You are on page 1of 102

KLASİK SOSYOLOJİ

TEORİLERİ
2. Comte bilinç ('içeri') ve toplum/toplumsal yapı
('dışarı') arasında nasıl bir ilişki görür?
Comte dönemin psikolojisini büyük ölçüde eleştirir.
Psikolojiye iki açıdan saldırır:
1. Psikolojiyi bilimdışı bir yöntem olan içebakışa dayandığı
için eleştirir.
2. Psikolojinin, gündelik deneyimlerin, zihin üzerinde nasıl
etkili olduklarıyla yeterince ilgilenmediğine inanır.
Comte psikolojiyi fizyolojinin bir dalı olarak görür.

psikoloji
fizyoloji
Gerçek 'zihin bilimi' sosyolojidir.
• Comte'a göre insanlar ve
hayvanlar aynı düzeydeki
varlıklardır (bu bakış açısı daha
sonra Darwin tarafından
savunulacaktır).
• Bu görüş Comte'u insanları
hayvanlardan daha üstün bir
düzeyde gören döneminin
metafizikçileri ve teologlarının tam
karşısına yerleştirir.
• Pozitivizmin savunucusu Comte
benlik, zihin ve bilinç gibi
ölçülemeyen ve bu yüzden
bilimdışı olan kavramları kabul
edemezdi.
• Pozitivizm 'ruh' gibi spekülâtif
kavramlarla değil bilimsel yasalarla
ilgilenir.
Comte'a göre bireysel bilinç, türün bilinci içinde yer alır.

Türün bilinci

Bireysel
bilinç
İnsan zihninin uygarlıklarda olduğu gibi üç evreden
geçtiğine inanır.
Zihni yöneten yasalar, sadece insan zihni, gelişiminin ileri
bir aşamasına ulaştığında bilinebilir.
'dışarı' açıkça 'içeri'yi belirler: "Zihnin iç işleyişi her
durumda dışsal izlenimlerin doğrudan veya dolaylı bir
uzantısıdır ve tersine, en basit durumlarda bile her
zaman önceki sonrakileri daha karmaşık kılar."
• Comte’un sosyolojisinde birey pasiftir, insan
düşüncesi toplumsal biçimlerin ilerlemesinde
etkili olsa da son aşamada toplumsal gelişme
nesnel, belirleyici dışsal olgulara bağlıdır.
• Comte’a göre
toplumsal olgular
değişmez
yasalara bağlı
olduğu için bu
yasalar ortaya
konulduktan
sonra insanlık bu
yasalara boyun
eğmek
zorundadır.
Comte, bireylerin doğal ve toplumsal yasalar
karşısında boyun eğmesini
“rasyonel boyun eğiş”
ya da
“rasyonel teslimiyet”
olarak adlandırır.
• Bilim toplumsal denetimi olanaklı hale
getirecek, toplumsal ilkeleri yerleştirerek
düzen ve ilerleme ihtiyacını aynı anda
karşılayacaktır; bu nedenle insanlar toplumsal
düzene boyun eğmelidirler.
• Bu rasyonel boyun eğiş, bireylerin toplumsal
statülerini kabullenmeleri ve endüstri toplumu
içindeki eşitsizliklere boyun eğmeleri anlamına
gelmektedir.
Comte'un bilinç konusundaki görüşleri oldukça ham ve
özünde deterministtir:

Yasalar fikirleri belirler.


Zihin, türün bir parçasını oluşturan bilincin dışsal
yasalarına göre tepki verir.
İkinci sorumuzun cevabında, Comte'a göre;

'dışarı' açıkça 'içeri'yi hâkimiyeti altına alır.

dışarı

içeri
3. Comte çalışmasında hangi metodolojik soruları
ortaya koymuş, bunları nasıl ele almış ve
cevaplandırmıştır?
Comte bütün bilimleri pozitivizm fikri altında sistematize
etmeye çalışır.
Comte'un metodolojisine ilişkin herhangi bir anlayışın onun
benimsediği -empirizme dayanan ve genel yasaların
keşfine odaklanan- bir araştırma yöntemiyle başlaması
gerekir.
Comte'a göre empirizmin dört uygun yöntemi:

1. Sosyoloğun ulaştığı sonuçları 'toplumsal olgular'ın


gözlemleri üzerinde temellendirmesi, ancak
Gözlem: sadece gözlemekten fazlasını yapması gerekir.

Gözlemleri bir teorinin yönlendirmesi gerekir;


gözlemler yasalar tarafından biçimlendirilmek
zorundadır.

