguladığı yöntem üzer ne b rkaç söz söylemek ster m. Yalnızca b r olayın
anlatıldığı ya da açıklandığı durumlarda, d yel m k , İng l z Mav
k taplarından yapılan aktarmalar, kuşkusuz yalnız belgesel kanıt ş n
görürler. Oysa, başka kt satçıların teor k görüşler n n alırdığı yerlerde
durum böyle değ ld r. Burada, aktarmanın amacı, ekonom k b r f kr n,
gel şme sürec ç nde lk kez ne zaman ve k m n tarafından açık ve seç k b r
b ç mde ortaya konulduğunu bel rtmekt r. Burada tek kaygı, sözkonusu
ekonom k kavramın, b l m tar h yönünden b r değer taşıması ve zamanın
ekonom k durumunun azçok uygun b r b ç mde teor k b r fades olmasıdır.
Yoksa, bu kavramın, yazarın görüş açısından, hâlâ mutlak ya da n sp b r
geçerl l ğe sah p olması, ya da bütünüyle tar he karışmış bulunması
sözkonusu değ ld r. Demek k , bu aktarmalar, yalnızca metne eklen len
devamlı b r yorum, kt sat b l m n n tar h nden alınan b r yorum oluyor ve
ekonom teor s ndek öneml lerlemeler n tar hler le bu lerlemeler
sağlayanları saptıyor. Ve bu, o güne kadar tar h ç ler , ancak kar yer stler n
özell ğ olan cehalet eğ l mler yle s vr lm ş bulunan b r b l m ç n pek
gerekl yd . İk nc baskının sonsözünden de anlaşılacağı üzere Marx’ın n ç n
ancak st sna durumlarda Alman kt satçılarından aktarmalar yaptığı ş md
aydınlanmış oluyor.
İk nc c ld n 1884 yılı ç nde yayınlanab leceğ n umuyoruz. [sayfa 34]

Londra, 7 Kasım 1883


FRİEDRİCH ENGELS
İNGİLİZCE BASKIYA ÖNSÖZ

DAS KAPİTAL’ n İng l zce b r baskısının yayınlanması ç n b r gerekçe


göstermen n gereğ yoktur. Ters ne, bu k tapta savunulan teor ler n, hem
İng l z, hem Amer kan sürel yayınlarında ve yazınında sürekl olarak sözü
ed ld ğ , bazan saldırıya uğradığı, bazan savunulduğu, yorumlandığı ve yanlış
yorumlandığı gözönüne alınırsa, bu İng l zce baskının bugüne kadar n ç n
gec kt ğ n n açıklanması b le bekleneb l r.
Yazarın 1883’te ölümünden hemen sonra, bu yapıtın İng l zce b r
baskısının gerçekten gerekl olduğu ortaya çıktığı zaman, Marx le bu
satırların yazarının uzun yıllardır dostu olan ve k tapla belk de herkesten
fazla yakınlığı bulunan Mr. Samuel Moore, Marx’ın yazınsal var sler n n b r
an önce halka ulaştırmak sted kler çev r y yapmayı kabul ett .
Müsveddeler , yapıtın aslı le karşılaştıracak ve tavs yeye değer gördüğüm
değ ş kl kler [sayfa 35] önerecekt m. Ancak, çok geçmeden, Mr. Moore’un
şler çev r y hep m z n sted ğ hızda b t rmes ne engel olunca, Dr.
Avel ng’ n, yapıtın b r bölümünü üzer ne alma öner s n sev nerek kabul
ett k. Aynı zamanda, Marx’ın en küçük kızı Bayan Avel ng, aktarmaları
gözden geç rmey ve İng l z yazarları le Mav k taplardan alınmış ve Marx
tarafından Almancaya çevr lm ş pek çok pasajın yer ne asıllarını koymayı
önerd . B rkaç kaçınılmaz st sna dışında bu, bütünüyle yapılmış bulunuyor.
K tabın aşağıdak kısımları Dr. Avel ng tarafından çevr lm şt r: (1)
Onuncu Bölüm (İşgünü), ve Onb r nc Bölüm (Artı-değer Oranı ve K tles );
(2) Altıncı Kısım (Ücret, Ondokuzuncu Bölümden Y rm k nc Bölüme
kadar); (3) Y rm dördüncü Bölümün son kısmını, Y rm beş nc Bölümü ve
Sek z nc Kısmın tamamını (Y rm altıncı-Otuzüçüncü Bölümler) kapsamak
üzere, Y rm dördüncü Bölümün Dördüncü kes m nden (B r k m n M ktarını
vb.) k tabın sonuna kadar olan kısım; (4) yazarın k önsözü. K tabın ger
kalan kısmı Mr. Moore tarafından çevr lm şt r. Çev rmenler n herb r ,
yalnızca kend payına düşen kısımlardan sorumlu olduğu halde, ben, yapıtın
tümünün ortak sorumluluğunu taşıyorum.
Çalışmamız boyunca esas alınmış olan Almanca üçüncü baskısı Marx’ın
bıraktığı ve k nc baskının, 1873’te yayınlanmış Fransızca met ndek şaretl
pasajlar le değ şt r lecek pasajlarını gösteren notların yardımıyla, 1883’te
ben hazırlamıştım.17 Böylece k nc baskının metn nde yapılan değ ş kl kler,
on yıl kadar önce Amer ka’da tasarlanan, ama yeterl ve uygun b r çev rmen
bulunamaması neden yle vazgeç len İng l zce çev r ç n Marx’ın hazırladığı
müsveddelerde öngörülen değ ş kl klere genell kle uygun düşmüştür. Bu
müsveddeler , b ze, yararlanmamız ç n esk dostumuz Hoboken, N[ew]
J[ersey]’den Bay. F. A. Sorge verd . Bu müsveddelerde, Fransızca baskıya
dayanılarak yapılacak daha başka değ ş kl klere de şaret ed l yor; ama
üçüncü baskı ç n elde bulunan son tal mattan epeyce esk olduklarından,
bunları, özell kle güçlükler yenmem ze yardımcı olduğu durumlar dışında,
serbestçe kullanmaya kend m yetk l görmed m. Aynı şek lde, güç pasajların
çoğunun çev r s sırasında, aslındak tam anlamdan b r şeyler feda ed lmek
zorunda kalındığında, b zzat yazarın neler [sayfa 36] feda edeb leceğ n n b r
ölçüsü olarak Fransızca metne başvurulmuştur.
Bununla b rl kte, okuru, gene de b r güçlükten kurtarab lm ş değ l z: bazı
ter mler n yalnız günlük yaşamda değ l, ekonom pol t kte kullanılan
anlamından farklı anlamda kullanılması. Ama bu, kaçınılmazdı. B r b l m n
her yen yönü, bu b l m n tekn k ter mler nde b r devr m çer r. Hemen hemen
her y rm yılda b r, term noloj s n n tümü köklü olarak değ şen ve b r d z
farklı adlar almamış tek b r organ k b leş m bulmanızın zor olduğu k mya
b l m nde, bu, en y b ç mde görülür. Ekonom pol t k, genell kle, t caret ve
sanay yaşamının ter mler n oldukları g b almakla ve bunlarla ş görmekle
yet nm ş, böyle yaparak, bu ter mler n fade ett kler dar çerçeve çers ne
kend s n hapsett ğ n tamamen gözden kaçırmıştır. Böylece, hem kârın ve
hem de rantın, emekç n n şveren ne sağlamak zorunda kaldığı ürünün
ödenmem ş bölümünün parçaları (son ve tek sah b olmamakla b rl kte ona
lk elkoyan k msed r) olduğunun tamamen farkında bulunulmasına karşın,
henüz İng l z klas k ekonom pol t ğ b le, kâr ve rantların kabul ed lm ş
kavramlarının ötes ne asla g demed , ürünün bu karşılığı ödenmem ş kısmını
(Marx, buna, artı-ürün d yor) b r tüm olarak bütünlüğü çers nde h ç
ncelemed ve bunun ç n de, bunun ne kaynağı, ne n tel ğ , ne de değer n n
daha sonrak bölüşümünü düzenleyen yasalar üzer nde açık b r kavrayışa
ulaşamadı. Aynı b ç mde, tarımsal ya da el zanaatları dışında kalan bütün
sanay , h ç b r ayrım gözet lmeks z n manüfaktür ter m çers nde toplanmış,
böylece kt sat tar h n n büyük ve temelden farklı k dönem , yan el şç l ğ
çerçeves ç nde şbölümüne dayanan asıl manüfaktür dönem le mak neye
dayanan büyük sanay dönem arasındak ayrım gözden kaçırılmıştır. Ayrıca,
modern kap tal st üret m , nsanlığın kt sat tar h nde yalnızca b r geç ş
aşaması olarak gören b r teor n n, bu üret m b ç m ne değ şmez ve sonsuz
gözüyle bakan yazarların alışkın oldukları ter mlerden farklı ter mler
kullanmak zorunda kalacağı apaçıktır.
Yazarın aktarmalar yaparken uyguladığı yöntem konusunda b rkaç söz
söylemek yers z olmasa gerek r. Çoğu zaman, başka kaynaklardan yapılan
aktarmalar, b l nd ğ g b , met nde öne sürülen olumlamaları desteklemek
ç n belgesel kanıt olarak kullanılırlar. Ama b rçok durumda, bell b r
düşüncen n lkönce ne zaman, nerede ve k m tarafından açık-seç k öne
sürüldüğünü [sayfa 37] göstermek ç n kt satçı yazarlardan pasajlar aktarılır.
Bu görüş bell b r zamanda egemen olan toplumsal üret m ve değ ş m
koşullarının azçok yeterl b r fades olarak önem taşıyorsa, Marx’ın bu
görüşü kabul ed p etmemes ne ya da genel olarak geçerl olup olmamasına
bakılmaksızın, aktarılır. Bu aktarmalar, bu nedenle, b l m tar h nden alınmış
sürekl b r açımlama olarak metn tamamlarlar.
Çev r m z, yapıtın yalnızca B r nc K tabını [c ld n ] kapsıyor. Ama bu
lk k tap, gen ş ölçüde kend başına b r bütündür ve y rm yıldır bağımsız b r
yapıt olarak kabul ed lm şt r. 1885’te Almanca olarak ben m yayımladığım
İk nc K tap [c lt], 1887’n n sonundan önce yayımlanması olanağı
bulunmayan Üçüncü K tap [c lt] olmaksızın mutlaka noksan olacaktır.
Üçüncü K tabın özgün Almancası yayınlandığı zaman, bunların her k s n n
de İng l zce baskısını hazırlamayı düşünmek zamanı gelm ş olacaktır.
Das Kap tal’e Kara Avrupası’nda çoğu zaman “ şç sınıfının İnc l’ ”
den r. Bu yapıtta ulaşılan sonuçların, yalnızca Almanya ve İsv çre’de değ l,
Fransa’da, Hollanda’da, Belç ka’da, Amer ka’da ve hatta İtalya’da ve
İspanya’da her geçen gün g derek artan ölçüde büyük şç sınıfı hareket n n
temel lkeler hal ne geld ğ n ; her yerde, şç sınıfının, varılan bu
sonuçlarda, kend durumunun ve özlemler n n en uygun fades n bulduğunu
g tg de daha çok farkett ğ n , bu hareket yakından b len h ç k mse
yadsımayacaktır. Ve İng ltere’de de Marx’ın teor ler , şu anda b le, şç sınıfı
saflarında olduğu kadar “kültürlü” k mseler arasında da yayılmakta olan
sosyal st hareket üzer nde güçlü b r etk yapmaktadır. Ama heps bu değ l,
İng ltere’n n ekonom k durumunun esaslı b r ncelemeye tâb tutulması
gereğ n n karşı konulmaz ulusal b r zorunluluk olarak duyulacağı zaman hızla
yaklaşmaktadır. Üret m n sürekl ve hızlı gen şlemes ve bu nedenle de
pazarlar olmadan şlemes mümkün olmayan İng l z sanay s stem , b r
durgunluğa g r yor. Serbest t caret kaynaklarını tüketm ş durumda; ve
Manchester b le, kend esk ekonom k nançlarından şüphe eder durumda.18
Hızla gel şen yabancı sanay , her yerde, yalnızca [sayfa 38] gümrük
duvarlarıyla korunan pazarlarda değ l, açık pazarlarda da ve hatta Manş’ın
bu tarafında b le İng l z üret m n n karşısına d k lm ş bulunuyor. Üret c güç,
geometr k oranla arttığı halde, pazarlar olsa olsa ar tmet k oranla büyüyor.
1825’ten 1867’ye kadar durmadan y nelenegelen onar yıllık durgunluk,
gönenç, aşırı üret m ve bunalım dönemler , gerçekten ömrünü tamamlamış
g b görünüyor; ama yalnızca b z devamlı ve süreğen b r depresyonun
bataklığına bırakmak ç n. Özlemle beklenen gönenç dönem gelmeyecek;
bunu haber veren bel rt ler görmem zle bunların ufukta kaybolmaları b r
oluyor. Bu arada, b rb r n zleyen her kış, “bu şs zler ne yapmalı?” büyük
sorununu yen den ortaya çıkarıyor, ama şs zler n sayısı yıldan yıla
kabarırken, bu soruyu yanıtlayacak k mse yok; ve b z, sabırları tükenen
şs zler n, yazgılarını kend eller ne alacakları anı neredeyse hesap edecek
hale geld k. Kuşkusuz, teor s n n tümü, İng ltere’n n ekonom k tar h n n ve
koşullarını b r ömür boyu ncelenmes n n sonucu olan ve bu çalışmada, h ç
değ lse Avrupa’da, İng ltere’n n barışçı ve yasal yollarla kaçınılmaz
toplumsal devr m n tümüyle etk leneb leceğ b r c k ülke olacağı sonucuna
varan b r adamın ses ne, böyle b r anda, kulak vermek gerek r. O, aynı
zamanda, bu barışçı ve yasal devr me, İng l z egemen sınıflarının “köle
yanlısı b r syan” olmaksızın boyun eğecekler n pek ummadığını da
sözler ne eklemey kuşku yok k h ç unutmadı. [sayfa 39]

5 Kasım 1886
FRİEDRİCH ENGELS

17 Le Cap tal, par Karl Marx. Traduct on de M. J. Roy, ent érement rev sée par L’auteur. Par s.
Lachâtre. Bu çev r , özell kle k tabın son kısmında, Almanca k nc baskının metn ndek öneml
değ ş kl kler ve ekler çermekted r.
18 Manchester T caret Odasının bugün öğleden sonra yapılan üç aylık toplantısında, serbest t caret
konusunda ateşl b r tartışma oldu. “İng ltere’n n serbest t caret örneğ n başka ülkeler n zlemes ç n 40
yıl boşu boşuna bekleyen bu oda, bu durumun yen den gözden geç r lmes zamanının geld ğ
düşünces nded r” anlamında b r karar tasarısı öner ld . Karar tasarısı 21’e karşı 22 oyla, yan b r oy farkı
le redded ld . - Even ng Standard, 1 Kasım 1886.
ALMANCA DÖRDÜNCÜ BASKIYA ONSÖZ

DÖRDÜNCÜ baskı, hem metne hem de d pnotlara son b ç mler n


vermem gerekt r yordu. Aşağıdak kısa açıklama, bu görev nasıl yer ne
get rd ğ m gösterecekt r.
Fransızca baskı le Marx’ın müsvedde notlarını b r kez daha
karşılaştırdıktan sonra, Almanca metne, bu çev r den bazı eklemeler daha
yaptım. Bunlar şu sayfalardadır: s. 80 (3. baskıda s. 88) [bu baskıda s. 131],
s. 458-60 (3. baskıda s. 509-10) [bu baskıda s. 502], s. 547-51 (3. baskıda s.
600) [bu baskıda s. 600-604] s. 591-93 (3. baskıda s. 644) [bu baskıda s.
644-646] ve s. 596 (3. baskıda s. 648) [bu baskıda s. 648-649] d pnot 1 [bu
baskıda not 86]. Ayrıca, Fransızca ve İng l zce baskıları örnek alarak, maden
şç ler le lg l uzun d pnotu metne kattım (3. baskıda s. 509-15, 4. baskıda
s. 461-67) [bu baskıda s. 506-514]. Ötek küçük değ ş kl kler, tamamen
tekn k n tel kted r. [sayfa 40]
Bunlardan başka, özell kle tar hsel koşulların gerekt rd ğ yerlerde b rkaç
açıklayıcı not daha ekled m. Bütün bu ek d pnotlar köşel parantez ç ne
alınmış ya da adımın lk harfler yle ya da “D. H.” harfler le göster lm şt r.19
Bu arada, İng l zce baskının yayınlanması le b rçok aktarmaların baştan
sona gözden geç r lmes zorunlu duruma gelm şt . Bu baskı ç n Marx’ın en
küçük kızı Eleanor, bütün aktarmaları asıllarıyla karşılaştırmak ş n üzer ne
aldı ve böylece İng l zce kaynaklardan alınan ve büyük çoğunluğu oluşturan
aktarmaların, Almancadan tekrar çev r ler değ l, İng l zce asılları ver lm ş
oldu. Dördüncü baskıyı hazırlarken bu metne başvurmak ş de, bana
düşüyordu. Bu karşılaştırma çeş tl küçük yanlışlıkları ortaya çıkarttı.
Kısmen not defter nden kopya ed l rken yapılan yanlışlıklar yüzünden,
kısmen de üç baskının b r km ş baskı yanlışlıkları yüzünden bazı sayfa
numaraları yanlış göster lm şt ; böyles ne büyük aktarmalar not defter nden
alınırken kaçınılmaz olarak yanlış yerlere konmuş ya da şaretler atlanmıştı;
yer yer bazı sözcükler sabets z çevr lm ş; Marx’ın henüz İng l zce b lmed ğ
ve İng l z kt satçılarını Fransızca çev r ler nden okuduğu, 1843-45 yıllarına
a t Par s’te tutulmuş esk not defterler nden alınan pasajlarda, örneğ n ş md
İng l zce asıllarından yararlanılan Steuart, Ure vb. yazarlardan alınan
pasajlarda, d lden d le yapılan k çev r den dolayı ufak-tefek anlam farkları
ortaya çıkmış ve buna benzer bazı küçük yanlışlar ya da hmaller olmuştu.
Ancak, dördüncü baskıyı daha öncek lerle karşılaştıran herkes, bütün bu
yorucu gözden geç rme ve düzeltmeler n yapıtta sözü ed lmeye değer en
küçük b r değ ş kl k yapmadığı kanısına varacaktır. Yapıtta yalnızca b r tek
aktarmanın, R chard Jones’tan yapılan aktarmanın asıl met ndek yer
bulunamamıştır (4. baskı; s. 562, d pnot 47). Marx, belk de k tabın adını
yazarken atlamış olacak.20 Ötek bütün aktarmalar nandırıcılık değer n
aynen korumakla ya da bugünkü tam b ç mler yle bu değer daha da
artırmaktadırlar.
Bununla b rl kte, ş md burada esk b r öyküye dönmek gereğ n
duyuyorum. [sayfa 41]
Ben m b ld ğ m kadarıyla, Marx tarafından yapılan aktarmalardan yalnız
b r tanes n n doğruluğu şüphe konusu olmuştur. Bu konu onun ölümünden
sonra da devam ett ğ ç n burada onu b lmemez-l kten gelmem yer nde
olmaz.
17 Mart 1872 tar h nde Alman Sanay c ler B rl ğ n n, Berl n’de
yayınlanan organı Concord a’da “Karl Marx Nasıl Aktarır?” başlıklı mzasız
b r yazı çıktı. Yazıda, ahlâka sığmayan ve yakışıksız b r d lle, Gladstone’un
16 N san 1863 tar hl Bütçe Konuşmasından yapılan aktarmanın
(Uluslararası İşç B rl ğ n n 1864 yılı Açış Konuşmasında ve sonra tekrar
Kap tal’ n I. c lt, s. 617, 4. baskı; s. 671, 3. baskı) [bu baskıda s. 669] tahr f
ed ld ğ dd a ed l yor ve, “bu başdöndürücü servet ve kudret artışı ...
tamamıyla mülk sah b sınıflarla sınırlı b r artıştır” tümces ndek tek b r
sözcüğün b le Hansard’ı21 stenoyla tutulmuş (yarı-resm ) raporunda
bulunmadığı öne sürülüyordu. “Ama bu tümce Gladstone’un konuşmasının
h ç b r yer nde yok. Orada, tam karşıtı fade ed lm şt r.” (Altı ç z lerek
devam ed l yor): “Bu tümce, hem b ç m, hem öz olarak, Marx tarafından
araya sıkıştırılmış b r yalandır.”
Concord a’nın bu sayısı; Marx’a Mayısta gönder lm şt ; Marx, 1 Haz ran
tar hl Volksstaat’da adsız yazara karşılık verd . Aktarma ç n hang gazete
haber nden yararlandığını anımsayamadığı ç n önce k İng l zce yayında
çıkmış aynı anlamdak parçayı, sonra da The T mes’ta çıkan haber
bel rtmekle yet nd . Bu gazeteye göre Gladstone şöyle söylem şt :
”That s the state of the case as regards the wealth of th s country. I
must say for one, I should look almost w th apprehens on and w th pa n
upon th s ntox cat ng augmentat on of wealth and power, f t were my
bel ef that t was conf ned to classes who are n easy c rcumstances. Th s
takes no cogn zance at all of the cond t on of the labour ng populat on.
The augmentat on I have descr bed and wh ch s founded, I th nk, upon
accurate returns, s an augmentat on ent rely conf ned to classes possessed
of property.”22 [sayfa 42]
Görüldüğü g b , Gladstone, burada, böyle olsaydı üzülürdüm, d yor, oysa
böyled r: bu başdöndürücü servet ve kudret artışı tamamen mülk sah b
sınıfa nh sar ed yor. Yarı-resm Hansard’a gel nce Marx şöyle devam
ed yor: “Daha sonra üzer nde oynanan met nde [zurecht-gestümpert], Bay
Gladstone, b r İng l z mal ye bakanının ağzından çıktığında, kuşkusuz,
saygınlığını y t recek bu pasajı değ şt recek [wegzupfuschen] kadar
kurnazdı. Aslında bu, İng l z parlamentosunda gelenekselleşm ş b r usuldür
ve h ç de küçük Lasker’ n, Bebel’e karşı b r buluşu değ ld r.”
Adsız yazar kızdıkça kızıyor. 4 Temmuz tar hl Concord a’da çıkan
yanıtında, k nc elden kaynakları b r yana t yor ve parlamentoda yapılan
konuşmaları, steno le tutulan tutanaklardan almanın “âdet” olduğunu
alçakgönüllülükle bel rt yor; bununla b rl kte, The T mes’ta çıkan haber le
(“tahr f ed lm ş” tümcey çeren haber) Hansard’ın metn n n (bu tümcey
almayan) “esasta b rb r ne tamamen uyduğunu”, oysa, aynı b ç mde The
T mes’ın haber n n, “Açış konuşmasındak o mahut pasajın tam karşıtını”
çerd ğ n de sözler ne ekl yor. Bu adam, The T mes’ın haber n n, o “mahut
pasaj” le b rl kte “onun karşıtını” da açıkça çerd ğ gerçeğ n özenle
g zl yor. Bütün bunlara karşı gene de adsız yazar batağa saplanıp kaldığını ve
ancak yen b r h len n kend s n kurtarab leceğ n h ssed yor. Böylece,
yukarda gösterd ğ m z g b kend makales “küstahça yalanlarla” dolu
olduğu, ve “kötü n yet”, “h lekârlık”, “uydurma beyan”, “şu uydurma
aktarma”, “küstahça yalancılık”, “tamamıyla tahr f ed lm ş b r aktarma”, “bu
tahr fat”, “tek sözcükle rez lce” vb. g b yüce sövgülerle süslü bulunduğu
halde, konuyu başka b r alana kaydırmayı gerekl görüyor ve bunun ç n
“ k nc b r makalede b z (yan yalancı olmayan adsız yazar), Gladstone’un
sözler ne atfett ğ m z anlamı açıklayacağız” vaad nde bulunuyor. Sank h ç
b r değer taşımayan özel düşünces n n konuyla herhang b r l şk s varmış
g b . Bu k nc makale, 11 Temmuz tar hl Concord a’da çıktı.
Marx, gene 7 Ağustos tar hl Volksstaat’ta karşılık verd ve bu kez de
sözkonusu pasajın 17 N san 1863 tar hl Morn ng Star ve Mor-n ng
Advert ser’ n haberler ndek metn n yayınladı. Her k habere göre de,
Gladstone, bu başdöndürücü servet ve kudret artışının “varlıklı sınıflara”
nh sar ett ğ ne nanmış olsaydı, bunu kaygı ver c vb. b r durum olarak kabul
edeceğ n söylüyordu. [sayfa 43] Ama bu artış, gerçekten “tamamen mülk sah b
sınıflara nh sar ed yordu”. Böylece bu haberler de sözcüğü sözcüğüne
“uydurularak metne katılmış” tümcey y nel yorlardı. Marx, ayrıca, The
T mes ve Hansard’ın met nler n karşılaştırarak, b rb rler nden ayrı olarak
ertes sabah çıkan üç gazeten n haberler n n çer kler n n eşdeğer olmasıyla
bu tümcen n gerçekten söylend ğ n , Hansard’ın b l nen “âdetlere” göre
gözden geç r len metn nde bulunmadığını ve Gladstone’un bu tümces n n
Marx’ın sözler yle “sonradan kayıplara karışmış olduğunu” b r kez daha
saptıyor. Ensonu, Marx, bu adı bel rs z yazarlarla daha fazla uğraşacak
zamanı olmadığını b ld r yor. Yazara da herhalde bu kadarı yetm ş olmalı k ,
Marx’a Concord a’nın başka sayısı gönder lm yor.
Bununla sorun kapanmış g b görünüyordu. Gerç sonraları b r k kez
Cambr dge Ün vers tes le l şk s olan k mselerden, Marx’ın Kap tal’de
tar flere sığmaz b r yazınsal c nayet şled ğ yolunda esrareng z söylent ler
b ze kadar ulaştı. Ancak bütün araştırmalarımıza karşın, kes n h ç b r şey
öğren lemed . Ardından, Kasım 1883’te Marx’ın ölümünden sek z ay sonra,
The T mes’ta Tr n ty College, Cambr dge başlıklı ve Sedley Taylor mzalı
mektup çıktı. En tatlı c nsten ş rket şler yle gönül eğlend ren bu küçük adam,
durup dururken b z ensonu yalnız Cambr dge nakl r vayetler konusunda
değ l, Concord a’dak adsız yazar konusunda da aydınlatmış oldu.
”Son derece gar p görünen şey”, d yordu Tr n ty College’ n küçük adamı,
“Gladstone’un [Açış] konuşmasından açıkça kötü n yetle yapılan aktarmayı
... teşh r etmek ş n n Profesör Brentano’ya (o sırada Breslau, ş md
Strasburg Ün vers tes nden) a t olmasıdır. Bay Karl Marx ... önce aktarmayı
savunmaya çalışmış, ama, Brentano’nun ustaca yürüttüğü saldırıların
kend s n düşürdüğü öldürücü acz çers nde, Bay Gladstone’un 17 N san
1863 tar hl The T mes’ta çıkan metn n , Han-sard’da yayınlanmadan önce,
b r İng l z mal ye bakanı ç n ‘kuşkusuz, saygınlığını y t recek’ olan pasajını
‘yoketmek’ ç n ‘üzer nde oynadığını’ öne sürmek küstahlığını gösterm şt r.
Brentano, met nler ayrıntılı b r b ç mde karşılaştırarak Bay Gladstone’un
sözler ne dayandırılan kurnazca seç l p b raraya get r lm ş aktarmaları
tamamen dıştaladıktan sonra, The T mes ve Hansard’ın met nler n n
b rb rler yle bağdaştıklarını göstermes üzer ne Marx, ‘zamanı olmadığı’
bahanes le daha fazla tartışmaktan çek ld .” [sayfa 44]
Demek k , ş n aslı buydu! Ve Bay Brentano’nun Concord a’dak adsız
kampanyası, Cambr dge’ n ver ml ş ortaklığının mgelem nde böyle
görkemle yansıyordu. Demek, Alman Sanay c ler B rl ğ n n bu St. George’u,
kılıç elde d md k duruyor, ve “saldırıdak yönet m ustalığıyla” böylece
savaşıyordu, oysa cehennem zeban s Marx “öldürücü acz ç nde”
ayaklarının d b nde “hemen” son nefes n ver yordu.
Ne var k , bütün bu ş rsel savaş sahnes , b z m St. George’umu-zun
h les n g zlemekten başka b r şe yaramaz. Artık, burada, “uydurma
sokuşturma” ya da “tahr fat” değ l, yalnızca “kurnazca seç l p b r-araya
get r lm ş aktarma” sözkonusudur. Konu bütünüyle başka b r yöne
kaydırılmıştır ve bunun neden n St. George le onun Cambr d-ge’l uşağı çok
y b l rler.
Eleanor Marx, The T mes, mektubunu yayınlamayı reddett ğ ç n, aylık
Today derg s nde (Şubat 1884) karşılık verd . Tartışmayı, tekrar sözkonusu
tek soruya get rd : Marx bu tümcey uydurarak metne sokuşturmuş” muydu,
sokuşturmamış mıydı? Bay Sedley Taylor, buna verd ğ yanıtta, ona göre,
“bel rl b r tümcen n Bay Gladstone’un konuşmasında geç p geçmed ğ
sorunu Brentano-Marx tartışmasında “tartışma konusu aktarmanın, Bay
Gladstone’un kastett ğ anlamı ver-mek ya da buna engel olmak n yet yle
yapılıp yapılmaması sorunu le karşılaştırılırsa çok önems z kalır” d yordu.
Ardından, The T mes’ın haber ndek “sözlerde çel şk ler” olduğunu kabul
ed yor, ama bütünüyle doğru olarak yorumlanırsa, yan gladstoncu l beral
anlamda, Bay Gladstone’un kastının ne olduğunu gösterd ğ n söylüyordu.
(Today, Mart 1884.) Burada en gülünç nokta da, artık b z m Cambr dge’l
küçük adamın, sözkonusu konuşmayı, adsız Brentano’ya göre “âdet’ olduğu”
üzere Hansard’dan değ l de, aynı Brentano’nun “becer ks zce” ded ğ The
T mes’ın haber nden aktarmakta ısrar etmes d r. Böyle olması da doğaldır,
çünkü o cansıkıcı tümce Hansard’da yoktur.
Eleanor Marx, Today derg s n n aynı sayısında bütün bu dd aları
çürütmekte h ç de güçlük çekmed . Bay Taylor, ya 1872’dek tartışmayı
okumuştur ve ş md yalnız “uydurma eklemeler” yapmakla kalmayıp
“sahtekârlığı” da g zlem ş oluyordu, ya da bu tartışmayı okumadığı ç n
susmalıydı. Her k durumda da şurası kes nd k , dostu Brentano’ nun,
Marx’ın “uydurma” ekleme yaptığı suçlamasına b r an b le katılmaya cesaret
edemed . [sayfa 45]
Ters ne, ş md anlaşılan, Marx uydurma ekleme yapmak şöyle dursun,
öneml b r tümcey atlıyordu. Oysa bu aynı tümce Açış Konuşması’nın 5.
sayfasında, “uydurma ekleme”den b rkaç satır önce ver lm şt r. Gladstone’un
konuşmasındak “çel şk ”ye gel nce, Kap tal’ n 618. sayfasında (3. baskı, s.
672),. d pnot 105’de [bu baskıda, s. 669-670, d pnot 113], “Gladstone’un
1863 ve 1864 bütçe konuşmalarındak sürekl ve apaçık çel şk ler ”ne şaret
eden Marx’ın kend s değ l m d r? Ne var k , o, bunları, Bay Sedley
Taylor’var l beral duyguları okşayacak b ç mde çözümlemek cesaret n
gösterm yordu. Eleanor Marx, yanıtının sonunda durumu şöyle özetl yordu:
”Marx, aktarılmaya değer h ç b r şey atlamadığı g b ‘uydurma’ h ç b r
şey de eklemem şt r. Ama o, Bay Gladstone’un konuşmasındak bel rl b r
tümcey , söylend ğ ne h ç kuşku bulunmayan, ama her nasılsa b r yolunu
bulup Hansard’dan çıkıp g den b r tümcey yer ne yerleşt rm ş, yokolup
g tmekten kurtarmıştır.”
Bay Sedley Taylor da böylece ağzının payını aldı ve bütün bu profesörsel
dalaveren n sonucu, y rm yıl boyunca ve k büyük ülke arasında uzun uzun
konuşuldu, o günden bu yana, h ç k mse, Marx’ın b l msel dürüstlüğüne d l
uzatmak cesaret n gösteremed ; b r de, kuşkusuz Bay Sedley Taylor, bundan
böyle, Bay Brentano’nun yazınsal savaş b ld r ler ne, tıpkı Bay
Brentano’nun, Hansard’ın kutsal yanılmazlığına duyduğu güven kadar
nanacaktır. [sayfa 46]

Londra, 25 Haz ran 1890


FRİEDRİCH ENGELS

19 İng l zce ve Türkçe çev r de köşel parantez [ ] ç nde ver lm ş ve “F.E.” harfler le s mgelenm şt r.
-Ed.
20 Marx, k tabın adında değ l, sayfa numarasında yanlışlık yapmıştır. Sayfa 37 yer ne 36 yazmıştır. (Bu
baskıda s. 615.) -Ed.
21 İng l z parlamentosundak konuşmaların resm olarak yayınlandığı tutanaklar. -ç.
22 “Bu ülken n zeng nl ğ yönünden şte durum böyle. Ben kend payıma, bu baş döndurücü servet ve
kudret artışının varlıklı sınıflarla sınırlı olduğu nancında olsaydım, bunu kaygıyla ve acıyla karşılardım. Bu,
çalışan halkın durumunu h ç d kkate almıyor. Bel rtt ğ m ve sanırım doğru hesaplara dayanan bu artış,
tamamıyla mülk sah b sınıflarla sınırlı b r artıştır.” -ç.
BİRİNCİ KİTAP
SERMAYENİN ÜRETİM SÜRECİ
BİRİNCİ KISIM
META VE PARA

BİRİNCİ BÖLÜM
META

BİRİNCİ KESIM. – METAIN İKİ ÖĞESİ


KULLANIM-DEĞERİ VE DEĞER
(DEĞERİN ÖZÜ VE DEĞERİN BÜYÜKLÜĞÜ)

Kap tal st üret m tarzının egemen olduğu toplumların zeng nl ğ ,


“muazzam b r meta b r k m ”23 olarak kend n göster r, bunun b r m tek b r
metadır. Araştırmalarımızın, bu nedenle, metaın tahl l le başlaması gerek r.
Meta, her şeyden önce, b z m dışımızda b r nesned r ve, taşıdığı
özell kler yle, şu ya da bu türden nsan gereks nmeler n g deren b r şeyd r.
Bu gereks nmeler n n tel ğ , örneğ n ster m deden, ster hayalden çıkmış
olsun, b r şey değ şt rmez.24 Burada nesnen n, bu gereks nmeler , geç m aracı
olarak doğrudan doğruya [sayfa 49] mı, yoksa üret m aracı olarak dolaylı
yoldan mı, nasıl g derd ğ de b z lg lend rmemekted r.
Dem r, kağıt vb. g b her yararlı şeye, k görüş açısından, n tel k ve
n cel k açısından bakılab l r. Her yararlı şey, b rçok özell kler n b r
bütünüdür ve bunun ç n çeş tl yönlerden yararlı olab l r. Şeyler n çeş tl
kullanımlarını bulup ortaya çıkarmak tar h n ş d r.25 Yararlı nesneler n
n cel ğ n ölçmek ç n toplumca ben msenen ölçüler saptamak da böyled r.
Bu ölçüler n farklı oluşunun neden , kısmen ölçülecek nesneler n
n tel kler n n farklı oluşu, kısmen de alışkanlıklardır.
B r şey n yararlılığı, onu, b r kullanım-değer hal ne get r r.26 Ama bu
yararlılık, bel rs z b r şey değ ld r. Metaın f z ksel özell kler yle sınırlı
olduğu ç n, o, metadan ayrı b r varlığa sah p değ ld r. Dem r olsun, buğday
olsun ya da elmas olsun, b r meta, bu nedenle, madd b r şey olduğu ç n, b r
kullanım-değer d r, yararlı b r şeyd r. Metaın bu özell ğ , o metaın yararlı
n tel kler nden yararlanmak ç n gerekl olan emek m ktarına bağımlı
değ ld r.
Kullanım-değer ele alınırken, b z, her zaman, şu kadar düz ne saat, şu
kadar metre keten ya da şu kadar ton kömür g b bel rl n cel klerden
sözett ğ m z varsayarız . Metaların kullanım-değerler özel b r b lg
alanının, metaların t car b lg s n n malzemes n oluşturur.27 Kullanım-
değerler , ancak kullanım ya da tüket m le b r gerçek hal ne gel r: bunlar,
ayrıca, toplumsal b ç m ne olursa olsun, her türlü servet n özünü
oluştururlar. İncelemek üzere olduğumuz toplum b ç m nde, bunlar, ayrıca,
değ ş m-değer n n madd taşıyıcılarıdır.
Değ ş m-değer , lk bakışta, b r n cel l şk olarak b rb rler yle değ ş len
değ ş k türden kullanım-değerler ndek oran olarak28 [sayfa 50] zamana ve yere
göre durmadan değ şen b r l şk olarak görünür. Böyle olunca değ ş m-
değer , raslantıya bağlı, tamamen görel , ve bunun sonucu metaın özünde
bulunan b r değer olarak görünür; metadan ayrılamayan ve onun özünde
bulunan b r değ ş m-değer se, ter mlerde b r çel şk g b gel r.29 Konuyu
b raz daha yakından ele alalım.
Bell b r meta, örneğ n b r quarter buğday, x kadar ayakkabı boyasıyla, y
kadar pekle, ya da z kadar altınla vb., kısacası, çok farklı oranlardak başka
metalarla değ ş l yor. Bu durumda, buğdayın, b r değ l b rçok değ ş m oranı
var demekt r. Ama, x kadar ayakkabı boyası, y kadar pek ya da z kadar altın
vb. hep b r quarter buğdayın değ ş m-değer n tems l ett kler nden, x kadar
ayakkabı boyasının, y kadar peğ n, z kadar altının vb. Değ ş m-değer
olarak, ya b rb rler n n yerler n alab lmeler , ya da b rb rler ne eş t olmaları
gerek r. Bunun ç n, b r nc s : bell b r metaın geçerl değ ş m-değerler eş t
b r şey fade eder; k nc s : değ ş m-değer , genell kle yalnızca b r anlatım
b ç m , metada bulunan, ama ondan ayırded leb len görüngüsel
(phenomenal) b r b ç md r.
Örneğ n, buğday ve dem r g b k meta alalım. Bunların arasındak
değ ş m oranı ne olursa olsun, bu da ma bell b r m ktar buğdayı, b r m ktar
dem re eş t kılan b r denklemle göster leb l r: d yel m, 1 quarter buğday = x
ton dem r olsun. Bu denklem b ze ne anlatır? Bu denklem, b ze, k farklı
şeyde, b r quarter buğday le x ton dem rde, her k s nde de eş t m ktarlarda
ortak b r şey n var olduğunu anlatır. Öyleyse bu k şey n, ne b r ne de
ötek s olmayan üçüncü b r şeye eş t olması gerek r. Bunun ç n de, bunların
herb r n n, değ ş m-değer olarak, bu üçüncü şeye nd rgeneb l r olması
gerek r.
Bas t b r geometr k örnek bunu aydınlatacaktır. Çokgenler n alanlarını
hesaplamak ve karşılaştırmak ç n, bunları üçgenlere ayırırız. Ama üçgen n
alanı, onun görünen b ç m nden tamamen farklı b r şeyle, yan tabanı le
yüksekl ğ n n çarpımının yarısı le fade ed l r. Aynı şek lde, metaların
değ ş m-değerler n n de [sayfa 51] kend ler nde az ya da çok m ktarda bulunan
ortak ter mlerle fade ed leb lmes gerek r.
Bu ortak “şey”, metaların geometr k, k myasal ya da başka b r doğal
özell ğ olamaz. Bu g b özell kler, ancak onlara b r yarallılık sağladıkları,
onları kullanım-değer hal ne get rd kler zaman b z m ç n öneml olurlar.
Ama metaların değ ş m , kuşkusuz, kullanım-değer n-den tamamen
soyutlanarak karakter ze ed len b r şt r. Öyleyse, b r kullanım-değer , ancak
yeterl m ktarda olmak kaydıyla, b r başka kullanım-değer nden farksızdır.
Ya da, yaşlı Barbon’un ded ğ g b , “De-ğerler eş tse, b r tür eşya, hemen
hemen başka b r tür eşyadır. Eş t değerdek şeyler arasında fark ya da ayrılık
yoktur. ... Yüz pound değer ndek kurşun ya da dem r, yüz pound değer ndek
gümüş ya da altın kadar değerl d r.”30 Kullanım-değer olarak metalar, her
şeyden önce b rb r nden farklı n tel klerd r; ama değ ş m-değerler olarak
yalnızca farklı m ktarlardır ve dolayısıyla zerre kadar kullanım-değer
çermezler.
Demek k , metaların kullanım-değer n b r yana bırakırsak, ger ye ortak
tek b r özell kler , emek ürünler olmaları özell ğ kalır. Ancak, emek
ürününün kend s b le el m zde b r değ ş kl ğe uğramıştır. Emek ürününü,
kullanım-değer nden soyutlarsak, aynı zamanda, onu kullanım-değer yapan
madd öğelerden ve b ç mlerden de soyutlamış oluruz; artık o, masa, ev, pl k
ya da herhang yararlı b r şey değ ld r. Madd b r şey olarak varlığı,
yokolmuştur. Ve artık kend s ne, b r doğramacının, duvarcının, eğ r c n n ya
da başka türden bel rl b r üret c emeğ n ürünü olarak bakılamaz. Ürünler n
yararlı n tel kler le b rl kte, hem bunlarda şek llenm ş çeş t çeş t emeğ n
yararlı n tel ğ n , hem de bu emeğ n somut b ç mler n yoketm ş oluruz;
heps nde ortak olandan başka b r şey kalmamıştır; heps de tek ve aynı tür
emeğe, soyut nsan emeğ ne nd rgenm şt r.
Ş md de bu ürünler n herb r nden arta kalan şey alalım; bu, herb r nde,
aynı düşsel b r gerçekten, türdeş nsan emeğ n n salt b llurlaşmasından,
harcanış b ç m ne olursa olsun, harcanmış emek-gü-cünden barett r. Bütün
bu şeyler, ş md b ze şunu anlatıyorlar: bunların üret mler sırasında, nsan
emek-gücü harcanmıştır, [sayfa 52] ve bunlarda nsan emeğ c s mleşm şt r.
Heps nde ortak olan bu toplumsal özün kr staller olarak bakıldığında, bunlar
– Değerd r.
Metalar değ ş ld kler zaman bunların değ ş m-değerler n n ken-d s n ,
kullanım-değerler nden tamamen bağımsız b r şey olarak ortaya koyduğunu
görmüştük. Ama bunların kullanım-değer n soyutlarsak, ger ye yukarda
açıklandığı g b , Değer kalır. Bunun ç n, metalar değ ş ld kler nde,
kend s n , değ ş m-değer olarak ortaya koyan ortak öz, onların değer d r.
İncelemem z lerled kçe, değ ş m-değer n n, çers nde metaların değer n n
kend s n göstereb ld ğ ya da fade ed leb ld ğ tek b ç m olduğu
görülecekt r. Bununla b rl kte, ş md l k, değer n n tel ğ n onun b ç m nden
bağımsız olarak ele almak zorundayız.
B r kullanım-değer ya da yararlı b r madde, bu nedenle, ancak, çers nde
soyut nsan emeğ n n somutlaştığı ya da maddeleşt ğ ç n b r değere sah pt r.
Pek öyleyse bu değer n büyüklüğü nasıl ölçülecek? Besbell k , malın
çerd ğ , değer yaratıcı özün, yan emeğ n n cel ğ yle ölçülür. Emeğ n
n cel ğ , onun süres yle ölçülür, ve emek-zamanının ölçütü de hafta, gün ve
saat olarak fade ed l r.
Bazıları, b r metaın değer , onun ç n harcanan emeğ n n cel ğ yle
bel rlend ğ ne göre, şç ne kadar tembel ya da becer ks z olursa, metaın
üret m ç n o kadar fazla zaman gerekeceğ nden, onun metaının o kadar
değerl olacağını sanab l rler. Oysa, değer n özünü oluşturan emek, türdeş
nsan emeğ d r, b r b ç ml (un form) emek-gücü harcamasıdır. B r toplumun,
ürett ğ tüm metaların toplam değer nde somutlaşan toplam emek-gücü b rçok
tek tek b r mlerden meydana gelmekle b rl kte, burada, türdeş nsan emek-
gücü k tles olarak kabul ed l r. Bu b r mler n herb r , toplumsal ortalama
emek-gücü n tel ğ n taşıdıkları ve bu n tel kler le etk l oldukları sürece,
b rb rler n n aynıdır; yan b r metaın üret m ç n ortalama olarak gerekl ya
da toplumsal olarak gerekl zamandan daha fazlasına gereks nme
göstermed kler sürece, b r d ğer n n aynıdır. Toplumsal olarak gerekl
emek-za-manı, b r malı, normal üret m koşulları altında, o sıradak ortalama
hü-ner dereces ve yoğunluğu le elde edeb lmek ç n gerekl zamandır.
İng ltere’de buharla şleyen dokuma tezgâhlarının kullanılmaya
başlanmasından sonra, bel rl b r m ktar pl ğ kumaş hal ne get rmek ç n
gerekl emek-zamanı belk de yarıya nm şt . Oysa el tezgâhında çalışan
dokumacılar, aynı ş , esk s kadar aynı zamanda [sayfa 53] yapmaya devam
etm şlerd r; ama bu değ ş kl kten sonra, emekler n n b r saatl k ürünü
yalnızca yarım saatl k toplumsal emeğ tems l etm ş ve bunun sonucu olarak
da esk değer n n yarısına düşmüştür.
Öyleyse görüyoruz k , herhang b r malın değer n n büyüklüğünü,
toplumsal olarak gerekl -emek m ktarı ya da onun elde ed lmes ç n
toplumsal bakımdan gerekl emek-zamanı bel rler.31 Buna bağlı olarak tek tek
her meta kend türünün ortalama örneğ olarak kabul ed lmel d r.32 Bunun
ç n, eş t n cel kte emek çeren ya da aynı sürede üret leb len metaların
değerler , aynıdır. B r metaın değer le başka b r metaın değer arasındak
l şk , b r nc s n n üret m ç n gerekl emek-zamanı le k nc s n n üret m
ç n gerekl emek-zamanı arasındak l şk g b d r. “Değer olarak, bütün
metalar, donmuş emek-zamanının bel rl k tleler nden başka b r şey
değ ld r.”33
Bu nedenle, b r metaın üret m ç n gerekl olan emek-zamanı sab t
tutulursa, o metaın değer de sab t kalır. Ama, emek-zamanı, emeğ n
üretkenl ğ nde meydana gelen her değ şmeyle b rl kte değ ş r. Bu üretkenl k
çeş tl koşullar tarafından bel rlen r; ötek şeyler yanında, şç ler n ortalama
becer düzey , b l m n durumu, ve onun prat kte uygulanma dereces , üret m n
toplumsal örgütlenmes , üret m araçlarının boyutları ve etk l l ğ ve f z ksel
koşullar sayılab l r. Örneğ n uygun mevs mlerde aynı emek m ktarı 8 k le
buğdayda maddeleşt ğ halde, uygun g tmeyen mevs mlerde yalnızca dört
k lede maddeleş r. Aynı emek, zeng n madenden, zeng n olmayan madene
göre, daha çok maden cevher çıkartır. Elmas yeryüzünde az raslanan b r
şeyd r, bu yüzden bulunup çıkartılması ortalama olarak çok emek-zamanına
malolur. Öyle k , küçük b r hacm , çok büyük emek tems l eder. Jacop, altın
acaba [sayfa 54] h ç tam değer n bulmuş mudur d ye kuşku duyar. Bu sözler
elmas ç n daha da geçerl d r. Eschwege’ye göre, Brez lya’nın 1823 yılında
sona eren seksen yıllık elmas maden toplam üret m , elmas daha çok emeğe
malolduğu ve çok daha fazla değer tems l ett ğ halde, aynı ülken n b rbuçuk
yıllık ortalama şeker ve kahve ürününün f yatına ulaşamamıştır. Daha zeng n
madenlerde, aynı n cel ktek emek, daha çok elmasta maddeleşeb l r ve
elmasın değer düşeb l r. Eğer b z, az emek harcayarak, kömürü elmasa
dönüştürmey başarab lseyd k, elmasın değer , tuğlanın değer n n altına
düşeb l rd . Genel olarak, emeğ n üretkenl ğ ne kadar büyük olursa, b r
malın üret m ç n gerekl emek-zamanı o kadar kısa, o malda b llurlaşan
emek m ktarı o kadar az, ve değer de o kadar küçük olur; ters ne, emeğ n
üretkenl ğ ne kadar azsa, b r malın üret m ç n gerekl olan emek-zamanı o
kadar çok, malın değer o kadar büyük olur. Bu nedenle, b r metaın değer , o
metada maddeleşm ş emeğ n m ktarı le doğru orantılı, üretkenl ğ le ters
orantılı olarak değ ş r.
B r şey, değere sah p olmadan da b r kullanım-değer ne sah p olab l r.
Bu, o şey n nsana yararlılığı emeğe bağlı olmadığı zaman sözkonusudur.
Hava, şlenmem ş toprak, doğal çayırlar ve otlaklar vb. böyled r. B r şey,
meta olmadan da, yararlı ve nsan emeğ ürünü olab l r. Gereks nmeler n
kend emeğ n n ürünü le doğrudan doğruya karşılayan k mse, gerçekte,
kullanım-değer yaratır, ama meta yaratmamıştır. Meta üretmek ç n, o
k msen n yalnızca kullanım-değerler değ l, başkaları ç n kullanım-
değerler , toplumsal kullanım-değerler üretmes gerek r. (Ve salt başkası
ç n üretmes de yetmez. Ortaçağ köylüsü, feodal bey ç n ürün-rant-tahıl,
papaz ç n öşür-tahıl üret rd . Ama, ne bu ürün-rant-tahıl, ne de öşür-tahıl,
b r başkası ç n üret lm ş olmaları gerçeğ ne karşın, meta hal ne
gelmem şlerd . B r ürünün meta olab lmes ç n, kullanım-değer olacağı
başka b r k mseye, değ ş m yoluyla devred lmes gerek r.)3411a Ensonu, h ç
b r nesne, yararlı b r şey değ lse, değere sah p olamaz. Eğer o şey yararsız
se, onda bulunan emek de yararsızdır; bu emek, emek sayılmaz ve bu yüzden
değer yaratmaz. [sayfa 55]

İKİNCİ KESİM. – METADA SOMUTLAŞAN


EMEĞİN İKİ YÖNLÜ NİTELİĞİ
İlk bakışta, b r meta, kend n , b ze, k şey n karmaşığı olarak gösterm şt :
kullanım-değer ve değ ş m-değer . Daha sonra, emeğ n de k yönlü n tel ğ
olduğunu gördük; çünkü, değerde fades n bulduğuna göre, emek de,
kullanım-değerler n n b r yaratıcısı olarak taşıdığı aynı n tel klere sah p
değ ld r. Metalarda bulunan emeğ n bu k l n tel ğ ne lkönce şaret eden ve
eleşt r c b r yaklaşımla nceleyen ben oldum.35 Bu nokta, ekonom pol t ğ n
berrak b r şek lde anlaşılmasında eksen olduğu ç n, daha fazla ayrıntılara
nmek zorundayız.
B r ceket le 10 yarda keten bez g b k meta alalım; bunlardan
b r nc s n n değer , k nc s n n değer n n k katı olsun; yan 10 yarda keten
bez = 2W se, ceket 2W’d r.
Ceket, bell b r gereks nmey karşılayan b r kullanım-değer d r. Onun
varlığı, özel b r üret c faal yet türünün sonucudur; bu faal yet n n tel ğ ,
amacı, çalışma b ç m , malzemes , araçları ve vardığı sonuçla bel rlen r.
Yararlılığı ürünün kullanılarak değerlenmes le ya da bu ürünün kullanım-
değer hal ne gelmes yle kend s n gösteren emeğe, b z, yararlı emek d yoruz.
Bu açıdan bakılınca, b z, emeğ n yalnızca yararlı şlev n gözönünde
bulunduruyoruz.
Ceket le keten bez , n tel k bakımından farklı k kullanım-değer olduğu
g b , bunları üreten emeğ n k b ç m de, terz l k ve dokumacılık, farklıdır.
Bu k nesne n tel k bakımından farklı olmasalardı, farklı türden emekler n
ürünü olmasalardı, b rb rler yle metaların l şk s ç nde karşı karşıya
gelmezlerd . Ceket ceket le değ ş lmez; b r kullanım-değer , aynı c nsten
başka b r kullanım-değer le değ ş lmez.
Tüm farklı kullanım-değerler n n her çeş d ne, eş t farklılıkta yararlı
emek tekabül eder ve bunlar, toplumsal şbölümünde a t oldukları sıraya,
c nse ve türe göre sınıflandırılırlar. Emeğ n bu şbölümü, metaların üret m
ç n zorunlu b r koşuldur, ama ters doğru değ ld r, yan metaların üret m ,
şbölümü ç n zorunlu koşul değ ld r. İlkel H nt topluluklarında, meta üret m
olmaksızın toplumsal şbölümü vardır. Ya da daha yakınımızdan b r örnek
vermek gerek rse, her fabr kada emek ( ş), b r s steme göre [sayfa 56]
bölünmüştür, ama bu bölünme, şç ler n, kend yaptıkları ürünler n b rb rler
arasında karşılıklı değ ş m şlem ne yolaçmamıştır. Böyle ürünler, ancak,
herb r b rb r nden bağımsız olarak oluşan ve b reyler n k ş sel emeğ ne
dayanan farklı türdek emekler n b r sonucu olarak metalar hal ne
geleb l rler.
Öyleyse özetlersek: her metaın kullanım-değer nde bulunan yararlı emek,
yan bel rl b r türde ve bel rl b r amaca yönelm ş üretken faal yet vardır.
İçler nde somutlaşan yararlı emek, herb r nde n tel olarak farklı olmadığı
sürece, kullanım-değerler , b rb rler n n karşısında meta olarak duramazlar.
Ürünler genel olarak meta b ç m n alan b r toplulukta, yan b r meta
üret c ler topluluğunda, herb r kend hesabına çalışan tek tek üret c ler n
bağımsız olarak yürüttükler yararlı emekler arasındak bu n tel k farkı,
karmaşık b r s stem, b r toplumsal şbölümü meydana get recek b ç mde
gel ş r.
Ne var k , örneğ m zdek ceket ster terz g ys n sterse müşter s , her k
durumda da, ceket b r kullanım-değer olarak ş görür. Ayrıca terz l ğ n, özel
b r meslek, toplumsal şbölümünün bağımsız b r kolu hal ne gelmes yle de,
ceket le onu meydana get ren emek arasındak l şk değ şm ş olmaz.
G y nme gereks nmes nsanoğlunu zorladığından ber , nsanoğlu, b nlerce
yıl, tek b r k ş b le terz hal ne gelmeden, g yeceğ n yapmıştır. Ancak, ceket
le keten bez , doğanın kend l ğ nden üretmed ğ madd servet n bütün ötek
unsurları g b , varlıklarını, da ma bel rl b r amaçla yer ne get r len b r özel
üretken faal yete, bell doğa verg s malzemeler n, bell gereks nmeler ç n
kullanılması faal yet ne borçlu olmalıdır. Bunun ç n, kullanım-değer n n
yaratıcısı olarak emek, yararlı emekt r, bütün toplum b ç mler nden bağımsız
olarak, nsanoğlunun varlığı ç n zorunlu b r koşuldur; bu ezel ve ebed
doğal zorunluluk olmaksızın nsan le doğa arasında madde alışver ş , ve
dolayısıyla da yaşam olamazdı.
Kullanım-değerler , ceket, keten bez vb., yan metaların madde olarak
varlıkları, k öğen n b rleşmes nden meydana gel r: madde ve emek. Bunlar
üzer nde harcanan yararlı emeğ kaldırırsak, ger ye, nsanın yardımı
olmaksızın doğa tarafından konmuş olan madd tortu kalır. İnsan, ancak tıpkı
doğanın yaptığı g b ş görür, yan madden n b ç m n değ şt r r.36 Ne var k ,
bu b ç m [sayfa 57] değ şt rme ş nde doğal güçler kend s ne durmadan yardım
eder. Öyleyse görüyoruz k , emek, madd servet n, ürett ğ kullanım-
değerler n n tek kaynağı değ ld r. W ll am Petty’n n ded ğ g b , madd
servet n babası emek, anası da topraktır.
Kullanım-değer olarak ele alınan metalardan, ş md de metaların
değer ne geçel m.
Varsayımımıza göre, ceket, keten bez n n k katı değere sah pt r. Ama bu,
ş md l k b z lg lend rmeyen yalnızca b r n cel farklılıktır. Ancak şu kadarını
akılda tutuyoruz k , eğer b r ceket n değer 10 yarda keten bez n n k katı se,
20 yarda keten bez , b r ceket le aynı değerde olur. Değer olarak ceket le
keten bez , aynı özün şeyler d r, temelde özdeş emeğ n nesnel fadeler d r.
Ama terz l k le dokumacılık, n tel k yönünden farklı emek türler d r.
Bununla b rl kte, öyle toplum durumları vardır k , aynı k ş , terz l k ve
dokumacılığı aynı zamanda sırayla yürütür; bu g b durumlarda, bu k tür
emek b ç m , aynı b rey n çalışmasının salt k değ ş k b ç m d r ve farklı
k ş ler n özel ve bel rlenm ş uğraşları değ ld r; terz m z n b r gün ceket,
ertes gün pantolon d kmes , aynı k ş n n, yalnızca emeğ ndek b r değ şmey
göstermes g b d r. Ayrıca, kap tal st toplumumuzda, bell m ktarda b r nsan
emeğ n n değ şen talebe göre, b r zaman terz l k, başka b r zaman da
dokumacılık b ç m nde kullanıldığı daha göze çarpar. Emeğ n bu b ç m
değ şt rmes , sürtünmes z olmayab l r, ama olmak zorundadır.
Üret c faal yet, aldığı özel b ç m , yan emeğ n yararlı n tel ğ n b r yana
korsak, nsan emek-gücünün harcanmasından başka b r şey değ ld r. Terz l k
ve dokumacılık, n tel k bakımından farklı üret c faal yetler olmakla b rl kte,
her k s de, nsan beyn n n, s n rler n n ve kaslarının üret c harcamasıdır ve
bu anlamda, bunlar, nsan emeğ olarak aynıdır. Bunlar, nsan emek-gücünün
farklı k harcanma b ç m nden başka b r şey değ ld r. Kuşkusuz, bütün
değ ş kl kler ç nde aynı kalan bu emek-gücünün, b ç mler n [sayfa 58]
çeş tl l ğ ç nde harcanamadan önce, bell b r gel şme düzey ne ulaşması
gerek r. Ama b r metaın değer , soyut nsan emeğ n , genel olarak nsan
emeğ n n harcanmasını tems l eder. Tıpkı toplumda sıradan b r nsan ken
önems z b r rol oynadığı halde, b r general ya da b r banker olarak büyük b r
rol oynaması g b ,37 salt nsan emeğ n n rolü de buna benzer. Yalın emek-
gücü-nün harcanmasıdır, yan , ortalama olarak. özel b r gel şme sözkonusu
olmaksızın sıradan her nsanın organ zmasında mevcut olan emek-gücünün
harcanmasıdır. Ortalama yalın emeğ n, çeş tl ülkelerde ve değ ş k
zamanlarda n tel ğ n n değ şt ğ doğrudur, ama bell b r toplumda o da
bel rl d r. Vasıflı emek, yalnızca yoğunlaştırılmış yalın emek, ya da daha
doğrusu, çoğaltılmış yalın emek demekt r; bell m ktarda vasıflı emek, daha
çok m ktarda yalın emeğe eş t olarak kabul ed l r. Deney m bu nd rgemen n
sürekl olarak yapıldığını göstermekted r. B r meta, en vasıflı b r emeğ n
ürünü olab l r, ama değer , vasıfsız yalın emeğ n ürünü le eş tlen rse, bu,
yalnızca yalın emeğ n bel rl b r m ktarını tems l eder.38 Onların ölçü
b r mler olarak, farklı emek türler n n, vasıfsız emeğe nd rgenmes ndek
farklı oranlar, üret c ler n ger s nde devam ed p g den b r toplumsal süreç
tarafından ortaya konur ve dolayısıyla, bunlar gelenek ve alışkanlıklar
tarafından saptanmış g b görünür. İş m z bas tleşt rmek ç n, bundan böyle
emeğ n her türünü, vasıfsız emek, yalın emek olarak kabul edeceğ z; böylece,
devamlı nd rgeme yapmak zahmet nden kurtulmuş olacağız.
Ceket le keten bez n değer olarak ele aldığımız zaman bunları farklı
kullanım-değerler nden soyutladığımız g b , bu değerler n tems l ett ğ emek
ç n de aynı şey yapıyoruz: onun yararlı b ç mler arasındak , dokumacılık
ve terz l k arasındak farkı d kkate almıyoruz. Kullanım-değer olarak ceket
ve keten bez , özel üret c faal yetler n kumaş ve pl kle b rleşmes d r, oysa
ceket le keten bez , değer olarak, b rb rler nden ayrılmamış emeğ n salt
türdeş donmuş hal d r ve bu değerlerde somutlaşmış olan emek, kumaş ve
pl k le l şk l üret c faal yetler açısından değ l, yalnızca nsan emek-
gücünün harcanması olarak hesaba katılırlar. Terz l k ve dokumacılık, ceket
ve keten bez n n kullanım-değerler n n [sayfa 59] yaratılmasında, yalnız bu k
emek türü farklı n tel kte oldukları ç n zorunlu etkenlerd r; ama bunlar kend
özel n tel kler nden soyutlandığı ve her k s n n de aynı n tel kte nsan
emeğ ne sah p olduğu gözönüne alınırsa, bu k emek türü, terz l k ve
dokumacılık, aynı malların değerler n n özünü oluştururlar.
Ancak, ceket le keten bez , yalnızca değerler değ l, bel rl büyüklükte
değerlerd r, ve b z m varsayımımıza göre, ceket, on yardalık keten bez n n k
katı değer nded r. Pek ama, değerler arasındak bu fark nereden gel yor? Bu
fark, keten bez n n çerd ğ emeğ n, ceket n çerd ğ emeğ n ancak yarısı
kadar olmasından, ve dolayısıyla k nc n n üret m sırasında, b r nc n n
üret m ç n gerekl olan zamanın k katı emek-gücü harcanmasından ler
gelmekted r.
Öyleyse, kullanım-değer esas alındığında, b r metaın çerd ğ emek,
yalnızca n tel olarak hesaba katılır, değer esas alındığında, yalnızca n cel k
hesaba katılır ve lkönce, yalın ve saf nsan emeğ ne nd rgenmes gerek r.
Sözkonusu olan, b r nc s nde Nasıl ve Ne?, k nc s nde Ne kadar? ve Ne
sürede? sorularıdır. B r metaın değer n n büyüklüğü, kend s nde somutlaşan
emeğ tems l ett ğ ne göre, bell oranlarda alınan bütün metaların değer
olarak eş t olması gerek r.
B r ceket n yapılması ç n gerekl her türlü yararlı emeğ n üretkenl k
gücü aynı kalıyorsa, yapılan ceketler n değerler n n toplamı, sayısı le
b rl kte artar. Yan her ceket, x günlük emeğ tems l ed yorsa, k ceket 2x
günlük emeğ tems l eder ve bu böyle devam ed p g der. Ama varsayalım k ,
b r ceket n üret m ç n gerekl emek-zamanı k katına yüksels n ya da yapıya
ns n. B r nc durumda b r ceket, daha öncek k ceket değer nde olur; k nc
durumda se k ceket, öncek b r ceket değer nde olur: oysa her k durumda
da ceket aynı ş görür ve ç nde somutlaşan yararlı emek aynı n tel kted r.
Ancak, üret m ç n harcanan emeğ n n cel ğ değ şm şt r.
Kullanım-değer n n n cel ğ ndek artış, madd servette b r artış demekt r.
İk ceketle k nsanı g yd reb l rs n z, b r ceketle ancak b r nsanı. Bununla
b rl kte, madd servet n n cel ğ ndek artış, aynı anda onun değer
büyüklüğünde b r düşmeye tekabül edeb l r. Bu karşıt hareket, köken n ,
emeğ n k yönlü n tel ğ nden alır. Üret c güç, kuşkusuz, yalnızca yararlı,
somut emek b ç m le lg l d r ve bell b r zaman süres nde üretkenl ğ ne
bağımlı olarak [sayfa 60] herhang b r özel üret c faal yet n etk nl ğ d r. Bu
nedenle, yararlı emek, üretkenl ğ ndek artma ya da eks lmeyle orantılı
olarak, az ya da çok, ürünler n bereket kaynağı olur. Öte yandan, bu
üretkenl ktek h ç b r değ şme, değerle tems l ed len emeğ etk lemez. Üret c
güç, emeğ n somut yararlı b ç mler n n b r n tel ğ olduğu ç n, emeğ bu
yararlı somut b ç mlerden soyutladığımız anda, kuşkusuz, emekle artık b r
lg s kalmaz. Bununla b rl kte, üret c güç değ şse b le, eş t zaman dönemler
süres nce kullanılan aynı emek, da ma eş t m ktarlarda değer meydana get r r.
Ama eş t zaman dönemler süres nce farklı n cel kte kullanım-değerler
yaratır; üretkenl k gücü arttıkça bu m ktar yüksel r, azaldıkça düşer. Emeğ n
ver ml l ğ n ve dolayısıyla da bu emeğ n ürett ğ kullanım-de-ğerler n n
n cel ğ n artıran üretken güçte meydana gelen bu aynı değ şme, böyle b r
değ şme, onların üret m ç n gerekl toplam emek-zamanını kısaltması
koşuluyla, kullanım-değerler n n bu artan n cel ğ n n toplam değer n azaltır;
ve bunun ters de doğrudur.
B r yandan, her türlü emek, f zyoloj k anlamda, nsan emek-gücü
harcanmasıdır; ve bu, özdeş soyut nsan emeğ özell ğ nde oluşu le,
metaların değer n yaratır ve ona b ç m ver r. Öte yandan, her türlü emek,
nsan emek-gücünün, özel b r b ç mde ve bel rl b r amaca dönük olarak
harcanmasıdır, ve bu somut yararlı emek özell ğ le, kullanım-değerler n
üret r.39 [sayfa 61]

ÜÇÜNCÜ KESİM. – DEĞERİN BİÇİMİ YA DA


DEĞİŞİM-DEĞERİ

Metalar, dünyaya, kullanım-değerler ya da dem r, keten bez , buğday vb.


g b t car mallar olarak gel rler. Bu, onların, sade, yalın, madd b ç m d r.
Bununla b rl kte, bunlar, yalnızca k yanlı b r şey oldukları, hem yararlılığın
nesneler ve hem de değer n taşıyıcıları oldukları ç n metadırlar. B r s
f z ksel ya da doğal b ç m, b r s de değer-b ç m olmak üzere, k b ç me
sah p oldukları sürece, ancak meta olarak görünürler, ya da meta b ç m ne
bürünürler.
Metaların değer n n gerçek varlığı, “onu nerede ele geç receğ m z
b lmemem z” yönünden Gönüllü Yosmadan40* ayrılır. Metaların değer ,
onların özler n n kaba madd l ğ n n tam karşıtıdır, madden n b r atomu b le
b leş m ne g rmez. B r metaı kend başına el m ze alıp sted ğ m z g b ev r p
çev rel m, değer n b r nesnes olarak kaldığına göre, kavranılması olanaksız
g b görünür. Ama b r de, metaların değer n n salt toplumsal b r gerçeğe
sah p olduğunu aklımızdan çıkartmaz ve bu gerçekl ğ , yalnızca, özdeş b r
toplumsal özü, yan nsan emeğ n fade ett ğ ya da taşıdığı sürece
kazandığını gözönünde bulundurursak, değer n, ancak, metaın meta le
toplumsal l şk çers nde kend n göstereb leceğ sonucuna kolayca ulaşmış
oluruz. Gerçekte b z, metaların ardında g zlenm ş değere ulaşmak ç n,
metaların değ ş m-değerler n-den ya da değ ş m l şk ler nden hareket
etm şt k. Ş md yen den, değer n b ze lk kez yüzünü gösterd ğ bu b ç me
dönmem z gerek yor.
Başka b r şey b lmese b le, herkes, metaların, heps nde ortak olan b r
değer b ç m ne sah p olduğunu, ve bunun, kullanım-değerler -n n çeş tl
madd b ç mler le tam b r karşıtlık gösterd ğ n b l r. Bunların para-
b ç m n kasted yorum.
Burada, b ze, burjuva kt sadının bugüne kadar el n b le sürmed ğ b r
görev, para-b ç m n n doğuşunun kaynağını, metaların değer- l şk s ç ndek
değer bel rten fades n n gel şmes n n kaynağını, en yalın ve hemen hemen
farked lemeyecek b ç m nden, gözkamaş-tırıcı para-b ç m ne gel nceye kadar
ncelemek görev [sayfa 62] b ze düşüyor. Bunu yaparken, aynı zamanda,
paranın ne olduğu b lmeces n de çözeceğ z.
En bas t değer- l şk s n n, b r metaın, başka türden b r meta le olan
l şk s olduğu besbell d r. Bunun ç n, k metaın değerler arasındak l şk ,
b ze, tek b r metaın değer n n en bas t fades n sağlar.

A. DEĞERİN BASİT YA DA RASLANSAL


BİÇİMİ

x kadar A metaı = y kadar B metaı, ya da


x kadar A metaı, y kadar B metaı değer nded r.
20 yarda keten bez = 1 ceket, ya da
20 yarda keten bez , 1 ceket değer nded r.

1. Değer İfades n n İk Kutbu:


N sp B ç m ve Eşdeğer B ç m

Değer b ç m n n bütün sırrı, bu bas t b ç mde g zl d r. Bu neden-le, bunun


tahl l oldukça güçtür.
Burada k farklı türden metaın (örneğ m zde keten bez le ceket), k
değ ş k rol oynadıkları açıktır. Keten bez n n değer ceket le fade ed l r;
ceket bu değer n fade ed ld ğ araç h zmet n görür. B r nc s akt f, k nc s
pas f b r rol oynar. Keten bez n n değer , n sp değer olarak fade ed l r, ya
da n sp b ç m yle ortaya çıkar. Ceket eşdeğer görev nded r, ya da eşdeğer
b ç m yle görünür.
N sp b ç m le eşdeğer b ç m, değer fades n n, b rb r yle sıkı sıkıya
bağlı, karşılıklı b rb r ne bağımlı ve ayrılmaz k öğes d r; ama aynı zamanda
da, herb r ötek s n dıştalayan karşıt uçlardır, yan aynı faden n kutuplarıdır.
Bunlar, bu fade yoluyla l şk ç ne g ren k farklı metaya a tt rler. Keten
bez n n değer n keten bez olarak fade etmek olanaksızdır. 20 yarda keten
bez 20 yarda keten bez , değer n fades değ ld r. Ters ne, böyle b r
denklem, sadece 20 yarda keten bez n n, 20 yarda keten bez nden başka b r
şey olmadığını, kullanım-değer olan keten bez n n bel rl b r n cel ğ
olduğunu fade etmekten öte b r anlam taşımaz. Bunun ç n, keten bez n n
değer ancak n sp olarak, yan başka b r meta le oranlanarak ölçüleb l r.
Keten bez n n değer n n n sp b ç m , bu yüzden, eşdeğer b r b ç mde başka
herhang b r metaın varlığını –burada ceket– öngörür. Öte yandan, eşdeğer
olarak düşünülen meta, aynı zamanda, n sp b ç m n alamaz. Bu k nc [sayfa
63] meta, değer fade ed len meta değ ld r. Onun görev , yalnızca b r nc
metaın değer n n fade ed ld ğ araç olarak h zmet etmekt r.
Kuşkusuz, 20 yarda keten bez = 1 ceket, ya da 20 yarda keten bez , 1
ceket değer nded r fadeler , karşıt bağıntıyı da göster r: 1 ceket = 20 yarda
keten bez , ya da 1 ceket, 20 yarda keten bez değer nded r. Ama bu durumda,
ceket n değer n n sp olarak fade etmek ç n denklem ters ne çev rmem
gerek r; ve bunu yaptığım anda keten bez , ceket yer ne eşdeğer hal ne gel r.
Bu nedenle, tek b r meta, değer n aynı fades ç nde her k b ç m aynı anda
alamaz. Bu b ç mler n karşıt kutuplar olması neden yle, da ma b rb rler n
dıştalarlar.
Bu durumda, b r metaın n sp b ç m ne m , yoksa onun karşıtı eşdeğer
b ç m ne m bürüneceğ , tamamen bu metaın değer fades ndek raslansal
durumuna bağlıdır; yan değer fade olunan meta oluşuna, ya da çers nde
değer n fade ed ld ğ meta oluşuna bağlıdır.

2. Değer n N sp B ç m
(a) Bu b ç m n n tel ğ ve anlamı

İk metaın değer- l şk s ç nde saklı bulunan b r metaın değer n n bas t


fades n bulab lmek ç n, lkönce bu l şk y , n cel yönden tümüyle farklı b r
b ç mde ele almak zorundayız. Genell kle tutulan yol bunun ters d r ve değer-
l şk s nde, b rb r ne eş t olarak kabul ed len k farklı türden metaın bel rl
n cel kler arasındak orandan başka b r şey d kkate alınmamıştır. Şeyler n
farklı büyüklükler , ancak bunların büyüklükler aynı b r m le fade
ed ld kler nde, b rb rler yle n cel olarak karşılaştırılab leceğ
unutulmamalıdır. Yalnızca böyle b r b r mle fade ed ld kler zaman, onlar,
aynı ad altında toplanırlar ve bu yüzden kıyaslanab l rler.41
İster 20 yarda keten bez = 1 ceket ya da = 20 ceket ya da x ceket olsun,
yan ster bell b r m ktar keten bez , b rkaç ya da pek çok ceket değer nde
olsun, bu fadeler n heps , keten bez le ceketler n, değer büyüklükler
olarak, aynı b r m n fadeler , [sayfa 64] aynı türden .şeyler oldukları anlamına
gel r. Keten bez = ceket denklem n temel d r.
Ancak, n tel kler böyle eş t varsayılan k meta, aynı rolü oynamazlar.
Burada fade ed lm ş olan, yalnız keten bez n n değer d r. Ama nasıl?
Eşdeğer olarak, kend s le değ ş leb l r b r şey olarak ceket, esas alınmıştır.
Bu l şk de ceket, değer n varoluş b ç m çers nde somutlaşan değer, ancak
böylece keten bez le aynı olur. Öte yandan, keten bez n n kend değer
önplana çıkar, bağımsız b r fade kazanır; artık o, eş t değerde b r nesne
olarak, ceketle karşılaştırılab lecek ya da onunla değ şt r leb lecek b r
varlıktır. K myadan b r örnek alırsak, bütr k as t, prop l formattan öz olarak
farklıdır. Ama her k s de, aynı k myasal maddelerden, karbondan (C),
h drojenden (H) ve oks jenden (O) yapılmıştır, ve üstel k oranları da aynıdır:
yan C4H8O2. Ş md eğer b z bütr k as d , prop l formata eş tlersek, önce
prop l format, bu l şk de, yalnızca C4H8O2’n n b r varoluş b ç m olacaktır;
sonra da b z, bütr k as d n de C4H8O2’den oluştuğunu söylem ş olacağız.
Demek oluyor k , k öz, böylece eş tlenerek, farklı f z ksel b ç mler b r
yana bırakılarak k myasal b leş mler fade edeb l yor.
Eğer, b z, değer olarak metaların, yalnızca donmuş nsan emeğ olduğunu
söylersek, bunları, tahl l m zle soyutlaştırılmış b r şeye, değere
nd rged ğ m z doğrudur; ancak b z, bu değere, kend f z ksel b ç m dışında
b r b ç m verm ş olmuyoruz. B r metaın başka b r meta le değer l şk s nde
durum böyle değ ld r. Burada b r tanes , d ğer ne olan l şk s yönünden,
değer n tel ğ ç nde önplandadır,
Ceket le keten bez n eşdeğer hale get rmekle, b r nc de somutlaşan
emeğ , k nc de somutlaşan emek le eş tlem ş oluyoruz. Burada, ceket yapan
terz l ğ n, keten bez n yapan dokumacılıktan farklı türlerden somut b r emek
olduğu gerçekt r. Ama terz l k, dokumacılığa eş tlenmekle, her k tür emekte
de gerçekten eş t olan b r şeye, ortak n tel ktek nsan emeğ ne nd rgenm ş
oluyor. Öyleyse bu dolaylı yoldan, dokumacılığın da, değer dokuduğu sürece,
terz l kten farklı b r şey olmadığı ve dolayısıyla soyut nsan emeğ olduğu
fade ed lm ş oluyor. Değer yaratan emeğ n özgül n tel ğ n ortaya koyan,
ancak farklı türden metalar arasındak eşdeğer fades d r, ve bunu, farklı
türden metalarda somutlaşan emekler , ortak n tel kler olan soyut nsan
emeğ ne f len nd rgemek suret yle yapar.42 [sayfa 65]
Bununla b rl kte, keten bez n n değer n oluşturan emeğ n özgül n tel ğ n n
fades nde başka b r şey daha gerekl d r. Akışkan hal ndek nsan emek-gücü
ya da nsan emeğ değer yaratır, ama kend s değer değ ld r. Ancak, b r nesne
b ç m nde somutlaştığı zaman, donmuş durumda ken değer hal n alır. Keten
bez n n değer n , donmuş nsan emeğ olarak fade etmek ç n, bu değer
nesnel b r varlığa sah pm ş g b , hem keten bez nden farklı madd b r varlık,
hem de bütün keten bezler le ötek her türlü metada ortak b r şeym ş g b
fade ed lmel d r. Bu problem, artık çözülmüştür.
Değer denklem nde, eşdeğer duruma geld ğ nde ceket, değer neden yle,
n tel olarak keten bez ne eş tm ş g b , sank aynı c nsten b r şeym ş g b d r.
Bu durumda b z, onda yalnızca değer görürüz, ya da onun elle dokunulur
f z ksel b ç m , değer tems l eder. Oysa ceket n kend s , metaın c sm d r,
ceket yalnızca b r kullanım-değer d r. Bu durumuyla ceket, değer konusunda,
el m ze geçen herhang b r keten bez parçasından fazla b r şey fade etmez.
Bu da göster yor k , keten bez le değer- l şk s ç ne konulduğu zaman
ceket, bu l şk dışında olduğu zamank nden çok daha fazla şey fade ed yor;
bu tıpkı, göster şl ün forması ç nde çalım satan b r nsanın, s v l elb se
ç nde olduğundan daha öneml sayılmasına benzer.
Ceket n üret m sırasında, nsan emek-gücü, terz l k b ç m nde f len
harcanmak zorundadır. Öyleyse nsan emeğ , onda b r km şt r. Bu bakımdan,
ceket, değer taşıyıcısıdır, ama l me l me olana kadar g y ld ğ halde bu
gerçeğ açığa vurmaz. Oysa, değer denklem nde, keten bez n n eşdeğer
olarak, yalnız bu yönüyle vardır, somutlaşmış değer, değer olan b r c s m
olarak hesaba katılır. A’nın, örneğ n B ç n, “saygıdeğer efend m z”
olab lmes , B’n n gözünde A’nın f z ksel b ç m ne g rmes gerek r; üstel k,
halkın her yen babası le b rl kte, yüzünü, saçlarını ve daha pek çok şey de
hemen değ şt rmes gerek r.
Demek oluyor k , ceket n keten bez ne eşdeğer olduğu değer denklem nde,
ceket, değer-b ç m görev n görüyor. Keten bez [sayfa 66] metaının değer ,
ceket metaının madd b ç m yle fade ed l yor; yan b r n n değer , ötek n n
kullanım-değer le fade ed l yor. Kullanım-değer olarak keten bez , gözle
görülür elle tutulur b ç mde ceketten farklı b r şeyd r; değer olarak se, ceket
le aynıdır ve bu durumda, ceket n görünümüne sah pt r. Böylece keten bez ,
kend f z ksel b ç m nden farklı b r değer-b ç m ne bürünür. Değer , ceket le
eş tlenmes yle ortaya çıkar, ve bu, tıpkı b r hır st yanın koyun n tel ğ n n
Tanrının Kuzusuna benzeşmes nde olduğu g b d r.
Görüyoruz k , metaların değer üzer ndek tahl l m zde de ortaya çıktığı
g b , keten bez de b r başka meta le, ceket le arasında bağlantı kurulur
kurulmaz aynı şey d le get r yor. Ancak, keten bez , düşünceler n , b r tek
kend s n n b ld ğ b r d lle, metaın d l yle açığa vuruyor. Kend değer n n,
nsan emeğ n n soyut n tel ğ çers ndek emeğ yle yaratıldığını b ze anlatmak
ç n, ceket n keten bez değer nde olduğunu, yan değer olduğunu, keten
bez n n aynı emekten oluştuğunu söylüyor. Değer olarak yüce varlığının,
kabasaba maddes nden farklı olduğunu b ze b ld rmek ç n, değer n ceket
görünüşünde olduğunu, ve dolayısıyla keten bez de değer olduğu sürece,
b rb rler ne k bezelye g b benzed kler n söylüyor. Burada bel rteb l r z k ,
metaların İbran -ceden başka, şu ya da bu derecede doğru daha b rçok d l
vardır. Örneğ n, Almanca değer nde olma anlamına gelen “Wertse n”
sözcüğü, Lat n kökenl valere, valer, valo r f ller nden, yan B metaı A
metaına eş tlen rken, A’nın değer n n kend fade tarzından daha az çarpıcı
b r anlatım tarzına sah pt r. Par s vaut b en une messe.43*
Bunun ç n, denklem m zde fade ed len değer- l şk s aracılığıyla B
metaının madd b ç m , A metaının değer-b ç m hal ne gel yor, ya da B
metaının maddes , A metaının değer n n yansıdığı ayna oluyor.44 A metaı, n
propr â personâ45* değer olarak, nsan emeğ n n meydana geld ğ b r madde
olarak, kend n , B metaı le l şk çers ne koyarak, A metaı, kullanım-
değer n , B’y , [sayfa 67] kend değer fades n n maddes ne dönüştürüyor.
Böylece B’n n kullanım-değer le fade ed len A’nın değer , n sp değer
b ç m n alıyor.

(b) N sp değer n n cel bel rlenmes

Değer fade ed lmek stenen her meta, bell n cel kte yararlı b r nesned r.
15 k le buğday, 100 l bre kahve g b . Ve herhang b r metaın bell b r
n cel ğ , bel rl n cel kte nsan emeğ çer r. Değer-b ç m n n yalnızca genel
olarak değer değ l, aynı zamanda, bel rl n cel kte değer fade etmes
gerek r. Demek k , A metaı le B metaı, keten bez le ceket arasındak değer-
l şk s nde, ceket keten bez ne, genel anlamda değer maddes olarak n tel k
bakımından eş tlenmem ş, aynı zamanda bel rl m ktarda ceket (1 ceket)
bel rl m ktarda (20 yarda) keten bez ne eşdeğer yapılmıştır.
20 yarda keten bez 1 ceket denklem , ya da 20 yarda keten bez b r ceket
değer nded r fades , her k s n n de aynı m ktarda değer-özünün (donmuş
emeğ n) somutlaştığını anlatır; yan k meta da, aynı m ktar emeğe ve aynı
n cel kte emek-zamanına malolmuştur. Ancak, 20 yarda keten bez ya da 1
ceket n üret m ç n gerekl emek-zamanı, dokumacılık ya da terz l ktek
üretkenl kte meydana gelen her değ şme le değ şecekt r. İşte ş md b z,
değer n n sp fades n n n cel yanı üzer ndek bu g b değ ş kl kler n etk s n
gözönüne almak zorundayız.
I. Ceket n değer sab t kalırken, keten bez n n değer değ şm ş olsun.46
Keten üret m ç n gerekl emek-zamanı, d yel m keten yet şt ren toprakta
ver ms zl k sonucu, k katına çıkmış olsun, keten n değer de k katı
olacaktır. 20 yarda keten bez = 1 ceket denklem yer ne, 20 yarda keten bez
= 2 ceket denklem n bulacağız, çünkü artık b r ceket, 20 yarda keten bez nde
somutlaşan emek-zamanının yalnızca yarısını çerecekt r. Öte yandan,
d yel m k , dokuma tezgâhlarının gel şmes sonucu bu emek-zamanı yarı
yarıya kısalsın, keten bez n n değer de yarı yarıya azalacaktır. Böylece, 20
yarda keten bez = ½ ceket [denklem n -ç.] elde edeceğ z. A metaının n sp
değer , yan B metaında fade ed len değer , B metal sab t sayılırsa, A’nın
değer le doğru orantılı olarak yüksel r ve düşer. [sayfa 68]
II. Ceket n değer değ ş rken, keten bez n n değer sab t kalmış olsun. Bu
koşullar altında, örneğ n yün üret m ndek ver ms zl k neden yle, ceket
yapımı ç n gerekl emek-zamanı k katına çıksın, 20 yarda keten bez = 1
ceket yer ne, 20 yarda keten bez = ½ ceket [denklem n -ç.1 yazab leceğ z.
Öte yandan, eğer ceket n değer yarıya düşse, 20 yarda keten bez = 2 ceket
olur. Demek k , A metaının değer sab t kalırsa, B metaında fade ed len
n sp değer , B’n n değer le ters orantılı olarak yüksel r ve düşer.
I ve II’dek farklı durumları karşılaştırırsak, n sp değer n
büyüklüğündek aynı değ şmen n, tamamen karşıt nedenlerden ler
geleb leceğ n görürüz. Böylece, 20 yarda keten bez = 1 ceket, ya keten
bez n n değer n n k katına çıkması, ya da ceket n değer n n yarıya nmes
neden yle 20 yarda keten bez = 2 ceket hal n alır; ve keten bez n n değer n n
yarıya düşmes ya da ceket n değer n n k katına çıkması sonucu da, 20
yarda keten bez = ½ ceket olur.
III. D yel m k , keten bez le ceket n üret m ç n gerekl emek-zamanının
n cel ğ , aynı anda, aynı yönde ve aynı oranda değ şs n. Bu durumda 20 yarda
keten bez , değerler ne kadar değ ş rse değ şs n, 1 cekete eş t olmaya devam
eder. Bunların değerler ndek değ ş kl k değer , sab t kalan üçüncü b r meta
le karşılaştırıldığı zaman görülür. Bütün metaların değerler , aynı anda ve
aynı oranda yükselse ya da düşse, bunların n sp değerler değ şmeden kalır.
Bunlardak gerçek değer değ şmes , bell b r süre üret len metaların
n cel kler ndek artma ya da azalma le anlaşılır.
IV. Keten bez le ceket n üret m ç n gerekl emek-zamanı ve dolayısıyla
bu metaların değerler , aynı anda, aynı yönde, ama değ ş k oranlarda, ya da
karşıt yönlerde, veya başka b ç mlerde değ şeb l r. Bütün bu olası farklı
değ şmeler n, b r metaın n sp değer üzer ndek etk s , I., II. ve III.
durumların sonuçlarından çıkartılab l r.
Demek k , değer n büyüklüğündek gerçek değ şmeler, ne n sp değer
fadeler nde, ne de n sp değer n büyüklüğünü fade eden denklemde tam ve
kes n olarak yansır. B r metaın n sp değer , değer sab t kaldığı halde
değ şeb l r. Değer değ şse b le n sp değer sab t kalab l r, ve ensonu,
değer n büyüklüğü le bu değer n n sp fades nde aynı zamanda ortaya çıkan
değ şmeler n m ktar olarak b rb rler ne tekabül etmeler gerekmez.47 [sayfa 69]

3. Değer n Eşdeğer B ç m

A metaının (keten bez ), farklı türden b r metaın (ceket) kullanım-


değer yle fade ed l rken, aynı zamanda k nc metaya özgül b r değer-b ç m ,
yan eşdeğer b ç m verd ğ n görmüş bulunuyoruz. Keten bez metaı b r
değere sah p bulunma n tel ğ n , ceket n kend madd b ç m nden farklı b r
değer-b ç m ne g rmeden, keten bez ne eş tlenmes yle ortaya koyar. Keten
bez , kend s n n b r değer olduğunu, doğrudan doğruya ceket le değ ş leb l r
olması le fade etm ş olur. B r metaın eşdeğer b ç mde olduğunu söylerken,
demek k , onun d ğer metalar le değ ş leb l r olduğunu fade etm ş oluyoruz.
Ceket g b b r meta, keten bez g b başka b r meta ç n eşdeğer h zmet n
görüyorsa., ve dolayısıyla ceketler, keten bez le doğrudan doğruya
değ ş leb l r olmak g b karakter st k b r özell k kazanıyorlar se, b z, bu k
metaın hang oranlarda değ ş leb ld ğ n b lmekten uzağız. Keten bez n n
değer büyüklük olarak ver ld ğ nden, bu oran ceket n değer ne bağlıdır. İster
ceket eşdeğer, keten bez n sp değer olsun, ya da keten bez eşdeğer, ceket
n sp değer olsun, ceket n değer n n büyüklüğü, değer-b ç m nden bağımsız
olarak, üret m ç n gerekl emek-zamanı le bel rlen r. Ama ceket, ne zaman
k , değer denklem nde eşdeğer durumuna g rerse, kend değer n cel b r
fadeye sah p değ ld r; ters ne, ceket metaı, ş md yalnızca bel rl n cel kte
b r mal olarak hesaba katılır. Örneğ n, 40 yarda keten bez n n değer [sayfa 70]
ned r? 2 ceket. Burada ceket metaı eşdeğer rolü oynadığı ç n ve kullanım-
değer ceket, keten bez n n karşısında, değer n somutlaşması olarak sayıldığı
ç n, keten bez ndek bel rl n cel ktek değer fade etmek ç n bel rl sayıda
ceket yeter. Demek k , k ceket, 40 yarda keten bez n n değer n cel ğ n fade
edeb l r ama, kend değer n cel ğ n asla fade edemez. Bu gerçeğ , yan
değer denklem nde, herhang b r malın, herhang b r kullanım-değer n n bas t
n cel ğ olarak eşdeğer sayılar gerçeğ n yüzeysel b r gözlemleme,
kend s nden önce ve sonra gelenler olduğu g b Ba ley’ de, değer fades n
yalnızca n cel b r l şk g b görmek yanılgısına götürdü. Oysa gerçekte, b r
meta eşdeğer durumunda se, değer n n n cel olarak bel rlen ş fade ed lmez.
Eşdeğer b ç m n ncelerken gözümüze lk çarpan şey şudur: kullanım-
değer , karşıtının, yan değer n, kend n bell ed ş b ç m , görünürdek
b ç m d r.
Metaın madd b ç m , onun değer-b ç m hal n alır. Ama, d kkat ed ls n,
bu, qu d pro quo,48* b r B metaının yalnızca başka b r A metaı le b r değer-
l şk s çers ne g rmes hal nde ve yalnızca bu l şk n n sınırları çers nde
vardır. H ç b r meta, kend s le eşdeğerl k l şk s ç ne g remeyeceğ ve
böylece kend madd b ç m n kend değer n n fades hal ne get remeyeceğ
ç n, her metaın eşdeğer olarak başka b r meta seçmes , ve onun kullanım-
değer n , yan madd b ç m n , kend değer-b ç m olarak kabul etmes
gerek r.
Metalara, madd özler, kullanım-değerler olarak uygulayacağımız
ölçülerden b r s , bu noktayı aydınlatmaya yarayacaktır. B r kesme şeker
c s m olduğu ç n ağırdır, ve bu nedenle b r ağırlığı vardır: ama b z bu
ağırlığı ne göreb l r z, ne de ona dokunab l r z. Sonra, ağırlıkları önceden
saptanan çeş tl dem r parçaları alalım. Dem r, dem r olarak b r kesme
şekerden daha fazla ağırlığın görünüş b ç m değ ld r. Ne var k , şeker n şu
kadar ağırlığı olduğunu fade etmek ç n, onunla dem r arasında b r ağırlık
l şk s kurarız. Bu l şk de dem r, ağırlıktan başka h ç b r şey tems l etmeyen
b r c s m olarak ş görür. Bu nedenle, bell b r n cel kte dem r, şeker n
ağırlığının ölçülmes ne yarar ve kesme şeker le l şk s nde, ağırlığın
somutlaşmasını, ağırlığın ortaya çıkış b ç m n tems l eder. Dem r, bu rolü
ancak bu l şk [sayfa 71] çers nde, ağırlığı bel rlenecek olan şeker n ya da
herhang b r c sm n dem r le g rm ş olduğu l şk çers nde oynar. Her k s
de ağırlık olmasaydı, bu l şk ç ne g remezlerd ve b r ötek n n ağırlık
fades olarak şe yarayamazdı. Her k s n de teraz ye koyduğumuz zaman,
ağırlık olarak her k s n n de aynı olduğunu ve bunun ç n de bel rl oranlarda
alındıkları zaman, aynı ağırlıkta olduklarını gerçekten görürüz. Nasıl dem r
maddes b r ağırlık ölçüsü olarak şekerle l şk s nde yalnız ağırlığı tems l
ederse, b z m değer fadem zde de ceket madd nesnes , keten bez karşısında
yalnızca değer tems l eder.
Ne var k , benzeşme burada sona erer. Dem r, şeker n ağırlık fades nde,
her k c s mde de ortak doğal b r özell ğ , yan ağırlıklarını tems l eder; ama
keten bez n n değer fades nde ceket, her k s ç n de doğal olmayan b r
özell ğ , tamamen toplumsal b r şey , yan değerler n tems l eder.
B r metaın –örneğ n keten bez n n– n sp değer-b ç m , bu metaın değer n
kend maddes ve özell kler nden tamamen farklı b r şey olarak, örneğ n
ceket g b b r şey olarak fade ed ld ğ ç n, bu faden n kend s n n, onun
altında yatan toplumsal b r l şk y gösterd ğ n görürüz. Eşdeğer b ç mde se
tam ters d r. Bu b ç m n asıl özü, madd metaın kend s d r –cekett r–, ve bu
hal yle, değer fade eder, ve değer-b -ç m n doğadan almıştır. Kuşkusuz bu,
yalnızca ceket n, keten bez le eşdeğer durumda bulunduğu değer- l şk s
varolduğu sürece geçer-l d r.49 Bununla b rl kte, b r şey n özell kler , o şey n
başka şeylerle l şk ler n n sonucu olmadığına göre, yalnızca kend ler n bu
g b l şk ler çers nde bell ett kler ne göre, ceket n aldığı eşdeğer b ç m,
doğrudan değ ş leb l r b r şey olma özell ğ , doğanın verm ş olduğu ağırlığı
olmak ya da b z ısıtmak kadar b r özell kt r. Bunun ç n, eşdeğer b ç m n n
bu karışık n tel ğ , bu b ç m tamamen gel ş p para b ç m nde onların
karşısına çıkana kadar, burjuva ekonom pol t kç ler n n d kkatler nden
kaçıyor. Bundan sonra da, altın ve gümüşün g zeml n tel ğ n , bunların
yer ne daha az gözkamaştıran metaları koyarak ve, şu ya da bu zamanda
eşdeğer rolü oynamış her türlü metaı tam b r gönül rahatlığıyla sayıp dökerek
[sayfa 72] açıklamaya çalışıyorlar. 20 yarda keten bez = 1 ceket g b çok bas t
b r değer fades n n, eşdeğer b lmeces n n, çözümünü zaten ç nde taşıdığını
bunlar akıllarının ucuna b le get rm yorlar.
Eşdeğer ödev n gören metaın maddes , soyut nsan emeğ n n
maddeleşm ş görünüşüdür ve aynı zamanda özgül olarak yararlı somut
emeğ n ürünüdür. Bu somut emek, bu yüzden, soyut nsan emeğ n n fade
ed lmes ç n b r araç oluyor. Eğer, b r yandan, ceket soyut nsan emeğ n n,
maddeleşmes nden başka b r şey değ lse, öte yandan onda somutlaşan terz l k
de, bu soyut emeğ n gerçekleşme b ç m nden başka b r şey değ ld r. Keten
bez n n değer fades nde, terz l ğ n yararlılığı, elb se yapmasında değ l,
hemen lk bakışta Değer olduğunu farkett ğ m z b r nesne meydana
get rmes nde ve dolayısıyla donmuş b r emek olmakla b rl kte, bu emeğ n,
keten bez n n değer nde gerçekleşen emekten ayırded leb l r olmasındadır.
Değer n böyle b r aynası olma görev n yapab lmes ç n, terz l k emeğ n n,
genel olarak nsan emeğ olma somut n tel ğ nden başka b r şey
yansıtmaması gerek r.
Terz l kte olduğu g b dokumacılıkta da nsan emek-gücü harcanmıştır. Bu
nedenle her k s de, nsan emeğ olma genel özell ğ ne sah pt r ve böylece
de bazı durumlarda, değer üret lmes nde olduğu g b yalnız bu yönüyle
d kkate alınmalıdır. Bunda, g zeml h ç b r yan yoktur. Ama, değer fades nde
durum büsbütün farklıdır. Örneğ n, dokumacılığın, b zat h dokumacılık
olduğu ç n değ l de, nsan emeğ olma genel özell ğ neden yle, keten bez n n
değer n yaratması olgusu nasıl fade ed leb l r? Dokumacılığın karşısına,
onun ürününün eşdeğer n üreten, başka b r özel somut emek b ç m n
(örneğ m zde terz l ğ ) koymak suret yle fade ed l r. Tıpkı ceket n madd
b ç m ç nde, doğrudan doğruya değer fades hal n alması g b , ş md de
somut emek b ç m terz l k, genel anlamda nsan emeğ n n düpedüz ve elle
dokunulur maddeleşmes d r.
Demek k , eşdeğer b ç m n k nc özell ğ , somut emeğ n, kend karşıtının,
yan soyut nsan emeğ n n ortaya çıkış b ç m hal n almasıdır.
Ancak, bu somut emek, b z m örneğ m zde terz l k, farklılaştırıl-mamış
nsan emeğ yle doğrudan tanındığı ç n herhang türden b r emekle eşdeğerd r
ve bu nedenle keten bez nde somutlaşmış emekle de b r ve aynıdır. Bütün
d ğer meta üreten emekler [sayfa 73] g b b reyler n özel emekler olmakla
b rl kte, aynı zamanda doğrudan doğruya toplumsal n tel kte emekt r. Ötek
metalarla doğrudan değ ş leb len b r üründe sonuç vermes n n neden budur.
Öyleyse, eşdeğer b ç m n üçüncü b r özell ğ daha ortaya çıkıyor: b reyler n
özel emekler , karşıtlarının b ç m n , yan doğrudan doğruya toplumsal
emeğ n b ç m n alıyor.
Eşdeğer b ç m n son k özell ğ , düşüncede de olsa, toplum, Doğa g b
b rçok b ç m , ve bunlar arasında değer-b ç m n de lk kez tahl l eden o
büyük düşünüre dönersek, daha anlaşılır hale gelecekt r. Ar stoteles’
kasted yorum.
İlk n, o, metaların para-b ç m n n, yalnızca, değer n bas t b ç m n n daha
ler b r gel şmes olduğunu, yan b r metaın değer n n, gel ş güzel alınan
başka b r meta le fades olduğunu açıkça söylüyor; çünkü,
“5 yatak = 1 ev”
(“clinai pene anti oiciax”)
fades n n
“5 yatak = şu kadar para”
(“clinai pene anti ... oson ai pene clinai”
fades nden ayırded lemeyeceğ n söylüyor.
Ar stoteles, ayrıca, bu değer fades ne yolaçan değer- l şk s n n, ev n
n tel bakımdan yatağa eş tlenmes n gerekt rd ğ n , böyle b r eş tleme
olmaksızın bu k farklı şey n, ölçüleb l r n cel kler olarak b rb rler yle
karşılaştırılmalarının mümkün olamayacağını da görüyor. “Eş tl k olmadan
değ ş m, ortak b r ölçü le ölçüleb lme olmadan eş tl k olamaz.” (“ont
isothz m o nshz snmmetriaz”) d yor. Ne var k , Ar stoteles bu noktada
duruyor, değer-b ç m n n tahl l n daha ler götürmekten vazgeç yor.
“Bununla b rl kte, bu kadar farklı şeyler n, aynı ölçü le ölçüleb l r olmaları
gerçekte mümkün değ ld r.” “th men alhqeia adunaton” d yor. Yan n tel
bakımdan eş t olmaları mümkün değ ld r, d yor. Böyle b r eş tleme, eşyanın
gerçek n tel ğ ne yabancı b r şeyd r ve, dolayısıyla, ancak “prat k amaçlar
ç n geç c b r çare” olab l r.50*
Ar stoteles, böylece, tahl le devam etme yolunu tıkayan şey n ne olduğunu
kend s söylüyor, onu devamdan alıkoyan şey, değer kavramından
yoksunluktur. Bu ortak şey, yatakların değer n n [sayfa 74] b r ev n değer le
fade ed lmes n sağlayan bu ortak öz ned r? Ar stoteles, böyle b r şey
gerçekte varolmaz d yor. Ama n ç n? Yataklar le karşılaştırmada ev, onlara
eş t b r şey tems l ed yor; böylece hem yataklarda hem evde gerçekten eş t
olan b r şey tems l ed lm ş oluyor. Ve bu – nsan emeğ d r.
Bununla b rl kte, Ar stoteles’ metalara değer atfetmen n, aslında, her
emeğ eş t nsan emeğ olarak ve bunun sonucu da eş t n tel kte emek olarak
fade etmen n b r b ç m olduğunu farketmekten alıkoyan öneml b r gerçek
vardı. Bunun doğal temel , Yunan toplumu kölel k üzer ne kurulduğu ç n,
nsanların ve onların emek-güçler n n eş ts zl ğ yd . Değer fades n n sırrı,
yan her tür emeğ n genel anlamda nsan emeğ oldukları ç n eş t ve eşdeğer
bulunmaları, nsanların eş tl ğ düşünces , halkın önyargıları arasında
yerleşmed kçe çözümlenemez. Bu, ancak, emek ürününün büyük kütles n n
meta b ç m n aldığı ve bunun sonucu olarak da, metaların, nsanla nsan
arasında, meta sah pler arasında egemen l şk hal n aldığı b r toplumda
mümkündür. Yalnızca metaların değer fades nde b r eş tl k l şk s bulmuş
olması b le, Ar stoteles’ n dehasının parlaklığını göstermekted r. Bu eş tl ğ n
temel nde “gerçekte” ne bulunduğunu ortaya çıkarmaktan onu alıkoyan tek
şey, ç nde yaşadığı toplumun özel koşullarıdır.

4. B r Bütün Olarak Değer n Bas t B ç m

B r metaın değer n n bas t b ç m , başka türden b r meta le olan değer-


l şk s n , ya da aynı türden b r meta le değ ş m- l şk s n fade eden
denklemde bulunur. A metal, n tel olarak, B metaı le doğrudan değ ş leb l r
olması gerçeğ le fade ed l r. N cel olarak değer , B’n n bel rl b r
n cel ğ n n, A’nın bel rl b r n cel ğ le değ ş leb l r olması le fade ed l r.
Başka b r dey şle, b r metaın değer , değ ş m-değer b ç m n almakla
bağımsız ve bel rl b r fadeye kavuşur. Bu bölümün başında, günlük
konuşma d l yle, b r metaın hem kullanım-değer hem de değ ş m-değer
olduğunu söylemem z, doğrusunu söylemek gerek rse, yanlıştı. B r meta, b r
kullanım-değer ya da yararlılık nesnes , ve b r değerd r. Meta, kend s n , bu
k yanı le, değer , bağımsız b ç m n , yan değ ş m-değer b ç m n alır
almaz göster r. Yalıtılmış halde bu b ç m h ç b r zaman almaz; ama ancak
farklı [sayfa 75] türden başka b r meta le, b r değer ya da değ ş m- l şk s
ç ne g r nce bu b ç me bürünür. B z bunu b ld kten sonra, bu anlatım şekl n n
zararı olmaz ve ancak kısaltmak bakımından yararı vardır.
Tahl l m z, b r metaın değer n n b ç m ya da fades n n, değer n
n tel ğ nden doğduğunu, yoksa bu değer le değer büyüklüğünün, değ ş m-
değer olarak fade ed lme b ç m nden ortaya çıkmadığını gösterm şt r. Ne
var k bu, merkant l stler le bunların yakın zamandak zley c ler Ferr er,
Gan lh51 ve benzerler n n olduğu kadar, bunların karşıtlarının, Bast at g b
modern serbest t caret şportacılarının yanıldıkları nokta olmuştur.
Merkant l stler, değer fades n n n tel yönüne özel b r ağırlık verm şler ve
bunun sonucu, en yetk n b ç m n parada bulan, metaların eşdeğer b r m
üzer nde durmuşlardır. Öte yandan, mal-larını ne pahasına olursa olsun elden
çıkartmamak zorunda olan modern serbest t caret şportacıları, değer n-n sp
b ç m n n, n cel yanına çok büyük b r önem verm şlerd r. Bunlar ç n,
metaların değ ş m- l ş-k s nde, yan günlük car f yat l stes nde fade ed len n
dışında, ne değer vardır, ne de değer büyüklüğü. Lombard Street’ n
karmakarışık f k rler ne, pek nce b r b l msell k ç nde çek düzen vermey
üzer ne alan Macleod, batıl nançlı merkant l stler le çokb lm ş serbest
t caret şportacıları arasında başarılı b r aracı olmuştur.
A le B arasındak değer- l şk s n fade eden denklemde, A’nın B
c ns nden değer fades n n yakından ncelenmes , bu l şk çers nde, A’nın
madd b ç m n n yalnızca kullanım-değer olarak, B’n n madd b ç m n n
yalnızca değer-b ç m ya da yanı olarak yer aldığını b ze gösterm ş
bulunuyor. Her meta çers nde varolan kullanım-değer le değer arasındak
karşıtlık ya da zıtlık, k metaın b rb rler le böyle b r l şk ç ne g rmes yle,
yan değer fade ed lecek metaın, doğrudan doğruya yalnız kullanım-değer ,
bu değer n kend s le fade ed leceğ meta se, doğrudan doğruya yalnız
değ ş m-değer olarak yer aldığı zaman açığa çıkmış olur. Böylece, b r
metaın değer n n bas t b ç m , bu metaın çerd ğ kullanım-değer le değer
arasındak karşıtlığın ortaya çıktığı bas t b ç md r. [sayfa 76]
Emeğ n her ürünü, her toplumsal durumda, b r kullanım-değer d r; ama
ancak b r toplumun gel şmes n n bel rl b r tar hsel çağında bu ürün, meta
hal n alır; bu çağ, yararlı b r nesnen n üret m ç n harcanan emeğ n, bu
nesnen n nesnel n tel kler nden b r s , yan onun değer olarak fade ed ld ğ
çağdır. Bundan şu sonuç çıkar k , bas t değer-b ç m , aynı zamanda, b r emek
ürününün, tar h ç nde meta olarak ortaya çıktığı lkel b ç md r, ve bu
ürünler n metalara dönüşmes , değer-b ç m n n gel şmes le par passu52*
lerler.
Değer n bas t b ç m n n eks kl kler n lk bakışta farkeder z: o, f yat-
b ç m hal nde olgunlaşana kadar, b r d z değ şmelerden geçmes gereken
b r tohumdan başka b r şey değ ld r.
A metaının değer n n, herhang b r başka B metaı le fades , ancak A’yı
değer-b ç m ve kullanım-değer olarak ayırdeder, ve bu nedenle A’yı,
kend s nden farklı tek b r meta le, B le değ ş m- l şk s çers ne sokar; ama
hâlâ A’nın bütün metalara göre n tel eş tl ğ ve n cel oranlılığı fade
ed lmekten uzaktır. B r metaın bas t n sp değer-b ç m ne, başka b r metaın
tek b r eşdeğer b ç m tekabül eder. Böyle olunca, keten bez n n değer n n
n sp fades nde, ceket, bu tek meta le, keten bez le l şk hal nde olması
neden yle, eşdeğer b ç m ne, ya da doğrudan değ ş leb lme b ç m ne sah p
olur.
Ne var k , değer n bas t b ç m , kolay b r geç şle daha tam b r b ç me
geçer. Bas t b ç m aracılığı le A metaının değer n n, yalnızca tek b r başka
meta le fade ed ld ğ doğrudur. Ancak, bu ötek tek meta, herhang b r şey,
ceket, dem r, buğday ya da başka b r şey olab l r. Bunun ç n, A le, şu ya da
bu meta arasında l şk kurmakla, b r ve aynı meta ç n farklı bas t değer
fades elde eder z.53 Bu metaın olab lecek değer fadeler n n sayısı, ancak
kend s nden farklı meta türler n n sayısı le sınırlıdır. Bu nedenle, A’nın
yalıtılmış değer fades , bu değer n farklı bas t fadeler n n sten len
uzunluktak b r d z s ne çevr leb l r. [sayfa 77]

B. TOPLAM YA DA GENİŞLEMİŞ DEĞER-BİÇİMİ

z kadar A metal = u kadar B, ya da = v kadar C, ya da = w kadar D,


ya da = x kadar E, ya da = vb..
(20 yarda keten bez = 1 ceket, ya da = 10 l bre çay, ya da = 40 l bre kahve, ya da = 1 k le buğday, ya da
= 2 ons altın, ya da = ½ ton dem r, ya da = vb..)

1. Gen şlem ş N sp Değer-B ç m

Tek b r metaın değer , örneğ n keten bez n n değer , ş md , metalar


dünyasının sayısız başka unsurlarıyla fade ed lmekted r. Ötek her metaın
değer , ş md keten bez n n değer n n aynası hal ne gelm şt r.54 Böylece, lk
kez, bu değer, kend s n , farklılaşmamış nsan emeğ n n donmuş hal olarak
gerçek yüzüyle gösterm ş oluyor. Çünkü kend s n yaratan emeğ n, hang
b ç mde olursa olsun, ster terz l k, ster ç ftç l k, madenc l k vb. b ç m nde
olsun, her türlü nsan emeğ le eş t durumda olduğu ve bu nedenle de,
cekette, buğdayda, dem rde ya da altında somutlaşmasının h ç b r önem
olmadığı apaçık ortaya çıkmış oluyor. Keten bez , değer-b ç m aracılığıyla
ş md artık tek b r meta le değ l, bütün metalar âlem yle toplumsal l şk
çers ne g rm ş oluyor. Meta olarak o, artık dünya yurttaşıdır. Aynı zamanda,
değer n b tmez tükenmez denklemler d z s , kullanım-değer n n, hang özel
b ç m ya da türü altında olursa olsun, b r fark gözetmeks z n, metaın
değer n göster r.
İlk b ç mde, 20 yarda keten bez = 1 ceket fades nde, bu k metaın
bel rl n cel klerde değ ş leb l r olması salt raslansal olab l r. İk nc
b ç mde, bunun ters ne, derhal, bu raslansal görünüşü bel rleyen ve onda
esasta farklı olan temel görürüz. Ceketle [sayfa 78] de, kahveyle de, dem rle
de ya da sayısız farklı metalarla da fade ed lse, bu metaların sah pler , çok
farklı nsanlar da olsa, keten bez n n değer , büyüklük olarak değ şmeden
kalır. Meta sah b k b rey arasındak raslansal l şk kaybolur. Bunların
değerler n n büyüklüğünü düzenleyen şey n, metaların değ ş m olmadığı
açık-seç k hale gel r; ama ters ne, bunların değ ş m oranlarını denetleyen şey,
bunların değerler n n büyüklükler d r.

2. Özel Eşdeğer B ç m

Ceket, çay, buğday, dem r vb. g b her meta, keten bez n n değer
fades nde b r eşdeğer olarak ve dolayısıyla da değer olan b r şey olarak yer
alır. Bu metaların herb r n n madd b ç m , ş md artık b rçok meta ç nde tek
b r özel eşdeğer b ç md r. Aynı şek lde, bu farklı metalarda somutlaşan
emeğ n çok yanlı somut yararlı türler , ş md artık farklılaşmamış nsan
emeğ n n bu çok farklı gerçekleşme b ç mler ya da ortaya çıkış b ç mler
kadar kend n göster r.

3. Toplam ya da Gen şlem ş Değer-B ç m n n Eks kl kler

İlkönce, değer n n sp fades , onu tems l eden d z n n sonsuz olması


neden yle noksandır. Her değer denklem n n b r halkasını oluşturduğu z nc r,
her yen b r meta türünün ortaya çıkması ve değer n yen b r fades ç n
malzeme sağlamasıyla her an uzayab l r. İk nc olarak, b rb r nden farklı ve
bağımsız değer fadeler n n oluşturdukları alacalı-bulacalı b r mozay k
görünümünded r. Ensonu, her metaın n sp değer , sırayla bu gen şlem ş
b ç m ç nde fade ed l rse –k böyle olması gerek r–, bunların herb r ç n
b rb r nden farklı b r n sp değer elde ett ğ m z g b , değer fadeler d z s
sonsuza doğru uzar g der. Bu gen şlem ş n sp değer-b ç m n n eks kler ,
buna tekabül eden eşdeğer b ç mde yansırlar. Her tek metaın madd b ç m ,
sayısız meta arasında yalnız b r tane özel eşdeğer olduğu ç n, bütün olarak
ancak herb r d ğer n dıştalayan parça parça eşdeğer b ç mler elde etm ş
oluruz. Aynı şek lde, her özel eşdeğerde maddeleşm ş, özel, somut, yararlı
emek türü, yalnızca özel türde emek olarak tems l ed lm şt r ve bunun ç n de
genel olarak nsan emeğ n n eks ks z b r tems lc s değ ld r. İnsan emeğ ,
gerçekte, çok yanlı [sayfa 79] özel ve somut b ç mler n bütünlüğü ç nde,
eks ks z b r fadeye kavuşur. Ama o zaman da, sonsuz d z ç ndek fade
da ma noksan ve b rl kten yoksun olacaktır.
Gen şlem ş n sp değer-b ç m , bas t n sp değer fadeler n n veya lk
türdek denklemler n toplamından başka b r şey değ ld r; yan :
20 yarda keten bez = 1 ceket
20 yarda keten bez = 10 l bre çay, vb. g b .
Bunların herb r , tarafların yer değ şt rd ğ denklemler anlamına da gel r:
1 ceket = 20 yarda keten bez
10 l bre çay = 20 yarda keten bez , vb..
Gerçekten de, b r k mse keten bez n başka b rçok meta le değ ş r ve
malının değer n bu b r d z ötek metalar le fade ett ğ zaman, bu metaların
değ ş k sah pler n n de mallarını keten bez le değ şmeler ve bu çeş tl
metaların değer n , tek ve aynı üçüncü meta le, yan keten bez le fade
etmeler gerek r. Bu durumda d z y ters ne çev r r, 20 yarda keten bez = 1
ceket, ya da = 10 l bre çay vb. şekl ne sokarsak, yan d z de zaten görülen
ters l şk y fade edersek şu sonuca ulaşırız:

C. DEĞERİN GENEL BİÇİMİ

1 ceket =
10 l bre çay =
40 l bre kahve =
1 k le buğday =
2 ons altın =
}20 yarda keten bez
½ ton dem r =
x kadar A metaı vb. =
1. Değer-B ç m n n Değ şm ş N tel ğ

Bütün metalar, artık değerler n , (1) tek b r meta le olduğu ç n, bas t b r


b ç mde; (2) b r ve aynı meta le olduğu ç n b rl k hal nde fade
etmekted rler. Bu değer-b ç m , heps ç n aynı ve bas t olduğundan geneld r.
A ve B b ç mler , ancak b r metaın değer n , onun kullanım-değer nden ya
da madd b ç m nden farklı b r şey olarak fade etmek ç n uygundu. [sayfa 80]
B r nc b ç m A, şöyle denklemler ver r: 1 ceket = 20 yarda keten bez ,
10 l bre çay = ½ ton dem r. Burada ceket n değer , keten bez ne, çayın değer
dem re eş tlenm şt r. Ama önce keten bez ne eş tlemek ve tekrar dem re
eş tlemek, keten bez le dem r n farklı olduğu kadar farklı şeylerd r. Bu
b ç m, açıktır k , prat kte,. ancak emek ürünler raslansal ve gel ş güzel
değ ş mlerle metalara dönüştükler nde, lk başlangıçta olur.
İk nc b ç m B, b r metaın değer n onun kullanım-değer nden, lk
b r nc s nden daha uygun b r tarzda ayırdeder; çünkü burada ceket n değer ,
mümkün olan bütün b ç mler altında ceket n madd b ç m ne karşıt olarak
konmuştur; keten bez ne, dem re, çaya, kısacası kend s dışında, ceket
dışında, her şeye eş tlenm şt r. Öte yandan, hep-s nde ortak herhang b r
genel değer fades , doğrudan dıştalanmıştır; çünkü, her metaın değer
denklem nde, bütün ötek metalar ş md , yalnızca eşdeğerler b ç m nde
görülür. Gen şlem ş değer-b ç m n n lk kez gerçek olarak ortaya çıkışı, özel
b r emek ürününün, d yel m sığır sürüsünün artık st sna değ l de olağan b r
b ç mde, ötek çeş tl metalar le değ ş lmeye başlanması le olur.
Üçüncü ve son olarak gel şm ş b ç m, bütün metalar dünyasındak
değerler , bu amaç ç n seç lm ş tek b r meta le, yan keten bez le fade
eder ve böylece bunların değerler n , b ze, keten bez le eş tl ğ aracılığıyla
b ld r r. Ş md artık her metaın değer ketene eş tlenmekle, yalnızca kend
kullanım-değer nden ayrılmakla kalmaz, genell kle bütün ötek kullanım-
değerler nden de farklılaştırılmış olur ve şte bu nedenle bütün metalarda
ortak olan b r şeyle fade ed l r. Bu b ç m le metalar, lk kez b rb rler yle
değer olarak l şk çers ne sokulmuştur, ya da değ ş m-değer görünüşüne
bürünmüşlerd r.
İlk k b ç m, her metaın değer n , ya farklı türden tek b r meta le ya da
böyle b rçok metaın b r d z s le fade eder. Her k durumda da, kend
değer ç n b r fade bulması, sözgel ş , her metaın özel ş yd ve bunu
ötek ler n yardımı olmaksızın yapıyordu. Bu ötek ler, lk ne göre pas f
eşdeğer rolünde d ler. Değer n genel b ç m C, tüm meta âlem n n ortak
hareket nden, b r tek bundan kaynaklanır. B r meta, genel değer fades n
ancak tüm ötek metalar le kazanır ve aynı anda bu metaların değerler de
aynı eşdeğerde fades n bulmuş olur; ve her yen meta aynı yolu zlemek
zorundadır. Böylece şu gerçek ortaya çıkar [sayfa 81] k , metaların değer olarak
varlığı tamamen toplumsal olduğu ç n, bu toplumsal varlık ancak kend
toplumsal l şk ler n n toplamıyla fade ed leb l r ve bunun sonucu olarak,
değerler n n b ç m n n toplumsal olarak kabul ed len b r b ç m olması
zorunludur.
Keten bez ne eş tlenen bütün metalar, ş md artık yalnızca genel değerler
olmaları yönünden n tel kçe eş t olmakla kalmazlar, aynı zamanda
büyüklükler karşılaştırılab l r duruma gel rler. Değerler n n büyüklüğü b r
ve aynı maddeyle, keten bez yle fade ed lmekle, bu büyüklükler de
b rb rler le karşılaştırılab l rler. Örneğ n, 10 l bre çay = 20 yarda keten
bez , ve 40 l bre kahve = 20 yarda keten bez olursa, 10 l bre çay = 40 l bre
kahve olur. Şöyle de söyleyeb l r z, 1 l bre kahvede, 1 l bre çayda bulunanın
ancak 1/4’ü kadar değer özü –emek– vardır.
Tüm metalar âlem n kapsayan n sp değer n genel b ç m , ger kalanların
ç nden seç l p ayrılan ve kend s ne eşdeğer rolü ver len tek b r metaı –
burada keten bez n –, evrensel eşdeğer hal ne get r r. Keten bez n n madd
b ç m , ş md artık, bütün metaların değerler nde ortak b r b ç me
bürünmüştür; ve bunun ç n de heps yle ve her b r yle değ ş leb l r duruma
gelm şt r. Keten bez n n maddes , her türlü nsan emeğ n n görülür duruma
gelmes , toplumsal kozası durumuna gelmes d r. Bell b r mal, keten bez
üreten bell özel b rey n emeğ olan dokumacılık, sonuçta, toplumsal b r
n tel ğe, bütün ötek türden emeklerle eş t b r n tel ğe bürünmüş oluyor.
Genel değer-b ç m n meydana get ren sayısız denklemler, keten bez nde
somutlaşan emeğ , ötek bütün metalarda somutlaşanlara eş t kılıyor ve
böylece dokumacılığı, ayırded lmem ş nsan emeğ n , genel görünüm b ç m
hal ne sokuyor. Bu yolla, metaların değerler nde gerçekleşen emek, f l ş n
her türlü somut şekl le yararlı özell kler nden soyutlanmış b r emek olarak
yalnızca olumsuz yönüyle göster lm ş olmaz, ama olumlu n tel ğ n n de
açıkça kend s n göstermes saptanmış olur. Genel değer-b ç m , her türlü
f l emeğ , heps nde bulunan ortak özell ğe, yan genel nsan emeğ , ve nsan
emek-gücünün harcanması olma n tel ğ ne nd rgenmes d r.
Bütün emek ürünler n , ayırded lmem ş nsan emeğ n n donması olarak
gösteren genel değer-b ç m , metalar âlem n n toplumsal özet olduğunu
b zzat kend yapısı le göster r. Bu b ç m, sonuç olarak, açıkça ortaya
koymaktadır k , metalar âlem nde her emeğ n sah p olduğu n tel ğ n nsan
emeğ olması, onun özgül [sayfa 82] toplumsal n tel ğ n meydana
get rmekted r.

2. Değer n N sp B ç m le Eşdeğer B ç m n n
B rb r ne Bağlı Gel şmes

Değer n n sp b ç m n n gel şme dereces , eşdeğer b ç m n n gel şme


dereces ne tekabül eder. Ama şurasını da unutmamak gerek r k , k nc n n
gel şmes , b r nc n n gel şmes n n yalnızca sonucu ve fades d r.
B r metaın değer n n b r nc l ya da yalıtık n sp b ç m , b r d ğer metaı
yalıtık b r eşdeğer hal ne get r r. B r metaın değer n n tüm ötek metalarla
fades demek olan n sp değer n gen şlet lm ş b ç m , bu ötek metalara,
farklı türden özel eşdeğer n tel kler ver r. Ve son olarak, metaın özel b r türü,
tüm ötek metalar, onu, çers nde değerler n da ma aynı b ç mde fade
ett kler b r madde hal ne get rd kler ç n, evrensel eşdeğer n tel ğ n
kazanır.
Değer-b ç m n n k kutbu olan değer n eşdeğer b ç m le n sp b ç m
arasındak karşıtlık bu b ç m n kend s yle b rl kte gel ş r.
B r nc b ç m, 20 yarda keten bez = 1 ceket eş tl ğ nde b le bu karşıtlık
vardır, ama henüz sab tleşmem şt r. Bu eş tl ğ soldan sağa ya da sağdan sola
okumanıza göre, ceket le keten bez n n oynadığı rol farklıdır. B r durumda,
keten bez n n n sp değer ceket le, ötek durumda, ceket n n sp değer keten
bez le fade ed lm şt r. Bunun ç n, değer n bu lk b ç m nde, kutupsal
karşıtlığı kavramak zordur.
B b ç m , b r defada ancak tek b r metaın kend n sp değer n bütünüyle
gen şleteb leceğ n ve, ancak, tüm ötek metalar onun karşısında eşdeğerler
olduğu ç n ve böyle olmakta devam ett kler sürece, bu gen şlem ş b ç m
alab leceğ n göster r. Burada, b z, 20 yarda keten bez = 1 ceket
denklem nde yaptığımız g b , eş tl ğ , genel n tel ğ n bozmadan ve değer n
gen şlem ş b ç m n değer n genel b ç m ne dönüştürmeden ters ne
çev remey z.
Ensonu C b ç m , tek b r st sna le bütün metalar eşdeğer b ç m n dışında
tutulduğu ç n ve tutulduğu sürece, metalar âlem ne değer n genel toplumsal
n sp b ç m n ver r. Demek k , tek b r meta, keten bez , ötek bütün
metalardan bu n tel k es rgend ğ ç n ve sürece, bunların herb r le
doğrudan doğruya [sayfa 83] değ ş leb l r b r n tel k kazanmış g b d r.55
Evrensel eşdeğer görev ndek meta, öte yandan n sp değer-b ç m n n
dışında kalmıştır. Eğer keten bez ya da evrensel eşdeğer görev ndek başka
b r meta, aynı zamanda, değer n n sp b ç m n de paylaşmış olsaydı, kend
eşdeğer olarak da ş göreb l rd . Bu durumda, yalnızca 20 yarda keten bez =
20 yarda keten bez g b , ne değer , ne de değer büyüklüğünü fade etmeyen
boş b r y neleme elde etm ş oluruz. Öyleyse evrensel eşdeğer n n sp
değer n fade etmek ç n, C b ç m n ters ne çev rmem z gerek r. Bu eşdeğer,
ötek metaların ortak değer n n sp b ç m olmamakla b rl kte. değer , ötek
metaların sonu gelmeyen d z s le n sp olarak fade ed l r. Böylece, n sp
değer n gen şlem ş b ç m ya da B b ç m , ş md kend s n , eşdeğer metaın
özgül n sp değer-b ç m olarak ortaya koyar.

3. Değer n Genel B ç m nden Para-B ç m ne Geç ş

Evrensel eşdeğer b ç m , genel anlamda, b r değer-b ç m d r. Bunun ç n


her meta, bu b ç me g reb l r. Öte yandan eğer b r meta, bu evrensel eşdeğer
b ç m ne (C b ç m ) g rm şse, bu, ancak eşdeğer olarak ötek bütün metaların
dışında tutulduğu ç n ve sürece olanaklıdır. Bu dıştalama, ensonu, bel rl b r
meta le sınırlandığı andan sonra, ancak bu andan sonra, metalar âlem n n
n sp değer n genel b ç m gerçek b r tutarlılık ve genel toplumsal geçerl l k
kazanır.
Eşdeğer b ç m, kend madd b ç m le böylece toplumsal b r n tel k
kazanan o bel rl meta, ş md artık para-meta durumuna [sayfa 84] gel r, ya da
para olarak ş görür. Bu, artık, o metaın özel toplumsal şlev d r ve bu
nedenle, metalar âlem nde evrensel eşdeğer rolü oynamak, onun toplumsal
tekel nded r. B b ç m nde keten bez n n özel eşdeğerler ve C b ç m ndek
n sp değerler n ortakça keten bez le fade eden metalar arasında bu seçk n
yere bell b r meta ulaşab lm şt r: altın. Öyleyse, C b ç m ndek keten bez n n
yer ne altını koyarsak şu sonucu elde eder z:

D. PARA-BİÇİMİ

20 yarda keten bez =


1 ceket =
10 l bre çay =
40 l bre kahve =
1 k le buğday =
}2 ons altın
½ ton dem r =
x kadar A metaı vb. =

A b ç m nden B b ç m ne ve B b ç m nden C b ç m ne geç ştek


değ ş kl kler temel n tel kted r. Öte yandan, C le D b ç mler arasında, keten
bez yer ne eşdeğerl ğ altının almasından başka b r değ ş kl k yoktur. C
b ç m nde keten bez neyse, D b ç m nde altın odur: genel eşdeğer. Gel şme,
yalnızca doğrudan doğruya ve evrensel değ ş leb lme n tel ğ n n –başka b r
dey mle evrensel eşdeğer b ç m n n– ş md artık, toplumsal b r alışkanlıkla,
ensonu b r maddeyle, altınla özdeş duruma gelm ş olmasındandır.
Altın, ş md , tüm ötek metaların karşısına, zaten daha önce onların
karşısında bas t b r meta olarak yer aldığı ç n, para olarak çıkar. Tüm ötek
metalar g b , altın da, ya tek tek değ ş mlerde bas t b r eşdeğer olarak, ya da
ötek ler n yanında özel b r eşdeğer olarak ş görüyordu. G derek, değ şen
sınırlar çers nde evrensel eşdeğer olarak ş görmeye başladı. Metalar
âlem nde değer n fades nde bu konumu kend tekel ne alır almaz, altın, para-
meta durumunu alır ve şte ancak o zaman D b ç m , C b ç m nden farklılaşır,
ve değer n genel b ç m , para-b ç m ne dönüşür.
Keten bez g b tek b r metaın n sp değer n n, para rolündek altın g b
b r meta le bas t fades , o metaın f yat-b ç m d r. Bu nedenle keten bez n n
f yat-b ç m şöyled r:
20 yarda keten bez = 2 ons altın, ya da, eğer 2 onsluk altın s kke
olarak 2 sterl n se, 20 yarda keten bez = 2 sterl nd r.

Para-b ç m kavramının oluşumundak güçlük, evrensel eşdeğer [sayfa 85]


b ç m n n ve bunun zorunlu sonucu değer n genel b ç m n n, C b ç m n n
açık-seç k anlaşılmasında yatar. Bu son b ç m, değer n gen şlem ş
b ç m nden, yan B b ç m nden çıkartılab l r k , bunun da temel öğes ,
gördüğümüz g b A b ç m d r: 20 yarda keten bez = 1 ceket, veya x kadar A
metaı = y kadar B metaı, bu nedenle, bas t meta-b ç m , para-b ç m n n
çek rdeğ d r.

DÖRDÜNCÜ KESİM. – METALARIN FETİŞİZMİ


VE BUNUN SIRRI

İLK bakışta b r meta, çok önems z ve kolayca anlaşılır b r şey g b gel r.


Oysa metaın tahl l , aslında onun metaf z k ncel kler ve teoloj k süslerle
dolu pek gar p b r şey olduğunu gösterm şt r. Kullanım-değer olduğu sürece,
o ster nsan gereks nmeler n karşılayab len özell kler açısından, ster bu
özell kler n nsan emeğ n n ürünü olması yönünden ele alınsın, g zeml b r
yanı yoktur. İnsan, çalışmasıyla, Doğanın sağladığı maddeler n b ç m n ,
kend s ne yararlı olacak şek lde değ şt rd ğ gün g b açıktır. Sözgel ş
ağacın b ç m , masa yapılarak değ şt r l r. Ama gene de masa, o alelâde
günlük şey olmakta, ağaç olmakta devam eder. Ne var k , meta olarak lk
adımını atar atmaz, tamamen başka b r şey olur. Yalnız ayakları üzer nde
yerde durmakla kalmaz, tüm ötek metalarla l şk çers nde amuda kalkar ve
o ağaç beyn nden, “masa yürütmek”ten çok daha çarpıcı, parlak f k rler
saçar.5626a
Bu yüzden, metaların m st k özell ğ onların kullanım-değer n-den
doğmuyor. Tıpkı, değer n bel rley c etkenler n n n tel ğ nden de gelmed ğ
g b . Çünkü her şeyden önce, emeğ n yararlı türler ya da üretken, faal yetler
ne kadar çeş tl olursa olsun, bunların, nsan organ zmasının şlevler olduğu,
f zyoloj k b r gerçekt r, ve bu g b şlevler n herb r , n tel ğ ve b ç m ne
olursa olsun, aslında, nsan beyn n n, s n r-ler n n, kaslarının vb.
harcanmasıdır. İk nc olarak, değer n n cel bel rlenmes ç n temel [sayfa 86]
oluşturan şey, yan bu harcamanın süres , ya da emeğ n n cel ğ d kkate
alınırsa, emeğ n n cel ğ le n tel ğ arasındak farlılık apaçık olarak görülür.
Toplumun her durumunda, yaşam araçlarının üret m ç n gerekl emek-
zamanı, gel şmen n farklı aşamalarında eş t ölçüde lg çekmemekle b rl kte,
nsanlığın zorunlu olarak lg lend ğ b r konu olması gerek r.57 Ve ensonu,
nsanlar, herhang b r b ç mde, başkaları ç n çalışmaya başladıkları andan
t baren, emekler , toplumsal b r b ç m alır.
Öyleyse, emek ürününün anlaşılmaz özell ğ , meta b ç m ne g rer g rmez,
n ç n ortaya çıkıyor? Kuşkusuz bu, b ç m n kend s nden gel yor. Her türlü
nsan emeğ n n eş tl ğ , bu emek ürünler n n heps n n eş t değerde olmaları
le nesnel olarak fade ed l r; harcanan emek-gücünün, bu harcanma sures
le ölçümü, emek ürünler n n değer n n n cel ğ b ç m n alır; ve ensonu,
üret c ler n çers nde emekler n n top-lumsal n tel ğ n n kend n gösterd ğ
karşılıklı l şk ler, ürünler arasında b r toplumsal l şk b ç m n alır.
Demek k , metaın g zeml b r şey olmasının bas t neden , onun ç nde
nsan emeğ n n toplumsal n tel ğ , nsana, bu emeğ n ürününe nesnel b r
n tel k damgalamış olarak görünmes ne dayanmaktadır; üret c ler n kend
toplam emek ürünler le l şk ler , onlarla kend aralarında b r l şk olarak
değ l de, emek ürünler arasında kurulan toplumsal b r l şk olarak
görünmes nded r. Emeğ n ürünler n n, metalar hal ne, n tel kler n n duyularla
hem kavranab l r hem de kavranamaz toplumsal şeyler hal ne gelmeler n n
neden budur. Bunun g b , b r nesneden algılanan ışın, b ze, görme s n r m z n
öznel etk lenmes olarak değ l de, gözün dışında b r şey n nesnel b ç m g b
gel yor. Oysa, görme olayında her zaman, ışının b r şeyden başka b r şeye,
dıştak b r nesneden göze f len geçmes sözkonusudur. F z ksel şeyler
arasında, f z ksel b r l şk vardır. Ama metalarda, bu farklıdır. Şeyler n,
quâ58* metaların varlığı, ve bunlara meta damgasını vuran emek ürünler
arasındak değer- l şk s le bunların f z ksel özell kler ve bu özell klerden
doğan madd l şk ler arasında mutlak olarak bağ yoktur. Burada, nsanlar
arasındak bel rl toplumsal l şk , onların gözünde, şeyler arasında düşsel
b r l şk b ç m ne bürünüyor. Bu nedenle, [sayfa 87] benzer b r örnek vermek
ç n, d n âlem n n s slerle kaplı katlarını dolaşmamız gerek r. Bu âlemde,
nsan beyn n n ürünler , bağımsız canlı varlıklar g b görünür, ve hem
b rb rler yle, hem de nsanoğlu le l şk ç ne g rerler. İşte metalar âlem nde
de, nsan el n n yarattığı ürünler ç n durum aynıdır. Emek ürünler ne, meta
olarak üret ld kler anda yapışıveren ve bu, nedenle meta üret m nden
ayrılması olanaksız olan şeye, ben, Fet ş zm d yorum.
Tahl l m z n de gösterd ğ g b , metalardak bu fet ş zm n köken , bunları
üreten emeğ n özel toplumsal n tel ğ nded r.
Genel. kural olarak, kullanılır mallar, yalnızca, şler n b rb rler nden
bağımsız olarak yürüten özel b reyler n ya da b rey gruplarının emekler n n
ürünler oldukları ç n meta hal ne gel yorlar. Bütün bu özel b reysel
emekler n genel toplamı, toplumun emeğ n n tümünü oluşturuyor. Üret c ler
ürünler n değ ş nceye kadar, b rb rler le toplumsal temasa gelmed kler
ç n, her üret c n n emeğ n n özgül toplumsal n tel ğ , kend s n ancak
değ ş m ş nde ortaya koyar. Başka b r dey şle, b rey n emeğ , toplum
emeğ n n b r parçası olarak, kend s n , ancak, doğrudan doğruya ürünler
arasında, ve dolaylı olarak bunlar aracılığıyla üret c ler arasında kurulmuş
olan değ ş m eylem olan l şk ler aracılığıyla açığa vurur. Bunun ç n, b r
b rey n emeğ n ötek üret c ler n emekler ne bağlayan l şk ler, üret c lere,
aslında olduğu g b , çalışan b reyler arasında doğrudan toplumsal b r l şk
olarak değ l, ters ne, k ş ler arasında madd l şk ler ve şeyler arasında
toplumsal l şk ler olarak görünür. Ancak değ ş lmeler sayes nded r k ,
emeğ n ürünler , yararlanılan nesneler olarak, değ ş k varoluş b ç mler nden
ayrı olarak b r tekdüze toplumsal b ç mde değer alırlar. B r ürünün bu
şek lde, yararlı b r şey ve b r değer olarak ayrılması, ancak değ ş m n,
yararlı malların değ ş m amacıyla üret lmes ve bu nedenle de özell kler n n
her şeyden önce üret mler sırasında değer olarak hesaba katılması
boyutlarına ulaşmasıyla prat k önem kazanır. Bu andan t baren üret c ler n
k ş sel emeğ , k yönlü toplumsal b r n tel ğe bürünür. B r yandan, emeğ n
bel rl b r yararlı türü olarak, bel rl b r toplumsal gereğ karşılamak ve
böylece, kolekt f emeğ n ayrılmaz b r parçası, kend l ğ nden oluşan
toplumsal şbölümünün b r kolu olmak durumundadır. Öte yandan, üret c
b rey n çeş tl gereks nmeler n karşılayab lmes ç n, her türden yararlı
b reysel emeğ n karşılıklı olarak değ ş leb lmeler n n yerleşm ş b r
toplumsal olgu olması ve bunun [sayfa 88] ç n de, her üret c n n özel yararlı
emeğ n n bütün ötek ler n yararlı emekler yle eş t sayılması gerek r. En farklı
türden emekler n eş tlenmes , ancak, bunların eş ts zl kler nden soyutlanması
ya da bunların ortak b r paydaya, yan nsan emek-gücü harcaması ya da
soyut nsan emeğ ne nd rgenmes sonucu olab l r. B rey n emeğ n n k yönlü
toplumsal n tel ğ , ona, ancak ürünler n değ ş m le günlük prat k çers ndek
emeğ etk leyen b ç mler altında beyn nde yansıdığı zaman görünür. Böylece,
onun kend emeğ , toplumsal n tel kte yararlı olması koşulunu, yan ürünün
yalnızca yararlı değ l, ama başkaları ç n yararlı olması koşulunu alır, ve
onun özel emeğ n n, ötek bütün özel emek türler ne eş t olmakla kazandığı
toplumsal n tel k, tüm emek ürünler n n f z ksel olarak farklı malların ortak
n tel k taşıması, yan b r değere sah p olması şekl ne g rer.
Demek k , emek ürünler n değer olarak b rb rler yle l şk çers ne
sokmamızın neden , bu mallarda türdeş nsan emeğ n n madd halde
b r kmes n görmem z değ ld r. Tam ters ne: farklı ürünler m z değ ş mle
değer olarak eş tled ğ m z zaman, bu davranışımızla, aynı zamanda, b z,
bunlara harcanan farklı türden emekler de, nsan emeğ olarak eş tlem ş
oluyoruz. Bunun farkında olmayız, ama gene de yaparız.59 Bu nedenle değer,
göğsünde ne olduğunu anlatan b r yafta le ortalıkta dolaşmaz. Aslında her
ürünü, toplumsal b r h yerogl f yazısına çev ren, daha çok değerd r. Kend
toplumsal ürünler m z n ardında yatan sırrı aydınlatmak ç n, daha sonra, b z
bu h yerogl f çözmeye çalışırız; çünkü yararlı b r nesney değer olarak
damgalamak, d l g b toplumsal b r üründür. Emek ürünler n n, değer
oldukları sürece, bunların üret m ç n harcanan nsan emeğ n n madd
fadeler olduğunu ortaya koyan son b l msel buluş, gerçekte, nsan soyunun
gel şme tar h nde b r çağı bel rlem şt r ama, emeğ n toplumsal n tel ğ n , b ze
ürünler n b zat h kend ler n n nesnel n tel ğ g b gösteren s s
dağıtamamıştır. Ele aldığımız özel üret m b ç m nde, yan meta üret m nde,
bağımsız olarak yürütülen özel emeğ n özgül toplumsal n tel ğ , her çeş t
emeğ n, nsan emeğ olması neden yle, eş tl ğ gerçeğ ne dayanır; bunun ç n
bu özell k, üründe [sayfa 89] değer-b ç m ne bürünür; bu olgu, yukarda sözü
ed len buluşa karşın üret c ye tamamen gerçek ve sonal g b gel r; bu, tıpkı,
havayı oluşturan gazların bulunuşundan sonra da atmosfer n yapısının aynı
kalması olgusuna benzer.
Değ ş m sırasında üret c y lk n lg lend ren şey, kend ürünler
karşılığında ne kadar başka ürün alab lecekler sorusudur: ürünler n hang
oranlarda değ şeb leceklerd r? Bu oranlar, âdetler yoluyla bell b r
kararlılığa er ş nce, bunlar sank ürünler n n tel kler n n sonucu g b görünür
ve böylece, örneğ n b r ton dem r le k ons altın pek doğal olarak eş t
değerde m ş g b gel r; bu, tıpkı b r l bre altın le b r l bre dem r n, farklı
f z ksel ve k myasal n tel kler ne karşın, eş t ağırlıkta görünmes ne benzer.
Ürünler n üzer ne et ket g b yapışan değer olma özell ğ , b rb rler karşısına
tekrar tekrar değer n cel kler olarak çıkmaları le kararlılık kazanır. Bu
n cel kler, üret c ler n radeler , öngörüler ve davranışlarından bağımsız
olarak durmadan değ ş r. Bunlar ç n, kend toplumsal faal yetler , nesneler n
faal yetler b ç m n alır ve onlar nesneler yöneteceğ ne, nesneler onları
yönet r. B rb r nden bağımsız yürütülen ve gene de toplumsal şbölümünün
aynı anda gel şen kollarını oluşturan farklı türdek bütün özel emeğ n,
devamlı olarak toplumun gerekt rd ğ oranlara nd rgenerek, b r ken
deney mlere dayanılarak b l msel b r kanı hal n alab lmes ç n meta
üret m n n, esaslı b r gel şme düzey ne ulaşması gerek r. N ç n böyled r?
Çünkü, ürünler arasındak her türlü raslansal ve durmadan dalgalanan
değ ş m l şk ler ortasında, üret m ç n toplumsal olarak gerekl emek-
zamanı, kend s n , önüne geç lmez b r doğa yasası g b zorla kabul ett r r. Bu,
tıpkı, yerçek m yasasının, ev n başımıza çökmes le kend n göstermes ve
kabul ett rmes g b d r.60 Değer n büyüklüğünün emek-zamanı le saptanması,
şte bu nedenle, metaların n sp değerler nde görünürdek dalgalanmaların
altında yatan b r sırdır. Bunun keşf , emek ürünler n n değer büyüklükler n n
bel rlenmeler n n salt raslantıya bağlı b r şeyd r sanısına son vermekle
b rl kte bu bel rlemen n ç nde yer aldığı b ç m h ç değ şt rmez. [sayfa 90]
İnsanın toplumsal yaşam b ç mler üzer ndek düşünme ve ncelemeler
ve dolayısıyla bu b ç mler n b l msel tahl ller , bunların f l tar hsel
gel şmeler ne tamamen ters düşen b r yol zler. İşe post fes-tum61* önünde
hazır duran gel şme sürec sonuçları le başlar. Ürünlere meta damgasını
vuran ve dolaşımları ç n bel rl hale gelmeler zorunlu b r başlangıç olan
n tel kler, nsan, kend gözünde, bunları değ şmez özell kler olarak kabul
ett ğ ç n, tar hsel n tel kler n değ l de anlamlarını çözmeye kalkışmadan
önce, zaten toplumsal yaşamını doğal ve kend l ğ nden anlaşılır b ç mler n
kararlılığını kazanmış bulunurlar. İşte bunun ç n, değer büyüklüğünün
bel rlenmes ne ancak meta f yatlarının tahl l le varılmış, ve ancak tüm
metaların para-b ç m nde ortak fades , onların değer olarak özell kler n n
ortaya konmasına yolaçmış-tır. Ne var k , metalar âlem n n şte bu sonal
para-b ç m , aslında, özel emeğ n toplumsal n tel ğ n ve tek tek üret c ler
arasındak toplumsal l şk y aydınlatmak ve açıklığa kavuşturmak yer ne,
örtbas eden öğe olmuştur. Ceketler ya da ayakkabılar le, salt soyut nsan
emeğ n n evrensel c s mleşmes neden yle, keten bez arasında l şk vardır
ded ğ m zaman, bu önermen n saçmalığı besbell d r. Aynı şek lde, ceket ve
ayakkabı üret c ler , bu malları, evrensel eşdeğer olarak keten bez yle ya da
aynı şey olan altınla ya da gümüşle oranladıkları zaman, kend özel emekler
ve toplumun ortaklaşa emeğ arasındak l şk y aynı saç-ma b ç mde fade
etm ş olurlar.
Burjuva kt sadının kategor ler , böyles ne saçma b ç mlerden oluşmuştur.
Bunlar, tar hsel olarak bel rlenm ş bel rl b r üret m tarzının, koşullarını ve
l şk ler n , yan meta üret m n , toplumsal geçerl k le fade eden düşünce
b ç mler d r. Metaların bütün g zem ve emek ürünler n n metalar b ç m n
aldığı anda çevres n saran büyü ve s h r, ötek üret m b ç mler ne geçer
geçmez, bu yüzden yokolur.
Rob nson Crusoe denemes , ekonom pol t kç ler62 ç n gözde b r tema
olduğundan, Rob nson’a, adasında b r gözatalım. Ne [sayfa 91] denl mütevaz
olsa da, o, bazı gereks nmeler karşılamak zorundadır ve bu nedenle de, alet
ve eşya yapmak g b , keç ler ehl leşt rmek g b , balık tutmak ve avlanmak
g b , değ ş k türden b raz yararlı ş yapması gerek r. Dua ve benzer şeyler ,
kend s ne zevk verd ğ ve bunlara d nlenme gözüyle baktığı ç n, h ç hesaba
katmıyoruz. İşler n n çeş tl olmasına karşın, şekl ne olursa olsun, emeğ n n,
b r ve aynı Rob nson’ un faal yet olduğunu ve dolayısıyla b r çalışmaların
nsan emeğ n n farklı b ç mler nden başka b r şey olmadığını b l r.
Zorunluluk, onu, zamanını, değ ş k türden şler ne kusursuz olarak bölmeye
zorlar. Genel faal yet ç nde, eğer b r ş ötek s nden daha fazla yer tutuyorsa,
bu, amaç ed n len yarara ulaşmak ç n yen lmes gerekl güçlüğün az ya da
çok olmasına dayanır. Dostumuz Rob nson, bunu, çok geçmeden
deney mler yle öğren r ve batan gem den b r saat, kayıt defter , mürekkep ve
kalem kurtararak hal s b r İng l z olarak derhal muhasebe tutmaya koyulur.
Envanter nde, kend s ne a t yararlı eşyaların, bu eşyaları yapmak ç n gerekl
şler n ve ensonu bu eşyaların bel rl n cel ğ n elde etmek ç n harcadığı
ortalama emek-zamanının b r l stes bulunur. Rob nson le, kend yarattığı bu
servet oluşturan eşyalar arasındak l şk , o kadar bas t ve açıktır k , bunu,
büyük b r çaba harcamaksızın Bay Sedley Taylor b le anlayab l r. Ve gene de
bu l şk ler, değer n bel rlenmes ç n esas olan her şey çermekted r.
Ş md Rob nson’un aydınlık adasından, karanlıklara gömülmüş ortaçağ
Avrupa’sına geçel m. Burada bağımsız nsan yer ne herkes n bağımlı
olduğunu görürüz: serfler ve senyörler, vasallar ve süzerenler, rah pler ve
rah p olmayanlar. Burada k ş sel bağımlılık, toplumsal üret m n toplumsal
l şk ler karakter ze etmes g b , bu üret me dayanılarak örgütlenm ş
yaşamın ötek alanlarında da aynı etk y göster r. Salt k ş sel bağımlılık, ama
toplumun temel n k ş sel bağımlılığın oluşturması neden yle, emeğ n ve
emek ürünler n n kend gerçekl kler dışında hayal b r b ç me
bürünmeler ne gerek yoktur. Toplumun şley ş çers nde, bunlar, aynı
h zmetler ve aynı ödemeler b ç m n alırlar. Burada, emeğ n özel ve doğal
b ç m , meta üret m ne dayanan toplumlarda olduğu g b değ l de, onun genel
soyut b ç m , emeğ n mevcut toplumsal b ç m d r. Yükümlü emek, meta-
üreten emek g b , zamanla ölçülür; ama her serf, senyörünün h zmet nde
harcadığı şey n, kend k ş sel emek-gücünün [sayfa 92] bel rl b r n cel ğ
olduğunu b l r. Papaza ver len öşür, onun kutsamalarından daha gerçekt r. Bu
toplumdak farklı sınıflara mensup nsanların oynadıkları rol konusunda ne
düşünürsek düşünel m, emek harcarken, b reyler arasındak toplumsal
l şk ler, her durum, ve koşulda, her zaman kend karşılıklı k ş sel l şk ler
olarak görünür, ve emek ürünler arasında toplumsal l şk ler kılığına
bürünmezler.
Ortak ya da doğrudan b rleşm ş b r emeğe örnek vermek ç n, bütün uygar
kav mler n tar hler n n eş ğ nde gördüğümüz o kend l ğ nden gel şen b ç me
kadar ger g tmem ze gerek yoktur.63 Kend gereks nmes ç n, hububat,
hayvan, pl k, keten bez ve g yecek üreten b r köylü a les n n ataerk l sanay
hemen yakınımızdadır. Bu çeş tl mallar, a len n karşısına, [a le üyeler n n
-ç.] emekler n n çeş tl ürünler olarak çıkarlar, ama kend aralarında bunlar
meta değ ld rler. Toprağın sürülmes , hayvan yet şt rme, pl k eğ rme,
dokuma, elb se d kme g b çeş tl ürünlerde yer alan farklı türde emekler,
b zat h ve o haller yle dolaysız toplumsal şlevlerd r: Çünkü a len n şlev
de tıpkı meta üret m ne dayanan toplumda olduğu g b kend l ğ nden doğup
gel şm ş b r şbölümü düzey ne sah pt r. A le ç nde ş n dağılımı, üyeler n n
emek-zamanlarının düzenlenmes mevs mlere göre değ şen doğal koşullara
bağlı olduğu kadar, yaş ve c ns yet farkına da bağlıdır. Her b rey n emek-
gücü, bu durumda, zaten a len n tüm emek-gücünün yalnızca bel rl b r
bölümüdür, ve bu nedenle, b reysel emek-gücü harcanmasının süres ne göre
ölçülmes , hal yle emekler n n toplumsal n tel ğ olarak ortaya çıkar.
Ş md de b r değ ş kl k olsun d ye, kend şler n ortak üret m araçları le
gören ve bütün b reyler n kend emek-güçler n b l nçl olarak o topluluğun
b rleş k emek-gücü olarak kullanan, özgür nsanlardan kurulmuş b r topluluk
tablosu ç zel m. Rob nson’un emeğ ndek bütün ayırıcı özell kler burada da
y nelen r, [sayfa 93] ama şu farkla k , buradak emek, b reysel değ l,
toplumsaldır. Rob nson’un ürett ğ her şey, yalnız kend k ş sel emeğ n n
sonucuydu ve bunun ç n de yalnız kend s ç n b r kullanım nesnes yd .
B z m toplumumuzun toplam ürünü, toplumsal b r üründür. Bunun b r kısmı
yen üret m araçları olarak ş görür ve toplumsallığı devam eder. Ama ötek
kısmı, üyelerce yaşamı sürdürme aracı olarak tüket l r. Bu k nc kısmın
üyeler arasında dağılımı bu nedenle zorunludur. Bu dağılım b ç m ,
topluluğun üretken örgütlenmes ne ve üret c ler n ulaştıkları tar hsel
gel şmen n dereces ne bağlı olarak değ ş r. Salt metaların üret m le b r
paralell k kurmuş olmak ç n yaşamlarını sürdürme araçlarında tek tek her
üret c n n payının, onun emek-zamanı le bel rlend ğ n varsayacağız. Bu
durumda emek-zamanı k l b r rol oynamaktadır. Bel rl b r toplumsal plana
uygun olarak bunun bölüşümü, yapılacak olan farklı ş türler le topluluğun
çeş tl gereks nmeler arasında uygun b r oran kurar. Öte yandan bu, aynı
zamanda, her b rey tarafından ortaya konan ortak emeğ n payının vb. ve
b reysel tüket m ç n ayrılan toplam üründek payının ölçüsü olarak ş görür.
Tek tek üret c ler n, hem kend emekler ve hem de emek ürünler yönünden,
toplumsal l şk ler , bu örnekte, yalnız üret m bakımından değ l, bölüşüm
bakımından da çok bas t ve kolay anlaşılır durumdadır.
D n dünyası, gerçek dünyanın yansımasından başka b r şey değ ld r.
Üret c ler n, genel olarak, ürünler n meta ve değer olarak ele alarak
b rb rler yle toplumsal l şk lere g rd kler ve böylece kend b reysel özel
emekler n türdeş nsan emeğ ölçütüne nd rged kler meta üret m ne
dayanan b r toplum ç n –böyle b r toplum ç n–, soyut nsan cultus’u le
hır st yanlık, ve hele onun burjuva gel şmes olan protes-tanlık, yaradancılık
vb. en uygun d n b ç m yd . Esk Asyat k ve ötek esk çağ üret m
b ç mler nde, ürünler n metalara dönüştürülmes ve bu nedenle de nsanların
metalar üret c ler ne dönüşmeler k nc l b r yer tutar; ne var k , bu lkel
topluluklar dağılmaya yüztuttukça bunun önem de artar. Gerçek tüccar
kav mler, Ep küros’un tanrılarının küreler arasında ya da Yahud ler n,
Polonya toplumunun gözenekler nde yaşaması g b , esk . dünyanın ancak
çatlaklarında yaşarlardı. Bu esk toplumsal üret m organ zmaları, burjuva
toplumuyla karşılaştırıldığında, son derece bas t ve saydamdı. Ama bunlar,
ya lkel kab le topluluğu çers nde b rl kte yaşadığı [sayfa 94] k mselerle
göbekbağını henüz kes p atamamış olan nsanın, b rey olarak henüz olgunluğa
ulaşmamış gel şmes üzer ne ya da doğrudan zorbalık ve kölel k l şk ler
üzer ne kurulur. Ancak bunlar, emeğ n üretkenl k gücünün gel şmes düşük
b r aşamanın üstüne çıkmadığı ve bu nedenle de madd yaşam alanın-da
nsan le nsan ve nsan le doğa arasındak toplumsal l şk ler n karşılıklı
olarak sınırlı olduğu zamanlarda ortaya çıkab l r ve varolab l r. Bu sınırlılık,
esk n n doğaya tapınmasında ve halk arasında yaygın d nler n ötek
öğeler nde yansır. Gerçek dünyanın, d nsel yansıması, kaçınılmaz olarak,
günlük yaşamın prat k l şk ler n n nsana, onun ötek nsanlar ve doğa le
l şk ler n tam anlamıyla anlaşılır ve aklauygun b r l şk olmaktan öte b r
şey sunmadığı zaman, ancak o zaman y t p g der.
Madd üret m sürec ne dayanan toplumun yaşam sürec , kend s n saran
m st k tülü, üret m n, serbestçe b raraya gelen nsanlar tarafından ve
saptanmış b r plana uygun olarak b l nçl b r b ç mde düzenlenmes
sağlanmadıkça, soyulup atılamaz. Ne var k bu da toplum ç n, bell b r
madd temel , ya da kend ler de uzun ve zahmetl b r gel şme sürec n n
kend l ğ nden oluşmuş ürünler olan b r d z varoluş koşulunun bulunmasını
öngörür.
Ekonom pol t k ne denl eks k olursa olsun,64 değer ve değer
büyüklüğünü gerçekten tahl l etm ş ve bu b ç mler n altında [sayfa 95] yatan
şey açığa çıkarmıştır. Ama b r kez olsun, emeğ n, n ç n onun ürün değer le
ve emek-zamanının bu değer n büyüklüğü le tems l ed ld ğ sorusunu
sormamıştır.65 Üret m sürec n n nsan tarafından denet m yer ne nsana
egemen olduğu b r toplum durumuna a t bulundukları üzerler ne s l nmez
harflerle damgalanmış bulunan bu formüller, burjuva anlayışına, tıpkı üretken
emek olarak, doğanın yükled ğ apaçık zorunluluk olarak görünür. Bu
nedenle, burjuva-önces toplumsal üret m b ç mler , burjuvalarca, k l se
babalarının, hır st yan-lık-önces d nler ele aldıkları g b ncelen r.66
Bazı kt satçıların metalarda bulunan fet ş zm ya da emeğ n toplumsal
n tel kler n n nesnel görünüşü le ne ölçüde yanılgılara [sayfa 96] düştükler n ,
ötek şeyler yanında, değ ş m-değer n n oluşumunda doğanın oynadığı rol
üzer nde g r şt kler yavan ve cansıkıcı tartışmalar da göster r. Değ ş m-
değer , b r nesne üzer nde harcanan emek m ktarının bel rl b r toplumsal
fade şekl olduğuna göre, doğanın bununla l şk s , kamb yo kurlarının
saptanmasıyla olan l şk s nden fazla değ ld r.
Ürünün meta şekl n aldığı üret m b ç m , ya da doğrudan değ ş m ç n
üret lmes , burjuva üret m b ç m n n en genel ve en lkel b ç md r. Bunun
ç n, bugünkü egemen ve karakter st k b ç m yle olmamakla b rl kte, epeyce
esk b r tar hte ortaya çıkmıştır. Böylece fet ş karakter, n speten daha kolay
kavranılab l r. Ama daha somut b ç mlere geld ğ m zde bu bas t görünüm
b le kaybolur. Parasal s stem n yanılsamaları nereden gel r? Bu s stem ç n
altın ve gümüş, para olarak ş görürken, üret c ler arasında toplumsal b r
l şk y tems l etm yorlardı, ama gar p toplumsal özell kler yle doğal
nesnelerd . Parasal s steme küçümseyerek bakan modern ekonom , sermaye
le lg len r lg lenmez kend batıl nancını gün g b ortaya koymuyor mu?
Rantın toplumdan değ l topraktan doğduğunu söyleyen f zyokratça
yanılsamayı, [sayfa 97] ekonom n n b r yana tmes nden bu yana ne kadar zaman
geçt ?
Bu konuya daha sonra geleceğ m z ç n, burada, meta b ç m le lg l b r
başka örnek vermekle yet neceğ z. Metaların d l olsaydı şöyle derlerd :
kullanım-değer m z nsanları lg lend reb l r. Nesne olarak o b z m b r
parçamız değ ld r. Nesne olarak b ze a t olan şey değer m zd r. Meta olarak
doğal l şk ler m z bunu tanıtlar. B rb r m z n gözünde, değ ş m-değer nden
başka b r şey değ l z. Ş md de bu metaların, kt satçıların ağzından nasıl
konuştuklarını d nleyel m: “Değer (yan değ ş m-değer ) şeyler n b r
özell ğ d r, zeng nl k (yan kullanım-değer ) se nsanın. Değer, bu anlamda,
zorunlu olarak değ ş m varsayar, zeng nl k se varsaymaz.”67 “Zeng nl k
(kullanım-değer ) nsanın sıfatıdır, değer se metaların sıfatı. B r nsan ya da
b r topluluk zeng nd r, b r nc ya da elmas değerl d r. ... B r nc ya da b r
elmas” nc ya da elmas olarak “değerl d r”.68 Ş md ye kadar h ç b r
k myager, ne nc de, ne de elmasta, değ ş m-değer keşfedemed . Kesk n
eleşt rel ferasete her gün daha çok özel olarak sah p çıkan bu k myasal
elemanın kt sad kâş fler , gene de nesneler n kullanım-değer n n, madd
özell kler nden bağımsız olarak kend ler ne a t olduğunu, oysa öte yandan
değerler n n, nesne olarak b r parçalarını oluşturduklarını ortaya koyuyorlar.
Onların görüşler n tanıtlayan şey, nesneler n kullanım-değerler n n değ ş m
olmaksızın, nesne le nsan arasındak doğrudan b r l şk yoluyla
gerçekleşmes , oysa öte yandan değerler n n yalnızca değ ş mle, yan
toplumsal b r süreç yoluyla gerçekleşmes özel koşuludur. Burada sevg l
dostumuz Dogberry’n n komşusu Seacoal’a söyled ğ şu sözler nasıl
anımsamazsınız: “Yakışıklı nsan olmak tal h ş d r, ama okuma-yazma
doğadan gel r.”69 [sayfa 98]

23 Karl Marx, Zur Kr t k der Pol t schen Ökonom e, Berl n 1859, s. 3. [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne
Katkı, s. 45]
24 “İstek, gereks nme demekt r; o, ruhun ştahıdır ve tıpkı vücudun açlığı g b doğaldır. ... Şeyler n çok
büyük kısmı, ruhun gereks nmeler n karşıladığı ç n değerl d r.” N colas Barbon, A D scourse
Concern ng Co n ng the New Money L ghter. In Answer to Mr. Locke’s Cons de-rat ons, etc..
London 1696, s. 2. 3.
25 “Şeyler n kend ler ne özgü b r özell kler ” (bu, Barbon’un kullanım-değer ç n özel ter m d r) “vardır;
tıpkı mıknatısın dem r çekmes g b , her yerde bu özell k aynıdır” (l.c., s. 6). Mıknatısın dem r çekme
özell ğ nden ancak, bu özell ğ n yardımı le manyet k kutuplaşma bulunduktan sonra yararlanılmaya
başlanılmıştır.
26 “Herhang b r şey n doğal değer , zorunlu gereks nmeler karşılamaya uygunluğundan, ya da nsan
yaşamına kolaylık ve rahatlık sağlayıcı olmasından barett r.” (John Locke, “Some Cons derat ons on the
Consequences of the Lower ng of Interest.” 1691, Works’ta Ed t. Lond. 1777, v. 2, s. 23.) 17. yüzyıl
İng l z yazarlarında sık sık, “worth” sözcüğünün kullanım-değer , “value” sözcüğünün değ ş m-değer
anlamında kullanıldığını görürüz. Bu, gerçekten varolan b r şey ç n Cermen kökenl , onun z h nde
yansıyanı ç n Lat n asıllı b r sözcük kullanmaktan hoşlanan b r d l anlayışına tamamıyla uyan b r
durumdur.
27 Burjuva toplumunda, her nsanın alıcı olarak, ans kloped k meta b lg s ne sah p olduğu yolunda
ekonom k b r f ct o jur s [varsayım -ç.] egemend r.
28 “Değer, b r şey le d ğer b r şey, b r ürün m ktar le d ğer b r ürün m ktarı arasındak değ ş m
oranından barett r.” (Le Trosne, “De 1’Intérêt Soc al”, Phys ocrates[‘ta] Ed. Da re, Par s 1846, s. 889.)
29 “H ç b r şey yaratılışında değere sah p değ ld r.” (N. Barbon, l.c.. s. 6.), ya da Butler’ n söyled ğ
gb.
“B r şey n değer
“Get receğ şey kadardır.”
30 “One sort of wares are as good as another, f the values be equal. There s no d fference or
d st nct on n th ngs of equal value.... An hundred pounds’ worth of lead or ron, s of as great value as
one hundred pounds’ worth of s lver or gold.” N. Barbon, l.c., s. 53 ve 7.
31 “The value of them (the necessar es of l fe) when they are exchanged the one for another s
regulated by the quant ty of labour necessar ly requ red, and commonly taken n produc ng them.”
“Yaşamak ç n gerekl şeyler n değer , b rb rler yle değ ş ld kler zaman, bunların üret mler ç n zorunlu ve
normal sayılan emeğ n n cel ğ ne bağlıdır.” (Some Thoughts on the Interest of Money n General, and
Part cularly n the Publ c Funds, etc., London, s. 36.) Geçen yüzyılda yazılan ve yazarı bell olmayan
bu d kkat çek c yapıtın baskı tar h de bulunmuyor. Bununla b rl kte, çer ğ ne bakılırsa, George II
zamanında, aşağı yukarı 1739 ya da 1740 yıllarında yayınlandığı anlaşılıyor.
32 “Aynı türden bütün ürünler, gerçekte, f yatın genel olarak bel rlenrr es ne ve özel koşullara
bakılmaksızın bel rlenen tek b r k tle meydana get r rler.” (Le Trosne, l.c., s. 893.)
33 K. Marx, l.c., s. 6. [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 49.]
34 11a [4. Almanca baskıya not: Bu parantez ç ndek metn eklemem n neden , çoğu zaman üret c
tarafından tüket lmeyen her ürünü, Marx’ın meta saydığı g b b r yanlış anlayışa düşülmes ndend r. -F.E.]
35 Zur Kr t k.... s. 12, 13 ve pass m. [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 45 vd..]
36 “İster nsan el n n, ster genel f z k yasalarının eser olsunlar, evrendek bütün olgular, aslında
yen den yaratılmış şeyler değ l, yalnızca madden n b ç m değ şt rmes d r. İnsan aklının, yen den-üret m
üzer nde düşünürken ve tahl lde bulunurken, da ma karşılaştığı k öğe, b rleşt rme ve ayırmadır; aslında
bu, toprağın, havanın ve suyun, buğday tanes ne dönüşmes , nsan el yle b r böceğe pek yaptırılması, ya
da devamlı çalışan b r saat yapmak üzere b rkaç maden parçaya b ç m ver lmes g b değer” (Verr ,
burada, f zyokratlara karşı g r şt ğ polem kte ne tür değerden sözett ğ n kend s de y ce b lmemekle
b rl kte kullanım-değer n kasteder) “ve zeng nl ğ n yen den üret m d r.” (P etro Verr , Med taz on sulla
Econom a Pol t ca, - lk n 1771’de basılmıştır-, Custod ’n n İtalyan İkt satçıları baskısında, Parte
Moderna, t. XV, s. 21, 22.)
37 Karş: Hegel, Ph losoph e des Rechs, Berl n 1840, s. 250, § 190.
38 Okur, burada, şç n n bel rl b r emek-zamanı ç n aldığı ücret n ya da değer n değ l, bu emek-
zamanının somutlaştığı metaın değer n n sözkonusu ed ld ğ ne d kkat etmel d r. Ücret, b r kategor olarak,
ncelemem z n bu aşamasında henüz mevcut değ ld r.
39 Emeğ n, her çeş t metaın değer n her zaman ölçmeye ve karşılaştırmaya yarayan yeterl ve gerçek
tek ölçü olduğunu tanıtlamak ç n Adam Sm th d yor k , “Eş t emek m ktarlarının, her zaman ve her yerde
emekç ç n aynı değer taşıması gerek r. Normal sağlık, güç ve faal yet hal nde, sah p olduğu ortalama
becer dereces le, d nlenmes nden, özgürlüğünden ve mutluluğundan da ma aynı ölçüde fedakârl k etmek
zorundadır.” (Wealth of Nat ons, b. I, ch. V, [s. 104-105].) Adam Sm th, burada (ama her yerde değ l),
b r yandan değer n, metaların üret m sırasında harcanan emek m ktarı yoluyla saptanmasını, aynı şey n,
emeğ n değer vasıtasıyla saptanmasıyla karıştırıyor ve bunun sonucu olarak da, eş t m ktarda emeğ n
da ma aynı değere sah p olması gerekt ğ n tanıtlamaya çalışıyor. Öte yandan da, b r önsez yle, metaların
değer nde kend s n ortaya koyan emeğ , yalnızca emek-gücünün harcanması olarak kabul ed yor ve
bunu, canlıların aynı zamanda normal faal yetler olarak değ l de, d nlenmekten, özgürlükten ve
mutluluktan fedakârlık olarak görüyor. Gözönünde tuttuğu, herhalde modern ücretl şç oluyor. Adam
Sm th’ n yukarda, s. 39, d pnot 1’de, sözü ed len esk ve adsız meslektaşı, daha yer nde olarak şöyle
d yor: “b r nsan, yaşaması ç n gerekl şeyler sağlamak ç n b r haftalığına kend s n b r başkasının
h zmet ne ver yor ... ve bu adama emeğ karşılığı başka b r şey veren k mse, bu şey n gerçek eşdeğer n n
ne olduğunu, bunun kend s ne ne kadar emeğe ve zamana malolduğunu hesaplamak yoluyla ancak doğru
b r tahm nde bulunab l r: aslında bu, b r k msen n b r nesne ç n bel rl b r sürede harcadığı emeğ n b r
başkasının aynı sürede b r başka şey ç n harcadığı emekle değ ş m nden başka b r şey değ ld r.” (l.c., s.
39.) [İng l zcen n, burada sözkonusu ed len emeğ n k farklı yönü ç n, k farklı sözcüğe sah p olmak g b
b r üstünlüğü var. Kullanım-değer yaratan ve n tel olarak d kkate alınan, Labour [“emek”] değ l, Work
[“ ş”]’t r; oysa Değer yaratan ve n cel olarak d kkate alınan, Work [“ ş”) değ l, Labour [“emek”]’t r. -
F.E.]
40 * Shakespeare’ n, W ndsor’un Şen Kadınları oyunundak Dame Qu cly. -Ed.
41 Aralarında S. Ba ley de olmak üzere, değer b ç m n n tahl l le uğraşan b r avuç kt satçı h ç b r
sonuca ulaşamamışlardır. Bunun lk neden , değer n b ç m le değer b rb r yle karşılaştırmaları, k nc s ,
deney ml burjuvaz n n kaba etk s altında bütün d kkatler n sorunun n cel yönünde toplamış olmalarıdır.
“N cel k üzer ndek egemenl k... değer oluşturur.” (S. Ba ley, Money and ts V c ss tudes, London 1837,
s. 11.)
42 W ll am Petty’den sonra, değer n n tel ğ n farkedeb len lk kt satçılardan b r s olan ünlü Frankl n
şöyle d yor: “T caret, genel olarak, emeğ n emekle değ ş m nden başka b r şey olmadığı ç n bütün
şeyler n değer ... çok yer nde olarak emekle ölçülür.” (The Works of B. Frankl n, etc., ed ted by
Sparks, Boston 1836, v. II. s. 267.) Frankl n, her şey n değer n emekle ölçerken b l nçs zd r; değ ş m
konusu olan emeğ n farklılığından soyutlama yapmakta ve böylece heps n eş t nsan emeğ ne
nd rgemekted r. Bunun farkında olmamakla b rl kte, gene de bunu söyleyeb l yor. Önce “b r emek”ten
sözed yor, sonra “başka b r emek”ten, ve ensonu başka b r n teleme yapmaksızın, her şey n değer n n özü
olarak “emek” d yor.
43 * Par s b r ay ne değer. -ç.
44 B r bakıma bu, nsan ç n de, metalarda olduğu g b d r. İnsanoğlu dünyaya el nde aynayla, ya da
“ben ben m” d yen f htec b r f lozof olarak gelmed ğ ç n, kend s n önce başka nsanlarda gürür ve tanır.
Peter kend k ml ğ n nsan olarak, önce benzer Paul le kıyaslayarak saptar. Böylece kend k ş l ğ ç nde
durmakta olan Paul, Peter ç n yalnızca nsan türünün b r t p d r.
45 * B zzat. -ç.
46 Burada değer, daha öncek sayfalarda da arasıra olduğu g b , n cel olarak bel rlenen değer, ya da
değer-büyüklüğü anlamında kullanılmıştır.
47 Değer n büyüklüğü le n sp fades arasındak bu aykırılığı her zamank kaynakları le vülger
kt satçılar kend görüşler doğrultusunda st smara çalışmışlardır. Örneğ n: “A’nın, karşılığında değ ş ld ğ
B’n n değer yükseld ğ ve aynı zamanda A’ya daha az emek harcanmadığı halde, A’nın değer n n
düştüğünü kabul edersen z, genel değer lken z yere ser lm ş olur. ... Eğer o [R cardo], A’nın değer n n
B’ye oranla yükseld ğ n , B’n n değer n n A’ya oranla düştüğünü kabul ederse, b r metaın değer n n da ma
kend s nde somutlaşan emekle bel rlend ğ n öne süren kend yüce önermes n dayandırdığı temel yıkmış
olur; çünkü, eğer A’nın mal yet ndek b r değ şme, yalnızca değ ş ld ğ B le l şk s yönünden kend
değer nde b r değ ş kl k yapmakla kalmaz, B’n n üret m ç n gerekl emek m ktarında b r farklılık olmadığı
halde, A le l şk s yönünden B’n n değer n de değ şt r r: böylece, b r nesnen n değer n n, ona harcanan
emek m ktarı le bel rlend ğ n öne süren öğret yere ser lmekle kalmaz, b r malın mal yet n n onun değer n
bel rled ğ n savunan öğret de yıkılmış olur.” (J. Broadhurst, Pol t cal Economy, London 1842, s. 11 ve
14.)
Bay Broadhurst şöyle de d yeb l rd : 10/20, 10/50, 10/l00 vb. kes rler n ele alalım, 10 sayısı değ şm yor
ama n sp büyüklükler , 20, 50, 100 vb. sayılarına oranla durmadan küçülüyor. Öyleyse, 10 g b b r tam
sayının büyüklüğü, kend s ndek ün teler n sayısıyla “bel rlen r” d yen büyük lke de yere ser lm ş olur.
[Yazar, bu bölümün dördüncü kes m nde s. 80-81, d pnot 2’de [bu baskıda, s. 96, d pnot 33’te] “Vülger
Ekonom ” dey m nden ne anlad ğını açıklamaktadır. -F.E.]
48 * B r şey n, b r başka şey n yer n tutması. -ç.
49 Hegel’ n yansıma-kategor s ded ğ bu g b genel l şk fadeler çok gar p b r sınıf oluştururlar.
Örneğ n, b r adam, yalnızca, başka nsanlar ona göre uyruk durumunda oldukları ç n kraldır. Ötek ler se,
ters ne, o, kral olduğu ç n kend ler n uyruk sayarlar.
50 * Marx, burada, Ar stoteles’ n Eth ca N camachea adlı yapıtını anıyor. Bkz: Ar stoteles opera ex
recens one Immanuel s Bekker , Bd. 9, Ox n 1837, s. 99-100. -Ed.
51 F. L. A. Ferr er (gümrük müfett ş muav n ), Du gouvernement cons déeré dans ses rapports
avec le commerce, Par s 1805; ve Char es Gan lh, Des Systémes d’Econom e Pol t que, 2. baskı, Par s
1821.
52 * Aynı hızla. -ç.
53 Örneğ n Homeros’ta b r şey n değer , b rb r nden farklı b r d z şeyle fade ed l r. II., VII. 472 475.
54 Bu nedenle, değer, ceketle fade ed ld ğ zaman keten bez n n ceket-değer nden, buğ-dayla fade
ed ld ğ zaman buğday-değer nden vb. sözedeb l r z. Bu fadeler n herb r , b ze, kullanım-değer nde
görülen şey n, ceket n, buğdayın vb. keten bez n n değer olduğunu anlatmış oluyor. “Her metaın değer ,
onun değ ş mdek l şk s n gösterd ğ nden, kıyaslandığı metaya göre ... buğday-değer , kumaş-değer ...
d yeb l r z; öyleyse, b nlerce farklı türden değer, dünyada ne kadar meta varsa o kadar çeş tl değer
olduğu g b , bunların heps de aynı derecede gerçek hem de aynı derecede t bar d r.” (A Cr t cal
D ssertat on on the Nature, Measures and Causes of Value: ch efly n reference to the wr t ngs of
Mr. R cardo and h s followers. By the authar of Essays on the Format on, etc., of Op n ons,
London 1825, s. 39.) Zamanında İng ltere’de epeyce gürültü koparan bu adsız yapıtın yazarı S. Ba ley,
b r ve aynı değer n çeş tl n sp fadeler ne böylece şaret etmekle, değer kavramının bel rlenmes n n
olanaksızlığını tanıtladığını sanır. Kend görüşler ne kadar dar olursa olsun, r kardocu teor n n bazı c dd
kusurlarına parmak basmış olması, R cardo’nun zley c ler n n kend s ne karşı g r şt kler düşmanca
saldırılardan da anlaşılır. Örneğ n Westm nster Rev ew’a bakınız.
55 Bu doğudan doğruya ve genel değ ş leb l r olma özell ğ n n, b r kutba benzet lmes ve karşıt kutupla,
yan doğrudan değ ş leb lmen n olanaksız olduğu durumla bağıntılı görünmes , b r mıknatısın poz t f
kutbunun negat f le bağlı olması g b apaçık değ ld r. Bütün metaların aynı anda kend ler ne yüklet len bu
özell ğe sah p olab lecekler n düşünmek, bütün katol kler toplanırsa papa ederler sözü kadar hayal olur.
Meta üret m n nsan özgürlüğünün ve b reysel bağımsızı ğın doruğu g b gören küçük-burjuva ç n,
metadak bu doğrudan değ şeb l r olmama özell ğ nden doğan güçlükler n ortadan kalkması, kuşkusuz, çok
arzu ed l r b r şeyd r. Proud-hon sosyal zm , bu dargörüşlü ütopyanın şlenm ş b r b ç m d r ve başka b r
yerde de gösterd ğ m g b özgün olma n tel ğ nden de yoksundur. Ondan çok daha önce, bu şe, Gray,
Bray ve başkaları çok daha başarılı b r şek lde teşebbüs etm şlerd r. Ama gene de, böyles ne b r b lgel ğ n
ş md b le bazı çevrelerde “b l m” adı altında ç çeklend ğ gürülüyor. H ç b r okul, b l m sözü le, Proudhon
kadar oynamamıştır, çünkü,
“Wo Begr ffe fehlen,
da stelt zur rechten Ze t e n wort s ch e n.”*
* Kavram olmadığı yerde, hemen b r söz onun yer ne hazırdır.” (Gœthe, Faust B r nc Kısım,
Mef stofeles’ n sözler .) -ç.
56 26a Arta kalan bütün dünya kımıldamadan durur görünürken Ç n’ n ve masaların dansa başladığı
anımsanır* – pour encourager les autres [d ğerler n yüreklend rmek ç n – ç.]. [Bu not, Almanca
baskıdan alınmıştır.]
* 1848-49 devr m n n yen lg s nden sonra Avrupa’da en karanlık b r s yasal ger c l k dönem başladı. O
sırada Avrupa’nın ar stokrat ve burjuva çevreler nde ruh-çağırma, özell kle masa yürütme heyecan
uyandırırken, Ç n’de özell kle köylüler arasında, tar he Ta p ng-devr m olarak geçen pek büyük b r ant -
feodal özgürlük hareket yayılıyordu. Marx, ç n’dek devr m le Avrupa’dak ruh-çağırma tutkusu
arasındak farklılığı anımsatan b r benzetmeye başvuruyor. -Ed.
57 Esk Cermenler arasında toprak ölçüsünün b r m , b r günlük hasada göre hesaplanırdı ve bunun ç n
de Tagwerk, Tagwanne, Mannsmaad, (jurnale, ya da terre jurnale, ya da d ornal s) vb. g b ter mler
kullanılırdı. (Bkz: G. L. von Maurer, E nle tung zur Gesch chte der Mark-, msw Verafassung,
München 1854, s. 129 sq..)
58 * K bu. -ç.
59 Bunun ç n. Gal an , “Değer, k ş ler arasında b r l şk d r.” – “La R cchezza è una Rag one tra due
persone.”– (Gal an , Della Moneta, s. 221, Custod koleks yonu, t. III’te. Scr ttor class c Ital an d
Econom a Pol t ca. – Parte Modrna, M lano 1803), ded ğ zaman şunu eklemes gerek rd : şeyler
arasında b r l şk g b fade ed len, aslında k ş ler arasında b r l şk d r.
60 “Kend s n yalnızca dönenssel karışıklıklar yoluyla ortaya koyab len b r yasa konusunda nasıl b r
kanıya sah p olab l r z k ? Bu, kes nl kle, ona katılanların b l nçs zl kler ne dayanan doğal b r yasadır.”
(Fr edr ch Engels, “Umr sse zu e ner Kr t k der Nat onalöko-nom e”. s. 103, Arnold Ruge ve Karl
Marx tarafından yayınlanmış olan Deutsch-Französ sh e Jahrbücher’de. Par s 1844. [Fr edr ch
Engels, “B r Ekonom Pol t k Eleşt r s Denemes ”, bkz: Karl Marx, 1844 Elyazmaları, Sol Yayınları,
Ankara 1976, s. 419].)
61 * İş şten geçt kten sonra. -ç.
62 R cardo’nun b le Rob nson’var h kayeler vardır. “Meta sah b saydığı lkel avcı le balıkçıya, o
[R cardo], değ ş m-değerler nde maddeleşm ş emek zamanıyla orantılı olarak, balık le av hayvanını
değ şt r r. O, burada, lkel balıkçı le avcıyı, onların kullandıkları aletler n hesabını yapmakla 1817 yılında,
Londra Borsasında yürürlükte olan yıllık temettü tablolarını d kkate alan k mseler hal ne get r rken, b r
zaman tutarsızlığına düşme hatası şler. Öyle görünüyor k , çok y tanıdığı burjuva toplumu dışında b ld ğ
tek toplum b ç m , ‘Bay Owen’ın paralelkenarları’dır.” (Karl Marx, Zur Kr t k..., s. 38, 39. [Ekonom
Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 86.])
63 “İlkel kolekt f mülk yet n özgül olarak b r İslav, hatta özell kle Rus mülk yet b ç m olduğunu
sanmak, son zamanlarda çok yaygın olan gülünç b r önyargıdır. İlkel b ç m , Romenlerde, Cermenlerde,
Keltlerde saptamak n ümkündür, ama bunun kalıntı hal nde olsa b le, H nd stan’da b rçok çeş tler r e hâlâ
raslanmaktadır. Asya’da ve öze l kle H nd stan’da, kolekt f mülk yet b ç mler n n ayrıntılı b r ncelemes ,
bu çeş tl lkel kolekt f mülk yet b ç mler n n dağılmakla değ ş k mülk yet b ç mler n doğurduklarını
göster rd . Böylece, örneğ n Roma’da ve Cermenlerdek değ ş k özgün t ptek özel mülk yet ,
H nd stan’da bulunan çeş tl kolekt f mülk yet b ç mler nden tümdengel m yoluyla bulmak mümkündür.”
(Karl Marx, Zur Kr t k..., s. 1 0. [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 53, not].)
64 Değer büyüklüğü üzer ne R cardo’nun yaptığı tahl l n yeters zl ğ –bu konuda yapılanların en y s
olmakla b rl kte–-, bu yapıtın 3. ve 4. k taplarında görülecekt r. Genel anlamda değerle lg l olarak klas k
ekonom pol t k okulunun en zayıf noktası şudur, b r ürünün değer nde göründüğü b ç m yle emek le aynı
emeğ n o ürünün kullanım-değer olarak görüntüsü arasındak farkı açık-seç k ve b l nçl b r b ç mde
ortaya koyamamasıdır. Bu okul, emeğ , b r defasında n cel, başka b r defasında n tel yönüyle ele aldığına
göre, bu ayrım, prat kte kuşkusuz yapılmıştır. Ama, çeş tl emek türler arasındak fark salt m ktar olarak
ele alındığı zaman, bunların n tel b rl ğ ya da eş tl ğ , ve dolayısıyla soyut nsan emeğ ne nd rgenmes h ç
düşünülmem şt r. Örneğ n R cardo şu önermede Destutt de Tracy le aynı f k rde olduğunu söyler: “B z m
bedensel ve düşünsel yetenekler m z, kuşkusuz, b z m en aslî zeng nl kler m z olduklarına göre, bu
yetenekler m z n kullanılması, yan b r tür emek, b z m tek ve aslî haz nem zd r, ve şte zeng nl k ded ğ m z
her şey da ma bu yet ler m z n kullanılmasıyla yaratılmıştır. ... Şurası da kes nd r k , bütün bu şeyler,
yalnızca kend ler n yaratan emeğ tems l ederler ve eğer bunların b r ya da hatta k farklı değerler
varsa, bunları ancak doğdukları emeğ n (değer nden) almış olab l rler.” (R car-do, The Pr nc ples of Pol.
Econ., 3. baskı, Lond., 1821, s. 334.) Şurasını da bel rtel m k , R cardo, burada, kend çok daha der n
yorumlarını Destutt’nün sözler ne katıyor, Aslında Destutt’nün söyled ğ , b r yandan servet oluşturan her
şey, bunları yaratan emeğ tems l etmeler , ama öte yandan, bunlar “ k farklı değerler n ” (kullanım-
değer ve değ ş m-değer ) “emeğ n değer nden” almalarıdır. O da böylece ger ye kalanların değerler n
saptayab lmek ç n b r metaın (burada emeğ n) değer n n bell olduğunu kabul eden vülger kt satçıların
düştükler yanılgıya düşüyor. R cardo, emeğ n (emeğ n değer n n değ l), hem kullanım-değer nde, hem de
değ ş m-değer n-de somutlaştığını sank o söylem ş g b d le get r yor. Bununla b rl kte, R cardo’nun
kend s de emeğ n k yanlı somutlaşması olan k l n tel ğ ne o kader az önem ver yor k , “Değer ve
Zeng nl kler, Bunları Farklılaştıran Özell kler” başlıklı b r bölümünü, J. B. Say’ın saçmalıklarının c dd
c dd ncelenmes ne ayırıyor. Ve sonunda, Destutt’nün b r yandan, değer n kaynağının emek olduğu
konusunda kend s yle, öte yandan da değer kavramı üzer nde J. B. Say le aynı f k rde olduğunu görerek
hayrete düşüyor.
65 Klas k ekonom n n başlıca kusurlarından b r s de, metaların ve özell kle bunların değerler n n
tahl l yle, değer n, değ ş m-değer hal n aldığı b ç m ortaya çıkartmaması olmuştur. Bu okulun en y
tems lc ler Adam Sm th le R cardo b le, değer-b ç m n , önems z b r şey; metaların n tel ğ le lg s z b r
şey g b ele almışlardır. Bunun neden , yalnızca, d kkatler n n, tamam yla değer n büyüklüğünün tahl l ne
yönelm ş olması değ ld r. Bunun daha der n nederder vardır. Emek ürününün değer-b ç m , burjuva
üret mde ürünün aldığı en soyut b ç m değ l, aynı zamanda en genel b ç md r, ve ürüne toplumsal üret m n
özel b r türü damgasını vurur ve böylece ona özel tar hsel n tel ğ n ver r. Bu durumda, eğer b z, bu üret m
tarzına, toplumun her hal ç n doğa tarafından saptanılmış tek ve ebedî b ç m gözüyle bakarsak, değer-
b ç m n n, meta-b ç m n n, onun daha sonrak gel şmeler olan para-b ç m n n, sermaye-b ç m n n, vb.
ayırded c n tel ğ n zorunlu olarak hmal etm ş oluruz. İşte bunun ç n, değer büyüklüğünün ölçülmes nde
emek-zamanının kabul ed lmes n ben mseyen kt satçılarda, genel eşdeğer n en yetk n b ç m olan para
konusunda çok gar p ve çel ş k düşüncelere raslıyoruz. Paranın b l nen tanımlarının artık geçerl olmadığı
bankacılığı ele aldıkları zaman, bu durum en göze çarpıcı b ç mde ortaya çıkar. Bu, değerde toplumsal
b ç mden ya da bu b ç m n n madd özden yoksun b r hayalet nden başka b r şey görmeyen, restore
ed lm ş b r merkant l s stem n (Gan lh. vb.) doğmasına yolaçmıştır. İlk ve son kez burada bel rtmek
ster m k , ben klas k ekonom pol t k dey nce, yalnızca görünüşler ele alan, b l msel ekonom n n uzun süre
önce sağladığı malzemey durup d nlenmeden ağzında geveley p duran ve burjuvaz n n günlük kullanımı
ç n en münasebets z olayların en aklauygun açıklamalarını arayan, bunun dışında da tuzukuru
burjuvaz n n onlar ç n dünyaların en y s olan kend dünyaları le lg l bayağı düşünceler n b lg ççe
s stemleşt nmeye ve bunları ebedî gerçeklerm ş g b lan ettmeye kalkışan vülger ekonom ye karşılık, W.
Petty’den ber , burjuva toplumundak gerçek üret m l şk ler n araştıran b r ekonom b l m n anlıyorum.
66 “İkt satçıların b r tek şlem b ç m vardır. Onlar ç n ancak k tür kurum vardır: yapay ve doğal.
Feodal zm n kurumları yapay kurumlar, burjuvaz n nk ler se doğal kurumlardır. Bu durumlarıyla, kend ler
g b k tür d n kuran tanrıb l mc lere benz yorlar. Kend ler n n olmayan her d n nsan cadı, kend ler n nk
se Tanrıdan çıkma. ... İşte bundan ötürüdür k , b r zamanlar varolan tar h bundan böyle yoktur.” (Karl
Marx, M sère de la Ph losoph e, Reponse à la Ph losoph e de la M sère pur M. Proudhon, 1847. s.
113 [Felsefen n Sefalet , Sol Yayınları, Ankara 1975, s. 126-127].) Esk Yunanlıların ve Romalıların
yalnızca yağma le geç nd kIer n tasavvur etmekle M. Bast at gerçekten gülünç oluyor. Ne var k ,
nsanoğlu yüzlerce yıl yağmacılık ett ğ ne göre, ortada da ma yağma ed lecek b r şeyler n bulunması
gerek r; yağma ed lecek şeyler n durmadan üret lmes gerek r. Böyle olunca, Yunanlılar le Romalıların
b le bazı üret m süreçler olduğu anlaşılıyor, dolayısıyla da, tıpkı b z m modern toplumumuzun madd
temel n burjuva ekonom s n n oluşturması g b , onların toplumlarının madd temel n oluşturan b r
ekonom ler olması gerek r. Belk de Bast at, kölel ğe dayanan üret m b ç m n n b r yağma s stem ne
dayandığını söylemek st yor. Öyleyse tehl kel b r yerde yürüyor demekt r. Ar stoteles g b dev b r
düşünür köle emeğ n değerlend rmede yanıldıktan sonra Bast at g b cüce b r kt satçı, ücretl emeğ
değerlend rmede n ç n doğru düşünüyor olsun? Bu fırsattan yararlanarak, Amer ka’da yayınlanan b r
Alman gazetes nde, ben m Zur Kr t k der Pol. Ökonom e, 1859, yapıtıma yönelt len b r t razı kısaca
yanıtlamak st yorum. O gazeten n değerlend rmes ne göre, her özel üret m tarzı ve ona tekabül eden
toplumsal l şk ler, kısacası toplumun ekonom k yapısı, hukuksal ve s yasal üstyapının gerçek temel d r, ve
buna bel rl toplumsal b ç mler tekabül eder; üret m tarzı, toplumsal, s yasal ve genel olarak entelektüel
yaşamın n tel ğ n bel rler [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, Önsöz, s. 25, 26] şekl ndek
görüşler m n, madd çıkarların egemen olduğu zamanımız ç n çok doğru oldukları, ama hır st yanlığın
egemen olduğu ortaçağ ç n, pol t kanın egemen olduğu At na ve Roma ç n geçerl olmadığı öne
sürülüyor. Her şeyden önce, ortaçağ le esk dünya konusundak bu kokuşmuş lafları b r başkasının
b lmed ğ n sanması nsana gar p gel yor. Bununla b rl kte, şu kadarı besbell d r k , ne ortaçağ katol kl k le,
ne de esk dünya pol t ka le karnını doyurab l rd . Tam ters ne, şurada katol kl ğ n, burada pol t kanın n ç n
başrolü oynadığını açıklayan şey, orada yaşayan nsanların yaşamlarını kazanma b ç m d r. Bundan başka,
örneğ n, onun g zeml tar h n , toprak mülk yet tar h n n meydana get rd ğ n b lmek ç n Roma
Cumhur yet n n tar h le b raz tanışıklık yeter. Üstel k gezg nc şövalyel ğ n toplumun her türlü ekonom k
b ç mler le bağdaşab leceğ n sanmakla yaptığı yanılgının cezasını Don K şot uzun zaman önce çekm ş
bulunuyor.
67 “Value s a property of th ngs, r ches of man. Value, n th s sense,. necessar ly mpl es exchanges,.
r ches do not.” (Observat ons on some verbal d sputes n Pol. Econ., part cularly relat ng to value,
and to supply and demand, London 1821, s. 16)
68 “R ches are the attr bute of man, value s the attr bute of commod t es. A man or a commun ty s
r ch, a pearl or a d amond s valuable ... A pearl or a d amond s valuable as a pearl or d amond.” (S.
Ba ley, l.c., s. 165, sq)
69 Observat ons yazarı le S. Ba ley, R cardo’yu, değ ş m-değer n n spî b r şey olmaktan çıkartıp
mutlak b r şey hal ne get rmekle suçlar. Gerçek olan bunun ters d r. R cardo, örneğ n elmas le nc g b
nesneler arasındak , değ ş m-değer olarak görünen l şk y açıklamış ve görünüşler n ardındak g zl
gerçek l şk y , yan bunların b rb rler yle yalnızca nsan emeğ n n fadeler olarak l şk ç nde olduklarını
aydınlığa kavuşturmuştur. Eğer R cardo’nun zley c ler Ba ley’e b raz sertçe, ama h ç de kandırıcı
b ç mde karşılık verem yorlarsa, bu, bunların R cardo’nun yapıtlarında, değer le değer-b ç m , ya da
değ ş m-değer arasındak g zl l şk y çözümlemeye yarayacak b r anahtar bulamamalarından ler gel yor.
İKİNCİ BÖLÜM
DEĞİŞİM

AÇIKTIR Kİ, metalar pazara kend başlarına g demezler ve kend


hesaplarına değ ş m yapamazlar. Bu yüzden, aynı zamanda sah pler olan
koruyucularını da tanımamız gerek r. Metalar, şeylerd r, bunun ç n de nsana
karşı d renme güçler yoktur. Böyle yumuşakbaşlı olmasalar b le, nsanoğlu
zora başvurab l r; b r başka dey şle nsan, bunlara zorla sah p olab l r.70 Bu
nesneler n, b rb rler yle meta olarak l şk ç ne g reb lmeler ç n,
koruyucuların, radeler bu nesnelere yerleşm ş k m-seler olarak b rb rler yle
karşı karşıya gelmeler ve karşılıklı rızaya dayanan b r anlaşma olmaksızın,
b r s d ğer n n metaına elkoymayacak [sayfa 99] ve kend steğ le ondan
ayrılacak b ç mde hareket etmel d rler. Bu nedenle, bu k ş ler n, b rb rler n n
özel sah pl k haklarını karşılık olarak tanımaları gerek r. Böylece, b r
sözleşmede fades n bulan bu hukuksal l şk , bu sözleşme, gel şm ş b r
yasal s stem n b r parçası olsun ya da olmasın, k rade arasındak b r
l şk d r ve bu hal yle k nsan arasındak , gerçek ekonom k l şk n n
yansımasından başka b r şey değ ld r. Bunun g b her hukuksal sözleşmen n
konusunu bel rleyen şey, şte bu ekonom k l şk d r.71 Burada k ş ler
b rb rler ç n yalnızca metaların tems lc ler ve dolayısıyla sah pler olarak
vardır. Araştırmamız lerled kçe, ekonom sahnes nde görülen k mseler n,
genell kle aralarında bulunan ekonom k l şk ler n b r k ş l ğe
bürünmes nden başka b r şey olmadıklarını göreceğ z.
B r metaı sah b nden ayıran başlıca şey, her başka metaya, onun kend
değer n n görünüş b ç m nden başka b r şey olmadığı gözüyle bakmasıdır.
Doğuştan eş tl kç ve s n k olduğu ç n, bunlar Mar -torne’den daha da ğrenç
b r şey olsalar b le, her çeş tten meta le, yal-nız ruhunu değ l, vücudunu da
değ şt rmeye da ma hazırdır. Metalarda eks k olan bu somutluk duygusunu,
mal sah pler kend beş ya da daha çok duyusu le g der rler, Meta, sah b
ç n doğrudan b r kullanım-değer ne sah p değ ld r. Yoksa onu pazara
get rmezd . Ondak kullanım-değer başkaları ç nd r; kend s ç n dolaysız
kullanım-değer olması, yalnızca değ ş m-değer taşıyıcısı olması,
dolayısıyla değ ş m aracı olmasındadır.72 Bu nedenle mal sah b , metaını,
kullanım-değer [sayfa 100] kend s ne yararı olacak metalar le değ şt rmeye
karar ver r. Bütün metalar, sah pler ç n kullanım-değer değ ld r, ama
kend ler ne sah p olmayanlar ç n kullanım-değerler d r. Bunun ç n, heps
de, eldeğ şt rmek zorundadırlar. Ama bu eldeğ şt rme, bunların değ ş mler n
oluşturan şeyd r, ve böylece b rb rler n n karşısına değer olarak çıkarlar ve
değer olarak gerçekl k kazanırlar. Demek k , metalar, kullanım-değer olarak
gerçekleşmeden önce, değer olarak gerçekleşmek durumundadır.
Öte yandan metalar, değer olarak gerçekleşmeden önce, kullanım-
değerler olduklarını göstermek zorundadırlar. Onlara harcanan emeğ n etk n
olarak kabul ed leb lmes , ancak bu emeğ n, başkaları ç n yararlı olab lecek
b r b ç mde harcanmasıyla mümkündür. Bu emeğ n başkaları ç n yararlı
olup olmadığı ve dolayısıyla. emeğ n ürününün başkalarının gereks nmes n
karşılayab lmes , ancak değ ş m le tanıtlanab l r.
Her meta sah b , malını, yalnızca b r kısım gereks nmes n g derecek
kullanım-değer olan meta karşılığında değ şt rerek elden çıkarmak ster. Bu
açıdan bakılınca, onun ç n değ ş m, yalnızca özel b r şt r. Öte yandan, meta
sah b , metaının, karşısındak meta sah b ç n herhang b r kullanım-değer
olup olmadığına bakmaksızın, eş t değerde olan herhang b r uygun metaya
çev rerek metaının değer n gerçekleşt rmek ster. Bu görüş açısından
değ ş m, onun ç n genel n tel kte toplumsal b r şlemd r. Ne var k , b r ve
aynı şlemler d z s , bütün meta sah pler ç n aynı anda hem tamamen özel,
hem tamamen toplumsal ve genel olamaz.
Konuya b raz daha yakından bakalım. B r meta sah b ç n bütün ötek
metalar, kend s n nk ne göre özel b r eşdeğerd r, ve dolayısıyla kend metaı
bütün ötek ler ç n genel eşdeğerd r. Ama bu, her meta sah b ç n geçerl
olduğuna göre, gerçekte ortada genel eşdeğer görev n yapan h ç b r meta
yoktur, ve metaların n sp değerler , değer olarak eş tleneb lecek ve
değerler n n büyüklüğü karşılaştırılab lecek genel b ç me sah p değ ld rler.
Öyleyse bunlar, b rb rler n n karşısına, metalar olarak değ l, yalnızca ürünler
olarak ya da kullanım-değerler olarak çıkmaktadırlar. Bu güçlükler
karşısında meta sah pler m z Faust g b düşünürler: “Im Anfang war d e
Tat.”73* Bunun ç n de h ç [sayfa 101] düşünmeden hemen harekete geç p şe
başladılar. Böylece, metaların n tel ğ nden gelen yasalara çgüdüler yle
uydular. Eller ndek metaları evrensel eşdeğer olan başka b r meta le
kıyaslamadan, metalarını değerler olarak l şk çers ne sokamazlar ve
dolayısıyla da metalar hal ne get remezler. B z, bunu, metaın tahl l nden
b l yoruz. Ama ancak toplumsal b r f l olmaksızın, bell metaın evrensel
eşdeğer hal ne gelmes de olanaksızdır. Bunun ç n. bütün ötek metaların
toplumsal hareket , kend değerler n fade edecekler o bell metaı b r yana
bırakır. Böylece bu metaın madd b ç m , toplumsal olarak kabul ed lm ş
evrensel eşdeğer b ç m n alır. Bu toplumsal süreçle, evrensel eşdeğer
olmak, ger kalan metalar tarafından böylece dıştalanan metaın özgül şlev
hal ne gel r. Yan o meta böylece – para olur. “Ill unum cons l um ha-bent
et v rtutem et potestatem suam best ae tradunt. Et ne qu s poss t emere aut
vendere, n s qu habet characterem aut nomen best ae, aut numerum
nom n s ejus.” (Apocalypse.)74*
Para, değ ş m sırasında, zorunluluğun oluşturduğu kr stald r, böylece
farklı emek ürünler f len b rb rler ne eş tlen r ve bu uygulama sonucu
metalara dönüşürler. Tar hsel lerleme ve değ ş m n gen şlemes , metalarda
saklı bulunan kullanım-değer le değer arasındak karşıtlığı gel şt r r. T car
l şk ler amacıyla bu karşıtlığa dışsal b r fade ver lmes zorunluluğu,
değer n bağımsız b r b ç m n n saptanmasını gerekt r r, ve bu durum,
metaların, metalar ve para olarak farklılaşması, kes n b ç m n alana kadar
devam eder. O zaman, ürünler n metalara dönüşümü le tek b r özel metaın
paraya dönüşümü de ayn ölçüde gerçekleşm ş olur.75
Ürünler n doğrudan doğruya trampası, b r bakıma, değer n n sp
fades n n bas t b ç m n alır, ama b r bakıma da almaz. Bu b ç m, x kadar A
metaı = y kadar B metaıdır. Dolaysız trampa b ç m se, x kadar A kullanım-
değer = y kadar [sayfa 102] B kullanım-değer b ç m nded r.76 A ve B malları,
bu durumda henüz meta değ ld rler, ancak trampa f l le meta olab l rler.
B r kullanım nesnes n n, değ ş m-değer olmaya doğru attığı lk adım, sah b
ç n kullanım-değer olmamasıdır, k bu da, ancak sah b n n
gereks nmeler nden arta kalan b r kısım olmasıyla mümkündür. Nesneler
aslında nsanın dışındadır ve dolayısıyla elden çıkartılab l r şeylerd r. Bu
elden çıkarmanın karşılıklı olab lmes ç n, nsanlar ç n gerekl tek şey,
sözsüz b r anlaşma le b rb rler n , bu elden çıkarılab l r nesneler n özel
sah pler olarak, ve böylece b rb rler nden bağımsız b reyler olarak kabul
etmeler d r. Ama, ortak mülk yet üzer ne kurulan lkel b r toplumda, bu
toplum, ster ataerk l b r a le b ç m n alsın, ster esk b r H nt topluluğu ya
da Perulu İnka Devlet olsun, böyle b rb r ne karşılıklı bağımsız b r durum
görülmez. Bunun ç n, metaların değ ş m önce bu g b toplulukların
sınırlarında, benzer ötek topluluklar le temas noktalarında, ya da başka
toplulukların b reyler yle temasla başlar. Ne var k , ürünler, b r topluluğun
dış l şk ler le b r kez metalar hal n alınca, bunlar ger s n ger ye toplum ç
l şk lerde de meta hal n alırlar. Bunların arasındak değ ş m oranı,
başlangıçta oldukça b r raslantı ş d r. Bunları değ ş leb l r yapan şey,
sah pler n n bunları elden çıkarma konusundak karşılıklı stekler d r. Bu
arada yararlı yabancı nesne gereks nmes g derek yerleş r. Değ ş m n
durmadan y nelenmes , bunu, olağan toplumsal b r f l hal ne get r r. Bu
nedenle, zamanla, emek ürünler n n h ç değ lse b r kısmı özel b r değ ş m
amacıyla üret lmek zorundadır. İşte o andan t baren, b r nesnen n tüket m
amacı ç n yararlılığı le, değ ş m amaçları ç n yararlılığı arasındak fark
kes nl k kazanır. Artık kullanım-değer , değ ş m-değer nden farklı hale
gelm şt r. Öte yandan, malların çers nde değ ş leb ld ğ n cel oran, bundan
böyle onların üret m ne bağlı hale gel r. Adetler, bunların üzer ne, bel rl
büyüklükte değer damgasını vurur.
Ürünler n dolaysız trampasında her meta, sah b ç n doğrudan doğruya
b r değ ş m aracı, başka herkes ç n se, ancak onlar ç n b r kullanım-değer
olduğu sürece, b r eşdeğerd r. Bu aşamada, değ ş m konusu olan mallar,
demek k , kend [sayfa 103] kullanım-değerler nden, ya da değ ş m yapanların
b reysel gereks nmeler nden bağımsız b r değer-b ç m alamazlar. Değer-
b ç m n n zorunluluğu, değ ş len metaların sayı ve türündek artışla b rl kte
büyür. Problem le çözüm yolları aynı anda ortaya çıkar. Çeş tl b ç mlere a t
farklı türden metalar, tek ve aynı özel b r nesne le değ ş leb l r ve değer
olarak eş tleneb l r hale gelmed kçe, meta sah pler n n bunları başkalarının
metaları le eş tlemes , ve gen ş ölçüde değ ş me g r şmes sözkonusu
olamaz. Bu üçüncü meta, ötek çeş tl metaların eşdeğer hal ne gelmekle,
dar sınırlar çers nde kalmakla b rl kte, derhal genel toplumsal b r eşdeğer
n tel ğ ne bürünür. Bu n tel k, kend s n yaratan geç c toplumsal hareketle
doğar ve kaybolur. Sırayla ve geç c b r süre ç n bu n tel k, önce şu,
ardından da bu metaya bağlanır. Ama değ ş mdek gel şme le yalnızca bell
türden metalara sıkı sıkıya yerleş r, ve para-b ç m n alarak kr stalleş r.
Üzer ne yapıştığı bell türdek meta, başlangıçta raslansal-dır. Gene de etk s
kes n olan k durum vardır. Para-b ç m , ya dışardan gelen en öneml
değ ş m mallarına bağlanır; bunlar gerçekte dah l ürünler n fade ed ld kler
değ ş m-değerler n n lkel ve doğal b ç mler d r; ya da sığır sürüsü g b ,
elden çıkarılab l r yerl servet n bel-l başlı kısmını oluşturan b r kullanım
nesnes ne bağlanır. Bütün dünyev malları taşınab l r nesnelerden oluşan ve
bu yüzden doğrudan elden çıkarılab len nesnelerden oluşması neden yle,
göçebe kav mlerde para-b ç m daha önce gel şm şt r; ayrıca yaşayış
b ç mler bunları devamlı olarak yabancı topluluklarla temasa get rd ğ ç n
ürünler n değ ş m kolaylaşmıştır. İnsanlar, çoğu zaman, nsanları, kölel k
b ç m altında lkel para malzemes olarak kullanmışlar, ama toprağı bu
amaçla h ç kullanmamışlardır. Böyle b r düşünce, ancak y ce gel şm ş
burjuva toplumunda ortaya çıkab lm şt r. Bu, 17. yüzyılın son otuz yılına
raslar ve ulus ölçüsünde lk uygulanma g r ş m b r yüzyıl sonra, Fransız
burjuva devr m sırasında görülür.
Değ ş m n yerel bağlarını kopardığı ve metaların değer g tg de soyut
nsan emeğ n n maddeleşmes ne doğru gen şled ğ ölçüde, paranın n tel ğ
de, evrensel eşdeğer toplumsal şlev n yer ne get rmek ç n, doğal hal yle en
uygun metalara bağlanır. Bu metalar da değerl madenlerd r.
”Altın ve gümüş, doğası gereğ para değ ld r, ama para doğası gereğ
altın ve gümüştür”,77 önermes n n doğruluğu bu [sayfa 104] madenler n f z ksel
özell kler n n paranın şlevler yle uygunluk hal nde olmasıyla görülmüştür.78
Ne var k , bu noktaya kadar b z, paranın yalnızca b r şlev n , yan meta
değer n n ortaya çıkış b ç m olarak, ya da bunların değer büyüklükler n n
toplumsal yönden fade ed ld ğ madde olarak ş görmes n b l yoruz.
Değer n uygun b r ortaya konuş b ç m , soyutun, uygun b r c s mlen ş ,
farklılaşmamış ve bunun ç n de eş t nsan emeğ n n uygun b r maddes , ancak
bütün örnekler aynı tekdüze n tel kler gösteren b r şey olab l r. Öte yandan
da, değer büyüklükler arasındak fark, salt n cel olduğu ç n, para-metaın
n cel farklılaştırmaya uygun olması, sten ld ğ g b bölüneb lmes ve gene
sten ld ğ zaman yen den b rleşt r lmes mümkün olmalıdır. Altın ve gümüş
bu özell klere doğal olarak sah pt rler.
Para-metaın kullanım-değer k yönlü hale gel r. Meta olarak özel
kullanım-değer ne laveten (örneğ n altın, d şç l kte dolgu ç n, lüks eşyaların
hammaddes olarak vb. kullanılır), özgül toplumsal şlev nden doğan resm
b r kullanım-değer n tel ğ kazanır.
Bütün metalar, yalnızca paranın özel eşdeğerler oldukları ç n, para
bunların evrensel eşdeğerler olduğu ç n, evrensel meta olarak para
yönünden bunlar özel meta rolü oynarlar.79
Para-b ç m n n, ötek bütün metalar arasındak değer l şk ler n n tek b r
meta üzer nde toplanmış yansımasından başka b r şey olmadığını görmüştük.
Paranın b r meta oluşu,80 para tahl l ne tam gel ş-m ş b ç m nden başlayanlar
ç n yepyen b r buluştur. Değ ş m sürec , paraya dönüşen metaya değer n
değ l, [sayfa 105] özgül değer-b ç m n ver r. Bu k farklı şey b rb r ne
karıştıran bazı yazarlar, altın ve gümüşün değerler n n sanal olduğu sonucuna
varmışlardır.81 Bazı şlevler yer ne get r rken paranın yer ne yalnızca
s mgeler n kullanılması, başka b r yanlış düşüncen n uyanmasına, paranın
kend s n n yalnızca b r s mge olduğu düşünces n n doğmasına yolaçtı. Ne var
k , bu yanlışın ardında, b r nesnen n para-b ç m n n, bu nesnen n ayrılamaz
b r unsuru olmadığı, yalnızca çers nde bell toplumsal l şk ler n kend ler n
ortaya koydukları b r b ç m olduğu önsez s yatıyordu. Bu anlamda her meta
b r değer olduğuna göre, b r s mged r, ancak kend s ç n harcanan nsan
emeğ n n madd b r zarfıdır.82 Ama, nesneler n kazandıkları toplumsal
n tel kler n, ya da bel rl b r üret m tarzının rej m altında emeğ n toplumsal
n tel kler n n büründüğü madd b ç mler n s mgeden başka b r şey
olmadıkları söylen rse, bunlar ç n, aynı anda, nsanlığın evrensel onayı adı
ver len keyf mgeler olduğu da fade ed lm ş olur. Bu, 18. yüzyılda geçerl
olan açıklama b ç m ne uygun düşüyordu. İnsanla nsan arasındak toplumsal
l şk ler n aldığı şaşırtıcı b ç mler n köken n kest remeyen k mseler, bunlara
nsanlararası uydurma b r köken yakıştırarak bu gar p görünüşler nden onları
sıyırma yollarını arıyorlardı. [sayfa 106]
B r metaın eşdeğer b ç m n n, onun değer büyüklüğünün bel rlenmes
anlamına gelmed ğ ne yukarda değ n lm şt . Demek k , altının para olduğunu
ve dolayısıyla ötek bütün metalar le dolaysız değ ş leb ld ğ n b leb l r z,
ama bundan, örneğ n, 10 l bre altının ne kadar ett ğ n çıkaramayız. Para da
ötek her meta g b , değer n n büyüklüğünü ötek bütün metalarla
kıyaslanmadığı sürece fade edemez. Bu değer, üret m ç n gerekl emek-
zamanı le bel rlen r, ve aynı n cel kte emek-zamanına malolan başka b r
metaın m ktarı le fade ed l r.83 N sp değer n bu şek lde n cel bel rlenmes ,
üret ld ğ kaynakta trampa yoluyla olur. Para olarak dolaşıma adım attığında,
artık değer bell olmuştur. 17. yüzyılın son on yıllarında, paranın daha o
zaman b r meta olduğu göster lm ş bulunuyordu, ama atılan bu adım,
tahl ller n henüz emekleme dönem nde olduğuna şaret ed yordu. Güçlük,
paranın b r meta olduğunu anlamak değ l, b r metaın nasıl, n ç n ve hang
yollardan para hal n aldığını ortaya çıkartmaktı.84
Değer n en bas t fades olan, x kadar A metaı = y kadar B metaı
eş tl ğ nde, başka b r nesnen n değer büyüklüğünü tems l eden nesnen n bu
l şk lerden bağımsız olarak, sank doğa [sayfa 107] tarafından kend s ne
ver lm ş toplumsal b r özell k g b eşdeğer b ç me sah p olma görüntüsünü
taşıdığını görmüştük. Bu sahte görünüşü en son tamamlanışına kadar zled k;
k bu tamamlanış, özel b r metaın madd b ç m le bel rlenerek evrensel
eşdeğer b ç m alır almaz, ve böylece para-b ç m hal nde kr stalleş r
kr stalleşmez sona erer. Görünürde olan, altının, tüm ötek metaların
değerler n onda fade etmeler sonucu para hal n alması değ l, tam ters ne,
altın para olduğu ç n tüm ötek metaların değerler n , evrensel olarak altında
fade etmeler d r. Sürec n ara adımları sonuçta ortadan kaybolur ve
arkalarında b r z bırakmazlar, Metalar, kend paylarına h ç b r
g r şkenl kler olmaksızın, değerler n n, yanlarında bulunan başka b r meta
le tamamen tems l ed ld ğ n görürler. Bu nesneler, altın le gümüş, toprağın
bağrından çıktıkları hal yle bundan böyle bütün nsan emeğ n n doğrudan
c s mleşm ş şek ller d r. İşte paranın g zem burdadır. İnceled ğ m z toplum
b ç m nde, toplumsal üret m sürec nde nsanların davranışlarının etk s çok
küçüktür. Bunun ç n de, üret m sürec nde b rb rler ne karşı l şk ler , kend
denet mler nden ve b l nçl b reysel hareketler nden bağımsız madd b r
n tel k alır. Bu olgular, genel b r kural olarak, lkönce, meta b ç m n alan
ürünler yoluyla kend ler n göster rler. Meta üret c ler nden kurulu b r
toplumun g derek gel şmes n n ayrıcalıklı b r metaya para damgasını nasıl
vurduğunu gördük. Öyleyse paradak b lmece metalardak b lmeceden başka
b r şey değ ld r; ne var k , ş md en gözalıcı b ç m yle gözler m z
kamaştırıyor. [sayfa 108]

70 D ndarlığı d llere destan 12. yüzyılda, çok zar f ve nce şeyler de metadan sayılırdı. İşte bunun ç n o
dönemde b r Fransız ozanı, Land t pazarında bulunab lecek mallar arasında, glyecek eşyası, ayakkabı,
der , tarım aletler n n vb. yanısıra, “femmes folles de leur corps” [“ateşl d lberler ”] de sayıyor.
71 Proudhon, kafasındak adalet deal n , just ce éternelle’ [“ebed adalet” ] meta üret m ne uygun
düşen hukuk l şk ler nden çıkartmakla şe başlar: böylece de, hemen bel rtel m, meta üret m b ç m n n
adalet kadar ebed olduğunu bütün y yurttaşlara huzur verecek şek lde tanıtlamış olur. Ardından, ger ye
döner ve yürürlüktek meta üret m b ç m n ve buna tekabül eden hukuk s stem n bu deale uygun olarak
yen den düzenlemen n yollarını araştırır. Madden n b leş m ndek ve ayrışımındak molekül değ şmeler n n
yürürlüktek yasalarını nceleyerek bu temel üzer nde bel rl sorunları çözeceğ yerde, b r k myacı tutarak,
madden n b leş m ve ayrışımını, “ew gen Ideen” [“ebed İdeler”], “natural te” [“doğal durum”] ve
“aff n te” [“yakınlık”] aracılığı le düzenlemek dd asında bulunsa, bu adam hakkında ne düşünürdük?
Tefec l k, just ce éternell’e [“ebed adalet”e], équ té éternelle’e [“ebed hakkan yet”e], mutual té
éternelle’e [“ebed dayanışma”ya] ve ötek vé r tés éternelles’e [“ebed gerçekler”e] aykırıdır
ded ğ m z zaman, k l se babalarının, tefec l ğ n, grâce éternelle’le [“ebed nayet”le], fo éterulle’le
[“ebed nanç”la] ve la volonté éternelle de D eu’yle [“Tanrının sonsuz rades ”yle] bağdaşamayacağını
söylemeler nden aslında fazla b r şey b lm ş olur muyuz?
72 “Çünkü her nesnen n kullanımı k yönlüdür. ... Bunlardan b r tanes nesneye özgüdür, d ğer değ ld r;
b r sandalet n g y leb lmes ya da değ ş leb lmes g b . Her k s de sandalet n kullanım-b ç m d r. Çünkü
gereks nmes olan parayla ya da y yecekle sandalet değ şen k mse de, sandaletten sandalet olarak
yararlanmıştır. Ama bu, sandalet n doğal kullanımı g b olmamıştır. Çünkü sandalet, değ ş lmek ç n
yapılmamıştır.” (Ar stoteles, De Rep, l. I, c. 9.)
73 * Başlangıçta eylem vardı. -ç.
74 * “Bunların düşünceler b rd r, güçler n ve kuvvetler n canavarca ver rler.” (Apocalypse, XVII,
13.) “Ve canavarın mührünü, adına ya da adının sayısına sah p olmayan k mse ne alab l r, ne de satab l r.”
(Apocalypse, XIII, 17. Trad. Lema stre de Sacy.) -Ed.
75 Buna bakarak, b r yandan meta üret m n devam ett r rken, para le meta arasındak “karşıtlaşmayı”
kaldırmayı amaç ed nen ve böylece, salt bu karşıtlık sonucu varolan parayı da ortadan kaldırmak steyen
küçük-burjuva sosyal zm n n kurnazlığı konusunda b r f k r ed neb l r z. Yan , papa olmaksızın da
hır st yanlığı pekâlâ sürdüreb l r z d ye düşünülüyordu. Bu konuda daha fazla b lg ç n bkz: Zur Kr t k der
Pol. Ökon., s. 61 sqq. [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 115 vd..]
76 İk farklı kullanım-değer değ ş lmek yer ne, vahş ler arasında çoğu zaman olduğu g b , tek b r
eşyanın eşdeğer olarak b r yığın öteber öne sürüldüğü sürece, ürünler arası dolaysız trampa b le, lk
aşamasında bulunuyor demekt r.
77 Karl Marx, l.c., s. 135 [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 200]. “Madenler, ... doğal
haller yle paradır.” (Gal an , Della Moneta, Custod basımı, Parte Moderna, c. III, s. 137.)
78 Bu konuda daha fazla ayrıntı ç n yukarda adı geçen yapıtımın, “değerl madenler” bölümüne
bakınız. [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 197 vd.]
79 “Para evrensel metadır.” (Verr , l. c., s. 16)
80 “Gümüş le altın (b z bunlara genel olarak değerl cevherler d yoruz) ... değerler ... yükselen ve
düşen ... metalard r. ... Küçük ağırlıklı b r cevherle, b r ülken n ürün ya da mamuller n n büyük b r kısmı
satın alınab l rse bu cevher n değer yüksek sayılab l r.” ([S. Clement,] A D scourse of the General
Not ons of Money, Trade and Exchange, as They Stand n Relat ons to each other, By a
Merchant, Lond., 1695, s. 7.) “S kke hal ne get r lm ş olsun ya da olmasın gümüş le altın, d ğer şeyler n
değerler n n ölçülmes ç n kullanılsalar da, kend ler de tıpkı şarap, yağ, tütün, kumaş ya da öteber g b
metadırlar.” ([J. Ch ld,] A D scourse concern ng Trade, and that n part cular of the East-Ind es,
London 1689, s. 2.) “Krallığın mal ve zeng nl kler yalnızca parayla sınırlı olmadığı g b altın le gümüş de
onun mallarının dışında bırakılamaz.” ([Th. Pap uon,] The East-Ind a Trade a Most Prof table Trade,
London 1677, s. 4.)
81 “Altın ve gümüş, para olmazdan önce maden olarak değere sah pt ler.” (Gal an , l.c., [s. 72.])
Locke d yor k , “İnsanlann genel rızaları le gümüşe, para olmaya uygun n tel kler neden yle mgesel b r
değer ver ld .” [John Locke, “Somme Cons derat ons, etc”, 1691, Vorks’ta, ed. 1777, v. II, s. 15.] Öte
yandan Law da şöyle d yor: “Farklı uluslar, herhang tek b r şeye nasıl olur da hayal b r değer vereb l rler
... ya da bu hayal değer nasıl olur da sürüp g deb l r?” Ama aşağıdak sözler, kend s n n de konuyu ne
kadar az anladığını göster r: “Gümüş sah p olduğu kullanım-değer le orantılı olarak, yan gerçek değer ne
göre değ ş l yordu. Para olarak kabul ed lmes yle ek b r değer (une valeur add t onalle) kazandı.” (Jean
Law, Cons dérat ons sur le numéra re et le commerce, E. Da re’n n Econom stes F nanc ers du
XVIII. s ècle baskısında, s. 469, 470.)
82 “Para onların (zah reler n) s mgeler d r.” (V. de Forbonna s, Eléments du Commerce, Nouv. Ed t.
Leyde 1766, t. II, s. 143.) – “Zah reler s mge olarak para kılığına bürünürler.” (l.c., s. 155.) “Para b r
şey n s mges d r ve onu tems l eder.” (Montesqu eu, “Espr t des Lo s” Œuvres, Lond., 1767, t. II. s. 2.)
“Para yalnızca s mge değ ld r, kend s b zat h zeng nl kt r; para, değerler tems l etmez, o, eşdeğerd r.”
(Le Trosne, l.c., s. 910.) “Değer kavramı, değerl şeyler yalnızca s mge olarak görür; oysa ne olduğu
ç n değ l, ne kadar ett ğ ç n hesaba katılır.” (Hegel, l.c., s. 100.) Paranın yalnızca b r s mge olduğu
düşünces n , değerl madenler n değerler n n yalnızca mgesel olduğu düşünces n hukukçular
kt satçılardan çok daha önce başlatmışlardır. Bunu, bütün ortaçağ boyunca paranın ayarını bozma
haklarını Roma İmparatorluğunun gelenekler ne ve Pandektlerdek para kavramına “Qu’aucun pu sse
n do ve fa re doute” dayanarak destekled kler taçlı kafalara dalkavukluk h zmet olarak yapmışlardır.
Aklıevvel b l m adamlar , Ph l ppe de Valo s, 1346 tar hl b r b ld r de şöyle d yor: “Para şler n n, darp
ş n n, ayar ve şekl n n saptanmasının, stok ed lmes n n ve para le lg l bütün tüzük ve kararların, ve nasıl
stersek ve uygun görürsek, o f yatla. p yasaya çıkarılacağının yalnız b z ve hükümranlık hakkımızı
lg lend ren şeyler olduğundan k mse kuşku duyamaz ve kuşku duymaya yetk l değ ld r.” Paranın
değer n n mparatorun buyruğu le bel rleneceğ , Roma Hukukunda değ şmez b r kuraldı. Paranın meta
olarak şlem görmes , açık olarak yasaklanmıştı. “Para her ne kadar satın alınab l r b r şey se de, buna
k mse yetk l değ ld r, çünkü genel kullanım ç n varolmuştur, meta olamaz.” Bu sorunlar üzer nde G. F.
Pagn n ’n n y çalışmaları vardır: Sagg o sopra l g usto preg o delle cose, 1751; Custod , Parte
Moderna, t. II. yapıtının k nc kısmında Pagn n , özell kle hukukçulara karşı polem ğe g r ş r.
83 “Eğer b r k mse, b r k le buğday üreteb leceğ zaman çers nde, Peru’da, topraktan b r ons gümüş
çıkartıp Londra’ya get reb l yorsa, bunlardan b r s ötek n n doğal f yatı olur; ş md , eğer aynı k mse, yen
ya da daha kolay b r madenden b r yer ne k ons gümüş elde edecek olsa, ötek koşullar aynı kalmak
kaydıyla, daha önce beş ş l n olan buğdayın k les ş md on ş l n olur.” W ll am Petty, A Treat se of Taxes
and Contr but ons, Lond., 1667, s. 31.
84 B lg l Profesör Roscher, b ze, önce, “paranın yanlış tanımları k ana gruba ayrılab l r: onu metadan
daha çok ve daha az yapanlar” d ye haber verd kten sonra, paranın n tel ğ üzer ne uzun ve karışık b r
yapıt l stes sunuyor, ve bundan da, teor n n tar h üzer ne en küçük b r b lg s olmadığı görülüyor. Sonra da
şu yargıya varıyor: “Şurası da yadsınamaz k , yen kt satçıların çoğu, parayı ötek metalardan ayıran
özell kler yeter nce akılda tutmuyorlar.” (Bu özell kler topu topu, metadan çok ya da az olma değ l
m yd ?) “Bu yönden Gan lh’ n yarı-merkant l st tepk s tamamen temels z değ ld r.” (W lhelm Roscher,
D e Grundlagen der Nat onaökonom e, 3. baskı, 1858. s. 207-210.) Daha fazla! daha az! yeter kadar
değ l! Bu yönden! tamamen değ l! Düşüncelerdek ve anlatımdak açıklığa ve kes nl ğe bakınız! Ve bu
g b eklekt k kürsü boşboğazlıklarına Bay Roscher, büyük b r alçakgönüllülükle, ekonom pol t ğ n,
“anatom k-f zyoloj k yöntem ” adını takar! Bununla b rl kte, b r buluşu yadsınımaz: Para “hoş b r metadır.”
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
PARA YA DA META DOLAŞIMI

BİRİNCİ KESİM. – DEĞERLERİN ÖLÇÜSÜ

Bütün bu yapıt boyunca, kolaylık olsun d ye, altını para-meta olarak


kabul ed yorum.
Altının lk esas şlev , metalara değerler n n fades ç n gerekl
malzemey sağlamak, ya da aynı ad altında, bunların değerler n n tel olarak
eş t, n cel olarak karşılaştırılab l r büyüklükler olarak tems l etmekt r.
Böylece altın, değer n evrensel b r ölçüsü olarak ş görür. Ve salt bu şlev
le altın, bu par excellence85* eşdeğer meta, para hal ne gel r.
Metaları ortak b r ölçü le ölçüleb l r hale get ren, para değ ld r. Tam
ters ne, tüm metalar değer olarak nsan emeğ n gerçekleşt rd kler ve bu
nedenle de aynı ölçü le ölçüleb l r oldukları ç nd r k , bunların değer b r
ve aynı özel meta le [sayfa 109] ölçüleb l r ve bu meta da, değerler n n ortak
ölçüsüne, yan paraya dönüştürüleb l r. Para, b r değer ölçüsü olarak,
metalarda çk n değer n ölçüsüne, emek-zamanına b r zorunluluk sonucu
ver lm ş dışsal b r b ç md r.86
B r metaın değer n n altın olarak fades –x kadar A metaı y kadar para-
meta– onun para-b ç m ya da f yatıdır. 1 ton dem r = 2 ons altın g b tek b r
denklem, artık, dem r n değer n n, toplumsal olarak geçerl b r b ç mde fade
ed lmes ne yetecekt r. Bundan böyle, bu denklem , tüm ötek metaların
değerler n fade eden denklemler z nc r nde b r halka g b göstermeye gerek
kalmamıştır, çünkü eşdeğer meta, altın, ş md para özell ğ ne sah pt r. Genel
n sp değer n genel b ç m , lk b ç m , yalın ya da yalıtılmış lk b ç m n
almıştır. Öte yandan, n sp değer n gen şlem ş fades , o sonsuz denklemler
d z s , ş md artık para-metaının n sp değer ne özgü b ç m almıştır. D z de
ş md bel rl d r ve f l meta f yatları le toplumsal b r gerçekl k kazanmıştır.
Paranın her tür meta le fade ed len değer büyüklüğünü bulmak ç n, f yat
l steler ndek satırları ger ye doğru okumamız yeter. Ama paranın kend s
f yata sah p değ ld r. Bu yönden onu ötek metalar le eş t b r yere koymak
ç n, kend eşdeğer olarak b zzat kend s ne eş tlemem z gerek rd .
Metaların f yatı ya da para-b ç m , genell kle kend değer-b ç mler g b ,
onların elle tutulur madd b ç mler nden oldukça farklı b r b ç md r; bu
nedenle, tamamen düşünsel ya da z h nsel b r b ç md r. Gözle görülmemekle
b rl kte, dem r n, keten bez n n ve buğdayın değer bu mallarda f len
mevcuttur: onlar altın le eş tlenmekle, düşünsel olarak algılanır b r l şk ,
yan yalnızca [sayfa 110] onların kafalarında mevcut b r l şk hal ne
get r lm şt r. Bunun ç n de, f yatlarının dış dünyayla l şk çers ne
sokulmasından önce, sah pler n n ya d l n onlara k ralaması ya da üzerler ne
b r et ket asması gerek r.87 Metaların altın le değerler n n fades salt
düşünsel b r ş olduğuna göre, bu amaç ç n sanal ya da düşünsel parayı
kullanab l r z. Her tüccar, mallarının değerler n b r f yatla ya da sanal
parayla fade ett ğ nde, bunların paraya çevr lm ş olmadıklarını, ve
m lyonlar kıymet ndek malın değer n altın olarak takd r etmek ç n, b r
zerre b le gerçek altına gerek bulunmadığını çok y b l r. Bunun ç n para,
değer ölçüsü olarak ş gördüğünde, o, yalnızca sanal ya da düşünsel para
olarak kullanılmış olur. Bu durum, en aşırı teor ler n dogmasına
yolaçmıştır.88 Değer ölçüsü olma şlevler n yer ne get ren yalnızca düşünsel
para olmakla b rl kte, f yat tamamıyla paranın f l varlığına bağlıdır. Değer,
ya da başka b r dey şle, b r ton dem r n çerd ğ nsan emeğ n cel ğ ,
dem r n çerd ğ emek m ktarı kadar para-metaın n cel ğ yle düşüncede
fades n bulur. Bu yüzden, değer n ölçüsü olarak, altın, gümüş ya da bakır
olmasına göre, b r ton dem r n değer b rb r nden çok farklı f yatlarla fade
ed lecek, ya da bu madenler n herb r n n çok farklı n cel kler yle tems l
ed lecekt r.
Bunun ç n, eğer altın ve gümüş g b k farklı meta, aynı anda, değer n
ölçüsü olursa, metaların, k f yatı olur – b r s altın-f yatı, ötek gümüş-
f yatı. Gümüşün değer n n oranı, altına göre aynı kaldığı, d yel m k , 1 : 15
olduğu sürece, bu k f yat yanyana sess z sedasız bulunab l r. Bu orandak
her değ şme, metaların altın-f yatı le gümüş-f yatı arasındak oranı bozar ve
bu da, b ze, değer n k l ölçütünün, ölçüt olma şlev yle bağdaşmadığını
[sayfa 111] tanıtlamış olur.89
Bel rl f yatları le metalar, kend ler n şöyle ortaya koyarlar: a kadar A
metaı = x kadar altın; b kadar B metaı = z kadar altın; c kadar C metaı = y
kadar altın vb.. a, b, c, burada, A, B, C, metalarının bel rl n cel kler n , ve
x, y, z bel rl n cel klerde altını tems l ederler. Bu metaların değerler , demek
k , düşüncede, b rb r nden çok farklı n cel klerdek altınla değ ş l r. Böylece,
metaların karmakarışık çeş tl l ğ ne karşın, bunların değerler , aynı adı
taşıyan büyüklükler, altın-büyüklükler hal n alırlar. Ş md artık bunlar
b rb rler yle karşılaştırılab l r ve ölçüleb l rler, ve bunların, b r m ölçüsü
olarak sab t b r m ktarda altınla kıyaslanması tekn k b r gereks nme hal ne
gel r. Bu b r m, daha alt küçük bölümlere bölünerek, ölçüt ya da ölçek hal ne
gel r. Altın, gümüş ve bakır, para hal ne gelmeden önce de, kend
ağırlıklarının ölçütler çers nde böyle ayarlı ölçütlere sah pt rler; örneğ n,
b r m olarak kullanılan b r l bre ağırlık, b r yandan onslara bölünür, öte
yandan da, yüz l brel k ağırlıkları meydana get rmek üzere b rleşeb l rler.90
İşte bunun ç nd r k , bütün [sayfa 112] maden paralarda, paranın ya da f yatın
ölçütler ne ver len adlar, lk n ağırlık ölçütler n n önce varolan adlarından
alınmıştır.
Değer n ölçüsü ve f yatın ölçütü olarak paranın b rb r nden tamamen
farklı k şlev vardır. Para, nsan emeğ n n c s mleşmes n n toplumsal
olarak kabul ed lmes yönünden ele alınırsa değer n ölçüsüdür, bel rlenm ş
b r maden ağırlık olması yönünden f yatın ölçütüdür. Değer n ölçüsü olarak,
her türden metaların değerler n f yatlara, sanal altın n cel ğ ne çev rmeye
h zmet eder; f yatın ölçütü olarak se, bu altının n cel ğ n ölçer. Değerler n
ölçüsü, değer olarak kabul ed len metaları ölçer; f yatların ölçütü se,
ters ne, b r başka ağırlık le altının b r n cel ğ n n değer n değ l, altının
b r m n cel ğ yle, altının n cel kler n ölçer. Altını f yatın ölçütü yapmak ç n,
bell b r ağırlığın b r m olarak saptanması gerek r. Aynı adı taşıyan
n cel kler n ölçülmes le lg l bütün durumlarda olduğu g b , burada da,
değ şmeyen b r ölçü b r m n n saptanması çok öneml d r. Yan bu b r m ne
kadar az değ ş rse, f yat ölçütü de görev n o kadar y yer ne get rm ş olur.
Altının kend s de b r emek ürünü olması dolayısıyla değer değ şeb l r
olduğu ç n, değer n b r ölçüsü olarak ş göreb l r.91
Oldukça açıktır k , her şeyden önce altının değer ndek b r değ şme,
f yatın ölçütü olarak şlev nde herhang b r değ ş kl k yapmaz. Bu değer ne
kadar değ ş rse değ şs n, madenler n farklı n cel kler n n değerler
arasındak oran sab t kalır. Değer ndek düşme ne kadar büyük olursa olsun,
12 ons altının değer , 1 ons altının değer nden da ma 12 kat büyüktür; ve
f yatlarda d kkate alınan tek şey, farklı altın m ktarları arasındak bağıntıdır.
Ayrıca, b r ons altının değer ndek yükselme ya da düşme, ağırlığını
değ şt rmeyeceğ ne göre, daha küçük bölümler n n ağırlığı da değ şmez.
Böylece altın, değer ne kadar değ ş rse değ şs n, değ şmeyen f yat ölçütü
olarak aynı ş görür.
Sonra, altının değer ndek değ şme, değer ölçüsü olma şlev ne karışmaz.
Değ şme, bütün metaları aynı anda etk ler, ve değerler ş md daha yüksek ya
da daha düşük altın-f yatları le [sayfa 113] fade ed lseler de, bu yüzden
caeter s par bus92*, bunların n sp değerler n , nter se, olduğu g b bırakır.
Herhang b r metaın değer n , b r başka metaın kullanım-değe-r n n
bel rl b r n cel ğ le gösterd ğ m z g b , bu lk metaın değer n n altın le
göster lmes nde de, b z, bell b r n cel kte altının üret m n n, bell b r
süredek , bell b r m ktar emeğe malolduğunu varsaymış oluyoruz. Genel
f yat dalgalanmaları se, b r öncek bölümde ncelenen bas t n sp değer
yasalarına tâb d r.
Meta f yatlarındak genel yükselme, ancak, –paranın değer sab t
kalırken– ya bunların değerler n n yükselmes n n, ya da meta değerler sab t
kaldığı halde paranın değer ndek b r düşüşün sonucu olab l r. Öte yandan,
f yatlardak genel b r düşme, ancak, –para değer sab t kalırken– ya da meta
f yatlarındak b r düşmen n, ya da meta değerler sab t kalırken para
değer ndek b r yükselmen n sonucu olab l r. Bunun ç n, para değer ndek
b r yükselmen n, zorunlu olarak, meta f yatlarında orantılı b r düşüşe ya da
para değer ndek b r düşmen n f yatlarda gene orantılı b r yüksel şe
yolaçacağı sonucu kes nl kle çıkartılamaz. Bu g b f yat değ ş kl kler , ancak
değerler sab t kalan metalar ç n geçerl d r. Değerler para le aynı zamanda
ve onunla orantılı olarak yükselen metaların f yatlarında b r değ ş kl k
olmaz. Eğer metaların değer paranın değer nden daha yavaş ya da daha hızlı
yüksel yor se, f yatlarındak düşüş ya da yüksel ş, bunların değer le
paranın değer ndek değ şme arasındak farka bağlı olarak bel rlen r; vb.,
vb..
Ş md f yat-b ç m konusundak ncelemem ze dönel m.
Para olarak kullanılan değerl madenler n çeş tl ağırlıklarının
yürürlüktek para-adları le bu adların başlangıçta tems l ett kler f l
ağırlıklar arasında yavaş yavaş b r tutarsızlık ortaya çıkar. Bu tutarsızlık,
tar hsel nedenler n sonucudur ve bu nedenler n bell başlıları şunlardır: (1)
Gel şmes eks k kalmış topluluklara yabancı paranın g rmes . Buna, altın ve
gümüş s kkeler n başlangıçta yabancı meta olarak dolaşıma g rd ğ Roma’nın
lk günler nde raslanır. Bu yabancı s kkeler n adları, yerl ağırlık ölçüler n n
adlarından da ma farklı olmuştur. (2) Servet arttıkça, b r değer ölçüsü
olarak, daha az değerl madenler n yer n , daha değerl madenler alır; şa rane
sıralanışa ne kadar aykırı düşse de, bakırın yer n gümüş, gümüşün yer n
altın alır.93 Örneğ n [sayfa 114] pound sözcüğü gerçekten b r pound (l bre)
ağırlığındak gümüşe takılan para-ad d . Altın, b r değer ölçüsü olarak
gümüşün yer ne geç nce, aynı ad, gümüş le altının değerler arasındak
orana göre, belk de b r pound’un 1/15’ kadar altına ver ld . Pound sözcüğü,
para-ad olarak, böylece, b r ağırlık adı olan aynı sözcükten farklılaşmış
oldu.94 (3) Krallar le prensler n yüzyıllar boyu para ayarını bozmaları
sonucu, s kkeler n başlangıçtak ağırlıklarından ger ye yalnızca adları
kalmıştır.95
Bu tar hsel nedenler, para-adın, ağırlık-addan ayrılmasını toplulukta
yerleşm ş b r âdete dönüştürmüştür. Paranın ölçütü, b r yandan, nsanlar
arası yerleşm ş âdetlere bağlı olduğu, öte yandan da herkesçe kabul ed lmek
zorunluluğu taşıdığı ç n, sonunda yasayla düzenlenm şt r. Değerl
madenlerden b r n n bell b r ağırlığı, örneğ n b r ons altın, yasalarla ver len
pound, dolar vb. g b adlar, resm olarak, küçük alt-bölgelere bölünürler.
Böylece para b r m h zmet n gören bu küçük bölümler, ş l n, pen vb., g b
yasal adlarla yen den daha küçük b r mlere ayrılır.96 Ne var k , bu
bölünmelerden önce de, sonra da, maden n bel rl ağırlığı maden paranın
ölçütüdür. Yapılan tek değ ş kl k, küçük b r mlere bölünmes ve yen adlar
ver lmes d r.
Meta değerler n n düşünsel olarak dönüştürüldüğü bu f yatlar, ya da altın
n cel kler yle, ş md artık, s kkeler n adlarıyla ya da altın ölçütünün alt-
bölümler n n yasal geçerl adlarıyla fade ed l r. B r k le buğday, b r ons
altın eder yer ne, 3 sterl n 17 ş l n 10,5 pen eder d yoruz. Bu suretle,
metalar ne değerde olduklarını f yatları le fade ederler, ve para da, b r
malın değer n kend para-b ç m le bel rlerken hesap parası olarak h zmet
eder.97 [sayfa 115]
B r şey n adı, onun n tel kler nden farklı olan b r şeyd r. B r nsanın
adının Yakup olduğunu b lmekle, o adam hakkında h ç b r şey öğrenm ş
olmam. Bunun g b , parada da, pound, dolar, frank, düka vb. adlarında, b r
değer l şk s n n bütün zler kaybolur. Para-adları hem metaların değerler n
ve hem de paranın ölçütü olan maden n ağırlığının alt-bölümler n fade
ett kler ç n bu g zeml s mgelere ver len g zl anlamlar bu konudak
karışıklığı büsbütün artırmaktadır.98 Öte yandan, değer n metaların çeş tl
madd b ç mler nden ayırded leb lmes ç n, bu madd ve anlamsız, ama aynı
zamanda da tamamen toplumsal b ç me bürünmes mutlaka gerek r.99
F yat, metada gerçekleşen emeğ n para-adıdır. Bunun ç n, b r metaın
eşdeğer n , onun f yatını oluşturan para le fade etmek, aynı sözü boş b r
y neleme olur,100 ve tıpkı, genel olarak, b r metaın n sp değer fades n n, k
metaın eş tl ğ n bel rtmes ne benzer. F yat, metaın değer büyüklüğünün
gösterges olarak, onun parayla değ ş m-oranını da tems l eder, ama bu
değ ş m-oranı gösterges n n, metaın değer büyüklüğünü mutlaka bel rlemes
gerekmez. Toplumsal olarak gerekl k eş t emek n cel ğ n n 1 k le buğday
ve 2 sterl n (yaklaşık olarak 2 ons altın) le tems l ed ld ğ n düşünürsek,
burada, 2 sterl n, 1 k le buğdayın değer [sayfa 116] büyüklüğünün para le
fades ya da f yatıdır. D yel m k , değ şen koşullara göre bu f yat 3 sterl ne
yüksels n ya da 1 sterl ne düşmüş olsun, ş md 1 sterl n ve 3 sterl n,
buğdayın değer büyüklüğünü tam tamına fade etmek ç n fazla küçük ya da
fazla büyük olab l r, ama gene de onun f yatlarıdır; çünkü, önce buğdayın
değer n n ortaya çıktığı b ç md r, yan paradır; sonra da para le değ ş m
oranının örneğ d r. Eğer üret m koşulları, başka b r dey şle emeğ n üretkenl k
gücü sab t kalıyorsa, f yattak değ ş kl kten önce de sonra da b r k le
buğdayın yen den üret m ç n aynı m ktar toplumsal emek-zamanının
harcanması gerek r. Bu durum, ne buğday üret c s n n, ne de ötek meta
sah pler n n steğ ne bağlı değ ld r.
Değer büyüklüğü, b r toplumsal üret m l şk s fades d r ve bell b r mal
ve onu üretmek ç n gerekl olan toplumsal emek-zamanı bölümü arasında
var olan zorunlu bağıntıyı fade eder. Değer büyüklüğü f yata çevr l r
çevr lmez, bu zorunlu l şk , tek b r meta le b r değer , para-meta arasındak
az ya da çok raslansal değ ş m-oranı b ç m n alır. Ama bu değ ş m-oranı, ya
o metaın değer n n gerçek büyüklüğünü fade edeb l r ya da koşulların
zoruyla bu değerden sapan altın n cel ğ n fade edeb l r. Demek k , f yatla
değer büyüklüğü arasındak n cel uyumsuzluk olasılığı, ya da f yatın değer
büyüklüğünden sapma olasılığı, f yat-b ç m n n kend s nde varolan b r
şeyd r. Bu b r kusur değ l, ama ters ne, f yat-b ç m n n, ç yasaları b rb r n
g deren açık yasasız düzens zl kler n b r ortalaması olarak kend s n gösteren
b r üret m b ç m ne çok y b r b ç mde uyumlanmasıdır.
F yat-b ç m , bununla b rl kte, yalnızca, değer büyüklüğü le f yat, yan bu
büyüklükle onun para olarak fades arasında n cel b r uyuşmazlık olasılığı
le bağdaşmakla kalmaz, aynı zamanda, n tel b r tutarsızlığı da g zleyeb l r,
ve bu, o dereceye ulaşır k , para, metaların değer-b ç m nden başka b r şey
olmadığı halde, f yat, değer fade etmez olur. Kend ler meta olmayan
v cdan, onur vb. g b şeyler, sah pler tarafından satışa çıkarılır hale gel rler
ve böylece b r f yatları olduğu ç n meta b ç m n alırlar. Demek k , b r şey n
değer olmadığı halde, b r f yatı olab l r. Bu durumda f yat, matemat ktek
bazı n cel kler g b sanaldır. Ayrıca, bu sanal f yat-b ç m , bazan dolaysız ya
da dolaylı b r gerçek değer- l şk s n g zleyeb l r; örneğ n, nsan emeğ
katılmadığı ç n değer olmayan şlenmem ş toprağın f yatı g b . [sayfa 117]
F yat, genell kle n sp değer g b b r metaın (d yel m b r ton dem r n)
değer n , bell m ktarda b r eşdeğer n (d yel m b r ons altının) dem r le.
doğrudan doğruya değ ş leb leceğ n bel rtmek suret yle fade eder. Ama
bunun ters n , yan dem r n altınla doğrudan doğruya değ ş leb leceğ n asla
fade etmez. Bu nedenle, b r metaın uygulamada değ ş m-değer olarak etk l
b r b ç mde ş göreb lmes ç n madd b ç mden sıyrılması, salt sanal
olmaktan çıkıp gerçek altına dönüşmes gerek r; meta ç n bu öz değ şt rme,
her ne kadar hegelc “kavram” ç n, “zorunluluk”tan “özgürlük”e
dönüşümden, stakoz ç n kabuğundan çıkmaktan, ya da Az z Jerome ç n
Adem babadan101 kurtulmaktan daha güç se de, bunu yapması zorunludur.
B r meta (d yel m dem r) mgem zde kend gerçek b ç m ve altın
b ç m yle yanyana yer alab l r, ama bu, aynı zamanda, f len hem dem r, hem
de altın olamaz. Değer n saptamak ç n, mgem zde onu altına eş tlemem z
yeter. Ama sah b ne, evrensel eşdeğer h zmet göreb lmes ç n, onun yer ne,
f len altının geçmes gerek r. Eğer dem r n sah b , değ ş m ç n sunulan
başka b r metaın sah b ne g d p de, dem r n f yatının daha ş md den para
olmasının kanıtı olduğunu söyleseyd , cennette amentüyü ezbere okuyan
Dante’ye, St. Peter’ n verd ğ karşılığı alırdı:
“Assa bena é trasconsa
“D’esta moneta g â lega e’l peso;
“Ma d mm se tu l’ha nella tua borsa.”102*
Bunun ç n b r f yat, hem b r metaın para le değ ş leb l r olduğunu, hem
de bu f yatla değ ş lmes gerekt ğ anlamlarına gel yor. Öte yandan, altın,
değ ş m sürec nde kend s n zaten para-meta olarak kabul ett rd ğ ç n, deal
b r değer ölçüsü olarak h zmet eder. İşte değerler n bu deal ölçüler
ardında, gerçek para yatar. [sayfa 118]

İKİNCİ KESİM. – DOLAŞIM ARACI

a. Metaların Başkalaşımı

Bundan öncek bölümde, metaların değ ş m n n, çel ş k ve b rb rler n


karşılıklı dıştalayan koşulları çerd ğ n görmüş bulunuyoruz. Metaların
böylece meta ve para olarak farklılaşması, bu tutarsızlıkları ortadan
kaldırmaz, ama ç nde bunların yanyana varolab lecekler b r b ç m, b r
modus v vend 103* yaratır. Bu, genel olarak, gerçek çel şk ler n uzlaştığı
yoldur. Örneğ n, b r c sm n sürekl olarak b r başka c sme doğru düştüğünü,
ama aynı zamanda da durmadan ondan uzaklaştığını söylemek b r çel şk d r.
El ps, hem b r çel şk n n sürüp g tmes n , hem de uzlaşmasını saptayan b r
dev n m b ç m d r.
Değ ş m, metaların kullanım-değerler olmadıkları ellerden, kullanım-
değerler olacakları ellere aktarılmasını sağlayan b r süreç olduğu kadar,
madden n toplumsal b r dolaşımıdır da. B r yararlı emeğ n b r b ç m n n
ürünü, b r başkasının yer n alır. B r meta, kullanım-değer olarak şe
yarayacağı b r durak-noktası bulunca, değ ş m alanından çıkıp tüket m
alanına g rm ş olur. Ama b z burada ş md l k yalnız değ ş m alanı
lg lend rmekted r. Bunun ç n de, ş md değ ş m b ç msel b r açıdan
ncelemek durumundayız; yan madden n toplumsal dolaşımını sağlayan
b ç m değ ş kl ğ n ya da metaların başkalaşmasını nceleyeceğ z.
Bu b ç m değ ş kl ğ n n kavranması, b r kural olarak çok eks kt r. Bu
eks kl ğ n neden , değer kavramındak bel rs zl k b r yana, b r metadak her
türlü b ç m değ ş kl ğ n n, b r meta, ötek para-meta olmak üzere k metaın
değ ş m nden gel r. Yalnız b r madd olguyu, yan b r metaın altın le
değ ş lmes olgusunu gözönünde bulundurursak, asıl gözlemlemem z gereken
şey , yan metaın b ç m ne ne olduğu hususunu gözden kaçırırız. Altının salt
meta olarak para olmadığı, ve ötek metaların f yatlarını altın le fade ett ğ
zaman, bu altının yalnızca o metaların para-b ç m olduğu gerçeğ n gözden
kaçırırız.
Metalar değ ş m sürec ne, her şeyden önce, ne seler öyle g rerler.
Değ ş m sürec , bunları meta ve para d ye farklılaştırır, ve böylece çler nde
taşıdıkları karşıtlığa, yan aynı zamanda hem [sayfa 119] kullanım-değer ve
hem de değer olmalarından ler gelen ç karşıtlığa uygun düşen b r dış
karşıtlık yaratır. Kullanım-değer olarak metalar, ş md paranın karşısında
değ ş m-değer olarak yer alır. Öte yandan, her k karşıt yan da metadır,
kullanım-değer n n ve değer n b rl ğ d r. Ama farklılığın bu b rl ğ , k karşıt
kutupta kend n göster r, ve her kutupta karşıt b r yönded rler. Kutuplar
olarak b rb r ne bağlı oldukları ka-dar zorunlu olarak karşıttırlar da.
Denklem n b r yanında, gerçekte b r kullanım-değer olan bayağı b r meta
vardır. Değer , ancak düşünsel olarak f yatıyla fade ed lm ş ve bu f yat le
karşıtına, ve değer n n gerçekten somutlaştığı altına eş tlenm şt r. Öte yandan
da, altın, madenî gerçekl ğ çers nde, değer n somutlaşması olarak, para
olarak b r aşamaya ulaşır. Altın, altın olarak kend s değ ş m-değer d r.
Kullanım-değer olarak altın, çers nde ötek bütün metalarla yüzyüze geld ğ
n s-pî değer n fade d z ler yle tems l ed len yalnızca düşünsel b r varlığa
sah pt r, ve bu metaların kullanım-değerler n n toplamı, altının çeş tl
kullanım-değerler n n toplamını oluşturur. Metaların bu karşıt b ç mler ,
çler nde onların değ ş m sürec n n hareket ett ğ ve yer aldığı gerçek
b ç mlerd r.
Ş md herhang b r meta sah b le, d yel m esk dostumuz keten bez
dokuyucusu le, olayların geçt ğ yere, pazara gelel m. Onun 20 yarda keten
bez n n bel rl b r f yatı vardır: 2 sterl n. O, malını 2 sterl ne değ ş r ve
sonra, d n bütün b r adam olarak, bu 2 sterl n aynı f yattak b r a le İnc l ne
yatırır. Onun gözünde yalnızca b r meta, b r değer taşıyıcısı olan keten bez ,
metaın değer-b ç m olan altın karşılığında elden çıkar, ve bu b ç m de,
yen den, ev ne kullanım nesnes g b g recek ve a le üyeler n manevî yönden
donatacak başka b r meta le, İnc l le değ ş r. Değ ş m, b rb r ne karşıt, ama
b rb r n tamamlayan n tel kte k başkalaşım le tamamlanmış b r olgu oluyor
– metaın paraya dönüşmes ve paranın yen den metaya dönüşmes .104 Bu
başkalaşımın k aşaması, dokumacımızın yaptığı k farklı alışver şt r – satış
ya da metaın para le değ ş m ; satınalma, ya da paranın b r meta le
değ ş m ; ve k eylem n b rl ğ : satınalma ç n satış. [sayfa 120]
Dokumacı yönünden bütün alışver şler n sonucu, keten bez yer ne ş md
İnc le sah p olmaktır; lk metaı yer ne, ş md el nde aynı değerde ama farklı
kullanımda başka b r meta vardır. Aynı b ç mde, yaşaması ç n gerekl ötek
araçları ve üret m araçlarını da ed n r. Onun görüş açısından, bütün bu süreç,
emek ürününün b r başkasının emek ürünü le değ ş m nden, yan ürünler n
değ ş m nden başka b r şey değ ld r.
Demek k , metaların değ ş m , b ç mler ndek şu değ ş kl kle b rl kte
olmaktadır.

Meta–Para–Meta
M–P–M

Salt nesneler lg lend rd ğ kadarıyla, tüm sürec n sonucu, M–M, b r


metaın b r başkası le değ ş m , maddeleşm ş toplumsal emeğ n dolaşımıdır.
Bu sonuca ulaşıldığında süreç b r sona erm şt r.

M–P. İlk Başkalaşım ya da Satış

Değer n, metaın beden nden çıkıp altının beden ne sıçraması, başka b r


yerde de söyled ğ m g b , metaın salto mortale’s d r.105* Bu ş beceremed
m metaya pek b r şey olmaz, ama sah b hapı yutar. Emeğ n toplumsal
şbölümü, gereks nmeler n n çok yönlü olmasına karşılık, emeğ n n tek yönlü
olmasına yolaçar. Emeğ n n ürününün ona salt değ ş m-değer olarak h zmet
etmes n n neden de zaten budur. Ama, bu emek, paraya dönüşmed kçe,
toplumsal geçerl kte evrensel eşdeğer özell ğ n kazanamaz. Ne var k , bu
para da b r başkasının ceb nded r. Bu parayı ayartıp cepten çıkartmak ç n
b z m meta dostumuzun her şeyden önce para sah b ç n b r kullanım-değer
olması gerek r. Bunun ç n de, meta üzer nde harcanan emeğ n, toplumsal
yararlı türden, toplumsal şbölümünün b r dalını oluşturan b r türden olması
gerek r. Ama şbölümü, kend l ğ nden gel şen ve üret c ler n ardında
gel şmes n sürdüren b r üret m s stem d r. Değ ş lecek meta, yen ortaya
çıkan gereks nmeler karşılayan, yen türden b r emeğ n ürünü olab leceğ
g b , kend s de yepyen gereks nmeler n doğmasına pekâlâ neden olab l r.
Düne kadar, bell b r metaın yaratılmasında tek b r üret c tarafından
yönet len ve b rçok şlemlerden b r n [sayfa 121] oluşturan özel b r şlem,
bugün belk de kend s n bu bağıntıdan ayırarak emeğ n bağımsız b r kolu
olarak ortaya koyab l r ve henüz tamamlanmamış ürününü pazara bağımsız
b r meta olarak arzedeb l r. Koşullar böyles ne b r ayrılış ç n olgunlaşmış
olab l r ya da olmayab l r. Ürün bugün toplumsal b r gereks nmey
karşılamaktadır. Yarın, onun yer n , ya kısmen ya da tamamen başka uygun b r
ürün alacaktır. Üstel k, b z m dokumacının emeğ , toplumsal şbölümünün
kabul ed lm ş b r dalı olsa b le, bu durum, 20 yarda keten bez n n
yararlılığını yeter nce güvence altına alamaz. Eğer toplumun keten bez ne
olan gereks nmes , böyle b r gereks nme de ötek bütün gereks nmeler g b
sınırlı olduğuna göre, rak p dokumacıların ürünler le doymuş duruma
gel rse, dostumuzun ürünü, gereks z, gereks nmeden fazla ve dolayısıyla
yararsız hale gel r. Her ne kadar nsanoğlu bahş ş atın d ş ne bakmazsa da,
dostumuz, pazarın yolunu, armağan vermek ç n aşındırmaz. Ama kabul
edel m k , ürünü, gerçekten kullanım-değer taşıyor ve hâlâ para ed yor
olsun. Ş md de, ne kadar para ed yor sorusu ortaya çıkar. Sorunun karşılığı,
kuşkusuz malın f yatıyla, değer büyüklüğünün gösterges yle ver lm ş bulunur.
Dostumuzun değer konusunda yaptığı raslansal b r hesap yanlışını burada
d kkate almıyoruz; bu yanlış nasıl olsa çok geçmeden pazarda düzelt lecekt r.
B z, onun, ürünü üzer nde, yalnızca toplumsal olarak gerekl ortalama emek-
zamanı kadar zaman harcadığını, varsayıyoruz. Öyleyse f yat, yalnızca
dokumacının metaında gerçekleşen toplumsal emek n cel ğ n n para-adıdır.
Ama, dokumacımızın ne zn ne de haber olmadan, esk moda dokumacılık
b r değ ş kl ğe uğruyor. Dün b r yarda keten bez n n üret m ç n toplumsal
olarak gerekl emek-zamanı bugün artık aynı değ ld r; rak pler tarafından
ver len f yatlarla, para sah pler , bu gerçeğ ona tanıtlamaya canatarlar. Onun
ç n b r şanssızlık da, dokumacıların az ve ender olmayışlarıdır. Son olarak,
b r de, pazardak her keten bez parçasının, toplumsal olarak gerekl olan
emek-zamanından fazlasını çermed ğ n düşünel m. Buna karşın, bütün bu
parçalar, b r tüm olarak ele alındığında, bunlar ç n, gereğ nden fazla emek-
zamanı harcanmış olab l r. Eğer pazar tüm keten bez n normal f yattan,
yardası 2 ş l nden yutamazsa, bu, toplumdak toplam emeğ n gereğ nden
büyük b r bölümünün dokumacılık b ç m nde harcandığını tanıtlar. Sank her
dokumacı, kend özel ürününe toplumsal olarak gerekl olandan daha çok
emek-zamanı [sayfa 122] harcamış g b d r. Burada b r Alman atasözünü
y neleyeb l r z: b rl kte tutulan b rl kte asılır. Pazardak bütün keten
bezler n n her parçası yalnızca bütünün b r kısmı olur, tek b r t carî mal
olarak değerlend r l r. Ve aslında, herb r yardasının değer de, aynı bel rl ve
toplumsal olarak sab t türdeş nsan emeğ n cel ğ n n maddeleşm ş
b ç m nden başka b r şey değ ld r.106*
Görüyoruz k , metalar paraya âşıktır, ama “the course of true love never
does run smooth”.107** Emeğ n n cel bölünmes de tıpkı n tel bölünmes
g b kend l ğ nden ve raslansal b r b ç mde olur. Bundan dolayı, meta
sah pler , kend ler n bağımsız özel üret c ler hal ne get ren aynı
şbölümünün, toplumsal üret m sürec le onların bu süreç çers ndek
l şk ler n , kend fadeler nden bağımsızlaştırdığını, ve b reyler arasında
görünüştek bu karşılıklı bağımsızlığın, ürünler ç nde ya da ürünler
aracıyla karşılıklı b r bağımlılık s stem yle tamamlandığını göreceklerd r.
İşbölümü, emeğ n ürününü metaya çev r r ve böylece, daha sonra paraya
dönüşümünü zorunlu hale get r r. Aynı zamanda da, bu b r başka şeye
dönüşme olayının gerçekleşmes n de raslantıya bırakır. Ne var k , b z,
burada, olguyu bütünlüğü çers nde ele aldığımız ç n, bu gel şmey normal
kabul ed yoruz. Ayrıca, bu dönüşüm mutlaka olacaksa, yan eğer meta
satılması büsbütün olanaksız b r şey değ lse, gerçekleşen f yat, değer n çok
üzer nde ya da altında olsa b le, metaın başkalaşımı da ma gerçekleş r.
Satıcının el ne meta yer ne altın, alıcının el ne altın yer ne meta geçer.
Burada, yüzyüze geld ğ m z gerçek, b r meta le altının, 20 yarda keten bez
le 2 sterl n n, el ve yer değ şt rmes , b r başka dey şle, bunların b rb rler yle
değ ş lmeler d r. Ama meta ne le değ ş l yor? Kend değer n n aldığı
b ç mle, evrensel eşdeğerle. Pek altın ne le değ ş l yor? Kend kullanım-
değer n n özel b r b ç m le. Altın, keten bez karşısında n ç n para b ç m n
alıyor? Keten bez n n 2 sterl nl k f yatı, yan para olarak fades , para olarak
keten bez n altına zaten eş tlem ş olduğu ç n. B r meta, başlangıcındak
meta b ç m nden, elden çıkarıldığı [sayfa 123] anda sıyrılır; yan kullanım-
değer , daha önce yalnızca f yatında düşünsel olarak var olan altını çekt ğ
zaman. B r metaın f yatının ya da düşünsel değer-b ç m n n gerçekleşmes ,
bunun ç n, aynı zamanda, paranın düşünsel kullanım-değer n n de
gerçekleşmes demekt r; b r metaın paraya dönüşmes aynı anda paranın
metaya dönüşmes d r. Görünüştek tek süreç, gerçekte k l b r süreçt r. Bu,
meta sah b n n bulunduğu kutuptan b r satış, para sah b n n bulunduğu karşı
kutuptan b r satınalıştır. B r başka dey şle, her satış, b r satınalmadır, M–P
aynı zamanda P–M’d r.108
Bu noktaya kadar, nsanları, b z, yalnızca b r ekonom k konum, meta
sah b olma konumu çers nde ele almış bulunuyoruz;bu konum çers nde
nsanlar, kend emek ürünler n elden çıkarmak suret yle, başkalarının emek
ürünler n elde ed yorlar. B r meta sah b n n, parası olan b r başkası le karşı
karşıya geleb lmes ç n, ya bu alıcının emek ürününün para ya da parayı
çeren madde, altın olması, ya da bu ürünün der s n zaten değ şt rm ş
başlangıç b ç m olan yararlı nesne şekl nden soyunmuş bulunması gerek r.
Para rolünü oynayab lmes ç n, altının, kuşkusuz, şu ya da bu noktada pazara
g rmes de zorunludur. Bu nokta, emeğ n doğrudan ürünü olarak altının eş t
değerde başka b r ürünle değ ş ld ğ yer olan maden n üret m n n kaynağında
bulunur. Bu andan başlayarak altın, da ma herhang b r metaın gerçekleşm ş
f yatını tems l eder.109 Üret m kaynağında d ğer metalar le değ ş m nden ayrı
olarak altın, k m n el nde olursa olsun, sah b n n elden çıkardığı b r metaın
dönüşmüş b ç m d r; b r satışın ya da lk başkalaşımın, M–P, sonucudur.110
Gördüğümüz g b altın, bütün metaların değerler n onunla ölçmeler n n
sonucu olarak, ve böylece onların yararlı nesneler hal ndek doğal
b ç mler yle onu düşünsel olarak yadsıyarak ve onu değerler n n b ç m
hal ne get rerek, düşünsel para ya da değer ölçüsü hal ne, gelm şt r. Altın,
metaların genel satışı le, yararlı nesneler olarak bunların doğal b ç mler le
f len yerler n değ şt rerek, gerçekte, bunların değerler n n somutlaşması
hal ne gelerek, gerçek para k ml ğ n [sayfa 124] kazanmıştır. Para b ç m ne
büründüğü anda metalar, kend ler n tekdüze, toplumsal olarak kabul ed lm ş
türdeş nsan emeğ n n c s mleşm ş hal ne dönüştürmek ç n, doğal kullanım-
değerle-r n n ve yaratılmalarını borçlu oldukları özel emek türünün bütün
zler nden sıyrılırlar. B r para parçasına şöyle b r gözatmakla, hang meta le
değ ş ld ğ n anlayamayız. Para b ç m altında bütün metalar b rb r ne
benzerler. Demek k , para p s olab l r ama p sl k para olamaz.
Dokumacımızın keten bez karşılığında aldığı k parça altının, b r k le
buğdayın başkalaşmış b ç m olduğunu kabul edel m. Keten bez n n satışı,
M–P, aynı zamanda onun satınalınması, P–M’d r. Ama, keten bez n n satışı,
karşıt n tel kte b r alışver şle sonuçlanan b r sürec n lk hareket d r, yan
İnc l n satınalınmasıdır; öte yandan, keten bez n n satınalınması, karşıt
n tel kte b r alışver şle, yan buğdayın satışı le başlayan b r hareket sona
erd r r. M–P (keten bez -para), M–P–M (keten bez –para–İnc l) sürec n n lk
evres olduğu g b P–M (para–keten bez ) d ğer b r M–P–M (buğday–para–
keten bez ) hareket n n son evres d r. Bunun ç n, b r metaın lk başkalaşımı,
meta hal nden para hal ne dönüşmes , aynı zamanda da, değ şmez olarak
d ğer b r metaın k nc başkalaşımı, para b ç m nden ger s nger ye metaya
dönüşümüdür.111

M–P, ya da Satınalma
Metaın İk nc ve Sonal Başkalaşımı

Para, tüm ötek metaların başkalaşmış b ç m , bunların genel satışının


sonucu olduğu ç n, bu nedenle h ç b r sınırı ya da koşulu olmaksızın b zzat
devred leb l r b r şeyd r. Bütün f yatları ger ye doğru sayar ve böylece,
dey m yer ndeyse, kullanım-değer n n gerçekleşmes ç n malzeme
olab lecek tüm ötek metalarda kend s n ortaya koyar. Aynı zamanda f yatlar,
metaların paraya yöneltt ğ bu ayartıcı bakışlar, onun dönüşüleb l rl ğ n n
sınırlarını, onun n cel ğ n göstererek bel rler. Her meta, para hal ne gel r
gelmez b r meta olarak gözden kaybolduğu ç n, b zzat parayla, sah b n n
el ne nasıl geçt ğ n , ya, da ona dönüşen malın ne olduğunu söylemek
olanaksızdır. Hang kaynaktan gel rse gels n, non olet.112* B r yandan
satılmış b r metaı tems l ederken, öte yandan [sayfa 125] satınalınacak b r metaı
da tems l eder.113
P–M, satınalma, aynı zamanda, M–P, satıştır; b r metaın son başkalaşımı,
b r d ğer n n lk başkalaşımıdır. Dokumacımızın metaının ömrü, 2 sterl ne
dönüştürdüğü İnc l le sona erer. Ama kabul edel m k , İnc l satıcısı,
dokumacıdan aldığı 2 sterl n kanyağa, P–M, çev r yor, M–P–M (keten bez –
para–İnc l) hareket n n son evres , M–P’de aynı zamanda, M–P–M (İnc l–
para–kanyak) hareket n n b r nc evres d r. Özel b r meta üret c s yalnızca
bu malı sunmak durumundadır; bunu çoğu zaman büyük m ktarlarda satar,
ama çok ve çeş tl gereks nmeler , onu, bu gerçekleşen f yata aldığı parayı
değ ş k satınalmalar ç n parçalamaya zorlar. Böylece b r satış, çeş tl
malların satınalınmasına yolaçar. Demek k , b r metaın son başkalaşımı,
d ğer çeş tl metaların lk başkalaşımının b r toplamını meydana get r r.
Ş md eğer b r metaın tamamlanmış başkalaşımını b r bütün olarak ele
alırsak, bunun, her şeyden önce k karşıt ve b rb r n tamamlayan hareketten,
M–P ve P–M, meydana geld ğ görülür. Metaın bu k karşıt dönüşümü, mal
sah b açısından k karşıt toplumsal f lle meydana gel r ve bu f ller onun
oynadığı ekonom k rolün n tel ğ n bel rler. Satış yapan k mse olarak satıcı;
satınalan b r olarak satınalıcıdır. Ama tıpkı b r metaın buna benzer her
dönüşümünde k b ç m n n, meta-b ç m le para-b ç m n n aynı anda, ama
karşıt kutuplarda varolması g b , her satıcıya karşıt b r alıcı, her alıcıya
karşıt b r satıcı bulunur. Bell b r meta, ardarda bu k dönüşümünden,
metadan paraya ve paradan b r başka metaya geçerken, meta sah b de,
sırasıyla satıcı rolünden alıcı rolüne geçm ş olur. Demek k , satıcının ve
alıcının bu n tel kler da mî değ ld r, ama meta dolaşımında sırasıyla farklı
kalıplara g rerler.
B r metaın tam başkalaşımı, en yalın hal nde, dört ucu ve üç dramat s
persona’y 114* gerekt r r. Önce, meta para le yüzyüze gel r; burada k nc
b r nc n n değer n n aldığı b ç md r ve bütün katı gerçekl ğ le alıcının
ceb nde vardır. Meta sah b böylece para sah b le temasa get r lm şt r.
Ş md , meta, paraya dönüşür dönüşmez, para onun geç c eşdeğer b ç m
hal n alır, ve [sayfa 126] bu eşdeğer b ç m n n kullanım-değer ötek metaların
varlıklarında bulunur. B r nc başkalaşımın sonucu olan para, aynı zamanda
k nc n n başlangıç noktasıdır. İlk alışver şte satıcı olan k mse böylece
k nc de alıcı durumuna g rer, ve bu k nc alışver şte üçüncü b r meta sah b ,
satıcı olarak sahneye çıkar.115
B r metaın başkalaşımını meydana get ren b rb r ne ters olan k evre,
b rl kte, da resel b r hareket, b r devre oluştururlar: meta b ç m , bu
b ç mden sıyrılış ve meta b ç m ne dönüş. Kuşkusuz, burada meta, k farklı
yanı le görünür. Başlangıç noktasında sah b ç n b r kullanım-değer
değ ld r, ama b t ş noktasında kullanım-değer d r. Böylece para da lk
evrede, değer n katı b r kr stal , çers nde metaın steyerek katılaştığı b r
kr stal olarak görülür, ama k nc evrede se, çok geçmeden yer n kullanım-
değer ne bırakarak geç c eşdeğer b ç m çers nde çözülür.
Devrey oluşturan k başkalaşım, aynı zamanda, ötek k metaın karşıt
yönlü ters k kısmî başkalaşımıdır. B r ve aynı meta, keten bez , kend
başkalaşım d z s n açar, ve b r d ğer n n (buğdayın) başkalaşımını tamamlar.
İlk evrede, ya da satışta, keten bez , bu k rolü kend k ş l ğ nde oynar. Ama
ardından altın hal ne gel nce, kend k nc ve son başkalaşımını tamamlar ve
aynı zamanda, üçüncü b r metaın lk başkalaşımının tamamlanmasına yardım
eder. O halde, b r metaın kend başkalaşım dönem nde meydana get rd ğ
devre, ötek metaların devreler yle kördüğüm g b karışmıştır. İşte bütün bu
farklı devreler n toplamı, metaların dolaşımını oluşturur.
Metaların dolaşımı, ürünler n dolaysız değ ş m nden (trampadan)
yalnızca b ç m yönünden değ l, öz yönünden de farklıdır. Olayların
gel şmes ne b r gözatalım. Dokumacı, aslında, keten bez n İnc l le, kend
metaını b r başkasının metaı le değ şm şt . Ne var k , bu fade yalnızca onun
açısından doğrudur. İç n ısıtacak b rşey yeğleyen İnc l satıcısı, dokumacı
nasıl kend keten bez n n buğdayla değ ş ld ğ n b lm yorsa, İnc l n keten bez
le değ ş leceğ n düşünmem şt . B’n n metaı, A’nın metaının yer n almıştır,
ama A le B, bu metaları, karşılıklı olarak değ şmem şlerd r. Kuşkusuz A le
B, b rb rler nden aynı anda satınalmada bulunab l rler, ama böyle özel b r
durum, h ç b r şek lde meta dolaşımının genel koşullarının zorunlu b r sonucu
değ ld r. Burada, b z, b r yandan, [sayfa 127] meta değ ş m n n, dolaysız
trampadan ayrılmaz olan bütün yerel ve k ş sel bağları nasıl kopardığını ve
toplumsal emek ürünler n n dolaşımını nasıl gel şt rd ğ n , öbür yandan da,
gel şmeler nde bağımsız, bu şte rol oynayan k ş ler n tamamen
denet mler nden uzak toplumsal l şk ler ağının bütününün nasıl gel şt ğ n
görüyoruz. Ancak ç ftç buğdayını satab ld ğ ç nd r k dokumacı keten
bez n satab lmekted r, ancak dokumacı keten bez n satab ld ğ ç n b z m
“ehl keyf”, İnc l n satab lmekted r, ve ancak sonuncusu ebedî hayat ks r n
sattığı ç nd r k , çk yapımcısı, eau-de-v e’s n 116* satab lmekted r ve vb..
Dolaşım sürec bu nedenle, ürünler n dolaysız trampası g b , kullanım-
değerler n n yer ve el değ şt rmeler le sona erm ş olmaz. Para, bell b r
metaın başkalaşım devres n n dışına düşmekle kaybolmaz. Dolaşım alanında
ötek metaların boş bıraktığı yen yerler sürekl olarak doldurur. Örneğ n
keten bez n n başkalaşımının tamamlanmasında, keten bez –para–İnc l,
dolaşımdan, lk kez keten bez çıkar, onun yer n para alır. Daha sonra İnc l
dolaşımdan çıkar ve yer n yen den para alır. B r meta ötek n n yer n
alırken, para-meta da ma b r üçüncü şahsın el ne yapışır.117 Dolaşım, parayı
su g b terlet r.
Her satış b r satınalma, her satınalma b r satıştır d ye, meta dolaşımının,
satış le satınalma arasındak zorunlu b r dengey gösterd ğ n söylemek
kadar çocukça b r dogma olamaz. Eğer bu, f lî satış sayısının satınalma
sayısına eş t olduğu anlamda söylen yorsa, boş b r y nelemed r. Ama bu
sözün asıl amacı, her satıcının pazara alıcısını da b rl kte get rd ğ n
tanıtlamaktır. Ama durum h ç de böyle değ ld r. Satış ve satınalma tek b r
özdeş hareket oluştururlar; metâ sah b le para sah b , mıknatısın k kutbu
g b b rb r ne karşıt k k ş arasında b r değ ş m hareket d r. B r tek k ş
tarafından yapıldığı zaman, kutupsal ve karşıt n tel kte farklı k hareket
oluştururlar. Bu nedenle, satış le satınalmanın özdeşl ğ , g zeml dolaşım
mb ğ nden geçt ğ zaman, eğer oradan tekrar para b ç m nde çıkmıyorsa; b r
başka dey şle, eğer sah b tarafından satılamıyorsa ve bunun ç n de para
sah b tarafından satınalınmıyorsa, bu, o metaın yararsız olduğunu anlatır. Bu
özdeşl k, ayrıca, gerçekleşmes hal nde, değ ş m n, metaın [sayfa 128]
yaşamında, uzun ya da kısa b r arayı, b r duraklama dönem n oluşturduğunu
göster r. B r metaın lk başkalaşımı, b r anda hem satış hem satınalma olduğu
ç n, aynı zamanda b zzat bağımsız b r süreçt r de. Satınalanın el nde meta,
satanın el nde para, yan her an dolaşıma g rmeye hazır b r meta vardır.
Ortada alıcı olmadan, k mse satamaz. Ama salt o satıyor d ye de,
karşısındak ler almak zorunda değ ld r. Dolaşım, doğrudan trampanın
koyduğu, zaman, yer ve b reylere bağlı bütün sınırlamaları ortadan kaldırır,
ve bunu trampadak , b r s n n kend ürününü elden çıkarması ve b r
başkasının bu ürünü elde etmes yle ortaya çıkan dolaysız özdeşl ğ , satış ve
alış ant tezler ne parçalayarak yapar. Bu k bağımsız ve karşıt f l n, b r ç
b rl k (un ty) olduğunu söylemek, aslında, bu ç b rl ğ n (oneness) b r dış
ant tezle kend n fade ett ğ n söylemekle aynı şeyd r. Eğer b r metaın tam
başkalaşımının b rb r n tamamlayan k evres arasındak zaman aralığı pek
büyük se ve satış le satınalma arasındak bölünme çok bel rl hale
gelm şse, aralarındak ç bağ, yan bunların ç b rl ğ ; kend s n b r bunalım
yaratarak ortaya koyar. Kullanım-değer ve değer; ant tez; özel emeğe bağlı
olarak kend s n dolaysız toplumsal emek olarak ortaya koyan, soyut nsan
emeğ ne geçmek ç n özelleşm ş somut türde b r emek çel şk ler ; nesneler n
k ş leşt r lmes ve k ş ler n şeyler tarafından tems l ed lmes arasındak
çel şk ; şte metalarda var olan bütün bu ant tezler ve çel şk ler su yüzüne
çıkarlar ve b r metaın başkalaşımının karşıt evreler nde hareket b ç mler n
gel şt r rler. Bu nedenle bu b ç mler; b r bunalım olasılığına –evet yalnızca
olasılığına– şaret ederler. Bu olasılığın gerçeğe dönüşmes , uzun b r d z
l şk ler n sonucudur, ve b z m ş md k bas t dolaşım açısından varlıkları
henüz sözkonusu olamaz.118 [sayfa 129]

b. Paranın Dev nmes 119*

Emeğ n maddî ürünler n n dolaşımlarını sağlayan değ şme b ç m , M–P–


M, meta b ç m nde bell b r değ ş m sürec başlatmasını, ve gene b r meta
b ç m nde o sürec sona erd rmes n gerekt r yor. Bu nedenle, metaın hareket
b r devred r. Öte yandan, bu hareket b ç m , parayla yapılan b r devrey
engeller. Sonuçta, paranın, çıkış noktasına dönmes şöyle dursun, ondan
sürekl olarak daha çok uzaklaşır. Satıcı, paraya, metaının bu dönüşmüş
b ç m ne, sıkı sıkıya sarıldığı sürece, bu meta hâlâ başkalaşımının b r nc
evres nded r ve yolunun ancak lk yarısını tamamlamış halded r. Satıcı,
sürec tamamlar tamamlamaz, satışını b r satınalmayla bütünler bütünlemez,
para, tekrar sah b n n el nden çıkar g der. Dokumacının İnc l satınaldıktan
sonra daha fazla keten bez satması hal nde, paranın tekrar el ne döneceğ
gerçekt r. Ama bu dönüş, lk 20 yarda keten bez n n dolaşımı neden yle
değ ld r; bu dolaşım, paranın İnc l satıcısının el ne geçmes yle
sonuçlanmıştır. Paranın dokumacının el ne dönüşü, dolaşım sürec n n yen
b r meta le yen lenmes ya da y nelenmes le olmuştur, ve yen lenen bu
süreç, b r öncek n n varmış olduğu aynı sonuçla sona erer. Demek k ,
metaların dolaşımı le paraya doğrudan ver len hareket, başlangıç
noktasından sürekl olarak uzaklaşan b r hareket b ç m n alır, ve b r meta
sah b n n el nden b r d ğer n n el ne geçecek şek lde b r yol zler. İşte
zled ğ bu yol, onun dev nmes d r (currency, cours de la monna e).
Paranın dev nmes , aynı sürec n sürekl ve tekdüze y nelenmes d r. Meta
da ma satıcının el nded r; para, satınalma aracı olarak da ma alıcının
el nded r. Ve para, metaın f yatını gerçekleşt rmekle, satın-alma aracı olarak
h zmet eder. Bu gerçekleşme, metaı, satıcıdan alıcıya devreder ve parayı,
alıcının el nden satıcının el ne geç r r; ve orada da yen den aynı süreç b r
başka meta le devam eder. Paranın dev nmes n n bu tek yönlü n tel ğ n n,
metaın hareket n n k yönlü n tel ğ nden ler gelmes gerçeğ , lk anda
görülmeyen b r durumdur. Meta dolaşımının kend n tel ğ ; bu karşıt
görünüşü doğurur. Metaın lk başkalaşımı, yalnız paranın hareket le değ l,
metaın kend hareket le de açıkça görüldüğü halde, k nc başkalaşımda
hareket, ters ne b ze yalnız paranın [sayfa 130] hareket olarak görünür.
Dolaşımının lk evres nde meta, para le yer değ şt r r. Bunun üzer ne, meta,
yararlı nesne n tel ğ le dolaşım alanından çıkar, tüket m alanına g rer.120
Ş md onun yer ne el m zde, değer-b ç m olan para vardır. Dolaşımın k nc
evres ne artık kend doğal b ç m altında değ l, para-b ç m altında devam
eder. Bunun ç n, hareket n sürekl l ğ yalnızca para tarafından sağlanıyor ve
meta yönünden b r karşıt n tel ğ n k sürec nden oluşan aynı hareket, paranın
hareket sözkonusu olduğu zaman, da ma b r ve aynı süreçt r, her yen meta
le sürekl b r yer değ şt rmed r. Böylece, metaların dolaşımının meydana
get rd ğ sonuç, yan b r metaın yer n b r başkasının alması, metaların b ç m
değ şt rmes yoluyla değ l de, daha çok kend çler nde harekets z
görünmeler ne karşın, b r dolaşım aracı olarak ş yapan para yoluyla,
metaları dolaştıran ve bunları kullanım-değer olmadıkları ellerden
kullanım-değer oldukları ellere aktaran ve paranın doğrultusuna sürekl
olarak karşıt doğrultudak b r eylemle gerçekleş yormuş g b görüntü alır.
Aslında para, sürekl olarak, metaları dolaşımdan çeker ve onların yer ne
geçer, ve bu yolla sürekl olarak başlangıç noktasından daha çok uzaklaşır.
İşte bunun ç n, aslında paranın hareket metaların dolaşımının b r fades
olduğu halde, gerçekte bunun ters oluyormuş g b gel r; metaların dolaşımı,
paranın hareket n n sonucu m ş g b görünür.121
Gene, dolaşım aracı olarak paranın şlevler , yalnızca metalarının
değerler n n onda bağımsız gerçeğe sah p olmalarından ötürüdür. Bundan
dolayı, dolaşım aracı olarak onun hareket , gerçekte, yalnızca b ç m
değ şt rmekte olan metaların hareket d r. Paranın dev nmes nde bu gerçeğ n
kend s n açıkça göstermes gerek r.122* Örneğ n keten bez , böylece, her
şeyden önce, kend meta-b ç m n , para-b ç m ne dönüş-türür. İlk
başkalaşımının k nc ucu, M–P, para-b ç m , daha sonra son başkalaşımının
lk ucu, P–M, ger s n ger ye İnc le dönüşüm hal n , alır. Ama b ç m n bu k
değ ş m nden herb r , meta le para arasındak b r değ ş m le, bunların [sayfa
131] karşılıklı yer değ şt rmeler le gerçekleş r. Aynı paralar satıcının el ne,
metaın elden çıkartılmış b ç mler olarak gel rler ve onu, gene o metaın
mutlak olarak elden çıkartılab l r b ç m olarak terkederler. Böylece k kez
yer değ şt r rler. Keten bez n n lk başkalaşımı bu paraları dokumacının
ceb ne koyar, k nc s se ceb nden çıkartır. Aynı metaın geç rd ğ k ters
değ şme, aynı paranın karşıt yönlerde k kez y nelenen yer değ şt rmes nde
yansır.
Ters ne, başkalaşımın yalnızca b r evres gerçekleşse, ortada yalnızca
satışlar ya da yalnızca satınalmalar olsa, aynı para, yalnızca b r kez yer
değ şt r r. İk nc yer değ şt rmes da ma metaların k nc başkalaşımını, para
b ç m nden ger ye dönüşünü fade eder. Aynı paranın yer değ şt rmes n n sık
sık y nelenmes , yalnızca tek b r metaın geç rd ğ başkalaşımlar d z s n
yansıtmakla kalmaz, ama aynı zamanda genell kle metalar âlem ndek sayısız
başkalaşımların b rb r n sarmalamasını da yansıtır. Bütün bunlar, kuşkusuz,
yalnızca ncelemekte olduğumuz metaların bas t dolaşımı ç n sözkonusudur.
Dolaşıma lk adımını atan ve lk b ç m değ ş kl ğ n geç ren her meta,
bunu, yalnızca tekrar dolaşımın dışına düşmek ve yer n başka metalara
bırakmak ç n yapar. Para se, ters ne, dolaşım aracı olarak, sürekl olarak bu
dolaşım alanının ç nde kalır ve bu alan çers nde hareket eder. Burada şöyle
b r soru ortaya çıkar: bu alan sürekl olarak ne kadar parayı emer?
Bell b r ülkede, her gün aynı anda ama farklı yerlerde sayısız tek yönlü
meta başkalaşımları, ya da b r başka dey şle, sayısız satış ve sayısız alış
olur. Metalar, her şeyden önce tasarımda, f yatlarıyla bel rl para
n cel kler ne eş tlenm şt r. Ve para le metalar ş md ncelemekte olduğumuz
dolaşım b ç m çers nde, b r tanes satınalmanın olumlu kutbunda, d ğer
satışın olumsuz kutbunda olmak üzere her zaman maddî olarak yüzyüze
geld kler ç n, gerekl dolaşım aracı m ktarının, bütün bu meta f yatlarının
toplamı le önceden bel rlend ğ açıktır. Aslında para, gerçekte, meta
f yatlarının toplamıyla önceden düşünsel olarak fade ed lm ş bulunan altın
n cel ğ n ya da toplamını tems l eder. Bu k toplamın eş tl ğ bu nedenle
apaçıktır. Bununla b rl kte, metaların değer sab t kaldığı halde, onların
f yatlarının (paranın maddes ) altının değer le değ şt ğ n , altının değer n n
düşmes ne orantılı olarak yükseld ğ n , altının değer n n yükselmes ne
orantılı olarak düştüğünü b l yoruz. Ş md , eğer altının değer ndek bu g b
[sayfa 132] yükselmeler ya da düşmeler sonucu meta f yatlarının toplamında
düş-me ya da yükselme olursa, dolaşımdak para m ktarının da aynı ölçüde
artması ya da eks lmes gerek r. Bu durumda dolaşım aracının n cel ğ ndek
değ ş kl ğe, b zzat para neden olmaktadır, gene de bu, onun dolaşım aracı
olma şlev nden dolayı değ l, değer ölçüsü olma şlev nden ler gelmekted r.
Önce, meta f yatları, paranın değer yle ters yönde değ ş r ve daha sonra da
dolaşım aracı m ktarı, meta f yatları le aynı yönde değ ş r. Örneğ n, eğer,
altının değer n n düşmes yer ne, değer ölçüsü olarak gümüş onun yer ne
geçseyd , ya da gümüşün değer n n yükselmes yer ne altın onu değer ölçüsü
olmaktan sürüp çıkarsaydı, tamamen aynı şey olurdu. B r durumda, esk den
dolaşımda olan altından daha fazla gümüş, ötek durumda, esk den dolaşımda
olan gümüşten daha az altın dolaşımda yer alırdı. Her durumda da, para
maddes n n değer , yan değer ölçüsü olarak h zmet eden metaın değer b r
değ ş kl k geç r r, ve buna bağlı olarak da değerler n parayla fade eden
meta f yatları le, şlev bu f yatları gerçekleşt rmek olan dolaşımdak para
m ktarı da değ ş rd . Dolaşım alanında, altının (ya da genell kle para
maddes n n) bell değerde b r meta g b g reb leceğ b r aralık bulunduğunu
görmüş bulunuyoruz. Bunun ç n, değer n b r ölçüsü olarak para, şlev ne
başladığında, f yatları fade ett ğ nde, değer zaten bel rlenm şt r. Ş md , eğer
değer düşerse, bu gerçek, lk kez, üret mler n n kaynağında değerl
madenlerle doğrudan trampa ed len meta f yatlarında meydana gelen değ şme
le kend n bell eder. Bütün d ğer metaların büyük b r kısmı, özell kle uygar
toplumların y ce gel şmem ş aşamalarında daha uzun süre değer ölçüsünün
artık esk m ş ve hayalî değerler le bel rlenmeye devam edeceklerd r. Ne
var k , b r meta ötek n ortak değer- l şk s çers nde etk ler ve böylece, altın
ya da gümüşle fade ed len değerler g derek n spî değerler le bel rlenen
oranlarda yerleş r ve bu, bütün meta değerler n n, parayı oluşturan maden n
yen değer le saptanmasına kadar sürer g der. Bu sürec n yanısıra, değerl
madenler n n cel ğ nde sürekl b r artış olur; bu artışın neden , bu
madenler n, üret m kaynaklarında doğrudan trampa ed ld kler malların
yer n doldurmak üzere durmaksızın akmalarıdır. Bundan dolayı, genell kle
metaların gerçek f yatlarına ulaşmaları oranında, değerler n n değerl
madenler n düşen değerler ne uygun şek lde bel rlenmes oranında, bu yen
[sayfa 133] f yatların gerçekleşmes ç n gerekl m ktarda maden aynı oranda
sağlanmış olur. Yen altın ve gümüş kaynaklarının bulunmasını zleyen tek
yanlı b r gözlem n sonucu, 17. ve özell kle 18. yüzyılda, k m kt satçıların,
meta f yatlarının, dolaşım aracı olarak h zmet eden altın le gümüşün
m ktarındak artışın sonucu olarak yükseld ğ g b yanlış b r sonuca
varmalarına yolaçmıştır. Bundan böyle, b z de, altının değer n n bel rl
olduğunu kabul edeceğ z; aslında se b r metaya f yat b çt ğ m z zaman, bu
değer, o an ç nd r.
Bu varsayıma göre, dolaşım aracının m ktarı, gerçekleşecek olan
f yatların toplamı le bel rlen r. Ş md eğer b r adım daha atarak her metaın
f yatının bell olduğunu varsayarsak, f yatların toplamı, kuşkusuz,
dolaşımdak metalar k tles ne bağlı olur. 1 k le buğday 2 sterl n, 100 k le 200
sterl n, 200 k le 400 sterl n vb. ken, satıldığı zaman buğday le yer
değ şt recek para m ktarının, buğdayın m ktarıyla artması zorunluluğunu
kavramak ç n öyle pek fazla kafa yormaya gerek yoktur.
Eğer metaların k tles sab t kalırsa, dolaşımdak para m ktarı, bu meta
f yatlarındak dalgalanmalara göre değ ş r. F yat değ ş kl ğ sonucu toplam
f yatlardak artış ya da düşüş yüzünden para da artar ve eks l r. Bu sonucun
ortaya çıkması ç n bütün meta f yatlarının aynı anda yükselmes ya da
düşmes de gerekmez. Önde gelen b r kısım metaın f yatlarındak yükselme
ya da düşme, bütün metaların toplam f yatlarının artmasına ya da azalmasına
yett ğ g b , dolaşımda daha çok ya da daha az para bulunmasına yolaçar.
F yatlardak değ şme, ster meta değerler ndek f l değ şmeye tekabül ets n
ya da yalnızca p yasa-f yatlarındak b r dalgalanmanın sonucu olsun, dolaşım
aracı m ktarı üzer ndek etk s aynı kalır.
D yel m k , aşağıdak mallar aynı anda farklı yerlerde satılıyor ya da
kısmen başkalaşıyorlar: b r k le buğday, 20 yarda keten bez , b r İnc l ve dört
galon kanyak. Eğer her kalem eşyanın f yatı 2 sterl n se gerçekleşen f yat
toplamı 8 sterl n olur ve dolayısıyla 8 sterl nl k b r para dolaşıma g rmek
zorundadır. Öte yandan, eğer bu aynı mallar b ld ğ m z başkalaşımlar
d z s n n, yan 1 k le buğday–2 sterl n–20 yarda keten bez –2 sterl n–1 İnc l–
2 sterl n–4 galon kanyak–2 sterl n, b zce çok y b l nen b r z nc r se, bu
durumda 2 sterl n, değ ş k metaları b r n ötek n n arkasında dolaştırır ve
bunların 8 sterl nl k toplam [sayfa 134] f yatlarını ardışık olarak
gerçekleşt rd kten sonra, ensonu kanyakçının ceb nde st rahate çek l r. 2
sterl n böylece dört hareket yapmıştır. Aynı madenî paranın bu y nelenen yer
değ şt rmes , metaların b ç m ndek k l değ ş kl ğe, k dolaşım
aşamasından geçerek karşıt yönlerde hareketler ne ve farklı metaların
başkalaşımlarındak ç çel ğe tekabül eder.123 Başkalaşım sürec n oluşturan
sürec n bu karşıt ve b rb r n tamamlayıcı evreler , aynı anda değ l, ama
ardışık olarak geçm şlerd r. D z n n tamamlanması ç n bu nedenle zamana
gereks nme vardır. Demek k , paranın dev nme hızı, bell b r madenî paranın
bell b r zamanda yaptığı hareketler n sayısı le ölçülür. Dört parça malın
dolaşımı, d yel m k , b r gün alsın. B r günde gerçekleşen f yatların toplamı
8 sterl n, k madenî paranın yaptığı hareket sayısı dört, ve dolaşan para
m ktarı 2 sterl nd r. Bu durumda, dolaşım sürec sırasında bell b r zaman
aralığı ç n şu l şk ler elde eder z: dolaşım aracı olarak şlev gören para
m ktarı, meta f yatları toplamının, aynı ad altındak paranın yaptığı hareket
sayısıyla bölünmes nden çıkacak sonuca eş tt r. Bu yasa, genel geçerl ğe
sah pt r.
B r ülkede bell b r zaman aralığındak toplam meta dolaşımı, b r yandan,
b rçok yalıtık ve eşzamanlı kısm başkalaşmalardan, her para parçasının,
yer n yalnızca b r kez değ şt rd ğ ya da yalnızca b r kez hareket ett ğ , aynı
zamanda satınalma olan satışlardan meydana gelm şt r; öte yandan da, bazan
yanyana bazan ç çe geçm ş b rçok farklı başkalaşım d z ler nden meydana
gelm şt r; bu d z ler n herb r nde herb r s kke bell sayıda hareket yapar ve
bu sayı, koşullara göre daha büyük ya da küçük olab l r. Aynı ad altında
dolaşımda bulunan bütün s kkeler n yapmış oldukları hareket n toplam sayısı
b l n rse, o addak tek b r s kken n yaptığı ortalama hareket sayısını ya da
para dev nmes n n ortalama hızını bulab l r z. Her günün başlangıcında
dolaşıma sokulan para m ktarı, kuşkusuz, aynı anda yanyana dolaşımda
bulunan bütün metaların f yatlarının toplamı le bel rlen r. Ama dolaşıma
g ren s kkeler, dey m yer ndeyse, b rb r nden sorumlu hale gel rler.
İçler nden b r s hızını artırırsa, d ğer ya hızını azaltır ya da dolaşımdan
büsbütün çıkar; çünkü dolaşım, tek b r [sayfa 135] s kken n ya da unsurun
yaptığı ortalama dev r sayısı le çarpımının, gerçekleşt r lecek f yatlar
toplamına eş t olan altın m ktarını ancak emeb l r. Bunun ç n, eğer ayrı ayrı
madenî paraların yaptığı hareket sayısı artarsa, bu madenî paraların
dolaşımdak toplam sayısı azalır. Eğer hareket sayısı azalırsa, toplam para
sayısı artar. Dolaşımın emeb leceğ para m ktarı bell b r ortalama dolaşım
hızı ç n b l nd ğ ne göre, bell m ktarda b r sterl n altın paranın bu
dolaşımdan çek lmes ç n aynı m ktarda kağıt paranın dolaşıma sokulması
yeterl d r, ve bu mar fet bütün bankerler çok y b l rler.
Paranın dev nmes , genel anlamda, nasıl metaların dolaşımının ya da
onların geç rd kler karşıt başkalaşımlarının b r yansımasından başka b r şey
değ lse, aynı şek lde, bu dev nmen n hızı da, metaların b ç m değ şt rme
hızını, b r d z başkalaşımın b r d ğer yle sürekl ç çe geç ş n , madden n
hızlı toplumsal değ ş m n , metaların dolaşım alanından hızla çek lmes n ve
yerler ne aynı hızla yen ler n n geçmes n yansıtır. Demek k , dev nmen n
hızında, karşıt ve aynı zamanda b rb r n tamamlayan evreler n akıcı
b rl ğ n , metaların kullanım-değer b ç m nden değer b ç m ne dönüşmes n n
b rl ğ n , değer b ç m nden çıkıp tekrar kullanım-değer ne dönüşmes n , ya
da satma ve satınalma g b k sürec n b rl ğ n görüyoruz. Öte yandan,
dev nmen n yavaşlaması, bu k sürec n yalıtık karşıt evrelere ayrılmasını,
b ç m değ şt rmes nde ve dolayısıyla madden n toplumsal değ ş m ndek
tıkanmayı yansıtır. Dolaşım, tek başına, kuşkusuz bu tıkanıklığın kaynağı
konusunda b ze b r pucu veremez; yalnızca olguyu açığa çıkarır. Kamuoyu,
dev nmedek yavaşlama le b rl kte dolaşımın çevres nde paranın ortaya
çıkışını ve kayboluşunu daha seyrek olarak görür, bu yavaşlamayı, doğal
olarak, dolaşım aracındak n cel eks kl ğe bağlar.124 [sayfa 136]
Bell b r dönemde dolaşım aracı şlev n yer ne get ren toplam para
m ktarı, b r yandan dolaşımdak meta f yatlarının toplamı, öte yandan,
başkalaşımın karşıt evreler n n b rb rler n zleme hızlarıyla bel rlen r.
Toplam f yatların ortalama olarak her tek s kkeyle ne oranda
gerçekleşeb leceğ , bu hıza bağlıdır. Ama, dolaşımdak metaların f yat
toplamı se, metaların m ktarına olduğu kadar f yatlarına da bağlıdır. Ne var
k , bu üç etmen de, f yatların durumu, dolaşımdak meta m ktarı ve paranın
dev nme hızı değ şeb l r. Bundan dolayı, gerçekleşecek f yatların toplamı le
bu toplama bağlı olan dolaşım aracı m ktarı, bu üç etmen n çeş tl şek llerde
b raraya gelmes ne göre değ şecekt r. Bu değ şmeler çers nde, b z, yalnızca
f yat tar h nde en büyük önem taşıyanları gözden geç receğ z.
F yatlar sab t kalırken, dolaşım aracının n cel ğ , ya dolaşımdak
metaların sayısının artışı ya da dev nme hızındak düşüş, ya da her k s n n
b rl kte olmasıyla yükseleb l r. Öte yandan, dolaşım aracı m ktarı, meta
sayısındak azalış ya da bunların dolaşım hızındak yüksel ş le b rl kte
azalab l r.
Meta f yatlarının genel yükselmes le, dolaşımdak metaların k tles , bu
metaların f yatlarının artması oranında azalması kaydıyla, ya da dolaşımdak
metaların k tles sab t kalırken, dev nme hızının, f yatlardak yüksel ş
ölçüsünde artması kaydıyla, dolaşım aracı m ktarı sab t kalır. Dolaşım aracı
m ktarı, daha çabuk azalan meta sayısına ya da f yat yükselmeler nden daha
çabuk artan para hızına bağlı olarak azalab l r.
Metaların f yatlarındak b r genel düşme le, meta k tles n n artışı,
f yatlarının düşmes ne orantılı olmak kaydıyla ya da dolaşımdak paranın
hızının azalışının aynı oranda olması kaydıyla, dolaşım aracı m ktarı sab t
kalır. Metaların k tles n n daha hızlı artması ya da dolaşım hızının azalması,
f yat düşmeler nden daha [sayfa 137] çabuk olması kaydıyla, dolaşım aracının
m ktarı artar.
Çeş tl etmenlerdek değ şmeler karşılıklı olarak b rb rler n
yokedeb l rler ve böylece bunlardak sürekl kararsızlığa karşın, f yatların
gerçekleşecek genel toplamı le dolaşımdak para m ktarı sab t kalır; bu
nedenle, özell kle uzun dönemler d kkate alırsak, herhang b r ülkede
dolaşımdak para m ktarının ortalama düzey ndek sapmalar lk bakışta
umduğumuzdan çok daha küçüktür. Sınaî ve t carî bunalımlardan ler gelen
devresel aşırı bozulmalar ve daha ender olarak da para değer ndek
dalgalanmalar, kuşkusuz bu kuralın dışındadır.
Dolaşım aracı m ktarının, dolaşımdak metaların f yatlarının top-lamı le
ortalama dolaşım hızı125 tarafından bel rleneceğ yasası, şöyle de fade
ed leb l r: metaların değerler n n toplamı le bunların. başkalaşımlarının
ortalama hızı bell se, para olarak dolaşımda bulunan değerl maden n
m ktarı bu maden n değer ne bağlıdır. Bunun ters ne, f yatların, dolaşım
aracının m ktarı le bel rlend ğ ve bunun da ülkedek değerl madenler n
m ktarına bağlı olduğu düşünces yanlıştır;126 bu düşünce, onu lk
ben mseyenler [sayfa 138] tarafından şu saçma varsayıma dayandırılmıştı:
dolaşıma lk g rd kler zaman metalar f yattan yoksundu, para da değerden;
meta yığınından bell b r kısım, değerl maden yığınından bell kısımla
değ ş l r.127

c. S kke ve Değer S mgeler

Paranın s kke b ç m n alması, dolaşım aracı olarak şlev görme-s nden


çıkmıştır. Metaların f yatları ya da para-adları le mgelemde tems l ed len
altın ağırlığının, dolaşım ç nde bu metaların karşışına, bell adlar altında
s kke ya da altının para b ç m nde çıkması gerek r. F yat ölçütünün
saptanması g b s kke basmak da devlet n ş d r. Altın le gümüşün, s kke
olarak ülke çers nde g yd kler çeş tl ulusal ün formaları dünya pazarında
soyunup atmaları, metaların, ç ya da ulusal dolaşım alanları le evrensel
alanları arasındak ayrılığı göster r.
Bu nedenle s kke le külçe arasındak tek fark, b ç m yönündend r ve altın
da ma b r b ç mden d ğer ne geçeb l r.128 S kke, darphanen n kapısından
çıkar çıkmaz, kend s n er me potasının yolunda bu-lur. Dolaşımları sırasında
s kkeler, k m az k m çok, aşınırlar. Ad ve öz, t bar ağırlık ve gerçek
ağırlık, b rb r nden ayrılma sürec ne başlarlar. Aynı adı taşıyan s kkeler,
ağırlıklarındak farklılık neden yle, farklı değerde olmaya başlarlar.
F yatların ölçütü olarak saptanılan altın ağırlığı, dolaşım aracı olarak h zmet
eden ağırlıktan sapar ve artık f yatlarını gerçekleşt rd ğ metaların gerçek
eşdeğer olmaktan çıkar. Ortaçağdan 18. yüzyıla kadar, s kke basma tar h , bu
nedenden ler gelen devamlı karışıklıklarla doludur. S kkeler yalnızca
taşıdıkları anlam yönünden değerlend rme ve resmen kabul ed len maden
ağırlıklarının b rer s mges hal ne get rme konusundak dolaşımın doğal
eğ l m , modern yasalarla kabul ed lm ş ve b r altın s kken n para olma
özell ğ n ya da yasayla kabul ed lm ş para olma n tel ğ n y t receğ ağırlık
kayıpları saptanmıştır.
B zzat s kken n dev n m , b r yandan yalnızca bas t b r maden parçası
olarak ve öte yandan da bel rl b r şlevle s kkeler olarak aralarında b r fark
yaratarak, t barî ve gerçek ağırlığı arasında b r ayrım yapma etk s gerçeğ ,
madenî s kkeler yer ne, s kkeler olarak aynı amaca h zmet eden s mgeler ya
da herhang b r başka madden n konması olanağını sakladığını göster r. Çok
[sayfa 140] küçük altın ve gümüş m ktarlarda s kke yapmanın prat k güçlükler
le, başlangıçta değer ölçüsü olarak değer yüksek madenler yer ne daha az
değerl madenler n, gümüş yer ne bakırın altın yer ne gümüşün kullanılması
ve bu hal n, değerl madenler n bunları tahttan nd rmes ne kadar sürmes
g b olaylar, tar hte gümüş ve bakır ufaklıkların, altın s kkeler n yer n
tutmada oynadıkları rolü açıklar. Gümüş ve bakır ufaklıklar, s kkeler n elden
ele hızla dolaştığı ve dolayısıyla en fazla aşınma ve ufalanmayla karşı
karşıya kaldığı dolaşım alanlarında altının yer n almıştır. Bu, çok küçük
çapta alışver şler n devamlı olduğu yerlerde olur. Bu uyduların altının yer ne
sürekl olarak yerleşmeler n önlemek ç n ödemelerde altın yer ne bunlardan
hang m ktarlarda kabul ed leb leceğ yasalarla saptanmıştır. Dev n m
hal ndek farklı s kke türler n n zlem ş oldukları özel yollar, doğal olarak,
b rb rler yle karşılaşır. Gümüş ve bakır ufaklıklar, en küçük altın s kkeler n
kes rler n ödemek ç n altın le kolkola g rer; altın b r yandan durmadan
perakende dolaşıma akar, öte yandan da ufaklıklar le değ ş lerek durmadan
tekrar dışarı atılır.129
Gümüş ve bakır ufaklıkların maden ağırlığı, keyf olarak, yasalarla
saptanır. Bunlar dev n rken altın s kkelerden de çabuk aşınırlar. Bundan
dolayı şlevler , ağırlıklarından ve dolayısıyla bütün değerler nden tamamen
bağımsızdır. S kke olarak altının şlev , altının maden değer nden tamamen
bağımsız hale gel r. Bu nedenle, kâğıt paralar g b n speten değers z şeyler,
onun yer ne s kke görev n göreb l rler. Bu salt s mgesel özell k, bell b r
ölçüde madenî ufaklıklarda maskelenm şt r. Kâğıt parada se y ce sırıtır.
Aslında, ce n’est que le prem er pas qu coûte.130*
Burada sözünü ett ğ m z, yalnızca, devlet tarafından basılan, ve zorunlu
dolaşıma sah p, karşılıksız kâğıt paradır. En yakın köken madenî para
dev n m nded r. Buna karşılık kred ye dayanan para, metaların bas t dolaşımı
açısından b ze henüz tamamen [sayfa 141] yabancı olan koşulları
gerekt rmekted r. Ama bu konuda şu kadarı söyleneb l r k , nasıl asıl kâğıt
para, paranın dolaşım aracı olması şlev nden doğuyorsa; kred parası da
kaynağını, paranın ödeme aracı olma şlev nden kend l ğ nden alır.131
Devlet, üzerler nde 1 sterl n, 5 sterl n vb. g b adlar bulunan kâğıt
parçalarını dolaşıma sokar. Aynı m ktarda altının yer n f len aldıkları
sürece, bunlar da, b zzat paranın dev nmes n düzenleyen yasalara tâb d r.
Kâğıt paranın dolaşımına özgü b r yasa, ancak, bu kâğıt paranın altını tems l
oranından doğab l r. Böyle b r yasa vardır ve bas tçe söylemek gerek rse
şöyled r: çıkartılacak kâğıt paranın m ktarının yer ne s mgeler konmadan
b zzat dolaşıma g recek olan altın (ya da gümüş) m ktarını geçmemes
gerek r. Dolaşımın emeb leceğ altın m ktarı, bell b r düzeyde durmadan
dalgalanır. Böyle olmakla b rl kte, b r ülkedek dolaşım aracı k tles , f l
deneylerle doğruluğu kolayca anlaşılab lecek bell b r asgarî düzey n altına
düşmez. Bu asgarî k tley oluşturan kısımlarda durmadan süregelen
değ ş kl kler gerçeğ ya da ç ndek altın paralarının sürekl olarak
yen ler yle değ şt r lmes , kuşkusuz ne onun m ktarını ne de onun dolaşımının
sürekl l ğ n değ şt rmeye yolaçmaz. İşte bunun ç n yer n kâğıt s mgeler
alab l r. Buna karşılık, dolaşımın bütün kanalları, bugün, para emme
kapas teler n n sonuna kadar kâğıt para le dolu olsa, yarın, meta
dolaşımındak b r dalgalanma sonucu, taşacak hale geleb l rler. Bu durumda
artık ölçüt d ye b r şey kalmaz. Eğer aynı ad altında f len dolaşıma
g reb lecek altın s kkes yer ne konan kâğıt para gerçek sınırını aşarsa, genel
t barsızlık tehl kes b r yana, metaların dolaşım yasaları gereğ nce, salt kâğıt
para le tems l ed leb lecek kadar b r altın m ktarını ancak tems l edeb l r.
Çıkartılan kâğıt para m ktarı, gereken m ktarın k katı olsa, 1 sterl n, [sayfa
142] 1/4 onsluk altının değ l, 1/8 ons altının para adı olur. Bunun etk s , tıpkı,
f yatların b r ölçütü olarak altının şlev nde sank b r değ şme oluyormuş g b
olur. Daha önce 1 sterl nl k f yatla fade ed len değerler, ş md artık 2
sterl nl k f yatla fade ed leb l r.
Kâğıt para, altını ya da parayı tems l eden b r s mged r. Onunla metaların
değerler arasındak l şk , metaların kâğıt para tarafından s mge olarak
tems l ed len aynı altın m ktarı le düşünsel olarak fade ed lmes nden
barett r. Kâğıt para, yalnızca, d ğer bütün metalar g b b r değere sah p olan
altını tems l ett ğ sürece değer n b r s mges d r.132
Ensonu şu soru sorulab l r: nasıl oluyor da altının yer n kend ler b r
değer taşımayan s mgeler alab l yor? Ama, daha önce de görmüş olduğumuz
g b , altın ancak s kke ya da dolaşım aracı olmaktan başka b r şlevde
bulunmadığı sürece bu yer değ şt rme olanaklıdır. Ş md paranın bunun
yanında başka şlevler de vardır, ve salt dolaşım aracı olarak h zmet etme
şlev hâlâ dev nmes n sürdüren aşınmış s kkeler n bulunmasına karşın, altın
s kkeyle sınırlanmış değ ld r. Her para parçası, f len dev nmede bulunduğu
sürece s kked r ya da dolaşım aracıdır. Ama bu, yer n kâğıt paraya
bırakab lecek çok küçük altın kütleler ç n sözkonusudur. Bu kütle, sürekl
dolaşım alanında kalır, sürekl olarak dolaşım aracı şlev n yapar, ve salt bu
amaçla vardır. Hareket , bu nedenle, yalnızca, başkalaşımın sürekl değ şen
ters evreler n , M–P–M, metaların değer-b ç mler nde yalnızca tekrar ve
hemen kaybolması ç n karşı karşıya gelmeler evreler n tems l eder. Burada
metaların değ ş m-değerler n n bağımsız varlıkları geç c b r görüntüdür ve
yer n derhal b r başka metaya bırakır. Paranın durmadan elden ele
dolaşmasına yolaçan bu süreçte, paranın salt s mgesel b r varlığa sah p
olması yeterl d r. Dey m yer ndeyse, burada paranın şlevsel varlığı, maddî
varlığını [sayfa 143] yutmaktadır. Meta f yatlarının geç c ve nesnel b r
yansıması olması neden yle, b zzat kend s n n b r s mges olarak h zmet
etmekted r ve dolayısıyla yer n b r s mgeye bırakab lmekted r.133 Burada tek
zorunluluk, bu s mgeler n kend başına nesnel toplumsal b r geçerl ğe sah p
olması gerek r k , kâğıt s mge bunu da zora dayanan dev nmes le kazanır.
Devlet n bu zorunlu eylem , toplumun sınırları le çakışan ülke ç n
dolaşımda geçerl olab l r, ama aynı zamanda da, ancak bu alan çers nde
para, dolaşım aracı olma şlev n tümüyle yer ne get r r ya da s kke hal n
alır.

