You are on page 1of 223

Görünmez Canavarlar

Chuck Palahn uk
İng l zce aslından çev ren: Funda Uncu Irklı

Ayrıntı Yayınları
Chuck Palahn uk
Wash ngton eyalet n n doğusundak b r ç ftl kte büyüdü. B r süre
Eyalet Ün vers tes ’ne devam ett kten sonra Oregon Ün vers tes ’ne
geçt ve öğren m n orada tamamladı. Ün vers te yılları boyunca
yazar olmayı aklından b le geç rmed . Geç m n Fre ghtl ner adlı
ş rkette otomob l tam rc l ğ yaparak kazanmakta ken, 1996’da,
arkadaşlarıyla b rl kte devam ett ğ b r edeb yat grubu çerçeves nde
Project Mayhem (Kargaşa Projes ) adlı kısa h kâyey yazdı. Söz
konusu h kâye üç ay g b kısa b r süre ç nde F ght Club’a (1996;
Dövüş Kulübü, çev.: El f Özsayar, Ayrıntı Yayınları, 2000) dönüştü. İlk
romanını yayımlatmayı başarana kadar yayınevler tarafından pek
çok kez ger çevr ld . Genell kle adında “neh r” kel mes geçen
ağırbaşlı romanlara es n kaynağı olmuş b r coğrafyada, lk romanı
büyük ses get rd . Palahn uk, 1999’da katıldığı b r yazarlar
konferansında, Wr t ng to Fa l (Redded lmek İç n Nasıl Yazılır) adlı b r
çalışma grubu yürüttü. Pac f c Northwest Booksellers Assoc at on
Award ve Oregon Book Award ödüller ne değer bulunan F ght Club,
1999’da f lme çek ld . Surv vor (1999; Göster Peygamber , çev.:
Funda Uncu Irklı, Ayrıntı Yayınları, 2002), Choke (2001; Tıkanma,
çev.: Funda Uncu Irklı, Ayrıntı Yayınları, 2003), Inv s ble Monsters
(1999; Görünmez Canavarlar, çev.: Funda Uncu Irklı, Ayrıntı
Yayınları, 2004), Fug t ves and Refugees (2003; Kaçaklar ve
Mültec ler, çev.: Esra Arışan. Ayrıntı Yayınları, 2005), D ary (2003;
Günce, çev.: Funda Uncu Irklı, Ayrıntı Yayınları, 2005), Lullaby
(2002; N nn , çev.: Funda Uncu Irklı, Ayrıntı Yayınları, 2007),
Stranger Than F ct on (2003) ve Haunted (2005) adlı k tapları ( k
k tap da Ayrıntı Yayınları’nın programına alınmıştır) kaleme alan
Palahn uk, Oregon’un Portland şehr nde yaşamını sürdürüyor.
“Uyuşturucu çalmanın yöntem budur,” d yen Geoff ç n.
Ve “Bu dudak kalem d r,” d yen Ina ç n.
Ve “Bu pek jorjet,” d yen Janet ç n.
Ve sürekl “Bu yeter nce y değ l,” dey p duran ed törüm,
Patr c a ç n.
1
Her tarafta ç çek aranjmanları ve mantar dolmaları bulunan büyük b r
mal kânedek ht şamlı b r West H lls düğün meras m nde olmanız
gerek yor. Buna h kâyen n dekoru den yor; k m nerede, hang s ölü,
hang s canlı. Bu Ev e Cottrell’ n ht şamlı düğün meras m n n
yaşandığı an. Ev e mal kânen n g r ş ne nen merd ven n ortasında,
yanmış gel nl ğ nden ger ye kalan şey n ç nde çıplak vaz yette
d k l yor, tüfeğ de hâlâ el nde.
Bense merd ven n başında duruyorum ama sadece f z ksel olarak
oradayım. Aklım k m b l r nerede.
Henüz burada ruhunu komple tesl m etm ş b r yok ama zaman
yaklaşıyor d yel m.
Üstel k bu büyük t yatro oyunundak k ş ler n h çb r gerçek, canlı
nsanlar da değ l. Ev e Cottrell’ n görünüşüyle lg l her şey
telev zyondak b r organ k şampuan reklamından hatırlayab l rs n z;
fakat şu anda Ev e’n n gel nl ğ nden ger ye sadece kalçalarının
etrafında dönen çemberl etek ve saçındak pek ç çeklerden de
ger ye yalnızca küçük tel skeletler kaldı. Ve Ev e’n n sarı saçları,
sarının her tonunda boyanmış ve saç sprey yle kabartılarak ger ye
taranmış o gökkuşağı, maalesef o da yandı.
Buradak d ğer tek karakter se merd venler n d b nde vurularak
yere düşen ve çok kan kaybeden Brandy Alexander.
Kend kend me Brandy’n n kurşun del ğ nden fışkıran kırmızı
akıntının, kandan çok sosyopol t k b r araca benzed ğ n söylüyorum.
Bütün o şampuan reklamlarından klonlanma durumu aslında ben mle
b rl kte Brandy Alexander ç n de geçerl . Bu odadak herhang b r n
vurmak, ahlâk açıdan b r arabayı, elektr kl süpürgey veya Barb
bebeğ öldürmekle aynıdır. B lg sayara format atmak. B r k tabı
yakmak. Muhtemelen bu durum dünyadak herkes öldürmek ç n
geçerl olab l r. Çünkü hep m z b rer ürünüz.
En kal tel part kızlarının f dan boylu yüce kral çes Brandy
Alexander, mükemmel tayyörünün ceket ndek b r kurşun del ğ nden
ç n boşaltıyor. Brandy’n n Seattle’den nd r ml f yata satın aldığı Bob
Mack e marka beyaz tayyörün eteğ öyle dar k , poposu kocaman,
mükemmel b r kalp şekl nde görünüyor. Tayyörün f yatını b lsen z
dudağınız uçuklar. Alışla satışı arasındak f yat farkı neredeyse
yüzde b r z lyon. Ceket n n eteğ nde m n k b r farbala var, klapaları ve
omuzlarıysa gen ş. Kan fışkıran del k dışında tek sıra düğmel
ceket n kes m oldukça s metr k.
Soma merd ven n ortasında duran Ev e ağlamaya başlıyor. O anın
ölümcül v rüsü Ev e. B ze düşen zavallı Ev e’ye bakmak; zavallı,
üzgün, kel ve üzer nde yanan çemberl eteğ nden ger ye kalan tel
kafes ve küllerden başka b r g ys bulunmayan Ev e’c k. Sonra Ev e
tüfeğ atıyor. K rl eller yle k rl yüzünü örten Ev e, sank ağlamanın b r
faydası olacakmış g b yere çöküp hıçkırıklara boğuluyor. Dolu olan
otuz sek zl k tüfek zıplayarak merd venlerden aşağı n yor, g r ş n
ortasına kadar kayıp dönmeye başlıyor, namlusu b r ben , b r
Brandy’y ve b r de ağlayan Ev e’y göster yor.
Ben ş ddet göz ardı etmeye programlanmış, duygusuz b r
laboratuvar hayvanı değ l m ama o anda aklıma lk olarak kan
lekes n n üzer ne soda sürmek ç n çok geç kalınmamış olab leceğ
gel yor.
Ş md ye kadar er şk n hayatımın büyük kısmı, nasıl h ssetmem
gerekt ğ n söyleyen ünlü b r moda fotoğrafçısının karşısında elb se
ve ayakkabı g yerek, yapılı saçlarımla yekpare b r kâğıt zem nde
d k lmek ve karşılığında da dünyanın parasını kazanmakla geçt .
Fotoğrafçı bağırırdı: Bana şehvet ver bebek.
Flaş.
Bana muz pl k ver.
Flaş.
Bana tarafsız varoluşçu can sıkıntısı ver.
Flaş.
Bana başa çıkma mekan zması olarak başıboş entelektüal zm ver.
Flaş.
Muhtemelen en büyük düşmanımın, d ğer en büyük düşmanımı
vurduğunu görmen n şoku çer s ndey m. Bam ve b r taşla k kuş.
Bunun yanı sıra, Brandy’n n peş nde dolanmaktan t yatro
müptelalığımı da oldukça gel şt rd m.
Nefes alab lmek ç n el mdek mend l peçem n altından burnuma
kapatıyorum ama ağlıyormuşum g b görünüyorum. Mend l , Ev e’n n
büyük mal kânes ndek yangından çıkan dumanı f ltrelemek ç n
burnuma kapatıyorum, çünkü nefes almak neredeyse mkânsız.
Brandy’n n yanında d z çökmüş olan benden z, el m elb sem n
neres ne atsam, Darvon’lar, Demerol’ler, Darvocet 100’ler
buluyorum. Bu noktada herkes n bana bakması kararlaştırılmış.
Kahvereng ve beyaz renkler n hâk m olduğu Tor no Kefen baskılı
kazık marka elb sem n üzer ndek parlak kırmızı düğmeler
St gmata’nın[1] üzer ne gelecek şek lde büzüştürülüp kes lm ş.
Yüzüme de metrelerce uzunlukta üzer elde kes lm ş Avusturya
kr stal yle bezel s yah organzadan peçe sarılı. Yüzüm h ç
görünmüyor ama zaten amaç da bu. Kutsal b r şeye hürmets zl k
ed yormuşum g b görünüyorum ve kend m kutsal ve ahlâksız
h ssed yorum.
Haute couture ve daha da haute’leş yor.
Alevler g r ştek duvar kâğıdına sıçrıyor. Set b raz daha süslemek
adına yangını ben çıkardım. Duyguları yoğunlaştırmak ç n özel
efektler çok şe yarar ve burada gerçek b r evm ş g b b r hava yok.
Yanmakta olan ev, sahte Tudor üslubundak büyük mal kâneler n
kopyasının kopyasının kopyası örnek alınarak tasarlanmış b r
dönem canlandıran b r ev n yen den yaratılmış hal . Or j nal olan her
şeyden soyutlanmış yüzlerce nes l; doğruya doğru, hep m z öyle
değ l m y z?
Ev e çığlıklar atarak merd venden n p Brandy Alexander’ı
vurmadan hemen önce, b r galon dolusu Chanel Number F ve
parfümü döküp yanan b r davet yey üzer ne bıraktım ve bom,
dönüştürme şlem n başlattım.
Kom k olab l r ama en traj k yangın b le aslında süregelen k myasal
b r tepk med r. Jan Dark’ın oks dasyonudur.
Yerde dönmeye devam eden tüfeğ n namlusu b r ben , b r
Brandy’y şaret ed yor.
B r d ğer mesele de b r n ne kadar sevd ğ n z düşünürsen z
düşünün, akan kanı s ze çok yaklaştığında ger çek leceğ n zd r.
Bu vah m dramın dışında aslında güzel b r gün. Sıcak, güneşl b r
gün ve açık duran ön kapıdan veranda ve ç menl k görünüyor. Üst
kattak yangın, yen b ç lm ş m s g b ç men kokusunu g r şe çek yor
ve dışarıdan bütün davetl ler n ses duyuluyor. Bütün davetl ler,
sted kler hed yeler , yan kr stal ve gümüşler alıp tfa yec ve sağlık
memurlarının çer g rmes ç n verandaya çıktılar.
Brandy yüzüklerle bezel kocaman el n açıp kanını mermer
zem n n her yanına akıtan del ğe dokunuyor.
Brandy “Kahrets n,” d yor. “Bon Marche mkânı yok, bu tayyörü ger
almaz.”
Ev e kafasını kaldırıyor, yüzünde parmaklarından bulaşan s,
sümük ve gözyaşlarının z var ve “Hayatımın bu kadar sıkıcı
olmasından nefret ed yorum!” d ye haykırıyor.
Ev e, Brandy Alexander’a “Bana cehennemde pencere kenarından
b r masa ayırt,” d ye bağırıyor.
Gözyaşları yüzündek k r ç zg ler hal nde tem zleyerek akıyor ve
Ev e “Dostum! Bana cevap ver rken b raz bağırman gerek yor,” d ye
haykırıyor.
Sank bu durum yeter nce dramat k değ lm ş g b Brandy yanı
başında d z çökmüş olan benden ze bakıyor. Brandy’n n patlıcan
moru gözler fal taşı g b açılıyor ve “Brandy Alexander ölüyor mu?”
d ye soruyor.
Tüm olanlar, Brandy, Ev e ve ben m spot ışığı ç n verd ğ m z b r
kt dar savaşı aslında. Üçümüz de önce ben, ben, ben d yoruz. Kat l,
kurban ve şah t; üçümüz de başrolü oynadığımızı sanıyoruz.
Bu durum muhtemelen dünyadak herkes ç n geçerl .
Tamamen ayna, ayna söyle bana durumu, çünkü aynen paranın
kt dar unsuru olması g b , aynen s lahın kt dar unsuru olması g b
güzell k de b r kt dar unsurudur.
Dahası gazetede kaçırılıp sodom ye maruz bırakılan ve
soyulduktan sonra öldürülen y rm l yaşlarda b r n n resm n
gördüğümde, onun genç ve gülümseyen yüzünün b r nc sayfada
yayımlanmış b r resm söz konusu olduğunda artık bu üzücü, büyük
katl ama kafamı takmak yer ne, çgüdüsel tepk m, vaay, burnu bu
kadar büyük olmasaymış çok güzel olab l rm ş d ye düşünmek oluyor.
İk nc tepk m se, kaçırılıp ölümüne sodom ye maruz kalma ht mal ne
karşı yüz ve omuz bakımını elden bırakmamak gerekt ğ oluyor.
Üçüncü tepk m se en azından rekabet ortamından b r daha eks ld
d ye düşünmek oluyor.
Bu da yetmezse, h drojenl m neral yağ ç nde süspanse ed lm ş
tes rs z cen n katılarından yapılmış nemlend r c kullanıyorum.
Demem o k , dürüst olmak gerek rse, hayatımda kend mden başka
h çb r şey yok.
Demem o k , saat şlemed ğ ve b r fotoğrafçı “Bana empat ver,”
d ye bağırmadığı sürece bu böyle.
Sonra flaş patlar.
Bana sempat ver.
Flaş.
Bana acımasız dürüstlük ver.
Flaş.
“Burada böyle ölmeme z n verme,” d yor Brandy ve kocaman eller
ben kavrıyor. “Saçım,” d yor, “saçımın arkası düzleşecek.”
Demem o k , Brandy’n n büyük ht malle öleceğ n b l yorum ama
b r türlü olaya konsantre olamıyorum.
Ev e daha da yüksek sesle hıçkırıyor. Buna laveten uzaktan gelen
tfa ye s renler bana M gren Kasabası’nın kral çel k tacını takıyor.
Tüfek hâlâ yerde dönüyor ama g derek yavaşlıyor.
Brandy “Brandy Alexander hayatının böyle olmasını stemem şt .
Öncel kle meşhur olacaktı. B l rs n şte, ölmeden önce telev zyondak
Super Bowl turnuvasının devre arasında ağır çek mde çırılçıplak
d yet kola çmes gerek yordu,” d yor.
Tüfek duruyor ve namlusu k msey şaret etm yor.
Brandy hıçkıran Ev e’ye “Kapa çenen ,” d ye bağırıyor.
Ev e “Sen kapa çenen ,” d ye bağırarak karşılık ver yor. Alevler
arkasından merd venlere ser l halıya sıçrıyor.
S renler n West H lls’de dolanırken acı acı çaldıkları duyulab l yor.
İnsanlar 911’ arayıp kahraman olmak ç n t ş p kakışacak. H ç k mse
gelmes an meseles olan telev zyon ek b ne hazırlıklı görünmüyor.
“Bu son şansın tatlım,” d yor Brandy ve kanı her yana akıyor. “Ben
sev yor musun?” d ye soruyor.
Ahal bu tarz sorular sormaya başladığı zaman artık d kkat
çekem yorsunuz demekt r.
Ahal s z en y yardımcı role şte böyle es r eder.
Her senaryoda bulab leceğ n z en esk t lm ş o k kel mey
söylemem gerekt ren bu muazzam beklent , yanmakta olan bu koca
evden b le büyük. Sadece kel meler kend m fena halde ell yor
muşum g b b r h s ver yor. Bunlar sadece kel meler. H çb r güçler
yok. Kel me b lg s . D yalog.
“Söyle,” d yor Brandy. “Sev yor musun? Ben gerçekten sev yor
musun?”
Brandy hayatı boyunca hep böyle abartılı roller n kadını oldu. Dur
durak b lmeyen, canlı Brandy Alexander aks yon t yatrosu, ama ş md
her geçen dak ka canlılığını y t r yor.
B raz sahne performansı olsun d ye Brandy’n n el n tutuyorum. Bu
naz k b r jest ama o anda aklıma kan yoluyla bulaşan m krop ve
v rüsler geld ğ ç n paranoyaya kapılıyorum ve sonra bum d ye
yemek odasının tavanı çöküyor ve yemek odasının kapısından
kıvılcım ve közler üzer m ze sıçrıyor.
“Ben sevem yorsan b le, en azından hayatımı anlat bana,” d yor
Brandy. “B r kız hayatı gözler n n önünden f lm şer d g b geçmeden
ölemez.”
Hemen hemen h ç k msen n duygusal ht yaçları karşılanamıyor
maalesef.
İşte o sırada merd venlere ser l halıdak alevler Ev e’n n çıplak
kıçına varıyor ve Ev e çığlık atarak ayağa fırladığı g b , yanmış beyaz
topuklu ayakkabılarıyla basamakları döverek merd venlerden n yor.
Çıplak ve kel, tel ve küllerden başka b r şey g ymeyen Ev e Cottrell
daha kalabalık b r sey rc n n bulunduğu ön kapıya, düğün
davetl ler ne, gümüş ve kr stallere ve varmak üzere olan tfa ye
araçlarına koşuyor. Yaşadığımız dünya böyle. Şartlar değ ş yor, b z
de dönüşüme uğruyoruz.
Sonuç olarak tarafımdan sunulan bu göster n n tamamı h ç
şüphes z tamamen Brandy’yle lg l olacak ve k de konuğumuz var:
Evelyn Cottrell ve ölümcül AIDS v rüsü. Brandy, Brandy, Brandy.
Sırtüstü yatmakta olan zavallı Brandy, canını mermer zem ne akıttığı
del ğe dokunup “Lütfen. Bana hayatımı anlat. Buraya nasıl
geld ğ m z anlat,” d yor.
Sonuç olarak benden z bu Brandy Alexander anını belgelemek ç n
burada durmuş duman yutuyorum.
Bana d kkat ver.
Flaş.
Bana aşırı sevg ver.
Flaş.
Bana b r mola ver.
Flaş.
2
Bunun şu şek lde devam eden h kâyelerden b r olduğunu sanmayın;
ondan sonra, ondan sonra, ondan sonra.
Burada olanlar daha çok b r moda derg s h ss verecek s ze; b r
Vogue veya b r Glamour derg s karmaşası g b , sayfa numaraları her
k , beş, üç sayfada b r basılmış olacak. Aradan parfüm kartları
düşecek, s ze makyaj malzemes satmak ç n ga pten gelen tam
sayfa çıplak kadınlar fırlayacak karşınıza.
Magaz n derg ler n n lk y rm sayfası arasına gömülmüş olan çer k
sayfasını da boşuna aramayın. Her şey hemencec k bulab leceğ n z
sanmayın. Herhang b r şey n gerçek örneğ n bulmayı da ummayın.
H kâyeler başlayacak ve üç paragraf sonra:
Şu sayfaya geç n.
Sonra, ger dönün.
Belk , beş tane zevkl kıyafet oluşturmak ç n on b n moda parçası
b rb r yle karıştırılıp eşleşt r lecek. M lyon tane son moda aksesuar,
eşarp ve kemer, ayakkabı, şapka ve eld ven olacak ama bunlarla
g yeb leceğ n z b r tane b le gerçek g ys bulamayacaksınız.
Ve bu h sse burada, otobanda, şte ve evl l ğ n zde gerçekten, ama
gerçekten alışmanız gerekecek. Yaşadığımız dünya böyle.
Hazırlarıyla dare ed n.

Y rm yıl önceye; babamın 8 m l metrel k kamerayla ağabey mle ben


bahçede koşuştururken görüntüled ğ beyaz eve dönel m.

Y rm yıl sonra geceler bahçe sandalyeler nde oturup, aynı 8


m l metrel k f lmler aynı beyaz ev n, beyaz duvarına yansıtarak
zleyen a lem n bugünkü hal ne geçel m. Ev aynı ev, bahçe aynı
bahçe, f lmdek pencereler, gerçekler yle mükemmel b r sıra hal nde
d z lm ş, f lmdek ç menler gerçekler yle aynı h zada ve f lmde duvara
yansıtılan ağabey mle ben de yen yürümeye başlamışız ve kamera
ç n çıldırmış g b b r oraya, b r buraya koşuyoruz.

Ağabey m n büyük AIDS mus bet yüzünden per şan olup ölmes ne
geçel m.

***

Büyüyüp b r pol s dedekt f ne âşık olan ve ünlü b r manken olmak ç n


evden ayrılan benden ze geçel m.
Şunu unutmayın k , har kulade b r Vogue derg s nde olduğu g b ,
atlanılan sayfaları ne kadar yakından tak p edersen z ed n:
Devamı b lmem kaçıncı sayfada.
Ne kadar d kkatl olursanız olun, hep b r şeyler kaçırmış g b
h ssedeceks n z; s z der nden etk leyen, tamamını tecrübe
edemed ğ n z söyleyen o berbat h s. D kkat kes lmen z gereken
dak kaları hızla geçmen z n yarattığı o zavallı duygu hep kalb n zde
olacak.
Yan o h sse alışsanız y olur. Günün b r nde tüm yaşamınız bu
h sten baret olacak çünkü.
Bunların heps alıştırma. H çb r n n önem yok aslında. Sadece
ısınma turları atıyoruz.
Brandy Alexander yerde kan kaybından ölürken, yanına d z
çökmüş, sağlık memurları gelmeden bu h kâyey anlatan benden ze,
buraya ve şu ana dönel m.
B rkaç gün önces ne, Br t sh Columb a, Vancouver’dak zeng n b r
ev n oturma odasına dönel m. Oda, rokoko tarzı şeker g b c lalı,
oymalı maun panellerle kaplı; yerler ve süpürgel kler mermerden
yapılmış ve b r tane de sözüm ona süslü kıvrımları olan mermer
şöm ne var. Yaşlı ve zeng n nsanların yaşadığı zeng n evlerde her
şey düşündüğünüz g b oluyor.
M nel vazolardak rubrum[2] zambaklar pekten yapılma değ l,
gerçek. Krem reng perdeler parlak pamuklu değ l, pek. Kaplamalar,
maun g b görünmes ç n vern klenm ş çam ağacından yapılma değ l,
maun. Kesme kr stal numarası yapan sıkıştırılmış cam av zeler yok.
Der ler sun değ l.
Dört b r yanımızda On Dördüncü Lou s tarzı koltuk-kanepe-koltuk
takımlarından var.
Önümüzde başka b r masum emlakçı duruyor ve Brandy’n n el
havaya kalkıyor; b leğ kem k ve damarlardan dolayı kalın, parmak
boğumları sıradağlar şekl nde, parmakları mecals z, yüzükler mark z
kes m yeş l ve kırmızı ışıklar saçıyor, porselen tırnakları parlak
pembeye boyanmış ve Brandy “Büyülend ğ ne em n m,” d yor.
Herhang b r detayla başlamak gerek rse, önce Brandy’n n eller yle
başlanmalı da- Brandy’n n daha büyük görünsün d ye yüzüklerle
bezel olan eller aşırı derecede büyüktür. Sank daha bar z
görüneb l rm ş g b yüzüklerle bezel olan eller , cerrahların Brandy
Alexander’da değ şt remed kler tek yerd r.
O yüzden Brandy eller n saklamaya gerek b le duymaz.
Bu tarz evlerde sayamayacağım kadar çok bulunduk ve
tanıştığımız emlakçıların heps güler yüzlüdür. Bu seferk n n üzer nde
standart ün forma var; lac vert takım ve kırmızı, beyaz ve mav
boyunbağı. Ayağında mav topuklu ayakkabılar var ve mav çantasını
koluna takmış.
Emlakçı kadın, Brandy Alexander’ın koca el yle şaret ett ğ ,
Brandy’n n yanında d k len S nyor Alfa Romeo’ya bakıyor ve Alfa’nın
güçlü mav gözler kend ler n s z n gözler n ze sab tl yor; o mav
gözler asla kapanmıyor veya başka b r yöne kaymıyor, o gözler n
ç nde öyle güzel veya kırılgan b r bebek veya b r ç çek buket var k ,
o güzel adamı rahatlıkla âşık olunab lecek b r yapıyor.
Alfa, b r yıldır süren seyahat m z boyunca Brandy’ye del olan
erkekler n sonuncusu ve her akıllı kadın yakışıklı b r erkeğ n
kend s n n en y aksesuarı olduğunu b l r. Aynen yen b r arabayı
veya ekmek kızartma mak nes n tanıtır g b , Brandy’n n el kend
gülüşünden ve koca memeler nden Alfa’ya doğru havadan b r görüş
ç zg s ç z yor. “Lütfen,” d yor Brandy, “s ze S nyor Alfa Romeo’yu
tanıtmama müsaade ed n. Kend s Prenses Brandy Alexander’ın
profesyonel erkek eş d r.”
Brandy tabaka şekl ndek k rp kler ve gür saçlarından ler doğru
uzattığı el yle aynı görünmez ç zg y bu defa bana doğru ç z yor.
Emlakçı kadın sadece peçem görecek; kahve ve kırmızı renkl
musl n ve f stolu kad feden, gümüş s mle şlenm ş tüllü peçe o kadar
çok kattan oluşuyor k , bakanlar ç nde k msen n olmadığını sanab l r.
Bende bakacak b r şey olmadığından çoğu nsan bakmıyor zaten.
Çünkü görüntüm şunu söylüyor:
Paylaşmadığın ç n teşekkürler.
Brandy, “S z ” d yor, “Prenses Brandy Alexander’ın özel sekreter
Bayan Kay MacIsaac’la tanıştırayım.”
Chanel marka p r nç düğmel mav b r tayyör g ym ş ve sarkık
der s n saklamak ç n boynuna eşarp bağlamış olan emlakçı kadın,
Alfa’ya gülümsüyor.
K mse s ze bakmıyorken, nsanları del p geçene dek süzeb l rs n z.
Bakışınızı yakalayacağı ç n asla o kadar uzun bakamayacağınızdan
normalde göremeyeceğ n z detayları yakalarsınız, bu, bu da s z n
nt kamınız olur. Peçen n arkasından bakınca emlakçı kırmızı ve altın
sarısı parlıyor, hatları da bulanık görünüyor.
“Bayan MacIsaac,” derken Brandy’n n koca el hâlâ ben şaret
ed yor. “Bayan MacIsaac sağır ve d ls zd r.”
Ruju d şler ne bulaşmış, gözler n n altındak kırışıklıklar pudra ve
kapatıcıyla örtülmüş, takma d şl ve mak nede yıkanab len peruklu
emlakçı kadın, Brandy Alexander’a gülümsüyor.
“Ve bu...” derken Brandy’n n yüzüklerle bezel el kıvrılıp
Brandy’n n füze g b göğüsler n kavrıyor.
“Bu...” derken Brandy’n n el kıvrılıp boğazındak nc lere
dokunuyor.
“Bu...” derken devasa el kalkıyor ve dalgalı kumral saçlarına
dokunuyor.
“Ve bu...” el kalın ve neml dudaklara değ yor.
“Bu,” d yor Brandy, “Prenses Brandy Alexander.”
Emlakçı kadın reveransla, m hrabın önünde yapılan saygı duruşu
arası b r şey yapıyor ve tek d z n n üzer ne düşüyor. D z çöküyor. “Bu
ben m ç n büyük b r şereft r,” d yor. “Bu ev n s z n ç n b ç lm ş kaftan
olduğuna em n m. Bu eve bayılacaksınız.”
Brandy buzdan kaltak tavrını takınıp sadece kafasını sallıyor ve
g rd ğ m z ön hole doğru dönüyor.
“Majesteler ve Bayan MacIsaac,” d yor Alfa, “ev kend başlarına
gezmek sterler, b z de bu arada detayları konuşuruz.” Alfa’nın küçük
eller t treyerek havaya kalkıyor ve açıklamalara başlıyor, “…para
transfer ... l ret n Kanada dolarına çevr lmes .”
“Loon es,”[3] d yor emlakçı kadın.
Brandy, Alfa ve ben; üçümüz de donup kalıyoruz. Belk de bu
kadın gerçeğ görmüştür. Yollarda geçen aylardan ve g rd ğ m z
onlarca büyük evden sonra belk de b r ler oynadığımız oyunu
çakmıştır.
“Loon es,” d yor emlakçı kadın. Ve tekrar d z çöküyor. “B z
dolarlarımıza ‘Loon es’ der z,” d yor ve el n mav cüzdanına
daldırıyor. “S ze gösterey m. Üzer nde b r kuşun resm var,” d yor.
“Gerdanlı dalgıç kuşu.”
Brandy’yle ben tekrar soğuk tavrımızı takınıp ön hole doğru
yürümeye başlıyoruz. Koltuk-kanepe-koltuk takımının arasından,
oymalı mermerler geç yoruz. B r ömür boyu ç lm ş puro dumanının
s nd ğ maun kaplamadak yansımamız lekel , bel rs z ve kıpır kıpır.
Ben ön hole doğru Prenses Brandy Alexander’ı tak p ederken,
Alfa’nın sabah güneş n n yemek odasına hang açıdan düştüğü ve
val l ğ n yüzme havuzunun arkasına özel hel kopter n ş p st
yapılmasına z n ver p vermeyeceğ n soran ses emlakçının mav
takımlı d kkat n celp ed yor.
Prenses Brandy’n n zar f sırtı merd venlere doğru lerl yor; gr b r
t lk kürkü Brandy’n n omuzlarına atılmış, metrelerce uzunluktak pek
brokar eşarbı da dalga dalga b r yığın hal ndek kumral Brandy
Alexander saçına dolanmış. Brandy Alexander’ın dünyasını
meydana get ren her şey n ger s nde o görünmez lokomot f var; yan
yüce kral çen n ses ve L’A r du Temps parfümünün gölges .
Brokar pek eşarbının ç nde topladığı dalgalı kumral saçları bana
kepekl pand spanyaları hatırlatıyor. Büyük b r v şnel kek. Pas f k’tek
b r mercanadanın üzer nde yükselen ç lekl kumral b r mantar bulutu.
Üzer nde küçük altın atkı ve altın z nc rler olan lame bağcıklı
ayakkabılar prenses ayaklarını tutsak etm ş. Bunlar, ön holden k nc
kata uzanan yaklaşık üç yüz basamağın lk ne adım atan
hapsed lm ş, sütun g b , ç v topuklu altından ayaklar. Sonra d ğer
adımını atıyor, sonra d ğer n , derken o kadar yüksel yor k ger
dönüp bakması cesaret meseles . Ancak o kadar uzaklaştıktan sonra
kafasındak ç lekl kek n tamamını döndürecek. Füze g b d k ve
büyük Brandy Alexander göğüsler , profesyonel kalın dudaklarının
kel melerle anlatılamaz güzell ğ n n s luet n ç z yor.
“Bu ev n sah b ,” d yor Brandy, “çok yaşlı olduğundan hormon
desteğ alıyor ve hâlâ burada oturuyor.”
Ayağımın altındak halı öyle kalın k , orada burada bulunan
p sl klere tırmanab l r m. Attığım her adım t trek, kaygan ve denges z.
B zler, Brandy, Alfa ve ben, üçümüz de İng l zcey o kadar uzun
zamandır k nc d l m z olarak kullanıyoruz k , bunun b r nc d l m z
olduğunu unuttuk.
Ben m anad l m yok.
Karanlık b r av zen n k rl taşlarının h zasına gel yoruz. Tırabzanın
d ğer tarafından bakınca, kor dorun gr mermer zem n sank
bulutların arasından uzanan b r merd ven tırmanmışız g b
görünüyor. Adım adım lerl yoruz. Uzaklardan Alfa’nın şarap
mahzenler ve Rus kurt köpekler n n kulübeler yle lg l talepkâr
konuşması duyuluyor. Alfa’nın emlakçı kadının d kkat n çekmek ç n
sürekl b r şeyler talep eden konuşması, radyoların uzaydan seken
canlı mülakat programları kadar ç bayıcı.
“...Prenses Brandy Alexander,” derken Alfa’nın sıcak, kara
kel meler yüksel yor, “kalabalık restoranlarda dah elb seler n çıkarıp
vahş atlar g b çığlık atab l r...”
Yüce kral çen n ses ve L’A r du Temps’ n gölges “B r sonrak
evde,” d yor, kurşun dudakları “Alfa sağır ve d ls z olacak,” d yor.
“...göğüsler n z,” d yor Alfa, emlakçı kadına, “genç b r kadının k
göğsü var s zde...”
Aramızda anad l n konuşan b r k ş b le kalmadı.
Üst katta bulunan b ze dönel m.
Her şey n mümkün olduğu o ana dönel m.
Emlakçının, S nyor Alfa Romeo’nun mav gözler ne hap s
olmasından sonra başlayan esas dalavereye geçel m. Ebeveyn
yatak odası her zaman kor dorun sonunda ve en y manzarayı gören
tarafta olur. Bu seferk ana banyo pembe aynalarla kaplanmış, tüm
duvarlar, hatta tavan b le aynayla kaplı. Prenses Brandy’yle ben her
yerdey z, tüm yüzeylerde görüntümüz var. Banyo dolabının b r
kenarındak pembe tezgâha Brandy oturuyor, d ğer kenarına da ben.
İk m z de tüm aynalardak tüm dolapların k tarafına da oturmuş
g b görünüyoruz. Sayılamayacak kadar çok Brandy Alexander var
ve heps de ben m patronum oluyor. Heps dana der s nden çıtçıtlı,
beyaz çantalarını açıyorlar ve yüzüklerle bezel yüzlerce kocaman
Brandy Alexander el , İnc l kadar büyük, kırmızı kapaklı Doktorlar ç n
Masaüstü Müracaat K tabı’nın yen kopyasını çıkarıyorlar.
Yanan Yaban Mers n farlı yüzlerce göz odanın dört yanından bana
bakıyor.
Yüzlerce Kurşun dudak “Yapman gereken b l yorsun,” d ye
emred yor. O büyük eller çekmeceler ve dolap kapaklarını açmaya
başlıyor. “B r şey alırken yer n unutma ve tekrar aynı yere koy,” d yor
ağızlar. “Önce laçlardan başlayacağız, sonra makyaj malzemeler ne
geçeceğ z. Artık avlanmaya başlayab l rs n.”
İlk ş şey çıkarıyorum. Val um ş şes ; yüzlerce Brandy et ket
okuyab ls n d ye ş şey kaldırıyorum.
“Şüphe uyandırmayacak kadar al,” d yor Brandy, “ve b r sonrak
ş şeye geç.”
Küçük mav haplardan b rkaç tanes n cüzdanımda Val um’ların
durduğu cebe atıyorum. El me aldığım yen ş şede Darvon’lar var.
“Tatlım o buldukların cennett r,” derken tüm Brandy’ler ncelemek
ç n el mde tuttuğum ş şeye bakıyorlar. “B raz fazla alsak sorun olur
mu?”
Et kette son kullanma tar h n n b r ay sonra dolacağı yazıyor ve
ş şe neredeyse ağzına kadar dolu. Yarısını alab leceğ m z
düşünüyorum.
“Hayd ,” yüzüklerle bezel büyük b r el her yönden bana doğru
uzanıyor. Avucu açık yüzlerce büyük el bana doğru gel yor.
“Brandy’ye b rkaç tane ver. Prenses’ n y ne bel ağrıyor.”
Ş şeden on kapsül çıkartıyorum ve yüzlerce el b nlerce
sak nleşt r c y o Kurşun ağızların ç ndek kırmızı halı görünümlü
d llere bırakıyor. Aşırı dozda Darvon, Brandy Alexander’ın dünyasını
oluşturan kıtaların karanlık ç kısmına doğru kayıyor.
B r sonrak ş şen n ç nde 2,5 m l gramlık mor ve oval küçük
Ham s d’ler var.
Ham le Kısrak İdrarı’nın kısaltması. Yan , Kuzey Dakota ve Orta
Kanada’da karanlık ahırlarda kramplar ç nde zorla beklet len,
s d kler n n son damlasına kadar almak ç n heps ne b r sonda takılı
olan ve sadece tekrar s k şs nler d ye dışarı salınan b nlerce zavallı
atın kısaltması. İş n kom ğ bu tar f, b r hastanede yeter kadar uzun
kalmayı anlatıyor sank ama bu sadece bana has b r tecrübe.
“Bana öyle bakma,” d yor Brandy. “Ben m bu hapları almamam,
h çb r ölü tayı d r ltmeyecek.”
B r sonrak ş şede 100 m l gramlık yuvarlak, şeftal renkl , çent kl
Aldactone’lar var. Ev sah bem z d ş hormonu bağımlısı olsa gerek.
Ağrı kes c ler ve östrojen Brandy’n n hemen hemen tek bes n
kaynağı olduğundan, “Ver, ver, ver,” d yor, başka b r şey dem yor.
Pembe kaplı küçük Est nyl’lerden atıştırıyor. Turkuaz Estrace
tabletler nden b rkaç tane yutuyor. “M ss Kay?” derken vaj nal
Ham s d’ el krem olarak kullanıyor. “El m yumruk yapamıyorum,
tatlım. Ben b raz uzansam, sen şler kend başına halledeb l r
m s n?” d yor.
Prenses esk tarz sayvanlı, ht şamlı pembe yatakta kest rmek ç n
ebeveyn yatak odasına g derken, ben ve pembe banyo aynalarındak
yüzlerce kopyam, b rl kte makyaj malzemes aramaya başlıyoruz.
Darvocet ve Percodan ve Compaz ne, Nembutal ve Percocet
buluyorum. Ağızdan alınan östrojenler. Ant -androjenler.
Projesteronlar. Der altı östrojen bantları. Ama Brandy’n n
renkler nden bulamıyorum; Gül Kurusu allık yok. Yanan Yaban
Mers n reng göz farı yok. B tm ş p ller ş şm ş ve as t akıtan b r
v bratör buluyorum.
Sanırım bu ev n sah b yaşlı b r kadın. Önemsenmeyen, yaşı
geçk n ve laç bağımlısı yaşlı kadınlar, her geçen dak ka daha da
yaşlanan ve görünmez olan bu kadınlar çok fazla makyaj yapmıyor
olmalılar. Eğlencel yerlere g tm yor olmalılar. Köpük part ler ne
katılmıyor olmalılar. Nefes m peçen n altında, gün boyu lk kez
kaldırdığım peçem n neml pek, f le ve pamuklu brokar katları altında
sıcak ve ekş ekş kokuyor ve aynalarda yüzümden ger ye kalan
şey n pembe aks ne bakıyorum.
Ayna, ayna söyle bana; benden güzel var mı dünyada?
Kötü kalpl kral çe, Pamuk Prenses’ n oyununu oynadığı ç n
salağın tek yd . Bell b r yaştan sonra kadınların farklı kt dar
alanlarına kaymaları gerek r. Örneğ n para. Ya da s lah.
Sevd ğ m hayatı yaşıyorum, d yorum kend kend me ve yaşadığım
hayatı sev yorum.
Kend kend me şunu söylüyorum: Bunu hak ett m.
Aynen böyle olmasını stem şt m.
3
Brandy’yle karşılaşana dek tek sted ğ m b r ler n n yüzüme ne
olduğunu sormasıydı.
Onlara “Kuşlar yed ,” demek st yordum.
Yüzümü kuşlar yed .
Ama onlar b lmek stem yordu. Sonra onlardan olmayan Brandy
Alexander ortaya çıktı.
Sakın bunun büyük b r tesadüf olduğunu sanmayın. B z m,
Brandy’yle ben m karşılaşmamız gerek yordu. Ortak pek çok
yönümüz vardı. Hemen hemen her yönümüz ortaktı. Üstel k k m ler
ç n anında, k m ler ç n yavaş yavaş olsun, ster kazayla, ster
temk nl davranarak olsun, en nde sonunda hep m z kötürüm
kalıyoruz. Kadınların çoğu her geçen gün daha da görünmez olma
h ss n b l yor. Brandy aylardır hastanedeyd , ben de öyleyd m ve
büyük çaplı estet k operasyon geç reb leceğ n z öyle çok hastane var
k.

Rah belere dönel m. Rah beler en berbat ısrarcılardı, hemş re olan


rah beler. Rah belerden b r bana, başka b r kattak kom k ve çek c
b r hastadan bahsed yordu. Adam avukattı ve kâğıt mend lle el
h leler yapab l yordu. Normal rah be elb ses n n beyaz renkl hemş re
vers yonunu g yenlerden olan bu bakıcı, şu avukata ben mle lg l b r
sürü şey anlatmıştı. Adı Rah be Kather ne’d . Adama ben m çok
kom k ve akıllı olduğumu, k m z n karşılaşıp del ler g b b rb r m ze
âşık olmamızın çok hoş olacağını söylem şt .
Bunlar onun kel meler yd .
Burun kemer n n altında duran, camı m kroskop slaytları g b uzun
ve karel , tel çerçevel gözlüğünün ardından bana bakıyordu.
Çatlamış kılcal damarlar yüzünden burnunun ucu hep kırmızı
görünüyordu. O buna “gülümtırak” d yordu. Manastır yer ne,
göster şl b r evde yaşadığını hayal etmek daha kolaydı. Tanrı yer ne
Noel Baha’yla evl olduğunu hayal etmek de öyle. Rah be kıyafet n n
üzer ne g yd ğ kolalı önlük öyle parlak beyazdı k , geç rd ğ m büyük
traf k kazasından sonra buraya lk get r ld ğ mde üzer mdek kan
lekeler n n önlüğünün yanında s yah g b göründüğünü hatırlıyorum.
Onlarla let ş m kurab lmem ç n bana kâğıt ve kalem verd ler.
Alttak pamuk tamponların oynamaması ç n kafamı metrelerce
uzunluktak sargı bezler yle sıkıca sarmaladılar ve sargıların
açılmaması ç n metal kelebeklerle tutturdular. Ant b yot k jel o kadar
yoğun sürdüler k , tamponların altında tek h ssett ğ m şey klostrofob
ve toks s te oldu.
Dokunamadığım ç n sargı bezler n n altında unutulmuş terl
saçlarımı arkada topladılar. Görünmeyen kadın.
Rah be Kather ne d ğer hastadan bahsed nce, cana yakın ve
kom k b r büyücü olan şu avukatı görsem y olab l r d ye düşünmeye
başladım.
“Cana yakın olduğunu söylemed m,” ded Rah be Kather ne.
“O hâlâ b raz çek ngen,” d ye de ekled .
Bloknota “hâlâ mı?” yazdım.
“Şu tal hs z olaydan ber ,” ded ve kaşlarını kaldırıp çenes n
boynuna eğerek gülümsed . “Emn yet kemer n takmamış.”
“Arabası üzer ne devr lm ş,” ded .
“O yüzden tam sana göre,” ded .
Bu olaydan kısa b r süre önce, hâlâ baygınken, b r ler banyodak
aynayı çıkarmış. Hemş reler, nt har edenlerden bıçak saklar g b
c lalı şeyler benden uzak tutuyorlardı. Alkol klerden çk saklar g b .
Odada aynaya en yakın eşya telev zyondu ve o da sadece esk
hal m göster yordu.
Kazadan sonra çek len pol s fotoğraflarını görmek stey nce de,
nöbetç hemş re “Hayır,” d yordu. Fotoğrafları hemş re odasında, b r
dosyada saklıyorlardı ve sank ben har ç herkes o res mler görme
şansına sah pt . Aynı hemş re “Doktor zaten yeter nce acı çekt ğ n
söylüyor,” d yordu.
Aynı hemş re bana propan gazı patlamasında saçları ve kulakları
yanan b r muhasebec y ayarlamaya çalıştı. Kanser yüzünden
boğazını ve s nüsler n kaybeden b r yüksek l sans öğrenc s yle
tanıştırdı ben . Üçüncü kattan düşerek betona kafa üstü çakılmadan
önce pencere tem zleyen başka b r yle daha tanıştırdı.
Patlama, kanser, çakılmak; kullandığı kel meler bunlardı. Avukatın
tal hs zl ğ . Geç rd ğ m büyük kaza.
Rah be Kather ne altı saatte b r yaşam s nyaller m kontrol
ed yordu. Kalın gümüşten erkek kol saat n n üzer ne yerleşt rd ğ
k nc el yle nabzımı ölçüyordu. Tans yon alet n koluma doluyordu.
Ateş m ölçmek ç n elektr kl b r tabancayı kulağıma sokuyordu.
Rah be Kather ne alyans takan rah belerdend .
Ve evl nsanlar hep cevabın aşk olduğunu sanırlar.

Herkes n çok düşüncel davrandığı o büyük kaza gününe dönel m.


İnsanlara, ac lde bana sıralarını veren ahal ye dönel m. Pol s ısrar
etm şt . Yan , kenarında mav çıkmaz mürekkeple “La Paloma
Memor al Hastanes ’n n malıdır” yazan şu hastane çarşaflarından
verd ler bana. Önce damardan morf n enjekte ett ler. Sonra da ben
sedyeye yatırdılar.
Bunların çoğunu hatırlamıyorum ama nöbetç hemş re bana pol s
fotoğraflarından söz ett .
En az portföyümdek res mler kadar güzel, on sek z-y rm dörtlük
parlak baskılı fotoğraflardan. Hemş re fotoğrafların s yah beyaz
olduğunu söyled . Fakat bu on sek z-y rm dörtlük fotoğraflarda b r
sedyen n üzer nde oturuyormuşum ve sırtımı da ac l n duvarına
yaslamışım. Görevl hemş re küçük amel yat makasıyla üzer mdek
elb sey on dak kada keseb ld . İşte bunu hatırlıyorum. Espre’den
aldığım yazlık pamuklu elb sem vardı üzer mde. Bu elb seler öyle
rahat ve bol k , katalogda gördüğüm zaman neredeyse k tane
s par ş ed yordum. Rüzgâr est ğ zaman koltukaltı boşluklarından
çer g r p elb sen n etekler n bel me kadar kaldırıyordu, esmed ğ
zamanlardaysa terl yordum ve kumaş neredeyse şeffaflaşıp üzer me
yapışıyordu. Verandaya çıktığımda kalabalığın ç nde b r m lyon
spotun ben m üzer me çevr lmes veya dışarısı kavruluyorken b r
restorana g rd ğ mde, sank yaptığım b r ş ç n ömür boyu başarı
ödülü almışım g b herkes n dönüp bakması çok hoşuma g d yordu.
İşte böyle h ssed yordum. Böyle lg gördüğümü hatırlayab l yorum.
Ben m ç n her zaman her yer alev alevd .
Ve ç çamaşırlarımı da hatırlıyorum.
Üzgünüm anne, üzgünüm Tanrım, ama önünde sadece b r bez
parçası bulunan, bel ve popo yarığı elast k b r pten baret olan ç
çamaşırlarımdan b r vardı üzer mde. Ten reng yd . Poponun
arasından geçen pe herkes popo floşu der. Bu bez parçasını da
elb sem n transparan olma ht mal ne karşı g ym şt m. Gözler n z ac l
serv ste açacağınızı, elb sen z n kes leceğ n , dedekt fler n
res mler n z çekeceğ n , b r kolunuzda morf n ğnes , sedyeye
uzanmış vaz yetteyken Frans skan b r rah ben n kulağınızın d b nde
haykıracağını tahm n edemezs n z: “Res mler çek n! Res mler
hemen çek n! Hâlâ kan kaybed yor!”
Yo, hayır, bu tahm n ett ğ n zden daha da kom kt .
Önünde sadece b r bez parçası bulunan ve anatom k olarak
kusursuz olan bu bebeğ n suratı parçalanmış şek lde sedyeye
yatırılmasıyla durum daha da kom k b r hal aldı.
Pol s rah beden çarşafı göğüsler m n üzer ne doğru tutmasını
sted . Böylel kle yüzümün resm n çekeb leceklerd ama dedekt fler
üstsüz vaz yette yatıyor olmamdan da çok utanmış gözüküyorlardı.