Toplumsal olgular diğer olgulardan soyut bir


biçimde ortaya çıkarılamaz.
• Comte'a göre sosyoloji salt betimlemeden
fazlasını gerektirir, dünyayı değiştirebilecek bir
yöntem içerir.
• Bir toplumsal olgu diğer toplumsal olgularla
ilişkilendirilinceye kadar hiçbir anlama sahip
değildir.
• Sosyologlar sosyal sistemin parçaları arasındaki
bağlantıları araştırdıkları için, bu gözlem yaklaşımı
işlevsel analizin metodolojik bir temeli hâline
gelmiştir.
Comte'un sosyal bilimcinin bilimsel
gözlemlerinde hipotezleri nasıl
kullanması gerektiği konusundaki
yaklaşımı bu gözlem anlayışıyla
bağlantılıdır.
Hipotezlerin,
 hem tümevarımla (verilerin toplanması ve
biriktirilmesiyle bir teorik çerçeve inşa
edilerek)
doğrulanması gerekir.
 hem de tümdengelimle (önermeleri sınamak
için bir teori kullanılarak)
doğrulanması gerekir.
Comte'a göre empirizmin dört uygun yöntemi:

2. Comte sosyoloğun doğrudan ve dolaylı deneyler


ayrımını yaptığında fizikçiler ve doğa bilimcilerinkine
Deney: benzer deneyler yapabileceğine inanır.

Örneğin sosyolojide değil de biyolojide doğrudan


deneyler yapılabilmesinin nedeni, sosyolojinin
araştırma konusunun daha kompleks olmasıdır.

Dolaylı deneyler aksine sosyologlar tarafından


kullanılabilir.
• Comte doğrudan deney kullanılamadığında
sosyoloğun patolojik durumlara bakması
gerektiğini savunur, zira ona göre sosyoloğun
rahatsızlıklar veya hastalıklara odaklanması
gerekir.
• Biyoloğun organizmadaki hastalığa ya da
bozukluğa bakması gibi, sosyoloğun toplumdaki
rahatsızlıklarla ilgilenmesi gerekir.
• Günümüzde bu metodolojik yaklaşımı, bazı
değişikliklerle, sapkın vaka analizleri olarak
adlandırmaktayız.
Comte'a göre empirizmin dört uygun yöntemi:
3. Karşılaştırma: Ona göre üç karşılaştırma tipi vardır:
Karşılaştırmalı
yöntem Comte
1. insanların hayvanlarla
için oldukça karşılaştırılması,
önemlidir.
2. mevcut toplumların karşılaştırılması,
3. farklı gelişme evrelerindeki
toplumların karşılaştırılması.

 İlk iki karşılaştırma yöntemi sosyal statik araştırılırken kullanılabilir,


 Araştırma odağı sosyal dinamik olduğunda üçüncüsüne başvurulur.
Üç karşılaştırma tipi de sosyoloğa insan toplumlarını yönlendiren
değişmez yasaları ortaya çıkarmasında yardımcı olacaktır.
Comte'a göre empirizmin dört uygun yöntemi:

4. Tarihsel yöntem:
Tarihsel yöntem sosyolog için en
kullanışlısıdır.
Bu yöntem sosyolojiyi biyolojiden farklı
kılar ve sosyoloğun yasaların tarihsel
değişimin yönünü görmesini sağlar.
4. Auguste Comte'un sosyoloji anlayışı özgürlüğün
en iyi biçimde gerçekleştirilebileceği bir toplumu
geliştirmekte yardımcı olabilir mi?
Bu sorunun cevabı: "Hayır".
Çünkü Comte, özgürlükle, çok az ilgilenmiştir,
dolayısıyla deterministtir.
• Comte bireyi insan davranışını yönlendiren doğa
yasalarıyla uyumlu bir varlık olarak ele alır.
• Bu yasaların sosyoloji tarafından ortaya konulduğu
noktaya ulaşıldığında bireyler düzenli ve ahlâkî bir
hayata yöneleceklerdir.
• Pozitif felsefe sosyal sistemin yeniden organizasyonuyla
sonuçlanacaktır.
• Ortaya çıkan bu yeni toplum Fransız Devrimi'nden beri
ülkeye damgasını vuran düzensizlikten kaynaklanan
krize son verecektir.
• Düzenli bir toplumda yaşayan insanlar yeni bir
ahlâklılığı düzenleyecek araçlara sahip olacaklardır.
Bilim en iyi ahlâkî sistemin ne olduğunu
gösterecektir.
• Comte’a göre toplumdaki eşitsizliklerin çözümü,
negatif “haklar” kavramı yerine pozitif “ödevler”
kavramı geçtiğinde mümkün olacaktır.
• Ahlaki bir eğitim sayesinde bireyler hak
ettikleri toplumsal statünün ne olduğunun
farkına varacak ve bu konumu kabul
edeceklerdir.
Diğer bir deyişle Comte mülkiyetin bölüşümü
ya da işçi sınıfının örgütlenişi ile ilgili bir sorun
görmez;
çünkü ona göre bireyler özgür iradeye sahip
olsalar bile son kertede toplumun doğal
yasaları insan eylemlerinden daha etkili
olacaktır.
• Bireylerin etkileşimde
bulunarak kendi sosyal
konumlarını ve
toplumsal yapıları
değiştirmeleri
mümkün
görünmemektedir;
• çünkü bunları
belirleyen toplum
yasalarıdır ve bireyler
kendilerinin ötesinde
olan bu yasalara
bağlıdırlar. (Swingewood,
1998:67-8; Cross, 2008: 27-8).
Ahlâkî ve dinsel düşünceler bilimsel ve sosyolojik
düşüncelerden önce gelse de, Comte'un yeni ahlâkı
sadece 'sosyokrasi'nin kurulmasıyla, yani 'eşsiz saygınlık'
konumlarını işgal etmek için bütün zenginlikler ve dünyevi
konumlardan vazgeçen sosyologların organize ettiği ve
yönettiği bir toplum sayesinde gerçekleşecektir.
• Comte, toplumsal düzenin ancak bir dizi ahlaki değer
üzerinde inşa edileceği görüşünü benimsemiş,
yeni toplumsal düzen için gerekli olan ahlaki
uzlaşmayı, insanlık dini aracılığıyla
pozitivizmin sağlayacağını savunmuştur.
Tapınma nesnesi yüce aşkın bir Tanrı değil, aksine bizzat
insanlık olacaktır.