ÜÇÜNCÜ KESİM. – PARA

Değer ölçüsü şlev n yer ne get ren ve ster kend k ş l ğ nde ster b r
tems lc le dolaşım aracı olarak h zmet eden meta, paradır. Altın (ya da
gümüş) şte bunun ç n paradır. B r yandan, kend altın k ş l ğ ç nde
varolması gerekt ğ zaman para olarak şlev görür. O zaman, değer ölçüsü
şlev nde olduğu g b ne yalnızca düşünseld r, ne de dolaşım şlev ndek g b
tems l ed lmeye uygun para-metadır. Öte yandan, şlev n , ster kend s , ster
b r tems lc aracılığı le yer ne get rs n, bu şlev gereğ , para olarak da şlev
görür, bütün ötek metaların tems l ett ğ kullanım-değerler karşısında
b r c k değ ş m-değer n n uygun b ç m olarak b r tek değer-b ç m hal nde
pıhtılaşır.

a. Para-Yığma (İdd har)

Metaların k karşıt başkalaşımının devreler ndek sürekl hareket, ya da


satış ve satınalmanın h ç b tmeyen değ şmes , paranın d nmeyen devr nde ya
da paranın dev nmes nde oynadığı perpetuum mob le134* şlev nde yansır.
Ne var k , başkalaşım d z ler kes l r kes lmez, satışlar kend s n zleyecek
satınalmalarla tamamlanmadığı anda para hareketl olmaktan çıkar; [sayfa 144]
Bo sgu llebert’ n ded ğ g b , “me-uble”den “ mmeuble”ye, hareketl l kten
harekets zl ğe dönüşür, s kke ken para olur.
Metaların daha lk dolaşımı le b rl kte, lk başkalaşımının ürününü sıkı
sıkıya elde tutma zorunluluğu ve tutkusu ortaya çıkmıştır. Bu ürün, metaın
dönüşmüş , şekl ya da altın-kr zal t b ç m d r.135 Artık me-talar, başka
metaları satınalmak ç n değ l, bunların meta-b ç m n , para-b ç m le
değ şt rmek ç n satılmıştır. Metaların dolaşımını etk leyen salt amaçlar
olmalarından, bu b ç m değ ş kl ğ kend başına b r amaç, b r hedef hal n
almıştır. Metaın bu değ şm ş b ç m n n, h ç b r koşula bağlı olmadan elden
çıkarılab l r b ç m olarak ya da yalnızca geç c para-b ç m olarak şlev n
yer ne get rmes , böylece önlenm ş oluyordu. Yan para, b r küme hal nde
taşlaşıyor ve satıcı, para yığıcısı oluyordu.
Metaların dolaşımının lk aşamalarında, yalnızca kullanım değerler
fazlaları paraya çevr l rd . Altın le gümüş, böylece, fazlalığın ya da servet n
toplumsal fadeler hal n almışlardır. Para yığıcılığın bu lkel b ç m ,
geleneksel üret m b ç m n n sab t ve sınırlı b r a le çevres gereks nmeler n
karşılamak ç n sürdürüldüğü topluluklarda sürekl l k kazanmıştır. Asya
halkında, özell kle H ntl lerde durum böyled r. B r ülkedek meta
f yatlarının, orada bulunan altın ve gümüş m ktarı le bel rlend ğ sanısına
kapılan Vanderl nt, H nt mallarının n ç n bu kadar ucuz olduğunu kend
kend ne sorar. Yanıt şudur: H ntl ler paralarını gömerler de ondan. 1602 lâ
1734 yılları arasında, aslında Amer ka’dan Avrupa’ya gelm ş olan 150
m lyon gümüş sterl n gömdükler n bel rt r.136 1856 le 1866 yılları
arasındak 10 yılda İng ltere, H nd stan’a ve Ç n’e, aldığı Avustralya altınına
karşılık 120.000.000 gümüş sterl n hraç etm şt r. Ç n’e hraç ed len
gümüşün büyük kısmı, sonradan H nd stan’a akıyor.
Meta üret m gel şt kçe, her meta üret c s , nevrus rerum’dan137* ya da
toplumsal güvenceden em n olmak zorundadır.138 Gereks nmeler sürekl
olarak kend s n h ssett r r ve onu durmadan başkalarına a t metaları
satınalmaya zorlar; oysa kend öz [sayfa 145] mallarının üret m ve satışı,
zaman gerekt r r ve koşullara bağlıdır. Satmadan satınalab l-mek ç n,
satınalmadan önce satmış olması gerek r. Bu şlem genel ölçüde ele
alındığında b r çel şk taşıyormuş g b görünür. Ama, değerl madenler,
üret m kaynaklarında, ötek metalar le dolaysız olarak değ ş l r. Ve şte
burada, meta sah pler tarafından yapılan satış, (altın ya da gümüş sah pler
tarafından) satınalma olmadan yapılmıştır.139 D ğer üret c ler n ardından
satınalmayı zlemeyen satışlar, yen yen üret len değerl madenler n meta
sah pler arasında dağılımını sağlar. Böylece, bütün değ ş m ç zg s boyunca
çeş tl m ktarlarda altın ve gümüş kümeler b r k r. Değ ş m-değer n bell
b r meta b ç m nde elde tutma ve b r kt rme olanağı le b rl kte altın hırsı da
artar. Dolaşımdak gen şlemeyle b rl kte paranın gücü, her an kullanılmaya
hazır bu mutlak toplumsal servet b ç m n n gücü de artar. “Altın har ka b r
şeyd r! Ona sah p olan arzuladığı her şey elde eder. Altınla b r k mse ruhlar
cennet n n kapılarını b le açar.” (Colombus’un 1503’te Jama ka’dan yazdığı
mektup.) Altın, kend s ne dönüşen şeyler açığa vurmadığı ç n, her şey, meta
olsun ya da olmasın, altına dönüştürüleb l r. Her şey, satılab l r ve
satınalınab l r hale gel r. Dolaşım, her şey n ç ne atılab leceğ ve altın-
kr stal olarak tekrar çıkacağı büyük b r toplumsal mb k “olur. Bu s mya
lm ne az zler n kem kler b le dayanamadıktan sonra, res sacrosancta, extra
commerc um hom num140* nasıl dayansın.141
Metalar arasındak her n tel farklılık parada nasıl kayboluyorsa, para da,
kend payına, rad kal eş tç ler g b bütün farklılıkları yokeder.142 Ne var k ,
paranın kend s de b r meta, dışsal b r nesne, herkes n özel malı olab lecek
b r şeyd r. Böylece toplumsal güç, özel k ş ler n özel güçler hal n alır.
Esk ler, bu yüzden parayı, ekonom n n ve şeyler n ahlâkî düzen n n yıkıcısı
olarak lânetlem şlerd r.143 Modern toplum doğar doğmaz, Plutus’u
saçlarından [sayfa 146] tutarak toprağın karnından144 çıkarmış ve altını, Kutsal
Kâse145* olarak, kend öz yaşamının gerçek lkes n n parıltılı c s mleşmes
olarak selâmlamıştır.
Meta, çerd ğ kullanım-değer yle bell b r gereks nmey karşılar ve
maddî servet n bell b r öğes d r. Ama b r metaın değer , maddî servet n
d ğer bütün öğeler ç n taşıdığı çek m gücünün dereces n ve bu nedenle
sah b n n toplumsal servet n ölçer. Metaların sah b olan b r barbar ve hatta
b r Batı Avrupa köylüsü ç n, değer, değer-b ç m le aynı şeyd r, ve bundan
dolayı, ona göre, altın ve gümüş st f ndek artış, değerde b r artış demekt r.
Paranın değer n n, bazan kend değer ndek değ şmen n, bazan da metaların
değerler nde b r değ şmen n sonucu olarak değ şt ğ doğrudur. Ama bu, b r
yandan, 200 ons altının 100 ons altından daha fazla değer taşımasına engel
olamayacağı g b , öte yandan da bu malın o andak madenî b ç m n n, d ğer
bütün metaların evrensel eşdeğer b ç m ve nsan emeğ n n doğrudan
toplumsal c s mleşmes olmasını da önleyemez. Para-yığma hırsı, [sayfa 147]
doğası gereğ doymak b lmez. N tel k ya da b ç m açısından paranın
yararlılığının sınırı yoktur, yan her metaya doğrudan doğruya çevr leb ld ğ
ç n maddî servet n evrensel tems lc s d r. Ama aynı zamanda, her f lî para
toplamı m ktar olarak sınırlıdır, dolayısıyla, satınalma aracı olarak sınırlı b r
yararlılığı vardır. Paranın n cel sınırlılığı le n tel sınırsızlığı arasındak bu
karşıtlık, st fç ç n, S syphus-benzer 146** emek b r kt rmes nde, para
yığıcısı ç n, sürekl b r mahmuz olur. Bu, tıpkı, aldığı her yen
ülkede,yalnızca yen b r sınır gören b r fat h andırır.
Altının para olarak elde tutulması ve st flenmes ç n, dolaşımına ya da
zevk aracına dönüşmes ne engel olunması gerek r. Para yığıcı, bunun ç n,
altın fet ş adına, bedenî zevklerden fedakârlık yapar. Kutsal k tabın perh z
bahs ne büyük b r çtenl kle uyar. Öte yandan, dolaşımdan, ona metalar
b ç m nde katmış olduğundan fazlasını çekemez. Ne kadar çok üret rse o
kadar çok satab l r. Çok çalışmak, tutumluluk ve has sl k onun başlıca üç
erdem d r, ve çok satıp, az satınalmak ekonom pol t ğ n özet d r.147
Para yığıcılığın kaba b ç m n n yanısıra, altın ve gümüş eşyalara sah p
olma şekl nde, estet k b r b ç m n de görüyoruz. Bu, uygar toplumun servet
le b rl kte gel ş r. “Soyons r ches ou para ssons r ches”148* (D derot).
Böylece, b r yandan, altın ve gümüş ç n, para şlevler nden kopuk,
durmadan gen şleyen b r pazar doğar, ve öte yandan, bunalım ve toplumsal
çalkantılar sırasında başvurulab lecek b r kaynak doğar.
Para yığıcılığı, maden dolaşım ekonom s nde çeş tl amaçlara h zmet
eder. İlk şlev , altın ve gümüş s kkeler n dev nmeler n n tâb olduğu
koşullarda doğar. Metaların dolaşımı ve f yatlarının büyüklüğü ve hızındak
sürekl dalgalanmalarının yanısıra, dolaşımdak para m ktarının durmaksızın
nasıl yükseld ğ n ya da alçaldığını görmüş bulunuyoruz. Demek k , bu
k tlen n gen şleyeb l r ve daralab l r olması gerek r. Bazan para, dolaşan
s kke olarak ş görmek üzere çek lmek, bazan da dolaşan s kke, az ya da çok
durgun para olarak ş görmek üzere t lmek zorundadır. [sayfa 148] F len
dolaşımdak para k tles n n, dolaşımın emme gücünü sürekl doyum
noktasında tutab lmes ç n, ülkedek altın ve gümüş m ktarının, s kke olarak
şlev yapması, gerekl m ktardan daha fazla olması zorunludur. Bu koşul,
yığılı para b ç m n alan para tarafından yer ne get r l r. Bu rezervler,
dolaşıma para çıkarmak ya da dolaşımdan para çekmek ç n kanal h zmet n
görürler ve böylece kanallarından dolup taşmaları önlenm ş olur.149
b. Ödeme Aracı

Metaların ş md ye kadar gözönünde tuttuğumuz bas t dolaşımı b ç m nde,


bell b r değer n, da ma k b ç mde karşımıza çıktığını görmüştük: b r
kutupta meta, karşı kutupta para. Meta sah pler bu nedenle, zaten eşdeğer
şeyler n tems lc ler olarak temasa gel rler. Ama dolaşım gel şt kçe,
metaların elden çıkarılmasını sağlayan koşullar, b r zaman aralığı le
f yatlarının gerçekleşmes nden ayrı hale gel r. Burada, bu koşulların en
bas t ne şaret etmek yetecekt r. B r çeş t malın üret m ç n daha uzun zaman,
b r başka malın üret m ç n daha kısa zaman gerek r. Gene, farklı metaların
üret m yılın çeş tl mevs mler ne bağlıdır. B r tür meta kend pazar yer nde
doğab l r, b r d ğer n n pazara g tmes ç n uzun b r yolculuk yapması gerek r.
Bunun ç n 1 numaralı meta sah b , 2 numaralı satınalmaya hazır olmadan
önce, satışa hazır olab l r. Aynı k ş ler arasında aynı alışver şler sürekl
y nelen nce, satış koşulları, üret m koşullarına göre düzenlen r. Öte yandan,
bell b r metaın, örneğ n, b r ev n kullanımı, bel rl b r süre ç n satılır (halk
d l nde k ralanır). Burada ancak bu süren n sonunda, alıcı, o metaın
kullanım-değer n f len elde [sayfa 149] etm ş olur. Bunun ç n o, bedel n
ödemeden önce satınalmıştır. Satıcı varolan b r malı satar, alıcı yalnızca
paranın, ya da daha doğrusu gelecektek paranın tems lc s olarak satınalır.
Satıcı alacaklı, satınalan borçlu olur. Burada, metaların başkalaşımı ya da
değer-b ç mler n n gel şmes yen b r yönüyle ortaya çıktığı ç n, para da
yen b r şlev yüklen r, ödeme aracı olur.
Alacaklı ya da borçlu olma n tel ğ , burada bas t dolaşımdan gelmekted r.
Bu dolaşımın b ç m ndek değ şme, alıcı ve satıcıya bu yen damgayı vurur.
Başlangıçta bunlar, tıpkı satıcının ve alıcının geç c ve b rb r ardına gelen
yen roller yd ve aynı aktörler tarafından sırayla oynanırdı. Ama ş md bu
karşıtlık esk s kadar hoş olmadığı g b , kr stalleşmeye daha da yatkındır.150
Bununla b rl kte, aynı özell kler, meta dolaşımından bağımsız olarak da kabul
ed leb l r. Esk dünyada sınıf savaşımları, borçlu le alacaklı arasında b r
savaşım b ç m n almış ve Roma’da borçlu plebler n mahvolması le sona
erm şt r. Köleler, bunların yerler n almıştır. Ortaçağda, çatışma, ekonom k
temel le b rl kte onun üzer ne kurulan s yasal güçler n de y t ren borçlu
feodaller n mahvolması le sonuçlanmıştı. Ne var k , bu k dönemdek
borçlular le alacaklılar arasındak para l şk s , yalnızca, sözkonusu
sınıfların dayandıkları genel ekonom k koşullar arasındak der n uzlaşmaz
karşıtlığı yansıtır.
Ş md tekrar metaların dolaşımına dönel m. Satış sürec n n k kutbunda
k eşdeğer n, meta le paranın aynı anda yeralması artık sona erm şt r. Ş md
artık, para, lkönce, satılan metaın f yatının bel rlen-mes nde değer ölçüsü
olarak şlev yapmaktadır; sözleşme le saptanılan f yat, borçlunun
yükümlülüğünü, ya da saptanılan tar hte ödemek zorunda olduğu para
m ktarını göster r. İk nc olarak para, düşünsel satınalma aracı olarak h zmet
eder; alıcının, ödeme konusunda yalnızca verd ğ sözde varolmakla b rl kte,
metaın el değ şt rmes n sağlar. Ödeme ç n saptanılan günden önce, ödeme
aracı, dolaşıma adımını atmaz, alıcının el nden çıkıp satıcının el ne geçmez.
Dolaşım aracının, bu yığılmış hale dönüşmes n n neden , lk evreden sonra
sürec n kes lmes , metaın dönüşmüş şekl n n, yan paranın dolaşımdan
çek lmes yd . Ödeme [sayfa 150] aracı, dolaşıma, ancak meta onu terkett kten
sonra g rer. Para artık dolaşım sürec n meydana get ren araç olmaktan
çıkmıştır. O, ancak onu; değ ş m-değer n n mutlak varlık b ç m olarak ya da
evrensel meta olarak, dolaşıma adımını atmak suret yle sona erd r r. Satıcı,
metaını, bazı gereks nmeler n karşılamak ç n paraya çev rm şt r, oysa para
yığıcı, aynı şey , metaını para b ç m nde elde tutmak, ç n yapmış, borçlu se
borcunu ödemek amacıyla aynı yola başvurmuştur; zaten borcunu ödemese,
onun malları, cra da res tarafından satılacaktır. Metaların değer-b ç m
para, ş md artık, satışın b r sonu ve amacıdır, ve b zzat dolaşım sürec nden
toplumsal b r zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
Alıcı, metaları paraya çev rmeden önce, parayı tekrar metaya çev r r; b r
başka dey şle, metaların k nc başkalaşımını b r nc den önce tamamlar.
Satıcının metaı dolaşıma g rer, f yatını gerçekleşt r r, ama bu, ancak, para
üzer nde yasal b r hak şekl nde olur. Meta, paraya dönüşmeden önce
kullanım-değer ne dönüşmüştür. B r nc başkalaşımının tamamlanması, ancak
daha sonrak b r dönemde olur.151
Bell b r dönemde, vades gelen borç ödemes , satışları le bu borçları
meydana get ren metaların toplam f yatlarını tems l ederler. Bu f yat
toplamının gerçekleşmes ç n gerekl altın m ktarı, her şeyden önce, ödeme
aracının dolaşım hızına bağlıdır. Bu m ktar k durumla koşullanır: b r nc s ,
borçlular le alacaklılar arasındak l şk ler öyle b r z nc r oluştururlar k , A,
borçlusu B’den para aldığında, bunu hemen alacaklısı C’ye devreder, ve bu
böyle devam eder g der; k nc s , çeş tl ödeme günler arasındak aralıkların
uzunluğudur. Sürekl ödemeler z nc r ya da gec km ş lk başkalaşımlar, daha
öncek sayfalarda gözden geç rd ğ m z, ç çe geçm ş başkalaşımlar
d z s nden büsbütün farklıdır. Dolaşım aracının dolaşımı le, alıcılar le
satıcılar arasındak bağ yalnızca fade ed lm ş olmaz, bu bağ, yalnız dolaşım
sırasında doğ-muştur ve onunla vardır. Buna karşılık ödeme aracının
hareket , çok [sayfa 151] daha önceden varolan toplumsal b r l şk y fade eder.
B rkaç satışın aynı anda ve yanyana olması olgusu, dolaşım hızının,
s kken n yer n hang ölçüde alab leceğ n sınırlar. Öte yandan bu olgu ödeme
araçlarında tasarruf sağlayıcı yen b r kaldıraçtır. Ödemeler n tek b r noktada
toplanması ölçüsünde, bunların tasf yes (l qu -dat on) ç n özel kurumlar ve
yöntemler gel şt r l r. Ortaçağlarda Lyon’ da v rement’ler152* böyleyd .
A’nın B’den, B’n n C’den ve C’n n A’dan vb. alacaklarının poz t f ve negat f
m ktarlar olarak b r ölçüde b rb rler n yok etmek üzere karşı karşıya
get r lmeler yeter. Böylece ger ye, ödenecek tek b r bak ye kalır. B r
merkezde toplanan ödemeler m ktarı ne kadar büyük olursa, bu borç bak yes
o kadar az olur ve dolaşımdak ödeme aracı k tles o kadar küçük olur.
Paranın ödeme aracı şlev , sınırsız b r çel şk n n varlığına şaret eder.
Ödemeler b rb rler n dengeled kler sürece, para, yalnızca, b r hesap parası,
b r değer ölçüsü olarak düşünsel b r şlev yer ne get r r. F l ödemeler
yapılması gerekt ğ sürece, para, artık b r dolaşım aracı, ürünler n
değ ş m nde geç c b r etken olarak h zmet etmez, toplumsal emeğ n b reysel
c s mleşmes , değ ş m-değer n n bağımsız varlık b ç m , evrensel meta
olarak ş görür. Bu çel şk , para bunalımı d ye b l nen kt sad ve t car
bunalımların bu evreler nde açıkça görülür.153 Bu g b bunalımlar, ancak,
uzayıp g den ödemeler z nc r n n ve bunların kapanması ç n yapay b r
s stem n y ce gel şt ğ yerlerde görülür. Bu mekan zmada genel ve yaygın b r
bozukluk olduğu zaman, bunun neden ne olursa olsun, para, b rdenb re ve
doğrudan, hesap parasının düşünsel b ç m nden çıkar ve nak t para hal n
alır. Sıradan mallar artık onun yer n alamaz. Metaların kullanım-değer
değers z hale gel r, ve onların değer de, kend bağımsız b ç m n n varlığı
çers nde kaybolur. Bunalım öngününde, burjuvaz ,bolluğun verd ğ
sarhoşlukla, kend ne güven çers nde, parayı boş b r hayal lân eder.
Yalnızca meta paradır. Ama ş md her yerde şu çığlık: Yalnızca para metadır.
Karacanın su peş nde koşması [sayfa 152] g b , onun ruhu da para, o b r c k
servet peş nde nefes nefesed r.154 Bunalım sırasında, metalarla onların
değer-b ç m , para arasındak zıtlık, mutlak çel şk düzey ne yüksel r. Bu g b
durumlarda,para hang b ç mde görünürse görünsün h ç önem yoktur.
Ödemeler ster altın le ster banknot g b kred parasıyla yapılsın, para
kıtlığı devam eder.155
Eğer ş md bell b r dönemde dolaşımdak paranın toplam m ktarını
gözönünde tutacak olursak, dolaşım ve ödeme aracının ver len dev nme
hızının, gerçekleşeb lecek f yatların toplamı, artı, günü gelm ş ödemeler n
toplamı, eks , b rb r n götüren ödemeler, son olarak, eks , aynı s kke
parçasının sıra le dolaşım ve ödeme aracı olarak h zmet gördüğü devreler
sayısı sonucuna eş t olduğunu görürüz. Bundan dolayı, f yatlar le dev nme
hızı ve ödemeler n n hacm b l nm ş olsa b le, bel rl b r sürede, d yel m b r
günde, dolaşımdak para m ktarı le dolaşımdak metalar k tles artık
b rb r ne tekabül etmez. Çoktandır dolaşımdan çıkmış olan metaları tems l
eden para, dev nmes n sürdürür. Eşdeğer para olan dolaşımdak metalar
lerdek b r tar he dek sahnede görünmezler. Ayrıca, her gün sözleşmeye
bağlanan borçlar le aynı gün vadeler gelen ödemeler tamamen kıyas kabul
etmez n cel klerd r.156 [sayfa 153]
Kred -para, ödeme aracı olarak paranın şlev nden doğrudan ortaya çıkar.
Satınalınmış metalar ç n düzenlenen borç belgeler , bu borçların başkalarına
devred lmes amacıyla dolaşır. Öte yandan, kred s stem n n gel şmes
ölçüsünde, ödeme aracı olarak paranın şlev de büyür. Bu n tel ğ le,
kend ne özgü çeş tl b ç mlere g rerek, büyük t car alışver şler alanında
kend ev ndeym ş g b hareket eder. Buna karşılık altın ve gümüş s kkeler
perakende t caret alanına sürülür.157
Meta üret m kend s n yeter nce yaygınlaştırınca, para, metaların
dolaşım alanı ötes nde ödeme aracı olarak h zmet etmeye başlar. Bütün
sözleşmeler n evrensel konusu olan meta hal n alır.158 Rantlar, verg ler ve
benzer ödemeler, aynî ödemeler hal nden çıkıp nakd ödemelere dönüşürler.
Bu dönüşümün, üret m n genel koşullarına ne ölçüde dayandığını, örneğ n,
Roma İmparatorluğunun, devlete yapılan bütün ödemeler n para olarak
ödenmes ç n yaptığı g r ş m n k kez başarısızlıkla sonuçlanması çok y
göster r. Fransız tarım nüfusunun Lou s XIV zamanındak korkunç sefalet ,
Bo sgu llebert, Marshal Vau-ban ve başkalarının açık b r d lle yerd kler bu
sefalet, yalnız verg ler n yüksekl ğ [sayfa 154] yüzünden değ l, aynî verg ler n
nakdî verg lere çevr lmes yüzünden de ler gelm şt .159 Öte yandan Asya’da
devlet verg ler n n esasta aynî olarak ödenen rantlardan baret oluşu, doğal
olay düzenl l ğ le yen den ortaya çıkan üret m koşullarına bağlıdır. Ve bu
ödeme b ç m de esk üret m b ç m n n devamını sağlıyordu. Osmanlı
İmparatorluğunun ayakta kalmasının sırlarından b r s de budur. Avrupa’nın
Japonya’ya zorla kabul ett rd ğ dış t caret, aynî rant yer ne nakdî rantın
geçmes ne yolaçarsa, bu, ülken n örnek tarımının sonu olacaktır. Bu tarımın
sürdürüldüğü dar ekonom k koşullar yokolup g decekt r.
Her ülkede yılın bell günler törelerle, çeş tl büyük ve devamlı
borçların kapatılması günler olarak kabul ed l r. Bu tar hler, yen den-üret m
çarkındak devr mler n yanısıra, mevs mlerle sıkı l şk hal ndek koşullara
bağlıdır. Bunlar, aynı zamanda, verg ler, rantlar vb. g b , metaların dolaşımı
le doğrudan bağlantısı bulunmayan ödemeler n, tar hler n de düzenler.
Bütün ülkede bu tar hlere raslayan ödemeler ç n gerekl para m ktarı, ödeme
aracı ekonom s nde dönemsel ama tamamen yapay bozukluklara yolaçar.160
Ödeme aracının dev nme hızı yasasından şu sonuç çıkar k , kaynağı ne
olursa olsun, bütün dönemsel ödemeler ç n gerekl ödeme aracı m ktarı, bu
dönemler n uzunluğu le ters orantılıdır.161 [sayfa 155]
Paranın ödeme aracı olarak gel şmes , borçlanılmış m ktarların ödenme
tar h ç n para b r kt r lmes n gerekt r r. Zeng nl ğe kavuşmanın bell b r
yolu olarak para-yığma, uygar toplumun lerlemes yle ortadan kalkarken,
ödeme aracı rezervler n n oluşumu bu lerlemeyle b rl kte artar.

c. Evrensel Para

Para, ç dolaşım alanından çıktığı anda, orada büründüğü, f yatların


ölçütü, s kke, şaret ve değer s mges g b yerel g ys ler nden soyunur ve lk
b ç m külçe hal ne döner. Dünya pazarları arasındak t carette, metaların
değer , evrensel olarak kabul ed leb lecek b ç mlerde fade ed l r. Bu
nedenle, onların bağımsız değer-b ç mler de, bu durumlarda, evrensel para
b ç m nde onların karşısına çıkarlar. Para, maddî b ç m aynı zamanda soyut
nsan emeğ n n doğrudan doğruya toplumsal c s mleşm ş b ç m olan meta
n tel ğ n , tam anlamıyla, ancak dünya pazarlarında kazanır. Bu alandak
gerçek varoluş b ç m , onun düşünsel kavramına en uygun şek lde tekabül
eder.
İç dolaşım alanında, ancak tek b r meta değer ölçüsü olarak h zmet
etmekle para hal ne gel r. Dünya pazarlarında değer n ç ft ölçü-sü hüküm
sürer, altın ve gümüş.162 [sayfa 156]
Dünya parası, evrensel ödeme aracı, evrensel satınalma aracı, ve her
türlü servet n evrensel olarak kabul ed len somutlaşmış şekl g b h zmet
eder. Onun başlıca şlev , uluslararası bak yeler n tasf yes nde ödeme aracı
şlev d r. Merkant l stler n “t caret denges ” sloganı, şte buradan gel r.163
Altın le gümüş, çeş tl uluslar arasındak ürün değ ş m nde alışılagelen
dengen n b rdenb re bozulduğu dönemlerde, başlıca ve zorunlu uluslararası
satınalma aracı olarak h zmet ederler. Ve ensonu, satınalma ya da ödemen n
sözkonusu olmadığı, ama servet n b r ülkeden d ğer ne aktarılması gerekt ğ
ve bu aktarmanın, ya dünya pazarının [sayfa 157] o andak konumu, ya da
güdülen özel amaçlar neden yle metalar b ç m nde yapılmasının olanaksız
olduğu durumlarda, bu, toplumsal servet n evrensel somutlaşmış şekl olarak
h zmet eder.164
Her ülken n ç dolaşım ç n b r para rezerv ne gereks nmes olduğu g b ,
dünya pazarlarındak dış dolaşım ç n de böyle b r rezerve gereks nme
vardır. Demek k , para-yığmanın şlevler , paranın kısmen ç dolaşım ve ç
ödeme aracı şlev nden, kısmen de dünya parası olma şlev nden doğmuş
oluyor.165 Bu son şlev ç n, gerçek para-meta, gerçek altın ve gümüş
gerekl d r. Bu nedenle, S r James Steuart, altın le gümüşe, bunları, salt yerel
tems lc ler nden ayırdetmek ç n “dünya parası” demekted r.
Altın le gümüşün akımı k yönlüdür. B r yandan, kaynağından çıkarak
yeryüzünün bütün pazarlarına yayılır, çeş tl ulusal dolaşım alanlarında farklı
ölçülerde em l r, dolaşım kanallarını doldurur, altın ve gümüş s kkeler n
aşınmalarının yer ne geçer, lüks eşyalara malzeme olur, para-yığma şekl nde
donar.166 Bu lk akım, metalarda gerçekleşm ş emekler , altın ve gümüş
üreten ülkeler n değerl madenlerde so-mutlaşan emekler yle değ şmeler le
başlar. Öte yandan, altın le gümüş, çeş tl ülkeler n dolaşım alanlarında
durmadan b r ler b r ger akar, ve bu akımın hareket , kamb yo kurlarındak
b tmez tükenmez dalgalanmalara bağlıdır.167 [sayfa 158]
Burjuva üret m b ç m n n bell b r boyuta ulaştığı ülkeler, bankaların kasa
da reler nde b r ken altın ve gümüş m ktarını, kend ler ne özgü şlevler ,
gereğ g b yer ne get reb lecekler asgar ölçüde tutab lmek ç n
sınırlandırırlar.168 B r km ş bu m ktarların ortalama düzeyler n n üzer ne
göze batacak derecede çıkmaları bazı st snalar dışında meta dolaşımındak
b r durgunluğun, başkalaşımlarındak düzenl akışta kes nt n n b r
bel rt s d r.169 [sayfa 159]
85 * En üstün derecede. -ç.
86 Paranın n ç n doğrudan doğruya emek-zamanını tems l etmed ğ sorusu –böylece, b r kağıt parçası,
örneğ n x kadar emek-zamanını tems l edeb l rd – aslında b z şu soruya götürür: meta üret m ele alındığı
zaman, emek ürünler n ç n meta b ç m n almak zorundadırlar? Çünkü bunların meta b ç m n almaları,
bunların meta ve para d ye farklılaşmalarını gerekt r r de ondan. Bunun g b b r soru daha: özel emek –
özel k ş ler n hesabına emek– onun karşıtı olan toplumsal emek g b n ç n ele alınmasın? Meta üret m
üzer ne kurulu b r toplumda ütop k “emek-para” düşünces n başka b r yerde ayrıntıları le ncelem şt m.
(l.c., s. 61 sqq. [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 115 vd.].) Bu noktada yalnızca şunu eklemek
ster m k , örneğ n Owen’ın “emek-parası” t yatro b let ne kadar para sayılırsa, o kadar paradır. Owen,
meta üret m le h ç bağdaşmayan b r üret m b ç m olan dolaysız ortak emeğ önceden kabul eder. Emek
belgeler , yalnızca, b rey n ortak emekte yer aldığını, ve tüket m ç n ayrılan ortak üret mdek bell payını
göster r. Ama Owen’ın aklına, meta üret m n önceden kabul etmek ve aynı zamanda para le de
hokkabazlık ederek, bu üret m ç n gerekl koşullardan kaçınmaya çalışmak h ç gelm yor.
87 Vahş ler le yarı-uygar kav mler bu d l farklı şek lde kullanıyorlar. Kaptan Parry, Baff n körfez n n
batı kıyısında oturan yerl ler ç n şöyle d yor: “Bu durumda (trampa sırasında) onu (kend ler ne ver len
şey ) k kez yaladılar, ve bundan sonra pazarlığın tatm n ed c b r şek lde sonuçlandığını bel rt r b r tavır
takındılar.” Bunun g b Doğu Esk moları da değ ş mle aldıkları şey yalarlardı. Böylece, Kuzeyde. d l,
dev r-tesl m organı olarak kullanılıyorsa , Güneyde de, m de, b r km ş mülk yet organı ödev görür, ve
kâf rler, b r nsanın servet n göbeğ n n büyüklüğü le tahm n eder. Bu kâf rler n bayağı akıllı adamlar
olduğu şu örnekten de görülür: 1864 tar hl resm b r İng l z Sağlık Raporu, şç sınıfının büyük b r
kes m nde yağlı bes nler noksanlığı olduğunu açıkladığı sırada, Dr. Harvey adında b r (kan dolaşımını
bulan ünlü k ş değ l elbette), burjuvalar le ar stokratların fazla yağlarını er tmek ç n reçeteler yazarak
dünyalığını doğrutmuştu.
88 Bkz: Karl Marx, Zur Kr t k etc., “Theor en von der Masse nhe t des Geldes”, s. 53 vd. [Ekonom
Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, “Paranın Ölçü B r m Üzer ne Teor ler”, s. 104 vd..]
89 “Altın ve gümüşün, b rb r n n yanında yasal maden para olarak, yan değer ölçüsü olarak
bulundukları yerde, bu k s n , tek ve aynı madde sayma yolunda boşuna çaba harcanmış olması bu
yüzdend r. Aynı gümüş ve altın oranlarında değ şmez şek lde aynı emek-zamanının maddeleşt ğ n
varsaymak, gerçekte gümüş le altının aynı madde olduğunu ve daha az değer taşıyan maden olan
gümüşün de altının değ şmez b r kesr olduğunu varsaymaktır. Edward III zamanından George II
zamanına kadar İng l z parasının tar h , yasal olarak saptanan altın ve gümüşün değer l şk s yle, bu k
maden n gerçek değer nde meydana gelen dalgalanmaların çatışmasından doğan devamlı karışıklıklar
tar h d r. Bazan altının değer gereğ nden fazla olarak saptanmıştır, bazan da gümüşün. Değer gereğ nden
düşük olarak saptanan maden, dolaşımdan çek l r, er t l p hraç ed l r. Bu durumda, k maden n değer
l şk s , yasayla yen den değ şt r l yordu, ama kısa b r süre sonra yen t bar değer, gerçek değer l şk s yle,
tıpkı esk den olduğu g b çel ş yordu. Bugün b le, H nd stan’da ve Ç n’de gümüş taleb n n artmasından ler
gelen altın değer n n gümüşe oranla haf f ve geç c olarak düşmes durumu, Fransa’da, aynı olaya,
gümüşün hracına ve bu maden n, dolaşımda, büyük ölçülerde altının yer n almasına neden oldu.
Fransa’da, 1855, 1856, 1857 yıllarında, altın thal , bu maden n hracatını 41.580.000 sterl n aşıyordu;
gümüş hracı se, bu maden n thal n 14.704.000 sterl n aşmaktaydı. Gerçekte, Fransa g b , bu k maden n
yasal olarak değer ölçüler sayıldığı ve her k s n n de zorunlu geçerl ğ bulunduğu, ama ödemeler n steğe
bağlı olarak altın ya da gümüş le yapılab leceğ ülkelerde, değer yükselen maden, herhang b r d ğer
meta g b kt sad akışı dumura uğratan b r etken hal ne gel r ve bu meta, kend f yatını, t bar değer ,
gerçek değer nden yüksek takd r ed len ötek maden le ölçer ve bu durumda, yalnızca ve böylel kle,
değer yükselmeyen maden, b r c k değer ölçüsü olarak kalır. Tar h n bu alanda sağlamış olduğu bütün
deney mler şu sonuca varır k , k metaın yasal olarak değer ölçüsü görev n yer ne get rd kler yerde,
prat kte bu görev f len yer ne get ren, yalnızca bu metalardan b r tanes d r.” (Karl Marx, l.c., s. 52, 53
[Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 102-103].)
90 İng ltere’de b r ons altının, para ölçütü b r m olarak h zmet ett ğ halde, sterl n n bunun b r parçasını
oluşturmaması g b gar p durum söyle açıklanır: “B z m s kke s stem m z aslında yalnız gümüşün
kullanılmasına göre düzenlend ğ ç n b r ons gümüş da ma bell sayıda ufak paraya bölüneb l r; oysa
altının, yalnızca gümüşe göre düzenlenm ş s kke s stem ne daha sonrak b r dönemde g rmes neden yle
b r ons altın, kes rs z ufak paralar hal nde darbed lemez.” Maclaren, A Sketch of the H story of the
Currency, London 1858, s. 16.
91 İng l z yazarlarında, değer ölçüsü le f yat ölçütü (değer n ölçütü) üzer ndek karışıklık
anlatılamayacak dereceded r. Bunların, adları da görevler de durmadan yer değ şt r r.
92 * Her şey aynı kalmak koşuluyla. -ç.
93 Ayrıca, genel tar hsel b r geçerl ğ de yoktur.
94 Öyle k , İng l zcede pound sterl n, özgün ağırlığının üçte-b r nden azını; b rleşmeden önce İskoç
pound’u yalnızca 1/36 kadarını; Fransız l vre’ 1/74’ünü, İspanyol madaved ’sı 1/1.000’den azını; ve Portek z
re ’s se çok daha küçük b r kesr göster r.
95 “Bugün yalnızca adları aklımızda kalan s kkeler, bütün ülkelerde en esk olanlardır; bunların heps de
b r zamanlar gerçek d ler, ve şte bu nederde, hesaplar bunlarla yapılmıştır.” (Gal an , Della Moneta,
l.c., s. 153.)
96 Dav d Urquhart, Fam l ar Words adlı yapıtında bazı canavarlıklara (!) değ n r: bugünlerde, İng l z
para ölçütü b r m olan b r pound (sterl n) aşağı yukarı b r geyrek altına eş tt r. “Bu, b r ölçütün
saptanması değ l, düpedüz b r ölçünün tahr f ed lmes d r.” Altın ağırlığının böylece “sahte adlandırılış nda”,
her şeyde olduğu g b , uygarlığın yozlaştırıcı el n görür.
97 Anakars s’e, Yunanlıların parayı hang amaçla kullandıkları sorulunca, “Hesap yapmak ç n” d ye
karşılık verm şt r. (Athen[aeus], De pn., 1. IV, 49, v. 2 [s. 110]. ed. Schwe ghäuser, Stras-bourg 1802.)
98 “F yatlar ölçütü olarak altın, tıpkı metalann f yatları g b , aynı t bar adlarla fade ed ld ğ nden, ve
böylece, örneğ n, tıpkı 1 ton dem r g b , 1 ons altın da 3 sterl n 17 ş l n 101/2 pen olarak fade ed ld ğ nden,
altının bu t bar adlarına, altının darp-f yatı* denm şt r. Altının kend maddes yle değer n n ölçüldüğü ve,
bu bakımdan ötek metalardan farklı olarak, altının f yatının devlet tarafından saptandığı yolundak gar p
düşünce, buradan doğmuştur. Buradak yanılgı bel rl altın ağırlıklarının t bar adlarının saptanmasıyla bu
ağırlıkların değer n n saptanmasının b rb r ne karıştırılmasıdır.” (Karl Marx, l.c., s. 52 [Ekonom Pol t ğ n
Eleşt r s ne Katkı, s. 102].)
* Fransızca baskıda “pr x de monna e”, İng l zce baskıda “m nt-pr ce”, Almanca baskıda
“Münzpre s”. -ç.
99 Bkz: “Theor en von der Masse nhe t des Geldes”, Zur Kr t k der Pol. Ökon., s. 53, vd. [Ekonom
Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, “Paranın Ölçü B r m Üzer ne Teor ler”, s. 104 vd.]. Altının ya da gümüşün
daha büyük ya da daha küçük ağırlıklarına, bu madenler n bel rl ağırlıklarına yasa le ver lm ş bulunan
adların aktarılması le paranın darp-f yatının yükselt leb leceğ ya da düşürüleb leceğ konusundak gar p
düşünceler; bu düşünceler n, kamu ve özel k ş alacaklarına karşı g r ş lm ş becer ks zce mal şlemler
olarak değ l de şarlatanca ekonom k önlemler g b uygulandığı haller, Wm. Petty’n n Quantulumcunque
concern ng money: To the lord Marqu s of Hal fax, 1682, adlı yapıtında öyles ne en ne-boyuna
şlenm şt r k , kend s nden hemen sonra gelen S r Dudley North le John Locke’un, d ğerler n saymıyoruz,
yaptıkları tek şey, onun söyled kler n sulandırmak olmuştur. Wm. Petty şöyle d yor: “Eğer b r ulusun
zeng nl ğ b r buyrukla on katına çıkartılab l yorsa, böyle b r buyruğu hükümdarlarımızın çoktan
çıkartmamış olması doğrusu çok gar p.” (l.c., s. 36.)
100 “Ya da para b ç m ndek b r m lyonun aynı büyüklükte meta b ç m ndek b r değerden daha değerl
olduğu” (Le Trosne, l.c., s. 919.) yan , “b r değer n. aynı büyüklüktek b r başka değerden daha değerl
olduğu kabul ed lmel d r.”
101 Az z Jerome, yalnız gençl ğ nde, hayal nde yarattığı güzel kadınlara karşı çölde savaşım vermes n n
de gösterd ğ g b beden yle çet n savaşlara tutuşmakla kalmamış, yaşlılığında da manev tutkularına karşı
da savaşmak zorunda kalmıştır. “Ruhumla, Yüce Yargıcın önüne çıktığımı zannett m”, der.– “K ms r
sen?” d ye sordu b r ses, – “B r hır st yanım”, ded m. – “Yalan söylüyorsun, sen yalnızca b r
ç çeroncusun” d ye gürled Yüce Yargıç.
102 * “Bu s kken n karışımı le ağırlığını y b ld n. Ama söyle bakalım, bu s kkeden sen n kesende var
mı?” (Dante, İlâh Komedya, Cennet, Y rm dördüncü Manzume, MEB Yayınları, 1956, s. 217.) -ç.
103 * Geç c anlaşma, -ç.
104 “Ec oe tou ... purz antameeibeaqai panta, jhsin o¢Hracleitoz, cai pur apantwn,
woper crnson crhmata cai crhatwn crusoz. ” (“Herakle tos, her şey ateşten ... olur, ve ateş
her şeyden, dem şt . Tıpkı bunun g b , altından metalar ve metalardan altın olur.”) (F. Lassalle, D e
Ph losoph e Herakle tos des Dunkeln, Berl n 1858, Bd. I, s. 222.) Lassalle bu pasajdak notunda (s.
224, n. 3) yanlış olarak, altını, yalnızca değer s mges yapar.
105 * Ölüm parendes . -ç.
106 * N. F. Dan elson’a yazdığı 28 Kasım 1878 tar hl mektubunda Marx, bu tümcen n şu şek lde
düzelt lmes n önerm şt r: “Ve aslında, her yarda bez n f yatı, bütün yardalar üzer nde harcanmış toplumsal
emeğ n b r kısmının maddeleşm ş b ç m nden başka b r şey değ ld r.” Kap tal’ n B r nc C ld n n Almanca
k nc baskısının Marx’aa t b r nüshası üzer nde de benzer b r düzeltme yapılmıştır, ama yazı, Marx’ın
elyazısı değ ld r. – Rusça baskıya Marks zm-Len n zm Enst tüsünün notu.
107 ** “Gerçek aşkın yolu h ç b r zaman d kens z değ ld r”, (Shakespeare, B r Yaz Geces Düşü, l.
perde, 1. sahne). -Ed.
108 “Her satış, b r satınalıştır.” (Dr. Quesnay. D alogues sur le Commerce et les Travaux des
Art sans, Phys ocrates [‘ta]. ed. Da re, I. Part e. Par s 1846. s. 170) ya da Quesnay’n n Max mes
Generales’ n de ded ğ g b , “Satmak, satınalmaktır”.
109 “B r metaın f yatı, ancak b r başka metaın f yatı le ödeneb l r.” (Merc er de la R v ere. L’Ordre
naturel et essent el des soc etes pol t ques”, Phs ocrates(‘ta), ed. Da re, II. Part e, s. 554.)
110 “Bu paraya sah p olmak ç n, b r şey satılmış olması gerek r.” (l. c. , s. 543.)
111 Daha önce de şaret ed ld ğ g b , altını ya da gümüşü f len üreten k ş b r st snadır. O, ürününü, lk
kez satmaksızın, doğrudan doğruya başka b r meta le değ ş r.
112 * P s kokmaz. – (Roma İmparatoru Vespas yan (69-79), oğlu ayakyollarının verg lend rmes n
önerd ğ zamanparadan böyle sözetm şt .) -ç.
113 “El m zdek , para, satınalmayı steyeb leceğ m z şeyler tems l ederken, aynı zamanda bu para,
karşılığında satmış oldugumuz şeyler de tems l eder.” (Merc er de la R v ere, l. c. , s. 586.)
114 * Oyundak k ş ler, pazarlığa g r şen k ş ler. -ç.
115 “Buna göre dört uç, ve b r s lk kez şe karışan üç sözleşmec k ş vardır.”(Le Trosne, l. c. , s.
909.)
116 * İsp rtolu çk . Et moloj k anlamında “yaşam suyu”. -ç.
117 Bu apaçık b r şey g b gel r, ama çoğu zaman başta, “serbest t caret çığırtkanları” olmak üzere,
ekonom pol t kç ler n gözünden kaçmıştır.
118 Zur Kr t k etc. , s. 74-76’da [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 128-130] James M ll
üzer ndek gözlemler me bakınız. Bu konu le lg l olarak mazeretç ekonom ye özgü k yönteme
değ n leb l r. Bunların lk , metaların dolaşımının, aradak farklı noktalardan soyutlanarak, ürünler n
dolaysız trampası le özdeş hale get r lmes d r; k nc s , kap tal st üret m n çel şk ler n n, bu üret me katılan
k ş ler arasındak l şk ler n, metaların dolaşımından doğan bas t l şk lere nd rgenmek
suret yleaçıklanmaya g r ş lmes d r. Meta üret m ve dolaşımı, büyüklükler ve boyutları farklıolsalar b le,
b rb r nden çok farklı üret m b ç mler nde de görülür. Eğer b z yalnızcabu dolaşımın bütün bu üret m
b ç mler nde ortak soyut kategor ler n b l yorsak, bu üret m b ç mler arasındak bel rl ayrılık noktaları
konusunda h ç b r şey b lm yoruz, ve bu konuda yargılar vermem z de olanaksız demekt r. H ç b r b l m
dalında, ekonom pol t kte olduğu kadar sıradan farklarla kuru gürültü kopartılmamıştır. Örneğ n, metaın
b r ürün olduğunu b len J. B. Say b r de bakıyorsunuz bunalımlar konusunda ahkam kesmeye kalkıyor.
119 * Dev nme sözcüğü, elden ele geçen paranın zled ğ yolu ya da z anlatmak ç n kullanılmıştır; bu
dev nme, dolaşımdan farklı b r hareket b ç m d r. -ç.
120 B r meta, tekrar tekrar satıldığı zaman b le, b z m ç n halen varolmayan b r olgu ortaya çıkar; son
defa kes n olarak satıldığında, dolaşım alanından çıkarak tüket m alanına g rer ve burada, ya tüket m ya
da üret m aracı olarak h zmet eder.
121 “[Paranın] b r c k hareket b ç m , ürünler n ona emrett ğ b ç md r.” (Le Trosne, l. c., s. 885.)
122 * Burada (“Örneğ n keten bez böylece...”den “... b rb r n sarmalamasını da yansıtır.”a kadar)
İng l zce met n, 4. Almanca baskıya uygun olarak değ şt r lm şt r. -Ed.
123 “Ürünler onu” (parayı) “dev nd r rler ve dolaşımda yer aldırırlar. ...” (Paranın) “dev nme hızı 1e
m ktarı tamamlanır. Gerekt ğ sürece, b r an b le durmadan, b r elden d ğer ne geçer.” (Le Trosne, l. c. ,
s. 915, 916.)
124 “Para ... alım ve satımın ortak ölçüsü olduğu ç n; el nde satacak b r şey olup da alıcı bulamayan
herkes, malını el nden çıkartamamanın neden n krallıkta ya da ülkedek para eks kl ğ nde görmeye ve
düşünmeye eğ l ml d r; ve böylece herkes n yakınması; yeter para bulunmamasındandır, ama bu büyük b r
yanılgıdır. ... Para d ye feryat eden bu nsanların sted kler ned r? ... Ç ftç yakınır ... ülkede dahafazla
para olsa mallarına b r f yat elde edeb leceğ n sanır. Bu durumda, öyle görünüyor k , onun gereks nme
duyduğu şey para değ l, satmak stey p de satamadığı hububat ve hayvanları ç n f yattır. ... Pek n ç n b r
f yat elde edemez? ... (1) Ya ülkede çok fazla hububat ve hayvan vardır ve bu yüzden pazara gelenler n
çoğu onun g b malını satmak ve pek az satınalmak gereks nmes duyar; ya da (2) dışarıyaher zamank
hraç yolu tıkanmıştır ...; ya da (3) yoksulluk neden yle nsanların ev gereks nmeler ç n esk s kadar para
harcayamamaları yüzünden tüket m azalmıştır; bunun ç n, ç ftç n n mallarının satışını sağlamanın yolu
para m ktarının artırılmasıdeğ l, aslında p yasayı durgunlaştıran bu üç neden n ortadan kaldırılmasıdır. ...
Tüccar le küçük esnaf da parayı aynı şek lde sterler, yan p yasa tıkandığı ç n, eller ndek mallara b r
çıkış noktası ararlar. ...” (B r ulus) “h ç b r zaman, servet n elden ele geçt ğ zamank kadar gönençl
olamaz.” (S r Dudley, North D scoursesupon Trade, Lond. 1691, s. 11-15 pass m.) Herrenschwand’ın
hayal ürünü düşünceler de şuna gel r dayanır: metaların n tel ğ nden doğan ve dolaşımlarıyla ortaya çıkan
çel şk ler, dolaşım aracı m ktarının artırılması le ortadan kaldırılab l r. B r yandan, halk arasında, üret m ve
dolaşımdak durgunluğu, dolaşım aracındak yeters zl ğe bağlamak g b yanlış b r kanı olmakla b rl kte, bu,
öte yandan h ç b r zaman paranın dolaşımının düzenlenmes ne bazı acem ce yasal müdahaleler sonucu
dolaşımaraçlarında meydana gelen kıtlık, böyles durgunluklara yolaçma anlamına gelmez.
125 “B r ulusun t caret n yürütmek ç n gerekl olan para, bell b r ölçü ve orandadır; bunun fazlası da
azı da ş n yürütülmes ne zarar ver r. Bu aynen, küçük perakende t carette gümüş parayı bozmak ve
hatta en küçük gümüş s kkelerle b le yapılamayan hesapların ödeneb lmes ç n bel rl b r oranda paraya
gereks nme olduğu g b d r. ... Ve gene t caret ç n gerekl bozuk paranın m ktarı, alışver ş yapan nsanların
sayısı ve bunların yaptıkları alışver ş n sıklığına; ve aynı zamanda ve özell kle en küçük gümüş paranın
değer ne bağlı se; aynı şek lde b z m t caret m z ç n gerekl paranın [altın ve gümüş s kkeler n] oranı da
yapılan alışver ş n sıklığı ve ödemeler n büyüklüğü le bel rlen r.” (W ll am Petty, A Treat se of Taxes and
Contr but ons, Lond. 1667, s. 17.) Hume’un teor s . J. Steuart le d ğerler n n saldırılarına karşı, A.
Young tarafından Pol t cal Ar thmet c, Lond., 1774’te savunulmuştur; bu yapıtta, “F yatlar Para
M ktarına Bağlıdır” başlıklı özel b r bölüm (s. 112) bulunmaktadır. Zur Kr t k etc. , s. 149’da [Ekonom
Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 216] şunu bel rtm şt m: “Dolaşımdak s kkeler n m ktarına gel nce, bunu,
sözünü etmeden geç şt r r ve tamamen yanlış b r tutumla parayı bas t meta g b ele alarak bu konuyu
dokunmaksızın geç şt r r.” Bu fade, ancak, Adam Sm th, parayı, ex off c o [mesleğ açısından -ç. ] e1e
aldığı sürece geçerl d r. Bununla b rl kte, arasıra daha öncek ekonom pol t k s stemler n n eleşt r s nde
yaptığı g b doğru görüşler de ben mser: “Her ülkedek s kke m ktarı, dolaşımlarına aracılık ett ğ
metaların değer yle düzenlen r. ... Herhang b r ülkede yılda alınıp satılan malların değer , bunların
dolaşımları ve asıl tüket c ler arasında dağılımları ç n bell b r m ktar parayı gerekt r r, ama fazlası ç n b r
kullanım yaratmaz. Dolaşım kanalı, zorunlu olarak, kend s ne, onu doldurmaya yetecek kadar b r m ktarı
çeker.” (Wealth of Nat ons, [vol. III.] I. IV. ch. I. [s. 87, 89.]) Aynı şek lde, o, yapıtına, ex off c o,
şbölümünü kutsallaştırmayla başlar. Daha sonra, kamu gel rler n n kaynaklarını ele aldığı son c ltte,
hocası A. Ferguson’un yaptığı şbölümü yermeler n arasıra y neler.
126 “Halk arasında altın le gümüş çoğaldıkça her ulusta mutlaka şeyler n f yatları yükselecekt r; ve
bunun ç n, b r ulusta, altın le gümüş azalınca her şey n f yatının, paranın bu azalışına uygun olarak
düşmes zorunludur.” (Jacob Vanderl nt, Money Answers all Th ngs, Lond. 1734. s. 5.) Bu k tap le
Hume’un Essays’ı arasındayapılan d kkatl b r karşılaştırma bana, kuşkusuz, Hume’un, Vanderl nt’ n
gerçekten öneml olan bu yapıtından haberl olduğu ve ondan yararlandığı kanısını ver yor. F yatların,
dolaşım aracının m ktarı le bel rlend ğ f kr , Barbon ve çok daha öncek başka yazarlarca da
ben msenm şt r.”Sınırlandırılmamış b r t caretten h ç b r sakınca doğmaz” der Vanderl nt, “ters ne büyük
yararlar sağlanır; çünkü, eğer ulusun sah p olduğu nak t para t caretle azalacak olursa –koruyucu
önlemlerle, bu, önlenmek sten r– külçe paranın aktığı ülkelerde, sah p bulundukları nak t para m ktarı
arttığı oranda her şey n f yatı yüksel r. Ve ... b z m mamul maddeler m z le d ğer her şey, t caret
denges n b z m leh m ze çev recek derecede ucuzlayacak ve böylece tekrar para b ze ger dönecekt r.”
(l. c., s. 43. 44.)
127 Herb r tür meta f yatının, dolaşımdak bütün metaların f yatları toplamının b r parçasını oluşturduğu
apaçık b r gerçekt r. Ama kend aralarında ölçülemez şeyler olan kullanım değerler n n k tle olarak, b r
ülkedek altın ve gümüşün toplam m ktarı le nasıl değ ş leb leceğ tamamen anlaşılmaz b r şeyd r. Eğer
b z, bütün metaların b raraya gelerek tek b r meta oluşturduğu ve herb r metaın da bu bütünün b r parçası
olduğu düşünces nden hareket edersek şu güzel sonuca ulaşmış oluruz: Toplam meta = x ton altın; A
metaı = toplam metaların b r kısmı = x ton altının bu kısım büyüklüğünde b r parçası. Bunu Montesqu eu
tam b r c dd yetle fade etm şt r: “Yeryüzündek altın ve gümüş kütles gene yeryüzünde var olan metalar
toplamı le karşılaştırılacak olsa, mutlaka herb r ürün özell kle meta, bell b r para m ktarı le karşılaştırılmış
olur. D yel m k , dünyada ancak ve yalnız b r ürün ve özell kle b r tek meta vardır, ya da yalnızca b r tek
meta satınalınmaktadır ve bu da para g b küçük parçalara bölünmekted r: bu durumda, bu metaın bell b r
m ktarı b r kısım para k tles ne, metaların toplamının yarısı, toplam para k tles n n yarısına tekabül eder vb.
... Meta f yatlarının bel rlenmes , temel nde da ma metaların toplam k tles le para s mgeler n n toplam
k tles arasındak orana bağlıdır.” (Montesqu eu. l. c., t. III, s. 12, 13.) Bu teor n n R cardo le zley c ler ,
James M ll, Lord Overstone ve d ğerler tarafından daha da gel şt r lmes konusunda bkz: Zur Kr t k etc.
. s. 140-146 ve s. 150 vd. [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 217-240]. John Stuart M ll o her
zamank seçmec mantıkı le, aynı zamanda hem babası James M ll’ n ve hem de karşıt görüşler n sah b
olab lmey becerm şt r. Düşünceler n n özet olan Pr nc ples of Pol. Econ.’n n metn le, kend s n
zamanının Adam Sm th’ lan ett ğ b r nc baskının önsözü karşılaştırıldığında. İnsan, adamın saflığına mı,
yoksa bu lana bakarak, y n yetle, onu, Adam Sm th d ye kabul eden halkın saflığına mı daha çok hayran
olacağını b lmez; oysa onun Adam Sm th’e benzerl ğ örneğ n, ancak General W ll ams Karl von Kars’ın.
Well ngton düküne benzerl ğ g b d r. Bay J. S. M ll’ n ekonom pol t k alanında gen şl kten de, der nl kten
de yoksun özgün araştırmalarının heps , 1844’te yayınlanan küçük yapıtı, Some Unsettled Quest ons of
Pol t cal Economy’de bulunur. Locke, düpedüz , altın ve gümüşün değerden yoksunluğu le, bunların
değerler n n yalnız m ktarları le bel rlenmes arasındak l şk y öne sürer. “İnsanlar altın le gümüşe
mgesel b r değer verme konusunda anlaştıkları ç n ... bu madenlerde görülen aslında var olan değer,
m ktardan başka b r şey değ ld r.” (“Some Cons derat ons, etc.” 1691, Works[‘ta]. ed. 1777, vol. II. s.
15.)
128 Darp üzer nden verg hakkı g b ayrıntılar üzer nde durmak kuşkusuz ben m amacım dışındadır.
Bununla b rl kte, İng l z hükümet n n h ç b r karşılık gözetmeks z n para basmakla gösterd ğ “cömertçe
l berall ğe” hayran olan romant k dalkavuk Adam Müller’ n yararlanması ç n, S r Dudley North’un , şu
görüşler n buraya alacağım: “Gümüş le altında d ğer bütün metalar g b yükselmeler ve alçalmalar olur.
... İspanya’dan bunlar geld ğ nde... Tower’e taşınırlar ve darped l rler. Çok geçmeden, hraç ed lmek
üzere külçeye talep doğar. Eger elde külçe yoksa ve heps s kke hal ne get r lm ş se ne olacak? Tekrar
er t lecekt r; s kkeler n darbed lmes sah b ne h ç b r şeye malolmadığı ç n bunda b r kayıp yoktur. Ama
böylece ulus zarar görür;eşeğ n y yeceğ otu hasır g b örmen n bedel n o öder. Eğer tüccar maden
parabasımı ç n para ödemeye yükümlü tutulsa, gümüşünü, Tower’e, düşünüp taşınmadan göndermez; ve
s kke hal ne get r lm ş para da ma külçe gümüşten daha fazla değere sah p olur.” (North, l.c., s. 18.)
North, Charles II zamanında ler gelen tüccarlardan b r yd .
129 “Eğer gümüş h ç b r zaman küçük ödemeler ç n gerekt ğ nden fazla olmasa, daha büyük ödemeler
ç n yeterl m ktarı b raraya toplanamaz. ... Büyük ödemeler ç n altının kullanılması, onun zorunlu olarak
perakende t carette de kullanılmasını gerekt r r: küçük alışver şlerde altın s kke veren k mse, satınaldığı
malla b rl kte parasının üzer n gümüş s kkeler le alır; böylece, b r başka durumda perakendec tüccar ç n
yük olacak olan fazla gümüş, çek lm ş ve genel dolaşıma sokulmuş olur. Ama eğer, küçük ödemeler n,
altından ayrı olarak yapılmasına yetecek kadar gümüş bulunursa, perakendec tüccar, ufak satınalmalar
ç n gümüş almak durumunda kalır ve sonuçta, bu gümüşler, zorunlu olarak el nde b r k r.” (Dav d
Buchanan, Inqu ry nto the Taxat on and Commerc al Pol cy of Great Br ta n, Ed nburgh 1844, s.
248. 249.)
130 * Yalnızca lk adım b r değer taşır. -ç.
131 Ç n mal ye bakanı, mandar n Van Mao- nb r gün Gökler n Oğluna ( mparatora)haz ne tahv ller n
konvert ble banknota çev rme g zl amacını güden b r proje sunmayı kafasına koyar. Haz ne Kom tes ,
N san 1854 tar hl raporunda, kend s ne ş ddetl b r zılgıt çeker. Ayrıca geleneksel kamış sopası y y p
yemed ğ bel rt lm yor. Raporunson bölümü şöyle: “Kom te, bakanın raporunu d kkatle ncelem ş ve bunun
tamamıyla tüccarların çıkarına olacağı ve krallığın bundan h ç b r yararı olamayacağı sonucuna
varmıştır.” (Arbe ten der Ka serl ch Russ chen Gesandtschaft zu Pek n über Ch na, Rusçadan
çev renler: Dr. K. Abel ve F. A. Meckenburg. Erster Bank, Berl n 1858, s. 54.) İng ltere Bankasının
yönet c ler nden b r s , Lordlar Kamarası Kom tes nde, dolaşım sırasında altın s kkeler n aşınmaları
konusunda verd ğ fadede şöyle d yor: “ Her yıl b r grup s kke çok haf f hale gel yor. B r yılı tam
ağırlıkları le geç renler, ertes yıl aşınma sonucu ölçüye uymayacak derecede ağırlıklarından
kaybederler.” (Lordlar Kamarası Kom tes . 1848, no 429)
132 Para konusunda en y yazarların b le, çeş tl şlevler n kavramada açıklıktan uzak olduklarını
Fullarton’dan alınan şu pasaj göstermekted r: “İç değ ş m şlemler m z sözkonusu olduğu sürece, paranın,
bugüne kadar genell kle altın ve gümüş s kkelerce yer ne get r len bütün görevler , aynı etk nl kle, genel
kabule dayanan, yapayve yasayla bel rlenen değerler nden başka değerler bulunmayan, konvert ble
olmayan kâgıt paraların dolaşımlarıyla da yer ne get r leb leceğ sanırım yadsınamayacak b r olgudur. Bu
tür b r değer, em syon m ktarı gerekl sınırlar çers nde tutulmak koşuluyla aslen var olan b r ç değer n
bütün amaçlarını karşılayab l r ve hatta varlığı zorunlu b r değer ölçüsünün yer n b le alab l r.” (Fullarton,
Regulat on of Currrenc es, 2. ed.. London 1845, s. 21.) Para olarak ş gören b r metaın dolaşımda
yer n salt b r değer s mges n n alab lmes karşısında demek oluyor k , onun değer ölçüsü ve f yat ölçütü
olma görevler gereks z hale gel yorlar!
133 Altın le gümüşün s kke olarak ya da özell kle dolaşım aracı olarak h zmet etmeler le kend
kend ler ne salt s mge hal ne gelmeler olgusundan, N cholas Barbon, hükümetler n “paranın değer n
yükseltme” hakkı olduğunu çıkarır; yan örneğ n kuruş adındak b r gümüş n cel ğ ne, daha büyük b r
gümüş n cel ğ n n (taler g b ) adı ver l r ve böylece taler yer ne güven l r kuruş öden r. “Para esk r; aşınır
ve çok fazla sayılıp el değ şt rerek haf fleş r. ... Alışver ş sırasında nsanların önem verd kler . paranın adı
ve ray c d r, yoksa gümüşün m ktarı değ ld r. ... Maden para yapan, üzer ndek devlet otor tes d r.” (N.
Barbon, l.c., s. 29. 30, 25.)
134 * Tükenmez hareket. -ç.
135 “Paraca zeng nl k... paraya çevr lm ş ürünce zeng nl kten başka b r şey değ ld r.” (Merc er de la
R v ere, l.c., 573.) “Ürün şekl nde b r değer, yalnızca şek l değ şt rm ş b r değerd r.” (Id., s. 486.)
136 “İşte bu önlemle, eller ndek bütün malların f yatlarını, bu kadar düşük düzeyde tutarlar.”
(Vanderl nt, l.c., s. 95, 96.)
137 * Eşyanın s n r . –ç.
138 “Para ... b r taahhüttür.” (John Bellers, Essays about, the Poor, Manufactures, Trade,
Plantat ons, and Immoral ty, Lond. 1699, s.13.)
139 Satınalma, “kategor k” anlamda, altın le gümüşün, metaların zaten değ şm ş şek ller ya da b r
satışın ürünü olduğu anlamına gel r.
140 * İnsanların alışver ş dışında kutsallaşmış şeyler. -ç.
141 Fransa’nın d n bütün kralı Henry III, manastırlardak kutsal emanetler soymuş ve bunları paraya
çev rm şt . Delf Tapınağının Foçalılar tarafından soyulmasının Yunan tar h nde oynadığı rol herkesçe
b l n r. Esk nsanlar arasında tapınaklar mal tanrılarının oturdukları yerler sayılırdı. Buralar “kutsal
bankalardı”. Yetk n tüccar b r halk olan Fen kel ler ç n para, her şey n b ç m değ şt rm ş şekl yd . Bunun
ç n, Aşk Tanrıçaları adına yapılan şölenlerde, kend ler n yabancılara tesl m eden bak reler n aldıkları
paraları tanrıçaya sunmaları çok doğaldı.
142 “Altın, sarı, gözkamaştırıcı, değerl altın!
Bunun şu kadarı, karayı ak, ç rk n güzel,
Eğr y doğru, ad y soylu, yaşlıyı genç, korkağı y ğ t yapar.
... Ah tanrılar ned r bu? N ç n bu
Rah pler n z , uşaklarınızı yanınızdan kaçırır;
Çeker güçlü nsanların yastıklarını başlarının altından;
Bu sarı köle
D n de kurar, d n de bozar, kutsar lanetl y ;
Hayran eder herkes kocamış cüzzamlıya;
Hırsızlara yer, senatörlere kürsüde
Ün, şan, saygınlık kazandırır;
Odur geçk n dullara yen den koca bulan;
... Gel lanetl maden.
Orta malı orospusu nsanlığın.”
(Shakespeare, At nalı T mon.)
143 “Ouden gar anqrwpoisin oin arguroz,
Kacon nomisma eblaste touto cai poleiz,
Horqei, tod andraz exanisthsin domwu,
Tod ecdidascei cai paraggassei jrenaz,
Crhstaz proz aiascra anqrwpoiz eceig,
Kai pantoz ergon dussebeian eioenai.”
“Çünkü nsanoğlunun h ç b r cadı para kadar kötülük saçıcı değ ld r. Ülkeler harap ve yerleb r eden
odur: dessaslığı öğreterek mertl ğ bozar ve böylece as l ruhları fenalığın ğrenç yoluna saptırır. İnsanları
her türlü h leye başvurdurur ve onlara her günahı şlet r.” (Sofokles, Ant gone, [MEB Yayınları, Ankara
1941, s: 24].)
144 “Pluton kend s n yer n der nl kler nden sınırsız hırsının çek p çıkartacağını umar.” (Athen[aeus],
De pnos[oph starum, 1802, t. II, s. 397].)
145 * İsa’nın son akşam yemeğ n yed ğ kase ya da tabak. -ç.
146 ** Ölüler d yarında sarp b r tepeye büyük b r kayayı terek çıkarmaya mahkum ed len, ama kayayı
tepeye her yaklaştırdığında, kayanın yuvarlanmasıyla b rl kte aşağı nen ve bunu sürekl olarak y neleyen
Korent’ n masal kahramanı. -ç.
147 “Her metaın satıcılarının sayısını mümkün olduğu kadar çoğaltmak, alıcıların sayısını mümkün
olduğu kadar azaltmak, şte, ekonom pol t ğ n şlemler n n özet .” (Verr , l.c., s. 52, 53.)
148 * “Zeng n olalım ya da zeng n görünel m.” -ç.
149 “B r ulusun t caret n yürütmek ç n, ç nde bulunulan koşullara göre değ şen, bazan büyüyen, bazan
küçülen, bel rl m ktarda paraya gereks nme vardır. ... Paranın bu yükselmes ve alçalması olayı,
pol t kacıların herhang b r yardımı olmaksızınkend kend s n düzenler. ... Kepçeler sırasıyla çalışır; para
azalınca külçeler s kke hal ne get r l r, külçe azalınca s kkeler er t l r.” (S r D. North, l.c., [Postscr pt],
s.3:) Uzun süre Doğu H nd stan Kumpanyasının ler gelenler nden olan John StuartM ll H nd stan’da
gümüş süs eşyalarının hâlâ, doğrudan doğruya para-yığma görev n görmeye devam ett ğ olayını
doğrular. Bu gümüş süs eşyaları, fa z oranı yükseld ğ zaman ortaya çıkar ve s kke hal ne get r l r, fa z
oranı düşünce de esk hal ne dönerler. (J. S. M ll’ n kanıtı, Reports on Bank Acts, 1857, 2084, 2011.)
H nd stan’ın altın ve gümüş thal ve hracı konusunda 1864 tar hl b r parlamento belges ne göre, 1863
yılında altın ve Gümüş thalatı, hracatı 19.367.764 sterl n aşmıştır, 1864 yılını hemen zleyen 8 yıl
süres nce, değerl madenler thal , hracını 109.652.917 sterl n aşmıştır. Bu yüzyıl boyunca, H nd stan’da,
200 m lyon sterl nden çok daha fazla m ktarda s kke basılmıştır.
150 Aşağıdak satırlar, I8. yüzyılın başında İng l z tüccarları arasında mevcut olan borçlu-alacaklı
l şk s n göster r. “Burada, İng ltere’de, t caret erbabı arasında öyles ne b r nsafsızlık duygusu egemend r
k , buna ne b r başka toplumda ne de dünyanın başka b r krallığında raslamak mümkündür.” (An Essay
on Cred t and the Bankrupt Act, Lond.1707, s. 2.)
151 1859’da yayımlanan k tabımdan alınan aşağıdak b r pasajdan, met nde karşıt b ç m n ç n d kkate
almadığım görülecekt r: “Ters ne P–M sürec nde para, gerçek satınalma aracı olarak elden çıkartılab l r
ve bu şek lde, meta f yatı, paranın kullanım-değer nden ya da meta elden çıkartılmadan önce
gerçekleşt r leb l r. Bu, günlük yaşamda, önceden ödeme (peş n verme) şekl nde da ma olur. Ve İng l z
hükümet de H ntl ç ftç den afyonu şte bu şek l altında alır. ... Gene de, bu durumlarda para, da ma
satınalma aracı olarak ş görür. ... Sermaye de, kuşkusuz, para şekl nde yatırılmıştır... Bu görüş, ne var k ,
bas t dolaşımın ufku çers ne g rmez.” (Zur Kr t k..., s. 119, l20. [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı,
s. I81, 182.])
152 * Borç aktarması, hesap aktarması. -ç.
153 Met nde şaret ed len para bunalımı, her genel bunalımın b r aşaması olarak, kend ler ne gene para
bunalımı adı ver len, ama kend başlarına ortaya çıkab len ve böylece t caret ve sanay üzer nde ancak
dolaylı b r etk yapan özel tür bunalımlardan açıkça ayırded lmel d r. Bu bunalımlar, para sermayes eksen
etrafında döndüğü ç n, doğrudan doğruya hareket alanı da, bu sermaye, yan bankalar, borsalar ve mal
çevrelerd r.
154 “Kred s stem nden b rdenb re nak t s steme geç lmes , teor k olan korkuyu pan ğe çev r r; ve
dolaşım sürec çers nde aracılık yapan k mseler, kend ekonom k l şk ler ndek anlaşılması olanaksız
g zem karşılığında ürper rler.” (Karl Marx, l.c., s. 126. [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 189.])
“Yoksullar boş dururlar, çünkü zeng nler n el nde bunları çalıştıracak para yoktur, oysa y yecek ve
g yecek sağlamak ç n, tıpkı esk den olduğu kadar toprakları ve şç ler vardır;… ulusun gerçek zeng nl ğ
de budur, yoksa para değ l.” (John Bellers, Proposals for Ra s ng a College of Indtustry, Lond.1696,
s. 3. 4.)
155 Böyle b r zamanın “am s du commerce” [“t caret dostları” -ç.] tarafından nasıl sömürüldüğünü
aşağıdak pasaj göstermekted r: “B r sefer nde” (1839 yılında)(o kent n) “yaşlı tamahkâr b r banker , özel
odasında oturduğu masanın kapağınıkaldırdı ve b r dostuna b r tomar banknotu gösterd ; 600.000 sterl n
olduğunu büyük b r zevkle söyled ğ bu paralar, para sıkıntısı yaratmak ç n burada tutuluyordu ve aynı
gün saat üçten sonra heps de p yasaya sürülecekt .” ([H. Roy,] The Theory of Exchanges. The Bank
Charter Act of 1844, Lond. 1864, s. 81.) Yarı resm hükümet organı The Observer gazetes nde, 24
N san 1864 tar h nde şu paragraf yer alıyordu: “Banknot kıtlığı yaratmak ç n başvurulan yollar üzer ne
çok acay p söylent ler dolaşıyor... Böyles ne h lelere başvurulduğunu kabul etmek her ne kadar kuşkulu
görülse de, haberler öyles ne yaygınlaşmıştır k , üzer nde gerçekten durulmaya değer.”
156 Bell b r gün boyunca yapılmış bulunan satış ve sözleşmeler, o gün dolaşan para m ktarını
etk lemezler, ve ama çoğu durumlarda daha sonrak azçok uzak b r tar hte, dolaşımda olacak para m ktarı
üzer nde çok sayıda pol çe çek lmes ne yolaçarlar. ... Bugün ver len pol çeler ya da açılan kred ler,
sayıca, m ktarca ya da sürece yarın veya daha sonra ver lecek ya da açılacak olanlara herhang b r
benzerl k göstermezler; ayrıca, bugünkü pol çe ya da kred ler n b r çoğu vadeler gel nce, dahaöncek
tar hlerde ne zaman ortaya çıktıkları bel rs z b r d z alacak ve verecekle takas ed l rler: 12, 6. 3 ya da 1
ay süreler dolan alacak dereceler büyük b r m ktara ulaşab l rler.” (The Currency Theory Rev ewed;
n a Letter to the Scott sh people. By a Banker n England, Ed nburgh 1845, s. 29, 30 pass m.)
157 Gerçek t car şlemlerde ne kadar az hazır para kullanıldıgını b r örnekle göstermek ç n Londra nın
en büyük kurumlarından b r s n n yıllık gel r ve g derler n gösteren tabloyu aşağıya alıyorum. 1856
yılındak , m lyonlarca sterl ne ulaşan t car şlemler burada b r m lyona nd rgenm şt r:
Tahs lât (£)
Banker ve tüccarlardan alınmış vadel pol çeler 533. 596
Banker n vb. taleb üzer ne ödenecek çekler 357. 715
Eyalet tahv ller 9. 627
İng ltere Bankası tahv ller 68. 554
Altın 28. 089
Gümüş ve bakır 1. 486
Posta havaleler 933
T opla m 1. 000. 000
Ödemeler (£)
Vadel pol çeler 302. 674
Londra bankerler ne ödenecek çekler 663. 672
İng ltere Bankası tahv ller 22, 743
Altın 9. 427
Gümüş ve bakır 1. 484
T opla m 1. 000. 000
(Report form the Select Comm ttee on the Bank Acts, July 1858, s. LXXI.)

158 “T caret şlemler öyles ne b r değ ş kl ğe uğramıştır k , malın malla değ ş m ya da mal tesl m ve
kabulü ş md yer n satışa ve ödemeye bırakmış bulunuyor ve bütün alışver şler ş md para olarak b r f yat
üzer nde bel rlen yor.”(An Essay upon Publ c Cred t, 3.ed.,London 1710,s.8.)
159 “Para ... her şey n celladı hal ne geld .” Mal ye, “bu belg n uğursuzu elde etmek ç n, şeyler n ve
malların korkunç b r yığınının buharlaştığı b r mb k”t r. “Para bütün nsanlığa karşı savaş açmış
bulunuyor.” (Bo sgu llebert, D ssertat on sur la nature des r chesses, de 1’argent et des tr buts, ed t.
Da re, “Econom stes f nanc ers”, Par s 1843. t. I, s. 413, 419, 417, 418.)
160 Mr. Cra g, 1826 tar hl Avam Kamarası Kom tes önünde şöyle d yordu: “1824 yılında, Paskalya
yortusu sonunda, Ed nburgh bankalarında banknot taleb öyles ne artmıştı k , saat 11’de bunların el nde
tek b r banknot kalmadı. Ödünç almak ç nçevredek bütün bankalara başvuruldu, ama boşuna; şlemler n
çogu yalnızca makbuzlar le yapılab ld ; ama saat üç sıralarında, bütün banknotlar, çıkartıldıkları bankalara
ger dönmüş bulunuyordu! Yalnızca elden ele geçm şlerd .”İskoçya’da ortalama efekt f banknot dolaşımı,
üç m lyon sterl nden az olmakla b rl kte, yılın bel rl ödeme günler nde, bankerler n el nde bulunan ve heps
aşağı yukarı 7.000.000 sterl n tutan banknotlar görev başına çağrılır. Bu g b durumlarda banknotların tek
ve bel rl b r görevler vardır ve bunu yer ne get r r get rmez tekrar gene çıktıkları bankalara dönerler
(Bkz: John Fullarton, Regulat on of Currenc es, 2. ed., Lond. 1845, s. 86, not.) Açıklamak ç n şunu
bel rtmek gerek r k , İskoçya’da Fullarton’un yapıtının yayınlandığı tar hte, mevduatın çek lmes , çekle
değ l, senetle oluyordu.
161 “Yılda, 40 m lyonluk şlem yürütmek durumu ortaya çıksa, t caret n gerekt rd ğ dev r ve
dolaşımlar ç n bunun 6 m lyonu” (altın) “yeter m acaba?” sorusuna Petty her zamank usta hal yle
karşılık ver r: “Yanıtım evett r: 40 m lyonluk b r toplam ç n, eğer dev rler kısa vadel se, yan her
cumartes ücret alan ve borçlarını ödeyen yoksul zanaatçılar le şç ler arasında olduğu g b haftalık se,
b r m lyonluk paranın 40/52’s bunun ç n yeterl d r; yok eğer devreler üçer yıllık se, b z m k ra ödeme ve
verg toplama âdetler m z gereğ nce 10 m lyona gerek vardır. Bun un ç n, çeş tl süredek ödemeler n
genel olarak 1 lâ 13 hafta arasında yapıldığını varsayarsak, 10 m lyonun 40/52’ye eklenmes gerek r ve
bunun yarısı 5½ m lyon eder k , 5½ m lyonumuz olursa yetecek demekt r.” (W ll am Petty, Pol t cal
Anatomy of Ireland 1672, Lond.1691, s.13,14.)
162 B r ülken n bankalarının yedek fonlarının yalnızca ülke ç nde dolaşımda bulunan değerl madenden
meydana get r lmes n öngören yasaların saçmalığı buradan gel r. İng ltere Bankasının, kend kend ne
yarattığı “tatlı güçlükler” çok ünlüdür. Altınve gümüşün n sp değer değ ş mler n n büyük tar hsel
dönemler konusunda bkz: Karl Marx, l.c., s. 136 sq. [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 199 vd.] S r
RobertPeel, 1844 tar hl Banka Yasası le, İng ltere Bankasına, altın mevcudunun dörtte-b r n aşmamak
üzere gümüş yedek fonu bulundurma ve külçe gümüş karşılığındabanknot çıkarma yetk s vererek
güçlüğü yenmeye çalıştı. Bu amaç ç n, gümüşün değer , Londra p yasasındak f yatına göre takd r ed ld .
[Dördüncü Almanca baskıya ek: B r kez daha kend m z altın le gümüşün n spî değerler nde c dd b r
değ ş kl k dönem nde buluyoruz. 25 yıl kadar önce, altın le gümüşün n sp degerler n fade eden oran =
15½ : 1 d ; ş md aşağı yukarı = 22 : 1 ve gümüşün altına göre değer de devamlı düşüyor. Bunun başlıca
neden , her k maden n üret m b ç m ndek köklü değ ş kl klerd r. Altın, esk den, hemen tamamen havanın
etk s yle ufalanmış taşların meydana get rd ğ , ç nde altın bulunan alüvyonlu toprakların yıkanması yoluyla
elde ed l rd . Ş md bu yöntem yeters z hale gelm ş ve esk nsanların çok y b ld kler , ama sonraları
yalnızca k nc derecede önem ver len altınlı kuars damarlarının doğrudan doğruya şlenmes le arka
plana t lm şt r. (D odorus, III, 12-14) (D odor’s, v. S c l en, H stor sche B bl othek, book III, 12-14.
Stuttgart 1828, s. 258-261). Ayrıca, yalnız Kuzey Amer ka le Kayalık Dağların batı kes m nde zeng n
gümüş yatakları bulunmakla kalmamış, bu nedenlerle Meks ka’dak gümüş madenler nde, modern
mak nelerle yakıt taşınmasını kolaylaştıran dem ryollarının döşenmes yle, az masraflarla büyük ölçülerde
ve gerçek anlamıyla gümüş madenc l ğ başlamıştır. Bununla b rl kte, k maden n kuars damarlarındak
bulunuş şek ller arasında büyük b r fark vardır. Altın saf halde olmakla b rl kte, kuars damarları çers nde
ufak zerrec kler hal nde dağılmış durumdadır. Bunun ç n, kütle hal ndek damarın bütünüyle parçalanması
ve altının, ya yıkanıp ayıklanması ya da cıva le tem zlenmes gerek r. Çoğu kez 1.000.000 gram kuarstan
ancak 1-3 ya da nad ren 30-60 gram altın elde ed l r. Gümüş saf halde pek seyrek bulunmakla b rl kte
özel kuars yataklarında raslanır ve damardan n speten kolay ayrılır, çoğu kez de %40-90 gümüş çer r; ya
da daha az m ktarlarda bakırda, kurşunda şlenmeler zaten kârlı olan d ğer cevherlerde bulunur. Yalnızca
bu açıklamadan da anlaşılmaktadır k , altın üret m ç n harcanan emek, artmış olduğu halde, gümüş
üret m ç n harcanan emekte b r azalma olmuştur ve bu durumda gümüşün değer nde de b r düşme
görülmes doğaldır. Bu değer düşmes , eğer, bugün b le gümüş f yatları yapay yollardan yüksek
tutulmamış olsa, gümüş f yatlarında daha fazla düşmelere yolaçab l rd . Ama Amer ka’nın zeng n gümüş
yatakları ş md ye kadar pek fazla şlenmem ş olduğu ç n bu maden n değer n n daha uzun zaman
düşmeye devam edeceğ tahm n olunur. Bundan daha büyük b r etmen de, her gün kullanılan lüks eşya
ç n gümüşe olan talepte n sp b r azalma olması, bu g b eşyaların artık kaplamalar ve alüm nyum g b
madenlerle karşılanmasıdır. Uluslararası zorunlu b r kur le gümüşün tekrar esk 1:15½ oranının
yükselt leb leceğ n düşünen ç fte maden ütopyacılığının buna göredeğerlend r lmes yer nde olur.
Gümüşün dünya pazarındak para şlev n g tg de y t rmes daha büyük b r olasılıktır. -F.E.]
163 T caret b lançosunun altın ve gümüş olarak fazlalıkla kapanmasını uluslararası t caret n amacı
olarak gören merkant l st s stem n karşısında olanlar b le, dünya parasının görevler n tamamen yanlış
anlamışlardır. R cardo örneğ yle, bunların dolaşım aracı m ktarını düzenleyen yasalar hakkındak yanlış
düşünceler n, değerl madenler n uluslararası hareketler konusunda aynı derecede hatalı düşünces nde ne
şek lde yansıdığını gösterm şt m. (l.c., s. 150 sqq.) [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 2 23 vd..]
Onun “Aleyhte b r t caret b lançosu ancak para bolluğundan ler gel r. ... S kke hracı, s kken n
ucuzlamasından dolayı olur ve bu, aleyhte b r b lançonun sonucu değ l neden d r.” şekl ndek yanlış dogma
daha önce Barbon’da görülür: “T caret b lançosu, eğer böyle b r şey varsa, paranın ülke dışına
gönder lmes n n neden değ ld r; bu, değerl madenler n her ülkedek değerler arasındak farktan ler
gelmekted r.” (N. Barbon, l.c., s. 59-60.) MacCulloch, The L terature of Pol t cal Economy: a
class f ed catalogue, Lond. 1845, adlı yapıtında bu öngörüşü neden yle Barbon’u över, ama “dolaşım
lkeler ”n n dayandığı saçma varsayımlara Barbon’un verd ğ safça b ç mler n adını anmadan geçmey de
hmal etmez. Bu katologdak gerçek eleşt r ve hatta dürüstlük yoksunluğu, para teor s tar h ne ayrılan
bölümde doruğa ulaşır, çünkü MacCulloch; yapıtının bu bölümünde, “fac le pr nceps argentar orum”
[“para âlem n n ünlü l der ” -ç.] adını verd ğ Lord Overstone’a dalkavukluk etmekted r.
164 Örneğ n, subvans yonlarda, savaşları yürütmek ya da bankaları yen den nak t ödemeler
yapab lecek duruma get rmek ç n vb. yapılan krazlarda, değer, başka h ç b r şek lde değ l, para şekl nde
sten yor olab l r.
165 “Maden para le ödeme yapan ülkelerde para-yığma mekan zmasının, genel dolaşımdan gelen
herhang h ssed l r b r yardım olmaksızın, uluslararası dengeleşmede gerekl her görev yer ne get rmede,
yıkıcı b r yabancı st lânın felaketl sonuçlarından kurtulmaya çalışan Fransa’nın, 27 ay g b b r sürede
müttef k devletlere, sırtına yüklenm ş bulunan yaklaşık 20 m lyonluk tazm natı, hem de büyük kısmını
maden para olarak, ülke ç para dolaşımında h ssed l r b r daralma ya da bozulma ve hatta
kamb yosunda kaygı ver c herhang b r dalgalanma olmaksızın, ödeyeb lme kolaylığından daha nandırıcı
b r kanıt gerçekten olamaz.” (Fullarton, l.c., s, 141.) [Dördüncü Almanca baskıya ek: Bundan daha da
çarpıcı b r örnek, gene aynı Fransa’nın, 1871-73 arasında, 30 ay çers nde bundan on kez daha fazla b r
savaş tazm natını, gene büyük b r kısmı maden para olmak üzere ödeyeb lmes yle karşımıza çıkar. -F.E.]
166 “Para, ülkeler arasında, gereks nmeler oranında dağılır... ve da ma ürünler n para kılığına
bürünmes yle olur.” (Le Trosne, l.c., s. 916.) “Sürekl altın ve gümüş veren maden ocakları, her ulusa
gerekl m ktarın sağlanmasına yetecek kadarını verm ş olurlar.” (J. Vanderl nt, l.c., s. 40.)
167 “Kamb yo kurları, her hafta yüksel r ve düşer, ve yılın bazı bel rl zamanlarında b r ulusun zararına
yüksel rler ve başka zamanlarda se bu yüksel ş tam ters ne sonuç ver r.” (N. Barbon, l.c., s. 39.)
168 Bu çeş tl şlevler n, altın le gümüşün, banknotların konvers yonu ç n b r fon olarak da ş görmeler
hal nde b rb rler yle tehl kel çatışmalara düşmeler olasılığı vardır.
169 “Para ç t caret ç n mutlak zorunlu b r şey olmaktan daha fazla, ölü b r sermaye demekt r... ve
onu bulunduran ülkeye, hraç ve thal ed lmes dışında h ç b r kâr sağlamaz.” (John Bellers, Essays, s.
13.) “El m zde çok fazla s kke olursa ne olur? En ağırlarını er t r ve altın ya da gümüşten görkeml
tabaklar, vazolar ya da eşyalar yapab l r z; ya da gereks nme duyulan ya da sten len yerlere meta
olarakgöndereb l r z.” (W. Petty, Quantulumcunque, s. 39.) “Para, devlet gövdes nde yağdan başka b r
şey değ ld r, bunun ç n fazlası çev kl ğ n önled ğ g b azı da onu hasta eder... yağın, kasların hareket n
sağlaması, bes n yeters zl ğ n tamamlaması, boşlukları doldurması ve beden güzelleşt rmes g b ; para da,
devlet n hareket n kolaylaştırır, ülkede kıtlık olunca dışarıdan onu besler; hesapları öder... ve her şey
güzelleşt r r; hele özell kle ona bolca sah p olan k ş ler .” (W. Petty, Pol t cal Anatomy of Ireland,
s.14,15.)
İKİNCİ KISIM
PARANIN SERMAYEYE DÖNÜŞÜMÜ

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SERMAYENİN GENEL FORMÜLÜ

META dolaşımı, sermayen n çıkış noktasıdır. Meta üret m dolaşımı ve


t caret denen daha gel şm ş dolaşım b ç m , sermayen n doğup büyüdüğü
tar hsel temel oluştururlar. 16. yüzyılda dünyayı saran t caret le yeryüzüne
yayılan pazar, sermayen n modern tar h n n başlangıcı olmuştur.
Meta dolaşımının madd özünü, yan çeş tl kullanım-değer-ler n n
değ ş m n b r yana bırakır ve yalnızca bu dolaşım sürec n n yarattığı
ekonom k şek ller d kkate alırsak, bunun sonal sonucunun para olduğunu
görürüz: meta dolaşımının bu son ürünü, sermayen n göründüğü lk
b ç m d r.
Tar h açısından sermaye, toprak mülk yet n n ters ne, her zaman
başlangıçta para b ç m n alıyor; paradan oluşan servet, tüccar ve tefec
sermayes olarak ortaya çıkıyor.170 Ne var k , sermayen n lk ortaya çıkış
b ç m n n para olduğunu keşfetmek ç n, [sayfa 160] sermayen n köken ne kadar
nmem ze h ç de gerek yoktur. Bunu her gün kend gözümüzle görüyoruz. Her
yen sermaye, başlangıçta sahneye, yan pazara, ster meta, ster emek ya da
ster para p yasasına, günümüzde b le, bel rl b r süreçle sermayeye
dönüşeceğ para b ç m nde çıkıyor.
Para le, yan yalnızca para le sermaye olan para arasındak gözümüze
çarpan lk fark, dolaşımın b ç mler ndek ayrılıktan başka b r şey değ ld r.
Metaın en bas t dolaşım b ç m M–P–M, metaın paraya dönüşmes , ve
paranın ger s n ger ye meta hal ne gelmes d r; ya da satınal-mak ç n
satmaktır. Ama, bu b ç m n yanısıra ondan tamamen farklı başka b r b ç m
görüyoruz: P–M–P, paranın metaya dönüşümü ve tekrar para hal n alışı; ya
da satmak ç n satınalmak. Bu k nc b ç mde dolaşımını tamamlayan para,
böylece sermayeye dönüşür, sermaye hal n alır, ve zaten aslında sermaye
olma özell ğ nded r.
Ş md P–M–P devres n b raz daha yakından nceleyel m. Bu da, ötek
g b , k karşıt evrey kapsar. İlk evrede, P–M, ya da satınalmada, para,
metaya dönüşmüştür. İk nc evrede, M–P, ya da satışla meta, tekrar para
hal n almıştır. Bu k evren n b rleşmes , paranın b r meta le ve aynı metaın
tekrar parayla değ ş ld ğ tek b r hareket meydana get r r; burada meta,
satılmak ç n satınalınmıştır, ya da satınalma le satma arasındak b ç m
farkını b r yana bırakırsak, metaın para le, ve ardından paranın meta le
satınalındığını söyleyeb l r z.171 Sürec n evreler n n yokolduğu sonuç,
paranın parayla değ ş lmes , P-P’d r. 2.000 l bre pamuğu 100 sterl ne
alırsam ve 2.000 l bre pamuğu 110 sterl ne yen den satarsam, aslında 100
sterl n 110 sterl nle, parayı para le değ şm ş olurum.
Bu yolla, ş md , b rb r ne eş t k m ktar para, 100 sterl n le 100 sterl n,
b rb r yle değ ş lmek stense, açıktır k , P–M–P devres , saçma ve anlamsız
b r şey olurdu. C mr n n uyguladığı plan daha sade ve daha güvenl yd ; 100
sterl n n dolaşımın tehl kes ne atacağına, ona sıkı sıkıya sarılıyordu. Öte
yandan, tüccar 100 [sayfa 161] sterl ne aldığı pamuğu, ster 110 sterl ne, ster
100, ve hatta ster 50 sterl ne satsın, onun parası, tahıl satarak elde ett ğ
parayla kend s ne elb se satınalan köylünün parasının hareket nden n tel k ve
lk hareket yönünden tamamen farklıdır. Bunun ç n, b z m, lkönce, P–M–P
le M–P–M dolaşım b ç mler arasındak ayırded c n tel ğ ncelemem z
gerek r; böylece yalnızca b ç m farklarının ardında yatan gerçek durum da
ortaya çıkmış olur.
Öyleyse lk n k b ç m n ortak yanlarını görel m.
Her k dolaşım da, aynı k karşıt evreye ayrılab l r: M–P, satış, ve P–M,
satınalma. Her k evrede de aynı madd öğeler, meta ve para, ve aynı
ekonom k dramat s personæ alıcı ve satıcı, b rb rler yle karşı karşıya
gel rler. Her dolaşım, aynı k karşıt aşamanın b rl ğ d r, ve her k durumda
da bu b rl k, alışver şe dah l olan üç ayrı tarafın şlemler le meydana gel r:
bunlardan b r s yalnızca satar, ötek yalnızca satınalır, üçüncüsü se hem
satınalır hem satar.
Bununla b rl kte, M–P–M le P–M–P devreler n b rb r nden ayıran
başlıca şey, k evren n ardarda gel ş sırasının ters ne çevr lm ş olmalarıdır.
Bas t meta dolaşımı, b r satış le başlar ve b r satınalma le sona erer, oysa
paranın sermaye olara dolaşımı b r satınalma le başlar ve satışla sona erer.
B r durumda, hem çıkış noktası, hem amaç, metadır, ötek nde paradır. İlk
b ç mde hareket meydana get ren paradır, k nc de metadır.
M–P–M devres nde para, sonunda kullanım-değer olarak h zmet eden b r
metaya dönüşür, büsbütün harcanmış olur. Ters ne dönmüş b ç m olan P–M–
P’de, ters ne, alıcı, sonra da satıcı olarak parayı yen den ele geç rmek üzere
elden çıkartır. Meta satınalmakla parayı dolaşıma sokar, aynı metaı satarak
parayı tekrar çeker. Parayı elden çıkartır, ama bunu, tekrar ele geç rmek g b
kurnazca b r amaçla yapar. Demek k , para harcanmamış oluyor, yalnızca
sürülmüş oluyor.172
M–P–M b ç m nde aynı para parçası k kez yer değ şt r r. Satıcı, onu
alıcıdan alır, başka b r satıcıya öder. Tam dolaşım, meta ç n paranın
alınması le başlar ve başka meta ç n para ödemekle son erer. P–M–P
devres nde se durum ters ned r. [sayfa 162]
Burada k kez yer değ şt ren şey, para değ l metadır. Alıcı, onu satıcının
el nden alır ve başka b r alıcıya devreder. Tıpkı bas t meta dolaşımında aynı
para parçasının k kez yer değ şt rerek b r erden d ğer ne geçmes n
sağlıyorsa, burada da aynı metaın k kez yer değ şt rmes , paranın lk çıkış
noktasına dönmes n sağlıyor.
Bu ger dönüş, kend s ç n ödenenden daha fazlasına satılan metaya bağlı
değ ld r. Bu durum, ancak ger ye dönen paranın m ktarını etk ler. Ger ye
dönüş, satınalınan meta satılır satılmaz, b r başka dey şle, P–M–P devres
tamamlanır tamamlanmaz olur. Burada, paranın sermaye olarak dolaşımı le
salt para olarak dolaşımı arasındak fark açıkça görülür.
B r metaın satışı le ele geçen para, b r başkasının alınmasıyla elden
çıkar çıkmaz M–P–M devres tamamlanmış olur.
Bununla b rl kte, eğer para, tekrar çıkış noktasına dönüyorsa, bu, ancak
şlem n yen lenmes ya da y nelenmes le olur. Eğer b r k le buğdayı 3
sterl ne satarsam ve bu 3 sterl nle elb se alırsam, ben m yönümden bu para
harcanıp b tm şt r. Artık o, elb se tüccarına a tt r. Hem ş md , k nc b r k le
buğday daha satarsam, para bana gel r, ama bu lk alışver ş n sonucu değ l,
onun y nelenmes n n sonucudur. Bu k nc alışver ş yen b r satınalmayla
tamamlar tamamlamaz, para tekrar el mden çıkar. Bu nedenle, M–P–M
devres nde paranın harcanması le paranın ger dönüşü arasında h ç b r lg
yoktur. Öte yandan, P–M–P devres nde paranın dönüşü, harcanış şekl le
koşullanmıştır. Bu dönüş olmaksızın, tamamlayıcı ve sonal aşamanın, yan
satışın bulunmaması neden yle bu şlem noksan kalmış ya da süreç kes nt ye
uğramış ve tamamlanmamıştır.
M–P–M devres , b r meta le başlar ve, dolaşımdan çıkıp tüket m alanına
g ren başka b r meta le sona erer. Tüket m, gereks nmeler n karşılanması,
tek sözcükle kullanım-değer , bu devren n sonu ve amacıdır. P–M–P devres ,
ters ne, parayla başlar, parayla b ter. Bunun ç n, onu harekete get ren şey,
onu çeken amaç, yalnızca değ ş m değ ld r.
Metaın bas t dolaşımında, devren n k ucunda da aynı ekonom k b ç m
vardır. Bunların her k s de meta, ve eş t değerde metadır. Ama bunlar, aynı
zamanda, örneğ n buğday ve g ys de olduğu g b , farklı n tel kte kullanım-
değerler d r. Ürünler n, toplum emeğ n n c s mleşt ğ farklı maddeler n
değ ş m , burada [sayfa 163] hareket n temel n oluşturur. P–M–P dolaşımında
durum farklıdır; salt b r y neleme olduğu ç n lk bakışta amaçsız g b
görünür. Her k uçta da aynı ekonom k b ç m vardır. İk s de paradır ve bu
nedenle n tel kçe farklı kullanım-değerler değ ld r; çünkü para, özel
kullanım-değerler n n ç nde kaybolduğu metaların dönüşmüş b ç m nden
başka b r şey değ ld r. 100 sterl n pamuk le değ şmek ve ardından tekrar
aynı pamuğu 100 sterl nle değ şmek, parayı parayla, aynı şey aynı şeyle
değ şmen n yalnızca dolaylı b r yoludur ve, saçma olduğu kadar amaçsız b r
şlem g b görünür.173 Para m ktarı, b rb rler nden ancak büyüklükler le
ayırde-d leb l r. Demek k , P–M–P sürec n n özell ğ ve eğ l m , her k s de
para olduğu ç n, uçları arasındak herhang b r n tel farktan değ l, yalnız
bunların n cel farklarından ler gel yor. Dolaşımdan, sonuçta, başlangıçta
konulduğundan daha fazla çek lm ş oluyor. 100 sterl ne alınan pamuk, belk
de 100+10 ya da 110 sterl ne tekrar satılıyor. Bu sürec n doğru b ç m , bu
nedenle, P–M–P’’dür k , burada P’ = P + D P = lk sürülen para, artı, b r
fazlalık. İşte lk değer n n üstünde bu artışa ya da fazlalığa ben “artı-değer”
d yorum. Başlangıçta sürülen değer, demek k , dolaşımda lk hal yle kalmak
şöyle dursun, kend s ne b r artı-değer katar ya da kend s n çoğaltır. İşte onu
sermayeye çev ren şey, bu harekett r.
Kuşkusuz, M–P–M devres ndek k uç, M–M, d yel m buğday le g ys ,
pekâlâ farklı değer n farklı n cel kler n tems l edeb l rler. Ç ftç buğdayını
değer n n üzer nde satab l r ya da g ys y [sayfa 164] değer n n altında
satınalab l r.. Ya da g ys tüccarı tarafından “kazıklanab l r”. Böyle de olsa,
nceled ğ m z dolaşım b ç m nde bu g b değer farkları tamamen raslansaldır.
Buğday le g ys n n eşdeğer olmaları gerçeğ , P–M–P devres nde olduğu g b
sürec anlamsız hale get rmez. Değerler n n eşdeğerl kler burada, daha çok,
sürec n normal g d ş n n zorunlu b r koşuludur.
Satınalmak ç n satmak ş n n y nelenmes ya da, yen lenmes , bu
hareket n amacıyla, yan tüket m ya da bel rl gereks nmeler n
karşılanmasıyla sınırlıdır; bu sonal amaç, dolaşım alanının dışında kalır.
Ama satmak ç n ters ne, aynı şeyle, parayla, değ ş m-değer yle başlar, aynı
şeyle b t r r z; ve böylece hareket b tmez tükenmez hale gel r. Kuşkusuz, P, P
+ D P olur, 100 sterl n 110 sterl n olur. Ama yalnız onların n tel yanlarına
bakıldığında, 110 sterl n, 100 sterl n n aynısıdır, yan paradır, ve m ktar
yönünden ele alınırsa, 110 sterl n de 100 sterl n g b bel rl ve sınırlı b r
değer toplamıdır. Eğer ş md 110 sterl n para olarak harcanırsa, rolünü
bırakmış olur; artık sermaye değ ld r. Dolaşımdan çek l rse yığılmış para
hal nde donup kalır, ve bu durumda kıyamete kadar beklese b r kuruş b le
artmaz. Öyleyse, değer n gen şlemes b r kez amaç ed n l rse, 100 sterl n n
olduğu g b , 110 sterl n n de değer n n artması ç n aynı neden sözonusudur;
her k s de, n cel artışla mutlak servete mümkün olduğu kadar yaklaşmak
ç n değ ş m-değer-ler n n sınırlı fades nden başka b r şey olmamaları
neden yle aynı amaca yönelm şlerd r. Başlangıçta sürülen 100 sterl n, daha
sonra dolaşım sırasında kend s ne eklenen 10 sterl nl k artı-değerden geç c
olarak farklıymış g b görünür, ama bu fark derhal kaybolur. Sürec n
sonunda, b r el m zle lk 100 sterl n , ötek el m zle artı-değer olan 10 sterl n
almayız. B z, yalnızca, çoğalma sürec ne başlamak ç n lk 100 sterl n n
sah p olduğu aynı koşullara ve uygunluğa sah p olan 110 sterl nl k b r değer
elde eder z. Para, hareket n , ancak yen den başlamak üzere sona erd r r.174
Bu nedenle, b r satınalma ve dolayısıyla b r satma le tamamlanan her tek tek
dolaşımın sonal sonucu, b zzat yen b r dolaşımın çıkış noktasını meydana
get r r. Metaların bas t dolaşımı –satınalmak ç n satmak–, dolaşımla
bağıntısı olmayan. b r amacı ye-r ne [sayfa 165] get rmek, yan kullanım-
değerler ne sah p olmak, gerek-s nmeler g dermek yoludur. Oysa paranın
sermaye olarak dolaşımı, ters ne, kend başına b r amaçtır, çünkü değer n
büyümes ancak bu hareket n sürekl yen lenmes yle olur. Bu yüzden,
sermayen n hareket n n sınırı yoktur.175
Bu hareket n b l nçl tems lc s olarak para sah b , kap tal st hal ne gel r.
K ş l ğ , ya da daha doğrusu cüzdanı, paranın yola çıktığı ve dönüp dolaşıp
geld ğ noktadır. P–M–P dolaşımının nesnel ya da esas kaynağı olan değer n
büyümes , kap tal st n öznel amacı hal n alır; g tg de daha fazla soyut
servete sah p olma faal yetler n n tek dürtüsü hal ne geld ğ ölçüde o, b r
kap tal st olarak, yan b r k ş l ğe bürünmüş, b l nç ve radeye sah p sermaye
olarak şlev yapar. Kullanım-değer ne, bunun ç n, kap tal st n gerçek amacı
gözüyle bakılmaması gerek r;176 tek b r alışver ştek kârı ç n de aynı şey
geçerl d r. Onun b r c k amacı kâr etmen n, durup d nlenmeyen, b t p
tükenmeyen sürec d r.177 Bu [sayfa 166] sınırsız zeng nl k hırsı, bu değ ş m-
değer avcılığı178 tutkusu, kap tal st le c mr de ortak b r yandır; ne var k ,
c mr , çılgın b r kap tal st olduğu halde, kap tal st akıllı b r c mr d r.
C mr n n parasını dolaşımdan çekmek suret yle sonu gelmez değ ş m-değer
b r kt rme179 amacını, ondan daha akıllı ve kurnaz kap tal st, parayı tekrar
tekrar dolaşıma sokmak suret yle gerçekleşt r r.180
Bağımsız b ç m, yan bas t dolaşım durumunda meta değer n n büründüğü
para-b ç m , yalnız tek b r amaca, yan metaların değ ş m ne h zmet eder ve
hareket n sonunda ortadan kaybolur. Öte yandan, P–M–P dolaşımında, para
da, meta da, yalnızca değer n kend çeş tl varlık b ç mler n tems l ederler;
bunlardan para, değer n genel b ç m n , meta se, özel, ya da dey m
yer ndeyse kılık değ şt rm ş b ç m n tems l eder.181 H ç kaybolmadan
sürekl olarak b ç mden b ç me g rer ve böylece otomat k olarak etk n b r
n tel k kazanır. Eğer ş md de, b z, kend l ğ nden büyüyen değer n yaşama
seyr nde ardarda g rd ğ k farklı b ç m n herb r n sırasıyla ele alırsak, şu
k önermeye varırız: sermaye paradır: sermaye metadır.182 Ama gerçekte
değer, burada b r sürec n etk n etmen d r; b r yandan durmadan sırasıyla para
ve meta b ç mler ne g rerken, aynı zamanda da, kend büyüklüğünü değ şt r r,
artı-değer üzer nden atarak kend n farklılaştırır; b r başka dey şle,
başlangıçtak değer kend l ğ nden büyür. Çünkü kend s ne artı-değer kattığı
hareket, kend hareket olduğu ç n de, büyümes , otomat k büyümed r. Değer
olması neden yle, kend s ne değer katab lecek g zl b r n tel k kazanmış
oluyor. Canlı [sayfa 167] döller yavruluyor, ya da h ç değ lse altın yumurtalar
yumurtluyor.
Değer bu yüzden, böyle b r süreçte etk n b r etmen olur, ve bazan para,
bazan meta b ç m ne g rer, ama bütün bu değ ş kl kler boyunca kend s n
korurken ve gen şlerken her zaman k ml ğ n n saptanab leceğ bağımsız b r
b ç me sah p olması gerek r. İşte bu b ç me, o, ancak para b ç m nde sah p
olab l yor. Değer, her kend l ğ nden doğuşuna para-b ç m altında başlar,
sona erer ve yen den başlar. İşe 100 sterl n olarak başlamıştı, ş md 110
sterl nd r vb.. Ama paranın kend s , değer n k b ç m nden yalnızca b r
tanes d r. Meta b ç m ne g rmed kçe, para, sermayeye dönüşmez. Ama
burada, para le meta arasında, para yığmada olduğu g b b r uzlaşmaz
karşıtlık yoktur. Kap tal st, bütün metaların, ne denl ç rk n görünse de, ne
denl p s koksa da, manda ve gerçekte para olduğunu, gerçekten sünnetl
Yahud olduğunu çok y b l r; üstel k bu, paradan para yapan har ka araçtır.
Bas t dolaşımda, P–M–P b ç m nde, metaların değer , en fazla, kullanım-
değerler nden bağımsız b r b ç me, yan para b ç m ne ulaşab l yordu; oysa
aynı değer, ş md , P–M–P dolaşımında ya da sermaye dolaşımında,
b rdenb re, kend ne özgü hareket olan, kend yaşamını yaşayan bağımsız b r
varlık olarak ortaya çıktığı g b , bu yaşam sürec nde, para da meta da onun
büründüğü ve soyunduğu b ç mlerden başka b r şey değ ld r. Dahası da var:
değer, artık, metalar arasındak l şk ler yalnızca tems l etmek yer ne, dey m
yer ndeyse, kend kend s yle özel l şk çers ne g rer. Tanrının (babanın)
kend s n , tanrının oğlu olarak kend s nden ayırdetmes , ve k s n n de aynı
yaşta olması ve gerçekte b r tek k ş oluşturması g b , başlangıçtak değer
olarak, kend n artı-değer olarak kend s nden ayırdeder; lkönce öne sürülen
100 sterl n, ancak 10 sterl nl k artı-değerle sermaye olur, ve sermaye olur
olmaz, oğul ve onunla b rl kte baba doğar doğmaz farkları yen den kaybolur,
k s b rd r, 110 sterl nd r.
Demek k , değer, ş md , süreç çers nde değer, süreç çers nde para, ve
böylece sermaye oluyor. Değer dolaşımdan çıkıyor, tekrar g r yor, süreç
boyunca kend s n koruyor ve çoğaltıyor, daha gençleşm ş olarak dolaşımdan
çıkıyor ve aynı devre yen den başlıyor.183 P–P’, para, paradan doğar, şte lk
yorumcuların, merkant l stler n ağzıyla sermayen n açıklanması böyled r.
[sayfa 168]
Satmak ç n satınalmak ya da daha doğrusu, daha pahalı satmak ç n
satınalmak, P–M–P’, yalnız tek b r tür sermayeye, tüccar sermayes ne özgü
b r b ç m g b görünür. Ama sanay sermayes de paradır; yan para, metalara
ve bu metaların satışıyla da yen den daha fazla paraya dönüşür. Dolaşım
alanı dışında kalan ve satınalma le satma arasındak sürede geçen olaylar,
bu hareket n b ç m n etk lemez. En-sonu, fa z get ren sermayen n sözkonusu
olduğu durumlarda, P–M–P’ dolaşımı kısaltılmış olarak bel r r. Ara aşama
olmaksızın, P–P’ b ç m nde sonuca ulaşırız, dey m yer ndeyse, “en style
lap da re”184* para daha fazla değerde para, değer kend s nden daha büyük
değerd r.
Demek k , P–M–P’, dolaşım alanında pr ma fac e185** görüldüğü g b ,
gerçekte sermayen n genel formülüdür. [sayfa 169]

170 Toprak mülk yet nden gelen ve k ş sel efend l k ve serfl k l şk ler ne dayanan güç le paranın
sağladığı k ş sel olmayan güç arasındak karşıtlığı k Fransız atasözü pek güzel fade eder, “Nulle terre
sans se gneur” [“Efend s z toprak olmaz”] ve “L’argent n’a pas de ma tre” [“Paranın efend s
yoktur”].
171 “Para le metalar ve metalar le para satınalınır.” (Merc er de la R v ére, L’ordre naturel et
essent ell des soc étés pol t ques, s. 543.)
172 “B r şey tekrar satmak ç n satınalınmışsa, kullanılan meblağa para den r: tekrar satmak ç n
satınalınmamış se, bu, meblağa harcanmıştır deneb l n.” (James Steuart, Works etc., ed ted by General
S r James Steuart, yazarın oğlu, Lond. 1805, v. l., s. 274.)
173 Merc er de la R v ère, merkant l stlere, “Para, para le değ ş lmez” d yor. (l.c., s. 486.) “T caret”
ve “spekülasyon” konularını ex professo nceleyen b r yapıtta şunlar söylenmekted r: “Bütün t caret,
farklı türden şeyler n değ ş lmes nden barett r; sağlanan avantaj (tüccara mı?) bu farktan ler gel r. B r
l bre ekmeğ b r l bre ekmekle değ şmek ... h ç b r avantaj sağlamayab l r, ... t caret n yalnızca para le
değ ş m demek olan kumara karşılık avantajlı olması bundandır.” (Th. Corbet, An Inqu ry nto the
Causes and Modes of the Wealth of Ind v duals; or the Pr nc ples of Trade and Speculat on
expla ned, Lond. 1841, s. 5.) Corbet, P-P’n n, paranın para le değ ş m n n, yalnız tüccar sermayes n n
değ l bütün sermayen n karakter st k dolaşım şekl olduğunu görmemekle b rl kte, h ç değ lse bu şekl n
kumar ve b r tür t caret olan spekülasyonda ortak b r şek l olduğunu kabul etmekted r; ama arkasından
MacCulloch gel r ve satmak ç n satınalmanın spekülasyon olduğunu keşfeder ve böylece spekülasyon le
t caret arasındak fark kaybolur g der. “B r k msen n, satmak ç n b r ürünü satınaldığı her şlem aslında
b r spekülasyondur.” (MacCulloch, A D ct onary Pract cal etc. of Commerce, Lond. 1847, s. 1.009.)
Amsterdam Borsası P ndar P nto, daha büyük b r saflıkla şöyle der: “T caret b r kumardır;” (bu,
Lock’tan alınmıştır) “ve d lenc ler le oynanırsa h ç b r şey kazandırmaz. Uzun b r süre herkes n el ndek
alınmış olsaydı, oyuna tekrar başlayab lmek ç n bu kârın büyük b r kısmının steyerek ger ye ver lmes
gerek rd .” (P nto, Tra té de la C rculat on et du Créd t, Amsterdam 1771, s. 231.)
174 “ ... sermaye b r kez daha başlangıç sermayes ve kâr –... prat kte, kâr, derhal sermaye le
b rleşt r l r ve onunla b rl kte harekete geç r l r– olarak bölünür.” (F. Engels, “Umr sse zu e ner Kr t k der
Nat onalökonom e” Deutsch-Französ sche Jahrbücher, Herausgegeben von Arnold Ruge und Karl
Marx, Par s 1844, s. 99. [“B r Ekonom Pol t k Eleşt r s Denemes ”, 1844 Elyazmaları’nda, s. 414-
415.])
175 Ar stoteles, ekonom k’ kremat st k’ n karşısına koyar. Ve lk nden hareket eder. İnsanın geç m n
kazanma sanatı olduğu sürece, varolmak ç n gerekl ve, ya ev dares ç n ya da devlet ç n yararlı
nesneler n sağlanması le sınırlıdır. “Gerçek zeng nl k (o alhdinoz ploutoz) bu g b kullanım-
değerler nden meydana gel r; çünkü, yaşamı, tatlı ve hoş hale get ren bu türlü şeyler n sah p olunab lecek
m ktarı sınırsız değ ld r. Bununla b rl kte, terc han ve doğru olarak kremat st k d yeb leceğ m z k nc tür b r
sah p olma şekl daha vardır ve bu durumda zeng nl ğe de, sah p olunan şeylere de h ç b r sınır yokmuş
g b görünür. T caret (“hk aphlikh” tam karşılığı, perakende t carett r ve Ar stoteles, kullanım-değer
egemen olduğu ç n bu tür t caret alıyor) n tel ğ gereğ kremat st k’e g rmez. çünkü, değ ş m, burada,
onların (alıcı le satıcının) kend ler ç n gerekl şeyler üzer nde olur.” Burada da Ar stoteles, t caret n lk
şekl n n trampa olduğunu ama bunun gel şmes yle de para gereğ n n ortaya çıkışını göster r. Paranın
bulunması üzer ne, trampanın zorunlu olarak kaphlikh meta t caret şekl nde gel şmes ve bunun da
başlangıçtak eğ l m n ters ne kremat st k, yan servet toplama sanatı hal ne gelmes gerek r. Ş md krema-
t st k, ekonom k’ten şu şek lde ayrılır, “Kremat st k’te dolaşım, zeng nl ğ n kaynağıdır (poihtikh
crhmatwn ... dia crhmatwn metabolhz). Ve o paranın etrafında dolanır görünür, çünkü para, bu t p
dolaşımın hem başlangıcı hem de sonudur (to gar nomisma stoiceion kai peraz thz allaghz
estin). Bu nedenle. kremat st k’ n peş nde koştuğu zeng nl k de sınırsızdır. B r amaca araçlık etmeyen,
ama kend başına amaç olan her sanatın, her an bu amaca b raz daha yaklaşma peş nde olması
neden yle, erekler yönünden sınırsız olmalarına karşın, b r amaca ulaşmak ç n araç kullanan sanatların,
b zzat ereğ n kend s ne b r sınır c smes sonucu, sınırsız olmaması g b , kremat st k ç n de, amaçları
yönünden h ç b r sınır mevcut değ ld r ve bu amaçlar mutlak zeng nl kt r. Kremat st k’ n değ l ama
ekonom k’ n b r sınırı vardır ... k nc n n amacı paradan başka b r şeyd r, b r nc n n amacı se paranın
çoğaltılmasıdır. ... B rb r üzer ne gelen bu k b ç m n b.rb r ne karıştırılması, bazı k mseler n, paranın
sonsuz b r şek lde muhafaza ed lms ve çoğaltılması ş n , ekonom k’ n ereğ ve amacı saymalarına
yolaçmıştır.” (Ar stoteles, De Republ ca, ed t. Bekker, l b. l, c. 8 ve 9 pass m.)
176 “Metalar” (burada kullanım-değerler anlamında kullanılmıştır) “t caret yapan kap tal st n son
amacı değ ld r, onun son amacı paradır.” (Th. Chalrners, On Pol t c. Econ. etc., 2. ed t.. Glasgow 1832,
s. 165, 166.)
177 “Tüccar halen elde ett ğ kârı az bulmuyorsa da, gözü, daha lerde elde edeceğ kârdadır.” (A.
Genoves , Lez on d Econom a c v le, (1765), Custod ’n n İtalyan İkt satcıları baskısı. Parte Moderna, t.
VIII. s. 139.)
178 “B t p tükenmez kâr tutkusu, aur sacra fames [altına duyulan lanetl hırs. -ç.] kap tal ste da ma
yol gösterecekt r.” (MacCulloch, The Pr nc ples of Pol t. Econ., Lond. 1830, s. 179.) Bu görüş aynı
MacCulloch ve benzerler n , teor k güçlük çekt kler zaman, örneğ n, aşırı üret m g b sorunlarda, aynı
kap tal st , tek amacı kullanım-değer olan ve hatta kend s nden ç zme, şapka, yumurta, basma ve d ğer
çok b l nen türden kullanım-değerler ç n doyumsuz b r açlık duygusu gel şen ahlaklı b r yurttaşa
dönüştümekten kuşkusuz alokoyamaz.
179 “Swzein” [kurtarmak. -ç.]. para-yığma ç n kullanılan karakter st k b r Grek ter m d r. İng l zcede
de, to save f l n n gene k anlamı vardır: kurtarmak ve b r kt rmek.
180 “Şeyler oluş hal nde ken sah p olmadıkları sonsuzluğa, dolaşımda sah p olurlar.” (Gal an , [l.c., s.
156].)
181 “Ce n’est pas la mat ère qu fa t le cap tal, ma s la valeur de ces mat ères.” [“Sermayey
meydana get ren madde değ l, bu madden n değer d r.” -ç.] (J. B. Say, ,Tro té d’Econ. Pol t., 3. èd..
Par s 1817, t. II., s. 429.)
182 “Nesneler n üret m nde kullanılan dolaşım aracı (!) ... sermayed r.” (Macleod, The Theory and
Pract ce of Bank ng, Lond. 1855. v. I. ch. 1. s. 55.) “Sermaye metadır.” (James M ll, Elements of
Pol t. Econ., Lond. 1821. s. 74.)
183 Sermaye: “b r km ş servet n üretken kısmı... durmadan çoğalan değer”. (S smond , Nouveaux
Pr nc pes d’Econ. Pol t.. [Par s 1819] t. I., s. 88, 89.)
184 * “Özlü anlatımıyla.” -ç.
185 ** İlk bakışta. –ç.
BEŞİNCİ BÖLÜM
SERMAYENİN GENEL FORMÜLÜNDEKİ
ÇELİŞKİLER

PARA, sermayeye dönüşürken dolaşımın aldığı b ç m, metaların, değer n,


paranın ve hatta b zzat dolaşımın n tel ğ yle lg l olarak ş md ye kadar
nceled ğ m z bütün yasalara karşıttır. Bu b ç m , metaların bas t
dolaşımından ayıran şey, k karşıt sürec n, b rb r n zleyen ters ne dönmüş
sırasıdır, satış ve satınalmadır. Bu k süreç arasında böyles ne tamamen
b ç msel b r fark nasıl olur da, sank s h rl b r el dokunmuş g b bunların
n tel kler n değ şt r r?
Heps bu kadar da değ l. Süreçler n bu ters yönü b rb rler yle alışver şte
bulunan üç k ş den k s ç n sözkonusu b le değ ld r. Kap tal st olarak, A’dan
metalar satın alırım ve bunları tekrar B’ye satarım, ama bas t b r meta sah b
olarak, bunları B’ye satar ve ardından, A’dan yen ler n satın alırım. A le B
ç n, k alışver ş arasında h ç b r fark yoktur. Bunlar, yalnızca alıcı ya [sayfa
170] da satıcıdır. Ve ben, her fırsatta, onlarla, ya para ya meta sah b olarak,
alıcı ya da satıcı olarak karşı karşıya gel r m, ve üstel k her k alışver şte de
A’nın karşısında yalnızca alıcı, B’n n karşısında yalnızca satıcı olarak
bulunurum ve bunlardan b r s ç n yalnız param, d ğer ç n yalnız metalarım
öneml d r, k s n n de karşısında ne sermaye ve ne de kap tal st olarak yer
almadığım g b , para ve metalardan daha fazla b r şey n tems lc s ya da para
ve metaların ötes nde b r etk yaratacak k mse g b de bulunmam. Ben m ç n
A’dan satınalma ve B’ye satış, b r d z n n bölümler d r. Ama k f l
arasındak bağ, yalnızca ben m ç n vardır. Ne A, B le alışver ş m
konusunda, ne de B, A le ş l şk mden b r sıkıntı duyar. Ve ben sıralanış
düzen n ters ne çev rme hareket m n yararlarından söz açmaya kalksam,
belk de onlar sıralanış düzen konusunda yanıldığımı, bütün alışver ş n b r
satınalmayla başlayıp b r satışla sona ermes yer ne, ters ne, b r satışla
başlayıp b r satınalma le b tt ğ ne parmak basarlar. Gerçekten de, lk
hareket m satınalma, A bakımından b r satış, ve k nc hareket m satış, B
bakımından b r satınalmadır: Bununla da yet nmeyen A le B bütün bu şler n
gereks zl ğ n , b r Hokus Po-kustan başka b r şey olmadığını öne süreb l rler
ve bundan böyle A’nın doğrudan doğruya B’den satınalacağını ve B’n n
doğrudan A’ya satacağını söyleyeb l rler. Böylece bütün alışver ş, sıradan
meta dolaşımının, tek tek ve tamamlanmamış b r evres n oluşturan tek b r
f le nd rgenm ş olur; A açısından yalnızca b r satış, B açısından yalnızca
b r satınalma hal ne gel r. Sıralanış düzen n ters ne çev rmekle, demek k ,
bas t meta dolaşımı alanından çıkılmış olmuyor, ve asıl b z m d kkat etmem z
gereken nokta, bu bas t dolaşımda, devreye g ren değer n büyümes ne,
dolayısıyla da b r artı-değer n doğmasına elver şl b r yanın bulunup
bulunmadığıdır.
Dolaşım sürec n , kend n bas t ve dolaysız meta değ ş m b ç m altında
ortaya koyuyor d ye kabul edel m. İk meta sah b n n b rb rler yle alışver ş
yaptıkları ve hesap gününde borçlu oldukları m ktarların eş t ve b rb r n
götürdükler durumlarda, bu, her zaman böyled r. Bu durumda para, hesap
parasıdır ve metaların değerler n f yatları le fade etmeye yarar, ama
metaların karsısına b zzat nak t para olarak çıkmaz. Kullanım-değerler
yönünden her k tarafın da bazı yararlar sağlayab leceğ açıktır. Her k s de,
kullanım-değer olarak şler ne yaramayan malları elden çıkartıp,
kullanab lecekler malları alırlar. Daha başka [sayfa 171] kazançlar da olab l r.
Şarap satıp buğday satınalan A, belk de, bell b r emek-zamanında ç ftç
B’den daha fazla şarap üreteb l r, öte Yandan B, şarap üret c s A’dan daha
fazla buğday üreteb l r. Bu nedenle, herb r kend şarabını ve kend
buğdayını üreterek, herhang b r değ ş m olmaksızın elde edecekler nden,
aynı değ ş m-de-ğer karşılığında A daha fazla buğday, B daha fazla şarap
alab l r. Öyleyse, kullanım-değer konusunda şu sözü söylemek yer nde olur:
“De-ğ ş m, her k tarafın da kazandığı b r alışver şt r.”186 Değ ş m-değer
ç n durum böyle değ ld r. “El nde bol şarabı olup h ç buğdayı olmayan b r
k mse, el nde buğdayı bol ama şarabı olmayan b r s yle alışver şe g r ş r,
aralarında 50 değer nde buğday le aynı değerde şarap ç n b r değ ş m
yapılır. Bu şlem, her k s ç n de değ ş m-değer nde b r artış sağlayamaz;
çünkü her k s de, bu şlem aracılığı le elde ett kler ne eş t b r değere,
değ ş mden önce de zaten sah p bulunuyorlardı.”187 Paranın, metalar arasında
dolaşım aracı olarak şe dah l ed lmes ve satış le satınalmanın b rb r nden
farklı k hareket hal ne get r lmes yle sonuç değ şmez.188 B r metaın değer ,
dolaşıma g rmeden önce f yatıyla fade ed l r, ve bu nedenle de dolaşımın
sonucu değ l, b r önkoşuludur.189
Soyut olarak düşünüldüğünde, yan metaların bas t dolaşımı yasalarından
doğrudan doğmuş olmayan koşullar b r yana bırakılacak olursa, dolaşımda
(b r kullanım-değer n n yer n b r başkasının almasını konu dışı bırakırsak),
b r başkalaşımdan, metaın b ç m n n bas t değ ş m nden başka b r şey
olmayan b r değ ş m vardır. Aynı değ ş m-değer , yan aynı m ktarda
gerçekleşm ş toplumsal emek, önce kend metaı b ç m nde, sonra değ şt rd ğ
para b ç m nde ve ensonu, bu parayla satınaldığı meta b ç m nde olmak
üzere, da ma meta sah b n n el nde kalmaktadır. Bu b ç m değ ş kl ğ , değer
büyüklüğünde b r değ ş kl ğ gerekt rm yor. Ama [sayfa 172] bu süreç çers nde
metaın geç rd ğ değer değ şmes , onun para b ç m ndek b r değ şmes yle
sınırlıdır. Bu b ç m, önce, satışa sunulan metaın f yatı, sonra, zaten f yatla
fade ed lm ş bulunan b r para m ktarı ve ensonu, eşdeğer b r metaın f yatı
olarak mevcuttur. Bu b ç m değ ş kl ğ , tek başına alındığında, 5 sterl nl k b r
banknot, İng l z altın l ralarına, yarım İng l z altın l ralarına ve ş l nlere
bozdurulduğu zaman, ne g b b r değer değ ş kl ğ geç r rse, değer n
m ktarında öyle b r değ şmeye tanıklık eder. Bunun ç n, metaların dolaşımı,
yalnız değerler n n b ç m nde b r değ ş kl k meydana get rd ğ ve yan
etk lerden serbest olduğu sürece, eşdeğer şeyler n değ ş m demekt r. Vülger
ekonom , değer n n tel ğ hakkında pek az şey b ld ğ ç n, ne zaman dolaşım
olayını saf şekl yle ele almak stese, arz ve taleb n eş t olduğunu varsayar k ,
bu da etk ler n n sıfır olduğu anlamına gel r. Demek k , kullanım-değerler n n
değ ş m sözkonusu olduğu sürece, hem alıcı hem satıcı b r şeyler
kazanab l r, ama değ ş m-değerler ç n durum böyle değ ld r. Burada şunu
söyleyeb l r z: “Eş tl ğ n varolduğu yerde kazanç olamaz.”190 Metaların,
değerler nden sapmış f yatlarla satılab leceğ doğrudur, ama bu sapmaların,
değ ş m yasalarının b r hlal g b görülmes gerek r;191 normal durumunda,
eşdeğerler n değ ş m d r, ve bu nedenle de değer artmasının b r yolu
değ ld r.192
Böylece, artı-değer n kaynağı olarak meta dolaşımını gösterme
çabalarının ardında b r qu d pro quo193*, kullanım-değer le değ ş m-
değer n n karıştırılmasının yattığını görüyoruz. Örneğ n, Cond llac d yor k :
“Metaların değ ş m sırasında, değer karşılığında, değer verd ğ m z doğru
değ ld r. Ters ne, taraflardan b r s , da ma, daha büyük b r değere karşılık
daha küçük b r değer ver r. ... Eğer b z, gerçekten eş t değerler değ ş rsek
taraflardan [sayfa 173] h ç b r s kâr edemez. Oysa, her k s de kazanır, ya da
kazanmaları gerek r. N ç n? B r şey n değer , yalnızca, gereks nmeler m z le
l şk s nde yatar. B r s ç n fazla olan d ğer ç n azdır, ve v ce versâ.[Ters .
-ç.] ... Kend tüket m m z ç n gerekl malı satışa arzett ğ m z düşünülemez.
... Gereks nmem z olan b r şey almak ç n yararsız b r şey elden çıkarmak
ster z; daha fazla ç n daha az vermek ster z. ... B r değ ş m sırasında,
değ ş len her k malın aynı m ktar altın le eş t değerde olmaları hal nde,
değer karşılığında değer ver ld ğ n düşünmek doğaldı. ... Ama b z m
hesabımızda d kkate alınması gerekl b r nokta daha var. Sorun, her k m z n
de, gerekl b r şey karşılığında, gereks z b r şey değ ş p
değ şmed ğ m zd r.” 194 Bu pasajda, Cond llac’ın, yalnızca kullanım-değer
le değ ş m-değer n karıştırmakla kalmayıp, gerçekten çocukça b r tutumla,
meta üret m n n epeyce gel şt ğ b r toplumda, her üret c n n, kend yaşamı
ç n gerekl şeyler ürett ğ n ve yalnızca gereks nme fazlalarını dolaşım
alanına sürdüğünü varsaydığını görüyoruz.195 Böyle olmakla b rl kte,
Cond llac’ ın uslamlaması modern kt satçılar tarafından sık sık kullanılır;
özell kle, gel şm ş b ç m yle meta değ ş m n n, yan t caret n, artı-değer n
yaratıcısı olduğunu göstermek ç n bu yola başvurulur. Örneğ n, “T caret ...
ürüne değer katar, çünkü tüket c n n el ndek aynı ürün, üret c n n
el ndek nden daha değerl d r, ve bu nedenle t caret n mutlaka b r üret m
faal yet olarak kabul ed lmes gerek r.”196 Ne var k , metaya, b r kez
kullanım-değer ç n, b r kez de değer ç n, k kez ödeme yapılmaz. Ve b r
metaın kullanım-değer , alıcı ç n, satıcıdan daha yararlı se de, para-b ç m ,
satıcı ç n daha yararlıdır. Böyle olmasa onu satar mıydı? Bu nedenle, aynı
b ç mde, alıcının da, sözgel ş çorabı paraya dönüştürürken, “mutlak b r
üret m faal yet ” çers nde bulunduğunu söyleyeb l rd k. [sayfa 174]
Eş t değ ş m-değer ndek ve dolayısıyla eşdeğer metalar ya da metalar le
para b rb rler le değ ş ld ğ takd rde, dolaşımdan k msen n, oraya
koyduğundan fazla değer çekemeyeceğ açıktır. Burada artı-değer
yaratılmamıştır. Ve normal şekl yle meta dolaşımı eşdeğerler n değ ş m n
gerekt r r. Ama uygulamada süreç normal b ç m n koruyamıyor. Bu durumda,
eşdeğer olmayan şeyler n değ ş m n düşünel m.
Her zaman, meta p yasasına yalnızca meta sah pler g d p gel rler, ve bu
k ş ler n b rb rler üzer ndek kudretler , eller ndek metaların kudret nden
başka b r şey değ ld r. Bu metaların madd çeş tl l ğ , değ ş m hareket n n
madd dürtüsüdür ve alıcı le satıcıyı karşılıklı bağımlı hale get r r; çünkü
bunların h ç b r s n n el nde kend gereks nmes n karşılayacak eşya yoktur,
ve herb r n n el nde b r başkasının gereks nd ğ eşyalar vardır. Metaların
kullanım-değerler n n bu madd farklılığından başka, bunlar arasında başka
b r fark daha vardır; bu da, onların f z k b ç mler le, satış sonucu
dönüştükler b ç m arasmdak , metalar le para arasındak farktır.
Dolayısıyla meta sah pler b rb rler nden ancak, meta sah b satıcılar, ve
para sah b alıcılar d ye ayrılab l rler.
Ş md , satıcıya, açıklanması mümkün olmayan b r ayrıcalıkla, metalarını,
değer n n üzer nde b r değerle, 100 değer nde b r metaı 110’a, yan %10’luk
b r nom nal f yat fazlasıyla satma olanağının ver lm ş olduğunu düşünel m.
Satıcı, böylece 10’luk b r artı-değer cebe nd r r. Ama sattıktan sonra alıcı
hal ne gel r. Üçüncü b r meta sah b ş md onun karşısına satıcı olarak çıkar,
ve onun da el ndek metaların %10 daha pahalı ayrıcalığı vardır. Dostumuz,
satıcı olarak kazandığı 10’u, alıcı olarak yen den y t rmekted r.197 Sonuç şu
oluyor k , bütün meta sah pler , mallarını b rb rler ne değerler n n %10
fazlası le sattıkları ç n, tıpkı gerçek f yatları üzer nden satmış g b b r
sonuca varıyorlar. F yatlardak böyle genel ve nom nal b r artış, değerler n,
gümüşün ağırlığı yer ne altının ağırlığı le fade ed lmes g b b r etk yaratır.
Metaların nom nal f yatları yüksel r, ama değerler arasındak gerçek l şk
öylece kalır.
Ş md de ters n düşünel m: alıcının, metaları değerler n n [sayfa 175]
altında satmalma ayrıcalığı olsun. Bu durumda, onun, sonradan satıcı
olacağını akılda tutmaya gerek yoktur. Alıcı olmadan önce satıcıydı, ve, alıcı
olarak %10’u kazanmadan önce, satıcı olarak %10’u zaten y t rm şt .198
Burada da her şey tıpkı esk s g b d r.
Artı-değer n yaratılması ve dolayısıyla paranın sermayeye dönüşmes , ne
metaların değerler n n üzer nde satılmasını, ne de bunların değerler n n
altında satınalınmasını varsaymakla açılanamaz.199
Sorun, Torrens’ n yaptığı g b b rtakım gereks z öğeler n şe
karıştırılmasıyla bas tleşt r lm ş de olmuyor: “F l talep, tüket c ler n,
dolaysız ya da dolaylı trampa yoluyla, metalar karşılığında, bu metaların
üret m mal yet nden daha fazla, ... sermaye parçası verme gücünde ve
eğ l m nde (!) olmalarından barett r.”200 Dolaşım l şk s nde, üret c ler le
tüket c ler, ancak alıcı ve satıcı olarak karşı karşıya gel rler. Üret c ler n
elde ett kler artı-değer n kaynağını, tüket c ler n metalara değer nden fazla
para ödemeler nden geld ğ n ler sürmek, şu sözcükler sıralamaktan başka
b r şey değ ld r: meta sah pler , satıcı olarak mallarını değer nden daha
pahalıya satmak ayrıcalığına sah pt rler. Satıcı, ya metaları kend s
üretm şt r, ya da o metaların üret c s n tems l etmekted r, ama alıcı da,
parasıyla tems l olunan malları en az onun kadar üretm şt r ya da üret c ler
tems l etmekted r. Bunlar arasındak ayrım, b r s n n alıcı, b r s n n satıcı
olmalarıdır. Meta sah b n n, üret c adı altında, bunlar değerler n n üzer nde
satması, ve tüket c adı altında bunlar ç n değerler nden fazla para ödemes
olayı, b z , b r adım b le ler ye götürmez.201
Bu nedenle, artı-değer n köken n n, f yatlardak nom nal yükselmede ya
da satıcının da pahalı satma ayrıcalığında olduğu hayal n savunanlar, tutarlı
olab lmek ç n, yalnızca satınalıp h ç satmayan, yan yalnızca tüket p h ç
üretmeyen b r sınıfın varlığını [sayfa 176] varsaymak zorundadırlar. Böyle b r
sınıfın varlığı, ş md ye kadar ulaştığımız noktadan, yan bas t dolaşım
açısından açıklanamaz. Ama böyle b r şey olab l r d yel m. Böyle b r sınıfın
devamlı olarak satınalmada kullanacağı paranın, ortada ne değ ş m ne de
bağış olmaksızın, keyf b r hak ya da zor yoluyla meta sah pler n n
cepler nden kend cepler ne akması gerek r. Böyle b r sınıfa metaları
değer nden fazlaya satmak, kend ler ne daha önceden ver len paranın b r
kısmının tekrar aşırılması demekt r.202 Küçük Asya kasabaları, esk Roma’ya
böyle b r yıllık haraç ver rlerd . Bu parayla, Roma, onlardan mal alır, hem
de oldukça pahalıya alırdı. Bu kasabaların halkı, Romalıları kandırırlar ve
alışver ş sırasında haracın b r kısmını böylece efend ler nden sızdırmış
olurlardı. Ama ne olursa olsun kazığı gene bu kasabalılar yem ş olurdu.
Malları karşılığı aldıkları para, zaten kend paralarıydı. Zeng n olmanın ya
da artı-değer yaratmanın yolu bu değ ld r.
Öyleyse b z, satıcının aynı zamanda alıcı, alıcının da satıcı olduğu
değ ş m sınırları çers nde kalalım. Karşılaştığımız güçlük, belk de,
[dolaşımın. -ç.] tek tek öğeler n , k ş leşt r lm ş öğeler olarak ele alışımızdan
gel yor.
A, belk de, B ya da C’n n m s lleme yapma yeteneğ nden yoksun
olmalarından yararlanacak kadar kurnaz olab l r. A, 40 sterl n değer nde
şarabı B’ye satıyor ve ondan karşılık olarak 50 sterl n değer nde buğday
alıyor. A, 40 sterl n 50 sterl ne çev rm şt r, parasını çoğaltmıştır, ve metaını
sermayeye çev rm şt r. Ş md bu olayı b raz daha yakından nceleyel m.
Değ ş mden önce A’nın el nde 40 sterl nl k şarap, B’n n el nde 50 sterl nl k
buğday vardı ve bunların toplam değer 90 sterl nd . Değ ş mden sonra gene
aynı toplam 90 sterl n m z vardır. Dolaşımdak değer, zerre kadar
artmamıştır, yalnızca A le B arasında farklı b r şek lde dağılmıştır. B ç n
değer kaybı, A ç n artı-değerd r; b r s ç n “eks ” olan, d ğer ç n “artı”dır.
Eğer A, değ ş m şlem ne g rmeks z n 10 sterl n doğrudan doğruya B’den
çalsaydı, gene aynı değ şme olurdu. Dolaşımdak değer toplamının, bunların
dağılımındak b r değ şme le artmayacağı apaçıktır; tıpkı, Kral çe Anne
[sayfa 177] zamanından kalma b r metel ğ , Yahud n n b r altın l raya
satmasıyla, b r ülkedek değerl maden m ktarının çoğalmaması g b . B r
ülken n kap tal st sınıfının tümü, kend kend s nden kâr sağlayamaz.203
İsted ğ m z kadar eğ p bükel m, olgu değ şmeden kalır. Eğer eş-değerler
değ ş lse, bundan artı-değer çıkmaz, ve eğer eşdeğer olmayanlar değ ş lse
gene artı-değer yoktur.204 Dolaşım ya da metaların değ ş m , h ç b r değer
doğurmaz.205
Bundan dolayı, sermayen n standart b ç m n , modern toplumun ekonom k
yapısını bel rleyen bu b ç m tahl l ederken, herkes n b ld ğ ve dey m
yer ndeyse Nuh tufanından kalma b ç mler olan tüccar sermayes ve tefec
sermayes n tamamen nceleme dışında bırakmamızın neden ş md açıklığa
kavuşmuş oluyor.
P–M–P devres , daha pahalı satmak ç n satınalmak, hak k tüccar
sermayes nde en açık b ç mde görülür. Ama hareket, bütünüyle dolaşım alanı
çers nde yer alır. Bununla b rl kte, paranın sermayeye dönüşmes , artı-
değer n oluşumu, yalnızca dolaşım le açıklanamayacağına göre, eşdeğerler
değ ş ld ğ sürece tüccar sermayes n n olanaksız b r şey olduğu görülür;206
öyleyse, bunun köken , ancak, hem satıcı hem alıcı üret c n n arasına b r
asalak g b sokulan tüccarın sakladığı k yönlü kazançtadır. Frankl n [sayfa
178] şu sözler , bu anlamda söylem şt r: “Savaş soygunculuktur, t caret
genell kle dolandırıcılıktır.”207 Tüccar parasının sermayeye dönüşmes ,
üret c ler n düpedüz dolandırılmasından başka b r şek lde açıklanmak
gerek rse, uzun b r ara aşamalar d z s gerekl olacaktır k , hallen metaların
bas t dolaşımı b z m tek varsayımımız olduğuna göre, ş md l k bunlar
tümüyle ortada yoktur.
Tüccar sermayes le lg l olarak söyled ğ m z şeyler tefec sermayes
ç n daha da gererl d r. Tüccar sermayes nde, k uç, p yasaya sürülen para
le oradan artmış olarak çek len para h ç değ lse satınalma ve satışla, b r
başka dey şle, dolaşım hareket le l şk l d r. Tefec sermayes b ç m , M–
M–P’ b r ara ter m olmaksızın k uç ter me nd rgenm şt r, P–P’; paranın
para le değ ş ld ğ bu b ç m, paranın doğası le bağdaşmadığı ç n, metaların
dolaşımı açısından açıklanamaz b r durum göster r. Bu yüzden Ar stoteles
şöyle der: “Kremat st k, [Servet toplama. -ç.] b r yönü t carete, d ğer yönü
se ekonom ye bağlı k yönlü b r b l m olduğu ç n, ekonom ye l şk n yönü
gerekl ve değerl , t carete l şk n yönü se dolaşıma dayanır ve haklı olarak
hoşgörülmez (çünkü bu, doğaya değ l karşılıklı aldatmaya dayanır); bu
nedenle tefec pek haklı olarak nefret ed len b r k msed r, çünkü paranın
kend s , onun kazanç kaynağıdır ve cat ed ld ğ amaçlar ç n
kullanılmamaktadır. Para, metaların değ ş m ç n meydana geld ğ halde,
fa z, paradan daha çok para yapar. Bu yüzden de adı buradan gel r (tocoz
fa z ve döl). Çünkü, doğanlar doğurana benzerler. Ama fa z, paranın
parasıdır ve nsanın yaşamını kazanma b ç mler çers nde doğaya en karşıt
olanıdır.”208
İncelemem z sırasında, tüccar sermayes le fa z get ren sermayen n,
türevsel b ç mler olduğunu göreceğ z ve aynı zamanda, bu k b ç m n tar h n
akışı çers nde, standart modern sermaye b ç m nden önce n ç n ortaya
çıktıkları açıklığa kavuşmuş olacaktır.
Artı-değer n dolaşım tarafından yaratılamayacağını, ve onun oluşması
ç n, b zzat dolaşımda görülmeyen, ama arka planda yer alan b r şey n var
olması gerekt ğ n gösterm ş bulunuyoruz.209 Ama, artı-değer, meta
sah pler n n metaları tarafından bel rlenen [sayfa 179] karşılıklı l şk ler n n
toplamı olan dolaşımın dışında nereden geleb l r? Dolaşım dışında meta
sah pler yalnızca kend metaları le l şk hal nded rler. Değer bakımından
se bu l şk , o metada sah b n n bel rl b r toplumsal ölçüt le ölçülen b r
m ktar emeğ n n bulunması le sınırlıdır. Bu emek m ktarı, metaın değer le
fade ed ld ğ ne ve değer de hesap parası le hesaplandığına göre, bu m ktar,
f yat le de fade ed l r; b z, buna, 10 sterl n d yel m, Ama onun emeğ , hem
metaın değer , hem bu değer n üzer ndek b r fazlalıkla tems l ed lmez; hem
10 f yatıyla, hem 11 f yatıyla, yan kend s nden daha büyük olan b r değerle
göster lemez. Meta sah b kend emeğ le değer yaratab l r, ama
kend l ğ nden büyüyen b r değer yaratamaz. El ndek metaın değer n ona
yen emek katarak artırab l r, örneğ n der y ç zme yaparak, el ndek değere
daha çok değer katab l r. Aynı malzeme, daha büyük b r m ktarda emek
çerd ğ ç n ş md daha çok değere sah pt r. Ç zme, der den daha çok değere
sah pt r, ama der n n değer esk den neyse ş md de aynıdır; kend s n
büyütmem ş, ç zme yapımı sırasında artı-değer katmamıştır. İşte bunun ç n,
dolaşım alanı dışında, meta üret c s , d ğer meta sah pler le temasa
gelmeden, değer büyütemez ve dolayısıyla parayı ya da metaları sermayeye
dönüştüremez.
O halde sermayen n dolaşımdan doğması olanaksız olduğu g b ,
dolaşımdan ayrı olarak oluşması da aynı ölçüde olanaksızdır. Sermayen n
köken aynı zamanda hem dolaşımın ç nde, hem de dışında olmak gerek r.
Böylece, ç fte b r sonuca ulaşmış oluyoruz.
Paranın sermayeye dönüşmes , meta değ ş m n düzenleyen ya-salara
dayanılarak, çıkış noktası, eşdeğerler n değ ş m olacak b ç mde
açıklanmalıdır.210 Dostumuz parababasının, bu henüz [sayfa 180] çek rdek
hal ndek kap tal st n, metaları değerler ne satınalması ve tekrar değer-ler ne
satması, ama gene de sürec n sonunda, dolaşıma koyduğundan daha fazla
değer oradan çekmes gerekmekted r. Palazlanmış b r kap tal st hal ne
gel ş , hem dolaşımın ç nde, hem de dışında olacaktır. Çözümlenmes
gerekl sorunun koşulları şte bunlardır. H c Rhodus, h c salta!211* [sayfa 181]

186 “Değ ş m, sözleşme taraflarının toujours [da ma, her zaman. -ç.] (!) kârlı çıktıkları har ka b r
şlemd r.” (Destutt de Tracy, Tra té de la Volonté et de ses effets, Par s 1826, s. 68.) Bu yapıt daha
sonra, Tra té d’Econ. Pol t. adı altında yayınlanmıştır.
187 Merc er de la R v ère, l.c., s. 544.
188 “Que l’une de ces deux va eurs so t argent, ou qu’elles so ent toutes deux marchand ses usuebes,
r en de plus nd fférent en so .” [“Bu k değerden b r ster para olsun, ya da ster k s de herhang k
meta olsun, bu, aslında h ç b r şey değ şt rmez.”] (Merc er de la R v ère, l.c., s. 543.)
189 “Ce ne sont pas les contractants qu prononcent sur la valeur; elle est déc dée avant la
convent on.” [“Değer üzer nde karar verenler sözleşme tarafları değ ld r; değer anlaşmadan önce
saptanmıştır.”] (Le Trosne, l.c., s. 906.)
190 “Dove è egual tà, non è lucro.” [“Eş tl ğ n kazançlı olmadığı yer.”] (Gal an , Della Moneta,
Custod ’de, Parte Moderna, t. v, s. 244.)
191 “L’échange dev ent désavantageux pour l’une des part es, lorsque quelque chose etrangère v ent
d m nuer ou exagérer le pr x; alors 1’égal té est blessée, ma s la lés on procède de cette cause et non de
1’é change.” [“Herhang b r etk , f yatı düşürür ya da yükselt rse, değ ş m, taraftardan b r s ç n elver şs z
hale gel r; denge bu durumda bozulmuş olur; ama bu bozulma herhang b r nedenden ler geleb l r,
değ ş m yüzünden olmaz.”] (Le Trosne, l.c., s. 904.)
192 “L’échange est de sa nature un contrat d’égal té qu se fa t de valeur pour valeur égale. Il n’est
done pas un moyen de s’enr ch r, pu sque l’on donne autant que l’on revo t.” [“Değ ş m, n tel ğ
bakımından, eş tl k üzer ne kurulan, yan b rb r ne eş t k değer arasında yapılan b r sözleşmed r. O halde
değ ş m, ver len kadar karşılık b r şey alındığı ç n, zeng nleşme aracı olamaz.”] (Le Trosne, l.c., s. 903.)
193 * B r şey n, b r başka şey n yer n tutması. -ç.
194 Cond llac, Le Commerce et la Gouvernement (1776), Ed t. Da re et Mol nar , Mélanges
d’Econom e Pol t que, Par s 1847, s. 267, 291.
195 Le Trosne, bu nedenle, dostu Cond llac’a haklı olarak şu karşılığı ver r: “Dans une ... soc été,
formée l n’y a pas de surabondant en aucun genre.” [“Gel şm ş b r toplumda ... h ç b r meta türü ç n
fazlalık sözkonusu olamaz.”] Aynı zamanda alaylı b r b ç mde ekler: “Değ ş mde bulunan k mseler n el ne,
b r d ğer n n eks k aldığı kadar fazla geçm ş olsa b le, her k s de aynı şey alırlar.” Cond llac, değ ş m-
değer n n n tel ğ konusunda en küçük b r f kre sah p olmadığı ç nd r k , Herr Profesör W lhelm Roscher,
onu, kend çocukça kavramlarının doğruluğuna destek olab lecek uygun b r k mse olarak seçm şt r. Bkz:
Roscher, D e Grz ndlagen der Nat onalökonom e, Dr tte Auflage, 1858.
196 S. P. Newman: Elements of Pol t. Econ., Andover and New York 1835, s. 175.
197 “Üret m n nom nal değer n artırarak... satıcılar zeng nleşemez... çünkü satıcı olarak kazandıklarını,
alıcı olarak aynen harcarlar.” ([J. Gray,] The Essent al Pr nc ples of the Wealth of Nat ons etc., Lond.
1797, s. 66.)
198 “Bel rl b r ürünün 24 l vre değer nde olan b r m ktarını 18 l vreye satmak zorunda kalınca, aynı
para başka şeyler satınalmak ç n kullanıldığında, gene 18 l vreye, 24 l vre le satınalınan kadar şey elde
ed l r.” (Le Trosne, l.c., s. 897.)
199 “H ç b r satıcı bu nedenle, kend s de d ğer satıcıların metalarına daha çok b r bedel ödemek
zorunda kalmaksızın malların f yatını, kural olarak yükseltemez; ve aynı nedenle, h ç b r tüket c , kend
sattığı malların f yatını düşürmek zorunda kalmaksızın, satınldığı şeyler , kural olarak, daha ucuza
satınalamaz.” (Merc er de la R v ére, l.c., s. 555.)
200 R. Torrens, An Essay the Product on of Wealth, London 1821. s. 349.
201 “Kârların tüket c ler tarafından ödend ğ düşünces , kuşkusuz çok saçmadır. Tüket c ler k mlerd r?”
(G. Ramsay, An Essay on the D str but on of Wealth, Ed nburgh 1836, s. 183.)
202 Çömez rah p Cha mers g b bu bas t alıcı ya da tüket c sınıfı, ekonom k bakımdan göklere çıkaran
Malthus’a, öfkel b r r kardocu bu soruyu sorar: “Metalarına talep olmadığı zaman b r adama Bay
Malthus, b r başkasına metalarını alması ç n para vermes n m tavs ye ed yor?” (Bkz: An Inqu ry nto
those Pr nc ples, Respect ng the Nature of Demand and the Necess ty of Consumpt on, lately
advocated by Mr. Malthus, etc., London 1821, s. 55.)
203 Destutt de Tracy, Enst tü üyes olmasına karşın ya da belk de Enst tü üyes olduğu ç n karşıt
görüşted r. Sanay c kap tal stler n kâr etme neden n n, “her şey kend ler ne malolduğundan daha yüksek
f yata satmaları,” olduğunu söyler. “Ve bunları k me satarlar? Önce b rb rler ne.” (l.c., s. 239.)
204 “B rb rler ne eş t k değer arasında yapılan değ ş m, toplumda bulunan değerler k tles n ne büyütür,
ne de küçültür. B rb r ne eş t olmayan değerler arasındak değ ş m de ... aynı şek lde, toplumsal değerler
toplamında h ç b r değ ş kl k meydana get rmez, çünkü değ ş m, burada, taraflardan b r n n varlığında ne
kadar b r artışa yolaçmışsa. d ğer n n varlığında o kadar b r azalmaya neden olmuştur.” (J. B. Say, l.c., t.
, s. 443, 444.) Say, bu faden n sonuçlarıyla h ç lg lenmeden, onu neredeyse sözcüğü sözcüğüne
f zyokratlardan aktarmıştır. Aşağıdak örnek Mösyö Say’ın, kend “değer” n büyütme amacıyla,
f zyokratların, onun zamanında tamamen unutulmuş yazılarına nasıl başvurduğunu gösterecekt r. Onun
ünlü, “On n’achéte des proqu ts qu’evec des produ ts.” [“Ürünler ancak ürünlerle satınalınab l r,”]
(l.c., t. II, s. 441.) sözünün f zyokratlardak aslı şöyled r: “Les product ons ne se pa ent qu’avec des
product ons.” [“Ürünler ancak ürünlerle öden r.”] (Le Trosne, l.c., s. 899.)
205 “Değ ş m, ürünlere h ç b r değer katmaz.” (F. Wayland, The Elements of Pol t cal Economy,
Boston 1843, s. 169.)
206 Değ şmeyen eşdeğerler n egemenl ğ altında t caret olanaksız olab l rd . (G. Opdyke, A Treat se on
Pol t. Economy, New York 1851, s. 66-69.) “Gerçek değer le değ ş m-değer arasındak fark b r olguya
dayanmaktadır – yan b r şey n değer n n, t carette bu şeye karşılık ver len ve eşdeğer den len şeyden
farklı olduğu olgusuna; yan bu eşdeğer n b r eşdeğer olmadığı olgusuna.” (F. Engels, “Umr sse zu e ner
Kr t k der Nat onalökonom e”, l.c., s. 95, 96. [“B r Ekonom Pol t k Eleşt r s Denemes ”, 1844
Elyazmaları’nda, s. 409].)
207 Benjam n Frankl n, Works, II. ed t. Sparks, Pos t ons to be exam ned concern ng Nat onal
Wealth, s. 376.
208 Ar st[oteles], l.c., c. 10, [s. 17].
209 “Kâr, p yasanın olağan koşulları altında, değ ş mle sağlanamaz. Daha önce varolmasaydı, bu
şlemden sonra da varolamazdı.” (Ramsay, l.c., s. 184.)
210 Buraya kadark ncelemeler m zden, okur, bu sözün, yalnızca, b r metaın f yatı le değer aynı olsa
b le sermaye oluşumunun mümkün olacağı anlamına geld ğ n görecekt r; çünkü sermayen n oluşumu, bu
k s n n b rb r nden sapmasına bağlanamaz. Eğer f yatlar, f len değerlerden sapma göster rlerse, her
şeyden önce, f yatların değerlere nd rgenmeler gerek r; yan bu olgunun en saf şek lde gözleneb lmes ve
gözlemler m z n, sonusu süreçle b r lg s bulunmayan yanıltıcı durumlarla bulandırılmaması ç n bu sapma
raslansalmış g b ele alınır. B z, ayrıca, bu nd rgemen n salt b l msel b r şlem olmadığını da b l yoruz.
F yatlardak sürekl dalgalanmalar, yükselmeler ve düşmeler b rb rler n telaf ederler ve g zl
düzenley c ler olan ortalama b r f yata kend ler n nd rgerler. Bu, tüccara ve sanay c ye, uzun zamana
gerek gösteren her g r ş mde, yol göster c yıldız görev n görür. Bunlar, uzun b r sürede metaların ne
yüksek ve ne de alçak değ l, ortalama f yatları le satılacağını b l rler. Bu nedenle, eğer bu konu üzer nde
kafa yoracak olursa, sermaye oluşumunu şöyle formüle ett ğ tahm n ed l r: Sermayen n köken n ,
f yatların ortalama f yatla, yan sonal olarak metaların değerler yle düzenlend ğ varsayımına dayanarak
nasıl açıklayab l r z? “Sonal olarak” d yorum, çünkü ortalama f yatlar, Adam Sm th, R cardo ve
d ğerler n n nandıkları g b , metaların değerler yle doğrudan doğruya çakışmazlar.
211 * İşte hendek, şte deve! (Ezop’un b r fablından. Bu masalda, b r palavracı, b r zamanlar Rodos’ta
olağandışı uzun b r atlayış yaptığını öne sürer.) -ç.
ALTINCI BÖLÜM
EMEK-GÜCÜNÜN ALIM VE SATIMI

PARANIN sermayeye dönüştürülmes sözkonusu olduğunda, değer


değ ş kl ğ , paranın kend s nde olamaz; çünkü paranın, satınal-ma ve ödeme
aracı görev yle, satınalınan ya da bedel ödenen metaın f yatını
gerçekleşt rmekten öte b r rolü yoktur; nak t olarak se, h ç değ şmeyen
katılaşmış değerd r.212 Değer değ ş kl ğ , dolaşımın k nc aşamasından,
metaın yen den satışından da ler gelm ş olamaz, çünkü burada da, mal,
yalnızca madd b ç m nden çıkıp tekrar para-b ç m ne dönüşmekted r.
Değ ş kl k, öyleyse, eşdeğerler değ ş ld ğ nden ve me-taın tüm değer ç n
ödeme yapılmış olduğundan, değerde değ l, lk şlem le, P–M, satınalınan
metada olmalıdır. Bundan da, zorunlu olarak, şu sonuca varmış oluyoruz k ,
değ ş kl k, metaın kullanım-değe-r nden, yan tüket m nden [sayfa 182] ler
gelmekted r. Metaın tüket m nden değer sızdırab lmek ç n dostumuz
parababası, dolaşım alanında, p yasada, kullanım-değer değer kaynağı
olmak g b özel b r n tel ğe sah p bulunan ve bunun ç n de f len tüket m
b zzat emeğ n maddeleşm ş şekl ve dolayısıyla da değer yaratması olan b r
metaı bulacak kadar şanslı olmalıdır. Ve gerçekten de para sah b , emek
kapas tes (capas ty for labour) ya da emek-gücü (labour-pover) n tel ğ
taşıyan böyle özel b r metaı p yasada bulur.
Emek-gücü ya da emek kapas tes sözünden, nsanın, kend s nde bulunan
ve hang türden olursa olsun b r kullanım-değer üret rken harcadığı ussal ve
f z ksel yetenekler n bütünü anlaşılmalıdır.
Ama, b z m para sah b n n, meta olarak satışa çıkartılmış emek-gücü
bulab lmes ç n, önce çeş tl koşulların yer ne get r lm ş olması gerek r.
Meta değ ş m n n kend s , kend n tel ğ nden ler gelenler n dışında, b r
bağımlılık l şk s n gerekt rmez. Bu varsayıma göre, emek-gücü, meta olarak
p yasada, ancak, ona sah p olan k msen n emek-gücünü b r meta olarak satışa
sunması ya da satması hal nde görüleb l r. Bunu yapab lmes ç n bu
k msen n, kend emek-gücü üzer nde tasarrufta bulunab lmes , emek
kapas tes n n, yan kend k ş l ğ n n kayıtsız şartsız sah b olması gerek r.213
Emek sah b le para sah b , pazarda karşı karşıya gel rler, eş t haklara sah p
k mseler olarak temasa geçerler, aralarındak tek fark b r s n n satıcı,
d ğer n n alıcı olmasıdır; bu yönden yasalar karşısında her k s de eş tt r. Bu
l şk n n sürekl olab lmes ç n, emek-gücü sah b n n, bunu, yalnızca, bel rl
b r süre ç n satması gerekl d r, çünkü eğer onu toptan ve süres z satacak
olursa, kend n satmış, kend n özgür b r nsan olmaktan çıkartıp köleye, meta
sah b olmaktan çıkartıp meta hal ne dönüştürmüş olur. Emek-gücüne da ma
kend öz malı, kend metaı gözüyle bakması gerek r, ve bunu da ancak, onu,
alıcının emr altına geç c b r süre ç n, bel rl b r zaman süres ç n
vermekle yapab l r. Ancak bu yolla, emek-gücü üzer ndek mülk yet
hakkından feragat [sayfa 183] etmem ş olur.214 Para sah b n n pazarda emek-
gücünü meta olarak bulab lmes ç n k nc temel koşul şudur: emekç , kend
emeğ n n gerçekleşt rd ğ metaları satacak durumda olmayıp, kend
benl ğ nde var olan emek-gücünü b r meta olarak satışa sunmak zorunda
kalmalıdır.
B r k msen n, emek-gücü dışında meta satab lmes ç n, kuşkusuz, üret m
araçlarına, hammaddeye, b rtakım gereçlere vb. sah p bu-lunması gerek r.
Der s z ç zme yapılmaz. Üstel k yaşamını sürdüreb lmes ç n de bazı
şeylere gereks nmes vardır. H ç k mse –“geleceğ n müz syen ” b le–
geleceğ n ürünler le ya da b tmem ş durumdak kullanım-değerler le
yaşayamaz; ve yeryüzüne lk adımını attığı andan ber nsanoğlu, üretmeden
önce de, üret rken de, da ma b r tüket c olmuştur ve olmakta devam etmek
zorundadır. Bütün ürünler n meta b ç m ne büründükler b r toplumda, bu
metalar üret ld kten sonra satılmak zorundadır; ancak bunların satışından
sonradır k , üret c ler n gereks nmeler n karşılamaya h zmet ederler.
Bunların satışı ç n geçen zaman, üret mler ç n gerekl zamana eklen r.
Paranın sermayeye çevr leb lmes ç n, demek k , para sah b n n özgür
emekç le karşı karşıya gelmes gerek r; bu, emekç n n k anlamda özgür
olması demekt r: hem emek-gücünü kend öz metaı g b satab lecek durumda
özgür b r nsan olması gerek r, hem de satmak ç n el nde başka b r meta
olmaması, emek-gücünü gerçekleşt rmes ç n gerekl her şeyden yoksun
bulunması gerek r.
Bu özgür emekç n n pazarda onun karşısına n ç n çıktığı sorunu, emek-
pazarını, genel meta pazarının b r dalı olarak gören para sah b n h ç
lg lend rmez. Aslında şu anda b z de pek az lg lend r r. Bu konu para
sah b n nasıl prat k olarak lg lend r yorsa, b z de bu konuya teor k yönden
yaklaşıyoruz. Gene de b r nokta apaçık ortada: doğa, b r yanda para ya da
meta sah b , öte yanda emek-gücünden başka b r şey olmayan nsanlar
üretm yor. Bu [sayfa 184] l şk n n doğal b r temel olmadığı g b , bütün tar hsel
dönemler ç n ortak toplumsal b r yanı da yoktur. Bunun geçm ş tar hsel
gel şmeler n sonucu, ve çeş tl ekonom k devr mler le b r d z esk
toplumsal üret m b ç mler n n yokolup g tmes n n b r ürünü olduğu açık b r
şeyd r.
Daha önce nceled ğ m z ekonom k kategor ler de, aynı b ç mde, tar h n
damgasını taşır. B r ürünün meta hal n alab lmes ç n, bel rl tar hsel
koşullar gerekl d r. Bunların, üret c n n b zzat kend gereks nmeler n n
karşılanması ç n üret lm ş olmaması gerek r. Daha da ler g der, bütün ya
da hatta ürünler n çoğunun hang koşullar altında metalar b ç m n aldığını
araştırırsak, bunun, ancak çok özgül türde b r üret m b ç m nde, kap tal st
üret m b ç m nde olab leceğ n görürüz. Ne var k , böyle b r nceleme,
metaların tahl l ne yabancı b r şey olurdu. Üret len nesneler n büyük k tles ,
üret c ler n kend gereks nmeler n karşıladığı ve metalara dönüşmed ğ ,
dolayısıyla toplumsal üret m n henüz der nl ğ ne ve gen şl ğ ne daha uzun
süre değ ş m-değer -n n egemenl ğ altına g remeyeceğ zamanlarda b le
meta üret m ve dolaşımı yer alab l r. Ürünler n metalar olarak ortaya
çıkması, toplumsal şbölümünün gel şmes n , kullanım-değer n n değ ş m-
değer nden ayrılmasını, lkönce trampayla başlayan bu ayrılmanın
tamamlanmış olmasını öngörür. Ama böyle b r gel şme dereces , başka
bakımlardan çok farklı tar hsel özell kler gösteren pek çok toplum
b ç mler n n ortak yanıdır. Öte yandan, parayı ele alsak, varlığı, meta
değ ş m nde bel rl b r aşamaya şaret eder. Paranın kend ne özgü şlevler ,
ster metaların eşdeğer olsun, ster dolaşım ya da ödeme aracı olsun, ster
yığılmış ya da evrensel para olsun, b r şlev n d ğer ne bakarak büyüklüğü
ve n sp öncel ğ ne göre, toplumsal üret m sürec n n çok çeş tl aşamalarına
şaret ederler. Bununla b rl kte, daha lkel meta dolaşımının b le, bütün bu
b ç mler n ortaya çıkmasına yett ğ n deney mler m zle b l yoruz. Sermayede
se böyle olmuyor. Yalnız başına para ve meta dolaşımı, sermayen n
varoluşunun tar hsel koşullarının doğmasına yetm yor. Onun doğab lmes
ç n, ancak üret m ve tüket m araçlarını el nde bulunduran k mse le emek-
gücü satan özgür emekç ler n pazarda karşı karşıya gelmes gerek yor. Ve bu
tek tar hsel koşul, b r dünya tar h n kapsıyor. Onun ç n sermaye, lk ortaya
çıkışı le, toplumsal üret m sürec nde yen b r çağın başladığını lan
ed yor.215 [sayfa 185]
Emek-gücü den len bu özel metaı ş md b raz daha yakından ncelemem z
gerek yor. Bütün ötek ler g b , o da b r değere sah pt r.216 Bu değer nasıl
bel rlen r?
Emek-gücünün değer , ötek her metada olduğu g b , bu özel nesnen n
üret m ve dolayısıyla yen den-üret m ç n gerekl emek-zamanı le
bel rlen r. Emek-gücü b r değere sah p olduğuna göre, kend s nde
maddeleşm ş ortalama toplumsal emeğ n bel rl b r n cel ğ nden daha
fazlasını tems l etmez. Emek-gücü, yalnızca, b r. kapas te, ya da canlı b rey n
gücü olarak vardır. Bunun sonucu olarak, emek-gücünün üret m , bu b rey n
varlığını öngörür. Bell b r b rey n emek-gücü üret m , onun kend s n
yen den üretmes nden ya da varlığının devamından oluşur. B rey n varlığını
sürdüreb lmes ç n, bell m ktarda geç m aracına gereks nmes vardır. Bu
nedenle, emek-gücünün üret m ç n gerekl emek-zamanı, kend n bu
geç nme araçlarının üret m ç n gerekl zamana nd rg yor; başka b r dey şle,
emek-gücünün değer , emekç n n. varlığını sürdürmes ç n gerekl olan
geç m araçlarının değer d r. Ne var k , emek-gücü, ancak kullanılmakla
gerçekleş r; ancak çalışma le kend n faal yete sokar. Bu arada bel rl
m ktarda nsan adales , s n r , beyn vb. harcanmış olur, ve bunların yer ne
konması gerek r. Bu masraf artışı, daha fazla b r gel r ster.217 Emek-gücü
sah b , bugün çalışıyorsa, yarın da, aynı sürec , sağlık ve kuvvet yönünden
aynı koşullarla y neleyeb lmel d r. Öyleyse geç m araçları, onun, çalışan b r
nsan olarak normal durumunu sürdürmes ne yeterl olmalıdır. Y yecek;
g yecek, yakıt, barınak g b doğal gereks nmeler, yaşadığı ülken n kl m le
d ğer f z ksel koşullara göre değ ş r. Öte yandan, zorunlu den len
gereks nmeler n n çeş d ve büyüklüğü, tıpkı bunları karşılama şek ller g b ,
b zzat kend ler tar hsel b r gel şmen n ürünler olduğu ç n, ve bu yüzden
gen ş ölçüde o ülken n uygarlık düzey ne ve özell kle de, özgür emekç ler
sınıfının (class of free labourers) oluştuğu [sayfa 186] koşullara ve alıştıkları
rahatlık dereces ne bağlıdır.218 Bu ne-denle, d ğer metalarda olduğunun
ters ne, emek-gücü değer n n bel r-lenmes ne, tar hsel ve manev b r öğe de
g r yor. Bununla b rl kte, bell b r ülkede, bell b r dönemde, emekç ç n
gerekl olan geç m araçlarının ortalama m ktarı prat k olarak b l n r.
Emek-gücü sah b de ölümlüdür. Öyleyse, pazardak varlığının sürekl
olab lmes ç n –k , paranın durmadan sermayeye dönüşmes bunu gerekt r r–
emek-gücü satıcısının, “yaşayan her b rey n kend s n sürdürdüğü şek lde,
yan döllenerek”219 varlığını sürdürmes gerek r. Aşınma, yıpranma ve ölüm
neden yle, pazardan çek len emek-gücünün yer n , h ç değ lse aynı m ktarda
yen emek-gücünün sürekl olarak doldurması gerek r. Böylece, bu özel meta
sah pler n n soyunun pazarda varlıklarını sürdürmeler ç n, emek-gücü
üret m ç n gerekl geç m araçlarının toplamı, emekç n n yer n dolduracak
olanların, yan çocuklarının gereks nmeler n de karşılayacak şek lde
olmalıdır.220
İnsan organ zmasının bell b r sanay dalında hüner ve becer
kazanab leceğ şek lde değ ş kl ğe uğramasını ve özel türde b r emek-gücü
olab lmes n sağlamak ç n, özel b r öğren m ya da eğ t m gerekl d r; bu da,
az ya da çok b r meta eşdeğer ne malolur. Bu m ktar, emek-gücünün az ya da
çok karmaşık olma n tel ğ ne göre değ ş r. Bu eğ t m masrafları (bas t emek-
gücü ç n pek küçüktür) üret m ç n harcanan toplam değer n çers nde pro
tanto, [O ölçüde. -ç.] yer alır.
Bu durumda, emek-gücünün değer , kend s n bel rl b r m ktarda geç m
aracının değer ne nd rg yor. Bu nedenle de, araçların değer , bunların
üret lmeler ç n gerekl emek m ktarına bağlı olarak değ ş r.
Y yecek ve yakacak g b bazı geç m araçları, günü gününe tüket ld ğ
ç n, her gün yen den sağlanması gerek r. Elb se ve ev eşyası g b d ğer
şeyler, daha uzun süre g der ve bunların daha uzun zaman aralıkları le
yen lenmeler gerek r. Bazı malları her gün, bazılarını haftada, üç ayda b r
vb. satınalma durumu [sayfa 187] vardır. Bunlar ç n harcanan toplam m ktar, yıl
boyunca nasıl dağılırsa dağılsın, her günü b r d ğer g b olmak üzere,
ortalama gel rle karşılanması gerek r. Emek-gücü üret m ç n gerekl günlük
meta toplamı = A, haftalık = B, üç aylık = C, vb. olsa, bu metaların günlük
ortalaması = 365A+52B+4C+vb/365 olur.
Ortalama b r gün ç n gerekl metalar k tles nde, d yel m 6 saatl k
toplumsal emek c s mleşm ş bulunsun, bu durumda, günlük emek-gücünde,
ortalama yarım günlük toplumsal emek maddeleşm ş olarak vardır, b r başka
dey şle, günlük emek-gücü üret m ç n yarım günlük emek gerekl d r. Bu
emek m ktarı, b r günlük emek-gücünün değer n ya da her gün üret len
emek-gücünün değer n meydana get r r. Eğer b r günlük ortalama toplumsal
emek üç ş l nde maddeleşm ş se, bu üç ş l n, b r günlük emek-gücünün
değer ne tekabül eden f yatıdır. Sah b , bunu, günde üç ş l ne satışa çıkarsa,
bu satış f yatı, onun değer ne eş tt r ve b z m varsayımımıza göre, bu üç ş l n
sermayeye dönüştürmek n yet nde olan Parababası dostumuz bu değer
ödemekted r.
Emek-gücü değer n n asgar sınırı, şç n n, her gün almadığı tak-d rde
hayat enerj s n yen leyemeyeceğ meta değer le, yan f z ksel bakımdan
vazgeç lmes olanaksız geç m araçlarının değer le bel rlen r. Eğer emek-
gücünün f yatı, bu alt sınıra düşerse, bu koşullar altında varlığını ancak
kötürüm b r durumda koruyup sürdüreb leceğ ç n, değer n n altına düşmüş
olur. Ama, her metaın değer , o metaın normal n tel kte olacak şek lde
üret lmes ç n gerekl emek-zamanı le bel rlen r.
Emek-gücü değer n n bu şek lde bel rlenmes yöntem n , konunun n tel ğ
gereğ ortaya çıkan bu yöntem , merhamets z b r yöntem olarak lan etmek ve
Ross le b rl kte şu yaygarayı koparmak çok ucuz b r duygululuk olur:
“Emek kapas tes n (pu ssance de trava l), üret m sürec sırasında
emekç ler n geç m araçlarından soyutlayarak düşünmek, b r hayalet (etre de
ra son) düşünmek demekt r. Emekten ya da emek kapas tes nden sözaçtığımız
zaman, aynı zamanda, emekç den ve onun geç m araçlarından, şç den ve
ücretten de sözetm ş oluyoruz.”221 Emek kapas tes ded ğ m z zaman,
emekten sözetm ş olmuyoruz; tıpkı s nd r m kapas tes den ld ğ zaman,
s nd r mden sözed lm ş olmayacağı g b . [sayfa 188] Bu son süreç, sağlam b r
m deden daha fazla b r şeyler gerekt r r Emek kapas tes derken, b z, [onu
-ç.] gerekl geç m araçlarından soyutlamış olmuyoruz. Ters ne, bunların
değer , onun değer n n çers nde fade ed l r. Emek kapas tes eğer
satılmazsa, bundan h ç b r yarar sağlayamayacak olan emekç , üret m bel rl
m ktarda geç m aracına malolan ve yen den-üret m ç n bunun durmadan
gerekl olacağını düşünür ve bu kapas tey , zal m b r doğal zorunluluk d ye
kabul eder. İşte o zaman S smond le aynı görüşü paylaşır: “emek kapas tes
... satılmadığı sürece b r h çt r.”222
Emek-gücününün b r meta olarak kend ne özgü n tel ğ nden çıkan
sonuçlardan b r s , kullanım-değer n n, alıcı le satıcı arasındak sözleşmen n
tamamlanmasıyla, alıcının el ne doğrudan doğruya geçmemes d r. Üzer nde
bell m ktarda b r toplumsal emek harcandığı ç n ötek her meta g b onun
değer de dolaşıma g rmeden önce bel rlenm ş halded r; ama onun kullanım-
değer ancak daha sonra bu gücün harcanması le ortaya çıkar. Emek-
gücünün. elden çıkartılması ve alıcı tarafından f len ele geç r lmes , onun
kullanım-değer olarak kullanılması, b r zaman aralığıyla ayrılmıştır. Ama,
b r metaın kullanım-değer n n satışı yoluyla resmen elden çıkartılmasının,
alıcıya f len tesl m ed lmes le aynı zamana raslamadığı durumlarda,
alıcının parası, genell kle ödeme aracı olarak ş görür.223 Kap tal st üret m
b ç m n n egemen olduğu her ülkede, sözleşmeyle bel rlenen süre çers nde,
emek-gücü kullanılmadan önce ödemen n yapılmaması b r gelenekt r, örneğ n
her hafta sonunda öden r. Bunun ç n, her zaman, emek-gü-cünün kullanım-
değer , kap tal ste avans olarak ver l r: emekç , henüz karşılığını almadığı
emek-gücünün satınalıcı tarafından tüket lmes ne z n vermekte, ve her yerde
kap tal ste kred açmaktadır. Bu kred n n b r hayal ürünü olmadığı, yalnız
kap tal st n flası224 üzer ne zaman zaman şç n n uğradığı ücret kayıpları le
değ l, b r d z uzun sürel sonuçlarla da görülür.225 Bununla b rl kte, para,
[sayfa 189] ster satınalma, ster ödeme aracı olarak ş görsün, bu, meta
değ ş m n n n tel ğ üzer nde h ç b r değ ş kl k yapmaz. Emek-gücünün f yatı,
sonuna kadar gerçekleşt r lmemes ne karşın, konut k ralarında olduğu g b ,
sözleşme le saptanılır. Emek-gücü, karşılığı ancak daha sonra ödenmes ne
karşın satılmış olur. Taraflar arasındak l şk n n açık olarak kavranab lmes
ç n, emek-gücü sah b n n her satışta, sözleşmede bel rt len karşılığı derhal
aldığını geç c olarak kabul etmek yararlı olacaktır.
Ş md artık bu özel metaın, emek-gücünün sah b ne, satınalan tarafından
ödenen değer n nasıl bel rlend ğ n b l yoruz. Satınalanın değ ş mle elde
ett ğ kullanım-değer , kend s n , ancak f len kullanılmakla, emek-gücünün
tüket m le ortaya koyar. Para sah b bu amaç ç n hammadde g b her şey
p yasadan satınalır ve [sayfa 190] bunların tam değerler n öder. Emek-gücünün
tüket m , metaların ve artı-değe-r n b rl kte ve aynı zamanda üret m d r.
Emek-gücünün tüket m , d ğer her türlü metada olduğu g b , p yasanın ya da
dolaşım alanının sınırları dışında tamamlanır. Bay Parababasını ve emek-
gücü sah b n b rl kte yanımıza alarak b r süre ç n, her şey n ortada ve
herkes n gözüönün-de geçt ğ bu gürültülü alanı bırakıyoruz ve hep b rl kte
kapısında, “ ş olmayan g remez!” levhası le b z karşılayan, g zl kapaklı
üret m alanına geç yoruz. Burada b z, sermayen n, yalnız nasıl ürett ğ n
değ l, ama nasıl üret ld ğ n de göreceğ z. Ve ensonu, kâr sağlamanın sırlarını
da zorlayacağız.
Sınırları çers nde emek-gücü satım ve alımının sürüp g tt ğ ayrıldığımız
bu alan, aslında, nsanın doğuştan varolan haklarının tam b r cennet d .
Burada egemen olan yalnızca, Özgürlük, Eş tl k, Mülk yet ve
Bentham’dır226* Özgürlüktür, çünkü, metaın, d yel m emek-gücünün hem
alıcısı hem satıcısı yalnızca kend serbest radeler n n etk s altındadırlar.
Serbest taraflar olarak sözleşme yaparlar ve vardıkları anlaşma, ortak
radeler n n yasal fades nden başka b r şey değ ld r. Eş tl kt r, çünkü
b rb rler yle bas t meta sah pler olarak l şk ç ne g rerler ve eşdeğer
eşdeğerle değ ş rler. Mülk yett r, çünkü taraflar, kend malı olan şeyler
üzer nde tasarrufta bulunur. Ve Bentham’dır, çünkü her k taraf da yalnız
kend s n düşünür. Bunları b raraya get ren ve l şk çers ne sokan tek güç,
benc ll k, kazanç ve özel k ş sel çıkardır. Herkes yalnız kend n düşünür,
k mse ger kalana kulak asmaz, ve böyle yaptıkları ç n de, şeyler n önceden
düzenlenm ş uyumu gereğ ya da kâd r mutlak ve takd r lâh le heps de,
herkes n mutluluğu ve yararı adına, kend karşılıklı çıkarları adına elb rl ğ
le çalışırlar.
”Vülger serbest t caretç ”ler n görüşler n , f k rler n ve sermaye le
ücrete dayanan toplum hakkındak yargılarının ölçüsünü aldıkları bu bas t
dolaşım ve meta değ ş m alanından çıkarırken, dramat s per-sonæ’m z n227*
yüzler nde b r değ ş kl k olduğunu görüyoruz. Esk para sah b , ş md
kap tal st olarak önde çalımla yürüyor; emek-gücü sah b onun emekç s
olarak peş sıra onu [sayfa 191] zl yor. B r öneml nsan pozunda, sırıtkan,
şb l r; ötek sıkılgan, çek ngen, kend der s n pazara götüren ve
yüzülmekten başka umudu olmayan b r k mse g b . [sayfa 192]
212 “Para şekl nde ken ... sermaye kâr üretmez.” (R cardo, Pr nc. of Pol. Econ., s. 267.)
213 Klas k çağlar ans kloped ler nde şöyle budalalıklar görülür: Esk dünyada sermaye tam anlamıyla
gel şm şt “ama, serbest şç ve kred s stem yoktu”. Mommsen b le, Roma Tar h ’nde, bu konuda pot
üstüne pot kırar.
214 Bunun ç n, çeş tl ülkelerde yasakoyucu, ş sözleşmeler ç n b r üst sınır koyar. Emeğ n özgür
olduğu yerlerde, yasalar bu sözleşmeye son verme b ç m n b r düzene bağlar. Bazı devletlerde, özell kle
Meks ka’da (Amer kan ç savaşından önce Meks ka’dan alınan topraklarda ve gene gerçekte, Kusa
ayaklanmasına kadar Tuna eyaletler nde) kölel k, peonage adını taşıyan b r b ç m altında g zl d r. Karşılığı
emekle ödenmek üzere ver len ve kuşaktan kuşakla geçen avanslarla yalnız tek tek şç ler değ l, a leler
de, de facto [f len -ç.] başka nsanların ve onların a leler n n malları hal ne geld ler. Juarez, peonage’ı
kaldırdı. Sözümona İmparator Max m l an, bunu tekrar buyrukla kurdu ve Wash ngton’da Tems lc ler
Mecl s nde, bu, haklı olarak. Meks ka’da kölel ğ n yen den kuruluşu d ye kınandı. “Özel bedensel ve ussal
olanak ve yetenekler m , sınırlı b r süre ç n b r başkasının kullanımına bırakılab l r m: bu sınırlılık sonucu,
bunlar, ben m bütünlüğüm yönünden yabancı b r n tel k kazanırlar. Ama, bütün çalışma zamanımı ve
bütün ş m elden çıkartmakla, kend özümü, d ğer b r dey şle, genel faal yet gerçekl ğ m , k ş l ğ m , b r
başkasının mülk yet hal ne get rm ş olurum.” (Hegel, Ph losoph e des Rechts, Berl n 1840, s. 104, §
67.)
215 Demek k , kap tal st döneme n tel ğ n kazandıran şey, emek-gücünün, şç n n kend gözünde, kend
malı olan b r meta şekl n alması ve dolayısıyla emeğ n n, ücretl emeğe dönüşmes d r. Öte yandan, emek
ürününün genel olarak meta hal n alması ancak bu andan sonra olur.
216 “B r adamın değer ya da kıymet , d ğer bütün şeylerde olduğu g b f yatıdır: yan onun gücünün
kullanılması karşılığında ödenen m ktar demekt r.” (Th. Hobbes, Lev athan, Works’ta, Ed. Molesworth,
Lond. 1839-44, v. III. s. 76.)
217 Bu nedenle Romalı V ll cus, tarım köleler n n gözcüsü olarak, “ ş daha haf f olduğu ç n, çalışan
kölelerden çok daha az b r ücret” alıyordu. (Th. Mommsen, Röm. Gesch chte, 1856, s. 810.)
218 Karşılaştırınız: W. Th. Thornton, Over-populat on and ts Remedy, Lond. 1846.
219 Petty.
220 “Onun” (emeğ n) “doğal f yatı ... kl m n n tel ğ ve ülken n adetler ne göre, şç y geç nd reb lecek
ve p yasada eks lmeyen b r emek arzını sürdürecek b r a ley besleyeb lecek m ktarda gerek tüket m
maddeler le huzuru sağlayab lecek şeylerden barett r.” (R. Torrens, An Essay on the External Corn
Trade, London 1815, s. 62.) Burada emek-gücü yer ne yanlış olarak emek sözcüğü kullanılmıştır.
221 Ross , Cours d’Écon-Pol t., Bruxelles 1842, s. 370, 371.
222 S smond , Nouv. Pr nc., etc., t. I, s. 112.
223 “Her ş, yapılıp b tt kten sonra öden r.” (An Inqu ry nto those Pr nc ples Respect ng the Nature
of Demand, etc., s. 104.) “T car kred , üret m n lk yaratıcısı şç n n, tasarrufları neden yle, yaptığı ş n
ücret n haftanın, onbeş günün, ayın, üç ayın sonuna kadar bekleyeb lecek hale gelmes yle başlamış
olmalıdır.” (Ch. Gan lh, Des Systémes d’Écon. Pol t., 2. éd t., Par s 1821, t. II, s. 150.)
224 “İşç çaba ve hüner n ödünç ver r”, ama, Storch kurnazca şunu ekler: o “ücret n y t rmekten”
başka “h ç b r şey n tehl keye sokmamıştır ... şç kend s nden madd olarak h ç b r şey vermez.” (Storch,
Cours d’Écon. Pol t., Petersbourg 1815, t. II, s. 37.)
225 B r örnek: Londra’da k çeş t fırıncı vardır; ekmeğ tam değer üzer nden satan “tam f yatlı”
fırıncılar, değer n n altında satan, “düşük f yatlı” fırıncılar. Bu sonuncular, toplam fırıncı sayısının dörtte-
üçünden fazlasını meydana get r rler. (“Fırıncı kalfanın ş kayetler n ” ncelemekle görevl hükümet
kom ser H. S. Tremenheere’ n Report’u, xxx , Lond. 1862.) Ucuzcuların hemen heps , beslenmeye ve
sağlığa zararlı şap, sabun potas, tebeş r, Derbysh re-tozu ve benzer şeylerle karıştırılmış bozuk ekmek
satarlar. (Yukarda sözü ed len Mav k tap le, “H lel ekmek konusunda 1855 tar hl kom ten n” hazırladığı
rapora ve Dr. Hassall’ n, Adulterat ons Detected, 2. ed t., London 1661, yapıtına bakınız.) 1855 tar hl
kom tede verd ğ fadede S r John Gordan şöyle d yordu: “Yapılan bu karıştırma ve h leler sonucu, günde
k l bre ekmekle karnını doyuran yoksul b r nsan, sağlığı üzer ndek bozucu etk ler b r yana, besley c
maddelerden ancak dörtte-b r n alab lmekted r.” Tremenheere (l.c., s. xlv ) şç sınıfının büyük b r
kısmının bu h len n pekâlâ farkında oldukları halde, şap, toz-toprak g b şeyler n ç n satın aldımları
konusunda şöyle d yor: “Fırıncılarından ya da bakkaldan key fler nce yaptıkları ya da sattıkları ekmeğ
satınalmak onlar ç n b r zorunluluktur.” Hafta sonundan önce ücretler n alamadıkları ç n, “a leler n n
hafta boyunca yed kler ekmeğ n parasını, hafta sonundan önce ödeyemezler” ve Tremenheere,
tanıkların fadeler konusunda şunları ekl yor: “Bu karıştırmalardan meydana gelen ekmeğ n, salt bu
şek lde satılmak üzere yapıldığı esef ed lecek b r gerçekt r.” B rçok İng l z ve daha da çok İskoç tarım
bölgeler nde ücretler onbeş günde b r ve hatta ayda b r öden r; ödemeler arasındak bu uzun aralıklar
sonucu tarım şç ler veres ye alışver ş yapmak zorunda kalırlar. Daha yüksek f yatla satınalma zorunda
oldukları g b aslında ona veres ye veren dükkana da bağlanmış durumdadırlar. Böylece örneğ n,
ücretler n aylık ödend ğ W lts’tek Horn ngham’da, başka yerde b r stone ç n 1 ş l n 10 pen öded ğ aynı
unu, buralarda 2 ş l n 4 pen ye ancak satınalab l r. (Med cal Off cer of Pr vy Counc l’ n Halk Sağlığı
konusunda S xth Report’u, 1864, s. 264.) “Pa sley ve K lmarnock’tak mürett pler, greve g tmek
suret yle, ücretler n aylık olarak ödenmes yer ne onbeş günde b r ödenmes n zorla kabul ett r rler.”
(Reports of the Inspectors of Factor es for 31 st, Oct. 1853, s. 34.) İşç n n kap tal ste açtığı kred n n
daha güzel b r sonucu olarak da, pek çok İng l z kömür madenler nde kullanılmakta olan b r yönteme
şaret edeb l r z; buralarda şç ye ancak ay sonunda ücret öden r ve bu arada madenc , çoğu kez mal
şekl nde olan ve bedel n sonradan p yasa f yatının üzer nde ödemek zorunda kaldığı şeyler kap tal stten
avans olarak alır (Truck-system, [takas s stem -ç.]). “İşç lere ücretler n ayda b r kez ödemek ve her
hafta sonunda avans vermek, kömür maden patronları arasında uygulanagelen b r usuldür. Avanslar
dükkanda öden r: (Yan , patronlara a t dükkanda) “ şç ler b r el yle aldıklarını d ğer yle buralara yatırırlar.”
(Ch ldren’s Employment Comm ss on, Ill. Report, Lond. 1864, s. 38, n. 192.)
226 * Jeremy Bentham, İng l z hukuk yazarı, faydacılığın kurucusu. Bu yapıtın “Artı-değer n
Sermayeye Dönüşümü” bölümünde, Marx, ona ayırdığı uzun b r notta (69 nolu notta), onu şöyle
adlandırır: “burjuva budalalığının dehası.” -ç.
227 * Oyundak k ş Ier, pazarlığa g r şen k ş ler. -ç.
ÜÇÜNCÜ KISIM
MUTLAK ARTI-DEĞERİN
ÜRETİMİ

YEDİNCİ BÖLÜM
EMEK-SÜRECİ VE ARTI-DEĞER ÜRETİM SÜRECİ

BİRİNCİ KESİM. – EMEK-SÜRECİ YA DA


KULLANIM-DEĞERLERİNİN ÜRETİMİ

Kap tal st, emek-gücünü, kullanmak ç n satınalır; kullanılan bu emek-


gücü, emeğ n kend s d r. Emek-gücünü satınalan, satıcıyı çalıştırarak bu
emek-gücünü tüket r. Çalışarak, emek-gücü sah b , daha önce yalnızca
potans yel olan emek-gücünü f l eyleme geç r r, şç olur. Emeğ n n b r
metada yen den ortaya çıkması ç n, her şeyden önce, onu, yararlı b r ş
üzer nde, herhang b r gereks nmey karşılayab lecek b r şey üzer nde
harcaması gerek r. Demek k , kap tal st n, şç ye ürett rd ğ bell b r
kullanım-değer , bel rl b r nesned r. Kullanım-değerler n n ya da malların
üret m n n kap tal st n denet m altında ve onun adına yapılması olgusu, bu
üret m n genel n tel ğ n değ şt rmez. Bu nedenle, b z, lkönce, emek-
sürec n , bell toplumsal koşullar altında aldığı özel b ç mlerden bağımsız
olarak ncelemek durumundayız.
İş, her şeyden önce, hem nsanın hem doğanın katıldığı ve [sayfa 193]
nsanın kend s le doğa arasındak madd tepk meler d led ğ şek lde
başlattığı, düzenled ğ ve denetled ğ b r süreçt r. Doğanın ürünler n kend
gereks nmeler ne uygun b r b r mde ele geç reb lmek ç n, kollarını,
bacaklarını, kafasını, eller n ve vücudunun doğal güçler n harekete
geç rerek, doğa güçler nden b r s olarak onun karşısına geçer. Dış dünya
üzer nde bu şek lde etk yaparak onu değ şt rmekle, aynı zamanda kend
doğasını da değ şt r r. Uyuklamakta olan güçler n gel şt r r ve bunları
d led ğ g b hareket etmeye zorlar. B z, ş md burada, b ze hayvanı
anımsatan lkel çgüdüsel ş b ç mler le lg l değ l z. İnsanın emek-gücünü
pazara b r meta olarak satmak ç n get rd ğ durum le başlangıçtak
çgüdüsel aşamasında olan nsan emeğ n n durumunu b rb r nden ayıran çok
büyük b r zaman aralığı vardır. B z, emeğ , salt nsana özgü b ç m çers nde
ele alıyoruz. Örümcek, ş n dokumacıya benzer şek lde gördüğü g b , arı da
peteğ n yapmada pek çok m marı utandırır. Ne var k , en kötü m marı en y
arıdan ayıran şey, m marın, yapısını gerçekte kurmadan önce, onu mges nde
kurab lmes d r. Her emek-sürec n n sonunda, daha önceden şç n n
mgelem nde başlangıç hal nde varolan b r sonuç elde eder z. İşç , üzer nde
çalıştığı malzemede yalnızca b r b ç m değ ş kl ğ yapmakla kalmaz, aynı
zamanda, onun modus operand ’s n [Çalışma tarzı. -ç.] b r yasa hal ne
get ren kend amacını da gerçekleşt r r ve kend rades n bu amaca tâb
kılmak zorundadır. Bu tâb oluş, geç c b r şey de değ ld r. Bu süreç,
organlarının çalışmasının yanısıra, bütün ş boyunca, şç n n rades n n
amacıyla sürekl olarak uyum hal nde olmasını gerekt r r. Bu, sıkı b r özen
demekt r. İş n n tel ğ ve yapılma b ç m onun ç n ne kadar az çek c se ve
bu nedenle de hem beden hem kafa gücünü kullanma yönünden ne kadar az
zevk alırsa o derece d kkatl olmak zorundadır.
Emek-sürec n n bas t öğeler şunlardır: 1. nsanın k ş sel faal yet , yan
b zzat ş; 2. ş n konusu, ve 3. araçları.
İnsana gerekl şeyler ya da yaşama araçlarını kullanıma hazır olarak
sunduğu228 bak r toprak (ekonom k bakış açısından su da ona dah ld r)
nsandan bağımsız olarak vardır ve nsan emeğ n n evrensel konusudur.
Çevres yle yakın bağlarını ancak emeğ n [sayfa 194] çözdüğü her şey, doğanın
kend l ğ nden sağladığı ve emeğ n şled ğ konulardır. Yakaladığımız ve
yaşadığı ortamdan çek p aldığımız balık, bak r ormanda dev rd ğ m z tomruk
ve maden yataklarından çıkardığımız maden cevherler , bunun örnekler d r.
Öte yandan, eğer emeğ n konusu, dey m yer ndeyse, daha öncek b r emeğ n
süzgec nden geçm şse, buna, hammadde d yoruz; daha önce çıkartılmış olan
ve yıkanmaya hazır maden cevher g b . Bütün hammaddeler emeğ n
konusudur, ama her emek konusu hammadde değ ld r; bu, her şey daha önce
harcanan emek yoluyla b r değ ş kl k geç rd kten sonra ancak hammadde
olab l r.
Emek aracı, şç n n kend s le emek konusu arasına soktuğu ve
faal yet n n let c s olarak yararlandığı b r şey ya da şeyler b leş m d r.
Amaçlarına uygun başka maddeler yapmak ç n bazı maddeler n mekan k,
f z k ve k myasal özell kler nden yararlanır.229 İnsanın kend organlarını
emek araçları g b kullanarak topladığı meyve g b hazır yaşama araçlarını
b r yana bırakırsak, şç n n lk sah p olduğu şey, emeğ n konusu değ l, emeğ n
araçlarıdır. Böylece doğa onun faal yet n n organlarından b r s hal ne
gel yor, onu kend organlarına katıyor ve İnc le karşın, kend s ne yen b r
boyut eklem ş oluyor. Toprak onun lk k ler olduğu g b lk alet deposu da
oluyor. Toprak, ona, örneğ n fırlatmak, öğütmek, basmak, kesmek ç n vb.
taşlar sağlıyor. Toprak ken-d başına b zzat emek aracıdır, ama tarımsal
amaçlarla kullanılmak stend ğ zaman b r d z başka araçlara ve oldukça
gel şm ş b r emeğe gerek duyuluyor.230 Emeğ n geç rd ğ çok az b r gel şme
b le, hemen özel olarak hazırlanmış araçlara gerek göster yor. Bu yüzdend r
k , en esk mağaralarda taştan yapılmış alet ve s lahlara raslıyoruz. İnsanlık
tar h n n en esk dönemler nde evc lleşt r lm ş hayvanlar, yan bell b r amaç
ç n yet şt r lm ş ve emek ver lerek bazı özell kler değ şt r lm ş hayvanlar,
özel olarak hazırlanmış taşlar, ağaçlar, kem kler ve hayvan kabuklarının
yanısıra bell başlı emek araçları ödev n görüyorlar.231 Bazı hayvan türler
arasında rüşeym hal nde varolmakla b rl kte, emek araçlarının kullanımı ve
yapımı, nsanın [sayfa 195] emek-sürec n n özgül özell ğ d r ve Frankl n bu
nedenle nsanı alet yapan hayvan d ye bet ml yor. Geçm ştek emek
araçlarının kalıntıları, toplumun artık yokol-muş ekonom k b ç mler n n
aydınlığa kavuşturulmasında, tıpkı nesl tükenm ş hayvan türler n n
saptanmasında fos lleşm ş kem kler n taşıdığı önem taşıyorlar. B rb r nden
farklı ekonom k çağların ayırded l-mes nde şe yarayan şey, yapılan eşyalar
değ l, bunların nasıl ve hang araçlarla yapıldıklarıdır.232 Emek araçları,
yalnız nsan emeğ n n ulaştığı gel şme düzey n n b r ölçüsünü vermekle
kalmıyor, bunlar, aynı zamanda, ş n yapıldığı toplumsal koşulların
göstergeler de oluyorlar. Emek araçları çers nde, bütünüyle alındığında
üret m n kem kler ve kasları d yeb leceğ m z mekan k n tel kte olanlar, bell
b r üret m çağının en kes n özell kler konusunda, genel b r dey şle, üret m n
dolaşım s stem d yeb leceğ m z ve yalnızca ş malzemes n sağlamaya
yarayan borulara, fıçılara, sepetlere ve küplerle göre, daha kes n b lg ler
vereb l rler. Bu sonuncular, k mya sanay le b rl kte öneml b r rol
oynamaya başlarlar.
Daha gen ş b r anlamda, emek araçları arasında, emeğ , emek konusuna
doğrudan doğruya aktarmak ç n kullanılan ve bu nedenle şu ya da bu şek lde
faal yet letken ödev yapan araçlara ek olarak, emek-sürec n n yürütülmes
ç n gerekl bütün nesneler katab l r z. Bunlar, doğrudan sürece g rmezler,
ama bunlar olmaksızın da süreç; ya h ç yer almaz ya da ancak b r ölçüde yer
alab l r. Bu türden evrensel emek aracı olarak yeryüzünü b r kez daha
karşımızda görürüz: şç ye, b r locus stand [Tes s yer . -ç.] ve faal yet ç n
b r ş alanı sağlayan odur. Daha öncek b r ş n sonucu olan ve aynı zamanda
bu sınıfa dah l olan araçlar arasında şl kler , kanalları, yolları ve
benzerler n buluyoruz.
Emek-sürec nde, nsan faal yet , demek k , emek araçlarının yardımı le
üzer nde çalışılan malzemede, başlangıçta tasarlanan b r değ ş kl ğ meydana
get r yor. Süreç, üründe sona erer, ve ürün, b r [sayfa 196] kullanım-değer d r.
Doğanın sağladığı malzeme b r b ç m değ ş kl ğ yle nsan gereks nmeler ne
uyarlanır. Emek, kend s n , konusuyla b rleşt rm şt r: emek maddeleşt r lm ş,
konu dönüştürülmüştür. İşç de hareket olarak ortaya çıkan şey, ş md üründe
harekets z, sab t b r n tel k olarak görülür. Dem rc döver ve ürün dövülmüş
dem rd r.
Eğer sürec n tümünü, sonucu açısından, ürün açısından ncelersek, hem
araçları, hem de emek konusunun üret m araçları olduğu,233 ve emeğ n
kend s n n üretken b r emek olduğu açıkça görülür.234
B r kullanım-değer , emek-sürec nden ürün olarak çıkarken, ötek
kullanım-değerler , daha öncek emeğ n ürünler , sürece, üret m araçları
olarak g rerler. Aynı kullanım-değer , hem daha öncek sürec n ürünü, hem
de daha sonrak sürec n üret m aracıdır. Bunun ç n, ürünler, yalnızca sonuç
değ l, aynı zamanda emeğ n temel koşullarıdır.
İçers nde madenc l k, avcılık, balıkçılık ve tarım g b (yalnızca bak r
toprağın tarıma hazırlanması yönünden) doğrudan doğruya doğa tarafından
sağlanan emek malzemes bulunan st hraç sanay dışında, sanay n bütün
kolları, emeğ n süzgec nden geçm ş olan nesneler, daha önce emeğ n ürünler
olan hammaddeler üzer nde çalışırlar. Tarımda tohum böyled r. Doğanın
ürünler olarak görmeye alışkın olduğumuz hayvanlar ve b tk ler, bugünkü
b ç mler nde yalnızca, d yel m geçen yılın ürünler değ l, nsanın denet m
altında ve onun emeğ aracılığı le, kuşaklar boyu süren tedr c b r
dönüşümün sonucudur. Zaten, çoğu zaman, emek araçları, en d kkats z
gözlemc ye b le, geçm ş çağlardak emeğ n zler n bell eder.
Hammadde, ürünün anamaddes olab leceğ g b , onun yapısına b r
yardımcı olarak da g reb l r. Yardımcı madde, buhar kazanının altındak
kömür, çarkların yağı, yük beyg rler n n samanı g b , emek araçlarınca
tüket leceğ g b , keten bez n ağartmada klor, dem r elde etmede kömür,
yünün boyanmasında boya maddes nde olduğu g b , hammadde de, b r
değ ş kl k yapılması ç n ona [sayfa 197] katılab l r ya da ş yerler n ısıtmak ve
aydınlatmak ç n kullanılan malzemede olduğu g b ş n yürütülmes ne
yardımcı olab l r. Anamadde le yardımcı arasındak fark, gerçek k mya
sanay nde ortadan kalkar, çünkü burada h ç b r hammadde, ürünün
cevher nde lk b leş m le görülmez.235
Her nesne çeş tl özell kler taşır ve bunun ç n de farklı yerlerde
kullanılab l r. Bu nedenle aynı ürün, çok farklı süreçlerde, hammadde olarak
ş göreb l r. Örneğ n buğday, değ rmenc n n, n şasta yapımcısının, çk
damıtıcısının ve hayvan yet şt r c s n n hammaddes d r. Ayrıca kend
üret m ne tohum hal nde hammadde olarak g rd ğ g b , kömür de, kömür
madenc l ğ n n hem b r ürünüdür, hem de b r üret m aracıdır.
Ayrıca, bell b r ürün, aynı süreçte, hem emek aracı olarak, hem de
hammadde olarak kullanılab l r. Örneğ n hayvan beslemede, hayvan, hem
hammadde, hem de gübre üret m n n b r aracıdır.
Derhal tüket me hazır olmakla b rl kte, b r ürün, daha sonrak ürün ç n
hammadde olab l r; üzümün, şarabın hammaddes olması g b . Öte yandan,
emek, b ze, ürününü yalnızca hammadde olarak kullanab leceğ m z şek lde
vereb l r; pamuk, pl k, ve dokuma pl ğ durumunda olduğu g b . Kend s
ürün olmakla b rl kte, böyle b r hammadde b r d z farklı süreçlerden
geçeb l r: bunların herb r nde da ma değ şen şek llerde hammadde olarak
onu tam b r ürün hal ne get receğ son sürece kadar, b reysel tüket me ya da
emek aracı olarak kullanılmaya hazır tam b r ürün olarak ortaya koyduğunu
ser n n son sürec ne kadar ş görür.
Görüyoruz k , b r kullanım-değer , ster hammadde, ster emek aracı ya
da ster ürün olarak alınsın, bu tamamıyla emek-sürec ndek görev yle, orada
şgal ett ğ konumla bel rlen r: bu değ şt kçe, n tel ğ de değ ş r.
Bu nedenle, b r ürün, yen b r emek-sürec ne üret m aracı olarak g rer
g rmez ürün n tel ğ n y t r r ve süreçte yalnızca b r öğe hal n alır. İpl kç ,
ğ yalnızca b r eğ rme aracı olarak kullanır, ve keten de yalnızca onun
eğ rmes ç n b r malzemed r. Kuşkusuz, malzeme ve ğ olmaksızın pl k
eğ rmek olanaksızdır; ve bunun ç n de. eğ rme şlem n n başlangıcında bu
şeyler n ürün olarak var olmaları önkoşuldur: ama sürec n kend s nde,
bunların daha öncek [sayfa 198] emeğ n ürünler olmasının h ç b r önem
yoktur; bu, tıpkı ekmeğ n, ç ftç n n, değ rmenc n n, fırıncının daha öncek
emekler n n ürünü olmasının, s nd r m sürec ç n h ç b r önem taşımamasına
benzer. Ters ne, üret m araçları, ürün olarak tam ve yetk n olmayışları
yüzünden, herhang b r süreçte kend ler n ürün n tel kler le ortaya
koyarlar. Kör b r bıçak ya da çürük b r pl k, bıçakçı A’yı ya da pl kç B’y
anımsatır. Tamamlanmış ürüne, taşıdığı yararlı n tel kler kazandıran emek,
artık görünmez olur.
Emeğ n amaçlarına h zmet etmeyen b r mak ne yararsızdır. Ayrıca, b r
mak ne, doğa güçler n n yıkıcı etk ler nden kend s n kurtaramaz. Dem r
paslanır, tahta çürür. Dokunmayan, örülmeyen pl k, boşa harcanmış
pamuktur. Canlı emeğ n bunlara el atması, ölüm uykusundan uyandırması,
yalnızca olası kullanım-değerler olmaktan çıkartıp gerçek etken değerler
hal ne get rmes gerek r. Bunlar emeğ n ateş nde yıkanarak, emek
organ zmasının esas unsuru olarak, esk den olduğu g b , süreçtek şlevler n
yer ne get rmek ç n canlanırlar; gerçekte tüket l rler, ama yen kullanım-
değerler n n, yen ürünler n temel öğeler olarak, b reysel tüket m ç n geç m
aracı olmaya her zaman hazır ya da yen b r emek-sürec ç n üret m aracı
olmaya hazır b r amaçla-tüket l rler.
Öyleyse b r yandan tamamlanmış ürünler yalnızca emek-süre-c n n
sonuçları olmayıp onun zorunlu koşulları olduğu g b , öte yandan bunların bu
sürece g rmeler , canlı emekle temasa gelmeler , kullanım-değer
n tel kler n korumaları ve kullanılab lmeler ç n tek yol oluyor.
Emek, madd öğeler n , konusunu ve araçlarını kullandığı, bun-ları
tükett ğ ç n, b r tüket m sürec d r de. Bu üretken tüket m, b reysel
tüket mden şöyle ayrılır: b reysel tüket mde canlı b rey n hayatta kalab lmes
ç n ürünler kullanılıp b t r l r, üretken tüket m de se, ürünler, emeğ n, canlı
b reyler n emek-gücünün faal yetler n n devamı ç n tüket l r. Bunun ç n,
b reysel tüket m n ürünü b zzat tüket c d r; üretken tüket m n sonucu se,
tüket c den farklı b r üründür.
Öyleyse, araçları da konusu da zaten ürün olan emek, ürün yaratmak
amacıyla bu ürünler tüket r, ya da başka b r dey şle, b r d z ürünü, başka
b r d z ürünün üret m aracı hal ne get rmek ç n tüket r. Ama nasıl k ,
başlangıçta emek-sürec ne katılanlar yalnızca nsan ve ondan bağımsız
olarak varolan yeryüzü se, ş md [sayfa 199] de b z hâlâ doğrudan doğruya
doğanın sağladığı ve doğal maddeler le nsan emeğ n n b rleş m n tems l
etmeyen pek çok üret m aracı kullanmaktayız.
Yukarda yapıldığı g b , bas t öğeler ne nd rgenen emek-sürec , kullanım-
değerler üret m ve doğal maddeler n nsan gereks nmeler n karşılar hale
get r lmes amacıyla g r ş len b r eylemd r; nsanla doğa arasında madde
değ ş m n sağlamanın zorunlu koşuludur; nsan varlığının doğa tarafından
zorlanan ebed koşuludur, ve bunun ç n de, bu varlığın her toplumsal
evres nden bağımsız, ya da daha doğrusu böyle her evrede ortaktır. Bu
nedenle, şç m z ötek şç lerle bağıntılı olarak göstermek gereks zd ; b r
yanda nsan le emeğ n , öte yanda doğa le onun sağladığı maddeler ele
almakla yet nd k. Çorbayı tadarak nasıl k yulafı k m n yet şt rd ğ n
b lemezsek, bu bas t süreç le de onun hang toplumsal koşullar altında yer
aldığını kest remey z; belk köle sah b n n zal m kamçısı, ya da kap tal st n
kuşkulu bakışları altında, belk C nc nnatus ufacık tarlasını sürerken, belk de
vahş nsan taşla yabanıl hayvanları avlarken olmuştur.236
Ş md b z, gene, b z m f l zlenmekte olan kap tal st m ze dönel m. Onu,
açık pazarda emek-sürec ç n gerekl bütün öğeler , sürec n nesnel
öğeler n , üret m araçlarını, ve öznel öğey , emek-gücünü satın-aldıktan
sonra terketm şt k. B r uzmanın kesk n gözler yle, kend özel t caret ne,
d yel m pl kç l ğe, kunduracılığa ya da başka tür b r t carete en uygun üret m
araçlarını ve emek-gücünü seçm şt . Daha sonra, emeğ yle üret m araçlarını
tüketmek ç n bu emek-gücünü k ş l ğ nde taşıyan şç y harekete geç rerek
metaı, hemen satınalmış olduğu emek-gücünü harcamaya koyulur. İşç n n
kend s ç n değ l de kap tal st hesabına çalışması gerçeğ , açıktır k , emek-
sürec n n genel n tel ğ n değ şt rmez; ayrıca, kunduracılıkta ya da
pl kç l kte kullanılan özel yöntemler ve şlemler, kap tal st n şe
karışmasıyla, doğrudan değ şmez. Kap tal st, pazarda bulab ld ğ emek-
gücünü almakla başlamak zorundadır ve bunun sonucu olarak, kap tal zm n
doğmasından hemen öncek dönemde bulunab lecek türde b r emekle
yet nmek zorundadır. [sayfa 200] Emeğ n sermayeye tâb olmasıyla üret m
yöntemler nde meydana gelen değ ş kl kler ancak daha sonrak b r dönemde
yer alab l r; bu yüzden de, daha sonrak b r bölümde ele alınması doğru
olacaktır.
Kap tal st n emek-gücünün tüket lmes hal ne dönüştürdüğü ş-sürec ,
kend ne özgü. k olgu göster r. B r nc s , şç , emeğ n n a t bulunduğu
kap tal st n denet m altında çalışır; kap tal st, ş n usulüne uygun
yapılmasına, üret m araçlarının akıllıca kullanılmasına büyük b r özen
göster r. Böylece gereks z hammadde srafı olmayacağı g b , araçların,
zorunlu olarak şte yıpranmasının, ötes nde, yıpranma ve aşınması da
önlenm ş olur.
İk nc s , ürün, onu doğrudan üreten n, şç n n değ l, kap tal st n malıdır.
D yel m b r kap tal st, b r günlük emek-gücünün değer n ödüyor; böylece bu
gücü b r günlüğüne kullanma hakkı herhang b r meta g b , sözgel ş b r
günlüğüne k raladığı at g b , ona a t oluyor. Metaı sa-tınalanı onu kullanma-
hakkını satınalıyor, ve emek-gücünü satan, emeğ n vererek, aslında, sattığı
kullanım-değer nden ayrılmış olmaktan başka b r şey yapmamıştır. İşyer ne
adımını attığı anda, emek-gücü-nün kullanım-değer , ve bundan ötürü de
emek olan onun kullanımı artık kap tal ste a tt r. Emek-gücünü satın almakla
kap tal st, emeğ , bu canlı mayayı, ürünün cansız öğeler le b rleşt r r. Onun
açısından emek-sürec , satınaldığı metaın, yan emek-gücünün tüket m nden
baş-ka b r şey değ ld r; ne var k , bu tüket m, ancak emek-gücünün üret m
araçları le tamamlanmasıyla gerçekleşt r leb l r. Emek-sürec , kap tal st n
satınaldığı şeyler, yan onun malı hal ne gelen şeyler arasında cereyan eden
b r süreçt r. Bu sürec n ürünü, tıpkı mahzende mayalanma sürec n
tamamlayan şarap g b , gene kap tal ste a tt r.237 [sayfa 201]

İKİNCİ KESİM. – ARTI-DEĞER ÜRETİMİ

Kap tal st n kend s ne malett ğ ürün, örneğ n, pl k ya da kundura g b b r


kullanım-değer d r. Ama, her ne kadar kundura b r bakıma bütün toplumsal
lerlemen n temel ve kap tal st m z de kesk n b r “ ler c ” olmakla b rl kte,
gene de kundurayı, sırf kunduralara olan aşkından yapmaz. Kullanım-değer
meta üret m nde qu’on a me pour lu -même238* b r şey değ ld r. Kullanım-
değerler n , kap tal stler, salt değ ş m-değer n n madd özü ve taşıyıcısı
oldukları ç n ve sürece üret rler. Kap tal st m z n gözünde k amaç vardır:
önce, değ ş m-değer olan b r kullanım-değer üretmek ster, yan satılacak
b r mal, b r meta üretmek ster; sonra, değer , üret m nde kullanılan metaların
toplam değerler nden daha fazla olan b r meta üretmek ster; yan ürett ğ
şey n değer , serbest p yasadan satınaldığı üret m araçları ve emek-gücün-
den fazla olmalıdır. Amacı, yalnız kullanım-değer değ l, onunla b rl kte meta
üretmekt r; yalnız kullanım-değer değ l, değer üretmekt r; yalnız değer değ l,
aynı zamanda artı-değer üretmekt r.
Şurası akılda tutulmalıdır k , b z, ş md meta üret m n ele alıyoruz; oysa
ş md ye değ n sürec n yalnız b r yanını ncelem ş bulunuyoruz. Metaların,
aynı zamanda her kullanım-değer , hem de değer olması g b , bunların üret m
sürec n n de hem emek-sürec ve hem de b r değer yaratma sürec olması
gerek r.239*
Ş md de, üret m , değer n b r yaratılışı olarak nceleyel m.
Her metaın değer n n, üzer nde harcanan ve kend s nde maddeleşen emek
m ktarıyla, üret m ç n bell toplumsal koşullar altında gerekl emek-zamanı
le bel rlend ğ n b l yoruz. Bu kural, kend adına yürütülen emek-sürec n n
sonucu olarak, kap tal st m z n adına gerçekleşen ürün ç n de geçerl d r. Bu
ürünün 10 l bre pl k olduğunu varsayalım, lk ş m z bunda gerçekleşm ş
olan emek m ktarını hesaplamak olacaktır.
İpl k eğ rmek ç n hammadde gerekl d r; d yel m bu 10 l bre pa-muk
olsun. Kap tal st m -z n, bunu, sözgel ş 10 ş l ne, tam değer ne satınaldığını
varsaydığımıza göre, bu pamuğun değer n ş md l k ncelemem ze gerek
yoktur. Pamuğun üret m ç n gerekl [sayfa 202] emek, bu f yatla, toplumun
ortalama emeğ c ns nden fade ed lm ş bulunmaktadır. Gene d yel m k ,
ş md l k ç n gerekt rd ğ ötek tüm araçları tems l eden ç n aşınması ve
yıpranması da, 2 ş l nl k b r değere eş t olsun. Eğer on k ş l n n tems l ett ğ
altın kütles n üretmek ç n y rm dört saat ya da k şgünü gerek rse, bundan,
pl kte k şgünlük emeğ n maddeleşm ş olduğu sonucu çıkar.
İğ n maddes n n b r ölçüde aşınıp yokolması le pamuğun yen b r b ç me
g rm ş olması b z yanıltmamalıdır. Genel değer yasasına göre, eğer, 40 l bre
pl ğ n değer . = 40 l bre pamuğun değer + tam b r ğ n değer se, yan
eş tl ğ n her k yanındak metaı üretmek ç n aynı emek-zamanı gerek yorsa,
10 l bre pl k, 10 l bre pamuk ve dörtte-b r ğ n eşdeğer olur. Bu durumda
b z, aynı emek-zamanının b r yanda 10 l bre pl kte ve öte yanda 10 l bre
pamuk le ğ n b r kısmında maddeleşt ğ n düşünüyoruz. Öyleyse, değer,
ster pamukta, ster ğde, ster pl kte görünsün, değer n m ktarında değ şen
b r şey olmaz. İğ le pamuk yanyana duracaklarına, sürece b rl kte
katılmışlar, b ç mler değ şm ş, pl ğe dönüşmüşlerd r; ama değerler , olsa
olsa ancak, bunların eşdeğerler olan pl kle değ ş lmeler olayındak kadar
etk lenm şt r.
Pamuğun, pl ğ n hammaddes n n üret m ç n gerekl olan emek, pl ğ n
üret m ç n gerekl olan emeğ n b r kısmıdır ve bu nedenle pl kte zaten
vardır. Aynı şey, aşınmaksızın pamuğun eğr lmes mümkün olmayan ğde
maddeleşen emek ç n de sözkonusudur.
Demek k , pl ğ n değer n n ya da üret m ç n gerekl emek-zamanının
bel rlenmes nde, önce pamuk le ğ n aşınan kısmının üret m , sonra da
pamuk le ğ n b rarada pl ğ eğ rmek ç n gerekl olup, çeş tl zamanlarda
ve farklı yerlerde yürütülen bütün özel süreçlere, b r ve aynı sürec n farklı
ve b rb rler n zleyen evreler olarak bakılab l r. İpl ktek bütün emek
geçm şte kalmış emekt r; ve onu meydana get ren öğeler n üret m ç n
gerekl şlemler n, en son eğ rme şlem ne göre çok daha esk den yapılmış
olmasının h ç b r önem yoktur. B r ev n yapımı ç n eğer bell b r m ktar
emek, d yel m otuz gün gerekl yse, son günün ş n n lk günün ş nden
y rm dokuz gün sonra yapılması le eve dah l emek m ktarı değ şm ş olmaz.
Bu nedenle hammadde le emek araçlarındak emek, eğ rme şlem ne
başlanmasından önce, eğ rme sürec n n lk aşamasında harcanan emek g b
ele alınab l r. [sayfa 203]
Üret m araçlarının, yan pamukla ğ n on k ş l nde fades n bulan
değerler , bunun ç n, pl ğ n değer n , ya da başka b r dey mle ürünün
değer n oluşturan kısımlardır.
Yalnız, burada k koşulun yer ne get r lmes gerekl d r. Önce, pamuk le
ğ, b r kullanım-değer n n üret m nde b rl kte çalışmalıdır; örneğ m zde
bunların k s n n pl k hal ne gelmes gerek r. Değer, doğmuş bulunduğu özel
kullanım-değer nden bağımsızdır, ama b r tür kullanım-değer nde
somutlaşmış olması da gerek r. Sonra, üret m süres nde harcanan zaman,
bell toplumsal koşullar altında gerçekten gerekl sürey aşmamalıdır. Bunun
ç n, eğer 1 l bre pl k eğ rmek ç n 1 l bre pamuk yet yorsa, 1 l bre pl ğ n
üret m nde, bu ağırlıktı pamuktan fazlasını tüketmemek ç n d kkat
göster lmes gerek r; ğ ç n de aynı şey sözkonusudur. Kap tal st, çel k b r ğ
yer ne altından yapılma b r ğ kullanma heves ne kapılsa b le, pl ğ n
değer n n hesaplanmasında d kkate alınan emek, çel k b r ğ n üret lmes ç n
gerekl olan emekt r, çünkü bell toplumsal koşullar altında bundan fazlası
gereks zd r.
Ş md artık, pl ğ n değer n n, ne kadarının pamuktan ve ne kadarının
ğden geld ğ n b l yoruz. Bunun toplamı on k ş l n, ya da k şgününün
değer ne eş tt r. Bunun ardından nceleyeceğ m z nokta, pl ğ n değer nde,
pl kç n n pamuğa katmış olduğu emeğ n ne kadar olduğudur.
B z m, artık bu emeğ , emek-sürec n nceled ğ m z zamank nden çok
daha başka b r yönden ele almamız gerek yor; b z, daha önce, bunu, yalnızca
pamuğu pl ğe dönüştüren bell türden b r nsan emeğ açısından görmüştük;
orada, d ğer koşullar aynı kalmak kaydıyla, emek, yapılan şe ne kadar uygun
se, o kadar y pl k elde ed l rd . İpl kç n n emeğ , orada, d ğer türden
üretken emekten özgül olarak farklı b r ş olarak görülmüştür; b r yandan,
özel amacı yönünden, yan pl kç l k yönünden farklıydı, öte yandan,
faal yet n n özel n tel ğ , üret m araçlarının özel n tel ğ ve ürününün özel
kullanım-değer yönünden farklıydı. İpl kç l k ş ç n pamuk le ğ
gerekl yd , ama top yapımı ç n bunların h ç b r yararı yoktur. Burada se,
ters ne, pl kç n n emeğ değer-yaratan, yan b r değer kaynağı olarak ele
alındığı sürece, top dökümcüsünün emeğ nden, ya da b z daha yakından
lg lend rmes bakımından, pamuk yet şt r c s n n ve ğ yapımcısının üret m
araçlarında geçerl l k kazanan emekler nden h ç b r şek lde farklı değ ld r.
İşte yalnızca bu özdeşl k neden yle, pamuk yet şt r c l ğ , ğ [sayfa 204]
yapımcılığı ve pl kç l k, b rb rler nden m ktar olarak farklı olmakla b rl kte,
b r bütünün, yan pl ğ n değer n n b rer öğes n oluşturma n tel ğ ne
sah pt rler. B z burada lg lend ren, emeğ n n tel ğ , mah yet ve özgül
özell ğ değ l, yalnızca m ktarıdır. Bu da çok bas t b r hesap şlem d r. B z,
eğ rmen n, bas t, becer stemeyen b r emek, bell b r toplumsal durumun
ortalama emeğ olduğu varsayımından hareket ed yoruz. Bunun karşıtı
varsayımın, h ç b r fark yaratmadığını lerde göreceğ z.
İşç çalışırken emeğ devamlı b r dönüşüm ç nded r: hareket olmaktan
çıkar, harekets z b r eşya hal n alır; şç n n çalışması olmaktan çıkar,
üret len b r şey hal n alır. B r saatl k eğ rmen n sonunda bu hareket, bel rl
m ktarda pl kle tems l ed l r; başka b r dey şle, bel rl m ktardak emek,
yan b r saatl k emek, pamukta somutlaşmış olur. B z, emek, yan pl kç n n
harcadığı canlı kuvvet d yoruz, eğ rme ş dem yoruz; çünkü, özel eğ rme ş
burada eğ r c ye özgü b r ş olarak değ l, genel emek-gücünün harcanması
olarak hesaba katılır.
Ş md ncelemekte olduğumuz süreçte, pamuğun pl ğe dönüştürülmes
ş nde, bell toplumsal koşullar altında gerekl olandan fazla zaman
harcanmaması çok öneml d r. Normal koşullar altında, yan ortalama
toplumsal üret m koşulları ç nde, a l bre pamuğun b l bre pl k hal ne
get r lmes ç n b r saatl k emek gerek yorsa, 12a l bre pamuk 12b l bre pl k
hal ne get r lmed kçe, b r günlük emek, 12 saatl k emek sayılamaz; çünkü
değer yaratımında yalnızca toplumsal bakımdan gerekl zaman hesaba katılır..
Yalnız- emek değ l, hammadde le ürün de, ş md , bunları saf ve yalın
emek-sürec nde nceled ğ m zden çok farklı b r ışık altında görünürler.
Hammadde, burada, bell n cel kte emeğ emen b r şey ödev n görür. Bu
em lmeyle, o, gerçekte, eğ r lm ş olduğu ç n, eğ r lme b ç m nde emek-gücü
ona katıldığı ç n, pamuk, pl ğe dönüşmüştür; ama ürün, pl k, ş md ,
pamuğun emd ğ emeğ n b r ölçüsünden başka b r şey değ ld r. Eğer b r
saatte l2/3 l bre pamuk, 12/3 l bre pl k hal nde eğ r l yorsa, 10 l bre pl k, 6
saatl k emeğ n em ld ğ n bel rt r. Bel rl n cel klerde ürün –bu n cel kler
deney mle bel rlenm şt r– ş md , bel rl n cel ktek emeğ , kr stalleşm ş
emek-zamanının bel rl b r k tles nden başka b r şey tems l etmez. Bu
ürünler, şu kadar saatl k ya da şu kadar günlük toplumsal emeğ n
maddeleşmes nden başka b r şey değ ld rler.
Artık b z , burada, emeğ n özel eğ rme ş olması, konusunun [sayfa 205]
pamuk ve ürününün pl k olması gerçeğ , konunun kend s n n zaten ürün ve
bu nedenle de hammadde olması gerçeğ nden fazla lg lend rm yor. İpl kç ,
eğer eğ rme ş nde değ l de kömür maden nde çalışsaydı, ş n n konusu,
kömür, doğa tarafından sağlanmış olacaktı; ama gene de bel rl b r n cel kte
çıkartılmış kömür, örneğ n b r kental kömür, bel rl n cel kte em lm ş emeğ
tems l edecekt .
Satışı dolayısıyla, b r günlük emek-gücünün değer n n üç ş l n ve altı
saatl k emeğ n, bu m ktarda maddeleşm ş olduğunu kabul etm şt k;
dolayısıyla, şç n n, günlük yaşama araçlarının ortalama m ktarını üretmes
ç n bu m ktarda b r emek gerekmekted r. Ş md eğer b z m eğ r c b r saat
çalışmakla, 12/3 l bre pamuğu, 12/3 l bre pl ğe240 dönüştüreb l yorsa, altı
saatte 10 l bre pamuğu, 10 l bre pl ğe dönüştürecek demekt r. Bu durumda,
eğ rme sürec sırasında pamuk altı saatl k emeğ emmekted r. Üç ş l n
değer ndek altın parçasında da aynı n cel kte emek somutlaşmıştır. Öyleyse,
yalnızca eğ rme ş yle, üç ş l nl k b r değer pamuğa katılmıştır.
Ş md de, ürünün, 10 l bre pl ğ n toplam değer n ele alalım. İk buçuk
günlük emek onda somutlaşmıştı ve bunun k günü pamuk le ğ n aşınan
kısmında, yarım günlük emek de eğ rme sürec sırasında em lm şt . Bu
k buçuk günlük emek, ayrıca, onbeş ş l n değer ndek b r altın parçası le
tems l ed lm şt r. Bu durumda, onbeş ş l n, 10 l bre pl k ç n uygun b r f yat,
ya da b r l bre pl ğ n f yatı b rbuçuk ş l nd r.
Kap tal st m z şaşkınlıktan gözler açılmış bakıyor. Ürünün değer , konan
sermayen n değer ne tamı tamına eş tt r. Koyduğu değer, büyümem şt r, artı-
değer yaratılmamıştır ve sonuç olarak para, sermayeye dönüşmem şt r.
İpl ğ n f yatı onbeş ş l nd r, ve onbeş ş l n, serbest p yasada, ürünü oluşturan
öğelere, yan aynı şey n m ktarı demek olan emek-sürec n n öğeler ne
harcanmıştır; on ş l n pamuk ç n, k ş l n ğ n aşınan kısmı ç n, üç ş l n de
emek-gücü ç n ödenm şt r. İpl ğ n kabaran değer n n, yalnızca pamukta, ğde
ve emek-gücünde önceden varolan değerler n b r toplamı olduğu ç n h ç b r
yararı yok: böyles ne varolan değerler n bas t toplamından artı-değer n
çıkmayacağı besbell .241 Bu b rb rler nden ayrı değerler, [sayfa 206] ş md ,
heps b rden b r şey üzer nde toplanmış oluyor; ama bunlar, metaların
satınalınma-sıyla üç kısma bölünmeden önce, aynı onbeş ş l n n
çers ndeyd ler.
Aslında bu sonuçta, şaşırtıcı olan b r şey yok. B r l bre pl ğ n değer ,
b rbuçuk ş l n olduğuna göre, kap tal st m z, p yasadan 10 l bre pl k alırken,
bunun ç n onbeş ş l n ödeyecekt r. Açıktır k , b r nsanın, b r ev hazır olarak
satınalması ya da kend s adına yaptırmış olması, o eve sah p olması ç n
gerekl para m ktarını ne artırır, ne eks lt r.
Ama vülger ekonom ye yatkın kap tal st m z şöyle haykıracaktır: “Ama
ben, paramı, daha fazla para kazanmak ç n yatırmıştım.” Cehenneme g den
yolun y n yetlerle döşenmes g b , o da parasını, pekâlâ h ç üret m
yapmadan çoğaltmak n yet nde olab l r.242 Çevres ne tehd tler yağdırmaya
başlar. B r daha gaf l avlanmayacaktır. Artık, metaları, b zzat mal etmek
yer ne pazardan alacaktır. Ne var k , bütün kap tal st kardeşler aynı şey
yaparlarsa, p yasada sted ğ metaları nereden bulacaktır? Ve parasını da
çıtır çıtır y yemez. Karşısındak n nandırmaya çalışır: “Yaptığım özver y
b r düşünün; bu onbeş ş l n pekâlâ keyf mce harcayab l rd m; oysa ben bunu
yapmadım, onu, üretken b r yolda tükett m, onunla pl k yaptım.” Çok güzel,
ve ş md ödül olarak el nde v cdan azabı yer ne, epeyce pl k vardır; ve b r
c mr g b davransaydı, kend s n kurtaramayacağı b r batağa saplanırdı;
böyle b r keş şl ğ n nelere yolaçtığını daha önce görmüş bulunuyoruz.
Üstel k, h ç b r şey n olmadığı yerde, kral, haklarını y t rm şt r; yaptığı
özver n n erdemler ne olursa olsun, bunları sıralamaya gerek yoktur, çünkü
ürünün değer , üret m sürec ne sürülen metaların değerler n n toplamından
barett r. Bırakalım kap tal st m z, kend s n , erdem n ödülü gene kend s d r
düşünces yle avutsun. Ama hayır, sızlanmaya devam eder. “İpl k ben m ne
ş me yarar, ben onu satmak ç n ürett m” der. Öyleyse bırakın satsın ya da,
özel [sayfa 207] doktoru MacCulloch’un aşırı üret m salgınına karşı hazırladığı
koruyucu önlemler reçetes uyarınca, lerde salt kend gereks nmeler n
g derecek şeyler ürets n. Ş md de mızıklamaya başlar. “İşç , ortada b r şey
olmadan yalnız kollarını-bacaklarını kullanarak meta üreteb l r m ?” d ye
sorar. “Emeğ n n ancak onun aracılığı le ve yalnız onun ç nde
somutlaşab leceğ malzemey ona sağlayan ben değ l m y m? Ve toplumun
büyük kısmı yoksullardan oluştuğuna göre, üret m araçlarımla, pamuğumla ve
ğ mle topluma, ve yalnızca topluma değ l, ayrıca, yaşması ç n gerekl
şeyler sağladığım şç ye de büyük b r h zmette bulunmuş olmuyor muyum?
Yan bütün bu h zmetler me karşı bana b r pay ver lmeyecek m ,” Çok güzel,
ama şç de, ona, pamuğu le ğ n pl ğe geç rmekle, eşdeğer b r h zmette
bulunmadı mı? Üstel k burada h zmet d ye b r şey sözkonusu değ ld r.243
H zmet, b r meta ya da emek olsun, b r kullanım-değer n n yararlı etk s nden
başka b r şey değ ld r.244 Ama b z m burada ele aldığımız şey, değ ş m-
değer d r. Kap tal st, şç ye üç ş l nl k b r değer öded ve şç de, pamuğa
kattığı üç ş l nl k değerle tam b r eşdeğer ger verd : değere karşılık, değer
verm ş oldu. Ş md ye kadar keses le öğünen dostumuz b rden şç n n
mütevaz tavrına bürünür ve yaygarayı basar: “B zzat ben de çalışmadım mı?
İpl kç n n başında denetley c l k ve gözetley c l k ş n yapan ben değ l
m y m? Bu ş de değer yaratmıyor mu?” Gözcüsü le yönet c s bu sözlere
bıyık altından gülerler. Bu arada o, yürekten b r kahkaha attıktan sonra, her
zamank tavrını yen den takınır. B ze kt satçıların tüm amentüsünü okumakla
b rl kte, bunun, aslında beş para etmeyeceğ n söyler. O, bu ve buna benzer
uyduruk bahaneler ve [sayfa 208] laf cambazlıklarını, bu şten para kazanan
ekonom pol t k profesörler ne bırakır. O, prat k b r adamdır; ş dışında
söyled kler n gerç da ma düşünerek söylemez, ama ş çers nde ne yaptığını
çok y b l r.
Konuyu b raz daha yakından nceleyel m. B r günlük emek-gücünün
değer , 3 ş l n ed yor, çünkü b z m varsayımımıza göre, yarım günlük emek,
bu m ktar emek-gücünde somutlaşıyor; çünkü emek-gücünün üret m ç n
gerekl günlük tüket m aracı, yarım günlük emeğe maloluyor. Ama, emek-
gücünde somutlaşmış geçm ştek emekle bunun harekete get rd ğ canlı emek,
emek-gücünün günlük muhafaza ve bakım g derler le bunun ş başında
harcanması, b rb r nden tamamen farklı k şeyd r. Bunlardan lk , emek-
gücünün değ ş m-değe-r n bel rler, k nc s se onun kullanım-değer d r.
İşç y -94 saat süreyle canlı tutmak ç n yarım günlük emeğ n gerekl oluşu,
onun bütün gün çalışmasına engel oluşturmaz. Bu nedenle, emek-gücü değer
le bu emek-gücünün emek-sürec çers nde yarattığı değer, b rb r nden
tamamen farklı büyüklüklerd r; kap tal st n, emek-gücünü satınalırken
gözönünde bulundurduğu şey, şte k değer arasındak bu farktır. Emek-
gücünün taşıdığı yararlı n tel kler ve pl k le kunduranın bu n tel kler
sayes nde yapılmış olması, onun ç n b r cond t o s ne qua non’ dan245*
fazla b r şey değ ld r; çünkü değer yaratmak ç n emeğ n yararlı b r şek lde
harcanması gerek r. Onu gerçekten etk leyen şey, bu metaın, yalnızca b r
değer kaynağına sah p olması değ l, onun sah p olduğundan daha fazla
değer n kaynağı olması, özgül kullanım-değer -ne sah p olmasıdır.
Kap tal st n, emek-gücünden bekled ğ özel h zmet budur ve bu alışver şte o,
meta değ ş m konusundak “ebed yasalar” uyarınca hareket eder. Emek-
gücü satıcısı, başka herhang b r meta satıcısı g b , değ ş m-değer n
gerçekleşt r r ve onun kullanım-değer n-den ayrılmış olur. Bunlardan b r n
vermeden d ğer n alamaz. Emek-gücünün kullanım-değer ya da b r başka
dey şle emek, satılmış bulunan yağın kullanım-değer , ne ölçüde yağcıya a t
bulunursa, o kadar satıcısına a t olur. Para sah b b r günlük emek-gücünün
değer n ödem şt r; bunun ç n onun b r günlük kullanımı, b r günlük emek
ona a tt r. Emek-gücünün günlük tüket m yarım günlük çalışmaya malol-
masına karşılık aynı emek-gücünün tam b r gün çalışab lmes ve dolayısıyla
b r gün zarfında kend s ç n ödenen n k katı değer yaratması, kuşkusuz [sayfa
209] satınalan ç n y b r şanstır, ama satıcı ç n h ç de b r haksızlık değ ld r.
Kap tal st m z şte bu durumu önceden görmüştür ve kahkahasının neden
de budur. İşç , şyer nde, bu nedenle, yalnız altı saat değ l, on k saat süreyle
çalışmak ç n gerekl üret m araçlarını hazır bulur. Tıpkı, altı saatl k ş
sırasında 10 l brel k pamuğumuzun altı saatl k emekle em lmes ve 10
l brel k pl k olması g b , ş md 20 l bre pamuk 12 saatl k emeğ emecek ve
20 l bre pl ğe dönüşecekt r. Öyleyse ş md b z de bu uzatılmış sürec n
ürününü nceleyel m. 20 l bre pl kte beş günlük emek maddeleşm şt r ve
bunun dört günü pamuğa ve ğ n aşınan çel ğ ne tekabül eder, ger kalan b r
gün se eğ rme sürec sırasında pamuk tarafından em lm ş bulunur. Altın le
fade ed l rse, beş gün-lük emek, otuz ş l nd r. Bu, aynı zamanda, 20 l bre
pl ğ n, daha önce olduğu g b , l bres b rbuçuk ş l nden f yatıdır. Ama
sürece g ren metaların değerler n n toplamı, 27 ş l n tutmaktadır. İpl ğ n
değer se, 30 ş l nd r. Bu durumda ürünün değer , onun üret m ç n yatırılan
değerden 1/9 daha büyüktür; yan 27 ş l n, 30 ş l n hal ne dönüşmüştür, ve üç
ş l nl k b r artı-değer yaratılmıştır. Oyun, ensonu meyves n ver yor: para,
sermayeye dönüşmüş oluyor.
Metaların değ ş m n düzenleyen yasalar h ç b r şek lde ç ğnenmeden,
sorunun bütün koşulları yer ne get r lm şt r. Eşdeğer, eşdeğerle değ ş lm şt r.
Kap tal st, alıcı olarak, her metaın, pamuğun, ğ n ve emek-gücünün tam
değer n ödem şt r. Ardından, her meta satına-lanın yaptığı g b , bunların
kullanım-değer n tüketm şt r. Aynı zamanda üret len metaların sürec de olan
emek-gücünün tüket m sonunda, 30 ş l n değer nde 20 l bre pl k elde
ed lm şt r.
Esk den alıcı durumundak kap tal st, ş md pazara b r satıcı olarak, meta
satıcısı olarak döner. İpl ğ n , tam değer olan, l bres b rbu-çuk ş l nden
satmaktadır. Gene de dolaşımdan, başlangıçta koyduğun-dan üç ş l n fazla
çekmekted r. Bu değ ş m, paranın sermayeye dönüşümü, hem dolaşım
alanının ç n de, hem de dışında olmaktadır; dolaşımın ç nded r, çünkü
emek-gücünün pazardan satınalınmasıyla ko-şullanmıştır; dolaşımın
dışındadır, çünkü, onun çers nde yapılan tek şey, artı-değer üret m ne, yan
tamamen üret m alanına g ren sürece yalnızca b r sıçrama tahtası
oluşturmasıdır. Böylece “tout est pour le m eux dans le me lleur des
mondes poss bles”.246* [sayfa 210]
Kap tal st, parasını, yen ürününün madd öğeler ve emek-süre-c n n
öğeler olarak h zmet edecek metalara geç rmekle, canlı emeğ bunların ölü
cevherler le b rleşt rmekle, aynı zamanda, değere dönüştürür, yan geçm ş,
maddeleşm ş ve ölü emeğ , sermayeye, kend kend n n değer n artıran b r
değere, ürey p çoğalan canlı b r canavara dönüştürür.
Eğer ş md b z, değer üretmen n ve artı-değer yaratmanın k sürec n
karşılaştırırsak, k nc s n n bel rl b r noktadan sonra b r nc n n devamından
başka b r şey olmadığını görürüz. Eğer b r yandan, süreç, o noktadan, yan
emek-gücü ç n kap tal st n öded ğ değer n yer n tam eşdeğer n n aldığı
noktadan sonra sürdürülmezse, bu, yalnızca b r değer yaratma sürec d r, eğer
öte yandan, bu noktadan öteye devam ederse artı-değer yaratma sürec hal n
alır.
B r adım daha atar ve değer üretme sürec le saf ve bas t emek-sürec n
karşılaştırırsak, bunlardan k nc s n n, kullanım-değerler üreten yararlı
emeğ , çalışmayı çerd ğ n görürüz. Burada, b z, emeğ , bell b r malı üreten
ş olarak düşünüyoruz; onu yalnızca n tel yönüyle, sonucu ve amacı
bakımından görüyoruz. Ama, değer yaratma sürec olarak bakarsak, aynı
emek-sürec , kend s n , yalnızca n cel yönüyle sunar. Burada sözkonusu olan,
yalnızca ş yaparken şç n n harcadığı zaman, emek-gücünün yararlı olarak
harcandığı süred r. Burada sürece katılan metalar, artık bel rl ve yararlı b r
nesnen n üret m nde, emek-gücünün gerekl parçaları olarak hesaba
katılmazlar. Bunlar, yalnızca, su kadar m ktardak em lm ş ya da
maddeleşm ş emeğ n taşıyıcılarıdır; üret m araçlarında daha önce
somutlaşmış olsun, ya da, süreç sırasında emek-gücünün faal yet le bunlara
lk kez katılmış olsun, her k durumda da ancak süres ne göre hesaba katılır;
duruma göre, şu kadar saat ya da gün harcanmıştır den r.
Bundan başka, herhang b r malın üret m ç n harcanan emeğ n m ktarı,
bell toplumsal koşullar altında gerekl olduğu kadarıyla hesaba katılır.
Bunun sonuçları çeş tl d r. Her şeyden önce, ş n, normal koşullar altında
yapılması gerek r. Eğer pl k eğ rme ve bükme mak nes bu şte yaygın b r
kullanım aracı se, pl kç n n el ne öreke ya da elçıkrığı vermek anlamsız
olur. Pamuğun da, çalışırken zaman kay-bına yolaçacak c nsten döküntü
değ l, bu se uygun n tel kte olması gerek r. Yoksa pl kç , b r l bre pl k
üretmek ç n toplumsal olarak gerekl olandan daha fazla [sayfa 211] zaman
harcayacak ve bu zaman fazlasında, ne değer, ne de para yaratmış olacaktır.
Ne var k , sürec n madd öğeler n n normal n tel kte olup olmaması, şç ye
değ l, bütünüyle kap tal ste bağlı b r husustur, ayrıca, emek-gücünün de
ortalama yeterl kte olması gerek r. Kullanıldığı şkolunda yaygın ortalama
hüner dereces ne, yatkınlığa ve çev kl ğe sah p olması gerek r; zaten
kap tal st m z de, böyle normal n tel kte emek-gücü satınalmak ç n gözünü
dört açar. Bu gücün, normal sayılan ortalama b r çaba, toplumda yaygın b r
yoğunluk dereces nde uygulanması gerek r; ve kap tal st de, zaten bunun
böyle olmasına, şç n n b r an b le boş kalmamasına, gerekl özen göster r.
Emek-gücünün kullanılmasını bel rl b r dönem ç n satınalmıştır ve bu
hakkını kullanmada kararlıdır. Soyulmaya h ç n yet yoktur. Ensonu, ve bu
amaçla dostumuzun kend ne özgü b r ceza yasası vardır, hammadden n ya da
üret m aletler n n sraf ed lmes kes nl kle yasaklanmıştır, çünkü böylece
sraf ed len şey, boşuna harcanan emek demekt r, bu emek, üründe yer almaz
ya da ürünün değer ne dah l olmaz.247
Ş md görüyoruz k , emeğ n, b r yandan yararlılık üretmes , öte yandan da
değer yaratması arasındak fark, b z m, metaın [sayfa 212] tah-l l yle bulmuş
olduğumuz bu fark, kend n üret m sürec n n k yan arasındak b r ayrılığa
nd rgemekted r.
B r yandan emek-sürec n n b rl ğ ve değer yaratma sürec kabul ed len
üret m sürec , metaların üret m d r; öte yandan, emek-süre-c n n b rl ğ ve
artı-değer üretme sürec olarak kabul ed len üret m sürec , üret m n
kap tal st sürec ya da kap tal st meta üret m d r.
B z, yukarda, kap tal st tarafından alınıp kullanılan emeğ n, ortalama
n tel kte bas t hüners z emek ya da daha karmaşık hünerl emek olup
olmamasının artı-değer yaratılmasında en ufak b r önem bulunmadığını
bel rtm şt k. Ortalama emekten daha üstün ya da daha karmaşık n tel ktek
her türlü emek, daha pahalı türden b r emek-gücü harcanmasıdır, üret m
daha fazla zamana ve emeğe malolan emek-gücü, bu yüzden de, hüners z ya
da bas t emek-gücüne göre daha yüksek değerded r. Bu gücün değer daha
yüksek olduğu ç n, tüket m daha yüksek düzeyde b r emekt r, ve bu emek,
hüners z emeğ n eş t zamanda yaratmış olduğundan daha yüksek değerler
yaratır. İpl kç le kuyumcunun hünerler arasındak fark ne olursa olsun,
kuyumcunun, kend emek-gücünün değer ne karşılık harcadığı emek parçası
le artı-değer yaratmak ç n harcadığı ek b r emek parçası, n tel bakımdan
b rb r nden h ç farklı değ ld r. Kuyumculukta da, pl kç l kte olduğu g b ,
artı-değer yalnızca fazladan harcanan emek m ktarı le, b r ve aynı emek-
sürec n n uzatılmasından doğar; bu, b r s nde mücevher yapma sürec nde,
d ğer nde pl k eğ rme sürec nde. olur.248 [sayfa 213]
Ama b r yandan da, her değer yaratma sürec nde, hünerl emeğ n
ortalama toplumsal emeğe nd rgenmes , örneğ n b r günlük hünerl emeğ n
altı günlük hüners z emek sayılması kaçınılmazdır.249 B z, bu yüzden,
gereks z şlemlerden kend m z kurtarıyoruz, tahl ller m z , kap tal st n
kullandığı şç emeğ n n, hüners z ortalama emek olduğu varsayımına
dayandırarak bas tleşt r yoruz. [sayfa 214]

228 “Yeryüzünün doğal ürünler , az m ktarda ve nsandan tamamen bağımsız olmalarıyla, sank , onu
çalışmaya sevketmek ve kend servet n yaratmaya teşv k etmek üzere genç b r nsana ver len az
m ktarda para g b , doğa tarafından sağlanıyor g b d r.” (James Steuart, Pr nc ples of Pol t. Econ., ed t.
Dubl n 1770, v. I, s. 116.)
229 “Akıl, güçlü olduğu kadar kurnazdır da. Aklın kurnazlığı, başlıca nesneler n kend özell kler ne
uygun olarak b rb rler üzer nde etk ve tepk de bulunmasına yolaçarak, böylece, sürece doğrudan
doğruya müdahale etmeks z n, aklın amacının yer ne gelmes n sağlayan aracılık faal yet nde görülür.”
(Hegel, Enzyklopad e, Erster Te l. D e Log k, Berl n 1840, s. 382.)
230 D ğer yönlerden değers z olan yapıtında (Théor e de l’Écon. Pol t., Par s 1815) Gan lh,
f zyokratlara karşı, gerçek anlamıyla tarımın başlamasından önce gerekl süreçler n uzun b r l stes n
çarpıcı b r b ç mde sıralar.
231 Turgot, Réflex ons sur la Format on et la D str buto n des R chesses (1766) adlı yapıtında,
evc lleşt r lm ş hayvanların, uygarlığın başlangıç dönem ndek dönem ne d kkat çekm şt r.
232 Çeş tl üret m dönemler n n teknoloj k yönden karşılaştırılmasında, metalar çers nde en az öneml
olanı, sözcüğün dar anlamıyla, lüks eşyalardır. Tüm toplumsal yaşamın ve bu nedenle bütün gerçek
tar h n temel olan madd üret m koşullarındak gel şmey , yazılı tar h m z ş md ye değ n ne denl az d kkate
alsa da, tar h-önces çağlar, gene de, tar hsel den len sonuçlara göre değ l, materyal st araştırmaların
sonuçlarına göre sınıflandırılmıştır. Bu dönemler, kullanılan aletler le s lahların malzemes ne göre, yan
taş, bronz ve dem r çağları olarak ayrılmışlardır.
233 Örneğ n, yakalanmamış b r balığın, balıkçılık sanay nde üret m aracı olarak kabul ed lmes
düşünceye aykırı g b görüneb l r. Ama ş md ye kadar, h ç k mse, balık olmayan sularda balık avlama
yöntem n bulamamıştır.
234 Üretken emeğ n ne olduğunu yalnız emek-sürec açısından bel rlemeye yarayan bu yöntem, h ç b r
zaman, kap tal st üret m sürec ne doğrudan doğruya uygulanamaz.
235 Storch, gerçek hammaddelere, “mat ères” ve yardımcı malzemeye, “matér aux” der. Cher-bul ez
yardımcı maddeler ç n “matères nstrumentales” ter mler n kullanır.
236 Olağanüstü b r mantık kavrayışla Albay Torrens, vahş Ier n bu taşında sermayen n başlangıcını
bulur. “Vahş n n ardına düştüğü yahanıl hayvana fırlattığı lk taşta, ulaşamadığı meyveye vurmak ç n
kavradığı lk sopada, b r eşyaya, b r d ğer n elde etmeye yardımcı olması amacıyla sah p o!ma olayına
tanık oluyoruz ve buradan da sermayen n başlangıcını buluyoruz.” (P. Torrens, An Essay on the
Product on of Wealth, etc., s. 70-71.)
237 “Ürünlere, bunlar sermayeye dönüşmeden önce sah p olunur; bu dönüşme, bu g b sah p
olunmalardan onları kurtaramaz.” (Cherbul ez, R chesse ou Pauvreté éd t. Par s, 1841, s. 54.)
“Proletarya, emeğ n , bell m ktarda gerekl tüket m maddes karşılığında satmakla, ürün üzer nde b r pay
sah b olmak taleb nden tamamen vazgeçer. Ürünlere sah p olma b ç m gene esk s g b kalır; bu sözünü
ett ğ m z anlaşma le herhang b r değ ş kl ğe uğramaz. Ürün bütünüyle, hammaddey ve gerekl tüket m
maddeler n sağlayan kap tal ste a t olur; bu, maled nme yasasının kes n b r sonucu olup bu yasanın temel
lkes , her şç n n ürett ğ şey üzer nde mutlak b r sah pl k hakkı vardır d yen lken n tam ters d r.” ( b d., s.
58.) “İşç ler emekler karşılığında ücret aldıkları zaman ... kap tal st, yalnız sermayen n” (üret m
araçlarının demek st yor) “sah b olmakla kalmaz, emeğ n de sah b olur. Eğer ücret olarak ödenen şey,
genell kle kabul ed ld ğ g b sermaye kavramı çers ne g r yorsa, sermayeden ayrı olarak emeğ
sözkonusu etmek saçmadır. Bu anlamda kullanılan sermaye sözcüğü, emeğ de, sermayey de kapsar.”
(James M ll, Elements of Pol. Econ. etc., ed. 1821, s. 70, 71.)
238 * Kend s ç n sev len. -ç.
239 * [Daha öncek b r d pnotta da bel rt ld ğ g b , İng l zcede, emeğ n bu k farklı yanı ç n k ayrı
dey m vardır: Bas t Emek-Sürec nde, Kullanım-Değerler üret m sürec nde bu Work [“İş”]t r. Değer
yaratma sürec nde, dey m n tam ekonom k anlamıya, Labour [“Emek”]t r. -F.E.]
240 Bu sayılar tamamen gel ş güzel alınmıştır.
241 F zyokratların, tarımda harcanan emek dışındak bütün emeğ , üretken olmayan emek sayan
öğret ler n n dayandığı temel önerme budur: ve bu, ortodoks kt satçılar ç n çürütülemez b r önermed r.
“B r şey n değer n bulmak ç n, onun üret m ç n kullanılan d ğer şeyler n değerler n n hesaba katılması
(örneğ n, dokuma şç s n n temel tüket m maddeler n n değer , şled ğ ketene katılır) yan , dey m
yer ndeyse, farklı değerler n b r değer üzer nde kat kat yığılması, bu değer n aynı ölçüde büyümes
sonucunu ver r. ... Elzanaatları ürünler n n f yatlarının nasıl meydana geld ğ n , toplama ter m çok güzel
göster r: bu f yat, kullanılan ve b rarada sayılan çeş tl değerler n toplamından başka b r sey değ ld r;
bununla b rl kte. toplamak, çarpmak demek değ ld r.” (Merc er de la Rev ère, l.c., s. 599.)
242 Böylece sermayes n n b r kısmını 1844-47 yılları arasında, dem ryolu spekülasyonlarına yatırmak
ç n üretken şek lde kullanmaktan çekt ; ve gene Amer kan ç savaşı sırasında, L verpool pamuk
borsasında oynamak üzere fabr kasını kapattı ve şç ler n sokağa attı.
243 “Güzel g ys ler g y p, süslen, yücelt kend n ... ama her k m k , verd ğ nden daha çoğunu ya da dah
y s n alır, bu tefec l kt r, ve h zmet değ l komşuya yapılan kötülüktür, tıpkı hırsızlık ve soygunculuk g b .
H zmet ve yarar den len her şey, komşuya yapılan h zmet ve sağlanan yarar değ ld r. Çünkü, z na eden
b r kadınla b r erkek de b rb rler ne büyük h zmette bulunur ve zevk ver rler. B r süvar , yol kesmekte,
tarlaları, evler yağmalamakta yardımcı olduğu b r fesatçıya büyük h zmet etm ş olur. Papacılar
b z mk lere, bunları bağlamadıkları, yakmadıkları ve heps n öldürmed kler ya da z ndanlarda
çürütmed kler , ve ama hayatta bırakarak yalnızca ülkeden sürdükler ya da eller ndek ler n almakla
yet nd kler ç n büyük b r h zmette bulunuyorlar. Şeytan da kend h zmetkârlarına paha b ç lmez h zmette
bulunur. ... Özetle, dünya, büyük, kusursuz ve günlük h zmet ve yararlarla doludur.” (Mart n Luther, An
d e Pfarrherrn, w der den Wucher zu pred gen, etc., W ttenberg 1540.)
244 Zur Kr t k der Pol. Ök., s. 14’te [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s. 57n] bu noktada
şuna şaret ed yorum: “J. B. Say ve F. Bast at g b kt satçılara, ‘h zmet’ kategor s n n, nasıl büyük b r
‘h zmet’te bulunduğu takd r ed leb l r.”
245 * Vazgeç lmez koşul. -ç.
246 * “Mümkün olan dünyaların en y s nde, her şey, daha y ç nd r.” -ç.
247 Bu, köle emeğ ne dayanan üret m n pahalılaşmasına yolaçan durumlardan b r tanes d r. İşç ,
burada, esk ler n kullandıkları çarpıcı b r dey mle, yarı-sesl alet olan hayvan le sess z b r alet olan emek
araçlarından, ancak sesl b r alet olması le ayrılır. Ama o, hem emek aracına, hem de hayvana, onlardan
b r s olmayıp nsan olduğunu duyurur, h ssett r r. Bunlardan b r s ne acımasızca davranarak, d ğer n se
kırıp dökerek, kend s n n onlardan farklı b r yaratık olduğuna, büyük b r zevkle gene kend s n nandırır.
Bundan dolayı, bu üret m yöntem nde, en kabave en ağır araçların salt kabalık ve hantallıkları yüzünden
daha zor kırılıp dökülmeler neden yle kullanılmaları genell kle uygulanan b r lked r. Meks ka körfez n
çevreleyen köle devletler nde, ç savaşa kadar, toprakta z açmak yer ne, onu domuz ya da köstebek g b
altüst eden esk ç n t p sabanların kullanıldığı görülür. Bkz: J. E. Ca rnes, The Slave Power, London
1862, s. 40 vd. Sea Board Slave States adlı yapıtında, Olmsted, b ze şunları anlatıyor: “Bana, burada,
öyle adetler gösterd ler k , b zde aklıbaşında h ç k mse, ücret öded ğ şç s n , bunlara karşı savaşım ver p,
engellemek stemez; bana kalırsa bunların fazla ağırlığı ve hantallığı yüzünden şç , b zde kullanılanlara
göre yüzde-on daha büyük b r çaba harcar. Ben nandırmak ç n söyled kler ne göre, köleler n bu aletler ,
umursamaz ve hoyratça kullanmaları yüzünden, daha haf f ya da daha az kaba olanların kullanılması h ç
b r tasarruf sağlamayacağı g b , b z m, şç ler m ze vermekle kârlı çıktığımız c nsten araçlar, b z mk nden
daha yumuşak ve taşsız olan V rg n a buğday tarlalarında b r gün b le dayanmazmış. Ve gene, ç ftl klerde
genell kle at yer ne n ç n katır kullanıldığını sorduğum zaman, bunun lk ve en öneml neden n n, atların
zenc lerden gördükler ağır ve ez yetl muameleye dayanamayacakları olmuştur; atlar da ma kısa
zamanda sakat ya da kötürüm bırakılmaktaydı. Oysa katırlar sopaya dayanıklı oldukları g b , arasıra yem
yemeseler de oluyor, kolayca sakatlanmıyorlar. Bakılmadıkları ya da çalıştıkları zaman soğuk alıp
hastalanmıyorlardı. Hayvanlara reva görülen ve kuzeyde b r ç ftç n n bakıçılarına derhal yol vermes ne
neden olab lecek muameleler her an göreb lmek ç n, şu satırları yazmakta olduğum odanın
penceres nden öteye geçmeme h ç gerek yok.”
248 Hünerl ve hüners z emek arasındak ayrım, kısmen salt hayal b r nedene dayanmakta ya da en
azından, gerçekl ğ n çoktan y t rm ş ve ancak geleneksel töreler olma n tel ğ yüzünden yaşayab len
ayrımlara, kısmen de, şç sınıfının bazı kes mler n n ç nde bulundukları ve emek-güçler n n karşılığını
d ğerler le eş t değer üzer nden almalarını önleyen çares z duruma dayanmaktadır. Raslansal koşullar
burada o kadar büyük b r rol oynar k , bu k çeş t emek, bazan yer değ şt r r. Örneğ n kap tal st üret m n
y ce gel şt ğ bütün ülkelerde görüldüğü g b , şç sınıfının f z k yönden bozulduğu ve n sp b r tükenme
gösterd ğ yerlerde, büyük adale gücünü gerekt ren düşük n tel kte emek, çok daha nce b r emeğe göre,
genell kle hünerl emek sayılır ve d ğerler se hüners z emek düzey ne ner. Sözgel ş İng ltere’de duvarcı
ustasının ş , Şam pekl s dokuyucusundan çok daha yüksek düzeyde b r yer tutar. Buna karşılık, kad fe
b ç c s n n ş büyük beden gücüne gerek gösterd ğ ve aynı zamanda sağlığa zararlı olduğu halde, bu ş,
yalnızca hüners z ş sayılır. Ve gene, şunu da unutmamak gerek r k , sözde hünerl emek, ulusal emek
alanında gen ş b r yer tutmamaktadır. La ng, İng ltere’de (Galler dah l) 11.300.000 k ş n n geç m n n,
hüners z emeğe dayandığını tahm n etmekted r. Onun bu hesabı yaptığı sırada, buralarda yaşayan toplam
18.000.000 nüfustan “soylular” ç n 1.000.000, d lenc ler, serser ler, suçlular, orospular vb. ç n 1.500.000,
orta sınıf ç n 4.600.000 düşersek, yukardak 11.000,000 sayısını buluruz. Ama o, bu orta sınıfa, küçük
yatırımlarının fa zler yIe geç nenler , devlet memurlarını, yazarları, sanatçıları, öğretmenler ve
benzerler n de katmakta ve sayıyı kabartmak ç n bu 4.650.000 sayısına, fabr ka şç ler n n y ücret alan
kes m n de eklemekted r! Duvarcı şç ler de bunlar arasında sayılmaktadır. (S. La ng, Nat onal D stress
etc., London 1844.) “Y yecek karşılığında b ld ğ m z emekten başka verecek şeyler olmayan büyük sınıf,
halkın büyük çoğunluğudur.” (James M ll, “Colony”, Supplement to the Encyclop. Br t., 1831.)
249 “Emek, değer ölçüsü olarak sözkonusu ed ld ğ zaman, bu, zorunlu olarak, bell türde b r emek
anlamını taşır... d ğer türden emekler n buna oranı kolaylıkla saptanab l r.” ([J. Cazenove,] Outl nes of
Pol t. Economy, London 1832, s. 22, 23.)
SEKİZİNCİ BÖLÜM
DEĞİŞMEYEN SERMAYE VE DEĞİŞEN SERMAYE

EMEK-SÜRECİNİN çeş tl öğeler , ürünün değer n n oluşmasında farklı


roller oynarlar.
İşç , emeğ n n özgül n tel ğ ve yararlılığı ne olursa olsun, emeğ n n
konusu üzer nde ek b r emek harcayarak ona yen b r değer katar. Öte yandan
süreçte kullanılmış olan tüket m araçlarının değerler aynen korunmuştur ve
ürünün değer n oluşturan parçalar olarak yen den karşımıza çıkarlar;
örneğ n pamuk le ğ n değerler , pl ğ n değer nde yen den ortaya çıkar.
Üret m araçlarının değer , demek k , ürüne aktarılmakla aynen korunmuş
oluyor. Bu aktarma, o araçların ürüne dönüşmes sırasında, ya da b r başka
dey şle, emek-sürec sırasında olmaktadır. Bunu yapan emekt r, ama nasıl?
İşç , b r s pamuğa değer eklemek, d ğer üret m araçlarının değer n
korumak ç n k ş b rb r ardısıra aynı zamanda yapmaz; [sayfa 215] yan
üzer nde çalıştığı pamuğun değer le ğ n değer n n b r kısmını pl ğe, ürüne
aktaracak şek lde çalışmaz. Ama şç yen değer katma faal yet le bunların
esk değerler n muhafaza etm ş olur. Bununla b rl kte, emeğ n konusuna yen
b r değer katmak ve onun esk değer n korumak. şç n n b r şlem sırasında
aynı zamanda ürett ğ b rb r nden tamamen ayrı sonuçlar olduğu ç n, açıktır
k , sonucun bu k yönlü n tel ğ , ancak emeğ n n k yönlü n tel ğ le
açıklanab l r; b r ve aynı zamanda, b r özell ğ le değer yaratmakta, d ğer
özell ğ le de değer korumakta ya da değer aktarmaktadır.
Öyleyse, her şç , yen emeğ ve dolayısıyla yen değer ürüne nasıl
katar? Açıktır k , ancak bell b r yolda üretken b ç mde çalışarak; pl kç
eğ rerek, dokumacı dokuyarak, dem rc döverek. Ama böylece genel olarak
katılan emek, yan değer, ancak emeğ n özel b ç m le, eğ rmekle, dokumakla
ve dövmekle, üret m araçları, pamuk ve ğ, pl k ve dokuma tezgahı, dem r
ve örs, ürünün, bu yen kullanım-değe-r n n öğeler hal ne gel rler.250 Her
kullanım-değer , yen kullanım-değe-r nde yen b ç mde yen den ortaya
çıkmak üzere yokolur. Değer yarat-ma sürec n ncelerken, eğer b r kullanım-
değer , yen b r kullanım-de-ğer n n üret m nde gereğ g b tüket l yorsa, bu
tüket len şey n üret m ç n harcanan emek m ktarının, yen b r kullanım-
değer n üretmek ç n gerekl olan emek m ktarının b r kısmını oluşturduğunu
görmüştük; bu kısım, öyleyse, üret m aracından yen ürüne aktarılan emekt r.
Demek oluyor k , şç n n, tüket len üret m araçlarının değerler n muhafaza
etmes ya da bunları değerler n n kısımları olarak ürüne aktarması, soyut
olarak düşünüldüğü zaman, emeğ n katmasıyla değ l, bu emeğ n özel yararlı
n tel ğ , özel üretken b ç m dolayısıyla olmaktadır. Öyleyse, emeğ n bu
özgül üretken faal yet , dokumayla, eğ rmeyle ya da dövmeyle, şöyle b r
dokunma sonucu, üret m araçlarını ölüm uyku-sundan kaldırmakta, bunları
emek-sürec n n yaşayan öğeler hal ne get rmekte, ve yen ürünler meydana
get rmek üzere onlarla b rleşmekted r.
Eğer şç n n özel üret c emeğ eğ rmek olmasaydı, pamuğu pl ğ
dönüştüremez, pamukla ğ n değer n pl ğe aktaramazdı. D yel m aynı şç ,
ş n değ şt r p doğramacı olsun, o, gene, b r günlük emeğ le üzer nde
çalıştığı malzemeye değer ekleyecekt r. [sayfa 216] Öyleyse önce, yen değer
laves n n, emeğ n n özel olarak pl kç l k ya da özel olarak doğramacılık
olmasından değ l, emeğ n soyut b r emek, toplumun toplam emeğ n n b r
kısmı olmasından ler geld ğ n görüyoruz. Bundan sonra da, bel rl
m ktarda eklenen değer n, onun emeğ n n özel b r yararlılıkta olmasından
değ l, bel rl b r süre harcanmasından ler geld ğ n görüyoruz. Öyleyse, bu
b r yandan, soyut nsan emek-gücü-nün harcanması açısından genel n tel ğ
sayes nde eğ rme, pamuk le ğe yen b r değer katmakta; öte yandan da,
somut ve yararlı b r emek-sürec olması açısından özel n tel ğ sayes nde,
aynı eğ rme ş , hem üret m araçlarının değerler n ürüne aktarmakta ve hem
de bunları üründe muhafaza etmekted r. Yan b r ve aynı zamanda, k yanlı
b r sonuç elde ed lmekted r.
Yalnızca bell n cel kte emeğ n bas t katılışıyla, yen değer eklenmekte ve
katılan bu emeğ n n tel ğ yle, üret m araçlarının lk değerler üründe
muhafaza ed lm ş olmaktadır. Emeğ n k yönlü n tel ğ nden doğan bu k
yanlı etk , çeş tl olgularda zleneb lecek, durumdadır.
Yen b r buluşun, pl k eğ r c s ne, esk den 36 saatte pl ğe çev reb ld ğ
pamuğu ş md 6 saatte çev reb lme olanağını sağladığını varsayalım. Emeğ ,
ş md esk s ne göre, yararlı üret m amacı yönünden altı kez daha fazla etk n
hale gelm şt r. Altı saatl k çalışmasının ürünü altı kat artmış, 6 l breden 36
l breye yükselm şt r. Ama ş md , 36 l bre pamuk, yalnızca esk den 6 l bre
pamuğun emd ğ kadar emek m ktarını emmekted r. Ş md her l bre pamuk,
esk s n n altıda-b r kadar yen emek emmekte, dolayısıyla emeğ n her l bre
pamuğa kattığı değer yalnızca esk n n altıda-b r kadar olmaktadır. Öte
yandan, ürüne, 36 l bre pl ğe, pamuktan aktarılan değer, öncek nden altı kez
daha büyüktür. Altı saatl k eğ rmeyle, muhafaza ed len ve ürüne aktarılan
ham-madden n değer , aynı hammadden n her l bres ne pl kç n n emeğ yle
katılan yen değer, esk s n n altıda-b r kadar olduğu halde, daha öncek n n
altı katıdır.
Bu, b ze, b r durumda değer muhafaza etmey ve b r başka durumda
değer yaratmayı mümkün kılan emeğ n k özell ğ n n esasta farklı olduğunu
göster r. B r yandan bell ağırlıkta pamuğun pl k hal nde eğ r lmes ç n
gerekl zaman ne kadar uzun olursa, malzemeye eklenen yen değer o kadar
büyük olur, öte yandan, bell b r sürede eğ r len pamuğun ağırlığı ne kadar
fazla [sayfa 217] olursa, ondan ürüne aktarılan korunmuş değer o kadar büyük
olur.
Ş md de varsayalım k , pl kç n n emeğ n n üretkenl ğ değ şm yor, sab t
kalıyor, bu nedenle, b r l bre pamuğu pl ğe çev rmek ç n esk den olduğu
kadar zamana gereks nme göster yor, ama pamuğun değ ş m-değer , ya esk
değer n n altı katı kadar yükselerek, ya da altıda-b re kadar düşerek
değ ş yor. Her k durumda da, pl kç , b r l bre pamuğa aynı m ktar emek
ver yor ve bu nedenle, değerdek değ şmeden önce kattığı kadar değer katmış
oluyor; aynı zamanda, o, daha öncek n n aynısı b r sürede, bell ağırlıkta
pl k üret yor. Bununla b rl kte, pamuktan pl ğe aktardığı değer, duruma göre
ya değ ş kl kten öncek n n altıda-b r , ya da esk s n n altı kat fazla oluyor.
Emek araçlarının süreçtek yararlı etk nl kler değ şmed ğ halde, bu
araçların değerler ndek yükselme ya da düşüş de aynı sonuçları ver r.
Eğer, eğ rme sürec n n tekn k koşulları değ şmezse ve üret m araçlarının
değerler nde de herhang b r değ ş kl k olmazsa, pl kç , eş t çalışma-
süreler nde eş t m ktarda hammadde ve değer değ şmeyen eş t m ktarda
mak ne tüketmeye devam eder. Üründe muhafaza ett ğ değer, ürüne kattığı
yen değerle doğru orantılıdır. İk haftada verd ğ emek ve kattığı değer, b r
haftadak n n k katı olduğu g b , aynı sürede tükett ğ malzeme ve aşınan
mak ne de k katıdır. Bu durumda, üründe muhafaza ett ğ değer de, b r
haftadak n n k katı olur. Üret m koşulları aynı kaldığı sürece, şç , yen
emek sarfıyla ürüne daha fazla değer kattığı g b , daha fazla değer aktarmış
ve muhafaza etm ş olur; ama bunu, o, yen değer katkısı, değ şmeyen koşullar
altında olduğu ve kend emeğ nden bağımsız bulunduğu ç n yapar. Elbette,
b r bakıma, şç n n, üründe, ona kattığı yen değer oranında esk değer
koruduğu söyleneb l r. Pamuğun değer , b r ş l nden ster k ş l ne yüksels n,
ster yarım ş l ne düşsün, şç , b r saatl k üründe da ma k saattek n n ancak
yarısı kadar değer muhafaza etm ş olacaktır. Aynı şek lde, kend emeğ n n
üretkenl ğ de, yükselmek ya da düşmek suret yle değ şecek olursa, b r saat
çers nde esk s ne göre daha çok ya da daha az pl k eğ recekt r; dolayısıyla
o b r saatl k üründe daha çok ya da daha az pamuğun değer n korumuş
olacaktır. Ama ne olursa olsun, k saatl k emekle, b r saattek n n k katı
değer korumuş olacaktır.
Değer, yalnız kullanıma yararlı mallarda ve nesnelerde mevcut-tur;
değer n t bar paralarda tamamen s mgesel olarak [sayfa 218] tems l n b z
burada konu dışı bırakıyoruz. (İnsana, eğer, emek-gücünün k ş leşm ş
tems lc s gözüyle bakılırsa, nsan, b zzat, yaşayan ve b l nçl b r şey
olmakla b rl kte, doğal b r nesne, b r şeyd r; ve emek de onda bulunan bu
gücün ortaya çıkışı, bel rmes d r.) Bu nedenle, eğer b r mal yararlılığını
y t r rse, değer n de y t r r. Üret m araçlarının, kullanım-değerler n
y t r rlerken, değerler n y t rmey şler n n neden şudur: Emek-sürec
çers nde kullanım-değerler n n lk b ç m n , yalnızca, üründe yen kullanım-
değer b ç m ne g rmek üzere y t rmeler d r. Ama değer ç n önem ne olursa
olsun, b zzat ç nde bazı kullanım nesneler n n somutlaşmış olması gerek r,
gene de hang özel nesnen n bu amaca h zmet ett ğ n n h ç b r önem yoktur;
metaların başkalaşımını ele alırken bunu görmüştük. Bundan dolayı, emek-
sürec nde üret m araçlarının değer , ürüne, ancak kend kullanım-değerler
le b rl kte değ ş m-değer n de y t rmes yle aktarılır. Onlar, ürüne, yalnızca
üret m aracı olarak y t rd kler değer ver rler. Ama bu bakımdan, emek-
sürec n n madd öğeler her zaman aynı şek lde davranmazlar.
Kazanın altında yakılan kömür, z bırakmaksızın kaybolur g der; d ng ller
yağlamak ç n kullanılan yağ da öyle. Boyalar le d ğer yardımcı maddeler de
ortadan kaybolur, ama ürünün özell kler olarak yen den ortaya çıkarlar.
Hammaddeler, ürünün cevher n , ancak kend b ç mler n değ şt rd kten
sonra oluştururlar. Öyleyse hammadde le yardımcı maddeler, emek-sürec ne
g rerken taşıdıkları kend ler ne özgü b ç m y t r rler. Emek araçlarında se,
durum böyle değ ld r. Araçlar, mak neler, şyerler ve kaplar, emek-
sürec nde, ancak, lk b ç mler n korudukları ve her sabah değ şmeyen bu
b ç mler yle sürec y nelemeye hazır oldukları sürece yararlıdırlar. Ömürler
boyunca, yan h zmet ett kler emek-sürec n n devamı boyunca, üründen
bağımsız olarak şek ller n korudukları g b , ölümler nden sonra da bu
böyled r. Mak neler n, araçların, şyerler n n vb. cesetler , da ma,
oluşmalarına yardım ett kler üründen ayrı ve farklıdır. Herhang b r emek
aracının, şyer ne g rd ğ günden hurdalığa atılana kadar tüm h zmet
süres nce durumunu ncelersek, bu süre boyunca kullanım-değer n n
tamamıyla tüket ld ğ n ve dolayısıyla değ ş m-değer n n tümüyle ürüne
aktarıldığını görürüz. Örneğ n, eğer b r eğ rme mak nes n n ömrü 10 yıl se,
bu çalışma sürec çers nde, toplam değer n n 10 yıllık ürüne yavaş yavaş
aktarıldığı açıktır. B r emek aracının [sayfa 219] ömrü bu nedenle benzer
şlemler n şu ya da bu sayıda y nelenmes yle tüken r. Emek aracının ömrü, bu
yönden nsanın ömrü le kıyaslanab l r. Her geçen gün, nsanı, mezarına 24
saat daha yaklaştırır: ama bu yolda daha kaç gün yolculuk yapacağını k mse
kend s ne bakarak kesenkes söyleyemez. Gene de bu güçlük yaşam s gortası
yapan ş rketler , ortalama nsan ömrü teor s ne dayanarak son derece
güvenl , aynı zamanda epeyce de kârlı sonuçlara ulaşmaktan alıkoymaz. Bu,
emek araçları ç n de böyled r. Özel türdek b r mak nen n ortalama yaşını
deney mler m ze dayanarak b l r z. D yel m emek-sürec ndek kullanım-
değer ancak altı günlüktür. Bu durumda, ortalama olarak her gün kullanım-
değer n n altıda-b r n kaybetmekte ve değer n n altıda-b r n her gün ürüne
vermek-ted r. Bütün aletler n aşınması ve yıpranması, günlük kullanım-
değer kaybı ve buna karşılık ürüne aktardıkları değer, bu esasa dayanılarak
hesaplanır.
Şurası apaçıktır k , üret m araçları, ürüne, emek-sürec sırasında kend
kullanım-değerler n n aşınıp yıpranmasıyla y t rd kler nden daha fazla değer
aktarmış olmazlar. Eğer böyle b r aracın y t recek değer yoksa, b r başka
dey şle eğer nsan emeğ ürünü değ lse, ürüne de değer aktaramaz. Değ ş m-
değer n n oluşmasına katkıda bulunmaksızın kullanım-değer n n
yaratılmasına yardım ederler. Bu sınıfa, toprak, rüzgar, su, yatağındak
madenler, bak r ormandak tomruklar g b , nsanın yardımı olmaksızın
doğanın sağladığı bütün üret m araçları g rer.
Burada karşımıza lg nç b r olgu daha çıkıyor. D yel m b r mak nen n
değer 1.000 sterl n olsun ve 1.000 günde aşınsın. Bu durumda, her gün,
günlük üret me, mak nen n değer n n b nde-b r kadarı aktarılmaktadır. Aynı
zamanda, azalan b r yaşama gücüyle de olsa, mak ne, bütünüyle emek-
sürec nde yer almaya devam eder. Görülüyor k , emek-sürec n n b r öğes
olan üret m aracı, bütünüyle b r sürece devamlı olarak g rmekle b rl kte,
değer yaratma sürec ne ancak parça parça katılmaktadır. İk süreç arasındak
fark, burada, madd öğeler n n çers nde yansımaktadır: aynı üret m aracı,
emek-sürec nde bütünüyle yer aldığı halde, değer n oluşmasına ancak b r öğe
olarak katılmaktadır.251 [sayfa 220]
Öte yandan b r üret m aracı, değer n oluşmasında bütünüyle yer aldığı
halde, emek-sürec ne parça parça g reb l r. Pamuğun eğ r l-mes nde her 115
l bre pamuktan 15 l bres n n z yan ed ld ğ n kabul edel m; bu, 15 l bre pl k
hal ne değ l, “şeytan tozu” hal ne gelm ş olsun. Bu 15 l bre pamuk h ç b r
zaman pl ğ n b r öğes n oluşturmamakla b rl kte, b z, eğer bu m ktarı
normal b r eğ rme şlem n n ortalama koşulları altında kaçınılmaz d ye kabul
edersek, onun değer de tıpkı pl ğ n değer ne aktarılan ve onun maddes n
oluşturan 100 l bre pamuğun değer g b pl ğe aktarılmış demekt r. Bu
durumda, bu m ktarda pamuğun boşa g tmes pl k üret m nde zorunlu b r
koşul oluyor. Başka b r nedenle değ l, salt bu zorunlu koşul neden yle,
pamuğun değer ürüne aktarılmıştır. Emek-sürec nden çıkan her türlü döküntü
ç n aynı şey geçerl d r, yeter k , bu g b döküntü yen ve başka kullanım-
değer-ler n n üret m nde kullanılmasınlar. Buna benzer döküntü kullanılması,
Manchester’dek büyük mak ne fabr kalarında görüleb l r; burada dağlar g b
dem r döküntü, geceler ocaklara taşınır ve ertes sabah şyerler nde dem r
kütleler hal nde tekrar ortaya çıkarlar.
Üret m araçlarının emek-sürec sırasında, esk kullanım-değer şekl nde
kaybett kler değer kadar, yen ürünlere değer aktardıklarını görmüş
bulunuyoruz. Süreç sırasında uğrayab lecekler azam değer kaybı, kuşkusuz,
sürece g rd kler sırada taşıdıkları değer m ktarı ya da başka b r dey şle,
üret mler ç n gerekl emek-zamanı le sınırlıdır. Bunun ç n, üret m araçları,
ürüne, yardımcı olarak katıldıkları sürece, g rerken sah p bulundukları
değerden daha fazlasını katamazlar. Bell türden b r hammadde ya da [sayfa
221] mak ne ya da başka b r üret m aracı, ne kadar yararlı olursa olsun, 150
sterl n değer nde ya da 500 şgünü değer nde se, h ç b r koşul altında
ürünün değer ne 150 sterl nden fazla katamazlar. Değer , üret m aracı olarak
katıldığı emek-sürec yle değ l, kend s n n ürün olarak üret ld ğ emek-
sürec yle bel rlen r. Emek-sürec nde, yalnızca kullanım-değer , yararlı
özell kler olan b r şey olarak h zmet eder, ve daha önce böyle b r değere
sah p olmadıkça ürüne herhang b r değer aktaramaz.252
Üretken emek, üret m araçlarını, yen b r ürünün onu oluşturan öğeler ne
dönüştürürken, kend değerler de b r ruh göçümüne uğrarlar. Tükenm ş
bedenden ayrılıp, yen yaratılmış olana geçerler. Ama bu göç şlem ,
emekç n n dışında olur. İşç , esk değerler korumadan, buna yen emek
katamaz, yen değer yaratamaz, çünkü kattığı bu emeğ n bel rl yararlı türden
b r emek olması gerek r; ürünler , yen b r ürünün üret m araçları olarak
kullanmadan ve böylece değerler n yen b r ürüne aktarmadan, yararlı
türden b r ş göremez. Demek k , hareket hal ndek emek-gücünün, canlı
emeğ n, değer koruma ve aynı zamanda da değer katma özell ğ , şç ye h ç
b r şeye malolmayan, ama kap tal st ç n sermayes n n mevcut değer n
korumasından ötürü çok yararlı olan b r doğa verg s d r.253 T caret yolunda
g tt ğ sürece, [sayfa 222] kap tal st, kend s n para kazanma hırsına öyles ne
kaptırmıştır k , emeğ n bu lütfunun farkına b le varmaz. Bunun farkına ancak,
emek-sürec nde, b r bunalım yarattığı ş ddetl b r duraklama le varır.254
Üret m araçları yönünden asıl tüket len şey, bunların kullanım-değer d r,
ve bu kullanım-değer n n emek aracılığı le tüket m , ürünü meydana get r r.
Üret m araçlarının değerler n n tüket lmes 255 d ye b r şey olmadığı g b , bu
değerler n n yen den üret ld kler n n söylenmes de doğru değ ld r. Bu değer,
korunmuştur; neden , süreçte kend s n n b r şlem geç rmes değ l,
başlangıçta ç nde mevcut olduğu malın gerçekten yokolması, ama b r başka
mal çers nde yokolmasıdır. Öyleyse, ürünün değer nde üret m aracının
değer yen den ortaya çıkar, ama bu değer n yen den üret lmes d ye b r şey
sözkonusu değ ld r. Üret len şey, esk değ ş m-değer n n yen den ortaya
çıktığı yen b r kullanım-değer d r.256
Emek-gücünün faal olduğu emek-sürec n n nesnel etken söz-konusu [sayfa
223] olduğundan, durum değ ş r. İşç , özel b r amaca yönelm ş özelleşm ş
türden emeğ sayes nde, üret m araçlarının değer n korur ve ürüne aktarır,
aynı zamanda, o, yalnızca çalışmasıyla her an ek ya da yen b r değer yaratır.
D yel m k , şç n n tam emek-gücünün değer n n eşdeğer kadar üret m
yaptığı anda üret m sürec kes lm ş olsun; sözgel ş altı saatl k emekle şç
üç ş l nl k b r değer katmış olsun. Bu değer, ürünün toplam değer n n üret m
araçlarından gelen değer n dışındak fazlalıktır. Bu değer, bu süreç sırasında
doğmuş olan b r c k özgün değerd r; ürünün bu süreçte yaratılan b r c k
değer kısmıdır. Kuşkusuz bu yen değer n ancak kap tal st n emek-gücünü
satınalmak ç n yatırdığı paranın yer ne geçt ğ n ve yaşaması ç n gerekl
şeyler satınalmak ç n şç tarafından harcandığını unutmuyoruz. Harcanan
bu para yönünden yen değer yalnızca b r yen den-üret m-d r, ama gerçekten
b r yen den-üret md r, yoksa üret m araçlarının değenler n n sözkonusu
olduğu zamandak g b , görünüşte b r yen den-üret m değ ld r. B r değer
yer ne, b r başkasının geçmes , burada yen b r değer n yaratılmasıyla
gerçekleşt r lm şt r.
Daha önce olup b tenlerden, emek-sürec n n, üründe yalnızca emek-
gücünün değer n karşılayacak eşdeğer n yen den-üret lmes ve ürüne
katılması ç n gerekl zamanın ötes nde de devam edeceğ n b l yoruz. Bu
amacın karşılanması ç n altı saat yett ğ halde, süreç on k saat devam
edeb l r. Emek-gücünün faal yet bu nedenle yalnızca ken-d değer n yen den
üretmekle kalmaz, onun üzer nde ve ötes nde de üret mde bulunur. Bu artı-
değer, ürünün değer yle, bu ürünün oluşma-sı ç n tüket len öğeler n değer
arasındak farktır; b r başka dey şle, üret m araçları le emek-gücü
arasındak farktır.
Ürünün, değer n n oluşmasında emek-sürec n n çeş tl etkenler n n
oynadıkları çeş tl roller anlatırken, aslında, b z, sermayen n kend değer n
gen şletme sürec nde çeş tl öğelere ver len farklı şlevler n özell kler n
aydınlığa kavuşturmuş olduk. Ürünü meydana get ren etmenler n değerler n n
toplamını aşan toplam değer n fazlası, gen şlem ş sermayen n, ş n başında
yatırılan sermayey aşan fazladır. B r yan-da üret m araçları, öte yanda
emek-gücü, yalnızca başlangıçta sermayen n değer n n para şekl nde çıkıp,
emek-sürec n n çeş tl etmenler ne dönüştüğü anda büründüğü çeş tl
varlaşma b ç mler d r. Bu durumda, sermayen n üret m araçları, hammadde,
yardımcı malzemeler ve ş aletler nce tems l [sayfa 224] ed len kısmı, üret m
sürec sırasında n cel bakımdan b r değer değ ş m ne uğramaz. Bu nedenle,
bu kısma, ben, sermayen n değ şmeyen kısmı, ya da kısaca değ şmeyen
sermaye adını ver yorum.
Öte yandan, sermayen n, emek-gücü tarafından tems l ed len kısmı,
üret m sürec nde b r değer değ ş m ne uğrar. Bu, kend değer n n eşdeğer n
yen den ürett ğ g b , b r fazlalığı da, değ şen koşullara göre az ya da çok
olab len b r artı-değer de üret r. Sermayen n bu kıs-mı, durmadan,
değ şmeyen b r büyüklükten değ şen b r büyüklüğe dö-nüşür. Bu nedenle
ben, buna, sermayen n değ şen kısmı, ya da kısaca değ şen sermaye d yorum.
Sermayen n aynı öğeler , emek-sürec açısından kend ler n , nesnel ve öznel
öğeler, üret m araçları ve emek-sürec olarak, artı-değer yaratan süreç
açısından, değ şmeyen ve değ şen sermaye olarak ortaya koyuyorlar.
Yukarda ver len değ şmeyen sermaye tanımı, onu oluşturan öğeler n
değer ndek b r değ şme olanağını h ç b r zaman dıştalamaz. D yel m k , b r
l bre pamuğun f yatı b r gün yarım ş l n olsun, ertes gün pamuk ürünündek
azalma sonucu b r ş l ne yüksels n. Yarım ş l ne satınalınan ve değer
yükselmes nden sonra şlenen her l bre pamuk, ürüne b r ş l nl k b r değer
aktarır; f yat yükselmes nden önce eğ r lm ş bulunan ve belk de p yasada
pl k olarak dolaşan pamuk aynı şek lde ürüne lk değer n n k katı değer
aktarmış olur. Açıktır k , bu değer değ şmes n n, pamuğun eğ r lmes yle
değer ne eklenen artışla ya da artı-değerle b r l şk s yoktur. Eğer esk
pamuk eğ r lmem ş olsaydı, f yat yükselmes nden sonra gene de l bres yarım
ş l n yer ne b r ş l ne tekrar satılab l rd . Üstel k, pamuk süreçten ne kadar az
geçm ş olunsa, bu sonuç o kadar kes n demekt r. İşte bu nedenle,
spekülatörler böyle an değer değ ş mler hal nde, üzer nde en az emek
harcanmış maddelerde spekülasyon yapmayı b r kural hal ne get rm şlerd r;
kumaş yer ne pl k, pl k yer ne pamuk üzer nde spekülasyon yapmak g b .
İncelemekte olduğumuz durumda değer değ ş m , pamuğun üret m aracı
olarak rol oynadığı ve bunun ç n de değ şmeyen sermaye şlev n yer ne
get rd ğ süreçten değ l, pamuğun kend s n n üret ld ğ süreçten doğmaktadır.
Gerç b r metaın değer , çerd ğ emek m ktarıyla bel rlen r, ama bu m ktarı
da sınırlayan şey toplumsal koşullardır. Herhang b r metaın üret m ç n
toplumsal bakımdan gerekl zamanda b r değ şme [sayfa 225] olursa –ve bell
ağırlıktak pamuk, kötü b r hasattan sonra, y b r hasattan sonrak ne göre
daha fazla emeğ tems l eder– aynı sınıfa dah l daha önce varolan bütün
metalar bunun etk s nde kalır, çünkü bütün bunlar aynı türe a t b reyler
olup,257 bel rl zamanlardak değerler , toplumsal bakımdan gerekl -emekle,
yan o sırada mevcut toplumsal koşullar altında üret lmes ç n gerekl -
emekle ölçülür.
Hammadden n değer değ şeb leceğ g b , süreçte kullanılan ş
araçlarının, mak neler n vb. değerler de değ şeb l r; dolayısıyla bunlardan
ürüne aktarılan değer kısmı da değ şeb l r. Yen b r buluş sonucu aynı t p
mak neler daha az emek harcanması le üret leb l r olsalar, esk mak neler
azçok b r değer kaybına uğrarlar ve sonuçta ürüne o oranda az değer
aktarırlar. Ama burada da, değerdek değ şme, gene, mak nen n üret m aracı
olarak ş gördüğü sürec n dışında olmaktadır. Mak ne bu sürece g rd kten
sonra, bu süreçten ayrı olarak sah p olduğu değerden daha fazlasını ürüne
aktaramaz.
Nasıl k , üret m aracı emek-sürec ne g rd kten sonra değer ndek
değ şme, değ şmeyen sermaye olma n tel ğ n etk lemezse, değ şmeyen
sermayen n değ şen sermayeye olan oranındak b r değ ş kl k de bu k tür
sermayen n şlevler n etk lemez. Emek-sürec n n tekn k koşullarında
öyles ne köklü b r değ ş kl k olab l r k , esk den on şç düşük değerde on
alet kullanarak n speten küçük m ktarda hammadde şlerken, ş md b r ş n
pahalı b r mak neyle yüz katı fazla hammadde şleyeb l r. Bu durumda,
kullanılmakta olan üret m araçlarının toplam değerler n n tems l ett ğ
değ şmeyen sermaye son derece büyür, oysa emek-gücüne yatırılmış değ şen
sermaye büyük ölçüde azalır. Bununla b rl kte, böyle b r devr m, yalnızca
değ şmeyen ve değ şen sermaye arasındak n cel l şk y , ya da toplam
sermayen n, değ şmeyen ve değ şen sermaye öğeler ne bölünme oranını
değ şt r r; buna karşılık, bu k sermaye arasındak temel ayrım üzer nde en
ufak b r etk yapmaz. [sayfa 226]

250 “Emek, yok olanın yer ne, yen b r yaratma ver r.” (An Essay on the Pol t. Econ. of Nat ons,
London 1821, s. 13.)
251 Emek araçlarının onarılması b z burada lg lend m yor, Onarılmakta olan b r mak ne, o anda b r
aracı rolünü oynamamakta, ama b r emeğ n konusu olmaktadır. Artık onunla ş yapılmamakta, ama onun
üzer nde çalışılmaktadır. Emek araçlarının onarılması ç n harcanan emeğ n, bunların lk üret n ler ç n
gerekl emekte sayılmasının, b z m amacımız yönünden tamamen geçerl olduğu kabul ed leb l r. Ama
b z m burada ele aldığımız aşınma ve yıpranma, h ç b r doktorun çare bulamadığı ve hastayı her an ölüme
yaklaştıran b r durumdur: ve “zaman zaman onarımı olanaksız türden bu aşınma ve yıpranma, bıçak
kullanıldığı anda, onu, cerrahın, yen b r bıçağın kullanılmasına değmez ded ğ duruma düşürecek b r
duruma get recekt r”. B r mak nen n, her emek sürec ne, ayrılmaz b r parça olarak katıldığı halde, aynı
andak değer yaratma sürec ne parça parça g rd ğ n met nde gösterm ş bulunuyoruz. Bu durumda,
aşağıya aldığımız parçada gözler önüne ser len f k r karışıklığı ne kadar büyüktür! “Mr. R cardo, çorap
mak nes n n yapımında mühend s n emeğ n n b r kısmının”, örneğ n, b r ç ft çorabın değer nde çer ld -ğ n
söylüyor. “Oysa, her ç ft çorabı üreten toplam emek ... mühend s n emeğ n n b r bölümünü değ l tümünü
çer r; çünkü b r tek mak ne, b rçok ç ft çorap yapar ve bu çoraplardan h ç b r s , mak nen n b r parçası
olmaksızın yapılamazdı.” (Obs. an Certa n Verbal D sputes n Pol. Econ., Part cularly Relat ng to
Value, s. 54.) Kend n beğenm ş lafebes yazar, düştüğü şaşkınlıkla ve dolayısıyla b r ölçüye kadar da öne
sürdüğü savda haklıdır, çünkü, ne R cardo, ne de ondan önce ve sonra herhang b r kt satçı, emeğ n bu
k yönlülüğünü doğru olarak b rb rler nden ayır-dedemed kler g b , değer n oluşumunda bunların herb r n n
oynadıkları rolü de farkedemem ş-lerd r.
252 Artı-değer (Fa z, Kâr, Rant), üret m araçları, topnak, aletler ve hammadden n emek-sürec nde
kullanım-değerler aracılığı le yapmış oldukları “serv ces product fs”den [üretken h zmetl ler”. -ç.]
çıkarmaya uğraşan J. B. Say’ın saçmalığını buradan anlayab l r z. Mar fetl mazur gösterme hayaller n ,
yazıyla kayda geç rme fırsatını h ç kaçırmayan Bay W lhelm Roscher se aşağıdak örnekler ver yor: “J.
B. Say (Tra té, t. I, ch. 4) doğru olarak şaret ed yor: b r yağhanede üret len değer, bütün masraflar
çıkarıldıktan sonra, yen b r şey, yağhanen n kend s n n yapıldığı emekten tamamen farklı b r şeyd r.” (l.c.,
s. 82, not.) Çok doğru Bay Profesör! Yağhanede üret len yağ, yağhanen n yapımında harcanan emekten
gerçekten farklı b r şeyd r! Değer sözünden Bay Roscher, “yağ” g b b r maddey anlıyor, çünkü yağın b r
değer vardır, oysa, n speten “az m ktarda” olsa b le “doğa” petrol üretmekted r; daha sonrak
gözlemler nde de bu olguya şaret eder g b d r: “O” (doğa) “nad ren b r değ ş m değer üret r.” Bay
Roscher’ n “doğası” le, ürett ğ değ ş m-değer , b r çocuğu olduğunu t raf eden ama “o kadar m n c kt
k ” d yen saf bak rey andırıyor. Bu “savant sér eux” [“âl m k ş ”. -ç.] devamla şöyle d yor: “R kardocu
okul, sermayey de, b r kt r lm ş emek olarak, emek başlığı altına koyma alışkanlığındadır. Bu becer ks zce
[!] b r şt r, çünkü [!] sermaye sah b [!], h ç değ lse [!], salt [?!] aynı şey yaratma [?] ve muhafazadan
[??] fazla b r şey yapar: yan [?!?] onu keyf ç n kullanmaktan kaçınır ve bunun ç n, örneğ n [!!!] fa z
talep eder.” (l.c., [s. 82.]) “Gerçekten,” salt b r steğ “h ç deg lse” b r değer kaynağı hal ne çev ren bu
“anatom ko-f zyoloj k” ekonom pol t k “yöntem ”, doğrusu çok “becer kl ce”d r.
253 “Ç ftç l kte emek araçları çers nde nsan emeğ ... ç ftç n n sermayes n ger almada en çok
güvend ğ araçtır. D ğer k s ... İş hayvanları le ... arabalar, sabanlar, kürekler ve d ğer şeyler, bel rl
m ktarda nsan emeğ olmaksızın h ç b r şe yaramazlar.” (Edmund Burke, Thoughts and Deta ls on
Scarc ty, or g nally Presented 1” to the R ght Hon. W. P tt, n the month November 1795, ed t.
London 1800, s. 10.)
254 26 Kasım 1862 tar hl The T mes’ta, fabr kasında 800 şç çalıştıran ve ortalama 150 balya Doğu
H nd stan ya da 130 balya Amer kan pamuğu şleyen b r fabr katör, fabr kasının çalışmadığı zamank
devamlı masraflarından hüzünlü b r şek lde yakınır. Tahm nen bu masraf yılda 6.000 sterl nd r. Bunlar
arasında b z burada lg lend rmeyen, k ra, fa z, verg ler, s gorta, yönet c , sayman ve mühend s aylıkları
g b harcamalar vardır. Daha sonra, arasıra fabr kayı ısıtmak ve motoru çalıştırmak ç n 150 sterl n de
kömüre koyar. Bundan başka, mak neler çalışır durumda tutmak ç n bel rs z zamanlarda çalıştırılan
k mseler n ücretler n de hesaba katar. Ensonu, mak neler n aşınma payları olarak, 1.200 sterl n daha
ekler, çünkü, “buhar mak neler çalışmalarını tat l ett d ye, kl m ve doğa koşulları da faal yetler n tat l
etmemekted rler”. Sonra acıklı b r eda le, mak neler zaten esk olduğu ç n, bu 1.200 sterl n g b küçük
m ktardan fazla b r aşınma payı tahm n yapmadığını da sözler ne ekler.
255 “Üretken tüket m ... b r metaın tüket m n n, üret m sürec n n b r parçası olduğu durumlarda. ... Bu
g b durumlarda, değer tüket m d ye b r şey yoktur.” (S. P. Newman, l.c., s. 296.)
256 Belk y rm baskısı yapılan b r Amer kan yılığında şu pasaj yer alır: “Sermayen n hang şekl altında
yen den ortaya çıkacağı öneml değ ld r”; bunun ardından, üret m n, değerler üründe yen den kend n
gösteren olası bütün öğeler uzun uzadıya sayılıp döküldükten sonna pasaj şöyle sona er yor:
“İnsanoğlunun varlığı ve rahatı ç n gerekl çeş tl türde y yecekler, g ys ler ve barınaklar da değ ş kl ğe
uğrar. Bunlar zaman zaman tüket l rler ve taşıdıkları değerler nsanın vücuduna ve ruhuna katılan yen b r
güç olarak tekrar ortaya çıkarlar ve üret m ç nde yen den kullanılacak yen b r sermaye oluştururlar.” (F.
Wayland, l.c., s. 31, 32.) Ötek acay pl kler b r yana, şuna d kkat çekmekle yet nel m: yen güçte tekrar
kend n gösteren, ekmeğ n f yatı değ l de onun kan yapıcı özü oluyor. Oysa, bu güçte tekrar kend n
gösteren değer, tüket m maddeler değ l, bunların değerler d r. Yarı f yatına sağlanan aynı gerekl tüket m
maddeler , gene aynı et , kem ğ ve gücü yaratır, ama bu gücün değer aynı olmaz. “Değer” le “gücün”
böyle b rb r ne karıştırılması, yazarımızdak k yüzlü bel rs zl kle b rl kte, artı-değer n açıklanmasını, salt
daha önce varolan değerler n tekrar çıkmasına dayandırmak g b boş b r çabaya şarett r.
257 “Aynı türden bütün ürünler, arasında yalnızca b r k tle meydana get r rler ve bunun f yatı özel
durum ve koşullara bakılmaksızın genel olarak bel rlen r.” (Le Trosne, l.c.. a. 893.)
DOKUZUNCU BÖLÜM
ARTI-DEĞER ORANI

BİRİNCİ KESİM. – EMEK-GÜCÜNÜN


SÖMÜRÜLME DERECESİ

Yatırılan sermaye, S, le üret m sürec nde doğan artı-değer, ya da başka


b r dey şle, sermayen n, S, değer n büyütmes , her şeyden önce karşımıza
b r fazlalık, ürün değer n n, onu meydana get ren öğeler n değerler toplamını
aşan b r m ktarı olarak çıkar.258*
Sermaye S, k kısımdan oluşur, b r nc s , üret m araçlarına yatırılan para
m ktarı s, ve k nc s , emek-gücü ç n harcanan para m ktarı d; bunlardan s,
değ şmeyen sermayeye dönüşen kısmı, d de değ şen sermayeye dönüşen
kısmı tems l ederler. Öyleyse. başlangıçta, S = s+d’d r, örneğ n yatırılan
sermaye 500 sterl n se, bölünüşü şöyle de olab l r: 500 sterl n = 410 sterl n
değ şmeyen sermaye + 90 sterl n değ şen sermayed r. Üret m sürec
b tt ğ nde, değer = (s+d)+a olan b r meta elde ed l r, burada [sayfa 227] a,
artı-değerd r; ya da daha öncek rakamlarımızı alırsak bu metaın değer =
(410 sterl n s + 90 sterl n d) + 90 sterl n a olur. Başlangıçtak sermaye S,
ş md S’ olmuştur, 500 sterl n 590 sterl n hal ne gelm şt r. Aradak fark a,
yan 90 sterl n artı-değerd r. Ürünü meydana get ren öğeler n değer ,
yatırılan sermayen n değer ne eş t olduğu ç n, ürünün değer n n, onu
meydana get ren öğeler n değer n aşan kısmının, yatırılan sermayen n
gen şleme m ktarına ya da üret len artı-değere eş t olduğunu söylemek,
yalnızca boş b r y neleme olur.
Bununla b rl kte, b z m, gene de bu boş y nelemey b raz daha yakından
ncelemem z gerek yor. Karşılaştırılan k şey, ürünün değer le ürünün
üret m sürec nde tüket len kısımlarının değer d r. Değ şmeyen sermayen n
emek araçlarındak kısmının, ürüne, ancak değer n n küçük parçaları hal nde
aktarıldığı halde, bu değer n ger ye kalan kısmının emek araçlarında
varolmaya nasıl devam ett kler n görmüş bulunuyoruz. Bu ger kalan kısmı,
değer n oluşmasında h ç b r rol oynamadığı ç n, b z, ş md l k b r yana
bırakıyoruz. Bunun hesaba katılması zaten b r şey değ şt rmez. Daha öncek
örneğ m z alalım, s = 410 sterl n: bu m ktar, 312 sterl n değer nde
hammadden n, 44 sterl n değer nde yardımcı malzemen n ve 54 sterl n
değer nde mak nen n süreçte aşınan kısmının toplamı olsun; ve gene d yel m
k , kullanılan mak nen n toplam değer 1.054 sterl nd r. Bu son m ktardan,
yalnızca ürün değer n n meydana get r lmes ç n yatırılmış değer olarak,
mak neler n süreçtek aşınma ve yıpranma sonucu y t rd kler ve dolayısıyla
ürüne geç rd kler 54 sterl nl k m ktarı hesaba katarız. Eğer b z, aynı
zamanda, hâlâ mak nede bulunan ger kalan 1.000 sterl n de ürüne aktarılmış
olarak sayarsak, onu da yatırılan değer n b r kısmı olarak kabul etmem z ve
hesabımızın k yanında göstermem z gerek rd .259 Böylece b r yanda 1.500
sterl n, öte yanda 1.590 sterl n m ktarlarını elde etm ş olurduk. Bu k m ktar
arasındak fark ya da artı-değer, gene 90 sterl n olurdu. Bundan dolayıdır k ,
bu k tap boyunca, b z, değer üret m ç n yatırılan değ şmeyen sermaye
kavramı le, da ma, eğer orada ters kasted lm yorsa, yalnız süreçte f len
tüket len üret m araçlarının değer n fade etm ş olacağız. [sayfa 228]
Bunu bel rtt kten sonra, S = s+d formülümüze dönel m; bu formülün S’ =
(s+d)+a hal ne dönüştüğünü, S’n n S’ olduğunu görmüştük. Değ şmeyen
sermayen n değer n n ürüne aktarıldığını, onda yen den ortaya çıktığını
b l yoruz. Süreçte f len yaratılan yen değer, üret len değer, ya da değer-
ürün, bu nedenle ürünün değer le aynı şey değ ld r; lk bakışta sanıldığı
g b (s+d)+a ya da 410 sterl n değ şmeyen sermaye + 90 sterl n değ şen
sermaye + 90 sterl n artı-değer şekl nde değ l; d+a ya da, 90 sterl n değ şen
sermaye + 90 sterl n artı-değerd r. 590 sterl n değ l, ama 180 sterl nd r. Eğer
s = 0 olsaydı, b r başka dey şle, kap tal st n, hammadde olsun, yardımcı
malzeme ya da emek araçları olsun, daha öncek örneğ n oluşturduğu her
türlü üret m aracından vazgeçeb leceğ b r sanay kolu olsaydı, yalnız emek-
gücünü ve doğanın sağladığı malzemeler kullanmakla yet nseyd ; bu
durumda, ürüne aktarılacak değ şmeyen sermaye de olmazdı. Ürün değer n n
bu öğes , yan örneğ m zde 410 sterl n, dıştalanacaktı, ama 90 sterl nl k artı-
değer de çeren ve, yaratılan yen değer n ya da üret len değer n karşılığı
olan 180 sterl n, s, düşünüleb lecek en yüksek değer tems l ed yormuş g b ,
esk büyüklüğünde kalırdı. S = (0 + d) = d ya da gen şlem ş sermaye S’ = d +
a olacaktır; bu nedenle de, daha önce olduğu g b S’-S = a’dır. Öte yandan
eğer a = 0 se, ya da başka b r dey şle, değer , değ şen sermaye şekl nde
yatırılmış olan emek-gücü ancak kend eşdeğer n üret yorsa, S = s + d olur,
ya da ürün değer , S’ = (s + d) + 0 ya da S = S’ olurdu. Bu durumda yatırılan
sermaye kend s n gen şletmem ş olurdu.
Daha öncek ncelemeler m zden b l yoruz k , artı-değer, salt d
değer ndek , emek-gücüne dönüşen sermaye kısmındak b r değ şmen n
sonucudur, ve dolayısıyla d+a = d+d’ ya da d artı d’n n b r fazlalığıdır.
Yalnız d’n n değ şmes ve bu değ şmen n koşullarını sağlayan l şk ,
sermayen n değ şen kısmının büyümes yle yatırılan sermayen n toplamında
da b r artış olması neden yle açıkça görülmez. Başlangıçta bu 500 sterl n d ,
sonra 590 sterl n oluyor. Bu nedenle, araştırmamızın doğru sonuçlara
ulaşab lmes ç n ürünün değer nde yalnız değ şmeyen sermayen n görüldüğü
kısmından soyutlanarak değ şmeyen sermayey sıfıra eş tlemel y z ya da s =
0 demel y z. Bu, yalnızca b rb rler yle yalnız artı ve eks şaretler yle l şk
hal nde olan değ şmeyen ve değ şen büyüklüklerle şlem yaparken
kullandığımız b r matemat k kuralın [sayfa 229] uygulanmasıdır.
B r başka güçlük de, değ şen sermayen n başlangıçtak b ç m nden doğar.
Örneğ m zde, S’ = 410 sterl n değ şmeyen + 90 sterl n değ şen + 90 sterl n
artı-değerd r; ama 90 sterl n, bel rl ve bunun ç n değ şmeyen b r m ktardır;
bu durumda onu değ şen olarak ele almak saçma görüneb l r. Ama aslında,
90 sterl nl k değ şen değer, burada yalnız bu değer n geç rd ğ sürec tems l
eden b r s mged r. Sermayen n emek-gücü satınalınması ç n yatırılan kısmı,
bel rl b r m ktarda maddeleşm ş emek, satınalınan emek-gücünün değer
g b değ şmeyen b r değerd r. Ama üret m sürec nde, 90 sterl n n yer n faal
emek-gücü alıyor; ölü emeğ n yer ne canlı emek, donmuş b r şey n yer ne
akıcı b r şey, değ şmeyen b r şey n yer ne değ şen b r şey geç yor. Sonuç,
d’n n artı d’dek küçük b r fazlalığın yen den-üret m d r. Öyleyse kap tal st
üret m açısından bütün süreç, emek-gücüne dönüşen aslında değ şmeyen
değer n kend l ğ nden değ şmes g b görünüyor. Sank hem süreç ve hem de
onun sonucu bu değere bağlıymış g b görünür. Bu nedenle, eğer, “90
sterl nl k değ şen sermaye” ya da “şu kadarlık kend n gen şleten değer”
fadeler çel ş k g b gözüküyorlarsa, bu, yalnızca kap tal st üret mde yatan
b r çel şk y suyüzüne çıkarmaları neden yled r.
Değ şmeyen sermayey sıfıra eş tlemek, lk bakışta acay p b r şlem g b
geleb l r. Ama bu, b z m her gün yaptığımız b r şeyd r. Örneğ n, İng ltere’n n
pamuklu sanay nden sağladığı kâr m ktarını hesaplarken, önce pamuk ç n,
B rleş k Devletler’e, H nd stan’a, Mısır’a ve ötek ülkelere ödenen
m ktarları düşüyoruz; b r başka dey şle, ürünün değer nde tekrar ortaya çıkan
sermaye değer n sıfıra eş t kılıyoruz.
Kuşkusuz, artı-değer oranı, yalnızca, sermayen n doğrudan doğruya
kend s nden çıktığı ve değer ndek değ şmey tems l ett ğ kısmı le l şk l
değ ld r, yatırılmış toplam sermaye de ekonom k bakımdan büyük önem taşır.
B z, bu nedenle, üçüncü k tapta bu oranı en ne-bo-yuna ele alacağız.
Sermayen n b r bölümünün, emek-gücüne çev rmekle değer n
gen şleteb lmes ç n, d ğer b r kısmının üret m araçlarına çevr lmes gerek r.
Değ şen sermayen n görev n yer ne get reb lmes ç n, değ şmeyen
sermayen n uygun oranda yatırılması gerek r ve bu oran her emek-sürec n n
özel tekn k koşullarınca bel rlen r. B r k myasal süreç ç n mb k ve d ğer
kaplara gereks nme duyulması, k myacıyı, tahl l sonucunda bunları [sayfa 230]
hesaba katmaya zorlayamaz. Eğer b z, üret m araçlarına, değer yaratma
l şk ler açısından, ve her şeyden ayrı olarak değer n m ktarındak
değ şmeler yönünden bakacak olursak, bunlar, yalnızca emek-gücünün, değer
yaratıcısının maddeleşt ğ malzeme g b görünürler. Ne doğanın, ne de bu
malzemen n b r önem vardır. Gerekl olan tek şey, üret m sırasında harcanan
emeğ emecek m ktarda malzemen n bulunmasıdır. Bu m ktar varsa,
malzemen n değer n n yükselmes n n ya da düşmes n n, veya toprak ya da
den z g b h ç b r değer taşımamasının, değer n yaratılması ya da m ktarının
değ şmes üzer nde herhang b r etk s olamaz.260
Öyleyse önce değ şmeyen sermayey sıfıra eş tleyeceğ z. Böylece,
yatırılmış sermaye s+d’dan d’ye nd rgenm ş olur ve ürün değer (s+d) + a
yer ne ş md üret len değer d+a elde etm ş oluruz. Süreç boyunca harcanan
bütün emeğ tems l eden üret len yen değer = 180 sterl n olsa, bundan,
değ şen sermayen n değer 90 sterl n çıkarırsak, ger ye 90 sterl nl k b r artı-
değer m ktarı kalır. Bu 90 sterl n ya da a, üret lm ş olan artı-değer n mutlak
m ktarını fade eder. Üret len n sp m ktar büyüklük ya da değ şen
sermayen n artış yüzdes , kuşkusuz artı-değer n değ şen sermaye oranı le
bel rlen r ya da a : d le fade ed l r. Örneğ m zde bu oran 90 : 90 olup %100
b r artış ver r. Değ şen sermayen n değer ndek bu n sp artışa ya da artı-
değer n n sp büyüklüğüne, ben, “artı-değer oranı” adını ver yorum.261
İşç n n, emek-sürec n n b r kısmında yalnızca kend emek-gü-cünün
değer n , yan yaşaması ç n gerekl tüket m araçlarını ürett ğ n görmüş
bulunuyoruz. Ama onun çalışması, toplumsal şbölümüne dayanan s stem n
b r kısmını oluşturduğu ç n, o, tükett ğ bu gerekl maddeler doğrudan
doğruya kend s üretmez; o, bell b r meta, d yel m pl k üret r ve bu ürünün
değer , bu gerekl maddeler n ya da bunları satınalab leceğ paranın değer ne
eş tt r. Günlük emeğ n n bu amaca ayrılan bölümü, kend s ne ortalama olarak
günde gerekl olan maddeler n değer yle ya da aynı şey demek olan, bunların
üret m ç n gerekl olan emek-zamanıyla orantılı [sayfa 231] olarak çok ya da
az olab l r. Eğer bu gerekl maddeler n değer ortalama altı saatl k emek
sarfını tems l ederse, şç n n bu değer üretmek ç n ortalama altı saat
çalışması gerek r. İşç , kap tal st hesabına çalışmayıp da kend adına
bağımsız çalışsaydı, d ğer şeyler aynı kalmak üzere, gene de emek-gücü-nün
değer n üretmek ve böylece varlığının korunması ya da üret me devam
edeb lmes ç n gerekl tüket m maddeler n sağlayab lmek ç n aynı saat
süres nce çalışmak zorunda kalacaktı. Ama b z gördük k , emek-gücünün
değer n , d yel m üç ş l n , ürett ğ günlük emeğ n n bu bölümü sırasında
yalnızca kap tal st tarafından zaten yatırılmış262* bulunan emek-gücü
değer n n eşdeğer n üretmekted r; yaratılan yen değer, ancak yatırılan
değ şen sermayen n ver n almaktadır. İşte bunun ç n, üç ş l n değer ndek
yen üret m, salt b r yen den-üret m görünüşünü alır. İşgününün bu yen den-
üret m n yapıldığı kısmına ben “gerekl ” emek-zamanı ve bu sürede harcanan
emeğe “gerekl ”-emek d yorum.263 İşç yönünden, emeğ n n özel toplumsal
b ç m nden bağımsız olduğu ç n gerekl d r; sermaye açısından ve kap tal st
dünya açısından, şç n n devamlı olarak varolması onların varlığının da
temel koşulu olduğu ç n gerekl d r.
Emek-sürec n n, emeğ n n artık gerekl olmadığı k nc dönem boyunca
da şç n n çalıştığı ve emek-gücü harcadığı doğrudur, ama onun emeğ artık
gerekl -emek olmadığından kend s ç n b r değer yaratmaz. Bu dönemde,
kap tal st ç n, h ç yoktan yaratmanın bütün güzell kler n taşıyan artı-değer
yaratır. İşgününün bu kısmına ben artı-emek zamanı ve bu zamanda harcanan
emeğe artı-emek adını ver yorum. Değer n n tel ğ n n y ce kavranması ç n
nasıl k onun, salt şu kadar saatl k emeğ n maddeleşm ş şekl olduğu, ve bu
madde hal ne gelm ş emekten başka b r şey olmadığının anlaşılması
öneml yse, artı-değer n doğru b r şek lde kavranması ç n de, onun salt artı-
emek zamanının madde hal ne gelm ş şekl , salt [sayfa 232] maddeleşm ş artı-
emek olduğunun anlaşılması da o kadar öneml d r. Toplumun çeş tl
ekonom k b ç mler arasındak temel ayrım, örneğ n, köle emeğ ne dayanan
toplum le ücretl emeğe dayanan toplum arasındak ayrım, bu artı-emeğ n
f l üret c s nden, şç den sızdırılması b ç m ne dayanır.264
B r yandan, değ şen sermayen n değer le, bu sermayeyle satın-alınan
emek-gücünün değer eş t olduğuna, ve bu emek-gücünün değer , şgününün
gerekl kısmını bel rled ğ ne göre; öte yandan da şgününün artı kısmı artı-
değer bel rled ğ ne göre: artı-emeğ n gerekl -emeğe oranı ne se, artı-
değer n değ şen sermayeye oranı odur, ya da başka b r dey şle, artı-değer n
oranı a/d=artı-emek/gerekl -emek’d r. Her k orantıda, a/d le artı-emek/gerekl -emek, aynı şey
değ ş k b ç mlerde fade ederler; b r nde somutlaşmış, maddeleşm ş emek,
d ğer nde canlı, akıcı emek b ç m nde.
Artı-değer oranı, bu nedenle, emek-gücünün sermaye, ya da şç n n
kap tal st tarafından sömürülme dereces n n tam ve kes n fades d r.265
B z m örneğ m zde, ürünün değer = 410 sterl n değ şmeyen + 90 sterl n
değ şen + 90 sterl n artı-değer ve yatırılmış sermaye = 500 sterl nd . Artı-
değer = 90 sterl n ve yatırılmış sermaye = 500 sterl n olduğuna göre, her
zamank hesaplarımızla (çoğu zaman kâr oranı le karıştırılan) artı-değer
oranı olarak %18’ buluruz; bulunan bu oran o kadar düşüktür k , Bay Carey
le d ğer tel fç lere herhalde hoş b r sürpr z g b gelecekt r. Ama aslında artı-
değer oranı, a/S ya da a/s+d’ye değ l, a/d’ye eş tt r: böylece 900/500 değ l, 90/90 ya
da %100’dür, ve görünüşte sömürü dereces n n [sayfa 233] beş katından
fazladır. Ele aldığımız durumda, şgününün f l uzunluğunu, emek-sürec n n
gün ya da hafta olarak süres n , kullanılan şç sayısını b lmemekle b rl kte,
artı-değer oranı a/d eşdeğer fades olan, artı-emek/gerekl -emek oranı aracılığı le,
b ze, şgününün k kısmı arasındak l şk y doğru olarak açıklamaktadır.
Oran %100 olmakla buradak l şk tam b r eş tl k l şk s d r. Yan
örneğ m zdek şç n n, günün yarısında kend s ç n, öbür yarısında kap tal st
ç n çalıştığı açıktır.
Artı-değer oranını hesaplama yöntem bu nedenle kısaca şöyled r:
Ürünün toplam değer n alır, bu değerde salt tekrar görünen değ şmeyen
sermayey sıfıra eş tler z. Ger ye kalan, meta üret m sürec nde f len
yaratılan b r c k değerd r. Eğer artı-değer m ktarı ver lm şse, değ şen
sermayey bulmak ç n yapılacak. tek şey, bu artı-değer ger ye kalan değer-
üründen çıkarmaktır. Yok eğer değ şen sermaye ver lm şse ve b z artı-değer
bulmak st yorsak, şlem ters yönden yaparız. Eğer her k s de ver lm şse,
b z m yalnızca son şlem yapmamız gerek r, yan artı-değer n değ şen
sermayeye oranını a/d’y hesaplamak.
Yöntem çok bas t olmakla b rl kte, b rkaç örnek vererek okuru bunun
temel nde yatan yen lken n uygulanmasına alıştırmak yer nde olacaktır.
Önce, ç nde 10.000 pl k eğ rme ve bükme mak nes olan, Amer kan
pamuğundan 32 numara pl k eğ ren ve ğ başına haftada b r l bre pl k üreten
b r pl k fabr kasını alalım. D yel m k , %6 f re ver l yor: bu koşullar
altında, haftada 10.600 l bre pamuk tüket lmekte, bunun 600 l bres f reye
g tmekted r. 1871 N sanında, pamuğun l bres , 73/4 pen d ; bu durumda
hammadde yuvarlak hesap 342 sterl nd r. 10.000 ğ, hazırlayıcı mak neler ve
güç, kaynağı le b rl kte, d yel m her ğ ç n 1 sterl n hesabıyla 10.000 sterl n
olsun. Yıpranma ve aşınma payı olarak %10 hesabıyla, yıllık 1.000 sterl n,
haftalık 20 sterl n koyalım. B na k rası, d yel m yılda.300 sterl n ya da
haftada 6 sterl nd r. Tüket len kömür (haftada 60 saat, her saat beyg rgücü
başına 4 l breden 100 beyg rgücü ç n, ve fabr kanın ısıtılması ç n tüket len
de dah l olmak üzere) tonu 8 ş l n 6 pen den, haftada 11 ton, yan haftada
yaklaşık 4,5 sterl n; gaz haftada 1 sterl n,. yağ vb. haftada 4,5 sterl n.
Yukarda sayılan malzemen n toplam masrafı haftada 10 sterl n. Bunun sonucu
haftalık ürünün değer n n değ şmeyen kısmı 378 sterl n. [sayfa 234] Ödenen
ücret haftada 52 sterl n. İpl ğ n f yatı, l bres 12¼ pen den, 10.000 l bren n
değer 512 sterl n. Bu durumda artı-değer 510 - 430 = 80 sterl n. Ürün
değer n n değ şmeyen kısmını, değer yaratmamızda b r rol oynamadığı ç n
sıfıra eş tl yoruz. Ger ye haftalık yaratılan değer olarak 132 sterl n kalıyor,
bunun 52 sterl n değ şen sermaye, 80 sterl n artı-değerd r. Öyleyse artı-
değer oranı 80/52 = %15311/13 olur. Ortalama emek 10 saatl k b r ş gününde
sonuç,: gerekl -emek = 331/33 saat, ve artı-emek = 62/33 saatt r.266
B r örnek daha, Yakup, 1815 yılı ç n şu hesabı ver yor. Hesap daha önce
b rkaç kez yapılan düzeltmeler neden yle epeyce hatalıdır, ama b z m
amacımızı bel rtmek ç n yeterl d r. Hesapta o, buğdayın 25 l bres ç n 8
ş l n ve acre başına ortalama mahsul 22 k le d yor.