Bana res mler göstermek stemed kler zamana dönel m;


dedekt flerden b r “Merm beş sant m yukarı sabet etseyd , ölmüş
olurdunuz,” d yor.
Ne demek sted kler n anlayamıyordum.
Beş sant m aşağı sabet etseyd , pamuklu yazlık elb sem n ç nde
kavrulacak ve s gortacımdan pr m nd r m nden vazgeç p arabamın
camını değ şt rmes n talep edecekt m. Sonra da, b r havuz
kenarında güneş krem m sürerken, etrafımdak hoş her flere
St ngray’ mle otobanda g derken b r taş veya başka b r şey n sürücü
camını patlattığını söyleyecekt m.
Ve o hoş her fler “Vaay,” d yeceklerd .

Arabamda kesme kurşun ve kem k parçacıkları g b şeyler arayan ve


yarı açık camla otomob l sürdüğümü gören d ğer dedekt fe dönel m.
Beyaz b r çarşafla örtülü benden z n üzer nde on sek z-y rm dörtlük
parlak baskılı res mler tutan bu pol s araba kullanırken camın ya
sonuna kadar açık ya da tamamen kapalı olması gerekt ğ n
söylüyor. Yarı açık camlar yüzünden kaç otomob l sürücüsünün
kafasının koptuğunu hatırlayamadığını anlatıyor.
Nasıl gülmeyey m?
Bunlar onun kullandığı kel melerd ; otomob l sürücüsü.
Ağzım öyle b r şek l almıştı k , tek çıkarab ld ğ m ses, kahkaha
ses yd . Gülmekten başka şansım yoktu.

İnsanların bana bakmaktan vazgeç p res mlere baktıkları zamana


dönel m.
O gece erkek arkadaşım Manus geld ; ac lden çıktıktan sonra,
amel yata alınmak üzere sedyeyle amel yathaneye alındıktan sonra,
kanamam durduktan ve özel b r odaya alındıktan sonra Manus teşr f
ett . Benden ger ye kalanları görene dek n şanlım olan Manus Kelley.
Manus oturup yen yüzümün s yah beyaz fotoğraflarına baktı,
karıştırdı, ev r p çev r p tekrar tekrar baktı. Han şu lk baktığınızda
güzel b r kadın ama tekrar baktığınızda yaşlı b r acuze gördüğünüz
lg nç res mlere bakar g b baktı.
“Aman Tanrım,” d yor Manus.
Sonra “Ah, İsa aşkına,” d yor.
Sonra “Yüce İsa,” d yor.
Manus’la çıkmaya başladığımızda, ben hâlâ a lemle yaşıyordum.
Manus bana cüzdanındak rozet gösterm şt . Ev nde s lahı vardı. O
ahlâk masasında pol st ve ş nde de gerçekten başarılıydı. B z mk s
yaz aşkı g b b r şeyd . Manus y rm beş, ben on sek z yaşındaydım
ama çıkıyorduk şte. Yaşadığımız dünya böyle. B r keres nde
tekneyle gez nt ye çıkmıştık. Manus, Speedo mayo g y yordu ve en
azından her akıllı kadının bunun b seksüell k anlamına geld ğ n
b lmes gerek r.
En yakın arkadaşım Ev e Cottrell b r manken. Ev e güzel nsanların
asla b rl kte olmamaları gerekt ğ n söyler. Çünkü b rl kte olduklarında
yeter nce lg çekemezlerm ş. Ev e’ye göre k güzel nsan b r araya
gel nce, güzell k standardı tamamen değ ş r. Ev e, bunu
h ssedeb l rs n der. İk n z de güzelsen z, k n z b rden güzel
değ ls n zd r. B rl kte, b r ç ft olunca, parçalarınızın toplamından daha
değers z olursunuz.
İk taraf da artık fark ed lmez olur.
Y ne de b r sefer nde alt tarafı b r reklam olduğu ç n her an
b teceğ n sandığınız ama otuz dak ka süren şu b tmek tükenmek
b lmeyen reklamlardan b r nde rol almıştım. Ev e’yle k m z , tüm
öğleden sonra daracık gece elb seler g yerek, ayaklı seks objeler
olmak ve telev zyon zley c s n Ham Ham Kurab ye Fabr kası’ndan
satın almaları ç n ayartmak üzere şe almışlardı. Manus stüdyodak
zley c lerle oturmuş, çek mden sonra “Hayd , tekne gez nt s ne
çıkalım,” d yor. Ben de “Tamam,” d yorum.
Böylece tekne turuna çıktık ve ben güneş gözlüğümü unuttuğum
ç n Manus teknede bana b r tane gözlük satın alıyor. Yen güneş
gözlüğüm, Manus’un Vuarnet’ yle tıpatıp aynı, sadece ben mk ler
İsv çre’de değ l, Kore’de üret lm ş ve f yatı da k dolar.
Üç m l açıldıktan sonra güvertedek eşyalara çarpmaya
başlıyorum. Tekneden düşüyorum. Manus bana halat fırlatıyor, ama
yakalayamıyorum. Sonra Manus bana b r b ra atıyor, onu da
tutamıyorum. Başım ağrımaya başlıyor, hem de Tanrının Tevrat’ta
nsanları cezalandırdığı türden b r ağrı. Güneş gözlüğümün
camlarından b r n n, d ğer nden daha koyu olduğunun farkında
değ l m. Cam neredeyse opak. İşte bu cam yüzünden tek gözüm kör
g b ve der nl k algımı da kaybed yorum.
O zamanlar bunun, yan algımın s k ld ğ n n farkında değ l m. Kend
kend me güneştend r dey p gözlüğü takmaya ve kör vaz yette, acı
çekerek oraya buraya toslamaya devam ed yorum.

Manus’un ben z yaret etmek ç n hastaneye k nc gel ş ne dönel m;


La Paloma Memor al Hastanes ’n n malıdır yazılı çarşafımdak on
sek z-y rm dörtlük parlak baskılı res mler me, esk hayatıma dönmek
konusunda düşünmem söylüyor. Plan yapmaya başlamalıymışım.
B l rs n şte, d yor, ders falan al. Okulunu b t r.
Yatağımın yanında oturuyor ve res mler de aramızda tutuyor. Ne
onu, ne de res mler göreb l yorum. Bloknotuma res mler bana
göstermes n sted ğ m yazıyorum.
Fotoğrafların ger s nden “Ben çocukken doberman yavruları
yet şt r rd k,” d yor. “Yavrular altı aylık olunca kulakları ve kuyruğu
kes l r. Bu köpekler n tarzı budur. Eyalet eyalet dolaşıp b nlerce
doberman, boxer veya bull terr er yavrusunun kulak ve kuyruklarını
kesen adamın motel ne g ders n.”
Kalem mle bloknota “yan ?” yazıyorum.
Ve bloknotu suratına doğru sallıyorum.
“Yan , kulaklarını kesen k ş den ömrünün sonuna kadar nefret
edeceğ nden,” d yor, “bu ş her zaman g tt ğ n veter ner n değ l, b r
yabancının yapması ç n para öders n,” d yor.
Res mlere bakmaya devam ederken, “İşte bu yüzden bunları sana
gösteremem,” d yor.
Dışarıda b r yerlerde, bıçak ve ğneler n durduğu alet kutusu ve
kanlı havlularla dolu b r motel odasında oturuyor veya b r sonrak
kurbanı ç n otobanda d reks yon sallıyor veya p s b r küvette
uyuşturulmuş ve kes lm ş b r köpeğ n üzer ne eğ lm ş duruyor olan
adam, m lyonlarca köpeğ n nefret unsuru.
Yatağımın yanında oturan Manus, “Kapak kızı olmakla lg l
hayaller n rafa kaldırman gerek yor,” d yor.
Kafamdak moda fotoğrafçısı bağırıyor:
Bana şefkat ver.
Flaş.
Bana b r şans daha ver.
Flaş.
Kazadan önce bunu yapıyordum. Bana yalancı d yeb l rs n z ama
kazadan önce nsanlara ün vers te öğrenc s olduğumu söylüyordum.
Çünkü nsanlara manken olduğunuzu söylersen z, s z nle l şk ler n
keserler. Onlara göre mankenlerle konuşmak, daha düşük b r yaşam
b ç m yle let ş m kurmak demekt r. Bebek g b konuşmaya başlarlar.
Aptallaşırlar. Ama nsanlara ün vers te öğrenc s olduğunuzu
söylersen z, çok etk len rler. Herhang b r konuda eğ t m görüyor
olab l rs n z ama h çb r şey b lmek zorunda değ ls n zd r. Sadece
toks koloj veya sualtı b ok nes s’ dey n, konuştuğunuz k ş n n konuyu
değ şt r p kend nden bahsetmeye başladığını göreceks n z. Bu şe
yaramazsa, güverc n cen nler ndek snr kromozomlarının
b rleşmes nden söz ed n.
B r zamanlar gerçekten ün vers te öğrenc s yd m. K ş sel beden
eğ t m konusunda l sans almama yaklaşık b n altı yüz kred kalmıştı.
Annemle babam ş md ye kadar çoktan doktor olab leceğ m söyley p
duruyorlar.
Üzgünüm anne.
Üzgünüm Tanrım.
Ev e’yle d skolara, barlara g tt ğ m z ve erkekler n b z mle
konuşab lmek ç n bayanlar tuvalet n önünde bekled kler b r dönem
vardı. Her fler telev zyona reklam f lm çekt kler n söylüyorlardı.
Kartv z tler n ver p hang ajansa bağlı olduğumu soruyorlardı.
Annem n ben z yarete geld ğ b r dönem vardı. Annem s gara çer
ve lk çek mden döndüğüm gün bana b r k br t kutusunu göstererek,
“Ne demek oluyor bu?” d ye sordu.
“Zavallı ölmüş kardeş n kadar koca b r sürtük olmadığını söyle
bana,” ded .
K br t kutusunun üzer nde tanımadığım b r her f n adı ve telefon
numarası yazıyordu.
“Bulduğum tek kutu da bu değ l,” ded annem. “Neler çev r yorsun
sen?”
Ben s gara çmem. Bunu anneme söylüyorum. Almayacak kadar
kaba olmadığımdan ve atamayacak kadar da tutumlu olduğumdan
b r k yor bu k br t kutuları. İşte bu sebeple hatırlayamadığım bütün bu
adamları ve telefon numaralarını saklayab lmek ç n mutfak
dolaplarından b r n tamamen bu şe ayırmam gerek yor.

Hastanede geç rd ğ m özel olmayan günlerden b r ne geçel m;


konuşma terap st n n odasının önündeyd k. Hemş re egzers z ç n
d rseğ mden tutarak ben dolaştırıyordu. B r köşey döndük ve of s n
açık duran kapısından b r anda pat d ye Brandy Alexander’ı gördüm;
mükemmel Prenses Alexander pozunda tüm ht şamıyla oturmuştu
ve üzer nde hareket ett kçe reng değ şen, yanardönerl , V v enne
Westwood tarzı daracık b r elb se vardı.
Stüdyo dışı Vogue çalışması.
Kafamdak moda fotoğrafçısı bağırıyor:
Bana şaşkınlık ver, bebeğ m.
Flaş.
Bana hayret ver.
Flaş.
Konuşma terap st “Brandy, gırtlağındak kıkırdağı yukarı çekersen
ses n n tonunu da değ şt reb l rs n. Yükselen notaları söylerken
boğazında yukarı doğru çıktığını h ssett ğ n çıkıntıdan söz ed yorum,”
ded . “Boğazındak ses kutusunu yukarıda tutab l rsen, ses n sol
notasıyla, do notası arasında kalır. Bu da yaklaşık 160 Hertz’e
tekabül eder.”
Brandy Alexander ve görüntüsünün yanında, dünyada ger kalan
her şey sahteym ş g b duruyordu. Başka açılardan bakınca renk
değ şt r yordu. B r adım atıyordum, yeş l oluyordu. Sonrak adımımda
kırmızı. Sonra s ml gr ve sarı oldu, soma da ardımızda kayboldu.
“Yoldan çıkmış, zavallıcık,” ded Rah be Kather ne ve beton
zem ne tükürdü. Kor dorun ucunu görmek ç n kafamı ger ye
döndürdüğüm sırada bana baktı ve “A len var mı?” d ye sordu.
Deftere “evet, homoseksüel b r kardeş m vardı ama AIDS’ten
öldü,” yazdım.
Ve rah be “Öyleyse hayırlısı olmuş, değ l m ?” ded .

Manus’un son z yaret nden sonrak haftaya geçel m; son derken, en


son z yaret n kasted yorum; sonrak hafta Ev e hastaneye damlıyor.
Res mler me bakıp Tanrı ve İsa’yla konuşuyor.
“B l yor musun,” d yor Ev e get rd ğ kucak dolusu Vogue ve
Glamour derg s n n ardından, “ajansla konuştum. Portföyünü baştan
düzenlersek, sen el ş ç n düşüneb l rlerm ş.”
Ev e el manken demeye çalışıyor. Yüzük, elmas b lez k ve böyle
boktan şeyler tanıtan manken.
Sank duymak sted ğ m şey buymuş g b .
Konuşamıyorum.
Sadece sıvılarla beslen yorum.
K mse bana bakmıyor. Artık görünmez oldum.
Tek sted ğ m b l ler n n bana ne olduğunu sorması. Sonra
hayatıma devam edeb leceğ m.
Ev e kucağındak magaz n yığınına “Buradan çıktığında ben m
ev me taşınmanı st yorum,” d yor. Yatağımın kenarında duran bez
çantasının fermuarını açıyor ve k el n de daldırıyor çer . Ev e, “Çok
eğlencel olacak. Göreceks n. Tek başıma yaşamaktan nefret
ed yorum,” d yor.
“Zaten eşyalarını evdek boş yatak odasına taşıdım,” d yor.
Ev e, eller hâlâ çantasındayken, “Ben çek me g d yorum. Ödünç
vereb leceğ n ajans broşürü var mı h ç?” d ye soruyor.
Bloknotuma “üzer ndek ben m süveter m m ?” yazıyorum.
Ve bloknotu yüzüne doğru sallıyorum.
“Evet,” d yor. “Ama mahzur görmeyeceğ n b l yordum.”
Bloknota “ama o otuz altı beden” yazıyorum.
“sen kırk beden g y yorsun” yazıyorum.
Ev e “D nle,” d yor. “Saat k de orada olmam gerek yor. Kend n
daha y h ssett ğ n b r zaman uğrasam daha y olacak gal ba.”
Saat ne konuşarak, “Olayların böyle olmasına çok üzülüyorum.
Ama bunda k msen n suçu yok,” d yor.

***

Hastanede geçen her gün b rb r n n aynı:


Kahvaltı. Öğle yemeğ . Akşam yemeğ . Aralarda da Rah be
Kather ne damlıyor.
Telev zyondak kablolu kanal gece gündüz durmaksızın reklam
ver yor ve ekranda Ev e’yle ben, k m z bel r yoruz. Bu şten bayağı
para kaldırdık. Şu kurab ye fabr kası ş ç n nsanın yüzünün soba
g b göründüğü çok ünlü manken gülüşünü yapıyoruz. Üzer m zde,
spotların altında durunca m lyonlarca gazetec resm n z çek yormuş
g b parlayan pullu elb seler var. Fazlasıyla göz alıcı. Üzer mdek on
k loluk elb se ve koca gülüşümle orada durmuş, Ham Ham Kurab ye
Fabr kası’nın üzer ndek pleks glas bacanın ç ne hayvan et parçaları
atıyorum. Alet n d ğer tarafından çılgınca m n k kurab yeler fırlıyor ve
Ev e stüdyodak zley c ler n arasına karışıp kurab yelerden yemeler
ç n nsanları davet ed yor.
Şu nsanların telev zyona çıkmak ç n yemeyeceğ şey yok.
Sonra çek m b t yor, Manus gel p “Tekne gez nt s ne çıkalım mı?”
d yor.
Ben de “Tamam,” d yorum.
Neler olup b tt ğ n anlayamamış olmam çok salakçaydı.

Konuşma terap st n n odasındak katlanan sandalyeye oturmuş, k br t


kutusuyla tırnaklarını törpüleyen Brandy Alexander’a geçel m.
Bacakları öyle uzun k , b r motos klet ortadan k ye böleb l r, ger
kalan d ğer yarısı se leopar desenl streç havlu kumaşın ç ne
sıkıştırılmış ve dışarı çıkmak ç n can atıyor.
Konuşma terap st , “Konuşurken nefes borunun ucunu kısmen açık
bırak. Mar lyn Monroe, Başkan Kennedy’e ‘İy k doğdun’ şarkısını
söylerken öyle yapmıştı. Nefes n n ses teller nden daha d ş ve
çares z b r tonda çıkmasını sağlar,” d yor.
Hemş re, mukavva terl kler m, sıkan bandajlarım ve der n
dehşet mle b rl kte yürümem ç n bana yardım ederken, Brandy
Alexander son san yede bana bakıp göz kırpıyor. Ancak Tanrı bu
kadar güzel göz kırpab l r. Sank b r ler resm n çek yormuş g b .
Bana neşe ver. Bana eğlence ver. Bana aşk ver.
Flaş.
Ancak cennettek melekler Brandy Alexander g b etrafa öpücükler
gönder yor olmalı, bu durum haftanın ger kalanını aydınlatıyor.
Odamda bloknota “o k m?” d ye yazıyorum.
“Sen nle l şk s olmaması gereken b r ,” d yor hemş re. “Zaten
yeter nce sorunun var.”
“ama o k m?” yazıyorum.
“İster nan, ster nanma ama,” d yor hemş re, “her hafta başka b r
oluyor.”
İşte bu konuşmadan sonra Rah be Kather ne çöpçatanlığa
başlıyor. Ben Brandy Alexander’dan kurtarmak ç n burnu olmayan
avukatı tekl f ed yor. Dağcılıkla lg lenen ve parmaklarıyla yüzündek
organlar donduğu ç n bu kısımları sert ve parlak çıkıntılara dönüşen
d şç y tekl f ed yor. Trop k b r mantar yüzünden der s kararan b r
m syoner. Patladığı sırada b r p l n üzer ne eğ lm ş bulunan ve as t
yüzünden dudakları ve yanakları yok olan, dolayısıyla da sarı
d şler yle sürekl hırlayan b r tekn syen.
Rah ben n alyansına bakarak “sanırım dünya üzer ndek son
f yakalı her f de sen kaptın” yazıyorum.
Hastanede bulunduğum süre boyunca âşık olmam mümkün
değ ld . Henüz buna cesaret m yoktu. Azıyla yet nmek. Herhang b r
süreçten geçmek stem yordum. Parçaları almak stem yordum.
Beklent ler m azaltmak. Boktan hayatıma alışmak. Hâlâ hayatta
olduğuma şükretmek stem yordum. Telaf etmeye başlamak. Eğer
mümkünse sadece yüzümün düzelt lmes n st yordum. Ama bu
mümkün olmadı.
Tekrar katı y yeceklere dönme zamanım geld ğ nde, bana şu
kel meler söyled ler; tavuk püres ve havuç ezmes . Bebek
yemekler . Bütün y yecekler lapa, ezme veya püreyd .
Ne yersen, o olursun.
Hemş re k ş sel lanların tasn f ed ld ğ gazetey get r yor. Rah be
Kather ne gözler n burnunun ucuna kaydırıp gözlüğünün yardımıyla
okuyor: Eğlence ve romant zm yaşamak ç n zayıf ve maceracı kızlar
arayan her fler. Ve, evet, bu doğru, h çb r bekâr erkek, hastane
masrafları kabarmakta olan g zeml , sakat kızları b lhassa dışlamaz.
Rah be Kather ne “Bu adamlar hap ste ve nasıl göründüğünü
b lmeler gerekm yor. Bunlarla yazışab l rs n,” d yor.
Neler h ssett ğ m yazarak açıklamak öyle zor k .
Ben rostomu kaşıklarken, Rah be Kather ne de bekârlar bölümünü
okuyor. Kundakçıları öner yor. Hırsızları. Verg kaçakçılarını. Sonra
da “Muhtemelen b r tecavüzcüyle çıkmak stemezs n, en azından şu
anda. H ç k mse o denl çares z değ ld r,” d yor.
S lahlı soygun ve k nc dereceden adam öldürmekten tutuklu,
yalnız adamları okurken duruyor ve sorun ned r d ye soruyor. El m
tutup b leğ mdek plast k b lekl kte yazan adıma doğru konuşmaya
başlıyor, ş md den el manken oldum b le, yüzükler, plast k s m
b lekl kler , öyle güzeller k , İsa’nın gel n b le gözler n bunlardan
alamıyor. “Ne h ssed yorsun?” d ye soruyor.
Har ka.
“Aşık olmak stem yor musun?” d yor.
Kafamdak fotoğrafçı “Bana sabır ver,” d yor.
Flaş.
Bana kudret ver.
Flaş.
Durum şu k , yüzümün yarısı yok.
Bandajların altında yüzüm hâlâ kanıyor, m n k kan damlaları
pamuk tamponlara yapışıyor. Doktor, şu her sabah uğrayıp
bandajlarımı kontrol eden, yaralarımın hâlâ kanadığını söylüyor.
Bunlar onun kel meler .
Hâlâ konuşamıyorum.
Artık b r kar yer m yok.
Sadece bebek maması y yeb l yorum. B r daha h ç k mse suratıma
sank büyük b r ödül kazanmışım g b bakmayacak.
Bloknota “h ç” yazıyorum.
“sorun yok”
“H ç ağlamadın,” d yor Rah be Kather ne, “ y ce ağlayıp sonra da
hayatına devam etmel s n. Bu konuda gereğ nden fazla met n
davranıyorsun.”
“güldürme ben , doktor gülünce yüzümün, yan yaraların
kanayacağını söylüyo” yazıyorum.
Y ne de en azından b r fark ett . Yan , baştan ber sak n olduğumu.
Metanet n tablosu g b yd m. Asla ama asla pan ğe kapılmadım.
Kazadan hemen sonra kend kanımın, sümüğümün ve d şler m n
arabanın ön camına yapıştığını gördüm ama zley c olmadan h ster
kr z geç rmek mkânsızdır. İnsanın kend başına pan ğe kapılması,
boş b r odada kend kend ne gülme kr z ne tutulmasıyla aynıdır.
İnsan kend n gerçekten aptal h sseder.
Kaza olduğu anda, b r sonrak çıkışı kullanarak otobandan çıkmaz,
sağa dönüp Northwest Gower yoluna sapmaz, on k blok lerled kten
sonra La Paloma Hastanes Ac l Serv s ’n n otoparkına g rmezsem,
öleceğ m b l yordum. Arabayı otoparka park ett m. Anahtarlarımı ve
çantamı alıp arabadan nd m. Kend yansımamı göremeden cam
kapılar kenarlara açıldı. Ben görünce çer dek kalabalık; kırık
bacakları ve boğazına yemek takılmış bebekler yle bekleyen bütün
nsanlar da kenara çek ld ler.
Sonra damardan morf n verd ler. Küçük amel yat makasıyla
elb sem kest ler. Ten reng pl ç çamaşırım. Pol s fotoğrafları.
Arabamda kem k kırıntıları arayan dedekt f, yan yarı açık araba
camları yüzünden b r sürü nsanın kafasının koptuğunu gördüğünü
söyleyen her f b r gün ger gel yor ve arabada aranacak h çb r şey
kalmadığını söylüyor. Kuşlar ve martılar, hatta belk de saksağanlar.
Hastanen n otoparkında duran arabanın kırık camından g rm şler.
Saksağanlar, dedekt f n yumuşak doku kanıtı d ye adlandırdığı
şeyler n heps n yem şler. Kem kler de büyük olasılıkla taşımışlar.
“B l rs n z, bayan,” d yor, “kayaların üzer nde kırmak ç n taşıyorlar.
İl k ç n.”
Bloknotuma kalemle, “ha, ha, ha” yazıyorum.

Bandajlarımın çıkarıldığı günün önces ne dönel m; konuşma


terap stler nden b r d l m hasarsız şek lde kafamda bıraktığı ç n
d zler m n üzer ne çöküp Tanrıya şükretmem gerekt ğ n söylüyor.
Kadının cüruf br ket nden yapılma odasında oturuyoruz; odanın
yarısını k m z n arasında duran çel k masa kaplıyor ve terap st bana
vantrologların kuklaları nasıl konuşturduğunu öğretmeye çalışıyor.
B l rs n z şte, vantrologların ağzının oynadığını görmezs n z.
Dudaklarını kullanmamaları gerekt ğ nden, konuşab lmek ç n d ller n
damaklarına bastırırlar.
Terap st n odasında pencere yer ne spagett ler n arasına
gömülmüş yavru b r ked n n poster var, altında şu kel meler yazıyor:
Poz t f Vurgula.
D yor k , dudaklarını kullanmadan bel rl sesler çıkaramıyorsan,
onların yer ne başka sesler kullan, d yor terap st. Örneğ n ef yer ne et
ses . Ses kullandığın bağlama göre kend n fade edeb l rs n.
“Ben en y s düşüney m,” d yor terap st.
“öyleyse g t, düşün” yazıyorum.
“Hayır,” d yor, “söyled kler m tekrarla.”
Her gün b r m lyon sıvıyla ıslanıyor olmasına rağmen boğazım hep
kuruyor. Yaralı dokunun üzer kabuk bağlamış ve hasarsız d l m
sürekl oraya değ yor.
Terap st, “Ben en y s düşüney m,” d yor.
Ben “Salkhref goeyn yjfsys dkshyymh,” d yorum.
“Hayır, öyle değ l,” d yor terap st. “Doğru şek lde yapmıyorsun.”
“Solfjf gjo e dıı osl djf?” d yorum.
“Hayır, bu da doğru değ l,” d yor.
Saat ne bakıyor.
“D gr vr or gmjg gg el,” d yorum.
“Kend başına kaldığında sürekl prat k yapman gerek yor,” d yor.
“Ş md tekrar dene.”
“Srogeer s skgoev r gegd,” d yorum.
“Güzel! Har ka! Çok kolaymış, değ l m ?” d yor terap st.
Bloknotuma “s kt r g t” yazıyorum.

Bandajları kest kler güne dönel m.


İnsan ne yapacağını şaşırıyor. Hastanedek tüm doktorlar,
hemş reler ve as stanlar, hatta sırayla hastabakıcı ve aşçı kapı
aralığından gözetlemek ç n durdular ve onları bakarken
yakaladığımdaysa, ağızlarını sonuna kadar açıp k ucu t treyen, sulu
b r gülümsemeyle “Tebr kler” d ye havladılar. Heps n n gözler fal taşı
g b açıktı. Bunlar da ben m kel meler m. Ben de her sefer nde
üzer nde “teşekkürler” yazan kartı havaya kaldırdım.
Sonra da kaçtım. Yen pamuklu elb sem Espre’den geld kten sonra
oluyor bu. Rah be Kather ne bütün sabah tepemde d k l p el ndek
maşayla saçlarımı kuş yuvasına çev rd . Saçlarım öyle kabardı k ,
yüzümden daha büyük duruyordu. Soma Ev e makyaj malzemes
get r p gözler m boyadı. Çok hoş yen elb sem g yd m ve b r an önce
terlemek ç n sabırsızlanıyordum. Koca yaz boyu h ç aynaya
bakmamıştım, baktığımda da gördüğümün ben olduğunu
anlayamadım. Pol s fotoğraflarını görmem şt m. Ev e ve Rah be
Kather ne şler n b t r nce, “De foyl ayova fog joff,” d yorum.
Ev e “R ca eder m,” d yor.
Rah be Kather ne se “İy de, öğle yemeğ n az önce yed n,” d yor.
Burada k msen n ben anlamadığı açık.
“Kong v mer ney p gol ,” d yorum.
Ve Ev e “Evet, bunlar sen n ayakkabıların ama şek ller n h ç
bozmadım,” d yor.
Ve Rah be Kather ne “Yok, henüz mektup gelmed ama stersen
öğle uykusundan sonra mahkûmlara yazab l r z şeker m,” d yor.
Sonra da odadan çıktılar. Ve. Ben de tek başıma çıktım. Ve.
Yüzüm ne kadar kötü olab l rd k ?
Ve bazen sakat kalmak nsanın leh ne olab l r. Vücutlarına halkalar
takan, dövme yaptıran, ten n dağlayan, der s n kazıyan bütün o
nsanları düşünün... Sonuçta o ya da bu şek lde d kkat çek yorlar.
Dışarı çıkınca lk olarak, b r şeyler kaçırmış olduğum h ss ne
kapılıyorum. Yan koca b r yaz geç p g tm ş. Bütün havuz başı
part ler , metal zem nl sürat tekneler n n ucunda uzanmalar.
Güneşlenmeler. Spor arabası olan her fler tavlamak. Bütün
p kn kler n, beysbol oyunları ve konserler n Ev e’n n çekt ğ ve Şükran
Günü’ne dek bastırmayacağı fotoğraf kareler nde kaldığını
h ssed yorum.
Dışarı çıkınca hastanen n bembeyaz reng nden sonra dünya
rengârenk görünüyor. Sank gökkuşağının altından geç yormuşum
g b h ssed yorum. Süpermarkete g r yorum ve alışver ş yapmak,
çocukluğumdan ber oynamadığım b r oyun g b gel yor bana. Bütün
sevd ğ m markalar rengârenk duruyor karşımda, Fransız Hardalı,
R ce A Ron , Top Ramen, sank heps d kkat m çekmeye çalışıyorlar.
Her şey rengârenk. Heps o kadar güzel k , güzell k standardı
tamamen değ ş yor ve h çb r ayrı ayrı d kkat çekm yor.
Tamamı, parçaların toplamından az oluyor.
Bütün renkler b r arada, aynı yerde.
Markalı ürün kuşağından başka bakılacak b r şey yok. İnsanlara
bakınca sadece kafalarının arkasını görüyorum. Hızlıca dönsem b le
b r n n dönmekte olan kulağını yakalıyorum. Ve nsanlar Tanrıyla
konuşuyorlar.
“Aman Tanrım,” d yorlar, “şunu gördün mü?”
Ve “Maske m yd o? İsa aşkına, Cadılar Bayramı ç n b raz erken
değ l m ?”
Herkes Fransız Hardalı ve R ce A Ron et ketler ne gömülmüş,
okuyor.
Ben de b r h nd alıyorum.
N ye aldığımı b lm yorum. Param da yok ama alıyorum. Buzluktak
ten reng nde, donmuş, büyük h nd ler karıştırıyorum. En büyük
h nd y bulana dek karıştırıp sarı plast k f le ç ndek h nd y bebek
tutar g b kucağıma alıyorum.
Market n ön tarafına lerl yorum. Kasalardan geç yorum ama h ç
k mse ben durdurmuyor. Bakmıyorlar b le. Sank ç nde altın varmış
g b heps kafalarını boyalı gazeteler n n ç ne gömmüşler.
“Sejgfn d ofo utnbg,” d yorum. “Ne vuj sv n sdnsud.”
K mse bakmıyor.
En vantrolog ses mle “EVSF UYYB IUH,” d yorum.
K mse konuşmuyor b le. Belk sadece kas yerler konuşuyor. Çek
yazan müşter lere, k ml ğ n z var mı, d ye soruyorlar.
“Fgjrn ufv s vuv,” d yorum, “Ks d s n vuv s s sacnc!”
N hayet, şte tam o anda b r oğlan “Bakın!” d yor.
Zaten sus pus olan, bakmayan nsanlar bu sefer de nefesler n
tutuyorlar.
Küçük oğlan, “Anne bak, şuraya bak! Şuradak canavar y yecek b r
şeyler çalıyor!” d yor.
Herkes utançtan yer n d b ne g r yor. Heps sank koltuk altlarına
dayalı koltuk değnekler ne bakıyormuşçasına kafalarını omuzlarına
eğ yorlar. Eller ndek gazeteler n manşetler ne y ce gömülüyorlar.
Canavar Kız Şükran Günü H nd s n Çaldı.
Bense kucağımdak on k loluk h nd yle pamuklu elb sem n ç nde
kızarmış g b duruyorum, h nd terl yor, elb sem neredeyse
transparan oluyor. Kollarımdak sarı fılel buza değen göğüsler m n
uçları taş g b sert. Kuş yuvası g b görünen saçlarımın altında
d k l yorum. H ç k mse büyük b r şey kazanmışım g b bakmıyor.
B r el kalkıyor ve çocuğun suratına tokadı yapıştırıyor. Çocuk
feryadı basıyor.
Suçunuz olmadığı halde cezalandırıldığınızda nasıl ağlarsanız,
öyle feryat ed yor çocuk. Dışarıda güneş batıyor. İçer deyse her şey
ölmüş g b , durmaksızın “Neden bana vurdun? Ben b r şey
yapmadım k . Neden bana vurdun? Ben ne yaptım?” d ye bağıran
ufaklığın ses har ç.
H nd y aldım. Çarçabuk La Paloma Memor al Hastanes ’ne
döndüm. Hava kararmak üzereyd .
H nd y kucağımda taşırken, kend kend me tekrarlayıp duruyorum:
H nd ler. Martılar. Saksağanlar.
Kuşlar.
Yüzümü kuşlar yed .
Hastaneye g r nce kor dorun öbür ucundan Rah be Kather ne’ n
geld ğ n görüyorum; tekerlekl sandalyede oturan, her yanı sargılı b r
adama eşl k ed yor. Adamın etrafında yaralarından cerahat çeken
tüpler, ç nde kırmızı ve sarı sıvı bulunan plast k torbalar var ve
bunların heps adama bağlı.
Yüzümü kuşlar yed .
Rah be Kather ne bana doğru yaklaşırken seslen yor, “P şşt!
Tanışmak ç n can atacağın b r var yanımda!”
Yüzümü kuşlar yed .
Onlarla aramda konuşma terap st n n of s var, tam çer
dalacakken üçüncü kez Brandy Alexander’ı görüyorum. İy l k ve
nezaket kral çes n n üzer nde bu sezonun umutsuz ve onursuz
tesl m yet duygusunun bunaltıcılığını yansıtan, kolsuz b r Versace
elb se var. Uyanık b r beden ama aşağılanmış. Üm tl ama
sakatlanmış. Yüce kral çe, ş md ye dek gördüğüm en güzel şey
olduğundan, kapıda öylece durup onu zl yorum.
“Erkekler,” d yor terap st, “konuşurken sıfatı vurgular. Örneğ n b r
erkek, ‘Bugün çok çek c s n’ der,” d yor.
Brandy o kadar çek c k , kafasını kes p mav b r kad fen n
üzer nde, T fanny’s’ n v tr n ne koysanız, b r m lyon dolar ödeyerek
satın alacak b r mutlaka çıkar.
“Ama b r kadın ‘Bugün çok çek c s n’ der,” d yor terap st. “Brandy
ş md sen söyle. Sıfatı değ l de, tamlayanı vurgula.”
Brandy Alexander, Yanan Yaban Mers n Mav s gözler n kapıda
d k lmekte olan bana çev r yor ve “Poz veren kız, fec ç rk ns n.
Yüzüne b r f l m oturttun yoksa?” d yor.
Brandy’n n ses öyle kısık k , zor ş t yorum. O anda Brandy’ye
adeta tapıyorum. Onunla lg l her şey, güzel olup aynaya bakmak
kadar y h ssett r yor nsana kend n . Brandy ben m as l a lem
oluver yor. Uğruna yaşamaya değecek b r c k ve bütün varlığım.
“S fo eb s vns oys,” dey p soğuk ve ıslak h nd y konuşma
terap st n n kucağına bırakıyorum; kadın kucağındak on k loluk ölü et
parçasıyla döner der sandalyeye adeta çakılıyor.
Kor dordan g tt kçe yaklaşan Rah be Kather ne’ n “Huuu, hu” d yen
ses duyuluyor.
“Mr uv n vs sjao aj,” d yorum ve terap st tekerlekl sandalyes yle
b rl kte kor dora t yorum. “Jovnd v nk s m fıdo d s nc v,” d yorum.
Konuşma terap st bana gülümsey p “Bana teşekkür etmene gerek
yok, bu ben m ş m,” d yor.
Rah be yanındak tekerlekl sandalyen adamla beraber kapıya
vardı. Bu yen adamın der s , ağzı ve d şler yok, tam bana göre b r
adam bu. Ben m tek gerçek aşkım. Deforme olmuş ya da
sakatlanmış veya hastalıklı beyaz atlı prens m. Ve sonsuza dek
mutsuz olacağım k ş . Saklı geleceğ m. Ömrümün canavarlaşmış
kalanı.
Of s n kapısını çarpıp kend m Brandy Alexander’la b rl kte çer
k l tl yorum. Terap st n masanın üzer nde duran defter n kapıyorum.
“kurtar ben ” yazıp Brandy’n n yüzüne doğru sallıyorum.
“lütfen” yazıyorum.