Seküler bir din olarak sosyoloji topluma önceden yoksun olduğu


ahlâkî birliği sağlayacaktır.
Comte Pozitif Siyaset Sistemi'nde farklı gelişme evrelerine
duygusal ve dinseli ekler.
Sosyoloji insanın özgeciliğinin içgüdüsel olduğunu
gösterecek ve böylece bilimsel bir ahlâk teorisi
sunabilecektir.
Comte artık insanlığın ilerlemesini bencilliğin giderek
ortadan kalktığı ve özgeciliğin muzaffer bir biçimde
yükseldiği bir hareket olarak görmeye başlar.
Tarih bu yönde evrilmektedir.
Bütün bunlar pozitivist bir sosyolojinin ortaya çıkmasıyla
anlaşılacak ve bu topluma sosyolojinin ve
sosyologların/rahiplerin ortaya çıkardıkları değişmez
yasaların uygulanmasıyla ulaşılabilecektir.
• Comte'a göre insanlar insanlığın gelişiminin Pozitif
evresinde sosyoloji tarafından ortaya çıkarılan
değişmez yasalarla uyum içinde yaşayacaklardır.
• O insanlık için kaynağı ‘İnsanlık Dini' olan 'yasalar'a
uymayı gerektiren yeni bir varoluş biçimi tasavvur
eder.
• Kısacası, Pozitif Siyaset Sistemi ütopik bir toplum
tasavvuruna sahip olsa bile, toplum içindeki birey
konusunda determinist bir görüş içerir.
Comte Pozitif Felsefe Dersleri'nde salt
bilimsel bir davranış yaklaşımını
savunur;
toplumu 'gerçek' bir varlık olarak
araştırılabilecek bir kendilik olarak görür
ve
toplumsal olguları araştıracak bir
metodolojinin şekillenmesine katkıda
bulunmuştur.
 Sosyologların gözlemekten fazlasını yapmaları
gereğine vurgusu,
 onların gözlemlerine bir teorinin yol göstermesi
gerektiği ısrarı,
 bilimsel gözlemlerde hipotezlerin kullanılmasını
savunması ve
 karşılaştırmalı analiz talebi,
günümüzde hâlâ değerlidir ve sosyolojik araştırma
derslerinde öğretilir.
Pozitif Siyaset Sistemi’nde evrensel
sevgiye ve 'İnsanlık Dini'ne geç
dönem vurgusu,
laik bir papa olma arzusuyla birlikte,
ahlâk ve bilimi kaynaştırma arzusu
içindeki Comte'u sadece bilimsel
yönleri vurgulayan sosyolojinin
Aydınlanmacı köklerinden
uzaklaşmaya itmiştir.
Comte'un sosyolog /rahipler
hiyerarşisi içeren laik 'insanlık
Dini' fikri savunulamaz.
• Comte'un dört temel soruya cevabı onu
sosyolojik gelenek vaadi içine yerleştirmeyi
zorlaştırır.
 Comte'un determinizm ve doğa yasaları uğruna
özgürlüğü reddetmesi,
 uzmanlardan (sosyologlardan) oluşan bir yönetici
sınıfı demokratik değerlere tercih etmesi ve
 katı, değerleyici olmayan bir pozitif bilim olarak
sosyoloji fikri
sonuçta onun girişimini sosyolojinin vaadi
geleneğinin dışına yerleştirir.
ÖZET
Comte’un sosyolojiye en önemli katkıları:
 sosyolojinin yöntemi olarak pozitivizmi benimsemesi,
 saf haliyle ampirizmi, yani sadece toplumsal
gerçekliklere ilişkin veri toplanması ve ölçüm
yapılması fikrini reddetmesi,
 gerçeklerle teorilerin ilişki içinde olduğunu
savunması,
 bütün toplumsal olguların değişmez kanunlara bağlı
olduğunu ve sosyal bilimlerin görevinin bu kanunların
gerçekliğini ortaya koymak olduğunu belirtmiş olması
olarak görülür.
Karl Marx
(1818-1883)
BİYOGRAFİ
• Karl Marx 5 Mayıs 1818'de Almanya'nın Trier
şehrinde dünyaya geldi. Babası Hirschel Marx
avukattı.
• Marx 1835'te, 17 yaşındayken Bonn Üniversitesi
Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu.
• Marx'ın yetişkinlik döneminin çoğu tam bir
yoksulluk içinde geçti.
• Marx'ın ayrıca kronik hastalıkları vardı, bunlardan
biri bedenini kaplayan çıbanların yol açtığı bir deri
hastalığıydı; bu hastalığı yürümesini engelleyecek
kadar acıya neden olmaktaydı.
FİKRÎ BAĞLAM
Berlin: Genç Hegelciler
Bir genç filozoflar grubu olan Genç Hegelcilerin,
Hegel'in öğretilerinin ötesine geçme ve Hegelci
metafizik hakkında tartışmalı soruları ortaya koyma
konusundaki isteklilikleri ve bu ustayı eleştirme
niyetleri Marx'ı cezbetmekteydi.
Düşüncesinde diyalektik akıl yürütmeye bağlılığı
Berlin'de genç bir öğrenciyken bile potansiyel olarak
mevcuttu.
Paris, Brüksel ve Londra'ya Taşınma
Paris toplumsal ve siyasal etkinliğin merkeziydi ve Avrupa'daki bütün
radikaller ve devrimcilerin toplanma yeriydi.
Marx bu yıllar arasında Saint-Simon, Adam Smith ve Ricardo gibi
düşünürlerin çalışmalarını okudu.
Paris'te Engels'le tanıştı
ve hayat boyu sürecek
işbirlikleri başladı.
Marx çok geçmeden sosyalizmi benimsedi ve Engels'le
birlikte Genç Hegelcilerle bağlarını kopardığı,
 Alman İdeolojisi,
 Ekonomik ve Felsefi El Yazmaları
 Kutsal Aile
gibi erken dönem çalışmalarını yayınladılar.
Devlet onu 1845'te Paris'ten sürdü ve Brüksel'e taşınmak
zorunda kaldılar
Brüksel'e vardığında Komünist Birlik'le bağlantıları
olan bir grupla temas kurdu.
Bu grup ona kendi amaçlarını ifade eden bir belge
yazma görevi verdi.
1848'de bir taslağı Engels tarafından gözden geçirilen
Komünist Manifesto'yu yazdı.
Marx 1849'da ailesiyle birlikte Londra'ya taşındı.
1863'te Fransız ve İngiliz işçilerden oluşan bir grup Birinci
Enternasyonali kurdu; amaçları kapitalizmi yıkmak ve
yerine kolektif mülkiyet sistemini geçirmekti.
Marx hem Enternasyonale katıldı, hem de onun
yönlendirici ruhu olmaya karar verdi ve açılış
konuşmasını gerçekleştirdi.
Hayatının sonraki 10 yılını bu organizasyonu yönetmeye
adadı ve ısrarla Enternasyonal'in kendi fikirleri ve
ilkelerine kesinlikle uyması gerektiğini vurguladı.
MARX'IN SOSYOLOJİSİ
Hegel ve Diyalektik:
Diyalektik üç temel terime
dayanan bir çıkarım
sistemidir.
Bu kavramlar tez, antitez ve
sentez kavramlarıdır.