ACRE BAŞINA ÜRETİLEN DEĞER


Tohum 1 sterl n 9 ş l n Ondalık ve verg ler 1 sterl n 1 ş l n
Gübre 2 sterl n 10 ş l n K ra 1 sterl n 8 ş l n
Ücretler 3 sterl n 10 ş l n Ç ftç n n kârı ve fa z 1 sterl n 2 ş l n
Toplam 7 sterl n 9 ş l n Toplam 3 sterl n 11 ş l n

Ürünün f yatının, değer le aynı olduğu varsayımı le, artı-değe-r n kâr,


fa z, k ra vb. g b çeş tl koşullar altında dağıldığını görürüz.
Bu ayrıntılar le b z m lg m z yoktur; b z, yalnızca, bunları b ra-raya
topluyoruz ve sonuç 3 sterl n 11 ş l nl k b r artı-değer oluyor. Tohum le
gübreye ödenen 3 sterl n 19 ş l n değ şmeyen sermayed r ve b z, bunu, sıfıra
eş tl yoruz. Ger ye, önceden yatırılan değ şen sermaye 3 sterl n 10 ş l n
kalıyor: ve görüyoruz k , onun yer ne, 3 sterl n 10 ş l n + 3 sterl n 11 ş l n
yen b r değer üret lm şt r. Öyleyse a/d = 3 sterl n 11 ş l n/3 sterl n 10 ş l n olur k , burada
artı-değer oranı %100’den fazladır. Bu durumda, şç , şgününün yarısından
fazlasını artı-değer üretmek ç n kullanıyor, ve bunu çeş tl k mseler, çeş tl
bahanelerle aralarında bölüşüyorlar.267 [sayfa 235]

İKİNCİ KESİM. – ÜRÜNÜN DEĞERİNİ OLUŞTURAN PARÇALARIN


ÜRÜNÜN BU PARÇALARA TEKABÜL EDEN
ORANTILI KISIMLARI İLE TEMSİL EDİLMESİ

Ş md , kap tal st n parayı sermayeye nasıl dönüştürdüğünü b ze gösterm ş


alan örneğe dönel m.
On k saatl k b r şgününün ürünü, 20 l bre ağırlığında, 30 ş l n değer nde
pl kt r. Bu değer n 8/l0’ nden, 24 ş l nden az olmayan kısmı, üret m
araçlarının (20 ş l nl k 20 l bre pamuk, 4 ş l nl k aşınan ğ) üründe yalnızca
tekrar görünen değerlerd r, bu nedenle değ şmeyen sermayed r. Ger ye kalan
8/10’l k kısım ya da 6 ş l n, eğ rme sürec sırasında yaratılan yen değerd r:
bunun yarısı, günlük emek-gücünün değer n , yan değ şen sermayey , ger
kalan yarısı, 3 ş l nl k artı-değer karşılar. Bu durumda 20 l bre pl ğ n
toplam değer şöyle oluşur:
30 ş l n pl k değer = 24 ş l n değ şmeyen + 3 ş l n değ şen + 3 ş l n artı-
değer.
Bu değer n tümü, üret len 25 l bre pl kte bulunduğuna göre, bu değer n
çeş tl öğeler n n de, ürünün buna tekabül eden kısımlarında bulunuyormuş
g b tems l ed leb lmes gerek r.
Eğer 30 ş l nl k b r değer 20 l bre pl kte bulunuyorsa, bu değer n 3/l0’ü
ya da bunun 24 ş l nl k değ şmeyen kısmı, ürünün 8/10’ nde, ya da 16 l bre
pl kte bulunuyor demekt r. Bunun 13 ¼ l bres , hammadden n değer n , yan
eğ r len 20 ş l n değer ndek pamuğu, ve 22/3 l bres , sürçte aşınan ğ n vb. 4
ş l nl k değer n tems l eder.
Bu durumda, 131/3 l bre pl k, 20 l bre pl ğ n tamamı ç n harcanan bütün
pamuğu tems l etmekted r. Bu m ktar pl kte, gerç ağırlık olarak yalnız 131/3
ş l n değer nde, 131/3 l breden fazla pamuk yoktur ama ortada bulunan 62/3
ş l nl k ek değer, ger kalan 62/3 l bre pl ğ n eğ r lmes nde kullanılan
pamuğun eşdeğer d r. Ama öyle b r zlen m bırakır k , sank bu 62/3 l bre
pl k h ç pamuk taşımamaktadır, ve sank 20 l bre ağırlığındak tüm pamuk
13½ l bre pl kte yoğunlaşmıştır. Öte yandan bu son ağırlık, yardımcı
malzemeler le emek araçlarının değer nden tek b r zerre b le taşımadığı
g b , süreçte yaratılmış bulunan yen değerden de b r şey taşımaz.
Aynı şek lde, değ şmeyen sermayeden ger de kalan 4 ş l n n taşıyan 22/3
l bre pl k, 20 l bre pl ğ n üret m sırasında tüket len [sayfa 236] yardımcı
maddeler le emek araçlarının değer nden başka b r şey tems l etmez.
Bu durumda şöyle b r sonuca ulaşmış oluyoruz: ürünün onda-sek z , yan
16 l bre pl k, b r kullanım-değer n tel ğ yle, tıpkı ürünün ger kalan kısmı
g b pl kç n n emeğ n n yarattığı b r şey olmakla b rl kte, b raz önce
bel rt len açıdan bakıldığı zaman, eğ rme sürec nde harcanan emekten h ç b r
şey taşımamıştır ve h ç b r şey emmem şt r. Sank dışardan h ç b r yardım
görmeks z n pamuk kend başına pl ğe dönüşmüştür: sank büründüğü bu
şek l, b r hokkabazlık ve h le sonucudur: çünkü kap tal st m z, bunu, 24 ş l ne
satıp da bu para le üret m araçlarını yen ley nce, bu 16 l bre pl ğ n yalnızca
kılık değ şt rm ş pamuk le aşınan ğden başka b r şey olmadığı gün g b
açığa çıkar.
Öte yandan, ürünün ger kalan 2/10’s ya da 4 l bre pl k, 12 saatl k eğ rme
sürec sırasında yaratılmış 6 ş l nl k yen değer tems l eder. Bu dört l bre
pl ğe hammadde le tüket len emek araçlarından aktarılan tüm değer, dey m
yer ndeyse, lk eğ r len 16 l breye dah l ed lmek ç n alıkonulmuştur. Bu
durumda sank pl kç 4 l bre pl ğ havadan eğ rm ş, ya da bunu doğa verg s
pamuk le ğ n yardımıyla eğ rm şt r de, bu yüzden ürüne h ç b r değer
aktarmamıştır.
Süreç sırasında yen yaratılan değer n bütününün yoğunlaştığı bu 4 l bre
pl ğ n yarısı, tüket len emeğ n eşdeğer n ya da 3 ş l nl k değ şen sermayey ,
d ğer yarısı 3 ş l nl k artı-değer tems l eder.
Eğ r c n n 12 şsaat 6 ş l nde maddeleşt ğ ç n, 30 ş l n değer ndek
pl kte 60 şsaat n n c s mleşmes gerek r. Ve gerçekten de 20 l bre pl kte,
bu m ktarda emek-zamanı vardır: çünkü bunun 8/10’ nde ya da 16 l bres nde,
eğ rme sürec n n başlamasından önce, üret m aracı üzer nde harcanan 48
saatl k emek maddeleşm şt r; ve ger ye kalan 2/10’s nde ya da 4 l bres nde,
sürec n kend s nde yapılan 12 saatl k emek maddeleşm şt r.
Daha önce gördük k , pl ğ n değer , üret m sırasında yaratılan yen
değer le üret m araçlarında önceden varolan değer n toplamına eş tt r.
Ş md , ürünün değer n oluşturan bölümler n, b rb r nden şlevsel olarak
farklı olan bölümler n ürünün kend s n n bunlara tekabül eden orantılı
kısımlarıyla nasıl tems l ed leb ld kler göster lm ş oluyor.
Ürünün bu b ç mde farklı parçalara bölünmes ve bunlardan [sayfa 237]
b r s n n, yalnızca üret m araçları üzer nde önceden harcanan emeğ ya da
değ şmeyen sermayey , d ğer n n salt üret m sürec sırasında harcanan
gerekl -emeğ ya da değ şen sermayey , ve ensonu b r d ğer n n de yalnız
aynı süreç sırasında harcanan artı-emeğ ya da artı-değer tems l etmes ,
bunun daha sonrak karmaşık ve henüz çözümlenmem ş problemlere
uygulanmasından görüleceğ g b , bas t, ama öneml b r şeyd r.
B z, bu ncelemem zde, toplam ürünü, 12 saatl k şgününün sonunda
kullanıma hazır ürün olarak ele aldık. Bununla b rl kte, b z, bu toplam ürünü,
üret m n bütün aşamaları boyunca zleyeb l r z; farklı üret m aşamalarında
elde ed len kısımları, son ve toplam ürünün şlevsel olarak farklı bölümler
olarak tems l edersek gene aynı sonuca ulaşmış oluruz.
İpl kç 12 saatte 20 l bre, ya da saatte 12/3 l bre pl k üret r; dolayısıyla 8
saatte ürett ğ 132/3 l bre pl k, b r tam şgününde pl ğe çevr len pamuğun
toplam değer ne eş t değerden b r parça üründür. Aynı şek lde, bunu zleyen
1 saat 36 dak kada üret len parça ürün 22/3 l bre pl kt r: bu m ktar, 12 saatte
tüket len emek araçlarının değer n tems l eder. Bundan sonrak 1 saat 12
dak kada pl kç üç ş l n değer nde 2 l bre pl k üretmekted r ve bu değer
onun 6 saatl k gerekl -emeğ boyunca yarattığı bütün değere eş tt r. Ensonu,
son 1 saat 12 dak kada tekrar 2 l bre pl k üret r, ve bunun değer , yarım gün
süres nce artı-emeğ le yarattığı artı-değere eş tt r. Bu hesaplama yöntem ,
İng l z malatçılarının kullanageld kler hesaplama yöntem d r; bunlar,
şgününün lk 8 saat nde, ya da 2/3’s nde pamuğun değer n elde ett kler n
söylerler; ve ger kalan saatler de d ğerler n karşılar. Bu, gerçekten de
mükemmel b r yöntemd r: aslında yukarda ver len lk yöntemden ancak şu
farkla ayrılır k , ürünün tamamlanmış kısımlarının yanyana bulundukları
“mekan” yer ne, bu parçaların b rb r ardına üret ld kler zaman ele alınmış
oluyor. Ne var k , böylece, değer büyümes ne, değere değer katma sürec ne
prat k olarak lg duyan ve ama aynı sürec teor k olarak yanlış anlayan
k mseler n kafalarında çok barbarca düşünceler de b rl kte get reb l r. Bu
g b k mseler, örneğ n b z m pl kç n n, şgününün lk 8 saat nde pamuğun
değer n , bunu zleyen 1 saat 36 dak kada aşınan emek araçlarının değer n ,
daha sonrak 1 saat 12 dak kada da ödenen ücretler n değer n ürett ğ n ya.
da yer ne koyduğunu; fabr kada sah b ç n ürett ğ artı-değere de yalnızca o
çok ünlü “son saat ” [sayfa 238] ayırdığını kafalarına koyab l rler. Böylece
zavallı pl kç den k muc zey b rarada yaratması beklen r; hem pamuğu, ğ ,
buhar mak nes n , kömürü, yağı vb. üretecek, hem de, bunlarla pl ğ
eğ rd kten başka, b r şgününü beş şgünü hal ne get recek; çünkü ele
aldığımız örnekte, hammadde le ş araçlarının üret m , herb r on k saatl k
dört şgününü gerekt rd ğ g b bunların pl ğe çevr lmes ç n de böyle b r
gün daha gerekmekted r. Para sevdası nsanı böyles ne muc zelere kolayca
nandırab l r ve bunların doğruluğunu tanıtlamaya yeltenen dalkavuk
doktr nerler, tar hte şu ünlü olayın da gösterd ğ g b h ç de nad r değ ld r.

ÜÇÜNCÜ KESİM. – SENİOR’ÜN “SON SAATİ”

1836 yılının güzel b r sabahı, kend s ne İng l z kt satçılarının en espr l s


den leb lecek, ayrıca ekonom “b l m ” ve güzel üslubu le de ünlü Nassau
W. Sen or, Oxford’da öğrett ğ ekonom pol t ğ öğrens n d ye Manchester’e
çağrıldı. İmalatçılar, onu, yalnız yen çıkmış olan Factory Act’a karşı değ l,
aynı zamanda daha da tehd t ed c On Saatl k [ şgünü -ç.] kışkırtmasına karşı
savunucu olarak seçm şlerd . Her zamank prat k zekalarıyla, b lge
profesörün, “daha epeyce derse gereks nmes olduğunu” keşfett ler, ve bu
nedenle onu çağırdılar. Profesörün yanında, Manchester’l malatçılardan
aldığı ders çeren, Letters on the Factory Act, as t affects the cotton
manufacture, London 1837, başlıklı b r k tapçık vardı. Bu k tapçıkta,
d ğerler arasında şu öğret c bölümü buluyoruz: “Bugünkü yasaya göre, 18
yaşından küçük k mseler kullanan h ç b r fabr ka, ... günde 11,5 saatten
fazla, yan haftada 5 gün ç n 12 saatten fazla ve cumartes de 9 saatten fazla
çalıştıramaz.
“Ş md aşağıdak tahl l [!], böyle çalışan b r fabr kada bütün net kârın
son saatten elde ed leceğ n gösterecekt r. 80.000 sterl n fabr kaya
mak neler, 20.000 sterl n hammadde le ücretler olmak üzere, b r
malatçının 100.000 sterl n yatırımda bulunduğunu varsayıyorum. Sermayen n
yılda b r kez devrett ğ gayr saf kârın yüzde-onbeş olduğu hesabıyla
fabr kanın yıllık gel r n n 115.000 sterl r değer nde malın satışı le meydana
gelmes gerek r. ... Bu 115.000 sterl n n, 23 yarım şsaat n n herb r , 5/115’ n
ya da 1/23’ n üret r. 115.000 sterl n n tümünü meydana get ren bu 23/23’ün
20
/23’s , yan 115.000 sterl n n 100.000 sterl n , yalnızca sermayey yer ne
[sayfa 239] koyar; 1/23’ (ya da 115.000 sterl n n 5.000 sterl n ) fabr ka le
mak nelerdek aşınma payını karşılar. Ger ye kalan 2/23’s , yan her günün
y rm üç yarım saat n n son k s , %10’luk net kârı üret r. Bu durumda,
(f yatlar aynı kalmak üzere) fabr ka, 11½ saat yer ne 13 saat çalıştırılırsa,
aşağı yukarı 2.600 sterl nl k döner sermaye laves yle net kâr k katından
fazla olur. Öte yandan, eğer şsaat , günde 1 saat azaltılırsa (f yatlar aynı
kalmak üzere) net kârın heps , 1½ saat azaltılırsa gayr saf kârın tamamı
yoked lm ş olur.”268
İşte profesörün “tahl l” ded ğ şey bu. Eğer malatçıların şamatasına
güvenerek, şç n n günün en y kısmını üret mde, yan b naların, mak neler n,
pamuğun, kömürün vb. yen den-üret m ya da yer ne konulması ç n
harcadığına nandıysa, yaptığı bu tahl l gereks zd . Bu durumda vereceğ
yanıt hemen şu olacaktı: Baylar! eğer fabr kanızı onb rbuçuk saat yer ne on
saat çalıştırırsanız, d ğer şeyler eş t olmak üzere, pamuğun, mak nen n vb.
günlük tüket m aynı oranda azalacaktır. Bu durumda kazancınız, tam kaybınız
kadar olur. İşç ler n z lerde, yatırılan sermayen n yen den-üret m , ya da
yer ne konulması ç n b rkuçuk saat daha az zaman harcayacaktır. Yok eğer,
daha fazla soruşturmaksızın onlara nanmayıp da bu konuların uzmanı olarak
b r tahl l gerekl gördüyse, o zaman da yalnızca net kâr le şgünü uzunluğu
arasındak [sayfa 240] l şk lerle lg l b r sorunda, her şeyden ünce
malatçılara, mak neler , şyer n , hammaddey ve emeğ üstüste
yığmamalarını, ve b nalara, mak nelere, hammaddeye vb. yatırılan değ ş-
meyen sermayey hesabın b r yanına, ücretlere yatırılan sermayey se ötek
yanına koymaya d kkat etmeler n öğütlemes gerek rd . Eğer o zaman
profesör, malatçıların hesab gereğ nce şç n n ücret n 2 yarım saatte,
yen den ürett ğ n ya da yer ne koyduğunu görürse tahl l ne şöyle devam
etmes gerek rd :
S z n rakamlarınıza göre, şç , sondan b r saat önce ücret n , son saatte de
artı-değer n z ya da net kârı üretmekted r. Öyleyse, eş t sürelerde eş t
değerler üreteceğ ne göre, sondan b r öncek saat n ürünü le son saat n
ürününün aynı olması gerek r. Ayrıca şç , ancak, çalıştığı sürece değer
üreteb l r ve bu emeğ n m ktarı emek-zamanı le ölçülür. Söyled ğ n ze göre,
bu süre, günde 11½ saatt r. O, bu 11½ saat n b r kısmını ücret n üretmek ya
da yer ne koymak, ger kalan kısmını s z n net kârınızı üretmek ç n
kullanıyor. Bunun ötes nde b r şey yaptığı yok. Ama s z n varsayımınız
gereğ , ücret le ürett ğ artı-değer eş t değerler olduğuna göre, ücret n 5¾
saatte, ve s z n net kârınızı ötek 5¾ saatte üretmes gerek r. Gene, 2 saatte
üret len pl ğ n değer , ücretler le net kârınızın değerler toplamına eş t
olduğuna göre, bu pl ğ n değer ölçüsünün 11½ şsaat olması gerek r; bu
şaat n n, 5¾ saat son saatte üret len pl ğ n değer n ölçer. Ş md çok naz k
b r noktaya geld k, aman d kkat! Sondan b r öncek şsaat , tıpkı lk g b ,
olağan b r şsaat d r; ne eks k, ne de fazla. Öyleyse nasıl olur da, b r pl kç ,
1 saatte pl k şekl nde, 5¾ saatl k emeğ n maddeleşt ğ b r değer üreteb l r?
Aslında onun böyle b r muc ze falan gösterd ğ yok. Onun 1 saatte ürett ğ
kullanım-değer , bel rl m ktarda pl kt r. Bu pl ğ n değer , 5¾ şsaat le
ölçülür, ve bunun 4¾’ü onun h ç rolü olmadan üret m araçlarında, pamukta,
mak nede vb. daha önce maddeleşen kısımdır, yalnız ger ye kalan 1 saat o
katmıştır. Bu nedenle, onun ücret 5¾ saatte üret ld ğ ne ve aynı zamanda 1
saatte üret len pl k de 5¾ saatl k emeğ çerd ğ ne göre, sonuçta, 5¾ saatl k
eğ rmeyle yarattığı değer n, b r saatte ürett ğ değerle eş t olması g b b r
büyücülük de yoktur. Eğer s z onun, pamuğun, mak nen n vb. yen den-üret m
ya da yer ne konması ç n emek-gücünün b r anını b le y t rd ğ n
sanıyorsanız, tamamen aldanıyorsunuz. Ters ne, onun emeğ , pamuk le ğ
pl ğe çev rd ğ ve o, bu eğ rme ş n yaptığı ç n, pamuk le ğ n [sayfa 241]
değerler , pl ğe, kend l ğ nden geçmekted r. Bu sonuç, şç n n emeğ n n
n tel ğ le meydana gel r, n cel ğ le değ l. Onun b r saatte pamuk
b ç m nde, pl ğe kattığı değer n, yarım saatte kattığı değerden daha fazla
olduğu doğrudur; ama bu, yalnızca b r saatte, yarım saatte olduğundan daha
çok pamuk eğ rd ğ ç nd r. Görüyorsunuz k , s z n, şç n n sondan b r öncek
saatte ücret n n değer n ve son saatte de s z n net kârınızı ürett ğ yolundak
dd anız yalnızca şu anlama gel yor: onun 2 şsaat nde ürett ğ pl kte, bu 2
saat, ster şgününün başında, ster sonunda olsun, bu pl kte, 11½ şaatl k
emek ya da tam b r günlük çalışma somutlaşmıştır, yan onun çalışmasının k
saat le başka k mseler n çalışmasının 9½ saat . Ve gene ben m, şç lk 5¾
saatte kend ücret n , ve son 5¾ saatte s z n net kârınızı üret r b ç mdek
tez m, s z bunun ancak lk kısmının karşılığını ödüyorsunuz, ama son kısmının
karşılığını ödem yorsunuz anlamına gel r. S z n d l n z kullanarak, emek-
gücünün karşılığının ödenmes yer ne, emeğ n karşılığının ödenmes
d yorum. Ş md baylar, karşılığını öded ğ n z emek-zamanı le karşılığını
ödemed ğ n z emek-zamanını karşılaştırırsanız, bunun, yarım güne yarım gün
olduğunu göreceks n z, bu %100 g b b r oranı ver r ve çok y b r yüzde
oranıdır. Üstel k şunda da en küçük b r kuşku yoktur k , eğer s z,
“ şç ler” n ze (“hands”) 11½ saat yer ne 13 saat ter döktürürsen z ve
s zlerden umulacağı g b bu fazladan 1½ saatl k emeğ salt artı-değer olarak
ele alırsanız, son bölüm 5¾ şsaat nden 7¼ şsaat ne, artı-değer de,
%100’den %1262/23’e yükselecekt r. İşgününe 1½ saatl k b r ekleme
yapmakla, eğer s z, bu oranın %100’den %200’e ve daha fazlasına, ya da
başka b r dey mle “ k katından fazlasına” çıkacağını umuyorsanız, pek
heyecanlı b r t p sayılırsınız. Öte yandan, –hele keses nde taşırsa nsan kalb
ne kadar fevkalade b r şeyd r– şsaat n n 11½’den 10’a nd r lmes yle bütün
net kârınızın uçup g deceğ nden korkuyorsanız, o zaman,da s z, çok
kötümsers n z demekt r. Bu kadar da değ l. Bütün ötek koşullar aynı kalmak
üzere, artı-emek 5 ¾ saatten 4¾ saate düşecek, ve bu süre %8214/23 g b çok
kârlı b r artı-değer oranı verecekt r. Ama üzer nde, b n yıl sonra İsa’nın
tekrar yeryüzüne neceğ kıyamet gününden daha fazla masallar uydurduğunuz
o korkunç “son saat” se “all bosh”.269* Böyle olsa b le, s z ne net kârınızdan
olursunuz, ne de kullandığınız kızlar le oğlanlar [sayfa 242] “ruh
tem zl kler ”nden.270 Günü gel p de s z n “son saat” n z gerçekten çaldığında,
Oxford’lu profesörü anımsayınız. Ve ş md baylar, “Elveda, daha y b r
dünyada tekrar görüşmek üzere, ama daha önce değ l”.
1836 yılında Sen or’ün cadett ğ “son saat” borusu şte bu.271 [sayfa 243]
15 N san 1848 tar hl Econom st derg s nde aynı ç ğl k bu sefer de sözü
geçen b r kt satçı tarafından atıldı: ş md de, 10 saatl k yasaya karşı.

DÖRDÜNCÜ KESİM. – ARTI-ÜRÜN

Ürünün, artı-değer tems l eden kısmına (kes m 2’de ver len örnekte, 20
l bre pl ğ n onda-b r ne, ya da 2 l bres ne) b z “artı-ürün” adını ver yoruz.
Tıpkı, artı-değer oranının, sermayen n toplamı le değ l, onun değ şen
kısmıyla orantılı olması g b , artı-ürünün n sp m ktarı da aynı şek lde, bu
ürünün, ger kalan kısmı le değ l, gerekl -emeğ n somutlaştığı kısmı le
orantılı olarak bel rlen r. Artı-değer n üret m , kap tal st üret m n başlıca
ereğ ve amacı olduğuna göre, nsanın ya da ulusun servet n n büyüklüğünün,
ürünün mutlak büyüklüğü le değ l, artı-ürünün n sp büyüklüğü le
ölçülmes gerek r.272
Gerekl -emek le artı-emeğ n toplamı, yan şç n n, kend emek-gücünün
değer le artı-değer ürett ğ zaman süreler , onun f len çalıştığı zamanı,
yan şgününü meydana get r r. [sayfa 244]

258 * Yatırılan sermaye S, değ şmeyen sermaye s, değ şen sermaye d, artı-değer a harfler le
s mgelenm şt r. -ç.
259 “Kullanılan sab t sermayen n değer n , eğer yatırılmış olan sermayen n b r kısmı olarak düşünürsek,
yıl sonunda bu sermayen n ger ye kalan değer n , yıllık gel r n b r parçası olarak hesaba katmamız
gerek r.” (Malthus, Pr nc. of Pol. Econ.. 2. baskı, London 1836, s. 269.)
260 Lucret us’un söyled ğ söz apaçıktır: “n l posse crear de n h lo”, yoktan h ç b r şey yaratılamaz.
Değer yaratımı, emek-gücünün emeğe çevr lmes d r. Emek-gücünün kend s se, besley c maddeler
aracılığı le nsan organ zmasına aktarılan enerj d r. [Lucret us, De Rerum Natura, I, 149, 205: 11, 287.]
261 Bunu, İng l zler n, “kâr oranı” (rate of prof t) ve “fa z oran ” (rate of nterest) fadeler n
kullandıkları şek lde kullanıyorum. Üçüncü C ltte, artı-değer yasaları b l nd kten sonra, kâr oranının b r sır
olmadığı görülecekt r. Eğer sürec ters nden alırsak, ne b r n , ne de ötek n anlıyab l r z.
262 * [Üçüncü Almanca baskıya ek not: Yazar, burada, günlük yaşamda kullanılan ekonom k d le
başvuruyor. Anımsanacağı g b , gerçekte, kap tal st şç ye değ l, şç kap tal ste avans vermekted r. - F.E.]
263 B z, bu yapıtta ş md ye kadar, herhang b r metaın üret m ç n bell toplumsal koşullar altında
gerekl olan zamanı bel rtmek ç n “gerekl -emek zamanı” ter m n kullandık. Bundan sonra, özel b r meta
olan emek-gücünün üret m ç n gerekl zamanı bel rtmek üzere de bu ter m kullanacağız. B r ve aynı
tekn k ter m farklı anlamlarda kullanmak, sakıncalı olab l r, ama bundan büsbütün kaçınmak h ç b r
b l mde mümkün değ ld r. Örneğ n, matemat ğ n yüksek dalları le alçak dallarını karşılaştırınız.
264 Bay W lhelm Thucyd des Roscher, boşa g den b r buluş yaptı. Öneml buluşu şuydu: b r yandan,
artı-değer n ya da artı-ürünün meydana gelmes ve dolayısıyla sermaye b r k m , bugün artık kap tal st n
tutumluluğu sayes nde olurken, öte yandan, uygarlığın başlangıç aşamalarında, güçsüzler tasarrufa
zorlayan güçlükler oluyordu (l.c., s. 78). Neden tasarrufa? Emekten m ? Yoksa, zaten varolmayan fazla
servetten m ? Roscher ve benzerler n , kap tal st n artı-değere elkoymasını, azçok aklauygun göstermek
amacıyla buldukları mazur gösterme nedenler n , artı-değer n köken şekl nde ters ne çev rmeye zorlayan
şey ned r? Gerçek b l s zl kler n n yanı sıra, mazur gösterme korkusu çers nde, değer ve artı-değer ,
b l msel şek lde ncelemekten ve büyük olasılıkla, güçlüler n hoşuna g tmeyecek sonuçlara ulaşmaktan
kaçınmak stemekted rler.
265 Artı-değer oranı, emek-gücünün sömürü dereces n gösteren kes n b r fade olmakla b rl kte,
sömürünün mutlak büyüklüğünü h ç b r zaman fade edemez. Örneğ n, gerekl -emek = 5 saat ve artı-
emek = 5 saat se, sömürü dereces %l00’dür. Sömürme büyüklüğü burada 5 saat le ölçülmüştür. Oysa
gerekl -emek = 6 saat, artı-emek = 6 saat olsaydı, sömürme dereces gene esk s g b %100 olurdu, ama
f l sömürü m ktarı %20 artmış olurdu, yan beş saatten altı saate çıkardı.
266 Güven leb leceğ n sandığım yukardak b lg y Manchester’l b r pl kç verm şt r. İng ltere’de b r
mak nen n beyg rgücü, esk den s l nd r n n çapı le ölçülürdü, ş md göstergen n gösterd ğ f l beyg rgücü
alınıyor.
267 Met ndek hesaplar, salt örnek olsun d ye ver lm şt r. B z, aslında, f yatlar = değerler varsayımına
dayandık. Ne var k , ortalama f yatlar sözkonusu olduğu zamanlar b le, varsayımın böyle çok bas t şek lde
yapılamayacağını Üçüncü K tapta [c ltte -ç.] göreceğ z.
268 Sen or, l.c., s. 12, 31. Amaçlarımız bakımından önem taşımayan bu gar p düşünceler üzer nde
durmayacağız; örneğ n, fabr katorün, mak neler n yıpranma ve aşınmalarını karşılamak, ya da b r başka
dey şle sermayen n b r kısmını yer ne koymak ç n gerekl meblağı, brüt ya da net kârının b r kısmı olarak
hesaba katma dd ası bunlardan b r tanes d r. Aynı şek lde, verd ğ rakamların doğruluğu üzer nde de
durmayacağız. Leonard Horner, A Letter to Mr. Sen or etc., London 1837’de, bunların, sözde
“Tahl l”den öte b r değer taşımadıklarını gösterm şt r. Leonard Horner, 1833 yılında kurulan Fabr ka
Araştırma Kom syonu üyeler nden b r yd ve 1859 yılına kadar fabr ka denetmen , ya da daha doğrusu
fabr ka sansürcüsü d . İng l z şç sınıfı ç n ölümsüz h zmetlerde bulunmuştur. Yaşamı boyunca yalnız
candüşmanı fabr katörlere karşı savaşım vermekle kalmamış, patronların Avam Kamarasında
verecekler oyların sayısı, fabr kalardak “ şç ler” n çalışma saatler n n sayısından çok daha öneml olan
kab neye karşı da savaşım verm şt r.
İlke yanlışlıklarından başka, Sen or’ün fades karışıktır. Söylemek sted ğ aslında şudur: Fabr katör,
şç ler , günde, 11 ½ tam saat ya da 23 yarım saat çalıştırmaktadır. İşgünü g b ş yılının da 11 ½ tam ya
da 23 yarım saatten meydana geld ğ düşünüleb l r, ama bunların, b r yıldak ş günler le çarpılmaları
gerek r. Bu varsayıma göre, 23 yarım şsaat , yılda 115.000 sterl n değer nde ürün üret r; yarım şsaat
1/23 x 115.000 sterl n; 20 yarım şsaat 20/23 x 115.000 = 100.000 sterl n değer nde ürün üret r, yan
bunlar yatırılan sermayey yer ne koymuş olurlar. Ger ye, 3 yarım şsaat kalır k , bu da, 3/23 x 115.000 =
15.000 sterl n ya da brüt kârı üret r. Bu, 3 yarım şsaat nden b r s 1/23 x 115.000 = 5,000 sterl n, yan
mak neler n yıpranma ve aşınmalarını karşılayan b r meblağ üret r; ger ye kalan 2 yarım şsaat , yan son
saat, 2/23 x 115.000 = 10.000 sterl n, ya da net kârı üret r. Sen or met nde, ürünün son 2/33’s n , b zzat
emek-gücünün kısımlarına dönüştürür.
269 * “Baştan sona zırva.” -ç.
270 B r yandan Sen or, fabr katörler n net kârlarının, İng l z pamuklu sanay n n varlığının, İng ltere’n n
dünya p yasası üzer ndek egemenl ğ n n, “sonuncu şsaat ne”, bağlı olduğunu tanıtlamış, öte yandan da,
Dr. Andrew Ure çocuklar le 18 yaşından küçük del kanlıların fabr kanın sıcak ve tem z moral havası
çers nde tam 12 saat tutulma yer ne, kalps z ve anlamsız dış dünyaya b r saat önce salıver lmeler
hal nde, aylaklık ve kötü alışkanlıklar yüzünden, ruhlarının kurtuluş umudunun büsbütün yoksun bırakılmış
olacaklarını gösterm şt r. 1848 yılından ber fabr ka denetmenler , bu “sonuncu”, bu “öldürücü saat”
konusunda patronlarla çek şmekten bıkıp usanmamışlardır. Mr. Hovell, 31 Mayıs 1855 tar hl raporunda
şöyle d yor: “Eğer aşağıdak dah ce hesap (Sen or’ün hesapları) doğru olsaydı, B rleş k Krallık’tak bütün
pamuklu fabr kaları, 1850’den ber zararına çalışmış olurlardı.” (Reports of the Insp. of Fact., for the
half-year, end ng 30th Apr l, 1855, s. 19, 20.) 1848 yılında, 10 saatl k çalışmanın yasalaşmasından
sonra, Dorset ve Somerset sınırlarında b rb rler nden uzak bölgeler üzer nde dağılmış bulunan bazı keten
dokuma fabr kalarının patronları, bu yasaya karşı b r d lekçe vermey şç ler nden b rkaçının omuzlarına
yıkmışlardı. Bu d lekçen n maddeler nden b r tanes şöyle: “B z d lekçe sah pler , ana ve baba olarak, boş
geçen b r ek saat n, çocukların ahlakını bozmaktan başka b r şe yaramayacağına nanıyoruz, çünkü
aylaklık her türlü kötülüğün kaynağıdır.” Bu konuda, 31 Ek m 1848 tar hl rapor şöyle d yor: Bu erdeml
ve şefkatl ana-babaların çocuklarının çalıştıkları keten dokuma fabr kalarındak hava, hammaddeden
çıkan toz ve l flerle o kadar doludur k , pl khanelerde 10 dak ka kalmak b le son derece güçtür: çünkü,
gözlere, kulaklara, burun del kler ne ve ağza derhal dolan ve kaçınılması olanaksız keten tozu bulutları
dayanılmaz b r acı ver r. İş n kend n de, mak neler n korkunç hız neden yle, yorulmak ned r b lmeyen b r
denet m altında, sürekl b r hüner ve hareketl l ğ gerekt r r; böyle b r hava çers nde, böyle b r şte, yemek
saatler dışında tam 10 saat çalışan kend öz çocuklarına ana-babaların “aylaklık” sözünü yakıştırmaları
doğrusu çok yers z görülüyor. ... Bu çocuklar çevre köylerdek tarım şç ler nden daha uzun süre
çalışıyorlar. ... “Aylaklık ve kötü alışkanlıklar” g b bu zal mce sözler , katıksız b r müra l k ve en yüzsüzce
k yüzlülük damgasıyla damgalamak gerek r. ... On k yıl kadar önce halkın b r kısmı, yüksek b r otor teye
dayanılarak, fabr katörler n bütün net kârlarının sonuncu saattek emekten doğduğu ve bu nedenle,
şgününde yapılacak b r saatl k kısaltmanın fabr katörün bu net kârını yokedeceğ n n açıkça ve büyük b r
c dd l kle lan ed lmes üzer ne o kadar etk lenm şt k , ş md halkın bu kes m , eğer “sonuncu saat n”
erdemler konusundak bu özgün buluşun o zamandan ber , kârla b rl kte ahlak yönler de kapsayacak
b ç mde b r gel şme gösterd ğ n b r görecek olsalar kend gözler ne b le nanmazlar: öyle k , eğer
çocukların çalışma süres tam 10 saate nd r lecek olsa, net kârla b rl kte çocukların ahlakları da, her k s
de bu sonuncu ve hayat önem taşıyan saate bağlı olduklarından, mahvolup g decekt r. (Bkz: Repts.,
Insp. of Fact., for 31 st Oct., 1848, s. 101.) Aynı rapor daha sonra bu tem z yürekl fabr katörler n ahlak
ve erdemler nden örnekler vererek, önce b rkaç zavallı şç ye böyle b r d lekçey zorla mzalatmak,
ardından da bunu, Parlamentoya, bütün sanay kollarının ya da ülken n d leğ ym ş g b , kabul ett rmek ç n
başvurdukları h leler , çev rd kler dolapları, aldatmaları, tehd tler ve sahtekârlıkları anlat r. Ne daha
sonrak dönemde -leh ne olarak kaydetmek gerek r k - fabr ka yönetmel ğ n canlabaşla destekleyen
Sen or’ün kend s n n ve ne de baştan sona kadar ona karşı çıkmış olanların, bu “özgün buluşun” yanlış
sonuçları konusunda b r açıklama yapmamış olmaları, sözde kt sat b l m n n bugünkü durumunu gösteren
oldukça karakter st k b r noktadır. Bunlar f l deney mler n sözünü ed yorlar, ama n ç n ve neden soruları
b r sır olarak kalıyor.
271 Ne olursa olsun, âl m profesör, Manchester gez s nden hayl yararlandı. Letters on the Factory
Act’ında tüm net kazancın, “kâr”, “fa z” ve hatta şç n n karşılığı ödenmeyen tek b r şsaat ne dayanan
“b r fazlalığı” çerd ğ sonucuna vardı. B r yıl önce, Oxford öğrenc ler n n ve dargörüşlü aydınların
yet şmes ç n yazılan Outl nes of Pol t cal Economy adlı yapıtında ayrıca b r de “R cardo’nun, değer n
emekle bel rlenmes görüşüne karşı, kârın, kap tal st n emeğ nden, fa z n, onun tutumluluğundan, yan
“abst nence” [“perh z”]’ nden” ler geld ğ n keşfetm şt . Yaptığı düzenbazlık esk yd , ama “abst nence”
sözcüğü yen yd . Herr Roscher, bunu, doğru olarak “Enthaltung” sözcüğü le çev rd . Lat nceden onun
kadar haberdar olmayan Brown, Jones ve Rob nson g b bazı yurttaşları, buna, rah plere yakışan b r
sözcükle karşılayıp “Entsagung” [“dünyadan vazgeç me” -ç.] ded ler.
272 “Yıllık kârı 2.000sterl n olan 20.000 sterl nl k sermayeye sah p b r k mse ç n, bu sermaye le 100
ya da 1.000 k ş çalıştırması, ürett ğ metaın 10.000 ya da 20.000 sterl ne satılmış olması, bütün bu
durumlarda sağladığı kâr 2.000 sterl n n altına düşmemek koşuluyla h ç b r şey farkett rmez. B r ulusun
gerçek çıkarı da böyle değ l m d r? Net gerçek gel r , rantı ve kârları aynı olmak koşuluyla b r ulusun
nüfusunun 10 ya da 12 m lyon olması h ç b r önem taşımaz.” (R cardo, l.c., s. 416.) Fanat k b r artı-ürün
taraflısı olması dışında, geveze ve ünlü mez yetler le ters orantılı, eleşt r gücünden yoksun b r yazar olan
Arthur Young, R cardo’dan çok daha önce şöyle d yordu: “Modern b r krallıkta bütün bu eyalet n esk
Roma’dak g b küçük bağımsız köylüler arasında böylece bölüştürülmes n n, bu topraklar ne kadar y
şlense de, tek başına alındığında son derece yararsız b r amaç olan, salt nsan yet şt rme ve beslenme
amacı dışında ne yararı olab l r?” (Arthur Young, Pol t cal Ar thmet c, etc., London 1774, s. 47.)
”Net olması neden yle yararına olmadığı apaçık ken ... net servet şç sınıfının yararına g b gösterme
yolundak ... güçlü eğ l m.” çok gar pt r. (Th. Hopk ns, On Rent of Land, etc., London 1823, s. 126.)
ONUNCU BÖLÜM
İŞGÜNÜ

BİRİNCİ KESİM. – İŞGÜNÜNÜN SINIRLARI

Emek-gücününün değer ne alınıp satıldığı varsayımıyla hareket etm şt k.


Onun değer de d ğer bütün metalar g b , üret m ç n gerekl emek-zamanı
le bel rlen r. Eğer şç n n günlük ortalama yaşamı ç n gerekl şeyler n
üret m 6 saat alıyorsa, günlük emek-gücünü üretmes ya da onun satışı
sonucu elde ett ğ değer yen den üretmes ç n ortalama günde 6 saat
çalışması gerek r. İşgününün gerekl kısmı 6 saatt r ve bu nedenle, caeter s
par bus,273 bu b l nen b r n cel kt r. Ama bununla, şgününün boyutu henüz
ver lmem şt r.
D yel m k , A _______ B doğrusu, 6 saatl k gerekl emek-zamanının
uzunluğunu tems l ets n. Eğer ş, AB doğrusunun ötes nde 1, 3 ya da 6 saat
uzarsa, üç ayrı doğru daha vardır: [sayfa 245]

İşgünü I İşgünü II İşgünü III


A________B__CA__________B_____CA__________B__________C

ve, 7, 9 ve 12 saatl k üç ayrı şgününü tems l eder. AB doğrusunun


uzantısı BC, artı-emeğ n uzunluğunu tems l eder. İşgünü AB+BC ya da AC
olduğuna göre, büyüklüğü, değ şken büyüklük BC’ye göre değ ş r. AB
değ şmed ğ ç n, BC’n n, AB’ye oranı da ma hesaplanab l r. Bu, şgünü I’de
AB’n n 1/6’ , II’de 3/6’ü, III’te 6/6’s d r. Bundan başka, artı-emek/gerekl emek zamanı
oranı, artı-değer n oranını bel rled ğ ne göre, bu oran BC’n n AB’ye oranı
le elde ed l r. Bu, üç farklı şgününde sırasıyla, %162/3, 50 ve 100’dür.
Buna karşılık, artı-değer oranı tek başına b ze şgününün uzunluğunu
veremez. D yel m bu oran, %100 olsa, şgünü, 8, 10, 12, ya da daha fazla
saat olab l r. Demek k , artı-değer oranı, şgününün k öğes n n, gerekl -
emek le artı-emeğ n aynı büyüklükte olduğunu göster r, ama bunların
herb r n n ne büyüklükte olduklarını göstermez.
Görülüyor k , şgünü, değ şmeyen değ l, değ şken b r n cel kt r. Onun b r
kısmı, kuşkusuz, şç n n kend s n n emek-gücünün yen den-üret m ç n
gerekl emek-zamanıyla bel rlen r. Ama onun toplam m ktarı, artı emek-
zamanına bağlı olarak değ ş r. Öyleyse, şgünü bel rleneb l r ama, per se.274*
bel rs z b r şeyd r.275
İşgünü sab t olmamasına karşın, akıcı b r n cel kt r, öte yandan da ancak
bell sınırlar çers nde değ şeb l r. Ne var k , asgar gene de bel rs zd r;
kuşkusuz, eğer BC doğrusunun uzantısı ya da artı-emek = 0 dersek, b r asgar
sınır elde eder z; bu, günün, şç n n kend yaşamını sürdürmek ç n zorunlu
olarak çalışması gerekt ğ kısımdır. Bununla b rl kte, kap tal st üret me
dayanan s stemde, bu gerekl -emek, şgününün ancak b r kısmını
oluşturab l r; şgününün kend s , h ç b r zaman bu asgar ye nd rgenemez. Öte
yandan, şgününün b r de azam sınırı vardır, ve bell b r noktanın ötes nde
uzatılamaz. Bu azam sınır, k şeyle koşullanmıştır. B r nc s , emek-gücünün
f z ksel sınırlarıyla. Doğal b r günün 24 saat nde, b r k mse, hayat gücünün
ancak bel rl b r m ktarını harcayab l r. Aynı şek lde, b r beyg r, üstüste her
gün ancak 8 saat çalışab l r. Günün b r kısmında bu gücün d nlenmes ,
uyuması; d ğer kısmında, beslenme, yıkanma ve g y nme g b d ğer f z k
gereks nmeler n karşılaması gerek r. Bu salt f z k [sayfa 246] sınırlamalardan
başka, şgününün uzatılması, moral sınırlamalar le karşılaşır. İşç n n,
entelektüel ve toplumsal gereks nmeler n karşılamak ç n zamana
gereks nmes vardır; bu gereks nmeler n büyüklüğü le sayısını toplumsal
lerlemen n genel durumu bel rler. Demek oluyor k , şgününün
uzunluğundak değ şmeler, f z k ve toplumsal sınırlar çers nde
dalgalanmalar göster r. Ne var k , bu sınırlayıcı koşulların her k s de çok
esnek n tel kted r ve çok büyük değ şmelere uygundur. Bu yüzden, 8, 10, 12,
14, 16, 18 saat g b çok farklı uzunlukta şgünler le karşılaşırız.
Kap tal st, emek-gücünü, günlük değer üzer nden satınalmıştır. B r
şgünü süres nce kullanım-değer ona a tt r. Böylece şç y , kend adına, b r
gün boyunca çalıştırma hakkını elde etm şt r. Ama bu şgünü ned r?276
Doğal b r günden herhalde daha az b r şey. Ama ne kadar az? Kap tal st n
bu ult ma Thule’s ,277* şgününün zorunlu sınırı konusunda kend ne göre
görüşler vardır. Kap tal st olarak o, ancak k ş leşm ş sermayed r. Onun ruhu,
sermayen n ruhudur. Ama sermayen n b r tek yaşam dürtüsü vardır, değer ve
artı-değer yaratmak, üret m araçlarını mümkün olduğu kadar büyük m ktarda
artı-emeğ emeb lecek değ şmeyen etmen hal ne get rmek eğ l m .278
Sermaye, ölü emekt r ve ancak vamp r g b canlı emeğ emmekle
yaşayab l r, ve ne kadar çok emek emerse, o kadar çok yaşar. İşç n n çalıştığı
süre, kap tal st n ondan satınaldığı emek-gücünü harcadığı süred r.279
İşç , eğer bu sürey kend s ç n harcarsa, kap tal st soymuş olur.280 [sayfa
247]
Öyleyse, kap tal st, metaların değ ş m yasasına dayanmaktadır. O da,
bütün alıcılar g b , metaının kullanım-değer nden mümkün olduğu kadar
büyük yarar sağlama peş nded r. Ama b rdenb re şç n n, üret m sürec n n
gürültü-patırtısı arasında bastırılmış olan ses yüksel r:
Ben m sana sattığım meta, bütün ötek metalardan farklıdır; onun
kullanımı değer yaratır, kend s nden daha büyük olan b r değer. Zaten sen de,
onu, bunun ç n satın almıştın. Sen n yönünden sermayen n kend l ğ nden
gen şlemes g b görünen şey, ben m ç n, fazla emek-gücü harcanmasıdır.
Sen de, ben de, p yasada tek b r yasa tanırız, metaların değ ş m yasası.
Metaın tüket m , onu elden çıkartan satıcıya değ l, onu ele geç ren alıcıya
a tt r. Ben m günlük emek-gücüm, şte bu yüzden, sana a t oluyor. Onun ç n
her gün öded ğ n f yatla, onu her gün yen den üreteb lmen ve tekrar
satab lmen gerek yor. Ben m, yaşlılık ve benzer doğal tükenmeler dışında,
yarın, gene tıpkı bugünkü g b aynı normal güçle, sağlıkla ve z ndel kle
çalışab lmem gerek. Sen, bana, durmadan “tutumluluk” ve “perh zkârlık”
konusunda va zler ver rs n. Güzel! Ben de akıllı b r mal sah b g b , tek
servet m olan emek-gücüme gözkulak olacak ve onun her türlü srafından
kaçınacağım. Her gün, yalnızca onun normal ömrü ve sağlıklı gel şmes ne
uygun düşecek kadarını harcayacak, harekete geç recek ve eyleme
sokacağım. İşgününü sınırsız olarak büyütmekle, sen b r gün ç nde, ben m
üç günde yer ne koyamayacağım kadar emek-gücünü kullanab l rs n. Sen n
emekten kazandığını ben özden y t r yorum. Emek-gücünün kullanılması le,
yağma ed lmes b rb r nden çok farklı şeylerd r. Ortalama b r şç n n (normal
m ktarda ş görerek) yaratab leceğ ortalama zaman süres 30 yıl se, sen n
bana emek-gücümün karşılığı olarak günde öded ğ n m ktar, emek-gücümün
toplam değer n n 1/365x30 ya da 1/10.950’ olur. Ama sen bunu 10 yılda tüket rsen,
onun toplam değer olan 1/3.650’s yer ne günde 1/10.950’s n ödem ş
olursun; yan ben m metanın günlük değer n n ancak 2/3’ n ödemekle,
sattığım metaın her gün 2/3’s n çalmış olursun. B r günlük emek-gücü ç n
bana para öded ğ n halde, onu üç gün kullanmış olursun. Bu, hem aramızdak
sözleşmeye, hem de değ ş m yasasına aykırıdır. Bu nedenlerle hem normal
uzunlukta b r şgünü st yorum, ve bunu da kalb n şe karıştırmadan
yapıyorum, çünkü para konularında duyguların yer yoktur. Örnek b r yurttaş
olab l rs n z, belk de Hayvanları Koruma [sayfa 248] Derneğ üyes ,
d ndarlığınızla ün yapmış b r k ş s n zd r; s z n ben m karşımda tems l
ett ğ n z şey n, göğsünde kalb yoktur. Orada çarpar g b görünen ben m kalp
atışlarımdır. Normal b r şgünü st yorum, çünkü ben de d ğer bütün satıcılar
g b malımın değer n talep ed yorum.281
Görüyorsunuz k , çok esnek sınırları olmasından başka, meta değ ş m n n
n tel ğ n n kend s de, ne şgünü ç n, ne de artı-değer ç n sınır tanıyor.
Kap tal st, alıcı k ş l ğ ç nde şgününü mümkün olduğu kadar uzatmaya, ve
el nden gelse b r şgününden k şgünü çıkartmaya çabalama hakkını
kend s nde görmekted r. Buna karşılık, satılmış olan metaın özel n tel ğ , onu
satınalanın tüketme steğ ne b r sınır konulmasını gerekt rmekte ve şç ,
şgününün bel rl normal b r süreye nd r lmes n sterken, satıcı olmaktan
gelen hakkını kullanmaktadır. Öyleyse burada b r karşıtlık, her k s de
değ ş m yasasının damgasını taşıyan k hak arasında b r çatışma vardır. Eş t
haklar arasında son sözü kuvvet söyler. Ve bunun ç n de, kap tal st üret m
tar h nde, b r şgününün bel rlenmes , sürüp g den b r savaşımın kolekt f
sermaye, yan kap tal st sınıf le kolekt f emek, yan şç sınıfı arasındak
savaşımının b r sonucu olarak kend s n göster r.

İKİNCİ KESİM. – ARTI-EMEK HIRSI


İMALÂTCI VE BOYAR
Sermaye, artı-emeğ cat etmem şt r. Toplumun b r kes m n n üret m
araçları üzer nde tekele sah p olduğu her yerde, şç , özgür olsun olmasın,
kend varlığını sürdürmek ç n gerekl emek-zamanına, üret m araçlarına
sah p olanların yaşamaları ç n gerekl tüket m maddeler n üretmek ç n
de282 fazladan b r emek-zamanı eklemek zorunda kalmıştır; üret m
araçlarının tekel n el nde bulunduran b r k mse ster At nalı kaloz
k’agadoz, [Ar stokrat. -ç.] Etrüsklü teokrat, Romalı yurttaş, Norman baronu,
Amer kalı köle sah b , Eflaklı boyar, modern toprak sah b ya da kap tal st
olsun, bu, [sayfa 249] hep böyled r.283 Bununla b rl kte, şurası da açıktır k ,
ürünler n değ ş m-değer n n değ l, kullanım-değer n n egemen olduğu
toplumun herhang b r bell ekonom k oluşumunda, artı-emek, az ya da çok
olab len bel rl gereks nmeler grubu le sınırlı olur, ve üret m n kend
n tel ğ nden, artı-emeğe karşı sınırsız b r açlık doğmaz. Bu nedenle,
ant kçağda, ancak özgül bağımsız para b ç m nde değ ş m-değer elde etmek
amacıyla, altın ve gümüş üret m nde,aşırı-çalışma korkunç b r hal almıştır.
Öles ye zorla çalışma, burada, kabul ed lm ş aşırı-çalışma şekl d . Bu
konuda yalnız D odorus S culus’u okumak yeter.284 Gene de bunlar,
ant kçağda st snalardır. Ama, üret mler , henüz köle emeğ ve angarya vb.
g b aşağı şek ller ç nde dönüp duran halk, kap tal st üret m tarzının ağır
bastığı uluslararası p yasanın g rdabına kapılıp da ürünler n n satışının
hracata yönelmes başlıca kaygıları hal ne gel nce, kölel k, serfl k vb. g b
barbarca aşırı-çalışma dehşet ne, b r de uygar aşırı-çalışma dehşet eklend .
Amer ka B rleş k Devletler ’n n Güney eyaletler nde zenc emeğ , üret m,
esas olarak doğrudan doğruya yerel tüket me yöneld ğ sürece, ataerk l
özell ğ n korumuştur. Ama pamuk hracının bu eyaletler n hayat çıkarları
hal n alması ölçüsünde, zenc ler n aşırı-çalıştırılması ve bazan yaşamlarının
7 ş-yılında tüken p g tmes , bu hesaplı k taplı s stem n b r öğes hal n aldı.
Artık sorun, köleden bell m ktarda yararlı ürün sağlanması değ l, b zzat artı-
emeğ n üret lmes d . Örneğ n Tuna Prensl kler nde (ş md Romanya)
angarya ç n de durum böyleyd .
Tuna Prensl kler ndek artı-emek hırsının İng l z fabr kalarındak artı-
emek hırsı le b r karşılaştırmasını yapmanın özel, lg nç b r yanı vardır,
çünkü angaryada artı-emek bağımsız ve gözle görülür b r b ç mded r.
İşgünü, d yel m k , 6 saat gerekl -emekle, 6 saat artı-emeğ çers n. Bu
durumda, özgür şç her hafta kap tal ste 6 x 6 = 36 saat [sayfa 250] artı-emek
ver r. Haftada üç gün kend s ç n, üç gün de kap tal st ç n çalışsa aynı şey
olurdu. Ama bu durum, yüzeyde görülmez. Artı-emek le gerekl -emek
b rb r ne karışmış durumdadır. Bunun ç n de ben aynı l şk y , örneğ n, şç
her dak kada 30 san ye kend s ç n, 30 san ye de kap tal st ç n çalışıyor
d ye fade edeb l r m. Ama angarya ç n böyle değ l. Eflâklı köylünün kend
yaşamı ç n harcadığı gerekl -emek, boyar ç n harcadığı artı-emekten bel rl
şek lde ayrılmıştır. Bunlardan b r nc s n kend tarlasında harcar, d ğer n
efend s n n mal kanes nde. Emek-zamanının her k kısmı da bu nedenle
b rb r nden bağımsız, ama yanyana vardır. Angaryada artı-emek, gerekl -
emekten kes nl kle ayrılmıştır. Ne var k , bu durum, artı-emeğ n gerekl -
emekle m ktar yönünden l şk s bakımından h ç b r değ ş kl k yapmaz.
Haftada üç günlük artı-emek, ster buna angarya, ster ücretl -emek dens n,
şç n n kend s ne b r eşdeğer sağlamaz. Ama kap tal st ç n artı-emek hırsı,
şgününün sınırsız olarak uzatılması yolunda b r baskı olarak kend n
göster r, boyarda se daha bas t nden doğrudan doğruya angarya günler
avcılığı şekl nded r.285
Tuna Prensl kler nde angarya, aynı rant ve kölel ğ n d ğer yükümlülükler
le karışmıştı, ama egemen sınıfa ödenen en öneml haracı teşk l ed yordu.
Böyle durumlarda, angarya ender olarak serfl k s stem nden doğuyordu;
ters ne, serfl k çoğu zaman angaryadan doğuyordu.286* Romanya
eyaletler nde durum böyle olmuştur. Özgün üret m b ç mler , toprağın
ortaklığına dayanıyordu, ama bu, İslav ya da H nt b ç m nde değ ld .
Toprakların b r kısmı, serbest özel mülk yet olarak topluluğun üyeler
tarafından, d ğer kısmı –ager publ cus287*– ortaklaşa ek l rd . Bu ortak
emeğ n ürünü, kısmen kötü ürün ve d ğer olasılıklar hesaba katılarak yedek
fon olarak, kısmen de savaş harcamalarını, d nsel g derler ve d ğer ortak
[sayfa 251] harcamaları karşılamak üzere kamu gel r olarak kullanılırdı.
Zamanla asker ve d nsel bakımdan ler gelenler, topluluğa a t ortak
topraklarla b rl kte, bunlar üzer nde harcanan emeğe de elkoydular. Özgür
köylüler n ortak toprak üzer ndek emeğ , bu ortak toprağın hırsızları
hesabına angaryaya dönüştü. Bu angarya, çok geçmeden serfl k l şk ler
hal nde gel şt ve, dünyanın kurtarıcısı rolündek Rusya, serfl ğ ortadan
kaldırma bahanes altında buna yasal b r b ç m verene kadar hukuken değ l
ama f len devam ett . Rus general K sselef’ n 1831’de yayınladığı angarya
kanunnames , kuşkusuz, boyarlar tarafından d kte ett r lm şt r. Böylece
Rusya, b r vuruşta Tuna eyaletler n kend ne çek yor, ve bütün, Avrupa’nın
budala l beraller n n alkışlarını kazanıyordu.
Angarya kanunnames n n adı olan Réglement orga z que’e göre, Eflâklı
her köylü, sözde-toprak sah b ne, b r yığın aynı ödemeler dışında: (1) 12 gün
genel h zmet; (2) b r gün tarlada çalışma; (3) b r gün de odun taşıma,
h zmet n yer ne get recekt . Heps yılda 14 gündü. Ne var k , ekonom
pol t ğe olan der n b r kavrayışla bu şgünler olağan anlamda değ l,
ortalama günlük ürünün üret lmes ç n gerekl şgünü d ye alınmış, ve bu
ortalama günlük ürün de o kadar kurnazca bel rlenm şt r k , h ç b r
Tepegözün bu ş n üstes nden 24. saatte gelmes ne olanak bırakılmamıştı.
Réglement, kuru sözcüklerle ve gerçek b r Rus alaycılığı le, 12 şgününden,
36 günlük el emeğ ürününün, 1 günlük tarla çalışmasından 3 günün, ve 1 gün
odun taşınmasından gene üç katının anlaşılması gerekt ğ n lan eder. Yan
toplam 42 günlük angarya. Buna, b r de, olağanüstü zamanlarda efend ye
sağlanacak Jobaj den len h zmet n eklenmes gerek yor. Nüfusuyla orantılı
olarak, her köyün, yılda, bu Jobaj ç n bell b r m ktar ayırması gerek yordu.
Bu ek angaryanın her Eflâklı köylüye 14 gün yükled ğ tahm n ed l yor.
Böylece yasayla bel rl angarya, yılda 56 şgünü oluyordu. Ama Eflâkta
tarım yılı sert kl m neden yle yalnızca 210 gündü ve bunun da 40 günü pazar
ve bayramlar, ortalama 30 günü kötü havalar olmak üzere 70 günü
sayılmazsa, ger ye 140 şgünü kalıyordu. Angaryanın gerekl -emeğe oranı
56/84 ya da %662/3, İng l z tarım veya sanay şç s n nk nden çok daha küçük
b r artı-değer oranı fade eder. Ne var k , bu, yalnızca yasa le bel rlenm ş
angaryadır. İng l z Fabr ka Yasalarından daha “l beral” b r görünüş altında
olmasına karşın, Réglement organ que, kend get rd ğ hükümlerden
kaçınmanın yollarını da açmıştı. 12 günden [sayfa 252] 56 gün çıkarttıktan
sonra, bu 56 angarya gününün herb r n n t bar günlük çalışması yen den
öyle düzenlenm şt k , bunun b r bölümü, ertes güne düşecek şek ldeyd .
Örneğ n, b r günde yabanıl otlardan tem zlenecek toprak parçasının
büyüklüğü öyles ne olurdu k , özell kle mısır tarlalarında bu ş n yapılması
ç n k kat zaman gerek rd . Bazı tarımsal şlerde yasayla bel rl günlük
çalışma öyle yorumlanırdı k , gün mayıs ayında başlar, ek m ayında b terd .
Moldavya’da koşullar daha da ağırdır. “Zafer sarhoşluğu çers nde b r boyar,
Réglement organ que’tek 12 angarya günü, yılda 365 gün eder d ye
bağırmıştı.”288
Eğer Tuna eyaletler n n Réglement organ que’ , her paragrafı yasalaşmış
artı-emeğ n hırsının olumlu fades d yse, İng l z Fabr ka Yasaları da, aynı
açgözlülüğün olumsuz fades d r. Bu yasalar, sermayen n, emek-gücünü
sınırsız b r şek lde soğurması tutkusunu, kap tal stler le toprak sah pler n n
yönett ğ b r devlet tarafından yapılan düzenlemelerle şgününe zorunlu
sınırlamalar koyarak önlüyordu. Her gün daha tehl kel hal alan şç sınıfı
hareket nden ayrı olarak, fabr kada çalışmanın sınırlandırılması, İng ltere’de
tarlaların kuvvetl b r b ç mde gübrelenmes n kaçınılmaz hale get ren aynı
zorunluluk le d kte ed lm şt r. Aynı kör yağma hırsı, b r nde toprağı
tüket yor, d ğer nde ulusun yaşayan gücünü kökünden söküyordu. Devresel
salgın hastalıklar, Almanya le Fransa’da asker gücün azalmasını açıkladığı
g b , bu noktayı da açıkça gözler önüne ser yordu.289
Ş md (1867) yürürlükte olan 1850 tar hl Fabr ka Yasası ortalama
şgünü ç n 10 saate z n ver yor; lk 5 gün ç n sabah altıdan [sayfa 253] akşam-
altıya kadar 12 saat, buna yarım saatl k kahvaltı paydosu le b r saatl k öğle
yemeğ paydosu dah l olup ger ye 10½ kalıyordu; cumartes ler sabah 6’dan
öğleden sonra 2’ye kadar 8 saatt r, buna yarım saatl k kahvaltı paydosu
dah ld r. Böylece, lk 5 gün ç n 10½ saat ve son gün ç n 7½ saat olmak
üzere toplam 60 şsaat oluyordu.290 Bu yasaların uygulanmasını denetlemek
üzere doğrudan İç şler Bakanlığına bağlı fabr ka denet c ler atandı ve
bunların raporları, d ğer parlamento raporları le b rl kte altı ayda b r
yayımlandı. Bunlar, artı-değer konusunda kap tal stler n doymak b lmez
oburluklarını gösteren düzenl ve resm stat st kler çer yordu.
Ş md b r an fabr ka denetmenler ne kulak verel m.291 “H lekâr fabr ka
sah pler , şe, sabah saat altıdan b r çeyrek saat önce (bazan daha fazla,
bazan daha az) başlıyorlar ve akşam saat altıdan b r çeyrek saat sonra (bazan
daha çok, bazan daha az) son ver yorlar. Kahvaltı ç n t bar olarak z n
ver len yarım saat n başlangıcından da sonundan da 5 dak ka aldıkları g b ,
öğle yemeğ ç n t bar olarak z n ver len b r saat n gene başlangıcından ve
sonundan 10’ar dak kasını almaktadırlar. Cumartes ler saat 2’den sonra b r
çeyrek saat (bazan daha fazla, bazan daha az) fazla çalışmaktadır. Kazancı
böylece şuna ulaşıyor.

Sabah altıdan önce .............................. 15 dak ka


Aksam altıdan sonra .............................. 15 dak ka
Kahvaltı zamanında .............................. 10 dak ka
Öğle yemeğ zamanında .............................. 20 dak ka
60 dak ka
Beş günde 300 dak ka
Cumartes sabah altıdan önce .............................. 15 dak ka
Kahvaltı zamanında .............................. 10 dak ka
Öğleden sonrası 2’den sonra .............................. 15 dak ka
40 dak ka
Haftalık toplam: 340 dak ka

Haftalık 5 saat 40 dak ka, yılda 50 çalışma haftası le ( k hafta tat ller ve
beklenmeyen olaylar ç n çıkınca) çarpıldığında, sonuç [sayfa 254] 27 şgününe
eş t olur.292
“Her gün 5 dak kalık fazla çalışma, haftaların sayısı le çarpılınca yılda
k buçuk günlük üret me eş t olur.”293
“Sabah 6’dan önce ve akşam 6’dan sonra ve yemek zamanı ç n saptanan
süren n başında ve sonunda günde ufak parçalar hal nde kazanılan b r saat,
yılda neredeyse 13 ay çalışmaya eş tt r.”294
Üret m n kes nt ye uğradığı ve fabr kaları “kısa süre”, yan haftanın
yalnızca b r bölümünde çalıştığı bunalımlar, doğaldır k , şgününü uzatma
eğ l m n etk lemez. İş n azlığı ölçüsünde yapılan şten sağlanan kârın da
büyük olması gerek r. İşe harcanan zaman ne kadar azsa, bu zamanın o kadar
büyük kısmı fazla emek-zamanına çevr lmel d r.
1857’den 1858’e kadark bunalım dönem konusunda fabr ka denetmen
raporu şöyle:
“T caret n böyle bozuk g tt ğ b r zamanda, herhang b r şek lde aşırı-
çalışma tutarsız görüneb l r, ama şlerdek bu bozukluk v cdansız k mseler
aşırılıklara götürür, ve bunlar, bundan fazladan b r kâr sağlarlar. ... Leonard
Horner, son altı ay çers nde, d yor, bölgemde 122 fabr ka tamamen şten
çek ld , 143’ü de şler n durdurdu” ama aşırı-çalışma gene de yasal saatler
ötes nde sürdürülmekted r.295
Bay Howell, “T carettek bunalım yüzünden” d yor, “fabr kaların çoğu
çok uzun b r süre ç n tümüyle kapandı, daha büyük b r kısmı da kısa sürel
olarak çalışıyor. Bununla b rl kte, ben, gene de şç ler n yasayla tanınmış
d nlenme ve yemek zamanlarından her gün yarım ya da üç çeyrek saat n n
çalındığı konusunda [sayfa 255] gene esk s g b ş kayetler almaya devam
ed yorum.”296 Aynı durum, 1861-1865’tek korkunç pamuk bunalımı
sırasında da daha küçük ölçüde olmak üzere y nelend .297 “Yemek saat nde
ya da yasalarda bel rlenm ş saatler dışında, fabr kada çalışır durumda
k mseler görüldüğü zaman, bunların fabr kayı bel rlenm ş saatte
terketmeyecekler , özell kle cumartes günler öğleden sonra” (mak neler n
tem zlemek ve benzer ) “ şler bırakmamaları ç n kend ler n zorlayacak
yükümlülükler konması gerekt ğ , bazan özür yollu ler sürülmüştür. Ama,
şç ler, eğer mak neler durduktan sonra da fabr kada kalıyorlarsa... cumartes
günler sabah 6’dan önce [s c!298*] ya da öğleden sonra 2’den önce tem zl k
ve benzer şler ç n kend ler ne yeterl zaman ayrılmadığı ç nd r.299
“Böyle (yasayı hlal ederek aşırı çalıştırma yoluyla) elde ed len kazanç,
b rçok k mse ç n karşı konulamayacak kadar çek c b r şey g b gel yor;
da ma, yakalanmama olasılığını hesaba katıyorlar; ve üstel k, yakalanıp da
mahkum olanların öded kler ceza m ktarının küçüklüğünü görünce,
yaptıkları ş farked lse b le bundan gene kârlı çıkacaklarını
düşünüyorlar.”300 “Bu ek zamanın, gün boyunca yapılan küçük m ktarlardak
hırsızlıkların tamamıyla [sayfa 256] elde ed ld ğ durumlarda, durumu saptama
konusunda denet c ler n karşısına büyük güçlükler çıkarmaktadır.”301
Sermayen n, şç n n yemek ve d nlenme zamanında yaptığı bu “küçük
hırsızlıkları” fabr ka denet c ler , “dak kaların aşırılması”302 “b rkaç
dak kanın tırtıklanması”303 d ye adlandırdıkları g b , şç ler n kullandıkları
tekn k ter m de, “yemek zamanlarının kem r lmes ”d r.304
Görülüyor k , böyle b r ortamda, artı-değer n, artı-emekle yaratılması
artık sır olmaktan çıkmıştır. Çok saygıdeğer b r bay, bana, “Günde bana on
dak kalık aşırı çalışma zn verecek olsanız, ceb me yılda fazladan b n sterl n
koymuş olursunuz.”305 dem şt . “An’lar kârın öğeler d r.”306
Tam gün çalışan şç lere, “tam-zamanlılar”, 13 yaşından küçük olup da
ancak 6 saat çalışmalarına z n ver len çocuklara “yarı-zamanlılar” denmes
kadar karakter st k b r fade olamaz. İşç , burada, k ş leşm ş emek-
zamanından başka b r şey değ ld r. Bütün b reysel farklılıklar, “tam-
zamanlılar” ve “yarı-zamanlılar” ç nde er y p g tm şt r.307
ÜÇÜNCÜ KESİM. – SÖMÜRÜYE YASAL SINIRLAR
KONULMAYAN İNGİLİZ SANAYİ KOLLARI

B z, şgününün uzatılması konusundak eğ l m n, b r İng l z burjuva


kt satçısının bel rtt ğ g b , Amer kan Kızılder l ler ne308 İspanyolların
yaptıkları vahşet n b le er şemed ğ sermayen n neden olduğu canavarca
zorbalıklar alanındak artı-emeğe duyulan kurt g b açlığın, yasal
düzenlemeler n z nc rler yle sonunda sınırlandığını gözden geç rm ş
bulunuyoruz. Ş md de, emeğ n sömürülmes n n, bugüne ya da daha düne
kadar her türlü engelden uzak [sayfa 257] kaldığı bazı üret m kollarına b r
gözatalım.
Nott ngham kent mecl s salonunda 14 Ocak 1860’da yapılan b r
toplantıya başkanlık eden l yargıcı Bay Broughton Charlton şöyle d yordu:
“Dantela yapımı le uğraşan halk arasında, krallığın d ğer yerler nde ve hatta
uygar dünyada görülmem ş b r sefalet ve ıstırap vardır. ... Dokuz-on
yaşındak çocuklar, sabahın k s nde, üçünde ya da dördünde çul
yataklarından zorla kaldırılmakta, b r d l m ekmek ç n gece saat ona, onb re,
on k ye kadar çalıştırılmaktadır. Eller ayakları yorgunluktan b tk n, vücutları
kavruk, yüzler k reç g b , nsanlıkları taş g b b r uyuşukluğa dönüşmüş;
düşünmek b le nsana dehşet ver yor. ... Bay Haltet ya da başka b r
malatçının ler fırlayıp bu tartışmalara karşı çıkmalarına şaşmıyoruz. ...
S stem, Rah p Montagu Valpy’n n bel rtt ğ g b tam b r kölel k düzen ; hem
toplumsal, hem f z k, hem ahlak ve hem de manev yönden. ... Erkekler n
günlük çalışmaları, onsek z saate nd r ls n d ye öner de bulunmak amacıyla
toplantı düzenleyen b r kasaba hakkında ne düşünülür? ... V rg n a le
Carol na’lı pamuk yet şt r c ler n yer yoruz. Oysa, onların zenc
pazarlarından, kamçılarından, nsan et bez rganlığından, kap tal stler n kâr
ve kazançları uğruna tüller ve yataklık danteller örmek ç n sürdürülen
nsanlığın bu yavaş yavaş kırımı daha mı az lanetl kt r?”309
Staffordsh re’dek seram kç l k, son 22 yılda, üç parlamento
soruşturmasına konu olmuştur. Soruşturmaların sonuçları, Bay Scr ven’ n
1841 tar hl Ch ldren’s Employment Comm ss oners’e [Çocuk Çalıştırma
Kom syonu. -ç.] sunduğu raporla; Dr. Greenhow’un 1860 tar hl , Pr vy
Counc l’ n emr yle yayınlanan raporuyla (Publ c Health, 3rd Report, I, 112-
113); ve ensonu Bay Longe’un 1862 tar hl F rst Report of the Ch ldren’s
Employment Comm ss on, 13 Haz ran 1863, raporuyla açıklanmıştır. Ben m
ç n, 1860 ve 1863 tar hl raporlardan, sömürülen çocukların kend
fadeler nden bazı kısımları buraya almak yetecekt r. Çocukların
söyled kler nden, yet şk nler, özell kle kızlarla kadınlar ç n b r f kre
ulaşab l r z, ve üstel k bu şkolunun yanında pamuk eğ rme sanay , kabul
ed leb l r ve sağlıklı b r şt r.310
W lll am Wood, dokuz yaşında, 7 yıl 10 aylıkken şe başlamış. [sayfa 258]
Başlangıçta “kalıp taşıma” ş nde çalıştı, hazırlanmış kalıpları kurutma
odasına götürür, sonra da boş kalıpları ger taşırdı. Haftanın altı günü şe
sabah altıda gel r, gece dokuzda şten çıkardı. “Haftanın altı günü gece saat
dokuza kadar çalışırdım. Yed ya da sek z hafta bu böyle sürdü.” Yed
yaşında b r çocuğun günde onbeş saat çalışması! 12 yaşındak J. Murray
şöyle d yor: “Tornayı çev r r, kalıp döker m. Sabah altıda, bazan dörtte
gel r m. Akşamdan bu sabahın altısına kadar bütün gece çalıştım. Öncek
geceden ber yatağa yatmadım. Dün gece ben mle b rl kte çalışan sek z-
dokuz çocuk daha vardı. Bu sabah b r s dışında heps geld ler. Ben üçbuçuk
ş l n alıyorum. Gece çalıştığım ç n fazladan b r şey almıyorum. Geçen hafta
k gece çalıştım.” On yaşındak Fernyhough: “Öğle yemeğ ç n her zaman
b r saat paydos olmaz. Bazan ancak yarım saat olur: perşembe, cuma,
cumartes günler .”311
Dr. Greenhov, Stoke-on-Trent ve Wolstanton çömlekç l k bölge-ler nde
yaş ortalamasının son derece düşük olduğunu söylüyor. Y rm yaşın üzer nde
yet şk n erkek nüfusun Stoke bölges nde yalnız %36,6’ sı, Wolstanton’da
%30,4’ü çömlekç l kte çalışmakla b rl kte, b r nc bölgede bu yaştak
erkekler arasındak ölümler n yarısı, k nc de se 2/5’s akc ğer
hastalıklarından ler gelmekted r. Hanley’de prat syen hek ml k yapan Dr.
Boothroyd şöyle d yor: “Her yen çömlekç kuşağı b r öncek nden daha
çel ms z ve cılız oluyor.” Aynı şek lde, b r başka doktor Bay M’Bean d yor
k : “Y rm beş yıldır çömlekç ler arasında hek ml k yaparım, vücut yapısı ve
ağırlık bakımından açıkça görülen b r yozlaşmaya tanık oldum.” Bütün bu
sözler, Dr. Greenhow’un 1860 tar hl raporundan alınmıştır.312
Aşağıdak ler de 1863 tar hl Kom syon raporundan alınmıştır: Kuzey
Staffordsh re, Kl n ğ başhek m Dr. J. T. Arledge d yor k : “Çöm-lekç ler
b r sınıf olarak, hem kadın, hem erkek, hem f z k, hem moral bakımından
yozlaşmış b r topluluğu tems l ed yorlar. Genell kle çel ms z, b ç ms z
yapıda, sık sık da dar göğüslüdürler: zamanından önce yaşlanırlar ve kısa
ömürlüdürler; ağır tab atlı ve kansızdırlar; bu zayıflıkları neden yle,
hazımsızlık, karac ğer ve böbrek hastalıkları arasında en fazla göğüs
hastalıklarına, zatürreye, vereme, bronş t ve astıma yatkındırlar. [sayfa 259]
Bunlara musallat olan b r tür hastalık vardır k , çömlekç astımı ya da
gömlekç verem den lmekted r. Bademc klere, kem klere ya da vücudun
ötek organlarına musallat olan sıraca, çömlekç ler n üçte- k s n n ya da daha
fazlasının yakalandığı yaygın b r hastalıktır. ... Bu bölge nüfusu çers nde
‘yozlaşmanın’ daha da fazla olmamasının neden ; çevre köylerden devamlı
nsan akımı olması ve daha sağlıklı soylarla yapılan evlenmelerd r.”313
Aynı hastanen n esk operatörü olan Dr. Charles Parsons, kom syon üyes
Longe’a yazdığı mektupta, d ğer şeyler arasında, şöyle d yor: “Ben, stat st k
ver lerden değ l, ancak kend gözlemler mden sözedeb l r m, ama sağlıkları,
ya ana-babalarının. ya da şverenler n kazanç hırslarına kurban ed len zavallı
çocuklar karşısında her sefer nde büyük b r azap duyduğumu derhal
söyleyeb l r m.” Çömlekç ler n arasındak hastalıkların nedenler n saydıktan
sonra, bunları şu sözlerle özetl yor: “uzun saatler [çalışma]”. Kom syonun
raporunda şu umut d le get r l r: “Bütün dünyada böyles ne seçk n b r yere
ulaşan b r sanay kolunun, bu büyük başarısının yanısıra, emek ve hünerler
le öneml sonuçlar elde eden şç ler n n, f z k bakımdan yozlaşması, yaygın
hale gelen bedensel ıstırapları ve zamanından önce ölümler le b rarada
anılmasına artık b r son verme zamanı gelm şt r.”314 Ve İng ltere’,de
çömlekç ler ç n söylenen bütün bunlar, İskoçya ç n de aynen geçerl d r.315
K br t yapımı, fosforun k br t çöpüne yapıştırılması usulünün bulunduğu
1833 tar h nde başlar. 1845’ten ber bu şkolu, İng ltere’de hızla gel şm ş ve
özell kle Londra’nın yoğun nüfuslu bölgeler le Man-chester, B rm ngham,
L verpool, Br stol, Norw ch, NewCastle ve Glas-gow’da yaygın hale
gelm şt r. Bununla, aynı zamanda, V yanalı b r dok-torun 1845’te keşfett ğ
ve k br t yapanlara özgü tetanoz hastalığı da yayılmıştır. İşç ler n yarısı, onüç
yaşından küçük çocuklar le onsek zden küçük del kanlılardır. K br t yapımı
sağlığa zararlı ve kötü kokusu neden yle o kadar tatsız b r şt r k , ancak
çalışan sınıfın en sef l kes m , yarı-aç dullarla benzerler , çocuklarını,
“paçavralar ç nde, açlıktan b tk n, alfabes z çocuklarını”316 bu şe
vermekted rler. [sayfa 260]
Kom syon üyes Wh te’ın d nled ğ (1863) tanıkların, 270’ 18 yaşından,
50’s 10 yaşından küçük, 10 tanes ancak 8, ve 5 tanes yalnızca 6
yaşındaydı. 12 le 14 saate, bazan da 15 saate varan b r şgünü, gece ş ,
düzens z yemek zamanları, çoğu zaman fosforla soluk alınamaz şyerler nde
yenen yemek. Dante, kend cehennem ndek en korkunç bet mlemeler n
herhalde bu şyer nden ger kaldığını kabul ederd .
Duvar kağıdı yapımında, kaba türler mak neyle basılır, daha zar fler elle
basılır (block pr nt ng). En c vc vl ş ayları, ek m başı le n san sonudur. Bu
zaman aralığı ç nde, şler, sabah saat 6’dan gece 10’a kadar ve hatta bütün
gece büyük b r hızla devam eder.
J. Leach yem nl fades nde d yor k : “Geçen kış, aşırı çalışmadan ötürü,
ondokuz kızdan altısı sağlıklarının bozulması yüzünden şdışı kaldılar. Onları
uyanık tutmam ç n onlara bağırıp çağırmam gerek yordu.” W. Duffy:
“İşbaşında, tüm çocukların gözler n açık tutamadıkları zamanlar olduğunu
gördüm; gerçekten hep m z böyleyd k.” J. L ghtbourne: “13’ündey m. ...
Geçen kış, (gece) dokuza kadar çalıştık, daha öncek kış ona kadar. Geçen
kış ayaklarımın sızlamasından hemen her gece ağlardım.” G. Apsten: “Şu
ben m oğlumu ... daha yed yaşındayken, karda-kışta g d p gel rken sırtımda
taşırdım, günde onaltı saat çalışırdı. ... Mak nen n önünde ayakta doyurmak
ç n çoğu zaman d z çökerd m, çünkü ne mak nen n başından ayrılab l rd , ne
de onu durdurab l rd .” Manchester’de b r fabr kanın yönet c ortağı Sm th:
“B z” (kend ler hesabına çalışan şç ler demek st yor) yemek ç n h ç aralık
vermeden çalışırız, böylece 10½ saatl k günlük ş, öğleden sonra saat
4.30’da b ter, bundan sonrak süre fazla mesa demekt r.”317 (Acaba bu Bay
Sm th, bu 10½ saat sürede h ç yemek yem yor mu?) “B z”, (yan aynı Bay
Sm th) “öğleden sonra saat 6’dan önce şten pek çıkmayız”, (b z m emek-
gücü mak neler n n tüket m o zaman son bulur demek st yor) “böylece b z”
( terum Cr sp nus318*) “gerçekten bütün yıl fazla mesa [sayfa 261] yapıyoruz
demekt r. ... Bunların heps de, çocuklar da, yet şk nler de (152 çocuk le
del kanlı, 140 yet şk n) son 18 ay süreyle ortalama çalışma, haftada en az 7
gün 5 saat, ya da 78½ saat d . Bu yılın” (1862) “2 Mayısında sona eren altı
hafta ç n, ortalama daha yüksekt : 8 gün, yan haftada 84 saat!” Kend nden
plural s majesta-t s bahsetmeye pek meraklı olan aynı Bay Sm th,
gülümseyerek ekl yor: “Mak ne ş yorucu değ l.” Elle yapılan baskı ç nde
çalışanlar se şöyle d yorlar: “Elle çalışma, mak neyle çalışmaktan daha
sağlıklı b r şt r.” Bütünüyle alınırsa, fabr katörler, “mak neler n h ç değ lse
yemek zamanında durdurulması” öner s ne öfkeyle karşı çıkıyorlar. Borough’
dak duvar kağıdı fabr kasının müdürü Bay Otley, “Sabah 6’dan akşam 9’a
kadar çalışmaya z n veren b r madde ... b z m çok ş m ze gel rd , ama sabah
6’dan akşam 6’ya kadar çalışma saatler h ç uygun değ l. Mak neler m z öğle
yemeğ saat nde hep duruyor.” (Ne al cenaplık!) “Sözü ed lecek kadar kağıt
ve boya srafı yok.” Sev ml b r tavırla fade ed yor: “Ama bu zaman kaybı
da hoş b r şey değ l.” Kom syonun raporu, bazı “ ler gelen f rmaların”
zaman kaybı konusundak korkularını safça d kkate alıyor, yan başkalarının
emeğ ne elkoymak ç n zaman kaybı; böylece 13 yaşından küçük çocuklarla,
18 yaşına basmamış gençler n her gün 12-16 saat çalışarak yemek saatler n
kaybetmeler , ve tıpkı buhar kazanına su ve kömür atar, pamuğa sabun katar,
çarklara yağ koyarmış g b –yan sank ş araçları yardımcı malzeme le
beslenm ş g b – üret m sürec sırasında b r şeyler atıştırmaları ç n yeter
neden olup olmadığını d kkate alıyor.
İng ltere’de h ç b r sanay kolu (yakında uygulanan mak neyle ekmek
yapımını hesaba katmıyoruz) fırıncılık kadar, o esk köhnem ş yöntemler n
bugüne kadar sürdürmem şt r; Roma İmparatorluğu ozanlarından
öğrend ğ m ze göre, bunun b r ucu ta hır st yanlık-önces döneme kadar
g d yor. Ne var k , sermaye, daha önce de bel rt ld ğ g b , başlangıçta emek-
sürec n n tekn k n tel ğ yle lg lenmez; nasıl bulduysa şe öyle başlar.319
Başta Londra olmak üzere, ekmeğe karıştırılan h lel akılalmaz maddeler,
lk kez, Avam Kamarasının, “y yecek maddeler ne karıştırılan h leler”
konusunda kurduğu kom ten n araştırması (1855-56) ve Dr. Hassall’ın
Adulterat ons detected adlı yapıtında [sayfa 262] açıklanmıştır.320 Bu
açıklamaların sonucu, 6 Ağustos 1860 tar hl , “for prevent ng the adulterat on
of art cles of food and dr nk”321* konusundak yasa oldu. Başlangıçta ölü
doğan bu yasa, “to turn an honest penny”322** h lel mal-ların alımı ve
satımıyla uğraşan serbest t caret erbabına her türlü anlayışı göster yordu.323
Kom ten n kend s , b raz da bönce b r tutumla, serbest t caret n, aslında
h lel , ya da İng l z kurnazlığıyla söylend ğ g b “sof st k” (“katışık”)
malların t caret olduğu nancını bel rt yordu. Gerçekten de bu tür sof stl k,
akı kara, karayı ak yapmayı Protasgoras’tan daha y b ld ğ g b , her şey n
görüntüden baret olduğunu, nasıl ad oculos324*** ser leceğ n Elealılardan
daha y b l r.325
Ne olursa olsun kom te, halkın d kkat n , “günlük ekmeğ ne” ve
dolayısıyla fırıncılığa çekt . Aynı anda, Londralı fırıncı kalfalarının açık
hava toplantıları ve parlamentoya verd kler d lekçeler le aşırı-çalış-maya
karşı yükseltt kler çığlıklar ortalığı sardı. Ş kayetler o derece yay-gındı k ,
daha önce b rkaç kez adı geçen 1863 Kom syonunda da üye bulunan Bay H.
S. Tremenheere, Krallık Araştırma Kom syonuna atandı. Hazırladığı
rapor,326 toplanan kanıtlarla b rl kte, halkın kalb n değ l ama m des n altüst
ett . İnc l le her zaman büyük yakınlıkları olan İng l zler, b r kap tal st, b r
toprak sah b ya da koltuksuz b r bakan g b lah lütfa er şm ş olmadıkça,
k ş n n ekmeğ n alnının ter yle kazanmasının [sayfa 263] b r tanrı buyruğu
olduğunu çok y b l rlerd , ama her günkü ekmeğ nde b r m ktar nsan ter yle
b rl kte, azıcık r n, örümcek ağı, hamamböceğ ölüsü, ekş m ş Alman b ra
mayası karışımını da yemekte olduğunu doğrusu b lm yordu; bu arada b z,
elbette, şap, kum ve d ğer lezzetl m neraller saymıyoruz. Kutsallığına
aldırış etmeks z n, serbest t caret, yan serbest fırıncılık, devlet denet m
altına sokuldu (Parlamentonun 1863 yılı oturumunda) ve Parlamentonun
çıkardığı aynı yasa le, 18 yaşından küçük fırıncı çıraklarının gece 9’dan
sabah 5’e kadar çalışmaları yasaklandı. Bu son madde, bu esk moda ve
babadan kalma şkolundak aşırı-çalışmanın c ltler dolusu fades yd .
“Londra’da b r fırıncı kalfasının ş , kural olarak, gece onb r sıralarında
başlar. O saatte “hamuru karar”, bu, unun m ktarına ya da harcanan emeğe
göre, yarım saatten üç çeyreğe kadar zaman alan yorucu b r şt r. Aynı
zamanda, hamur teknes n n kapağı olan somun tablasının üzer ne uzanır.
Altında b r çuval, başının altında gene dürülmüş b r çuval vardır; b r- k saat
kadar kest r r. Ardından b r saat kadar süren hızlı ve devamlı b r çalışma
başlar: hamur yayılır, tartılır, somunlanır, fırına ver l r; yuvarlak ve süslü
ekmekler hazırlanır, p şm ş ekmek fırından çek l r, dükkana götürülür, vb.,
vb.. B r fırında sıcaklık, 75 le 90 derece327* arasında değ ş r, küçük
fırınlarda daha da yüksekt r. Ekmek, francala vb. yapımı ş b t nce, bunların
dağıtımı başlar, ve bu şte çalışan kalfaların çoğu, yukarda anlatıldığı g b
gece yorucu b r çalışmadan sonra, gündüz de küfelerle ya da el arabaları le
ekmek taşıyarak saatlerce ayak üzer nded rler; ve bazan tekrar fırına
dönerek, mevs me ya da efend ler n n şler n n hacm ne göre, şten, öğley n
b r le altı arasında çıkarlar. Bu arada, ötek ler, akşamın geç saat ne kadar
ekmek p ş rme ş ne devam ederler. ...328 “Londra mevs m ” den len süre
boyunca, kent n West End mahalles ndek “tam f yatlı” fırınlarda çalışanlar
genell kle gece saat 11’de şe başlarlar ve b r ya da k kısa (bazan çok kısa)
d nlenme aralığıyla, ertes sabah sek ze kadar ekmek yapımıyla uğraşırlar.
Daha sonra da, bütün gün, 4, 5, 6 ve hatta akşam 7’ye kadar dışarı ekmek
taşırlar ya da bazı zamanlar öğleden sonra gene fırına dönüp peks met
yapımına yardım ederler. Böylece şler n b t rd kten sonra ertes gün
yen den başlamak [sayfa 264] üzere bazan beş-altı saat, bazan da dört-beş saat
uyuyab l rler. Cuma günler da ma daha erken başlarlar; bazıları saat on
sıralarında başlayıp ekmek yapımı ve dağıtımı le cumartes geces saat
sek ze kadar çalışırlar, ama çoğu zaman da ş, pazar sabahı dördü-beş bulur.
Pazar günler şç ler n, günde k -üç kez b r- k saat süreyle ertes günün
ekmeğ ç n hazırlık yapması gerek r. ... Ucuz ekmek satan patronların
(bunlar, ekmekler n “tam f yat”ın altında satan fırıncılardır ve daha önce
bel rt ld ğ g b Londra’dak fırıncıların dörtte-üçünü kapsarlar) “emr nde
çalışanlar, ortalama olarak daha uzun süre çalışmaları b r yana, şler , hemen
da ma fırının ç nde geçer. Ucuz satan patronlar, genell kle, ekmeğ ...
dükkanda satarlar. Bazı bakkallar dışında dışarıya pek ekmek satmayan bu
fırıncılar, eğer dışarı gönder rlerse, k bu yaygın değ ld r, bu ş ç n başka
şç kullanırlar. Kapı kapı ekmek dağıtmak adetler değ ld r. Haftanın sonuna
doğru ... şç ler perşembe geces saat onda başlarlar, pek önems z aralıklarla
cumartes geces geç saate kadar çalışmaya devam ederler.”329
Burjuva zekası b le “ucuzcu” patronların durumunu kavramaktadır.
“İşç ler n ödenmeyen emeğ , uygulanan bu rekabet n kaynağını
oluşturmaktadır.”330 Ve “tam f yatlı” fırıncılar”, ucuzcu rak pler n ,
Soruşturma Kom syonuna, yabancı emeğ n hırsızları ve h lekârlar d ye
suçlayarak hbar ederler. “Bunlar, ancak, önce, halkı aldatarak, sonra da
şç ler n on k saatl k ücretle onsek z saat çalıştırarak varlıklarını
sürdürüyorlar.”331
Ekmeğe h le karıştırılması ve ekmeğ tam f yatının altında satan b r fırıncı
sınıfının meydana gelmes , 18. yüzyılın başında, bu şkolunun lonca n tel ğ n
y t rmes yle başlamıştır, ve kap tal st değ rmenc ya da uncu k sves altında,
sözde patron olan fırıncının arkasında yükselm şt r.332 Böylece bu şkolunda
kap tal st üret m n, şgününün alab ld ğ ne uzatılmasının ve gece ş n n –gece
[sayfa 265] ş n n Londra’da b le ancak 1824’te c dd olarak yerleşmes ne
karşın– temeller atılmış oldu.333
Bütün bu anlatılanlardan sonra, Kom syon Raporunun, fırın şç ler n ,
kısa ömürlü şç ler arasında saydığı anlaşılıyor; elbette, şç sınıfının
çocukları, normal sayılan kırımdan yakayı kurtarab l rse seyrek de olsa 42
yıl yaşayab l r. Bununla b rl kte, fırın şç l ğ ç n başvuranların sayısı,
da ma çok büyük olmuştur. Londra’ya emek-gücü sağlayan kaynaklar,
İskoçya, İng ltere’n n batıdak tarım bölgeler ve Almanya d .
1858-60 yıllarında, fırın şç ler , İrlanda’da, gece ve pazar çalışmalarına
karşı, g derler n kend ler karşılayarak büyük m t ngler düzenled ler. Halk,
örneğ n 1860 Mayısındak Dubl n m t ng ne, İrlandalılara özgü
sıcakkanlılıkla katıldı. Bu hareket n sonucu olarak, Wexford, K lkenny,
Clonmel, Waterford ve başka yerlerde, yalnızca gündüz çalışma, başarıyla
sağlandı. “Fırın şç ler n n ş kayetler n n çok fazla olduğu L mer ck’te, bu
hareket, fırın sah pler n n ve özell kle ekmek fabr kası sah pler n n karşı
koymaları le yen lg ye uğradı. L mer ck örneğ , Enn s ve T pperary’de
ger lemelere yolaçtı. Kırgınlıkların en ş ddetl b r şek lde ortaya döküldüğü
Cork’ta, patronlar, şç ler n şler ne son verme yetk ler n kullanarak hareket
yen lg ye uğrattılar. Dubl n’ de, fırın sah pler , harekete karşı en kararlı
tutumlarını takındılar ve harekete elebaşılık edenler y ce yıldırarak,
stekler ne aykırı olarak, pazar çalışmalarına ve gece ş ne zorla razı
ett ler.”334
İrlanda’da tepeden tırnağa s lahlanmış ve genel olarak bu gücünü
göstermes n b len İng l z hükümet n n bu kom tes , Dubl n, L -mer ck, Cork
ve başka yerlerdek yolagelmez fırın sah pler ne, acıklı ama yumuşak b r
htarla yet nd : “Kom te, çalışma saatler n n, doğal yasalarla sınırlı olduğuna
ve karşılığında ceza görülmeden bunun hlal ed lemeyeceğ ne nanmaktadır.
Fırın sah pler , şç ler n , şler nden atılma korkusu ç ne sokarak, d nsel ve
manev nançlarını sarsmaya, ülken n yasalarını saymamaya, halkoyunu
hesaba katmamaya” (bütün bunlarla pazar günü çalışma kasted l yor)
“zorluyorlar ve, şç le patron arasında kötü duygular körüklen yor, ... ve
d n, ahlak ve toplumsal düzen ç n tehl kel örnekler yaratılıyor. ... Kom te,
günde 12 saat geçen devamlı çalışmanın, şç n n a le ve özel yaşamını
zedeleyeceğ ne, ahlak [sayfa 266] bakımdan felaketl sonuçlara yolaçacağına,
ve her nsanın ev ne müdahale ederek evlat, kardeş, koca ve baba olarak a le
ödevler n yer ne get rmes ne engel olacağına nanmaktadır. 12 saat n
ötes nde çalışma, şç n n sağlığını tehl keye atma eğ l m n taşır ve böylece
zamanından önce kocamaya ve ölüme yolaçarak, a le re s n n bakım ve
desteğ n n en fazla gerekl olduğu anda, bundan yoksun bırakmakla şç
a leler ne büyük zararlar ver r.”335
B z, buraya kadar, yalnız İrlanda’yı ele aldık. Kanalın ötek yakasında,
İskoçya’da, tarım şç ler , ç ft sürücüler, en dayanılmaz kl m koşulları
altında, 13-14 saatl k şgününe, pazar günler ek 4 saate (saba-taryanların336*
bu ülkes nde)337 karşı protestoda bulunurken, tam o sırada, üç dem ryolu
şç s Londra’da jür n n karşısına çıkartılmış bulunuyorlardı: b r bekç , b r
mak n st ve b r hareket memuru. Büyük b r tren kazası, yüzlerce yolcuyu öbür
dünyaya gönderm şt . Bu memurların hmal , felaket n neden yd . Sanıkların
üçü de tek b r ses g b jür ye, on-on k yıl önce görevler n n günde yalnız
sek z saat olduğunu söylüyorlar. Son beş-altı yılda, bu, basamak basamak 14,
18 ve 20 saate çıkıyor, ve özell kle tat le g denler n ş ddetl baskıları
altında, gez trenler zamanında, çalışmaları çoğu zaman h ç aralıksız. 40-50
saat sürüyor. Bunların üçü de sıradan nsanoğlu, Tepegöz falan değ ller. B r
noktada emek-güçler tüken yor. Uyuşukluk bastırıyor. Kafaları çalışmaz,
gözler görmez oluyor. Tamamen “saygıdeğer” İng l z jür üyeler , buna,
şç ler adam öldürme suçuyla b r üst mahkemeye göndermekle yanıt verd ,
ve bu yargıya bağlı naz k b r “ek” le, dem ryollarını şleten kap tal st dev
f rmaların, bundan böyle, yeter m ktarda emek-gücü satın-almada daha
el açık olmalarını, ve parasını öded kler emek-gü-cünün tüket m nde daha
“ılımlı”, daha “fedakâr”‘ ve daha “tutumlu” olmalarını [sayfa 267] kutsal b r
d lek olarak fade ett .338
Her meslekten, her yaştan ve her c ns yetten, karışık b r şç ka-
labalığına, üzer m zde kılıçtan geç r len ruhların Ulysses’ın üzer nde
bıraktığı zlen mlerden daha çarpıcı etk bırakan topluluğa bakar bakmaz –
koltuklarındak Mav k tapları görmesek b le– aşırı-çalışmanın zler n
derhal görürüz; çarpıcı karşıtlık, sermaye karşısında bütün nsanların aynı
olduğu yargısını tanıtlayan k k ş y örnek olarak alalım: b r kadın şapkacısı
le b r dem rc y .
1863 Haz ranının son haftasında, Londra’dak bütün günlük gazeteler
“sansasyonel” b r başlık altında b r haber yayınladılar: “Aşırı-çalışmanın
neden olduğu ölüm.” Haber, çok saygıdeğer b r g ys f rma-sında çalışan ve
El se tatlı adıyla b r hanımefend tarafından sömürülen 20 yaşındak şapkacı
Mary Anne Walkley’ n ölümü le lg l yd . Sık sık y nelenen o esk öykü,339
b r kez daha anlatılıyordu. Bu kız, ortalama 16½ saat, şler n hızlı g tt ğ
mevs mde se aralıksız 30 saat çalışıyor, azalan emek-gücü, arasıra, l kör,
şarap ya da kahve le takv ye ed l yordu. Ş md se mevs m n en hızlı
zamanıydı. Yen thal ed lm ş Gal Prenses onuruna ver lecek baloda soylu
hanımların g yecekler süslüpüslü tuvaletler n gözaçıp kapayana kadar
hazırlanması gerek yordu. Mary Anne Walkley, 60 kızla b rl kte h ç aralıksız
26½ saat çalışmıştı; 30 kız b r odada oturmuşlardı ve odanın havası ancak
bunların [sayfa 268] 1/3’ ne yetecek kadardı. Gece, yatak odasının tahtalarla
bölünmüş havasız bölmeler nde k şer k şer yatıyorlardı.340 Ve bu da,
Londra’nın en y modaev yd . Mary Anne Walkley, cuma günü hastalandı ve
el ndek ş b t remed ğ ç n Madam El se’y şaşkın bırakıp pazar günü
öldü. Ancak ölümünden sonra çağrılan Dr. Bay Keys, jür önünde dosdoğru
tanıklık ett ve şunları söyled : “Mary Anne Walkley, çok kalabalık b r odada
uzun saatler çalışması ve çok küçük ve havasız b r yatak odasında bulunması
neden yle ölmüştür.” Doktora y b r nezaket ders verm ş olmak ç n jür
kararını şöyle açıkladı:
“Müteveffa nme sonucu ölmüştür, ama kalabalık b r odada aşırı-
çalışmasının ölümünü çabuklaştırdığı kaygısını veren nedenler de vardır,
vb.” “B z m beyaz köleler m z” d ye feryat ed yordu Cobden le Br ght’ n
serbest t caret organı Morn ng Star, “B z m beyaz köleler m z, mezara g rene
kadar d d n p dururlar ve çoğu zaman sess zce er y p, ölür g derler.”341 [sayfa
269]
“Öles ye çalışma yalnız terz atölyeler nde değ l, başka b nlerce yerde
her gün olagelmekte; ‘ şler n y g tt ğ ’ hemen her yerde de d yeb l r m. ...
Örnek olarak dem rc y alalım. Ozanların ded kler doğruysa, dem rc den
canlı, daha key fl nsan bulunmazmış; sabah erkenden kalkar, gün doğmadan
kıvılcımlar saçmaya başlar; yemes , çmes , uyuması b le başkasına
benzemez. Normal çalışsa, gerçekten de, f z k yönünden en y durumda olan
nsanlardan b r sayılır. Ama. b z, onun ardına takılıp, kente ya da kasabaya
nel m, bu güçlü adam üzer nde ş n ez c ağırlığını ve ülkedek ölüm
oranındak yer n görel m. Marylebone’da dem rc ler n yıllık ölüm oranı
b nde 31’d r, ve bu oran ülkede toplam erkek ölüm oranından b nde 11 daha
yüksekt r. İnsan uğraşının neredeyse çgüdüsel b r kolu olan bu meslek,
çalışma alanı olarak h ç de kötü b r yanı olmadığı halde, sırf aşırı-çalışma
yüzünden, nsanı y y p b t ren b r ş hal n alıyor. Her gün şu kadar sayıda
çek ç sallayab l r, şu kadar adım atab l r, şu kadar nefes alab l r, şu kadar ş
yapab l r, ve d yel m ortalama ell yıl yaşayab l r; ama, şu kadar fazla çek ç
sallamaya, nefes almaya, adım atmaya ve yaşamını dörtte-b r kadar fazla
harcamaya zorlanır. Bu çabayı göster r, sonuçta bell zamanda dörtte-b r
kadar fazla ş çıkartır, ama 50 yer ne de 37 yaşında ölür.”342

DÖRDÜNCÜ KESİM. – GÜNDÜZ VE GECE İŞİ.


VARDİYA SİSTEMİ

Değ şmeyen sermaye, üret m araçları, artı-değer üret lmes açısından


düşünüldüğünde, yalnızca, emeğ , ve emeğ n her damlası le b rl kte, onunla
orantılı m ktarda artı-emeğ emmek ç n vardır. Bunu yapamadığı sürece,
onların varlığı kap tal st n n sp b r kaybına neden olur, çünkü, böyle âtıl
yattıkları sürece, yararsız b r sermaye yatırımını tems l ederler. Bu
sermayen n kullanılmasının sekteye uğraması, ş n yen den başlaması ç n ek
b r harcamayı [sayfa 270] zorunlu kılar kılmaz, bu kayıp, somut ve mutlak hale
gel r. Emek-gücünün, doğal günün sınırları ötes nde, geceye geçecek şek lde
uzatılması, yalnızca, geç c b r etk yapar. Böylece ancak vamp r n, emeğ n
canlı kanına olan susuzluğu azıcık g der lm ş olur. İşte bunun ç n, günün 24
saat boyunca, emeğe elkonulması, kap tal st üret m n kaçınılmaz eğ l m d r.
Ne var k , aynı b reysel emek-gücünü, hem gece, hem de gündüz devamlı
olarak sömürmek madd olarak olanaksız olduğuna göre, bu madd engel n
üstes nden gelmek ç n, gündüz emek-gücü tükenen şç lerle, gece tükenenler
arasında b r nöbetleşme gerekl d r. Bu nöbetleşme çeş tl şek llerde olab l r;
örneğ n şç ler n b r kısmı b r hafta gündüz, ertes hafta gece ç nde
çalıştırılırlar. Bu vard ya s stem n n, k grup şç n n böyle nöbetleşe
çalışmasının, İng l z pamuklu sanay n n en hızlı gençl k dönem nde gen ş
ölçüde uygulandığı, ve bugün de, d ğerler yanında, Moskova bölges ndek
pamuk pl ğ sanay nde hâlâ uygulanmakta olduğu çok y b l nmekted r. Bu
24 saatl k üret m sürec , bugün de, b r s stem olarak, Büyük Br tanya’da hâlâ
“serbest” olan b rçok sanay kollarında, Gal ve İskoçya’dak yüksek
fırınlarda, dem r fabr kalarında, levha ve saç fabr kalarında ve d ğer maden
eşya tes sler nde uygulanır. Buralarda emek-zamanı, altı şgününün 24’er
saat dışında, pazar gününün 24 saat n n büyük b r kısmını da ç ne alır.
İşç ler, erkek ve kadın yet şk nlerden ve her k c ns yetten çocuklardan
oluşmuştur. Çocuklarla gençler n yaşları, 8 le (bazan 6 olab l r) 18 yaş
arasında değ şen bütün kademeler çer r.343
Bazı sanay kollarında kızlar ve kadınlar geceler erkeklerle b rarada
çalışıyorlardı.344
Gece ş n n genell kle yıpratıcı etk ler b r yana,345 üret m [sayfa 271]
sürec n n aralıksız olarak 24 saat sürmes , normal şgününün sınırlarının
aşılması ç n çok uygun olanaklar sağlamaktadır; örneğ n, aslında çok yorucu
olan adı geçen sanay kollarında, resm şgünü her şç ç n gündüz ya da
gece genell kle 12 saat demekt r. Ama bu sınırı aşan aşırı-çalışma, b rçok
durumda, İng l z resm raporlarının d l yle, “gerçekten korkunçtur.”346
Rapor şöyle devam ed yor: “Aşağıdak bölümlerde anlatılan şler n 9 le
12 yaşlarındak çocuklar tarafından yapıldığını anladıktan sonra, ana-
babalarla şverenler n, eller ndek gücü bu kadar kötüye kullanmalarına artık
b r son ver lmes zamanının geld ğ sonucuna varılmaması mümkün
değ ld r.”347
“Çocukların olağan zamanlarda olduğu g b sıkı zamanlarda da gece ve
gündüz çalıştırılması, bunların sık sık aşırı-çalıştırılmalarına ster stemez
yolaçmaktadır. Bu saatler, bazan yalnız düpedüz zulüm değ l, çocuklar ç n
nanılmayacak derecede uzundur. Bu durum karşısında çocukların bazılarının
sık sık şe gelmed kler görülüyor. Bu g b durumlarda bunların yer n ötek
vard yada çalışan çocuklar alıyor. Büyük b r saç fabr kası yönet c s ne, şe
gelmeyen çocukların yerler n n nasıl doldurulduğunu sorduğum zaman,
aldığım yanıt, bu s stem n herkesçe b l nd ğ n açıkça göster yordu:
‘Affeders n z ama efend m, bunu ben m kadar s zde b l yorsunuz’; böylece
gerçeğ aynen kabul ed yordu.”348
“Normal çalışma saatler n n sabah 6’dan akşam 5½’a kadar devam ett ğ
b r saç levha fabr kasında, b r çocuk, haftanın dört geces en az akşam 8½’ye
kadar çalıştı ve ... bu böyle altı ay sürdü. 9 yaşında d ğer b r çocuk bazan 12
saatl k ardarda üç vard ya çalışmış ve 10 yaşına geld ğ nde aralıksız k gün
k gece [sayfa 272] çalışmıştı” “Ş md 10 yaşında olan” b r üçüncüsü.......
sabah 6’dan gece 12’ye kadar üstüste üç gece çalışmış, d ğer geceler 9’a
kadar, çalışmıştı.” “Ş md 13’ünde olan b r başkası, toplam b r hafta, akşam
6’dan ertes gün öğley n 12’ye kadar çalıştığı g b bazı zamanlarda da üç
vard ya şe devam etm ş, yan pazartes sabahı başlayıp salı geces ne kadar
aralıksız çalışmıştı.” “Ş md 12’s nde olan b r başkası Stavely’dek b r
dökümhanede tam b r hafta sabah altıdan gece on k ye kadar çalışmış ve şe
devam edemez hale gelm ş.” “Dokuz yaşındak George All nsworth, geçen
cuma, k lerde çalışmak ç n buraya geld ; ancak ertes sabah 3’te şe
başlayacağımız ç n bütün gece burada bekled . Beş m l uzakta oturuyordu.
Ocağın yanında yere yattım, altıma önlüğümü yaydım, üzer me ceket m
aldım. D ğer k gün sabah 6’da buradaydım. Aman! Burası çok sıcak.
Buraya gelmeden önce, köyde b r yıla yakın gene böyle b r şte çalıştım.
Orada da, cumartes sabahı üçte başlardım, ama ev yakındı, g der evde
uyurdum. D ğer günler sabah altıda başlıyordum, gece 6’ya, 7’ye kadar
çalışıyordum.” v.b..349 [sayfa 273]
Ş md de, sermayen n, bu 24 saatl k s stem nasıl gördüğünü d nleyel m.
Bu s stem n aşırı b ç mler , şgününün, “zal mce ve nanılmaz ölçülerde”
uzatılması suçlaması, doğal olarak sess zl kle geç şt r l-m ş. Sermaye,
s stemden yalnızca, normal “b ç m ” ç nde sözetmekte.
Aralarında yalnız yüzde-onu 18 yaşın altında olan ve 18’ n altında
olanların da yalnız 20’s n n gece vard yasında çalıştığı 600 le 700 k ş y
çalıştıran çel k fabr katörler Naylor le V ckers beyefend ler şunları
anlatıyorlar: “Çocukların sıcaktan yana b r sıkıntıları yoktur; sıcaklık olsa
olsa 86° la 90°.. .. Dem rhane le saç fabr kalarında şç ler , vard ya le
gece-gündüz çalışırlar, ama ş n ger kalan kısmı heps de gündüz ş , yan
sabah 6 le akşam 6 arası çalışması. Dökümhanede çalışma saatler 12’den
12’ye. İşç ler n bazıları da ma gece çalışır; gece-gündüz çalışması d ye
nöbet yoktur. ... B z, sürekl olarak, gece çalışanlarla gündüz çalışanların
sağlık yönünden aralarında b r fark olduğunu görmüyoruz, ve eğer değ ş kl k
olmasa da şç ler hep aynı zamanda d nlenseler belk de daha y
uyuyab l rler.. .. 18 yaşının altında 20 kadar çocuk gece vard yasında
çalışıyor. ... 18 yaşından küçük çocuklar gece çalışmasa bu sonucu alamayız.
Üret m mal yet n n artmasından ş kayetler başlar. ... Her şkolunda usta şç
bulmak zor, ama sted ğ n z kadar çocuk bulab l rs n z. ... B z m
çalıştırdığımız çocuklarla lg l yönetmel k (gece ş konusundak
sınırlamalar) b z m ç n pek öneml değ ld r.”350
3.000 kadar erkek ve çocuk ça1ıştıran, dem r ve ağır çel k g b şler n b r
kısmı gece ve gündüz vard yası le devam eden, John Brown ve Ortakları
f rmasından Bay J. Ell s, “ağır çel k şler nde, k erkeğe karşılık b r ya da
k tane çocuk çalıştırıyoruz”‘ d yor. F rmalarında, yaşı 18’ n altında 500’e
yakın çocuk çalışıyor, bunların 1/3’ , yan 170 kadarı, 13 yaşının altında.
Öner len yasa değ ş kl ğ konusunda Bay Ell s şöyle d yor: “18 yaşından
[sayfa 274] küçükler n, 24 saatte 12 saatten fazla çalışmamalarının stenmes ne
herhang b r t raz olacağını sanmıyorum. Ama gece ş nde çalışacaklar ç n
12 yaşın üzer nde b r sınır ç z leb leceğ n b z düşünmüyoruz. Geceler
çocuk çalıştırmamıza z n ver lmemektense, ya da hatta 14 yaşından küçük
çocuklar, çalıştırmamızın önlenmes daha yer nde olur. Gündüz vard yasında
çalışan çocukların gece vard yasında da çalışmaları gerek r, çünkü gece
vard yasında yal-nız erkekler çalışamaz; bu, onların sağlıklarını mahveder.
Bununla b rl kte, her hafta değ ş rse gece çalışmasının zararlı olacağını
sanmıyoruz. (Buna karşılık Naylor le V ckers beyefend ler, şler n n çıkarı
yönünden, gece çalışmasında bu g b nöbetleşmen n, sürekl gece
çalışmasından daha zararlı olab leceğ düşünces nde d ler.) B z, gece
çalışanların da, yalnızca gündüz çalışanlar kadar sağlıklı olduklarını
görüyoruz. 18’ nden küçük çocukların, gece çalıştırılmasına z n
ver lmemes ne t razımız, srafların artması neden ne dayanab l r, zaten tek
neden budur:” (Ne de kurnazca b r bönlük!) “Bu artışın, ş n başarıyla
yürümes yönünden, kaldırılamayacak kadar büyük olacağı kanısındayız.”
(Ne tatlı d ll düzmece!) “Burada, emek zaten kıt, böyle b r düzen konursa
daha da kıtlaşır.” (Yan , Ell s Brown ve Ortakları, şgücüne tam değer n
ödemek g b fec b r duruma düşeb l rler.)351
Cammel ve Ortakları, “Cyclops Çel k ve Dem r Ş rket ”, yukarda sözü
ed len John Brown ve Ortakları g b büyük b r f rma. Ş rket n müdürü,
Hükümet Kom ser Wh te’a fades n yazılı olarak verm şt r. İfades , gözden
geç rmes ç n kend s ne ver l nce, nedense müsveddey yoketmey uygun
bulmuştur. Ne var k , Bay Wh te’ın belleğ çok kuvvetl , Cyclops ve
Ortakları ç n çocuklarla del kanlıların gece çalışmalarının yasaklanmasının,
“olanaksız ve şler n durdurulmasıyla aynı anlama gelen b r hareket
olduğunu” gayet y anımsıyordu. Oysa f rmalarında, 18 yaşının altındak
çocuk oranı %6’dan b raz fazla, 13 yaşından küçük olanlar se yalnızca %1
kadardı.352
Attercl ffe’dek , Sanderson ve kardeşler dem r-çel k ve saç levha
fabr kasından Bay E. F. Sanderson aynı konuda şöyle d yor: “18 yaşından
küçük çocukların gece çalışmaları önlenmekle büyük güçlükler doğacak.
Bunların başlıcası, çocuk yer ne erkek [sayfa 275] çalıştırmakla masrafların
artması olacak. Bunun ne kadar olacağını söyleyemem ama, belk de
yapımcıları çel k f yatlarını yükseltmeye yöneltecek kadar olmayab l r; bu
nedenle, yet şk n erkekler bunu yüklenmey kabul etmeyecekler ne göre”
(amma da tuhaf nsanlarmış bunlar da!) “zararı gene b z çekm ş olacağız.”
Bay Sanderson, çocuklara ne verd ğ n b lm yor, “daha küçük çocuklar belk
haftada 4-5 ş l n alıyorlardır.. .. Çocukların yaptığı şler ç n genell kle”
(“genell kle” elbette, da ma değ l) “çocukların güçler yetmekte, bu nedenle,
uğranılan kaybı karşılamak ç n, erkekler n daha büyük olan güçler b ze b r
kazanç sağlayamaz, ya da bu, ancak maden n çok ağır olduğu durumlarda
sözkonusu olab l r. Büyükler daha az söz d nler oldukları ç n, yet şk n
şç ler em rler nde çocuk bulunmasını yeğlerler. Ama ayrıca mesleğ y
öğrenmek ç n çocukların küçük yaşta şe başlamaları gerekl d r. Yalnız
gündüz ş n n çocuklara açık bırakılması bu amacı gerçekleşt remez.” Acaba
n ç n? Çocuklar zanaatı n ç n gündüz öğrenmezler acaba? S zce neden ned r?
“Erkekler, b r hafta gece, b r hafta gündüz vard yasında çalıştıkları ç n,
çocuklardan yarı yarıya ayrı düşeb lecekler ve bunlardan elde ett kler
kazancın yarısını y t receklerd r. Bunların çıraklarına öğrett kler şeyler,
çocukların çalışmasının b r karşılığı d ye kabul ed l r, bu nedenle de
yet şk nler çocuk emeğ n düşük b r f yatla elde ederler. Her yet şk n erkek,
bu f yatın yarısını steyecekt r.” Yan öyle anlaşılıyor k , Bay Sanderson,
yet şk n erkekler n ücretler n n yarısını, çocukların gece çalışmaları yer ne
kend ceb nden ödeme durumunda kalacaktır. Sandersonların kârları böylece
b r ölçüde düşeceğ ne göre, çocukların gündüz n ç n zanaatlarını
öğrenemeyecekler n n Sandersonca b r z hn yetle açıklanışı böylece
aydınlığa kavuşmuş oluyor.353 Buna ek olarak, çocukların bıraktıkları gece
şler , onların yer ne çalışacakların omuzlarına yüklenecekt r k , onların da
bunu taşımaları olanaksızdır. Ortaya çıkacak güçlükler öyles ne büyük
olacaktır k , belk de gece ş n büsbütün bırakmaları gerekecekt r, ve E. F.
Sanderson’un ded ğ ne göre, “İş n yürütülmes yönünden pek de büyük önem
yoktur, ama” – Ama Bay Sanderson’un çel kten başka yapacağı şeyler de var.
[sayfa 276] Aslında çel k yapımı, artı-değer yapımı ç n yalnızca b r bahane.
Yüksek fırınlar, haddehaneler vb., b nalar, mak neler, dem r, kömür vb.,
çel ğe dönüşmekten daha fazla b r şey yapmak zorundadırlar. Bütün bunların
burada bulunuş nedenler , artı-emeğ emmek; bu emme ş de, kuşkusuz 24
saatte, 12 saatten daha fazla olur. Ve bunlar, Tanrının ve yasaların
bağışlamasıyla, Sanderson-lara b r m ktar şç n n, günün bütün 24 saat n
kapsayan b r emek-zamanı ç n senet verm şlerd r; ve bunların emeğ emme
şlevler kes nt ye uğrar uğramaz, sermaye olma özell kler n y t recekler
g b , Sandersonlar ç n de net b r kayıp oluştururlar. “O zaman, hem bu kadar
pahalı mak neler zamanın yarısında boş kaldıkları ç n kayba uğranır ve hem
de, ş md k s stemle üreteb ld ğ m z m ktara ulaşmak ç n, b nalar le
fabr kayı k katına çıkartmamız, yan masrafları k kat artırmamız gerek r.”
İy ama, yalnızca gündüz çalışan, b naları, mak neler , hammaddeler ,
geceler “boş” duran d ğer kap tal stler n yararlanmadıkları b r hakkı, bu
Sandersonlar n ç n ayrıcalık olarak stemeye kalkışırlar? E. F. Sanderson bu
soruya d ğer bütün Sandersonlar adına karşılık ver yor: “Yalnızca gündüz
çalışan fabr kalarda boş duran mak neler neden yle b r kayıp olduğu
doğrudur. Ama b z m ç n fırınların kullanılması ayrıca b r kaybı gerekt r r.
Eğer yakılmaya devam ed lse, boşuna yakıt harcanmış olur” (yan ş md
şç ler n hayat özler n n harcanması yer ne), “yakılmasa, ateş n yen den
yakılması ve sıcaklık yükselmes zaman kaybına yolaçar” (oysa, 8 yaşından
küçük çocukların b le uyku zamanlarından verd kler kayıp, Sanderson
kab les ç n emek-zamanı kazancıdır), “ve sıcaklık değ şmes , fırınlar
üzer nde ayrıca olumsuz etk yapar.” (Oysa, bu aynı fırınlar, gece-gündüz
emek değ ş m nden h ç etk lenmezler.)354 [sayfa 277]

BEŞİNCİ KESİM. – NORMAL BİR İŞGÜNÜ İÇİN SAVAŞIM


İŞGÜNÜNÜN UZATILMASI İÇİN 14. YÜZYILIN ORTASINDAN
17. YÜZYILIN SONUNA KADAR ÇIKARTILAN ZORUNLU YASALAR

İşgünü ned r? Sermayen n satınaldığı emek-gücünün günlük değer n


tüketeb leceğ zamanın uzunluğu ned r? Emek-gücünün kend s n n yen den-
üret m ç n gerekl emek-zamanının ötes nde, şgünü ne kadar uzatılab l r?
Bu sorulara sermayen n verd ğ karşılıklar görülmüş bulunuyor: İşgünü, 24
saatl k tam günün, emek-gücünün yen den şe koşulab lmes ç n mutlaka
gerekl b rkaç d nlenme saat çıktıktan sonrak kısmıdır. Bundan da apaçık
görülüyor k , şç , bütün yaşamı boyunca emek-gücünden başka b r şey
değ ld r; bu nedenle de bütün kullanılab l r zaman, hem doğal yönden hem de
yasalarla, sermayen n kend büyümes ne adanmış emek-zamanından barett r.
K ş n n eğ t m ç n, f kr gel ş m ç n, toplumsal faal yetler n ve toplumsal
l şk ler n yer ne get rmes ç n, bedensel ve ussal faal yetler n serbestçe
kullanması ç n zaman ve hatta pazar (üstel k sabateryanlar ülkes nde)355
d nlenme zamanı b le – boş lakırdı! Ama, kör ve önüne [sayfa 278] geç lmez
tutkusuyla, artı-değere duyduğu kurt açlığı le sermaye, şgününün yalnız
manev değ l, f z ksel en üst sınırlarını da ç ğner geçer. İnsan beden n n
büyümes , serp l p gel şmes ve sağlığının devamı ç n gerekl olan zamanı
gaspeder. Tem z hava le güneş ışığının tüket m ç n gerekl olan zamanı b le
çalar. Yemek zamanına elkoyarak, el nden geld ğ nce onu da üret m sürec ne
katar, böylece, ocağa kömür atılır, mak neye yağ ver l r g b , şç ye de,
üret m aracıymış g b , y yecek ver l r. Bedensel gücün yer ne gelmes ,
derlen p toparlanması, tazelenmes ç n gerekl sağlıklı uyku süres , tamamen
tükenm ş b r organ zmanın şöyle böyle canlanması ç n kaçınılmaz b rkaç
saatl k uyuklamaya nd rgenm şt r. İşgününün sınırlarını bel rleyen, emek-
gücünün normal varlığını sürdürmes değ ld r; bu sınırlar, şç n n d nlenme
zamanının sınırı ne kadar ez c , zorunlu ve acılı olursa olsun, emek-gü-cünün
günlük mümkün olan en üst düzeyde harcanması le bel rlen r. Emek-gücünün
ömrünün uzunluğu sermayeye vız gel r. Onu lg lend ren tek şey, b r şgünü
boyunca akışı sağlayab lecek azam emek-gücüdür. Bu amacına, tıpkı
açgözlü b r ç ftç n n, toprağın ver ml l ğ n tüketerek ondan elden geld ğ nce
fazla ürün koparması g b , şç n n yaşamını kısaltarak ulaşır.
Kap tal st üret m tarzı (aslında artı-değer üret m , artı-emeğ n em lmes ),
böylece şgününün uzatılmasıyla, nsan emek-gücünü, nor-mal, manev ve
f z ksel gel şme koşullarını ve şlevler n yozlaştırır. Aynı zamanda, bu
emek-gücünün, zamanından önce tükenmes ne ve ölümüne neden olur.356
Bell b r dönem çers nde emekç n n gerçek yaşam süres n kısaltarak, onun
üret m süres n uzatır.
Ama, emek-gücünün değer , şç n n yen den-üret m ya da şç sınıfının
varlığını sürdürmes ç n gerekl metaların değer n çer r. Bu durumda,
sermayen n ölçüsüz kend n gen şletme tutkusunda, şgününün anormal
uzatılması, şç n n ömrünü, dolayısıyla emek-gücünün süres n kısaltır;
böylece kullanılıp tüket len güçler n yer n daha süratl doldurma
zorunluluğu ortaya çıkar ve emek-gücünün yen den-üret m ç n gerekl
g derler daha büyük olur. [sayfa 279] Bu, mak ne ne kadar çabuk yıpranırsa,
mak nen n her gün yen den üret lmes gereken değer bölümünün o kadar daha
büyük olması g b d r.
Köle sah b , emekç s n , at satınalır g b alır. Köles n kaybederse, bunu
yer ne koymak ç n köle pazarında yen den para harcaması gerekl b r
sermayey kaybetm ş olur. Ama, “Georg a’nın p r nç tarlaları ya da
M ss s pp bataklıkları, nsan sağlığı ç n çok tehl kel olab l r; ne var k , bu
bölgeler n ek l p-b ç lmes n n zorunlu kıldığı nsan kaybı, V rg n a ve
Kentucky’n n ver ml nsan kaynaklarından yer ne konulamayacak kadar
büyük değ ld r. Ekonom k kaygılar, doğal b r s stem çers nde, efend n n
çıkarı le kölen n yaşamının sürdürülmes n n özdeşl ğ dereces nde ona
nsanca davranılmasının gerekçes olab l r, ama köle t caret alıp yürüyünce,
gene aynı kaygı, kölen n ölçüsüzce sömürülmes ve ez lmes n n neden hal ne
gel r; çünkü, yer her zaman dış pazarlardan doldurulab ld kten sonra,
ömrünün uzunluğu, yaşadığı sürece ondan sağlanacak ver m n yanında
önems z b r konu hal n alır. Buna uygun olarak köle thal eden ülkelerde, en
etk n ekonom k yolun, köle sürüsünden mümkün olan en kısa zamanda elden
geld ğ nce fazla emek sızdırılması şekl nde b r kural vardır. Yıllık kârın
çoğu zaman ç ftl ğ n tüm sermayes ne eş t olduğu trop k alanlarda zenc
halkın yaşamı h ç düşünülmeden harcanır. Batı H nt Adalarında yüzyıllardır
korkunç servetlere kaynak olan tarım, m lyonlarca Afr kalının yaşamını yutan
mezar olmuştur. Bugün gel rler m lyonlarla hesaplanan ve ç ftl k
sah pler n n prensler g b yaşadığı Küba’da, köle sınıfının, en korkunç
yaşama koşulları, en öldürücü ve b t p tükenmez b r çalışma ç nde
olduklarını görüyoruz; ve hatta, her yıl, b r bölümü tamamen yokolup
g d yor.”357
Mutato nom ne de te fabula narratur.358* Köle t caret yer ne emek-
pazarını, Kentucky le V rg n a yer ne İrlanda ve İng ltere’n n tarım
bölgeler n , İskoçya ve Galler’ , Afr ka yer ne Almanya’yı koyunuz. Aşırı-
çalışmanın Londra’da fırın şç ler n n saflarını nasıl er tt ğ n gördük. Gene
de Londra’dak emek-pazarı, fırınlarda çalışmak ç n Almanya le d ğer
ülkelerden gelen ölüm adayları le her zaman tıklım tıklım doludur.
Çömlekç l k, gördüğümüz g b , en ömür tüket c şkollarından b r . Ama
ortalıkta [sayfa 280] çömlekç kıtlığı mı var? Modern çömlekç l ğ cat eden ve
aslında kend s de sıradan b r şç olan Jos ah Wedgwood, 1785 yılında,
Avam Kamarası önünde, bu şkolunda, 15-20 b n k ş n n çalıştığını
söyled .359 1861 yılında Büyük Br tanya’da yalnız bu şle lg l sanay
merkezler n n nüfusu 101.302 d . “Pamuklu sanay kurulalı doksan yıl
oluyor. ... İng ltere’de üç kuşak boyunca varolan bu sanay kolunun bu
sürede, fabr ka şç ler n n dokuz kuşağını mahvett ğ n güvenle
söyleyeb l r m.” 360

Kuşkusuz şler n kızıştığı bazı dönemlerde, emek-pazarında d k-kat


çek c boşluklar olmaktadır. Örneğ n 1834’te böyleyd . O sırada malatçılar,
hemen, Yoksullar Yasası Kom syonuna, tarım bölges ndek “fazla-nüfus”un
kuzeye gönder lmes n önerd ; açıklamalarına göre, “oradak fabr katörler bu
fazla-nüfusu emer ve tüketeb l rd .”361 “Yoksulluk Yasası Kom syonunun
onayı le tems lc ler atandı. ... Manches-ter’de b r büro kuruldu, tarım
bölges nde çalışmak steyen şç ler n l stes gönder ld ve bunların adları
deftere geç r ld . İmalatçılar bu bürolara g derek sted kler k ş ler
seç yorlar ve ‘gerekl görülenler n’ Manchester’e yollanmaları ç n tal mat
ver yorlardı. Ve bunlar, eşya denkler g b et ketlend ler, neh r yolları ya da
arabalarla gönder ld ler; k m s de yola yayan koyuluyorlardı, çoğu yollarını
y t rm ş, aç-susuz durumda bulunuyordu. Bu s stem düzenl b r t caret hal n
aldı. Avam Kamarası buna pek nanmayacaktır, ama ben onlara d yorum k ,
bu nsan et traf ğ sürüp g tt , ve bunlar , aslında, [Manchester’l ] malatçı-
lara satılıyorlardı, tıpkı, B rleş k Amer ka’da pamuk yet şt r c ler ne
köleler n satıldıkları g b . ... 1860’ta ‘pamuk t caret doruğuna ulaştı.’ ...
İmalatçılar gene şç sıkıntısı çekmeye başladılar. ... Gene, ‘et ajanları’ adını
taktıkları bürolara başvurdular. Bu ajanlar, derhal İng ltere’n n güney
vad ler ne, Dorsetsh re çayırlıklarına, Devonsh re tepeler ne, W ltsh re’da
hayvancılık yapılan yerlere dağıldılar, ama boşuna. Fazla-nüfus,
‘em lm ş’t .” Bury Guard an’ın yazdığına göre, Fransızlarla yapılan
sözleşme gereğ , “Lancash re rahatça daha 10.000 şç y emeb l rd , ve
30.000-40.000 şç ye daha gerek olacaktı.” Tarım bölgeler n , “et ajanları ve
yardımcıları” boşu boşuna taradıktan sonra, “Londra’ya b r heyet geld ve
[Yoksullar Yasası [sayfa 281] Yönet m Kurulu Başkanı Sayın Bay V ll ers’den],
bazı şevler nde bulunan yoksul çocukları Lanca-sh re fabr kalarında
çalıştırılmak üzere stekte bulundu.”362
Deney mler, kap tal ste, genel olarak sürekl b r nüfus-fazlası
bulunduğunu gösterm şt r; bu fazlalık, bodur, kısa ömürlü, çabucak b rb r n n
yer ne geçen, yan olgunlaşmadan dalından kopartılan nsan kuşaklarından
oluşsa b le, artı-emek emen sermayen n o andak gereks nmeler ne l şk n b r
fazlalıktı.363 Ve gerçekten de, deney mler, ak-lıbaşında b r gözlemc ye,
kap tal st üret m tarzının, [sayfa 282] tar h açısından daha dün denecek kadar
yen olmasına karşın, nsanların hayat güçler n büyük b r elçabukluğu le ta
kökünden kavradığını gösterd ğ g b , sına nüfusun yozlaşmasının, ancak
köylerden gelen lkel ve f z k yönden bozulmamış öğeler n sürekl olarak
em lmes yle nasıl gec kt ğ n ve hatta köy emekç ler n n b le tem z havaya ve
aralarında güçlü etk s n sürdüren ve ancak en güçlü olanların yaşamalarına
z n veren doğal seçmeye karşın nasıl yokolmaya başladığını da
göstermekted r.364 Dörtb r yandan çev ren şç kuşaklarının ıstıraplarını
görmezl kten gelmek ç n böyles ne geçerl nedenlere sah p bulunan ser-
maye, uygulamada da, nsan soyunun adım adım yozlaşması ve en-sonu
nsanlıktan çıkması olasılığı karşısında da, dünyanın batma olasılığı kadar az
lg l d r. Her borsa oyununda, fırtınanın ergeç kopup her şey n altüst
olacağını herkes b l r, ama gene de heps , kend s n n altın yağmuru le
küpler n doldurup onu sağlama aldıktan sonra, dünyanın kend n n değ l,
komşusunun başına yıkılab leceğ n düşünür. Apres mo le déluge! [Benden
sonra tufan. -ç.] her kap tal st n bütün kap tal st ulusların sloganıdır. Demek
k , sermaye, toplumun koyduğu zorunluluklar olmaksızın şç n n sağlığına
karşı da, yaşayacağı ömrün uzunluğuna karşı da vurdumduymazdır.365 Madd
ve manev yozlaşmaya, erken ölüme, aşırı-çalışma şkences konusundak
feryatlara şu karşılığı ver r: B z m kârlarımızı artırdığı ç n bunlara üzülmek
m gerek? Ama şlere bütünü le bakılırsa, bütün bunlar gerçekten de tek tek
kap tal stler n, y ya kötü n yet ne bağlı şeyler değ ld r. Serbest rekabet,
kap tal st [sayfa 283] üret m n ç nde yatan yasaları, tek tek her kap tal st
üzer nde güce sah p zorlayıcı dış yasalar olarak ortaya çıkarır.366
Normal şgününün saptanması, kap tal st le emekç arasında yüzyıllarca
süren savaşımların sonucudur. Bu savaşımın tar h , k karşıt eğ l m göster r.
Örneğ n, zamanımızdak İng l z fabr ka yönetmel ğ le, 14. yüzyıldan ta 18.
yüzyılın ortalarına kadar süregelen İng l z İş Statüler karşılaştırılab l r.367
Modern Fabr ka Yasaları şgününü zorla kısalttığı halde, daha öncek
yönetmel k bu sürey zorla uzatmaya çalışmıştı. Kuşkusuz, henüz çek rdek
hal ndek sermayen n –gel şmeye başladığı sıralarda, artı-emeğ n b r
quantum suff c t’ n 368* emme hakkını sırf ekonom k l şk ler n gücüyle
değ l de, devlet n yardımıyla sağlama aldığı zaman– talepler , sermayen n
olgunluk çağına ulaştıktan sonra da boğaz boğaza ver len savaşımlar sonucu
vermek zorunda kaldığı ödünlerle karşılaştırılırsa, pek masum görünürler.
“Özgür” emekç n n, ancak kap tal st üret m n gel şmes sayes nde, toplumsal
koşulların baskısıyla, yaşaması ç n gerekl şeyler karşılığında yaşamının
tüm faal kısmını, çalışma yeteneğ n n ta kend s n satmak, b r tas çorba ç n
doğumla kazandığı haklarını devretmek zorunda bulunduğunu anlayab lmes
ç n aradan yüzyılların geçmes gerekm şt r. Böylece, sermayen n, 14.
yüzyılın ortasından 17. yüzyılın sonuna kadar, devlet önlemler le yet şk n
emekç ler n şgünler n n uzatılmasını sağlamaya çalışması le, 19. yüzyılın
k nc yarısında, çocuk kanının sermayeye dönüşmes n engellemek ç n
devlet n [sayfa 284] şurada burada yürürlüğe koyduğu şgününün kısaltılmasının
aşağı yukarı b rb rler yle çakışması doğaldır. Örneğ n yakın zamana kadar
Kuzey Amer ka Cumhur yet n n en özgür eyalet olan Massachusetts’te bugün
12 yaşından küçük çocukların çalışmasını yasaklayan yönetmel k,
İng ltere’de daha 17. yüzyılın ortalarında, güçlü-kuvvetl zanaatçıların,
gürbüz şç ler n ve atlet k yapılı dem rc ler n normal şgünüydü.369
İlk “Statute of Labourers”370* ç n (23 Edvard III, 1349) en yakın bahane
(neden olarak değ l, çünkü bu tür yönetmel k bahaneler ortadan kalktıktan
sonra da yüzyıllarca sürüp g der) , halkı kırıp geç ren veba salgını oldu; öyle
k , b r tor yazarın ded ğ g b , “Aklayatkın koşullarla (yan şverene
aklayatkın n cel kte artı-emek bırakacak b r f yatla) şç bulmak öyles ne
güçleşm şt k , artık buna müsamaha göster lmezd ”.371 Bu nedenle,
aklayatkın ücretler yasayla bel rlend ğ g b , şgününün sınırları da saptandı.
Burada, b z lg lend ren bu son nokta, 1496 tar hl statüde de (Henry VII)
y nelend . Bütün zanaatçılar le toprak şç ler n n şgünü, bu statüye göre (ne
var k , bu statü uygulanmadı) marttan eylüle kadar, sabah beşten akşam 7-8’e
kadardı. Ama yemek zamanları, 1 saat kahvaltı, 1½ saat öğle yemeğ ve ½
saat k nd kahvaltısı olarak bel rlenm şt ; bu süre bugün de yürürlükte olan
fabr ka yasası hükümler n n k katıydı.372 Kış aylarında çalışma, [sayfa 285]
sabah 5’ten akşam hava kararana kadar sürecek ve yemek paydosları aynı
olacaktı. El zabeth zamanında 1562 tar hl statü, “günlük ya da haftalık
olarak tutulan” bütün şç ler n şsaatler n n uzunluğunu aynen bırakıyor, ama
paydos saatler n yazın 2½ saatle, kışın se 2 saatle sınırlıyordu. Öğle
yemeğ yalnız 1 saat sürecek, “yarım saatl k k nd uykusuna” yalnız mayıs
ayı ortası le ağustos ayı ortası arasında z n ver lecekt . İşbaşında
bulunulmayan her saat ç n ücretten 1 pen kes lecekt . Bununla b rl kte,
uygulamada, koşullar, statü k tabından daha fazla şç lerden yanaydı.
Ekonom pol t ğ n babası ve b r ölçüde de stat st ğ n kurucusu W ll am
Petty, 17. Yüzyılın son üçte-b r nde yayınladığı b r yapıtta şöyle d yor:
“Emekç k mseler” (o zamank tarım emekç ler ) “günde 10 saat çalışırlar ve
haftada 20 kez yemek yerler, yan her şgününde üç kez, pazar günler k kez;
açıkça görülüyor k , cuma akşamları oruç tutup, ş md olduğu g b , onb rden
[öğleden sonra -ç.] b re kadar, k saat yer ne b rbuçuk saat harcasalar ve
böylece 1/20 daha fazla çalışıp, 1/20 daha az harcasalar, yukarda sözü ed len
(verg ) yükseleb l rd .”373 Bu durumda, Dr. Andrew Ure, 1833 tar hl 12 saat
yasasını, geçm ş n karanlık çağlarına dönüş d ye küçümsemekte haksız
mıydı? Petty’n n sözünü ett ğ statüdek bu koşulların çıraklara da
uygulandığı gerç doğruydu, ama 17. yüzyılın sonunda b le çocuk emeğ yle
lg l koşullar, şu ş kayetten de açıkça görüleb l r: “Onların oradak
(Almanya’dak ) uygulaması, b zde, bu krallıkta olduğu g b , çıraklık süres n
mutlaka yed yılla sınırlamamıştır; onların ortak ölçütü üç ya da dört [yıldır
-ç.]: neden de onların beş kten başlayarak ş ç n eğ t lmeler ve böylece de
şe daha yatkın, uysal, dolayısıyla da, meslekler nde olgunluğa ve yetk nl ğe
daha çabuk ulaşmış olmalarıdır. Oysa b z m gençler m z, burada,
İng ltere’de, çırak olacak şek lde yet şt r lmed kler ç n, gel şmeler çok
ağır olmakta, yetk n b r zanaatçı olab lmeler daha fazla zaman
almaktadır.”374 [sayfa 286]
Gene de, 18. yüzyılın büyük b r kısmında, modern sanay ve mak neleşme
çağına kadar İng ltere’de, sermaye, emek-gücünün, haftalık değer n
ödeyerek şç n n b r hafta boyu emeğ ne elkoymayı başaramamıştır; bunun tek
st snası tarım emekç ler d r. Dört günlük ücretle bütün b r hafta
yaşayab lmeler olgusu, şç lere, d ğer k gün de kap tal stler ç n
çalışmaları gerekt ğ yolunda yeterl b r neden olarak görünmem şt . İng l z
kt satçılarından b r bölümü, sermayen n çıkarına, bu küstahlığı en ağır
b ç mde yerm şler, d ğer b r grup se şç ler savunmuşlardır. Örneğ n, o
sıralarda, bugünkü MacCulloch ve MacGregor’un benzer yapıtları g b ünlü
olan [Un versal] D ct onary of Trade [and Commerce] adlı yapıtın yazarı
Postlethwayt le (daha önce sözü ed len) Essay on Trade and Commerce375
adlı yapıtın yazarı arasındak şu tartışmaya kulak verel m. [sayfa 287]
Postlethwayt başka şeyler arasında şunları da söyler: “Bu b rkaç
gözlemlemeye, pek çok k msen n ağzında dolaşan bayat sözlere
değ nmeden son veremey z; onlara göre, eğer çalışan yoksul halk, beş
günde yaşaması ç n kend ne yetecek kadarını elde ederse, altıncı günü h ç
çalışmaz. Bunlar, bu nedenle yaşamak ç n gerekl ve hatta zorunlu yaşama
araçlarını, verg ler ya da başka yollarla pahalılaştırarak, zanaat ve
manüfaktür şç ler n haftanın altı gününde aralıksız çalışmaya zorlamayı
öner yorlar. Bu ülken n çalışan nsanlarının devamlı kölel ğ nden yana
olan o büyük pol t kacıların duygularını paylaşamadığım ç n özür
d ler m; bunlar, o yaygın atasözünü unutuyorlar: All work and no play.376*
İng l z mallarına o genel ünü ve güven sağlayan zanaatçılar le el şç s n n
deha ve hüner yle İng l zler öğünmüyorlar mıydı? Bunu k me borçluyuz?
Herhalde, en çok emekç halkın d led ğ g b eğlenme ve d nlenmes ne.
Bütün yıl boyunca haftada tam altı gün aynı ş y nelemek zorunda kalsalardı,
bu yetenekler körlenmez, canlılık ve hünerler n yer n budalalık almaz
mıydı, böyle b r ebed kölel kle, b z m şç ler m z, ünler n sürdürecekler ne
y t rmezler m yd ?. ... Böyle zora koşulmuş hayvanlardan ne tür b r şç l k
beklers n z? ... Bunların çoğu, dört gün ç nde, b r Fransızın beş-altı günde
yapacağı kadar ş çıkarır. Ama İng l zler böyle ebed köleler hal ne
get r l rse, Fransızlardan daha fazla yozlaşmalarından korkulur. Halkımızın
savaştak kahramanlık ününün, anayasal özgürlük ruhunun yanısıra,
karınlarındak ünlü İng l z b fteğ le pastasından ler geld ğ n söylemez
m y z? Öyleyse, zanaatçılarımızın ve şç ler m z n üstün yet ler le
becer ler , n ç n d led kler g b kullandıkları özgürlük ve serbestl kten ler
gelm ş olmasın? Ve d l yorum k , şç ler m z n cesaretler n n olduğu kadar
dehalarının da kaynağı olan ayrıcalıklar ve y yaşamalarını eller nden h ç
b r zaman almayalım.”377 Essay on Trade and Commerce yazarı, buna, şu
karşılığı ver r: “Eğer haftanın yed nc günü, ötek altı günün şe a t olması”
(b razdan göreceğ m z g b sermayeye a t olması demek st yor) “yönünden
kutsal b r kurum olarak tat l kabul ed l rse, kuşkusuz bu, b r gaddarlık olarak
düşünülemez. ... İnsanoğlu genell kle rahata ve tembell ğe eğ l ml d r; b z, bu
korkunç gerçeğ , gerekl tüket m maddeler çok pahalı olmadıkça, ortalama
haftada dört günden fazla [sayfa 288] çalışmaya yanaşmayan manüfaktür
şç s n n davranışlarından anlıyoruz. ... Yoksul halk ç n gerekl olan şeyler
tek b r ad altında toplayalım; sözgel ş buna buğday d yel m ve b r k le
buğday da beş ş l n olsun; şç günlük emeğ yle b r ş l n kazanırsa, haftada
yalnız beş gün çalışma zorunluluğunu duyacaktır. Yok eğer buğdayın k les
dört ş l n olursa, ancak dört gün çalışmak zorunda kalacaktır; ama bu
krallıkta ücretler, zorunlu maddeler n f yatlarına oranla çok yüksek olduğu
ç n ... dört gün çalışan b r şç n n el nde, haftanın ger kalan kısmında aylak
yaşayacak kadar para kalmaktadır. Haftada altı gün ortalama çalışmanın
kölel k olmadığını göstermek ç n söyled kler m n yeterl olduğunu
umuyorum. B z m tarım şç ler m z bunu yapıyor, ve bunlar çalışan yoksul
nsanlarımız ç nde herhalde en mutlu olanlarıdır.378 Ama Hollandalılar bunu
el şç l ğ nde de yapıyorlar, ve onların da çok mutlu oldukları görülüyor.
Bayram tat ller g rmed kçe, Fransızlar da böyle yapıyor.379 Ama b z m
halkımızın ed nd kler b r düşünceye göre, İng l z olmakla, sank ,
Avrupa’dak herhang b r ülkeden daha fazla özgür ve bağımsız olmayı
doğuştan b r ayrıcalık sayıyorlar. Bu düşüncen n, b rl kler m z n
kahramanlıklarını etk lemes yönünden b r yararı olab l r, ama yoksul el
şç s , bu f kr ne kadar az ben mserse, kend s ç n de, devlet ç n de o kadar
y olur. Emekç halk kend s n h ç b r zaman üstler nden bağımsız
saymamalıdır. B z mk g b toplam nüfusunun sek zde-yed s n n h ç mülksüz
ya da pek az mülke sah p olduğu b r t caret devlet nde ayaktakımını
steklend rmek son derece tehl kel d r. B z m yoksul el şç ler m z, ş md
dört günde kazandıkları parayla altı gün çalışmaya razı olmadıkça bu duruma
h ç b r çare kâr etmeyecekt r.”380 Bu amaca ulaşmak ç n ve “tembell ğ n,
oburluğun ve aşırılığın kökünün kazınması”, çalışma ruhunun
steklend r lmes , “ şyerler nde emeğ n f yatının düşürülmes ve yoksulluk
yükünün azaltılması” ç n, sermayen n sadık dostu şu denenm ş çarey öner r:
halkın yardımına muhtaç hale gelm ş şç ler , yan tek [sayfa 289] sözcükle,
yoksulları “an deal workhouse”a381* hapsetmek. Bu deal ş yer , yoksullar
ç n “m de-ler n ş ş recekler , g y n p kuşanacakları, azıcık da
çalışacakları” b r barınak değ l, b r “Dehşet Ev ” olmalıdır.382 Bu “Dehşet
Ev ”nde, bu “ deal şyer nde, yoksullar, günde 14 saat çalışacak ve
kend ler ne ancak ger ye 12 saatl k net çalışma kalmak üzere yemek
paydosları ver lecekt r.”383
1770 yılında “Dehşet Ev ”nde, bu deal şyer nde, günde on k saat
çalışma! 63 yıl sonra, 1833’te, İng l z Parlamentosu, 13 le 18 yaşındak
çocukların şgününü, dört sanay kolunda 12 tam saate nd rd ğ zaman,
İng l z sanay ç n sank kıyamet günü gelm ş çatmıştı! Ve 1852’de Lou s
Bonaparte, burjuvaz ye karşı durumunu sağlama almak ç n, yasal şgününe
elattığı zaman, Fransız şç s tek b r ses g b haykırdı: “İşgününü 12 saat le
sınırlandıran yasa, Cumhur yet yasama dönem nden b ze kalan tek y
şeyd r!”384 Zür ch’te 10 yaşından büyük çocukların çalışması 12 saatle
sınırlandırıldı; 1862’de Aargau’da 13 le 16 yaş arasındak çocukların
çalışması 12½ saatten 12 saate nd r ld ; 1860’da Avusturya’ta, 14 le 16 yaş
arasındak çocuklar ç n aynı nd r m yapıldı.385 1770 yılından ber “Ne
büyük gel şme!” d ye sev nçle haykırab l rd Macaulay!
Kap tal st ruhun 1770 yılında fak r fukara ç n ancak hayal ed len “Dehşet
Ev ”, b rkaç yıl sonra sanay şç ler ç n dev b r “İşev ” b ç m nde
gerçekleşt . Bunun adına fabr ka dend . Ve bu kez, deal, gerçeğ n karşısında
solup g tt . [sayfa 290]

ALTINCI KESİM. – NORMAL İŞGÜNÜ İÇİN SAVAŞIM


EMEK-ZAMANI YASASIYLA ZORUNLU SINIRLANDIRMA
İNGİLİZ FABRİKA YASALARI, 1833’TEN 1864’E

Sermayen n, şgününü, önce normal üst sınırına kadar uzatması ve


ardından bundan da öteye, 12 saatl k doğal günün sınırına386 uzatılması
yüzyılları aldıktan sonra, 18. yüzyılın son üçte-b r nde, mak neleşmen n ve
modern sanay n doğuşuyla b rl kte, bunu, yoğunluğu ve boyutları bakımından
b r çığı andıran müth ş b r sınır tanımazlık zled . Ahlakın ve doğanın, yaşın
ve c ns yet n, gecen n ve gündüzün bütün sınırları yıkıldı. Esk statülerdek o
çok yalın gündüz ve gece kavramları b le, öyles ne karmakarışık hale geld
k , daha 1860’ta b r İng l z yargıcının, gündüzün ve gecen n ne olduklarını
“hukuken” açıklayab lmes ç n tam Talmud’a yaraşır b r b lgel k göstermes
gerekm şt .387 Sermaye çılgın b r cümbüş ç ndeyd .
Önceler bu yen üret m s stem n n gürültü patırtısıyla şaşkına dönen şç
sınıfı, b raz kend ne gel r gelmez, d renmeye başladı ve bu, lk kez,
mak neleşmen n doğum yer nde, İng ltere’de oldu. Ne var k , çalışan halkın
30 yılda koparab ld ğ ödünler sözden baret kaldı. Parlamento 1802 ve
1833 arasında 5 İş Yasası çıkardı, ama bunların uygulanması, gerekl memur
g derler vb. ç n b r kuruşluk ödenek koymamak kurnazlığını da gösterd .388
[sayfa 291]
Bunlar kuru harfler olarak kaldılar. “1833 Yasasından önce gençlerle
çocuklar bütün gece, bütün gündüz ya da ad l b tum,389* hem gece, hem
gündüz çalışıyordu.”390
Modern sanay ç n normal şgünü, pamuklu, yünlü keten ve pek
fabr kalarını kapsayan 1833 tar hl Fabr ka Yasası le başlar. Sermayen n
ruhu açısından, h ç b r şey, 1833’ten 1864’e kadar olan İng l z Fabr ka
Yasaları tar h kadar lg nç değ ld r. 1833 tar hl yasanın bel rled ğ ne göre,
normal fabr ka şgünü, sabahın beşbuçuğundan akşamın sek zbuçuğuna
kadardı; 15 saat süreyle, bu sınırlar çers nde, genç k mseler n (yan 13 le
18 yaş arasında olan k mseler n) günün herhang b r zamanında çalıştırılması
yasaya uygundu; ancak yasada bel rt len bazı özel durumlar dışında h ç b r
genç nsan, b r gün çers nde 12 saatte fazla çalıştırılmayacaktı. Yasanın 6.
maddes ne göre, “yasada öngörülen bu g b k ş lere, her gün boyunca
b rbuçuk saatten az olmamak üzere, yemek paydosu ver lecek”t . Dokuz
yaşından küçük çocukların çalıştırılmaları, daha sonra bel rt len st snalar
dışı da yasaklanmıştı; 9 le l3 yaş arasındak çocukların çalışması, günde 8
saatle sınırlandırılmıştı. Bu yasaya göre, gece ş , yan akşam sek z-buçukla
sabah beşbuçuk arasındak çalışma, 9 le 8 yaş arasındak herkese
yasaklanmıştı.
Yasakoyucular, sermayen n yet şk n nsan emeğ n sömürme özgürlüğüne
ya da kend dey mler le “çalışma özgürlüğü”ne b r set çekmekten o kadar
uzaktılar k , Fabr ka Yasasının böyles ne fec sonuçlar vermes n engellemek
ç n özel b r s stem yarattılar.
Kom syon Merkez Kurulunun 28 Haz ran 1833 tar hl lk raporunda şöyle
den l yordu: “Bugün uygulanan fabr ka s stem n n en büyük kötülüğü, b ze
göre, çocukların çalışma süres n , yet şk nler n çalışma süreler n n en üst
sınırına kadar uzatma zorunluluğunu yaratmış olmasıdır. Bu kötülüğün önüne
geçmen n tek yolu, yet şk nler n çalışma süreler ne h ç dokunulmaksızın –
çünkü böyle b r şey, b zce, çözümlenmes stenen kötülükten daha büyük
kötülük yaratab l r– çocukların k posta hal nde çalışmalarını saptayacak b r
plan olab l r.” ... Bu “plan” Vard ya S stem adı altında yürürlüğe kondu, ve
böylece örneğ n 9 le 13 yaş arasındak b r posta çocuk, sabah beşbuçuktan
öğleden sonra b rbuçuğa kadar, b r başka posta çocuk, öğleden sonra
b rbuçuktan gece sek z [sayfa 292] buçuğa kadar “ şe koşulacaktı” vb..
Fabr katörler n son y rm k yıl çers nde çıkarılmış olan çocukların
çalışmaları le lg l bütün yasaları en vurdumduymaz b ç mde görmezl kten
gelm ş olmalarının ödülü olarak, yasa, daha da allanıp pullanmıştı.
Parlamento, çıkardığı yasalarla, 1 Mart 1834’ten t baren 11 yaşından küçük,
1 Mart 1835’ten t baren 12 yaşından küçük, 1 Mart 1836’dan t baren 13
yaşından küçük çocukların fabr kalarda sek z saatten fazla
çalıştırılamayacağını öngörüyordu. “Sermaye”n n üzer ne t treyen bu
“l beral zm”, Dr. Farre, S r A. Carl sle, S r B. Brod e, S r C. Bell, Mr.
Guthr e, vb., kısacası, Londra’nın en seçk n doktorları le operatörler n n
Avam Kamarası önünde gec kmen n tehl kel olduğu konusunda tanıklık
etmeler üzer ne, daha da d kkate değer b r durum aldı. Dr. Farre
düşünceler n daha kabaca ortaya koydu: “Her ne şek lde olursa olsun
zamansız ölümlere yolaçılmasını önlemek ç n aynı ölçüde yasalar
gerekl d r, ve bu yol” (yan fabr kaların uyguladığı yöntem) “bu g b
ölümlere yolaçan en gaddarca şek l olarak görülmel d r. “391138a
Fabr katörlere karşı besled ğ şefkat duyguları le 13 yaşından küçük
çocukları gelecek yıllar ç n Fabr ka Cehennem nde haftada 72 saat
çalışmaya mahkum eden aynı “reformcu” Parlamento, öte yandan da,
özgürlüğü ancak damla damla veren Kölel kten Kurtuluş Yasasıyla, ç ftl k
sah pler n n, zenc köleler haftada 45 saatten fazla çalıştırmasını daha
başlangıçta yasaklamıştı.
Ama, uzlaşmaya h ç n yet olmayan sermaye, ş md de yıllarca sürecek
olan gürültülü b r propagandaya g r şt . Bu propaganda, esas olarak, yaşları
bakımından çocuk adı altında toplanan, çalışmaları 8 saat le sınırlandırılan
ve bell süre zorunlu öğren m görmeler gerekl yaştak lere yönelt lm şt .
Kap tal st antropoloj ye göre, çocukluk yaşı, 10’da, hayd b lemed n z 11’de
sona ererd . Fabr ka Yasasının bütünüyle yürürlüğe g receğ zaman, yan o
uğursuz 1836 yılı yaklaştıkça, malatçılar güruhu da şamatayı artırıyordu.
Gerçekten de, hükümet n gözünü öyles ne korkutmayı becerd ler k , hükümet,
1835’te çocukluk yaşının sınırının 13’ten 12’ye nd r lmes n önerd . Bu
arada, dıştan gelen baskı daha da tehd t ed c b r durum aldı. Ama Avam
Kamarası daha fazlasına [sayfa 293] cesaret edemed ; 13 yaşından küçük
çocukları, Juggernaut arabasının392* altına günde sek z saatten fazla atmayı
reddett , ve 1833 Yasası tüm olarak yürürlüğe g rd . 1844 Haz ranına kadar
da değ şmed .
Yasanın, fabr ka çalışmasını önce kısmen sonra da bütünüyle düzenled ğ
on yıl çers nde, fabr ka denetmenler n n resm raporları, yasanın
uygulanmasının olanaksızlığı konusundak ş kayetler le doluydu. 1833
tar hl yasa, her “genç k mse”n n ve “her çocuk”un, 12 ya da 8 saat
çalışmasını, sabah beşbuçuk le akşam sek zbuçuk arasındak 15 saatl k
sürede, şe başlama, yemek aralığı, yen den şe başlama ve ş b t rme
zamanlarının bel rlenmes n , sermaye ağalarının keyf ne bıraktığı g b , farklı
k ş lere, çeş tl zamanlarda yemek paydosu verme yetk s n de verd ğ ç n,
bu baylar çok geçmeden yen b r “vard ya s stem ” keşfett ler ve böylece
yükbeyg rler bell duraklarda değ şt r leceğ yerde, yalnızca değ ş k
duraklarda durmadan yen den şe koşuldular. İlerde aynı konuya döneceğ m z
ç n bu s stem n güzell ğ üzer nde daha fazla durmayacağız. Ama lk bakışta
şurası apaçık görülüyor k , bu s stem, Fabr ka Yasasının bütününü yalnız
ruhuyla değ l, metn yle de geçers z hale get r yordu. Her çocuk ya da genç
nsanla lg l olarak tutulan bu karmaşık muhasebe s stem karşısında, fabr ka
denetmenler , yasaların bel rled ğ emek-zamanı ve yemek paydoslarını nasıl
uygulayab l rlerd ? Çok geçmeden fabr kaların çoğunda esk vahşet yen den
hortladı ve h ç b r ceza görmed . İç şler Bakanı le yaptıkları b r görüşmede
(1844) fabr ka denetmenler , bu yen cad-ed lm ş vard ya s stem altında
herhang b r denet m n olanaksızlığını gösterd ler.393 Ne var k , bu arada
koşullar epeyce değ şm şt . Fabr ka şç ler , özell kle 1838’den ber ,
Charter’ pol t k seç m sloganı yaptıkları g b , On Saatl k Yasayı ekonom k
seç m sloganı hal ne get rd ler. Fabr kalarını 1833 yasasına uygun olarak
yöneten bazı fabr katörler b le, cüretkarlıkları ya da daha şanslı yerel
koşulları neden yle, yasalara uymayan sahte b raderler n n ahlaka uymayan
rekabetler konusunda Parlamentoya muhtıralar yağdırmaya başladılar.
Üstel k, fabr katörler, b rey olarak, o esk kazanç hırslarına gem vurmasalar
da, fabr katörler sınıfının sözcüler le s yasal [sayfa 294] tems lc ler ,
çalışanlara karşı b r cephe ve ağız değ ş kl ğ yapılmasını emretm şlerd .
Tahıl Yasalarının kaldırılması ç n kampanyaya g r şm şlerd , zafere ulaşmak
ç n şç ler n yardımına gereks nmeler vardı. Bu nedenle, yalnızca
ekmekler n ç fte somuna çıkartmayı değ l, serbest t caret n mutluluk
dönem nde On Saatl k Çalışma Yasasının gerçekleşt r lmes n de va-
aded yorlardı.394 Böylece, 1833 yasasını gerçekleşt rmekten öte b r amaç
taşımayan b r önleme karşı çıkmaya pek cesaret edemed ler. En kutsal
çıkarlarının, toprak rantının tehd t ed lmes karşısında tor ler, düşmanlarının
bu “alçakça hareketler ”ne395 karşı nsancıl b r öfkeyle gürled ler.
7 Haz ran 1844 tar hl ek fabr ka yasasının köken şte buydu. Bu yasa, 10
Eylül 1844’te yürürlüğe g rd . Yen b r şç grubunu, yan 18 yaşın
üzer ndek kadınları h mayes altına alıyordu. Bunlar her bakımdan genç
şç lere eş t duruma get r l yordu; emek-zamanları on k saat le sınırlanıyor,
gece çalışmaları yasaklanıyordu vb.. İlk kez yasakoyucu, yet şk nler n
çalışmasını doğrudan doğruya ve resmen denet m altında tutmaya kend n
zorunlu görüyordu. 1844-1845 tar hl Fabr ka Raporunda şu alaylı sözler
vardı. “Yet şk n hanımların, haklarına bu şek lde müdahale ed lm ş
olmasından yakındıkları konusunda herhang b r b lg bana ulaşmış
değ ld r.”396 Onüç yaşın altındak çocukların emek-zamanı 6½ saate, ve bazı
durumlarda da gene günde 7 saate nd r l yordu.397
”Sözde vard ya s stem ”n n kötüye kullanılmasından kurtulmak ç n yasa,
d ğerler yanında, şu öneml hükümler de get r yordu: – “Ço-cukların ve
gençler n çalışma saatler , bu çocuk ya da gençler n, sabah şe başladıkları
zamandan t baren hesaplanacaktır.” Böylece, örneğ n, eğer A, sabah 8’de, B
de 10’da şe başlarsa, B’n n şgününün, gene de A’nınk le aynı saatte sona
ermes gerekecekt r. “Zaman res-m saate göre hesaplanacaktır”, örneğ n,
fabr kanın saat en yakın dem ryolu stasyonunun saat ne göre ayarlanacaktı.
Fabr ka sah b , ş n başlama, sona erme ve çeş tl yemek saatler n gösteren
“okunaklı” b r levha asacaktı. Öğley n 12’den önce şe başlayan çocuklar,
öğley n 1’den sonra, [sayfa 295] tekrar çalıştırılamayacaktı. Böylece, öğleden
sonrak ek p, sabah çalışan çocuklar le kurulamayacaktı. Yemek paydosu
ç n ver len b rbuçuk saat n, “en az b r saat , öğleden sonra saat üçten önce
ver lecekt . .. ve aynı vard ya ç ne sabet edecekt . Yemek zamanı ç n en az
30 dak kalık b r aralık ver lmeks z n, öğley n saat b rden önce h ç b r çocuk
ya da genç beş saatten fazla çalıştırılamayacaktı.” Bu sırada (yan yemek
zamanında) “fabr kanın emek-sürec n n devam ett ğ yerler nde h ç b r çocuk
ya da genç erkek veya kadın çalıştırılamayacak ya da buralarda
bulunmayacaktı.” vb..
Görüldüğü g b , zaman sınırlarını, paydos saatler n , asker b r d s pl nle
saat n t k-takları le düzenleyen bu hassaslık asla parlamentonun eser
değ ld . Bütün bunlar, modern üret m b ç m n n doğal yasaları olarak,
koşullardan g derek doğmuştu. Bunların b ç mlenmes , resmen tanınması ve
devlet tarafından lan ed lmes , sınıfların uzun savaşımlarının sonucu
olmuştur. Bunların lk sonuçlarından b r , uygulamada, fabr kadak yet şk n
erkekler n şgününün, aynı sınırlamalara bağlı olmasıdır; çünkü üret m
süreçler n n çoğunda, çocuklarla gençler n ve kadınların elb rl ğ
vazgeç lmezd . Bunun ç n, 1844’ten 1847’ye kadark dönemde 12 saatl k
şgünü, Fabr ka Yasasına bağlı bütün sanay kollarında genel ve tekdüze b r
uygulama olmuştur.
Bununla b rl kte, fabr katörler , bu “ lerleme”ye, bunu karşılayacak b r
“ger leme” olmaksızın z n vermed ler.
Bunların çabaları le, Avam Kamarası, sömürülmeye uygun en küçük
çocuk yaşını 9’dan 8’e nd rd ; böylece, hem tanrısal yasaya, hem de nsan
yasasına uygun olarak kap tal stler n hakları olan b r m ktar daha fabr ka
çocuğu sağlanmış oldu.398
1846-47 yılları, İng ltere’n n ekonom k tar h nde, çığır açıcı yıllar
olmuştur. Tahıl Yasaları ve pamuk le ötek hammaddelerden alınan thalat
verg ler kaldırılmış; serbest t caret, yaşam ç n yol göster c yıldız lan
ed lm ş; kısacası, mutluluk dönem başlamıştı. Buna karşılık, aynı yıllarda,
çart st hareket le 10 saatl k şgünü savaşımı en yüksek noktasına ulaşmıştı.
Onlar, öç almak ç n fırsat kollayan tor ler arasında müttef kler bulmuşlardı.
Başlarında Br ght le Cobden olmak üzere k yüzlü serbest t caret ordusunun
bağnazca d renmeler ne karşın, uzun zamandır [sayfa 296] savaşımı ver len On
Saatl k İşgünü, parlamentodan geçt . 8 Haz ran 1847 tar hl yen Fabr ka
Yasasına göre, 1 Temmuz 1847’den t baren “genç k mseler” (13 le 18 yaş
arası) ve bütün kadın şç ler ç n şgünü, b r ön kısaltma yapılarak 11 saate
nd r l yor, ve 1 Mayıs 1848’den o t baren de şgünü, kes n olarak, 10 saatle
sınırlandırılıyordu. D ğer yönlerden bu yasa, yalnızca 1833 ve 1844
yasalarını değ şt r yor ve tamamlıyordu.
Sermaye, ş md de, yasanın, 1 Mayıs 1848’de tümüyle yürürlüğe
g rmes n engellemek ç n b r hazırlık kampanyasına g r şt . Ve şç ler de,
geç rd kler deney mlerle çok şey öğrend kler n sanarak, kend eserler n
yıkmakta, onlara yardımcı olacaklardı. Zaman kurnazca seç lm şt . “Şurasını
da unutmamak gerek r k , fabr ka şç ler arasında, 1846-47’dek korkunç
bunalımlar neden yle, k yıldan fazla b r süre büyük b r ıstırap sürüp
g tm şt ; fabr kaların çoğu ya kısa sürel çalışmış ya da büsbütün kapanmıştı.
İşç ler n büyük b r kısmı, bu nedenle çok güç duruma düşmüşlerd ; çoğu
borçlanmıştı; bu yüzden, geçm ş kayıplarını telaf etmek, belk de borçlarını
ödeyeb lmek, eşyalarını reh nden kurtarmak ya da sattıklarının yer ne
yen s n almak ya da kend ler yle a leler ne yen g ys ler ed neb lmek ç n,
bugün artık daha uzun süre çalışmayı yeğleyecekler n düşünmek yer nde
olurdu.”399
Fabr katörler, bu koşulların doğal etk ler n , ücretlerde genell kle
%10’luk b r genel nd r m yaparak y ce artırmaya çalıştılar. Bu, de-y m
yer ndeyse, yen serbest t caret çağının açılış kutlamasıydı. İşgünü 11 saate
nd r l r nd r lmez, bunu, %81/3’l k b r nd r m zled , ensonu 10 saate
nd r l nce bu ücretlerdek nd r m de k katına çıkartıldı. Demek k ,
koşulların elverd ğ anda, ücretlerde, en az %25 b r nd r m yapılmış
oluyordu.400 İşte böyles ne uygun koşullar altında, 1847 yasasının
kaldırılması ç n fabr ka şç ler arasında faal yete geç ld . Bu g r ş m
sırasında, söylenen yalanın, ver len rüşvet n, yapılan tehd d n sınırı yoktu.
Ama heps boşa g tt . “Yasanın kend ler n ezd ğ ” yolunda yarım düz ne
d lekçe veren şç ler, sonradan yapılan sözlü soruşturmada, bunların;
kend ler ne zorla mzalatıldığını söyled ler. “Kend ler n ez lm ş h ssett kler
doğruydu, ama onları asıl ezen bu yasa değ ld .”401 [sayfa 297]
Fabr katörler şç ler d led kler g b konuşturmayı başaramayınca, bu
kez de, hem basında, hem parlamentoda, onlar adına daha yüksek perdeden
feryada başladılar. Fabr ka denetmenler n , Fransız Ulusal Konvans yonunun
devr mc üyeler ne benzeterek, zavallı fabr ka şç ler n kend sözde nsancıl
hevesler ne acımasızca feda etmekle suçladılar. Bu manevra da başarısızlığa
uğradı. Fabr ka denetmen Leonard Horner, hem kend s , hem de yardımcıları
aracılığı le, Lanca-sh re fabr kalarında b rçok tanık d nled . D nlenen
şç ler n %70 kadarı 10 saatl k şgününden, çok daha küçük b r yüzdes , 11
saatl k şgününden ve pek küçük b r azınlığı da 12 saatl k şgününden yana
olduklarını söyled ler.402
D ğer b r “dostça” çıkış, yet şk n erkekler 12 le 15 saat arasında
çalıştırmak ve bunu, proletaryanın kalb n n ta der nl kler nde yatan b r
özlem n kanıtı olarak her yana yaymaktı. Ne var k , “acımasız” fabr ka
denetmen Leonard Horner, gene karşılarındaydı. “Aşırı çalışanlar”ın
çoğunluğu şöyle d yordu: “Daha düşük ücretle on saat çalışmayı yeğler z,
ama bunu seçmek el m zde değ l; aramızda o kadar çok şs z var k (örneğ n,
pl kç ler n pek çoğu başka çıkar yol bulamadıkları ç n, bölük-pörçük
çalışarak çok düşük ücret alıyorlar) daha uzun süre çalışmayı kabul
etmed ğ m z zaman, bunlar hemen yer m z alab l rler; bu durum karşısında
ya daha uzun süre çalışmaya razı olacaksınız, ya da büsbütün şten
atılmaya.”403
Böylece sermayen n hazırlık kampanyası başarısızlıkla sonuçlandı, ve On
Saatl k Yasa 1 Mayıs 1848’de yürürlüğe g rd . Ama bu sırada, l derler
tutuklanan ve örgütü dağıtılan çart st part n n uğradığı başarısızlık, İng l z
şç sınıfının kend gücüne olan güven n sarstı. Aradan çok geçmem şt k ,
Par s’tek Haz ran ayaklanması le bu ayaklanmanın kanlı b r b ç mde
bastırılması, Kıta [sayfa 298] Avrupasında olduğu kadar İng ltere’de de egemen
sınıfların bütün fraks yonlarını, toprak ağaları le kap tal stler , borsa
kurtları le dükkancıları, h mayec ler le serbest t caretç ler , hükümet le
muhalefet , rah pler le zındıkları, genç orospular le yaşlı rah beler ,
mülk yet n, d n n, a len n ve toplumun kurtarılması ortak feryadında
b rleşt rd . İşç sınıfı, her yerde lanetlenm ş, yasa-dışı lan ed lm ş ve
suçlanmıştı. Artık fabr katörler n el n -kolunu bağlayan b r şey kalmamıştı.
Ş md yalnızca On Saatl k Yasaya karşı değ l, 1833’ten ber emek-gücünün
“serbestçe” sömürülmes n b r ölçüde sınırlandırmayı amaçlayan bütün
yönetmel ğe karşı da açıkça başkaldırdılar. Bu, syancı kap tal stler n
“eller n n” der ler nden başka kaybedecek b r şeyler olmadığı ç n son
derece ucuz, alaylı b r d kkats zl k ve terörcü b r enerj yle k yıldan fazla
sürdürülen kölec l kten yana m nyatür b r syanıydı.
Bundan sonra olanları anlayab lmem z ç n, 1833, 1844 ve 1847 fabr ka
yasalarını, b r öbürünü değ şt rmed ğ sürece, her üçünün de yürürlükte
olduğunu anımsamamız gerek r: bunlardan h ç b r s , 18 yaşın üzer ndek
erkek şç ler n şgününü sınırlamadığı g b , 1833’ten ber , sabah beşbuçuktan
akşam sek zbuçuğa kadar 15 saat yasal “gün” olarak kalmıştı, ve bu sınırlar
çers nde önce 12 sonra 10 saatl k ş, gençler le kadınların bel rlenen
koşullar altında çalışma süres olarak saptanmıştı.
Fabr katörler şurada burada gençlerle kadın şç ler n b r kısmını, çoğu
zaman da yarısını şten çıkarmaya ve ardından yet şk n erkek-ler n hemen
heps n yen den gece ş nde çalıştırmaya başladılar. On Saatl k Yasa başka
seçenek bırakmıyor d ye haykırıyorlardı.404
İk nc adımları, yasaların tanıdığı yemek paydosları le lg l yd . Ş md
bu konuda fabr ka denetmenler n d nleyel m: “Çalışma saatler n n on saatle
sınırlandırılmasından ber , fabr katörler, düşünceler n henüz daha tam
anlamıyla uygulamamakla b rl kte, çalışma saatler n n sabah 9’dan akşam
7’ye kadar olması karşısında, yasanın gerekler n , sabah 9’dan önce b r saat
ve akşam 7’den sonra yarım saat [yemek paydosu] vermek suret yle
karşılamayı den yorlar. Ş md bazı durumlarda, b r saat ya da yarım saat
yemek paydosuna z n vermekle b rl kte bu b rbuçuk saat n herhang b r
kısmını, fabr ka şgünü ç nde vermek [sayfa 299] zorunda olmadıklarında ısrar
ed yorlar.”405 Bu durum-da fabr katörler, 1844 yasasının yemek saatler yle
lg l çok kes n hükümler n şç ler n, fabr kaya gelmeden ve fabr kadan
çıktıktan sonra –yan evler nde– yemeler ne çmeler ne z n vermek şekl nde
anlıyorlardı. Ve şç ler n öğle yemekler n sabah saat 9’dan önce
yemeler nde ne g b b r sakınca olab l rd ? Ne var k , Krallık hukukçuları,
yasada öngörülen yemek zamanlarının, “çalışma saatler sırasında ver lecek
pay-doslarda olması gerekt ğ ne ve böyle b r aralık ver lmeks z n sabah
9’dan akşam 7’ye kadar 10 saat sürekl çalışmanın yasalara uygun
olmadığına” karar verd ler.406
Sermaye, bu hoş göster lerden sonra, 1844 yasasının lâfzına uygun düşen
ve bu nedenle de yasal olan b r adımla ayaklanmasına b r g r ş yaptı.
1844 yasası, kuşkusuz, 8 le 13 yaş arasındak çocukların, öğleden önce
çalıştırıldıklarında, öğleden sonra saat 1’den t baren yen den
çalıştırılmasını yasaklıyordu. Ama, çalışma zamanı öğley n 12’de ya da daha
sonra başlayan çocukların 6½ saatl k çalışma süreler n h ç b r şek lde
düzenlemem şt . Sek z yaşında b r çocuk, öğley n şe başlasa 12’den 1’e
kadar b r saat, öğleden sonra 2’den 4’e kadar k saat, akşam 5’ten 8.30’a
kadar 3½ saat olmak üzere, yasaya uygun olarak, toplam 6½ saat
çalıştırab l rd . Ya da daha y s , bunların çalışmalarını, yet şk n erkek
şç ler n 8.30’a kadar süren çalışmalarıyla aynı zamana raslatmak ç n
fabr katörler n, bunları, öğleden sonra 2’ye kadar şe başlamamaları yeterd ;
böylece bunları, h ç aralık vermeden akşam 8.30’a kadar fabr kada
tutab l rlerd . “Ve ş md açıkça kabul ed lmekted r k , İng ltere’de
fabr katörler n, mak neler n , günde on saatten fazla çalıştırma stekler
sonucu, bütün gençlerle kadın şç ler fabr kadan çıktıktan sonra, çocukları,
yet şk n erkeklerle b rl kte saat 8.30’a kadar çalıştırmaları yaygın b r
uygulama hal n almıştır.”407 İşç lerle fabr ka denetmenler , hem sağlık, hem
de ahlak yönünden bu uygulamaya t raz ett ler; ama Sermaye şu yanıtı verd :
“Sözleşmeler m n ağırlığı başımın üstünde duruyor!
“Ben, yasadan, sened m n cezasını ve karşılığını st rham eder m.”408*
[sayfa 300]
Gerçekten de, 26 Temmuz 1850 tar h nde Avam Kamarasının önüne
ser len stat st klere göre, bütün protestolara karşın, 18 Temmuz 1850’de 257
fabr kada 3.742 çocuk bu “uygulamanın” konusu d .409 Ne var k , bu da
yetmem şt . Sermayen n kesk n gözler , 1844 yasasının, en az yarım saatl k
paydos vermeks z n öğleden önce 5 saat çalışmaya z n vermed ğ halde,
öğleden sonrak çalışma ç n böyle b r kayıt koymadığını keşfetm şt .
Böylece, 8 yaşındak çocukları h ç aralıksız 2’den 8.30’a kadar çalıştırma
zevk n n yanısıra, bütün bu süre çers nde aç bırakma zevk n de tatmış
oluyordu.
“Da ma onun kalb
“Böyle d yor: senet.”410 411**
1844 yasasının çocukların çalışmasını düzenleyen lafzına, böylece
Shylock c mr l ğ le sıkısıkıya sarılmış, ama aynı yasanın “gençlerle
kadınların” çalışmasını düzenleyen hükümler ne açıktan açığa
başkaldırmıştır. Anımsanacağı g b “sözde vard ya s stem ne” son ver-mek
bu yasanın başlıca hedef ve amacıydı. Efend ler ayaklanmalarına şu bas t
b ld r le başladılar: 1844 yasasının, gençler n ve çocukların, şveren n
arzusuna göre 15 saatl k günün ufak bölümler nde ad l b tum kullanılmasını
yasaklayan hükümler , emek-zamanı 12 saat olarak saptandığı sürece
“n speten zararsız”dı. Ama, On Saatl k Yasa altında, bu “ıstırap ver c b r
güçlük” hal n almıştı.412 Fabr katörler, denetmen-lere, büyük b r
soğukkanlılıkla, yasanın lafzı üstüne çıkarak esk s stem kend hesaplarına,
yen den uygulayacaklarını söyled ler.413 “Onlara daha yüksek ücret
ödeyeb lmek ç n”, kafalarına yanlış düşünceler sokulmuş şç ler n
çıkarlarına hareket etm ş olacaklardı. “On Saatl k Yasa altında, Büyük
Br tanya’nın sına üstünlüğünü sürdürmen n mümkün olan tek planı buydu.”
“Vard ya s stem ndek düzens zl kler [sayfa 301] farketmek belk b raz güç
olab l rd ; ama ne çıkar? Fabr ka denetmenler ve yardımcılarını ufak-tefek
güçlüklerden kurtarmak ç n, bu ülken n büyük üret m çıkarı k nc l b r konu
hal ne m get r lecekt ?”414
Bütün bu bahaneler n doğal h ç b r yararı olmadı. Fabr ka de-netmenler
mahkemeye başvurdular. Ama çok geçmeden, fabr katörler, İç şler Bakanı
S r George Grey’ öyle b r d lekçe yağmuruna tuttular k , 5 Ağustos 1848
tar hl genelgeyle, bakan, denetmenlere, “genç şç ler n, yasada öngörülenden
daha uzun süre f len çalıştırıldıklarına nandırıcı nedenler bulunmadıkça,
yasa metn ne uyulmadığı ya da bunların vard ya le çalıştırıldıkları
konusunda fabr ka sah pler aleyh ne rapor ver lmemes ” ç n tavs yede
bulundu. Bunun üzer ne fabr ka denetmen J. Stuart, bu sözde vard ya
s stem n n 15 saat süreyle bütün İskoçya’da uygulanmasına z n verd , ve çok
geçmeden esk duruma dönülmüş oldu. İng l z fabr ka denetmenler ; b r
yandan da, İç şler Bakanının yasayı keyf olarak yürürlükten kaldıracak
yetk s olmadığını açıklayarak bu kölec l kten yana ayaklanmaya karşı yasal
kovuşturmaya devam ett ler.
Mahkemeler, yan taşra sulh yargıçları –Cobbett’ n dey m yle “Bu
Ücrets z Büyük Yargıçlar”– beraat kararı verd kten sonra, kap tal stler ,
yargıç önüne çıkarmanın ne gereğ vardı? Bu mahkemelerde, efend ler, kend
kend ler n n yargıcı durumunda d ler. B r örnek: Kershaw, Leese ve
Ortakları f rmasından pamuk pl kç s Eskr gge adında b r , bölges ndek
fabr ka denetmen ne, fabr kasında uygulanacak vard ya s stem le lg l b r
plan verm şt . Olumsuz yanıt alınca önce h ç ses çıkarmadı. B rkaç ay sonra,
Rob nson adında. gene b r pamuk pl kç s –eğer bu adam Rob nson’un uşağı
Cuma değ lse b le herhalde Eskr gge’n n b r akrabası olmalı– Eskr gge’n n
cat ett ğ vard ya planının aynısını uygulama suçlaması le Stockport sulh
yargıcının karşısına get r ld . Mahkeme dört yargıçlıydı, bunların üçü pamuk
pl kç s yd ve başlarında da aynı Eskr gge bulunuyordu. Eskr gge,
Rob nson’u beraat ett rd , ve bu durumda, Rob nson ç n hak olan şey,
Eskr gge ç n de elbette sözkonusu olacaktı. Ve o da kend verd ğ karardan
yararlanarak, fabr kasında bu s stem hemen uygulamaya geçt .415 B zzat bu
mahkemen n b leş m yasanın ç ğnenmes yd .416 Denetmen [sayfa 302] Howell
bu hukuk komed ler ne “derhal b r çare bulunmalıdır” d ye feryat eder: “Ya
yasalar, bu g b mahkeme kararlarına uyacak şek lde değ şt r lmel d r, ya da
bu g b davalar açıldıgı zaman ... verecekler kararlar yasalara uygun
düşecek daha dürüst mahkemelerde görülmel d r. Bence en y s maaşlı
yargıçların atanmasıdır.”417
Krallık hukukçuları, 1844 yasasının patronlar tarafından yapılan
yorumunun saçma olduğunu lan ett ler. Ama “Toplumun Kurtarıcıları”
yollarından saptırılmalarına gözyumacak g b değ llerd . Leonard Horner
raporunda şöyle d yordu: “Yasanın uygulanması ç n yed ayrı mahkemede
açtığım on davadan, sulh yargıçlarından ancak b r s yasayı destekled . ...
Yasanın böyles ne uygulanmaması karşısında artık dava açmanın
gereks zl ğ ne karar verd m. 1844 yasasının şsaatler nde düzen sağlamak
amacıyla konulan hükümler ... böylece ben m bölgemde (Lancash re) artık
yürürlükte değ ld r. Ne ben, ne de b rl kte çalıştığımız denetmen
yardımcıları, vard ya le çalışan b r fabr kayı denetled ğ m z zaman,
gençlerle kadınların günde on saatten fazla çalıştırılmadıklarından em n
değ l z. ... 30 N sandan ber ben m bölgemde, vard ya le çalışan fabr kaların
sayısı 114’e ulaşıyordu, ve bu rakam hızla artmaktadır. Genell kle fabr kada
çalışma saat , sabah 6’dan akşam 7½’ye kadar, 13½ saate nm şt r. ... ve bazı
durumlarda da sabah 5½’den akşam 8½’ye kadar, 15 saate çıkmaktadır.”418
Daha 1848 Aralığında, Leonard Horner’ r el nde, bu vard ya s stem altında
h ç b r denet m s stem n n bu muazzam aşırı-çalışmaya engel olamayacağını
oyb rl ğ le bel rten 65 fabr katör le 29 fabr ka gözcüsünün l stes vardı.419
15 saatl k çalışma sırasında aynı çocuklarla genç nsanlar pl k atölyes nden
dokuma atölyes ne, b r fabr kadan ötek ne aktarılıyordu.420 Nasıl olur da,
“vard ya s stem adı altında, ‘ şç ler’ sonu gelmez tert pler çers nde, b r
orada b r burada kullanan, her allahın günü herkes n çalışma ve d nlenme
saatler n durmadan değ şt ren ve böylece bell b r ek b aynı zamanda aynı
şyer nde bulmayı olanaksız hale get ren b r düzende [sayfa 303] denet m görev
yer ne get r leb l r?”421
Ama f len uygulanan bu aşırı-çalıştırma b r yana bırakılırsa, bu sözde
vard ya s stem , kap tal st hayalgücünün b r ürünüydü ve Fou-r er’n n alaycı
“Courtes seances” tablosu, bu fantez y , ancak, “emeğ n caz bes ” yer ne
“sermayen n caz bes ” sözler konulduğu zaman ger de bırakab l rd .
Örneğ n, “saygıdeğer” basının, “b raz d kkat ve y b r yöntemle neler n
başarılab leceğ ne” örnek d ye övdüğü şu fabr katör planlarına b r
gözatalım. Çalışan personel, bazan 12-14 kategor ye ayrılıyor ve bunlar da
durmadan b r nden d ğer ne aktarılıyorlardı. Fabr kanın 15 saatl k çalışma
süres boyunca, sermaye, şç y , bazan 30 dak ka, bazan b r saat fabr kaya
çek yor, sonra tekrar dışarı atıyor ve onu bölük-pörçük sürelerle tazı g b b r
oraya b r buraya koşturuyor ve 10 saatl k çalışma tamamlanana kadar h ç
yakasını bırakmadan bu böyle sürüp g d yordu. Tıpkı sahnede olduğu g b ,
aynı k ş ler, her perden n çeş tl sahneler nde sırayla sahneye çıkıyorlardı.
Ve b r aktörün oyun boyunca sahneye a t olması g b , şç ler de, gel ş-g d ş
saatler hesaba katılmazsa, 15 saat süreyle fabr kaya a tt r. Böylece,
d nlenme saatler , del kanlıları meyhaneye, kızları kerhaneye sürükleyen
zorak tembell k saatler hal ne gel yordu. Kap tal st n, çalıştırdığı şç
sayısını artırmaksızın, mak neler n 12 la 15 saat süreyle devamlı
çalıştırmak ç n her gün cadett ğ yen b r h le ve kurnazlık sonucu, şç ler,
yemekler n , bazan şu bazan da bu zaman aralığında atıştırmak zorunda
kalıyorlardı. On saatl k şgünü ç n g r ş len hareketler sırasında, patronlar,
şç sürüsünün, 10 saatl k çalışmaya karşılık 12 saatl k ücret almak amacıyla
sağasola başvurduklarını haykırıyorlardı. Oysa ş md , madalyonu, ters ne
çev rm şlerd . Emek-gücü üzer ndek 12 le 15 saatl k efend l kler ne
karşılık, 10 saatl k ücret ödüyorlardı.422 Oyunun özü buydu; on saatl k
çalışma yasasının patronca yorumu böyleyd ! Tahıl Yasasına karşı g r ş len
hareket sırasında tam 10 yıl, şç lere, tahılın serbest thal ve İng l z
sanay n n sah p olduğu olanaklarla 10 saatl k çalışmanın kap tal stler
zeng n etmeye yeteceğ n , nsanlık aşkıyla terler dökerek, kuruşu kuruşuna
hesaplayarak anlatmaya çalışan şte bu aynı numaracı serbest
t caretç lerd .423 [sayfa 304] Sermayen n g r şt ğ bu ayaklanma, ensonu k yıl
sonra, İng ltere’dek dört büyük mahkemeden b r n n, Mal ye Mahkemes n n
(Court of Exchequer) verd ğ b r kararla, sonunda, tacını g yd . Bu
mahkeme, 8 Şubat 1850’de, b r dava sonunda, fabr katörler n kuşkusuz 1844
yasasının ruhuna aykırı hareket ett kler n , ama b zzat bu yasanın da, onu
anlamsız hale get ren bazı sözcükler çerd ğ ne karar verd . “Bu karar le On
Saatl k Yasa yürürlükten kalk-mış oluyordu.”424 Ş md ye kadar vard ya
s stem n gençlerle kadınlara uygulamaktan çek nen patronlar, bu karara
dörtelle sarıldılar.425
Ama sermayen n görünüştek bu kes n yeng s n n ardından, derhal b r
tepk doğdu. Emekç halk, ş md ye kadar, katı ve eks lmeyen b r d renme
göstermekle b rl kte pas f b r tutumdaydı. Oysa ş md , Lancash re ve
Yorksh re’da tehd ted c protesto toplantıları yapıyorlardı. Göstermel k On
Saatl k Yasa düpedüz dalavereyd , parlamento aldatmasıydı ve h ç b r zaman
da varolmamıştı! Fabr ka denetmenler , sınıflar arası husumet n nanılmaz b r
ger l m noktasına ulaştığı konusunda, hükümet , derhal uyardılar.
Patronlardan bazıları da kend aralarında mırıldanıyorlardı: “Yargıçların
çel ş k kararları yüzünden, şler büsbütün anormal ve anarş k b r hal aldı.
Yorksh re’de ayrı yasa uygulanır, Lancash re’da ayrı; Lancash re’ın b r
kasabasında uygulanan b r yasayla, hemen komşu kasabada uygulananlar
b rb r n tutmaz. Büyük kasabalardak fabr katörler yasalara uymamanın
yollarını bulurlar, oysa taşradak fabr katörler vard ya s stem ç n yeterl
şç bulamadıkları g b , şç ler b r fabr kadan ötek ne taşıma olanağına h ç
sah p değ llerd r.” vb.. Oysa sermayen n doğuştan gelen lk hakkı, emek-
gücünün, bütün kap tal stlerce eş t olarak sömürülmes d r.
Bu koşullar altında, patronlarla şç ler arasında, 5 Ağustos 1850 tar hl
ek fabr ka yasasında, parlamentonun mührünü taşıyan b r uzlaşmaya varıldı.
“Gençler ve kadınlar” ç n şgünü, haftanın lk beş günü ç n 10 saatten 10½
saate çıkarıldı, cumartes günü ç n de 7½ saate nd r ld . Çalışma sabah
6’dan akşam 6’ya kadar devam edecek,426 yemek zamanı ç n 1½ saatten az
olmamak [sayfa 305] üzere paydos yapılacak ve bu yemek zamanlan herkes ç n
aynı anda olup 1844 yasası koşullarına uygun olacaktı. Burunla, vard ya
s stem ne bütünüyle son ver lm ş oluyordu.427 Çocukların çalışmalarıyla
lg l olarak 1844 Yasası yürürlükte kalacaktı.
B r kısım patronlar esk den olduğu g b bu kez de, proletaryanın
çocukları üzer nde özel senyörlük hakları sağlamışlardı. Bunlar pek
fabr katörler d . 1833’te kurt g b ulumuşlardı: “Eğer her yaştan çocuk-ların
günde 10 saatl k çalışma özgürlükler ger alınırsa, bu, onların şler n
durdurab l rd .”428 Yeterl sayıda 13 yaşından büyük çocuk satınal-mak,
onlar ç n olanaksız olacaktı. D led kler ayrıcalığı koparttılar da. Öne
sürdükler bahanen n, kasıtlı b r yalan olduğunu daha sonrak b r araştırma
ortaya koymuştur.429 Ne var k , bütün bunlar, 10 yıl süreyle, şler n
göreb lmeler ç n taburelere oturmak zorunda bırakılan küçücük çocukların
kanından günde 10 saat pek eğ rmekten onları alıkoymamıştır.430 1844
yasası, gerç bunları, 11 yaşından küçük çocukları günde 6½ saatten fazla
çalıştırma “özgürlüğünden yoksun bırakmıştı”. Ama, öte yandan da, bunlara,
11 le 13 yaşları arasındak çocukların günde 10 saat çalıştırılma ayrıcalığını
tanıdığı g b , ötek fabr ka çocukları ç n zorunlu olan öğren mden de bu
zorunluluğu kaldırmıştır. Bu kez bahane şuydu: “Üzer nde çalıştıkları
kumaşın çok nce ve nar n dokusu, bu çocukların ancak bu tür fabr kalara çok
küçük yaşta g rmeler yle elde ed leb lecek, haf f, kıvrak b r çalışmayı
gerekt r r.”431 Çocuklar, tıpkı Güney Rusya’da boynuzlu hayvanların,
der ler yle yağları ç n boğazlanmaları g b , salt haf f ve kıvrak parmakları
ç n boğazlanıyordu. Ensonu, 1850’de, 1844’te ver len ayrıcalık, pek bükme
ve pek eğ rme bölümler yle sınırlandı. Ama gene, “özgürlüğü” el nden
alınan sermayeye ödün vermek ç n, 11 la 13 yaşındak çocukların çalışma
zamanı 10’dan 10½ saate çıkarıldı. Bahane: “İpek fabr kalarında çalışma
ötek dokuma fabr kalarından daha haf ft ve d ğer yönlerden de sağlığa çok
daha az zararlıydı.”432 Resm sağlık araştırmaları sonradan [sayfa 306] bunun
ters n tanıtladı: “Ortalama ölüm oranı pek bölge-ler nde çok daha
yüksekt r, ve kadın nüfus arasında hatta Lancash re’ dak pamuk
bölgeler nden de fazladır.”433 Fabr ka denetmenler n n her altı ayda b r
yen led kler protestolarına karşın, bu kötülük hâlâ devam ed p
g tmekted r.434
1850 yasası, sabah 6’dan akşam 9’a kadar 15 saatl k çalışmayı, yalnız.
“genç k mseler le kadınlar ç n”, sabah 6’dan akşam 6’ya, 12 saate nd rd .
Bu hal yle, bu yasa, bütün çalışma süres 6½ saat aşmamak üzere, bu
süreden yarım saat önce ve 2½ saat sonra çalışan çocukları etk lemem ş
oluyordu. Tasarı tartışılırken, fabr ka denetmen-ler , parlamentoya bu
bozukluktan doğan kötüye kullanmalar üzer ne stat st kler verd ler. Ama h ç
b r şe yaramadı. Kafaların ç nde, bolluk yıllarında yet şk n erkekler n
şgünler n , çocukların yardımıyla tekrar 15 saate çıkarmak g b b r art n yet
vardı. Bunu zleyen üç yıl ç ndek denemeler, böyle b r g r ş m n, yet şk n
erkek şç ler n d renmes yle başarısızlığa uğrayacağını göster yordu. 1850
yasası, bu nedenle, “çocukların, gençler ve [sayfa 307] kadınların sabahları
fabr kaya gelmeden, akşamları da fabr kadan ayrılmalarından sonra
çalıştırılmalarını” yasaklayarak, ensonu 1853’te tamamlandı. Böylece,
b rkaç st sna dışında, 1850 Fabr ka Yasası, kapsadığı sanay kollarındak
bütün şç ler n şgünler n düzenlem ş oluyordu.435 İlk fabr ka yasasının
kabulünün üzer nden yarım yüzyıl geçm şt .436
Yasakoyucu, lk kez, başlangıçta koyduğu sınırların dışına, “1845 Basma
Fabr kası Yasası” le çıktı. Sermayen n bu yen “aşırılıktan”, duyduğu
hoşnutsuzluk, yasanın her satırından anlaşılır. 8 le 13 yaş arasındak
çocuklar le kadınlar ç n şgününün sınırlarını, yemek ç n h ç b r yasal
paydos vermeks z n, sabah 6 ve akşam 10 olmak üzere 16 saat olarak
saptıyordu. 13 yaşından büyük erkekler n, gece-gündüz sten ld ğ g b
çalıştırılmalarına z n ver yordu.437 Bu yasa, tam b r parlamenter
başarısızlıktır.438
Bununla b rl kte, konulan lke, modern üret m b ç m n n en karakter st k
yaratığı olan büyük sanay kollarında zafer kazanmıştı. Bun-ların 1853-1860
arasında gösterd ğ olağanüstü gel şme, fabr ka şç ler n n hem f z k, hem
moral yönden yen den doğuşları le elele, en kör gözler b le açtı. Yasal
sınırlamalar le düzenlemeler n, yarım yüzyıl süren b r ç savaş sonucu
kend ler nden adım adım sökülüp alındığı patronlar, hâlâ “serbest” olan
sömürü alanları le kend durumları arasındak karşıtlığı gereks z b r göster
havası ç nde bel rt yorlardı.439 “Ekonom Pol t k” n yalancı [sayfa 308]
pehl vanları, ş md , yasayla bel rlenm ş b r şgününün zorunluluğunu takd r
etmen n, mensup oldukları “b l m dalı”nın kend ne özgü yen b r buluşu
olduğunu lan ed yordu.440 Kolayca anlaşıldığı g b , fabr ka kodamanları,
kaçınılmaz sonuca boyun eğ p onunla uzlaştıktan sonra, sermayen n d renme
gücü g tg de zayıfladı, oysa aynı sıralarda, şç sınıfının saldırı gücü,
doğrudan bu sorunla, l şk l olmayan toplumun sınıflarındak müttef kler n n
sayısı le b rl kte arttı. 1860’tan sonrak daha hızlı lerlemen n neden budur.
Boyacılık le ağartıcılık bütünüyle 1860 yılında441 örgü ve çorap yapımı
1861’de, 1850 tar hl fabr ka yasasının kapsamı çers ne alındı.
Çocukların çalıştırılması konusunda kurulan kom syonun (1863) lk
raporu sonucu, (yalnız çömlekç ler değ l) bütün seram kç ler, k br tç ler,
kapsülcüler, kartuşçular, halıcılar, kad fec ler ve daha pek çok şkolu,
“ şlemec l k” adı altında, yasanın kapsamı çers ne alındı. 1863 yılında, açık
havada yapılan ağartıcılık442 ve fırıncılık, [sayfa 309] özel yasaların kapsamına
alındı; adı geçen lk şkolunda gençler le kadınların geceler (akşam 8’den
sabah 6’ya kadar) çalışmaları, k nc nde 18 yaşından küçük fırın şç ler n n,
akşam 9 le 5 arasında şe koşulmaları yasaklanmıştı. Tarım, madenc l k ve
ulaşım araçları dışında İng l z sanay n n bütün öneml kollarını,
yararlandıkları “özgürlükler”den yoksun bırakmakla tehd t eden aynı
kom syonun daha sonrak öner ler ne lerde değ neceğ z.443

YEDİNCİ KESİM. – NORMAL İŞGÜNÜ İÇİN SAVAŞIM


İNGİLİZ FABRİKA YASALARININ
BAŞKA ÜLKELERDEKİ TEPKİSİ

Okurların anımsayacağı g b , artı-değer üret m , ya da artı-eme-ğ n


sızdırılması, emeğ n, sermayen n egemenl ğ altına g rmes nden doğab lecek
üret m tarzlarındak herhang b r değ ş kl kten tamamen ayrı olarak, kap tal st
üret m n özgül amacı ve varoluş neden d r. Okur, gene buraya kadar
yaptığımız ncelemelerden, ancak bağımsız ve bu nedenle yasal yönden kend
adına hareket etme yetk s ne sah p şç n n, b r meta satıcısı olarak kap tal st
le [sayfa 310] sözleşme yapab ld ğ n de anımsayacaktır. Demek k , b z m
ç zd ğ m z bu tar hsel tabloda, b r yandan modern sanay , öte yandan hem
f z k bakımdan, hem de yasal yönden reş t olmayan emek, öneml roller
oynamaktadır; bunlardan lk , b z m açımızdan özel b r ş alanı, k nc s se,
emek sömürüsünün çarpıcı b r örneğ nden başka b r şey değ ld r. Bununla
b rl kte, ncelemem z n bundan sonra ortaya çıkartacağı gel şmeler
beklemeks z n, salt tar hsel olgular arasındak l şk den şu sonuçlara
varab l r z :
B r nc s . Sermayen n, şgününün sınırsız ve hesapsız uzatılması
konusundak hırsı, su gücü, buhar ve mak neyle lk devr mler n yapan sanay
kollarında, modern üret m tarzının lk yaratıkları olan, pamuk, yün, keten,
pek eğ rme ve dokumacılık alanlarında tatm n ed lm şt r. Madd üret m
tarzındak değ şmeler ve buna tekabül eden üret c ler444 arasındak toplumsal
l şk lerdek değ şmeler, önce sınırsız aşırılıklara, ardından da, buna b r
tepk olarak, şgünü le paydos saatler n yasalarla sınırlayan, düzenleyen ve
aralarında b rl k kuran toplumsal b r denet m n doğmasına yolaçtı. Bu
denet m, bu yüzden, 19. yüzyılın lk yarısında yalnızca st sna yönetmel k
g b görünür.445 Yen üret m tarzının bu lkel egemenl ğ aşılır aşılmaz, bu
arada, yalnız d ğer b rçok üret m kollarının bu aynı fabr ka s stem n
ben msed kler değ l, çömlekç l k camcılık vb. g b lkel yöntemlerle çalışan
manüfaktürler n yanısıra fırıncılık g b esk moda zanaatların, ve ensonu
mıhçılık g b ev sanay ler n n446 b le, çoktan, fabr kalar g b tamamen
kap tal st sömürünün pençes ne düştüğü görüldü. Böylece, yönetmel k,
g derek st sna n tel ğ nden sıyrılmak zorunda kaldı, ya da İng ltere’de
olduğu g b , Romalı Casu st’ler n yaptığı şek lde, ş yapılan her ev n fabr ka
lan ed lmes b ç m n aldı.447
İk nc s . İşgününün, bazı üret m kollarında düzenlenmes n n tar h , ve bu
düzenlenmeye göre ötek kollarda hâlâ süregelen [sayfa 311] savaşım, tek tek
emekç n n, bu “özgür” emek-gücü satıcısının, kap tal st üret m n bell b r
aşamaya ulaşmasıyla, d renme gücünden tamamen yoksun hale
düşürüldüğünü tanıtlar. Normal şgününün yaratılması, bu nedenle, kap tal st
sınıf le şç sınıfı arasındak azçok g zl , uzun süren b r ç savaşın
sonucudur. Çatışma, modern sanay arasında olduğu ç n, lk kez bu sanay n
beş ğ nde, İng ltere’de başlamıştır.448 İng l z fabr ka şç ler , yalnız
İng l zler n değ l, genel olarak modern şç sınıfının savunucuları olduğu
g b , bunların teor syenler de sermaye teor s ne lk kez meydan okuyan
k mseler olmuştur.449 Bu yüzden, fabr ka f lozofu Ure, “emeğ n eks ks z
özgürlüğü”450 uğruna mertçe savaşım veren sermayeye karşı, bayraklarına
“Fabr ka Yasalarının Kölel ğ ” sözler n yazan İng l z şç sınıfını, s l nmez
yüzkarası olarak lanetlemekted r.
Fransa, ağır aksak İng ltere’y zled . İng ltere’dek aslından çok daha
kusurlu On k Saatl k Yasanın451 doğumu ç n Şubat devr m n n yapılması
gerekt . Gene de, Fransızların devr mc yöntemler n n [sayfa 312] kend ne özgü
avantajları vardı. İşgününü, bütün şyerler le fabr kalarda, h ç b r ayrım
tanımadan b r defada aynı şek lde sınırladı, oysa bazan şu, bazan bu noktada
koşulların baskısına ster stemez boyun eğen İng l z yasa koyucuları,
karmakarışık ve b rb rler yle çel şen uygulamalar çers nde yollarını
y t r yorlardı.452 Buna karşılık, Fransız yasası, İng ltere’de, ancak çocuklar,
erg n olmayanlar ve kadınlar ç n kazanılmış ve ancak son zamanlarda, lk
kez genel b r hak olarak öne sürülmüş b r konuyu, lke olarak lan etm şt .453
Kuzey Amer ka B rleş k Devletler ’nde, her bağımsız şç hareke-t ,
kölel k, cumhur yet n b r bölümünü çarpıklaştırdığı ç n kötürümleşt .
Emeğ n, kara der ye damgalandığı yerde, beyaz der den kend n kurtarması
mümkün değ ld r. Ne var k , kölel ğ n ölümüyle b rl kte der-hal yepyen b r
yaşam doğdu. İç savaşın lk meyves , Atlant kten Pas -f ğe, New
England’dan Cal forn a’ya soluk soluğa g d p-gelen b r lokomot f hızıyla
yayılan sek z saatl k çalışma hareket oldu. Balt more’ da 6 Ağustos I866’da
yapılan Genel Kongres şu b ld r y yayınladı: “Bugünün lk ve en büyük
zorunluluğu, bütün Amer ka B rleş k Devletler ’nde, sek z saatl k çalışmayı,
normal şgünü kabul eden b r yasayı yürürlüğe koyarak, bu ülken n emeğ n
kap tal st kölel kten kurtarmaktır. Bu şanlı sonuca er şene dek bütün
gücümüzle çalışmaya kararlıyız.”454 Aynı sıralarda, Uluslararası İşç
B rl ğ n n, Cenevre’de yaptığı kongrede, [sayfa 313] Londra Genel Konsey n n
öner s üzer ne şu karar alındı: “İşgününün sınırlandırılması önkoşuldur, bu
sağlanmadan, kurtuluş yolunda atılacak d ğer bütün adımlar başarısızlığa
mahkumdur. ... Kongre, sek z saatl k sürey , şgününün yasal sınırı olarak
öner r.”
Böylece, Atlant ğ n her k yakasında, üret m koşullarının kend ler nden
çgüdüsel b r şek lde doğup büyüyen şç sınıfı hareket , İng l z Fabr ka
Denetmen R. J. Saunders’ n şu sözler n doğruladı: “Top-lumda reformlar
yapılmasına doğru atılacak ler adımların başarıya ulaşması çalışma saatler
sınırlandırılmadan ve bu sınırlar sıkısıkıya uygulanmadan asla
beklenemez.”455
Kabul etmek gerek r k , şç ler m z, üret m sürec nden çıktıklarında,
g rd kler nden daha farklıdırlar. Pazarda, b r meta, “emek-gücü” sah b
olarak, ötek meta sah pler le karşı karşıya, satıcıya karşı satıcı olarak
durmuştu. Kap tal ste emek-gücünü sattığı sözleşme, kend s n , onun
tasarrufuna serbestçe verd ğ n , dey m yer ndeyse, ak le kara g b tanıtlar.
Pazarlık tamamlandıktan sonra, onun “başına buyruk nsan” olmadığı
anlaşılır; emek-gücünü satmak ç n özgür olduğu süre, onu satmaya
zorlandığı süred r,456 ve gerçekten de, vamp r, “sömürülecek tek b r adales ,
s n r , b r damla kanı olduğu sürece”457 onu el nden bırakmayacaktır.
“Acılarının yılanına” karşı “korunmak” ç n şç ler n başbaşa vermeler ve
b r sınıf olarak, bu şç ler n b zzat kend ler n n, sermaye le yaptıkları
gönüllü sözleşme le, hem kend ler n ve hem de a leler n kölel ğe ve ölüme
satmalarını engelleyecek b r yasanın, kudretl b r toplumsal engel n
yaratılmasını gerçekleşt rmeler gerek r.458 “İnsanın vazgeç lmez haklarını”
sayıp döken cafcaflı l ste yer ne, yasayla sınırlı şgününün göster şs z Magna
Charta’sı [sayfa 314] gel yor; bununla “ şç n n sattığı zamanın ne zaman sona
ereceğ , ve kend s ne a t olanın ne zaman başlayacağı” açıklığa kavuşmuş
olacak.459 Quantum mutatus ab llo!460 [sayfa 315]

273 * Her şey aynı kalmak koşuluyla. -ç.


274 * Kend s . -ç.
275 “B r günlük emek bel rs zd r, uzun ya da kısa, olab l r.” (An Essay on Trade and Commerce,
Conta n ng Observat ons on Taxat on, etc., London 1770, s. 73.)
276 Bu soru, S r Robert Peel’ n, B rm ngham T caret Odasına yöneltt ğ ünlü, “What s a pound?”
[“B r pound ned r?”] sorusundan çok daha öneml d r. Bu soru, ancak, Peel’ n de paranın n tel ğ
konusunda, B rm ngham’ın “küçük ş l n adamları” kadar karanlıkta olması neden yle sorulab lecek b r
soruydu.
277 * Azam sınır. - Kuzey Avrupa’da b r adaya, belk de Shetland takımadalarından b r ne, Romalılar
tarafından “Thule” adı ver lm şt ve bu adayı dünyanın sınırı (sonu) olarak düşünüyorlardı. -ç.
278 “Harcanm ş sermayes le elden geld ğ nce çok m ktarda emek elde etmek kap tal st n amacıdır.”
(“D’opten r du cap tal dépensé la plus forte somme de trava l Poss ble.”) J.-G. Courcelle-Seneu l,
Tra té théor que et prat que des entrepr ses ndustr elles, 2. éd t., Par s 1857, s. 63.
279 “Günde b r saatl k ş kaybı, t car b r devlet ç n sınırsız b r zarardır. ... Bu krallığın yoksul
emekç ler . özell kle sanay nüfusu arasında, çok büyük b r lüks tüket m vardır: böylece bunlar, zamanları
da tüketm ş oluyorlar k , bu. tüket mler n en yıkıcı olanıdır.” An Essay on Trade and Commerce, etc., s.
47 ve 153.
280 “S 1e manouvr er l bre prend un nstant de repos, l’économ c sord de qu le su t des yeux avec
nquétude, prétend qu’ l la vole.” [“Özgür gündel kç b r an d nlenmeye dalsa, kaygılı gözlerle onu zleyen
ğrenç kt sat, bunu çaldığını ler sürer.”] N. L nguet, Théor e des Lo s C v les, etc., London 1767, t. II.
s. 466.
281 İşgününün 9 saate nd r lmes ç n yapılan 1860-61 Londra nşaat şç ler büyük grev sırasında,
grev kom tes , b r ölçüde şç ler m z n d lekler n çeren b r b ld r yayınlamıştı. B ld r de, nşaat patronları
arasında en büyük kârı sağlayan bez rganın, S r M. Peto adında d n bütün b r k ş olduğu alaycı b r d lle
bel rt lm şt . (Bu aynı Peto, 1867’den sonra, Strousberg b ç m b r ak bete uğradı.)
282 “Çalışanlar ... aslında [zeng n den len] emekl ler de, kend ler n de ... beslerler.” Edmund Burke,
l.c., s. 2.)
283 N ebuhr Roma Tar h ’nde çok safça şöyle der: “Kalıntıları b zler şaşkınlığa uğratan Etrüsk
yapıtları g b yapıtların, küçük (!) devletlerde efend ler le köleler n varlığını gerekt rd ğ apaçıktır.” Sorunu
daha yakından kavrayan S smond , “Brüksel dantelasının” ücret ödeyen efend ler le ücret alan köleler
gerekt rd ğ n söyler.
284 “Vücutlarını b le tem zleyemeyen ya da çıplaklıklarını örtemeyen (Mısırla, Et yopya ve Arab stan
arasında altın madenler nde çalışan) bu tal hs z k mselere, bu zavallı yazgılarına, nsan acı duymadan
bakamaz. Hastalara. zayıflara, yaşlılara. kadınların güçsüz1üğüne karşı en küçük b r gözyumma ve
acıma yoktur. Ölüm, ıstırap ve yazgılarına b r son ver nceye kadar herkes kırbaç altında çalışma
zorundadır.” (D od. S c., B bl. H st., Buch 3, c. 13, [s. 260].)
285 Bundan sonra söylenenler, Romanya eyaletler nde, Kırım savaşından sonra görülen
değ ş kl klerden önces yle lg l d r.
286 * [Bu, aynı şek lde, Almanya le, özell kle Prusya’nın Elbe’n n doğusunda kalan kes m ç n
geçerl d r. 15. yüzyılda, Alman köylüsü, her yerde ürün ya da emek olarak yaptığı, bazı aynî ödemeler
dışında, h ç değ lse f len özgür b r nsandı. Brandenburg, Pomeranya, S lezya ve Doğu Prusya’dak
Alman kolon halkı, hatta yasa le özgür nsan olarak kabul ed lm şt . Köylü savaşlarında, soyluların zafer ,
bu duruma b r son verd . Yalnız, yen len Güney Almanya köylüler tekrar köleleşt r lmekle kalmadı, 16.
Yüzyılın ortasından sonra, Doğu Prusya, Brandenburg, Pomeranya ve S lezya köylüler , serf durumuna
nd r ld ler. (Maurer, Fronhöfe, IV. Band, - Me tzen, Der Boden des Preuss schen Staats, - Hanssen,
Le be genschaft n Schlesw gholste n.) - F.E.]
287 * Kamu toprağı. -ç.
288 Daha fazla ayrıntı, E. Regnault’un, H sto re Pol t que et soc ale des Pr nc pautès
Danub ennes, Par s 1855, [s. 340 sqq.] adlı yapıtında bulunab l r.
289 “Türünün ortalama büyüklüğünü genell kle ve bell sınırlar çers nde aşma, organ k varlıkların
gel şmes n n kanıtıdır. İnsanda boy uzunluğu, eğer gel şmes f z k ya da toplumsal koşullarla engellen rse
küçülür. Askerl ğ n zorunlu olduğu bütün Avrupa ülkeler nde, bu usulün uygulanmasından ber , erg n
erkekler n ortalama boyu ve genell kle askerl k h zmet ne uygunluk koşulları azalmıştır. Devr mden (1789)
önce Fransa’da p yade ç n en alt sınır 165 cm. d . 1818’de (10 Mart tar hl yasa) 157 cm.; 21 Mart 1832
tar hl yasa le 156 cm.; ortalama olarak Fransa’da başvuranların yarısından çoğu boy kısalığı ya da vücut
zayıflığı neden yle askere alınlamışlardır. Saksonya’da 1870 yılında konulan asker ölçüt 178 cm. d .
Ş md 155 cm.. Prusya’da 157 cm.. Dr. Meyer’ n, 9 Mayıs 1862 tar hl Bavar an Gazette’dek
demec ne göre, 9 yılın ortalama sonuçları, Prusya’da askerl k ç n başvuran 1.000 k ş den 716’sı askerl k
ç n uygun bulunmamış, bunların 317’s boy kısalığı, 399’u vücut yeters zl ğ neden yle ger çevr lm şt r. ...
Berl n, 1858 yılında, askere alınma sayısını dolduramamıştı. 156 k ş eks k kalmıştı.” J. von L eb g, D e
Chem e n hrer Anwendung auf Agr kultur und Phys olog e, 1862, Band I, 7. baskı. s. 117, 118.
290 1850 tar hl fabr ka yasasının öyküsü bu bölüm boyunca görülecekt r.
291 İng ltere’de modern sanay n başlangıcından 1845’e kadar olan dönem üzer nde ben ancak yer yer
duruyorum. Bu dönem ç n okura Fr edr ch Engels’ n D e lage der arbe tenden Klasse n England,
Le pz g 1845, yapıtını öğütlüyorum. Engels’ n kap tal st üret m tarzının n tel ğ n ne kadar ayrıntılı b r
b ç mde kavradığı, 1845’ten ber yayımlanan fabr ka raporları le madenler vb. üzer ne raporlardan
anlaşıldığı g b , durumu ayrıntıları le ne denl hayret edecek b ç mde canlandırdığı, adı geçen yapıtın 18-20
yıl sonra (1863-1867) yayımlanan Çocukların Çalıştırılması Kom syonunun resm raporları le şöyle b r
karşılaştırılması b le ortaya koymaktadır. Bu raporlar, özell kle, fabr ka yasalarının 1862’ye kadar
uygulanmadığı ve aslında, hâlâ da uygulanmamakta olduğu sanay kollarını ele almaktadır. Öyleyse,
buralarda, Engels’ n ç zm ş olduğu durumlarda, yetk l makamlarca ya az değ ş kl k yapılmış ya da h ç
yapılmamıştır. Ben, başlıca örnekler m 1848’den sonrak , Serbest T caret dönem nden alıyorum; bu
cennet çağının büyük Serbest T caret ş rketler n n gezg nc çığırtkanları, b l s zl kler ölçüsünde yüksek
perdeden bu g b nanılmaz öyküler anlatıyorlar. Bütün bunlardan başka, İng ltere’n n burada ön planda
yer almasının neden , kap tal st üret m n klas k tems lc s ve b z m ncelemekte olduğumuz konularda
devamlı resm stat st klere sah p tek ülke olmasıdır.
292 “Suggest ons etc., by Mr. L. Horner, Inspector of Factor es”, Factor es Reg tlat on Act.
Ordered ky the House of Commons to be pr nted, 9 Aug. 1859’da, s. 4, 5.
293 Reports of the Insp. of Fact. for the half year, Oct. 1856, s. 35.
294 Reports etc., 30th Apr l 1858. s. 9.
295 Reports etc., l.c., s. 10.
296 Reports etc., l.c., s. 25.
297 Reports etc., for the half year end ng 30th, Apr l 1861. Bkz: Append x n° 2; Reports etc.. 31st
Octob. 1862, s. 7, 52, 53. 1863 yılının son altı ayında yasalara uyulmaması olayları yaygınlaştı. Karş:
Reports etc., end ng 31st. Oct. 1863, s. 7.
298 * Tıpkı böyle. -ç.
299 Reports etc., 31 st Oct. 1860, s. 23. Fabr katörler n mahkemedek fadeler ne göre, şç ler n,
fabr kadak herhang b r ş duraklaması hal nde, nasıl b r fanat kl kle buna karşı çıktıklarını aşağıdak gar p
durum göstermekted r. 1863 Haz ran başlarınde Dewsbury (Yorksh re) yargıçlığına, Batley yöreler nde, 8
büyük fabr ka sah b n n, fabr ka yasalarına uymadıklan haber ulaştı. Bu baylardan bazıları, 12 le 15 yaş
arasında 5 erkek çocuğunu, cuma günü sabahı saat 6’dan, cumartes günü öğleden sonra saat 4’e kadar,
yemek zamanları le gece yarısı b r saatl k uyku dışında herhang b r d nlenme aralığı tanımadan
çalıştırmakla suçlanıyorlardı. Ve bu çocuklar, bu 30 saatl k aralıksız ş , yünlü paçavraların d d klend ğ ve
havadak yoğun toz, pl k vb. yüzünden büyükler n b le c ğerler n korumak ç n ağızlarını devamlı şek lde
mend lle kapatmak zorunda kaldıkları, “süprüntü n ” adı ver len yerlerde yapmaktadırlar! Bu suçlanan
baylar, yem n etmek yer ne -Quaker olarak bunlar, yem n etmeye gerek duymayacak kadar sıkı
d ndardırlar- bu umutsuz çocuklara karşı duydukları büyük sevg neden yle dört saat uyumalarına z n
verd kler n , ama natçı çocukların yatmamakta ayak d red kler n doğrulamışlardır. Quaker baylara 20
sterl n ağır para cezası ver ld . Anlaşılan Dryden bu soylu bayların gelecekler n önceden görmüştü:
“Sözde kutsalık ç nde yüzen t lk ,
“Korkardı yem nden, ama bl s g b yd yalancılıkta,
“Paskalya perh z nde sanırdınız kutsal şehvet ç nde,
“Ama şlemezd h ç günah, duasını etmeden!”
[Dryden, The cock and the fox... (Horoz ve T lk ), d ze 480-483. -Ed.]
300 Rep. etc., 31st Oct. 1856, s. 34.
301 l.c., s. 35.
302 l.c., s. 48.
303 l.c., s. 48.
304 l.c., s. 48.
305 l.c., s. 48.
306 Reports of the Insp. etc.. 30th Apr l 1860, s. 56.
307 Bu dey m, hem fabr kalarda, hem raporlarda resm dey md r.
308 “Açgözlü fabr ka sah pler n n kazanç peş nde koşarken yaptıkları zulümler, İspanyolların altın elde
etmek amacıyla Amer ka’yı ele geç rmeler sırasında g r şt kler nsafsızca hareketler neredeyse ger de
bırakır.” (John Wade, H story of the M ddle and Work ng Classes, 3. ed., Lond. 1835, s. 114) Bu
k tabın, b r tür ekonom pol t k elk tabı olan teor k bölümü, yayım tar h d kkate alındığında, yer yer,
örneğ n t car bunalımlar konusunda, özgün b r n tel k taşır. Oysa tar h bölümü, büyük ölçüde, S r F. M.
Eden’ n, The State of the Poor, London 1797, adlı yapıtının utanmazca b r aşırmasıdır.
309 London Da ly Telegraph, 17th January, 1860.
310 Karş: F. Engels, Lage etc., s. 249-51.
311 Ch ldren’s Employment Comm ss on, F rst Report etc., 1863, Ev dence, s. 16, 19, 18.
312 Publ c Health, 3rd. Report etc., s. 102, 104, 105.
313 Ch ldren’s Empleyment Comm ss en, I. Report, s. 24.
314 Ch ldren’s Employment Comm ss on, s. 24, 22 ve xı.
315 l.c., s. xlvıı.
316 l.c., s.lıv.
317 Bu, b z m artı-emek zamanı anlamında alınmamalıdır. Bu baylar, 10½ şsaat n . normal artı-emeğ
de çeren normal şgünü olarak kabul etmekted rler. Bu süreden sonra, karşılığı b raz daha y ödenen
“fazla mesa ” başlamaktadır. Sözde normal şgünü sırasında harcanan emeğ n karşılığının, değer n n
altında ödend ğ lerde görülecekt r; böylece fazla mesa n n daha fazla artı-emek sızdırmak ç n salt b r
kap tal st h les olduğu anlaşılıyor, çünkü normal şgünü boyunca harcanan emeğe gerçekten karşılığı
ödense b le, zaten çers nde artı-emek vardır.
318 * Gene m sen Cr sp nus! (Cr sp nus, İtalyan komed s n n küstah ve kuruntulu uşağı.) -ç.
319 l.c., Ev dence, s. 123. 124, 125, 140 ve LXIV.
320 İnce çek len ya da tuzla karıştırılan şap, “baker’s stuff” [fırıncı malı” -ç.] g b anlamlı b r ad
taşıyan normal b r t caret metaıdır.
321 * “Y yecek ve çecek maddeler ne h le karıştırılmasını önleme”. -ç.
322 ** “Namusluca b r kuruş kazanmak ç n.” -ç.
323 Kurum, karbonun pek saf ve enerj sağlayan b r b ç m d r, kap tal st baca tem zley c ler n İng l z
ç fç s ne sattıkları b r gübrey oluşturur. Ş md , 1862 yılında, İng l z “Juryman”, [“jür üyes ” -ç.] açılan b r
davada, alıcının haber olmaksızın %90 toz ve kum karıştırılan kurumun, t car anlamda gerçek kurum mu,
yoksa yasal anlamda madde karıştırılmış kurum mu olduğunu karara bağlamak zorunda kalmışlardı. Bu
“am s du commerce” [t caret dostları” -ç.] sonuçta eldek malın gerçek t car kurum olduğuna karar
verd ler ve üstel k davacı ç fç y mahkeme g derler n ödemeye mahküm ett ler.
324 *** Gözler önüne. -ç.
325 Fransız k myacısı Chevall er, metaların “tağş ş” konusundak ncelemes nde, elden geç rd ğ 600
kadar maddede rasladığı 10, 20, 30 çeş t h le yönetemler n sıralamaktadır. K myacı, ayrıca, bu konuda
bütün yöntemler b lmed ğ g b , b ld kler n n de heps n yazmadığını eklemekted r. Şekerde yapılan 6 çeş t,
zeyt nyağında 9 çeş t, tereyağında 10 çeş t, tuzda 12 çeş t, sütte 19 çeş t, ekmekte 20 çeş t, kanyakta 23
çeş t, unda 24 çeş t, ç kolatada 28 çeş t, şarapta 30 çeş t, kahvede 32 çeş t vb., h lel karıştırma
anlatmaktadır. Yüce Tanrı b le kend s n bu yazgıdan kurtaramamaktadır. Bkz: Rouard de Card, De la
fals f cat on des substances sacramentelles, [Kutsal Emanetlerde Yapılan Tahr fler”], Par s 1856.
326 “Report etc. relat ng to the Gr vances compla ned of by the Journeymen Bakers etc., London
1862. ve Second Report etc., London 1863.
327 * Fahrenhe t. -ç.
328 l.c.. F rst Report etc., s. VI/vıı.
329 l.c., s. lxx .
330 George Read, The H story of Bak ng, London 1848, s. 16.
331 Report (F rst) etc., Ev dence, “Tam f yatlı” fırıncı Cheesemanın tanıklığı, s. 108.
332 George Read, l.c., 17. yüzyılın sonunda ve 18. yüzyılın başında, akla geleb lecek her türlü şkoluna
sızan aracılar (agents) “kamunun huzurunu kaçıran” k mseler olarak kötülen yordu. Böylece, Somerset
eyalet sulh yargıçlarının üç aylık toplantısında Büyük Jür , Avam Kamarasına sunulmak üzere b r öner
kaleme aldı ve bu öner de d ğer şeyler yanında şöyle den yordu: “Blackwell Hall’dek bu aracılar
kamunun huzurunu kaçırmaktadırlar, kumaş t caret ne zarar vermekted rler ve b r bela olmaları neden yle
ez lmeler yer nde olur.” The Case of our Engl sh Wool etc., London 1685, s. 6, 7.
333 F rst Report etc., s. v .
334 Report of Comm ttee on the Bak ng Trade n Ireland for 1861.
335 l.c.
336 * Sabataryan, cumartes ya da pazar gününü kutsal kabul eden k mse. -ç.
337 Tarım şç ler n n, Ed nburg yakınlarında Lasswade’de, 5 Ocak 1866’da yaptıkları açık toplantı.
(Bkz: Workman’s Advocate, 13 Ocak 1866.) 1865’ten ber tarım şç ler arasında önce İskoçya’da b r
send ka kurulması tar hsel b r olaydır. İng ltere’n n en çok ez len tarım bölgeler nden b r s olan
Buck nghamsh re’da şç ler haftalık ücretler n n 9-10 ş l nden 12 ş l ne yükselt lmes ç n 1867 Martında
büyük b r grev yaptılar. (Yukardak satırlardan da anlaşılacağı g b , İng l z tarım proletaryasının hereket ,
1830’dan sonrak ş ddet bel rt ler n n bastırılmasından ve özell kle yen Yoksullar Yasasının
uygulanmasından ber tamamen ez lm ş ve altm şlarda tekrar canlanarak, ensonu 1872’de çığır açıcı
duruma ulaşmıştır. Bu konuya ve İng l z tarım şç ler n n durumu konusunda 1867’den ber yayı nlanan
Mav k taplara, k nc c ltte tekrar döneceğ rn. - Üçüncü Almanca baskıya ek.)
338 Reynolds’ Newspaper, [21.] Jan. 1866. - Her hafta bu aynı gazete, “Fuarful and fatal acc dents”
[“Korkunç ve fec kazalar” -ç.], “Appall ng traged es” [“Dehşet ver c trajed ler” -ç.] vb. g b
“sentat onal head ngs” [“sansasyonel başlıklar” -ç.] altında, yen dem ryolu kazalarının uzun b r l stes n
yay mlıyordu. Bu konuda, North Staffordsh re hattında çalışan b r memur şöyle d yordu: “B r lokomot f
mak n st n n ve ateşç s n n devamlı tet kte bulunmaması hal nde neler olab leceğ n herkes b l r. 29-30 saat
açık havada ve d nlenmeks z n çalışan b r nsandan böyle b r d kkat nasıl bekleneb l r? Aşağıda çok sık
karşılaşılan b r örnek ver yorum: B r ateşç , pazartes sabahı çok erken sattlerde şe başlıyordu. Günlük
çalışma den len şey tamamladığı zaman, 14 saat 50 dak ka çalışmış bulunuyordu. Daha çayını çmeden
tekrar şbaşına çağrıldı. ... Bu ş b t m nde de şbaşında 14 saat 25 dak ka kalmış oluyor ve böylece,
aralıksız toplam 29 saat 15 dak ka çalışmış bulunuyordu. Haftanın ger ye kalan kısmındak çalışması da
şöyleyd : çarşamba, 15 saat; perşembe, 15 saat 35 dak ka; cuma, 14 saat 30 dak ka; cumartes , 14 saat
10 dak ka; haftalık toplam 88 Saat 40 dak ka. Ş md bayım, bu adamın, bütün bu çalışması ç n yalnızca
6¼ günlük ücret aldığı zamank şaşkınlığını düşününüz. B r yanlışlık olduğunu sanarak saymana başvurdu
ve ... b r günlük çalışmadan ne anlaşıldığını sordu. Yük katarlarında çalışanlar ç n 13 saatl k çalışma
(yan haftada 78 saat) olduğu karşılığını aldı. Haftada bu 78 saat n üzer ndek çalışlasının karşılığını sted ,
ama vermed ler. Gene de, en sonunda kend s ne b r çeyrek daha (yan 10 pen ) vereb lecekler n
söyled ler.” l. c.. 4th February, 1866.
339 Bkz: F. Engels, l.c:. s. 253. 254.
340 Sağlık Müdürlüğü hek mler nden Dr. Letheby şu açıklamayı yapıyor: “Yet şk n b r nsan ç n gerekl
asgar hava m ktarı, yatak odası ç n 300, oturma odası ç n 500 foot küptür.” Londra hastaneler nden
b r nde başhek ml k yapan Dr. R chardson se şöyle d yor: “Şapkacılar, terz ler ve d k mevler nde çlışanlar
da dah l bütün d k ş şç s kadınlar ç n üç büyük felaket var: aşırı-çalışma, hava yeters zl ğ ve, ya bes n
azlığı ya da hazımsızlık. ... D k ş ş , aslında ... kadınlara, erkeklere göre, çok daha fazla uygun b r şt r.
Ama mesleğ n zararlı yanları, özell kle başkentte, bu mesleğ n y rm altı kadar kap tal st n tekel nde olması
ve bunların, sermayen n verd ğ kolaylıklardan yararlanarak, emekten zorla daha fazla tasarrufta
bulunmaya kalkışmalarıdır. Bu güç, şç kadınlardan oluşan bütün sınıfı kucaklamaktadır. Eğer b r terz
kadın, küçük b r müşter çevres ed nse, rekabet, bunu, ev nde, şler yürüteb lmes ç n öles ye çalışmaya
zorladığı g b , bu aynı aşırı-çalışmayı, yanında çalıştırdıklarına da yüklemek zorunda bırakır. Eğer bu ş
beceremezse ya da bağımsız olarak çalışmayı yürütemeyecek duruma düşerse, büyük b r kuruluşa
katılmak zorunda kalır, burada ş daha az olmamakla b rl kte, h ç değ lse ücret güvencel d r. Böylece tam
b r köle hal ne gelerek, toplumdak değ ş kl klerle oradan oraya sürüklen r. Bazan evde tek b r odanın
ç nde, 24 saat n 15, 16 ve hatta 18 saat n dayanılması güç b r hava çers nde geç r r; yed ğ yemek y
olsa b le, tem z hava yokluğundan dolayı s nd r lemez. Tamamıyla kötü havanın yaşattığı verem m krobu,
bu kurbanlar üzer nde beslen r.” Dr. R chardson, “Works and Over-Work”, Soc al Sc ence Rev ew, 18th
Jul , 1863.
341 Morn ng Star, 23rd June, 1863. The T mes, Amer kalı köle sah pler Br ght ve d ğerler ne karşı
savunmak ç n bu durumdan yararlanmıştı; l derlerden b r s 2 Temmuz 1863 günlü sayısında şöyle
d yordu: “Çoğumuzun düşünces şudur k , b z, genç kadınlarımızı, zorlama aracı olarak kamçı şakırtısı
altında değ l de, açlığın zulmü altında öldürmeye çalışırken, doğuştan köle sah b olan ve h ç değ lse
köleler n y besleyen, daha az çalıştıran a lelere böyles ne ş ddetle saldırmaya hakkımız yoktur.” Tor
organı olan Standard gazetes de, aynı şek lde rah p Newman Hall’u ayıplıyordu: “Köle sah pler n
aforoz ed yor, ama Londralı otobüs şoförler le b letç ler n b r köpek ücret le h ç acımadan günde 16
saat çalıştıran sayın k ş lerle b rl kte dua etmekted r.” Daha 1850 yılında kend s ç n, “Zum Teufel st der
Gen us, der Kultus st gebl eben” [“Dehanın canı cehennemde, ama yarattığı efsane hâlâ yaşıyor” -ç.]
Rhe n sche Ze tung, Mayıs 1860 -Ed.] d ye yazdığım* Thomas Carlyle da, ensonu kehanette bulundu.
Çağdaş tar h n tek büyük olayı Amer kan ç savaşını, kısa b r benzetmeyle şu düzeye nd rged : Kuzeyl
Peter, vargücüyle. Güneyl Paul’un kafasını kırmak ster, çünkü, Kuzeyl Peter, şç s n günlüğüne k ralar,
Güneyl Paul se yaşam boyunca. (Macm llan’s Magaz ne, Ill as Amer cane n nuce, Ağustos, 1863.)
Böylece, sonunda, yapmacık tor duygudaş1ığı, kent şç ler ç n -kır şç ler ç n asla değ l- başladı. Bütün
bunların sonucu - Kölel k!
* Marx, Thomas Carlyle’ n k tabı Latter-Day Pamphlets hakkındak eleşt r s n kasted yor. Bkz: Marx-
Engels, Werke, Band 7, s. 255-265. -Ed.
342 Dr. R chardson, l.c., [s. 476 vd.].
343 Ch ldren’s Employment Comm ss on. Th rd Report, London 1864, s. v, v, v .
344 “Hem Staffordsh re ve hem de South Wales’de genç kızlarla kadınlar, kömür ocaklarında ve
kokkömürü yığınlarında gece-gündüz çalışırlar. Bu uygulama, Parlamentoya sunulan raporlarda, büyük ve
yaygın kötülükler n kaynağı olarak sık sık bel rt lm şt r. Erkeklerle b rl kte çalışan, g y mler onlardan pek
de farklı olmayan, k r-pas ç ndek bu kadınlar, kadınlığa yakışmayan bu ş n doğal sonucu olarak
kend ler ne olan saygılarını y t r rler ve k ş l kler yozlaşır.” (l.c., 194, s. xx v. Bkz: Fourth Report (1865),
6, s. xxv .) Cam fabr kalarında da durum aynıdır.
345 Gece ş nde çocuk çalışt ran b r çel k fabr katörü şöyle dem şt : “Gece ş nde çalışan çocukların
gündüzler uyuyup gereğ g b d nlenmek yer ne sağda-solda dolaşacakları doğal b r şeyd r.” (l.c., Fourth
Report, n° 63, s. x .) Vücudun bakımı ,ve gel şmes ç n güneş ışığının önem konusunda b r hek m şöyle
yazıyor: “Güneş ışığı vücut dokuları üzer nde, bunları sertleşt r c ve esnekl kler n koruyucu b r etk yapar.
Yeterl m ktarda güne şığından yoksun bırakılan hayvanların kasları gevşer ve esnekl ğ n y t r r, uyarım
yeters zl ğ yüzünden s n r s stem gücünü kaybeder ve her türlü gel şme eks k kalır. ... Çocuklarda se,
gündüzler devamlı bol aydınlık ve günün b r kısmında doğrudan güneş ışığı sağlık ç n son derece
öneml d r. Işık, tem z kanın oluşmasına yardımcı olduğu g b , vücutta l fler n sertleşrnes n de sağlar.
Görme organları üzer nde uyarıcı etk yapar ve böylece beyn n çeş tl şlevler n n faal yet n art r r . [The
Seven Sources of] Health (1864) adlı yapıtın yazarı ve Worcester Genel Hastanes başhek m Dr. W.
Strange, yukardak satırlardan başka, korn syon üyes Mr. Wh te’a yazdığı b r mektupta şöyle d yor:
“Daha önce Lancash re’da çalıştığım sırada, gece ş n n çocuklar üzer ndek etk ler n gözlemleme fırsatı
bulmuştum ve bazı şverenler n öne sürrnekten hoşlandıkları dd aların ters ne, gece ş n n bu çocuklar n
sağlıkları üzer nde kısa zamanda çok kötü etk ler görüldüğünü h ç duraksamadan söyleyeb l r m.” (l.c.,
Fourth Report, 284, s. 55.) Bu g b sorunların c dd tartışmalara konu olması, kap tal st üret m n,
kap tal stler le reta ner’ler n n [h zmetl ler n n. -ç] bey nsel şlevler üzer nde nasıl b r etk yaptığını açıkça
göster yor.
346 l.c., 57. s. x .
347 l.c., Fourth Report (1865), 58, s. x .
348 l.c.
349 l.c., s. x . Bu “emek-güçler n n” kültür dereces , kom syon üyeler nden b r s le yapılan aşağıdak
konuşmadak g b olması gerek r: Jerem ah Haynes, yaşı 12 “Dört kere dört 8 eder; 4 tane dört 16 eder.
Kral bütün para ve altınların sah b olan k msed r. B z m b r kralımız var, (kral çem z var d yorlar) adı
Prenses Alexandra’dır. Onun, krel şen n oğluyla evl olduğunu söylüyorlar. Kral çen n oğlu Prenses
Alexandra’dır. Prenses b r erkekt r.” - W ll am Turner, yaşı 12: “İng ltere’de yaşamıyorum. Sanırım oras
b r ülke, ama daha önce b lm yordum.” - John Morr s, yaşı 14: “Tanrının dünyayı yaptığını söyled kler n
ş tt m; b r k ş dışında bütün nsanlar boğulmuş; b r de küçük b r kuş kalmış.” - W ll am Sm th, yaşı 15:
“Tanrı erkeğ yaptı, erkek de kadını.” - Edward Taylor, yaşı 15: “Londra’yı b lm yorum.” - Henry
Matthewman, yaşı 17. “K l seye g tt m, ama son zamanlarda uğramadım. Dua ett kler nden b r s n n adı
Hazret İsa, ama ötek ler b lmem ve onun da ne olduğunu b lm yorum. Onu öldürmed ler, o da herkes g b
öldü. Bazı bakımlardan ötek nsanlara benzemezd , çünkü o d ndardı, başkaları değ l.” (l.c., 74, s. xv.)
“Şeytan y b r k msed r. Nerede yaşadığını b lm yorum.” “İsa kötü b r nsandır.” “Bu küçük kız (10
yaşında) God’ı (Tanrıyı), dog (köpek) g b yazdı.” (Ch. Employment Comm., V. Report, 1866, s. 55, n°
278.) Maden eşya sanay ndek s stem, aynen kağıt sanay nde de görülür. Kağıdın mak neyle yapıldığı
kağıt fabr kalarında gece ş , paçavra ayıklanması dışında, bütün şlemler ç n kuraldır. Bazı durumlarda,
gece ş , vard yalar hal nde, genell kle pazar geces nden gelecek cumartes gece yarısına kadar bütün
hafta durmadan devam eder. Gündüz vard yasındak ler haftada 5 gün 12 saat ve 1 gün 18 saat çalışırlar,
gece vard yasındak ler, 5 gece 12 Saat ve 1 gece 6 Saat çalışırlar. D ğer bazı durumlarda, her vard ya,
günaşırı 24 saat çalışır, vard yalardan b r s pazartes 6 saat, cumartes 18 saat olmak üzere 24 saat
doldurur. Bazı durumlarda b r ara s stem uygulanır ve mak neyle kağıt yapım ş nde çalışan herkes,
haftanın her günü, 15-16 saat çalışır. Kom syon üyes Lord, bu s stem ç n şöyle d yor: “Hem 12 ve hem
de 24 saatl k vard ya s sternler n n her k s de bütün kötülükler ç nde toplar g b d r.” 13 yaşından küçük
çocuklar, 18 yaşın altında gençler ve kadınlar, bu gece s stem nde çalışırlar. 12 saatl k s stemle çalışanlar,
yerler n alacak olanların o gün şe gelmemeler neden yle, bazan 24 saat çalışmak zorunda kalırlar.
Eldek kanıtlar, oğlanlar le kızların çoğu zaman fazla mesa yaptıklarını ve bunun sık sık h ç durmaksızın
24 ve hatta 36 saate kadar uzadığını göstermekted r. Devamlı ve h ç değ ş kl k göstermeyen parlatma
ş nde, 12 yaşındak kızların, “yemekler ç n 2 ya da en fazla 3 kez yarımşar saatl k paydos dışında
herhang düzenl b r d nlenme ya da duraklama olmaksızın” günde 14 saat üzer nden tam b r ay
çalıştıkları görülmüştür. Düzenl gece ş n n tamamen bırakıldığı bazı fabr kalarda “ve çoğu zaman en p s,
en sıcak ve en cansıkıcı şek lde monoton şlerde” aşırı çalıştırma korkunç derecelere ulaşmaktadır. .”
(Ch. Employment Comm., IV. Report, 1865, s. xxxv , ve xxx x.)
350 Fourth Report, etc., 1865, 79, s. xv
351 l.c., 80, s. xv
352 l.c., 82, s. xv
353 B z m düşünen ve usavuran çağımızda, ne kadar kötü ya da çılgınca olursa olsun, her şey ç n y
ve yer nde b r neden gösteremeyen b r nsan fazla değer taşımaz. Dünyada yanlış yapılan her şey, en y
nedenlerle yanlış yapılmıştır. (Hegel, l.c., s. 249.)
354 l.c., Fourth Report, 1865, s. xv ve 85. Cam yapımcılarının, ocaklardan çıkan b r m ktar ısının,
“boşa g deceğ ” ya da “kaybolacağı” neden yle, çocuklara düzenl yemek saatler ver lemeyeceğ
konusundak naz k t razlarına Kom ser Wh te şu karşılığı ver yor. Bu karşılık, kap tal stler n, altınlarını
harcarken gösterd kler “perh z”den, “nef sler n yoksun bırakmak”tan ve “tutumluluk”tan, oysa nsan
yaşamı sözkonusu olduğu zaman takındıkları t murlenkvar hovardaca tavırlardan duygulanan Ure’n n,
Sen or’ün vb. ve onların Roscher t p küçük Alman takl tç ler n nk ne h ç benzemez!. “Bu g b
durumlarda, düzenl yemek paydosları ver ld ğ nde, ş md k nden daha fazla b r ısı kaybına yolaçılab l r,
ama halen bütün ülkede, yemekler n rahatça y yeb lecekler ve ardından s nd r m ç n d nleneb lecekler
vak tler olmadığı ç n yet şme çağındak çocukların cam yapım yer nde uğradıkları hayat kayıp, parayla
ölçülemeyecek kadar büyük olsa gerekt r.” (l.c., s. x v.) Ve bu, lerleme yılı olan 1865’te oluyor!
Kaldırma ve taşıma ç n harcanan güç b r yana, böyle b r çocuk, cam ve kr stal yapılan yerlerde, ş n
yaptığı sırada, her 6 saatte, 15-20 m l yol yürümüş olur! Ve bu ça1ışma, çoğu zaman, 14-15 saat sürer!
Bu cam yapım yerler n n çoğunda, Moskova pl k fabr kalarında olduğu g b , 6 saatl k vard ya s stem
yürürlükted r. “Haftanın çalışmayla geçen kısmında, d nlenmek ç n elde ed leb lecek aralıksız en uzun
süre altı saatt r ve şe g d p gel rken, yıkanırken, g y n rken, yemek yerken geçen zaman hep bunun
çers nded r; d nlenmek ç n ger ye pek az zaman kaldığı g b , tem z hava almak ve oyun h ç zaman
kalmaz; bunun ç n ancak, böyles ne yorucu ve bunaltıcı sıcakta yapılan şten sonra, genç çocuklar ç n
çok gerekl olan uykudan fedakarlık yapmak gerek r. ... Bu kısacık uyku b le, eğer geceyse, çocuğun
kend kend n uyandırma zorunda olması, gündüz se gürültü neden yle bölünür.” Mr. Wh te, bazan b r
çocuğun devamlı 36 saat çalıştırıldığını ve bazan da 12 yaşındak çocukların sabah saat 2’ye kadar
çalıştırıldıktan sonra, şyer nde saat 5’e kadar (yalnız 3 saat) uyuduklarını ve tekrar şe koyulduklarını
anlatmaktadır. Genel raporun taslağını hazırlayan Tremenheere le Tufnell, “Gündüz ya da gece
vard yasında, oğlanların, del kanlıların, kızların ve kadınların çıkardıklan ş m ktan, kuşkusuz,
olağanüstüdür.” (l.c., xl ve xl v) d yorlar. Bu arada, belk de, b r gece yarısı, nefs n her şeyden yoksun
bırakan Bay Cam-Sermaye, porto şarabı le kafası dumanlı, kulüpten çıkıp, sallanarak ev n yolunu tutar
ve ağzında budalaca b r mırıltı gevelemekted r: “Br tons never, never shall be slaves!” [İng l zler asla.
asla köle olmayacaklardır!” -ç.]
355 İng ltere’de, ş md b le, kırsal bölgelerde, b r şç n n, pazar günü ev n n ön bahçes nde çalışmakla,
pazar gününün kutsallığını bozduğu ç n hapse atıldığı görülür. Aynı şç , b r pazar günü, d nsel nedenlerle
de olsa, metal, kağıt ya da cam fabr kasına g tmezse sözleşmey bozdu d ye cezalandırılır. Geleneğ ne
bağlı Parlamento, eğer sermayen n gen şlemes sırasında olmasa, pazar gününün kutsallığının
bozulmasına kulaklarını tıkayıver r. Londra’da balıkçı ve tavukçu dükkanlarında çalışan gündel kç ler, b r
muhtıra le (Ağustos 1863) , şler n n, haftanın lk altı gününde, günde ortalama 15 saat, pazar günler se
8-10 saat sürdüğünü bel rterek, pazar günler çalışılmamasını sted ler. Gene bu muhtıradan, Exeter
Hall’un k yüzlü ar stokratları arasındak hassas m del oburların, “pazar çalışmasını” özell kle
steklend rd kler n öğren yoruz. Madd zevkler ne düşkün bu “kutsal k ş ler”, hır st yanlıklarını,
başkalarının aşırı-çalışmasına, yoksulluk ve yoksunluğuna, açlığına karşı gösterd kler alçakgönüllü
tahammül le ortaya koyuyorlar. Obsequ um ventr s st s ( şç ler) pern c os us est. [Zevke düşkünlük,
onlar ( şç ler) ç n çok zararlıdır. -ç.]
356 “Daha öncek raporlarımızda b rkaç deney ml fabr katörün, fazla saatler n ... kuşkusuz, nsanların
çalışma gücünün vakt nden önce tükenmes ne yolaçtığı şekl ndek açıklamalarını verm ş bulunuyoruz.”
(l.c., 64, s. xııı.)
357 Ca rnes, The Slave Power. s. 110, 111.
358 * Bu öyküde, b r başka ad altında, sen n sözün ed l yor. -ç.
359 John Ward, The Borough of Stoke-upon-Trent, London 1843. s. 42.
360 Ferrand’ın Avam Kamarasındak konuşması, 27 N san 1863.
361 “Bunlar, pamuklu fabr katörler n n kullandıkları sözcüklerd ”, l.c..
362 l.c., Mr. V ll ers, bütün y n yet ne karşın, fabr katörler n stekler n “yasal bakımdan” reddetmek
zorundaydı. Gene de bu baylar, amaçlarına, bölgedek yoksulluk yasası yönet m kurullarının
“yumuşakbaşlılıklarından yararlanarak ulaştılar. Fabr ka denetmen , Mr. A. Redgrave, yet m, öksüz ve
yoksul çocukların “yasal bakımdan” çırak sayıldıkları s stem n bu kez, “esk s g b kötüye
kullanılmamakla” b rl kte (bu kötüye kullanmalar konusunda bkz: Engels, l.c.), “İskoç-ya’nın tarım
bölgeler nden Lancash re ve Chesh re’a get r len genç kızlar ve kadınlar bakımından bu s stem n kötüye
kullanılması” kuşkusuz sözkonusudur, Bu s stemde, fabr katör, şev yönet c ler le bell b r süre ç n
sözleşme yapar. Çocukları doyurur, g yd r r, barındırır ve kend ler ne küçük b r harçlık ver r, İng l z
pamuklu t caret n n bolluk yılları arasında, 1860 yılının eş görülmem ş b r yıl olmasının yanısıra, ücretler n
de olağanüstü yüksek olduğu d kkate alınırsa, Mr. Redgrave’ n buraya alınan sözler çok gar p görünür.
Çünkü İrlanda’nın nüfusunun azaldığı, İng ltere ve İskoçya’nın tarım bölgeler nden Avustralya ve
Amer ka’ya eş görülmem ş göçler olduğu, İng ltere’de bazı tarım bölgeler nde nüfusun, kısmen şç ler n
yaşam güçler nde f l b r çökme ve kısmen de kullanılab l r nüfusun köle tüccarları mar fet yle dağıtılması
sonucu f len azalmasıyla b rl kte, bu olağanüstü emek taleb n n karşılanması da gerek yordu. Bütün
bunlara karşın, Mr. Redgrave şöyle d yor. “Ne var k , bu tür b r emek, başka çeş t emeğ n bulunamaması
hal nde aranır, çünün bu, yüksek f yatlı b r emekt r. 13 yaşında b r çocuğun olağan ücret haftada 4 ş l n
kadardır, ama bu çocuklardan 50 ya da 100 tanes n n barındırılması, g yd r lmes , beslenmes , bunlara tıbb
bakım sağlanması, gerekt ğ g b denetlenmeler ve ücretler n n b r yanda b r kt r lmes , haftada adam
başına 4 ş l nle olacak ş değ ld r.” (Report of the lnsp. of Factor es for 30 th Apr l 1860, s. 27.) Yalnız
burada Mr. Redgrave, b ze, b r fabr katörün 50 ya da 100 çocuğun b rarada barındırılması, beslenmes ,
denetlenmes ş n yapamaması hal nde nasıl olup da b r şç n n tek başına çocukları ç n, haftada dörder
ş l nl k ücretler yle bütün bunları becereb ld ğ n anlatmayı unutuyor. Met nden yanlış b r sonuç
çıkartılmasına erıgel olmak ç n burada şuna da değ nmem gerek yor k , İng l z pamuklu sanay , emek-
zamanını vb. düzene bağlayan 1850 tar hl Fabr ka Yasasının kapsamına alındığından ber , İng ltere’de
örnek b r sanay olarak görülmek gerek r. İng l z pamuklu şç ler , her bakımdan, Kıta Avrupasındak
sefalet ç nde bulunan arkadaşlarından daha y durumdadır. “Prusyalı fabr ka şç ler , İng l z şç ler ne
göre haftada en az on saat fazla çalışmaktadırlar ve eğer kend tezgahı le kend ev nde çalışıyorsa. bu
çalışması, bu ek saatlerle de sınırlı değ ld r.” (Rep. of the Insp. of Fact, 31st October, 1855. s. 103.)
Yukarda adı geçen fabr ka denetmen Redgrave, 1851 Sanay Fuarından sonra, fabr kalardak durumu
yer nde nceleme amacıyla Avrupa’ya, özell kle Fransa’ya ve Almanya’ya g tt . Prusyalı şç ler ç n şöyle
d yor: “Alışkın olduğu yalın yaşamı ve pek az konforu sağlayacak kadar b r ücret alıyor ... bu az ücretle
geç m n sağlıyor, çok çalışıyor ve oradak durumu İng l z şç ler nden daha düşüktür.” (Rep. of the Insp.
of Fact, 31st Oct. 1855, s. 85.)
363 Aşırı çalıştırılanlar “şaşırtıcı b r hızla ölüyorlar: ama bu yokolanların yer hemen dolduruluyor ve
nsanların böyle sık sık değ şmes , sahnede herhang b r değ ş kl k yapmıyor”. (England and Amer ca,
London 1833, vol. I, s. 55. By E. G. Wakef eld.)
364 Bkz: Publ c Health. S xth Report of the Med cal Off cer of the Pr vy Counc l, Londra’da
1864’te yayımlanmıştır. Bu rapor özell kle tarım şç ler n ele almaktadır. “Sutherland ... genell kle çok
gel şm ş b r lçe olarak göster l r ... ama ... yakında yapılan b r araştırma, b r zamanların kusursuz ve
gözüpek askerler yle ünlü bölgede b le, halkın, zavallı ve güdük b r soy hal nde yozlaştığını ortaya
koymuştur. Den ze bakan yamaçlardak en sağlıklı yerlerde b le, açlıktan kavrulan çocukların yüzler ,
Londra’nın dar sokaklarındak k rl havada yaşayanlar g b soluktur.” (W. Th. Thornton, “Over-populat on
and ts Remedy”, l.c., s. 74, 75.) Bunlar aslında, Glasgow sokaklarıyla avlularında, domuzlar, orospular
ve hırsızlarla b rarada bulunan 30.000 “y ğ t yayla nsanına” benz yorlar.
365 “Halk sağlığının ulusal sermaye ç n bu kadar öneml b r etmen olmasına karşın, şverenler sınıfının,
bu haz ney saklamak ve gel şt rmek konusunda b r şey yapmadığını t raf etmel y z. ... İşç ler n sağlığının
d kkate alınması fabr ka sah pler ne zorla kabul ett r lm şt r.” (T mes, 5th Novbr. 1861.) “Batı R d ng
erkekler nsanlığın kumaşçısı hal ne geld ler. ... şç ler n sağlığı feda ed ld ve b rkaç kuşak boyunca ırk
yozlaşacaktı. Ama derhal b r tepk görüldü. Lord Shaftesbury yasası, çocukların çalışma saatler n
sınırladı vb..” (Twenty-second annual Report of the Reg strar-Genenal, for October 1862.)
366 Bu nedenle, 1863 yılı başında, Staffordsh re’da büyük çömlek yapımevler ne sah p 26 f rma ve bu
arada Jos ah Wedgwood ve oğulları, “bazı yasal önlemler” ç n b r muhtıra verd ler. D ğer kap tal stler le
aralarındak rekabet, bunlara, çocukların çalışma saatler n n gönüllü olarak sınırlandırılması olanağını
vermemekted r. “Sözü ed len kötülükler karşısında üzüntümüz ne denl büyük olursa olsun, bunların
fabr katörler arasındak b r anlaşma le önlenmes olanaksızdır. ... Bütün bu noktaları d kkate alarak, bazı
yasal önlemler n alınması gerekt ğ kanısına varmış bulunuyoruz.” (Ch ldren’s Empl. Comm. Rep. 1.,
1863, s. 322.) Geçenlerde çok daha çarpıcı b r örnek görüldü. Çok hızlı b r faal yet dönem sırasında
pamuk f yatlarındak artış, Backburn’dak fabr katörler , fabr kalarındak çalışma zamanını bell b r süre
ç n karşılıklı anlaşma yoluyla kısaltmaya zorladı. Bu dönem, 187l Kasım ayı sonlarında b tt . Bu arada,
pl kç l k le dokumacılığı b rarada yürüten daha zeng n fabr katörler, bu anlaşmadan doğan üret m
düşüklüğünü, kend şler n gen şletmede, ve böylece küçük şverenler n aleyh ne büyük kârlar sağlamada
kullandılar. Bunun üzer ne küçük patronlar, çares zl k çers nde şç lere başvurdular ve bunları, 9 saatl k
s stem ç n harekete geçmeye steklend rd ler ve bu amaç ç n para yardımında bulunmayı vaadett ler.
367 Fransa’da, Hollanda’da ve başka yerlerde aynı zamanda yürürlüğe konulan buna benzer ş
yönetmel kler , üret m yöntemler ndek değ ş kl kler bunları geçers z hale get rd kten çok sonra, 1813
yılında, İng ltere’de resmen yürürlükten kaldırıldı.
368 * Yeterl n cel k. -ç.
369 “12 yaşından küçük h ç b r çocuk, herhang b r fabr kada günde 10 saatten fazla
çalıştırılmayacaktır.” (General Statutes of Massachusetts. ch. 60, § 3. 1836 le 1858 yılları arasında
çeş tl yönetmel kler çıkartılmıştır.) “Her türlü pamuklu, yünlü, pekl , kağıt, cam ve keten dokuma
fabr kalarında ya da dem r ve p r nç yapımı yerler nde, b r günde 10 saat süreyle yapılan ş, b r günlük
yasal ş sayılacaktır. Bu yasanın yürürlüğe g rmes üzer ne b r fabr kada çalışan küçük yaştak k mse,
bundan böyle, b r günde 10 saatten ya da b r haftada 60 saatten fazla fabr kada alıkonamayacak ya da
çalışması stenemeyecekt r; ve gene bundan böyle, 10 yaşından küçük h ç b r k mse, bu eyalet ç nde h ç
b r fabr kaya şç olarak kabul ed lemeyecekt r.” (State of New Jersey. An act to l m t the hours of
labour etc., § 1 ve 2. 18 Mart 1851 tar hl yasa.). “12 yaşından büyük, ama 15 yaşından küçük h ç b r
k mse, herhang b r yapım yer nde b r günde 12 saatten fazla çalıştırılamayacağı g b , sabah 5’ten önce ve
akşam 7.30’dan sonra da çalıştırılamayacaktır.” (Rev sed Statutes of the State of Rhode Island etc.,
ch. 139, § 23, Ist July 1857.)
370 * İşç ler statüsü. -ç.
371 [J. B. Byles.], Soph sms of Free Trade, 7th ed t., London 1850, s. 205; 9th ed t., s. 253. Bu aynı
tor , ayrıca şunu da kabul ed yor: “Ücretler , şç n n zararına ve patronun çıkarına düzenleyen Parlamento
Yasalan, 464 yıl g b uzun b r süre devam ett . Nüfus çoğaldı. Sonra bu yasalar gerçekten de gereks z b r
yük hal ne geld ler.” (l.c., s. 206.)
372 Bu yönetmel k le lg l olarak J. Wade haklı olarak şöyle söylüyor: “Yönetmel k konusunda
yukardak fadeden anlaşıldığına göre, 1496 yılında y yecek g derler b r zanaatçının gel r n n üçte-b r , b r
şç n n gel r n n yarısı oluyor ve bu da, şç sınıfı arasında ş md k nden daha büyük ölçüde b r bağımsızlık
olduğunu göster yor; çünkü ş md , hem şç ler n ve hem de zanaatçıların y yecek g derler , ücretler n n
daha büyük b r kısmı olarak hesaplanmaktadır.” (J. Wade, H story of the M ddle and Work ng
Classes, s. 24, 25 ve 577.) Bu farkın, o zaman da, ş md de, y yecek ve g yecek f yatları arasındak
farktan ler geld ğ düşünces , B shop Fleetwood’un Chron con Pret osum etc., 1st ed t., London 1707,
2nd ed t., London 1745, adlı yapıtına şöyle b r gözatmakla çürütüleb l r.
373 W. Petty, Pol t cal Anatomy of Ireland, Verbum Sap ent , 1672, ed t. 1691, s. 10.
374 A D scourse on the necess ty of encourag ng Mechan ck Industry, London 1690, s. 13.
İng ltere tar h n , Wh g’lerle burjuvaz çıkarları doğrultusunda tahr f eden Macaulay şöyle d yor: “Henüz
ergenl k çağına ulaşmamış çocukların çalıştırılmaları ... 17. yüzyılda gen ş ölçüde uygulanmaktaydı ve
manüfaktür s stem le karşılaştırıldığında nanılmaz boyutlara ulaştığı görülür. Kumaş sanay n n merkez
olan Norw ch’te, altı yaşında küçük b r yaratık, çalışab lecek duruma gelm ş sayılıyordu. O zamanın bazı
yazarları ve bunlar arasında y kalpl l kler le ün salmış olanlar, bu tek b r kentte, çok körpe çağdak
oğlan ve kız çocuklarının, kend g derler çıktıktan sonra yılda on k b n sterl n bulan b r servet
yarattıklarını coşkun b r d lle fade etm şlerd r. Geçm ştek tar h m z ne kadar d kkatle ncelersek,
çağımızın yen toplumsal kötülükler yönünden ver ml olduğunu düşünenlerden ayrılmak ç n o kadar fazla
neden buluruz.. ... Yen olan, bunlara çare bulan, zeka ve nsanca davranışlardır:” (H story of England,
vol. I, s. 417.) Macaulay, ayrıca, 17. yüzyılda “çok y kalpl ” am s du commerce’ın [“t caret dostları”nın
-ç.], Hollanda’da b r yoksullar yurdunda dört yaşında b r çocuğun nasıl çalıştırıldığını “coşkuyla” h kaye
ett kler n ve bu “vertu m se en prat que”. [“prat k olarak ortaya konan erdem” -ç.] örneğ n n Adam
Sm th’e kadar, à la Macaulay bütün nsansever yapıtlarda model oIarak yer aldığını da anlatab l rd .
Elzanaatlarının yer ne manüfaktürün geçmes yle, çocukların sömürülmes yle lg l zler n görülür hale
geld ğ doğrudur. Bu sömürü, köylüler arasında da b r ölçüde her zaman vardı ve köylünün boynuna
geç r len boyunduruğun ağırlaşması ölçüsünde de gel şm şt . Sermayen n eğ l m orada kuşkuya yer
bırakmayacak şek lde ortadadır; ama bu olguların kend ler , henüz, k başlı çocuk kadar az görülen b r
yaygınlıktadır. İşte bunun ç n, bu olaylar, uzak görüşlü “am s du commerce” tarafından, özel b r d kkate
ve lg ye değer şeyler olarak “coşkuyla” farked lm ş ve kend zamanları ve kuşakları ç n model d ye
tavs ye ed lm şt r. Bu aynı İskoçyalı asalak ve lafebes Macaulay şöyle d yor: “B z, bugün, yalnız ger leme
sözünü duyuyor ve yalnız lerlemey görüyoruz.” Ne göz ve özell kle ne kulak!
375 İşç ler suçlayanlar arasında en öfkel s , met nde sözü ed len, An Essay on Trade and Commerce,
conta n ng Observat ons on Taxes, etc., London 1770, adlı yapıtın adı b l nmeyen yazarıdır. Bu konu
üzer nde daha öncek Cons derat ons on Taxes, London, 1765, adlı yapıtında da durmuşttun. Eş
bulunmaz stat st k kumkuması Poolon us Arthur Young da aynı yolun yolcusudur. İşç sınıfını savunanlar
arasında önde gelenler şunlardır: Jacob Vanderl nt, Money Answers all Th ngs, London 1734;
Rev.Nathan el Forster, D. D., An Inqu ry nto the Causes of the Present [H gh] Pr ce of Prov s ons,
London 1767; Dr. Pr ce ve özell kle Poslethwayt, Un versal D st onary of Trade and Commerce, adlı
yapıtında yazdığı ek ve, Great Br ta n’s Commerc al Interest expla ned and mproved, 2nd. ed t.,
London 1755, adlı yapıtıyla. Bu olguların kend ler , zamanın d ğer b rçok yazarları ve bu arada Jos ah
Tucker tarafından da doğrulanmıştır.
376 * Hep çalış ve h ç oynama. -ç.
377 Postlethwayt, l.c., “F rst Prel m nary D scourse”, s. 14.
378 An Essay etc.. Kend s , 96. sayfada, daha 1770 yılında İng l z tarım şç s n n mutluluğunun” ne
olduğunu anlatır. “Bunların güçler da ma gerg n halded r, bunlar ş md k nden ne daha ucuz yaşayab l rler,
ne de daha fazla çalışab l rler.”
379 Protestanlık, hemen hemen bütün geleneksel tat ller çalışma günIer ne çev rerek, sermayen n
oluşumunda öneml b r rol oynar.
380 An Essay etc., s. 15, 41, 96, 97, 55, 57, 69. - Jacop Vanderl nt daha 1734 yılında kap tal stler n,
çalışan halkın tembell ğ konusunda kopardıkları yaygaranın sırrının, şç ler n, yalnızca, aynı ücretle, 4 gün
yer ne 6 günlük emek verd kler n öne sürmeler olduğunu söylüyordu.
381 * B r deal şyer . -ç.
382 l.c.., s. 242.
383 l.c., “Fransızlar” d yor, “b z m özgürlük konusundak heyecanlı f k rler m ze gülüyorlar.” s. 78.
384 “Bunlar özell kle günde 12 saatten fazla çalışmaya karşı çıktılar, çünkü, bu saatler bel rleyen b r
yasa, Cumhur yet yasama dönem nden onlara kalan tek y şeyd ..” (Rep. of Insp. of Fact., 31st Octob.
1856, s. 80.) Geç c Hükümet n 2 Mart 1848 tar hl buyruğunun burjuvalaştırılmış b r kopyası olan, 5 Eylül
1850 tar hl Fransız On k Saat Yasası, ayrım gözetmeks z n bütün şyerler n kapsar. Bu yasadan önce
Fransa’da şgünü sınırsızdı. Fabr kalarda 14, 15 ya da daha fazla saat sürerd . Bkz: Des classes
ouvr ères en France, pendant l’année 1848, par M. Blanqu . Devr mc olmayıp kt satçı olan M.
Blanqu ’ye, hükümet, şç sınıfının durumunu araştırma görev n verm şt .
385 İşgününün düzenlenmes konusunda Belç ka, örnek b r burjuva devlett r. İng l z hükümet n n
Brüksel’dek tam yetk l tems lc s Lord Howard of Welden, 12 Mayıs 1862’de Dış şler Bakanlığına
şöyle yazıyordu: “Bakan M. Rog er, bana çocukların çalışmasının ne genel b r yasayla ve ne de bölgesel
yönetmel klerle sınırlandırılmış o madığını b ld rd ; hükümet son üç yıl ç nde, her oturumda, bu konuda b r
yasa öner s nde bulunmaya n yetlenm ş, ama eks ks z çalışma özgürlüğü lkes ne karşıt düşen b r yasaya
karşı göster len kıskançça d renme neden yle hep aşılamaz b r engelle yüzyüze gelm şt r.”
386 “B r sınıftan nsanların b r günde 12 saat çalışmak zorunda olmaları, kuşkusuz çok üzülünecek b r
durumdur; bu süreye, yemek zamanları le şe g d ş-gel ş de katılırsa aslında bu, 24 saat n 14 saat eder.
... Sağlık sorununa h ç g rmeks z n yalnızca. ahlak açıdan, 13 yaşından ve sınırlamanın sözkonusu
olmadığı mesleklerde daha da küçük yaşlardan başlayarak, şç sınıfının zamanına h ç ara ver lmeks z n
bütunüyle elkonulmasının son derece zararlı ve korkunç b r fenalık olduğunu sanırım h ç k mse kabul
etmekte duraksamayacaktır. ... Bu r edenle, kamu sağlığının korunması, düzenl b r nüfus yet şt r lmes ve
büyük halk k tles ne aklauygun ölçüde yaşamdan zevk alma hakkının sağlanması ç n, bütün şkollannda
şgününün b r kısmının d nlenme ve eğlenceye ayrılması çok arzu ed len b r şeyd r.” (Leonard Horner,
Reports of İnsp. fact,, 31st Dec. 1841.)
387 Bkz: Judgement of Mr. J. H. Otway, Belfast, H lary Sess ons, County Antr m. 1860
388 Burjuva kralı Lou s-Ph l ppe’ n hükümdarlığı sırasında çıkartılan 22 Mart 1841 tar hl tek fabr ka
yasasının h ç b r zaman yürürlüğe konmamış olması, bu rej m ç n çok.karakter st kt r. Ve bu yasa, yalnız
çocukların çalışmasını ele alıyordu. Bu yasa, 8 le 12 yaş arasındak çocuklar ç n günde 8 saat, 12 le 16
yaş arası ç n 12 saat vb. çalışmayı öngörmekle b rl kte, 8 yaşındak çocuklar ç n b le gece ş ne z n
veren kunal- dışı hükümlerle doluydu. Her faren n b le pol s gözet m altında bulundurulduğu b r ülkede,
bu yasanın denet m ve yürütülmes , “am s du commerce”ın y n yetler ne bırakılmıştı. 1853 yılından ber
yalnız b r bölgede -Departement du Nord- ücretl hükümet denetmen atanmıştlr. Lou s-Ph l ppe yasasının
her konudak b r yığın Fransız yasası kalabalığı arasında 1848 devr m ne kadar tek başına durması da,
Fransız toplumurıun gel şrnes n gösteren b r olgu olarak daha az karakter st k değ ld r.
389 * Keyfe göre. -ç.
390 Report of Insp. of Fact., 30th Apr l, 1860. s. 50.
391 138a “Leg slat on s equally necessary for the prevent on of death, n any form n wh ch t can be
prematurely nfl cted, and certa nly th s must be v ewed as a most cruel mode of nfl ct ng t.”
392 * Juggernaut, aynı adı taşıyan kent n tapınağında, yıllık ay n sırasında, H nt tanrısı V şnu’nun
heykel n n üzer nde gezd r ld ğ ve meczuplarının kend ler n altına attıkları araba tekerleğ . -ç.
393 Rept. of Insp. of Fact., 31st October, 1849, s. 6.
394 Rept. of Insp. of Fact., 31st October, 1848, 5. 98.
395 Lord Horner, kend resm raporunda, “alçakça uygulamalar” dey m n kullanmaktadır. (Report of
Inspı. of Fact.. 31st October. 1859. s. 7.)
396 Rept. etc., 30th Sept., 1844, s. 15.
397 Yasa, her gün çalışmayıp da gün aşırı çalışan çocukların 10 saat çalıştırılmalarına z n vermekted r.
Aslında bu madde şlemez halde kaldı.
398 Çalışma saatler nde yapılacak b r kısaltma, daha çok sayıda çocuğun çalıştırılmalarına
yolaçab leceğ ç n, 8-9 yaşlarında ek b r çocuk şç arzının artan taleb karşılayab leceğ sanıldı.” (l.c., s.
13.)
399 Rep. of Insp. of Fact.. 31st Oct., 1848. s. 16.
400 “Haftada 10 ş l n alan şç lerden, %10 oranında b r nd r m ç n 1 ş l n ve ger ye kalan 9 ş l nden de
zaman kısalığı neden yle 1 ş l n 6 pen olmak üzere toplam 2 ş l n 6 pen kes ld ğ n ve bu durum karşısında
bunlardan çoğunun günde 10 saat çalışmayı yeğled kler n söyled kler n gördüm.” l.c..
401 “‘Onu [d lekçey ] mzalamakla b rl kte, daha o zaman el m yanlış b r şey üzer ne koyduğumu
söyled m.’ ‘Öyleyse n ç n bu şe karıştın.’ ‘Çünkü, eğer reddedecek olsam ben şten atardı.’ Böylece bu
d lekçe sah b n n kend s n ‘ez lm ş’ h ssetmekle b rl kte bunun fabr ka yasasından ler gelen b r duygu
olmadığı anlaşılıyor.” l.c, s. 102.
402 s. 17, l.c. Mr. Horner’ n bölges nde 181 fabr kada 10.270 yet şk n erkek şç bu şek lde sorguya
çek lm şt r. Bunların tanıklıkları, 1848 Ek m nde sona eren altı aylık raporların ek nde bulunab l r. Bu
sorgular, başka konularda da değerl malzeme çermekted r.
403 l.c., Leonard Horner’ n topladığı fadeler, raporun 69, 70, 71, 72, 92 ve 93 numaralı ekler nde,
denetmen yardımcısı A.’nın topladığı fadeler, 54 52, 58, 59, 62 ve 70 numaralı ekler nde görüleb l r. B r
fabr katör de, apaçık gerçeğ söylemekted r. Bkz. n° 14 ve n° 165, l.c..
404 Reports etc., for 31st October , 1848. s. 133, 134.
405 Reports etc., for 30th Apr !, 1848, s. 47.
406 Reports etc., for 31st Oct., 1848, s. 130.
407 Reports etc., l.c., s. 142.
408 * Shakespeare, Vened k Tac r , perde IV, sahne I, d ze 204-205’te nsafsız Yahud tefec
Shylock’un sözler . -ç.
409 Reports etc., for 31st Oct., 1850. s. 5, 6.
410 Sermayen n n tel ğ , gel şmem ş şekl nde neyse gel şm ş şekl nde de öyle kalır. Amer kan ç
savaşının çıkmasından kısa süre önce, köle sah pler n n etk s y!e Yen Meks ka topraklarında yürürlüğe
konulan yasada, şç n n, kap tal st n onun emek-gücünü satınaldığı sürece “onun (kap tal st n) parası
o!duğunu” söyler. Aynı görüş, Romalı patr syenler arasında da geçerl yd . Bunların borçlu pleblere avans
olarak verd kler para, tüket m maddeler aracılığıyla, borçlunun et ve kanı hal ne dönüşürdü. Bu “et ve
kan”, bunun ç n “onların parasıydı”. Shylock’un On Masa Yasası şte buydu. Alacaklı patr syenler n
zaman zaman T ber ırmağının öte yakasında, borçlu etler yle şölenler düzenled kler konusunda L nguet’ n
dd ası, Daumer’ n, hır st yanlarını Aşa Rabban Ay n g b aydınlanmamış olarak kalacaktır.
411 ** Shakespeare, aynı yapıt, d ze 250-251. -ç.
412 Reports etc., for 30th Apr l, 1848, s. 28.
413 D ğerler arasında f lantrop st Ashwortlı’un Leonard Horner’e yazdığı m de bulandırıcı mektupta
böyled r. (Reports etc., Apr l 1849, s. 4.)
414 l.c., s. 140.
415 Reports etc., for 30th Apr l. 1849. s. 21. 22. Karş: benzer örnekler . b d., s. 4, 5.
416 S r John Hobhouse Fabr ka Yasası d ye b l nen (l ve 2 W[ ll a]m IV, c. 29, s. 10) yasa le, b r
pamuk pl ğ ya da dokuma fabr kası sah b n n ya da babasının, oğlunun veya kardeş n n, fabr ka yasası le
lg l b r soruşturmada, sulh yargıcı olarak görev yapması yasaklanmıştı.
417 l.c., [s. 22.]
418 Reports etc., for 30th Apr l. 1849, s. 5.
419 Reports etc., for 31st Oct.. 1849. s. 6.
420 Reports etc., for 30th Apr l. 1849, s. 21.
421 Reports etc., 31st Oct. 1848. s. 95.
422 Bkz: Reports etc., 30th Apr l, 1849. s. 6, ve fabr ka denetmenler Howell le Saunders’ n, 31 Ek m
1848 tar hl raporlarındak “vard ya s stem ” le lg l ayrıntılı açıklamalar. Ayrıca bkz: Ashton ve çevres
d n adamlarının, “vard ya s stem ”ne karşı 1849 lkyazında kral çeye sundukları d lekçe.
423 Örneg n, The Factory Quest on and the Ten Hours’ B ll, by R. H. Greg, 1837. le karşılaştırınız.
424 F. Engels, “‘The Engl sh Ten Hours’ B ll” (Neue Rhe n she Ze tung, Pol t sch-ökonom sche
Revue, ed ted by K. Marx, N san 1850, s, 13). Aynı Yüksek Mahkeme, Amer kan ç savaşı sırasında,
korsan gem ler n n s lahlandırılmalarına karşı olan yasanın anlamını tamamıyla ters ne çev ren b r anlam
bel rs zl ğ keşfetm şt .
425 Rep., etc., for 30th Apr l; 1850.
426 Kışın, sabah 7 le akşam 7 olab l r.
427 Bugünkü yasa (1850 tar hl ) b r uzlaşma d ; bununla, şç ler şsaatler sınırlandırılan k mseler n şe
başlama ve ş bırakma konusunda tek b r süren n tanınmasının sagladığı yarardan dolayı On Saatl k
Yasanın get rd ğ yararlardan vazgeçm şlerd ,” (Reports etc.. for 30th Apr l, 1852, s. 14.)
428 Reports etc., for Sept. 1844, s. 13.
429 l.c.
430 l.c.
431 Reports etc., for 31st Oct., 1846, s. 20.
432 Reports etc., for 31st Oct., 1861; s. 26.
433 l.c.. s. 27. Fabr ka yasasının kapsamına g ren çalışan nüfus, bakımından büyük b r düzelme
gösterm şt r. Bütün hek m fadeler bu noktada b rleşmekted r ve çeş tl zamanlardak k ş sel gözlemler m
de ben buna nandırdı. Gene de, çocuklar arasında yaşamlarının lk yıllarında görülen müth ş ölüm
oranları konu-dışı bırakılırsa, Dr. Greenhow’ın resm raporları, “normal sağlık koşullarınrak tarımsal
bölgelere” göre fabr ka bölgeler ndek elver şs z sağlık durumlarını ortaya koymaktadır. Kanıt olarak,
1861 tar hl raporundan aşağıdak tablo alınab l r.