Brandy Alexander’ın eller ne dönel m. Her şey önce onun eller yle
başlar. Brandy Alexander el n kaldırıyor; damarları, her renkten
halka b lez kle dolu b leğ nde toplaşmış g b görünen, kıllı domuz g b
kem kl el n kaldırıyor. Brandy Alexander’ın kend başına güzell k
standardında öyle b r duruşu vardır k , k mse onunla boy ölçüşemez.
S z b le.
“Anlat kız!” d yor Brandy, “yüzüne ne oldu?”
“kuşlar” yazıyorum.
“yüzümü kuşlar yed ”
Ve başlıyorum gülmeye.
Brandy gülmüyor. Brandy “O da ne demek öyle?” d yor.
Ama ben hâlâ gülüyorum.
“otobanda arabayla g d yordum” yazıyorum.
Ve hâlâ gülüyorum.
“b r b r tüfekle 30 kal brel k b r merm sıktı”
“merm çene kem ğ m n tamamını dağıttı”
Hâlâ gülüyorum.
“hastaneye geld m” yazıyorum.
“ölmed m”
Gülüyorum.
“çenem yer ne takamadılar, çünkü martılar yem ş”
Ve gülmey kes yorum.
“El yazın berbat ayol,” d yor Brandy. “Başka neler oldu, anlat.” Ve
ağlamaya başlıyorum.
“dahası bebek maması yemek zorundayım”
“konuşamıyorum”
“kar yer m b tt ”
“ev m yok”
“n şanlım ben terk ett ”
“k mse yüzüme bakmayacak”
“bütün elb seler m en yakın arkadaşım bozdu”
Hâlâ ağlıyorum.
“Daha başka?” d yor Brandy. “Bana her şey anlat.”
“b r çocuk” yazıyorum.
“süpermarkette b r oğlan çocuğu bana canavar ded ”
Yanan Yaban Mers n Mav s gözler, bütün yaz k msen n bakmadığı
g b bakıyor bana. “Sen n algın sıçmış,” d yor Brandy. “Sadece olmuş
b tm ş boktan şeylerden söz ed p duruyorsun.”
“Hayatını geçm şe ya da ş md ye bağlayarak yaşayamazsın,”
d yor.
“Bana geleceğ nden söz etmel s n,” d yor Brandy.
Brandy Alexander, lame bağcıklı, topuklu ayakkabılarının üzer nde
ayağa kalkıyor. Yüce kral çe çantasından üstü taşlı b r pudra kutusu
çıkarıyor ve ç ndek aynaya bakmak ç n kutuyu açıyor.
“Şu terap st,” d yor Kurşun dudaklar, “konuşma terap st bu
konularda çok aptalca davranab l yor.”
Brandy’n n büyük ve kaslı kolları ben , az önce kalktığı ve hâlâ
kıçının sıcaklığının durduğu koltuğa oturtuyor ve aynaya bakmam
ç n pudrayı suratıma doğru uzatıyor. Kutunun ç nde pudra yer ne b r
sürü beyaz kapsül var. Ayna olması gereken yerdeyse Brandy
Alexander’ın gülümseyen, muhteşem b r ves kalığı duruyor.
“Bunlar V cod n, şeker m,” d yor. “Herhang b r lacın yeterl dozda
alınmasıyla, her hastalığın y leşt ğ , Mar lyn Monroe tıp okuluna hoş
geld n.”
“Hayd daldır el n . Kend ş n kend n gör,” d yor.
Zayıf ve ebed tanrıça Brandy’n n resm , ağrı kes c deryasının
üzer nden gülümsüyor. İşte Brandy Alexander’la böyle tanıştım. Esk
hayatıma devam etmeme gücünü böyle buldum. Aynı esk parçaları
toplamama cesaret n böyle buldum.
“Ş md ,” d yor Kurşun dudaklar, “az önce yaptığın g b bana bütün
h kâyen anlatacaksın. Heps n yazacaksın. Bana h kâyen tekrar
tekrar anlatacaksın. Bana bütün gece yürek paralayıcı boktan
h kâyen anlat.” Bu kral çe Brandy kem kl uzun parmağını bana
doğru uzatıyor.
“Anlattığın şey n,” d yor Brandy, “sadece b r h kâye olduğunu
anlayacaksın. Ve aynı şeyler b r daha yaşamayacağını. Anlattığın
h kâyen n sadece kel melerden baret olduğunun farkına vardığında,
geçm ş n b r kâğıt g b buruşturup çöpe atab ld ğ nde,” d yor Brandy,
“ şte o zaman sen n k m olacağına karar vereceğ z.”
4
Kanada sınırına geçel m.
Town Car model k ralık b r L ncoln’de, Br t sh Columb a,
Vancouver’dan güneye, Amer ka B rleş k Devletler ’ne geçmek ç n
bekleyen üçümüze; sürücü koltuğunda bekleyen S nyor Romeo’ya,
yanında oturmuş bekleyen Brandy’ye ve arkada yalnız oturmuş
bekleyen benden ze dönel m.
Brandy “Pol sler n alıcıları var,” d yor.
Plana göre, sınırı geçeb l rsek güneye, zıpır oğlanlarla kızların
kesemdek ler n heps n satın almak ç n sıraya g recekler gece
kulüpler yle d skoların bulunduğu Seattle’a g deceğ z. Sess z
olmalıyız, çünkü hem ABD, hem de Kanada sınırındak pol sler n
alıcıları var. Böylece sınırı geçmek ç n bekleyen nsanları
d nleyeb l yorlar. Küba purolarımız olab l r. Taze meyve. Elmaslar.
Bulaşıcı hastalıklar. Uyuşturucu, d yor Brandy. Brandy sınıra b r m l
kala çenem z kapamamızı söylüyor ve sess zce, sırada bekl yoruz.
Brandy kafasına sarılı olan metrelerce uzunluktak brokar eşarbı
çözüyor. Brandy, kafasını sallayınca, saçları omuzlarına dökülüyor.
Dekoltes nden görünen füzeler n n arasındak yarığı saklamak ç n
eşarbı omuzlarına örtüyor. Brandy, sade altın küpeler n takıyor
kulağına. İnc ler n çıkarıp ucunda altın b r haç olan nce b r z nc r
takıyor. Bunları sınır pol s n n yanına varmamıza b r dak ka kala
yapıyor.
Küçük pencere ve klavyel b lg sayarın ger s nde, mav
ün formasıyla oturan sınır pol s her f, aynalı gözlüğünün ve altından
rozet n n ger s nden “Uyruklarınız?” d ye soruyor.
“Efend m,” derken Brandy’n n ses mülay m çıkıyor ve heceler
sakız g b uzatarak konuşuyor. “Efend m, b z Amer ka B rleş k
Devletler vatandaşıyız. O ABD k b r zamanlar dünyadak en büyük
ülke olarak b l n rd , ta k homoseksüeller ve çocuk pornograf s -”
Sınır pol s her f “İs mler n z?” d ye soruyor.
Brandy her fe bakab lmek ç n Alfa’nın üzer nden eğ l yor ve
“Kocam,” d yor, “masum b r nsandır.”
“Adınız, lütfen,” d yor adam ve h ç şüphes z plakamıza bakıyor,
bunun üç hafta önce Montana, B ll ngs’te k ralanmış b r araç
olduğunu ve belk b z m de gerçekte k m olduğumuzu keşfed yor.
Belk büyük, satılık evlerden laç çalan üç del yle lg l Kanada’nın
batısında dört b r yana dağılmış bültenler keşfed yor. Belk bu
b lg ler n heps b lg sayar ekranından geç yor şu anda. Belk de
bunların h çb r olmuyor. Asla b lemezs n z.
Brandy adamın d kkat n çekmek ç n neredeyse “Ben evl y m,”
d ye c yaklıyor. “Muhterem Scooter Alexander’ın karısıyım,” d yor
hâlâ Alfa’nın kucağına yarı gömülü vaz yette.
“Ve bu,” d yor ve tebessümüyle Alfa’yla arasında görünmeyen b r
hat çekerek, “bu ben m damadım Seth Thomas,” d ye ekl yor.
Kocaman el arkada oturan bana uzanıyor. “Bu da,” d yor, “kızım
Bubba-Joan.”
Bazen Brandy’n n b z uyarmadan hayatlarımızı değ şt rmes nden
nefret ed yorum. K m zaman günde k defa, yen b r k ml ğe ayak
uydurmak zorunda kalıyoruz. Yen b r s m. Yen l şk ler. Hand kaplar.
Bu yolculuğa başladığımız sıralarda k m olduğumu hatırlamak b le
güçleş yor.
Bu öyle b r stres yaratıyor k , sürekl değ ş me uğrayan AIDS
v rüsünün de bu h ss tattığına şüphe yok.
Sınır pol s her f daha önce Alfa Romeo, ondan önce Chase
Manhattan, ondan önce Nash Rambler, ondan önce Wells Fargo,
ondan önce de Eberhard Faber olan Seth’e “Efend m...” d yor.
“Amer ka B rleş k Devletler ’ne satın almış olduğunuz herhang b r
şey götürüyor musunuz?” d ye soruyor sınır pol s her f.
Ayakkabımın s vr ucuyla ön koltuğun altından yen kocamı
dürtüyorum. B r sürü detayın ç nde boğuluyoruz. Solumuzda
gelg tler n aşındırdığı çamurlu kumsal var, küçük dalgalar b rb r n
zl yor. D ğer tarafta se ancak çok uzaktan okunab len kel meler
oluşturan ç çek tarhları var. Yakından bakınca sadece b r sürü
kırmızı ve sarı begonya görünüyor.
“Hr st yan Ş fa Kanalı’nı zlemed ğ n z söylemey n bana,” d yor
Brandy. Boynundak küçük altın haçla oynuyor. “Eğer b r bölüm b le
zlem ş olsaydınız, yüce Tanrının b lgel kle damadımı d ls z yarattığını
b l rd n z. O konuşamaz.”
Sınır pol s her f hızla klavyen n tuşlarına basıyor. Yazdığı kel me
“SUÇ” olab l r. Ya da “UYUŞTURUCU”. Veya “VURMAK”. GÜMRÜK
KAÇAKÇISI da olab l r. Veya TUTUKLAMA.
“Tek kel me dah etme,” d ye fısıldıyor Brandy, Seth’ n kulağına.
“Eğer konuşursan, Seattle’a varınca sen Harvey Wallbanger
yaparım.”
Sınır pol s her f “ABD’ye g rmen ze zn vermeden önce
pasaportlarınızı görmem gerekecek,” d yor.
Brandy dudaklarını yalayarak ıslatıyor, gözler neml ve pırıl pırıl
parlıyor. Başını kaldırıp sınır pol s her fe “Lütfen b ze b r dak ka z n
ver r m s n z?” derken brokar eşarbı aşağıya kaydırıp memeler n n
arasındak ayrığı ortaya çıkarıyor.
Brandy arkasına yaslanıyor ve Seth’ n camı hızla tamamen
kapanıyor.
Brandy’n n koca füzeler aldığı nefesle havaya kalkıyor, sonra
n yor. “Sakın pan ğe kapılmayın,” d yor ve rujunu açıyor. D k z
aynasına bakıp dudaklarını öpücük şekl nde büzüyor. Ruju kocaman
Kurşun dudaklarına süren büyük el o kadar çok t tr yor k , d ğer
el yle ruju tutan el n kontrol altına alıyor.
“Hep m z yen den Amer ka’ya sokab l r m,” d yor, “ama önce b r
prezervat f ve nanel ç klete ht yacım var.”
Rujlu dudaklarıyla “Bubba-Joan lütfen c c kız ol ve bana şu
Estraderm’lerden ver b r tane,” d yor.
Seth ona prezervat f ve nanel ç klet ver yor.
“Kıçına b r haftalık sıvı aktığının ne zaman farkına varacağını
tahm n edel m bakalım,” d yor Brandy.
Ruju kapatıp “K rlet ben , lütfen,” d yor.
Ona kâğıt mend l ve b r parça östrojen ver yorum.
5
İnsanların Brumbach Alışver ş Merkez ’n n önündek Hz. İsa’nın
doğuşunun tasv r ed ld ğ dekora doğru tek bacağını kaldıran köpeğ
zlemek ç n toplandıkları o güne dönel m, k bu nsanların arasında
Ev e’yle ben de vardık. Sonra köpek oturuyor, yuvarlanıp sırtüstü
yatıyor, derken bok kokan, buruşuk kıç del ğ n yalıyor ve Ev e ben
d rseğ yle dürtüyor. İnsanlar alkışlayıp para atıyorlar.
Sonra Brumbach’a g r p rujları el m ze sürerek denemeye
başlıyoruz ve ben “Köpekler neden kend ler n yalarlar?” d ye
soruyorum.
“Çünkü bunu yapab l rler de ondan,” d yor Ev e. “Onlar nsanlara
benzemezler.”
Mankenl k okulunda aynalarda c ld m ze bakarak günde sek z saat
öldürdükten sonra oluyor bu olay. “Ev e, sakın kend n kandırma,”
falan oluyorum.
Mankenl k okulunda geçer not almam tam olarak Ev e’n n başarı
eğr s n aşağıya çekm ş olmasındandı. Anca b r pen s n d b nde
göreb leceğ n z renkte rujlar sürerd . Öyle çok far sürerd k , Ev e’n n
ürün testler nde kobay olarak kullanılan b r hayvan olduğunu
sanab l rd n z. Sadece onun kullandığı saç sprey yüzünden Taylor
Robberts Mankenl k Akadem s ’n n üzer ndek ozon tabakası
del nm şt .
Bunlar kazadan önce, yan hayatımın çok y olduğunu
düşündüğüm zamanlarda olmuştu.
Okuldan sonra vak t öldürmek ç n g tt ğ m z Brumbach Alışver ş
Merkez ’n n dokuzuncu katı mob lyalara ayrılmıştır. Kenarlarda teşh r
odaları vardır; yatak odaları, yemek odaları, oturma odaları, çalışma
odaları, kütüphaneler, çocuk odaları, ebeveyn odaları, porselen
dolapları, ev of sler, bunların heps mağazanın ç ne açılıyor.
Görünmeyen dördüncü duvar. Tüm odalar mükemmel, tem z ve halı
döşenm ş, şık mob lyalarla dolu, spot halojen aydınlatma ve yanan
b r sürü lamba yüzünden de sıcak. G zl hoparlörlerden bel rl
frekansları kapsayan gürültülü b r hışırtı gel yor. Müşter ler, odalar
boyunca, teşh r odalarıyla döşemen n ortasını dolduran yerden
aydınlatılmış adalar, b rb r ne uyumlu döşeme lambaları ve yapay
b tk lerle b rl kte yer yer ser lm ş k l mler n üzer nde öbekler oluşturan
sohbet köşeler ve oturma gruplarının arasında akıp g den, donuk
muşambayla kaplı kor dorlardan geç yorlar. Karanlığın ç nde
yabancılarla dolup taşan durgun ışık ve renk adaları var.
“Aynen b r ses kayıt stüdyosu g b ,” derd Ev e. “Bütün alıcılar
b l ler n n gel p b r sonrak bölümü kaydetmes ç n hazır. Stüdyodak
zley c karanlıkta sen zl yor.”
Müşter ler yanımızdan gel p geçerken, Ev e’yle pembe b r çekyata
sere serpe uzanır, onun cep telefonundan burçlarımızı okurduk.
Parçalara ayrılab len tüv t b r kanepeye çöreklen p b r yandan
patlamış mısır atıştırırken, d ğer yandan da konsolun üzer ndek
renkl telev zyonda kend d z m z zlerd k. Ev e b razdan t şörtünü
sıyırıp göbeğ ndek yen p erc ng gösterecek. Bluzunun koltukaltı
boşluğunu aşağı çek şt rerek s l kon zler n gösterecek.
“Gerçek ev mde kend m çok yalnız h ssed yorum,” derd Ev e. “Ve
k mse bakmıyorken kend m yeter nce gerçek h ssedememekten de
nefret ed yorum.”
“Mahrem yet aradığımdan takılmıyorum Brumbach’a,” d yor.
Da remde derg ler yle b rl kte Manus olurdu. Söyled ğ ne göre ş
gereğ almak zorunda olduğu erkek erkeğe porno derg ler yd bunlar.
Her sabah kahvaltıda kend ler n emen her fler n parlak res mler n
göster rd bana. İk büklüm vaz yette kollarını d zler n n arkasına
dolayarak kend s n emmek ç n boynunu ler ye uzatmış olan bu
her fler kend küçük döngüler nde kaybolmuş g b görünürlerd .
Dünya üzer ndek hemen her her f n bunu dened ğ ne bahse
g reb l rs n z. Sonra da Manus bana “Her fler n sted ğ bu şte,” derd .
Bana romans ver.
Flaş.
Bana nkâr ver.
Her b r yeter nce esnek olan veya dünyada başka k mseye ht yaç
duymayacağı kadar büyük b r alet olan, tam b r küçük da re şekl n
almış bu her fler n res mler n Manus kızarmış ekmeğ yle göster r ve
“Bu her fler n herhang b r şe veya l şk ye tahammül etmeler
gerekmez,” derd . Derg lere bakarken ağzındak ler ç ğnemeye
devam ederd . Sahanda yumurtasının beyazlarını çatalıyla
d d klerken “Hayatının sonuna kadar böyle yaşayab l r ve öleb l rs n,”
derd .
Sonra ben şehre n p mükemmelleşmek ç n Taylor Robberts
Mankenl k Akadem s ’ne g derd m. Köpekler kıçlarını yalarlardı. Ev e
kend kend n yaralar. Bütün şu p erc ngler falan. Ev e’n n ev nde,
a les nden gelen tonla para dışında kend nden başka k mse yoktu.
Brumbach’a g tmek ç n şeh r otobüsüne lk b nd ğ m zde Ev e şoföre
kred kartını uzatmış ve cam kenarına oturmak sted ğ n söylem şt .
Eşyalarının çok yer kaplayacağından end şe etm şt .
Manus’la ben m , yoksa kend başına Ev e m evde daha berbat
haldeyd , b lem yorum.
Ama Brumbach’tayken Ev e’yle b rl kte onlarca mükemmel yatak
odasından b r nde kıvrılıp uyuklardık. Ayak parmaklarımızın arasına
pamuk sıkıştırıp kreton kaplı kulüp sandalyeler nde tırnaklarımıza oje
sürerd k. Sonra da c lalı, uzun b r yemek masasına oturup Taylor
Robberts mankenl k k tabımızı ncelerd k.
“Burası aynı hayvanların doğal ortamlarının hayvanat
bahçeler ndek sahte kopyaları g b ,” derd Ev e. “B l rs n şte,
betondan yapılma buzullar, üzer nde serpme mak neler asılı,
b rb r ne kaynaklanmış borulardan yapılma ağaçlardan oluşan
yağmur ormanları g b .”
Her öğlen Ev e’yle ben, kend m ze özel yapay ortamımızda b rer
yıldızdık. Kas yerler c nsel l şk bulma umuduyla erkekler tuvalet ne
süzülürlerd . Kend küçük mat nem zde lg yağmuruna tutulurduk.
Taylor Robberts’tan tek hatırladığım şey, yürürken leğen
kem kler m öne çıkarmam gerekt ğ . Omuzlarımı ger ye atmam
gerek yor. Farklı boyutlardak ürünler tanıtırken, kend m zle ürün
arasına görünmez b r ç zg çekmem z söylerlerd . Tost mak neler
ç n gülüşümüzden tost mak nes ne doğru havadan b r ç zg
çekmem z gerek yordu. Sobalar ç n bu ç zg göğüslerden aşağıya
doğru ç z l yordu. Yen b r araba ç n bu görünmez ç zg y çekmeye
vaj nanızdan başlayın, d yorlardı. Kısacası profesyonel mankenl k,
sütlaç veya yen b r ç ft ayakkabı g b şeylere abartılı tepk göster p,
karşılığında para kazanmak demekt r.
Brumbach’tak büyük, pembe b r yatakta d yet kola çerd k. Ya da
b r tuvalet masasına oturup b r metre kadar ötede duran nsanların
s l k s luet karanlığın ç nden b z zlerken, el m ze b r pudr yer alıp,
pudrayla yüzümüzün şekl n değ şt r rd k. Belk b r spot lambanın
ışığı, b r ler n n gözlük camında parlardı. D kkat çeken en ufak
hareket m zle, her jest m zle, söyled ğ m z her sözle nsanları
başımıza toplamak şten b le değ ld .
Ev e pembe satenden b r yorganı düzelt p yastıkları kabartırken,
“Burası çok güvenl ve huzur ver c ,” derd . “Burada nsanın başına
çok kötü b r şey gelmez. Okul g b değ l burası. Ya da ev g b .”
H ç tanımadığımız nsanlar üzerler ndek paltolarla durup b z
zlerlerd . Telev zyondak şu talk-showlarda olduğu g b , yeter nce
zley c bulunca dürüst olmak çok kolaydır. Eğer yeter kadar nsan
d nl yorsa, her şey söyleyeb l rs n z.
“Ev e, tatlım,” derd m, “sınıfımızda çok daha kötü mankenler var.
Allığının kenarını dağıt, yeter.” Tuvalet n aynasından kend m ze
bakarken, yabancılar arkada üç sıra hal nde b z zlerlerd .
“Al şeker m,” derken, ona küçük b r fırça uzatırdım, “dağıt.”
Ve Ev e ağlamaya başlardı. Kalabalık b r zley c karşısında nsanın
tüm duyguları z rveye vurur. Ya gülme kr z ne tutulursunuz ya da
ağlama kr z ne, arası yoktur. Hayvanat bahçeler ndek şu kaplanlar,
kend ler n hep görkeml b r göster de h ssed yorlardır herhalde.
“Moda dünyasında göz alıcı b r manken olmak sted ğ mden değ l,”
derd Ev e. “Gel şme çağımı düşündüğüm zaman çok üzülüyorum.”
Ev e gözyaşlarını bastırırdı. Küçük sünger alıp, “Ben küçükken a lem
ben m erkek olmamı sterd ,” derd . “B r daha asla o kadar zavallı
olmak stem yorum,” derd .
Bazen de yüksek topuklu ayakkabılar g y p aynı her f
paylaşamadığımız ç n b rb r m z n suratına tokat atıyormuş g b
yapardık. Bazı öğle sonraları b rb r m ze vamp r olduğumuzu t raf
ederd k.
“Evet,” derd m, “ben m a lem de ben su st mal ett .”
Kalabalığa oynamamız gerek rd .
Ev e parmaklarını saçlarına dolayıp “Kıç del ğ mle, vaj namın
arasındak küçük çıkıntılı der ye p erc ng yaptıracağım,” derd .
Sahnen n ortasındak yatağa bırakıver rd m kend m , b r yastığa
sarılıp yukarıdak karmakarışık s yah kablo borularına ve yangın
söndürme borularına bakarak, bunun yatak odasının tavanı
olduğunu hayal etmek gerek rd .
“Bana dayak attıkları veya şeytan kanı falan ç rd kler yoktu,”
derd m. “Sakat olduğu ç n kardeş m daha çok severlerd , o kadar.”
Ve Ev e esk Amer kan tarzı komod n n yanından geçerek
sahnen n ortasına gel p sey rc lerle arama g rerd .
“Sakat b r kardeş n m vardı?” derd .
İzley c lerden b r öksürürdü. Belk b r kol saat nden parlak b r ışık
parlardı.
“Evet, b raz sakattı, ama onu seks kılacak b ç mde değ l. Y ne de
mutlu son oldu,” derd m. “O öldü.”
Ve Ev e gerçekten gerg n b r sesle “Sakatlığı neyd ? Tek kardeş n
m yd ? Senden büyük müydü, küçük müydü?” d ye sorardı.
Yataktan fırlayıp saçlarımı savururdum. “Hayır, çok acıklı.”
“Hayır, ben c dd y m,” derd Ev e. “Şaka yapmıyorum.”
“Benden b rkaç yaş büyüktü. B r saç sprey kazası yüzünden yüzü
paramparça olmuştu. Ve düşüneb l yor musun, b z mk ler k nc b r
çocukları olduğunu neredeyse unutmuşlardı.” Gözler m yastık
kılıflarına kuruluyormuş g b yapıp sey rc ye anlatmaya başlardım. “O
yüzden ben sevs nler d ye daha çok çabalardım.”
Ev e boşluğa bakarak “Kahrets n! Kahrets n!” derd . Ve öyle y rol
yapardı k , ben m rolümü oracıkta gölgede bırakırdı.
“Evet,” derd m. “Onun h ç çaba sarf etmes gerekm yordu. Her şey
çok kolaydı onun ç n. Yalnızca yandığı ve yara bere ç nde kaldığı
ç n bütün lg ona odaklanmıştı.”
Ev e bana yaklaşıp “Pek ağabey n nerede ş md ? Nerede
olduğunu b l yor musun?” d ye sorardı.
“Öldü,” dey p zley c ye dönerd m, “AIDS’ten öldü.”
Ev e de “Bundan em n m s n?” derd .
“Ev e!” derd m.
“Yok, c dd y m,” derd . “B r b ld ğ m var k , soruyorum.”
“AIDS hakkında şaka yapma,” derd m.
Ev e “Bu son derece mkânsız g b b r şey,” derd .
Konuyu bu kadar kolay saptırab l yoruz. Gerçek dram bekleyen
zley c ler ç n bence Ev e kuşkusuz bazı şeyler uyduruyor.
“Ağabey n ,” d yor Ev e “ölürken gördün mü? Gerçekten. Ya da
öldükten sonra gördün mü? Müz k çalınırken kefen n ç nde gördün
mü? Ya da ölüm belges n ?”
Herkes zl yordu.
“Evet,” d yorum. “Sayılır.” Yalan söyled ğ m n fark ed lmes n ster
gb.
Ev e y ce tepeme b n yor. “Onu ölü olarak gördün mü, görmed n
m ?”
Bütün o nsanlar zl yordu.
“Yeter nce ölüydü.”
Ev e “Nerede?” d ye soruyor.
“Bu çok acı ver c ,” dey p sahnen n karşı tarafına, oturma odasına
geç yorum.
Ev e peş mden gel rken, “Nerede?” d ye soruyor.
Bütün o nsanlar zl yor.
“Darülacezede,” d yorum.
“Hang darülaceze?”
Yandak oturma odasına, sonra yemek odasına, yanındak yatak
odasına, onun yanındak çalışma odasına, ev of se geçerek sahne
değ şt r yorum. Bu arada, Ev e peş m bırakmıyor, zley c de b z tak p
ed yor.
“B l rs n şte,” d yorum, “B r bney uzun süre ortalıkta görmezsen,
ne olduğu gün g b açıktır.”
Ev e “Öyleyse gerçekten ölüp ölmed ğ n b lm yorsun,” d yor.
B r sonrak yatak odasına, oturma odasına, yemek odasına, bebek
odasına seğ rt yoruz ve “AIDS bu, Ev e. Ve perde kapanır,” d yorum.
Sonra Ev e duruyor ve “N ye?” d ye soruyor.
İzley c ler dört b r yana dağılıp ben terk etmeye başlamışlar.
Çünkü kardeş m n gerçekten ölmes n öyle çok st yorum k . Çünkü
a lem onun ölmes n st yor. Çünkü eğer o ölürse, hayat çok daha
kolay olacak. Çünkü böylece ben tek çocuk olacağım. Çünkü artık
ben m sıram geld . Lanet olsun, ben m sıram.
Ve alışver ş yapan kalabalık, b z b r haltlar karıştırırken yakalamak
üzere gözetlemes ç n Tanrı yer ne güvenl k kameralarıyla baş başa
bırakarak, çek p g d yor.
“Bu olay sen n ç n neden bu kadar öneml ?” d ye soruyorum.
Ve çoktan benden uzaklaşmaya başlayan Ev e, ben yalnız
bırakıyor ve “Sebeb yok,” d yor g derken. Kend küçük, kapalı
çember nde kaybolmuş. Kend göt del ğ n yalayan Ev e “Yok b r şey,”
d yor, “Unut g ts n.”
6
Brandy Alexander gezegen nde evren, tanrılar ve d ş tanrılar
tarafından özenle şlenm ş b r s stemle yönet l r. Bazıları kötüdür.
Bazıları sonsuz y l kt r. Mesela Mar lyn Monroe. Sonra Nancy
Reagan ve Wall s Warf eld S mpson var. Bazı tanrı ve d ş tanrılar
ölmüştür. Bazıları hayattadır. Ve b rçoğu da plast k cerrahtır.
Düzen değ ş r. Tanrılar ve d ş tanrılar gel r, g der ve statü
değ ş kl ğ ç n b rd rb r oynarlar.
Abraham L ncoln cennetten arabamızı yen -araba-kokulu b r hava
kabarcığına çev r yor; b r reklam kopyası g b yumuşacık sürüyoruz
arabayı. Brandy şu sıralar Marlene D etr ch’ n havadan sorumlu
olduğunu söylüyor. Can sıkıntımızın güzündey z şu aralar. Gr
gökyüzünün altında, Town Car model k ralık b r L ncoln’ün mav
mücevher kutusu g b görünen ç nde 5 numaralı karayolunda
lerl yoruz. Arabayı Seth kullanıyor. Her zaman şöyle oturuyoruz;
Brandy önde, ben arkada. Vancouver ve Br t sh Columb a, Seattle
arasındak üç saatl k p toresk b r güzell ğ n ç nden geç yoruz. Asfalt
ve ç yakım, b z ve Town Car model L ncoln’ü güneye taşıyor.
Bu şek lde seyahat ederken, pekâlâ dünyayı telev zyondan
zleyeb l rs n z. Brandy Alexander gezegen n n sıcak, sak n ve sess z
mav b r atmosfer olsun d ye tüm otomat k camlar kapalı. Dışarısı
tam 35 derece ve kav sl camın ger s nden ağaçlarla kayalardan
oluşan dış dünyanın m nyatürü akıp g d yor. Uydudan canlı yayın
g b . Brandy Alexander’ın küçük dünyasını meydana get ren b zler,
tüm bunları roket hızıyla geç yoruz.
Sür babam sür Seth “Hayatın telev zyon ç n b r mecaz olduğunu
h ç düşündünüz mü?” d yor.
B r kuralımız var: Seth sürerken, radyo açılmıyor. Çünkü b r
D onne Warw ck şarkısı çalmaya başlıyor ve Seth hüngür hüngür
ağlıyor; koca koca Est nyl yaşları döküyor, Provera hıçkırıklarına
boğuluyor. D onne Warw ck b r Burt Bacharach şarkısı söylerse
arabayı sağa çekmek zorunda kalıyoruz, aks takd rde traf k
kazasına kurban g tmem z şten b le değ l.
Seth’ n bu şek lde gözyaşı dökmes , kaş ve elmacık kem kler n n
altındak kesk n gölgeler n yer n ş şk n b r yüze bırakması, el n
g zl ce t şörtünün altına sokup göğüs uçlarını ç md klemes ve
ağzının b r karış açılıp, gözler n n kayması; heps hormonlardan
kaynaklanıyor. B rleş k östrojenler, Ham s d, estrad ol, eth nyl
estrad ol; heps b r şek lde Seth’ n d yet kolasına karışıyor. Her gün
aldığı aşırı dozların karac ğer ne zarar verme ht mal var elbette.
Onda ş md den karac ğer bozukluğu, kanser veya kan pıhtılaşması
olab l r, doktorsanız tromboz da d yeb l rs n z ama ben şansımı
denemek st yorum. Tab sadece eğlence olsun d ye. Göğüsler n n
gel ş m n zlemek ç n. Kızları mıknatıs g b çeken maço yürüyüşünün
nasıl yağa dönüştüğünü ve öğleden sonraları nasıl kest rd ğ n
görmek ç n. Bunların heps har ka ama eğer ölürse kend me yen lg
alanları bulmam gerek r.
Sür babam sür Seth “Telev zyonun b z b r şek lde Tanrılaştırdığını
düşünmüyor musunuz?” d yor.
Bu çebakış yen . Seth’ n sakalları azaldı. Testosteronlarını yutan
ant -androjenlerden kaynaklanıyor olmalı. Su tutulmasını
önemsem yor. Karamsarlık. Aynadan gözünden b r damla yaş
çıktığını ve yüzünden aşağı aktığını görüyorum.
“Bu konuları b r tek ben m dert ed yorum?” d yor Seth. “Bu
arabada gerçek b r şey h ssedeb len tek k ş ben m y m?”
Brandy karton c ltl b r k tap okuyor. Brandy genell kle plast k
cerrahların tastamam vaj nalarla lg l çok satan parlak broşürler n
okur; bu broşürler s d ğ n aşağıya akmasını sağlamak ç n drar
yolunun konması gereken en mükemmel yer gösteren renkl
res mlerle doludur. D ğer res mler en kal tel kl tor se nasıl b r başlık
konulacağını göster r. Bunlar beş rakamlı, on, y rm b n dolarlık,
gerçeğ nden b le y vaj nalardır ve çoğu zaman Brandy bu res mler
b ze göster r.

***
Üç hafta önces ne; Wash ngton, Spokane’dek o büyük eve dönel m.
South H ll’de banyo pencereler nden Spokane manzarası görülen,
gran t b r South H ll şatosundaydık. Kahvereng ş şelerdek
Percodanlara, cüzdanımın Percodanlara ayrılmış ceb ne
boşaltıyordum. Brandy Alexander lavabonun altındak dolapta tem z
b r tırnak törpüsü ararken şte bu c ltl k tabı buldu.
Artık d ğer bütün tanrılar ve d ş tanrılar yen b r lahın gölges nde
kalmışlardı.

D k z aynasından göğüsler me bakan Seth’e dönel m. “Telev zyon


b z gerçekten Tanrılaştırıyor,” d yor.
Bana tolerans ver.
Flaş.
Bana anlayış ver.
Flaş.
Yollarda ben mle geç rd ğ onca haftadan sonra b le Seth’ n parlak,
nc neb l r mav gözler , gözler me bakmaktan çek n yor. Yen arzu
dolu çebakışını göz ardı edeb l yor. Ağızdan aldığı laçların yan
etk ler gözlerde kend n göstermeye başladı b le; korneası kaya g b
sertleşt ğ ç n lensler gözler nden fırlıyor. Her sabah portakal suyuna
karıştırılmış olan östrojenlerden kaynaklanıyor olsa gerek. Ama o
bunların heps n göz ardı edeb l yor.
Öğlenler çt ğ buzlu çayın ç ndek Androcurler n etk s olmalı ama
asla farkına varmayacak. Ben yakalayamayacak.
Brandy Alexander naylon çoraplı bacaklarını arabanın ön panel ne
uzatmış; yüce kral çe, karton c ltl k tabını okumaya devam ed yor.
“Gündüz yayınlanan dramaları zlersen,” d yor bana Seth, “herkes
kısa sürel ğ ne z yaret etm ş g b olursun. Her kanalda ayrı b r hayat
var ve neredeyse saat başı hayatlar değ ş yor. Aynen nternettek
canlı v deolar g b . Onlar farkında olmasa da, sen bütün dünyayı
gözetleyeb l rs n.”
Brandy üç haftadır şu k tabı okuyor.
“Telev zyon, nsanların hayatlarının en seks bölümler n b le g zl ce
zlemene müsaade ed yor,” d yor Seth. “Bu s ze b r şey fade etm yor
mu?”
Belk , ama eğer her gün 500 m l gramlık m n k projesteron
alıyorsan tab .
Camın ardından b rkaç dak kalık b r manzara geç yor. Yalnızca ulu
dağlar, sönmüş volkanlar, dışarıda her zaman bulab leceğ n z şeyler.
Şu zamansız doğal doğa temaları. En ham haller yle hammaddeler.
İşlenmem ş. Islah ed lmem ş neh rler. Bakımsız dağlar. P sl k.
Çamurda yet şen b tk ler. Hava.
“Ve eğer özgür raden z olduğuna gerçekten nanıyorsan, Tanrının
b z aslında kontrol edemeyeceğ n de b l rs n,” d yor Seth. Seth
eller n d reks yondan kaldırarak derd n anlatmak ç n havada
sallayıp duruyor. “Madem Tanrı b z kontrol edem yor,” d yor, “o
halde, tek yaptığı b z zlemek ve sıkılınca da kanalı değ şt rmek.”
Cennette b r yerlerde, Tanrının sörf yapması ç n canlı b r web
s tes nde yer alıyorsunuz.
Brandy kamera.
Brandy’n n b lekten bağcıklı, yüksek ökçel ayakkabıları
döşemede, Brandy şaret parmağını yalıyor ve yavaşça sayfayı
çev r yor.
İlkel nsanların yaptığı tar h önces nden kalma res mler ve çöpler
vızıldayarak yanımızdan geç p g d yor.
“Söylemeye çalıştığım şey şu,” d yor Seth, “belk TV b z Tanrı
yer ne koyuyordur. Ya da belk de b zler Tanrının telev zyonuyuzdur.”
Dağın çakıllı yamacında bazı gey k ve benzer hayvanlar dört
ayakları üzer nde zar zor yürüyorlar.
“Ya da Noel Baba,” d yor Brandy k tabının ger s nden. “Noel Baba
her şey görür.”
“Noel Baba h kâye,” d yor Seth. “O sadece Tanrıya açılan b r kapı.
Noel Baba d ye b r yok.”
Wash ngton, Spokane’de laç avladığımız üç hafta önces ne; Brandy
Alexander’ın ebeveyn yatak odasında devr l p k tap okumaya
başladığı güne dönel m. Otuz k Nembutal aldım. Yan cüzdanıma
otuz k tane Nembutal attım. Ben sattığım malı yemem. Brandy hâlâ
k tap okuyordu. Tüm rujları el m n üstüne sürdüm, Brandy se en
büyük boy su yatağının ortasında m lyon, m lyon, m lyonlarca del kl
dantel yastıkların üzer nde hâlâ kıvrılmış vaz yetteyd . Hâlâ
okuyordu.
Çantama tar h geçm ş b rkaç estrad ol ve Kurşun renkte yarım b r
ruj koydum. Emlakçı merd venler n başından yukarı seslend ; her şey
yolunda mıydı?

***

5 numaralı karayolunda lerleyen b ze ve yanından geçt ğ m z b r


tabelaya dönel m.
Tem z Yemek ve A leye Uygun F yatlar Karver Stage Mola
Kafeteryasında

Spokane’de Yanan Yaban Mers n , Gül Kurusu veya Patlıcan Moru


Düşler olmamasına dönel m.
Emlakçı k ayağımızı b r pabuca sokmak stem yordu ama
b lmem z gereken başka b r şey olup olmadığını soruyordu
merd venler n başından. Herhang b r konuda sormak sted ğ m z b r
şey var mıydı?
Kafamı ebeveyn yatak odasına daldırdım, su yatağını örten beyaz
örtünün üzer nde soluk alıp vermekle beraber ölü g b yatan Brandy
Alexander k tap okuyordu.
Ah, nc lerle süslü etek ucunun l la reng saten .
Ah, topaz fasetalı floşlarla süslü, kat kat kehr bar reng kaşm r.
Ah, hareket özgürlüğü olan kaygan tel n üzer ne oturtulmuş v zon
bolero.
G tmem z gerek yordu.
Brandy karton c ltl k tabını açık olarak, füze g b d md k duran
memeler n n üzer ne bırakmıştı. Gül Kurusu yüzü kumral saç ve
del kl dantelden süs yastıklarının ç nde duruyordu; patlıcan moru
gözlerde, aşırı dozda Thoraz ne alınmışçasına fal taşı g b açılmış b r
fade vardı.
Öncel kle hang lacı aldığını b lmek st yorum.
K tabın kapağında sarışın b r p l c n resm vardı. Kürdan g b
nceyd . Tatlı ve zar f b r tebessüm vardı yüzünde. P l c n saçları, Sarı
Kasırga’nın uydudan çek lm ş fotoğrafı g b yüzünün batı yakasına
dağılmıştı. Uzun k rp kler ve R verdale l ses ndek Betty, Veron ca ve
d ğer tüm Arch e kızlarınınk g b sürmel , büyük gözler yle Yunan d ş
tanrılarına benz yordu. Kollarına ve boynuna beyaz nc ler
dolanmıştı. Elmas olması muhtemel taşlar orasında, burasında
parıldıyordu.
Kapakta M ss Rona yazıyordu.
Brandy Alexander b lekten bağcıklı ayakkabılarıyla su yatağının
beyaz örtüsüne çamur bulaştırmıştı; ve Brandy, “Gerçek Tanrının k m
olduğunu buldum,” ded .
Emlakçının çer dalmasına on san ye vardı.

Yanımızdan bulanık b r şek lde geç p g den bütün doğa muc zeler ne;
tavşan, s ncap ve şelalelere dönel m. En kötüsü de bu. S ncaplar
yeraltında g zl mağaralar kazıyorlar. Kuşlar yuvalara yuva yapıyor.
Seth d k z aynasından bana bakarak “Prenses B. A. Tanrıdır,” d yor.

Spokane’dek emlakçının merd venler n başından bağırdığı ana


dönel m. Gran t şatonun sah pler garajın önündek yoldan eve doğru
lerl yorlardı.
Spokane su yatağında gözler fal taşı g b açılmış ve zorlukla nefes
alan Brandy Alexander “Rona Barrett. Yen Yüce Varlığım Rona
Barrett’t r,” ded .

***

Town Car model L ncoln’de “Rona Barrett Tanrıdır,” d yen Brandy’ye


dönel m.
Dört b r yanımızdak erozyon ve böcekler, nsanları ve çevre
k rl l ğ n umursamadan dünyayı kem r yorlar. S z stesen z de,
stemesen z de her şey b yoloj k olarak ayrışıyor. Seth’ n k nd
atıştırması ç n cüzdanımda yeter nce sp ronolakton olup olmadığını
kontrol ed yorum. Yanımızdan başka b r tabela geç yor:
Lezzetl S h rl Kepek - Ağzınıza İy B r Şey Koyun
“Otob yograf s nde,” d yerek kanıtlara başlıyor Brandy Alexander,
“düzenlemes Cal forn a, Los Angeles, Sunset Bulvarı’nda bulunan
Nash Yayımcılık ş rket tarafından yapılan ve Bantam Books
tarafından yayımlanan M ss Rona’da...”, Brandy yen -araba-
kokusundan der n b r nefes çek yor, “...baskı tar h 1974, Bayan Rona
b ze... Bayan Rona b ze koca burunlu ve g zeml b r kas hastalığı
olan Queensl ş şko b r Musev kızı olarak dünyaya geld ğ n
anlatıyor.”
Brandy “Bu küçük, esmer, ş şko, kend n sarışın b r süper star
olarak yen den yaratıyor ve ünlü b r seks sembolü, pen s n Rona’nın
şey ne b r m l m sokab lmek ç n ona yalvarıyor,” d yor.
İç m zde anad l n konuşab len b r k ş b le kalmadı.
B r tabela daha:
Önümüzdek Pazar, Tooter’ın Buzlu Sütü ç n Çığlık Atın!
“Bu kadının başından şunlar geçm ş,” d yor Brandy. “İşte, tam
burada, yüz y rm beş nc sayfada az daha kend kanında
boğuluyordu! Rona burun amel yatından henüz çıkmış. B r h kâye
ç n sadece ell papel kazanıyor ama burun amel yatı ç n b n dolar
b r kt r yor! Bu onun lk muc zes . Sonuç olarak Rona burun amel yatı
sonrası kafası mumya g b sargılı vaz yette hastanede yatarken b r
arkadaşı gel yor ve Hollywood’un kend s ç n lezb yen ded ğ n
söylüyor. Bayan Rona ve lezb yenl k! Bu tab k doğru değ l. Kadın
b r d ş tanrı, o yüzden çığlık atıyor, durmadan çığlık atıyor, ta k
boğazındak arter patlayana dek.”
Tekrar gözyaşlarına boğulan Seth “Tanrım sana şükürler olsun,”
d yor.
“Ve burada,” derken Brandy koca şaret parmağını yalıyor ve
b rkaç sayfa daha çev r yor, “ k yüz y rm k nc sayfada Rona on b r
yaşındak çel ms z sevg l s tarafından tekrar redded l yor. Haftalardır
öksürdüğü ç n b r avuç dolusu laç yutuyor ve yarı komada, ölmek
üzereyken bulunuyor. Hatta ambulans...”
“Tanrı korusun,” d yor Seth.
B r sürü yerel b tk , canı nerede sterse orada b tm ş.
“Seth, tatlım,” d yor Brandy. “Sözümü kesme.” Kurşun dudakları
“Hatta ambulans şoförü Bayan Rona’mızın hastaneye varamadan
öleceğ n düşünmüş,” d yor.
Şeyde; b l rs n z şte gökyüzünde, su buharından meydana gelen
bulutlar var.
Brandy “Seth, ş md ,” d yor.
Ve Seth “Yarabb şükür!” d yor.
Yanımızdan geç p g den yaban papatyalar ve Cast llejalar, değ ş k
b r yaşam formunun tenasül uzuvlarından başka b r şey değ ller.
Ve Seth “Sonuç olarak ne d yorsun?” d ye soruyor.
“1974 basımı M ss Rona k tabında,” d yor Brandy, “dokuz
yaşındayken göğüsler kocaman olan ve onları makasla kesmek
steyen Rona Barrett k tabın önsözünde, parlayan ve t treşen tüm
yaşamsal organları kes len, b l rs n z şte karac ğer, bağırsak g b , şu
hayvanı andırdığını anlatıyor. Her organı kanıyor ve nabız g b
atıyormuş -bu tür görüntüler şte. Her neyse, b r n n gel p kend s n
d kmes n bekleyeb l rm ş ama k msen n gelmeyeceğ n b l yormuş.
B r ğne ve pl k alıp kend kend n d km ş.”
“İğrenç,” d yor Seth.
“Bayan Rona h çb r şey n ğrenç olmadığını söyler,” d yor Brandy.
“Bayan Rona gerçek mutluluğu bulmanın tek yolu, bütün beden n z
keserek açma r sk n göze almaktır, der.”
Kend ş ne dalmış, yerel b r küçük kuş sürüsü takıntılı vaz yette
y yecek arıyor, bulduklarını da ağızlarıyla taşıyor.
Brandy ben görene dek d k z aynasını çev r yor ve “Bubba-Joan,
tatlım?” d yor.
Yerel kuşların çevreden topladıkları malzemeler kullanarak kend
yuvalarını kend ler n n yaptıkları çok açık. Küçük dal ve yapraklar üst
üste yığılmış.
“Bubba-Joan,” d yor Brandy Alexander. “Neden b ze b r h kâye
anlatmıyorsun?”
Seth “Prenses n M ssoula’da şaşırıp altın varağa sarılı Nebal no
f t ller n badem ezmes sanarak yed ğ günü hatırlıyor musun? Yarı
baygın vaz yette ölümden döndüğün kend h kâyeler n anlatsana,”
d yor.
Çam ağaçları kozalak üret yor. S ncaplar ve d ğer tüm memel ler
bütün gün seks yapmak ç n uğraşıyorlar. Ya da doğurab lmek ç n.
Ya da bebekler n y yorlar.
Brandy “Seth, tatlım?” d yor.
“Efend m, anne?”
Ak tepel kartalların yavrularını beslemeler kes nl kle bul m a g b
görünüyor.
Brandy “N ç n karşılaştığın her canlıyı ğfal etmek zorunda
h ssed yorsun kend n ?” d ye soruyor.
B r başka tabela:
Lezzetl ve Tatlı Tavuk Kanadı ç n Durmanız Gereken Ocak Başı
Nubby’n n Yer d r
B r başka tabela:
Mandıra Lokması - Az Yağlı Gerçek Peyn rle Tatlandırılmış Ç klet
Seth kıkırdıyor. Seth’ n yüzü kızarıyor ve parmağını saçına
doluyor. “C ns sapıkmışım g b konuşuyorsun,” d yor.
İnsaf eyle. Onun yanındayken kend m aşırı sev c h ssed yorum.
“Ah bebeğ m,” d yor Brandy, “sen k m nle b rl kte olduğunu
unutuyorsun gal ba. Keşke ben de unutab lsem,” d yor.
Seth d k z aynasından göğüsler me bakıp “İnsanlara hafta sonu
tat l nde ne yaptıklarını sormamızın tek neden , kend hafta sonu
tat l m z anlatma steğ m z,” d yor.
Önümüzdek günlerde m kron ze projesteronların dozunu
arttırırsam, sanırım Seth’ n memeler ş şe ş şe patlayacak. İzlemek
sted ğ m d ğer yan etk ler se şöyle; m de bulantısı, kusma, sarılık,
m gren, karın ağrısı ve baş dönmes . Kes n zeh rlenme sev yes n
hatırlamaya çalışıyor olab l rs n z ama kend n z yormayın.
Yanından geçt ğ m z tabelada “Seattle 130 m l” yazıyor.
“Hayd , şu parlayan, t treyen ç organları görel m Bubba-Joan,”
d yor Brandy Alexander; hep m z n tanrısı ve annes emred yor.
“B ze başından geçen ğrenç b r olayı anlat.”
“Kend n kes ve aç. D k ve kapat,” d yor ve arkada oturmakta olan
benden ze b r reçete bloknotu le Patlıcan Moru Düşler kaş kalem
uzatıyor.
7
Kazadan öncek son Şükran Günü’ne; a lemle akşam yemeğ yemek
ç n eve g tt ğ m güne dönel m. O zamanlar yüzüm hâlâ yer ndeyd , o
yüzden katı yemek yerken zorlanmıyordum. Yemek masasında,
masanın tamamını örten, hatırlamadığım b r masa örtüsü ser l ;
gerçekten güzel, lac vert Şam peğ nden b r örtü, kenarında da dantel
var. Bu örtü annem n satın alacağı b r şey olmadığından, b r m verd
d ye soruyorum.
Annem masanın üzer ne eğ l p mav pekl peçetes n açıyor;
aramızda, yan annem, ben ve babam arasında bulunan her şey n
dumanı tütüyor. Şekerleme katmanının altındak tatlı patatesler.
Büyük, kahvereng h nd . M n k yuvarlak ekmekler, tavuk şekl nde
örülmüş hoş b r sepet n ç nde duruyor. M n k b r ekmek almak ç n
tavuğun kanatlarını kaldırmak gerek yor. Masada ayrıca üzer nde
tatlı salatalık turşusu ve fıstık ezmes yle doldurulmuş kerev z
bulunan kr stal teps var.
“Ney b r m verd ?” d ye soruyor annem.
Yen masa örtüsünü. Gerçekten güzelm ş.
Babam ç geç r p bıçağını h nd ye saplıyor.
“Başta masa örtüsü yapmak g b b r n yet m z yoktu,” d yor annem.
“Ama baban ve ben asıl planımıza pek sadık kalamadık.”
Bıçak tekrar tekrar saplanıyor ve babam akşam yemeğ m z
parçalıyor.
Annem “AIDS’ anma yorganının ne olduğunu b l yor musun?” d ye
soruyor.
İşte bu noktada kardeş mden ne kadar nefret ett ğ me
döneb l rs n z.
“Bu kumaşı, Shane ç n güzel b r pano olacağını düşündüğümden
aldım,” d yor annem. “Sıra, üzer ne b r şeyler d kmeye gel nce b raz
sorun yaşadık.”
Bana amnez ver.
Flaş.
Bana yen b r a le ver.
Flaş.
“Annen k msey nc tmek stemed ,” d yor babam. H nd den b r
baget koparıyor ve et tabağında parçalamaya başlıyor. “Konu
eşc nsell k olunca, çok d kkatl davranmak gerek yor, çünkü her şey
g zl b r anlam çer yor. Yan nsanların yanlış düşünmes n
stemed k.”
Annem uzanıp tabağıma tatlı patates parçaları koyuyor ve “Baban
s yah b r şer t stem şt ama lac vert kumaşın üzer ne s yah şer t
Shane’ n der g ys lerden tahr k olduğu anlamına gel rm ş; b l rs n şte,
bağlılık ve taat, sado ve mazoş zm. Bu panolar ger de kalanlara
gerçekten yardımcı oluyor,” d yor.
“H ç tanımadığımız nsanlar b z ve Shane’ n sm n görecekler,”
d yor babam. “Başka şeyler düşünmeler n stemed k.”
Yemek tabaklarının heps yavaşça masanın etrafında soldan sağa
dönmeye başlıyorlar. H nd dolması. Zeyt nler. Kızılcık sosu.
“Ben pembe üçgenler sted m ama bütün panolarda pembe
üçgenler var,” d yor annem. “Meğer homoseksüeller ç n Naz
sembolüymüş. Baban s yah üçgen önerd ama o da Shane’ n
lezb yen olduğu anlamına gel rm ş. D ş lerdek kasık bölges tüyler
g b görünüyor. S yah üçgen yan ,” d yor.
Babam “Ben yeş l şer t sted m ama o da Shane’ n erkek fah şe
olduğu anlamına gel rm ş,” d yor.
Annem “Neredeyse kırmızı b r şer t seç yorduk ama o da yumruk
seks demekm ş. Kahvereng ya dışkı bağımlılığı ya da anüs yalama
demekm ş ama hang s olduğunu anlayamadık,” d yor.
“Sarı,” d yor babam, “su sporları demek.”
“Açık mav ,” d yor annem, “sadece b ld ğ n oral seks anlamına
gel yor.”
“Düz beyaz,” d yor babam, “anal demekm ş. Beyaz, Shane’ n ç
çamaşırı g yen erkeklerden tahr k olduğu anlamına da geleb l rm ş.”
Ve ekl yor, “Ama hang s yd hatırlamıyorum.”
Annem tavuk sepet n uzatıyor, ç ndek küçük ekmekler hâlâ sıcak.
Shane’ n ölü beden önümüzdek masada boydan boya uzanmış
yatarken, oturup yemek yemem z cap ed yor.
“Sonunda caydık,” d yor annem. “Ben de el mdek malzemeden
güzel b r masa örtüsü yaptım.”
Tatlı patatesler n ve dolmanın arasından babam tabağına bakıyor
ve “Anüs yalama ned r, b l yor musun?” d ye soruyor.
Bunların sofrada konuşulmaması gerekt ğ n b l yorum.
“Ya yumruk seks n ?” d ye soruyor annem.
B ld ğ m söylüyorum. Manus ve ş yle lg l porno derg lerden söz
etm yorum.
Üzer nde her zamank nden daha büyük, ölü ve p şm ş b r hayvana
benzeyen h nd n n, ç hâlâ tanıdık gelen yürek, taşlık ve c ğer g b ç
organlarla dolu dolma ve p şm ş yağ ve kanla tam kıvamında olan
sosun durduğu mav b r kefen n etrafında hep b rl kte oturuyoruz.
Ortadak süs b tk s pekâlâ tabut ç çeğ olab l rd .
“Tereyağını uzatır mısın lütfen?” d yor annem. Babama dönüp
“S k-d d k’ n ne olduğunu b l yor musun?” d ye soruyor.
Bu kadarı da fazla. Shane öldü ama esk s nden daha çok lg
çek yor. Ben mk ler n ye eve h ç uğramadığımı merak ed yorlar ya,
şte sebeb bu. Şükran yemeğ nde yapılan bu sapık, ğrenç seks
muhabbetler n çekemeyeceğ m. Yok Shane şöyle, yok Shane böyle.
Olanlar üzücü ama Shane’ n başına gelenlerden ben sorumlu
değ l m. Herkes ben m hatam olduğunu düşünüyor, b l yorum.
Gerçek şu k , bu a ley paramparça eden Shane’d r. Shane kötü ve
ad yd , ve o öldü. Ben se y ve taatkârım ama önemsenm yorum.
Sess zl k.
H kâye şundan baret; ben on dört yaşındaydım. B r yanlışlıkla
çöpe dolu b r saç sprey kutusu atmış. Çöpü yakmak Shane’ n
görev yd . On beş yaşındaydı. Mutfak çöpünü yanan var le boşalttığı
sırada ç nde banyo çöpler yanıyormuş ve saç sprey kutusu
patlamış. Bu b r kazaydı.
Sess zl k.
Artık a lem n ben mle lg l konularda konuşmalarını st yordum.
Onlara Ev e’yle yen b r reklam f lm çekt ğ m z söylemek st yordum.
Mankenl k kar yer m n yüksel şe geçt ğ n anlatmak st yordum.
Onlara yen erkek arkadaşım Manus’tan bahsetmek st yordum ama
olmuyor. Çünkü Shane ster y olsun, ster kötü; ster hayatta olsun,
ster ölü, hâlâ bütün lg y çekmey başarıyor. Bense sadece
öfkelenmey .
“D nley n,” d yorum. Kel meler ağzımdan dökülüver yorlar. “Ben,”
d yorum, “s z n hayatta kalan tek evladınızım, o yüzden bana b raz
lg göstermeye başlasanız y olur.”
Sess zl k.
“S k-d d k,” derken ses m kısıyorum. Artık sak n m. “S k-d d k, b r
her f n prezervat f takmadan başka b r her f götten s kmes d r. İç ne
boşalır, sonra da ağzını partner n n anüsüne dayar ve ılık sperm
emer ve tab varsa çer dek d ğer yağ ve dışkıları da. Buna s k-d d k
den r,” d yorum. Ve ekl yorum: “Ağzındak sperm ve dışkıları
partner n n ağzına geç rmek amacıyla öpüşme de buna dah l olab l r.”
Sess zl k.
Bana hâk m yet ver. Bana sükûnet ver. Bana kend m tutma gücü
ver.
Flaş.
Tatlı patates tam sted ğ m g b olmuş; şeker g b tatlı ve üstü
kızarmış. Dolma b raz kuru olmuş. Tereyağını anneme uzatıyorum.
Babam boğazını tem zl yor. “Yumru,” d yor, “sanırım annen ‘t ft k’
demeye çalıştı. H nd y çok nce şer tler hal nde kesmek demek.”
Sess zl k.
Ah, d yorum. Özür d ler m, d yorum.
Yemeğ m z y yoruz.
8
Geç rd ğ m kazayı a leme anlatmamı beklemey n benden. Kurşun ve
ac l serv sle lg l şeh rlerarası telefonda ağlama kr zler falan. Bu
şek lde b r yere varamayız. İlk fırsatta b r mektup yazarak onlara
Espre’n n katalog çek m ç n Meks ka, Cancun’a g deceğ m
söyled m.
Altı ay boyunca eğlence, kumsal ve uzun ş şel Meks ka b ralarının
ç ndek l mon parçalarını emerek çıkarmaya çalışan benden z.
Her fler bunu yapan hatunları zlemeye bayılırlar. Durmayın, deney n.
Hayd her fler.
Annem cevap yazıp Espre’n n kıyafetler n çok beğend ğ n
bel rt yor. Espre kataloğunda yer alacağıma göre, acaba ona Noel
s par ş ç n nd r m yaptırtab l r m ym ş m d ye soruyor.
Üzgünüm anne. Üzgünüm Tanrım.
Annem mektubunu şöyle b t rm ş: B z m ç n tatlı b r kız ol. Sevg ler,
öpüyorum.
Çoğu zaman dünyanın yanlış olanı b lmes n önlemek çok daha
kolaydır. A lem bana Yumru der. Dokuz ay boyunca annem n
karnındak yumru olduğum ç n; bana doğmadan önce de Yumru
d yorlarmış. Arabayla k saatl k b r mesafede oturuyorlar ama onları
h ç z yaret etm yorum. Yan ben mle lg l her b r boku b lmek zorunda
değ ller.
Annem mektuplardan b r nde şöyle yazmış:
“En azından ağabey n n hayatta olup olmadığını b l yoruz.”
Ölü ağabey m, İbneler Kralı. Her ş n ustası. On altı yaşına gelene
dek basketbol kralıydı ve boğaz ağrısı sebeb yle yaptırdığı tahl l n
sonucunda belsoğukluğu kaptığı ortaya çıktı, ben sadece ondan
nefret ett ğ m hatırlıyorum.
“Sen sevmed ğ m zden değ l,” yazmış annem b r mektubunda,
“sevg m z göstermed ğ m zdend r.”
Üstel k zley c olmadan ster kr z geç rmek mkânsızdır. Hayatta
kalmak ç n ne yapmanız gerekt ğ n b l rs n z. A len z olanların ne
kadar korkunç olduğunu söyleyerek s z ç leden çıkarır. Önce ac ldek
t pler s ze sıralarını ver r. Sonra Frans skan rah beler haykırır. Sonra
hastane kâğıtlarıyla pol sler gel r.
Bebekl k hayatınıza; sadece bebe maması yed ğ n z günlere
dönel m. Sehpanın üzer ne doğru sendelers n z. Ayakta durmaya ve
o sos s g b bacaklarla bad bad yürümeye çalışırsınız veya
düşers n z. Sonra sehpaya ulaşıp kocaman ve yumuşak bebek
kafanızı sehpanın s vr köşes ne çarparsınız.
Düşers n z ve ah, ah, canınız yanar. Ama y ne de annen zle
babanız yanınıza koşana dek ortada traj k b r durum yoktur.
Ah sen g d cesur zavallıcık.
İşte o zaman ağlamaya başlarsınız.