DİYALEKTİK
Diyalektik, bu üç kavram
çerçevesinde analize ve
tez
betimlemeye dayanır.
antitez
sentez
Diyalektik analizin temel mantığı;
1. her tezin (kişinin odaklandığı veya anlamaya çalıştığı her şeyin)
2. kendi yapısında karşıtını -antitezini- (tezi değiştirecek veya yıkacak
güçler /dinamikleri) barındırdığını ve
3. nihayetinde sentez olarak adlandırılan yeni, nitel olarak farklı bir
gerçekliğe yol açacağını varsayar.

sentez
antitez
tez
• kendi yapısında • nihayetinde
karşıtını - sentez olarak
• her tezin
(kişinin antitezini- (tezi adlandırılan
odaklandığı değiştirecek veya yeni, nitel
veya anlamaya yıkacak güçler olarak farklı
çalıştığı her /dinamikleri)
barındırdığını ve bir gerçekliğe
şeyin) yol açacağını
varsayar
Bu yeni sentez, bir kez oluştuğunda, artık içinde
kendi antitezini barındıran yeni bir tez hâline gelir
ve bu oluşum süreci benzer şekilde sürer.

tez
tez antitez
antitez

sentez
sentez
Örneğin
1. feodalizmin yapısına (tez) baktığımızda,
2. antitez olarak tanımlanabilecek bir grubun -serflerin- feodalizmi
yıkmaya çalıştığını görürüz (serflerin feodalizmin tamamlayıcı bir
parçası olduğunu, yani feodalizm tezinin nihayetinde kendisini
yıkacak, serf olarak adlandırılan bir insanlar grubunu yarattığını
belirtmemiz gerekir).
3. Buradan kendi içinde antitezini barındıran yeni bir tarihsel yapı
(sentez) ortaya çıkacak ve tarihsel değişim ve gelişim sürecektir.
Feodalizm
(tez)

Tarihsel gelişim Serfler


(sentez) (antitez)
Materyalizm İçeri Metafizik Dışarı
materyalizm metafizik
Marx, tarihsel gelişmenin, Hegel'in varsaydığının
aksine, metafizik güçlerin bir ürünü olmadığına
inanır.

Tarihsel gelişme
Hegel kendi diyalektik tartışmasını bir metafizik sistem
içinde temellendirir ve tarihin nihaî amacına doğru
ilerlemesini sağlayan gücün (genelde 'Mutlak' veya 'Akıl'
olarak adlandırdığı) metafizik bir 'Ruh' -Geist- olduğunu
iddia eder.
Hegel'e göre tarihin yönünü metafizik güç -'Akıl'- belirler.

tarih
Geist Tarihin
nihaÎ
(güç) amacı
Marx, insanın durumunu açıklamaya çalışan bütün
metafizik veya felsefi argümanlardan nefret eder, bu
türden çıkarımları 'kendinde olmayan' spekülâsyonlar
olarak nitelendirir ve onların yerine 'mantıklı felsefe'
olarak adlandırdığı kendi akıl yürütme biçimini geçirmeye
çalışır.
Marx'ın "Kendinde olmayan spekülâsyonlardan" nefretini
(Highgate Mezarlığı'nda kabrinin üzerinde yazan) şu ünlü
sözü yansıtır:

"Filozoflar sadece dünyayı farklı


biçimlerde yorumladılar, artık
yapılması gereken onu değiştirmektir"
Hegel'in idealizminde dünyadaki nesnelerin gerçek oldukları
kabul edilmez.
Duyularla algılanan nesneler nihaî Platoncu idealar âlemindeki
görünüşlerdir.
Hegel'e göre sadece kavramlar gerçektir ve Hıristiyanlığa
bağlılığı nedeniyle nihaî (asıl) idenin Tanrı olduğunu öne sürer;
Hegel'in felsefesi Tanrı‘nın varlığını kanıtlama girişimidir.
Hegel’e göre diyalektik kendini;
1. Tanrı (tez),
2. İnsanlar (antitez)
3. İsa (sentez)
arasındaki çatışma sürecinde gösterir.
tez

sentez x antitez
Bu yüzden Hegel’e göre tarih,
Tanrı‘nın kendi varlığını
zaman içinde sergilemesidir.
Marx'a göre tarihsel gelişmeyle Tanrı veya
metafizik arasında bir ilişki yoktur;
daha ziyade, tarihsel gelişme tarihteki
maddî ilişkiler tarafından belirlenen
gözlenebilen somut gerçekliği yansıtır.
Marx tarihsel/diyalektik materyalizmi Hegel'in diyalektik
metafiziği veya idealizmine bir tepki olarak geliştirir.
Marx'a göre gerçek olan sadece somut olgulardır.