Akç ğer Akç ğer


Manüfaktürde Manüfaktürde
Hastalığından Hastalığından Kadınların
Çalıştırılan Yet şk n Çalıştırılan
Ölen Erkekler n Bölgen n Adı Ölen Kadınların Çalıştığı
Erkekler Yet şk n Kadınlar
Oranı Oranı İşkolları
% olarak % olarak
100.000’de 100.000’de
14.9 598 V gan 644 18.0 Pamuklu
42.6 708 Blackburn 734 34.9 Pamuklu
37.3 547 Hal fax 564 20.4 Yünlü
41.9 611 Bradford 603 30.0 Yünlü
31.0 691 Macclesf eld 804 26.0 İpekl
14.9 588 Leek 705 17.2 İpekl
Stoke-Upon
36.6 721 665 19.3 Çömlekç l k
Trent
30.4 726 Woolstanton 727 13.9 Çömlekç l k
Sağlıklı
sek z
- 305 340 -
tarım
bölges

434 İng l z “serbest t caretç ler ”n n pekl mamullerden alınan koruyucu gümrük verg ler n n
kaldırılmasına nasıl güçlükle razı oldukları çok y b l n r. Fransa’dan yapılan thalata karşı koruma yer ne
ş md aynı ş , İng ltere’de fabr kalardak çocukların korunmadan yoksun bırakılmaları görmekted r.
435 İng l z pamuklu sanay n n en parlak olduğu 1859 ve 1860 yı1larında bazı fabr katörler, fazla mesa
ç n daha yüksek ödeme yem n yle, yet şk n erkek şç ler şgününün uzatılması konusunda kandırmaya
çalıştılar. Elle şlet len pl k eğ rme mak neler yle otomat k mak nelerde çalışan şç ler, şverenlere
verd kler b r d lekçeyle bu denemeye b r son verd ler. Bu d lekçede şöyle d yorlardı: “Açık konuşmak
gerek rse, yaşamımız b ze b r yük hal ne geld ; ülkedek d ğer şç lere göre b zler fabr kaya haftada
neredeyse k gün daha fazla kapatılmış durumdayız ve bu topraklar üzer nde kend m z köle g b
h ssed yor ve hem kend m ze ve bem de gelecek kuşaklara zararlı b r s stem yerleşt r yor g b y z.. ... Bu
nedenle, Noel ve yen yıl tat ller nden sonra şe başladığımız zaman, haftada ancak 60 saat, yan günde
b rbuçuk saat har ç olmak üzere sabah 6’dan akşam 6’ya kadar çalışacağımızı s zlere en der n
saygılarımızla b ld rmek ster z.” (Reports etc., for 30th Apr l, 1860, s. 30.)
436 Bu yasanın kaleme alınış b ç m nden, bunun hlal ç n bulunan olanaklar, Parl amentary Return,
Factor es Regulat on Act (6 Ağustos 1859)’ta ve Leonard Horner’ n “Suggest ons for amend ng the
Factory Acts to enable Inspectors to prevent llegal work ng, now becom ng very prevalent” adlı
yazısında görüleb l r.
437 “Sek z ve daha yukarı yaştak çocuklar sabah altıdan akşam dokuza kadar son altı ay çers nde
bölgemde çalıştırılmaktadırlar.” (Reports etc., for 31st October, 1857. s. 311.)
438 “Basma şevler yasasının, hem eğ t m ve hem de koruyucu önlemler yönünden başarısız olduğu
kabul ed lmekted r.” (Reports etc., for 31st October, 1857, s. 52.)
439 Örneğ n, E. Polter’ n T mes’a yazdığı 24 Mart 1863 tar hl mektup. T mes, kend s ne,
fabr katörler n On Saatl k Yasaya karşı ayaklanmalarını anımsatmıştır.
440 Bunu, d ğerler yanında, Tooke’un H story of Pr ces adlı yapıtının yazılmasına katkıda bulunan ve
ed törlüğünü yapan Mr. W. Newmarch’da görürüz. Kamuoyuna korkakça ödünler vermek b l msel b r
lerleme m d r?
441 1860 tar h nde çıkartılan yasa le, boyama ve ağartma şler nde, şgününün 1 Ağustos 1861’den
başlayarak geç c olarak 12 saat, 1 Ağustos 1862’den sonra da kes n olarak 10 saat olması, yan
cumartes günü 7½, d ğer günler 10½ saat olması karara baglanmıştır. Ama, uğursuz 1862 yılı gel nce
esk komed gene oynandı. Üstel k fabr katörler, genç1er le kadınların b r yıl daha 12 saat
çalıştırılmalarına z n ver lmes ç n Parlamentoya başvurdular. “Sanay n bugünkü durumda (pamuk kıtlığı
sırasında) şç ler n günde 12 saat çalıştmaları ve elden geld ğ nce fazla ücret almaları onların çok yararına
olacaktır.” Bu yönde b r yasa tasarısı get r lm ş se de, “başta İskoçyalı ağartma şç ler n n eylemler
neden yle, bu tasarı b r yana bırakılmıştır.” (Report etc., for 31st October. 1862, s. 14-15.) Böylece, sözde
adlarına konuştukları şç ler tarafından yen lg ye uğratılan Sermaye, avukat gözlükler n n de yardımıyla,
“emeğ n korunması amacıyla çıkartılan bütün Parlamento yasalarında olduğu g b kaçamaklı sözcüklerle
kaleme alınan 1860 yasasının. kend ler ne, perdahçılar le mala son şekl n veren şç ler , bu yasanın
kapsamı dışında bırakma olanağını sağladığını keşfett ler. Her zaman sermayeye sadık uşaklık eden
İng l z yargı organları, hukuk mahkemes nde, bu küçük ve bayağı h leye yasallık kazandırdı. “İşç ler
büyük hayal kırıklığına uğradılar ... aşırı-çalışmadan ş kayetç lerd ve yasakoyucunun apakçık n yet n n
yanlış b r tanım neden yle hükümsüz duruma gelmes çok üzülünecek b r durumdu.” (l.c., s. 18.)
442 “Açık havada çalışan ağartıcılar”, geceler bu şte h ç b r kadın çalıştırılmadığı yalanıyla 1860
tar hl yasanın kapsamına g rmekten kurtuldular. Bu yalan, fabr ka denetmenler nce açığa vurulduğu g b ,
aynı zamanda, Parlamento da, şç ler n verd kler d lekçelerde, açık havada yapılan ağartmaların sözde
ser n çayır kokusu ç nde yürütüldüğü nancından yoksun kaldı. Bu açık hava ağartmalarında, 900-100°
fahrenhayt sıcaklığında kurutma odaları kullanılıyor ve buradak şler çoğunlukla kızlar tarafından
yapılıyordu. Bunların, bu odalardan açık havaya arasıra yaptıklanı kaçamaklar ç n. “ser nleme” tekn k
ter m kullanılıyordu. “Fırınlarda onbeş kız vardır. Sıcaklık, keten bez ç n 80-90° derece, pat ska ç n 100
ve daha yukarı derecelerd r. On foot kare kadar büyüklüğünde ufacık b r odanın ortasında kapalı b r
soba vardır ve burada on k kız ütü ve katlama ş n yaparlar. Kızlar, korkunç b r sıcaklık saçan sobanın
çevres ne d z lerek, ütücüler ç n pat skaları hızla kuruturlar. Bu şç ler n çalışma saatler sınırsızdır. İşler
çoksa, ardarda her gece saat 9 ya da 12’ye kadar çalışırlar.” (Reports etc.. for 31st October , 1862, s.
56.) B r hek m şöyle d yor: “Ser nlemek ç n özel b r zaman ayrılmamış, ama sıcaklık dayanılmaz hale
gel n ya da şç ler n eller terden k rlen nce, b rkaç dak ka dışarıya çıkartılırlar. Soba şç ler n n
hastalıklarını tedav konusundak gen ş deney mler me dayanarak şunu söyleyeb l r m k , bunların sağlık
durumlan, pl k fabr kası şç ler n nk nden daha berbattır” (ve Sermayen n, Parlamentoya verd ğ
muhtıralarda, bu kızlar, Rubens’ n tabloları örneğ , ç çek g b sağlıklı göster lm şt r!). “Bunlar arasında en
yaygın hastalıkIar, verem, bronş t, rah m hastalıkları, ş ddetl h ster ve romat zmadır. Kanımca bütün bu
hastalıklar doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak, şç ler n çalıştırıldıklan küçük odalardak p s ve aşırı
sıcak hava le, kışın evler ne dönerken soğuk ve rutubetl havadan kend ler n koruyacak yeterl g yecek
eks kl ğ nden ler gelmekted r.” (l.c., s.56-57.) Fabr ka denetmenler , bu açık hava ağartıcılarının yoksun
bırakıldıkları 1860 tar hl ek yasa konusunda şunları öne sürüyorlar: “Bu yasa, şç Iere sağlar g b
göründüğü korumayı sağlayamadığı g b , kaleme alınmış öyle b r maddey de çermekted r k , gece saat
8’den sonra çalışan şç ler n bulundukları saptanmadıkça, bunların koruyucu hükümlerden yararlanması
olanaksız görülmekte ve böyle b r saptama yapılsa b le, öngörülen tanıtlama şekl öyles ne
sugötürmekted r k , bunun b r mahkum yetle sonuçlanması epeyce olanaksızdır.” (l.c., s. 52.) “Bu
nedenle, bütün y n yetlere ve amaçlara karşın, nsancıl ya da eı tsel amaçlara yönel k b r yasa olarak
tam b r başarısızlıktır; çünkü kadınlarla çocukların, duruma göre aç ya da tok, 14 saat ve belk de daha
uzun b r süre, ne yaşa, ne c ns yete ve ne de bu g b şler n” (ağartma ve boyama) “yapıldığı çevredek
a leler n toplumsal alışkanlıklarına kulak asılmaksızın çalıştırılmalarına z n vermek” (k bu aslında
zorlamak demekt r) “herhalde nsancıl b r hareket olmasa gerekt r.” (Reports etc., for 30th Apr l, 1867 ,
s. 40.)
443 İk nc baskıya not. Yukardak pasajları yazdığım 1866 yılından ber yen b r tepk başlamış
bulunmaktadır.
444 “Bu sınıfların” (kap tal stler ve şç ler) “herb r n n tutum ve davranışı, ç ne sokuldukları durumun
sonucu olmuştur.” (Reports etc., for 31st October, 1848, s. 113)
445 “Sınırlandırmaya tab tutulan şler, dokuma sanay nde buhar ya da su gücünden yararlanılan
manüfaktürler le lg l yd . B r şyer n n denetlenmes n gerekt recek k koşul vardı: buhar ya da su
gücünden yararlanılması ve bazı l fler n şlenmes .” (Reports etc., for 31st October, 1864, s. 8)
446 “Ev sanay den len sanay n durumu hakkında, Çocukların Çalıştırılması Kom syonunun son
raporlarında özell kle değerl malzemeler bulunab l r.
447 “Son oturumun (1864) yasaları ... adetler n büyük farklılıklar gösterd ğ ve mak nelere hareket
veren mekan k gücün kullanılması artık etk s g b , yasal bakımdan bu şyer n n ‘fabr ka’ sayılması ç n
gerekll koşullar arasında bulunmadığı çeş tl koşullarını kapsar.” (Reports etc., for 31st October , 1864, s.
8)
448 Kıta Avrupası l beral zm n n cennet Belç ka’da bu hareket n zler gör llmez. Kömür ve maden
ocaklarında b le, her k c ns yetten ve her yaştan şç , her dönemde ve sten ld ğ sürece tam b r
“özgürlük” çers nde tüket l rler. Buralarda çalıştırılan her 1.000 k ş den 733’ü erkek, 88’ kadın ve ger ye
kalanın 135’ oğlan, 44’ü kız olmak üzere 16 yaşından küçük çocuktur; yüksek fırınlarda vb. her 1.000
k ş den 668” erkek, 149’u kadın ve ger ye kalanın 98’ oğlan ve 85’ kız olmak üzere 16 yaşından küçük
çocuklardır. Buna, b r de, yet şk n ve henüz olgunluk dereces ne ulaşmamış emek-gücünün pek büyük
ölçüde sömürülmes ne karşılık ödenen düşük ücretler ekley n z. Ortalama günlük ücret erkek ç n 2 ş l n
8 pen , kadın ç n 1 ş l n 8 pen , erkek çocuk ç n 1 ş l n 2,5 pen d r. Bunun sonucu olarak Belç ka, 1863
yılında, 1850 yılına göre, kömür, dem r vb. hracatını hem m ktar ve hem de değer olarak neredeyse k
katına çıkartmıştır.
449 Robert Owen, 1810 yılından hemen sonra yalnız şgününün sınırlandırılması zorunluluğunu teor
olarak ben msemekle kalmadı, 10 saatl k şgününü, New Lanark’ta kend fabr kasında f len uyguladı da.
Bu hareket yle, komün stçe ütopya d ye alay ed ld ğ g b , “çocukların eğ t m n n üretken emekle
b rleşt r lmes ” f kr ve lk kez onun taratından kurulan İşç Kooperat fler Dernekler de aynı şek lde
karşılandı. Bugün b r nc ütopya fabr ka yasası hal ne gelm ş, k nc s bütün fabr ka yasalarında resm
fade olarak yer almıştır, üçüncüsü se ger c ler n el nde b r dalavere aracı hal nde kullanılmaktadır.
450 Ure, Ph losoph e des Manufactures, Fransızca çev r s , Par s 1836, t. II, s. 39, 40, 67, 77 vb..
451 1855 yılında Par s’te toplanan Uluslararası İstat st k Kongres n n tutanaklarında şöyle den yor:
“Fabr kalar le şyerler nde günlük çalışmayı 12 saat olarak sınırlandıran Fransız yasası, bu çalışmayı bell
saatler çers nde saptamaz. Yalnız çocukların çalışma zamanı sabah 5 le akşam 9 olarak bel rlenm şt r.
İşte bu yüzden bazı patronlar bu uğursuz boşluğun kend ler ne verd ğ hakkı, şyerler nde, belk yalnızca
pazar günü dışında, çalışmayı aralıksız her gün sürdürmek ç n kötüye kullanırlar. Bu amaçla, k ek p
hal nde şç çalıştırırlar ve bunlardan herb r , ancak 12 saat şyer nde bulunduğu halde, çalışma gece-
gündüz sürmüş olur. Yasanın gerekler yer ne get r lm şt r, ama ya nsanlığın gerekler ?” Ayrıca, “gece
ş n n nsan organ zması üzer ndek yıkıcı etk ler ” le “her k c ns yetten nsanın geceler aynı loş
şyerler nde b rarada bulunmalarının meşum sonuçları” üzer nde de durulmuştur.
452 “Örneğ n ben m bölgemde, aynı fabr kada tek b r şveren, Ağartıcılık ve Boyacılık İşler Yasasına
göre ağartıcı ve boyacı olduğu halde, aynı zamanda, Basmacılık İşler Yasasına göre de, basmacı,
Fabr ka Yasasına göre se, şe son şekl n veren şç d r.” (Mr. Baker’ n raporu, Reports etc.. for 31st
October, 1861, s. 20) Bu yasaların çeş tl hükümler le bunlardan ler gelen karışıklıkları sıraladıktan
sonra Mr. Baker şöyle d yor: “İşveren n yasalara uymaktan kaçındığı yerlerde, bu üç ayrı parlamento
yasasının hükümler n n uygulanmasını sağlamanın ne kadar zor olacağı böylece görülmüş olacaktır.”
Ama “böylece avukatlara da b r yığın dava konüsu sağlamış oluyor.
453 Böylece, fabr ka denetmenler en sonunda şunu söylemeye cesaret ed yorlar: “Bu t razlar”
( sgününün yasayla sınırlandırılması konusunda sermayen n t razları) “büyük çalışma hakkı lkes
karşısında yen lg ye uğramak zorundadır. ... Patronun, şç s n n emeğ üzer ndek hakkının sona ereceğ
ve yorulup tükenmek sözkonusu olmasa b le şç n n bu sürey kend ne ayırab leceğ b r zaman vardır.”
(Reports etc., for 31st Oct., 1862, s. 54.)
454 “B z Dunk rk şç ler , lan ed yoruz k , bugünkü s stem altında öngörülen çalışma zamanının
uzunluğu çok fazladır ve şç ye d nlenme ve eğ t m ç n zaman bırakmamakta ve onu kölel kten pek az
farklı b r kul hal ne get rmekted r. İşte bunun ç n, 8 saat n b r şgünü ç n yeterl olduğu ve yasal olarak da
yeterll sayı1ması gerekt ğ kararına vardık; güçlü b r araç olan basını yardımımıza çağırmamızın neden
bu olduğu g b ... b ze bu yardımı yapmaya yanaşmayanlara, emek ve şç haklarında yapılacak reformun
düşmanı gözüyle bakmamızın neden de bu olacaktır.” (Dunk rk’l İşç ler n Kararı, New York State
1866.)
455 Reports etc.. for 31st 1848, s. 112.
456 “Ayrıca, bu g b şlemler (örneğ n, sermeyen n 1848-50 arası g r şt ğ manevralar), şç ler n
korunmaya gereks nmeler olmadığı, ama el emeğ ve alınter g b sah p bulundukları tek metaı satan
özgür k mseler olarak düşünüleb lecekler şekl nde sık sık öne sürülen dd aların yanlışlığının kes n
kanıtlarıdır.” (Reports etc., for 30th Apr l, 1850, s. 45) “Özgür emek’” (eğer ona bu ad ver leb l rse)
“hatta özgür b r ülkede b le, kend s n n korunması ç n yasasının güçlü koluna gereks nme duyar.”
(Reports etc.. for 31st Oct.. 1864, s. 34.) “Yemek paydosu ver lerek ya da ver lmeks z n 14 saat
çalıştırmaya z n vermek, şç ler n zorlanmasıyla aynı anlama gel r vb..” (Reports etc.. 30th Apr l, 1863, s.
40.)
457 Fr edr ch Engels, l.c.. s. 5. 202
458 On Saatl k Yasa, kapsamına g ren sanay kollarında, “daha önce uzun saatler çalışan şç ler n.
vakt nden önce yaşlanıp elden ayaktan düşmeler ne b r son verd ”. (Reports etc.. for 31st Oct., 1859, s.
47.) “Sermaye (fabr kalarda), çalıştırılan şç ler n sağlık ve moraller nde bazı tahr plere yolaçmaksızın,
mak neler sınırlı b r zamanın ötes nde asla hareket hal nde tutamaz; ve şç ler kend ler n bundan
koruyacak durumda değ llerd r.” (l.c.. s. 8.)
459 “Daha da büyük b r y l k, ensonu, şç n n kend s ne a t zaman le patronuna a t zaman arasında b r
ayrım yapılmasıdır. Ş md şç , artık, zamanının, sattığı kısmı ne zaman sona er yor, kend s ne a t olanı ne
zaman başlıyor, bunu b l yor; ve bu konuda önceden kes n b r b lg ye sah p bulunması, ona, kend ne a t
dak kaları kend amacına göre önceden düzenleme olanağını ver yor.” (l.c., s. 52.) “Onları kend
zamanlarının efend s yapmakla” (Fabr ka Yasaları) “bunlara, en nde sonunda s yasal kt dara sah p olma
yönünde moral b r canlılık kazandırdı.” (l.c., s. 47.) Bell bel rs z b r alay ve çok ölçülü sözcüklerle
fabr ka denetmenler , bu yasanın aynı zamanda, sermayen n salt b r somutlaşmış şekl olan b r nsan ç n
doğal olan bazı zal mce davranışlardan kap tal stler kurtardığına ve azıcık “kültür” ed nme zamanı
sağladığına da değ nm şlerd r. “Esk den patronun paradan, şç n n de çalışmaktan başka b r şey ç n vakt
yoktu.” (l.c., s. 48.)
460 * Ne büyük değ ş kl k. -ç.
ONBİRİNCİ BÖLÜM
ARTI-DEĞERİN ORANI VE KİTLESİ

ŞİMDİYE kadar olduğu g b bu bölümde de, emek-gücünün değer ve bu


nedenle, bu emek-gücünün yen den-üret m ya da sürekl l ğ ç n şgününün
gerekl kısmı, b l nen, sab t büyüklükler olarak kabul ed lm şt r.
Bu varsayımla, artı-değer oranı b l nd ğ ne göre, aynı zamanda tek b r
şç n n, bel rl b r sürede kap tal ste sağladığı artı-değer k tles de ver lm ş
olur Örneğ n, eğer b r günlük 6 saatl k gerekl emek 3 ş l ne eş t b r altının
k tles le fade ed l yorsa, bu 3 ş l n, b r emek-gücünün günlük değer ya da
b r emek-gücü satınalınması ç n yatırılan sermayen n değer d r. Ayrıca, eğer
bu artı-değer oranı %100 se, bu 3 ş l nl k değ şen sermaye, 3 ş l nl k b r
artı-değer k tles üret r ya da şç , günde 6 saatl k b r artı-emek k tles
sağlıyor demekt r.
Ama kap tal st n değ şen sermayes , aynı anda kullandığı bütün [sayfa 316]
emek-güçler n n toplam değer n n para c ns nden fades d r. Bundan dolayı,
bu değ şen sermayen n değer , tek b r emek-gücünün ortalama değer n n,
kullanılan emek-güçler sayısı le çarpımına eş tt r. Bunun ç n, eğer emek-
gücünün değer bell se, değ şen sermayen n büyüklüğü, aynı anda
kullanılan şç sayısı le doğru orantılı olarak değ ş r. Tek b r emek-gücünün
günlük değer 3 ş l n se, her gün 100 emek-gücünü sömürmek ç n 300 ş l n
sermayen n yatırılması gerek r; yan günde n sayıda emek-gücünün
sömürülmes ç n, n kadar 3 ş l n yatırılması gerek r.
Aynı şek lde, tek b r emek-gücünün günlük değer olan 3 ş l nl k değ şen
sermaye, günde 3 ş l nl k b r artı-değer üret rse, 300 ş l nl k b r değ şen
sermaye, günde, 300 ş l nl k artı-değer üret r; yan n x 3 ş l nl k değ şen
sermaye, günde, n x 3 ş l nl k artı-değer üret r. Demek oluyor k , üret len
artı-değer k tles , tek b r şç n n, b r şgününde sağladığı artı-değer n,
kullanılan şç sayısı le çarpımına eş tt r. Ama ayrıca, tek b r şç n n ürett ğ
artı-değer k tles , emek-gücünün değer ver ld ğ ne göre, artı-değer oranı le
bel rlend ğ ç n, şu yasa ortaya çıkıyor: üret len artı-değer k tles , yatırılan
değ şen sermaye m ktarı le artı-değer oranının çarpımına eş tt r; b r başka
dey şle, bu, aynı kap tal st n aynı anda sömürdüğü emek-gücü sayısı le her
emek-gücünün sömürülme dereces arasındak b leş k oranla bel rlen r.
Artı-değer k tles A, b r şç n n günde ortalama olarak sağladığı artı-
değer a, tek b r emek-gücünün satınalınması ç n yatırılan günlük değ şen
sermaye d, değ şen sermaye toplamı D, ortalama emek-gücünün değer G, bu
emek-gücünün sömürülme dereces é/e [artı-emek/gerekl -emek] ve kullanılan şç
sayısı n se şu denklem elde eder z:

a
/d x D
A= }G x / x n
é
e

Yalnızca emek-gücünün ortalama değer sab t b r büyüklük olarak değ l,


kap tal st n kullandığı şç n n de da ma ortalama şç ye nd rgend ğ
varsayılmıştır. Üret len artı-değer n, sömürülen şç sayısı le orantılı olarak
artmadığı, kural-dışı durumlar vardır, ama o zaman da, emek-gücünün değer
sab t kalmaz. [sayfa 317]
Bel rl b r artı-değer k tles üret m nde, bu nedenle, b r etmendek
azalma, b r d ğer ndek artışla karşılanab l r. Değ şen sermaye azalırsa, aynı
zamanda, artı-değer oranı aynı oranda artar ve üret len artı-değer k tles
değ şmeden kalmış olur. Daha öncek varsayımımızda olduğu g b ,
kap tal st n günde 100 şç y sömüreb lmes ç n 300 ş l n yatırması
gerek yorsa, ve artı-değer oranı %50 se, bu 300 ş l nl k değ şen sermaye,
150 ş l nl k, ya da 100 x 3 şsaatl k b r artı-değer sağlar. Eğer artı-değer
oranı k katına çıkarsa ya da şgünü, 6 saatten 9 saate değ l de 12 saate
uzatılır ve aynı zamanda değ şen sermaye yarıya, 150 ş l ne nd r lse, gene
150 ş l nl k ya da 50 x 6 şsaatl k b r artı-değer sağlar. Demek oluyor k ,
değ şen sermayedek azalma, emek-gücünün sömürülme dereces nde orantılı
b r artışla, ya da kullanılan şç sayısındak azalma, şgününde aynı oranda
b r uzatma le karşılanab l r. Bu nedenle, sermayen n sömüreb leceğ emek
arzı, bell sınırlar çers nde, şç arzından bağımsızdır.461 Ters ne eğer
değ şen sermaye m ktarı ya da kullanılan şç sayısı aynı oranda artacak
olursa, artı-değer oranındak düşme, üret len artı-değer k tles nde b r
değ ş kl ğe yolaçmaz.
Bununla b rl kte, kullanılan şç sayısındak ya da yatırılan değ şen
sermaye m ktarındak azalmanın, artı-değer oranında b r yükselmeyle ya da
şgününün uzatılmasıyla karşılanmasında bazı aşılamayacak sınırlar vardır.
Emek-gücünün değer ne olursa olsun, şç n n yaşayab lmes ç n gerekl
emek-zamanı ster 2, ster 10 saat olsun, b r şç n n günde üreteb leceğ
toplam değer, 24 saatl k emeğ n somutlaştığı değerden da ma daha azdır; yan
d yel m 12 ş l n, 24 saatte gerçekleşen emeğ n para olarak fades se, bu, 12
ş l nden da ma daha küçüktür. Daha öncek varsayımımıza göre, emek-
gücünün kend s n n yen den üret lmes ya da onun satınalınması ç n yatırılan
sermayen n yer ne konması ç n günde 6 şsaat gerekl yse, 500 şç y
%100’lük b r artı-değer oranı le 12 saatl k şgünü kullanan 1.500 ş l nl k
b r değ şen sermaye, günde 1.500 ş l nl k ya da 6 x 500 şsaatl k b r artı-
değer üret r. Günde %200 b r artı-değer oranıyla ya da 18 saatl k b r şgünü
le 100 şç kullanan 300 ş l nl k b r sermaye, ancak 600 ş l nl k ya da 12 x
100 şsaatl k [sayfa 318] b r artı-değer k tles üret r; yatırılan değ şen sermaye
le artı-değer n toplamına eş t olan toplam değer-ürünü h ç b r zaman 1.200
ş l ne ya da 24 x 100 şsaat ne ulaşamaz. Ortalama şgününün mutlak sınırı –
doğal olarak da ma 24 saatten küçüktür– değ şen sermayedek b r azalmanın,
artı-değer oranındak b r yükselmeyle, ya da sömürülen şç sayısındak b r
azalmanın, şgününün sömürülme dereces nde b r yükselme le
karşılanmasına mutlak b r sınır koymuş oluyor. Bu canlı yasa, sermayen n,
elden geld ğ nce çalıştırdığı şç sayısını, ya da onun emek-gücüne
çevr leb len değ şen kısımlarını azaltma eğ l m le, buna karşıt düşen,
mümkün olan en büyük artı-değer üretme eğ l m nden doğan olguların
(bunlar daha sonra şlenecekt r) açıklanması bakımından büyük önem taşır.
Öte yandan, eğer kullanılan emek-gücü k tles ya da değ şen sermaye m ktarı,
artı-değer oranındak düşüş le orantılı olmayacak şek lde artsa, üret len
artı-değer k tles düşer.
Üret len artı-değer n k tles n n k etmen tarafından, yan artı-değer oranı
ve yatırılan değ şen sermaye le bel rlenmes nden, üçüncü b r yasa çıkar.
Artı-değer oranı, ya da emek-gücünün sömürülme dereces le emek-gücü
değer , yan gerekl emek-zamanı bell olduğuna göre, değ şen sermaye ne
kadar büyük olursa, üret len değer n, ve artı-değer n k tles de doğal olarak o
kadar büyük olur. İşgünü le bunun gerekl kısmının sınırları bell se,
kap tal st n ürett ğ değer le artı-değer k tles , kuşkusuz, yalnızca harekete
get rd ğ emeğ n k tles ne bağlıdır. Ama bu, yukarda varsayılan koşullar
altında, emek-gücü k tles ne ya da sömürdüğü şç sayısına bağlı olduğu g b ,
bu sayı da, yatırılan değ şen sermayen n m ktarıyla bel rlenm şt r. Demek k ,
artı-değer oranı le emek-gücü değer bell se, üret len artı-değer k tles ,
yatırılan değ şen sermayeye bağlı olarak değ ş r. B ld ğ m z g b kap tal st,
sermayes n k kısma ayırmaktadır. Bunun b r kısmını üret m araçlarına
yatırıyor; bu, sermayen n değ şmeyen kısmıdır. D ğer kısmını canlı emek-
gücüne yatırıyor; bu da, sermayen n değ şen kısmıdır. Toplumsal üret m
b ç m n n aynı olduğu yerde b le, sermayen n böyle değ şmeyen ve değ şen
kısımlara bölünmes , çeş tl üret m kollarında, farklı oranlarda olur; ve aynı
üret m kolunda dah bu oran tekn k koşullar le, üret m sürec n n toplumsal
b leş m ndek değ şmelerle b rl kte, o da değ ş r. Ama bell b r sermayen n,
değ şmeyen ve değ şen kısımlara bölünme oranı ne olursa olsun, ster 1 : 2, 1
: 10 ya da 1 : x olsun, b raz önce bel rt len [sayfa 319] yasa üzer nde h ç b r
etk s olmaz. Çünkü, daha öncek tahl ller m ze göre, değ şmeyen sermayen n
değer , ürünün değer nde tekrar ortaya çıkar, ama yen üret len değere, yen
yaratılan değer-ürüne g rmez. 100 pl k şç s yer ne 1.000 şç
çalıştırılması, kuşkusuz daha fazla hammaddeye, mak neye gerekl l k
göster r. Bu ek üret m araçlarının değer yükseleb l r, düşeb l r, aynı
kalab l r, az ya da çok olab l r, ama bunun, bu mak neler harekete get ren
emek-gücü aracılığı le artı-değer yaratma sürec üzer nde h ç b r etk s
olamaz. Bunun ç n yukarda öne sürülen yasa, ş md şu şekle g r yor: farklı
sermayeler tarafından üret len değer ve artı-değer k tleler –emek-gücünün
değer bell ve sömürülme dereces eş t olmak üzere– bu sermayeler n
değ şen kısımlarının, yan canlı emek-gücüne dönüşen kısımlarının
büyüklükler yönünde değ ş r.
Bu yasa, görünüşe dayanan bütün deney mlerle açıkça çel şmekted r.
Kullandığı tüm sermayes n yüzde olarak hesaplayan b r pamuk pl kç s n n,
daha çok değ şmeyen ve daha az değ şen sermaye kullanmakla, ona göre daha
çok değ şen ve daha az değ şmeyen sermaye kullanan b r fırıncıdan, bu
nedenle daha az kârı ya da daha az artı-değer cebe nd rmed ğ n herkes
b l r. Bu, görünüştek çel şk n n çözümlenmes ç n, daha b rçok ara
ter mler n varlığını gerekt r r; tıpkı bas t ceb rde 0/0’ın gerçek b r büyüklüğü
tems l ett ğ n anlamak ç n b rçok ara ter mlere gereks nme bulunması g b .
Klas k ekonom bu yasayı formüle edememekle b rl kte, d ğer yasanın
zorunlu b r sonucu olduğu ç n ona çgüdüsel b r şek lde uymaktadır. Bu
yasayı, çel şk l olgularla çatışmadan, zorak b r soyutlama le kurtarmayı
denem şt r. R kardocu okulun bu engele tökezleyerek nasıl felakete uğradığı
lerde462 görülecekt r. “Gerçekten h ç b r şey öğrenmem ş olan”463* vülger
ekonom , her zaman olduğu g b , burada da, görünüşler düzenleyen ve
açıklayan yasalar yer ne, yalnızca görünüşlere sarılmıştır. Sp noza’ nın
ters ne, “b l s zl ğ n yeterl b r neden olduğu”na nanmaktadır.
B r toplumun toplam sermayes tarafından her gün harekete geç r len
emek, b r tek ortak şgünü olarak kabul ed leb l r. Örneğ n, şç sayısı b r
m lyon ve b r şç n n ortalama şgünü 10 saat olsa, [sayfa 320] toplumsal şgünü
on m lyon saat olur. Bu şgününün uzunluğu bell olduğuna göre –bu
sınırlandırma f z ksel ya da toplumsal olarak bel rlenm ş olab l r– artı-değer
k tles ancak şç sayısının, yan emekç nüfusun artırılmasıyla çoğaltılab l r.
Nüfus artışı, burada, toplam toplumsal sermaye le yaratılan artı-değer
üret m ç n matemat k sınırı oluşturur. Ters ne, bell b r nüfusla, bu sınır,
şgününün mümkün olduğu kadar uzatılmasıyla bel rlen r.464 Bununla b rl kte,
b r sonrak bölümde görüleceğ g b , bu yasa, yalnızca, buraya kadar ele
alınmış artı-değer b ç m ç n geçerl d r.
Artı-değer üret m le lg l olarak ş md ye kadar yapılan ncelemelerden
şu sonuç çıkıyor k , eldek her para ya da değer, keyf olarak sermayeye
dönüştürülemez. Bu dönüşümün gerçekleşeb lmes ç n, para ya da meta
sah b b rey n el nde, bell asgar m ktarda b r para ya da değ ş m-değer n n
bulunması gerek r. Asgar değ şen sermaye m ktarı, artı-değer üret m ç n
bütün yıl her gün çalıştırılan tek b r emek-gücünün mal yet f yatıdır. Eğer bu
şç kend üret m araçlarına sah p olsaydı ve şç olarak yaşamayı yeterl
görseyd , kend üret m araçlarının yen den-üret m ç n gerekl süreden,
d yel m 8 saatten fazla çalışmasına gerek kalmazdı. Ayrıca ancak, 8 şsaat
ç n yetecek kadar üret m aracına gereks nme duyardı. Oysa, bu 8 saat n
yanısıra, onu b r de 4 saatl k artı-emeğe zorlayan kap tal st, ek üret m
araçlarının sağlanab lmes ç n b r m ktar daha paraya gereks nme duyar.
Bununla b rl kte, b z m varsayımımıza göre, kap tal st n, günlük olarak elde
ett ğ artı-değerle, tıpkı b r şç g b yaşayab lmes , yan zorunlu
gereks nmeler n karşılayab lmes ç n k şç çalıştırması gerek r. Bu
durumda, servet n artırmak değ l, yaşamını sürdürmek, üret m n n amacı
olurdu; oysa kap tal st üret m demek, bunlardan lk demekt r. Sıradan b r
şç n n sürdüğü yaşamın k katı daha y b r yaşam sürmek ve bunun yanısıra
üret len artı-değer n yarısını sermayeye çev reb lmek ç n, şç sayısı le
b rl kte, yatırdığı asgar sermayey de 8 katına çıkarması gerek r. Kuşkusuz
kend s de, şç ler g b el kolu sıvayıp üret m sürec ne doğrudan doğruya
katılab l r; o zaman kap tal st le şç arasında b r melez, ancak “küçük b r
patron” olur. Kap tal st üret m n bell b r aşaması, [sayfa 321] kap tal st n
bütün zamanını, kap tal st olarak, yan k ş leşm ş sermaye olarak,
başkalarının emekler n elde etmeye ve dolayısıyla denetlemeye ve bu
emeğ n ürünler n satmaya vermes n gerekt r r.465 Ortaçağlardak loncalar,
bu yüzden, usta b r zanaatçının kap tal ste dönüşmes n , b r ustanın
kullanab leceğ şç sayısını çok küçük b r azam rakamla sınırlandırarak,
zorla önlemeye çalıştı. Para ya da meta sah b n n f len kap tal st olab lmes
ç n, üret m ç n yatırılan asgar m ktarın, orta-çağların azam s n büyük
ölçüde aşması gerek r Hegel’ n (Log c’ nde) keşfett ğ yasanın doğruluğu,
doğa b l mler nde olduğu g b burada da görülür: salt n cel farklılıklar b r
noktadan sonra n tel değ ş kl klere dönüşürler.”466207a
Para ya da meta sah b b rey n, kend s n kap tal ste dönüştüreb lmes
ç n elde bulundurması gerekl asgar değer m ktarı, kap tal st üret m n farklı
gel şme aşamalarına göre değ şt ğ g b , farklı üret m alanlarında ç nde
bulundukları aşamanın kend özel ve tekn k koşullarına bağlı olarak
değ ş kl k göster rler. Bazı üret m alanları, kap tal st üret m n daha
başlangıcında, tek b r k ş n n el nde henüz bulunduramadığı asgar b r
sermayeye gereks nme göster r. Bu durum, kısmen, Fransa’da Colbert
zamanında olduğu ve b rçok Alman devletler nde günümüze kadar
süregeld ğ [sayfa 322] g b , özel k ş ler n devletçe desteklenmes ne, ve kısmen
de, b z m modern anon m ş rketler n öncüler olan bazı t caret ve sanay
kollarının sömürülmes ç n, yasal tekeller eller nde bulunduran ş rketler n
meydana gelmes ne yolaçar.467

________________________

Üret m sürec sırasında gördüğümüz g b , sermaye, emek üzer nde, yan


çalışan emek-gücü ya da b zzat şç üzer nde egemenl k kurar. K ş leşm ş
sermaye, kap tal st, şç n n ş n düzenle ve uygun b r yoğunluk dereces nde
yapmasına d kkat eder.
Sermaye, ayrıca, şç sınıfını kend yaşamı ç n gerekl gereks nmeler n
dar çerçeves n aşan b r çalışmaya yönelten zorlayıcı b r l şk ye ulaşmıştı.
Başkalarının faal yet n n b r üret c s olarak, b r artı-emek soğurucusu ve
emek-gücü sömürücüsü olarak, yükümlü çalışmaya dayanan daha öncek
bütün üret m s stemler n , enerj s , sınır tanımazlığı, keyfîl ğ ve etk nl ğ
yönünden ger de bırakmıştır.
Sermaye, lk n, emeğ , onu tar h ç nde bulduğu tekn k koşullara
dayanarak kend s ne bağımlı hale get r r. Bu yüzden de, üret m tarzını hemen
değ şt rmez. Artı-değer üret m , –b z m buraya kadar nceled ğ m z
b ç m yle– yan şgününün bas t b r şek lde uzatılması le elde ed lmes , bu
nedenle, üret m tarzındak herhang b r değ ş kl kten bağımsız olması
gerekt ğ n tanıtlamıştır. Bu şek l, esk moda fırıncılıkta, bugünün modern
pamuk fabr kalarından daha az uygulanan b r şey de değ ld .
Eğer b z, üret m sürec n , bas t emek-sürec açısından ele alırsak, şç ,
üret m araçlarının sermaye olma n tel kler yle değ l, onlarla, yalnızca
kend s n n b l nçl üretken faal yet n n bas t b r aracı olarak l şk çers ne
g rer. Örneğ n der c l kte, şç , der y , üzer nde çalıştığı, emek harcadığı
bas t b r nesne g b görür. El nde şled ğ der , kap tal st n der s değ ld r.
Ama üret m sürec ne, artı-değer yaratma sürec açısından baktığımız anda,
durum değ ş r. Üret m araçları, burada, derhal başkalarının emeğ n emen
araçlar hal ne dönüşürler. Ş md artık, şç , üret m araçlarını değ l, üret m
araçları şç y kullanmaktadır. İşç n n üretken faal yet n n madd unsurları
olarak tüket lmek yer ne, onlar, kend yaşam süreçler ç n gerekl maya
olarak şç y tüket rler; [sayfa 323] ve sermayen n yaşam-sürec , yalnızca
değer n, devamlı olarak gen şlemes , devamlı olarak kend s n çoğaltması
hareket nden barett r. Geceler boş duran ve canlı emeğ yutmayan yüksek
fırınlar le şyerler , kap tal st ç n “düpedüz kayıptır”. Fırınlar le şyerler
şte bunun ç n, şç n n gece emeğ üzer nde hak dd asında bulunurlar.
Paranın, üret m sürec n n madd etmenler ne, üret m araçlarına dönüşmes ,
bu araçları, başkalarının emeğ ve artı-emeğ üzer nde hak talep edecek hale
get r r. Konuyu bağlarken vereceğ m z b r örnek, kap tal st üret me özgü ve
onun karakter st ğ olan bu elçabukluğunun, ölü le canlı emek arasındak ,
değer le değer yaratan güç arasındak l şk n n bu tepetaklak ed l ş n n,
kap tal stler n b l nc nde nasıl yansıdığını gösterecekt r. İng l z fabr ka
patronlarının 1848-1850 arasındak ayaklanmaları sırasında, “Batı
İskoçya’nın en esk ve en saygıdeğer f rmalarından olup 1752’den ber
faal yet n sürdüren ve dört kuşaktır aynı a len n yönett ğ , Pa sley’dek
neredeyse yüzyıllık, keten ve pamuk pl ğ fabr kasının, Carl le ve Oğulları
Ş rket n n başkanı...”, bu “çok akıllı cent lmen”, o sırada, 25 N san 1849
tar hl Glasgow Da ly Ma l’e, “Vard ya S stem ” başlıklı b r mektup
gönderd .468 Bu mektupta, d ğer şeyler yanında, şu pek bönce pasaj da
bulunuyor: “Fabr kaların çalışmasını 10 saatle sınırlandırmanın ... b rl kte
get receğ kötülüklere ... b r gözatalım. ... Bu durum, fabr katörün planlarını,
projeler n ve mallarını çok c dd b r zarara uğratacaktır. Eğer o” (yan ,
“ şç ler ”) “daha önce 12 saat çalışırken bu süre 10 saatle sınırlandırılırsa,
müesseses ndek her 12 mak ne ya da tezgah 10’a nm ş olacaktır, ve eğer
fabr kasını satmaya kalksa bunlar ancak 10 olarak değerlend r lecekt r;
böylece ülkedek bütün fabr kaların değer altıda-b r kadar azalmış
olacaktır.”469
”Dört kuşak” boyunca b r ken kap tal st n tel kler n m rasçısı bu Batı
İskoçyalı burjuva kafasında, üret m araçlarının, eğ rme mak neler n n vb.
değerler , sermaye olarak kend değer n artırma ve her allahın günü
başkalarına a t bedel ödenmem ş b r m ktar emeğ yutma özell kler yle
öyles ne karmakarışık hale [sayfa 324] gelm ş k , Carl le ve Ortakları Ş rket n n
başkanı fabr kasını satmaya kalksa, kend s ne yalnızca eğ rme tezgahlarının
değ 1, ayrıca, bunların artı-değer katma güçler n n de, yalnız bunlarda
somutlaşan ve bu türden tezgahların üret m ç n gerekl olan emeğ n değ l,
bu olanakların her gün Pa sley’l y ğ t İskoçlardan pompaladıkları artı-
emeğ n değer n n de ödeneceğ n düşünüyor, ve şte bu nedenle, şgününün
k saat kısaltılması le, 12 adet eğ rme mak nes n n satış f yatının 10
aded n n f yatına düşeceğ n hesaplıyor! [sayfa 325]
461 Bu vülger kt satçılar, emeğ n p yasa f yatının arz ve taleple bel rlenmes konusunda Arş met’
tepetaklak ederek, dünyayı yer nden oynatmak ç n değ l, hareket n durdurmak ç n dayanak noktası
bulduklarını hayal etmekle, bu temel yasadan habers z görünüyorlar.
462 Daha fazla ayrıntı dördüncü k tapta [c ltte] ver lecekt r.
463 * “H ç b r şey öğrenmed ler ve h ç b rşey unutmadılar.” - 1815 yılında, Bourbor egemenl ğ n n
restorasyonundan sonra Fransa’ya ger dönen, toprak mülk yetler n yen den elde etmey ve köylüler
yen den feodaİ yükümlülükler n üstlenmeye zorlamayı deneyen ar stokrat göçmenler hakkında,
Talleyrand böyle d yordu. -Ed.
464 “B r toplumun emeğ , yan ekonom k zamanı bell b r m ktardır, d yel m, b r m lyon nsanın günde on
saat ya da on m lyon saatt r. ... Sermayen n b r artma sınırı vardır. Bu sınıra, bell b r dönemde, kullanılan
ekonom k zamanın f l büyüklüğü le ulaşılab l r:” (An Essay on the Pol t cal of Nat ons. London 1821,
s. 47, 49.)
465 “B r ç ftç kend emeğ ne güvenmemel d r, eğer güven rse bence bundan zararlı çıkar. Onun ş ,
genel b r gözet m olmalıdır: harmancısını gözetlemek zorundadır, yoksa, ücretler n , harmanlanmayan tahıl
olarak kaybetm ş olur; orakçısının, b ç c s n n, vb denetlenmes gerek r; her zaman ç tler n n etrafını
dolaşmalı, hmal ed lm ş m ed lmem ş m görmel d r; tek b r yere bağlanırsa olacağı budur zaten!” ([J
Arbuthnot,] An Inqu ry nto the Connex on between the Present Pr ce of Prov s ons and the S ze of
Farms etc., By a Farmer, London 1773, s. 12) Bu k tap çok lg nç. Burada, “kap tal st ç ftç n n” ya da
daha açık adıyla “tüccar ç ftç n n” oluşumu nceleneb l r ve yalnızca yaşaması ç n gerekl şeylerle
yet nmek durumunda bulunan küçük ç ftç aleyh ne kend s n yüceltmes görüleb l r. “Kap tal stler sınıfı,
başlangıçta kısmen ve ensonu tamamen el le çalışma zorunluluğundan kurtulmuş oldular.” (Textbook of
Lectures on the Pol t cal Economy of Nat ons, By the Rev, R chard Jones, Hertford 1852, Lecture III,
s. 39)
466 207a Modern k myada, lk kez Laurent ve Gerhardt tarafından gel şt r lm ş olan molekül teor s de
bundan başka b r yasaya dayanmaz. [Üçüncü baskıya ek.] – “K mya le yakından l şk s bulunmayanlar
ç n çok açık olmayan b r fadey açıklamak amacıyla, b z, burada, yazarın, lk kez 1843 yılında C.
Gerhardt’ın homolog d z ler adını verd ğ karbon b leş mler nden sözett ğ ne değ nmek ster z; bu d z lerden
herb r n n kend ne özgü ceb rsel formülü vardır. Böylece, paraf n d z ler : CnH2n+2; normal alkol d z ler
CnH2n+2O; norma1 yağ as tler d z ler CnH2nO2 formülü le göster l r ve daha b rçok böyle d z ler vardır.
Yukardak örneklerde, molekül formülüne yalnızca CH2 n cel kler n n eklenmes le her sefer nde n tel kçe
farklı b r c s m meydana gelmekted r. Bu öneml olgunun saptanmasında Laurent ve Gerhardt’ın katkılan
(Marx bunu olduğundan büyük görmüştür) konusunda bkz: Kopp, Entw cklung der Chem e, München
1873, s. 709, 716, ve Schorlemmer, The R se and Development of Organ c Chem stry, London 1879, s.
54. -F.E.
467 Mart n Luther bu tür kurumlara “D e Gesellschaft Monopol a” demekted r.
468 Reports of Insp. of Fact.. for 30th Apr l, 1849, 59.
469 l.c., s. 60. Kend s de b r İskoç olan ve İng l z fabr ka denetmenler n n ters ne kap tal st düşünce
b ç m ne kend s n kaptırmış bulunan Stuart, raporuna aldığı bu mektup konusunda, açıkça, “bu mektup,
vard ya s stem le çalışan b r fabr ka sah b n n, aynı şle uğaşanlara sağladığı en yararlı belge olduğu g b
şsaatler n n düzenlenmes nde yapılacak herhang b r değ ş kl k konusunda kaygıları bulunanların ön
yargılarını yok edecek son derece y düşünülmüş b r belged r de” d yor.
DÖRDÜNCÜ KISIM
NİSPİ ARTI-DEĞER ÜRETİMİ

ONİKİNCİ BÖLÜM
NİSPİ ARTI-DEĞER KAVRAMI

İŞGÜNÜNÜN, kap tal st n yalnızca emek-gücüne öded ğ değer n


eşdeğer n n üretken kısmı, buraya kadar değ şmeyen b r büyüklük olarak ele
alındı, ve aslında bu, bell üret m koşulları altında ve toplumun bell b r
ekonom k gel şme aşamasında böyled r. İşç n n bu gerekl emek-zamanının
ötes nde, daha 2, 3, 4, 6 vb. saat çalışmaya devam edeb leceğ n gördük.
Artı-değer oranı le şgününün uzunluğu, bu uzatmanın büyüklüğüne bağlı
bulunuyordu. Gerekl emek-zamanı değ şmed ğ halde, gördüğümüz g b ,
şgünü toplamı değ şkend . Ş md , uzunluğu le, gerekl -emek ve artı-emek
arasındak bölünüşü ve uzunluğu bell olan b r şgününü ele alalım. Burada
ac ç zg s n n bütünü

a b c
örneğ n, 12 saatl k b r şgününü tems l ets n; ab kısmı 10 saatl k gerekl -
emek, bc se 2 saatl k artı-emek olsun. Bu durumda, [sayfa 326] artı-değer
üret m nasıl artırılab l r: yan , ac ç zg s uzatılmadan ya da ondan bağımsız
olarak artı-emek nasıl uzatılab l r?
Burada ac ç zg s n n uzunluğu bell olmakla b rl kte, şgününün sınırı
olan c noktasının aşılmaması hal nde b le, başlangıç noktası b’y a yönünde
ger ye kaydırarak bc’n n uzatılması mümkün g b görünüyor. Bu örneğ m zde,
ab’bc ç zg s nde b’-b, bc’n n yarısına ya da 1 saatl k emek-zamanına eş t
olsun.

a b’ b c

Ş md eğer, 12 saatl k şgünü ac ç zg s nde b noktasını b’ noktasına doğru


kaydırırsak, bc, b’c olur ve, şgünü esk s g b 12 saat kaldığı halde, artı-
emek yarıyarıya artmış, 2 saatten 3 saate çıkmış olur. Artı emek-zamanının
böylece, bc’den b’c’ye, 2 saatten 3 saate uzatılması, h ç kuşkusuz gerekl
emek-zamanının ab’den ab’ne, yan 10 saatten 9 saate nd r lmes yle ancak
mümkün olab l r. Artı-emeğ n uzatılması, gerekl -emeğ n kısaltılmasına
tekabül edecekt r; yan gerçekte şç n n daha önce kend yararı ç n tükett ğ
emek-zamanının b r kısmı, ş md kap tal st n çıkarına emek-zamanına
dönüşmüş olur. İşgününün uzunluğunda b r değ şme olmadığı halde, onun
gerekl emek-zamanı ve artı emek-zamanı bölünmes nde b r değ ş kl k
olmuştur.
Öte yandan, şgününün uzunluğu le emek-gücünün değer bell se, açıktır
k artı emek-zamanı da bell d r. Emek-gücünün değer , yan emek-gücünün
üret m ç n gerekl emek-zamanı, bu değer n yen den-üret m ç n gerekl
emek-zamanını bel rler. Eğer b r emek-zamanı yarım ş l nde (altı pen den)
maddeleşm ş olsa, ve b r günlük emek-gücünün değer beş ş l n etse, şç n n,
sermayen n onun emek-gücü ç n öded ğ değer yer ne koyması ya da kend
günlük yaşamı ç n, gerekl değer n eşdeğerler n üreteb lmes ç n günde 10
saat çalışması gerek r. Geç m araçlarının değer bell se, emek-gücünün
değer b l n yor demekt r;470 ve bu emek-gücünün değer [sayfa 327]
ver lm şse, gerekl emek-zamanı da b l n yor demekt r. Artı emek-zamanı,
ayrıca, toplam şgününden gerekl emek-zamanının çıkartılması le de
bulunab l r. On k saatten on saat çıkartılırsa, ger ye k saat kalır; bel rl
koşullar altında artı-emeğ n nasıl olup da k saatten fazla uzatılab leceğ n
görmek kolay değ ld r. Kuşkusuz, kap tal st, şç ye, beş ş l n yer ne dört ş l n
altı pen ya da daha azını vereb l r. Bu dört ş l n altı pen l k değer n yen den-
üret m ç n dokuz saatl k emek-zamanı yeteb l r; bunun sonucu olarak
kap tal ste k yer ne üç saatl k artı-emek g der, ve artı-değer, b r ş l nden b r
ş l n altı pen ye yükseleb l r. Ne var k , bu sonuç, yalnızca şç n n ücret n
emek-gücünün değer n n altına düşürerek de elde ed leb l rd . Dokuz saatte
ürett ğ dört ş l n altı pen le öncek ne göre onda-b r kadar az tüket m aracı
sağlar ve dolayısıyla emek-gücünün gereğ g b yen den-üret m sakatlanmış
olur. Artı-emek, bu durumda, ancak normal sınırları ç ğnenerek uzatılab l r;
kapladığı alan, gerekl emek-zamanının alanını gaspederek gen şlet leb l r.
Uygulamada bu yolun oynadığı öneml role karşın, bunu, emek-gücü de dah l
bütün metaların, tam değerler üzer nden alınıp satıldıkları varsayımımıza
uyarak, burada, konu-dışı bırakıyoruz. Bu varsayımdan hareket ed l rse,
emek-gücünün üret m ya da değer n n yen den-üret m ç n gerekl emek-
zamanının şç n n ücret n n, emek-gücünün değer n n altına düşürülmes yle
değ l, ancak bu değer n kend s nde b r düşmeyle azalab leceğ sonucu çıkar.
İşgününün uzunluğu bell olduğuna göre, artı emek-zamanının uzatılması,
ancak gerekl emek-zamanında b r kısıntı yapmakla mümkün olab l r; bunun
ters mümkün değ ld r. Aldığımız örneğe göre, gerekl emek-zamanının 1/10
kadar azalması ç n, emek-gücü değer n n 1/10 kadar düşmes ; yan gerekl
emek-zamanının 10 saatten 9’saate nmes sonucu artı-emeğ n k saatten üç
saate çıkması gerek r.
Ne var k , emek-gücünün değer ndek böyle b r düşüş, esk den on saatte
üret len tüket m araçlarının, ş md dokuz saatte üret leb ld ğ anlamını taşır.
Ama bu, emeğ n üretkenl ğ nde b r artma olmaksızın, mümkün değ ld r.
D yel m b r kunduracı, bell araçlarla, on k saatl k b r şgününde, b r ç ft
kundura yapmaktadır. [sayfa 328]
Eğer aynı sürede k ç ft kundura yapması gerek rse, emeğ n n
üretkenl ğ n n k kat olması zorunludur; ve bu, ya kullandığı araçlarda, ya
çalışma b ç m nde, ya da her k s nde b r değ ş kl k olması dışında
olanaksızdır. Demek k , üret m koşullarının, yan üret m b ç m le emek-
sürec n n kend s n n köklü b r değ ş me uğraması gerekl oluyor. Emeğ n
üretkenl ğ nde b r artış sözüyle, b z, genell kle, emek-sürec n-de b r metaın
üret m ç n toplumsal gerekl emek-zamanının kısaltılması türünden b r
değ ş kl ğ , ve bell n cel ktek emeğe, daha fazla kullanım-değer üretme
gücünün sağlanmasını anlıyoruz.471 Ş md ye ka-dar, şgününde yapılan bas t
b r uzatmadan doğan artı-değer ele alırken, b z, üret m b ç m n n bell ve
değ şmez olduğunu kabul ett k. Ama artı-değer n, gerekl emeğ n artı-emeğe
çevr lmes yle üret lmes gerek-t ğ nde, sermayen n, emek-sürec n
geçm ştek hal yle devralması ve yalnızca bu sürec n zamanını uzatması
yetmez. Emeğ n üretkenl ğ n artırmadan önce, sürec n tekn k ve toplumsal
koşullarının ve dolayısıyla üret m b ç m n n kend s n n kökten değ şt r lmes
gerek r. Ancak bu yoldan, emek-gücünün değer n n düşürülmes ve bu
değer n yen den-üret m ç n gerekl şgünü parçasının kısaltılması mümkün
olur.
İşgününün uzatılmasıyla üret len artı-değere, ben, mutlak artı-değer
d yorum. Buna karşılık, gerekl emek-zamanının kısaltılması, ve bunun
sonucu, şgününün k kısmının uzunluklarındak değ ş kl kten doğan artı-
değere, n sp artı-değer d yorum.
Emek-gücünün değer n n düşürüleb lmes ç n, emeğ n üretkenl ğ ndek
artışın, ürünler emek-gücünün değer n bel rleyen ve bunun sonucu olarak,
ya alışılmış geç m araçları sınıfına g ren, ya da bunların yerler n alab len
sanay kollarına yönelmes zorunludur. Ama b r metaın değer , yalnız şç n n
doğrudan doğruya onun üzer nde harcadığı emek n cel ğ yle değ l, aynı
zamanda, üret m aralarında bulunan emekle de bel rlen r. Örneğ n, b r ç ft
kunduranın değer , yalnız kunduracının emeğ ne değ l, der n n, balmumunun,
[sayfa 329] pl ğ n vb. değerler ne de bağlıdır. Demek k , emek-gücünün
değer ndek düşme, emeğ n üretkenl ğ nde b r artışla, ve gerekl tüket m
maddeler n n üret m nde kullanılan değ şmeyen sermayen n madd öğeler n
oluşturan emek araçları le hammaddeler sağlayan sanay kollarına a t
metaların ucuzlatılmasıyla da meydana get r leb l r. Ama, ne gerekl tüket m
maddeler n üreten, ne de bunların elde ed lmes ç n gerekl üret m
araçlarını sağlayan sanay kollarında emeğ n üretkenl ğ ndek b r artış,
emek-gücünün değer n etk lemez.
Metaların ucuzlaması, kuşkusuz, emek-gücünün değer nde ancak pro
tanto472* b r düşme, emek-gücünün yen den-üret m nde bunların kullanılması
oranında b r düşme meydana get r r. Örneğ n, gömlek, gerekl b r geç m
aracıdır, ama b rçok geç m aracından b r tanes d r. Ne var k , gerekl geç m
araçlarının toplamı, herb r ayrı sanay kollarının ürünü olan çeş tl
metalardan oluşur; ve bu metaların herb r n n değer , emek-gücünün
değer n n b r kısmını oluşturur. Bunların yen den üret lmeler ç n gerekl
emek-zamanındak b r azalma le emek-gücünün değer de azalır; emek-
zamanındak toplam azalma, çeş tl ve b rb r nden ayrı sanay kollarındak
emek-zamanlarının kısalmalarının toplamına eş tt r. B z, bu genel sonucu,
burada, her ayrı durumda doğrudan doğruya hedef alınan b r amacın
sonucuymuş g b ele alıyoruz. B r kap tal st, örneğ n, emeğ n üretkenl ğ n
artırarak gömlek f yatlarını ucuzlatsa, bu, h ç b r zaman onun, emek-gücünün
değer n ve dolayısıyla da gerekl emek-zamanını pro tanto düşürmek
amacıyla hareket ett ğ n göstermez. Ama ensonu, bu sonucun doğmasına
katkıda bulunduğu sürece, genel artı-değer oranının yükselmes ne de yardım
etm ş olur.473 Sermayen n genel ve zorunlu eğ l mler n , ortaya çıkış
b ç mlerden ayırdetmek gerek r.
Kap tal st üret m b ç m ne özgü yasaların, b reysel sermaye k tleler n n
hareketler sırasında kend ler n nasıl gösterd kler n , rekabet n zorlayıcı
yasaları olarak nerelerde ortaya çıktıklarını ve b reysel kap tal stler n
kafalarında ve b l nçler nde hareketler ne yön veren dürtüler olarak nasıl yer
aldıklarını burada ncelemek n yet nde değ l z. Ama şurası açıktır k .
sermayen n asıl [sayfa 330] n tel ğ n kavramadan, rekabet n b l msel b r
tahl l n n yapılması olanaksızdır; bu, tıpkı, gökc s mler n n görünüştek
hareketler n n, ancak, duyularla doğrudan doğruya algılanamayan gerçek
hareketler n b len b r s ç n anlaşılır ve açıklanab l r olmasına benzer.
Gene de, n sp artı-değer üret m n n daha. y anlaşılması ç n, yalnızca
buraya kadar vardığımız sonuçlara dayanarak aşağıdak düşünceler
ekleyeb l r z.
Eğer altı pen de 1 saatl k emek somutlaşmış se, altı ş l nl k b r değer, 12
saatl k b r şgününde üret leb l r. D yel m k , emeğ n bugünkü üretkenl ğ le,
bu 12 saatte, 12 parça mal üret ls n. Her mal ç n kullanılan üret m aracının
değer yarım ş l n olsun. Bu koşullar altında her parça mal b r ş l ne malolur:
bunun altı pen s üret m araçlarının değer d r, altı pen de bu araçlar le
çalışılarak eklenen yen değer n. D yel m k , ş md b r kap tal st, emeğ n
üretkenl ğ n k katına çıkarmanın yolunu bulsun ve 12 saatl k şgününde, bu
maldan 12 parça yer ne 24 parça ürets n. Üret m araçlarının değer aynı
kalmışsa, her parça malın değer dokuz pen ye düşecek, bunun altı pen s
üret m araçlarının değer , üç pen s de emeğ n ekled ğ yen değer olacaktır.
Emeğ n üretkenl ğ k katına çıktığı halde, b r günlük emek, gene esk s g b ,
altı ş l nl k yen b r değer yaratacak, ama bu değer, ş md esk s n n k katı
mala dağılmış olacaktır. Ş md her parça mal, bu değer n 1 : 12’s yer ne 1 :
24’ünü, altı pen l k değer yer ne üç pen l k b r değer taşımış olacaktır; ya da
bunu şöyle de söyleyeb l r z: ş md üret m araçlarına, bunların mal hal ne
dönüşmeler sırasında, tam b r saatl k emek-zamanı yer ne yalnızca yarım
saatl k emek-zamanı katılmıştır. Bu malların herb r n n değer , ş md
toplumsal değer n n altında olur; b r başka dey şle, aynı malın ortalama
toplumsal koşullar altında üret len büyük yığınından daha az emek-zamanına
malolmuştur. Her parça mal, ortalama olarak b r ş l ne malolur ve k saatl k
toplumsal emeğ tems l eder; ama değ şen üret m tarzı altında, yalnızca dokuz
pen ye malolur, ya da ancak ½ saatl k emeğ çer r. Ama b r metaın gerçek
değer , onun b reysel değer değ l, toplumsal değer d r; yan gerçek değer,
b r malın her aynı durumda üret c ye malolduğu emek-zamanı le değ l, onun
üret m ç n toplumsal olarak gerekl emek-zamanı le ölçülür. Bu nedenle,
yen yöntem uygulayan ve ürett ğ metaı b r ş l nl k [sayfa 331] toplumsal
değer üzer nden satan kap tal st, bu malı b reysel değer n üç pen fazlasına
satmıştır ve böylece üç pen l k b r artı-değer elde etm şt r. Öte yandan, 12
saatl k şgünü, onun ç n, ş md , 12 parça yer ne 24 parça mal le tems l
ed lmekted r. Bu durumda, b r şgününün ürününün elden çıkartılab lmes
ç n, taleb n esk s n n k katına çıkması, yan p yasanın k kat daha gen ş
olması gerek r. D ğer koşullar aynı kalmak üzere, bu kap tal st n ürett ğ
metalar, ancak f yatlarındak b r azalma le daha gen ş b r pazara egemen
olab l r. Bu yüzden, bunları, b reysel değerler n n üzer nde, ama toplumsal
değerler n n altında, d yel m on pen ye satacaktır. Böylece, gene de, herb r
parçadan b r pen l k fazla artı-değer sızdırmış olacaktır. Bu mallar, emek-
gücünün genel değer n n bel rlenmes nde rol oynayan gerekl geç m araçları
sınıfına g rs n g rmes n, bu artı-değer fazlası, onun ceb ne g rm ş olur.
Demek oluyor k , bu son koşuldan bağımsız olarak, her kap tal st, emeğ n
üretkenl ğ n artırmak yoluyla metalarının f yatını ucuzlatmak eğ l m nded r.
Ama ne olursa olsun, hatta bu durumda b le, artı-değer üret m ndek bu
artış, gerekl emek-zamanının kısılması ve buna tekabül eden artı emek-
zamanının uzatılmasından doğar.474 Gerekl emek-zamanı 10 saat, b r günlük
emek-gücünün değer beş ş l n olsa, artı emek-zamanı 2 saat ve günlük artı-
değer b r ş l n olur. Ama kap tal st, ş md 24 parça mal üretmekte, bunların
herb r n on pen ye satmakta, toplam y rm ş l n elde etmekted r. Üret m
araçlarının değer on k ş l n olduğuna göre, bu malların 142/5 parçası,
yalnızca yatırılan değ şmeyen sermayey yer ne koyar. 12 saatl k şgününde
harcanan emek, ger ye kalan 93/5 parçada tems l ed lmekted r. Emek-gücü
f yatı beş ş l n olduğuna göre, 6 parça mal gerekl emek-zamanını, 33/5 parça
da artı-emeğ tems l eder. Ortalama toplumsal koşullar altında gerekl -eme-
ğ n artı-emeğe oranı 5 : 1 d ; ş md se 5 : 3’tür. Aynı sonuç, aşağıdak
şek lde de elde ed leb l r. 12 saatl k şgünü ürününün değer , y rm ş l nd r.
Bu m ktarın, on k ş l n üründe yalnızca yen den bel ren üret m araçlarının
değer d r. Ger ye kalan sek z ş l n se, o şgününde [sayfa 332] yen den üret len
değer n para olarak fades d r. Bu m ktar, aynı türden ortalama toplumsal
emeğ n fade ed ld ğ m ktardan büyüktür: bu tür emeğ n on k saat yalnızca
altı ş l n le fade ed lm şt r. Olağanüstü üretken emek, yoğunlaştırılmış emek
olarak ş görür; eş t sürelerde, aynı türden ortalama toplumsal emekten daha
büyük değer yaratır. (Bkz: B r nc Bölüm, İk nc Kes m, s. 58-59.) Ama
kap tal st m z hâlâ, b r günlük emek-gücü değer olarak esk s g b yalnızca
beş ş l n ödemeye devam etmekted r. Oysa, bu değer n yaratılması ç n,
şç n n, ş md , 10 saat yer ne 71/5 saat çalışması yetmekted r. Artı-emeğ ,
böylece 24/5 saat artmış, ürett ğ artı-değer b r ş l nden üç ş l ne yükselm şt r.
Demek oluyor k , gel şt r lm ş üret m yöntem uygulayan kap tal st, aynı ş
yapan d ğer kap tal stlere göre, şgününün daha büyük b r kısmına artı-emek
olarak elkoymaktadır. Onun tek başına yaptığı bu şey, kap tal stler grubunun
n sp artı-değer yaratmada ortaklaşa yaptıklarının aynısıdır. Ne var k , öte
yandan, bu yen üret m yöntem yaygınlaşıp da, bu b reysel metaın
ucuzlatılmış değer le toplumsal değer arasındak fark ortadan kalkar
kalkmaz, artı-değer fazlası da yokolup g der. Yen üret m yöntem n
uygulayan b reysel kap tal st , malını toplumsal değer n n altında satmaya
zorlayarak egemenl ğ altına alan, değer n emek-zamanı le bel rlenmes
yasası, aynı zamanda rekabet n zorlayıcı yasası olarak, rak pler n bu yen
yöntem ben msemeye zorlar.475 Bunun ç n, genel artı-değer oranının,
sürec n bütününün etk s altına g reb lmes , ancak, emektek üretkenl k
artışının, gerekl geç m araçlarını kapsayan metaların f yatında ve
dolayısıyla emek-gücünün değer n n öğeler nde b r ucuzluk sağlayan sanay
kollarını ç ne aldığı zaman mümkün olur.
Metaların değer , emeğ n üretkenl ğ le ters orantılıdır. Metaların
değerler ne bağlı bulunması neden yle, emek-gücünün değer de öyled r.
Oysa ters ne, n sp artı-değer bu üretkenl k le doğru orantılıdır. Üretkenl ğ n
artması le artar, düşmes le azalır. Paranın değer değ şmez kabul ed l rse,
12 saatl k ortalama b r [sayfa 333] toplumsal şgünü, aynı yen değer –bu
m ktar, artı-değer le ücretler arasında nasıl bölünmüş olursa olsun– 6
ş l nl k değer üret r. Ama, üretkenl ktek artış sonucu gerekl tüket m
maddeler n n değer düşer, ve b r günlük emek-gücünün değer beş ş l nden
üç ş l ne nerse, artı-değer b r ş l nden üç ş l ne yükselm ş olur. Emek-
gücünün değer n n yen den üret lmes ç n gerekl on saat yer ne, ş md
yalnız altı saat gerekl d r. Bu serbest hale gelen dört saat, artı-emek alanına
rahatça katılab l r. Demek oluyor k , metaları ucuzlatmak ve ucuzluk aracılığı
le şç n n kend s n ucuzlatmak ç n, emeğ n üretkenl ğ n yükseltmek,
sermayen n özünde bulunan b r stek ve sürekl b r eğ l md r.476
Metaın değer , kend başına, kap tal st h ç lg lend rmez. Onu
lg lend ren tek şey, metada yatan ve satışı le gerçekleşen artı-değerd r.
Artı-değer n gerçekleşt r lmes , yatırılan değer n yen den elde ed lmes n
zorunlu olarak b rl kte get r r. Ş md , n sp artı-değer, emeğ n
üretkenl ğ ndek gel şme le doğru orantılı olarak artarken, öte yandan,
metaların değerler aynı oranda azaldığı ç n; b r ve aynı sürec n metaları
ucuzlattığı ve bu metalarda bulunan artı-değer artırdığı ç n; b r b lmecen n
çözümü le yüzyüze gel yoruz: tek kaygısı değ ş m-değer üretmek olan
kap tal st, n ç n durmadan metaların değ ş m-değerler n düşürmeye
uğraşıyor? Ekonom pol t ğ n kurucularından b r olan Quesnay’n n
rak pler ne ez yet etmek ç n yöneltt ğ ve onların h ç b r yanıt veremed kler
b r b lmeced r. Quesnay d yor k : “S z, sanay ürün-ler n n yapımında,
g derlerden ve emeğ n mal yet nden, ürüne zarar vermeks z n ne kadar fazla
nd r m yapılırsa, bu, son şekl n almış malın f yatını düşüreceğ ç n, o
derece yararlıdır d yorsunuz. Ve gene de, çalışan halkın emeğ nden doğan
servet üret m n n, bu ürünler n değ ş m-değerler n n b r k m nden meydana
geld ğ ne nanıyorsunuz.”477 [sayfa 334]
Kap tal st üret mde, bu nedenle, üretkenl ğ n artmasıyla emekten tasarruf
sağlandığı zaman, şgününün kısaltılması h ç b r zaman düşünülmez.478
Amaç, yalnızca bel rl m ktarda metaın üret m ç n gerekl olan emek-
zamanının kısaltılmasıdır. Emeğ ndek üretkenl ğ n artması sonucu, şç n n,
esk s n n d yel m 10 katı meta üretmes ve böylece herb r üzer nde onda-b r
kadar az emek-zamanı harcaması, onu esk s g b 12 saat çalışmaktan
alıkoyamayacağı g b , bu, 12 saatte 120 parça yer ne 1.200 parça üretmes n
de engellemez. Dahası var, şgünü, aynı zamanda, 14 saatte, d yel m 1.400
parça üretecek şek lde uzatılab l r de. İşte bunun ç n, MacCulloch, Ure,
Sen or ve benzer kt satçıların yapıtlarının b r sayfasında, şç n n,
üretkenl ğ n n gel şmes sonucu gerekl emek zamanının kısaltılması
neden yle, sermayeye şükran borçları olduğu yazılıdır, ardından gelen
sayfada da, bu m nnettarlığını göstermes ç n gelecekte 10 saat yer ne 15
saat çalışmaları gereğ ! Kap tal st üret m sınırları çers nde, emeğ n
üretkenl ğ n n gel şmes n n tüm amacı, şgününde, şç n n kend yararına
olarak çalıştığı süren n kısaltılması, ve bu kısaltma yoluyla, kap tal st n
çıkarına bedavadan çalışacağı süren n uzatılmasıdır. Metaları
ucuzlatmaksızın bu sonuca ne ölçüde ulaşılab leceğ , n sp artı-değer n,
ş md ncelenmes ne g r şeceğ m z özel üret m yöntemler açıklanırken
görülecekt r. [sayfa 335]

470 “Onun günlük ortalama ücret n n değer , şç n n yaşaması, çalışması ve çoğalması ç n gerekl olan
şeylerle bel rlen r.” (W ll am Petty, Pol t cal Anatomy of Ireland, 1672, s. 64.) “Emeğ n f yatı da ma
gerekl tüket m maddeler n n f yatıyla bel rlen r. .. ve ne zaman. .. şç n n ücret , emekç b r nsan olarak,
düşük derece ve durumuna uyacak şek lde, çoğunun yazgısı olan böyle kalabalık b r a ley geç nd rmeye
yetmezse” uygun ücret almıyor demekt r. (J. Vanderl nt, l.c., s. 15.) “Le s mple mer, qu n’a que ses
bras et son ndustr e, n’a r en qu’autant qu’ l parv ent à vendre à d’autres sa pe ne.. .. En tout genre de
trava l l do t arr ver en effet, que le sala re de l’ouvr er se borne à ce qu lu est nécessa re pour lu
procurer la subs stance.” [“Kend kollundan ve çalışmasından başka h ç b r şey olmayan bas t b r şç n n,
onu b r başkasına sattığı zaman elde edeceğ şeyden başka h ç b r şey yoktur.. .. Her türden emekte, şç
ücret n n. onun yaşaması ç n gerekl şeylerle sınırlı olması gerek r ve gerçekte de bu böyle olur.”]
(Turgot, Reflex ons etc., Œuvres ed. Da re, t. I, s. 10.) “Yaşamak ç n gerekl tüket m maddeler n n
f yatı, gerçekte üret c emeğ n mal yet d r.” (Malthus, Inqu ry nto the nature of Rent., London 1815, s,
48, not.)
471 “Quando s perfez onano le art , che non è altro che la scopertad nuove v e, onde s possa
comp ere una manufattura con meno gente o (che é lo stesso) n m nor tempo d pr ma.” [“Sanay n
yetk nleşmes , kend ler yardımıyla b r ş n esk s nden daha az nsan le ya da (aynı anlama gelmek üzere)
daha az zamanla tamamlanab ld ğ yen araçların bulunmasından başka b r şey değ ld r.” (G a an , l.c., s.
159) “L’econor e zud les fra s de product on ne peut donc être autre chose que l’econom e sur la de
quant té de trava l employée pour produ re.” [“Öyleyse, üret m masrafları üzer nden tasarruf üretmek
ç n kullanılan emek m ktarı üzer nden tasarruftan başka b r şey olamaz.”] (S smond , Etudes, etc.,
[Ed t on de Bruxelles. 1837] t. I. s. 22.)
472 * O ölçüde. -ç.
473 “D yel m ... mak nelerdek gel şmelerle fabr katörün ... ürünler k katına çıktı ... o, toplam gel r n
daha küçük b r kısmı le şç ler n g yd reb lecek ... ve böylece kârı artmış olacaktır. Ama b r başka yolda
etk lenmeyecekt r.” (Ramsa, l.c. s. 168, 169)
474 “B r nsanın kârı, başka nsanların emeğ n n ürünü üzer ndek kumandasına değ l, emeğ n kend s
üzcr ndek kumadasına bağlıdır. İşç ler n ücret aynı kaldığı halde eğer mallarını daha yüksek b r f yata
satab l rse, bundan yararlanacağı açıktır. ... Ürett ğ şeyler n küçük b r kısmı, emeğ harekete get rmes
ç n yeterl d r, ve böylece daha büyük b r kısım ona kalmış olur.” ([J. Cazenove.] Ou l nes of Pol Econ.,
London 1832,s. 49, 50.)
475 “Eğer komşum, az emekle çok şey yaparak ucuza satab l rse, ben de onun kadar ucuza satmanın
b r yolunu aramak zorunda kalırım. Böylece, daha az şç n n emeğ le ş yapan ve dolayısıyla daha ucuza
ş çıkaran her sanat, meslek ya da mak ne, d ğerler nde de, herkes aynı düzeyde bulunsun ve h ç k mse
komşusundan daha ucuza satmasın d ye, ya aynı sanatı, mesleğ ya da mak ney kullanmak ya da
bunların b r benzer n bulmak g b b r zorunluluğu ve çabayı yaratır.” (The Advantages of the East-Ind a
Trade to England. London 1720, s. 67.)
476 “B r şç n n g derler hang oranda azalırsa, eğer sanay n üzer ndek kısıtlamalar aynı zamanda
kaldırılmış se, ücretler de aynı oranda azalmış olur.” (Cons derat ons Concern ng Tak ng off the
Bounty on Corn Exported, etc., Lond., 753, s. 7.) “Sanay n çıkarı, tahıl le d ğer bütün tüket m
maddeler n n mümkün olduğu kadar ucuz olmasını gerekt r r; bunları pahalılaştıran şey, emeğ de
pahalılaştırır .... sanay n kayıt altına alınmadığı bütün ülkelerde, gerekl tüket m maddeler n n f yatı,
emeğ n f yatını da etk lemek zorundadır. Gerekl tüket m maddeler ucuzladıkça bu da da ma düşecekt r”
(l.c, s. 3.) “Ücretler, üret c güçler n artması oranında azalır. Mak neler n, gerekl tüket m maddeler n
ucuzlattığı doğrudur, ama o aynı zamanda şç y de ucuzlatır.” (A Pr ze Essay on the Comparat ve
Mer ts of Compet t on and Co-operat on, London 1834, s. 27.)
477 “Ils conv ennent, d sa t- l, que plu, on peut, sans préjud ce, épargner de fra s ou de travaux
d spend eux dans la fabr cat on des ouvrages des art sans, plus cette épargne est prof table par la
d m nut on du pr x de ces ouvrage. Cependant ls cro ent que ya product on de r chesse, qu resulte des
travaux des art sans, cons ste dans l’augmentat on de la valeur venale de leurs ouvrages.” [“Onlar
zanaatçıların ürett kler şeyler n yapımında, masraflardan ya da masraflı çalışmalardan, zarar vermeks z n
ne kadar tasarruf edeb l rlerse, bu tasarrufun, o ürünler n f yatındak düşme aracıyla, o kadar yararlı
olacağını kabul ed yorlar, d yordu. Bununla b rl kte, zanaatçıların çalışmasından doğan zeng nl k
üret m n n, bunların ürünler n n parasal değer n n artışına dayandığına da nanırlar.”] (Quesnay,
D alogues sur le Commerce et les Travaux des Art sans, s. 188, 189.)
478 “Ces spéculateurs s économes du temps et du trava l des ouvr ers qu’ l faudra t qu’ ls
payassent!” [İşç ler n, ödemeler gerekecek emek-zamanının öyles ne tutumlu spekülatörler !”] (J. N.
B daut, Du Monopole qu s’etabl t dans les arts ndustr els et el commerce, Par s 1828, s. 13.)
“İşveren da ma zaman ve emekten tasarruf etme peş nde olacaktır.” (Dugald Stewart, Works, ed. by S r
W. Ham lton, Ed nburgh, v. VIII, 1855. Lectures on Pol t. Econ., s. 318.) “Onların” (kap tal stler n)
“çıkarı, çalıştırdıkları şç ler n üretken güçler n n mümkün olduğu kadar büyük olmasıdır. D kkatler n ve
hem de neredeyse bütün d kkatler n bu üretkenl ğ n yükselt lmes üzer nde toplarlar.” (R. Jones, l.c.,
Lecture III, [s. 39].)
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ELBİRLİĞİ

KAPİTALİST üret m, görmüş olduğumuz g b , ancak her b reysel


sermayen n aynı anda oldukça çok sayıda şç kullanmasıyla, ve bunun
sonucu emek-sürec n n büyük ölçüde yürütülmes ve n speten gen ş m ktarda
ürün vermes yle başlar. Çok sayıda şç n n, aynı zamanda, aynı yerde (ya da
stersen z aynı ş alanında d yeb l rs n z), tek b r kap tal st n patronluğu
altında aynı türden meta üretmek üzere b rarada çalışmaları, hem tar h hem
mantık açısından, kap tal st üret m n çıkış noktasını meydana get r r. Üret m
tarzı yönünden, manüfak-tür, sözcüğün dar anlamıyla, lk aşamalarında, lonca
elzanaatlarından, b r ve aynı b reysel sermaye tarafından aynı anda çok
sayıda şç kullanılması dışında güçlükle ayırded leb l r. Ortaçağ lonca
ustasının şyer , yalnızca gen şlem şt r.
Demek k , başlangıçta farklılık salt n celd . Bell b r m ktar k [sayfa 336]
sermaye le üret len artı-değer n, her şç n n ürett ğ artı-değe-r n aynı anda
kullanılan şç sayısıyla çarpımına eş t olduğunu gösterm ş bulunuyoruz. İşç
sayısı, tek başına, ne artı-değer oranı, ne de emek-gücünün sömürülme
dereces üzer nde etk l d r. 12 saatl k b r şgünü, altı ş l nde somutlaşmış se,
böyle 1.200 gün, 1.200 kez altı ş l nde somutlaşır. B r nc halde 12 x 1.200
şsaat , d ğer nde böyle 12 ş-saat ürüne katılmıştır. Değer üret m nde şç
sayısı, yalnızca, şu m ktarda tek tek şç demekt r; bu yüzden,1.200 k ş n n
ayrı ayrı çalışması ya da tek b r kap tal st n denet m altında b rleşmes ,
değer üret m yönünden h ç farketmez.
Bununla b rl kte, bell sınırlar çers nde b r değ ş kl k yer alır. Değerde
gerçekleşm ş emek, ortalama toplumsal n tel kte b r emekt r; bunun ç n de
b r ortalama emek-gücü harcamasıdır. Ne var k , herhang b r ortalama
büyüklük, heps de aynı türden, ama farklı n cel kte ayrı ayrı büyüklükler n
yalnızca ortalama sayısıdır. Her sanay de, her b reysel şç , Peter ya da Paul
olsun, ortalama şç den farklıdır. Bu b reysel farklılıklar, ya da matemat ktek
adıyla “hatalar” b rb r n g der r ve bell b r asgar sayıda şç n n
kullanıldığı yerlerde ortadan kalkar. Ünlü sof st ve dalkavuk Edmund Burke,
b r ç ftç olarak prat k gözlem-ler ne dayanarak şu dd ayı öne süreb l yor:
beş tarım şç s nden kurulma “küçük b r takımda” emektek bütün b reysel
farklılıklar yokolur ve sonuçta, herhang beş yet şk n tarım şç s b rarada
alındığında, aynı sürede d ğer herhang beş k ş kadar ş yapmış olurlar.479
Böyle olmakla b rl kte, şurası da açıktır k , aynı anda çalışan çok sayıda
şç n n ortaklaşa şgünü, bu şç ler n sayısına bölünürse, b r günlük ortalama
toplumsal emeğ ver r. Tek b r şç n n şgünü, örneğ n 12 saat olsun. Bu
durumda, aynı anda çalıştırılan 12 şç n n ortaklaşa şgünü 144 saat olur; bu
b r düz ne nsanın herb r n n emeğ , ortalama toplumsal emekten az ya da çok
sapmakla b rl kte, aynı ş herb r n n, farklı zamanlarda yapmalarına karşın,
[sayfa 337] bunların herb r n n şgünü, 144 saatl k ortaklaşa şgününün on k de-
b r olduğu ç n ortalama toplumsal şgünü n tel ğ n taşır. Bununla b rl kte,
bu 12 k ş y çalıştıran kap tal st açısından se, şgünü, bu b r düz ne şç n n
toplam şgünüdür. Her şç n n şgünü, ortaklaşa şgününün bölünmüş b r
kısmıdır; bu 12 k ş n n çalışma sırasında b rb rler ne yardımcı olup
olmadıklarının, ya da çalışmaları sırasındak l şk n n, bu şç ler n heps n n
aynı kap tal st hesabına çalışmaktan baret olmasının h ç b r önem yoktur.
Ama bu 12 şç altı küçük patron tarafından k şer k şer çalıştırılmış olsalar,
bu patronların herb r n n aynı değer üretmeler ve dolayısıyla genel artı-
değer oranını gerçekleşt rmeler tamamen raslansal olurdu. Tek tek
durumlarda sapmalar olab l r. Eğer b r şç ç n b r metaın üret m nde
toplumsal olarak gerekl -zamandan oldukça fazla b r zaman gerek yorsa, bu
durumda gerekl -emek zamanı ortalama toplumsal gerekl emek-zamanından
büyük b r sapma göster r; böylece, emeğ , ortalama emek sayılamayacağı
g b , emek-gücü de ortalama emek-gücü sayılamaz. Bu emek-gücü ya h ç
satılamaz ya da ortalama emek-gücü değer n n altında b r f yatla satılab l r.
Bu nedenle, her türlü emek ç n saptanmış asgar b r etk nl k varsayılır, ve
b z, lerde, kap tal st üret m n bu asgar y saptama yollarını sağladığını
göreceğ z. Öte yandan, kap tal st, ortalama emek-gücü değer n ödeme
durumunda olduğu halde, bu asgar , gene de ortalamadan b r sapma göster r.
İşte bunun ç n, altı küçük patrondan b r , ortalama artı-değer oranından
fazlasını, d ğer daha azını sızdırab lecekt r. Bu eş ts zl kler toplum
ölçüsünde b rb r n götürür, ama aynı şey, tek tek patronlar ç n sözkonusu
değ ld r. Böylece, değer üretme yasaları, tek üret c ç n, ancak b r kap tal st
g b üret mde bulunduğu, çok sayıda şç y b rarada çalıştırdığı ve bunların
emekler n n ortaklaşa n tel kler yüzünden ortalama toplumsal emek
n tel ğ nde olmaları neden yle, daha başlangıçta, bütünüyle gerçekleşm ş
olur.480
Çok sayıda şç n n aynı zamanda çalıştırmaları, çalışma s stem nde b r
değ ş kl k olmadan b le, emek-sürec n n madd koşullarında b r devr me
yolaçar. Çalıştıkları şyerler , hammadde [sayfa 338] depoları, şç ler n aynı
anda hep b rl kte ya da sırayla kullandıkları araç ve gereçler; kısacası,
üret m araçlarının b r kısmı ş md ortaklaşa tüket lmekted r. B r yandan, bu
üret m araçlarının değ ş m-değer artmamıştır; çünkü, b r metaın değ ş m-
değer , kullanım-değer n n daha kapsamlı ve çok daha büyük b r yararlılıkla
tüket lmes yle yükselm ş olmaz. Öte yandan, bu araçlar ortaklaşa
tüket ld kler ç n, esk s nden daha büyük ölçüde kullanılmış olurlar. Y rm
tezgah üzer nde y rm do-kumacının çalıştığı b r oda, tek dokumacının k
çırağı le çalıştığı odadan daha büyük olmalıdır. Ama, y rm k ş l k b r
şyer n n yapımı, her-b r nde k şer dokumacının çalıştığı on odadan daha
ucuza malola-caktır; yan , gen ş ölçüde ve ortaklaşa kullanılmak üzere
b raraya toplanan üret m araçlarının değer , bu araçların çoğalması ve
yararlı etk ler n n fazlalaşması le doğru orantılı olarak artmaz. Ortaklaşa
tüket ld kler zaman, herb r tek ürüne değerler n n küçük b r kısmını katmış
olurlar; bunun neden , kısmen katıldıkları değer n çok m ktarda ürüne
dağılması, kısmen de bunların değerler n n, mutlak olarak daha büyük
olmakla b rl kte, süreçtek faal yet alanları bakımından, tek tek üret m
araçlarının değer nden n speten daha az olmasıdır. Buna bağlı olarak
değ şmeyen sermayen n b r kısmının değer düşer ve, bu düşüşün büyüklüğü
le orantılı olarak, metaın toplam değer de düşer. Üret m araçlarının daha
aza malolması hal nde de aynı sonuca varılmış olur. Bu tür kullanımla
sağlanan tasarruf, tamamıyla, çok sayıda şç tarafından ortaklaşa
tüket lmeler nden ler gel r. Ayrıca toplumsal emeğ n zorunlu koşullarından
olan bu özell k –tek tek bağımsız şç ler n ya da küçük patronların dağınık ve
n speten daha pahalı üret m araçlarından farklı olan bu özell k– çok sayıda
şç n n toplu bulundukları halde b rb rler ne yardımcı olmadıkları, yalnızca
yanyana çalıştıkları durumlarda b le kazanılmış olur. Emek araçlarının b r
kısmı, bu toplumsal n tel ğ , b zzat emek-sürec kazanmadan önce kazanır.
Üret m araçlarının kullanımındak tasarrufun, k bakımdan ncelenmes
gerek r. Önce meta f yatlarını ucuzlatmaları ve böylece emek-gücü değer nde
b r düşüş yaratmaları yönünden. İk nc s , artı-değer n yatırılan toplam
sermayeye oranı, yan değ şmeyen ve değ şen sermayen n toplam değerler
arasındak oranı değ şt rmeler bakımından. Bu son nokta ancak üçüncü c ltte
ele alınacaktır; aralarındak yakın l şk çers nde ele alınmalarının [sayfa 339]
daha uygun olacağı düşünces yle, şu anda konumuzla lg s bulunan b rçok
noktayı da o c lde bırakıyoruz. Tahl l m z n g d ş , konunun böylece
bölünmes n zorunlu kılıyor, ve bu bölünme, kap tal st üret m n ruhuna da
çok uygun düşüyor. Çünkü bu üret m tarzında, şç , emek aracını, kend s nden
bağımsız olarak başka b r s n n mülk yet altında bulduğu ç n, bunların
kullanılmasındak tasarruf, ona, kend s n lg lend rmeyen ve bunun ç n de
kend k ş sel üretkenl ğ n artıracak yöntemlerle b r l şk s olmayan apayrı
b r şlem g b görünüyor.
Çok sayıda şç n n, b r ve aynı, ya da farklı, ama aralarında l şk bulunan
süreçlerde b rarada yanyana çalışmalarına, elb rl ğ etmek ya da elb rl ğ
ç nde çalışmak den r.481
Tıpkı b r süvar taburunun saldırı gücü ya da b r p yade alayının savunma
gücü, tek tek süvar ya da p yade erler n n ayrı ayrı saldırı ya da savunma
güçler n n toplamından büsbütün farklı olduğu g b , şç ler n tek başlarına
ortaya koyab lecekler mekan k güçler n toplamı da, büyük b r ağırlığı
kaldırırken, b r v nc n kolunu çev r rken ya da b r engel ortadan kaldırırken
olduğu g b , b rçok k ş n n aynı şe b rarada katıldıkları zaman oluşan
toplumsal güçten farklıdır.482 Bu g b durumlarda, sözkonusu olan bu
ortaklaşa emekle alınan sonuç, tek tek b reysel emek tarafından ya h ç
yaratılamazdı, ya büyük zaman harcayarak, ya da çok küçük boyutlarda elde
ed leb l rd . Burada gördüğümüz şey, yalnızca elb rl ğ yle çalışma yoluyla
b rey n üret c gücünde b r artma değ l, yepyen b r gücün, yan k tleler n
ortak gücünün yaratılmasıdır.483
B rçok kuvvet n tek b r kuvvet hal nde kaynaşmasından doğan bu yen güç
yanında, doğrudan toplumsal temas, b rçok sanay de, tek tek her şç n n
etk nl ğ n yükselten bedensel canlılığın rekabet ne ve dürtüsüne yolaçar.
Böylece, b rarada çalışan b r düz ne nsan, 144 saatl k ortaklaşa şgününde,
ayrı ayrı çalışan on k k ş n n 12’şer saatl k çalışmalarından, ya da b rb r
ardına on k [sayfa 340] gün çalışan tek b r k ş den çok daha fazla ürün
üret rler.484 Bunun neden , nsanın, Ar stoteles’ n ded ğ g b pol t k b r
hayvan485 olmasa b le, her halde toplumsal b r hayvan olmasıdır.
B rkaç k ş , aynı zamanda, aynı ya da benzer türden b r ş üzer nde
b rl kte çalışab l r, ama ortaklaşa emeğ n b r parçası olarak herb r n n
yaptığı ş, emek-sürec n n farklı b r evres n karşılar ve bütün bu evrelerden
geç lerek elb rl ğ sonucu üzer nde çalıştıkları ş daha büyük b r hızla yürür.
Örneğ n, b r düz ne duvarcı merd ven n basamaklarına sırayla d z lseler ve
taşları yukarıya doğru elden ele geç rseler, herb r aynı şey yaparlar, ama de
onların ayrı ayn hareketler , b r toplam şlem n b rb r ne bağlı kısımlarını
oluşturur; bunlar, her taşın geçmek zorunda olduğu bell evrelerd r, ve taşlar,
böylece, sırayla d z lm ş 24 el n üzer nde, tek b r k ş n n taşıdığı yükle
merd ven tırmanıp nmes nden daha büyük b r hızla yukarıya taşınmış
olur.486 Nesne, aynı uzaklığa daha kısa zamanda taşınmıştır. Aynı şek lde,
örneğ n b r yapıya b rkaç yer nden b rden aynı zamanda başlansa, burada
duvarcılar elb rl ğ le aynı ya da aynı türden ş yapmakla b rl kte, b rl ğ
hal nde b r emek sözkonusudur. 12 duvarcının 144 saatl k [sayfa 341] ortaklaşa
şgününde yapıdak lerleme, b r duvarcının 12 günlük ya da 144 saatl k
çalışmasından daha fazla olur. Bunun neden , b r nsan grubunun uyum
çers nde çalışırken eller ve gözler n n hem arkada, hem önde olması ve b r
ölçüde uyanık bulunmasıdır. Üzer nde çalışılan ş n çeş tl kısımları, aynı
anda gel ş r.
Yukardak durumlarda, nsanların, aynı ya da aynı türden b r ş
yapmaları üzer nde durmamızın neden , bu en yalın ortaklaşa emek b ç m n n,
en gel şk n aşamalarda b le elb rl ğ yle çalışmanın rolü olmasıdır. Yapılan ş
karmaşık b le olsa, elb rl ğ yapan nsanların bas t sayısı, çeş tl şlemler n
farklı k mseler arasında dağıtılması olanağını doğurur, ve bunun sonucu
olarak, ş aynı zamanda, yürütülür. Bu yüzden, ş n tamamının b t r lmes ç n
gerekl zaman kısalmış olur.487
B rçok sanay kolunda, ş n n tel ğ n n bel rled ğ , bel rl sonuçların
sağlanması gereken kr t k dönemler vardır. D yel m, b r koyun sürüsünün
kırkılması ya da b r buğday tarlasının b ç l p harman yapılmasında ürünün
n cel ğ de, n tel ğ de, ş n bell zamanda başlamasına ve b t r lmes ne
bağlıdır. Bu durumlarda, emek-sürec n n alacağı zaman, tıpkı r nga balığı
avındak g b önceden saptanmıştır. Tek b r nsan, doğal b r günden, d yel m
12 saatten fazla b r şgünü çıkartamaz, ama elb rl ğ yapan 100 k ş , şgününü
1.200 saate uzatab l r. Eldek ş n b t r lmes ç n zorunlu süren n kısalığı, o
kr t k anda üret m alanına çok m ktarda b r emek k tles n n sürülmes le
karşılanır. İş n uygun zamanda tamamlanması, b rçok b leş k şgününün aynı
zamanda uygulanmasına bağlıdır; sten len yeterl sonucun alınması,
kullanılan şç sayısına bağlıdır; bununla b rl kte, bu sayı, aynı ş n aynı
sürede tamamlanması ç n gerekl tek tek şç ler n sayısından da ma
küçüktür.488 Bu tür elb rl ğ n n yokluğu neden yle, B rleş k Devletler’ n batı
kes m nde [sayfa 342] büyük m ktarda buğday, İng l z yönet m n n esk
toplulukları yokett ğ Doğu H nd stan’ın bazı kes mler nde büyük m ktarlarda
pamuk, her yıl z yan olur.489
B r yandan, elb rl ğ , ş n gen ş ve yaygın b r alan üzer nde yürütülmes ne
olanak sağlar; bunun sonucu olarak, bataklıkların kurutulması, bentler n
yapımı, sulama şler ve kanal yapımı, yol ve dem ryolları yapımı g b
b rtakım g r ş mler zorunlu kılar. Öte yandan, üret m n boyutlarını
büyütmekle b rl kte, üret m n yapılmakta olduğu alanda n sp b r daralmayı
da sağlar. Üret m alanındak bu daralma le b rl kte boyutlarındak artış,
şç ler n b raraya toplanması, çeş tl süreçler n yanyana get r lmes ve üret m
araçlarının yoğunluk kazanması, bazı gereks z harcamalardan tasarruf
ed lmes n sağlar.490
B rleşt r lm ş şgünü, eş t m ktarda tek tek şgünler toplamına göre, daha
büyük m ktarda kullanım-değer üret r ve böylece bell b r sonucun alınması
ç n gerekl emek-zamanını kısaltır. B rleşt r lm ş şgünü, bu artan üretkenl k
emek-gücünü, ster mekan k ş kuvvet n yükseltmekle, ster çalışma alanını
daha büyük b r alana yaymakla, ya da üret m n boyutlarındak büyümeye
oranla üret m alanındak daralmayla, ya da kr t k anlarda büyük emek
k tles n şe koşmakla, ya da b reyler arasındak rekabet körükleyerek
onların bedensel canlılığını yükseltmekle, ya da b rçok k mse tarafından
yapılan şlere sürekl l k ve çok yanlılık damgasını vurmakla, ya da farklı
şlemler aynı anda yürütmekle, ya da ortaklaşa kullanılan üret m araçlarında
tasarruf sağlamakla, ya da b reysel emeğe ortalama toplumsal emek n tel ğ n
kazandırmakla olsun – yan artışın neden bunlardan hang s olursa olsun,
b rleşt r lm ş şgününün kend ne özgü üretkenl k gücü, bütün koşullar [sayfa
343] altında, emeğ n toplumsal üretkenl k gücü, ya da toplumsal emeğ n
üretme gücüdür. Bu güç, doğrudan doğruya elb rl ğ nden doğmaktadır. İşç
d ğer şç ler le s steml b r elb rl ğ ne g rd ğ anda, b reysell ğ n verd ğ
bağları parçalar, türünün yet ler n gel şt r r.491
Genel kural olarak, şç ler, b raraya get r lmeks z n elb rl ğ yapamazlar:
tek b r yerde toplanmaları, elb rl ğ n n zorunlu b r koşuludur. Ücretl şç ler
aynı sermaye, aynı kap tal st tarafından, aynı zamanda çalıştırılmadıkça ve
bunun ç n de emek-güçler kap tal st tarafından aynı zamanda satın
alınmadıkça, elb rl ğ yapamazlar. Bu emek-güçler n n toplam değer , ya da
duruma göre bu şç ler n günlük ya da haftalık ücretler n n toplamı, hang
durumda olursa olsun, şç ler n üret m sürec ç n b raraya toplanmalarından
önce kap tal st n ceb nde hazır olmalıdır. B r tek gün ç n b le olsa, 300
şç n n ücret n n ödenmes daha az sayıda şç n n bütün b r yıl haftadan
haftaya ücretler n n ödenmes nden daha fazla sermayey gerekt r r. Bu
nedenle, elb rl ğ yapacak emekç sayısı, yan elb rl ğ n n hacm , her şeyden
önce, b r kap tal st n emek-gücü satınalmak ç n ayırab leceğ sermaye
m ktarına bağlıdır; b r başka dey şle, tek b r kap tal st n, bell sayıda şç n n
gereks nd ğ tüket m maddeler n sağlayab lme olanaklarına bağlıdır.
Değ şen sermaye ç n sözkonusu olan şeyler, değ şmeyen sermaye ç n de
sözkonusudur. Örneğ n, 300 k ş çalıştıran b r kap tal st n hammadde ç n
yatırımı, 10 şç çalıştıran 30 kap tal st n herb r n n aynı ş ç n harcayacağı
paradan 30 kat daha fazladır. Ortaklaşa kullanılan emek araçlarının değer ve
m ktarı, gerçekte şç sayısı le aynı oranda artmaz, ama gene de öneml
m ktarda artar. Böylece, büyük üret m araçları kütleler n n tek kap tal st n
el nde toplanması, ücretl şç ler n emek b rl ğ n n madd koşulu olduğu g b ,
emek b rl ğ n n hacm ya da üret m n büyüklüğü de bu yoğunlaşmanın
dereces ne bağlıdır.
Daha öncek bölümde görmüştük k , çok sayıda şç n n çalıştırılması ve
dolayısıyla bell m ktarda artı-değer üret lmes ç n bell m ktarda asgar b r
sermayeye gereks nme vardır, ve bunun [sayfa 344] sonucu olarak, elde ett ğ
artı-değer m ktarı, şveren küçük b r patrondan b r kap tal ste dönüştürecek
el emeğ nden kurtaracak ve böylece kap tal st üret m açıkça kurab lecek
yeterl kte olmalıdır. Ş md de, b rb r nden ayrı ve bağımsız b rçok sürec n
b rleş k tek b r toplumsal sürece çevr lmes ç n bell asgar b r m ktarda
sermayen n zorunlu koşul olduğunu görüyoruz. Gene gördük k , başlangıçta
emeğ n sermayen n boyunduruğu altına g rmes , yalnızca kend hesabına
değ l, kap tal st hesabına ve dolayısıyla onun egemenl ğ altında çalışmasının
b ç msel sonucundan başka b r şey değ ld r. Çok sayıda ücretl şç n n
elb rl ğ le sermaye, b zzat emek-sürec n gerçekleşt ren b r gerekl l k,
üret m n gerçek b r gerekl l ğ hal ne gelm şt r. Ş md artık kap tal st n, b r
general n komutayı savaş alanında ele almasının zorunluluğu g b , b zzat
üret m alanında komutayı ele alması vazgeç lmez b r zorunluluk hal ne
gelm şt r.
Gen ş boyutlu her türlü ortaklaşa emek, b reysel etk nl kler n n uyum
çers nde çalışmasının sağlanması, ayrı ayrı organların etk nl kler nden
farklılık gösteren b rleşm ş organ zmanın çalışmasından doğan genel
görevler n yer ne get r lmes ç n, şu ya da bu ölçüde yönlend r c b r
otor teye gerek duyar. Tek b r kemancı kend kend s n n yönet c s d r, ama
orkestra ç n b r şefe gerek vardır. Sermayen n denet m altındak emeğ n
elb rl ğ hal ne geld ğ andan t baren yönlend rme, denetleme ve düzenleme
ş , sermayen n şlevler nden b r hal ne gel r. Bu, sermayen n şlev olur
olmaz, sermaye, özel n tel kler kazanır.
Kap tal st üret m n başlıca amacı ve yönlend rme dürtüsü, elden
geld ğ nce fazla artı-değer sızdırmak,492 dolayısıyla emek-gücünü mümkün
olan en gen ş ölçüde sömürmekt r. Elb rl ğ yapan şç sayısı arttıkça,
sermayen n egemenl ğ ne karşı d renmeler de artar, ve bununla b rl kte,
sermayen n bu d renmen n üstes nden gelmes ç n, karşı-baskı gereğ de
fazlalaşır. Kap tal st n uyguladığı denet m, yalnızca, toplumsal emek-
sürec n n n tel ğ nden doğan ve bu sürece özgü özel b r şlev değ ld r, aynı
zamanda, bu toplumsal emek-sürec n n sömürülmes şlev d r ve kökler ,
sömürücü le onun sömürdüğü canlı ve çalışan hammadde arasındak
kaçınılmaz uzlaşmaz karşıtlıkta bulunur.
Ayrıca, artık şç ler n değ l kap tal st n malı olan üret m [sayfa 345] araçları
kütles ndek artışla orantılı olarak, bu araçların gereğ g b kul-lanılmasını
denetleme zorunluluğu da ortaya çıkar.493 Bundan başka, ücretl şç ler n
elb rl ğ tamamen bunları çalıştıran sermaye tarafından oluşturulmuştur. Tek
b r üret c organ hal nde b rleşt r lmeler ve b reysel görevler arasında
gerekl bağlantının kurulması onların dışında ve kend ler ne yabancı konular
olup, şç ler b raraya get ren sermayeye a t b r şt r. Bu nedenle de,
yaptıkları çeş tl şler arasındak l şk , onlara, kap tal st n önceden
tasarladığı b r plan, prat kte gene aynı kap tal ste a t yetk n n b r uygulama
şekl , ve bütün çalışmalarını kend amaçlarına uyduran b r başka nsanın
güçlü rades g b görünür. Eğer durum böyleyse, kap tal st n denet m ,
özünde, üret m sürec n n k yanlı n tel ğ nden dolayı, –bu süreç, b r yandan
kullanım-değerler üre-ten toplumsal b r süreç, öte yandan da artı-değer
yaratan b r süreçt r– k yanlıdır ve şek l bakımından zorbacadır. Elb rl ğ n n
boyutları büyüdükçe, bu zorbalık da kend s ne özgü b ç mlere g rer. Tıpkı
başlangıçta, sermayen n gerçek anlamında kap tal st üret me başlayab leceğ
asgar m ktara ulaştığı anda, kap tal st n el n f len çalışmadan çekmes g b ,
ş md de, şç ler n ve şç topluluklarının doğrudan doğruya ve devamlı
denet m m, bu tür ücretl b r k mseye bırakır. B r kap tal st n komutası
altında sanay şç ler nden kurulmuş ordu, gerçek b r ordu g b subaylara
(yönet c lere) ve astsubaylara (ustabaşı, postabaşı) gereks nme göster r, ve
bunlar, ş n yapılması sırasında, kap tal st adına bu orduya komuta ederler.
Denet m ve gözet m ş , bunların yerleşm ş ve özel görevler olur. Ayrı ayrı
köylü ve zanaatçıların üret m tarzını, köle emeğ ne dayanan üret m le
karşılaştırdığında ekonom pol t kç , bu denet m ve gözet m emeğ n ,
üret m n faux fra s’s 494* arasında sayar.495 Ama kap tal st üret m tarzını
ncelerken, ters ne, [sayfa 346] o, emek-sürec n n elb rl ğ n tel ğ n n
gerekt rd ğ denet m ş n , bu sürec n kap tal st n tel ğ ve, kap tal st le şç
arasındak uzlaşmaz çıkar karşıtlığının zorunlu kıldığı farklı denet m ş yle
b r tutar.496 B r k mse, sanay n l der olduğu ç n kap tal st değ l; ters ne,
kap tal st olduğu ç n sanay n l der d r. Sanay l derl ğ , sermayen n b r
n tel ğ d r; tıpkı feodal te dönem nde general ve yargıçlık görevler n n toprak
mülk yet n n n tel kler olduğu g b .497
İşç , satışı ç n kap tal stle pazarlığa g r şt ğ ana kadar, kend emek-
gücünün sah b d r; sah p olduğundan başka b r şey , yan k ş sel yalıtılmış
emek-gücünden fazlasını satamaz. Kap tal st n, b r k ş n n emek-gücü yer ne,
100 k ş n n emek-gücünü satınalması, b r k ş yer ne 100 tane b rb r yle
l şk s z nsanla ayrı ayrı sözleşme yapması gerçeğ , bu durumu h ç b r
şek lde değ şt rmez. O, sterse bu 100 k ş y h ç elb rl ğ yapmaksızın da
çalıştırab l r. Kap tal st, b rleşm ş 100 emek-gücünün değ l, 100 tane
b rb r nden bağımsız emek-gücünün değer n ödemekted r. B rb r nden
bağımsız olan bu şç ler, teker teker kap tal st le l şk hal nded r, ama kend
aralarında herhang b r l şk yoktur. Bu elb rl ğ , ancak emek-sürec le
başlamaktadır, ama o zaman da, ar-tık onlar kend ler ne a t olmaktan
çıkmaktadırlar. Bu sürece g rmekle sermaye le b rleş r ve ona a t olurlar.
Faal yet hal ndek b r organ zma-nın elb rl ğ hal nde çalışan elemanları ve
üyeler olarak, onlar, sermayen n özel varoluş b ç mler nden başka b r şey
değ ld rler. Bu nedenle, elb rl ğ hal nde çalışan şç ler n gel şt rd kler
üret c güç, sermayen n üret c gücüdür. İşç ler bell koşullar altına
sokulduğu zaman, bu güç, ücrets z olarak gel ş r, ve onları bu koşulların
çers ne sokan sermayen n kend s d r. Bu güç sermayeye bedavaya geld ğ
ç n, ve öte yandan şç de, emeğ sermayeye a t olmadan önce bu gücü
harekete geç rmed ğ ç n, bu, sank sermayeye doğa tarafından bahşed lm ş
b r güç olarak, yan sermayen n özünde bulunan üret c b r güçmüş g b
görünür. [sayfa 347]
Bas t elb rl ğ n n yarattığı pek büyük etk ler, esk Asyalıların,
Mısırlıların, Etrüskler n vb. dev yapılarında görüleb l r. “Geçm ş
zamanlarda bu Doğulu devletler n el nde, s v l ve asker kuruluşların
g derler n karşıladıktan sonra, görkeml ya da yararlı yapılara
harcayab lecekler b r fazlalık bulunab l yordu, ve bunların yapımında,
neredeyse tarım-dışı bütün nüfusun eller ve kolları üzer ndek
egemenl kler , bunların güçler ne hâlâ tanıklık eden görkeml anıtların
yapımını sağlıyordu. Bereketl N l vad s ... karınca g b kaynaşan tarım-dışı
nüfusun bes n n üret yor ve kral ve rah plere a t bu y yecekler, bütün ülkey
dolduran dev anıtların yükselmes n n gerekl araçlarını sağlıyordu. ...
Taşınmaları nsanı hayrete düşüren dev heykeller n ve büyük kütleler n
hareket nde hemen hemen yalnızca nsan emeğ hovardaca harcanıyordu. ...
İşç sayısı le bunların çabalarının b rleşt r lmes yet yordu. Herb r parçası
küçük, dayanıksız ve önems z olmasına karşın, okyanusun der nl kler nden
yükselen mercan res fler n n oluşturduğu büyük adalar, dayanıklı karalar
görüyoruz. B r Asya hükümdarlığının tarım-dışı şç ler n n; bedensel
çabaları dışında şe yarar b r şeyler yok g b yd , ama bunların güçler
sayılarındaydı, ve bu k tleler b r amaca yöneltme gücü, bugün kalıntıları
b z şaşkınlıktan ağzı açık bırakan sarayların, tapınakların, p ram tler n ve
dev g b anıtların yükselmes n sağlamıştı. İşç ler n beslenmeler n sağlayan
gel rler n b r ya da b rkaç elde toplanması, bu g b g r ş mler mümkün
kılmıştı.498 Asya ve Mısır kralları le Etrüsk teokratlarının vb. bu gücü,
modern toplumda kap tal ste aktarılmıştır ve bu, tek b r kap tal st olab leceğ
g b , anon m ortaklıklarda olduğu g b , b r kolekt f kap tal st de olab l r.
İnsanlığın gel şmes n n şafağında, avcılıkla499 ya da örneğ n H nt
topluluklarındak g b tarımla geç nen soylar arasında rasladığımız bu tür
elb rl ğ , b r yandan üret m araçları üzer ndek ortak sah pl ğe, öte yandan bu
g b durumlarda b reyler n tıpkı arının kovanıyla olan bağından kend s n
kurtaramaması g b , hâlâ kend s n kab les ne ya da topluluğuna bağlayan
göbek bağından kopartamaması gerçeğ ne dayanıyordu. Bu elb rl ğ ,
kap tal st [sayfa 348] b rl ğ nden yukardak her k özell ğ le ayrılır. Esk
zamanlarda, ortaçağlarda ve modern sömürgelerde, yer yer büyük ölçüde
uygulanan elb rl ğ , boyunduruk ve kulluk l şk ler ne ve esas olarak, kölel ğe
dayanır. Kap tal st b ç m se, ters ne, başından sonuna kadar, emek-gücünü
sermayeye satan özgür ücretl şç n n varlığını öngörür. Bununla b rl kte
tar hsel bakımdan bu b ç m, köylü tarımına ve, loncalar hal nde olsun
olmasın, bağımsız olarak yürütülen elzanaatlarına karşı olarak gel şm şt r.500
Bu bakımdan kap tal st elb rl ğ , kend s n elb rl ğ n n özel tar hsel b r
b ç m olarak ortaya koy-maz, ama bu tür elb rl ğ n n kend s , kap tal st
üret m sürec ne özgü ve onun ayırded c b r n tel ğ olarak görülür.
Tıpkı, elb rl ğ le harekete geç r len emeğ n toplumsal üretken gücünün,
sermayen n üretken gücü şekl nde görünmes g b , elb rl ğ de, tek tek
bağımsız şç ler, hatta küçük topluluklar tarafından yürütülen üret m sürec
karşısında, sank kap tal st üret m sürec n n özgül b r b ç m g b görünür.
F l emek-sürec n n sermayen n boyunduruğu altına g rmes yle geç rd ğ lk
değ ş kl k budur, ve bu değ ş kl k kend l ğ nden olur. Çok sayıda ücretl
şç n n b r ve aynı süreçte aynı zamanda çalıştırılmaları, değ ş kl ğ n zorunlu
koşulu olduğu g b , kap tal st üret m n de çıkış noktasını oluşturur. Bu nokta,
sermayen n kend s n n doğumu le aynı ana raslar. Demek k , b r yandan
kap tal st üret m tarzı, kend s n , b ze, tar h çers nde, emek-sürec n n
toplumsal b r sürece dönüşmes nde zorunlu b r koşul olarak göstermes g b ,
aynı şek lde, öte yandan, bu toplumsal emek-sürec b ç m de, kend s n ,
emeğ n üretkenl ğ n artırarak daha kârlı b r şek lde sömürülmes ç n
sermaye tarafından kullanılan b r yöntem olarak göster r.
Ş md ye kadar nceled ğ m z yolun b ç m çers nde elb rl ğ , gen ş-
ölçekl her üret m n zorunlu koşulu olmakla b rl kte, kend başına, kap tal st
üret m tarzının gel şmes nde bel rl b r döneme özgü değ şmez b r şek l
olarak görünmez. Olsa olsa bu, ancak, manüfaktürün elzanaatlarına benzer
başlangıcında,501 ve [sayfa 349] manüfaktür çağına tekabül eden, ve esas
olarak, köylü tarımından, aynı anda kullanılan şç sayısı le ve bunların
kullanımları ç n b raraya get r lm ş üret m araçlarının kütles le ayrılan
gen ş-ölçekl tarım türünde sözkonusu olab l r. Bas t elb rl ğ , sermayen n,
büyük ölçüde faal yet gösterd ğ , ama şbölümü le mak nen n ancak k nc
derecede rol oynadığı üret m kollarında da ma egemen b r b ç m d r.
Elb rl ğ , kap tal st üret m tarzının temel şek ller nden b r s n
oluşturmakla b rl kte, bu yalın şekl yle kap tal st üret m n özel b r b ç m
olarak, bu sürec n daha gel şm ş şek ller yle yanyana bulunmaya devam eder.
[sayfa 350]

479 “Kuşkusuz, b r nsanın emeğ n n değer le b r d ğer k msen n emeğ n n değer arasında, güçlülük,
becer ve dürüst çalışma yönünden epeyce büyük farklar vardır. Yaptığım d kkatl gözlemlere dayanarak,
herhang beş nsanın, toplum olarak, bel rl b r sürede, bel rtt ğ m yaş dönem ndek d ğer beş k ş n n
emeğ ne eş t b r emek sağlayacaklarına tamamen em n m; yan böyle b r beş k ş çers nde b r tanes , y
b r şç n n, b r d ğer kötü b r şç n n bütün n tel kler ne sah p bulunacak ve d ğer üçü, b r nc yle
sonuncunun ortalaması, orta hall n tel kler taşıyacaktır. Böylece, beş k ş l k küçük b r toplulukta b le,
bütün bu beş nsanın yapab lecekler ş n tamamlayıcı öğeler n bulab l rs n z.” (E. Burke, l.c., s.. 15, 16.)
Ortalama b rey konusunda Quételet le karşılaştırınız.
480 Profesör Roscher, Bayan Roscher’ n k gün süreyle çalıştırdığı tek b r d k şç kadının, b r gün
süreyle b rarada çalıştırılan k d k şç kadından daha fazla ş yaptığını keşfetm ş bulunduğunu dd a ed yor.
B lge profesör, kap tal st üret m sürec n yalnız f danlıkta ve başroldek kap tal st n bulunmadığı koşullar
altında ncelemese çok y eder.
481 “Concours des forces.” (Destutt de Tracy. l.c., s. 80.)
482 “Parçalara bölünmes olanaksız ve ama b raraya gelm ş şç ler n elb rl ğ olmaksızın yapılamayan,
pek bas t türden sayısız şlemler vardır. Büyük b r ağacın b r arabaya yüklenmes n örnek d ye vereb l r m
... kısacası, aynı ve tek b r şte ve aynı anda b rb r ne yardımcı olan pek çok sayıda el olmaksızın
yapılamayan her şey.” (E. G. Wakef eld, A V ew of the Art of Colon sat on, London 1849. s. 168.)
483 “On tonluk b r ağırlığı tek b r nsan kaldıramazken ve aynı yükü on k ş güçlükle kaldırab l rken, 100
k ş , bunu, herb r n n tek b r parmağının gücüyle yapab l r.” (John Bellers, Proposals for Ra s ng a
Colledge of Industry, London 1696. s. 21.)
484 “Çalıştırılan şç oranında da (aynı sayıda şç n n, herb r 30 acre toprağa sah p on ç ftç yer ne, 300
acre toprağa sah p tek b r ç ftç tarafından çalıştırılmasında) şadamları dışında herkes n kolayca
anlayamayacağı b r avantaj vardır: 1’ n 4’e oranı neyse 3’ün 12’ye oranı da aynı şeyd r demek doğaldır,
ama bu, uygulamada geçerl değ ld r: b rçok şç n n b raraya get r lmes yle bu türden b r beraberl ğ
gerekt ren hasat zamanı ve daha b rçok çalışmalarda, ş hem daha y ve hem de daha hızlı yapılmış olur:
örneğ n hasat zamanında 2 arabacı, 2 yükley c , 2 tırmıkçı, 2 boşaltıcı ve samanlık ya da ambarda
beraberce çalışan şç ler, aynı sayıda şç n n, çeş tl ç ftl klerde ayrı topluluklar hal nde çıkaracakları ş n
k katını çıkartırlar.” ([J. Arbuthnot,] An lnqu ry nto the Connex on between the Present Pr ce of
Prov s ons and the S ze of Farms, By a Farmer, London 1773, s. 7, 8.)
485 Ar stoteles’ n tanımı, tam anlamıyla, nsanın kent yurttaşı olması, doğası gereğ d r. Frankl n’ n,
“ nsan alet yapan hayvandır” şekl ndek tanımı, Yankee’ler topluluğu ç n ne denl karakter st k se, bu
tanım da klas k ant k toplum ç n o denl karkter st kt r.
486 “On dolt encore remarquer que cette d v s on part elle du trava l peut se fa re, quand même les
ouvr ers sont occupés à une même besogne. Des macons, par exemple, font tous la même besogne, et
pourtant le ex ste parm eux une espèce de d v s on de trava l, qu cons ste en ce que chacun d’eux fa t
passer la br que par un espace donné, et que, tous ensemble, la font perven r beacoup plus
peromptement à l’endro t marqué, qu’ ls le fera ent s chacun d’eux porta t sa br que séparement jusqu’à
l’étage super eur.” [“Bu parçasal şbölümünün, hatta şç ler n ayrı b r şte çalıştırıldıkları zaman b le
yapılab ld ğ ne de d kkat etmel . Örneğ n, tuğlaları elden ele b r üst skeleye geç rmekle meşgul
duvarcıların heps aynı ş yaparlar, ama gene de aralarında, herb r n n tuğlayı bel rl b r yerden
geç rmes ne, ve heps n n b rarada, onu stenen yere, çler nden herb r n n kend tuğlasını tek başına üst
kata kadar götüreb leceğ nden çok daha çabuk ulaştırmalarına dayanan b r çeş t şbölümü vardır.”] (F.
Skarbeck, Théor e des r chesses soc ales, 2. ed., Par s 1839, t. I., s. 97, 98.)
487 “Est- l quest on d’exécuter un trava l compl que? Plus eurs choses do vent être fa tes
s multanément: l’un en fa t une, pendant que l’autre en fa t une autre, et toutes contr buent a l’effet
qu’un seul homme n’aura t pu produ re. L’un rame pendant que l’autre t ent le gouverna l, et qu’un
tro s ème jette le f let ou harponne le po sson, et la pêche a un succès mposs ble sans ce concours.”
[“Karmaşık b r ş yapmak mı sözkonusu? B rçok şey aynı anda yapılmalı; b r b r ş yaparken, öbürü de
başka b r ş yapar, ve heps , b r tek adamın yapamayacağ b r ş n yapılmasına katkıda bulunur. B r
dümen tutarken öbürü kürek çeker, ve b r üçüncüsü de ağ atar ya da balığı zıpkınlar, ve bu elb rl ğ
olmadıkça balık tutulamaz.”] (Destutt De Tracy, l.c., [s. 78].)
488 “Onun (tarım ş n n) kr t k anlarda yapılmasının çok öneml sonuçları olur.” (An Inqu ry nto the
Connex on between the Present Pr ce, etc., [London 1773], s. 9.) “Tarımda, zamandan daha öneml b r
etmen yoktur.” (L eb g, Ueber Theor e und Prax s n der Landw rtschaft, 1856, s. 23.)
489 “Belk , Ç n le İng ltere dışında, dünyanın herhang b r ülkes nden daha fazla emek hraç eden b r
ülkede karşılaşılması pek umulmayan d ğer b r kötü durum da, pamuk toplanması ç n yeter kadar şç
bulma olanaksızlığıdır. Bunun sonucu, büyük m ktarda ürünün toplanmadan kalması, d ğer b r kısmının se,
reng bozulmuş ve kısmen çürümüş halde düştüğü topraktan toplanması ve böylee, tam mevs m nde şç
yokluğu neden yle ek c n n, İng ltere’n n büyük b r sabırsızlıkla bekled g ürünün büyük b r kısmının
kaybına göz göre göre boyun eğmek zorunda kalmasıdır.” (Bengal Hurkaru, B -Monthly, Overland
Summary of News, 2nd July, 1861.)
490 Tarımın gel şmes yle, “esk den 500 acre toprak üzer ne seyrek olarak dağılmış bulunan sermaye
le emeğ n heps ve belk de bundan daha fazlası şımd daha yı ek len 100 acre’da toplanmış bulunuyor.
Kullanılan sermaye ve emek m ktarına oranla, ek m alanı daralmakla” b rl kte, “bu alan, esk den tek b r
bağımsız üret c n n el nde bulunan ya da onun tarafından şlenen üret m alanına göre daha gen şt r.” (R.
Jones, An Essay on the D str but on of Wealth, Part I.,. “On Rent”, London 1831, s. 191.)
491 “La forza d c ascuno uomu ê m n ma, ma la r un one delle m n me forze forma una forza totale
magg ore anche della somma delle forze medes me f no a che le forze per essere r un te possono
d m nuere l tempo ed accrescere lo spaz o della loro az one.” [“Her tek nsanın gücü çok küçüktür, ama
küçük güçler n b raraya gelmes , bu güçler n toplamından daha büyük b r bütünsel güç doğurur, öyle k ,
yalnızca b raraya gelmeler le, eylemler n n zamanını azaltıp alanını artırab l rler.”] (G. R. Carl , Note to
P. Verr , l.c., t. XV, s. 196)
492 “Kâr ... ş n b r c k amacıdır.” (J. Vanderl nt, l.c., s. 11.)
493 Kültür yoksunu Spectator, “Manchester Tel Kumpanyasında” kap tal stler le şç ler arasında b r
tür ortaklığın kurulmasından sonra şöyle yazıyordu: “Alınan lk sonuç, malzeme srafının b rdenb re
azalması oldu. İşç ler kend mallarına karşı, patronların mallarına karşı olduğundan daha d kkatl yd ler; ve
malzeme srafı, belk de, tahs l olunamayacak borçlardan sonra, fabr kalar ç n en büyük zarar
kaynağıdır.” Aynı gazete, Rochdale kooperat f denemes nde başlıca kusur olarak şunu buluyor: “Bunlar,
şç b rleşmeler n n, mağazaları, fabr kaları ve hemen hemen bütün sanay şek ller n başarıyla
yöneteb lecekler n gösterd , ve bunlar nsanların durumlarını hemen düzeltt ler, y leşt rd ler; ama o zaman
da bunlar, patronlar ç n h ç b r açık yer bırakmadılar.” Quelle horreur! [Ne korkunç! -ç.]
494 * Üretken olmadığı halde zorunlu olan k nc mal yetler. -ç.
495 Profesör Ca rnes, “super ntendence of labour” [“emeğ n denet m n n” -ç.] Kuzey Amer ka’nın
güney eyaletler nde köleler tarafından yapılan üret m n başlıca özell kler nden olduğunu bel rtt kten sonra
şöyle devam ed yor: “Mülk sah b köylü (kuzeyde), emeğ n n bütün ürününe sah p olduğu ç n, çaba
harcaması ç n başka b r dürtüye gereks nmes yoktur. Denet m burada tamamen ortadan kalkmıştır.”
(Ca rnes, l.c., s. 48, 49.)
496 Çeş tl üret m tarzları arasındak bel rley c toplumsal. farkları derhal kavramasıyla d kkate değer
b r yazar olan S r James Steuart şöyle d yor: “Manüfaktürde büyük şletmeler, özel sanay eğer kend
şler n kölel ğ n yalınlığına yaklaştırmakla yıkmıyorlarsa, hang şek lde yıkıyorlar?” (Pr n. of Pol. Econ.,
London 1767, v. I., s. 167, 168.)
497 Bu nedenle, Auguste Comte le okulu, sermaye beyler ç n yaptıkları g b , aynı şek lde feodal
beyler n de ebed b r zorunluluk olduğunu göstereb l rlerd .
498 R. Jones, Textbook of Lectures etc., s. 77, 78. Londra le d ğer Avrupa başkentler ndek esk
Asur, Mısır ve başka koleks yonlar, b ze, bu tür ortaklaşa emeğ n yürütülme b ç mler n gösterm ş
oluyorlar.
499 L nguet, Théor e des Lo s C v les adlı yapıtında, avcılığın, elb rl ğ n n lk şekl , nsan avcılığının
(savaşın) se, avcılığın en esk şek ller nden b r s olduğunu söylemekte belk de haklıdır.
500 Beraberce feodal fuet m tarzının temel n oluşturmuş olan ve bu s stem n çözülüp dağılmasından
sonra da kap tal st üret m tarzı le yanyana devam eden küçük çapta köylü tarımı ve bağımsız elzanaatları
şletmes , lkel ortaklaşa toprak mülk yet ortadan kalktıktan sonra ve kölel ğ n üret mde y ce yer
etmes nden önce de, klas k toplulukların en y çağlarında bunların ekonom k temel n oluşturmuşlardır.
501 “B rçok k ş n n hüner n , çabasını ve rekabet duygusunu aynı şte b raraya get rmek, bu ş
lerletmen n yolu değ l m d r? İng ltere’n n yünlü sanay n böyle b r yetk nl k dereces ne ulaştırmak başka
türlü olab l r m yd ?” (Berkeley, The Quer st, London 1751, s. 56, § 521.)
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İŞBÖLÜMÜ VE MANÜFAKTÜR

BİRİNCİ KESİM - MANÜFAKTÜRÜN İKİ YANLI KÖKENİ

İşbölümüne dayanan elb rl ğ , t p k şekl n manüfaktürde kazanır ve asıl


manüfaktür dönem boyunca kap tal st üret m sürec n n egemen karakter st k
b ç m d r. Bu dönem, kabaca, 16. yüzyılın ortasından 18. yüzyılın son üçte-
b r ne kadar uzanır.
Manüfaktür k yoldan ortaya çıkar: –
(1) Çeş tl bağımsız elzanaatlarına bağlı olan ama bell b r malın son
şekl n alab lmes ç n teker teker eller nden geçmek zorunda bulunduğu,
şç ler n, tek b r kap tal st n denet m altında bır şyer nde toplanmaları le.
Örneğ n b r b nek arabası, esk den, tekerlekç , koşumcu, terz , ç l ng r,
döşemec , tornacı, kaytan-kordon ve püskülcü, camcı, boyacı, c lacı,
kaplamacı vb. g b çok sayıda bağımsız zanaatçının emeğ n n ürünüydü.
B nek arabası manüfaktüründe se, bütün bu çeş tl zanaatçılar, b rb rler n n
yaptıkları ş tamamlayacak şek lde çalıştıkları tek b r yapı çers nde [sayfa
351] toplanmııtır. B r arabanın yapılıp b tmes nden önce kaplamasına
geç lemeyeceğ doğrudur, ama aynı zamanda b rkaç tane araba yapılırsa,
bunlardan b r kısmı daha öncek yapım sürec nde oldukları halde bazıları da
kaplamacıların el nde olab l r. Buraya kadar b z hâlâ, nsan ve d ğer şeyler
şekl ndek malzemey kullanıma hazır bulan bas t elb rl ğ alanında
bulunuyoruz. Ama çok geçmeden öneml b r değ ş kl k olur. Ş md salt b nek
arabası yapımıyla uğraşan terz , ç l ng r ve ötek zanaatçılar, yavaş yavaş
artık esk s g b çalışmadıkları ç n, asıl zanaatlarını bütünüyle yer ne
get rme yetenekler n y t r rler. Ama öte yandan, tek b r dala yönelen bu
çalışma, bu daralmış ş alanına en y uyan b r b ç me g rer. Başlangıçta
b nek arabası manüfaktürü, çeş tl bağıms.ız elzanaatlarının b r b rleş m d .
Ama zamanla yavaş yavaş araba yapımının çeş tl ufak süreçlere
parçalanması hal n almış, ve bunlardan herb r bell b r şç n n özel ş
hal nde b llurlaşarak, bütünüyle manüfaktür, b rb rler ne bağlı nsanların
b rarada yürüttükler b r ş alanı olmuştur. Aynı şek lde elb se manü-faktürü
de, ötek bütün manüfaktürler d z s de, çeş tl elzanaatlarının tek b r
kap tal st n denet m altında b raraya toplanmaları le doğmuştur.502
(2) Manüfaktür, bunun tam ters b r şek lde de doğab l r; yan , d yel m,
heps de kağıt, hurufat ya da ğne g b aynı ya da benzer türden ş yapan
b rçok zanaatçı, tek b r kap tal st tarafından b r şyer nde aynı zamanda
çalıştırılmak suret yle. Bu, en yalın şekl yle b r elb rl ğ d r. Bu zanaatçıların
herb r (belk de [sayfa 352] b r ya da k çırağın yardımı le) metaın tamamını
yapar ve dolayısıyla onun üret m ç n gerekl bütün şlemler sırasıyla
yer ne get r r. Hâlâ esk usul elzanaatları şekl nde çalışır. Ne var k , çok
geçmeden dış koşullar, şç ler n tek b r yerde toplanmasından ve aynı
zamanda çalışmalarından başka türlü yararlanılmasına yolaçar. Bell b r
sürede daha çok sayıda malın tesl m ed lmes gerekeb l r. Bunun ç n eldek
ş, yen den bölünür. Her zanaatçının çeş tl şlemler ardarda yapması yer ne,
bu şlemler, yanyana yürütülen, b rb r yle l şk s olmayan, tek tek şler
hal ne get r l r; her ş, ayrı b r zanaatçıya ver l r ve ş n tümü, elb rl ğ
hal ndek şç ler tarafından aynı zamanda yapılır. İş n böylece rasgele
parçalanması y nelen r, kend ne göre yararlı yanları gel ş r ve g derek
s steml b r şbölümü hal nde yerleş r. Bağımsız zanaatçının b reysel ürünü
olmaktan çıkan meta, herb r bütün şlem n yalnız tek b r kısmını yapan
zanaatçı topluluğunun toplumsal ürünü hal n alır. B r Alman loncasına a t
kağıt yapımında, aynı şlemler, tek b r zanaatçının b rb r n zleyen
hareketler hal nde ç çe geçm şken, Hollanda kağıt manüfaktüründe,
elb rl ğ yapan çok sayıda şç tarafından yanyana yürütülen çok sayıda ayrı
şlemler hal n almıştır. Nuremberg loncasına bağlı ğne yapımcısı, İng l z
ğne manüfaktürünün üzer nde yükseld ğ temel taş olmuştur. Ama
Nuremberg’de tek b r zanaatçı belk de 20 şlem b rb r ardına yaptığı
halde, İng ltere’de çok geçmeden herb r bu y rm şlemden ancak b r
tanes n yapan 20 ğnec yanyana çalışmaya başlamış ve kazanılan
deney mler sonucu, bu 20 şlem de tekrar parçalanmış ve ayrı b r şç n n özel
ş hal ne gelm şt r.
Demek k , manüfaktürün doğuş şekl , elzanaatlarından çıkıp gel şmes , k
yanlı oluyor. B r yandan, bağımsızlıklarından sıyrılarak, tek b r metaın
üret m ndek salt yardımcı, kısm b r süreçte uzmanlaşan çeş tl bağımsız
elzanaatçılarının elb rl ğ nden doğuyor. Öte yandan da, b r zanaatın
zanaatçılarının elb rl ğ nden doğuyor; manüfaktür, bu bel rl zanaatı çeş tl
parça şlemlere bölüyor ve herb r bell b r emekç n n özel ş hal ne
gel nceye kadar onları yalıtıyor ve b rb r nden bağımsız hale get r yor. Bu
nedenle manüfaktür, b r yandan b r üret m sürec ne şbölümü get r yor ve bu
bölünmey daha da gel şt r yor, öte yandan da esk den ayrı ayrı olan
elzanaatlarını b raraya topluyor. Ama özel çıkış noktası ne olursa olsun, son
b ç m , da ma aynıdır [sayfa 353] – parçaları nsan olan b r üret m
mekan zmasıdır.
Manüfaktürde şbölümünün tam olarak anlaşılab lmes ç n, aşağıdak
noktaların y ce kavranması gerek r. Önce, b r üret m sürec n n, ardışık
çeş tl basamaklarına ayrışması, burada, elzanaatlarının ar-dışık
el şlemler ne çözülmes yle tamamen çakışır. İster karmaşık, ster yalın olsun,
her şlem n elle yapılması gerek r, elzanaatı n tel ğ n korur, ve bunun ç n de
b reysel şç n n, araçlarını kullanmadak gücüne, hüner ne, çabukluğuna ve
güven ne bağlıdır. Elzanaatı temel olmakta devam eder. Bu dar tekn k temel,
bel rl b r üret m sürec n n gerçekten b l msel b r tahl l n dıştalar, çünkü
ürünün geç rd ğ her parça şlem n elle yapılab lmes ve kend başına ayrı
b r zanaatın konusu olması, hâlâ b r koşul olarak karşımıza çıkar. Zanaat
hüner , böylece, üret m sürec n n temel n oluşturduğu ç n, her şç , yalnızca
b r bölüm şe atanmış olur ve yaşamı boyunca emek-gücü, bu parça şlev n
organı durumuna g rer.
İk nc olarak, bu şbölümü, özel türde b r elb rl ğ d r ve sakıncalarının
çoğu, bu özel b ç m nden değ l, eıb rl ğ n n genel n tel ğ nden gelmekted r.

İKİNCİ KESİM - PARÇA-İŞÇİ VE ONUN ALETLERİ


Eğer burada daha fazla ayrıntıya g rersek şurası açıkça görülür k , bütün
yaşamı boyunca tek ve aynı bas t ş yapan şç , bütün vücudunu, bu şlem n
otomat k ve özel aracı hal ne get rm şt r. Bunun sonucu, b r d z şlem
ardarda yapan b r zanaatçıya göre, bu ş daha az zamanda yapar. Ama
manüfaktürün canlı mekan zmasını oluşturan kolekt f şç , yalnızca bu g b
uzmanlaşmış parça- şç lerden meydana gel r. Böylece, bağımsız zanaata
göre, bell b r zamanda daha çok üret l r, ya da emeğ n üretken gücü
artmıştır.503 Üstel k, bu bölünmüş ş, b r kez, b r k ş n n özel şlev olarak
yerleş nce, kullandığı yöntem yetk nleş r. İşç n n aynı yalın hareket
durmadan y nelemes ve bütün d kkat n onun üzer nde toplaması, ona,
denemeler yle sten len sonuca en az çaba harcayarak nasıl ulaşılab leceğ n
öğret r. Ama [sayfa 354] da ma aynı zamanda yaşayan ve bell b r malın
manüfaktüründe b rl kte çalışan b rkaç kuşak bulunduğu ç n, tekn k becer ve
böylece elde ed len ş n ncel kler yerleşm ş hale gel r, b r k r ve kuşaktan
kuşağa geçer.504 Manüfaktür, aslında, toplumda hazır bulduğu, kend l ğ nden
gel şm ş meslek farklılaşmayı şyer nde yen den oluşturmak ve s steml b r
şek lde lerletmek yoluyla, parça- şç n n becer s n de gel şt r r .Öte yandan,
bölünmüş ş n, b r nsanın yaşamı boyunca sürecek b r uğraş hal ne
get r lmes , daha öncek toplumlarda görülen uğraşın kalıtsal hale get r lmes
eğ l m ne tekabül eder; bu, kastlar hal nde taşlaşmış olab leceğ g b , bel rl
tar hsel koşulların b reyde kast düzen le çatışan b r eğ l m yarattığı
durumlarda, loncalar hal nde katılaşmış da olab l r. Kastlar le loncalar,
b tk ler le hayvanların, türler ve çeş tler çers nde farklılaşmasını
düzenleyen aynı doğal yasaların şlemes yle oluşurlar; ancak, bel rl b r
gel şme dereces ne ulaştıktan sonra kastların kalıtsallığı ve loncaya dah l
olmanın tekel hal ne gel ş , toplumsal b r yasa olarak bel r r.505 “Dakka
müsl nler n n zerafetler , Coromandel pat skaları le d ğer mallarının parlak
ve dayanıklı renkler h ç b r zaman aşılamamıştır. Böyle olmakla b rl kte,
bunlar, sermaye, mak ne, şbölümü ya da Avrupa manüfaktürünün
yararlandığı araçların h ç b r olmadan üret lm şlerd r. Dokumacı, müşter n n
s par ş üzer ne, zaten b rkaç çubuğun ya da çıtanın kabaca b raraya
get r lmes nden yapılmış bas t b r tezgahla bez dokuyan tek başına b r
nsandı. Kumaşın sarılması ç n b r araç bulunmadığından, tezgahın boylu
boyunca uzatılması gerek r ve bu öyles ne uzardı k , dokumacının kulübes ne
sığamaz olur, adamcağız ş n , elver şs z havaların sık sık kest ğ açık havada
yapmak zorunda kalırdı.”506 Kuşaktan [sayfa 355] kuşağa b r ken ve babadan
oğula geçen özel hüner, tıpkı örümcekte olduğu g b H ntl lere bu yeteneğ ve
becer y kazandırmıştır. Üstel k böyle b r H ntl dokumacının yaptığı ş,
manüfaktür şç s n nk ne göre çok daha karmaşıktır.
Son şekl n alan b r malın üret m nde çeş tl ufak şlemler b rb r ardına
yapan b r zanaatçı, bazan yer n , bazan araçlarını değ şt rmek zorunda kalır.
B r şlemden d ğer ne geç ş, ş akımında kes nt ler yapar ve, dey m
yer ndeyse, şgününde boşluklar yaratır. Gün boyunca b r ve aynı şleme
bağlanırsa bu boşluklar kapanır; ş ndek değ şmeler ne kadar az olursa,
bunlar da o ölçüde ortadan kalkarlar. Üretme gücündek yükselme, burada,
ya bell sürede harcanan emek-gücündek artış. –yan emeğ n yoğunluğundak
artış– ya da üretken olmayan b ç mde tüket len emek-gücü m ktarındak
azalma neden yled r. Harekets zl kten harekete her geç ş sırasında fazladan
harcanan güç, b r kez ulaşıldıktan sonra normal hız süres n n uzatılmasıyla
kapatılab l r. Öte yandan, tek b r türde sürekl çalışma, nsanın canlılığının
yoğunluğunu ve akışını bozar; çünkü bu duygu, yapılan ştek ufak b r
değ ş kl kle yen b r canlılık kazanır.
Emeğ n üretkenl ğ yalnız şç n n yetenekl oluşuna değ l, çalıştığı
araçların da yetk nl ğ ne bağlıdır. Bıçak g b , burgu g b , zımba g b aynı
türden araçlar farklı süreçlerde kullanılab leceğ g b , aynı araç, tek b r
süreçte farklı şler ç n kullanılab l r. Ama b r emek-sürec ndek çeş tl
şlemler b rb r nden ayrılıp da her küçük şlem, parça- şç n n el nde özel ve
amaca uygun b r şekle g r nce, daha önce b rden fazla amaç ç n kullanılan
araçlarda değ ş kl k yapılması zorunlu hale gel r. Bu değ ş kl ğ n ne yönde
yapılacağını, aracın esk şekl yle kullanıldığı zaman karşılaşılan güçlükler
bel rler. Manüfaktür, emek araçlarındak farklılaşmalarla karakter ze ed l r –
bu farklılaşma sonucu, bell türdek bu araç, kullanıldığı şe uygun sab t b r
şek l alır, ve araçlardak özelleşme sonucu, bunlar ancak özel parça- şç n n
el nde en ver ml b ç mde kullanılab l rler. Yalnız B rm ngham’da 500 tür
çek ç yapılmıştır ve bunların herb r , yalnızca bel rl b r şe uygun olmakla
kalmayıp çoğu zaman b r ve aynı süreçte bunların b rkaç türü yalnızca farklı
şlemler ç n kullanılmaktadır. Manüfaktür dönem , emek araçlarını, her
parça- şç n n özel görev ne uygun hale get rerek bunları bas tleşt r r,
gel şt r r ve çoğaltır.507 Böylece [sayfa 356] manüfaktür, yalın araçların
b raraya gelmes yle oluşan mak nen n varolması ç n gerekl madd koşulları
da yaratmıştır.
Parça- şç le onun kullandığı araçlar, manüfaktürün en yalın öğeler d r.
Ş md de ona bütünüyle b r gözatalım.

ÜÇÜNCÜ KESİM - MANÜFAKTÜRÜN İKİ TEMEL BİÇİMİ:


HETEROJEN MANÜFAKTÜR, SERİ MANÜFAKTÜR

Manüfaktür örgütlenmes n n zaman zaman b rb r ne karışmış olmasına


karşın, k temel b ç m vardır; bunlar esasta farklı türded rler ve, ayrıca
manüfaktürün daha sonra mak neyle yürütülen modern sanay e
dönüşmes nde, çok farklı roller oynamışlardır. Bu ç fte özell k, üret len
malın n tel ğ nden ler gelmekted r. Bu mal, ya bağımsız olarak yapılan
parça ürünler n yalnızca mekan k olarak b rleşt r lmes sonucudur, ya da son
şekl n b r d z b rb r yle l şk l süreç ve şlem sonunda almıştır.
Örneğ n b r lokomot f, 5.000’den fazla ayrı parçadan yapılmıştır. Ne var
k , lokomot f, gerçek manüfaktürün lk türüne b r örnek olamaz, çünkü yapısı
modern mak ne sanay n n b r ürünüdür. Ama saat olab l r, ve W ll am Petty
de, manüfaktürde şbölümünü göstermek ç n saat kullanmıştır. Başlangıçta
Nurembergl b r zanaatçının b reysel eser olan saat, çok büyük sayıda
parça- şç s n n toplumsal b r ürünü olmuştur: zemberek yapımcıları, kadran
yapımcıları, helezon zemberek yapımcıları, elmaslı yuva yapımcıları,
taşdel k yapımcıları, akrep-yelkovan yapımcıları, çerçeve yapımcıları,
v dacı, çarkçı (p r nç ve çel k ayrı olmak üzere) g b sayısız çeş tler yle
kaplamacı, m lc , çalıştırma yapımcıları, acheveur de p gnon (çarkları
m llere takar ve yüzeyler parlatır vb.) m l yatağı yapımcıları, planteur de
f n ssage (çarkları ve yayları yerler ne yerleşt r r), f n sseur de bar let
(çarklara d ş açar, uygun büyüklükte yuvalar yapar vb.) rakkas çarkı
maşacısı, balans çarkı yapımcısı, saat n hareket n düzenleyen [sayfa 357] alet n
yapımcısı, maşacı; sonra repasseur de bar llet (zemberekler ve kutuyu
parlatır vb.), çel k parlatıcısı, çark parlatıcısı, v da parlatıcısı, rakam
yazıcısı, kadran kaplayıcısı (bakır üzer ne emaye kaplar), fabr cant de
pendats (kutunun asıldığı halkayı yapar), f n sseur de charn ere (dıştak
kutuya p r nç çengel takar), fa seur de secret (kutuyu açan yayı takar),
kakmacı, oymacı, pol sseur de boîte, [Kutu c lacısı. ç.] vb. vb., ve ensonu
bütün saat b raraya get r p çalıştıran usta. Saat n ancak pek az parçası
b rkaç elden geçer, bütün bu membra d sjecta, [Dağınık parçalar. ç.] lk kez,
bunları tek b r mekan k bütün hal ne get ren elde toplanırlar. Bu son şekl n
almış ürün le, çeş tl ve farklı öğeler arasındak dış l şk , burada olduğu
g b buna benzer bütün tamamlanmış mallarda, parça- şç ler n tek b r
şyer nde b raraya get r l p get r lmemes n raslantıya bırakmış olur. Parça
şlemler Vaud ve Neufchatel kantonlarında olduğu g b bağımsız zanaatlar
olarak yürütüleb l r; oysa Cenevre’de parça- şç ler n, doğrudan doğruya tek
b r kap tal st n denet m altında elb rl ğ yaptıkları büyük saat manüfaktürler
vardır. Ne var k , bu k nc s nde b le kadran, zemberekler ve kutu, nad ren
aynı fabr kada yapılır. Saatç l kte şç ler b raraya toplayarak manüfaktür
sanay tarzında bu ş devam ett rmek, ancak bazı koşullar altında kârlı
olmaktadır, çünkü evde çalışmak steyen şç ler arasında rekabet daha büyük
olduğu g b , ş n b r d z heterojen süreçlere bölünmes , emek araçlarının
ortaklaşa kullanılmasına pek az z n vermekte, ve ş , böylece, dağıtmakla,
kap tal st, yalnızca şyer vb. ç n yapacağı masraflardan kurtulmuş
olmaktadır.508 Gene de, ev nde, kap tal st (manüfaktürcü, établ sseur)
hesabına çalışan bu parça- şç n n durumu, kend [sayfa 358] müşter ler
hesabına çalışan bağımsız zanaatçıdan çok farklıdır.509
İk nc tür manüfaktür, onun daha yetk n b ç m , b rb r yle l şk l gel şme
evreler nden geçen, b r d z sürec adım adım tamamlayan mallar üret r; ğne
manüfaktüründe tel n 72 ve bazan 92 farklı parça- şç n n el nden geçmes
gb.
Bu tür b r manüfaktür daha ş n başlangıcında, dağınık zanaatları b raraya
toplar ve üret m n çeş tl evreler n b rb r nden ayıran alanı daraltır. B r
aşamadan d ğer ne geç ş süres kısaldığı g b , bu geç ş ger-çekleşt ren
emekte de b r azalma olur.510 Elzanaatına göre üretken güç artar, ve bu artış,
manüfaktürün genel elb rl ğ n tel ğ nden gel r. Öte yandan, manüfaktürün,
ayırded c lkes olan şbölümü, üret m n çeş tl aşamalarının ayrı ayrı ve
b rb r nden bağımsız oluşunu gerekt r r. Ayrı ayrı şlevler arasındak bağın
kurulması ve sürdürülmes , malın durmadan b r elden d ğer ne, b r süreçten
ötek ne taşınmasını zorunlu kılar. Modern mak neleşm ş sanay açısından bu
zorunluluk, karakter st k, masraflı ve manüfaktür lkes n n özünde bulunan b r
sakınca olarak kend n göster r.511
D kkat m z bell b r hammadde, d yel m, kağıt manüfaktüründe paçavra,
ya da ğne manüfaktüründe tel üzer nde toplarsak, bunların tamamlanana
kadar çeş tl parça- şç ler n el nde b rb r n zleyen b r d z aşamadan
geçt ğ n görürüz. Öte yandan, şyer ne b r bütün olarak bakarsak,
hammaddey , üret m n bütün aşamalarında aynı anda görürüz. Kolekt f şç ,
herb r b r tür alet tutan çok sayıdak eller nden b r bölümü le tel çeker,
başka aletler taşıyan b r d ğer bölümü le aynı anda tel düzelt r, b r
d ğer yle keser, s vr lt r ve böyle sürer g der. Zaman çers nde b rb r n
zleyen çeş tl parça-süreçler, b r alan çers nde yanyana g den eşzamanlı
süreç hal n alırlar. Demek k , bell b r sürede daha fazla m ktarda son
şekl n almış meta elde ed l r.512 [sayfa 359] Bu eşzamanlılığın, sürec n
bütününün genel elb rl ğ şekl nde olmasının b r sonucu olduğu doğrudur,
ama manüfaktür yalnız elb rl ğ n n uygulanması ç n koşulları hazır bulmakla
kalmaz, bunları elzanaatı emeğ n n çeş tl dallara ayrılmasıyla b r ölçüde
yaratır da. Öte yandan da emek-sürec n n bu toplumsal örgütlenmeye
ulaşması, ancak her şç n n tek b r parça şe sıkıca bağlanmasıyla mümkün
olmuştur.
Her parça- şç n n el ndek parça-ürün, aynı zamanda, son şekl n almış
b r ve, aynı malın gel şme sürec nde yalnızca bell b r aşama olduğu ç n, her
şç ya da şç topluluğu, b r d ğer şç ya da topluluk ç n hammadde
hazırlayıcısıdır. B r şç n n emek-ürünü, b r d ğer n n başlangıç noktasıdır.
B r. şç , bu nedenle, b r d ğer n n başlangıç noktasıdır. Bu nedenle, b r şç ,
b r d ğer ne doğrudan doğruya ş sağlamaktadır. İsten len sonucu elde etmek
ç n her parça-süreç ç n gerek-l emek-zamanı, deney mle öğren l r; ve b r
tüm olarak manüfaktürün şley ş , bell b r sürede, bell b r sonucun elde
ed leceğ varsayımına dayanır. İşte ancak bu varsayıma dayanarak çeş tl
tamamlayıcı emek-süreçler , aralıksız, eşzamanlı ve yanyana devam eder.
İşlemler n ve dolayısıyla şç ler n b rb rler ne bu doğrudan doğruya
bağımlılığı, her-b r n , ş üzer nde gerekl olandan fazla zaman
harcamamaya zorlayarak, bağımsız elzanaatında ve hatta bas t elb rl ğ nde
görülenden büsbütün farklı b r sürekl l k, tekdüzel k, uyum, düzen513 ve hatta
emek yoğunluğu sağlar. B r meta üzer nde harcanan emek-zamanının, onun
üret m ç n toplumsal olarak gerekl m ktarı aşmaması kuralı, genell kle
meta üret m nde salt rekabet n etk s yle doğmuş b r zorunluluk olarak
görünür; çünkü, kabaca söylemek gerek rse, her üret c , metaını p yasa f yatı
üzer nden satmak zorundadır. Oysa manüfaktürde, ters ne, bell m ktarda
ürünün bell sürede üret lmes , üret m sürec n n kend s n n tekn k
yasasıdır.514
Ne var k , farklı şlemler, eş t olmayan sürelere gereks nme gös-terd ğ
ç n eş t sürelerde eş t olmayan n cel klerde parça-mal [sayfa 360] üret lm ş
olur. Bunun ç n de, aynı şç , eğer her gün aynı şlem yaparsa, her şlem ç n
farklı sayıda şç bulunması gerek r; örneğ n hurufat manüfaktüründe, b r
tesv yec ye karşılık, dört dökümcü, k kırıcı vardır: dökümcü saatte 2.000
harf döker, kırıcı 4.000 harf kırar ve tesv yec 8.000 harf parlatır, Burada
gene, elb rl ğ lkes n en yalın b ç m yle görüyoruz; aynı, şey yapan b rçok
k ş n n aynı zamanda çalıştırılması. Ancak ş md bu lke, organ k b r l şk n n
fades d r. Manüfaktürde uygulanan şbölümü, toplumsal kolekt f şç n n
n tel k bakımdan farklı kısımlarını yalınlaştırmak ve çoğaltmakla kalmaz, bu
parçaların büyüklükler n , yan her parça- ş ç n gerekl n sp şç sayısını ya
da şç gruplarının n sp büyüklükler n düzenleyen sab t b r matemat k l şk
ya da oran yaratır. Toplumsal emek-sürec n n n tel k yönünden kısımlara
ayrılmasının yanısıra, bu süreç ç n n cel b r kural ve oranlılık gel şt r r.
Bell ölçüler çers nde üret m yaparken, çeş tl gruplardak parça- şç
sayısı ç n en uygun oran b r kez denemelerle saptandıktan sonra, bu ölçü, her
özel grubun katları alınarak sten ld ğ g b büyütüleb l r.515 Şurasını da
söylemek gerek r k , aynı b rey, bell türdek şler , ölçü büyüse de, gene
esk s kadar y yapar; örnek olarak, gözet m ve denet m ş , parça-ürünler n
b r aşamadan d ğer ne taşınması vb. göster leb l r. Bu g b şler n ayrılması
ve bell şç lere ver lmes , çalıştırılan şç sayısında bell b r artıştan sonra
ancak yararlı olab l r ; ama bu artışın da her grubu aynı oranda etk lemes
gerek r.
Bell b r ş n yapılmasına ayrılan tek tek şç grupları, benzeş öğelerden
kurulmuş olur ve toplam şley ş n b r parçasını oluşturur. Bununla b rl kte,
çoğu manüfaktürlerde bu grubun kend s örgütlenm ş b r ş organıdır ve,
toplam şley ş, bu yalın organ zmaların b r y nelenmes ya da toplanmasıdır.
Örneğ n cam ş şe manüfaktürünü alalım. Bu manüfaktür, b rb r nden tamamen
farklı üç aşamaya ayrılab l r. İlk hazırlık aşamasında, camı oluşturan öğeler
hazırlanır, kum le k reç vb. karıştırılır ve sıkıcı b r cam kütles hal nde
er t l r.516 Bu lk aşama le, [sayfa 361] ş şeler n kurutma fırınından çıkartıldığı;
ayrıldığı, paketlend ğ vb. son aşamada çeş tl parça- şç ler kullanılır. Bu k
aşamanın ortasında se, asıl cam kütles n n er t lmes ve bu akıcı kütlen n
şek llend r lmes yer alır. “Del k” adı ver len her fırının ağzında b r grup şç
çalışır; bunlardan b r ş şec ya da şek l ver c , b r üfley c , b r toplayıcı,
b r st fç ya da soğutucu, b r de taşıyıcıdır. Bu beş parça- şç , ancak b r
bütün olarak ş göreb len ve bunun ç n de bu beş k ş n n tamamının,
doğrudan elb rl ğ le şleyeb len tek b r çalışma s stem n n çok sayıdak özel
organlarından b r d r. Üyeler nden tek b r k ş eks k olsa, grup, ş yapamaz
hale gel r. Ama b r cam fırının b rkaç ağzı vardır (İng ltere’de 4 le 6
taned r); herb r nde, ç , er m ş cam dolu toprak b r er tme kazanı bulunur ve
önler nde gene beşer k ş l k gruplar çalışır. Her grubun yapısı şbölümüne
dayanır, ama çeş tl gruplar arasındak bağ, bas t elb rl ğ olup, aynı üret m
aracını, fırını kullanmakla, tüket mde tasarruf sağlanmış olur. Dörtlü ya da
altılı grupları le böyle b r fırın, b r camev d r, ve b r cam manüfaktüründe,
lk hazırlık aşaması le son aşama ç n gerekl araç ve şlerle b rl kte böyle
b rçok camev bulunur.
Ensonu, tıpkı manüfaktürün, çeş tl elzanaatlarının b leş m nden meydana
gelmes g b , aynı şek lde gene çeş tl manüfaktürler n b leş m olarak
gel ş r. Örneğ n büyük İng l z cam manüfaktürler kend toprak er tme
potalarını kend ler yaparlar, çünkü sürec n başarısı gen ş ölçüde bu potalara
bağlıdır. Üret m araçlarından b r s n n manüfak-türü, burada, ürünün
manüfaktürü le b rleşm şt r. B r de, ürünün ma-nüfaktürü, bu ürünün
hammadde olduğu ya da sonradan kend ler n n ürünler le karışacağı
manüfaktürler le b rleşeb l r. Kr stal manüfaktü-rünün, böylece, cam
perdahı ve p r nç dökümcülüğü le b rleşt ğ n görüyoruz; bu sonuncusu,
çeş tl cam eşyanın maden kısımlarını yapmaktadır. Böylece b rleşt r lm ş
çeş tl manüfaktürler, gen ş b r manü-faktürün az ya da çok ayrı kısımlarını
oluşturmakla b rl kte, aynı zamanda, herb r kend çers ndek şbölümü le
bağımsız süreçlerd r. Manüfaktürün böylece b rleşmeler n n sağladığı
b rtakım üstünlüklere karşın, bu, h ç b r zaman kend temeller üzer nde tam
b r tekn k s stem hal n alamaz. Bu, ancak, mak ne le yürütülen sanay e
dönüşmes yle olur. [sayfa 362]
Manüfaktür dönem n n başlangıcında, meta üret m nde gerekl emek-
zamanının azaltılması lkes 517 ben msenm ş ve formüle ed lm şt r: gen ş
ölçüde ve büyük kuvvetler n uygulanması le yürütülme zorunluluğu olan
bazı yalın başlangıç süreçler nde, şurada burada mak ne kullanıldığı
görülmüştür. Böylece, kağıt manüfaktürünün başlangıç dönem nde,
paçavralar, büyük kağıt değ rmenler le parçalanmıştır; metal şler nde,
cevher, büyük merdanelerde dövülmüştür.518 Roma İmparatorluğu, su
çarkları le, bütün mak neler n lkel b ç mler n n mo-del n sağlamıştır.519
Elzanaatları dönem , b ze, pusula, barut, matbaa ve otomat k saat g b
büyük buluşları armağan etm şt . Ama bütünüyle alındığında mak ne, Adam
Sm th’ n, şbölümüne kıyasla verd ğ k nc derecede rol oynamıştır.520 17.
yüzyılda mak nen n dağınık olarak kullanılması bü-yük önem taşır, çünkü
zamanın büyük matemat kç ler ne, mekan k b l m n yaratılmasında prat k b r
temel, t c b r kuvvet sağlamıştır.
Çok sayıda parça- şç n n b rleşmes le oluşan kolekt f şç , manüfaktür
dönem n n kend ne özgü mak nes d r. B r meta üret c s n n sırayla yaptığı ve
üret m sırasında b rb r ne eklen p karışan çeş tl şlemler, onda çeş tl
yetenekler n bulunmasını ster. İşlemler n b r nde fazla güç, d ğer nde fazla
becer , b r d ğer nde fazla d kkat harcanması gerek rd ; ama aynı b rey n
bütün bu n tel klere eş t ölçüde sah p olması olanaksızdı. Manüfaktürün,
çeş tl şlemler ayırmasından, bağımsızlaştırmasından sonra şç ler, ağır
basan n tel kler ne göre bölündüler, sınıflandılar ve gruplandılar. Eğer
bunların doğal yetenekler , b r yandan, [sayfa 363] şbölümünün üzer nde
yükseld ğ temel se, öte yandan, manüfaktür ortaya çıkar çıkmaz, bunlarda,
n tel ğ bakımından uygun, ancak sınırlı ve özel şlevler olan yen güçler
gel şt r r. Kolekt f şç , ş md , aynı yetk nl k dereces nde olmak üzere, üret m
faal yet n n gerekt rd ğ bütün n tel klere sah pt r ve, bunları, özel şç ler ya
da şç gruplarından oluşan bütün organlarına yalnızca kend özel şler n
yaptırmak suret yle en ekonom k b ç mde harcar;521 Parça- şç n n tek
yanlılığı le eks kl kler , kolekt f şç n n b r parçası hal ne gel nce,
yetk nleş r.522 Tek b r ş yapma alışkanlığı onu, h ç b r hata yapmayan b r
araç hal ne get r rken, şley ş n bütünüyle l şk s nde, b r mak ne parçasının
düzen le çalışmaya zorlar.523
Kolekt f şç n n, hem bas t hem karmaşık, hem yüksek hem düşük düzeyde
şlevler olduğu ç n, üyeler olan b reysel emek-güçle-r n n de farklı eğ t m
dereceler ve dolayısıyla farklı değerler olması gerek r. Manüfaktür, bunun
ç n, emek-güçler nde b r kademelenme-ye ve buna uygun b r ücret
ıskalasının saptanmasına yolaçar. B r yandan b reysel şç ler, yaşamları
boyunca sınırlı b r şleve ayrılır ve bağlanırken, öte yandan da,
kademelerdek çeş tl şlemler, bunların doğal ve sonradan ed nd kler
yetenekler ne göre bu şç ler arasında bölüşül-müş olur.524 Bununla b rl kte,
her üret m sürec , herkes n yapab leceğ bazı bas t el şlemler n gerekt r r.
Bu şlemler n de, ş md faal yet n daha öneml anlarıyla bağları çözülmüştür
ve özel olarak bu şe atanmış şç ler n [sayfa 364] ayrı şlevler çers nde
katılaşmıştır. Böylece manü-faktür, el attığı bütün zanaatlarda, bu zanaatların
h ç barındırmadığı ve adına vasıfsız şç ler den len b r sınıf yaratır. Tek
yanlı b r uzmanlaşmayı, nsanın tüm çalışma kapas tes aleyh ne olmak üzere
yetk nleşt rd ğ g b , her türlü gel şmeden yoksunluğu da b r uzmanlık hal ne
get r r. Kademel derecelenmen n yanısıra, şç ler arasında, vasıflı ve
vasıfsız d ye bas t b r ayrım başlar. Bunların k nc s ç n, çıraklık g der
ortadan kalkar; b r nc s ç n se, yapılan ş n yalınlaşması sonucu,
elzanaatçısı-na oranla yapılan g der azalır. Her k halde de emek-gücü
değer düşer.525 Emek-sürec n n çözülmes sonucu, elzanaatlarında ya pek az
yer olan ya da h ç olmayan yen ve ayrıntılı görevler n ortaya çıkması
hal nde, bu durum, sözü ed len yasanın dışında sayılır. Çıraklık dönem
eğ t m g derler n n ortadan kalkması ya da azalması sonucu emek-gücü
değer ndek düşüş, kap tal st yararına artı-değerde b r artış demekt r; çünkü
emek-gücünün yen den-üret m ç n gerekl emek-za-manını kısaltan her şey,
artı-emek alanını gen şlet r.

DÖRDÜNCÜ KESİM - MANÜFAKTÜRDE İŞBÖLÜMÜ


VE TOPLUMDA İŞBÖLÜMÜ

Önce manüfaktürün köken n , sonra onun yalın öğeler n , daha sonra


parça- şç ve aletler n ve en sonunda da şley ş n bütününü nceled k. Ş md
de, manüfaktürdek şbölümü le, her türlü meta üret m n n temel n oluşturan
toplumsal şbölümü arasındak l şk ye şöyle b r değ neceğ z. Yalnızca emeğ
gözönünde bulundurursak, toplumsal üret m n ana bölümler ne ya da
genera’ya526* –yan tarıma ve sanay e– ayrılmasına, genel şbölümü ; ve bu
a leler n, türlere ve alt-türlere ayrılmasına özel şbölümü; şyer çers ndek
şbölümüne de tek l, ya da parça- şbölümü d yeb l r z.527 [sayfa 365]
Toplumdak şbölümü ve buna uygun olarak b reyler n bell şlere
bağlanması, tıpkı manüfaktürdek şbölümü g b , karşıt çıkış noktalarından
hareketle gel ş rler. B r a le çers nde52855a ve daha sonrak gel şmelerle b r
kab le çers ndek şbölümü, c nsl k ve yaş farklarına, salt f zyoloj k temele
dayanan doğal b r şbölümü meydana gel r; bu şbölümü, alanını, topluluğun
yayılması, nüfusun artması, ve özell kle, çeş tl kab leler arasındak
çatışmalar sonucu b r kab len n d ğer n n boyunduruğu altına g rmes yle
gen şlet r. Öte yandan, daha önce de bel rtt ğ m g b , ürünler n değ ş m ,
çeş tl a leler n, kab leler n, toplulukların b rb rler yle l şk kurdukları
noktalarda başlar; çünkü uygarlığın başlangıcında, b rb rler n n karşısına
bağımsız olarak çıkan, b reyler değ l, a leler, kab leler ve benzer
topluluklardır. Çeş tl topluluklar, kend doğal çevreler nde, farklı üret m
araçları ve farklı geç m araçları bulurlar. Böylece, üret m tarzları,
yaşayışları ve ürünler farklı olur. İşte bu kend l ğ nden gel şen farklılıklar,
çeş tl toplulukların l şk kurmalarıyla ürünler n karşılıklı olarak
değ ş m ne, ve dolayısıyla bu ürünler n g derek metalara dönüşmes ne
yolaçar. Değ ş m, üret m alanları arasında farklılıklar yaratmaz, yalnızca bu
çeş tl şeyler arasında l şk kurarak, bunları, gen şlem ş b r toplumun ortak
üret m n n azçok b rb r ne bağlı dalları hal ne get r r. Burada toplumsal
şbölümü, aslında b rb r nden farklı ve bağımsız üret m alanları arasındak
değ ş mden doğar. F zyoloj k şbölümünün çıkış noktası olduğu durumda se,
b rb r ne kenetl b r bütünün özel organları; her şeyden önce yabancı
topluluklar le meta alış-ver ş neden yle gevşeyerek koparlar, ve öyles ne
bağımsız duruma gel rler k , çeş tl çalışma alanlarını b rb r ne bağlayan tek
bağ, ürünler n meta olarak b rb r yle [sayfa 366] değ ş lmes olur. Bu durumda,
daha önce bağımsız olanın bağımlı duruma gelmes , d ğer durumda se daha
önce bağımlı olanın bağımsızlaşmasıdır.
İy gel şm ş ve meta değ ş m le ortaya çıkmış olan her şbölümünün
temel , kent le kır arasındak ayrılıktır.529 Toplumun bütün ekonom k
tar h n n, bu ant tezler n hareket nde özetlend ğ söyleneb l r. Bununla
b rl kte, b z ş md l k bu konu üzer nde durmayacağız.
Nasıl k , manüfaktürde şbölümü ç n aynı zamanda çalıştırılan bell
sayıda şç , madd önkoşulu oluşturursa, toplumda da şbölümünün gerekl
koşulu –burada, tek b r şyer nde çok sayıda şç toplanmasına tekabül eden–
nüfus büyüklüğü ve yoğunluğudur.530 Ne var k , bu yoğunluk azçok görel b r
şeyd r. Nüfusu n speten seyrek olan, ama ulaştırma ve haberleşme araçları
gel şm ş b r ülke, bu araçları gel şmem ş daha fazla nüfuslu b r ülkeden daha
yoğun nüfusa sah p olur; bu anlamda Amer ka B rl ğ n n kuzey eyaletler ,
örneğ n, H nd stan’dan daha yoğun nüfusa sah pt r.531
Meta üret m le dolaşımı, kap tal st üret m tarzının genel önkoşulu
olduğu ç n, manüfaktürde şbölümü, toplum ölçüsündek şbölü-münün daha
önce bell b r gel şme düzey ne ulaşmasını gerekt r r. Buna karşılık,
manüfaktürdek şbölümü, toplumdak şbölümü üzer n-de etk l olur ve onu
hem gel şt r r, hem de çoğaltır. İş aletler n n farklılaşması le b rl kte, bu
aletler üreten sanay ler g tg de daha farklılaşmış hale gel r.532 Eğer
manüfaktür s stem , daha önce ötek lerle esas ya da k nc l sanay olarak
l şk çers nde olan tek b r üret c le yürütülen b r sanay e elatarsa, bu
sanay kolları arasındak l şk ler derhal kopar ve bağımsız [sayfa 367] duruma
gel rler. Eğer, b r meta üret m nde, bel rl b r aşamaya elatarsa, üret m n
d ğer aşamaları, b r o kadar bağımsız şkolu hal ne gel r. Son şekl n almış
b r malın, yalnızca b rkaç parçasının b raraya get r lmes yle meydana geld ğ
durumlarda, bu parça parça şlemler n, gerçek ve ayrı ayrı elzanaatları hal ne
geleb leceğ daha önce bel rt lm şt . Manüfaktürde şbölümünü daha yetk n
b ç mde yürüteb lmek ç n, üret m n tek b r kolu, kullandığı hammadden n
çeş tl l ğ ne ya da, b r ve aynı hammadden n g reb leceğ çeş tl şek llere
göre, b rçok ve b r ölçüde de tamamen yen manüfaktürlere bölünür. Buna
uygun olarak yalnız Fransa’da, 18. yüzyılın lk yarısında, 100 farklı türde
pekl kumaş dokunmuş ve Av gnon’da, “her çırağın, kend s n yalnız tek b r
çeş t kumaşa vermes , b rkaç çeş t kumaşın hazırlanmasını aynı zamanda
öğrenmemes ”, yasa hal n almıştır. Bell üret m kollarını, ülken n bell
bölgeler nde yoğunlaştıran bölgesel şbölümü, her özel olanaktan yararlanan
manüfaktür s stem nden taze b r dürtü kazanır.533 Her k s de, manüfaktür
dönem n n genel varoluş koşulları çers nde olan sömürge s stem le dünya
pazarlarının açılması, toplumda şbölümünün gel şmes ç n zeng n malzeme
sağlar. İşbölümünün, toplumun yalnız ekonom k değ l, d ğer alanlarını da
nasıl sardığını ve her yerde, nsanı uzmanlaştırma ve türlere ayırma
s stem n n temeller n nasıl attığını, ve Adam Sm th’ n ustası A. Ferguson’a,
“Köle b r ulus yaratıyoruz, özgür vatandaş kalmıyor.”534 d ye feryat ett ren,
nsandak , tek b r yet n n d ğerler aleyh ne nasıl gel şt ğ n göstermeye
devam etmen n yer burası değ ld r. Toplum çers ndek şbölümü le b r
şyer çers ndek şbölümü arasında sayısız benzerl kler ve bağlar olsa b le,
bunlar, yalnız derece bakımından değ l, ama aynı zamanda tür bakımından da
ayrıdırlar. Benzerl ğ n en tartışma götürmed ğ yer, çeş tl şkollarını
b rleşt ren görünmeyen b r bağın varolduğu durumlardır. Örneğ n, hayvan
yet şt r c hamder üret r, der c bu hamder den der üret r ve ayakkabıcı da
kundura. Burada, herb r n n ürett ğ şey, heps n n b rleşm ş emekler n n
ürünü olan son b ç me doğru [sayfa 368] atılmış b rer adımdan başka b r şey
değ ld r. Ayrıca, hayvan yet şt r c ye, der c ye ve ayakkabıcıya, üret m
araçları sağlayan çeş tl şkolları vardır. Ş md burada Adam Sm th le
b rl kte, yukardak toplumsal şbölümü le manüfaktürdek şbölümü
arasındak farkın tamamen öznel olduğu, manüfaktürde, b r bakışta b r yığın
şlem n aynı yerde yapıldığını gören b r gözlemc ç n, ver len örnekte
olduğu g b gen ş b r alana yayılmış ve her şkolunda çok sayıda nsanın
çalıştığı toplumda bu bağın bel rs zleşmes nden ler geld ğ
düşünüleb l r.535 Pek öyleyse, hayvan yet şt r c s le der c n n ve
ayakkabıcının bağımsız emekler arasındak bağı oluşturan şey ned r? Bu
bağı sağlayan şey, heps n n ürününün meta olmasıdır. Bu durumda,
manüfaktürdek şbölümünü karakter ze eden ned r? Parça- şç n n meta
üretmemes gerçeğ d r.536 Ancak parça- şç ler n heps n n ortak ürünü, meta
hal n almaktadır.537 Toplumdak şbölümü, çeş tl sanay kollarının
ürünler n n satınalınma-sı ve satışı le doğduğu halde, b r atölyedek parça
şlemler arasındak bağlantı, çeş tl şç ler n emek-güçler n , bunları ortak
[sayfa 369] emek-gücü olarak çalıştıracak b r kap tal ste satışları le meydana
gel r. İşyer nde şbölümü, üret m araçlarının tek b r kap tal st n el nde
toplanması anlamını taşır; toplumda şbölümü se bunların, bağımsız b rçok
meta üret c s arasında dağılması anlamını çer r. İşyer nde, oranlılığın tunç
yasası, bell görevlere bell sayıda şç n n ayrılmasını zorunlu kılar, oysa
şyer dışında, toplumda, üret c ler le üret m araçlarının çeş tl sa-nay
kolları arasındak dağılımında raslantılar le keyf l k büyük rol oynar. Çeş tl
üret m alanlarının, aralarında b r denge kurulması ç n sürekl b r eğ l m
gösterd kler doğrudur: çünkü, b r yandan, her meta üret c s , bel rl b r
toplumsal gereks nmey karşılamak ç n b r kullanım-değer üretmek
durumunda ken, ve bu gereks nmeler n büyüklüğü n cel olarak değ ş rken,
gene de, bunlar arasındak orantıyı uygun b r s stem hal ne get ren b r ç bağ
vardır ve bu s stem kend l ğ nden doğup gel ş r; öte yandan, metaların değer
yasası, toplumun el nde mevcut emek-zamanından ne kadarını özel b r meta
türü ç n harcayab leceğ n sonal olarak bel rler. Ama, çeş tl üret m
alanlarının denge durumuna gelme yolunda gösterd ğ bu sürekl eğ l m,
ancak bu dengen n durmadan bozulmasına karşı b r tepk b ç m nde kend n
göster r. B r şyer nde, şbölümünün dayandığı a pr or 538* s stem, düzenl
olarak yürüdüğü halde, toplumdak şbölümünün de, doğanın zorladığı,
üret c ler n yasa tanımayan keyf l kler n denetleyen ve pazar f yatlarının
barometr k dalgalanmalarında kend n bell eden a poster or 539** b r s stem
hal n alır. İşyer nde şbölümü, kap tal ste a t b r şley ş n yalnızca b r
parçasından başka b r şey olmayan nsanlar üzer nde onun tartışma götürmez
otor tes demekt r. Toplumdak şbölümü se, rekabet n otor tes nden başka
otor te, karşılıklı çıkarların yarattığı baskıdan başka zorlayıcı b r güç
tanımayan bağımsız meta üret c ler n temasa get r r; tıpkı hayvanlar
alem nde bellum omn um contra omnes’ n,540*** azçok her türün varoluş
koşullarını sürdürmes g b . İşç y , yaşamı boyunca tek b r parça şleme
bağlayan ve onu tümüyle sermayen n boyunduruğu altına sokan şyer ndek
şbölümünü, üretkenl ğ artıran emeğ n b r örgütlenmes olarak göklere
çıkaran burjuva kafası – k bu aynı burjuva kafası, üret m sürec n n toplumsal
b r denet m ve düzen altına alınması yolundak [sayfa 370] b l nçl her g r ş m ,
mülk yet hakkı, özgürlük ve b reysel kap tal st n sınırsız gücü g b kutsal
şeyler n ç ğnenmes olarak yer n d b ne batırmaktadır. Fabr ka s stem n n
tutkulu savunucularının, toplumsal emeğ n genel b r örgütlenmes ne karşı,
böyle b r şey n bütün toplumu muazzam b r fabr kaya dönüştüreceğ n öne
sürmekten öteye b r şey bulup söylememeler , çok lg nç b r durumdur.
Kap tal st üret m b ç m ne dayanan b r toplumda, toplumsal şbölümünde
anarş , şyer ndek nde se zorbalık, b rb rler n n karşılıklı koşulları se,
şkollarının kend gel şmeler sonucu b rb rler nden ayrıldığı, b llurlaştığı ve
ensonu yasayla sürekl b r durum aldığı çok esk toplum b ç mler nde, tam
ters ne, b r yandan toplumsal ş n b r plan ve zorunlu b r düzen çers nde
yürütüldüğü b r örgütlenme örneğ n , öte yandan, şyer çers nde,
şbölümünün ya h ç bulunmadığını ya da olsa olsa, güdük, dağınık ve
raslansal b r gel şme düzey nde bulunduğunu görüyoruz.541
Bazıları bugüne kadar gelen küçük ve son derece esk H nt toplulukları,
ortaklaşa toprak sah pl ğ ne, tarım le elzanaatlarının b rb r ne karışımına,
yen b r topluluğun kuruluşunda hazır ve katılaşmış b r plan ve program
h zmet n gören değ şmeyen b r şbölümüne dayanır. 100 le b rkaç b n
acre’lık bölge üzer nde herb r s kapalı b r bütün oluştururlar ve kend ler
ç n gerekl bütün şeyler üret rler. Ürünler n esas kısmı topluluğun doğrudan
kullanımı ç nd r, ve meta b ç m n almaz. Bu nedenle, buradak üret m,
bütünüyle H nt toplumunda, meta değ ş m le oluşan şbölümünden
bağımsızdır. Ancak ürün fazlası meta hal n alab l r ve hatta bunun b r kısmı,
b l nemeyecek kadar esk zamanlardan ber bell b r m ktarda ayn rant
b ç m nde devlet n el ne geçt kten sonra ancak meta hal n alır. Bu
toplulukların yapısı, H nd stan’ın çeş tl bölgeler ne göre değ ş r. Bunların
en bas t b ç m nde, toprak ortaklaşa şlen r ve ürün üyeler arasında
bölüşülür. Aynı zamanda, [sayfa 371] pl k eğ rme le dokuma, her a lede
yardımcı zanaatlar olarak yapılır. Tek ve aynı şle uğraşan yığınların
yanısıra, hem yargıç, hem pol s ve verg toplayıcı görevler n yer ne get ren
“muk m-başı”, toprağın ek m ve bununla lg l her şey kaydeden b r sayman;
suçluları kovuşturan ve gezg n yabancıları koruyarak b t ş k köye kadar
bunlara yoldaşlık eden b r görevl memur; sınırları komşu topluluklara karşı
koruyan b r sınır koruyucusu; sulama şler ç n ortak depolardan su dağıtan
b r su-gözcüsü; d nsel h zmetler , yürüten b r bud st rah p; kum üzer nde
çocuklara okuma-yazma öğreten b r öğretmen; tohum ekme le hasat ve her
türlü tarımsal şler ç n uğurlu ve uğursuz günler lan eden b r takv m rah b
ya da münecc m; tarım araçlarını yapan ve onaran b r dem rc le marangoz;
köyün bütün toprak kaplarını yapan b r çömlekç ; b r berber le g yecekler
yıkayan, b r çamaşırcı; b r kuyumcu le, bazı topluluklarda kuyumcunun,
bazılarında öğretmen n yer n alan b r ozan bulunur. Bu b r düz ne nsanın
bakımı, bütün toplum tarafından sağlanır. Nüfus artınca, boş b r toprak
üzer nde aynı modele uygun yen b r topluluk kurulur. Bütün şley ş, s steml
b r şbölümü göster r, ama manüfaktürde olduğu g b b r şbölümü
olanaksızdır, çünkü dem rc le marangoz vb. ancak değ şmeyen b r pazar
bulab l r, ve olsa olsa köyün büyüklüğüne göre, bu zanaatçılardan b r yer ne
k -üç k ş olab l r.542 Toplulukta şbölümünü düzenleyen yasa, b r doğa
yasasının karşı konulmaz otor tes le şler, aynı zamanda, her zanaatçı,
dem rc , marangoz ve d ğerler , şyerler n , zanaatçılarının bütün şler n ,
zorlayıcı, geleneksel olarak, ama bağımsız ve üstler nde herhang b r otor te
olmaksızın yürütürler. Durmadan kend s n aynı b ç m çers nde üreten ve
raslansal olarak yoked ld ğ zaman da aynı yerde ve aynı adla543 yen den
türeyen bu kend kend ne yeterl topluluklardak üret m ç n örgütlenme
sadel ğ – bu sadel k, asyat k toplumların değ şmezl ğ n n sırrının anahtarını
ver r; bu değ şmezl k, asyat k [sayfa 372] devlet n sürüp g den dağılmaları,
yen den kurulmaları ve b t p tükenmez hanedan değ ş kl kler le çarpıcı b r
karşıtlık oluşturur. Toplumun ekonom k öğeler n n yapısı, pol t k
gökyüzündek fırtına bulutlarının etk s dışındadır.
Lonca kuralları, daha önce de bel rtt ğ m g b , tek b r ustanın ça-
lıştırab leceğ çırak ve kalfa sayısını sınırlayarak, onun kap tal st hal ne
gelmes n önlem şt . Üstel k, bu usta, ustası olduğu zanaat dışındak
alanlardan kalfa çalıştıramazdı. Loncalar, temasa geld kler tek özgür
sermaye b ç m olan tüccar sermayes n n her şe karışmasını ş ddetle ger
tm şlerd r. B r tüccar, her türlü metaı satınalab l rd , ama b r meta olarak
emek satınalamazdı. Ona, yalnızca elzanaatı ürünler n n b r dağıtıcısı olarak
gözyumuluyordu. Koşullar eğer daha fazla b r şbölümünü gerekt r rse,
varolan loncalar, ya aralarında türlere bölünüyor ya da esk ler n yanısıra
yen loncalar kuruluyordu; ama bütün bunlar, çeş tl elzanaatlarını tek b r
şyer nde toplamaksızın oluyordu. Demek oluyor k , lonca örgütü,
manüfaktürün varolması ç n madd koşulları yaratmada, elzanaatlarının
ayrılmasına, ve yetk nleşmes ne ne kadar yardımcı olursa olsun, şyer nde
şbölümüne olanak vermem şt r. Tümüyle alınırsa, emekç ve onun üret m
araçları, salyangoz le kabuğu g b , yakın b r b rl k çers nde. kalmışlar ve
böylece manüfaktürün başlıca temel olan, emekç y onun üret m
araçlarından ayırma ve bu araçları sermayeye dönüştürme olayı ortaya
çıkmamıştır.
Toplum ölçüsünde şbölümü, meta değ ş m le meydana gels n ya da
gelmes n, b rb r nden çok farklı toplumsal ekonom k kuruluşlarda ortak b r
şek ld r, oysa manüfaktürde uygulandığı şekl yle, şyer ndek şbölümü ancak
kap tal st üret m tarzına özgü b r durumdur.

BEŞİNCİ KESİM - MANÜFAKTÜRÜN KAPİTALİST NİTELİĞİ

Daha fazla sayıda şç n n tek b r kap tal st n denet m altında bulunması,


genell kle elb rl ğ n n olduğu g b özell kle manüfaktürün de doğal başlangıç
noktasıdır. Ama manüfaktürdek şbölümü, şç sayısındak bu artışı tekn k
b r zorunluluk hal ne get r r. B r kap tal st n çalıştırmak zorunda olduğu
asgar şç sayısı, burada, daha önce yerleşm ş şbölümü le bel rlen r. Öte
yandan, daha ler [sayfa 373] b r şbölümünün sağlayacağı üstünlüklerden
yararlanmak ç n, yalnızca şç sayısını artırmak yetecekt r ve bu da ancak
çeş tl parça gruplarına ek-lenen katlarla yapılab l r Ama, kullanılan
sermayen n değ şen kısmındak artış, değ şmeyen kısmında da b r artışı
zorunlu kılar; şyerler nde, araç ve gereçlerde vb ve özell kle hammaddeye
duyulan gereks nme, şç sayısından daha büyük b r hızla artış göster r. Bell
b r sürede, bell büyüklükte emek tarafından tüket len hammadde m ktarı,
emeğ n şbölümü sonucu artan üretkenl ğ oranında fazlalaşır. Bu durumda,
her kap tal st n, el nde bulundurmak zorunda olduğu asgar sermaye m k-
tarının durmadan artma zorunluluğu, manüfaktürün yapısından doğan b r yasa
olur; b r başka dey şle, toplumsal üret m araçları le gerekl ge-ç m
araçlarının sermayeye dönüşmes , sürekl gen şlemek zorundadır.544
Bas t elb rl ğ nde olduğu g b manüfaktürde de kolekt f çalışma
organ zması, sermayen n b r varoluş b ç m d r. Çok sayıda parça şç lerden
oluşan şley ş, kap tal ste a tt r Bunun ç n de, emeğ n b r b rleş m nden
doğan üretken güç de, sermayen n üretken gücüymüş g b görünür. Tam
anlamıyla manüfaktür, daha önce bağımsız olan şç ler sermayen n em r ve
komutası altına sokmakla kalmaz, ayrıca şç ler n de kend aralarında
kademel b r derecelenmes ne yolaçar. Bas t elb rl ğ , b reyler n çalışma
b ç m n büyük ölçüde değ ş kl ğe uğratmadığı halde, manüfaktür, bunu,
baştan sona altüst eder, emek-gücünü ta kökünden kavrar. İşç n n tek b r
ştek becer s n , b r yığın üret c yetenekler ve çgüdüler aleyh ne
zorlayarak, onu, çoğu organlarından yoksun, gar p b r yaratık hal ne get r r;
bu, tıpkı La Plata devletler nde, salt der s ya da yağı ç n koca hayvanın
boğazlanmasına benzer. Yalnızca parça- şler, farklı b reyler arasında
dağıtılmakla kalmaz, b rey n kend s [sayfa 374] de, b r parça- şlem n otomat k
motoru hal ne get r l r545 ve, nsanı kend vücudunun yalnızca b r parçası
yapan Menen us Agr ppa’nın saçma masalını gerçekleşt rm ş olur.546
Başlangıçta şç , salt meta üret m ç n gerekl madd araçlara sah p
olmadığından emek-gücünü sermayeye satıyordu, oysa ş md aynı emek-
gücü, sermayeye satılmadıkça şgörmez hale gel r. İşlevler n , ancak satıştan
sonra kap tal ste a t şyer nde bulunan b r çevrede yer ne get reb l r. Kend
yaratılışına göre bağımsız b r şey yapma yeteneğ n y t ren ma-nüfaktür
şç s , üretken faal yet n yalnızca kap tal ste a t şyer n n b r parçası olarak
gel şt r r.547 Seçk n k mseler n yüzler nde yehova’nın el-yazısıyla mzasını
taşımaları g b , şbölümü de, manüfaktür şç s ne, sermayen n malı
damgasını vurur.
Vahş ler n tüm savaş sanatını kend k ş sel kurnazlığını kullanma hal ne
get rmeler g b , bağımsız köylülerle zanaatçıların az da olsa uyguladıkları
b lg , yargı ve rade g b yet ler, ş md yalnızca şyer n n bütünü ç n gerekl
şeyler olur. Üret mde zeka tek yönde gel ş r, çünkü d ğer b rçok yönlerde
yokolmuştur. Parça- şç ler n y t rd kler , onları çalıştıran sermayede
toplanmıştır.548 İşç ler n karşısına b r başkasının malı ve, egemen b r güç
olarak çıkan madd üret m sürec n n akıl ve zeka le lg l yönler ,
manüfaktürdek şbölümünün b r sonucudur. Bu ayrılma, kap tal st n tek b r
şç n n karşısına, b rleşt r lm ş emeğ n bütünlüğünün ve rades n n tems lc s
olarak çıktığı bas t elb rl ğ le başlar. İşç y , parça- şç hal nde bölük bölük
eden manüfaktür çers nde gel ş r. Ve b l m , emekten farklı üretken b r güç
hal ne get rerek sermayen n h zmet ne veren modern sanay . çers nde
tamamlanır.549 [sayfa 375]
Kolekt f şç y ve onun aracılığı le sermayey toplumsal üretme gücü
bakımından zeng nleşt rmek ç n, manüfaktürde her şç n n b reysel üretme
gücü yönünden yoksullaşması gerek r. “B l s zl k, boş- nanların olduğu g b
sanay n de anasıdır. Düşünme ve tasarım gücü her zaman yanılab l r, ama el
ya da ayağı hareket ett rme alışkanlığı bunların her k s nden de bağımsızdır.
Buna uygun olarak manüfaktür-ler, akıla, düşünceye en az yer ver len ve
şyer n n ... parçaları nsan olan b r ma:k ne g b görüldüğü yerlerde en y
şek lde gel ş rler.”550 Gerçekten de, 18. yüzyılın ortalarında bazı
manüfaktürlerde, meslek sırrı sayılan bel rl şler ç n, yarı-aptal k mseler n
çalıştırılması yeğlen lm şt r.551
”İnsan kavrayışının büyük b r bölümü” d yor Adam Sm th, “zorunlu
olarak, onların günlük uğraşılarından oluşur. Tüm yaşamı, b rkaç bas t şlem
yapmakla geçen nsanın önünde ... kavrayışını kullanacak fırsat yoktur. ...
Genell kle böyle b r k mse, b r nsanoğlunun olab leceğ kadar aptal ve
b l s z kalır.” Parça- şç n n budalalığını anlattıktan sonra şöyle devam
ed yor: “Durgun yaşamının tekdüzel ğ doğal olarak z h nsel atılganlığını da
yozlaştırır. ... Bedensel etk nl ğ n b le kısırlaştırarak, onu, alışkın olduğu
ş n dışındak çalışmalarda, gücünü, canlı ve az ml b r b ç mde kullanamaz
hale get r r. Böylece, özel zanaatında gösterd ğ becer , onun ussal, toplumsal
ve savaşımcı yetenekler pahasına gel şm ş g b d r. Ama bu, her gel şm ş ve
uygar toplumda çalışan yoksul halkın, yan halkın büyük çoğunluğunun, ç ne
zorunlu olarak yuvarlandığı b r durumdur.”552 Halkın büyük kısmının
şbölümü le tamamen yozlaşmasının önüne geçmek ç n A. Sm th, halkın
devlet tarafından eğ t lmes n öğütler; ama bu eğ t m çok d kkatl ve yeter
dozlarda olacaktır. A. Sm th’ n Fransızca çev rmen ve yorumcusu olup
B r nc Fransız İmparatorluğu sırasında [sayfa 376] doğal olarak senatörlüğe
yükselen G. Garn er, gene çok doğal olarak bu noktada ona karşı çıkıyor.
K tleler n eğ t m n n, şbölümünün lk yasası le b rl kte “bütün toplumsal
s stem m ze” aykırı olduğunu ş ddetle savunuyor. “D ğer bütün
şbölümler nde olduğu g b ” d yor G. Garn er, “el- ş le kafa- ş ”553
arasındak şbölümü, toplum” (sermaye, toprak mülk yet ve onların devlet
ç n haklı olarak bu ter m kullanıyor) “zeng nleşt ğ oranda bel rg n ve kes n
hal alır. Bu şbölümü de, d ğerler g b , geçm ş n b r sonucu, gelecektek
lerlemen n b r neden d r ... durum böyleyken, hükümet n bu şbölümüne
karşı çıkması, onun doğal akışını engellemes yer nde olur mu? B rb r nden
ayrılma ve bölünme çabası çers nde olan bu k sınıf emeğ n b rb r ne
katılıp kaynaştırılması g r ş m ç n hükümet n, halkın parasının b r kısmını
harcaması doğru mudur?”554
Bazı beden ve z h n cılızlıkları, toplumdak şbölümünden b le, bütün
olarak ayrılmaz durumdadır. Ama, manüfaktür, şkollarındak bu toplumsal
bölünmey o derece ler götürmekte, ve aynıca kend s ne özgü şbölümü le
b rey n tam candamarına saldırmaktadır k , sanay patoloj s ne lk malzemey
veren ve bu hastalığı bulaştıran o olmaktadır.555
”B r nsanı bölümlere ayırmak, eğer haketm şse onu ölüme mahkum
etmek, eğer haketmem şse onu katletmekt r. ... Emeğ n n bölümlere ayrılması,
b r halkın katled lmes d r.”556
İşbölümüne dayanan elb rl ğ , b r başka dey şle manüfaktür, [sayfa 377]
kend l ğ nden b r oluşum olarak başlar. B r dereceye kadar tutarlılık ve
gen şl k kazanır kazanmaz, kap tal st üret m n kabul ed len yönteml ve
s steml b r b ç m hal n alır. Gerçek anlamıyla manüfak-türe özgü
şbölümünün, başlangıçta, sank onda rol çılan aktörler n ardında cereyan
ed yormuş g b , denemelerle kend s ne en uygun b ç me g rd ğ n , ardından
da, lonca elzanaatlarında olduğu g b bu b ç me nasıl sıkı sıkıya sarıldığını,
ve şurada burada bu şekl yüzyıllarca korumayı başardığını tar h b ze
göstermekted r. Ufak tefek konular dışında, bu b ç mde herhang b r
değ ş kl k, ancak emek araçlarındak köklü b r değ şmeyle olur. Modern
manüfaktür (burada sözkonusu ett ğ m, mak neye dayanan modern sanay
değ ld r), doğup gel şt ğ her yerde, ya d sjecta membra poettæ’yı,557*
büyük kentlerde elb se manüfaktürün-de olduğu g b b raraya toparlamayı
bekler durumda, hazır bulmuş, ya da (c ltç l kte olduğu g b ) b r elzanaatının
çeş tl şlemler n bel rl k mselere dağıtarak, şbölümü lkes n kolayca
uygulayab lm şt r. Bu g b durumlarda, çeş tl şlevler ç n genel şç sayısı
arasındak oranın saptanmasında, b r haftalık deney m yeter.558
Elzanaatlannın çözüşmes yle, emek araçlarının özelleşmes yle, parça-
şç ler n oluşmasıyla ve bunların tek b r şley ş çers nde grup-landırılması
ve b rleşt r lmes yle manüfaktürdek şbölümü, toplumsal üret m sürec nde
n tel b r derecelenme ve n cel b r oran yaratır; ve böylece toplumsal emeğ
bell b r örgütlenmeye kavuşturarak, toplumdak yen üret c güçler
gel şt r r. Özgül kap tal st b ç m çers nde –ve bell koşullar altında,
kap tal st b ç mden başka b r b ç m alamazdı– manüfaktür, n sp artı-değer
elde etmen n, ya da şç ler aleyh ne sermayen n kend kend s n gen şleterek
büyütmes n n –genell kle buna toplumsal servet, “Ulusların Zeng nl ğ ” vb.
den yor– özel b r yöntem n-den başka b r şey değ ld r. Emeğ n toplumsal
üretken gücünü, şç adına değ l kap tal st adına artırmakla kalmaz, üstel k
bunu, b reysel şç y güdükleşt rerek yapar. Sermayen n emek üzer ndek
üstünlüğü ç n yen koşullar yaratır. Bu yüzden de, b r yandan, kend s n ,
tar hsel [sayfa 378] olarak, toplumun ekonom k gel şmes nde b r lerleme ve b r
zorunlu evre olarak göster r. Ôte yandan da o, ncelt lm ş ve uygarlaştırılmış
b r sömürü yöntem d r.
Manüfaktür dönem sırasında lk kez b r b l m olarak ortaya çıkan
ekonom pol t k, toplumsal şbölümüne yalnızca manüfaktür559 açısından
bakmakta ve onda, ancak, bell m ktarda emekle daha fazla meta üretmen n,
ve dolayısıyla metaların ucuzlatılmasının, sermaye b r k m n n hızlanmasının
yollarını görmekted r. Bu n cel k ve değ ş m-değer üzer nde durmanın en
çarpıcı çel şk s , klas k ant kçağ yazarlarının n tel k ve kullanım-değer ne
özel b r ağırlık verm ş o1malarıdır.560 Toplumsal üret m kollarının ayrılması
sonucu, metalar daha y yapılır, nsanın çeş tl eğ l m ve yetenekler daha
uygun alanları seçer,561 ve bazı sınırlamalar olmaksızın h ç b r yerde öneml
sonuçlar alınamaz.562 Demek oluyor [sayfa 379] k , şbölümü le hem ürün hem
de üret c daha y hale gelm şt r. Üret len m ktardak büyüme, eğer yer yer
sözkonusu ed lm şse, bu, yalnızca daha bol kullanım-değerler üret lmes
bakımından yapılmıştır. Değ ş m-değer ya da metaların ucuzlatılması
konusunda tek sözcük söylenmem şt r. Yalnız kullanım-değer açısından
konunun bu yönü, şbölümünü, toplumun sınıflara bölünmes n n temel olarak
alan Platon le,563 karakter st k b r burjuva önsez s le şyer ndek
şbölümüne daha fazla yaklaşan Ksenefon564 tarafından ele alınmıştır.
Platon’un Cumhur yet , şbölümü devlet n b ç mlen ş lkes olarak ele
alındığı ölçüde, Mısırlıların kast s stemler n n, At na tarafından
dealleşt r lmes nden başka b r şey değ ld r. Mısır, b r sanay ülkes n n
model olarak, Platon’un pek çok çağdaşına ve bu arada İsokra-tes’e565
h zmet ett ğ g b , Roma [sayfa 380] İmparatorluğundak Yunanlılar ç n de bu
önem n korumaya devam etm şt r.566
Gerçek manüfaktür dönem nde, yan manüfaktürün, kap tal st üret m n
egemen b ç m olduğu sürece, kend s ne özgü eğ l mler n y ce gel şmes ne
karşı koyan pek çok engeller çıkar. Manüfaktür, daha önce gördüğümüz g b ,
şç ler n, vasıflı ve vasıfsız d ye bas t b r ayrımına ve, bununla b rl kte
sınıflar hal nde kademel b r derecelenmeye uğramasına yolaçmakla b rl kte,
bu vasıfsız şç ler n sayısı, vasıflıların daha baskın olan etk s yle, çok sınırlı
kalır. Parça- şlemler, canlı emek araçlarının çeş tl derecelerdek
olgunluğuna, gücüne ve gel şmes ne göre ayarlanmakla, ve böylece
kadınlarla çocukların sömürülmeler n sağlamakla b rl kte, bu eğ l m,
bütünüyle alınırsa, erkek şç ler n, alışkanlıkları, gelenekler ve d renmeler
le karşılaşır ve kırılır. Elzanaatla-rının bölünüp parçalanması, şç n n
yet şme g derler n azaltarak değer n düşürmekle b rl kte, daha güç parça-
şler ç n daha uzun b r çıraklık ve yet şme devres gerek r, ve bu dönem n o
kadar uzamasının gereks z olduğu durumlarda b le şç ler bu konuda
kıskançlıkla ayak d rerler. Örneğ n, İng ltere’de yed yıllık çıraklık dönem n
öngören çıraklık yasalarının, manüfaktür dönem n n sonuna kadar yürürlükte
kal-dığını ve bunların ancak modern sanay n lerlemes yle b r yana t ld ğ n
görüyoruz. El becer s , manüfaktürün temel oldu. El becer s n n
manüfaktürün temel olması yüzünden ve b r tüm olarak manüfaktür
şley ş n n şç ler n kend ler nden başka b r çerçeves olmaması neden yle,
sermaye, sürekl olarak şç ler n başkaldırmaları le uğraşmak zorunda kalır.
Dostumuz Ure, “İnsan doğasındak zayıflık neden yle” d yor, “ şç ne derece
becer l olursa, başına buyrukluğu ve d kkafalılığı o kadar artar; böyle
olunca da, tümüne büyük zararlar vereb leceğ mekan k, s steme o derece az
uyan b r öğe hal n alır.567 Böylece bütün manüfaktür dönem boyunca,
şç ler arasında d s pl n eks kl ğ ş kayet konusu olur.568 Çağdaş yazarların
tanıklıkları [sayfa 381] olmasaydı b le, 16. yüzyıl le büyük sanay çağı
arasındak dönemde, sermayen n, manüfaktür şç ler n n çalışma
zamanlarının bütünü üzer nde tam b r egemenl k kuramadıkları, bütün
manüfaktürler n kısa ömürlü oldukları ve dışardan gelen ya da dışarıya g den
şç ler n hareketler ne uyarak ülkeden ülkeye yer değ şt rmeler g b
gerçekler, c ltler doldurab l rd . Essay on Trade and Commerce adlı yapıtın
sık sık sözünü ett ğ m z yazarı, 1770 yılında, “Düzen şu ya da bu şek lde
kurulmalıdır.” d ye feryat ed yordu. 66 yıl sonra bu “Düzen” sözü, Dr.
Andrew Ure’n n ağzından yankılanıyordu! “İşbölümünün skolast k
dogmasına” dayanan manü-faktürde “düzen” yoktu, ve bu “düzen Arkwr ght
yaratmıştı.”
Aynı zamanda manüfaktür, ne toplumsal üret m bütünüyle kavrayab lm ş,
ne de kökünden değ şt reb lm şt . Kenttek elzanaatları le kırsal ev
sanay n n yarattığı gen ş temel üzer nde, ekonom k b r sanat yapıtı g b
yükselm şt . Gel şmes n n bell b r aşamasında, manü-faktürün dayandığı dar
tekn k temel, manüfaktürün kend yarattığı üret m gereks nmeler le çatışır
hale gelm şt .
Yarattığı en tamamlanmış şeylerden b r s , özell kle zaten kullanılmakta
olan karmaşık mekan k aygıtları da kapsayan emek araçlarının üret m ç n
kurulan şyerler yd . B r mak ne fabr kası, d yor Ure, “ şbölümünü, çok yanlı
dereceler yle gözler önüne serer: eğeleme, delme, torna ş n n herb r n ,
becer dereceler ne göre ayrı b r şç yapar” (s. 21). Manüfaktürde
şbölümünün ürünü olan bu şyer , sırası geld ğ nde mak neler de üret r.
Elzanaatçısının ş n , toplumsal üret m n düzenley c lkes olarak sona
erd ren, şte bu mak nelerd r. Böylece, b r yandan, şç n n yaşamı boyunca
b r parça şe bağlanmasını gerekt ren teknık neden ortadan kaldırılır. Öte
yandan da, bu aynı lken n sermayen n egemenl ğ ne vurduğu prangalar
kırılıp atılır. [sayfa 382]

502 Daha yen b r örnek: Lyon ve N mes pek pl kç l ğ , “est toute patr arcale: elle emplo e beaucoup
de femmes et d’enfants, ma s sans les épu ser n les corrompre; elle les la sse dans leurs belles vallées
de la Drôme, du Var, de l’Isère, de Vaucluse, pour y élever des vers et dév der leurs cocons; ... jama s
elle n’entre dans une ver table fabr que. Pour être auss b en observé ... le pr nc pe de la d v s on du
trava l s’y revêt d’un caractère spec al. Il y a b en des dév deuses, des moul neurs, des te ntur ers, des
encolleurs, pu s des t sserands; ma s ls ne’sont pas réun s dans un même établ ssement, ne dépendent
pas d’un même ma tre; tous ls sont ndépendants.” [“ y ce ataerk ld r; b rçok kadın ve çocuk çalıştırır,
ama onları tüket p bozmaksızın: onları, pekböceğ yet şt rmek ve kozalarını çözüp açmak ç n, o güzel m
Drôme, Var, Isère, Vaucluse vad ler nde bırakır; ... h ç b r zaman gerçek b r fabr ka ç ne g rmez. Bu
kadar y uyması ç n, ... şbölümu lkes burada özel b r n tel ğe bürünür. B rçok pek ç lec s , pl k eğ r c s ,
boyacı, ç r şley c , sonra dokumacı vardır; ama aynı b r kurum ç n b raraya toplanmış, b r tek efend ye
bağlı değ ld rler: heps de bağımsızdır.”] (A. Blanqu , Cours d’Econom e Industr elle, recue ll par A.
Bla se, Par s 1838-39. s. 79.) Blanqu bunu yazdığından ber , çeş tl bağımsız şç ler, b r ölçüde
fabr kalarda b rleşm şlerd r. [Ve Marx yukardak pasajı yazmış olduğundan ber , mak nel dokuma tezgahı,
bu fabr kaları st la etm şt r ve ş md [1886] el tezgahlarının yer ne geçmekted r. (4. Almanca baskıya
ek. – Krefeld pekl sanay n n de bu konuda anlatacak masalı var.) -F.E.]
503 “Çok çeş tl şler gerekt ren b r manüfaltür ne kadar fazla bölünür ve çeş tl zanaatçıların ş hal ne
gel rse, bu ş n, daha az zaman ve emek kaybıyla, daha y ve hızlı yapılması gerek r.” (The Advantages
of the East-lnd a Trade, London 1720, s. 71.)
504 “... Kolay ş, geçm şten aktarılan hünerd r.” (Th. Hodgsk n, Popular Pal t cal Economy, s. 48)
505 “Sanatlar da ... Mısır’da gerekl yetk nl k dereces ne ulaşmıştır. Çünkü burası, zanaatçıların
herhang b r şek lde d ğer sınıftan yurttaşların şler ne karışmayıp, yalnızca yasayla kend klanlarına
kalıtsal yolla geçm ş bulunan mesleğ zlemek zorunda oldukları tek ülked r. ... Ötek ülkelerde,
zanaatçıların, d kkatler n pek çok konu arasında dağıttıkları görülür. Bunlar b r süre tarımı denerler,
ardından t carete geçerler ve b r başka zaman da, k -üç şle b rl kte uğraşırlar. Özgür ülkelerde bunlar sık
sık halk mecl sler ne katılırlar. ... Mısır’da se ters ne, b r zanaatçı eğer devlet şler ne karışırsa ya da
b rkaç ş aynı zamanda yürütürse ş ddetle cezalandırılır. Böylece, şler yle uğraşmalarını engelleyecek h ç
b r şey yoktur. ... Üstel k bunlar, atalarından b rçok kuralı devraldıklarından, yen avantajlar bulmak ç n
d d n rler.” (Dlodorus S culus, B bl. H st., L. I. ch. 74)
506 H stor cal and descr pt ce account of Br t. Ind a etc., by Hugh Murray and James W lson,
etc., Ed nburgh 1832, v. II. s 449. H nt dokuma tezgahı d k vaz yetted r, yan çözgüler d klemes ne
ger lm şt r.
507 Darw n, türler n köken konusundak çığır açıcı yapıtında, b tk ve hayvanların doğal organları le
lg l olarak şunları bel rt r: “B r ve aynı organ çeş tl şler yapmak durumunda olunca onun değ şkenl ğ n n
b r neden , doğal seçmen n b ç mdek her küçük değ ş m , o organın yalnız özel b r amacı olduğu
zamank nden daha az özenle saklamasında ya da engellemes nde bulunab l r. Bundan ötürü, her türlü
nesney kesmeye uyarlanmış b r bıçak, genell kle, b rb ç ml olab l r; oysa özell kle bel rl b r tarzda
kullanılmak ç n yapılmış b r alet, farklı her kullanım ç n farklı b r b ç mde olmak gerek r.” [Charles
Darw n, Türler n Köken , Onur Yayınları, Ankara 1976, s. 179. Tür!er n Köken ’n n çev r s nde esas
alınan or j nal le, Cap tal’de ver len d pnotun İng l zce met nler b rb r nden farklıdır. -Ed.].
508 1654’te Cenevre 80.000 saat yapmıştır ve bu, Neufchatel kantonunda yapılan saatler n beşte-b r
b le değ ld r. Dev b r saat fabr kası gözüyle bakab leceğ m z La Chaux-de-Fond, tek başına, yılda,
Cenevre’n n k katı saat yapmaktadır. 1850-61 yılları arasında Cenevre 720.000 saat yapmıştır. Bkz:
“Report from Geneva on the Watch Trade”, Reports by H. M’s. Secretar es of Embassy and
Legat on on the Manufactures. Commerce, etc.’de n° 6, 1863. Parçaların salt b raraya get r lerek
takılmasıyla ortaya çıkan b r eşyanın üret m süreçler arasında b r bağlantı olmayışı, böyle b r
manüfaktürün, mak neyle yürütülen büyük b r sanay kolu hal ne get r lmes n çok güçleşt rmekted r; ama
saat konusunda ayrıca k güçlük daha vardır: parçalarının çok küçük ve hassas olması ve b r lüks eşya
özell ğ n taşıması. Bu nedenle çeş tler o kadar fazladır k , Londra’mn kal tel şyerler nde, b r yılda
b rb r ne benzeyen b r düz ne saat hemen hemen yapılmaz. Mak neler n başarıyla kullanıldığı Messrs.
Vacheron “ Constant n saat fabr kasında, en fazla üç-dört ayrı büyüklük ve b ç mde saat yapılmaktadır.
509 Heterojen manüfaktürün klas k örneğ olan saat yapımcılığında, elzanaatlarının da alt-kollara
bölünmes n n yolaçtığı ve yukarda sözü ed len emek-araçlarının farklılaş ması ve özelleşmes olayını tam
b r doğrulukla nceleyeb l r z.
510 “İnsanların böyle ç çe yaşadıkları b r yerde, taşımanın daha az olması zorunluluğu vardır.” (The
Advantages of the East-Ind a Trade, s. 106.)
511 “El emeğn n kullanılması sonucu manüfaktürde çeş tl aşamaların b rb r nden ayrılması, üret m n
mal yet n büyük ölçüde artırır ve uğranılan kayıp, başlıca, salt b r süreçten d ğer ne geç şten ler gel r.”
(The Industry of Nat ons, Lond. 1855, part. II, s. 100)
512 “O” ( şbölümü), “yapılan ş , heps de aynı anda yapılab lecek olan çeş tl kollarına ayırmakla,
zamandan b r tasarruf da sağlar. ... B r b rey n ayrı ayrı yapmak zorunda olduğu çeş tl süreçler n heps n
b r anda yer ne get rerek, tek b r ğnen n kes leb leceğ ya da s vr lt leb leceğ b r sürede, b rçok ğnen n
son b ç m n almış olarak yapılmasını sağlar.” (Dugald Stewart, l.c., s. 319.)
513 “Her manüfaktürde zanaatçıların çeş d ne kadar fazla olursa ... her ş n sırası ve düzen o kadar
büyük olur; aynı şey daha az zamanda yapılır, emek daha az olur.” (The Advantages, etc., s. 68.)
514 Bununla b rl kte, manüfaktür s stem , sanay n b rçok kollarında bu sonuca çok eks k olarak ulaşır,
çünkü üret m sürec n n genel k myasal ve f z ksel koşullarının kes nl kle nasıl denetleneb leceğ n
b lmemekted r.
515 “Her manüfaktürde ürunün kend s ne özgü n tel ğ ne göre, süreç sayısının parçalara en y şek lde
bölünmes ve aynı zamanda çalıştırılacak şç sayısının da ne olacağı saptandığı zaman, bu sayının
doğrudan doğruya katlarını kullanmayan d ğer bütün manüfaktürler, ürunü daha büyük büyük b r
mal yetle üret rler. ... Manüfaktür kuruluşların büyük boyutlarda olmasının nedenler nden b r s de şte
budur:” (C Babbage, On the Economy of Mach nery, 1st ed., London 1832, ch XXI, s 172 173)
516 İng ltere’de er tme fırınları, camın şlend ğ cam fırınlarından farklıdır. Belç ka’da, b r ve aynı fırın
her k ş ç n de kullanılır.
517 Bu, başkalarını saymasak b le, W. Petty, John Bellers, Andrew Yarranton, The advantages of
the East-Ind a Trade ve J. Vanderl nt’te görüleb l r.
518 16. yüzyılın sonuna kadar Fransa’da, cevher n dövülüp yıkanması ç n hâlâ havan ve kalbur
kullanılıyordu.
519 Mak nen n gel şmes n n tüm tar h , tahıl değ rmenler n n tar h le bel rleneb l r. İng ltere’de fabr ka,
hâlâ “m ll” (“değ rmen”)d r. Almanya’da bu yüzyılın lk on yılındak teknoloj k yapıtlarda yer alan
“mühle” ter m , yalnızca doğa kuvvetler yle döndürülen bütün mak neler ç n değ l, aynı zamanda, aygıt
yapısı t barıyla mak nen n uygulandığı bütün manüfaktürlerde bugün de kullanılmaktadır.
520 Bu yapıtın dördüncü k tabında daha ayrıntılı olarak görüleceğ g b , Adam Sm th, şbölümü le lg l
tek b r önerme get rmem şt r. Bununla b rl kte, manüfaktür dönem n n sözcüğün tam anlamıyla ekonom
pol t kç s olarak ona özell k kazandıran şey, şbölümü konusuna ağırlık vermes d r. Onun mak neye k nc
derecede b r rol tanımış olması, modern mekan k senay n n başlangıcında Landerdale ve daha sonrak
dönemde Ure tarafından polem k konusu ed lmes ne yolaçmıştır. A. Sm th, ayrıca. parça- şç n n de b zzat
faal b r rol oynadığı, ş aletler n n farklılaşması le, yen mak neler n bulunmasını da b rb r ne karıştınr; bu
sonuncuda rol oynayan, manüfaktür şç ler değ l, b lg sah b k ş ler, zanaatçılar ve hatta köylülerd r
(Br ndley)
521 “Manüfaktür patronu, yapılacak ş , herb r farklı derecede hüner ve güç steyen çeş tl süreçlere
bölmekle, her sürec n tam gerekt rd ğ m ktarda hüner ve güç satınalab l rd ; oysa eğer bütün ş tek b r
şç tarafından yapılsaydı, bu k msen n, ş n gerekt receğ en nce şlemler yapab lecek hünere ve gene
ş n gerekt receğ en yorucu şlemler yapab lecek güce sah p olması gerek rd .” (Ch. Babbage, l.c., ch,
XIX.)
522 Örneğ n, bazı kasların anormal derecede gel şmes , kem kler n eğr lmes vb. g b .
523 Soruşturma kurulu üyeler nden b r s n n. b r cam manüfaktürünün genel yönet c s olan Mr. Wm.
Marshall’a yöneltt ğ , gençler n çalışmalarında düzenl l ğ n nasıl sağlandığı şekl ndek sorusuna, yönet c
çok doğru olarak şu yanıtı verm şt r: “İşler n hmal etmeler olanaksızdır; b r kez şe başlayınca devam
ed p g tmek zorundadırlar; bunlar tıpkı b r mak nen n parçaları g b d rler.” (Ch ldren’s Empl. Comm., 4th
Rep., 1865, s. 247.)
524 Dr. Urc, modern mak ne sanay n göklere çıkarttığı yapıtında, manüfaktürün kend ne özgü
n tel kler n , konuya onun polem kç lg s yle yaklaşmayan daha öncek kt satçılardan ve hatta
matemat kç olarak kend s nden çok daha üstün olmakla b rl kte, mak ne sanay n yalnız manüfaktür
açısından ele alan Babbage g b çağdaşlarından daha kes n b r b ç mde ortaya koyar. Ure der k : “Bu
ayrımın yapılması ... her şç ye kend l ğ nden b r değer ve f yat b ç lmes , şbölümünün esasını oluşturur.”
Öte yandan, o, bu bölünmey ,. “ şler n, nsanın farklı yetenekler ne uydurulması” d ye tanımlar ve ensonu,
manüfaktür s stem n n bütününü, “ şbölümü ya da ş n derecelere ayrılması s stem ” ve “ ş n becer
dereceler ne bölünmes ” vb. olarak n telend r r. (Ure, l.c, s. 1923 pass m)
525 “Tek b r nokta üzer nde prat k yaparak kend s n yetk nleşt rme olanağı sağlanan ... her zanaatçı ...
daha ucuz b r şç hal ne geld .” (Ure, l.c., s. 19.)
526 * genus, c ns, kısım, takım. -ç.
527 “İşbölümü, b rb r nden son derece farklı şler n b rb rler nden ayrılmalar�yla başlar; manüfaktürde
olduğu g b , b rkaç şç , b r ve aynı ürünün hazırlanması şlem n aralarında bölüşürler.” (Storch, Cours
d’Econ. Pol., Par s Edn.. t. I. s. 173.) “Nous rencontrons chez les peuples parvenus à un certa n degré
de c v l sat on, tro s genres de d v s ons d’ ndustr e: la prem ére, que nous nommons générale, amène la
d st nct on des producteurs en agr culteurs, manufactur ers et commerçants, elle se rapporte aux tro s
branches pr nc pales d’ ndustr e nat onale; la seconde, que l’on pourra t appeler spéc ale, est la d v s on
de chaque genre d’ ndustr e en especes. ... La tros eme d v s on d’ ndustr e, celle enf n que l’on devra t
qual f er du t tre de d v s on de besogne ou de trava l proprement d t, est celle qu s’établ t dans les arts et
les mét ers séparés ... qu s’établ t dans la plupart des manufactures et des atel ers.” [“Uygarlığın bell
b r dereces ne er şm ş halklarda, üç türlü sanay bölümü görüyoruz: genel adını verd ğ m z b r nc s , ulusal
sanay n başlıca üç koluna tarımsal, elyapımcısı ve t car üret c ler ayrımına uygun düşer; özel ad
ver leb lecek olan k nc s , her c ns sanay türünün bölünmes d r. ... Sanay n üçüncü, ensonu asıl çalışma
ya da şbölümü adıyla n telend r leb lecek olan bölümü de, ayrı ayrı sanat ve mesleklerde ... manüfaktür
ve atelyeler n çoğunda gerçekleşen bölümdür.”] (F. Skarbek; l.c., s. 84. 86.)
528 55a [Üçüncü Almanca baskıya not. – İnsanlığın lkel durumları üzer nde daha sonra
der nlemes ne yaptığı ncelemeler, yazarı, başlangıçta a len n gel şerek kab le hal n almadığı, ters ne,
kab len n, kan ve akrabalığa dayanan nsan topluluğunun lk ve kend l ğ nden gel şm ş şekl olduğu ve
kab le bağının gevşemeye başlaması le b rl kte, daha sonraları, a len n pek çok ve çeş tl şek ller n n
gel şt ğ sonucuna götürmüştür. – F.E.]
529 S r James Steuart, bu konuyu en y ele alan kt satçıdır. Ulusların Zeng nl ğ ’nden on yıl önce
yayınlanan k tabının bugün b le ne kadar az tanındığı şu olaydan da anlaşılmaktadır k , Malthus’un
hayranları, onun nüfus konusundak yapıtının, salt büyük laflar ett ğ bölüm dışında, Steuart’tan ve daha
az olmak üzere de Wallace le Townsend’den yaptığı aktarmalar le dolu olduğunu b le b lm yorlar.
530 “Hem toplumsal l şk ler ve hem de emeğ n ver m n artırıcı b r güçler b leş m ç n uygun düşen
bel rl b r nüfus yoğunluğu vardır.” (James M ll, l.c., s. 50.) “İşç sayısı büyüdüğü zaman, toplumun
üretken gücü, bu artışla aynı oranda y ksel r ve şbölümünün etk s yle çoğalır.” (Th. Hodgsk n, l.c. s.
120.)
531 1861 yılından sonra pamuğa karşı artan büyük talep sonucu pamuk üret m , H nd stan’ın nüfusu
yoğun bazı bölgeler nde. p r nç yet şt r lmes aleyh nde gen şled . Bu yüzden yer yer kıtlık başgösterd ve
ulaştırma araçlarındak yeters zl k, b r bölgedek p r nç yokluğunun başka b r bölgeden get r lecek p r nçle
karşılanmasını engell yordu.
532 Böylece mek k yapımı, daha 17. yüzyılda Hollanda’da özel b r sanay kolu hal n aldı.
533 “İng l z yünlü dokuma manüfaktürü b rkaç kısma ya da kola ayrılmış olup, kend ler ne özgü yerlere
yerleşm şt r ve buralarda tek ya da başlıca ş hal ne gelm şlerd r: nce kumaşlar Somersetsh re’da, kaba
kumaşlar Yorksh re’da, ç ft enl kumaşlar Exeter’de, pekl ler Sudbury’de, krepler Norw ch’de, yarı-
yünlü kumaşlar Kendal’da, battan yeler Wh tney’de, vb.” (Berkeley, The Quer st, 1751, § 520.)
534 A. Ferguson, H story of C v l Soc ety. Ed nburgh 1767, part IV, sect. II, s. 285.
535 Asıl manüfaktürde şbölümü daha fazlaymış g b görünür, d yor, çünkü, “çeş tl şkollarında
çalıştırılan herkes, çoğu kez aynı şyer nde b raraya get r leb l r ve b r gözcünün denet m altına sokulab l r.
Oysa, büyük halk k tles n n gen ş gereks nmeler n karşılayan büyük manüfaktür-lerde (!) ters ne, her
şkolunda o kadar fazla şç çalıştırılmaktadır k , bunların aynı şyer nde b raraya toplanmaları olanaksızdır
... şbölümü o kadar açık değ ld r.” (A. Sm th, Wealth of Nat ons, b. I, ch. I.) Aynı bölümde, “Uygar ve
lerleme yolunda olan b r ülkede, en sıradan b r zanaatçının ya da gündel kç n n sah p olduğu şeylere
bakınız” vb. sözler le başıayan ve sonra sıradan b r şç n n gereks nmeler n karşılamak ç n ne kadar
çok sayıda ve türde sanay ler n katkıda bulunduğunu anlatan ünlü pasaj, neredeyse sözcüğü sözcüğüne,
B. de Mandev l e’ n, Fables of the Bees, or Pr vate V ces, Publ ck Benef ts yapıtında koyduğu
notlardan kopya ed lm şt r. (B r nc baskı, notsuz, 1706; notlu baskı, 1714.)
536 “Artık ortada, b reysel şç n n emeğ n n doğal karşılığı d yeceğ m z b r şey kalmadı. Her şç b r
bütünün yalnız b r kısmını üretmekte ve her kısım kend başına b r değer ya da yarar taşımadığı ç n,
şç n n elkoyup da, ‘ şte bu ben m ürünüm, bunu ben kend me alıkoyacağım’ d yeb leceğ b r şey yoktur.”
(Labour Defended aga nst the Cla ms of Cap tal, Lond. 1825, s. 25.) Bu hayranlık ver c yapıtın
yazarı, yukarda sözünü ett ğ m Th. Hodgsk n’d r.
537 Toplumdak şbölümü le manüfaktürdek şbölümü arasındak bu ayrımı Yankee’ler gözler yle de
görmüş oldular. İç savaş sırasında Wash ngton’un koyduğu verg lerden b r tanes de, “bütün sanay
ürünler ne” konulan %6 res md . Soru: Sanay ürünü ned r? Yasakoyucunun yanıtı: B r şey “yapıldığı
zaman” üret lm ş olur, ve satışa hazır olduğu zaman yapılmış olur. Ş md pek çok örnekten b r tanes New
York ve Ph ladelph a’lı manüfaktürcüler esk den şems yey her türlü parçası le b rl kte “yaparlardı”.
Ama b r şems ye, b rçok parçaların m xtum compos tum’u [karmaşık b leş m -ç.] olduğu ç n, yavaş
yavaş bu parçalar, ayrı ayrı yerlerde bağımsız olarak yürütülen, çeş tl ayrı sanay ler n ürünler hal ne
geld ler. Ve bunlar, b raraya takıldıkları şems ye manüfaktürüne ayrı metalar olarak g rd ler. Yankee’ler,
böylece b raraya get r len mallara, “b rleş k mallar” adını verd ler ve bu ad, b r verg ler b rleş m ç n tam
uygun olan addı. Çünkü şems ye “b rleş m ” önce tek tek parçalarının f yatı üzer nden %6, sonra da
toplam f yatı üzer nden tekrar %6 verg lend r lm ş oluyordu.
538 * Önsel. -ç.
539 ** Sonsal. -ç.
540 *** Herkes n herkese karşı savaşı. -ç.
541 “On peut ... établ r en règle générale que mo ns l’autor té prés de à la d v s on du trava l dans
l’ ntér eur de la soc été, plus la d v s on du trava l se développe dans l’ ntér eur de l’atel er, et plus elle y
est soum se à l’autor té d’un seul A ns l’autor té dans l’atel er et ce le dans 1a soc été, par rapport à la
d v s on du trava l, sont en ra son nverse l’une de l’autre.” [“Hatta genel kural olarak den leb l r k ,
toplum ç ndek şbölümü ne kadar az otor teyle yapılırsa, atelye ç ndek şbölümü de o kadar gel ş r ve o
kadar tek k ş n n otor tes altına g rer. Demek k atelyedek otor te le toplumdak otor te, şbölümü
bakımından, b rb rler yle ters orantılıdır.”] (Karl Marx, M sére de la ph losoph e, s. 130, 131, [Karl
Marx, Felsefen n Sefalet , Sol Yayınları Ankara 1975, s. 141.]
542 L eut.-Col. Maı:k W lks, H stor cal Sketches of the South of Ind a. Lond. 1810-17, v. I., s. 118-
20. H nt topluluklarının çeş tl b ç mler n n y b r bet mlemes George Campbell’ n Modern Ind a, Lond.
1852, adlı yapıtında bulunab l r.
543 “Bu ülken n yerl ler bu bas t b ç m altında ... çok esk zamanlardan ber yaşamışlardır. Köyler n
sınırları ancak pek az hallerde değ şrn şt r; köyler, zaman zaman, savaş, kıtlık ve hastalık neden yle hasar
görmüş ve hatta yanıp yıkılımşsa da, aynı ad, aynı sınırlar, aynı l şk ler ve hatta aynı a leler yüzyıllarca
sürüp g trn şt r. Krallıkların parçalanması ve bölünmes köy halkını h ç lg lend rmez; köy bütünüyle kaldığı
sürece köyün hang kt dara bırakıldığı ya da hang hükümdarın el ne geçt ğ h ç umurlarında değ ld r; ş
ekonorn s aynen devam eder.” (Th. Stamford Raffles, Cava val s müteveffa yardımcısı, The H story of
Java, London 1817, c. I, s. 285.)
544 “Elzanaatlarının, alt-bölümlere ayrılması ç n gerekl sermayen n” (yazarın, gerekl tüket m
maddeler ve üret m araçları demes gerek rd ) “toplumda, hazır bulunmuş olması yetmez; bu sermayen n
aynı zamanda, şverenler n el nde, büyük boyutlu şler yürüteb lmeler ne yetecek m ktarda b r km ş olması
gerek r. ... Bölünme ne kadar fazla olursa, bell sayıda şç n n sürekl olarak çalıştırılmaları, alet,
hammadde vb. ç n daha büyük sermaye yatırımını gerekt r r.” (Storch. Cours d’Econ. Pol t., Par s Ed.,
t. I. s. 250, 251.) “La concentrat on des nstruments de product on et la d v s on du trava l sont auss
nséparables l’une de l’autre que le sont, dans le rég me pol t que la concentrat on des pouvo rs publ cs et
la d v s on des ntérêst pr vés..” [“S yasal rej mde, kamu otor tes n n yoğunlaşması le özel çıkarların
bölünmes ne kadar b rb rler nden ayrılmazlar se, üret m araçlarının yoğunlaşması ve şbölümü de o
kadar b rb rler nden ayrılmazlar.”] (Karl Marx, l.c., s. 134. [Felsefen n Sefalet , s. 144.].)
545 Dugald Stewart, manüfaktür şç ler ne, “parça şler nde kullanılan ... canlı otomatlar” adını ver r.
(l.c., s. 318)
546 Mercanlarda her b rey, aslında, bütün topluluğun m des d r; ama o topluluğa y yecek maddes
sağlar, yoksa Romalı patr syen g b ondan y yecek maddes çekmez.
547 “L’ouvr er qu porte dans son bras tout un mét er, peut aller u exercer son ndustr e et trouver des
moyens de subs ster; l’autre [manüfaktür şç s ] n’est qu’un accesso re qu , séparé de ses confrères, n’a
plus n capac té, n ndépendance, et qu se trouve forcé d’accepter la lo qu’on juge à propos de lu
mposer.” [“Kolunda tüm b r mesleğ taşıyan şç , becer s n uygulamak ve geç m araçları bulmak ç n her
yere g deb l r; öbürü [manüfaktür şç s ), ş arkadaşlarında ayrıldıktan sonra, artık ne yeteneğ , ne de
bağımsızlığı kalan, ve kend s ne yüklenmes uygun görülen yasayı kabul etme zorunda bulunan b r
aksesuardan başka b r şey değ ld r”] (Storch, l.c., ed t Petersb. 1815, t. I, s 204)
548 A Ferguson, l.c., s. 281: “D ğer n n y t rd ğ n , b r nc s kazanmış olur.”
549 “B l m adamı ve üretken şç , b rb r nden çok uzaklaşmış hale geld ler, ve b l m, şç n n el nde,
üretken gücünü artırmasına h zmet eden b r araç olarak kalmak yer ne ... hemen her yerde emeğ n
karşısında yer aldı ... adale güçler n tamamamıyla mekan k ve boyun eğ c hale sokmak ç n s steml
olarak onları ( şç ler ) yanlış yollara saptırdı ve ayarttı.” (W. Thompson, An Inqu ry nto the Pr nc ples
of the D str but on of Wealth. London 1824, s. 274.)
550 A. Ferguson, l.c., s. 280.
551 J. D. Tuckett, A H story of the Past and Present State of the Labour ng Populat on, London
1846, V. 1, s. 148.
552 A, Sm th, Wealth of Nat ons. b. V., ch. I, art. II. İşbölümünün sakıncalı etk ler n gösterm ş
bulunan A. Ferguson’un öğrenc s olarak Adam Sm th bu nokta üzer nde çok açıktır. İşbölümünü ex
professo övdüğü yapıtının g r ş bölümünde, ancak bunun toplumsal eş ts zl ğ n kaynağı olduğunu
üstünkörü b r b ç mde bel rt r. Ancak, Devlet Gel rler üzer ne olan 5. k tapta Ferguson yen den
konuşturulmaya başlanır. Felsefen n Sefalet ’nde, şbölümünü eleşt rmeler yönünden Ferguson le A.
Sm th, Lemontey ve Say arasındak tar hsel bağıntıyı yeter nce açıkladım ve manüfaktürde uygulanan
şbölümünün, kap tal st üret m tarzının özel b r b ç m olduğunu lk kez ortaya koymuş oldum. (l.c., s. 122
vd. [Felsefen n Sefalet , s. 143 vd.].)
553 Ferguson şöyle d yordu, l.c., s. 281: “Ve düşünmen n kend s , bu bölünmeler çağında özel b r
zanaat hal ne geleb l r.”
554 G. Garn er’ n A. Sm th çev r s , t. V. s. 4-5.
555 Padua’da prat k tıp profesörü olan Ramazz n ’n n yapıtı De morb s art f cum, 1713’te yayınlandı
ve 1781 yılında Fransızcaya çevr ld ve 1841 yılında Encycloped e res Sc ences Méd cales, 7. D s.
Auteurs Class ques’te yen den basıldı. Modern mak ne sanay dönem , kuşkusuz, onun ç hastalıkları
kataloğunu epeyce gen şlett . Bkz: Hyg éne phys que et morale de l’ouvr er dans les grandes v !les
en général et dansla v lle Lyon en part cul er, Par le Dr. A. L. Fonteret, Par s 1858, ve D e
Krankhe ten, welche versch ednen Ständen, Altern und Geschlechtern e genthüml ch s nd. 6 vol,
Ulm, 1860, ve d ğerler , 1854 yılında Soc ety of Arts, sına patoloj konusunda b r kom syonu kurdu. Bu
kom syonun topladığı belgeler n l stes Tw ckenham Econom c Museum’un katoloğunda görüleb l r.
Reports on Publ c Health da çok öneml d r. Ayrıca bkz: Eduard Re ch. M. D., Ueber d e Entartung
des Menschen, Erlangen 1868.
556 “To subd v de a man s to execute h m, f be deserves the sentence, to assassnate h m, f be does
not ... the subd v s on of labour s the assass nat on of a people” (D. Urquhart, Fam l ar Words, Lond.
1855, s 119.) İşbölümü konusunda Heger n epeyce aykırı görüşler vardır. Rechtsph losoph e adlı
yapıtında şöyle der: “İy eğ t ml nsan sürüsünden, b z, her şeyden önce, başkalarının yaptığı her şey
yapab ler nsanı anlarız.”
557 * Ozanın dağınık d zeler . - (Horace’ın taşlamalarından, 1. k tap, 4. taşlama). -ç.
558 İşbölümü konusunda, b reysel kap tal st n, a pr or olarak gösterd ğ yaratıcı dehaya karşı duyulan
safça nanç, bugün, ancak, Herr Roscher t p nde Alman profesörler arasında görülmekted r; o Roscher
k , Jup ter’e benzeyen kafasından şbölümünün hazır olarak fırladığı kap tal ste, tesell mükafatı olarak
“çeş tl ücretler” (“d verse Arbe tslöhne”) adar. İşbölümünün az ya da çok ölçüde uygulanması,
dehanın büyüklüğüne değ l, kesen n büyüklüğüne bağlıdır.
559 Petty ve Advantages of the East-Ind a Trade’ n adsız yazarı g b esk yazarlar, manüfaktürde
uygulanan şbölümünün kap tal st n tel ğ n , A. Sm th’ten daha y ortaya koyarlar.
560 İşbölümü konusunda nerdeyse esk ler n z nden g den Beccar a ve James Harr s g b b rkaç 18.
yüzyıl yazarı, modern yazarlar arasında belk de st sna sayılab l rler. Beccar a şöyle d yor: “C ascuno
prova coll’esper enza, che appl cando la mano e l’ ngegno sempre allo stesso genere d opere e d
produtte, egl p u fac l , p u abbondant e m gl or ne traca r sultat , d quello che se c ascuno solatamente
le cose tutte a se necessa re soltanto facesse. ... D v dendos n tal man era per la comune e pr vata
ut l tà gl uom n n var e class e cond z on .” [“Herkes kend denemes yle b l r k , el ve kafa da ma aynı
tür şler ve ürünler ç n kullanılırsa, bu ş ve ürünler, herkes n gereks nd ğ şey kend s n n yapmasından
daha kolay, daha bol ve dana y yapılır ve elde ed l r. ... Böylece nsanlar, herkes n ve kend ler n n
yararlarına, çeş tl sınıf ve katlara bölünürler.”] (Cesare Beccar a, Element d Econ. Pubbl ca, ed.
Custod , Parte Moderna. t. XI, 5. 29.) St. Petersburg elç l ğ “Anılar”ı le ünlü ve daha sonraları
Malmesbury kontu olan James Harr s, D alogue Concern ng Happ ness, Lond. 1841, adlı yapıtında
(bu yapıt, daha sonra, Three Treat ses, etc., 3 Ed., Lond. 1772, adıyla basılmıştır) yazdığı b r notta, der
k : “Toplumun doğal olduğunu, (yan , şbölümüyle oluştuğunu) tanıtlamak ç n öne sürülen savlar ...
Platon’un Cumhur yet’ n n [Devlet] k nc k tabından alınmıştır.”
561 Odyssey, XIV, 228’de [Homeros, Odysse a, Sander Yayınları, İstanbul 1970] şöyle den r:
“Allos gar t alloisin aner epiterpetai ergois.” (“Her nsanın hoşlandığı şeyler başka
başka.”) ve Sextus Emp r cus’ta [Adversus Mathemat cos, XI Ed. Bekker, s. 555, 1, 5] Arş lokus şöyle
der: “ allos allo ep ergo kardien iainetai” (“Herkes kend ş nde ve tüm nsanlar memnun.”)
562 “Poll’ epistaio ergo, kakos d’hpistano panta” (“İk karpuz b r koltuğa sığmaz.”) Her
At nalı kend s n , meta üret m nde b r İspartalıdan üstün görüyordu: çünkü, b r savaş sırasında İspartalı,
el n n altında yeter kadar adam bulunduruyordu ama paraya kumanda edemezd ; tıpkı, At nalıları,
Peloponez savaşına kışkırtmak ç n Thucyd des’ n Per kles’e söyled ğ söylev g b : “Swmasi te
etoimoteroi oi autourgoi ton anthropon e kremasi polemein”‘ (“Ve eller yle çalışan nsanlar,
savaşı, mallarından çok bedenler yle yapmaya yatkındırlar.”) (Thuc., 1, l.c., c. 41.) Bununla b rl kte,
madd üret m yönünden b le, şbölümünün karşısında yer alan “I’autarkeia” (“öz yeterl ğ ”)
At nalıların deal olarak kaldı, “ par wn gar to, eu, para touton kai to autarkes” (“Onlar
kend kend ler ne yeteb lme n met ne sah pler.”). Burada şunu da söylemek gerek r k , 30 T ranın yıkıldığı
tar hte, toprak mülk yet sah b olmayan 5.000 At nalı b le yoktu.
563 Platon’a göre, toplum ç ndek şbölümü, gereks rmeler r çeş tl l ğ nden ve b reyler n yetenekler n n
sıınrlılığından doğar ve gel ş r. Onun ç n öneml olan son nokta, şç n n kend s n şe uydurmasıdır, yoksa
ş n şç ye uydurulması değ l; eğer şç b rkaç zanaatı b rden yürütür ve bunlardan b r n k nc plana
atarsa, bu son durum kaçınılmaz olur. “Çünkü ş, şç n n boş vakt n beklemez; tam ters ne, şç şe ayak
uydurmak zorundadır. ... Böylece herkes, başka şler bırakıp yeteneğ ne uygun tek b r şle uğraşırsa,
bunu da zamanında yaparsa, hem daha çok, hem daha y , hem de daha kolay ş çıkarır.” (Rep., 2 Ed
Ba ler, Orell , etc., [Eflatun, Devlet, Hürr yet Yayınlan, İstanbul 1973, s. 76] Thucyd des’te şöyle der (l.
c., c. 142): “Den zc l k de d ğerler g b b r zanaattır ve durum gereğı, k nc bır uğraş olarak yürütülemez;
ayrıca, başka k nc uğraşlar da bunun yanısıra yürütülemez.” B r ş n zamanı geç r ld m , d yor Platon, o
ş yapılmamış olur.” (ergou kairon diollytai) [Devlet, s. 76.] Aynı platoncu f k r, İng l z ağartmacı
patronlarının, fabr ka yasasının, bütün şç lere bel rl yemek paydosları ver lmes n öngören maddes ne
karşı g r şt kler protestoda gene karşımıza çıkar. Bunların şler , şç n n uygun zamanını bekleyemez,
çünkü “ütüleme, yıkama, ağartma, s l nd rden geç rme, ve boyama g b çeş tl şlemler n h ç b r s , ş n
bozulması tehl kes göze alınmaksızın aynı anda durdurulamaz ... bütün şç lere aynı yemek saat n n
tanınması, yarım kalan şlemler yüzünden sık sık değerl malların tehl keye atılması demekt r.” Le
platon sme où va-t- l se n cher! [Platonculuk nereye yuva yapacak! -ç.]
564 Ksenefon, Pers kralının sofrasında yemek yemen n yalnızca b r onur olmayıp bu yemekler n
d ğerler nden çok daha lezzetl olduğunu da söylüyor, “Ve bunda da olağanüstü b r yan yoktur, çünkü
ötek sanatların büyük kentlerde özel b r yetk nl ğe ulaştırması g b , kralın yemekler de özel b r b ç mde
hazırlanıyordu. Çünkü küçük kentlerde aynı adam hem kerevet yapar, hem de kapı, saban ve masa: çoğu
kez üstel k ev b le yapar ve geç m n sağlayacak kadar müşter bulursa yaşamından memnundur. Bu
kadar çok şey yapan b r nsanın heps n de y yapması elbette olanaksızdır. Ama büyük kentlerde. her
eşyanın pek çok alıcısı olduğu ç n. tek b r zanaat b r nsanı geç nd rmeye yeter. Üstel k, çoğu kez b r
nsanın ş n tamamını yapması da gerekmez, b r k ş erkek ayakkabısı yapar, b r başkası kadın. Şurada
b r s der y keserek, burada b r d ğer d kerek yaşamını kazanır; b r s yalnızca kumaş keser, b r d ğer bu
parçaları b raraya get r p d ker. Bundan da zorunlu olarak şu sonuç çıkar k , en bas t nden b r ş yapan
nsan, kuşkusuz bunu başkalarından daha y yapar. İşte aşçılık sanatı ç n de böyle.” (Xenophon, Cyrop,
1. VIII. c. 2.) İşbölümünün gel şmes n n pazarın büyüklüğüne bağlı bulunduğunu pekala b ld ğ halde,
Ksenefon, burada, yalnızca kullanım-değer nde ulaşılacak yetk nl k üzer nde duruyor.
565 “O”. (Bus r s) “heps n özel kastlara ayırdı ... aynı k mseler n da ma aynı şler yapmalarını emrett ,
çünkü o, uğraşım değ şt ren nsanların bunların h ç b r nde hüner kazanamayacağını b l yordu; oysa, tek
b r şe sürekl olarak sarılanlar onu en üst yetk nl ğe ulaştırırlardı. Gerçekten de, sanat ve zanaat
yönünden bunların rak pler n , b r ustanın acem b r çırağı geçmes nden daha da ger de bıraktıklarını
görüyoruz; krallık le devlet n d ğer kurumlarını ayakta tutmak ç n uyguladıkları düzen o kadar hayranlık
ver c k , bu konuyu nceleyen en ünlü f lozoflar, Mısır Devlet n n anayasasını d ğer bütün
devletler nk nden üstün buluyorlar.” (İsocrates, Bus r s, c. 8 )
566 Karş: D odorus S culus.
567 Ure, l.c., s. 20
568 Bu durum, Fransa’dan çok İng ltere, ve Hollanda’dan çok Fransa ç n sözkonusudur.
KAPİTALİST ÜRETİM
DÖRDÜNCÜ KISIM
(DEVAM)
NİSPİ ARTI-DEĞER ÜRETİMİ

_______

ONBEŞİNCİ BÖLÜM
MAKİNE VE BÜYÜK SANAYİ

BİRİNCİ KESİM. – MAKİNENİN GELİŞMESİ

John Stuart M ll, Pr nc p es of Pol t cal Economy adlı yapıtında,


“Bugüne kadar yapılan bütün mekan k buluşların, nsanoğlunun katlandığı
günlük meşakkatler haf flett ğ kuşkuludur.”569 der. Ne var k bu, h ç b r
şek lde, mak nen n kap tal stçe uygulanmasının amacı değ ld r. Emeğ n
üretkenl ğ ndek d ğer bütün artışlar g b mak ne de, metalann ucuzlatılması
ve, şç n n kend s ç n çalıştığı şgünü kısmını kısaltarak, karşılığını
almadan kap tal ste verd ğ d ğer kısmını uzatmak amacıyla kullanılır.
Kısacası mak ne, b r artı-değer üretme aracıdır.
Üret m tarzında devr m, manüfaktürde emek-gücü le, büyük [sayfa 385]
sanay de emek araçları le başlar. Öyleyse b z m lk nceleyeceğ m z şey,
emek araçlarının, alet olmaktan çıkıp mak neye nasıl dönüştüğü ya da mak ne
le elzanaatı aletler arasındak farkların neler olduğu soruları olmalıdır. B z,
burada, yalnızca göze çarpan ve genel karakter st kler le lg leneceğ z,
çünkü toplumun tar h ndek çağlar, jeoloj k dev rler g b b rb rler nden kes n
ve bel rl sınır ç zg ler le ayrılmıştır.
Matemat kç ler le mekan kç ler, b r ölçüde de bazı İng l z kt satçıları,
alete bas t b r mak ne, mak neye de karmaşık b r alet derler. Bu k s
arasında esaslı b r fark görmed kler g b , man vela, eğ k düzlem, v da ve
kama g b bas t mekan k güçlere, mak ne adını ver rler.570 Aslına bakılırsa
her mak ne, ne kadar kılık değ şt r rse değ şt rs n, bu g b bas t güçler n b r
b leş m d r. Tar hsel öğe eks k olduğu ç n, bu açıklamanın ekonom k açıdan
h ç b r değer yoktur. Başka b r açıklamaya göre de alet le mak ne
arasındak fark, alette dev nd r c güç nsan olduğu halde, mak nede bu gücün
nsandan farklı b r şeyden, örneğ n, hayvandan, sudan, rüzgardan vb.
gelmes d r.571 Buna göre, öküz-le çek len ve çok farklı tar hsel çağlarda
kullanılan sabanı, b r mak ne, tek b r şç n n kullandığı, dak kada 96.000
lm k atan Claussen döner çıkrığını yalnızca b r alet saymak gerekecekt r. Bu
kadar da değ l, elle çalıştırıldığı zaman alet sayılan aynı çıkrık, buharla
çalıştırılırsa, mak ne olacaktır. Hayvan gücünü kullanma, nsanın en esk
buluşlarından b r s olduğu ç n, mak nel üret m, elzanaatı le üret mden
önce gelm ş olacaktı. John Wyatt, 1735’te, pl k eğ rme mak nes n
muştuladığı ve 18. yüzyıl sanay devr m başladığı zaman, bunu, nsanın
yer ne eşeğ n çalıştıracağı konusunda tek sözetmem şt , ama bu ş gene eşeğ n
sırtına yüklend . O, mak nes n , “parmaksız pl k eğ ren” b r mak ne d ye
tanımlıyordu.572 [sayfa 386]
Tam gel şm ş bütün mak neler, b rb r nden tamamen ayrı üç kısımdan
yapılmıştır: motor mekan zması, güç let c mekan zma ve ensonu alet ya da
çalışma mekan zması. Mak nen n bütününü dev nd ren motor
mekan zmasıdır. Bu mak ne, dev nd r c gücünü, ya buhar mak nes , ısı
mak nes , elektromanyet k mak ne vb. le kend s üret r, ya da bu gücü,
çağlayanlardak su çarkları, yel değ rmenler g b zaten hazır bulunan b r
doğa kuvvet nden alır. Güç let c mekan zma, volanlar, şaft, d şl tekerlekler,
kayışlar, halatlar, saplamalar ve çok çeş tl türde d şl lerden yapılmış olup,
dev n m düzenler, hareket şekl n gerekt ğ g b değ şt r r, örneğ n düz ken
da resel yapar ve bunları şletme eler arasında böler ve dağıtır. Tüm
mekan zmasının bu lk k kısmı, salt ş-mak neler n dev nd rmek ve bu
dev n m aracılığı le ş konusunu ele alarak ona sten len b ç m vermek ç n
vardır. Mak nen n şte bu alet ya da ş-mak nes kısmı le, 18. yüzyılda
sanay devr m başlamıştır. Bugün b le, b r elzanaatı ya da manüfaktür,
mak ne le yürütülen sanay e dönüştüğü zaman, bu kısım devamlı olarak çıkış
noktası görev n yer ne get r r.
Gerçek anlamıyla b r ş-mak nes n daha yakından ncelersek, çoğu zaman
epeyce değ ş k şek llerde olmakla b rl kte, genel kural olarak, onda,
elzanaatları le manüfaktür şç ler n n kullandıkları aygıt ve aletler buluruz;
ancak şu farkla k , bunlar, esk den nsan tarafından kullanılan aletler ken,
ş md b r mekan zmanın aletler d r ya da mekan k aletlerd r. Bütün mak ne,
ya örneğ n mekan k dokuma tezgâhında olduğu g b ,573 esk elzanaâtı alet n n
azçok değ şt r lm ş mekan k b r şekl d r, ya da örneğ n eğ rme mak nes ndek
ğler, çorap tezgâhındak ğneler, bıçkı mak nes ndek [sayfa 387] testereler,
kıyma mak nes ndek bıçaklar g b , esk mak neye takılan ş parçalarıdır. Bu
aletler le mak nen n asıl gövdes arasındak fark, lk doğuşlarıyla b rl kte
vardır; çünkü bunlar, çoğu kez, elzanaatları ya da manüfaktür tarafından
üret lmeye hâlâ devam ed l r ve sonradan, mak nen n ürünü olan mak nen n
gövdes ne takılır.574 Bunun ç n mak ne, b r kez harekete geç r ld kten sonra,
taşıdığı aletlerle, daha önce şç n n benzer aletlerle yaptığı aynı şler yapan
b r mekan zmadır. Dev nd r c gücün, nsandan ya da başka b r mak neden
alınmasının bu yönden h ç b r farkı yoktur. B r alet n nsan el nden alınıp b r
mekan zma çers ne yerleşt r lmes le, salt araç olan b r şey n yer n b r
mak ne almış olur. İnsanın kend s lk dev nd ren güç olmaya devam etse
b le, aradak fark derhal göze çarpar. İnsanın aynı anda kullanab leceğ
aletler n sayısı, kend doğal üret m araçları le, onun bedensel organ sayısı
le sınırlıdır. Almanya’da, önceler , b r pl kç n n k eğ rme aracını
çalıştırmasını, yan aynı anda hem eller n hem ayaklarını kullanmasını
dened ler. Bu, çok zor b r şt . Daha sonraları, k ğl eğ rme mak nes
yapıldı, ama k pl ğ aynı anda eğ reb lecek b r s n bulmak, k başlı nsan
bulmak kadar nad rd . Oysa Jenny, daha başlangıçta, 12-18 ğle pl k
eğ r yor, çorap örme tezgâhı aynı anda b rkaç b n ğne le çalışıyordu. B r
mak nen n aynı anda ş gördüğü aletler n sayısı, daha başlangıçta, b r
elzanatçısı-nın kullanab leceğ aletler n alanını daraltan organ k sınırları
kaldırmıştır.
Elle kullanılan araçların çoğunda, yalnızca dev n m gücü sağlayan
nsanla, gerçek anlamıyla şç ya da şlet c nsan arasındak fark, göze çok
çarpıcı b r karşıtlık göster r. Örneğ n, b r eğ rme tezgâhında nsan ayağı salt
dev n m gücü sağlar, oysa ğlerle çekme ve bükme g b şlerle uğraşan eller,
asıl eğ rme ş n yapmaktadır. Sanay devr m n n lk kez elattığı şey,
elzanaatları aletler n n bu k nc kısmı olmuş, şç ye bu yen ş , yan
mak ney gözler yle zleme ve hatalarını eller yle düzeltmen n yanısıra, salt
dev nd r c güç olma g b mekan k b r ş de bırakmıştır. Öte yandan, nsanın
her zaman bas t dev nd r c güç olarak kullandığı araçlar, örneğ n değ rmen
m l n n çevr lmes ,575 tulumba ve körüğün [sayfa 388] kolunun aşağı yukarı
oynatılması, havan ve d bek dövülmes vb. g b şler çok geçmeden
dev nd r c güç olarak hayvanların, suyun576 ve rüzgârın kullanıldığı lk
araçlar olmuşlard r. Manüfaktür dönem nden çok önce ve hatta b r ölçüde bu
dönem sırasında, şurada burada, bu araçlar, mak ne hal ne gelm şlerd r, ama
üret m tarzında herhang b r devr m yaratmamışlardır. Büyük sanay
dönem nde, bu aletler n, el araçları hal nde oldukları zaman b le zaten
mak ne oldukları açıkça görülür hale gel yor. Örneğ n, Hollandalıların 1836-
7 yıllarında, Harlem gölünü boşalttıkları pompalar, bas t pompa lkes ne
göre yapılmıştır, aradak tek fark, bunların p stonlarının, nsan yer ne dev
yapılı buhar mak neler yle çalıştırılmasıydı. İng ltere’de dem rc ler n
kullandıkları sıradan ve h ç de yetk n olmayan körükler, bazı yerlerde,
kolları buhar mak nes ne bağlanarak hava pompası hal ne get r lm şlerd r.
17. yüzyılın sonunda manüfaktür dönem nde cat ed ld ğ ve 1780’e577 kadar
kullanıldığı şekl yle buhar mak nes b le, herhang b r sanay devr m ne
yolaçmamıştır. Tam ters ne, mak nen n cadıdır k , buhar mak neler n n
b ç m nde köklü b r devr m gerekt rm şt r. İnsan, ş konusunu b r aletle
şlemek yer ne, b r alet-mak nen n yalnızca dev nd r c gücü hal n alır
almaz, bu dev n m gücünün nsan adales b ç m ne g rmes , yalnızca b r
raslantıdır; bu dev n m gücü, pekâlâ rüzgâr, su ya da buhar gücü olab l r.
Kuşkusuz bu, aslında, yalnızca nsan tarafından çalıştırılmak ç n yapılmış
olan mekan zmada büyük tekn k değ ş kl kler n yapılmasındak b r b ç m
değ ş kl ğ n önlemez. Bugünlerde, artık, d k ş mak nes g b , ekmek yapma
mak neler g b vb. yerleşme çabasında olan [sayfa 389] bütün mak neler,
kullanım yerler gereğ küçük boyutlarda olma zorunluluğu dışında, hem
nsan gücüyle ve hem de salt mekan k güçle çalışab lecek g b yapılmaktadır.
Sanay devr m n n çıkış noktası olan mak ne, tek b r alet kullanan şç
yer ne, çok sayıda benzer aletler çalıştıran, ve gücünün b ç m ne olursa
olsun tek b r dev nd r c güç tarafından dev nd r len b r mekan zmayı
koyar.578 Burada ş md el m zde b r mak ne vardır, ama bu, henüz yalnızca
mak nel üret m n bas t b r öğes durumundadır.
Mak nen n boyutları le şlett ğ araçların sayısındak artış, onu
dev nd recek çok daha büyük b r mekan zmaya gereks nme göster r; ve bu
mekan zma, nsanın, tekdüze ve sürekl b r dev n m meydana get rme
yönünden çok yeters z b r araç olması b r yana, mak nen n d renc n
yeneb lmes ç n nsandan çok daha çürlü b r dev nd r c güce sah p
olmalıdır. İnsanın salt b r motor g b ş gördüğünü, b r mak nen n, onun
kullandığı alet n yer n aldığını kabul edersek, açıktır k , onun yer ne doğal
güçler konab l r. Manüfaktür dönem nden devralınan büyük güçler arasında
en kötüsü beyg r gücüydü; bunun neden , kısmen beyg r n b r kafasının
olmasından, kısmen masraflı olmasından, kısmen de fabr ka çers nde
kullanılma alanının sınırlı olmasındandı.579 Gene de beyg r, büyük sanay n
çocukluk dönem nde gen ş ölçüde kullanılmıştır. Bunu, çağdaş tarımcıların
ş kayetler nden olduğu kadar, günümüze [sayfa 390] kadar, mekan k kuvvet n
fades olarak kullanıla-gelen “beyg rgücü” ter m nden de anlıyoruz.
Rüzgâr çok kararsız ve denet m olanaksızdı, ayrıca, büyük sanay n
doğum yer olan İng ltere’de, su gücünün kullanılması, manü-faktür
dönem nde b le ağır basıyordu. Daha 17. yüzyılda, tek b r su çar-kı le ç ft
değ rmen taşının döndürülmes ç n g r ş mlerde bulunulmuştu. Ama d şl
donanımının boyutlarındak artışa, artık su gücü yetmez olmuştu; bu durum,
sürtünme yasalarının daha doğru b r açıdan ncelenmes ne yolaçan
koşullardan b r s oldu. Aynı şek lde, b r kaldıraç kolunun t lmes ve
çek lmes yle şlet len değ rmenlerde düzenl b r dev n m gücü sağlamaması,
sonraları modern sanay de büyük rol oynayan volan tekerleğ teor s n n
bulunmasına ve uygulanmasına yolaçtı.580 Böylece, manüfaktür dönem
sırasında, büyük mekan k sanay n lk b l msel ve tekn k öğeler gel şt .
Arkwr ght’ n pl k eğ rme fabr kası (throstle sp nn ng m ll) daha başından
ber su le döndürülüyordu. Ama bütün bunlara karşın, suyun başta gelen
dev nd r c güç olarak kullanılması, güçlüklerle doluydu. İsten ld ğ g b
artırılamaması b r yana, yılın bazı mevs mler nde gereks nmey karşılayamaz
duruma gel yor, ve heps nden öneml s de tamamen yerel kalıyordu.581 Ancak
Watt’ın k nc ve ç ft-tepk l buhar mak nes le gücünü kömür ve su tüketerek
sağlayan, gücü tamamıyla nsanın denet m altında olan, taşınab l r ve
taşıyab l r özell kler n kend s nde toplayan, su çarkı g b köylü değ l kentl
olan, üret m n gene su çarkı g b ülken n şurasına burasına dağılmasına582
yolaçmak yer ne, kentlerde toplanmasına elver şl bulunan, evrensel tekn k
uygulamaya uygun, ve yer seç m nde yerel koşullardan pek az etk lenen b r
mak ne bulunmuş oluyordu. Watt’ın dehasının büyüklüğü, 1784 N sanında
aldığı patent belges nde görülür. Bu belgede [sayfa 391] buhar mak nes , bel rl
b r amaç ç n kullanılacak b r buluş olarak değ l, mak nel sanay ye genel
olarak uygulanab lecek b r öğe olarak tanımlanmaktadır. Watt, öyles ne çok
uygulamalara değ nm şt k , örneğ n buharlı çek çte olduğu g b , ancak yarım
yüzyıl geçt kten sonra uygulanab lm şt . Gene de o, buharlı mak neler n,
den z araçlarında kullanılab leceğ nden kuşkuluydu. Kend s nden sonra
gelenler, Boulton ve Watt, 1851 yılındak serg s ne, okyanus buharlı gem ler
ç n dev büyüklüğünde buharlı motorlar gönderm şlerd r.
Aletler, nsanın el araçları olmaktan çıkıp da, b r mekan k aygıtın, b r
mak nen n araçları hal ne gel r gelmez, dev nd r c mekan zma da, nsan
takatının sınırlarından tamamen kurtulmuş bağımsız b r şekle g r yordu.
Böylece, buraya kadar ele aldığımız b reysel mak ne, mak ne le üret mde
yalnızca b r öğe durumuna düşüyordu. Tek b r dev nd r c mekan zma, ş md ,
pek çok mak ney b rarada çalıştırab l yordu. Dev nd r c mekan zma, aynı
zamanda, çalıştırdığı mak ne sayısına bağlı olarak artıyor ve dev n m let c
mekan zma yaygın b r aygıt hal n alıyordu.
B z m, ş md , burada, aynı türden b rkaç mak nen n b rarada ça-
lışmasıyla, karmaşık b r mak neler s stem n b rb r nden ayırdetmem z
gerek r
Bunların lk nde ürün, daha önce tek b r zanaatçının el ndek alet yle
yaptığı bütün çeş tl şlemler yapab len tek b r mak ne tarafından meydana
get r l r; örneğ n, dokumacının çıkrığı le yaptığı, veya, ya ayrı ayrı ya da b r
manüfaktür s stem n n üyelen olarak b rkaç zanaatçının b rb r ardına
çalışmasıyla oluşturturdukları ürünler g b .583 Sözgel ş zarf manüfaktüründe
b r k ş katlayıcı le kağıtları katlardı, d ğer zamk sürerd , b r üçüncüsü
alet n bastırıldığı tabakayı çev r rd , dördüncüsü alet gevşet rd ve bu böyle
devam ederd ; ve bu şlemler n herb r ç n zarfın el değ şt rmes gerek rd .
Ş md tek b r zarf mak nes bu şlemler n heps n aynı anda yer ne get r yor
ve saatte. 3.000’den fazla zarf yapıyor. 1862 Londra Serg s nde kesekağıdı
yapmak ç n [sayfa 392] b r Amer kan mak nes vardı. Kağıdı kes yor,
zarnklıyor, katlıyor ve dak kada 300 tane kesekağıdı yapıyordu. Burada,
manüfaktür hal nde yapıldığı zaman parçalara ayrılan ve herb r b r d z
şlemle yürütülen sürec n bütünü, çeş tl aletler n b r karması olarak çalışan
tek b r mak ne tarafından tamamlanıyordu. Ş md b z, burada da, böyle b r
mak ne, ster yalnızca karmaşık b r el aracının mekan k b r yen yapımı, ster
manüfaktürün özelleşt rd ğ çeş tl bas t araçların b r karması olsun, her k
durumda da, fabr kada, yan yalnız mak ne kullanılan şyer nde bas t elb rl ğ
le tekrar karşı karşıya gel yoruz;. b r an ç n şç y b r yana bırakırsak, bu
elb rl ğ kend s n , b ze her şeyden önce, b rb r ne benzer ve aynı zamanda
çalışan mak neler n tek b r yerde toplan-ması olarak göster r. Yan b r
dokuma fabr kası, yanyana çalışan çok sayıda mekan k dokuma tezgâhından,
b r d k ş fabr kası, heps de aynı b nada ş gören çok sayıda d k ş
mak neler nden oluşmaktadır. Ama burada s stem n tümünde, bütün
mak neler n, güçler n , let c mekan zma aracılığı le ortak b r güç
kaynağından aynı zamanda ve eş t derecelerde almalarından ler gelen tekn k
b r b rl k vardır; ayrıca bu let c mekan zma da, herb r b r mak neye g den
küçük kollara ayrıldığından, b r ölçüde heps ç n ortak demekt r. Tıpkı, çok
sayıda alet n, b r mak nen n organlarını oluşturduğu g b , aynı türden
mak neler de, dev nd r c mekan zmanın organlarını oluşturur.
Gerçek b r mak ne s stem n n, bu bağımsız mak neler n yer n alması,
ancak ş n konusunun, b r d ğer n tamamlayan çeş tl türden b r mak neler
z nc r n n yapmış olduğu parça süreçler n b rb r ne bağlı b r d z s nden
geçmes yle mümkün olur. Burada da, gene, manüfaktü-rü karakter ze eden
şbölümünün yolaçtığı elb rl ğ n görürüz; ne var k , buradak elb rl ğ
yalnızca parça mak neler n b r b leş m d r. D yel m, yünlü manüfaktüründe,
dövücü, tarakçı, eğ r c vb. g b çeş tl parça- şç ler n kullandıkları özel
aletler, ş md özelleşm ş mak neler n herb r , s stem n bütünü çers nde, özel
görev olan özel b r organı oluşturan aletlere dönüşmüşlerd r. Mak ne
s stem n n lk kez g rd ğ sanay kollarında manüfaktürün kend s , genel b r
b ç mde, üret m sürec ndek bölünmen n doğal temel le buna bağlı
örgütlenmey zaten sağlamış durumdadır.584 Bununla b rl kte, esaslı b r fark
derhal göze [sayfa 393] çarpar. Manüfaktürde şç , ya tek başına, ya da
topluluklar hal nde el ndek aletlerle, her özel parça sürec yer ne get rmek
zorundadır. İşç sürece alıştığı ve ona uygun hale geld ğ g b , süreç de daha
önceden şç ye uygun hale get r lm şt r. İşbölümünün bu öznel lkes ,
mak nel üret mde artık yoktur. Burada süreç, nesnel olarak tümüyle
ncelenm şt r, yan nsan eller yle yürütülmes sorunu hesaba katılmaksızın,
onu oluşturan evreler tahl l ed lm ş, ve her parça sürec n nasıl yürütüleceğ
ve çers nde nasıl yer alacağı sorunu, mekan ğ n, k myanın vb. yardımıyla
çözülmüştür.585 Ama kuşkusuz burada da teor n n gen ş ölçüde b r km ş
deney mlerle yetk nleşt r lmes gerek r. Her parça-mak ne, sıradak b r
sonrak ne hammadde hazırlar; bunların heps de aynı zamanda çalıştıkları
ç n, ürün, da ma, yapımının çeş tl aşamalarından geçmekte, ve sürekl
olarak, b r evreden ötek ne geç ş durumunda bulunmaktadır. Tıpkı
manüfaktürde, parça- şç ler n dolaysız elb rl ğ n n, özel gruplar arasındak
sayısal orantıyı saptaması g b , b r parça-mak nen n b r d ğer n sürekl
çalıştırdığı örgütlü b r mak ne s stem nde de, bunların sayıları, büyüklükler
ve hızları konusunda bell sab t b r l şk kurulmuştur. Çeş tl türdek tek tek
mak neler n ve mak ne topluluklarının organ ze s stem hal ndek kolekt f
mak ne, sürec n tümündek sürekl l k arttığı ölçüde, yan hammadden n lk
evres nden son evres ne kadar ne kadar az duraklama olursa, o derece
yetk nleş r; b r başka dey şle, b r evreden d ğer ne geç ş, nsan el yle değ l
de mak neyle yapılması ölçüsünde kolekt f mak nen n etk nl ğ artar.
Manüfaktürde, her parça sürec n ayrılığı, şbölümünün n tel ğ nden ler
gelen b r durumdur, ama tam gel şm ş b r fabr kada bu [sayfa 394] süreçler n
sürekl l ğ , ters ne, zorunlu b r koşuldur.
B r mak neler s stem , ster dokumacılıkta olduğu g b benzer mak neler n
b rl ktel ğ nden, ster pl kç l kte olduğu g b farklı mak neler n
b rleş m nden oluşsun, kend kend ne dev nen b r lk motor tarafından
şlet lmeye başlar başlamaz, kend başına dev b r otomat meydana get r r.
Ama bütünüyle ele alındığında, fabr ka, buhar mak nes yle çalıştırılmakla
b rl kte, bazı mak neler, onların bazı hareketler n yapmak ç n şç n n
yardımını gerekt reb l rler (otomat k pl k sarma mak nes n n bulunmasından
önce bu ş n yapılması ç n ve hatta bugün b le nce pl k sarımında bu
yardıma gereks nme vardır]; ya da, b r mak nen n ş n yapab lmes ç n bazı
kısımlarının, b r el alet g b şç tarafından kullanılması gerekeb l r; torna
tezgâhının otomat k hale gelmes nden önce mak ne yapımında durum
böyleyd . B r mak ne, nsanın yardımı olmaksızın yalnızca onun gözet m
altında, hammadden n şlenmes ç n gerekl bütün şlemler yer ne
get reb l r duruma gelm ş se, el m zde, ayrıntıları sürekl gel şt reb lecek
otomat k b r mak ne s stem var demekt r. B r tek pl k kopar kopmaz pl k
mak nes n , makara b ter b tmez buharlı dokuma tezgâhını durduran aygıtlar
g b gel şmeler, tamamen modern buluşlardır. Hem üret m n sürekl l ğ n ve
hem de otomat kl k lkes n görmek ç n, modern b r kağıt fabr kasını örnek
olarak alab l r z. Kağıt sanay nde, genell kle, yalnız farklı üret m araçlarına
dayalı üret m tarzları arasındak farklılıkları değ l, toplumsal üret m
koşullarının bu üret m tarzları le l şk ler n de rahatlıkla nceleyeb l r z:
çünkü, esk Alman kağıt yapımcılığı, b ze, elzanaatı üret m n n, 17. yüzyıl
Hollanda’sı le 18. yüzyıl Fransa’sı, sözcüğun tam anlamıyla, manüfaktür t p
üret m n, ve bugünkü İng ltere’de, bu malın otomat k fabr kasyonunun b r
örneğ n sağlamaktadır. Bunladan başka, H nd stan le Ç n’de, bu aynı
sanay n, k farklı ant k asyat k b ç m hâlâ sürüp g tmekted r.
Hareket n b r let m mekan zması aracılığı le merkez b r otomattan alan
organ ze b r mak neler s ste n , mak nel üret m n en gel şm ş şekl d r.
Burada, önümüzde, tek b r mak ne yer ne, gövdes bütün fabr kayı dolduran
ve önceler azman organlarının yavaş ve ölçülü dev n mler altında saklı
duran şeytanca görünüşünü b r anda sayısız çalışma organlarının
başdöndürücü hızıyla ortaya koyan mekan k b r dev vardır.
İşler yalnızca pl k sarma ve buhar mak neler yapmak olan [sayfa 395]
şç ler yokken de bu mak neler vardı; tıpkı ortada terz d ye b r s yokken
nsanların g y nmeler g b . Bununla b rl kte, Vaucanson, Arkwr ght, Watt ve
d ğerler n n buluşları, ancak, bunların eller n n altında manüfaktür
dönem nden kalma çok sayıda yet şm ş mekan k şç y hazır bulmaları
neden yle gerçekleşm şt r. Bu şç lerden bazıları, çeş tl mesleklerden
bağımsız zanaatlarda, d ğerler de, daha önce de bel rt ld ğ g b , sıkı b r
şbölümünün uygulandığı manüfaktürlerde b raraya gelm şlerd . Buluşların
sayısı arttıkça ve yen bulunan mak nelere talepler fazlalaştıkça, mak ne
yapım sanay g tg de artan sayıda çeş tl kollara ayrıldı ve bu
manüfaktürlerdek şbölümü aynı ölçüde gel şt . B z, burada, öyleyse,
manüfaktürde, büyük sanay n doğrudan doğruya tekn k temel n görüyoruz.
Büyük sanay , manüfaktürün ürett ğ mak nelerle, lk elattığı üret m
alanlarındak elzanaatları le manü-faktür s stemler n ortadan kaldırdı.
Demek k , fabr ka s stem , şler n doğal g d ş çers nde yeters z b r temel
üzer nde yükselm ş oldu. Bu s stem bell b r gel şme düzey ne ulaşınca, hazır
bulduğu ve bu arada esk şekl çers nde gel şmes n sürdüren temel yıkmak
ve kend üret m yöntemler ne uygun b r temel yen baştan kurmak zorunda
kaldı. Tıpkı yalnız nsan gücüyle çalıştığı sürece mak nen n güdüklüğünü
sür-dürmes , ve buhar mak nes n n, hayvan, rüzgâr ve hatta su g b daha
öncek dev nd r c güçler n yerler n almadan önce h ç b r mak ne s stem n n
gerekt ğ şek lde gel şememes g b , aynı şek lde büyük sanay de, üret m n n
karakter st k aracı olan mak nen n bütün varlığını b r k ş n n takat ne ve
becer s ne borçlu olduğu ve b r nsanın adale gel şmes ne, göz kesk nl ğ ne
ve el ustalığına dayandığı sürece tam b r gel şmeye ulaşamaz; manüfaktürde
parça- şç ve elzanaatlarında el şç ler , eller ndek güdük araçları bu sayılan
n tel klere dayanarak kullanıyorlardı. Böylece, mak neler n pahalılığı b r
yana –k bu kap tal st n aklından h ç çıkmayan b r şeyd r– mak neyle
yürütülen sanay kollarında-k gen şleme ve mak nen n, üret m n yen
dallarını st la etmes , bunların heps , çalıştırılmaları konusunda patronların
gösterd ğ mar fet neden yle, sayıları büyük hızla artmayıp, ancak yavaş
yavaş çoğalan b r şç sınıfının büyümes ne bağlıydı. Bunun yanısıra,
gel şmes n n bell b r aşamasında büyük sanay , elzanaatı ve manüfaktürün
kend s ne sağladığı temel le teknoloj k olarak bağdaşamaz duruma geld . İlk
dev nd r c ler n let m mekan zmasının ve mak neler n kend [sayfa 396]
boyutlarındak büyüme, el emeğ le lk yapıldığı modelden g tg de ayrılan
bu mak neler n parçalarındak karmaşıklığın, çeş tl l ğ n ve düzenl l ğ n
artması ve ç nde çalıştıkları koşullardan başka b r engel tanımayan b r
b ç me g rmes ,586 otomat k s stem n yetk nleşmes ve kullanılması, her geçen
gün, örneğ n odun yer ne dem r g b , şlenmes daha zor malzemen n
kullanılması – şte koşulların zorlamasıyla ortaya çıkan bütün bu sorunların
çözülmes , manüfaktürün kolekt f şç s n n b le ancak sınırlı b r şek lde kırıp
aşab leceğ , k ş sel sınırlamalar b ç m nde engellerle kaçınılmaz olarak
karşılaşır. Modern h drol k pres, modern buharlı dokuma tezgâhı ve modern
tarama mak nes g b mak neler , manüfaktür h ç b r zaman sağlayamadı.
Sanay n b r alanında üret m tarzındak köklü b r değ şme, d ğer
alanlarda da benzer değ ş kl kler b rl kte get r r. Bu, lkönce, b r sürec n
ayrı ayrı evreler olmaları neden yle aralarında l şk bulunmakla b rl kte,
herb r bağımsız b r meta mal edecek şek lde toplumsal şbölümü sonucu
ayrılmış sanay kollarında olur. Böylece, mak neyle pl k eğ r lmes ,
dokumacılığın da mak neyle yapılmasını gerekt rm ş, ve bunlar da, b rarada,
ağartmada, basmada ve boyacılıkta, mekan k ve k myasal devr m zorunlu
hale get rm şlerd r. Gene aynı şek lde, pamuk pl ğ eğ r lmes ndek devr m,
tohumların l flerden ayrılması ç n, çırçır mak nes n n bulunmasına
yolaçmıştır; bugünün büyük ölçüdek pamuk üret m , ancak bu buluşla
mümkün olab lm şt r.587 Ama sanay n ve tarımın üret m tarzlarındak
devr m, özell kle toplumsal üret m sürec n n genel koşullarında, örneğ n
let ş m ve ulaşt rma araçlarında b r devr m zorunlu hale get r r. Four er’
n n [sayfa 397] b r dey m yle, eksen , yardımcı ev sanay ve kent zanaatları le
b rl kte küçük-ölçekte tarım olan b r toplumda, let ş m ve ulaştırma araçları,
manü-faktür dönem n n gen ş toplumsal şbölümü, emek araçları le şç ler n
yoğunlaşması ve sömürge pazarları yönünden üret c gereks nmeler ç n o
kadar yeters zd k , heps de köklü b r değ ş kl ğe uğradılar. Aynı şek lde,
manüfaktür dönem nden devralınan let ş m ve ulaştırma araçları,
başdöndürücü üret m hızı, üret m n ulaştığı dev boyutlar, b r üret m
alanından d ğer ne sürekl sermaye ve şç aktarılması, ve bütün dünya
pazarları le kurulan yen bağlar neden yle, modern sanay ç n çok geçmeden
taşınması olanaksız ayakbağları hal n almışlardı. Bu yüzden, yelkenl
tekneler n yapımında uygulanan köklü değ ş klerden başka, neh r ulaşımı,
dem ryolları, okyanus vapurları ve telgrafların oluşturduğu b r s stemde,
let ş m ve ulaştırma araçları, g derek, mekan k sanay n üret m tarzlarına
uyarlandı. Ne var k , büyük dem r kütleler n n, ş md artık, dövülmes ,
b rb rler ne kaynatılması, kes lmes , del nmes ve şek llenmes çn
manüfaktür dönem n n yöntemler tamamen yeters z kalıyor, dev mak neler n
kullanılmasını gerekt r yordu.
Bu yüzden büyük sanay , karakter st k aracı olan mak ney ele almak ve
mak neyle mak ne yapmak zorunda kalmıştı. Ancak bundan sonradır k ,
kend s ne uygun tekn k b r temel kurab lm ş ve kend ayakları üzer nde
durab lm şt r. Mak ne, bu yüzyılın lk on yılında, g derek artan kullanımıyla
b rl kte, gerçek mak ne fabr kasyonuna derece dererce elattı. Ama ancak
1866’yı zleyen on yıl çers nded r k , dem ryolları le okyanus gem ler n n
muazzam ölçülere ulaşan yapımıyla, ş md lk dev nd r c ler n yapımında
kullanılan dev mak neler n yapımı gereğ ortaya çıktı.
Mak ne le mak ne üret m n n en temel koşulu, lk dev nd r lecek ve aynı
zamanda da tam b r denet m altında çalıştırılab lecek büyük b r güç
kaynağının varlığıydı. Bu koşulu, zaten buharlı mak ne sağ-lamış
bulunuyordu. Ama. aynı zamanda, mak nen n parçalarının yapımı ç n gerekl
olan geometr k bakımdan sağlıklı düz ç zg ler n, düzlemler n, çemberler n,
s l nd rler n, kon ler n ve küreler n de üret lmes gerek yordu. Bu sorun bu
yüzyılın lk on yılında, Henry Maudsley’ n, çok geçmeden otomat k hale
get r len ve başlangıçta yapılırken torna tezgâhı ç n düşünülmüş olan
şekl nde değ ş kl k yapılarak, alet ve mak ne yapan d ğer mak nelere de
uygulanan b r nev sürgülü torna [sayfa 398] tezgâhını bulmasıyla çözüldü. Bu
mekan k araç, yalnız bazı aletler n yer n almakla kalmıyor, üzer nde
çalışılan dem r ya da d ğer malzeme üzer nde kes c alet gezd rmek suret yle
ona bell b r b ç m vererek, b zzat nsan el n n yer n de almış oluyordu.
Böylece, “en becer l el n, b r km ş deney mler yle ulaşamayacağı b r
kolaylık, doğruluk ve hızla”588 mak ne parçalarının bu özel b ç mler n
yapmak mümkün oluyordu.
Ş md eğer d kkat m z , asıl mak nen n, mak ne yapımında kullanılan ve
çalışma alet n oluşturan kısmı üzer nde toplarsak, el araçlarının bu kez dev
ölçüler çers nde yen den ortaya çıktığını görürüz. Örneğ n delme
mak nes n n alet kısmı, buhar motoru le çalışan büyük b r matkap olup, bu
mak ne olmaksızın gen ş buhar motorları le h drol k presler n s l nd rler n n
yapımı olanaksızdır. Mekan k torna tezgâhı, bas t ayaklı tornanın dev b r
kopyasıdır; planya mak nes , b r marangozun tahta üzer nde kullandığı aynı
alet , dem r üzer nde kullanan, dem rden b r marangozdur; Londra
rıhtımlarında kaplama tahtalarını kesen alet, dev b r usturadır; dem r , b r
terz mak nes n n kumaşı kest ğ g b b çen kesk alet , dev b r makastan
başka b r şey değ ld r; buharlı tokmak, b ld ğ m z çek ç başı le çalışır, ama
öyle ağırdır k , Thor’ un kend s gelse yer nden oynatamaz.589 Bu buharlı
tokmaklar, Nas-myth’ın b r cadı olup, herb r 6 ton ağırlığındadır ve 36
tonluk b r örs üzer ne 7 foot yüksekl kten d k olarak düşerler. B r gran t
k tles n tuz-buz etmek onun ç n çocuk oyuncağı g b d r, ama yumuşak b r
tahta parçası üzer ne b r ç v y haf f vuruşlarla çakmaya da aynı derecede
elver şl d r.590
Mak ne b ç m ne gelen emek araçları, nsan kuvvet yer ne doğal
kuvvetler n konulmasını, ve el alışkanlığı yer ne b l m n b l nçle
uygulanmasını gerekt r r. Manüfaktürde, toplumsal emek-sürec n n
örgütlenmes tamamen özneld , ve parça- şç ler n b. r b rleş m yd ; mak ne
s stem ne dayanan büyük sanay de se, tümüyle [sayfa 399] nesnel b r üret c
organ zma vardır ve şç , zaten varolan madd üret m koşullarına eklenen b r
şey hal ne gelm şt r. Bas t elb rl ğ nde ve hatta şbölümüne dayanan
elb rl ğ nde, tek başına çalışan şç n n yer n kolekt f şç n n alması, azçok
raslantıya bağlı b r şey g b görünür. Oysa mak neler, daha sonrak
durumlarda, b rkaç st sna dışında, yalnızca b rleşm ş emek ya da ortaklaşa
emekle şlet l r. Demek k , burada, emek-sürec n n ortaklaşa n tel ğ , emek
aracının kend s n n zorladığı tekn k b r gerekl l kt r.

İKİNCİ KESİM. – MAKİNEYLE ÜRÜNE AKTARILAN DEĞER

Elb rl ğ le şbölümünden doğan üretken kuvvetler n, sermayeye ayrıca


b r g der yüklemed ğ n görmüştük. Bunlar, toplumsal emeğ n doğal
kuvvetler d r. Aynı şek lde, buhar, su vb. g b f z ksel kuvvetler de, üretken
sürece katıldıkları zaman [kuvvet olarak -ç.] h ç b r g dere yolaçmazlar.
Ama, nasıl k , nsanın nefes alab lmes ç n c ğere gereks nmes varsa, doğal
kuvvetler n üretken b r b ç mde tüket lmes ç n de, nsan el nden çıkma b r
şeye gerek vardır. Su kuvvet nden yararlanmak ç n b r su çarkına, buharın
genleşmes nden yararlanmak ç n b r buhar mak nes ne gerek vardır. B r
elektr k akımı alanında manyet k b r bren n sapma yasası, ya da çevres nde
elektr k akımı dolaşan b r dem r n mıknatıs özell ğ n kazanacağı yasası b r
kez bulununca, artık b r kuruş b le hrcamaya neden olmazlar.591 Ama bu
yasalardan, telgraf vb. amaçlar ç n yararlanılması, çok masraflı b r
donanıma gerek göster r. Mak ne, gördüğümüz g b , alet n yaşamına son
verm ş olmaz. İnsan organ zmasının güdük b r alet yken, nsanın yarattığı b r
mekan zmanın alet olarak gen şler ve çoğalır. Sermaye, ş m-d artık şç y
b r el alet le değ l, b zzat aletler kullanan b r mak neyle şe koşar. Bu
nedenle, büyük sanay n, büyük f z ksel kuvvetler ve doğab l mler n üret m
sürec ne katarak, emeğ n üretkenl ğ n olağanüstü derecede yükseltt ğ lk
bakışta görülür, ama bu artan üretken gücün, artan [sayfa 400] b r emek
harcaması karşılığı satınalınmadığı der-hal görülmez. Mak ne de,
değ şmeyen sermayen n bütün d ğer öğeler g b yen değer yaratmaz,
yalnızca oluşmasına h zmet ett ğ ürüne kend değer n katar. Mak ne b r
değere sah p olduğu ve dolayısıyla ürüne değer kattığı sürece, bu ürünün
değer nde b r öğe oluşturur. Ürün ucuzlayacak yerde, mak nen n değer
oranında pahalılaşır. Büyük sanay n karakter st k emek araçları olan
mak neler le mak ne s stemler n n, elzanaatları le manüfaktürde kullanılan
araçlardan kıyaslanmayacak ölçüde daha çok değer taşıdıkları gün g b açık
b r gerçekt r.
Her şeyden önce şurası gözden ırak tutulmamalıdır k , emek-sürec ne
da ma bütün olarak g rmekle b rl kte, mak ne, değer yaratma sürec ne ancak
parça parça katılır. Ürüne, ortalama olarak aşınma ve yıpranma le
y t rd ğ nden fazla değer katmaz. Demek oluyor k , b r mak nen n değer le,
bu mak nen n bell b r sürede ürüne aktardığı değer arasında b r fark vardır.
Mak nen n emek-sürec ndek yaşamı, ne kadar uzun olursa, bu fark da o
kadar büyük olur. Daha önce de gördüğümüz g b , her emek aracının emek-
sürec ne bütünüyle g rmes ne karşılık, değer yaratma sürec ne, aşınma ve
yıpranma le günlük ortalama kaybı le orantılı olarak ancak b r kısmıyla
katıldığı kuşkusuz doğrudur. Ama, alet n bütünüyle, günlük aşınma ve
yıpranması arasındak bu fark, mak nede alete göre çok daha büyüktür, çünkü
daha dayanıklı malzemneden yapılan mak nen n ömrü daha uzundur; çünkü
kullanılması tamamen b l msel yasalara göre düzenlend ğ ç n, hem
parçalarının aşınıp yıpranmasında ve hem de tükett ğ malzemede daha
büyük tasarruf sağlar; ve ensonu, mak nen n üret m alanı, alet nk nden
kıyaslanmayacak derecede gen şt r. Hem mak ne ve hem de alet ç n günlük
ortalama g derler , yan günlük ortalama aşınma ve yıpranmayla ürüne
aktardıkları değer, ve yağ, kömür vb. g b yardımcı malzeme tüket mler ç n
gerekl nd r m yaptıktan sonra bunların her k s n n de, tıpkı, nsanın
yardımı olmaksızın doğanın sağladığı kuvvetler g b şler n bedavadan
yaptıkları görülür. Mak nen n alete göre üretme gücü ne kadar fazla se
sağladığı bedava h zmet de aynı ölçüde büyüktür. İnsanoğlu, geçm şte
harcadığı emeğ n n ürününü, gen ş ölçüde ve tıpkı doğa güçler g b bedava
ş gördürmey lk kez b yük sanay de başarmıştır.592 [sayfa 401]
Elb rl ğ le manüfaktür ncelen rken göster lm şt k , b nalar g b bazı
genel üret m öğeler , tek şç n n dağınık üret m araçlarına göre, ortaklaşa
tüket mden doğan b r tasarruf sağlamakta ve bu yüzden de ürünü
ucuzlatmaktadır. B r mak ne s stem nde, yalnız b r mak nen n bütünü, onun
sayısız aletler tarafından ortaklaşa kullanılmakla kalmaz, ama güç kaynağı
le, letme mekan zmasının b r kısmıyla b rl kte, sayısız ş mak neler
tarafından ortaklaşa kullanılır.
Mak nen n değer le, b r günde ürüne aktardığı değer arasındak fark
bell se, bu k nc değer n ürünü pahalılaştırma dereces her şeyden önce
ürünün büyüklüğüne, yan alanına bağlı olur. Blackburn’ lu Mr. Baynes’ n
1858’de yayınlanan b r konuşmasında şöyle b r tahm nde bulunulmaktadır:
“Her gerçek mekan k beyg rgücü,59324a yardımcıları le b rl kte, 450 otomat k
pl k eğ rme veya 200 pl k bükme mak nes n , ya da düzeltme ve çekme vb.
g b donanımları le b rl kte 40 nçl k 15 dokuma tezgâhını şleteb l r.”
B r nc durumda 450 eğ rme, k nc durumda 200 bükme mak nes n n,
üçüncüde 15 mekan k tezgâhın günlük ürününe, b r beyg rgücünün günlük
masrafı le, bu gücün dev nd rd ğ mak nen n aşınma ve yıpranma payı
dağılır, k böylece b r l bre pl ğe ya da [sayfa 402] b r yarda kumaşa, pek
küçük b r değer aktarılmış olur. Yukarda sözü ed len buharlı çek ç ç n de
durum aynıdır. Günlük aşınma ve yıpranmasıyla, kömür tüket m vb. her gün
dövdüğü muazzam dem r k tles ne yayıldığı ç n, yüzlerce k loluk b r dem re
ancak pek küçük b r değer eklenm ş olur; ne var k , eğer bu dev araç, ç v
çakmakta kullanılsaydı, bu değer çok büyük olurdu.
B r mak nen n ş kapas tes , yan çalışma aletler n n sayısı ya da kuvvet
sözkonusu se, k tles ver ld ğ nde, elde ed lecek ürünün m ktarı, çalışan
kısımlarının hızlarına, örneğ n eğ rme mak nes nde ğler n çalışma hızına ya
da çek c n b r dak kadak vuruş sayısına bağlıdır. Bu dev yapılı çek çler n
çoğu dak kada yetm ş vuruş, Ryder’ n küçük çek çl ğ dövme mak nes
dak kada 700 vuruş yapar.
Mak nen n ürüne aktardığı değer n oranı bell se, bu aktarılan değer
m ktarı, mak nen n toplam değer ne bağlı olur.594 Mak ne ne kadar az emek
çer yorsa, ürüne kattığı değer o kadar azdır. Aktardığı değer ne kadar az
olursa, o kadar fazla üretken olur, ve yaptığı h zmet, doğa kuvvetler n nk ne o
kadar fazla yaklaşır. Ama mak nen n mak neyle üret m , onun değer n ,
büyüklük ve etk nl ğ ne oranla azaltır.
Elzanaatları ya da manüfaktürler le üret len metaların f yatlarıyla,
mak neyle üret len aynı metaların f yatları arasında yapılacak b r
karşılaştırma ve nceleme, genell kle, mak ne ürünler nde, emek araç-larına
bağlı değer n n sp olarak arttığını, ama mutlak olarak azaldığını göster r. B r
başka dey şle, mutlak değer büyüklüğü küçülür, ama ürünün, örneğ n b r
l bre pl ğ n toplam değer ne oranla büyüklüğü artar.595 [sayfa 403]
Şurası açıktır k , b r mak nen n üret m ç n harcanan emek, eğer o
mak nen n kullanımıyla tasarruf ed len emek kadar se, burada sözkonusu
olan şey, yalnızca emeğ n yer değ şt rmes d r; sonuç olarak da, ne b r metaın
üret m ç n gerekl toplam emekte b r azalma olmuş, ne de emeğ n
üretkenl ğ nde b r artma. Bununla b rl kte, şurası da açıktır k , b r mak nen n
malolduğu emek le tasarruf ett ğ emek arasındak fark, b r başka dey şle,
mak nen n üretkenl k dereces , kend değer le yer n aldığı alet n değer
arasındak farka bağlı değ ld r. B r mak nede harcanan emek ve dolayısıyla
mak nen n değer nden ürüne katılan kısım, şç n n alet yle ürüne kattığı
değerden daha küçük olduğu sürece, burada, da ma mak nen n leh ne b r fark
vardır. Bunun ç n, b r mak nen n üretkenl ğ de, yer n aldığı nsan emek-
gücü le ölçülür. Baynes’e göre, b r beyg rgücü le çalışan 450 pl k eğ rme
mak nes ç n, yardımcı mak neler de dah l 2,5 şç gerek r;596 on saat çalışan
her otomat k eğ rme mak nes , ortalama kalınlıkta 13 ons pl k üret r; sonuç
olarak, 2,5 şç haftada 365 5/8 l bre pl k üret r. Demek oluyor k , ver len
f rey b r yana bırakırsak, 366 l bre pamuk, pl ğe dönüşmes sırasında
yalnızca 150 saatl k emek, yan herb r onar saatl k onbeş günlük emeğ
emm ş oluyor. Ama b r eğ rme çarkı le b r pl kç n n, altı saatte onüç ons
pl k eğ rd ğ n kabul edersek, aynı ağırlıktak pamuk, herb r on saatl k
2.700 günlük emeğ , yan 27.000 saatl k emeğ emm ş olur.597 El [sayfa 404] le
esk usul basma yapımının yer n basma mak nes n n aldığı yerlerde, tek b r
mak ne, b r nsanın ya da çocuğun yardımıyla, b r saatte, esk den 200 şç n n
basab leceğ kadar dört renkl basma yapar.598 El Wh tney, 1793’te çırçır
mak nes n bulmadan önce, b r l bre pamuktan çek rdeğ n ayrılması, ortalama
b r şgününü alıyordu. Bu buluş le, zenc b r kadın, günde 100 l bre
tem zleyeb ld ; ve o günden ber de çırçır mak nes n n etk nl ğ oldukça
artmış bulunuyor. Esk den 50 sente malolan b r l bre tem z pamuk, bu
buluştan sonra daha çok, karşılığı ödenmeyen emek çer r hale gelm ş ve
dolayısıyla daha da fazla kârla 10 sente satılmıştır. H nd stan’da pamuğu
çek rdeğ nden ayırmak ç n, çurka den len yarı-mak ne, yarı-alet kullanılır,
ve bununla, b r erkek ve b r kadın, günde 28 l bre pamuk tem zleyeb l r.
B rkaç yıl önce Dr. Forbes’ n bulduğu çurka le b r erkek ve b r çocuk günde
250 l bre pamuk tem zleyeb l r. Bunu çalıştırmak ç n eğer öküz, buhar ya da
su kullanılırsa, mak neye pamuk atmak ç n b rkaç tane oğlan ve kız yeter.
Öküz le çalışan bu mak nelerden onaltı tanes , günde, esk den ortalama 750
k ş n n yaptığı kadar ş çıkarab l r.599
Daha önce de bel rt ld ğ g b buharlı pulluk, b r saatte, üç pen ye
malolan 66 k ş n n 15 ş l ne yapacağı kadar ş yapar. Yanlış b r kanıyı
aydınlığa kavuşturmak ç n bu örneğe dönüyorum. 15 ş l n, h ç b r zaman, 66
k ş n n b r saatte harcadığı emeğ n para olarak fades değ ld r. Eğer artı-
emeğ n gerekl -emeğe oranı %100 olsaydı, 15 ş l nl k ücretler yalnızca
yarım saatl k emekler n tems l etmekle b rl kte, bu 66 k ş b r saatte 30
ş l nl k değer yaratırlardı. B r mak nen n, yer n doldurduğu 150 k ş n n b r
yıllık ücretler n n, 3.000 sterl ne malolduğunu varsayalım; bu 3.000 sterl n,
h ç b r zaman, bu 150 k ş n n mak nen n kullanılmaya başlamasından önce
ürett kler ürünlere kattıkları emeğ n para olarak fades olmayıp, yıllık
emekler n n yalnızca kend ler ç n harcadıkları ve ücretler n n tems l ett ğ
kısımdır. Öte yandan, mak nen n para değer olan 3.000 sterl n, ücret olarak
şç n n elne geçenle, artı-de-ğer olarak kap tal ste kalan arasındak oran ne
olursa olsun, mak nen n üret m sırasında harcanan bütün emeğ fade eder.
Bunun ç n, mak nen n değer , yer n [sayfa 405] aldığı emek-gücüne eş t olsa
b le, gene de onda maddeleşen emek, yer ne geçt ğ canlı emekten çok daha
azdır.600
Salt ürünü ucuzlatmak amacıyla mak ne kullanılması, mak nen n üret m
ç n harcanan emeğ n, bu mak nen n kullanılmasıyla yer n aldığı emekten
daha az olması gerek r lkes yle sınırlandırılmıştır. Kap tal st ç n bu tür
kullanım daha da sınırlıdır. Kap tal st, emeğ n karşılığını ödeyeceğ yerde,
yalnızca kullanılan emek-gücünün karşılığını ödemekted r; bunun ç n de,
mak ney bu amaçla kullanmasının sınırı, mak nen n değer yle, mak nen n
yer ne geçt ğ emek-gücünün değer arasındak fark tarafından saptanmıştır.
Günlük çalışmanın, gerekl ve artı-emek d ye k ye ayrılması, çeş tl ülkelere
göre değ şt ğ g b , aynı ülkede farklı dönemlerde ya da sanay n farklı
kollarında değ ş kl k gösterd ğ ç n; ve ayrıca, şç n n f l ücret bazan
emek-gücü değer n n altına düştüğü, bazan da bu değer n üzer ne çıktığı ç n,
mak nen n üret lmes ç n gerekl -emek n cel ğ le, onun yer n aldığı toplam
emek n cel ğ arasındak fark sab t kaldığı halde, mak nen n f yatı le, o
mak nen n yer n doldurduğu emek-gücünün f yatı arasındak fark büyük
değ ş kl k göstereb l r.601 Ne var k , kap tal st ç n b r metaın üret m
mal yet n bel rleyen ve onu rekabet n zoruyla etk leyen şey, ancak b r nc tür
farktır. İşte bunun ç n bugünlerde İng ltere’de, yalnızca Kuzey Amer ka’da
kullanılan mak neler cat ed l yor; tıpkı 16. ve 17. yüzyıllarda Almanya’da
cat ed len mak neler n yalnız Hollanda’da ve 18. yüzyıldak b rçok Frans z
cadının yalnız İng ltere’de kullanılması g b . Daha esk ülkelerde, mak nen n
bazı sanay kollarında kullanılması, d ğer kollarda öyles ne emek bolluğu
yaratıyor k , buralarda ücretler n, emek-gücünün değer n n altına düşmes ,
mak nen n kullanılmasını önler, ve kârı, kullanıldığı emeğ n değ l, karşılığını
öded ğ emeğ n azalmasından gelen bu kullanım, kap tal st açısından gereks z
ve çoğu zaman olanaksoz duruma gel r. İng ltere’de yünlü manüfaktürün bazı
kollarında son yıllarda çocukların çalıştırılması oldukça azalmış, bazı
durumlarda da tamamen ortadan kalkmıştır. Neden? Çünkü, fabr ka yasaları,
b r s altı, d ğer dört ya da herb r beşer saat olmak üzere çocukların k
posta [sayfa 406] hal nde çalıştırılmalarını gerekt r yordu. Ama ana-babalar,
“yarı-zaman” çalışanları, “tam-zaman” çalışanlardan daha ucuza satmak
stem yorlardı. Bu nedenle, “yarı-zaman” çalışanların yer n mak neler
aldı.602 Kadınlarla on yaşından küçük çocukların madenlerde çalışması
yasaklanmadan önce, kap tal stler, çıplak kadınlarla kızların çoğu zaman
erkeklerle b rarada çalıştırılmasını kend ahlak yasaları le özell kle defter
keb rler ne öyles ne uygun bulmuşlardı k , ancak bu yasanın y rürlüğe
g rmes nden sonra mak neye başvurmak zorunda kaldılar. Yankee’ler b r taş
kırma mak nes cat etm ş-lerd . İng l zler bunu kullanmıyorlardı, çünkü bu
ş yapan “wretch”,603 emeğ n n o kadar az b r kısmının karşılığını alıyordu
k , mak ne, kap tal st n üret m masraflarını artırab l rd .604 İng ltere’de
kanallardak tekneler n çek m ç n at yer ne hâlâ şurada burada kadınlar
kullanılır.605 Çünkü at le mak nen n üret m ç n gerekl -emek tamı tamına
bell olduğu halde, kadının artı-nüfus olarak devamı ç n gerekl -emek her
türlü hesabın altındadır. İşte bu yüzden, en aşağılık amaçlar ç n nsan emek-
gücünün böyles ne utanmazca tüket l p g tmes h ç b r yerde mak nen n yurdu
İng ltere’den daha yüzkızartıcı olamaz.

ÜÇÜNCÜ KESİM. – MAKİNENİN İŞÇİ ÜZERİNDEKİ


DOLAYSIZ ETKİLERİ

Büyük sanay n çıkış noktası, gösterd ğ m z g b , emek araçlarındak


devr md r, ve bu devr m, en gel şm ş b ç m ne b r fabr kadak organ ze
mak ne s stem le ulaşır. İnsan öğes n n bu nesnel organ zma le nasıl
b rleşt ğ n ncelemeden önce bu devr m n şc üzer ndek genel etk ler n
gözden geç rel m. [sayfa 407]

a. Sermayen n Ek Emek-gücüne Elkoyması


Kadınlarla Çocukların Çalıştırılmaları
Mak ne, adale gücünü vazgeç lmez b r öğe olmaktan çıkardığı ölçüde,
adaleler zayıf, vücut gel şmes eks k, ama eklem ve organları kıvrak şç ler
çalıştıran b r araç hal n alır. Bu nedenle de kadın ve çocuk emeğ , mak ne
kullanan kap tal st ç n aranan lk şey olmuştur. Emek ve emekç n n yer n
alan bu güçlü araç, çok geçmeden, yaş ve c ns yet farkı gözetmeks z n şç
a leler n n bütün üyeler n doğrudan doğruya sermayen n egemenl ğ altına
sokarak; ücretl şç sayısını artırmanın b r aracı olup çıkmıştır. Kap tal st
hesabına yapılacak zorunlu ş, yalnız çocukların oyun alanlarına elatmakla
kalmamış, a le çevres nde b reyler n kend ler ç n d led kler g b
harcayab lecekler zamana ve emeğe de elatmıştır.606
Emek-gücünün değer , yalnız yet şk n şç n n yaşamının devamı ç n
gerekl emek-zamanı le değ l, aynı zamanda a les n n bakım ç n gerekl olan
emek-zamanıyla da bel rlen yordu. Mak ne, bu a len n bütün üyeler n emek-
pazarına sürerek, yet şk n erkeğ n emek-gücü-nün değer n bütün alles n n
üzer ne dağıtmıştır. Böylece, erkeğ n emek-gücünün değer n düşürmüştür.
Dört k ş l k b r a len n emek-gü-cünün satınalınması, belk de, esk den yalnız
a le re s n n emek-gücü-nün satınalınmasından daha pahalıya malolab l r,
ama buna karşılık ş md b r günlük emeğ n yer n dört günlük emek almış ve,
b r k ş ye göre dört k ş n n artı-emeğ n n fazlalığı oranında, f yatında b r
düşme olmuştur. A len n yaşayab lmes ç n artık bu dört k ş yalnız çalışmış
olmayacak, kap tal st ç n artı-emeğ de çoğaltacaklardır. Böylece görüyoruz
k , mak ne, sermayen n sömürücü gücünün başlıca konusu olan nsan
malzemes n artırmanın607 yanısıra, bu sömürünün [sayfa 408] dereces n de
yükselt r.
Mak ne, ayrıca, daha önce karşılıklı l şk ler n saptamış olan şç le
kap tal st arasındak sözleşmede de baştan sona b r devr m yapar. Meta
değ ş m n temel alan b z m lk varsayımımız, kap tal st le şç n n, serbest
k ş ler ve bağımsız meta sah pler olarak karşı karşıya geld kler , ve
b r s n n parayla üret m aracına, d ğer n n se emek-gücüne sah p olduğu d .
Ama ş md kap tal st, çocukları ve reş t olmayan gençler de satınalmaktadır.
Daha önce şç , serbest b r k mse olarak şeklen sah p bulunduğu kend emek-
gücünü satardı, ş md se karısını ve çocuğunu satmaktadır. Artık o b r köle
tüccarı olmuştur.608 Çocuk şç aranırken ver len lanlar çoğu zaman, esk den
Amer kan derg ler nde çıkan zenc köle aranırken ver len lanlara b ç m
olarak pek benzer. B r İng l z fabr ka denetmen şöyle d yor: “Bölgemdek en
öneml sanay kentler nden b r n n yerel gazetes nde şu lan d kkat m
çekm şt : 12 le 20 yaşlar arasında gençler aranıyor; 13 yaşından küçük
görünmemeler şarttır. Ücret haftada 4 ş l nd r. Başvurma vb..”609 “13
yaşından küçük görünmemeler şarttır” fades , [sayfa 409] fabr ka yasasında
yer alan ve 13 yaşından küçük çocukların günde yalnızca 6 saat
çalışab lecekler hükümle lg l d r. İşç ler n yaşlarını resmen atanmış b r
hek m n saptaması da şarttı. İşte bunun ç n fabr katör, 13 yaşındaymış g b
görünen çocuklar aramaktadır. Fabr kalarda çalıştırılan 13 yaşından küçük
çocukların, sayısında sık sık sıçramalar gösteren azalmalar, son 20 yıllık
İng l z stat st kler nde de şaşılacak b r şek lde görüldüğü g b çoğu zaman,
fabr ka denetmenler n n kend tanıklıklarına göre, çocukların yaşlarını,
kap tal st n sömürü hırsına ve ana-babalarını k rl t caret gereks nmeler ne
uygun b ç mde büyük gösteren resm hek mler n ş d r. Londra’nın mahut
Bethnal Green semt nde her pazartes ve salı günü her k c nsten 9 yaşında
ve daha büyük çocukların, pek fabr katörler ne kend ler n k raladıkları açık
b r pazar kurulur. “Genell kle haftalık, 1 ş l n 8 pen d r (bu para, ana-babaya
a tt r) ve 2 pen de kend m ve çay ç nd r. Sözleşme yalnızca haftalıktır. Bu
pazarın görüntüsü de, orada konuşulan d l de utanç ver c d r.”610 Kadınların,
“çocukları, şevler nden alıp, önler ne gelene haftalığı 2 ş l n 6 pen den
k ralamaları” İng ltere’de de görülür.611 Yasalara karşın, Büyük Br tanya’da
canlı baca tem zley c s olarak kullanılmak üzere (bu ş ç n b r yığın mak ne
olduğu halde) ana-babaları tarafından satılan çocukların sayısı 2.000’
aşar.612 Emek-gücü satıcısı le satınalıcısı arasındak hukuksal l şk lerde,
mak nen n yolaçtığı devr m, bütünüyle bu alışver ş n serbest k mseler
arasında b r sözleşme olması görünüşünü y t rmes ne neden oldu ve İng l z
parlamentosuna da, devlet n fabr kalara karışması ç n, hukuk lkeler ne
dayanan b r mazeret hazırladı. Daha önce karışılmayan sanay kollarında,
yasa, çocukların çalışmasını ne zaman 6 saat le sınırlasa, fabr katörler n
ş kayetler yen den duyulmaya başlıyordu. Bunların öne sürdükler ne göre,
ana-babalar, çocuklarını, yasaların kapsamı ç ne sokulan sanay kollarından
çekerek, hâlâ “çalışma özgürlüğü”nün egemen olduğu yerlere, yan 13
yaşından küçük çocukların da büyükler g b çalıştırılab ld ğ ve bu nedenle
daha yüksek b r f yattan kaçınılab ld ğ alanlara satıyorlardı. Ne var k ,
sermaye, n tel ğ gereğ eş tl kç olduğundan, emeğ n [sayfa 410] sömürülmes
koşullarında bütün üret m alanlarında eş tl ğ uyguladığından, sanay n b r
kolunda çocuk çalıştırılmasının yasayla sınırlandırılması, d ğer kollarında da
b r sınırlandırmanın neden olmuştur. Mak nen n, önce doğrudan doğruya
kend s ne dayanarak yükselen fabr kalarda, sonra da dolaylı olarak ger
kalan bütün sanay kollarında, sermayen n sömürüsüne bağlı kıldığı,
kadınların, çocukların ve gençler n üzer nde yarattığı f z k bozukluklara daha
önce de değ nm ş bulunuyoruz. Bu nedenle burada yalnız tek b r nokta
üzer nde, şç çocuklarının doğumlarından sonrak lk b rkaç yıl çers ndek
büyük ölüm oranı üzer nde duracağız. İng ltere’de onaltı nüfus kayıt
bölges nde, b r yaşından küçük her 100.000 çocuk ç n yılda ortalama ölüm
sayısı yalnızca 9.000’d r (yalnız b r bölgede 7.047’d r); 24 bölgede ölüm
sayısı 10.000’ n üzer nde, ama 11.OOO’ n altında. 39 bölgede 11.000’ n
üzer nde 12.000’ n altında; 48 bölgede 12.000’ n üzer nde ama 13.000’ n
altında, 22 bölgede 20.000’ n üzer nde, 25 bölgede 21.000’ n üzer nde, 17
bölgede 22.000’ n üzer nde, 11 bölgede 23.000’ n üzer nde, Hoo,
Wolverhampton, Ashton-un-der-Lyne ve Preston’da 24.000’ n üzer nde,
Nott ngham, Stockport ve Bradford’da 25.000’ n, W sbeach’de 26.000’ n,
Manchester’de 26.125’ n üzer nded r.613 1861 yılında yapılan resm b r
sağlık araştırmasına göre, yüksek ölüm oranının nedenler , yerel nedenler
dışında, başlıca, anneler n dışarda çalışmaları, ve bu yüzden çocukların kötü
beslenmeler , uygun olmayan şeyler yemeler , afyonlu mama almaları g b
hmal ve, kötü bakımdır; bunlardan başka, anne le çocuk arasında doğal
olmayan b r yabancılaşma başlamakta ve bunun sonucu b lerek aç bırakma ve
zeh rlemeler görülmekted r.614 “Kadın çalışmasının en az olduğu tarımsal
bölgelerde se ölüm oranı çok düşüktür.”615 Bununla b rl kte 1861 Araştırma
Kom syonu beklen lmeyen b r sonuçla karşılaştı: Kuzey Den z kıyılarındak
bazı tarımsal bölgelerde b r yaşından küçük çocuklar arasındak ölüm oranı,
nerdeyse, en kötü fabr ka bölgeler ndek ne eş tt . Bu yüzden Dr. Jul an
Hunter, bu olayı yer nde ncelemekle [sayfa 411] görevlend r ld . Dr. Hunter’ n
hazırladığı rapor, VI. Re-port on Publ c Health le b rleşt r ld .616 O zamana
kadar çocukların sıtma le, çukur ve bataklık bölgelere özgü d ğer
hastalıklardan kırıldıkları sanılıyordu. Ama nceleme bunun tam ters n
ortaya koydu; yan sıtmayı ortadan kaldıran aynı neden, toprağın kışın
bataklık, yazın cılız b r çayırlık hal nden çıkartılıp ver ml b r ek m bölges
hal ne get r lmes , çocuklar arasındak olağanüstü ölüm oranını
doğurmuştu.617 Dr. Hunter’ n bu bölgede görüştüğü 70 sağlık memuru bu
nokta üzer nde “tam görüş b rl ğ ” ç ndeyd ler. Gerçekten de, ek m tarzında
devr m, tarıma sanay s stem n sokmuştu. Erkek ve kız çocuklarla b rl kte
çalışma grupları hal nde çalışan evl kadınlar, bell b r ücret karşılığında,
bütün topluluğu k ralayan “ırgatbaşı” tarafından ç ftl k sah b n n emr ne
ver l r. “Bu çalışma grupları bazan kend köyler nden çıkıp k lometrelerce
uzağa g derler; sabah ve akşamları bunlara yollarda raslanır; kısa b r etekl k,
gömlek ve ç zme, bazan da pantolon g yerler; çok sağlam ve sağlıklı b r
görünüşler vardır, ama alışageld kler haf f ahlakın yanısıra, sevd kler bu
hareketl ve bağımsız yaşamın, evler nde kıvranan tal hs z yavrulara get rd ğ
öldürücü sonuçlara aldınmaz b r haller vardır.”618 Fabr ka bölgeler ndek
bütün olaylar, burada, hem de daha gen ş ölçülerde y nelenmekted r: g zl
çocuk öldürme, çocuklara afyonlu maddeler ver lmes g b .619 Özel Kurul
üyes ve Halk Sağlığı Raporunun başyazarı Dr. S mon, “Yet şk n kadınların
sanay de gen ş ölçülerde çalıştırılması konusundak der n kaygılarımı, bu
g b kötülükler konusunda b ld kler m haklı ve mazur göstereb l r.”620 d yor.
Fabr ka müfett ş Mr. Baker se, resm raporunda şöyle söylüyor:
“İng ltere’dek sanay bölgeler nde a le sah b evl kadınların kumaş
fabr kalarında çalışmaları yasaklandığı gün, bu bölgeler ç n büyük mutluluk
olacaktır.”621 [sayfa 412]
Kap tal st sömürünün çocuklarla kadınlar üzer nde yolaçtığı ahlâk
yozlaşması, F. Engels’ n, Lage der Arbe tenden Klasse Englands adlı
yapıtıyla ve d ğer yazarlarca o kadar en ne boyuna anlatılmıştır k , ben,
burada, yalnızca değ nmekle yet n yorum. Ama, henüz olgunluk çağına
er şmem ş nsanları, salt b r artı-değer yaratma mak nes hal ne get rmen n
yapay olarak yarattığı entelektüel yozlaşma –bu, aklı, gel şme ve olgunlaşma
yetenekler n bozmadan kısır b r halde tutan b l s zl kten tamamen farklı b r
durumdur– ensonu İng l z Parlamentosunu b le, fabr ka yasalarına g ren
sanay kollarında 14 yaşından küçük çocukların “ver ml ” b r şek lde
çalıştırılmaları ç n lk öğren m zorunlu hale get rmek zorunda bıraktı.
Kap tal st üret m n ruhu, fabr ka yasalarındak sözde öğren m maddes n n
gülünç b r şek lde kaleme alınışında, bu zorunluluğu denetleyecek yönet msel
b r mekan zmanın bulunmayışında, öğren mle lg l maddelere fabr katörler n
kend ler n n karşı koymalarında, ve bunların uygulanmasından kaçınmak ç n
başvurdukları b nb r türlü h lede açıkça görülür. “Bu konuda bütün suç
yasakoyucudadır: b r yandan fabr kalarda çalışan bütün çocukların öğren m
görecekler konusunda yönetmel k get r rken, öte yandan bunun sağlanması
ç n herhang b r hüküm get rmemekte ve adeta gözboyamak ç n b r yasa
geç rm ş olmaktadır. Yasa, çocukların haftanın bell günler nde b rkaç (üç)
saat okul adı ver len dört duvar arasında b r yere kapatılmalarından ve
şveren n her hafta bu şle görevlend r lm ş erkek ya da kadın öğretmen n
mzasını taşıyan ve bu hususun yer ne get r ld ğ n bel rten b r belgey
almasından başka b r hüküm get rmemekted r.”622 1844 tar hl , değ şt r lm ş
fabr ka yasasından önce, bu okula devam belges n n, kend ler de yazma
b lmeyen öğretmenler tarafından yalnız b r çarpı şaret konularak
mzalandığı sık sık görülen olaylardandı. “Devam belgeler n n ver ld ğ okul
den len b r yere yaptığım b r z yaret sırasında öğretmen n b l s zl ğ yle
öyles ne çarpıldım k , ‘Affeders n z bayım, s z okuma b l yor musunuz?’ d ye
sormaktan kend m alıkoyamadım. Verd ğ karşılık: ‘Eh b raz!’ oldu ve,
belge verme yetk s n haklı göstermek ç n şu sözler ekled : ‘H ç değ lse ben
öğrenc ler mden lerde sayılırım.’ 1844 tar hl yasa hazırlanırken [sayfa 413]
denetmenler, verd kler belgeler , yasa gereğ nce kabul etmek zorunda
oldukları, okul den len yerler n utanç ver c durumunu bel rtmey hmal
etmed ler, ama elde ett kler tek başarı, 1844 yasasının yürürlüğe
g rmes nden sonra, okul belgeler ndek rakamların öğretmen n elyazı-sı le
doldurulması ve altına da adını ve soyadını yazarak mzalaması zorunluluğu
oldu.”623 İskoçya bölges fabr ka denetmen S r John K n-ca d de aynı türden
olaylar anlatmaktadır. “Z yaret ett ğ m z lkokul Mrs. Ann K ll n adında b r
hanımın yönet m ndeyd . Adını hecelemes sten ld ğ zaman C harf le
başlayarak hemen b r yanlış yaptı, ama bunu derhal düzelterek K le
başladığını söyled . Ne var k , okul belgeler le lg l deftere bakınca adını
çeş tl şek llerde yazdığını gördüğüm g b , elyazısı da, öğretmenl k yapma
yeteneğ nden yoksun olduğu konusunda nsanda h ç kuşku bırakmıyordu.
Kayıtları kend s n n tutmadığını da zaten kend s t raf ett . ... Z yaret ett ğ m
k nc okulda, 15 foot boyunda 10 foot en nde b r sınıf vardı ve burada, ne
mırıldandıkları anlaşılmayan 75 çocuk saydım.”624 “Çocukların herhang b r
öğren m görmeden devam belgeler aldıkları yerler, yalnızca bu anlatılan
sef l yerler değ ld , yetk l b r öğretmen n bulunduğu pek çok okulda da, üç
yaşından başlayarak her yaştan b r çocuk kalabalığının doldurduğu yerlerde
bütün çabalar boşunaydı; öğretmen n en y durumda b le sefalet ç nde
d yeb leceğ m z geç m , bu, daracık yere doldurab ld ğ çocuklardan
topladığı pen lere bağlıydı. Buna, b r de, okuldak pek az eşyayı, k tap ve
d ğer öğren m araçları eks kl ğ n , kalabalık le gürültünün bu yoksul
çocuklar üzer ndek olumsuz etk s n eklemek gerek r. İçler nde h ç b r şey
yapmaksızın d z d z çocukların oturduğu böyle pek çok okulu z yaret ett m;
buna okula devam den l yordu ve stat st klerde bu çocuklar öğren m görmüş
olarak göster l yordu.”625 İskoçya’ da fabr katörler, okula g tmek zorunda
olan çocukları şe almamak ç n eller nden gelen yaparlar. “Fabr ka
sah pler n n h ç hoşlanmadıkları fabr ka yasasındak eğ t mle lg l
hükümler n, bu çocukların şe alınmalarını büyük ölçüde engelled ğ n ve
yasada öngörülen öğren mden böylece h ç yararlanamadıklarını tanıtlamak
ç n başka kanıtlar get rmeye gerek yoktur.”626 Özel b r yasayla düzenlenen
basmacılık [sayfa 414] ş nde, bu, ürkütücü b r soytarılık hal nded r. Bu yasa
gereğ nce, “basma ş ne alınmadan önce, her çocuğun, 150 saatten az
olmamak üzere en az 30 gün okula devam etmes gerekt ğ g b , şe
başlamasını zleyen altı ay ç nde ve bu şte çalıştığı süre boyunca her altı
ayda b r gene 30 gün ve 150 saatl k öğren m görmes zorunludur. ... Okul
saatler sabah 8 le akşam 6 arasında olacaktır. Günde 2½ saatten az, 5
saatten fazla öğren m, bu 150 saate dah l ed lmeyecekt r. Olağan koşullar
altında, çocuklar, 30 gün sabah ve öğleden sonra en az her gün beş saat okula
devam edecekler ve 30 günün sonunda 150 saat tamamlayarak k taplarını
kend başlarına okuyacak hale geld kten sonra basmacılık ş ne başlayacaklar
ve altı ayın sonunda yen b r öğren m dönem ne g recekler ve k taplarını yen
baştan okumaya çalışacaklardır. ... Gerekl saat tamamlamak ç n okula
devam eden çocuklardan çoğunun, altı aylık şten sonra, yen den okula
dönünce, daha önce öğrend kler her şey unuttukları ve tıpkı basmacı
çocuklar olarak okula lk başladıkları gündek g b oldukları görülmekted r.
... Başka basma şler nde çocukların okula devamı, tamamen fabr kanın ş
durumuna bağlıdır. Her altı ay ç n gerekl okul saat , b r kerede 3 le 5 saat
arasında olmak üzere bölünmekte ve bazan bütün altı aya yayılmaktadır. ...
Sözgel ş okula devam b r gün sabah 8 le 11, başka b r gün öğley n 1 le 4
olab l r ve b rkaç gün aradan sonra çocuk tekrar öğleden sonra 3 le 6
arasında okulda boy göstereb l r; bu böylece b rkaç gün ya da b r hafta sürer,
sonra gene 3 hafta ya da b r ay okula h ç g tmez, ve ardından onu çalıştıranın
keyf ne kalmış tuhaf b r günün tuhaf b r saat nde yen den okula başlar;
böylece çocuk, 150 saatl k masal tamamlanana kadar okul le ş arasında
mek k dokur.”627
Kadınlarla çocukların yığınlar hal nde şç saflarına katılmalarıyla,
mak ne, ensonu, manüfaktür dönem nde erkek şç ler n sermayen n
zorbalığına karşı sürdürdüğü d renmey kırmış olur.628 [sayfa 415]

b. İşgününün Uzatılması

Emeğ n üretkenl ğ n yükseltmek, yan b r metaın üret m ç n gerekl


emek-zamanını kısaltmak ç n en güçlü araç olan mak ne, sermayen n el nde,
lk kez elattığı sanay alanlarında, şgününü, nsan doğasının koyduğu bütün
sınırların ötes ne uzatmak ç n en güçlü araç hal ne geld . Mak ne, b r
yandan, sermayeye, devamlı eğ l m n rahatça uygulama olanağını sağlayan
koşullar yaratırken, öte yandan da, sermayen n, başkalarının emeğ n
sömürmek konusundak ştahını kamçılayacak yen dürtüler hazırlıyordu.
Her şeyden önce emek araçları, mak ne b ç m ne g rmekle, şç den
bağımsız hareket eden ve çalışan otomat k şeyler hal n almıştır. Böylece
emek araçları, h zmet ndek nsanların zayıf vücutlarında ve güçlü
radeler ndek bazı doğal engellerle karşılaşmadığı sürece, durmadan
üret me devam eden sına perpetuum mob le629* olmuştu. Bu yüzden otomat,
sermaye olarak ve sermaye olduğu ç n de kap tal st n k ş l ğ nde akıl ve
radeye sah p olması neden yle, t c olmakla b rl kte esnek de olan bu doğal
engel n, yan nsanın, gösterd ğ d renmey en düşük ölçüye nd rmek
steğ yle yüklüdür.630 Bu d renme, ayrıca, mak nede çalışmanın görünüştek
haf fl ğ ve onunla çalışan kadınlarla çocukların daha uysal ve yatkın
karakterde olmaları daha da azalır.631 [sayfa 416]
Mak nen n üretkenl ğ , daha önce de gördüğümüz g b , ürüne aktardığı
değerle ters orantılıdır. Mak nen n ömrü ne kadar uzun olursa, ürett ğ
ürünlere kattığı değer o kadar gen ş b r k tle üzer ne yayılır ve bu değerden
herb r metaya eklenen m ktar o kadar az olur. Bununla b rl kte, b r mak nen n
etk n ömrü, açıkça, şgününün uzunluğuna, ya da emek-sürec n n günlük
devam süres le, sürec n devam ett ğ günler n sayısı le çarpımına bağlıdır.
B r mak nen n aşınma ve yıpranması çalışma süres le tam b r orantı
ç nde değ ld r. Böyle olsa b le, 7,5 yıl boyunca günde 16 saat çalışan b r
mak ne, aynı mak nen n 15 yıl, günde yalnız 8 saat çalıştırılması hal nde
kapsayacağı uzunlukta b r çalışma süres n kapsar ve ürüne aynı m ktarda
değer aktarır. Ama, b r nc durumda mak nen n değer , k nc ye göre k katı
hızla yen den-üret l r, ve kap tal st, mak ney böyle kullanarak, 7,5 yılda,
k nc durumdak 15 yıla, eş t artı-değer sağlamış olur.
B r mak nen n aşınması ve yıpranması k türlüdür. B r s , dolaşım
sırasında s kkeler n aşınması g b , kullanımdan ler gel r, d ğer de, kılıcın
kınında paslanması g b kullanılmamaktan ler gel r. Bu k nc tür, mak nen n
öğeler ne bağlıdır. B r nc s , mak nen n kullanılması le azçok doğru orantılı,
k nc s se b r ölçüde ters orantılıdır.632
Ne var k , b r mak nen n madd aşınma ve yıpranmasının yanı-sıra, b r de
moral yıpranma d yeb leceğ m z b r aşınması vardır. Ya, aynı türden daha
ucuz başka mak neler n üret lmes yle ya da daha y mak neler n rekabete
g rmes yle, değ ş m-değer n y t r r.633 B r mak ne, ne kadar genç ve yaşam
dolu olursa olsun, her k durumda da, değer , artık, onda f len maddeleşen
emek le değ l, onu ya da daha y s n üretmek ç n gerekl emek-zamanı le
bel rlen r. Bu durumda, azçok b r değer kaybına utramış demekt r. Toplam
değer n n yen den-üret m ç n gerekl [sayfa 417] zaman ne kadar az olursa,
moral yıpranma tehl kes o kadar az, ve şgünü ne kadar uzun olursa bu süre
o. kadar kısa olur. Mak ne, b r sanay koluna lk kez g rd ğ zaman, onu daha
ucuza üretmek ç n yen yöntemler b rb r n zled ğ g b ,634 onun yalnız
parçalarını ve kısımlarını değ l, bütün yapısını da etk leyecek gel şt rme
çabaları da ardarda gel r. İşte bu yüzden, mak nen n ömrünün lk günler nde,
şgününün uzatılması ç n bu özel dürtü kend s n daha büyük b r ş ddetle
duyurur.635
D ğer bütün koşullar aynı kalmak üzere, şgünü uzunluğu bell se,
çalıştırılan şç ler n k katına çıkartılarak sömürülmes , yalnızca mak ne le
b nalara yatırılmış bulunan değ şmeyen sermaye kısmının k katına
çıkartılmasını değ l, hammadde le yardımcı maddelere yatırılan kısmının da
k katına çıkartılmasını gerekt r r. İşgününün uzatılması, öte yandan,
mak neler le b nalara yatırılan sermaye m ktarında b r değ ş kl k olmaksızın
üret m hacm nde b r artış sağlar.636 Bu nedenle, artı-değer m ktarında b r
artma olmakla b rl kte, bunun elde ed lmes ç n gerekl harcamalarda b r
azalma olur. İşgününün uzatıldığı her durumda gerç azçok böyle b r şey olur,
ama ş md ncelemekte olduğumuz durumda bu değ ş kl k daha bel rl d r,
çünkü emek araçlarına dönüştürülen sermaya kısmı çok daha ağır
basmaktadır.637 Fabr ka s stem n n gel şmes , sermayen n g tt kçe büyüyen
kısmını, b r yandan değer n sürekl olarak kend s n büyüteb leceğ , öte
yandan da, canlı emekle l şk s n kopardığı anda hem kullanım-değer n ve
hem de değ ş m-değer n y t receğ b r şekle sokar. Dokuma sanay n n büyük
patronlarından Ashworth, Profesör Nassau W. Sen or’e şöyle d yordu: “B r
tarım şç s küreğ n el nden [sayfa 418] bıraktığı anda, b r süre ç n, onsek z
pen l k b r sermayey yararsız duruma get r r. Oysa adamlarımızdan b r s
fabr kadan ayrıldığı anda 100.000 sterl nl k b r sermayey yararsız kılar.”638
Düşününüz b r kez: 100.000 sterl nl k b r sermayen n b r an ç n “yararsız”
duruma get r lmes ne demekt r! Adamlarımızdan tek b r k ş n n b le
fabr kay terketmes gerçek b r felakett r! Mak nen n kullanım alanındak
gen şleme, Ashworth’tan aldığı dersten sonra Sen or’ün de y ce anladığı
g b , şgününün devamlı b r şek lde artan uzamasını “arzu ed l r” b r duruma
get r r.639
Mak nen n n sp artı-değer üretmes , yalnız emek-gücünün değer n
doğrudan doğruya düşürerek ve emek-gücünün yen den-üre-t m ç n gerekl
metaların f yatlarını ucuzlatarak onun da değer n dolaylı yoldan
ucuzlatmakla değ l, aynı zamanda, lk kez sanay e dağınık olarak g rd ğ
zaman, mak ne sah b n n çalıştırdığı emeğ , daha üstün ve daha etk l b r
emek hal ne get rerek, üret len malın toplumsal değer n onun b reysel
değer n n üzer ne çıkartarak ve böylece kap tal ste, günlük ürünün daha
küçük b r parçası le, emek-gücünün değer n yer ne koyab lme olanağını
sağlayarak olur. Mak ne kullanımının b r tür tekel olduğu bu geç ş dönem nde
bu nedenle yüksek kârlar elde ed l r ve kap tal st, “bu lk aşkının güneşl
günler nde” şgününü elden geld ğ nce uzatarak son anına kadar yararlanmak
ster. Kârın büyüklüğü, kâr ştahını y ce körükler.
Bell b r sanay de mak ne kullanılmasının daha yaygın duruma gelmes yle
ürünün toplumsal değer b reysel değer düzey ne ner ve, artı-değer n,
mak nen n yer n aldığı emek-gücünden değ l, mak nen n başında çalışan
emek-gücünden doğduğu konusundak yasa kend s n göstermeye başlar. Artı-
değer yalnız değ şen sermayeden doğar ve, daha önce gördüğümüz g b , artı-
değer m ktarı, k öğeye bağlıdır: artı-değer oranı le, aynı zamanda
çalıştırılan şç sayısına. İşçününün uzunluğu bell se, artı-değer [sayfa 419]
oranı, b r günlük gerekl emek-zamanının artı emek-zamanına oranıyla
bel rlen r. Aynı anda çalıştırılan şç sayısı se, değ şen sermayen n
değ şmeyen sermayeye oranına bağlıdır. Bu durumda, mak nen n kullanılması
sonucu emeğ n üretkenl ğ ndek artış neden yle, artı-emek, gerekl -emek
aleyh ne ne denl artarsa artsın, bu sonuca, ancak, ver len m ktarda
sermayeyle çalıştırılan şç n n sayısındak azalmayla vardığı açıktır. Mak ne
daha önce emek-gücüne yatırılmış bulunan değ şen sermayey , değ şmeyen
ser-maye olan mak neye dönüştürdüğü ç n artı-değer üretmez. Örneğ n, 2
şç den, 24 şç den sızdırıldığı kadar artı-değer sızdırmak olanağı yoktur.
Eğer bu 14 k ş den herb r , 12 saatte, yalnız b r saatl k artı-emek sağlasa, 24
şç b rarada 24 saatl k artı-emek sağlar, oysa 2 k ş n n toplam emekler , 24.
saat eder. Demek oluyor k , mak nen n artı-değer üret m ne uygulanması,
ç nde taşıdığı b r çel şk y de b rl kte get r yor: bell b r sermaye m ktarının
yarattığı artı-değer n k öğes nden b r olan artı-değer oranı, d ğer öğen n,
yan şç sayısının azaltılması dışında artırılamaz. Bell b r sanay kolunda
mak nen n yaygın olarak kullanılmaya başlaması üzer ne, mak ne le üret len
b r metaın değer , aynı türden bütün metaların değerler n n yön ver c değer
hal ne gelmes yle bu çel şk ortaya çıkar; kap tal st , b l nc nde
olmaksızın,640 şç ler n n sp sayısındak azalmayı yalnız n sp artı-emektek
b r artışla değ l, mutlak artı-emektek b r artışla da telâf edeb lmek ç n
şgününü alab ld ğ ne uzatmaya sevkeden şte bu çel şk d r.
Demek k , mak nen n kap tal st b ç mde kullanılması, b r yandan,
şgününün alab ld ğ ne uzatılması ç n yen ve güçlü dürtüler sağlar ve,
çalışma yöntemler n olduğu kadar toplumsal çalışma organ zmasının
n tet ğ n de bu eğ l me karşı koyan bütün engeller yıkacak şek lde kökünden
değ şt r rken, öte yandan da, kap tal ste, kısmen şç sınıfının daha önce
elatamadığı yen tabakalarına yaklaşma olanağını sağlayarak, kısmen de
yerler n aldığı şç ler n açıkta kalmalarına yola-çarak, sermayen n d ktasına
boyuneğmeye zorunlu, b r fazla şç nüfusu641 meydana get r r. [sayfa 420]
Mak nen n, şgününün uzatılması konusundak her türlü ahlâk ve doğal
sınırlamaları b r yana tmes şekl nde ortaya çıkan modern sanay tar h ndek
d kkat çek c olay, şte böylece meydana gel r. Emek-zamanının kısaltılması
ç n en güçlü aracın, emekç le a les n n ömürler n n her anını, sermayen n
değer n gen şletmek amacıyla kap tal st n emr ne verme konusunda en
şaşmaz b r aracı hal ne gelmes g b , ekonom k b r paradoksun doğmasının
neden de gene budur. Ant kçağın en büyük düşünürü, “Eğer” d yordu, “her
araç, Dedalus’un yarattıklarının kend başlarına hareket etmeler , ya da
Hephæstos’un üç ayaklılarının kutsal görevler ne d led kler şek lde
g tmeler g b , kend s ne uyan ş , gene kend stekler yle yapmış olsalardı,
dokumacının çıkrığı kend başına dokuma yapsaydı, ne ustalar ç n çırağa, ne
de efend ler ç n köleye gerek kalmazdı.”642 Ç çero devr nde yaşayan Yunan
ozanı Ant patros, buğday öğütmek ç n bulunan su değ rmen n , bütün
mak neler n bu bas t şekl n n bulunmasını, kadın kölelere özgürlük veren ve
altın çağı ger get ren b r buluş d ye selamlamıştı.643 Ah şu zındıklar! B lge
Bast at’nın ve ondan önce de, b lgeler n b lges MacCulloch’un keşfetm ş
oldukları g b , bunların, ekonom pol t kten de, hır st yanlıktan da b r şey
anladıkları yoktu. Sözgel ş bunlar, mak nen n, şgününün uzatılmasında en
güven l r araç olduğunu kavrayamamışlardı. Belk de, bunlar, b r nsanın
kölel ğ n , b r d ğer n n tam gel şmes n n aracı olarak hoşgörmüşlerd .
B rkaç hamhalat ve yarı-b l s z sonradan görmüş, “em nent sp nners”,
“extenstve sausage makers” [sayfa 421] ve “ nfluent al shoe black
dealers”644* olab ls nler d ye gen ş halk k tleler ne kölel k vaızları
vermeler ç n, anlaşılan, bunlarda eks k olan hır st yanlığın d n kuvvet yd .

c. Emeğ n Yoğunlaştırılması

Sermayen n el nde bulunan mak ne aracılığı le şgününün alab ld ğ ne


uzatılması, yaşam kaynakları tehd t ed len toplum tarafından tepk yle
karşılanır ve uzunluğu yasa le bel rlenm ş normal b r şgününe ulaşılır.
Böyle olunca da daha önce karşılaştığımız b r olay, yan emeğ n
yoğunlaştırılması büyük b r önem kazanır. Mutlak artı-değer ncelen rken,
lkönce emeğ n süres ya da. uzatılması sözkonusu ed lm ş, yoğunluk
dereces n n değ şmed ğ varsayılmıştır. Ş md se süres ‘uzatılmış emek
yer ne, daha yoğunlaştırılmış emeğ n geçmes olayını ve bu yoğunluğun
dereces n nceleyeceğ z.
Açıktır k , mak ne kullanımının yayılması ve mak neyle çalışmaya alışan
özel b r şç sınıfının deney mler n n b r kmes yle orantılı olarak, emeğ n
hızıyla yoğunluğunun da artacağı doğal b r sonuçtur. Böy-lece İng ltere’de
yarım yüzyıl boyunca, şgününün uzatılması, fabr ka ş n n yoğunluğunun
artmasıyla elele g tm şt r. Bununla b rl kte, okur, açıkça görecekt r k ,
düzens zl k çers nde değ l de, her gün değ şmeyen b r tekdüzel k çers nde
y nelenerek yapılan b r ş n sözkonusu olması hal nde, şgününün uzatılması
le emeğ n yoğunlaştırılmasının, şgünündek uzamanın ancak düşük b r emek
yoğunluğu le, ya da ters ne, yüksek b r yoğunluk dereces n n se yalnızca
şgününün kısaltılması le bağdaşab leceğ b r noktaya gel nmes kaçınılmaz
b r sonuçtur. İşç sınıfının g tg de büyüyen başkaldırışı, Parlamentoyu,
çalışma saatler n zorunlu olarak kısaltmaya ve gerçek anlamda fabr kalarda
normal b r şgününün uygulanmasına zorladığı ve bunun sonucu, artı-değer
üret m n n şgününün uzatılmasıyla çoğaltılması yolu bütünüy-le kapatıldığı
andan t baren, sermaye, olanca gücüyle, n sp artı-değer üret m n ,
mak nelerdek gel şmeler hızlandırarak elde etmeye yöneld . Aynı zamanda
n sp artı-değer n n tel ğ nde b r değ şme oldu. Genel b r dey şle, n sp
artıdeğer üret m tarzı, şç n n üretken gücünü, bell b r sürede, aynı m ktarda
emek harcayarak daha fazla üret mde bulunab lecek [sayfa 422] hale
get rmekted r. Bu emek-zamanı, toplam ürüne tıpkı esk s kadar değer
katmakla b rl kte, bu aynı değ ş m-değer , ş md daha fazla kullanım-
değer ne yayılmıştır; böylece herb r metaın değer düşmüştür. Oysa, çalışma
saatler n n kısaltılması zorunlu duruma gel r gelmez başka türlü olur. Bu,
üret c güçler n gel şmes ve, üret m araçlarında tasarruf sağlanması
konularında yarattığı büyük dürtü, şç ye aynı sürede daha fazla emek
harcama, emek-gücü ger l m nde b r yükselme, şgününün her anını doldurma
ya da, ancak kısaltılmış b r şgününün sınırları çers nde ulaşılab lecek
ölçüde b r emek yoğunlaşmasına yolaçar. Daha büyük b r emek k tles n n
bell b r süre çers nde bu yoğunlaşması, ş md de, aslında ne se o, yan
daha büyük b r emek m ktarı olarak hesaba katılır. Emeğ n büyüklüğünün,
yan süres n n ölçülmes n n yanısıra, artık onun ş ddet n n, yoğunluk
dereces n n ya da yoğunluğunun ölçülmes g b yen b r ölçü ortaya çıkar.645
On saatl k şgününün bu daha yoğun saatler , ş md , on k saatl k şgününün
daha gözenekl saatler nden daha fazla emek, yan harcanmış emek-gücü
çer r. Bu yüzden, esk b r saatl k emeğ n ürünü, sonrak 11/3 saatl k emeğ n
ürünü kadar ya da daha fazla değer taşır. Emeğ n üretkenl ğ n n yükselt lmes
sonucu n sp artı-değerdek artış b r yana, ş md kap tal st ç n, d yel m, 3½
saatl k artı-emek ve 62/3 saatl k gerekl -emek, esk den 4 saatl k artı-emek ve
8 saatl k gerekl -emek le üret len b r değer k tles sağlar.
Ş md şu soruya gelm ş bulunuyoruz: Emek nasıl yoğunlaştırılır?
Kısalan şgününün lk etk s , şu açık yasanın sonucudur: emek-gücünün
etk nl ğ , harcadığı süreyle ters orantılıdır. Bu nedenle, bell sınırlar
çers nde, bu süren n kısaltılması le uğranılan kayıp, emek-gücündek artan
ger l mle kazanılır. Ayrıca, şç n n daha fazla emek-gücü harcaması da,
kap tal st n kend s ne yaptığı ücret ödeme şekl yle sağlama alınır.646
Çömlekç l k g b mak nen n pek az ya da h ç rol oynamadığı
manüfaktürlerde, fabr ka yasalarının uygulanması sonucu, yalnızca
şçünündek kısalma, ş n düzenl l ğ nde olağanüstü b r düzgünlüğü,
b rl ktel ğ , düzen , sürekl l ğ [sayfa 423] ve canlılığı gözler önüne
serm şt r.647 Bununla b rl kte, şç n n, mak nen n sürekl ve düzenl
hareketler ne bağımlı bulunduğu ve sıkı b r ş düzen n n zaten yaratılmış
olduğu b r fabr kada, aynı etk n n doğab leceğ kuşkuyla karşılanmıştır. Bu
yüzden, 1844 yılında, şgününün on k saat n altına nd r lmes sorunu
tartışılırken, patronlar, “çeş tl bölümlerdek gözcüler n, şç ler n zaman
y t rmemeler ne d kkat ett kler n ”, “ şç ler n, uyanıklık ve d kkat
dereceler n n artırılmasının hemen hemen olanak-dışı bulunduğunu” ve bu
nedenle, mak neler n hızı le, d ğer koşullar aynı kalmak üzere, “ y yönet len
b r fabr kada, şç ler n d kkatler ndek b r artış neden yle herhang öneml
b r sonuç beklemen n saçma olduğunu” oyb rl ğ le lan etm şlerd r.648
Deney mler se, şu dd aları yalanlıyordu. Bay Robert Gardner, Preston’ dak
k büyük fabr kasında, 20 N san 1844’ten t baren çalışma saat n on k
saatten onb r saate nd rm şt . Aşağı yukarı b r yıllık çalışmanın verd ğ
sonuç şöyleyd : “Aynı masrafla aynı m ktar ürün elde ed lm ş ve toplam
olarak şç ler ş md onb r saat çalışarak esk den on k saatl k çalışmakla
aldıkları kadar ücret almışlardır.”649 Ş md , eğ rme ve tarama yerler ndek
deney mlere geçeceğ m, çünkü buralarda, mak neler n hızında %2 b r artış
görülmüştür. Ama ayrıca çok çeş tl kumaşların yapıldığı dokuma kısmında,
çalışma koşullarında en ufak b r değ şme olmamıştı. Sonuç şuydu: “1844
yılında 6 Ocak le 20 N san arasında, 12 saatl k şgününde, ortalama haftalık
ücret, 10 ş l n 1,5 pen , 20 N san le 29 Haz ran arasındak 11 saatl k
şgününde, ortalama haftalık ücret, 10 ş l n 3,5 pen .”650 Burada, ş md onb r
saatte esk den on k saatte üret ld ğ nden fazla ürün elde ed lmekted r ve bu,
tamamen, şç ler n daha düzenl çalışması ve zamandan sağlanan tasarruf
sonucudur. İşç ler, aynı ücret alır ve b r saatl k zaman kazanırlarken,
kap tal st de aynı m ktar ürün elde eder ve, kömür, gaz ve benzer
masraflardan b r saatl k tasarruf sağlamış olur. Horrocks le Jacson beyler n
fabr kalarında da aynı denemeler yapılmış ve aynı başarılar sağlanmıştır.651
Çalışma [sayfa 424] saatler n n kısaltılması, her şeyden önce, bell b r sürede
şç n n daha fazla güç harcamasını sağlayarak, emeğ n yoğunlaştırılması ç n
öznel koşulları hazırlar. Bu kısaltma zorunlu duruma gel r gelmez, mak neler,
sermayen n el nde, bell b r sürede daha fazla emek sızdırmak ç n s steml
b r şek lde kullanılan nesnel araçlar hal n alırlar. Bu k türlü yapılır:
mak nen n hızını artırarak, ve şç ye çalıştıracağı daha fazla mak ne vererek.
Mak neler n yapımının g tt kçe gel şt r lmes , kısmen mak ne olmaksızın şç
üzer nde daha fazla baskı yapmanın olanaksızlığından, kısmen de kısalan
çalışma saatler n n, kap tal st , üret m g derler üzer nde daha sıkı b r
denet mde bulunmaya zorlamasından ler gelen b r gerekl l kt r. Buhar
mak neler ndek gel şmeler, p ston hızını artırdığı g b , aynı zamanda, daha
büyük güç tasarrufu le, aynı ya da daha az kömür tüket m yle, aynı
donanımla, daha fazla mak nen n çalıştırılmasını olanaklı duruma get rm şt r.
İlet m mekan zmasındak gel şmeler, sürtünmey azaltmış ve, modern
mak neler esk ler nden çarpıcı b r şek lde ayıran şaftların çapları le
ağırlıklarında devamlı b r küçülmey sağlamıştır. Ensonu, ş mak neler ndek
gel şmeler, modem buharlı dokuma tezgâhlarında olduğu g b hem boyutlarını
küçültmüş ve hem de hızları le etk nl kler n artırmıştır; ya da pl k eğ rme
mak neler nde olduğu g b hem boyutlarını büyütmüş ve hem de ş yapan
kısımlarının sayısını ve büyüklükler n artırmış; ya da ayrıntılarda yapılan
farked l-meyecek kadar küçük değ ş kl klerle bu kısımların hızlarında b r
artma olmuştur; örneğ n, otomat k pl k mak neler nde ğler n hızı, on yıl
önces ne göre beşte-b r oranında artmıştır.
İşgününün 12 saate nd r lmes , İng ltere’de 1832 tar h nde başlar. 1836
yılında b r fabr katör şöyle d yordu: “Fabr kalarda yapılan ş, bugün,
mak neler n öneml derecede artan hızı yüzünden şç n n gös-termek zorunda
kaldığı daha büyük d kkat ve çaba sayes nde, otuz-kırk yıl önces ne göre çok
daha fazladır.”652 1844 yılında, ş md Shaffes-bury Dükü olan Lord Ashley,
Avam Kamarasında belgelere dayanan şu açıklamayı yaptı:
“Manüfaktür süreçler nde çalışanların yaptıkları ş, ş md bu şler n
başlangıcına göre üç katı fazladır. Mak neler, kuşkusuz, m lyonlarca nsanın
enerj s n gerekt ren şler yapmaktadır; ayrıca, korku ver c hareketler le
egemenl ğ altına aldığı nsanların çalışmalarını da nanılmayacak derecede
artırmıştır. ... [sayfa 425] 1815 yılında 40 numara pl k eğ ren b r ç ft pl k
mak nes n n –12 saatl k şgününde yaptıkları– hareket zlemek, 8 m ll k b r
yolu yürümeye eş tt . 1832’de, aynı numarada pamuk pl ğ eğ ren b r ç ft
pl k mak nes n zlemek ç n alınan yol, 20 m l ve çoğu zaman daha fazlaydı.
1835 yılında” (bu yıl 1815 ya da 1825 olab l r) “b r pl kç her gün bu
mak neler n herb r nde 820 çekme yapar ve k mak nen n toplamı 1.640
çekme ederd . 1832’de, pl kç , b r mak nede 2.200, k mak nede 4.400
çekme yapıyordu. 1844’te çekme sayısı 2.400 ve toplam 4.800’e ulaştı; ve
bazı durumlarda gereken ş m ktarı daha da fazla oluyordu. ... El mde, 1842
yılında bana gönder lm ş olan b r başka belge daha var, bu belgede den l yor
k , ş g derek artıyor – bu artış, yalnızca alınan yolun g tt kçe uzaması
yüzünden değ l, ama çalıştırılan şç sayısı düzenl olarak azaldığı halde
üret len malın m ktarının artmasından ötürüdür, ve ayrıca, şu sıralarda,
şlenmes çok daha zor olan kötü c ns pamuğun eğ r lmes ndend r. ... Tarama
odasında da, ş büyük m ktarda artmıştır. Burada b r k ş , ş md , esk den k
k ş n n yaptığı ş yapmaktadır. Çoğu kadın olmak üzere pek çok k ş n n
çalıştırıldığı dokuma odasında ... eğ rme mak neler n n hızının artması
neden yle son b rkaç yıl çers nde yapılan şte tam %10 oranında b r artış
olmuştur. 1838 yılında haftada eğr len hanks653* sayısı 18.000 d , 1843’te
bu 21.000’e çıkmıştır. 1819 yılında, buharlı dokuma tezgâhlarında dak kada
p cks654* sayısı 60 d , 1842’de 140 oldu ve yapılan şte büyük b r artma
olduğunu gösterd .”655
1844 yılında On k Saatl k Yasa altında ulaşılmış bulunan bu d kkate
değer yoğunlaşma, o sırada İng l z fabr katörler n n bu yönde daha fazla b r
gel şt rmen n olanaksız bulunduğu ve bu nedenle bundan sonra çalışma
saatler nde yapılacak herhang b r azaltmanın üret m n düşmes demek
olacağı yolundak dd alarını haklı göster r g b görünmekteyd . Bu
dd aların görünüştek doğruluğu, fabr katörler n her an uyanık b r denet c s
olan fabr ka denetmen Leonard Horner’ n şu çağdaş sözler nde en y
şek lde görülür.
”Üret len m ktar aslında mak nen n hızına bağlı olduğuna göre, bunları,
aşağıdak koşullara uymak suret yle en hızlı b r b ç mde çalıştırmak, fabr ka
sah b n n çıkarına olacaktır: mak neler n çabuk yıpran-maktan korunması;
üret len malın kal tes n n [sayfa 426] korunması; şç n n sürekl olarak
göstereb leceğ çabadan daha fazlasını harcamadan hareket zleyeb lecek
durumda olması. Fabr ka sah b n n çözüm-lemek zorunda olduğu en öneml
sorunlardan b r s , bu nedenle, yu-kardak koşulları gözönünde bulundurarak
mak neler çalışt rab leceğ en yüksek hızı bulmaktır. Çoğu zaman ş fazla
hızlandırdığı, kopma ve kırılmalar le, çıkartılan kötü ş n, hız artışından ağır
bastığı ve böylece ş yavaşlatmak zorunda kaldığı görülür. Bu nedenle bana
kalırsa, çalışkan ve aklıbaşında b r fabr ka sah b , güven l r b r azam hıza
ulaştığında, onb r saatte on k saattek kadar üret mde bulunamayacaktır.
Ayrıca bence, parça-başı çalışan şç , aynı hızda devam edeb leceğ güce
uygun en yüksek çabayla çalışacaktır.”656 Homer, bu nedenle, çalışma
saatler n n, on k saat n altına düşmes yle üret m n zorunlu olarak azalacağı
sonucuna varmıştır.657 Aradan on yıl geçt kten sonra, gene kend s , her k s
de şgününün zorunlu olarak kısaltılmasıyla son derece uzayab len mak ne ve
nsanın emek-gücündek esnekl ğ , o yıl nasıl gereğ g b tahm n edemed ğ n
tanıtlamak ç n, 1845’tek bu görüşünü nakleder.
Ş md , On Saatl k Yasanın 1847 yılında İng l z pamuklu, yünlü, pekl ve
keten fabr kalarına uygulanmalarını zleyen döneme gelm ş bulunuyoruz.
”İğler n hızı çıkrık t p mak nelerde dak kada 500, bükme t p olanlarda
1.000 dev r artmıştır; yan 1839’da dak kada 4.500 olan b r nc t p
mak nen n ğ hızı, ş md (1862) 5.000’d r; k nc t p mak nede 5.000 olan hız
se, ş md dak kada 6.000’d r; bu, b r nc durumda onda-b r, k nc durumda
beşte-b r artış demekt r.”658 Manchester yakınındak Patr croft’lu tanınmış
mühend s James Nasmyth, 1852 tar h nde Leonard Homer’e yazdığı b r
mektupta, b r buharlı mak nede 1848 ve 1852 tar hler arasında yapılan
gel şmeler anlatmaktadır. Resm kayıtlarda da ma benzer mak neler n 1828
yılındak güçler ne göre tahm n ed len659 buhar mak neler n n
beyg rgüçler n n yalnızca nom nal olduklarını ve ancak gerçek güçler n n b r
gösterges olarak şe yarayab lecekler n bel rtt kten sonra, şunları
söylemekted r: “Aynı ağırlıktak [sayfa 427] buharlı mak nelerden ş md
ortalama en az yüzde 50’den fazla çalışma ya da ş elde ett ğ m ze ve b rçok
durumda, dak kada 220 ayaklık sınırlı hızla çalıştığı günlerde 50 beyg rgücü
sağlayan buharlı mak neler n ş md 100 beyg rgücünün üzer ne çıktıklarına
nanmıyorum.” ... “100 beyg rgücündek buharlı mak neler, yapılarında ve
kazanlarının kapas tes le yapılışındak bazı düzeltmeler sonucu, esk s ne
göre daha büyük b r güçle çalışab lmekted r.” ... “Beyg rgüçler ne oranla
esk s kadar şç çalıştırmakla b rl kte, mak neye oranla daha az şç
kullanılmaktadır..”660 1850 yılında, İng ltere’dek fabr kalar, 25.633. 716
pl k ve 301.445 dokuma tezgâhı şletmek ç n 134.217 nom nal beyg rgücü
kullanmışlardır. 1856’da ğ ve tezgâh sayısı sırasıyla 33.503. 580 ve
369.205 d ; gerekl norm nal beyg rgücü 1850’dek n n aynı olsaydı,
175.000 beyg rgücüne eş t b r güç gerek rd , oysa 1856 yılı stat st kler nde,
f l beyg rgücü 161.435 olup, 1850 yılı esas alınarak hesap ed ld ğ nde
10.000 beyg rgücünden daha fazla b r noksanlık göster yordu.”661
“İstat st kler n (1856 yılı) ortaya koydukları bu gerçekler, fabr ka s stem n n
hızla lerled ğ n göstermekted r; beyg rgücüne oranla esk s kadar şç
kullanmamakla b rl kte, mak nelere oranla daha az şç çalıştırılmaktadır;
buhar mak nes , güçte sağlanan tasarruf ve d ğer yöntemlerle daha büyük
ağırlıktak mak neler çalıştırab lmekted r; mak neler le yapım
yöntemler nde y leşt rmeler, ve mak neler n hızında artış ve d ğer çeş tl
nedenlerle, daha büyük m ktarda ş üret leb l r.”662
“Her tür mak nede yapılan büyük gel şmeler, bunların üret m gücünü
gen ş ölçüde artırmıştır. Çalışma saatler n n kısaltılması, kuşkusuz ... bu
gel şmelerde etken olmuştur. Bu gel şmeler le b rl kte, şç n n daha fazla
çaba harcaması, kısaltılmış ( k saat ya da altıda-b r) şgününde, en az esk s
kadar ürün elde ed lmes n sağlamıştır.”663
Emek-gücünün, daha yoğun b r b ç mde sömürülmes yle fabr katörler n
servetler n n nasıl büyük ölçüde arttığını göstermeye tek b r olay yeterl d r.
1838 le 1850 arasında İng l z pamuklu [sayfa 428] sanay nde ve d ğer
sanay lerde ortalama artış %32 d , oysa 1850-1856 arası bu sayı %86’ya
ulaşmıştır.
On saatl k şgününün etk s altında 1848 le 1856 arasında 8 yıl süres nce
İng l z sanay ndek gel şme ne kadar büyük olursa olsun, bunu zleyen 1856-
1862 yılları arasındak 6 yıllık dönemde bu gel şme, çok daha fazla olmuştur.
Örneğ n pek fabr kalarında 1856’da 1.093. 739 ğ varken, 1862’de bu sayı
1.388.544 olmuş; dokuma tezgâhı se 1856’da 9.260 ken 1862’de 10.709’a
yükselm şt r. Böylece ğ sayısındak artış %26,9, tezgâh sayısındak artış
%15,6 olduğu halde, bu şlerde çalışanların sayısı %7 azalmıştır. 1850
yılında yün pl ğ fabr kalarında 875.830 ğ çalışıyordu. 1856’da se
1.324.549 (artış %51,2), ve 1862’de 1.289.172 (azalış %2,7). Eğer 1856
yılı sayısında görülen, ama 1862 yılı sayısında görülmeyen ğ sayısını
düşersek, 1856 yılından sonra ğ sayısının hemen hemen aynı kaldığını
görürüz. Öte yandan, 1850’den sonra ğ ve tezgâhların hızı çoğu zaman k
katına çıkmıştır. Yünlü fabr kalarında buharlı dokuma tezgâhı sayısı 1850’de
32.617, 1856’da 38. 956, 1862’de 43.048’d r. İşç ler n sayısı 1850’de
79.737, 1856’da 87.794, 1862’de 86.063’tür; bu sayılara, 14 yaşından küçük
olmak üzere 1850’ de 9.956, 1856’da 11.228, 1862’de 13.178 çocuk
dah ld r. Bu nedenle, 1856’ ya göre 1862’de dokuma tezgâhı sayısında büyük
b r artış olduğu halde, çalışan toplam şç sayısı azalmış, sömürülen çocuk
sayısı artmıştır.664
27 N san 1863’te Bay Ferrand, Avam Kamarasında şunları söylüyordu:
“Burada adlarına konuştuğum Lancash re ve Chesh re’ın 16 bölges nden
gelen delegeler, bana, mak nelerdek gel şmeler neden yle fabr kalardak ş n
sürekl olarak arttığını söylem şlerd r. Esk den b r k ş n n k yardımcıyla
b rl kte b r tezgâha bakmaları yer ne, ş md b r k ş h ç yardımcısı
olmaksızın üç tezgâha b rden baktığı g b , dört tezgâha b rden baktığı da sık
sık görülmekted r. On k saatl k ş n ş md on saatten daha az b r süreye
sıkıştırıldığını olaylar açıkça göstermekted r. Bütün bunlardan, fabr ka
şç ler n n katlandıkları zahmet n son on yıl çers nde ne kadar büyük ölçüde
arttığı apaçık ortaya çıkmaktadır.”665 [sayfa 429]
Bu nedenle fabr ka denetmenler , 1844 ve 1850 yasalarının sonuçlarını
durmadan ve haklı olarak övmeler ne karşın, çalışma saatler n n
kısaltılmasının, ş n, şç n n sağlığını ve çalışma kapas tes n tehl keye
düşürecek şek lde yoğunlaşmasına yolaçtığını da t raf etmekten ger
kalmamışlardır. “Pamuklu, yünlü ve pekl fabr kaların çoğunda görülen ve
son b rkaç yıl çers nde hızları büyük ölçüde artan mak nelere şç ler n
yet şeb lmeler ç n gerekl başdöndürücü ve tüket c heyecan Dr.
Greenhow’un bu konudak son raporunda bel rtt ğ g b c ğer hastalıklarından
ler gelen fazla ölümler n nedenler nden b r s olab l r.”666 Çalışma
saatler n n uzatılması yolları bütünüyle tıkanır tıkanmaz, emeğ n yoğunluğunu
s steml b r şek lde yükseltmek ve mak nedek her gel şmey şç y
sömürmede daha yetk n b r araç hal ne get rmek suret yle, sermayen n
uğradığı kaybı yer ne koymak ç n, çok geçmeden çalışma saatler n
kaçınılmaz olarak yen den kısaltacağı b r duruma get rmek zorundaydı.667
Öte yandan, İng l z sanay nde, 1848 le bugün arasındak hızlı gel şme, on
saatl k şgününün yürürlükte olduğu, 1833-1846 dönem arasındak gel şmey
geçm şt r, fabr ka s stem n n lk kez ortaya çıktığı ve şgününün sınırsız
olduğu son yarım yüzyıldak lerlemey daha çok aşmıştır.668 [sayfa 430]
DÖRDÜNCÜ KESİM. – FABRİKA

Bu bölümün başında, fabr kanın gövdes d yeb leceğ m z şey , yan b r


s stem hal nde örgütlenen mak ney ncelem şt k. Orada, mak nen n,
kadınlarla çocukların da emeğ n katarak, kap tal st sömürünün malzemes n
oluşturan nsanoğlunun sayısını nasıl çoğalttığını, çalışma saatler n
alab ld ğ ne uzatarak şç n n bütün zamanına nasıl elkoyduğunu, ve ensonu,
g tg de kısalan sürelerde üret m n çok büyük ölçülerde artmasını sağlayan
gel şmelerle, daha kısa sürede daha fazla ş yaptırmanın, yan emek-gücünü
daha yoğun b r b ç mde sömürmen n b r aracı hal ne nasıl geld ğ n
görmüştük. Ş md , b r bütün olarak fabr kaya, onun en yetk n b ç m ne
dönüyoruz.
Otomat k fabr kanın P ndar’ı669* Dr. Ure, fabr kayı, b r yandan, “B tmez
tükenmez b r hünerle, çeş tl düzenlemelerdek yet şk n ve genç şç ler n
b leşm ş elb rl ğ , merkez b r güçle (b r lk [sayfa 431] dev nd r c yle) sürekl
olarak çalıştırılan b r üretken mak neler s stem ” olarak, öte yandan da
“çeş tl mekan k ve z h nsel organlardan oluşan, ortak b r nesnen n üret m
ç n kes ks z b r uyum çers nde şleyen ve heps de kend kend ne
düzenlenm ş b r dev nd r c güce bağlı bulunan muazzam b r otomat” olarak
açıklıyor Bu k açıklama, özdeş olmaktan çok uzaktır. B r nde, kolekt f şç
ya da emeğ n toplumsal gövdes egemen özne ve mekan k otomat nesne
olarak görünüyor; d ğer nde se, otomatın kend s özned r, şç ler yalnızca
b l nçl organlar, ve otomatın b l nçs z organları le şb rl ğ çers nde ve
onlarla b rl kte merkez dev nd r c güce bağlı görünürler. İlk açıklama,
mak nen n büyük ölçüdek her türlü kullanımı ç n geçerl , k nc s ,
mak nen n sermaye tarafından kullanılmasına ve bu nedenle modern fabr ka
s stem ne özgü ve onu karakter ze eden b r açıklamadır. Bu yüzden Ure,
dev n m n geld ğ merkez mak ney , yalnız b r otomat olarak değ l, otokrat
olarak da açıklamayı yeğ tutar. “Bu gen ş salonlarda buharın şefkatl gücü,
onb nlerce gönüllü hızmetkârını çevres nde toplar.”670
Aletle b rl kte şç n n onu kullanmadak becer s de mak neye geçer.
Alet n ş yapma olanağı, nsanın emek-gücünün zorunlu sınırlarından
kurtulur. Böylece, manüfaktürde şbölümünün dayandığı tekn k temel yıkılmış
olur. Manüfaktürü n telend ren uzmanlaşmış şç ler arasındak
kademeleşmen n yer n , otomat k fabr kaya, mak ney kullananlar tarafından
yapılan her türlü ş n b r ve aynı düzeye nd r lmes ve eş tlenmes eğ l m
alır;671 parça- şç ler arasında yapay olarak yaratılmış olan farklılaşmaların
yer ne, yaş ve c ns yet g b doğal farklılıklar geçer.
Fabr kada şbölümünün yen den ortaya çıkması, esas olarak, şç ler n
özelleşm ş mak neler arasında dağılımı; ve şç k tleler n n, fabr kanın çeş tl
bölümler arasında gruplar hal nde örgütlenmem ş olmalarına karşın, herb r ,
b raraya get r lm ş benzer mak nelere dağılması yüzünden, aralarındak
elb rl ğ , bas t b r elb rl ğ d r. Manüfak-türe özgü organ k grupların yer n ,
ustabaşı le b rkaç yardımcısı arasındak bağlantı alır. Temel bölünme,
mak neler üzer nde f len çalışan şç ler (mak nelere bakan b rkaç şç de
bunların ç nded r) le bu şç ler n salt çıraklığını yapanlar (hemen hemen
özell kle çocuklardan oluşmuşlardır) arasındadır. İşlenecek malzemey
mak neye veren aşa-ğı yukarı bütün [sayfa 432] “besley c ler”, çıraklar
arasında sayılır. Bu bel-l başlı k sınıfa ek olarak, şler , bütün mak nelere
bakmak ve zaman zaman bunları onarmak olan, sayı bakımından önems z
k mseler n sınıfı vardır: mühend s, mak n st, marangoz vb. g b . Bu sınıf,
bazıları b l msel öğren m görmüş, bazıları meslekten yet şme, fabr ka şç ler
sınıfından farklı, yalnızca onlara eklenen daha üst b r sınıftır.672 Bu
şbölümü, tamamen tekn k b r şbölümüdür.
İşç n n mak ne üzer nde çalışmayı, kend hareketler n otomatın tekdüze
ve sürekl hareket ne uydurab lmes ç n ta çocukluk yıllarından ögrenmes
gerek r. Mak neler, bütünüyle, hep b rl kte ve uyum çers nde çalışan çok
yanlı b r s stem meydana get rd ğ ne göre, buna dayanan elb rl ğ n n de,
çeş tl şç gruplarının farklı türdek mak neler arasında dağılımını gerekt r r.
Ama mak nen n kullanılması, man fak-türdek g b bell b r adamın bell b r
göreve sürekl olarak bağlı kalması b ç m ndek bu dağılımın katılaşması
zorunluluğunu ortadan kaldırır.673 S stem n bütününün dev n m , şç den değ l
de mak neden doğduğu ç n, ş kes nt ye uğramaksızın, her an, herhang b r
k msen n değ şmes mümkündür. Fabr katörler n 1848-1850 başkaldırmaları
sırasında yürürlüğe koydukları vard ya s stem , bunun en çarpıcı kanıtıdır.
Ensonu mak ne üzer nde çalışmanın genç nsanlara kazandırdığı hızlılık salt
mak ne üzer nde çalışmak üzere özel b r sınıfın eğ t lmes zorunluluğunu
ortadan kaldırır.674 Yalnızca çırakların yaptıkları [sayfa 433] şler, b r ölçüde,
fabr kada mak neler tarafından da görüleb l r,675 ve zaten son derece bas t
olmaları neden yle de bu cansıkıcı şler yüklenenler n sık sık ve sürekl
değ şt r lmeler olanağı da vardır.
Tekn k dey m yle esk şbölümü s stem , mak ne tarafından tahtından
nd r lmes ne karşın, manüfaktürden devralınan geleneksel b r alışkanlık
olarak sürüklen r g der ve daha sonra emek-gücünün sömürülme aracı olarak
sermaye tarafından daha ğrenç b r şek lde s stemleşt r l r ve yerleşt r l r.
B r ve aynı alet yaşam boyu kallanmanın verd ğ uzmanlık, ş md , b r ve
aynı mak neye yaşam boyu h zmet etmen n verd ğ uzmanlık hal n alır.
Mak ne, şç y , ta çocukluğundan başlayarak, parça mak nen n b r kısmı
hal ne sokmak amacıyla kötüye kullanmıştır.676 Böylece şç n n kend s n n
yen den-üret m masrafları büyük ölçüde azaldığı g b , aynı zamanda, tümüyle
fabr kaya ve dolayısıyla kap tal ste olan çares z bağımlılığı da tamamlanmış
olur. Her yerde olduğu g b burada da, toplumsal üret m sürec ndek gel şme
neden yle artmış bulunan üretkenl kle, bu sürec n kap tal st b ç mde
sömürülmes sonucu artan üretkenl ğ b rb r nden ayırmamız gerek r.
Elzanaatları le manüfaktürde, şç , alet kullanırdı, oysa fabr kada, ş md ,
mak ne, şç y kullanmaktadır. Orada, emek aracının hareket şç den
gel yordu, burda se mak nen n hareketler n zlemek zorunda olan odur.
Manüfaktürde şç ler canlı mekan zmanın b rer parçasıydı. Fabr kada, onun
yalnızca canlı b r eklent s olan şç den bağımsız cansız mekan zma vardır.
“Aynı mekan k ş n tekrar tekrar yapıldığı bu b t p tükenmez sef l cansıkıntısı
ve alınter , aynen S syphus’un ş ne benzer. Sırtlanılan ağır ş yükü, tıpkı b r
kaya parçası g b durmadan per şan şç n n üzer ne yuvarlanır.”677 Aynı [sayfa
434] zamanda, bu fabr ka ş , s n r s stem n tükett ğ g b , adaleler n çok yanlı
çalışmasını engeller ve, hem vücut, hem z h n faal yetler ndek özgürlüğün
her atomunu tümüyle el nden alır.678 Mak ne, şç y şten kurtarmadığı, ama
yalnızca çalışmanın bütün lg nçl ğ n yokett ğ ç n, ş n haf flemes b le b r
çeş t şkence hal n alır. Her türlü kap tal st üret m, yalnızca b r emek-sürec
olmayıp, aynı zamanda b r artı-değer yaratma sürec de olduğu ç n, şu ortak
özell ğ göster r: emek araçlarını kullanan şç değ ld r, ters ne, şç y
kullanan emek araçlarıdır. Ne var k , bu ters ne dönüş, lk kez yalnız fabr ka
s stem nde tekn k ve somut b r gerçekl k kazanır. Otomat hal ne dönüşen
emek aracı, emek-sürec nde şç n n karşısına, canlı emek-gücüne egemen
olan ve onu b t r p tüketen sermaye ve ölü emek şekl nde çıkar. Üret m n
z h nsel güçler n n el emeğ nden ayrılması ve bu güçler n, sermayen n emek
üzer ndek kudret hal ne dönüşmes , daha önce gösterd ğ m z g b , ensonu,
mak ne temel üzer nde yükselen büyük sanay tarafından tamamlanmıştır.
Fabr ka şç s ç n önems z olan her b rey n özel hüner , b l m, dev f z k
güçler, ve fabr ka mekan zmasında somutlaşan ve bu mekan zma le b rl kte
“patron”un kudret n oluşturan k tle emeğ karşısında, küçücük b r m ktar
olarak yokolur g der. Beyn nde, mak ne ve mak ne üzer ndek tekel n
ayrılmaz b r b ç mde kenetlend ğ bu “patron”, “ şç ler” le ne zaman b r
anlaşmazlığa düşse, onları küçümser b r eda le şunları söy-ler: “Fabr ka
şç ler şunu b r an akıllarından çıkarmasınlar k , onlarınk gerçekten çok
küçük c nsten hüner steyen b r şt r; bundan daha kolay öğren leb lecek ve
n tel ğ bakımından bundan daha.fazla ücret ödenen, ya da en az uzmanlık
veren çok kısa b r eğ t mle bundan daha çabuk ve bol elde ed leb lecek
başka h ç b r ş yoktur. ... Patronun mak nes , aslında, üret m ç nde, altı aylık
b r eğ t m n öğreteceğ ve sıradan b r tarım şç s n n b le öğreneb leceğ
fabr ka şç s n n emek ve hüner nden çok daha öneml rol oynar.”679 [sayfa 435]
İşç n n, emek araçlarının tekdüze hareketler ne tekn k bakımdan bağlı oluşu
le, her k c ns yetten ve her yaştan b reyler çers nde toplayan şç
topluluğunun kend ne özgü yapısı, fabr kada tam b r s stem hal n alan b r
kışla d s lpl n yaratarak daha önce de sözü ed len denet m ve gözcülük ş n
ayrı b r uğraş hal ne get r r; ve böylece, çal şanları, şç ler ve gözcüler ya da
sanay ordusunun erler ve çavuşları d ye sınıflara bölmüş olur. “[Otomat k
fabr kada] karşılaşılan başlıca güçlük ... her şeyden önce, nsanları
gel ş güzel çalışma alışkanlıklarından kurtarmak ve on-ları karmaşık
otomatın değ şmeyep düzenl l ğ le özdeş hale gelecek b ç mde eğ tmekt r.
Fabr kanın çalışma hızının gerekler ne uygun düşen b r d s pl n yönetmel ğ n
meydana get rmek ve uygulamak, Ark-wr ght’ n g r şt ğ herkülce b r ş ve
soylu b r başarıdır! S stem n en y b ç mde örgütlend ğ ve ş n son derece
haf flet ld ğ bugün b le, organ k çağını geçm ş k mseler yararlı fabr ka
şç ler hal ne get rmek adeta olanaksız halded r.”680 Burjuvaz n n başka
konularda dörtelle sarıldığı sorumluluğun bölüşülmes lkes le, bundan
daha da fazla beğend ğ tems l s stem h ç d kkate almaksızın, sermayen n
b r yasako-yucusu g b , şç ler üzer ndek kayıtsız şartsız egemenl ğ n
d led ğ şek lde formülleşt rd ğ fabr ka yönetmel ğ , gen ş ölç’üde elb rl ğ
ve emek araçları le özell kle mak neler n ortaklaşa kullanılmasıyla emek-
sürec n n gerekl kıldığı toplumsal düzen n kap tal stçe b r kar katüründen
başka b r şey değ ld . Köle çalıştıranların eller ndek kamçının yer n , ş md ,
gözcüler n el ndek ceza k tabı alıyordu. Bütün cezalar en nde sonunda,
doğal olarak, para cezası ve ücret b ç m ne gel p dayanıyor ve fabr ka
Lycurgus’unun yasa koyma mar fet , her şey öyle düzenl yordu k , bu
yasaların ç ğnenmes , onun ç n, yasalara uyulmasından daha kârlı
oluyordu.681 [sayfa 436]
B z, burada, yalnızca, fabr ka ş n n yürütüldüğü madd koşullara
değ nm ş bulunuyoruz. Her duyu organının, yapay olarak yükselen sıcaklık,
toz-toprak dolu hava, kulakları sağır ed c gürültü le aynı derecede zarar
görmes n n, üstüste sıralanmış mak neler arasındak ölüm ve yaralanma
tehl kes n n burada sözünü b le etm yoruz; bunlar, âdeta mevs mler n
düzenl l ğ yle [sayfa 437] yayınlanan, sanay savaşındak ölü ve yaralı
l steler nde yer almaktadır.682 Fabr ka s stem yle, sank b r yerde
yet şt r lm ş g b olgunlaşan ve güçlenen toplumsal üret m araçlarında
sağlanan tasarruf sermayen n eller nde, şç n n çalışırken yaşamı ç n zorunlu
şey , s steml b r soygunculuğa dönüştürür; yer, ışık, hava ve üret m
sürec n n beraber nde get rd ğ tehl kelere karşı onun yaşamını korumak ç n
alınacak her türlü önlem üzer nde aynı soygun yapılır; şç n n rahatlığı ç n
gerekl şeyler üzer ndek soygunun burada h ç sözünü etm yoruz.683 Four er,
fabr kaları, “ slah ed lm ş hap sane-ler” d ye adlandırdığında haksız mıydı?
684 [sayfa 438]

BEŞİNCİ KESİM. – İŞÇİ İLE MAKİNE ARASINDAKİ ÇEKİŞME

Kap tal st le ücretl şç arasındak savaşımın tar h , sermayen n


köken ne kadar g der. Bütün manüfaktür dönem boyunca bu çek şme,
ş ddetle devam ed p g tm şt r.685 Ne var k , ancak mak nen n kullanılmaya
başlamasıyla, şç , sermayen n somutlaşmış şekl olan bu emek aracının
kend s yle savaşmaya başlamıştır. Kap tal st üret m tarzının madd temel
olduğu ç n bu özel üret m aracı şekl ne karşı başkaldırmıştır.
17. yüzyılda hemen hemen bütün Avrupa’da şç ler n, kurdele ve şer t
dokumakta kullanılan ve Almanya’da Bandmühle, Schnur-mühle,
Mühlenstuhl den len, kurdele dokuma tezgâhına karşı ayaklandıkları
görülmüştür. Bu mak neler, Almanya’da cat ed lm şlerd , Abbé Lancellott ,
1579’da yazdığı ve 1636’da Vened k’te yayınlanan ya-pıtında şöyle d yor:
“Danz g’l Anthony Müller 50 yıl kadar önce, bu kentte, aynı anda 4-6 parça
kumaşı b rden dokuyan olağanüstü b r mak ne görmüştü. Ama bu cadın,
b rçok şç y sokağa dökeceğ nden kuşkulanan beled ye başkanı, cadı yapanı
g zl ce boğazlattı ya da boğdurdu.” Leyden’de, bu mak ne, 1629’a kadar
kullanılmadı; kurdele dokumacılarının [sayfa 439] ayaklanması, ensonu, şeh r
mecl s n bu mak ney yasaklamaya zorladı. Bu mak nen n Leyden’e
get r l ş ne değ nen Boxhorn (Inst. Pol., 1663) şöyle d yor: “In hac urbe ante
hos v g nt c rc ter annos nstrumentum qu dam nvenerunt textor um, quo
solus qu s plus pann et fac l us conf cere poterat, quam plures aequal
tempore. H nc turbæ ortæ et querulæ textorum, tandemque usus hujus
nstrument a mag stratu prah b tus est.”686* Bu tezgâha karşı 1632-1639
vb. yıllarında azçok yasaklayıcı çeş tl kararnameler çıkardıktan sonra
Hollanda Devlet Mecl s , sonunda, 15 Aralık 1661’de yayınlanan b r
kararname le bunun kullanılmasına bel rl koşullar altında z n verd .
İng ltere’de kullanılması şç ler arasında huzursuzluklara yolaç-tığı
sıralarda, 1676’da, bu tezgâh, Kolonya’da da yasaklandı. 19 Şubat 1685
tar hl b r mparatorluk kararı le bütün Almanya’da kullanılması yasaklandı.
Hamburg’da se, senatonun emr yle, halkın önünde yakıldı. 9 Şubat 1719’da,
İmparator Şarl VI, 1685 tar hl kararı yen led ve ancak 1765’te Saksonya
seç m bölges nde kullanılmasına z n ver ld . Avrupa’yı temel nden sarsan bu
mak ne, aslında, buharlı pl k ve dokuma tezgâhının, ve 18. Yüzyıl sanay
devr m n n öncüsüydü. Bu mak nede, h ç deney m olmayan b r çocuk,
yalnızca b r kolu ler -ger çekerek bütün mak neler harekete geç reb l yor
ve gel şm ş şekl yle aynı anda 40-50 parçayı b rden dokuyab l yordu.
1630 yıllarında Londra yakınında b r Hollandalı tarafından kurulan b r
yel bıçkı değ rmen halkın taşkınlığı sonucu yıkılmıştı. 18. yüzyıl başlarına
kadar su le çalışan bıçkı tezgâhları, Parlamentonun desteğ olduğu ç n,
halkın d ren ş karşısında güçlükle dayanab lm şt r. Everet, 1758 yılında, lk
kez su gücüyle çalışan yün kırpma mak nes n yaptığı zaman, şs zl ğe t len
100.000 k ş mak ney ateşe verm şt . Yaşamlarını o zamana kadar yün
taramakla kazanan ell b n k ş , Ark-wr ght’ın tarama mak nes ne karşı,
Parlamentoya d lekçe verm şlerd . Bu yüzyılın lk 15 yılında, İng ltere’de
manüfaktür bölgeler nde görülen ve özell kle buharlı tezgâhların
kullanılmasının yolaçtığı, Ludd te hareket d ye b l nen, büyük ölçüde mak ne
tahr b olayları, S dmouth, Castleraagh [sayfa 440] ve benzerler n n, ant -
jakoben hükümetler ne, en ger c ve zorlu önlemler alma bahanes n
sağlamıştır. İşç ler n, mak ne le sermayey b rb r nden ayırdetmeler ve
saldırılarını madd üret m araçlarına değ l, bunların kullanılış tarzına
yöneltmey öğrenmeler ç n, hem zamana, hem de deney me gereks nmeler
vardı.687 Manüfaktür-de ücret konusundak savaşımlar, manüfaktürü önkoşul
olarak kabul etm ş ve h ç b r zaman onun varlığına yönelt lmem şt r. Yen
manü-faktürler n kurulmasına karşı d renme, şç lerden değ l, loncalardan ve
ayrıcalıklı kentlerden gelm şt r. Bu nedenle, manüfaktür dönem n n yazarları,
şbölümünü, şç ler şler nden eden b r yöntem olarak değ l, şç
noksanlığını kapatan b r yol olarak ele almışlardır. Aradak fark besbell d r.
Örneğ n, İng ltere’de, s md 500.000 k ş yle eğ r len pamuğu, esk eğ rme
çarklarıyla eğ rmek ç n 100 m lyon nsana gerek vardır, den rse, bu, h ç b r
zaman mak nen n, zaten mevcut olmayan bu m lyonlarca nsanın yer n aldığı
anlamına gelmez. Bu, yalnızca, eğ rme mak nes n n yer n ancak şu kadar
m lyon nsanın doldurab leceğ anlamını taşır. Öte yandan, b z, eğer
İng ltere’de buharlı dokuma tezgâhının 800.000 dokumacıyı sokağa attığını
söylersek, bel rl sayıda şç tarafıınan yer doldurulab lecek mevcut
mak neden sözetm ş olmayız, ama bu t p tezgâhlar tarafından f len yer
alınan ya da yer nden ed len şu kadar sayıda şç y sözkonusu etm ş oluruz.
Manüfaktür dönem nde, şbölümü le değ şm ş olmakla b rl kte, el emeğ
hâlâ temel öğeyd . Yen sömürge pazarlarının talepler , ortaçağlardan kalma
n speten az sayıdak kentl şç ler le karşılanamıyordu, ve asıl anlamıyla
manüfak-tür, feodal b r s stem n dağılmasıyla topraklarından atılan kırsal
bölge nüfusuna yen üret m alanları açtı. Bu nedenle, o sıralarda,
şyerler ndek şbölümü le elb rl ğ , şç Ier n üret m gücünü artırdığı ç n,
daha çok olumlu b r açıdan görülüyordu.688 Büyük sanay dönem nden çok
önce, elb rl ğ ve emek araçlarının b rkaç [sayfa 441] elde toplanması, bu
yöntemler n tarıma uygulandığı b rçok ülkede, üret m n b ç mler nde, büyük,
an ve zorunlu devr mlere ve dolayısıyla, kırsal bölge halkının yaşama
koşullarıyla emek araçlarında devr mlere yolaçtı. Ama bu çatışma,
başlangıçta sermaye le ücretl şç arasında olmaktan çok, büyük ve küçük
toprak sah pler arasında olur; öte yandan toprak şç ler n n yer n , emek
araçlarının, koyunların, beyg rler n vb. aldığı durumlarda zora dayanan
hareketler, sanay devr m n n başlangıcı olarak derhal görülür. İşç ler
topraktan sürülmüş, ardından, yerler ne koyunlar get r lm şt r. İng ltere’de
olduğu g b büyük ölçüde toprak gaspı, gen ş çapta tarımın kurulması ç n b r
alan yaratmada atılacak lk adımdır.689113a Bu nedenle tarımdak bu köklü
değ ş m, başlangıçta daha da pol t k b r devr m görünüşünded r.
Emek aracı, mak ne şekl n alır almaz, b zzat şç n n rak b olur.690
Mak ne aracılığı le sermayen n kend kend s n gen şletmes , o zamandan
ber geç m araçları bu mak ne tarafından tahr p ed len şç ler n sayısı le
doğru orantılıdır. Tümüyle kap tal st üret m s stem , şç n n emek-gücünü b r
meta olarak satması olgusuna dayanır. İşbölümü, bu emek-gücünü, bell b r
alet kullanma hüner ne nd rgeyerek uzmanlaştırır. Bu alet n kullanılması,
mak nen n ş olur olmaz, şç n n emek-gücünün kullanım-değer le b rl kte
değ ş m-değer de yokolur; kâğıt paranın yasalarla dolaşımdan kalkması g b ,
şç de, ş md satılamaz hale gelm şt r. İşç sınıfının, mak nen n fazlalık
hal ne get rd ğ bu kısmı, yan sermayen n kend kend s n gen şletmes ç n
hemen gereks nmes bulunmayan bu kes m, ya esk elzanaatları ve manüfaktür
le mak ne arasında eş t olmayan koşullar altında geçen b r savaşımda
yokolur, ya da sanay n daha kolay ulaşılab l r kollarına akar, emek pazarını
doldurur ve emek-gücünün f yatını değer n n altına düşürür. Istıraplarının
hem geç c (“geç c b r rahats zlık”) ve [sayfa 442] hem de mak nen n bell b r
üret m alanının tümü üzer nde egemenl ğ n ancak yavaş yavaş kurması
neden yle, yıkıcı etk s n n gen şl k ve yoğunluğunun azalacağı düşünces ,
şç ler ç n büyük b r tesell olur. Bu k tesell den lk , k nc s n etk s z
kılar. Mak ne, b r sanay yavaş yavaş ele geç rd ğ zaman, kend s le
rekabet eden şç ler arasında müzm n b r sefalet yaratır. Geç ş n hızlı olduğu
durumlarda, etk s de ş ddetl olur ve gen ş k tlelerce duyulur. Tar h, İng l z
eldokumacılarının yavaş yavaş yokolmasından daha korkunç b r trajed
kaydetmez; b rkaç on yıl boyunca süren bu yokolma, ensonu 1838’de sona
erm şt r. Bunların çoğu açlıktan ölmüşler, pek çok a le günde 2½ pen le
uzun süre b tk sel b r yaşam sürmüşlerd r.691 Öte yandan, İng l z pamuklu
mak neler , H nd stan’da vah m b r etk yarattı. 1834-35’te Genel Val şöyle
yazıyordu: “Buradak sefalet n b r eş ne tar hte zor raslanır. Pamuk
dokumacılarının kem kler H nd stan ovalarını beyaza boyamıştır.” H ç
kuşkusuz, bu dokumacıları, bu “geç c ” dünyadan göçürmekle, mak ne, yalnız
“geç c b r rahatsızlık”tan fazlasına yolaçmamıştır. Ger de kalanlara gel nce,
mak ne durmadan yen üret m alanlarına elattığına göre, geç c etk s aslında
kalıcı ve da m d r. Demek oluyor k , kap tal st üret m tarzının, şç ye karşı,
bütünüyle emek araçlarına ve ürüne kazandırdığı bağımsız ve yabancılaşmış
n tel k, mak ne aracılığı le tam b r uzlaşmaz çel şk hal n almaktad r.692 İşte
bunun ç n, mak nen n ortaya [sayfa 443] çıkışıyla b rl kte, lk kez şç , emek
aracına karşı ş ddetle başkaldırmak-tadır.
Emek aracı, şç y yere serer. İk s arasındak bu dolaysız uzlaşmaz
karşıtlık, yen kullanılmaya başlanan b r mak nen n, esk zamanlardan
süregelen elzanaatları ya da manüfaktürlerle rekabet ett ğ zaman, en ş ddetl
şek lde ortaya çıkar. Ama büyük sanay lerde b le, mak nelerdek sürekl
y leşt rmeler ve otomat k s stemdek gel şmeler, buna benzer etk ler yapar.
“Gel şt r len b r mak nen n amacı, el emeğ n azaltmak ve fabr kadak üret m
sürec ndek b r halkayı nsandan b r aygıt yer ne dem rden b r aygıt koyarak
tamamlamaktır.”693 “Ş md ye kadar elle şlet len b r mak neye buhar gücünün
uyarlanması günlük olaylardandır ... mak neler üzer nde, güç tasarrufu, daha
y üretmek, aynı sürede daha fazla ş çıkartmak, ya da b r çocuğun, b r
kadının ya da b r erkeğ n yer n doldurmak g b amaçlarla yapılan ufak-tefek
düzeltmeler devamlı olup, bunlar bazan öneml şeyler g b görünmemekle
b rl kte, öneml sonuçlar doğururlar.”694 “B r sürec n hünerl ve hata
yapmayan b r el gerekt rd ğ durumlarda, bu ş, hünerl olmakla b rl kte, her
türlü düzens zl klere eğ l ml şç den derhal alınıyor ve, b r çocuğun b le
denetleyeb leceğ kend kend ne düzenlenen özel b r mekan zmaya
ver l yor.”695 “Otomat k s stemde hünerl emek g tg de önem n y t r r.”696
“Mak nelerdek gel şmeler aynı sonucu almak ç n esk s kadar yet şk n şç
çalıştırma zorunluluğunu ortaan kaldırmakla kalmaz, aynı zamanda, b r tür
nsan emeğ yer ne b r d ğer n , daha hünerl olan yer ne daha az hünerl s n ,
erkek yer ne kadını, yet şk n nsan yer ne çocuğu koymakla, şç ücretler nde
yen çalkantılara neden olur.”697 “Öteden ber kullanılan pl k mak nes n n
yer n [sayfa 444] otomat k eğ rme mak nes n n alması le, erkek eğ r c ler n
çoğu şten çıkarıldı, del kanlılar le çocuklar şler nde kaldılar.”698 B r km ş
prat k deney mler, hazır mekan k araçlar ve sürekl tekn k gel şmeler
neden yle, fabr ka s stem ndek olağanüstü gel şme gücü, kısaltılmış
şgününün baskısı altında, bu s stem n dev adımlarıyla lerlem ş olduğunu
b ze tanıtlar. Ama İng l z pamuklu sanay n n en parlak yılı olan 1860’ta,
Amer kan ç savaşının dürtüsüyle b rb r n zleyen üç yıl ç nde,
mak nelerdek dörtnala gel şmeler ve bunun sonucu şç ler n şs z kalacakları
k m n aklına gel rd ? Bu konuda fabr ka denetmenler n n raporlarından
alınacak b rkaç örnek yeterl olacaktır. Manchester’l b r fabr katör şöyle
d yor: “Esk den el m zde 75 tarama mak nes vardı, ş md aynı m ktarda ş
çıkartan 12 mak nem z var. 14 şç daha az çalıştırıyoruz, haftada 10 sterl n
tasarruf etm ş oluyoruz. Tüket len pamuk m ktarındak f re %10 c varında b r
azalma gösterd .” “Manchester’dek b r başka nce pl k fabr kasında, bana,
artan hız ve bazı otomat k süreçler n ben msenmes yle kullanılan şç
sayısında b r bölümde dörtte-b r, d ğer b r bölümde yarıdan fazla nd r m
yapıldığı ve k nc tarama yer ne b r tarama mak nes konulmasıyla, bu şte
çalıştırılan şç sayısında öneml b r azalma olduğu fade ed ld .” Başka b r
pl k fabr kasında se şç sayısındak tasarruf %10 olarak tahm n ed l yor.
Manches-ter’l pl kç G lmour beyler şöyle d yorlar: “Yen mak nelerle
masraflarımız havalandırma department’ nde [bölüm. -ç.] ücret ve şç
olarak üçte-b r daha az, germe ve sarma room’unda, [oda. -ç.] masraf olarak
aşağı yukarı üçte-b r, şç olarak gene üçte-b r daha az; eğ rme odasında
masraflar yaklaşık olarak üçte-b r azdır. Ama heps bu kadar da değ l,
pl ğ m z dokumacılara g tt ğ zaman, yen mak neler n uygulanmasıyla o
derece kal tes yükselm şt r k , hem m ktar olarak daha fazla bez
dokuyacaktır, hem de esk mak nelerle üret len pl kten daha ucuza
üret leceklerd r.”699 Bay Redgrave aynı raporda daha sonra şunları söyler:
“Artan üret me karşı şç sayısındak azalma gerçekte da ma olmakta; yünlü
fabr kalarında bu azalma b r süre önce başladı ve hâlâ devam etmekte;
Rochdale yakınlarındak b r okulun müdürü, bana, b rkaç gün önce, kız
öğrenc sayısındak azalmanın yalnız bunalımdan ler gelmed ğ n , [sayfa 445]
pamuklu fabr kalarındak mak neler n değ şmes yle kısa sürel çalışanlar
arasında 70 k ş ye yol ver lmes n n de bunda rolü olduğunu söylem şt r.”700
Aşağıdak tablo, İng l z pamuklu sanay nde Amer kan ç savaşı
neden yle mak nelerdek gel şmeler n toplam sonucunu göstermekted r.