Wash ngton, Seattle’dak Uzay D k l taşı zımbırtısının tepes ne çıkan


Brandy, ben ve Seth’e dönel m. Seth’e kahve -krema, şeker ve
Cl mara- ve Coca Cola -ekstra Estrace, buzsuz- kapıp gelmem ç n
verd ğ m z molalar har c nde Kanada sınırından ber lk kez
duruyoruz. Saat on b r. Uzay D k l taşı gece yarısı kapanıyor ve Seth
dünyada k çeş t nsan olduğunu söylüyor.
Prenses Alexander öncel kle güzel b r otel bulmak sted , şu,
valeler n arabaları park ett ğ , fayans döşel banyoları olanlardan.
Dışarı çıkıp laçları satmadan önce uyuması ç n zaman yaratmalıyız.
İk çeş t nsanla lg l olarak Seth, “Telev zyonda b r yarışmaya
katılmışsınız g b ,” d yor. Otobandan çıktık, karanlık depoların
arasından, Uzay D k l taşı’nın parıltısına doğru lerl yoruz. “Ve bu
yarışmayı kazanarak,” d yor Seth, “ k ödülden b r n , yan perakende
f yatı üç b n dolar olan Broyh ll marka beş parçalı oturma odası
takımı veya Avrupa’dak esk dünyanın caz bes ne on günlük b r
seyahat seçme şansına sah p oluyorsunuz.”
Seth çoğu nsanın oturma odası takımını seçeceğ n söylüyor.
“Çünkü nsanlar çabalarının karşılığı olarak b r şey göstermek
st yorlar,” d yor Seth. “F ravunlar ve p ram tler g b . Güzel b r oturma
odası takımına sah p olsalar b le seçme şansı tanınan nsanların çok
azı, seyahat seçerd .”
Seattle Merkez ’ndek sokaklarda h ç araba yok; nsanların heps
evde telev zyon zl yor veya eğer Tanrıya nanıyorsanız telev zyon
görev görüyorlar.
“Geleceğ n nerede sona erd ğ n s ze göstermem lazım,” d yor
Seth. “Ben seyahat seçen nsanlar olmamızı st yorum.”
Seth’e göre gelecek 1962 yılında Seattle Dünya Fuarı’nda sona
erd . M ras olarak almamız gereken her şey bundan barett ; bu on yıl
çer s nde bütün nsanoğlu Ay’a g tm ş olmalıydı -muc zev dostumuz
asbest- ve Uzay Çağı’nın nükleer güçlü, fos l yakıtlı dünyasında
nsanoğlu Jetg ller n uçan tava şekl ndek apartmanlarını z yaret
ett kten sonra, tek raylı trene b nerek şehre n p Bon Marche’dek laç
kutusu g b eğlencel şapka def les n zleyeb lmel yd .
Ama nsanoğlu tüm umudunu, b l m , araştırmayı ve göz
kamaştırıcılığını buradak yıkıntıda bırakıp g tt :
Uzay D k l taşı’nda.
Dantel görünümlü kubbeler ve sarkan ışık küreler yle B l m
Merkez ’nde.
Fırçalanmış alüm nyumla kaplı, uzayıp g den tek raylı
Dem ryolu’nda.
Demek hayatlarımız bu hale gelecekt .
Oraya g t. Bu seyahate çık, d yor Seth. Kalb n n kırıldığını
h ssedeceks n, çünkü h zmetç robotları Ros e ve uçan tavadan
arabaları ve sabahları onları fırlatan ekmek kızartma mak nes nden
yatakları olan Jetg ller Uzay Mek ğ ’n Çakmaktaşlar’a k raya
verm şler sank .
“B l rs n z şte,” d yor Seth, “Fred ve W lma. Mutfak lavabosunun
altında yaşayan gerçek b r domuz çöp öğütme mak nes d r han . Tüm
mob lyalar kem k ve kayalardan yapılmıştır, abajurlar da kapları
kürkünden. W lma b r f l yavrusuyla halıları süpürür, kayaların tozunu
alır. Bebekler n n adı ‘Çakıl’dır.”
Peyn r yemeğ , aerosol gücüyle çalışan uzay gem ler , sun köpük
ve Ay’dak Kulüp Med Tat l Köyü, d ş macunu tüpünde satılan
rozb ften baret olan geleceğ m z buradaymış.
“Tang,” d yor Seth, “b l rs n z şte, astronotlarla kahvaltı falan. Ve
ş md de nsanlar der den kend yaptıkları sandaletler g y p buraya
gel yorlar. Çocuklarına Esk Tevrat’tan B lha ve Zevulun g b s mler
koyuyorlar. Merc meğ n hayatlarında çok öneml b r yer var.”
Seth burnunu çek yor ve el n n ters yle gözler ndek yaşları s l yor.
Hep Estrace’ n suçu. Aybaşı önces sendromuna yakalandı gal ba.
“Bugün Uzay D k l taşı’na gelen nsanlar,” d yor Seth, “evde
merc mek kaynatıp, aynen Yunan harabeler n gördükler nde Tanrının
nşa ett ğ n sanan barbarlar g b geleceğ n harabeler nde turluyorlar.”
Seth arabayı Uzay D k l taşı’nın üç büyük çel k ayağından b r n n
altına park ed yor. Arabadan n p Uzay D k l taşı’na uzanan ayaklara,
alçak restorana, dönen yüksek restorana ve en üsttek gözlem
güvertes ne bakıyoruz. Sonra da yıldızlara.

***

B letler m z alıp Uzay D k l taşı’nın ortasından yukarı doğru çıkan


camdan asansöre b nd ğ m z o hüzünlü ana dönel m. Cam ve
p r nçten yapılma go-go dans part s n nde yıldızlara doğru
yüksel yoruz. Yukarı çıkarken nsan el değmem ş, alerj yaratmayan
Telestar müz ğ d nlemek st yorum. B lg sayarda yaratılmış ve Moog
klavyes nde çalınmış herhang b r şey olab l r. TWA’ n Ay’a g d p
gel rken verd ğ ve kar zmat k her flerle p l çler n yer çek ms z
ortamda merc meğ fırına ver rken b r yandan da lezzetl kanepe
haplarından yuttukları go-go dans part ler nden b r nde vak vak dansı
yapmak st yorum.
Bunu st yorum.
Ve sted ğ m söyled ğ m anda Brandy Alexander, yukarı doğru
g d yor olmamıza rağmen, cam ve p r nçten camlara doğru tırmanıp
vak vak dansı yapmaya başlıyor ama dans G kuvvetler yüzünden
sank nsanın dört yüz k lo geld ğ Mars’ta yapılıyormuş g b
görünüyor.
Polyester karışımı ün formalı asansörcü her f n, gelecekle lg l bu
noktayı kaçınması se çok üzücü. Yaşadığımız anın tüm eğlence,
eğlence, eğlences heba oluyor ve bu her f b ze kenar mahallelerde
evc l hayvanların satıldığı dükkânlardak en klerm ş z g b bakıyor.
Han şu kıç del kler nde ve gözler nde sarı çapaklar olan ve asla katı
kaka yapmayacağını b ld ğ n z halde tanes altı yüz dolara satılan
köpek yavrularıymışız g b . Bu en kler o kadar üzgünler k , ş şko ve
mer nos koyunu g b permalı kızlar saatler boyu cam kafese vurarak
“Sen sev yorum m n k şey. Annen sen çok sev yor ufaklık.”
d yecekler.
Gelecek bazı nsanlar yüzünden y t p g d yor.

***

Uzay D k l taşı’nın en üstündek gözlem güvertes ne dönel m;


buradan çel k ayakları görünmüyor, dolayısıyla nsan kend n b rçok
satılık hed yel k eşyayla b rl kte uçan b r tavada Seattle’ın üzer nde
gez n yormuş g b h ssed yor. Y ne de bunların çoğu geleceğe a t
hed yel k eşyalar değ l. Ekoloj k t şörtler, bat kler ve söylenen n
aks ne her sefer nde boyasını saldığı ç n başka b r g ys yle
yıkayamayacağınız, doğal pamuk pl ğ nden yapılma düğüm atılarak
boyanmış g ys ler var. Seks yaparken şarkı söyleyen bal naların
ses n n kayded lm ş olduğu kasetler var. Ve nefret ett ğ m daha başka
objeler.
Brandy gelecekten gelen mukaddes emanetler veya nsan yapımı
sanat eserler n aramak üzere uzaklaşıyor. Akr l k. Pleks glas.
Alüm nyum. Sun köpük. Radyum.
Seth tırabzanlara doğru g d p emn yet teller ne yaslanarak aşağıya
tükürüyor. Tükürüğü y rm b r nc yüzyıla düşüyor. Rüzgâr saçlarımı
karanlığa ve Seattle’a doğru uçuruyor ve eller m, daha önce
m lyonlarca nsanın tutunduğu çel k tırabzanı kavramaktan
bembeyaz olmuş.
Kıyafet n n ç nde, ben çıldırtan sert kas kütleler n n yer nde artık
kemer n n üzer nde gömleğ n zorlayan yağ b r k m var. Ham s d
yüzünden. O seks akşamüzer gölges , Provera yüzünden soluyor.
Hatta parmakları b le ş şm ş ve esk mühürlü yüzüğü kapatmış.
Kafamdak fotoğrafçı şöyle d yor:
Bana barış ver.
Flaş.
Bana kurtuluş ver.
Flaş.
Seth su tutmuş vücudunu yukarı çekerek tırabzanın üzer ne
oturuyor. Ayağındak püsküllü mokasenler teller n üzer nde
sallanıyor. Kravatı h çl ğ n ve karanlığın üzer nde d md k uçuyor.
“Korkmuyorum,” d yor. Bacaklarından b r n uzatıyor ve ayağındak
püsküllü mokasen n yere düşmes ne z n ver yor.
Kafamdak peçey sıkıca boynuma doluyorum k , ben tanımayan
nsanlar, annemle babam g b ben m hâlâ mutlu olduğumu sansınlar.
Seth “B r daha asla, sen öldürmeye çalışırken ben yakaladığın
gece korktuğum kadar korkmam,” d yor ve Seattle’ın ışıklarına
bakarak gülümsüyor.
B l yorsunuz, dudaklarım olsaydı ben de gülümserd m.
Uzay D k l taşı’nın tepes ndek gözlem güvertes n n karanlığında,
rüzgârında ve geleceğ nde Brandy Alexander, o yüce kral çe
markası, Brandy gelecekten hed yelerle b rl kte Seth’le ben m
yanıma gel yor. Bunlar kartpostal. Brandy Alexander b ze, solduğu,
kenarları yırtıldığı ve çok kereler alınıp bırakıldığı ç n yıllarca döner
tel radarda kalmayı başarmış bu kartpostallardan b rer st f ver yor.
Bazıları, Uzay D k l taşı’nın açılış gününün arka planında yer alan
tem z ve güneşle yıkanmış gökyüzünü gösteren geleceğ n
fotoğrafları. Bazıları da, önünde kumaş kaplı, üç büyük düğmes olan
pembe t ft kten Jack e O takımlarından g ym ş, gülümseyen
yavrularla dolu Tek Raylı Dem ryolu’nun res mler . Bazılarında da
tüm fısk yeler n çalışır vaz yette olduğu ve ç zg l t şörtlü çocuklarla,
sarışın alabros tıraşlı astronotların koşuşturduğu B l m Merkez ’n n
res mler var.
“En çok neden korktuğunuzu dünyaya anlatın,” d yor Brandy.
İk m ze de b rer tane Patlıcan Moru Düşler kaş kalem ver yor ve
“Dünyayı gelecekten vereceğ n z tavs yelerle kurtarın,” d yor.
Seth kartlardan b r n n arkasına b r şeyler yazıyor ve okuması ç n
Brandy’ye uzatıyor.
Yarışma programlarında, d ye okuyor Brandy, bazıları Fransa
seyahat n seçer ama çoğunluk çamaşır yıkama ve kurutma
mak nes n seçecekt r.
Brandy kartpostalın arkasındak pul yapıştırılacak yer gösteren
boş kareye kocaman b r Kurşun öpücük konduruyor ve kartı Seattle
şeh r merkez ndek kulelere doğru uçurması ç n rüzgâra bırakıyor.
Seth ona b r kart daha ver yor ve Brandy okuyor:
Yarışmalar, eğ t m m zden ger ye kalan rastgele ve değers z
gerçekler hakkında kend m z daha y h ssetmem z ç n düzenlen rler.
B r öpücük ve kart Wash ngton gölüne doğru yol almaya başlıyor.
Seth’den:
Gelecek ne zaman vaat olmaktan çıkıp b r tehd t unsuru hal ne
geld ?
B r öpücük ve kart Ballard’a doğru esen rüzgâra karışıyor.
Ancak ve ancak bu gezegen y y p b t rd kten sonra Tanrı b ze
yen s n verecek. Yarattıklarımızdan çok yok ett kler m zle
hatırlanacağız.
5 numaralı karayolu uzaklarda yılan g b kıvrılıyor. Uzay
D k l taşı’nın en üstünden bakınca güneye akan şer t kırmızı, kuzeye
akan şer tse beyaz ışık huzmes yle dolu. B r kart alıp yazıyorum:
Seth Thomas’ı o kadar çok sev yorum k , onu yok etmek
zorundayım. Durumu yüce kral çeye taparak telaf etmeye
çalışıyorum. Seth ben asla sevmeyecek. B r daha ben k mse
sevmeyecek.
Brandy kartı alıp yüksek sesle okumak ç n bekl yor. Brandy en
büyük korkularımı dünyaya fşa etmek ç n bekl yor ama kartı ona
verm yorum. Olmayan dudaklarımla kartı öpüyorum ve rüzgârın alıp
götürmes ç n el m uzatıyorum. Kart yıldızlara kadar yüksel yor,
yüksel yor, yüksel yor, sonra da güvenl k bar yer n n arasına düşüyor.
Ben geleceğ m n güvenl k bar yer ne takılışını zlerken Brandy,
Seth’ n yazdığı başka b r kartı okuyor.
Hep m z kend m z n gübres y z.
Gelecekten gelen başka b r kartın üzer ne yazıyorum ve Brandy
okuyor:
K mden nefret edeceğ m z b lemed ğ m z zaman kend m zden
nefret ed yoruz.
Havanın yukarı yükselmes yle b rl kte en büyük korkularım
güvenl k bar yer n n arasından havalanıyor ve uçup g d yor.
Seth yazıyor, Brandy okuyor.
Kend n z sürekl olarak dönüştürüp kullanışlı hale get rmel s n z.
Ben yazıyorum, Brandy okuyor.
Ben m h çb r şey m or j nal değ l. Ben b ld ğ m tüm nsanların ortak
çabasıyım.
Ben yazıyorum, Brandy okuyor.
Sevd ğ n z ve s z seven k ş asla ve asla aynı k ş değ ld r.

TWA’ n Ay’dan eve dönüş seyahat nde hızla aşağıya nen b ze; yer
çek ms z p r nç ve camdan şevk n asansörde, dans part s n n vak
vak dansını yapan Brandy, Seth ve bana dönel m. Brandy yüzüklerle
bezel koca el n yumruk yapıyor ve b z durdurmaya çalışan
polyester karışımı ün formalı görevl ye uzaydan atmosfere g r şte
ölmek stem yorsa sak nleşmes n söylüyor.
Y rm b r nc yüzyıldak dünyaya dönüyoruz ve ç mav mücevher
kutusu g b görünen k ralık L ncoln’ümüz b z güzel b r otele götürmek
ç n bekl yor. Ön camda b r b let var ama Brandy b let yırtmak ç n
hamle yaptığında b let n gelecekten gelen b r kartpostal olduğunu
görüyoruz.
En büyük korkularım olab l r.
Brandy’n n Seth’e yüksek sesle okuması ç n. Seth Thomas’ı o
kadar çok sev yorum k , onu yok etmek zorundayım...
Telaf etsem b le artık ben k mse stemeyecek. Ne Seth. Ne de
a lem. Dudakları olmayan b r n öpemezs n z. Ah, ben sev, ben sev,
ben sev, ben sev, ben sev, ben sev, ben sev, ben sev. K m olmamı
stersen, olurum.
Brandy Alexander, r el yle kartpostalı kaldırıyor. Yüce kral çe
sess zce ç nden okuyor ve kartpostalı çantasına atıyor. Prenses
Prenses, “Bu hızla asla geleceğe varamayız,” d yor.
9
Brandy’n n başımın üzer nden havaya b r avuç dolusu t trek b r şeyler
attığı ve konuşma terap st n n odasının altına boyandığı o güne
dönel m.
“Bu koton vuald r,” d yor Brandy.
Havaya b r avuç dolusu başka b r s s fırlatıyor ve sarıyla yeş l n
ardındak dünya bulanıklaşıyor.
“İpekl jorjet,” d yor Brandy.
Havaya b r avuç dolusu kıvılcım atıyor ve dünya, Brandy,
kucağındak örgü sepet yle önümde oturuyor. Konuşma terap st n n
odasında k m zden başka k mse yok ve kapı k l tl . Cüruf br ket nden
yapılma duvarda b r ked yavrusunun poster . Tüm bunlar yıldız
f ltres g b yumuşak ve parlak oluyor, tüm s vr köşeler yeş l ve s m n
ger s nde s l n yor veya lekelen yor ve flüoresanın ışığı kırık patlak
parçalar olarak g r yor çer .
“Peçeler,” d yor Brandy her b r renk üzer me konarken. “Sır
saklıyormuş g b görünmen lazım,” d yor. “Dış dünyayla başa çıkmak
st yorsan, Bayan St. Pat ence, nsanların yüzünü görmes ne z n
vermeyeceks n.”
“Dünyada herhang b r yere g deb l rs n,” d ye devam ed yor
Brandy.
Yeter k nsanların gerçekte k m olduğunu b lmeler ne z n verme.
“Tamamen normal, sıradan b r hayat süreb l rs n,” d yor.
Yeter k h ç k msen n gerçeğ öğrenecek kadar yakınına
sokulmasına z n verme.
“Tek kel meyle özetlemek gerek rse,” d yor Brandy, “peçe.”
İdarey üzer ne alan prenses k ş Brandy Alexander bana asla
gerçek sm m sormuyor. Doğduğumda bana ver len sm . Bayan
Patron çe Pantolonları bana hemen yen b r s m ve yen b r geçm ş
ver yor. Kend s dışında k mseyle bağlantısı olmayan yen br
gelecek, b r kült cat ed yor ben m ç n.
“Sen n adın Da sy St. Pat ence,” d yor bana. “Sen, son derece
haute couture b r moda ev olan House of St. Pat ence’ n kayıp
vâr s s n ve bu sezon şapka çalışıyoruz,” d yor. “Peçel şapkalar.”
“Js fss f c ab sks ?” d ye soruyorum.
“Gözden kaçmış ar stokrat Fransız kanı taşıyorsun,” d yor Brandy.
“G vdcn ayksa geklgfnv?”
“Par s’te yet şt n ve rah beler n eğ t m verd ğ b r okula g tt n,” d yor
Brandy.
Çok yoğun çalışan planlama as stanı Brandy Alexander
çantasından çeş tl tüller çıkarıyor ve pembe tül, dantel ve kroşe
şlemel örtüler kafamın üzer ne yerleşt r yor.
“Makyaj yapmana gerek yok. Yüzünü yıkamana b le gerek yok. İy
b r peçe, aynalı güneş gözlüğü g b d r, hem de tüm kafanı g zler,”
d yor Brandy.
İy b r peçe evde oturmak kadar y d r, d yor Brandy. Dünyadan
soyutlanmış. Mahrem. Sarı b r ş fon atıyor havaya. Kırmızı desenl
b r naylonu üzer mde düzelt yor. D p d be yaşayan nsanların b r
bakışta s z nle lg l her şey b ld ğ dünyamızda, y b r peçe s z n ç n
f lm çek lm ş l muz n camı görev göreb l r. Yüzünüz ç n l stede
olmayan b r numara olab l r. İy b r peçen n arkasına saklandığınızda
herhang b r olab l rs n z. B r f lm yıldızı. B r az z. İy b r peçe şöyle
der:
Henüz Adamakıllı Tanıştırılmadık.
Üç numaralı kutudan çıkan ödül g b s n zd r.
Hanımefend veya kaplansınızdır.
Altık h ç k msen n sır saklayamadığı dünyamızda y b r peçe şöyle
der:
PAYLAŞMADIĞIN İç n Teşekkürler.
“End şelenme,” d yor Brandy. “Boşlukları başkaları doldurur.”
Aynen Tanrı konusunda olduğu g b , d yor Brandy.
Brandy’ye b r ç ftl kte büyüdüğümü anlatmadım. Bu ç ftl kte domuz
yet şt r l yordu. Her güneşl öğleden sonra okuldan dönerken Da sy
St. Pat ence ağabey yle b rl kte bu domuzları besl yordu.
Bana sıla hasret ver.
Flaş.
Bana nostalj k çocukluk özlem ver.
Flaş.
Caz be kel mes n n zıttı neyd ?
Brandy a lemle lg l h çb r soru sormadı; hayatta mıydılar, yoksa
ölmüşler m yd ve n ye d şler n gıcırdatmak ç n yanımda değ llerd .
“Baban Ra n er ve annen Honorar a, St. Pat ence moda terör stler
tarafından katled ld ler,” d yor Brandy.
B.Ö. yan Brandy’den önce, babam her sonbaharda domuzlarını
pazara götürürdü. Babamın sırrı bütün yaz arkası açık kamyonet yle
Idaho ve har tada sol üst köşede yer alan eyaletlerdek , tar h geçm ş
hazır y yecek, tek k ş l k meyvel pay, kremalı kek, ç ne sun krema
enjekte ed lm ş pand spanya ve üzer şekerleme ve pembeye boyalı
h nd stancev z parçacıklarıyla kaplı ç kolatalı pasta satan fırınları
gezmes d r. Satılmamış esk yaş günü pastaları. Üzer nde Tebr kler
yazan bayat kekler. Anneler Gününüz Kutlu Olsun. Sevg l m Ol.
Babam hâlâ bunları eve taşır, k m zaman yoğun ve yapışkan yığınlar
hal nde, k m zaman da ısıyla kapatılmış selofana sarılı halde get r r.
İş n en zor kısmı bu b nlerce bayat y yeceğ açıp domuzlara atmaktır.
Brandy’n n duymak stemed ğ babamın sırrı, bu payları, kekler ve
y yecekler pazara g tmeden k hafta önce domuzlara yed rmes d r.
Bu ıvır zıvır y yecekler n h çb r besley c yanı yoktur ve domuzlar beş
yüz k lometre c varında tar h geçm ş h çb r y yecek kalmayana dek
bunlara gömülürler.
Bu y yeceklerde onlara yarayacak gerçek l f yoktur ve tüm yüz ell
k loluk domuzlar her sonbahar, bağırsaklarındak ekstra kırk beş
k loyla g derler. Babam açık attırmada köşey döner ve Tanrı b l r ne
kadar süre sonra domuzların en nde sonunda boyladığı
mezbahadak adamlar domuzları kes nce heps n n yed ğ koca
şekerl p sl ğ görürler.
“Kevne v vnav soyaoa,” d yorum.
Brandy “Hayır,” d yor ve allı yüzük takılı, otuz sant ml k şaret
parmağını kaldırıyor ve ne zaman b r şeyler söylemeye çalışsam
mücevherlerle bezel sos s n ağzıma dayıyor.
“Tek kel me b le etme,” d yor Brandy. “Hâlâ geçm ş ne öyle bağlısın
k , söyled ğ n h çb r şey n anlamı yok.”
Brandy örgü sepet nden beyaz ve s ml b r flama çek yor ve b r
s h rbaz edasıyla üzer nde lameden Yunan harfler olan b r kat beyaz
şeffaf peğ kafamın üzer ne fırlatıyor.
Kafamdak bu k nc peçen n ardından bakınca gerçek dünya daha
da uzak görünüyor.
“Şu üzer ndek lame desenler nasıl yaptıklarını tahm n et,” d yor
Brandy.
Kumaş öyle haf f k nefes m ver nce peçen n önü havaya kalkıyor;
k rp kler m n üzer nden geçen pek, k rp kler m bastırmıyor. Hatta
yüzümde b le, vücuttak tüm s n rler n son bulduğu yüzümde b le
h ssedem yorum kumaşı.
Brandy H nd stan’da dört, beş yaşındak çocukların bütün gün
tahta sıralarda oturduklarını söylüyor; etyemez olan bu çocuklar her
gün m lyon, m lyon, m lyonlarca altın tel cımbızla kazıyarak, altının
kend s n ayırıyorlarmış.
“Bu ş yapanların arasında on yaşından büyük b r çocuk
göremezs n,” d yor Brandy, “çünkü o yaşa gel nce çoktan kör
oluyorlar.”
Brandy’n n sepetten çıkardığı peçel k kumaş en az yarım metre
kare büyüklüğünde. Bütün o sevg l çocukların kıymetl gözler kör
olmuş. Kırılgan çocukluklarının değerl günler n pek teller cımbızla
ayıklayarak geç rm şler.
Bana acıma duygusu ver.
Flaş.
Bana başkalarının duygularını anlayab lme kab l yet ver.
Flaş.
Oh, zavallı kalb m parçalayab lmey sterd m.
“Vsvf s vs c m eyuv n s nks,” d yorum.
Dert değ l, d yor Brandy. Çocukları sömüren nsanları
ödüllend rmey o da stem yor. Bunları nd r mden almış.
İpeğ n ardında hapsolmuş, organza ve jorjet bulutunun ç ne
yerleşt r lm şken, derd m d ğer nsanlarla paylaşamama f kr , onların
dertler n h çb r şek lde plemememe sebep oluyor.
“Ve h ç end şe etmene gerek yok,” d yor Brandy. “Y ne de d kkat
çekeceks n. Çünkü d nam t g b göğüsler n ve karpuz g b b r götün
var. Sadece nsanlarla konuşamıyorsun, heps bu.”
İnsanlar b r şeyler b lmemeye dayanamazlar d yor Brandy.
Özell kle de erkekler her dağa tırmanmak, her yer n har tasını
çıkarmak sterler. Her şey et ketlemek. Her ağaca şerler ve sonra b r
daha asla aramazlar.
“Yüzünde b r peçe varken, büyük b l nmeyen n ta kend s olursun,”
d yor. “Her fler n çoğu sen tanımak ç n mücadele edeceklerd r.
Bazıları sen n gerçek b r nsan olduğunu kabullenmeyecek, bazıları
da sen göz ardı edecekt r.”
Part zan. Ate st. Agnost k.
Gözüne sadece b r bant takmış b r n görünce b le hep altına
bakmak sters n z. Numara yapıp yapmadığını görmek ç n.
Hathaway T şörtlü adam. Ya da altındak dehşet görmek ç n.
Kafamdak fotoğrafçı şöyle d yor:
Bana b r ses ver.
Flaş.
Bana b r yüz ver.
Brandy’n n cevabı peçel küçük şapkalar oldu. Ve peçel büyük
şapkalar. Etrafı tül ve şeffaf kumaş bulutlarıyla çevr l yassı ve s l nd r
şapkalar. Paraşüt kumaşı olarak kullanılan pek veya ağır krep veya
üzer nde tüylü ponponlardan noktalar bulunan sık f le.
“Dünyadak en sıkıcı şey,” d yor Brandy, “çıplaklıktır.”
En sıkıcı k nc şey se dürüstlüktür, d yor.
“Bunun b r çeş t şaka olduğunu düşün. Bu yüzün ç n dantell ç
çamaşırı g b b r şey,” d yor. “Tüm k ml ğ n n üzer ne geç rd ğ n b r
gecel k g b düşün.”
Dünyadak en sıkıcı üçüncü şey p şmanlıklarla dolu boktan
geçm ş n zd r. Sonuç olarak Brandy bana h çb r soru sormadı.
İsted ğ zaman b r buldozer kadar ez c b r kaltak olab len Brandy’yle
konuşma terap st n n odasında defalarca buluşuyoruz ve Brandy
bana kend me da r b lmem gereken her şey anlatıyor.
10
Ben Seattle’dak b r yatağa atan Brandy Alexander’a dönel m. Bu
olay Uzay D k l taşı’na g tt ğ m z, geleceğ n olmadığı gece oluyor.
Brandy’n n üzer nde bacaklarından, kum saat g b ncec k bel ne
kadar dolanan metrelerce uzunluğunda s yah tüllü b r elb se var.
Füze g b göğüsler ne dolanan s yah peçe, kumral saçlarının üzer ne
kadar uzanıyor. Yatağımın üzer ne eğ len tüm bu pırıltı pekâlâ gerçek
yaz geces semalarının m nyatür boyuttak takl d olab l rd .
Küçük sun elmaslar, Kalküta’dak b r fabr kada üret len plast k
olanlardan değ l de, Kara Orman’dak c nler tarafından kes lm ş olan
Avusturya kr stal nden yapılmış c ns nden bu küçük yıldız şekl ndek
elmaslar s yah tülün her tarafına yerleşt r lm ş. Yüce kral çen n
eğ lerek bana y geceler öpücüğü veren yüzü gece gökyüzünde
parlayan ayın ta kend s . Kaldığım otel odası karanlık ve yatağımın
ayak ucundak telev zyon açık olduğu ç n el yapımı yıldızlar
telev zyonun b ze göstermeye çalıştığı her renkte pırıl pırıl parlıyor.
Seth haklı, telev zyon ben Tanrısallaştırıyor. K me baksam saat
başı hayatı değ ş yor. Ama gerçek hayatta durum her zaman böyle
değ l.
“Sen da ma seveceğ m,” d yor gece semalarının kral çes ve ben
de bulduğu kartpostalın hang s olduğunu anlamış oluyorum.
Otel çarşafları aynen hastane çarşafları g b . Tanıştıktan sonra
b nlerce k lometre yol kat ett k ama Brandy’n n koca parmakları hâlâ
esk den çenem n bulunduğu boşluğun altındak örtüler düzelt yor.
Uyuşturucu satın almak ç n karanlık, dar sokaklara g ren zıpır genç
kız ve oğlanların son görmek steyecekler şey ben m yüzümdür.
Brandy “Satışı b t r r b t rmez döneceğ z,” d yor.
Hole açılan kapının önünde duran Seth’ n s luet görünüyor.
Yattığım yerden bakınca, holün duvar kâğıdındak neon yeş l , gr ve
pembe renkl trop kal yaprakların önünde duran b r süper
kahramanın fevkalade hatlarını görüyorum. Pardösüsü, Seth’ n
üzer ndek uzun s yah der pardösünün bel ne kadar olan kısmı
üzer ne oturuyor ve belden aşağısı çan şekl nde bollaşıyor,
dolayısıyla ana hatlarına bakınca üzer nde peler n varmış g b
görünüyor.
Ve belk de Brandy Alexander’ın as l kıçını öperken numara
yapmıyordun. Belk de ben ortalıkta yokken b rb rler ne âşıktırlar. Bu,
onu lk kaybed ş m olmaz.
Üzer me eğ len s yah peçeyle çevr l yüzde beklenmed k b r renk
var. Kurşun dudakların çevres ndek ten fazlasıyla pembe ve gözler
de çok mor. Bu renkler şu an ç n çok cafcaflı, çok doymuş, çok
yoğun. Korkunç. İnsana ç zg f lm karakterler n çağrıştırıyor. V tr n
mankenler n n böyle pembe tenler vardır, plast k bandaj g b . Ten
tonu. Çok mor gözler ve Gül Kurusu allıkla fazlasıyla
bel rg nleşt r lm ş yanaklar. H çb r nokta hayal gücüne bırakılmamış.
Belk de her fler n sted ğ budur. Bense sadece Brandy
Alexander’ın buradan g tmes n st yorum.
Seth’ n kemer n n boynuma dolanmasını st yorum. Seth’ n
parmaklarının ağzıma g rmes n ve eller n n d zler m k yana
ayırmasını, sonra da ıslak parmaklarının ç me g rmes n st yorum.
“Eğer b r şeyler okumak stersen,” d yor Brandy, “şu M ss Rona
Barrett k tabı odamda. İstersen b r koşu alıp get reb l r m.”
Seth’ n dudaklarının etrafındak uzamış tıraşın öyle sert
sürtünmes n st yorum k , daha sonra şerken canım yansın.
Seth “Gel yor musun?” d ye soruyor.
Yüzüklerle bezel b r el telev zyonun uzaktan kumandasını yatağa
bırakıyor.
“Hayd Prenses Prenses,” d yor Seth. “Gece b z beklemez.”
Ve Seth’ n ölmes n st yorum. Ölmekten beter olmasını,
ş şmanlayıp suyla ş şmes n , kend ne olan güven n n kaybolmasını
ve duygusallaşmasını st yorum. Seth ben stem yorsa, ben de onu
stememek st yorum.
“Eğer pol s falan gel rse,” d yor ay parçası, “paranın tamamı
makyaj çantamda.”
Sevd ğ m k ş arabayı ısıtmak ç n çoktan dışarı çıktı b le. Ben
da ma sevecek olan k ş yse “İy uykular,” d yor ve kapıyı kapatıyor.

Uzun b r zaman önceye dönel m; ben terk eden n şanlım Manus,


pol s dedekt f olan Manus Kelley b r keres nde bana a leler n z n
Tanrı g b olduğunu, çünkü orada olduklarını b lmey ve hayatımızı
onaylamalarını sted ğ m z ama y ne de sadece kr z anlarında veya
b r şeye ht yacımız olduğunda onları aradığımızı söylen şt .

Seattle’dak b r yatak odasında tek başına yatan bana dönel m;


uzaktan kumandayla telev zyonun ses n kapatıyorum.
Telev zyonda, sey rc ler n karşısındak alçak b r sahnen n
üzer ndek sandalyelerde oturan üç, dört k ş var. Bu telev zyonda
oynayan b r reklam f lm g b görünüyor ama kamera bu oturan
k ş lere zum yapınca zum yaptığı k ş n n göğsünde b r başlık bel r yor.
Her başlıkta b r ön ad ve üç, dört kel meden oluşan b r soyad yer
alıyor; Kızılder l ler n taktığı s mler g b gerçekte k m olduklarını
anlatan mecaz soyadlar bunlar ama Heather B zonla Koştu veya
Tr sha Ay Işığında Avlandı yer ne bu nsanların soyadları şöyle:
Cr sty İnsan Kanı İçt
Roger Ölü Annes yle Yaşadı
Brenda Bebeğ n Yed
Kanal değ şt r yorum.
Kanal değ şt r yorum.
Kanal değ şt r yorum ve üç k ş daha çıkıyor karşıma:
Gwen Fah şel k Yapıyor
Nev lle Kodeste Tecavüze Uğradı
Brent Babasıyla Yattı
Dünyanın dört b r yanındak nsanlar başlarından geçen dramat k
olayı ve tüm hayatlarını bu olayın üstes nden gelmek ç n nasıl heba
ett kler n anlatıp duruyorlar. Artık hayatlarında gelecek değ l,
geçm şler var. B raz orospu muhabbet duymak ç n kumandadak b r
düğmeye basarak Gwen Fah şel k Yapıyor’un ses n açıyorum.
Gwen konuşurken h kâyes n eller yle şek llend r yor.
Sandalyes nde öne doğru eğ l yor. Kameraya bakmıyor, gözler yle
sağ üsttek b r şey tak p ed yor. Mon töre baktığını b l yorum. Gwen
kend h kâyes n anlatan kend s n zl yor.
Gwen şaret parmağı har ç tüm parmaklarını kıvırıyor ve
konuşurken tırnağının k tarafını da göstermek ç n el n yavaşça
çev r yor.
“...sokaktak çoğu kız kend n korumak ç n küçük b r parça j let
keser ve tırnağının altına yapıştırır. J let n görünmemes ç n de
tırnaklarına oje sürer.” Bu arada Gwen mon törde b r şey fark ed yor.
Kaşlarını çatıyor ve kızıl saçlarını nc g b görünen küpeler n n
arkasına atıyor.
“Hapse g rd kler nde,” d yerek, Gwen mon tördek görüntüsüne
anlatmaya devam ed yor “veya çek c l kler n kaybett kler nde bazı
kızlar bu j letl tırnaklarıyla b lekler n keserler.”
Gwen Fah şel k Yapıyor’un ses n tekrar kısıyorum.
Kanal değ şt r yorum.
Kanal değ şt r yorum.
Kanal değ şt r yorum.
On altı kanal ötede, pullu elb sel genç ve güzel b r kadın
gülümseyerek Ham Ham Kurab ye Fabr kası’na hayvan et atıyor.
Ev e’yle ben; bu reklam f lm nde b z oynadık. Gerçek b r program
sandığınız ama aslında otuz dak kalık b r satış takt ğ olan şu
telev zyon reklamlarından b r yd . Kamera görüntüyü keserek, d ğer
pullu elb sel kıza geç yor, bu kız ero nmanlar ve Orta Batılı
tur stlerden oluşan b r sey rc topluluğunun arasında gez n yor. Kız,
benzer Hawa gömlekler g ym ş olan, evl l kler n n altın
yıldönümündek yaşlı ç fte gümüş teps dek kanepelerden kram
ed yor ama yaşlı ç ft ve ç ft örgülü kazak g ym ş ve kamera ç n
gerdanlık takmış d ğer bütün sey rc ler, kameranın sağ üst
köşes ndek b r noktaya bakıyorlar.
Mon töre baktıklarını anlıyoruz.
Çok ürkütücü görünüyor olmasına rağmen aslında bu nsanlar
mon törde kend ler ne bakan mon tördek kend ler ne bakıyorlar ve bu
sonu olmayan gerçekl k döngüsünün tuzağına kısılıp kalıyorlar.
El nde teps tutan kızın umutsuz gözler ndek kontak lensler aşırı
yeş l ve doğal dudak ç zg s n n dışına taşırılmış ruju da aşırı kırmızı.
Kızın sarı saçları gür, r kem kl omuzları görünmes n d ye de
kabartılmış. Yaşlı burunların altında gezd r p durduğu kanepeler, et
artıklarıyla doldurulmuş tuzlu b sküv den baret. Teps s n sallayan
kız, aşırı yeş l gözler ve r kem kl saçlarıyla stüdyonun üst
sıralarındak zley c ler n arasına karışıyor. Bu kız ben m en yakın
arkadaşım, Ev e Cottrell.
Bu kız Ev e olmalı, çünkü y bakışlarıyla onu kurtarmak ç n Manus
çıkıyor meydana. Özel pol s dedekt f Manus tuzlu b sküv lerden b r
tane alarak kaplama d şler n n arasına yerleşt r yor. Ve ç ğn yor. Ve
köşel ve yakışıklı yüzünü ger ye atarak gözler n kapatıyor, Manus
masmav gözler n kapatıyor ve kafasını k yana sallayarak b sküv y
yutuyor.
Manus’unk g b gür s yah saçları görünce nsan, d ğerler n n
saçlarının üzer ne sprey sıkılmış b r kürk artığı olduğunu düşünüyor.
İşte Manus o denl seks saçları olan b r köpekt r.
Köşel yüz aşağıya eğ lerek, açık gözler yle yüzünün tamamını
gösteren büsbütün aşk ve doyum dolu b r bakış fırlatıyor kameraya.
İşte ben bunu daha önce yaşamıştım. Manus orgazm oldun mu d ye
sorarken şte aynen böyle bakardı.
Sonra Manus dönerek tıpatıp aynı bakışıyla Ev e’ye bakıyor, o
sırada tüm zley c ler başka b r yöne, kend ler n zleyen kend ler n
zleyen kend ler ne ve büsbütün aşk ve doyumla Ev e’ye gülümseyen
Manus’a bakıyorlar.
Ev e doğal dudak ç zg s n n dışına taşmış kırmızı gülüşüyle
Manus’a karşılık ver yor ve o sırada arkada parıldayan ncec k s luet
de benden z oluyorum. Manus’un omzunun üzer nden soba g b
gülümseyen ve Ham Ham Kurab ye Fabr kası’nın üzer ndek
pleks glas boruya hayvan şey atan ncec k şek l ben m.
Nasıl bu kadar budala olab ld m?
Hayd tekne gez nt s ne çıkalım.
Tab , tab .
Esas olayın Manus’la Ev e’n n arasında olduğunu anlamalıydım.
Hâlâ ş md b le, h kâyen n b t ş n n üzer nden b r yıl geçm şken ve
burada otel odasında yatmış vaz yetteyken yumruklarımı sıkıyorum.
Şu aptal reklamı zleyeb l r, Ev e’yle Manus’un arasında gerçek aşk
olarak varsaydıkları şkencel , maraz br l şk olduğunu
anlayab l rd m.
Pek , tamam, reklamı zled m. Hatta yüz kere zled m ama sadece
kend me bakıyordum. Şu gerçekl k döngüsü olayı.
Kamera lk kıza dönüyor, sahnede olana ve o ben m. Ve çok
güzel m. Telev zyonda kurab ye fabr kasının nasıl kolayca
tem zlend ğ n göster yorum ve çok güzel m. Pleks glas kapağın
üzer ndek bıçakları çıkarıyorum ve musluktan akan suyun altında
parçalanmış et parçalarını duruluyorum. Ve Tanrım öyle güzel m k .
C sm görünmeyen seslend r c Ham Ham Kurab ye Fabr kası’nın
et artıklarını nasıl aldığını, el n zde ne varsa, d l n z ya da kalb n z ya
da dudaklarınız ya da c nsel organlarınız h ç fark etmez, nasıl
ç ğned ğ n , baharat ekled ğ n ve seçt ğ n z b r kraker n üzer ne nasıl
s nek, karo veya kupa şekl nde çıkardığını anlatıyor.
Bense yatakta ağlıyorum.
Bubba-Joan Çenes nden Vuruldu.
B nlerce k lometre geçt k, b r sürü farklı nsan kılığına g rd m ama
h kâye y ne aynı h kâye. Tek başına gülerken neden kend n salak
g b h sseder de nsan, sonra da genell kle kend n ağlarken bulur?
Nasıl olur da sürekl değ ş me uğrarken, hâlâ aynı ölümcül v rüs
olab l r?
11
Hastaneden lk çıktığım güne dönel m; b r kar yer m veya n şanlım
veya ev m olmadığından Ev e’n n büyük ev nde; çok yalnız ve
k msen n lg s n çekmeyen b r yağmur ormanının ortasında d k lm ş
olduğu ç n Ev e’n n b le sevmed ğ gerçek ev nde kaldığım o güne
dönel m.
İlk gece Ev e’n n yatağında sırt üstü yatan ama gözüne uyku
g rmeyen bana dönel m.
Rüzgâr perdeler , dantell perdeler havaya kaldırıyor. Ev e’n n tüm
mob lyaları yaldızlı ve beyaz boyalı, Fransız tarzı oymalı şeyler. Ay
görünürlerde yok ama gökyüzü yıldızlarla dolu, o yüzden her şey -
Ev e’n n ev , gül bahçes , yatak odasının perdeler , yatak örtüsüne
değen eller m n dış yüzü- s yah veya gr renkte.
Ev e’n n ev , a les n n sürekl olarak on m lyon dolar yollaması
durumunda Teksaslı b r kızın satın alacağı türden b r evd . Sank
Cottrell’ler Ev e’n n yarışta asla b r nc gelemeyeceğ n b l yordu. O
yüzden Ev e burada yaşıyor. New York’ta değ l. M lano’da değ l.
Banl yöde; profesyonel modell kle lg s olmayan b r yer n ortasında.
Par s koleks yonunu toplamaktan çok, çok uzakta b r yer. H çb r
yerde başarılı olamayacak kadar büyük kem kl b r kız olan Ev e’n n
ht yaç duyduğu gerekçe, böyle b r yerde yaşıyor olmak.
Bu gece kapılar k l tl . Ked çer de. Baktığım zaman, ked de bana
nsanların gülerek baktığını söyled kler bazı köpekler ve arabalar
g b bakıyor.
O gün öğleden sonra Ev e ben arayıp hastaneden çıkış yapmam
ve kend s n z yaret etmem ç n yalvardı.
Ev e’n n ev büyüktü -beyaz üzer ne yeş l panjurlu, önünde büyük
sütunları olan üç katlı b r ç ftl k ev . Tüm sütunların yarısına kadar
ğne uçlu sarmaşıklar ve güller -sarı güller- sardırılmış. Burada anca
Ashley W lkes’ n ç menler b çt ğ n veya Rhett Butler’ın dış kanatları
kapattığını hayal edeb l rd n z, ama Ev e’n n asgar maaşla çalışan ve
burada yaşamayı stemeyen Laos’lu köleler var.

Ev e’n n arabayla ben hastaneden aldığı güne, yan düne dönel m.


Ev e aslında Ev e Cottrell A.Ş. Çok c dd y m. Artık alenen
pazarlanıyor. O herkes n favor enkazı. Ev e y rm b r yaşındayken
Cottrell’ler onun kar yer ne l şk n özel h sseler satışa çıkardılar ve
Cottrell’ler n Teksas araz ler ve petroller nden zeng n olan tüm
akrabaları Ev e’n n modell ktek başarısızlığına bayağı yatırım
yaptılar.
Çoğu zaman model seçme mt hanlarına Ev e’yle g tmek ben
utandırıyordu. Ben elbette kolayca ş buluyordum ama art d rektör
veya st l st Ev e’ye bağırıp çağırmaya başlıyor, hayır, uzmanlık
tecrübeler ne dayanarak Ev e’n n altı beden olmadığını söylüyordu.
Çoğunlukla b r st l st n as stanı Ev e’y kapı dışarı etmek ç n onunla
güreşmek zorunda kalıyordu. Ev e omzunun üzer nden bana
bakarak, bana b r et parçası g b davranmalarına z n vermemem
gerekt ğ n söylüyordu bağıra çağıra. Onunla b rl kte orayı terk
etmem gerekt ğ n haykırıyordu.
Bu noktada Ev e “S kt r et,” d ye bağırıyordu. “Topunu s kt r et.”
Ben kızmıyorum. Poop e Cadole marka müth ş der korsey ve
Chrome Hearts marka der pantolonu g y yordum. O zamanlar hayat
güzeld . Günde üç saat ş m oluyordu; bazen de dört, beş saat.
Çek mden atılmadan önce Ev e st l st as stanını fotoğraf
stüdyosunun kapısında sallandırıyordu ve ufak tefek olan her f
Ev e’n n ayaklarına kapanıyordu. Sonra da Ev e “Hep n z ben m
güzel Teksaslı kıçımı yalayın,” d ye bağırıyordu. Sonra da çıkıp
Ferrar ’s ne b n yor ve ben eve götürmek ç n arabasının ç nde üç,
dört veya beş saat bekl yordu.
Ev e, şte bu Ev e ben m dünyadak en yakın arkadaşımdı. Böyle
zamanlarda Ev e çok kom k ve hareketl oluyordu ve sank kend
dünyasında yaşıyordu.
Tamam, o zamanlar Ev e’yle Manus’un büyük ve tam aşkından ve
b rb rler n memnun ett kler nden haberdar değ ld m. Öyleyse vurun
ben .

Bundan öncek b r zamana; Ev e’n n hastaney arayarak, ne olur,


oradan ayrılab l r ve ev nde kalab l r m ym ş m, o kadar yalnızmış k ,
ne olur, d ye yalvardığı güne dönel m.
Sağlık s gortamın hayat boyu k m lyon dolarlık b r tavanı vardı ve
bu yaz st hkakımı neredeyse doldurmuştum. H çb r sosyal s gorta
ş rket n n ben Tanrı b l r nereye transfer edecek cesaret yoktu.
Bana telefonda yalvaran Ev e uçak rezervasyonu yaptırdığını
söyled . B r katalog çek m ç n Cancun’a g d yordu ve lütfen, ev ne
göz kulak olur muydum acaba?
Ben almaya geld ğ nde bloknotuma “o ben m atlet m m ?
gen şlett ğ n b l yorsun, değ l m ?” yazdım.
“Tek yapman gereken ked me mama vermek,” d yor Ev e.
“şeh rden o kadar uzakta tek başıma kalmaktan hoşlanmıyorum”
yazıyorum. Orada nasıl yaşayab l yorsun, b lm yorum.
Ev e “Yatağın altında b r tüfek olduğu sürece, yalnız sayılmazsın,”
d yor.
“aynısını v bratörler ç n söyleyen kızlar tanıyorum” yazıyorum.
Ve Ev e “İğrenç! Ben m tüfeğ mle böyle l şk m yok,” d yor.