Hegel: Marx:
diyalektik tarihsel/diyalektik
metafizik/idealizm materyalizm
Diyalektik materyalizm (diyalektik düşünme
sistemi) tarihte ortaya çıkan çelişkilerin yarattığı
çatışmaların (antitezin) yol açtığı genel tarihsel
hareketi ve gelişmeyi ifade eder.
Marx'a göre çelişkilerin yarattığı çatışmalar
-hareket ve gelişme- kaçınılmaz olarak
devrimle sonuçlanır.

(çatışmalar) hareket,
devrim
gelişme
Tarihsel harekete ve gelişmeye yol açan veya
onları hazırlayan, tarihteki bütün temel
çelişkilerin kaynağı sınıfsal ilişkilerdir.
Kendi kapitalizm analizinde Marx'ın
ilgisini iki temel sosyal sınıf
oluşturur:
1. üretim araçlarına sahip olan
(burjuvazi) ve
2. bunlardan yoksun olan sınıf
(proletarya)
Bu sınıflar arasındaki çatışmanın
kaçınılmaz olarak devrimle
sonuçlanacağını iddia eder.
Kapitalizm nedir ve devrime bu sınıflar arasındaki
hangi ilişkiler yol açacaktır?
Marx'ı, İngiliz ekonomi politiği nasıl
değerlendirdiğini inceleyerek anlayabiliriz.
İngiliz Ekonomi Politik/Klâsik İktisat Teorisi
Marx klâsik iktisat teorisini mantıksal sonucuna taşır ve devrimle
neticelenmesi gerektiğini öne sürer.

Marx‘ın analizinde, emek-değer teorisine ek olarak kapitalist


iktisadî sistemde devrimin kaçınılmazlığına katkıda bulunan
üç olgu daha vardır:

3.
1. geçimlik 2. artı-
ödenmeyen
ücretler değer
ücretler
Emek-değer teorisine göre:
bir metanın değeri onu üretmek
için kullanılan (başlangıçta zaman
temelinde ölçülen) emek
miktarına eşittir.
(Bu Smith ve Ricardo'nun
görüşüdür.)
Marx klâsik iktisat teorisini empirik gerçeklik içinde
konumlandırır ve geliştirir;
klâsik iktisadın arz ve talep yasasının bir metanın değerini
artırdığı ve düşürdüğü görüşünü kullanarak, aynı akıl
yürütme biçimini emeğe uygular.

• İşçi (proleter) emeğini satar ve (bütün metalar gibi) iktisadî


yasalara tâbidir.
• Emek, diğer metalar gibi, bir değere sahiptir.
• Burada işçiyi işte tutabilmek [çalışmasını
sürdürebilmesi] için ne kadar sermayeye gerek
vardır -işçinin değeri nedir- sorusu ortaya çıkar.
Marx bu soruyu yeniden emek-değer teorisine
dönerek cevaplandırır:

Bir işçinin değeri, bir metanın üretilmesi için


gerekli zamana göre ölçülür.
Bir işçinin bir şeyi üretmesi 5 saatini aldığında,
o şeyin yarattığı kıymet -değeri- 5 dolardır ve
işçinin ücretini oluşturur.
Bu yüzden onun geçimlik ücreti 5 dolardır.
Geçimlik ücret, işçinin sadece geçinmesini,
sadece çalışmasını sürdürebilmesini
sağlayabilecek kadar ödenen miktardır.
• Marx'ın sosyolojisinin işareti:
iktisadî sistemin doğası nedeniyle
kapitalistlerin (burjuvazinin) sürekli olarak
emek maliyetlerini düşürdüklerinin
ve mümkün olduğu kadar geçimlik ücretten
daha fazla ödememe baskısı altında
olduklarının
tespitidir.
Geçimlik ücretler
burjuvazinin "doğuştan
kötü nitelikler"inin ürünü
değil, iktisadî sistemin bir
parçasıdır.
Artı-değer, Ödenmeyen Ücretler ve Sefaletin Artması:
• Artı-değer, kapitalistin elde ettiği kârı ve
o ödenmeyen ücretler, işçinin ürettiği malların gerçek ücretini
alamamasını ifade eder.
• Marx'ın belirttiği gibi, gerçekte artı-değerin (kârın) kaynağı
işçinin artan üretkenliğinin karşılığının ödenmemesidir.
Tarihsel bir yaklaşımı benimseyen (ve bunu Hegel'den
alan) Marx, artı-değer (kâr) ile ödenmeyen ücretler
arasında nasıl bir ilişki bulunduğunu araştırır.
• Sanayi Devrimi'nden veya kitlesel üretimin
sermayenin kontrolüne girmesinden önce, üretim
genellikle kişi tarafından kendi işyerinde
gerçekleştirilmekte, örneğin 1 m2 kumaş 10 saatte
(emek zamanda) üretilmekteydi;
buna (kumaşa) ödenen, piyasadaki değerine eşit
olan ücret 10 dolardı.
Sanayi Devrimi'nden sonra, yeni teknolojilerin ve
kitlesel üretimin başlamasıyla her şey tamamen
sermayenin (kapitalizmin) kontrolü altına girdi:
1 m2 kumaşı yeni teknolojiyle üretmek için artık 5 saat
(emek zaman) yeterliydi;
işçiye ödenen ücret 5 dolar azalmasına rağmen, 1 m2
kumaşın piyasa fiyatı hâlâ 10 dolardı.
İşçinin önceki 10 dolarlık (geçimlik) ücreti elde etmesi
için beş saat daha çalışması gerekiyordu.
İşçi (ücreti 5 dolarda kalmasına rağmen) ek 5 saatlik
çalışmayla 10 dolara satılacak 1 m2 kumaş daha
üretmek zorundaydı.
Kapitalizmde, kapitalist
(geçimlik) ücretler için toplam
10 dolar öderken, 2 m2
kumaşın satışından toplam 20
dolar alır, ikisi (işverenin
kumaşın satışından aldığı 20
dolar ve kumaşın üretilmesi
için ödediği 10 dolar)
arasındaki fark kâr veya artı-
değerdir.