FABRİKA SAYISI
1858 1861 1868
İng ltere ve Gal............... 2.046 2.715 2.405
İskoçya............................ 152 163 131
İrlanda............................. 12 9 13
B rleş k Krallık ............... 2.210 2.887 2.549
BUHARLI DOKUMA TEZGAHI SAYISI
İng ltere ve Gal............... 275.590 368.125 344.719
İskoçya............................ 21.624 30.110 31.864
İrlanda............................. 1.633 1.757 2.746
B rleş k Krallık ............... 298.847 399.992 379.329
İĞ SAYISI
İng ltere ve Gal................ 25.818.576 28.352.125 30.478.228
İskoçya............................. 2.041.129 1.915.398 1.397.546
İrlanda.............................. 150.512 119.944 124.240
B rleş k Krallık ................ 28.010.217 30.387.467 32.000.014
ÇALIŞTIRILAN PERSONEL SAYISI
İng ltere ve Gal............... 341.170 407.598 357.052
İskoçya............................ 34.698 41.237 39.809
İrlanda............................. 3.345 2.734 4.203
B rleş k Krallık ............... 379.213 451.569 401.064

Demek oluyor k , 1861 le 1868 arasında 338 pamuklu fabr kası


yokolmuş, b r başka dey şle, büyük çapta daha çok üretken mak ne, daha az
sayıda kap tal st n el nde toplanmıştır. Buharlı dokuma tezgâhı sayısı, 20.963
tane azalmıştır; ama aynı sürede üret c güçler arttığı ç n, gel şm ş b r
tezgâhın esk s ne göre daha fazla üret mde bulunmuş olması gerek r. Ensonu,
ğ sayısında 1.612.541 adetl k b r artış olduğu halde, şç sayısında 50.505
k ş l k [sayfa 446] b r azalma olmuştur. Pamuk bunalımın n şç ler arasmda
yarattığı, “geç c ” sefalet artmış ve, mak nedek hızlı ve sürekl gel şmeyle
geç c olmaktan çıkıp sürekl b r durum almıştır.
Ama mak ne, şç n n karşısına da ma onun sırtını yere get ren ve devamlı
olarak onu gereks z kılan b r rak p g b çıkmakla kalmaz. Aynı zamanda, o,
şç ye düşman b r güçtür ve bunu, sermaye, hem bütün gücüyle lân eder, hem
de bundan yararlanır. O, grevler , şç sınıfının sermayen n tahakkümüne
karşı bu devresel başkaldırmalarını ezmede en güçlü s laht r.701 Gaskell’e
göre, buharlı mak ne daha ş n başında nsan gücünün hasmı ve düşmanı d ,
ve kap tal st, yen doğan fabr ka s stem n b r bunalımla tehd t eden şç ler n
artan talepler n ezmede bu düşmanlıktan yararlanmıştır.702 Salt şç sınıfının
ayaklanmalarına karşı sermayen n el ne s lah vermek amacıyla 1830’dan ber
yapılan catların b r tar h n yazmak mümkündür. Otomat k s stemde yen b r
dönem açtığı ç n, bu öneml buluşların başında, kend kend ne şleyen tezgâh
yer alır.703
Buharlı çek c bulan Nasmyth, Send kalar B rl ğ Kom syonu önünde,
1851 yılında mak n stler n yaygın ve uzun süren grevler sonucu, kend s n n
mak neler üzer nde yapmış olduğu gel şmeler konusunda şu açıklamalarda
bulunmuştur: “B z m modern mekan k gel şt rmem z n başlıca özell ğ , kend
kend ne hareket eden mak ne-alet-ler n s steme katılmasıdır. Ş md artık her
mak ne şç s n n ya da hatta çocuğun yapab leceğ şey, b zzat çalışmak değ l,
güzel güzel şleyen mak neye yalnızca gözkulak olmaktır. Salt hünerler ne
dayanan tüm şç ler sınıfına artık gereks nme kalmamıştır. Esk den her
mak n st n yanında, dört çocuk çalıştırırdım. Yen mekan k düzenlemeler
neden yle yet şk n şç sayısını 1.500’den 750’ye nd rd m. Böylece kârım
oldukça artmış oldu.”
Ure, pamuklu basma ş nde kullanılan b r mak ne ç n şunları söylüyor:
“Kap tal stler, ensonu bu dayanılmaz kölel kten” (yan şç ler le yaptıkları
sözleşmeler n ağır hükümler nden) [sayfa 447] “b l m n bulacağı deneyle
kurtulma yollarını aradılar ve çok geçmeden mantık kuralları gereğ nce,
kafanın, vücudun daha aşağı derecedek organları üzer ndek meşru
egemenl ğ n kurdular.” İpl k düzeltme mak nes ç n şöyle d yor:
“İşbölümünün esk s perler ger s nde kend ler n çok güvenl gören
hoşnutsuzlar takımı, yen mekan k buluşlarla kanatlarının sarıldığını ve
savunma hatlarının h ç b r şe yaramadığını gördüler ve ster stemez tesl m
olmak zorunda kaldılar.” Otomat k dokuma tezgâhının bulunuşuyla lg l
olarak da şöyle d yor: “Çalışkan sınıflar arasında düzen yen den kurma
görev n yüklenen b r yaratık. ... Bu buluş, daha önce ler sürülmüş bulunan
büyük öğret y doğruluyor: sermaye, b l m h zmet ne aldığı anda, şç n n söz
d nlemez el , uysallığı öğrenecekt r.”704
Ure’n n yapıtı, 30 yıl önce, fabr ka s stem n n henüz pek az gel şme
gösterd ğ b r sırada yaymlanmış olmakla b rl kte, gene de, fabr ka ruhunu
yetk n b r b ç mde d le get rmekte ve yalnızca yüzeydek s n s zm n değ l,
aynı zamanda, kap tal st beyn n budalaca çel şk ler n açığa vuran bönlüğünü
de yansıtmaktadır. Örneğ n yukarda sözü ed len “öğret ”y , yan sermayen n
ücrete bağladığı b l m n yardımıyla da -ma şç n n natçı el n
uysallaştırdığını öne sürdükten sonra, “f z ko-mekan k b l m n n, yoksulları
ezmede b r araç olarak zeng n kap tal stlere kend s n k raladığı yolundak
suçlamalar” karşısında öfkeye kapılıyor. Mak nelerdek hızlı gel şmen n şç
sınıfı ç n ne kadar yararlı olduğu konusunda uzun b r va z verd kten sonra,
d kkats zl k ve grevlerle, bu gel şmey çabuklaştırdıklarını da kend ler ne
anımsatıyor ve d yor k , “Bu tür ş ddetl başkaldırmalar, kend başını derde
sokan dargörüşlü b r adamın bayağı karakter n açığa vurur.” Oysa b rkaç
sayfa önce, bunun ters n söyler: “Fabr ka şç ler arasındak yanlış
görüşlerden ler gelen ş ddetl çatışmalar ve ş kes lmeler olmasa, fabr ka
s stem , bütün lg l ler n yararına olmak üzere daha hızlı b r gel şme
göster rd .” Ardından tekrar feryat eder: “Mak nelerdek gel şmeler n yavaş
olması, Büyük Br tanya’nın pamuk bölges ndek halkın y l ğ ne olmuştur.”
“Mak nelerdek gel şmeler n b r kısmı yet şk n şç y şs z bırakarak kazanç
dereces n düşürdüğü ve böylece emekler ne olan gereks nmeye oranla
sayılarını çok bollaştırdığı söylen r. [sayfa 448] Bu durum, kuşkusuz, çocuk
emeğ ne olan taleb artırır ve onların ücret dereceler n de yükselt r.” Öte
yandan, bu aynı tesell meleğ , çocuklara ver len ücret n düşüklüğünü, ana-
babaların çocuklarını çok küçük yaşta fabr kaya göndermeler ne engel
olduğu ç n savunur. K tabı baş-tan sona, sınırsız b r şgününü haklı
göstermeye dayanır; Parlamentonun 13 yaşındak çocukların günde 12 saat
çalıştırılarak tüket lmes n yasaklaması, onun l beral ruhuna, ortaçağların en
karanlık günler n anımsatır. Bu durum, gene de, onu, bütün fabr ka şç ler n ,
mak ne sayes nde “ölümsüz çıkarlarını” düşünmeye daha çok zaman
buldukları ç n yüce Tanrıya şükretmeye davet etmekten alıkoyamaz.705

ALTINCI KESİM. – MAKİNELERIN İŞSİZ BIRAKTIĞI


İŞÇİLERLE İLGİLİ TELÂFİ TEORİSİ

James M ll, MacCulloch, Torrens Sen or, John Stuart M ll ve daha b r


d z burjuva ekonom pol t kç s , şç ler yerler nden eden bütün mak neler n
aynı zamanda ve zorunlu olarak, aynı m ktarda şç y çalıştırmaya yetecek
kadar sermayey serbest bıraktığını öne sürerler.706
D yel m k , b r kap tal st, b r halı fabr kas nda, herb r yılda 30 sterl ne
100 şç çalıştırmaktadır. Böylece yılda yatırılan değ şen sermaye m ktarı
3.000 sterl n eder. Gene d yel m k , bu kap tal st, şç ler n 50 tanes n şten
çıkarsın ve ger ye kalan 50’s n , kend s ne 1.500 sterl ne malolan
mak nelerde çalıştırsın. Konuyu bas tleşt rmek ç n, b naları, kömürü vb.
hesaba katmıyoruz. Ayrıca bu değ ş kl kten önce de, sonra da, yılda tüket len
hammadde 3.000 sterl n değer nde olsun.707 Bu başkalaşım le, serbest
duruma gelen herhang b r sermaye var mıdır? Değ ş kl kten önce, yarısı
değ şmeyen, yarısı da değ şen sermayeden oluşan toplam 6.000 sterl nl k
sermaye vardı. Değ ş kl kten sonra, bu sermaye, 4.500 sterl nl k değ şmeyen
(3.000 sterl n hammadde ve 1.500 sterl n mak ne) ve 1.500 sterl nl k değ şen
sermayeden oluşmuştur. Değ şen sermaye, toplam sermayen n yarısı olacağı
yerde [sayfa 449] ş md yalnızca dörtte-b r d r. Sermayen n b r kısmı serbest
kalmak yer ne, burada, emek-gücüyle değ ş mden çıkacak şek lde bağlanmış
ve k l tlenm şt r: değ şen sermaye, değ şmeyen sermaye hal ne get r lm şt r.
D ğer şeyler aynı kalmak üzere, 6.000 sterl nl k sermaye, gelecekte de 50
k ş den fazla şç çalıştıramaz. Mak nelerdek her gel şmeyle daha da az şç
çalıştıracaktır. Eğer yen kullanılmaya başlayan mak neler, yer n aldığı
emek-gücü le aletlerden daha aza, örneğ n 1.500 sterl n yer ne yalnızca
1.000 sterl ne malolursa, 1.000 sterl nl k b r değ şen sermaye, değ şmeyen
sermayeye dönüşür ve k l tlen r; ve 500 sterl nl k b r sermaye serbest
kalab l rd . Bu 500 sterl n, şç ücret n n değ şmed ğ kabul ed l rse, şten
çıkarılan 50 şç n n aşağı yukarı 16’sını çalıştırmaya yeterl b r fon
oluşturab l rd . Dahası da var: bu fonla çalıştırılacak şç 16’dan da az
olacaktır, sermaye olarak kullanılab lmes ç n bu 500 sterl n n b r kısmının
ş md gene değ şmeyen sermaye olması gerekt ğ ç n, ancak ger ye kalan
kısmı emek-gücüne yatırılacak kısım olab l r.
Ama d yel m k , yen mak neler n yapımında daha fazla sayıda mak ne
şç s çalıştırılmaya başlansın; buna, sokağa atılan halı şç ler ne karşı b r
telâf d yeb l r m y z? Olsa olsa, bunların yapımında, gene de şler nden
ett ğ halı şç ler nden daha azı çalıştırılır. Esk den halı şç ler n n
ücretler n tems l eden 1.500sterl nl k toplam, ş md mak ne şekl nde şunları
tems l eder: (1) bu mak nen n yapımında kullanılan üret m araçlarının
değer n , (2) bu yapımda çalışan mak ne şç ler n n ücretler n , ve (3) bu
“patronlar”ının payına düş’en artı-değer . Üstel k, mak ne esk yene kadar,
yen lenmes ne gerek yoktur. Bu durumda, artan sayıda mak ne şç s n sürekl
olarak çalıştırab lmek ç n, halı yapımcıların, b rb r ardından, şç ler n
yer ne mak ne koyması gerek r.
Aslında, bu savunumcuların da demek sted kler , bu tür b r serbest
bırakma değ ld r. Bunların söylemek sted kler , serbest duruma get r len
şç ler n geç m araçlarıdır. Yadsınamaz k , yukardak örnekte, mak ne, yalnız
50 şç y serbest bırakmakla ve böylece bunları başkalarının emr ne hazır
duruma get rmekle kalmamakta, aynı zamanda, 1.500 sterl n değer nde geç m
araçlarını da şç ler n tüket m nden çek p almakta ve bunu serbest
bırakmaktadır. Yen olmamakla b rl kte, yalın gerçek şudur k , mak nen n,
şç ler , geç m araçlarından ayırmasının anlamı, kt sat [sayfa 450] d l nde,
mak nen n, geç m araçlarını şç ç n serbest duruma get rmes , ya da bunları,
şç n n patronu ç n sermayeye dönüştürmes d r. Görüldüğü g b , her şey, b r
fade ed ş b ç m ne gel p dayanıyor. Nom n bus moll re l cet mala.708*
Bu teor ye göre, 1.500 sterl n değer ndek geç m aracı, kend ler ne yol
ver lm ş bulunan 50 k ş n n emekler yle gen şlet lm ş sermaye d . Bundan
dolayı, bu sermaye, bunlar zorak tat ller ne başlar başlamaz kullanım dışına
düşer ve, bu aynı 50 k ş tarafından yen den üretken b r b ç mde
tüket leb leceğ yen b r yatırım alanı bulana kadar da rahat edemezd .
Sermaye le şç , bu nedenle, en nde sonunda yen den b raraya gelmek
zorundadır ve ancak bundan sonra telâf tamam-lanmış olur. Mak nen n
ş nden ett ğ şç ler n ıstırapları da, bu dünyanın zeng nl kler g b gel p
geç c d r.
İş nden atılan şç lerle l şk s yönünden bu 1.500 sterl nl k geç m aracı
h ç b r zaman sermaye değ ld . Gerçekte onların karşısına sermaye olarak
çıkan şey, sonradan mak neye yatırılan 1.500 sterl nd . Daha yakından
bakıldığında görüleceğ g b , bu 1.500 sterl n, şler nden atılmış bulunan 50
şç tarafından b r yıl ç nde üret len halıların b r kısmını tems l eder ve
şç ler, bu kısmı, şverenden, ücret şekl nde, aynî olarak değ l, para olarak
almaktaydılar. İşç ler, paraya dönüşmüş halılar le, 1.500 sterl n değer nde
geç m aracı satınalıyorlardı. Bu araçlar, bu nedenle, onlar ç n sermaye
değ l, meta d ve onlar bu meta karşısında ücretl şç değ l, satın-alıcı
d ler. Mak nen n, şç ler satın-alma araçlarından “azat” etmes koşulu,
bunları alıcı olmaktan çıkartır, alıcı olmayan k ş ler durumuna sokar.
Böylece bu metalara talep azalır – vo la tout.709** Eğer bu azalma, başka
yönden artan taleple karşılanmazsa, metalann pazar f yatı düşer. Ve eğer bu
durum, b r süre devam eder ve yayılırsa, bunu, bu metaların üret m nde
çalışan şç lere yol ver lmes zler. Daha önce, gerekl geç m araçlarının
üret m ne ayrılan sermayen n b r kısmının, b r başka b ç mde yen den-
üret lmes zorunluluğu doğar. F yatlar düşer ve sermaye yer değ şt r rken
gerekl ge-ç m araçlarının üret m nde çalışan şç ler de ücretler n n b r
bölümünden “azat” olur. Bu durumda, mak nen n, şç ler , onun geç m
araçlarından azat etmes yle b rl kte, bu araçları [sayfa 451] şç ler n daha
sonrak çalışmaları ç n kullanılacak sermayeye dönüştürdüğünü tanıtlayacak
yerde, savunumcu beyler m z, ters ne, her derde deva arz ve talep yasası le,
mak nen n yalnız kullanılmaya başlandığı üret m alanında deg l, henüz
kullanılmadığı üret m kollarında da şç ler n sokağa atılmasına neden
olduğunu tanıtlamış olurlar.
İkt satç ların y mserl kler yüzünden acay pleşen olgular gerçekte
şöyled r: Mak nen n fabr kadan sürüp çıkardığı şç ler, kap tal stler n emr ne
amade şç sayısını artırmak üzere doğruca emek pazarına atılırlar. Bu
k tabın yed nc bölümünde görüleceğ g b , mak nen n, b ze, burada, şç
sınıfı ç n b r telâf g b göster len bu etk s , ters ne çok ürkünç b r afett r.
Ş md l k yalnız şunu söylemekle yet neceğ m: b r sanay kolunda şten atılan
şç , kuşkusuz b r başka sanay kolunda ş arayacaktır. Eğer ş bulur da,
kend ler yle geç m araçları arasındak bağı yen leyeb l rse, bu, ancak,
yatırım alanları arayan yen ve ek b r sermayen n aracılığı le olab l r; yoksa
bu ş, daha önce kend ler n çalıştırıp da sonradan mak neye dönüşen
sermaye aracılığı le gerçekleşemez. Yen b r ş bulab lseler b le, ne
zavallıca b r bekley şt r onlarınk ! İşbölümü le çalışma alanları daralmış
bulunan bu zavallıların esk uğraşları dışında değerler o kadar azdır k ,
ancak, aşağı türden ve zaten az ücretl şç ler le dolup taşan sanay lerde
kend ler ne ş bulab l rler.710 Üstel k, her sanay kolu, her yıl, boşlukları
dolduran ve normal gen şleme gereks nmes n karşılayan yen b r nsan
kaynağını kend s ne çeker. Bell b r sanay kolunda çalışan şç n n b r kısmı,
mak ne tarafından azat ed l r ed lmez, yedek nsanlar da yen ş kanallarına
yönelt l r ve d ğer kollar tarafından em l rler; bu arada mak nen n lk
kurbanlarının büyük kısmı, bu geç ş dönem nde açlık ve sefalet ç nde
kırılırlar.
Kuşku götürmeyen b r gerçekt r k , yalnızca mak ne, şç ler , gerekl
geç m araçlarından “azat etmekte” sorumlu değ ldlr. G rd ğ sanay
kollarında üret m ucuzlatır ve artırır, ama [sayfa 452] başlangıçta, d ğer
sanay lerde üret len geç m araçlarının k tles nde b r değ ş kl k yapmaz.
Böylece, mak nen n sanay e g rmes yle, şler nden ed len şç ler ç n
toplumun sah p olduğu gerekl geç m araçları esk s nden daha fazla değ lse,
esk s kadardır. Yıllık üret m n, şç olmayanlar tarafından telef ed len büyük
b r kısmı, bunun dışındadır. Ve şte b z m savu-numcularımızın dayandıkları
nokta budur! Mak nen n kap tal st kullanımından ayrılmaz çel şk ve
uzlaşmaz karşıtlıklar, mak neden değ l, ama aslında mak neler n kap tal st
b ç mde kullanımından doğduklarından ötürü, mevcut değ ld r d yorlar! İşte
bu yüzden, mak ne tek başına alındığında çalışma saatler n kısalttığı halde,
sermayen n h zmet ne g rd ğ zaman bunu uzatmakta; ve gene kend başına,
çalışmayı haf flett ğ halde, sermaye tarafından kullanıldığı zaman, ş n
yoğunluğunu artırmaktadır; kend başına, o, nsanın doğa üzer ndek zafer
olduğu halde, sermayen n el nde, nsanları bu kuvvetler n köles hal ne
get rmekted r; kend başına, üret c ler n servet n artırdığı halde, sermayen n
el nde bunları sef leşt rmekted r – bütün bu ve ötek nedenlerle, burjuva
kt satçıları, bütün bu çel şk ler n, gerçeğ n b r görünümü olduğunu ve
aslında ne f len ve ne de teor k b r varlığa sah p bulunmadıklarının gün g b
açık olduğunu rahatlıkla öne süreb l yorlar. Böylece, o, kend s n , kafa
yormaktan kurtardığı g b , üstel k, kend karşıtının üstü kapalı olarak,
mak nen n kap tal st kullanımına değ l de, b zzat mak neye karşı çıkacak
kadar aptal olduğunu söyler.
Mak nen n kap tal st b ç mde kullanılması yüzünden geç c
huzursuzlukların doğacağını o da yadsımaz. Ama, öbür yüzü olmayan b r
madalyon nerede vardır! Mak nen n, sermaye dışında herhang b r kullanımı,
onun ç n olanaksızdır. Bunun ç n de, şç n n mak ne tarafından
sömürülmes yle, mak nen n şç tarafından sömürülmes ona göre özdeş
şeylerd r. Mak nen n kap tal st kullanımının çyüzünü ortaya koyan herkes, bu
nedenle, onun herhang b r şek lde kullanımına karşıdır ve toplumsal
gel şmen n düşmanıdır.711 Bu, ünlü B ll Sykes’ n usavurmasının aynıdır:
“Sayın jür üyeler , bu gezg nc tüccarın gırtlağı kuşkusuz kes lm ş. [sayfa 453]
Ama kabahat bende değ l, bıçakta. Böyle arızî münasebets zl kler oluyor
d ye, bıçağın kullanılmasını büsbütün ortadan kaldıralım mı yan ? Düşünün
b r kez! Bıçaksız tarım da, t caret de olur muydu? Bıçak, anatom de meşhur
b r araç olduğu g b , cerrahlıkta da sağlığa yararlı değ l m d r? Ayrıca z yafet
masalarının da gönüllü b r yardımcısı değ l m d r? Eğer bıçağı ortadan
kaldırırsanız. ... b z barbarlığın uçurumlarına fırlatıp atmış olursunuz.”712
Mak ne, kullanılmaya başlandığı sanay kollarında zorunlu olarak şç ler
şler nden atmakla b rl kte, gene de, ötek sanay kollarındak şç sayısında
b r artışa yolaçab l r. Bununla b rl kte, bu etk n n, telâf teor s den len şeyle
h ç b r l şk s yoktur. Mak ne le üret len her mal, elle üret len aynı maldan
ucuz olduğu ç n, şu kes n yasaya ulaşmış oluruz: Eğer, mak neyle üret len
toplam mal m ktarı, daha önce elzanaatları ya da manüfaktürle ve ş md
mak neyle üret len toplam mal m ktarına eş tse, bu durumda harcanan toplam
emek azalmış olur. Ş md emek araçları, mak ne, kömür vb. üzer nde
harcanan yen emek, mak nen n kullanılmasıyla yerler nden ed len emekten
zorunlu olarak daha az olmak durumundadır; aks takd rde, mak neyle elde
ed len ürünün, el emeğ yle elde ed len kadar ya da daha pahalı olması
gerek rd . Ama daha az sayıda şç yle mak nen n ürett ğ mal m ktarı, eş t
kalma yer ne, yer n aldığı toplam el ürünü, mal k tles n aslında epeyce aşar.
D yel m mak nel tezgâh üzer nde, 400.000 yarda kumaş, elle dokunan
100.000 yarda kumaştan daha az dokumacıya gereks nme göster r. Dört kat
büyümüş üründe, dört kez daha fazla hammadde bulunur. Öyleyse, hammadde
üret m n n de dört katına çıkması gerek r. Ama b nalar, kömür, mak ne ve
benzer emek aracı yönünden durum farklıdır; bunların üret mler ç n gerekl
ek emeğ n m ktarı, mak ne le yapılan mal m ktarı le, aynı malın aynı
sayıdak şç n n elle yapab leceğ m ktar arasındak farka göre, değ şen
sınırlar ç nde artab l r.
Bu duruma göre, bell b r sanay kolunda mak nen n kullanılması
yaygınlaştıkça, bunun görülen lk etk s , ona lk üret m araçlarını sağlayan
d ğer sanay kollarındak üret m n artması [sayfa 454] oluyor. Çalışan şç
k tles nde böylece ne kadarlık b r artış olacağı, şgününün uzunluğu ve emek
yoğunluğu bell olduğuna göre, kullanılan sermayen n b leş m ne, yan
değ şen ve değ şmeyen kısımları arasındak orana bağlıdır. Bu oran se, bu
sanay kollarına mak nen n g rm ş olduğu ya da g receğ ölçüde büyük
değ ş kl kler göster r. Kömür ve maden ocaklarında çalışmaya mahkum
nsanların sayısı, İng l z fabr ka s stem ndek gel şmelere bağlı olarak büyük
ölçüde artmıştır; ama son b rkaç on yıl çers nde bu artışın hızı, madenlerde
yen mak neler n kullanılması neden yle daha az olmuştur.713 Mak ne le
b rl kte yen t p b r şç ortaya çıkmıştır: mak ne yapımcıs . Mak nen n b zzat
bu [mak ne -ç.] üret m koluna da her gün büyüyen b r ölçüde egemen
olduğunu görmüş bulunuyoruz.714 Hammaddeye gel nce,715 pamuk pl ğ
üret m ndek hızlı lerlemen n, yalnız Amer ka B rleş k Devletler ’nde
trop kal b r bolluk ç nde pamuk yet şt r lmes n , ve Afr ka köle t caret n
zorlamakla kalmamış, aynı zamanda, köle yet şt r lmes n border slave-
states’ın716* başlıca uğraşı hal ne get rd ğ ne de h ç kuşku yoktur. İlk köle
nüfus sayımının yapıldığı 1790 yılında Amer ka B rleş k Devletler ’nde köle
sayısı 697.000 d ; bu sayı 1861’de neredeyse dört m lyona ulaşmıştır. Öte
yandan, İng l z yünlü sanay ndek gel şmeler n, ek leb l r toprakların
koyunlar ç n mera hal ne get r lmes yle b rl kte, tarım şç ler n gereks z
hale get rerek, bunların k tleler hal nde kentlere akmasına yolaçtığı da aynı
derecede kes nd r. Son y rm yıl çers nde nüfusu neredeyse yarıya nen
İrlanda se, toprak sah pler le İng l z yünlü fabr katörler n n
gereks nmeler n tıpatıp karşılayacak şek lde nüfusunda daha da azalmaların
görüldüğü b r süreç ç nde bulunmaktadır. [sayfa 455]
B r ş konusunun, son şekl n alıncaya kadar geçt ğ başlangıç ve ara
aşamalarda mak ne kullanımına başlandığı zaman, bu aşamalarda malzeme
gereks nmes nde b r artış olduğu g b , mak nen n sağlad ğ ürünler şleyen
elzanaatları le manüfaktürlerde emeğe duyulan gereks nmeler de artar.
Örneğ n, mak neyle pl k eğ r lmes yle, o kadar ucuz ve o kadar bol pl k
sağlanmıştı k , başlangıçta, çıkrıkla çalışan dokumacılar, yatırımda b r artış
olmaksızın durmadan çalışıyorlardı. Gel rler de bu ölçüde artmıştı.717
Böylece, Jenny dokuma ve eğ rme mak neler n n pamuklu dokuma sanay ne
çekt ğ nsan sel , sonunda buharlı dokuma tezgâhları tarafından boğulana
kadar 800.000 dokumacıya ulaşmıştır. Aynı şek lde, mak nen n ürett ğ kumaş
ve d ğer malzemeler n bollaşması sonucu, terz , elb sec ve kadın terz s
sayısı, d k ş mak nes n n ortaya çıkmasına kadar artmaya devam etm şt .
N speten az sayıda şç n n çalışmasıyla mak neler n sağladıkları
hammadde, ara ürünler, emek araçları vb. k tles nde meydana gelen artışla
orantılı olarak, bu hammaddeler ve ara ürünler n şlenmes le lg l sayısız
şler ortaya çıktı ve toplumsal üret m kolları çeş t yönünden arttı. Fabr ka
s stem , toplumsal şbölümünü, manüfaktüre göre çok daha ler götürdü,
çünkü g rd ğ şkollarında üretkenl ğ çok daha yüksek düzeye çıkartıyordu.
Mak neler n doğurduğu lk sonuç, artı-değer le, artı-değer n ç nde yer
aldığı ürünler n k tles n artırmaktı. Kap tal stler le, kend ler ne bağlı
olanların tükett kler maddeler bolaştığı ç n, toplumun bu katında da, b r
büyüme olur. Bunların artan zeng nl kler ve gerekl tüket m maddeler n
üretmek ç n çalıştırılan şç sayısındak n spî azalma, yen , lüks gereks nme
maddeler le b rl kte, bu gereks nmeler g derme araçlarını da doğurur.
Toplumun üret m n n büyük b r bölümü, artı-ürün şekl n aldığı g b , bu artı-
ürünün daha büyük b r bölümü, daha çeş tl ve daha ncelm ş b ç mlerde
üret l r ve tüket l r. Başka b r dey şle, lüks eşya üret m artar.718 Ürünler n
ncelmes ve çeş tlenmes , [sayfa 456] aynı zamanda, büyük sanay n yarattığı
dünya pazarlarındak yen l şk lerden de ler gel r. Yerl ürünler daha hızlı
m ktarlarda yabancı lüks eşyalar le değ ş lmekle kalmaz, daha fazla yabancı
hammadde, ara-ürün ve d ğer çeş tl maddeler, yerl sanay lerde üret m aracı
olarak kullanılır. Dünya pazarları arasında kurulan bu l şk ler neden yle,
ulaştırma ve taşıma şler nde emek taleb artar ve bu şler sayısız kollara
bölünür.719
İşç sayısının n speten azalmasına karşın, üret m araçları le tüket m
maddeler ndek artış, kanallar, doklar, tüneller, köprüler vb. g b ,
meyveler n gelecekte verecek olan şler n yapılmasında emek taleb n n
artmasına yolaçar. Ya doğrudan doğruya mak nen n ya da onun eser olan
genel sına değ şmen n etk s yle, yepyen ş alanları açan yen üret m
dallarını oluşturur. Ne var k , bu üret m dallarının genel üret m ç nde tuttuğu
yer, en gel şm ş ülkelerde b le öneml sayılmaz. Buralarda ş bulan şç
sayısı, doğrudan doğruya bu sanay ler n yarattığı en kaba türden el şç s ne
olan taleple orantılıdır. Bu türden bell başlı sanay ler, ş md l k, gaz şler ,
telgraf, fotoğrafçılık, buharlı den z ulaşımı ve dem ryollarıdır. İng ltere ve
Gal bölges ç n 1861 sayımına göre, gaz sanay nde (gaz şler le mekan k
aygıtların üret m , gaz ş rketler nde çalışanlar vb.) 15.211 k ş ; telgrafçılıkta
2.399; fotoğrafçılıkta 2.366; buharlı den z ulaşımında 3.570; dem ryollarında
70.599 k ş çalıştığını görüyoruz. Bunlardan hüners z “den zyolu şç ler ”
azçok devamlı çalışıyorlardı ve büro şç ler yle t caret şler n yürüten bütün
personel aşağı yukarı 28.000 k ş yd . Böylece, bu beş yen sanay kolunda
çalışan toplam personel 94.145’e ulaşmış oluyordu.
Ensonu, büyük sanay n olağanüstü üretkenl ğ , d ğer bütün üre-t m
alanlarında emek-gücünün daha gen ş ve yoğun b r şek lde sömürülmes yle
elele vererek, şç sınıfının büyük b r kes m n n üretken olmayan b r b ç mde
çalıştırılmasını ve, böylece esk den ev şler n yapan köleler n ş md de,
erkek ve.kadın h zmetç , uşak vb. g b adlar altında b r h zmetkârlar sınıfı
olarak tekrar ortaya çıkmasına z n verm ş olur. 1861 sayımına göre, İng ltere
le Gal’ n toplam nüfusu, 9.776.259’u erkek ve 10.289.965’ kadın olmak
üzere 20.066.224 d . Çalışmak ç n yaşları çok küçük olanlarla ht yarları;
üretken olmayan bütün kadınları, gençler [sayfa 457] ve çocukları; dev et
memurları le rah pler , hukukçuları, askerler vb. g b , “ deoloj k” sınıfları;
daha sonra başkalarının emeğ n rant, fa z vb. şek ller nde sömürerek
çalışmadan geç nenler ; ve ensonu, d lenc ler , serser ler ve suçluları bu
toplamdan düşerek, ger ye her k c ns yetten ve her yaştan yuvarlak hesap
sek z m lyon nsan kalır k , bu sayıya, herhang b r şek lde, sanay , t caret ve
mal şlerle uğraşan kap tal stler de dah ld r. Bu 8 m lyon çers nde şunlar
vardır:
Bütün pamuklu, yünlü, yün kumaş, keten, kenev r, pekl ve tül
642.607
fabr kaları le mak neyle çorap ve dantel yapımında da çalışanlar .
Bütün kömür ve maden ocaklarında çalışanlar . . . . . . . . . . . . . . . . 565.835
Her türlü metal şlerde çalışanlar (yüksek fırınlar, haddehaneler vb.) ve her türden metal
396.998
yapımcılar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
H zmetkârlar sınıfı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1.208.648

Tekst l fabr kaları le madenlerde çalışanlar b rarada 1.208.442 k ş


ed yor; tekst l fabr kaları le metal sanay nde çalışanlar b rl kte alındığı
zaman se 1.039.605 k ş ed yor; her k durumda da bu toplamlar, modern ev
köleler sayısından daha azdır. İşte mak neler n kap tal st b ç mde
sömürüsünden çıkan görkeml sonuç!

YEDİNCİ KESİM. – İŞÇİLERİN FABRİKA SİSTEMİ


TARAFINDAN İTİLMELERİ VE ÇEKİLMELERİ
PAMUKLU SANAYİİNDE BUNALIMLAR

Mak neler n g rmes n n, bu mak neler n lk rekabete g rd kler esk


elzanaatları le manüfaktürlerdek şç ler üzer nde zararlı b r etk
yaptıklarını, bütün bell başlı ekonom pol t kç ler kabul ederler. Hemen
hemen heps de, fabr ka şç ler n n düştükler köle durumundan yakınırlar.
Pek , bunların oynadıkları büyük koz ned r? Mak neler, onların lk uygulama
ve gel şme dönem ndek dehşet yatıştıktan sonra, emek köleler n n sayısını,
azaltacak yerde, uzun sürede, artırmaktadır! Evet, ekonom pol t k, kap tal st
üret m [sayfa 458] b ç m n n ebed ve doğal b r zorunluluk olduğuna nanan her
“ nsansever” ç n ç rk n b r teor le, yan mak neye dayanan fabr ka
s stem n n b r büyüme ve geç ş dönem nden sonra, başarısının tepe
noktasında b le, lk uygulandığında sokağa fırlatıp attıklarından daha fazla
şç y pençes nde kıvrandıracağı yolundak o ğrenç teor le gönül
eğlend rmekted r.720
İng l z yünlü ve pekl fabr kalarında daha önce gördüğümüz g b baz
durumlarda, fabr ka s stem n n olağanüstü gel şmes n n bel rl b r
aşamasında, çalıştırılan şç sayısında, yalnız n sp değ l mutlak b r azalmay
da beraber nde get reb leceğ doğrudur. 1860 yılında, Parlamentonun b r
emr yle B rleş k Krallık’tak bütün fabr kalar le lg l olarak yap lan özel
b r sayımda, fabr ka denetmen Bay Baker’ n bölges ne g ren Lancash re,
Chesh re ve Yorksh re’dak fabr ka sayısının 625 olduğu görülmüştür;
bunlardan 570’ nde, 85.622 dokuma, tezgâhı, 6.819.146 ğ (ç ftl ğler har ç),
27.439 beyg rgücünde buhar ve 1.390 beyg rgücünde su kullanılmakta ve
94.119 k ş çalışmaktaydı. 1865 yılında, aynı fabr kalarda, 95.163 dokuma
tezgâhı, 7.025.031 ğ vardı, ve 28.925 beyg rgücü buhar, 1.445 beyg rgücü
su kullanılıyor, 88.913 k ş çalışıyordu. Bu duruma göre, 1860 le 1865
yılları arasında, tezgâh sayısında %11, ğ sayısında %3, beyg rgücünde %3
b r artış olduğu halde, çalışanların [sayfa 459] sayısında %5½ b r azalma
olmuştu.721 1852 le 1862 yılları arasında, İng l z yünlü sanay nde öneml
b r büyüme olduğu halde, burada çalışan şç sayısı hemen hemen aynı
kalmıştı; bu da, b ze, yen mak neler n, daha öncek dönemdek şç ler n
yer n ne kadar büyük ölçüde doldurduğunu göstermekted r.722 Bazı
durumlarda, şç sayısındak artış yalnızca görünüşted r; yan bu artış, zaten
kurulmuş bulunan fabr kalardak gel şme sonucu değ l, lg l kolların yavaş
yavaş b rb r ne eklenmes sonucudur; örneğ n, 1838 le 1856 yılları arasmda
pamuklu sanay ndek tezgâh ve şç artışı yalnızca bu ş kolundak
gen şlemen n sonucuydu, oysa d ğer sanay kollarındak artış, daha önce
nsan gücüyle çalışan, halı, kurdele ve bez dokuma tezgâhlarına buhar
gücününün uygulanması sonucuydu.723 Bu durumda, bu ş kollarında çalışan
şç sayısındak artış, yalnızca toplam şç sayısındak b r azalışın
bel rt s nden başka b r şey değ ld r. Ensonu, b z, burada, bu sorunu, metal
sanay dışında, her yerde, gençler n (18 yaşından küçük), kadınların ve
çocukların, fabr ka şç ler sınıfında öneml b r yer tutması gerçeğ nden
tamamen ayrı olarak ncelem ş bulunuyoruz.
Ne olursa olsun, mak ne tarafından f len ş nden ed len ve mak nen n
b zzat yer n aldığı şç k tles ne karşın, daha fazla fabr kaların açılması ve
bell b r sanay kolunda esk ler n n gen şlet lmes neden yle fabr ka
şç ler n n sayısının, daha önce şler nden atılan manüfak-tür şç ler le
elzanaatçılarından daha kalabalık olab lecekler anlaşılmış bulunuyor.
Örneğ n, d yel m, esk üret m tarzında, haftada kullanılan 900 sterl nl k
sermayen n beşte- k s değ şmeyen ve beşte-üçü değ şen olsun, yan 200
sterl n üret m araçlarına, 300 sterl n , d yel m adam başına 1 sterl nden,
emek-gücüne yatırılmış olsun. Mak nen n kullanılmaya başlanmasıyla bu
sermayen n b leş m de değ şecekt r. Ş md de, örnek n beşte-dördü [sayfa 460]
değ şmeyen, beşte-b r değ şen sermaye olsun; bu durumda emek-gücü ç n
yalnız 100 sterl n yatırılmış olacaktır. Bunun sonucu şç ler n üçte- k s ne yol
ver lecekt r. Eğer ş md ş gen şlese ve kullanılan toplam sermaye,
değ şmeyen koşullar altında, 1.500 sterl ne yükselse, çalışan şç sayısı, tıpkı
mak nen n kullanılmasından önce olduğu g b 300’e çıkacaktır. Sermaye
b raz daha artarak 2.000 sterl ne yükselse, 400 şç çalıştırılacak, yan esk
s steme göre üçte-b r artış olacaktır. İşç sayısında aslında 100 kadar b r
artış olmuştur, ama n sp olarak, yan yatırılan sermayeye oranla 800 k ş l k
b r düşme olmuştur, çünkü, 2.000 sterl nl k b r sermaye esk durumda 400
k ş değ l 1.200 k ş çalıştırab l rd . Demek k , çalıştırılan şç sayısındak
n sp azalma, f l b r artış le bağdaşır. Yukarda, toplam sermaye arttığı
halde, üret m koşulları değ şmed ğ ç n, bu sermayen n b leş m n n aynı
kaldığını varsaymıştık. Ama, mak ne kullanımındak her gel şme le,
sermayen n, mak neler , hammaddey vb. kapsayan değ şmeyen kısmın arttığı
halde, emek-gücüne yatırılan değ şen kısmının azaldığını yukarda görmüş
bulunuyoruz. B z, ayrıca, h ç b r üret m s stem ndek gel şmen n ve kullanılan
sermayen n b leş m n n fabr ka s stem ndek kadar sürekl değ ş kl ğe
uğramadığını da b l yoruz. Bununla b rl kte, bu değ şmeler, da ma duraklama
dönemler le kes nt ye uğrarlar ve bu sürelerde, mevcut tekn k temel
üzer nde fabr kalarda yalnız n cel b r gen şleme olur ve bu sırada şç sayısı
da artar. Böylece, 1835 yılında, B rleş k Krallık’ta, pamuklu, yünlü, keten ve
pekl fabr kalarında toplam şç sayısı yalnızca 354.684 ken, 1861’de,
yalnız buharlı dokuma tezgâhlarında çalışan (her k c ns yetten ve sek z
yaşından yukarı her yaştan) dokumacı sayısı 230.654’tür. El dokuma tezgâhı
le çalışan dokumacıların, a leler yle b rl kte, 1838 yılında hâlâ 800.000 k ş
olduklarını gözönüne alırsak, bu büyüme kuşkusuz daha az öneml
görünecekt r;724 Asya le Avrupa’da şler nden atılan şç ler n se burada h ç
sözünü etmed k.
Bu nokta üzer nde b r- k şeye daha şaret etmem gerek yor; buraya
kadark teor k ncelemeler m z n henüz açıklığa kavuşturmadığı [sayfa 461]
f len mevcut bazı l şk lere şaret etmek st yorum.
Bell b r sanay kolunda, fabr ka s stem n n, esk elzanaatları le
manüfaktür aleyh ne gen şlemes hal nde, sonucun, ateşl s lahlar le
donanmış b r ordunun, ok ve yayla donanmış b r orduyla karşılaşması kadar
kes n olacağı apaçıktır. Mak nen n, hareket alanını ele geç rd ğ bu lk
dönem, elde ed lmes ne yardımcı olduğu büyük kârlar neden yle çok
öneml d r. Bu kârlar, hızı g tg de artan b r sermaye b r k m n n kaynağı
olmakla kalmazlar, devamlı olarak yaratılan ve yen yatırım alanları arayan
ek toplumsal sermayen n büyük b r kısmını en uygun üret m alanlarına
çekerler. Bu hızlı ve ateşl lk faal yet dönem n n özel avantajları, mak nen n
st lâ ett ğ bütün üret m kollarında kend s n duyurur. Bununla b rl kte,
fabr ka eylem bell b r büyüme ve olgunluk dereces ne ulaşır ulaşmaz, ve
özell kle, tekn k temel olan mak nen n kend s mak ne le üret lmeye başlar
başlamaz; kömür ve dem r madenc l ğ le meta sanay ler ve ulaştırma
araçlarında köklü b r devr m olur olmaz; kısacası, modern sanay s stem yle
üret m ç n gerekl genel koşullar kurulur kurulmaz, bu üret m tarzı b r
esnekl k kazanır ve yalnızca hammadde ve sürüm pazarları bulunması
dışında h ç b r engel tanımayan an sıçramalı b r gen şleme olasılığına ulaşır.
B r yandan, mak ne, aynı şek lde hammaddey çoğaltıcı b r etk yaratır;
örneğ n, çırçır mak nes n n pamuk üret m n artırması g b .725 Öte yandan,
mak neyle üret len malların ucuzluğu le b rl kte, ulaştırma ve let ş m
araçlarındak gel şmeler, dış pazarların ele geç r lmeler le s lah sağlamış
olur. Başka ükelerdek elzanaatlarını ortadan kaldırarak buraları zorla
hammadde kmal alanları hal ne get r r. Doğu H nd stan, bu yolla, Büyük
Br tanya ç n, pamuk, yün, kenev r, jüt, nd go üretme zorunda kalmıştı.726
Büyük sanay , şç ler n b r kısmını sürekl b r şek lde “fazlalık” hal ne
get rerek, kök saldığı bütün ülkelerde, büyük çapta göçlere ve yabancı
toprakların sömürgeleşt r lmeler ne yolaçar, ve bu ülkeler anayurt ç n
hammadde yet şt ren yerleşme yerler hal ne get r r; örneğ n Avustralya’nın,
yün yet şt ren b r ülke hal ne sokulması g b .727 Yen ve uluslararası b r [sayfa
462] şbölümü, büyük sanay n başlıca merkezler n n gereks nmeler ne uyan
b r şbölümü ortaya çıkarır, ve yeryüzünün b r bölümünü, temel olarak
sanay alanı hal nde kalan, ötek bölümünü hammadde sağlayan tarımsal
üret m alanı hal ne get r r. Bu devr m, tarımda, burada üzer nde daha fazla
durmak gereğ n duymadığımız köklü değ ş kl klerle b rarada bulunur.728
Bay Gladstone’ın öner s üzer ne Avam Kamarası, 17 Şubat 1867’de,
1831 le 1866 yılları arasında B rleş k Krallığın thal ve hraç ett ğ her
türden hububat, tahıl ve unun toplam m ktarını gösteren b r stat st k
yapılmasını emrett . Aşağıda alınan sonuçların b r özet n ver yorum. Un
m ktarı, quarter tahıl olarak ver lm şt r.
BEŞ YILLIK DÖNEMLER VE 1856 YILI

Yıllık
1831-1835 1836-1840 1841-1845 1846-1850 1851-1855 1856-1860 1861-1865 1866
Ortalama
İthalat
1.096.373 2.389.729 2.843.865 8.776.552 8.345.237 10.913.612 15.009.971 16.457.340
(Qrs)
İhracat
225.263 251.770 139.056 155.461 307.491 341.150 302.754 216.218
(Qrs)
İthal
fazlası 871.110 2.137.959 2.704.809 8.621.091 8.037.746 10.572.462 14.707.117 16.241.122
Qrs)
Nüfus
Her
dönemde
24.621.107 25.929.507 27.262.569 27.797.598 27.572.923 28.391.544 29.381.760 29.935.404
yıllık
ortalama
Adam
başına
yıllık ç
ürün 0.036 0.082 0.099 0.310 0.291 0.372 0.501 0.543
tüket m
fazlası
(Qrs)

Fabr ka s stem n n özünde bulunan ve sıçramalarla gen şlemes n


sağlayan muazzam güç le, bu s stem n dünya pazarına bağımlılığı, zorunlu
olarak hummalı b r üret me yolaçar ve bunu, [sayfa 463] pazarların mal fazlası
le dolması zled ğ g b , pazarların daralması da üret m felce uğratır.
Modern sına yaşam, b rb r n zleyen, ılımlı faal yet, gönenç, aşırı üret m,
bunalım ve duraklama dönemler hal n alır. Mak nen n, çalışma yaşamı ve
dolayısıyla şç n n varolma koşullarında yarattığ bu güvens zl k ve
kararsızlık, sına çevr m n bu dönemsel deg şmeler neden yle, normal
görülen şeyler olur. Gönenç dönemler dışında, kap tal stler arasında,
pazarların paylaşılması ç n çok ş ddetl b r savaşım olur. Bu pay, ürünün
ucuzluğu le doğru orantılıdır. Emek-gücünün yer n almak üzere daha
gel şm ş mak neler n kullanılması ve yen üret m yöntemler n n uygulanması
konusundak bu savaşımın doğurduğu rekabet dışında, her sına çevr mde,
metaları ucuzlatma amacıyla ücretler zorla emek-gücünün değer n n altına
düşürme çabalarının ortaya çıktığı b r döneme gel n r.729 [sayfa 464]
Bu nedenle, fabr ka şç ler n n sayısındak büyüme, fabr kalara yatırılmış
bulunan sermaye m ktarında, n speten çok daha büyük b r büyümey zorunlu
kılar. Bununla b rl kte, bu büyüme, sına çevr mdek yükselme ve
alçalmalarla koşullandırılm ştır. Ayrıca, bu büyüme, ba-zan yen şç ler n
yer n dolduran, bazan da esk şç ler f len şler nden eden tekn k
gel şmeler le sürekl olarak kes nt ye uğratılır. Mak ne sanay ndek bu n tel
değ şme, şç ler sürekl olarak fabr kadak şler nden uzaklaştırır, ya da yen
şç akımlarına karşı kapılarını kapar, oysa fabr kalardak salt n cel büyüme,
yalnız şler nden atılanları emmekle kalmaz, yen şç lere de ş sağlar.
Böylece şç ler durmadan şten atılır, şe alınır, oradan oraya sürüklen r, ve
bu arada da şç ler n c ns yetler , yaşlar ve hünerler konusunda sürekl b r
değ şme sürer g der.
Fabr ka şç ler n n yazgısı, İng l z pamuklu sanay n n gel şme ç zg s ne
b r gözatmakla en y şek lde ortaya konab l r.
Bu ş kolunda, 1770 le 1815 arasında şler yalnız beş yıl kötü g tm ş ya
da durgunluk gösterm şt r. Bu 45 yıllık dönemde, İng l z fabr katörler , dünya
pazarları le mak ne tekel n eller nde tutmuşlardır. 1815 le 1821 arasında
bunalım, 1822 le 1823’te gönenç görüldü; 1824’te şç send kalarına karşı
olan yasalar ortadan kaldırıldı, fabr kalar her yerde büyük gen şleme
gösterd ; 1825’te bunalım; 1826’da fabr ka şç ler arasında büyük sefalet ve
ayaklanmalar; 1827’de b raz düzelme; 1828’de buharlı dokuma tezgâhı
sayısı le hracatta büyük artış; 1829’da hracat, başta H nd stan olmak üzere
bütün yılları ger de bıraktı; 1830’da pazarlar bozuldu, büyük sıkıntı
başgösterd ; 1831’den 1833’e kadar bunalım sürdü ve, H nd stan ve Ç n’le
yapılan t caret n tekel , Doğu H nd stan ş rket n n el nden alındı; 1834’te
fabr ka ve mak ne sayısında büyük artış oldu, şç sıkıntısı görüldü. Yen
çıkartılan yoksullar yasası, tarım şç ler n n fabr ka bölgeler ne göçmes n
hızlandırdı. Kırsal bölgelerde çocuk d ye b r şey kalmadı. Beyaz köle
t caret başladı; 1835, büyük gönenç yılı ve aynı zamanda [sayfa 465] el
dokumacılarının açlıktan kırılması; 1836, genel büyük gönenç yılı; 1837 ve
1838, depresyon ve bunalım; 1839, canlanma; 1840, büyük depresyon,
ayaklanmalar ve asker b rl kler n çağrılması; 1841 le 1842, fabr ka şç ler
arasında korkunç sefalet; 1842, tahıl yasalarının yürürlükten kaldırılmasını
sağlamak ç n fabr katörler n şç ler fabr kalara sokmamaları; b nlerce
fabr ka şç s n n Lancash re ve Yorksh re kentler ne akışı, asker b rl klerce
ger sürülmeler ve şç l derler n n Lancaster’de yargılanması; 1843, büyük
sefalet; 1844, canlanma; 1845, büyük gönenç; 1846, başlangıçta sürekl
düzelme, sonra ger leme, Tahıl Yasalarının kaldırılması; 1847, bunalım ve
“büyük somun” onuruna ücretlerde genel olarak %10 ya da daha fazla
nd r m; 1848, sürekl depresyon; Manchester’ n asker korunma altına
alınması; 1849, canlanma; 1850, gönenç; 1851, f yatlarda düşme, düşük
ücretler, sık sık grevler; 1852, düzelmeler n başlaması, grevler n devamı ve
fabr katörler n yabancı şç get rme tehd tler ; 1853, hracatın artışı. Sek z
aylık grev ve Preston’da büyük sefalet; 1854, gönenç ve pazarların malla
boğulması; 1855, B rleş k Devletler, Kanada ve Doğudak pazarlardan
devamlı başarısızlık haberler ; 1856, büyük gönenç; 1857, bunalım; 1858,
düzelme; 1859, büyük gönenç, fabr ka sayısında artış; 1860, İng l z pamuklu
t caret n n doruk noktası, ve H nd stan, Avusturya ve d ğer pazarlar mal le o
derece boğuldu k , 1863’te b le bu malı emmeler mümkün olmadı; Fransa
le t caret sözleşmes , fabr kalar le mak nelerde muazzam artış ve büyüme;
1861, gönenc n b r süre devam , ger g d ş, Amer kan ç savaşı, pamuk
kıtlığı; 1862 le 1863, tam b r çöküş.
Pamuk kıtlığının tar h o kadar kend ne özgüdür k , buna değ n lmeden
geç lemez. 1860 ve 1861 yıllarında dünya pazarlarında egemen olan
koşullardan da anlaşılacağı g b , pamuk kıtlığı fabr katörler n tam zamanında
mdatlarına yet şm ş ve b r ölçüde de yararlarına olmuştur; bu gerçeğ ,
Manchester T caret Odasının raporları kabul ett ğ g b , parlamentoda,
Palmerston ve Derby, bunu, açıkça lân etm şler ve olaylar da
doğrulamıştır.730 Kuşkusuz, 1861 yılında, B rleş k Krallık’tak 2.887
pamuklu fabr kası arasında, küçük boyda olanları da çoktu. Bay A.
Redgrave’ n raporuna göre, bölges ndek 2.109 fabr kadan 392’s , yan
%19’u, [sayfa 466] herb r 10 beyg rgücünden daha az, 345 yan %16’s 20
beyg rgücünden az, 1.372’s 20 beyg rgücünün üzer nde buhar gücü
kullanıyorlardı.731 Küçük fabr kaların çoğunluğu dokuma atelyeler yl ve
b r s pl ğ , b r d ğer mak neler , b r üçüncüsü b naları sağlayan
spekülatörler tarafından, 1858’den sonrak gönenç dönem sırasında
yapılmıştır; daha önceler şç başılık etm ş ya da fazla varlıklı olmayan
k mseler tarafından şlet l yorlardı. Bu küçük fabr katörler n çoğu battı.
Pamuk kıtlığının erteled ğ t caret bunalımı, onları da aynı ak bete
uğratacaktı. Toplam fabr katör sayısının üçte-b r n oluşturdukları halde,
gene de onların fabr kaları, pamuklu t caret ne yatırılan sermayen n çok
küçük b r kısmını tems l ed yorlard . İş duraklamalarına gel nce, güven l r
hesaplara göre 1862 Ek m nde şler n %60,3’ü, dokuma tezgâhlarının %58’
durmuştu. Bu, pamuklu sanay n n bütünü ç n sözkonusuydu ve her bölge ç n
farklıydı. Ancak b rkaç fabr ka, tamzaman (haftada 60 saat), ger s aralıklı
olarak çalışıyordu. Tam zaman çalışılan yerlerde b le, alışılagelen bel rl
parça-başı ücrete karşın, şç ler n haftalık ücretler , y pamuk yer ne kötüsü,
Sea Island yer ne Mısır pamuğu ( nce pl k eğ r lmes nde), Amer kan ve
Mısır pamuğu yer ne Surat pamuğu kullanılması, saf pamuğun kırpıntı ve
Surat pamuğu le karıştırılması neden yle, zorunlu olarak düşük oluyordu.
Surat pamuğunun l fler n n kısa ve k rl oluşu, pl ğ n kolayca kopması,
lm kler tutturmak ç n un yer ne daha ağır türden maddeler kullanılması,
mak neler n hızıyla b rl kte tek b r dokumacının denetleyeb leceğ tezgâh
sayısını da azaltıyor, mak nelerden kusurlu çıkan ş ç n harca emeğ artırıyor
ve üret len ürünün k tles ndek azalma yüzünden parça-başı ücret
düşürüyordu. Surat pamuğunun kullanıldığı yerlerde tam-zaman çalışan
şç ler n kaybı yüzde 20, 30 ya da daha fazlaydı. Bu yetm yormuş g b
fabr katörler n çoğu parça-başı ücret yüzde 5,71/2, 10 oranında
nd rm şlerd . Bu durum karşısında, haftada yalnız 3, 31/2, 4 gün, ya da günde
yalnız 6 saat çalışan şç ler n durumlarının ne olduğunu anlayab l r z. N sp
b r düzelmen n görüldüğü 1863 yılında b le, pl kç ler le dokumacıların
haftalık ücretler , 3 ş l n 4 pen , 3 ş. 10 p., 4 ş. 6 p., ve 5 ş. 1 pen d .732 Ne
var k , bu sef l durumda b le patronun yaratıcı zekâsı durmadan çalışıyor,
ücretlerde sürekh nd rmeler cat ed yordu. [sayfa 467] Bunlar, b r ölçüde, son
şekl n almış maldak kusurlar neden yle ceza şekl nde oluyordu, ama aslında
bu kusurların neden kullandığı kötü c ns pamuk ve elver şs z mak neler d .
Üstel k şç ler n oturdukları kulübeler eğer fabr ka sah b ne a tse, k raları da
bu çok düşük ücretlerden kes l yordu. Bay Redgrave, otomat k bakıcılar (b r
ç ft otomat k dokuma tezgâhını yöneten şç ler) ç n şöyle d yor: “Tam-
zamanlı çalışmayla geçen k haftanın sonunda aldıkları 8 ş l n 11 pen den ev
k rası kes l yor ve fabr ka sah b , k ranın yarısını bahş ş olarak ger
ver yordu. İşç ler eller ne geçen 6 ş l n 11 pen le evler ne dönüyorlardı.
1862 yılının sonlarında b rçok yerlerde, otomat k dokuma tezgâhı şç ler n n
haftalık ücretler 5 le 9 ş l n, dokumacıların 2 le 6 ş l n arasındaydı.”733
Ancak kısa sürel olarak çalıştıkları zamanlarda b le ev k raları çoğu kez
şç ler n ücretler nden kes l yordu.734 Lancash re’ın baz kes mler nde açlık
hummasının başgös-termes ne h ç şaşmamak gerek r. Ama bunların heps nden
daha d kkat çek c olanı, üret m sürec nde, şç ler n sırtından yapılan
devr md r. Anatom stler n kurbağalar lüzer nde yaptıkları g b , şç ler n
exper -menta n corpore v l 735[*] yapılıyordu. Bay Redgrave şöyle d yor:
“B rkaç fabr kadak şç ler n f l kazançlarını verd m, ama bu, h ç b r
zaman, her hafta aynı m ktarı kazandıkları anlamına gelmez. İşç ler,
fabr katörler n sürekl denemeler nden ler gelen büyük dalgalanmalar le
karşı karşıya kalırlar. ... İşç ler n kazancı, denenmekte olan pamuk
karışımının n tel ğ ne bağlı olarak yüksel r ve düşer; bazan bu düşüş, esk
kazançlarına göre %15 olduğu halde, b r- k hafta çers nde bu düşüş
%50’den %60’a kadar çıkab l r.”736 Bu denemeler yalnız şç ler n geç m
araçları konusunda ve onun zararına yapılmakla kalmıyordu. İşç n n beş
duyusu da bunun acısını çek yordu. “Surat pamuğu üzer nde çalışan şç ler n
ş kayetler çok fazlaydı. Pamuk balyalarını açtıkları zaman dayanılmaz b r
koku le karşılaştıklarını ve bunun hastalıklara neden olduğunu söylüyorlardı.
... Karıştırma, kırpma ve scr bbl ng737[**] odalarında pamuktan çıkan toz ve
k r, solunum yollarını tahr ş ed yor, öksürüğe ve nefes darlığına yolaçıyordu.
Surat pamuğunda bulunan k r n tahr ş nden ler geld ğ ne h ç [sayfa 468] kuşku
bulunmayan b r der hastalığı da yaygındı. ... L fler çok kısa olduğu ç n çok
m ktarda hem hayvansal ve hem de b tk sel haşıl kullanılıyordu. ... Toz
neden yle bronş t yay-gındı. Aynı nedenle lt haplı boğaz hastalıkları da
çoktu. Dokumadak atkılar sık sık kırıldığı ç n, dokumacı, atkıyı tezgâhın göz
del ğ nden emmek zorunda kalıyor ve bu da m de hastalıklarına ve
hazımsızlığa yolaçıyordu.” Öte yandan, un yer ne kullanılan maddeler, pl ğ n
ağırlığını artırdığı ç n fabr katörlere para doğuran s h rl cüzdan g b
oldular, “15 l bre hammadde, dokunduktan sonra 26 l bre çek yordu.”738
Fabr ka denetmenler n n, 30 N san 1864 tar hl raporunda şu satırları
okuyoruz: “Sanay , bu yollara, ş md namus sınırlarını aşacak ölçüde
başvuruyor. Bu şler y b len b r s , bana, 8 l bre ağırlığında b r kumaşın
51/2 l bres n n pamuk, 23/4 l bres n n hasıl olduğunu söyled ; 51/4 l bre
ağırlığındak başka b r kumaşın se 2 l bres haşıldı. Bunlar her zaman
kullanılan hraç malı gömlekl k kumaşlardı. Başka c ns kumaşlara bazan
%50’ye kadar haşıl katıldığı oluyordu; böylece b r fabr katör, b r kumaşı,
yapıldığı pl ğ n f yatından daha ucuza satarak zeng n olduğunu söy-leyerek
övüneb l rd ve övünüyordu da.”739 Ama şç ler, yalnız fabr ka çers nde
fabr ka sah pler n n, dışarda se yönet c ler n deneyler nden, ücretler n
nd r lmes nden, ş yokluğundan, yoksulluk ç nde kıvranıp sadakaya muhtaç
olmaktan, lordlarla avam kamaras üyeler n n övgülü nutuklarından ıstırap
çekmekle kalmıyorlardı. “Pamuk kıtlığı sonucu şler nden atılan tal hs z
kadınlar, böylece toplum dışına sürülmüş oldular; ve ş md şler yen den
canlandığı ve ş çoğaldığı halde, bu tal hs z sınıfın üyes olmaya devam
ett ler ve belk de bu böyle sürüp g decekt r. Kasabada ş md son 25 yılda
gördüğümden çok daha fazla genç orospu var.”740
Bu duruma göre, 1770 le 1815 yılları arasında İng l z pamuklu
sanay nde 45 yıl çers nde yalnızca, 5 yıllık bunalım ve duraklama olduğunu
ve bunun da tekel dönem ne rasladığını görüyoruz. 1815 le 1863 arasındak
48 yıllık k nc dönemde, 28 yıllık depresyon ve durgunluğa karşılık,
yalnızca 20 yıllık canlanma ve gönenç dönem var. 1815 le 1830 yılları
arasında, Kıta Avrupası ve B rleş k [sayfa 469] Devletler le rekabet
başlamıştır. 1833’ten sonra Asya pazarlarının gen şlemes , “ nsan soyu
yoked lerek” (H ntl el dokumacılarının toptan ortadan kaldırılması) zorla
gerçekleşt r ld . Tahıl yasalarının kaldırılmasından sonra, 1846’dan 1863’e
kadar 9 yıllık depresyon ve durgunluğa karşı, 8 yıllık ılımlı b r g d ş ve
gönenç dönem vardır. Yet şk n erkek şç ler n gönenç yıllarındak durumları
aşağıdak nottan anlaşılab l r.741

SEKİZİNCİ KESİM. – BÜYÜK SANAYİİN MANÜFAKTÜRDE,


ELZANAATLARINDA VE EV SANAYİİNDE
YOLAÇTIĞI DEVRİM

a. Elzanaatları le İşbölümüne Dayanan


Elb rl ğ n n Ortadan Kalkması

Mak nen n, elzanaatlarına dayanan elb rl ğ le, el şç l ğ arasındak


şbölümüne dayanan manüfaktürü nasıl ortadan kaldırdığını görmüştük.
Bunlardan lk ne örnek, ek n b çme mak nes yd ve b ç c ler arasındak
elb rl ğ n n yer n almıştı. İk nc s ç n çarpıcı b r örnek, ğne yapma
mak nes yd . Adam Sm th’e göre onun zamanında 10 k ş b r günde
elb rl ğ ne dayanarak 48.000’ n üzer nde ğne [sayfa 470] yapıyordu. Öte
yandan, 11 saatl k b r şgününde tek b r ğne mak nes 145.000 ğne
yapmaktadır. B r kadın ya da kız, bu türden dört mak ney denetleyeb l r ve
b r günde 600.000’e yakın, b r haftada se 3.000.000’a kadar ğne üret r.742
Tek b r mak ne, elb rl ğ n n ya da manüfaktürün yer n aldığında, elzanaatı
özell ğ n taşıyan b r sanay n temel olarak ş göreb l r. Ne var k ,
elzanaatlarına böyle b r dönüş, fabr ka s stem ne doğru b r geç şten başka b r
şey değ ld r; fabr ka s stem , kural olarak, mak ney hareket ett rmek ç n
nsan adales n n yer n , buhar ya da su g b , mekan k b r gücün almasıyla
ortaya çıkar. Orada burada, ama her halde kısa b r süre ç n, b r sanay ,
küçük çapta mekan k güç le yürütüleb l r. Bu, B rm ngham’dak bazı
manüfaktürlerde buhar gücü k ralanarak, ya da dokumacılığın bazı kollarında
olduğu g b küçük kalor k mak neler kullanılarak yapılmıştır.743
Coventry’dek pek dokuma sanay nde “kulübe fabr kalar” deney
yapılmıştır. Çepeçevre kulübelerle çevr l b r meydanın ortasına b r eng ne-
house744* yapılmış ve kulübedek tezgâhlar bu mak ne şaftları le
bağlanmıştı. Bütün bu g b durumlarda, güç, tezgâh başına k ralanıyordu.
Tezgâhlar çalışsın çalışmasın k ra, haftalık olarak alınıyordu. Her kulübede,
2 la 6 tezgâh bulunuyordu; bunlardan bazıları dokumacılara a tt , bazıları
kred yle satınalınmıştı, bazıları da k ralanmıştı. Bu kulübe fabr kalar le
gerçek fabr kalar arasındak savaşım, 12 yıldan fazla sürdü ve, 300 kulübe
fabr kanın tamamıyla yokolmasıyla sona erd .745 Üret m sürec n n n tel ğ n n
gen ş ölçekl b r üret m gerekt rmed ğ durumlarda, zarf yapımı g b , çel k
kalem yapımı vb. g b son b rkaç on yılda ortaya çıkan yen sanay ler, genel
b r kural olarak, önce elzanaatı aşamasından geçt ler ve daha sonra
manüfaktür aşamasının kısa b r geç ş evres yle fabr ka aşamasına ulaştılar.
B r manüfaktürün ürett ğ mal, eğer, kademeler hal nde b r d z surec n
sonucu değ l de, çok sayıda b rb r nden bağımsız süreçler n sonucu se, bu
geç ş, çok güç olur. Bu durum, çel k kalem fabr kalarının kurulmasında
büyük engel olmuştur. Bununla b rl kte, 15 yıl kadar önce, 6 ayrı şlem aynı
anda [sayfa 471] yapab len otomat k b r mak ne bulunmuştur. İlk çel k kalem ,
1820 yılında, elzanaatı s stem , düz nes , 7 sterl n 4 ş l ne sağlanmıştı; 1830
yılında manüfaktür, tarafından bu kalemler 8 ş l ne sağlanmış, ve bugün
fabr ka s stem , bunları, pazara toptan 6 pen le 2 ş l n arasında değ şen
f yatlara sağlamaktadır.746

b. Fabr ka S stem n n Manüfaktür ve


Ev Sanay Üzer ndek Etk s
Fabr ka s stem ndek gel şme le onunla yürüyen tarımda devr mle
b rl kte, d ğer sanay kollarında üret m yalnız gen şlemekle kalmaz, bunların
n tel kler n değ şt r r. Fabr ka s stem nde uygulanan ve üret m sürec n n
bütün evreler n tahl l etme ve ortaya çıkan sorunları, mekan k, k mya ve
d ğer bütün doğab l mler n n yardımıyla çözümleme lkes , artık, her yerde
geçerl ve uygulanan b r lke hal n alır. Demek k , mak ne, manüfaktür
sanay ler ne, b r ayrıntı süreç, daha sonra başka b r ayrıntı süreç olarak
yavaş yavaş sızmış olur. Böylece, ma-nüfaktürün esk şbölümüne dayanan
örgütlenmes n n katılaşmış yapısında b r gevşeme olur, çözüşür ve sürekl
değ şmeler n yolunu açar. Bundan bağımsız olarak kolekt f şç n n
b leş m nde, b rl kte çalışan k mseler n yapısında köklü b r değ şme olur.
Manüfaktür dönem n n ters ne, bundan böyle şbölümü, mümkün olan her
yerde, kadınların, her yaştan çocukların, vasıfsız şç ler n çalıştırılmalarına,
yan İng ltere’de karakter st k b r dey mle fade ed ld ğ g b , tek sözcükle,
ucuz emeğe dayanır. Bu, yalnız, mak ne kullanılsın kullanılmasın gen ş
boyutlu üret m kolları ç n değ l, ster çalışan k mseler n evler nde, ster
küçük ş yerler nde yapılsın, ev sanay ler den len üret m b ç mler ç n de
geçerl yd . Modern den len bu ev sanay n n, bağımşız kent elza-naatlarını,
bağımsız köylü tarım şletmeler n ve her şeyden önce de, şç le a les n n
ç nde yaşadığı b r ev n varlığını önkoşul olarak gerekt ren esk tarz ev
sanay le ad benzerl ğ dışında ortak b r yanı yoktur. Bu esk tarz sanay ,
ş md , fabr kanın, manüfaktürün ya da eşya deposunun, b r dış bölümü hal n
almıştır. Sermaye, tek b r yerde [sayfa 472] de gen ş k tleler hal nde topladığı
ve doğrudan doğruya komuta ett ğ fabr ka şç ler nden, manüfaktür
şç ler nden ve elzanaatçılarından başka, ş md , gözle görünmeyen plerle,
d ğer b r orduyu da harekete get rm şt r: bunlar, büyük kentlerde oturanlarla
b rl kte bütün ülke yüzey ne yayılmış bulunan ev sanay şç ler d r. B r
örnek: Londonderry’ dek T ll e gömlek fabr kasında 1.000 şç çalışıyor, ve
ülken n her yanına dağılmış 9.000 k ş de kend evler nde gene bu fabr ka
ç n çalışıyorlar.747
Ucuz ve henüz olgunlaşmamış emek-gücünün sömürülmes , modern
manüfaktürde gerçek fabr ka s stem nden çok daha utanç ver c b r b ç mde
yapılmıştır. Bunun neden de, fabr ka s stem n n tekn k temel n n, yan adale
gücünün yer n mak nen n almasının ve yapılan ş n haf flemes n n,
manüfaktürde hemen hemen h ç sözkonusu olmaması, ve aynı zamanda,
kadınlarla çok küçük çocukların, zeh rl ya da sağlığa zararlı maddeler n
etk ler ne en acımasız b ç mde bırakılmasıdır. Bu sömürünün, ev sanay
den len üret m kollarında manü-faktürden daha utanç ver c olmasının
neden , dağınık oldukları ç n şç lerdek d renme gücünün azalması; şveren
le şç arasında b r yığın soyguncu asalağın yer alması; ev sanay n n, da ma,
ya fabr ka s stem yle, ya da aynı üret m kolundak manüfaktür le rekabet
etme zorunda kalması; yoksulluğun şç y , yer, ışık, havalandırma g b en
gerekl çalışma koşullarından yoksun bırakması; çalışmanın g tg de daha
düzens z duruma gelmes ; ve ensonu, büyük sanay le tarımın “fazlalık”
hal ne get rd ğ yığınların son sığınakları olan bu yerlerde şç ler arasındak
rekabet n en son noktaya ulaşmasıdır. Üret m araçlarında b le lk kez fabr ka
s stem nde s steml b ç mde, uygulanan tasarruf, burada, başlangıcından ber ,
emek-gücünün en acımasız b ç mde srafı ve şç n n en normal çalışma
koşullarından yoksun bırakılması sonucunu doğurmuştu – ş md b r sanay
kolunda emeğ n toplumsal üretkenl ğ ve b rb r ne bağlı süreçler n tekn k
temel ne kadar az gel şm ş olursa, bu tasarruf da, uzlaşmaz karşıt ve
öldürücü yanını o derecede ortaya koyuyor.

c. Modern Manüfaktür

Yukarda ortaya konan lkeler açıklamak ç n b rkaç örnek vererek konuya


devam etmek st yorum. Okur, aslında, şgünü [sayfa 473] ko-nusundak
bölümde ver len çeş tl örnekler n ve olayların zaten yaban-cısı değ ld r.
B rm ngham le çevres ndek metal eşya manüfaktürle-r nde 10.000 kadından
başka, 30.000 çocuk ve genç, çoğu pek ağır şlerde çalışmaktadır. Bunların
sağmığa zararlı koşullar ç nde p r nç dökümhaneler nde, düğme
fabr kalarında, emaye, kaplama ve c lalama şler nde çalıştıkları görülür.748
Hem yet şk n, hem de yet şk n olmayan şç ler n aşırı derecede
çalıştırılmaları neden yle, Londra’da, gazete ve k tapların basıldığı bazı
basımevler ne şu uğursuz ad takılmıştır: “mezbaha”.749 Başlıca kurbanları,
kadınlar, kızlar ve çocuklar olan c ltevler nde, benzer aşırı çalıştırma
uygulanır; halat bükme ş nde, tuz madenler nde, mum manüfaktüründe ve
k myasal madde yapan yerlerde gece şler nde gençler ağır şler yapmak
zorundadır; mak neyle yapılmayan pek dokumacılığında, tezgâhları çev rme
ş nde, gençler, öles ye çalıştırılırlar.750 En rez l, en p s ve en kötü ücret
ödenen, kadınlarla genç kızların çalıştırılması yeğlenen şlerden b r s de,
paçavraların ayıklanmasıdır. Büyük Br tanya, kend muazzam paçavra
depoları dışında, bütün dünyada paçavra t caret n n merkez olarak da ün
yapmıştır. Japonya’dan, Güney Amer ka’nın en uzak devletler nden, Kanarya
Adalarından, buraya paçavra akar. Ama başlıca kmal kaynakları, Almanya,
Fransa, Rusya, İtalya, Mısır, Türk ye, Belç ka ve Hollanda’ dır. Paçavralar,
gübre, yatak ş , yapay yün yapmada kullanılır ve kağıt yapımında hammadde
olarak şe yarar. Paçavra ayıklayıcılar, ç çek hastalığı le d ğer bulaşıcı
hastalıkların yayılma aracı oldukları g b , lk kurbanları da gene
kend ler d r.751 Aşırı çalıştırmanın, ağır ve kötü koşullar altında yapılan ş n,
ve bunun çocukluk yaşından ber şç üzer n-de yaptığı korkunç etk ler n
klas k b r örneğ n , yalnız, genell kle kömür madenler yle madenc ler
vermekle kalmıyorlar, aynı zamanda İn-g ltere’de, mak neler yakın zamanda
bulunan ve ancak şurada burada kullanılan tuğla ve k rem t sanay nde de
aynı şey görüyoruz. Mayıs le eylül ayları arasında çalışma, sabah 5’ten
gece 8’e kadar devam ed yor, kurutmanın açık havada yapıldığı yerlerde
çoğu zaman sabah 4’ten gece 9’a kadar sürüyor. Sabah [sayfa 474] 5’ten akşam
7’ye kadar süren ş, “kısa” ve “ılımlı” sayılıyor. Altı, hatta dört yaşında
oğlan ve kız çocuklar çalıştırılıyor. Bunlar yet şk nler kadar ve çoğu kez
daha uzun süre çalışıyorlar. İş ağır olduğu g b , yaz sıcağı, daha da tüket c
oluyor. Örneğ n Mosley’dek b r k rem t ocağında 24 yaşında genç b r kadın,
kend s ne çamur taşıyan ve k rem tler d zen k küçük kızın yardımıyla
günde normal 2.000 k rem t yapıyor. Bu küçük kızlar, 30 foot der nl kte ve
210 foot uzaklıkta kaygan balçık kuyusundan, günde 10 ton çamur taşıyorlar.
“Büyük b r manev yozlaşmaya uğramaksızın b r k rem t ocağından geç p
kurtulmak b r çocuk ç n olanaksızdır ... en nar n yıllarında kulaklarını
dolduran kaba konuşmalar, h ç b r eğ t m görmeden yarı-yaban l b r şek lde
büyürlerken ed nd kler p s, bayağı ve yüzkızar-tıcı alışkanlıklar, onları,
daha sonrak yaşamlarında yasa tanımayan, ahlaksız ve sef h b r nsan yapar.
... Yaşam tarzları korkunç b r ahlaksızlık kaynağıdır. Usta şç ve grubun başı
olan her ustabaşı yanında çalışan 7 şç ye, kulübes nde yatacak yer ve
y yecek sağlar. A len n üyes olsun olmasın, erkekler, oğlanlar ve kızlar çoğu
zaman k , bazan da üç odalı havasız kulübelerde hep b rarada, yerlerde
yatarlar. Günlük ağır çalışmadan sonra b tk n düşen bu nsanlar, ne sağlık, ne
tem zl k, ne de ahlak kurallarına d kkat edecek durumdadırlar. Bu
kulübelerden çoğu, dağınıktır, p sl k ve toz-toprak yuvasıdır. ... Genç kızları
böyles ne b r şte çalıştıran bu s stem n en büyük kötülüğü, bunları, ta
çocukluklarından başlayarak daha sonrak bütün yaşamları boyunca sürecek
b r ahlaksızlık z nc r ne bağlamasıdır. Daha doğanın kend ler ne kadın
olduklarını öğretmes ne kalmadan, bu kızlar, kaba ve küfürbaz oğlan
çocukları hal ne gel rler. Üzerler nde b rkaç k rl paçavra, bacakları yarıdan
fazla açık, saçları ve suratları k r-pas ç nde olan bu çocuklar, bütün ahlak ve
utanma duygularını küçümsemey ve bunlarla alay etmey öğren rler. Yemek
zamanlarında çayırlara boylu boyunca uzanırlar ya da yakındak b r kanalda
yıkanan oğlanları seyrederler. Ensonu günlük ağır şler b t nce, daha y ce
olan elb seler n g yerler ve erkeklerle b rl kte meyhaneler n yolunu
tutarlar.” Çocukluk yaşlarından başlayarak bütün bu sınıf arasında aşırı çk
düşkünlüğü pek doğaldır. “İş n en kötü yanı, k rem tç ler n, bütün umutlarını
y t rm ş olmalarıdır. Aralarında b raz y ce olan b r s , Southallf eld
rah b ne, eğer k rem tç y slah edersen z, şeytanı da slah etmey
deneyeb l rs n z efend m, dem şt !”752 [sayfa 475]
Modern manüfaktürde (ben, gerçek fabr kanın dışında kalan bütün büyük
şyerler n buraya sokuyorum) çalışma koşullarında sermayen n sağladığı
tasarruf le lg l olarak, resm ve son derece zeng n malzeme, Publ c Health
Reports IV. (1863) ve VI. (1864)’te bulunab l r. İşyerler ve özell kle
Londra’dak basımevler le terz ler konusunda anlatılanlar, roman
yazarlarımızın en ürpert c mgelemler n ger de bırakır. Bu durumun şç ler
üzer ndek etk s apaçıktır. Pr vy Counc l’ n başhek m ve Publ c Health
Reports’un resm ed törü Dr. S mon şöyle d yor: “Dördüncü raporunda
(1863), şç ler n, en başta gelen sağlık haklan konusunda d renmeler n n
aslında olanaksız olduğunu gösterm şt r; bu hak, şç ler hang ş ç n
b raraya get rm ş olursa olsun, şveren n, ş n sağlık ç n zararlı ve
kaçınılması mümkün her türlü koşullardan arınmış olmasını sağlamasını
gerekt r r. İşç ler n bu sağlık hakkını kend ler n n gerçekleşt remeyecekler n ,
ücretl sağlık pol s yönet m nden de etk l b r destek elde edemeyecekler n
de ayrıca bel rtm şt m. ... Onb nlerce erkek ve kadın şç n n yaşamları,
bugün, salt yaptıkları ş n yarattığı b t p tükenmez f z ksel ıstıraplar
yüzünden, gereks z b r şkence le geçmekte ve kısaltılmaktadır.”753
İşyerler n n sağlık durumu üzer ndek etk s n göstermek ç n Dr. S mon
aşağıdak ölüm tablosunu vermekted r:754 [sayfa 476]
d. Modern Ev Sanay

Ş md de, ev sanay den len konuya gelm ş bulunuyoruz. Sermayen n,


modern mekan k sanay n arka planında sömürdüğü bu alandak dehşet ver c
durum üzer nde b r f k r ed neb lmek ç n İng ltere’n n uzak b rkaç köyünde
sürdürülen ve görünüşte pek şa rane b r zlen m bırakan ç v yapımcılığını
ncelemek gerek r.755 Bununla b rl kte, b z, burada, henüz mak nen n
yardımıyla yapılmayan ve bu durumuyla da henüz fabr ka ve manüfaktürler
le rekabet hal nde olmayan dantelacılık ve hasır örgüsü sanay ler nden
b rkaç örnek vermekle yet neceğ z.
İng ltere’de dantela yapımında çalışan 150.000 k ş n n aşağı yukarı
10.000 kadarı 1861 tar hl fabr ka yasasının kapsamı çers ne g rmekted r.
Ger ye kalan 140.000 k ş n n hemen tamamı kadın, genç nsan ve her k
c ns yetten çocuklar olup, ancak erkekler pek azdır. Bu ucuz sömürü
malzemes n n sağlık durumu, Nott ngham, Genel D spanser hek m Dr.
Trueman’ın hesaplayıp düzenled ğ tablodan görülecekt r. Çoğunluğu 17 le
24 yaş arasında olan dantela yapımcısı 686 kadın hastadan verem olanların
sayısı şöyled r:
1852’de 45 k ş den 1 k ş 1857’de 13 k ş den 1 k ş
1853’te 28 k ş den 1 k ş 1858’de 15 k ş den 1 k ş
1854’te 17 k ş den 1 k ş 1859’da 9 k ş den 1 k ş
1855’te 18 k ş den 1 k ş 1860’ta 8 k ş den 1 k ş
1856’da 15 k ş den 1 k ş 1861’de 8 k ş den 1 k ş

Verem artış hızındak bu lerlemen n, en y mser ler c l k yanlılarına ve


Alman serbest t caret çığırtkanlarının en kurnaz yalancısına b le yeterl b r
karşılık olması gerek r.
1861 tar hl fabr ka yasası, yalnız mak ne le yapılan dantela şkollarını
düzenler ve bu, İng ltere’de kuraldır. B z m ş md burada nceleyeceğ m z
sanay kolları, şç n n manüfaktürlerde ya da depolarda değ l, kend
evler nde çalıştıkları ş kollarıdır ve bunlar k ye ayrılırlar: (1) son elden
geç rme: (2) onarım. Bunlardan lk nde mak ne le yapılan dantelaya son
şekl ver l r ve bu ş, sayısız alt-bölümlere ayrılır. [sayfa 477]
Son şekl n verme ş , ya “patron evler ” den len yerlerde yapılır, ya da
çocuklarının yardımıyla, ya da kend başına çaılşan kadınlar tarafından kend
evler nde yapılır. Bu “patron evler ”n şleten kadınların kend ler de,
aslında, yoksul kadınlardır. İşyer , oturulan özel ev n çers nded r. Hanım
patron, manüfaktürcülerden, mağazalardan s par ş alır ve odalarının
büyüklüğü le ş taleb n n dalgalanmalarına uygun olarak değ şen sayıda
kadın, kız ve çocuk çalıştırır. Bu ş odalarında çalıştırılan kadın şç ler n
sayısı, bazılarında 20 le 40, bazılarında 10 le 20 arasında değ ş r.
Çocukların ortalama şe başlama yaşı altı ve çoğu durumlarda da beş n
altındadır. Çalışma saatler sabah 8’den akşam 8’e kadar olup, düzens z
aralıklarla, çoğu zaman p s çalışma odalarında yen len yemekler ç n 1½ saat
ara ver l r. İşler n sıkı olduğu sıralarda, çalışma, çoğu zaman sabah 8’den ve
hatta 6’dan gece 10’a, 11’e, 12’ye kadar devam eder. İng ltere’de,
yönetmel kler kışlalarda, her asker ç n 500-600 foot küp yer , asker
hastanelerde se 1.200 foot küp yer öngörür. Ama bu şyerler nde herkese
67 le 100 foot küp yer düşer. Aynı zamanda, havadak oks jen, gaz lambaları
tarafından da tüket l r. Yerler taş ve tuğla le kaplı olduğu halde, dantelaları
tem z tutmak ç n, çocuklar kışın b le ayakkabılarını çıkarmak zorundadırlar.
“Nott ng-ham’da 14 lâ 20 çocuğun, belk de 12 foot kareden küçük b r
odaya doldurularak günün 24 saat n n 15 saat nde, bıkkınlık ver c ve
tekdüze olmasıyla nsanı zaten b t r p tüketen b r şte, üstel k sağlığa zararlı
koşullar altında çalıştırılması, çok görülen b r şeyd r. ... Çok küçük yaştak
çocuklar b le nsan şaşırtacak b r hızla ve d kkatle çalışmakta, parmakları
b r an ç n olsun d nlenmed ğ g b hareketler de yavaşlamamaktadır.
Kend ler ne b r soru sorulduğu zaman, b r an b le kaybetmemek kaygısı le
gözler n şler nden ayırmıyorlar.” Çalışma saatler uzadıkça patron
hanımlar, uyarıcı olarak, “uzun sopalarını” daha sık kullanmak zorunda
kalırlar. “Çocuklar g derek yorulurlar ve bu denl tekdüze ve göz yorucu b r
şle uzun süre uğraşmaktan ve aynı şek lde durmaktan b t p tükenerek ş n
sonuna doğru kuşlar g b huzursuzlaşırlar. Bunların çalışması kölel kten
farksızdır.”756 Kadınlar ve çocuklar, evde, yan günümüzde k ralık oda ya da
çatıarası anlamına gelen b r yerde çalışıyorlarsa, durumları daha da kötü
demekt r. Bu tür şler, Nott ngham’dan, 80 m l [sayfa 478] çapında b r da re
ç nde dağılır. Depolardan, saat gecen n 9 ya da 10’unda çıkan çocuklara,
çoğu zaman, eve götürüp orada tamamlamaları ç n b r çıkın dantela ver l r.
Kap tal st tems l eden k yüzlü uşaklardan b r s bu sırada, şu kaypak
tümcey söylemey elbette h ç hmal etmez: “Bu annen ç n.” Ama bunu
söylerken, çocuğun da bütün gece oturup bu ş ç n annes ne yardım etmek
zorunda olduğunu da pekâlâ b l r.757
Tığ dantelacılığı İng ltere’de başlıca k tarım bölges nde yaygındır: b r
tanes , Devonsh re’ın güney nde 20 lâ 30 m l der nl ğ ndek kıyıları le,
North Devon’un b rkaç bölges n ç ne alan Hon ton dantela bölges d r;
d ğer de, Buck ngham, Bedford ve Northampton eyaletler n n büyük b r
kısmıyla, Oxfordsh re ve Hunt ngdonsh re’ın sınır kes mler n kapsayan
yerlerd r. İşler, genell kle, tarım şç ler n n kulübeler nde yapılır.
Manüfaktürcüler n çoğu 3.000’e kadar dantelacı çalıştırırlar ve bunların
büyük b r çoğunluğu çocuk ve genç kızlardır. Dantela yapımı le anlatılan
şeyler burada da ayrıca y nelen r, yalnız burada “patron evler ” yer ne
“dantela okulu” dey m kullanılır ve buralar yoksul kadınların şlett ğ
kulübelerd r. Beş ya da daha küçük yaşlardan başlayarak çocuklar on k ya
da onbeş yaşlarına kadar bu okullarda çalışırlar; lk yıl, çok küçükler, dört
le sek z saat çalışırlar, daha sonraları se, sabah altıdan gece sek ze, ona
kadar çalışırlar. “Odalar genell kle küçük kulübeler n oturma odalarıdır,
ocakların bacaları hava g rmes n d ye kapatılır, çocuklar çoğu zaman kışın
b le yalnız kend ısıları le ısınmak zorundadırlar. Bazan da, bu sözde
sınıflar, küçük depolar g b d r ve şler nde ocak b le yoktur. ... Bu daracık
yerler tıka-basa doldurulur ve böylece hava solunmayacak duruma gel r.
Ayrıca b r de, lağımlar, helâların ve bu g b küçük kulübeler n çevres nde
her zaman görülen p sl k, sağlığa çok zararlı etk ler yapar.” Yer n
büyüklüğüne gel nce: “B r dantela okulunda 18 kız ve b r bayan öğretmer ,
her nsana 35 foot küp düşüyor; b r d ğer nde, 18 k ş , nsan başına 24 foot
küp, koku dayanılmaz b r derecede. Bu sanay de, 2 ve 2½ yaşında çocukların
çalıştığı da görülür.”758
Buck ngham ve Bedford eyaletler nde dantelacılığın b tt ğ yerlerde,
hasır örücülüğü başlar ve Hertfordsh re’ın gen ş b r kısmıyla Es-sex’ n batı
ve kuzey kes mler ne kadar uzanır. [sayfa 479] 1861 yılın da, hasır örücülüğü
le hasır şapka yap mında 40.043 k ş çalışıyordu; bunların 3.815’ her
yaştan erkek, ger kalan 14.913 k ş n n 7.000’ y rm yaşın altında çocuk
olmak üzere kadındı. Dantela okulları yer ne buralarda da “hasır örgü
okullarını” görüyoruz. Çocuklar hasır örme öğren m ne genell kle 4 yaşında,
bazan da 3-4 yaş arasında başlıyorlar. Kuşkusuz, öğren m gördükler de yok.
Çocuklar, lkokullara, kend aralarında, “sah c okul” d yorlar ve böylece,
yarı-aç analarının öngördüğü günde 30 yardalık ş b t rmek ç n
hapsed ld kler bu kanem c yerlerden, lkokulları ayırded yorlar. Bu aynı
analar, bunları okuldan sonra çoğu zaman gece 10, 11, 12’ye kadar
çalıştırıyorlar. Sürekl olarak ıslatmak zorunda oldukları kamış, dudaklarını
ve parmaklarını kes yor. Londra’dak bütün hek mler n genel kanısı olarak
Dr. Ballard, b r yatak odası le şyer nde her nsan ç n en az 300 foot küpe
gerek olduğunu bel rt yor. Ne var k , hasır okullarında yer, dantela
okullarından daha c mr ce kullanılıyor ve “b r k ş ye 12½, 17, 18½ ve 22
foot küpün altında yer düşüyor”. Kom syon üyeler nden Mr. Wh te, bu
sayılardan en küçüğünün, eğer b r çocuk, boyutları 3 foot olan b r kutuya
konulsa, burada kaplayacağı yer n yarısından daha azını tems l edeceğ n
söylüyor. İşte çocukların, 12 ya da 14 yaşlarına kadar yaşamdan tattıkları
zevk bu. Sef l ve yarı-aç yaşayan ana-babaların düşündükler tek şey,
çocukların elden geld ğ nce çok para kazanmaları. Çocuklar se b raz büyür
büyümez, çok doğal olarak ana-babalarına on paralık değer verm yorlar ve
onları bırakıp g d yorlar. “Böyle yet şt r len nsanlar arasında b l s zl k ve
kötülüğün yaygın olması çok doğald r. ... Ahlak en düşük düzeyde.
Kadınların pek çoğunun evl l kdışı çocukları vardır ve bu kadınların yaşları
o kadar küçüktür k , suç stat st kler le lg l olanları b le şaşkınlığa
düşürür.”759 Ve bu örnek a leler n anayurdu, Avrupa ç n örnek b r hır st yan
ülke oluyor; bu sözler , hır st yanl k üzer ndek der n b lg s h ç kuşku
götürmeyen Kont Montalembert söylüyor!
Yukarda sözü ed len sanay lerde zaten acınacak düzeyde olan ücretler
(hasır örme okullarında b r çocuğun alab leceğ en yüksek ücret, ender
olarak 3 ş l ne ulaşab l r), her yerde ve özell kle dantela bölgeler nde
egemen olan aynı s stemle, nom nal m ktarının çok daha altına düşer.760 [sayfa
480]

e. Modern Manüfaktürden ve Ev Sanay nden Büyük


Modern Mak ne Sanay ne Geç ş.
Fabr ka Yasalarının Bu Sanay lere
Uygulanması le Bu Devr m n Hızlandırılması

Kadınlarla çocukların emeğ n n düpedüz kötüye kullanılması, yaşama ve


çalışma ç n gerekl her türlü normal koşullardan şç ler n tamamen yoksun
bırakılmaları ve, aşırı-çalışma le gece ş nde uygula-nan düpedüz zulüm
yoluyla emek-gücünde sağIanan ucuzluk, en sonunda aşılması olanaksız doğal
engellere gel p dayanır. Bu yöntemlere dayanarak meta f yatlarında sağlanan
ucuzluk le, genell kle kap tal st sömürü de son sınırına gelm ş demekt r.
Ensonu bu noktaya gel nd ğ nde –bu, uzun yıllar alır– mak ne kulanma ve
bundan böyle dağınık ev sanay ler le manüfaktürler n de fabr ka
sanay ler ne dönüşme saat gel p çatmış demekt r.
Bu hareket n en muazzam örneğ , g y m eşyas üret m nde görülür.
Çocukları Çalıştırma Kom syonunun sınıflandırmasına göre, bu sanay , hasır
şapka yapımcılarını, kadın şapkası yapımcılarını, berec ler , terz ler , kadın
g y m eşyası yapımcılarını, gömlekç ler , korsec ler , eld venc ler ,
ayakkabıcıları ve kravat, yaka vb. yapımı g b pek çok küçük kolları kapsar.
1861 yılında bu sanay lerde çalışan kadınların sayısı İng ltere le Gal’de
586.298 olup, bunların 115.242’s h ç değ lse 20 yaşın, 16.650’s de 15
yaşın altındaydı. B rleş k Krallık’ta bu şç ler n sayısı, 1861 yılında,
750.334 d . İng ltere le Gal’de, şapkacılıkta, ayakkabıcılıkta, eld venc l kte
ve terz l kte çalışan erkekler n sayısı 437.969 olup, bunların 14.964’ü 15
yaşın altında, 89.285’ 15 le 20 yaş arasında ve 333.117’s y rm yaşın
üzer ndeyd . Küçük sanay kollarından çoğu, bu sayılara dah l ed lmem şt r.
Ama, b z, bu rakamları oldukları g b alırsak, 1861 sayımına göre yalnız
İng ltere ve Gal ç n 1.024.267 k ş l k b r rakam elde eder z ve bu, aşağı
yukarı tarım ve hayvancılıkta çalışan nsan sayısı kadardır. Böylece,
mak nen n yarattığı muc ze le, bu derece muazzam ürün k tles n n doğmasına
ve bu derece muazzam şç k tles n n serbest kalmasına n ç n yolaçtığını
anlamaya başlarız.
G y m eşyası üret m , kısmen parçaları dağınık b r şek lde zaten hazır
bulunan şbölümünü, atelyeler nde, yalnızca yen den uygulayan
manüfaktürlerde, kısmen küçük elzanaatı ustaları tarafından yürütülür; ne var
k , bu ustalar, esk den olduğu g b b reysel tüket c ler ç n değ l de, ş md
manüfaktürler ve mağazalar [sayfa 481] ç n çalışmakta ve bu, öyle ölçülere
ulaşmaktadır k , bazı kent ve kasabalar le dolaylarında, örneğ n kunduracılık
g b şler, çoğu zaman bölgey bütünüyle ç ne alan uzmanlık alanları hal ne
gelmekted r; ve ensonu bu üret m, büyük ölçülerde, manüfaktürler n,
magazaların ve hatta küçük zanaat ustalarının, şyerler n n uzantılarını
oluşturan ev sanay şç ler tarafından sağlanır.761 Hammadde vb., mak ne
sanay tarafından sağlanır, lütuf ve nayete terked lm ş ucuz nsan malzemes
k tles (ta llable à merc et m sér corde762*) se, mak ne sanay ve
gel şt r lm ş tarımın “özgür hale get rd ğ ” nsanlardan oluşur. Bu sınıftan
manüfaktürler, kaynaklarını, esas olarak, kap tal st n, taleptek herhang b r
artışı karşılamak ç n el n n altında hazır donatılmış b r ordu bulundurma
gereks nmes ne borçludurlar.763 Bununla b rl kte, bu manüfaktürler, dağınık
elzanaatları le ev sanay ler n n gen ş b r temel olarak varlıklarını
sürdürmeler ne z n verm şt r. Bu şkollarında büyük ölçüde artı-değer
üret m ve yaptıkları ürünler n g tg de ucuzlaması, başlıca, sef l b r yaşamı
sürdürmeye ancak yetecek kadar düşük ücret ödenmes ve emek-zamanının
nsan vücudunun dayanab leceğ son sınıra kadar uzatılması neden yle
olmuştur. Gerçekten de, metalar hal ne dönüştürülen nsan ter ve kanının
ucuzluğu sayes nde, pazarlar, sürekl gen şlem ş ve günden güne de
gen şlemekted r; İng l z zevkler le alışkanlıklarının ağır bastığı İng l z
sömürge pazarları ç n durum özell kle böyled r. En sonunda kr t k noktaya
ulaşmıştır. Esk yöntem n temeller , azçok s steml b r şbölümü le b rl kte
şç ler n düpedüz ve zal mce sömürülmes , artık pazarların gen şlet lmes ne
yetmed ğ g b , ondan da daha hızlı gel şen kap tal stler arasındak rekabet
karşılamaktan uzaktı. Mak nen n öne geçmes saat gel p çatmıştı.
Elb sec l k, terz l k, ayakkabıcılık, şapkacılık ve b rçok benzer g b bu gen ş
üret m alanının bütününe aynı derecede saldıracak olan, kes n sonuçlu
devr mc mak ne, d k ş mak nes yd .
Büyük sanay n gel şmes nden ber , bütün mak neler n elattığı yen sanay
kollarında şç sınıfı üzer nde yapmış olduğu [sayfa 482] etk n n aynısını, d k ş
mak nes yapıyor. Çok küçük yaştak çocuklar başıboş kalmışlardı. Mak nede
çalışan şç ler n ücretler , çoğu yoksulun da yoksulu olan ev şç ler ne göre
yükselm şt r. Daha y durumdak elza-naatçılarının ücretler , mak nen n
rekabet yle düşmüştür. Yen mak ne şç ler özell kle kızlar ve genç
kadınlardır. Mekan k kuvvet n yardımıy-la, bunlar, erkekler n ağır şler
üzer ndek tekel n yıkmışlar, haf f şlerden yaşlı kadınları ve küçük
çocukları sürüp atmışlardır. Londra’da son on yılda açlık sonucu
ölümlerdek korkunç artış, d k ş mak nas n n yayılması le paralel
g tmekted r.764 Yen kadın şç ler, ş md , mak ney , mak nen n ağırlığına,
büyüklüğüne ve özell ğ ne göre, bazan oturarak, bazan ayakta, eller yle ve
ayaklarıyla ya da yalnız eller yle çalıştırıyorlar ve büyük emek-gücü
harcıyorlardı. Esk düzene göre daha az olmakla b rl kte, uzun süre
çalışmaları neden yle, bu yaptıkları ş sağlığı zararlıydı. D k ş mak nes n n
zaten dar ve kalabalık odalara g rmes yle, sağlığa zararlı koşullar, daha da
artmış oldu. Bay Lord bu konuda şöyle d yor: “Tavanları çok alçak olan ve
çler nde 30 lâ 40 mak ne şç s n n çalıştıkları odalara g r ld ğ zaman
karşılaşılan durum dayanılmaz derecede ... Ütüler kızdırmak ç n kullanılan
gaz sobalarından doğan sıcaklık çok korkunç. ... Çalışma saatler n n ılımlı
olduğu, yan sabah saat sek zden akşam altıya kadar olduğu zamanlarda b le,
böyle yerlerde her gün üç-dört k ş bayılıp kend nden geç yor.”765
Üret m araçlarındak devr m n zorunlu b r sonucu olan sanay
yöntemler ndek devr m, karmakarışık geç ş b ç mler yle sonuca ulaştı. Bu
b ç mle, d k ş mak nes n n, şu ya da bu sanay kolunda egemen duruma
gelmes ne, çalıştığı süreye, şç ler n daha önce ç nde bulundukları
koşeullara, manüfaktürün, elzanaatlarının ya da ev sanay n n, bu sanay
kolundak ağırlığına, şyerler ne ödenen k raya vb. bağlı olarak değ ş kl kler
göster r.766 Örneğ n, ş n büyük kısmının zaten bas t elb rl ğ le örgütlenm ş
olduğu elb sec l kte, d k ş mak nes , başlangıç-ta, bu manüfaktür [sayfa 483]
b ç m sanay kolunda yalnızca yen b r öğe oldu. Terz l kte, gömlekç l kte,
kunduracılıkta vb., bütün b ç mler ç çeyd . B r yerde, gerçek anlamıyla
fabr ka s stem vardı, b r d ğer nde, aracılar, hammaddey , kap tal st en
chef767* alıyor, “oda” ya da “tavan aralarında” d k ş mak neler n n
çevres nde, 10-50 ya da daha fazla şç topluyordu. Ensonu mak nen n b r
s stem hal nde örgütlenmed ğ ve küçük boyutlarda da kullanılab leceğ
yerlerde da ma olduğu g b , zanaatçılar le ev şç ler , kend a leler ya da
dışardan sağlanan az m ktarda emekle kend d k ş mak neler nden
yararlanıyorlardı.768 Bugün İng ltere’de egemen olan s stemde se, kap tal st,
çok sayıda mak ney kend s ne a t b nalarda topluyor ve bu mak neler n
yaptıkları nesneler , üzerler nde daha fazla şlenmes ç n ev şç ler ne
dağıtıyordu.769 Geç ş b ç mler ndek bu çeş tl l k, gene de gerçek anlamıyla
fabr ka s stem ne dönüşme eğ l m n g zleyememekted r. Bu eğ l m d k ş
mak nes n n taşıdığı özell k le de beslen yor ve bu mak nen n çeş tl şlerde
kullanılması, daha önce çeş tl kollara ayrılmış bulunan şler n tek çatı ve
yönet m altında toplanmasını kolaylaştırıyordu. Ayrıca, hazırlık n tel ğ ndek
ğne şler le d ğer bazı şlemler n, mak nen n bulunduğu b nalarda
yapılmasının daha uygun olacağı koşulları yarattığı g b , el d k şç ler ne ve
kend mak neler le çalışan ev şç ler ne de kaçınılmaz olarak elkoyar. Bu
kaçınılmaz son, zaten bazılarını yakalamıştır b le. D k ş mak neler ne sürekl
olarak artan m ktarlarda sermaye yatırılması,770 mak ne le yapılan malların
üret m n kamçılıyor, pazarları bu mallar le doldurup taşırıyor ve böylece
ev şç ler ne, mak neler n sat-ma zamanının geld ğ n haber ver yordu.
B zzat bu mak neler n üret m ndek aşırılık da, sürüm güçlüğü çers nde
kıvranan üret c ler , bunları haftalık olarak k raya vermeye zorluyor, böylece
de küçük mak ne sah pler n n bu öldürücü rekabet altında ez l p g tmeler ne
yolaçıyor-du.771 Mak neler n yapısındak sürekl değ ş kl kler ve g tt kçe
ucuzlamaları, esk t pler n f yatını her gün b raz daha düşürüyor, bunların,
k tle hal nde, gülünç f yatlarla, bunları kârlı b r şek lde çalıştırab lecek tek
nsan olan büyük kap tal stlere satılmalarına [sayfa 484] neden oluyordu.
Ensonu, nsanın yer n buhar mak neler n n alması, bütün benzer
devr mlerde olduğu g b burada da öldürücü darbey nd r yordu.
Başlangıçta, buhar gücünün kullanılması, mak nelerde düzens zl k, hızlarını
ayarlama zorluğu, haf f olanların çabuk yıpranıp aşınması vb. g b salt tekn k
güçlüklerle karşılaşılıyor ve deney mlerle bunların heps n n de üstes nden
gel n yordu.772 B r yandan, b rçok mak nen n gen ş b r manüfaktürde
toplanması, buhar gücünün kullanılmasına yolaçar-ken, öte yandan, buharın
nsan adales le rekabet de, mak neler le nsanların büyük fabr kalarda
toplanmasını hızlandırıyordu. Böylece İng ltere, ş md , yalnızca muazzam
g y m eşyası sanay nde değ l, yukarda sözü ed len şkollarının çoğunda,
manüfaktürün, elzanaatlarının ve ev ş n n uzun süre ör ce ortaya çıkan büyük
sanay n etk s altında tümüyle değ şen ve düzen bozulan bu üret m
b ç mler n n herb r fabr ka s stem ne dönüştükten sonra, bunun çerd ğ
toplumsal gel şme öğeler n n h ç b r s ne karışmadan, fabr ka s stem n n
bütün dehşet n daha da canlı b r b ç mde yaşamaktadır.773
Bu kend l ğ nden başlayan sanay devr m ne, fabr ka yasalarının,
kadınları, gençler ve çocukları çalıştıran bütün sanay kollarına uygulanması
yapay olarak yardımcı olmuştur. İşgününün süres , yemek ve d nlenme
paydosları, başlangıç ve b t ş saatler n n zorunlu olarak düzenlenmes ,
çocuklar ç n vard ya s stem n n uygulanması, bell b r yaşın altındak
çocukların çalıştırılması yasağı vb., b r yandan daha fazla mak ne
kullanılmasını774 ve dev nd r c güç olarak adale yer ne buhar gücünün
geçmes n zorunlu kılar.775 Öte yandan, zaman kaybını telâf etmek ç n,
ortaklaşa [sayfa 485] kullanılan üret m araçlarında, fırınlarda, b nalarda vb.,
b r gen şleme olur, yan kısacası, üret m araçlarında daha büyük b r
yoğunlaşma ve buna uygun olarık şç ler n sayısında b r artma meydana gel r.
Fabr ka yasasının tehd t ett ğ bu manü-faktür adına tekrar tekrar ve hararetle
öne sürülen başlıca t raz, aslında, ş n esk ölçüsünde sürdürüleb lmes ç n
daha büyük m ktarda sermaye yatırılması gereğ n saklamasıydı. Ama ev
sanay denen ve bunlarla manüfaktür arasındak ara b ç mlerdek emek
açısından şgünü le çocukların çalıştırılmaları konusunda get r len
sınırlamalar, bu sanay ler n yıkımı demekt r; çünkü, ucuz emek-gücünün
sınırsız b r şek lde sömürülmes , bunların rekabettek güçler n n tek
temel d r.
Özell kle şgününün uzunluğu bel rlend ğ zaman, fabr ka s stem n n
varlığı ç n temel koşullardan b r s , alınacak sonuçtak kes nl k, yan be l
sürede bell m ktarda meta üret lmes ya da bell b r yararlı etk n n
yaratılmasıdır. Ayrıca, şgünü boyunca ver lecek paydoslar, çalışmanın
zaman zaman ve b rdenb re kes lmes n n üret m sürec ç nde bulunan mala
zarar vermeyeceğ varsayımına dayanır. Ulaşılacak sonuçtak bu kes nl k ve
şe bu şek lde ara ver lmes olanağı, tamamıyla mak ne sanay ler nde,
kuşkusuz, çömlekc l k, ağartıcılık, boyacılık, fırıncılık ve metal sanay ler n n
çoğunda olduğu g b k myasal ve f z ksel süreçler n daha büyük rol
oynadıkları sanay lerden daha kolay gerçekleşt r l r. İşgücünün sınırsız
uzunluğa ulaştığı gece ş n n ve sınırsız nsan srafının varolduğu yerlerde,
ş n n tel ğ gereğ ortaya çıkan en ufak b r aksaklık, daha y b r üret m n
karşısına d k lm ş ebed doğal b r engel olarak görülür. H ç b r zeh r, zararlı
haşeratı, fabr ka yasasının bu ebed engeller kaldırması kadar kes n şek lde
yoke-demez. “Olanaksızlıklar” konusunda dostumuz çömlekç ler n kopardı-ğı
yaygarayı k mse koparmamıştı. Bununla b rl kte, 1864 y llnda, bunlar da yasa
kapsamına alındı ve onaltı-ay çers nde bütün bu “olanaksızlıklar” ortadan
kalktı. Fabr ka yasasının öngördüğü, “Buharlaşma yer ne basıncın
kullanılarak balçık yapılması yöntem , çömlekler n kurutulması ç n yen
yapılan fırınlar vb., çömlekç l k sanatında heps de öneml b rer olay olup,
daha öncek yüzyılın çözümleyemed ğ gel şmelerd r. ... Fırınlardak ısı
öneml derecede düşürülmüş, yakıtta büyük tasarruf sağlanmış, malzemen n
[sayfa 486] hızı artmıştır.776 Bütün kehanetlere karşın, seram k eşyanın f yatı
yükselmed ğ g b üret len eşyanın m ktarı artmış ve, 1865 Aralığında sona
eren on k aylık dönemde yapılan hracat, daha öncek üç yılın ortalamasını,
138.628 sterl n aşmıştır. K br t manüfaktüründe, çocukların, yemekler n
atıştırırken b le, zeh rl buharları yüzler ne doğru yükselen fosforlu er y ğe
çöpler batırmaya devam etmeler n n zorunlu b r geçel l k olduğu
düşünülürdü. Fabr ka yasası (1864), zamandan tasarruf etmey zorunlu hale
get r nce, çıkan buharın şç lerle temas etmes n engelleyen b r batırma
mak nes n n bulunmasını zorunlu kıldı.777 Bugün b le dantela manüfaktürünün
henüz fabr ka yasası kapsamına g rmeyen kollarında, çeş tl türdek
dantelaların kuruması ç n üç dak kadan b r saate ve daha fazlasına kadar
değ şeb len gerekl zamanların çok değ ş k olması neden yle, yemek
zamanlarının düzenlenemeyeceğ öne sürülüyordu. Çocukları Çalıştırma
Kom syonunun bu konudak yanıtı şöyled r: “Buradak koşullar, lk
raporumuzda ele alınan duvar kağıdı sanay n n benzer d r. Bu şkolundak
bell başlı sanay c ler, kullanılan malzemen n n tel ğ ve geç rd ğ çeş tl
şlemler neden yle, c dd kayıplara yolaç-maksızın bel rl b r anda yemek
paydosu ver lemeyeceğ n öne sürmüşlerd r. Ama eldek kanıtlar, gerekl
özen göster ld ğ ve daha önceden düzenlend ğ takd rde, kaygı duyulan
güçlükler n üstes nden gel neceğ n gösterm ş ve Parlamentonun bu
oturumunda kabul ed len, Fabr ka Yasalarının Gen şlet lmes Yasasının 6.
kes m ndek 6. madde gereğ nce, bunlara, fabr ka yasalarında bel rlenen
yemek saatler ne uymaları ç n, yasanın yürürlüğe g rmes nden t baren
onsek z aylık b r süre tanınmıştır.”778 Manüfaktürcü dostlarımız daha yasa
yürürlüke g rer g rmez şu keş fte bulundular: “Fabr ka yasalarının b z m
şkolumuza uygulanması le, ortaya çıkacağını sandığımız sakıncaların
görülmed ğ n , sev nerek söylemek ster m. Üret mde herhang b r aksaklık
olmadığı g b , aynı sürede, daha fazla üret mde bulunuyoruz.”779 Kuşkusuz,
h ç k msen n aşırı dehasından dolayı yakınmaya kalkışmayacağı [sayfa 487]
İng l z yasakoyucusu, geç r len deney mlerden, şgününün sınırlandırılmasına
ve b r düzene sokulmasına karşı, üret m sürec n n n tel ğ nden ler geld ğ
öne sürülen sözde engeller n bas t ve zorunlu b r yasayla ortadan kalkacağı
sonucuna ulaşmıştı. Böylece, fabr ka yasasının b r sanay koluna uygulanması
üzer ne, altı ay le onsek z ay arasında değ şen b r süre tanınıyor ve
fabr katörler n, yasanın uygulanmasını engelleyen bütün güçlükler n ortadan
kaldırması zorunlu tutuluyordu. M rabeau’nun, “Imppss ble! Ne me d tes
jama s ce bête de mot!”780* sözü özell kle modern teknoloj ç n geçerl d r.
Ama fabr ka yasaları, böylece, manüfaktür s stem n n fabr ka s stem ne
dönüşümü ç n gerekl madd öğeler yapay olarak olgunlaştırırken, aynı
zamanda da, daha büyük sermaye yatırımını zorunlu hale get rmekle, b r
yandan da küçük patronların ger lemes n ve sermayen n yoğunlaşmasını
hızlandırıyordu.781
Tekn k yollardan ortadan kaldırılab lecek tamamen tekn k engeller n
yanısıra, şç ler n kend ler n n gel ş güzel alışkanlıkları, çalışma saatler n n
düzenlenmes n güçleşt r yordu. Bu, özell kle parça-başına ücret n egemen
olduğu, günün ya da haftanın b r kısmında uğranılan zaman kaybının daha
sonra yapılacak fazla çalışma ve gece ş yle karşılanab leceğ durumlarda
sözkonusudur ve durum, yet şk n şç y nsanlıktan çıkardığı g b karısıyla
çocuklarının da yıkımı demekt r.782 Emek-gücünün harcanmasındak bu
düzens zl k, yorucu ve tekdüze b r ş n yarattığı bıkkınlığa karşı doğal ve
kaba b r tepk olmakla b rl kte, daha çok, üret mdek anarş den ler gel r ve
bu anarş n n kend s de, öte yandan [sayfa 488] emek-gücünün sermaye
tarafından sınırsız b r şek lde sömürülmes önkoşuluna dayanır. Sına
çevr m n genel devresel değ şmeler ve her sanay n, etk s altında kaldığı
pazardak özel dalgalanmaların yanısıra, yılın, den z ulaşımı ç n uygun
mevs mler n n bell aralıklarla değ şmeler ne, modaya ya da en kısa zamanda
karşılanması gereken büyük s par şler n b rdenb re yapılmasına bağlı olan
ve “mevs m” adı ver len değ şmeler de hesaba katab l r z. Bu g b s par şler
verme alışkanlığı, dem ryolları ve telgrafın gel şmes yle artmış-tır.
“Dem ryolu şebekes n n ülke yüzey nde yayılması, kısa sürel s par şler
fazlasıyla dürtüklemekted r. Ş md müşter ler her onbeş günde b r ya da buna
yakın sürelerle, Glasgow, Manchester ve Ed nburgh’tan, b z m mal
verd ğ m z toptancı mağazalara gel yorlar, esk den yaptıkları g b stoktak
mallardan almak yer ne, hemen yer ne get r lmes n sted kler ufak s par şler
ver yorlar. Yıllar önce, gelecek mevs m n talepler n karşılamak ç n b z
da ma durgun zamanlarda çalışab l yorduk, ama ş md , o zaman ne olacağını
daha önceden k mse kest remez.”783
Henüz fabr ka yasalarının kapsamına alınmamış fabr kalar le
manüfaktürlerde, mevs m adı ver len zamanlarda beklenmed k s par şler
neden yle, zaman zaman çok korkunç aşırı çalışmalar görülmek-ted r.
Fabr kalar le manüfaktürler n ve mağazaların dış uzantıları olan ev
sanay ler den len alanlarda çalışan ve şler kararlılık göstermeyen şç ler,
hem kullandıkları hammadde ve hem de alacakları s par ş bakımından
tamamıyla kap tal st n keyf ne bağlı bulunurlar ve kap tal st n, burada,
b nalarının ve mak neler n n aşınıp yıpranması yönünden b r kaygısı
olmadığı g b , ş n durmasından dolayı da, şç n n kend canından başka
uğrayacağı b r kaybı yoktur. Böylece, kap tal st, burada, her an kullanıma
hazır yedek b r sanay ordusu kurma ş ne g r ş r ve yılın b r kısmında en
nsanlık-dışı koşullar altında çalıştırarak bu orduyu kırıp geç r rken, yılın
d ğer kısmında da şs zl k neden yle açlıktan öldürür. “Herhang fazladan b r
ş stend ğ zaman, şverenler, ev sanay ndek alışılagelen düzens zl kten
yararlanır ve çalışma, gece 11’e, 12’ ye ya da sabah 2’ye kadar, yan alışılan
dey mle “bütün saatler” devam eder. Ve çalışma yer , nsanı bayıltacak
derecede p s kokuludur; kapıya kadar g ders n z, belk de açarsınız, ama
[sayfa 489] korkudan b r adım atamazsınız.”784 Patronlar konusunda, kunduracı
olan b r tanık şöyle söyled : “Bunlar çok tuhaf nsanlar; yılın yarısını aylak
geç ren b r çocuğun, ötek yarısında çok ağır şe koşulmasında b r sakınca
görmüyorlar.”785
Tekn k engeller g b , “b r şkolundak gel şmeyle b rl kte ortaya çıkan
alışkanlıklar da” lg l kap tal stlerce, ş n n tel ğ nden ler gelen engeller
olarak kabul ed lm şt r ve ed lmekted r. Fabr ka yasaları pamuk ağalarının
kend ler n lk kez tehd t ett ğ zaman d ller nden düşürmed kler feryat
buydu. Pamuklu sanay , d ğerler nden daha fazla den z ulaşımına bağlı
olduğu halde, olaylar onları yalancı çıkarmıştır. O zamandan ber , ş
konusunda öne sürülen her türlü sözde engel, fabr ka denetmenler nce
düpedüz yalan kabul ed lmekted r.786 Çocukları Çalıştırma Kom syonunun
son derece d kkatl ve dürüst ncelemeler yle, çalışma saatler n n b r düzene
bağlanmasıyla, bazı sanay lerde, daha önce harcanan emek k tles n n bütün
b r yıla eş t olarak dağılmasının sağlandığı;787 modanın öldürücü ve
anlamsız788 olan ve zaten büyük sanay le bağdaşmayan kapr sler n n lk kez
bu düzenleme le rasyonel b r b ç mde d zg nlend ğ ; okyanuslardak den z
ulaştırması le let ş m araçlarındak gel şmen n genell kle mevs ml k ş n
dayandığı asıl tekn k temel yıktığı;789 daha büyük b nalar, ek mak neler,
çalışan şç sayısındak artış790 ve bütün bu sayılanların [sayfa 490] şkolunun
yönet m tarzında yarattığı değ ş kl kler karşısında, ötek bütün sözde
yen lemeyen engeller n ortadan kalktığı tanıtlanmıştır.791 Ama bütün bunlara
karşın, kend tems lc ler tarafından da tekrar tekrar fade ed ld ğ g b ,
sermayen n, çalışma saatler n n zorunlu olarak düzenlenmes çn
“parlamentonun çıkartacağı genel b r yasanın baskısı”792 olmaksızın bu g b
deg ş kl klerle uzlaşması olanaksızdı.

DOKUZUNCU KESİM. – FABRİKA YASALARI


BU YASANIN SAĞLIK VE EĞİTİM İLE İLGİLİ MADDELERİ
BUNLARIN İNGİLTERE’DE YAYGINLAŞMASI

Toplumun, kend kend ne gel ş p şek llenen üret m b ç m ne karşı lk


b l nçl ve yönteml tepk s olan fabr ka yasaları, gördüğümüz g b , tıpkı
pamuk pl ğ , otomat ve elektr kl telgraf g b büyük sanay ler n zorunlu b r
ürünüdür. İng ltere’de bu yönetmel ğ n yaygınlaşmasını ncelemeye
geçmeden önce, fabr ka yasalarında yeralan ve çalışma saatler le lg s
olmayan bazı hükümler kısaca gözden geç receğ z.
Kap tal st n kaçamaklı b r yol bulmasını kolaylaştıracak b ç mde kaleme
alınmaları b r yana, sağlıkla lg l hükümler son derece yavan olup, aslında,
duvarların badanalanması, d ğer bazı konularda tem zl ğ n sağlanması,
havalandırma ve tehl kel maddelere karşı korunma konularında hükümlerle
sınırlıdır. İşç ler n sakatlanmaması ç n kend ler ne ufak-tefek masraflar
yükleyen bu maddelere karşı patronların gösterd ğ fanat k d renmeye üçüncü
k tapta tekrar döneceğ z; bu d renme, çıkar çatışmalarının bulunduğu b r
toplumda, her b rey n kend k ş sel çıkarını korumaktan başka b r şey
düşünmemes le zorunlu olarak ortak gönenc gel şt receğ şekl ndek
serbest t caret dogmasına, yen [sayfa 491] ve parlak b r ışık tutuyor! B r örnek
vermek yetecekt r. B l nd ğ g b son y rm yılda keten sanay çok daha fazla
gel şm ş ve bununla b rl kte İrlanda’dak keten d d kleme ve tem zleme
yerler n n sayısı da artmıştır. 1864’te bu ülkede bu tür yerler n sayısı 1.800
d . Her sonbahar ve kış mevs m nde çevredek küçük ç ftç ler n karıları,
oğulları ve kızları olan ve mak neye h ç b r alışkanlıkları bulunmayan b r
yığın nsan, tarlalardan alınarak, bu mak nen n çarklarına keten vermek ç n
fabr kalara get r l rler. Hem sayı, hem de oluş şekl bakımından buradak
kazalar, mak nen n tar h nde h ç görülmeyecek şek lded r. Cork yakınında
K ld nan’da b r d d kleme fabr kasında, 1852 le 1856 arasında altısı ölüm
ve altmışı ağır yaralanma le sonuçlanan kazalar olmuştur; bu kazaların
heps , b rkaç ş l n değer nde bas t b r araç kullanılarak önleneb l rd .
Downpatr ck’tek fabr kaların resm cerrahı Dr. W. Wh te, 15 Aralık 1865
tar hl raporunda şöyle d yor: “D d kleme fabr kalarındak c dd kazalar çok
korkunç türdend r. Çoğu durumda vücudun b r kısmı gövdeden ayrılmakta, ya
ölüme ya da yaşam boyu sürecek b r sakatlığa ve ıstıraba yolaçmaktadır.
Ülkedek fabr ka sayısındak artış, kuşkusuz, bu korkunç sonuçları da
artıracaktır. Fabr kaların b r yasanın denet m altına alınması, büyük b r
n met olacaktır. Kanıma göre, d d kleme fabr kalarının gereğ g b
denetlenmes yle pek çok hayatın ve uzvun kaybed lmes önleneb l r.”793
Kap tal st üret m tarzının n tel ğ n , tem zl kle sağlığın korunması ç n
gerekl en bas t araç ve gerec n Parlamentodan çıkacak b r yasayı zorunlu
kılmasından daha y ne göstereb l r? 1864 tar hl fabr ka yasası, çömlekç l k
şkolunda, “çoğu durumda 20 yıl ve bazan da ebed süren b r perh z
dönem nden sonra, 200 şyer n badanalatmış ve tem zletm şt r”. (İşte
kap tal st n “perh z ” budur!) “Bu şyerler nde 27.800 zanaatçı, ş md ye
kadar, uzun günler ve çoğu zaman da geceler boyunca o p s havada
çalışıyorlardı; böylece, b r başka durumda n speten zararsız olab lecek b r
ş, bu yüzden hastalık ve ölüm saçıyordu. Yasa, havalandırmayı büyük
ölçüde y leşt rm şt r.”794 Aynı zamanda, yasanın bu bölümü, kap tal st
üret m tarzının, n tel ğ gereğ , bell b r noktadan sonra, aklauygun her türlü
düzeltmeye ve y leşt rmeye elver şl olmadığını, çarpıcı b r b ç mde
göster r. Sürekl olarak [sayfa 492] çalışılan yerlerde k ş başına en az 500 foot
küp yer olması gerekt ğ n İng l z hek mler n n heps n n de kabul ett kler
tekrar tekrar bel rt lm şt r. Ş md , fabr ka yasası, zorunlu hükümler
neden yle, dolaylı yoldan, küçük şyerler n n fabr kalara dönüşümünü
hızlandırmış ve böylece gene dolaylı şek lde, daha küçük kap tal stler n
mülk yet hakkına müdahale ederek, büyükler n tekel kurmasını güven altına
aldığı g b , eğer b r de, her şyer nde şç başına düşecek uygun büyüklüktek
yer n sağlanmasını zorunlu hale get rseyd , b nlerce küçük şveren , doğrudan
doğruya malından mülkünden etm ş olurdu! Kap tal st üret m tarzının
temel ne, yan büyüklü-küçüklü her türlü sermayen n, emek-gücünün
“serbestçe” satınalınması ve tüket lmes aracılığı le kend s n gen şletmes
lkes ne saldırmış olurdu. Bu nedenle, fabr ka yasası, 500 foot küplük nefes
alanı sağlanamadan çıkmaza sokuldu. Sağlık yetk l ler , sanay araştırma
kom syonları, fabr ka denetmenler , b r ağızdan ve tekrar tekrar, bu 500 foot
küplük havanın gerekl l ğ n ve bunu sermayen n el nden koparıp almanın
olanaksız olduğunu söyled ler. Böylece bunlar, aslında, şç ler arasındak
verem ve d ğer göğüs hastalıklarının, sermayen n zorunlu varlık koşulları
olduğunu lân etm ş oluyorlardı.795
Yasanın öğren mle lg l hükümler bütünüyle saçma olmakla b rl kte, h ç
değ lse, lköğren m n, çocukların çalıştırılması ç n zorunlu koşul olduğunu
lân ed yordu.796 Bu hükümler n lk başarısı, öğren mle j mnast ğ n797 el
ş yle b rleşt r leb leceğ n ve dolayısıyla el ş n n öğren m ve j mnast kle
b rarada yürütüleb leceğ n [sayfa 493] ğ n lk kez tanıtlaması olmuştur.
Fabr ka denetmenler , okul müdürler yle yaptıkarı soruşturmalardan, çok
geçmeden, fabr kadak çocukların, düzenl gündüz okullarında okuyan
çocukların ancak yarısı kadar öğren m gördükler halde, onlar kadar ve çoğu
zaman daha fazla şey öğrend kler n ortaya çıkarmışlardır. “Bu, andaç, günün
yalnız yarısında okulda bulunan çocukların da ma uyanık ve öğren me hemen
hemen da ma hazır ve stekl olmaları gerçeğ le açıklanab l r. Yarım gün el
le çalışma, yarım gün öğren m, ardarda b r d nlenme ve rahatlık
sağlamaktadır; böylece bunların k s de, çocuğa, bütün gün tek b r yle
lg lenmekten çok daha yararlı oluyor. Sabahtan ber okulda bulunan b r
çocuğun (özell kle sıcak havalarda) ş nden uyanık ve canlı gelen b r çocukla
yarışamayacağı apaçıktır.”798 Bu konuda daha fazla b lg , 1863 yılında
Ed nburgh’ta yapılan Toplumsal B l mler Kongres nde Sen or’ ün yaptığı
konuşmada bulunab l r. Konuşmacı, burada, d ğer şeyler yanında, yukarı ve
orta sınıflardak çocukların tekdüze ve yararsız derecede uzun okul
saatler n n, öğretmen n ş n nasıl ağırlaştırdığını ve “onun da yalnız yararsız
kalmayıp, mutlak olarak zararlı b r b ç mde çocukların zamanını, sağlığını ve
enerj s n boşuboşuna tükett ğ n ” göstermekted r.799 Robert Owen’ n
ayrıntılarıyla gösterd ğ g b , gelecektek eğ t m n tohumu, fabr ka s stem
ç nde atılmış ve f l zlenmeye başlamıştır; bu tür b r eğ t mle, bell b r yaşın
üzer ndek her çocuk, üret c ş öğren m ve j mnast k le b rarada yürütecek
ve bu yalnızca üret mdek etk nl ğ n artırılmasında b r yöntem olarak değ l,
tam anlamıyla gel şm ş b r nsan yet şt r lmes nde tek yöntem olarak
uygulanacaktır. [sayfa 494]
Büyük sanay , görmüş olduğumuz g b , sah p olduğu tekn k araçlarla,
manüfaktürde nsanın el n -ayağını bütün yaşamı boyunca tek b r parça şe
bağlayan şbölümünü ortadan kaldırmıştır. Aynı zamanda, bu sanay n
kap tal st b ç m , bu aynı şbölümünü daha da büyük boyutlarla yen den
yaratıyor ve bunu, fabr kada, şç y mak nen n canlı b r parçası hal ne
dönüştürerek, fabr kanın dışındak yerlerde se, kısmen, mak neyle mak ne
şç s n şurada burada çalıştırarak,800 kısmen de, kadın, çocuk ve ucuz
vasıfsız emeğ üret m alanına sokmak suret yle, yen b r temele dayanan
şbölümünü yen den kurarak yapıyordu.
Manüfaktür t p şbölümü le büyük sanay n yöntemler arasındak
uzlaşmaz karşıtlık kend s n kuvvetle duyurur. Bu d ğer şeyler n yanında
modern fabr ka le manüfaktürlerde çalıştırılan çocukların bü-yük b r
kısmının, daha lk yıllarından ber en bas t el şler ne bağlanarak, lerdek
yıllarda, aynı fabr kalarda ya da manüfaktürlerde b le ken-d ler n yararlı
hale get reb lecek tek b r ş b le öğretmeden, yıllarca sömürülmes g b
korkunç b r gerçekte kend n bell eder. Örneğ n, İng ltere’de k tap basımı
şler nde, b r zamanlar, esk manüfaktürler le elzanaatlarına benzeyen b r
s stem vardı ve, çıraklar kolay b r şten g tg de daha zor şlere geçerlerd .
Usta b r baskıcı olana kadar b r d z öğren mden geçerlerd . Okuma-yazma
heps ç n b r meslek zorunluluğu d . Baskı mak nes le bütün bunlar
değ şt . Ş md k çeş t şç çalıştırıyor, b r s yet şk n mak ne şç ler , d ğer
çoğu 11 le 17 yaşlar ıda, tek şler mak neye kağıt yaymak ya da basılı
kağıtları ortadan çekmek olan çocuklar. Bunlar, bu yorucu ve usandırıcı ş ,
özell kle Londra’da, haftanın b rkaç gününde aralıksız 14, 15, 16 saat
yaparlar ve sık sık da, yalnızca k saatl k yemek ve uyku paydosu ver lerek
36 saat çalışırlar.801 Bunların çoğu okuma b lmed kler g b [sayfa 495] genel
olarak tam b r yabanıl ve çok gar p yaratıklardır. “Yapacakları ş ç n
yet şt r lmeler yolunda h ç b r z h nsel eğ t me gerek yoktur; hünere pek az
yer vardır ve uslamlamaya se çok daha az; ücretler d ğer çocuklara göre
yüksek se de, büyüdükçe artmaz ve bunların çoğu, daha yüksek ücret ve
daha fazla sorumluluk steyen mak ne şç l ğ g b b r yere yükselme umuduna
sah p değ llerd r, çünkü her mak nen n b r şç s vardır, oysa en az k , ve
çoğu kez dört çocuk b r mak nede çalışırlar.”802 Böyle b r çocuk, ş ç n
fazla yaşlı hale gel r gelmez, yan en geç 17 yaşlarına gel nce, basımev nden
atılır. Bunlar, artık, suçlu ordusunun adayları hal ne gelm şlerd r. Başka b r
yerde ş bulma çabaları, b l s zl kler , yabanıllıkları ve, akıl ve bedence
yozlaşmaları neden yle olumlu sonuç vermez.
Manüfaktür t p şyer nde şbölümü neyse, toplum ç ndek şbölümü de
aynıdır. Elzanatları le manüfaktür, toplumsal üret m n genel temel n
oluşturdukları sürece, üret c n n tek b r üret m dalına bağ-lanıp kalması,
yaptığı çeş tl şler n parçalanması,803 gel şmen n zorunlu b r adımıdır. Bu
temel üzer nde her üret m kolu, amp r k olarak kend s ne en uygun tekn k
b ç m bulur, bunu yavaş yavaş yetk nleşt r r ve bell b r olgunluk düzey ne
ulaşınca bu b ç m hızla b llurlaştırır. Şurada burada yapılan değ ş kl kler n
tek neden , t caret n sağladığı yen hammaddeler dışında, emek araçlarında
g derek meydana gelen değ şmelerd r. Ama bunların b ç mler de, b r kez
bel rl b r b ç mde deney nle yerleş nce, b nlerce yıl boyunca b r kuşaktan
b r d ğer ne aktarılan b rçok şey g b , katılaşır. Daha 18. yüzyıla gel nceye
kadar, bazı zanaatların “sır” (mystéres) sayılmaları çok lg nçt r;804 bunların
sırlarını, [sayfa 496] ancak tamamen bu mertebeye er şm ş olanlar
öğreneb l rlerd . Büyük sanay , kend toplumsal üret m sürec n nsandan
g zleyen ve, çeş tl ve kend l ğ nden bölünmüş üret m kollarını yalnız dıştan
bakanlara değ l, bu ş n ç nde olanlara b le muamma hal ne gelen bu perdey
yırtmıştır. İzled ğ her üret m sürec n , nsan el yle yapılıp yapılamayacağını
h ç d kkate almaksızın, onu oluşturan hareketlere böl-me lkes , yen modern
teknoloj b l m n doğurmuştur. Sanay sürec n n, çeş tl , görünüşte
b rb rler yle l şk s z ve katılaşmış b ç mler , ş md artık, bell yararlı
etk ler n elde ed lmes ç n doğab l m n n b l nçl ve s steml uygulamaları
hal n almışlardır. Tıpkı mekan k b l m n n, en karmaşık mak neler , bas t
mekan k güçler n devamlı b r y nelenmes olarak görmes g b , teknoloj de,
kullanılan aletler n bütün çeş tl l ğ ne karşın, nsan vücudunun her türlü
üretken faal yet n n kend ler nde zorunlu olarak yeraldığı b rkaç temel
dev n m b ç m n keşfetm şt r.
Büyük sanay , mevcut üret m sürec n h ç b r zaman son ve değ şmez b r
b ç m olarak görmez ve ele almaz. Bunun ç n de, bu sanay n tekn k temel
devr mc d r, oysa daha öncek üret m tarzları özünde tutucuydu.805
Mak neler, k myasal süreçler ve d ğer yöntemler yardımıyla, yalnız üret m n
tekn k temel nde sürekl değ ş kl klere yolaç-makla kalmaz, şç ler n
görevler yle, emek-sürec n n toplumsal b leş m nde de değ ş kl klere
yolaçar. Böylece aynı zamanda, toplumdak şbölümünde de köklü
değ ş kl kler yapmakta ve, sermaye le şç k tleler n durup d nlenmeden b r
üret m sürec nden d ğer ne atmaktadır. Bu nedenle, büyük sanay , n tel ğ
gereğ , b r yandan, emekte değ şmey , görevde akıcılığı, şç de genel b r
hareketl l ğ zorunlu kılarkek, öte yandan da esk şbölümünü o katılaşmış
özell k ve ayrıntılarıyla ye-n den canlandırmıştır. Büyük sanay n tekn k
zorunlulukları le, bu kap tal st [sayfa 497] b ç m ç nde yatan toplumsal n tel ğ
arasındak mutlak çel şk n n, şç n n durumundak her türlü kararlıı k ve
güvenl ğ nasıl yokett ğ n ; emek araçlarını el nden alarak, gerekl geç m
araçlarından da yoksun bıraktığını ve,806 parça- şler ne b le elatıp onu nasıl
gereks z duruma get rd ğ n görmüş bulunuyoruz. Bu uzlaşmaz karşıtlığı,
da ma sermayen n emr nde olması ç n sefalet ç nde yaşayan yedek sanay
ordusu g b b r canavarın yaratılmasında; şç sınıfı ç nde durup
d nlenmeden ver len kurbanlarda; emek-gücünü harvurup harman savur-
masında ve, her ekonom k gel şmey toplumsal b r rekabet hal ne dönüştüren
toplumsal anarş n n yolaçtığı yıkımlarda olanca çılgınlığı le görmüş
bulunuyoruz. Bu, olumsuz yandır. Ama b r yandan ş md ştek çeş tl l k,
karşı konulmaz doğal b r yasa şekl nde ve her yerde d renmeyle yüzyüze
gelen807 doğal b r yasanın gözü kapalı yıkıcılığı le kend s n göster rken, öte
yandan da, büyük sanay , get rd ğ felaketler aracılığı le, üret m n temel
yasası olarak, ş n çeş tl l ğ n n kabul ed lmes zorunluluğunu ortaya koyarak,
şç ler n, bu çeş tl şler ç n yatkın duruma gelmes n ve bu yetenekler n n en
gen ş ölçüde gel şmes n sağlamıştır. Üret m tarzını, bu yasanının normal
olarak şlemes ne uydurmak, toplum ç n b r ölüm-kalım sorunu oluyor.
Büyük sanay , gerçekte, toplumu, bütün yaşamı boyunca b r ve aynı ş
y neleyerek güdükleşen ve böylece b r “parça- nsan” hal ne gelen bugünün
parça- şç s n n yer n , çeş tl şlere yatkın, üret mdek herhang b r değ şmey
karşılamaya hazır ve yer ne get rd ğ çeş tl toplumsal görevler , kend doğal
ve sonradan kazanılmış yetenekler ne serbestçe uygulama alanı sağlayan b r
şey olarak ben mseyen tam anlamıyla gel şm ş b r b rey koymayı, b r ölüm-
kalım sorunu hal nde zorlamaktadır.
Bu devr m gerçekleşt rmeye doğru kend l ğ nden atılmış b r adım, tekn k
ve tarım okulları le, “écoles d’ense gnement profess on-nel”808*
kurulmasıdır; buralarda şç çocuklarına b raz teknoloj [sayfa 498] b lg s le,
çeş tl emek araçlarının nasıl kullanılacağı öğret l r Sermayeden zorla
kopartılıp alınan lk ve pek zayıf b r ödün olan fabr ka yasası, lköğren m
fabr kadak çalışmayla b rleşt rerek b r sınırlama get rm ş olmakla b rl kte,
şç sınıfı kt dara geld ğ zaman –k bu kaçınılmaz b r şeyd r–, hem prat k,
hem teor k tekn k eğ t m n, şç sınıfı okullarında layık oldukları yer
alacaklarına h ç kuşku yoktur. Esk t p şbölümünün ortadan kalkmasıyla
sonuçlanacak olan böyle devr mc b r oluşumun, kap tal st üret m b ç m ve,
şç n n bu b ç m çers nde aldığı ekonom k statü le taban tabana zıt olduğuna
da h ç kuşku yoktur. Ama bell b r üret m b ç m n n ç nde yatan uzlaşmaz
çel şk ler n tar hsel gel ş m , bu üret m b ç m n n çözülüp dağılarak yer ne
b r yen s n n kurulmasını sağlayan tek yoldur. “Ne sutor ultra
crep dam!”809** sözü, elzanaatlarının bu nec plus ultra810*** b lgel ğ ,
saatc -Watt’ın buharlı mak ney , berber Arkwr ght’ n çıkrığı, kuyumcu
Fulton’un buharlı gem y bulmalarıyla, düpedüz saçma b r söz hal ne
gelm şt r.811
Fabr ka yönetmel ğ , yalnız, fabr kalardak , manüfaktürlerdek vb. emeğ
düzenled ğ sürece, yalnızca sermayen n sömürme hakkına b r müdahale
olarak görülüyordu. Ama bu düzenleme “ev-emeğ ”812 den len alana uzanır
uzanmaz, bu, doğrudan doğruya patr a potestas’ a, ana-babalık otor tes ne
b r saldırı olarak kabul ed ld . Yufka yürekl İng l z Parlamentosu, uzun süre
bu adımı atmaktan çek nm şt . Ne var k , gerçekler n gücü, en sonunda, büyük
sanay n, geleneksel a len n dayandığı ekonom k temeller le, buna bağlı
bulunan a le emeğ n yıkmakla, bütün geleneksel a le bağlarını da
gevşett ğ n kabul etmek durumunda kaldı. Çocuk [sayfa 499] haklarının lân
ed lmes zamanı gelm şt . Çocuk Çalıştırma Kom syonu, 1866 tar hl son
raporunda şöy-le d yordu: “Bütün kanıtlar şu acı ve tatsız sonucu ortaya
koymuştur: her k c ns yettek çocuklar, ana ve babalarına karşı, herkesten
fazla korunmaya muhtaç durumdadırlar.” Genell kle çocuk emeğ n n ve
özell kle ev-emeğ n n sınırsız b r şek lde sömürülmes s stem , “yalnızca,
ana-babaların h ç b r denetleme ve d zg nlemeye uğramaksızın bu keyf ve
zarar ver c kudretler n kend genç ve körpe yavruları üzer nde
kullanab lmeler neden yle sürdürülmekted r. ... Ana-babaların, çocuklarını
“haftada şu kadar ücret kazanmaları gereken” b rer mak ne hal ne get rme
g b mutlak b r kudrete sah p olmamaları gerek r. ... Bu nedenle, çocukların
ve gençler n, bu g b durumlarda, f z k güçler n vakt nden önce tahr p eden
ve, entelektüel ve moral k ş l kler n aşağılatan şlerden korunmaları ç n
doğal b r hak olarak yasakoyucuya başvurab lmeler gerek r.”813 Bununla
b rl kte, çocuk emeğ n n doğrudan ya da dolaylı yoldan kap tal stçe
sömürülmes n yaratan ana-baba otor tes olmayıp, ters ne, ana-baba
otor tes n n ekonom k temel n yıkan kap tal st sömürü tarzı, bunun
kullanılmasını, b r gücün kötüye kullanılması şekl nde yozlaştırmıştır. Ne var
k , esk a le bağlarının kap tal st s stem altında uğradığı çözülme, ne kadar
korkunç ve ğrenç görünürse görünsün, büyük sanay , üret m sürec nde,
kadınlara, genç-lere ve her k c ns yetten çocuklara, ev alanının dışında
öneml b r rol vermekle, daha üst düzeyde b r a le şekl ve c ns yetler arası
l şk konusunda yen b r ekonom k temel yaratır. Cermen-hır st yan a le
şekl n mutlak ve değ şmez saymak, b rarada alındığı zaman b r d z tar hsel
gel şmen n halkaları olan, esk Roma, Yunan ya da Doğu a le şekl ne bu
özell ğ vermek kadar saçmadır. Ayrıca, her k c ns yeten ve her yaştan
b reylerden oluşan kolekt f çalışma grubunun, uygun koşullar altında, zorunlu
olarak, nsanı gel şt ren b r kaynak hal n alacağı açık b r gerçekt r; oysa
üret m sürec n n şç ç n değ l, şç n n üret m sürec ç n varolduğu,
kend l ğ nden ortaya çıkan, zal m ve kap tal stçe şekl yle bu durum,
durmadan çevreye yayılan b r yozlaşma ve kölel k kaynağı olur.814 [sayfa 500]
Fabr ka yasalarının, –mak nen n lk yaratıları olan– mak nel eğ rme ve
dokumacılık le lg l özel yasa olmaktan çıkartılarak, toplumsal üret m
bütünüyle kapsayacak b r yasa hal nde genelleşt r lmes gereğ , daha önce de
gördüğümüz g b , büyük sanay n tar hsel gel şme tarzından ler gelm şt r.
Bu sanay n ger s nde, manüfaktürün, elzana-atlarının ve ev sanay n n
geleneksel b ç m tümüyle devr me uğramıştır; manüfaktürler sürekl olarak
fabr ka s stem ne ve elzanaatları da manüfaktürlere dönüşmüş ve ensonu,
elzanaatları le ev sanay ler , deneb l r k , şaşılacak kadar kısa b r sürede,
kap tal st sömürünün en yabanıl çılgınlıklarını serbestçe gösterd ğ sefalet
yuvaları hal ne gelm şlerd r. Burada k tavır, brey değ şt rm şt r: b r nc s ,
sermaye, kend s n , b r noktada yasal denet m altında görür görmez, ötek
noktalarda çok daha pervasızca, sürekl olarak telâf yolunu y nelem şt r;815
k nc s , kap tal stler n, rekabet koşullarında eş tl k, yan emeğ n her türlü
sömürüsü konusunda konulacak sınırlarda eş tl k ç n kopardıkları feryat.816
Bu noktada ş md şu k yürek parçalayıcı feryada kulak verel m. Ç n , z nc r
vb. yapımcısı Br stol’lü Bay Cooksley’ler, fabr ka yasasının hükümler n ,
kend l kler nden şyerler ne uygulamışlardı. “Çevredek şyerler nde esk
düzens z s stem uygulandığı ç n, Bay Cooksley’ler kend şç ler n n,
çalışmaya b r başka şyer nde saat altıdan sonra da devam etmeler n n
zararını çek yorlar. Bunlar, doğal olarak, ‘bütününe sah p olmamız gereken
çocukların güçler n n b r kısmı tüket ld ğ nden, bu, b z m ç n b r haksızlık
ve kayıptır’ d yorlar.”817 Bay J. S mpson (Londra’da, karton kutu ve
kesekağıdı yapımcısı) Çocukları Çalıştırma Kom syonu üyeler önünde şöyle
d yor: “(Yasal müdahale) ç n her d lekçey mzalamaya hazırdı. ... Kend s
şyer n kapattıktan sonra başkalarının çalışmayı sürdürüp onun s par şler n
aldıklarını düşünerek, geceler da ma huzursuz oluyordu.”818 Kom syon,
özell kle şöyle d yor: “Aynı şkollarındak daha küçük yerlerde çalışma
saatler h ç b r yasal sınırlama altında değ lken, büyük şverenler n
fabr kalarında çalışma saatler n yasal hükümlere bağlamak bunlar ç n
haksızlık olacaktır. Küçük şyerler n n yasa-dışı tutulması hal nde, çalışma
saatler yönünden yaratılacak olan eş ts z rekabet koşullarından ler gelen
[sayfa 501] haksızlığın yanısıra, büyük fabr katörler, yasa kapsamına g rmeyen
şyerler ne akan çocuk ve kadın şç ler sağlamakta da güçlük çekeceklerd r.
Ayrıca, sağlık, çalışma rahatlığı, öğren m ve halkın genel gel şmes ç n
hemen da ma son derece uygunsuz yerler olan küçük şyerler n n çoğalması
steklend r lm ş olacaktır.”819 Kom syon, son raporunda, hemen hemen yarısı
küçük sanay lerle ev ş den len yerlerde sömürülmekte olan 1.400.000’den
fazla çocuğun, genc n ve kadının fabr ka yasası kapsamına alınmasını
önermekted r.820 Bu konuda şöyle den yor: “Parlamento, bu çok sayıdak
çocukları, gençler ve kadınları, öner len koruyucu yasanın kapsamına almayı
uygun gördüğü takd rde, böyle b r yasanın, yalnızca en yakın amacı olan
gençler ve bünyeler zayıf olanlar ç n değ l, bu şlerde çalışan ve dolaylı ya
da dolaysız olarak etk alanına g ren daha da çok sayıdak yet şk n şç k tles
üzer nde de yararlı etk ler olacağı kuşkusuzdur. Düzenl ve makul çalışma
saatler n bunlar ç n de zorunlu duruma get recek; şyerler n n sağlığa uygun
ve tem z tutulmasını sağlayacak; hem kend n n ve hem de ülken n gönenc n n
gen ş ölçüde bağlı bulunduğu f z ksel güç kaynağı gözet lm ş ve gel şt r lm ş
olacak; yet şmekte olan kuşakların bedence gel şmeler n engelleyen ve genç
yaşta çöküp g tmeler ne neden olan çok küçük yaşlarda büyük çabalar
harcamaktan bunları kurtaracak; ve ensonu, bu yasa, –h ç değ lse 13 yaşına
kadar– lköğren m fırsatını sağlayacak ve böylece, yardımcı kom syon
üyeler m z n hazırladıkları raporlarda gerçeğe uygun b r şek lde gözler
önüne ser len ve der n b r acı ve büyük b r ulusal utanç duygusu doğuran ... o
kapkara b l s zl ğe b r son verecekt r.”821
822*Tor hükümet , 5 Şubat 1867 tar hl Krallık Söylev nde, Sanay [sayfa

502]Araştırma Kom syonunun öner ler n ,823 yasa tasarıları hal ne get rd ğ n
lân ett . Bu noktaya ulaşab lmek ç n d ğer b r y rm yıllık exper mentum n
corpere v l 824** gerekm şt . Daha 1840 yılında çocukların çalıştırılması
konusunda b r Parlamento Soruşturma Kom syonu kurulmuştu. Kom syonun
1842 tar hl raporu, Nassau W. Sen or’ün fades yle şu açıklamada
bulunuyordu: “patronlarla ana-babaların, benc ll kler n , açgözlülükler n ve
nsafsızlıklarını, çocuklarla gençler n sefaletler n , yozlaşmalarını ve
mahved lmeler n , ş md ye kadar ras-lanmayan b r şek lde gözler önüne
seren korkunç b r tablo. ... Raporun, geçm ş b r çağın dehşet n anlattığı
sanılab l r. Ama ne yazık k , bu dehşet ver c durumun aynen devam ett ğ n
gösteren kanıtlar vardır. Hardw cke’ n k yıl kadar önce yayınladığı b r
k tapçık, 1842 yılında ş kayet ed len kötülükler n bugün de aynı şek lde
sürüp g tt ğ n bel rtmekted r. Bu raporun 20 yıl boyunca h ç d kkat
çekmem ş olması, şç sınıfı çocuklarının ahlâk ve sağlıklarının genel olarak
uğradıkları hmal n gar p b r kanıtıdır. Bu süre boyunca, ‘ne ahlâk den len
şeyden, ne eğ t mden, ne d nden ve ne de a le sevg s nden h ç haber olmadan
yet şt r len’ bu çocuklara, ş md k kuşağın ana-babaları olma olanağı
ver lm ş bulunuyor.”825
Toplumsal koşullar değ ş kl ğe uğradığı ç n Parlamento, 1862 tar hl
kom syonun stekler n , 1840 tar hl kom syonda yaptığı g b rafa kaldırmaya
cesaret edemezd . Böylece 1864 yılında, daha kom syon raporunun ancak lk
kısmını yayımladığı sırada, seram k sanay (çöm-lekç l k dah l), duvar
kağıtçılığı, k br tç l k, f şek ve kapsül sanay ler , kad fec l k, tekst l
sanay nde yürürlükte bulunan yasaların kapsamına alındılar. Zamanın tor
hükümet 5 Şubat 1867 tar hl Krallık Söylev nde, 1866 yılında çalışmalarını
tamamlayan kom syonun son tavs yeler ne dayanan yasa tasarılarının
hazırlandığını lân ett .
15 Ağustos 1867’de fabr ka yasalarını gen şleten yasa, 21 Ağustosta [sayfa
503] şyerler n düzenleme yasası, Krallıkça onaylandı; bunlardan b r nc s
büyük, k nc s küçük sanay kollarıyla lg l yd .
B r nc yasa, yüksek fırınlara, dem r ve bakır şleme yerler ne,
dökümhanelere, mak ne yapımevler ne, metal atelyeler ne, kauçuk ş-ler ne,
kağıt yapımevler ne, cam şler ne, tütün yapımevler ne, basım-evler ne
(gazeteler dah l), c ltevler ne, kısaca, genell kle aynı zamanda 50 ve daha
fazla personel yılda en az 100 şgünü çalıştıran bunlara benzer bütün sına
şletmelere uygulanır.
İşyerler yasasının kapsadığı alanların büyüklüğü konusunda b r f k r
vermek ç n, tanımlarla lg l maddes nden aşağıdak bölümler aktarıyoruz.
“Elzanaatı, b r eşyanın tamamının ya da b r kısmının şekl n n
değ şt r lmes , onarımı, süslenmes , son şekl n n ver lmes ya da satışa hazır
hale get r lmes ç n kazanç amacıyla yürütülen devamlı ya da geç c b r
meslek olarak yürütülen herhang b r el emeğ ne den r.”
“İşl k, ç nde b r elzanaatının, b r çocuk, b r genç ya da b r kadın
tarafından yürütüldüğü, ve bu çocuğu, genc ya da kadını çalıştıran k msen n
g r p çıkmak ve denetlemek hakkını taşıdığı b r oda ya da üstü açık veya
kapalı b r yerd r.”
“İst hdam ed lme, b r elzanaatında, ücret karşılığında olsun olmasın, b r
ustanın ya da bu yasada bel rlenen b r vel n n yönet m altında çalışmak
demekt r.”
“Vel , baba, ana, vas ya da b r çocuğun veya genc n vesayet ya da
denet m kend s ne ver lm ş b r k mse demekt r.”
Çocukların, gençler n ya da kadınların, yasa hükümler n n ters ne
çalıştırmaları hal nde uygulanacak cezayı gösteren 7. madde, vel olsun
olmasın yalnızca şyer n şleten değ l, aynı zamanda, “b r çocuğun, genc n
ya da b r kadının vel s n ya da bunların çalışmalarından doğrudan yarar
sağlayan k msey de” para cezasına çarptırmaktadır
Büyük kuruluşları kapsamına alan fabr ka yasalarını gen şleten yasa,
get rd ğ b r yığın h lel st snalar ve patronlarla yapılmış korkakça
uzlaşmalarla fabr ka yasasının ger s nde kalmıştır.
Bütün ayrıntıları le zavallı b r durumda olan şyerler yasası,
uygulamasıyla yükümlü bulunan beled yeler le yerel yönet c ler n el nde ölü
b r met n olarak kaldı. 1871 yılında Parlamento, bu yetk y , bunların el nden
alıp fabr ka denetmenler ne verd ğ zaman, [sayfa 504] b r kalemde yüzb nden
fazla şyer le üçyüz tukla ocağını bunların denet m ne verd ğ halde, zaten
yeterl olmayan personel kadrosuna yalnızca sek z yardımcı verme
konusunda da gerekl d kkat göster yordu.826
Bu durumda, 1867 tar hl İng l z yasalarında d kkat çeken şey, b r
yandan, egemen sınıfların parlamentosuna, kap tal st sömürünün
aşırılıklarına karşı lke olarak bu kadar olağanüstü ve gen ş çapta önlemler
alma zorunluluğunun yüklenmes , öte yandan se, bu önlemler uygulama
konusunda göster len duraksama, steks zl k ve kötü n yett r.
1862 tar hl soruşturma kom syonu, maden sanay konusunda da yen b r
yönetmel k önerm şt ; bu sanay kolu, d ğerler nden, büyük toprak sah pler
le kap tal stler n çıkarlarının elele olması g b ayırde-d c b r özell ğ le
ayrılıyordu. Bu k çıkar arasındak uzlaşmaz karşıtlık, fabr ka yasaları ç n
yararlı olmuştu, oysa ş md bu uzlaşmaz karşıtlığın bulunmayışı, madenler
konusundak yönetmel ğ n get r lmes ndek gec kmeler ve düzenbazlıkları
açıklamaya yet yordu.
1840 tar hl soruşturma kom syonu, öyle müth ş, öyle sarsıcı ve bütün
Avrupa’da öyles ne rezalet yaratan açıklamalar yaptı k , Parlamento,
v cdanını yatıştırmak ç n, 1842 tar hl Maden Yasasın çıkarttı ve yeraltı
madenler nde 10 yaşından küçük çocuklarla kadınların çalıştırılmasını
yasaklamakla yet nd .
Daha sonrak 1860 tar hl Madenler Denetleme Yasası, madenler n bu
amaç ç n özel olarak atanmış resm memurlar tarafından denetlenmes , ve 10
le 12 yaş arasındak oğlan çocukların okul belgeler olmadıkça ya da bel rl
b r süre okula devam etmed kçe madenlerde çalıştırılamayacağı g b
hükümler get r yordu. Bu yasa, gülünç denecek derecede az sayıdak
denetmenler, bunların yetk ler ndek darlık ve daha sonra göreceğ m z başka
nedenlerle, tam anlamıyla ölü b r belgeyd .
Madenler konusunda en son Mav k taplardan b r , Report from the
Select Comm ttee on M nes, together w th etc. Ev dence, 23rd July,
1866’dır. Bu rapor, Avam Kamarası üyeler nden seç lm ş, tanık çağırma ve
d nleme yetk s n taşıyan b r parlamento [sayfa 505] kom syonunun yapıtıdır.
Rapor, büyük b r c lt meydana get ren yapıtta, kom ten n söyleyedek b r şey
yoktur ve daha fazla tanık d nlen lmes gerek r anlamını taşıyan yalnız beş
satırlık b r yer tutmaktadır.
Tanıkları sorguya çekme b ç m , İng l z mahkemeler nde tanıkların
şaşırtmaca cross exam nat ons827* yöntem n anımsatmaktadır; bu
mahkemelerde avukat, saygısız, beklenmeyen, ç ft anlamlı, çapraşık ve
b rb r yle l şk s z sorular sorarak tanığı küçük düşürmeye, şaşırtmaya ve
aklını karıştırmaya ve böyle zorak karşılıklara gene zorlama b r anlam
vermeye çalışır. Bu soruşturmada, aralarında maden sah pler yle maden
şletenler n de bulunduğu kom te üyeler sorgucudur, tanıkların çoğunluğu se
çalışan maden şç ler d r. Sermayen n taşıdığı z hn yet göstermes yönünden
bütün bu komed o derece karakter st kt r k , rapordan bazı bölümler buraya
aktarmak gerekecekt r. Kısa ve özlü olsun d ye ben bunları sınıflandırdım.
Sorular le karşılıklarının İng l z Mav k taplarında numaralandığını da
bel rtmel y m.
I. 10 ve daha yukarı yaştak çocukların madenlerde çalıştırılması. –
Maden ocaklarında ş, g d ş-gel ş dah l, genell kle 14-15 saat sürmekte, hatta
bazan sabah saat 3, 4 ve 5’ten akşam 5’e, 6’ya kadar devam etmekted r (n° 6,
452, 83). Yet şk n şç ler sek z saatl k k posta hal nde çalışırlar, ama
masraf neden yle çocuklarda bu değ şt rme uygulanamaz (n° 80, 203, 204).
Küçük çocuklar genell kle maden ocağının çeş tl yerler nde havalandırma
kapılarını açma ve kapama ş nde çalıştırılırlar; daha büyükler , kömür
taşıma vb. g b daha ağır şlerde çalıştırılırlar (n° 122, 739, 1747).
Yeraltında bu uzun saatler boyunca çalışma, 18 ya da 22 yaşlarına kadar
sürer ve bu yaşa gel nce asıl madenc l k ş ne başlarlar (n° 161). Çocuklarla
gençler, halen, daha öncek döneme göre daha kötü muamele görmekte ve
daha çok çalışmaktadır (n° 1663-1667). Madenc ler n hemen heps de 14
yaşından küçük çocukların madenlerde çalıştırılmalarını yasaklayan b r
yasanın Parlamentodan çıkmasını stemekted rler. Ve ş md (kend s de b r
maden şlet c s olan) Hussey V v an soruyor: “İşç n n bu konudak
düşünces , şç a les n n yoksulluğuna bağlı değ l m d r?” Bay Bruce:
“Babanın hasta, yaralı ya da ölmüş olması ve ananın tek başına kalması
hal nde, 12-14 yaşları arasında [sayfa 506] b r çocuğun, a len n geç m ç n
günde 1 ş I n 7 pen kazanmasın engellemek, a ley güç durumda bırakmaz
mı? ... Bu konuda genel b r kural koymak zorunlu mudur? ... A leler n durumu
ne olursa olsun 12-14 yaşından küçük çocukların çalıştırılmasını engelleyen
b r yasanın çıkartılmasından yana mısınız?” “Evet.” (n° 107-110.) V v an:
“D yel m k , 14 yaşından küçük çocukların çalışmalarını engelleyen b r yasa
çıktı, bu, onların ana-babalarını, çocuklarını başka şlerde, örneğ n,
fabr kalarda çalışma olanağı aramaya yöneltmeyecek m ?” “Genell kle böyle
olmayacak sanırım.” (n° 174.) K nna rd: “Çocukların bazıları kapıcılık
yapıyor, değ l m ?” “Evet.” “Kapıların her açılıp kapanmasında genell kle
çok fazla b r hava akımı olmuyor mu?” “Evet, genell kle öyle.” “Bu çok
kolay b r şm ş g b görünür ama asl nda çok zordur.” “Çocuk burada tıpkı
b r z ndanın hücres nde g b kapatılmış halded r.” Burjuva V v an: “Çocuğa
b r lamba ver lse, k tap okuyamaz mı?” “Kend s mum falan bulab lse
okuyab l r ... ama, k tap okurken yakalanırsa bence başına ş açılır, çünkü o,
oraya ş yapmak ç n konulmuştur, yapması gerekl b r ş vardır ve her
şeyden önce buna bakması gerek r, ve bana kalırsa ocakta k tap okumaya
k mse z n vermez.” (n° 139, 141, 143, 158, 160.)
II. Eğ t m. – Maden şç ler de fabr kalarda olduğu g b , çocuk-larınm
zorunlu eğ t m n öngören b r yasa stemekted rler. On ve on k yaşlarındak
çocukların şe alınmadan önce okuldan b r belgeler olmasını öngören 1860
yasasındak lg l maddeler n tamamen hayal olduğunu söylemekted rler.
Tanıkların bu konudak sorgusu tam b r maskaralıktır. “Bu yasa, patronlara
karşı mı, yoksa ana-babaya karşı mı gerekl d r?” “Sanırım her k s ne karşı
da.” “Bunlardan hang s ne daha fazla gerekl olduğunu söylemez m s n?”
“Hayır, bu sorunun yanıtını ben ne b ley m.” (n° 115, 116.) “İşverenler n,
çocukların okula g deb lmeler ç n saat ayırma konusunda acaba b r
eğ l mler görülüyor mu?” “Hayır, bu amaçla şsaatler h ç kısaltılmadı.” (n°
137.) Bay K n-na rd: “Madenc ler n genell kle öğren mler n gel şt rd kler n
söyleyeb l r m s n z; çalışmaya başladığından ber eğ t mler n büyük ölçüde
gel şt renler olmuş mudur; yoksa bunlar ger ley p esk kazandıkları yararlı
şeyler de m kaybed yorlar?” “Genell kle daha beter oluyorlar; gel şt kler
falan yok; kötü alışkanlıklar ed n yorlar; çk , kumar ve benzer şeylere
alışıyor, mahvolup g d yorlar.” (n° 211.) “Gece okuluna g tmek ç n [sayfa 507]
b r çabaları oluyor mu?” “Ocak bölgeler nde yalnızca b rkaç tane gece okulu
var; buralarda belk b rkaç tane çocuk bu okullara g d yorlar; ama o derece
yorgun ve b tk n halded rler k , okula g tmeler zaten b r şe yaramaz.” (n°
454.) Burjuva şu sonuca var yor: “Öyleyse s z eğ t me karşısınız?”
“Kes nl kle hayır; ama” vb.. (n° 443.) “İşverenler n bunlardan okul belgeler
stemeler zorunluluğu yok mu?” “Yasa gereğ var; ama ben şverenler n
böyle b r belge sted kler n b lm yorum.” “Bu duruma göre s zce, yasanın bu
belge steme zorunluluğunu koyan hükümler , madenlerde genell kle
uygulanmıyor mu?” “Hayır uygulanmıyor.” (n° 443, 444.) “İşç ler bu soruna
(öğren me) büyük lg duyuyorlar mı?” “Çoğunluğu duyuyor.” (n° 717)
“Yasanın uygulanmasını çok st yorlar mı?” “Çoğunluğu st yor.” (n° 718.)
“Bu ülkede çıkartılan b r yasanın, halkın kend s n n bu yasayı yürürlüğe
koymak ç n yardımı olmaksızın gerçekten etk l olab leceğ ne aklınız kes yor
mu?” “Pek çok k mse böyle b r çocuğun çalıştırılmasına karşı çıkmak ster,
ama bu hareket le belk de damgalanır.” (n° 720.) “K m tarafından
damgalanır?” “Patron tarafından.” (n° 721.) “Yasaya uyan b r k msey
şverenler n kabahatl bulacağını sanıyor musunuz?” “Evet, bence öyle.” (n°
722.) “B r şç n n 10-12 yaşlarında okuma-yazması olmayan b r çocuğu
yanında çalıştırmaya t raz ett ğ h ç oldu mu?” “Bu onların steğ ne
bırakılmış b r şey değ l k .” (n° 123.) “Parlamentonun bu şe müdahales n
gerekl görüyor musunuz?” “Eğer, madenc çocukların eğ t m ç n etk l b r
şey yapılmak sten l yorsa, bence bunun Parlamentonun çıkartacağı b r yasa
le zorunlu hale get r lmes gerek r.” (n° 1634.) “Bu zorunluluğu s zce yalnız
madenc lere m koymak gerek r, yoksa Büyük Br tanya’nın bütün şç ler ne
m ?” “Ben buraya yalnız madenc ler adına konuşmaya geld m.” (n° 1636.)
“Maden-c ler n çocuklarını d ğer çocuklardan n ç n ayırıyorsunuz?” “Çünkü
bunlar kuralın dışında kalıyorlar.” (n° 1638.) “Ne bakımdan?” “F z k
bakımından.” (n° 1639.) “Bunlar ç n öğret m, d ğerler nden n ç n daha fazla
değerl olsun?” “N ç n daha fazla değerl olduğunu b lmem ama kuyulardak
aşırı yorgunluk neden yle burada çalışan çocukların k l se okullarında olsun,
gündüz okullarında olsun, öğren m görmeler olanağı pek azdır.” (n° 1640.)
“Bu tür b r sorunu tek başına ele almak olanaksızdır, değ l m ?” (n° 1644.)
“Yeter sayıda okul var mı?” “Hayır.” .... (n° 1646.) “Dev et eğer bütün
çocukların okula [sayfa 508] g tmeler zorunluluğunu koysaydı , çocukların
g deb lecekler kadar okul bulunur muydu?” “Hayır ama, böyle b r durum
ortaya çıksaydı okullar da ardından yapılırdı,” (n° 1647.) “Çocukların
bazıları h ç okuma-yazma b lm yorlar sanırım?” “Çoğu b lmez. Zaten
büyükler n de çoğu b lmez.” (n° 705, 725.)
III. Kadınların Çalıştırılması. – 1842 yılından ber kadınlar yeraltında
çalıştırılmamakla b rl kte, dışarda, kömür yüklenmes nde vb., küfeler n
kanallara ve vagonlara çek lmes nde, ayıklanma ş nde vb.
çalıştırılmaktadırlar. Son üç-dört yıl ç nde sayıları epeyce artmıştır. (n°
1727.) Bunların çoğu maden şç ler n n karıları, kızları ve dullarıdır, yaşları
12 le 50 ya da 60’a kadar uzanır. (n° 645, 1779.) “Maden şç ler n n,
kadınların çalıştırılması konusundak düşünceler ned r?” “Genell kle bunu
lanetl yorlar sanırım.” (n° 648.) “Bunda ne sakınca görüyorlar acaba?”
“Seks azalttığı ç n sanıyorum” (n° 649.) “G y mler n n b r özell ğ var mı?”
“Evet ... daha z yade erkek g b g y n rler, bana kalırsa bazan utanma duygusu
d ye b r şey kalmaz.” “S gara çerler m ?” “Bazıları çer.” “Sanırım
yaptıkları ş de çok p s b r ş?” “Evet çok p s.” “Kararır ve yağlanırlar mı?”
“Tıpkı ocaktak ler g b kapkara olurlar. ... Bence çocuğu olan kadınlar
(burada çocuğu olan pek çok kadın vardır), çocuklarına karşı ödevler n
yer ne get remezler.” (n° 650-654, 701.) “Bu dul kadınların b r başka yerde
burada kazandıkları kadar (haftada 8 le 10 ş l n arasında) kazanacak b r ş
bulab lecekler n sanır mısınız?” “Bu konuda b r şey d yemem.” (n° 709.)
“Böyle olduğu halde gene de” (ey taş yürekl adam!) “bu kadınların burada
yaşamlarını kazanmalarına engel olmak ster m s n z?” “Evet ster m.” (n°
710.) “Kadınların çalışması konusunda ... bölgedek genel düşünce ned r?”
“Bunun aşağılatıcı b r şey olduğudur; b z madenc olarak kadınlara, onları
maden kuyularının çevres nde bulundurmayacak kadar saygı duyulmasını
ster z. ... İş n b r kısmı çok ağır: bu kızlardan bazıları günde 10 ton yük
kaldırırlar.” (n° 1715, 1717.) “Madenlerde çalışan kadınlar arasında ahlak,
fabr kada çalışanlara göre daha mı düşüktür?” “... kötüler n oranı, ...
fabr kadak kızlardan belk b raz fazladır.” (n° 1237.) “Ama s z fabr kadak
ahlak durumunu da tam yeterl görmüyorsunuz değ l m ?” “Hayır.” (n°
1.733.) “S z olsanız, kadınların fabr kalarda çalışmasını da yasaklar
mıydınız?” “Hayır, yasaklamazdım.” (n° 1734.) “Pek n ç n?” “Çünkü [sayfa
509] fabr kalardak ş, kadınlar ç n daha hays yetl de ondan.” (n° 1735.)
“Ama gene de ahlakları ç n sakıncalı buluyorsunuz değ l m ?” “Kömür
ocaklarının çevres nde olduğu kadar değ l; ama ben bunu toplumsal yönüyle
ele alıyorum, yalnız ahlak yönüyle değ l. Kızlar üzer ndek toplumsal yönden
aşağılanma son derece üzücü. Bu 400-500 kız, lerde maden şç ler n n
karısı olunca, erkek, bu yozlaşmadan büyük acı çek yor ve evler n terked p
kend ler n çk ye ver yorlar.” (n° 1736.) “Kadınların çalışmasını, kömür
ocaklarında durdurduktan sonra, dem r fabr kalarında da durdurmak
gerekmez m ?” “Başka şyerler adına konuşamam.” (n° 1737.) “Dem r
şler yle, kömür madenler nde toprak üstünde çalışan kadınların durumları
arasında b r fark var mıdır?” “Bu konuyu h ç kafamda ev r p çev rmed m.”
(n° 1740.) “Bunları b rb r nden ayıran bel rl b r fark görüyor musunuz?”
“Bunu h ç düşünmed m, ama evlere yaptığım z yaretlerden b l yorum k ,
b z m bölgem zde durum pek berbat...” (n° 1741.) “Kadınların çalışmasının
onu alçalttığı her durumda, buna müdahale eder m yd n z?” “Bu sanırım
şöyle zararlı oluyor: İng l zlerde en y duygular, ananın öğrett kler d r.” (n°
1750.) “Bu, aynı ölçüde, tarım alanındak çalışmalara da uygulanır değ l
rr ?” “Evet, ama orada yalnız k mevs m çalışılır, b zde se yılın dört
mevs m nde.” (n°, 1751.) “Çoğu zaman gece-gündüz sırılsıklam su çers nde
çalışıyorlar, gel şmeler önlen yor, sağlıkları bozuluyor.” “Bu konuyu belk
de fazla ncelemed n z?” “Gel p geçerken bütün bunları gözler mle
görüyorum ve kadınların ocak başlarında çalışmasına, benzer b r durumu h ç
b r yerde görmüyorum. ... Bu, erkek ş ... hem de kuvvetl b r erkeğ n ş .”
(n° 1753, 1793, 1794.) “S z n bu konudak düşüncen ze göre., kend ler n
yükseltmek ve nsanlaştırmak steyen kadınların eller nden tutulacağına,
onlar aşağı, t l yorlar, öyle m ?” “Evet.” (n° 1808.) Bu h lel sorular b raz
daha devam ett kten sonra, bu burjuvaların, dullara, yoksul a lelere vb.,
duydukları “sempat ”n n sırrı ensonu ortaya çıkar. “Kömür maden sah b ,
çalışmaları gözetlemek ç n b r s n tay n eder; bunun görev , göze
g reb lmek ç n şler en tasarruflu şek lde yürütmekt r; bu kızlar 1 ş l n le 6
pen arasında değ şen yevm ye le çalışırlar, oysa erkek şç n n günlüğü 2
ş l n 6 pen d r.” (n° 1816.)
IV. Ölüm neden soruşturması. – “Bölgen zde, ölüm neden
soruşturmalarında, kaza olduğu zaman, şç ler n, bu soruşturmalara [sayfa 510]
güven var mıdır?” “Hayır, yoktur.” (n° 360.) “N ç n yoktur?”.”Bunun
başlıca neden , bu ş ç n genell kle seç lenler n, madenc l k ve benzer
şlerden h ç haber olmayan k mseler olmasıdır.” “İşç ler bu jür lere h ç
çağrılmazlar mı?” “B ld ğ m kadarıyla tanıklık dışında, h ç çağrılmazlar.”
“Bu jür lere genell kle çağrılanlar k mlerd r?” “Çoğu zaman çevredek
tüccarlar ... durumları gereğ bazan bu müşter ler n n, ş sah pler n n etk ler
altında kalırlar. Bunlar, genell kle b lg sah b k mseler olmadığı g b ,
karşılarına get r len tanıkların d ller nden pek b r şey anlamazlar, kullanılan
ter mler vb. b lmezler.” “Madenlerde çalışan k mselerden kurulacak jür
daha mı y olurdu ders n z?” “Evet, kısmen ... onlar ( şç ler) varılan
yargının, ver len fadelerle ve kanıtlarla uygunluk hal nde olmadığı
düşünces ndeler.” (n° 361, 364, 366, 368, 371, 375.) “Jür üyeler n n en
başta gelen amacı onun tarafsız olmasıdır, değ m ?” “Evet, öyle sanırım.”
“Çoğunluğu şç lerden kurulu b r jür n n tarafsız olab leceğ düşünces nde
m s n z?” “Tarafsız hareket etmemeler ç n h ç b r neden görmüyorum ...
hem bunların madenc l k konusunda daha sağlam b lg ler vardır.” “İşç ler n,
haksız şek lde ağır hükümlere varmak ç n b r eğ l mler olamaz mı
ders n z?” “Hayır, h ç sanmam.” (n° 378, 379, 380.)
V. H lel tartılar ve ölçüler. – İşç ler, onbeş gün yer ne ücretler n haftalık
olarak ödenmes n , küfeler n hac mler n n değ l ağırlıklarının d kkate
alınmasını, h lel tartı kullanılmasına karşı korunmalarını stemekted rler. (n°
1071.) “Küfeler h lel olarak büyütüldüğü zaman, 14 gün önceden haber
veren şç , ş bırakab l r değ l m ?” “Öyle ama g deceğ ötek yerde de aynı
şeyle karşı karşıyadır.” (n° 1071.) “Ama, şç , haksızlığın yapıldığı her
yerden ayrılab l r değ l m ?” “Bu öyle yaygın k , nereye g derse g ts n aynı
şeyle karşılaşır.” (n° 1072.) “14 gün önceden haber vererek şten ayrılab l r,
değ l m ?” “Evet.” (n° 1073.) Ve gene de haller nden memnun değ ller!
VI. Madenler n denetlenmes . – İşç ler yalnız patlamaların yol-açtığı
kayıplara uğramakla kalmazlar. (n° 234 vd.) “Adamlarımız, ocak-lardak
havalandırmanın fena olmasından pek çok ş kayet ed yorlar ... genell kle bu
havalandırma o kadar kötü k adeta nefes alınamıyor; uzun b r süre şte
çalıştıktan sonra artık başka b r şte çalışamaz hale gel rler; maden n ben m
çalıştığım kısmında adamlar ş b rak p evler ne g tmek zorunda [sayfa
511]kaldılar ... bunların bazıları, patlayıcı gaz olmayan yerlerdek
havalandırmanın berbatlığı yüzünden haftalarca şe g demed ler ... başlıca
gel ş-g d ş dehl zler nde genell kle bol hava var, ama nsanların çalıştığı
yerlere zahmet ed p de hava götürülmem ş.” “Pek , denetmene n ç n
başvurmuyorsunuz?” “Doğruyu söylemek gerek rse, çoğu nsan bu konuda
çek ngen; denetmene başvurma sonucu şler n kaybeden oldu.” “N ç n; yan
ş kayet ett ğ ç n damgalandı mı?” “Evet.” “Başka madenlerde ş bulmakta
güçlükle m karşılaşır?” “Evet.” “Bölgeler n zdek madenler n, yasa
hükümler ne uygunluğunu sağlamak ç n yeter derecede denetlend ğ
kanısında mısınız?” “Hayır, h ç denetlenm yorlar ... denetmen b r kez ocağa
nm şt , yed yıl kadar önce. ... Ben m bulunduğum bölgede yeter sayıda
denetmen yok. Üçyüzden fazla ocağı denetlemek ç n 70 yaşını aşkın b r
denetmen m z var.” “Denetmen yardımcılarından oluşan b r sınıf bulunsun
st yorsunuz öyle m ?” “Evet.” (n° 234, 241, 251, 254, 274, 275, 554, 276,
293.) “Hükümet n, şç lerden b lg almaksızın, sted ğ n z her şey n
yapılab lmes ç n gerekl olan b r denetmenler ordusu kurması ve bunu
devam ett rmes olanağı var mıdır?” “Hayır, bunun neredeyse olanaksız b r
şey olduğunu sanıyorum.” .... “Denetmenler n daha sık mı gelmes n
st yorsunuz?” “Evet, hem de çağırmadan gelmel ler.” (n° 280, 277.) “Bu
denetmenler n maden ocaklarını daha sık denetlemes le, gerekl
havalandırmayı sağlaması sorumluluğunun (!) ocak sah pler nden alınıp
hükümet memurlarına ver lmes sonucu ortaya çıkmış olmaz mı?” “Hayır,
bence böyle b r şey olmaz, denetmenler n yapacakları şey, zaten varolan yasa
hükümler n n yürürlüğe konulmasını sağlamaktır.” (n° 285.) “Denetmen
yardımcısı derken, daha az maaşlı ve ş md k denetmenlerden daha alt
kademede memurları mı kasted yorsunuz?” “Daha y s bulunab l rse n ç n
daha alt kademleden olsun?” (n° 294.) “Yalnızca daha fazla denetmen m
st yorsunuz, yoksa denetmen olarak daha alt sınıftan memur mu?” “Çevrey
dolaşan ve şler n yolunda g d p g tmed ğ n denetleyen nsan st yoruz; yan
kend gölges nden korkmayan b r s .” (n° 295.) “Daha alt sınıftan denetmen
atanması steğ n z yer ne get r lse, böylece b lg ve görgü vb. eks kl ğ
tehl kes ortaya çıkmaz mı?” “H ç sanmam, bu noktayı, sanırım hükümet
d kkate alır ve bu yere doğru-dürüst adam koyar.” (n° 297.) Bu tür
soruşturma en sonunda kom te başkanının da sabrını taşırmış [sayfa 512] olmalı
k , şu görüşlerle konuşmayı keser: “S z n sted ğ n z, herhalde, madende
bütün ayrıntılara d kkat edeb lecek t pte nsanlar olmalı; bütün köşebucağa
g r p çıkacak ve gerçekler göreb lecek ... sonra bunları başdenetmene
b ld recek ve o da bunları kend b l msel b lg s ne göre değerlend recekt r,
öyle m ?” (n° 298, 299.) “Bütün bu esk madenler n havalandırılmaları
büyük masraflara yolaçmaz mı?” “Evet, masraf olur, ama aynı zamanda nsan
yaşamı da korunmuş olur.” (n° 531.) B r maden şç s , 1860 yasasının 17.
bölümüne t raz eder ve şöyle der: “Bugün eğer b r denetmen, maden n b r
kısmının çalışmaya uygun olmadığını görürse, bunu maden sah b le ç şler
bakanlığına b ld rmek zorundad r. Bundan sonra, maden sah b ne, ş ele
alması ç n 20 gün süre ver l r; bu 20 günün sonunda maden sah b n n ocakta
herhang b r değ ş kl k yapmayı reddetme hakkı vardır, ve bunu, ç şler
bakanlığına yazar, ve aynı zamanda beş tane mühend s n adını ver r;
bakanlık, maden sah b n n adını verd ğ bu beş mühend s arasından b r
tanes n , sanırım, arabulucu seçer ya da tay n eder; ş md bu durumda, b ze
kalırsa, arabulucuyu zaten maden sah b seçm şt r.” (n° 581.) Kend s de
maden sah b olan burjuva soruşturmacı da der k : “Ama bu ... düpedüz
spekülat f b r t raz olmuyor mu?” (n° 586.) “Öyleyse s z n, maden
mühend sler n n dürüstlükler konusundak kanınız pek de y değ l.” “Bu,
kuşkusuz haksız ve nsafsız b r yargı olur.” (n° 588.) “Maden mühend sler
b r tür kamu görevl s özell ğ taşımıyorlar mı?” “Bu, adamların k ş sel
karakterler le lg l , bu g b sorularınıza karşılık vermek stem yorum.
Yalnız, b rçok hallerde gerçekten taraf tuttuklarına nanıyorum; nsanların
yaşamları sözkonusu olduğu zaman, bu ş, onların eller ne bırakılmamalı.”
(n° 589.) Aynı burjuva şu soruyu sormaktan da utanmaz: “B r patlama olunca,
maden sah b n n kayba uğradığın düşünmüyor musunuz?” Ensonu,
“Laneash re’dak s z şç ler, hükümetten yardım stemeks z n kend
çıkarlarınızı koruyamaz mısınız?” “Hayır.” (n° 1042.)
1865 yılında Büyük Br tanya’da 3.217 kömür maden ve 12 tane
denetmen vardı. Yorksh re’lı b r maden sah b , bütün zamanlarını alan büro
çalışmaları b r yana bırakılsa b le, b r denetmen n, b r maden ancak on yılda
b r kez denetleyeb leceğ n hesaplamıştır. (T mes, 26 Ocak 1867). Son on
yılda patlamaların hem sayı ve hem de ş ddet yönünden g tg de
yoğunlaşmasına (bazan [sayfa 513] 200-300 k ş kaybed lmekted r) şaşmamak
gerek r. İşte bunlar, “özgür” kap tal st üret m n güzell kler d r!828*
1872 tar hl yasa çok yeters z olmakla b rl kte, madenlerde çalışan
çocukların çalışma saatler n düzenleyen lk yasadır ve maden şç ler le
sah pler n , kazalardan b r ölçüde sorumlu tutmaktadır.
Çocukların, gençler n ve kadınların tarımda çalışmalarını ncelemekle
görevl 1867 tar h nde kurulan Krallık Kom syonu çok öneml raporlar
yayımlamıştır. Fabr ka yasalarında öngörülen lkeler n değ şt r lm ş b r
şek lde tarıma da uygulanması ç n yapılan b rkaç g r ş m, bugüne kadar tam
b r başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Burada, ben m d kkat çekmek sted ğ m
nokta, bu lkeler n genel uygulaması yönünde önünde durulmaz b r eğ l m n
varlığıdır.
Fabr ka yönetmel ğ n n, şç sınıfının hem kafasını ve hem de beden n
korumak amacıyla bütün şkollarına uygulanması kaçınılmaz duruma
gel rken, öte yandan da daha önce de değ nd ğ m z g b , bu gel şme, sayısız
tek başına küçük sanay ler n, büyük ölçüde yürütülen b rkaç b rleşt r lm ş
sanay e dönüşmes n hızlandırmakta ve böylece de sermayen n
yoğunlaşmasını ve fabr ka s stem n n tam egemenl ğ n çabuklaştırmaktadır.
Bu durum, sermayen n egemenl ğ n n kısmen arkasında saklı bulunduğu, hem
esk ve hem de geç ş şek ller n ortadan kaldırmakta ve bunların yer ne
sermayen n doğrudan ve açık egemenl ğ n koymaktadır; ama böylece de, bu
egemenl ğe karşı d renmey de genelleşt rm şt r. Ayrıca, her b reysel
şyer nde, b rl ğ , düzen , nt zamı ve tasarrufu zorunlu hale get r rken, b r
yandan da, şgününün sınırlandırılması ve düzenlenmes n n sonucu olarak,
tekn k gel şmeler n kazandığı büyük hız, kap tal st üret m n yolaçtığı anarş
ve yıkımları artırmış, ş yoğunluğunun ve mak nen n, şç yle olan rekabet n
ş ddetlend rm şt r. Küçük şletmeler le ev sanay ler n ortadan kaldırmakla,
“fazla nüfus”un son sığınağını da yıkmış oluyor ve onunla b rl kte tüm
toplumsal mekan zmanın ger ye kalan tek güvenl k supabını da yoked yordu.
Madd koşulları olgunlaştırmak ve üret m sürec n toplumsal b r ölçüye
ulaştırmakla, kap tal st üret n . tarzının uzlaşmaz çel şk ler n ve
karşıtlıklarını da olgunlaştırıyor ve böylece, yen b r toplumun [sayfa 514]
kurulması ç n gerekl öğeler n yanısıra, esk toplumu yıkacak kuvvetler de
sağlıyordu.829

ONUNCU KESİM. – BÜYÜK SANAYİ VE TARIM

Büyük sanay n tarımda ve tarım üret c ler n n toplumsal l şk ler nde


yolaçtığı devr m daha sonra ncelenecekt r. B z, burada, yalnızca, sezg
yoluyla, b rkaç sonuca değ nmekle yet neceğ z. Mak nen n tarımda
kullanılması, çoğu zaman, fabr ka şç ler üzer ndek zararlı f z k etk ler n
göstermemekle b rl kte, onun bu alana g r ş , daha sonra ayrıntıları le
göreceğ m z g b , şç ler n buradak bollaşmasını çok daha fazla
yoğunlaştırmakta ve [sayfa 515] daha az d renme le karşılaşmaktadır.830241a
Örneğ n, Cambr dge ve Suffolk bölgeler nde, son y rm yıl çers nde (1868’e
kadar) şlenen toprakların alanı çok gen şled ğ halde, aynı dönemde, tarım
nüfusunda yalnız n sp değ l mutlak b r azalma olmuştur. B rleş k
Devletler’de tarım mak nes , henüz f len tarım şç ler n n yer n almış
değ ld r; yan ç ftç ler n daha gen ş alanları şlemes ne yardımcı olmakta,
ama çalıştırılan tarım şç ler n henüz f len şler nden etmemekted r. 1861
yılında, İng ltere le Gal’de tarım mak neler n n yapımında çalışan nsan
sayısı 1.034 d , oysa bu mak neler le buharlı mak neler n kullanılmasında
çalışan tarım şç ler n n sayısı 1.205’ geç yordu.
Büyük sanay , tarım alanında, d ğer alanlardan daha fazla devr mc b r
etk yapmaktadır ve bu nedenle de, esk toplumun kales olan köylüyü
yokederek, yer ne ücretl şç y koymaktadır. Böylece, toplumsal değ şme
steğ le uzlaşmaz sınıf karşıtlıkları, kırsal bölgelerde de kentlerdek düzeye
yükselm şt r. Rasyonel olmayan esk usul tarım yöntemler n n yer n b l msel
yöntemler almıştır. Kap tal st üret m, tarım le manüfaktürü çocukluk
çağlarında b rarada tutan esk b rl k bağını kopartıp atmıştır. Ama aynı
zamanda, gelecekte daha üst düzeydek b r sentez n madd koşullarını yaratır,
yan tarım le sanay n geç c b r süre devam eden ayrılıklar sırasında
kazandıkları daha yetk n b ç mlere dayanan b rl ğ n . Kap tal st üret m,
nüfusu, büyük merkezlerde toplayarak, kent nüfusuna g tt kçe artan b r ağırlık
kazandırırken, b r yandan toplumun tar hsel dev nd r c gücünü
yoğunlaştırdığı g b , öte yandan da nsan le toprak arasındak madde
dolaşımını bozar, yan nsanın y yecek ve g yecek olarak tükett ğ öğeler n
toprağa tekrar dönüşünü engelleyerek toprağın ver ml l ğ n n sürekl olması
ç n gerekl koşulları bozmuş olur. Böylece aynı anda, hem kentl emekç n n
sağlığını ve hem kır emekç s n n z h nsel yaşamını tahr p eder.831 Doğada
madden n bu şek lde dolaşımının devamı ç n kend l ğ nden gel şen koşulları
bozmakla [sayfa 516] b rl kte, bunun b r s stem, toplumsal üret m düzenleyen
b r yasa olarak, ve nsan soyunun tam gel şmes ne uygun b r b ç m altında
yen den kurulmasını zorunlu kılar. Manüfaktürde olduğu g b tarımda da
üret m n, sermayen n boyunduruğu altında dönüşümü, aynı zamanda,
üret c n n şeh tler l stes ne katılması demekt r; emek aracı, emekç n n
köleleşt r lmes , sömürülmes ve yoksullaştırılması ç n b r araç hal ne gel r;
emek-süreçler n n toplumsal b leş m ve yapısı, şç n n b reysel canlılığını,
özgürlüğünü ve bağımsızlığını ezmen n örgütlü b r tarzına dönüştürülür. Kır
emekç ler n n gen ş bölgeler üzer nde dağılmaları, bunların d renme
güçler n kırdığı halde, kent emekç ler n n yoğunlaşmaları bu gücü artırır.
Kent sanay ler nde olduğu g b modern tarımda da, emeğ n üretkenl ğ ndek
artış ve harekete geç r len emek k tles , b zzat emek-gücünün srafı ve
kem r l p tüket lmes pahasına olur. Üstel k, kap tal st tarımdak her gel şme,
yalnız emekç y soyma sanatında değ l, toprağı soyma sanatında da b r
lerlemed r; bell b r zaman ç n toprağın ver ml l ğ n n artmasındak her
lerleme, aynı zamanda, bu sonsuz ver ml l k kaynağının mahved lmes ne
doğru b r lerlemed r. B r ülken n, örneğ n Amer ka B rleş k Devletler ’n n,
kalkınmasına büyük sanay le başlatılması ölçüsünde bu tahr p sürec n n
hızı da artar.832 [sayfa 517] Kap tal st üret m, bu nedenle, teknoloj y gel şt r r
ve ancak bütün zeng nl ğ n asıl kaynağını, yan toprağı ve emekç y kurutarak
çeş tl süreçler toplumsal b r bütün ç nde b leşt r r. [sayfa 518]

569 “It s quest onable, f all the mechan cal nvent ons yet made have l ghtened the day’s to l of any
human be ng.” M ll, “of any human be ng not fed by other people’s labour” [“başka nsanların emeğ yle
beslenmeyen nsanın”] demel yd , çünkü, mak neler, kuşkusuz, hal -vakt yer nde aylakların sayısını büyük
ölçüde artırmıştır.
570 Örneğ n bkz. Hutton, Course of Mathemat cs.
571 “Bu görüş açısından hareketle, alet le mak ne arasında kesk n b r sınır ç zeb l r z: bel, çek ç, kesk
vb., man vela ve v da karışımı şeyler, d ğer bakımlardan ne kadar karmaşık olurlarsa olsunlar, bunları
dev nd ren güç nsandır, ... heps de alet kavramı çers ne g rer; ama hayvan gücüyle çek len saban, yel
değ rmenler ve benzer şeyler n mak neler arasında sayılması gerek r.” (W lhelm Schulz, D e Bewegung
der Produkt on, Zur ch 1843, s. 38.)
572 Onun zamanından önce pl k eğ rme mak neler , çok lkel olsalar da, kullanılmıştı ve İtalya belk de
bunların lk ortaya çıktığı ülkeyd . Eleşt r c b r teknoloj tar h , 18. yüzyılın buluşlarından ne kadar azının,
tek b r k msen n eser olduğunu ortaya koyab l r. Bugüne kadar böyle b r k tap yazılmamıştır. Darw n,
lg m z , doğal teknoloj tar h ne çekm şt r; yan yaşamın sürdürülmes ç n, üret m aracı olarak h zmet
eden, b tk ve hayvan organlarının oluşumuna d kkat m z çekm şt r. İnsanın üret c organlarının, bütün
toplumsal örgütün madd temel olan bu organların tar h , aynı türden d kkate layık değ l m d r? Ve
V co’nun ded ğ g b , nsanlığın tar h n doğa tar h nden ayıran şey, lk n b z m yapmamız ve ama k nc s n
yapmamamız olduğuna göre, böyle b r tar h n derlenmes daha kolay olmaz mı? Teknoloj , nsanın doğayı
ele alış b ç m n , yaşamını sürdürmek ç n başvurduğu üret m sürec n açıklayarak, toplumsal l şk ler n
oluşum b ç m n ve bu l şk lerden doğan kavranıları ve düşünce b ç mler n ortaya koyuyor. Bu madd
temel hesaba katmayan d n tar hler b le, eleşt r c b r tar h sayılamaz. D n n mgesel yaratıklarının bu
dünyadak özler n nceleyerek bulmak, aslında, ters nden g derek, yaşamın gerçek l şk ler nden yola
çıkarak, bu l şk ler n kutsallaştırılmış şek ller n bulmaktan çok daha kolaydır. Bu sonuncu yöntem, b r c k
materyal st ve dolayısıyla b r c k b l msel yöntemd r. Tar h le tar hsel süreçler dışarda bırakan, soyut
doğal b l msel materyal zm n zayıf noktaları, bunun sözcüler n n, kend uzmanlık alanlarının dışına çıkar
çıkmaz ortaya koydukları soyut ve deoloj k kavramlardan derhal bell olur.
573 Özell kle, mekan k dokuma tezgâhının lk şekl nde, esk tezgâhı lk bakışta farkeder z. Modern
şekl nde mekan k tezgâh öneml değ ş kl klere uğramıştır.
574 Ancak son 15 yıldır (yan aşağı yukarı 1850’den ber ) bu mekan k aletler n g tt kçe artan b r kısmı
İng ltere’de mak nelerle yapılmakta ve bunları da, mak ne yapan aynı fabr katörler yapmamaktadırlar. Bu
mekan k aletler n yapımı ç n kullanılan mak nelere örnekler, otomat k bob n yapma mak nes , tarak
mak nes , mek k yapma mak nes , çıkrık ve ğ yapma mak nes d r.
575 Musa, “Harman döven öküzün ağzı bağlanmaz.” [Deuteroneme, (Tevrat, 8. K tap), XXV, V. 4]
dem şt . Oysa, Almanya’dak hır st yan nsanseverler, ters ne, un öğütme ş nde kullandıkları serfler n
boyunlarına, eller yle ağızlarına un koymasınlar d ye tahtadan gen ş b r halka geç r yorlard .
576 B r, yandan üzerler nde uygun şelaleler bulunan akarsuların yokluğu, b r yandan da başka
bakımlardan bol olan sularla savaşmak zorunda kalmaları, Hollandalıları dev nd r c güç olarak, rüzgâra
başvurmak durumunda bırakmıştır. Yel değ rmen n de Hollandalılar, aslında, Almanya’dan almışlardır ve
bunun oradak cadı da, soylularla, rah pler ve mparator arasında geçen ve rüzgârın bu üçünden
hang s ne “a t” bulunduğu konusundak kom k b r değ rmen n sonucu olmuştur. Almanya’da, hava b le
kölel k get r yor d ye feryat ed ld ğ sırada, rüzgâr, Hollandalıları özgürlüğe kavuşturuyordu. Bu durumda,
boyunduruk altına aldığı şey Hollandalılar değ l, Hollandalılar ç n topraktı. 1863 yılında b le hâlâ
Hollanda’da 6.000 beyg rgücünde 17.000 yel değ rmen , toprağın üçte- k s n n tekrar bataklık hal ne
gelmes n önlemek ç n kullanılıyordu.
577 Bu mak ne, gerçekten de, Watt’ın lk tek tepk l den len mak nes le epeyce gel şt r lm şt , ama bu
şekl yle, yalnızca suyu ve tuz ocaklarında sıvı maddeler yukarıya çıkarmak ç n kullanılan b r mak ne
olarak kaldı.
578 “Tek b r motorla dev nd r len bütün bu bas t aletler n b raraya gelmes , b r mak ney meydana
get r r.” (Babbage, l.c., [s. 136].)
579 1861 Ocağında, John C. Morton, Soc ety of Art’ta, “Tarımda kullanılan güçler” konusunda b r
b ld r okudu. Burada şöyle d yor: “Toprak düzen n ler ye götüren her gel şme, buhar motorunun, salt
mekan k güç üret m ne daha fazla uygulahlasına yolaçıyor. ... Eğr -büğrü ç tler le g den engeller n düzenl
b r hareket engelled ğ yerlerde beyg r gücü gerekl d r. Bu engeller günden güne yokoluyor. F l
kuvvetten çok, raden n kullanılmasını gerekt ren şlemlerde, tek uygulanab l r güç, her an nsan aklının
denetleyeb leceğ b r güç, d ğer b r dey mle nsan gücüdür.” Daha sonra Mr. Morton, buhar gücünü,
beyg r gücünü ve nsan gücünü, buhar mak neler ç n genell kle kuramları b r b r me nd rg yor, yan
33.000 l brel k b r ağırlığı b r dak kada b r foot yüksekl ğe çıkarmak ç n gerekl kuvvete ve b r
beyg rgücünün mal yet n , saatte, buhar motoru ç n 3 pen , b r at ç n 5,5 pen olarak hesaplıyor. Ayrıca,
b r at, sağlığını tam olarak sürdürmek koşuluyla b r günde 8 saatten fazla çalışmaz. Buhar gücü
kullanılarak, b r yıl boyunca toprağın sürülmes nde kullanılan yed attan en az üç tanes nden tassaruf
sağlanab leceğ g b , bu, artık kullanılmasından vazgeç len atların, kend ler nden etk l b r b ç mde
yararlanıldığı 3-4 aylık masraflarından daha fazla olmayan b r meblağ le yer ne get r leb l r. Son olarak,
kullanılab ld ğ tarımsal şlemlerde buhar gücü, beyg rgücüne göre yapılan ş n n tel ğ nde b r gel şme
sağlar. B r buhar mak nes n n ş n n yapılması ç n, saatte toplam 15 ş l ne malolan 66 k ş n n çalışmasına
gerek vardır; b r atın ş n n yapılması ç n saatte toplam 8 ş l ne malolan 32 nsana gerek vardır.
580 Faulhaber, 1625; De Caus, 1688.
581 Modern türb nler, su gücünün sanay de kullanılmasını, esk den karşılaşılan b rçok engellerden
kurtarmıştır.
582 “Tekst l manüfaktürünün lk günler nde, fabr kanın kuruluş yer , b r su çarkını çev rmeye yetecek
güçte b r çağlayanın bulunduğu b r akarsuyun varlığına bağlıydı; ve suyla çalışan fabr kaların kuruluşu, ev
sanay s stem n n dağılışının başlangıcı olmakla b rl kte, bu fabr kalar, zorunlu olarak akarsular üzer nde
yer aldığı ve çoğu zaman b rb rler nden epeyce uzak mesafede oldukları ç n, kentten çok kırsal b r
s stem n parçalarını oluştururlar; ve ancak akarsuların yer n buhar gücü aldıktan sonradır k , fabr kalar
kentlerde ve buhar elde ed mes ç n yeterl m ktarda kömür le suyun bulunduğu bölgelerde toplanmıştır.
Buharlı mak ne, fabr ka kentler n n ana-babası olmuştur.” (A. Redgrave, Reports of the Insp. of Fact.,
30th Apr l, 1860, s. 36)
583 Manüfaktürde şbölümü açısından dokumacılık bas t b r ş olmayıp, tam ters ne, karmaşık b r el
ş yd ; dolayısıyla, buharlı dokuma tezgâhı, çok karmaşık ş yapan b r mak ned r. Modern mak neler n,
başlangıçta, yalnızca şbölümünün bas tleşt r ld ğ şlemlere elattığını sanmak tamamıyla yanlıştır. İpl k
eğ r lmes ve dokumacılık manüfaktür dönem boyunca, yen türlere bölünmüş ve emek araçları değ şm ş
ve gel şt r lm şt r; ama emeğ n kend s h ç b r şek lde bölünmem ş, elzanaatı n tel ğ n korumuştur.
Mak neye çıkış noktası olarak h zmet eden şey, emek olmamış, emek araçları olmuştur.
584 Mekan k sanay çağından önce, yünlü dokuma manüfaktürü, İng ltere’de egemen manüfaktürdü.
Bu nedenle, 18. yüzyılın lk yarısında denemeler n çoğu bu sanay de yapılmıştı. Mak nelerde şlenmes
ç n daha az d kkatl b r hazırlığı gerekt ren pamuk, yün üzer nde kazanılan deney mlerden yararlandı; tıpkı
daha sonra, yünün mak neyle şlenmes n n, mak neyle pamuk pl ğ eğ r lmes ve dokuması ç zg s nde
gel şmes g b . Ancak, 1866 yılını hemen zleyen 10 yıl boyunca, pamuklu manüfaktürün, pamuğun
taranması g b tek başına yapılan şlemler, fabr ka s stem ne katılmıştır. “Mekan k gücün yün tarama
sürec ne uygulanması ... başta L ster t p olmak üzere tarama mak neler n n gen ş ölçüde kullanılmaya
başlanması ... kuşkusuz çok sayıda şç n n şten çıkartılması sonucunu doğurmuştur. Yün, esk den elle ve
çoğu kez tarakçının kulübes nde taranırdı. Ş md se genell kle fabr kada taranıyor ve elle taranmış
yünler n terc h ed ld ğ bazı özel türden şler dışında, el emeğ artık ortadan kalkmış bulunuyor. El
tarakçılarının çoğu fabr kalarda ş buldu, ama bunlann ürünü, mak neye oranla o kadar küçük oranda
kalıyor k , tarakçıların pek çoğu şs z kaldılar.” (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1856, s. 16.)
585 “Öyleyse, fabr ka s stem n n lkes , ş n zanaatçılar arasında bölünmes ya da derecelenmes yer ne,
süren n kend temel öğeler ne bölünmes n koymak oluyor.” (Andrew Ure, The Ph losophy of
Manufactures, Lond. 1835, s. 20.)
586 Mekan k dokuma tezgâhı, başlangıçta, esas olarak ağaçtan yapılırdı; gel şt r lm ş modern şekl
dem rden yapılıyor. Üret m araçlarının esk şek ler n n, başlangıç aşamasında yen şek ller n ne ölçüde
etk led ğ , d ğer şeyler arasında, bugünkü mekan k tezgâhın esk s yle, er tme fırınlarındak modern
körükle, b ld ğ m z dem rc körüğünün başlangıçtak mekan k takl d n n gel ş güzel karşılaştırılması ve belk
de d ğerler nden daha çarpıcı olarak da, bugünkü lokomot f n cadından önce, k ayağı olan ve tıpkı b r at
g b ayaklarını b rb r ardına yerden kaldıran b r lokomot f n yapılması çabaları ortaya koyab l r. Mekan k
b l m ndek hatırı sayılır gel şmelerle prat k deney mler n b r k m nden sonradır k , b r mak nen n şekl ,
bütünüyle mekan k lkelere uygun b r durum almış ve kend s n doğuran alet n geleneksel b ç m nden
kurtulmuştur.
587 El Wh tney’ n çırçır mak nes , 18. yüzyılın d ğer mak neler ne göre çok yakın zamanlara kadar
daha az öneml değ ş kl klere uğramıştır. Ancak son on yılda (yan 1856’dan ber ) başka b r Amer kalı,
Albany’l (New York) Mr. Emery, bas t olduğu kadar etk l de olan b r gel şt rmeyle Wh tney’ n çırçır
mak nes n modası geçm ş hale get rm şt r.
588 The Industry of Nat ons, Land. 1855, part II, s. 239. Bu yapıtta şuna da değ n l yor: “Torna
tezgâhına yapılan bu ek, bas t ve dıştan önems z göründüğü halde, onun, mak neler n gel şt r lmes n ve
yaygınlaştırılmasını Watt’ın buhar mak nes nde yaptığı gel şt rmeler kadar çok etk led ğ n söylemen n aşırı
b r dd ada bulunmak olduğuna nanıyoruz. Onun ortaya konması, bütün mak neler n b rdenb re
yetk nleşes ne, ucuzlamasına, cat ve lerlemen n kamçılanmasına yolaçtı.”
589 Londra’da, [gem n n -ç.] yan çark şaftlarını dövmek ç n kullanılan bu mak nelerden b r s ne
“Thor” den r. Bu mak ne 16,5 ton ağırlığında b r şaftı, dem rc n n at nalını dövmes g b döver.
590 Küçük şlerde de kullanılab len kereste şleme mak neler n n çoğu Amer kan cadıdır.
591 B l m, genell kle kap tal ste h ç b r şeye malolmaz, ama bu durum, onun b l m sömürmes ne gene
de engel değ ld r. Başkalarına a t b l m de tıpkı başkalarına a t emek g b sermayeye katılır. Bununla
b rl kte. b l me olsun, madd servete olsun, kap tal st b ç mde elkoyma le k ş sel b ç mde elkoyma
b rb r nden tamamen farklı şeylerd r. Dr. Ure’n n ker d s b le, mak neden yararlanan sevg l fabr katörler
arasında mekan k b lg konusundak ham b l s zl ğ n kınıyor, ve L eb g se, İng l z k myasal madde
fabr katörler n n k mya konusundak şaşkınlık ver c b l s zl kler n anlata anlata b t rem yordu.
592 R cardo, mak nen n (başka durumlarda, emek-sürec le artı-değer yaratma sürec arasındak genel
ayrımdan öteye b r önem vermed ğ mak nen n) bu etk s ne ağırlık ver r k , arasıra, mak nen n ürüne
aktardığı değer gözden kaçırarak onu doğa güçler le b r tutar. Örneğ n şöyle söyler: “Adam Sm th h ç
b r zaman doğal güçler n ve mak neler n b ze yaptıkları h zmetler n değer n küçümsemez, ama haklı
olarak, o, bunların metalara kattığı değer n n tel ğ n ayırdeder ... bunları karşılıksız olarak ş gördükler
ç n, b ze yaptıkları yardım, değ ş m değer ne h ç b r şey katmış olmaz. (R c., l.c., s. 336, 337.)
R cardo’nun bu gözlem , mak neler n, “kâr”ın b r kısmını oluşturan değer yaratıcı b r “h zmet”
gördükler n sanan J. B. Say’a yönelt ld ğ sürece, kuşkusuz doğrudur.
593 24a [B r beyg rgücü, dak kada 33.000 foot-l bre b r kuvvete eş tt r; yan 33.000 l brey b r dak kada
b r foot ya da b r l brey 33.000 foot yüksekl ğe kaldıran b r kuvvete eş tt r. Met nde sözü ed len
beyg rgücü budur. Günlük d lde ve bu yapıttak aktarmalarda, yer yer, aynı mak nen n, “nom nal”, “t car ”
ya da “üzer nde yazılı” beyg rgüçler arasında b r ayrım yapılmıştır. Esk ya da nom nal beyg rgücü,
yalnızca p ston kolunun boyu le s l nd r n çapından hesap ed l r ve buhar basıncı le p ston hızını h ç
d kkate almaz. Prat kte bu şu demekt r: bu mak ne, sank Boulton ve Watt zamanındak g b , aynı düşük
buhar basıncı ve aynı düşük p ston hızıyla çalışıyormuş g b , d yel m, 50 beyg rgücünde olab l r. Ne var k ,
bu son k etmen, o zamandan ber büyük ölçüde artmıştır. Bugün artık, b r mak nen n sağladığı mekan k
gücün ölçülmes ç n, s l nd rdek buharın basıncını gösteren b r gösterge cat ed lm şt r. P ston hızı se
kolayca hesap ed leb l r. Böylece, b r mak nen n “üzer nde yazılı” ya da “t car ” beyg rgücü, s l nd r n
çapını, p ston boyunu, p ston hızını, buhar basıncını, aynı zamanda hesaba katan ve bu mak nen n b r
dak kada f len kaç tane 33.000 l bre kaldırdığını gösteren mekan k b r formül le fade ed l r. Bu yüzden,
b r “nom nal” beyg rgücü, üç, dört ve hatta beş “bel rt len” ya da “gerçek” beyg rgücünün karşılığını
sağlıyor olab l r. Bu açıklama, lerdek sayfalardak çeş tl aktarmaları açıklamak amacıyla yapılmıştır. -
F.E.]
594 Kap tal st kavramlarla dolu okur, burada, doğal olarak, mak nen n, kend sermaye değer oranında
ürüne kattığı fa z arayacaktır. Ama şurası da kolayca görüleb l r k , b r mak ne de, değ şmeyen
sermayen n d ğer kısımlarından daha fazla yen değer yaratmadığı ç n, ürüne “fa z” adı altında herhang
b r değer katamaz. Gene açıktır k , artı-değer üret m n de ele aldığımız b r yerde, bu değer n herhang b r
kısmının, fa z adı altında mevcud yet n a pr or olarak varsayamayız. Pr ma fac a saçma ve değer
yaratma yasalarına aykırı görünen kap tal st hesaplama b ç m , bu yapıtın üçüncü k tabında [c ld nde]
açıklanacaktır.
595 Mak ne tarafından eklenen değer n bu kısmı, mak neler n, madden n b ç m n değ şt ren n ak neler
olarak değ l de salt dev nd r c güç olarak kullanılan ş hayvanlarının, ve genell kle atların yer n almasıyla,
hem mutlak ve hem de n sp olarak azalır. Bu nedenle, şurası da bel rt leb l r k , hayvanları bas t mak ne
olarak tanımlayan Descartes, durumu, manüfaktür dönem n n gözüyle görüyordu, oysa, ortaçağların
gözünde hayvanlar, tıpkı daha sonraları Von Haller’ n Restaurat on der Staatstw ssenschaften adlı
yapıtında olduğu g b , üret m b ç m nde b r değ ş kl k olacağını bekl yordu: değ ş k düşünce yöntemler
sonucu, doğanın f len nsanın boyunduruğu altına alınacağı, D scours de la Méthode adlı yapıtında
açıkça görülür. Burada şöyle der: “Yaşam ç n son derece yararlı b lg lere [felsefeye uyguladığı
yöntemlerle] ulaşmak, okullarda öğret len teor k felsefe yer ne, kend s n n yardımıyla ateş n, suyun,
havanın, gök c s mler n n ve çevrem zdek d ğer bütün c s mler n güç ve etk nl kler n –zanaatçılarımızın
zanaatlarını öğrenmeler g b kes nl kle öğren rken– aynı zamanda en uygun oldukları yerlerde ve amaçlar
ç n kullanmayı öğreneb leceğ m z ve böylece de” nsan yaşamının yetk nleşmes ne katkıda bulunacağımız
“prat k b r felsefe bulmak olasıdır.” [Descartes, Metot Üzer ne Konuşma, MEB, Ankara 1947, Altıncı
Bölüm, s. 75.] S r Dudley North’un, D scourses upon Trade (1691) adlı yapıtının önsözünde,
Descartes’ın yöntem n n ekonom pol t ğ , altın, t caret vb. üzer ne olan esk masallardan ve boş nanlardan
kurtardığı bel rt lmekted r. Bununla b rl kte, genell kle lk İng l z kt satçıları, f lozofları olarak Bacon ve
Hobbes’u ben msem şler daha sonrak dönemde se, İng ltere, Fransa ve İtalya’da ekonom pol t ğ n cat
exochn [özell kle -ç.] f lozofu, Locke olmuştur.
596 Essen t caret odasının yıllık raporuna (1863) göre, Krupp dökme çel k fabr kalan, 161 fırın ve
aşağı yukarı 2.400 şç le, 1862 yılında, otuz k buharlı mak ne (1800 yılında, bu hemen hemen
Manchester’de çalışan bütün buharlı mak neler n sayısı kadardı), ondört buharlı tokmak (heps b rl kte
1.236 beyg rgücünde), kırkdokuz dem rc ocağı, 203 alet mak nes ve onüç rr lyon l bre dökme çel k
üretm şt r. Burada her beyg rgücüne k şç düşmez.
597 Babbage, Java’da eğ rme ş n n tek başına, pamuğun değer ne %117 b r katkıda bulunduğunu
hesap etmekted r. Aynı dönemde (1832) nce pl k sanay nde mak ne ve emeğ n pamuğa kattığı toplam
değer, pamuğun değer n n aşağı yukar %33’ü kadardır. (On the Economy of Mach nery, s. 165, 166.)
598 Mak neyle baskı aynı zamanda boyadan da tasarruf sağlamaktadır.
599 Dr. Watson’un 17 N san 1860 tar h nde Soc ety of Arts’ta okuduğu, Reporter on Products to
the Government of Ind a başlıklı tebl ğe bakınız.
600 “Bu d ls z şç ler” (mak neler), “her zaman, aynı para değer nde oldukları zaman b le,. yerler nden
ett kler emekten çok daha az emeğ n ürünler d rler.” (R cardo, l. c., s. 40.)
601 Bu nedenle komün st b r toplumda mak neler n kullanımı ç n burjuva b r topluma göre çok daha
farklı b r faal yet alanı olacaktır.
602 “İşverenler, onüç yaşından küçük çocuklardan oluşan k ek b gereks z olarak tutmak stem yorlar.
... Gerçekte, b r grup fabr katör, yün pl k eğ r c ler , onüç yaşından küçük çocukları, yan yarım-
zamanlıları, nad ren çalıştırıyorlar. Çocukların” (yan onüç yaşından küçük olanların) “yer n alan çeş tl
türden gel şm ş ve yen mak neler kullanıyorlar; çocuk sayısındak bu azalmayı anlatmak ç n b r sürec
burada örnek olarak vermek st yorum; bu süreçte mevcut mak nelere, parçalama mak nes den len b r
aracın eklenmes yle her mak nen n özell ğ ne göre, altı ya da dört yarım-zaman s stem , parçalama
mak nes n n bulumnasında ‘dürtü’ olmuştur.” (Reports of Insp. of Fact., 31st Oct., 1858.)
603 “Sef l” sözü, İng l z ekonom pol t ğ nde tarım şç ler ç n kabul ed len dey md r.
604 “Mak neler ... emek yükselene” (ücretler demek st yor) “kadar çoğu zaman kullanılamaz.”
(R carde, l.c., s. 479.)
605 Bkz: Report of the Soc el Sc ence Congress, Ed nburgh, October, 1863.
606 Amer kan ç savaşının yolaçtığı pamuk bunalımı sırasında, pamuk şç ler n n sağlık durumlarını
ncelemek ç n İng l z hükümet nce Lancash re, Chesh re ve başka yerlere gönder len Dr. Edward Sm th,
sağlık açısından ve şç ler n fabr ka atmosfer nden uzaklaşmaları dışında bu bunalımın bazı yararlı yanları
olduğunu b ld rm şt r. Kadınların, ş md “Godfrey’s cord al” le zeh rlenmek yer ne, bebekler n emz rmek
ç n yeterl boş zamanları vardı. Yemek p ş rmey öğrenecek zamanları da vardı. Ama ne yazık k , bu
sanatı, tam da, p ş recek b r şeyler olmadığı b r sırada öğrenm şlerd . Sermayen n, kend n gen şletme
amacıyla, a le yuvaları ç n gerekl -emeğe b le nasıl elkoyduğunu buradan da görüyoruz. Bu bunalım, aynı
zamanda, şç ler n kızlarının d k ş okullarında d k ş öğrenmeler ç n de yararlı olmuştur. Bütün dünya ç n
pl k eğ ren emekç kızların d k ş d kmey öğreneb lmeler ç n, b r Arner kan devr m ve uluslararası b r
bunalım gerekm şt !
607 “Erkekler yer ne g tg de daha fazla kadın ve heps nden fazla da, yet şk n şç yer ne çocuk
çalıştırılması neden yle şç ler n sayı bakımından artışları çok fazlaydı. Onüç yaşında üç kız çocuğu,
haftada 6 ş l n le 8 ş l n arasında değ şen ücretle, gene haftada 18 ş l n le 45 ş l n arasında ücret alan tek
b r yet şk n erkek şç n n yer n almıştı.” (Th. de Qu ncey, The Log c of Pol t cal Econ., London 1844, s.
147, not.) Çocuk bakımı ve emz rme g b bazı a le görevler bütünüyle ortadan kaldırılab l r şeyler olmadığı
ç n, sermayen n elkoyduğu analar, bunun b r çares n bulmak zorundaydılar. D k ş, yama ve tam r g b ev
şler n n yer ne, hazır eşya satınalınması geçecekt . Böylece evde harcanan emek azaldıkça, harcanan
para m ktarı artıyordu. A len n geç m g derler çoğalıyor, kazanç fazlasını alıp götürüyor. Buna ek olarak,
yaşamak ç n gerekl maddeler n tüket m ve hazırlanmasında tasarruf ve yer nde karar verme olanaksız
hale gel yordu. Resm ekonom pol t k tarafından g zlenen bu olgularla lg l bol b lg , Ch ldren’s
Employment Comm ss on’un fabr ka denetmenler raporlarında ve özell kle de Reports on Publ c
Health’ta bulunab l r.
608 İng l z fabr kalarında, erkek şç ler n sermayeden zorla elde ett kler , kadın ve çocukların çalışma
saatler n n kısaltılması g b büyük b r olgu le taban tabana karşıt b r durumu, Çocukları Çalıştırma
Kom syonunun en son raporlarında, şç çocukların ana ve babalarının çocuklar üzer ndek aşağılık
tutumları le lg l ve gerçekten dehşet ver c ve tamamıyla köle t caret n andırır davranışlarında
görüyoruz. Ama aynı k yüzlü kap tal st, aynı raporlardan görüleb leceğ g b , kend el yle yarattığı,
sürdürdügü, sömürdüğü ve üstel k, “çalışma özgürlüğü” adını taktığı bu vahşet lanetler. “Hatta kend
günlük ekmekler n kazanmaları ç n ... çocuk şç ler yardıma çağrılmıştı, Kend ler ç n çok ağır olan
böyles ne güç b r çalışmaya dayanacak güçten, gelecektek yaşamlarına yön verecek eğ t mden yoksun
b r halde, f z k ve moral yönden p s b r ortam çers ne fırlatılıp atıldılar. Kudüs kent n n T tüs tarafından
yıkılması üzer ne b r Yahud tar hç , nsanlığını y t rm ş b r ananın korkunç açlığını g dermek ç n kend öz
evladını feda etmes üzer ne, bu kent n böyles ne b r yıkıma uğramasına h ç şaşmamak gerekt ğ ne d kkat
çekm şt .” (Publ c Economy Concentrated, Carl sle 1833, s. 66.)
609 A. Redgrave, Reports of Insp. of Fact., for 31st October, 1858 s. 40, 41.
610 Ch ldren’s Employment Comm ss on, F fth Report, London 1866,, s. 81, n° 31. [Dördüncü
Almanca baskıya ek.–- The Bethnal Green pekl sanay ş md neredeyse yokolmuştur. - F.E.]
611 Ch ldren’s Employment Comm ss on, Th rd Report. London 1864, s. 53, n° 15.
612 l. c., F fth Report, s. xx , n° 137
613 S xth Report on Publ c Health, Lond. 1864, s. 34.
614 “Bu” (1861 araştırması) “... ayrıca şunu da gösterm şt r k , anlatılan koşullar altında çocuklar,
anneler n n çalışmalarından ler gelen hmal ve bakımsızlık yüzünden yokolup g tt kler g b , anneler de
çocuklarına karşı elem ver c derecede yabancılaşmakta, çoğu kez ölümler karşısında fazla keder
duymamakta ve hatte bazan ... bunu sağlamak ç n doğrudan doğruya önlem almaktadırlar.” (l.c.)
615 l. c., s. 454.
616 l.c., s. 454-463. Dr. Henry Jul en Hunter’ın, İng ltere’n n bazı kırsal bölgeler ndek fazla çocuk
ölümler üzer ne raporu.
617 l.c., s. 35, 455, 456.
618 l.c., s. 456.
619 Tarımsal bölgelerde olduğu g b fabr ka bölgeler nde de, hem erkek ve hem de kadın yet şk n
şç ler arasındak afyon tüket m , her gün b raz daha artmaktadır. “Uyuşturucu madde satışını
hızlandırmak ... bazı g r şken toptancı tüccarların başlıca amacıdır. Eczacılar bunu, sürümü en fazla
madde saymaktadırlar.” (l.c., s. 459.) Uyuşturucu madde alan çocuklar, “ ht yar adamlar g b
kavrulmakta” ya da “küçük maymunlar g b kartlaşmaktadırlar.” (l.c., s. 460.) Burada, H nd stan le
Ç n’ n, İng ltere’den nasıl öç aldıklarını görüyoruz.
620 l.c., s. 37.
621 Rep. of. Insp. of Fact., for 31st Oct., 1862, s. 59. Mr. Baker daha önce hek ml k yapmıştır.
622 L. Horner, Reports of Insp. of Fact., for 30th June, 1857, a. 17.
623 L. Homer, Rep. of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1855, s. 18, 19.
624 S r John K nca d, Rep. of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1858, s. 31, 32.
625 L. Homer, Reports etc., 31st. Oct., 1857, s. 17, 18.
626 S r J. K nca d, Reports etc., 31st oct., 1856, s. 66.
627 A. Redgrave, Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1857, s. 41-42. Fabr ka yasasının (met nde sözü
ed len basma şler yasası değ l) b r süred r yürürlükte bulunduğu sanay kollarında, eğ t m maddes n n
önüne çıkan engeller son yıllarda kaldırılmıştır. Yasa kapsamına g rmeyen sanay kollarında, cam
fabr katörü Mr. J. Geddes’ n görüşler hâlâ gen ş ölçüde egemend r. Araştırma kom syonu üyes Mr.
Wh te’a şu b lg ler verm şt r: “Ben m gördüğüm kadarıyla, şç sınıfının b r kısmının son yıllarda
yararlandığı daha büyük ölçüdek eğ t m, kötü b r şeyd r. Onları bağımsız hale get rd ğ ç n tehl kel d r.”
(Ch ldren’s Empl. Comm., Fourth Report, Lond. 1865, s. 253.)
628 “Fabr katör Mr. E. ... bana, buharlı dokuma tezgâhlarında yalnız kadınları çalıştırdığını ... evl
kadınları ve özell kle evde bakımıyla sorumlu a leler bulunanları yeğled ğ n söyled ; bunlar, bekar
kadınlara göre daha d kkatl ve yumuşakbaşlı oluyorlar ve gerekl tüket m maddeler n sağlayab lmek ç n
bütün çabalarını harcıyorlardı. Böylece, kadına özgü erdemler, onun aleyh ne olarak kullanılıyor ve
fabr kalarında varolan en nce görev duygusu ve şefkat, onun köleleşt r lmes ve ıstırap çekmes ç n b rer
araç hal ne get r l yordu.” (Ten Hours’ Factory B ll. The Speech of Lord Ashley, March 15th, Lond.
1844, s. 20.)
629 * Devr -da m. -ç.
630 “Mak nen n yaygın şek lde kullanılmasından ber , nsan doğası, ortalama gücünün çok ötes nde
zorlanıyor.” (Rob[ert] Owen, Observat ons on the Effects of the Manufactur ng System, 2. ed.,
Lond. 1817, [s. 16].)
631 B r şey n görünüşünün en esk şekl n , onun varlık neden olarak görmeye eğ l ml İng l zler,
fabr kalardak uzun çalışma saatler n , kap tal stler n, fabr ka s stem n n emekleme çağında, şlevler le
yet mhanelerden yaptıkları ve bu yoldan kend ler ne, savunmasız sömürü malzemes sağladıkları, gen ş
ölçüdek çocuk hırsızlıklarına bağlamak alışkanlığındadırlar. Örneğ n, kend s de b r fabr katör olan F elden
şöyle d yor: “Şurası açıktır k , uzun çalışma saatler , ülken n her yer nden sağlanan çok sayıda k mses z
çocuğun varlığı neden yle ortaya çıkmıştır; böylel kle patronlar şç lerden bağımsız duruma gelm şler ve
bu şek lde sağlamış olduklan bu zavallı malzeme aracılığı le sağladıkları usule dayanarak bunu
komşularına daha büyük b r kolaylıkla kabul ett rm şlerd r.” (J. F elden, The Curse of the Factory
System, Lond. 1836, s. 11.) Kadınların çalıştırılmasıyla lg l olarak fabr ka denetmen Saunders, 1844
tar hl raporunda şunları söylüyor: “Kadın şç ler arasında öyleler var k , b rkaç gün dışında ardarda
b rçok hafta, k saatten az b r yemek paydosu le sabah altıdan gece yarısına kadar çalıştırılmaktadır;
böylece haftanın 5 gününde kend ler ne ancak eve g d p gelmek ve yatmak ç n 24 saatter 6 saat
kalmaktadır.”
632 “Metal mekan zmanın hareketl hassas kısımlarındak arızanın neden ... harekets zl k olab l r.”
(Ure, l.c. s. 281.)
633 “Daha önce sözü ed len Manchester’l İpl kç (T mes, 26 Kasım 1862) bu konuya l şk n olarak
şöyle d yor: “O” (yan , “mak neler n yıpranma fonu”) “mak neler n daha esk meden da ma daha yen ve
daha y yapılmış olanları le değ şt r lmeler nden ler gelen kayıpları karşılamak ç n de konulmuştur.”
634 “Kaba b r tahm ne göre, yen cat ed lm ş b r mak nen n lk n n yapımı, k nc s n n yapımından, aşağı
yukarı beş katına malolur.” (Babbage, l.c., s. 211, 212.)
635 “Yakın zamanlarda tül yapımı alanında meydana gelen gel şmeler o kadar büyük olmuştur k , 1.700
sterl n değer nde y durumda b r mak ne b rkaç yıl sonra 60 sterl ne satılmıştır ... gel şmeler b rb r n
öyles ne büyük b r hızla zlem şt r k , henüz daha son şekl n almamış durumdak mak neler, yen
gel şmeler bunları modası geçm ş hale get rd ğ ç n yapımcıların eller nde kalmışlardır.” (Babbage, l.c., s.
233 ) Bu fırtınalı atılım dönem nde, bu nedenle, tül fabr katörler , çok geçmeden şgününü, k posta
çalışan şç lerle başlangıçtak 8 saatten 24 saate çıkarmışlardır.
636 “Şurası açıktır k , p yasanın gelg tler ve taleb n ardarda gen şlemes ve daralması ortamında ...
eğer, b nalar ve mak neler ç n ek harcama gerekt rmeks z n, daha fazla hammadde şleneb lecekse,
fabr katörün, ek değ şmeyen sermaye kullanmaksızın, ek değ şen sermaye kullanab lmes ne olanak veren
fırsatlar çıkacaktır.” (R. Torrens, On Vages and Comb nat on, London 1834, s. 64.)
637 Bu durum, yalnızca b r bütünlük sağlanması ç n sözkonusu ed lm şt r, çünkü ben, kâr oranını, yan
artı-değer n yatırılan toplam sermayeye oranını, üçüncü k taba [c lde] gelene kadar ele almayacağım.
638 Sen or, Letters on the Factory Act, London 1837, s. 13, 14.
639 “Sab t sermayen n, döner sermayeye oranının büyüklüğü ... çalışma saatler n n uzunluğunu sten l r
duruma get rmekted r.” Mak neler n vb. daha fazla ölçüde kullanılması le, “uzun çalışma saatler n
uzatma dürtüsünü daha da artırıyor, çünkü sab t sermayen n büyük b r kısmını kârlı duruma get rmen n
tek yolu budur.” (l.c., s. 11-13.) “B r fabr kada, ster kısa, ster uzun sürel çalışma saat uygulansın, aynı
oranda devam ed p g den bazı g derler vardır, örneğ n k ralar, verg ler, yangın s gortası, bazı devamlı
h zmetl ler n ücretler , mak neler n yıpranması ve şletmen n yüklenmek durumunda bulunduğu, kâra olan
oranları, üret m n azalmasıyla yükselen d ğer çeş tl g derler g b .” (Reports of the Insp. of Fact., for 31st
Oct.. 1862, s. 19.)
640 Kap tal st le, onun görüşler n aynen ben mseyen ekonom pol t kç ler n bu ş n özünde yatan
çel şk n n b l nc ne n ç n varmadıkları, üçüncü k tabın [c ld n] lk kısmında görülecekt r.
641 R cardo’nun en büyük yararlılıklarından b r de, mak nede, yalnız meta üretme aracı değ l,
“reduntant populat on” [“nüfus fazlalığı” -ç.] yaratma özeIl ğ n de görmüş olmasıdır.
642 F. B ese, D e Ph losoph e des Ar stoteles, Zwe ter Band, Berl n 1842, s. 408.
643 Tıpkı, şbölümü le lg l daha öncek aktarmalardak anlayış çers nde, ant k ve modern gürüşler
arasındak karşıtlığı aydınlığa kavuşturduğu ç n, bu ş r n Stolberg tarafından yapılmış çev r s n aşağıda
ver yorum. “Ey değ rmenc kızlar, koruyun tahıl üreten eller n z ve uyuyun tatlı tatlı. Horoz boşuna ötsün
sabahley n! Deo, kızların ş n , Su Per ler yapsın buyurdu ve ş md onlar çarklar üzer nde kekl k g b
sek yorlar, sarsılan d ng ller dönüyor tekerlekler yle ve çev r yor ağır değ rmen taşlarını. Gel n sürel m
atalarımızın yaşamını, çekel m el m şten ve Tanrıçaların bağışladığı şeyler n sürel m keyf n .”
“Schonet der mahlenden Hand, o Müller nnen, und schlafet
Sanft! es verkünde der Hahn euch den Morgen umsonst!
Däo hat d e Arbe t der Mädchen den Nymphen befohlen.
Und tzt hüpfen s e le cht über d e Räder dah n.
Dass d e erschütterten Achsen m t hren Spe chen s ch wälzen,
Und m Kre se d e Last drehen des wälzenden Ste ns.
Lasst uns leben das Leben der Väter, und Lasst uns der Gaben
Arbe tslos uns freun, welche d e Gött n uns schenkt.”
(Ged chte aus dem Gr ech schen übersetzt, von Chr st an Graf zu Stolberg, Hamburg 1782.)
644 * “Seçk n pl kç ”, “büyük sos s fabr katörü” ve “saygın kundura boyası tüccarı”. -ç.
645 Çeş tl sanay kollarındak ş yoğunluklarında, kuşkusuz da ma farklılıklar vardır. Ama bu
farklılıklar, Adam Sm th’ n de gösterd ğ g b , her türden şe özgü şek ller le b r ölçüde b rb r n telâf eder.
Bununla b rl kte, değer ölçüsü olarak emek-zamanı, ancak, emeğ n yoğunluğu le süres n n b r ve aynı
emek n cel ğ n n b rb r ne karş t ve b r d ğer n dıştalayan fadeler n tems l ett ğ ölçüde etk len r.
646 Özell kle, bu k tabın [c ld n] Dördüncü Kısmında nceleyeceğ m z parça-başına ödenen ücretle.
647 Bkz: Rep. of Insp. of Fact.. for 31st October, 1865.
648 Rep. of Insp. of Fact., for 1844 and the quarter end ng 30th Apr l 1845, s. 20-21.
649 l.c., s. 19. Parça-başı ücret değ şmed ğ ç n, haftalık ücretler, üret len m ktara bağlı bulunuyordu.
650 l.c., s. 20.
651 Yukardak deneylerde moral öğe, öneml b r rol oynuyordu. İşç ler fabr ka denetmen ne şunları
anlatmıştı: “Daha büyük b r zevkle çalışıyoruz, gece daha erken şten çıkma ödülü da ma aklımızdadır ve
en genc nden en yaşlısına kadar, bütün fabr kaya canlı ve neşel b r ruh egemend r, b rb r m ze çok yardım
eder z.” (l.c., s. 21.)
652 John F elden, l.c., s. 32.
653 * Ç le. -ç.
654 * Atkı. -ç.
655 Lord Ashley, l.c., s. 6-9 pass m.
656 Rep. of Insp. of Fact., for Quarter end ng 30th September, 1844, and from 1st October, 1844, to
30th Apr l, 1845, s. 20.
657 l.c., s. 22.
658 Rep. of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1862, s. 62.
659 Bu, 1862 tar hl “Parlamento Kararı” le değ şt r ld . Burada, modern buharlı mak neler ve su
çarklarının f l beyg rgücünün yer n nom nal beyg rgücü almıştır. Ç ft ğler de (1839, 1850 ve 1856
kararları ters ne) pl k eğ rme şler arasında yer almadığı g b , yünlü dokuma fabr kalarında, “g gs”
[“kabartma tezgâhı” -ç.] sayısı eklenm ş, b r yandan jüt ve kenev r fabr kaları, öte yandan keten
fabr kaları arasında ayrım yapılmış ve ensonu çorap dokumacılığı lk kez rapora alınmıştır.
660 Rep. of Insp. of Fact., for 31st October, 1856, s. 13-14, 20 ve 1852, s. 23.
661 l.c., s. 14-15.
662 l.c., s. 20.
663 Reports, etc., for 31st October, 1858, s. 9-10. Karş: Reports, etc.,for 30th Apr l, 1860, s. 30 vd..
664 Reports of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1862, s. 100 ve 130.
665 Ş md b r dokumacı 2 modern buharlı tezgâh le, 60 saatl k b r haftada, bell n tel k, gen şI k ve
uzunlukta 26 parça ş yapmaktadır; oysa esk tezgâhı le 4 parçadan fazla yapamazdı. Böyle b r parça
kumaşın dokunma mal yet , 1850’den hemen sonra 2 ş l n 9 pen den 51/8 pen ye düşmüştür.
“Otuz yıl önce” (1841) “b r pl kç üç çırağıyla b rl kte, 300-324 ğl b r ç ft eğ rme tezgâhından fazlasına
bakamazdı. Ş md se” (1871) “beş çırağın yardımı le 2.200 ğe bakmak durumundadır ve 1841 yılına
göre yed katından fazla üret mde bulunab lmekted r.” (Fabr ka denetmen Alex Redgrave, Journal of
the Soc. of Arts, 5th January, 1872.)
666 Rep. of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1861, s. 25, 26.
667 Sek z saatl k şgünü ç n hareket, ş md (1867) Lancash re’da fabr ka şç ler arasında başlamış
bulunuyor.
668 Aşağıdak b rkaç sayı, B rleş k Krallık’ta 1848’den ber , “fabr ka” sayısındak artışı
göstermekted r:
İhracat m ktarı İhracat m ktarı İhracat m ktarı İhracat m ktarı
1848 1851 1860 1865
Pamuk
Pamuk pl ğ (l bre) 135.831.162 143,966,106 197.343.655 103.751.455
D k ş pl ğ (l bre) – 4.392.176 6.297.554 4.648.611
Pam. kumaş (yarda) 1.091.373.930 1.543.161.789 2.776.218.427 2.015.237.851
Keten ve Kenev r
İpl k (l bre) 11.722.182 18.841.326 31.210.612 36.777.334
Kumaş (yarda) 88.901.519 129.106.753 143.996.773 247.012.329
İpekl
İpl k (l bre) 466.825* 462.513 897.402 812.589
Kumaş (yarda) – 1.181.455** 1.307.293** 2.869.837
Yünlü
Yün ve bükme İpl k (l bre) – 14.670.880 27.533.968 31.669.267
Kumaş (yarda) – 151.231.153 190.371.537 278.837.418
* 1846. -Ed. ** l bre. -Ed.
İhracat değer İhracat değer İhracat değer İhracat değer
1848 1851 1860 1865
£ £ £ £
Pamuklu
İpl k 5.927.831 6.634.026 9.870.875 10.351.049
Kumaş 16.753.369 23.454.810 42.141.505 46.903.796
Keten ve Kenev r
İpl k 493.449 951.426 1.801.272 2.505.497
Kumaş 1.802.789 4.107.396 4.804.803 9.155.358
İpekl
İpl k 77.789 196.380 826.107 768.064
Kumaş – 1.130.398 1.587.303 1.409.221
Yünlü
İpl k 776.975 1.484.544 3.843.450 5.424.047
Kumaş 5.733.828 8.377.183 12.156.998 20.102.259

Mav k taplara bkz: Stat st cal Abstract of the Un ted K ngdom, n° 8 ve n° 13. Lond., 1861 ve 1866.
Lancash re’da, 1839 le 1850 arasında fabr ka sayısı yalnız %4; 1850 le 1856 arasında %19; 1856 le
1862 arasında %33 artmıştır; oysa, yukardak 11 yıllık dönemler n herb r nde burada çalıştırılan şç sayısı
mutlak olarak artmış, n sp olarak azalmıştır. (Bkz: Rep. of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1862, s. 63.)
Pamuklu fabr kaları Lancash re’da ağır basar. B rleş k Krallık’tak toplam tekst l fabr kalarının
%45,2’s n n, ğler n %83,3’ünün; buharlı dokuma tezgâhlarının %81,4’ünün, mekan k beyg rgücünün
%72,6’sının, ve çalıştırılan toplam personel sayısının %58,2’s n n burada toplandığını düşünürsek, bu
bölgedek pamuklu sanay n ez c n tel ğ konusunda b r f k r ed nm ş oluruz. (l.c., s. 62-63.)
669 * Yunanlı l r k şa r. -ç.
670 Ure, l.c., s. 18.
671 Ure, l.c., s. 31. Bkz: Karl Marx, l.c., s. 140-141 [Felsefen n Sefalet , s. 149].
672 Parlamento kararları, açık b r şek lde, fabr ka şç ler kategor s ne yalnız mühend sler ve mak ne
şç ler n vb. değ l, aynı zamanda yönet c ler , satış memurlarını, haberc ler , depo şç ler n , ambalajcıları
vb., kısacası fabr ka sah b nden başka herkes aldığı halde, İng l z, fabr ka yasalarının met nde son sözü
ed len şç ler kapsamı dışında bırakması hal nde, bunu, kasıtlı b r stat st k yanıltması d ye kabul etmek
gerek r; ve bu türden yanıltmaları, başka durumlar ç n ayrıntılı olarak tanıtlamak da pekâlâ mümkündür.
673 Ure, bunu kabul eder. “Gerekt ğ nde” şç ler n, yönet c n n steğ ne bağlı olarak, b r mak neden
alınıp d ğer ne ver leb ld ğ n söyler ve zaten çığlığı atar: “Böyle b r değ şt rme, ş b len ve herb r ğnen n
başını yuvarlatma ş n b r şç ye, ucunu s vr lt ne ş n b r başkasına veren esk uygulama le tam b r çel şk
hal nded r.” Oysa Ure’n n kend kend s ne, otomat k fabr kada bu “esk uygulamadan” n ç n ancak
“gerekt ğ nde” ayrılındığını sorması çok daha yer nde olurdu.
674 Örneğ n, Amer kan ç savaşı sırasında olduğu g b büyük tehl ke anında, fabr ka şç ler , burjuvaz
tarafından, yol yapımı vb. g b en kaba şlere koşulurlar. 1862 yılı le bunu zleyen yıllarda, boşta kalan
pamuk şç ler ç n kurulan İng l z “atel ers nat onaux” [“ulusal şl kler”. -ç.] 1848 yılında Fransa’da
kurulmuş bulunanlardan şu bakımdan ayrılır k , bu sonuncuda şç ler devlet hesabına üretken olmayan
şlerde çalıştırıldığı halde, lk nde şç ler, burjuvaz yararına üretken beled ye şler nde çalışmak
zorundaydılar ve bu şler normal şç den daha düşük ücretle yaptıkları ç n de, bu şç ler le rekabet hal ne
get r lm ş oluyorlardı. “Pamuk şç ler n n f z ksel görünüşler kuşkusuz düzeld . Ben, bunu ... bu nsanlar
bakımından kamu şler n n açık havada yapılmasına bağlıyorum.” (Rep. Of Insp. Of Fact, 31st Oct. 1863,
s. 59) Yazar, burada, Preston kırında çalıştırılan, Preston’lu fabr ka şç ler n kasted yor.
675 B r örnek: 1844 yasasından ber , pamuklu dokuma fabr kalarına, çocuk emeğ n n yer n almak
üzere çeş tl mekan k aygıtlar g rn ş bulunuyor. Fabr katörler n kend çocukları, fabr kalarında çırak olarak
b r öğren mden geçecekler gün, herhalde bu el değmem ş mekan k alanında ne büyük lerlemeler olab l r.
“Mak neler çers nde belk de otomat k tezgâh b le d ğerler kadar tehl kel d r. Bunlardak kazaların çoğu
küçük çocukların başlarına gelmekted r; bu çocuklar, tezgâhlar hareket hal ndeyken yer süpürmek ç n
altlarına sürünerek g r yorlar. B rkaç ustabaşı bu suç yüzünden para cezasına çarptırılmış se de, bunun
pek yararı olmamıştır. Eğer mak ne yapımcıları, otomat k b r süpürge cat etm ş olsalardı, bu küçük
çocukların mak neler n altına sürünmeler önlen r ve b z m koruyucu önlemler m ze mutlu b r katkıda
bulunulmuş olurdu.” (Reports of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1866, s. 63.)
676 Demek k , Proudhon’un şaheser f kr buradan gel yor: o, mak neler , emek araçlarının b r sentez
olarak değ l, b zzat şç n n yararına olmak üzere, parça şlemler n b r sentez olarak “alıyor”.
677 F. Engels, l.c., s. 217. Mr. Mol nar g b , sıradan ve y mser b r serbest t caret yanlısı b le şöyle
d yeb l yor: “Günde onbeş saat, b r mak nen n tek düze hareket n gözlemek durumunda olan b n k mse,
aynı sürede kend f z k gücünü kullanmasından daha fazla tüken r. Çok uzun sürel olmamak üzere belk
de z h nsel b r j mnast k h zmet göreb lecek olan bu gözcülük, süre uzun olursa, aşırılığı neden yle, z hn
de, vücudu da yorar.” (G. de Mol nar , Études Économ ques, Par s, 1846, [s. 49].)
678 F. Engels, l.c., s. 216.
679 “The factory operat ves should keep n wholesome remembrance the fact that the rs s really a
low spec es of sk lled labour; and that there s none wh ch s more eas ly acqur ed or of st qual ty more
amply remunerated, or wh ch, by a short tra n n of the least expert can be more qu ckly as well as
abundantly acqur ed... The master’s mach nery really plays a far more mportant part n the bus ness of
product on than the labour and the sk ll of the operat ve, wh ch s x months’ educat on can teach, , and a
common labourer can learn. “ (The Master Sp nners’ and Manufacturers’ Defence Fund. Report of
the Comm ttee, Manchester 1854, s. 17.) Patronların, “canlı” otomatlarını kaybetme tehl kes le yüzyüze
geld kler zaman büsbütün ayrı b r telden çaldıklarını daha lerde göreceğ z.
680 Ure, l.c., s. 15. Arkwr ght’ n yaşam öyküsünü b len b r k mse, bu berber-dah ye h ç b r zaman
“as l” unvanını veremez. 18. yüzyılın bütün büyük muc tler çers nde o, kuşkusuz, başkalarının catlarını
çalan en büyük hırsız ve en aşağılık adamdır.
681 “Burjuvaz n n, proletaryayı bağladığı tutsaklık, h ç b r yerde fabr ka s stem nden daha açıkça
günışığına çıkmamıştır. Burada bütün özgürlükler hem yasada ve hem de gerçekte sona erer. İşç ler n
saat beşbuçukta fabr kada olmaları gerek r. B rkaç dak ka geç kalsalar cezalandırılırlar; 10 dak ka
gec k rlerse, kahvaltıdan sonraya kadar çer ye alınmazlar ve böylece, dörtte-b r günlük ücret kaybetm ş
olurlar. Komuta le yemek, çmek ve uyumak zorundadırlar. ... Despot çan ses yle yatağından kaldırılır,
kahvaltıdan, yemekten çağrılır. Ve fabr kada başından neler geçer? Burada patron mutlak
yasakoyucudur. Gönlünün d led ğ g b yönetmel kler yapar; bunda, keyf nce değ ş kl kler, ekler yapar; ve
en budalaca şeyler koysa, mahkemeler şç ye şöyle söyler: Bu sözleşmeye gönlünüzle g rd ğ n ze göre,
ş md onu yürütmek zorundasınız. ... Bu şç ler, dokuz yaşından başlayarak ölene kadar, bu madd ve
manev şkence altında yaşar.” (F. Engels, l.c., s. 217, sq.) “Mahkemen n ne ded ğ n ” b r örnekle
göstereceğ m. Olaylardan b r , 1866 yılı sonunda Sheff eld’de geçer. Bu kentte b r şç k yıl b r çel k
fabr kasında çalışır. İşverenle yaptığı b r kavga sonucu ş bırakır ve ne olursa olsun bu patron ç n
çalışamayacağını söyler. Sözleşmey bozduğu gerekçes yle yargılanır ve k ay hapse mahkum ed l r.
(Eğer sözleşmey patron bozmuş olsaydı, ancak hukuk mahkemes nde kovuşturmaya uğrar ve olsa olsa
para cezasına çarptırılırdı.) İşç k aylık hap s cezasım çekt kten sonra, patron, sözleşme gereğ nce şç y
şbaşı yapmaya davet eder. İşç , hayır der, sözleşmeye uymadığı ç n zaten cezasını çekm şt r. Patron
tekrar dava açar ve yargıçlardan b r tanes , Mr. Shee, bunu, b r nsanın yaşadığı sürece, b r ve aynı suç
ya da c nayet ç n tekrar cezalandırılmış olacağı b r hukuk gar bes olarak açıkça yermes ne karşın,
mahkeme, şç y tekrar mahkum eder. Ve bu hükmü, “Great Unpa d” [“Büyük Ücrets zler”-ç.], taşralı
meşe odunları değ l, Londra’dak en yüksek mahkemelerden b r ver yordu. [Dördüncü Almanca baskıya
ek. – Bu usul artık uygulanmıyor. Havagazı g b bazı k myasal h zmetler dışında, İng ltere’de şç ,
sözleşmen n bozulması hal nde şverenle eş t koşullar çers nde ancak hukuk mahkemeler nde
yargılanab l yor. -F.E.] İk nc olay, 1863 Kasımının sonunda V ltsh re’da geç yor. Westbury Le gh’de,
Leower’s M ll’de kumaş fabr katörlüğü yapan Harrup adında b r s n n yanında çalışan 30 kadar dokuma
şç s , patronları Harrup’un, sabahları şe geç kald kları ç n ücretler nden 2 dak kaya karşılık 6 pen , 3
dak kaya karşılık 1 ş l n, 10 dak kaya karşılık 1 ş l n 6 pen kesmek g b tatlı b r alışkanlığı sürdürmes
karşısında greve g d yorlar. Bu, b r saat ç n 9 ş l n, b r gün ç n 4 sterl n 10 ş l n eder k , dokumacıların b r
yıldak ortalama ücretler h ç b r zaman haftada 10-12 ş l n geçmemekted r. Ayrıca Harrup, şe başlama
saat n lan etmek üzere b r çocuk görevlend r yor, k bu çocuk çoğu kez sabahın altısından önce düdüğü
öttürüyordu: ve eğer düdüğün b tt ğ anda bütün şç ler orada hazır değ lseler, kapılar kapanıyor, dışarda
kalan şç ler cezalandırılıyor: ve b nalarda saat olmadığı ç n, tal hs z şç ler, Harrup yet şt rmes genç
düdükçünün nsafına kalıyorlardı. Grevdek şç ler, yan a le anaları ve kızlar, b r düdükçünün yer ne b r
saat konulduğu ve daha aklayatkın b r ceza uygulandığı takd rde şe başlama öner s nde bulundular.
Harrup, 19 kadın le kızı sözleşmeye uymadıkları gerekçes yle yargıç karşısına çıkarttı. Orada
bulunanların bu haksızlık karşısındak büyük öfkes ne karşın şç ler n heps de 6 pen para cezasına ve 2
ş l n 6 pen mahkeme g derler n ödemeye mahkum ed ld ler. Mahkemeden sonra Harrup’un peş ne,
ıslıklar çalan b r kalabalık takıldı. – Fabr katörler n pek sevd kler b r şey de, sten len malzemddek
kusurlar neden yle, ücretler nden kes nt yaparak şç ler cezalandırmaktı. Bu yöntem, 1866’da
İng ltere’de gömlekç l k bölges nde genel b r greve yolaçtı. Çocukları Çalıştırma Kom syonunun
raporlarında (1863-1866), şç ler n yalnız ücretler n almamakla kalmayıp, harcadıkları emek ve ceza
yönetmel kler aracılığı le kıymetl patronlarına karşı borçlu duruma düşürüldükler olaylar anlatılmaktadır.
Son pamuk bunalımı da, ücretlerde kes nt yapma konusunda fabr ka otokratlarının gösterd kler
mar fetler n ölümsüz örnekler n sağlamıştır. Fabr ka denetmen Mr. R. Baker şöyle d yor: “Bu zor ve
st raplı zamanlarda, çalıştırdığı bazı genç şç ler n herb r nden, sağlık belges ç n, yasaya göre 3 pen
kesmes gerek rken, 10 pen kesen (oysa bu belge ç n ancak 6 pen ödemekted r) b r pamuklu fabr kası
sah b aleyh nde, son zamanlarda, ben kovuşturma açmak zorunda kaldım. ... Bana b ld r len d ğer b r
olay da, yasayla çatışmadan aynı amaca ulaşmak ç n b r fabr katörün, çalıştırdığı çocuklardan, çalışmaya
uygun oldukları hek m belges yle bel rt lenlerden, derhal, pamuk pl ğ eğ rme sanatını ve sırrını
öğrenmeler karşılığı b r ş l n ücret sted ğ haber ver lmekteyd . Bu nedenle, grevler g b olağanüstü
olaylar konusunda, yalnız bunların ortaya çıktıkları yerlerle lg l değ l, özell kle ç nde bulunduğumuz
zamanlarda görülmeler n n bazı der n nedenler olab l r, ve bunlar açıklanmaksızın, halkın bunları
anlayab lmes olanaksızdır.” Burada, 1863 Haz ranında, Darwen’dek , dokuma şç ler grev ne değ n llyor.
(Reports of Insp. of Fact., for 30th Apr l, 1863, s. 50-51.) Raporlar da ma resm tar hler n ger s ndek
olayları kapsamaktadır.
682 Fabr ka yasalarının tehl kel mak nelere karşı get rd ğ koruma önlemler n n yararlı etk ler olmuştu.
“Ama ... ş md , y rm yıl önce bulunmayan başka tehl ke kaynakları var; bunlardan en başta gelen
mak nen n artan hızıdır. ÇarkIar, s l nd rler, volanlar, ğler ve mek kler g tg de artan b r hızla dönmekted r;
kopan b r pl ğ yakalamak ç n parmaklar ş md daha hızlı ve becer kl hareket etmek zorundadır, çünkü
b r anlık duraksama ya da d kkats zl k, kurban ed lmeler ne yolaçar. ... Kazaların büyük b r kısmı, şç ler n
şler n hızla b t rmek kaygılarından ler gel r. Şurası unutulmamalıdır k , mak neler n hareket hal nde
olması, yan pl k ve kumaş üretmes , fabr katörler n en önde gelen kaygılarıdır. B r dak kal k duraklama,
yalnız b r güç kaybı değ l, b r üret m kaybıdır da ve, çıkartılan ş m ktarında çıkarları bulunan gözcüler,
şç ler , mak neler da ma hareket hal nde tutmaya zorlarlar; ve ağırlık ya da parça-başına ücret alan
şç ler ç n de, mak neler n devamlı hareket hal nde olmaları daha az öneml değ ld r. Bunun sonucu
olarak, bazı ve hatta çoğu fabr kalarda, mak neler n hareket hal ndeyken tem zlenmeler yasaklandığı
halde, fabr kaların çoğunda ve belk de heps nde şç ler n, herhang b r uyarmaya ya da azarlanmaya
uğramaksızın, mak neler çalışır haldeyken, artıkları, kırıntıları aldıkları, s l nd rler , çarkları vb. s ld kler her
zaman görülen b r uygulamadır. Böylece, yalnız bu yüzden altı ay çers nde 906 kaza olmuştur. ... Her
gün devamlı olarak epeyce b r tem zl k yapılmakla b rl kte, cumartes günler genell kle mak neler n genel
tem zl ğ ne ayrılmıştır ve bunun da büyük b n kısmı gene mak neler hareket hal ndeyken yapılmaktadır.”
Tem zl k ç n b r ücret ödenmed ğ nden, şç ler bunun b r an önce b t r lmes ne bakarlar. Bu nedenle,
“cuma ve özell kle cumartes günler meydana gelen kazaların sayısı, d ğer günlerden çok daha fazladır.
Cuma günler n n, haftanın lk dört günü ortalamasına göre kaza fazlalığı neredeyse %12; cumartes
günler nde se, onu zleyen beş günün ortalamasına göre kaza fazlalığı %25’t r; ya da, eğer, cumartes
günler n n çalışma saatler hesaba katılırsa –d ğer günler 101/2 saat olduğu halde cumartes günler 71/2
saatt r– bu fazlalık %65’ bulur.” (Rep. of Insp. of Fact, 31st October, 1866, s. 9, 15, 16, 17.)
683 Üçüncü K tabın [C ld n] B r nc Kısmında, fabr ka yasasının, “ şç ler ” tehl kel mak nelere karşı
koruyan maddeler ne karşı İng l z fabr katörler n son günlerde g r şt kler savaşımın b r öyküsünü
vereceğ m. Ş md l k, Leonard Horner’ n resm raporundan alınan şu parçayla yet nel m: “Bazı fabr ka
sah pler n n, bazı kazalar konusunda affed lmez b r haf fl kle sözett kler n duydum; örneğ n, b r parmak
kaybed lmes önems z b r şeyd . B r şç n n yaşamı ve geleceğ , parmaklarına o kadar bağlıydı k ,
bunlardan herhang b r s n n kaybı onun ç n çok c dd b r sorundur. Bu g b düşünces zce sözler ş tt ğ m
zaman, genell kle şu soruyu soruyordum: Fazladan b r şç ye gereks nmen z olsa, başka bakımlardan eş t
n tel kte k k ş başvursa, bunlardan b r tanes b r başparmağını ya da şaret parmağını kaybetm ş olsa,
hang s n şe alırsınız? Bu sorunun yanıtında herhalde h ç duraksamazsınız.” .... Fabr katörler n,
“ nsanseverl k göster s d ye tanımlandığını duydukları yönetmel ğe karşı yanlış b r önyargıları”
bulunmaktadır. (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1855.) Bu fabr katörler kurnaz k ş ler doğrusu ve köle
sah pler n n ayaklanması karşısındak sev nçler de boşuna değ l.
684 Çalışma saatler ne zorunlu sınırlar koyan fabr ka yasaları le d ğer yönetmel kler n kapsamına uzun
zaman önce g rm ş bulunan fabr kalarda, esk kötüye kullanmaların çoğu ortadan kalkmıştır.
Mak nelerdek her gel şme, b r ölçüde, “b naların yapımında da bazı gel şmeler ” gerekt r yor ve bu da
şç n n yararına b r şeyd r. (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1863, s. 109.)
685 Bkz: d ğerler arasında, John Houghton, Husbandry and Trade Improved, London 1727; The
Advantages of the East-Ind a Trade, 1720; John Bellers, l.c., “Patronlar le şç ler b rb rler yle ne yazık
k devamlı b r savaşım hal ndeler. Bunlardan lk n n değ şmeyen amacı, şler n elden geld ğ nce ucuza
yaptırmaktır; ve bu amaca ulaşmak ç n her türlü çareye başvurmaktan ger kalmıyorlar; buna karşılık
k nc ler de, patronlarını daha yüksek talepler ne boyun eğmeye zorlamak ç n her fırsattan yararlanmaya
aynı derecede d kkat ve t t zl k göster rler.” (An Enqu ry nto the Causes Of the Present H gh Pr ce
of Prov s ons, s. 61-62. Yazar, Rah p Nathan el Forster. tamamen şç lerden yanadıır.)
686 * “Bazı k mseler 20 yıl kadar önce, bu kentte b r dokuma mak nes cat etm şlerd . Bu mak ne le
b r k ş , esk yöntem ve araçlarla çalışan b rçok nsanın aynı sürede yapab lecekler nden daha fazla
kumaşı, hem de daha kolay yapab l yordu. Bu yüzden dokumacılar arasında huzursuzluklar ve ş kâyetler
başladı. Bu durum, şeh r mecl s n n mak ney yasaklamasına kadar devam ett .” (Boxhorn, Insp. Pol.,
169.) -ç.
687 Esk t p manüfaktürlerde şç ler n mak nelere karşı ayaklanmaları bugün b le, Sheff eld’l , eğe
yapımcıları olayındak g b , bazan vahş b r şek l alab l yor.
688 S r James Steuart da mak neler tam bu anlamda anlamaktadır. “Je cons dère done les mach nes
comme des moyens d’augmenter [v rtuellement] le nombre de gens ndustr eux qu’on n’est pas obl gé
de nourr r. ... En quo l’effet d’une mach ne d ffère-t- l de celu de nouveaux hab tants?” [“Ben,
mak neler , beslemek zorunda olmadığı hünerl nsanların sayısını [b lkuvve] çoğaltan araçlar olarak
görüyorum. ... B r mak nen n etk s , yen sak nler n etk s nden neden farklı olsun?”1 (Fransızca çev., t. I.,
1. I.. ch. XIX.) Mak neler n, “pol gam ”n n yer n aldığını söyleyen Petty daha saftır. Yukardak görüş
olsa olsa, B rleş k Devletler’ n ancak bazı kısımları ç n geçerl olab l r. Öte yandan, “mak neler, b rey n
emeğ n azaltacak şek lde başarıyla nad ren kullanılab l r; yapımı ç n kaybed len zaman, kullanımı le
tasarruf ed lecek zamandan daha fazla olab l r. Büyük k tleler hal nde hareket ett kler , tek b r mak ne
b nlerces n n ş ne yardımcı olduğu zaman ancak gerçekten yararlı olab l rler. Bu yüzden, nüfusu çok
kalabalık, şs z-güçsüz nsanı çok fazla olan ülkelerde mak ne de fazla olur. ... Mak ne, nsan kıtlığı
neden yle değ l, ama bu şs zler k tle hal nde şe sokab lme kolaylığı neden yle kullanılır.” (P ercy
Ravenstone, Thoughts on the Fund ng System and ts Effects, London 1824, s. 45.)
689 113a [Dördüncü Almanca baskıya not. – Bu, AImanya ç n de geçerl d r. Ülkem zde, tarımın
büyük boyutlarda varolduğu yerlerde, yan özell kle doğuda, büyük mal kâneler n (“Bauernnlegen”)
tem zlenmes sonucu mümkün olab lm ş ve bu uygulama, 16. yüzyılda ve özell kle 1648’den ber yaygın
b r hal almıştır. –F.E.]
690 “Mak ne le emek da m b r rekabet hal nded r.” R cardo, l.c., s. 479.
691 İng ltere’de eldokumacılığı le mak ne dokumacılığı arasındak rekabet, 1833 tar hl yoksullar
yasasının yürür üğe g rmes nden önce, asgar n n epeyce altına düşen ücretler n k l se yardımıy-la
desteklenmes yle uzamıştı. “1827 yılında rah p Mr. Turner, sanay bölges olan Chesh re’da, W lmslow
k l ses papazıydı. Göçmen Kom tes n n sorduğu sorular le Mr. Turner’ n yanıtları, nsan emeğ n n
mak neye karşı rekabet nasıl sürdürdüğünü göster yor, ‘Soru: Buharlı tezgâhın kullanılması, el tezgâhının
yer n almadı mı? Yanıt: Kuskusuz aldı; eğer eldokumacıları, ücret n-d r m ne boyun eğecek duruma
get r lmeselerd , bu, daha da fazla olurdu, Soru: Ama, geç m ne yetmeyecek bu ücret kabul etm ş oluyor
ve ger ye kalan ç n de k l se yardımına belbağlıyor, öyle m ? Yanıt: Evet öyle ve aslında, el tezgâhı le
buharlı tezgâh arasındak rekabet, yoksullara yardım fonu le sürüp g d yor.’ Böylece, mak nen n
kullanılmaya başlanmasının çalışkan şç lere sağladığı yarar, saygıdeğer ve b r dereceye kadar bağımsız
usta şç n n, alçaltıcı sadaka ekmeğ le yaşayan sürüngen sef ller hal ne düşmes oluyor. İşte buna da
geç c huzursuzluklar den yor.” (A Pr ze Essay on the Comparat ve Mer ts of Compet t on and Co-
operat on, Lond. 1834, s. 29.)
692 “Ülken n gel r n ” (yan , R cardo’nun aynı pasajda açıkladığı g b , servetler ekonom k açıdan,
Ulusun Zeng nl ğ n oluşturan, büyük toprak sah pler le kap tal stler n gel rler n ) “artırab lecek aynı
neden, aynı zamanda, nüfusu gereğ nden fazla duruma get reb l r ve şç n n durumunu kötüleşt reb l r.
(R cardo, l.c., s. 479.) “Mak nelerdek her gel şmen n da m amacı ve eğ l m , aslında, nsan emeğ nden
büsbütün kurtulmak ya da yet şk n erkek şç n n emeğ n n yer ne kadın ve çocuk emeğ n ya da vasıflı
şç n n yer ne vasıfsız şç n n emeğ n koyamak, emeğ n f yatını azaltmaktır.” (Ure, [l.c., s. 23].)
693 Rep. of Insp. of Fact., for 31st October, 1858, s. 43.
694 Rep. of Insp. of Fact., for 31st October, 1856 , s. 15.
695 Ure, l.c., s. 19. “Tuğla yapımında kullanılan mak nen n sağladığı en büyük yarar, şveren , hünerl
şç den büsbütün bağımsız hale get rmes d r.” (Ch. Empl. Comm., V. Report, Lond. 1866, s. 130, n° 46.)
Great Northern Ra lway f rmasının mak ne bölümü şef Mr. A. Sturrock, lokomot f yapımı le lg l olarak
şöyle d yor: “Pahalı İng l z şç ler her gün daha az kullanılıyor. İng l z şyerler nde üret m, gel şt r lm ş
aletler n kullanılması le artırılmakta ve bu aletler gene daha düşük b r emek tarafından
kullanılab lmekted r. ... Esk den bunların hünerl emekler zorunlu olarak mak neler n bütün parçalarını
üret rd . Ş md se, mak nen n parçaları, daha az hünerl emek, ama daha y aletlerle yapılıyor. Aletler
derken, mühend sl k mak neler demek st yorum, torna tezgâhı, planya mak nes , matkap ve benzer
aletler g b .” (Royal Com. on Ra lways, M nutes of Ev dence, Lond. 1867, n° 17862 ve 17863.)
696 Ure, l.c., s. 20.
697 Ure, l.c., s. 321.
698 Ure, l.c., s. 23.
699 Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1863, s. 108, 109.
700 l.c., s. 109. Bunalım sırasında, mak nelerdek hızlı gel şme İng l z fabr katörler ne, Amer kan ç
savaşının b t m nden hemen sonra dünya pazarlarını tekrar mala boğma olanağını sağladı. 1866 yılının son
altı ayında kumaş neredeyse h ç satılamaz hale gelm şt . Bunun üzer ne, H nd stan ve Ç n’e mal
gönder lmeye başland ve bu da, doğal olarak, “glut”ı [“bolluk” -ç.] y ce yoğunlaştırdı. 1867 başlarında,
fabr katörler, güçlükten kurtulmak ç n her zamank çareye başvurdular, yan ücretler %5 nd rmek
sted ler. İşç ler d rend ler ve tek çaren n, kısa sürel olarak haftada 4 gün çalışma olduğunu söyled ler; ve
bu görüşler çok yer ndeyd . B r süre dayandıktan sonra, sanay n kend kend ler ne oy veren kaptanları,
bazı yerde nd r lm ş ücretle, bazılarında esk ücretle kısa sürel çalışmaya razı oldular.
701 “İşlemler n nefesle yapıldığı cam ve ş şe fabr kalarında, patron le şç ler arasındak l şk , kron k b r
grev hal nded r.” Başlıca şlemler n mak ne le yapıldığı basınçlı cam fabr kalarının gel şme neden şte
budur. Newcastle’da, esk den nefesle 350.000 l bre b llur cam üreten b r fabr ka, ş md bunun yer ne
basınçla 3.000.500 l bre cam üretmekted r. (Ch. Empl. Comm., Fourth Rep., 1865., s. 262-263.)
702 Gaskel , The Manufactur ng Populat on of England, London 1833, s. 3, 4.
703 W. Fa rba rn, kend ne a t şyerler ndek grevler sonucu, mak ne yapımında kullanılan b rkaç çok
öneml mak ne bulmuştur.
704 Ure, l.c., s. 39-370.
705 Ure, l.c., s. 368, 7, 370, 280, 281, 321, 370, 475.
706 R cardo, başlangıçta bu görüşteyd , ama daha sonra, kend s ne özgü b l msel tarafsızlık ve
gerçekseverl kle bunu açıkça reddett . Bkz: l.c., ch. XXXI, “On Mach nery”.
707 Nota bene. Verd ğ m örnek, yukarda adı geçen kt satçıların verd kler örneklerle tamamen aynı
doğrultudadır.
708 * Kötülükler sözcüklerle yumuşatmak yer nde olur. -ç.
709 ** İşte heps bu. -ç.
710 R cardo’nun b r öğrenc s , J. B. Say’ın saçmalıklarına karşılık olarak, bu nokta üzer nde şöyle
d yor: “İşbölümünün y ce gel şt ğ yerlerde şç n n hüner , yalnızca, bu hüner kazandığı bell alanda
kullanılab l r; şç n n kend s b r tür mak ned r. Bu nedenle, şeyler n kend düzeyler n bulma yolunda b r
eğ l mler olduğunu papağan g b y nelemen n, konuya zerrece yararı yoktur. Çevrem ze baktığımızda, b z,
yalnızca, bunların kend düzeyler n uzun b r süre bulamadıklarını görürüz; ve buldukları zaman da, bu
düzey, da ma, sürec n başlangıcındak nden daha düşüktür.” (An Inqu ry nto those Pr nc ples
Respect ng the Nature of Demand etc., Lond. 1821, s. 72.)
711 MacCulloch, d ğerler arasında, bu budalalık göster s nde büyük üstattır. Sek z yaşında k b r
çocuğun takl tç saflığı le şöyle d yor: “Eğer ş n n hüner n , aynı ya da daha az b r emekle, devamlı artan
m ktarda meta üreteb lecek şek lde g tg de gel şt rmekte b r yarar varsa, bu sonuca ulaşmakta kend s ne
en etk n b ç mde yardımcı olacak bu g b mak neler n yardımından yararlanmak da gene onun ç n
avantajlı olacaktır.” (MacCulloch, Pr nc. of. Pol. Econ., Lond. 1830, s. 182.)
712 “İpl k eğ rme mak nes n n bulucusu H nd stan’ı mahvetm şt r, ama bu olgunun b z m üzer m zdek
etk s pek azdır.” A. Th ers, De la propr été, [s. 275]. – M. Th ers, burada, pl k mak nes le mekan k
dokuma tezgâhını b rb r ne karıştırmaktadır, ama “bu olgunun, b z m üzer m zdek etk s pek azdır”.
713 1861 sayımına göre (vol. II., Lond. 1863) İng ltere’de ve Gal’de kömür ocaklarında çalışan şç
sayısı 246.613 olup bunların 73.545’ 20 yaşın altında, l73.067’s 20 yaşın üzer ndeyd . Y rm yaşın altında
olanlardan 20.835’ 5 le 10 yaş arasında, 30.701’ 10 le 15 yaş arasında, 42.010’u 15 le 19 yaş
arasındaydı. Dem r, bakır, kurşun, kalay ve d ğer madenlerde çalışanların sayısı 319.222 d .
714 1861 yılında İng ltere le Gal’de, mak ne yapımında 60.807 k ş çalışıyordu; bu sayıya, patronlar le
memurlar vb., bu şkolu le lg l bütün çalışan k mseler g r yor, ama d k ş mak nes vb. g b küçük mak ne
yapımcıları le, mek k g b mak nen n üzer nde kullanılan parçaları yapanlar g rm yordu. İnşaat
mühend sler n n toplam sayısı 3.329 d .
715 Dem r en öneml harrmaddelerden b r s olduğu ç n, burada şu sayıları vermek ster m: 1861
yılında İng ltere le Gal’de 125.771 dem r şç s olup, bunların 123.430’u erkek, 2.341’ kadındı. Erkekler n
30.810’u 20 yaşın altında, 92.620’s se 20 yaşın üzer ndeyd .
716 * Sınır devletler . -ç.
717 “Dördü büyük ve k s çocuk, w nders [çıkrıkçı -ç.] olarak çalışan b r a len n, geçen yüzyılın sonu
le bu yüzyılın başında, günde on saat çalışarak haftada kazandıkları para 4 sterl nd . İşler çok fazla se,
daha fazla kazanab l rlerd . ... Bundan önce, da ma pl k sıkıntısı çekerlerd .” (Gaskell, l.c., s.,25-27.)
718 F. Engels, Lage etc.’de bu lüks eşya şler nde çalışanların büyük kısmının sef l durumlarına şaret
eder. Ayrıca Reports of the Ch ldren’s Employment Comm s on’dak sayısız örneklere bakınız.
719 1861’de, İng ltere le Gal’de, den z t caret nde çalışan 94.665 den zc vardı.
720 Buna karşılık Gan lh, emek köleler n n mutlak olarak azalan sayısını ve sonra onların y yecekler yle
artan b r sayıda beslenen “gens honnêtes” n [“seçk n k ş ler” -ç.] beslenmes n ve o ünlü “perfect b l tê
perfect ble” n [“yetk nleşeb l r yetk nleşeb l rl k” -ç.] gel şt rmes n , fabr ka s stem n n sonucu sayar.
Üet m hareket n o kadar az anlar k , gel ş m sırasında ezd ğ nden daha çok emek köles yaratırken,
yaygınlaşması, çalışan şç y yoksullaştırırsa, mak nen n çok bell b r kurum olduğunu pek az farkeder.
Onun kend görüş noktasının çarpıklığı ancak kend sözler yle anlatılab l r: “Les classes qu condamnées à
produ re et à consommer d m nuent, et les classes qu d r gent le trava l, qu soulagent, consolent, et
éla rent toute la populat on, se mult pl ent ... et s’appropr ent tous les b enfa ts qu résultent de la
d m nut on des fra s du trava l, de l’abondance des product ons, et du bon marché des consommat ons.
Dans cette d rect on, l’espèce huma ne s’élève aux plus hautes concept ons du gé ne, pénètre dans les
profondeurs mystér euses de la rel g on, établ t les pr nc pes saluta res de la morale” (k bu ‘s’appropr er
tous les b enfa ts’, barett r), “les lo s tutéla res de la l berté” (‘les classes condam-nées à produ re?’ n
özgürlüğü). “et du pouvo r, de l’obéa ssance et de la just ce, du devo r et de l’human té.” [“Üretmeye ve
tüketmeye yargılanmış sınıflar azalır, ve emeğ yöneten, bütün nüfusa yatıştırıcı, avuntu ve anlayış sunan
sınıflar çoğalır ... ve emek g derler n n azaltılmasından, meta bolluğundan ve tüket m mallarının düşük
f yat ndan doğan bütün çıkarlardan yararlanır. Bu nsan soyu, dehanın en yüksek yaratılarına kavuşur,
d n n sırlarla dolu der nl ğ n kavrar, ahlâkın sağlıklı temel n atar.” (k bu “bütün “çıkarları maled nmek
vb.”den barett r.) “özgürlüğü” (“Üretmeye yargılanmış sınıflar” ç n m özgürlük?) “ve kt darı, uyruğu ve
adalet , görev ve nsanlığı korumak ç n yasalar koyar.”] Bu çapraşık sözler ç n bkz: Des Systèmes
d’Econom e Pol t que etc., Par M . Ch. Gan lh, 2. Éd., Par s 1821, t. I. s. 224, ve bkz: s. 212.
721 Reports of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 58 vd.. Bununla b rl kte aynı zamanda, 11.625
dokuma tezgâhı, 628.576 ğ ve toplam 2.695 buhar ya da su gücü le çalışan 110 yen fabr ka, artan
sayıdak şç ler ç n çalışma yer olarak hazır durumdaydı (l.c.).
722 Reports, etc., 31st Oct.. 1862, s. 79. Fabr ka denetmen Mr. A. Redgrave, 1871 yılı sonunda,
Bradford’da, New Mechan cs’ Instut on’da yaptığı b r konuşmada şöyle d yordu: “B r süred r d kkat m
çeken şey, pamuklu dokuma fabr kalarının görünüşler ndek değ ş kl kler olmuştur. Esk den buralar, kadın
ve çocuklarla doluydu, ş md bütün ş mak neler yapıyor g b . B r fabr katörden bunu açıklamasını
sted ğ m zaman şu yanıtı verd : Esk s stemde 63 k ş çalıştırıyordum; gel şt r lm ş mak neler n
kullanılmaya başlanılmasıyla şç ler m n sayısını 33’e nd rd m ve ;on zamanlarda, yen ve büyük
değ ş kl kler sonucu bu 33 k ş y 13’e nd rme durumuna geld m.”
723 Bkz: Reports, etc., 31st Oct.. 1856. s. 16.
724 “Eltezgâhı dokumacılarının ıstırabı, b r Kral yet Kom syonunun soruşturmasına konu olmuş, ama
çekt kler bu sıkıntılar kabul ed lmekle ve bu durum esefle karşılanmakla b rl kte, durumlarının
düzelt lmes , belk de haklı olarak, raslantıya ve zamana bırakılmıştır; ş md ” (yan tam 20 yıl sonra!) “bu
sefaletler n neredeyse ortadan kalktığı umut ed leb l r ve bunun neden de buharlı tezgâhların bugünkü
yaygınlığı olab l r.” (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1856, s. 15.)
725 Mak neler n, hammadde üzer ndek d ğer etk ler , üçüncü k tapta [c ltte] ele alınacaktır.
726 H nd stan’dan Büyük Br tanya’ya pamuk hracat , 1846: 34.540.143 l bre; 1860: 204.141.168 l bre;
1865: 445.947.600 l bre – H nd stan’dan Büyük Br tanya’ya yün hracatı 1846: 4.570.581 l bre; 1860:
20.214.173 l bre; 1865: 20.679.111 l bre.
727 Güney Afr ka’dan Büyük Br tanya’ya yün hracatı. 1846: 2.958.457 l bre; 1860: 16.574.345 l bre:
1865: 29.920.623 l bre. – Avustralya’dan Büyük Br tanya’ya yün hracatı. 1846: 21.789.346 l bre; 1860:
59.166.616 l bre; 1865: 109,734.261 l bre.
728 B rleş k Devletler’ n ekonom k gel şmes , Avrupa ve özell kle de İng l z modern sanay n n b r
ürünüdür. Bugünkü durumlarında (1866) B rleş k Devletler’ n hâlâ b r Avrupa sömürges sayılması
gerek r. [Dördüncü Almanca baskıya ek. – “O zamandan ber B rleş k Devletler, bu gel şme neden yle
sömürge n tel ğ n kaybetmeks z n, sanay , dünyada k nc sırayı tutan b r ülke hal ne gelm şt r.” -F.E.]

BİRLEŞİK DEVLETLER’DEN BÜYÜK BRİTANYA’YA PAMUK İHRACATI


1846: 401.949.393 l bre, 1852: 765.630.543 l bre
1859: 961.707.264 l bre, 1860: 1.115.890.608 l bre
BİRLEŞİK DEVLETLER’DEN BÜYÜK BRİTANYA’YA TAHIL, VB. İHRACATI
(cwt olarak)*
1850 1862
Buğday 16.202.312 41.033.503
Arpa 3.669.653 6.624.800
Yulaf 3.174.861 4.426.994
Çavdar 388.749 7.108
Buğday unu 3.819.440 7.207.113
Kara buğday 1.054 19.571
Mısır 5.473.161 11.694.818
Bere ya da B gg (b r tür arpa) 2.039 7.675
Bezelye 811.620 1.024.722
Fasulye 1.822.972 2.037.137
Toplam hracat 35.365.801 74.083.351
* cwt = 112 l bre; yaklaşık olarak 50 kg. -ç.