Ev e’n n Cancun, Meks ka’ya uçtuğu ve yatağın altına baktığımda


otuz sek zl k tüfek ve dürbünü gördüğüm güne dönel m. Ev e’n n
gardırobunda elb seler mden ger ye kalanlar duruyor; heps
bollaşmış ve ölümüne zarar görmüş ve ölmüş vaz yette tel askılarda
duruyorlar.
Sonra o gece Ev e’n n yatağında yatan bana dönel m. Vak t gece
yarısı. Rüzgâr yatak odasının perdeler n , dantel perdeler havaya
kaldırıyor ve ked çakıllı garaj yoluna k m n g rd ğ n görmek ç n
pencere pervazına atlıyor. Yıldızların önünde duran ked dönüp bana
bakıyor. Aşağıda b r penceren n kırıldığını duyuyoruz.
12
Traf k kazası geç rmeden öncek son Noel’e; hed ye paketler n
açmak ç n a lem n ev ne g tt ğ m güne dönel m. Ben mk ler her yıl
aynı, yapma ağacı çıkarırlar. Kırçıllı yeş l ve üzer ndek ışıklar çok
uzun süre açık kaldığında, çıkan polyester-plast k kokunun nsanda
baş dönmes yle karışık b r baş ağrısı yaptığı c nsten. Ağaç kırmızı ve
s ml camdan süsler ve nsanların buz saçağı olarak adlandırdığı,
stat k elektr k yüklü gümüş renkl , plast k tellerle pırıl pırıl ve
büyülüymüş g b görünüyor. Ağacın tepes nde y ne aynı plast k
oyuncak bebek yüzlü, kılıksız melek duruyor. Şöm ne rafının
üzer ndeyse, nsanın ten ne yapışan ve dokunur dokunmaz bulaşıcı
b r kaşıntı başlatan cam elyafından yapılma ayın melek saçı duruyor.
Müz k set nde Perry Como’nun her zamank Noel albümü çalıyor. O
zamanlar hâlâ b r yüzüm vardı, o yüzden Noel lah ler söylemekte o
kadar zorlanmıyordum.
Ağabey m Shane hâlâ ölü olduğundan, fazla lg görmey
ummuyorum, sadece sess z b r Noel, o kadar. O sıralarda erkek
arkadaşım Manus pol sl kten kovulacak d ye çıldırmış vaz yetteyd ve
ben m de ht yaç duyduğum şey, spotlardan uzak b rkaç gündü.
Annem, babam ve ben aramızda konuşup bu yıl b rb r m ze büyük
hed yeler almamaya karar verm şt k. Ancak şte ufak tefek hed yeler,
d yorlar ben mk ler, Noel çoraplarının ç n dolduracak türden.
Perry Como “It’s Beg nn ng to Look a Lot L ke Chr stmas” şarkısını
söylüyor.
Annem n k m z ç n, yan Shane’le ben m ç n kırmızı keçeden
ördüğü çoraplar şöm neye asılmış, üzerler nde yukarıdan aşağıya
doğru süslü harflerle beyaz keçeden s mler m z yazıyor. Her k s de
ç ndek hed yelerden dolayı ş şk n duruyor. Noel sabahındayız ve
ağacın etrafında oturuyoruz, babam düğümlenen kurdeleler kesmek
ç n çakısıyla bekl yor. Annem n el nde kahvereng kese kâğıdından
alışver ş poşet var ve “İş çığırından çıkmadan önce söyleyey m;
hed ye paketler n bunun ç ne atıyorsunuz, etrafa değ l,” d yor.
Annemle babam sallanan sandalyeler ne oturuyorlar. Ben de
çoraplarla b rl kte şöm nen n önünde yerde oturuyorum. Bu görüntü
h ç değ şm yor. Onlar kahveler yle bana doğru eğ lm ş, tepk m
zl yorlar. Ben yere bağdaş kurmuş vaz yettey m. Bornoz ve
p jamalarımız hâlâ üzer m zde.
Perry Como “I’ll Be Home for Chr stmas”ı söylüyor.
Çorabımın ç nden lk olarak ç doldurulmuş küçük b r koala
çıkıyor, yaylı eller ve ayaklarıyla kalem n z kavrayab len türden.
Ben mk ler ben m böyle b r olduğumu sanıyorlar. Annem üzer nde
m nyatür şekerlemeler n yüzdüğü b r f ncan sıcak ç kolata get r yor.
“Teşekkürler,” d yorum. Küçük koalanın altındak kutuyu çıkarıyorum.
Ben mk ler d kkat kes l p kahveler n n üzer ne eğ l yorlar ve ben
zl yorlar.
Perry Como “Oh, Come, All Ye Fa thful”u söylüyor.
Küçük kutunun ç nde prezervat fler var.
Parıldayan, büyülü Noel ağacımızın yanında oturan babam, “Her
yıl kaç tane partner n oluyor, b lm yoruz ama güvende olmanı
st yoruz,” d yor.
Prezervat fler bornozumun ceb ne tıkıştırıp er yen m nyatür
şekerlemelere bakıyorum. “Teşekkürler,” d yorum.
Annem “Bunlar lateks,” d yor. “Sadece su bazlı seks krem
kullanman gerek yor. Tab eğer bu yaşta kreme ht yacın varsa.
Petrol bazlı jel veya yağ ya da her türlü losyondan uzak durmalısın,”
d yor. “Koyun bağırsağından yapılanlardan almadık, çünkü onların
üzer nde çok küçük gözenekler var ve HIV’ın bulaşmasına sebep
olab l yorlar.”
Çorabımın ç nden b r küçük kutu daha çıkıyor. Bunun ç nde de
prezervat f var. Kutunun üzer nde ten reng yazıyor. Bu gereğ nden
fazla görünüyor. Ondan sonrak kutunun üzer ndeyse kokusuz ve
tatsız et ket var.
Tatsızın ne olduğunu bana sorun s z.
Babam “B r anket,” d yor, “HIV bulaşma oranının yüksek olduğu
şeh rlerde yaşayan heteroseksüellerle yapılan b r telefon anket
çalışması, nsanların kend prezervat fler n satın alırken rahatsız
olduklarını ortaya koymuş.”
Ne yan , Noel Baba’dan almak daha mı y ym ş? “Anladım,”
d yorum.
“Sadece AIDS olsa y ,” d yor annem. “Bel soğukluğu var. Freng
var. Pap lloma v rüsü var. Yan gen tal s ğ ller,” d yor. “Pen s kalkar
kalkmaz, prezervat f takman gerekt ğ n b l yorsun, değ l m ?”
Annem “Prat k yapman gerekeb l r d ye şu sera muzlarına
dünyanın parasını öded m,” d yor.
Bu b r tuzak. Ah, evet, ben kuru ereks yonlara prezervat f
geç rmekte ustayım desem, babam kaltaklık ders vermeye
kalkışacak. Hayır desem, bu sefer de bütün Noel’ ben muzdan
korumak ç n prat k yaparak geç rmek zorunda kalacağız.
Babam “Daha başka tonlarca hastalık var,” d yor.
“Semptomlarından b r gen tal bölgede ortaya çıkan ağrılı kabarcıklar
olan herpes s mplex II v rüsü var,” d yor ve anneme bakıyor.
“Bedensel ağrılar,” d yor annem.
“Evet, vücudun ağrır,” d yor babam. “Ve ateş. Akıntı. İşerken sızı,”
d yor ve anneme bakıyor.
Perry Como “Santa Claus Is Com ng to Town”u söylüyor.
Bu prezervat f kutusunun altından b r kutu prezervat f daha çıkıyor.
Tanrım, üç kutu bana menopoz olana dek yeter.
Noel m mahvett ğ ç n kardeş m öldüreb ley m d ye, onun şu an
hayatta olmasını ne kadar çok sted ğ me dönel m. Perry Como “Up
on the Housetop”ı söylüyor.
Annem “Hepat t B var,” d yor. Babama “D ğerler neyd ?” d ye
soruyor.
“Chlamyd a var,” d yor babam. “Ve lymphogranuloma.”
“Evet,” d yor annem, “ve mucal purulent cerv t s ve drar yolu
lt habı.”
Babam anneme bakarak, “Ama o genell kle lateks prezervat f veya
spermlere karşı alerj yle ortaya çıkıyor,” d yor.
Annem kahves nden b r yudum alıyor. Önce f ncanı saran eller ne,
sonra da oturduğum yerde bana bakıyor. “Babanın söylemeye
çalıştığı şey şu,” d yor, “kardeş nle lg l bazı hatalar yaptığımızın
farkına vardık. Ama sen korumaya çalışıyoruz,” d yor.
Çorabımdan dördüncü prezervat f kutusu çıkıyor. Perry Como “It
Came Upon a M dn ght Clear”ı söylüyor. Kutunun üzer nde uzun
sürel anal l şk de b le güvenl ve güçlüdür et ket var.
Babam anneme “Granuloma ngu nale ve dölyolu lt habı var,”
d yor. Parmaklarını açarak sayıyor, sonra tekrar sayıyor ve
“Molluscum contag osum var,” d yor.
Prezervat fler n bazıları beyaz. Bazıları rengarenk. Bazıları d şl
ekmek bıçağı g b tırtıklı sanırım. Bazıları ekstra büyük. Bazıları gece
parlayan c nsten. Bu durum tuhaf b r şek lde gurur ver c aslında.
Ben mk ler ben m acay p popüler olduğumu sanıyorlar gal ba.
Perry Como “Oh Come, Oh Come Emmanuel” söylüyor.
“Sen korkutmak stem yoruz,” d yor annem, “ama gençs n.
Geceler öylece evde oturmanı steyemey z senden.”
“Ve eğer uyku problem n olursa,” d yor babam, “bunun sebeb
bağırsak kurdu olab l r.”
Annem “Bar sen n sonun ağabey n nk g b olmasın st yoruz,”
d yor.
Ağabey m öldü ama hâlâ ona b r çorap dolusu hed ye alınıyor;
üstel k bunların prezervat f olmadığına bahse g rer m. O öldü, ama
şu anda m des ne kramplar g rene dek güldüğüne em n olab l rs n z.
“D ş bağırsak kurtları,” d yor babam, “geceler yumurtlamak ç n
kolondan aşağıya, per anal bölgeye nerler. Bağırsak kurdu
olduğundan şüphelen rsen, rektuma şeffaf bant yapıştır, sonra da b r
büyüteçle banda bak. Kurtların altı m l m uzunluğunda olması
gerek yor.”
Annem “Bob, sus,” d yor.
Babam bana doğru eğ l p “Bu ülkedek erkekler n yüzde onundan
bu tür kurtlar kapab l rs n,” d yor. “Bunu her zaman hatırla.”
Çorabımdan çıkan hed yeler n hemen heps prezervat f; kutuların
ç nden, yaldızlı kâğıtlardan, kolayca yırtılab ls n d ye del kl , uzun
şer tl poşetlerden prezervat f çıkıyor. D ğer hed yeler m se b r adet
tecavüz düdüğü ve b r adet göz yaşartıcı cep sprey . En kötü duruma
b le hazırlıklıymışım g b görünüyor ama y ne de ger s var mı d ye
sormaya korkuyorum. Her gece evde oturmam ve bekâr kalmam ç n
b r v bratör olab l r. Vaj nanın d lle uyarılmasına karşı d şler salyadan
koruyan plast k kâğıt olab l r. Streç f lm. Last k eld ven.
Perry Como “Nutt n’ for Chr stmas”ı söylüyor.
Shane’ n hed ye dolu çorabına bakarak, “Shane’e hed ye m
aldınız?” d ye soruyorum.
Eğer prezervat f almışlarsa, b raz geç kaldılar.
Annemle babam b rb rler ne bakıyorlar. Babam anneme “Sen
söyle,” d yor.
“Bu hed yey ağabey ne sen aldın,” d yor annem. “Hayd , g t de
bak.”
Kafası çorba g b karışmış olan bana dönel m.
Bana açıklık ver. Bana sebep göster. Bana cevap ver.
Flaş.
Şöm ne rafına uzanıp Shane’ n çorabını alıyorum. İç
buruşturulmuş kâğıt mend lle dolu.
“Karıştırmaya devam et,” d yor babam.
Mend ller n arasından kapalı b r zarf çıkıyor.
“Zarfı aç,” d yor annem.
Zarfın ç nden dakt lo ed lm ş b r mektup çıkıyor, mektubun en
üstünde “Teşekkür Eder z” yazıyor.
“Bu, gerçekten k çocuğumuza da verd ğ m z b r hed yed r,” d yor
babam.
Okuduğum şeye nanamıyorum.
“Sana büyük b r hed ye almaktansa,” d yor annem, “sen n adına
Dünya AIDS Araştırma Vakfı’na b r bağış yaptık.”
Çorabın ç nden k nc zarfı çıkarıyorum.
“Bu da,” d yor babam, “Shane’ n sana armağanı.”
Bu kadarı gerçekten çok fazla.
Perry Como “I Saw Mommy K ss ng Santa Claus”u söylüyor.
“Ben m şu h lekâr, ölü ağabey m ne kadar da düşüncel ym ş,”
d yorum. “Bunu yapmamalıydı. Gerçekten, ama gerçekten bu kadar
zahmet etmes ne h ç gerek yoktu. Belk de reddetmekten veya
savaşmaktan vazgeçmel ve ölü olduğunu kabullenmel . Belk de
tekrar doğmalı,” d yorum. “Hâlâ hayattaymış g b davranması, pek de
sağlıklı değ l.”
İç mden atıp tutuyorum. Bu yıl aslında tek sted ğ m yen b r Prada
çantaydı. Saç sprey n n Shane’ n suratında patlaması ben m suçum
değ ld . Sprey bom d ye patladı ve o alnı morarmış şek lde
sendeleyerek eve geld . Hastaneye g den uzun yolda tek gözü ş ş p
kapanan, yüzünün ger kalanı da ş şt kçe ş şen ve ten n n altındak
bütün damarları kanayan Shane tek kel me b le etmed .
Hastanedek sosyal h zmet görevl ler n n Shane’ n yüzüne b r kez
baktıktan sonra babamın üzer ne g tmeler de ben m suçum değ ld .
Çocuk su st mal nden şüphel . İhmal veya d kkats zl k sonucu
başkasının yaralanmasına sebeb yet verme suçu. A leye müdahale.
Bunların h çb r ben m hatam değ ld . Pol s zabıtları tutuldu.
B r sosyal as stan gelerek komşularımızla, okul arkadaşlarımızla
ve öğretmenler m zle görüştü, ta k tanıdığımız herkes bana “zavallı
cesur çocuk” d yene dek.
B r Noel sabahı, ancak b r pen sle şe yarayab lecek bu hed yelerle
otururken, b r Allah’ın kulu olanların yarısını b le b lm yor.
Pol s soruşturması b tt kten ve h çb r şey spatlanamadıktan sonra
b le a lem hâlâ darmadağındı. Ve herkes hâlâ o saç sprey n ben m
attığımı sanıyor. Bunu başlattığım ç n de her şeyden ben
sorumluydum. Patlamadan. Pol sten. Shane’ n kaçmasından.
Ölümünden.
Ama ben m suçum değ ld .
“Gerçekten,” d yorum, “eğer Shane bana gerçekten hed ye almak
steseyd , d r l r, bana borçlu olduğu yen gardırobu alırdı. O zaman
güzel b r Noel geç rm ş olurdum. O zaman gerçekten teşekkür
ederd m.”
Sess zl k.
İk nc zarfı çıkarırken annem “Sen resm olarak ‘dış dünyaya
açıyoruz’,” d yor.
Babam “Ağabey n n adına,” d yor, “sen L.E.V.E.A.V.A. üyes
yaptık.”
“Leveava mı?” d ye soruyorum.
“Lezb yen ve Eşc nseller n A leler ve Arkadaşları,” d yor annem.
Perry Como “There’s No Place L ke Home for the Hol days”
söylüyor.
Sess zl k.
Annem sandalyes nden kalkıyor ve “Ben b r koşu şu muzları
get rey m,” d yor. “İş sağlama almak adına, hed yeler nden bazılarını
dened ğ n görmek ç n baban da, ben de sabırsızlanıyoruz.”
13
Ev e’n n ev nde Seth Thomas’ı ben öldürmeye çalışırken
yakaladığım gece yarısına dönel m.
Çenem olmadan yüzümün görüntüsü şöyle: Boğazımın sonunda
b r del k var ve o del kten d l m sarkıyor. Del ğ n etrafındak der
dokusu tamamen yara bere ç nde: Pasta yeme yarışmasında
şansına k razlı pay düşen b r nasıl görünürse, aynen öyle koyu
kırmızı ve parlak ş şl kler var. D l m aşağı sarkıttığımda, yengeç et
g b pembe ve pürüzsüz damağım görünüyor ve damağımdan
aşağıya se üst d şler mden ger ye kalan at nalı şekl ndek beyaz d ş
omuru sarkıyor. Peçe takılacak zaman vardır, takılmayacak zaman
vardır. Bunların dışında, gecen n b r yarısı Ev e’n n büyük ev ne zorla
g ren Seth Thomas’la karşılaştığımda muhteşem görünüyorum.
Seth’ n gördüğü, Ev e’n n b r parçası verev, yavru ağzı reng nde
saten ve dantell sabahlığıyla Ev e’n n büyük dönen
merd venler nden nen ben m. Ev e’n n aynı pembe renktek bornozu,
h nd ler g zleyen selofanlar g b , esk Zsa Zsa Gabor numarasıyla
ben g zl yor. Bornozun manşetler nde ve önünde, ayağımdak
yüksek ökçel terl klerdek tüylerle uyumlu olan yavru ağzı reng nde
devekuşu tüyler var.
Seth, el nde Ev e’n n en sevd ğ kırk sant ml k et kesme bıçağıyla
Ev e’n n merd venler n n başında donakalıyor. Kafasında, Ev e’n n
ağı emn yetl , külotlu çoraplarından b r var. Ev e’n n çorabının
h jyen k pamuklu ağı, Seth’ n yüzünün tam ortasına denk gelm ş.
Çorabın bacakları, cocker span el c ns köpekler n kulaklarının önden
görünüşü g b kafasının k yanından sarkıyor ve üzer ndek
kamuflajla değ ş k b r tarz oluşturmuş.
Ve ben de ayrı b r görüntü ç z yorum. Et kesme bıçağının ucuna
doğru yavaş yavaş n yorum, Vegas’tak büyük revülerde b r adım
atıp sonra duran, sonra b r adım daha atan göster kızları g b .
Ah, öyle müth ş görünüyorum k . Öyle b r seks objes y m k .
Seth karşımda duruyor, bana bakıyor, b r an duraksıyor, hayatında
lk kez korkuyor, çünkü el mde Ev e’n n tüfeğ var. D pç k omzumda,
namlu se önümde eller m n arasında uzanıyor. Namlunun ucu
doğrudan Ev e Cottrell’ n pamuklu ağına doğrultulmuş.
Ev e’n n sahanlığında sadece Seth ve ben varız, Ev e’n n kon k
pencere camının kırıkları kapının etrafına saçılmış ve Ev e’n n
Avusturya malı kr stal av zes öyle çok parlıyor k , eve mücevher
takılmış g b görünüyor. Sahanlıkta, Fransız tarzı beyaz ve yaldızlı,
küçük b r yazı masasından başka b r mob lya yok.
Fransız tarzı küçük yazı masasının üzer nde, ah zes altın b r
saksafon kadar büyük ve f ld ş nden yapılma kutunun üzer ndek altın
beş ğe yerleşt r len b r tres oh-la-la telefon var. Tuşların bulunduğu
da ren n ortasında ak k b r kakma var. Ev e kes n bunun çok şık
olduğunu düşünmüştür.
Bıçağı önünde tutan Seth “Canını yakmayacağım,” d yor.
Merd venlerden adım adım yavaşça nmeye devam ed yorum.
Seth “Burada k msen n ölmes ne z n vermeyel m, tamam mı?”
d yor.
Ben bunu kes nl kle daha önce yaşamıştım.
Manus Kelley de orgazm olup olmadığımı aynen böyle sorardı. Bu
kel melerle değ l tab , ama ses aynı.
Seth, Ev e’n n çorap ağının ger s nden “Ev e’yle sadece yattım,”
d yor.
İşte bunu da daha önce yaşamıştım.
Tekne gez s ne çıkalım mı? Kes nl kle aynı ses.
Seth bıçağı yere atıyor ve bıçak doğruca Seth’ n asker botunun
yanına, bıçağı hedefe saplama oyununda olduğu g b Ev e’n n parke
döşemes ne saplanıyor. Seth “Eğer Ev e sana sen ben m
vurduğumu söyled yse, bu kes nl kle yalan,” d yor.
Telefonun yanındak masada not almak ç n b r not defter ve kalem
duruyor.
Seth “Hastanede olduğunu duyduğum anda, bunu yapanın Ev e
olduğunu b l yordum,” d yor.
Tüfeğ tek kolumla dengeleyerek, deftere “kafandak çorabı çıkar”
yazıyorum.
“Yan ben öldüremezs n,” d yor Seth. Ve kafasındak çorabın bel
kısmını çek şt r yor. “Ev e’n n sen vurmasının tek sebeb ben m.”
Seth’e doğru son adımları da yavaş yavaş attıktan sonra tüfeğ n
namlusunun ucunu çorabın bel ne takıp çıkarıyorum ve Seth’ n kare
çenel suratı ortaya çıkıyor. Vancouver, Br t sh Columb a’da Alfa
Romeo olan Seth. Önceden Nash Rambler, ondan önce Bergdorf
Goodman, ondan önce Ne man Marcus, ondan önce Saks F fth
Avenue, ondan önce de Chr st an D or olan Alfa Romeo.
Seth Thomas, k çok zaman önce adı Manus Kelley’d , çok zaman
önce reklam f lm ndek n şanlımdı. Bunu şu dak kaya kadar
söylemem ş olmamın sebeb , lk keşfett ğ mde h ssett ğ m duyguları
s z n de h ssetmen z stememdend r. Kalb mde h ssett kler m.
N şanlım ben öldürmek st yordu. Bu denl göt olmasına rağmen o
zamanlar Manus’u sev yordum. Seth’ hâlâ sev yorum. Kalb me b r
bıçak saplanmış g b h ssed yordum; ve başımdan geçen tüm
olaylara rağmen hâlâ nc t lmek ç n sonsuz ve engellenemez b r
potans yel m olduğunu keşfetm şt m.
İşte o geceden sonra yola b rl kte çıktık ve Manus Kelley günün
b r nde Seth Thomas oldu. Santa Barbara ve San Franc sco ve Los
Angeles ve Reno ve Bo se ve Salt Lake C ty şeh rler arasında
Manus başka adamları oynadı. O geceyle, Seattle’dak b r yatakta
yatarken hâlâ onu sev yor olduğum şu an arasında Seth, Lance
Corporal ve Chase Manhattan oldu. Dow Corn ng, Herald Tr bune ve
Mors Alfabes oldu.
Brandy’n n dey m yle Brandy Alexander Şah t Reenkarnasyon
Projes ’n n tüm unvanları.
İs mler farklıydı ama tüm bu adamlar Manus Ben Öldürmeye
Çalıştı’dan yola çıkmıştı.
Farklı adamlar ama heps nde de o güzel özel dedekt f bakışı var.
Aynı güçlü mav gözler. Ateş etme-Tekne gez nt s ne çıkalım -aynı
ses. Farklı saç kes mler var ama saçları y ne aynı s yah ve seks
saçlar.
Seth Thomas, Manus’tur. Manus, ben Ev e’yle aldattı ama onu
hâlâ o kadar çok sev yorum k el me geçen tüm b rleş k östrojenler
yemeğ ne karıştırıyorum. Öyle çok sev yorum k , onu yok etmek ç n
el mden gelen yapıyorum.
Neden sonra artık akıllanmış olab leceğ m düşünüyorsunuz değ l
m ? B n altı yüz ün vers te kred s nden sonra. Akıllanmış olmalıyım.
Ş md ye kadar doktor çıkab l rd m.
Üzgünüm anne. Üzgünüm Tanrım.

Ev e’n n altın saksafon görünümlü telefonlarından b r n n ah zes n


kulağına yerleşt rmeye çalışırken, kend n sadece salak g b h sseden
bana dönel m. Münasebets z kral çe Brandy Alexander’ın numarası
altın rehberde kayıtlı değ l. Tek b ld ğ m şeh rdek Congress Otel ’n n
köşe sü t nde üç oda arkadaşıyla b rl kte kaldığı:
K tty L tter.
Sofonda Peters.
Ve şen V v enne VaVane.
Kal tel ve ht şamlı kral çeye tapan ama dolapta b raz daha fazla
yere sah p olmak ç n b rb rler n öldüreb lecek olan üç travest , nam-ı
d ğer Rhea kardeşler. Brandy kral çes bana o kadarını anlatmıştı.
Şu anda Brandy’yle konuşmam gerek rken, a lem arıyorum. Bu
arada kat l n şanlımı pardösü dolabına k l tled m ve onu çer tıkmak
ç n dolabın kapağını açtığımda, üç beden gen şlem ş olan başka
g ys ler m n orada durduğunu gördüm. Kazancımı son kuruşuna
kadar bu elb selere yatırmıştım. Ve bunu gördükten sonra b r n
aramak zorundayım.
B rçok sebepten dolayı yatağa g r p uyumamın mkânı yok. O
yüzden a lem arıyorum; hat dağlar ve çöller aşıyor ve babam cevap
ver yor. Çene kem ğ olmadan söylenmes mkânsız olan sess z
harfler kullanmamaya çalışarak, en vantr lok ses mle “Gflerb sorlfd
kortk, erd sa rk. Srd. Erd, korts derk sa rk? K rdo!” d yorum.
Ve artık telefonun dostum olmadığını anlıyorum.
Babam “Lütfen kapatmayın. Eş m çağırayım,” d yor.
Ah zey ağzından uzaklaştırarak, “Lesl e, uyan. Sonunda öfkel b r
tarafından saldırıya uğruyoruz şte,” d yor.
Ses ger den gelen annem “Onlarla muhatap olma. Sadece vefat
eden homoseksüel oğlumuzu çok sevd ğ m z ve ona değer
verd ğ m z söyle,” d yor.
Vak t gece yarısı. Yatakta olmalılar.
“Lot. Ord lj,” d yorum. “Serta ş ka alt. Serta ş ka alt!”
Ses uzaklaşırken babam “Al şunu Lesl e,” d yor, “Onlara dersler n
sen ver.”
Altın saksafon ah ze çok ağır ve sahnelere yakışır görüntüde;
sank bu telefon görüşmes n n daha fazla drama ht yacı varmış g b .
Seth ger den, pardösü dolabından avazı çıktığı kadar bağırıyor:
“Lütfen. Ev e’yle konuşmadan pol s çağırma.”
Sonra telefonun d ğer ucundan annem n “Alo,” d yen ses gel yor.
“Dünya çok büyük, hep m z b rb r m z seveb l r z,” d yor annem.
“Tanrının yüreğ nde tüm çocukları ç n yer vardır. İster gay olsun,
ster lezb yen, b seksüel veya dönme. Anal seks yapmaları,
b rb rler ne âşık olmalarını engellemez k .”
Annem “S zler n çok fazla nc nd ğ n z duydum. Bu konularda s ze
yardımcı olmak ster m,” d yor.
Seth “Sen öldürmeyecekt m. Buraya sadece sana yaptıklarından
dolayı Ev e’yle yüzleşmeye geld m. Sadece kend m korumaya
çalışıyordum,” d ye bağırıyor.
Telefonda, buradan k saat uzaklıkta, b r s fon ses duyuluyor ve
ardından da babam “Hâlâ konuşuyor musun o del lerle?” d ye
soruyor.
Ve annem “Öyle heyecanlı k ! Sanırım çler nden b r tanes b z
öldürmek sted ğ n söyled ,” d yor.
Ve Seth “Sen vuran k ş kes nl kle Ev e’d r,” d ye bağırıyor.
Sonra telefonu babam alıyor ve öyle yüksek sesle bağırıyor k
telefonu kulağımdan uzaklaştırmak zorunda kalıyorum; babam
“Ölmüş olması gereken k ş sens n,” d ye bağırıyor. “Oğlumu s z
öldürdünüz, Allah’ın belası sapıklar,” d yor.
Ve Seth “Ev e’yle sadece seks yaptım,” d ye bağırıyor.
Odada olmasam da olurmuş yan , hatta telefonu Seth’e b le
vereb l r m.
Seth “Sen uykunda bıçaklayab leceğ m aklına b le get rme,” d ye
bağırıyor.
Ve babam telefondan “Sıkıysa deney n bayım. Burada b r s lahım
var ve gece gündüz dolu olarak yanımda tutuyorum,” d ye bağırıyor.
“B ze zarar vermeye çalışmanızdan llallah geld ,” d yor. “Ölü gay b r
oğlumuz olduğu ç n kend m zle gurur duyuyoruz,” d yor.
Ve Seth “Lütfen telefonu kapat,” d ye bağırıyor.
Ve ben de “Aht! Oahk!” d ye lafa g r yorum.
Ama babam telefonu kapatıyor.
Ben kurtarab lecek olan k ş ler n sayısı böylel kle b re düşüyor;
yan kend m. En yakın arkadaşım olmaz. Ya da esk erkek
arkadaşım. Doktorlar veya hemş reler de olmaz. Belk pol s olab l r
ama henüz sırası değ l. Bu p sl ğ düzenl ve yasal b r pakete
sokmanın ve yarım hayatıma devam etmen n sırası değ l. Sonsuza
dek g zeml ve görünmez ve parçaları b rleşt rmeye çalışan
hayatıma.
Şu anda her şey karmakarışık ve havada ama ben m onları
düzeltmeye n yet m yok. O an t bar yle rahatlama alanım
gen şl yordu. Dram eş ğ m patlama noktasına gelm şt . Artık sınırları
zorlamanın zamanı gelm şt . Her şey yapab l rm ş m g b gel yordu ve
bu daha başlangıçtı.
S lahım doluydu ve lk reh nem de yanımdaydı.
14
A lem görmek ç n son kez eve g tt ğ m güne dönel m. Kazadan
öncek son doğum günümdü. Shane hâlâ ölü olduğu ç n hed ye
vermeler n beklem yordum. Pasta kes lmes n de ummuyorum. Bu
son sefer sadece onları, yan ben mk ler görmek ç n g d yorum eve.
O zamanlar hâlâ b r ağzım olduğundan mum üfleme f kr ben
şaşırtmıyor.
Babamın tüm pencereler n ç kısmına kol bandıyla çekt ğ çarpı
şaretler har ç, oturma odasındak kahvereng koltuk ve sallanan
sandalyeler, kısacası evdek her şey aynı. Annem n arabası her
zaman durduğu g r ş yolunda değ l. Arabayı garaja k l tlem şler. Ön
kapıda daha önce orada olduğunu hatırlamadığım b r asma k l t var.
Ön bahçe kapısında büyük b r “D kkat Köpek Var” tabelası ve ev
güvenl k s stem yle lg l daha küçük b r tabela daha var.
Eve lk vardığımda annem ben çarçabuk çer alıyor ve
“Pencerelerden uzak dur, Yumru. Düşmanca şlenen suçlar geçen
yıla oranla yüzde altmış yed arttı,” d yor.
“Karanlık bastıktan sonra d kkat et de gölgen storlara düşmes n k ,
dışarıdan görünmeyes n,” d yor.
Akşam yemeğ n el fener n n ışığında p ş r yor. Fırını veya
buzdolabını açtığımda hemen pan ğe kapılıp, ben s per ederek b r
kenara t yor ve açtığım şey n kapağını kapatıyor.
“Parlak ışık yansımasın d ye,” d yor. “Eşc nsell k karşıtı ş ddet
göster ler son beş yılda yüzde yüzün üzer nde arttı.”
Babam eve gel yor ve arabasını yarım blok öteye park ed yor.
Anahtarları yen asma k l d n dışında şıngırdarken, annem de ben
arkasına alıp donmuş vaz yette duruyor. Anahtarlar duruyor ve
babam kapıya üç kere hızlı, sonra k kere yavaş vuruyor.
Annem “Bu onun vuruşu,” d yor, “ama ne olur ne olmaz sen y ne
de gözetleme del ğ nden bak.”
Babam çer g rerken omzunun üzer nden karanlık sokağa bakıyor
ve zlemeye başlıyor. B r araba geç yor ve babam “Romeo Tango
Foxtrot altı yed dört. Hemen yaz bunu,” d yor.
Annem, babamın söyled kler n telefonun yanındak not defter ne
yazıyor. “Marka?” d ye soruyor annem, “Model?”
“Mercury, mav ,” d yor babam. “Sable.”
Annem “Kayded ld ,” d yor.
“B raz fazla tepk göster yorsunuz sank ,” d yorum.
Ve babam “Çekt ğ m z sıkıntıyı azımsama,” d yor.
Bunun, yan eve gelmen n ne büyük b r hata olduğuna dönel m.
Shane’ n bunu, yan b z mk ler n nasıl çıldırdıklarını görmes
gerekt ğ ne dönel m. Babam oturma odasında ben m yakmış
olduğum lambayı söndürüyor. En büyük penceredek perdeler örtülü
ve ortadan b rb r ne ğnelenm ş. Onlar bütün mob lyaların yer n
b l yorlar tab , ama ben karanlıkta bütün sandalyelere ve sehpalara
takılıyorum. Çarptığım b r şekerl ğ yere düşürüyorum ve şekerl k
paramparça oluyor; bu sırada annem de b r çığlık atıp kend n
mutfağın l nolyum zem n ne atıyor.
Babam saklandığı kanepen n ardından çıkarak “Annene b raz hak
vermel s n. Her an saldırıya uğrayab l r z,” d yor.
Annem mutfaktan “Taş mı attılar? Herhang b r şey m yanıyor?”
d ye çığlık atıyor.
Babam da “Sakın pan k düğmes ne basma Lesl e. B r yanlış alarm
daha ver rsek, para ödemeye başlarız,” d ye bağırıyor.
Bazı elektr kl süpürgeler n üzer ne neden lamba koyduklarını
ş md anlıyorum. Önce kör karanlıkta kırık cam parçalarını
topluyorum. Sonra da babamdan yara bandı st yorum. B r noktada
durup kes k el m kalb m n üzer ne kaldırıyorum ve bekl yorum.
Babam alkol ve yara bandıyla b rl kte karanlıktan çıkıyor.
“B z burada b r savaş ver yoruz,” d yor babam, “hep m z leveava
üyes y z.”
L.E.V.E.A.V.A. Lezb yen ve Eşc nseller n A leler ve Arkadaşları.
B l yorum. B l yorum. B l yorum. Sağ olasın Shane.
“LEVEAVA üyes b le olmamanız gerek yor bence. Eşc nsel
oğlunuz öldüğü ç n o artık sayılmaz,” d yorum. Bu söyled ğ m n acı
ver c olduğunu b l yorum ama el m kanıyor. “Üzgünüm,” d yorum.
Yara bandı el m sıkıyor, alkol gece karanlığında çok kötü kokuyor
ve babam “W lson’lar bahçeler ne b r LEVEAVA levhası koydular. İk
gece sonra b r arabayla bahçeler n dalıp ortalığı mahvett ,” d yor.
Ben mk ler n LEVEAVA levhası yok.
Babam “B z b z mk n söktük,” d yor. “Annen n arabasının
tamponunda b r LEVEAVA et ket var, o yüzden arabayı garajda
saklıyoruz. Ağabey n n b z böyle b r çatışmaya sokmuş olmasından
gurur duyuyoruz.”
Karanlığın ç nden annem “Bradford’ları unutma. Sırf arka
bahçeler ne rengarenk b r LEVEAVA rüzgâr çanı astılar d ye b r ler
onlar uyurken ön verandalarına ç nde köpek dışkısı bulunan yanan
b r poşet attı,” d yor. “Üstel k çanı arka bahçeler ne asmışlardı, öne
b le değ l.”
“Nefret,” d yor babam, “dört yanımızı sardı. Yumru. Farkında
mısın?”
Annem “Hayd askerler! Yemek vakt ,” d yor.
Yemekte LEVEAVA yemek k tabından yapılmış b r güveç yemeğ
var. Tadı güzel ama nasıl göründüğünü Tanrı b l r. Karanlıkta k kez
bardağımı dev r yorum. Kucağıma tuz serp yorum. B r şey söylemek
ç n ağzımı açar açmaz ben mk ler ben susturuyorlar. Annem “S z de
b r ses duydunuz mu? Dışarıdan mı geld o ses?” d ye soruyor.
Fısıldayarak “Yarın günlerden ne b l yor musunuz?” d ye
soruyorum. Ortalık bu kadar ger lm şken, hatırlayıp hatırlamadıklarını
anlamaya çalışıyorum. Yoksa üzer nde mumlarla b r pasta ve hed ye
bekled ğ m falan yok.
“Yarın,” d yor babam. “Elbette b l yoruz. O yüzden çok s n rl y z ya.”
Annem “B z de sen nle bu konuda konuşmak st yorduk,” d yor.
“Hâlâ ağabey n ç n ne kadar üzgün olduğunu b l yoruz. O yüzden
yarınk törende b z m grupla b rl kte yürürsen y olur d ye düşündük.”
Ufukta bel ren acay p ve ğrenç b r başka düş kırıklığına geçel m.
Babamın “Bu eve ne tür p s hastalıklar get rd ğ n b lm yoruz
beyefend , o yüzden bu gece uyumak ç n kend ne başka b r yer
bulman gerekecek,” d ye bağırdığı o günün üzer nden geçen yıllar
boyunca duydukları büyük p şmanlık ve büyük telaf ye ben nasıl
bulaştırdıklarına geçel m.
Onlar bunu der n sevg olarak tanımlıyorlardı.
Annem, Shane’e şu anda yemek yed ğ m z masada “Bugün Doktor
Peterson’ın muayenehanes nden aradılar,” dem şt . Bana da “Sen
odana g d p k tap oku küçük hanım,” dem şt .
Aya b le g tsem y ne de bağrışlarını duyardım herhalde.
Shane ve ben mk ler yemek odasındaydı; bense yatak odamın
kapısının ardında duruyordum. Okul elb seler m n çoğu dışarıdak
çamaşır p nde asılıydı. İçer de babam “Boğazında fol kül falan
yokmuş beyefend , ne haltlar karıştırdığını b lmek st yoruz,” ded .
“Uyuşturucularla,” ded annem, “başa çıkab l r z.”
Shane tek kel me etmed . Yüzü hâlâ yaralardan dolayı parlak ve
buruş buruştu.
“Ergenl k dönem nde ham lel kle,” ded annem, “başa çıkab l r z.”
Tek kel me b le etmed .
“Doktor Peterson,” ded annem, “sendek bu hastalığı kapmanın
tek b r yolu olab leceğ n söyled ama ona b z m çocuğumuz öyle b r
şey yapmaz ded m, yo, hayır, Shane böyle b r şey yapamaz ded m.”
Babam “Koç Ludlow’u aradık; o da k ay önce basketbolu
bıraktığını söyled ,” ded .
Annem “Yarın l sağlık müdürlüğüne g deceks n,” ded .
“Bu gece,” ded babam, “buradan g tmen st yoruz.”
Babamız.
Çok y , lg l , koruyucu ve alâkalı olan bu nsanlar; eş tl k, şahs
t bar ve ölmüş oğullarının eş t hakları ç n ön sıralarda mücadele
vererek kend k ml kler n bulan ve şahs doyuma ulaşan bu nsanlar,
yatak odamın kapısından bağrışlarını duyduğum aynı nsanlardı.
“Bu eve ne tür p s hastalıklar get rd ğ n b lm yoruz beyefend , o
yüzden bu gece uyumak ç n kend ne başka b r yer bulman
gerekecek.”
Dışarı çıkıp pten elb seler m toplamak, ütülemek ve katlayıp
yerler ne kaldırmak sted ğ m hatırlıyorum.
Bana her türlü hâk m yet duygusu var.
Flaş.
Ön kapının açılıp kapandığını duyduğumu hatırlıyorum; kapı
çarpılmamıştı, sadece kapanmıştı. Odamın ışığı açıkken, tek
gördüğüm cama yansıyan aks md . Işığı kapatınca penceren n
önünde d k len ve bana bakan Shane’ gördüm; yüzü saç sprey
patlamasından dolayı korku f lmler ndek g b çarpılmış, kararmış ve
sertleşm şt .
Bana terör ver.
Flaş.
S gara çmed ğ nden adım g b em nd m ama b r k br t yakarak
ağzındak s garayı tutuşturdu. Sonra da cama vurdu.
“Hey, bırak da çer g rey m,” ded .
Bana nkâr ver.
“Hey, dışarısı çok soğuk,” ded .
Bana cehalet ver.
Camda sadece kend m göreb lmek ç n ışığı söndürdüm. Sonra
perdeler çekt m. Ve Shane’ b r daha h ç görmed m.
Bu gece de ışıklar kapalı, perdeler çek l ve ön kapı k l tl ; ruhu
har ç Shane y ne yok ve “Ne tören ?” d ye soruyorum.
Annem “Gay Gururu Tören ,” d yor.
Babam “LEVEAVA le b rl kte yürüyeceğ z,” d yor.
Ve ben m de onlarla b rl kte yürümem st yorlar. Burada karanlıkta
oturmamı ve dış dünyadan saklamıyormuşum g b yapmamı
st yorlar. Gece b z avlayacak olan nefret dolu b r yabancı olduğunu
söylüyorlar. Uzaylılardan bulaşmış b r c nsel hastalık olduğunu.
Bağnaz homofob den korktuklarını düşünmek st yorlar. Onların h ç
suçu yok. Telaf etmem gereken b r şeyler olduğunu düşünmem
st yorlar.
O saç sprey kutusunu ben atmadım. Tek yaptığım yatak odamın
ışığını söndürmekt . Sonra uzaktan tfa ye arabalarının ses n
duydum. Dışarıdan odamın perdeler ne kızıl ışıklar vuruyordu ve
yataktan çıkıp dışarı baktığımda, okul elb seler m n yanmakta
olduğunu gördüm. İpte kurumuş ve havalanmış elb seler m. Elb seler,
tulumlar, pantolonlar ve bluzlar; heps cayır cayır yanıyor ve esen
rüzgârla b rl kte parçalara ayrılıyordu. B rkaç dak ka ç nde sevd ğ m
her şey kül olmuştu.
Flaş.
B rkaç yıl sonra büyüyerek evden ayrılan bana dönel m. Yen b r
başlangıç yapan bana.
B r n n telefon kulübes nden arayarak ben mk lere Shane
McFarland’ın a les m s n z d ye sorduğu o geceye dönel m.
Ben mk ler, olab l r d ye cevap verm şler. Arayan şahıs nerede
olduğunu bel rtmemekle b rl kte Shane’ n öldüğünü söylem ş.
Ger den gelen k nc b r ses onlara ger s n de anlat dem ş.
B r d ğer ses de Bayan Shane’ n onların nefret dolu
teşebbüsler nden nefret ett ğ n ve son sözler n n “henüz b tmed ,
uzunca b r süre de b tmeyecek,” olduğunu anlatmasını söylem ş.
Sonra da kahkahayı basmış.
Güveçle b rl kte karanlıkta oturan b ze dönel m.
Babam “Ee tatlım? Annen ve ben mle b rl kte yürüyecek m s n?”
d ye soruyor.
Annem “Bu gay hakları ç n çok şey fade eder,” d yor.
Bana cesaret ver.
Flaş.
Bana tolerans ver.
Flaş.
Bana b lgel k ver.
Flaş.
Gerçeğe dönel m. Ve cevabım “Hayır,” oluyor.
15
Manus’un çığlık atmayı kesmes yle b rl kte Ev e’n n büyük ev n n
sess zl ğe gömüldüğü ve ben m de n hayet düşünmeye
başlayab ld ğ m, sabahın b r ndek o dak kaya dönel m.
Ev e Cancun’da ve muhtemelen pol s n arayarak “Ev n ze bakan
çenes z canavar, çer ye b r kasap bıçağıyla g ren g zl erkek
arkadaşınızı s lahla vurdu,” demes n bekl yor.
Ev e’n n şu anda c n g b ayakta olduğuna em n m. Meks ka’dak b r
otel odasında oturmuş, bıçaklanarak öldürüldüğüm, ölü yattığım
büyük ev le katalog çek m ç n g tt ğ Cancun arasında üç saatl k m ,
yoksa dört saatl k m b r zaman farkı olduğunu hesaplamaya
çalışıyordur. Bunun, Ev e’n n çok zek olup olmamasıyla b r lg s yok.
Sezonun c vc vl zamanında h ç k mse Cancun’da katalog çek m
yapmaz; hele hele Ev e Cottrell g b r kem kl kovboy kızlarıyla, h ç
olmaz.
Ama ben m ölmüş olmam yüzlerce olasılık doğurur.
Görünmez b r h ç k mse olarak Şam peğ nden dokunmuş beyaz
b r koltukta oturuyorum; karşımda da beyaz b r koltuk var ve
aramızda ortaokuldak jeoloj ders nde gördüğümüz koca malak t
kayalarına benzeyen b r sehpa duruyor
Ev e n şanlımla yattığına göre ona her şey yapab l r m.
B r adamın an den görünmez olduğu şu f lm -b l rs n z şte, ya
nükleer b r radyasyona maruz kalmıştır ya da çılgın b r b l m
adamının yemek tar f nden tatmıştır- zley nce, nsan ster stemez
görünmez olsaydım, ne yapardım d ye düşünür. Ben Gold j mnast k
salonundak erkekler soyunma odasına dalardım, hatta daha da y s
Oakland Ra ders’ın soyunma odasına d ye düşünmüştüm. Bunun
g b şeyler gelm şt aklıma. B r şeyler gözetlerd m. T ffany’s’e g der,
elmas taçları falan çalardım.
Çok salak olduğu ç n Manus bu gece ben bıçaklayab l rd ;
Ev e’n n ben vurduğunu düşünerek ve gecen n karanlığında Ev e’n n
yatağında uyurken ben Ev e sanarak bıçaklayab l rd .
Babam se cenazeme g der ve herkese her an okula dönüp beden
eğ t m m tamamlamak üzere olduğumdan ve sonra da şüphes z tıp
okuluna devam edeceğ mden söz ederd . Baba, baba, baba, baba,
babacığım, ben b yoloj ders ndek domuz cen n n b le geçemed m
k . Ve artık ben de b r kadavrayım.
Üzgünüm anne. Üzgünüm Tanrım.
Ev e tam annem n yanında, açık duran tabutun başında olurdu.
Sendeleyerek Manus’a yaslanırdı. Em n olun Ev e, cenaze
görevl s n n bana g yd rmes ç n çok acay p b r elb se mutlaka
bulurdu. Böylel kle Ev e b r kolunu da anneme dolar ve ben Town Car
model L ncoln g b ç mav kad feyle kaplı tabutta yatarken, Manus
oradan hızlıca uzaklaşacak vakt bulamaz. Ve, Ev e sağ olsun, ben m
üzer mde geyşaların gece elb ses olarak kullandıkları, göğüs ve
kasık bölges ne kırmızı Ç n ejderhaları şlenm ş, yandan yırtmaçlı,
sarı pekten Ç n ş k mono ve s yah f le çorap olur.
Ve yüksek ökçel kırmızı ayakkabılar. Ve çenes z b r yüz.
Ev e kes nl kle anneme şöyle der: “Bu elb sey çok severd . Bu
onun en sevd ğ k monosuydu.” Ve duyarlı Ev e “Ah, bu s z n k kere
üzülmen ze sebep olacak,” derd .
Ev e’y öldüreb l r m.
Onu sokmaları ç n yılanlara para b le öder m.
Ev e’n n üzer ndeyse Re Kawakubo marka eteğ as metr k, bluzu
da straplez olan s yah m n kokteyl elb ses olurdu. Omuzlarını ve
kollarını s yah ş fonla örterd . Ev e’n n mücevherler vardır, b l rs n z
şte; oldukça yeş l gözler ç n büyük zümrüt takıları ve daha sonra
dansa g tt ğ nde takmak ç n s yah çıtçıtlı çantasında yedek
mücevherler bulunur.
Ev e’den nefret ed yorum.
Bense üzer me oturmadığı ç n fazlalıkları arkadan ğnelenm ş olan
Suz e Wong’un Tokyo’nun Gülü model nde hazırlanmış kaltak geyşa
elb ses n n ç nde kanım çek l rken çürüyor olurum.
Ölüyken bok g b görünüyorum.
Ölü bok g b görünüyorum.
Şu anda Ev e’y telefondan bıçaklayab l r m.
Çok c dd y m, Ev e’n n küller n Teksas’ın Korkunç kasabasındak
a le kabr ne gömerken Bayan Cottrell’e olanları anlatab l r m. Ev e
gerçekten yakılmak sterd .
Ev e’n n cenazes nde ben G ann Versace’ın kan akışını
durduracak kadar sıkı, s yah der den m n elb ses n g yerd m ve
kollarımda da upuzun s yah pekten eld venler olurdu. Morgdak
s yah büyük Caddy’n n ger s nde, Manus’un yanında oturuyor
olurdum ve kafamda Chr st an Lacro x’n n vagon teker
büyüklüğünde s yah şapkası ve daha sonra güzel b r müzayede veya
emlak satışı g b b r şeye, oradan da yemeğe g tt ğ m zde
çıkarab leceğ m s yah b r peçe olurdu.
Ev e, Ev e se çamurdan baret olurdu. Pek , tamam, kül.
Oturma odasında tek başıma otururken sehpanın üzer ndek
malak t kayasına benzer kr stal s gara kutusunu alıyorum ve bu
küçük mücevher şöm nen n tuğlalarına fırlatıyorum. Çarpmayla
b rl kte kutunun ç ndek s gara ve k br tler etrafa saçılıyor.
Ölü b r burjuva kızı olan benden z, bunu yaptığıma p şman
oluyorum ve d zler m n üzer ne çömelerek yaptığım p sl ğ
tem zlemeye başlıyorum. Camları ve s garaları topluyorum. Sadece
Ev e... b r s gara kutusu. Öyle modası geçm ş b r obje k ...
Ve k br tler.
Parmağıma küçük b r şey değ yor ve çok nce ve şeffaf olduğu ç n
görünmeyen b r cam parçası el m kes yor.
Ah, şte bu öyle göz kamaştırıcı k .
Ancak kan çıktığı zaman, ancak o zaman el m kesen cam
parçasını göreb l yorum. Üzer n kanımın boyadığı kırık cam
parçasını çek p çıkarıyorum. K br t kutusunun üzer nde de kanım var.
Hayır, Bayan Cottrell. Hayır, Ev e gerçekten yakılmak st yordu.
Cam parçalarının arasından kalkıp tüm pr zlere ve lambalara
kanımı bulaştırarak ışıkların heps n kapatıyorum. Koşarak pardösü
dolabının yanından geçerken Manus “Lütfen,” d ye seslen yor ama
aklıma gelen f k r öyle heyecan ver c k .
İlk kattak bütün ışıkları kapatıyorum ve Manus bana seslen yor.
Tuvalete g tmes gerek yormuş, “Lütfen,” d yor.
Öndek büyük sütunlarıyla b rl kte Ev e’n n büyük ç ftl k ev
karanlığa gömüldüğü ç n yemek odasına g den yolu yoklayarak
bulmaya çalışıyorum. Kapı çerçeves ne dokunuyorum ve yavaşça
ona kadar sayarak yemek odasında üzer nde dantell örtü olan
yemek masasına uzanan oryantal k l m n üzer nde kör g b adımlar
atıyorum.
B r k br t yakıyorum. Büyük gümüş şamdandak mumlardan b r n
yakıyorum.
Evet, çok Got k b r Roman ama k elle ancak havaya
kaldırab ld ğ m ağır şamdandak mumların heps n yakıyorum.
Saten sabahlık ve tüylü bornozumla, şu mum şey n Ev e’n n
dönen merd venler nden yukarı taşırken, güzel ve ölü b r kızın
hayalet g b görünüyorum. Yağlı boya tabloları geçerek, k nc kat
sahanlığında lerl yorum. Mum ışığında saten gecel ğ parlayan bu
güzel hayalet kız ebeveyn yatak odasındak g ys dolaplarının
kapaklarını açıyor; çler devasa şeytan Ev e Cottrell tarafından
ölümüne bollaştırılmış kend elb seler yle dolu. Elb seler ve
süveterler, elb seler, pantolonlar, elb seler, bluc nler, gecel kler,
ayakkabılar ve elb seler, hemen her şey zedelenm ş, bozulmuş,
b ç ms zleşt r lm ş ve heps de bu sefaletten kurtulmak ç n yalvarır
g b ler.
Kafamdak fotoğrafçı “Bana öfke ver,” d yor.
Flaş.
Bana nt kam ver.
Flaş.
Bana toptan ve tamamen haklı çıkarılmış cezalandırma ver.
Flaş.
Zaten ölü b r hayalet olan benden z, var olmayan, görünmez olmak
ç n tamamen yetk lend r lm ş b r h çl k hal ne gelen benden z,
şamdanı tüm kumaşlara değd r yorum ve:
Flaş.
Ve karşımızda Ev e’n n devasa moda cehennem bel r yor.
K bu göz kamaştırıcı.
K bu fazlasıyla eğlencel ! Belç ka malı ant ka dantelden yapılma
yatak örtüsünü den yorum ve o da yanıyor.
Perdeler, Bayan Ev e’n n kapı yer ne kullandığı yeş l kad feden
perdeler, onlar da yanıyor.
Abajurlar yanıyor.
Büyük bela. Üzer mdek ş fon, o da yanıyor. İç n ç n yanan
tüyler m el mle söndürüyorum, Ev e’n n yatak odasındak moda
fırınından ger adım atıyorum ve k nc katın kor doruna çıkıyorum.
Bu katta on tane daha yatak odası ve başka banyolar var, odadan
odaya dolanıyorum. Havlular yanıyor. Banyo cehennem ! Chanel No
Beş yanıyor. Yarış atları ve ölü sülünler n resmed ld ğ yağlı boya
tablolar yanıyor. Takl t oryantal k l mler yanıyor. Ev e’n n yanlış
şek lde kuruttuğu ç çek aranjmanları, küçük masaüstü cehennemler
hal ne gel ver yor. Çok ş r n! Ev e’n n Katty Kathy bebeğ önce er yor,
sonra yanıyor. Ev e’n n büyük karnavallardan aldığı ç doldurulmuş
hayvan koleks yonu -Coot e, Pooch e, PamPam, Bay Bunn ts,
Chooch e, Poo Poo ve R nger- eğlencel kürk katl amı oluyor. Çok
tatlı. Çok kıymetl .
Banyoda yanmayan b rkaç eşyadan b r n kapıyorum:
B r ş şe Val um.
Dönen merd venden aşağıya n yorum. Manus ben öldürmek ç n
g rd ğ nde, ön kapıyı açık bırakmış; k nc kattak cehennem alevler ,
açık duran kapıdan gece havasını ser n b r es nt şekl nde yukarı
çek yor. Es nt yanımdan geçerken mumlarımı söndürüyor. Ş md
artık, ger ye kalan tek ışık cehennem; yukarıdan bana, alazlanmış
ş fonun ç nde cayır cayır kavrulan bana gülümseyen dev b r soba.
Ömür boyu büyük b r başarı ç n çok öneml ve ayrıcalıklı b r ödül
almışım g b h ssed yorum.
İşte karşınızda Bayan Amer ka, g b b r şey.
Lütfen yanımıza gel n.
Ve böyles ne b r lg y hâlâ çok sev yorum.
Dolabın yanından geçerken Manus’un duman kokusu aldığını ve
lütfen, lütfen, lütfen onun ölmes ne z n vermeyey m d ye yalvardığını
duyuyorum. Sank şu anda çok da umurumda olacakmış g b .
Hayır, Manus gerçekten yakılmak sterd .
Telefonun yanındak not defter ne şunları yazıyorum:
“b r dak ka ç nde kapıyı açacağım, ama s lah hâlâ el mde, ama
açmadan önce kapının altından val um göndereceğ m, bunları yut.
yoksa sen öldürürüm”
Ve notu kapının altından atıyorum.
Ev n önünde duran arabasına g deceğ z. Onu alıp götüreceğ m.
İsted ğ m her şey yapacak, aks takd rde, durduğumuz yerde pol se
g der eve zorla g rd ğ n söyler m. Ev ateşe verd ğ n ve ben zorla
kaçırdığını da. Manus ve Ev e ve sapık aşk l şk ler hakkında her
b ld ğ m öter m.
Manus ve Ev e’yle yan yana gel nce aşk kel mes kulak k r tadı
ver yor.
Tüfeğ n d pç ğ n dolabın kapısına vurmamla b rl kte tüfek ateş
alıyor. B r m l m daha ve ölmüş olurdum. K l tl kapının önünde
ölseyd m, Manus da yanardı.
“Tamam,” d ye bağırıyor Manus, “ne stersen yapacağım. Sadece
burada yanarak ölmeme z n verme, ya da ben vurma, yeter. Her
şey yaparım, yeter k kapıyı aç!”
Ayakkabımla dolap kapağının altında açılan del kten dökülen
val umları t yorum. Tüfeğ önümde tutarak kapının k l d n açıp ger
çek l yorum. Yukarıdak yangının ışığında ev n ç n n dumanla
dolduğu görülüyor. Masmav renkl , böcek gözlü Manus eller havada
dışarı doğru tökezl yor ve tüfeğ sırtına dayadığım g b onunla b rl kte
arabaya kadar lerl yorum. Manus’un sıkı ve seks ten n tüfeğ n
ucundan b le h ssedeb l yorum. Bunun ötes nde b r planım yok. Tek
b ld ğ m b r sürel ğ ne h çb r şey n çözülmes n stemed ğ m. G tt ğ
yere kadar normal hayatıma dönmek stem yorum.
Manus’u F at Sp der’ının bagajına k l tl yorum. Güzel araba, üstü
açılab len, kırmızı ve güzel b r araba bu. Tüfeğ n d pç ğ n bagaj
kapağına vuruyorum.
Aşk kargomdan ses seda çıkmıyor. Sonra da acaba hâlâ ç ş var
mı d ye düşünüyorum.
Tüfeğ yolcu koltuğuna atıp Ev e’n n ç ftl k cehennem ne
dönüyorum. Ev n g r ş ndek fuaye artık b r baca hal n almış; ön
kapıdan çer dolan soğuk hava b r rüzgâr tünel yle yukarıdak ışık ve
ateşe karışıyor. Üzer nde altın saksafondan telefonun bulunduğu
masa hâlâ aynı yerde duruyor. Her yerde duman var ve duman
detektörler n n heps b rden ötmeye başladığı ç n çıkan ses öyle
yüksek k nsanın kulağını acıtıyor.
İy havad sler alması ç n Ev e’y Cancun’da saatlerce uykusuz
bekletmek çok sıradan b r kötülük olur.
O yüzden bıraktığı numarayı çev r yorum. Tahm n ett ğ n z g b Ev e
lk çalışta açıyor.
Ve “Alo?” d yor.
Yaptıklarımın ses nden başka h çb r şey duyulmuyor; Ev e’n n bu
sohbette duyduğu şeyler sadece duman detektörler ve alevler,
es nt yle b rl kte çınlayan av zen n ses .
Ev e “Manus?” d yor.
B r yer n, belk de yemek odasının tavanı çöküyor, kıvılcım ve
korlar yemek odasının kapısından fırlayıp fuayeye düşüyorlar.
Ev e “Manus ben mle oyun oynama. Eğer sensen, sen artık
görmek stemed ğ m söylem şt m,” d yor.
Ve hemen ardından:
Büyük b r parçalanma ve çökme ses .
Pırıldayan, parlayan, beyaz ışıklar saçan, yarım tonluk elde
kes lm ş Avusturya kr stal nden yapılma büyük av ze fuayen n
tavanından koparak yere çakılıyor ve d b mde patlıyor.
B r m l m daha ve ölmüş olurdum.
Buna nasıl gülmem? Ben zaten ölüyüm.
“Manus ben d nle,” d yor Ev e. “Sana ben b r daha aramamanı
söylem şt m. Ararsan pol se en yakın arkadaşımın nasıl suratını
parçalayıp hastanel k ett ğ n anlatırım dem şt m. Anladın mı ben ?”
Ev e “Sen çok ler g tt n. Eğer gerek rse sen tutuklattırırım,” d yor.
Manus veya Ev e; hang s ne nanacağımı b lm yorum, b ld ğ m tek
şey tüyler m n alev aldığı.
16
P s enkazlarla dolu araba mezarlığında yapılan moda çek m ne
dönel m: Ev e’yle b rl kte araba enkazlarının üzer ne tırmanıyoruz,
üzer m zdek Hermaun Manc ng marka pl b k n ler öyle nce k
altımıza “kuku şer d ” denen cerrah sargılardan yapıştırmak
zorundayız ve Ev e “Şu sakat ağabey nle lg l olarak...” d ye
muhabbete g r yor.
Üstel k bu adam ben m en sevd ğ m fotoğrafçı veya art d rektör de
değ l.
Ve Ev e’ye dönüp “Evet?” d yorum. Kıçımı dışarı çıkarmakla
meşgulüm.
Ve fotoğrafçı “Ev e? Buna dışarı çıkarmak denemez!” d yor.
Moda olan ürünler ç rk nleşt kçe, onları daha güzel göstereb lmek
ç n daha beter yerlerde poz vermek zorunda kalıyoruz. Araba
mezarlıkları. Mezbahalar. Lağım arıtma tes sler . Kıyaslandığında
daha y görünmek ç n kend ne ç rk n ned me seçme takt ğ n n
aynısı. Industry bluc nler ç n çek m yapsaydık, ölüler öperken poz
vermem z gerekeceğ nden em nd m.
Bu araba enkazlarının üzer nde paslı del kler var ve kenarları de
testere g b ; ve neredeyse çırılçıplak olduğum ç n en son ne zaman
tetanos aşısı olduğumu hatırlamaya çalışıyorum. Fotoğrafçı fotoğraf
mak nes n nd r yor ve “M den z çer çekmed ğ n z sürece, boşuna
f lm harcıyorum burada,” d yor.
Gün geçt kçe güzel olmak daha da fazla çaba gerekt r yordu. J let
kes kler yüzünden gözümden yaş gel yordu. Kasık bölges ç n ağda.
Ev e dudağına s l kon enjekte ett rm şt ve artık cehennemde
yanmaktan b le korkmadığını söylüyordu. B r d ğer berbat olay da,
paçayı kurtaramadığınız takd rde Manus’un kuku şer d n hızla
çekmes yd .
Cehennemden bahsetm şken Ev e’ye, “Yarınk çek m orada
olacak,” ded m.
Bu sefer de art d rektör “Ev e, b rkaç araba daha yukarı tırmanır
mısın?” d yor. Ayağımızda topuklular var ama Ev e tırmanıyor. Her
tarafa cam parçaları saçılmış ve her an üzerler ne düşeb l r z.
Suratındak kocaman sahte gülüşle Ev e “Ağabey n tam olarak
nasıl sakat kaldı?” d ye soruyor. Yalnızca gerçek b r gülüşü uzun
süre koruyab l rs n z; ondan ötes nde görünen sadece d şler m zd r.
Art d rektör el ndek köpük apl katörüyle yukarı tırmanıyor ve
popomdak yol yol olmuş bronzlaştırıcıyı dağıtıyor.
“B r ler b z m yanan var le saç sprey kutusu atmış,” d yorum. “O
da çöpü yakıyordu ve kutu patladı.”
Ve Ev e “B r ler m ?” d ye soruyor.
“Çığlıklarından ve kanamayı durdurmaya çalışmasından bunu
yapanın annem olduğunu sanırdın,” d yorum.
Fotoğrafçı “Kızlar b raz parmak ucunuza kalkab l r m s n z?” d yor.
Ev e “B n gramlık büyük b r Ha rShell saç sprey , ha? Yüzünün
yarısını soyduğuna em n m,” d yor.
İk m z de parmaklarımızın ucuna kalkıyoruz.
“O kadar da kötü değ ld ,” d yorum.
A t d rektör “B san ye durun,” d yor. “Ayaklarınız o kadar yakın
olmasın b rb r ne.” Sonra “Daha da açın,” d yor. Sonra “B raz daha
açın bacaklarınızı lütfen,” d yor. Sonra da el m zde tutmamız ç n
büyük, krom aletler ver yor b ze.
Ben mk n n ağırlığı yed k lo falan olmalı.
Ev e “O el ndek yarım kürel çek ç,” d yor. “Ve yanlış tutuyorsun.”
“Tatlım,” d yor fotoğrafçı Ev e’ye, “testerey ağzına b raz daha
yakın tutar mısın?” d yor.
Arabaların metal kasası güneşten ısınmış ve tepeler üstler ne
yığılan arabalar yüzünden ez lm ş. Bunlar ç nden k msen n sağ
çıkmadığı, ön kaportası akordeon olmuş arabalar. Bütün a len n
ç nde can verd ğ b r yanı tost olmuş arabalar. Arka koltuğu ön
panele yapışmış arabalar. Emn yet kemer nden öncek arabalar.
Hava yastıklarından öncek arabalar. Hayatın D şl ler ’nden öncek
arabalar. İlkyardım h zmetler nden önce. Havaya uçan benz n
depoları yüzünden kaportaları kâğıt g b buruşmuş arabalar bunlar.
“Bu çok zeng n,” d yor Ev e. “Ömrüm boyunca buraya ulaşab lmek
ç n çalıştım.”
Art d rektör öne doğru, göğüsler m z arabaya yapıştırmamızı
söylüyor.
“Büyürken,” d yor Ev e, “hep kadın olmanın şey olacağını... yan en
azından bu kadar hayal kırıklığı yaratmayacağını düşündüm.”
Bense sadece tek çocuk olmak st yordum.
Fotoğrafçı “Mükemmel,” d yor.
17
Rhea kardeşler ded ğ m z, askıları b r omuzdan düşen naylon
komb nezon ve topuklu ayakkabı g yen ve bütün gün Congress
Otel ’nde oturup s gara çen kad d çıkmış üç beyaz erkek. K tty L tter,
Sofonda Peters ve Şen V v enne VaVane; yüzler nemlend r c ve
yumurta akından yapılma maske sebeb yle parlıyor ve artık sadece
asansörlerde çalınan üç adımlı çaça müz ğ d nl yorlar. Rhea
kardeşler n saçları kısa ve br yant nle düzleşt r lm ş, kabaran
kısımları maden saç tokasıyla tutturulmuş ve kafalarının üzer nde
yamyassı duruyor. Belk de, yaz ayları dışında, tokaların üzer ne
peruk g y yorlar. Çoğunlukla hang mevs mde olduğumuzu
b lm yorlar. Güneşl kler asla açmıyorlar ve otomat k p kabın üzer nde
şu çaça plaklarından onlarcası yığılı.
Tüm mob lyalar açık sarı, dört ayaklı büyük RCA Ph lco stereo
p kap da öyle. P kabın ğnes öyle büyük ve esk k tarla b le
süreb l rs n z ve metal kolu da neredeyse yüz k lo ağırlığında.
Onları takd m etmeme z n ver n:
K tty L tter.
Sofonda Peters.
Şen V v enne VaVane.
Sahne adlarıyla Rhea kardeşler, onun a les ; Brandy Alexander
bunu bana konuşma terap st n n of s nde söylem şt . Bunu lk
karşılaşmamızda, yan yüzümü kaybett ğ m söyley p ağladığım
zaman söylemed . Brandy’n n canavar görüntümü saklamak ç n örgü
sepet n get rd ğ k nc seferde de söylemed . Bunu, hastanedeyken,
b nlerce kez sıvıştığımız günlerden b r nde söyled . Konuşma
terap st n n of s nde buluşuyorduk.
“Genell kle,” d yor Brandy, “K tty L tter suratta çıkan stenmeyen
tüyler beyazlatır veya cımbızla alır. Şu göze batmayan tüyler bazen
b r banyoyu saatler boyu meşgul edeb l yor ama K tty, Ray-Ban
gözlükler n tersten takıyor, çünkü kend ne bakmaya bayılıyor,” d yor.
Brandy’y bu hale Rhea’lar get rm ş. Brandy her şey n onlara
borçlu.
Brandy konuşma terap st n n kapısını k l tlerd ve b r kapıyı
çalacak olsa hemen yüksek sesle sahte orgazm sesler çıkarırdık.
Çığlık atar, ulur, yere vururduk. Eller m çırpıp herkes n b ld ğ şu
meşhur popoya şaplak ses n çıkarırdım. Kapıya vuran k ş anında
uzardı.
Sonra b z de makyaj malzemeler yle oynayıp sohbet etmeye
devam ederd k.
“Sofonda,” derd Brandy bana, “Sofonda Peters, o, ek b n beyn d r.
Bayan Peters bütün gün porselen tırnaklarıyla çev rmel prenses
telefonundan b r acentey veya mağaza sah b n arayarak, devamlı
satış, satış, satış yapar.”
B r konuşma terap st n n kapısına vururdu ve hemen ked g b
çığlığı basar ve popoma b r şaplak atardım.
Brandy, Rhea kardeşler olmasaydı ölürdüm d ye anlatırdı. Onu
bulduklarında prenses yüce kral çe otuz dört beden g ys ler g y p,
açık m krofon göster ler nde pleybek yapıyormuş. “Thumbel na”yı
söylüyormuş.
Saçını, görüntüsünü, kırıtkan Brandy Alexander yürüyüşünü;
heps n Rhea kardeşler cat etm şler.