Marx ayrıca işçiye tam değerin


ödenmediğine (iki kumaş
parçası üretmesine rağmen
sadece birisinin karşılığının
ödendiğine) dikkat çeker -bu
ödenmeyen ücrettir.
• Ayrıca kapitalist (burjuva) bu kârı daha verimli
biçimde daha fazla kumaş üretebileceği yeni
teknolojiyi sağlamak için kullanır.
• İşçilerin (proleterlerin) yerini giderek daha fazla
makineler almaya başlar, yani Marx‘ın deyimiyle
"zengin daha zengin fakir daha fakir hâle gelir" ve
proletarya daha da yoksullaşır.
burjuva

orta sınıf

proletarya

• Teknolojik yenilikler devreye girdikçe, iktisadî sistem içinde


orta sınıf yok olmaya başlar, zira bu yenilikler büyük
ölçekli sermayeleri gerektirir ve küçük girişimciler büyük
sermayeyle rekabet edemez.
• Orta sınıf çöker -iflas eder- ve proletaryanın arasına
karışmak zorunda kalır; proletaryanın sayısı artarken
burjuvazinin düşer.
*Artı değer:
Marx’ın akıl yürütmesine göre işçiler, bir iş günü
boyunca, işverenlerin onların ücretlerini
ödemesi için gereken miktardan daha fazla
üretim yaparlar. Kapitalistlerin kendi
kullanımları için alıkoyabildikleri bu artı(k)
değer, kârın kaynağıdır.
Örneğin:
 Bir elbise fabrikasındaki bir grup işçi, günde
yüz elbiseyi üretebiliyor olsun.
 Bu elbiselerin yarısını satmak, üretici için
işçilerin ücretlerini ödemesine yetecek kadar
gelir getirmektedir.
 Geri kalan elbiselerin satışından elde edilen
gelir, kâr olarak alıkonur.
 Dolayısıyla üretim araçlarını elinde
bulunduranlar ile üretimi emekleriyle
gerçekleştirenler arasındaki “sömürü” ilişkisi
Marx’a göre buradan kaynaklanmaktadır.
(Bkz., Ahmet Zeki Ünal, Toplumda Tabakalaşma ve Hareketlilik, Olgular-
Kavramlar-Kuramlar, Birleşik Yay.)
ARTI DEĞER TÜRLERİ