729 B r lokavt sonucu sokağa atılmış bulunan Le cester’l kundura yapımcıları İng l z T caret
Kurumuna 1866 Temmuzunda verd kler d lekçede şöyle d yorlardı: “Y rm yıl önce Le cester ayakkabı
yapımında, d k ş n yer n ç v n n almasıyla büyük b r değ ş kl k oldu. O sıralarda y b r ücret
kazanılab l yordu. Çeş tl f rmalar arasında, k m n en tem z malı çıkartacağı konusunda büyük rekabetler
olduğu görülürdü. Ne var k , kısa süre sonra kötü b r rekabet türü ortaya çıktı, yan b rb rler n pazardan
sürme yarışına g r şt ler. Çok geçmeden bunun zararlı sonuçları kend s n , ücretler n düşmes şekl nde
gösterd ve emeğ n f yatındak düşüş o kadar yaygın ve hızlıydı k , ş md b rçok f rma, lk ücretler n ancak
yarısını ödüyorlar. Ve gene de, ücretler g tg de düştüğü halde, ücret tar fes ndek her değ ş kl kle b rl kte
kârın arttığı görülüyor.” Ücretler aşırı derecede düşürerek, yan şç n n tüket m maddeler n düpedüz
soyarak olağanüstü kâr sağlamak ç n fabr katörler, güç ve kötü zamanlardan b le yararlanmışlardır. B r
örnek (Coventry’dek pekl dokuma bunalımına değ n l yor): “Fabr katörler le şç lerden aldığım b lg ler,
ücretlerde, yabancı üret c ler n rekabet nden ya da bunu gerekl kılab lecek d ğer koşullardan daha büyük
ölçüde b r nd r m yapıldığını kuşkuya yer bırakmayacak şek lde ortaya koymaktadır ... dokumacıların
çoğu, ücretler nde yüzde 30 le yüzde 40 b r nd r m le çalışmaktadırlar. Beş yıl önce dokumacıya 6 ya da
7 ş l n get ren b r parça şer t, ş md ancak 3 ş l n 3 pen ya da 3 ş l n 6 pen get rmekted r; esk den 4 ş l n
ve 4 ş l n 3 pen eden d ğer şler, ş md 2 ş l n ve 2 ş l n 3 pen ed yor. Ücretlerdek nd r m, taleb artırmak
ç n gerekl olandan çok daha fazla ölçücle yapılmaktadır. Gerçekten de, dokuma g derler ndek nd r m
b rçok şer t türler nde, mal ed lm ş malın satış f yatlarında buna göre b r düşüşü b rl kte get rmemekted r.”
(Mr. F. D. Longe’un raporu, Ch. Emp. Com. V. Rep., 1866, s. 114, n° 1.)
730 Bkz: Reports of Insp. of Pact., 31st October, 1862, s. 30.
731 l.c.. s. 18, 19.
732 Rep. of Insp. of Fact., 31st October, 1863, s. 41-45.
733 l.c., s. 41-44.
734 l.c., s. 57.
735 [*] Değers z bedenler üzer nde deney. -ç.
736 l.c., s. 50-51.
737 [**] Tarama. -ç.
738 l.c., s. 62-63.
739 Rep. etc., 30th Apr l, 1864, s. 27.
740 Bolton Başkom ser Mr. Harr s’ n b r mektubundan, Rep. of Insp. of Fact., 31st October, 1865, s.
61-62.
741 Dış ülkelere örgütlü göç yapılması ç n b r kurum kurulması aracıyla Lancash re vb. fabr ka
şç ler n n 1863 tar hl d lekçes nde şu satırları okuyoruz: “Fabr ka şç ler n n bugün ç nde bulundukları
çares z durumdan kurtulmaları ç n gen ş ölçüde b r göçe gerek bulunduğunu pek az k mse yadsıyab l r;
her zaman ç n devamlı b r göç akımının gerekl olduğu ve bu göç olmaksızın şç ler n normal zamanlarda
da durumlarını koruyamayacaklarını göstermek ç n aşağıdak gerçeklere d kkat n z çekmek st yoruz:
1814 yılında hraç ed len pamuklu malların resm değer 17.665.378 sterl n olduğu halde, gerçek p yasa
değer 20.070.824 sterl nd . 1858 yılında hraç ed len pamuklu malların değer 182.221.681 sterl n, ama,
gerçek ya da p yasa değer ancak 43.001.322 sterl n d , ve bu satılan m ktar on katına ulaştığı halde, esk
f yatın k katından b raz fazla b r f yat demekt . Genell kle ülke ve özell kle fabr ka şç ler ç n bu kadar
zararlı b r sonucun ortaya çıkması ç n b rkaç neden b raraya gelm ş bulunmaktadır ve b z, bunları, eğer
koşullar elverm ş olsaydı daha göze çarpacak şek lde d kkat n ze sunmuş olurduk; en bel rg n neden n
emek bolluğu olduğunu söylemek bugün ç n yeterl d r; ve yokolma tehl kes karşısında, pazarını sürekl
gen şletmek zorunda olan b r şkolu, bu emek bolluğu olmaksızın yürütülemezd . Pamuklu dokuma
fabr kalarımız, devresel durgunluklar neden yle faal yetler n durdurmak zorunda kalab l rler ve bugünkü
düzenlemeler altında bu, ölüm kadar kaçınılmaz b r şeyd r, ama nsan aklı devamlı faal yet hal nded r ve
b z, son 25 yılda altı m lyon nsanın bu kıyılardan ayrıldıklarını söylerken, bu sayının daha da yüksek
olduğuna nanıyoruz; ayrıca, nüfustak doğal artış le, üret m ucuzlatmak ç n şç ye yol ver lmes sonucu,
en yüksek gönenç dönemler nde b le, yet şk n erkekler n büyük b r kısmının hang koşullarda olursa olsun
fabr kalarda ş bulmaları olanaksız hale gelmekted r.” (Rep. of Insp. of Fact., 30th Apr l, 1863, s. 51-52.)
Dostumuz fabr katörler n, pamuklu şkolunun felaketl yıllarında b le, devlet müdahales de dah l, her
çareye başvurarak, şç ler n göç etmeler ne nasıl engel olmak sted kler n lerdek bölümlerde göreceğ z.
742 Ch. Empl. Comm., III. Report, 1864, s. 108, n° 447.
743 B rleş k Devtler’de, mak neye dayanan elzanaatlarının bu şek lde yen den ortaya çıkışı sık görülür;
bu nedenle de, en nde sonunda fabr ka s stem ne geç şte, bunu zleyen yoğunlaşma, Avrupa ve
İng ltere’ye göre dev boyutlarda olacaktır.
744 * Mak ne da res . -ç.
745 Bkz: Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 64.
746 Mr. G llot, B rm ngham’da, büyük çapta lk çel k kalem fabr kasını kurdu. Daha 1851 yılında
burada, yılda 180 m lyon çel k kalem üret l yor ve 120 ton çel k tüket l yordu. B rm ngham, B rleş k
Krallık’ta bu sanay kolunda tekel el nde tutuyor ve bugün m lyonlarca çel k kalem üret yor. 1861
sayımına göre, burada çalıştırılan şç sayısı 1.428 olup, bunların 1.268’ beş ve daha büyük yaşlarda kız
ve kadınlardır.
747 Ch. Empl. Comm. II. Rep., 1864. s. lxvm, n° 15.
748 Ve ş md Sheff eld’de, törpücülükte gerçekten çocuklar çalıştırılıyor.
749 Ch. Empl. Comm., V. Rep., 1866, s. 3, n° 24; s. 6, n° 55, 56; s. 7, n° 59, 60.
750 l.c.. s. 114, 115, n° 6, 7. Kom syon üyes haklı olarak, kural olarak mak neler n nsanların yer n
aldıkları halde, burada genç nsanların mak neler n yer n aldığına şaret ed yor.
751 Paçavra t caret ve sayısız ayrıntılar ç n bkz: Publ c Health, VIII, I. Rep., Lond. 1866, ek, s. 196,
208.
752 Ch. Empt. Comm., V. Rep., 1866 s. xvı-xvııı, n° 86-97, ve s. 130-133, n° 39-71. Ayrıca bkz: Rep.
III., 1864, s. 48, 56.
753 Publ c Health, S xth Rep., Lond. 1864, s. 29, 31.
754 l.c., s. 30. Dr. S mon, Londra’da 25-35’yaşları arasında, terz ler ve basımev şç ler arasında ölüm
oranının aslında çok daha büyük olduğuna değ n yor; çünkü Londra’da şverenler, buraya sanatlarını
lerletmek ç n gelen 30 yaşına kadar pek çok genc “çırak” ve “kalfa” olarak taşradan sağlarlar. Bunlar,
Londralı sayılırlar ve ölüm oranlarının hesaplandığı tüm nüfusa eklend kler halde, bu kenttek ölüm
sayısına dah l ed lmezler. Bunların büyük kısmı, özell kle ağır hastalık hal nde taşraya dönerler.

Ele Alınan Sanay Sağlık Yönünden Bu Sanay lerde, Yaşlara Göre


Kollarında Çalışan. Karşılaştırılan Her 1000.000 Erkek İç n Ölüm Oranı
Her Yaştak İnsan Sayısı Sanay ler 25-35 Yaş 35-45 Yaş 45-55 Yaş
958.265 İng ltere ve Gal’de tarım 743 805 1.145
22.301 erkek Londra’da terz ler 958 1.262 2.093
12.377 kadın
13.803 Londra’da basımev şç ler 894 1.747 2.367

755 Burada sözünü ett ğ m ç v ler, çek çle dövülerek yapılır ve mak neyle kes len ve yapılan ç v lerden
farklıdır. Bkz: Ch. Empl. Comm., Th rd Rep., s. xı, xıx, n° 125-130; s. 52, n° 11; s. 114, n° 487; s. 137,
n° 674.
756 Ch. Empt. Comm., II. Rep., 1864, s. xıx, xx, xxı.
757 l.c.. s. xxı, xxıı.
758 l.c.. s. xxıx, xxx.
759 l.c., s. xı, xlı.
760 Ch ld. Empl. Comm., I. Rep., 1863, s. 185.
761 İng ltere’de kadın şapkacılığı ve terz l ğ , çoğu kez, şverene a t b nalarda yapılır; kadın şç ler n
bazıları buralarda kalırlar, bazıları da başka yerlerde otururlar.
762 * Acıma ve merhamete sığınmış. -ç.
763 Kom syon üyes Mr. Wh te, hemen hemen heps kadın olan, 1.000 lâ 1.20b k ş çalıştıran asker
b r elb se manüfaktürü le, 300 k ş çalıştıran b r ayakkabı fabr kasını z yaret etm şt ; buralarda çalışanların
neredeyse yarısı çocuk ve genç şç lerd .
764 B r örnek. Genel sayım memurunun 26 şubat 1864 tar hl haftalık raporunda, 5 tane açlıktan ölüm
olayı vardı. Aynı gün The T mes, b r başka olayı daha b ld r yordu. Tek b r haftada açlık neden yle altı
ölüm olayı!
765 Ch ld. Empl. Comm., Second Rep., 1864, s. lxvıı, n° 406-9; s. 84, n° 124; s. lxxııı, n° 441; s. 68,
n° 6: s. 84, n° 126; s. 78, n° 85; s. 76, n° 69; s. lxxıı, n° 438.
766 “Gerekl b nalar le şyerler n n k ra bedel n n, bu noktada en öneml öğe olduğu anlaşılıyor; bu
nedenle, küçük g r ş mlere ve a lelere ş verme esasına dayanan esk s stem n en uzun sürdüğü ve en
erken başladığı yer başkent olmuştur.” (l.c., s. 83, n° 123.) Bu tümcen n son kısmı, yalnızca
kunduracılığa a tt r.
767 * Şef olarak. -ç.
768 Eld venc l k le şç ler n durumunun yoksullardan pek de farklı olmadığı d ğer sanay lerde, bu durum
görülmez.
769 l.c., s. 83, n° 122.
770 Toptancı ç zme ve ayakkabı ş nde yalnız Le cester’de, 1864 yılında 800 d k ş mak nes
kullanılıyordu.
771 l.c., s. 84, n° 124.
772 Örnekler: Londra’da P ml co ordu elb se deposu, Londonderry’de T ll e ve Henderson gömlek
fabr kası ve L mer ck’te 1.200 şç çalıştıran Ta t elb se fabr kası.
773 Tendency to Factory System (l.c., s. lxvı. “Şu sırada bütün şkolu b r gev ş durumunda olup,
dantelacılığın, dokumacılığın vb. geç rd ğ aynı değ ş kl g geç r yor.” (l.c.. n° 405.) “Tam b r devr m.”
(l.c., s. xlvı, n° 318.) 1840 yılında, Çocukları Çamıştırma Kom syonunun görev tar h nde çorap yapımı
henüz b r el ş yd . 1846’dan ber buharla çalışan çeş tl mak neler kullanılmaya başlandı. İng ltere’de
çorap yapımında her k c ns yetten ve 3 yaşından yukarı her yaştan çalıştırılanların toplam sayısı, 1862
yılında 120.000 kadardı. 11 Şubat 1862 tar hl Parlamento kararına göre, bunlardan ancak 4.063’ü fabr ka
yasaları kapsamına g r yordu.
774 Örneğ n, gömlekç l k şkolu ç n, Br ta n Pottery (Glasgow) f rmasından Mr. Cochrane şöyle
dem şt r: “Üret m m ktarını devam ett rmek ç n çok sayıda mak ne kullarıma yoluna g tt k ve bunları
hüners z şç ler çalıştırmaktadırlar; esk yönteme göre daha fazla üret mde bulunab leceğ m ze, her geçen
gün daha fazla nanmaktayız.” (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 13.) “Fabr ka yasaları, daha
fazla mak ne kullanılması yolunda etk yapmaktadır.” (l.c., s. 13-14.)
775 Böylece, gömlekç l ğ n, fabr ka yasalan kapsamına alınmasıyla, elle kullanılan çarkların yer ne; çok
sayıda buharlı çarklar kullanılmaya başlandı.
776 Report of Insp. of Fact.. 31st Oct., 1865, s. 96 ve 127.
777 K br t yapımında, bu ve d ğer mak neler n kullanılmasıyla, yalnız tek b r bölümde, 230 k ş n n
yer ne, 14 le 17 yaşlarında 32 erkek ve kız çocuk çalıştırılmaya başlandı. 1865 yılında buhar gücünün
kullanılmaya başlanmasıyla emekten yapılan bu tasarruf daha da ler götürüldü.
778 Ch. Empl. Comm., II. Rep., 1864, s. ıx, n° 50.
779 Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 22.
780 * Olanaksız! Bu budalaca sözcüğü bana asla söylemey n!
781 “Ama şurasını da akıldan çıkarmamak gerek r k , bazı kuruluşlarda bütünüyle uygulanan bu
gel şmeler, h ç b r zaman yaygın b r durum almamıştır ve esk manüfaktürler n çoğunda, bugünkü
sah pler n n güçler ötes nde b r sermaye harcaması yapılmaksızın kullanılmaları da olanaksızdır.”
Denetmen yardımcısı May, “sev nerek bel rtmek ster m k ”, d yor, “böyle b r önlem n (Fabr ka
Yasalarının Gen şlet lmes Yasası) uygulanması zorunlu olarak geç c b r düzens zl ğe yolaçmakla b rl kte,
aslında bu. düzelt lecek bozuklukların da doğrudan doğruya b r bel rt s oluyor.” (Rep. of Insp. of Fact.,
31st Oct., 1865.)
782 Örneğ n yüksek fırınlarda, “hafta sonuna doğru ş şç ler n pazartes günler le salı günler n n b r
kısmında ya da tamamında aylaklık etme alışkanlığında olmaları neden yle, süre olarak genell kle epeyce
artmaktadır.” (Ch ld. Empl. Comm., III. Rep., s. vı.) “Küçük patronların çalışma saatler genell kle pek
düzens zd r, k -üç gün kaybederler ve sonra da bunu telâf etmek ç n bütün gece çalışırlar. ... Eğer varsa
da ma kend çocuklarını çalıştırırIar.” (l.c., s. vıı.) “İşe gelmedek düzens zl k, bunu telâf etmek ç n daha
ucuz çalışma olanağı ve alışkanlığı le steklend r lmekted r.” (l.c., s. xııı.) “B rtm ngham’da ... b r
kısmında tembell k ederek, ger ye kalanında köle g b çalışarak .. pek çok zaman kaybed lm ş olur.” (l.c.,
s. xı.)
783 Ch ld. Empl. Comm., IV. Rep., s. xxxıı. “Dem ryoIu şebekes n n yaygınlaşmasının bu an s par ş
verme adet n n büyük ölçüde artmasına katkıda bulunduğu ve bunun sonucu olarak da, yemek saatler n n
hmal ed ld ğ , şç ler n geç saatlere kadar çalıştığı fade ed lmekted r.” (l.c., s. xxxı.)
784 Ch. Empl. Comm., IV. Rep., s. xxxv, n° 235, 237.
785 Ch. Empl. Comm., IV. Rep., s. 127, n° 56.
786 “S par şler n zamanında tamamlanmaması neden yle t caret n uğradığı kayıpla lg l olarak, bunun,
1832 ve 1833 yıllarında, fabr ka patronlarının, pek sevd kler b r dd a olduğunu anımsıyorum. Bu konuda
ş md öne sürüleb lecek h ç b r şey, o sıralar, yan buharın, bütün mesafeler yarıya nd rmes nden ve
ulaştırma ç n yer düzenlemeler n yerleşmes nden önce, sah p olab leceğ nden daha kuvvetl olamaz. Bu
dd anın, o zaman gerçeklerle karşılaştırıldığında doğru olmadığı anlaşılmıştı, ş md de gerçeklerle
karşılaştırılsa doğru olmadığı kuşkusuz ortaya çıkacaktır.” (Reports of Insp. of Fact., 31st Oct., 1862. s.
54, 55.)
787 Ch. Empl. Comm., IV. Rep., s. xvııı, n° 118.
788 John Bellers daha 1699 yılında şöyle dem şt : “Modanın değ şkenl ğ , gereks nme ç ndek
yoksulların sayısını artırır. İç nde k büyük kötülük taşır: b r nc s , kalfalar kışın şs zl kten sef l ve per şan
olurlar, çünkü kumaşçılar le dokumacı patronları, lkyaz gelmeden ve modanın ne olacağını b lmeden,
kafalarını çalışır halde tutmak ç n sermaye yatırmaya cesaret edemezler; k nc s , lkyazda yeter sayıda
kalfa bulunamaz ve dokumac patronları b rçok çırak almak zorunda kalırlar; üç ya da altı ayda krallığın
gereks nmes n karşılamak durumundadırlar; böylece, sabanlar sah ps z kalır, tarlalar ırgatsız; kentler
d lenc lerle dolar, d lenmeken utananlar kışın açlıktan ölürler.” (Essays about the Poor, Manufactures.
etc.. s. 9.)
789 Ch. Empl. Comm.. V. Rep.. s. 171, n° 34.
790 Bradford’lu bazı hracat f rmaları sah pler n n fadeler şöyle: “Bu koşullar altında çocukların sabah
8’den akşam 7.30’a kadar çalışmalarına gerek olmadığı açıktır. Bu, yalnızca, fazladan şç çalıştırılması
ve fazla sermaye yatırımı sorunudur. Eğer bazı patronlar bu kadar açgözlü olmasalar, çocuklar geç
saatlere kadar çalıştırılmazdı; ek b r mak ne, yalnız 16 ya da 18 sterl ne malolur: bu fazla çalışma, çoğu
kez, araç ve yer yeters zl ğ nden ler gel yor.” (Ch. Empl. Comm., V. Rep. s. 171, n° 35. 36, 38.)
791 l.c., Çalışma saatler n n zorunlu olarak düzenlenmes n , d ğer yönler yle şç ler n fabr katörlere ve
fabr katörler n kend ler n n toptancı tüccarlara karşı b r korunma önlem olarak gören Londralı b r
fabr katör şöyle d yor: “İşkolumuzdak sıkışıklığın neden , örneğ n, bell mevs mde yer ne ulaşması ç n
malları yelkenl gem le göndermek steyen ve aynı zamanda da yelkenl gem le buharlı gem arasındak
navlun farkını cebe nd ren, ya da rak pler nden önce dış pazarlarda olmak ç n, k buharlı gem den erken
hareket eden n seçen hracatçılardır.”
792 B r fabr katör şöyle d yor: “Genel b r Parlamento yasası zoruyla, tes slerdek gen şleme pahasına
bundan kaçırılab l rd ,” l.c., s. x. n° 38.
793 l.c., s. xv, n° 72 sqq.
794 Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 127.
795 Sağlıklı normal b r b rey n ortalama yoğunlukta her soluması le, aşağı yukarı 25 nch küp hava
tükett ğ ve her dak kada yaklaşık 20 kez solunum yapıldığı deneylerle bulunmuştur. Böylece, b r k msen n
24 saatte soluduğu hava, yaklaşık 720.000 nch küp ya da 416 foot küptür. Ayrıca şurası da açıktır k , b r
kez solunan hava, doğanın büyük laboratuvarında tem zlenmeden tekrar aynı sürece h zmet edemez.
Valent n ve Brunner’ n denemeler ne göre, sağlıklı b r nsan, saatte, yaklaşık 1.300 nch küp
karbond oks t ver r; bu, 24 saatte akc ğerlerden 8 nch kadar katı karbon atıldığı anlamına gel r. “Her
nsanın en az 800 foot küp havaya gereks nmes vardır.” (Huxley, [Lessons n elementary Phys ology,
London 1866, s. 105.].)
796 İng l z fabr ka yasalarına göre, ana-babalar, 14 yaşından küçük çocuklarını aynı zamanda bunlara
lköğret m sağlamadan yasanın denet m altına g ren fabr kalara gönderemezler. Fabr katörler de yasanın
hükümler n n yer ne get r lmes nden sorumludurlar. “Fabr kanın eğ t m sağlaması zorunludur ve yapılacak
ş n koşullarından b r d r.” (Rep. of 1nsp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 111.)
797 Fabr ka şç s çocuklarla yoksul öğrenc ler n zorunlu eğ t mler le j mnast ğ n (oğlan çocukları ç n
asker eğ t m n) b rleşt r lmes n n çok yararlı sonuçları konusunda, “The Nat onal Assoc at on for the
Promot on of Soc al Sc ence” n yed nc yıllık kongres nde N. W. Sen or’un yaptığı konuşma (Report of
Proceed ngs etc., Lond. 1863, s. 63, 64.) le Rep. of İnsp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 118, 119, 120,
126 ve devamına bakınız.
798 Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 118. B r pekl dokuma fabr katörü, Çocukları Çalıştırma
Kom syonunda safça şöyle d yordu: “Yeterl ve becer kl şç yet şt rmen n gerçek sırrının, eğ t m le ş n
çocukluk dönem nden başlayarak b rleşt r lmes nde olduğuna nanıyorum. İş n çok ağır, ürkütücü ve
sağlığa zararlı olmaması gerekt ğ ne kuşku yoktur, ama bu b rl ğ n yararlarından da ben em n m. Ben m
çocuklarımın da, eğ t me b r çeş tl l k ver lmes ç n, ş le oyunu b rarada yürütmeler n sterd m.” (Ch.
Empl. Comm., V. Rep., s. 82, n° 36.)
799 Sen or, l.c., s. 66. Bell b r düzeye ulaşan büyük sanay n üret m tarzı le toplumsal üret m
koşullarında yarattığı devr m yoluyla, nsanların kafalarında da nasıl büyük b r değ ş kl ğe yolaçtığının
çarpıcı b r örneğ , Sen or’ün 1863 yılında yaptığı konuşma le, 1868 tar hl fabr ka yasasına karşı sert
konuşması arasında yapılacak b r karşılaştırmada, ya da yukarda sözü ed len kongren n görüşler le,
İng ltere’n n bazı kırsal kes mler nde, ana-babaların açlık tehd d le çocuklarını eğ tmekten alıkonulması
olgusu arasında yapılacak b r karşılaştırmada görüleb l r. Örneğ n, Mr. Snoll, yoksul b r k msen n k l se
yardımı stemes hal nde, çocuklarını okuldan alma zorunda bırakılmasının Somersetsh re’da yaygın b r
olay olduğunu b ld rmekted r. Feltham rah b Mr. Wollarton da, “çocuklarını okula göndermekte oldukları”
gerekçes yle bazı a lelere yardım ver lmed ğ konusunda örnekler vermekted r!
800 İnsan gücüyle çalıştırılan el mak neler n n doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak, mekan k güçle
çalışan daha fazla gel şm ş mak neler le rekabete g rmes hal nde, mak ney kullanan şç yönünden
büyük b r değ ş kl k kend s n göster r. Başlangıçta buharlı mak ne, şçn n yer n alır; sonra da şç , buharlı
mak nen n yer n almak zorunda kalır. Dolayısıyla, harcanan emek-gücünün ger l m ve m ktarı dev
boyutlara ulaşır ve özell kle bu şkenceye mahküm ed len çocuklar bakımından bu böyled r. Kom syon
üyeler nden Mr. Longe, Coventry le yöreler nde, daha küçük mak neler çalıştıran daha küçük yaştak
çocuklar b r yana, şer t dokuma tezgâhlarını çalıştıran 10 le 15 yaşında çocuklar olduğunu söylüyor. “Bu
olağanüstü yorucu b r ş. Çocuk yalnız buhar gücünün yer n alan b r araç.” (Ch. Empl. Comm., V. Rep.,
1866, s 114, n° 6.) Pesm raporların dey m yle, “bu kölel k s stem n n” öldürücü sonuçları konusunda bkz:
l. c., s. 114 sqq.
801 l.c., s. 3, n° 24.
802 l.c., s. 7, n° 60.
803 “İskoç yaylalarının bazı yerler nde, stat st klere göre yakın zamanlara kadar her köylü, kend
şled ğ der yle kend ayakkabısını yapıyordu. Çobanlarla ç ftç ler n çoğu, yanlarında karıları ve çocukları
le, k l seye, koyunlarından kırptıkları yünden ve tarlasında yet şt rd ğ ketenden, kend eller yle dokuyup
yaptıkları elb seler ç nde gel rler. Bunların hazırlanmasında, çuvaldız, ğne, yüksük ve dokumacılıkta
kullanılan b rkaç parça dem r eşya dışında, pek az şey satın alınır. Boyalar b le kadınlar tarafından
ağaçlardan, köklerden ve otlardan yapılır.” (Dugald Stewart, Works, Ham lton’s ed., vol. VIII, s. 327-
328.)
804 Et enne Bu leau’nun ünlü L vre des mét ers’ nde, kalfaların, ustaların arasına kabul ed lmes
tören nde şu yem n ett kler n öğren yoruz: “Kardeşler m , kardeşçe b r sevg le seveceğ me, kend
sanatlarında onlara destek olacağıma, mesleğ n sırlarını b lerek açığa vurmayacağıma, herkes n yararı
açısından, başkalarının yaptığı mallardak kusurlara alıcının d kkat n çekerek, kend mallarımı tavs ye
etmeyeceğ me ...”
805 “Burjuvaz , üret m araçlarını, ve böylel kle üret m ılışk ler n ve, onlarla b rl kte, toplumsal l şk ler n
tümünü sürekl devr mc leşt rmeks z n varolamaz. Daha öncek bütün sanay c sınıfların lk varlık koşulu,
bunun ters ne, esk üret m b ç mler n n değ şmeks z n korunmasıydı. Üret m n sürekl altüst oluşu, bütün
toplumsal koşullardak düzen n kes nt s z bozuluşu, sonu gelmez bel rs zl k ve hareketl l k, burjuva çağını
bütün daha öncek lerden ayırdeder. Bütün sab t, donmuş l şk ler, beraberler nde get rd kler esk ve
saygıdeğer önyargılar ve görüşler le b rl kte tasf ye oluyorlar, bütün yen oluşmuş olanlar
kem kleşemeden esk yorlar. Yerleşm ş olan ne varsa er y p g d yor, kutsal olan ne varsa lânetlen yor, ve
nsan, kend gerçek yaşam koşullarına ve hemc ns yle olan l şk ler ne n hayet ayık kafa le bakmak
zorunda kalıyor.” (F. Engels und Karl Marx, Man fest der Kommun st schen Parte , Lond. 1848, s. 5.
“Komün st Part Man festosu”, “Komün st Man festo”nun Doğuşu, Sol Yayınları, Ankara, 1976, s.
113-114])
806 “Geç m araçlarımı el mden almakla – Canımı almış oluyorsun.” Shakespéare, [Vened k Tac r ,
sahne IV, perde I, s. 375-376.]
807 B r Fransız şç s San Franc sco’dan dönüşünde şunları yazıyordu: “Cal forn a’da çalıştırıldığım
çeş tl ş lerde bunların heps n de yapab leceğ m daha önce dünyada düşünemezd m. Basımev ş nden
başkasını yapamayacağıma y ce nanmıştım. ... Gömlek değ şt r r g b ş değ şt ren bu serüvenc dünyanın
ç ne düşünce ben de ster stemez herkes g b yaptım. Madenc l k yeter kazanç sağlamayınca, kente
g tt m ve orada, k m zaman mürett pl k, k m zaman leh mc l k, çatı kaplamacılığı vb. yaptım. Her tür şe
yatkın olduğumu görünce, kend m daha az salyangoz, daha çok nsan görmeye başladım.” (A. Corbon,
De l’ense gnement profess onnel, 2. Ed.,s. 50)
808 * “Meslek öğren m okulları”. -ç.
809 ** “Kunduracı, ç zmeden yukarı çıkma.” (Esk Yunanlı ressam Apelles, bu sözlerle, b r
kunduracının res mler ne yöneltt ğ eleşt r y karşılıyor.) -ç.
810 *** Doruğuna ulaşmış. -ç.
811 Ekonom pol t k tar h n n gerçek olgusu John Bellers, toplumun k karşıt ucunda aşırı gel şm şl ğe
ve güdüklüğe yolaçan bugünkü eğ t m ve şbölümü s stem n n kaldırılması gereğ n , 17. yüzyılın sonunda,
çok açık b r şek lde görmüştü. D ğer şeyler arasında şunu söylüyor: “Tembel b r öğren m, tembell ğ n
kend s n öğrenmekten ancak b r arpa boyu daha y d r. ... Bedensel ş, tanrının lk yasasıdır. ... Yemek,
beden n yaşaması, çalışma sağlığı ç n gerekl d r; aylaklıkla kaçınılan acıları nsan hastalıkla çeker.. ...
Çalışma yaşam lambasına yağ koyar, düşünce onu yakar. ... Çocukça budala b r ş” (bu, Basedows le
onun modern takl tç ler ne karşı önsez le yazılmış b r uyarmadır), “çocuğun aklını budala eder.”
(Proposals for Ra s ng a Colledge of Industry of all Useful Trades and Husbandry, Lond. 1696, s.
12, 14, 16, 18.)
812 Dantelacılık le hasır örmec l ğ nde gördüğümüz ve Sheff eld, B rm ngham vb. metal şler nde daha
ayrıntılı şek lde göster leb leceğ g b , bu tür şler genell kle küçük şyerler nde yapılmaktadır.
813 Ch. Empl. Comm., V, Rep., s. xxv, n° 162; ve II. Rep., s. xxxvııı, n° . 285, 289; s. xxv, xxvı, n°
191
814 “Fabr ka ş , ev ş kadar tem z ve yetk n olab l r ve belk de daha fazla.” (Rep. of Insp. of Fact.,
31st Oct., 1865. s. 129.)
815 Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct.,1865. s; 27-32.
816 Rep. of Insp. of Fact.’te sayısız örnekler bulunab l r.
817 Ch. Empl. Comm., V. Rep., s. x, n° 35.
818 Ch. Empl. Comm., V. Rep.. s. ıx, n° 28.
819 l.c., s. xxv, n° 165-167. Büyük boyutlu sanay ler n küçük boyutlulara göre avantajları ç n bkz: Ch.
Empl. Comm., III. Rep., s. 13, n° 144: s. 25, n° 121, s. 26, n° 125; s. 27, n° 140, vb..
820 Yasa kapsamına alınması öner len şkolları şunlardır: dantelacılık, çorapçılık, hasırcılık, çeş tl g y m
eşyaları manüfaktürü, yapay ç çekc l k, kunduracılık, şapkacılık, eld venc l k, terz l k, yüksek fırınlardan
ğnec l ğe kadar bütün metal şler , kağıtçılık, camcılık, tütün fabr kaları, last k şler , şer t ve sırma yapımı
(dokumacılık ç n), el halı dokumacılığı, şems yec l k, ğ ve mek k yapımı, basımevc l k, c ltç l k, yazı
malzemes yapımı (kesekağıdı,. kart, renkl kağıtlar vb. dah l), urgancılık, kehr bar süs eşyası yapımı,
k rem t ve tuğlacılık, elle pek dokumacılığı, Coventry dokumacılığı, tuz yatakları, mumculuk,
ç mentoculuk, şeker raf neler , b sküv c l k, kereste le lg l çeş tl sanay ler ve d ğer karmaşık şler.
821 l.c., s. xxv, n° 169.
822 * Burada, çev r ye esas alınan İng l zce met n (“tor hükümet ...”nden “Şu açıklamada
bulunuyordu”ya kadar) 4. Almanca baskıya uygun olarak değ şt r lm şt r. -Ed.
823 Fabr ka Yasalarının Kapsamını Gen şleten Yasa, 12 Ağustos 1867’de kabul ed lm şt r. Bu yasa,
mak ne atelyeler dah l bütün dökümhaneler n, dem rc ler n ve metal manüfaktürler n n çalışma saatler n
düzenlemekted r; ayrıca, camcılık, kağıtçılık, tutkalcılık ve last kç l k, tütün şlenmes n , mürett pl ğ ,
ç ftç l ğ ve ensonu 50’den fazla şç çalıştıran bütün şyerler n kapsamına alıyordu. Çalışma Saatler n
Düzenleme Yasası, 17 Ağustos 1867’de kabul ed ld ve daha küçük şyerler le ev sanay ler den len ş
alanlarını düzenl yordu. Bu yasalar le 1872 tar hl yen Maden Yasasına, İk nc C ltte tekrar döneceğ m.
824 ** Değers z bedenler üzer nda deney. -ç.
825 Sen or, Soc al Sc ence Congress, s. 55-58.
826 Bu kuruluşun “personel” sayısı, 2 denetmen, 2 denetmen yardımcısı adayı d . 1871 yılında sek z
tane daha denetmen adayı atandı. İng ltere’de, İskoçya’da ve İrlanda’da yasanın yürütülmes ç n toplam
ödenek m ktarı, 1871-72 yılı ç n yalnızcı 25.347 sterl nd ve buna, yasaya uymayan patronlara karşı
açılan kovuşturmaların yasal g derler de dah ld .
827 * Sorguya çekme. -ç.
828 * Bu tüme İng l zce metne, 4. Almanca baskı uyarınca eklenm şt r. -Ed.
829 Kooperat f fabr kalar ve mağazaların babası olan ve ama daha önce de bel rt ld ğ g b , bu
b rb r nden bağıms z dönüşüm unsurlarının önemler konusunda, zley c ler n n hayaller n h ç b r şek lde
paylaşmayan Robert Owen, yalnız fabr ka s stem n denemeler n n b r c k temel yapmakla kalmamış, bu
s stem n, toplumsal devr m n çıkış noktası olduğunu da lân etm şt r. Leyden Ün vers tes ekonoy pol t k
profesörü Herr V sser nk, vülger ekonom n n bütün yavanlıklarının y nelend ğ Handboek van
Prakt sche Staatshu shoudkunde, 1860-62, adlı yapıtında, elzanaatlarını, fabr ka s stem ne karşı
kuvvetle desteklemekle, bu düşünceye katılmadığı zlen m n vermekted r. [4. Almanca baskıya ek. –
İng l z yasakoyucusunun, Fabr ka Yasaları, Fabr ka Yasalarının Kapsamının Gen şlet lmes Yasası ve
İşyer Yasasının b rb r yle karşıt hükümler le yarattığı, “karmakarışık ve b rb rler yle çel şen uygulamalar
çers nde” (s. 314 [bu baskıda s. 3131) ensonu dayanılmaz b r durum aldı ve böylece bu konudak bütün
yönetmel k, 1878 tar hl fabr ka ve şyer yasasında b rleşt r ld . Ş md yürürlükte bulunan bu İng l z sanay
yasasının burada ayrıntılı b r eleşt r s n n yapılması kuşkusuz olanaksızdır. Aşağıdak açıklamalarla
yet n lecekt r. Yasanın kapsamı: (1) Tekst l fabr kaları. ‘Burada her şey aşağı yukarı aynı kalıyor: on
yaşından büyük çocuklar günde 51/2 saat ya da cumartes tat l yapmak üzere 6 saat çalışab l rler;
gençlerle çocuklar, 5 gün 10 saat, cumartes günler en fazla 61/2 saat çalışacaklar. – (2) Tekst l
dışındak fabr kalar. Burada yönetmel kler, 1 numaradak lere ş md ye kadar olduğundan daha fazla
yaklaştırılmışlar, ama hâlâ kap tal stler leh ne b rkaç st sna bulunduğu g b , bunlar, bazı durumlarda ç şler
bakanının özel zn yle uzatılab lecekt r. – (3) İşl kler hemen hemen daha öncek yasadak g b
tanımlanmıştır; buralarda çalıştırılan çocuklar, gençler ve kadınlar yönünden durum aşağı yukarı tekst l
dışındak fabr kalar g b d r, ama koşullar, ayrıntılarda daha da elver şl duruma get r lm şt r. – (4) Çocuklar,
gençler ve kadınların çalıştırılmayıp, yalnızca her k c ns yetten 18 yaşından büyük k mseler n çalıştırıldığı
şl klerde bu şç ler ç n daha uygun koşullar get r lm şt r. – (5) A len n barındığı yerlerde yalnız a le
üyeler n n çalıştıkları t pte ev şl kler : daha esnek hükümlerle b rl kte, denetmen n, bakanlık ya da
mahkemen n özel zn olmadan, aynı zamanda barınma amaçları ç n kullanılmayan odalara g reb lme
kaydı konmuş; ve ensonu, a len n hasır ören, dantela ören ve eld ven yapan üyeler ne sınırsız serbestl k
tanınmıştır. Bu yasa, bütün kusurlarına karşın, 23 Mart 1877 tar hl İsv çre Federal Fabr ka Yasası le
b rl kte, bu alanda gene de en y yönetmel kt r. Bunun, sözü ed len İsv çre federal yasası le
karşılaştırılması çok lg nçt r. Çünkü böylece, k yasa yapma yöntem n n y ve kötü yönler açıkça ortaya
çıkıyor; durum gerekt ğ nde müdahalede bulunan İng l z “tar hsel” yöntem le, Fransız devr m n n
gelenekler üzer ne kurulan ve daha fazla genellemeler yapan Kıta Avrupası yöntem . Ne yazık k ,
denetleme personel n n yeter sayıda olmaması neden yle, İng l z şl klere uygutanması yönünden hâlâ
büyük ölçüde boş söz olarak kalmıştır. – F.E.]
830 241a İng l z tarımında kullanılan mak nelerle lg l ayrıntılı b lg ç n bkz: Dr. W. Hamm, D e
Landw rtschaftl chen Geräthe und Masch nen Englands, 2. Aufl, 1856. İng l z tarımının gel şme
sürec yle lg l çalışma taslağında Bay Hamm, Bay Leonce de Lavergne’ eleşt r s z zler. [Dördüncü
Almanca baskıya not: Ş md elbette esk m şt r. -F.E.]
831 “S z halkı k düşman kampa bölüyorsunuz: kaba ve görgüsüz köylüler le hadım ed lm ş cüceler.
Hey tanrım! Tarımsal ve t car çıkarlar ç n k ye bölünmüş b r ulus, gene de kend ne ak llı d yor; üstel k,
yalnız böyle olmasına karşın değ l, bu canavarca ve doğa-dışı bölünme sonucu, kend s r , aydın ve uygar
sayıyor.” (Dav d Urquhart, l.c., s. 119.) Bu alıntı, b r ve aynı zamanda bu tür eleşt r n n güçlü ve zayıf
yanını ortaya koyuyor; bugünü yargılamayı ve mahkum etmey b l yor da, onu nasıl kavrayacağını
b lem yor.
832 Bkz: L eb g, D e Chem e n hrer Anwendung auf Agr cultur und Phys olog e, 7. Auflage,
1862, ve özell kle b r nc c ltte, E nle tung n d e Naturgesetze des Feldbaus. Modern tarımın olumsuz,
yan yıkıcı yanını, doğab l m açısından gel şt rm ş olması, L eb g’ n ölümsüz h zmetler nden b r s d r.
Ayrıca, tarım tar h özet de, büyük yanlışlıklar çermekle b rl kte, bazı konulara ışık tutmaktadır. Bununla
b rl kte, aşağıdak g b gel ş güzel dd alarda bulunması gülünecek b r şeyd r: “Daha fazla ufalanma ve
daha sık sürülmeyle, gözenekl toprağın çers nde hava dolaşımına yardım ed lm ş olur: havanın
faal yetler le temas eden yüzey artar ve yen len r, ama şurası da kolaylıkla görüleb l r k , toprağın
ver m ndek artış, üzer nde harcanan emekle orantılı olmaz, bu artış çok daha küçük orandadır.” Bu yasa
d yor L eb g, “ lk kez John Stuart M ll tarafından, Pr nc ples of Pol. Econ. adlı yapıtının I. c ld n n 17.
sayfasında şöyle fade ed lm şt r: ‘Toprağın ürünü, cætter s par bus, çalıştırılan şç ler n sayısındak artışa
oranla azalan b r oranda artar.’” (M ll burada, r kardocu okulun öne sürdüğü yasayı yanlış şek lde
y nel yor, çünkü, ‘çalıştırılan şç sayısındak azalma’, İng ltere’de tarımın lerlemes le aynı hızda g tt ğ
ç n İng ltere’de keşfed len ve oraya uygulanan bu yasa, en azından bu ülkeye uygulanamaz) “ ‘d yen
yasa, tarımın evrensel yasasıdır.’ Bu, çok d kkate değer b r şeyd r, çünkü M ll, bu yasanın neden nden
habers zd r.” (L eb g, l.c., Bd. I, s. 143 ve not.) L eb g’ n, “emek” sözcüğünü yanlış yorumlaması ve bu
sözcüğü, ekonom pol t ğ n anladığından büsbütün farklı b r b ç mde anlaması b r yana, lk kez, A. Sm th’ n
zamanında James Anderson tarafından yayınlanan ve 19. yüzyılın başına kadar çeş tl yapıtlarda
y nelenen b r teor y , Bay John Stuart M ll’e maletmes “çok d kkate değer” b r olaydır: bu teor y aşırma
üstadı Malthus da (nüfus teor s , baştanbaşa utanmazca b r aşırmadır) 1815’te kend s ne maletm şt .
Anderson le aynı zamanda ve ondan bağıms z olarak West tarafından gel şt r len bu teor , 1817 yılında
R cardo tarafından genel değer teor s ne bağlanmış ve o andan başlayarak bütün dünyada R cardo’nun
teor s d ye tanınmış ve 1820 yılında John Stuart M ll’ n babas James M ll tarafından vülgar ze ed lm şt ;
ve ensonu, her okul çocuğunun b ld ğ orta-malı b r dogma hal ne gelen bu teor y , John Stuart M ll le
d ğerler y nalem şlerd . John Stuart M ll’ n, her durumda “d kkate değer” otor tes n neredeyse bütünüyle
böyles ne qu d-pro-quos’a [yanlış anlamlara -ç.] borçlu olduğu da, yadsınılamaz b r gerçekt r.
BEŞİNCİ KISIM
MUTLAK VE NİSPİ ARTI-DEĞER ÜRETİMİ

___________

ONALTINCI BÖLÜM
MUTLAK VE NİSPİ ARTI-DEĞER

EMEK-SÜRECİNİ, soyut tar hsel b ç mler nden bağımsız, nsan le doğa


arasındak b r süreç olarak ncelemeye başladık (bkz. Yed nc Bölüm).
Orada (s. 197) şöyle dem şt k: “Eğer emek-sürec n n tümünü, sonucu
açısından, ürün açısından ncelersek, hem araçların, hem de emek konusunun
üret m araçları olduğu, ve emeğ n kend s n n üretken b r emek olduğu açıkça
görülür.” Ve aynı sayfada 7 nolu d pnotta şunu ekled k: “Üretken emeğ n ne
olduğunu yalnız emek-sürec açısından bel rlemeye yarayan bu yöntem, h ç
b r zaman kap tal st üret m sürec ne doğrudan doğruya uygulanamaz.” ş md
bu konuyu daha gen ş şek lde nceleyeceğ z.
Emek-sürec tamamen b reysel olduğu sürece, b r ve aynı emekç ,
sonradan ayrılacak olan bütün şlevler kend s nde b rleşt r r. K ş , doğal
nesneler , kend geç m ç n elde ederse, o [sayfa 519] k ş y yalnız kend s
denetl yor demekt r. Daha sonra başkalarının denet m altına g rer. Tek b r
nsan, kend beyn n n denet m altında gene kend kaslarını harekete
geç rmeks z n doğa üzer nde b r ş yapamaz. Doğal bedende kafa le el n
b rb rler ne bağlı olması g b , emek-sürec de el emeğ n kafa emeğ le
b rleşt r r. Sonraları bunlar b rb rler nden ayrılırlar, hatta can düşmanı
olurlar. Ürün, b rey n doğrudan ürünü olmak-tan çıkar ve, kolekt f emekç n n
ürett ğ toplumsal b r ürün, yan her-b r , emek konusu üzer ndek şlemler n
az ya da çok b r parçasını yapan b r emekç topluluğunun ortak ürünü hal n
alır. Emek-sürec n n bu ortaklaşa (cooperat ve) n tel ğ , g tg de daha bel rl
hale geld kçe, bunun zorunlu sonucu olarak, b zdek , üretken emek ve bunu
sağlayan üretken emekç kavramı gen şl k kazanmış olur. Üretken b ç mde
çalışmak ç n artık el le çalışmanız da gerekmez, kolekt f emekç n n b r
parçası olmanız, onun yer ne get receğ alt şlevlerden b r tanes n yapmanız
yeterl d r. Üretken emeğ n yukarda ver len lk tanımı, yan madd nesneler n
üret m n n asıl n tel ğ nden çıkartılan tanımı, bütünüyle alındığında, kolekt f
emekç ç n de hâlâ doğrudur. Ama onu oluşturan üyeler teker teker
alındığında artık geçerl ğ n y t r r.
Bununla b rl kte, öte yandan, b z m üretken emek kavramımızda b r
daralma oluyor. Kap tal st üret m, yalnızca meta üret m değ l, esas olarak
artı-değer üret m d r. Emekç , kend s ç n değ l, sermaye ç n üret r, Bu
nedenle, artık yalnızca üretmes yetmez. Artı-değer üretmek de zorundadır.
B r tek, kap tal st ç n artı-değer üreten, böylece sermayen n kend s n
gen şletmes ç n çalışan emekç üretkend r. Madd nesneler üret m n n
dışında kalan b r alandan örnek alırsak, b r öğretmen, öğrenc ler n kafaları
üzer nde emek harcamasının yanısıra, eğer okul sah b n zeng nleşt rmek ç n
de eşek g b çalışıyorsa, üretken b r emekç sayılır. Okul sah b n n,
sermayes n , sos s fabr kası yer ne öğret m fabr kasına yatırmış olması h ç
b r şey değ şt rmez. Demek, oluyor k , üretken emekç kavramı, yalnızca, ş
le yararlı etk arasındak , emekç le emek ürünü arasındak b r l şk y
anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda, tar hsel gel şmeden doğan ve şç ye,
doğrudan doğruya artı-değer yaratma aracı damgası vuran özgül b r
toplumsal üret m l şk s n de anlatıyor. Bu nedenle, üretken emekç olmak
tal h değ l tal hs zl k eser d r. Teor tar h n n ele alınacağı IV. K tapta, klas k
ekonom pol t kç ler n [sayfa 520] artı-değer üret m n , her zaman ç n, üretken
emekç n n ayırded c n tel ğ hal ne get rd kler daha açıkça görülecekt r. Bu
nedenle de, bunların üretken emekç tanımı, artı-değer n n tel ğ üzer ndek
düşünceler le b rl kte değ ş r. F zyokratlar yalnız tarımsal alanda harcanan
emeğ n üretken olduğunda ısrar ederler, çünkü onlara göre yalnız bu emek,
artı-değer sağlar. Böyle söylemeler n n neden de, onlar ç n artı-değer n
ancak rant b ç m nde varolmasıdır.
İşgününün, emekç n n kend emek-gücünün değer ne eş t b r değer
ürett ğ noktanın ötes ne uzatılması ve bu artı-emeğe sermaye tarafından
elkonulması, şte bu, mutlak artı-değer üret m d r. Kap tal st s stem n genel
dayanağını ve n sp artı-değer üret m n n çıkış noktasını bu oluşturur. N sp
artı-değer üret m , şgününün, gerekl -emek ve artı-emek d ye zaten k kısma
bölünmüş olduğunu öngörür. Artı-emeğ uzatmak ç n gerekl -emek, ücret n
eşdeğer n daha kısa zamanda üretmey sağlayan yöntemlerle kısaltılır.
Mutlak antı-değer üret m , tamamen şgününün uzunluğuna bağlıdır; oysa
n sp artı-değer üret m , ş n tekn k sürec n ve toplumun b leş m n kökünden
değ şt r r. Bu nedenle o, kend s ne özgü yöntemler , araçları ve koşullarıyla
b rl kte, emeğ n şeklen sermayen n egemenl ğ altına g rmes yle sağlanan
temel üzer nde kend l ğ nden doğup gel şen özgül b r üret m tarzını, yan
kap tal st üret m tarzını öngörür. Bu gel şme sırasında, emeğ n sermayeye bu
b ç msel bağımlılığı, yer n , zamanla gerçek bağımlılığa bırakır.
Artı-emeğ n üret c den doğrudan doğruya ve zorla alınmadığı ve
üret c n n kend s n n de henüz sermayen n b ç msel boyunduruğu altına
g rmed ğ bazı ara b ç mlere, burada değ n lmekle yet n lecekt r. Bu g b
b ç mlerde, sermaye, henüz emek-sürec n doğrudan doğruya denet m altına
almış değ ld r. Elzanaatları le tarımı esk geleneksel b ç m le sürdüren
bağımsız üret c ler n yanıbaşında, bunların üzer nde asalaklar g b beslenen
tefec ya da tüccar, tefec sermayes ya da tüccar sermayes vardır. B r
toplumda bu tür sömürünün egemen oluşu hal nde, kap tal st üret m tarzına
burada yer olmaz; ne var k , bu üret m tarzına, tıpkı ortaçağın sonlarında
olduğu g b , geç c b r b ç m olarak h zmet edeb l r. Ensonu, modern “ev
sanay nde” göster ld ğ g b , büyük sanay n arka planında, bazı ara b ç mler
tamamen değ ş k görünüşler altında yer yer ortaya çıkab l rler. [sayfa 521]
B r yandan, mutlak artı-değer üret lmes ç n, emeğ n sermayeye yalnızca
şek l olarak bağlı olmasının, örneğ n daha önce kend hesabına ya da b r
ustanın yanında çırak olarak çalışan elzanaatçılarının, b r kap tal st n
doğrudan denet m altında ücretl emekç hal ne gelmes n n yett ğ n , öte
yandan da n sp artı-değer üretme yöntemler n n aynı zamanda mutlak artı-
değer üretme yöntemler olduğunu görmüş bulunuyoruz. Bu kadarla da
kalmıyor, şgününün ölçüsüz derecede uzatılması, büyük sanay e özgü b r
ürün olarak ortaya çıkıyor. Genel dey şle, özgül kap tal st üret m tarzı, bütün
b r üret m koluna, ve daha da öteye, bütün öneml üret m kollarına egemen
hale gel r gelmez, salt b r n sp artı-değer üretme aracı olmaktan çıkar. O
zaman, genel ve toplumsal olarak, egemen üret m b ç m hal n alır. N sp
artı-değer üretmen n özel b r yöntem olarak etk nl ğ n , ancak, lk n daha
önce yalnızca şeklen sermayen n egemenl ğ altında olan sanay kollarını ele
geç rd ğ , yan yayıldığı ölçüde; k nc olarak, ele geç rd ğ sanay ler n
üret m yöntemler ndek değ ş kl kler yoluyla devr m yapmaya devam ett ğ
ölçüde koruyab l r.
B r açıdan, mutlak ve n sp artı-değer arasındak herhang b r ayrım,
hayal g b görünür. N sp artı-değer, şgününü, emekç n n kend s n n
varolması ç n gerekl emek-zamanının ötes nde mutlak uzatılmasına
zorladığı ç n mutlaktır. Mutlak artı-değer se, emeğ n üretkenl ğ nde, gerekl
emek-zamanını, şgününün ancak b r kısmını oluşturacak b ç mde b r gel şme
olmasını şart koştuğu ç n n sp d r. Ama artı-değer n hareket şekl n d kkate
aldığımızda, bu özdeşl k görüntüsü kaybolur. Kap tal st üret m tarzı b r kez
kurulup genelleşt m , artı-değer oranında b r yükselmen n sözkonusu olduğu
durumlarda, mutlak ve n sp artı-değer arasındak fark kend s n bell eder.
Emek-gücüne değer n n ödend ğ n varsayarsak, şu seçenekle karşı karşıya
gel r z: emeğ n üretkenl ğ le normal yoğunluğu bel rl se, artı-değer oranı,
ancak şgününün f len uzatılmasıyla yükselt leb l r; öte yandan, şgününün
uzunluğu bell se, bu yüksel ş, ancak şgününü oluşturan kısımların, yan
gerekl -emek le artı-emeğ n n sp büyüklükler nde b r değ ş kl k yapmakla
sağlanab l r; burada, eğer ücretler, emek-gücünün değer n n altına
düşmüyorsa, ya emeğ n üretkenl ğ nde, ya da yoğunluğunda b r değ şme
olmasını gerekt r r.
Eğer emekç , bütün zamanını, kend s ve soyu ç n gerekl [sayfa 522] geç m
araçlarının üret m ne vermek sterse, başkaları ç n bedavadan çalışacak
zaman kalmaz. Emeğ bell b r üretkenl k dereces ne ulaşmadan,
kullanab leceğ böyle b r fazla zaman olmaz; böyle fazladan b r zaman
olmayınca da, ne artı-emek olur ve, bu nedenle de, ne de kap tal stler, köle
sah pler , feodal beyler, tek sözcükle, büyük mülk sah pler sınıfı.833
Böylece, artı-değer n doğal b r temele dayandığı söyleneb l r; ancak bu,
b r k msen n kend varlığı ç n gerekl olan emeğ kend sırtından atıp b r
başkasının sırtına yüklemes n mutlak şek lde önleyecek doğal b r engel n
bulunmadığı şekl nde çok genel b r anlamda alınmalıdır; tıpkı, örneğ n, b r
nsanı d ğer b r nsanın et n yemekten alıkoyacak aşılamaz doğal engeller n
bulunmaması g b .834 Emeğ n üretkenl ğ n n tar h ç ndek bu gel şmes yle,
bazan yapıldığı g b , h ç b r m st k düşünce arasında b r bağ kurulmaması
gerek r. Ancak nsanların, kend ler n hayvanların bulunduğu düzey n üzer ne
çıkartmalarından ve böylece de emekler n n br ölçüde
toplumsallaşmasından sonradır k , b r n n artı-emeğ n n, b r d ğer n n varlık
koşulu olduğu durumlar ortaya çıkmıştır. Uygarlığın şafağında, emeğ n
kazandığı üretkenl k azdır, ama, aynı şek lde, gereks nmeler n karşılama
araçları tarafından ve onlarla b rl kte gel şen gereks nmeler de azdır.
Ayrıca, bu lk dönemde, toplumun, başkalarının emeğ yle yaşayan kes m ,
doğrudan doğruya üret c olan k tle le karşılaştırıldığında, son derece
küçüktür. Emeğ n üretkenl ğ ndek gel şmeyle b rl kte toplumdak bu küçük
kes m de, hem mutlak ve hem de n sp olarak artmıştır.835 Bundan başka,
sermaye, beraber nde get rd ğ l şk lerle b rl kte, uzun b r gel şme sürec n n
ürünü olan ekonom k b r topraktan doğar. Sermayen n temel ve çıkış noktası
h zmet n gören emeğ n üretkenl ğ , doğanın değ l, b nlerce yılı kucaklayan
b r tar h n armağanıdır.
Toplumsal üret m n az ya da çok gel şm ş şekl b r yana, emeğ n
üretkenl ğ f z ksel koşullarla da engellen r. Bütün bunlar, [sayfa 523] nsanın
kend yapısı (ırk vb.) le doğal çevres ne bağlanab l r. Dış f z ksel koşullar
k büyük ekonom k sınıfa ayrılırlar, (1) geç m araçlarındak doğal zeng nl k,
yan ver ml topraklar, balık dolu sular vb.: ve (2) çağlayanlar, ulaşıma
elver şl neh rler, kereste, maden, kömür vb. g b emek araçları şekl nde
doğal zeng nl k. Uygarlığın şafağında ağır basan b r nc sınıf doğa
zeng nl ğ d r, daha yüksek gel şme aşamasında se k nc sınıf. Örneğ n,
İng ltere le H nd stan, ya da ant kçağlarda At na ve Korent le Karaden z
kıyıları karşılaştırılab l r.
Karşılanmaları zorunlu doğal gereks nmeler n sayısı ne kadar az, toprağın
ver ml l ğ le kl m n elver şl l ğ ne kadar fazla olursa, üret c n n yaşaması
ve devamı ç n gerekl emek-zamanı da o kadar kısa, olur. Bu yüzden de,
emeğ n n, başkaları ç n harcayab leceğ kısmı, kend s ç n harcadığı
kısımdan o kadar büyük olab l r. D odorus, çok önceler , esk Mısırlılar le
lg l olarak buna şaret etm şt : “Çocuklarını yet şt rmek ç n katlandıkları
zahmet ve masraf nanılmayacak kadar az. Onlar, çocuklar ç n elaltındak en
bas t şeyler p ş r yorlar; bunlara ayrıca pap rus sapının ateşte
kızartılab lecek alt kısımlarını ver yorlar; bataklık b tk ler n n kök ve
saplarını, ç ğ, haşlanmış ya da kızartılmış olarak yed r yorlar. Hava o kadar
yumuşak k , çocukların çoğu ayakkabısız ve çıplak dolaşıyorlar. Böylece
çocuklar büyüyünceye kadar, babalarına y rm drahm den fazlaya
malolmuyor. Mısır nüfusunun bu kadar fazla olmasının başlıca neden bu
olduğu g b , bu denl büyük yapıtların yaratılmasının da neden budur.”836 Ne
var k , esk Mısır’ın dev yapıları, nüfusun çokluğundan çok, bunun serbestçe
kullan lab lecek kısmının büyüklüğü sayes nde gerçekleşt r lm şt r. Tıpkı tek
başına b r emekç n n, gerekl emek-zamanı ne kadar kısa olursa, o derece
fazla artı-emek sağlayab lmes g b , çalışan nüfus ç n de aynı şey
söyleneb l r. Bu nüfusun, gerekl geç m araçlarının üret lmes ç n gerekl
olan kısmı ne kadar az olursa, başka şlere ayrılab lecek kısmı da o kadar
fazla olur.
Kap tal st üret m b r kez varsayılınca, d ğer koşullar aynı kalmak üzere
ve şgününün uzunluğu bell olduğuna göre artı-emek m ktarı, emeğ n f z ksel
koşullarına, özell kle de toprağın ver ml l ğ ne bağlı olarak değ ş r. Ama bu,
h ç b r zaman, en [sayfa 524] ver ml toprağın, kap tal st üret m tarzının
gel şmes ç n en uygun ortam olduğu anlamına gelmez. Bu üret m tarzı,
nsanın doğa üzer ndek egemenl ğ ne dayanır. Doğa, çok cömert olduğu
yerlerde, “yürüme dönem ndek çocuk g b nsanın el nden tutar”. Doğa,
nsana, kend s n gel şt rmes ç n herhang b r zorunluluk yüklemez.837
Sermayen n anayurdu, bol b tk örtüsü le örtülü trop k bölgeler değ l, ılımlı
bölgelerd r. Toprağın yalnızca ver ml l ğ değ l, özell kler ndek farklılık,
doğal ürünler ndek çeş tl l k, mevs mlerdek değ ş kl k, toplumsal
şbölümünün f z ksel temel n oluşturur ve, doğal çevres ndek bu
değ ş kl kler, nsanı, gereks nmeler n , yetenekler n , emek araçlarını ve
tarzlarını çeş tlend r p çoğaltmaya ter. İnsan el yle doğal b r kuvvet
toplumun denet m altına alma ve onu tutumlu b r şek lde kullanma, gen ş
ölçüde bu güce sah p ya da egemen olma zorunluluğudur k , sanay tar h nde
lk en kes n rolü oynamıştır. Mısır, Lombard ya, Hollanda ya da H nd stan ve
İran’dak sulama şler bunun örnekler d r;838 buralarda nsan el yle açılan
kanallarla yapılan sulama, yalnız toprak ç n vazgeç lmez suyu sağlamakla
kalmaz, aynı zamanda, yamaçlardan sürükley p get rd ğ yararlı m neraller
de ona katar. İspanya le S c lya’da, Arap egemenl ğ sırasında, sanay
alanında gel şmen n sırrı, onların kurmuş oldukları sulama tes sler d r.839
[sayfa 525]
Uygun doğal koşullar, b ze yalnızca b r olanak sağlar; yoksa, ne artı-
emeğ , ne de dolayısıyla artı-değer ve artı-ürünü hazır durumda b ze
vermez. Emeğ n doğal koşullarındak farkın sonucu, aynı m ktarda emeğ n
farklı ülkelerde farklı büyüklüktek gereks nme k tles n 840 karşılamasında ve
dolayısıyla, d ğer bakımlardan benzer olan koşullar altında gerekl emek-
zamanının farlı olmasında görülür. Bu koşullar, artı-emeğ , yalnızca doğal
sınırlar olarak etk ler, yan emeğ n başkaları ç n harcanmaya
başlanab leceğ noktanın bel rlenmes nde rol oynarlar. Sanay dek
lerlemelerle orantılı olarak, bu doğal sınırlar ger ler. Emekç n n kend
yaşamını kazanması ç n çalışma hakkını, karşılığında artı-emek ödeyerek
satınaldığı b z m Batı Avrupa toplumumuzda, artı-ürün sağlamanın, nsan
emeğ n n özünde bulunan b r n tel k olduğu f kr kolayca kök salab l r.841
Ama, örneğ n, ormanlarda sago ağacının kend l ğ nden yet şt ğ Asya
Takımadalarının doğusundak adalarda yaşayan b r yerl y düşünel m. “Ağaç
üzer nde b r del k açarak özsuyun olgunlaştığını anlayan yerl ler, ağacı
gövdes nden keserek b rkaç parçaya ayırırlar; özsu çıkartılır, suyla
karıştırılır ve süzülür: artık n şasta olarak kullanılmaya hazır demekt r. B r
ağaç, genel olarak , 300 l bre ve bazan da 500, 600 l bre n şasta ver r. Orada
nsanlar ormana g d p, y yecekler ekmekler n tıpkı b z m yakacak
odunumuzu kest ğ m z g b kes p alırlar.”842 Ş md d yel m böyle b r doğulu
ekmek [sayfa 526] kes c s n n, bütün gereks nmeler n n karşılanması ç n
haftada 12 saat çalışması gereks n. Doğa, ona bol bol boş zaman armağan
etm şt r. Bu boş zamanı kend s ç n üretken b r b ç mde kullanab lmes b r
d z tar hsel olaydan sonradır; bunu, yabancılar ç n artı-emek şekl nde
harcaması se, b r dış zorlamayı gerekt r r. Kap tal st üret m buraya g r nce,
saf adam, belk de, tek b r şgününün ürününü kend s ne ayırab lmek ç n
haftada altı gün çalışmak zorunda kalacaktır. Doğanın cömertl ğ onun ş md
n ç n haftada altı gün çalışmak zorunda kaldığını, ya da n ç n beş günlük artı-
emek sağlamak durumuna düştüğünü açıklamaz. O, yalnızca, onun gerekl
emek-zamanının haftada n ç n b r gün olarak sınırlandığını açıklar. Ama onun
artı-ürünü, h ç b r zaman nsan emeğ n n özünde bulunan g zl b r n tel kten
doğmamaktadır.
Böylece, yalnız, emeğ n tar h boyunca gel şen toplumsal üretkenl ğ değ l,
aynı zamanda, doğal üretkenl ğ de, kend s yle b rleşt ğ sermayen n
üretkenl ğ g b görünüyor.
R cardo, artı-değer n kaynağı le h ç b r zaman lg lenmem şt r. Artı-
değer , ona göre, toplumsal üret m n doğal şekl olan kap tal st üret m
tarzının özünde bulunan b r şey olarak ele almıştır. Ne zaman emeğ n
üretkenl ğ n ele alsa, onda artı-değer n neden n değ l, bu değer n
büyüklüğünü bel rleyen neden araştırmaktadır. Öte yandan r kardocu okul,
emeğ n üretkenl ğ n , kârı (artı-değer d ye okuyun) doğuran neden olarak
açıkça lân etm şt r. Ne olursa olsun, bu, ürünün f yatını, üret m mal yet n
aşan kısmının değ ş m nden, ürünün değer n n üstünden satılmasından ler
geld ğ n öne süren merkant -l stlere göre, gene de b r gel şmed r. Ne var k ,
r kardocu okul bu sorundan kaçınmış, onu çözümlemem şt r. Aslında bu
burjuva kt satçıları, artı-değer n kaynağı g b yakıcı b r sorunu çok fazla
kurcalamanın pek tehl kel olduğunu çgüdüler yle pek haklı olarak
farketm şlerd r. Pek , R cardo’yu vulgar ze eden zley c ler n n zavallıca
kaçamaklarını becer ks zce y neleyerek, R cardo’dan yarım yüzyıl sonra,
merkant l st-lere üstün olduğunu büyük b r c dd yetle dd a eden John Stuart
M ll’e ne demel ?
M ll d yor k : “Kârın neden , emeğ n kend s n sağlaması ç n gerekl
olandan fazlasını üretmes d r.” Buraya kadar yen b r şey yok, esk öykü; ama
kend s nden de b r şey katmak steyen M ll devam ed yor: “Teorem şöyle de
koyab l r z: sermayen n [sayfa 527] kâr sağlamasının neden , bes nler n,
g ys ler n, malzeme ve araçların, bunların üret lmeler ç n gerekl olan
zamandan daha uzun süre dayanmalarıdır.” M ll, burada, emek-zamanının
süres le onun ürünü olan şeyler n süreler n karıştırmaktadır. Bu görüşe
göre, ürünü yalnızca b r gün dayanan b r fırıncı, şç ler nden, ürünler 20 yıl
ya da daha fazla dayanan b r mak ne yapımcısı kadar kâr sızdıramayacaktır.
B r kuş yuvasının ömrü, bu yuvanın yapımı ç n geçen süreden kısaysa,
kuşkusuz, kuşların, yuva olmaksızın yaşamak zorunda kalacakları doğrudur.
Bu temel gerçek saptandıktan sonra, M ll, merkant l stler üzer ndek
üstünlüğünü kurmaya geç yor. “Gördüğümüz g b ” d ye devam ed yor, “kâr,
değ ş m olayından değ l, emeğ n üretken gücünden doğuyor; ve b r ülken n
toplam kârı, değ ş m olsun olmasın, da ma emeğ n üretken gücünün
sonucudur. Uğraşlar arasında b r bölümne olmasaydı, alım da satım da
olmazdı, ama gene de kâr olurdu.”. Demek k , M ll’e göre, değ ş m,
kap tal st üret m n genel koşulları olan alım ve satım, yalnız raslantıya bağlı
b r olaydır, emek-gücü alınmadan ve satılmadan da kâr da ma pekâlâ
olab l r!
“Eğer” d ye devam ed yor, “b r ülken n şç ler , ortak olarak,
ücretler nden yüzde-y rm fazla üret mde bulunsalar, f yatlar ne olursa olsun,
kâr yüzde-y rm olacaktır.” Bu, b r yandan az raslanan b r toto-loj d r; çünkü
eğer şç ler kap tal st ç n %20’l k b r artı-değer üret rlerse, kap tal st n
kârı, şç ler n toplam ücretler ne oranla 20 : 100 olur. Öte yandan, “kârın
yüzde-y rm olacağını” söylemek tamamen yanlıştır. Kârlar, yatırılan toplam
sermaye üzer nden hesaplandığı ç n da ma daha az olacaktır. Örneğ n,
kap tal st, 400 sterl n üret m araçlarına, 100 sterl n ücretlere olmak üzere
500 sterl n yatırsa ve artı-değer oranı da %20 olsa, kâr 20 : 500 olur; yan
%20 değ l, %4 olur.
Bunun ardından M ll’ n, farklı tar hsel toplumsal üret m b ç mler n ele
alma yöntem n ortaya koyan parlak b r örnek gel r. “Ben, pek az st sna
dışında, her yerde görülen, şç ler le kap tal stler n ayrı sınıflar hal nde
bulunmalarını evrensel b r şey olarak kabul ed yorum; yan şç lere yapılan
ödemeler n tamamı dah l, bütün harcamaların kap tal st tarafından
yapıldığını varsayıyorum.” Yeryüzünde henüz yalnızca st sna b r şek lde
varolan b r durumu her yerde görmek, herhalde gar p b r göz yanılmasıdır.
Ama b z devam edel m – M ll “Onun böyle [sayfa 528] yapmasının kalıtsal b r
zorunluluk olmadığını” kabul etmeye hazırdır.843* Ters ne: “Emekç ,
ücret n n zorunlu gereks nmeler aşan kısmını, ve hatta, eğer el nde geç c
gereks nmeler n karşılayacak kadar para varsa tümünü almak ç n üret m n
tamamlanmasına kadar bekleyeb l r. Ama bu durumda emekç , üret m n
yürütülmes ç n gerekl paranın b r kısmını sağlamakla, bu şte b r ölçüde
gerçek b r kap tal stt r.” M ll daha da ler g derek, zorunlu gereks nmeler
ç n kend kend s ne avans vermekle kalmayıp üret m araçlarına da yatırım
yapan emekç n n, aslında, kend kend s n n ücretl emekç s olduğunu da
söyleyeb l rd . Bununla da yet nmey p, Amer kalı mülk sah b köylünün,
efend s yer ne kend s hesabına angarya ş yapan b r köleden başka b r şey
olmadığını da söyleyeb l rd .
Böylece, b ze, kap tal st üret m n varolmamakla b rl kte gene de da ma
mevcut bulunduğunu açıkça kanıtlad ktan sonra M ll, bunun ters n de, yan
kap tal st üret m n varolduğu zaman b le mevcut olmadığını tanıtlayacak
kadar tutarlıdır. “Ve b r öncek durumda b le (ücretl emekç olan şç ye,
kap tal st n gerekl bütün tüket m maddeler n sağladığı durum) şç ye aynı
gözle (yan b r kap tal st olarak) bakılab l r; emeğ n p yasa f yatının altında
b r f yatla (!) verd ğ ç n aradak bu farkı (?) şverene borç verd ğ ve fa z
le b rl kte ger aldığı söyleneb l r vb..”844 Aslında, şç , emeğ n ,
kap tal ste, hafta sonunda p yasa f yatını elde etmek üzere d yel m b r hafta
boyunca bedava olarak avans ver r; ve şte bu durum, M ll’e göre şç y
kap tal ste dönüştürüyor. Düzlük yerlerde küçücük tümsekler tepe g b
görünür; bugünkü burjuvaz n n ahmaklık ovaları, yüce zekalarının yüksekl ğ
le ölçülmek gerek r. [sayfa 529]

833 “Patron-kap tal stler n ayrı b r sınıf olarak valoluşları, emeğ n üretkenl ğ ne bağlıdır.” (Ramsay, l.c.,
s. 206.) “Eğer her nsanın emeğ ancak kend y yeceğ n üretmeye yetecek kadar olsaydı, mülk yet d ye
b r şey olmazdı.” (Ravenstone, l.c., s. 14, 15.)
834 Son hesaplara göre, yeryüzünün keşfed lm ş kısımlarında, hâlâ en az 4.000.000 yamyam vardır.
835 “Amer ka’da yabanıl kızılder l ler arasında, hemen hemen her şey emekç n nd r; yüzün 99 kısmı
emeğ n hesabına yazılır. İng ltere’de emekç , belk üçte- k b le alamaz.” (The Advantages of the East-
Ind a Trade etc., s. 73.)
836 D odorus, l.c., L. I., eh. 80.
837 “İlk” (doğal servet) “son derece soylu ve kârlı olduğu ç n, nsanları, umursamaz, mağrur yapar ve
her türlü aşırılıklara götürür; oysa k nc s , d kkatl olmaya, b lg ye, sanata ve pol t kaya zorlar.”
(England’s Treasure by Fore gn Trade. Or the Balance our Fore gn Trade s the Rule of our
Treasure. Wr tten by Thomas Mun, of London, Marchant, and now publ shed for the commen
good by h s John Mun, London, 1669, s. 181, 182.) “B r halk topluluğu ç n, üzer nde beslenme ve
g y nme gereks nmeler n n büyük ölçüde kend l ğ nden karşılandığı ve kl m n ve g y nme ve barınma ç n
pek az şey yapılmasına gerek gösterd ğ ya da z n verd ğ b r toprak parçasına bırakılmış olmaktan daha
büyük b r lanet düşünem yorum ... bunun karşıtı olan aşırı b r durum da olab l r. Emek harcanmasıyla
üzer nde herhang b r şey üret lemeyen b r toprak, emek harcanmaksızın bol ürün veren toprak kadar
kötüdür.” ([N. Forster,] An Enqu ry nto the Causes of the Present H gh Pr ce of Prov s ons, Lond.
1767, s. 10.)
838 N l’ n yüksel p alçalmasını önceden hesaplama zorunluluğu, Mısır gökb l m n yarattı ve bununla
b rl kte rah pler, tarımın yönet c s olarak egemen oldular. “Le solst ce est le moment de l’année où
commence la crue du N l, et celu que les Egypt ens ont dû observer avec le plus d’attent on. ... C’éta t
cette année trop que qu’ l leur mporta t de marquer pour se d r ger dans leurs opérat ons agr coles. Ils
dutent donc chercher dans le c el un s gne apparent de son retour.” [“Gündönümü, yılın, N l’ n
kabarmasının başladığı ve Mısırlıların çok büyük b r d kkatle gözlemleme zorunda kaldıkları anıdır. ...
Tarım şler nde kend ler n yönetmek ç n bel rlenmes öneml olan, şte bu trop k yıldı. Bu nedenle, gökte,
onun dönüşünü gösteren b r şaret arama zorunda kaldılar.”] (Cuv er, D scours sur les révolut ons du
grobe, ed. Hœfer, Par s 1863, s. 141.)
839 H nd stan’da devlet n, küçük ve b rb r yle l şk s z üret m b r mler üzer ndek kudret n n madd
temeller nden b r s , suların kullanılmasının düzenlenmes d . H nd stan’ın müslüman yönet c ler , bunu,
kend ler n n yer ne geçen İng l zlerden daha y anlamışlardı. Bengal eyalet n n Or ssa bölges nde b r
m lyondan fazla H ntl n n yaşamına malolan 1866 kıtlığını anımsamak bu konuda yeterl d r.
840 “Yeryüzünde, aynı emek m ktarıyla, aynı sayıdak gerekl tüket m maddeler n aynı bollukta
sağlayan k ülke yoktur. İnsanların gereks nmeler , yaşadıkları ülke kl m n n sertl ğ ya da sıcaklığı le
artar ya da eks l r; bu nedenle, çeş tl ülkelerde yaşayan nsanların zorunlu olarak yürütmek durumunda
oldukları t caret ve kt sadın oranı aynı olmadığı g b , aralarındak farkın dereces , sıcaklığın ya da
soğukluğun dereces nden ayrı hesaplanamaz; buradan şu genel sonuca ulaşılab l r k , bell sayıda nsan
ç n gerekl emek m ktarı soğuk kl mlerde en fazla, sıcak kl mlerde en azdır; çünkü, bunların lk nde
nsanların yalnız g yecek gereks nmeler daha fazla olmakla kalmaz. toprak da k nc s ne göre daha fazla
şlenmeye gerek göster r.” (An Essay on the Govern ng Causes of the Natural Rate of Interest,
Lond. 1750. s. 59.) Bu çığır açıcı mzasız yapıtın yazarı J. Mass e’d r. Hume, fa z teor s n buradan
almıştır.
841 “Chaque trava l do t” (bu aynı zamanda, d ro ts et devo rs du c toyen [yurttaşın hak ve
görevler -ç.]’ n yurttaşların hak ve görevler n n b r kısmı g b de görünür) “la sser un excédant” [“Her
emeğ n b r fazlalık bırakması gerek r.” -ç.] Proudhon, [P.-J. Prouhdon, Systéme des Contrad ct ons
économ ques, ou ph losoph e de la m sère, t. 1, Par s 1846, s. 73.]
842 F. Schouw, D e Erde, d e Pflanzen und der Mensch, 2. Aufl., Le pz g 1854, s. 148.
843 * Marx’ın 28 Kasım 1878 tar hl mektubunda, N. F. Dan elson’a yaptığı tavs yeye göre,
“Yeryüzünde” sözler yle başlayan ve “kabul etmeye hazırdır” sözler yle b ten bu pasajın son kısmının
şöyle anlaşılması gerek r: “Bunun böyle olmasının, emekç ler le kap tal stler n ayrı sınıflar hal nde olduğu
b r ekonom k s stemde b le, mutlak b r zorunluluk olmadığını Mr. M ll kabul etmeye hazırdır.” – Rusça
baskısına Marks zm-Len n zm Enst tüsünün notu.
844 J. St. M ll, Pr nc ples of Pol. Econ., Lond. 1868, s. 252-53 pass m. [Yukardak pasajlar,
Kap tal’ n Fransızca baskısına göre çevr lm şt r. -F.E.]
ONYEDİNCİ BÖLÜM
EMEK-GÜCÜ FİYATINDA VE ARTI-DEĞERDE
BÜYÜKLÜK DEĞİŞMELERİ

EMEK-GÜCÜNÜN değer , ortalama emekç n n yaşaması ç n gerekl ,


alışılagelen tüket m maddeler n n değer yle bel rlen r. Bu gerekl tüket m
maddeler n n m ktarı, bell b r toplumun bell b r dönem nde b l nd ğ ç n
değ şmeyen b r büyüklük olarak kabul ed leb l r. Değ ş kl k gösteren, bu
m ktarın değer d r. Emek-gücünün değer n n bel rlenmes nde etk l olan
ayrıca k etmen daha vardır. Bunlardan b r s , emek-gücünün, üret m tarzına
bağlı olarak değ şen gel şme g derler ; d ğer de, doğal çeş tl l ğ , erkek ve
kadın, çocuk ve yet şk n emek-gücü arasındak farklardır. Bu farklı emek-
gücü çeş tler n n kullanılması, üret m tarzıyla zorunlu hale gelen b r
kullanılma, emekç n n a les n n yaşama mal yet nde ve yet şk n erkeğ n
emek-gücünün değer nde büyük b r farklılık yaratır. Ne var k , bu her k
etmen de aşağıdak ncelemem z n dışında bırakılacaktır.84511a [sayfa 530]
(1) Metaların değerler üzer nden satıldıklarını; (2) emek-gücü-nün
f yatının zaman zaman değer n n üzer ne yükseld ğ n , ama h ç b r zaman
bunun altına düşmed ğ n varsayıyorum.
Bu varsayımlara dayanılarak, artı-değer le emek-gücü f yatının n sp
büyüklükler n n, üç şey tarafından bel rlend ğ n görmüştük; (1) şgünü
uzunluğuna ya da emeğ n büyüklüğünün gen şl ğ ne; (2) emeğ n normal
yoğunluğuna, yoğunluk yönünden büyüklüğüne, bell b r sürede bell b r
m ktarda emek harcanmasına; (3) emeğ n üretkenl ğ ne, üret m koşullarındak
gel şme dereces ne bağlı olarak aynı m ktarda emeğ n bell b r sürede, daha
çok ya da daha az ürün sağlamasına. Üç etmenden b r n n değ şmeyen,
k s n n değ şen, ya da k s n n değ şmeyen b r n n değ şen ve ensonu her
üçünün de aynı zamanda değ şen olmalarına göre çok farklı düzenlemeler n
olab leceğ açıktır. Bu etmenler n aynı anda değ şmeler hal nde,
herb r ndek değ ş kl ğ n m ktarı ve yönü farklı olab leceğ ne göre, bu
düzenlemeler n sayısı da artar. Aşağıda yalnızca bell başlı düzenlemeler
gözden geç r lecekt r.

I. İŞGÜNÜ UZUNLUĞU İLE EMEK YOĞUNLUĞU DEĞİŞMİYOR


EMEĞİN ÜRETKENLİĞİ DEĞİŞİYOR

Bu varsayımlara göre, emek-gücünün değer le artı-değer n büyüklüğü,


üç yasa tarafından bel rlen r.
(1) Bell uzunluktak b r şgünü, emeğ n üretkenl ğ ve onunla b rl kte
ürünün k tles ve üret len her metaın f yatı ne denl değ ş rse değ şs n, da ma
aynı m ktarda değer yaratır.
Eğer on k saatl k b r şgününde yaratılan değer, d yel m altı ş l n se,
üret len malların k tles , emeğ n üretkenl ğ le b rl kte değ şse b le, varolan
tek sonuç, altı ş l n n tems l ett ğ değer n, daha çok ya da daha az sayıda
mala dağılmasıdır.
(2) Artı-değer le, emek-gücünün değer , karşıt yönlerde değ ş rler.
Emeğ n üretkenl ğ ndek b r değ şme, ondak artma ya da eks lme, emek-
gücü değer nde karşıt yönde, artı-değerde aynı yönde b r değ şmeye neden
olur.
On k saatl k b r şgününde yaratılan değer, değ şmeyen b r m k-tardır,
d yel m altı ş l nd r. Bu değ şmeyen m ktar, artı-değer [sayfa 531] le şç n n b r
eşdeğerle yer ne koyduğu emek-gücü değerler n topla-mına eş tt r. Eğer
değ şmeyen b r m ktar k kısımdan oluşuyorsa, bun-lardan b r eks lmeden
d ğer n n artamayacağı apaçıktır. Başlangıçta k kısım eş t olsun: 3 ş l n
değer nde artı-değer, 3 ş l n değer nde emek-gücü. Bu durumda, artı-değer
üç ş l nden k ş l ne nmeden, emek-gücünün değer üç ş l nden dört ş l ne
yükselemez; aynı şek lde, emek-gücünün değer üç ş l nden k ş l ne
düşmeden, artı-değer üç ş l nden dört ş l ne yükselemez. Demek k , bu
durumda, ne emek-gücü değer n n ve ne de artı-değer n mutlak
büyüklükler nde, bunların n sp , yan b rb r ne oranla büyüklükler nde, aynı
anda b r değ şme olmadan h ç b r değ ş kl k olmaz. Bunların aynı anda
yükselmeler ya da düşmeler olanaksızdır.
Ayrıca, emeğ n üretkenl ğ nde b r yükselme olmaksızın, emek-gücünün
değer düşemez ve dolayısıyla artı-değer yükselemez. Örneğ n, yukardak
durumda, emeğ n üretkenl ğ nde, esk den altı saatte üret len aynı m ktardak
gerekl tüket m maddes n ş md dört saatte üretecek kadar b r artış
olmaksızın, emek-gücünün değer , üç ş l nden k ş l ne düşemez. Öte
yandan, emeğ n üretkenl ğ nde, esk den altı saatte üret leb len aynı
m ktardak gerekl tüket m maddeler n n üret m ç n ş md sek z saat
gerekt ren b r düşme olmaksızın, emek-gücünün değer üç ş l nden dört ş l ne
çıkamaz. Bundan şu sonuç çıkar k , emeğ n üretkenl ğ nde b r artış, emek-
gücü değer nde b r düşmeye ve dolayısıyla artı-değerde b r yükselmeye
yolaçtığı halde, bu üretkenl kte b r azalma, emek-gücünün değer nde b r
yükselmeye ve artı-değerde b r düşmeye neden olur.
Bu yasayı formülleşt r rken R cardo b r noktayı hmal etm şt r: artı-
değer n ya da artı-emeğ n büyüklüğündek b r değ şme, emek-gücü değer n n
büyüklüğünde ya da gerekl -emeğ n m ktarında ters yönlü b r değ şmeye
yolaçmakla b rl kte, bu, h ç b r zaman bunların aynı oranda değ şeceğ
anlamına gelmez. Bunlar aynı m ktarda artar ya da azalırlar. Ama bunların
orantılı artışları ya da azalışları, emeğ n üretkenl ğ nde değ şme olmadan
öncek lk büyüklükler ne bağlıdır. Emek-gücünün değer 4 ş l n, ya da
gerekl emek-zamanı 8 saat ve artı-değer 2 ş l n, ya da artı-emek 4 saat olsa
ve emeğ n üretkenl ğ ndek artış neden yle, emek-gücü değer 3 ş l ne ya da
gerekl -emek 6 saate düşse, artı-değer 3 ş l ne ya da artı-emek 6 saate
yüksel r. Aynı m ktar, 1 ş l n ya da [sayfa 532] 2 Saat, b r durumda eklenm ş,
d ğer nden çıkartılmıştır. Ama her k durumda da, büyüklüklerdek değ şme
oranı farklıdır. Emek-gücünün değer , 4 ş l nden 3 ş l ne, yan 1/4 ya da %25
kadar düştüğü halde, artı-değer, 2 ş l nden 3 ş l ne, yan 1/2 ya da %50 kadar
yüksel r. Buradan şu sonuç çıkar k , emeğ n üretkenl ğ nde bell b r değ şme
sonucu olarak artı-değerdek orantılı artma ya da eks lme, şgününün artı-
değer tems l eden kısmının başlangıçtak büyüklüğüne bağlıdır; bu kısım ne
kadar küçükse orantılı değ şme o kadar büyük, bu kısım ne kadar büyükse
orantılı değ şme o kadar azdır.
(3) Artı-değerdek artma ya da azalma da ma emek-gücünün değer ne
tekabül eden azalma ya da artmanın b r sonucu olup, asla neden değ ld r.846
İşgünü, değ şmeyen b r büyüklük olup değ şmeyen büyüklükte b r değerle
tems l ed ld ğ ne göre, artı-değer n büyüklüğündek her de-ğ şmeye, emek-
gücünün değer nde ters b r değ ş kl ğe tekabül ett ğ ne göre, ve emeğ n
üretkenl ğ nde b r değ ş kl k olmaksızın emek-gücü-nün değer nde b r
değ şme olamayacağına göre, bu koşullar altında, artı-değer n
büyüklüğündek her değ şmen n, emek-gücünün değer nde meydana gelen
ters ne b r büyüklük değ şmes nden doğacağı sonucu açık olarak çıkar.
Görmüş olduğumuz g b , emek-gücünün değer nde ve artı-değerde, bunların
n sp değer büyüklükler nde b r değ ş kl k olmadan, h ç b r mutlak büyüklük
değ şmes olamayacağına göre, emek-gücünün mutlak değer büyüklüğünde
daha önce b r değ ş kl k olmaksızın, bunların n sp büyüklükler nde herhang
b r değ ş kl ğ n olamayacağı sonucu çıkar.
Üçüncü yasaya göre, artı-değer n büyüklüğündek b r değ şme, emeğ n
üretkenl ğ ndek b r değ ş kl ğ n, emek-gücünün değer nde yarattığı b r
hareket n varlığını öngörür. Bu değ ş kl ğ n sınırı, emek-gücü-nün değ şen
değer le bel rlen r. Bununla b rl kte, koşullar bu yasanın şlemes ne
elver şl olsalar b le, bazı [sayfa 533] yan hareketler olab l r. Örneğ n:
üretkenl ğ n artması sonucu, emek-gücünün değer 4 ş l nden 3 ş l ne ya da
gerekl emek-zamanı 8 saatten 6 saate düşerse, emek-gücünün f yatı 3 ş l n 8
pen n n, 3 ş l n 6 pen n n ya da 3 ş l n 2 pen n n altına düşmeyeb l r, ve
dolayısıyla artı-değer, 3 ş l n 4 pen n n, 3 ş l n 6 pen n n, ya da 3 ş l n 10
pen n n üzer ne yükselmez. En alt sınırı 3 ş l n olan (emek-gücünün yen
değer ) bu düşüş m ktarı, b r yandan sermayen n baskısı, öte yandan şç n n
d renc le teraz n n kefeler ne koydukları n sp ağırlığa bağlıdır.
Emek-gücünün değer , bell m ktardak gerekl tüket m maddeler n n
değer yle bel rlen r. Emeğ n üretkenl ğ le b rl kte değ şen, bu tüket m
maddeler n n k tles değ l, değer d r. Bununla b rl kte, üretkenl ktek artış
neden yle, şç de, kap tal st de, emek-gücü f yatıyla artı-değerde herhang
b r değ ş kl k olmaksızın, aynı zamanda, bu tüket m maddeler nden daha
büyük b r m ktarını elde edeb l rler. Emek-gücünün değer 3 ş l n, gerekl
emek-zamanı 6 saat, artı-değer gene 3 ş l n, artı-emek 6 saat olsa ve, emeğ n
üretkenl ğ , gerekl -emeğ n artı-emeğe oranı değ şmeks z n k katına
çıkartılsa, ne artı-değer n, ne de emek-gücü f yatının büyüklüğünde b r
değ ş kl k olmaz. Bunun tek sonucu, bunlardan herb r , ş md , esk s n n k
katı olan kullanım-değer le tems l ed l r; ve bu kullanım-değerler ş md
esk s n n yarısı kadar ucuzdur. Emek-gücünün f yatı değ şmemekle b rl kte,
değer n n üzer ne çıkmış olab l r. Bununla b rl kte, eğer emek-gücünün
değer , yen değer le tutarlı en alt sınır olan 1 ş l n 6 pen ye değ l de, 2 ş l n
10 pen ye ya da 2 ş l n 6 pen ye düşmüş olsa, bü düşen f yat gene de, artan
b r zorunlu maddeler k tles n tems l eder. Bu şek lde, emeğ n
üretkenl ğ ndek artışla b rl kte, emek-gücünün f yatı sürekl olarak düşeb l r
ve bu düşüşün yanısıra, şç n n geç m araçları k tles nde sürekl b r büyüme
olur. Ama bu durumda b le, emek-gücünün değer ndek düşüş, artı-değerde
b r yükselmeye yolaçab l r ve böylece, şç le kap tal st n durumları
arasındak uçurum gen şlemeye devam edeb l r.847
Yukarda sözünü ett ğ m z üç yasayı, lk kez doğru olarak formül-leşt ren
R cardo olmuştur. Ama o da şu hatalara düşmüştür: [sayfa 534] (1) bu yasaların
geçerl olduğu özel koşulları, kap tal st üret m n genel ve başlıbaşına
yasaları olarak görmüştür. Ne şgününün uzunluğunda, ne de emeğ n
yoğunluğunda b r değ ş kl ğ d kkate almıştır; bu nedenle de, ona göre,
yalnızca b r değ şken etmen, yan emeğ n üretken-l ğ sözkonusu olab l r; (2)
bu hata, yaptığı tahl llere (1)’den çok daha fazla zararlı olmuştur; o da, artı-
değer , kâr, toprak, rantı vb. g b özel şek llerden bağımsız olarak
ncelemede, d ğer kt satçılardan daha fazla b r şey yapmamıştır. Bu yüzden,
artı-değer oranı le lg l yasaları, kâr oranı yasaları le karıştırmıştır. Kâr
oranı, daha önce de söyled ğ m z g b , artı-değer n, yatırılan toplam
sermayeye oranıd r; artı-değer oranı se, artı-değer n, değ şen sermaye
kısmına oranı demekt r. D yel m, 500 sterl nl k b r sermayen n (S), 400
sterl n hammaddelerden, emek araçlarından, vb. (s), 100 sterl n şç
ücretler nden (d) baret olsun; artı-değer (a) = 100 sterl n olsun. Bu durumda
artı-değer oranı a/d=100/100=%100, ama kâr oranı a/s= 100/500=%20 olur. Ayrıca,
kâr oranının, artı-değer oranını h ç etk lemeyen koşullara da bağlı
bulunab leceğ besbell d r. III. K tapta [c ltte], bell b r artı-değer oranı le
çeş tl kâr oranlarını elde edeb leceğ m z ve bell koşullar altında çeş tl
artı-değer oranlarının, tek b r kâr oranında fadeler n bulab leceğ n
göstereceğ m.

II. İŞGÜNÜ DEĞİŞMİYOR


EMEĞİN ÜRETKENLİĞİ DEĞİŞİYOR
EMEĞİN YOĞUNLUĞU DEĞİŞİYOR

Emeğ n yoğunluğunda artış, bell b r sürede, emeğ n harcanmasında artış


demekt r. Bu nedenle, şgününün uzunluğu aynı olmak üzere, daha yoğun b r
emekle geçen b r şgünü, daha az yoğun b r şgününe göre, daha fazla üründe
maddeleş r. Emeğ n üretkenl ğ ndek artışın, bell uzunluktak b r şgününde
daha fazla ürün sağlayacağı da doğrudur. Ne var k , bu k nc durumda,
herb r ürünün değer , daha az emeğe malolduğu ç n düşer; b r nc durumda
se, her k ürün daha öncek kadar emeğe malolduğu ç n, değer değ şmeden
kalır. Ürünler n sayısı, burada, f yatlarında b r düşme olmadan artmıştır;
sayıları le b rl kte f yatları toplamı da büyümüştür. Ama üretkenl ğ n
artması hal nde bell b r değer, daha büyük b r ürün k tles ne dağılır. Demek
k , şgününün uzunluğu değ şmeden yoğunluğu artmış b r günlük emek, daha
fazla b r [sayfa 535] değerde somutlaşıyor ve paranın değer değ şmem şse
(faha b yük m ktarda para le tems l ed l yor. Yaratılan değer, emeğ n
yoğunluğunun toplumsal ortalamadan sapması ölçüsünde b r değ ş kl k
göster yor. Öyleyse, bell uzunluktak b r şgünü, artık, değ şmeyen değ l,
değ şen b r değer yaratıyor; 12 saatl k normal yoğunluktak b r şgününde
yaratılan değer, d yel m 6 ş l n olsun, ama yoğunluğun artmasıyla yaratılan
değer, 7, 8 ş l n ya da daha fazla olab l r. B r günlük emekle yaratılan
değer n, sözgel ş 6 ş l nden 8 ş l ne yükselmes yle, bu değer n k kısmı,
yan emek-gücü f yatı le artı-de-ğer de, aynı zamanda, eş t ya da eş t
olmayan m ktarlarda artab l r. Bunların her k s de aynı anda 3 ş l nden 4
ş l ne çıkab l r. Burada, emek-gücünün f yatındak artış, bu f yatın zorunlu
olarak emek-gücü-nün değer üzer ne yükseld ğ anlamını taşımaz. Ters ne,
bu f yattak b r yüksel ş bu değerdek b r düşüşle b rl kte olab l r. Emek-
gücü f yatındak artışın, daha da hızlanan aşınma ve yıpranmayı
karşılamadığı durumlarda, bu durum ortaya çıkar.
Gel p geç c st snalar dışında, emeğ n üretkenl ğ ndek b r değ ş kl ğ n,
emek-gücünün değer nde ve dolayısıyla artı-değer n büyüklüğünde b r
değ şmeye, ancak lg l sanay kollarında elde ed len ürünler n, şç ler n
alışılagelen tüket m malları arasında bulunması hal nde yolaçtığını b l yoruz.
Ele alınan durumda, bu koşul, sözkonusu değ ld r. Çünkü, değ ş kl ğ r ,
emeğ n süres nde ya da yoğunluğunda olması hal nde, yaratılan değer n
büyüklüğünde, bu değer n somutlaştığı malın n tel ğ ne bağlı bulunmayan b r
değ ş kl k da ma olur.
Emeğ n yoğunluğu, bütün sanay kollarında aynı anda ve eş t derecede
artacak olsa, bu yen ve daha yüksek derecede yoğunluk, toplum ç n normal
derece hal ne gel r ve ayrıca hesaba katılacak b r şey olmaktan çıkar. Ama
bu durumda b le, emeğ n yoğunluğu çeş tl ülkelerde farklı olur ve değer
yasasının uluslararası uygulanışında değ ş k durumlara yolaçab l r. B r
ulusun daha yoğun olan şgünü, başka b r ulusun daha az yoğun olan şgününe
oranla, daha fazla m ktarda b r para le tems l ed leb l r.848 [sayfa 536]

III. EMEĞİN ÜRETKENLİĞİ VE YOĞUNLUĞU DEĞİŞMİYOR.


İŞGÜNÜ UZUNLUĞU DEĞİŞİYOR

İşgünü k şek lde değ şeb l r: uzatılab l r ya da kısalt lab l r. El m zdek


ver lerden ve 531. sayfada yapılan varsayımların sınırları çers nde
aşağıdak yasaları elde edeceğ z:
(1.) İşgünü, uzunluğu le orantılı olarak, daha büyük ya da daha küçük
m ktarda değer yaratır; böylece bu, değ şmeyen değ l, değ şen b r değer
m ktarıdır.
(2.) Artı-değer n büyüklüğü le emek-gücünün değer arasındak
l şk dek her değ ş kl k, artı-emeğ n ve dolayısıyla artı-değer n mutlak
büyüklüğündek b r değ ş kl kten ler gel r.
(3.) Emek-gücünün mutlak değer , ancak, artı-emeğ n uzatılmasıyla emek-
gücünün yıpranması ve aşınması üzer nde yapılan b r tepk n n sonucu olarak
değ şeb l r. Bu nedenle, bu mutlak değerdek , her değ ş kl k, artı-değer n
büyüklüğündek değ şmen n b r neden değ l, b r sonucudur.
B z, şgününün kısaltıldığı durumla konuya g r yoruz.
(1.) Yukarda bel rt len koşullar altında şgününde yapılan b r kısaltma,
emek-gücü değer ve onunla b rl kte gerekl emek-zamanında b r değ ş kl k
yapmaz. Bu, artı-emek le artı-değer azaltır. Bu sonuncunun mutlak
büyüklüğü le b rl kte n sp büyüklüğü, yan bunun emek-gücünün aynı kalan
değer büyüklüğüne oranla büyüklüğü de düşer. Ancak, emek-gücünün
f yatını, değer n n altına düşürmek suret yle, kap tal st, kend s n zarardan
kurtarab l r.
İşgününün kısaltılmasına karşı her zaman öne sürülen bütün t razlar,
bunun, b z m burada varolduğunu varsaydığımız koşullar altında
gerçekleşt ğ n kabul eder, oysa gerçekte durum bunun tam ters d r: emeğ n
üretkenl ğ le yoğunluğundak değ şmeler, şgününde yapılan b r kısaltmadan
ya önce ya da hemen sonra görülür.849
(2.) İşgününün uzatılması. D yel m, gerekl emek-zamanı 6 saat, ya da
emek-gücü değer 3 ş l n olsun; aynı şek lde artı-emek 6 saat ya da artı-değer
3 ş l n olsun. Bu durumda şgününün tümü 12 saatt r ve 6 ş l nl k b r değerde
somutlaşmıştır. Ş md , eğer şgünü 2 saat uzatılır ve emek-gücünün f yatı
aynı kalırsa, artı-değer, hem mutlak, hem de n sp olarak artar. Emek-
gücünün değer nde [sayfa 537] mutlak b r değ ş kl k olmamakla b rl kte, n sp
b r düşüş göster r. I.’de varsayılan koşullar altında, emek-gücünün n sp
değer büyüklüğü, bunun mutlak büyüklüğünde b r değ şme olmadan
değ şem yordu. Burada, ters ne, emek-gücünün değer ndek n sp büyüklük
değ şmes , artı-değer n mutlak büyüklüğündek b r değ şmen n sonucudur.
B r günlük emeğ n ç nde somutlaştığı değer, o günün uzunluğu le b rl kte
arttığına göre, artı-değer le emek-gücünün f yatının da aynı zamanda ya eş t
ya da eş t olmayan m ktarlarda yükseleb leceğ açıktır. Bu eşzamanlı artış, o
halde k durumda olab l r: b r s , şgününün f len uzatılması; d ğer , böyle
b r uzatma olmaksızın, emeğ n yoğunluğunda b r artma olması le.
İşgününün uzatılması hal nde, emek-gücünün f yatı, bu f yat nom nal
olarak değ şmed ğ ve hatta yükseld ğ halde, değer n n altına düşeb l r.
Emek-gücünün günlük değer , anımsanacağı üzere, normal ortalama süres ya
da şç ler arasındak normal yaşam süres le, bedensel bakımdan oluşmuş
maddes ne tekabül edecek b r nsan yapısına uygun düşecek şek lde, harekete
dönüşümü le ölçülür.850 Uzatılan b r şgününün kaçınılmaz b r sonucu
olarak, emek-gücünün fazla yıpranmaması, b r noktaya kadar, daha yüksek
b r ücret ödenerek telaf ed leb l r. Ama bu noktadan sonra yıpranma ve
aşınma, geometr k d z hal nde artar ve emek-gücünün normal olarak
yen den-üret m ve görev n yer ne get rmes ç n gerekl koşullar altüst olur.
Emek-gücünün f yatı le sömürülme dereces , ortak b r ölçü le ölçüleb l r
m ktarlar olmaktan çıkarlar.

IV. EMEĞİN SÜRESİNDE, ÜRETKENLİĞİNDE VE


YOĞUNLUĞUNDA AYNI ANDA DEĞİŞMELER
Burada çok sayıda değ ş k düzenlemeler n olab leceğ açıktır.
Etmenlerden k s değ şeb l r, üçüncü aynen kalır, ya da üçü de aynı anda
değ şeb l r. Bunlar aynı ya da farklı derecelerde, aynı ya da karşıt yönlerde
değ şeb l rler ve sonuçta bu değ ş kl kler b rb rler n bütünüyle ya da kısmen
dengelerler. Bununla b rl kte, 1, II ve III’te ver ler) sonuçlar gözönünde
bulundurularak, mümkün olan her durumun tahl l kolaydır. Her etmen ,
sırasıyla değ şen [sayfa 538] ve d ğer k s n değ şmeyen etmenler olarak ele
alarak, mümkün olan her düzenlemen n sonucu bulunab l r. Bu nedenle, b z,
burada yalnız k öneml durum üzer nde kısaca duracağız.

(1.) Emeğ n üretkenl ğ ndek azalmayla


aynı anda şgününün uzaması

Emeğ n üretkenl ğ ndek azalmadan sözederken, b z, burada, ürünler ,


emek-gücünün değer n bel rleyen sanay kollarına şaret ed yoruz; örneğ n,
toprağın üretkenl ğ n n azaltması sonucu emeğ n üretkenl ğ nde azalma ve
toprak ürünler n n pahalılaşması g b . B r şgününü 12 saat, yaratılan değer 6
ş l n olsun; bunun yarısı emek-gücünün değer n yer ne koymakta, d ğer
yarısı artı-değer oluşturmaktadır. D yel m, topraktan elde ed len ürünler n
pahalılaşması sonucu emek-gücünün değer 3 ş l nden 4 ş l ne yüksel yor ve
bu nedenle de gerekl emek-zamanı 6 saatten 8 saate çıkıyor. İşgününün
uzunluğunda eğer b r değ ş kl k olmazsa, artı-emek 6 saatten 4 saate, artı-
değer 3 ş l nden 2 ş l ne düşer. Eğer şgünü 2 saat uzar, yan 12 saatten 14
saate çıkarsa, artı-emek 6 saat, artı-değer 6 ş l n olarak kalır, ama artı-değer,
gerekl emek-zamanıyla ölçülen emek-gücü değer ne oranla düşer. Eğer
şgünü 4 saat uzatılır, yan 12 saatten 16 saate çıkartılırsa, artı-değer le
emek-gücü değer n n, artı-emek le gerekl -emeğ n n sp büyüklükler
değ şmez, ama artı-değer n mutlak büyüklüğü 3 ş l nden 4 ş l ne, artı-emek 6
saatten 8 saate yüksel r, %331/3’ük b r artış olur. Demek k , emeğ n
üretkenl ğ düşerken, aynı zamanda, şgününün uzaması hal nde, artı-değer n
mutlak büyüklüğü aynı kaldığı halde n sp büyüklüğü azalab l r; n sp
büyüklüğü değ şmeden kaldığı halde mutlak büyüklüğü artar; ve şgününün
uzaması sonucu, her k s de artab l r.
1799 le 1815 yılları arasındak dönemde, y yecek maddeler
f yatlarındak artış, İng ltere’de, ücretlerde nom nal b r artışa yolaçtı, oysa
gerekl tüket m maddeler le fade ed len gerçek ücretler düşmüştü. West le
R cardo, bu olaydan, tarımsal alandak emeğ n üretkenl ğ ndek azalman n,
artı-değer oranında b r düşmeye yolaçtığı sonucunu çıkartmışlar, ve yalnız
hayaller nde varolan bu varsayımı, ücret n, kârın ve toprak rantının n sp
büyüklükler konusundak öneml ncelemeler n çıkış noktası yapmışlardı.
Ama aslında artı-değer, o sırada, emeğ n yoğunluğundak artış ve [sayfa 539]
sgününün uzaması sayes nde hem mutlak ve hem de n sp olarak artmıştı.
İşgününün nsafsızca uzatılmasının b r hak olarak yerleşmes , şte bu döneme
raslar;851 bu dönem, özell kle, burada sermaye b r k m yle, şurada sefalet n
hızla artmasıyla karakter ze, ed l r.852

(2.) Emeğ n yoğunluğunda ve üretkenl ğ nde


artmayla aynı anda şgününün kısalması

Emeğ n üretkenl ğ nde yükselme ve yoğunluğunda artış, her k s de


benzer etk ler yaratır. Bunların her k s de, bell b r sürede üret len mal
k tles n artırır. Bu nedenle her k s de, emekç n n kend s ç n gerekl -geç m
araçlarını ya da bunların eşdeğerler n üretmes ç n harcamak zorunda
olduğu şgünü bölümünü kısaltır. İşgününün asgar uzunluğu, bu zorunlu, ama
kısaltılmış bölümüyle saptanır. Eğer şgününün tamamı bu bölümün uzunluğu
kadar daralmış olsa, artı-emek ortadan kalkardı; böyle b r sonuç, sermaye
rej m altında tamamen olanaksızdır. Ancak kap tal st üret m b ç m n n
ortadan kaldırılmasıyla, şgününün uzunluğu gerekl [sayfa 540] emek-zamanına
nd rgeneb l r. Ama bu durumda b le, bu süre, sınırlarını gen şletecekt r.
Bunun neden b r yandan, “gerekl geç m araçları” kavramının büyük ölçüde
gen şlemes , emekç n n tamamen farklı b r yaşam düzey ne ulaşma çabasıdır.
Öte yandan, bunun neden , ş md artı-emek sayılanın, o zaman gerekl -emek
sayılmasıdır; bununla, yedek ve b r k m ç n b r fonu oluşturan emeğ
kasted yorum.
Emeğ n üretkenl ğ ne kadar artarsa, şgünü o kadar kısaltılab l r; ve
şgünü ne kadar kısaltılırsa, emeğ n yoğunluğu o kadar artab l r. Toplumsal
b r açıdan, emeğ n üretkenl ğ emeğ n harcanmasındak tasarrufla aynı
oranda artar, ve böylece yalnız üret m araçlarında b r ta-sarruf sağlamakla
kalınmaz, tüm yararsız emek harcamalarından da kaçınılmış olunur.
Kap tal st üret m tarzı, b r yandan her b reysel g r ş mde tasarrufu zorlarken,
öte yandan da, yarattığı anarş k rekabet s stem yüzünden, emek-gücü le
toplumsal üret m araçlarında en sınırsız sraflara neden olur; b z, burada,
bugün ç n vazgeç lmez görülen, ama aslında gereks z olan b r yığın ç n
yaratılmış olması üzer nde durmuyoruz.
Emeğ n yoğunluğu le üretkenl ğ bell se, toplumun madd üret m ç n
ayıracağı zaman o kadar kısadır ve dolayısıyla, ş n g tg de daha fazla ölçüde
toplumun bütün sağlıklı üyeler arasında eş t şek lde dağıtılması ve bell b r
sınıfın el nden, doğal emek yükünü kend omuzlarından kaldırıp toplumun
başka b r tabakasının omuzlarına yükleme gücünün alınması oranında, eldek
zamanın, b rey n z h nsel ve toplumsal yetenekler n serbestçe gel şt rmes ne
ayrılması mümkün olacaktır. Bu yönde şgününün kısaltılması, emeğ n
genelleşt r lmes nde, ensonu, b r sınıra ulaşmış olacaktır. Kap tal st
toplumda, halk k tleler n n bütün yaşamı emek-zamanına dönüştürülerek, tek
b r sınıfa bolca boş zaman sağlanır. [sayfa 541]

845 11a [Üçüncü Almanca baskıya not. – 316-319. [330-334.] sayfalarda ele alınan durum, burada
doğal olarak konu dışı bırakılmıştır. -F.E.]
846 Bu üçüncü yasaya MacCulloch, d ğerler yanında, şu saçmayı eklem şt r: kap tal st n öded ğ
verg ler n kaldırılması yoluyla, emek-gücünün değer nde b r düşme olmaksızın, artı-değerde b r artış -
olab l r. Oysa bu verg ler n kaldırılması, kap tal st n lk elden şç den sızdırdığı artı-değer m ktarında h ç b r
değ ş kl k yapmaz. Bu, yalnızca, bu artı-değer n, kend s le üçüncü şahıslar arasındak bölünme oranını
değ şt r r. Dolayısıyla, artı-değer le emek-gücü değer arasındak l şk de herhang b r değ ş kl k yapmaz.
Bu, nedenle, MacCulloch’un st snas , yalnızca onun kuralı yanlış anladığını tanıtlar; bu tal hs zl k,
R cardo’yu vülgerleşt r rken sık sık başına gelen b r şeyd r ve tıpkı, Adam Sm th’ vülgerleşt ren J. B.
Say’ın başına gelen tal hs zl ğe benzer.
847 “Sanay n üretkenl ğ nde, bell b r emek ve sermaye m ktarıyla, daha az ya da daha çok üret mde
bulunulmasına yolaçan b r değ ş kl k olduğu zaman, ücret payını tems l eden m ktar aynı kalırken bu payın
değ şeb leceğ , ya da ücret payı aynı kalırken bunu tems l eden m ktarın değ şeb leceğ açıktır.” ([J.
Cazer ove,] Outl nes of Pol t cal Economy, etc., s. 67.)
848 “D ğer şeyler aynı olmak koşuluyla, İng l z fabr katörü, bell b r sürede yabancı b r fabr katörden
öneml m ktarda daha fazla ş çıkartab l r; ve bu m ktar, buradak haftalık 60 saat le başka yerlerdek 72
ya da 80 saat dengeleyecek kadar olab l r.” (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1855, s. 65.) İng ltere le
Kıta Avrupası şsaatler arasındak bu farkı azaltmanın en şaşmaz yolu, Kıta Avrupasındak fabr kalarda
şgünü uzunluğunu b r yasa le kısaltmak olab l r.
849 “On Saatl k Yasanın yürürlüğe g rmes yle aydınlığa çıkan... dengeley c koşullar vardır.” (Rep. of
Insp. of Fact., 31st Oct., 1848. s. 7.)
850 “B r nsanın 24 saat ç nde sağlamış olduğu emek m ktarı, vücudunda meydana gelen k myasal
değ ş kler n ncelenmes yle yaklaşık olarak bulunab l r, çünkü maddedek değ ş kl ğe uğramış şek ller,
d nam k kuvvet n daha öncek hareket ve şley ş n bel rler.” (Grove, On the Correlat on of Phys cal
Forces, [London 1846, s. 308, 309.].)
851 “Tah l le emek nad ren atbaşı g derler; ama bunların b rb r nden ayrılmayacakları açık b r sınır
vardır. Emekç sınıfların pahalılık dönemler nde gösterd kler ve ücretler n düşmes ne yolaçan olağanüstü
çaba, tanıkların fadeler (yan , 1814-15 tar hl Parlamento Araştırma Kom syonu önünde ver len
fadelerde) bunların çok büyük erdeml k ş ler olduğunu ve sermayen n büyümes ne kesenkes yardım
ett kler n ortaya koymuştur. Ama nsanca duygular taşıyan h ç k mse bunların sürekl ve karşılıksız
olmasını steyemez. Geç c b r çare olarak bunlar, hayranlığa layık, k mselerd r, ama sürekl faal yet
hal nde olduktarı takd rde, y yeceğ n n en son sınırlarına t lm ş b r ülke halkının bu durumundan
doğab lecek sonuçlara benzer sonuçlar doğururlar.” (Malthus, Inqu ry nto the Nature and Progress of
Rent, Lond.. 1815, s. 48, not.) Malthus’un, k tapçığının b r başka yer nde de d kkat çekt ğ b r gerçeğ n,
çalışma saatler n n uzatılması üzer nde ısrarla durmasının bütün onuru kend s ne a tt r, oysa R cardo le
d ğerler ne berbat gerçekler karşısında b le, şgünü uzunluğunun değ şmezl ğ n bütün araştırmalarının
temel yapmışlardır. Ama Malthus’un h zmet ett ğ tutucu çıkar çevreler , onun, şgününün sınırsız b r
şek lde uzamasıyla b rl kte, mak nelerdek olağanüstü gel şmeler n, kadınlarla çocukların sömürülmes n n,
kaçınılmaz olarak, şç sınıfının büyük b r kısmını “fazlalık” hal ne get receğ n ve bunun, hele savaş ve
İng ltere’n n dünya pazarındak tekel sona er nce kesenkes olacağını görmekten alıkoymuşlardır. Bu
“aşırı-nüfus”u, kap tal st, üret m n tar hsel yasaları yer ne, doğanın sonsuz yasaları le açıklamaya
kalkışmak, Malthus’un gerçek b r rah p g b hayran olduğu egemen sınıfların çıkarlarına kuşkusuz çok
daha uygun ve onunla çok daha uyumlu d .
852 “Savaş sırasında. sermaye artışının başlıca neden , her toplumda sayıları en fazla olan emekç
sınıfların daha fazla çaba harcamaları ve belk de daha büyük b r sefalete düşmeler d . Çet n ve güç
koşullar, daha fazla kadınla çocuğun şe g rmes n zorunlu hale get rm ş, aynı nedenle esk şç ler,
zamanlarının daha büyük b r kısmını, üret m artırmaya vermek durumunda kalmışlardır.” (Essays on
Pol. Econ., n wh ch are Illustrated the Pr nc pal Causes of Present Nat onal D stress, London
1830, s. 248.)
ONSEKİZİNCİ BÖLÜM
ARTI-DEĞER ORANI İÇİN ÇEŞİTLİ FORMÜLLER

ARTI-DEĞER oranının aşağıdak formüllerle tems l ed ld ğ n görmüş


bulunuyoruz:

Artı-değer a Artı-değer Artı-Emek


I.
Değ şmeyen Sermaye ( d ) = Emek-gücü Değer = Gerekl -emek

İlk k formülün değerler oranı olarak gösterd ğ şey , üçüncü formül, bu


değerler n üret mler ç n harcanan zamanların oranı şekl nde göstermekted r.
B r d ğer n tamamlayan bu formüller, tamamen kes n ve doğrudur. Bu
nedenle, b z, bunları, klas k ekonom pol t kte, b l nçs z olmakla b rl kte,
oldukça şlenm ş halde buluruz. Orada, aşağıdak türet lm ş formüllerle
karşılaşırız:

5* Artı-değer Artı-ürün
II. Artı-emek = =
İşgünü Ürün Değer Toplam Ürün
[sayfa 542]
B r ve aynı oran burada sırayla emek-zamanları, bu emek-zamanlarının
somutlaştığı değerler ve çler nde bu değerler taşıyan ürünler n oranları
olarak fade ed lm şt r. “Ürün Değer ” sözü, burada, kuşkusuz, yalnızca b r
şgününde yaratılan yen değer anlamına gelmekted r ve ürünün değ şmeyen
değer kısmı, buna dah l ed lm yor.
Bütün bu formüllerde (II.), emeğ n gerçek sömürülme dereces ya da artı-
değer oranı yanlış fade ed lm şt r. İşgünü 12 saat olsun. Daha öncek
durumlardak aynı varsayımlarla, emeğ n sömürülme dereces aşağıdak
oranlarla tems l ed l r:

6 saat artı-emek 3 ş l nl k artı-değer


= = %100
6 saat gerekl -emek 3 ş l nl k değ şen sermaye

II. formüllerden çok daha farklı orantılar elde eder z,

6 saat artı-emek 3 ş l nl k artı-değer


= = %50
12 saatl k şgünü 3 ş l nl k yaratılan değer

Bu türet lm ş formüller, aslında, yalnızca, şgünü ya da üret len değer n


sermaye le şç arasında hang oranda bölüşüldüğünü fade ederler. Eğer
bunlar, sermayen n kend kend s n gen şletme dereces n n dolaysız fadeler
olarak ele alınırsa, şu yanlış yasa geçerl l k kazanır: Artı-emek ya da artı-
değer h ç b r zaman %100’e ulaşamaz.853 Çünkü artı-emek, şgününün, ya da
artı-değer, [sayfa 543] yaratılan değer n ancak b r kısmı olduğu ç n, artı-
emeğ n da ma zorunlu olarak şgününden, ya da artı-değer n yaratılan toplam
değerden, da ma daha az olması gerek r. Ne var k , 100 : 100’Iük b r orana
ulaşılması ç n bunların eş t olmaları gerek r. Artı-emeğ n bütün günü (yan ,
haftanın ya da yılın ortalama herhang b r günü) doldurab lmes ç n, gerekl -
emeğ n sıfıra düşmes gerek r. Ama gerekl -emek yokolunca, artı-emek de
yokolur, çünkü bu, gerekl -emeğ n yalnızca b r şlev d r. Bu nedenle, artı-emek/
İşgünü ya da /y aratılan-değer oranı 100/100 sınırına asla ulaşamaz. Hele 100+x/100
artı-değer

h ç yükselemez. Ama artı-değer oranı, emeğ n gerçek sömürü dereces ç n


h ç de böyle değ ld r. Örneğ n, L. de Lavergne tarafından yapılan b r
değerlend rmey ele alalım; buna göre, İng l z tarım şç s , ürününün854 ya da
bunun değer n n ancak 1/4’ n alıyor, buna karşılık kap tal ste (ç ftç ye) 3/4’ü
kalıyordu; gan met n daha sonra kap tal st le toprak sah b vb. arasında nasıl
bölüşüldüğünü h ç hesaba katmıyoruz. Bu duruma göre, İng l z tarım
emekç s n n artı-emeğ n n gerekl -emeğe oranı 3 : l’d r ve bu da %300’lük
b r sömürü oranı demekt r.
İşgününü değ şmeyen b r büyüklük olarak ele alma şekl ndek gözde
yöntem, II. formüller n kullanılmasıyla yerleş k b r durum aldı, çünkü bu
formüllerde artı-emek, da ma uzunluğu bell b r şgünü le karşılaştırılır,
yalnızca üret len değer n bölüşümü sözkonusu olduğu zaman da aynı şey
geçerl d r. Bell b r değerde gerçekleşm ş bulunan şgünü, zorunlu olarak
uzunluğu bell b r şgünüdür.
Artı-değer le emek-gücü değer n , yaratılan değer n parçaları olarak
gösterme alışkanlığı –bu, kap tal st üret m tarzının kend s nden doğan b r
alışkanlık olup, önen daha sonra açıklanacaktır– sermayeye özell ğ n
kazandıran asıl l şk y , yan değ şen sermayen n canlı emek-gücü le
değ ş m n , ve sonuçta, şç n n, ürünün dışında tutulmasını g zlemekted r.
Gerçekte olanın yer n , b r çağrışımın aldatıcı görüntüsü almakta ve sank
emekç le kap tal st, ürünü, üret m ne kattıkları farklı öğeler n oranına göre
aralarında paylaşmaktadır.855 [sayfa 544]
Ayrıca II. formüller her an I. formüllere çevr leb l r. Örneğ n, eğer
el m zde 6 saat artı-emek/12 saatl k şgünü orantısı var se, o halde gerekl emek-zamanı,
12 saatten 6 saatl k artı-emeğ n çıkarılması olduğu ç n şu sonucu elde
eder z:

6 saatl k artı-emek 100


=
6 saatl k gerekl -emek 100
Daha önce zaman zaman sözünü etm ş olduğum üçüncü b r formül daha
vardır:

Artı-emek Artı-emek Karşılığı Ödenmem ş Emek


= =
Emek-gücünün değer Gerekl -emek Karşılığı Ödenm ş Emek

Yukardak açıklamalardan sonra, artık, karşılığı ödenmem ş emek/karşılığı ödenm ş emek


formülüyle, kap tal st n emek-gücüne değ l, emeğe para öded ğ yanlış
sonucuna varılması artık mümkün değ ld r. Bu formül artı-emek/gerekl -emek
formülünün yalnızca yaygın b r fades d r. Kap tal st, emek-gücünün değer
le f yatı çakışmakta se, değer n öder ve bunun karşılığında, canlı emek-
gücü üzer nde tasarruf hakkını kazanır. Bu yararlanma k döneme ayrılır. B r
dönem boyunca emekç yalnız emek-gücünün değer ne eş t b r değer yaratır,
onun eşdeğer n üret r. Böylece kap tal st, emek-gücünün f yatı olarak
yatırdığı sermayeye karşılık aynı f yatta b r ürün elde eder. O, burada, tıpkı o
ürünü p yasadan hazır halde satınalmış g b d r. D ğer dönemde, artı-emek
dönem nde, emek-gücünün kullanılması, kap tal st ç n, ona b r eşdeğere
malolma-yan b r değer yarat r.856 Emek-gücünün böylece harcanması ona
bedavaya malolur. İşte bu bakımdan bu artı-emeğe, karşılığı ödenmem ş
emek den leb l r.
Sermaye, demek k , Adam Sm th’ n ded ğ g b , yalnızca emek üzer nde
egemen değ ld r, temelde karşılığı ödenmem ş emek [sayfa 545] üzer nde
egemend r. Her türlü artı-değer, sonradan (kâr, fa z, rant g b ) hang özel
b ç m alt nda b llurlaşırsa b llurlaşsın, özü bakımından, karşılığı ödenmem ş
emeğ n maddeleşmes d r. Sermayen n kend s n gen şletmes n n sırrı,
sonunda, başkalarının karşılığı ödenmem ş bel rl b r m ktarda emeğ
üzer ndek tasarruf yetk s olarak kend n açığa vurur. [sayfa 546]

853 Örneğ n bkz: Dr tter Br ef an, v. K rchmann von Rodbertus. W derlegung der R cardo’schen
Lehre von der Grundrente und Begründung e ner neuen Rententheor e, Berl n 1851. Bu yazıya
daha sonra döneceğ m; toprak rantı üzer ndek yanlış teor s ne karşın, kap tal st üret m n n tel ğ n
kavramıştır. [Üçüncü Almanca baskıya ek. Burada Marx’ın kend nden öncek ler , onlarda gerçek b r
lerleme ya da yen ve sağlam b r f k r bulduğu zaman nasıl övgüyle yargıladığını görüyoruz.
Rodbertus’un Rud. Meyer’e yazdığı mektupların daha sonraları yayınlanması Marx’ın yukardak övücü
sözler n n b r ölçüde sınırlandırılması gereğ n ortaya koymuştur. Bu mektuplarda şöyle b r pasaj geç yor:
“Sermaye yalnız emekten değ l, kend kend s nden de kurtarılmalıdır; bu en y şek lde, ancak, sanay c
kap tal st n g r ş mler n n, sermayen n ona yükled ğ ekonom k ve pol t k görevler d ye ele alınmakla,
sağladığı kâra se b r tür maaş gözüyle bakılmakla başarılab l r, çünkü b z, henüz başka b r toplumsal
kuruluşu b lm yoruz. Ama bu maaşlar düzenleneb l r, ve ücretlerden çok fazla b r kısmını alırlarsa
azaltılab l r. Marx’ın toplum çers nde yaptığı baskının –ben onun k tabına bu adı ver yorum– ger ye
püskürtülmes gerek r. ... Marx’ın k tabı, bütünüyle, sermayen n ncelenmes nden çok, sermayen n
bugünkü şekl ne karşı g r ş lm ş b r polem kt r ve o, bu şekl , sermaye kavramının kend s yle
karıştırmaktadır.” (Br efe, etc., von Dr. Rodbertus-Jagetzow, herausgg. von Dr. Rud. Meyer, Berl n
1881, Bd. I, s. 111, 48. Br ef von Rodbertus.) Rodbertus’un, “toplumsal mektupları”ndak o gözüpek
saldırılar şte böyles ne deoloj k bayağılıklar hal ne gelerek sönüp g tm şt r. -F.E.]
854 Ürünün, yalnızca yatırılmış bulunan değ şmeyen sermayey yer ne koyan kısmı, doğal olarak, bu
hesap ç nde yer almamıştır. İng ltere’n n körükörüne hayranı Mr. L. de Lavergne, kap tal st n payını, çok
yüksek görmekten fazla, çok düşük görmek eğ l m nded r.
855 Kap tal st üret m n bütün gel şm ş şek ller , kooperasyonun şek ller olduğu ç n, A. de Laborde’un
De l’Espr t d’Assoc at on dans tous les ntérets de la communauté, Par s 1818, adlı yapıtında yaptığı
g b , bunları uzlaşmaz çel şk l n tel kler nden soyutlamaktan ve tek b r s h rl sözle serbest şb rl ğ
şek ller ne dönüştürmekten daha kolay ne vardır. Yankee H. Carey, bu s h rl h ley , yer geld ğ nde,
kölel k s stem nden doğan l şk ler ç n b le başarıyla kullanır.
856 F zyokratlar artı-değer n sırrını çözememekle b rl kte, şu kadarını b l yorlardı: o, “ona satın-alma
yoluyla sah p olmadığı ve kend s n n satab ld ğ , bağımsız ve sten ld ğ g b kullanılab l r b r zeng nl kt r”.
(Turgot, Reflex ons sur la Format on et la D str but on des R chesses, s. 11.)
ALTINCI KISIM
ÜCRET

___________

ONDOKUZUNCU BÖLÜM
EMEK-GÜCÜ DEĞERİNİN YA DA FİYATININ
ÜCRETE DÖNÜŞMESI

BURJUVA toplumunun görünüşünde, şç n n ücret , emeğ n n f yatı


olarak, bell b r m ktarda emek ç n ödenen bell m ktarda para olarak
görünür. Böylece, herkes, emeğ n değer nden sözeder ve bunun para olarak
fades ne onun gerekl ya da doğal f yatı der. Öte yandan, emeğ n pazar
f yatından, yan onun doğal f yat n n üstünde ya da altında oynamalar
gösteren f yatlarıhdan sözederler.
Ama b r metaın değer ned r? Üret m ç n harcanan toplumsal emeğ n
nesnel şekl d r. Pek b z bu değer n m ktarını nasıl ölçüyoruz? Onda bulunan
emeğ n n cel ğ le. Öyleyse bu durumda, sözgel ş 12 saatl k şgününün
değer nasıl bel rlen r? 12 saatl k şgününde bulunan 12 çalışma saat le
demek, saçma b r totoloj olur.857 [sayfa 547]
Emeğ n, pazarda, b r meta olarak satılab lmes ç n, her şeyden önce,
satılmadan önce varolması zorunludur. Eğer emekç , emeğ ne bağımsız
nesnel b r varlık vereb lseyd , o, emek değ l, b r meta satmış olurdu.858
Bu çel şk lerden başka, paranın, yan gerçekleşm ş emeğ n canlı emekle
doğrudan değ ş m , ya kap tal st üret m temel üzer nde serbestçe
gel şmes ne henüz başlamış bulunan değer yasasını, ya da doğrudan doğruya
ücretl emeğe dayanan kap tal st üret m n kend s n ortadan kaldırırdı. 12
saatl k b r şgünü, kend s n örneğ n 6 ş l nl k b r para değer nde
somutlaştırır. Ya da eşdeğerler değ ş lmekted r ve o zaman, şç 12 saatl k
emeğ ç n 6 ş l n alır; emeğ n n f yatı ürününün f yatına eş t olur. Bu
durumda, emeğ n satınalana, herhang b r artı-değer üretmemekted r; 6 ş l n,
sermayeye dönüşmem şt r, kap tal st üret m n temel ortadan kalkar. Ne var
k , şç n n, emeğ n sattığı asıl temel budur, ve bu nedenled r k , onun emeğ ,
ücretl -emekt r. Ya da şç 12 saatl k emeğ ç n 6 ş l nden, yan 12 saatl k
emeğ n karşılığından daha az b r m ktar para alır. On k saatl k emek, 10, 6
vb. saatl k emek le değ ş lm şt r. Eş t olmayan m ktarların böylece
eş tlenmes yalnızca değer n bel rlenmes n ortadan kaldırmakla kalmaz.
Böyles ne kend kend n yoked c b r çel şk n n herhang b r şek lde, yasa
olarak fade ed lmes ya da formülleşt r lmes b le olanaksızdır.859 [sayfa 548]
Daha fazla emeğ n, daha az emekle değ ş lmes n bunların şek ller ndek
farka bağlamak, b r s n n gerçekleşm ş, d ğer n n canlı olduğunu söylemek
h ç b r yarar sağlamaz.860 Bu, b r metaın değer n n, onda f len gerçekleşen
emek m ktarıyla değ l, onun üret m ç n gerekl canlı emek m ktarıyla
bel rleneceğ n söylemek kadar saçmadır . B r meta, d yel m 6 şsaat n
tems l ed yor olsun. Aynı şey n 3 saatte yapılmasını sağlayacak b r buluş
ortaya çıksa, daha önce üret lm ş metaın değer b le yarıyarıya düşer. Ş md
bu meta, esk den gerekl olan 6 saatl k toplumsal emek yer ne 3 saatl k emeğ
tems l etmekted r. B r metaın değer n bel rleyen şey, onun üret m ç n
gerekl -emek m ktarıdır, yoksa bu emeğ n gerçekleşm ş şekl değ ld r.
Pazarda, para sah b le doğrudan doğruya yüzyüze gelen aslında emek
değ l, emekç d r. Onun sattığı, kend emek-gücüdür. Onun emeğ , f len
başlar başlamaz, artık, ona a t olmaktan çıkmıştır ve bunun ç n de bu emeğ n
ş md onun tarafından satılması sözkonusu olamaz. Emek, değer n özü, ve
değer n çk n ölçüsüdür, ama kend s n n değer yoktur.861
”Emeğ n değer ” fades nde, değer f kr yalnız tamamen s l n p g tmekle
kalmaz, üstel k tam ters ne döner. Bu, toprağın değer g b sanal b r faded r.
Bununla b rl kte, bu sanal fadeler, üret m l şk ler n n kend s nden
doğmaktadır. Bunlar, temel l şk ler n görüngüsel b ç mler ç n bulunmuş
kategor lerd r. Şeyler n kend ler n , çoğu zaman ters ne çevr lm ş görüntüler
ç nde açığa vurdukları, ekonom pol t k dışında bütün b l mlerce çok y
b l n r.862 [sayfa 549]
Klas k ekonom pol t k, “emeğ n f yatı” kategor s n fazla eleşt rmeden
günlük yaşamdan almıştır, ve yalnızca, bu f yatın nasıl bel rlend ğ sorusunu
sormakla yet nm şt r. Çok geçmeden, arz ve talep arasındak l şk dek
değ şmen n, emeğ n f yatı bakımından, d ğer bütün metalarda olduğu g b , bu
değ şmeler dışında, yan pazar f yatının bell b r ortalamanın üstünde ya da
altında gösterd ğ oynamalar dışında, h ç b r şey açıklamadığını farketm şt r.
Talep ve arz denge hal nde se, d ğer bütün koşullar aynı kalmak üzere, bu
f yat oynamaları sona erer. Ama bu durumda da, talep ve arz, artık b r şey
açıklamaz olur. Emeğ n f yatı, talep le arzın denge ç nde bulunduğu anda,
doğal f yatıdır ve arz-talep l şk s nden bağımsız olarak bel rlen r. Ve asıl
sorun, bu f yatın nasıl bel rlend ğ d r. Ya da, pazar f yatında daha uzun b r
oynamalar dönem , d yel m b r yıl ele alınsa, bunların b rb rler n telaf
ederek ortalama b r büyüklüğe, n speten kararlı b r m ktara ulaştıkları
görülür. Bunun da, doğal olarak, kend kend n g deren değ şmeler dışında
bel rlenmes gerek rd . Emeğ n pazardak geç c f yatlarına sonunda da ma
egemen olan ve onları düzenleyen bu f yatı, emeğ n “gerekl f yatı”
(f zyokratlar) ya da “doğal f yatı” (Adam Sm th), ancak, d ğer bütün
metalarda olduğu g b , emeğ n para olarak fade ed lm ş değer olab l r.
Ekonom pol t k, böylece, emeğ n gel p geç c f yatları dışında, emeğ n
değer ne nüfuz edeb leceğ n ummuştu. D ğer metalarda olduğu g b , bu değer
de, üret m mal yet le bel rlen yordu. Ama [sayfa 550] bu üret m mal yet
neyd ; şç n n üret m mal yet m , yan şç n n kend s n üretmek ya da
yen den üretmek ç n gerekl masraflar mıydı? Bu soru, ekonom pol t kte,
farkına varılmadan lk sorunun yer n aldı; çünkü, emeğ n üret m mal yet n n
bu şek lde aranması, durmadan b r da re ç nde dönüyor, onun dışına
çıkmıyordu. İkt satç ların emeğ n değer d ye adlandırdıkları şey, gerçekte
emekç n n k ş l ğ nde varolan emekten, b r mak nen n, yaptığı şten farklı
olması g b , şlev yle farklı olan emek-gücünün değer yd . Emeğ n pazar
f yatı le değer ded kler şey arasındak fark, bu değer n kâr oranıyla ve
emeğ n ürett ğ metaların değerler yle l şk s vb. üzer nde dururlarken,
yapılan tahl l n, yalnız-ca emeğ n pazar f yatından, onun varsayılan f yatına
ulaşacağını değ l, emeğ n bu değer n n de, sonunda emek-gücünün değer ne
dayandığını gösteren doğrultuda olduğunu h ç b r zaman farketmem şlerd r.
Klas k ekonom , kend tahl ller n n verd ğ sonuçların b l nc ne asla
varamamıştır; “emeğ n değer ” ve “emeğ n doğal f yatı” g b kategor ler ,
ncelemekte olduğu değer l şk ler ç n son ve yeterl fadeler olarak h ç
eleşt rmeden kabul etm ş ve böylece, daha sonra göreceğ m z g b , ç nden
çıkılmaz karışıklıklara ve çel şk lere düşmüş ve, lke olarak yal-nız
görünüşlere tapan vülger kt satçılara, yüzeysel ncelemeler ç n güvenl b r
hareket temel sağlamıştır.
Ş md de, emek-gücü değer n n (ve f yatının) bu ücret olarak dönüşmüş
koşul ç nde, kend ler n nasıl ortaya koyduklarını görel m.
Emek-gücünün günlük değer n n, emekç n n bell uzunluktak ömrüne ve
buna tekabül eden bell uzunluktak şgününe göre hesaplandığını b l yoruz.
Alışılagelen şgününün 12 saat, emek-gücünün günlük değer n n 3 ş l n
olduğunu ve bunun 6 saatl k emeğ tems l eden b r değer n para olarak
fades olduğunu varsayalım. Eğer emekç , 3 ş l n alıyorsa, 12 saat boyunca
şlev yapan emek-gücünün değer n alıyor demekt r. Ş md eğer, şgününün
bu günlük değer , b r günlük emeğ n değer olarak fade ed l rse, şu formülü
elde eder z: On k saatl k emeğ n 3 ş l nl k değer vardır. Böylece, emek-
gücünün değer , emeğ n değer n , ya da para olarak fade ed l rse onun
gerekl f yatını bel rlem ş oluyor. Öte yandan, eğer emek-gücünün f yatı
değer nden sapacak olursa, aynı şek lde, emeğ n f yatı da değer den len
şeyden sapmış olur. [sayfa 551]
Emeğ n değer , emek-gücünün değer n n yalnızca aklauygun olmayan b r
fades olduğu ç n, emeğ n değer n n da ma ürett ğ değerden daha küçük
olması zorunluluğu kend l ğ nden ortaya çıkar, çünkü kap tal st, da ma emek-
gücünü, kend değer n yen den üretmes ç n gereğ nden daha uzun süre
çalıştırır. Yukardak örnekte, 12 saat boyunca şlev yapan emek-gücünün
değer 3 ş l nd r ve bu değer n yen den-üret m ç n 6 saat gerekmekted r.
Oysa, emek-gücünün ürett ğ değer 6 ş l nd r, çünkü, aslında o, 12 saat
boyunca çalışmakta ve ürett ğ değer, kend değer ne değ l, faal yet hal nde
bulunduğu zamanın uzunluğuna bağlıdır. Böylece, daha lk bakışta saçma b r
sonuca ulaşıyoruz – 6 ş l nl k b r değer yaratan emek, 3 ş l nl k b r değere
sah pt r.863
Ayrıca şunu da görüyoruz: İşgününün yalnız b r bölümü –yan 6 saatl k
emek– ç n ödenen 3 ş l nl k değer, karşılığı ödenmem ş 6 saat de kapsayan
12 saatl k toplam şgününün değer ya da f yatı olarak görünmekted r. Demek
oluyor k , bu ücret-b ç m , şgününün gerekl -emek ve artı-emek, karşılığı
ödenm ş emek ve ödenmem ş emek d ye bölünmes yle lg l bütün zler s l p
yoked yor. Bütün emek, karşılığı ödenm ş emek olarak görünüyor.
Angaryada, şç n n864* kend s ç n harcadığı emek le, efend s ç n
harcadığı yükümlü emek, b rb r nden yer ve zaman olarak en açık şek lde
ayrıdır. Köle-emeğ nde se, şgününün, kölen n kend yaşaması ç n gerekl
tüket m maddeler n yer ne koyduğu kısmı, yan aslında yalnız kend s ç n
çalıştığı kısmı b le, efend s ç n harcadığı emek olarak görünür. Kölen n
bütün emeğ , karşılığı ödenmem ş emek olarak görünür.865 Ücretl -emekte
se, ters ne, artı-emek ya da karşılığı ödenmem ş emek b le, karşılığı
ödenm ş emek g b görünür. B r nde, kölen n kend s ç n harcadığı emeğ ,
mülk yet l şk s gözlerden g zler, d ğer nde, ücretl şç n n karşılığı [sayfa 552]
ödenmeyen emeğ n , para l şk s gözlerden g zler.
Emek-gücünün değer le f yatının ücret şekl ne ya da emeğ n kend s n n
değer ve f yatı şekl ne dönüştürülmes n n taşıdığı büyük önem böylece
anlayab l r z. Aslında varolan l şk ler görünmez hale get rmes b r yana, b r
de bunları tepetaklak gösteren b r görünüm şekl , hem emekç n n ve hem de
kap tal st n her türlü yasal kavramlarının, kap tal st üret m tarzm n her türlü
şaşırtmacalarının, özgürlük adına bütün gözboyamalarının, vülger
kt satçıların çeş tl mazur gösterme gevezel kler n n temel d r.
Ücret n sırrının çözülmes ç n tar hte uzun zaman geçmes gerekm şt r,
oysa bu görünüm şekl n n zorunluluğunu, ra son d’être’ ,866* anlamak kadar
kolay b r şey yoktur.
Sermaye le emek arasındak değ ş m, başlangıçta, kend s n d ğer bütün
malların alım ve satımı kılığında göster r. Alıcı, b r m ktar para ver r, satıcı
se paradan farklı n tel kte b r mal. Hukukçu kafası, bunda, olsa olsa, şu
eşdeğer formüllerde fades n bulan madd b r fark görür: “Do ut des, do ut
fac as, fac o ut des, fac o ut fac as.”867**
Ayrıca. Değ ş m-değer le kullanım-değer aslında ölçülemez şeyler
olduğu ç n, “emeğ n değer ”, “emeğ n f yatı” dey mler , “pamuğun f yatı”,
“pamuğun değer ” dey mler nden daha akıldışı görünmez-ler. Üstel k,
emekç ye, para, emeğ n harcadıktan sonra öden r. Ödeme aracı şlev yle
para, sağlanan nesnen n değer n ya da f yatını, yan bu özel durumda
sağlanan emeğ n değer n ya da f yatını daha sonra gerçekleşt r r. Ve ensonu,
emekç n n kap tal ste sağladığı kullanım-değer , aslında, kend emek-gücü
değ l, bunun şlev , terz l k, ayakkabıcılık, pl kç l k ş g b bell yararlı b r
şt r. Bu, aynı emeğ n, öte yandan, evrensel değer yaratma öğes olması ve
böylece d ğer bütün me-talardan farklı b r özell ğe sah p bulunması, sıradan
b r aklın kavrayışı ötes nded r.
Ş md , kend m z , 12 saatl k emek le, d yel m 6 saatl k emeğ n ürett ğ
değer olan 3 ş l n alan b r emekç n n yer ne koyalım. Onun ç n, aslında, bu
12 saatl k emek, bu 3 ş l n satınalmanın b r yoludur. Emek-gücünün değer ,
alışageld ğ geç m araçlarının değer ne bağlı olarak, 3 le 4 ş l n, ya da 3 le
2 ş l n arasında değ şeb l r; ya da eğer emek-gücünün değer değ şmeden
[sayfa 553] kalıyorsa, f yatı, değ şen arz-talep l şk ler sonucu, ya 4 ş l ne
çıkar ya da 2 ş l ne düşer. Ama da ma 12 saatl k emek harcamaktadır. Onun
aldığı eşdeğer n m ktarındak her değ şme, bu nedenle ona, 12 saatl k
emeğ n n değer ya da f yatındak zorunlu b r değ şme g b görünür. İşgününü
değ şmeyen b r büyüklük868 olarak ele alan Adam Sm th’ bu durum, geç m
araçlarının değer değ şse b le emeğ n değer n n aynı kalacağı ve bu yüzden
aynı şgününün emekç ç n kend s n daha çok ya da daha az parayla tems l
edeb leceğ g b yanlış b r dd ay öne sürmeye götürmüştür.
Ş md b r de kap tal st ele alalım. Kap tal st, elden geld ğ nce az
parayla, elden geld ğ nce çok emek elde etmek steyecekt r. Bu yüzden,
uygulamada onu lg lend ren tek şey, emek-gücü f yatıyla, bunun şlev n n
yarattığı değer arasındak farktır. B r de, ayrıca, her türlü metaı elden
geld ğ nce ucuza almaya çalışır ve düpedüz kandırmayı, b r şey değer n n
altında alıp, bu değer n üzer nde satmayı kend ne kâr b l r. Bu yüzden de,
eğer emeğ n değer d ye b r şey gerçekten varsa, ve o, bu değer n karşılığını
gerçekten öderse, sermaye d ye b r şey n olamayacağını, parasının
sermayeye dönüşemeyeceğ n h ç b r zaman göremez.
Üstel k, ücretler n gerçek hareket , ödenm ş emek-gücünün değer n
değ l, onun şlev n n, emeğ n kend s n n değer n n ödend ğ n tanıtlayan
görüngüler göster r. B z, bu görüngüler k büyük sınıfta toplayab l r z: (1.)
İşgünü uzunluğunun değ şmes yle ücretler n değ şmes . B r mak nen n b r
haftalığına k ralanmasının b r günlüğüne k ralanmasından daha fazla para
ödemey gerekt receğ ç n, mak nen n değer n n değ l de, onun yaptığı ş n
değer n n ödend ğ şekl nde de düşünüleb l r. (2.) Aynı ş yapan farklı
emekç ler n ücretler ndek b reysel farklar. B z, bu b reysel farkları, emek-
gücünün kend s n n, doğrudan doğruya ve açıkça h ç b r dolambaçlı yola
sapmadan satıldığını kölel k s stem nde de görürüz, ama bu b z aldatmaz.
Ancak, kölel k s stem nde, emek-gücünün ortalamanın üzer nde sağladığı
yarar ve bu ortalamanın altında yolaçtığı zarar yalnız köle sah b n etk ler;
ücretl -emek s stem nde se, bu emekç n n kend s n etk ler, çünkü onun
emek-gücü, b r durumda, kend s tarafından, d ğer durumda b r üçüncü k ş
tarafından satılır.
Ayrıca, bütün görünümler ve bunların ardında g zl bulunan [sayfa 554]
temel ç n geçerl olan ne varsa, asıl temel l şk ye, yan emek-gücünün değer
ve f yatına karşıt olarak ortaya çıkan, “emeğ n değer ve f yatı,” ya da
“ücret” g b görünüm şek ller ç n de geçerl d r. Bunlardan sonuncusu,
günlük düşünce b ç mler olarak doğrudan ve kend l kler nden ortaya
çıkarlar; lk n n se, önce b l m tarafından bulunup ortaya konulması gerek r.
Klas k ekonom pol t k, şeyler arasındak gerçek l şk ye neredeyse değ n r
g b d r, ama bunu b l nçl olarak formülleşt rmez. Sırtındak burjuva postuna
sarıldıkça da bu ş zaten beceremez. [sayfa 555]

857 “Mr. R cardo, değer n üret m sırasında harcanan emek m ktarına bağlı bulunduğu yolundak
öğret s n tehl keye düşürecek g b görünen b r güçlükten ustaca kaçınıyor. Eğer bu lkeye sıkı sıkıya
bağlanılacak olsa, emeğ n değer n n de onu üretmek ç n harcanan emek m ktarına bağlı olması gerek r k ,
bu, düpedüz saçmadır. Bunun ç n ustaca b r dönüşle Mr. R cardo, emeğ n değer n , ücretler n üret lmes
ç n gerekl -emek m ktarı hal ne get r yor; ya da onun d l yle söylersek, emeğ n değer n n, ücretler n
üret m ç n gerekl -emek m ktarı le bel rleneceğ n öne sürüyor; yan onun demek sted ğ , şç ye ver len
para ya da metaların üret m ç n gerekl -emek m ktarıdır. Bu şöyle demeye gel yor: kumaşın değer , onun
üret m ç n harcanan emek m ktarıyla değ l de, kumaşın değ ş ld ğ gümüşün üret m ç n harcanan
emeğ n m ktarıyla bel rlen r.” ([S. Ba ley,] A Cr t cal D ssertat on on the Nature, etc., of Value, s. 50,
51.)
858 “Eğer emeğe b r metadır den rse, bu, önce değ ş m amacıyla üret len ve sonra o sırada pazarda
bulunan d ğer metalarla uygun oranlarda değ ş lmek üzere pazara get r len b r metaya benzemez; emek,
pazara get r ld ğ anda yaratılmış olur; daha doğrusu, emek, yaratılmadan önce pazara get r l r.”
(Observat on on Certa n Verbal D sputes, etc., s. 75, 76.)
859 “Emek b r meta ve emeğ n ürünü olan sermaye d ğer b r meta olarak ele alınırsa ve eğer bu k
metaın değerler , eş t m ktarlarda emekle bel rlen rse bell b r m ktarda emek ... aynı m ktarda emek
tarafından üret lm ş bulunan b r sermaye le değ ş leb l r. Ama emeğ n değer , d ğer metalara oranla ...
eş t emek m ktarıyla bel rlenmez.” (E. G. Wakef eld’ n Adam Sm th’ n Wealth of Nat ons adlı yapıtının
kend s tarafından hazırlanan baskısında, v. I. London 1836, s. 231, not.)
860 “Il a fallu conven r” (a new ed t on of the “contrat soc al!”) “que toutes les fo s qu’ l échangera t
du trava l fa t contre du trava l à fa re, le dern er” (la cap tal ste) “aura t une valeur supér eure au
prem er” (le trava lleur) [“Yapılmış ş n, yapılacak ş le değ ş leceğ her zaman, k nc s n n” (kap tal st n)
“b r nc s nden” (emekç den) daha yüksek b r değer elde etmes gerekeceğ üzer nde uyuşmak gerek rd ”
(sank toplum sözleşmes ’n n yen baskısı!).] (S smonde (yan , S smond ), De la R chesse Commerc ale,
Genève 1803, t. I., s. 37.)
861 “Emek, değer n bu b r c k ölçütü ... bütün zeng nl ğ n yaratıcısı, meta değ ld r.” Th. Hodgsk n,
Popul. Pol t. Econ., s. 186.
862 Öte yandan, bu g b fadeler salt l cent a poet ca [ş rsel serbestl k -ç.] olarak açıklamaya
kalkışma, ancak tahl l n güçsüzlüğünü göster r. Bu nedenle, Proudhon’un: “Le trava l est d t valo r, non
pas en tant que marchand se lu -même, ma s en vue des valeurs qu’on suppose renfermées
pu ssanc ellement en lu . La valeur du trava l est une express on f gurée, etc.,” [“Emeğ n b r meta olarak
değ l de, potans yel olarak çerd ğ varsayılan değerler açısından b r değer taşıdığı söylenmekted r.
Emeğ n değer , mecaz b r dey md r, vb..”] sözler ne karşı bel rtt m k : “Dans le trava l-marchand se, qu
est d’une réal té effrayante, l (Proudhon) ne vo t qu’une ell pse grammat cale. Donc, toute la soc été
actuelle, fondée sur le trava l-marchand se, est désor-ma s fondée sur une l cence poét qe, sur une
express on f gurée. La soc éte veut-elle ‘él m ner tous les nconvén ents,’ qu la trava llent, eh b en!
qu’elle él m ne les termes malsonnants, qu’elle change de langage, et pour cela elle n’a qu’à s’adresser,
à l’Académ e, pour lu demander une nouvelle ed t on de son d ct onna re.” [“B r emek-metada, k
korkunç amansız b r gerçekt r, o, gramat k eks kl kten başka b r şey görmüyor. Böylece b r emek-metaın
üzer ne kurulmuş mevcut toplumun tümü, bundan böyle, ş rsel serbestl k, mecaz b r dey m üzer ne
kurulmuş bulunuyor. Eğer toplum, kend s ne saldıran ‘tüm sakıncaları tasf ye’ etmek st yorsa, eh, o
zaman kulağa nahoş gelen tüm ter mler de tasf ye ets n, d l değ şt rs n; ve bunun ç n de, çıkarmış
bulunduğu sözlüğün yen b r baskısını yapması ç n Akadem ye başvurması yeterl d r.”] (Karl Marx,
M sére de la Ph l soph e, s. 34-35 [Felsefen n Sefalet , s. 59 ve 601.) Kuşkusuz bundan daha kolayı,
değer sözünden h ç b r şey anlamamaktır. O zaman, nsan, her şey bu kategor n n altına kolayca
sıralayab l r. Sözgel ş J. B. Say, “valeur”? [“değer”] sorusuna şöyle karşılık ver yor: “C’est ce qu’une
chose vaut” [“B r şey ne değerde se odur”] ve “pr x” [“f yat”]? Yanıt: “La valeur d’une chose
expr mée en monna e.” [B r şey n parayla fade ed len değer d r.”] “Le trava l de la terre ... une valeur?
Parce qu’on y met un pr x.” [“Toprağın ş ... n ç n b r değere sah pt r? Ona b r f yat tanınmış olmasıdır.”]
Demek oluyor k , değer, b r şey n değer d r, ve toprağın değer n n olmasının neden , bu değer n “parayla
fade ed lmes d r”. Ne olursa olsun, bu yol, şeyler n neden n ve n ç n n açıklamada çok kullanışlı, b r
yöntem.
863 Bkz: Zur Kr t k der Pol t schen Œkonom e, s. 40 [Ekonom Pol t ğ n Eleşt r s ne Katkı, s.
91]. Ben, bu yapıtın Sermayey ele alan kısmında, bu problem n çözümleneceğ n fade etm şt m: “... nasıl
oluyor da, yalnız salt emek-zamanıyla bel rlenen değ ş m-değer temel üzer nde üret m, emeğ n değ ş m-
değer n n, emeğ n ürününün değ ş m-değer nden daha az olması sonucunu vermekted r?”.
864 * İng l zce met nde “worker” (“ şç ”), Fransızca met nde “covéble” (“angaryacı”). -ç.
865 Serbest t caret yandaşlarının, Londra’dak saflığı budalalığa vardıran organı Morn ng Star,
Amer kan ç savaşı sırasında, b r nsanın duyab leceğ bütün moral öfkeyle, “Konfederasyon
Eyaletler nde” zenc ler n h ç b r karşılık almadan çalışmalarını tekrar tekrar protesto etm şt . Böyle
yapacağına, bu gazete, böyle b r zenc n n günlük yaşama g der n , Londra’nın doğu yakasındak serbest
b r şç n n yaşama g der le karşılaştırsa daha y ederd .
866 * Varlık neden . -ç.
867 ** “Vermen ç n ver yorum, yapman ç n ver yorum, vermen ç n yapıyorum, yapman ç n
yapıyorum.” -ç.
868 Adam Sm th, parça-başına ücrete değ nd ğ zaman şgünündek değ ş kl kler n yalnızca rasgele
sözünü etm ş oluyor.
YİRMİNCİ BÖLÜM
ZAMANA GÖRE ÜCRET

ÜCRETİN kend s de çok çeş tl b ç mler alır; bu gerçek, sorunun yalnız


madd yanlarıyla lg lenen ve her türlü b ç m farklarını hmal eden, sıradan
kt sat ncelemeler nde farked lmem ş b r şeyd r. Bununla b rl kte, bütün bu
b ç mler n ortaya konulması, ücretl -emeğ n özel b r nceleme konusudur ve
bu nedenle, bu yapıtta yer olmaması gerek r. Gene de k temel b ç m n
burada kısaca ncelenmes gerek yor.
Emek-gücünün satışı, anımsanacağı g b , bel rl b r zaman dönem ç n
olur. Günlük, haftalık vb. emek-gücü değer n n kend ler n ortaya koydukları
dönüşmüş b ç m, bu nedenle, zamana göre ücret, ve dolayısıyla da günlük
ücrett r vb..
Emek-gücü f yatıyla artı-değer n n sp büyüklükler ndek değ şmeler
konusunda Onyed nc Bölümde öne sürülen yasaların, bas t b r b ç m
değ ş kl ğ le ücret yasaları hal ne dönüştükler ne de [sayfa 556] burada
kısmen değ nmek gerek r. Bunun g b , emek-gücünün değ ş m-değer le, bu
değer n kend s ne çevr ld ğ gerekl tüket m maddeler k tles arasındak
fark, ş md , nom nal ve reel ücretler arasındak ayrım olarak tekrar ortaya
çıkar. Asıl ve temel b ç m ç nde ncelenm ş b r şey , görüngüsel b ç m
ç nde burada y nelemek gereks z olacaktır. Bu nedenle, b z, burada, yalnız,
zamana göre ücret n ayırded c b rkaç özell ğ üzer nde duracağız.
Emekç n n, günlük ya da haftalık çalışması karşılığında aldığı para
m ktarı,869 onun nom nal ya da değere göre hesaplanan ücret tutarını
oluşturur. Ama, şgününün uzunluğuna, yan b r günde sağlanan emek
m ktarına göre, aynı günlük ya da haftalık ücret n, emeğ n b rb r nden çok
farklı f yatlarını, yan aynı emek m ktarı ç n çok farklı para m ktarını tems l
edeb leceğ de açıktır.870 Bunun ç n zamana göre ücret de ncelerken gene
günlük ya da haftalık vb. ücret n toplamı le, emek-gücünün f yatı arasındak
ayrımı d kkate almamız gerekecekt r. Bu duruma göre, bu f yatı, yan bell b r
m ktardak emeğ n para değer n nasıl bulacağız? Emeğ n ortalama f yatı,
emek-gücünün günlük ortalama değer , emek-gücündek ortalama saat
sayısına bölünerek bulunur. Örneğ n, emek-gücünün günlük değer , 6
şsaat n n ürün değer olan 3 ş l n, ve eğer şgünü de 12 saat se, 1 şsaat n n
f yatı, 3/12 ş l n = 3 pen olur. İşsaat n n böylece bulunan f yatı, ş n f yatı ç n
ölçü b r m h zmet n görür.
Bunun ç n, buradan, emeğ n f yatı, sürekl b r şek lde düştüğü halde,
günlük, haftalık vb. ücretler n aynı kalab leceğ sonucu çıkar. Örneğ n,
alışılagelen şgünü 10 saat, emek-gücünün günlük değer 3 ş l n olsa,
şsaat n n değer 33/5 pen olur. İşgünü, 12 saate çıksa bu değer 3 pen ye, 15
saate çıksa 22/5 pen ye düşerd . Bütün bu değ ş kl klere karşın, günlük ya da
haftalık ücret aynı kalır. Ters ne, ş n f yatı aynı kalsa ve hatta düşse b le,
günlük ya da haftalık ücret yükseleb l r. D yel m, şgünü 10 saat, günlük
emek-gücü değer 3 ş l n olsa, b r şsaat n n f yatı 33/5 pen olur. İşler n
artması neden yle emekç 12 saat çalışacak olsa, emeğ n f yatı aynı kaldığı
halde günlük ücret , [sayfa 557] emeğ n f yatında h ç b r değ şme olmadan
ş md 3 ş l n 71/5 pen ye yüksel r. Emeğ n m ktarı uzunluk olarak artacak
yerde, yoğunluk olarak artmış olsaydı, aynı sonuç çıkab l rd .871 Günlük ya
da haftalık ücret n nom nal değer ndek yükselme, bu nedenle, emeğ n f yatı
aynı kaldığı ya da düştüğü zaman olab l r. A le re s n n harcadığı emek
m ktarı, a len n üyeler n n emekler yle arttığı zaman, emekç a les n n gel r
ç n de aynı şey geçerl d r. Demek oluyor k , günlük ya da haftal k ücretler
nd r lmeks z n de, emeğ n f yatını düşürmen n yolları vardır.872
Buradan şu genel yasa çıkmış oluyor: günlük, haftalık vb. emek m ktarı
bell se, günlük ya da haftalık ücret, kend s de, emek-gücü-nün değer yle ya
da bunun f yatıyla değer arasındak farkla b rl kte değ şen emek f yatına
bağlı olur. Öte yandan, emeğ n f yatı bell se, gün-lük ya da haftalık ücret,
günlük ya da haftalık emek m ktarına bağlı olur.
Zamana göre ücret n ölçü b r m olan şsaat f yatı, b r günlük emek-gücü
değer n n, ortalama şgünündek saat sayısına bölünmes yle elde ed l r.
İşgünü 12 saat, emek-gücünün günlük değer 3 ş l n, ve bu 3 ş l n de 6 saatl k
emeğ n n ürününün değer olsun. Bu koşullar altında, şsaat n n f yatı 3 pen ,
ve üret len değer 6 pen olur. Ş md eğer emekç , günde 12 saatten (ya da
haftada 6 günden) daha az, d yel m 6 ya da 8 saat çalışsa, bu emek f yatına
göre günlük ücret yalnızca 2 ş l n veya 1 ş l n 6 pen olurdu.873
Varsayımımıza göre, o, yalnızca emek-gücünün değer ne [sayfa 558] tekabül
eden günlük ücret üretmek ç n günde ortalama 6 saat çalışmak zorundadır;
ve gene aynı varsayım uyarınca, her saat n ancak yarısını kend s ç n,
yarısını da kap tal st ç n çalıştığına göre, 12 saatten az çalıştırılması hal nde
6 saatl k ürünün değer n n tamamına sah p olamayacağı açıktır. Daha öncek
bölümlerde aşırı-çalışmanın yıkıcı sonuclarını görmüştük, burada da, eks k
çalıştırmanın şç ye get receğ ıstırap kaynakları le karşılaşıyoruz.
Eğer saat-ücret , kap tal st , günlük ya da haftalık ücret ödemeye
zorlayacak şek lde değ l de, emekç y keyf ne göre seçt ğ saatlerde
çalıştırarak ücret ödeyecek şek lde saptanacak olursa, o zaman, kap tal st,
emekç y , saat-ücret n n ya da emek ücret n n b r m ölçüsünün
hesaplanmasında esas olarak alınacak zamandan daha kısa süre çalıştırab l r.
Bu b r m, emek-gücünün günlük değer /bell saatl k şgünü oranı le bel rlend ğ ç n, şgünü
bell saat kapsar durumdan çıkar çıkmaz bütün anlamını y t r r. Karşlığı
ödenen ve ödenmeyen emek arasındak l şk yokolur. Kap tal st, ş md artık
emekç den, emekç ye kend varlığını sürdürmek ç n gerekl emek-zamanını
bırakmaksızın, ondan bell m ktarda artı-emek sızdırab l r. Çalışmadak
bütün düzen ortadan kaldırdığı g b , kend ş ne, keyf ne ve o andak
çıkarına uygun geld ğ şek lde, en korkunç aşırı-çalışmayı, n sp ya da mutlak
b r ş kes lmes zleyeb l r. “Emeğe normal f yatını” öded ğ bahanes
altında, emekç ye karşılığında b r ödemede bulunmaksızın şgününü anormal
derecede uzatab l r. Londra’dak nşaat şç ler n n kap tal stler n, kend ler ne
bu tür b r saat ücret n kabul ett rmeye zorlamaları üzer ne, 1860 yılındak
başkaldır-maları son derece aklauygun b r harekett . İşgününün yasal
sınırlandırılması, mak nen n rekabet , çalıştırılan emekç ler n n tel ğ ndek
değ ş kl k ve kısmı ya da genel bunalımın neden olduğu noksan st hdam
karşısında hal yle b r şey yapmamakla b rl kte, bu g b kötüye kullanmalara
b r son ver r.
Günlük ya da haftalık ücret artarken emeğ n f yatı nom nal olarak aynı
kalab l r ve hatta normal düzey n n altına düşeb l r. Emeğ n, şsaat başına
hesaplanan f yatı aynı kalırken, şgününün normal süres n n ötes nde
uzatılması hal nde da ma bu durum ortaya çıkar. Eğer emek-gücünün günlük değer / şgünü
oranında, payda [sayfa 559] büyükse, pay daha da hızla büyür. Aşınmaya ve
yıpranmaya bağlı olarak emek-gücünün değer , faal yet süres yle artar, ve bu
süren n artışından daha hızlı b r oranda artar. Zamana göre ücret n genel
kural olduğu ve ama emek-zamanının yasalarla sınırlandırılmadığı b rçok
sanay kolunda bu yüzden şgününün ancak bell b r noktaya kadar, örneğ n
onuncu saat n b t m ne kadar normal (“normal work ng day”, “the day’s
work”, “the regular hours of work”874*) saymak alışkanlığı kend l ğ nden
yeralmıştır. Bu sınırın ötes ndek emek-zamanı, fazla-mesa d r ve ölçü b r m
saat alınarak, çoğu zaman gülünç denecek derecede küçük olmakla b rl kte,
daha y b r ödeme (“fazla ödeme”) yapılır.875 Normal şgünü, burada, f l
şgününün ancak b r kısmı g b d r ve bu f l şgünü bütün yıl boyunca normal
şgününden daha uzun sürer.876 İşgününün bell normal sınırları ötes nde
uzatılmasıyla emeğ n f yatındak artış, Br tanya’da çeş tl İng l z
sanay ler nde öyle b r şek l alır k , normal den len zamanlardak düşük emek
f yatı, emekç y , eğer yeterl b r ücret sağlamak n yet nde se, daha y b r
ücret n ödend ğ fazla-mesa sırasında çalışmaya devama zorlar.877 [sayfa 560]
şgününün yasal sınırlandırılması bu tatlı duruma son ver r.878
B r sanay kolunda şgünü ne kadar uzunsa ücretler n o kadar düşük
olduğu genell kle b l nen b r gerçekt r.879 Fabr ka denetmen A. Redgrave,
1839 le 1859 yılları arasındak 20 yıllık karşılaştırmalı b r ncelemeyle,
bunu, gözler önüne ser yor; bu ncelemeye göre, ücretler, 10 saatl k yasanın
kapsamına g ren fabr kalarda yükseld ğ halde, ş n günde 14-15 saat
sürdüğü fabr kalarda düşmekted r.880
“Emeğ n f yatı bell se, günlük ya da haftalık ücret, harcanan emeğ n
m ktarına bağlıdır.” yasasından, her şeyden önce, emeğ n f yatı ne kadar
düşük olursa emeğ n m ktarının o kadar büyük olması ya da, emekç n n sef l
b r ortalama ücret sağlayab lmes ç n şgününün o kadar uzun olması
gerekt ğ sonucu çıkar. Emeğ n f yatının düşüklüğü, burada emek-zamanının
uzatılması ç n b r dürtü rolü oynar.881
Öte yandan, emek-zamanının uzatılması da, ters ne emek f yatında b r
düşmeye ve bu düşmeyle b rl kte günlük ya da haftalık ücretlerde b r
azalmaya yolaçar.
Emeğ n f yatının, emek-gücünün günlük değer /bell saatl k şgünü orantısı le bel rlenmes ,
eğer telaf ed c b r şey sözkonusu değ lse, salt şgününün uzatılmasının
emeğ n f yatını düşüreceğ n göster r. Ama uzun vadede, kap tal ste,
şgününü uzatma olanağını veren aynı koşullar, başlangıçta, emeğ n f yatını,
artan saatler n sayısının toplam f yatını ve dolayısıyla günlük ya da haftalık
ücretler düşürene kadar, nom nal olarak düşürme olanağını da ver rler ve
sonunda [sayfa 561] bunu yapmak zorunda bırakırlar. Burada k duruma şaret
etmek yetecekt r. Eğer b r nsan, 1,5 ya da 2 k ş n n ş n yaparsa, pazardak
emek-gücü arzı aynı kalmakla b rl kte, emek arzı artar. Emekç ler arasında
böylece yaratılan rekabet, kap tal ste emeğ n f yatını düşürme olanağını
sağladığı g b , bu f yat düşüşü, ona, ayrıca emek-zamanını daha da uzatma
olanağını verm ş olur.882 Ne var k , çok geçmeden, karşılığı ödenmem ş bu
anormal büyüklüktek emek, yan toplumsal ortalama m ktarı aşan
büyüklükler üzer ndek bu egemenl k, kap tal stler n kend aralarında b r
rekabet kaynağı hal n alır. Metaın f yatının b r kısmı, emeğ n f yatını çer r.
Emeğ n f yatında karşılığı ödenmeyen kısmın, metaın f yatında hesaba
katılması gerekmez. Bu kısım, alıcıya hed ye ed leb l r. Rekabet n yolaçtığı
lk adım budur. Rekabet n attırdığı k nc adım, şgününün uzatılmasıyla
yaratılan anormal artı-değer n h ç olmazsa b r kısmının, metaın satış f yatının
dışında tutulmasıdır. Bu şek lde, metaın anormal derecede düşük satış f yatı
önceler arasıra görülür ve zamanla bu, yerleş k hale gel r; bundan böyle bu
f yat, fazla emek-zamanının karşılığı olan acınacak derecede düşük b r
ücret n değ şmeyen temel olur; tıpkı başlangıçta bu düşük ücret n gene aynı
koşulların b r ürünü olması g b . Rekabet n tahl l , konumuzun bu kısmına
g rmed ğ ç n, bu harekete burada yalnızca değ n lm ş olunuyor. Gene de
kap tal st n bu konuda ne ded ğ ne b r an ç n kulak vereb l r z:
“B rm ngham’da patronlar arasında öyles ne b r rekabet var k , bunların çoğu
şveren olarak, başka zaman utanç duyacakları şeyler yapmak zorunda
kalıyorlar; buna karşılık, fazla b r para kazanıldığı yok, yalnız halk bundan
yararlanıyor.”883
Okur, Londra’da k tür fırıncı bulunduğunu anımsayacaktır; bunlardan
b r s ekmeğ tam f yatına satıyordu (“tam f yatlı” fırıncılar), d ğer normal
f yatının altında satıyordu (“ucuzcular”, “düşük f yatlı satıcılar”). “Tam
f yatlı” satıcılar rak bler n Parlamento Soruşturma Kom tes n n önünde
suçluyorlardı: “Bunlar varlıklarını, ancak, önce halkı kandırmakla, sonra da
adamlarını 12 saatl k ücret karşılığında 18 saat çalıştırmakla sürdürüyorlar.
... [sayfa 562] İşç ler n karşılığı ödenmeyen emekler , rekabet n yapıldığı ve
bugüne kadar da sürdürüldüğü kaynağı oluşturur. ... Fırıncı ustaları
arasındak rekabet, gece ş n ortadan kaldırmadak güçlüğün neden d r. Un
f yatlarına göre ekmeğ mal yet f yatının altında satan b r ucuzcu, bunu
şç ler n daha fazla çalıştırmakla telaf etmek zorundadır. Ben, şç ler m ,
yalnızca 12 saat çalıştırdığım halde, eğer komşum, 18 ya da 20 saat
çalıştırırsa, satış f yatında ben doğal. olarak alteder. İşç ler, eğer,
çalıştıkları fazla süre ç n ücret stemekte ayak d rerlerse, bu durum düzel r.
.... Ucuzcuların çalıştırdığı şç ler n çoğu, ver len ücret ne olursa olsun kabul
etmek durumunda bulunan yabancılar le gençlerd r.”884
Bu yakınma, kap tal st n beyn nde üret m l şk ler n n nasıl yalnızca dış
yönler n n yansıdığını göstermes bakımından da lg nçt r. Kap tal st, emeğ n
normal f yatının b le bel rl b r m ktarda karşılığı ödenmeyen emeğ
çerd ğ n ve şte bu emeğ n bu karşılığı ödenmeyen kısmının, kazancının
normal kaynağı olduğunu b lm yor. Artı emek-zamanı d ye b r kavram onun
ç n mevcut b le değ l; çünkü bu, günlük ücretle karşılığını öded ğ n sandığı
normal şgününün ç nded r. Ama, onun ç n, fazla-mesa , emeğ n normal
f yatına tekabül eden sınırları ötes ne, şgününün uzatılmasıyla mümkündür.
Ucuzcu rak b le karşı karşıya gel nce bu fazla-mesa ç n fazla ödeme
yapmasında b le d ren r. Gene burada da, bu fazla ödeme, tıpkı alışılmış
şsaat n n f yatı g b , karşılığı ödenmeyen emeğ çerd ğ n de b lmez.
Örneğ n, 12 saatl k şgününün b r saat n n f yatı 3 pen , ve bu da d yel m
yarım şsaat n n değer-ürünü se, fazla-mesa n n şsaat n n f yatı 4 pen ya da
2
/3 ş-saat n n değer-ürünüdür. Burada kap tal st, b r nc durumda şsaat n n
yarısına, k nc durumda se üçte-b r ne, karşılığını ödemeks z n elkoy-
maktadır. [sayfa 563]

869 Paranın kend değer , burada da ma sab t kabul ed lm şt r.


870 “Emeğ n f yatı, bell b r emek m ktarı ç n ödenen m ktardır.” (S r Edward West, Pr ce of Corn
and Wages of Labour, London 1826, s. 67.) West, yazarı bel rt lmeyen Essay on the Appl cat on of
Cap tal to Land, By a Fellow of the Un vers ty College of Oxford, London 1815, adlı denemen n
yazarıdır. Bu, ekonom pol t k tar h nde çığır açıcı b r yapıttır.
871 “Emeğ n ücret , emeğ n f yatına ve harcanan emeğ n m ktarına bağlıdır. ... Emeğ n ücret nde b r
yükselme, mutlaka emeğ n f yatında yükselme anlamına gelmez. Daha tam çalıştırma ve daha büyük
çaba le, emeğ n ücret oldukça artırılab l r, oysa emeğ n f yatı aynı kalmakta devam edeb l r.” West, l.c.,
s. 67, 68, 112. Ne var k , West, “Emeğ n f yatı nasıl bel rlen r?” temel sorusunu, yavan sözlerle geç şt r r.
872 Bunu, sorunu karışık b r şek lde koymakla b rl kte, 18. yüzyıl sanay burjuvaz s n n fanat k tems lc s
ve sık sık alıntılar yaptığımız Essay on Trade and Commerce yazarı doğru olarak kavramıştır: “Y yecek
maddeler le d ğer gerekl şeyler n f yatıyla bel rlenen şey” emeğ n f yatı” (o, bununla, nom nal günlük ya
da haftalık ücret demek st yor) “değ l, emeğ n m ktarıdır: gerekl şeyler n f yatını çok düşürürsen z, doğal
olarak, emeğ n m ktarını da aynı oranda düşürmüş olursunuz.. Fabr ka patronları, emeğ n f yatını
yükseltme ve düşürmen n, nom nal m ktarını değ şt rmekten başka çok daha çeş tl yolları olduğunu
b l rler.” (l.c., s. 48, 61.) West’ n yapıtından adını h ç anmadan yararlandığı Three Lectures on the Rate
of Wages, London 1830, adlı yapıtında N. W. Sen or şöyle der: “Emekç y her şeyden önce üret m
m ktarı lg lend r r.” (s. 15.) Bunun anlamı, emekç , aslında, el ne geçene, ücret n n nom nal m ktarına
bakar, verd ğ şeye, emeğ n m ktarına aldırmaz demekt r!
873 Bu türlü anormal st hdam nd r m n n etk s , şgününde yasayla yapılan genel kısaltmanın etk s nden
tamamen farklı olur. B r nc durumun, şgününün mutlak uzunluğu le h ç b r l şk s yoktur ve 15, 16
saatl k b r şgününde de pekâlâ olab l r. Emeğ n nom nal f yatı, b r nc durumda, şç n n günde ortalama 15
saat, k nc durumda 6 saat çalışmasına göre hesaplanır. Bunun ç n de sonuç, b r nc durumda yalnızca 7
½, k nc durumda yalnızca 3 saat çalışsa da gene aynı olur.
874 * “Normal şgünü”, “günlük ş”, “düzenl şsaatler ”. -ç.
875 “Dantelacılıkta fazla-mesa ç n ödenen ücret o kadar küçüktür k (saatte, ½ pen le ¾ pen den 2
pen ye kadar), şç ler n sağlık ve güçler üzer ndek olumsuzluk etk ler le tam b r karşıtlık hal nded r. ...
Böylece kazanılan o az m ktardak para da çoğu zaman fazla y yecek ç n harcanır.” (Ch ld. Emp .
Com., II. Rep., s. xv , n° 117.)
876 Örnek: duvar kağıdı baskıcılığında, bu şkolunun daha yakın zamanda fabr ka yasası kapsamına
alınmasından önce. “Yemek paydosu yapmadan çalışıyoruz, böylece 10½ saatl k günlük ş, öğleden sonra
4.30’da sona er yor ve bundan sonrak bütün çalışma, fazla-mesa d r; saat 6’dan önce şten çıktığımız
pek enderd r; bu yüzden, b z, aslında, bütün yıl fazla-mesa yapmış oluyoruz.” (Mr. Sm th, Ev dence n
Ch ld. Empl. Comm. I. Rep., s. 125.)
877 Örnek: İskoçya’da ağartıcılık ş nde, “İskoçya’nın bazı kısımlarında bu ş” (1862 tar h nde fabr ka
yasasının uygulanmasından önce) “fazla-mesa s stem le yürütülüyordu, yan günde on saat, normal
çalışma saat yd ve erkek şç lere günde 1 ş l n 2 pen nom nal ücret öden rd , her gün üç-dört saat fazla-
mesa yapılır, karşılığında saatte 3 pen öden rd . Bu s stem n etk s ... normal saatlerde çalışan b r şç ,
haftada, 8 ş l nden fazla kazanamazdı, fazla-mesa yapmadan tam b r günlük ücret elde edemezlerd .”
(Rep. of Insp. of Factor es, Apr l 30th, 1863, s. 10.) “Daha uzun saatler çalışmak üzere erkek şç lere
daha yüksek ücret ödenmes dayanılması güç b r çek c l k taşıyordu.” (Rep. of Insp. of Fact., Apr l 30th,
1848, s. 5.) Londra kent nde c ltç l k ş nde, bell çalışma saatler n öngören sözleşmelerle 14-15
yaşlarında çok sayıda genç kız çalıştırılır. Bununla b rl kte, her ayın son haftasında, gece saat 10, 11, 12
ve hatta l’e kadar, daha büyük yaştak şç lerle b rl kte çok karışık b r grup çers nde çalıştırılırlar.
“Patronlar, bunları, fazla ücret ve yemek vaad yle bu şe razı ederler”, ve çocuklar, bu yemeğ , çevredek
meyhanede yerler. Böylece, bu “young mmortals” [“genç ölümsüzler” -ç.] (Ch ldren’s Employment
Comm., V. Rep., s. 44, n° 191) arasında büyük b r sefalet almış yürümüştür ve bu sefalet n kefaret n ,
d ğer k tapların yanısıra çok sayıda İnc l ve d n k tabı c ltleyerek ödem ş olurlar.
878 Bkz: Reports of Insp. of Fact., Apr l 30th,1863, l.c., Durumu y değerlend ren Londralı nşaat
şç ler , 1860’tak büyük grev ve lokavt sırasında, saat ücret n ancak k koşul altında kabul
edeb lecekler n lân ett ler: (1) normal 9 ve 10 saatl k şgünler le b rl kte şsaat n n ücret saptanacak ve
10 saatl k şgününün ücret , 9 saatl kten daha yüksek olacaktır; (2) normal şgününün ötes nde her saat
fazla-mesa sayılacak ve bunun ç n bell b r oranda daha yüksek ücret ödenecekt .
879 “Uzun şsaatler n n kural olduğu yerlerde, ücretler n düşük olmasının da b r kural olması ayrıca
d kkat çeken b r şeyd r.” (Report of Insp. of Fact., 31st Oct., 1863, s. 9.) “B r lokma y yecek sağlamak
ç n yapılan ş, çoğu kez, aşırı derecede uzundu.” (Publ c Health, S xth Report., 1864, s. 15.)
880 Reports of Inspectors of Fact., 30th Apr l, 1860, s. 31, 32.
881 Örneğ n, İng ltere’de elle ç v yapanlar, ş n düşük f yatlı oluşu yüzünden, pek acınacak b r haftalık
ücret elde etmek ç n, günde 15 saat çek ç sallarlar. “Her gün uzun saatler (sabah 6’dan akşam 8’e
kadar) çalıştıkları halde, bu ağır ş n karşılığında 11 pen ya da 1 ş l n kazanırlar; ayrıca, aletler n aşınması,
ateş g derler , dem r artıkları ç n 2,5-3 pen bu ücretten düşülür.” (Ch ldren’s Employment Comm., III.
Rep. s. 136, n° 671.) Kadınlar, aynı emek-zamam ç n haftada ancak 5 ş l n ücret alırlar. (l.c., s. 137, n°
674.)
882 Örneğ n, eğer b r fabr ka şç s , alışılagelen uzun saatler çalışmayı reddederse, “kısa zamanda
yer ne daha uzun zaman çalışab lecek b r başkası bulunur, ve böylece şten atılmış olur.” (Reports of
Inspectors of Fact., Ev dence, 30th Apr l, 1848, s. 39, n° 58.) “Eğer b r k ş , k k ş n n ş n yaparsa... kâr
oranı genel olarak yükselecekt r... ek emek kmal sonucu f yatı düşmüş olacaktır.” (Sen or, l.c., s. 15.)
883 Ch ldren’s Emplement Comm., III. Rep., Ev dence, s. 66, n° 22.
884 Report, etc., Relat ve to the Gr evances Compla ned of by the Journeymen Bakers, Lond.
1862, s. LII, ve Ev dence, n° 479, 359, 27. Ne var k , tam f yatla satanlar b le, yukarda söylend ğ ve
sözcüler Bennett’ n de kabul ett ğ g b , şç ler n “genell kle gece saat 11’de şe başlatıp ertes sabah saat
8’e kadar çalıştırırlar ve bunlar, bütün gün akşam saat 7’ye kadar şte kalırlar.”. (l.c., s. 22.)
YİRMİBİRİNCİ BÖLÜM
PARÇA-BAŞI ÜCRET

PARÇA-BAŞI ücret, zamana göre ücret n değ ş kl ğe uğramış b ç m nden


başka b r şey değ ld r. Tıpkı zamana göre ücret n, emek-gücünün değer ya da
f yatının değ ş kl ğe uğramış şekl olması g b .
Parça-başı ücrette, lk bakışta, emekç den satınalınan kullanım-değer ,
onun emek-gücünün, canlı emeğ n n b r şlev g b değ l de, üründe zaten
gerçekleşm ş emeğ g b görünür; ve gene bu emeğ n f yatı, zamana göre
ücrette olduğu g b , emek-gücünün günlük değer /bell saatl k şgünü oranı le değ l de,
üret c n n ş yapma yet s yle bel rlen yormuş g b görünür.885 [sayfa 564]
Bu görünüşe olan güven, her k ücret şekl n n de, aynı sanay kollarında
aynı zamanda yanyana bulunması olgusuyla lk büyük darbey yer; örneğ n
“Londra’dak mürett pler genel kural olarak parça-başı çalışırlar, zamana
göre ücret st snadır, buna karşılık taşradak ler günlük çalışırlar, parça-başı
ş st snadır. Londra l manında gem yapım şç ler , parça-başı çalışırlar,
oysa d ğer bütün yerlerde günlük çalışırlar,”886
Londra’da aynı saraç dükkanında, çoğu zaman aynı ş ç n, Fransızlara
parça-başı, İng l zlere zamana göre ücret öden r. Parça-ba-şı ücret n egemen
olduğu gerçek anlamdak fabr kalarda, bu ücret şekl ne uygun düşmeyen bazı
tür şler n karşılığı zamana göre öden r.887 Bu b ç mlerden b r s n n d ğer ne
göre kap tal st üret m n gel şmes ne daha uygun düşme olasılığına karşın,
ücret n ödenme b ç m ndek farklılığın bunun özünde herhang b r değ ş kl k
yapmadığı da apaçık b r şeyd r.
Alışılagelen şgünü, 6 saat karşılığı ödenen, 6 saat de ödenmeyen olmak
üzere 12 saat çers n. Ürün-değer 6 ş l n, dolayısıyla 1 saatl k emeğ n n
ürün-değer 6 pen ets n. Deney m sonucu olarak, d yel m k , ortalama b r
yoğunluk ve becer yle çalışan ve bu nedenle de b r şey n üret m ç n ancak
toplumsal bakımdan gerekl olduğu kadar zaman harcayan b r şç , 12 saatte,
bağımsız ya da b r bütünün ölçüleb l r kısımları olan 24 parça ş çıkarsın.
Bu 24 parçanın değer , bunların çerd ğ değ şmeyen sermaye kısmı
çıkartıldıktan sonra, 6 ş l n ve tek b r parçanın değer 3 pen d r. Emekç ,
parça başına, 1½ pen alır ve böylece 12 saatte [sayfa 565] 3 ş l n kazanmış
olur. Tıpkı zamana göre ücrette, olduğu g b , emekç n n, 6 saat kend s ç n 6
saat de kap tal st ç n, ya da her saat n yarısını kend s ç n, ötek yarısını
kap tal st ç n çalıştığını düşünmem z n nasıl önem yoksa, burada da, her
parçanın karşılığının yarısının ödend ğ n , ötek yarısının ödenmed ğ n , ya
da 12 parçanın f yatı yalnızca emek-gücünün değer n n eşdeğer , buna
karşılık ötek 12 parçanın artı-değer n maddeleşm ş şekl olduğunu
söylemem n de h ç b r önem yoktur.
Parça-başı ücret b ç m , aynen zamana göre ücret b ç m g b akıldışıdır.
Örneğ m zde, b r metaın k parçası, bunların üret m ç n tüket len üret m
araçlarının değer çıkartıldıktan sonra, b r şsaat n n ürünü olduğu ç n 6 pen
ken, emekç , bunlara karşılık 3 pen alır. Parça-başı ücret, aslında, bel rl
b r değer l şk s fade etmez. Bu nedenle de, b r parçanın değer n n, onda
somutlaşan emek-zamanı le değ l, ters ne, emekç n n harcadığı emek-
zamanının, ürett ğ parça sayısı le ölçülmes sözkonusudur. Emek, zamana
göre ücrette doğrudan doğruya devam ett ğ süreyle, parça-başı ücrette se,
bell b r zaman süres nde somutlaştığı ürün m ktarıyla ölçülür.888 Emek-
zamanının f yatı en sonunda şu denklemle bel rlen r: b r günlük emeğ n
değer = günlük emek-gücü değer . Parça-başı ücret, bu yüzden, zamana göre
ücret b ç m n n yalnızca değ şm ş b r şekl d r.
Ş md de parça-başı ücret bel rleyen özell kler daha yakından
nceleyel m.
Emeğ n n tel ğ , burada, ş n kend s tarafından denetleneb l r. Parça-başı
f yatın tam olarak ödeneb lmes ç n bu n tel ğ n ortalama b r yetk nl kte
olması gerek r. Parça-başı ücret, bu açıdan, ücret nd r mler le kap tal st
aldatmacasının en ver ml kaynağı hal ne gel r.
Bunlar, emeğ n yoğunluğu ç n kap tal ste tam b r ölçü sağlarlar. Ancak
daha önce bel rlenen ve deney mlerle saptanan bell b r m ktardak metada
somutlaşan emek-zamanı, toplumsal gerekl emek-zamanı sayılır ve ödemeler
buna göre yapılır. Bu yüzden Londra’nın büyük terz ler nde bell b r parça ş,
örneğ n b r yelek, b r saat ya da yarım saat sayılır, ve saat 6 pen d r. B r
[sayfa 566] saatl k ortalama ürünün ne kadar olduğu deney mle b l n r. Yen b r
moda çıktığında, onarım ve benzer şlerde, bell b r parça ç n ne kadar saat
sayılacağı konusunda patron le emekç arasında anlaşmazlık çıkar ve bu da
gene deney mlerle sonuca bağlanır. Londra’dak mob lya şyerler le benzer
yerlerde, benzer durumlar görülür. Eğer emekç ortalama b r ver m gücüne
sah p değ lse ve her gün bell asgar b r m ktar ş çıkartamaz se kend s ne
yol ver l r.889
Burada emeğ n n tel ğ le yoğunluğu b zzat ücret tarafından denetlend ğ
ç n, ş n ayrıca gözetlenmes büyük ölçüde gereks z hale gelmekted r. Parça-
başı ücret bu nedenle yukarda anlatılan modern “ev emeğ ”n n temel n attığı
g b , kademel olarak örgütlenen sömürü ve ezme s stem n n de temel n
atar.. Bu sömürü düzen n n k temel b ç m vardır. B r yandan parça-başı
ücret kap tal st le ücretl -emekç arasına asalakların g rmes n , “emeğ n
aracıyla k ralanmasını” kolaylaştırır. Bu aracıların kazancı, tümüyle,
kap tal st n öded ğ emek-f yatı le, bunların, bu f yatın emekç ye ulaşmasına
f len z n verd kler kısmı arasındak farktan ler gel r.890 Bu s steme
İng ltere’de lg nç b r ad ver lm şt r, “Sweat ng system” (“terletme s stem ”).
Öte yandan parça-başı ücret, kap tal ste b r şç başıyla –manüfaktürlerde
grup başıyla, madenlerde kömürü çıkartanlarla, fabr kalarda mak ney f len
çalıştıran şç yle– b r sözleşme yapma olanağını sağlar; kararlaştırılan f yat
üzer nden, şç başı, yardımcı emekç ler bulmayı ve ücretler n ödemey
üzer ne alır. Emekç n n sermaye tarafından sömürülmes , burada, emekç n n
emekç tarafından sömürülmes yle uygulan r.891
Parça-başına ücret bell se, emekç n n, emek-gücünü el nden geld ğ nce
yoğun b r şek lde harekete get rmes doğal olarak [sayfa 567] çıkarınadır; bu
da, kap tal ste, emeğ n normal yoğunluk dereces n daha kolaylıkla artırma
olanağını ver r.892 İşgününün uzatılması ş md artık emekç n n de k ş sel
çıkarınadır, çünkü böylece onun günlük ya da haftalık kazancı da
yükselecekt r.893 Bu, g derek, zamana göre ücret konusunda açıklanmış olan
b r tepk yaratır; şgününün uzatılmasıyla, parça-başı ücret aynı kalsa b le,
emeğ n f yatında b r düşmey zorunlu olarak b rl kte get r r.
Zamana göre ücrette b rkaç st sna dışında, aynı tür ş ç n aynı ücret
ödend ğ halde, parça-başı ücrette, emek-zamanının f yatınnın bell m ktarda
ürün le ölçülmes ne karşın, günlük ya da haftalık ücret, emekç n n gösterd ğ
b reysel farklılıklara göre değ ş r; emekç ler n bazısı bell b r sürede ancak
asgar m ktarda ş çıkardığı halde, b r başkası ortalamaya ulaşır, b r
üçüncüsü se ortalamanın üstüne çıkar. Bu nedenle, burada, f len ele geçen
ücret, b reysel emekç ler n gösterd kler hünere, kuvvete, güce, dayanıklılığa
vb. bağlı olarak büyük değ şmeler göster r.894 Kuşkusuz bu durum, sermaye
le ücretl -emek arasındak genel l şk ler değ şt rmez. Önce, b reysel
farklılıklar, şyer nde b r bütün olarak b rb rler n dengelerler ve böylece
bell b r emek-zamanında ortalama m ktarda ürün sağlanır ve ödenen toplam
ücret, bu özel sanay kolundak ortalama ücrett r. Sonra, ücret le artı-değer
arasındak orantı değ şmeden kalır, çünkü her b reysel [sayfa 568] emekç n n
sağladığı artı-değer k tles , aldığı ücrete tekabül eder. Ama, parça-başına
ücret n k ş ye sağladığı gen ş hareket alanı, b r yandan onun k ş l ğ n
gel şt rd ğ g b , ondak özgürlük, bağımsızlık ve kend kend n denetleme
duygusunu da gel şt r r; öte yandan se aralarındak rekabet duygusunu
kamçılar. Bu yüzden parça-başı ş, b reysel ücret ortalamanın üzer ne
çıkarmakla b rl kte, bu ortalamanın kend s n düşürme eğ l m n taşır. Ama,
parça-başı ücret n özel oranının geleneklerle uzun b r süre saptanması
hal nde, bu ücret n düşürülmes , bu nedenle özel güçlükler göster r; bu g b
st sna durumlarda, patronlar, bazan bunu zamana göre zorla ücrete
dönüştürme yoluna başvurmuşlardır. Örneğ n, 1860 yılında Coventry’dek
kurdele ve şer t dokuma şç ler arasında bu yüzden büyük b r grev
başgösterm şt r.895 Son olarak, parça-başı ücret, bundan öncek bölümde
anlatılan saat s stem n n başlıca dayanaklarından b r s d r.896 [sayfa 569]
Buraya kadar anlatılanlardan, parça-başı ücret n, kap tal st üret m tarzı
le en uyumlu ücret şekl olduğu sonucu çıkıyor. Yen b r şey olmamakla
b rl kte, parça-başı ücret –14. yüzyılda Fransız ve İng l z çalışma
yönetmel ğ nde, zamana göre ücretle resmen yanyana bulunmaktadır– ancak
gerçek manüfaktür dönem nde gen ş b r uygulama alanı bulmuştur. Büyük
sanay n fırtınalı gençl k dönem nde, özell kle 1797 le 1815 yılları arasında,
şgününün uzatılmasında ve ücretler n düşürülmes nde b r kaldıraç olarak
kullanılmıştır. Bu dönemdek ücret dalgalanmaları konusunda çok öneml
malzeme, Mav k taplarda bulunab l r: Report and Ev dence from the Select
Comm ttee on Pet t ons respect ng the Corn Laws (Parlamentonun 1813-14
yasama yılı) ve: Reports from the Lords’ Comm ttee, on the state of the
Growth, Com-merce, and Consumpt on of Granz, and all Laws relat ng
thereto (yasama yılı 1814-15). Buralarda, jakobenlere karşı savaşın
başlangıcından ber emek f yatındak sürekl düşmeler üzer ne belgesel
kanıtlar buluyoruz. Örneğ n, dokuma sanay nde, parça-başı ücret o derece
düşmüştür k , şgünündek çok büyük uzatmalara karşın, günlük ücretler
esk s nden daha düşük kalmıştır. “Pamuklu dokumacılarının gerçek
kazançları ş md esk s nden çok daha düşüktür; bunların esk den vasıfsız
emekç ye göre üstünlükler ş md neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır.
Gerçekten de ... bugün vasıflı ve vasıfsız emek arasındak ücret farkı, esk
dönemlere göre çok daha azdır.”897 Parça-başı ücret neden yle emeğ n
yoğunluğu le gen şl ğ ndek artışın, tarım proletaryasına ne kadar az yarar
sağladığı, toprak ağaları le ç ftç lerden yana b r k taptan alınan şu
satırlardan görüleb l r: “Tarım şler n n büyük b r kısmı, günlük ya da parça-
başına tutulan k mseler tarafından yapılmaktadır. Bunların haftalık ücretler
12 ş l n kadar; parça-başı çalışanların daha büyük b r dürtü altında, haftalık
ücrete göre 6 ya da. 2 ş l n daha fazla kazanacakları düşünüleb l r se de,
toplam gel r hesaplanınca, yıl boyunca şs z kalması neden yle uğradığı
kayıpların bu kazancı aştığı görülür. ... Ayrıca bu adamların ücretler le,
gerekl geç m araçları arasında bell b r oranın bulunduğu genell kle görülür:
böylece, k çocuk sah b b r şç , k l sen n yardımına muhtaç olmaksızın
ancak geç neb l r.”898 Malthus, o sırada, Parlamentonun yayınladığı bazı
gerçeklerle [sayfa 570] lg l olarak şunları söylüyordu: “Parça-başı ücret
uygulamasındak büyük artışı kaygı le gözlemled ğ m t raf eder m. Günün
12 ya da 14 saat nde ya da daha uzun b r süre gerçekten ağır ş, nsan ç n
çok fazladır.”899
Fabr ka yasalarının kapsamına g ren şyerler nde, parça-başı ücret genel
kural hal n alıyordu, çünkü buralarda sermaye, şgününün ver m n ancak
emeğ yoğunlaştırarak artırab l yordu.900
Emeğ n üretkenl ğ ndek değ şmeyle b rl kte, aynı m ktar ürün, değ ş k
emek-zamanını tems l eder. Bu yüzden, parça-başı ücret de, bel rl b r emek-
zamanının para olarak fades olduğu ç n değ şecekt r. Yukardak
örneğ m zde, 12 saatte 24 parça ş üret l yordu, 12 saat n ürününün değer 6
ş l nd , emek-gücünün günlük değer 3 ş l nd , şsaat n n f yatı 3 ve parça-
başına ücret 1½ pen yd . B r parçada yarım saatl k emek bulunuyordu.
Emeğ n üretkenl ğ n n k katına çıkartılması sonucu, eğer aynı şgününde
ş md 24 yer ne 48 parça sağlanırsa, d ğer koşullar aynı kalmak üzere, ş md
her parça, yarım- şsaat yer ne, yalnızca ¾ şsaat tems l ett ğ ç n, parça-
başına ücret 1½ pen den ¾ pen ye düşer. 24 x1½ pen = 3 ş l n, ve aynı
şek lde 48 x ¾ pen = 3 ş l nd r. B r başka dey şle, parça-başı ücret, aynı
zamanda üret len parçaların sayısındak artış901ve dolayısıyla aynı parça ç n
harcanan emek-zamanındak azalış oranında düşer. Parça-başı ücretlerdek
bu değ ş kl k, salt nom nal olduğu sürece, kap tal st le emekç arasında
sürekl b r savaşıma yolaçar. Çünkü, bunu, kap tal st, ya emeğ n f yatını
f len düşürmek ç n b r bahane olarak kullanılır ya da emeğ n üretkenl ğ le
b rl kte yoğunluğu da artar. Ya da, emekç , parça-başı ücret n görüntüsünü
c dd ye alır, yan emek-gücünün karşılığının değ l, ürününün karşılığının
ödend ğ n [sayfa 571] düşünerek, ürett ğ metaın satış f yatında b r düşme
olmaksızın, ücretlerdek düsmeye karşı baş-kaldırır. “İşç ler, hammadde
f yatları le, üret len malların f yatlarını d k-katle zlerler ve böylece
patronların elde ett kler kâr konusunda doğru b r tahm nde
bulunab l rler.” 902

Kap tal st, ücretl -emeğ n n tel ğ bakımından kaba b r yanılgı d ye


gördüğü bu g b hak stekler n haklı olarak kulak arkası eder.903 Sanay n
lerlemes ne karşı verg koymak anlamına gelen bu haksız steğe karşı
kıyamet koparır ve, emeğ n üretkenl ğ n n emekç y h ç lg lend rmed ğ n
apaçık lân eder.904 [sayfa 572]

885 “Parça-başı ş s stem , şç l k tar h nde b r çağı bel rler; kap tal st n steğ ne bağlı bulunan bas t
gündel ç emekç le, çok uzak olmayan b r gelecekte, kap tal st le zanaatçılığı kend k ş l ğ nde
b rleşt rmey vaadeden lonca zanaatlarının durumu arasında yer alır. Parça- şç , şveren n sermayes le
çalışsa b le aslında kend kend s n n patronudur.” (John Watts, Trade Soc et es and Str kes, Mach nery
and Cooperat ve Soc et es, Manchester 1865, s. 52, 53.) Bu küçük yapıtı buraya aktarmamın neden ,
y ce kokuşmuş bayağı b r mazur gösterme çabasının lâğım çukuru olmasıdır. Daha önce ovenc l k le de
alışver ş olan bu aynı Mr. Watts, 1842 yılında başka b r k tapçık daha yayınlamış: Facts and F ct ons of
Pol t cal Econom sts, ve bunda, d ğer şeyler yanında “mülk yet n hırsızlık” olduğunu lân etm şt r. Esk
çamlar bardak oldu!
886 T. J. Dunn ng, Trades’ Un ons and Str kes, Lond. 1860, s. 22.
887 Bu k ücret şekl n n yanyana bulunuşu, patronların düzenbazlıklarını yürütmede nasıl yararlı
olmuştur: “B r fabr kada 400 şç çalışıyor ve bunların yarısı parça-başı ücret aldıkları ç n uzun süre
çalışmaları şler ne gel yor. Ger ye kalan 200 k ş gündel k alıyorlar ve d ğerler g b uzun süre çalışıyorlar,
ama bu fazla-mesa ç n h ç b r karşılık almıyorlar. ... Bu 200 k ş n n günde yarım saat çalışmaları, b r
k ş n n 50 saat çalışmasına ya da b r k ş n n b r haftalık emeğ n n 5/6’sına eş tt r.” (Reports of Insp. of
Fact., 31st October, 1860, s. 9.) “Aşırı-çalışma hâlâ gen ş ölçüde yürürlükted r; ve çoğu durumda,
yasanın öngördüğü saptama ve yasaklamalara karşı güven ç nde yürütülüyor. Parça-başı ücret yer ne
haftalık ücret alarak çalışan halkın uğradıkları kaybı ... daha öncek raporlarımın çoğunda bel rtm şt m.”
(Leonard Horner, Reports of Insp. of Fact., 30th Apr l, 1859, s. 8, 9.)
888 “Le sala re peut se mesurer de deux man ères: ou sur la durée du trava l, ou sur son produ t.”
[“Ücretler k şek lde ölçüleb l r: emeğ n süres ne göre, ya da ürününe göre.”] (Abrége élémentare des
pr nc pes de l’Econom e Pol t que, Par s 1796, s. 32.) Bu yapıtın adı bel rt lmeyen yazarı, G.
Garn er’d r.
889 “Ona” ( pl k eğ r c s ne) “şu kadar ağırlıkta pamuk ver l r ve o bunu bell b r sürede ve bell b r
ncel kte, bell ağırlıkta, t re ya da pl k olarak tesl m etmek zorundadır; ve bunun ç n l bre başına
kend s ne şu kadar ücret öden r. Eğer yaptığı ş kusurlu se, bunun cezasını çeker; yok eğer bell sürede
saptanılan m ktardan az pl k yapmışsa şten çıkartılır ve yer ne daha hünerl b r şç alınır.” (Ure, l.c., s.
317.)
890 “İş b rkaç elden geçerse, bunların herb r kârdan payını alır, oysa eğer ş en sondak yaparsa,
kadın şç ye ulaşan ücret son derece orantısız olur.” (Ch ld. Emp. Comm., II. Report, s. lxx, n° 424.)
891 Mazeretç Watts b le şöyle d yor: “Eğer, b r şte çalışan herkes b r sözleşmen n taraftarı olsalar ve
b r k ş kend kârı ç n d ğerler n aşırı-çalıştırma yolu le çıkar sağlayacağına, herkes yeteneğ ne göre pay
alsa, bu parça- ş s stem nde büyük b r düzelme anlamına gel r.” (l.c., s. 53.) Bu s stem n bayağılıkları
konusunda bkz: Ch ld. Emp. Comm., Rep. III., s. 66, n° 22, s. 11, n° 124; s. x , n° 13, 53, 59 vb..
892 Kend l ğ nden doğan bu sonuca çoğu kez yapay olarak yardımcı olunur: örneğ n, Londra’da
mak ne sanay nde alışılagelen h lel b r yöntem kullanılır: “B rkaç şç n n başına, f z k gücü daha üstün ve
el çabuk b r s seç lerek konulur, bu adama y m beş ş l n kadar fazla b r ücret öden r; onun görev yalnızca
sıradan ücret alan şç Ier harekete geç rmek ve steklend rmek ç n bütün gücüyle çalışmaktır ... bu
çalışmanın, üstün hüner n ve emek-gücünün kısıtlandığı yolunda şverenler n (send kalı) şç lere yöneltt ğ
suçlamaların çoğunu h ç b r yoruma gerek göstermeyecek şek lde açıklar.” (Dunn ng, l.c., s. 22, 23.)
Yazarın kend s de şç ve send kanın sekreter olduğu ç n bu sözler abartmalı sanılab l r. Ama okur, J.
Ch. Morton’un “h ghly respectable” [“çok saygıdeğer” -ç.] Tarım Ans kloped s n n “Labourer”
n addes ne bakarsa bu yöntem n ç ftç lere gel şm ş b r yöntem olarak salık ver ld ğ n görecekt r.
893 “Parça-başına ücret alan herkes ... ş n yasal sınırlarının dışına çıkarılmasından yararlanır. Fazla-
mesa yapma steğ konusundak bu gözlem, özell kle dokumacı ve ç lec olarak çalıştırılan kadınlar ç n
geçerl d r.” (Rept. of Insp. of Fact., 30th Apr l, 1818, s. 9.) “Bu s stem (parça-başı), şveren ç n o
derece kârlıdır k ... genç çömlekç ler , parça-başı s stemle çalıştıkları dört-beş yıl çers nde düşük b r
ücretle aşırı-çalışmaya doğrudan doğruya teşv k etm ş olur. ... Bu ... çömlekç ler n vücut yapılarındak
kusurların d ğer büyük b r neden olarak görüleb l r.” (Ch ld. Empl. Comm., I Rept., s. xııı.)
894 “Herhang b r şkolundak ş n, her mesleğ n yaptığı parça le ödenmes nde ... ücretler, m ktar
olarak, tamamen esastan değ şeb l r. ... Ama günlük şte genel olarak o şkolunda çalışan şç ç n
ver lecek ücret ölçütü, şç ve şveren tarafından kabul ed len ... tekdüze b r orandır.” (Dunn ng, l.c., s.
17.)
895 “Le trava l des Compaknons-art sans sera réglé à la journée ou à p èce. Ces rna tres-art sans
savent à peu prés comb en d’ouvrage un compagnon-art san peut fa re par jour dans chaque mét er, et
les payent souvent à proport on de l’ouvrage qu’ ls font; a ns ces compagnons trava llent autant qu’ ls
peuvent, pour leur propre ntérêt, sans-autre nspect on.” [“Kalfa zanaatçılarının çalışması, günlük olarak
ya da parça-başına ödenecek. ... Bu usta zanaatçılar, b r kalfa zanaatçının, her şte, günde ne kadar ş
yapab leceğ n aşağı yukarı b l r, ve onlara çoğu kez yaptıkları ş oranında öderler; böylece, bu kalfalar,
başka b r yoklama olmaks z n, kend öz çıkarları ç n, eller nden geld ğ nce çalışırlar.”] (Cant llon, Essa
sur la Nature du Commerce en général, Amst. Ed., 1756, s. 185 ve 202. B r nc baskı: 1755.)
Quesnay, S r James Steuart ve A. Sm th’ n gen ş ölçüde yararlandıkları Cant llon, burada, daha o zaman
parça-başı ücret , yalnızca zamana göre ücret n değ ş k b r şekl olarak göstermekted r. Cant llon’un
Fransızca baskısı, başlığında bunun İng l zceden çev r olduğunu bel rtmekted r, ama İng l zce baskı, The
Analys s of Trade, Commerce, etc,. by Ph l p Cant llon, late of the c ty of London, Merchant,
yalnızca daha sonrak b r tar hte (1759) yayınlanmış olmakla kalmaz, çer ğ de daha sonrak düzelt lm ş
b r met n olduğunu tanıtlar: örneğ n Fransızca baskıda Hume’un henüz adı geçmez, oysa İng l zce
baskıda, Petty’ye artık pek az raslanır. İng l zce baskı teor k olarak daha az önem taşır, ama özell kle
İng l z t caret , külçe altın ve gümüş şlenmes vb, konularında. Fransızca baskıda bulunmayan sayısız
ayrıntıları çer r. İng l zce baskının baş sayfasındak “Taken ch efly from the manuscr pt of a very
ngen ous gentleman, deceased, and adaptem, etc.,” [“Ölmüş bulunan çok zek b r beyefend n n
müsveddeler nden gen ş ölçüde alınarak uyarlandığı, vb.”] g b sözler, bu nedenle, o zamanlar sık sık
raslanan b r yakıştırma g b görünüyor.
896 “Comb en de fo s n’avons-nous pas vu, dans certa ns atol ers, embaucher beaucoup plus
d’ouvr ers que ne le demanda t le trava l à mettre en ma n? Souvent, dans la prév s on d’un trava l
aléato re, quelquefo s méme mag na re, on admet des ouvr ers: comme on les pa e aux p éces, on se d t
qu’on ne court aucun r sque, parce que toutes les pertes de temps seront à la charge des noccupés.”
[“Bazı atelyelerde, yapılacak ş n gerekt rd ğ nden daha çok şç çalıştırıldığını b rçok kez görmed k m ?
Çoğu kez, raslantıya bağlı, hatta düşsel b r ş dolayısıyla, şç alınır: parça-başına ödend ğ nden, h ç b r
tehl keye koşulmadığı söylen r, çünkü tüm zaman kayıpları, çalıştırılmayanların z mmet ne yazılacaktır.”]
(H. Grégo r, Les Typographes devant le Tr bunal correct onnel de Bruxelles, Bruxelles 1865, s. 9.)
897 Remarks on the Commerc al Pol cy of Great Br ta n, London 1815, s. 48.
898 A Defence of the Landowners and Farmers of Great Br ta n, Lond. 1814, s. 4, 5.
899 Malthus, Inqu ry nto the Nature and Progress of Rent, Lond. 1815, [s. 49, not.]
900 “Parça-başı ücret alanlar ... belk de fabr kalardak şç ler n beşte-dördünü oluştururlar.” (Report
of Insp. of Fact.. 30th Apr l, 1858, [s. 9].)
901 “İpl k eğ rme mak nes n n üretken gücü ölçülür, ve bununla yapılan ş ç n ödenen para, üretme
gücündek artma kadar olmamakla b rl kte, onunla b rl kte azalır.” (Ure, l.c., s. 317.) Bu son mazur
gösterme tümces n , Ure, gene kend s geçers z kılar. Çıkrığın uzatılması le şte b r artışa yolaçılacağını o
da kabul eder. Demek k , emek, üretkenl ğ ndek artış oranında azalmış olmaz. Ayrıca: “Bu artış le,
mak nen n üretme gücü beşte-b r artırılmış olacaktır. Bundan sonra, yaptığı ş ç n şç ye, esk s kadar
ücret ödenmeyecekt r, ama bu ücret beşte-b r oranında azalmayacağı ç n, bu gel şme, bell saat çalışması
ç n kazandığı parayı artıracaktır”, ama yukardak fadede bazı değ ş kl kler yapılması gerekl d r. ... İpl kç ,
kend ek altı ş l n n n b r kısmını, yet şk n şç ler n yer n alan, ek gene yardımcılara vermek durumundadır”
(l.c., s. 321), ve bu durumda ücretler n yükselmes yolunda b r eğ l m sözkonusu olamaz.
902 H. Fawcett, The Econom c Pos t on of the Br t sh Labourer, Cambr dge and London 1865, s.
178.
903 Londra’da yayınlanan Standart gazetes n n 26 Ek m 1861 tar hl sayısında, John Br ght ve
Ortaklarının, Rochdale mag strates’ nde [sulh mahkemes -ç.] açtıkları b r dava konusunda b r haber
vadı. “Halı Dokuma İşç ler Send kası yönet c ler ne karşı b r dava açılmıştı. Br ght ş rket , aynı zaman ve
aynı emekle [!] esk den 160 yarda üret rken, ş md 240 yarda üreten yen b r mak ne kullanmaya
başlamıştı. İşç ler n, şveren n gel şm ş mak neler ç n yaptığı sermaye le elde ed len kârdan b r pay
stemeler , h ç b r şek lde sözkonusu olamazdı. Bu mantığa uygun olarak Br ght ortaklar, yarda başına
ücret 1,5 pen den 1 pen ye nd rmey önerd ler, böylece şç ler n kazancı aynı emek ç n tam esk s kadar
kalmış olacaktı. Ama burada, nom nal b r ücret nd r m vardı ve şç ler n dd asına göre bu nd r m,
gerekt ğ şek lde önceden haber ver lmeden yapılmıştı.”
904 “İşç send kaları, ücretler aynı düzeyde tutmak stekler nde, gel şm ş mak neler n kullanılmasıyla
sağlanan kâra da ortak olma çabasını göster yorlar.”. (Quelle horreur! [Ne korkunç! -ç.] “... İş kısaldığı
ç n daha yüksek ücret talep etmek, b r başka dey şle, mekan k gel şmelere verg koymak çabası
demekt r” (On Comb nat on Of Trades, New Ed t., London 1834, s. 42.)
YİRMİİKİNCİ BÖLÜM
ÜCRETLERDEKİ ULUSAL FARKLILIKLAR

ONYEDİNCİ Bölümde, emek-gücünün değer büyüklüğünde b r


değ ş kl ğe yolaçab lecek çeş tl düzenlemeler ncelem şt k; bu büyüklük,
artı-değere oranla, ya mutlak ya da n sp olarak ele alınmıştı; öte yandan,
emeğ n f yatının kend ler yle gerçekl k kazandığı geç m araçları m ktarının
da, bu f yatın uğradığı değ ş kl klerden bağımsız ya da farklı dalgalanmalar
göstereb leceğ de görülmüştür.905 Daha önce de bel rt ld ğ g b , emek-
gücünün değer n n ya da f yatının bas t b r şek lde kolayca görüleb len ücret
şek ller ne çevr lmes , bütün bu yasaları, ücretler n dalgalanmalarını yöneten
yasalar hal ne get r r. Tek b r ülkede [sayfa 573] ücretlerdek bu
dalgalanmaların b r d z değ ş k düzenlemeler olarak görünmes , çeş tl
ülkelerde, ulusal ücretler arasında aynı anda ortaya çıkan fark olarak
görüneb l r. Çeş tl ülkelerdek ücretler karşılaştırırken, bu nedenle, emek-
gücünün değer büyüklüğündek değ şmeler bel rleyen bütün etmenler
hesaba katmamız gerek r; yan doğal olarak ve zaman ç nde gel şen b r nc l
gerekl geç m maddeler n n f yatları le oylumlarını, emekç ler n eğ t m
g derler n , kadın ve çocuk emeğ n n oynadığı rolü, emeğ n üretkenl ğ n ,
harcanma yoğunluğunu ve büyüklüğünü d kkate almamız gerek r. En yüzeysel
karşılaştırma b le, önce, farklı ülkelerdek aynı şkollarında ödenen ortalama
günlük ücretler n, b rb ç m b r şgününe nd rgenmes n gerekt r r. Günlük
ücretler n aynı ter mlere nd rgenmes nden sonra, zamana göre ödenen
ücret n, tekrar parça-başı ücrete çevr lmes gerek r, çünkü emeğ n hem
yoğunluğunun ve hem de üretkenl ğ n n ölçüsü ancak bu parça-başı ücret
olab l r.
Her ülkede, emeğ n bell b r ortalama yoğunluğu vardır; b r metaın
üret m ç n bu ortalamanın altında b r emek kullanıldığında toplumsal
bakımdan gerekl -zamandan daha fazlasına gerek duyulacağı ç n, bu emek,
normal n tel kte emek sayılmaz. Bell b r ülkede ancak ulusal ortalamanın
üzer ndek b r yoğunluk dereces , değer n salt ş n devam süres le
ölçülmes üzer nde etk l olab l r. Tek tek ülkeler n meydana get rd ğ dünya
pazarında böyle b r şey sözkonusu değ ld r. Emeğ n ortalama yoğunluğu
ülkeden ülkeye değ ş r; bazısında daha büyük, bazısında daha küçüktür. Bu
ulusal ortalamalar, ölçü b r m , evrensel emeğ n ortalama b r m olan b r
ıskala meydana get r rler. Bu nedenle daha yoğun b r ulusal emek, daha az
yoğun olana göre, aynı sürede, daha çok para le fade ed len daha fazla
değer üret r.
Ama değer yasasının uluslararası uygulamasında, daha üretken ulusal
emek, dünya pazarında, rekabet neden yle, ürett ğ metaların satış f yatını
değerler n n düzey ne nd rmeye zorlanmadığı sürece, yoğunluk dereces
daha yüksek emek sayıldığı ç n b r değ ş kl ğe uğrar.
B r ülkede kap tal st üret m n gel şmes yle orantılı olarak, emeğ n ulusal
yoğunluğu ve üretkenl ğ de uluslararası düzey n üzer ne çıkar.906 Çeş tl
ülkelerde aynı emek-zamanında üret len [sayfa 574] aynı tür-den metaların
farklı m ktarları, bu yüzden, farklı f yatlarla, yan uluslararası değerlere göre
değ şen b r m ktar parayla fade ed len ve eş t ol-mayan uluslararası
değerlere sah p olurlar. Bu nedenle de, paranın n sp değer , kap tal st üret m
tarzının daha fazla gel şm ş olduğu b r ülkede, bu üret m tarzının daha az
gel şm ş olduğu b r ülkeye göre, daha küçük olur. Buradan, nom nal
ücretler n, emek-gücünün para le fade ed len eşdeğerler n n de, b r nc
ulusta, k nc s ne göre daha yüksek olacağı sonucu çıkar; ne var k , bu, h ç
b r zaman, sözü ed len bu yüksekl ğ n, gerçek ücretler, yan emekç n n
geç nmes ç n de geçerl olduğunu tanıtlamaz.
Paranın bu n sp değer n n çeş tl ülkelerde farklı olması b r yana,
günlük, haftalık vb. ücretler n b r nc ulusta k nc s ne göre daha yüksek
olduğu sık sık görülür, oysa emeğ n n sp f yatı, yan emeğ n hem artı-değere
ve hem de ürünün değer ne göre f yatı, k nc ulusta b r nc s nden daha
yüksekt r.907
1833 Fabr ka Kom syonu üyes J. W. Cowell, pl k eğ rme sanay nde
yaptığı d kkatl b r araştırmadan sonra şu sonuca varmıştır: “İng ltere’de
ücretler, Kıta Avrupasına göre, şç ler ç n daha yüksek olmakla b rl kte,
kap tal stler ç n gerçekten daha düşüktür.” (Ure, s. 314.) İng l z fabr ka
denetmen Alexander Redgrave, 31 Ek m 1866 tar hl raporunda, Kıta
Avrupası devletler yle karşılaştırmalı stat st klerle, ücretler daha düşük ve
emek-zamanı çok daha uzun olmakla b rl kte, Avrupa’dak emeğ n, ürüne
oranla İng ltere’dek nden daha pahalı olduğunu ortaya koymuştur.
Oldenburg’dak b r pamuklu fabr kasının İng l z yönetmen , oradak emek-
zamanının, cumartes ler de dah l, sabah 5.30’dan akşam 8’e kadar devam
ett ğ n ve oradak şç ler n, İng l z [sayfa 575] şgözcüler n n denet m altında
çalışırlarken, İng l z şç ler n n 10 saatte ürett kler kadar ürün
sağlamadıklarını, bu gözcüler Alman olduğu zaman se sağlanan ürünün çok
daha az olduğunu açıklamıştır. Ücretler, İng ltere’dek nden çok daha düşük,
çoğu zaman yarı yarıyadır, ama mak neye oranla şç sayısı çok daha fazladır
ve bazı kısımlarda 5 : 3 oranındadır – Bay Redgrave, Rus pamuklu
fabr kaları konusunda çok ayrıntılı b lg ler vermekted r. Ona, bu ver ler ,
yakın zamana kadar orada çalışan b r İng l z yönet c sağlamıştır. Her türlü
kötülüğün boy attığı bu Rus toprakları üzer nde, İng l z fabr kalarının lk
günler ndek bütün dehşet, olanca gücüyle egemend r. Yerl Rus kap tal stler
fabr ka ş nde h ç b r şe yaramadıkları ç n fabr ka yönetmenler , hal yle
İng l zd r. Gece-gündüz süren her türlü aşırı-çalıştır-maya ve şç lere ödenen
en utanç ver c düşük ücretlere karşın, Rus manüfaktürü, ancak yabancı
rekabet n yasaklanması le güçlükle yaşayab lmekted r. Burada, son olarak,
Avrupa’nın çeş tl ülkeler nde, fabr ka ve pl k şç s başına düşen ortalama
ğ sayısı konusunda Bay Redgrave’ n hazırladığı karşılaştırılmalı b r tabloyu
ver yorum. Bay Redgrave’ n kend s de, bu rakamları, b rkaç yıl önce
derled ğ n ve o zamandan ber fabr kaların büyüklükler le şç başına
düşen ğ sayısının İng ltere’de artmış olduğunu bel rtmekted r. Bununla
b rl kte, o, adı geçen Kıta Avrupası ülkeler nde aynı şek lde b r gel şmen n
varolduğunu ve böylece rakamların karşılaştırma amacıyla b r değer
taşıdıklarını kabul etmekted r.
FABRİKA BAŞINA ORTALAMA İĞ SAYISI
İng ltere 12.600
Fransa 1.500
Prusya 1.500
Belç ka 4.000
Saksonya 4.500
Avusturya 7.000
İsv çre 8.000
İŞÇİ BAŞINA DÜŞEN ORTALAMA İĞ SAYISI
Fransa 14
Rusya 21
Prusya 37
Bavyera 46
Avusturya 49
Belç ka 50
Saksonya 50
İsv çre 55
Daha küçük Alman devletler 55
Büyük Br tanya 74
[sayfa 576]
“Bu karşılaştırma”, d yor Bay Redgrave, “d ğer nedenler yanında,
İng ltere’dek fabr kaların büyük b r kısmında mak nel dokumacılık,
pl kç l kle b rl kte yürütülen b r ş olması neden yle, bu ülken n leh nde
değ ld r [oysa bu tabloda, dokumacılar, genel toplamdan düşürülmem şt r];
d ğer ülkeler ç n ver len fabr kaların çoğu, pl k eğ rme fabr kalarıdır; eğer
benzer şeyler karşılaştırmak olanağı bulunsaydı, ben m bölgemde bulunan
ve b r tek şç le k yard mcısının 2.200 ğl mak nelere baktığı ve günde
220 l bre ağırlığında, 400 m l uzunluğunda pl k üreten b rçok pamuk pl ğ
fabr kasını sayab l rd m.” (Reports of Insp. of Fact., 31st Oct., 1866, s. 31-
37, pass m.)
B l nd ğ g b , İng l z kumpanyaları, Doğu Avrupa le Asya’da
dem ryollarının döşenmes n üzerler ne almış ve bunların yapımında yerl
emekç ler n yanısıra b r m ktar İng l z şç s çalıştırmıştır. Prat k
zorunluluklar neden yle, böylece bu kumpanyalar, emeğ n yoğunluğu
konusunda ulusal farkları d kkate almak zorunda kalmışlar, ama bu durum
onları herhang b r kayba uğratmamıştır. Deney mler , ücret n yüksekl ğ ,
emeğ n ortalama yoğunluğuna azçok tekabül ett ğ zaman b le, emeğ n n sp
f yatı genell kle ters yönde değ şmekted r.
İlk kt sat yapıtlarından b r s olan, Essay on the Rate of Wages908 adlı
yapıtında H. Carey, çeş tl uluslarda, ücretler n, ulusal şgünler n n
üretkenl k dereces le doğrudan orantılı olduğunu tanıtlamaya ve bu
uluslararası l şk den de, her yerde ücretler n emeğ n üretkenl ğ le
orantılı olarak yükseld ğ ve düştüğü sonucunu çıkartmaya çalışmaktadır.
Carey alışık olduğu eleşt r s z ve yüzeysel b r b ç mde karmakarışık
stat st k malzeme yığınıyla uğraşacağ yerde, önermeler n tanıtlamış
olsaydı, gene de, artı-değer üret m tahl ller m z n bütünü, bu sonucun
saçmalığını göster rd . Bu ncelemen n en y yanı, şeyler n, gerçekte de,
onun teor s ne uygun b ç mde olduklarını dd a etmem ş olmasıdır. Ona
göre, devlet n müdahales , doğal ekonom k l şk ler bozmuştur. Bu
nedenle, çeş tl ulusal ücretler n devlete verg şekl nde g den kısmının,
şç n n kend s ne g tt ğ şekl nde hesaplanması gerek r. Şu “devlet
g derler ”n n de kap tal st gel şmen n “doğal” meyveler olup olmadıkları
konusunda Bay Carey’ n b raz daha düşünmes [sayfa 577] gerekmez m yd ?
Bu usavurma şekl , sonradan İng ltere’n n, dünya pazarı üzer ndek
şeytanca etk s n n (anlaşılan bu etk ona göre kap tal st üret m n doğal
yasalarından ler gelmemekted r) zorunlu hale get rd ğ devlet
müdahales n , yan doğanın ve aklın ürünü olan bu yasaların devlet el yle
korunmasını, al as909* H maye S stem n keşfetmek üzere ş n başında
rahatça ve uyum ç nde şleyen kap tal st üret m l şk ler n ancak devlet n
müdahales le bozulan ebed doğa ve akıl yasaları d ye lk lân eden
k mseye tam yaraşacak türden b r usavurmadır. Ayrıca, Carey, R cardo le
d ğerler n n teoremler nde formülleşt r len mevcut toplumsal uzlaşmaz
karşıtlıklar le çel şk ler n, gerçek ekonom k hareket n deal ürünler
olmadıklarını, ters ne, kap tal st üret m n İng ltere le d ğer yerlerde
gösterd ğ gerçek uzlaşmaz karşıtlıkların, R cardo le ötek ler n teor ler n n
b r sonucu olduğunu da keşfetm şt r! Ensonu, kap tal st üret m tarzının
özünde bulunan güzell kler le uyumu bozan şey n, en sonunda t caret
olduğunu da o keşfetm şt r. B r adım daha atsa, belk de, kap tal st üret m
tarzındak tek kötülüğün sermayen n kend s olduğunu da keşfedecekt r.
Bast at le günümüzün ötek serbest t caret yanlısı y mserler n uyumlu
b lgel kler n n g zl kaynağı olma onuru, h mayec sapıklıklarına karşın,
eleşt r yeteneğ nden böyle korkunç derecede yoksun ve böyles ne düzmece
b r b lg n olan ancak böyle b r s ne a t olab l rd . [sayfa 578]

905 “Ücretler n” (burada, ücretler n para olarak fades ele alınıyor), “daha ucuz b r maldan daha fazla
satınalab l yorlar d ye, yükseld ğ n söylemek doğru değ ld r.” (Dav d Buchanan’ın yayınladığı, Adam
Sm th’ n Wealth etc., baskısında, 1814, v. I, s. 417, not.)
906 Bu yasanın, tek üret m kolları ç n üretkenl k bakımından ne g b şeyler değ şt reb leceğ n b r
başka yerde nceleyeceğ z.
907 Adam Sm th’e karşı g r şt ğ polem kte James Anderson şunları bel rt r: “Toprak ürünler n n ve
genell kle hububatın ucuz olduğu yoksul ülkelerde, emeğ n görünüştek f yatı genell kle düşük olmakla
b rl kte, gene de aslında çoğu kez d ğer ülkelerden gerçekte daha yüksek olduğu, aynı şek lde d kkate
değer b r şeyd r. Çünkü, emekç ye günlük olarak ver len ücretler, her ne kadar emeğ n görünüştek f yatı
se de, emeğ n gerçek f yatı değ ld r. Gerçek f yat, bell m ktarda yapılmış ş, şverene neye maloluyorsa
odur; ve bu açıdan bakıldığında, hububat f yatı le d ğer geç m araçları, yoksul ülkelerde zeng n ülkelere
göre genell kle daha düşük olmakla b rl kte, emeğ n f yatı, hemen her zaman zeng n ülkelerde, yoksul
ülkelerden daha düşüktür. ... Gündel k ücret olarak hesap ed len emek, İskoçya’da İng ltere’ye göre çok
daha düşüktür. ... Parça-başına emek genell kle İng ltere’de daha ucuzdur.” (James Anderson,
Observat ons on the Means of Exc t ng a Sp r t of Nat onal Industry etc., Ed nb. 1777, s. 350, 351.)
– Ters ne, ücretler n düşüklüğü de emeğ n pahalı olmasına yolaçar. “Emek, İrlanda’da İng ltere’den daha
pahalıdır ... çünkü ücretler orada çok daha düşüktür.” (n° 2074, Royal Comm ss on un Ra lways,
M nutes, 1867.)
908 [H. Carey,] Essay on the Rate of Wages: w th on Exam nat on of the D fferences n the Cond t on
of the Labour ng Populat on throughout the World, Ph ladelph a, 1853.
909 * Nam-ı d ğer. -ç.
YEDİNCİ KISIM
SERMAYE BİRİKİMİ

__________

G İ R İ Ş910*

BİR para tutarının, üret m araçlarına ve emek-gücüne dönüştürülmes ,


sermaye olarak şlev yapacak b r değer m ktarının atacağı lk adımdır. Bu
dönüştürülme şlem , pazarda, dolaşım alanı ç nde olur. İk nc adım, üret m
sürec , üret m araçları, değerler kend ler n meydana get ren öğeler n
değer n aşan ve bu nedenle de, başlangıçta yatırılan sermaye le b rl kte b r
artı-değer de çeren metalara dönüşür dönüşmez tamamlanır. Bu metaların
da hemen dolaşıma sokulması gerek r. Bunların satılması, değerler n para
olarak gerçekleşmes , bu paranın tekrar sermayeye dönüşmes ve bu
hareket n durmadan yen lenmes gerek r. Aynı evreler n durmadan
b rb rler n zled kler bu da resel hareket, sermayen n dolaşım b ç m n
oluşturur. [sayfa 579]
B r k m n lk koşulu, kap tal st n el nde bulunan metaları satab lmes ve
aldığı paranın büyük kısmını sermayeye dönüştüreb lmes d r. Bundan sonrak
sayfalarda, b z, sermayen n normal şek lde dolaşımını varsayacağız. Bu
sürec n ayrıntılı tahl l , İk nc K tapta [c ltte] görülecekt r.
Artı-değer üreten, yan karşılığı ödenmem ş emeğ doğrudan doğruya
emekç den kopartıp alarak bunu metalarda somutlaştıran kap tal st, aslında,
bu artı-değer n lk sah b olmakla b rl kte, h ç b r zaman onun son sah b
değ ld r. O, bunu, toplumsal üret m sürec n n bütünü ç nde başka görevler
yer ne get ren başka kap tal stlerle, toprak sah pler yle vb. paylaşmak
durumundadır. Artı-değer, bu nedenle, çeş tl kısımlara ayrılır. Bu parçalar,
çeş tl kategor lere ayrılan k mselere g der ve, kâr, fa z, tüccar kârı, toprak
rantı vb. g b b rb r nden bağımsız farklı şek ller alır. Artıdeğer n bu
değ şm ş şek ller n ancak Üçüncü K tapta [c ltte] ele alab leceğ z.
O halde, b z, burada, b r yandan, hem sermayen n dolaşım alanında
büründüğü yen şek llerle, hem de bu şek ller n ardındak g zl somut üret m
l şk ler le lg lenmeks z n, kap tal st n ürett ğ metaları değer üzer nden
sattığını varsayacağız. Öte yandan se, bu kap tal st üret c y , bütün artı-
değer n sah b ya da belk daha y s , bu yağmada onunla b rl kte h sses olan
herkes n tems lc s olarak ele alacağız. Bu nedenle, b z, her şeyden önce,
sermaye b r k m n soyut b r açıdan, yan f l üret m sürec nde salt b r evre
olarak nceleyeceğ z.
B r k m sürec gerçekleşeceğ sürece, kap tal st, el ndek metaları
satmayı ve bu parayı yen den sermayeye dönüştürmey başarıyla yürütüyor
demekt r. Ayrıca, artı-değer n parçalara bölünüşü, ne onun n tel ğ n
değ şt r r, ne de b r k m n b r öğes hal ne geld ğ koşulları. Sanay c
kap tal st n, artı-değerden kend s ne alıkoyduğu ya da başkalarına bıraktığı
kısımların oranı ne olursa olsun, o, da ma bu artı-değere lk elkoyan
k msed r. Bunun ç n, b z, gerçekte olanın dışında b r şey varsaymış
olmuyoruz. Öte yandan, b r k m gerçekleşt ren dolaşım olayı le artı-değer n
parçalara bölünmes , bu sürec n bas t temel şekl n bulanıklaştırır. Bu
nedenle, b r k m sürec n n tam ve kes n b r tahl l , b r süre ç n, ç
mekan zmasının şlemes n g zleyen bütün görünümler b r yana bırakmamızı
gerekt r r. [sayfa 580]

910 * Marx’ın Fransızca metne koyduğu başlıktır. -ç.


YİRMİÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BASİT YENİDEN-ÜRETİM

BİR toplumda üret m sürec n n şekl ne olursa olsun, bu sürec n devamlı


olması, devresel olarak aynı evrelerden geçerek sürüp g tmes gerek r. B r
toplum tüketmekten nasıl vazgeçemezse, üretmekten de öyle vazgeçemez.
Bunun ç n b rb r yle l şk l b r bütün, devamlı yen lemelerle akıp g den b r
olay olarak görüldüğünde, her toplumsal üret m sürec , aynı zamanda, b r
yen den-üret m sürec d r.
Üret m koşulları, aynı zamanda, yen den-üret m n de koşullarıdır. Ürett ğ
ürünler n b r kısmını, üret m araçlarına ya da yen ürünler n unsurlarına
devamlı b r şek lde dönüştürmed kçe h ç b r toplum, üret me devam edemez,
b r başka dey şle, h ç b r toplum, yen den-üret m yapamaz. D ğer bütün
koşullar aynı kalmak üzere, servet n yen den üret nes n n ve onu b r düzeyde
tutmasının tek yolu, üret m araçlarının –yan , emek araçlarının, [sayfa 581]
hammadden n, yıl boyunca tüket len yardımcı maddeler n– yer ne, aynı
türden ve eş t m ktarda malların konulmasıdır; bunların, yıllık ürün
k tles nden ayrılarak, üret m sürec ne yen den sokulmaları gerek r. Demek
oluyor k , yıllık ürünün bel rl b r kısmı, üret m alanına a tt r. Daha
başlangıçta üret c tüket m ç n ayrılan bu kısım, çoğu zaman b reysel
tüket me tamamen uygun düşmeyen mallar b ç m nded r.
Üret m, b ç m olarak kap tal stl ğe a t se, yen den-üret m n b ç m de
aynı olur. Kap tal st üret m b ç m nde, nasıl k , emek sürec sermayen n
kend s n gen şletmes yolunda b r araçtan başka b r şey değ lse, yen den-
üret m sürec nde de, yatırılmış değer sermaye olarak, yan kend kend n
gen şleten değer olarak yen den üretmen n aracından başka b r şey değ ld r.
B r k mse, salt parası devamlı b r şek lde sermaye olarak ş gördüğü ç n,
ekonom k bakımdan kap tal st n tel ğ n kazanır. Sözgel ş eğer 100 sterl n
tutarında b r para bu yıl sermayeye çevr ld ve 20 sterl n artı-değer ürett yse,
gelecek yıl ve onu zleyen yıllarda da aynı şlem y nelemey sürdürmes
gerek r. Yatırılan sermayen n, devresel artışı ya da sürece katılan sermayen n
devresel meyves olarak artı-değer, sermayeden doğan b r gel r şekl n
alır.911
Eğer b r gel r, kap tal st tarafından salt tüket m fonu olarak kullanılırsa ve
kazanıldığı süre ç nde tüket l rse cæter s par bus,912* [sayfa 582] bas t
yen den-üret m meydana gelm ş olur. Bu yen den-üret m, üret m sürec n n,
esk boyutları çers nde, salt b r y nelenmes olmakla b rl kte, gene de bu
y neleme ya da devamlılık bu sürece yen b r n tel k kazandırır, ya da daha
doğrusu, devamı olmayan tek tek b r süreç olarak sah p bulunduğu
görünürdek bazı özell kler n n ortadan kalkmasına yolaçar.
Emek-gücünün bell b r süre ç n satınalınması üret m sürec n n lk
adımıdır; bu başlangıç, emeğ n satış süres b tt kçe, b r hafta ya da ay g b
bel rl b r üret m dönem sona erd kçe durmadan y nelen r. Ama emekç ye,
emek-gücünün karşılığı, ancak bu gücü harcamasından sonra, ve metalarda
yalnız kend değer n değ l artı-değer de gerçekleşt rd kten sonra öden r.
Emekç , demek oluyor k , b z m ş md l k kap tal st n özel tüket m fonu
saydığımız artı-değer üretmekle kalmaz, sonradan kend s ne ücret şekl nde
dönen fonu, değ şen sermayey de üret r; ve şç n n çalıştırılması, ancak bu
fonu yen den ürett ğ sürece devam eder. Onsek z nc Bölümde sözü ed len
ve ücret , üründen alınan b r pay olarak gösteren kt satçıların bu
formüller n n çıkış noktası da şte bu oluyor.913 Emekç ye ücret şekl nde ger
denen şey, emekç n n devamlı olarak yen den ürett ğ ürünün b r kısmıdır.
Kap tal st n, emekç ye ücret n para olarak öded ğ doğrudur, ama bu para,
onun emeğ n n ürününün kılık değ şt rm ş şekl nden başka b r şey değ ld r.
Emekç , üret m araçlarından b r kısmını ürüne dönüştürürken, daha öncek
ürünün b r kısmını da paraya dönüştürür. Geçen hafta ya da geçen yılkı
emeğ , bu hafta ya da bu yılk emek-gücünün karşılığını ödeyen şeyd r. Tek
b r kap tal st le tek b r emekç yer ne, kap tal st sınıf le emekç sınıfı b r
tüm olarak alırsak, paranın şe karışmasıyla ortaya çıkan hayal derhal
yokolur. Kap tal st sınıf, emekç sınıfa, sürekl olarak, emekç sınıf
tarafından üret len ve kap tal st sınıf tarafından elko-nulan metaların b r
kısmı ç n para şekl nde ödeme makbuzları ver r. Emekç ler se gene aynı
sürekl l k çers nde, bu ödeme makbuzlarını kap tal st sınıfa ger ver rler ve
böylece kend eller yle ürett kler üründen paylarını alırlar. Ürünün, meta
şekl n ve metaın para şekl n alışı, bu alışver ş b r örtü le g zler.
Değ şen sermaye, bu nedenle, emekç n n kend s yle a les n n [sayfa 583]
varlığını, sürdürmes ç n gerekl ve toplumsal üret m s stem n n şekl ne
olursa olsun, kend s n n üretmek ve yen den üretmek zorunda bulunduğu
tüket m maddeler ya da emek fonunun özel tar hsel b r görünüm şekl nden
başka b r şey değ ld r. Bu emek fonunun, emeğ n n karşılığının ödenmes ç n
durmadan para şekl nde ona doğru akmasının neden , yarattığı ürünün
sermaye şekl n de durmadan ondan uzaklaşmasıdır. Ama bu, b r üründe
gerçekleşen emekç n n kend emeğ n n ona kap tal st tarafından önceden
emek fonu olarak ver lm ş olduğu gerçeğ n değ şt rmez.914 Efend s ç n
angaryayla yükümlü b r köylüyü ele alalım. Kend toprağı üzer nde kend
üret m araçları le, d yel m haftanın 3 günü çalışır. D ğer 3 gün se
efend s n n mal kanes nde zorak çalışır. Bu köylü durmadan kend emek
fonunu yen den üretmekted r ve bu durumda, bu fon, h ç b r zaman emeğ n n
karşılığının ödenmes ç n b r başkası tarafından ödenen para şekl n
almamaktadır. Ama buna karşılık, efend s ç n harcadığı karşılığı
ödenmeyen yükümlü emek de, h ç b r zaman karşılığı ödenen gönüllü emek
n tel ğ n kapsamaz. Eğer güzel b r sabah, efend s , topraka, hayvanlara,
tohumluğa, kısacası köylünün üret m araçlarına elkorsa, köylü bundan böyle
artık emek-gücünü, efend ye satmak durumunda kalacaktır. O, cæter s
par bus, üç günü kend s , üç günü efend s ç n olmak üzere gene 6 gün
çalışacak ve efend s de böylece ücretl adam çalıştıran kap tal st hal ne
gelecekt r. Önceden olduğu g b gene üret m araçlarını üret m araçları olarak
kullanacak ve bunların değer n ürüne aktaracaktır. Tıpkı esk s g b , ürünün
bel rl b r kısmı, yen den-üret me ayrılacaktır. Ama yükümlü emeğ n ücretl -
emeğe dönüştüğü anda, köylünün kend s n n, tıpkı esk s g b üretmeye ve
yen den üretmeye devam ett ğ emek fonu, bu andan sonra, ücret şekl nde
efend s tarafından yatırılan sermaye b ç m n alır. Görünüm b ç m n ,
görünen şeyden ayırma yeteneğ nden yoksun darkafalı burjuva kt satçısı,
yeryüzünün şurasında burasında bugün b le emek fonunun sermaye şekl nde
çıkmakta olduğu gerçeğ ne gözler n kapar.915
Değ şen sermayen n, kap tal st n kend s ne a t b r fondan [sayfa 584]
yatırılan b r değer olma özell ğ n , ancak,916 kap tal st üret m sürec n
sürekl yen lenme akışı ç nde gördüğümüz zaman kaybett ğ doğrudur. Ama
bu sürec n de şöyle ya da böyle b r başlangıcı olması gerek r. Bu nedenle,
b z m buraya kadar k bakış açımıza göre, kap tal st, b r zamanlar,
başkalarının karşılığı ödenmeyen emekler nden bağımsız olarak b r km ş
para sah b olan, ve bu b r k mle emek-gücü alıcısı olarak, sık sık pazarda
boy gösterm ş b r k ş olarak görünmekted r. Her ne halse, bu süreçtek
sürekl l k, bas t yen den-üret m, sermayen n yalnız değ şen kısmını değ l,
tümünü etk leyen d ğer bazı olağanüstü değ ş kl kler meydana get rm şt r.
Eğer, 1.000 sterl nl k b r sermaye, yılda 200 sterl nl k b r artı-değer
yaratır ve bu artı-değer her yıl tüket l rse, beş yılın sor unda tüket len artı-
değer 5 x 200 sterl ne ya da başlangıçta yatırılan 1.000 sterl ne ulaşacaktır.
Yok eğer yalnızca b r kısmı, d yel m yarısı tüket lecek olursa, 10 yılın
sonunda aynı sonuca varılacaktır, çünkü 10 x 100 = 1.000 sterl n eder.
Genel Kural: Yatırılan sermayen n değer , yılda tüket len artı-değere
bölünürse, başlangıçta yatırılan sermayen n kap tal st tarafından tamamen
tüket lm ş ve bu nedenle de yokolacağı yılların, ya da yen den-üret m
dönemler n n sayısı elde ed l r. Kap tal st, başkalarının karşılığı ödenmem ş
emeğ n , yan artı-değer tükett ğ n , oysa lk koyduğu sermayey olduğu g b
tuttuğunu sanır; ama onun bu düşünces gerçekler değ şt rmez. Aradan bell
sayıda yıl geçt kten sonra, o zaman sah p olduğu sermaye değer , o yıllar
boyunca elde ett ğ artı-değer toplamına ve tükett ğ toplam değer se
başlangıçtak sermayes ne eş tt r. El nde toplam m ktarı değ şmeyen b r
sermaye bulunduğu ve bunun b r kısmının, yan b naların, mak neler n vb.
daha şe g r şt ğ zaman varoldukları doğrudur. Ama b z burada lg lend ren
şey, madd öğele değ l, bu sermayen n değer d r. B r k mse bütün varını
yoğunu, bu varlığın değer ne eş t b r borca g rmekle tüketm ş olsa, onun bu
varlığının, borçlarının toplamından başka b r şey tems l etmeyeceğ açıktır.
Kap tal st ç n de durum böyled r; lk koyduğu sermayen n eşdeğer
m ktarında b r değer tüketm ş olsa, o çünkü sermayen n değer , karşılığını
ödemeks z n elde ett ğ artı-değer n toplam m ktarından başka b r şey tems l
etmez. Esk sermayes n n tek b r kuruşu b le [sayfa 585] artık varolmaya devam
etmez.
Demek k , her türlü b r k m n dışında, salt üret m sürec n n sürekl l ğ ,
b r başka dey şle, bas t yen den-üret m, en nde sonunda ve zorunlu olarak,
her sermayey , b r km ş sermayeye ya da sermayeleşt r lm ş artı-değere
çev r r. Bu sermaye, başlangıçta, onu kullanan k msen n k ş sel emeğ le
elde ed lm ş b le olsa, ergeç, eşdeğer ver lmeks z n elde ed lm ş b r değer,
başkalarının, parada ya da başka b r metada maddeleşen karşıl ğ ödenmem ş
emeğ hal n alır. Dördüncü ve Altıncı Bölümlerde gördüğümüz g b , paranın
sermayeye dönüştürülmes ç n, metaların üret m le dolaşımından başka b r
şey daha gerekl d r. B r yanda, para ya da değere sah p olan k msen n, öte
yanda, değer yaratıcı cevhere sah p olan k msen n; b r yanda üret m ve geç m
araçlarına sah p olan k msen n, öte yanda emek-gücünden başka b r şey
olmayan k msen n, alıcı ve satıcı olarak karşı karşıya gelmeler gerekt ğ n
gördük. Emeğ n üründen, öznel emek-gücünün, nesnel emek koşullarından
ayrılması, böylece kap tal st üret m n gerçek temel ve çıkış noktas
oluyordu.
Ama, başlangıçta yalnızca hareket noktası olan bu şey, salt sürec n
sürekl l ğ , bas t yen den-üret m le, kap tal st üret m n durmadan yen lenen
ve y nelenen, kend ne özgü b r sonucu hal n alıyor. Üret m sürec , b r
yandan, ardı arası kes lmeden, madd servet , sermayeye, kap tal st ç n daha
fazla servet ve zevk yaratma aracına çev r yor. Öteyandan, şç , üret m
sürec ne b r servet kaynağı olarak g rd ğ halde, sürec , kend s n n de
zeng nl ğ n n kaynağı olab lecek bütün araçlardan yoksun olarak terked yor.
Sürece g rmeden önce kend emeğ , emek-gücünün satışı le kend s nden
ayrıldığı, ona yabancılaştığı ve kap tal st tarafından elkonularak sermaye le
b rleşt r ld ğ ç n, süreç sırasında da bu emek, kend s ne a t olmayan b r
üründe gerçekleşmek zorundadır. Üret m sürec , aynı zamanda, kap tal st n,
emek-gücünü tükett ğ b r süreç olduğu ç n, emekç n n ürünü sürekl olarak
yalnız metalara değ l, sermayeye, değer yaratıcı gücü emen değere, emekç y
satınalan geç m araçlarına, üret c lere komuta eden üret m araçlarına da
dönüşür.917 Emekç , bu nedenle, durup [sayfa 586] d nlenmeden, sermaye
b ç m nde, kend s ne egemen olan ve onu sömüren yabancı b r güç
b ç m nde, madd nesnel zeng nl k yaratır; ve kap tal st, sürekl emek-gücü
üret r, ama bu üret m, çler nde ve ancak onlarla gerçekleşeb len nesnelerden
ayrı olarak, öznel b r zeng nl k kaynağı b ç m nded r; kısacası, o, emekç
üret r, ama ücretl emekç .918 Bu kes nt s z yen den-üret m, emekç n n
böylece ebed leşt r lmes , kap tal st üret m n s ne qud non’udur.919*
Emekç n n tüket m k yönlüdür. Üret m sırasında, emeğ yle üret m
araçlarını tüket r ve bunları, yatırılan sermayeden daha değerl ürünlere
dönüştürür. Bu, üret c tüket md r. Ve aynı zamanda da, emek-gücünün, onu
satınalan kap tal st tarafından tüket lmes d r. Öte yandan, emekç , emek-gücü
ç n kend s ne öde nen parayı geç m araçlarına çev r r: bu, onun b reysel
tüket m d r. Emekç n n üretken tüket m le b reysel tüket m , demek k ,
tamamen b rb r nden farklıdır. İlk nde emekç , sermayen n dev nd r c gücü
olarak ş görür ve kap tal ste a tt r. İk nc s nde kend s ne a tt r ve üret m
faal yetler dışında kend gerekl yaşamsal şlevler n yer ne get r r.
B r nc n n sonucu le kap tal st yaşar, k nc s n nk le şç .
İşgününü ncelerken, emekç n n çoğu zaman kend b reysel tüket m n ,
salt üret m lg lend ren b r olay g b yer ne get rmek zorunda kaldığını
görmüştük. Bu g b durumlarda, tıpkı buhar mak nes ne kömür le su,
çarklara yağ ver lmes g b , emek-gücünü devam ett rmek ç n gerekl
tüket m maddeler n sağlamaktadır. Tüket m maddeler , bu durumda, yalnızca
üret m araçlarının gerekt rd ğ tüket m maddeler d r; onun b reysel tüket m ,
doğrudan doğruya üretken tüket md r. Bununla b rl kte, bu durum, aslında
kap tal st üret me a t olmayan b r kötüye kullanma g b görünür.920
Tek b r kap tal st ve tek b r şç y değ l, kap tal st sınıf le emekç
sınıfını, tek b r üret m sürec n değ l, bütünüyle kap tal st üret m sürec n
güncel toplumsal boyutları çers nde ele aldığımız zaman, konu, bambaşka
b r görünüş kazanır. Kap tal st, sermayes n n [sayfa 587] b r kısmını emek-
gücüne çev rmekle, tüm sermayes n n değer n artırır. B r taşla k kuş b rden
vumaktadır. Yalnız emekç den aldığından değ l, emekç ye verd ğ nden de kâr
sağlamaktadır. Emek-gücü karşılığında ver len sermaye, gerekl tüket m
maddeler ne dönüşmekte ve bunların tüket m le emekç n n kasları, s n rler ,
kem kler ve beyn yen den üret lmekte ve yen emekç ler üret lmekted r. İşç
sınıfının tamamen zorunlu sınırlar çers nde kalan b reysel tüket m , bu
yüzden, emek-gücü karşılığında sermayece ver len geç m araçlarının,
tüket lmek üzere sermayen n emr ne ver len taze emek-gücüne tekrar
çevr lmes d r. Bu tüket m, kap tal st ç n vazgeç lmez b r üret m aracı olan
şey n, yan emekç n n kend s n n üret m ve yen den-üret m d r. Emekç n n
b reysel tüket m , ster şyer nde, ster dışarda geçs n, üret m sürec n n b r
kısmı olsun ya da olmasın, bu yüzden, sermayen n ve üret m n n ve yen den-
üret m n n b r etmen n oluşturur, tıpkı b r mak nen n tem zl ğ n n, çalışırken
ya da dururken yapılması g b . Emekç n n, geç m araçlarını, kap tal st hoşnut
etmek ç n değ l de kend amacına h zmet ç n tüketmes n n h ç b r önem
yoktur. Yem n, b r hayvan tarafından tüket lmes , onun yed kler nden
hoşlanmış olmasından dolayı üret m sürec nde zorunlu b r etmen olmaz. İşç
sınıfının yaşamaya devam etmes ve yen den-üret lmes , sermayen n yen den-
üret lmes n n her zaman ç n zorunlu b r koşuludur. Ama kap tal st, bunun
yer ne get r l-mes n , emekç n n hayatta kalma ve üreme çgüdüsüne rahatça
bırakab l r. Bütün kap tal stler, emekç n n b reysel tüket m n elden
geld ğ nce tamamen zorunlu olan maddelere nd rgemey büyük d kkat
göster rler ve bu bakımdan, emekç ler n daha az besley c y yecekler yer ne
daha çok besley c y yecekler almaya zorlayan o zal m Güney Amer kalıları
öykünmekten çok uzaktırlar.921
İşte böylece, kap lal stler ve onların deoloj k tems lc ler olan ekonom
pol t kç ler, emekç n n b reysel tüket m nden yalnız bu sınıfın devamı ç n
gerekl olan ve bu nedenle de kap tal stler n tüketmek üzere emek-gücü
bulab lmeler ç n yer ne get r lmes [sayfa 588] zorunlu olan kısmını üretken
tüket m saymakta, ve bunun dışında kalan ve emekç n n kend keyf ç n
yaptığı tüket m se üretken olmayan tüket m olarak kabul etmekted rler.922
Sermaye b r k m , eğer ücretlerde, sermaye tarafından daha fazla emek-gücü
tüket lmes olanağını b rl kte get rmeyen b r yüksel şe ve dolayısıyla da
emekç n n tüket m nde b r artışa yolaçacak se, bu ek sermaye, üretken
olmayan b r şek lde tüket lm ş olur.923 Aslında, emekç n n b reysel tüket m ,
kend s yönünden üretken olmayan b r tüket md r, çünkü bu, yalnızca
gereks nme ç ndek b r b rey yen den üretmekted r; oysa bu, kap tal st ve
devlet ç n üretken b r tüket md r, çünkü bu, onların servet n yaratan gücü
üretmekted r.924
Bunun ç n, toplumsal açıdan bakıldığında, şç sınıfı, emek-sü-rec ne
doğrudan doğruya katılmadığı zaman b le, tıpkı sıradan b r emek aracı g b
sermayen n tamamlayıcı b r parçasıdır. B reysel tüket m b le, bell sınırlar
ç nde, üret m sürec nde b r etmend r. Ne var k , bu süreç, kend nden b l nçI
araçları yüzüstü bırakmalarını önlemek ç n gerekl önlemler alır ve
bunların ürett kler ürünler daha b ter b tmez onların bulunduğu kutuptan
sermayen n bulunduğu karşıt kutba taşır. B reysel tüket m b r yandan bunların
varlıklarını sürdürmeler n ve yen den üret lmeler n , öte yandan da yaşamak
ç n gerekl tüket m maddeler n yokederek şç ler n, emek pazarında sürekl
boy göstermeler n sağlar. Romalı köle prangaya vurulurdu, ücretl emekç ,
sah b ne, görüneyen bağlarla bağlanır. Bağımsızlık görüntüsü, şveren n
devamlı olarak değ şmes ve b r de, b r sözleşmen n f ct o jur s’ 925* le
sağlanır ve sürdürülür.
Esk den, sermaye, serbest emekç üzer ndek mülk yet hakkını güvenl k
altına almak ç n, gerekt ğ nde yasal yollara başvururdu. Örneğ n, 1815
yılına kadar İng ltere’de, mak ne yapımında çalışan mekan k şç ler n
dışarıya göç etmeler ağır cezalar konularak yasaklanmıştı. [sayfa 589]
İşç sınıfının yen den-üret m , b r kuşaktan d ğer ne aktarılan b r hüner
b r k m n de b rl kte get r r.926 Böyle hünerl b r sınıfın varlığını kap tal st n
ne ölçüde kend s n n hakkı olarak b ld ğ , üret m etmenler arasında saydığı
ve onu hang ölçüde kend değ şen sermayes n n gerçek şekl olarak gördüğü,
kend s n bu sınıftan yoksun bırakmakla tehd t eden b r bunalımın patlak
vermes yle derhal görülür. B rleş k Devletler’dek ç savaş ve onunla
b rl kte ortaya çıkan pamuk kıtlığı sonucu, Lancash re’dak pamuklu dokuma
şleyenler n çoğu, çok y b l nd ğ g b şten atılmıştı. “Fazlalık hal ne”
gelenler n sömürgelere ya da B rleş k Devletler’e göç edeb lmeler n
sağlamak amacıyla, devlet yardımı ya da gönüllü ulusal yardım kampanyaları
açılması ç n, hem şç sınıfının kend s nden ve hem de toplumun d ğer
katlarından feryatlar yükselm şt . Bu sırada, The T mes, 24 Mart 1863 tar h n
de, Manchester T caret Odas esk başkanı Edmund Potter’ n b r mektubunu
yayınladı. Avam Kamarasında, bu mektuptan, haklı olarak, fabr katörler n
b ld r s d ye sözed l yordu.927 Sermayen n emek üzer ndek mülk yet
hakkının utanmadan ortaya konulduğu b rkaç lg nç pasajı buraya aktarıyoruz.
“Ona” ( şs z kalan k mseye), “pamuklu şç ler n n çok fazla olduğu ... ve
... belk üçte-b r oranında b r nd r m yap lması gerekt ğ ve o zaman ger ye
kalan üçte- k ç n sağlıklı b r talep olacağı söyleneb l r. ... Kamuoyu, ...
göçü steklend r yor. ... Patron, el n n altındak emek arzının buradan
ayrılmasını stemeyeb l r; bunun hem haksız, hem de yanlış b r şey olduğunu
belk de haklı olarak düşüneb l r. ... Eğer kamuya a t fonlar, bu göçe yardım
etmek ç n kullanılacaksa, onun da ses n yükseltme ve belk de bunu protesto
etme hakkı vardır.” Bay Potter, bunun ardından, pamuklu t caret n n
yararlarını, “bu şkolunun İrlanda le tarımsal bölgelerden çek p aldığı artı-
nüfusu”, ulaştığı muazzam boyutları, 1860 yılında İng ltere’n n toplu
hracatında 5/13 g b öneml b r yer tuttuğunu, b rkaç yıl sonra özell kle
H nd stan pazarının gen şlemes ve l bres 6 pen den bol pamuk sağlaması
le onun da tekrar nasıl gen şleyeceğ n göster r. Sonra da şöyle devam [sayfa
590] eder: “Zamanla ... b r, k ya da üç yılda, gerekl m ktarı üreteb lecekt r.
... Ş md sormak sted ğ m b r şey var. – Bu şkolu ayakta tutulmaya değer
m ? Mak neler ” (canlı emek mak neler n demek st yor) “düzen altında
tutmak, harcanacak çabaya değmez m , ve bunlardan vazgeçmey düşünmek
büyük b r çılgınlık olmaz mı? Bence olur. İşç ler n mülk olmadıklarını,
Lancash re’ın ve patronların malı olmadıklarını kabul eder m, ama onlar, her
k s n n de gücüdür; onlar, kuşaklar boyu yer doldurulamayacak z h nsel ve
eğ t lm ş güçlerd r; buna karşılık, bunların üzerler nde çalıştıkları
mak neler n çoğu, on k aylık b r sürede, hem de kârlı olacak şek lde
y leşt r leb l r ve yen leneb l r.928 Emek-gücünün göç etmes n
steklend rel m ya da buna z n verel m, pek kap tal st ne olacak? ... şç ler n
kaymak tabakasını alınız, sab t sermaye, değer n büyük ölçüde kaybeder,
döner sermaye düşük n tel kte emeğ n daralan arzı karşısında savaşım
veremez. ... B ze, şç ler n, bunu” (göç etmey ) “ sted kler söylen yor.
Onların bunu stemeler çok doğaldır. ... Emek-gücünü el nden alarak ve
ücret harcamalarını, d yel m beşte-b re ya da beş m lyona nd rerek pamuklu
şkolunu küçültel m ve daraltalım, bunun hemen üzer ndek sınıfa, küçük
dükkan sah pler ne ne olacaktır? Araz ve kulübe k raları ne olacaktır? ...
Bunun etk ler n yukarıya doğru, küçük ç ftç lere, ev sah pler ne ve toprak
sah pler ne doğru zley n z, ve b r ulusun büt n sınıfları ç n, en y fabr ka
şç ler n dış ülkelere göndermek ve en üretken sermaye ve zeng nl k
değerler n yoketmek suret yle b r ulusu zayıf düşürmekten daha canakıyıcı
b r plan olab l r m ? ... Pamuklu bölgeler nde, yard m alanların h ç değ lse
manev yatlarını yükseltmek ç n, özel yasal yönetmel klerle, b r ölçüde
zorunlu çalışmayı sağlamak üzere, Yoksullara Yard m Kuruluna eklenecek
özel kom serler tarafından yürütülecek, k ya da üç yıl sürecek (5-6 m lyon
sterl n tutarında) b r fon kurulmasını öner yorum. Toprak sah pler ya da,
[sayfa 591] patronlar ç n en y şç ler nden ayrılmaktan ve ger ye kalanları,
yaygın ve tüket c b r göçle, bütün b r bölgey sermaye ve değerden yoksun
bırakacak b r hareketle hayal kırıklığına uğratmak ve manev yatlarını
bozmaktan daha fec ne olab l r?”
Fabr katörler n seçk n sözcüsü Potter, her k s de kap tallste a t k tür
“mak ne” arasında b r ayrım yapıyor; bunlardan b r s fabr kada duruyor,
d ğer se geceler ve b r de pazar günler fabr ka dışında, kulübelerde
kalıyorlar. Bunlardan b r s cansız, d ğer canlı. Cansız mak ne yalnız
aşınmakla, günden güne değer n y t rmekle kalmıyor, büyük b r kısmı sürekl
tekn k gel şmeyle hızla ömrünü tamamlıyor ve b rkaç ay sonra yer n yen b r
mak neye hem de kârlı olacak şek lde bırakıyor. Ters ne, canlı mak ne,
zaman geçt kçe ve kuşaktan kuşağa devred len hüner ölçüsünde y leş p
gel ş yor. The T mes, pamuklu lorduna şu karşılığı ver yor:
”Bay Edmund Potter’ , pamuklu sanay patronlarının müstesna ve yüce
önemler öyles ne etk lem şt r k , bu sınıfı korumak ve sürdürmek,
meslekler n devam ett rmek ç n, yarım m lyonluk şç sınıfının,
stemed kler halde, büyük b r moral şev ne kapatılmasını st yor. ‘Bu
sanay ayakta tutulmaya değer m ?’ d ye soruyor Bay Potter, B z, buna,
‘dnurlu yollarla olmak üzere elbette’ d ye karşılık ver yoruz. Bay Potter,
‘mak neler düzen ç nde tutmaya değer m ?’ d ye tekrar soruyor. Burada
duralıyoruz. ‘Mak ne’ sözü le Bay Potter, nsan mak nes demek st yor;
çünkü, bunların mutlak anlamda mal olarak kullanılmasını söylemek
stemed ğ n özell kle bel rt yor. şurasını t raf edel m k , nsan mak nes n
düzen ç nde tutmak –yan b r yere kapatarak yağlayıp saklamak– ne bu
‘çabaya değer’, ne de mümkündür. İnsan mak nes , ne kadar yağlayıp
s lsen z, şlemey nce, gene de paslanacaktır. Ayrıca nsan mak nes ,
gördüğümüz g b , kend d led ğ zaman st m tutup patlayacak ya da büyük
kentler m zde çılgın g b koşacak durumdadır. Bay Potter’ n ded ğ g b , yen
şç ler n yet şt r lmes zaman alab l r, ama el m zde mak n stler le
kap tal stler olduktan sonra, da ma tutumlu, az rnl ve çalışkan adamlar
bulab l r ve bunlardan, sted ğ m zden çok patron-fabr katör mal edeb l r z.
Bay Potter, bu şkolunun, b r, k ya da üç yılda canlanacağından sözed yor
ve ‘bu emek-gücünü göç etmeye teşv k etmemey ya da z n vermemem z (!)
b zden st yor. İşç ler n dışarıya g tmey stemeler çok doğaldır d yor: [sayfa
592] ama bu steğe karşın, ulusun, b r yarım m lyon şç yle 700.000 k ş l k
a les n , pamuklu sanay bölgeler ne kapatab leceğ n sanıyor; ve bunun
zorunlu b r sonucu olarak da, ulus bunların hoşnutsuzluklarını zorla
bastıracak, heps n sadakayla besleyecek ve günün b r nde pamuklu sanay
patronları bu şç lere gereks nme duyana değ n bu böyle sürüp g decek. ... Bu
adalar üzer ndek büyük kamuoyunun bu ‘emek-gücünü’ onu, dem r, kömür,
pamuk g b kullanmak steyenler n el nden kurtarması zamanı gel p
çatmıştır.”92915a
The T mes’ n makales yalnızca b r jeu d’espr t [zeka oyunu. -ç.] d .
“Büyük kamuoyu”, aslında Bay Potter’ n kend s yd ve fabr ka şç ler ,
fabr kaların taşınab l r parçaları d ler. Zaten bunların göç etmeler de
engellend .930 “Moral şevler ne”, yan pamuklu bölgeler ne kapatıldılar ve
esk s g b , Lancash re’lı pamuklu fabr katörler n n “kuvvet ” olmaya devam
ett ler.
Kap tal st üret m, bu yüzden, emek-gücü le emek araçları arasındak
ayrılığı, b zzat yen den üret r. Ve böylece de, emekç n n sömürülmes
koşullarını yen den üretmekte ve sürdürmekted r. Emekç y , durmadan,
yaşaması ç n emek-gücünü satmaya zorlamakta, ve kap tal ste, daha da
zeng nleşmes ç n bu emek-gücünü satınalma olanağını hazırlamaktadır.931
Kap tal st le emekç n n pazarda, satıcı ve alıcı olarak karşı karşıya
gelmeler artık b r raslantı olmaktan çıkmıştır. Emekç y durmadan kend
emek-gücünün satıcısı olarak pazara ger s n ger ye fırlatan ve kend ürett ğ
ürünü, başkasının onu satınalab leceğ araçlar hal ne dönüştüren şey bu
sürec n kend s d r. Gerçekte emekç , daha kend s n sermayeye satmadan
önce, sermayeye a tt r. Emekç n n kend s n devresel sürelerle satması,
patron değ şt rmes ve emek-gücünün pazar f yatındak dalgalanmaları, onun
ekonom k [sayfa 593] kölel ğ n 932 hem yaratan ve hem de gözlerden saklayan
nedenler olmuştur.933
Demek oluyor k , kap tal st üret m, b rb r ne bağlı, sürekl b r süreç, yan
b r yen den-üret m sürec olması neden yle, yalnızca meta ve artı-değer
üretmekle kalmıyor, aynı zamanda, b r yanda kap tal st, öte yanda ücretl
emekç olmak üzere, kap tal st l şk y de üret yor ve yen den üret yor.934
[sayfa 594]

911 “Ma s ces r ches, qu consomment les produ ts d e trava l des autres, ne peuvent les obten r que
par des échanges” (metaların satın alınması). “S’ ls donnent cependant leur r chesse acqu se et
accumulée en retour contre ces produ ts nouveaux qu sont l’objet de leur fanta s e, ls semblent exposés
à épu ser b entôt leur fonds de réserve; ls ne trava llent po nt, avons-nous d t et ls ne peuvent même
trava ller; on cro ra t donc que chaque jour do t vo r d m nuer leurs v e lles r chesses, et que lorsqu’ l ne
leur en restera plus, r en ne sera offert en échange aux ouvr er qu trava llent exclus vement pour eux. ...
Ma s dans l’ordre soc al, la r chesse a acqu s la propr été de se reprodu re par le trava l d’autru , et sans
que son propr éta re y concoure. La r chesse, comme le trava l, et par le trava l, donne un fru t annuel
qu peut être détru t chaque année sans que le r che en dev enne plus pauvre. Ce fru t est le revenu qu
naît du cap tal.” [“Ama, başkalarının emek ürünler n tüketen bu zeng nler, bu ürünler ancak değ ş mler”
(metaların satın alınması) “aracıyla elde edeb l rler. Hevesler n n konusu olan bu yen ürünlere karşılık,
kazanılıp b r kt r lm ş servetler n verd kler ne göre, kısa zamanda yedekl k fonlarını tüketme tehl kes le
karşı karşıyaymış g b görünürler; onların h ç çalışmadıklarını söylem şt k, ve hatta çalışamazlar da;
öyleyse, her gün esk zeng nl kler n n azalacağı ve artık eller nde h ç b r şey kalmadığı zaman, yalnızca
onlar ç n çalışan şç lere ver lecek h ç b r şey kalamayacağı sanılab l r. ... Ama toplumsal düzende,
zeng nl k, kend n başkasının çalışması le, ve zeng nl k sah b bu şe karışmaksızın, yen den-üret r.
Zeng nl k de, emek g b ve emek aracıyla, her yıl, zeng n daha yoksul olmaksızın yoked leb len yıllık b r
ürün ver r. Bu ürün, sermaye’den doğan gel r’d r.”] S smond , Nouv. Pr nc. d’Écon. Pol., Par s 1819, t.
I, s. 81-82.)
912 * Ötek şeyler aynı kalmak koşuluyla. -ç.
913 “Ücretler de, kârlar da, son şekl n almış ürünün gerçek b rer parçası olarak ele alınmalıdır.”
(Ramsay, l.c., s. 142.) “Ürünün emekç ye, ücret şekl nde gelen parçası.” (J. M ll, Eléments etc.,
Par ssot çev r s , Par s 1823, s. 33, 34.)
914 “Sermaye, şç ye ücret n ödemek ç n kullanıldığı zaman, emeğ n devamı ve bakımı fonuna h ç b r
şey katmış olmaz.” (Cazenove, Malthus’un, Def n t ons n Pol. Econ., London 1853, s. 22, baskısına
ekled ğ not.)
915 “Kap tal stler tarafından ödenen emeğ n ücret bu durumda, yeryüzü emekç ler n n dörtte-b r nden
azdır.” (R chard Jones, Textbook of Lectures on the Pol t. Economy of Nat ons, Hertford 1852, s.
36.)
916 “İmalatçı” (yan manüfaktür şç s ) “ücret n patrondan almakla b rl kte, aslında ona h ç b r g der
yüklem ş olmaz; çünkü bu ücretler n değer genell kle, kârla b rl kte, üzer nde emek verd ğ şey n artan
değer nde toplanmış ve saklanmış olur.” (A. Sm th, l.c., Book II, ch. III, s. 355.)
917 “Bu, üretken emeğ n, kend ne özgü d kkate değer b r özell ğ d r. Üretken olarak tüket len şey
sermayed r ve tüket lmekle sermaye şekl n alır.” (James M ll, l.c., s. 242.) Ne var k , James M ll, bu
“d kkate değer özell ğ n” z n h ç b r zaman yakalayab lm ş değ ld r.
918 “Manüfaktürün, başlangıcında pek çok yoksula ş sağladığı gerçekten doğrudur, ama bunun
devamıyla, yoksullukları yokolmadığı g b sayıları da artar.” (Reasons for a L m ted Exportat on of
Wool, London 1677, s. 19.) “Ç ftç ş md yoksulları yaşattığı g b saçma b r dd ada bulunuyor. Bunları
sefalet ç nde tuttuğu gerçekten doğrudur.” (Reasons for the Late Increase of the Poor Rates: or a
Comparat ve V ew of the Pr ces of Labour and Prov s ons, London 1777, s. 31.)
919 * Vazgeç lmez (koşul). -ç.
920 Ross , eğer “üretken tüket m n” sırrına varmış olsaydı, buna, bu derece ş ddetle karşı koymazdı.
921 “Günlük ş (belk de dünyada en ağır olanı) 180 ve 200 l bre ağırlığında b r maden yükünü 450
foot der nl kten omuzlarında taşıyarak yeryüzüne çıkartmak olan G. Amer kalı maden şç ler , yalnız
ekmek ve fasulye le beslen rler; aslında bunlar yalnız ekmekle karınlarını doyurmayı yeğlerler, ama
yalnız ekmekle beslenen nsanların bu kadar ağır şe dayanamayacağını öğrenen patronları, bu şç lere, de
sank beyg rm ş g b davranarak zorla fasulye de yed r r; ne var k , fasulye, ekmeğe göre gerçekten daha
fazla kem k-tozu (k reçl fosfat) çer r.” (L eb g, l.c., c. I, s. 194, not.)
922 James M ll, l.c., s. 238 sqq.
923 “Eğer emeğ n f yatı, sermayedek artışa uymayacak şek lde, daha fazla emek kullanılamayacak
derecede yüksel rse, bu tür sermaye artışının, üretken olmayan şek lde tüket leceğ n söyleyeb l r m.”
(R cardo, l.c., s. 163.)
924 “Gerçek anlamıyla tek üretken tüket m, servet n, yen den-üret m amacıyla kap tal stler tarafından
tüket lmes ya da yoked lmes d r (üret m araçlarının tüket lmes d r, demek st yor). ... İşç ... kend s n
çalıştıran k mse ç n ve devlet ç n üret c b r tüket c d r, ama sözcüğün dar anlamıyla, kend s ç n
değ ld r.” (Malthus. Def n t ons etc., s. 30.)
925 * Varsayılan hükümler. -ç.
926 “B r kt r ld ğ ve önceden hazırlandığı söyleneb lecek tek şey, emekç n n hüner d r. ... Hünerl
emeğ n b r kt r lmes ve saklanması, bu çok öneml şlem, büyük emekç k tleler yönünden, h ç b r
sermaye olmaksızın gerçekleşt r lm şt r.” (Th. Hodgsk n, Labour Defended etc., s. 12, 13.)
927 “Bu mektuba, fabr katörler n b ld r s olarak bakılab l r.” Ferrand, Mot on on the Cotton Fam ne,
H. o. C., 27th Apr l 1863.)
928 Olağan koşullar altında, ücretler n nd r lmes sözkonusu olduğu zaman, bu aynı sermayen n,
büsbütün ayrı b r telden çaldığı da unutulmamalıdır. O zaman patronlar koro hal nde: “Fabr ka şç ler ,
bunu b r an akıllarından çıkarmasınlar k , onlarınk gerçekten çok küçük c nsten hüner steyen b r şt r:
bundan daha kolay öğren leb lecek ve n tel ğ bakımından bundan daha fazla ücret ödenen, ya da en az
uzmanlık veren çok k ş b r eğ t mle, bundan daha çabuk ve bol elde ed leb lecek başka h ç b r ş yoktur.
... Patronun mak nes ” (ş md bunların 12 ayda ve hem de kârla yen leneb leceğ n öğren yoruz), “aslında,
üret m ş nde, altı aylık b r eğ t m n öğreteceğ ve sıradan b r tarım şç s n n b le öğreneb leceğ fabr ka
şç s n n emek ve hüner nden” (ş md 30 yılda yen lenmeler olanaksız) “çok daha öneml rol oynar.” (Bu
k tabın 435. sayfasına bakınız.)
929 15a The T mes, 24 March 1863.
930 Parlamento, dış ülkelere yapılan göçlere yardım ç n b r tek kuruş b le ayırmadığı halde, yerel
yönet mlere, şç ler yarı-aç durumda tutma, yan onları normal ücret n altında çalıştırma yetk s n veren
bazı yasalar çıkardı. Öte yandan, üç yıl sonra, hayvan hastalıkları salgını başgöster nce, Parlamento,
bütün usuller b r yana terek, m lyoner toprakbeyler ne tazm nat ver lmek üzere sıradan b r yasa çıkartır;
oysa bu büyük ç ftç ler, et f yatlarındak yükselme neden yle h ç b r kayba uğramamışlardı. 1866 yılında
Parlamentonun açılışında büyük toprak sah pler n n boğalar g b böğürmeler , b r nsanın, H ndu olmadan
da Sabala neğ ne tapab leceğ n , Jup ter olmadan da b r öküz şekl ne g reb leceğ n gösterm şt r.
931 “L’ouvr er demanda t de la subs stance pour v vre, le chef demanda t du trava l pour gagner.”
[“İşç , yaşamak ç n geç m aracı, şef, kazanmak ç n emek stem şt r.”] (S smond , l.c., s. 91.)
932 Bu bağımlılığın köylüce, kaba b r şekl , Durham kontluğunda gürülür. Burası, koşulların, ç ftl k
sah b ne, tarım emekç s üzer nde tartışmasız b r mülk yet hakkı sağlamadığı b rkaç kontluktan b r d r.
Maden sanay , emekç ye ne de olsa b r seçme olanağı ver r. Bu kontlukta, büyük ç ftç , başka yerlerdek
adet n ters ne, yalnız üzer nde emekç kulübeler bulunan ç ftl kler k ralar. Kulüben n k rası, ücret n b r
kısmıdır. Bu kulübelere, “h nds’ houses” [“ırgat evler ” -ç.] den r. Bunlar, emekç ye, bazı feodal
h zmetler gözönünde bulundurularak “bondage” [“bağlanma” -ç.] den len b r sözleşme le k ralanır; bu
sözleşme, d ğer şeyler yanında, emekç ye başka yerde çalıştığı sürece, yer ne b r s n , d yel m kızını
bırakma yükümlülüğünü yükler. Emekç n n kend s ne, “bondsman” [bağlanmış adam. -ç.] den r.
Buradak l şk aynı zamanda, emekç n n b reysel tüket m n n, sermaye ç n yapılan b r tüket m, yan
üretken tüket m hal ne geld ğ n , bambaşka b r açıdan göster r: “Ne gar pt r k , ırgatlar le bağlanmış
emekç ler n kazuratları b le, ş n b len bey n verd ğ bahş ş sayılır ... ve efend çevrede kend s nden
başkasına a t helâ bulunmasına z n vermez, ve kend senyörlük haklarının b r kısmından vazgeçmektense
bahçe ç n şuraya buraya b r parça gübre bırakın.” (Publ c Health, Report VII, 1864, s. 188.)
933 Çocuk vb. emeğ n n satışlarında, rad satış formal tes n n b le unutulup g tt ğ akıldan
çıkarılmamalıdır.
934 “Şu halde, sermaye, ücretl -emek varsayımına, ücretl -emek de sermaye varsayımına dayanır.
Bunlar b rb rler n n koşuludurlar, karşılıklı olarak b rb rler n yaratırlar. B r pamuk fabr kası şç s ,
yalnızca pamuklu kumaşlar mı üret r? Hayır, sermaye üret r. Kend emeğ ne, yen den komuta etmeye ve
onun aracılığı le yen değerler yaratmaya h zmet edecek değerler üret r.” (Karl Marx, “Lohnarbe t und
Kap tal” [Ücret, F yat ve Kâr - Ücretl Emek ve Sermaye, Sol Yayınları, Ankara 1977, s. 45.] Neue
Rhe n sche Ze tung gazetes n n 7 N san 1849 tar hl sayısı, n° 266.) N. Rh. Z.’de yukardak başlık
altında yayınlanan makaleler, 1847 yılında, Brüksel’de Alman “Arbe ter-Vere n”de bu konuda yaptığım
konuşmaların b r kısmıdır ve bunların yayınlanmaları Şubat Devr m neden yle yarıda kalmıştır.
YİRMİDÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ARTI-DEĞERİN SERMAYEYE DÖNÜŞMESİ

BİRİNCİ KESİM. – BOYUTLARI GİTTİKÇE BÜYÜYEN


KAPİTALİST ÜRETİM. META ÜRETİMİNE
ÖZGÜ MÜLKİYET YASALARININ KAPİTALİST
ELKOYMA YASALARINA GEÇİŞİ

Buraya kadar artı-değer n sermayeden nasıl çıktığını nceled k; ş md de


sermayen n artı-değerden nasıl çıktığını göreceğ z. Artı-değer n sermaye
olarak kullanılmasına ve yen den dönüştürülmes ne, sermaye b r k m
den r.935
Ş md bu şlem tek b r kap tal st açısından görel m. D yel m b r pl kç
10.000 sterl n sermaye yatırmış olsun ve bunun beşte-dördü (8.000 sterl n)
pamuğa, mak nelere, vb., ve beşte-b r (2.000 sterl n) ücretlere ayrılmış
olsun. Yılda 12.000 sterl n değer nde 240.000 l bre pl k ürett ğ n kabul
edel m. Artı-değer oranı %100 olsa, brüt ürünün altıda-b r olan satışı le
2.000 sterl nl k b r değer gerçekleşt ren 40.000 l brel k artı ya da net ürün
artı-değer [sayfa 595] tems l eder. 2.000 sterl n, 2.000 sterl nd r. Artı-değer n
zler bu parada ne görüleb l r, ne de koklanab l r. Eğer b z bell b r değer n
artı-değer olduğunu b l rsek, sah b n n bunu nasıl ele geç rd ğ n de bü r z;
ama bu, ne değer n, ne de paranın n tel ğ n değ şt r r.
Bu ek 2.000 sterl n sermayeye dönüştürmek ç n pl kç -patron, d ğer
bütün koşullar esk s g b kalmak üzere, beşte-dördünü (1.600 sterl n) pamuk
vb. satınalmak ç n ve beşte-b r n (400 sterl n) yen pl k şç ler satınalmak
ç n yatırır ve bu şç ler de, patronun kend ler ne verm ş olduğu para
karşılığında p yasadan gerekl tüket m maddeler n satınalırlar. Bu durumda,
2.000 sterl nl k yen sermaye, pl k fabr kasında şlemeye başlar ve 400
sterl nl k b r artı-değer sağlar.
Sermaye değer , başlangıçta para şekl nde yatırılmıştı. Artı-de-ğer se,
ters ne, başlangıçtak brüt ürünün bel rl b r kısmının değer d r. Eğer bu brüt
ürün satılıp paraya çevr lse, sermaye değer gene başlangıçtak şekl ne
kavuşur. Bundan sonra, hem sermaye değer ve hem de artı-değer, b r m ktar
paradır ve bunların sermayeye dönüşmeler tamamen aynı şek lde olur. O, bu
kez boyutları daha büyümüş olarak başlayab leceğ b r konumda mallarının
üret m n yen leyeb lecek metaları satınalmak ç n, b r n olduğu g b ,
ötek s n de yatırmıştır. Ama bu metaları satınalab lmes ç n, bunları
pazarda hazır bulması gerek r.
D ğer bütün kap tal stler n yaptığı g b , o da, yıllık ürününü pazara
get rd ğ ç n, onun pl ğ de dolaşıma g rm şt r. Ne var k , bu metalar pazara
get r lmeden önce, yıllık toplam ürünün, yan b reysel sermayeler toplamının
ya da b reysel kap tal stler n yalnızca b rer kısmını eller nde bulundurdukları
toplam toplumsal sermayen n yıl boyunca dönüştürüldükler her türden
nesneler n toplam k tles n n parçaları d . Pazardak şlemler, yalnız, bu
yıllık ürünün tek tek parçalarının değ ş m n , b r elden b r ele geçmes n
sağlar, ama ne yıllık toplam ürünün k tles n büyütür, ne de üret len malların
n tel ğ n değ şt r r. Demek oluyor k , yıllık toplam üründen yararlanma şekl ,
tamamen bu ürünler n b l ş m ne bağlıdır, h ç b r şek lde dolaşımına bağlı
değ ld r.
Yıllık ürünün her şeyden önce, sermayen n yıl boyunca kullanılıp
tüket len madd öğeler n yen leyecek bütün nesneler (kullanım-değerler n )
sağlaması gerek r. Bu kısım çıktıktan sonra, [sayfa 596] ger ye, ç nde artı-
değer taşıyan net ya da artı-ürün kalır. Pek bu artı-ürün nelerden
oluşmuştur? Yalnız kap tal st sınıfın gereks nmeler yle stekler n
karşılayacak olan ve dolayısıyla kap tal stler n tüket m fonlarına g ren
şeylerden m oluşmuştur? Eğer durum böyleyse, artı-değer son damlasına
kadar kurutuluyor ve bas t yen den-üret mden başka b r şey olmuyor
demekt r.
B r k m ç n, artı-ürünün b r kısmının sermayeye dönüştürülmes
zorunluluğu vardır. B r muc ze olmaksızın, b z, sermayeye, ancak, emek-
sürec nde kullanılab len malları (yan üret rr araçlarını) ve emekç n n
geç m n sağlayan malları (yan geç m araçlarını) çev reb l r z. Bu durumda,
yatırılan sermayen n yer ne konab lmes ç n, gerekl olan şeyler m ktarının
üzer nde ve ötes nde kalan b r kısmın, ek üret m ve geç m araçlarının üret m
ç n yıllık artı-emekten ayrılıp kullanılması zorunludur. Kısacası, artı-değer,
ancak, değer n tems l ett ğ artı-ürün, yen sermayen n madd öğeler n zaten
oluşturduğu ç nd r k , sermayeye dönüştürüleb l r.936
Ş md , bu öğelere sermaye olarak f len ş gördüreb lmek ç n kap tal st
sınıfın ek emeğe gereks nmes vardır. Eğer çalıştırılmakta olan emekç ler n
sömürülmes , yoğunluğuna ya da gen şl ğ ne artırılamıyorsa, ek emek-
güçler n n bulunması zorunludur. Bunun ç n, kap tal st üret m mekan zması
daha önceden önlem almış, şç sınıfını ücrete bağlı b r sınıf hal ne get rm ş
ve el ne geçecek ücret n yalnız kend yaşamını sürdürmes ne değ l,
çoğalmasına da yetecek kadar olmasını sağlamıştır. Sermaye ç n ş md
yapılacak tek şey, her yıl şç sınıfının her yaştan emekç olarak sağladığı bu
ek emek-gücünü, yıllık ürünün kapsadığı fazla üret m araçları le
b rleşt rmekt r; böylece artı-değer n sermayeye dönüştürülmes tamamlanmış
olur. Somut b r açıdan bakıldığında, b r k m, kend n , sermayen n g derek
artan b r ölçüde yen den-üret m çers nde oluşturur. Bas t yen den-üret m n
ç zd ğ çember, şek l değ şt r r ve S smond ’n n dey m le sarmal b ç me
dönüşür.937 [sayfa 597]
Ş md örneğ m ze dönel m. Esk b r öyküdür: İbrah m’den İshak oldu,
İshak’tan Yakup oldu ve bu böyle sürdü g tt . Başlangıçtak 10.000 sterl nl k
sermaye, sermayeleşen 2.000 sterl nl k artı-değer get r r. 2.000 sterl nl k
yen sermaye, 400 sterl nl k b r artı-değer get r r ve bu da sermayeleş r,
k nc b r ek sermayeye dönüşür ve o da 80 sterl nl k b r artı-değer daha
üret r. Ve top yuvarlanır g der.
Burada, b z, kap tal st n artı-değerden tükett ğ kısmı nceleme dışında
tutuyoruz. Tıpkı b z , bu an ç n, bu ek sermayen n, başlangıçtak sermayeye
eklenmes n n ya da bağımsız olarak ş görmek üzere ayrılmasının; ya da onu
b r kt ren kap tal st tarafından şlet lmes n n ya da b r başkasına
devred lmes n n b z lg lend rmemes g b . Ancak unutmamamız gereken şey,
bu yen sermayen n yanısıra lk sermayen n de kend n ve artı-değer
yen den-üretmeye devam etmes ve aynı şey n bütün b r km ş sermaye ç n
olduğu kadar onun doğurduğu ek sermaye ç n de sözkonusu olmasıdır.
İlk sermaye 10.000 sterl n n yatırılmasıyla oluşuyordu. Ama bu parayı
sah b nereden bulmuştu? Bu soruya, ekonom pol t ğ n sözcüler ağızb rl ğ
le, “kend emeğ ve baba ve dedeler n n çalışmalarıyla” d ye karşılık
ver rler.938 Ve aslında da bu varsayımları, meta üret m n n yasaları le
uyumlu tek karşılıkmış g b görünür.
Ne var k , 2.000 sterl nl k ek sermaye yönünden durum başkadır. Çünkü
b z, bunun nereden kaynaklandığını çok y b l yoruz. Bu değerde, varlığını,
karşılığı ödenmeyen emeğe borçlu olmayan tek b r kuruş b le yoktur. Ek
emek-gücü le b rleşt r len üret m araçları le, emekç n n geç m n
sürdürdüğü gerekl tüket m maddeler , artı-ürünün parçalarından, yan
kap tal st sınıfın, şç sınıfından her yıl karşılığını ödemeden koparıp aldığı
haraçtan başka b r şey değ ld r. Kap tal st sınıf, aldığı haracın b r kısmı le,
tam f yatını ödeyerek emek-gücü satınal-makla ve böylece eşdeğer şeyler
değ şt rmekle b rl kte, bu alışver ş, savaşta yen k düşmeden, ondan soyduğu
para le mal satınalan bütün yenenler n başvurduğu esk b r oyundan başka
b r şey değ ld r.
Ek sermaye, eğer onu üreten k msey çalıştıracak olursa, bu üret c , yalnız
bu lk sermayen n değer n çoğaltmaya devam etmek [sayfa 598] zorunda
değ ld r, aynı zamanda daha öncek emeğ n n ürünler n , bunların
maloldukları emekten daha fazlasıyla ger s n ger ye satınalmak zorundadır.
Kap tal st sınıf le şç sınıfı arasında b r alışver ş olarak görüldüğünde, ek
emekç ler n, daha önce çalıştırılan emekç ler n karşılıkları ödenmem ş
emekler le çalıştırılmaları h ç b r şey değ şt rmez. Kap tal st, bu ek
sermayey , onu üretenler şler nden atarak, onların yer ne b rkaç çocuğu
çalıştıracak b r mak neye de çev reb l r. Bütün bu durumlarda, şç sınıfı, b r
yılın artı-emeğ le ertes yıl ek emek kullanacak sermayey yaratmaktadır.939
İşte, sermayeden sermaye yaratmak d ye buna den r.
2.000 sterl nl k lk ek sermayen n b r k m , kend “ lkel emeğ ” sonucu
kap tal ste a t olan ve onun tarafından yatırılan 10.000 sterl nl k b r değer n
varlığını öngörür. 400 sterl nl k k nc ek sermaye se, ters ne, yalnızca, 400
sterl n sermayeleşen artı-değer olan 2.000 sterl nl k daha öncek b r k m n
varlığını öngörür. Demek k , daha öncek emek üzer ndek mülk yet, karşılığı
ödenmem ş emeğe durmadan artan ölçüde elkoymanın b r c k koşulu oluyor.
Kap tal st, daha önce ne kadar çok b r kt r rse, o kadar çok b r kt rme
yeteneğ ne sah p olur.
B r numaralı ek sermayey oluşturan artı-değer, lk sermayen n b r
kısmıyla satınalınan emek-gücünün b r sonucu olduğuna, bu satış şlem n n
metaların değ ş m yasalarına göre yapılarak, yasal açıdan yalnızca emekç
yönünden kend yet ler n , ve para ya da meta sah b yönünden se kend s ne
a t bulunan değerler serbestçe satmaktan öte b r şey gerekt rmed ğ ne göre;
k numaralı vb. ek sermayen n salt b r numaralı ek sermayen n ve yukarda
sayılan koşulların b r sonucu olduğuna göre; tek tek her alışver ş şlem n n
da ma metaların değ ş m yasalarına uyduğu, yan kap tal st n.kabul ett ğ m z
gerçek değer üzer nden emek-gücü satınalması ve emekç n n de bunu satması
esasına dayandığına göre; bütün bu söylenenler n geçerl olması hal nde,
meta üret m ve dolaşımına dayanan yasaların, kend ne maletme ya da özel
mülk yet yasalarının, kend ç ve kaçınılmaz d yalekt kler le, tam
karşıtlarına dönüşecekler açıkça görülür. Eşdeğerler n değ ş m , yan b z m
yola çıktığımız lk şlem, ş md öyles ne ters ne [sayfa 599] dönmüştür k ,
ortada yalnızca görüntüde b r değ ş m sözkonusudur. Bunun lk neden , emek-
gücü le değ ş len sermayen n kend s n n, b r başkasının eşdeğer
ver lmeks z n elkonan emeğ n n ürününün b r kısmından başka b r şey
olmamasıdır; sonra, bu sermaye, onu üreten tarafından yalnız yen lenmekle
kalmaz, aynı zamanda, onunla b rl kte ek b r fazlanın katılması da zorunludur.
Kap tal st le emekç arasındak değ ş m l şk s , dolaşım sürec ne,
alışver ş n gerçek n tel ğ ne yabancı ve yalnızca onu g zeml hale get ren b r
b ç m, b r görüntü ver r. Emek-gücü ün durmadan y nelenen alımı ve satımı,
ş md yalnızca b r b ç mden barett r; ve aslında olan şudur; kap tal st, tekrar
ve tekrar, h ç b r eşdeğer vermeks z n, b r başkasının daha önce maddeleşm ş
emeğ n n b r kısmına elkoymakta ve bunu daha büyük b r m ktarda canlı
emekle değ şmekted r. Başlangıçta, b ze, mülk yet hakkı, nsanın kend
emeğ ne dayanıyormuş g b gözükmüştü. En azından, ancak, meta üret c ler
eş t haklarla karşı karşıya geld kler ç n ve ancak bu yolla, b r k mse, kend
malını başkasının malıyla alışver şe sokarak, başkalarının metaına sah p
olab leceğ ç n; ve ancak yalnız bu yolla emek yer ne konab leceğ ç n,
böyles ne b r varsayım gerekl yd . Ş md se mülk yet, kap tal st yönünden,
başkalarına a t karşılığı ödenmem ş emek ya da ürüne elkoyma hakkı, emekç
yönünden, kend ürününe sah p-çıkma olanaksızlığı olarak ortaya çıkıyor.
Mülk yet n emekten ayrılması, sank bunların özdeşl ğ nden doğan b r
yasanın zorunlu sonucu hal n alıyor.940
Bu nedenle,941* kap tal st tarzda elkoyma, başlangıçtak meta üret m
yasalarına ne kadar aykırı görünürse görünsün, gene de bu yasaların
ç ğnenmes nden değ l, tam ters ne uygulanmasından ler gel r. Son noktası
kap tal st b r k m olan bu hareket n b rb r n zleyen evreler n b r kez daha
gözden geç rerek bu noktayı aydınlatalım.
İlkönce, başlangıçta b r m ktar paranın sermayeye çevr lmes n n, değ ş m
yasalarına tamamıyla uygun olarak gerçekleşt ğ n [sayfa 600] görmüştük.
Tarafların b r s emek-gücünü satıyor, d ğer satın alıyordu. Bunlardan lk
metaının değer n alıyor ve bunun kullanım-de-ğer –emek– alıcıya geçm ş
oluyordu. Zaten mülk yet kend s ne a t bu-lunan üret m araçlarını alıcı, gene
kend s ne a t olan emeğ n yardımı le, aynı şek lde yasal yen b r ürüne
dönüştürüyor.
Bu ürünün değer önce kullanılıp tüket len üret m araçlarını çer r.
Yararlı emek, değerler n yen ürüne aktarmaksızın bu üret m araçlarını
tüketemez, ama satınalab lmes ç n de emek-gücünün, çalıştırıldığı sanay
kolunda yararlı emek sağlayab lecek durumda olması gerek r.
Yen ürünün değer , ayrıca, emek-gücünün değer n n eşdeğer le b rl kte
b r artı-değer de çer r. Bunun neden , emek-gücünün değer n n –bel rl b r
süre boyunca, d yel m b r gün, b r hafta vb. ç n satılması– bu sürede
kullanılmasıyla yaratılan değerden daha az olmasıdır. Ama şç emek-
gücünün değ ş m-değer ne karşılık b r para almış ve böylece –her alım-
satımda olduğu g b –, onun kullanım-değer n el nden çıkarmıştır.
Bu özel metaın, emek-gücünün, emek sağlamak ve bu nedenle de değer
yaratmak g b özel b r kullanım-değer ne sah p bulunması gerçeğ , genel meta
üret m yasasını etk lemez. Bu yüzden de, ücret olarak yatırılmış bulunan
değer n büyüklüğü eğer üründe aynen ortaya çıkmayıp, b r artı-değerle
çoğalmış olarak görülüyorsa, bunun neden , satıcının aldatılmış olması
değ ld r, çünkü o, sah b bulunduğu metaın değer n gerçekten almıştır; bunun
b r c k neden , bu metaın satınalan tarafından kullanılıp tüket lmes d r.
Değ ş m yasası, ancak b rb r yle değ ş len metaların değ ş m-değerler n n
eş tl ğ n gerekt r r. Bu yasa, daha ş n başında, bu metaların kullanım-
değerler arasında b r fark bulunmasını da öngörür, ama bunların, alım-satım
şlem tamamlandıktan sonra sözkonusu olan tüket mler yle h ç b r l şk s
yoktur.
Demek oluyor k , paranın sermayeye başlangıçtak dönüşümü, meta
üret m le lg l ekonom k yasalar ve bunlardan çıkan mülk yet hakkı le tam
b r uygunluk ç nde gerçekleş yor. Bununla b rl kte, get rd ğ sonuçlar şunlar
oluyor:
(1) ürün şç ye değ l, kap tal ste a t oluyor;
(2) bu ürünün değer , yatırılan sermayeden başka, şç ye b r emeğe
malolan, ama kap tal ste h ç b r harcamaya malolmayan [sayfa 601] b r artı-
değer de çer yor ve bu da, gene kap tal st n yasal malı oluyor;
(3) şç , emek-gücünü hâlâ el nde bulundurmaktadır ve eğer yen b r alıcı
bulursa, bunu, gene satab l r.
Bas t yen den-üret m, bu lk şlem n yalnızca devresel y nelenmes d r;
her sefer nde para yen den sermayeye çevr l r. Böylece yasa bozulmuş
olmaz, ters ne, sürekl olarak şlemes sağlanmış olur. “Plu-s eurs échanges
success fs n’ont fa t du dern er que le représentant du prem er.” [“B rb r n
zleyen b rkaç değ ş m şlem , yalnızca sonuncuyu lk n n tems lc s yapar.”]
(S smond , Nouveaux Pr nc pes, etc., [Par s 1819] s. 70.)
Bununla b rl kte, bas t yen den-üret m n, bu lk şleme tek başına b r
süreç olarak alındığı ölçüde, tamamen değ ş k b r n tel k le damgalanmaya
yett ğ n de görmüş bulunuyoruz. “Parm ceux qu se partagent le revenu
nat onal, les uns” ( şç ler) “y acqu érent chaque année un nouveau dro t par
un nouveau trava l, les autres” (kap tal stler) “y ont acqu s antér eurement un
dro t permanent par un trava l pr m t f.” [“Aralarında ulusal gel r
paylaşanlardan b r taraf” ( şç ler) “her yıl yen den yaptıkları şle bundan
yen b r pay alma hakkını elde ederler; d ğer taraf” (kap tal stler)
“başlangıçta yapılan şle, devamlı b r pay alma hakkını zaten elde etm ş
durumdadır.”] (S smond , l.c., s. [110], 111.) Büyük evlat olma hakkının
muc zeler yarattığı tek alanın emek alanı olmadığı, gerçekten d llere destan
olmuştur.
Bas t yen den-üret m n yer n , b r k m le boyutları büyümüş yen den-
üret m alsa b le durum değ şmez. B r nc durumda, kap tal st, artı-değer n
tümünü harvurup harman savurur, k nc s nde se, yalnız b r kısmını tüket p
ger ye kalanı paraya çev rerek burjuva erdem n gösterm ş olur.
Artı-değer kap tal st n malıdır; zaten h ç b r zaman b r başkasına a t
olmamıştır. Bunu, eğer üret m amacıyla.yatıracak olursa, bu yatırım, tıpkı
pazara lk g rd ğ gün olduğu g b onun kend fonundan yapılmış olur. Bu kez,
bu fonun, çalıştırdığı şç ler n, karşılığı ödenmem ş emekler nden toplanmış
olması h ç b r şey değ şt rmez. İşç B’n n ücret , eğer şç A’nın ürett ğ artı-
değerden ödenm şse, önce, A, bu artı-değer , kend s ne a t metaın tam
f yatından tek b r kuruş kes lmeks z n sağlamıştır, sonra da, bu alışver ş B’y
h ç m h ç lg lend rmez. B’n n steyeceğ [sayfa 602] ve stemeye hakkı olduğu
şey, kap tal st n, emek-gücünün değer n kend s ne ödemes d r. “Tous deux
gagna ent encore; l’ouvr er parce qu’on lu avança t les fru ts de son trava l”
(s z, du trava l gratu t d’autres ouvr ers, d ye okuyunuz) “avant qu’ l fût fa t;”
(s z, avant quele s en eût porté de fru t, d ye okuyunuz) “le maître, parce que
le trava l de cet ouvr er vala t plus que son sala re” (s z, produ t plus de
valeur que celle de son sala re, d ye okuyunuz) [“Her k taraf da
kazançlıdır: çünkü şç , daha ş yapılmadan” (s z, daha emeğ meyves n
vermeden önce demekt r, d ye okuyunuz) “emeğ n n meyveler n ” (s z, d ğer
şç ler n karşılığı ödenmem ş emekler demekt r, d ye okuyunuz) “almıştır;
şveren (le maître) se, şç s n n emeğ ödenen ücretten daha değerl ” (s z,
ücretler n değer nden daha fazla değer ürett ğ demekt r, d ye okuyunuz)
“olduğu ç n, kazançlıdır.”] (S smond , l.c., s. 135.)
Kap tal st, üret m , sürekl yen lenmes ve kes nt s z akımı ç nde ele alır,
tek kap tal st ve tek şç yer ne bunların bütünlüğü çers nde, kap tal st sınıf
le şç sınıfının karşı karşıya bulunması şekl nde düşünürsek, durum,
kuşkusuz tamamen farklı görünecekt r. Ama böyle yaptığımız takd rde, meta
üret m ne büsbütün yabancı b r ölçüt uygulamış oluruz.
Meta üret m nde, her k s de bağımsız olan yalnızca alıcı le satıcı karşı
karşıya gelmekted r. Sözleşmede öngörülen süre b ter b tmez aralarındak
l şk ler sona ermekted r. Bu alışver ş y nelend ğ takd rde, ancak esk s le
b r l şk s bulunmayan yen b r sözleşme sonucu y nelen r ve aynı satıcı le
aynı alıcının b raraya tekrar gelmeler b r raslantıdır.
Bu duruma göre, meta üret m ya da ona l şk n b r süreç, eğer kend
ekonom k yasalarına göre değerlend r l rse, her değ ş m şlem n ,
kend s nden öncek ve sonrak değ ş m şlemler nden ayrı, tek başına b r
şlem olarak, ele almak zorundayız. Alım ve satım şler , tek tek b reyler
arasında yürütüldüğü ç n, bütün toplumsal sınıflar arasındak l şk ler
burada aramak doğru olmaz.
Bugün ş gören sermayen n geç rd ğ devresel yen den-üret m-ler ve bunu
zleyen b r k mler d z s ne kadar uzun olursa olsun, başlangıçtak bekâret n
da ma korur. Tek tek her değ ş m hareket nde, değ ş m yasalarına uyulduğu
sürece, meta üret m ne tekabül eden mülk yet hakkında b r değ ş kl k
yapılmaksızın, ürüne elkoyma b ç m tamamıyla değ şt r leb l r. Bu aynı
haklar, ürünün üret c ye a t olduğu ve üret c n n sah p olduğu eşdeğer , [sayfa
603] eşdeğer le değ şt rerek ancak kend emeğ le zeng nl ğ n artırab ld ğ
başlangıç dönem nde olduğu kadar, toplumsal servet n, g tt kçe artan ölçüde,
başkalarının karşılığı ödenmeyen emekler ne durmaksızın ve her an yen den
elkoyab lecek durumda olan k mseler n malı hal ne geld ğ kap tal st
dönemde de yürürlükted r.
Bu sonuç, şç n n kend emek-gücünü b r meta g b serbestçe satab ld ğ
andan t baren kaçınılmaz hale gel r. Ne var k , şte gene bu andan sonra meta
üret m genelleş r ve üret m n t p k b ç m hal ne gel r; ve gene ancak bu
andan sonra, her ürün, daha baştan, satılmak ç n üret l r ve üret len bütün
servet, dolaşım alanından geçer. Ücretl -emek ancak meta üret m n n temel
hal ne geld ğ anda ve yerde, bu üret m, kend s n bütünüyle topluma kabul
ett r r; ve gene şte ancak o zaman ve o yerde bütün g zl kaynaklarını açığa
çıkarır. Ücretl -emeğ n araya g rmes yle meta üret m n n bozulduğunu
söylemek, bozulmaması ç n meta üret m n n gel şmemes gerekt ğ n
söylemek g b d r. Meta üret m , kend s ne özgü yasalarıyla uygunluk
çers nde, kap tal st üret m hal ne geld ğ ölçüde, meta üret m le lg l
mülk yet yasaları da, kap tal st elkoyma yasalarına dönüşür.942
Bas t yen den-üret mde b le, kaynağı ne olursa olsun bütün ser-mayen n,
b r km ş sermayeye, sermayeleşm ş artı-değere dönüştüğünü daha önce
görmüştük. Doğrudan doğruya b r km ş sermaye le, yan ster b r kt ren n,
ster başkalarının el nde çalıştırılan, sermayeleşen artı-değer ya da artı-ürün
le karşılaştırıldığında, başlangıçta yatırılan bütün sermaye, bu üret m sel
ç nde, g tt kçe yokolan b r m ktar (matemat k d l yle, magn tudo e va
nescens943*) hal ne gel r. İşte bu nedenle, ekonom pol t k, sermayey , “artı-
değer üret m nde tekrar kullanılan b r kt r lm ş zeng nl k”944 (dönüştürülmüş
artı-değer ya da gel r) olarak, kap tal st se “artı-değer n sah b ”945 d ye
tanımlar. Bu tanım, bütün [sayfa 604] mevcut sermaye, b r kt r lm ş ya da
sermayeleşm ş fa zd r sözünün başka türlü fade ed lm ş şekl d r, çünkü fa z
artı-değer n yalnızca b r parçasıdır.946

İKİNCİ KESİM. – GİTTİKÇE ARTAN ÖLÇÜDE


YENİDEN-ÜRETİMİN EKONOMİ POLİTİK TARAFINDAN
YANLIŞ ANLAŞILMASI

Sermaye b r k m n ya da artı-değer n tekrar sermayeye dönüşümünü


daha fazla ncelemeden önce, klas k kt satçıların ortaya koydukları b r
bel rs zl ğ aydınlatmamız gerek yor.
Artı-değer n b r kısmı le kend tüket m ç n kap tal st n satınal-dığı
metalar, değer üret m ve yaratılması amacına ne kadar az h zmet ed yorsa,
kend doğal ve toplumsal gereks nmeler n g dermek ç n satınaldığı emek de
o derece az üretken emekt r. Artı-değer sermayeye çev rme yer ne,
kap tal st, ters ne, bu metaları ve bu emeğ satınal-makla, onu gel r olarak
tüketmekte ya da harcamaktadır. Hegel’ n haklı olarak ded ğ g b , esk
feodal soyluluğun, “el nde avucunda ne varsa tüketmekten baret olan”
alışılagelm ş yaşam tarzı ve özell kle k ş sel h zmetl tutma lüksünde
kend s n ortaya koyan bu tarz karşısında, sermaye b r k m n n, her yurttaşın
başta gelen ödev olduğu düşünces n yaymak ve, büyük b r kısmını, yapılan
masraftan daha fazla gel r sağlayan ek üret c emek satınalmaya yatıracak
yerde, gel r n n tü nünü y y p b t ren b r nsanın sermaye b r kt remeyeceğ n
durup d nlenmeden vazetmek, burjuva kt sadı ç n son derece öneml yd . Öte
yandan, kt satçılar, kap tal st üret m para yığıcılığı le karıştıran947 ve
b r km ş servet , ya mevcut b ç m ç nde yokolmaktan, yan tüket lmekten
kurtarılan, ya da dolaşımdan çek len servet sanan, halk arasında yaygın
önyargılarla da savaşmak zorundaydı. Paranın dolaşımdan çıkartılması,
sermaye olarak kend s n çoğaltmaktan da alıkonulması demek olduğu g b ,
meta şekl ndek yığıcılık da düpedüz del l kt .948 Büyük k tleler hal nde [sayfa
605] meta b r k m , ya aşırı üret m n ya da b r dolaşım tıkanıklığının
sonucudur.949 Halkın kafasında, kuşkusuz, b r yandan zeng nler n yavaş yavaş
tüket lmek zere depo ett kler mallar,950 öte yandan da yedek stokların
yapılması yer ed yordu; bu sonuncusu bütün üret m tarzları ç n ortak b r
görüngü olup, dolaşım tahl l ne geld ğ m z zaman üzer nde kısaca duracağız.
Bu nedenle, artı-ürünün üretken olmayan emekç ler tarafından değ l de,
üretken emekç ler tarafından tüket lmes n n, b r k m sürec n n karakter st k
b r özell ğ olduğunu kabul etmekte klas k kt sat çok haklıydı. Ama, yanlışlar
da, bu noktada başlar. Adam Sm th, b r k m n, artı-ürünler n üretken
emekç ler tarafından tüket lmes nden başka b r şey tems l etmed ğ n moda
hal ne get rm şt ; bu se, artı-değer n sermayeleşt r lmes n n yalnızca onun
emek-gücüne dönüştürülmes olduğunu söylemekle aynı şeyd . Örneğ n
R cardo şöyle d yordu: “Bundan b r ülken n bütün ürünler n n tüket ld ğ
anlaşılmalıdır; ama bunların, b r başka değer , yen den üretenler tarafından
tüket lmes le üretmeyenler tarafından tüket lmes arasında tasavvur
ed lemeyecek kadar büyük fark vardır. Gel r n tasarruf ed ld ğ n ve
sermayeye eklend ğ n söyled ğ m z zaman, gel r n sermayeye eklend ğ n
söyled ğ m z kısmının, üretken olmayan emekç ler tarafından değ l, üretken
şç ler tarafından tüket ld ğ n anlatmak st yoruz. Sermayen n, tüket lmeden
artırıldığını düşünmek kadar büyük yanılgı olamaz.”951 A. Sm th’ten sonra
R cardo’ nun ve ondan sonrak bütün kt satçıların y neled kler , “gel r n
sermayeye eklend ğ söylenen kısmı, üretken şç ler tarafından tüket l r”
sözünden daha büyük b r yanılgı olamaz. Buna göre, sermayeye çevr len
bütün artı-değer, değ şen sermaye hal ne gel r. Oysa, artı-değer de,
başlangıçtak sermaye g b , değ şmeyen sermaye le değ şen sermayeye,
üret m araçları le emek-gücüne bölünür. Emek-gücü, değ şen ser-mayen n
üret m sürec sırasında varoluş şekl d r. Bu süreçte emek-gü-cünün kend s
kap tal st [sayfa 606] tarafından tüket ld ğ halde, üret m araçları, şlev
sırasında emek-gücü tarafından tüket l r. Aynı zamanda, emek-gücünün
satınalınması ç n ödenen para, “üretken emeğ n” değ l de, “üretken
emekç n n” tükett ğ gerekl tüket m maddeler ne çevr l r. Adam Sm th
temel nden yanlış b r tahl l le, tek tek her sermaye, değ şmeyen ve değ şen
kısımlara ayrıldığı halde, toplumun sermayes n n yalnızca değ şen sermaye
hal ne geld ğ , yan salt ücretler n ödenmes ç n harcandığı g b saçma b r
sonuca ulaşmaktadır. Örneğ n, b r kumaş fabr katörü, 2.000 sterl n
sermayeye çev rs n. Bunun b r kısmını, dokuma şç s satınalmada
kullanacak, d ğer kısmını se yün pl ğ , mak ne vb. satınalmada. Ama, onun
pl k ve mak ne satınaldığı k mseler de, bu paranın b r kısmını, emek ve
benzer şeyler satınal-mak ç n kullanırlar, ve bu durum, 2.000 sterl n n
tamamının ücretler n ödenmes ç n harcanmasına, yan 2.000 sterl n n tems l
ett ğ ürünün tamamının üretken şç ler tarafından tüket lmes ne kadar devam
eder. Görüldüğü g b , bu sorunun bütün özü, b z oradan oraya sürükleyen
“ve benzer şeyler” sözler nde yatmaktadır. Aslında, A. Sm th, ncelemes n ,
tam güçlükler n başladığı yerde bırakmıştır.952
Yalnızca yıllık toplam ürün gözönünde bulundurulduğu sürece, yıllık
yen den-üret m sürec n anlamak kolaydır. Ama bu ürünü oluşturan her
parçanın p yasaya meta olarak get r lmes gerek r ve güçlük de şte burada
başlar. B reysel sermayeler le k ş sel gel rler n hareketler , kes ş r, ç çe
geçer ve genel yer değ şt rmeler le toplumun servet n n dolaşımı çers nde
kaybolurlar; bu durum, görüşü bulandırır ve çözümlenmes gereken çok
karmaşık sorunlar yaratır. İk nc K tabın [c ld n] Üçüncü Kısmında, bu
olguların gerçek n tel kler n nceleyeceğ m. Yaptıkları Tableau
économ que’te, yıllık ürünü dolaşımdan geçm ş şekl yle lk kez b ze
gösterme yolundak çabaları, f zyokratların en büyük h zmetler nden b r s
olmuştur.953 [sayfa 607]
Bundan sonra, kap tal st sınıfın çıkarına hareket eden ekonom pol t k,
Adam Sm th’ n öğret s n , yan artı-ürünün sermayeye çevr len kısmının
tamamının şç sınıfı tarafından tüket ld ğ n doğal olarak sömürmekten ger
kalmamıştır.