Ev e’n n yanan ev nden şehre g den otobanda arabayı kullanırken,


karşı st kametten gelen k tfa ye arabasına dönel m. Ev e’n n ev
Manus’un F at Sp der’ının d k z aynasından g tt kçe küçülen b r şenl k
ateş g b görünüyor. Ev e’n n bornozunun şeftal pembes eteğ
arabanın kapısına sıkıştı ve ucundak tüyler üstü açık arabanın
camından çer doluşan ser n gece havasıyla b rl kte yüzüme vuruyor.
Üstüm başım s kokuyor. Yan koltuktak tüfeğ n ucu yer n şan
almış.
Bagajdak aşk kargomun gıkı çıkmıyor.
Ve g deb leceğ m tek b r yer var.
Operatörü arayıp bana Brandy’ bağlamasını söylemem mkânsız.
Operatörün ben anlaması mkânsız, o yüzden şehre, Congress
Otel ’ne g d yoruz.

Rhea kardeşler n Katty Kathy s ml oyuncak bebekten nasıl para


kazandıklarına geçel m. Konuşma terap st n n of s nde yaptığımız
orgazm numaralarının arasında Brandy’n n bana anlattığı d ğer
şeyler de bunlardı. Katty Kathy, b r bebek, mkânsız vücut ölçüler ne
sah p, ten reng nde ve otuz sant m uzunluğunda olan oyuncak
bebeklerden b r . Gerçek b r kadın olsaydı ölçüler 46-16-26 olurdu.
Gerçek b r kadın olarak Katty Kathy üzer ne g yecek h çb r g ys
bulamazdı. Bu bebeklerden mutlaka görmüşsünüzdür. Plast k b r
kabarcığın ç nde çıplak olarak b r dolara satılır ama g ys ler ne b r
servet harcamanız gerek r; o denl gerçeğe uygun. Dört yüz tane
m n k parça satın alıp b rb r yle eşleşt rsen z b le anca üç uyumlu
g ys yaratab l rs n z. Bu anlamda bebek nanılmaz ölçüde canlı
g b d r. Hatta nsanın kanı çek l r.
Bu f kr Sofonda Peters ortaya atmış. Katty Kathy’ yaratmış, b r
protot p n yapmış, bebeğ satmış ve bütün anlaşmaları mzalamış.
Y ne de Sofonda, K tty ve V v en’la hâlâ evl g b ve heps ne yetecek
kadar parası var.
Katty Kathy’n n tutmasının sebeb konuşan b r bebek olması, fakat
arkasında b r tel yer ne altın z nc r var. Z nc r çek nce şunları
söylüyor:
“Bu elb se güzel, yan gerçekten böyle görünmek st yorsan.”
“Kalb n ben m ananasımdır.”
“Bunu mu g yeceks n?”
“Başka nsanlarla çıkmanın l şk m z açısından y olacağını
düşünüyorum.”
“Öp ben , öp ben .”
Ve “Saçıma dokunma!”
Rhea kardeşler böylece vol y vurmuşlar. Sadece Katty Kathy’n n
küçük bolero ceket n b le, bu ceket Kamboçya’da on sente
d kt rm şler ve Amer ka’da on altı dolara satıyorlar. İnsanlar bu parayı
ödüyorlar.

Bagajı aşk kargomla dolu olan F at’ı yan sokaklardan b r ne park


ett kten sonra Broadway’dek Congress Otel ’n n kapı görevl s ne
doğru yürüyen benden ze dönel m. Yarım yüzle lüks b r otele
yaklaşan b r kadın hayal ed n; han şu kapısında, omuzlarında altın
şer tler olan smok nlerden g ym ş b r görevl bekleyen, yüzyıl önce
nşa ed lm ş tuğla reng devasa saray otellerden. Üzer mde b r
gecel k ve bornoz var. Peçem yok. Bornozun yarısı arabanın
kapısına sıkıştığı ç n eteğ otuz k lometre boyunca otobanda
süründü. Tüyler s kokuyor ve kolumun altında b r tüfek taşıdığımı
büyük b r sır olarak saklamaya çalışıyorum.
Evet, b r de ayağımdak yüksek ökçel ayakkabılardan b r tanes n
kaybett m.
Smok nl kapı görevl s bana bakmıyor b le. Evet saçım; saçımı
üzer nde Congress Otel yazan p r nç tabelada görüyorum. Ser n
gece havası kuş yuvası model saçımı tel tel elektr klend rm ş ve
saçlarım karman çorman olmuş.
Congress Otel ’n n ön bürosunda şuh bakmaya çalışan ve bunu
başaran benden ze dönel m. İnsanlar öncel kle gözler n z fark eder,
derler. Gece denetç s , belboy, müdür ve yazıcı olduklarını tahm n
ett ğ m k ş ler n d kkat n çekmey başarıyorum. İlk zlen m çok
öneml d r. Ya g y n ş tarzım ya da tüfekten dolayı d kkat çekm ş
olmalıyım. Boğazımın üstündek del ğ , oradan sarkan d l m ve
etrafındak kabuk bağlamış der y kullanarak “Ger terk nahdz gah
sss d,” d yorum.
Şuh bakışlarımı gören herkes donup kalıyor.
Nasıl oluyor b lm yorum ama tüfek b r anda yazı masasının üzer ne
çıkıyor ve ucu rastgele b r n göster yor.
Lac vert bleyzır ceket n n yakasında, p r nçten küçük b r künyede
Bay Baxter yazan müdür, b r adım öne çıkarak “S ze çekmecedek
bütün parayı vereb l r z ama buradak h ç k mse of stek kasayı
açamaz,” d yor.
Yazı masasının üzer ndek s lahın ucu doğruca Bay Baxter yazılı
p r nç künyey göster yor ve bu gerçek k msen n gözünden kaçmıyor.
Parmaklarımı şaklatıp bana vermes ç n b r kâğıt parçasını şaret
ed yorum. Z nc re bağlı m saf r kalem yle şunları yazıyorum:
“rhea kardeşler hang sü tte kalıyor? on beş nc kattak bütün
kapıları çaldırmayın bana, saat gece yarısını geçt ”
Masanın üzer nden bana doğra uzanan eller stemed ğ m
paralarla dolu olan Bay Baxter “Sü t 15-G olmalı,” d yor. “Asansörler,”
d yor, “sağınızda.”

Brandy’yle oturduğumuz lk gün ben m Da sy St. Pat ence oluşuma


dönel m. Bütün yaz b r ler n n suratıma ne olduğunu sormasını
bekled kten sonra olanları Brandy’ye anlattığım şu donmuş h nd
meseles n n olduğu güne.
Brandy, hâlâ kıçının sıcaklığının bulunduğu sandalyeye ben
oturtup konuşma terap st n n kapısını k l tled ğ o lk gün, bana
geleceğ m ç n b r s m verd . Bana Da sy St. Pat ence ded ve
kapıdan hang s mle g rd ğ m asla öğrenmek stemed . Uluslararası
moda ev House of St. Pat ence’ n vâr s yd m.
Brandy, o durmadan konuştu. O kadar çok konuştu k havamız
tükenmek üzereyd ; ve b z derken Brandy’yle ben kastetm yorum.
Tüm dünyayı kasted yorum. Dünyadak oks jen b tmek üzereyd ,
Brandy o kadar çok konuştu. Amazon havzası Brandy’n n hızına
yet şem yordu.
“Zamanla k m olduğun,” ded Brandy, “sadece b r h kâye hal ne
gel yor.”
Ben m yen b r h kâyeye ht yacım vardı.
“Bırak da,” ded Brandy, “Rhea kardeşler n ben m ç n yaptıklarını
ben de sana yapayım.”
Bana cesaret ver.
Flaş.
Bana yürek ver.
Flaş.

Da sy St. Pat ence olarak asansörle yukarı çıkan benden ze dönel m;


Da sy St. Pat ence gen ş ve halı kaplı kor dordan Sü t 15-G’ye doğru
yürüyor. Da sy kapıya vuruyor ama k mse açmıyor. Kapının dışından
çaça müz ğ duyuluyor.
Kapı on sant m kadar açıldıktan sonra z nc re takılıp duruyor.
On sant ml k aradan üç beyaz yüz bel r yor; K tty L tter, Sofonda
Peters ve şen V v enne VaVane; üst üste duran yüzler
nemlend r c den dolayı parlıyor. Koyu renkl kısa saçları, maden saç
tokaları ve peruka başlığıyla keçe g b b rb r ne dolaşmış.
Rhea kardeşler.
Hang s k m, b lem yorum. Kapı aralığındak totem heykel kılıklı
kokoş kral çe “Yüce kral çey b zden alma,” d yor.
“Hayattak tek meşgalem z o.”
“Onun ş henüz b tmed . Yarısına b le gelmed k ve ona
yapacağımız hâlâ o kadar çok şey var k .”
Pembe ş fonun altından tüfeğ “ce” yapıyorum ve kapı kapanıyor.
Kapının dışından z nc r n çıkarıldığını duyuyorum. Sonra kapı
ardına kadar açılıyor.
B r sefer nde gecen n köründe Wyom ng’ n B lmemNe şehr yle,
Montana’nın TanrıB l rNerede şehr arasında yol alırken, Seth’ n b r
nsanın doğumunun a les n Tanrılaştırdığını söyled ğ güne dönel m.
Hayatınızı onlara borçlusunuzdur, onlar da s z kontrol ederler. “Sırf
daha y s n sted ğ n ç n,” d yor Seth, “rüştünü spat ett ğ n anda
Şeytan lan ed l rs n.”
Açık sarı mob lyaları, Brez lya dansı g b çaça müz ğ , s gara dumanı
ve askıları sağ ya da sol omuzlarından kaymış naylon
komb nezonlarıyla ortalıkta koşuşturan Rhea kardeşlerle dolu Sü t
15-G’ye dönel m. Tüfeğ doğrultmaktan başka b r şey yapmama
gerek kalmıyor.
İçler nden b r tanes “K m olduğunu b l yoruz, Da sy St. Pat ence,”
d yor ve b r s gara yakıyor. “Böyle b r yüzün olduğu ç n Brandy artık
sadece senden söz ed yor.”
Odanın her yanında şu 1959 modası çamur perdahlı devasa
küllüklerden var; öyle büyükler k b rkaç yılda b r boşaltmanız yeterl
olur.
S gara yakan Rhea, porselen tırnaklı uzun el n uzatıyor ve “Ben,
P e Rhea,” d yor.
P kabın yanında duran b r d ğer “Ben, D e Rhea,” d yor.
S gara çen P e Rhea “Bunlar b z m sahne s mler m z,” d yor.
Paket serv s kartonundan Ç n yemeğ y yen üçüncü Rhea’yı şaret
ederek, “Bu da Bayan Çatlayana Dek Yemek Y yen Rhea ama sen
ona Gon Rhea d yeb l rs n,” d yor.
Ağzı görmek stemeyeceğ n z şeylerle dolu olan Gon Rhea
“Herhalde memnun olmuşumdur,” d yor.
S garasını ağzı dışında her yere koyan P e Rhea “Kral çen n sen n
dertler ne ht yacı yok, en azından bu gece,” d yor. “Z rvedek kızın
b ze, yan a les ne ht yacı var.”
P kabın üzer nde gümüş b r çerçevede b r kızın resm duruyor; fon
kâğıdının önünde poz verm ş olan bu güzel kız, görünmeyen
kameraya gülümsüyor ve görünmeyen b r fotoğrafçı ona şöyle d yor:
Bana tutku ver.
Flaş.
Bana neşe ver.
Flaş.
Bana tazel k ve enerj ve masum yet ve güzell k ver.
Flaş.
“Brandy’n n lk a les , yan gerçek a les onu stemem ş, b z de onu
evlat ed nd k,” d yor D e Rhea. Açık sarı renkl p kabın üstündek
gülen resm şaret eden D e Rhea “A les onun öldüğünü sanıyor,”
d yor.

Yüzüm hâlâ varken, BabeWear derg s ç n kapak çek m yaptığım


zamana dönel m.

Sü t 15-G’ye dönel m; sarı p kabın üzer ndek res m, ben m resm m,


ben m kapağım, BabeWear derg s n n kapağı ve D e Rhea
parmağıyla ben şaret ed yor.

Kapıyı k l tleyerek konuşma terap st n n of s nde oturan b ze dönel m;


Brandy, Rhea kardeşler n kend s n bulduğu ç n ne kadar şanslı
olduğunu söylüyor. Her nsanın tekrar doğmak ve k nc kez
büyütülmek g b b r şansı olmayab l r, hem de bu defa kend s n
seven b r a le tarafından.
“K tty L tter, Sofonda ve V v enne,” d yor Brandy, “her şey m onlara
borçluyum.”

Sü t 15-G’ye dönel m; Gon Rhea yemek çubuklarını bana doğru


sallıyor ve “Onu b zden almaya kalkma sakın. Onunla ş m z henüz
b tmed ,” d yor.
“Eğer Brandy sen nle g tmeye karar ver rse,” d yor P e Rhea,
“b rleş k östrojenler n n parasını da kend ceb nden ödemek zorunda
kalır. Ve sun vaj na operasyonunun parasını da. Ve sun vaj na
dudağının operasyonunun da. Test s torbasının elektrol z n
saymıyorum b le.”
D e Rhea p kabın üzer ndek resme, gümüş çerçevedek
gülümseyen aptal surata, “Bunların h çb r ucuz değ l,” d yor. D e
Rhea resm kaldırıyor ve suratıma doğru uzatıyor; geçm ş mle göz
göze gel yoruz ve D e Rhea “Brandy şte buna benzemek st yordu,
kaltak kız kardeş ne. Bu k yıl önceyd ; ses teller n nceltmek ç n
lazer amel yatı geç rmeden ve soluk borusunu tıraşlatmadan önce.
Sonra alnındak saç ç zg s n düzeltmek ç n kafatası der s üç sant m
ler alındı. B r zamanlar Bayan Adam’ın gözler n n üzer nde bulunan
kem k çıkıntısından kurtulması ç n kaş kem ğ tıraşına para öded k.
Çene kem ğ n n şek llend r lmes ve alnının fem nenleşt r lmes ç n
para öded k,” d yor.
“Ve,” d yor ağzı ç ğnenm ş Ç n yemeğ yle dolu olan Gon Rhea, “ve
alnı kırılıp tekrar şek llend r ld kten veya Adem elması tıraşlanıp
neredeyse b r kadının şey g b dümdüz ed ld kten sonra hastaneden
çıkıp eve geld ğ nde, k yıl boyunca onunla k m lg lend sanıyorsun?”
d yor.

Buradan dağlar ve çöller kadar uzakta, yataklarında uyumakta olan


a leme dönel m. Onlara, telefonlarına ve onları arayarak oğullarının
öldüğünü haykıran çıldırmış o adama, çığlıklar atan o korkunç
sapığa dönel m. İstemed kler oğulları Shane, AIDS’ten ölmüştü ama
bu adam Shane’ n nerede veya ne zaman öldüğünü söylem yordu,
sonra b r kahkaha atmış ve telefonu kapatmıştı.

Sü t 15-G’ye dönel m; D e Rhea esk b r resm m burnumun ucunda


sallayıp “İşte buna benzemek st yordu ve on b nlerce Katty Kathy
dolardan sonra şte böyle görünüyor,” d yor.
Gon Rhea “Kahrets n. Brandy ondan da y görünüyor,” d yor.
P e Rhea “B z Brandy’ sev yoruz,” d yor.
D e Rhea “Ama Brandy sen sev yor, çünkü sen n ona ht yacın
var,” d yor.
Gon Rhea “Sen seven k ş yle, sen n sevd ğ n k ş asla aynı nsan
değ ld r,” d yor. “Brandy ona ht yacın olduğunu düşünürse, b z terk
eder ama b z m de ona ht yacımız var,” d yor.
Sevd ğ m erkek, m des Val um dolu halde dışarıda, b r arabanın
bagajında k l tl ve acaba hâlâ ç ş var mı, merak ed yorum. Nefret
ett ğ m ağabey m d r ld . Zaten Shane’ n ölmüş olması, gerçek
olamayacak kadar y yd .
Önce patlayan saç sprey kutusu onu öldürmed .
Sonra a lem z onu b r türlü unutamadı.
Ve son olarak ölümcül AIDS v rüsü b le ben yanıltmayı başardı.
Ağabey m ardı arkası kes lmeyen lanet olası acı b r hüsrandan
başka b r şey değ l ben m ç n.
B r yerlerde b r kapının açılıp kapandığını, sonra başka b r kapının,
sonra başka b r kapının daha açıldığını duyuyoruz ve B ll Blass’ın
F rst Lady tarzında, göz kamaştırıcı, beyaz şer tlerle süslenm ş koyu
yeş l b r seyahat takımı, yeş l topuklu ayakkabılar ve gerçekten güzel
acı yeş l çantasıyla Brandy “Da sy, tatlım,” d yerek duman ve çaça
müz ğ ne b r adım atıyor. Başında yağmur ormanlarındak yeş l
papağan tüyler nden yapılma ekoloj k açıdan aykırı b r şapka var ve
Brandy “Da sy, tatlım, sevd ğ m nsanlara s lah doğrultma lütfen,”
d yor.
Brandy’n n yüzüklerle bezel k r el nde de b rer k rl beyaz,
abartılı Amer can Tour ster bavulu var. “B r n z b ze yardım ets n.
Bunlarda as l hormonlar var. Kıyafetler m n olduğu bavul d ğer
odada,” d yor.
Sofonda’ya “Bayan P e Rhea g tmem lazım,” d yor Brandy.
K tty’e “Bayan D e Rhea, ş md l k yapab leceğ m z her şey yaptık.
Kafatasımın der s n ler aldık, kaşlarımı kaldırttık, kaş kem ğ m
tıraşlattık. Soluk borusunu tıraşlattık, burnumu ve çenem
şek llend rd k, alnımı düzeltt k...” d yor Brandy.
Ben m sakat ağabey m tanımamam b r muc ze değ lm ş yan .
V v enne’e “Bayan Gon Rhea, Gerçek Yaşam Alıştırmasının
b tmes ne b rkaç ay kaldı ve bu sürey bu otel odasında hap s olmuş
şek lde geç rmeyeceğ m,” d yor Brandy.

Bavullarla dolu F at Sp der’la uzaklaşan b ze geçel m. On yed


parçadan oluşan b rb r ne uyumlu bavullarıyla yen b r hayata
başlamak ç n Beverly H lls’ten, Orta Batı’ya göç eden üm ts z
mültec ler düşünün. Her şey son derece şık ve uyumlu; şu destansı
Joad a les n n seyahatler g b ama tek farkı b z m ters yöne g d yor
oluşumuz. Rocky dağlarını geçeb lmek ç n yükler n haf fletmek
adına ger de kullanılmış aksesuarlar, ayakkabı ve eld ven ve d k
yakalı kazaklar ve şapkalardan b r z bırakan k ş ler b zler oluyoruz.
H ç şüphes z otel müdürünün arayarak, yüzü parçalanmış b r
sapığın s lahıyla on beş nc kattak herkes tehd t ett ğ n söylemes yle
ortaya çıkan pol sten sonra oldu bu. Rhea kardeşler n Brandy’n n
bavullarını yangın merd venler nden kaçırmasından sonra.
Brandy’n n, şu büyük amel yatından önce her şey düşünmek ç n
g tmes gerekt ğ n söylemes nden sonra. B l rs n z şte.
Transformasyon.
Brandy’ye bakıp “Bu Shane m yan ?” d ye düşündükten sonra.
“Bu çok büyük b r karar,” d yor Brandy, “kadın olmak yan . Hem de
sonsuza kadar.”
Hormon almak. Hayatının sonuna kadar. Haplar, bantlar, ğneler,
hem de hayatının sonuna kadar. Pek ya b r , sadece b r k ş b le olsa
b r onu sevecek olsa; hormon, makyaj, elb seler, ayakkabılar,
amel yat olmadan esk s g b onu mutlu edecek b r çıkacak olsa, ne
olur? En azından b raz olsun dünyayı görmel . Brandy bunları
anlatırken, Rhea kardeşler b r yandan ağlıyor, b r yandan da el
sallayarak Amer can Tour ster’ları arabaya yerleşt r yorlar.
Brandy’n n ölü ağabey m olduğunu b lmesem, bu sahne ben m ç n
de gayet acıklı olab l r, ben de gözyaşlarına boğulab l rd m; o se ben
sevmek st yor, yan ş md den onu öldürmek ç n plan yapmaya
başlayan nefret dolu kız kardeş n . Evet. Plan yapan ben , Brandy
Alexander’ı öldürmey planlayan ben . Kaybedecek h çb r şey
kalmadığı ç n spot ışığında büyük nt kamını planlayan ben .
Bana başa çıkma mekan zması olarak vahş nt kam fantez ler ver.
Flaş.
Bana sadece b r fırsat ver.
Flaş.
D reks yonda oturan Brandy bana bakıyor; yaşlar ve akan r mel
yüzünden gözler kısılmış ve “Benjam n’ n Standart Kuralları’nı b l yor
musun?” d ye soruyor.
Brandy arabayı çalıştırıp v tese takıyor. El fren n nd r yor ve traf ğ
görmek ç n boynunu döndürüyor. “Sun vaj na operasyonu
geç rmeden önce yen c ns yet mle b r yıl boyunca hormon alarak
yaşamam gerek yor. Buna Gerçek Yaşam Alıştırması den yor,” d yor.
Brandy caddeye çıkıyor ve kaçıyoruz. Göz yaşartıcı gaz ve yarı
otomat k s lahlarla süslenm ş s yah şık elb seler g yen pol s t m , altın
püsküller yle kapıyı tutan görevl y geçerek çer dalıyor. Rhea
kardeşler sendeley p sokak ortasında nefesler kes lene ve
ayakkabılarının ökçeler kopup cehennem n d b ne g d nceye dek
peş m zden koşuyorlar, el sallıyorlar, öpücük gönder yorlar ve ç rk n
ned me hareketler ne benzer şeyler yapıyorlar.
Gökte ay var. Of s b naları yolun k yanına d z lm şler. Manus hâlâ
bagajda ve yakalanma olasılığıma ş md den büyük fark attık b le.
Brandy koca el n bacağıma koyuyor ve bacağımı sıkıyor.
Kundakçılık ve adam kaçırma eylemler nden sonra sanırım sıra
c nayette. Belk de bunlar sayes nde b raz olsun lg çekeb l r m; y ve
şanlı şek lde olmasa b le ulusal medyanın lg s n çekeceğ m kes n.
Canavar Kız G zl Ağabey n Doğradı.
“B r yıl süren G.Y.A.’nı tamamlamama sek z ay kaldı,” d yor
Brandy. “Önümüzdek sek z ay boyunca ben oyalayab l r m s n?”
18
Ömrümün yarısı zeng nler n banyosunda saklanarak geç yor.
Uyuşturucu bulmak üzere Brandy, Seth ve ben m Seattle’da
yollara düştüğümüz zamana dönel m. Uzay D k l taşı’na g tt ğ m z
gecen n ertes gününe; Brandy’n n tam da ebeveyn banyosunda yere
ser ld ğ dak kaya dönel m. Önce ceket n çıkarmasına yardım ett m
ve bluzunun arkasındak düğmeler çözdüm, ş md de klozet n
üzer nde oturmuş, Brandy’n n Kurşun ağzına, suyla yapılan Ç n
şkences kadar ahenkl Val um damlalarını damlatıp duruyorum.
Brandy hatun, Val um’ların acıyı d nd rmed ğ n ama en azından acı
çekmekten dolayı duyulan öfkey d nd rd ğ n söylüyor.
Brandy “Yolla bakalım,” d yor ve dudaklarını balık gb
büzüştürüyor.
Brandy’n n haplara karşı öyle b r tahammül gücü var k , onu
öldürmek neredeyse mkânsız. Bununla b rl kte öyle r ve kaslı k
herhang b r haptan ş şeler dolusu vermek gerek yor.
B r damla Val um damlatıyorum. Süt mav s küçük b r Val um
damlası, toz mav s b r Val um damlası daha, T ffany’s’den b r hed ye
g b T ffany’s açık mav s b r Val um damlası daha uç uca Brandy’n n
ç ne g d yor.
Brandy’n n üzer nden çıkarmasına yardım ett ğ m P erre Card n
marka tayyör, Uzay Çağı modasına göre d k lm ş, d zler n n üzer ne
kadar gelen, dümdüz boru g b son moda ve ster l b r etek ve sade
kes m ve yarım kollarıyla zamansız ve kl n k b r ceketten oluşuyor.
Ceket n n altında kolsuz b r bluz var. Ayağına beyaz v n lden boksör
ayakkabısı tarzında botlar g ym ş. Bu öyle b r g ys k aksesuar olarak
çanta yer ne Ge ger sayacı takab l rs n z.
Bon Marche’de soyunma odasından manken g b yürüyerek
çıktığında tek yapab ld ğ m şey alkışlamak oluyor. Gelecek hafta
elb sey ger götürdüğünde b r doğum sonrası depresyonu
yaşanacak.
Bu sabahk kahvaltıya geçel m; Brandy’yle Seth uyuşturucudan
kazandıkları paraların heyecanı ç ndeyken, oda serv s nden
sted ğ m z kahvaltıyı m deye nd r yoruz ve Seth, Brandy’n n
zamanda yolculuk yaparak başka b r gezegendek 1950’ler n Las
Vegas’ına dönse, h ç zorluk çekmeyeceğ n söylüyor. Mesela Krylon
gezegen , d yor Seth, sentet k, büküleb l r parlak ş şeler n yağlarını
emd ğ ve sen baştan yarattığı gezegen.
Ve Brandy “Hang yağları?” d ye soruyor.
Ve Seth “1960’lar vasıtasıyla uzak gelecekten bugünü z yaret
edeb lseyd k ne güzel olurdu,” d yor.
Ve Seth’ n b r sonrak kahves ne daha fazla Ham s d koyuyorum.
Brandy’n n şampanyasına se daha fazla Darvon.

B ze; banyodak Brandy’yle bana dönel m.