Artı-değer:
1- Mutlak artı değer (kapitalistler emekçilerin
verimliliklerini yükseltmek için işgünü süresini
artırdıklarında oluşur.)
2- Göreli artı değer (kapitalistler emeğin verimliliğini
aynı sürede daha fazla üretmelerini sağlayarak
arttırdıklarında oluşur)
92
Marx'a göre bu gelişmeler
 geçimlik ücret,
 artı-değer,
 ödenmeyen ücretler,
 artan sömürü,
 işe yabancılaşma ve
 proletaryanın sayısal büyüklüğünün artması
işçilerin sefaletinin artmasına katkıda bulunur.
Ona göre bir başka şey daha ortaya çıkar -sınıf çatışması artar
(örneğin işçiler kaytarır, ürettikleri ürünlere zarar verirler);
bu ayrıca sınıf bilincini artırır (işçiler kendilerini ortak
çıkarlar ve amaçlara sahip bir sınıf olarak tanımlamaya
başlarlar).
Nihayetinde sınıf bilincinin biçimlendirdiği sınıf çatışması
devrimle sonuçlanır.
Fransız Sosyalizmi
Marx sınıf çatışmasına ve işbölümünün rolü ve gücüne ilişkin
fikirlerinin çoğunu Saint-Simon gibi Fransız sosyalistlerden,
Proudhon gibi anarko-sendikalistlerden ve diğer Fransız
ütopyacılardan almıştır.

Marx Saint-Simon'un "Fransız Devrimi'nin yol açtığı kriz,


toplumdaki geleneksel zenginlerin (soylular ve kralların) yoksulları
kontrol edemeyecekleri anlamına gelmektedir" argümanını
önemli ölçüde benimser.
• Ayrıca onların (Fransız sosyalistlerin), Fransız Devrimi'yle
bağlantılı ve toplumun nasıl kontrol edilmesi gerektiğiyle
ilişkili geçerli bir işbölümü teorisi geliştirme zorunluluğu
konusundaki argümanlarından derinden etkilendi ve
Fransız ütopyacıların (ayrıca Hegel'in) ereksel tarih
anlayışını (tarihin bir amaca, bütün insanlar için daha iyi
bir hayata doğru ilerlediği fikrini) benimsedi.
• Fransız ütopik düşüncenin üzerindeki etkisi açık
olsa da, Marx bazı fikirlerinden hoşlanmaz ve
onları ağır bir biçimde eleştirir.
• Proudhon'a ilişkin değerlendirmesinde özellikle
serttir;
onu yoksullar hakkında kitaplar yazan ve
kapitalizmi yoksullara yaptığı şeyler nedeniyle
eleştiren, fakat baskıcı sistemi yıkacak bir devrimi
savunmayan sosyalist düşünürler anlamında
"Fransız Sosyalizminin Beyefendileri" olarak
nitelendirdiği bir kategoriye sokar.
Devrime Doğru
(Diyalektik Materyalizm)
Marx'a göre mülk sahipleri
doğaları gereği kötü insanlar
değillerdir; kötü ve bayağı olan
şey, kapitalistleri (zengini) ve
işçileri (yoksulu) üreten iktisadî
sistemdir.
• Marx için, işvereni geçimlik ücret ödemeye zorlayan şey
'sistem'dir;
bazılarının diğerleri aleyhine daha büyük kârlar (artı-
değer) elde etmesini mümkün kılan sosyo-ekonomik
sistemdir,
daha fazla kâr elde etmek için emeğin maliyetlerini
düşürmeye iten, yeni teknolojilere yol açan şey
'sistem'dir
ve ona göre bu sistem hem yıkılmak zorundadır, hem de
gerçekte kendi mezarını kazmaktadır.
Marx'a göre kapitalizm
kendisini olumsuzlama
süreci içindedir.
Marx (Alman felsefesinden aldığı) diyalektiği kullanarak, bir tez
olarak kapitalizmin kendi antitezini ürettiğini, yani bir sistem olarak
kapitalizmin işlemesini mümkün kılan şeylerin (örneğin klâsik
ekonomide vurgulanan, artı-değer, ödenmeyen ücretler, geçimlik
ücretlerin) aynı zamanda proletaryayı yarattığı ve sefaletini
artırdığını öne sürer.
Bu yüzden iktisadî sistem (kapitalizm) nihayetinde kendini
yıkacak proletaryayı yaratır.
Bütün bu açıklamaların merkezinde Marx‘ın materyalizmi vardır.
Marx, materyalizmini sınıfsal analiz içinde
temellendirir ve sosyal sınıfı:
 mülkiyet,
 üretim araçlarına sahip olup olmama
temelinde tanımlayarak, iktisadî koşulları ve ilişkileri
sosyolojik dinamikleri anlamak için merkezî
önemde faktörler kılar.
• Ona göre
özel mülkiyet,
üretim araçlarına sahip olup olmama
toplumsalın göstergesi hâline gelir;
işçilerin üretim araçlarıyla ilişkileri,
hayatlarındaki her şeyi yapılandırır.
Diyalektik modelinin ve materyalizminin yanı sıra, Marx‘ın
kapitalizmin ürettiği, devrime temel, sistemli bir katkı sağladığını
düşündüğü bir başka antitez daha vardır:
yabancılaşma

You might also like