ÜÇÜNCÜ KESİM – ARTI-DEĞERİN SERMAYE


VE GELİRE AYRILMASI.
PERHİZ TEORİSİ

Bundan öncek bölümde, artı-değer (ya da artı-ürünü), yalnızca


kap tal st n b reysel tüket m n sağlayan b r fon olarak ele aldık. Bu bölümde
se, buraya kadar, yalnızca b r k m fonu olarak nceled k. Oysa artı-değer,
bunlardan ne b r s , ne de d ğer d r, b rarada her k s d r. B r kısmı kap tal st
tarafından gel r954 olarak tüket l r, d ğer kısmı, sermaye olarak kullanıl r,
b r kt r l r. Artı-değer n k tles bell b r büyüklükte se, bunlardan b r s ne
kadar büyükse, d ğer o kadar küçük olur. Cæter s par bus, bu kısımlar
arasındak orantı, b r k m n büyüklüğünü bel rler. Ne var k , bu bölünmey
yapan, artı-değer n tek sah b olan kap tal stt r. Bu, onun b leceğ şt r.
Karşılığını ödemeden haraç olarak aldığı ve b r kt rd ğ kısım, onu yemed ğ
ç n, yan b r kap tal st n kend s n zeng nleşt rme görev n yer ne get rd ğ
ç n, onun tarafından tasarruf ed lm ş sayılır.
K ş leşm ş sermaye olma dışında kap tal st n tar hsel b r değer olmadığı
g b , bu tar hsel varolma hakkına da sah p değ ld r, yan şakacı
L chnowsky’n n dey m yle, “‘h ç b r tar he sah p değ ld r”. Onun kend
geç c varlığı ç n duyulan zorunluluk, yalnızca, kap tal st üret m tarzı ç n
duyulan geç c zorunluluk ölçüsünded r. Ama k ş leşm ş sermaye olduğu
sürece onu harekete geç ren tek şey, kullanım-değer üretmek ve bunlardan
yararlanmak değ l, değ ş m-değer üretmek ve bunu çoğaltmaktır. B zzat [sayfa
608] değer gen şletme ş ne kend s n büyük b r tutkuyla kaptıran kap tal st,
nsanoğlunu üret m ç n üretmeye nsafsızca zorlar; böylece o, toplumdak
üretken güçler n gel şmes n zorlar, daha yüksek b r toplum şekl n n gerçek
temel n atab lecek madd koşulları yaratır; ve bu toplumda, her b rey n
k ş l ğ n tam ve özgürce gel şt rmes artık temel ve yön ver c lke olur.
Kap tal st, yalnızca k ş leşm ş sermaye olarak saygıya değerd r. Bu hal yle,
b r c mr n n, salt servet olduğu ç n servete tapma tutkusunu paylaşır. Ama
c mr dek yalnızca huy ve yaratılış hal ndek bu tutku, kap tal stte, yalnızca
çarklarından b r s olduğu toplumsal mekan zmanın sonucu ve eser d r.
Ayrıca, kap tal st üret m n gel şmes , bell b r sanay koluna yatırılan
sermayen n sürekl b r şek lde artmasını zorunlu kılar ve rekabet, kap tal st
üret m n özünde yatan yasaları, dışardan gelme zorlayıcı yasalar olarak tek
tek her kap tal ste kabul ett rme durumunda bırakır. Sermayes n
koruyab lmes ç n, kap tal st , durmadan sermayes n gen şletmeye zorlar,
oysa sermayes n artırması ancak derecel b r b r k mle olab l r.
Bu nedenle, kap tal st n her türlü eylem , salt –onun k ş I ğ nde b l nç ve
radeye bürünmüş sermaye olarak– sermayen n şlev olduğu ç n, onun özel
tüket m , b r km ş sermaye üzer nden yapılmış b r hırsızlık g b d r; tıpkı ç ft
kayıtlı muhasebe s stem nde, kap tal st n özel g derler n n, sermayen n
karşısında borçlu hanes nde yer alması g b . B r kt rmek, toplumsal zeng nl k
alem n ele geç rmek, sömürdüğü nsanların k tles n artırmak ve böylece
kap tal st n dolaysız ve dolaylı egemenl ğ n gen şletmek demekt r.955 [sayfa
609]
Ama, lk günah her yerde şbaşındadır. Kap tal st üret m, b r k m ve
servet gel ş p arttıkça, kap tal st, salt k ş leşm ş sermaye olmaktan çıkmaya
başlar. Kend özü, kend k ş l ğ ç n nsanca duygular beslemeye başlar ve
bu yoldak eğ t m , ona, dünya zevkler nden yoksun kalmayı, ş md esk moda
b r c mr n n önyargısı olarak görmey ve buna gülümsemey öğretm şt r.
Klas k t ptek kap tal st, b reysel tüket m , şlev ne karşı şlenm ş b r günah
ve b r kt rmeden “perh z etmek” olarak damgaladığı halde, modernleşm ş
kap tal st, artık, b r kt rmeye, zevk’ten “perh z etmek” gözüyle
bakab lmekted r.
“İk ruh, heyhat, göğsüne bağdaş kurmuş;
“B r durmadan d ğer nden ayrılıyor.”956
Kap tal st üret m n tar hsel şafağında –sonradan olma her kap tal st, k ş
olarak bu tar hsel aşamadan geçmek zorundadır– tamah ve zeng nleşme hırsı,
egemen tutkulardır. Ne var k , kap tal st üret m n lerlemes yalnız b r
zevkler dünyası yaratmakla kalmaz, spekülasyon ve kred s stem le,
b nlerce çabuk zeng nleşme kaynağını da ortaya çıkartır. Bell b r gel şme
aşamasına ulaşıldığında, aynı zamanda b r servet göster s ve dolayısıyla
t bar kaynağı olan ve alışılagelen derecede b r sraf, “tal hs z” kap tal st
ç n b r ş zorunluluğu hal n alır. Lüks, sermayen n tems l masrafları arasına
katılır. Üstel k, kap tal st, c mr g b , kend emeğ ve sınırlı tüket m
ölçüsünde zeng nleşmez, başkalarının emek-gücünü baskı altına alarak
emd ğ ve emekç ler , yaşamın zevkler nden yoksun bırakmaya zorladığı
ölçüde de [sayfa 610] zeng nleş r. Bunun ç n, kap tal st n srafı, h ç b r zaman
el açık feodal bey n srafındak y n yetl özell ğ taşımadığı, ters ne, bunun
ardında en p s c nsten tamahkârlık ve en açgözlü hesap-k tap yatmakla
b rl kte, b r d ğer n engellemeks z n, harcamaları da b r k m yle b rl kte
büyür. Bu büyümen n yanısıra, kalb nde, b r kt rme tutkusu le zevk steğ
arasında faustça b r çatışma da f l zlen p boy atar.
Dr. A k n, 1795’te yayınlanan b r yapıtta şöyle d yor: “Manches-ter’dek
sına gel şme dört döneme ayrılab l r. İlk nde, fabr katörler kend geç mler n
sağlamak ç n çok çalışmak zorundaydılar.” Bunların başlıca zeng nl k
kaynağı, çocukları çırak olarak kend ler ne bağlı bulunan ana-babaları
soymaktı: B r yandan, çıraklar açlıktan ölürken, ana-babalar yüksek b r pr m
ödüyorlardı. Öte yandan, ortalama kâr düşüktü, b r kt reb lmek ç n çok
tutumlu olmak gerekt . Bunlar c mr ler g b yaşadılar ve sermayeler n n
fa z n b le yemekten uzaktılar. “İk nc dönemde, küçük servetler elde etmeye
başladıkları zaman b le, gene esk s g b sıkı çalışıyorlardı”, –çünkü her köle
çalıştıranın b ld ğ g b , emeğ n doğrudan sömürülmes de b r emeğe
malolur– “ve gene esk s g b sade b r yaşam sürüyorlardı. ... Lüksün
başladığı üçüncü dönemde, Krallıktak her pazar kasabasına s par ş ç n
atlılar gönder lerek sanay dürtüklend . ... 1690’dan önce, burada, 3.000 la
4.000 sterl n sermayes olan şkolu, ya b rkaç taneyd ya da h ç yoktu. Bunun-
la b rl kte, o sıralarda ya da az sonraları, artık eller nde para bulunan ş
sah pler , ahşap evler yer ne modern tuğla evler yaptırmaya başladılar.” 18.
yüzyılın lk yarısında b le, konuklarına yarım l tre yabancı malı şarap kram
eden Manchester’l b r fabr katör, bütün komşularının d k-kat n çek yor ve
başsallamalarına yolaçıyordu. Mak nen n ortaya çıkışından önce b r
manüfaktür sah b n n, toplandıkları b r meyhanedek gecel k masrafı, 6
pen l k b r bardak punç le, b r pen l k b r tutam tütünü h ç b r zaman
geçmezd . İş sah b b r k msen n, lk kez kend arabası le görünmes , ancak
1758 yılında olmuştur ve bu b r dönem n şaret d r. 18. yüzyılın son 30 yılını
kapsayan, “Dördüncü dönem, lüks ve srafın büyük gel şme gösterd ğ b r
dönemd r ve atlı b n c ler aracılığı le bütün Avrupa’ya yayılan sına
gel şmelerle desteklenm şt r.”957 İy kalpl Dr. A k n, mezarından [sayfa 611]
başını kaldırsa da bugünkü Manchester’ı görseyd acaba ne derd ?
B r kt r, b r kt r! Musa da bu, peygamberler de bu! “Sanay , tasarrufun
b r kt rd ğ malzemey sağlar.”958 Bunun ç n, tasarruf, tasarruf; yan artı-
değer n ya da artı-ürünün elden geld ğ nce büyük kısmını ser-mayeye
çev r n z. B r k m ç n b r k m, üret m ç n üret m: bu formül le klas k
kt sat, burjuvaz n n tar hsel görev n fade etm ş, servet n doğum sancıları
üzer nde b r an b le kend s n aldatmamıştır.959 Ama tar hsel zorunluluk
karşısında yanıp yakılmanın ne yararı var? Klas k kt sat ç n, nasıl k ,
proletarya b r artı-değer üretme mak nes nden başka b r şey değ lse,
kap tal st de onun gözünde, b r artı-değer ek sermayeye çev ren b r
mak neden başka b r şey değ ld r. Ekonom pol t k, kap tal st n tar hsel
görev n son derece c dd ye alır. Yüreğ ndek zevk steğ le zeng nl k
peş nde koşma tutkusu arasındak korkunç çatışmayı b r s h rle söküp atmak
steyen Malthus, 1820 yıllarında, f len üret m şler yle uğraşan
kap tal stlere, b r kt rme ödev n yükleyen, artı-değerden pay alan
başkalarına, toprak sah pler ne, devlet memurlarına, rah plere vb. se,
harcama ve sraf görev n veren b r şbölümünü savunmuştu. “Harcama
tutkusu le b r kt rme tutkusunu b rb r nden ayrı tutmak”960 son derece
öneml d r d yordu. İy yaşamaya ve bu dünyanın adamı olmaya uzun
zamandır alışmış olan kap tal stler feryadı bastılar. Bunların sözcüler nden
b r s , b r R cardo öğrenc s , ne oluyoruz beyler, d ye ses n yükseltt ,
üretken olmayan tüket c ler sanay c ler n sırtında devamlı b r dürtü olsunlar
d ye Bay Malthus, toprak rantının, verg ler n vb. yükselt lmes n salık
ver yor herhalde! Slogan, ne olursa olsun üret m, durmadan artan üret m, d ,
ama, “böyle b r süreç le üret m, ler ye doğru t lmekten çok,
kösteklenecekt r. Üstel k, çalışmaya zorlanacak olsalar başarab lecekler
k ş l kler nden bell olan b r sürü nsan, aylak yaşamlarını sürdürsünler d ye,
başkalarını zora koşmak h ç de adaletl b r ş değ ld r.”961 B r yandan,
sanay c kap tal st tereyağlı ekmeğ nden yoksun bırakarak zorlamayı
adalets z bulurken, aynı k mse, “ şç y gayrete [sayfa 612] get rmek ç n”
ücretler en alt düzeye nd rmey zorunlu bulmaktadır. Üstel k o, artı-değer n
sırrının, karşılığı ödenmeyen emeğe elkoymak olduğunu b r an b le
saklamamaktadır. “Emekç ler yönünden taleb n artması, bunların kend
ürünler nden kend ler ç n daha küçük b r pay almaya ve bunun daha büyük
b r kısmını kend ler n çalıştıranlara bırakmaya stekl olmalarından başka
b r şey fade etmez, eğer bunun, azalan tüket m (emekç ler yönünden)
neden yle pazarda mal bolluğuna yolaçacağı söylen rse, ben m buna
ver lecek b r c k karşılığım mal bolluğu le büyük kârların eşanlamlı şeyler
olduğudur.”962
Emekç den sızdırılan gan met n, sanay c kap tal st le aylak zen-g nler
arasında, b r k me en yararlı şek lde nasıl paylaşılacağı üzer ne olan bu
b lg çce tartışma, Temmuz devr m karşısında ses n kest . Çok geçmeden,
Lyons’ta kent proletaryası devr m çanını çaldı ve İng ltere’de tarım
proletaryası, ç ftl kler ve harmanları ateşe vermeye başladı. Kanalın bu
yakasında ovenc l k, öte yakasında s monculuk ve fur -yec l k yayılmaya
başladı. Vülger ekonom n n son saat çalmıştı. Tam b r yıl önce
Manchester’de, sermayen n kârının (fa z de dah l), on k nc saat n ürünü
olduğunu keşfetmes nden tam b r yıl önce Nassau W. Sen or, dünyaya başka
b r bulgusunu lân etm şt : “Ben”, d yordu böbürlenerek, “sermaye sözü
yer ne, buna b r üret m aracı gözüyle baktığım ç n, perh z sözünü
koyuyorum.”.963 Bu, vülger ekonom n n buluşları ç nde, eş olmayan b r
örnekt r! Ekonom k b r kategor n n yer ne, dalkavukça b r söz konmuştur,
vo la tout.[heps bu. -ç.] “Yabanıl, ok yaptığı zaman” d yor Sen or, “b r ş
yapmış olur ama tutumlu hareket etm ş olmaz”. Bu, b ze, toplumun lk
zamanlarında emek [sayfa 613] araçlarının, kap tal st yönünden b r perh z
olmaksızın nasıl ve n ç n yapıldığını açıklamış oluyor. “Toplum ne kadar
lerlerse, o kadar çok perh z yapmayı gerekt r r.”964 Ve bu da, özell kle
başkalarının çalışmasının meyveler ne elkoyma çabasını gösterenlerden
beklen r. Emek-sürec n n yürütülmes ç n gerekl bütün koşullar da böylece
b rdenb re kap tal st n uyacağı çeş tl perh z hareketler ne dönüşmüş olurlar.
Buğdayın heps yenmey p b r kısmı ek l rse – kap tal st n perh z d r. Şarabın
olgunlaşması ç n zamana gerek varsa – kap tal st n perh z d r.965 “Üret m
araçlarını şç ye ödünç (!) olarak verd ğ zaman”, yan emek-gücünü bunlarla
b rleşt rd ğ zaman, kap tal st, kend n soymaktadır, bunları, buhar
mak neler n , pamuğu, dem ryollarını, gübreler , atları vb. y y p tüketecek
yerde, emek-gücünden artı-değer sızdırmakta kullanmaktadır; ya da vülger
kt satçıların çocukça söyled kler g b , “bunların değerler n ” lüks ve d ğer
tüket m mallarına yatırarak boşuna harcamaktadır.966 Kap tal stler n b r sınıf
olarak bu ş nasıl becerecekler , vülger kt satçıların bugüne kadar
açıklamayı natla reddett kler b r sırdır. Dünyanın, hâlâ, salt V şnu’nun bu
modern tövbekârı, kap tal st n kend kend s n cezalandırması le yoluna
devam edeb lmes yetm yor mu? Yalnızca b r k m değ l, yalnızca
“sermayen n muhafazas b le, onu tüketme yolundak günah çağrısına karşı
koymak ç n sürekl b r çabayı gerekt r r”.967 Tıpkı Georg a’lı köle
sah b n n, zenc ler n sırtından kamçıyla sağladığı artı-ürünün heps n
şampanya le harvurup harman savursam mı, yoksa b r kısmını daha fazla
zenc ve toprağa mı dönüştürsem d ye düştüğü üzüntülü çıkmazdan, yakın
zamanda, kölel ğ n kaldırılması le kurtarılması g b , kap tal st n de bu
ez yetten ve şeytanın kışkırtmasından kurtarılması düpedüz b r nsanlık
borcudur.
Ne kadar farklı olurlarsa olsunlar toplumların ekonom k [sayfa 614]
b ç mler nde, yalnızca bas t yen den-üret m değ l, çeş tl derecelerde ve
g tg de artan boyutlarda yen den-üret m görülür. Ne kadar çok üret l rse o
kadar çok tüket l r ve dolayısıyla o kadar fazla ürün, üret m araçlarına
çevr l r. Bununla b rl kte, bu süreç, emekç n n üret m araçları ve onunla
b rl kte kend ürünü ve geç m araçları, onun karşısına sermaye b ç m nde
çıkmadığı sürece, kend s n sermaye b r k m ya da kap tal st n b r şlev
olarak ortaya koymaz.968 Ha leybury Kolej nde, ekonom pol t k kürsüsünde
Malthus’tan sonra bulunan ve b rkaç yıl önce ölen R chard Jones, bu noktayı,
k öneml olgunun ışığı altında ayrıntılı olarak ncelem şt r. H nt halkının
büyük çoğunluğu kend topraklarını şleyen köylüler oldukları ç n, bunların
ürünler , emek araçları ve geç m araçları, h ç b r zaman, “gel rden tasarruf
ed len ve bu nedenle de daha önce b r b r k m sürec nden geçm ş bulunan b r
fon şekl n almaz”.969 Öte yandan da, İng l z yönet m n n, esk s stem en
azından bozduğu eyaletlerdek tarım-dışı alanlarda çalışan emekç ler,
tarımsal artı-ürünün b r kısmını, verg (tr bute) ya da rant b ç m nde alan
nüfuzlu k mseler tarafından doğrudan çalıştırılırlar. Bu ürünün b r kısmı, bu
nüfuzlu k mseler tarafından ayn olarak tüket l r, b r kısmı da, emekç ler
tarafından, bu adamların kullanımı ç n lüks eşyaya ve benzer şeylere
çevr l r, ger ye kalan kısım, emek araçları kend ler n n olan emekç ler n
ücretler n oluşturur. Burada, üret m le yen den-üret m, g tt kçe artan
boyutlarda, o gar p evl yanın, o hüzün ver c şövalyen n, yan “perh zc ”
kap tal st n müdahales olmadan devam eder g der.

DÖRDÜNCÜ KESİM. – BİRİKİMİN MİKTARINI, ARTI-DEĞERİN


SERMAYE VE GELİRE ORANTILI BÖLÜŞÜMÜNDEN
BAĞIMSIZ OLARAK BELİRLEYEN KOŞULLAR.
EMEK-GÜCÜNÜN SÖMÜRÜ DERECESİ. EMEĞİN ÜRETKENLİĞİ.
KULLANILAN SERMAYE İLE TÜKETİLEN SERMAYE
ARASINDAKI FARKIN BÜYÜMESİ.
YATIRILAN SERMAYENİN BÜYÜKLÜĞÜ

Artı-değer n, sermaye le gel re bölünme oranı bell se, [sayfa 615]


b r km ş sermayen n büyüklüğünün, artı-değer n mutlak büyüklüğüne bağlı
bulunacağı açıktır. Artı-değer n yüzde 80’ n n sermayeleşt r ld ğ n , yüzde
20’s n n tüket ld ğ n varsayarsak, b r kt r lm ş sermaye, toplam artı-değer n
3.000 ya da 1.500 sterl n olmasına göre, ya 2.400 sterl n ya da 1.200 sterl n
olacaktır. Demek oluyor k , artı-değer n k tles n bel rleyen bütün koşullar,
b r k m n büyüklüğünün bel rlenmes nde de rol oynuyorlar. Bunları b z,
burada, b r kez daha gözden geç receğ z, ancak, bunu, b r k m bakımından
yen b r görüş açısı get rmeler yönünden yapacağız.
Artı-değer oranının, her şeyden önce, emek-gücünün sömürülmes
dereces ne bağlı bulunduğu anımsanacaktır. Ekonom pol t k buna o derece
fazla değer verm şt r k , emeğ n üretkenl ğ ndek artış neden yle b r k mdek
hızlanmayı, emeğ n sömürülmes ndek artış sonucu meydana gelen hızlanma
le b r tutmuştur.970 Artı-değer üret m le lg l kısımlarda, da ma, ücretler n
en azından emek-gücünün değer ne eş t olduğu öngörülmüştü. Bununla
b rl kte, ücretler n bu değer n altına zorla düşürülmes , uygulamada o kadar
öneml b r rol oynar k , bunun üzer nde b r an b le durmayacağız. Bu durum,
emekç n n gerekl tüket m fonunu, bell sınırlar ç nde, sermayen n b r k m
fonuna çev r r.
“Ücretler n” d yor John Stuart M ll, “h ç b r üretken gücü yoktur; bunlar
b r üretken gücün f yatlarıdır. Ücretler, emek le b rl kte meta üret m ne,
ancak, aletler n f yatlarının bu aletler n kend s yle b rl kte, bu üret me
katkıda bulunmaları ölçüsünde katkıda bulunurlar. Eğer emeğe
satınalınmaksızın sah p olunab lseyd , ücretten pekâlâ vazgeç leb l rd .”.971
Ama, eğer şç ler havayla yaşayab lselerd , bunların herhang b r f yatla
satınalınmaları da sözkonusu olmazdı. Bu nedenle, bunların sıfır mal yetler ,
matemat k anlamda, kend s ne da ma b raz daha yaklaşılab lecek, ama h ç b r
zaman ulaşılamayacak b r l m tt r. Emeğ n mal yet n bu [sayfa 616] sıfır
noktasına doğru durmadan zorlamak, sermayen n değ şmeyen eğ l m d r. 18.
yüzyılın sık sık sözünü ett ğ m z b r yazarı, Essay on Trade and Commerce
adlı yapıtın yazarı, İng ltere’n n tar hsel görev n n, İng ltere’dek ücretler ,
Fransa ve Hollanda düzey ne zorla nd rmek olduğunu lan ett ğ zaman,
yalnızca İng l z kap tal zm n n ruhundak en g zl sırrı açığa vurmuş
oluyordu.972 D ğer şeyler yanında, safça şunları da söylüyor: “Eğer b z m
yoksullarımız” (emekç ler ç n kullandığı tekn k ter m) “lüks çers nde
yaşayacak olurlarsa ... emek, kuşkusuz pahalı olacaktır. ... B z m manüfaktür
şç ler m z n tükett ğ , konyak, c n, çay, şeker, yabancı meyveler, b ra, basma,
enf ye, tütün vb. şeyler n ne lüks eşyalar olduğunu b r kez düşününüz.”973
Gözler n gökyüzüne d kerek nleyen Northamptonsh re’lı b r fabr katörün
yapıtından parçalar alır: “Fransa’da emek, İng ltere’ye göre üçte-b r ucuz;
çünkü onların yoksulları çok çalışıyor ve y yecekler le g yecekler daha
ehvend r. Yed kler başlıca şeyler, ekmek, meyve, otlar, kökler ve kurutulmuş
balıktır; et nad ren yerler, buğday pahalılaşınca çok az ekmek yerler.”974
Denemec m z şöyle devam ed yor: “Bunlara b r de, yalnızca su ya da haf f
l körler çt kler eklenmel d r; böylece pek az para harcamış oluyorlar. Bu
durumu sağlamak çok zordur, ama olanaksız değ ld r; çünkü hem Fransa’da
ve hem de Hollanda’da pekâlâ uygulanmıştır.”975 Y rm yıl sonra, Amer kalı
b r düzenbaz, baron unvanı ver lm ş b r Yankee, Benjam n Thompson (al as
[nam-ı d ğer. -ç.] Kont Rumford), hem tanrıyı, [sayfa 617] hem nsanları hoşnut
edecek aynı nsancıl ç zğ y zlem şt r. Onun Denemeler’ , şç ler n olağan
pahalı y yecekler yer ne geçeb lecek her türden tar fna-meler le dolu b r
yemek k tabıdır. Aşağıda okuyacağınız, bu görkeml f lozofun özell kle
başarılı olan b r tar fnames d r: “5 l bre yulaf unu, 7.5 pen ; 5 l bre mısır, 6¼
pen ; 3 pen l k kırmızı r nga, 1 pen l k tuz, 1 pen l k s rke, 2 pen l k b ber ve
tatlı otlar; heps 20¾ pen eder, ve bunlarla 64 k ş y doyurab lecek çorba
yapılır; ve yulaf le mısırın ortalama f yatı le ... bu çorbanın 20 onsluk
pors yonu ¼ pen ye çıkartılab l r.”976 Kap tal st üret m n lerlemes le
b rl kte gel şen h lel y yecekler, Thompson’un bu deal n gereks z hale
get rd .977 18. yüzyılın sonunda ve 19. yüzyılın lk on yılında, İng l z
ç ftç ler le toprak sah pler , toprak emekç ler ne, b r kısmını ücret ve ger
kalanını k l se yardımı şekl nde ödeyerek, mutlak asgar ücret yürürlüğe
koymuş oldular. İng l z yabanıllarının, ücretler , “yasal” b r tar feye bağlama
ş ndek soytarılıklarına b r örnek: “Norfolk eşrafı, ücretler saptadıkları
zaman, d yor Bay Bur-ke, b rl kte öğle yemeğ yed ler; Berkl soylular, 1795
yılında, Speen-hamland’da ücretler saptadıkları zaman, emekç ler n de
yemek yemeler n herhalde uygun görmem şlerd . ... 8 l bre 11 onsluk b r
somun ekmek 1 ş l n ken, adam başına [haftalık] gel r n 3 ş l n olmasına, ve
ekmek, 1 ş l n 6 pen oluncaya kadar ücret n de buna uygun olarak
artırılmasına karar verm şlerd . Ekmek bu f yatın üstüne çıkınca, ücret,
ekmeğ n f yatı 2 ş l n oluncaya kadar, buna uygun b r oran ç nde azalacaktı;
ve bu durumda alınacak bes n, esk ye oranla adam başına 1/5 kadar az
olacaktı.”978 1814 tar hl [sayfa 618] Lordlar Kamarası Soruşturma Kom tes
önünde. A. Bennett adında büyük b r ç ftç , yargıç, yoksul yasası uygulayıcısı
ve ücret düzenley c s ne şunlar sorulmuştu: “‘Emekç ler n günlük şler n n
değer le düşkünlük yardımı arasında b r oran gözet l yor mu?” Yanıt: “Evet
gözet l yor; her a len n haftalık ücret k ş başına b r tam ekmek (8 l bre 11
onsluk) ve 3 pen olarak hesaplanır! ... Haftada b r bütün somun, b zce, bütün
a leye b r hafta yeter; 3 pen se elb se ç nd r, ama eğer k l se elb se bulursa
bu 3 pen de ücretten düşülür. Bu uygulama, W ltsh re’ın bütün batı
kes m nde ve sanırım bütün ülkede yaygındır.”979 O zamanın burjuva
yazarlarından b r ses n yükselt yor: “Yıllardır bunlar (ç ftl k sah pler ),
“hemşer ler nden saygıdeğer b r sınıfı, şevler ne sığınma zorunda bırakarak
alçaltmışlar ... ve kend kazançlarını yükseltt kler halde, çalışan emekç ler n
b r k m yapmasını engellem şlerd r.”980 Artı-değer n ve dolayısıyla sermaye
b r k m fonunun oluşmasında, emekç n n gerekl tüket m fonundan yapılan
düpedüz soygunun günümüzde nasıl b r rol oynadığı, ev sanay den len alana
bakılarak görüleb l r. (Bölüm XV, Kes m 8.) Bu konuda daha fazla b lg ,
daha sonra ver lecekt r.
Bütün sanay kollarında, emek araçlarını kapsayan değ şmeyen
sermayen n (g r ş m n büyüklüğü le bel rlenen) bell sayıda emekç ye
yeterl olması gerekmekle b rl kte, bunun, çalışmaya koyulan emek m ktarıyla
orantılı olarak artması zorunluluğu da yoktur. Örneğ n, 100 emekç n n günde
8 saat çalıştığı b r fabr kada 800 şsaat çalışılmış olur. Eğer kap tal st, bu
m ktarı yarıyarıya çoğaltmak sterse, 50 şç daha çalıştırab l r; ama bu
durumda, yalnız ücretler ç n değ l, emek araçları ç n de daha fazla sermaye
yatırması gerek r. A ma, bu 100 emekç y 8 saat yer ne 12 saat çalıştırırsa,
elde bulunan emek araçları yetecekt r. Bu durumda, yalnızca daha çabuk
tüket lm ş olurlar. Emek-gücünün daha fazla yoğunlaştırılması le elde ed len
bu ek emek, artı-ürün le artı-değer (yan b r k m n konusunu), sermayen n
değ şmeyen kısmında buna tekabül eden herhang b r yükselme olmadığı
halde artıracaktır. [sayfa 619]
İst hraç sanay nde, madenler vb. hammaddeler, yatırılan sermayen n b r
kısmını oluşturmaz. Bu durumda emeğ n konusu, daha öncek b r emeğ n
ürünü olmayıp, metallerde, m nerallerde, kömürde, taşta vb. olduğu g b ,
doğa tarafından sağlanmış b r lütuftur. Böyle durumlarda, değ şmeyen
sermaye, nerdeyse bütünüyle (emekç ler n gündüz ve gece vard yalar hal nde
çalışmaları sonucu), artan b r emek m ktarını emeb lecek emek araçlarından
oluşur. D ğer şeyler eş t olmak üzere, ürünün değer ve k tles , harcanan
emekle doğru orantılı olarak artar. Üret m n lk gününde olduğu g b , lk
ürün-b ç mlend r c -ler – nsan ve doğa– ş md de sermayen n madd
öğeler n n yaratıcıları hal ne gelm şlerd r, gene b rarada calışırlar. Emek-
gücünün esnekl ğ sayes nde, değ şmeyen sermayede daha önceden herhang
b r artış olmaksızın b r k m alanı gen şlem şt r.
Tarımda, şlenmekte olan toprak, daha fazla tohum ve gübre
kullanılmaksızın, gen şlet lemez. Ama bu yatırım b r kez yapıldıktan sonra,
toprağın tamamen mekan k olarak şlenmes , alınan ürünün n ktarı üzer nde
olağanüstü b r etk yaratır. Aynı m ktar emekç tarafından harcanan daha fazla
emekle, emek araçlarında herhang b. r yen yatırımı gerekt rmeks z n,
ver ml l k artırılır. Burada da gene şe herhang b r yen sermaye
karışmaksızın, nsanın doğa üzer nde doğudan etk nl ğ , daha büyük b r
b r k m kaynağı hal n alır.
Ensonu, manüfaktür sanay adı ver len alanda, her ek emek harcaması,
buna tekabül eden ek b r hammadde harcamasını öngördüğü halde, emek
araçları ç n kesenkes böyle b r harcamayı gerekt rmez. İst hraç sanay le
tarım, manüfaktür sanay ne hammadde le emek araçlarını sağladığı ç n,
bunların ek sermaye yatırımı olmaksızın yarattığı ek ürünler de, manüfaktür
sanay n n yararınadır.
Genel sonuç: başlıca k servet yaratıcısını, emek-gücü le toprağı
kend s yle b rleşt ren sermaye, b r k m öğeler n kend büyüklüğü le, ya da
kend ler nde varolduğu, halen üret lm ş bulunan üret m araçlarının değer ve
k tleler yle açıkça bel rlenen sınırlar ötes nde çoğaltmak olanağını veren b r
gen şleme gücü kazanır.
Sermaye b r k m nde öneml d ğer b r etmen de, toplumsal emeğ n
üretkenl k dereces d r.
Emeğ n üretkenl ğ le b rl kte, bell b r değer n ve dolayısıyla [sayfa 620]
bell büyüklükte b r artı-değer n somutlaştığı ürün k tles de büyür. Artı-
değer oranının aynı kalması ve hatta düşmes durumunda, eğer bu düşüş,
emeğ n üretkenl ğ ndek yüksel şe, göre daha yavaş se, artı-ürün k tles
büyür. Bu ürünün gel r ve ek sermayeye bölünme oranı aynı kaldığında, bu
nedenle, kap tal st n tüket m , b r k m fonunda herhang b r azalma
olmaksızın artab l r. B r k m fonunun n sp büyüklüğü, tüket m fonu aleyh ne
artab l r, oysa metaların ucuza elde ed lmes sonucu, kap tal st n emr ne
esk s kadar ve hatta daha fazla zevk aracı ver lm ş olur. Ama, daha önce de
gördüğümüz g b , emeğ n üretkenl ğ ndek artış, emekç n n ucuzlaması le
elele g tt ğ ç n, gerçek ücretler yükselse b le artı-değer oranı büyür. Gerçek
ücretler h ç b r zaman, emeğ n üretkenl ğ le aynı oranda yükselmez. Bunun
ç n de, aynı değerde değ şen sermaye, daha fazla emek-gücü, dolayısıyla
daha fazla emeğ harekete get r r. Değ şmeyen sermaye şekl ndek aynı
m ktarda değer, daha fazla üret m aracında, yan daha fazla emek aracında,
emek malzemes nde ve yardımcı malzemede somutlaşır; bu nedenle, hem
kullanım-değer ve hem de değer üret m ç n daha çok öğe sağlar ve bunlar
le de daha fazla emeğ yutab l r. Bu yüzden, ek sermayen n değer aynı kalsa
ve hatta azalsa b le, gene de hızlanan b r b r k m olur. Yen den-üret m n
boyutları, yalnız madd olarak gen şlemekle kalmaz, artı-değer üret m de ek
sermayen n değer nden daha büyük b r hızla artar.
Emeğ n üretkenl ğ ndek gel şme, üret m sürec ne daha önce g rm ş
bulunan başlangıç sermayes üzer nde de tepk yapar. İşlemekte olan
değ şmeyen sermayen n b r kısmı, mak ne vb. g b kısa sürede tüket lmeyen
ve bunun ç n de yen den üret lmeyen ya da yer ne aynı türden yen ler
konmayan emek araçlarından meydana gel r. Ama her yıl bu emek araçlarının
b r kısmı yokolur ya da üretken şlev n n sınırına yaklaşır. O yıl artık,
yen den-üret m ç n, aynı türden yen ler yle değ ş lmes ç n zaman gelm ş
demekt r. Bu emek araçlarının kullanılıp tüket lmes sırasında, eğer emeğ n
üretkenl ğ nde b r artış olmuş se (bu üretkenl k b l m ve teknoloj dek
aralıksız lerleme le durmadan gel ş r), daha yeterl ve (bu artan yeterl l ğe
göre) daha ucuz mak neler, araçlar, gereçIer vb., esk ler n n yer n alır.
Kullanılmakta olan emek araçlarındak devamlı ufak-tefek y leşt rmeler
dışında, esk sermaye, daha üretken b ç mde yen den üret lm ş olur. [sayfa 621]
Değ şmeyen sermayen n d ğer kısmı, hammadde le yardımcı maddeler,
devamlı olarak b r yıldan daha az zamanda yen den üret l r, tarımdak
yen den-üret m se çoğunlukla b r yıl alır. Bunun ç n, uygulanan her
gel şt r lm ş yöntem, yen sermaye le kullanılmakta olan esk sermaye
üzer nde hemen hemen aynı zamanda etk yapar. K mya alanındak her
lerleme, yalnız yararlı maddeler n sayılarını artırmakla ve zaten b l nmekte
olanlara daha da gen ş kullanım alanları açmakla kalmaz, böylece
sermayedek büyüme le b rl kte yatırım alanlarında da b r gen şlemeye
olanak sağlar. Aynı zamanda, üret m ve tüket m artıklarının da tekrar
yen den-üret m sürec ne sokulması yollarını öğreterek, önceden sermaye
yatırımını gerekt rmeks z n, sermayeye yen malzemeler kazandırır. Salt
emek-gücünün ger l m ndek yükselme sonucu doğa zeng nl kler n n daha
fazla sömürülmes g b , b l m le teknoloj de, halen şlet len sermayeye, o
günkü büyüklüğünden bağımsız olarak yen b r gen şleme gücü kazandırır.
Bunlar, aynı zamanda, başlangıçta yatırılan sermayen n yen lenme aşamasına
ulaşan kısmı üzer nde de tepk yaratırlar. Bu kısım, yen b r b ç me geçerken,
esk hal yle kullanılıp tüket ld ğ sırada meydana gelen toplumsal gel şmey ,
karşılığında h ç b r şey ödemeks z n kend bünyes ne katar. Üretken güçtek
bu gel şme, kuşkusuz, halen şlemekte bulunan sermayede kısm b r değer
kaybına yolaçar. Bu değer kaybı, kend s n , rekabet neden yle ş ddetle
duyurduğu sürece, asıl yük, kap tal st n uğradığı zararı, kend s n daha fazla
sömürerek karşılamaya çalıştığı emekç n n sırtına yüklen r.
Emek, tükett ğ üret m araçlarının değer n , ürett ğ ürüne aktarır. Öte
yandan, bell b r emek m ktarı le harekete get r len üret m araçlarının
değerler le k tleler , emeğ n üretkenl ğ ndek yükselmeyle b rl kte artar.
Aynı m ktar emek, da ma ürett ğ ürüne, ancak aynı m ktar yen değer-
katmakla b rl kte, emek aracılığı le ürünlere aktarılan esk sermaye-değer,
emeğ n üretkenl ğ ndek yükselmeyle b rl kte artar.
Örneğ n, b r İng l z ve b r Ç nl pl k eğ r c s , aynı çalışma yoğunluğu le
aynı süre çalışab l rler ve bu durumda b r haftada eş t m k-tarda değer
yaratırlar. Bu eş tl ğe karşın, büyük b r otomat k mak ne le çalışan İng l z
şç n n haftalık üret m n n değer le, b r elçıkrığı le çalışan Ç nl n nk
arasında büyük fark vardır. Aynı sürede Ç nl b r l bre pamuk eğ rd ğ halde,
İng l z [sayfa 622] b rkaç yüz l bre pamuk eğ r r. Yüzlerce kez daha büyük b r
esk değerler toplamı, yen ve yararlı b r şek lde tekrar ortaya çıkarak
ürünün değer n kabartır ve böylece sermaye olarak yen den ş göreb l r.
Fr edr ch Engels’ n b ze öğrett ğ g b , “1782 yılında, İng ltere’de üç yıllık
tüm pamuk ürünü, şç yokluğundan öylece kalmıştı ve eğer yen bulunan
mak ne mdadına yet ş p de eğ r lmeseyd gene de öyle yüzüstü kalacaktı.”981
Mak ne şekl nde somutlaşan emek, kuşkusuz tek b r nsan b le yaratamaz,
ama az, sayıda emekc n n, n speten küçük m ktarda canlı emek laves yle,
yalnız pamuğun üretken b r b ç mde tüket lmes ve ona yen b r değer
katılması değ l, esk değer n n de pl k vb. şekl nde korunmasını da
sağlamıştır. Aynı zamanda, yünün yen den-üret m n n artmasına da neden
olmuş ve bunu steklend rm şt r. Yen değer yaratırken esk değer de
aktarmak, canlı emeğ n doğal n tel ğ ve özell ğ d r. Demek oluyor k ,
etk nl ğ , oylumu ve değer artan üret m araçları ve dolayısıyla üretken
gücündek gel şme sonucu oluşan b r k m le b rl kte emek, durmadan artan
b r sermaye değer n , da ma yen lenen b r şek l ç nde korur ve
ebed leşt r r.982 Emeğ n bu doğal gücü, sank , kend s yle kaynaştığı [sayfa 623]
sermayen n b r n tel ğ ve özell ğ m ş g b görünür; tıpkı, toplumsal emeğ n
üretken gücünün, sermayeye özgü n tel kler görünüşüne bürünmes , ve gene
tıpkı kap tal stler n artı-emeğe durmadan elkoy-malarının, sermayen n
devamlı olarak kend kend s n gen şletmes şekl nde görünmes g b .
Sermayen n artması le b rl kte, şlet len sermaye le tüket len sermaye
arasındak fark da büyür. B r başka dey şle, b nalar, mak neler, su boruları,
ş hayvanları, türlü gereçler g b , uzun ya da kısa b r süre ç n, durmadan
y nelenen üret m sürec nde yer alan, ya da bel rl b r yararlı etk n n
sağlanmasına h zmet eden ve bu sırada yavaş yavaş aşınarak değerler n
ancak parça parça y t ren ve bu nedenle de bu değer ürüne ancak parça
parça aktaran emek araçlarının değer le madd k tles nde b r artma olur. Bu
emek araçlarının, ürüne değer katmaksızın, [sayfa 624] ürün b ç mlend r c s
olarak h zmet etmeler , yan bütünüyle kullanıldıkları halde, yalnızca parça
parça tüket lmeler oranında, daha önce de gördüğümüz g b , tıpkı su, buhar,
hava, elektr k vb. g b doğal güçlerden yararlanma şekl nde bedava h zmet
ederler. Geçm ş emeğ n bu bedava h zmet , canlı b r emek tarafından ele
geç r l p yaşayan b r ruhla doldurulunca, b r k m n lerleyen aşamalarıyla
b rl kte artar.
Geçm şte harcanan emek da ma sermaye kılığına büründüğü ç n, yan
A’nın, B’n n, C’n n vb. emeğ n n pas f , şç olmayan X’ n akt f şekl n
aldığı ç n, burjuvalar le ekonom pol t kç ler, İskoçyalı deha MacCulloch’a
göre, fa z, kâr vb. b le alması gereken ölü ve geçm ş emeğ n h zmetler n öve
öve b t remezler.983 Bu nedenle, geçm ş emeğ n, üret m araçları b ç m
ç nde, canlı emek sürec ne yaptığı durmadan artan ölçüdek büyük yardım,
şç der karşılığı ödenmeden alınan ve ona yabancılaştırılan geçm ş emek
şekl ne, yan onun kap tal stçe b ç m ne atfed l r. B r köle sah b n n,
emekç y , kölel k n tel ğ dışında düşünememes g b , kap tal st üret m n
uygulayıcıları le bunların küçük lafebes deologlarının da, üret m
araçlarını, bugün taktıkları uzlaşmaz karşıt toplumsal maskeden ayrı olarak
düşünmeler de olanaksızdır.
Emek-gücünün sömürülme dereces bell olduğuna göre, üret len artı-
değer n k tles , aynı anda sömürülen şç sayısı le bel rlen r; bu da, değ ş k
oranlarda olmakla b rl kte, sermayen n büyüklüğü le uygun olur. Bunun ç n,
b rb r n zleyen b r k mler le sermaye ne kadar çok artarsa, tüket m ve
b r k m fonlarına bölünen değer n toplamı da o kadar artar. İşte bunun ç n,
kap tal st, hem daha key fl b r yaşam sürer ve hem de daha fazla b r
“perh z” yapmış olur. Ve ensonu, yatırılan sermayen n k tles yle b rl kte
üret m n boyutları büyüdükçe, üret m n bütün yayları da daha büyük b r
esnekl kle çalışmaya başlar.

BEŞİNCİ KESİM. – SÖZDE EMEK-FONU

Sermayen n, sab t b r büyüklük olmayıp, toplumsal zeng nl ğ n esnek ve


her yen artı-değer n, gel r (revenue) ve ek sermaye [sayfa 625] olarak
bölünmes yle durmadan dalgalanan b r parçası olduğu, bu nceleme sırasında
görülmüş bulunmaktadır. Ayrıca, şleyen sermayen n büyüklüğü bell olsa
b le, onda somutlaşmış bulunan emek-gücünün, b l m ve toprağın (bundan,
ekonom k anlamda, nsandan bağımsız olarak doğa tarafından sağlanan her
türlü emek koşulları anlaşılmalıdır), sermayeye, bell sınırlar ç nde, kend
büyüklüğünden bağımsız b r hareket alanı sağlayan esnek güçler
oluşturdukları da görülmüştü. Bu ncelemede, dolaşım sürec n n, aynı
sermaye k tles n n çok farklı derecelerde etk nl k göstermes ne yolaçan her
türlü etk ler n de b r yana bıraktık. Kap tal st üret m n kend get rd ğ
sınırları kabul ett ğ m z ç n, yan toplumsal üret m sürec n tamamıyla
kend l ğ nden, doğup gel şen şekl ç nde ele aldığımız ç n, üret m araçları
ve mevcut emek-gücü k tles yle doğrudan doğruya ve b r plana uygun olarak
uygulanab lecek daha aklayatkın herhang b r durum üzer nde h ç durmadık.
Klas k kt sat, toplumsal sermayey , sab t b r etk nl k dereces ne sah p, sab t
b r büyüklük olarak kabul etmey da ma pek sevm şt . Ama bu önyargı, lk
kez, 19. yüzyılın sıradan burjuva zekasının, yavan, ukala ve boşboğaz kah n ,
darkafalılar şahı Jeremy Bentham tarafından b r dogma olarak
yerleşt r lm şt .984 Mart n Tupper ozanlar arasında ne se, Bentham da
f lozoflar arasında odur. Bunların her k s de, olsa olsa, ancak, İng ltere’de
mal ed leb l rd .985 Onun yerleşt rd ğ dogmaya göre, üret m [sayfa 626]
sürec n n en yaygın olayları, örneğ n b rden gen şlemeler ve daralmaları, ve
hatta b r k m n kend s b le, tamamen açıklanamaz şeyler hal ne gel r.986 Bu
dogma, Bentham’ın kend s tarafından olduğu kadar, Malthus, James M ll,
MacCulloch vb. tarafından da, mazur gösterme amaçları ç n kullanılmış ve
özell kle de, sermayen n b r kısmını, yan değ şen sermayey ya da emek-
gücüne çevr leb len kısmı, sab t b r büyüklük olarak göstermek üzere bundan
yararlanılmıştır. Değ şen sermayen n malzemes n n, yan bunun emekç ler
ç n tems l ett ğ geç m araçları k tles n n ya da emek-fonu den len şey n,
toplumsal servet n doğa yasaları le bel rlenm ş, değ şt r lmes mümkün
olmayan ayrı b r parçası olduğu masalı uydurulmuştur. Toplumsal servet n
değ şmeyen sermaye olarak, ya da madd fades yle üret m aracı olarak ş
görecek kısmını harekete get rmek ç n bel rl m ktarda canlı emek gerek r.
Bu m ktar, tekn k bakımdan bell d r. Ama ne bu emek-gücü k tles n akıcı
hale get rmek ç n gerekl emekç sayısı bell d r (çünkü bu, b reysel emek-
gücünün sömürü dereces le değ ş r), ne de bu emek-gücünün f yatı;
yalnızca bunun alt sınırı bell d r, ama o da, son derece değ şkend r. Bu
dogmanın temel nde yatan gerçekler şunlardır: B r yandan, emekç n n,
toplumsal servet n, emekç -olmayanlar ç n key f ve zevk aracı, ve b r de
üret m aracı d ye k ye bölünmes konusunda söz hakkı yoktur.987 Öte yandan,
emekç , sözde emek-fonunu, ancak uygun ve st sna durumlarda zeng nler n
“gel rler ” aleyh ne gen şleteb l r. [sayfa 627]
Emek-fonunun kap tal st b r görüşle sınırlandırılmasının, onun doğal ve
toplumsal sınırlarıymış g b göster lme çabasının nasıl b r budalaca totoloj
le sonuçlandığı, örneğ n Profesör Fawcett’te görüleb l r.988 “B r ülken n
döner sermayes , o ülken n ücret fonudur. Yan eğer b z, her emekç n n aldığı
ortalama ücret para olarak hesaplamak stersek, bu sermaye toplamını şç
nüfusu sayısına bölmem z yeter.”989 Bu, şu anlama gel yor: önce b z, f len
ödenen b reysel ücretler b ra-raya get r p toplayacağız ve sonra bunun Tanrı
ve doğa tarafından bel rlen p b ze hsan ed len emek-fonunun toplam değer
olduğunu tanıtlayacağız. En sonunda da, bu elde ett ğ m z toplamı, emekç
sayısına bölerek, adam başına düşen ortalama ücret bulacağız. Bu, eş az
görülen b r h lekârlık örneğ d r. Ama gene de bu, Bay Fawcett’ n aynı anda
şunları da söylemes ne engel olmuyor: “İng ltere’de b r yıl ç nde b r kt r len
toplam servet, k kısma ayrılır; b r kısmı sanay m z devam ett rmek ç n
sermaye olarak kullanılır, d ğer se d ş ülkelere hraç ed l r. ... Yalnızca b r
kısmı ve belk de bu ülkede yılda b r kt r len servet n pek de çok olmayan
b r kısmı, kend sanay m ze yatırılır.”990
Anlaşıldığına göre, İng l z şç ler ne herhang b r eşdeğer ver lmeks z n
onlardan sızdırılan yıllık artı-ürünün büyük b r kısmı, böylece, İng ltere’de
değ l, yabancı ülkelerde sermaye olarak kullanılıyor. Ve bu şek lde hraç
ed len ek sermaye le b rl kte, Tanrı le Bentham tarafından cat ed len
“emek-fonu”nun b r kısmı da hraç ed lm ş oluyor.991 [sayfa 628]

935 “Sermayen n b r k m ; gel r n b r kısmının sermaye olarak kullanılması.” (Malthus, Def n t ons
etc., ed. Cazenove, s. 11.) “Gel r n sermayeye çevr lmes .” (Malthus, Pr nc. Of Pol. Econ., 2. ed.;
Lond. 1836, s. 320.)
936 B r ulusun, lüks mallarını, üret m araçlarına ya da tüket m maddeler ne ve bunun ters ne aracılık
eden dış t caret burada hesaba katmıyoruz. İnceleme konumuzu, kend bütünlüğü çers nde, yan bozucu
yan etk lerden arınmış olarak ncelemek ç n, bütün dünyayı tek b r ulus g b ele almak ve kap tal st
üret m n her yerde yerleşm ş ve bütün sanay kollarına elatmış bulunduğunu varsaymak zorundayız.
937 S smond ’n n b r k m tahl l , büyük ölçüde, “gel r n sermayeye dönüşmes ” le lg lenmes ve bu
şlem n madd koşullarına nmemes neden yle eks kl klerle doludur.
938 “Sermayen n, doğuşunu borçlu bulunduğu lkel emek.” S smond , l.c., ed. Par s, t. I., s. 109.
939 “Labour creates cap tal before cap tal employs labour.” [“Sermaye emeğ kulanmadan önce
emek sermayey yaratır.”] E. G. Wakef eld, England and Amer ca, Lond. 1833, vol. II, s. 110.
940 Kap taI st n, başkalarının emek ürünler üzer ndek mülk yet , “ters ne olarak, her şç , kend
emeğ n n ürünü üzer nde tam mülk yet hakkına sah pt r, temel lkes ne dayandırılan mülk ed nme yasasının
kes n b r sonucudur”. (Cherbul ez, R chesse ou Pauvreté,4, Par s 1841, s. 58, bununla b rl kte, d yalekt k
ters ne dönüşüm, burada gereğ g b gel şt r lmem şt r.)
941 * Buradan s. 604’te “kap tal st elkoyma yasalarına dönüşür”e kadar olan pasaj, 4. Almanca
baskıya uygun olarak İng l zce metne eklenm şt r. --Ed.
942 Meta üret m ne dayanan ezel mülk yet yasalarına uygulanarak kap tal st mülk yet ortadan
kaldırmak steyen Proudhon’un aklına şaşmamak elden gelmez.
943 * Büyüklüğün yavaş yavaş kaybolması. -ç.
944 “Sermaye, yan kâr sağlamak amacıyla kullanılan b r kt r lm ş servet.” (Malthus, l.c., [s. 262].)
“Sermaye ... gel rden tasarruf ed len ve kâr sağlamak amacıyla kullanılan servetten barett r.” (R. Jones,
An Introductory Lecture on Pol t. Econ., Lond. 1833*, s. 16.)
*Almanca met nde: Text-book of lectures on the Pol t cal Economy of Nat ons, Hertford 1852. -ç.
945 “Artı-ürünün ya da sermayen n sah b .” (The Source and Remedy of the Nat onal D ff cult es.
A Letter to Lord John Russell, Lond. 1821 [s. 4])
946 “Sermaye, tasarruf ed lm ş sermayen n bütün kısımları üzer nde b leş k fa z le, her şeye o kadar
elatmıştır k , dünyada kend s nden gel r sağlanan her türlü servet, çoktan sermaye fa z hal ne gelm ş
bulunuyor.” (London, Econom st, 19th July, 1851.)
947 “Bugün h ç b r kt satçı, tasarruf dey nce servet yığmayı anlamaz: bu dar ve yeters z şlem n
ötes nde, bu ter m n ulusal zeng nl k açısından, tasarruf ed len şey n farklı şek lde kullanılmasından ler
gelmes gereke r ve bu tasarruf ed len şeyle bakımı ve devamı sağlanan emeğ n farklı türler arasındak
gerçek ayrım dışında b r kullanım şekl yoktur.” (Malthus, l.c., s. 38, 39.)
948 Örneğ n, hırs ve tamahın her türlüsünü baştan sona nceleyen Balzac, ht yar tefec Gobseck’ ,
öbek öbek mal b r kt rmeye başladığı zaman, k nc çocukluk çağını yaşıyordu d ye anlatır.
949 “Stokların b r kmes ... değ ş m n durması ... aşırı üret m.” (Th. Corbet, l.c., s. 104.)
950 Bu anlamda Necker “objets de faste et de somptuos té” [“müsr f ve şatafatlı eşyalar”]dan
sözetmekted r, k bu, “Le temps de gross l’accumulat on” [“zaman b r k m büyütür”] ve “les lo s de
la propr éte ont rassembles dans une seule classe de la soc été” [“mülk yet yasaları toplumun yalnız
b r sınıfında toplanır”] demekt r. ŒEuvres de M. Necker; Par s and Lausanne, 1789, t. II, s. 291.)
951 R cardo, l.c., s. 163, not.
952 John St. M ll, Log c’ ne karşın, kend s nden önce gelenler n yaptığı ve burjuva b l m açısından b le
düzelt lmeler gereğ apaçık ortada bulunan bu g b hatalı tahl ller h ç b r zaman farketmem şt r.
Üstatlarının düşünce karışıklığına, b r çömeze yaraşır dogmat zmle bağlanmıştır. Burada da öyle:
“Sermayen n kend s uzun sürede bütünüyle ücret hal ne gel r ve ürünün satışıyla yen lend ğ zaman
tekrar ücret hal ne gel r.”
953 Yen den-üret m ve b r k m süreçIer konusunda yaptığı açıklamalarda Adam Sm th, b rçok
bakımlardan, herhang b r lerleme kaydetmek şöyle dursun, kend nden öncek lerle ve özell kle
f zyokratlarla karşılaştırıldığında, oldukça öneml ger lemelerde bulunmuştur. Met nde sözü ed len aldatıcı
hayal de, ekonom pol t ğe ondan m ras kalmış gerçekten şaşırtıcı b r dogmadır; metaların f yatının
ücretlerle, kârdan (fa zden) ve toprak rantından, yan ücretlerle artı-değerden meydana geld ğ dogması.
Bu noktadan hareket eden Storch, safça t raz ed yor: “Gerekl f yatı, kend s n meydana get ren en bas t
öğelere nd rgemek olanaksızdır.” (Storch, l.c., Petersb., Ed t. 1815, t. II, s. 141, not.) B r metaın f yatını
en bas t öğeler ne nd rgemen n olanaksızlığını lân eden ne mükemmel b r ekonom b l m . Bu nokta, III.
K tabın [c ld n] yed nc kısmında daha ayrıntılı olarak ncelenecekt r.
954 Okur, gel r ter m n n ç fte anlamda kullanıldığını farkedecekt r: b r nc s , sermayen n bel rl
aralıklarla verd ğ meyve anlamında artı-değer bel rtmek ç n; k nc s , bu meyven n kap tal st tarafından
bel rl aralıklarla tüket len ya da kend özel tüket m fonuna eklenen kısmını bel rtmek ç n. İng l z ve
Fransız kt satçılarının kullandıkları d lle uyum hal nde olduğu ç n bu ç fte anlamı ben de alıkoydum.
955 Kap tal st n o esk moda, ama durmadan yen lenen örneğ olan tefec y ele alan Luther, kt dar
sevdasının, zeng n olma arzusunda b r etmen olduğunu çok yer nde olarak bel rt r. “Kâf rler, tefec n n
katmerl b r hırsız ve kat l olduğunu aklın ışığı le anlayab l yorlardı. B z hır st yanlar se, bunlara öyles ne
b r onur ver r z k , yalnız paraları ç n onlara düpedüz taparız. ... B r k mse b r başkasının rızkını yerse,
çalarsa, el nden alırsa, bu adamı açlıktan öldürmüş ya da düpedüz katletm ş kadar (yan b r k msen n
yapab leceğ kadar) büyük b r c nayet şlem ş olur. Tefec n n de yaptığı budur ve koltuğunda rahat ve
huzur çers nde oturmaktadır; oysa, darağacında sallanmalı ve leş , eğer üzer nde bu kadar et varsa,
çaldığı guldenler sayısında kargalar tarafından gagalanıp d d klenmel d r. ... Oysa b z, küçük hırsızları
asarız. ... Bunlar z ndanlara tıkılır, büyük hırsızlar se altın ve pekler çers nde k b rlen rler. ... İşte bunun
ç n, bu dünyada, para del s nden, tefec den daha büyük (şeytandan sonra) nsan düşmanı yoktur, çünkü
o, bütün nsanlar üzer nde tanrı olmak ster. Türkler, askerler, despotlar da kötü nsanlardır, ama bunlar
gene de nsanları yaşamaya bırakırlar ve kend ler n n kötü ve düşman olduklarını t raf ederler, üstel k
arasıra bazı nsanlara merhamet etmek zorunluluğunu da duyarlar. Ama b r tefec ve para del s , bütün
dünyanın açlıktan, susuzluktan, sefaletten, yoksulluktan kırılmasını ster; böylece her şey onun olacak ve
herkes sank tanrı m ş. g b gereks nmeler n ondan alacak, onun ebed köles olacaktır. Soylu ve d ndar
görünmek ç n güzel peler nler g y n r, altın z nc rler, yüzükler takar, ağızlarını s lerler. ... Tefec l k her
şey n kökünü kurutan, Cacus’dan, Ger on’dan ya da Antus’dan da beter korkunç b r canavardır.
Mağarasına çek p götürdüğü öküzler , halkın gözünden g zlemek ç n kend s n donatır ve d ndar görünür.
Ama Herkül, öküzler n böğürmeler n ve tutsak ett ğ nsanların feryatlarını duyacak, Cacus’u uçurumlar
ve kayalar arasında arayıp bulacak ve öküzler bu ha n ve can k msen n el nden kurtaracaktır. Cacus,
d ndar tefec , çalan, soyan ve her şey y yen hab s ve can demekt r. Ve bütün bu yaptıklarının b l nmes n
stemez, k mse onu bulamayacak sanır, çünkü mağaraya sürükled ğ ayak zler n , sank mağaradan
dışarıya bırakmışlar g b düzenler. Tefec de dünyayı böyle aldatır, sank yararlıymış, herkese öküz
dağıtıyormuş g b davranır, oysa heps n parçalar ve tek başına yer b t r r. ... Ve b z, eşk yaların, kat ller n,
hırsızların nasıl şkenceyle kem kler n kırıyor, kafalarını kes yorsak, bütün tefec ler n de, kem kler n daha
beter kırmalı, öldürmel , peşler n bırakmamalı, lanetlemel ve kafalarını kopartmalıyız.” (Mart n Luther,
l.c., [s. 19, 40, 41, 42].)
956 Goethe, Faust, 1. kısım.
957 Dr. A k n, Descr pt on of the Country from 30 to 40 m les round Manchester, Lond. 1795, s.
[181], 182 sqq., [188].
958 A. Sm th, l.c., b. II, ch. III. [s. 367].
959 J. B. Say b le şöyle der: “Zeng nler n tasarrufu, yoksulların sırtından yapılır.” “Romalı proletarya,
neredeyse tamamen toplumun sırtından geç n rd . ... Modern toplumun da, hemen hemen, proletaryanın
sırtından geç nd ğ , emeğ n ücret nden kest ğ kısım le yaşadığı söyleneb l r.” (S smond , Études etc., t. I,
s. 24.)
960 Malthus, l.c., s. 319, 320.
961 An Inqu ry nto those Pr nc ples Respect ng the Nature of Demand etc., s. 67
962 l.c., s. 59.
963 (Sen or, Pr nc pes fondamentaux de l’Écon. Pol., trad. Arr vabene. Par s 1836, s. 309.) Esk
klas k okula sadık kalanlar ç n bu kadarı fazlaydı. “Bay Sen or, emek ve kâr dey mler yer ne, emek ve
perh z ter mler n koyuyor. Gel r n sermayeye dönüştüren k mse, gel r n n harcanmasının kend s ne
sağlayacağı zevk ve doyumdan perh zde bulunmuş olur. Kârın neden , sermaye değ l, sermayen n
üretken olarak kullanılmasıdır.” (John Cazenove, l.c., s. 130, not.) Buna karşılık John St. M ll, b r yandan
R cardo’nun kâr teor s n kabul eder, öte yandan Sen or’ün “remunerat on of abst nence” [“perh z n
ödülü” -ç.] görüşünü ben mser. Bütün d yalekt ğ n kaynağı hegelc çel şk y kend s ne çok uzak bulduğu
halde, saçma çel şk ler karşısında gayet rahattır. Vülger kt satçı, nsanın her hareket ne, bu hareket n
zıddından “perh z” yapma gözüyle bakılab leceğ düşünces n h ç b r zaman aklına get rmem şt r. Yemek,
oruçtan perh z yapmaktır, yürümek ayakta durmaktan perh z yapmaktır, çalışma tembell kten perh z
yapmaktır, aylaklık, çalışmaktan perh z yapmaktır, vb.. Bu baylar, Sp noza’nın “Determ nat o est
Negat o” [bel rleme olumsuzlamadır” -ç.] formülü üzer nde b r düşünseler çok y ederler.
964 Sen or, l.c., s. 342, 343.
965 “H ç k mse ... ek değer elde etme umudunda olmadan, şarabını, buğdayını ya da bunların
eşdeğerler n tüket p b t rmek yer ne ... sözgel ş , buğdayını toprağa ek p de bunu on k ay orada bırakmaz
ya da şarabını yıllarca mahzende bekletmez.” (Scropc, Pol t. Econ., ed t. by. A. Potter, New York 1841,
s. 133-134.)
966 “Kap tal st n sah p olduğu değer , yararlı ya da hoş şeylere çev rerek, k ş sel kullanımına ayıracağı
yerde üret m araçlarına geç rerek (kaba gerçeg nce sözlerle örtmek amacıyla kullanılan bu sözler,
vülger ekonom n n b l nen yöntem yle, sömürülen şç y , d ğer kap tal stler n ödünç para verd ğ ve
kend s n sömüren sanay c kap tal st le b r tutmak ç n söylenm şt r,) emekç ye ödünç vermek suret yle,
kend n tüket m zevk nden uzak tutması.” (G. de Mol nar , l.c., s. 36.)
967 “La conservat on d’un cap tal ex ge ... un effort constant pot r rés ster à la tentat on de le
consommer.” (Courcelle-Seneu l, l.c., s. 20.)
968 “Ulusal sermayen n lerlemes ne en fazla katkıda bulunan bel rl gel r sınıfları, lerlemeler n n farklı
aşamalarında değ ş rler ve bu nedenle, bu gel şmede farklı yerlerde bulunan uluslarda tamamen farklı
olurlar. ... Kârlar... toplumun lk aşamalarında. ücret ve rantlara oranla önems z b r b r k m kaynağıdır. ...
Ulusal sanay gücünde oldukça büyük b r lerleme olduğu zaman, kârlar, b r k m kaynağı olarak daha
öneml b r yer tutarlar.” (R chard Jones, Textbook etc., s. 16, 21.)
969 l.c., s. 36 sq.
970 “R cardo d yor k , ‘Toplumun farklı aşamalarında, sermayen n ya da emeğ n st hdamı’ (yan
sömürüsü) ‘ ç n kullanılan araçların b r k m az ya da çok hızlıdır ve her durumda, bunun emeğ n
üretkenl k gücüne bağlı olması gerek r. Ver ml toprakların bol bulunduğu yerlerde emeğ n üretkenl k gücü
genell kle en büyüktür.’ Eğer b r nc tümcede, emeğ n üretkenl k gücüyle, herhang b r ürünün onu el
emeğ yle üreten k mseler n payına düşen kısmının küçüklüğü anlatılıyorsa, bu tümce, hemen hemen aynı
şey n y nelenmes g b d r, çünkü, ger ye kalan kısım, eğer sah b n n canı sterse sermaye b r k m ç n
kullanılab lecek fondur. Ama, toprağın çok ver ml olduğu yerlerde genell kle bu böyle olmaz.”
(Observat ons on Certa n Verbal D sputes etc., s. 74, 75.)
971 J. Stuart M ll, Essays on Some Unsettled Quest ons of Pol t cal Economy, Lond. 1844, s. 90,
91.
972 An Essay on Trade and Commerce, Lond. 1770, s. 44. 1866 Aralık ve 1867 Ocak sayılarında
The T mes gazetes de, aynı şek lde, İng l z maden sah pler n n, Belç kalı maden şç ler n n mutlu
durumlarını anlatan ve yürekler nden kopup gelen yazılarını yayınlamıştı; bu şç ler, “patronları” ç n
yaşayab lmeler ç n gerekl olandan b r kuruş b le fazla stem yorlar ve almıyorlardı. Belç kalı maden
şç ler büyük ıstırap çers ndeyd ler, ama, The T mes, onları, böyle örnek şç ler d ye göster yordu! 1867
yılının başında bu sözler n yanıtı geld : March enne’dek Belç kalı maden şç ler n n grev , barut ve
kurşunla bastırılmıştı.
973 l.c., s. 44, 46.
974 Northamptonsh re’lı fabr katör, yüreğ bu kadar dolu olan b r k mse ç n, p a fraus [bağışlanab len
sofuca b r h lekârlık ç.] yapıyor. O, güya İng l z ve Fransız fabr ka şç ler n n yaşamlarını karşılaştırıyor,
ama yukarıya alınan sözler nde, karışık b r b ç mde kend s n n de t raf ett ğ g b , Fransız tarım şç ler n n
yaşamını anlatıyor.
975 l.c., s. 70, 71. Üçüncü Almanca baskıya not. – Bugün, dünya pazarlarında, o zamandan ber
yerleşen rekabet sayes nde, daha da lerlem ş durumdayız. Parlamento üyes Mr. Stapleton seçmenler ne
şöyle d yor: “Ç n, eğer, büyük b r sanay ülkes hal ne gel rse, Avrupalı şç nüfusunun, rak pler n n
düzey ne nmeks z n savaşımı nasıl sürdüreb lecekler n anlamıyorum.” (T mes, Sept. 3rd 1873, s. 8.)
İng l z sermayes n n arzu ett ğ hedef, artık Kıta Avrupasındak ücretler değ l, Ç n’dek ücretlerd r.
976 Benjam n Thompson, Essays Pol t cal, Econom cal and Ph losoph cal etc., 3 c lt. Lond. 1796-
1802, vol. I, s. 294. S r F. M. Eden, The State of the Poor, or an H story of the Labour ng Classes n
England etc., adlı yapıtında, şl klerdek gözcülere , Rumford d lenc çorbasını ş ddetle tavs ye ed yor ve
İng l z emekç ler n azarlayarak uyarıyor: “Pek çok fak r nsan, özell kle İskoçya’da aylar boyunca yalnız
su ve tuzla yapılmış yulaf ve arpa bulamacı le pekâlâ yaşayıp g d yorlar.” (l.c., vol. 1, book I, ch. 2, s.
503.) 19. yüzyılda da aynı bel rt ler görülür. “Sağlığa çok yararlı un bulamacını İng l z tarım emekç ler
yemek stemed ler ... eğ t m durumunun daha y olduğu İskoçya’da bu önyargı belk de yoktur.” (Charles
H. Parry, M. D., The Quest on of the Necess ty of the Ex st ng Corn Laws Cons dered, London
1816, s. 69.) Bu aynı Parryne var k , İng l z emekç ler n n ş md (1815), Eden zamanından (1797) çok
daha kötü durumda olmalarından yakınıyor.
977 Tüket m maddeler ne h le karıştırılması konusunda kurulan son ParIamento Kom syonunun
raporlarından da görüleceğ g b , İng ltere’de laçlara b le h lel maddeler karıştırılması olağan
şeylerdend r. Örnek: Londra’da çok çeş tl eczanelerden satınalınan 34 afyonlu lacın ncelenmes ,
bunlardan 31’ n n haşhaş tohumu, buğday unu, zamk, kül, kum vb. g b maddelerle karıştırıldığını
göstermekted r. Bunlardan b rkaç tanes nde afyonun zerres b le bulunmuyordu.
978 G. B. Newnham (avukat), A Rev e v of the Ev dence before the Comm ttee of the two Houses
of Parl ament on the Corn Laws, Lond. 1815, s. 20, not.
979 l.c., s. 19, 20.
980 C. H. Parry, l.c., s. 77, 69. Toprakbeyler , İng ltere adına verd kler , jakobenlere karşı verd kler
savaş ç n kend kend ler ne “tazm nat” ödemekle kalmadılar, büyük servetler de ed nd ler. Aldıkları
toprak k raları, k , üç, clört katına “ve b r keres nde, 18 yılda tam altı katına çıktı”. (l.c., s. 100, 101.)
981 Fr edr ch Engels, Lage der arbe tenden Klasse n England, s. 20.
982 Klas k ekonom , emek ve değer yaratma sürec n yeters z ve eks k tahl l etmes neden yle,
R cardo’da da görüleb leceğ g b , yen den-üret m n bu öneml öğes n h ç b r zaman doğru dürüst
kavrayamamıştır. Örneğ n R cardo d yor k , üret c güçte ne g b b r değ ş kl k olursa olsun, “b r m lyon
nsan fabr kalarda da ma aynı değer yaratırlar”. Eğer bu nsanların emekler n n büyüklüğü ve yoğunluk
dereces bell se, bu, doğrudur. Ama bu, emekler n n üretkenl kler farklı b r m lyon nsanın, k tleler çok
farklı üret m araçlarını ürün hal ne get rmeler ne ve bu nedenle ürünler nde çok farklı değer k tleler n
korumalarına, dolayısıyla bunlar tarafından sağlanan sonuçların çok farklı olmalarına engel değ ld r;
R cardo, bunu, çıkardığı bazı sonuçIarda gözden kaçırmıştır. Burada şunu da bel rtmek gerek r k ,
R cardo, bu aynı örneğe dayanarak J. B. Say’a, kullanım-değer (o, burada, buna servet ya da madd
zeng nl k d yor) le değ ş m-değer arasındak farkı anlatmaya boşuna çalışmıştır. Say’ın yanıtı şudur;
“Quant à la d ff culté qu’élève Mr. R cardo en d sant que, par des procédés m eux entendus un m ll on
de personnes peuvent produ re deux fo s, tro s fo s autant de r chesses, sans produ re plus de valeurs,
cette d ff culté n’est pas une lorsque l’on cons dère, a ns qu’on le do t, la product on comme un échange
dans lequel on donne les serv ces product fs de son trava l, de sa terre, et de ses cap taux, pour obten r
des produ ts. C’est par la moyen de ces serv ces product fs que nous acquérons tous les produ ts qu
sont au monde. ... Or ... nous sommes d’autant plus r ches, nos serv ces product fs ont d’autant plus de
valeur, qu’ ls obt ennent dans l’échange appelé product on, une plus grande quant té de choses ut les.”
[“Bay R cardo’nun, daha becer kl yöntemlerle, b r m lyon k ş , daha çok değer üretmeks z n, esk s nden
k kez, üç kez daha çok zen nl k üreteb l r d yerek önümüze d kt ğ güçlüğe gel nce, üret m, düşünülmes
gerekt ğ g b , ürünler elde etmek ç n, emeğ n n, toprağının ve sermayeler n n üretken h zmetler n n
ver ld ğ b r değ ş m olarak düşünüldüğü zaman, bu güçlük, b r güçlük olmaktan çıkar. Dünyada bulunan
tüm ürünler şte bu üretken h zmetler aracıyla elde eder z. ... Öyleyse ... üretken h zmetler m z, üret m
adı ver len değ şmde ne kadar çok yararlı şey elde ederse, b z, o kadar zeng n, üretken h zmetler m z de
o kadar değerl demekt r.”] (J. B. Say, Lettres à M. Malthus, Par s 1820. s. 168. 169.) Aydınlığa
kavuşturulması gereken “d ff culté” [“güçlük” - ç.] –bu güçlük R cardo ç n değ l, Say ç n vardır– şu
oluyor: Emeğ n üretkenl k gücündek artış neden yle, kullanım-değerler m ktarı arttığı zaman değ ş m-
değer n ç n artmaz? Yanıt: bu güçlük, eğer z n ver rsen z, kullanım-değer ne değ ş m-değer demekle
karşılanmış oluyor. Değ ş m-değer , one way or another [şu ya da bu şek lde -ç.] değ ş m le l şk l b r
şeyd r. Bu yüzden eğer üret me, emek le üret m araçlarının ürünle değ şt r lmes d r den lecek olursa,
üret m n daha fazla kullanımdeğer sağlaması oranında dah fazla değ ş m-değer elde edeceğ n z gün g b
açıktır. B r başka dey şle, b r emek gücü, çorap fabr katörüne ne kadar fazla kullanım-değer , yan çorap
sağlarsa, o, çorap bakımından o kadar zeng nd r demekt r. Ne var k , Say, b rdenb re, “daha büyük
m ktarda” çorap olunca bunların f yatlarının (bu f yatın, kuşkusuz değ ş m-değer le b r lg s yoktur!)
düşeceğ n anımsar, “çünkü rekabet onları” (üret c ler ) “ürünler kend ler ne neye maloluyorsa o f yattan
satmaya zorlar”. İy ama, eğer kap tal st, mallarını mal yet f yatına satarsa, kâr nereden gel r? Never
m nd [aldırmayın -ç.] efend m! Say, artan üretkenl k neden yle ş md herkes n, bell b r eşdeğer karşılığı
b r yer ne k ç ft çorap sah b olduğunu lân eder. Böylece vardığı sonuç, R cardo’nun, onun çürütmeye
çalıştığı önermes n n ta kend s oluyor. Bu muazzam düşünce çabasından sonra, zafer sev nc le
Malthus’a seslen r. “Telle est, mons eur, la doctr ne b en l ée, sans laquelle l est mposs ble, je de déclare,
d’expl quer les plus grandes d ff cultés de 1’éonom e pol t que, et notamment, comment l se peut qu’une
nat on so t plus r che lorsque ses produ ts d munuent de valeur, quo que r chesse so t de la valeur.” [“İşte
Bayım, ekonom pol t ğ n en büyük güçlükler n n ve bu arada, zeng nl k değer olduğu halde, ürünler n n
değer azaldığı zaman, b r ülken n nasıl olup da daha zeng n olab ld ğ n dd a ed yorum, kend s
olmaksızın açıklamanın olanaksız bulunduğu tutarlı öğret .”] (l.c, s. 170.) B r İng l z kt satçısı, Say’ın
Lettres’ nde görülen aynı türden el çabuklukları ç n şöyle söylüyor: “Bu yapmacık konuşma şekl , bütün
olarak, Say’ın kend öğret s olduğunu söylemekten pek hoşlandığı ve halen dans plus eurs Partıes de
l’Europe [Avrupa’nın b rçok yer nde -ç.] olduğu g b Hertford’da da okutulmasını Malthus’a c dd yetle
öğütled ğ şey meydana get r rler. Say d yor k : ‘Eğer bütün bu önermelerde paradoksal b r n tel k
görürsen z, bunların fade ett kler şeyler gözünüzün önüne get r n z, cesaretle söyleyeb l r m k , bunların
çok bas t ve aklauygun şeyler olduğunu göreceks n z.’ Kuşkusuz: ama gene aynı süreç sonucu, bunlar
başka her şey olarak ortaya çıkarlar, ama özgün olarak asla.” (An Inqu ry nto those Pr nc ples
Respect ng the Nature of Demand etc., s. 116, 110.)
983 MacCulloch, “wages of past labour”a [“geçm şte harcanmış emeğ n ücretler ” -ç.] a t patent ,
Sen or’ün “wages of abst nence”e [“perh z n ücret ” -ç.] a t patentten çok daha önce almıştı.
984 D ğerler arasında karşılaştırınız: Jeremy Bentham, Théor e des Pe nes et des Récompenses,
traduct. d’Et. Dumont, 3. baskı, Par s 1826, c. II, k tap IV, bölüm II.
985 Bentham, katıksız b r İng l z ürünüdür. B z m f lozof Chr st an Wolff da dah l, böyles ne harcıalem
b r şeyle, böyles ne kend ne güvenle çalım satmak h e b r dev rde h ç b r ülkede görülmem şt r. Yararlılık
lkes , Bentham’ın b r buluşu değ ld r. O, yalnızca, Helvet us le başka Fransızların daha 18. yüzyılda ve
hem de espr le söyled kler n kend sıkıcı anlatımı le y nelemekten öte b r şey yapmamıştır. Köpeğe
ney n yararlı olduğunu b lmek ç n, köpeğ n n tel ğ n n neelenmes gerek r. Bu n tel ğ n kend s , yararlılık
lkes nden çıkartılamaz, Bunu nsana uygularsak, nsanın bütün hareketler n , eylemler n , l şk ler n vb.
yararlılık lkes açısından ncelemek steyen b r k mse, önce nsan doğasını genel b r çerçeve çers nde,
sonra da her tar hsel çağda değ şm ş şekl yle ele almak zorundadır. Bentham, bu ş , kısa yoldan
çözümlüyor. Kupkuru b r saflıkla, modern b r bakkalı, özell kle b r İng l z bakkalını normal b r nsan olarak
alır. Bu acay p normal nsana ve onun dünyasına yararlı olan her şey, mutlak yararlıdır. Sonra da bu
ölçütü, geçm şe, bugüne ve geleceğe uyguluyor, Sözgel ş hır st yan d n , “yararlıdır”, çünkü, onun d n
adına yasakladığı aynı kusurları, ceza yasaları da. hukuk adına yasaklamaktadır. Sanat eleşt r s
“zararlıdır”, çünkü, değerl ve soylu k mseler n Mart n Tupper’den, ve benzerler nden aldıkları zevk
bozmaktadır. Gözüpek del kanlı, ben msed ğ , “nulla d es s ne l nea” [“ç z kt rmeks z n tek b r gün
geçmemel ” -ç.] özdey ş ne uyarak, dağlarca k tap yazmıştır. Eğer dostum He nr ch He ne’nın yürekl l ğ
bende de olsaydı, Bay Jeremy’ye burjuva budalalığının dehası derd m.
986 “Ekonom pol t kç ler, bell b r m ktar sermaye le bell sayıda şç y , aynı b ç m güce sah p ya da
bell ve aynı b ç m yoğunlukta ş gören üretken araçlar g b ele almaya çok yatkındırlar. Metaları ...
üret m n b r c k öğeler ... olduğunu öne süren k mseler ... üret m n asla gen şlet lemeyeceğ n tanıtlamış
olurlar, çünkü, böyle b r gen şlemen n vazgeç lmez koşulu, y yecekler n, hammaddeler n ve aletler n daha
önce çoğaltılmış olmalarını gerekt r r, k bu da, aslında, daha önce b r artış olmaksızın üret mde de b r artış
olmayacağını, b r başka dey şle, artışın olanaksız b r şey olduğunu savunmak demekt r.” (S. Ba ley,
Money and ts V c ss tudes, s. 58 ve 70.) Ba ley, dogmayı, esas olarak, dolaşım sürec açısından
eleşt r r.
987 John Stuart M ll, Pr nc ples of Pol t cal Economy adlı yapıtında şöyle der: “Gerçekten ağır ve
yorucu, gerçekten usandırıcı şler, d ğerler nden daha fazla ücret ver lmek yer ne hemen her zaman en
düşük ücret ödenen şler olur. ... Yapılan ş ne kadar t ks nd r c se, alınacak karşılığın o kadar düşük
olacağı kes nd r. ... Katlanılan güçlükler le kazanç, adaletl b r toplumda olması gerekt ğ g b , doğru
orantılı olacağına, genell kle bunlar, b rb rler yle ters orantılıdır.” Yanlış b r anlamay önlemek ç n şurasını
da bel rtmek ster m k , John Stuart M ll g b k mseler, geleneksel ekonom k dogmaları le modern
eğ l mler arasındak çel şk neden yle kınanmakla b rl kte. bunların, vülger ekonom k mazur göster c ler
sürüsü le aynı sınıfa sokulması çok yanlış olur.
988 H. Fawcett, Prof. of Pol t. Econ. at Cambr dge, The Econom c Pos t on of the Br t sh
Labourer, London 1865, s. 120.
989 Okura burada şurasını anımsatmak ster m k , “değ şen ve değ şmeyen sermaye” kategor ler n lk
kez ben kullandım. Adam Sm th’ten ber ekonom pol t k, bu kategor ler n çerd ğ temel farklılıkları, sab t
ve döner sermayen n dolaşım sürec nden ler gelen salt b ç msel farklılıklar le karıştırmıştır. Bu nokta
üzer nde daha fazla ayrıntı ç n, II. K tabın [C ld n] İk nc Kısmına bakınız.
990 Fawcett, l.c.. s. 122, 123.
991 Her yıl, yalnız sermayen n değ l, emekç ler n de göçmen olarak İng ltere’den hraç ed ld kler
söyleneb l r. Bununla b rl kte, met nde, büyük kısmı emekç olmayan göçmenler n mallarından
sözed lmemekted r. Bunların büyük kısmı ç ftç ler n oğullarıdır. Fa ze ver lmek üzere her yıl dışarıya
götünülen ek sermaye, yıllık göçün yıllık nüfus artışına olan oranından çok daha büyüktür.
YİRMİBEŞİNCİ BÖLÜM
KAPİTALİST BİRİKİMİN GENEL YASASI

BİRİNCİ KESIM. – SERMAYENİN BİLEŞİMİ AYNI KALIRKEN,


BİRİKİMLE BİRLİKTE EMEK-GÜCÜNE
DUYULAN TALEBİN ARTMASI

Bu bölümde, sermayedek büyümen n şç sınıfının yazgısı üzer nde


yaptığı etk y ele alacağız. Bu ncelemede öneml etmen, sermayen n b leş m
ve b r k m sürec sırasında geç rd ğ değ ş kl klerd r.
Sermayen n b leş m , k l b r anlamda anlaşılmalıdır. Değer yönünden bu
b leş m, sermayen n, değ şmeyen sermaye ya da üret m araçlarının değer ve
değ şen sermaye ya da emek-gücünün değer , yan toplam ücretler n tutarı
olarak bölünme oranı le bel rlen r. Üret m sürec ç ndek şlevler
neden yle madd açıdan bakıldığında her sermaye, üret m araçları le canlı
emek-gücüne bölünür. Bu k nc b leş m, b r yandan, kullanılan üret m
araçlarının k tles le, öte yandan bunların kullanılması ç n gerekl olan
emek k tles arasındak l şk yle bel rlen r. Ben, bunların lk ne, sermayen n
değer b leş m , k nc s ne tekn k b leş m [sayfa 629] d yorum. Bu k s
arasında sıkı b r bağıntı vardır. Bunu anlatmak ç n sermayen n değer
b leş m ne, bunun, sermayen n tekn k b leş m tarafından bel rlenmes ve bu
b leş mdek değ şmeler yansıtması açısından, sermayen n organ k b leş m
d yorum. Ayrıca b r n telend rme yapmaksızın, sermayen n b leş m ded ğ m
zaman, bundan, da ma, sermayen n organ k b leş m anlaşılmalıdır.
Bell b r üret m koluna yatırılan pek çok b reysel sermayeler,
b rb rler yle şu ya da bu derece farklı b leş me sah pt rler. Bunların b reysel
b leş mler n n ortalaması, bu üret m kolundak toplam sermayen n b leş m n
ver r. Ensonu, b tün üret m kollarında bu ortalamaların ortalaması, b r
ülken n toplam toplumsal sermayes n n b leş m n ver r ve b z, aşağıdak
ncelemem zde, en sonunda yalnız bununla lg leneceğ z.
Sermayen n büyümes , değ şen öğes n n, yan emek-gücüne yatırılan
kısmının büyümes n b rl kte get r r. Artı-değer n ek sermayeye çevr len b r
kısmının da ma değ şen sermayeye ya da ek emek-fonuna yen den
dönüştürülmes gerek r. D ğer koşullar aynı kalmak üzere, eğer sermayen n
b leş m de aynı kalıyorsa (yan , bel rl b r üret m araçları k tles n n harekete
geç r lmes ç n da ma aynı m ktarda emek-gücü gerek yorsa), bu durumda,
emeğe duyulan talep le emekç ler n geç m-fonlarının, sermaye le aynı
oranda artacağı ve sermayen n artış hızı ne kadar fazla olursa, bu artışın da,
o kadar hızlı olacağı açıktır. Sermaye, her yıl, b r kısmı başlangıç
sermayes ne eklenen b r artı-değer ürett ğ ç n ve bu artış da zaten şlemekte
olan sermayen n büyümes yle b rl kte çoğaldığına göre, ve ensonu yen
pazarların açılması ya da yen ortaya çıkan toplumsal gereks nmeler vb. g b
zeng nleşme steğ n kamçılayan özel dürtüler altında, sermaye yatırımı ç n
yen alanların ortaya çıkmasıyla, artı-değer ya da artı-ürünün sermaye ve
gel re bölünmes ndek b r değ şmeyle, b r k m n boyutlarında an b r artış
olab l r, b r km ş sermaye gereks nmes , emek-gücü ya da emekç
sayısındak artıştan fazla olab l r; emekç ye duyulan talep, emek arzını
aşab l r ve bu nedenlerle ücretler yükseleb l r. Yukarda varsayılan koşulların
devamı hal nde, sonunda bu duruma ulaşılması aslında zorunludur da. Çünkü,
her yıl b r öncek ne göre daha fazla emekç çalıştırılacağı ç n, en nde
sonunda, b r k m n gereks nmeler n n, her zamank emek arzını aşmaya
başlayacağı b r noktaya ulaşılması ve bu yüzden de [sayfa 630] b r ücret
artışının olması zorunludur. Bütün 15. yüzyıl boyunca ve 18. yüzyılın lk
yarısında İng ltere’de bu konuda feryatlar yüksel yordu. Ücretl şç sınıfının,
şu ya da bu derecede uygun koşullar altında yaşamını sürdürmes ve
çoğalmaya devam etmes , kap tal st üret m n temel n tel ğ n h ç b r şek lde
değ şt rmez. Tıpkı bas t yen den-üret m n, sermaye l şk s n n kend s n , yan
b r yandan kap tal stler n, öte yandan ücretl şç ler n l şk ler n , sürekl
olarak yen den-üretmes g b , g tt kçe büyüyen b r ölçekte yen den-üret m,
yan b r k m de, büyüyen b r ölçekte sermaye l şk s n , b r kutupta daha çok
kap tal stler ya da daha büyük kap tal sler , ötek kutupta da daha çok ücretl
şç ler yen den üret r. Sermayen n kend s n gen şletmes ç n sermaye le
durmadan kaynaşmak zorunda kalan ve sermayeden kopup ayrılması
olanaksız bulunan, sermayeye kölel ğ , yalnızca, kend s n sattığı b reysel
kap tal stler n başka başka olmalarıyla gözlerden saklanan bu emek-gücü
k tles n n yen den-üret m , aslında sermayen n kend s n n yen den-üret m n n
kökü ve esasıdır. Bu yüzden sermaye b r k m , proletaryanın çoğalması
demekt r.992
Klas k kt sat bu gerçeğ o kadar y kavramıştır k , Adam Sm th,
R cardo, vb., daha önce de bel rt ld ğ g b , b r k m yanlış olarak, artı-
ürünün sermayeye çevr len kısmının tamamının üretken şç ler tarafından
tüket lmes ya da ek ücretl emekç lere dönüştürülmes le b r tutmuşlardır.
Daha 1696 yılında John Bellers şöyle d yordu: “B r nsan n el nde
yüzb nlerce acre toprak, b r o kadar para, b r o kadar hayvan olsa ve
emekç s olmasa, bu zeng n adam emekç olmaz da ne olur? İnsanları zeng n
eden emekç olduğuna göre, ne kadar fazla emekç olursa o kadar çok zeng n
olunur ... yan yoksulun emeğ , zeng n n maden d r.”993 18. yüzyılın başında
Bernard de Mandev lle de aynı şey [sayfa 631] söylüyordu: “Mülk yet y ce
güvenl k altına alınınca, yoksulsuz yaşamaktansa parasız yaşamak daha kolay
olur; çünkü, aks halde, ş k m yapacaktı? ... Bunlar” (yoksullar) “açlıktan
ölmeye bırakılmamalı, ama eller ne b r kt recek kadar para da geçmemel .
Eğer arasıra en alt sınıftan b r s , olakanüstü çalışması ve kemerler sıkması
neden yle, yet şt ğ koşulların üzer ne yüksel rse, ona k mse engel olmamalı;
ayrıca toplumda herkes n ve her a len n tutumlu olması, kuşkusuz en akıllıca
yoldur; yoksulların büyük b r kısmının h ç aylak kalmaması ve kazandıklarını
durmadan harcamaları, bütün zeng n ulusların çıkarınadır. ... Yaşamlarını
günlük emekler le karşılayanları harekete get ren tek şey, bunların
gereks nmeler d r; bu gereks nmeler n karşılamak akıllılık, bunları tümüyle
ortadan kaldırmaya çalışmak del l kt r. Bu durumda, emeğ yle geç nenler
çalıştırmanın tek yolu, yeter m ktarda paradır; çok az para, bunları,
yaratılışlarına göre, ya bezg nl ğe ya umutsuzluğa düşürür; fazla para se
d kbaşlı ve tembel yapar. ... Bütün bu söylenenlerden şu sonuç çıkıyor k ,
kölel ğe z n ver lmeyen özgür b r ulusta, en güven l r servet kaynağı, yoksul
emekç ler n çokluğudur; ayrıca bunlar, donanmanın ve orduların en güven l r
nsan kaynağıdır, bunlar olmaksızın yaşamın tadı olmayacağı g b , h ç b r
ülken n ürünü de değerl olamazdı. Toplumu” (elbette emekç -olmayan
nsanlardan oluşan toplumu) “en elver şs z koşullar altında b le mutlu etmek
ve halkı rahat yaşatmak ç n, çoğunluğun, yoksul olduğu kadar b l s z olması
da gerek r; b lg , arzularımızı hem çoğaltır hem de sınırlarını gen şlet r, oysa
nsanın stekler ne kadar az olursa gerekl şeyler n karşılanması o kadar
kolay olur.”994 Dürüst ve berrak kafalı olan Mandev lle’ n o zaman henüz
göremed ğ şey, b r k m sürec mekan zmasının sermaye le b rl kte, “emekç
yoksullar” k tles n , yan ücretl -emekç -ler artırması ve bunların da,
büyüyen sermayen n gen şleme gücünü g tg de artırarak, kap tal stlerde
k ş leşm ş olan kend ürünler ne bağlılıklarını ebed yen çözümlemeyecek b r
l şk hal ne get rmeler d r. [sayfa 632] Bu bağımlılık l şk s le lg l olarak,
S r F. M. Eden, The State of the Poor, an H story of the Labour ng Classes
n England adlı yapıtında şöyle d yor: “Toprağımızda yet şen doğal
ürünler n b z m yaşamamız ç n yeterl olmadığı kes nd r; daha önce
harcanmış b r emek olmaksızın, ne g y neb l r z, ne barınab l r z, ne de
karnımızı doyurab l r z. Top-lumun h ç değ lse b r kısmının durup
d nlenmeden çalışması zorunludur. ... H ç ‘alınter dökmed kler ’ halde,
sanay n ürünler ne elkoyanlar ve böylece çalışmadan yaşamalarını salt
uygarlığa ve düzene borçlu olanlar vardır. ... Bunlar, uygar kuruluşlarda995
bulunan ve görülen yaratıklardır; bu kuruluşlar, b reyler n kend emekler
dışında başka yollardan mülk sah b olab lmeler n b r hak g b kabul
etm şlerd r. ... Bağımsız servet sah b k mseler ... bu üstün ayrıcalıklarını,
kend yetenekler n n üstün oluşuna değ l, hemen tamamen ... başkalarının
çalış-malarına borçludurlar. Zeng nler , toplumun emeğ yle geç nen
kısmından ayıran şey, ne toprak sah b olmalarıdır, ne de para; bu ayrılık,
yalnızca emek üzer ndek kumanda güçler nden ler gel r. ... Bu” (yan Eden
tarafından onaylanan plan) “mülk sah b k mselere ... çalıştırdıkları nsanlar
üzer nde yeter nce” (ama h ç de gereğ nden fazla değ l) “yetk ve egemenl k
sağlayacaktır; bu, çalışan k mseler sef l ya da köle durumuna düşürmeyecek,
ama onların rahat ve huzuru ç n gerekl olduğunu nsan doğası le tar h n
b len herkes n kabul edeceğ l beral ve sıkıntısız b r bağımlılık durumu
yaratacaktır.”996 Bu arada şunu da bel rtel m, S r F. M. Eden, 18. yüzyılda,
adı anılmaya değer yapıt ortaya koyab len Adam Sm th’ n tek öğrenc s d r.997
[sayfa 633]
Ş md ye kadar varsayılan b r k m koşulları altında emekç ler ç n en
uygun olanı, sermayeye bağımlılık yönünden, dayanılab l r, ya da Eden’ n
ded ğ g b “l beral ve sıkıntısız” b r b ç m alab lmekted r. Bu bağımlılık
l şk s , sermayen n büyümes le b rl kte daha yoğunlaşacağı yerde, yalnızca
daha fazla gen şlem şt r; yan sermayen n sömürü ve egemenl k alanı,
yalnızca kend boyutları ve egemenl ğ altına aldığı nsanların sayısı le
gen şlemekted r. Kend artı-ürünler nden büyük b r kısmı, da ma artarak ve
sürekl olarak ek sermayeye dönüşerek, ödeme aracı şekl nde kend ler ne
ger dönmekte ve böylece zevk anlarını gen şleteb lmekted rler; g ys , ev
eşyası vb. g b tüket m fonlarına bazı ekler yapab lmekted rler, ve küçük b r
yedek-fonu parası ayırab lmekted rler. Daha y g ys ler le y yecekler, daha
[sayfa 634] y muamele görmek ve efend n n bağışladığı daha gen ş b r toprağa
sah p olmak, kölen n sömürülmes n ne derece ortadan kaldırırsa, ücretl
şç n nk n de şte o kadar kaldırır. Sermaye b r k m sonucu emeğ n
f yatındak b r yükselme, gerçekte, ücretl şç n n kend s ç n dövmüş olduğu
altın z nc r n uzunluğunda ve ağırlığındak b r gevşemed r. Bu konudak
tartışmalarda, asıl gerçek, çoğu zaman görmezl kten gel n r; bu da kap tal st
üret m n d fferent a spec f ca’sıdır. [ayırded c özell k. -ç.] Emek-gücü,
burada, yaptığı h zmet ya da ürett ğ ürün le, satınalanın k ş sel
gereks nmeler n karşılamak ç n satılmıyor. Onu satınalanın amacı,
sermayes n çoğaltmak, karşılığını öded ğ emekten fazla emek çeren ve
böylece kend s ne h ç b r şeye malolmayan ve ancak metaın satışı le
gerçekleşen, b r değer de ç nde taşıyan metaları üretmekt r. Artı-değer
üret m , bu üret m tarzının mutlak yasasıdır. Emek-gücü, ancak, üret m
araçlarını sermaye olma n tel ğ ç nde koruduğu ve devam ett rd ğ , kend
değer n sermaye olarak [sayfa 635] yen den-ürett ğ , ek sermayeye kaynaklık
edecek, karşılığı ödenmem ş b r emek sağladığı sürece satılab l r b r
şeyd r.998 Emekç ç n daha çok ya da az elver şl olsun, emek-gücünün satış
koşulları, bu nedenle. devamlı yen den satılma zorunluluğunu ve bütün
servetler n durmadan boyutları büyüyen ölçülerde sermaye b ç m nde
yen den üret lmes n kapsar. Ücretler, gördüğümüz g b , n tel ğ gereğ ,
emekç tarafından karşılığı ödenmem ş bell b r m ktarda emeğ n
harcanmasını gerekt r r. Emeğ n f yatı düşerken ücret n yükselmes vb. g b
durumları tamamıyla b r yana bıraktığımızda, böyle b r artış, olsa olsa,
şç n n sağlamak zorunda olduğu karşılığı ödenmem ş emek m ktarında b r
azalma olması anlamını taşır. Bu azalma, h ç b r zaman s stem n kend s n
tehd t edecek noktaya ulaşamaz. Ücret oranı konusunda s ddetl çatışmalar
dışında (Adam Sm th b ze, bütünüyle alındığında bu g b çatışmalarda
patronun da ma patron olarak kaldığını gösterm ş bulunuyor) emeğ n
f yatında sermaye b r k m sonucu ortaya çıkan bu artış, şu seçenekler akla
get r r:
Ya emeğ n f yatındak yükselme, bu yükselme, b r k m n lerlemes n
etk lemed ğ ç n artmaya devam eder. Bunda olağanüstü b r şey yoktur,
çünkü Adam Sm th’ n ded ğ g b , “bu” (kârlar) “düşerken b le, sermaye
payları yalnız artmasına devam etmekle kalmayab l r, hatta öncek nden daha
büyük b r hızla artar. ... Büyük b r sermaye payı, küçük kârlarla, genell kle,
küçük b r sermaye payının büyük kârlarla artmasından daha hızla artar.” (l.c.,
II, s. 189.) Bu durumda, karşılığı ödenmeyen emek m ktarındak azalmanın,
sermayen n egemenl k alanını gen şletmes ne h ç b r şek lde zararlı olmadığı
açıktır. – Ya da, öte yandan, kazanç dürtüsü köreld ğ ç n, emeğ n f yatındak
artış sonucu b r k m yavaşlar. B r k m dereces azalır, ama bu azalma le
b rl kte bu azalmanın temel neden , yan sermaye le sömürülen emek-gücü
arasındak oransızlık ortadan kalkar. Kap tal st üret m sürec ne özgü
mekan zma, geç c olarak kend s n n yaratmış olduğu engel ortadan kaldırır.
Emeğ n f yatı, tekrar, sermayen n kend s n gen şletmes gereks nmeler ne
uygun b r düzeye ner; bu düzey, ücretler n yükselmes nden önce normal [sayfa
636] sayılan düzey n altında, bu düzeyle aynı ya da bu düzey n üzer nde
olab l r. Görüyoruz k : B r nc durumda, sermayey bollaştıran şey, emek-
gücünün ya da çalışan nüfusun mutlak ya da n sp artışında meydana gelen
azalma değ l, tam ters ne, bu sermayedek bollaşma, sömürüleb l r emek-
gücünü yeters z hale get rmekted r. İk nc durumda, sermayey yeters z hale
get ren şey, emek-gücünün ya da şç nüfusun mutlak ya da n sp artışında
meydana gelen yükselme değ l, tam ters ne. sömürüleb l r emek-gücünü
bollaştıran ya da daha doğrusu f yatını aşırı derecede yükselten şey,
sermayedek n sp azalmadır. Sömürüleb l r emek-güc k tles n n n sp
hareketler olarak yansıyan ve bu nedenle de emek-gücünün kend bağımsız
hareketler nden meydana gelm ş zlen m n veren hareketler, sermaye
b r k m nde meydana gelen şte bu mutlak hareketlerd r. Matemat k b r
dey şle: b r k m oranı, bağımlı değ l bağımsız değ şkend r; ücret oranı,
bağımsız değ l bağımlı değ şkend r. Böylece, sına çevr m, bunalım
aşamasında ken, meta f yatlarındak genel b r düşme, paranın değer nde b r
yükselme olarak, gönenç evres nde se, meta f yatlarında genel b r yükselme,
paranın değer nde b r düşme olarak fade ed l r. Currency School den len
okul, bundan, paranın, dolaşımda, f yatların yüksek olduğu zaman çok az,
düşük olduğu zaman çok fazla bulunacağı sonucunu çıkartır. Bunların
b l s zl kler , ve olguları tamamen yanlış anlamaları,999 bu b r k m olayını,
bazan çok az, bazan da çok fazla ücretl emekç bulunuyor d yerek
yorumlayan kt satçılar le tam b r paralell k göster r.
”Doğal nüfus yasası” den len şey n temel nde yatan kap tal st üret m
yasası, kend n kısaca şuna nd rgem ş olur: Sermaye b r k m le ücret oranı
arasındak bağıntı, sermayeye dönüştürülen karşılığı ödenmem ş emek le, bu
ek sermayen n harekete geç r lmes ç n gerekl , karşılığı ödenm ş ek emek
arasındak bağıntıdan başka b r şey değ ld r. Bunun ç n, bu bağıntı, h ç b r
zaman, b rb r nden bağımsız k büyüklük arasındak b r l şk değ ld r: b r
yanda sermayen n büyüklüğü, öte yanda çalışan nüfusun sayısı olmak üzere,
aslında daha çok, aynı şç nüfusun karşılığı ödenmeyen emeğ le ödenen
emeğ arasındak l şk d r. İşç sınıfı tarafından sağlanan karşılığı ödenmem ş
emek m ktarı, kap t l st sınıfın yaptığı b r k m, onun, sermayeye dönüşmes
[sayfa 637] ç n, olağanüstü ödenm ş ek emeğe duyulan gereks nmey çok hızlı
b r şek lde artırıyorsa, ücretler yüksel r, d ğer bütün koşullar aynı kalmak
üzere, bu karşılığı ödenmem ş emek, buna orantılı olarak azalır. Ne var k , bu
azalma, sermayey bel rleyen artı-emeğ n artık normal m ktarlarda
sağlanamayacağı noktaya gel rgelmez b r tepk kend n göster r: gel r n daha
küçük b r kısmı sermayeleş r; b r kme aksar ve ücretlerdek artış hareket
b rden durur. Bu nedenle ücretlerdek yüksel şler yalnız kap tal st s stem n
temeller n sarsmayacak sınırlar ç nde tutulmakla kalmayıp, onun g tt kçe
artan ölçüde yen den-üret m n de güvence altına alıp. İkt satçıların sözde
doğa yasası m ş g b göstermeye çalıştıkları kap tal st b r k m yasası,
aslında yalnızca şunun fades d r: b r k m n özünde saklı n tel ğ , emeğ n
sömürülme dereces ndek her türlü azalması ve kap tal st l şk n n g tt kçe
büyüyen boyutlarda olmak üzere devamlı yen den-üret m n c dd şek lde
tel l keye sokacak her türlü ücret artışını da ma dıştalar. Mevcut madd
zeng nl ğ n, emekç n n gel şme gereks nmeler n karşılayacak yerde, tam
ters ne, emekç n n. yalnızca mevcut değerler n kend s n gen şletmes
gereks nmeler n karşılamak üzere varolduğu b r üret m tarzında da, durum,
bundan başka türlü olamaz. Tıpkı b r d nde nsanın kend beyn n n ürünü
olan şeyler n yönet m ne g rmes g b , kap tal st üret mde de, nsanoğlu,
kend el nden çıkma ürünler tarafından yönet l r.1000

İKİNCİ KESİM. – BİRİKİM İLERLER VE BUNUNLA BİRLİKTE


YOĞUNLUK ARTARKEN, SERMAYENİN
DEĞİŞEN KISMININ NİSPİ AZALMASI

İkt satçıların söyled kler ne bakılırsa, ücretler n yükselmes ne yolaçan


şey, ne toplumsal servet n f l oylumu ve ne de şlemekte olan sermayen n
büyüklüğü olmayıp, yalnızca b r k m n sürekl büyümes ve bu büyümen n
hızlılık dereces d r. (Adam Sm th, K tap I, Bölüm 8.) Buraya kadar b z,
yalnız bu sürec n [sayfa 638] tek b r özel evres n gördük; bu evrede
sermayen n büyümes , tekn k b leş m nde b r değ şme olmadan ortaya
çıkıyordu. Ama süreç bu evren n ötes ne uzanır.
Kap tal st s stem n genel temel ver ld kten sonra, b r k m sırasında,
toplumsal emeğ n üretkenl ğ ndek artışın, b r k m n en güçlü kaldıracı hal ne
geleceğ b r noktaya ulaşılır. “Ücretler yükselten aynı neden”, d yor Adam
Sm th, “yan sermaye payındak artış, üretken güçler n artmasına yolaçar, ve
daha küçük m ktarda emeğ daha büyük m ktarda ş üret r hale get r r.”.
Toprağın ver ml l ğ vb. g b doğal koşullar, bağımsız ve kend başlarına
çalışan üret c ler n hünerler n (bu hünerler, ürünün k tles nde, n cel kten
çok, kal tes nde n tel k bakımından kend s n göster r) b r yana
bıraktığımızda, bell b r toplumda emeğ n üretkenl k dereces , b r emekç n n
bell b r sürede, emek-gücünün aynı ger l m le ürüne dönüştürdüğü üret m
araçlarının n sp büyüklüğü le fade ed l r. Emekç n n böylece dönüştürdüğü
üret m araçları k tles , emeğ n n üretkenl ğ le b rl kte artar. Ama bu üret m
araçları, k l b r rol oynarlar. Bunlardan bazılarında görülen artış, emeğ n
üretkenl ğ ndek artışın sonucu olduğu halde, d ğerler ndek artış, emeğ n
üretkenl ğ ndek artışın koşuludur. Örneğ n, manüfaktürde şbölümü ve
mak ne kullanılması le, aynı sürede daha fazla hammadde şlen r ve bu
nedenle, daha büyük k tlede hammadde le yardımcı öğeler emek-sürec ne
g rerler. İşte bu, emeğ n üretkenl ğ ndek artışın sonucudur. Öte yandan,
kullanılan mak neler, ş hayvanları, yapay gübreler, boşaltma boruları vb.,
emeğ n üretkenl ğ ndek artışın koşuludur. B nalarda b raraya get r lm ş
üret m araçları, fırınlar, ulaştırma araçları vb. ç n de durum böyled r. Ama,
koşul ya da sonuç olsun, kend ler yle b rleşt r len emek-gücüne oranla,
üret m araçları k tles ndek artış, emeğ n üretkenl ğ ndek artışın b r
fades d r. Bu nedenle, emeğ n üretkenl ğ ndek artış, kend n , kend s yle
dev nd ren üret m araçları k tles ne oranla, emeğ n k tles nde b r küçülme ya
da nesnel etmenlere oranla emek-sürec n n öznel etmenler nde b r eks lme
le bell eder.
Sermayen n tekn k b leş m ndek bu değ şme, üret m araçları k tles ndek
bu büyüme, bunları canlandıran emek-gücü k tles le karşılaştırıldığında,
sermayen n değ şmeyen kısmının değ şen kısmı aleyh nde gösterd ğ b r
artışla, sermayen n değer-b leş m nde tekrar yansır. Örneğ n, b r sermayen n
yüzde-ell s başlangıçta [sayfa 639] üret n araçlarına, yüzde-ell s emek-
gücüne yatırılmış olab l r, daha sonra., emeğ n üretkenl ğ ndek gel şme
sonucu yüzde-seksen üret m araçlarına, yüzde-y rm s emek-gücüne
yatırılab l r ve bu, böyle devam eder. Sermayen n değ şmeyen kısmının,
değ şen kısmına oranla g derek artması yasası, ster farklı ekonom k
dönemler , ster aynı dönemdek farklı ulusları nceleyel m, meta f yatlarının
(daha önce yaptığımız) karşılaştırmalı tahl ller le her adımda doğrulanır.
Yalnızca üret m araçlarının değer n ya da tüket len sermayen n değ şmeyen
kısmını tems l eden f yat öğes n n n sp büyüklüğü, b r k m n lerlemes le
doğru orantılı; emeğe ücret n ödeyen (sermayen n değ şen kısmı) ötek f yat
öğes n n n sp büyüklüğü, b r k m n lerlemes le ters orantılıdır.
Bununla b rl kte, sermayen n, değ şmeyene oranla değ şen kısmındak bu
azalma, ya da sermayen n değer-b leş m ndek bu değ şme, sermayen n
madd öğeler n n b leş m ndek değ ş kl ğ ancak yaklaşık olarak göster r.
Örneğ n, pl k eğ r lmes nde 18. yüzyılın başında kullanılan sermaye-
değer n n ½’s değ şmeyen, ½’s değ şen sermaye ken, bugün 7/8’
değ şmeyen 1/8’ değ şen olarak ayrılıyor se, öte yandan, bugün pl kç l k
şkolunda emeğ n üretken olarak tükett ğ hammadde, emek araçları vb.
k tles , 18. yüzyılın başına oranla yüzlerce kez daha büyüktür. Bunun bas t
neden , emeğ n üretkenl ğ ndek artışla, yalnız tüket len üret m araçlarının
oylumu büyümekle kalmayıp, bunların k tleler ne oranla değerler n n de
azalmasıdır. Bunun ç n, bunların değerler mutlak olarak yüksel r, ama bu,
k tleler le orantılı değ ld r. Değ şmeyen sermaye le değ şen sermaye
arasındak farkta meydana gelen artış, bu nedenle, sermayen n değ şmeyen
kısmının dönüştürüldüğü üret m araçları k tles le, değ şen kısmının
dönüştürüldüğü emek-gücü k tles durumundak farktan çok daha azdır.
Burada lk fark, k nc farkla b rl kte artar, ama bu artışın dereces daha
küçüktür.
Ne var k , b r k m n lerlemes , eğer sermayen n değ şen kısmının n sp
büyüklüğünü azaltıyorsa, bu, h ç b r zaman, onun n sp büyüklüğünde b r
yükselme olasılığını dıştalamaz. D yel m, b r sermaye-değer, başlangıçta
yüzde 50 değ şmeyen, yüzde 50 değ şen sermaye olarak ayrılmış ken,
sonradan bu b leş m yüzde 80 değ şmeyen, yüzde 20 değ şen şekl ne
dönüşmüş olsun. Eğer bu arada lk sermaye, d yel m 6.000 sterl n, 18.000
sterl ne [sayfa 640] yükselm ş se, bunun değ şen kısmı da artmıştır. Esk den
3.000 sterl n ken ş md 3.600 sterl n olmuştur. Ama esk den sermayede
yüzde 20 oranında b r artış, emek taleb n yüzde 20 artırmaya yeterken, ş md
bu artış, başlangıç sermayes nde üç kat b r artışı gerekt r r.
Dördüncü kısımda, toplumsal emeğ n üretkenl ğ ndek gel şme-n n nasıl
büyük çapta elb rl ğ n öngördüğünü; ve nasıl ancak bu önkoşul altında b r
şbölümünün ve b rl kte çalışmanın örgütleneb ld ğ , gen ş boyutlarda
yoğunlaşma sayes nde üret m araçlarında tasarruf sağlandığı; emek
araçlarının, n tel kler gereğ ancak ortaklaşa kullanıma elver şl olmaları
neden yle, mak neleşme g b b r s stem n nasıl ortaya çıktığı; muazzam doğal
güçler n, üret m n h zmet ne nasıl sokulduğu; ve üret m sürec n n, b l m n
teknoloj k uygulanması hal ne nasıl dönüştürüldüğü görülmüştü. Üret m
araç ar n n özel k ş ler n malı olduğu ve bu yüzden de zanaatçıların, ya tek
başlarına ve d ğerler nden bağımsız olarak meta ürett kler , ya da bağımsız ş
göreb leceğ araçlardan yoksun olduğu ç n emek-gücünü meta olarak sattığı,
meta üret m temel ne dayanan b r s stemde, gen ş boyutlu b r elb rl ğ , ancak
b reysel sermayeler n artması ve toplumsal üret m araçları le geç m
araçlarının, kap tal stler n özel malı hal ne gelmes oranında gerçekleşeb l r.
Meta üret m n n oluşturduğu temel, gen ş boyutlu b r üret me, yalnızca
kap tal st b ç mde olmak koşuluyla elver şl d r. Bu nedenle, b reysel meta
üret c ler n n eller nde toplanan bell m ktarda b r sermaye b r k m , özgül
kap tal st üret m tarzının zorunlu önkoşuludur. İşte bu nedenle, b z, bunun,
elzanaatından kap tal st sanay e geç ş sırasında olduğunu varsaymak zorunda
kalmıştık. Özgül kap tal st üret m b ç m n n tar hsel sonucu olmak yer ne,
tar hsel temel olması neden yle, buna, lkel b r k m den leb l r. Bunun nasıl
oluştuğunu ş md l k burada ncelemem ze gerek yoktur. Yalnızca çıkış
noktasını söylemek yeterl d r. Ama, bu temel üzer nde gel şen emeğ n
toplumsal üretkenl ğ n yükseltmeye yarayan bütün yöntemler, aynı zamanda,
kend s de b r k m n yapıcı öğes olan artı-değer ya da artı-ürün üret m n
yükseltme yöntemler d r. Bu durumda, bunlar, aynı zamanda, sermayen n
sermaye le üret m yöntemler ya da sermaye b r k m n hızlandırma
yöntemler d r. Artı-değer n durmadan tekrar sermayeye dönüştürülmes ,
ş md üret m sürec ne g ren sermayen n [sayfa 641] büyüklüğünün devamlı
artması şekl nde gözükür. Bu, ayrıca, boyutları, gen şleyen üret m n, bunun
beraber nde get rd ğ , emeğ n üretkenl ğ n artırma yöntemler n n ve
hızlandırılmış artı-değer üret m n n temel olmaktadır. Demek k , bell
derecede b r sermaye b r k m , özgül kap tal st üret m tarzının koşulu olarak
gözükürken, bu üret m tarzı da, ters ne, sermayen n hızlı b r b r k m ne neden
oluyor. Bunun ç n, sermayen n b r k m le, özgül kap tal st üret m tarzı
gel ş yor ve bu üret m tarzı le de sermaye b r k m hızlanıyor. Bu her k
ekonom k etken, karşılıklı olarak b rb rler ne yaptıkları dürtüler n b leş k
oranında, sermayen n tekn k b leş m nde, değ şmeyen kısma göre değ şen
kısmı g tg de küçülten b r değ ş kl ğ n olmasına yolaçmaktadır.
Her b reysel sermaye, şu ya da bu ölçüde üret m araçlarının
yoğunlaşması olup, buna uygun düşen büyüklükte b r emek-ordusu üzer nde
komuta yetk s vardır. Her b r k m, yen b r b r k m n aracı olur. Sermaye
olarak ş gören servet n k tles ndek artışla b rl kte yükselen b r k m, bu
servet n b reysel kap tal stler n el nde yoğunlaşmasını artırır ve böylece,
boyutları gen şlem ş b r üret m le, kap tal st üret me özgü yöntemler n
dayandığı temel gen şlet r. B rçok b reysel sermayeler n büyümes ,
toplumsal sermayen n büyümes sonucunu ver r. D ğer koşullar aynı kalmak
üzere, b reysel sermayeler ve bunlarla b rl kte üret m ararçlarının
yoğunlaşması, toplam toplumsal sermayen n parçaları olmaları oranında
artar. Aynı zamanda lk sermayen n bazı kısımları ayrılır ve yen bağımsız
sermayeler olarak şlemeye başlarlar. D ğer nedenler n yanısıra, kap tal st
a leler ç nde mülk bölüşümü, bunda büyük rol oynar. Bu nedenle, sermaye
b r k m le b rl kte kap tal stler n sayısı da, şu ya da bu ölçüde artar.
Doğrudan doğruya b r k mden ler gelen ve daha doğrusu onunla özdeş olan
bu tür yoğunlaşmanın k özell ğ vardır. B r nc s : toplumsal üret m
araçlarının, g tt kçe artan ölçüde b reysel kap tal stler n eller nde
toplanması, d ğer şeyler aynı kalmak üzere, toplumsal servet n artış
dereces yle sınırlıdır. İk nc s : toplumsal servet n herb r aynı b r üret m
alanına yerleşm ş kısmı, b rb rler yle rekabet hal nde bulunan bağımsız meta
üret c s kap tal stler arasında bölünür. Bu nedenle, b r k m ve onunla
b rl kte ortaya çıkan yoğunlaşma, b rçok noktalara dağılmakla kalmaz, her
şleyen sermayedek artış, esk sermayen n bölünmes yle oluşan yen
sermayeler tarafından güdükleşt r l r. Böylece b r k m, b r yandan, [sayfa 642]
üret m araçlarının g tg de artan yoğunlaşması ve emek üzer nde, egemenl ğ n
artması olarak görünür, öte yandan da, b rçok b reysel sermayen n
b rb rler n tmes ve ayrılması olarak ortaya çıkar.
Toplam toplumsal sermayen n, böyle b rçok b reysel sermayeye
bölünmes ya da parçaların b rb r n tmes , bunların b rb rler n çekmes
g b tepk yle de karşılaşır. Bu sonuncu hareket, üret m araçlarının bas t
yoğunlaşması ve onun emek üzer ndek kumandası, b r k mle özdeş demek
değ ld r. Bu, daha önce oluşmuş bulunan sermayeler n yoğunlaşması,
bağımsızlıklarına son ver lmes , kap tal st n kap tal st tarafından
mülksüzleşt r lmes , b rçok küçük sermayen n, b rkaç büyük sermayeye
dönüştürülmes d r. Bu sürec daha öncek süreçten ayıran şey, halen varolan
sermayen n dağılımında yalnızca yen b r değ ş kl ğ öngörmes neden yle,
faal yet alanının, toplumsal servet n mutlak büyüklüğü ya da b r k m n mutlak
sınırları le sınırlı olma-masıd r. Başka yerlerde b rçok kap tal st n el nden
çıkan sermayeler, burada, tek b r kap tal st n el nde büyük b r k tle hal nde
toplanır. İşte bu, b r k m ve yoğunlaşmadan farklı olarak, gerçek anlamda
sermayen n merkez leşmes d r.
Sermayen n böylece tek elde merkez leşmes ya da sermayen n sermaye
tarafından çek lmes le lg l yasalar, burada ele alınıp şlenmeyecekt r.
Yalnızca b rkaç olguya kısa b r pucu vermek yetecekt r. Rekabet savaşı,
meta f yatlarının ucuzlatılması le ver l r. Meta f yatlarının ucuzluğu, cæter s
par bus, emeğ n üretkenl ğ ne ve bu da, üret m n boyutlarına bağlıdır. Bunun
ç n, büyük sermaye, daha küçüğünü yener. Ayrıca, kap tal st üret m tarzının
gel şmes yle, b r ş normal koşullar altında yürütmek ç n gerekl asgar
b reysel sermaye m ktarında b r yükselme olacağı da unutulmamalıdır. Bu
yüzden, küçük sermayeler, büyük sanay n henüz yalnızca yer yer elattığı ya
da bütünüyle ele geç rmed ğ üret m alanlarına akar ve buralarda toplanırlar.
Burada rekabet, b rb r ne düşman sermayeler n sayılarıyla doğru,
büyüklükler le ters orantılı b r ş ddetle devam eder. Ve bu savaş, da ma,
sermayeler n n b r kısmı kend ler n yenen kap tal stler n el ne geçen, b r
kısmı da yokolup g den b rçok küçük kap tal st n batıp g tmes yle sona erer.
Bundan başka, kap tal st üret m le b rl kte tamamen yen b r güç sahneye
çıkar – kred s stem ;1001* bu s stem lk aşamalarında, b r k m n alçakgönüllü
b r yardımcısı [sayfa 643] olarak h ç sezd rmeden ç n ç ne g rer ve büyük ya
da küçük m ktarlar hal nde toplum yüzey ne dağılmış bulunan para
kaynaklarını, görünmeyen plerle, tek ya da ortaklık hal ndek kap tal stler n
eller ne çeker; ama çok geçmeden, rekabet savaşında yen ve müth ş b r s lah
hal n alır ve ensonu sermayen n merkez leşmes ç n, dev b r toplumsal
mekan zmaya dönüşür.
Kap tal st üret m ve b r k m n gel şmes ölçüsünde, merkez leş-men n en
güçlü k mekan zması da gel ş r – rekabet, ve kred . B r k m-dek lerleme,
aynı zamanda, merkez leşmeye elver şl malzemey , ya-n b reysel
sermayeler de artırır; bu sırada, kap tal st üret m n gen şlemes , b r yandan
toplumsal gereks nmeler yaratırken, öte yandan da, başarılmaları daha
öncek b r sermaye b r k m n gerekt ren dev sanay kuruluşları ç n zorunlu
tekn k araçları sağlar. Bu nedenle, bugün, b reysel sermayeler b raraya
toplayan çek m gücü ve merkez leşme eğ l m her zamandan daha kuvvetl d r.
Her ne kadar, merkez leşmeye doğru olan hareket n n sp gen şl ğ le hızı,
b r dereceye kadar, kap tal st servet n büyüklüğü ve ulaşılmış bulunan
ekonom k mekan zmanın üstünlüğü le bel rlen r se de, merkez leşme
hareket n n gel şmes h ç b r zaman, toplumsal sermayen n büyüklüğündek
poz t f artışa bağlı değ ld r. Ve bu durum, merkez leşme le yoğunlaşma
arasındak özgül farktır; yoğunlaşma, yalnızca, büyük boyutlu yen den-
üret me ver len b r başka addır. Merkez leşme, zaten varolan sermayeler n
dağılımındak b r değ ş kl kten, toplumsal sermayey oluşturan kısımların
n cel gruplanmalarındak bas t b r değ şmeden meydana geleb l r. Burada,
sermaye, pek çok b reysel elden çek l p tek b r elde toplandığı ç n, güçlü b r
k tle hal n alab l r. Bell b r sanay kolunda eğer buna yatırılmış bulunan
bütün b reysel sermayeler, tek b r sermaye hal nde kaynaştırılırsa,
merkez leşme en son sınırına ulaşır.100284a B r toplumda bu sınıra ancak,
bütün toplumsal sermayen n, ya tek b r kap tal st n ya da tek b r kap tal st
ş rket n el nde toplanması hal nde ulaşılmış olunur. [sayfa 644]
Merkez leşle, sanay c kap tal stlere, ş alanlarının boyutların gen şletme
olanağını sağlayarak, b r k m ş n tamamlar. Bu sonuç, ster b r k m n ya da
merkez leşmen n eser olsun, ster bu merkez leşme, ş ddete varan lhak
yöntemler le gerçekleşt r ls n –bazı sermayeler, d ğerler ç n öyles ne
ağırlıklı çek m merkez hal ne gel rler k , bunların b reysel bütünlüğünü
parçalayarak bu parçaları kend ler ne çekerler– ya da sterse, oluşmuş ya da
oluşmakta olan b r kısım sermayeler n b rleşmes , anon m ş rketler meydana
get rmek g b yumuşak b r yoldan sağlanmış olsun – ekonom k etk , aynı olur.
Her yerde, sına kuruluşların büyüyen boyutları, çok sayıda k msen n
ortaklaşa yapacakları ş n daha kapsamlı b r düzen altına alınması ç n,
bunların madd dev nd r c güçler n n daha da gel şmeler ç n, – b r başka
dey şle, alışılagelen yöntemlerle yürütülen tek başına üret m süreçler n n,
g derek, toplumsal bakımdan b rleşt r lm ş ve b l msel olarak düzenlenm ş
üret m süreçler ne dönüştürülmes ç n çıkış noktası olur.
Ama b r k m, yan da resel b r hareket olmaktan çıkıp sarmal b r hareket
hal ne gelen yen den-üret mle g derek oluşan sermaye artışı sürec ,
toplumsal sermayey oluşturan parçaların yalnızca n cel grup-lanmalarında
b r değ ş kl ğ gerekt ren merkez leşme le karşılaştırıldığında, açıktır k , çok
yavaş b r süreçt r. Eğer dünya, dem ryollarının yapımına yetecek kadar
b reysel sermayeler n b raraya toplanmasını bekleseyd , bugün b le bu
araçtan yoksun kalırdı. Oysa merkez leşme, bunu, anon m ş rketler n aracılığı
le, gözaçıp kapayana kadar başarmıştır. Ve merkez leşme, b r yandan
böylece b r k m artırır ve hızlandırırken, b r yandan da sermayen n tekn k
b leş m nde değ şmeyen kısmını değ şen kısmı aleyh nde gen şleten ve
böylece emeğe olan n sp taleb azaltan köklü değ ş kl kler gen şlet r ve
hızlandırır.
Merkez leşme yoluyla b r gecede b raraya toplanıveren sermaye k tleler ,
tıpkı d ğer sermayeler g b , ama daha büyük b r hızla yen den ürer ve çoğalır
ve böylece toplumsal b r k mde yen ve güçlü kaldıraçlar hal n alırlar. İşte
bu nedenle, b z, toplumsal b r k m n lerlemes nden sözederken, –bugün–
merkez leşmen n etk ler n de dolaylı b ç mde anlatmış oluruz.
Normal b r k m sırasında meydana gelen ek sermayeler (bkz:
Y rm dördüncü Bölüm, B r nc Kes m), özell kle yen buluşlarla keş fler n
sömürülme aracı olarak ve genell kle sanay alanındak y leşt rmeler ç n
kullanılır. Ama zamanla, esk sermaye de, [sayfa 645] tepeden tırnağa
yen lenme noktasına ulaşarak der değ şt r r ve d ğerler g b daha etk n b r
tekn k b ç m çers nde yen den doğar; bu şekl yle, artık, daha az b r emekle
daha büyük m ktarda mak ne ve hammadden n harekete geç r lmes mümkün
olacaktır. Bunun zorunlu sonucu olarak, emek taleb ndek mutlak azalma, bu
yen lenme sürec nden geçen ve merkez leşme hareket neden yle b raraya
gelm ş bulunan sermayeler n toplanma dereceler oranında fazla olur.
Demek k , b r yandan, b r k m sırasında meydana gelen ek sermaye,
büyüklüğü le orantılı olarak da ma daha az emekç y kend s ne çek yor. Öte
yandan, değ ş k b leş m ç nde devresel olarak yen den-üret len esk
sermaye, esk den çalıştırdığı emekç lerden da ma b raz daha fazlasını
kend s nden uzaklaştırıyor.

ÜÇÜNCÜ KESİM. – GİTTİKÇE ARTAN ÖLÇÜDE


NİSPİ ARTI-NÜFUS ÜRETİMİ
YA DA YEDEK SANAYİ ORDUSU

Sermaye b r k m , başlangıçta yalnızca b r m ktar büyümes olarak


görünmekle b rl kte, daha önce de gördüğümüz g b , değ şmeyen kısmında
değ şen kısmın aleyh ne devamlı b r artış göstererek, b leş m nde g tg de
artan b r n tel değ şme le gerçekleş r.100384b
Özgül kap tal st üret m tarzı, emeğ üretme gücünde buna uygun düşen
gel şme ve sermayen n organ k b leş m nde bu yüzden meydana gelen
değ şme, yalnızca b r k m n lerlemes ne ya da toplumsal servet n
büyümes ne ayak uydurmakla kalmaz. Bas t b r k m, toplam toplumsal
sermayedek mutlak artış, bu toplamı meydana get ren b reysel sermayen n
merkez leşmes le b rl kte olduğu ve ek sermayen n teknoloj k yapısındak
değ şme, başlangıç sermayes n n teknoloj k yapısındak benzer değ şmeyle
elele g tt ğ ç n, bunlar çok daha büyük b r hızla gel ş rler. Bu yüzden,
b r k m n lerlemes yle, değ şmeyen sermayen n değ şen sermayeye oranı
değ ş r. Başlangıçta d yel m 1 : 1 ken, bundan sonra sırayla 2 : 1, 3 : 1, 4 :
1, 5 : 1, 7 : 1 vb. hal ne gel r, yan , sermaye artmaya [sayfa 646] devam
ederken, toplam değer n n 1/2’s yer ne yalnızca 1/3, 1/4, 1/5, 1/6, 1/8, vb.
oranında emek-gücüne dönüştüğü halde, 2/3, 3/4, 4/5, 5/6, 7/8 oranlarında
olmak üzere üret m araçlarına dönüşür. Emeğe olan talep, sermayen n bütünü
le değ l, ancak değ şen kısmının m ktarıyla bel rlend ğ ne göre, bu talep,
daha önce varsayıldığı g b toplam sermayedek artış le orantılı olarak
artacağına, g tt kçe küçülen şek lde düşer. Emeğe olan talep, toplam
sermayen n büyüklüğü n spet nde ve büyüklüğün artması ölçüsünde artan b r
hızla düşer. Toplam sermayen n büyümes le b rl kte değ şen kısmı, yan
onunla b rleşen emek de büyür, ama bu da ma küçülen b r oranda olur.
B r k m n bell b r tekn k temel üzer nde, üret m bas t b r şek lde gen şletme
görev n yer ne get rd ğ duraklama dönemler kısalır. Bell sayıda ek şç y
emeb lmek, ya da hatta, esk sermayen n devamlı başkalaşımı neden yle,
zaten şbaşında olanların çalışmaya devam etmeler n sağlamak ç n, toplam
sermaye b r k m n n yalnızca hızlı olması yetmez, bu hızın da ma artan
oranda olması gerek r. Öte yandan, bu artan b r k m ve merkez leşme,
sermayen n b leş m nde yen b r değ şmen n, yan sermayen n değ şmeyen
kısmına oranla değ şen kısmında daha hızlı b r küçülmen n kaynağı olur.
Toplam sermayen n artış hızıyla b rl kte g den ve bu artıştan daha hızlı
hareket eden, değ şen kısımdak bu hızlı n sp küçülme, ötek kutupta ters b r
şek l alır; şç nüfusunda mutlak b r artış olduğu görüntüsünü ver r ve bu
artış da ma, değ şen sermayeden ya da ş sağlayan araçların k tles ndek
yükselmeden daha hızlı hareket ed yor g b d r. Ama asl nda, bu n sp aşırı
emekç nüfusu, yan sermayen n kend s n gen şletmes ç n gerekl olandan
çok daha fazla b r emekç nüfusu, bu yüzden de b r artı-nüfusu kend enerj s
ve büyüklüğü le doğru orantılı olarak durmadan üreten şey, kap tal st
b r k m n ta kend s d r.
Toplumsal sermaye, bütünlüğü çers nde ele alındığında, b r k m
hareket n n, onun bütününü az ya da çok etk leyen devresel değ şmelere
yolaçtığı, bazan da geç rd ğ çeş tl evreler aynı anda farklı üret m
alanlarına dağıttığı görülür. Bazı alanlarda, bas t merkez leşmen n sonucu
olarak, sermayen n mutlak büyüklüğünde b r artış olmaksızın, b leş m nde
b r değ ş kl k olur; d ğer bazı alanlarda se, sermayedek mutlak büyüme,
değ şen kısmındak , yan bu kısmın emd ğ emek-gücündek , mutlak azalma
le b rl kte olur; gene bazı üret m alanlarında, sermaye, kend tekn k [sayfa 647]
temel üzer nde b r süre büyümeye devam eder ve bu büyümeyle orantılı
olarak ek emek-güçler n kend s ne çeker, oysa b r başka zaman, organ k b r
değ ş kl k geç r r ve değ şen kısmı azalır; bütün bu alanlarda, sermayen n
değ şen kısmındak artış ve dolayısıyla çalıştırdığı emekç sayısı, da ma,
ş ddetl dalgalanmalar ve geç c artı-nüfus üret m ne bağlanmış durumdadır;
bu artı-nüfus üret m , çalışmakta olan emekç ler n şten atılması b ç m nde
açık b r şek lde olab leceğ g b , ek-emekç nüfusunun her zamank
kanallardan daha güç em lmes şekl nde, daha az gerçek olmamakla b rl kte,
göze daha az çarpan b r b ç mde de olab l r.1004 Halen şlemekte olan
toplumsal sermayen n büyüklüğü ve artış dereces , üret m n boyutlarıyla,
çalıştırılan emekç k tles ndek artış, bunların üretkenl kler ndek gel şme ve
bütün zeng nl k kaynaklarındak çoğalma ve yoğunlaşma le b rl kte,
emekç ler n sermaye tarafından çek lmes hareket n n boyutlarında b r
büyüme olduğu g b , gene sermaye tarafından t lmeler n n boyutlarında da
b r büyüme görülür, sermayen n organ k b leş m ndek ve tekn k şekl ndek
değ şmen n hızı artar, g tt kçe artan sayıda, üret m alanı bazan aynı anda,
bazan da başka başka zamanlarda bu değ şmen n etk s altında kalır. Bu
nedenle, emekç nüfusu, kend yarattığı sermaye b r k m le b rl kte,
kend s n n sp ölçüde fazlalık hal ne get ren, n sp artı-nüfus hal ne çev ren
araçları üretm ş olur; ve o, bunu, da ma artan boyutlarda yapar.1005 Bu,
kap tal st üret m b ç m ne özgü b r nüfus yasasıdır; ve aslında, her özel
tar hsel üret m tarzının, yalnızca kend [sayfa 648] sınırları çers nde tar hsel
bakımdan geçerl kend özel nüfus yasaları vardır. Soyut b r nüfus yasası,
ancak, ve o da nsanoğlu kend ler ne müdahale etmed ğ sürece, b tk ler ve
hayvanlar ç n vardır.
Emekç artı-nüfus, b r k m n ya da kap tal st temele dayanan zeng nl ğ n
gel şmes n n zorunlu b r ürünü olduğu g b , ters ne olarak da, bu artı-nüfus,
kap tal st b r k m n kaldıracı ve hatta bu üret m b ç m n n varlık koşulu
hal n de alır. Bu artı-nüfus, her an elaltında bulunan yedek b r sanay ordusu
oluşturur ve bu ordu, tıpkı bütün masrafları sermaye tarafından karşılanarak
beslenen b r ordu g b , tümüyle sermayeye a tt r. F l nüfus artışının
sınırlarından bağımsız olarak bu artı-nüfus, sermayen n kend s n gen şletme
konusunda değ şen gereks nmeler n karşılamak üzere, da ma sömürülmeye
hazır, b r nsan malzemes k tles yaratır. B r k m ve onunla b rl kte ortaya
çıkan emeğ n üretken gücündek gel şmeyle b rl kte, sermayen n an
gen şleme gücü de büyür; bu büyümen n neden , salt şlemekte bulunan
sermayen n esnekl ğ ndek artış olmadığı g b , sermayen n yalnızca esnek b r
kısmını oluşturduğu mutlak toplumsal servet n büyümes , ya da bu servet n
büyük b r kısmını her türlü özel dürtü altında ve derhal, ek sermaye şekl nde
üret m n emr ne veren kred s stem de değ ld r; ş md artık, artı-ürün
k tles n n büyük b r hızla ek üret m araçlarına dönüşmes n sağlayan, üret m
sürec n n –mak ne, [sayfa 649] ulaştırma araçları vb. g b – tekn k koşulları da
bu büyümen n b r neden d r. B r k mdek lerleme le kabına sığmayacak
duruma gelen ve ek sermayeye dönüştürüleb len toplumsal servet k tles ,
pazarı b rdenb re gen şleyen esk üret m kollarıyla. esk üret m kollarının
gel şmes yle gereks nme duyulan dem ryolları vb. g b yen açılmış üret m
kollarına büyük b r hızla akar. Bütün bu g b durumlarda, büyük nsan
k tleler n n d ğer alanlardak üret m n hacm ne zarar vermeks z n, b rdenb re
öneml noktalara kaydırılması olanağı elde bulundurulmalıdır. Aşırı nüfus
böyle b r k tley sağlar. Büyük sanay n zled ğ kend ne özgü yol, yan (daha
küçük dalgalanmalarla kes len) on yıllık devresel dalgalanma, ortalama
canlılık dönemler , yüksek yoğunlukta b r üret m, bunalım ve duraklama,
yedek sanay ordusunun ya da artı-nüfusun durmadan meydana gelmes ne,
bunun az ya da çok ölçüde em lmes ne ve tekrar meydana gelmes ne dayanır.
Ayrıca sına devresel dalgalanmaların çeş tl evreler artı-nüfusu sağlar ve
bunun yen den-üret m n n en canlı öğeler nden b r s hal n alır. Büyük
sanay n, nsanlık tar h n n daha öncek dönemler nde görülmeyen bu kend ne
özgü yolu, kap tal st üret m n çocukluk dönem nde de olanaksızdı.
Sermayen n b leş m ancak çok yavaş değ şm şt r. Bu nedenle sermaye
b r k m le buna tekabül eden emek taleb ndek b r büyüme, bütünüyle ele
alındığında, aynı hızda lerlem şt r. Modern zamanlara göre b r k mdek
lerleme daha ağır olduğu g b , sömürüleb l r emekç nüfusun doğal sınırları
le de karşılaşmıştı; bu sınırlar, ancak daha sonra görülecek zora dayanan
yollarla ortadan kaldırılıyordu. Üret m n boyutlarındak düzens z
gen şlemeler, aynı şek lde beklenmed k daralmaların da önkoşuludur; bu
daralma, tekrar gen şlemeye yolaçar, ama elaltında hazır nsan malzemes
olmadan, emekç sayısında, nüfusun mutlak büyümes nden bağımsız b r artış
olmadan, üret m n boyutlarında gen şleme olamaz. Emekç sayısındak bu
artış, emekç ler n b r kısmını durmadan “serbest hale get ren” bas t b r
süreçle, üret mdek artışa oranla çalıştırılan emekç sayısını azaltan
yöntemlerle gerçekleşt r l r. Demek oluyor k , büyük sanay n bütün hareket
şekl , emekç nüfusun b r kısmını, sürekl olarak, şs z ya da yarı- şs z
nsanlar hal ne get rmeye dayanıyor. Ekonom pol t ğ n yüzeysell ğ ,
kend s n , sına devresel dalgalanmaların salt b r bel rt s olan kred
hacm ndek gen şleme ve daralmayı bunların neden olarak görmes yle de
ortaya koyar. Tıpkı [sayfa 650] bel rl b r hareketle fırlatılmış bulunan
gökc s mler n n da ma bunu y nelemeler g b , b r kez bu b r k m zleyen
gen şleme ve daralma hareket ç ne sokulan toplumsal üret m ç n de durum
aynıdır. Sonuçlar, sırası gel nce, neden hal n alırlar ve durmadan kend
koşullarını yen den üreten sürec n tümü çers ndek değ ş k olaylar, devresel
b r şekle bürünürler. Bu devresell k b r kez yerleşt m , n sp artı-nüfusun
yaratılmasını –yan sermayen n kend s n gen şletmes ç n gerekl olandan
fazla b r nüfusun meydana gelmes n – ekonom pol t ğ n kend s b le, büyük
sanay n zorunlu b r koşulu olarak görür.
Oxford’da Ekonom Pol t k Profesörü olup sonradan İng l z Sömürgeler
Bakanlığında çalışan H. Mer vale d yor k : “D yel m k , bunalımlardan b r s
sırasında ulus, bu fazla şç n n b rkaç yüzb n nden göç yoluyla kurtulma
çabasına düştü; sonuç ne olur? Emeğe olan lk talepte, b r açık le
karşılaşılacaktır. Yen den-üret m ne kadar hızlı olursa olsun, yet şk n şç
kaybının yer ne konulması b rkaç kuşak boyu alacaktır. Ş md b z m
fabr katörler m z n kârı, her şeyden önce, taleb n bol olduğu sırada bolluk
anından yararlanarak, şler n durgun olduğu zamanlarda uğranılacak kaybı
karşılama gücüne dayanıyor. Bu gücü onlara veren tek şey, mak ne le el
emeğ üzer ndek egemenl kler d r. Eller n n altında da ma hazır şç
bulunmalı, pazarın durumuna göre şler n bazan hızlandıracak, bazan da
yavaşlatacak güce sah p olmalıdırlar, aks takd rde, ülken n servet n n
dayandığı rekabet yarışındak üstünlükler n devam ett remezler.”1006
Malthus b le, bu aşırı nüfusu, dargörüşlülüğüne uygun olarak, şç nüfusunda
meydana gelen n sp fazlalık le değ l de, bu nüfustak mutlak aşırı
çoğalmayla açıklamakla b rl kte, büyük sanay ç n b r zorunluluk olarak
görmekted r. Şöyle d yor. “Başlıca geç m kaynakları sanay ve t caret olan
b r ülkedek emekç sınıf arasında, evl l k konusunda bas retl tutum ve
alışkanlıklar eğer fazla ler götürülecek olursa, bu ülke ç n zararlı olab l r.
... Nüfusun yapısı ve n tel ğ gereğ , şç ler arasındak b r artış, özel b r talep
sonucu, pazara, 16 ya da 18 yıl geçmeden get r lemez, oysa gel r n tasarruf
yoluyla sermayeye çevr lmes çok daha hızlı olab l r; emeğ n bakım ve
devamı ç n gerekl fon m ktarındak artış, b r ülkede, da ma, nüfus
artışından daha hızlı olab l r.”1007 Ekonom pol t k, böylece, [sayfa 651]
emekç ler n devamlı b r n sp artı-nüfus üret m n n, kap tal st b r k m ç n
zorunlu olduğunu gösterd kten sonra, ş md de yaşlı b r bak re kılığına
bürünerek “beau deal”1008* b r kap tal st n ağzından, kend yarattıkları ek
sermaye tarafından sokağa atılan fazlalıklara h taben şu sözler rahatlıkla
söyleyeb l r: – “Yaşamanız ç n gerekl sermayey artırmakla b z
fabr katörler, s z n ç n el m zden gelen yapıyoruz, s z de sayınızı geç m
araçlarına göre ayarlayarak, s zlere düşen yapmalısınız.”1009
Ne var k , kap tal st üret m, doğal nüfus artışının sağladığı kullanıma
hazır emek-gücü m ktarıyla asla yet nemez. O, rahatça at oynatab lmes ç n
bu doğal sınırların dışında yedek b r sanay ordusunun bulunmasını ster.
Bu noktaya kadar, değ şen sermayedek artış ya da azalışın, çalıştırılan
emekç sayısına sıkı sıkıya denk düştüğü varsayılmıştı.
Değ şen sermaye arttığı halde sermayen n komutası altındak emekç
sayısı aynı kalab l r ve hatta düşeb l r. B reysel emekç daha fazla emek
sağladığı ve bu nedenle ücret arttığı takd rde, emeğ n f yatının aynı kalması
ya da emek k tles ndek azalmadan daha yavaş düşme gğstermes ne karşın,
böyle b r durum ortaya çıkar. Bu durumda değ şen sermayedek artış, daha
fazla emeğ n gösterges olur, ama çalıştırılan daha fazla emekç n n gösterges
olmaz. G der aynı kalmak üzere, çok sayıda emekç yer ne, daha az sayıda
emekç den, bell m k-tarda emek sızdırmak her kap tal st n mutlaka
çıkarınadır. Çok emekç çalıştırılması hal nde, değ şmeyen sermaye
harcaması, harekete get r len emek k tles le orantılı olarak artar, oysa az
emekç çalıştırılması hal nde bu artış çok daha azdır. Üret m n boyutları ne
kadar gen ş olursa, bu dürtü o kadar kuvvetl olur. Bunun gücü, sermaye
b r k m le b rl kte artar.
Kap tal st üret m tarzı le emeğ n üretken gücündek gel şmen n –bunlar,
b r k m n hem neden ve hem de sonucudur– kap tal ste, aynı değ şen
sermaye yatırımı le, her b reysel emek-gücünü [sayfa 652] (gen şl k ya da
yoğunluk bakımından) daha büyük ölçüde sömürme yoluyla, daha fazla emeğ
harekete geç rme olanağını sağladığını görmüş bulunuyoruz, Ayrıca,
kap tal st n, g derek artan ölçüde hünerl şç yer ne daha az hünerl şç
koymak, olgun emek-gücü yer ne henüz olgunlaşmamış emek-gücü, erkek
yer ne kadın, yet şk n yer ne genç ya da çocuk çalıştırarak, aynı sermaye le
daha büyük emek-gücü k tles satınaldığını da görmüş bulunuyoruz.
Bu nedenle b r yandan, b r k mdek lerleme le, daha büyük b r değ şen
sermaye, daha fazla emekç çalıştırmaksızın daha fazla emeğ harekete
geç rmekte, öte yandan da, aynı büyüklükte b r değ şen sermaye, aynı emek-
gücü k tles le daha fazla emeğ harekete geç rmekte; ve ensonu, daha
yüksek emek-gücünün yer n , daha çok sayıda düşük emek-gücü almaktadır.
N sp artı-nüfus üret m ya da emekç ler serbest duruma get rme şlem ,
bu nedenle, b r k m n lerlemes yle b rl kte ortaya çıkan ve bu lerlemeyle
hız kazanan üret m sürec ndek tekn k devr mlerden daha büyük b r hızla
devam etmekted r. Üret m araçları, büyüklük ve etk güçler bakımından
artarken, daha az emekç çalıştırma araçları hal ne geld kler g b , bu durum,
b r de, emeğ n üretkenl ğ ndek artış oranında, sermayen n emek arzını,
emekç taleb nden daha büyük b r hızla yükseltmes gerçeğ yle değ ş kl ğe
uğratılır. B r yandan, şç sınıfının çalışan kes m n n aşırı-çalışması yedek
ordunun saflarını ş ş r rken, öte yandan da bu yedek ordunun rekabet yoluyla
çalışanlar üzer ndek artan baskısı, bunları, aşırı-çalışmaya boyuneğmek ve
sermayen n d ktası altına g rmek zorunda bırakır. İşç sınıfının b r kes m n n
aşırı-çalışmayla d ğer kes m zorunlu b r şs zl ğe mahküm etmes ve bunun
ters , b reysel kap tal stler zeng nleşt rmen n b r aracı hal n aldığı g b ,1010
aynı zamanda da, yedek sanay [sayfa 653] ordusu üret m n , toplumsal
b r k m n lerlemes ne uygun düşecek ölçüde hızlandırır. N sp artı-nüfusun
meydana gel ş nde, bu öğen n ne denl öneml olduğu, İng ltere örneğ nde
görülür. Emekten tasarruf konusunda bu ülken n sah p olduğu araçlar pek
büyüktür. Gene de, eğer yarın sabah, çalışma, aklauygun sınırlara nd r lse ve
bu, yaş le c ns yete göre şç sınıfının çeş tl kes mler ne orantılı olarak
dağıtılsa, mevcut şç nüfus, ulusal üret m bugünkü ölçüde yürütmeye
kes nl kle yetmezd . Ş md “üretken olmayan” büyük emekç çoğunluğunun,
“üretken” hale get r lmes zorunlu olurdu.
Bütünü le alındığında, genel ücret hareketler , tamamıyla, yedek sanay
ordusunun gen şleme ve daralmasıyla düzenlen r ve bu da, sına çevr m n
devresel değ şmeler ne uygun olarak meydana gel r. Ücret hareketler , bu
nedenle, şç nüfusun mutlak sayısındak değ şmeler le bel rlenmey p, şç
sınıfının faal ve yedek şç ordusu şekl nde bölünüşünü gösteren değ şen
oranlarla n sp artı-nüfus m ktarındak artış ve azalmayla, bazan em len,
bazan serbest bırakılan şç m ktarıyla bel rlen r. Emek arz ve taleb n ,
sermayen n b rb r n zleyen gen şleme ve daralmalarına, sermaye
gen şled ğ ç n bazan n sp olarak gereks nme-altı, sermaye daraldığı ç n
bazan da gereks nme-üstü g b gözüken emek pazarına göre düzenlemek
yer ne, sermaye hareket n , nüfustak mutlak değ şmelere bağlıymış g b
göstermek steyen ve b r k m n lerlemes yle b rb r n daha büyük b r hızla
zleyen düzens z dalgalanmalarla daha da karmaşık hale gelen on yıllık
dev rler ve devresel dalgalanmalarıyla büyük sanay ç n bu, gerçekten çok
güzel b r yasa olurdu. Ne var k , bu, yalnızca kt satçıların b r dogmasıdır.
Onlara göre ücretler, sermaye b r k m sonucu yüksel r. Yüksek ücretler,
çalışan nüfusu daha hızlı çalışmaya steklend r r ve bu durum, emek pazarı
çok dolu hale gelene ve dolayısıyla sermaye, emek arzına göre yeters z
kalana kadar sürer [sayfa 654] g der. Ücretler düşer ve ş md de madalyonun
ötek yüzü le karşı karşıya gel r z. Ücretler n düşmes sonucu şç nüfusu
yavaş yavaş azalır ve böylece sermaye bunlara göre yen den çoğalır, ya da
başkalarının yaptıkları açıklamaya göre, düşen ücretler ve buna karşılık
şç ler n sömürülmes ndek artış tekrar b r k m hızlandırır ve bu arada
düşük ücretler şç sınıfının çoğalmasını engeller. Sonra tekrar, emek arzının
talepten az olduğu zaman gel r, ücretler yüksel r ve bu böyle sürer g der.
Gel şm ş kap tal st üret m ç n ne nef s b r dev n m tarzı! Ücretlerdek
yükselme sonucu, gerçekten çalışmaya uygun olumlu b r nüfus artışı olmadan
önce, sına kampanyanın sonuçlandırılması, savaşın ver l p kazanılması ç n
gereken süre çoktan geç p g tm ş olacaktır.
1849 le 1859 yılları arasında İng ltere’n n tarım bölgeler nde hububat
f yatlarında b r düşmeyle b rl kte ücretlerde öneml olmayan b r yükselme
oldu. Örneğ n, W ltsh re’da haftalık ücretler 7 ş l nden 8’e, Dorsetsh re’da 7
ya da 8 ş l nden 9’a vb. yükseld . Bu, savaş talepler n n, dem ryollarının çok
gen ş ölçüde yayılmasının, fabr kaların, madenler n vb. neden olduğu,
tarımsal artı-nüfusta olağanüstü b r göçün sonucuydu. Ücretler ne kadar
düşük olursa, onların fade ett ğ yükselme ne kadar önems z de olsa, orantı
yüksekt r. Haftalık ücretler, d yel m 20 ş l nden 22 ş l ne yükselse, artış
yüzde 10’dur: ama bu, yalnızca 7 ş l n olup, 9 ş l ne yükselse, bu artış yüzde
28 4/7’d r, ve bu artış kulağa pek hoş gel r. Her yerde ç ftl k sah pler ,
homurdanmaya başlamışlar ve bu açlık-ücretler ne değ nen Londra
Econom st’ , c dd b r tavırla, “a general and substant al advance”1011*
d yerek çocukça laflar etm şt .1012 Pek ş md ç ftl k sah pler ne
yapmışlardı? Dogmat k kt satçı kafaların söyled kler g b , tarım
emekç ler n n, bu parlak ödül sonucu ücretler tekrar düşsün d ye sayıca
artmalarını ve çoğalmalarını mı beklemel yd ler? Daha fazla mak ne
kullanmaya başladılar ve b r anda tarım şç ler , ç ftç ler n gözünü b le
doyuracak kadar yen den çoğaldılar. Ş md önces ne göre tarıma “daha fazla”
sermaye, daha üretken şek lde yatırılmıştı. Bununla b rl kte, emeğe olan
talep, yalnızca n sp değ l, mutlak olarak da azalmıştı.
Yukarda sözü ed len ekonom k masal, genel ücret hareketler n [sayfa 655]
ya da şç sınıfı arasındak –yan toplam emek-gücü le toplam toplumsal
sermaye arasındak – oranı düzenleyen yasalar le, şç nüfusu çeş tl üret m
alanlarına dağıtan yasaları b rb r ne karıştırmaktadır. Örneğ n, uygun g den
koşullar neden yle, eğer bell b r üret m alanında b r k m özel b r canlılık
göster r ve bu alandak kâr, ortalama kârdan yüksek olursa, ek sermayey
buraşa çeker ve emeğe olan talep arttığı ç n ücretler de yüksel r. Yüksek
ücretler, daha elver şl alana daha büyük b r şç nüfusu çeker ve bu durum,
burası emek-gücü le doyana kadar devam eder; ücretler ensonu tekrar
ortalama düzeye düşer ve eğer şç akını çok fazla se bu düzey n altına b le
ner. Bu durumda, sözkonusu sanay dalına emekç göçü durmakla kalmaz,
bunların yerleşmes de sağlanır. İşte, ekonom pol t kç ler, burada,
ücretlerdek artışla b rl kte emekç sayısındak mutlak artışın, emekç
sayısındak bu mutlak artışla ücretler n azalışına bakarak bunun n ç n n ve
neden n gördükler n sanırlar. Ama aslında onun gördüğü, yalnızca, bell b r
üret m alanındak emek pazarının yerel dalgalanmalarıdır – o, yalnızca,
sermayen n değ şen gereks nmeler ne göre şç nüfusunun farklı yatırım
alanlarına bölünmeler olayını görmekted r.
Yedek sanay ordusu, duraklama ve ortalama gönenç dönemler nde faal
emek-ordusunu baskı altında tutar, aşırı-üret m ve coşkunluk dönemler nde
bu faal ordunun stekler n d zg nler. İşte bu nedenle, n sp artı-nüfus, emeğ n
arz ve talep yasasının üzer nde döndüğü eksend r. N sp artı-nüfus, bu
yasanm geçerl k alanını, sermayen n sömürü ve egemenl k faal yetler ne
mutlak şek lde uyan sınırlar çers nde tutar.
Burada, ekonom k savunucuların büyük y ğ tl kler nden b r tanes ne
yen den değ nmen n yer gelm ş bulunuyor. Yen mak neler n kullanılmaya
başlaması ya da esk ler n gen şlet lmes üzer ne değ şen sermayen n b r
kısmının değ şmeyene çevr lmes n , sermayey “bağlayan” ve böylece
emekç ler “açıkta bırakan” bu olayı, ekonom k savunucuların tamamen ters
b r şek lde, sermayen n, emekç ler ç n “serbest bırakılması” şekl nde
yorumladıkları anımsanacaktır. Bu sonuncuların yüzsüzlükler ancak ş md
tamamıyla anlaşılab l r. Serbest bırakılan emekç ler, mak nen n yolverd ğ
emekç ler değ ld r; bunların gelecekte yer n alacak olan yet şen kuşaklar le,
sanay n esk temel üzer ndek normal gel şmes yle rahatça emeb leceğ ek
emekç ler de serbest hale [sayfa 656] gelm şlerd r. Ş md şte bunların heps
“serbest hale get r lm şt r” ve kend s ne ş arayan her yen sermaye, bunlara
rahatça elatab l r. Eğer bu sermaye, pazardan mak nen n buraya attığı kadar
emekç çekmeye yeterl se, bu emekç ler ya da başkalarını çekm ş
olmasının genel emek taleb üzer ndek etk s sıfır olacaktır. Yok eğer daha
az sayıda emekç y çalıştırab lecekse, fazla emekç m ktarı artar; daha büyük
sayıda emekç kullanırsa, emeğe olan genel talep, bu “serbest bırakılanların”
üzer nde kullanılan fazlalık ölçüsünde artar. Yatırım peş nde olan ek
sermayen n, genel emek taleb nde b r başka durumda yaratab leceğ canlılık,
bu yüzden, mak ne neden yle şler nden ed len emekç ler ölçüsünde etk s z
hale get r lm ş olur. Demek k , kap tal st üret m mekan zması şler öyle
ayarlıyor k , sermayedek mutlak artışla b rl kte, emeğe olan genel talepte
aynı ölçüde b r artış olmuyor. Ve kend ler n yedek sanay ordusuna sürgün
eden geç ş dönem boyunca şler nden ed len emekç ler n, sefalet, ıstırap ve
belk de ölümler karşısında bu savunucuların telaf ded kler şey, şte budur!
Ne emeğe olan talep, sermaye artışıyla eşdeğerd r, ne de emek arzı, şç
sınıfının artmasıyla eşdeğerd r. Ortada, k bağımsız kuvvet n b rb r
üzer ndek etk s d ye b r durum yoktur. Les dés sont p pés.1013* Sermaye
aynı anda, k yanlı çalışmaktadır. Sermaye b r k m , b r yandan emek
taleb n artırırken, öte yandan emekç ler “serbest hale get rerek” emek arzını
da artırmakta ve gene bu arada şs zler n baskısı, çalışanları daha fazla emek
harcamaya zorlamakta ve bu nedenle de emek arzını b r ölçüde emekç
arzından bağımsız hale get rmekted r. Emek arzı ve taleb yasasının bu esas
üzer nde şlemes sermayen n tahakkümünü tamamlamaktadır. İşte bunun ç n,
emekç ler, daha fazla çalıştıkları, başkaları ç n daha fazla servet ürett kler
ve emekler n n üretken güçler n n artması ölçüsünde, sermayen n kend s n
gen şletmes ne araçlık eden görevler n n kend ler ç n g tg de daha asılsız
ve güven lmez b r durum almasının sırrını öğren r öğrenmez; aralarındak
rekabet n yoğunluk dereces n n tamamıyla n sp artı-nüfusun baskısından ler
geld ğ n anlar anlamaz; ve, kap tal st üret m le lg l bu doğal yasanın kend
sınıfları üzer ndek yıkıcı etk ler n ortadan kaldırmak ya da azaltmak ç n,
çalışanlarla şs z kalanlar arasında düzenl b r [sayfa 657] şb rl ğ kurmak
üzere şç send kaları ve benzer yollara başvurur vurmaz, sermaye le,
kend s ne dalkavukluk eden ekonom pol t k, “ebed ” ve sözde “kutsal” arz
ve talep yasası ç ğnen yor d ye feryadı basar. Çalışanlar le şs zler
arasındak her yakınlaşma, bu yasanın “uyumlu” çalışmasını bozar. Ama öte
yandan da, d yel m sömürgelerdek g b ters koşullar, b r yedek sanay
ordusunun yaratılmasını engelleyerek, şç sınıfının kap tal st sınıfa mutlak
bağımlılığını gerçekleşt rmey nce, bu kez de, sermaye, mahut Sancho
Panza’sı le omuzomuza, “kutsal” arz ve talep yasasına karşı ayaklanır ve
bunun kend s ne ters düşen şley ş n , zorla ve devlet n de şe karışmasıyla
değ şt rmeye kalkışır.

DÖRDÜNCÜ KESİM. – NİSPİ ARTI-NÜFUSUN FARKLI


BİÇİMLERİ. GENEL KAPİTALİST BİRİKİM YASASI

N sp artı-nüfus, olası her b ç mde vardır. Her emekç , ancak burada, yarı
ya da tam şs z olduğu zaman yer alır. Sına çevr m n değ şen evreler n n
zorladığı, bunalım sırasında, had, durgun zamanlarda tekrar kron k b r durum
alan büyük devresel b ç mler d kkate alınmazsa – da ma üç b ç m vardır:
akıcı, saklı ve durgun.
Büyük sanay merkezler nde –fabr kalarda, manüfaktürlerde, dem r
döküm yerler nde, madenlerde vb.– emekç ler üret m n boyutlarına göre
da ma azalan oranda olmakla b rl kte, bütünüyle alındığında çalışanların
sayıları artacak şek lde büyük k tleler hal nde bazan şten uzaklaştırılır,
bazan da şe alınır. Burada artı-nüfus akıcı b ç mded r.
Mak nen n b r etmen olarak g rd ğ ya da yalnızca modern şbölümünün
uygalandığı bütün büyük şyerler nde olduğu g b , gerçek anlamıyla
fabr kalarda, olgunluk yaşına gel nceye kadar çok sayıda erkek çocuk
çalıştırılır. Bu yaşa ulaşır ulaşmaz, bunların ancak pek azı, aynı sanay
kollarında ş bulmaya devam eder, çoğunluğu se düzenl şek lde şten
çıkarılır. Bu çoğunluk, akıcı artı-nüfusun b r öğes n oluşturur ve
büyüklükler , bu sanay kollarının boyutlarına göre artar. Bunların b r kısmı,
aslında, sermayen n peş ne düşerek dış ülkelere göç eder. Bunun
sonuçlarından b r , İng ltere’de olduğu g b , kadın nüfusun erkek nüfustan
daha hızlı artmasıdır. Emekç sayısındak doğal artışın, sermaye b r k m r n
gereks nmeler n karşılamamakla [sayfa 658] b rl kte, gene de bundan fazla
olması çel şk s , sermayen n kend hareket n n özünde yatan b r çel şk d r.
Sermaye da ma çok sayıda genç emekç , az sayıda yet şk n emekç ster. Bu
çel şk , şbölümünün kend ler n bell b r sanay koluna bağlaması neden yle,
b nlerce şç , şs z durumdayken, şç kıtlığından ş kayet ed ld ğ zamank
kadar göze batıcı değ ld r.1014
Ayrıca, emek-gücünün sermaye tarafından tüket lmes o kadar hızlıdır k ,
emekç , yaşamının daha yarısında ken aşağı yukarı bütün ömrünü tüketm ş
g b d r. Bu emekç , ya fazlalıkların arasına katılır, ya da ıskalanın üst
basamağından alt basamağına nd r l r. En kısa ömre, büyük sanay şç ler
arasında raslıyoruz. Manchester Sağlık Müdürü Dr. Lee şöyle d yor:
“Manchester’de üst orta-sınıfta ... ortalama nsan ömrü 38, oysa şç
sınıfında aynı ortalama 17’d r; bu sayılar, L verpool ç n, 35’e karşı 15’t r.
Bundan da hal -vakt yer nde olan sınıfların nsanlarına, daha az gözde
yurttaşların kısmet ne düşene oranla k katı ömür bağışlandığı
anlaşılıyor.”1015 Bu durumu doğrulamak ç n, proletaryanın bu kes m ndek
mutlak artışın, b reyler n hızla tüket lmes ne karşın, bunların sayılarını
artıracak koşullar altında olması gerek r. Yan , şç kuşaklarının hızla
yen lenmeler gerek r (ve bu yasa, nüfusun ötek sınıfları ç n geçerl
değ ld r). Bu toplumsal gereks nme, büyük sanay şç ler n n, ç nde
yaşadıkları koşulların zorunlu b r sonucu olan erken evlenmeler ve
çocukların sömürülmeler n n, bunların üret lmeler n kârlı b r ş hal ne
get rmes yle karşılanır.
Kap tal st üret m, tarım alanına elatar atmaz ve bu alanı ele geç rd ğ
ölçüde, tarımda kullanılan sermaye b r k m lerlemekle b rl kte, tarım
emekç s ne duyulan talep mutlak olarak azalır ve bu ger tme olayı tarım-
dışı alanlarda olduğu g b daha büyük b r çek mle telaf ed lemez. Tarımsal
nüfusun b r kısmı şte bunun ç n sürekl olarak kent ya da manüfaktür
proletaryasına dönüşme noktasında ve bu dönüşüm ç n uygun koşulları
bekler durumdadır. (Burada manüfaktür, her türlü tarım-dışı [sayfa 659] sanay
anlamında kullanılmıştır.)1016 Bu n sp artı-nüfus kaynağı böylece devamlı
akış hal nded r. Ama, kentlere doğru olan bu sürekl akış, kırsal bölgen n
kend s nde da m b r saklı artı-nüfus bulunmasını gerekl kılar ve bu artı-
nüfusun büyüklüğü ancak akış kanalları olağanüstü gen şl ğe ulaştığı zaman
bell olur. Tarım emekç s n n ücret , bu nedenle, asgar ye nd rgenm ş
durumdadır ve b r ayağı da ma sefalet batağına saplanmış halded r.
N sp artı-nüfusun üçüncü kategor s , durgun artı-nüfus, faal emek-
ordusunun b r kes m n oluşturmakla b rl kte, b r şte çalışmaları son derece
düzens zl k göster r. Böylece, sermayeye, her an elaltında bulunan b t p
tükenmez b r emek-gücü deposu sağlar. Yaşam koşulları, şç sınıfının
ortalama normal düzey n n altına düşer ve bu durum, onu, derhal, özel
kap tal st sömürü kollarının gen ş tabanı hal ne get r r. Azam çalışma süres
ve asgar ücret, bunların ayırded c özell ğ d r. Bunların başlıca şekl n , “ev
sanay ” başlığı altında görmüştük. Durgun artı-nüfus, büyük sanay le
tarımdan ve, özell kle, elzanaatının yer n manüfaktüre, manüfaktürün
mak neye bıraktığı, çökmekte olan sanay kollarından gelen, fazlalık
hal ndek kuvvetlerle beslen r. B r k m n hızı ve gen şl ğ le b rl kte artı-
nüfusun meydana gel ş hızlandığı ç n, bu artı-nüfus da büyür. Ama aynı
zamanda, şç sınıfının genel artışında d ğer öğelere göre daha büyük b r
orana sah p olduğu ç n, bu sınıf ç nde kend kend n üreten ve sürdüren b r
öğe oluşturur. Gerçekten de, yalnız doğum ve ölümler n sayıları değ l,
a leler n mutlak büyüklükler de ücretler n yüksekl ğ ve dolayısıyla farklı
emekç kategor ler n n kullanab lecekler geç m araçları m ktarıyla ters
orantılıdır. Kap tal st toplumun bu yasası, yabanıllara ve hatta uygar
sömürgec lere b le saçma geleb l r. Bu yasa, nsanın aklına, b reysel olarak
zayıf ve sürekl zlen p avlanan hayvanların sınırsız şek lde üremeler n
get r yor.1017 [sayfa 660]
N sp artı-nüfusun en d ptek tortusu, ensonu, sefalet alanında bulunur.
Serser ler, suçlular, orospular, tek sözcükle “tehl kel ” sınıflar dışında, bu
toplum katı, üç kategor y kapsar, önce, çalışab lecek durumda olanlar. Her
bunalımda yoksulların sayısının arttığını ve ş alanındak her canlanma le
bunların da azaldığını görmek ç n İng ltere’dek yoksul stat st kler ne b r
gözatmak yeterl d r. İk nc s , yet m ve öksüz çocuklarla fak r fukara
çocuklardır. Bunlar, yedek sanay ordusunun adayları olup, örneğ n 1860
gönenç dönemler ndek g b hızla ve çok sayıda faal emek-ordusuna
katılırlar. Üçüncüsü, ahlak düşkünler , zavallılar, çalışamayacak durumda
olanlar, şbölümü neden yle uyum yeteneğ nden yoksun kalmış çares zler;
normal emekç yaşını aşan k mseler; sayıları tehl kel mak neler, madenler,
k myasal şler vb. le artan sanay kurbanları, sakatlar, sayrılılar, dullar.
Yoksulluk, faal emek-ordusunun hastanes , yedek sanay ordusunun safrasıdır.
Sefalet, n sp artı-nüfusla b rl kte ürer ve b r d ğer n n zorunlu koşuludur;
artı-nüfusun yanısıra yoksulluk, kap tal st üret m n ve zeng nl k artışının b r
koşulunu oluşturur. Bunlar, kap tal st üret m n faux fra s’s 1018* arasında yer
alırsa da, sermaye, bunun büyük kısmını, kend omuzlarından kaldırıp, şç
sınıfı le alt orta-sınıfın omuzlarına yüklemen n yolunu çok y b l r.
Toplumsal servet, şleyen sermaye, bu sermayen n büyüme ölçüsü le
hızı, ve dolayısıyla, proletaryanın mutlak k tles ve emeğ n üretkenl ğ ne
kadar büyük olursa, yedek sanay ordusu da o kadar büyük olur. Sermayen n
gen şleme gücü le, emr ndek emek-gücünün gel şmes de aynı nedene
bağlıdır. Bunun ç n, yedek sanay ordusunun n sp büyüklüğü, servet n
potans yel enerj s le b rl kte artar. Ama bu yedek ordunun faal orduya oranı
ne kadar büyükse, sefalet , çalışma sırasında katlandığı ıstırapla ters orantılı
olan toplam artı-nüfusun k tles de o kadar büyük olur. Ensonu, şç sınıfının
düşkünler tabakası le yedek sanay ordusu ne kadar yoğun olursa, resm
yoksulluk da o kadar yaygın olur. Bu, kap tal st b r k m n mutlak genel
yasasıdır. D ğer bütün yasalar g b , bu da, şley ş sırasında çeş tl koşullar
le [sayfa 661] değ ş kl ğe uğrarsa da, bunların ncelenmes b z burada
lg lend rmemekted r.
Emekç lere, sayılarını sermayen n gerekler ne uydurmalarını öğütleyen
ekonom k b lgel ğ n budalalığı böylece ortaya çıkmış oluyor. Kap tal st
üret m ve b r k m mekan zması, bu ayarlamayı sürekl etk ler. Bu uymanın lk
durağı, n sp artı-nüfusun ya da yedek sanay ordusunun yaratılması, son
durağı, faal sanay ordusunda g tt kçe gen şleyen b r tabakanın sefalet ve
yoksulluğun b r safra hal nde çoğalmasıdır.
Toplumsal emeğ n üretkenl ğ ndek lerleme sayes nde g tg de artan
ölçüde üret m araçlarının, g tg de azalan nsan gücü harcamasıyla harekete
get r lmes yasas –emekç n n üret m araçlarını değ l, üret m araçlarının
emekç y çalıştırdığı–, kap tal st b r toplumda, tam ters ne döner ve şöyle
fade ed l r: emeğ n üretkenl ğ ne kadar yüksel rse, emekc n n st hdam
araçları üzer ndek baskısı o kadar büyür ve dolayısıyla varoluş koşulları,
yan başkalarının servet n ya da sermayen n gen şlemes n artırmak ç n
kend emek-güçler n satab lme durumları o derece düzens z ve güven lmez
duruma gel r. Böylece, üret m araçlarıyla emeğ n üretken gücünün, üretken
nüfustan daha hızlı b r şek lde artması gerçeğ , kap tal st b r görüşle tam
ters ne fade ed lerek, emekç nüfusun, sermayen n kend gen şleme
gereks nmeler n karşılamak ç n çalıştırılab leceğ nden daha büyük b r hızla
arttığı şekl n alır.
N sp artı-değer üret m n ncelerken Dördüncü Kısımda görmüş
olduğumuz g b , kap tal st s stemde emeğ n üretkenl ğ n n yükselt lmes ç n
kullanılan bütün yöntemler, b reysel emekç n n aleyh ne kullanılıyordu;
üret m gel şt rme araçlarının heps , üret c ler üzer nde egemenl k kurulması
ve sömürülmes araçlanna dönüşüyordu; bunlar, emekç y , b r parça nsan
hal ne get r yor, onu mak nen n b r parçası düzey ne nd r yor, yaptığı ş n
bütün sev ml l ğ n yokederek nefret ed len b r ez yet hal ne sokuyordu;
b l m n bağımsız b r güç olarak sürece katılması ölçüsünde şç y , emek-
sürec n n entelektüel yetenekler nden uzaklaştırıyor; çalışma koşullarını
bozuyor, emek-sürec sırasında nefret ed lecek b r despotluğa boyuneğmek
durumunda bırakıyor; tüm yaşamını yalnızca çalışma yaşamı şekl ne sokuyor
ve karısıyla çocuklarını, sermaye, Juggernaut’un çarkları arasına
sürüklüyordu. Ne var k , bütün artı-değer üret m yöntemler , aynı [sayfa 662]
zamanda, b r k m yöntemler d r; ve b r k mdek her gen şleme, bu
yöntemler n gel şmes ç n b r araç hal ne gel r. Bundan da şu sonuç çıkar k ,
sermaye b r k m oranında, aldığı ücret, ster yüksek ster düşük olsun,
emekç n n yazgısı daha da beter olacaktır. Ensonu, n sp artı-nüfusu ya da
yedek sanay ordusunu, b r k m n büyüklüğü ve hızı le da ma dengel
durumda tutan yasa, emekç y , sermayeye, Vulcan’ın Prometheus’u kayalara
mıhlamasından daha sağlam olarak perç nler. Sermaye b r k m ne tekabül
eden b r sefalet b r k m yaratır. Bu yüzden, b r kutupta servet b r k m , d ğer
kutupta, yan kend emeğ n n ürününü sermaye şekl nde üreten sınıfın
tarafında, sefalet n, yorgunluk ve bezg nl ğ n, kölel ğ n, b l s zl ğ n,
zal ml ğ n, aklı yozlaşmanın b r k m le aynı anda olur.
Kap tal st b r k m n uzlaşmaz karşıt n tel ğ ,1019 kap tal zm-önces üret m
tarzlarına a t olup b r ölçüde benzerl k gösteren, ama temelde farklı olgularla
karıştırılmakla b rl kte ekonom pol t kç ler tarafından çeş tl şek llerde
fade ed lm şt r.
18. yüzyılın büyük kt satçı yazarlarından b r s Vened kl keş ş Ortes,
kap tal st üret mdek bu uzlaşmaz karşıtlığı, toplumsal servet n genel doğal
yasası g b görmekted r. “B r ulusun ekonom s nde y l kler le kötülükler
da ma b rb r n dengeler ( l bene ed l male econom co n una naz one
sempre all’ stessa m sura): bazılarının servet ndek bolluk, da ma,
d ğerler n n servet ndek yokluğu eş tt r (la cop a de ben n alcun sempre
eguale alla mancanza d ess n altr ): az sayıda nsanın büyük servetler
da ma d ğer b rçok nsanın, yaşamak ç n en zorunlu şeylerden mutlak
yoksunluğu le b raradadır. B r ulusun zeng nl ğ [sayfa 663] nüfusuna, sefalet
zeng nl ğ ne uygun olur. Bazılarının çalışkanlığı d ğerler n tembell ğe zorlar.
Yoksul le tembel, zeng n le çalışkanın zorunlu sonucudur.” vb..1020
Ortes’den aşağı yukarı on yıl sonra, İng l z k l ses rah pler nden Townsend,
sefalet , zeng nl ğ n zorunlu koşulu d ye, zal m b r b ç mde göklere
çıkarmıştır. “[Emeğe] yasal baskı, b r yığın zahmet, ş ddet ve gürültüyü de
b rl kte get r r. ... Oysa açlık, yalnız barısçı, sess z ve sonu gelmeyen b r
baskı olmakla kalmaz, gayret ve çalışmanın en doğal dürtüsü olarak, en
güçlü çabayı davet eder.” Bu durumda her şey, açlığı, şç sınıfı arasında
yaygın ve sürekl hale get rmeye bağlı oluyordu ve Townsend’e göre, bunu
da, özell kle yoksullar arasında faal olan nüfus lkes sağlıyordu. “Öyle
görünüyor k , yoksulların b r ölçüde bas rets z olması” (yan , ağızlarında b r
gümüş kaşık olmaksızın doğacak kadar bas rets z olmaları) “ve toplumda en
aşağılık, en p s ve en bayağı şler n yapılab lmes ç n da ma bazı k mseler n
bulunmaları b r doğa yasasıdır. Böylece nsan mutluluğunun haz nes çok
daha artar, daha hassas ve nce yaratılışlı olanlar, yalnız, sıkıcı şlerden
kurtulmakla kalmazlar ... aynı zamanda, çeş tl yetenekler ne uygun düşen
uğraşları yer ne get rmek ç n bütünüyle serbest kalırlar ... o” (yan , Yoksul
Yasası), “Tanrı le doğanın yeryüzünde kurduğu s stem n, uyum ve.
güzell ğ n , s metr s n ve düzen n yıkma eğ l m n , göster yör.”1021
Vened kl keş ş n, sefalet sonsuzlaştıran önüne geç lmez yazgıda, hır st yan
hayırseverl ğ n n, evlenmeme yem n n n, manastırların ve kutsal evler n
ra son d’être’ n 1022* bulması g b , tahs satlı protestan papazı da, bunda,
yoksullara b r avuç kamu yardımı [sayfa 664] yapılmasını öngören yasalara
saldırmanın bahanes n bulmaktadır.
“Toplumsal servettek lerleme” d yor Storch, “en sıkıcı, en bayağı ve
ğrenç şler yapan, tek sözcükle hayatta hoşa g tmeyen ve aşağılatıcı ne
varsa omuzlarına yüklenen ve böylece d ğer sınıflara boş zaman, huzur ve
alışılagelen” (c’est bon!)1023** “karakter yücel ğ sağlayan bu yararlı sınıfı
yaratır.”1024 Bundan sonra Storch, kend s ne, yığınların sefalet ve
soysuzlaşması le bu kap tal st uygarlığın barbarlığa göre ne üstünlüğü var?
d ye sorar. Buna tek b r karşılık bulur: güven!
S smond de, “sanay le b l m n lerlemes sayes nde”, d yor, “bütün
emekç ler, her gün, tüket leb leceğ nden fazlasını üreteb l yor. Ama eğer,
emeğ le ürett ğ bu servet kend tüket m ne bırakılırsa, bu, onu ş ç n daha
az uygun b r hale get r r.” Ona göre, “İnsanlar” (yan , şç -olmayanlar), “eğer
şç ler g b sürekl ve ağır b r çalışma karşılığında satınalmak zorunda
kalsalardı, her türlü art st k yaratılar ve fabr katörler n b z m ç n
sağladıkları bütün zevklerden vazgeçmey yeğ tutab l rlerd .. ... Bugün artık
harcanan çaba, bunun ödülünden ayrılmış bulunuyor; önce çalışan, daha
sonra d nlenen, aynı adam olmuyor; ama b r s çalıştığı ç n d ğer
d nleneb l yor. ... O halde, emeğ n üretken gücündek sınırsız artış, ancak,
aylak zeng nler n lüks ve zevkler n artırmaktan başka b r sonuç
veremez.”1025
Ensonu, ağırkanlı burjuva doktr nc s Destutt de Tracy de, şu zal mce
sözler yumurtluyor: “Yoksul uluslarda halk rahattır, zeng n uluslarda se
genell kle yoksuldur.”1026

BEŞİNCİ KESİM. – GENEL KAPİTALİST BİRİKİM


YASASININ ÖRNEKLENDİRİLMESİ

(a) 1846-1866 Arasında İng ltere

Kap tal st b r k m n ncelenmes ç n modern toplumda h ç b r dönem son


20 yıllık dönem kadar uygun değ ld r. Bu dönem, sank Fortunatus’un1027*
haz nes n bulmuş g b d r. Bütün ülkeler [sayfa 665] arasında İng ltere gene
klas k örneğ vermekted r; çünkü, dünya pazarında ön sırayı tutmakta,
kap tal st üret m yalnız burada tam olarak gel şm ş bulunmakta ve ensonu,
1846’dan ber süregelen serbest t caret n mutluluk dönem n n başlamasıyla,
vülger ekonom son sığınağından da kovulmuş bulunmaktadır. Üret mdek
dev lerleme –bunda da son y rm yıllık dönem, lk n gen ş ölçüde
aşmaktadır– Dördüncü Bölümde yeter nce şlenm şt .
Son yarım yüzyılda İng ltere nüfusundak mutlak artış çok büyük olmakla
b rl kte, resm nüfus sayımından alınan aşağıdak tablonun da gösterd ğ g b ,
nüfustak n sp artış ya da artış oranı devamlı olarak düşmüştür.

İNGİLTERE İLE GALLER ÜLKESİNDE,


ONAR YILLIK ARAYLA YÜZDE OLARAK NÜFUS ARTIŞI
1811-1821 %1.533
1821-1831 %1.446
1831-1841 %1.326
1841-1851 %1.216
1851-1861 %1.141

Ş md de buna karşılık zeng nl ktek artışı görel m. Burada en güven l r


dayanak, gel r verg s ne g ren, kârın, toprak rantının vb. hareket d r. Büyük
Br tanya’da 1853 le 1864 yılları arasında gel r verg s ne tâb kârlardak
artış (ç ftl kler le d ğer bazı kategor ler alınmamıştır), %50,47’ye ya da
yıllık ortalama olarak %4,58’e ulaşmıştır;1028 aynı dönemde nüfustak artış
se aşağı yukarı %12’d r. Verg ye tâb toprak rantındak artış (evler,
dem ryolları, madenler, dalyanlar vb. dah l) 1853 le 1864 yılları arasında
%38’e ya da yıllık olarak %35/12’ye ulaşır. Burada, aşağıdak kategor ler en
büyük artışı göstermekted r.

1864 YILINDA 1853’E ORANLA YILLIK GELİR FAZLASI6


B nalar %38.60 %3.50
Taşocakları %84.76 %7.70
Madenler %68.8.5 %6.26
Dem rhaneler %39.92 %3.63
Balıkhaneler %57.37 %5.21
Gazhaneler %126.02 %11.45
Dem ryolları %83.29 %7.57

Eğer 1853-1864 dönem n n b rb r n zleyen her dört yılını b rb rler yle


karşılaştırırsak, gel rlerdek artış oranının devamlı [sayfa 666] yükseld ğ n
görürüz. Örneğ n, bu oran, kârdan gelen gel rler ç n 1853-1857 dönem nde
yılda %1,73; 1857-1861 dönem nde yılda %2,74 ve 1861-64 dönem nde
yılda %9,30’dur. B rleş k Krallık’ta, gel r verg s ne tâb gel rler n toplamı,
1856 yılında, 307.068.898 sterl n; 1859 yılında 328.127.416 sterl n; 1862
yılında 351.745.241 sterl n; 1863 yılında 359.142.897 sterl n; 1864 yılında
362.462.279 sterl n; 1865 yılında 385.530.020 sterl nd r.1029
Sermaye b r k m , aynı zamanda, sermaye yoğunlaşmasını ve
merkez leşmes n de b rl kte get r yordu. İng ltere ç n resm tarım
stat st kler olmamakla b rl kte (bunlar İrlanda ç n vardı), 10 kontlukta
bunlar gönüllü olarak ver lm şt r. Bunlara göre, 1851-1861 dönem nde 100
acre’dan küçük ç ftl k sayısı 31.583’ten 26.567’ye nm şt , yan böylece
5.016 tanes daha gen ş ç ftl klere katılmıştı.1030 1815-1825 arasında, veraset
verg s ne tâb , 1.000.000 sterl n aşan taşınab l r mal yok-tu; oysa 1825-
1855 arasında 8 tane, 1855’ten 1859 Haz ran ayına kadar, yan 4,5 yılda 4
tane böyle taşınab l r mal görülmüştü.1031 Bununla b rl kte bu merkez leşme,
en y şek lde, 1864 ve 1865 yıllarında, Gel r Verg s D Cetvel n n (ç ftl kler
vb. har ç, kârlar) kısa b r tahl l nden anlaşılab l r. Ba kaynaktan gelen
gel rler n ancak 60 sterl nden yukarı olanlarının gel r verg s ne tâb olduğunu
önceden bel rtel m. 1864 yılında, İng ltere, Galler ve İskoçya’da verg ye tâb
gel rler, 95.844.222 sterl ne, 1865’te 105.435.787 sterl ne ulaşıyordu.1032
23.891.009 k ş l k nüfusun 1864 yılında verg lend r len nsan sayısı 308.416;
1865 yılında se 24.127.003 nüfustan 332.431 k ş d . Aşağıdak tablo bu
gel rler n k yıllık dağılımını göster yor:

5 N san 1864’te Sona Eren Yıl5 N san 1865’te Sona Eren Yıl
Kâr Gel rler Kş Kâr Gel rler Kş
£ £
Toplam gel r: 95.844.222 308.416 105.435.787 332.431
Toplam gel r: 57.028.290 22.334 64.554.297 24.075
Toplam gel r: 36.415.225 3.619 42.535.576 4.021
Toplam gel r: 22.809.781 822 27.555.313 973
Toplam gel r: 8.744.762 91 11.077.238 107

B rleş k Krallık’ta, 1855 yılında, 16.113.267 sterl n değer nde


61.453.079 ton kömür üret lm şt ; bu sayılar 1864 yılında, 92.787.873 [sayfa
667] ton ve 23.197.968 sterl nd r. 1855 yılında, 8.045.385 sterl n değer nde
3.218.154 ton p k dem r üret lm şt ; bu sayılar, 1864 yılında, 4.767.951 ton
ve 11.919.877 sterl nd r. 1854 yılında, B rleş k Krallık’ta, şleyen dem ryolu
uzunluğu 8.054 m ld , ödenm ş sermaye 286.068.794 sterl n, 1864 yılında
uzunluk 12.789 m l, ödenm ş sermaye 425.719.613 sterl n. 1854 yılında
B rleş k Krallık’ın thalat ve hracat toplamı 268.210.145 sterl n; 1865
yılında, 489.923.285 sterl nd . Aşağıdak tablo hracat hareket n
göstermekted r:

1847.......... 58.842.377 £ 1860..........135.842.817 £


1849.......... 63.596.052 £ 1865..........165.862.402 £
18567.......... 115.826.948 £1866.......... 188.917.563 £

Bu b rkaç örnekten sonra, İng l z Genel Sayım yetk l s n n attığı şu zafer


çığlığının neden anlaşılır: “Nüfus hızla artmakla b rl kte, sanay le
servettek lerlemeye ayak uyduramamıştır.”1033 Ş md de, bu sanay de
doğrudan çalışanlara, bu servet n yaratıcılanna, şç sınıfına b r gözatalım.
“Bu ülken n toplumsal durumunda en hüzün ver c görünüşlerden b r s ”
d yor Gladstone, “halkın tüket m gücündek b r azalmaya emekç sınıfın
yoksulluğu le sefalet nde b r artmaya karşın, aynı zamanda, üst sınıflarda
devamlı b r servet b r k m , sermayede sürekl b r artış olmaktad r.”1034 İşte
13 Şubat 1843 günü bu tatlı d ll bakan, Avam Kamarasında böyle d yordu.
Y rm yıl sonra, 16 N san 1863 [sayfa 668] tar h nde se, hazırladığı bütçey
sunarken şöyle konuşuyordu: “1842-1852 y lları arasında, ülken n
verg lend r leb len gel r yüzde 6 artmış bulunuyor. ... Oysa, 1853 le 1861
yılları arasındak 8 yıldak artış, 1853 esas alınarak, yüzde 20’d r! Bu
durum, nanılmayacak derecede şaşırtıcıdır. ... Bu başdöndürücü servet ve
kudret artışı ... tamamıyla mülk sah b sınıfa a tt r ... ama, genel tüket m
mallarının f yatlarını düşürdüğü ç n dolaylı yoldan emekç nüfusun da
yararınadır. B r yandan zeng nler daha da zeng nleş rken, yoksullar da daha
az yoksul hale gelmekted rler. Gene de ben, burada, aşırı yoksulluğun
azaldığını söyleyemem.”1035 Ne zavallı b r dönüş! İşç sınıfı, zeng n sınıflara
“başdöndürücü servet ve kudret artışını” sağlaması oranında “yoksul”ken
“daha az yoksul” kaldığına göre, bu sınıf, gene esk s g b yoksul kalıyor
demekt . Aşırı yoksulluk azalmadığına göre, aşırı zeng nl k arttığına göre, o
da artmış demekt r. Geç m araçları f yatının ucuzlamasına gel nce, resm
stat st kler, örneğ n Londra Yet mler Yurdunun hesapları, 1851-1853 dönem
le karşılaştırıldığında, 1860-1862 yılları arasındak üç yılda ortalama
olarak f yatlarda %20 b r artış olduğunu göstermekted r. Bunu zleyen üç
yılda, 1863-1865, et, tereyağı, süt, şeker, tuz, kömür ve b r yığın temel geç m
araçlarının f yatlarında, g tg de artan b r yükselme olmuştur.1036
Gladstone’un daha sonrak 7 N san 1864 tar hl bütçe konuşması, artı-değer
yapımındak lerleme ve “yoksullukla yoğrulmuş” halkın mutluluğu üzer ne
P ndar’a yakışır b r kas ded r. Önce, “sefalet n sınırına dayanmış”
k tlelerden, “ücretler n artmamış bulunduğu” şkollarından sözetmekte ve
sonunda, şç sınıfının mutluluğunu şu sözlerle özetlemekted r: “İnsan
yaşamının, onda-dokuzu, varolma savaşıdır.”1037 Gladstone g b resm [sayfa
669] düşüncelerle bağlı olmayan Profesör Fawcett açıkça lân ed yor:
“Ücretler n (son on yılda) sermaye artışıyla yükseld ğ n kuşkusuz
yadsıyacak değ l m, ama bu görünüştek yarar, gerekl tüket m maddeler n n
çoğunun pahalılaşması neden yle kaybolmuştur.” (O bunun, değerl
madenler n değer ndek düşmeden ler geld ğ ne nanır.) “... Zeng nler hızla
daha da zeng n oluyor, ama çalışan sınıfların durumunda gözle görülür b r
lerleme yoktur. ... Onlar” (emekç ler) “borçlandıkları esnafın neredeyse
köles durumuna düşüyorlar.”1038
”İşgünü” ve “mak ne” bölümler nde okur, İng l z şç sınıfının hang
koşullar altında, mülk yet sah b sınıflar ç n “başdöndürücü servet ve kudret
artışını” yarattığını görmüş bulunuyor. B z, burada, her şeyden önce,
emekç n n toplumsal şlev le lg lenm şt k. Ama, b r k m yasasını y ce
kavramak ç n şyer dışındak durumunun, beslenme ve barınma koşullarının
da ncelenmes gerek r. Bu k tabın sınırları, b z , burada her şeyden önce,
b raraya gel nce şç sınıfının çoğunluğunu oluşturan sanay proletaryası le
tarım emekç ler n n en düşük ücret alan kes m le lg lenmeye zorluyor.
Ama önce, resm yoksulluk ya da şç sınıfının varlık koşulunu (emek-
gücünü satma olanağını) y t ren ve ancak kamunun sağladığı sadakalarla
kıtıkıtına yaşayab len kes m üzer nde b r- k söz söyleyel m.
İng ltere’de”1039 resm l stelere göre yoksul sayısı 1855’te 851.369 k ş ;
1856’da 877.767; 1865’te 971.433. Pamuk kıtlığı sonucu bu sayı, 1863 ve
1864’te, 1.079.382’ye ve 1.014.978’e yükselm şt r. En ağır b ç mde
Londra’yı etk leyen 1866 bunalımı, dünya pazarının İskoçya krallığından
daha kalabalık bu merkez nde, yoksul sayısında 1865’e göre, 1866 yılında,
%19,5, 1864’e göre [sayfa 670] %24,4 b r artış gösterm ş ve bu artış, 1866’ya
göre 1867’n n lk aylarında daha da büyük olmuştur. Yoksullukla lg l
stat st kler n tahl l nde k nokta d kkate alınab l r. B r yandan, yoksul
sayısındak azalıp çoğalmalar, sına çevr m n devresel değ ş kl kler n
yansıtmaktadır. Öte yandan, sermaye b r k m , sınıf savaşımı ve dolayısıyla
şç -k ş n n sınıf b l nc n n gel şmes yle orantılı olarak yoksulluğun f l
büyüklüğü le lg l resm stat st kler g tg de daha yanıltıcı olmaktadır.
Orneğ n, son k y lda İng l z basınının (The T mes, Pall Mall Gazette vb.)
yoksullara karşı barbarca davranıldığı konusunda kopardıkları gürültü yen
b r şey değ ld r. F. Engels, daha 1844 yılında, aynı korkunç olayları ve
“sansasyon yazınının” gene aynı ve geç c yaygaralarını gözler önüne
serm şt . Son on yılda Londra’da “açlık neden yle ölümlerdek ” korkunç
artış, şç halkın şl klerde, bu sefalet n cezaevler nde katlandıkları kölel ğ n
artan dehşet n kuşkuya yer bırakmayacak şek lde tanıtlamaktadır.1040

(b) İng l z Sanay İşç Sınıfının


Çok Düşük Ücret Alan Tabakası

1862 pamuk kıtlığı sırasında, Dr. Sm th, Pr vy Counc l tarafından,


Lancash re ve Chesh re bölgeler nde felakete uğrayan şç ler n beslenme
koşulları konusunda b r araştırma yapmakla görevlend r lm şt . Daha öncek
yıllarda yaptığı ncelemeler, onu, şu sonuca ulaştırmıştı: “Açlığın yolaçtığı
hastalıklardan kurtulmak ç n” ortalama b r kadının günlük y yeceğ nde en az
3.900 gra n1041* karbon ve 180 gra n azot; ortalama b r erkeğ n günlük
y yeceğ nde se en az 4.300 gra n karbon, 200 gra n azot bulunmalıdır; aynı
m ktarda besley c öğe, kadınlar ç n 2 l brel k y buğdaydan yapılan
ekmekte bulunur, erkekler ç n se bu 1/9 fazla olmalıdır; yet şk n erkek ve
kadının ortalama haftalık gereks nmes 28.600 gra n karbon ve 1.330 gra n
azottur. Dr. Sm th’ n bu hesapları, yoksulluğun, pamuk şç ler n bununla
yet nmeye zorladığı, pek zavallı ve sef l y yecek m ktarı le şaşılacak b r
benzerl k göstererek doğrulamıştır. 1862 Aralığında, şç ler n, [sayfa 671] buna
uygun haftalık bes n 29.211 gra n karbon ve 1.295 gra n azottu.
1863 yılında Pr vy Counc l, İng l z şç sınıfının en kötü beslenme
yüzünden çok kötü durumda olan kes m nde b r soruşturma açılmasını
emrett . Pr vy Counc l’ın sağlık uzmanı Dr. S mon, bu ş ç n yukarda sözü
ed len Dr. Sm th’ seçt . Araştırması, b r yandan tarım emekç ler n , öte
yandan pek dokuyucuları, d k şç kadınları, der eld venc ler , çorap
örücüler , eld ven örücüler ve ayakkabıcıları kapsıyordu. Son
kategor dek ler, çorap dokuyucular har ç, özell kle kentlerde oturuyorlardı.
Araştırmada, her kategor de, en sağlıklı a leler, ve ötekeler ne göre en y
koşullar altında olanların seç lmes b r kural olmuştu.
Genel olarak şu sonuca ulaşılmıştı: “İncelemeye tâb tutulan kapalı yerde
çalışan şç lerden yalnız b r sınıfta, alınan ortalama azot m ktarında fazlalık
vardı, oysa b r başkasında tahm n ed len yeterl ölçüte” (yan , açlık
neden yle hastalığı önleyeb lecek ölçüte) “neredeyse yaklaşılıyordu ve k
sınıfta hem azot ve hem de karbon eks kl ğ vardı; bunlardan b r ndek
eks kl k çok büyüktü. Üstel k, tarımsal nüfusa dah l a leler arasında yapılan
ncelemeler, bunlardan beşte-b r nden fazlasının, yeterl karbonlu bes nden
yoksun olduğunu, üçte-b r nden faz-lasının, yeterl azotlu bes nden yoksun
olduğunu ve üç kontlukta (Berksh re, Oxfordsh re ve Somersetsh re) azotlu
bes n yeters zl ğ ortalama günlük bes n n altındaydı.”1042 B rleş k Krallık’ın
en zeng n bölges olan İng ltere’de tarım emekç ler en kötü beslenen
emekç lerd .1043 Tarım emekç ler arasında bes n yeters zl ğ , kural olarak
başlıca kadınlarla çocuklara düşüyordu, çünkü, “çalışab lmes ç n erkeğ n
yemes gerekt ”. İncelenen k yerdek kentl şç ler arasında daha büyük b r
bes n yeters zl ğ salgını vardı. “Bunlar o kadar kötü beslen yorlar k ,
aralarında çok ş ddetl mahrum yet ve sıkıntısının bulunduğu
muhakkaktır.” 1044 (İşte kap tal st n yatattığı “mahrum yet”, yan “ şç ler n n”‘
sırf yaşayab lmeler ç n mutlaka geç m araçlarını alab lecekler ücretten
yaptıkları “perh z”.)
Aşağıdak tablo, heps de kentte oturan şç lerden yukarda sözü ed len
kategor ler n, Dr. Sm th tarafından kabul ed len asgar bes n m ktarı ve büyük
kıtlık yıllarında pamuk şç ler ne [sayfa 672] ver len y yeceğe oranla beslenme
durumlarını göster yor.

Haftalık Haftalık
Her k C ns yetten şç ler Ortalama Ortalama
Karbon Azot
Kentte beş şkolu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28.876 gra n 1.192 gra n
İşs z Lancash re’l şç ler . . . . . . . . . . . . . . . . . 28.211 gra n 1.295 gra n
Eş t sayıda kadın ve erkek şç ler ç n Laneash re’da öngürülen asgar
m ktar . . . . . 28.600 gra n 1.330 gra n8

İncelenen sına emek kategor ler nden yarısı, ya da %48’ h ç b ra


çmed ğ g b %28’ de süt çm yor. A le başına haftalık ortalama sıvı bes n
m ktarı terz kadınlar ç n 7 ons, çorapçılar ç n 24¾ ons. Süt çmeyenler n
çoğunluğunu Londra’dak terz şç l ğ yapan kadınlar oluşturuyordu. Haftada
tüket len ekmek m ktarı, terz kadınlar ç n 7¾ l bre, ayakkabıcılar ç n l¼
l bre d ve yet şk nler ç n haftalık toplam, ortalama 9,9 l bre oluyordu.
Şeker (şurup vb.), der eld venc ler ç n haftalık 4 ons le çorapçılar ç n 11
ons arasında değ ş yordu ve bütün kategor ler ç n toplam haftalık ortalama
yet şk n şç başına 8 onstu. Ortalama haftalık toplam tereyağı (hayvan
yağlar vb.), yet şk n şç başına 5 ons. Haftalık ortalama et (domuz vb.)
çorap dokuyucuları ç n 7¼ ons le der eld venc ler ç n 18¼ ons arasında
değ ş yor ve çeş tl kategor ler ç n toplam ortalama 13,6 ons oluyordu.
Yet şk n her şç ç n haftalık ortalama y yecek masrafı: pek dokumacısı 2
ş l n 2½ pen , terz kadın 2 ş l n 7 pen , der eld venc 2 ş l n 9½ pen ,
ayakkabıcı 2 ş l n 7¾ pen , çorapçı 2 ş l n 6¼ pen . Macclesf eld’l pek
dokumacıları ç n, bu ortalama, yalnız 1 ş l n 8½ pen d . En kötü durumdak
meslek sah pler , terz kadınlar, pek dokumacıları ve der eld venc lerd .1045
Bu gerçekler konusunda Dr. S mon, Genel Sağlık Raporunda şöyle d yor:
“Eks k beslenmen n hastalığın neden ya da hızlandırıcısı olduğunu bel rten
sayısız olaylar, yoksul yasaları le lg l sağlık personel le, hastanelerde ve
sağlık odalarında çalışan herkes tarafından doğrulanab l r. ... Ama bu konuda
kanımca çok öneml b r noktanın daha d kkate alınması gerek r. Bes n
yoksunluğuna çok güç katlanıldığı ve büyük y yecek noksanlığının ancak
d ğer [sayfa 673] yoksulluklardan sonra ortaya çıktığını da unutmamamak
gerek r. Yeters z beslenme, sağlık yönünden kaygı ver c hale gelmezden çok
önce, doktorlar, yaşamayla açlıktan ölmen n sınırı üzer nde bulunan karbon
le azot m ktarını ölçmeden çok önce, ç nde yaşanılan ev n her türlü madd
olanaktan yoksun hale gelmes gerek r; bu durumda g yecek le yakıtın
y yecekten de az olması doğaldır – havanın acımasızlığına karşı yeter nce
korunamayacaklardır – oturdukları yer n alanı, hastalığı üretecek ya da
artıracak derecede dar ve kalabalık olacaktır; kapkacak ve ev eşyası, belk
de yok denecek kadar az olacaktır – tem zl k b le b r yük ve masraf
sayılacaktır; kend ler ne saygı duyma sonucu buna kalkışsalar b le, buna
kalkıştıklarında açlığın acısını daha da fazla duyacaklardır. Yuva den len yer,
en ucuza sağlanan barınak hal n alacak ve bu evler, sağlık denet m nden en
nas ps z, lağımları bozuk, çöpler toplanmaz, yaşayanların huzuruna k msen n
kulak asmadığı, suyu kıt mahallelerde bulunacak ve eğer kent ç ndeyse ışık
ve havadan yoksun olacaktır. Y yecek b r lokma ekmek bulsa b le, yoksulun
yüzyüze bulunduğu sağlık koşulları ve sağlığa yönelm ş tehl keler şte bunlar
olacaktır. Bütün bunların toplamı, yaşamın karşısına d k lm ş büyük
tehl keler olmakla b rl kte gene de tek başına bes n kıtlığı en korkunç beladır.
... Hele b r de bu yoksulluğun tembell kten ler gelen b r yoksulluk sonucu
olmadığı düşünülürse, bunlar çok acı ver c görüntüler. Bu çalışan nüfusun
başına bütün bunlar, yoksulluktan gel r. B r lokma y yecek sağlamak ç n
kentl şç ler n çalıştıkları şler çoğu kez son derece uzun saatler kapsar.
Gene de bu ş n, nsanı yaşatab lecek şeyler sağladığı söylenemez. ... Ve
gen ş ölçüde alındığında, bu sözde yaşamaya yeterl l k, sonu yoksulluğa
çıkan uzun ya da kısa b r çember g b d r.”1046
İşç sınıfının en çalışkan tabakalarının çekt ğ açlık sancısı le,
zeng nler n kap tal st b r k me dayanan, kaba ya da nce aşırı tüket mler
arasındak yakın l şk , ancak ekonom k yasalar b l n nce kend n ortaya
koyar. Ama “yoksulların barınması ş nde” durum böyle değ ld r. Üret m
araçlarının b r merkezde toplanması ölçüsünde, emekç ler n bell b r yere
üstüste yığıldıklarını, tarafsız her gözlemc rahatça göreb l r; kap tal st
b r k m n hızı ne kadar büyük olursa, şç nüfusun barındıkları yerler [sayfa
674] de o kadar sef l ve per şandır. Servet n artışıyla b rl kte kentlerde
görülen “ mar hareketler ”, esk yapı mahalleler n yıkılması, bankalar,
mağazalar vb. ç n şhanlarının yükselmes , ş traf ğ , lüks arabalar,
tramvaylar vb. ç n caddeler n gen şlet lmes , yoksulları g tt kçe daha da
kötü kenar mahallelere sürer. Öte yandan, herkes b l r k , evler n pahalılığı
le n tel kler ters orantılıdır ve sefalet maden n , ev spekülatörler ,
Potos ’dek gümüş madenler nden daha büyük b r kârla ve daha az masrafla
sömürürler. Kap tal st b r k m n uzlaşmaz karşıt n tel ğ ve dolayısıyla genel
olarak kap tal st mülk yet l şk ler 1047 burada o kadar açıktır k , bu konudak
resm İng l z raporları b le, “mülk yet ve mülk yet hakları” üzer nde
alışılagelene aykırı düşen çıkışlarla doludur. Sanay n gel şmes , sermaye
b r k m , kentler n büyümes ve “ge1 şmes ” le b rl kte kötülükler de öyle
hızlı lerlemekted r k “saygıdeğer k ş lere” b le saygısı olmayan bulaşıcı
hastalık korkusu yüzünden, 1847-1864 yılları arasında sağlık konusunda
Parlamentodan en az on tane yasa çıkmış ve L verpool, Glasgow vb. g b
bazı kentlerdek korkuya kapılan burjuvaz , beled yeler aracılığı le çok sıkı
önlemler almıştır. Bununla b rl kte Dr. S mon, 1865 tar hl raporunda şöyle
d yor: “Genel b r fadeyle, kötülükler n İng ltere’de serbestçe kolgezd ğ
söyleneb l r.” İnceleme Kurulunun buyruğuyla, 1864 yılında tarım
emekç ler n n, 1865’te de kenttek yoksul sınıfların barınma durumları
üzer nde b r araştırma yapılmıştır. Dr. Jul an Hunter’ n hayran olunacak
çalışmalarının sonuçları, yed nc (1865) ve sek z nc (1866) “Halk Sağlığı”
raporlarında görüleb l r. Tarım emekç ler ne daha sonra değ neceğ m.
Kenttek meskenler n durumu konusunda, b r g r ş olmak üzere Dr. S mon’ n
genel b r görüşünü buraya alıyorum. “Ben m resm görüşüm salt sağlık
açısından olmakla b rl kte, nsanlık duyguları, bu derd n d ğer yanlarını da
görmezl kten gelmemey emred yor. ... En yüksek dereces nde” (yan pek
kalabalık), “kaçınılmaz olarak, nsanlarla bedensel faal yetler n p s b r
şek lde b rb r ne karışması, hayvanca c nsel b r çıplaklığın gözler önüne
ser lmes g b , nsandan çok hayvanlara yakışan, her türlü ar ve haya
duygularına ters düşen b r [sayfa 675] durum yaratıyor. Sürekl olarak bu g b
durumların etk s altında bulunmak, nsanda g tg de der nleşen yozlaşmaya
yolaçar. Bu lanetl durumun ç nde doğan çocuklar, daha o anda, rezalet n
ortasında vaft z ed lm şlerd r. Böylece koşullanan nsanların, başka
bakımlardan, özü, f z k ve ruh tem zl ğ olan uygarlık atmosfer ne heves
edecekler n beklemek, boş b r umuda kapılmak olur.”1048
Londra, nsanoğlunun yaşamasına kes nl ke uygun olmayan, aşırı
kalabalık konutlar konusunda ön sırada gel r. Dr. Hunter, “ k nokta apaçık
ortadadır” d yor “bunlardan b r nc s , Londra’da herb r nde yak-laşık olarak
10.000 k ş n n barındığı 20 kadar gen ş yerleşme noktası vardır; buralardak
sefalet İng ltere’n n başka yerler nde görülemeyecek derecede olup,
tamamıyla kötü barınma koşullarının sonucudur. Sonra, buralardak evler n
kalabalık ve harap hal , 20 yıl önces nden de berbattır.”1049 “Londra le
Newcastle’ın bazı kes mler nde, yaşamın, b r cehennem yaşamı olduğunu
söylemek tazla abartma olmaz.”1050
Ayrıca Londra’da şç sınıfının daha hal -vakt yer nde kes m le küçük
esnaf ve aşağı orta-sınıfın d ğer bölümler , kenttek “gel şmeler”, yan esk
sokaklarla evler n yıkılması, metropoldek fabr kalar le buralara nsan
akınının çoğalması ve ensonu, ev k ralarının toprak ran-tı le yükselmes
oranında, bu berbat barınma koşullarının ç ne düşmekted rler. “K ralar o
derece ağırlaştı k , b r odadan fazlasına ancak b rkaç emekç n n gücü
yetmekted r.”1051 Londra’da, ş n ç ne “m ddle-men” n [Kom syoncu,
s msar. -ç.] g rmed ğ ev mülk yet yok g b d r. Londra’da arsa f yatı, yıllık
gel r ne göre da ma çok yüksek olduğu ç n, her alıcı, arsasını, ya jür n n
koyacağı (yem nl jür üyeler n n bel rleyeceğ kamulaştınma değer ) f yat
üzer nden tekrar elden çıkartarak spekülasyon [sayfa 676] yoluna g der, ya da
çevrede kurul an büyük b r tes s neden yle ortaya çıkan olağanüstü değer
artışını cebe nd r r. Bunun sonucu olarak süres dolan k ra sözleşmeler n n
alım-satımı normal t caret hal n almıştır. “Bu ş kend ler ne meslek ed nm ş
bayların yaptıkları tek şey, evde oturdukları sürece k racılardan çok şey
koparmak ve daha sonrak lere elden geld ğ nde, az şey bırakmaktır.”1052
K ralar haftalık, olduğu ç n, bu baylar h ç b r kayba uğramazlar. Kentte
dem ryolu yapımı sonucu, “Londra’nın doğusunda b rkaç a len n, b r
cumartes geces , sırtlarına üç-beş parça dünya malını vurarak, şevler n n
yolunu tuttukları, son günlerde görülen manzaralar arasındadır.”1053 İşevler
zaten ağzına kadar doludur ve Parlamentonun onayladığı “ mar hareket ”
daha yen başlamıştır. Esk evler yıkılarak sokağa atılan emekç ler, esk
mahalleler n n yöres nden ayrılamazlar ya da ona yakın b r yerde yerleş rler.
“Doğal olarak şyerler ne elden geld ğ nce yakın b r yerde kalmaya
çalışırlar. Bura halkı, aynı ya da b t ş k mahalleden öteye g tmek stemez, k
oda yer ne tek b r odaya dolmuşlardır. ... Evler n kaybedenlerden k rayı
peş n ödeyenler b le, esk zavallı barınaklarını aratacak b r yer ancak
bulab l rler. ... Strand’dak şç ler n yarısı... şler ne g tmek ç n k m l yol
yürürler.”1054 Ana caddes , Londra’n n servet konusunda yabancıya çarpıcı
b r f k r veren bu aynı Strand, bu kentte nsanların nasıl balık st f
yaşadıkları konusunda da örnek olab l r. Mahalleler n n b r nde, sağlık
memuru, acre başına 581 k ş düştüğünü hesaplamıştır; oysa Thames nehr n n
yarısı da bu hesaba dah ld . Londra’da alınan her türlü sağlık önlemler
sonucu, oturulamaz evler n yıkılması, emekç ler b r mahalleden d ğer ne göç
etmek zorunda bırakarak, daha ç çe yaşamaya zorlamaktan başka b r şe
yaramamıştır. Dr. Hunter, “Ya bütün bu şlere saçma oldukları ç n b r son
vermek gerek r” d yor, “ya da, eller nde b r km ş paraları olmadığı ç n
başlarını sokacak b r yer sağlayamadıkları halde her hafta ev sah pler ne
tıkır tıkır k ra ödeyenlere konut sağlanması ç n, bugün artık kuşkusuz ulusal
b r borç hal n alan bu sorunun çözümlenmes konusunda kamuoyu (!) etk n
b r şek lde uyandırılmalıdır.”1055 Şu kap tal st [sayfa 677] adalete nasıl hayran
olunmaz! Arsa ve ev sah pler yle şadam-ları, dem ryolu yapımı ya da
caddeler n gen şlet lmes g b “ mprove-ments” [Gel şt rmeler. -ç] neden yle
malları kamulaştırıldığı zaman bunun tam bedel n almakla kalmazlar. Hem
nsanal ve hem de tanrısal adalet gereğ nce, bunlara, ayrıca, bu zorunlu
“perh z”ler n ödüllend rmek ç n dolgunca b r kâr da ver lmes gerek r.
Karısıyla, çocuğuyla, eşyasıyla sokağa atılan emekç – eğer kent n, beled ye
kurallarının sıkı sıkıya uygulandığı bölgeler ne kalabalık b r halde g derse,
sağlık gerekler adına kovuşturmaya da uğrar!
19. yüzyılın başında İngfltere’de, Londra dışında, nüfusu 100.000’ aşan
kent yoktu. Ancak beş kent n nüfusu 50.000’ n üzer ndeyd . Ş md se, nüfusu
50.000’ n üzer nde 28 kent var. “Bu değ ş kl k, yalnız kentl sınıfın büyük
ölçüde artması sonucu olmamış, esk sıkışık düzendek küçük kentler, ş md
dörtb r yanı sarılı, açık hava ned r b lmeyen merkezler hal n almış ve bu
durumları le artık zeng nler n gözler nden düşmüşler ve bunlar, daha güzel
dış mahallelere taşınmışlardır. Bu zeng nler n yer ne gelenler, a le başına b r
oda olmak üzere büyük b naları doldurmakta [... ve hatta bu arada b r- k
k racıya b le yer bulmakta ...] ve böylece, bunların gereks nmeler ve
durumları gözönünde bulundurulmadan yapılan bu evler, büyükler ç n
yozlaştırıcı, çocuklar ç n tamamen yıkıcı b rer ortam olmaktadır.”1056 B r
sanay ya da t caret merkez olan kentte sermaye ne denl hızla b r k r,
buralara, sömürüleb l r nsan malzemes n n akışı ne denl hızlı olursa,
şç ler n sığınmak zorunda oldukları konutlar da o derece sef l ve per şan
olur.
Newcastle-on-Tyne, üret m g tg de artan b r kömür ve dem r bölges n n
merkez olarak, barınma sorununun cehennem andırması yönünden
Londra’dan sonra k nc yer alır. Burada, 34.000’den fazla nsan tek b r
odada oturur. Toplum ç n oluşturdukları mutlak tehl ke neden yle, son
zamanlarda pek çok ev, Newcastle ve Gateshead yetk -l ler nce yıktırılmıştır.
Yen evler n yapımı ağır, oysa ş hızla lerlemekte. Bu yüzden kent, 1865
yılında ağız ağıza dolmuştu. K ralık oda bulmak b r sorun. Newcastle Ateşl
Hastalıklar Hastanes nden Dr. Embleton şöyle d yor: “T füsün sürüp
g tmes n n ve yayılmasının en büyük neden , [sayfa 678] kuşkusuz, nsanların
üstüste yaşamaları ve oturdukları konutların p sl ğ d r. Çoğu durumlarda
emekç ler n oturdukları odalar, çıkmaz sokaklar ya da avlular ç nde dörtb r
yanı kapalı yerlerd r; gen şl k, aydınlık, hava ve tem zl k yönünden tam b r
yeters zl k ve sağlığa aykırılık örnekler oldukları g b , uygar toplum ç n
yüzkarasıdır; geceler , kadın, erkek, çocuk b rarada ç çe yatarlar; erkekler n
gece vard yaları gündüzü, gündüz vard yaları da gecey zled kler ç n,
yatakların havalanıp soğuyacak zamanları b le kalmaz; evlerde su durumu
kötü olduğu g b , hela durumu daha da kötüdür; her taraf p sl k, havasızlık
ç nde b rer m krop yuvasıdır.”1057 Bu g b yerler n haftalık k raları 8 pen
le 3 ş l n arasında değ ş r. “Newcastle-on-Tyne kent ” d yor Dr. Hunter, “ev
ve sokak g b dış koşullarla çoğu zaman neredeyse yabanıl b r yozlaşmanın
çukurund yuvarlanmış köylüler m z n en güzel soylarının örnekler n
ver r.”1058
Sermaye le emeğ n n ş-çıkışlarına göre, sanay kentler ndek konutların
durumu, bugün dayanılab l r, yarın se tamamen korkunç b r durum alab l r.
Ya da kent yönet m , bu berbat yerler n ortadan kaldırılması ç n ensonu b r
karara varır. Ertes gün, per şan İrlandalılar le zavallı İng l z tarım
emekç ler , çek rge sürüler g b ortalığa yayılırlar. Bunlar, bodrumlara,
tavan aralarına tıkılırlar ya da o zamana kadar oldukça y durumdak şç
evler , Otuz Yıl Savaşındak asker çadırları g b , personel n b r g d p d ğer
gelen pans yonlara dönerler. Örnek: Bradford (Yorksh re). Buralardak kalın
kafalı beled yec ler, kent n marına dalıp g tm şlerd . Ayrıca, 1861 yılında,
Bradford’da, hâlâ 1.751 boş ev vardı. Ardından şler b rden canlandı ve
zenc dostu, ılımlı l beral Mr. Forster geçenlerde tatlı tatlı laflar etmeye
başladı. İşler n canlanmasıyla b rl kte, doğal olarak durmadan kaynaşan b r
“yedek ordu” ya da “n sp artı-nüfus” akımı dalga dalga ortalığı kapladı. Dr.
Hunter’ ın, b r s gorta ş rket tems lc s nden aldığı l stede,1059 çoğu y ücret
alan emekç ler n, korkunç durumdak bodrumlarla odalarda oturdukları
görülüyordu. Bunlar, eğer bulsalar, daha y yerlere daha yüksek k ra
ödeyeb lecekler n söylüyorlardı. Bu arada, b r yandan, emekç ler g tg de
kötü duruma düşer ve hastalanırken Parlamento üyes ılımlı l beral Forster
de serbest t caret n sağladığı yararlar ve yünlü kumaş tüccarı [sayfa 679]
Bradfodlu seçk n k mseler n kârları üzer ne gözyaşartıcı söz-ler ed yordu.
Bradford’da yoksul yasasının uygulanmasıyla görevl dok-torlardan Dr. Bell,
5 Eylül 1865 tar hl raporunda, bölges ndek ateşl hastalıklardan ler gelen
korkunç ölüm oranının neden olarak, emekç ler n oturdukları yerler
göster yordu. “1.500 foot küplük küçük b r bodrumda on k ş oturuyor. ...
V ncent Street, Green A r Blace ve Leys’tek 223 evde 1.450 k ş oturuyor
ve ancak 435 yatak ve 36 hela var. ... Yataklarda –her türlü p s paçavra
yığını ya da talaş dolu torba bunun kapsamına g rer– ortalama 3,3 k ş
yatıyor, çoğuna se 5-6 k ş düşüyor; bazı nsanların se h ç yatağı
bulunmadığını söyled ler, bunlar elb seler yle tahtaların üzer nde yatıyorlar;
genç erkeklerle kadınlar, evl lerle bekarlar hep b rarada. Bunların, karanlık,
neml , p s, berbat kokulu, nsan oturmasına h ç de uygun olmayan yerler
olduğunu sözler me eklememe gerek yoktur. Hastalık ve ölüm, bu yerlerden,
toplumun ortasında çıbanbaşı olmasına gözyumanların [sayfa 680] yaşadıkları
daha y durumdak yerlere doğru yayılmaktadır.”1060
Br stol, evler n sefalet yönünden, Londra’dan sonra üçüncü yer alır.
“Bu Avrupa’nın en zeng n kent nde, kopkoyu b r yoksulluk ve sefalet
kolgezer.”1061
(c) Göçebe Nüfus

Ş md de, köken tarımsal, ama uğraşı büyük ölçüde sanay olan b r halk
sınıfını ele alacağız. Bunlar, gereks nmeye göre bazan şu, bazan da bu
noktaya sürülen, sermayen n haf f p yadeler d r. Bunlar yürüyüş hal nde
olmadıkları zaman “konaklarlar”. Göçebe emek, çeş tl nşaat, kanal zasyon,
tuğlacılık, k reçç l k, dem ryolu yapımı vb. g b şlerde kullanılır. Bu uçan
salgın hastalıklar kolu, her kamp kurduğu yöreye, ç çek, t fo, t füs, kolera,
kızıl vb. g b hastalıkları yayarlar.1062 Dem ryolu döşenmes g b büyük
sermaye yatırımını gerekt ren şlerde, müteahh t çoğu zaman ordusuna tahta
baraka ve benzer korunma.yerler sağlar ve buralar, her türlü sağlık
koşullarından yoksun, yerel yönet m n denet m dışında uydurma b rer köy
hal n aldığı g b , müteahh te, emekç y , hem sanay ordusu ve hem de k racı
olarak k yandan sömürme olanağını ver r. Barakanın, 1, 2, 3 oyuklu
olmasına göre, ç nde oturan dem ryolu şç s ya da her ne se, haftada, 1, 3
ya da 4 ş l n ödemek zorundadır.1063 Bu konuda b r örnek yetecekt r. Dr.
S mon’ n b ld rd ğ ne göre, Sevenoaks bölges Hastalıklarla Savaşım
Kom tes başkanı, İç şler Bakanı S r George Vrey’e 1864 Eylülünde şu
ş kayette bulunmuştu. – “On k ay önces ne kadar bu bölgede ç çek hastalığı
pek az duyulan b r olaydı. Bu süreden kısa zaman önce, Lew sham’dan
Tunbr dge’e dem ryolu yapımı başladı; bell başlı şler n bu kent n hemen
çevres nde yapılmasının yanısıra, yapılan bütün şlere a t b r de depo
kuruldu ve burada çok sayıda nsan çalışmaya başladı. Çevredek kulübeler
bu çalışanların heps n barındırmaya yetmed ğ ç n, yol boyunca müteahh t
Bay Jay tarafından b rkaç yerde kulübeler yaptırıldı. Bu kulübelerde, ne
havalandırma, ne de lağım vardır ve ayrıca, bunların herb r [sayfa 681] ancak
k odalı olduğu halde, burayı tutanlar, a les kaç k ş olursa olsun, başka
şç ler de k racı olarak almak zorunda bulundukları ç n, buraların heps de,
tıklım tıklım doludur. Aldığımız raporlara göre, bunun sonucu, geceler , bu
zavallı nsanlar, pencereler n n hemen altındak p s ve durgun sularla
helalardan çıkan berbat kokulardan boğulmamak ç n korkunç ıstıraplara
katlanıyorlardı. Ensonu, bu barakalara sık sık g den b r sağlık memuru
Hastalıklarla Savaşım Kom tes ne ş kayette bulunarak buralardak barınma
koşullarını sert b r d lle eleşt rd ve gerekl bazı sağlık önlemler alınmadığı
takd rde, çok c dd sonuçlarla yüzyüze gel neb leceğ n fade ett . B r yıl
kadar önce Bay Jay, bulaşıcı hastalıklara tutulanların hemen
yatırılab lecekler b r baraka ayırmaya söz verd . Bu sözünü 23 Temmuzda
y neled , ama bu tar hten ber b rçok ç çek hastalığı görüldüğü ve aynı
hastalıktan k k ş öldüğü halde, bu sözünü yer ne get recek h ç b r şey
yapmadı. 9 Eylül tar h nde operatör Bay Kelson, bana, aynı barakalarda daha
başka ç çek hastalıkları olduğunu b ld rd ve buralardak durumun çok
yüzkızartıcı olduğunu söyled . Şurasını da s z n [İç şler Bakanının]
b lg ler n ze sunmak ster m k , bölgem zde, bulaşıcı hastalıklara
yakalananlar ç n “Salgın Hastalıklar Koğuşu” adı ver len b r tecr t ev
vardır, ama burası, aylardır bu g b hastalıkları çekenlerle doludur; tek b r
a lede beş çocuk ç çekten ve hummadan öldü; bu yılın 1 N sanı le 1 Eylülü
arasındak beş ayda, bölgede ç çekten ölenler n sayısı en az on k ş ; bunların
dört tanes sözü ed len kulübelerden; a leler n çoğu, bu g b şeyler sır g b
g zled kler ç n, bu hastalığa tutulanların asıl sayılarını b lme olanağı
yoktur.”1064
Kömür ve d ğer madenlerde çalışan emekç ler, İng l z proletaryasının en
y ücret alan kategor s ne g rerler. Onların ücretler n satın-aldıkları f yatlar
daha öncek b r sayfada göster lm şt .1065 Ben, burada, yalnızca bunların
barınma koşullarına kısaca [sayfa 682] b r gözatacağım. Kural olarak, b r
maden şlet c s , o maden n sah b olsun, k racısı olsun, şç ler ç n b r
m ktar kulübe yaptırır. İşç ler bu kulübelerde yaktıkları kömüre “para
ödemezler” – yan bunlar, ücretler n n aynî ödenen kısmını oluşturur.
Buralarda oturmayan şç ler, buna karşılık, yılda 4 sterl n alırlar. Maden
bölgeler , maden çevres nde toplanan madenc ler, zanaatçılar, küçük esnaf
vb. olmak üzere, gen ş b r nüfusu hızla kend s ne çeker. Nüfusun yoğun
olduğu bütün yerlerde olduğu g b toprak rantı çok yüksekt r. Bu yüzden
patronlar, ocağın ağzından elden geld ğ nce dar b r yere, şç lerle a leler n n
sığışab lecekler sayıda kulübe kurmaya gayret eder. Çevrede yen b r maden
açılması ya da esk b r maden n yen den şlet lmes hal nde bu sıkışıklık
daha da artar. Kulübeler n yapımında önemle gözönünde bulundurulan tek
nokta, büsbütün kaçınılması olanaksız masraflar konusunda kap tal st n elden
geld ğ nce “perh z” yapmasıdır. “Northumberland ve Dur-ham madenler nde
çalışan madenc lerle d ğer emekç ler n oturdukları yerler genell kle” d yor
Dr. Jul an Hunter, “Monmouthsh re’ n benzer mahalleler dışta tutulursa,
belk de İng ltere’de bu tür evler çers nde en berbatı ve pahalı olanlarıdır.
... En kötü yanları, tek b r odaya sığınan nsanların çok kalabalık olması,
avuç ç kadar yere b r yığın ev n ç çe yapılması, su kıtlığı, hela yokluğu,
b rb r üzer ne durmadan ev yapılması, ya da evler n sık sık bölünmes d r. ...
Maden sah b ya da şlet c s , sank bu k racılar burada oturan nsanlar değ l
de, yalnızca burada konaklayan k mselerm ş g b davranırlar.”1066
”Aldığım tal mata göre” d yor Dr. Stevens, “Durham Un on’dak büyük
maden köyler n n çoğunu dolaştım. ... B rkaçı dışın da, burada oturanların
sağlık durumlarının korunması ç n h ç b r önlem alınmadığını söylemek
doğru ve yer nde olur. ... Bütün madenc ler, ocağı şletene ya da maden
sah b ne on k ay süreyle bağlanmış” (bu, “bağlanmış” sözü, tıpkı “köle”
sözü g b ta kölel k çağından kalmıştır) “durumdadırlar. ... Eğer madenc ler
hoşnutsuzluk göster r ya da ‘gözcü’nün herhang b r şek lde canını sıkacak
olursa, l stedek adları karşısına b r şaret konur ve yıllık ‘bağlanmada’ bu
g b ler ne derhal yol ver l r. ... Bana kalırsa, aynî ödeme s stem n n h ç b r
şekl , bu yoğun nüfuslu bölgelerdek kadar berbat b r durum alamaz.
Madenc , ücret n n b r kısmını, [sayfa 683] p sl k ortasındak b r ev n k rası
karşılığı almış durumdadır; şç burada çares zl k çers nded r ve
malsah b nden başka, çevrede ona el n uzatacak k mse yoktur” (yan
sözcüğün tam anlamıyla serf durumundadır); “malsah b önce b lançosuna b r
gözatar ve sonuç, aşağı yukarı bell d r. Suyu da çoğu zaman malsah b sağlar,
y de olsa, kötü de olsa parasını ödemek zorundadır, daha olmazsa
ücret nden kes l r.”1067
Sermaye, “kamuoyuna” ve hatta sağlık yetk l ler n n düşünceler ne aykırı
olarak, şç n n hem çalışma ve hem de yaşamını attığı kısmen tehl kel ,
kısmen alçaltıcı koşulları, kâr sağlamak ç n zorunlu oldukları gerekçes yle
“haklı göstermekte” büyük güçlük çekmemekted r. Sermaye, fabr kalarda
tehl kel mak nelere karşı koruyucu önlem alma, madenlerde havalandırma
ve. güvenl k araçları bulundurma vb. konularında “perh z” yaptığı zaman da,
gene aynı şey olur. Burada, madenc ler n barındırılması konusunda da aynı
şey sözkonusudur. Araştırma kurulu hek m Dr. S mon, resm raporunda şöyle
d yor: “Bu sef l barınma koşullarını mazur göstermek ç n, ... madenler n
genell kle k ra usulüyle şlet ld ğ öne sürülüyor; k racının şletme süres n n
(bu süre maden ocaklarında genell kle 21 yıldır), şletmen n, emekç ler yle
bu şyer nde çalışan d ğer zanaatçıların barınmaları ç n elver şl daha y
konutlar yapmaya değmeyecek kadar kısa olduğu bahanes ortaya atılıyor;
eğer şletmec , bu konuda, daha l beral davranmak eğ l m nde olsa b le, bu
eğ l m, toprak sah b n n yerraltı alem sak nler n n, yeryüzünde doğru dürüst
köylerde yaşama ayrıcalığı ç n toprak k rası steyeceğ aşırı f yat yüzünden
engellenm ş olur; bu engelley c f yat, ayrıca, düpedüz b r engelleme olmasa
b le, böyle b r köy kurmak steyen başkalarını da caydırmış olur. Yukarda
öne sürülen bahaneler n geçerl l ğ konusunda tartışmaya g r şmek, bu
raporun amacına yabancı düşecekt r. Ayrıca, oturulab lecek g b konutlar
yapılmış olsa b le, bunun bedel n n, en nde sonunda, malsah b ne m ,
k racıya mı, yoksa emekç ye, ya da halka mı yükleneceğ sorusunu da burada
ele almaya gerek yoktur. Ama, [Dr. Hunter’ın, Dr. Stevens’ın vb.] l ş k
raporlarında sözü ed len utanç ver c durumlar karşısında, buna b r çare
bulmak zorunludur. ... Mülk yet hakkı böylece kamuya zarar verecek şek lde
kullanılmış oluyor. Toprak sah b , maden n [sayfa 684] de mal k olarak, b r
sanay topluluğunu kend topraklarında çalışmaya çağırıyor ve ardından da,
toprağın mülk yet ne sah p k mse olarak, topladığı emekç ler n çgler nde
yaşayacakları doğru dürüst konut bulmalarını olanaksız hale get r yor.
Maden k ralayan [kap tal st şletmec ] adamın, bu k l pazarlığa karşı
koymasını gerekt recek herhang b r kazancı yoktur; çünkü malsah b n n
talepler aşırı olsa b le, bunun sonuçlarına, kend s n n değ l, emekç ler n n
katlanmak zorunda kalacak-larını çok y b l r; ayrıca bu emekç ler n ne
sağlık konusundak haklarını, ne oturdukları konutların berbatlığını, ne de
çt kler suyun p sl ğ n b lecek kadar eğ t m görmed kler n , bütün bunların,
emekç ler , b r ‘greve’ götürecek nedenler olamayacağını da gene pekâlâ
tahm n eder.”1068

(d) Bunalımların İşç Sınıfının En İy Ücret


Alan Kes m Üzer ndek Etk s

Gerçek tarım emekç ler ne geçmeden önce, sına kargaşalıkların, şç


sınıfının en y ücret alan kısmını, ar stokras s n b le nasıl etk led ğ n b r
örnekle göstermek st yorum. Anımsanacağı g b 1857 yılı, dönemsel sına
çevr mler n son bulduğu büyük bunalımlardan b r tanes n n patlak verd ğ
yıldı. Bunu zleyen bunalım, 1866 yılına raslıyor-du. Çok m ktarda
sermayen n kend yatırım alanından, para p yasasının büyük merkezler ne
kaymasına yolaçan pamuk kıtlığı neden yle, bunalım, bu kez, özell kle mal
b r n tel ğe bürünmüştü. O koskocaman Londra Bankasının flası ve hemen
ardından b r yığın düzenbaz ş rket n çöküşü, 1866 yılında bunalım
patlamasının şaret oldu. Darbey y yen Londra’dak büyük sanay
kollarından b r s de, saç gem yapımı d . Bu alandak büyük şadamları,
satışların y olduğu sırada ölçüsüz aşırı üret m yapmakla kalmayıp, kred
akımının devamlı olacağı düşünces yle, büyük sözleşmeler de yapmışlardı.
Oysa ş md korkunç b r tepk doğmuştu ve bu, şu anda b le (Mart 1867 sonu)
bu kolda ve Londra’dak d ğer sanay kollarında devam ed yordu.1069 [sayfa
685] Emek-ç ler n durumunu göstermek ç n, 1866 yılı sonu le 1867 yılı
başında, bell başlı felaket bölgeler n dolaşan Morn ng Star muhab r n n
ayrıntılı haber nden şu kısmı alıyorum: “Londra’nın doğu yakasında Poplar,
M lwall, Greenw ch, Deptford, L mehouse ve Cann ng Town bölgeler nde,
en az 15.000 şç le a leler tam b r felaket ve yoksulluk çers ndeler. (Altı
ayı geçen b r şs zl k ve çares zl k dönem nden sonra) 3.000 kal f ye mak ne
şç s şev nde taş kırıyor. ... Aç nsanların meydana get rd ğ kalabalığı
yarıp şev n n kapısına güçlükle ulaştım. ... Bunlar karneler n bekl yorlardı,
ama dağıtım henüz başlamamıştı. Avlu, çevres sundurmalarla çevr l kare
şekl nde büyük b r meydandı, ortaya öbek öbek kar yığılmıştı. Orta yerde,
gene, koyun ağılları g b hasırla çevr lm ş küçük bölmeler vardı, y
havalarda nsanlar burada çalışıyorlardı. Ama ben m g tt ğ m gün buralarda
o kadar çok kar vardı k , k mse yere oturup çalışamazdı. Gene de bazıları
sundurmanın altında kaldırım taşı yontmakla uğraşıyorlardı. Heps büyük
b rer taşın üzer ne oturmuş, eller ndek kocaman çek çlerle, buz kaplı
kayaları yontuyor ve 5 k lel k ş çıkardıktan sonra günlük şler n b t rm ş
oluyorlardı. ... Hakett ğ yevm ye, 3 pen le b r de y yecek karnes yd .
Avlunun b r yanında, üzer tahta küçük b r baraka vardı. Kapısını açtık,
çers , ısınmak ç n b rb r ne sokulmuş nsanlarla doluydu. Önler ndek
üstüpüyü d d kl yorlardı ve bell m ktarda b r y yecekle k m n daha uzun
süre çalışab leceğ n tartışıyorlardı: onlar ç n şe dayanıklılık b r onur
sorunuydu. Bu tek b r şev ndek ... yed b n k ş ... aldıkları yardımla
yaşıyorlardı ... ve bunların yüzlerces ... altı-sek z ay önces ne kadar b r
zanaatçıya ödenen en yüksek ücret alıyorlardı. ... Tasarruf ett kler b r
m ktar parayı b t rd kler halde, hâlâ reh ne verecek b r şeyler olduğu ç n
yardım almak üzere k l seye henüz başvurmamış olanlar da hesaba katılırsa,
bunların sayıları k katına çıkab l r. İşev nden ayrılınca, Poplar çevres nde
pek çok görülen tek katlı küçük evler n çevreled ğ sokaklarda yürüdüm.
Bana kılavuzluk eden, şs zler kom tes üyeler nden b r s yd . ... İlk
z yaret m z y rm yed haftadır şs z olan b r dem r şç s ne yaptık. A les yle
b rl kte küçük b r arka odada oturuyordu. Odada az da olsa eşya [sayfa 686]
vardı ve ocak da haf ften yanıyordu. Çok soğuk b r gün olduğundan, bu,
küçük çocukların çıplak ayaklarının donmaması ç n gerekl yd . Ocağın
önündek teps de üstüpü vardı; çocuklar le anneler yardım alab lmek ç n
bunu d d kl yorlardı. Adam, şev ndek taşı yontma yer nde b raz y ecekle üç
pen gündel k almak ç n çalışıyordu. Yüzünde hüzünlü b r gülümsemeyle,
b ze, öğle yemeğ ne geld ğ n , karnının z l çaldığını söyled ; önündek yemek,
üzer ne domuz yağı sürülmüş b rkaç d l m ekmek ve b r bardak sütsüz çaydı.
... Çaldığımız k nc kapıyı orta yaşlı b r kadın açtı, tek sözcük söylemeden
b z arka yandak küçük b r oturma odasına götürdü. Bütün a le, burada,
gözler , sönmekte olan ateşe d k l , sess zce oturuyordu. Bu nsanlarla küçük
odalarını öyles ne b r yalnızlık ve umutsuzluk havası doldurmuştu k , böyle
b r şeye b r daha tanık olmak stemem. Kadın, oğullarını göstererek,
“Y rm altı haftadır, ded , h ç b r ş yaptıkları yok bayım. Bütün paramız b tt ;
lk zamanlarda babayla ben m b r yana koyduğumuz y rm sterl n n heps .
Çalışamayacağımız günler atlatır d ye b r kt rd ğ m z bu para da şte
tükend .” B r banka defter get rerek, hırsla, “Şuna bakın!” ded ; yatırılan ve
çek len paralar d kkatle b rer b rer yazılıydı; lk beş ş l nl k yatırımla bu
küçük servet n nasıl başladığını, ufak ufak artışlarla y rm sterl ne nasıl
çıktığını ve bunun ardından sterl nler n yavaş yavaş er yerek tekrar ş l nlere
dönüştüğünü, en son çek len parayla da defter n nasıl boş b r kağıt parçası
g b değers z hale geld ğ n gördük. Bu a le, şev nden yardım alıyor ve bu
da ancak günde b r- k lokmalık öğüne yet yordu. ... Daha sonra, kocası gene
şev nde çalışan b r dem r şç s n n karısını z yaret ett k. Bes ns zl kten
hastalanmış, üstündek g yeceğ yle b r ş lteye uzanmıştı; yatak-yorgan g b
şeyler n heps reh ne ver ld ğ ç n üzer ne b r k l m parçası örtmüştü. İk
per şan çocuk güya analarına bakıyorlardı, oysa onların da en az anaları
kadar bakıma gereks nmeler olduğu besbell yd . Ondokuz haftalık zorunlu
şs zl k, onları bu duruma düşürmüştü: geçm ş acı günler anlatırken nleyen
ana, geleceğe bağladığı bütün umutlarını y t rm ş g b yd . ... Dışarı çıkınca
genç b r çocuk arkamızdan koştu, ev ne g rmem z ve eğer mümkünse
kend s ne yardım etmem z r ca ett . İçerde genç b r kadın, k güzel çocuk,
b r deste reh n makbuzu ve bomboş b r odaydı b ze gösterd ğ . ...”
1866 bunalımı sonrası acıları konusundak aşağıdak parçayı b r tor
gazetes nden alıyorum. Şurası unutulmamalı k , burada [sayfa 687] ele aldığımız
Londra’nın doğu yakası, yalnızca yukarda sözü ed len saç gem yapımı
merkez değ l, aynı zamanda, da ma düşük ücretl olan sözde “ev sanay ”n n
de merkez d r. “Başkent n b r kes m nde dün korkunç b r görünüm vardı.
Doğu yakasındak b nlerce şs z, eller nde kara bayraklarla en masse1070*
geç t yapmadılar, ama nsan sel gene de çok etk l yd . Bu nsanların
acılarının ne olduğunu b lel m. Bunlar açlıktan ölüyorlar. Yalın ve müth ş
gerçek şte bu. Tam 40.000 nsan bu durumda. ... Bu şahane sanay
merkez n n b r mahalles nde –dünyanın ş md ye kadar gördüğü bu muazzam
servet b r k m n n hemen yanıba-şında– 40.000 çares z nsan açlıktan ölümle
yüzyüze. Bu b nlerce nsan ş md d ğer mahallelere yayılıyor; yarı-açlıktan
sefaletler n kulaklarımıza ve gökyüzüne haykırıyorlar; sefalet çers ndek
yuvalarından b ze, ş bulamadıklarını ve d lenmeler n n de yararsız olduğunu
söylüyorlar. Buralarda oturan verg yükümlüler n n kend ler de, k l sen n
yükled ğ yardım zorunluluğu karşısında sefalet uçurumunun kenarına gelm ş
durumdalar.” (Standard, 5 N san 1867.)
İng l z kap tal stler arasında Belç ka’yı, ne şç send kalarının, ne de
fabr ka yasalarının zorbaca önlemler le sınırlandırılmayan “çalışma
özgürlügü” ya da aynı şey olan “sermaye özgürlüğü”nün cennet d ye örnek
vermek adet hal ne geld ğ ç n, burada Belç kalı emekç ler n “mutluluğu”
üzer ne de b r- k söz söylemek yer nde olacaktır. Bu mutluluğun sınırlarını
herhalde Belç ka cezaevler ve hayır kurumları genel denetmen ve Belç ka
Merkez İstat st k Kom syonu üyes M. Ducpét aux’dan daha y k mse
b lemez. Bay Ducpét aux’nun, Budgets économ ques des classes ouvr éres
en Belg que, Bruxelles 1855, adlı yapıtını alalım. Burada, b z, d ğer şeyler
yanında, yıllık gel r le harcamaları çok kes n ver lere dayanılarak
hesaplanan ve beslenme koşulları, askerlerle, den zc lerle ve tutuklularla
karşılaştırılan normal b r Belç kalı emekç a les n görüyoruz. A le, “baba,
ana ve dört çocuktan oluşuyor”. Bu altı k ş den, “dördü, bütün yıl boyunca
yararlı b r şek lde çalıştırılab l r” durumda. “Bunlar arasında ne hasta, ne de
çalışamayacak durumda k mse bulumnadığı, ufak b r k l se a dat dışında,
d nsel, manev ve z h nsel amaçlar ç n b r harcama sözkonusu olmadığı g b ,
banka tasarrufu ya da [sayfa 688] kâr get ren ş rketlere para yatırılmadığı, lüks
ve benzer şeyler ç n para harcanmadığı” varsayılıyor. Bununla b rl kte,
baba le en büyük oğul, “tütün kullanmayı” ve pazar günler “cabaret’ye
g tmey ” adet ed nm şler ve bu ş ç n haftada 86 sant m harcıyorlar. “Çeş tl
şlerde emekç lere ver len genel ücretlere göre erkeklere ver len en yüksek
ortalama günlük ücret 1 frank 56 sant m, kadınlara 89 sant m, erkek
çocuklara 56 sant m ve kız çocuklara 55 sant md r. Bu hesaba göre a len n
toplam yıllık gel r en fazla 1.068 frank olab l r. ... Bu örnek a lede, b z,
olası bütün gel r kaynaklarını hesaba kattık. Ama, a lede anneye ücret
ödenmed ğ n varsaymakla, ev ş n k m n yapacağı sorunu ortaya çıkar. Ev
ç ndek şler k m yürütecek? Küçük çocuklara k m bakacak? Yemeğ k m
p ş recek, bulaşığı ve çamaşırı k m yıkayacak, sökükler k m d kecek?
Emekç ler n devamlı karşılaştıkları k lem bunlar.”
Buna göre a len n bütçes şöyle:

Baba 300 şgünü1.56 franktan468 frank


Ana 300 şgünü0,59 franktan 267 frank
Erkek çocuk 300 şgünü0,56 franktan 168 frank
Kız çocuk 300 şgünü0,55 franktan 165 frank
T o p l a m 1.068 frank

Emekç , eğer aşağıdak k mseler g b beslenm ş olsaydı, a len n yıllık


g der şu açığı ver rd :

Den z er 1.828 frank760 frank açık


Kara er 1.473 frank405 frank açık
Mahküm 1.112 frank 44 frank açık

”Görüyoruz k , emekç a leler n n çoğu, ortalama den z ya da kara er


kadar değ l, b r mahküm kadar b le beslenememekted r. 1847-1849
dönem nde, çeş tl hap sanelerdek b r mahkümun genel ortalama masrafı, 63
sant m d . Bu rakam, b r emekç n n günlük masrafı le karşılaştırılırsa, 13
sant ml k b r fark göster r. Ayrıca şurasını da bel rtmek gerek r k ,
hap sanelerde, yönet m ve denet m le lg l g der-ler de hesaba katılmakla
b rl kte, buna karşın, mahkümlar, barınmaları ç n b r şey ödememekted rler;
kant nlerden yaptıkları alıyver şler bu bakım g derler ne dah l ed lmed ğ
g b , bu g b yerlerde bulunan nsan sayısının kabarık oluşu le, tükett kler
y yecek ve d ğer şeyler n sözleşmelerle ya da toptan satınalınması sonucu
g derler epeyce düşmekted r. [sayfa 689] ... Öyleyse bu durumda, çok sayıda
emekç ve hatta emekç ler n büyük çoğunluğu daha az g derle nasıl
yaşayab l yorlar? Bunu ... sırrını yalnız emekç ler n b ld kler bazı çarelere
başvurarak becer yorlar; örneğ n, günlük y yecek m ktarını azaltıyorlar;
buğday ek-meğ yer ne çavdar ekmeğ y yorlar; daha az et y yorlar ya da h ç
yem yorlar, tereyağı le baharatı da öyle; bütün a len n üstüste oturduğu b r-
k odayla yet n yorlar ve oğlanlarla kızlar yanyana ve çoğu zaman aynı
hasırın üzer nde yatıyorlar; g y m, yıkanma ve ötek tem zl k gereçler nden
kısıyorlar; pazar eğlenceler nden vazgeç yorlar; yan kısacas kend ler n en
ıstıraplı yoksunluğa mahküm ed yorlar. Bu son sınıra dayandıktan sonra,
y yecek f yatlarında ufak b r yükselme, ş n durması, hastalık g b nedenler,
emekç n n çekt ğ sıkıntıyı artırıyor ve büsbütün mahvolmasına yolaçıyor;
borçlar b r k yor, veres ye kes l yor, en gerekl g yecekler ve eşyalar reh ne
ver l yor ve en sonunda a le, kend s n , yoksullar l stes ne
kaydett r yor.”1071145a Gerçekten de, bu “kap tal st cennet” nde gerekl
tüket m maddeler n n f yatındak en ufak b r değ şmey , ölüm ve suç
sayılarında b r değ şme zl yor! (Bkz: Man fest der Maatschapp j: De
Vlam ngen Vooru t! Brussel 1860, s. 15, 16.) Belç ka’da toplam 930.000
a le var, resm stat st klere göre bunların 90.000’ servet sah b , ve seçmen
sayısı = 450.000; kentl ler le köylerdek aşağı orta-sınıf 390.000 a le ve
büyük kısmı devamlı proleterleşmekte ve bunlar = 1.950.000 k ş . Ve ensonu
450.000 şç sınıfı a les = 2.250.000 k ş , çler nde y durumda olanlar
Ducpét aux’nun anlattığı mutluluğu tadıyorlar. 450.000 şç sınıfı a les nden
200.000’ aşkını yoksullar l stes nde.

(e) İng l z Tarım Proletaryası

Kap tal st üret m ve b r k m n uzlaşmaz karşıt n tel ğ h ç b r yerde,


İng l z tarımındak (hayvancılık dah l) lerleme le İng l z tarım emekç s n n
durumundak ger lemede olduğu kadar kend s n zal mce ortaya koyamaz.
Bugünkü duruma dönmeden önce, ger ye, hızla b r gözatacağım. İng ltere’de
modern tarım, üret m tarzındak değ ş kl ğ n başlangıç noktasını oluşturan
toprak mülk yet ndek devr m daha esk tar hlere g tmekle b rl kte, 18.
yüzyılın ortasında başlar. [sayfa 690]
D kkatl b r gözlemc ama yüzeyde kalan b r düşünür olan Art-hur
Young’ın 1771 yıllarında tarım emekç s le lg l olarak söyled kler ne
bakılırsa, bunları ş md , “kent ve köydek İng l z emekç s n n altın çağı olan”
15. yüzyıl şöyle dursun “emekç ler n bolluk ç nde yaşadıkları ve servet
b r kt rd kler ”1072 14. yüzyıldak emekç lere göre çok acınacak
durumdadırlar. Ama, bu kadar ger lere g tmem ze de gerek yok. 1777 yılında
yayınlanan çok öğret c b r yapıtta şu satırları okuruz: “Yoksul emekç hemen
hemen yerleb r olurken, büyük ç ftç nerdeyse b r Gentleman1073* düzey ne
yükseld . Yalnızca kırk yıl öncek yle bugünkü durum karşılaştırılınca,
düştüğü zavallı durum apaçık ortaya çıkar. ... Toprakbeyler le k racılar ...
emekç y ... ezmek ç n hep elb rl ğ yaptılar.”1074 Bunun ardından 1737 le
1777 yılları arasında gerçek tarım emekç ler ücret n n, nerdeyse ¼, yan
%25 düştüğü, ayrıntıları le tanıtlanıyor. Dr. R chard Pr ce da, “modern
pol t ka”, d yor, “aslında yüksek sınıfların daha fazla yararınadır; zamanla
vereceğ sonuçlar, bütün krallığı yalnızca beyler le d lenc ler ya da
efend ler ve kölelerden oluşur hale get recekt r”.1075
Gene de İng l z tarım emekç ler n n durumu 1770 le 1780 yılları
arasında, y yecek ve barınma bakımından olduğu kadar, kend ne saygı ve
eğlence vb. yönünden de, o zamandan ber , b r daha ulaşamadığı deal olarak
kalmıştır. Ortalama ücret , 1770 le 1771 yıllarında 90 p nt1076** buğday,
Eden zaman nda (1797), yalnızca 65 p nt, 1808’de se 60 p nt olarak fade
ed l yordu.1077
Toprak sah pler n n, ç ftç ler n, fabr katörler n, tüccarların, bankerler n,
borsa spekülatörler n n, orduya mal satanların vb. [sayfa 691] büyük servetler
ed nd kler Jakobenlere-Karşı Savaşın sonunda tarım emekç ler n n durumu
yukarda göster ld ğ g b yd . Nom nal ücretler, kısmen banknotun değer n
y t rmes , kısmen de bundan bağımsız olarak temel geç m araçlarının
f yatlarındak artış sonucu yükselm şt . Ama reel ücret değ şmes , burada
gereks z ayrıntılara g rmeks z n bas t b r şek lde göster leb l r. Yoksul yasası
le uygulanışı, 1795 le 1814’te aynıydı. Bu yasanın kırsal bölgelerde nasıl
uygulandığı anımsanacaktır: nom nal ücret le emekç n n yaşayab lmes ç n
gerekl nom nal m ktar arasındak farkı, oradak yardım kurumları sadaka
şekl nde tamamlıyordu. Ç ftç n n öded ğ ücret le, yardım kurumlarının
kapadıkları ücret açığı arasındak oran, b ze, k şey göstermekted r. Önce,
ücretler n, asgar düzey n altına düştüğünü; sonra, tarım emekç s n n ne
oranda ücretl emekç ve d lenc karışımı hal ne geld ğ n , ya da k l se
yardım kurulunun köles hal ne gelme dereces n . D ğer bütün kontluklardak
ortalama durumu tems l eden tek b r kontluğu ele alalım. 1795 yılında
Northamptonsh re’da ortalama haftalık ücret 7 ş l n 6 pen yd ; 6 k ş l k b r
a len n toplam yıllık g der se 36 sterl n 12 ş l n 5 pen ; bunların toplam
gel r 29 sterl n 18 ş l n; yardım kurumunun kapadığı açık 6 sterl n 14 ş l n 5
pen . 1814 yılında aynı kontlukta haftalık ücret 12 ş l n 2 pen ; 5 k ş l k b r
a len n yıllık toplam g der 54 sterl n 18 ş l n 4 pen ; a len n toplam gel r 36
sterl n 2 ş l n; yardım kurumunun kapadığı açık 18 sterl n 6 ş l n 4 pen .1078
Kapatılan açık, 1895’te, ücret n 1/4’ten azı, 1814’te yarısından fazlasıydı.
Bu koşullar altında, Eden’ n hâlâ tarım emekç ler n n kulübeler nde bulduğu
azıcık rahat ve huzur, 1814’te büsbütün yokolmuştu.1079 Ç ftç n n el nde
bütün hayvanlar ç nde emekç , bu nstrumantum vocale,1080* artık, en çok
ez len, en kötü beslenen ve en çok zulüm gören yd .
Aynı durum, “1830 Sw ng ayaklanmaları b ze” (yan egemen sınıflara),
“ateşe ver len harmanların ışığında, manüfaktür İng lteres nde olduğu kadar,
tarım İng lteres nde de, sefalet ve syan ett r c kapkara b r huzursuzluğun,
ç n ç n kıvılcımlandığını gösterene kadar”1081 sess zce sürdü g tt . Bu
sıralarda, Sadler, Avam Kamarasında, tarım emekç ler ne “beyaz köleler”
adını takmış, [sayfa 692] Lordlar Kamarasında b r p skopos aynı unvanı
y nelem şt . O dönem n en d kkate değer kt satçısı E. G. Wakef eld şöyle
d yor: “Güney İng ltere köylüsü ... ne özgür nsandır, ne de köle; o, yalnızca
d lenc d r.”1082
Tahıl yasalarının yürürlükten kaldırılmasından öncek dönem, tarım
emekç ler n n durumuna yen b r ışık get rd .1083 B r yandan, tahıl yasalarının
gerçek hububat üret c ler n ne derece az koruduğunu tanıtlamak orta-sınıf
çığırtkanlarının çıkarınaydı; öte yandan, toprak ar stokras s n n fabr ka
s stem n yermeler , bu yozlaşmış, kalps z ve k bar serser ler n, fabr ka
şç ler n n ıstıraplarına karşı duydukları sözde anlayış ve gene bunların
fabr ka yasaları ç n gösterd kler “d plomat k çaba”, sanay burjuvaz s n
öfkeden del ye döndürüyordu. Esk b r İng l z atasözü, “hırsızlar b rb r ne
düşünce, namuslular kazançlı çıkar” der. Gerçekten de, egemen sınıfın k
düşman kes m arasında, emekç ler hang s n n daha utanmazca sömürdüğü
konusundak gürültülü ve ateşl kavga, doğruların ortaya çıkmasına yaradı.
Shaftesbury kontu olan Lord Ashley, fabr ka s stem ne karşı g r ş len
kampanyanın ar stokrat ve nsancıl başkomutanıydı. Bu yüzden o, 1845’te
Morn ng Chron cle’ın tarım emekç ler n n durumu le lg l açıklamalarında
en gözde hedeft . Zamanın en l beral yayın organı olan bu gazete, tarım
bölgeler ne özel muhab rler gönder yor ve bunlar, yalnız genel b lg ler ve
stat st klerle yet nmeyerek, hem konuştukları emekç a leler n n ve hem de
bunların efend ler n n adlarını yayımlıyordu. Aşağıdak l ste, Blanford,
W mbourne ve Poole yöres nde üç köye ödenen ücretler göstermekted r. Bu
köyler Bay G. Bankes le Shaftesbury kontunun malıdır. Görüleceğ üzere, bu
“aşağı k l se papası”, ve İng l z sofularının başı, tıpkı Bankes g b ,
emekç ler n zaten pek zavallı olan ücretler n n büyük b r kısmını ev k rası
bahanes yle cebe nd rmekted r:

B İ R İ N C İ K Ö Y9
A le Erkekler n Çocukların Tüm A len n Haftalık K ra Çıktıktan Adam Başına
Çocuklar
Üyeler Haftalık Haftalık Haftalık Ev K rası Sonra Ücretler Haftalık Ücret
(a)
Sayısı (b) Ücret (c) Gel r (e) (f) Toplamı (g) (h)
Ücret (d)
ş. ş. p. ş. p. ş. p. ş. p. ş. p.
2 4 8 8 2 6 1 6
3 5 8 8 1 6 6 1 3½
2 6
4 8 8 1 7 1 9
2 4 8 8 1 7 1 9
6 6
8 7 1 6 10 6 2 4 8 1 ¾
8
3 5 7 2 7 1 5 1 1½
İKİNCİKÖY
6 8 7 1 6 10 1 6 8 6 ¾
7 1
6 8 7 1 6 1 3½ 5 8½ 8½
8 10 7 7 1 3½ 5 8½ 7
4 6 7 7 1 6½ 5 8½ 11
1
3 5 7 7 1 6½ 5 8½ 1
ÜÇÜNCÜKÖY
4 6 7 7 1 6 1
2
3 5 7 11 6 10 10 8 2 1½
2 6
0 2 5 5 1 4 2

Tahıl yasalarının kaldırılması, İng l z tarımı ç n olağanüstü b r dürtü


oldu.1084 Büyük çapta boşaltma kanalları, hayvanları ahırda beslemek ve
yapay otlaklar yet şt rmek ç n yen yöntemler, mekan k gübreleme
aygıtlarının kullanılması, k ll toprağı şlemede yen yollar, maden
gübreler n daha fazla kullanılması, [sayfa 693] buharlı mak nelerden ve her
türlü yen mak nelerden yararlanma, genell kle daha yoğun b r tarım, bu
devr n özell ğ yd . Krallık Tarımsal Kurumunun başkanı Bay Pusey, yen
mak neler n kullanılmasıyla, ç ftl kte (n sp ) g derler n yarı yarıya azaldığını
söylüyor. Öte yandan da, toprağın gerçek ver m hızla yükseld . Acre başına
daha fazla sermaye yatırımı ve dolayısıyla ç ftl klerde daha fazla
yoğunlaşma, yen yöntem n temel koşullarıydı.1085 Aynı [sayfa 694] zamanda,
şlenen toprağın alanı 1846-1856 arasında 464.119 acre arttı, ve doğu
kontluklarında, tavşan yatağı ve cılız meralar hal ndeyken, mükemmel ek n
tarlaları hal ne get r len büyük alanları bu hesaba katmıyoruz. Bu arada,
tarımda çalışan toplam emekç sayısında b r düşme olduğunu daha önce
görmüş bulunuyoruz. Her k c ns yetten ve her yaştan f l tarım emekç s
sayısı, 1851’de 1.241.396 ken, 1861’de, 1.163.217’ye düşmüştür.1086 Bu
nedenle, İng l z Genel Saymanı haklı olarak şöyle d yordu: “1801 yılından bu
yana, ç ftç ve ç ftl k emekç s sayısındak artış ... tarımsal ürünler n artışıyla
h ç b r orantı göstermemekted r”;1087 bu oransızlık tarım nüfusundak
azalmanın, şlenen toprakların alanındak artış, daha yoğun b r şleme
yöntem , toprağa ve toprağın şlet lmes ne yatırılan sermaye b r k m ndek
görülmem ş büyüme, toprak ürünler nde İng l z tarım tar h nde eş
görülmem ş yükselme, toprakbeyler ne g den payların büyük m ktarlara
ulaşması ve kap tal st ç ftç ler n gen şleyen servetler yle elele g tt ğ son
dönemde, daha göze batar b r durum almıştı. Bütün bunların, pazarların, yan
kentler n sürekl ve hızlı gel şmes , ve serbest t caret n egemenl ğ le
b rl kte olduğu d kkate alınırsa, tarım emekç s n n, ensonu, post tot
d scr m ne rerum,1088* kend s n mutluluktan sarhoş edecek, se-cundum
artem1089* ortamı ç nde bulması gerek r.
Ne var k , Profesör Rogers, İng l z tarım emekç s n n yazgısının, 14.
yüzyılın son yarısı le 15. yüzyıldak ler şöyle dursun, 1770 le 1780 yılları
arasındak ler le karşılaştırıldığında b le çok daha beter olduğu, “köylünün
tekrar serf hal ne” ve hem de daha kötü beslenen ve g y nen b r serf hal ne
geld ğ sonucuna varmaktadır.1090 Tarım emekç ler n n konutları konusunda
dev r açan yapıtında Dr. Jul an Hunter şöyle d yor: “H nd’ n” (tarım
emekç ler n n kölel k zamanından kalma adı) “masrafları, yaşayab leceğ en
düşük m ktar olarak saptanır ... ücret ve barınma g derler , kend s nden
sağlanan kâra göre hesaplanmaz. Ç ftç l k hesaplarında emekç sıfırdır.1091 ...
Varolma” (geç m) “araçları [sayfa 695] da ma değ şmeyen b r m ktar olarak
düşünülür.1092 Gel r nde daha da fazla b r azalma ç n, n h l habeo, n h l
curo1093** d yeb l r. El nde ancak yaşayab lecek kadar yedek y yeceğ
olduğu ç n, gelecekle lg l kaygısı yoktur. Ç ftç n n hesaplarına esas aldığı
sıfır noktasına zaten ulaşmış durumdadır. Gelecektek günler ne get r rse
get rs n, ne bolluktan, ne de kıtlıktan payına düşecek b r şey yoktur.”1094
1863 yılında, sürgüne ve ağır hap s cezasına çarptırılmış suçluların
beslenme ve çalışma koşulları konusunda resm b r araştırma yapılmıştır.
Sonuçlar k kalın c lt Mav k tapta yer aldı. D ğer şeyler yanında şöyle
den yordu: “İng ltere’de cezaevler ndek mahkumların beslenme durumu le
şevler ndek yoksullar ve aynı ülkedek serbest emekç ler arasında
yapılacak ayrıntılı b r karşılaştırma ... kuşkusuz, mahkumların d ğer k
sınıftan daha y beslend ğ sonucunu ortaya koyacaktır.”1095 Oysa, “ağır
hapse çarptırılmış herhang b r mahkumdan stenen ş m ktarı, gene sıradan
b r gündel kç den sten len m ktarın neredeyse yarısı kadardır.”1096
Ed nburgh cezaev müdürü John Sm th’ n tanık olarak verd ğ fadeden
b rkaç lg nç nokta: n° 5056. “İng l z cezaevler ndek y yecek durumu,
İng ltere’dek sıradan emekç ler n y yeceğ nden daha y d r.” n° 50.
“İskoçya’da sıradan tarım emekç s n n ... pek seyrek et yed ğ b r gerçekt r.”
n° 3047. “Bu hükümlüler n, sıradan b r tarım emekç s nden çok daha y
beslenmeler n gerekt recek b r neden var mıdır? – Kes nl kle yoktur.” n°
3048. “Kamu şler nde çalıştırılan hükümlüler n beslenme durumlarını,
serbest emekç ler n beslenme durumlarına yaklaştırmak r n daha başka
denemeler yapılması s zce gerekl m d r?”1097 ... “O” (tarım emekç s )
“şöyle d yeb l r: Çok çalışıyorum ama yeter kadar yemek y yem yorum, oysa
cezaev ndeyken, daha fazle çalışmadığım halde daha fazla yerd m; böyle
olunca ben m ç n tekrar cezaev ne g rmek daha y .”1098 Raporun b r nc
c ld ne konulan tablodan aşağıdak karşılaştırmalı özet derled m. [sayfa 696]

HAFTALIK OLARAK BESİN MİKTARI1099


(Ons Olarak)
Azotlu Azotsuz Madensel
Toplam
Öğeler M ktarı Öğeler M ktarı Öğeler M ktarı
Portland (mahkum) 28.95 150.06 4.68 183.69
Donanma er 29.63 152.91 4.52 187.06
Er 25.55 114.49 3.94 143.98
Araba şç s 24.53 162.06 4.23 190.82
Mürett p 21.24 100.83 3.12 125.19
Tarım emekç s 17.73 118.06 3.29 139.08

1863 tar hl hek mler kom syonunun, en kötü beslenen sınıfların aldıkları
bes n konusunda yaptığı araştırmanın genel sonuçlarını okur zaten b l yor.
Tarım emekç s a leler n n büyük b r kısmının aldıkları bes n n, “açlığın
get receğ hastalıkları önleyecek” m ktarın altında olduğu anımsanacaktır.
Cornwall, Devon, Somerset, W lts, Stafford, Oxford, Berks ve Herts g b
tamamen kırsal bölgelerde özell kle durum böyleyd . Dr. E. Sm th,
“Emekç n n kend s n n aldığı bes n” d yor, “bel rt len ortalama m ktardan
fazladır, çünkü çalışab lmek ç n ... a len n ötek üyeler nden ... daha fazla
yemek yemek zorundadır ... daha yoksul bölgelerde hemen hemen etle domuz
et n n heps n o yer. ... Kadınlar le hızlı büyüme çağındak çocukların
aldıkları bes n m ktarı, çoğu zaman ve hemen bütün kontluklarda, başta azot
olmak üzere yeters zd r.”.1100 Ç ftç lerle b rl kte oturan kadın ve erkek
h zmetkarlar yeter derecede beslen rler. Bunların sayıları, 1851’de 288.277
ken, 1861’de 204.962’ye nm şt r. “Kadınların tarlalarda çalışması” d yor
Dr. Sm th “ne denl sakıncaları beraber nde get r rse get rs n ... ş md k
koşullar altında a leye büyük yarar sağlar; çünkü böylece a len n gel r ne,
ayakkabı, g yecek alab lecek, k rayı ödeyeb lecek ... b r ek gel r katılarak,
daha y beslenmeler olanağı doğar.”.1101 İncelemen n en d kkate değer
sonuçlarından b r s de, B rleş k Krallık’ın d ğer bölgeler ne göre,
İng ltere’dek tarım emekç ler n n, aşağıdak tablonun da gösterd ğ g b
“oldukça daha kötü beslend kler d r”. [sayfa 697]

ORTALAMA YETİŞKİN TARIM EMEKÇİSİNİN HAFTALIK KARBON VE AZOT TÜKETİMİ10


Karbon Azot
gra n gra n
İng ltere 40.673 1.594
Galler Ülkes 48.354 2.031
İskoçya 48.980 2.348
İrlanda 43.366 2.434

Dr. S mon, resm sağlık raporunda, “Dr. Hunter’ n raporunun hemen her
sayfası” d yor, “tarım emekç ler m z n konut durumlarındak yetert zl ğe ve
sefalete tanıklık ed yor. Uzun yıllardır, bu yönden emekç ler n durumu g tg de
kötüleşmekted r; b r göz oda bulmak ş md daha da güçleşt ğ g b , bulsa
b le, gereks nmeler ne belk ş md geçm ş yüzyıllarda olduğundan çok daha
az uygun durumdadır. Özell kle son y rm -otuz yıldır bu kötü durum hızla
artmakta ve emekç ler n konut sorunları ş md son derece [sayfa 698] kötü b r
duruma gelm ş bulunmaktadır. Emeğ yle zeng n ett ğ k mseler n kend s ne
b r tür merhametle davranmayı uygun buldukları durumlar dışında, bu konuda
tam b r çares zl k çers nded r. İşled ğ toprak üzer nde başını sokacak b r
yer bulması, bu bulduğu tek göz odanın doğru dürüst b r yer ya da domuz
ağılı g b olması, yoksulluğun baskısını gen ş ölçüde azaltacak b r avuç
bahçeye sah p olab lmes – bütün bunlar, d led ğ g b b r konut bulma ya da
k rasını ödeyeb lme gücüne değ l, başkalarının, ‘mallarını key fler nce
kullanma hakkını’ sted kler g b uygulamalarına bağlıdır. B r ç ftl k, ne
kadar gen ş olursa olsun, üzer ndek emekç konutlarının ne sayısını, ne de
doğru dürüst olmasını öngören b r yasa vardır; emeğ , güneş g b , yağmur
g b gerekl olan b r toprak üzer nde, emekç ye en ufak b r hak tanıyan b r
yasa da yoktur. ... Bu konuya dışardan katılan b r öğe de gene onun aleyh ne
şler ‘yoksul yasasının konut ve verg yükümlülüğüyle lg l maddeler n n
baskısı altındadır.”1102 Bu hükümler neden yle, her yerel k l se yönet m n n,
bölgede oturan emekç sayısını azaltmada madd çıkarı vardır; – ne yazık k ,
tarım emekç l ğ , çalışkan emekç yle a les ne güven ve sürekl b r
bağımsızlık get recek yerde, çoğu zaman sonu d lenc l ğe varan kısa ya da
uzun b r yol olur – ve bu yol boyunca yoksulluk ve d lenc l k o kadar
yakındır k , b r hastalık ya da geç c b r şs zl k, derhal k l se yardımına
muhtaç olmaya yolaçar; şte bu yüzden, b r bölgedek tarım emekç ler nüfusu
da ma yoksullara yardım yükümlülüğüne namzet b r topluluktur. ... Büyük
toprak sah pler 1103 ... toprakları üzer nde emekç konutları bulundurmamaya
karar vermekle, [sayfa 699] yoksullara karşı olan sorumluluklarının yarısından
o anda kurtulmuş olur. İng l z anayasas le yasaların, toprak üzer nde bu tür
b r mutlak mülk yet hakkına ne derece elver şl olduğu, toprakbey ne ‘malını
keyf nce kullanma’ ve toprağı eller yle şleyenler her an toprağından sürüp
çıkartacak kadar düşmanca davranma hakkını ne ölçüde tanıdığı burada
tartışmayı düşünmed ğ m konulardır. ... Üstel k bu topraktan sürüp atmak”
(yetk s ) “... yalnızca sözde kalmaz. Çok gen ş ölçüde uygulandığı g b ...
aslında bu uygulama tarım emekç ler n n konut koşullarında başlıca lked r.
... Bu p sl ğ n yaygınlığı konusunda Dr. Hunter’ın son sayımdan derled ğ b r
noktaya değ nmek yetecekt r: konuta olan gereks nme her yerde arttığı halde,
son on yıldak ev yıkımı, İng ltere’n n 821 bölges nde ya da mahalles nde
alıp yürümüş ve” (çalıştıkları bölgen n dışında oturmaya zorlanan k mseler)
“h ç hesaba katılmasa b le sözü ed len bölgeler, 1861 yılında, 1851 yılına
göre, yüzde 51/3 oranında daha fazla nüfusu, yüzde 4½ oranında daha az
sayıdak eve sığdırmak durumunda kalmışlardır. ... Bu ıssızlaştırma sürec
tamamlandığında, d yor Dr. Hunter, sonuç, ancak çobanlarla bahçıvanların ve
korucuların oturab lecekler b rkaç kulüben n bulunduğu ve yaptıkları ş
gereğ efend ler nden genell kle y muamele gören h zmetkarların
yaşadıkları göstermel k köyler (show-v llage) olacaktır.”1104 Ama toprağın
şlenmes gerekmekted r, oysa bu toprakta çalışan emekç ler, toprak sah b n n
k racıları olmayıp, kulübeler yıkıldığı zaman belk de üç m l ötedek b r
komşu köyde b r damaltı bulmuşlardır ve çalışmaya oradan gelmekted rler.
Durumun böyle b r g d şe yöneld ğ yerlerde, hâlâ ayakta kalab len
kulübeler n bakımsız ve per şan durumları, mahkum oldukları ak bet
hakkında b r f k r ver r. Heps de yavaş yavaş yıkılıp g tmek üzered rler.
Çatısı henüz yıkılmamış olanların emekç ler tarafından k ralanmasına z n
ver l r ve sank doğru dürüst b r evm ş g b k ra öded ğ halde, emekç de bu
durumdan memnundur. Artık görüp göreceğ onarım ve bakım, ancak ç ndek
metel ks z k racının gücü yett ğ ölçüde olacaktır. Ve ensonu, [sayfa 700]
büsbütün barınılamaz duruma gel nce –en alçakgönüllü kölel k ölçüler ne
göre b le ç nde durulamaz duruma gel nce– b r kulübe daha toprağa karışmış
olacak ve gelecektek yoksulluk verg s b raz daha haf fleyecekt r. Büyük
toprak sah pler , egemenl kler altındak toprak üzer ndek nüfusu
seyrekleşt rmek yoluyla yoksulluk verg s nden böylece kurtulurlarken,
yerler nden ed lm ş emekç ler en yakın kasaba ya da açık köyün yolunu
tutarlar: en yakın d yorum ama bu ‘en yakın’, emekç n n her gün ter n
toprağına karıştırdığı ç ftl kten üç-dört m l ötede olab l r. Bu günlük zahmetl
çalışmaya, ş md b r de, b r lokma ekmeğ n hatırına altı ya da sek z m l yolu
tepmek eklenecek ve bu, k msen n umurunda olmayacaktır. Ve eğer karısıyla
çocukları da, ç ftl kte çalışıyorlarsa, aynı şey onlar ç n de sözkonusu
olacaktır. Bu uzun yolun, başına açtığı dert, bu kadar da değ ld r. Açık
köylerde, kulübe spekülatörler , elden geld ğ nce ucuza maledecekler b r
yığın n sığdırmak üzere, küçük toprak parçaları satınalırlar. Ve şte bu sef l
yerlerde (açık köylerde oldukları halde, kenttek en berbat konutun en kötü
özell kler n taşıyan bu barınaklarda) İng l z tarım emekç ler üstüste yaşar
g derler.1105 ... Ne var k , buna karşılık, emekç n n, ek p-b çt ğ toprak
üzer nde oturduğu yerlerde, konut durumunun, üretken emeğ ne layık b ç mde
olduğunu sanmak yanlış olur. En büyük mal kanelerde b le.... emekç n n
kulübes ... en sef l ve per şan durumda olab l r. Emekç ler le a leler ne
konut d ye herhang b r ahırı yeterl bulan toprakbey , [sayfa 701] k ra
konusunda en çet n pazarlıklara g r şmekten de utanmaz.1106 Burası, ocağı,
helası, penceres , b r hendekten başka akarsuyu, bahçes olmayan tek odalı
b r kulübe olab l r, ama emekç bu haksız durum karşısında b le çares zd r. ...
Ve sağlığı koruma yasaları, ancak kağıt üzer nde varolan ölü sözcüklerd r ...
ve uygulanmaları gen ş ölçüde, bu g b nler konut d ye k ralayan
malsah pler n n keyf ne bırakılmıştır. ... Parlak ama pek az görülen
durumlara bakarak, İng l z uygarlığının yüzkarası olan bu gerçekler n ez c
ağırlığını gözden kaçırmak haksızlık olur. Bugünkü konut durumunun
berbatlığı ortadayken, bu konuda uzman gözlemc ler n, bu hal n, sayıca
yeters zl k karşısında çok daha küçük b r felaket olduğunu söylemeler ,
durumun gerçekten korkunç olduğunu göster yor. Kırsal bölgedek emekç
konutlarının ağız ağıza dolu oluşu, yalnız ş n sağlık yönünü önemseyenler
ç n değ l, nsanca ve ahlaklı b r yaşam sürdürülmes n d leyenler ç n de,
yıllardır der n b r kaygı kaynağı olmuştur. Kırsal bölgelerde bulaşıcı
hastalıkların yayılmasıyla lg l haberlerde da ma bu aşırı kalabalığın,
hastalığın önlenmes konusundak her türlü çabayı etk s z duruma get rd ğ
üzer nde ısrarla durulması, sank aynı kalemden çıkmış g b , aynı tümcelerle
y nelen r durur. Kırsal yaşamın sağlık üzer ndek çok yararlı etk ler ne
karşın, bulaşıcı hastalıkların yayılmasına elver şl olan bu nüfus
yoğunluğunun, aynı zamanda, bulaşıcı olmayan hastalıkların ortaya çıkmaları
ç n de uygun b r ortam yarattığı gene tekrar tekrar bel rt l r. Kırsal nüfustak
bu aşırı yoğunluğun kötülükler n bel rtenler, daha büyük kötülükler
karşısında da susmamışlardır. Bunların başlıca konuları, yalnızca sağlığa
zararlı etk ler olduğu halde, bu konudak d ğer l şk ler üzer nde de hemen
da ma aynı lg yle durmuşlar ve d kkatler çekm şlerd r. Evl ya da bekar her
k c ns yetten yet şk n k mseler n, ufacık b r odada sıkış sıkış yatıp
kalkmalarının çok sık görülen durumlar olduğunu ve bu durumda her türlü ar
ve haya duygularının zedelend ğ n , ahlakın zorunlu olarak bozulduğunu [sayfa
702] raporlarında b r nanç olarak bel rtm şlerd r.1107 Örneğ n,
Buck ghamsh re’ın W ng bölges nde, b r t fo salgını konusundak son yıllık
raporun ek nde Dr. Ord, ateşler ç nde kend s ne gelen, W ngrave’den b r
del kanlının ‘hastalığının lk günler nde dokuz k ş yle aynı odada uyuduğunu,
k hafta ç nde bunlardan b rkaç tanes n n de hastalığa yakalandığını ve
b rkaç hafta ç nde bu dokuz k ş den beş n n ateş n n yükseld ğ n ve b r
tanas n n de öldüğünü’ söyled ğ n bel rt r. ... Salgın sırasında W ng’e g den
St. George hastanes hek mler nden Dr. Harvey’den tıpkı bu rapora benzeyen
b lg ler alınmıştır. ... ‘Ateşl b r hastalığa tutulan genç b r kadın, babası,
anası, p ç çocuğu, kardeş k del kanlı, herb r n n b rer p ç olan k kız
kardeş ... heps 10 k ş le b rl kte aynı odada yatıyordu. B rkaç hafta önce
se, bu odada 13 k ş kalıyordu.’”1108
Dr. Hunter, tamamen tarım bölgeler nde değ l, İng ltere’n n bütün
kontluklarında, 5.375 tane tarım emekç s kulübes nde araştırmalar yapmıştır.
Bunlardan 2.195’ nde yalnızca tek b r yatak odası (çoğu kez aynı zamanda
oturma odası olarak da kullanılır), 2.930’unda k ve 250’s nde k den fazla
oda bulunmaktadır. Aşağıda b r düz ne kontluktan seç len b rkaç örnek
ver yorum.

(1.) Bedfordsh re

Wrestl ngtworth. – Çoğu daha küçük olmakla b rl kte yatak odaları 12


ayak uzunlukta 10 ayak gen şl ğ nde. Küçük tek katlı kulübeler çoğu zaman,
tahta perde le k yatak odasına bölünmüş, 5 ayak 6 nç yüksekl ğ ndek
mutfakta da çoğu kez b r yatak bulunur. K ra, yıllık 6 sterl n. K racılar
helalarını kend ler yapar, ev sah b yalnız b r çukur sağlar. B r k ş hela
yapar yapmaz, bütün komşular bundan yararlanmaya başlarlar. R chardson
den len b r a leye a t b r ev, kusursuz b r güzell k örneğ yd . “Sıvalı
duvarlar, baloya g den b r hanımın elb ses g b dalgalıydı. [sayfa 703] Tavanın
b r ucu çer , ötek ucu dışarı kalkıktı ve burada, f l hortumu g b büküntülü
çamur ve tahta bacasıyla tal hs z b r ocak d k l p kalmıştı. Yuvarlanmasın
d ye uzun d rekten b r de desteğı vardı. Kapısıyla penceres baklava g b
yapılmıştı.” Gez len evden yalnızca 4 tanes nde b rden fazla yatak odası
vardı ve heps de tıka-basa doluydu. Tek yatak odasındak ser l ş lteler 3
yet şk n, 3 çocuk, 6 çocuklu evl b r ç ft vb. barındırıyordu.
Dunton. – 4-5 sterl n arasında değ şen yüksek. k ralar; haftalık şç ücret
10 ş l n. A ledek hasır örmec l ğ le k rayı karşılamayı umuyorlar. K ralar
yükseld kçe, bunu karşılamak ç n daha çok sayıda nsan çalışmak zorunda.
B r yatak odasında oturan 4 çocuklu altı yet şk n nsan, 3 sterl n 10 ş l n
ödüyor. Dunton’da, dış ölçüler 15 ayak uzunluğunda 10 ayak gen şl ğ nde en
ucuz ev n k rası 3 sterl n. İncelenen evlerden yalnız b r tanes n n 2 yatak
odası var. Köyün b raz dışında, “k racıların, p sl kler n etrafına yaptıkları”
ev n kapısı, alt tarafından 9 nç çürüyüp yokolmuş; geceler b rkaç tuğla ve
hasırla ustalıkla kapatılan b r g r ş. Pencerede camla gerçeven n yarısı
parçalanmış. Eşya d ye b r şey yok, 3 yet şk n nsan, 5 çocuk ç çe uzanmış;
Dunton, B ggleswade B rl ğ nde d ğer yerlerden daha kötü durumda
sayılmaz.

(2.) Berksh re

Beenham. – 1864 Haz ranında b r adam, karısı ve dört çocuğu le tek


katlı b r kulübede oturuyordu. Kızlarından b r s , kızıla yakalanarak şten eve
döndü. Öldü. Çocuklarından b r s de hastalanıp öldü. Dr. Hunter z yaret
ett ğ sırada, ana le çocuklardan b r s t füsten yatıyordu. Baba le
çocuklardan b r s dışarda yatıyordu, ama burayı tecr t etme güçlüğü vardı,
çünkü hastalıktan kırılan ev n, k rl çamaşırları, zavallı köyün kalabalık
pazar yer nde yıkanmayı bekl yordu. Ev n k rası haftada 1 ş l nd ; karı-koca
ve 6 çocuk ç n b r yatak odası vardı. Evlerden b r s n n haftalık k rası 8
pen yd , 14 ayak 6 nç uzunluğunda, 7 ayak gen şl ğ ndeyd ; mutfağın
yüksekl ğ 6 ayaktı; yatak odası penceres zd ; ocağı, kapısı yoktu, yalnız
g r şe açılıyordu; bahçe de yoktu. B r adam, burada, yet şk n kızları ve
oğluyla uzun süre oturmuştu; baba le oğul yatakta yatıyorlardı, kızlar da
g r şte. A le burada otururken her k kızın da b rer çocuğu vardı, b r tanes
şev ne sığındı, ama sonra eve döndü. [sayfa 704]

(3.) Buck nghamsh re

30 kulübede –1.000 acre’lık yerde– 130-140 k ş yaşıyor. Braden-ham


mahalles , 1.000 acre yer kaplıyor. 1851’de 36 evde 84 erkek 54 kadın
yaşıyordu. C ns yetler arasındak bu sayı eş ts zl ğ 1861’de 98 erkek ve 87
kadın olmak üzere kısmen g der ld ; 10 yılda artış; 14 erkek ve 33 kadın. Bu
arada ev sayısında b r eks lme.
W nslow. – Büyük kısmı oldukça y b ç mde yen yapı; evlere olan talep
fazla, çünkü çok per şan durumdak kulübeler n haftalığı, 1 ş l n le 1 ş l n 3
pen arasında.
Water Eaton. – Burada toprakbeyler , artan nüfus karşısında, evler n
aşağı yukarı yüzde 20’s n yıkmışlar. İş ne g tmek ç n 4 m l kadar yol
yürüyen yoksul b r emekç ye daha yakın b r kulübe bulup bulamayacağı
sorulunca, “Hayır, ded , bu kalabalık a lemle k mse bana ev vermez.”.
T nker’s End, W nslow yakınında. – İç nde 4 büyük ve 5 çocuğun yatıp
kalktığı b r oda; 11 ayak uzunluğunda 9 ayak gen şl ğ nde, en yüksek yer 6
ayak 5 nç; b r başkası, 11 ayak 7 nç uzunluğunda, 9 ayak gen şl ğ nde, 5
ayak 10 nç yüksekl ğ nde ve 6 k ş barındırıyor. Bu a leler n herb r , b r
hükümlü ç n gerekl görülenden daha az yerde oturuyor. Her evde tek b r
yatak odası var, h ç b r nde arka kapı yok; su pek az; haftalık k ra, z yaret
ed len evlerde 1 ş. 4 p. le 2 ş. arasında. Görülen 16 evden yalnız b r nde,
b r erkek, haftada 10 ş l n kazanıyor. Yukarda anlatılan koşullarda adam
başına düşen hava m ktarı, boyutları 4’er ayak olan b r kutuya bütün gece
kapatılmış b r nsanın hava m ktarı kadardır. Ne var k , bu esk kulübeler,
orasından burasından zaten havalanmakta.

(4.) Cambr dgesh re

Gambl ngay, b rkaç toprakbey ne a tt r. Buradak kulübeler benzerler n n


en sef l ve per şanıdır. Çoğu hasırdan yapılmadır. “Öldürücü b r m sk nl k,
p sl ğe umutsuzca boyun eğme” burada egemenl ğ n sürdürüyor. Merkezdek
hmal, evler n çürümekte olduğu kuzey ve güney dış mahallelerde öldürücü
b r hal almış. Ortalıkta görünmeyen toprakbeyler , bu zavallıların kanlarını
rahatça em yorlar. K ralar çok yüksek; 8-9 k ş ufak b r yatak odasında
üstüste; k yerde de, herb r 1-2 çocuklu 6 nsan tek b r küçük odada yatıp
kalkıyor. [sayfa 705]

(5.) Essex

Bu kontlukta, nsan sayısı le kulübe sayısındak azalma, b rçok


mahallede elele g d yor. Bununla b rl kte, 22 mahallede, evler n yıkılması,
nüfus artışını önleyemed , ya da genell kle “kentlere göç” adı altında yeralan
zorunlu boşalmaları gerçekleşt remed . F ngr nghoe’da 3.443 acre’lık b r
mahallede, 1851’de 145 ev vardı; 1861’de se yalnız 110 ev. Ama halk
buradan uzaklaşmak stem yordu, ve bu koşullar altında çoğalmayı da
başardı. 1851’de 252 k ş 61 evde oturuyordu, ama 1861’de 262 k ş 49 eve
sığıştı. Bas lden’de 1851’de, 157 k ş , 1.827 acre üzer nde, 35 evde
yaşıyordu, on yılın sonunda 180 k ş 27 evde. F ngr nghoe’nun mahalleler ,
South Farnbr dge, W dford, Bas lden ve Ramsden Crags’da, 1851’de 1.392
k ş , 8.449 acre üzer nde 316 evde oturuyordu, 1861’de, aynı alanda, 1.473
k ş 249 evde.

(6.) Herefordsh re

İng ltere’de “tahl ye- ster s ”nden en çok acı çeken yer, bu küçük kasaba
oldu. Nadby’de genell kle k odalı aşırı kalabalık kulübeler n çoğu,
ç ftç ler nd . Bunları, yıllığı, 3-4 sterl nden kolayca k ralayab l yorlardı,
öded kler haftalık ücret 9 ş l nd .

(7.) Hunt ngdonsh re

Hartford’da 1851’de 87 ev vardı; kısa süre sonra bu 1.720 acre’lık


küçük mahallede 19 kulübe yıkıldı; 1831’de nüfus 452, 1851’de 382,
1861’de 341. Tek odalı 14 kulübe z yaret ed ld . B r tanes nde, evl b r ç ft,
3 büyük oğlan, 1 büyük kız, 4 çocuk – top!am 10 nüfus; b r başkasında 3
büyük, 6 çocuk. İç nde 8 k ş n n yattığı odalardan b r , 12 ayak 10 nç
boyunda, 12 ayak 2 nç en ndeyd , yüksekl ğ 6 ayak 9 nçt : çıkıntılar dah l
adam başına ortalama 130 ayak küp düşüyordu. 14 odada 34 büyük, 33
çocuk. Kulüben n pek azında bahçe vardı, ama oturanların çoğu, 10 ya da 12
ş l ne b r rood [dönümün onda b r . -ç.] büyüklüğünde küçük b r toprak
k ralıyordu. Bu bahçeler, zaten helası olmayan evden uzaktaydılar. A le,
“ ht yacını defetmek ç n ya oraya kadar g derler”, ya da bu mahallede
olduğu g b , haşa huzurdan, “b r dolab n çekmeceler n sırayla doldurarak
bunları haftada b r kez gübre n yet ne bahçeler ne götürüp boşaltırlar”.
Japonya’da yaşam koşulları, herhalde bundan daha tem z lerl yor. [sayfa 706]

(8.) L ncolnsh re
Langtoft. – Burada Wr ght’ n ev nde b r adam, karısı, anası ve 5 çocuğu
le oturuyor; evde b r mutfak, bulaşıkyer ve mutfağın üzer nde b r yatak
odası var; mutfakla oda 12 ayak 2 nç boyunda ve 9 ayak 5 nç en nde; alt
katın tamamı 21 ayak 3 nçe 9 ayak 5 nç. Yukardak yatak odası
tavanarasındadır ve duvarları tepe noktasında üçgen g b b rleş r, önde ufak
b r pencere vardır. “Bu adam burada n ç n oturuyordu? Bahçen n hatırına mı?
Hayır, çünkü bahçe çok küçük. K ra ne kadar? Yüksek, haftada 1 ş l n 3 pen .
İş ne m yakın? Hayır, 6 m l uzak, yan günde g d ş-gel ş 12 m l yol yürüyor.
Burada oturmasının neden , burası k ralıktı” ve nerede, hang koşulla olursa
olsun, tek başına b r kulübede oturmak st yordu. Aşağıda, Langtoft’ta 12
yatak odalı, 38 yet şk n ve 36 çocuğun oturduğu 12 ev n stat st ğ
ver lm şt r:

LANGTOFT’TA ONİKİ EV
Yatak İnsan Yatak İnsan
Ev No Yet şk nlerÇocuklar Ev No Yet şk nlerÇocuklar
Odası Sayısı Odası Sayısı
1 1 3 5 8 7 1 3 3 6
2 1 4 3 7 8 1 3 2 5
3 1 4 4 8 9 1 2 0 2
4 1 5 4 9 10 1 2 3 5
5 1 2 2 4 11 1 3 3 6
6 1 5 3 8 12 1 3 4 6
(9.) Kent

Kenn ngton, 1859 yılında d fter salgını çıktığı ve bölge doktorunun


yoksul, sınıfların durumları üzer ne b r araştırma yaptığı sıralarda çok
kalabalık b r yerd . Hek m, çok nsanın çalıştığı bu bölgede, bazı kulübeler n
yıkıldığını, ama yen h ç b r kulüben n yapılmadığını gördü. B r mahallede,
kuşkafes den len dört ev vardı; herb r nde aşağıdak boyutlarda (ayak ve nç
olarak) 4 bölüm vardı:

Mutfak 9 ayak 5 nç;8 ayak 11 nç; 6 ayak 6 nç


Bulaşıklık 8 ayak 6 nç;4 ayak 6 nç; 6 ayak 6 nç
Yatak odası8 ayak 5 nç;5 ayak 10 nç;6 ayak 3 nç
Yatak odası8 ayak 3 nç;8 ayak 4 nç; 6 ayak 3 nç
[sayfa 707]
(10.) Northamptonsh re

Br nworth, P ckford ve Floore. – Bu köylerde kışın, 20-30 k ş


şs zl kten sokaklarda dolaşıp duruyordu. Ç ftç ler da ma buğday ve yumru
b tk ler yet şen toprakları yeter nce sürmüyorlar, toprakbey , k -üç ç ftl ğ n
b rleşt rmey yeğl yordu. Böylece şs zl k başlıyordu. B r yanda toprak,
emekç y çağırırken, öte yanda gereks nme ç nde toprak emekç ler onu
stekle seyred yorlard . Yazın aşırı-çalışmaktan pest ller çıkan, kışın se
neredeyse açlıktan ölecek duruma gelen emekç ler, kend ler ne özgü argoları
le şöyle d yorlard : “the parson and gentlefolks seem fr t to death at them”
(“rah plerle soylular anlaşılan elb rl ğ le b z gebertecekler”).
Floore’da ufacık b r odada, 4, 5, 6 çocuklu b r a le; 3 büyük, 5 çocuk; b r
karı-koca, dede ve kızıldan yatan 6 çocuğun oturduğu görülmüştür; k odalı
k ev n b r nde 8, ötek nde 9 k ş oturuyordu.

(11.) W ltsh re

Stratton. – Gez len 31 evden 8’ nde yalnız tek oda var. Pent ll’de kulübe
k rası, haftada 1 ş l n 3 pen ; ç nde 4 büyük ve 4 çocuğun yaşadığı oda,
yalnızca dört duvar, tabanı çakıl kaplı, tavan se çürük b r hasırla örtülmüş.

(12.) Worcestersh re

Ev yıkımı burada o kadar fazla değ l; gene de 1851-1861 arasında her


evde oturanların ortalama sayısı 4,2’den 4,6’ya yükselm ş durumda.
Badsey. – Burada oldukça kulübe ve küçük bahçe var. Bazı ç ftç ler,
kulübelern, “yoksulları buraya çekt ğ ç n başlarına bela olduğunu”
söylüyorlar. B r bey de şöyle d yor: “yoksullar ç n ne yapılsa fayda etmez;
500 kulübe b le yapılsa hemen kapışılır; aslında ne kadar yapsan o kadar
stekler artar.” (Ona kalırsa, önce evler k racıları doğuruyor, sonra da onlar
doğal b r yasaya uyarak “barınma aracı” st yorlar.) Dr. Hunter’ın görüşü:
“Bu yoksullar da b r yerlerden gel yorlar ve Badsey’de bunları çekecek,
yardım falan g b , herhang b r şey olmadığına göre, onları buraya gönderen
daha kötü b r yerden ayrılma zorunda kalmış olmaları gerek r. Eğer herkes
ş ne yakın b r yerde, b raz toprakla, [sayfa 708] başını sokacak b r yer
bulsaydı, b r karış toprağa ç ftç n n ona verd ğ n n k katı para öded ğ
Badsey’e gelmeye kalkışmazdı.”
Kentlere sürekl göc, ç ftl kler n b raraya toplanıp yoğunlaşması,
ek leb l r toprakların, mera hal ne get r lmes , mak neleşme vb. neden yle
kırsal bölgelerde sürekl artı-nüfus meydana gelmes ve kulübeler n
yıkılmasıyla tarımsal nüfusun zorla yerler nden ed lmeler hep elele g der.
B r bölgede nsan ne kadar seyrek olursa, “n sp art -nüfus” o kadar fazla,
çalışma araçları üzer ndek baskı o kadar büyük, tarımsal nüfusun, barınma
olanaklarına göre mutlak fazlalığı o derece üstün ve dolayısıyla köylerde
yerel artı-nüfus b r k m le nsanların en berbat koşullar altında üstüste
yaşamaları o denl yoğun olur. İnsanların k tle hal nde, dağınık küçük
köylerde ve kasabalarda toplanmaları, topraktan zorla sürülüp çıkarılmaları
sonucu meydana gel r. Sayıları azaldığı ve sağladıkları ürünler n k tles
büyüdüğü halde, tarım emekç ler n n sürekl olarak gereks z hale gelmeler ,
sefalete düşmeler n n neden olur. Bu yoksul ve per şan durumları,
bulundukları yerlerden sürülmeler n n neden ve son d renme güçler n de
kırarak onları büyük toprak sah pler yle büyük ç ftç ler n köles hal ne
dönüştüren sef l barınma koşullarının başlıca kaynağıdır.1109 Böylece, en
düşük ücret, onlar ç n doğa yasası hal ne gel r. Toprak, üzer ndek sürekl
“n sp artı-nü-fusa” karşın, gene de seyrek nüfuslu b r yerd r. Bu, yalnızca,
nsanların, kentlere, madenlere, dem ryolu yapımına vb. doğru akttığı
noktalarda yerel olarak görülmez, aynı durum, lkyaz, ve yazın olduğu kadar
hasat zamanında da, İng l z tarımının son derece d kkatl ve yoğun çalıştığı
ve ek şç ye gereks nme duyduğu dönemlerde de her yerde farked l r.
Toprağın olağan gereks nmeler ç n her zaman gereğ nden fazla, [sayfa 709]
oysa olağanüstü ya da geç c zamanlar ç n her zaman gereğ nden az tarım
emekç s vardır.1110 İşte bu nedenle, resm belgelerde, aynı yerlerde ve aynı
zamanlarda hem şç eks kl ğ ve hem de şç fazlalığı konusunda çel ş k
ş kayetlere raslıyoruz. Geç c ya da yerel emek gereks nmes , ücretlerde
yükselmeye yolaçmaz, ama kadınlarla çocukların zorla tarlalara
gönder lmeler ne, ve g derek daha küçük yaşlarda sömürülmeler ne yolaçar.
Kadınlarla çocukların sömürülmeler büyük boyutlara ulaşır ulaşmaz, bu
durum, erkek tarım emekç ler n artı-nüfus hal ne get rmen n ve ücretler n
düşürmen n b r aracı hal ne gel r. İng ltere’n n doğusunda bu cercle
v c eux’nün1111* parlak b r sonucu olarak, burada kısaca ele alınması
gereken, “ek p s stem ” den len şey yaratmıştır.1112
Bu ek p s stem , L ncoln, Hunt ngton, Cambr dge, Norfolk, Suf-folk, ve
Nott ngham kontluklarında bütünüyle, çevredek Northamp-ton, Bedford ve
Rutland kontluklarında yer yer egemend r. L ncoln-sh re b ze örnek olab l r.
Bu kontluğun büyük b r kısmı esk den bataklık hal ndek yen topraklardır ve
hatta bu adı taşıyan doğu kontlukları g b son zamanlarda den zden
kazanılmıştır. Buharlı mak neler su boşaltma şler nde har kalar
yaratmışlardır. B r zarmanın bataklık ve kumlukları ş md hububat ve yüksek
rant den z hal n almışlardır. Axholme adası le Trent kıyılarındak d ğer
bölgelerde de, nsan emeğ yle kazanılan alüvyon topraklar ç n de aynı şeyler
söyleneb l r. Yepyen ç ftl kler n doğup gel şmes [sayfa 710] ölçüsünde, yen
kulübeler n yapılmaması b r yana, esk ler de. yıkılmış ve gerekl emek-gücü
ancak m llerce uzaktak açık köylerden, tepeler n çevres n dolanan uzun
yolların aşılmasıyla sağlanab lm şt r. Halk, kış mevs m n n sürekl su
baskınlarından korunab lmek ç n, daha önceler ancak buralara
sığınab lm şt . 400-1.000 acre’l k ç ftl klerde oturan emekç ler (bunlara
“devamlı emekç ler” den r), yalnızca, sürekl , zor ve atla yapılan türdek
tarım şler nde çalıştırılıyordu. Her yüz acre’da ortalama yalnız b r kulübe
bulunuyordu. Örneğ n bu bataklık araz ç ft ç ler nden b r , Araştırma
Kom syonu önünde şunları söylem şt : “Heps de ek leb l r 320 acre toprak
şl yorum. Ç ftl ğ mde h ç kulübe yok. Ş md ç ftl ğ mde tek b r şç var.
Çevrede oturan dört at sürücüm var. Haf f şler , b z, gezg nc ek plere
yaptırıyoruz.”1113 Toprak, yanan otların sökülmes , çapa, bazı gübreleme
şler , taşların ayıklanması vb. g b epeyce haf f şe gereks nme göster yor.
Bu g b şler , açık köylerde oturan ek pler ya da örgütlenm ş takımlar
yapmaktadır.
Bu ek pler, kadınlarla her k c ns yetten gençler (13-18 yaş arasında,
ama çoğu durumlarda 13 yaşındak oğlan çocukları ek pten çıkartılırlar) ve
gene her k c ns yetten çocukları (6-13 yaş arasında) kapsayan 10 le 40-50
k ş l k gruplardır. Başlarındak ek pbaşı, da ma sıradan b r tarım
emekç s d r, ama genell kle külhanbey den len c nsten, serser , ayyaş, ama
g r şken ve savo r fa re’d r.1114* Ç ftç n n emr nde değ l, kend emr nde
çalışan, ek b o toplar ve kurar. Ç ftç le genell kle parça-başı anlaşma
yapar ve kazancı, ortalama olarak, sıradan tarım emekç s nden çok fazla
olmamakla b rl kte,1115 gene de başında bulunduğu ek pten en kısa zamanda
elden geld ğ nce fazla ş sağlama konusunda göstereceğ mar fete bağlıdır.
Ç ftç ler, kadınların ancak erkekler n yönet m altında düzenl çalıştıklarını
ve gene kadınlarla çocukların b r kez şe koyuldu mu –Four er’n n de b ld ğ
g b – bütün çabalarını ve güçler n h ç sakınmadan harcadıklarını, oysa
erkekler n güçler n elden geld ğ nce az harcamak ç n her türlü kurnazlığı
gösterd kler n b l rler. Ek pbaşları, ç ftl k ç ftl k dolaşırlar ve böylece
ek pler ne yılın 6 la 8’ayında ş bulurlar. Bu nedenle, emekç [sayfa 711]
a leler ç n, yalnız arasıra çocuk çalıştıran tek ç ftç n n yanında
çalışmaktansa, böyle b r ek pte onun emr nde çalışmak çok daha kârlı ve
güvenl d r. Bu durum, ek pbaşının etk s n açık köylerde öyles ne artırmıştır
k , çocuk şç genell kle ancak onun aracılığı le çalıştırılab l r. Bu çocukları
ek pten ayrı olarak k ralamak, onun k nc b r ş d r.
Bu s stem n “kusurları” arasında, çocuklarla gençler n aşırı
çalıştırılması, ç ftl klere g d ş-dönüş sırasında, 5, 6 ve bazan 7 m le ulaşan
uzun yürüyüşler ve ensonu ek b n uğradığı moral çöküntü sayılab l r. Bazı
yerlerde “sürücü” adı ver len ek pbaşlarının el nde uzun b r sopa olsa da, o,
bunu çok seyrek kullanır ve zal mce davranışlar konusunda ş kayetler pek az
görülür. O, demokrat k b r mparator ya da b r tür Farel Köyün
Kavalcısıdır. Bu yüzden, uyrukları arasında sev ml olmak zorundadır ve
onları, kend s ne, yönett ğ ç ngene yaşamının sev ml yanlarıyla bağlar.
Kaba b r özgürlük, gürültülü b r neşe ve açık-saçık b r umursamazlık, ek be
b r çek c l k kazandırır. Genell kle, ek pbaşı, ücretler meyhanede öder ve
sonra yalpalayan b r alay nsanın önünde, sağında solunda k güçlü kadının
desteğ yle, çocuklarla del kanlıların zled ğ , alaycı ve yakası açılmadık
türküler söyleyen b r topluluk geç p g der. Four er’n n phanérogame1116*
ded ğ dönüş yolculuğu, artık başlamıştır. 13-14 yaşındak kızların, aynı
yaştak arkadaşlarından gebe kalmaları olağan şeylerdend r. Ek b oluşturan
açık köyler, Sodom ve Gomorra’lar1117 hal n alır ve buralardak gayrımeşru
doğum oranı, ülken n ger kalan yerler ndek oranın k katına ulaşır. Böyle
okullarda yet şen kızların evlend kten sonrada ahlak durumlarına yukarda
değ n lm şt . Doğurdukları çocuklar, eğer afyon, şler n b t remem şse, bu
ek pler n gelecektek üyeler olurlar.
Klas k b ç m yle bu ek plere, genel, ortak ya da gezg nc (publ c,
common or tramp ng gang) ek pler adı ver l r. Çünkü, özel ek pler d ye b r
şey daha vardır. Bunlar da tıpkı genel ek p kuruluşundadır, ama üyeler daha
azdır ve ek pbaşı yer ne, ç ftç n n nasıl yararlanacağını b lemed ğ yaşlı b r
ç ftl k h zmetkarının yönet m altında çalışırlar. Bunlarda, ç ngene neşes
yoktur, ama tanıkların söyled ğ ne göre, çocuklara ödenen ücret ve bunlara
[sayfa 712] karşı davranış daha kötüdür.
Son yıllarda devamlı b r lerleme gösteren1118 bu gezg nc ek p s stem ,
kuşkusuz ek pbaşının keyf ç n varolmamıştır. Asıl varlık neden , büyük
ç ftç ler1119 ve dolaylı olarak da toprakbeyler n n1120 zeng nleşmes ç nd r.
Bu büyük ç ftç ler ç n, emekç ler n normal düzey n altında tuttuğu halde her
fazladan ş ç n el n n altında da ma yedekte emekç bulundurmak, en az
parayla1121 en çok emek sağlamak ve yet şk n erkek emekç y “bollaştırmak”
ç n bundan daha uygun b r yol olamaz. Buraya kadar yapılan
açıklamalardan, b r yandan, tarım emekç ler ç n az ya da çok b r ş kıtlığını
kabul etmekle b rl kte, öte yandan da, yet şk n erkek şç gereks nmes ve
bunların kentlere göç etmes yüzünden bu s stem n “zorunluluğunu” öne
sürmen n asıl neden anlaşılmış olmalıdır.1122 L ncolnsh re’ın, yabanıl
otlardan arındırılmış toprakları ve yabanıl nsan otları, kap tal st üret m n
karşıt k kutbudur.1123 [sayfa 713]
(f) İrlanda

Bu kes m tamamlarken, İrlanda’ya kısa b r yolculuk yapmamız gerek r.


Önce, bu konudak başlıca gerçekler:
İrlanda nüfusu 1841’de 8.222.664’e ulaştı; 1861’de 6.623.985’e,
1861’de 5.850.309’a ve 1866’da 5,5 m lyona, yan neredeyse 1801 düzey ne
nd . Bu azalma, 1846 kıtlığı le başladığı ve böylece İrlanda y rm yıldan az
b r zamanda nüfusunun 5/16’sınden fazlasını y t rd .1124 Göçedenler n toplam
sayısı, 1851 Mayısı le 1865 Temmuzuna kadar 1.591.487 k ş yd : 1861-
1865 yılları arasındak toplam göç, yarım m lyonu aşıyordu. Oturulan evler n
sayısı, 1851-1861 arasında 52.990 kadar azaldı. Gene 1851-1861 arasında,
15-30 acre büyüklüğünde k ra le tutulan ç ftl kler n sayısı 61.000, 30
acre’dan büyük olanlarınk 109.000 kadar arttı; oysa bütün ç ftl kler n
toplam sayısı, 120.000’e düştü. Bu düşüşün neden , demek k , 15 acre’dan
küçük ç ftl kler n ortadan kalkması, yan bunların merkez leşmes yd . [sayfa
714]

A TABLOSU
ÇİFTLİK HAYVANLARI
ATLAR SIĞIRLAR
Yılllar Toplam Azalış Toplam Azalış Artış
1860 619.811 3.96.374
1861 614.232 5.579 3.471.688 134.686
1862 602.894 11.338 3.254.890 216.798
1863 579.978 22.916 3.144.231 110.659
1864 562.158 17.820 3.262.294 118.063
1865 547.867 14.291 3.493.414 231.120

KOYUNLAR DOMUZLAR
Yıllar Toplam Azalış Artış Toplam Azalış Artış
1860 3.542.080 2.271.072
1861 3.556.050 13.970 1.102.042 169.030
1862 3.456.132 99.918 1.154.324 52.282
1863 3.308.204 147.928 1.067.458 86.866
1864 3.366.941 58.737 1.058.480 8.978
1865 3.688.742 321.801 1.299.893 241.413

Nüfustak azalışı, doğal olarak ürün k tles ndek b r azalma zled . B z m


ç n, yarım m lyondan fazla nsanın göç ett ğ ve mutlak nüfusun 1/3
m lyondan fazla azaldığı 1861-1865 dönem ndek 5 yılı ncelemek yeterl
olacaktır. Yukardak tablodan çıkan sonuçlar:1125
ATLAR SIĞIRLAR KOYUNLARDOMUZLAR
Mutlak Azalış Mutlak Azalış Mutlak Artış Mutlak Artış
71.944 112.960 146.662 28.82111*

Ş md de, hem nsanların, hem hayvanların geç m araçlarını sağlayan


tarıma b r gözatalım. Aşağıdak tabloda, yıllık azalış ve artış, b r öncek yıla
göre hesaplanmıştır. Hububat, buğday, yulaf, arpa, çavdar, bakla ve
merc meğ ; yeş l b tk ler, patates, şalgam, bayır turpu, pancar, lahana, havuç,
kara havuç, ak burçak, vb. g b b tk ler kapsamaktadır.
B TABLOSU
TARIM ÜRÜNLERİ EKİLEN VE OTLAK OLARAK KULLANILAN
ARAZİDEKİ ARTIŞ VE AZALIŞ
(Acre olarak)
Yıllar Hububat Yeş l B tk ler Çayır ve Keten Toplam
Yoncalar Ek len Araz
Azalış Azalış Artış Azalış Artış Azalış Artış Azalış Artış
1861 15.701 36.974 47.969 19.271 81.373
1862 72.734 74.785 6.623 2.055 138.841
1863 144.719 19.32 7.724 63.922
1864 122.43 2.3171 47.486 87.761 10.493
1865 72.450 25.421 68.970 50.159 28.218
1861-1865 428.041 108.013 82.834 122.850 330.370
[sayfa 715]
C TABLOSU
EKİLEN TOPRAKTA, ACRE BAŞINA ÜRÜNDE VE TOPLAM ÜRÜNDE, 1864 YILINA
ORANLA, 1865 YILINDA GÖRÜLEN AZALIŞ YA DA ARTIŞ[192]
Ek len Top rak 1865 Acre Başına Ürün 1865 Top lam Ürün

Ürünler 1864 1865 Artış Azalış Ürünler 1864 1865 Artış Azalış 1864 1865 1865
Artış Azalış

Buğday 276.483 266.899 9.494 Buğday (kental) 13,3 13,0 0,3 875.782 826.783 48.999

Yulaf 1.814.886 1.745.228 69.658 Yulaf (kental) 12,1 12,3 0,2 7.826.332 7.659.727 166.605

Arp a 172.700 177.102 4.402 Arp a (kental) 15,9 14,9 1,0 761.909 732.017 29.892
Bere
8.894 10.091 1.197 Bere (kental) 16,4 14,8 1,6 15.160 13.989 1.171
Çavdar
Çavdar (kental) 8,5 10,4 1,9 12.680 18.364 5.684

Patates 1.039.724 1.066.260 26.536 Patates (ton) 4,1 3,6 0,5 4.312.388 3.865.990 446.398

Şalgam 337.355 334.212 3.143 Şalgam (ton) 10,3 9,9 0,4 3.467.659 8.301.6831 165.976

Turp 14.073 14.389 316 Turp (ton) 10,5 13,3 2,8 147.284 191.937 44.653

Lahana 31.821 33.622 1.801 Lahana (ton) 9,3 10,4 1,1 297.375 350.252 52.877

Keten 301.693 251.433 50.260 Keten (stone)* 34,2 25,2 9,0 64.506 39.561 24.945

Ot 1.609.569 1.678.493 68.924 Ot (ton) 1,6 1,8 0,2 2.607.153 3.O68.707 461.554

1865 yılında, “otlak” hanes ne 127.470 acre toprak katıldı; bunun başlıca
neden , “bataklık ve oturulmayan kıraç bölgeler n” 101.543 acre kadar b r
azalma göstermes d r. Eğer 1864 le 1865 yılları arasında b r karşılaştırma
yaparsak, hububatta 246.667 quarter’lık b r azalma olduğunu görürüz; bunun
48.999’u buğday, 166.605’ yulaf, 29.892’s arpa vb.’dır. 1865’te patates
ek len topraklarda b r artış olduğu halde, bu üründe, 446.398 ton b r azalma
olmuştur. [Bkz: C Tablosu.]
İrlanda’dak nüfus ve tarım ürünler ndek hareket gördükten sonra ş md
de, toprakbeyler yle, büyük ç ftç ler n ve sanay kap tal stler n n
keseler ndek harekete b r gözatacağız. Bu hareketler, gel r verg s ndek
yükselme ve alçalmada yansır. Şurasını da anımsatmak gerek r k , D
tablosuna (büyük ç ftç ler n dışındak kârlar), “serbest meslek” kârları, yan ,
avukat, doktor vb. g b k mseler n gel rler de dah ld r; ayrıntıları
göster lmeyen C ve E tablolarına, memurların, subayların, rantıyeler n,
devlet alacaklılarının vb. kazançları g rer.
D TABLOSU
GELİR VERGİSİNE TABİ GELİRLER1126
(Sterl n Olarak)
1860 1861 1862 1863 1864 1865
A Kategor s
12.893.829 13.003.554 13.398.938 13.494.091 13.470.700 13.801.616
Toprak rantı
B Kategor s
2.765.387 2.773.644 2.937.899 2.938.832 2.930.874 2.946.072
Ç ftç kârları
D Kategor s
4.891.652 4.836.203 4.858.800 4.846.497 4.546.147 4.850.199
Sanay vb. kârları
Toplam A-E Kategor ler 22.962.885 22.998.394 23.597.574 23.658.631 23.236.298 23.930.340

D tablosunda, , 1863-1864 arasında yıllık ortalama gel r artışı yalnızca


0,93 olmuştur; oysa aynı dönemde, Büyük Br tanya’da, bu, 4,58’d r.
Aşağıdak tablo (büyük ç ftç ler nk har ç) 1864 le 1865 yılları ç n kârların
dağılımını göster yor:

E TABLOSU1127*
D KATEGORİSİ, İRLANDA’DA (60 STERLİNİN ÜZERİNDE)
KÂR GELİRİ1128
1864 1865
Sterl n K ş Sterl n K ş
Y ll k toplam gel r 4.368.610 17.467 4.669.979 18.081
60-100 sterl n arasında yıllık gel r 238.726 5.015 222.575 4.703
Yıllık toplam gel r 1.979.066 11.321 2.028.571 12.184
Yıllık toplam gel rden kalan 2.150.818 1.131 2.418.833 1.194

1.073.906 1.010 1.097.927 1.044


Bunların bölünüşü 1.076.912 121 1.320.906 150
430.535 95 584.458 122
646.377 26 736.448 28
262.819 3 274.528 3

Kap tal st üret m n tamamıyla gel şt ğ b r sanay ülkes olan [sayfa 717]
İng ltere, İrlanda’nın karşılaştığı türden b r nüfus boşalmasıyla herhalde kan
kaybından ölmüş olurdu. Ama halen İrlanda, hububat, yün, canlı hayvan,
sanay ve ordusu ç n asker sağladığı ülkeden gen ş b r kanalla ayrılmış ve
İng ltere’n n yalnız tarımsal b r bölges olmuştur.
İrlanda’dak bu nüfus azalması, toprağın büyük b r kısmını şlenemez
duruma get rm ş, tarım üret m n büyük ölçüde azaltmış,1129 ve hayvancılığa
ayrılan çok büyük bölgelere karşın, hayvancılığın bazı kollarında mutlak b r
azalmaya, bazılarında se sürekl ger lemelerle kes nt ye uğrayan, sözü
ed lmeye değmeyecek lerlemelere yolaçmış-tır. Gene de, nüfustak bu
azalmayla b rl kte, toprak rantları le ç ftç ler n kârları –bu kârlardak
yüksel ş, rantlardak kadar kararlı olmamakla. B rl kte– yükselm şt r. Bunun
neden , kolayça anlaşılab l r. B r yandan, küçük ç ftl kler n büyüklere
katılması ve ek leb l r toprakların otlak hal ne get r lmes yle, toplam ürünün
daha büyük b r kısmı artı-ürün hal ne gelm şt r. Bu artı-ürün, b r parçasını
oluşturduğu toplam ürün azaldığı halde, artmıştır. Öte yandan, son 20 yılda
ve özell kle bunun son on yılında İng l z p yasasında, et, yün vb. f yatlarının
yükselmes sonucu, [sayfa 718] bu artı-ürünün para değer , k tles nden daha
büyük b r hızla artmıştır.
Başkalarının emeğ yle b rleşerek kend değer n artırmaksızın, üret c n n
b zzat kend s ne çalışma ve geç m aracı olarak h zmet eden dağınık üret m
araçlarının üret c tarafından tüket len b r ürünün meta sayılmaması g b ,
bunlar da sermaye sayılmazlar. Nüfusun k tles yle b rl kte tarımda kullanılan
üret m araçları k tles nde de b r azalma olduğu halde, bu alanda kullanılan
sermaye m ktarındak büyümen n neden , esk den dağınık olarak bulunan
üret m araçlarının b r kısmının ş md b raraya toplanması ve sermayeye
çevr lmes d r.
İrlanda’da tarım dışında, sanay ve t carette kullanılan toplam sermaye,
son y rm yılda, yavaş yavaş, büyük ve sürekl dalgalanmalar göstererek
b r km şt r; bu yüzden tek tek öğeler n n yoğunlaşması daha hızlı olmuştur.
Bununla b rl kte, sermayedek mutlak artışın, küçük olmakla b rl kte, azalan
nüfusa oranla büyümes fazla olmuştur.
Öyleyse burada, gözler m z n önünde ve büyük ölçüde, orto-doks
ekonom n n, şu ünlü dogmasını desteklemek ç n arayıp da bulamadığı b r
süreç ortaya çıkmıştır: sefalet, mutlak artı-nüfustan ler gel r, nüfusun
azalmasıyla denge yen den kurulur. Ve bu, 14. yüzyılın ortasında görülen ve
maltusçuların göklere çıkardıkları veba salgınından daha öneml b r
deneyd r. Yalnız ş n b r de şu yanı var: eğer bu ezberc öğretmenler n bönce
yorumlarıyla, 14. yüzyılın ölçütler , 19. yüzyılın üret m ve nüfus l şk ler ne
uygulanacak olursa, veba ve beraber nde get rd ğ nsan kırımının, kanalın bu
tarafında, İng ltere’de tarımsal nüfusun kölel kten kurtulmasını ve
zeng nleşmes n sağladığı halde, öte yanda, Fransa’da daha büyük b r
kölel ğe ve sefalete yolaçtığını bu saf k ş Ier farketmem şler demekt r.1130
İrlanda’dak 1846 kıtlığı, b r m lyondan fazla nsan öldürdü, ama bu
ölenler yalnızca fak r fukaraydı. Ülken n zeng nl ğ ne en küçük b r zararı
dokunmadı. Bunu zleyen ve hâlâ da artarak sürüp g den 20 yıllık göç,
örneğ n Otuz Yıl Savaşlarındak g b , [sayfa 719] nsanlar le b rl kte üret m
araçlarını da yoketmed . İrlanda dehası, sefalet sahnes nden b nlerce m l
ötede yoksul halkı yen den canlandırma konusunda h ç görülmem ş b r yol
buldu. B rleş k Devletler’e yerleşen sürgünler, ger de kalanlara yol
masrafları ç n her yıl topluca paralar yolluyorlardı. Bu yıl göç eden her
topluluk, ertes yıl, ardından başka b r topluluğu sürüklüyordu. Böylece,
İrlanda’ya herhang b r harcamaya malolmak şöyle dursun, bu göçler, hracat
şler nde kârlı b r dal oluşturuyordu. Ensonu, bu, nüfusta geç c b r boşluk
yaratmakla kalmayıp, her yıl doğumla yer doldurulanlardan daha fazlasını
alıp götüren, ve böylece mutlak nüfus düzey n yıldan yıla düşüren s steml
b r süreçt .1131
Ger de kalan ve artı-nüfustan kurtulan İrlandalı emekç ler ç n bunun
sonuçları ne olmuştu? N sp artı-nüfus 1846’da neyse, bugün de oydu,
ücretler gene öyle düşüktü, emekç ler daha da fazla ez l yorlardı ve sefalet,
ülkey yen yen bunalımlara doğru t yordu. Gerçekler çok bas tt . Tarımda
devr m, göçle aynı hızla yürümüştü. N sp artı-nüfus üret m , nüfustak
mutlak azalmadan daha hızlı lerlem şt . C tablosuna b r gözatmak, ek leb l r
toprakların otlak hal ne gelmes n n, İrlanda’da İng ltere’den daha hızlı
olduğunu göstermekted r. İng ltere’de yeş l b tk ler n ek m , hayvancılıkla
b rl kte artmakta, İrlanda’da azalmaktadır. Daha önce ek len büyük toprak
parçaları, ya boş duruyor ya da otlak hal ne gelm ş, esk den yararlanılmayan
çorak araz le turbaların büyük kısmı, hayvan yet st r c l ğ n n
gen şlet lmes nde kullanılmaya başlanmış. Küçük ve orta ç ftç ler –100
acre’dan fazla toprak şlemeyenler n heps n bunlar arasında sayıyorum– tüm
ç ftç sayısının hâlâ 8/10’ n oluşturmaktadır.1132 Bunlar b rb r ardına ve
daha önce b l nmeyen b r güçle, büyük sermayen n yönet m ndek tarımın
rekabet altında ez l yorlar ve bu nedenle de sürekl olarak, ücretl emekç
sınıfın saflarına katılacak yen adaylar hal ne gel yorlard . İrlanda’nın tek
büyük sanay kolu olan keten manüfaktürü n speten az yet şk n erkeğe
gereks nme göster yor ve 1861-1866 yıllarında pamuk f yatlarındak
yükselmeden ber gen şled ğ halde, nüfusun ancak pek önems z b r kısmına
ş sağlıyordu. D ğer bütün büyük modern sanay ler g b kend alanında,
bünyes ne aldığı nsan k tles nde mutlak b r artış olduğu halde, [sayfa 720]
kes nt s z dalgalanmalar gösteren, sürekl n sp artı-nüfus üret yordu.
Tarımsal nüfusun sefalet , şç orduları çoğunlukla ülke yüzey ne dağılmış
dev gömlek fabr kalarının üzer nde yükseld ğ temel oluşturuyorlardı.
Burada tekrar, yukarda ev sanay nde anlatılan, düşük ücret ve aşırı
çalıştırma yöntem yle, emekç fazlalığı yaratmak ç n bulunan s stemle karşı
karşıya gel yoruz. Ensonu, burada, nüfus azalışı, kap tal st üret m n tam
olarak gel şm ş olduğu b r ülkede yaratılab leceğ g b yıkıcı b r sonuç
vermemekle b rl kte, ç pazar üzer nde sürekl b r tepk göstermekten de ger
kalmıyor. Göçün yolaçtığı boşluk, yalnız yerel emek taleb n sınırlandırmakla
kalmıyor, küçük esnafın, zanaatçıların ve genell kle küçük tüccarların
kazançlarını da sınırlandırmış oluyor. E tablosunda, 60 le 100 sterl n
arasındak gel rlerde görülen azalmanın neden de, şte bu oluyor.
İrlanda’dak tarım emekç ler n n durumu hakkında açık b r beyan, İrlanda
Yoksul Yasası denetmenler n n raporlarında (1870) bulunab l r.1133 Süngü
gücü ve bazan açık, bazan g zl b r kuşatma durumu le varlığını ancak
sürdüreb len b r hükümet n memurları olarak, İng ltere’dek meslektaşlarının
kaçındıkları konularda d ller ne her şek lde d kkat etmek zorundadırlar. Buna
karşın, gene de, hükümetler n hayal ç nde oyalanmasını stemezler. Bunlara
göre, ülkede ücret oranı hâlâ düşük olmakla b rl kte, son 20 yılda yüzde 50-
60 artmış bulunuyor ve ş md haftada ortalama 6 ş l n le 9 ş l n arasındadır.
Ne var k , bu görünüştek yüksel ş n ardında, ücretlerde gerçek b r düşüş
g zl d r, çünkü gerekl geç m araçlarının f yatlarında bu arada meydana gelen
yükselmelerle h ç b r uygunluk göstermemekted r. Bunun kanıtı, İrlanda’dak
b r şev n n resm hesaplarından alınan şu sayılardır.