“Ver bakalım,” d yor Brandy.
Dudakları gevşek ve yaygın duruyor ve ben de T ffany’s’den b r
hed ye daha damlatıyorum.
Saklandığımız bu banyo, dekorat f dokunuşlara yen b r boyut
get rm ş. Banyonun tamamı su altı mağarası g b yapılmış. Prenses
telefonu b le sudan ama p r nç lombarlardan dışarı bakınca Cap tol
H ll’ n üzer nden Seattle görünüyor.
Oturduğum tuvalet; sadece oturuyorum, kıçımın altında üzer nde
teşekkür eder z yazan b r klozet kapağı var; tuvalet se duvara
v dalanmış koca b r seram k salyangoz kabuğundan baret. Lavabo
da duvara v dalanmış seram k b r yarım st r dye kabuğundan
yapılmış.
Yıldızların seks oyun bahçes , Brandy-toprakları, “Ver bakalım,”
d yor.
Buraya geld ğ m z ve r kıyım emlakçıyla karşılaştığımız güne
dönel m. Emlakçı, kaşları ortada b rleşm ş ve h çb r konuda derece
yapamamış ama futbol bursu kazanmış t plerden b r yd .
Sank ben m, b n altı yüz kred yle konuşmaya hakkım varmış g b .
İşte karşınızda, tat lde altı, yed tur top oynayab lecek kapas tede
b r damat arayan müteşekk r b r ün vers te mezununun şe aldığı
m lyon dolarlık kulüp sah b b r emlakçı. Ama yargısız nfaz da
yapıyor olab l r m.
Brandy kadınsı ıslaklık ç n kend nden geçt . Karşımızda ç ft yakalı,
mav yünlü kumaştan b r takım elb se g ym ş olan fazladan Y
kromozomuna sah p b r her f duruyor; bu her f n pençeler n n
yanında, Brandy’n n koca eller b le küçücük kalıyor.
“Bay Parker,” derken Brandy’n n el , adamın pençes n n ç nde
kayboluyor. Gözler nde, Hank Manc n ’n n aşk f lmler müz ğ tadında
b r pırıltı var. “Bu sabah s z nle konuşmuştuk.”
Cap tol H ll’dek b r ev n salonundayız. Her şey n tamamen
göründüğü g b olduğu, zeng n evlerden b r ndey z y ne. Tavana
oyulmuş göster şl Tudor güller , sıkıştırılmış teneke veya f berglastan
değ l, alçıdan yapılma. Çıplak Yunan heykeller n n gövdeler mermer
görünümlü alçı değ l de, mermerden yapılma. Mob lyaların önündek
kutular Faberge usulü boyama değ l. Bunlar hak k Faberge hap
kutusu ve bunlardan on b r tane var. Kutuların altındak danteller de
mak ne ş değ l.
Kütüphanedek bütün raflardak k tapların heps n n ön ve arka
kapakları der yle kaplı, sadece sırtı değ l ve sayfaları da kes lm ş.
Bunu anlamak ç n tek b r k tap b le çekmen ze gerek yok.
Emlakçı Bay Parker’ın bacakları hâlâ götünün k yanından
dümdüz görünüyor. Önden, vücuda yapışan elast k don yer ne
normal don g y leb lecek kadar gen ş b r pantolon göze çarpıyor.
Brandy kafasıyla ben şaret ed yor. “Denver Nehr Ormancılık ve
Scot as Kâğıt ş rket nden Bayan Arden Scot a.” Brandy Alexander,
Şah t Reenkarnasyon Projes ’n n yen kurbanı.
Parker’ın kocaman el ben mk n yutuyor, büyük balık ve küçük
balık b r oluyor.
Parker’ın kolalı beyaz gömleğ , nsanın aklına tem z b r masa
örtüsünün üzer nde yenen yemeğ get r yor; öyle tem z ve düzgün k
fıçı g b göğsünün üzer nden çk serv s yapab l rs n z.
“Bu,” derken Brandy kafasıyla Seth’ şaret ed yor ve “Bayan
Scot a’nın üvey kardeş Ell s Island,” d yor.
Parker’ın büyük balığı, Ell s’ n küçük balığını yutuyor.
Brandy “Bayan Scot a’yla ev kend başımıza gezmek st yoruz.
Ell s ruhsal ve duygusal açıdan rahatsızdır,” d yor.
Ell s gülümsüyor.
“Ona göz kulak olab leceğ n z ummuştuk,” d yor Brandy.
“Had bakalım,” d yor Parker. “Merak etmey n,” d yor.
Ell s gülümsüyor ve Brandy’n n ceket n n kolunu k parmağıyla
çek şt r yor. Ell s “Ben çok uzun süre yalnız bırakmayın bayan.
İlaçlarımı yeter kadar almazsam, sara nöbet geç r r m,” d yor.
Parker “Sara mı?” d ye soruyor.
Ell s “Bayan Alexander bazen ben m bekled ğ m unutuyor ve bana
laç get rm yor,” d yor.
“Saranız mı var?” d ye soruyor Parker.
“Bunu ben de lk kez duyuyorum,” d yor Brandy ve gülümsüyor.
Brandy yen üvey kardeş me “Sara kr z geç lmeyeceks n,” d yor.
“Ell s sara kr z geç rmen yasaklıyorum.”

***

Den zaltı mağarasında kamp yapan b ze geçel m.


“Ver bakalım.”
Brandy’n n üzer nde yattığı zem n, balık şekl nde kes lm ş
seram kle kaplı; bu seram kler, b r balığın kuyruğu, k balığın
kafasının arasına gelecek şek lde yerleşt r lm ş ve sardalye
konserves g b görünen bu balık şekl ndek seram kler tüm banyonun
zem n n kaplıyor.
Kurşun dudakların arasına b r Val um damlası damlatıyorum.
Küçük mav damlayı yuttuktan sonra “Sana a lem n ben evden
kovduğunu söylem ş m yd m?” d ye soruyor Brandy. “Gerçek a lem
kasted yorum. Ben dünyaya get renler . Sana bu berbat h kâyey
anlatmış mıydım?”
Kafamı d zler m n arasına sokup kafası ayaklarımın arasında
duran yüce kral çeye bakıyorum.
“Boğazım b rkaç zamandır ağrıyordu, ben de okuldan çıktım,”
d yor Brandy. Sonra da “Bayan Arden? Orda mısın?” d yor.
Ona bakıyorum. Ölmüş olduğunu hayal etmek öyle kolay k .
“Bayan Arden, lütfen,” d yor. “Devam ed n.”
B r damla daha damlatıyorum.
Brandy yutkunuyor. “Günlerd r sank yutkunamıyordum,” d yor.
“Boğazım acıyordu. Zar zor konuşab l yordum. A lem tab k
boğazımın lt haplandığını sandı.”
Aşağı bakınca Brandy’n n kafası tam ben mk n n h zasına denk
gel yor. Ama Brandy’n n yüzü bana göre ters duruyor. Gözler m
Kurşun dudakların karanlık ç kısımlarına bakıyor, görünen n
ger s ndek organlara ve d ğer şeylere nen karanlık ve ıslak ç ne
bakıyor. Brandy Alexander Sahne Arkası. Tersten bakınca tamamen
yabancı b r g b görünüyor.
Ve Ell s haklıymış; nsanlara nasıl olduklarını sormamızın sebeb ,
kend hakkımızda konuşmak stemem zm ş.
“Kültür,” d yor Brandy. “Boğaz lt habı ç n yaptırdığım test n
sonucunda belsoğukluğu kaptığım ortaya çıktı. B l rs n şte, üçüncü
Rhea kardeş. Gonnorhea,”[4] d yor. “Şu küçük gonococcus böceğ .
On altı yaşındaydım ve belsoğukluğu kapmıştım. A lem bunu y
karşılamadı.”
Hayır. Hayır, kes nl kle y karşılamadılar.
“Ödler koptu,” d yor Brandy.
Onu evden attılar.
“Bu hastalığı nasıl kaparsın, d ye bağırdılar,” d yor Brandy.
Sonra da onu evden kovdular.
“Hastalıktan kastett kler şey sanırım ‘gay’ olmamdı,” d yor Brandy.
Sonra da onu evden kovdular.
“Bayan Scot a?” d yor. “Ver.”
Ben de ver yorum.
“Sonra da ben o lanet olası evden attılar.”

Banyo kapısının önünde “Bayan Alexander? Ben m, Bayan


Alexander. Bayan Scot a, orada mısınız?” d ye soran Bay Parker’a
geçel m.
Brandy oturmak ç n doğrulup tek d rseğ n n üzer nde dönüyor.
Bay Parker kapının ardından “Sorun, Ell s. Sanırım aşağıya
gelsen z y olacak. Bayan Scot a, kardeş n z nöbet g b b r şey
geç r yor,” d yor.
Hap ve kozmet k malzemeler turkuaz tezgâhların üzer ne saçılmış
ve Brandy hap, kapsül ve tablet tutamlarının arasında yarı çıplak
vaz yette yerde sere serpe yatıyor.
“O, onun üvey kardeş ,” d ye cevap ver yor Brandy.
Kapı kolu oynuyor. “Bana yardım etmel s n z,” d yor Parker.
“Tam orada durun, Bay Parker!” d ye bağırıyor Brandy ve kapı
tokmağı duruyor. “Sak n olun. Buraya g rmey n,” d yor Brandy.
“Yapmanız gereken şey,” derken Brandy bana bakıyor, “yapmanız
gereken şey kend ne zarar vermemes ç n Ell s’ yere yatırmaktır. B r
dak ka ç nde aşağıya n yorum.”
Brandy bana bakıyor ve Kurşun dudaklar yay şekl n alacak
şek lde gülümsüyor. “Parker?” d yor, “ben d nl yor musun?”
“Lütfen acele ed n,” d yor kapının önündek ses.
“Ell s’ yere yatırdıktan sonra,” d yor Brandy, “b r şeyle ağzını aç.
Cüzdanın var mı?”
B r dak kalık b r sess zl k oluyor.
“Yılan der s , Bayan Alexander.”
“Öyleyse gurur duyuyor olmalısın,” d yor Brandy. “Ağzını açık
tutmak ç n cüzdanını Ell s’ n d şler n n arasına sıkıştır. Eğer
gerek rse üzer ne otur.” Brandy, ayaklarımın arasında şeytan g b
gülümsüyor.
Alt kattan gerçek kr staller n şangırtı ses duyuluyor.
“Çabuk olun!” d ye bağırıyor Parker. “Eşyaları kırıyor!”
Brandy dudaklarını yalıyor. “Ağzını açtıktan sonra, el n ç ne sokup
d l n yakala Parker. Yapmazsan boğulur, sen de b r cesed n üstünde
oturuyor olursun.”
Sess zl k.
“Ben duyuyor musun?” d ye soruyor Brandy.
“D l n m yakalayayım?”
Gerçek ve pahalı başka b r nesnen n daha şangırtısı duyuluyor
uzaktan.
“Bay Parker, şeker m, umarım onu zapt edeb lm şs nd r,” d yor
Prenses Alexander. Gülmemek ç n kend n kastığından yüzü al, al
olmuş, “Evet,” d yor, “Ell s’ n d l n yakala. Onu yere yatır, ağzını açık
tut ve sana yardıma gelene dek d l n çekeb ld ğ n kadar dışarı çek.”
Kapının tokmağı dönüyor.
Peçem uzanamayacağım kadar ötede, ş fonyer n üzer nde
duruyor.
Kapı, yarı çıplak vaz yette, sere serpe yatan ve aldığı Val um’ların
etk s yle kıkırdayan Brandy’n n topuklu ayakkabısına çarpacak kadar
aralanıyor. Parker’ın tek kaşlı yüzünü göreb lecek kadar b r
mesafede oturuyorum, keza o yüz de tuvalet n üzer nde oturan
benden z görüyor.
Brandy “Bayan Arden Scot a’yla lg len yorum!” d ye çığlık atıyor.
B r yabancının d l n çekmekle, dev b r salyangoz kabuğunun ç ne
bağırsaklarını boşaltan b r canavarı zleme seçenekler arasında
kalan surat ger çek l yor ve ardından kapıyı çarparak kapatıyor.
Burslu futbol adımları kor dordan uzaklaşıyor.
Sonra merd venler dönerek aşağıya n yor.
İr kıyım Parker’ın sert adımları holden oturma odasına doğru
lerl yor.
Ell s’ n aşağıdan gelen gerçek ve an çığlığı duyuluyor. Ve sonra
an den duruyor.
“Pekâlâ,” d yor Brandy, “nerede kalmıştık?”
Tekrar sırtüstü yatıp kafasını ayaklarımın arasına koyuyor.
“Plast k amel yat hakkında b raz daha düşünme fırsatın oldu mu?”
d ye soruyor. Sonra da “Ver bakalım,” d yor.
19
B r sarhoşla çıktığınızda, sarhoşun kend bardağındak n b t reb lmek
ç n s z nk n doldurduğunu fark eders n z. İçt ğ n z sürece sorun
yoktur. İk k ş b rb r ne eşl k eder. İçmek eğlencel d r. Ortada b r ş şe
varsa, bardağınız boş olmasa b le sarhoş b r kend bardağını
doldurmadan önce s z n bardağınıza b raz çk koyacaktır.
Bu, sadece cömertl k g b görünür.
Şu Brandy Alexander plast k amel yat konusunda ben sıkıştırıp
duruyor. B l rs n z şte, neden neler olup b tt ğ ne b r göz atmıyor
muşum? Göğüsler s l konlu, kalçaları l posuct onlı, 115-40-65
ölçüler nde Katty Kathy kum saat kılıklı, baştan yaratılmış bne,
sokak kızı Irma, Pygmal on[5] kılıklı ölüp d r len ağabey m Brandy
Alexander, plast k cerrah ye pek meraklı.
Ve tam ters .
Banyo sohbetler .
Brandy, Seattle’dak Cap tol H ll’ n tepes ndek b r banyonun soğuk
fayansları üzer nde yatmaya devam ed yor. Bay Parker geld ğ g b
g tt . Bütün öğleden sonrayı Brandy’yle geç rd k. Ben hâlâ duvara
v dalı dev salyangoz kabuğu şekl ndek seram ğ n açık ucunda
oturuyorum. Onu yarım yamalak boktan yöntem mle öldürmeye
çalışıyorum. Kumral saçlı kafası ayaklarımın arasında. Rujlar ve
Demerol’ler, allıklar ve Percocet-5, Patlıcan Moru Düşler ve
Nembutal Sodyum kapsüller ş fonyer n turkuaz reng tezgâhına
yayılmış.
Val um’ları o kadar uzun zamandır el mde tutuyorum k , avucumun
ç T ffany mav s ne boyanmış. Güneş g tt kçe alçalıp lombar
şekl ndek pencerelerden g r nceye kadar bütün öğleden sonra
Brandy’le k m z burada oturduk.
“Bel m,” d yor Brandy. Kurşun ağız b raz fazla mav görünüyor;
bana sorarsanız T ffany’s açık mav s . Aşırı dozda bebek mav s .
“Sofonda bel m n kırk sant m olması gerekt ğ n söyled ,” d yor
Brandy. “Ben de ‘Bayan Sofonda ben m kem kler m r . Boyum b r
seksen. Ben m bel m hayatta kırk sant m olmaz,’ ded m.”
Salyangoz kabuğunda oturmuş, Brandy’n n söyled kler n n b r
kısmına kulak ver yorum.
“Sofonda,” d yor Brandy, “Sofonda b r yolu olduğunu ama ona
güvenmem gerekt ğ n söyled . D nlenme odasında gözler m
açacakmışım ve bel m kırk sant m olacakmış.”
Sank bu h kâyey onlarca başka banyoda d nlemem ş m g b .
Tezgâhtan başka b r ş şe alıyorum; B lax kapsüller . Doktorlar İç n
Masaüstü Müracaat K tabı’na bakıyorum.
B lax kapsüller . Bağırsak boşaltan.
Belk de ayaklarımın arasındak h ç durmadan konuşan şu ağza
bunlardan b rkaç tane vereb l r m.

Şu reklam f lm n çekerken ben zleyen Manus’a dönel m. İk m z de


çok güzeld k. Ben m yüzüm vardı. O da östrojen yüklü değ ld .
Aramızda gerçek b r aşk l şk s olduğunu sanmıştım. Gerçekten
sandım. Aşka çok meraklıydım ama aslında b z mk s olayın temel
boşalmaya dayandığı ç n her an b teb lecek uzun b r seks l şk s yd .
Manus masmav gözler n yumar, kafasını k yana sallar ve
yutkunuldu.
Ve, Evet, derd m Manus’a. Bunu yaptığı anda boşalırdım.
Yatak muhabbet .
Hemen her sefer nde kend n ze b r n sevd ğ n z söylers n z ama
aslında onu sadece kullanıyorsunuzdur.
Bu, sadece aşk g b görünür.

Banyo zem n nde yatarken “Sofonda, V v enne ve K tty hastanede


hep yanımdaydılar,” d yen Brandy’ye geçel m. Eller n fayanstan
kaldırıp, aşağı yukarı gezd rerek bluzunun kenarıyla oynuyor. “Üçü
de torba g b bol yeş l tayyörler g ym şlerd , peruklarının üzer nde saç
f les vardı ve yakalarına da W ndsor Düşes ’n n kostüm mücevheratı
g b broşlar takmışlardı,” d yor Brandy. “Cerrahın ve ışığın ger s nden
koşuşturuyorlardı ve Sofonda yüzden ger ye saymamı söylüyordu.
B l rs n şte... 99... 98... 97...”
Patlıcan Moru Düşlere boyalı gözler kapanıyor. Brandy der n ve
düzenl soluklar alıyor ve “Doktorlar göğüs kafes m n en altındak k
kaburgayı almışlar,” d yor. Eller yle orayı ovuşturuyor ve “İk ay
boyunca yataktan doğrulamadım ama kırk sant ml k b r bel m oldu.
Bel m hâlâ kırk sant m,” d yor.
Brandy eller nden b r n açarak, bluzunun eteğ n n bel ne g rd ğ
kısımdak düzlüğü okşuyor. “İk kaburgamı kırıp çıkardılar ve onları
b r daha h ç görmed m,” d yor. “İnc l’de kaburgalarla lg l b r bölüm
vardır.”
Havva’nın yaradılışı.
Brandy “Bana böyle b r şey yapmalarına nasıl z n verd m,
b lem yorum,” d yor.
Ve Brandy, uykuya dalıyor.

Brandy’yle bu yolculuğa başladığımız geceye; Congress Otel ’nden


ayrılıp, ç nde dolu b r tüfek ve doz aşımına uğramış b r reh ne
bulunan üstü açık, spor b r arabayı gecen n k buçuğunda nasıl
kullanırsanız, Brandy’n n arabayı öyle sürdüğü o geceye dönel m.
B raz olsun mahrem yet ç nde araba kullanab lmek ç n Brandy
gözler n Ray-Ban’ler n ardına g zlem ş. 1950’lerdek başka b r
gezegenden gelen an b r pırıltı g b , Brandy, Hermes marka b r
eşarbı kumral saçlarına örtüp çenes n n altından bağlıyor.
Bense sadece Brandy’n n Ray-Ban’ler ndek zayıf ve korkunç
yansımamı görüyorum. Ön camın yanından esen soğuk gece havası
hâlâ saçlarımı tel tel ayırıyor. Bornozumun eteğ hâlâ arabanın
kapısından sarkıyor. Yüzüm; mahvolmuş, yara bere ç ndek yüzüme
dokunsanız, portakal kabuğu veya hayvan der s n n pütürler ne
dokunduğunuzu sanırsınız.
Doğuya g d yoruz ama k mden veya neden kaçtığımızdan pek
em n değ l m. Ev e m , yoksa pol s m , Bay Baxter mı, yoksa Rhea
kardeşler m ? Veya h ç k mseden kaçmıyoruz. Belk de gelecekten
kaçıyoruz. Kader m zden. Büyümekten, yaşlanmaktan. Parçaları
toplamaktan. Sank kaçarsak, hayatlarımıza devam etmek zorunda
kalmayacakmışız g b . Şu anda Brandy’n n yanındayım, çünkü onun
yardımı olmadan bu çıkmazdan kurtulmanın b r yolunu
düşünem yorum. Çünkü şu anda ona ht yacım var.
Hatunu gerçekten sevd ğ mden değ l. Yan , her f . Shane’ .
Sevg kel mes ş md den anlamını y t rmeye başladı b le.
Başında Hermes eşarbı, gözünde Ray-Ban’ler , yüzünde makyajı,
karşıdan gelen arabaların farlarının ışığında, sonrak ışığında, daha
sonrak ışığında yüce kral çeye bakıyorum. Brandy’ye bakınca tekne
gez nt s ne çıktığımızda Manus’un bende gördüğü şey görüyorum.
Tam şu anda, Manus’un arabasında yanımda oturan Brandy’dek
parıltıya bakarken, onda ney sevd ğ m b l yorum. Aslında ben
kend m sev yorum. Çünkü Brandy Alexander, tıpatıp ben m kazadan
öncek hal me benz yor. Neden benzemes n k ? O ben m ağabey m,
Shane. B r yıl arayla doğmamıza rağmen Shane’le aynı boydaydık.
Ten reng m z aynıydı. Özell kler m z aynıydı. Saçımız aynıydı, tek
fark Brandy’n n saçının şu anda daha düzgün olması.
Buna yağ aldırma, s l kon, soluk borusu tıraşı, kaş kem ğ tıraşı,
kafa der s n n ler alınması, alnının şek llend r lmes , burun estet ğ ve
çene estet ğ n de ekley n. Tüm bunlara da yıllarca gördüğü elektrol z
terap s ve her gün aldığı hormon ve ant -androjenler de ekley nce
onu tanımamış olmam muc ze olmaktan çıkıyor.
Artı, ağabey m n yıllardır ölü olduğu f kr de var. Ölü nsanlarla
karşılaşmayı k mse ummaz.
Aslında sevd ğ m k ş ben m. Çok güzeld m.
Aşk kargom, Manus Bagajda K l tl , Manus Ben Öldürmeye Çalıştı,
nasıl olur da Manus’u sevd ğ m düşüneb l r k ? Manus ben m güzel
olduğumu düşünen adamların sonuncusu sadece. Ben
dudaklarımdan öpmüş olan. Bana dokunmuş olan. Manus ben
sevd ğ n söylem ş olan son adam, o kadar.
Gerçekler gözden geç r yorum ve çok moral bozucu olduğunu fark
ed yorum.
Yalnızca bebek maması y yeb l yorum. En yakın arkadaşım
n şanlımı ayarttı.
N şanlım az kalsın ben bıçaklayarak öldürecekt .
B r ev ateşe verd m ve bütün gece masum nsanlara s lah
doğrulttum.
Nefret ett ğ m ağabey m rolümü çalmak ç n öldüğü yerden d r ld .
Ben görünmez b r canavarım ve k msey sevem yorum. Hang s
daha kötü s z karar ver n.

***

Lavaboda sabun bez ıslatan benden ze geçel m. Den zaltı mağarası


görünümündek bu banyoda havlu ve sabun bezler b le turkuaz ve
mav renklerde ve uçlarında da tarak kabuğu şekl nde şlenm ş
oyalar yar. Soğuk ve ıslak sabun bez n Brandy’n n alnına koyup onu
uyandırıyorum k b raz daha hap alab ls n. Bu banyoda öleceğ ne
arabada ölsün.
Brandy’y ayağa kaldırıp tayyörünün ceket n prensese
g yd r yorum.
B r ler n n onu bu şek lde görmemes ç n onu buradan çıkartmamız
lazım.
Yüksek ökçel ler n ayağına geç r yorum. Brandy bana yaslanıyor.
Sonra da tezgâhın kenarına eğ l yor. El ne b r avuç B lax kapsülü alıp
bakıyor.
“Sırtım ben öldürüyor,” d yor Brandy. “N ye bana bu kadar büyük
memeler yapmalarına z n verd m k ?”
Yüce kral çe herhang b r laçtan b r avuç dolusu yutmaya hazır
g b görünüyor.
Kafamı hayır anlamında sallıyorum.
Brandy bana bakıyor ve “Bunlara ht yacım var,” d yor.
Doktorlar ç n Masaüstü Müracaat K tabı’nda, B lax’ n bağırsakları
çalıştırdığını yazan yer göster yorum ona.
Brandy “Ah,” d yor ve el n çev rerek B lax’ler çantasına boşaltıyor;
kapsüller n b r kısmı çantasına dökülüyor, b r kısmı da avucuna
yapışıp kalıyor. “Memeler yaptıktan sonra göğüs uçları çarpıktı ve
çok yukarı bakıyorlardı,” d yor. “B r j letle uçlarını kes p tekrar
yerleşt r yorlar.”
Bunlar onun kullandığı kel meler.
Tekrar yerleşt rmek.
Brandy Alexander Göğüs Ucu Tekrar Yerleşt rme Programı.
Ölü ağabey m, rahmetl Shane ıslak avucuna yapışmış müsh ller
el nden s lkel yor. “Göğüs uçlarımda h s yok,” d yor.
Tezgâhtan peçem alıp kat kat kafama koyuyorum.
Paylaşmadığın ç n teşekkürler.
Brandy merd venlerden nmeye hazır olduğunu söyleyene dek
k nc kat holünde b r yukarı, b r aşağı yürüyoruz. Adım adım,
sess zce merd venlerden nerek fuayeye ulaşıyoruz. Fuayen n d ğer
ucundan, m saf r odasının kapalı duran ç ft kanatlı kapısının
ardından Bay Parker’ın tekrar tekrar aynı yumuşak şey söyleyen
der n ses duyuluyor.
Brandy bana yaslanıyor ve merd venler n başından, m saf r
odasının kapısına kadar parmaklarımızın ucunda üç bacaklı b r
yarışa katılmışçasına ağır ağır geç yoruz. Kapıyı azıcık aralayıp
aralıktan kafamızı uzatıyoruz.
Ell s m saf r odasındak halıda yatıyor.
Bay Parker, Ell s’ n göğsünde oturuyor; Ell s’ n kafasının k yanına
on yed numara kuş tüyü yerleşt rm ş.
Ell s eller yle Parker’ın koca kıçını tokatlıyor, ç ft yakalı ceket n n
sırtını tırmalıyor. Bay Parker’ın ceket n n arkasındak tek yırtmaç
d k ş yer nden yakasına kadar yırtılmış.
Bay Parker’ın eller nden b r tanes , Ell s’ n kapalı d şler n n arasına
ç ğnenm ş ve sırılsıklam olmuş yılan der s cüzdanı sokuşturmaya
çalışıyor.
Ell s’ n yüzü morarmış ve pasta yeme yarışmasında şansına
v şnel pasta düşmüş g b parlıyor. Parmaklarından b r yle burnundan
akan kanı ve gözyaşlarını, sümük ve salyalarını etrafa bulaştırıyor.
Bay Parker se, saçları gözler ne g rm ş. D ğer el yle Ell s’ n on
sant m kadar dışarı çıkmış d l n yakalamış.
Ell s, Bay Parker’ın kalın bacaklarının arasında kıvranıyor ve
tekme atmaya çalışıyor.
Kırık M ng vazoları ve d ğer ant kalar yerde, etraflarına saçılmış.
Bay Parker “Bu y . İşte bunu yap. Güzel. Rahatla,” d yor.
Brandy’yle k m z zl yoruz.
Ell s’ n yok olmasını sted ğ mden bu göster kaçırılmayacak kadar
mükemmel ben m ç n.
Brandy’y çek şt r yorum. Brandy, tatlım. En y s sen yukarı
çıkaralım. B raz daha d nlen. Ve b r avuç dolusu c c Benzedr ne
kapsüller nden al.
20
Plast k cerrah ye gel nce, koca yazı La Paloma Hastanes ’n n malı
olarak, plast k cerrah n n ben m ç n neler yapab leceğ n araştırarak
geç rd m.
Cerrahlar vardı b r sürü ve onların get rd ğ k taplar vardı. Res ml
k taplar. Tanrıya şükürler olsun k gördüğüm res mler s yah beyazdı
ve cerrahlar bana yıllarca çek len acılardan sonra nasıl
görüneb leceğ m anlattı.
Hemen hemen tüm plast k amel yatlar ped kül denen b r şeyle
başlıyor. Yemek tar f g b .
Bu b raz m de bulandırıcı olacak. S yah beyaz olmasına rağmen.
Bütün öğrend kler mle rahatlıkla doktor olab l rd m.
Üzgünüm anne. Üzgünüm Tanrım.
Manus b r sefer nde a leler m z n Tanrı olduğunu söylem şt . Onları
sever, mutlu etmek ster z ama kend kurallarımızı koymaktan ger
kalmayız.
Cerrahlar, b r yerden b r parça der y kes p başka b r yere
yapıştırmakla olmaz ded ler. Ağaç budamıyoruz. Kan dolaşımı,
damarlar ve kılcal damarlarla b rleşt r lmezse kes len parça canlı
kalamaz. Parça ölür ve düşer.
Çok korkunç olduğunu b l yorum ama artık b r n n yüzünün
kızardığını gördüğümde, ah ne şeker şey d yem yorum. Yüz
kızarması bana her yüzey n altında kan dolaştığını hatırlatıyor
sadece.
Plast k cerrahlardan b r n n anlattığına göre, der parçalarının
aşınıp kopması, olgun b r domates bantlı zımpara mak nes ne
sürtmekle aynı şeym ş. Aslında para öded ğ n şey n büyük kısmı
p sl kten baret.
B r parça der y tekrar yerleşt rmek, b r çeney tekrardan yapmak
ç n boğazınızdan uzun b r parça der yüzmen z gerek r. Boynun alt
kısmından kesmeye başlanmalı ama en üsttek der
koparılmamalıdır.
Boğazınızdan sarkan ama hâlâ yüzünüzün altına bağlı olan b r
der şer d düşünün. Der n n ucu hâlâ s ze bağlı olduğundan oraya
kan g tmeye devam edecekt r. Dolayısıyla der parçası hâlâ canlıdır.
Bu der parçasını alıp b r tüp veya borunun etrafına sarın. Der y
y leşerek yüzünüzün altından sarkan uzun b r et parçası olana dek
sarılı vaz yette beklet n. Canlı doku. Taze ve sağlıklı kanla dolu,
boğazınıza çarpıp sallanan sıcak b r doku. İşte buna ped kül den yor.
Ama sadece y leşme safhası b le aylar süreb l r.

***

İç nde güneş gözlükler yle oturan Brandy ve bagajında Manus’un


k l tl bulunduğu kırmızı F at’a ger dönel m; Brandy b z Rocky
tepes ne çıkarıyor; ertes gün okul olmasa, Parkrose, Grant ve
Mad son l ses nden çocukların b ra ş şes kırarak, korunmadan seks
yapacakları esk b r kalen n harabeler n n bulunduğu b r tepe burası.
Cuma geceler bu tepe üstü “Bak, ben m ev m şurada.
Penceredek o mav ışık var ya, annemle babam TV zl yorlar,” d yen
çocuklarla dolup taşıyordur.
Harabeler hâlâ üst üste duran b rkaç taş bloktan meydana gel yor.
Harabeler n ç ndek zem n dümdüz ve taşlı; yerde cam kırıkları ve
yaban bahçe otu var. Çevrem zde, yolun bulunduğu yön har ç her
yerde nokta nokta sokak ışıklarının üzer nde Rocky Tepes ’n n
kenarlarından yükselen sarp kayalıklar var.
Etraf öyle sess z k boğulab l rs n z.
B ze gereken şey kalacak b r yer bulmak. B r sonrak adımın ne
olduğunu bulana dek. B raz para bulana dek. Buradan
uzaklaşmadan önce, Ev e’n n eve varmasına k , b lemed n z üç gün
var. Sonra Ev e’y arar ve ona şantaj yaparım d ye düşünüyorum.
Ev e’n n bana borcu büyük.
Ama bununla başa çıkab l r m.
Brandy, F at’ı harabeler n en karanlık bölümler ne doğru sürüyor,
sonra farları söndürüp frene basıyor. Brandy ve ben, öyle hızlı
duruyoruz k , ön cama yapışmaktan emn yet kemerler m z sayes nde
kurtuluyoruz.
Arabanın ç nden metal çan ve gonglara vuran d ğer metal
objeler n takırtı ve çangırtı sesler yüksel yor.
“Affeders n,” d yor Brandy. “Paspasta bok var ve frene bastığım
sırada pedalın altına g rd .”
Koltukların altından gümüş g b parlak b r müz k ses yuvarlanıyor.
Peçete tutacakları ve gümüş çay kaşıkları ayaklarımızın altına akın
ed yor. Brandy’n n bacaklarının arasında şamdanlar var. Brandy’n n
koltuğunun altından, yıldızların ışığıyla parlayan gümüş b r tabağın
yarısı çıkmış, Brandy’n n uzun bacaklarının arasından bakıyor.
Brandy bana bakıyor. Çenes n boynuna eğ p Ray-Ban’ler n
burnunun ucuna kadar nd r yor ve kalemle ç z lm ş kaşlarını
kaldırıyor.
Omuzlarımı s lk yorum. Aşk kargomu özgürlüğüne kavuşturmak
ç n arabadan n yorum.
Bagajı açıyorum ama Manus kımıldamıyor. D zler d rsekler ne
değ yor, eller yle yüzünü örtmüş ve ayakları arkadan poposuna
değ yor; Manus asker kamuflajı g ym ş b r cen n g b görünüyor.
Etrafında daha önce fark etmed ğ m b r sürü şey var. Bu akşam çok
fazla stres yaşadım, o yüzden Ev e’n n ev ndeyken fark etmed ğ m
ç n ben affed n ama Manus’un çevres nde gümüş eşyalar var.
F at’ın bagajında korsan haz nes yle b rl kte başka şeyler de
g zl ym ş.
Mukaddes emanetler.
Uzun, beyaz b r mum; bagajda mum var.
Brandy arabadan nerek neye baktığımı görmek ç n yanıma
gel yor.
“Hass kt r,” d yor Brandy ve gözler yuvalarından fırlıyor.
“Has-s k-t r.”
Manus’un baygın götünün yanında b r tane de küllük var, yo hayır,
bu alçıdan yapılma küçük b r el. İlkokulda Anneler Günü hed yes
olarak sıvı alçıyla dolu teneke kaba el n z daldırarak yaptığınız
türden b r kalıp bu.
Brandy, Manus’un alnına düşmüş b r parça saçı kaldırıyor.
“Gerçekten çok ş r n,” d yor, “ama sanırım bey n sarsıntısı geç rd .”
Tüm olanları Brandy’ye yazarak anlatmak ben m ç n çok zahmetl
olacağından uğraşmıyorum ama Manus’un bey n sarsıntısı geç rm ş
olması fazlasıyla y olurdu.
Ama maalesef bunun sebeb Val um’lar.
Brandy daha y bakab lmek ç n Ray-Ban’ler n çıkarıyor. Sonra
Hermes eşarbını da çıkarıp saçlarını sallıyor, y görünüyor,
dudaklarını ısırıyor ve Manus an den uyanıver r d ye dudaklarını
yalayarak ıslatıyor. “Bunun g b ş r n her flere,” d yor Brandy “uyku
hapı vermek genell kle daha uygun olur.”
Bunu hatırlamaya çalışırım.
Bacakları tampondan sarkıncaya kadar Manus’u çek p bagaja
oturtuyorum. Manus masmav gözler n kırpıştırıyor, aralıyor,
kırpıştırıyor, kısıyor.
Brandy daha y bakab lmek ç n eğ l yor. Ağabey m n şanlımı
benden çalmaya çalışıyor. Bu aşamada artık herkes n ölmes n
st yorum.
Manus’un çenes n avucunun ç ne alıp “Uyan, tatlım,” d yor
Brandy.
Ve Manus gözler n kısarak “Anne?” d yor.
“Uyan, tatlım,” d yor Brandy. “Heps geçt .”
“Ş md m ?” d ye soruyor Manus.
“Evet, ş md .”
Haf f b r şırıltı ses duyuluyor; yağmurun çadırın brandasına veya
üstü açılan arabaların üstü kapalıyken tavanına vurduğunda çıkan
ses g b .
Brandy “Ah, Tanrım,” dey p ger ye sıçrıyor. “Ah, İsa aşkına!”
Manus gözler n kırpıştırıp önce Brandy’ye, sonra da kucağına
bakıyor. Kamuflaj pantolonunun b r paçasının reng kararıyor,
kararıyor, d z ne kadar kararıyor.
“Ş r n,” d yor Brandy, “ama pantolonuna şed .”

Plast k cerrah ye dönel m. İy leşt ğ n z o mutlu güne geçel m. B rkaç


aydır boynunuzdan sarkan şu uzun der parçasıyla yaşıyorsunuz
ama sadece b r parça yok. Muhtemelen bu ped küllerden yarım
düz ne var, çünkü b r seferde b rden fazla yapmak steyeb l rs n z,
dolayısıyla plast k cerrahın çalışab leceğ daha fazla doku gerek r.
Tekrar yapılandırma ç n yüzünüzün altından sarkan ve sallanan bu
uzun şer tlerle k ay geç rmen z gerek r.
İnsanlar önce gözler n z fark eder derler. Bu umuttan vazgeçmen z
gerekeb l r. Çünkü Ham Ham Kurab ye Fabr kası’nın öğütüp çıkardığı
b r sakatat parçası g b görüneceks n z.
Yağmurda dağılan b r mumya g b .
Kırık b r kukla g b .
Boynunuzda sallanıp duran bu sıcak der parçaları y d r, çünkü
bunlar kanla beslenen canlı dokudur. Cerrah bu şer tler teker teker
kaldırarak, y leşen kısımları yüzünüze tutturur. Böylel kle dokunun
büyük kısmı kan deveranı durmadan yüzünüze transfer ed lm ş olur.
Tüm gevşek der parçaları yukarı kaldırılarak, çene şekl n alacak
şek lde b r araya toplanır. Boynunuzda b r zamanlar der olan yerde
artık yaralar vardır. Çenen z se cerrahların b r arada gel ş p
düşmeden kalacağını umut ett kler b r doku parçasından meydana
gelmekted r.
B r ay daha cerrahlarla b rl kte umut eders n z. B r ay daha
hastanede g zlen r, beklers n z.

Kırmızı spor arabasının bagajında, kend ç ş n n ve gümüşler n


arasında oturan Manus’a dönel m. Lazımlık eğ t m günler ne ger
dönüş. Bu bazen olur.
Bense Manus’un önünde çömelm ş cüzdanın durduğu yer
arıyorum.
Manus sadece Brandy’ye bakıyor. Muhtemelen Brandy’ ben
sanıyor; yan yüzü olan esk ben.
Brandy’n n lg s kayboluyor. “Hatırlamıyor. Ben annes sandı,”
d yor Brandy. “Kız kardeş olab l r de, annes ?”
Deja vu. Hafızanı zorla ağabeyc ğ m.
Kalacak b r yere ht yacımız var, Manus’un da yen b r yere ht yacı
var. Onunla paylaştığımız esk ev olmaz. Ya kend ev nde kalmamıza
z n ver r, ya da pol slere ben kaçırdığını. Ev e’n n ev n de yaktığını
söyler m. Nasıl olsa Manus ben s lahla gören Bay Baxter veya Rhea
kardeşlerden haberdar değ l.
Parmağımla toprağa şunları yazıyorum:
“cüzdanını bulmalıyız”
“Pantolonu,” d yor Brandy, “ıslak.”
Manus bu sefer de bana bakmaya başlıyor, tam doğrulacağı
sırada kafasını açık duran bagaj kapağına çarpıyor. Ah, Tanrım, bu
gerçekten canını yakıyor ama Brandy Alexander verd ğ aşırı tepk yle
sahneye g rene dek çok da traj k b r olay değ l. Brandy “Sen
zavallıcık,” d yor.
Sonra Manus hıçkırıklara boğuluyor. Manus Kelley, dünya
üzer nde bunu yapmaya hakkı olab lecek son k ş ağlıyor.
Bundan nefret ed yorum.

Der parçasının eklend ğ güne dönel m; tüm bu şlemlere rağmen


dokunun y ne de desteğe ht yacı vardır. Parçalar y leş p kaba ve
yumru yumru b r çene g b görünse b le, y ne de b r çene kem ğ
gerekecekt r. Alt çene kem ğ olmadan, yumuşak doku kütles kanlı
canlı olmasına rağmen tekrar em lerek çer göçeb l r.
Plast k cerrahların kullandığı kel meler bunlardı.
Tekrar em lerek çer göçmek.
Hem de yüzümün ç ne; sank ben der den yapılma b r
süngerm ş m g b .

Ağlayan Manus’a ve üzer ne eğ lerek, c lveleş p onun seks saçlarını


okşayan Brandy’ye dönel m.
Bagajda b r ç ft bronz bebek ayakkabısı, alttan ısıtmalı, gümüş
sofra ocağı ve ç z m kâğıdına yapıştırılmış makarnalardan b r h nd
resm var.
Manus “B l yorsunuz,” d yerek burnunu çek yor ve el n n ters yle
burnunu s l yor. “Şu anda kafam y olduğu ç n bunu s ze
söyleyeb l r m.” Manus üzer ne eğ lm ş olan Brandy’ye ve çamurun
ç ne d z çökmüş olan bana bakıyor. “Önce,” d yor, “a len z s ze hayat
ver r, ama sonra onların hayatını yaşamanızı ster.”

Çene kem ğ yapmak ç n cerrahlar nc k kem ğ n z n bazı parçalarını


kırıp yüzünüze tutturulmuş olan artere tamamlarlar. Önce kem ğ
açarlar ve bacağınızdayken oyarlar.
B r d ğer yol da cerrahların kol ve bacaklarınızdak uzun kem kler
kırmasıdır. Bu kem kler n ç nde sünger ms kem k l ğ bulunur.
Bu cerrahların kullandığı ve k taplarda geçen kel meyd .
Sünger ms .

“Annem ve,” d yor Manus, “yen kocası -annem sık sık evlen p
boşanır- Flor da’nın Bowl ng R ver bölges nden b r sayf ye ev satın
aldılar. Altmış yaşının altındak ler buradan mülk alamıyor. Oradak
kanun böyle,” d yor.
Hâlâ aşırı tepk veren anne rolünde eğ lerek Manus’un alnındak
saçları düzelten Brandy’ye bakıyorum. Hemen yanımızdak
uçurumdan aşağıya bakıyorum. Bütün evlerdek o mav ışığın sebeb
nsanların telev zyon seyred yor olması. Açık T ffany’s mav s . Val um
mav s . Tutsak olmuş nsanlar.
Önce en yakın arkadaşım, ş md de ağabey m n şanlımı benden
çalmaya çalışıyor.
“Geçen sene Noel’de onları z yarete g tt m,” d yor Manus.
“Annemler n ev tam sek z nc çayırda ve orayı çok sev yorlar.
Bowl ng R ver’dak yaş standardı sıçmış vaz yette. Annem ve üvey
babam atmışlarına yen bastılar ve orada genç sayılıyorlar. Oradak
tüm bunaklar bana araba hırsızıymışım g b bakıyorlardı.”
Brandy dudaklarını yalıyor.
“Bowl ng R ver yaş standardına göre,” d yor Manus, “ben henüz
doğmadım.”

Bu yumuşak ve kanlı l kten yeterl ölçüde çıkarmanız gerek r.


Sünger ms madde. Sonra da bu kem k parçalarını ve l kler ,
yüzünüze yerleşt rd ğ n z yumuşak doku kütles n n ç ne sokmanız
gerek yor.
Tab bunları s z yapmıyorsunuz; heps n s z uyurken cerrahlar
yapıyor.
İl k parçaları b rb r ne yeter kadar yakın olursa, b rb rler ne
bağlanmaya yarayan l fl bağdoku hücreler oluştururlar. K taplardan
b r kel me daha.
L fl bağdoku.
Aylar süreb lecek b r şlem daha.

“Annemle kocasının,” d yor Rocky Tepes ’n n üstündek F at


Sp der’ının açık bagajında oturan Manus, “bana Noel ç n verd kler
en büyük hed ye paketlenm ş b r kutuydu. Kutu, müz k set veya
gen ş ekran telev zyon büyüklüğündeyd . Ben m beklent m buydu.
Yan herhang başka b r şey olsaydı, y ne de bundan çok
beğen rd m,” d yor.
Manus önce b r ayağını yere basıyor, sonra d ğer n . Manus
gümüşle dolu F at’a dönüyor.
“Ama hayır,” d yor. “Bana bu boktan şey verd ler.”
Komando botu ve asker kamuflajı g ym ş olan Manus bagajdan
tombul b r gümüş çaydanlık alıp dışbükey yüzeydek ş şko
görüntüsüne bakıyor. “Kutunun ç ,” d yor Manus, “bu boktan şeyler
ve k msen n stemed ğ evlad yel klerle dolu.”
Ev e’n n kr stal s gara kutusunu şöm neye nasıl fırlattıysam, Manus
da aynı şek lde çaydanlığı karanlığa yolluyor. Çaydanlık uçurumdan
aşağıya, karanlığın ç nden kent n ışıklarına doğru uçuyor ve öyle
uzağa g d yor k yere çarpış ses n duyamıyoruz.
Manus arkasına dönmeden uzanıp b r nesne daha yakalıyor.
Gümüş b r şamdan. “İşte bana kalan m ras,” d yor. El nden fırlayıp
karanlığa karışan şamdan döne döne uçuyor, o kadar sess z uçuyor
k adeta uzaydak uydular sanırsınız.
“B l yorsunuz,” d yor Manus, b r avuç dolusu parlak peçete
halkasını fırlatırken. “A leler m z b r çeş t Tanrı’dır. Onları sev yoruz
ve hayatta olduklarını b lmek hoşumuza g d yor. Ama b zden b r şey
stemed kler sürece onları kes nl kle görmüyoruz,” d yor.
Gümüş sofra ocağı yıldızlara kadar yüksel yor, yüksel yor,
yüksel yor, sonra da mav TV ışıklarının arasında b r yere konuyor.

Kem k parçaları, eklenen der parçasının ç nde yen b r çene kem ğ


oluşturmak üzere b r arada gel şt kten sonra, cerrah bu kem ğ
konuşulab l r, yemek yeneb l r ve bol makyajla g zleneb l r hale
get rmek ç n şek llend rmeye çalışacaktır.
Yıllar boyu çek len acıdan sonra.
Elde edeceğ n z n, sah p olduğunuzdan daha y olacağı umuduyla
geç r len yıllar. Daha y görüneb lme umuduyla daha da kötü
göründüğünüz ve h ssett ğ n z yıllar.
Manus mumu kapıyor, bagajdak beyaz mumu.
“Annem n,” d yor Manus, Noel’de verd ğ k nc hed ye se
çocukluğumdan ber sakladığı eşyalarla dolu b r kutuydu.” Manus,
“İşte bakın,” derken mumu havaya kaldırıyor ve “vaft z mumum,”
d yor.
Mumu karanlığa fırlatıyor Manus.
Sırada bronz bebek ayakkabıları var.
Vaft z cüppes ne sarılmış.
Avucunu doldurmayacak kadar az sayıda bebek d ş .
“S ker m,” d yor Manus, “lanet olası d ş per s n .”
İç nde b r tutam sarı saç olan madalyonun takılı olduğu z nc r
boşlukta sallanıyor ve b r an sonra Manus’un el nden topaç g b
fırlayarak karanlıkta kayboluyor.
“Annem bunları saklayacak yer olmadığı ç n bana verd ğ n
söyled ,” d yor Manus. “İstemed ğ ç n değ lm ş yan .”
Alçı baskıdan lkokul el döne döne karanlığa karışıyor.
“Doğrusunu söylemek gerek rse annec ğ m, eğer bunlar sen n ç n
değerl değ lse,” d yor Manus, “ben de bu boktan şeyler yanımda
taşımaya meraklı değ l m.”

Brandy Alexander’ın durup durup plast k cerrah konusunda üzer me


geld ğ zamanlara geçel m; her defasında aklıma ped küller gel yor.
Tekrar em l m. L fl bağdoku hücreler . Kem k l ğ . Acı ve umut dolu
yıllar ve kend m gülmekten alıkoyamayışım.
Çıkardığımda nsanların anlayab ld ğ tek ses kahkaha ses .
İy n yetl yüce kral çe Brandy, sırtını d k tutamayacak derecede
s l konlu göğüsler yle şöyle d yor: Neler olup b tt ğ ne b r göz at, yeter.
Kahkahalarıma nasıl engel olab l r m k ?
D kkat çekmeye o kadar ht yacım yok Shane ve bu konuda
c dd y m.
Peçe takmaya devam edeceğ m, o kadar.
Güzel olamıyorsam, ben de görünmez olurum.

H çl ğe uçan gümüş del kl kepçeye geçel m.