ADAM BAŞINA HAFTALIK ORTALAMA GEÇİM MASRAFLARI


Beslenme G y nme
Yıllar Toplam
G derler G derler
29 Eylül 1849’da sona eren b r yıl 1 ş. 3¼ p. 3 p. 1 ş. 6¼ p.
29 Eylül 1869’da sona eren b r yıl 2 ş. 7 ¼ p. 6 p. 3 ş. 1¼ p.

Gerekl geç m araçlarının f yatı, bu durumda, 20 yıl [sayfa 721] önces ne


göre hemen hemen k katı, g yecek f yatları se tam k katıdır.
Bu oransızlık b r yana bırakılsa b le, yalnızca altınla fade ed len ücret
oranlarının karşılaştırılması, doğru olmaktan uzak b r sonuç verecekt r.
Kıtlıktan önce, tarımda, ücretler n çoğunluğu aynî, ancak çok az b r kısmı
para olarak öden rd ; oysa bugün para olarak ödeme kuraldır. Bundan, gerçek
ücret m ktarı ne olursa olsun, para oranının yükselmes gerekt ğ sonucu
çıkar. “Kıtlıktan önce, emekç , b r kulübe le ... b r rood ya da yarım veya b r
acre toprak le ... patates yet şt rmek ç n gerekl şeylerden yararlanırdı.
Domuz ve kümes hayvanı besleyeb l rd ..... Ş md ekmeğ n b le satınalmak
durumunda; domuz ya da tavuk besleyecek artığı olmadığı ç n, domuz, tavuk
ya da yumurta satarak b r kazanç da sağlayamıyor.”1134 Aslında esk den,
tarım emekç ler , küçük ç ftç ler n en küçüğünden başka b r şey değ ld ve
çoğu zaman ş bulab ld kler orta ve büyük ç ftl kler n b r tür artçılarıydı.
Ancak 1846 felaket nden ber , tamamen ücretl emekç ler sınıfının b r
parçasını, kend ler ne ücret ödeyen patronlarla yalnız parasal l şk ler oları
özel b r sınıfı oluşturdular.
Bunların 1846’dak konut durumlarını b l yoruz. O zamandan ber bu
koşullar daha da kötüleşt . Tarım emekç ler n n, sayıları günden güne azalan
b r kısmı, hâlâ, ç ftç lerden k ralanan aşırı kalabalık kulübelerde oturuyorlar
ve bunların ğrençl ğ , b z m daha önceden b ld ğ m z İng l z tarım
emekç ler n nk nden çok daha fazla. Ve bu yargı, Ulster’ n bazı mahalleler
dışında, güneyde, Cork L mer ck, K l-kenny vb. kontlukları, doğuda,
W cklow, Wexford, vb. İrlanda’nın orta kes m nde K ng’s ve Queen’s
County, Dubl n vb., batıda, Sl go, Ros-common, Mayo, Galway, vb. ç n
genell kle geçerl d r. B r denetmen, “tarım emekç ler n n kulübeler ” d ye
feryat ed yor, “hır st yanlık ve bu ülke uygarlığı ç n yüzkarasıdır”.1135 Bu
nler n, emekç ler bakımından çek c l ğ n artırmak ç n, çok esk
zamanlardan ber bunlara a t bulunan toprak parçalarına s steml b r şek lde
elkonuldu. “Toprakbeyler le bunların adamları tarafından mahkum
ed ld kler bu kötü davranışlar, bunun b l nc ne varan emekç lerde ...
kend ler ne b r tür aşağı ırk muameles yapanlara karşı ... düşmanlık ve k n
duyguları yarattı.”1136
Tarımsal devr m n lk ş , tarlalar üzer nde bulunan kulübeler n [sayfa 722]
yıkılması oldu. Bu, çok gen ş ölçüde ve sank yüksek b r yerden alınan emre
uyuluyormuş g b yapıldı. Böylece emekç ler n çoğu köylerde ve kasabalarda
sığınak aramak zorunda kaldılar. En kötü kenar mahalleler n tavan aralarına,
bodrumlarına ve köşe-bucağına çöp yığını g b fırlatılıp atılmışlardı.
Böylece, ulusal önyargılarla dolu İng l zler n de tanıklık ett kler g b , a le
ocağına aşırı bağlılıkları, a le yaşamlarındak kalenderce neşe ve
tem zl kler yle tanınan b nlerce İrlandalı a le, kend ler n b rdenb re günah
ve kötülüğün kucağında buldular. Erkekler, ş md , çevredek ç ftl klerde ş
aramak zorunda kalıyorlar ve ancak günlük ş bulab ld kler ç n en düşük
ücretle çalıştırılıyorlardı. Bu nedenle, “bazan şe g d p-gelmek ç n uzun b r
yolu yaya yürüyorlar, sırsıklam oluyorlar, büyük sıkıntı çek yorlar ve sonu
gelmeyen hastalık ve yokluk ç ne düşüyorlardı”.1137
“Kentler her yıl, kırsal kes m n artı-emek saydığı nüfusu kabul etmek
durumundaydı”;1138 ve nsanlar, “hâlâ kentler le köylerde emek fazlası
bulunmasına karşılık, bazı kırsal yerlerde emek kıtlığı ya da böyle b r
tehl ken n olmasına şaşıyorlardı”.1139 Gerçekte bu gereks nme, yalnız “hasat
zamanında ya da lkyazda ya da tarımsal çalışmaların arttığı bu g b
zamanlarda kend s n göster yor, yılın ger kalan zamanlarında b rçok emekç
boş kalıyordu.”1140 “Başlıca ürün olan patates n, ek m ayında başlayıp,
gelecek lkyaza kadar süren sökümü dışında ... bunlara ş yoktu.”1141 Ve
ayrıca, bu hızlı çalışma dönemler nde b le, “gün kaybına ve her türden ş
kes nt s ne uğruyorlardı”.1142
Tarımsal devr m n bu sonuçları, yan ek leb l r toprakların otlak hal ne
get r lmes , mak ne kullanımı, emek-gücünden büyük tasarruf sağlama vb.,
aldıkları rantları yabancı ülkelerde harcayacak yerde, İrlanda’dak kend
mal kaneler nde oturma alçakgönüllülüğünü gösteren örnek toprakbeyler
yüzünden daha da yoğunlaşıp artmıştır. Arz ve talep yasasının bozulmaması
ç n, bu beyler, “emekç ye dlan gereks nmeler n , neredeyse tamamının ...
toprakbey n n sted ğ anda ve o günlerde, sıradan b r emekç ye ödenen
ücret n epeyce altında b r ücretle çalışmak zorunda olan [sayfa 723] kend
küçük k racılarından karşılıyorlar ve bu emekç ler n, ek m ve hasat g b
kr t k dönemlerde kend şler n hmal etme durumunda kalmaları sonucu
uğradıkları zarar ve z yanı h ç hesaba katmıyorlardı.”.1143
İş güvens zl ğ ve düzens zl ğ , sık sık ve uzun sürel şs zl k, n sp artı-
nüfusun bütün bu bel rt ler , şte böylece Yoksul Yasası da res n n
raporlarında, tarım proletaryasının ç nde bulunduğu güçlükler olarak yer
alıyordu. İng l z tarım proletaryasında da benzer görünümlerle
karşılaştığımız anımsanacaktır. Ama şu farkla k , b r sanay ülkes olan
İng ltere’de, sına yedek emek-gücü kırsal bölgelerden devş r l r, oysa b r
tarım ülkes olan İrlanda’da, tarımsal yedek emek-gücü kırlardan kovularak
kasaba ve kentlere sığınan tarım emekç ler nden devş r l r. Bunların lk nde,
tarım alanındak fazlalıklar fabr ka şç s olurlar, k nc s nde, kentlere
sürülmüş olanlar buralarda ücretler üzer nde b r baskı aracı olmakla
b rl kte, tar m emekç s olarak kalırlar ve köylere sık sık ş aramak ve
çalışmak ç n dönerler.
Resm denetmenler, tarım emekç ler n n madd durumlarını şöyle
özetl yorlar: “Çok darel b r yaşam sürdükler halde, ücretler , a leler n n
y yecek gereks nmes le k ranın ödenmes ne kıtı kıtına yetmekte, kend s n n,
karısının ve çocuklarının g y neb lmes ç n başka kaynaklara
başvurmaktadırlar. ... Bu kulübeler n havası, ötek yoksunluklar le b rl kte,
bu sınıfı, vereme ve t füse karşı özell kle güçsüz durumda
b rakmaktadır.”1144 Bu durumda, denetmenler n ortak fadeler ne göre, bu
sınıfın safları arasında koyu b r hoşnutsuzluk egemen olmasına, geçm ş n
özlem çers nde yaşayıp, bugünü lanetlemeler ne ve gelecekten umutlarını
kesmeleler ne, kend ler n , “kışkırtıcıların kötü etk ler ne kaptırmalarına”,
kafalarına tek b r sab t f kr n, Amer ka’ya göç etme düşünces n n
yerleşmes ne şaşmamak gerek r. Malt-hus’un her derde deva nüfus
azalmasının, yeş l Er n’de [İrlanda. -ç.] yarattığı bolluk ülkes şte budur.
İrlandalı fabr ka şç s n n sürdüğü mutlu yaşamı b r örnek b ze
gösterecekt r: İng l z fabr ka denetmen Robert Baker, “Kuzey İrlanda’ya
yaptığım son gez mde” d yor, “İrlandalı kal f ye b r şç n n, çocuklarının
eğ t m ç n şöyle b r çaba çers nde bulunduğuna tanık oldum. Onun sözler n
burada y nelemem n başlıca neden , [sayfa 724] heps n kend ağzından
d nlem ş olmamdır. Manchester pazarında satılan malların yapımında
çalıştırıldığını söylersem, gerçekten kal f ye b r şç olduğu daha y
anlaşılır. Johnson: –’Pazartes gününden cuma gününe kadar, sabah 6’dan
gece 11’e kadar çalışırım. Cumartes ler akşam 6’da şten çıkarız, (yemek ve
d nlenme ç n) üç saat m z vardır. Heps beş çocuğum var. Bu şte haftalık
kazancım haftada 10 ş l n 6 pen d r; karım da burada çalışır ve haftada 5
ş l n alır. On k yaşındak büyük kızım ev yönet r, yemeğ p ş r r, bütün
şler o görür. Küçükler okula o hazırlar. Ev n önünden geçen b r kız, sabah
beşbucukta ben uyandırır. Karım da kalkar ve b rl ke çıkarız. İşe gelmeden
önce b r şey (y yemey z). On k yaşındak kız, bütün gün küçüklere bakar, b z
saat sek zde kahvaltı zamanına kadar b r şey yemey z. Sek zde eve g der z.
Haftada b r kez çay çer z, d ğer günler olanaklarımıza göre ya yulaf unu, ya
da mısır unu le yapılmış bulamaç çer z. Kışın, mısır ununa b raz şeker,
b raz su katarız. Yazın, ufacık bahçem ze ekt ğ m z patatesler yer z, bunlar
b t nce de gene bulamaca devam. Bazan el m ze geçerse b raz süt çer z.
Bütün yıl boyunca, pazar günü de, haftanın ötek günler de bu böyle sürer
g der. Geceler ş m b t nce da ma çok yorgun olurum. Bazan sığır et de
gördüğümüz olur, ama pek seyrek. Çocuklarım zdan üçü okula g der, haftada
herb r s ç n 1 pen ödüyoruz. Haftalık k ramız 9 pen . Yakmak ç n turba
kömürüne k haftada b r en az 1 ş l n 6 pen ödüyoruz.”1145 İşte İrlanda’da
ücretler, şte İrlanda’da yaşam!
Aslında, İrlanda’dak sefalet, İng ltere’de gene günün konusu. 1866
yılının sonu le 1867 yılının başında İrlanda’nın büyük toprak sah pler nden
Lord Duffer n, bu duruma The T mes gazetes nde b r çare buldu. “W e
menschl ch von solch’ grossem Herrn!”1146*
E tablosunda, 1864 yılında, 4.368.610 sterl nl k toplam kârın yalnız
262.819 sterl n n , üç büyük artı-değer yapımcısının cebe nd rd ğ n gördük;
oysa 1865’te, 4.669.979 sterl nl k toplam kârın 274.528 sterl n n gene aynı
üç “perh z” hokkabazı cebe nd rd ; 1864’te 26 artı-değer yapımcısı 646.377
sterl ne; 1865’te 28 artı-değer yapımcısı 736.448 sterl ne; 1864’te 121 artı-
değer yapımcısı 1.076.912 sterl ne; 1865’te 150 artı-değer yapımcısı
1.320.906; 1864’te 1.131 yapımcı 2.150.818 sterl ne, yan neredeyse toplam
yıllık kârın yarısına; 1865’te, 1.194 artı-değer yapımcısı 2.418.833 sterl ne,
[sayfa 725] yan toplam yıllık kârın yarısından fazlasına ulaşmış bulunuyorlardı.
Ama, İng ltere, İskoçya ve İrlanda’da b r avuç büyük toprak sah b n n,
toprağın sağladığı yıllık gel rden aldıkları aslan payı o kadar korkunçtur k ,
İng l z devlet ne yaraşır b lgel kle, kâr dağılımında olduğu g b toprak
rantlarının dağılımı konusunda da aynı stat st k b lg ler çevreye yaymanın
uygun düşmeyeceğ sonucuna varmışlardır. Lord Duffer n de şte bu büyük
toprak sah pler nden b r s . Bu toprak rantları le kârların “aşırı” olduğunu
düşünmek, ya da aşırı zeng nl ğ n, halkın aşırı sefalet le l şk l olduğunu
sanmak, kuşkusuz, “kötü n yetl ” olduğu kadar “yanlış” b r düşünced r de.
Lord Duffer n olgulara değ n yor; İrlanda’da nüfus azaldıkça, toprak rantları
kabarıyor; nüfusun azalması, büyük toprak sah pler n n yararına olduğu ç n
toprağın da yararına ve dolayısıyla toprağın yalnızca tamamlayıcı b r parçası
olan halkın da yararına oluyor. Ve bunlara dayanarak, İrlanda’nın hâlâ daha
çok kalabalık b r nüfusa sah p bulunduğunu, göç akımının sten len hıza henüz
ulaşmadığını lân ed yor. Tam mutluluğa ulaşması ç n, İrlanda’nın, b r
m lyon emekç halkın en az üçte-b r nden kurtulması gerek r. Bütün bunlarda,
sakın, bu şa rane Lord’un, hastası y leşmed kçe da ma kan aldıran ve
hastalıkla b rl kte hastada kan tükenene kadar bu şe devam eden Sangrado
okulu hek mler ne benzed ğ sonucunu çıkartmayın. Lord Duffer n, k m lyon
yer ne yalnızca b r m lyonun üçte-b r kadar b r kan alma taleb nde
bulunuyor; gerçekten de bunlardan kurtulmaksızın İrlanda’nın altın çağı
gerçekleşemez. Bunun kanıtı da hazır.

1864’TE İRLANDA’DA ÇİFTLİKLERİN SAYISI VE GENİŞLİĞİ[212]


(1) 1 acre’ (2) 1-5 acre (3) 5-15 acre (4) 15- 30 acre
geçmeyenler arasında arasında arasında
Sayı acre Sayı acre Sayı acre Sayı acre
48.653 25.394 82.037 238.916 76.3681.836.310136.578 3.051.343

(5) 30-50 acre (6) 50-100 acre (7) 100 acre’dan


(8) Toplam
arasında arasında fazla
Sayı acre Sayı acre Sayı acre acre
71.9612.906.27454.2473.983.88031.9278.227.807 20.319.924
[sayfa 726]
1851-1861 arasındak merkez leşme, lk üç kalegor ye g renler , yan 1
acre’ın altındak lerde n ve 15 acre’a kadar olan ç ftl kler yokett . Her
şeyden önce, bunların yokolması gerek yordu. Böylece, ortaya, 307.058
“fazla” ç ftç çıkar, ve en düşük ortalama 4 k ş l k a le hesaba katılırsa bu
sayı 1.228.232 k ş ye ulaşır. Çok abartmalı b r varsayımla, tarımsal devr m n
tamamlanmasından sonra bunların dörtte-b r n n yen den ş bulab leceğ
kabul ed lse b le,. ger ye, göç edecek 921.174 k ş kalır. 4, 5 ve 6
kategor ler , 15-100 acre arası ç ftl kler, İng ltere’de uzun süred r b l nd ğ
g b kap tal st b ç mde tahıl üret m ç n çok küçük, koyunculuk ç n se
kaybolmak üzere olan m ktarlardır. Öncek varsayıma göre, göç etmek üzere
ortaya 788.761 k ş daha çıkıyor ve toplam 1.709.532 oluyor. Ve ştah,
yed kçe açıldığına göre, büyük toprak sah pler , çok geçmeden 3,5 m lyonluk
İrlanda’nın gene sef l olduğunu ve bu sefalet n neden n n de aşırı nüfus
olduğunu keşfedeceklerd r. Demek k , nüfus seyrekleşmes n n daha da devam
etmes gerek yor; böylece bu ülke, gerçek yazgısı dlan, İng l z koyun otlağı
ve sığır merası olma durumuna ulaşmış bulunacaktır.1147
Bu berbat dünyadak bütün y şeyler g b , bu kârlı [sayfa 727] yöntem n de
kend engeller vardır. İrlanda’da toprak rantı b r k m yle b rl kte,
Amer ka’da İrlandalı b r k m atbaşı g der, koyun ve öküz tarafından
yurdundan atılan İrlandalı, okyanusun öbür kıyısında b r Fen an1148* olarak
ortaya çıkar ve ht yar den zler kral çes n n karşısında, genç Cumhur yet,
g tt kçe tehd d n artıran b r dev g b yüksel r:
Acerba fata Romanos agunt
Scelusque fraternae nec s. 1149**
[sayfa 728]

992 Karl Marx, l.c., [Ücretl Emek ve Sermaye - Ücret, F yat ve Kâr, s. 45]. – “K tleler n ez lmeler
aynı olmak üzere b r ülkede ne kadar çok proleter bulunursa, o kadar zeng n olunur.” (Col ns,
L’Econom e Pol t que, Source des Révolut ons et des Utop es prétendues, Soc al stes, Par s 1857, t.
III, s. 331.) B z m “proletarya” ekonom k bakımdan, sermayey üreten ve artıran, ve Pecqueur’un taktığı
adla “Mösyö Sermaye”n n gen şleme gereks nmes ç n fazlalık hal ne gel r gelmez sokağı atılan ücretl
emekç den başkası değ ld r. “İlkel ormanın hasta proleter ”, Roscher’ n uydurduğu boş b r mged r. İlkel
ormancı, lkel ormanın sah b d r ve lkel ormanı, b r orangutan maymununun rahatlığı le malı g b kullanır.
İşte bunun ç n de proleter değ ld r. Eğer o, lkel ormanı sömüreceğ ne, lkel orman onu sömürseyd o
zaman proleter olab l rd . Sağlık durumuna gel nce, böyle b r nsan, yalnız modern proletarya le değ l,
freng l ve sıracalı üst-sınıfların nsanlarıyla da pekâlâ karşılaştırılab l rd . Ama kuşkusuz, Herr W lhelm
Roscher, “ lkel orman” derken kend memleket olan Lüneburg çalılıklarını kasted yor.
993 John Bellers, l.c., s. 2.
994 Bernard de Mandev lle, The Fable of the Bees, 5. ed.. London 1728, Remarks, s. 212, 213, 328.
“Ilımlı b r yaşam ve devamlı çalışma yoksullar ç n akıllıca mutluluğa” (bu sözlerle herhalde, uzun çalışma
günler n ve az geç m araçlarını kasted yor olmalı) “ve devlet ç n” (yan toprak beyler , kap tal stler ve
bunların pol t kadak kodamanları ve tems lc ler ) “zeng nl ğe ve güçlülüğe götüren en kısa yoldur.”. (An
Essay on Trade and Commerce, London 1770, s. 54.)
995 Eden, bu durumda, “uygar kuruluşlar” k m n yaratıklarıdır? d ye sormalıydı. O, kend hayal hukuku
açısından, yasaları, madd üret m l şk ler n n b r ürünü olarak değ l, ters ne, üret m l şk ler n yasaların b r
ürünü olarak görmekted r. L nguet, Montesqu eu’nun Espr t des lo s’sını tek b r sözcükle yıkmıştır:
“L’espr t des lo s, C’est la propr été” [“Yasaların ruhu, mülk yett r” -ç.].
996 Eden, l.c., vol. I, book I, ch. I, s. 1, 2, ve önsöz, s. xx.
997 Eğer okur, bana, 1798’de yayınlanmış olan “Essay of Populat on” adlı yazının yazarı Malthus’u
anımsatırsa, ben de, ona, bu yapıtın lk şekl n n De Foe’dan, S r James Steuart’tan, Townsend’ dan,
Frankl n’den, Wallace’dan vb. yapılmış çocukça ve üstünkörü b r aşırmadan başka b r şey olmadığını ve
kend s ne a t tek b r tümcey b le çermed ğ n anımsatırım. Bu broşürün neden olduğu büyük sansasyon
yalnızca partı çıkarları le lg l d r. Fransız Devr m , B rleş k Krallık’ta ateşl savunucular buldu. 18. yüzyıl
boyunca yavaş yavaş şlenen ve ardından büyük toplumsal bunalım sırasında, Condorcet’n n öğret ler ne
karşı şaşmaz b r panzeh r olarak davul zurnayla lân ed len”nüfus lkes ”, nsanlığın lerlemes ve gel şmes
özlemler n toptan yokedecek b r s lah olarak İng l z ol garş s tarafından sev nçle karşılanmıştı. Bu
başarısına pek şaşıran Malthus, kend s n , gel ş güzel topladığı malzemey k tabına doldurmaya, kends
tarafından bulunmayıp yalnızca aşırılan yen konuları eklemeye verd . Şurasını da bel rtel m: Malthus,
İng l z Devlet K l ses ne bağlı b r papaz olduğu halde, protestan Cambr dge Ün vers tes ne
fellewsh p’l ğ n’ [üyel ğ n -ç.] koşullarından b r s olan evlenmeme yem n n etm şt : “Kolej üyeler n n
evlenmeler ne z n ver lmez, evlenen b r k mse derhal kolej üyes olmaktan çıkar.” (Reports of
Cambr dge Un vers ty Comm ss on, s. 172.) Bu durum, Malthus’u d ğer protestan papazlarından, onun
leh ne olmak üzere ayırır; bunlar rah pl ğ n evlenme yasağı emr n b r yana terek, “meyvel olunuz ve
çoğalınız” sözünü İnc l’ n kend ler ne verd ğ özel b r görev d ye kabullenmey o derece ler
götürmüşlerd r k , b r yandan emekç lere “nüfus lkes n ” vazederken, öte yandan da nüfusun artışına
gerçekten yakışıksız ölçülere varan genel b r katkıda bulunmuşlardır. İnsanın ekonom k bakımdan düşüşü,
Adem babanın elması, “urgent appet te”a [“ş ddetl arzu” -ç.] da Papaz Townsend’ın şakacı b r fadeyle
ded ğ g b , “the checks wh ch tend to blunt the shafts of Cub d” [“Cup d’ n oklarını körleşt rme
eğ l m nde olan bu frenlemeler” -ç.] bu naz k sorunun, saygıdeğer protestan teoloj s n n ya da daha
doğrusu protestan k l ses n n, dün de, bugün de tekel nde bulunması çok lg cek c d r. Özgün ve akıllı b r
yazar olan Vened kl rah p Ortes dışında. nüfus teor syenler n n çoğu protestan papazlarıdır. Örneğ n
modern nüfus teor ler n n baştan sona ncelend ğ ve Quesnay le öğrenc s M rabeau arasındak geç c
kavgaya, aynı konu üzer nde f k rler sağlamış bulunan Bruckner’ın Théor e du Systéme an mal, Leyde,
1767, adlı k tabı; sonra, papaz Wallace, papaz Townsend, papaz Malthus ve öğrenc s başpapaz Thomas
Chalmers le, n th s l ne [bu doğrultuda -ç.] kalem oynatan daha küçük rütbede b r yığın saygıdeğer d n
adamı. Başlangıçta ekonom pol t k, Hobbes, Locke, Hume g b f lozoflar, Thomas More, Temple, Sully,
De W tt, North, Law, Vanderl nt, Cant llon, Frankl n g b ş ve devlet adamları, özell kle ve büyük b r
başarıyla da Petty, Barbon, Mandev lle, Quesnay g b tıp adamlarınca ncelenm şt r. Daha 18. yüzyılın
ortasında zamanının d kkate değer kt satçılarından rah p Tucker, hırs ve servet tanrısının şler ne burnunu
sokmakta kend s n mazur görmüştü, Daha sonra, şte bu “nüfus lkes ” le protestan papazlarının günü
gelm ş oldu. Nüfusa servet n temel gözüyle bakan ve Adam Sm th g b papazların açık sözlü düşmanı
olan Petty, sank bunların becer ks zce müdahaleler n sezm ş g b şöyle der: “Hukukun en y
gerçekleşt ğ yer, nasıl k , avukatların yapacak ş bulamadıkları yer se, d n n de en y serp l p gel şt ğ yer,
papazların nef sler ne en çok ç le çekt rd kler yerd r.” Bunun ç n, protestan papazlarına, bundan böyle
Az z Paul’ün yolundan g d p, evlenmeyerek “nef sler ne eza” çekt rmed kler ne göre “k l se vakıflarının
geç mler n sağlayab leceğ nden fazla papaz üretmemeler n ” salık ver r, “yan bugün eğer İng ltere ve
Gal’de on k b n k ş ye yetecek kadar yer varsa, 24.000 papaz üretmek doğru olmaz, çünkü sonra bu
açıkta kalan on k b n k ş kend ler ne b r geç m yolu arayacaklar ve bunu, en kolay şek lde de, görevl
on k b n papazın, halkın ruhlarını zeh rled kler n ya da açlıktan öldürdükler n , cennete g den yolda onlara
yanlış öncülük ett kler n çevreye yayarak yapacaklardır.” (Petty, A Treat se of Taxes and
Contr but ons, London 1667, s. 57.) Adam Sm th’ n zamanının protestan rah pler le l şk s n aşağıdak
yazı göstermekted r. Norw ch P skoposu Dr. Horne, A Letter to A. Sm th, L. L. D. On the L fe, Death,
and Ph losophy of h s Fr encl Dav d Hume. By one of the People called Chr st ans, 4. ed., Oxford
1784, baylıklı yazısında Adam Sm th’ , Mr. Strahan’a yazdığı b r açık mektupta, “dostu Dav d’ ”, (yan
Hume’u) “nasıl mumyaladığını, ölüm yatağında Hume’un skamb l ve br ç oynayarak kend s n nasıl
eğlend rd ğ n bütün dünyaya yaydığı” ve hatta Hume hakkında şunları yazacak kadar saygısızlık ett ğ
ç n azarlamaktadır: “Ben, onu, gerek sağlığında ve gerek ölümünden sonra, nsan doğasındak zaafın z n
verd ğ ölçüde, kusursuz b r b lgel k ve erdem deal ne yaklaşan b r nsan olarak gördüm.” P skopos
öfkeyle haykırır: “D n den len ne varsa her şeye ş fa bulmaz b r ant pat n n tutsağı olmuş, el nden gelse, o
ruhu nsanların belleğ nden s lmek ç n vargücüyle çalışmış olan b r nsanın k ş l ğ n ve tutumunu,
‘kusursuz b r b lgel k ve erdem’ örneğ d ye b ze sunmaya ne hakkınız var efend m?” (l.c., s. 8.) “Ama
hak kat aşıkları yılmasınlar. D ns zl ğ n ömrü uzun olamaz.” (s. 17.) Adam Sm th, “D ns zl ğ ülkeye
yaymak ç n korkunç b r ahlaksızlık gösterd (yan Theory of Moral Sent ments le). N yet n z n y
olduğu anlaşılıyor Doktor, ama bu kez sanırım başaramayacaksınız. Dav d Hume örneğ yle, b z ,
d ns zl ğ n alçak ruhlar ç n b r c k ferahlatıcı, ölüm korkusuna karşı en y panzeh r olduğuna nandırmak
st yorsunuz. ... Harabeye dönen Bab l’e gülüyor, taş kes l p Kızılden ze yuvarlanan F ravun’u kutluyor
olmalısınız.” (l.c., s. 21, 22.) Adam S n th’ n kolej arkadaşlarından ortodoks b r , ölümünden sonra şöyle
yazıyor: “Srr th’ n Hume’a duyduğu hayranlık ... onun hır st yan olmasını engelled . ... Sevd ğ dürüst
nsanlarla karşılaştığında bunların her söyled ğ ne nanırdı. Değerl ve saf b r dost olarak, ayın, bazen
berrak b r gökyüzünde araya bulut g rmeden de kaybolacağına b le nanab l rd . Pol t k lkeler nde
cumhur yetç l ğe yaklaşırdı.” (The Bee, By James Anderson, 18 c lt, vol. 1., s. 166, 165, Ed nburgh
1791-93.) Papaz Thomas Chalmers, Adam Sm th’ n “üretken olmayan emekç ler” kategor s n , Tanrının
bahçeler ndek kutsal çalışmalarına karşın, salt protestan papazları ç n cedett ğ konusunda ç nde b r
kuşku taşır.
998 “Bununla b rl kte, sanay şç s n n ve emekç n n de st hdamı ç n sınır, yan şveren n, bunların
çalışmalarının ürününden b r kâr sağlama olanağı aynıdır; eğer ücret oranları, patronun kazancını
sermayeden sağlanacak ortalama kârın altına düşürecek şek lde olursa, patron ya bunları st hdam
etmekten vazgeçer ya da bunları ancak, b r ücret nd r m ne razı olmaları koşuluyla çalıştırır.” (John
Wade, l.c., s. 240 )
999 Karş: Karl Marx, Zur Kr t k der Pol t schen Ökonom e, s. 166 vd. [Ekonom Pol t ğ n
Eleşt r s ne Katkı, s. 251 -ç.].
1000 “Ş md , sermayen n kend s n n yalnızca nsan emeğ n n b r ürünü olduğunu gösteren lk
ncelemem ze dönersek ... nsanın kend ürünü olan sermayen n egemenl ğ altına düşmüş olması, ona
boyun eğer hale gel mes , tamamen anlaşılmaz b r şeym ş g b görünür; ve gerçekte durum h ç tartışma
götürmez şek lde böyle olduğna göre, ortaya ster stemez şu soru çıkıyor: nasıl oluyor da şç –yarattığı–
sermayen n efend s olmaktan çıkıp onun köles durumuna düşeb lm şt r?” (Von Thünen, Der Isol rte
Staat, Kısım II, Kes m II, Rostock, 1863, s. 5, 6.) Bu soruyu sormak Thünen ç n övünülecek b r şeyd r,
ama verd ğ karşılık çocukçadır.
1001 * “Bu “s stem”den “sermayeler n toplanma dereceler oranında fazla olur”a (s. 646) kadar olan
pasaj, 4. Almanca baskıya uygun olarak, İng l zce basımda değ şt r lm şt r. -Ed.
1002 84a [Dördüncü Almanca baskıya not. – En son İng l z ve Amer kan tröstler , bu hedefe h ç
değ lse tek b r sanay kolunda bütün büyük g r ş mler , prat kte tekel sağlayacak şek lde ş rketler hal nde
b rleşt rmeye çalışarak ulaşmak stemekted rler. -F.E.]
1003 84b [Dördüncü Almanca baskıya not. – Marx’ın elyazması metn nde burada şu kenar notu var:
“Daha sonra üzer nde şlenecek not: eğer gen şleme yalnızca n cel olursa, aynı şkolundak daha büyük
ve küçük sermayeler ç n kâr, yatırılan sermayeler n büyüklüğüne bağlı olur. Eğer n cel gen şleme n tel
değ şmeye yolaçarsa, daha büyük sermayen n kâr oranı aynı zamanda yüksel r.” - F.E.]
1004 İng ltere ve Gal’de yapılan nüfus sayımı şunu göster yor: “Tarımda çalışan bütün nsanlar (toprak
sah pler , büyük ç ftç ler, bahçıvanlar, çobanlar v.b. dah l): 1851’de 2.011.447; 1861, 1.924.110. Düşüş
87.337. Yünlü sanay : 1851, 102.714 k ş ; 1861, 79.242. İpekl dokuma: 1851, 111.940; 1861, 101.678.
Basma sanay : 1851, 12.098; 1861, 12.556. Bu sanay kolundak büyük artış karşısında şç sayısındak
pek küçük yükselme, çalıştırılan şç sayısında büyük b r n sp azalmayı göster r. Şapkacılık: 1851, 15.957;
1861, 13.814. Hasır şapka ve yün başlık 1851, 20.393; 1861, 18.176. Malt sanay , 1851, 10.566: 1861,
10.677. Mum sanay : 1851, 4.949; 1861, 4.686. Bu düşüş, d ğer nedenler yanında, fazla aydınlanmanın
artması sonucudur. Tarak yapımı: 1851, 2.038; 1861, 1.478. Bıçkıcılık: 1851, 30.552; 1861, 31.647 – bıçkı
mak neler n n artışı sonucu küçük b r artış. Ç v c l k: 1851, 26.949; 1861, 26.130 – mak nen n rekabet
sonucu b r düşüş. Kalay ve bak r madenc l ğ : 1851, 31.360: 1861. 32.041. Öte yandan: Pamuk eğ rme ve
dokuma: 1851, 371.777; 1861, 456.646. Maden kömürü: 1851, 183.389: 1861. 246.613. “Mak nen n
bugüne kadar başarı le kullanılmadığı sanay kollarında 1851 yılından bu yana şç sayısındak artış
genell kle en fazladır.” (İng ltere ve Gal 1861 Nüfusu Sayımı, vol. III, London 1863, s. 35-39.)
1005 [Dördüncü Almanca baskıya eklenm şt r. – Değ şen sermayen n n sp büyüklüğündek , g tg de
artan ölçüde azalma yasası ve bunun, ücretl şç sınıfının durumu üzer ndek etk s , klas k okulun önde
gelen bazı kt satçıları tarafından anlaşılmaktan çok sez lm şt r. Bu konuda en büyük h zmet , d ğerler g b ,
değ şmeyen ve sab t, değ şen ve döner sermayey b rb r ne karıştıran John Barton yapmıştır. Şöyle d yor:]
“Emeğe olan talep, sab t sermayedek değ l, döner sermayedek artışa bağlıdır. Bu k tür sermaye
arasındak oranın her zaman ve bütün koşullar altında aynı olduğu doğru olsaydı, bundan, çalışan emekç
sayısının, devlet n zeng nl ğ le orantılı olması sonucu çıkardı. Ama böyle b r dd anın olasılığı h ç yoktur.
Doğa b l mler gel şt kçe ve uygarlık yaygınlaştıkça, sab t sermaye, döner sermayeye oranla g tg de daha
büyük b r artış göster r. B r parça İng l z müsl n n üretmek ç n kullanılan sab t sermaye m ktarı, aynı
m ktar H nt müsl n n üretmek ç n kullanılanın en az yüz katı ve belk de b n katı daha büyüktür. Ve döner
sermaye oranı, yüz ya da b n katı daha azdır ... sab t sermayeye eklenen tüm yıllık tasarrufun, emek
taleb n artıracak yönde b r etk s olmazdı.” (John Barton, Observat ons on the C rcumstances wh ch
Influence the Cond t on of the Labour ng Classes of Soc ety, London 1817, s. 16, 17.) “Ülken n net
gel r n artırab lecek aynı neden, aynı zamanda nüfusu bollaştırab l r ve şç sınıfının durumunu bozab l r.”
(R cardo, l.c., s. 469.) Sermaye artışı le b rl kte, emeğe olan “talepte n sp b r azalma olur.” (Ib d., s.
480, not). “Emeğ n devamı ç n ayrılan sermaye m ktarı, sermayen n bütününden bağımsız olarak
değ şeb l r. ... Sermayen n bollaşmasıyla, st hdam m ktarında büyük dalgalanmalar ve büyük ıstıraplar
daha sık olab l r.” (R chard Jones, An Introductory Lecture on Pol. Econ., Lond. 1833, s. 12.) Emeğe
clan “talep, genel sermaye b r k m le orantılı olmayacak şek lde... yükselecekt r. ... Ulusal sermayede
yen den-üret me ayrılan her artış, bu nedenle, toplumun lerlemes nde, şç n n durumu üzer nde g tg de
daha az etk yapar,” (Ramsay, l.c., s. 90, 91.)
1006 H. Mer vale, Lectures on Colan zat on and Colon es, 1841 ve 1842, v. I, s. 146.
1007 Malthus, Pr nc ples of Pol t cal Economy, s. 215, 319, 320. Bu yapıtta da Malthus, ensonu,
S smond ’n n yardımıyla kap tal st üret m n üç güzel meleğ n keşfeder: üret m, aşırı nüfus, aşırı-tüket m;
three very del cate monsters, ndeed! [gerçekten b rb r nden güzel üç melek!] F. Engels, “Umr sse zu
e ner Kr t k der Nat onalökonom e”, l.c., s. 107 sqq. [Fr edr ch Engels, “B r Ekonom Pol t k Eleşt r s
Denemes ”, 1844 Elyazmaları, s. 423).
1008 * Eşs z güzel.-ç.
1009 Harr et Martıneau, A Manchester Str ke, 1832, s. 101.
1010 1863 pamuk kıtlığı sırasında b le, Blackburn’lu pamuk pl ğ şç ler n n b r broşüründe, fabr ka
yasaları neden yle, doğal olarak yalnız yet şk n erkek şç ler etk leyen aşırı-çalışmadan ş kayet ed ld ğ n
görüyoruz: “Bu fabr kadak yet şk n erkek şç ler n günde 12 le 13 saat çalışmaları stenm şt r, oysa
a leler n geç nd rmek ve kardeşler n , aşırı-çalışma yüzünden genç yaşta mezara g rmekten kurtarmak
ç n, şgününün b r kısmında çalışmaya canatan ve şu anda boş gezme durumuna düşürülmüş olan
yüzlerce şç bulunmaktadır. ... B zler, d ye devam ed yor, bazı şç ler tarafından fazla-mesa n n
uygulanmasının patronlar le şç ler arasında y duygular uyandıracağından kuşkuluyuz. Fazla-mesa
yapan şç ler, ayrıca, zorla tembell ğe mahküm ed len şç lere karşı da haksızlık ed ld ğ duygusu
çers nded rler. Bölgede, adaletle dağıtıldığı takd rde herkese yetecek kadar günün b r kısmında çalışmak
ç n ş vardır. Patronlardan, daha y günler gelene kadar, d ğerler şs zl k yüzünden sadakayla yaşarken,
b r kısım şç ler n fazla-mesa yapmaları yer ne, kısa çalışma saatler n öngören b r s stem uygulamalarını
sterken haklı b r talepte bulunmaktayız.” (Reports of Insp. of Fact., 31st Oct., 1863, s. 8.) Essay on
Trade and Commerce adlı yapıtın yazarı, n sp artı-nüfusun, çalışan şç ler üzer ndek etk s n , o her
zaman k yanılmayan burjuva çgüdüsü le kavrıyor: “Bu hükümdarlıkta tembell ğ n b r neden de, yeter
sayıda emekç bulunmamasıdır. ... Ne zaman mamul eşya ç n fazla b r talep olsa, emek kıtlaşır,
emekç ler kend önemler n anlar, ve bunu patronlara da aynen h ssett rmek sterler; şaşılacak şey
doğrusu, bu nsanların tutumları o derece sorumsuzcadır k , bu g b zamanlarda b r grup şç salt şverene
zarar vermek ç n bütün b r gün boyunca aylaklık eder.” (Essay etc., s. 27, 28.) Bu adamlar, aslında,
ücretler n yükseltmen n peş ndeyd ler.
1011 * “Genel ve öneml b r gel şme”. -ç.
1012 Econom st, Jan. 21. 1860.
1013 * Zarlar h lel d r. -ç.
1014 1866 yılının son altı ayında Londra’da 80-90.000 şç şten atılmıştı; bu altı aya a t fabr ka raporu
şöyle d yor: “Taleb n, tam gerekt ğ anda da ma b r arz meydana get receğ n söylemek tamamıyla doğru
b r şey g b görünmemekted r. Emek konusunda da bu böyle olmuştur, çünkü, son yıl çers nde şç yoklulu
yüzünden pek çok mak ne boş kalmıştır.” (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct. 1866, s. 81.)
1015 14 Ocak 1875’te toplanan B rm ngham Sağlık Konferansında beled ye başkanı (ş md (1883)
t caret bakanı) J. Chamberla n’ n açış konuşması.
1016 İng ltere ve Gal’e a t 1861 sayımında ver len 781 kentte “10.960.998 k ş oturduğu halde, köyler
le kırsal bölgelerde 9.105.226 k ş yaşıyordu. 1851 yılında kent sayısı 580 d ve bunlar le çevreler ndek
nüfus hemen hemen eş tt . Ama, bunu zleyen on yılda köylerle kırlardak nüfus yarım mflyona yükseld ğ
halde, 580 kenttek nüfus, b rbuçuk m lyona ulaştı (1.554.067). Kırsal bölgelerdek nüfus artışı yüzde 6,5,
kentlerde 17,3’tür. Artış oranındak farkın neden , kırlardan kentlere olan göçtür. Toplam nüfustak artışın
dörtte-üçü kentlerde olmuştur.” (Census, etc., v. ııı, s. 11, 12.)
1017 “Yoksulluk üremeye yararlı g b görünüyor.” (A. Sm th.) Hatta bu, k bar ve espr l Abbé
Gal an ’ye göre, Tanrının özell kle b lgece yaptığı b r düzenlemed r. “Tanrı, en yararlı şler yapacak
nsanların bolca dünyaya gelmeler n sağlayan b r düzen kurmuştur.” (Gal nn , l.c., s. 78.) “Sefalet, kıtlık
ve kırımın son noktasına kadar, nüfusun artışını durduracak yerde artırmaya eğ l m göster r.” (S. La ng,
Nat onal D stress, 1844.,s. 69.) La ng bunu stat st kler le gösterd kten senra şöyle devam eder: “Eğer
nsanların heps rahat koşullar çers nde olsalardı, çok geçmeden dünya ıssızlaşırdı.” (“If the people were
all n easy c rcumstances, the world would soon be depopulated.”)
1018 * Üretken olmadığı halde zorunlu olan mal yetler. -ç.
1019 “De jour en jour, l dev ent done plus cla r que les rapports de product on dans lesquels se meut
la bourgeo s e n’ont pas un caractère un, un caractère s mple, ma s un caractère de dupl c té; que dans
les rnêmes rapports dans lesquels se produ t la r chesse, la m sère se produ t auss ; que dans les mêmes
rapports dans lesquels l’y a développement des forces product ves, l y a une force product ve de
répress on; que ces rapports ne produ sent la r chesse bourgeo se c’est-â-d re la r chesse de la classe
bourgeo se, qu’en anéant ssant cont nuellement la r chesse des membres ntégrants de cette classe et en
produ sant un prolétar at toujours cro ssant.” [“Böylece, burjuvaz n n ç nde hareket ett ğ üret m
l şk ler n n bas t, tekdüze b r n tel ğe sah p olmayıp, k l b r n tel ğe sah p oldukları; zeng nl ğ n üret ld ğ ;
aynı l şk ler ç nde yoksulluğun da üret ld ğ ; üretken güçler n b r gel şme gösterd ğ aynı l şk ler ç nde
önley c b r gücün de bulunduğu; bu l şk ler n burjuva zeng nl ğ n , yan burjuva sınıfının zeng nl ğ n ,
ancak bu sınıfın tek tek üyeler n n zeng nl kler n sürekl yok ederek ve durmaksızın büyüyen b r
proletarya yaratarak ürett ğ her geçen gün b raz daha açığa çıkmaktadır.”] (Karl Marx, M sère de la
Ph losoph e, s. 116 [Felsefen n Sefalet , s. 129].)
1020 G. Ortes, Della Econom a Naz onale l br se , 1774, Custod ’de Parte Moderna, t. XXI, s. 6, 9,
22, 25, vd.. Ortes şöyle d yor, l.c., s. 32: “Ulusların mutluluğu ç n yararsız s stemler kurmak yer ne,
kend m onların mutsuzluklarının nedenler n araştırmakla sınırlayacağım.”
1021 A D ssertat on on the Poor Laws. By a Well-w sher of Mank nd. (The Rev. J. Townsend)
1786, yen baskı, Lond. 1817, s. 15, 39, 41. Sözü ed len bu yapıtı le, Journey through Spa n adlı
yapıtından aktarmalar yaptığımız bu “hassas” nsandan Malthus sık sık, sayfaları bütünüyle kopya ederse
de, zaten o da öğret s n n büyük b r kısmını S r James Steuart’dan almış, ama bunu yaparken gerekl
değ şt rmeler de yapmıştır. Örneğ n, Steuart: “Burada, kölel kte, nsanlığı” ( şç -olmayanlar ç n) “gayrete
get rmen n zora dayanan b r yöntem vardı, nsanlar çalışmaya” (yan başkaları ç n bedavadan
çalışmaya) “zorlanırdı, çünkü bunlar başkalarına a t kölelerd ; nsanlar ş md zorla şe koşulurlar” (yan
şç -olmayanlar ç n bedeva çalışırlar), “çünkü bunlar kend gereks nmeler n n köles d rler.” derken, ş şko
vakıf yönet c s g b , ücretl emekç n n devamlı oruç tutması gerekt ğ sonucuna varmaz. Ters ne o,
bunların gereks nmeler n n artmasını ve bu arten gereks nmeler n daha “hasas” nsanlar ç n
çalışmalarında b r dürtü olmasını ster.
1022 * Varoluş neden . -ç.
1023 ** İşte bu güzel! -ç.
1024 Storch, l.c., t. III, s. 223.
1025 S smond , l.c., s. 79, 80, 85.
1026 Destutt de Tracy, l.c., s. 231: “Les nat ons pauvres, c’est là oû le peuple est à son a se; et les
nat ons r ches, c’est là oû l est ord na rement pauvre.” [“Yoksul uluslarda halk sıkıntı ç nde değ ld r; ve
zeng n uluslarda halk her zaman yoksuldur.”]
1027 * Tal h tanrıçası. -ç.
1028 Tenth Report of the Comm ss oners of H. M’s Inland Revenue, Lond. 1866, s. 38.
1029 Bu rakamlar karşılaştırma ç n yeterl d r, ama mutlak olarak alınırsa hatalıdır, çünkü yılda belk de
100 m lyon sterl nl k b r gel r beyan dışı kalmaktadır. İç gel rler yetk I ler , özell kle t caret ve sanay
sınıflarının s steml verg kaçakçılığı konusundak ş kayetler n bütün raporlarında y nelemekted rler.
Örneğ n, “B r anon m ş rket, verg leneb l r kâr olarak 6.000 sterl n gösterm şt , hesap uzmanı, bu m ktarı
88.000 sterl ne yükseltt ve sonunda verg bu m ktar üzer nden alındı. 190.000 sterl n kâr gösteren başka
b r ş rket, sonunda gerçek kârın 250.000 sterl n olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.” (Ib d., s. 42.)
1030 Census etc., l.c., s. 29. John Br ght’ n İng ltere topraklarının yarısının 150, İskoçya topraklarının
yarısının 12 büyük toprak sah b n n el nde bulunduğu dd ası h ç b r zaman çürütülemem şt r
1031 Fourth Report etc., of Indland Revenue, Lond. 1860. s. 17.
1032 Bunlar, yasan n tanıdığı bazı nd r mlerden sonra net gel rlerd r.
1033 Census etc.. l.c., s. 11.
1034 Gladstone’un Avam Kamarasında 13 Şubat 1843 tar h nde yaptığı konuşma. 14 Şubat 1843 tar hl
T mes gazetes : “Bu ülken n toplumsal durumunun, her türlü yadsınmanın ötes nde çok hüzün ver c b r
görünüşü de, şu anda, halkın tüket m gücünde b r azalma olduğu ve yoksulluk Ie sıkıntının yarattığı baskı
arttığı halde, aynı zamanda, üst-sınıflarda sürekl b r servet b r k m görülmekte, yaşam tarzlarında lüks
daha büyük b r yer tutmakta, zevk ve eğlence olanakları artmaktadır.” (Hansard. 13 Şubat.)
1035 “From 1842 to 1852 the taxable ncome of the country ncreased by 6 per cent.. In the 8 years
from 1853 to 1861, t had ncreased from the bas s taken n 1853, 20 per cent! The fact s so aston sh ng
as to be almost ncred ble ... th s ntox cat ng augrnentat on of wealth and power ... ent rely conf ned to
classes of property ... must be of nd rect benef t to the labour ng populat on, because t cheapens the
commod t es of general consumpt on – wh le the r ch have been grow ng r cher, the poor have been
grow ng less poor! at any rate, whether the extremes of poverty are less, I do notpresume to say.”
(Gladstone’un Avam Kamarasında 16 N san 1863’te yaptığı konuşma. Morn ng Star, 17th Apr l.)
1036 Mav k taptak resm rakamlara bakınız: M scellaneous Stat st cs of the Un ted K ngdom,
Kısım VI, London 189, s. 260-273, pass m. Yet mevler ne a t stat st kler yer ne, Kral yet a les n n
çocukları ç n öngörülen çey ze a t saray kayıtları da aynı ş göreb l rd . Geç m araçlarının ateş pahası
olduğunu bel rtmey de bu belgelerde h ç hmal etmezler.
1037 Gladstone’un, Avam Kamarasında 7 N san 1864’te yaptığı konuşmanın Hansard’da ç kan şekl
şöyle: “Ve genell kle nsan yaşamı b rçok durumda, varolma savaşımından barett r.” Gladstone’un 1863
ve 1864 bütçe konuşmalarındak devamlı apaçık çel şk ler b r İng l z yazarı, Bol eau’dan aldığı şu
d zelerle n telend rm şt r:
“Vo la l’homme en effet. Il va du blanc au no r.
Il condamne au mat n ses sent ments du so r.
Importun à tout autre, à so même ncommode,
Il change à tous moments d’espr t comme de mode.”
“İşte nsan gerçekte. Aktan karaya g der.
Akşam duygularını şafakta mahkum eder.
Başkasını bıktırır, kend s n bezd r r.
Moda g b durmadan f kr n değ şt r r.”]
([H. Roy,] The Theory of Exchanges etc., London 1864, s. 135 [‘te anılıyor].)
1038 H. Fawcett, l.c., s. 67, 82. Emekç ler n bakkallara g tt kçe bağlanmalarına gel nce, bu
çalışmalarında sık sık ortaya çıkan dalgalanmalar ve kes lmeler n sonucudur.
1039 Gal, burada da ma İng ltere’ye katılmıştır.
1040 Adam Sm th zamanından ber kayded len lerlemelere, onun “ şev ” sözcüğünü hâlâ arasıra
“ şyer ” le eşanlamda kullanıyor olması özel b r ışık tutmaktadır; örneğ n, yapıtında şbölümü konusundak
kısımın başlangıcı şöyled r: “Farklı şkollarında çalıştırılanlar sık sık aynı şev nde toplanab l rler.”
1041 * 1 gra n = 0.055 gram. -ç.
1042 Publ c Health, S xth Report, 1884, s. 13.
1043 l.c., s. 17
1044 l.c., s. 13
1045 l.c., s. 232, 233.
1046 l.c., s. 14, 15.
1047 “K ş hakları başka h ç b r yerde mülk yet haklarına, emekç sınıfın barınma konusunda olduğu
kadar açıkça ve utanmazca feda ed lmem şt r. Her kente, nsanların kurban ed ld ğ b r yer; b nlerce
nsanın hırs ve tamah tanrısına kurban ed ld ğ kanlı b r tapınak gözüyle bakılab l r.” S. La ng, l.c., s. 150.
1048 Publ c Health, E ghth Report, 1866, s. 14. not.
1049 l.c., s. 89. Sömürgelerdek çocuklarla lg l olarak Dr. Hunter şöyle d yor: “Yoksulların, b rb r
üzer ne yığılmış kalabalıklar hal nde yaşadıkları bu çağdan önce, çocukların nasıl yet şt r ld kler n b ze
anlatab lecek nsanlar artık sağ değ ller; şu anda, ‘tehl kel sınıflar’ olarak gelecektek uygulamalarına
hazırlık olmak üzere eğ mler n , gece yarısına kadar, her yaştan, yarı-açık, sarhoş, küfürbaz ve kavgacı
nsanlarla b rarada oturarak tamamlayan çocukların, bu ülkede belk de daha önce b r eş ne raslanmayan
koşullar altında bugünkü yet şme tarzlarından, gelecekte kend ler nden neler bekleneb leceğ n b ze
söyleyeb lecek k mse, herhalde cüratkar b r kâh n saymak gerek rd .” (l.c., s. 56.)
1050 l.c., s. 62.
1051 Report of the Off cer of Health of St. Martın’s- n-the F elds, 1865.
1052 Publ c Health, E ghth Report, 1866, s. 91.
1053 l.c.. s. 88.
1054 l.c.. s. 88.
1055 l.c.. s. 89.
1056 l.c., s. 55 ve 56.
1057 l.c., s. 149.
1058 l.c.. s. 50.
1059 Ş rket n Bradford’a a t l stes :

Evler
Vulcan Street, n° 122 1 oda 16k ş
Lumley Street, n°13 1 oda 11k ş
Bower Street n° 41 1 oda 11k ş
Porkland Street, n° 112 1 oda 10k ş
Hardy Street, n°17 1 oda 10k ş
North Street, n° 18 1 oda 16k ş
North Street, n° 17 1 oda 13k ş
Wymer Street, n° 19 1 oda 8yet şk n
Jowett Street, n° 56 1 oda 12k ş
George Street, n° 150 1 oda 3k ş
R fle Court, Marygate n° 11 1 oda 11k ş
Marshall Street, n° 28 1 oda 10k ş
Marshall Street, n° 49 3 oda 3a le
George Street, n° 128 1 oda 18k ş
George Street, n° 130 1 oda 16k ş
Edward Street, n° 4 1 oda 17k ş
George Street, n° 49 1 oda 2a le
York Street, n° 34 1 oda 2a le
Salt P e Street (bottom) 2 oda 26k ş
Bo d r u mla r
Regent Square 1 bodrum 8k ş
Acre Street 1 bodrum 7k ş
33 Roberts Court 1 bodrum 7k ş
Back Pratt Street, mangalcı dükkanı
1 bodrum 7k ş
olarak kullanılar
k ş (18’ n üstün
27 Ebenezer Street 1 bodrum 6
de erkek yok)
l.c., s. 111.

1060 l.c., s. 114.


1061 l.c., s. 50.
1062 Publ c Health, Seventh Report, Lond. 1865, s. 18.
1063 l. c., s. 165.
1064 l.c., s. 18. not. – Chapel-en-le-Fr th-Un on, yardım memuru, genel yazmana şunları b ld r yordu:
“Doveholes’da, büyük b r k reç ve k l tepes n n yamaçlarına küçük mağaralar açıldı; bu mağaracıklar,
çevrede yap lmakta olan dem ryollarında çalışan emekç ler ve d ğerler ç n barınak olarak kullanılıyor.
Mağaralar küçük ve neml , p sl k ve bulaşık suları ç n kanal olmadığı g b , helaları da yok: tepedek baca
del ğ nden başka hava alacak yer de bulunmamakta. Bu eks kl kler sonucu b r süred r ç çek hastalığı
salgın hale gelm ş olup, bu, mağara sak nler arasında ölümlere yolaçmaktadır.” (l.c., not 2.)
1065 Dördüncü Kısmın sonunda ver len ayrıntılar, özell kle kömür madenler ndek şç lere a tt r. D ğer
madenlerdek daha kötü koşullar hakkında, 1864 tar hl Krallık Kom syonunun büyük b r d kkatle
hazırlanmış raporuna bakınız.
1066 l.c.. s.,180, 182.
1067 l.c., s. 515, 517.
1068 l.c., s. 16.
1069 “Londra’da fak r fukaranın toptan açlıktan kırılması. ... Son b rkaç gün ç nde Londra’nın
duvarlarına, üzerter nde aşağıdak d kkat çek c b ld r ler yazılı büyük kağıtlar yapıştırıldı: ‘Sem z öküzler!
Açlıktan kırılan nsanlar! Açlıktan kırılan nsanlar sef l nler nde, ölüme ve çürümeye terked l rken sırça
köşkler nden nen sem z öküzler, zeng nler doyurmak ç n lüks kâşhaneler n yolunu tuttular.’ Bu uğursuz
süzler taşıyan lânlar, bell aralıklarla yapıştırılıyordu. Bunların üzerler boyanır ya da kazınır kazınmaz,
aynı yere ya da aynı derecede göze çarpan b r başka yere yen ler konuyordu ... bu ... Fransız halkını
1789 olaylarına hazırlayan g zl devr mc örgütlerden b r n ammsatıyor. ... İng l z şç ler n n, karıları ve
çocukları le soğuk ve açlıktan can verd kler şu anda, m lyonlarca İng l z altını –İng l z emeğ n n ürünler –
Rusya’da, İspanya’da, İtalya’da ve d ğer dış g r ş mlere yatırılmış bulunuyor.” – Reynolds’ Newspaper,
January 20th, 1867.
1070 * Yığın hal nde. -ç.
1071 145a Ducpét aux, l.c., s. 151, 154, 155, 156.
1072 James E. Thorold Rogers, Prof. of Pol t. Econ., n the Un vers ty of Oxford, A H story of
Agr culture and Pr ces n England, Oxford 1866, v. I, s. 690. Sabırlı ve gayretl b r çalışmanın ürünü
olan bu yapıt, ş md ye kadar yayınlanan k c ld nde, yalnız 1259 le 1400 yılları arasındak dönem
kapsıyor. İk nc c lt yalnızca stat st kler çer yor. Bu yapıt, o zamana a t el m zde bulunan tek otant k
“H story of Pr ces” [“F yat Tar h ”]’d r.
1073 * Beyefend , cent lmen. -ç.
1074 Reasons for the Late Increase of the Poor-Rates: or, a comparat ve v ew of the pr ces of labour
and prov s ons, Lond. 1777, s. 5, 11.
1075 Dr. R chard Pr ce, Observat ons on Revers onary Payments, 6. ed., By W. Morgan, Lond.
1803, v. II, s. 158, 159. Pr ce, 159. sayfada şuna şaret ed yor: “Bugün, emek-gücünün nom nal f yatı,
1514 yılına göre aşağı yukarı dört ya da en çok beş katı fazladır. Oysa, buğdayın f yatı yed katı, et n ve
g y m eşyasının f yatları onbeş katı kadar yükselm şt r. Bu nedenle, emeğ n f yatı, geç m g derler ndek
artışla orantılı olarak yükselm ş olsa b le, bu g derlerdek artış le aradak orantı yarı yarıya b le değ ld r.”
1076 ** 0.550 l tre. -ç.
1077 Barton, l.c., s. 26. 18. 18. yüzyılın sonu ç n bkz: Eden, l.c.
1078 Parry, l.c., s. 86.
1079 d., s. 213.
1080 * Konuşan alet. -ç.
1081 S. La ng, l.c.. s. 62.
1082 England and Amer ca, Lond. 1833, c. I, s. 47.
1083 Bu amaçla toprak ar stokras s , kend s ne, haz neden, kuşkusuz Parlamento aracılığı le çok düşük
fa zle avans verd , oysa ç ftç ler bunu çok daha yüksek fa z e ödemek durumundaydılar.
1084 Orta-sınıf ç ftç nüfusundak azalış, özell mle şu sayım kategor s nde görüleb l r: “Ç ftç n n oğulları,
erkek torunları, kardeşler , yeğenler , kızları, kız torunları, kız kardeşler ”; yan ç ftç n n çalıştırıldığı kend
a les n n üyeler . Bu kategor , 1851 yılında 216.851 k ş ken, 1861’de 176.151 k ş ye nm şt r. 1851 le
1871 yılları arasında, 20 acre’dan küçük ç ftl kler n sayısı 900’den daha fazla b r azalma gösterm şt r; 50
la 75 acre arasındak ç ftl kler 8.253’ten 6.370’e nm şt r; 100 acre’dan küçük bütün ç ftl kler ç n de
durum aynıdır. Buna karşılık, aynı y rm yıl boyunca, büyük ç ftl kler n sayısırda b r artış olmuştur; 300-
500 acre arasında olanlar 7.771’den 8.410’a yükselm ş, 500 acre’dan büyük olanlar 2.755’den 3.914’e
yükselm ş, 1.000 acre’dan büyük olanlar 492’den 582’ye çıkmıştır.
1085 Çoban sayısı 12.517’den 25.559’a yükselm şt r.
1086 Census, etc., l.c., s. 36.
1087 Rogers, l.c., s. 693. Mr. Rogers l beral okuldandır. Cobden ve Br ght’ın k ş sel dostudur; bu
nedenle, laudator tempor s act [geçm ş zaman aşığı -ç.] olamaz.
1088 * Bu kadar felaketten sonra. -ç.
1089 * İk nc anayol. -ç.
1090 Publ c Health Seventh Report, 1865, s. 242. Bu nedenle, toprakbey n n, tarım emekç s n n
kazancının arttığını duyar duymaz k rayı yükseltmes nde ya da, “karısı b r ş bulduğu ç n”, ç ftç n n,
emekç n n ücret nde b r nd rme yapmasında olağan-dışı b r şey yoktur. l.c.
1091 l.c., s. 135.
1092 l.c., a. 134.
1093 ** Malı yok, derd yok. -ç.
1094 Report of the Comm ss oners ... relat ng to Transportat on and Penal Serc tude, Lond. 189, s. 42,
50.
1095 l.c., s. 77. Memorandum by the Lord Ch ef Just ce.
1096 l.c.. s. 11, M nutes of Ev dence.
1097 l.c., s. 1, Ek. s. 280.
1098 l.c., s. 274, 275.
1099 Publ c Health, S xth Report, 1864, s. 238, 249, 261, 262.
1100 l.c.. s. 262.
1101 l.c., s. 17. İng l z tarım emekç s , İrlandalı tarım emekç s ne göre ancak dörtte b r oranında süt ve
onun yarısı kadar ekmek elde eder. Arthur Young, bu yüzyılın başında “İrlanda Gez s ”nde buradak
emekç ler n daha y bes n aldıklarını görmüştü. Bunun çok bas t neden yoksul İrlandalı emekç n n, zeng n
İng l z ç ftç s nden k yaslanamayacak derecede daha nsancıl olmasıdır. Galler ülkes ne gel nce, met nde
söylenenler yalnız güney-batı ç n geçerl d r. Buradak bütün hek mler, verem, sıraca vb. g b hastalıklar
neden yle ölüm oranındak artışın, halkın f z k koşullarındak bozulmayla b rl kte yükseld ğ ve bu
bozulmanın da yoksulluktan ler geld ğ kanısındadırlar. “Onun” (tarım emekç s n n) “bakım g der günde
5 pen dolayında hesaplanmakla b rl kte, b rçok bölgelerde bunun ç ftç ye çok daha aza malolduğu
söylenmekted r.” (Zaten ç ftç n n kend s de yoksuldur.) “... B r parça tuzlanmış et ya da salam ... hazmı
güç b r şe değmeyecek kadar tahta g b kupkuru tuzlu b r şey ... b r kazan bulamaca tat vers n d ye
kullanılır ve emekç günlerce sabah-akşam aynı şey yer.” Sanay dek lerlemeler, onun ç n bu soğuk ve
rutubetl kl mde, “sağlam ev dokuması g yecekler n bırakarak ucuz ve sözde pamuklu den len şeyler
g yme” ve kuvvetl çk ler yer ne bulaşık suyu g b çayı çme zorunluluklarını get rm şt r. “Tarım emekç s ,
saatlerce, rüzgar ve yağmur altında çalıştıktan sonra kt lübes ne g rer ve çers nde turba ya da k l le
topaklanmış küçük kömür parçalarının yandığı ve çevreye bol m ktarda karbon k ve sülfüroz as d yayan
ocağın karşısına oturur. Duvarlar taş ve çamurdan örülmüştür, taban se daha kulübe yapılmadan öncek
çıplak topraktan barett r, çatı, samanla karıştırılmış toprak ve çamurdur. Bütün çatlak ve yarıklar, sıcaklık
kaybını önlemek ç n tıkanmıştır, cehennem andıran b r atmosfer çers nde, yer, çamurla kaplı, b r c k
elb ses sırtında kuruyan şç , çoğu kez bulamacını burada çt ğ g b , karısı ve çocuklarıyla da burada
yatar. Gecen n b r kısmını bu g b kulübelerde geç rmek zorunda kalan ebeler, ayaklarının yerdek çamura
nasıl battığını, özel b r hava del ğ açmak ç n duvarı kolayca nasıl oyduklarını anlatmışlardır. Toplumun
çeş tl kademeler nden pek çok tanık, bu ve benzer sayısız sağlığa zararlı etk ler n, zaten yeter kadar
beslenmeyen köylüler , hastalıklı ve sıracalı b r topluluk hal ne get rd ğ n söylüyorlar. ... Carmarthensh re
ve Card gansh re sağlık memurlarının fadeler aynı durumu çarpıcı b r b ç mde ortaya koymaktadır.
Ayrıca, daha büyük b r felaket var: çok daha korkunç b r salgın hal ndek çok sayıda budalalar.” Ş md
de, kl m durumu üzer ne b rkaç söz. “Yılın sek z-dokuz ayında bütün ülkede esen kuvvetl b r güney-batı
rüzgarı beraber nde sağanak hal nde yağmur get rmekte ve bu yağışı tepeler n batı yamaçları almaktadır.
Pek az ağaca, o da kuytu yerlerde raslanır; açık yerlerde olanlar, ağaçlıktan çıkmış b ç mler alırlar.
Kulübeler, çoğu kez b r dağın eteğ ne g zlenm şt r, ya da b r sel yatağına yapılmıştır; otlaklarda ancak cılız
koyunlarla yerl sığırlar yaşayab lmekted r. ... Gençler doğuya, Glamorgan ve Monmuth maden
bölgeler ne göç ederler. Carmarthensh re, madenc ler n yet şme yer ve sakatlar yurdudur. Nüfus bu
yüzden sayısını ancak koruyab l r durumdadır.” İşte Card gansh re nüfusu:
1851 1861
Erkek 45.155 44.446
Kadın 52.459 52.955
[Toplam] 97.614 97.401
Dr. Hunter, Publ c Health, Seventh Report, 1865, s. 498-502, pass m.
1102 Bunu zleyen satırları anlayab lmem z ç n “Close V llages” (“Kapalı Köyler”)’ n sah pler n n, b r
ya da k büyük toprakbey olduğunu anımsamamız gerek r. “Open V llages” (“Açık Köyler”) se,
toprakları daha küçük toprakbeyler ne a t olanlardır. Spekülatörler şte bu k nc t p üzer nde kulübeler ve
k ralık yerler yaparlar.
1103 Bu tür b r göstermel k köyün görünüşü çok hoştur, ama Kater na II’n n Kırım yolculuğu sırasında
gördüğü köyler g b gerçekle lg s yoktur. Son zamanlarda çobanlar da bu köylerde görünmez oldular,
sözgel ş , Market Harboro, 500 acre büyüklüğünde b r koyun ç ftl ğ d r, ama ancak tek b r k ş
çalıştırmaktadır. Bu güzel ovalarda, Le cester ve Northampton’ın güzel otlaklarında uzun yürüyüşler
kısaltmak ç n, çobana, ç ftl kte b r oda ayrılıyordu. Ş md se, kend s ne barınma bedel olarak haftada
onüç ş l n ver l yor ve o da böyle b r barınağı ancak uzak b r açık köyde bulab l yor.
1104 “Emekç ler n evler ” (da ma aşırı kalabalık açık köylerde bulunan) “arka yüzler , malsah b n n
kend s ne a t olduğunu söyled ğ toprağın da ma son sınırına gelecek şek lde sırayla yapıldıkları ç n, ancak
ön cepheden ışık ve hava alab l rd .” (Dr. Hunter’ın raporu, l.c., s. 135.) Çoğu kez köyün b ra satıcısı ya
da bakkalı aym zamanda ev n k raya ver r. Bu durumda tarım emekç s onun k ş l ğ nde ç ftç n n yanısıra
b r başka patron le de karşı karşıyadır. Emekç , bu adamın hem müşter s ve hem de k racısıdır. “On
ş l nl k haftalığından yıllık 4 sterl n k ra düşüldükten sonra, el nde kalanla satıcının sted ğ f yatla mod cum
[b r tutam -ç.] çayını, şeker n , ununu, sabununu, mumunu ve b rasını ondan satınalmak zorundadır.” (l.c.,
s. 132 ) Bu açık köyler, aslında, İng l z tarım proletaryasının “açık cezaevler ”d r. Bu kulübelerden çoğu,
çevredek bütün serser ler n gel p geçt kler k ralık yerlerden başka b r şey değ ld r. En kötü koşullar
altında b le çoğu kez dürüstlüğünü ve saflığını şaşılacak şek lde korumuş bulunan kır emekç s ve a les ,
buralarda berbat olup g derler. B na spekülatörler , küçük toprak sah pler ve açık köyler karşısında,
ar stokrat tefec takımı arasında k yüzlüce omuz s lk p geçmek kuşkusuz moda hal ne gelm şt r. Bunlar,
kend “kapalı köyler” n n ve “göstermel k köyler” n n bu açık köyler n doğum yerler olduklarını ve onlar
olmaksızın varolamayacaklarını pekala b l rler. “Emekç ler ... küçük mülk sah pler olmasaydı, çoğu kez
çalıştıkları ç ftl kler n ağaçları altında uymak zorunda kalırlardı.” (l.c.. s. 135.) “Açık” ve “kapalı” köyler
s stem , bütün M dland [Orta İng ltere kontlukları -ç.] le baştanbaşa İng ltere’n n doğu kes m nde
görülür.
1105 “Malsah b ... haftada 10 ş l ne çalıştırdığı b r adamın sırtından ayrıca b r kâr sağlar; bu zavallı
ırgattan, aslında 20 sterl n b le etmeyen ev n n k rası ç n yılda 4-5 sterl n k ra sızdırır ve bu ş ‘ya ev mde
oturursun ya da başka b r yere çıkarsın, ama benden bonserv s falan steme’, d yerek tehd tle sürdürür.
... B r nsan, durumunu y leşt rmek stese de, dem ryolu yapımında ya da taşocağında çalışmaya kalkışsa,
aynı zorluk ve tehd t hazırdır: ‘Ya bu düşük ücretle ben m ç n çalışırsın ya da haftaya buradan defolur
g ders n; domuzunu al, bahçeye ekt ğ n patatesler de sök götür. Malsah b (yan ç ftç ) eğer ş ne gel rse,
bu g b durumlarda şten ayrılanları cezalandırmak ç n ev k rasını da yükselt r.” (Dr. Hunter, l.c., s. 132.)
1106 “Genç evl ç ftler, yet şk n erkek ve kız kardeşler ç n y örnek oluşturmazlar: olayları görüp
saptamak mümkün olmamakla b rl kte, kardeş1er arası c nsel l şk den dolay, bu şe katılan kadınların
büyük ıstıraplarla ve bazan ölümle yüzyüze geld kler n söylemek ç n yeter b lg ler vardır.” (Dr. Hunter,
l.c., s. 137.) Uzun yıllar Londra’nın en berbat mahalleler nde görev yapmış olan b r taşra pol s memuru,
köyündek kızlar ç n şunları söylüyor: “Bunlardak açık-saçıklığı ve utanmazlığı, Londra’nın en berbat
yerler ndek görev m sırasında b le görmed m. ... Çoğu kez, büyük oğlanlarla kızlar, analarla babalar aynı
odada yatıp kalkıyorlar ve domuzlar g b yaşıyorlar.” (Ch ld. Empl. Com. S xth Report, 1867, s. 77 sq.,
n° 155.)
1107 Publ c Health, Seventh Report, 1865, s. 9, 14 pass m.
1108 “Tarım emekç s n n tanrı verg s çalışması onun durumuna b r hays yet kazandırır. O, b r köle
değ l, b r barış er d r ve toprakbey n n, ona, evl erkeklere sulanacak türden b r ev vermes gerek r, çünkü
ondan, ülken n askerden sted ğ g b zorunlu b r emek-gücü stemekted r. Yaptığı ş ç n, asker n
aldığından daha fazla b r ücret almamaktadır. Tıpkı asker g b o da daha çok genç, b l s z ve kend ş nden
ve oturduğu yerden başka b r şey b lmed ğ b r zamanda şe alınır. Erken evl l k ve çevren n çeş tl
yasaları onun üzer nde, kura ve asker ceza yasalarının şlemes g b etk l olur.” (Dr. Hunter, l.c., s. 132.)
Arasıra çok yumuşak kalpl b r toprakbey n n kend eser olan yalnızlık ve ıssızlıktan yakındığı da görülür.
Lord Le cester, Hookham şatosunun tamamlanması üzer ne kend s n kutlamaya gelenlere şöyle d yor:
“İnsanın kend ülkes nde yaapayalnız olması hüzünlü b r şey. Çevreme bakıyorum ben mk nden başka ev
yok. Ben, Devler Şatosunun dev y m ve bütün komşularımı yuttum.”
1109 Son on yıldır Fransa’da buna benzer b r hareket görülüyor: kap tal st üret m, tarımı ele geç rd ğ
ölçüde “artı” tarımsal nüfusu kentlere sürüyor. Burada da, gene, barınma ve d ğer koşullarda, artı-
nüfusun kaynağındak bozulma ve yozIaşmaları görüyoruz. Bu, toprağın parsellenmes s stem n n yarattığı
“Prolétar at fonc er” [“toprak proletaryası” ç.] konusunda, d ğerlerl arasında, Col ns’ n daha öncek
sözü ed len yapıtına ve Karl Marx’ın, Der Achtzehnte Bruma re des Lou s Bonaparte, 2. Aufl.,
Hamburg, 1869, s. 56, sqq., [Lou s Bonaparte’ın 18 Bruma re’ , Sol Yayınları, Ankara 1977, s. 135 vd.]
adlı yapıtına bakınız. 1846 yılında Fransa’da kent nüfusu yüzde 24,42, tarımsal nüfus yüzde 75.58;
1861’de lk yüzde 28,86, k nc s yüzde 71.14 d . Son beş y l çers nde, tarımsal nüfus yüzdes ndek
azalma daha da bel rl d r. Daha 1846 yılında P erre Dupont, “İşç ler” şarkısında, şöyle d yordu:
Mal vétus, logés dans des trous,
Sous les combles, dans les décombres,
Nous v vons avec les h boux
Et les larrons, am s des ombres,
[Üstbaş l me l me, zbe del klerde,
Çatı katlarında, yıkıntılar ç nde,
Yaşarız, karanlıkların dostu
Baykuşlar ve uğrularla b rl kte.]
1110 S xth and last Report of the Ch ldren’s Employment Comm ss on, 1867 Martının sonunda
yayınlanmıştır ve yalnız, tarımdak ek p s stem n ele almaktadır.
1111 * Kısır döngü. -ç.
1112 Ch ld. Emp. Comm., Vl. Report, Ev dence, n° 173, s. 37.
1113 Bazı ek pbaşları, bununla b rl kte 500 acre’l k ç ftl kler n ya da sıra sıra evler n sah b durumuna
yükselmey başardılar.
1114 * İşb l r, becer kl . -ç.
1115 “Ludfordlu kızların yarısı bu ek pler le düşüp kalkarak mahvoldular.” l.c., s 6. § 32.
1116 * Ç çeksel döllenme. (Charles Four er, Le nouveau monde ndustr ell et soc éta re, Par s 1829,
Kes m 5, 36. bölüme ek ve bölüm 6.) -ç.
1117 “Ek pler son yıllarda büyük ölçüde arttılar. Bazı yerlerde bunların oldulça yakın zamanlarda
kullanılmaya başlandığı söylen yor: ek pler n uzun zamandır ... çalıştığı yerlerde ... daha fazla ve daha
genç çocuklar çalıştırılıyor.” (l.c., s. 79, § 174.)
1118 “Küçük ç ftç ler h ç ek p kullanmıyorlar.” “Yoksul topraklar üzer nde değ l, 40 le 50 ş l n k ra
get ren topraklar üzer nde çok sayıda kadın ve çocuk çalıştırılmaktadır.” (l.c., s. 17, 14.)
1119 Aldığı rantın tadı damağında olan bu beylerden b r tanes , Araştırma Kom syonuna, bütün bu
gürültünün, s stem n adından ler geld ğ n öfkeyle söylem şt r. Eğer bunlara “ek p” yer ne, “Kır
Gençl ğ n n Bağımsız Sanay B rl ğ ” denseyd h ç k msen n ses çıkmazdı.
1120 “Ek p ş , d ğer şten daha ucuzdur” d yor b r esk ek pbaşı, “çalıştırılmalarının neden de budur.”
(l.c., s. 17, § 14.) B r ç ftç de şöyle d yor: “Ek p s stem , ç ftç ç n mutlaka en ucuzu, çocuklar ç n
mutlaka en kötüsüdür.” (l.c., s. 16, § 3.)
1121 “Ek plerde, ş md çocukların yaptıkları ş n çoğunu, esk den, kuşkusuz, erkekler le kadınlar
yapardı. Ş md , esk den kadınlar le çocukların çalıştığından fazla erkek şç şs z durumda.” (l.c., s. 43, n°
202.) Buna karşılık, şunlar da söylen yor: “Emek sorunu bazı tarımsal bölgelerde, özell kle ver ml
yerlerde, göç ve büyük kentlere ulaşımı kolaylaştıran dem ryolları neden yle o kadar c dd b r şek l almıştır
k , ben” (yanı, büyük b r toprakbey n n kahyası) “çocukların h zmet n , vazgeç lmez b r şey sayıyorum.”
(l.c., s. 80, n° 180.) Çünkü, İng l z tarım bölgeler ndek “emek sorunu”, uygar dünyanın ger kalan
kısmından farklı olarak, büyük toprakbeyler yle ç ftç ler n sorunu demekt r; yan tarımsal nüfusun sürekl
artış gösteren dış gücüne karşın, ülkede yeterl n sp artı-nüfusun nasıl devam ett r leceğ ve böylece
tarım emekç ler n n ücretler n n nasıl en düşük düzeyde tutulab leceğ sorunudur.
1122 Çocuk ölümler konusunu ele alan ve bu arada da ek p s stem ne değ n len Halk Sağlığı
Raporundan basının ve dolayısıyla İng l z kamuoyunun haber olmamıştır. Buna karşılık, kom syonunun
son raporu, basına, da ma ş ne gelen, sansasyonel b r haber sağlamıştır. L beral basın, Güney Adaları
sakınler n n ahlaklarını düzeltmek ç n güney kutbuna özel m syonerler gönderen k bar beylerle hanımların
ve L ncolnsh re’ dolduran dolgun maaşlı devlet k l ses rah pler n n kend mal kaneler nde ve kend gözler
önünde böyle b r s stem n uygulanmasına nasıl z n verd kler n sorarken, daha k bar ve nce basın, kend
öz evlatlarını böyles ne b r kölel ğe satab len kırsal nüfusun bu kaba yozlaşması üzer nde der n
düşüncelere dalmakla yet nm şt ! Oysa bu “hassas” k ş ler n tarım emekç ler n mahküm ett kler lanetl
koşullar altında, bunların kend çocuklarını yemeler ne b le şaşmamak gerek rd . Asıl şaşılacak şey,
çoğunun hâlâ sah p bulunduğu karakter sağlamlığıdır. Resm raporlar, ek p s stem n n uygulandığı
bölgelerde b le ana-babaların bu s stem lanetled kler n ortaya koyuyor: “Ana-babaların, çoğu durumda,
karşılaştıkları baskılara ve k ş sel eğ l mler ne karşı koymalarında kend ler ne yardımcı olab lecek yasal
yükümlülükler sev nçle karşılayacaklarını gösteren pek çok kanıt vardır. Bazan k l se yardım kurulu
üyeler , bazan patronlar tarafından, okul çağındayken çocukların çalıştırmaları, aks halde kend ler ne de
yol ver leceğ tehd d le karşı karşıya kalırlar. ... Her türlü zaman ve güç kaybı, şç lere ve çocuklarına
yüklenen ve bedel ödenmeyen yorgunlukların verd ğ acı ve ıstıraplar, kalabalık kulübeler ya da çalışma
ek pler n n bozucu etk ler n n, çocukların ahlakı üzer ndek tahr batı her an zleyen ana-babaların duyguları
... İşte bütün bu durumların, zavallı şç ler n kafalarında anlaşılması kolay ve ayrıntılarına g r lmes
gereks z duygular yaratır. Kend ler ne ver len bu kadar büyük bedensel ve ruhsal acıların nedenler nden
kend ler n n sorumlu bulunmadıklarını herhalde b lmekted rler: ve eğer güçler yetse, bu durumlara
mutlaka boyun eğmeyeceklerd r, ama bunlarla savaşım verecek güce de sah p değ llerd r.” (l.c., s. xx, §
82, ve xx , n° 96.)
1123 İrlanda nüfusu: 1801, 5.319.867 k ş ; 1811. 6.084.996; 1821, 6.869.544; 1831, 7.828.347; 1841,
8.222.664.
1124 Daha ger ye g dersek daha kötü sonuçlarla karşılaşırız: koyun 1865’te 3.688.742 d , ama 1856’da
3.694.294’tü, domuz 1865’te 1.299.893 d , ama 1858’de 1.409.883’tü.
1125 Tablodak ver ler şu malzemelerden toplandı: 1860 yılı ve sonrası ç n, Agr cultural Stat st cs,
Ireland, Tables show ng the est mated average Produce etc., Dubl n 1866. Bu stat st kler resm d r ve
her yıl parlamentoya sunulur. [2. Baskıya not. – 1872 yılı le 1871 yılına a t resm stat st kler n
karşılaştırılması, ek len topraklarda 134.915 acre’l k b r eks lme olduğunu göstermekted r. Şalgam, havuç
g b yeş l b tk lerde b r artış; ek len topraklarda buğday ç n 16.000; yulaf ç n 14.000; arpa ve çavdar ç n
4.000; patates ç n 66.632; kenev r ç n 34.667; çayır, yonca, burçak, kolza ç n 30.000 acre’l k b r azalma
görülmekted r. Buğday ek len topraklarda son 5 yıldak azalma şöyle olmuştur: 1868. 285.000; 1869,
280.000; 1870, 259.000; 1871, 244.000; 1872, 228.000 acre. 1872 yılı ç n yuvarlak rakam olarak at
sayısındı 2.600, boynuzlu hayvan sayısında 80.000, koyun sayısında 68.603 b r arış, domuz sayısında
236.000’l k b r azalma olmuştur.]
1126 D başlığı altındak toplam yıllık gel r, yasaların sağladığı bazı nd r mler neden yle bu tabloda,
bundan sonrak tablodan farklı görülmekted r.
1127 * Almanca met ndek rakamlara göre değ şt r lm şt r. -ç.
1128 Eğer acre başına ver m de azalıyorsa, şurasını da unutmamak gerek r k , yüzell yıldır İng ltere,
dolaylı olarak İrlanda toprağını da hraç etmekte ve bunu, gücünü y t ren toprağın yararlı öğeler n n yer n
alacak maddeler ç ftç lere sağlamadan yapmaktadır.
1129 İrlanda, “nüfus lkes ” ç n vaaded len toprak olarak görüldügü ç n, Th. Sadler, nlüfus
konusundak yapıtını yayınlamadan önce, ünlü, Ireland, ts Ev ls and the r Remed es, 2. ed., London
1829, adlı k tabı yayınlanmıştır. Bu k tapta, tek tek eyaletler n stat st kler n , her eyalet n tek tek
kontluklarının stat st kler le karşılaştırarak, buradak sefalet n, Malthus’un ded ğ g b , nüfus sayısı le
doğru değ l, ters orantılı olduğunu tanıtlıyor.
1130 1851 le 1874 yılları arasında, toplam göçmen sayısı, 2.325.922’ye ulaştı.
1131 Murphy’n n Ireland Industr al, Pol t cal and Soc al, 1870, adlı k tabındak b r tabloya göre,
ç ftl kler n yüzde 94.6’sı 100 acre’a ulaşmakta, yüzde 5,4’ü 100 acre’ geçmekted r.
1132 Report from the Poor Law Inspectors on the Wages of Agr ultural Labourers n Ireland, Dubl n
1870. Ayrıca bkz: Agr cultural Labourers (Ireland) Return etc., 8 March, 1861, London 1862.
1133 l.c., s. 29, I.
1134 l.c., s. 12.
1135 l.c., s. 12.
1136 l.c., s. 25.
1137 l.c., s. 27.
1138 l.c., s. 26.
1139 l.c., s. 1.
1140 l.c., s. 31, 32.
1141 l.c., s. 25.
1142 l.c., s. 30.
1143 l.c., s. 21, 13.
1144 Rept. of Insp. Of Fact., 31st Oct., 1866, s. 96.
1145 Toplam alan, turbalık ve kıraç topraklan da ç ne almaktadır.
1146 * “Ne nsanlık, böyle büyük b r efend de ne nsanlık!” (Goeth, Faust.) -ç.
1147 Kıtlığın ve beraber nde get rd ğ sonuç ve durumların, tarımsal devr m zorla yürütmek ve İrlanda
nüfusunu, toprakbeyler n n gereks nmeler ne yetecek kadar seyreltmek ç n, hem toprakbeyler ve hem
de İng l z yasakoyuculan tarafından, b le b le nasıl st smar ed ld ğ n , bu yapıtın Üçüncü C ld nde, toprak
mülk yet n n ele alındığı kes mde daha ayrıntılı göstereceğ m. Orada ayrıca, küçük ç ftç ler le tarım
emekç ler n n durumuna tekrar döneceğ m. Ş md l k tek b r alıntı yapacağım. Nassau W. Sen or,
ölümünden sonra yayınlanan Journals, Conversat ons and Essays, relat ng to Ireland, 2 c lt, London
1868; vol. II, s. 282, adlı yapıtında, d ğer şeyler yanında şunları söylüyor: “Dr. G., el m zde Yoksullar
Yasası var ve bu yasa, toprakbeyler ne zafer kazandırmak ç n büyük b r s lahtır ded . B r başka ve daha
büyük b r s lah da göçtür. ... İrlanda’ya dost olan h ç k mse savaşın” (büyük toprakbeyler le küçük KeIt
ç ftç ler arasındak savaşın) “uzayıp g tmes n arzu edemeyeceğ g b , bu savaşın, k racıların zafer yle
b tmes n de h ç d lemez. Bu savaş ne kadar çabuk b terse ve İrlanda n speten seyrek nüfusuyla –k , bu
seyrek nüfus otlak hal ne gelen b r ülke ç n gerekl b r koşuldur– otlak b r ülke hal ne ne kadar çabuk
gel rse, bu, bütün sınıflar ç n o kadar y olur.” 1815 tar hl İng l z Tahıl Yasası, Büyük Br tanya’ya
serbestçe tahıl thal etme tekel n İrlanda’ya sağlamış oldu. Bu yasalar, bu nedenle, yapay olarak buğday
tarımını steklend r yordu. Tahıl Yasasının 1846 tar h nde yürürlükten kaldırılması le, bu tekel, b rdenb re
ortadan kalkmış oldu. D ğer koşulların yanısıra, bu olay, tek başına, İrlanda’dak ek leb l r toprakların otlak
hal ne get r lmes ne, ç ftl kler n yoğunlaşmasına, küçük ç ftç ler n yerler nden ed lmes ne yolaçtı. 1815 le
1846 yılları arasında İrlanda toprağının ver ml l ğ üzer ne övgüler düzen, doğa tarafından, buranın, buğday
yet şt r lmes ç n yaratıldığını yüksek sesle lan eden İng l z tarımcıları, kt satçıları ve pol t kacıları, ş md
b rdenb re, bu toprağın, hayvan yem üretmekten başka b r şe yaramadığını keşfett ler. M. Léonce de
Lavergne, Manş’ın karşı yakasında aynı sözler hemen y neled . Ancak Lavergne g b “c dd ” adamlar
böyle çocukça heveslere kapılab l rlerd .
1148 * Fen an, İrlanda’yı İng l z buyruğundan kurtarmak amacıyla 1861’de kurulan ve Amer ka’ya
kadar yayılmış bulunan İrlanda devr mc b rl ğ . -ç.
1149 ** Romalıları bunaltıyor kara b r yazgı ve kardeş öldürme suçu. (Horace, Epodes, VIII.) -ç.
SEKİZİNCİ KISIM
İLKEL BİRİKİM

_________

YİRMİALTINCI BÖLÜM
İLKEL BİRİKİMİN SIRRI

PARANIN sermayeye nasıl dönüştüğünü, sermaye aracılığı le nasıl artı-


değer üret ld ğ n , ve artı-değerden nasıl daha fazla sermaye meydana
get r ld ğ n görmüş bulunuyoruz. Ama, sermaye b r k m , artı-değer n
varlığını; artı-değer, kap tal st üret m ; kap tal st üret m se, meta
üret c ler n n eller nde daha önceden oldukça büyük b r sermaye ve emek-
gücü k tles n n bulunmasını öngörür. Buradak hareket n bütünü, bu yüzden
b r kısır döngü g b görünür ve bundan ancak kap tal st b r k mden önce, bu
üret m tarzının sonucu değ l, çıkış noktasını oluşturan b r lkel b r k m n
(Adam Sm th’ n dey m yle, daha öncek b r k m n) bulunduğunu kabul
etmekle kurtulmak mümkündür.
Ekonom pol t kte, bu lkel b r k m, aşağı yukarı teoloj de lk günahın
oynadığı rolü oynar. Adem baba elmayı ısırmıştır ve nsanoğlu günaha
bulanmıştır. Günahın başlangıcı güya böylece, [sayfa 729] geçm şe a t b r masal
g b anlatılarak açıklanmış oluyor. Evvel zaman ç nde, k çeş t nsan vardı;
b r s çalışkan, akıllı ve daha öneml s tutumlu b r seçk nler topluluğu;
d ğer , eller ne geçen ve hatta daha fazlasını harvurup harman savuran
tembel serser ler topluluğu. Teoloj n n lk günah efsanes , b ze, kuşkusuz,
nsanın ekmeğ n alnının ter yle yemeğe nasıl mahkûm ed ld ğ n anlatıyor,
ama ekonom k lk günahın tar h se, b ze, yeryüzünde, buna h ç de gerek
duymayan nsanların bulunduğunu açıklıyor. Ne zararı var! Böylece lk tür
nsanlar servet b r kt rm ş oldular, k nc türdek ler n se, eller nde kend
postlarından başka satacak b r şeyler kalmadı. Ve şte, bütün çalışıp
d d nmeler ne karşın, kend ler nden başka satacak h ç b r şeyler olmayan
b yük çoğunluğun sefalet ve uzun süred r çalışmayı bıraktıkları halde,
küçük b r azınlığın durmadan artan zeng nl ğ , bu, lk günahla başlar. Bu
çocukça yavanlıklar, mülk yet n savunulmasında, b z her allahın günü
y nelen r durur. Örneğ n, M. Th ers, b r devlet adamının bütün c dd l ğ yle,
b r zamanlar her tür ncel ğe sah p Fransız halkını buna nandırmaya çalışır.
Ama propr éte1150* sorunu ortaya çıkar çıkmaz, b r çocuğun z h nsel
gıdasının, her yaşa ve ve gel şmen n her aşamasına uygun düşeceğ n öne
sürmek, kutsal b r ödev hal n alır. Oysa tar hte, ele geç rmen n,
köleleşt rmen n, soymanın, öldürmen n, kısacası zorun büyük rol oynadığını
herkes b l r. Ekonom pol t ğ n şefkatl sayfalarında sev ml b r saflık çok
esk den ber sürer g der. Hak le “emek” her zaman ç n zeng nl ğ n, tek aracı
d ler, ama, ç nde bulunulan yıl, her nedense hep bu kuralın dışında tutulur.
Oysa, aslında, lkel b r k m yöntemler saf ve sev ml olmaktan çok uzaktır.
Üret m ve geç m araçları kend l kler nden nasıl sermaye değ lse, para ve
metalar da kend l kler nden sermaye değ ld r. Bunların sermayeye
dönüşmeler gerek r. Ama bu dönüşümün kend s , ancak bell koşullar
altında olab l r, yan b rb r nden çok farkl türden k meta sah b n n, yüzyüze
ve temas hal ne gelmes gerek r; b r yanda, başkalarına a t emek-gücünü
satınalarak, eller ndek değerler toplamını artırmak steğ nde bulunan, para,
üret m aracı ve geç m aracı sah pler : öte yanda, kend emek-güçler n ve
dolayısıyla emekler n satan özgür emekç ler. İk anlamda özgür emekç ler:
çünkü bunlar, ne köleler, serfler vb. g b üret m araçlarının [sayfa 730] ayrılmaz
b r parçasıdırlar, ne de mülk sah b köylüler g b üret m araçlarına
sah pt rler; demek k , bunlar, kend üret m araçları bulunmayan, böyle b r
engel ve yükten kurtulmuş k mseler olmalıdırlar. Meta pazarındak bu
kutuplaşma le kap tal st üret m n temel koşulları sağlanmış olur. Kap tal st
s stem, emekç ler n, emekler n gerçekleşt reb lecekler araçlar üzer nde her
türlü mülk yet hakkından tamamen ayrılmış ve kopmuş olmalarını öngörür.
Kap tal st üret m, ayakları üzer nde doğrulur doğrulmaz, yalnız bu ayrılığı
sürdürmekle kalmaz, bunu g tg de artan boyutta yen den-üret r de. Bu
nedenle, kap tal st s stem n yolunu açan süreç, emekç n n el nden üret m
araçlarının sah pl ğ n alan süreçten başkası olamaz; bu süreç, b r yandan
toplumsal geç m araçlarını sermayeye dönüştürür, öte yandan, doğrudan
üret c ler ücretl emekç lere dönüştürür. İlkel b r k m den len şey, bu
nedenle, üret c y üret m araçlarından ayıran tar hsel süreçten başka b r şey
değ ld r. İlkel olarak görünür, çünkü, sermaye ve buna uygun düşen üret m
tarzının tar h-önces aşamasını oluşturur.
Kap tal st toplumun ekonom k yapısı, feodal toplumun ekonom k
yapısından doğup gel şm şt r. Bu k nc toplumun da çözülmes yle b r nc n n
öğeler serbest kalmıştır.
Doğrudan üret c , emekç , ancak, toprağa bağlı bulunmaktan, b r
başkasına köle, serf ya da bağımlı olmaktan çıktıktan sonra, kend s üzer nde
tasarrufta bulunab l r. Metaını, satab leceğ b r pazarın bulunduğu her yere
götüreb len özgür b r emek-gücü satıcısı hal n alab lmes ç n, ayrıca, lonca
düzen nden, bunların çıraklar ve kalfalar ç n koyduğu kurallardan, çalışma
yönetmel kler n n kısıtlamalarından da kurtulması gerek yordu. Demek
oluyor k , üret c y ücretl - şç hal ne get ren tar hsel hareket, b r yandan
bunların kölel kten ve loncaların koydukları bağlardan kurtulmaları olarak
görünüyor; ve şte, burjuva tar hç ler m z ç n, ş n yalnız bu yanı
sözkonusudur. Ama öte yandan, bu yen özgürleşm ş k mseler, sah p oldukları
bütün üret m araçları le, esk feodal düzenlemeler n sağladığı her türlü
güvenceler eller nden alındıktan sonra, ancak kend kend ler n n satıcısı
hal ne gel yorlar. Ve onların mülksüzleşt r lmes n anlatan bu öykü, nsanlık
tar h ne, kandan ve ateşten harflerle yazılmıştır.
Sanay kap tal stler , bu yen kudret sah pler , yalnız elzanaatının lonca
ustalarını değ l, servet kaynaklarını eller nde bulunduran feodal beyler de
yerler nden etmek zorundaydılar. Bu [sayfa 731] bakımdan, toplumsal gücü ele
geç rmeler , hem feodal beyler n egemenl kler ne ve syan ett r c
ayrıcalıklarına ve hem de, üret m n serbestçe gel şmes ve nsanın nsan
tarafından serbestçe sömürülmes konusunda loncaların get rd ğ
kayıtlamalara karşı ver lm ş başarılı b r savaşın meyveler g b gözükür.
Bununla b rl kte, cheval ers d’ ndustr e,1151* ancak, kend ler n n de h ç b r
şek lde haberdar olmadıkları olaylardan yararlanarak, kılıç şövalyeler n n
ayaklarını kaydırarak başarıya ulaşab lm şlerd r. Bunlar, b r zamanlar,
Roma’da özgürlüğüne kavuşan köleler n, kend patronus’larının efend ler
olmak ç n kullandıkları türden aşağılık yöntemler kullanarak bu yerlere
yükseld ler.
Hem ücretl -emekç y , hem kap tal st doğuran gel şmen n çıkış noktası,
emekç n n köleleşmes yd . Bu lerleme, kölel k b ç m nde b r değ şmed r,
feodal sömürünün kap tal st sömürüye dönüşmes d r. Bu g d ş anlamak ç n,
çok ger lere dönmem z gerekmez. Kap tal st üret m n lk başlangıcına, daha
14. ya da 15. yüzyılda, dağınık olarak bazı Akden z kentler nde raslamamıza
karşın, kap tal st dönem n başlangıcı, 16. yüzyıldır. Bu üret m tarzının
bel rd ğ yerlerde, serfl k çoktan ortadan kaldırıldığı g b , ortaçağın en
yüksek lerlemes olan bağımsız kentler n varlığı da, çoktan yokolma yoluna
g rm şt .
İlkel b r k m n tar h nde, bütün devr mler, kap tal st sınıfın oluş-ması
yolunda kaldıraç görev gören çağ açıcı devr mlerd r; ama her şeyden çok,
büyük nsan yığınlarının b rdenb re ve zorla geç m araçlarından kopartılarak,
özgür ve “bağlantısız” proleterler olarak emek pazarına fırlatılıp atıldığı
anlar önem taşır. Tarımsal üret c ler n, köylüler n mülksüzleşt r lmeler ,
topraktan ayrılmaları, bütün bu sürec n temel d r. Bu mülksüzleşt rmen n
tar h , farklı ülkelerde, farklı yönler alır ve farklı evreler n farklı sıralar
zleyerek farklı dönemlerde tamamlarlar. Yalnız örnek aldığımız İng ltere’de
klas k b ç mde görülür.1152 [sayfa 732]

1150 * Mülk yet. -ç.


1151 * Sanay şövalyeler . -ç.
1152 Kap tal st üret m n en erken gel şt ğ İtalya’da, serfl ğ n ortadan kalkışı da başka yerlerden daha
önce oldu. Bu ülkede serfler, toprak üzer nde herhang b r hak elde etmeden önce özgürlükler ne
kavuştular. Kurtuluşu, onu b r anda serbest b r proletere dönüştürdü ve üstel k, çoğunlukla Romalılar
zamanından m ras olarak kalan kentlerde onu bekleyen efend s n hazır buldu. 15. yüzyılın sonuna doğru
dünya pazarlarında meydana gelen devr m, Kuzey İtalya’nın t car üstünlüğüne son verd ğ zaman, ters
yönde b r hareket başladı. Kentlerdek emekç ler, en masse [k tleler hal nde -ç.] kırsal bölgelere
sürüldüler ve bahçec l k şekl nde sürdürülen pet te cultur’e [küçük tarıma -ç.] o zamana kadar
görülmeyen b r dürtü kazandırdılar.
YİRMİYEDİNCİ BÖLÜM
TARIMSAL NÜFUSUN TOPRAKSIZLAŞTIRILMASI

İNGİLTERE’DE serfl k, 14. yüzyılın sonuna doğru hemen tamamen


ortadan kalkmıştı. Nüfusun büyük b r çoğunluğu1153 o zaman, ve daha büyük
ölçüde olmak üzere, 15. yüzyılda, mülk yet hakları hang feodal ad altında
g zlen rse g zlens n, kend topraklarını şleyen özgür köylülerden oluşuyordu.
Büyük mal kanelerde, [sayfa 733] kend s de serf olan ç ftl k kahyalarının
yer n , serbest ç ftç ler almıştı. Ücretl tarım emekç ler kısmen boş
zamanlarda büyük mal kanelerde çalışan köylülerden, kısmen de meydana
gelen n sp ve mutlak olarak az sayıdak , özel bağımsız ücretl -emekç ler
sınıfından oluşuyordu. Bu sınıf, aynı zamanda, ücretler n n yanısıra,
kend ler ne, kulübeler le b rl kte 4 ya da daha fazla acre ek leb l r toprak
tahs s ed lm ş köylü ç ftç lerd . Bunlar b r de, d ğer köylüler le b rl kte,
hayvanlarını otlattıkları, kereste, odun, turba vb. sağladıkları ortak topraktan
da yararlanırlardı.1154 Bütün Avrupa ülkeler nde feodal üret m n özell ğ ,
toprağın mümkün olduğu kadar çok sayıda alt-feodaller1155* arasında
bölünmes yd . Feodal bey n kudret , d ğer bütün hükümdarlar g b ,
mülkler n n çokluğuna değ l, uyruklarının sayısına ve bu da kend toprakları
üzer nde çalışan köylüler n sayısına dayanıyordu.1156 Bu nedenle, İng ltere
toprakları, Norman st lâsından sonra, herb r çoğu zaman 900 kadar esk
Anglo-Sakson beyl ğ n ç ne alan büyük baronluklara bölünmüş olmakla
b rl kte, ülke, küçük köylü toprakları le kaplı bulunuyor, büyük senyör
mal kâneler , ancak şurada burada dağınık halde görülüyordu. Bu koşullar,
kentlerdek 15. yüzyıla özgü gönençIe b rl kte, halkın, Şansölye
Fortescue’nun Laudes Legum Angl æ adlı yapıtında pek güzel b r şek lde
anlattığı b r zeng nl ğe ulaşmasını sağlamıştı; ama bu durum, kap tal st
n tel kte servet olanağını da dıştalamıştı.
Kap tal st üret m tarzının temel n atan devr m n lk perdes , 15. yüzyılın
son otuz yılı le 16. yüzyılın lk on yılında oynandı. Senyörler n, S r James
Steuart’ın pek güzel söyled ğ g b , “ev ve şatoyu boş yere dolduran”
h zmetl ler le uşaklar takımına [sayfa 734] yol vermes yle. emek- pazarına
serbest b r proletarya yığını sürülmüş oldu. Kend s de burjuva gel şmes n n
b r ürünü olan krallık kt darı, mutlak egemenl k peş ndek çabasıyla. bu
h zmetl ler takımının dağılmasını zorlayarak hızlandırmakla b rl kte, bunun
tek neden de değ ld . Kral ve parlamento le çet n b r çatışmaya g ren büyük
feodal beyler, köşlüler , tıpkı kend ler g b feodal haklara sah p
bulundukları topraklardan zorla söküp atarak ve ortak topraklara elkoyarak,
çok daha fazla proletarya yarattılar. Flaman yünlü manüfaktürünün hızla
gel şmes ve bu yüzden İng ltere’de yün f yatlarının yükselmes , bu akını
daha da hızlandırdı. Esk soylular, büyük feodal savaşlarda tükenm şlerd .
Yen ler , parayı her türlü kt darın kaynağı olarak gören zamane çocuklarıydı.
Bunun ç n, ek leb l r toprakların koyun otlağı hal ne get r lmes bunların
sloganıydı. Harr son, Descr pt on of England, pref xed to Hol nshed’s
Chron cles adlı yapıtında, küçük köylüler n topraklarının eller nden
alınmasının ülkey , nasıl harabett ğ n anlatır. “B z m azılı mütecav zler n ne
umurunda?” Köylüler n evler ve emekç ler n kulübeler yerleb r ed ld ya
da yıkılmaya bırakıldı. “Eğer” d yor Harr son, “büyük senyör konaklarının
esk kayıtları karıştırılırsa... bazı bölgelerde, onyed , onse-k z ya da y rm
ev n yıkıldığı görülür. ... İng ltere’n n nüfus bakımından h ç b r zaman
ş md k kadar kısır olmadığı ortaya çıkar. ... Büsbütün göçüp g tm ş, ya
yarısı ya da dörtte-b r yokolmuş kentler ve kasabalar var; ancak şurada
burada b raz büyüyen b r kasaba görüleb l r; koyun otlağı olsun d ye harap
olmuş kasabalar ve ç nde yalnız şatoları kalmış yerler üzer ne ... çok şey
söyleneb l r.” Bu esk anılardak yakınmalar da ma abartılmış olab l r, ama
üret m l şk ler ndek devr m n çağdaş nsanlar üzer ndek zlen mler
bunlarda sadakatle yansıtılmıştır. Şansölye Fortescue le Thomas More’un
yazıları arasında yapılacak b r karşılaştırma, 15. yüzyıl le 16. yüzyıl
arasındak uçurumu ortaya koyar. Thornton’un haklı olarak bel rtt ğ g b ,
İng l z şç sınıfı, b r geç ş dönem olmaksızın, altın çağından dem r çağına
yuvarlandı.
Bu devr m, yasakoyucuyu şaşkına çev rd . Yasakoyucu, henüz “ulusal
zeng nl ğ n” (“wealth of the nat on”), (yan sermayen n oluşumunun ve halk
k tleler n n alab ld ğ ne sömürülmes ve yoksullaştırılmalarının) devlet
yönetme sanatının ult ma Thule1157* [sayfa 735] sayıldığı bu yüce uygarlık
düzey ne ulaşmamıştı. Bacon, Henry VII tar h nde şöyle d yor: “O sıralarda”
(1489) “çevres ç tl topraklar daha sık görül-meye başlandı; ancak
a leler yle b rl kte üzer nde oturan k mseler n şleyeb leceğ ek leb l r
toprak, b rkaç çobanın kolayca dolaşab leceğ otlaklar hal ne geld ; küçük
ç ftç ler n yıllardan ber oturdukları ç ftl k evler , mal kâne hal ne get r ld .
Bu yüzden, halkta b r çöküntü ve dolayısıyla, kasabalarda, aşar gel rler nde
ve benzer şeylerde b r ger leme oldu. ... Bu kötü duruma çare bulmak ç n o
sıralarda kralın ve parlamentonun gösterd ğ d rayet hayranlık ver c yd ...
nüfusu seyrekleşt r len topraklar le meraların yayılmasına karşı önlemler
alındı.” Henry VII Yasası, 1489, bölüm 19, le en az 20 acre araz s olan
“köy evler ”n n yıkılması yasaklandı, bu yasa, 25 Henry VIII yasasıyla
yen lenm şt r. Bu yasada d ğer şeyler yanında, b rçok ç ftl kler n ve başta
koyun olmak üzere büyük hayvan sürüler n n b rkaç k ş n n el nde toplandığı,
toprak k raları yükseld ğ halde, şlenen toprakların azaldığı, k l seler n,
evler n yıkıldığı, ş md ye kadar kend ler yle a leler n geç nd rmek ç n
kullandıkları araçların bu nsanların eller nden alındıkları sözkonusu
ed lmekted r. Yasa, bu nedenle, esk ç ftl k evler n n onarılmasını
öngörmekte ve ek m alanları le otlaklar arasında b r oran saptamaktadır.
1533 tar hl b r yasa, bazı k mseler n eller nde 24.000 koyun bulunduğunu
öne sürerek, bu sayıyı 2.000 olarak sınırlandırmaktadır.1158 Halkın
ş kayetler ve Henry VIII’den sonra, 150 yıl boyunca, küçük ç ftç ler le
köylüler n mülksüzIeşt r lmes ne karşı çıkartılan yasalar b r sonuç vermed .
Bacon, bunların etk s zl ğ n n ve yeters zl ğ n n sırrını, b ze pek de farkında
olmadan açıklamaktadır. “Kral Henry VII’n n çıkarttığı yasa”, d yor Bacon,
Essays, C v l and Moral adlı yapıtının 29. denemes nde, “ç ftl kler le ç ftl k
evler n bel rl b r ölçüde tutmakla, der n ve hayranlık ver c d r; böylece,
bunlara ver len bel rl m ktardak toprak, uşak durumunda değ l bolluk ç nde
yaşayan b r uyruk yet şmes n sağlayacak ve saban, yanaşmalar el nde değ l
de, toprak sah b n n el nde bulunacaktır.”.1159 Oysa kap tal st s stem n
sted ğ şey, halk [sayfa 736] k tles n n, aşağılanıp neredeyse köle durumuna
düş-mes ve bunların ücretl şç ye, üret m araçlarının sermayeye
dönüştürülmes yd . Bu dönüşüm dönem nde, yasakoyucu, tarım ücretl emek-
ç s n n kulübes n n çevres nde 4 acre büyüklüğünde b r toprak parçasının
bulunmasını öngörmüş ve kulübes ne k racı almasını yasaklamıştır. James
I’ n saltanatı sırasında, 1627 tar h nde, Front M ll’de, Ro-ger Crocker, Front
M ll mal kanes üzer nde 4 acre toprağı olmayan b r kulübe yaptığı ç n
mahküm ed lm şt . Charles I zamanında, 1638 tar h ne kadar, esk yasaların
ve özell kle 4 acre’l k toprak bulunmasına l şk n hükümler n uygulanması
ç n özel b r kom syon kurulmuştu. Hatta Cromwell zamanında b le,
Londra’da 4 m l çers nde 4 acre toprağı olmayan ev yapılması
yasaklanmıştı. 18. yüzyılın lk yarısına kadar, b r- k acre toprağı
bulunmayan tarım emekç s kulübes le lg l ş kayetler görülmekted r.
Bugünlerde se, ufacık b r bahçes bulunsa ya da kulübes nden uzaklarda
b raz toprak k ralayab lse, şanslı sayılır. “Toprak sah pler le ç ftç ler”
d yor Dr. Hunter, “burada elele çalışıyorlar. Kulübeye eklenecek b rkaç
acre, emekç y , oldukça bağımsız yapar.”1160
Halkın zorla mülksüzleşt r lmes sürec , 16. yüzyılda, Reformas-yon ve
k l se mallarının yağmalanması le yen ve korkunç b r hız kazandı. Katol k
k l ses , Reformasyon hareket sırasında, İng l z topraklarının büyük b r
kısmının feodal sah b yd . Manastırlar le benzer kuruluşların kapatılması,
buralarda barınanları, proletarya hal ne get rd . K l se toprakları, büyük
ölçüde, [sayfa 737] açgözlü saray gözdeler ne bağışlandı ya da spekülatör
ç ftl klerle yurttaşlara yok pahasına satıldı; bunlar da, kuşaklar boyu burada
oturan küçük k racıları, en masse1161* sürüp çıkartarak, toprakları
b rleşt rd ler. Yoksul halkın k l se aşârının b r kısmı üzer nde yasa le
sağlanmış mülk yet haklarına, sess z sedasız elkondu.1162 Kral çe El zabeth
ülkede yaptığı b r gez den sonra, “pauper ub que jacet”1163** d ye
bağırmıştı. Saltanatının 43. yılında, ulus, yoksul verg s n yürürlüğe koyarak
d lenc l ğ resmen kabul etmek zorunda kaldı. “Bu yasayı kaleme alanların
buna b r neden göstermekten utandıkları anlaşılıyor; çünkü (geleneksel
uygulamanın ters ne) herhang b r gerekçe göster lmem ş.”1164 Charles I’ n
16. yılında bu yasanın (böl. 4) devamlı olduğu lân ed ld ve 1834 yılında
yasaya yen ve daha sert b r b ç m ver ld .1165 Reformasyon hareket n n bu
yakın sonuçları, çok uzun sürel [sayfa 738] olanlar değ ld . K l sen n mülk
sah b oluşu, toprak mülk yet n n geleneksel düzen ne b r nev kutsal dayanak
sağlıyordu. Bunun yıkılmasıyla, bu düzen n savunulması ve ayakta tutulması
da artık olanaksız hale gel yordu.1166
17. yüzyılın son on yılında b le, küçük toprak sah b bağımsız köylüler
sınıfı, ç ftç ler sınıfından daha kalabalıktı. Cromwell’ n kuvvet n n
belkem ğ n bunlar oluşturuyordu ve hatta Macaulay’ın t raflarına göre,
bunlar, sarhoş taşra beyler le bunların uşaklarına ve efend ler n n
başlarından savdıkları metreslerle evlenmek durumunda olan köy
papazlarına oranla, çok daha dürüst b r tutum ç ndeyd ler. 1750 yıllarında
bu küçük toprak sah b köylüler, ortadan kalktılar1167 ve gene 18. yüzyılın
son on yılında, tarım emekç ler n n ortak topraklarla olan l şk ler de sona
erd . Tarımsal devr m n salt ekonom k nedenler n burada b r yana
bırakıyoruz. B z, yalnızca kullanılan zor ve ş ddet yöntemler n ele alıyoruz.
Stuartların restorasyonundan sonra, toprak sah pler , Kıta Avru-pasının
her yer nde, herhang yasal b r formal te olmaksızın, b r gasp hareket n
k tabına uydurarak gerçekleşt rd ler. Feodal toprak ayrıcalığını kaldırdılar,
yan devlete olan bütün yükümlülükler nden kurtuldular; devlet “zararı”nı,
köylülerle d ğer halk k tleler ne yüklenen verg lerle “telâf ett ler”; yalnızca
feodal b r hakka sah p bulundukları mülk-ler üzer nde modern özel mülk yet
haklarını korudular ve ensonu, İng l z tarım emekç ler üzer nde tıpkı Tatar
Bor s Godunov’un fermanlarının Rus köylüsü üzer nde yaptığı etk ye eş b r
etk yaratan şu mutat s [sayfa 739] mutand s1168* yerleşme yasalarını
çıkarttılar.
”Glor ous Revolut on” (“şanlı devr m”), Orange Prens W ll am le
b rl kte, kt dara, artı-değere elkoyan toprakbeyler le kap tal stler get rm ş
oldu.1169 Yen devr , devlet toprakları üzer nde ş md ye kadar daha
alçakgönüllü b r şek lde uygulanan hırsızlığı, büyük yağmalar b ç m ne
sokarak, resmen açmış oldular. Bu mülkler, ona buna dağıtıldı, gülünç
f yatlarla satıldı ya da düpedüz gasped lerek özel mülklere katıldı.1170 Bütün
bunlar en ufak b r yasal formal te gözet lmeks z n yapıldı. Böyle b r h le le
ele geç r len devlet krallık toprakları, k l seye a t toprakların yağma
ed lmes yle b rl kte, cumhur yetç devr m sırasında tekrar kaybed lmed ğ
ölçüde, İng l z ol garş s n n bugünkü görkeml mal kâneler n n esasını
oluşturur.1171 Burjuva kap tal stler, bütün bu yapılanları, serbest t caret n
get r lmes , modern tarımın, egemenl k alanını büyük ç ftl k s stemler
üzer nde gen şletmes ve kend ler ne da ma elaltında bulunan serbest tarım
proletaryası sağlaması açısından hoşnutlukla seyred yor ve destekl yorlardı.
Ayrıca bu yen toprak sah b ar stokras , yen bankocracy’n n, yumurtadan
yen çıkmış haute f nan-ce1172** çevreler n n ve o sırada koruyucu
gümrüklere dayanan büyük manüfaktür sah pler n n doğal müttef ğ yd .
İng l z burjuvaz s , tıpkı İsveç burjuvaz s n n, bunun tam ters b r şlemle
ekonom k müttef kler olan köylülerle elele vererek, krallık topraklarının
ol garş n n el nden zorla kurtarılmasında krallara yardımcı olması g b , kend
çıkarına tam b r akıllılıkla hareket etm şt . Bütün bunlar, [sayfa 740] 1604’ten
ber Char-les X ve Charles XI zamanında olmuştu.
Komünal mülk yet –yukarda ele aldığımız devlet mülk yet nden da ma
farklı olarak– feodal zm örtüsü altında da yaşamış bulunan esk b r Cermen
kuruluşu d . Genell kle ek leb l r toprakların otlak hal ne get r lmes yle
b rl kte ortaya çıkan bu komünal mülk yet n gaspı olayı, 15. yüzyılın sonunda
başlayıp 16. yüzyıla doğru uzanmaktadır. Ama o zamanlar, bu süreç,
yasakoyucunun yüzell yıl boyunca umutsuzca savaşım verd ğ b reysel ş ddet
hareketler yle sürdürüldü. 18. yüzyılın bu konuda get rd ğ lerleme şurada
kend n göster yordu k , ş md , büyük ç ftç ler kend ler ne özgü bazı
yöntemler kullanmakla b rl kte,1173 yasanın kend s , halka a t toprakların
yağmalanmasında b r araç hal n almıştı. Yağmanın, Parlamento aracılığı le
yapılan şekl , ortak toprakların çevr lmes konusunda yasalar, b r başka
dey şle, toprakbeyler n n, halka a t toprakları özel mülk yetler ne
geç rmeler n , yan halkı mülksüzleşt rmeler n sağlayan kararnamelerd r. S r
F. M. Eden, b r yandan komünal mülk yet , feodal beyler n yerler ne geçen
büyük toprakbey-ler n n özel mülkler olarak göstermeye çalışırken, öte
yandan da, bu “ortak toprakların çevr lmes ç n Parlamentonun genel b r
yasa” çıkarmasını (böylece, buraların özel mülk yete dönüştürülmes ç n b r
parlamento coup d’etat’sına1174* gerek görmüş oluyor) ve ayrıca yasako-
yucudan mülksüzIeşt r len yoksullara tazm nat ver lmes n steyerek, kend
kurnazca dd asını çürütmüş oluyordu.1175
Bağımsız küçük ç ftç ler n yer n , yıllık sözleşmelere dayanan k racı
ç ftç ler n, yan toprak sah b n n keyf ne bağlı h zmetkârlar topluluğunun
alması, devlet emlâkının yağma ed lmes n n yanısıra, komü-nal toprakların
s steml olarak yağmalanması, 18. yüzyılın sermaye ç ftl kler 1176 ya da
tüccar ç ftl kler 1177 adı [sayfa 741] ver len büyük ç ftl kler n artmasına ve
kırsal nüfusun sanay proletaryası hal ne gelmek üzere “serbest kalmasına”
özell kle yardımcı oldu.
Ne var k , 18. yüzyıl, ulusal zeng nl k le halkın yoksulluğu arasındak
özdeşl ğ , henüz 19. yüzyılda olduğu kadar bütünüyle kavrayamamıştı. Bunun
ç n, o zamanın kt sat yazınında en ateşl tartışma, “ortak toprakların
çevr lmes ” konusunda yapılıyordu. Önümde bulunan b r yığın malzeme
arasından, o zamanın durumunu çok y aydınlatacak b rkaç örnek vereceğ m.
Örneğ n, öfkeye kapılan b r s şöyle yazıyor: “Hertfordsh re’ın bazı
bölgeler nde, ortalama 50-150 acre büyüklüğünde 24 ç ftl k, üç ç ftl k
çers nde er y p g tm şt r.”1178 “Northamp-tonsh re ve Le cestersh re’da ortak
toprakların çevr lmes çok gen ş ölçüde yer almış, böylece ortaya çıkan, yen
lordlukların çoğu, esk den 1.500 acre’ı sürülen toprakların ş md ancak 50
acre’ı sürüleb ld ğ ç n, otlak hal n almıştır. Esk evlerle, ahırlar ve
tavlaların yıkıntıları”, buralarda oturanlardan kalan tek zlerd r. “Bazı açık
köylerdek yüzlerce ev ve a le, ş md sek ze, ona nd . ... Yalnızca 15-20 yıl
önce etrafı çevr len bölgelerde toprak sah pler , buralar açık tarlalar
hal ndeyken bulunan ç ftl klere göre pek az kalmıştır. Daha önce, 20-30 ç ftç
le b r o kadar k racı ve mülk sah b n n el nde bulunan, etraf çevr lm ş
büyük b r toprak parçasını, 4-5 zeng n hayvan yet şt r c s n n gasbetmes
olağan şeylerdend r. Böylece burada yaşayan a leler n heps , gene geç m n
buralarda sağlayan pek çok a le, yerler nden yurtlarından atılmışlardır.”1179
Çevredek toprakbeyler tarafından, çevr lme bahanes yle, topraklarına
katılan yalnız ek lmeyen topraklar değ ld , ortaklaşa ya da topluma bell b r
k ra ödenerek şlenen topraklara da. elkonuyordu. “Burada sözkonusu
ett ğ m, açık tarlalar le zaten ıslah ed lm ş toprak-ların çevr lmes d r. Bu
çev rmeler savunan yazarlar b le, küçülen bu köyler n, ç ftl kler n tekel n
artırdığını, tüket m maddeler n n f yatlarını yükseltt ğ n , nüfusun
seyrekleşmes ne yolaçtığını ... ve hatta şlenmeyen toprakların b le (ş md
yapıldığı g b ) etraflarının çevr lmes n n yoksulları geç m araçlarından
yoksun bıraktığını ve [sayfa 742] yalnızca zaten büyük olan ç ftl kler n
gen şlemes ne yaradığını kabul etmekted rler.”1180 Dr. Pr ce da şöyle d yor:
“Bu toprakların b rkaç büyük ç ftç el ne geçmes sonucu küçük ç ftç ler”
(yazar, daha önce, bunları, “a leler n n geç m n , topraktan elde ett kler
ürün, ortaklaşa besled kler koyunlar, tavuk, domuz vb. g b ev hayvanları
yet şt rerek sağlayan ve bu nedenle, hemen hemen dışardan h ç b r geç m
aracı satınalmayan, küçük mülk sah pler ve k rac lar” olarak tanımlamıştı)
“yaşamlarını başkaları ç n çalışarak kazanan ve gereks nmeler olan her şey
ancak pazardan satınalab lecek k mseler hal ne get r lecekt r. ... Çok daha
fazla zorunluluk olduğundan dolayı, belk de çok daha fazla çalışılacaktır. ...
Kentler ve sanay , daha fazla nsan, ş ve barınak aramaya sürüleceğ ç n,
gen şleyecekt r. ... Ç ftl kler n azmanlaşmasının doğal sonuçları bunlardır.
Yıllardır bu ülkede zaten şler n g d ş yönü budur.”1181 Dr. Pr ce, bu çev rme
ş n n etk ler n şöyle özetl yor: “Bütünüyle alındığında, alt tabakalardak
nsanın durumu, her bakımdan daha kötü duruma gelm şt r. Küçük topraklar
üzer nde ç ftç l k yaparken, ş md gündel kç ve h zmetç durumuna
düşmüşlerd r; aynı zamanda, bu durumda varlıklarını sürdürmeler de
güçleşm şt r.”1182 Gerçekten de, ortak toprakların gaspı ve bununla b rl kte,
tarımsal devr m n tarım emekç ler üzer ndek etk s , o kadar ş ddetl
olmuştur k , Eden’e göre de, 1765-1780 yılları arasında, bunların [sayfa 743]
ücretler asgar n n altına düşmüş ve kend ler ne yoksulluk yasasından resmen
yardım yapılması durumu ortaya çıkmıştır. Eden, bu konuda şöyle d yor:
“Aldıkları ücret, yaşamın mutlak gerekler n karşılamaya b le yetm yordu.”
Ş md de, bu toprak çev rmeler n n savunucusu ve Dr. Pr ce’ n karşısında
bulunanlardan b r s ne kulak verel m: “Eğer nsanlar açık tarlalarda
emekler n boşuboşuna harcarken görülmüyorsa, bundan, nüfusun azaldığı
sonucu çıkartılmamalıdır. ... Eğer, küçük ç ftç ler n, başkaları ç n çalışır
hale dönüşmes yle daha fazla ş yapılıyorsa, bu, ulusun” (bu ulusa, doğal
olarak “dönüşenler” dah l değ ld r) “yararına b r şey olmalıdır. ... Bunların
ortak emekler tek b r ç ftl k üzer nde b rleşt r ld ğ zaman üret m artacak,
manüfaktür ç n daha fazla ürün bulunacak ve ulusun gel r kaynaklarından
b r s olan bu şkollarında, üret len hububat m ktarıyla orantılı b r artış
görülecekt r.”1183
Kap tal st üret m tarzının temeller n n atılması yolunda b r zorunluluk
doğar doğmaz, ekonom pol t kç ler n, “kutsal mülk yet hakkının” en utanmaz
b r şek lde ç ğnenmes n ve nsanlara karşı g r ş len en büyük ş ddet
hareketler n , nasıl sto k b r gönül ferahlığı le karşıladıklarını, hem
nsansever ve hem de tor olan S r F. M. Eden gösterm şt r. 15. yüzyılın son
üçte-b r nden başlayıp, 18. yüzyılın sonuna kadar sürüp g den ve halkın zorla
mülksüzleşt r lmes olgusuyla ortaya çıkan b r d z yağma, gasp ve sefalet,
onu, yalnızca şu rahatlık ver c sonuca ulaştırmıştır: “Ek leb l r topraklar le
otlaklar arasındak oranın saptanması gerekl yd . Bütün 14. yüzyıl boyunca
ve 15. yüzyılın büyük b r kısmında, 2, 3 ve hatta 4 acre ek leb l r toprağa
karşı 1 acre otlak vardı. 16. yüzyılın ortalarında bu oran 2’ye karşı 2 ve
sonraları, 2 acre otlağa 1 acre ek leb l r toprak olarak değ şt ve ensonu, 3
acre otlak 1 acre ek leb l r toprak olmak üzere tam orantı kurulmuş oldu.”
19. yüzyılda, tarım emekç s ve komünal mülk yet1184* arasındak
l şk n n anısı b le yokolup g tt . Daha yakın zamanlar ç n b r şey
demeyel m, ama 1801 le 1831 yılları arasında kend ler nden [sayfa 744]
çalınan ve Parlamento aracılığı le toprakbeyler n n toprakbeyler ne
bağışladıkları 3.511.770 acre’lık ortak toprak ç n kırsal nüfusa acaba b r
kuruş ödenm ş m d r?
Tarımsal nüfusu topraktan tümüyle yoksun bırakan en son süreç, clear ng
of estates (mülkler n tem zlenmes ), yan üzerler ndek nsanların s l n p
süpürülmes hareket olmuştur. İng l zler n uyguladığı ve buraya kadar
ncelenen bütün yöntemler, ensonu, bu “tem zl k”te doruğuna ulaşmıştır. Daha
öncek bölümde anlatılan modern koşulların yarattığı tabloda da görüldüğü
g b , ortada kend s nden kurtulu-nulacak bağımsız köylü kalmayınca,
kulübeler n “tem zlenmes ” başlıyordu; böylece tarım emekç ler , eller yle
ek p b çt kler topraklar üzer nde başlarını sokacak b r yer bulamaz hale
gel yorlardı. Ama b z, “clear ng of estates” sözler n n gerçek ve tam
anlamını, ancak modern romancıların vaaded lm ş ülkes İskoç yaylalarında
öğreneb l r z. Orada, bu olay, s stemat k b r özell k taşımakta, çok gen ş
boyutlarda ve tek b r darbeyle yürütülmekte (İrlandalı beyler, b r defada
b rkaç köyü süpürecek kadar ler g tm şler; İskoçya’da, Alman prensl kler
büyüklüğünde bölgeler uygulama konusu olmuştur) ve ensonu gasped len
toprakların mülk yet şekl ayrı b r özell k taşımaktadır.
İskoç yaylalarında oturan Keltler, herb r yerleşt kler toprağın sah b
olan klanlar hal nde örgütlenm şlerd . Klanın tems lc s , şef ya, da “büyük
adam”ı tıpkı İng l z kral çes n n, bütün ulusal toprakların yalnızca
unvanından gelen sah b olması g b , bu mülk yet n sözde sah b yd . İng l z
hükümet , bu “büyük adamlar”ın çılkardıkları ç savaşları bastırıp, ovalara
yaptıkları devamlı saldırıları önley nce, bu klan şefler , babadan kalma
eşk yalık meslekler n gene de elden bırakmadılar, yalnızca şekl n
değ şt rd ler. Kend yetkeler ne dayanarak bu t bar haklarını, özel mülk yet
haklarına dönüştürdüler ve bu durum, klan halkı le aralarında b r çatışmaya
yolaçınca, kaba kuvvet kullanarak bunları yerler nden atmaya kalkıştılar.
Profesör Newman, bu konuda, “Böyle olunca, İng ltere kralı da pekâlâ
uyruklarını den ze dökmeye kalkışab l rd ”,1185 d yor. Pretènder’ n
adamlarının son ayaklanmasından sonra, İskoçya’da başlayan bu hareket n lk
evreler , S r James Steu-art1186 le James Anderson’un1187 [sayfa 745]
yazılarından zleneb l r. 18. yüzyılda peşler bırakılmayan Keltler n ülkeden
göç etmeler yasaklanmıştı; amaç, bunların zorla Glasgow’a ya da d ğer
manüfaktür kentler ne t lmes yd .1188 Sutherland düşes n n 19. yüzyılda
“tem zl k” yapmak ç n uyguladığı b r yöntem 1189 örnek olarak vermek
yetecekt r. Ekonom konusunda epeyce b r şeyler b len bu düşes, yönet m n
başına geçer geçmez, köklü b r çareye başvurmaya ve daha öncek benzer
süreçlerle nüfusu zaten 15.000’e nen bu ülkey bütünüyle b r koyun otlağı
hal ne get rmeye karar verd . 1814’ten 1820 yılına kadar bu 15.000 k ş ,
aşağı yukarı 3.000 a le, s steml olarak zlend ve yerler nden atıldı. Bütün
köyler yıkıldı, yakıldı, tarlaları otlağa çevr ld . İng l z askerler , bu sürgün
hareket n destekled ler ve bunlarla çatışmaya g r şt ler. Kulübes nden
çıkmak stemeyen b r ht yar kadın, külüben n alevler arasında yanarak öldü.
Böylece bu güzel hanfend , ta esk zamanlardan ber klana a t bulunan
794.000 acre toprağa elkoymuş oldu. A le başına 2 acre olmak üzere den z
kıyısında 6.000 acre kadar toprağı, sürgün ett ğ bu k mselere tahs s ett .
Ş md ye kadar bu 6.000 acre toprak [sayfa 746] bomboş duruyor ve sah pler ne
h ç b r gel r get rm yordu. Asıl kalpl düşes, aslında bu toprakları acre
başına ortalama 2,5 ş l ne, yüzyıllardır kend a les ç n kanlarını döken klan
halkına k ralayacak kadar ler g tm şt . Çalınan klan topraklarının tümü, 29
büyük koyun ç ftl ğ ne bölündü ve çoğu İng ltere’den get r lm ş ç ftl k
uşakları olan b rer a len n yönet m ne ver ld . 1835 yılında, 15.000 İskoçyalı
Kelt n yer n 131.000 koyun almıştı. Yerl ler n artıkları kıyıya sürüldüler ve
balık avlayarak yaşamaya çalıştılar. Ve b r İng l z yazarının ded ğ g b , yarı-
karada yarı-suda yaşayan, ama bununla b rl kte, ancak yarıyarıya yaşayan
amf b ler olup çıktılar.1190
Ama kahraman Keltler, klanın “büyük adamlar”ı ç n, çok sevd kler
romant k ve dağlık ülkeler n n kefaret n daha da acı b r şek lde ödemek
zorunda kaldılar. Kızarttıkları balıkların kokusu büyük adamların burunlarına
kadar geld . Ve bunlar b r kâr kokusunu da b rl kte almış olacaklar k , den z
kıyısını Londra’nın büyük balık tüccarlarına k raladılar. Keltler k nc kez
yerler nden sürülüp atıldılar.1191
Ama ensonu, koyun otlaklarının b r kısmı gey k parkları hal ne get r ld .
İng ltere’de gerçek anlamıyla orman bulunmadığını herkes b l r. Büyükler n
parklarındak gey kler, Londra beled ye mecl s üyes g b ş şko, ağırbaşlı,
evc l hayvanlardır. İskoçya, bunun ç n, bu “soylu tutkunun” son sığınağıdır.
1848 yılında Somers, “İskoçya yaylalarında” d yordu, “yen ormanlar,
mantar g b çıkıyor. Burada, Ga ck’ n bu yanında şte yen Glanfesh re
ormanı ve orada, öte yanında yen Ardve-r k e ormanı. Aynı ç zg üzer nde
Black Mount’u görürsünüz, yen yaratılan uçsuz bucaksız b r kır. Doğudan
batıya, –Aberdeen yöreler nden Oban kayalıklarına kadar– yanyana d z lm ş
b r ormanlar d z s ; yaylaların öbür tarafında se, yen , Loch Arcaha g,
Glengarry, [sayfa 747] Glen-mor ston vb. ormanları. Küçük ç ftç
topluluklarının oturdukları vad lerde koyun yet şt r lmeye başlandı ve bunlar
da, daha taşlık ve ver ms z topraklarda geç mler n sağlamak üzere bu
vad lerden sürüldüler. Ş md koyunların yer n gey kler almakta ve küçük
k racılar eller ndek b r avuç varlıklarını da y t rerek, daha da ver ms z
topraklara sürülmekte ve kapkara b r sefalete düşmekted rler. Gey k
ormanları1192 le nsanlar yanyana yaşayamazlar. İk s nden b r s n n çek p
g tmes gerek r. Geçen, y rm beş yılda olduğu g b , önümüzdek y rm beş
yılda da ormanların sayısı ve gen şl ğ artarsa, Keltler, doğdukları topraklar
üzer nde yokolup g deceklerd r. ... Buradak mülk sah pler n n bazıları ç n
bu hareket b r tutku ve spor sevg s sonucu ken, ... daha prat k görüşlü
d ğerler ç n bu gey k yet şt rme ş yalnızca kâr amacıyla yapılmakta. Şurası
b r gerçekt r k , ormanlarla kaplı b r sıradağlar d z s , sah b ç n, otlaktan
çok daha kârlıdır. ... Gey k ormanı arayan b r avcı, bu ş n o denl
hevesl s d r k , keses n boşaltmaya da ma hazırdır. ... Bu yüksek yaylalar
halkının çekt ğ ıstırap, Norman krallarının zled ğ pol t kanın verd ğ
acıdan daha az acılı değ ld r. Gey k sürüler g tg de daha büyük bölgelere
yayılırken, nsanlar günden güne daha daralan b r çember çers ne
sıkıştırıldılar. ... Halkın özgürlüğü b rer b rer yoked ld , baskı her gün b raz
daha arttı. ... Büyük mülk sah pler n n kes n b r lke ve tarımsal b r
zorunluluk olarak zled kler , halkın tem zlenmes ve dağıtılması hareket ,
tıpkı Amer kan ya da Avustralya bozkırlarında ağaç ve çalıların
tem zlenmes ne benzer; ve bu şlem sess z sedasız ve tam b r gerçek ş
uygulaması g b sürüp g tmekte...”1193 [sayfa 748]
K l se mallarının yağmalanması, devlet mülkünün h lel yollardan ele
geç r lmes , ortak toprakların çalınması, feodal ve klan emlâkı-nın
gasped lerek, başıboş b r terör havası ç nde modern özel mülk yet hal ne
get r lmes , lkel b r k m n b rçok [sayfa 749] sev ml yöntemler nden
bazılarıydı. Kap tal st tarım ç n gerekl alan ele geç r lm ş; toprak,
sermayen n b r parçası hal ne get r lm ş ve kent sanay ler ç n gerekl ,
“özgür” ve yasa-dışı1194* proletarya sağlanmıştı. [sayfa 750]

1153 “Kend tarlalarını kend eller yle ek p-b çen ve geç n p g den küçük mülk sah pler ... o zamanlar,
ş md k ne göre ulusun daha öneml b r kısmını oluşturuyordu. O çağın en y stat st k yazarlarına
güvenmem z gerek rse, a leler le b rl kte 160 b nden fazla küçük mülk sah b , bütün nüfusun yed de-b r n
oluşturuyor ve geç mler n kend ler ne a t küçük serbest topraklardan sağlıyorlardı. Bu küçük toprak
sah pler n n yıllık ortalama gel r , 60 le 70 sterl n arasında tahm n ed l yor. Kend topraklarını sürüp eken
k mseler n sayılarının, başkalarının toprakları üzer nde ç ftç l k yapanlardan daha fazla olduğu hesap
ed l yor.” Macaulay, H story of England, 10. ed., 1854, 1. s. 333, 334. 17. yüzyılın son üçte-b r nde b le,
İng l z halkının 4/5’ü tarımla uğraşıyordu. (l.c., s. 413.) Macaulay’den alıntı yapmamın neden , s steml b r
tar h tahr fç s olarak, bu tür gerçekler elden geld ğ nce kırparak verd ğ ç nd r.
1154 Şurasını da unutmamamız gerek r k , serf b le, haraç veren b r mülk sah b olmakla b rl kte, yalnız
ev ne a t bulunan toprak parçasının değ l, ortak toprakların da ortak sah b yd . “le paysan [köylü]
(Freder ck II zamanında S lezya’da) est serf [serft r].” Bununla b rl kte, bu serfler, ortak topraklara
sah pt rler. “On n’a pas pu encore engager les S lés ens au partage des communes, tand s que dans la
nouvelle Marche, l n’y a guére de v llage ouù ce partage ne so t exécuté avec le plus grand succes.”
[“Ortak toprakları bölüp paylaşmak, S lezyalılar ç n henüz mümkün olmadı; oysa Nouvelle Marche’da bu
paylaşmanın büyük başarıyla gerçekleşmed ğ köy kalmamış g b d r.”] (M rabeau, De la Monarch e
Pruss enne, Londres 1788, t. II, s. 125, 126.)
1155 * Almanca met nde: “Untersassen”, İng l zce met nde “sub-feudator es”; Fransızca met nde
“d’hommesl ges”. -ç.
1156 Katıksız feodal toprak mülk yet düzen ve gel şm ş pet te culture’ü [küçük tarımı -ç.] le
Japonya, b ze, Avrupa ortaçağının, çoğu burjuva önyargıları le dolu tüm tar h k taplarımızdan çok daha
doğru b r görünüşünü ver r. Ortaçağın sırtından “l beral” olmak çok rahat b r şt r.
1157 * Azam sınır. -ç.
1158 Thomas More, Utop a adl yapıtında, “Başka yerlerde o kadar tatlı, o kadar tok gözlü olan bu
hayvanlar [koyunlar], s z n memleket n zde [İng ltere’de] öyle açgözlü, öyle doymak b lmez olmuşlar k ,
nsanları b le y yorlar, kırları, köyler , evler s l p süpürüyorlar.” d yor. Utop a, transl. by Rob nson, ed.
Arber, London 1869, s. 41, [Ütop a, Çan Yayınları, İstanbul 1964 s. 63]
1159 Bacon, özgür ve gönenç ç ndek köylülük le y b r p yade er arasındak l şk y göster yor.
“Sağlam b r yoksulluğa düşürmemek ve krallığın topraklarının büyük b r kısmını bey le k racı ve köylü
arasında b r yer tutan küçük ç ftç ler n ya da ortasınıf halkın mülk yet ne ve tasarrufuna vermek ç n
yeter kadar büyük ç ftl klere sah p olmak, kralığın gücü ve gelenekler yönünden büyük önem taşır. ...
Savaş konusunda yargılarına çok güven l r k mseler n kanısı odur k , b r ordunun anagücü p yade ya da
yaya askerd r. Ve y b r p yade gücü kurmak ç n, uşak ya da yoksul durumda değ l, özgür ve bolluk
ç nde yet şt r lm ş nsanlara gerek vardır. Bu nedenle, b r devlette soylular le beyler çoğunlukta olup,
ç ftç ler ve toprağı ek p b çenler bunların uşakları, emekç ler ya da kulübe sak nler (yan evl d lenc ler)
se, el n zde y süvar gücü bulunab l r, ama asla sağlam ve güven l r p yade kuvvet n z olamaz. ... Ve bu
durum, bütün nüfusu, ya soylulardan ya da yoksul köylülerden oluşan Fransa, İtalya ve, d ğer bazı
ülkelerde görülür. ... O kadar k , bu ülkeler, p yade b rl kler ç n İsv çrel ve benzer ülkelerden ücretl
askerler kullanmak zorunda kalırlar; şte bunun ç n bu uluslarda nüfus kalabalıktır, ama askerler azdır.”
(The Re gn of Henry VII, Verbat m repr nt from Kennet’s England, ed. 1719, Lond. 1870, s. 308.)
1160 Dr. Hunter, l.c., s. 134. “Esk yasalarda tahs s ed len toprak m ktarı, tarım emekç ler n küçük
ç ftç ler hal ne get reb lecek m ktardan çok daha fazla kabul ed leb l r.” (George Roberts, The Soc al
H story of the People of the Southern Count es of England n Past Centur es, Lond. 1856, s. 184-
185.)
1161 * Yığın hal nde. -ç.
1162 “Yoksulların ondalıklarından pay alma hakkı, esk yasaların hükümler yle kurulmuştur.” (T tckett,
l.c., vol. II, a. 804-805.)
1163 ** “Her yer d lenc yle dolu.” -ç.
1164 W ll am Cobbett, A H story of the Protestant Reformat on, § 471.
1165 Protestanl k “ruhu” d ğer şeyler yanında şu olaylardan da anlaşılab l r, Güney İng ltere’de bazı
büyük toprak sah pler le hal -vakt yer nde ç ftç ler kafa kafaya ver p, El zabeth zamanında çıkan
yoksullar yasasının doğru yorumu konusunda on tane soru hazırlarlar. Ve hazırladıkları bu soruları,
görüşünü almak üzere zamanın ünlü hukukçusu (daha sonra James I devr nde yargıçlık yapan) Sergeant
Sn gge’ye sunarlar. Soru 9: Bölgen n bazı zeng n ç ftç ler , bu yasanın (El zabeth’ n 43. yasasının)
yürütülmes ndek bütün güçlüklerden kaçınmayı sağlayab lecek akıllıca b r plan hazırladılar. Bunların
öner s ne göre bölgede b r hap sane yapılacak ve c vara b r duyuruda bulunarak, bu bölgedek
yoksullardan yararlanmak steyen ç ftç ler n, bell b r günde kapalı zarfla b r tekl f vererek, bunları b zden
almak ç n en düşük f yatı b ld recekler; bu hap s-aneye kapatılmak stemeyenler n yardımdan
yararlandırılmaması yetk s bu kurula a t olacak. Bu planı önerenler, çevredek kontluklarda, çalışmaya
n yet olmayan, b r ç ftl k ya da gem almaya madd olanakları elvermeyen ve böylece çalışmadan
yaşamak steyen k mseler n, bölgem ze çok avantajlı öner lerde bulunacakları kanısındadırlar. Eğer
yoksullardan herhang b r s karşı tarafın h mayes altında ken bu dünyadan göçerse, günahı-vebal o
tarafın boynuna olacaktır. Çünkü, bölgem z, bu yoksullara karşı görev n yer ne get rm ş bulunacaktır.
Bununla b rl kte, yasanın b ze bu tür bas retl b r önlem alma yetk s vermeyeceğ kaygısı ç ndey z, ancak,
bu kontluk le sınırdaşımız B kontluğunun freeholders [mülk sah b -ç.] k l se yardım kurullarına, yoksulları
hapsetmek ve çalıştırmak ve bunu reddeden b r k mseye k l se yardımını kesmek hakkını veren b r yasa
öner s nde bulunmaları ç n tems lc ler ne tal mat vermek konusunda b ze seve seve katılacaklardır. Bu
önlemler n, sıkıntı ç nde bulunan k mseler yardım stemekten ve k l seye yük olmaktan kurtaracağını
umuyoruz. (R. Blakey, The H story of Pol t cal L terature from the Earl est T mes, Lond. 1855, vol. II,
s. 84. 85.) İskoçya’da kölel ğ n kaldırılması, İng ltere’den b rkaç yüzyıl sonra oldu. 1698’de Saltoun kontu
Fleteher, İskoç parlamentosunda şöyle bağırıyordu: “İskoçya’dak d lenc sayısının 200.000’den az
olmadığı hesaplanıyor. İlke olarak b r cumhur yetç olan ben, tek çare olarak esk serfl k statüsünün
yen den get r lmes n , kend geç mler n sağlamaktan ac z olan herkes n köle hal ne sokulmasını
öner yorum.” Eden, l.c., Book I, ch. I, s. 60-61’de d yor k : “Bağımlı köylüler n azalması, zorunlu olarak,
yoksulluğun başladığı çağ olmuştur. Manüfaktür ve t caret, b z m ulusal yoksullarımızın ana ve
babalarıdır.” Eden de, lke olarak cumhur yetç olan İskoçyalımız g b şurada yanılıyor: serfl ğ n ortadan
kaldırılması değ l, tarım emekç s n n toprak mülk yet n n kaldırılması, onu, proleter ve sonunda da d lenc
hal ne get rm şt r. Mülksüzleşt rmen n başka şek lde uygulandığı Fransa’da, 1566 tar hl Moul ns yasası ve
1656 buyruğu, İng ltere’dek yoksullar yasasına tekabül eder.
1166 Protestan ortodoksluğun merkez olan Oxford Ün vers tes esk ekonom pol t k profesörü Rogers
b le, H story of Agr culture adlı yapıtının önsözünde, Reformasyonun halk k tleler n n yoksullaşmasına
yolaçtığı olgusu üzer nde durur.
1167 A Letter to S r T. C. Bunbury, Bart., on the H gh Pr ce of Prov s ons, By a Suffolk Gentleman,
Ipsw ch 1795, s. 4. Büyük ç ftl kler s stem n n fanat k savunucusu ve Inqu ry nto the Connex on between
the Present Pr ce of Prov s ons, London 1773, s. 139, adlı yapıtın yazarı b le şöyle d yor: “En fazla b z m
küçük toprak sah pler m z n, bu ulusun bağımsızlığını gerçekten ayakta tutan bu nsanların kaybolup
g tmeler ne acınırım; bunların topraklarının, ş md , küçük ç fç lere k raya veren tekelc lordların eller nde
toplanmasını görmekten üzüntü duyuyorum; bu küçük ç ftç ler öyle koşullar altında k racılık ederler k ,
yapılan en ufak b r kötülüğün hesabını vermekle yükümlü em r kulları g b d rler.”
1168 * Gerekl değ ş kl kler yapılmış olarak. -ç.
1169 Bu burjuva kahramanın özel ahlâk n tel ğ konusunda, d ğer şeyler yanında, b r f k r vereb l r:
“İrlanda’da 1691 yılında Leyd Orkney’e yapılan büyük toprak bağışları, kralın sevg s n n ve leyd n n
etk s n n açık b r bel rt s d r. ... Leyd Orkney’ n değerl h zmetler , herhalde, foeda lab orum m n ster a
[dudakların ğrenç h zmet -ç.] olmalıdır.” (Br t sh Museum’da Sloane Manuscr pt Collect on, n° 4224.
, Elyazmasının başlığı: The character and behav our of K ng W ll am, Sunderland, etc., as
represented n Or g nal Letters to the Dvke of Shrewsbury from Somers, Hal fax, Oxford,
Secretary Vernon, etc.. Bu belgeler lg nç şeylerle doludur.)
1170 “Kral yet emlakının, kısmen satışla, kısmen hed ye olarak, yasaya uymayacak b ç mde elden
çıkarılması, İng ltere tar h nde rezaletlerle dolu b r sayfa ... ulusa karşı şlenm ş büyük b r sahtekarlıktır.”
(F. W. Newman, Lectures on Pol t cal Economy, London 1851, s. 129, 130.) [İng ltere’n n bugünkü
büyük toprak sah pler n n buraları nasıl ele geç rd kler n n ayrıntıları ç n bakınız: [N. H. Evans,] Our Old
Nob l ty. By Noblesse Obl ge, London 1879. - F.E.]
1171 Örneğ n, son kolu Lord John Russell olan Bedford düklüğü konusunda E. Burke’n n yazdığı
“Tomt t of L beral sm” [“L beral zm n Çalıkuşu” -ç.] başlıklı taşlamayı okuyunuz.
1172 ** Yüksek f nans. -ç.
1173 “Ç ftç ler, kulübelerde oturanlara, ç ftl k ya da kümes hayvanı beslerlerse, bunlara bakmak ç n
ambardan yern çalarlar bahanes yle, kend ler yle çocukları dışında canlı hayvan bulundurmaya z n
vermezler; bunlar, ayrıca, kulübede oturanlar ne kadar yoksul olurlarsa o kadar çalışkan olur derler, ama
bence, asıl gerçek, ç ft ç ler n kamuya a t topraklar üzer nde bütün hakları eller nde bulundurmak
stemeler d r.” (A Pol t cal Inqu ry nto the Consequence of Enclos ng Waste Lands, London 1785, s.
75.)
1174 * Hükümet darbes . -ç.
1175 Eden, l.c., önsöz.
1176 “Cap tal farms.” (Two letters on the Flour Trade and the Dearness of Corn. By a person n
bus ness, London 1767, s. 19, 20.)
1177 “Merchant-farms.” (An Enqu ry nto the Causes of the Present H gh Pr ce of Pr v s ons,
London 1767, s. 111, not.) Adsız yayınlanan bu mükemmel yapıtın yazarı Rev. Nathan el Forster’d r.
1178 Thomas Wr ght, A Short Address to the Publ c on the Monopoly of Large Farms, 1779, s. 2, 3.
1179 Rev. Add ngton, Inqu ry nto the Reasons for or aga nst Enclos ng Open F elds, London 1772, s.
37, 43 pass m.
1180 Dr. R. Pr ce, l.c., v. II, s. 155. Forster, Add ngton, Kent, Pr ce ve James Anderson’un yapıtları
okunmalı ve dalkavuk MacCulloch’un The L terature of Pol t cal Economy, London 1845, başlıklı
katoloğundak zavallı gevezel kler le karşılaştırılmalıdır.
1181 Pr ce, l.c., s. 147.
1182 Pr ce, l.c., s. 159. Aklımıza esk Roma geld . “Zeng nler bölünmem ş toprakların büyük b r kısmını
ele geç rd ler. Bu toprakların tekrar eller nden alınmayacağı konusunda zamanın koşullarına güvenerek,
kend topraklarına yakın yoksullara a t toprakların bazılarını sah pler n n rızasıyla satınaldılar, bazılarını da
zorla ele geç rd er ve böylece ş md b rb r nden ayrı topraklar yer ne gen ş mal kâneler üzer nde ç ftç l k
yapıyorlar. Sonra, tarım ve hayvancılık şler nde köleler çalıştırıyorlardı, çünkü, özgür şç ler askerl k
yapmak üzere her an şten alınab l rd . Kölelere sah p olmak kend ler ne büyük kazanç sağladı; bunlar
askerl kten muaf tutuldukları ç n rahatça çoğalab l yor ve pek çok çocuk sah b oluyorlardı. Böylece,
güçlü k ş ler, bütün servet ele geç rd ler ve topraklar üzer nde köleler, karınca g b kaynaştılar. Buna
karşılık, İtalyanlar, yoksulluk, verg ler ve askerl k yükü altında ez ld kler ç n sürekl azalıyorlardı. Hatta
barış geld ğ zaman b le bunlar şs zl ğe mahkum oldular, çünkü, toprakları zeng nler ele geç rm şlerd ve
toprağı sürüp ekmek ç n özgür nsan yer ne köle kullanıyorlardı.” (App an, C v l Wars, I, 7.) Bu pasajda,
L c n an yasalarından öncek zamana değ n l yor. Romalı plebler n mahvını büyük ölçüde hızlandıran
askerl k h zmet , Şarlman’ın, özgür Alman köylüler n serf ve köle hal ne get rmede yararlandığı bell başlı
b r araç olmuştur.
1183 [J. Arbuthnot,] An Inqu ry nto the Cannex on between the Present Pr ce of Prov s ons etc.,
s. 124, 129. Aynı konuda ama karşıt eğ l mde b r fade: “İşç ler kulübeler nden atılıyor ve ş aramak ç n
kentlere g tmeye zorlanıyorlar: ama o zaman daha büyük b r ürün elde ed l yor ve böylece sermaye
artmış oluyor.” ([R. B. Seeley,] The Per ls of the Nat on, 2. ed.. London 1843, s. x v.)
1184 * Fransızca met nde: sol cammunal (komünal toprak). -ç.
1185 “A k ng of England m ght as well cla m to dr ve h s subjects nto the sea” (F. W. Newman, l.c.,
s. 132.)
1186 Steuart d yor k : “Eğer bu toprakların rantını” (bu ekonom k kategor ye, kab le re s ne ver len
haracı dah l ederek hataya düşüyor), “büyüklükler le kıyaslarsanız, çok küçük olduğu görülür. Yok eğer,
buraları, besled ğ nsan yönünden ele alırsanız, yaylalardak b r mal kânen n, aynı değerde y ve ver ml
başka b r yere göre belk on katı nsan besled ğ n görürsünüz.” (l.c., v. I, ch. XVI, s. 104.)
1187 James Anderson, Observat ons on the Means pf Exc t ng a Sp r t of Nat onal Industry etc.,
Ed nburgh 1777.
1188 1860’ta mülküzleşt r len nsanlar, yalan yanlış bahanelerle zorla Kanada’ya .gönder ld ler. Bazıları
dağlara ve çevre adalara kaçtıIar. Peşler ne pol s takıldı, bunlarla çatıştılar ve kaçtılar.
1189 Adam Sm th’ n yorumcularından Buchanan, “İskoç yaylalarında, d yor, esk toprak mülk yet
düzen her gün zorla değ şt r l yor. ... Toprakbey , m ras yoluyla toprağı şleyen k racılara” (bu kategor
burada yanlış kullanılıyor) “aldırmaksızın toprağını en yüksek k rayı verene k ralıyor ve o da eğer slahatçı
b r k mse se derhal yen b r tarım s stem n ben ms yor. Esk den küçük k racılar ya da tarım emekç ler le
kaplı bulunan toprağın üzer nde ş md verd ğ ürünle orantılı sayıda nsan yaşıyor, ama yen ve gel şt r lm ş
tarım s stem ve artmış bulunan rant neden yle, en az g derle en fazla ürün kaldırılıyor: ve bu anlayış
çers nde, şe yaramayan şç lere yol ver ld ğ ç n nüfus, toprağın besleyeceğ değ l çalıştırılab leceğ
m ktara nd rgenm ş oluyor. ... Mal ve mülkten yoksun hale gelen ç ftç ler, geç mler n çevre kentlerde
ararlar” vb.. (Dav d Buchanan, Observat ons on etc., A. Sm th’s Wealth of Nat ons, Ed nburgh 1814.
vol. IV. s. 144.) “İskoç soyluları, a leler n eller nden mallarını ve mülkler n , yabanıl otların kökünü
kazırmış g b aldılar, köylere ve köylülere, vahş hayvanların sıkıştırdığı Kızılder l ler n, nt kam almak ç n
kaplanlarla dolu ormanlara satdırması g b saldırdılar. İnsan, b r koyun postu ya da et yle trampa ed ld ve
bazan daha da ucuza g tt . ... Ç n’ n kuzey eyaletler ne saldıran Moğolların, buradak yerl halkı yoketmek
ve toprağı otlak hal ne get rmek ç n danışma kurulu toplamaları, bundan daha mı kötüydü? Bu tasarıyı
b rçok İskoçyalı yüce toprak sah b kend ülkeler nde kend yurttaşlarına karşı uygulamıştır.” (George
Ensor, An Inqu ry Concern ng the Populat on of Nat ons, Lond. 1818, s. 215, 216.)
1190 Ş md k Sutherland Düşes , Tom Amcanın Kulübes yazarı Mrs. Beecher Stone’u, Amer ka
Cumhur yet ndek zenc kölelere karşı sevg s n göstermek ç n –her “soylu” İng l z kalb n n köle sah pler
ç n çarptığı ç savaş sırasında, kend s g b bütün ar stokratlar le b rl kte bu sevg y büyük b r t t zl kle
unutmuştu– Londra’da büyük b r debdebe le ağırlarken, ben, New York Tr bune’de Sutherland’lı köleler
üzer ne bazı gerçekler d le get rm şt m. (Carey, The Slav Trade, Ph ladelph a 1853, s. 203, adlı yapıtında
bu yazıdan parçalar almıştır.) Yazımı b r İskoç gazetes de yayınladı ve gazete le Sutherland’lı
dalkavuklar arasında hoş b r polem ğe yolaçtı.
1191 Bu balık t caret n n lg nç ayrıntıları Mr. Dav d Urquhart’ın “Portfol o, New Ser es” adlı yazısında
bulunab l r. – Nassau W. Sen or’ün ölümünden sonra yayınlanan ve yukarda alıntılar yaptığımız yapıtında,
“Sutherlandsh re’da olup b tenler n, nsanların tanık oldukları en yararlı tem zl k” olduğunu söylüyor. (l.c.,
[s. 282].)
1192 İskoçya’dak “deer forests”ta (gey k ormanları) tek b r ağaç yoktur. Çıplak yamaçlardan önce
koyunlar sürülüp çıkartılmış sonra yerler ne gey kler get r lm ş ve buralara “deer forest” den lm şt r.
Buralarda, ne ağaçlandırma, ne de gerçek orman yet şt r lmes d ye b r şey vardır.
1193 Robert Somers, Letters from the H ghlands: or the Fam ne of 1847, London 1848, s. 12-28
pass m, Bu mektuplar lk kez The T mes’ta yayınlandı, İng l z kt satçıları, Keltler arasında 1847 yılındak
açlığı, doğal olarak, bunların aşırı nüfusa sah p olmaları le açıkladılar. Bunlar, da ma, “y yecek stokları
üzer nde b r baskı yaratıyorlardı” “Mal kâneler n tem zlenmes ” ya da, Almanca adıyla “Bauernlegen”
den len ş, özell kle Otuz Yıl Savaşından sonra Almanya’da görüldü ve daha 1790 yılında Kursachsen’de
köylü ayaklanmalarına yolaçtı. Özell kle Almanya’nın doğusunda yaygındı. Prusya eyaletler n n çoğunda
Freder ck II, lk kez köylülere mülk yet hakkı sağladı. S lezya’nın ele geç r lmes nden sonra, büyük
toprakbeyler ne kulübeler , samanlıkları vb. yen den yapma, köylülere hayvan ve araç sağlama
yükümlülüğünü yükled . Ordusu ç n askere, haz nes ç n verg yükümlüsüne gereks nmes vardı. Kaldı k ,
Freder ck’ n mal ye s stem ve despotluk, bürokras ve feodal zm karması yönet m nde köylüler n
sürdürdükler tatlı yaşam, Freder ck’ n kaynaklarından M rabeau’dan alınan şu satırlardan anlaşılab l r:
“Le l n fa t done une des grandes r chesses du cult vateur dans le Nord de L’Allemagne.
Malheureusement pour l’espèce huma ne, ce n’est qu’une ressource contre la m sére, et non un moyen
de b ne-être. Les mpôts d rects, les corvées, les serv tt des de tout genre, écrasent le cult vateur
allemand, qu pa e encore des mpôts nd rects dans tout ce qu’ l achète ... et pour comble de ru ne, l
n’ose pas vendre ses product ons où et comme l le veut; l n’ose pas acheter ce dont l a beso n aux
marchands qu pourra ent le lu l vrer au me lleur pr x. Toutes ces causes le ru nent nsens blement, et l
se trouvera t hors d’état de payer les mpôts d rects à l’èchéance sans la f ler e; elle lu offre une
ressource, en occupant ut lement sa femme, ses enfants, ses servants, ses valets, et lu -même; ma s
quelle pén ble v e, même a dée de ce secours! En été, l trava lle comme un forçat au labourage et à la
récolte; l couche à 9 heures et se lève à deux, pour suff re aux travaux; en h ver l devra t réparer ses
forces par un plus grand repos; ma s l manquera de gra ns pour le pa n et les sema lles, s’ l se defa t des
denrées qu’ l faudra t vendre pour payer les mpôts. Il faut donc f ler pour suppléer à ce v de ... l faut y
apporter la plus grande ass du té. Auss le paysan se couche-t- l en h ver à rn nu t, une heure et se lève à
c nq ou s x; ou b en l se couche à neuf, et se lève à deux, et cela tous les jours de sa v e, s ce n’est le
d manche. Ces excès de ve lle et de trava l usent la nature huma ne, et de là v en qu’hommes et femmes
v e ll ssent beaucoup plutôt dans les campagnes que dans les v lles.” (“Keten, öyleyse Almanya’nın
kuzey ndek ek c n n büyük zeng nl kler nden b r n oluşturur. İnsan d n ç n, ne yazık k , bu b r gönenç
aracı değ l, yalnızca sefalete karşı b r dayanaktır. Dolaysız verg ler, angaryalar, her türlü bağımlılıklar,
satınaldığı her şey ç n b r de dolaylı verg ödeyen Alman ek c s n n ez p suyunu çıkarır ... ve, yıkımı
tamamlamak ç n, ürünler n sted ğ yerde ve sted ğ g b satmaya cesaret edemez; gereks nme duyduğu
şey , kend s ne en y f yatla vereb lecek satıcılardan almaya cesaret edemez. Bütün bu nedenler, onu,
yavaş yavaş kem r r, ve urgancılık olmasaydı, ödemes gerekt ğ nde, dolaysız verg ler b le ödeyemezd ;
bu ş, karısını, çocuklarını, h zmetç ler n , uşaklarını ve kend n yararlı b r b ç mde kullanarak, ona b r
dayanak sağlar: ama, bu dayanaklarla desteklense de ne güç b r yaşam! Yazın, ç ftl k ve hasatta, b r
kürek mahkümu g b çalışır; şlerle başedeb lmek ç n, dokuzda yatar, k de kalkar: kışın, daha büyük b r
d nlenme le güçler n toplayacaktır; ama eğer verg ler ödemek ç n satması gerekecek zah rey elden
çıkarırsa, ekmek ve ek m ç n buğday sıkıntısı çekecekt r. Öyleyse bu boşluğu doldurmak ç n urgan
örmek gerek; ve eşyanın doğası, bu ş kazançsız kıldığından, şe h ç ara vermeden devam etmek gerek.
Bundan ötürü köylü, kışın gece yarısı, saat b rde yatar, ve beşte ya da altıda kalkar; ya da dokuzda yatıp
k de kalkar, ve eğer pazarlar sayılmazsa, bu, ömür boyu böyle g der. Bu aşırı-uykusuzluk ve aşırı-
çalışma, nsan doğasını yıpratır, ve bunun sonucu erkekler ve kadınlar, kırlarda, kentlerde olduğundan çok
daha çabuk yaşlanırlar.” (M rabeau, l.c., t. III, s. 212, sqq.)
İk nc baskıya not. – Robert Somers’ n yukarıya b r pasajo aktarılan yapıtının yayınlanmasından 18
yıl sonra, 18 N san 1866 yılında, Profesör Leone Lev , koyun otlaklarının gey k ormanlarına çevr lmes
konusunda Soc ety of Arts’ta b r konuşma yaptı ve İskoç yaylalarındak çölleşmey anlattı. D ğer şeyler
yanında şöyle d yordu: “Nüfusun boşaltılması ve ülken n otlak hal ne get r lmes , harcama yapmadan gel r
elde etmen n en uygun yoluydu. ... B r otlak yer ne b r gey k ormanı, yaylalarda görülen en yaygın
değ ş kl kt . Toprak sah pler , b r zamanlar mal kâneler nden nsanları sürüp çıkardıkları g b , ş md de
koyunları atıyorlar ve yen k racılarına kucak açıyorlardı: vahş hayvanlar le tüylü kuşlara. ... İnsan,
Dalhous e kontunun mal kânes nden çıkıp, Forfarsh re’da John o’Greats’un mal kâneler ne kadar devamlı
ormanlık araz den geç p g deb l r. ... Bu korulutların çoğunda, t lk , vahş ked , zerdeva, kokarca, sansar,
gel nc k ve Alp tavşanı çok görülür; buna karşılık, tavşan, s ncap ve tarla fares son zamanlarda kırlara
göçmüşlerd r. İskoçya stat st kler nde üstün n tel kte ve çok gen ş mera olarak kayıtlı bulunan muazzam
araz lerden çoğu ş md her türlü ek m ve slaha kapatılmış ve yılın çok kısa b r süres nde b rkaç k ş n n
spor zevk ne tahs s ed lm şt r.” London Econom st, 2 Haz ran 1866 tar hl sayısında şöyle d yor: “Geçen
hafta çıkan b r İskoç derg s n n haberler arasında şunu okuyoruz: ‘Bu yılk k ra sözleşmes n n b tmes
üzer ne, geçenlerde, 1.200 sterl n yıllık k ra tekl f ed len, Sutherlandsh re’dak en güzel koyun
ç ftl kler nden b r s deer forest hal ne get r lecek.’ Burada, modern feodal zm çgüdüler n n ... tıpkı
Norman fat hler n n ... Yen Ormanı yaratmak ç n 36 köyü yerleb r etmeler kadar y şled ğ n
görüyoruz. ... Tam k m lyon acre araz . ... İskoçya’nın en ver ml topraklarından bazılarıı da çers ne
alarak ... bomboş yatıyor. Glen T lt’ n doğal çayırları, Perth ülkes n n en besley c otlakları arasındaydı.
Ben Aulder gey k ormanları, uçsuz bucaksız Badenach bölges n n en güzel otlağıydı; Karadağ ormanının
b r kes m İskoç karakoyunu ç n en mükemmel meraydı. İskocya’da yalnız spor amacı ç n boş bırakılan
topraklar konusunda b r f k r vermek ç n, buranın, tüm Perth kontluğundan daha gen ş b r alanı
kapsadığını söylemek yeterl d r. Ben Aulder ormanının kaynakları, bu zorak yıkımla uğranılan kayıplar
konusunda b r f k r vereb l r. İskoçya’nın esk orman bölges n n onüçte-b r nden fazla olmadığı halde, bu
araz 15.000’den fazla koyunu besleyeb l r ... ve gene vb. ... Bütün bu ormanlık araz ş md bomboş
yatıyor. ... Alman Okyanusunun suları altında kalsaydı bundan beter olmazdı. ... Bu nsan el yle yaratılan
çöllere, yasakoyucunun kes n müdahales le b r son ver lmel d r.”
1194 * Fransızca met nde: sans feu n l en - yers z yurtsuz. -ç.
YİRMİSEKİZİNCİ BÖLÜM
15. YÜZYILIN SONUNDAN BAŞLAYARAK
MÜLKSÜZLEŞTİRİLENLERE KARŞI KANLI YASALAR.
ÜCRETLERİN, PARLAMENTO YASALARIYLA
DÜŞÜRÜLMEYE ZORLANMASI

FEODAL bağımlıların bağlarının çözülmes yle ve halkın topraktan zorla


uzaklaştırılmasıyla yaratılmış olan proletarya, bu “özgür” proletarya,
doğmakta olan manüfaktürler tarafından aynı hızla em lem yordu. Öte
yandan, alışageld kler yaşam tarzından b rdenb re kopartılan bu nsanlar,
yen durumlarının gerekt rd ğ d s pl ne aynı hızla kend ler n
uyduramazlardı. Bunlar, bazan eğ l mler ne uyarak, ama çoğu zaman da
koşulların baskısıyla, en masse,1195* d lenc , hırsız, serser hal ne geld ler.
Böylece, 15. yüzyılın sonuyla 16. yüzyıl boyunca bütün Batı Avrupa’da
serser l ğe karşı kanlı yasalar çıkartıldı. Buçünkü şç sınıfının ataları, zorla
serser ve d lenc hal ne dönüştürüldükler nden ötürü, cezalandırılmış
oluyorlardı. Yasakoyucu, bunları, [sayfa 751] “gönüllü” suçlular olarak ele
almış ve artık mevcut olmayan esk koşullar altındak g b çalışmaya devam
etmeler n , bunların y n yetler ne bağlı b r şeym ş g b görmüştü.
İng ltere’de bu yasa, Henry VII zamanında başladı.
Henry VIII, 1530. – Yaşlı ve çalışamayacak durumdak d lenc lere b rer
d lenc l k belges ver l r. Buna karşılık, sapasağlam serser lere dayak ve
hap s cezası. B r arabanın arkasına bağlanıp, bedenler nden kan akana kadar
kamçılanıyorlar ve sonra, doğdukları yere ya da son üç yıldır durdukları yere
dönmeye ve “çalışmaya başlamaya” yem n ett r l yorlar. Ne acı b r alay! 27
Henry VIII’de esk yasa uygulanmakla b rl kte yen maddelerle pek şt r ld .
Serser l k neden yle k nc kez tutuklamada kamçılanma y nelen yor ve b r
kulağın yarısı kes l yordu; üçüncü tutuklamada se, azılı b r can ve kamu
düşmanı olarak dam ed lecekt .
Edward Vl. – 1547’de, hükümdarlığının lk yılında çıkartılan b r yasaya
göre, çalışmak stemeyen herhang b r k mse, kend s n tembel ve aylak b r
k mse olarak hbar edene kölel k etmeye mahküm ed lecekt . Efend s , bu
köley , ekmek, su, bulamaç ve uygun göreceğ et artıkları le besleyecekt . İş
ne kadar p s ve ğrenç olursa olsun, kamçı ve z nc r zoruyla onu çalıştırmak
hakkına sah pt . Eğer köle 15 gün süreyle ortalıktan kaybolursa, yaşam boyu
kölel ğe mahküm ed lecek ve alnına ya da sırtına S1196* damgası vurulacaktı;
üç kez kaçarsa bu suçtan dam ed lecekt . Efend onu herhang b r k ş sel mal
ya da hayvan g b satab l r, bağışlayab l r ya da k ralayab l rd . Eğer köle,
efend s ne karşı b r harekete kalkışırsa, gene dam ed l rd . Sulh yargıçları
hbar üzer ne bu haydutları zletmek ve yakalatmak zorundaydı. Eğer b r
serser üç gün süreyle aylaklık edecek olursa doğum yer ne götürülür,
göğsüne kızgın dem rle V1197** harf damgalanır, z nc re vurularak
sokaklarda ya da başka şlerde çalıştırılırdı. Eğer bu serser , doğum yer n
yanlış ver rse, yaşamı boyunca, o yer n, orada oturanların ya da oradak
kurumların köles hal ne get r l r ve S harf le damgalanırdı. Herkes,
serser ler n çocuklarını çırak olarak kullanma hakkına sah pt ; bu, erkek
çocuklar ç n 24, kız çocuklar ç n 20 yaşına kadar devam ederd . Bunlar
eğer kaçacak olurlarsa, bu yaşları doldurana kadar efend ler n n [sayfa 752]
köleler hal ne get r l rler ve efend ler bunları d led kler g b z nc re
vurab l rler, kamçılarlar vb.. Efend ler, köleler n kolayca tanıyab lmek ve
y ce seç p em n olab lmek ç n, bunların boyunlarına, kollarına ya da
bacaklarına dem r b r b lez k takab l rler.1198 Bu yasanın son kısmı, bazı
yoksul k mseler n, bunlara y yecek- çecek ve ş sağlayab lecek b r kurum ya
da k mse tarafından çalıştırılab leceğ n öngörmekted r. Bu türden k l se
köleler , İng ltere’de, 19. yüzyılın ortalarına kadar, “devr ye” adı altında
devam etm ş g tm şt r.
El zabeth, 1572. – 14 yaşından büyük belges z d lenc ler , herhang b r
k mse k yıl süreyle h zmetler ne almadığı takd rde, bunlar adamakıllı
dövülür ve sol kulakları damgalanır; suçun y nelenmes hal nde eğer 18
yaşından büyükseler ve herhang b r k mse bunları en az k yıl h zmetler ne
almazsa, dam ed l rler; ama üçüncü kez suç şlenmes hal nde bunlar,
acımasızca dam ed l rler. Buna benzer yasalar: 18 El zabeth, böl. 13 ve b r
d ğer 1597.1199
James I. – Ortalıkta başıboş dolaşan ve d lenen herkes, hırsız ve serser
lan ed l r. Sulh yargıçları, bunları, lk suçlarında [sayfa 753] meydanda
kırbaçlatmaya ve 6 aya, k nc s nde 2 yıla kadar hapsetmeye yetk l d r.
Hap steyken de yargıcın uygun göreceğ sürede ve sayıda
kırbaçlanacaklardır. ... Islah olmayan ve tehl kel hırsızların sol omuzları
üzer ne R1200* harf damgalanacak ve ağır çalışma cezası le
cezalandırılacaklardır; tekrar d len rken yakalananlar derhal dam
ed leceklerd r. Bu hükümler, 18. yüzyıl başına kadar yürürlükte kalmış ve
ancak 12 Anne, böl. 23’le yürürlükten kaldırılmışlardır.
17. yüzyılın ortasında Par s’te b r serser ler krallığının kurulduğu
Fransa’da da, benzer yasalara raslanır. Lou s XVI’nın krallığının
başlangıcında b le (13 Temmuz 1777 tar hl buyrukla), 16-60 yaş arasında
sağlığı yer nde olup da geç m n sağlayamayan ve b r ş tutmayan k mseler,
kürek cezasına mahküm ed l rd . Charles V’ n Hollanda ç n buyruğu (Ek m
1537), Hollanda eyalet ve kentler n n lk yasası (10 Mart 1614) ve B rleş k
Eyaletler “Plakaat”ı (26 Haz ran 1649) hep aynı n tel kte yasalardı.
Önce zorla toprakları eller nden alınan, evler nden atılan ve şs z-güçsüz
serser ler hal ne get r len tarımsal nüfus, şte böyle kırbaçlanarak,
damgalanarak, müth ş yasalar yoluyla şkence ed lerek, ücret s stem n n
gerekt rd ğ d s pl ne sokuluyordu.
Toplumun b r kutbunda emek koşullarının sermaye şekl nde kütleleş p
yokunlaşması, ötek kutbunda se emek-güçler nden başka satacak şeyler
olmayan nsanların toplanmış olması yetm yordu. Hatta bunların emek-
güçler n steyerek satma durumunda bırakılmaları da yetm yordu. Kap tal st
üret m n lerlemes , eğ t m, gelenek ve ed n len alışkanlıklarla, bu üret m
tarzının koşullarını doğa yasaları g b apaçık görmeye yatkın b r şç sınıfını
da oluşturuyordu. Kap tal st üret m sürec , b r kez örgütlenmes n tamamladı
mı, bütün d renmeler kırar. Devaml b r n sp artı-nüfus yaratılması, emek-
gücüne olan arz ve taleb ve dolayısıyla ücretler da ma sermayen n
gereks nmeler ne uygun b r düzeyde tutar. Ekonom k l şk ler n sess z
baskısı, emekç n n, kap tal st n boyunduruğu altına g rmes n tamamlar.
Ekonom k koşuların dışında doğrudan doğruya kuvvet, kuşkusuz hâlâ
kullanılır, ama ancak ayrıksın durumlarda. İşler n olağan g tt ğ sıralarda,
emekç , “üret m n doğal yasalarına” terked leb l r; yan üret m n kend
koşullarının yarattığı, güvence altına aldığı ve [sayfa 754] sürdürdüğü b r
bağımlılığa, sermayeye olan bağımlılığına bırakab l r. Oysa kap tal st
üret m n tar hsel oluşumu sırasında, durum, başka türlüdür. Yüksel ş
hal ndek burjuvaz , ücretler “düzenlemek”, yan bunu artı-değer yapımına
uygun sınırlar ç nde tutmak, şgününü uzatmak ve emekç n n kend s n
normal b r bağımlılık durumuna sokmak ç n, devlet n gücünü da ma kullanır.
Bu, lkel b r k m den len şey n esas öğeler nden b r d r.
14. yüzyılın son yarısında ortaya çıkan ücretl emekç ler sınıfı, o sırada
ve onu zleyen yüzyılda, nüfusun ancak çok küçük b r kısmını oluşturuyordu
ve taşrada bağımsız küçük köylü mülk sah pler , kentlerde lonca düzen le
güçlü b r şek lde korunuyordu. Kırda da kentte de, patron (usta, Me ster) le
şç , toplumsal bakımdan yanyana d . Emeğ n sermayeye bağımlılığı yalnız
şek l yönündend – yan üret m tarzı henüz özgül kap tal st n tel ğ n
kazanmamıştı. Değ şen sermaye, değ şmeyen sermayeye gen ş ölçüde
egemend . Bu nedenle, ücretl -emeğe duyulan gereks nme, her sermaye
b r k m le hızla lerl yor, oysa ücretl -emek arzı daha ağır g d yordu.
Sonradan, kap tal st b r k m fonuna dönüşen ulusal ürünün büyük b r kısmı, o
sırada hâlâ emekç n n tüket m fonuna g r yordu.
Ücretl -emek le lg l yasal kurallar (daha baştan ber emekç n n
sömürülmes n amaçlamış ve gel şt kçe de hep ona karşı düşmanca b r tutum
ç nde olmuştu),1201 İng ltere’de 1349 yılında Edward III zamanında Statute
of Labourers1202* le başlamıştır. Fransa’da 1350 tar h nde Kral John adına
yayımlanan buyruk da bunun benzer d r. İng l z ve Fransız yönetmel kler
parallel g derler ve amaçları da özdeşt r. Emekç yasalarının, şgününün
zorunlu olarak uzatılmasını amaçlayan yönler üzer nde, bu konu daha önce
ele alındığı ç n (Onuncu Bölüm, Beş nc Kes m) durmayacağım.
Statute of Labourers, Avam Kamarasının ısrarlı stekler üzer ne
çıkarılmıştır. B r tor , saflıkla şöyle d yor: “Esk den yoksullar, sanay le
servet tehd t edecek derecede yüksek ücretler st yorlardı. Ş md se,
ücretler , sanay le servet aynı derecede ve belk de b r başka b ç mde daha
fazla tehd t edecek derecede [sayfa 755] düşük.”1203 B r yasayla, kentler le
kırsal bölgeler ç n, parçabaşı ve günlük ücretler n tar fes saptandı. Tarım
emekç ler , yıllığına k ralanacak, kentlerdek ler se “serbest p yasa”
koşullarına göre çalıştırılacaktı. Yasada bel rlenen n üzer nde ücret
ödenmes hap s cezasıyla yasaklanmıştı, ama, yüksek ücret alanlar,
ödeyenlerden daha ş ddetl şek lde cezalandırılıyordu. Örneğ n, El zabeth’ n
çıraklarla lg l yasasının 18. ve 19. bölümler nde, yüksek ücret ödeyenlere
on günlük hap s cezası öngörüldüğü halde bu ücret alan, y rm b r gün hap s
cezasına çarptırılıyordu. 1360 tar hl b r yasa, cezaları daha da artırmış ve
patronlara yasal ücretler üzer nden dayak yoluyla zorla şç çalıştırmak
yetk s n verm şt . Duvarcı ustasıyla dülgerler karşılıklı olarak bağlayan her
türlü b rleşmeler, sözleşmeler ve yem nler, geçers z lan ed lm şt . Emekç ler
arasındak b rleşmeler, 14. yüzyıldan başlayarak, send kalara karşı
çıkartılmış bulunan yasaların yürürlükten kaldırıldığı 1825 yılına kadar ağır
b r suç sayılmıştır. 1349 tar hl emekç ler statüsü le bunu zleyen yasaların
asıl n tel ğ n ortaya koyan gerçek, bütün bunlarda, devlet tarafından ücretler
ç n b r üst sınır ç z ld ğ halde, b r alt sınır konulmamış olmasıdır.
16. yüzyılda emekç ler n durumu, b ld ğ m z g b çok daha beter olmuştu.
Ücretler para olarak yükselm şt , ama bu yüksel ş paranın değer n n düşmes
ve meta f yatlarındak artış oranında olmamıştı. Ücretler bu nedenle aslında
düşmüştü. Böyle olduğu halde, ücretler n düşük tutulması konusundak
yasalarla yürürlükte kaldığı g b “k msen n h zmete almak stemed ğ ”,
nsanların kulaklarının kes lmes ne ve damgalanmasına devam ed lm şt . 5
El zabeth, böl. 3, Çıraklık Yasası le, sulh yargıçlarına bazı ücretler
saptamak ve bunları mevs mlere ve meta f yatlarına göre ayarlamak yetk s
ver lm şt . James I, bu çalışma yönetmel kler n , dokumacıları, pl k
eğ r c ler n ve her türlü şç ler kapsayacak şek lde gen şlett .1204 George II
se, emekç ler n [sayfa 756] manüfaktürlere karşı b rleşmeler n engelleyen
yasaları gen şlett . Manüfaktür dönem nde, par excellence,1205* kap tal st
üret m tarzı, ücretlerle lg l yönetmel ğ hem şlemez ve hem de gereks z
hale get recek derecede kuvvetlenm şt : ama egemen sınıflar, ne olur ne
olmaz düşünces yle bu esk s lahları b r yana bırakmak stem yordu. 8
George II b le, Londra ve yöres ndek terz kalfalarının, genel yas zamanları
dışında 2 ş l n 7,5 pen den fazla gündel k almalarını yasaklamış, 13 George
III, böl. 68, sulh yargıçlarına, pek dokumacılarının ücretler n saptama
yetk s verm şt ; gene 1796 yılında, sulh yargıçının ücretler konusundak
kararlarının tarım-dışı emekç ler ç n de geçerl olup olmadığının
bel rlenmes ç n daha yüksek derecedek k yargıcın kararları gerekl
görülmüştü; gene 1799 yılında, Parlamentodan çıkan b r yasa le, İskoçyalı
madenc ler n ücretler n n, El zabeth zamanında çıkan yasa ve 1661 ve 1671
tar hl k İskoç yasası le düzenlenmeye devam ed lmes emred lm şt . Bu
geçen zaman ç nde koşulların ne denl değ şt ğ n , İng l z Avam
Kamarasında daha önce raslanamayan b r olay ortaya koymaktadır. 400 yılı
aşan b r süre, ücretler n kes nl kle aşamayacakları b r üst sınırla lg l
yasaların çıkarıldığı bu yerde, 1796 yılında, Wh tbread, tarım emekç ler
ç n yasal en düşük b r ücret öner s nde bulundu. P tt buna karşı çıkmakla
b rl kte, “yoksulların durumunun fec ” olduğunu t raf ed yordu. Ensonu 1813
yılında, ücretler n düzenlenmes le lg l yasalar yürürlükten kaldırıldı.
Kap tal st n, fabr kasını, kend özel yasaları le yönetmes ve tarım
emekç ler n n ücretler n n, yoksulluk verg s le karşılanab l r en alt düzeyde
tutulması karşısında zaten bunlar saçma ve gereks z duruma gelm şlerd .
Patron le şç arasındak sözleşmeler, bu sözleşmeler n fesh g b konularda,
ş yasalarında bulunan hükümler, sözleşmey bazan patrona karşı yalnızca
hukuk davası açılmasını, oysa aynı durumdak şç ler n [sayfa 757] ceza
kovuşturması yapılmasını öngörmekte ve bu hükümler bugün (1873) b le
yürürlükte bulunmaktadır. İşç Send kalarına (Trade-Un ons) karşı barbarca
yasalar, proletaryanın tehd t ed c tutumu karşısında 1825’te kaldırıldı.
Bunlar, gene de bütünüyle tem zlenemed . Esk yasanın bazı güzel parçaları
1859’a kadar sürdü. En sonun da, 29 Haz ran 1871 tar hl b r yasa le, şç
send kalarının resmen tanınması yoluyla, bu tür yönetmel ğ n son zler n n de
s l nd ğ şekl nde b r adım atıldı. Ama, aynı tar hte gene parlamentonun
çıkarttığı b r yasa le (An act to amend the cr m nal law relat ng to
v olence, threats and moles-tat on1206*) esk durum, yen b r b ç m
çers nde, tekrar kurulmuş oldu. Bu parlamento elçabukluğu le, emekç ler n
grev ya da lokavt sırasında yararlanab lecekler hükümler, genel hukuk
alanından çıkartılarak, yorumlanmaları, sulh yargıçları olmaları sıfatıyla
b zzat fabr katörlere bırakılan özel ceza yönetmel ğ ç ne sokuldu. Oysa
daha k yıl önce, aynı Avam Kamarası ve aynı Mr. Gladstone, herkesçe
b l nen dürüst b r tutumla, şç sınıfına karşı bütün özel ceza yönetmel ğ n n
kaldırılması ç n b r tasarı get rm şlerd . Ama bu tasarı, k nc müzakere
aşamasından öteye g demed ve ensonu tor ler le tt fak kuran “büyük l beral
part n n”, kend s n kt dara get ren proletaryaya karşı çıkma cesaret n
bulması üzer ne, bu konu da, rafa kaldırılmış oldu. Bu hanet le de
yet nmeyen “büyük l beral part ”, egemen sınıfların h zmetkârlığına da ma
hazır İng l z yargıçlarına “devlet n güvenl ğ ne karşı g r ş lecek hareketler”
ç n daha önce çıkarılmış yasaları bulup çıkartma ve bunları, emekç ler n
kuracakları b rl klere uygulama yolunu açtı. Görüldüğü g b , İng l z
Parlamentosu, emekç lere karşı, kap tal stler n sürekl b r send kası
davranışını utanmazca b r benc ll k çers nde tam 500 yıl sürdürdükten
sonra, k tleler n baskısı altında ve stemed ğ halde, grevlere ve send kalara
karşı olan yasaları yürürlükten kaldırmıştır.
Devr m n lk fırtınalı dönem nde Fransız burjuvaz s , şç ler n el nden
daha yen kavuştukları dernek kurma hakkını ger alma cesaret n bulmuştur.
14 Haz ran 1791 tar hl b r kararname le, şç ler arasında kurulab lecek her
türlü derneğ n, “özgürlüğe ve nsan hakları b ld r s ne karşı g r ş lm ş b r
f l” olduğu, [sayfa 758] 500 l vre para cezası ve b r yıl süreyle yurttaşlık
haklanndan yoksun bırakma le cezalandırılacağı lan ed lm şt r.1207 Sermaye
le emek arasındak savaşımı, devlet zoruyla, sermayey rahatsız etmeyecek
sınırlar ç nde tutmayı amaç ed nen bu yasa, pek çok devr m ve hanedan
değ ş kl ğ nden daha ömürlü olmuştur. Terör dönem b le buna el sürmed .
Daha yakınlarda ceza yasasından çıkartıldı. Bu burjuva coup d’état’sı ç n
göster len bahaneden daha karakter st ğ doğrusu bulunamaz. Bu yasayla
lg l kom syonun raportörü Chapel er şöyle d yor: “Ücretler n ş md k nden
b raz daha yüksek olması ... şç ler n gerekl yaşam maddeler n
sağlayamamaktan ler gelen ve neredeyse kölel ğ andıran mutlak bağımlılık
durumuna düşmeler n önleyecek b r düzeyde bulunması, her ne kadar kabul
ed leb l r se de”, şç lere, kend çıkarları konusunda b r anlayışa ulaşma ve
“neredeyse kölel ğ andıran mutlak bağımlılığı” haf fleteb lecek ortak
hareket etme olanağı ver lmemel d r; çünkü buna gözyumulursa “c devant
ma tres’ n n1208* ve ş md k g r ş mc ler n n özgürlükler n ” hlâl ederler ve
esk lonca ustalarının despotluğuna karşı b r b rl k kurulması –arkasından ne
gelecek ders n z!– Fransız anayasasının kaldırdığı loncaların yen den
kurulması demek olur.1209 [sayfa 759]
1195 * Yığın hal nde. -ç.
1196 * Slave (köle) sözcüğünün lk harf . -ç.
1197 ** Vagabond (serser ) sözcüğünün lk harf . -ç.
1198 Essay on Trade etc., 1770, yazarı şöyle d yor, “Edward VI’n n hükümdarlığı sırasında İng l zler n
büyük b r c dd yetle, manüfaktürler n kurulmasını ve yoksulların çalıştırılmalarını steklend rd kler
görülüyor. Bunu, şu d kkat çek c yasadan da anlıyoruz: ‘Bütün serser ler damgalanacaktır. vb..’” l. c., s.
5.
1199 Thomas More, Utop a’sında [Ütop a, İstanbul 1964, s. 64] şöyle d yor: “Böyle doymakb lmez
c mr n n b r , b nlerce dönümlük yer kuşatıver yor. İç ndek namuslu ç ftç ler evler nden çıkarıyor: K m n
yalan-dolanla, k m n zorla, k m n de türlü yollardan ted rg n ed p yerler n satmak zorunda bırakarak.
Doyuracak karınları paralarından çok fazla olan bu köylüler (tarım, fazla kol ş steyen b r şt r çünkü)
çoluk-çocukları, dulları, yet mler , ana-babaları ve torunlarıyla yollara düşerler. Doğdukları evden,
karınlarını doyuran topraktan ağlayarak uzaklaşır zavallılar ve barınacak yer bulamazlar. O zaman
kapkacaklarını, pılılarını-pırtılarını yok pahasına satarlar. Onlar da b t nce ne kalır yapılacak: çalmak ve
Tanrı buyruğuyla asılmak. Yoksulluklarını d lenc l kle sürdürmek steyenler de çıkab l r: Onları da serser
d ye yakalayıp z ndana atıver rler. Oysa ned r suçları bu nsanların? Çalışmaya canattıkları halde
kend ler ne ş verecek k msey bulamamak.” Thomas More’un, hırsızlık yapmak zorunda bırakıldığını
söyled ğ bu zavallı kaçaklardan, Henry VIII saltanatı sırasında, “72.000 büyük ve küçük hırsız dam
ed lm şt ”. (Hol nshed, Descr pt on of England, vol. I, s. 186.) El zabeth zamanında, “serser ler, sıralar
hal nde bağlanırdı ve yıl geçmezd k bunlardan üç-dörtyüzü darağacında can vermes n.” (Strype’s
Annals of the Reformat on and Establ shment of Rel g on, and other Var ous Occurrences n the
Church of England dur ng Queen El zabeth’s Happy Re gn, 2. ed., 1725, vol. 2.) Gene bu aynı
Strype’e göre Somersetsh re’da tek b r yılda, 40 k ş dam ed lm ş, 35 hırsızın el dağlanmış, 37 k ş
kırbaçlanmış ve 183 k ş “ıslah olmaz serser ” d ye kent dışına sürülmüştür. Bununla b rl kte, o, yargıçların
hmal ve halkın budalaca merhamet yüzünden bu büyük mahküm sayısının, gerçek suçlu ve can
sayısının beşte-b r n b le bulmadığını, İng ltere’n n d ğer kontluklarının bu yönden Somersetsh re’dan daha
y olmadığı g b bazılarının daha da beter durumda oldukları kanısındadır.
1200 * Rouge (hırsız) sözcüğünün lk harf . -ç.
1201 “Yasakoyucu ne zaman patronlar le şç ler arasındak anlaşmazlıkları çözümlemeye çalışsa,
danışmanları da ma patronlar oluyor.” d yor A. Sm th, “L’espr t des lo s, c’est la propr été.”
[“Yasaların ruhu, mülk yett r.” -ç.] d yor L nguet.
1202 * Emekç ler Yasası. -ç.
1203 Soph sms of Free Trade. By a Barr ster, Lond. 1850, s. 206. Sonra alaycı b r şek lde ekl yor:
“İşverenler hesabına müdahale etmeye da ma hazırdık, ş md çalışanlar ç n de b r şeyler yapamaz
mıyız?”
1204 James I’ n, böl. 6, 2 numaralı yasasının b r maddes nden, bazı kumaş yapımcılarının, sulh yargıcı
sıfatıyla, kend şyerler ndek resm ücret tar feler n , gene kend ler saptamak yetk s ne sah p
bulunuyorlardı, – Almanya’da, özell kle Otuz Yıl Savaşından sonra, ücretler düşük tutmayı amaçlayan
yasalar yaygındı. “H zmetç ve emekç kıtlığı, nüfusu seyrek bölgelerde mülk sah pler ç n çok sıkıntı
ver c yd . Bütün köylülere, bekar erkek ve kadınlara oda k ralamaları yasaklanmıştı; bekar olan ve
h zmetkarlık yapmak stemeyen herkes, günlük ücretle köylüler ç n tohum ekmek ya da hububat alımı ve
satımı g b şlerle uğraşsalar b le, yetk l makamlara hbar ed lecek ve hapse atılacaktır. (Imper al
pr v leges and sanct ons for S tes a, I, 25.) Bütün b r yüzyıl boyunca küçük Alman prensler n n
buyrukları, kend ağır yazgılarına razı olmayan ve yasal ücretler le yet nmeyen ahlaksız ve küstah
ayaktakımından yapılan acı ş kayetlerle doludur; b reysel toprak sah pler n n, devlet n saptadığı ücretten
fazlasını vermeler yasaklanmıştı. Gene de h zmet koşulları, o sırada, yüzyıl sonrasına göre daha y yd ;
S lezya’da ç ftl k h zmetkarları 1652 yılında haftada k kez et y yorlardı, oysa yüzyılımızda b le,
h zmetkarların yılda ancak üç kez et yed kler bölgeler vardır. Ayrıca, savaş sonrası ücretler, bunu zleyen
yüzyıldan daha yüksekt .” (G. Freytag.)
1205 * Üstün derecede. -ç.
1206 * Ş ddet, tehd t ve tecavüz le lg l ceza yasasını değ şt ren yasa. -ç.
1207 Bu yasanın I. Maddes şöyle d yor: “L’anéant ssemet de toutes espèces de corporat ons du
même état et profess on étant l’une des bases fondamentales de la const tut on frança se, l est défendu
de les rétabl r de fa t sous quelque prétexte et sous quelque forme que ce so t.” [“Aynı ş ve meslekten
yurttaşların Fransız Anayasasının ana temeller nden b r olduğundan, hang b ç m ve hang bahane altında
olursa olsun, bunları gerçekte yen den kurmak yasaktır.] IV. Maddede şöyle der: “s ... des c toyens
attachés aux mêmes profess ons, arts et mét ers prena ent des dél bérat ons, fa sa ent entre eux des
convent ons tendantes à refuser de concert ou à n’accorder qu’à un pr x déterm né le secours de leur
ndustr e ou de leurs travaux, les d tes dél bérat ons et convent ons ... seront déclardes
nconst tut onnelles, attentato res à la l berté à la déclarat on des dro ts de l’homme, etc.”; [“Eğer ... aynı
meslek, sanat ve şlere bağlı yurttaşlar, karar alır, aralarında becer ya da çalışmalarının yardımına bel rl
b r f yat ver lmes n b rl kte reddetmeye ya da yalnızca böyle b r f yat ver lmes ne yönelen sözleşmeler
yaparlarsa, sözü geçen karar ve sözleşmeler ... anayasaya karşı, özgürlük ve nsan hakları sözleşmes ne
aykırı. vb.”) olarak, yan esk tüzüklerdek g b , ha nl k olarak lan ed l r (Revolut ons de Par s, 1791, t.
III, s. 523.)
1208 * Esk ustalar. -ç.
1209 Buchez et Roux, H sto re Parlementa re, t. X, s. 195, pass m.
YİRMİDOKUZUNCU BÖLÜM
KAPİTALİST ÇİFTÇİNİN DOĞUŞU

BURAYA kadar, yasa-dışı b r proletarya sınıfının zorla yaratılmasını,


onları ücretl -emekç lere dönüştüren kanlı d s pl n ; emeğ n sömürülme
dereces n artırmak suret yle sermaye b r k m n hızlandırmak ç n pol s
harekete geç ren devlet n utanç ver c eylem n gördük, ger ye şu soru
kalıyor: pek kap tal stler nerden kaynaklandılar? Çünkü, tarımsal nüfusun
mülksüzleşt r lmes , doğrudan doğruya yalnız büyük toprak sah pler n
yaratmaktadır. Bununla b rl kte, ç ftç ler n meydana gel ş sözkonusu
olduğunda, yüzyıllarca süren bu yavaş oluşumu, b z, ancak, dey m
yer ndeyse, el yordamıyla zleyeb l r z. Serfler n yanısıra serbest küçük
toprak sah pler , çok farklı koşullar altında toprağa sah p bulunuyorlardı ve
bu nedenle, bunların kurtuluşları, çok farklı ekonom k koşullar altında
olmuştu. İng ltere’de lk ç ftç örneğ , kend s de serf olan ç ftl k kahyasıydı.
Durumu, esk [sayfa 760] Roma v ll cus’una benz yordu, ama hareket alanı daha
dardı. 14. yüzyılın k nc yarısında, bunun yer n , tohumu, hayvanları ve tarım
araçlarını toprakbey n n sağladığı b r ç ft ç aldı. Bunun durumu köylülerden
pek farklı değ ld . Yalnız daha fazla ücretl -emek sömürüyordu. Çok
geçmeden b r métayer, b r yarıcı ç ftç hal n aldı. Tarım ç n gerekl olan
yatırımın yarısını o, ötek yarısını toprakbey sağlıyordu. Elde ed len ürünü
sözleşme gereğ nce paylaşıyorlardı. Bu şek l İng ltere’de hızla ortadan
kalkmış ve yer n , sermayey kend s yatıran ve bunu ücretl -emekç
çalıştırarak çoğaltan, artı-ürünün b r kısmını para ya da aynî olarak
toprakbe-y ne k ra olarak ödeyen gerçek ç ftç almıştır. 15. yüzyıl boyunca,
bağımsız köylü le ç ftl k emekç s , hem kend s ç n ve hem de ücret
karşılığı çalışarak kend emekler yle zeng nleşt kler sürece, ç ftç n n durumu
da, üret m alanı da, aynı derecede orta hall d . 15. yüzyılın son otuz yılında
başlayıp neredeyse (son on yıl dışında) bütün 16. yüzyıl boyunca devam
eden tarımsal devr m, kırsal nüfusun yoksullaşması ölçüsünde onu da
zeng nleşt rd .1210
Ortak toprakların gaspı, el ndek hayvan sürüler n büyük ölçüde
çoğaltmasını sağladığı g b , toprağın şlenmes ç n neredeyse h ç masraf
etmeks z n gübre elde etmes n de kolaylaştırdı. Buna, 16. yüzyılda çok
öneml b r öğe daha eklend . O sırada ç ftl kler ç n k ra sözleşmeler çok
uzun sürel , çoğu 99 yıllık oluyordu. Değerl madenler n, dolayısıyla paranın
değer nde g tg de artan ölçülerde düşüş, ç ftç lere altın meyveler sağlıyordu.
Yukarda tartışılan ötek durumlar dışında, bu, ücretler n düşmes sonucunu
ver yordu. Bu ücretler n b r kısmı, ş md ç ftl ğ n kârlarına eklen yordu.
Hububat, yün, et, kısacası tarımsal ürün f yatlarındak sürekl artış, fazladan
h ç b r çaba harcamaksızın ç ftç n n para-sermayes n çoğaltıyor, oysa
öded ğ k ra (paranın esk değer üzer nden hesaplandığı ç n) aslında
küçülmüş bulunuyordu.1211 [sayfa 761]
Böylece bu ç ftç ler, hem emekç ler n ve hem de toprakbeyle-r n n
sırtından zeng nleşt ler. İşte bu yüzden, İng ltere’de, 16. Yüzyılın sonunda,
günün koşullarına göre zeng n b r kap tal st ç ftç ler sınıfının bulunmasına
şaşmamak gerek r.1212 [sayfa 762]

1210 Harr son, Descr pt on of England adlı yapıtında şöyle d yor: “Belk de dört sterl nl k esk k ra,
sözleşmen n sonuna doğru kırk sterl ne yükseld ğ halde, eğer altı-yed yıllık k ra alacağı, ell ya da yüz
sterl n olmazsa, ç ftç kazancının çok az olduğunu düşünürdü.”
1211 16. yüzyılda paranın değer nden kaybetmes n n, toplumun farklı sınıfları üzer ndek etk s
konusunda bkz: A Compend ous or Br efe Exam nat on of Certayne Ord nary Compla nts of D vers
of our Countrymen n these our Days, By W. S., Gentleman, (London 1581). Bu yapıtın d yolog
b ç m nde oluşu, uzun süre, onun, Shakespeare’e a t olduğu kanısını yarattı ve hatta 1751 yılında onun
adıyla yayınlandı. Bu yapıtın yazarı W ll am Stafford’dur. B r yer nde şövalye şöyle hüküm yürütür: gece
yarısı, saat b rde yatar, ve beşte ya da altıda kalkar; ya da dokuzda yatıp k de kalkar, ve eğer pazarlar
sayılmazsa, bu, ömür boyu böyle g der. Bu aşırı-uykusuzluk ve aşırı-çalışma, nsan doğasını yıpratır, ve
bunun sonucu erkekler ve kadınlar, kırlarda, kentlerde olduğundan çok daha çabuk yaşlanırlar.”
(M rabeau, l.c., t. III, s. 212, sqq.)
“ŞövaIye: S z ben m komşularım, ç ftç , s z Bay Tuhaf yec , s z y kalpl Fıçıcı, d ğer zanaatçılarla
b rl kte kend n z çok y geç nd reb l rs n z. Çünkü her bey n f yatı esk s ne göre ne kadar pahalanmışsa,
s z de sattığınız malların ve ş n z n f yatını o kadar yükselt yorsunuz. Ama b z m satacak b r şey m z yok
k f yatını yükseltel m ve satınalacağımız şeyler n f yatlarını böylece karşılayab lel m.” B r başka yerde
şövalye, doktora sorar: “R ca eder m, s z k mler kastett n z; ve özell kle bundan kaybı olmayacak
k mlerd r s zce? Doktor: Ben m kastett kler m alım-satımla geç m n sağlayanlar, çünkü onlar pahalı
aldıklarını zaten gene pahalı satarlar. Şövalye: S ze göre bundan sonra kazançlı çıkacaklar k mlerd r?
Doktor: Esk f yatla ç ftl k tutan herkes, çünkü bunlar k raya göre para öderler, yen f yat üzer nden
satarlar; yan ekt kler toprağa az para öded kler halde, yet şt rd kler her şey pahalı satarlar. Şövalye:
Pek öyleyse, bu adamların kazançlarından daha fazla kayba uğrayanlar k mlerd r?. Doktor: Bütün
soylular, beyzadeler, az b r k rayla ya da yardımla geç nenler, ç ftç l k yapmayanlar, alım-satımla
uğraşmayan herkes.”
1212 Fransa’da, ortaçağ başlarında feodal bey yer ne verg ve k ra toplayan kahyalar ve bu ş yöneten
rég sseur’ler çok geçmeden baskı, h le ve aldatmacayla, homme d’affa res [ şadamları -ç.] oldular ve
kend ler n kap tal st d ye satmaya başladılar. Bu yönet c ler (rég sseurs) bazan kend ler de soylulardandı.
Örneğ n: “C’est l compte que mess re Jacques de Thora sse, cheval er chastela n sor Besançon rent ès-
se gneur tenant les comptes à D jon pour monse gneur le duc et comte de Bourgo gne, des rentes
appartenant à la d te chastellen e, depu s le XXV’eme jour de décembre MCCCLIX jusqu’au
XXVIII’eme jour de décembre MCCCLX.” (Alex s Monte l, Tra té de Matdr aux Manuscr ts etc., s.
234, 245.) Burada da görüldüğü g b , toplumsal yaşamın bütün alanlarında aslan payı da ma aracıya
düşmekted r. Ekonom k alanda, örneğ n, bankerler, borsa spekülatörler , tüccarlar, satıcılar ş n kaymağın
alırlar; hukuk alanında avukat, müşter ler yolar; pol t kada tems lc , oy verenden daha öneml , bakan da
hükümdardan, d nde se Tanrıyı, “Resulü” ger plana tt ğ g b , onu da, y b r çoban le koyunları arasında
aracılık etmes kaçınılmaz olan rah pler b r köşeye atmışlardır. İng ltere’de olduğu g b , Fransa’da da,
büyük feodal mal kâneler, sayısız küçük şletmelere bölünmüş ve bu ş, halkın çok daha zararına olarak
gerçekleşt r lm şt r. 14. yüzyıl boyunca ç fl kler ya da terr ers’ler ortaya çıkmıştır. Bunların sayısı sürekl
artmıtır. 100.000’ çok aşmıştır. Bunlar, ürünün 1/12’s le 1/5’ arasında değ şen m ktarını nakd ya da
aynî rant olarak ödüyorlardı. Bu ç ftl kler, mal kânen n değer ne ve büyüklüğüne göre f ef, sub-f ef,
[=zeamet, tımar -ç.] d ler ve çoğu ancak b rkaç acre’lık toprağı kapsıyordu. Ama bu ç ftç ler n, toprak
üzer nde oturan k mseler üzer nde b r dereceye kadar yargı hakkı vardı; bu da dört derecel yd . Tarım
kes m ndek nüfusun bütün bu küçük despotlar altında nasıl ez ld ğ anlaşılab l r. Monte l, b r zamanlar,
Fransa’da 160.000 yargıç bulunduğunu söylüyor, oysa bugün, sulh mahkemeler dah l 4.000 mahkeme
yetmekted r.
OTUZUNCU BÖLÜM
TARIMSAL DEVRİMİN SANAYİ ÜZERİNDEKİ TEPKİSİ.
SANAYİ SERMAYESİ İÇİN İÇ PAZARIN
YARATILMASI

TARIMSAL nüfusun sürekl ve ardarda gelen mülksüzleşt r lmeler ve


bulundukları yerlerden sürülmeler olayı, gördüğümüz g b , kentlerdek
sanay e, lonca kuruluşlarından tamamen bağımsız ve loncaların koyduğu
engeller n bulunmadığı b r proletarya k tles sağlamıştı; ve bu mutlu durum,
ht yar A. Anderson’u (James Anderson le karıştırılmasın), H story of
Commerce adlı yapıtında ortaya koyduğu üzere, Tanrının bu şte doğrudan el
bulunduğuna nandırmıştı. İlkel b r k m n bu öğes üzer nde b r an ç n tekrar
durmamız gerek yor. Bağımsız ve kend ne yeterl köylüler n seyrekleşmes ,
Geoffroy Sa nt H la re’ n, göksel maddeler n b r yerde yoğunlaşmasını b r
başka yerdek seyrekleşme le açıklaması g b , yalnız sanay proletaryasının
b r yerde toplanması sonucunu doğurmakla kalmamıştı.1213 Üzer nde
çalışanların [sayfa 763] sayısında b r azalma olduğu halde, toprak, esk s kadar
ve hatta daha fazla ürün ver yordu; çünkü toprak mülk yet koşullarındak
devr mle b rl kte, şleme yöntemler gel şm ş, elb rl ğ ve üret m araçlarının
yoğunlaşma dereces artmış, tarım ücretl emekç ler daha sıkı1214 b r
b ç mde çalıştırıldığı g b , kend ler ç n şled kler tarlaların alanı g tg de
daralmıştı. Bu nedenle, tarımsal nüfusun b r kısmının serbest hale
get r lmes yle bunların daha öncek beslenme araçları da serbest hale
gelm şt . Ş md bunlar, değ şen sermayen n madd öğeler ne
dönüştürülmüştü. Mülksüzleşt r len ve yerler nden atılan köylü, değer , yen
efend s nden, sanay kap tal st nden, ücret b ç m nde sa-tınalmak zorundaydı.
Geç m araçları ç n söylenenler, yerl tarıma dayalı sanay hammaddeler
ç n de geçerl d r. Bunlar, değ şen sermayen n b r öğes ne dönüştürüldüler.
Örneğ n, d yel m Freder ck II zamanında heps de keten eğ ren Westphal a’lı
köylülerden b r kısmı zorla mülksüzleşt r ld ve topraklarından atıldı, kalan
ötek kısmı büyük ç ftl klerde gündel kç hal ne geld . Aynı zamanda da bu
“serbest bırakılan” nsanların ş md çalışmakta oldukları büyük keten pl ğ
eğ rme ve dokuma yerler yüksel yordu. Keten n görünüşü tıpkı esk s
g b d r. Tek b r dokusu b le değ şmem şt r, ama ç ne ş md yen b r
toplumsal ruh sızmıştır. Artık o, manüfaktür sah b ne a t değ şmeyen
sermayen n b r kısmıdır. Esk den onu el yle yet şt ren ve a les çers nde
eğ ren çok sayıda küçük üret c arasında bölünmüş bulunan keten, ş md ,
kend hesabına onu başkalarına eğ rten ve dokutan tek b r kap tal st n el nde
toplanmıştır. Esk den keten pl ğ eğ rmede harcanan fazladan emek, b r yığın
köylü a les n n fazladan gel r hal nde gerçekleş r, ya da, d yel m Freder ck
II zamanında, pour le ro de Prusse1215* verg hal n alırdı. Ş md se bu
emek, b rkaç kap tal st n, kârı olur. Esk den bütün ülke yüzey ne dağılmış
bulunan ğler le çıkrıklar, ş md , emekç ler ve hammadde le b rl kte, b r kaç
büyük ş barakasında toplanmıştır. Ve ğler, çıkrıklar, hammadde, ş md ,
pl kç ler le dokumacılar ç n bağımsız b rer varlık olan araçlar olmaktan
çıkıp, bunlar üzer nde egemenl k kurmaya ve onlardan karşılığı ödenmem ş
emeğ emmeye yarayan araçlar hal n alırlar.1216 Büyük manüfaktürler ve
büyük ç ftl klere [sayfa 764] b r gözatan nsan, bunların, b rçok küçük üret m
merkezler n n b raraya get r lmes yle oluşturulduğunu ve sayısız küçük
bağımsız üret c ler n mülksüzleşt r lmes le vücuda get r ld ğ n
farkedemez. Gene de halkın sezg s yanılmamıştı. Devr m n aslanı M rabeau
zamanında, büyük manüfaktürlere, hâlâ, tıpkı b z m tek b r tarla hal ne
get l m ş b rçok tarla ç n ded ğ m z g b , b raraya get r lm ş şl kler, b rleş k
manüfaktürler, manufactures réun es den yordu. M rabeau şöyle d yor: “B z
yalnızca, ç nde yüzlerce nsanın b r müdürün emr nde çalıştığı ve genell kle
manufactures réun es den len büyük manü-faktürlere önem ver yoruz. Çok
sayıda şç n n ayrı ayrı ve kend hesabına çalıştıkları yerler neredeyse h ç
d kkate alınmıyor ve d ğerler nden çok ayrı tutuluyor. Bu, büyük b r hatadır,
çünkü yalnız bu k nc tür yerler ulusal gönenc n gerçekten öneml
kaynaklarıdır. ... Gen ş şl kler (manufactures réun e) b r- k g r ş mc y
büyük zeng nl ğe kavuşturacak, ama şç ler kend ler ne az ya da çok ücret
ödenen gündel kç ler olarak kalacaklar ve g r ş m n başarısından herhang
b r pay alamayacaklardır. Buna karşılık, ayrılmış şl klerde (manufacture
séparée) k mse zeng n olmayacak, ama pek çok şç rahatlıkla geç necekt r;
tutumlular le çalışkanlar küçük b r sermaye b r kt reb lecekler, doğum,
hastalık, kend ler ya da yakınları ç n küçük b r m ktar ayırab leceklerd r.
Tutumlu ve çalışkan şç ler n sayıları artacaktır, çünkü bunlar, y hareket
etmey ve çalışmayı, gelecek ç n herhang b r önem taşımayan ve yalnız
nsanı günden güne b raz daha y yaşayab lecek hale get ren küçük ücret
artışlarını değ l, durumlarını esaslı b r şek lde düzeltecek b r yol olarak
göreceklerd r. ... Gen ş şl kler , şç lere kend kazançları ç n günü gününe
ücret ödeyen b rkaç k ş n n g r ş mler , bu özel k ş lere gönenç sağlayab l r,
ama bunlar, h ç b r zaman hükümetler n d kkat ne layık b rer hedef
olmayacaklardır. Çoğu kez küçük tarım faal yetler n de b rl kte yürüten
ayrılmış şl kler, tek serbest çalışma yerler d r.”1217 Tarımsal nüfusun b r
kısmının mülksüzleşt r lmes ve yerler nden [sayfa 765] atılmaları, sanay
sermayes ç n, yalnız, emekç lerle, bunların geç m araçlarını ve emek
maddes n serbest hale get rmekle kalmaz, b r ç pazar da yaratmış olur.
Gerçekten de, küçük köylüler ücretl emekç ye, bunların geç m ve emek
araçlarını, sermayen n madd öğeler ne dönüştüren olaylar, aynı zamanda, bu
sermaye ç n b r ç pazar da yaratır. Esk den köylü a les , geç m araçlarını ve
hammaddeler kend s üret r ve bunların çoğunu gene kend s tüket rd . Oysa
ş md bu hammaddeler ve geç m araçları, meta hal n almıştır; büyük ç ftç
bunları satar, pazarını manüfaktürlerde bulur. İpl k, keten bez , kaba yünlü
eşyalar –her köylü a les n n, hammaddes n kolayca bulab leceğ ve kend
kullanımı ç n eğ r p dokuyab leceğ bu g b şeyler– ş md artık manüfaktür
malına dönüşmüş ve kırsal bölgeler de, sürüm pazarları olmuştur. Dağınık
zanaatçıların ş md ye kadar kend hesabına çalışan küçük üret c ler çers nde
buldukları çok dağınık müşter ler, ş md , sanay sermayes n n sağladığı tek
b r büyük pazar çers nde yoğunlaşmıştır.1218 Böylece, kend kend ler ne
yeterl köylüler n mülksüzleşt r lmes ve üret m araçlarından ayrılması le,
kırsal ev sanay ler n n yoked lmes , manüfaktürle tarımın b rb r nden
ayrılması sürec elele g tm ş oluyor. Ve ancak, kırsal ev sanay ler n n
yoked lmes , b r ülken n ç pazarına kap tal st üret m tarzının gerekt rd ğ
gen şl ğ ve sürekl l ğ kazandırab l rd . Gene de gerçek manüfaktür dönem ,
bu dönüşümü, kökten ve bütünüyle gerçekleşt rmey başaramamıştır. Gerçek
anlamda, manüfaktürün, ulusal üret m alanının ancak b r kısmını ele
geç reb ld ğ ve sonal temel olarak, da ma, kentlerdek elzanaatı le kırsal
bölgelerdek ev sanay ne dayandığı anımsanacaktır. Eğer manüfaktür,
bunları, b r b ç mde, bell b r kolda ve noktada yoketm şse, hammadden n
bell b r yere kadar şlenmes ne olan gereks nmes neden yle, bunları b r
başka yerde ortaya çıkartmıştır. Bu nedenle manüfaktür, yardımcı b r çalışma
olarak toprağını şlemekle b rl kte, sına faal yet asıl ş ed nen ve bu ürett ğ
şeyler ya doğrudan ya da [sayfa 766] tüccarlar aracılığı le manüfak-türlere
satan yen b r küçük köylüler sınıfı oluşturmuştur. İşte bu, İng l z tar h n
nceleyenler başlangıçta şaşırtan b r olgunun, başlıca olmamakla b rl kte,
nedenler nden b r tanes d r. 15. yüzyılın son üçte-b r nden sonra kırsal
bölgelerde kap tal st ç ftl ğ n yaygın hale gelmes ve köylüler n g tg de
yokolmaları konusunda, bel rl aralıklarla devamlı ş kayetler görülür. Öte
yandan, sayıları azalmış ve da ma daha kötü durumda olmakla b rl kte, bu
köylü tarımına yen den raslanır.1219 Bunun başlıca neden şudur: İng ltere
b rb r n zleyen dönemlerde b r zaman başlıca tahıl üret c s , b r başka
zaman hayvan yet şt r c s durumundadır ve buna bağlı olarak köylü tarım
şletmeler n n gen şl ğ nde dalgalanmalar olmuştur. Ancak büyük sanay , ve
sonunda, mak ne le, kap tal st tarımın sürekl temel n atar, tarımsal nüfusun
pek büyük çoğunluğunu köklü b r şek lde mülksüzleşt r r ve kırsal ev
sanay n n kökler n – pl kç l k ve dokumacılık– kazır, tarım le kırsal ev
sanay n n ayrılmasını tamamlar.1220 Böylece de, lk n, sanay sermayes ç n,
bütün ç pazarı ele geç r r.1221 [sayfa 767]

1213 Nat ons de Ph losoph e Naturelle, Par s 1838, adlı yapıtında.


1214 S r James Steuart’ın üzer nde önemle durduğu b r nokta.
1215 * Prusya kralı ç n. -ç.
1216 Kap tal st d yor k : “Je permettra , que vous ayez l’honneur de me serv r, à cond t on que vous
me dennez le peu qu vous reste pour la pe ne que je prends de vous commander.” [“S zce emretmek
ç n çekt ğ m zahmete karşılık, el n zde kalan az şey de vermen z koşuluyla, bana h zmet etmek şeref ne
ulaşmaya z n ver r m.”] (J. J. Rousseau, D scour sur L’Econom e Pol t que, [Genève 1756, s. 70].)
1217 M rabeau, l.c., t. III, s. 20-109 pass m. M rabeau’nun, ayrı şyerler n , “b rleş k” olanlara göre
daha ekonom k ve ver ml saymasının ve bu k nc ler , hükümet n özen le yet şt r len yapay yabancı
b tk lere benzetmes n n neden , o sırada Kıta manüfaktürünün büyük kısmının durumları le açıklanab l r.
1218 “Y rm l bre yünün, d ğer şler arasında, kend el emekler yle, b r emekç a les n n yıllık g yecek
eşyası hal ne get r ld ğ n düşünel m, bu, h ç b r sorun yaratmaz; ama bunu pazara get r n, fabr kaya
gönder n, oradan aracıya ve satıcıya aktarın, önünüze dağ g b t car şlemler ve malın değer n n y rm
katına ulaşan nom nal b r sermaye çıkar. ... Böylece, şç sınıfı, sef l b r fabr ka ahal s n , asalak b r esnaf
takımını ve hayal b r t caret, para ve mal ye s stem n yaşatmak zorundadır.” (Dav d Urquhart, l.c., s.
120.)
1219 Cromwell’ n zamanı b r st snadır. Cumhur yet n devamınca, her sınıftan İng l z halk k tleler ,
Tudorların zamanında düşmüş oldukları per şan durumdan kurtulmuşlardır.
1220 Tuckett, modern yünlü dokuma sanay n n, mak nen n kullanılmaya başlaması üzer ne, asıl
manüfaktürden ve kırsal yerlerde yürütülen ev sanay ler nden doğup gel şt ğ n b l yor. (Tuckett, l.c., v. I,
s. 139-144.) “Saban, boyunduruk, tanrıların cadı ve kahramanların meslekler yd : dokuma tezgahı, ğ,
çıkrık, daha az soylu ana-babadan mı gel r? Çıkrığı sabandan, ğ boyunduruktan ayırıyorsunuz ve
fabr kaları, yoksul yurtlarını, kred ler , bunalımları yaratıyor, k düşman ulus elde ed yorsunuz: b r ç ftç ,
d ğer tüccar.” (Dav d Urquhart, l.c., s. 122.) Ama ş md de b r Carey çıkıyor ve İng ltere’y , d ğer bütün
ülkeler yalnız b rer tarım ulusu ve kend s n de onların fabr katörü hal ne get rmek sted ğ ç n haklı
olarak suçluyor. Türk ye’n n bu şek lde mahved ld ğ n öne sürüyor, çünkü bu ülkede, “toprağın sah b ve
onu şleyer lere, İng ltere, saban le dokuma tezgâhının, çek ç le süngünün doğal tt fakını kurarak
kend ler n güçlend rmeye z n vermem şt r”. (The Slave Trade, s. 125.) Ona göre, İng l z çıkarlarının
serbest t caret propagandasını bu ülkede yapmakla, Türk ye’n n flasında başrolü oynayanlardan b r s de
Urquhart’ın ta kend s d r. İş n en hoş yanı da, büyük b r Rus hayranı olan Carey’ n, bu ayrılma sürec ne
engel olmak ç n bu ayrılmayı hızlandıran h maye s stem n savunmasıdır.
1221 M ll, Rogers, Geldw n Sm th, Fawcett, vb. g b nsansever İng l z kt satçıları, John B rght ve
Ortakları g b l beral fabr katörler, Tanrının, Hab l’ ne yaptığını Kab l’e sorması g b , İng l z toprak
ar stokras s ne soruyorlar: B z m b nlerce freeholder’ler m z [mülk sah pler -ç.] nereye g tt ? Öyleyse s z
kend n z nereden çıkıp geld n z? Bu freeholder’ler n yokolup g tmes nden. Sorularınıza n ç n şöyle devam
etm yorsunuz: Bağımsız dokumacılar, pl kç ler, zanaatçılar nereye g tt ler?
OTUZBİRİNCİ BÖLÜM
SANAYİCİ KAPİTALİSTİN DOĞUŞU

SANAYİCİ1222 kap tal st n doğuşu, ç ftç n n doğuğu g b yavaş yavaş


yürüyen b r süreçIe olmamıştır. Kuşkusuz, pek çok küçük lonca ustası, daha
da fazla bağımsız küçük zanaatçı ve hatta ücretl -emekç , küçük kap tal st
hal ne gelm ş ve (ücretl -emeğ , g tg de artan ölçüde sömürerek ve
dolayısıyla b r k m sağlayarak) tam kap tal st olup çıkmışlardır. Kap tal st
üret m n çocukluk dönem nde, şler, çoğu kez ortaçağ kentler n n çocukluk
dönem ndek ler andırır, k buralarda, kaçan serflerden hang s n n usta,
hang s n n uşak olacağı sorunu çoğu zaman kaçış tar hler ne göre
çözümlen rd . Ne var k , bu yöntem n kaplumbağa adımları, 15. yüzyılın
sonundak büyük keş fler n yarattığı yen dünya pazarlarının gerekler ne h ç
de uygun düşmüyordu. Ama ortaçağlardan [sayfa 768] çok farklı ekonom k,
toplumsal b ç mlerde olgunlaşan ve kap tal st üret m tarzı dönem nden önce
quand même1223* sermaye sayılan b rb r nden tamamen farklı k sermaye
şekl devralınmışı – tefec sermaye ve tüccar sermayes .
”Bugün, toplumun tüm servet önce kap tal st n el ne geçer ... toprak
sah b ne rantı öder, emekç lere ücretler n , verg s n ve ondalığını ver r ve
yıllık emek ürününün büyük, aslında en büyük ve durmadan çoğalan kısmını
kend s ne alıkoyar. Kap tal st n, bugün, ona bu mülk yet üzer nde hak tanıyan
herhang b r yasa olmadığı halde, toplumun bütün servet n n lk elden sah b
olduğu söyleneb l r ... bu değ şmeye, sermaye üzer nden fa z alınması neden
olmuştur ... ve bütün Avrupa’dak yasakoyucuların, bunu, örneğ n tefec l ğe
karşı çıkartılan yasalar g b yasalarla önlemeye çalışmaları epeyce merak
ed lmeye değer b r şeyd r. ... Kap tal st n bütün ülken n servet üzer ndek
kudret , mülk yet hakkında tam b r değ ş kl kt r ve bu hang yasayla ya da
yasalar d z s le sağlanmıştır?”1224 Yazarımızın, devr mler n yasalarla
yapılmadığını anımsaması gerek rd .
Tefec l k ve t caret yoluyla meydana gelen para-sermayen n, sanay
sermayes ne dönüşmes , kırsal yerlerde feodal hukuk düzen , kentlerde lonca
örgütler le önlenm şt .1225 Bu engeller, feodal toplumun çözülmes , kırsal
nüfusun mülksüzIeşt r lmes ve kısmen topraklarından atılması le ortadan
kalkmıştır. Yen manüfaktürler, kıyı l manlarında ya da çerlerde esk
beled yeler le bunların lonca düzen n n denet m nden uzak yerlerde
kurulmuştu. Bu nedenle, İng ltere’de esk ayrıcalıklı kentler (corporate
towns), bu yen sanay f danlıklarına karşı ş ddetl b r savaşıma
g r şm şlerd r.
Amer ka’da altın ve gümüşün bulunması, yerl halkın kökünün kazınması,
köleleşt r lmes ve madenlere gömülmes , Doğu H nt Adalarının ele
geç r lmeye ve yağmalanmaya başlanması, Afr ka’nın, kara-der t caret n n
av alanı hal ne get r lmes , kap tal st üret m çağının pembe renkl şafak
şaretler yd . Bu pastoral gel şmeler, lkel b r k m n bell başlı adımlarıydı.
Bunu, [sayfa 769] savaş alanı bütün yeryuvarlağı olan, Avrupalı ulusların
t caret savaşı zler. Bu savaş, Hollanda’nın İspanya’ya karşı
başkaldırmasıyla başlar, İng ltere’de jakobenlere karşı savaşta dev boyutlara
ulaşır ve Ç n’e karşı afyon savaşı le hâlâ sürer g der.
İlkel b r k m n farklı öneml anları, ş md , azçok b r tar h sırasıyla,
özell kle, İspanya, Portek z, Hollanda, Fransa ve İng ltere üzer nde dağılmış
bulunuyor. Bunlar 17. yüzyılın sonunda, İng ltere’de, sömürgeler n, kamu
borçlarını, modern verg ve h maye s stemler n kapsayan s stemat k b r
bütün meydana get r rler. Bu yöntemler, bazan, örneğ n sömürge s stem nde
olduğu g b kaba kuvvete dayanırlar. Ama heps de, feodal üret m tarzının,
kap tal st tarza dönüşüm sürec n yapay b r b ç mde hızlandırmak ve bu
geç ş kısaltmak ç n, devlet gücünü, toplumun bu örgütlenm ş kuvvet n
kullanırlar. Zor, yen b r topluma gebe her esk toplumun ebes d r. Zor,
kend s , b r ekonom k güçtür.
Hır st yanlık konusunda uzman W. How tt, hır st yan sömürgec l k s stem
hakkında şöyle d yor: “Hır st yan den len bu soyun, dünyanın dörtb r yanında
boyundurukları altına alab ld kler halklara karşı gösterd kler vahşet ve
zulmün b r benzer ne, h ç b r çağda, ne kadar yabanıl, ne kadar kaba ve ne
kadar merhamets z ve utanmaz olursa olsun, başka h ç b r soyda
raslanamaz.”1226 Hollanda sömürge yönet m n n tar h –Hollanda 17. yüzyılın
başta gelen kap tal st ulusuydu– “en görülmem ş türden hanetler n,
rüşvetler n, kırımların ve bayağılıkların tar h d r”.1227 Bunların, Cava’da
köle olarak kullanmak üzere g r şt kler nsan hırsızlığından daha
karakter st k b r şey olamaz. Bu amaçla nsan hırsızları yet şt r l yordu.
Hırsız, tercüman ve satıcı, bu t caret n başlıca ajanları, yerl prensler de,
başlıca satıcılarıydı. Kaçırılan genç nsanlar, köle vapurlarına gönder lecek
duruma gel nceye kadar, Celebes’dek g zl z ndanlara atılıyordu. Resm b r
raporda şunlar yazılı: “Örneğ n Macassar’ın bu kent , gözü doymaz b r hırsın
ve zal ml ğ n kurbanı olan ve a leler nden zorla koparılan, z nc re vurulmuş
tal hs z nsanların doldurduğu b rb r nden [sayfa 770] korkunç, g zl z ndanlarla
doludur.” Malaka’yı ele geç rmek ç n Hollandalılar Portek zl val y
satınalmışlar-dı. Val , bunları, 1641 yılında kente soktu. İhanet n n f yatı olan
21.875 sterl n ödemekten kurtulmak ç n Hollandalılar hemen val konağına
g d p adamı öldürdüler. Adımlarını attıkları bu yer kurutup, nsandan yoksun
hale get rd ler. Cava’nın b r eyalet Bancuvang ’de 1750 yılında nüfus
80.000’ n üzer nde ken, 1811’de 8.000’e nd . Tatlı t caret!
İng l z Doğu H nd stan Ş rket , herkes n b ld ğ g b , H nd stan’ın pol t k
yönet m n n yanısıra, çay t caret n n bütün tekel n , genell kle Ç n’le olan
t caret ve Avrupa le yapılan mal taşıma tekel n de ele geç rm şt . Ama,
H nd stan le adalar arasındak kıyı t caret ve H nd stan’ın ç t caret ,
ş rket n yüksek memurlarının tekel nde d . Tuz, afyon, h nt b ber ve d ğer
t caret mallarının tekel , b tmez tükenmez servet kaynağıydı. F yatları bu
memurların kend ler saptıyor ve zavallı H ntl ler d led kler g b
soyuyorlardı. Genel val b le bu özel t carete katılıyordu. Koruduğu k mseler,
öyle koşullarla sözleşmeler yapıyorlardı k , s myacıdan daha kurnazcasına
h ç yoktan altın elde ed yorlardı. Büyük servetler b r gün ç nde mantar g b
yerden b t yor, lkel b r k m tek kuruş yatırmaksızın sürüp g d yordu. Warren
Hast ngs’ n yargılanması böyle örneklerle doludur. İşte b r tanes .
H nd stan’ın afyon bölgeler nden çok uzak b r yere resm b r görevle g tmek
üzere olan Sull van ad nda b r s ne afyon üzer ne b r sözleşme sağlanmıştı.
Sul-l van, sözleşmes n , B nn adında b r s ne 40.000 sterl ne sattı; B nn de
aynı gün 60.000’e sattı ve sözleşmey yer ne get ren en son alıcı, bütün
bunlardan sonra büyük b r kazanç sağladığını söyled . Parlamentoya sunulan
l stelerden b r s ne göre, 1757-1766 yılları arasında Ş rket ve memurları,
H ntl lerden hed ye olarak 6.000.000 sterl n almışlardır. 1769-1770 arasında
İng l zler bütün p r nçler satınaldılar ve çok yüksek f yatların altında
satmaya yanaşmayarak yapay b r kıtlık yaratmayı başardılar.1228
Yerl lere karşı en korkunç davranılan yerler, doğal olarak, Batı H nt
Adaları g b yalnız hracata yönelm ş plantasyon sömürgeler le, Meks ka ve
H nd stan g b yağma alanı hal ne [sayfa 771] get r len zeng n ve nüfusu
kalabalık ülkelerd . Ama gerçek anlamıyla sömürge olan ülkelerde b le, lkel
b r k m n hır st yanca n tel ğ kend n ortaya koymaktan ger kalmıyordu.
Protestanlığın o asık yüzlü v rtüozları, New England’lı Pur tenler, 1703
yılında mecl sler n n b r kararı le, her kızıl-der l başı ve tutsak ed len her
kızılder l ç n 40 sterl n ödül koydu: 1720’de kelle başına ödül 100 sterl ne
yükseld ; 1744’te Massachusetts-Bay, bell b r kab ley syancı lân ed nce,
şu f yatlar uygulandı: 12 yaş ve daha yukarısı erkek kafası ç n 100 sterl n
(yen para), erkek tutsak 105 sterl n, kadın ve çocuk tutsak 50 sterl n, kadın
ve çocuk kafası 50 sterl n. B rkaç on yıl sonra sömürge s stem , bu geçen
sürede syankârca alışkanlıklar ed nm ş d ndar hacıbabaların oğullarından
öcünü aldı. İng l z kışkırtması ve parasıyla, bunlar, kızılder l baltaları
altında can verd ler. Br tanya Parlamentosu, vahş av tazılarını ve kelle
kes lmes n “Tanrı le doğan n kend ler ne hsan ett ğ kolaylıklar” olarak
lân ett .
Sömürge s stem , t caret le den z ulaşımını b r l monluk g b besley p
olgunlaştırdı. Luther’ n “tekelc ş rketler ”, sermaye b r k m ç n güçlü
araçlardı. Sömürgeler, tomurcuklanan manüfaktürler ç n pazar üzer ndek
tekel aracılığı le artan b r b r k m sağladı. Avrupa dışında düpedüz talan,
köleleşt rme ve kat ll k yoluyla ele geç r len servet, anayurda taşınarak
sermayeye çevr ld . Sömürge s stem n lk kez tam olarak gel şt ren
Hollanda, daha 1648 yılında t car kudret n n tepe noktasında bulunuyordu.
“Güney-doğu ve kuzey-batı Avrupa arasındak t caret le Doğu H nd stan
t caret n n hemen tamamını el nde bulunduruyordu. Balıkçılığı, den z t caret
f losu, manüfaktürler , d ğer ülkelerden çok daha lerdeyd . Cumhur yet n
toplam sermayes belk de ger ye kalan Avrupa ülkeler n n toplamından daha
öneml yd .” Gül che yalnız şunu eklemey unutuyor: 1648 yılında Hollanda
halkı, ger ye kalan Avrupa ülkeler n n heps nden daha yoksul, daha aşırı-
çalışma ç nde ve daha zal m b r baskı altındaydı.
Bugün sanay üstünlüğü t car üstünlük anlamını taşıyor. Oysa gerçek
manüfaktür dönem nde, sanay üstünlüğü sağlayan, t car üstünlüktür.
Sömürge s stem n n o sırada oynadığı üstün rolün neden şte budur.
Avrupa’nın ht yar tanrıları le d rsek d rseğe kürsüde vâaz-ederken, b r
sabah an den s lle-tokat onları aşağı yuvarlayan “acay p tanrı”, şte bu
s stemd . Artı-değer [sayfa 772] yapımını nsanlığın tek ve b r c k amacı lân
etm şt .
Kökler n daha ortaçağlarda Cenova ve Vened k’te bulduğumuz kamu
kred s , yan devlet borçları s stem , manüfaktür dönem sırasında, genell kle
bütün Avrupa’yı sardı. Den z t caret ve t caret savaşları le b rl kte sömürge
s stem , bunun ç n t c b r güç h zmet n gördü. Böylece de lk kez
Hollanda’da kök saldı. Kamu borçları, yan devlet n yabancılaşması –bu
devlet ster mutlak yet, ster meşrut yet ya da cum-hur yet olsun– kap tal st
çağa damgasını vurdu. Ulusal zeng nl k den len şeyden, modern halkların
ortak mülk yet ne gerçekten g ren kısmı, bunların devlet borçlarıydı.1229
Bunun zorunlu sonucu olarak, b r ulus ne kadar borçlu olursa o kadar zeng n
olur şekl ndek modern öğret ortaya çıktı. Kamu kred s , sermayen n
credo’su1230* hal n aldı. Ve devlet borçlanmasının doğuşu le b rl kte, devlet
borçlarına olan nançsızlık, kutsal ruha karşı şlenm ş, bağışlanmayan
günahın yer n alır.
Kamusal borçlanma, lkel b r k m n en güçlü kaldıraçlarından b r s
hal n alır. B r büyücü değneğ n n dokunması g b , kısır paraya üreme
gücünü kazandırır ve onu sermayeye çev r r; ve bunu, sanay de ve hatta
tefec l kte kullanıldığında b le kaçınılmaz olan zahmet ve tehl kelerle karşı
karşıya bırakmaksızın yapar. Devlet alacaklıları, aslında h ç b r şey
vermem şlerd r, çünkü borç ver len meblaâ, eller nde tıpkı nak t para g b ş
görmeye devam eder, kolayca devred leb l r devlet tahv ller ne çevr lm şt r.
Böylece yaratılan ve yıllık gel r yle geç nen b r aylaklar sınıfı le, hükümet
ve halk arasında aracılık eden bankerler n an den b r ken servetler n –ve
gene, her devlet st krazının büyük b r parçasının kend ler ne gökyüzünden
nen b r sermaye h zmet sağlayan, verg mültez mler n n, tac rler n ve özel
manüfaktürcüler n zeng nl kler n – b r yana bırakalım, devlet borçlanması,
b r de, anon m ş rketler n, her türlü menkul h zmetler üzer nde yapılan
şlemler n, borsa oyunlarının, kısacası borsa kumarı le bankokras n n
doğmasına yolaçmıştır.
Ulusal adlarla süslü büyük bankalar, başlangıçta, hükümetler yanında
yeralan ve elde ett kler ayrıcalıklar sayes nde, [sayfa 773] devlete borç
verecek duruma gelen özel spekülatörler n kurdukları ş rketlerd . Bu
nedenle, devlet borçlarındak b r kmey ölçmen n en şaşmaz yolu,
gel şmeler , tam anlamıyla, 1694 yılında İng ltere Bankasının kurulmasından
sonra olan bankaların h sse senetler ndek b rb r n zleyen artışlardır.
İng ltere Bankası, hükümete, parasını %8’den kraz etmekle başladı; aynı
zamanda, Parlamento, kend s ne, banknot şekl nde halka tekrar krazda
bulunmak suret yle aynı sermayeden para basma yetk s n verd . Bu
banknotları, t car senetler skonto etmekte, mal üzer nden avans vermekte,
değerl maden satınalmakta kullanab l yordu. Çok geçmeden bankanın kend
bastığı bu kred -para, İng ltere Bankasının devlete yaptığı st krazın ve
devlet adına kamu borçlarının fa zler n n ödend ğ para hal ne geld .
Bankanın b r el yle verd ğ n ötek el yle fazlasıyla alması da yetm yordu;
ger ye alırken b le, yatırılan son ş l ne kadar gene ulusun ebed alacaklısı
olarak kalıyordu. Yavaş yavaş, ülken n bütün b r kt r lm ş maden
servetler n kaçınılmaz olarak kend s ne çeken b r yer ve bütün t car
kred n n çek m merkez hal n aldı. Bu bankokratlar, bankerler, rant yeler,
borsa s msarları, borsa kurtları vb. sürüsünün böyle b rdenb re ortaya
çıkışının, çağdaşları uzer nde ne g b b r etk yarattığı, o zamanın yazılarında,
örneğ n Bol ngbrok’un yazılarında görüleb l r.1231
Devlet borçları le b rl kte, çoğu kez, şu ya da bu halktak lkel b r k m
kaynaklarından b r n g zl yen uluslararası b r kred s stem doğdu. Böylece,
Vened k soygun s stem n n kötülükler , Vened k’ n çö-küşü sırasında büyük
paralar hraç ett ğ Hollanda’nın sermaye servet n n g zl temeller nden
b r n oluşturmuştur. Hollanda le İng ltere arasında böyle olmuştur. 18.
yüzyılın başında Hollanda manüfaktürler çok ger de bırakılmıştı. Hollanda,
t carette ve sanay de ağırlığı olan b r ülke olmaktan çıkmıştı. Bu nedenle,
1701-1776 yılları arasında, özell kle büyük rak b İng ltere başta olmak
üzere dışarıya büyük m ktarlarda sermaye kraz etmek, yaptığı başlıca
şlerden b r olmuştu. Bugün de, İng ltere le Amer ka arasında aynı şey
olmaktadır. Bugün, B r-leş k Devletler’de doğum belges olmaksızın ortaya
çıkan sermayen n çoğu, daha dün İng ltere’de sermayeleşt r lm ş [sayfa 774]
çocuk kanı d .
Devlet borçlarının, desteğ n , yıllık fa z vb. ödemeler n karşılamak
zorunda olan kamu gel rler nde bulması g b , modern verg lend rme s stem
de, ulusal st kraz s stem n n zorunlu tamamlayıcısı d . Bu st krazlar,
devlete, verg yükümlüler , hemen h ssetmeks z n olağanüstü harcamaları
karşılamak olanağını sağlamakla b rl kte, en nde sonunda verg ler n
yükselmes n zorunlu kılar. Öte yandan, b rb r ardına yapılan st krazların
b r kmes sonucu verg lerde meydana gelen yükselme, hükümet , da ma, yen
olağanüstü harcamalar ç n yen st krazlara zorlar. En gerekl geç m
araçlarını verg lend rme (yan böylece f yatlarını yüksellme) eksen
çevres nde dönen modern mal yec l k, böylece, otomat k ücret artışlarının
tohumunu kend çers nde taşır. Aşırı verg lend me, b r raslantı olmaktan çok,
b r lked r. İşte bunun ç n, Hollanda’da bu s stem lk kez uygulanmaya
başlandığı zaman, büyük yurtsever De W tt, Özdey şler’ nde, bunu, ücretl -
emekç y , uysal, tutumlu, çalışkan ve aşırı şle yüklü hale get rmen n en y
yolu d ye göklere çıkarmıştı. Bunun, ücretl -emekç n n koşulları üzer nde
yaptığı yıkıcı etk ler, burada, b z , bunun sonucu olarak, köylüler n,
zanaatçıların ve tek sözcükle bütün alt orta-sınıf unsurların zorla
mülksüzleşt r lmeler nden daha az lg lend rmekted r. Bu konuda burjuva
kt satçıları arasında b le görüş ayrılığı yoktur. S stem n mülksüzleşt rme
yönündek . etk nl ğ , onun ayrılmaz parçalarından b r s olan h maye s stem
le daha da artırılmıştır.
Kamusal borçlar le buna uygun düşen mal s stem n, servet n
sermayeleşmes ve halk k tleler n n mülksüzleşt r lmes nde oynadığı büyük
rol, Cobbett, Doubleday ve başkaları g b çoğu yazarları, modern halkların
sefalet n n temel nedenler n yanlış olarak burada aramaya yöneltt .
H maye s stem , fabr katör mal etmeye, bağımsız emekç ler
mülksüzleşt rmeye, ulusal üret m ve geç m araçlarını sermayeleşt rmeye,
ortaçağa özgü üret m tarzından modern üret m tarzına geç ş dönem n zorla
kısaltmaya yarayan yapay b r araçtı. Avrupa devletler , bu buluşun patent
ç n b rb rler ne g rd ler ve b r kez artı-değer avcılarının h zmet ne g r nce,
dolaylı yoldan koruyucu gümrükler, dolaysız yoldan hraç pr mler le yalnız
kend halklarını bu amaca kurban etmekle kalmadılar. Aynı zamanda,
kend ler ne bağımlı ülkelerde de, bütün sanay n [sayfa 775] zorla kökünü
kazıdılar; örneğ n, İng l zler n, İrlanda yünlü manüfaktürüne yaptığı buydu.
Kıta Avrupasında Colbert örneğ nden sonra bu süreç çok daha bas tleşt r ld .
Burada lkel sanay sermayes , kısmen doğrudan devlet haz nes nden
gel yordu. “N ç n” d ye bağırıyordu M rabeau, “Saksonya’nın savaştan
öncek sanay zafer n n neden uzaklarda aranıyor? 180 m lyonluk devlet
borcu var!”1232
Sömürge s stem , kamu borçları, ağır verg ler, h maye, t car savaşlar
vb., gerçek manüfaktür dönem n n bu çocukları, büyük sanay n çocukluk
çağı boyunca dev g b büyüdüler. Masum nsanlann uğradıkları büyük
katl am, bu sanay n doğuşunun haberc s yd . Krallık donanması g b ,
fabr kalar da, gerekl nsanları, zor ve baskı yoluyla sağlıyordu. 15. yüzyılın
son üçte-b r nden kend zamanına kadar, tarımsal nüfusun topraklarından
yoksun bırakılmasının dehşet karşısında blasé1233* olan; bu sürec , kap tal st
tarımın yerleşmes ve “ek leb l r topraklar le otlaklar arasındak gerekl
oranın” kurulması ç n “zorunlu” gördüğünden, sev nçle karşılayan S r F. M.
Eden, manüfaktür t p sömürünün fabr ka sömürüsüne dönüşmes , sermaye
le emek-gücü arasında “gerçek l şk n n” kurulması ç n, çocuk hırsızlığı ve
çocuk kölel ğ n n zorunluluğu konusunda aynı ekonom k görüş kesk nl ğ n
gösterem yor. Şöyle d yor: “Herhang b r manüfaktürün başarıyla
yürütüleb lmes ç n yoksul çocuklara elkoymak üzere kulübeler le şev-
ler n n yağmalanmasının; gecen n büyük b r kısmında sırayla çalıştırılarak
herkes ç n gerekl , ama genç nsanlar ç n daha da gerekl d nlenmeden
yoksun bırakılmalarının; her k c ns yetten farklı yaşta ve durumda b r yığın
nsanın b rb rler n baştan çıkarmaya ve hayasızlaşma örneğ olacak şek lde
aynı yerde toplanmalarına zorunluluk bulunup bulunmadığının; ve böyle b r
manüfaktürün, ulusun ve b reyler n mutluluğuna katkısı olup olmayacağının
ncelenmes herhalde kamunun d kkat ne değer b r konudur.”1234
“Derbysh re, Nott nghamsh re ve özell kle Lancash re kontluklarında”
d yor F elden, “su çarklarını çev reb lecek akarsuların kıyılarında yapılan
büyük fabr kalarda yen caded len mak neler kullanılıyor. Kentlerden uzak
bu yerlerde an den b nlerce [sayfa 776] şç ye gerek duyulmuştur; o zamana
kadar n speten seyrek nüfuslu ve kıraç topraklı Lancash re’da, özell kle
ş md , böyle b r nüfusa gereks nme var. En çok stenen de küçük çocukların
ufak ve nce parmakları olduğu ç n, b rdenb re ortaya, Londra, B rm ngham,
ve başka yerlerdek çeş tl k l se şevler nden çırak sağlanması âdet çıktı. 7
le 13-14 yaşları arasında onb nlerce küçük ve çares z yaratık kuzeye
gönder ld . Âdete göre çırağını g yd rmek, beslemek ve b r “çırak yurdu”nda
barındırmak ustaya düşüyordu, çalışmaları zlmek ç n b r gözcü konuyordu:
çocukları elden geld ğ nce çok çalıştırmak bunun çıkarınaydı, çünkü alacağı
para, bunlardan sağlanan şle orantılıydı. Bunun sonucu, kuşkusuz, zulüm ve
ş ddett . ... Manüfaktür bölgeler n n çoğunda ve, özell kle korkarım ben m
memleket m olan yerde [Lancash re] fabr ka patronlarına terked lm ş bu
masum ve k mses z yaratıklara yürek parçalayıcı zulümler yapılıyordu; aşırı
çalıştırma yüzünden ölecek hale gel yorlar ... dayak y yorlar, z nc re
vuruluyorlar ve son derece gel şt r lm ş en dehşet ver e yöntemlerle
şkenceye tâb oluyorlardı; ... çoğu zaman dayak süres nce b r der b r kem k
aç bırakılıyorlar ... hatta bazan ... nt hara b le sürüklen yorlardı. ...
Derbysh re’ın, Nott ngnamsh re’ın ve Lancash re’ın herkes n gözünden uzak,
güzel ve romant k vad ler , korkunç şkence ve çoğu zaman c nayet yuvaları
hal ne gelm şt . Fabr katörler n kârları pek büyüktü, ama bu, yalnızca,
onların doymakb l-mez ştahlarını kamçılamaktan başka b r şeye
yaramıyordu; ve bu yüzden fabr katörler n h ç b r sınır tanımayan kârlarını
güvenceye almak ç n tutmak zorunda oldukları en uygun b r yoldu; “gece
çalışması” den len b r yöntem uygulanmaya başlanmıştı; bütün gün çalışan
b r grup şç n n yer ne gene bütün gece çalışacak başka b r grup hazır
tutuluyor; gecec ler n daha yen kalktıkları yataklara gündüzcüler g r yor,
gündüzcüler n kalktıkları yataklara se gecec ler. Lancash re’de yatakları
h ç soğutmamak geleneksel b r uygulama oluyordu.”1235 [sayfa 777]
Kap tal st üret m n manüfaktür dönem boyunca gel şmes yle b rl kte,
Avrupa kamuoyu, utanç ve v cdan denen şey n son kalıntılarını da y t rm şt .
Uluslar, kap tal st b r k m aracı olarak kend ler ne h zmet eden her türlü
utancı, s ns b r tebessümle övüyorlardı. Örneğ n, saygıdeğer A.
Anderson’un, şu bönce Annals of Commerce’ını okuyunuz. Burada, Utrecht
barışında İng l zler n İspanyollardan, As ento sözleşmes le, o zamana kadar
yalnızca Afr ka le İng l z Batı H nt adaları arasında yapılan zenc t caret n n
bundan böyle Afr ka le İspanyol Amer kası arasında yapılması ayrıcalığının
koparılması, İng l z devlet yönet m n n b r zafer olarak lân ed l yordu.
Böylece, İng ltere, 1743 yılına kadar İspanyol Amer kasına, yılda 4.800
zenc gönderme hakkını elde etm ş oluyordu. Bu, aynı zaman da, İng l z
kaçakçılığı ç n b r örtü de oluyordu. L verpool, köle t caret le göbek
bağlamıştı. Bu, onun, lkel b r k m yöntem yd . Ve hatta bugüne kadar
L verpool, köle t caret n n cennet olarak “saygınlığını” devam ett rm şt r ve
–A k n’ n (1795) sözü ed len yapıtına göre– “bu durum, L verpool t caret n n
özell ğ olan ve onu bugünkü gönence hızla kavuşturan,cesur serüven ruhu le
aynı zamana raslamış; den z t caret gem ler le den zc lere büyük ş alanları
sağlamış, ülken n sına ürünler ne olan talep gen ş ölçüde artmıştır” (s. 339).
L verpool köle t caret nde, 1730 yılında 15 gem , 1751’de 53 gem , 1760’ta
74 gem , 1770’te 96 gem ve 1792’de 132 gem çalıştırmıştır.
Pamuklu sanay İng ltere’ye çocuk kölel ğ n get rd ğ g b , B rleş k
Devletler ç n de, daha önce azçok ataerk l b r n tel k taşıyan kölel k
düzen n , t car b r sömürü s stem hal ne get rmes ç n b r dürtü olmuştur.
Gerçekten de, Avrupa’da ücretl şç ler n örtülü kölel ğ , yen dünyada
kend s ne taban olarak, katıksız ve düpedüz b r kölel k düzen n n
bulunmasını gerekt r yordu.1236 [sayfa 778]
Kap tal st üret m tarzın n “ebed doğal yasalarının” yerleşmes ,
emekç ler le emek koşulları arasındak ayrılma sürec n n tamamlanması, b r
kutupta, toplumsal üret m ve geç m araçlarının sermayeye, karşıt kutupta,
halk k tleler n n ücretl -emekç ler, “özgür emekç yoksullar”1237 modern
toplumun yapay ürünler hal ne dönüştürülmes tantæ mol s erat.1238* Eğer
para, Aug er’ n1239 ded ğ g b , “dünyaya, b r yanağında doğuştan kan
lekes yle gel yor”sa, sermaye tepeden tırnağa her gözeneğ nden kan ve p sl k
damlayarak gel yor.1240 [sayfa 779]

1222 Burada, sanay c , tarımcıya karşıt olarak kullanılmıştır. “Kategor k” anlamda ç ftç , b r fabr katör
kadar sanay c kap tal stt r.
1223 * Gene de. -ç.
1224 The Natural and Art f c al R ghts of Property Contrasted, Lond. 1832, s. 98-99. Bu yazarı
bel rt lmeyen yapıtın sah b : Th. Hodgsk n.
1225 Daha 1794 yılında, Leeds’ n küçük kumaş yapımcıları, her tüccarın b r fabr katör olmasını
yasaklayan b r yasa çıkartılması ç n b r d lekçe vermek üzere Parlamentoya b r heyet gönderm şlerd .
(Dr. A k n, l.c..)
1226 W ll am How tt, Colon zat on and Chr st an ty: A Popular H story of the Treatment of the
Nat ves by the Europeans n all the r Colon es, London 1838, s. 9. Kölelere karşı davranış konusunda
y b r deneme olan şu yapıt vardır: Charles Comte, Tra té de la Lég slat on, 3. éd., Bruxelles 1837.
Burjuvaz n n kend tasavvuruna göre dünyaya d led ğ g b şek l vereb ld ğ yerlerde, kend s n ve emekç y
ne duruma soktuğunu görmek ç n bu konunun ayrıntıları le ncelenmes gerek r.
1227 Bu adamın müteveffa val yardımcısı Thomes Stamford Raffles, The H story of Jawa, Lond.
1817. [v. II, s. cxc, cxc ].
1228 1866 yılında yalnız Or ssa eyalet nde b r m lyondan fazla H ntl açlıktan öldü. Buna karşın, gerekl
yaşam maddeler n , H nt haz neler n zeng nleşt recek f yatlarla açlıktan kıvranan halka satmak ç n
g r ş mlerde bulunulmuştu.
1229 W ll am Cobbett, İng ltere’de bütün kamu kuruluşlarının adlarının başına “royal” (“krallık”)
sıfatının konulduğuna şaret ed yor; buna karşılık olmak üzere, b r de “nat onal” (“ulusal”) ter m vardır.
1230 * Amentü. -ç.
1231 “Tatarlar eğer Avrupa’yı bugün st lâ etselerd , onlara b zdek bankerler n ne olduğunu anlatmak
epey güç b r şey olurdu.” Montesqu eu, Espr t des lo s. t. IV, s. 33, éd. Londres 1769.
1232 M rabeau, l.c., t. VI, s. 101.
1233 * Umursamaz, bıkkın -ç.
1234 Eden, l.c., vol. I, book II, ch. I, s. 421.
1235 John F elden, l.c , s. 5, 6. Fabr ka s stem n n daha öncek rezaletler konusunda bkz: Dr. A k n
(1795), l.c., s. 219 ve G sborne, Enquary nto the Dat es of Men, 1795, v. II. Buharlı mak neler,
fabr kaları, kırlardak çağlayanlardan alıp kentler n ortasına yerleşt r nce, “perh zkâr” artı-değer
yapımcıları, şevler nden köleler aramak zorunluluğundan kurtularak, eller n n altında hazır b r malzemey ,
çocuğu buldular. 181ı yılında, S r R. Peel (“olasılık bakanı”nın babası), çocukların korunması ç n
hazırladığı tasarıyı parlamentoya sunduğu zaman, Bull on Comm tte’s -n n Lümen’ * ve R cardo’nun
yakın dostu Franc s Horner, Avam Kamarasında şöyle d yordu: “B r flâs olayında bu çocuklardan –eğer
bu dey m kullanmaya hakkımız varsa– b r sürüsü satışa çıkartılmış ve sank malmış g b bu ş ç n
gazetelere lân verm şt . İk yıl önce, K ng’s Ber ch** Mahkemes ne çok ğrenç b r dava get r ld ; bölge
yardım kurulu, b r grup çocuğu, Londra’da b r fabr katörün yanına çırak olarak verm şt ; fabr katör, bu
çocukları b r başkasına devretm şt ve ensonu bazı hayırsever k mseler bunları açlıktan per şan b r
durumda bulmuşlardır. [Parlamento] Soruşturma Kom tes nde daha müth ş b r olayı öğrenm ş
bulunuyorum ... daha b rkaç yıl önce Londra’da b r yardım kurulu le Lancash re’dak b r fabr katör
arasında b r anlaşma yapılmıştı; buna göre, 20 tane sağlam çocukla b rl kte b r tane de ger zekâlı
çocuğun kabul ed lmes hükme bağlanmış bulunuyordu.”
* Lümen, ışık ölçü b r m . -ç.
** İng ltere’de, esk den kralın başkanlık ett ğ yüksek mahkeme heyet . -ç.
1236 1790 yılında, İng l z Ant ller nde, b r özgür nsana karşı on köle, Fransız Ant ller nde b re karşı
ondört, Hollanda Ant ller nde b re karşı y rm üç köle vardı. (Henry Brougham, An Inqu ry nto the
Colon al Pol cy of the European Powers, Ed n. 1803, II, s. 74.)
1237 “Labour ng poor” [“yoksul emekç ” -ç.] dey m , ücretl emekç ler sınıfı farked lecek hale
geld ğ andan t baren İng l z yönetmel ğ nde görülmekted r. Bu dey m, b r yandan “ dle poor”a [“aylak
yoksul” -ç.] d lenc lere vb. karşıt anlamda, öte yandan henüz tüyü yolunmuş tavuğa çevr lmem ş ve hâlâ
el nde kend emek aracı bulunan emekç ler ç n kullanılmaktadır. Dey m, yasalardan, ekonom pol t ğe
geçm ş ve Culpeper, J. Ch ld vb. tarafından Adam Sm th’e ve Eden’e devred lm şt r. Bütün bunlardan
sonra, nsan, “execrable pol t cal cantmonger” [“ ğrenç pol t k esnaf” -ç.] Edmund Burke “labour ng
poor” dey m ne “execrable pol t cal cant” [“ ğrenç pol t k k yüzlülük” -ç.] ded ğ zaman onun bonne
fo ’s [ y n yet -ç.] konusunda b r f k r ed neb l r. Tıpkı, Amer ka’da karışıklıklar başladığı zaman, Kuzey
Amer ka sömürgeler n n h zmet nde, İng l z ol garş s ne karşı l beral rolünü oynadığı g b , İng l z
ol garş s n n h zmet nde de bu dalkavuk, Fransız devr m ne karşı romant k övgüler düzmüş tam b r vülger
burjuva d . “T caret n yasaları, doğanın yasalarıdır ve bu nedenle, Tanrının yasalarıdır.” (E. Burke, l.c., s.
31, 32.) Bu adamın, Tanrı le doğanın yasalarına sadık kalarak kend s n da ma en y pazarda satmasına
h ç şaşmamak gerek r. Bu Edmund Burke’n n l beral olduğu zamanlardak güzel b r portres Rev. Mr.
Tucker’ n yazılarında bulunab l r. Tucker, b r papaz ve tor d , ama gene de onurlu b r k ş ve uzman b r
kt satçıydı. Bugün egemen olan ve “t caret n yasalarına” büyük b r sadakatle bağlı bulunan rez lce
karakter yoksunluğu karşısında, kend s nden sonra gelenlerden tek b r şeyde, “yetenekl l kte” farklı
bulunan bu Burke’ler tekrar tekrar teşh r etmek b z m başta gelen görev m zd r.
1238 * O kadar güçtü. -ç.
1239 Mar e Aug er, Du Créd t Publ c, Par s 1842, s. 265.
1240 “Quarterly Rev ewer, sermayen n, kargaşalıktan, kavgadan kaçtığını ve ürkek olduğunu söylüyor
k , bu, çok doğrudur, ama sorunu pek eks k olarak ortaya koymaktadır. Sermaye, kâr olmadığı zaman ya
da az kâr ed ld ğ zaman h ç hoşnut olmaz, tıpkı esk den doğanın boşluktan hoşlanmadığının söylenmes
g b . Yeterl kâr olunca sermayeye b r cesaret gel r. Güvenl b r yüzde 10 kâr le her yerde çalışmaya
razıdır; kes n yüzde 20, ştahını kabartır: yüzde 50, küstahlaştırır; yüzde 100, bütün nsanal yasaları
ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kâr le, sah b n astırma olasılığı b le olsa, şlemeyeceğ c nayet,
atılmayacağı tehl ke yoktur. Eğer kargaşalık le kavga kâr get recek olsa, bunları rahatça dürtükler.
Kaçakçılık le köle t caret bütün burada söylenenler doğrular.” (T. J. Dunn ng, l.c., s. 35, 36.)
OTUZİKİNCİ BÖLÜM
KAPİTALİST BİRİKİM TARİHSEL EĞİLİMİ

SERMAYENİN lkel b r k m , yan tar hsel doğuşu nasıl olmuştur? İlkel


b r k m, köleler le serfler n doğrudan ücretl -emekç ye dönüşmeler ve
böylece düpedüz b r b ç m değ ş kl ğ ne uğramaları le olmadıkça, ancak,
doğrudan üret c ler n mülksüzleşt r lmeler , yan sah b n n emeğ ne dayanan
özel mülk yet n çözülüp yokolması anlamına gel r. Özel mülk yet, ancak,
toplumsal, kolekt f mülk yet n ant tez olarak, emek araçları le emeğ n dış
koşullarının özel k ş lere a t olduğu yerlerde varolur: Ama bu özel k ş ler n
emekç olup olmamalarına göre, özel mülk yet n n tel ğ farklı olur. Bunun lk
bakışta kend ler n gösteren sayısız çeş tler , bu k uç arasında yer alan ara
aşamalara tekabül eder. Emekç n n üret m araçları üzer ndek özel mülk yet ,
ster tarımsal, ster manüfaktürel, ster her k s olsun, küçük şletmen n
temel d r; küçük şletme, gene, toplumsal üret m le emekç n n [sayfa 780]
kend s n n özgür k ş l ğ n n gel şmes n n temel koşuludur. Kuşkusuz bu küçük
üret m tarzı, kölel k, serfl k ve d ğer bağımlılık l şk ler altında da vardır.
Ama bunun gel ş p serp lmes , tüm canlılığına kavuşması, uygun klas k
şekl n alması, ancak emekç n n kend kullandığı üret m araçIarının özel
mülk yet le olur: yan şled ğ toprağın köylüsü, ve b r hüner sah b olarak
kullandığı aletler n zanaaçısı olması gerek r. Bu üret m tarzı, toprağın
parçalara bölünmes n , d ğer üret m araçlarının dağılmış olmasını öngörür.
Bu üret m araçlarının toplanmasını dıştala-dığı g b , her ayrı üret m sürec
ç ndek elb rl ğ n , şbölümünü, toplum tarafından doğa kuvvetler n n
denet m altına alınmasını ve üretken b ç mde kullanılmasını ve toplumsal
üretken güçler n serbestçe gel şmes n dıştalar. Bu üret m tarzı, ancak, dar ve
azçok lkel sınırlar çers nde hareket eden b r üret m s stem ve toplum le
bağdaşab l r. Bunu sürg t hale get rmek, Pecqueur’ün haklı olarak ded ğ
g b , “alelâdel ğ n evrensell ğ n lân etmek” olur. Zaten gel şmes n n bell
b r aşamasında, çözülüp dağılmasına yolaçacak madd öğeler de yaratmış
olur. O andan başlayarak, toplumun göğsünden yepyen güçler ve tutkular
f l z ver r, ama esk toplum düzen bunları engeller ve baskı altına alır. Bu
düzen n yoked lmes gerek r ve yoked l r. Bunun yoked lmes , yan b reyler n
malı olan dağınık üret m araçlarının toplumsal ve yoğunlaşmış b r mler
hal ne, pek çok nsan n cüce mülk yet n n b rkaç k ş n n dev mülk yet hal ne
dönüştürülmes , büyük halk yığınlarının, topraktan, geç m araçlarından ve
emek araçlarından yoksun hale get r lmes ; halk yığınlarının bu korkunç ve
ıstıraplı mülksüzIeşt r lmes şlem , sermayen n tar h n n başlangıcını
oluşturur. Bu, b r d z , zor yöntemler n çer r ve b z, bunlardan, yalnızca,
lkel sermaye b r k m yön-tem olarak çağ açıcı olan bazılarını gözden
geç rm ş bulunuyoruz. Doğrudan üret c ler n mülksüzleşt r lmeler , acımasız
b r vahşetle ve en bayağı, en rez l, en küçültücü, en ç rk n tutkuların dürtüsü
altında gerçekleşt r lm şt r. Tecr t ed lm ş, bağımsız emekç b rey n, dey m
yer ndeyse, kend emek koşullarıyla kaynaşmasının sonucu olan özel
mülk yet n yer n , öbürler n n t bar olarak özgür emeğ n n, yan ücretl -
emeğ n sömürülmes ne dayanan.kap tal st özel mülk yet alır.1241 [sayfa 781]
Bu dönüşüm surec , esk toplumu, tepeden tırnağa yeter derecede çözüp
ayırır ayırmaz, emekç ler proletaryaya ve onlara a t emek araçları sermayeye
çevr l r çevr lmez, kap tal st üret m tarzı, kend ayakları üzer nde duracak
hale gel r gelmez, emeğ n daha gen ş ölçüde toplumsallaşması, toprak le
d ğer üret m araçlarının toplumsal olarak daha fazla sömürülen ve
dolayısıyla ortak üret m araçları olarak gen ş ölçüde kullanılan üret m
araçları hal ne dönüştürülmes ve özel mülk sah pler n n daha fazla
mülksüzleşt r lmeler yen b r b ç m alır. Ş md mülksüzleşt r lecek olan
k mse, artık, kend hesabına çalışan emekç değ l, b rçok emekç y sömüren
kap tal stt r. Bu mülksüzIeşt rme, kap tal st üret m n kend ç nde taşıdığı
yasaların şlemes yle, sermayen n merkez leşmes le gerçekleş r. B r
kap tal st, da ma b rçoklarının başını yer. Emek-sürec n n, g tg de boyutları
büyüyen kooperat f şekl , b l m n b l nçI tekn k uygulaması, toprağın
yönteml b r b ç mde şlenmes , emek araçlarının ancak ortaklaşa
kullanılab l r emek araçlarına dönüştürülmes , bütün emek araçlarının
b leş k toplumsal emeğ n üret m araçları olarak kullanılmasıyla sağlanan
tasarruf, bütün nsanların dünya pazarları ağına sokulması ve böylece
kap tal st rej m n uluslararası b r n tel k kazanması, bu merkez leşme ya da
b rçok kap tal st n b rkaç kap tal st tarafından mülksüzleşt r lmes le elele
g der. Bu dönüşüm sürec n n bütün avantajlarını sömüren ve tekeller ne alan
büyük sermaye sah pler n n sayılarındak sürekl azalmayla b rl kte, sefalet,
baskı, kölel k, soysuzlaşma, sömürü de alab ld ğ ne artar; ama gene bununla
b rl kte, sayıları sürekl artan, kap tal st üret m sürec n n kend mekan zması
le eğ t len, b rleşt r len ve örgütlenen şç sınıfının başkaldırmaları da
gen şler, yaygınlaşır. Sermaye tekel , kend s yle b rl kte ve kend egemenl ğ
altında fışkırıp boy atan üret m tarzının ayak-bağı olur. Üret m araçlarının
merkez leşmes ve emeğ n toplumsallaşması, en sonunda, bunların kap tal st
kabuklarıyla bağdaşamadıkları b r noktaya ulaşır. Böylece kabuk parçalanır.
Kap tal st özel mülk yet n çanı çalmıştır. Mülksüzleşt renler
mülksüzleşt r l rler.
Kap tal st üret m tarzının ürünü olan kap tal st mülk ed nme tarzı,
kap tal st özel mülk yet yaratır. Bu, mülk sah b n n emeğ ne dayanan k ş sel
özel mülk yet n lk yadsımasıdır. Ama [sayfa 782] kap tal st üret m b r doğa
yasasının kaçınılmaz zorunluluğu le kend yadsınmasını doğurur. Bu,
yadsımanın yadsınmasıdır. Bu, üret c ç n özel mülk yet n yen den kurulması
değ ld r, ama ona, kap tal st dönemde ed n len elb rl ğ ve toprak le üret m
araçlarının ortak sah pl ğ temel ne dayanan b reysel mülk yet sağlar.
K ş sel emekten doğan dağınık özel mülk yet n kap tal st özel mülk yete
dönüşmes , halen toplumsallaşmış üret me f len dayanan kap tal st özel
mülk yet n toplumsal mülk yete dönüşmes nden kuşkusuz kıyaslanamayacak
kadar daha uzun sürel , daha ş ddetl ve çet n b r süreçt r. B r nc durumda,
halk yığınlarının b rkaç gasped c tarafından mülksüzleşt r lmes
sözkonusuydu; k nc s nde se, b rkaç gasp-ed c n n, halk yığınları tarafından
mülksüzleşt r lmeler sözkonusu-dur.1242 [sayfa 783]
1241 “Nous sommes dans une cond t on tout-à-fa t nouvelle de la soc été... nous tendens à séparer
toute espéce de propr été d’avec toute espèce de trava l.” [“Toplum ç n tamamıyla yen b r durumda
bulunuyoruz... her türlü mülk yet , her türlü emekten ayırmaya çalışıyoruz.”] (S smond , Nouveaux
Pr nc pes d’Econ. Pol t., t. II, s. 434.)
1242 “Sanay n, burjuvaz n n elde olmayarak teşv k ett ğ lerley ş , emekç ler n rekabetten ler gelen
yalıtılmışlıklarının yer ne, b rl ktel kler nden ler gelen devr mc dayanışmalarını kor. Demek k , büyük
sanay n gel şmes , burjuvaz n n ayaklarının altından b zzat ürünler ona dayanarak ürett ğ ve mülk
ed nd ğ temel çeker alır. Şu halde, burjuvaz n n ürett ğ , her şeyden önce, kend mezar kazıcılarıdır.
Kend s n n devr lmes ve proletaryanın zafer , aynı ölçüde kaçınılmazdır.” “Bugün burjuvaz le karşı
karşıya gelen bütün sınıflar çers nde yalnızca proletarya, gerçekten devr mc b r sınıftır. Ötek sınıflar
büyük sanay karşısında er rler ve ensonu yokolurlar; proletarya se onun özel ve temel ürünüdür. Alt
orta-sınıf, küçük malâtçı, dükkâncı, zanaatçı, köylü, bütün bunlar, orta-sınıfın parçaları olarak varlıklarını
yokolmaktan kurtarmak ç n, burjuvaz ye karşı savaşırlar. Bunlar, şu halde, devr mc değ l, tutucudurlar.
Hatta ger c d rler, çünkü tar h n tekerleğ n ger s n ger ye döndürmeye çalışırlar.” (Karl Marx und
Fr edr ch Engels, Man fest der Kommun st schen Parte , London 1848, s. 11, 9. [“Komün st Part
Man festosu”]
OTUZÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MODERN SÖMÜRGECİLİK TEORİSİ1243

EKONOMİ POLİTİK, b r üret c n n kend emeğ ne, d ğer başkalarının


emeğ n n kullanılması lkes ne dayanan çok farklı türden k özel mülk yet
şekl n b rb r ne karıştırmaktadır. Bunlardan k nc s n n yalnızca doğrudan
b r nc s n n ant tez olmakla kalmayıp, mutlaka onun mezarı üzer nde boy
attığını da unutmaktadır. Ekonom pol t ğ n yurdu Batı Avrupa’da, lkel
b r k m sürec , aşağı yukarı tamamlanmış bulunmaktadır. Burada, kap tal st
rej m, ya doğrudan bütün ulusal üret m alanını egemenl ğ altına almıştır, ya
da ekonom k koşulların henüz tam gel şmed ğ yerlerde, esk üret m tarzına
bağlı olmakla b rl kte, [sayfa 784] yavaş yavaş çözülmekte olan bu üret m
tarzıyla yanyana yaşamaya devam eden toplum katlarını h ç değ lse dolaylı
olarak denetleyecek durumdadır. Gerçekler, deoloj s n n yüzüne ne kadar
yüksek sesle haykırırsa, ekonom pol t kç , bu hazır bulduğu sermaye
dünyasına, kap tal zm-önces dünyadan devrald ğ hukuk ve mülk yet
kavramlarını, o kadar büyük b r çaba ve tatlı d ll l kle uygulamaktadır.
Sömürgelerde durum başka türlüdür. Orada, her yerde; kap tal st rej m, kend
emek koşullarını, kap tal st değ l, kend s n zeng n etmek ç n kullanan
üret c n n d ren ş yle çarpışmaktadır. B rb r yle taban tabana karşıt bu k
ekonom k s stem arasındak çel şk , prat kte, kend s n b r savaşım le ortaya
koyar. Anayurdun gücüne sırtını dayayan kap tal st, üret c n n kend bağımsız
emeğ ne dayanan üret m ve mülk ed nme tarzlarını yolunun üzer nden zorla
tem zler. Sermaye dalkavuğu ekonom pol t kç y , anayurtta, kap tal st üret m
tarzı le bunun karşıtının teor k özdeşl ğ n öne sürmeye zorlayan aynı çıkar
düşünces , onu, sömürgelerde, bu karşıtlığı t raf etmeye, k üret m tarzının
uzlaşmaz karşıtlığını yüksek sesle lân etmeye zorlar. Bu amaçla, emekç ler
mülksüzleşt r lmeden ve buna uygun olarak üret m araçları sermayeye
dönüştürülmeden, emeğ n toplumsal üretme gücünün gel şmes n n,
elb rl ğ n n, şbölümünün, gen ş ölçüde mak ne kullanımının vb.
olanaksızlığını tanıtlamaya kalkışır. Sözde ulusal zenğ nl k adına ve yararına,
halkı sef lleşt recek yapay yolların araştırılması peş nded r. İş n burasında,
büründüğü o mazur gösterme zırhı, çürümüş ağaç kabuğu g b parça parça
dağılır. E. G. Wakef eld’ n büyük mez yet , sömürgeler1244 konusunda yen
b r şey keşfetmes değ l, ama anayurttak kap tal st üret m koşullarının
gerçeğ n buralarda keşfetm ş olmasıdır. H maye s stem n n, başlangıçta,1245
anayurtta yapay olarak kap tal st mal etme g r ş m n n olması g b ,
İng ltere’de b r süre Parlamento yasaları le yürütülmeye çalışılan
Wakef eld’ n sömürgec l k teor s de, sömürgelerde, ücretl - şç mal etmeye
yönelm ş b r g r ş md . O, buna, “s steml sömürgec l k” adını ver yor.
Her şeyden önce Wakef eld, sömürgelerde ücretl şç , kend [sayfa 785]
özgür rades le kend s n satmak zorunda bulunan başka b r nsan yoksa,
para, geç m araçları, mak neler ve d ğer üret m araçları mülk yet n n, b r
adama, henüz b r kap tal st damgası vurmadığını keş-fett . O, sermayen n b r
şey olmayıp, şeyler n aracılığı le k ş ler arasında kurulan toplumsal b r
l şk olduğunu keşfetm şt .1246 Bay Peel’ n, 50.000 sterl n değer nde üret m
ve geç m aracıyla b rl kte, İng ltere’den kalkıp, ta Batı Avustralya’da Swan
nehr ne g tmes ne acır. Bay Peel, ayrıca, beraber nde erkek ve çocuk 3,.000
k ş l k b r şç sınıfı götürecek kadar da ler görüşlüydü. G deceğ yere
varınca, “Bay Peel’ n yanında, yatağını yapacak ya da neh rden su taşıyacak
b r uşak b le kalmamıştı.”1247 Zavallı Bay Peel, her şey önceden
düşünmüştü de, İng l z üret m tarzlarını Swan nehr ne taşımayı akıl
edemem şt !
Wakef eld’ n aşağıdak keş fler n n anlaşılması ç n k noktayı
bel rtel m: Üret m ve geç m araçlarının, lk üret c n n mülk yet nde kal-dığı
sürece sermaye olmadıklarını b l yoruz. Bunlar, ancak, aynı zamanda,
emekç y hem sömürme ve hem de boyunduruk altına alma aracı olarak
h zmet ett kler zaman, sermaye hal n alırlar. Ama onlardak bu kap tal st
ruh, ekonom pol t kç n n kafasında, madd özler le o kadar sıkı sıkıya
kaynaşmıştır k , o, bunlara, her durumda ve hatta tam ters oldukları zaman
b le sermaye adını ver r. Bu, Wakef eld’de de böyled r. Üstel k: üret m
araçlarının, kend hesaplarına çalışan pek çok bağımsız emekç n n b reysel
mülk yet hal nde parçalanmasına, sermayen n eş t olarak bölünmes der.
Ekonom pol t kç n n, feodal hukukçudan farkı yoktur. Bu hukukçu da, salt
parasal l şk lere, feodal hukuğun sağladığı yaftaları yapıştırdı.
“Eğer” d yor Wakef eld, “toplumun bütün üyeler , sermayen n eş t
kısımlarına sah p olsalardı ... h ç k mse kend eller yle kullanab leceğ nden
fazla sermaye b r kt rme dürtüsüne sah p olmazdı. Toprak sah b olma
tutkusunun, ücretle tutulab lecek b r emekç sınıfın varlığını engelled ğ yen
Amer kan sömürgeler nde durum b r dereceye kadar böyled r.”1248 Bu
nedenle, emekç , [sayfa 786] kend s ç n b r kt reb ld ğ sürece –bunu, ancak,
üret m araçlarının sah b olarak kaldığı sürece yapab l r– kap tal st b r k m
ve kap tal st.üret m tarzı olanaksızdır. Bunlar ç n mutlaka gerekl olan b r
ücretl -emekç ler sınıfı bulunmamaktadır. Bu durumda, öyleyse, esk
Avrupa’da emekç n n, kend emek koşullarından yoksun bırakılması, yan
sermaye le ücretl -emeğ n b rarada varlığı nasıl mümkün oldu? Oldukça
özgün türden b r toplumsal sözleşme le. “İnsanoğlu, sermaye b r k m n
hızlandırmak ç n”, kuşkusuz Adem’den ber varlığının tek ve son amacı
olarak hayal nde besled ğ “bas t b r yöntem ben msed : bunlar kend ler n ,
sermaye ve emek sah b olarak k ye böldüler. ... Bu bölünme, b r uyum ve
b rleşmen n sonucuydu.”1249 Tek sözcükle: büyük nsan k tles , “sermaye
b r k m ” onuruna, kend s n mülksüzleşt rd . Ş md nsan, bu fanat kçe
kend n yadsıma çgüdüsünün, böyle b r toplum sözleşmes n n hayal
alanından gerçek âleme geç reb leceğ nsanlarla koşulların ancak
varolab leceğ sömürgelerde, özell kle etk l olab leceğ n düşüneb l r. Ama
eğer öyleyse, kend l ğ nden ve düzenlenmem ş ve sömür-gec l ğ n yer ne,
onun tam karşıtı olan “s steml sömürgec l k” n ç n gerekl görülüyor? Ama –
ama– Amer kan B rl ğ n n kuzey devletler nde, halkın onda-b r n n b le,
ücretl -emekç ler tanımı ç ne g reb leceğ kuşkuludur. ... İng ltere’de ...
emekç sınıf halkın büyük kısmını oluşturur.”1250 Ayrıca, sermayen n zafer
ç n, emekç nsanlıkta kend n mülksüzleşt rme dürtüsü o kadar azdır k ,
Wakef eld’e göre, kölel k, sömürgec zeng nl ğ n b r c k doğal temel d r. Ne
var k , o kölelerle değ l; özgür nsanlarla ş görmek zorunda olduğu ç n,
onun s steml sömürgec l ğ yalnızca p s aller’d r.1251* “Sa nt Dom ngo’ya
yerleşen lk İspanyollar, h ç İspanyol emekç bulamadılar. Ama, emekç
olmaksızın sermayeler yokolup g derd ya da en azından, herb r n n kend
eller yle kullanab leceğ küçük küçük parçalara bölünürdü. İng l zler n
kurdukları son sömürgede –Swan R ver sömürges – bu, f len böyle oldu:
burada, sermayey kullanab lmek ç n gerekl emekç yokluğundan, büyük b r
sermaye, tohum, araç ve hayvan sürüsü yokoldu ve h ç k mse kend eller yle
[sayfa 787] kullanab leceğ nden fazla sermayey elde tutmadı.”1252
Halk yığınlarının topraktan mülksüzleşt r lmes n n, kap tal st üret m
tarzının temel n oluşturduğunu görmüş bulunuyoruz. Oysa bunun ters ne
özgür b r sömürgen n temel şudur: toprağın büyük kısmı hâlâ kamu
mülk yet d r ve bu nedenle her göçmen, daha sonra gelecekler n aynı şey
yapmalarını engellemeyecek şek lde, bunun b r kısmını özel mülkü ve k ş sel
üret m aracı hal ne get reb l r.1253 Hem sömürgelerdek gönenc n ve hem de
kökleşl ş düşkünlüğün –sermayen n yerleşmes ne karşı çıkışın– sırrı, şte
buydu. “Toprağın ucuz, herkes n özgür ve d leyen herkes n kend s ç n
kolayca b r parça toprak ed neb leceğ yerde, emekç n n üründek payı
bakımdan emek, yalnız pahalı olmakla kalmaz, ne f yata olursa olsun toplu
emek bulmak da güçleş r.”1254
Sömürgelerde emekç n n, üret m araçlarından ve kökler olan topraktan
ayrılmaları d ye b r durumun henüz sözkonusu olmaması, ya da tek-tük veya
pek sınırlı ölçülerde görülmes n n yanısıra, ne tarım sanay den ayrılmış ve
ne de köylülüğün kırsal ev sanay yoked lm şt r. Bu durumda, sermaye ç n
ç pazar nereden sağlanacaktır? “Köleler le bunların, sermaye le emeğ
bell şlerde b raraya get ren patronları dışında, Amer kan nüfusunun h ç b r
kes m , yalnızca tarımla uğraşmaz. Topraklarını şleyen özgür Amer kalılar,
daha başka b rçok şler yaparlar. Kullandıkları eşyalar le araçların b r
kısmını, çoğu zaman kend ler yaparlar. Kend evler n çoğu kez kend ler
yaptıkları g b , emekler n n ürününü de, ne kadar uzak olursa olsun, pazara
kend ler götürürler. İpl k eğ r r, kumaş dokurlar; sabun ve mum yaptıkları
g b , çoğu zaman kend kullanacakları ayakkabılar le elb seler de kend ler
yaparlar. Amer ka’da toprağın şlenmes , çoğu kez, dem rc n n,
değ rmenc n n ya da bakkalın k nc b r ş d r.”1255 Böyles ne gar p nsanlar
ç nde, kap tal stler ç n, “perh z alanı” nereded r?
Kap tal st üret m n büyük güzell ğ şuradıdır: yalnız ücretl şç y
durmadan ücretl şç olarak yen den-üretmekle kalmaz, aynı zamanda,
sermaye b r k m yle orantılı olarak da ma b r [sayfa 788] n sp ücretl şç artı-
nüfusunu da üret r. Böylece, emeğ n arz ve talep yasası doğru ç zg üzer nde
tutulur, ücret salınımları, kap tal st sömürü ç n doyurucu sınırlar çers ne
alınır ve ensonu, emekç n n kap tal ste toplumsal bağımlılığı, bu vazgeç lmez
koşul güvenceye alınmış olur; anayurtta kurnaz ekonom pol t kç n n, alıcıyla
satıcı arasında, yan aynı derecede bağımsız k meta sah b , meta-sermaye
sah b le meta-emek sah b arasında serbest b r sözleşme şekl nde gösterd ğ
bu l şk , aslında, tam b r bağımlılık l şk s d r. Ama sömürgelerde bu güzel
hayal yıkılır. Burada mutlak nüfus, anayurda göre çok daha büyük b r hızla
artar, çünkü pek çok emekç , bu âleme, hazır yet şm ş nsan olarak adımını
atar, ama emek pazarı gene de da ma gerekt ğ kadar dolu değ ld r. Emeğ n
arz ve. talep yasası, parçalanmıştır. B r yandan esk dünya, durmadan,
sömürmeye ve “perh z”e susamış sermaye yatırır, öte yandan, ücretl -
emekç n n ücretl -emekç olarak düzenl yen den-üret l-mes , çok
münasebets z ve kısmen de aşılamayan engellerle karşılaşır. Sermaye
b r k m ne oranla sayıca da ma fazla ücretl -emekç üret m ne ne olmuştur?
Bugünün ücretl - şç s , yarının kend hesabına çalışan bağımsız köylüsü ya
da zanaatçısıdır. Emek pazarından çek lm şt r, ama şev ne de g rmem şt r.
Ücretl -emekç ler n, sermaye yer ne kend hesabına çalışan, kap tal st beyler
yer ne kend ler n zeng nleşt ren bağımsız üret c lere sürekl dönüşümü,
kend bakımından, emek pazarının koşulları üzer nde çok olumsuz etk ler
yapar. Yalnız ücretl -emekç n n sömürü dereces , aşırı ölçüde düşük olmakla
kalmaz. Ücretl -emekç bağımlılık l şk s le b rl kte, üstel k, perh zc
kap tal ste olan bağımlılık duygusunu da kaybeder. İşte s ze, b z m E. G.
Wake-f eld’ n bu kadar y ğ tçe, böyles ne dokunaklı ve vec z b ç mde ç zd ğ
uygunsuzluklar tablosu.
Ücretl -emek arzı, ne sürekl , ne düzenl , ne de yeterl d r d ye yakınıyor.
“Emek arzı, da ma, sadece küçük değ l, güvens z ve bel rs zd r de.”1256
“Kap tal st le emekç arasında bölüşülen ürün büyük olduğu ölçüde, emekç
de o ölçüde büyük b r pay almakta ve o hızla, o da kap tal st olmaktadır. ...
Ömürler uzun olanlardan b le, çok azı, çok büyük ölçüde servet
yığab l r.”1257 Emekç ler açık b r şek lde, kap tal st n, emekler n n büyük b r
kısmının [sayfa 789] karşılığını vermekten kaçınmasına gözyummuyorlar. Kend
sermayeler le Avrupa’dan kend ücretl - şç ler n get rme kararsızlığı da
b r şe yaramıyor. Çok geçmeden, bunlar, “ücretl -emekç ... olmaktan
çıkıyorlar; bunlar ... emek pazarında esk patronlarının karşısına rak p olarak
çıkmasalar b le, bağımsız toprak sah b oluyorlar”.1258 Ne fac a! Erdeml
kap tal st m z ta Avrupalardan kend parasıyla kend rak pler n get rm ş
oluyor! Dünyanın sonu geld zaten! Tevekkel değ l, Wakef eld, sömürgelerde
ücretl - şç lerden yana ne bağımlılık kaldı, ne de bağımlılık duygusu d ye
boşuna yakınmıyor. Cömez Mer vale, yüksek ücretler neden yle,
sömürgelerde, “daha ucuz ve daha yumuşakbaşlı emekç lere –kap tal st n
onlardan em r almak yer ne kend koşullarını zorla kabul ett reb leceğ b r
sınıfa büyük gereks nme bulunduğunu” söylüyor. “Esk uygar ülkelerde
emekç özgür olmakla b rl kte, doğa yasası le kap tal ste bağımlı d ;
sömürgelerde bu bağımlılığın, yapay yollardan yaratılması gerek r.”1259 [sayfa
790]
Ş md Wakef eld’e göre sömürgelerdek bu kötü durumun sonuçları
ned r? Üret c ler le ulusal servet n, “barbarca parçalanıp dağılması
eğ l m ”.1260 Üret m araçlarının, kend hesaplarına çalışan sayısız sah pler
arasında dağılması, sermayen n merkez leşmes n n yanısıra, b leşm ş emeğ n
bütün temeller n de yokeder. B rkaç yıl alab lecek ve sab t b r sermaye
yatırımı gerekt recek her büyük g r ş m, yürütülmes yönünden engellerle
karşılaşır. Avrupa’da sermaye b r an b le duraksamadan yatırım yapar, çünkü
şç sınıfı, onun, da ma gereğ nden fazla, da ma emr nde canlı b r ek n ,
parçasını oluşturur. Ama sömürgeler! Wakef eld son derece acıklı b r öykü
anlatır. Kanadalı ve New York eyalet nden bazı kap tal stlerle konuşmuştur;
buralarda göçmen dalgası sık sık durgunlaşıyor ve b r “fazla” emekç tortusu
bırakıyordu. Melodramın k ş ler nden b r s “B z m sermayem z”, d yor,
“tamamlanması epeyce uzun b r zaman alacak pek çok g r ş mler ç n hazırdı,
ama çok geçmeden b z bırakıp g decek şç lerle bu g b g r ş mlere
başlayamazdık. Bu göçmenler , burada, şç olarak alıkoyab leceğ m ze
güvenseyd k, bunu, sev nerek hemen ve hem de yüksek b r f yatla yapardık:
ve hatta bunlar bırakıp g tse b le, gerekt ğ nde yen ler n bulab leceğ m zden
em n olsaydık, gene bu şlere g r ş rd k.”.1261
Wakef eld, İng l z kap tal st tarımını ve onun “b rleş k” emeğ n ,
Amer kan köylüler n n dağınık tarımçılığı le karşılaştırdıkdan sonra,
farkında olmadan, madalyonun ötek yüzünü de b ze göster r. Amer kan halk
k tles n , hal -vakt nde, bağımsız, g r şken ve daha kültürlü olarak bet mler,
oysa “İng l z tarım emekç s sef l b r yaratık, b r d lenc d r. ... Tarımda
çalışan serbest emeğ n ücret , Kuzey Amer ka le bazı yen sömürgeler
dışında hang ülkede, emekç n n yalnızca geç m n sağlamasının ötes ne
geçm şt r? ... Kuşkusuz, İng ltere’de, ç ftl k beyg rler , değerl b r mal
olarak, İng l z köylüler nden daha y beslen rler.”.1262 Ama, never
m nd!1263* Ulusal zeng nl k b r kez daha, n tel ğ gereğ , halkın sefalet le
özdeşt r. [sayfa 791]
Pek öyleyse, sömürgeler n ant -kap tal st kanser nasıl y leşt r lecekt r?
Eğer b r darbede, bütün toprak, kamu mülk yet nden özel mülk yete
dönüştürülmek stenseyd , elbette kötülüğün kökler , ama onunla b rl kte
sömürgeler de yoked l rd . Ustalık, b r taşla k kuş vurmaktır. Öyleyse,
hükümet, bak r topraklara arz ve talep yasasının dışında, göçmenler , toprak
satınalab lecek kadar para kazanması ve kend s n bağımsız b r köylü hal ne
get reb lmes ç n uzun b r süre ücretle çalışmaya zorlayacak şek lde yapay
b r f yat b çmel yd .1264 Toprağın, ücretl - şç ler n yanaşamayacakları b r
f yatla satılmasından, sağlanan fon, yan kutsal arz ve talep yasasının ayaklar
altına alınmasıyla, ücretl -emekten sızdırılan bu para le, hükümet, bu fonla
orantılı olarak Avrupa’dan sömürgelere metel ks z nsanlar get r r ve
böylece ücretl -emek pazarını kap tal stler ç n ağzı ağzına dolu
bulundurab l rd . Bu koşullar altında, tout sera pour le m eux dans le
me lleur des mondes poss bles.1265** “S steml sömürgec l ğ n” büyük sırrı
buydu. Wakef eld, “bu planla” d ye zafer çığlığı atıyor, “emek arzı sürekl ve
düzenl olmak zorundadır, çünkü önce, h ç b r emekç para kazanmak ç n
çalışmadığı sürece toprak ed nmeyeceğ ne göre, ücret almak ç n b rl kte
çalışan bütün göçmen emekç ler, daha fazla emekç çalıştırılması ç n
çalışmayı bırakan ve toprak sah b hal ne gelen her emekç , toprak
satınalmakla, sömürgeye taze emek get rmek ç n b r fon sağlamış
olacaktır.”.1266 Devlet n koyacağı, toprak f yatı, kuşkusuz “yeterl b r f yat”
olmalı – yan “emekç y , b r başkası emek pazarında yer n dolduruncaya
kadar, bağımsız toprak sah b hal ne gelmekten alıkoyacak”1267 kadar yüksek
b r f yat olmalıdır. Bu “yeterl toprak f yatı”, emekç n n, ücretl -emek [sayfa
792] pazarından toprağına çek lmes ç n kap tal ste öded ğ f dye olarak
kullanılan k barca b r laftan başka b r şey değ ld r. Emekç n n, önce,
kap tal st n daha fazla emekç y sömürmes n sağlayacak “sermaye”y
üretmes gerek yor; sonra, emek pazarında kend s nden boşalan yer
doldurmak üzere hükümet n esk patronu kap tal st ç n okyanus ötes nden
get receğ locum tenens’ n1268* masrafını karşılayacaktır.
İng l z hükümet n n, Bay Wakef eld’ n özell kle sömürgelerde
kullanılmak üzere önerd ğ bu “ lkel b r k m” yöntem n yıllardır kullanmış
olması, çok karakter st kt r. Uğranılan başarısızlık, kuşkusuz, S r Robert
Peel’ n Banka Yasası kadar tam ve kes nd . Göç akını, yalnızca İng l z
sömürgeler nden B rleş k Devletler’e çevr lm ş oldu. Bu arada, Avrupa’da,
kap tal st üret mdek gel şme, artan hükümet baskısıyla b rl kte Wakef eld’ n
öner s n gereks z duruma get rd . B r yandan, yıllar yılı Amer ka’yı yöneten
büyük ve b t p tükenmez nsan sel , B rleş k Devletler’ n doğu kes m nde,
ardında kalıcı b r tortu bıraktı; Avrupa’dan gelen göç dalgası, buradak emek
pazarına, batıya doğru olan göç akınının alıp götüreb leceğ nden fazla nsan
get r yordu. Öte yandan, Amer kan ç savaşı muazzam b r ulusal borç
get rm ş ve onunla b rl kte verg baskısı arttığı g b , aşağılık b r mal
ar stokras doğmuş, dem ryollarının, madenler n vb. sömürülmes ç n
spekülatör ş rketler büyük parçalar hal nde kamu topraklarını yağmalamış,
kısacası, çok hızlı b r sermaye merkez leşmes olmuştur. Böylece, bu büyük
cumhur yet, göçmen şç ler ç n vaaded len toprak olmaktan çıkmıştır.
Ücretler n düşürülmes ve ücretl şç ler n bağımlılığı, normal Avrupa
düzey ne nd r lmekten uzak olmakla b rl kte, kap tal st üret m burada dev
adımlarıyla lerlemekted r. İşlenmem ş sömürge topraklarının, Wakef eld’
b le syan ett ren b r utanmazlıkla, hükümet tarafından, ar stokratlara ve
kap tal stlere peşkeş çek lmes , özell kle Avustralya’da1269 gold-
d gg ngs’ n1270** çekt ğ nsan sel ve en küçük zanaatçılarla b le rekabet
eden İng l z meta thalâtı le b rl kte bol [sayfa 793] b r “n sp artı-emekç
nüfus” yaratır ve hemen hemen her posta, “Avustralya emek pazarının dolup
taştığı” ve fuhşun yer yer Londra’dak Haymarket kadar şehvetle gel şt ğ
konusunda cansıkıcı haberler get r r.
Her neyse, b z, burada, sömürgeler n durumu le lg lenm yoruz. B z
lg lend ren tek şey, esk dünyanın ekonom pol t ğ n n, yen dünyada
keşfett ğ ve damların üzer nden lân ett kler sırdır: kap tal st üret m ve
b r k m tarzının ve dolayısıyla kap tal st özel mülk yet n, temel koşul olarak,
b zzat kazanılmış özel mülk yet n yokolması, b r başka dey şle, emekç n n
mülksüzleşt r lmes d r. [sayfa 794]

I. CİLDİN SONU

1243 B z, burada, gerçek sömürgeler , serbest göçmenler n yerleşt kler bak r toprakları ele alıyoruz.
B rleş k Devletler, ekonom k anlamda, bugün b le ancak Avrupa’nın b r sömürges d r. Ayrıca bu
kategor ye, kölel ğ n kaldırılması le daha öncek koşulların tamamıyla değ şm ş olduğu esk plantasyonlar
da g rer.
1244 Wakef eld’ n modern sömürgec l k konusundak b rkaç görüşü, f zyokrat M rabeau Baba ve hatta
çok daha önce İng l z kt satçıları tarafından tamamıyla sez lm şt r.
1245 Sonraları bu, uluslarası rekabet savaşımında geç c b r zorunluluk hal n almıştır, ama neden ne
olursa olsun sonuçları aynıdır.
1246 “B r zenc , b r zenc d r. Ancak bel rl koşullar altında b r köle durumuna gel r. B r pamuk eğ rme
mak nes , pamuk eğ rme mak nes d r. Ancak bel rl koşullar altında, sermaye durumuna gel r. Bu
koşullardan koparıldı mı, artık sermaye değ ld r, tıpkı altının kend kend ne para olmaması ya da şeker n,
şeker f yatı olamaması g b . ... Sermaye de b r toplumsal üret m l şk s d r. B r burjuva üret m l şk s ,
burjuva toplumunun üret m l şk s d r.” (Karl Marx “Lohnarbe t und Kap tal, N. Rh. Ze tung”.) n° 266,
7 N san 1849 [Ücretl Emek ve Sermaye – Ücret, F yat ve Kâr, s. 40-41, 41-42.]
1247 E. G. Wakef eld, England and Amer ca, c. II, a. 33.
1248 l.c., s. 17.
1249 l.c., v. I, s. 18.
1250 l.c., s. 42, 43, 44.
1251 * En kötü olasılık. -ç
1252 l.c., v. II, s. 5
1253 “Sömürgec l ğe konu olab lmes ç n, toprağın, yalnız boş ve ek lmem ş olması yetmez, özel
mülk yete dönüştürüleb l r, kamu mülk yet altında olması da gerek r.” (I.c., v. II, s. 125.)
1254 l.c., v..I, s. 247.
1255 l.c., s. 21, 22.
1256 l.c.. v. II. s. 116.
1257 l.c.. v. I, s. 131.
1258 l.c., v. II, s. 5.
1259 Mer vale, l.c., v. II, s. 235-314 pass m. Ilımlı, serbest t caret yanlısı, vülger kt satçısı Mol nar
b le şöyle d yor: “Dans les colon es où l’esclavage a eté abol sans que le trava l forcé se trouva t
remplacé par une quant té équ valente de trava l l bre, on a vu s’opérer la contre-part e du fa t qu se
réal se tous les jours sous nos yeux. On a vu les s mples trava lleurs explo ter à leur tour les
entrepreneurs d’ ndustr e, ex ger d’eux des sala res hors de toute proport on avec la part lég t me qu leur
revena t dans le produ t. Les planteurs, ne pouvant obten r de leurs sucres un pr x suff sant pour couvr r
la hausse de sala re, ont été obl g és de fourn r l’excédant, d’abord sur leurs prof ts, ensu te sur leurs
cap taux mêmes. Une foule de planteurs ont été ru nés de la sorte, d’autres ont fermé leurs atel ers pour
échapper à une ru ne mm nente. ... Sans doute, l vaut m eux vo r pér r des accumulat ons de cap taux,
que des générat ons d’hommes [bu ne çtenl k Bay Mol nar !] ma s ne vaudra t- l pas m eux que n les
uns n les autres pér ssent’ [“Zorunlu çalışmanın, eşdeğer b r m ktardak özgür çalışma le
değ şt r lmekb z n, kölell ğ n kaldırılmış bulunduğu sömürgelerde, olayın her gün gözler m z n önünde
gerçekleşen karşılığının meydana gel ş görüldü. Bu kez bas t emekç ler n sanay g r ş mc ler n
sömürdükler , onlardan, ürün ç nde kend ler n n hakkı olan pay le h ç b r l şk s olmayan yüksek
ücretler sted kler görüldü. Şekerler nden, ücret artışını karşılamak ç n yeterl b r f yat elde edemeyen
tarım şletmec ler (plantörler), açığı önce kârları, sonra da sermayeler üzer nden kapama zorunda
kaldılar. B rçok tarım şletmec s bu b ç mde yıkıma uğradı, öbürler , el kulağında b r yıkımdan kurtulmak
ç n, atelyeler n kapadılar. ... Kuşkusuz, sermaye b r k mler n n telef olduğunu görmek, nsan kuşaklarının
telef olduğunu görmekten evladır [...]; ama ne b r ler n n, ne de öbürler n n telef olması daha y değ l
m ?”] (Mol nar , l.c., s. 51, 52.) Bay Mol nar , Bay Mol nar ! Öyleyse, kutsal on em r, Musa ve
peygamberler, arz ve talep yasası nerede kaldı? Mademk Avrupa’da “g r ş mc ”, emekç n n hakkı olan
paya eluzatıyor, Batı Ant ller’de de emekç , entrepreneur se ne part lég t me’ ne [g r ş mc n n hakkı
olan pay -ç.] pekâlâ eluzatır. Sonra z n ver rsen z soralım: s z n de t raf ett ğ n z g b kap tal st n
Avrupa’da her allahın günü ödemey hmal ett ğ bu “part lég t me” [“hakkı olan pay” -ç.] ned r? Başka
yerlerde otomat k olarak şleyen arz ve talep yasasını, oralarda, emekç ler n, kap tal st “explo ter”
[“sömürmek” -ç.] kadar “s mple” [“bas t” -ç.] olduğu sömürgelerde pol s önlemler yle rayına oturtmak
ç n ş ddetl b r stek duyuyor.
1260 Wakef eld, l.c., v. II, s. 52.
1261 l.c., s. 191, 192.
1262 l.c.. v. I, s. 47, 246.
1263 * Öneml değ l. -ç.
1264 “C’est ajoutez-vous, grâce à l’appropr at on du sol et des cap taux que l’homme, qu n’a que ses
bras, trouve de l’occupat on, et se fa t un revenu ... c’est au contra re, grâce à l’appropr at on
nd v duelle du sol qu’ l se trouve des hommes n’ayant que leurs bras. ... Quand vous mettez un homme
dans le v de, vous vous emparez de l’atmosphére. A ns fa tes-vous, quand vous vous emparez du sol. ...
C’est le mettre dans le v de de r chesses, pour ne le la sser v vre qu’à votre volonté.” [“Kollarından
başka b r şey olmayan nsan, ancak toprak ve sermaye temellükü sayes nde ş bulur ve kend ne b r gel r
sağlar. Ters ne, ancak toprağın b reysel temellükü sayes nde, o nsan, kend ne kollarından başka b r
şeyler olmayan nsanlar bulur. ... B r nsanı boşlukta tuttuğunuz zaman, havayı kend n ze maleders n z.
Toprağı kend n ze malett ğ n z zaman da böyle yaparsınız. Bu, onu ancak kend steğ n ze göre yaşatmak
ç n, zeng nl k boşluğu ç nde tutmak demekt r.”] (Col ns, l.c., t. III., s. 267-271, pass m.)
1265 ** Olası dünyaların en yetk n ne, en y b ç me sokulmuş olurdu. -ç.
1266 Wakef eld, l.c., v. II, s. 192.
1267 l.c., s. 45.
1268 * Yer n tutan. -ç.
1269 Avustralya, kend kend s n n yasakoyucusu hal ne gel r gelmez, doğal olarak göçmenler leh nde
yasalar çıkarttı, ama İng I z hükümet n n zaten becerd ğ toprak yağması b r engel olarak ortadaydı.
“1862 tar hl yen toprak yasasının lk ve ana amacı, halkın yerleşmes ç n daha fazla kolaylıklar
sağlamaktır.” (The Land Law of V ctor a, by the Hon. C. G. Duffy, M n ster of Publ c Lands, Lond.
1862 [s. 3].)
1270 ** Altın arayıcılığı. -ç.
DİZİNLER

KAYNAKLAR DİZİNİ

YAZARLAR

ANONİM YAPITLAR
GAZETE VE DERGİLER
PARLAMENTO RAPORLARI VE ÖTEKİ RESMİ YAYINLAR

ADLAR DİZİNİ

YAZINSAL, İNCİLSEL VE MİTOLOJİK


ADLAR

Abel – Tevrat’tak k ş lerden; Adem’ n oğlu. - 767.


Adem – Tevrat’tak k ş lerden. - 118, 610, 614, 729.
Antaeus (Antus) – Esk Yunan efsane devler nden b r , Den z Tanrısı Pose don le Yer Tanrısı
Gaea’nın oğlu; karada annes le l şk hal ndeyken onu k mse yenemez; Herkül onu yerden kaldırır ve
boğar. - 610.
Busgr s – Yunan efsanes ne göre zal m b r Mısır kralı; ülkeye gelen bütün yabancıları öldürtür;
İsokrates onu erdeml l ğe örnek göster r. - 380, 381.
Casus – Roma efsanes n n ateş püsküren canavarı; Herkül onu topuzla vurarak öldürür. - 610.
Cuma – Dan el Defoe’nun Rob nson Crusoe adl romanındak k ş lerden. 302.
Cup do – Roma aşk tanrısı. - 634.
Daedalus – Yunan efsanes nde m marlık ustası. - 421.
Dogberry – Shakespeare’ n Much Ado About Noth ng (“H ç Uğruna Çok Gürültü”) adlı
yapıtındak k ş lerden; pısırık, ç geçm ş b r memura alay etmek ç n takılan ad. - 98, 437, 618.
Don Qu jote – Cervantes’ n aynı adlı sat r k romanının kahramanı. - 97.
Eckart (Ekkehart) – Alman halk efsanes n n vefalı k ş s . - 289.
Faust – Goethe’n n aynı adlı trajed s n n baş kahramanı. - 101, 610.
Fortunatus – Alman halk efsanes n n k ş ler nden; asla boşalmayan b r para keses vardır. 469, 665.
Georg (Sankt Georg) – Ak b r atın üstünde ve mızrakla b r ejdarhayı öldürürken bet mlenm şt r. -
45.
Ger on – Yunan efsane k ş s ; üç gövdel b r devd r; Herkül onun sığırlarını alıp götürür ve onu okla
öldürür. - 610.
Gobseck – Balzac’ın romanındak c mr tefec . - 606.
Hephaestos – Yunan Ateş ve Dem rc l k Tanrısı. - 421,
Herkül (Herakles) – Yunan efsane kahramanı; Zeus’un oğlu; kuvvet n ve d renc n c s mlenmes
sayılır, - 436, 610.
Hurt g – Shakespeare’ n “Kral Dördüncü Henry”s ndek k ş lerden. - 62.
İbrah m – Tevrat’tak k ş lerden; Hebraeer’ n dedes . - 598.
İsa – 273.
lshak – Tevrat’tak k ş lerden; İbrah m’ n oğlu. - 598.
Jup ter – Üstün Roma Tanrısı. - 378, 593.
Ka n – Tevrat’tak k ş lerden; Adem’ n oğlu. - 767.
Mar torne – Cervantes’ n sat r k romanı “Don Qu jete”un k ş ler nden. - 100.
Moloch – Asur ve Fen ke Doğa ve Sıcaklık Tanrısı; nsan kurban ed lerek tapınılır; bu ad sonradan,
kudurgun, zal m, sayısız kurban steyen b r kt dar anlamına kullanılmıştır, - 675.
Moses (Musa) – Tevrat’tak k ş lerden; Yahud yasakoyucusu ve peygamber. - 389, 790.
Paulus – İnc l’dek k ş Ierden b r . - 634.
Perseus – Yunan efsane k ş ler nden, Zeus’un oğlu. - 17.
Petrus – İnc l’dek k ş lerden. - 118.
Plutus (Pluton) – Yunan Zeng nl k ve Ölüler Alem Tanrısı. - 147
Polon us – Shakespeare’ n Hamlet’ ndek k ş lerden b r . - 287.
Prometheus – Yunan efsane k ş s ; Zeus’tan ateş çalar ve nsanlara get r r bunun ç n b r kayaya
z nc rlen r. - 663.
Rob nson Crusoe – Dan el Defoe’nun b r romanının adı. - 91, 93, 302.
Sabala – H nt m toloj s nde tanrılık; nsanlara b r nek kılığında görünür. - 593.
Sancho Panza – Cervantes’ n sat r k romanındak k ş lerden. - 62.
Sangrado – Lesage’n n “G l Blas” adlı romanındak k ş lerden; hek m. - 726.
Seacoal – Shakespeare’ n Much Ado About adlı yapıtındak k ş lerden; gece bekç s . - 98.
Shylock – Shakespeare’ n Vened k Tac r adlı dramındak k ş lerden b r ; taş yürekl tefec . - 301,
701.
S kes, B ll – Charles D ckens’ n Ol ver Tw st adlı romanındak k ş lerden b r ; b r kat l hırsız. - 453.
[sayfa 819)
S syphus – Yunan efsane k ş s ; Korent Kralı; tanrılara ha nl ğ nden ötürü, yeraltında sürekl aşağı
yuvarlanan b r kayayı yeryüzüne çıkarmaya yargılanır. - 148, 434.
Tepegöz (Cyclop) – Yunan efsanes n n, alnında b r tek gözü bulunan dev . 267, 275.
Thor – Alman efsanes n n Gök Gürültüsü Tanrısı; gök gürleten tokmağı her vuruştan sonra el ne
ger döner. - 399.
Ulysses (Odysseus) – Homerus’un Odysse adlı destanının baş kahramanı. - 268.
V şnu – H nt d n nde en yüce tanrılardan b r . - 614.
Yahova – Yahud d n n n en yüce tanrısı. - 375.
Yakup – Tevrat’tak k ş lerden; İshak’ n oğlu. - 598. [sayfa 820]

AĞIRLIK, UZUNLUK, ALAN, SIĞA VE PARA


ÖLÇÜLERİ

AĞIRLIK ÖLÇÜLERİ
Tonne (ton) = 1016,05 kg.
Hundredwe ght (cwt.) = 50,802 kg.
Quarter (qrtr., qrs.) = 2,700 kg.
Stone = 6.350 kg.

Pfund (pound) = 453,592 gr.


Unze (ounce) = 28,349 gr.
Pfund (troy pound) = 372,242 gr.
Unze (troy ounce) = 31,103 gr.
Gran (gra n) = 0,065 gr.
UZUNLUK ÖLÇÜLERİ
İng l z m l = 1609,329 m.
Yarda = 91,439 cm.
Foot, ayak = 30,480 cm.
İnch, parmak = 2,540 cm.
Elle (Prusya) = 66,690 cm.
ALAN ÖLÇÜLERİ
acre, akr = 4046,7 m2
ree = 1011,7 m2
Rute = 14.21 m2
Ar = 100 m2
Jugerum (Mz. jugera) = 2523 m2
SIĞA ÖLÇÜLERİ
Bushel = 36,349 1.
Gallon = 4,544 1.
P nt = 0.59 1.

PARALAR12*
Pound sterl n (£) = 20 ş l n 20,43 Mark
Ş ln = 12 pen 1,02 Mark
Pen = 4 farth ng 8,51 Fen k
Farth ng = 1/4 pen 2,12 Fen k
Dolar ($) = 100 sent 4,20 Mark
Frank (fr.) = 100 sant m 80 Fen k
Cent m (c. sant m) (Fransız ufaklık para) = 0,8 Fen k
L vre (Fransız gümüş s kkes ) = 1 frank 80 Fen k
Taler (1873’e kadar Prusya parası) = 30 gümüş kuruş 3,00 Mark
Gu nee (gu nca) = 21 ş l n 21,45 Mark
Sover gn (İng l z altın s kkes ) = 1 sterl n 20,43 Mark
Cent (Sent. Amer kan s kkes ) = ca. 4,2 Fen k
Drahm (esk Yunan gümüş s kkes ) =
Duka (Avrupa’da altın s kke, İtalyan kökenl )= ca. 9 Mark
Maraved (İspanyol s kkes ) = 6 Fen k
Re , re s (Portek z s kkes ) = 0,45 Fen k
[sayfa 837]

KISALTMALAR

art. (art kel) – makale


Bd. (Band) – c lt
b. (book) – k tap
Buch – k tap
cf. – karşılaştır
ch., chap., cap. (chapter, chap tre, caput) – bölüm
d.d. (de dato) – düzenlend ğ günden ber
éd., ed. (éd t on) – baskı
ed t. – yayımlayan
Heft – fas kül
H. o. C. (House of Commons) – İng l z Avam Kamarası
b., b d. ( b dem) – yanı yerde
d. ( dem) – aynı
Kap. (Kap tel) – bölüm
l.c. (loco c tato) – adı geçen yapıt, yazı, yer
l., l b. (l ber) – k tap
M. P. (Member of Parlament) – parlamento üyes
n°, no – numara
NB (nota bene) – d kkat ed n z, öneml not
p., pag. (page, pag na) – sayfa
part e – kısım
pass. (pass m) – şurda burda, dağınık olarak
sc. (sc l cet) – çünkü
sect. (sect on) – kes m
sq. (sequens) – zleyen sayfa
sqq., seqq. (sequentes) – zleyenler, zleyen sayfalar
S. (Se te) – sayfa
t. (tom, tome) – c lt
trad. (traducteur, traduct on) – çev ren, çev r
v., vol. (volume) – c lt
bkz: – bakınız
c. – c lt
-ç. – çev ren
-Ed. – yayımcı, ed tör
karş: – karşılaştırınız
s. – sayfa
[sayfa 838]

(D pnotlar)
1 Bunlardan ancak 177.596’s 13 yaşından büyük erkekt r.
2 Bunlardan 30.501’ kadındır.
3 Bunlardan 137.447’s erkekt r. Özel evlerde çalışmayanlar, 1.208.648 sayısına dah l değ ld r. 1861 le
1870 yılları arasında. erkek uşak sayısı, neredeyse k katına çıkmıştır. Bunlar, 267.671’e ulaştı. 1847
yılında (büyük toprak beyler n n av korularında) 2.694 av korucusu vardı, bu sayı, 1869’da 4.921’e ulaştı.
Londra’da alt orta sınıfa a t evlerde çalışan genç h zmet ç kızlara, halk d l nde “kölec kler” denmekted r.
4 Ch. Empl. Cornm., Il. Rep., s. xxıı, n° 166.
* Marx, Fransızca met nde, bu formülü ayraç arasına alıyor ve şu d pnotu düşüyor: “B r nc formülü
ayraç arasına alıyorum, çünkü artı-emek kavramı, burjuva ekonom pol t ğ nde açıkça bulunmaz.” -ç.
6 Ib dem.
7 Şu anda, 1867 Martında H nd stan ve Ç n pazarları, İng l z pamuklu dokuma fabr katörler n n
yaptıkları hracatla tekrar aşırı dolu durumdadır. 1866 yılında, pamuklu dokuma şç ler arasında yüzde 5
ücret nd r m yapılmıştır. 1867’de buna benzer b r nd r m yüzünden, Preston’da 20.000 şç greve g tt .
[Dördüncü Almanca baskıya ek. – Bu, hemen bunun ardından patlak veren bunalımın lk perdes yd . -
F.E.]
8 l.c., Append x, s. 232.
9 London Econom st, March 29th, 184ş, s. 290.
10 1865’te bu yasa b r dereceye kadar düzelt ld . Bu yamaların h ç b r şe yaramadığını denemeler çok
geçmeden gösterecekt r.
* Almanca metne göre düzelt lm şt r. İng l zce met nde: atlar 72.39, sığırlar 116.626, koyunlar 146.608,
domuzlar 28.819. -ç.
* Mark ve fen k üzer nden hesaplama, 1871 yılına a tt r (1 Mark l/2790 kg. saf altın)

You might also like