G den çay kaşıklarına geçel m.
Yelken açan okul karneler ne ve sınıf fotoğraflarına geçel m.
Manus kalın b r kâğıt parçasını buruşturuyor.
Doğum belges . Ve yok ed yor. Sonra da kollarıyla kend n
kucaklayıp öne, arkaya, öne, arkaya sallanmaya başlıyor.
Brandy b r şey söyleyey m d ye bana bakıyor. Parmağımla toprağa
“manus son günlerde nerede oturuyordun?” yazıyorum.
Saçıma ve yavruağzı omuzlarıma m n k ve soğuk serp nt ler
gel yor. Yağmur yağıyor.
Brandy “Bak, k m olduğunu b lmek stem yorum ama eğer b r
olmak steseyd n, k m olurdun?” d ye soruyor.
Manus kafasını sallayarak “Yaşlanmıyorum, şte bundan em n m,”
d yor. “İmkânı yok.” Kollarıyla kend n kucaklamış vaz yette ler ger
sallanıyor. Manus çenes n göğsüne yaslayıp sallanıyor ve yerdek
kırık ş şelere bakıyor.
Yağmur hızlanıyor. Artık ne tüyler mdek s kokusu, ne de
Brandy’n n L’A r du Temps parfümünün kokusu duyuluyor.
“Öyleyse sen Bay Denver Omelet’s n,” d yor Brandy. “Denver
Omelet, bu Da sy St. Pat ence.” Brandy’n n yüzüklerle bezel el
açılıyor ve yüz on altı sant ml k s l konlu haşmet n n üzer ne
yerleş yor “Bunlar,” d yor, “bu da Brandy Alexander.”
21
Öneml olmayan b r yerde, Brandy ve ben konuşma terap st n n
of s ndeyken, eller m peçem n altına sokup açıkta duran azı
d şler m n tırtık ve m neler ne dokunduğum, nefes m ç nden geçt ğ
ç n kum ve c lalanmış g b duran yaramın üzer ndek kabarık der y
okşarken Brandy’n n ben yakaladığı ana dönel m. Boğazımın k
yanından akan yapışkan ve soğuk salyama dokunuyorum, Brandy
kend me çok yakından bakmamamı söylüyor.
“Tatlım,” d yor Brandy, “bu g b zamanlarda kend n , b r koltuk veya
gazete g b , b r sürü nsan tarafından yapılmış ama sonsuza dek
sürmeyecek herhang b r şey olarak düşünmek çok y geleb l r.”
Boğazımın açıkta duran ucuna dokununca, kolalı ve plast k,
kaburgalarla örülmüş ve sert b r maddeye dokunuyormuşum h ss
ver yor. Aynen askısız elb se veya mayoların üst kısmının d k
durması ç n ç ne d k len tel veya plast k g b . Sert ama pembe g b
sıcak. Kem kl ama yumuşak, dokunulab l r b r der yle kaplı.
Doktorlar nefes borusu tüpünün dekanülasyonundan önce
rekonstrüks yon yapılmamış çenelerdek bu tür akut travmaların uyku
sırasında soluk almanın d nmes ne yol açab leceğ n söyled ler.
Sabah kontroller sırasında aralarında bunu konuşuyorlardı.
B r de nsanlar ben m anlaşılması zor b r olduğumu söylerler.
Doktorların söyled ğ ne göre, bana b r tür çene kem ğ ya da en
azından b r et parçası takmadıkları sürece, uyku arasında her an
öleb l rm ş m. Nefes almam durur ve b r daha uyanmayab l rm ş m.
Hızlı ve acısız b r ölüm.
Bloknotuma kalemle, “rahat bırakın ben ” yazdım.

Konuşma terap st n n odasında Brandy “Nasıl b r arabanın


görünüşünden sorumlu değ lsen, kend görünüşünden de sorumlu
olmadığını b lmen yardımcı olur,” d yor. “Sen de en az b r araba
kadar ürünsün. B r ürünün, ürününün, ürünü. Arabaları d zayn eden
adamlar da b rer ürün. Sen n a len b r ürün. Onların a les de b rer
üründü. Öğretmenler n, ürün. K l sedek papaz, başka b r ürün,” d yor
Brandy.
Bazen bastığın boku tem zlemen n en y yolu, d yor Brandy,
kend n kıymetl , küçük b r ödül g b görmemekt r.
“Söylemeye çalıştığım şey şu,” d yor Brandy, “dünyadan
kaçamazsın ve nasıl göründüğünden de sorumlu değ ls n; ster çok
güzel görün, ster bok gb. H sler nden, sözler nden,
davranışlarından veya yaptığın herhang b r şeyden sorumlu değ ls n.
Bunların h çb r sen n el nde değ l,” d yor Brandy.
Nasıl b r CD üzer ne kayded lm ş olandan sorumlu değ lse, b z de
değ l z. Programlı b r b lg sayar kadar özgür davranab l rs n. B r dolar
banknotu kadar b r c ks n.
“Sen n ç nde gerçek b r sen yok,” d yor Brandy. “F z ksel beden n,
hatta bütün hücreler n b le sek z yıl çer s nde yen lenecek.”
İnsandan nsana ten, kem k, kan ve organ transplantasyonu. Şu
anda ç nde bulunan ve sen n adına yemekler n y yen m krop ve
böcek kolon ler olmasaydı ölürdün. Sana a t h çb r şey, tamamen
sen n değ l aslında. Sen tamamen kalıtsalsın.
“Sak n ol,” d yor Brandy, “her ne düşünüyorsan, onları m lyonlarca
başka nsan da düşünüyor. Her ne yapıyorsan, onlar da yapıyor ve
h çb r n z sorumlu değ ls n z. Çünkü hep n z ortaklaşa b r çabadan
barets n z.”

Parmaklarımı peçem n altına sokup vahş ce tahr p ed lm ş b r


üründen ger ye kalan d l m n ıslak b r torba hal n almış köküne
dokunuyorum. Doktorlar boğazımı uzatmak ç n nce bağırsağımdan
parça almayı önerd ler. İnsan ürünü olan ben m nc k kem kler m ,
f bulalarımı oymayı, şek llend rmey ve ben tekrardan nşa etmek,
ürünü, yan yen b r çene kem ğ n yapılandırmak ç n bu kem kler
bana eklemey önerd ler.
Bloknotuma “bacak kem ğ , kafatasına mı bağlı?” yazdım.
Doktorlar anlamadılar.
Artık Tanrının sözünü d nleme vakt geld .

“B z m d l m z n b r ürünüsün,” d yor Brandy, “kanunlarımızın ve


taptığımız Tanrının sted ğ g b b r ürünsün. Sen n her b r molekülün
senden önce m lyonlarca nsan tarafından düşünüldü,” d yor.
“Yaptığın her şey sıkıcı ve modası geçm ş olab l r ama y ne de
kes nl kle kabul ed leb l r. Güvendes n, çünkü kend kültürüne sıkışıp
kalmışsın. Tasarladığın her şey y d r, çünkü onu sen tasarladın.
Herhang b r kaçış yolu tahayyül edem yorsun. Çünkü h çb r çıkış
yolu yok,” d yor Brandy.
“Dünya,” d yor Brandy “sen n hem beş ğ n, hem de kapanın.”

Tekrar kötü yola saptıktan sonra şunlar oldu. Ajanstak tems lc me b r


mektup yazdım ve el veya ayak ş nde b r şansım olup olmayacağını
sordum. Saat ve ayakkabı modell ğ . Tems lc daha önce hastaneye
ç çek gönderm şt . Belk bacak model olarak ş bulab l r m d ye
düşünüyordum. Ev e’n n onlara hang boyutlarda boşboğazlık ett ğ n
b lm yordum.
Tems lc cevaben yazdığı mektubunda el model olab lmek ç n
k ş n n yed numara eld ven ve beş numara yüzük takması gerekt ğ n
bel rtm ş. Ayak model n nse mükemmel ayak tırnakları olmalı ve otuz
sek z numara ayakkabı g ymel ym ş. Bacak model h ç spor
yapamazmış. Gözle görülür damarları olmamalıymış. El ve ayak
parmaklarının resm , derg lerde normal büyüklüğünün üç katı, reklam
panolarında se k yüz katı büyüklüğünde basıldığında hâlâ güzel
görünmüyorsa, bu ş unut, yazmış.
Eller m sek z, ayaklarımsa otuz dokuz numara.
Brandy “Kültürümüzden b r kaçış yolu bulsan b le, bu da b r kapandır.
B r kapandan kurtulmaya çalışmak başka b r kapanı tet kler,” d yor.
Tüm bu estet k amel yatlarla lg l k taplar ve broşürler daha normal
ve mutlu b r hayat süreceğ m vaat etm şlerd ama gün geçt kçe bu,
arzuladığım şey olmaktan çıktı. İsted ğ m şeyler gün geçt kçe hep
stemeye eğ t lm ş olduğum şeylerm ş g b görünmeye başladı.
Herkes n sted ğ şeylerd bunlar.
Bana lg göster.
Flaş.
Bana güzell k ver.
Flaş.
Bana barış, mutluluk, sevg dolu b r l şk ve mükemmel b r ev ver.
Flaş.
Brandy “En y s savaşmaktan vazgeçmekt r, bırak g ts n. Sürekl
b r şeyler düzeltmeye çalışmaktan vazgeç. B r şeyden ne kadar çok
kaçarsan o kadar uzun süre ona katlanmak zorunda kalırsın. B r
şeyle savaştığında, onu sadece daha da güçlend r rs n,” d yor.
“Yapmak sted ğ n şey yapma,” d yor. “Yapmak stemed ğ n şeyler
yap. Sana stememen gerekt ğ öğret lm ş olan şeyler yap.”
Saadet n peş nden g tmen n tam aks .
Brandy bana “Sen en çok korkutan şeyler yap,” d yor.
22
Seattle’dak den zaltı mağarasında Brandy’n n yüz altmış yıldan fazla
b r süred r uyuyuşunu zl yorum. Ben, c ns yet değ şt rme
amel yatlarını gösteren parlak broşür yığınıyla burada öylece
oturuyorum. C ns yetler arası geç ş operasyonları. Seks değ ş m .
Renkl res mlerde, farklı kal telerdek vaj naların b rb r ne benzeyen
pozları var. Fotoğraf mak nes doğrudan vaj nanın karanlık g r ş ne
odaklanmış. Kırmızı ojel parmaklar dudakları açmak ç n uylukları
kavramış. İdrar kanalının ağzı yumuşak ve pembe. Bazılarında kasık
tüyler , b raz uzamış sakal g b görünecek şek lde kes lm ş. Vaj na
der nl ğ on beş sant m, y rm sant m, beş sant m olarak ver lm ş.
Bazılarında parçası alınmamış esas sünger ms bölüm, drar yolunu
b raz açarak, etrafına kümelenm ş. Kl tor s başlıklandırılmış; kl tor s
dudaklarla b rleşt ren başlığın altında yer alan küçük der katmanları,
yan kl tor s n kısa kıvrımı b le var.
Kötü, ucuz vaj naların ç nde kullanılan torba der s nden kıllar
çıkmış, tüm vaj na kıl ç nde kalmış.
Mükemmel, sanat eser kal tes nde vaj nalar, kolon parçaları
kullanılarak uzatılmış; bunlar kend kend n tem zley p, kend
mukozasıyla yağlanıyor. Duyulu kl tor sler, pen s bez parçalarını
kes p tekrar b rleşt rerek oluşturulmuş. Plast k vaj na amel yatlarının
Cad llac’ı. Bu Cad llac’ların bazıları öyle başarılı oluyor k , kolon
mukozasının akıntı yapması durumunda bütün gün en büyük boy
kadın bağıyla gezmek gerekeb l yor.
Bunların bazıları, her gün plast k b r kalıpla esnet l p gen şlet lmes
gereken esk t p vaj nalar. Tüm bu broşürler Brandy’n n yakın
geleceğ n n hed yeler .
Ell s’ n üzer ne oturan Bay Parker’ı gördükten sonra Brandy’n n
rahatlıkla ölmüş olab lecek kadar hap almış beden n yukarı
çıkarmasına ve tekrar elb seler n soyunmasına yardım ett m.
Boğazına b rkaç damla Darvon damlatmaya çalıştım ama öksürerek
çıkardı, o yüzden ben de onu banyonun zem n ne sırtüstü yatırdım
ve ceket n katlarken ç ceb nde sert b r şey olduğunu fark ett m. M ss
Rona k tabı. K tabın ç ndeyse ben m geleceğ mden b r hed ye var.
Büyük seram kten salyangoz kabuğuna çöküp okumaya başladım:
Seth Thomas’ı o kadar çok sev yorum k , onu yok etmek
zorundayım. Durumu yüce kral çeye taparak telaf etmeye
çalışıyorum. Seth ben asla sevmeyecek. B r daha ben k mse
sevmeyecek.
Ne utanç ver c .
Bana duygusallığa muhtaç ağlama zırıltısı ver.
Flaş.
Bana kend n y y p b t ren egosantr k boş laflar ver.
Tanrım.
Kafama sıçayım. Kend m olmaktan öyle sıkıldım k . Güzel ben.
Ç rk n ben. Sarışın. Kumral. M lyonlarca lanet olası moda değ ş m
geç r p y ne de kend mden kurtulamıyorum.
Kazadan önce k m olduğum artık maz de kaldı. Ş md den önce,
ş md den önce, ş md den öncek her şey yanımda taşıyıp durduğum
b r h kâyeden baret. Sanırım bu durum dünyadak herkes ç n
geçerl . Ben m yen b r h kâyeye ht yacım var.
Ben m kend m koruyamayacak kadar büyük b r sıçış yapmaya
ht yacım var.
23
İşte Brandy Alexander Şah t Reenkarnasyon Projes ’nde hayat
böyled r.
Denver olan Manus, Santa Barbara’da b ze uyuşturucu bulmayı
öğrett . Üçümüz o F at Sp der’ın ç ne sıkışıp Portland’dan, Santa
Barbara’ya g tt k ve Brandy sadece ölmek st yordu. Sürekl eller n
bel ne dayayıp “Arabayı durdur. Esnemem gerek. Spazm ge-ç -r -
yorum. Durmamız lazım,” dey p durdu.
Komşu eyaletler olmasına rağmen, Oregon’dan Kal forn ya’ya
varmamız k gün sürdü. Manus devamlı Brandy’ye bakıyor, onu
d nl yordu; ona âşık olduğu o kadar aş kârdı k tek sted ğ m onları
daha beter ve acı ver c şek lde öldürmekt .
Santa Barbara’ya varır varmaz Brandy arabadan n p yürümek
st yor. Sorun şu k , burası Kal forn ya’dak en y semtlerden b r .
Santa Barbara tepeler n n üzer nde. Burada yürümeye kalkarsanız,
ya pol s ya da özel b r koruma devr yes s z durdurup k m
olduğunuzu sorar ve k ml k görmek ster, eğer mümkünse.
Buna rağmen Brandy’n n y ne spazmı tutuyor ve Denver Omelet’ n
arabayı durdurmasını b le beklemeden ster k prenses bacağını
kapının üzer ne çıkarıp Sp der’dan atlamaya çalışıyor. Brandy’n n
sted ğ Congress Otel ’n n 15-G numaralı sü t nde bıraktığı Tylox
kapsüller .
Brandy b nlerce kez, “Eğer kend n güzel h ssetm yorsan,” d yor,
“güzel olamazsın.”
Tepelerden b r nde, KİRALIK EV tabelası olan b r kaldırımın
kenarına yanaşıyoruz. Tepem zde d k len ev, masanın üzer nde
flamenko dansı yapmanıza, dövme dem rden av zeye asılıp
sallanmanıza ve sombreroyla f şekl k takmanıza sebep olacak kadar
İspanyol tarzı, büyük b r ç ftl k ev .
Denver, Brandy’ye “Hayd ,” d yor. “Kend n ze çek düzen ver n de,
s ze nasıl reçetel ağrı kes c çalınacağını gösterey m.”
B raz para buluncaya dek, Denver’ın da res nde saklandığımız o üç
güne dönel m. Brandy yen b r plan tezgâhladı. Bıçağın altına
yatmadan önce, kız kardeş n bulmaya karar verd .
Mezarında dans etmek steyen benden z .
“Vaj naplast sonsuza dek sürecek,” d yor Brandy. “Bazı şeyler
ortaya çıkarana kadar bekleyeb l r.”
Kız kardeş n bulup ona her şey anlatmaya karar ver yor; bel
soğukluğunu, Shane’ n n ye ölmed ğ n , neler olduğunu falan.
Olayları açıklığa kavuşturmak. Kız kardeş n n bütün bunları b ld ğ n
b lse, muhtemelen çok şaşırırdı.
Hakkımda kundakçılık suçundan tutuklama emr çıkmak üzere
olab leceğ nden şehr terk etmek st yorum, o yüzden de Denver’ı
tehd t ed yorum, b z mle gelmezsen pol se g der, sen suçlarım
d yorum. Kundakçılık, adam kaçırma ve c nayete teşebbüsten.
Ev e’ye b r mektup postalıyorum.
Brandy’ye “b raz yolculuk yapalım, neler olacağım görel m,
sak nleş” yazıyorum.
Bu b raz el emeğ g b görüneb l r ama hep m z b r şeylerden
kaçıyoruz. Ve b z derken dünyadak herkes kasted yorum. Sonuç
olarak Brandy kız kardeş n bulmak ç n yola düştüğümüzü sanıyor,
Denver da şantaj yüzünden b ze katılıyor. Ev e’ye yazdığım mektup,
yanıp kül olmuş ev ne uzanan garaj yolunun sonundak posta
kutusunda bekl yor. Ev e belk Cancun’da, belk değ l.
Ev e’ye yazdığım mektup şöyle:
Bayan Ev e Cottrell’e,
Manus ben kend s n n vurduğunu ve ğrenç l şk n z yüzünden
sen n de ona yardım ett ğ n söyled . HAPSE g rmek stem yorsan,
lütfen hemen ev n n ve şahs mallarının tazm n ç n s gorta
anlaşması yap. Bu anlaşma bedel n n tamamını, onluk ve y rm l k
olarak Amer kan parasına çev r ve Wash ngton, Seattle’dak Genel
Tesl mat yoluyla bana postala. N şanlımı kaybetm ş olmamdan sen
sorumlusun, sen kend ne ne yalan söylersen söyle, ben sen n
esk den en yakın arkadaşındım. Parayı gönder rsen konuyu kapatır,
sen tutuklatıp HAPSE attırmak ç n pol se g tmekten de vazgeçer m.
Hapse g rersen canın ve t barın ç n gece gündüz savaşmak
zorunda kalır, şüphes z k s n b rden kaybeders n. Evet, ayrıca büyük
b r estet k amel yat geç rd m, esk s nden de güzel görünüyorum ve
Manus Kelley de ben mle b rl kte ve ben hâlâ sev yor ve senden
nefret ett ğ n ve mahkemede sen n büyük b r orospu olduğuna da r
fade vereb leceğ n söylüyor.
İmza, Ben.

Pas f k Okyanusu kıyılarının üzer nde, KİRALIK EV tabelalı İspanyol


ç ftl k ev n n önündek kaldırıma park eden b ze dönel m. Denver
emlakçıyı oyalayacağını, bu sırada b z m de yukarı çıkmamızı
söylüyor. Ebeveyn yatak odasını bulmak ç n en y manzarası olan
odayı bulmak gerek yor. En y uyuşturucular ebeveyn banyosunda
oluyormuş.
Elbette, Manus b r zamanlar dedekt f yardımcısıydı; k beden
küçük Speedo b k n g yerek, Wash ngton Parkı’ndak çalılıkların
arasında kıçını sallamak ve yalnız b r seks avcısının s k n sallayarak
yaklaşmasını ummak s ze göre dedekt fl kse, o zaman Manus
kes nl kle dedekt ft .
Çünkü güzell k de aynen para kadar, dolu b r s lah kadar güç
sembolüdür. Ve köşel çenes , çıkık elmacık kem kler yle Manus,
rahatlıkla Naz asker poster nde yer alab l rd .
Manus’un hâlâ suçla savaştığı günlerd ve b r sabah onu ekmek
d l m n n sert kenarlarını keserken buldum. Ekmek ç bana
çocukluğumu hatırlattı. Bu çok hoştu, bana tost yaptığını sandım.
Fakat Manus b rl kte yaşadığımız da redek aynanın önüne g d p,
üzer nde beyaz Speedo mayosuyla, eğer gay b r erkek olsaydın,
ben arkadan becermek ster m yd n d ye soruyor. Sonra kırmızı
Speedo’sunu g y yor ve y ne soruyor. B l rs n şte, d yor, kıçıma
fışkırtmak ster m yd n? Kovboyu sabana sürmek? V deoya
kayded lmes n steyeceğ m sabahlardan değ ld .
“Bana gereken,” d yor Manus, “küfem n büyük, kıçımınsa genç
görünmes .” Ekmek d l m n alıp Speedo’sunun ağına koyuyor.
“Korkma, ç çamaşırı modeller de böyle yapıyor,” d yor. “Yumuşak,
kötü görünmeyen b r çıkıntı böyle yapılır.” Aynaya yan dönüp bakıyor
ve “Sence b r d l m daha koymalı mıyım?” d ye soruyor.
Manus’un dedekt f olması, güzel havalarda sandaletler ve uğurlu
kırmızı Speedo’suyla ortalıkta dolanırken, yakına park etm ş b r
arabadak sade g y ml k adamın, b r n n oltaya gelmes n
beklemes nden barett . Bu tahm n edemeyeceğ n z kadar çok
oluyordu. Manus Wash ngton Parkı’nı tem zlemek ç n b r başına
mücadele ed yordu. Sıradan b r pol sken h ç bu kadar başarılı
olamamıştı, üstel k bu şek lde vurulma ht mal de yoktu.
Bunlar son derece Bond, James Bond tarzıydı. Peler n ve bıçak.
Ajan, ajana karşı. Üstel k mükemmel b r şek lde bronzlaşıyordu.
Vücut salonu üyel ğ n ve yen Speedo’larının ücret n de verg den
düşeb l yordu.

Santa Barbara’da el m sıkıp sank y b r zlen m bırakmak


sterm şçes ne adımı, Da sy St. Pat ence, tekrar eden ama peçel
yüzüme asla bakmayan emlakçıya geçel m. Adam Brandy ve
Denver’a bakıyor.
Etk lend ğ ne em n m.
Ev n ç , dışarıdan bakınca umduğunuz g b çıkıyor. Asılarak
sallanab leceğ n z, dövme dem rden av zen n altında esk ve büyük
sehpa üzer ne kurulmuş k l selerdek ne benzer, c lası yer yer
dökülmüş b r masa var. Masanın üzer ne s m şlemel , püsküllü b r
İspanyol şalı ser l .
Denver emlakçıya sm n n açıklanmasını stemeyen b r telev zyon
yıldızını tems l ett ğ m z söylüyor. B z önden keş f ç n gelerek, bu
s ms z yıldız ç n hafta sonları kaçab leceğ b r ev bakıyoruz. Bayan
Alexander, ürün toks s tes konusunda uzman, b l rs n z şte, ölümcül
gazlar ve evlerden çıkan frazatlar.
“Yen halılar,” d yor Denver, “ser ld kten sonra k yıl boyunca zeh rl
formaldeh t sızdırır.”
Brandy “O h ss b l r m,” d yor.

***

Durum öyle b r hale geld k , Manus kasığıyla erkekler kader ne


göndermed ğ zamanlarda mahkemede takım kıyafet yle şah tl k
yapıyor, davalının kend s ne alenen mastürbasyon yaparak
yaklaştığını ve s gara sted ğ n söylüyordu.
“Sank bana bakan herkes s gara çt ğ m sanır,” derd Manus.
Bu kötü huylardan hang s ne daha çok t raz ett ğ n
anlayamazdınız.

Santa Barbara’dan sonra San Franc sco’ya g d p F at Sp der’ı sattık.


Ben sürekl peçetelere yazıyordum: “kız kardeş n belk de b r sonrak
şeh rded r, her yerde olab l r”
Santa Barbara’dak ç ftl k ev nde Brandy’yle b rl kte Benzedr ne ve
Dexedr ne ve esk Quaalude’lar ve Soma ve dışkı yumuşatıcı
olduğunu sonradan öğrend ğ m z b rkaç D alose kapsülü bulduk. Ve
ten açıcı çıkan b rkaç Solaqu n Forte krem .
San Franc sco’da F at’ı ve hapların b r kısmını satıp b r kez daha
değers z dışkı yumuşatıcılar ve ten reng açıcılar çalmamak ç n
büyük kırmızı Doktorlar İç n Masaüstü Müracaat K tabı’nı satın aldık.
San Franc sco’da her yerde yaşlı nsanlar uyuşturucu ve hormon
dolu büyük, zeng n evler n satıyorlardı. Demerol ve Darvocet-N’ler
bulduk. M n k Darvocet-N 50’lerden değ l. Ben Brandy’y 100
m l gramlık Darvocet’lere boğarken, o kend n çok güzel
h ssed yordu.
F at’tan sonra üstü açılıp kapanab len büyük b r Sev lle k raladık.
Kend başımızayken Z ne çocukları oluyorduk.
Ben Comp Z ne’d m.
Denver, Thor Z ne’d .
Brandy, Stella Z ne’d .
Denver’ı yok etmek ç n ona g zl ce verd ğ m hormon terap s ne
San Franc sco’da başladım.

Tutuklama oranı günde b r k ş ye, sonra haftada b r k ş ye, sonra da


sıfıra n nce Manus’un dedekt fl k kar yer de tükenmeye başladı.
Güneş, bronzluk ve Manus’un yaşlanıyor olması sorundu, ayrıca
artık tanınan b r tac zc yd ; o yüzden daha önceden tutukladığı yaşlı
erkekler n h çb r onun yanına g tm yordu. Gençlerse onun çok yaşlı
olduğunu düşünüyorlardı.
Sonuç olarak Manus göze batmaya başladı. Her geçen gün
Speedo’ları dar gelmeye başladı, k bu da y değ ld . Onun yer ne
yen b r model atama konusunda baskı vardı. Artık sohbet etmeye
başlaması gerek yordu. Konuşması. Kom k olması. Her flerle
tanışmak ç n çok çabalaması gerek yordu. K ş l k yaratması
gerek yordu ama y ne de genç olanlar, onu görür görmez tüymeyen
yen yetmeler, Manus ağaçların arkasına, çalılıklara doğru yürümey
tekl f ett ğ nde onu redded yorlardı.
Manus dışındak herkes gözler yle soyan en azgın del kanlılar b le
“Ah, olmaz ama teşekkürler,” d yorlardı.
Ya da “Şu anda yalnız kalmaya ht yacım var.”
Ya da daha da kötüsü “Ger çek l babalık, yoksa pol s çağırırım.”

***

San Franc sco ve San Jose ve Sacramento’dan sonra Reno’ya g tt k


ve Brandy, Denver Omelet’ , Chase Manhattan’a çev rd . Yeter nce
uyuşturucu bulab leceğ m z düşündüğüm her yere uğradık. Ev e’n n
parası bekleyeb l rd .
Las Vegas’a geçel m ve Brandy, Chase Manhattan’ı Eberhard
Faber’e çev r yor. Sev lle’le Las Vegas’ın altını üstüne get r yoruz.
Her yerde göz kırpan neon ışıkları ve b r yöne akan beyaz far ve
d ğer yöne akan kırmızı stop lambaları. Las Vegas’a bakınca, cennet
geceler böyle görünüyor olmalı d ye hayal ed yor nsan. Sev lle’ n
üzer n h ç kapatmadık, arabayı k hafta kullandık ve üstü h ç
kapanmadı.
Las Vegas’ın altını üstüne get r rken Brandy poposunu bagaj
kapağına yerleşt r p ayaklarını da arka koltuğa uzattı ve üzer nde
korsajı şlemel , yanan şaret f şeğ n n göbeğ g b pespembe metal k
brokardan straplez b r elb se ve karpuz kollu, pek taftadan
çıkarılab l r uzun b r peler n vardı.
Brandy bu kadar güzel görünüyorken, onun yanında tüm
ht şamıyla Las Vegas b le Brandy Alexander marka moda aksesuarı
g b görünüyordu.
Brandy uzun, pembe eld venl kollarını kaldırıp kahkaha atıyor.
O anda çok güzel görünüyor ve kend n de çok y h ssed yor. Ve
karpuz kollu pek taftadan uzun çıkarılab l r peler n düşüver yor.
Ve Las Vegas traf ğ ne karışıp kayboluyor.
“U dönüşü yap,” d ye çığlık atıyor Brandy. “O peler n n yarın sabah
Bullock’s’a tesl m ed lmes gerek yor.”

Ve Manus’un dedekt fl k kar yer tepetaklak olmaya başlayınca her


gün, bazen günde k kez spor salonuna g tmeye başladık. Aerob k,
solaryum, beslenme, güzell k ç n gereken her şey. Manus
vücutçuydu; tab günde altı kez mutfak tezgâhının üzer ndek
blenderdan yemek yer ne geçen karışımı çmek vücutçu olmak
demekse. Sonra Manus’a postayla bu ülkede bulamayacağınız
türden mayolar gelmeye başladı; spor salonundan döner dönmez
Manus m kro- pl k teknoloj s yle üret lm ş bu pl küçük torbaları
üzer ne geç r r ve peş mden dolanarak, bence kıçı çok düz görünüyor
mu, d ye sorardı.
Gay olsaydım, kasıklarındak tüyler kesmes gerekt ğ n düşünür
müydüm? Gay b r her f olarak, onun çok üm ts z göründüğünü
düşünür müydüm? Veya çok soğuk? Göğsü yeter nce büyük müydü?
Yoksa çok mu büyüktü?
“Her fler n ben m koca b r nek olduğumu düşünmeler n
stem yorum, o kadar,” derd Manus.
Çok mu gay görünüyordu? Çünkü gay her fler sadece normal
davranan her fler terc h ed yorlardı.
“Erkekler n ben pas f b r popo olarak görmeler n stem yorum,”
derd Manus. “Oraya damladığım anda karşıma çıkan lk her f n ben
becermes n sterm ş m g b b r zlen m yaratmak stem yorum.”
Manus tıraş ett ğ kıllarından b r yumağı ve sürdüğü
bronzlaştırıcının köpükler n küvet n çevres nde bırakırdı ve ben m
tem zlemem beklerd .
Aklının b r köşes nde hep kaybedecek h çb r şey olmayan
suçluların kend s ne ateş edeb leceğ b r göreve ger dönme f kr
vardı.
Ve belk de Manus, Wash ngton Parkı’nda yolunu şaşıran yaşlı b r
tur st faka bastırab l rd ama bölge komutanı her gün yer ne b r n
yet şt rmes ç n Manus’a baskı yapıyordu.
Çoğu gün Manus ç çamaşırlarının durduğu çekmecedek
kördüğümün arasından metal k gr kaplan desenl , arkası pl b r b k n
çıkarırdı. Bu m n c k b k n y kıçına geç rmeye çalışır, aynada önden,
yandan, arkadan kend ne bakardı ve bollaştırdığı zavallı ölü hayvan
baskısını çıkardığı g b ben m bulmam ç n yatağın üzer nde bırakırdı.
Bu durum zebra desenl , kaplan desenl , leopar desenl b k n lerle
devam eder, sonra da şe gec kene kadar ç ta, panter ve puma
desenl ler denerd .
“Bunlar ben m uğurlu hayat kurtarıcı b k n ler m,” derd Manus.
“Dürüst ol.”
Ben de kend kend me bunun aşk olduğunu söyley p dururdum.
Dürüst olmak mı? Nereden başlayacağımı b le b lem yordum.
Dürüst olma konusunda y ce formdan düşmüştüm.
Las Vegas’tan sonra a le t p b r m n van k raladık. Eberhard Faber,
Hewlett Packard oldu. Brandy bluzunun yanları pl , eteğ nde de
der n b r yırtmaç olan beyaz p ke desenl , uzun b r elb se g y yordu ve
bu elb se Utah eyalet ç n tamamen aykırı b r elb seyd . Durup Büyük
Tuz Gölü’nü tattık.
O sırada yapılacak en y şey buymuş g b gelm şt b ze.
Sürekl kuma veya arabanın üzer ndek toza yazıyordum: “kız
kardeş n belk de b r sonrak şeh rded r”
Yazıyordum: “b rkaç tane daha V cod n al had ”

Erkekler seks yapmak ç n Manus’a yanaşmayınca, Manus da erkek


erkeğe seks derg ler satın almaya ve gay kulüplere g tmeye başladı.
“Araştırma,” d yordu.
“Ben mle geleb l rs n,” d yordu bana, “ama yanımda durma, yanlış
s nyal vermek stemem.”

Utah’tan sonra Butte’de Brandy, Hewlett Packard’ı, Harper Coll ns’e


çev rd . Montana’da b r adet Probe model Ford k raladık ve Harper
arabayı kullanırken, ben de arka koltuğa sıkıştım. Harper sürekl “Şu
anda saate yüz atmış k lometreyle g d yoruz,” d yordu.
Brandy’yle k m z omuz s lk yorduk.
Montana kadar büyük b r yerde sürat h ç fark ed lm yordu.
Great Falls’tak b r motel n banyosundak aynaya rujla “belk de kız
kardeş n Amer ka’da b le olmayab l r” yazdım.
Manus’un ş n kaybetmemes ç n gay barlara g tt k ve ben b r
kenarda tek başıma oturup kend me, y görünme davasının erkekler
ç n farklı b r durum olduğunu söyley p durdum. Manus gözüne
kest rd ğ k mselerle oynaştı, dans ett ve çk ısmarladı. Yanımdak
bar tabures ne süzülüp çaktırmadan fısıldıyordu.
“Onun şu her fle b rl kte olduğuna nanamıyorum,” d yordu. Hang
her f kastett ğ n anlamam ç n kafasıyla şaret ed yordu. “Geçen
hafta ben mle vak t geç rmek stemed ,” d ye ağzını kıpırdatmadan
konuşuyordu. “Had ben yeter nce y değ ld m, şu sarı kafalı çöp
parçası benden daha mı y yan ?”
Manus çk s n n üzer ne eğ l p “Her fler öyle salak k ,” derd .
Ben de yok canım falan olurdum.
Ve kend me her şey n yolunda olduğunu söylerd m. Başka b r l şk
yaşasam da aynı sorunlarla karşılaşacağımı düşünürdüm.

Brandy’n n badem ezmes sanarak sarı folyoyla kaplı Nebal no


f t ller n yed ğ Calgary, Alberta’ya geçel m. Öyle s n rlend k , Harper
Coll ns’ , Add son Wesley’e çev rd . Calgary’de bulunduğumuz
zamanın çoğunda Brandy yakası yapay kürklü beyaz muflonlu b r
kayak montu, altına da Donna Karan marka beyaz b r b k n g yd .
Çok eğlencel ve ateşl görünüyordu, b z de kend m z haf f ve
popüler h ssed yorduk.
Geceler düğmeler n asla l klemed ğ s yah beyaz şer tl yere
kadar uzanan kot elb se ve altına da s yah pamuklu kısacık b r şort
g y yordu. Add son Wesley, Nash Rambler oldu ve y ne b r Cad llac
k raladık.
Nash Rambler’ın Alfa Romeo olduğu Edmonton, Alberta’ya
geçel m. Brandy paçasını kovboy ç zmeler n n ç ne soktuğu s yah
taytının üzer ne kabarık ve kısacık eteğ olan sert kumaştan yapılmış
b r dans elb ses g yd . Üzer ne de yerel sığır markalarının
amblemler n n basılmış olduğu göğüs kısmı balenl b r büst yer
geç rd .
Edmonton’dak şık b r otel n barında Brandy “Mart n bardağındak
nce damarı görmekten nefret ed yorum. Yan b rleşme ç zg s n
ağzımla h ssedeb l yorum. Çok bayağı,” d yor.
Her fler h ç peş n bırakmıyorlar. Spot ışıkları g b , böyles ne lg
gördüğümü hatırlıyorum. Bütün ülkey dolaştık ve Brandy b r kez
olsun kend çk s n satın almak zorunda kalmadı.

Manus’un Büyükşeh r emn yet n n dedekt fl k bölümündek bağımsız


dedekt f yardımcılığı görev nden çıkarıldığı zamana dönel m. Bana
kalırsa bunu h ç atlatamadı.
Parası b t yordu. Yen den başlamak ç n bankada yeter nce parası
yoktu. Sonra kuşlar yüzümü yed .
Ben m b lmed ğ m kısmı se, bütün Teksas araz ler ve petrol
paralarıyla büyük ve yalnız ev nde yapayalnız yaşayan ve hep
yapılması gereken şler n n olduğunu söyleyen Ev e Cottrell’ n
varlığıydı. Ve hâlâ her ağaca şeyeb leceğ n spatlamaya çalışan
Manus vardı. Şu ayna, ayna söyle bana m sal güç sah b olma
tutkusu. Ger s n zaten b l yorsunuz.

Hastaneden sonra, Rhea kardeşlerden sonra yollara koyulan b ze


dönel m; Manus’un bütün y yecek ve çecekler ne hormon koymaya
devam ed yorum, Provera, C lamara ve Ham s d. V sk ve estrad ol.
Votka ve et l estrad ol. Bu denl kolay olması korkutucuydu. Sürekl
fal taşı g b açılmış gözlerle Brandy’ye bakıyordu.
Hep m z br şeylerden kaçıyorduk. Vaj naplast . Yaşlanma.
Gelecek.

Los Angeles’a geçel m.


Spokane’e geçel m.
Bo se ve San D ego ve Phoen x’e geçel m.
Aramızda ana d l n konuşan b r k ş b le kalmayıncaya kadar
yabancı d l olarak İng l zce konuşan İtalyan göçmen rolü yaptığımız
Vancouver, Br t sh Columb a’ya geçel m.
Alfa Romeo şu anda hang ev n emlakçısı olduğunu
hatırlamadığım kadına “S zde genç b r kadının göğüsler var,” ded .
Prenses Prenses’ n oldukça profesyonel ağzı sayes nde Brandy,
Seth ve Bubba-Joan olarak Vancouver’dan ABD’ye tekrar g r ş
yaptık. Seattle’a uzanan yol boyunca Brandy, gar p b r kas
hastalığına tutulmuş Musev b r kızın, nasıl Bayan Rona Barrett
hal ne geld ğ n anlattı b ze.
Hep m z büyük, zeng n evler gez yor, uyuşturucu çalıyor, araba
k ralıyor, elb se satın alıyor, sonra da elb seler ger götürüyorduk.
Seattle yolunda Brandy “B ze başına gelen ğrenç b r olayı anlat,”
d yor. Brandy her zaman bana patronluk taslıyor. Hem de ölüme bu
denl yakınken.
Kend n keserek aç.
Ölmeden önce bana hayat h kâyem anlat.
Kend n d kerek kapat.
24
İç boşaltılmış domuzların hareket eden b r z nc r mekan zmasına
saçak g b asıldığı şu mezbahadak moda çek m ne dönel m.
Arkamızdak z nc r saatte yüz domuz süratle dönerken Ev e’yle ben
B bo Kelley marka paslanmaz çel kten part elb seler g y yoruz ve
Ev e “Ağabey n sakatlandıktan sonra ne oldu?” d ye soruyor.
Fotoğrafçı fotometres ne bakarak “Olmaz. Mümkün değ l,” d yor.
Art d rektör “Kızlar, leşlerden çok fazla ışık parlıyor,” d yor.
Her b r domuz ç boş ağaçlar kadar kocaman; b r ler benz nl
kaynak lambasıyla tüyler n yaktığı ç n gerçekten çok güzel görünen
domuz der s n n altında kırmızı ve parlak görünüyor. Kıyaslandığında
ben tıraşsız sakal g b duruyorum yanlarında ve son yaptırdığım
ağdadan sonra ne kadar zaman geçt ğ n hesaplamaya çalışıyorum.
Ve Ev e “Ağabey n?” d ye soruyor.
Ama ben Cuma, Perşembe, Çarşamba, Salı d ye ger sayıyorum.
Ev e “Sakatlıktan ölü mertebes ne nasıl geçt ?” d ye soruyor.
Domuzlar çok hızlı geçt ğ ç n art d rektör parlayan der ler n
pudralayamıyor. Domuzların c ld n n nasıl bu kadar güzel olab ld ğ n
merak ed yorum. Yoksa ç ftç ler artık güneş krem falan mı
kullanıyorlar. En son b r ay önce onlar kadar pürüzsüz olduğumu fark
ed yorum. Ser nlet c jel kullanmalarına rağmen bazı ağda
salonlarının yen lazerler n kullanış şekl n düşününce, aslında
benz nl kaynak lambası da kullanab l rlerm ş d ye düşünüyorum.
“Astronot kız,” d yor bana Ev e, “lütfen ev ara.”
Domuz mezbahası ortalıkta paslanmaz çel k b r elb seyle
dolaşılmayacak kadar soğuk. Beyaz bol etekl ceket ve alçak topuklu
ç zme g yen adamlar domuzların ç organlarına aşırı sıcak buhar
püskürtüyorlar ve ben onlarla yer değ şt rmeye hazırım. Hatta
domuzlarla b le yer değ şt reb l r m. Ev e’ye “Pol s saç sprey
h kâyes n yemed . Babamın Shane’ n suratını dağıttığından
em nd ler. Ya da saç sprey n annem n çöpe attığından. Olayın ‘ hmal’
olduğunu söyled ler,” d yorum.
Fotoğrafçı “Leşler tekrar gruplandırıp ışığın yönünü değ şt rsek
olur mu?” d ye soruyor.
Art d rektör “Onlar geçerken çok fazla elektron k flaş etk s elde
eder z,” d yor.
Ev e “Pol s neden öyle düşündü?” d ye soruyor.
“Bu ben aşar,” d yorum. “Adını vermeyen b r ler onları sürekl
arıyormuş.”
Fotoğrafçı “Z nc r durdurab l r m y z?” d ye soruyor.
Art d rektör “İnsanları et yemekten vazgeç reb l rsek, olur tab ,”
d yor.
Ara vermem ze saatler var ve Ev e “B r pol se yalan mı söylem ş?”
d ye soruyor.
Domuzcu her fler b z kes yorlar ve bazıları gerçekten çok hoş.
Gülerek s yah ve parlak buhar hortumlarını eller yle hızlı hızlı
sıvazlıyorlar. D ller n b ze doğru kıvırıyorlar. Flört ed yorlar.
“Sonra Shane kaçtı,” d yorum Ev e’ye. “Bu kadar bas t. B rkaç yıl
önce ben mk lere Shane’ n öldüğüne da r b r telefon geld .”
Arkamızdan geçen ve hâlâ sıcak olan domuzlara y ce
sokuluyoruz. Yerler çok yağlı görünüyor ve Ev e küçük kuşların ve
hayvanların elb se yer ne kozmet k operasyon yaptıkları, değ ş k b r
Külked s h kâyes nden söz ed yor. Mav kuş Külked s ’n n yüzünü
ger yor. S ncaplar s l kon takıyor. Yılanlar yağlarını em yorlar. Artı,
Külked s yola yalnız b r oğlan olarak çıkıyor.
“O kadar lg çekt k ,” d yorum Ev e’ye, “o saç sprey n ateşe
kend s n n attığına bahse g rer m,” d yorum.
25
Ana caddes nde b r adet Sears alışver ş merkez , b r lokanta, bayat
ürünler satan b r fırın ve sah b n dolandırmak ç n b z m Bay Wh te
West nghouse’un çer daldığı b r emlakçı dükkânının bulunduğu,
Idaho’nun önems z b r kasabasında herhang bugün alışver ş yapan
Brandy’yle bana geçel m. İk nc el g ys satan but ğe g r yoruz. But k,
bayat mamul satan fırına komşu ve Brandy domuzlarını pazarda
satışa çıkarmadan önce babasının bu bayat ürünler satın aldığını
söylüyor. Babasının bu tür fırınlardan aldığı kamyonet dolusu bayat
tatlılarla domuzları nasıl besled ğ n anlatıyor. Hava çok açık ve gün
ışığı üzer m ze düşüyor. Ayılar ve dağlar yürüyüş mesafes kadar
yakınımızda.
Brandy k nc el g ys ler n durduğu askılığın ger s nden bana
bakıyor. “Bu h ley b l yor muydun? Şu domuzlarla lg l olanı
hayatım?” d ye soruyor.
Patatesler soba borusuna doldururmuş babası. Çuvalı açıp ç ne
soba borusu yerleşt r rs n z. Borunun etrafına o yılın ürünü olan
büyük patatesler koyarsınız. Borunun ç neyse geçen seneden kalan
yumuşamış, ez k, kes k ve çürümüş patatesler doldurursunuz,
böylece nsanlar bu kötü patatesler göremez. Boruyu çek p çuvalı
sıkıca d kersen z k ç ndek ler hareket ed p yer değ şt rmes n. Bu
çuvalları yol kenarlarında çocuklarınızla b rl kte satarsınız ve ucuza
satsanız b le kâr eders n z.
O gün Idaho’da Ford’umuz vardı. İç de, dışı da kahvereng yd .
Brandy askıları teker teker terek tüm g ys lere bakıyor ve
“Hayatında h ç bu kadar ad ce b r şey duymuş muydun?” d ye
soruyor.

Aynı ana cadde üzer ndek k nc el mağazasında, telefon kulübes


büyüklüğündek soyunma odasına tıkılan Brandy’yle bana dönel m.
Odanın büyük kısmını ç ne g reb lmem ç n Brandy’n n yardımına
gerek duyduğum, her yer nde Charles James yazan, elb seler n
Grace Kelly’s sayılab lecek balo kıyafet kaplıyor. Pembe organza
veya buz mav s kad fen n ç ne nşa ed lm ş çok dayanıklı skelet yle
tüm o kabarıklık ve ş şk nl kler.
Brandy kasnakları ve straplez korsajlarıyla, d md k duran nal
şekl ndek yakaları ve çan şekl ndek omuzlarıyla, daracık beller yle
ve d k durmasını sağlayan korse ve kem kler yle bu en nanılmaz
elb seler n, nşa ed lm ş balo kıyafetler n n, tasarlanmış gece
elb seler n n çok dayanıklı olmadığını söylüyor. Alttak tel ve kem kler
kontrol altında tutmaya çalışan saten ve krepdöş n n çek p
tmes nden kaynaklanacak ger l m, kumaşın metale karşı verd ğ
savaşın yarattığı ger l m heps n parçalar. Dışı yaşlandıkça, yan
göreb ld ğ n z kumaş kısmı zayıf düştükçe, ç de kumaşa saplanarak
yırtıp dışarı çıkar.
Prenses Prenses “Bu elb sey g yeb lmem ç n en az üç Darvon
lazım,” d yor.
Avucunu uzatıyor, ben de reçetes n ver yorum.

Brandy, babasının sığır etler n satmadan önce et n suyunu arttırmak


ç n sığırlarını buz parçacıklarıyla kest ğ n anlatıyor. Tahıl oranını
arttırmak ç n sığırları boğa yem yle keserm ş.
“Kötü b r değ ld ,” d yor Brandy. “Sadece kurallara b raz fazla
bağlıydı.”
“Ad l ve dürüst olmaya l şk n kurallar değ ld bunlar,” d yor. A les n
fak rl kten kurtarmaya l şk n kurallardı. Ve hastalıklardan.
Bazı geceler, d yor Brandy, ben uyurken babam g zl ce odama
süzülürdü.
Bunu duymak stem yorum. Brandy’n n Provera ve Darvon d yet ,
saçma sapan sırları saklayamadığı bu tarz b r duygusal bul m a
olarak yan etk s n göstermeye başladı. Peçem kulaklarıma
çek yorum. Paylaşmadığın ç n teşekkürler.
“Babam bazı geceler yatağımın kenarına oturur,” d yor Brandy, “ve
ben uyandırırdı.”
Babamız.

Balo kıyafet Brandy’n n omuzlarında tüm ht şamıyla d r l yor; son ell


yıldır gerçek yaşamda ve per masallarında b le g y lmes mkânsız
olan elb se hayata dönüyor. Omurgam kadar kalın b r fermuar
yandan Brandy’n n koltukaltına kadar uzanıyor. Korsajın kenarındak
kumaşlar bel nde sıkışıp kabararak göğüsler ne, çıplak kollarına ve
uzun boynuna doğru fırlamış. Eteğ açık sarı pek ve tülden kat kat
yapılmış. Üzer nde o kadar çok altın şleme ve nc tanes var k ,
herhang b r mücevher parçası b le fazla olacaktır.
“Elb seler n şahı,” d yor Brandy, “ama uyuşturuculara rağmen
canımı yakıyor.”
Teller n kırık uçları elb sen n boynundan ve bel nden fırlamış.
Plast k bal na bellemeler n n köşeler ve s vr uçları kumaşa
saplanmış ve kesm ş. İpek er m ş, tül sertleşm ş. Brandy’n n nefes
alıp vermes b le altta g zlenm ş olan çel k ve selülo t n kumaşın,
ten n ısırıp ç ğnemes ne sebep oluyor; bunun ç n Brandy’n n canlı
olması yeterl .

Brandy’n n babasının acele et ded ğ geceye dönel m. G y n. Kız


kardeş n de kaldır.
Yan ben .
Paltolarınızı g y n ve kamyonet n arkasına atlayın, derd babası.
Ve b zler, TV kanallarının m ll marşı çalıp yayını kesm ş
olmasından çok sonra yola koyulurduk. O günkü yayın çoktan sona
erm ş olurdu. B z m dışımızda k msec kler olmazdı; annemle babam
önde, b z de, yan Brandy’yle kardeş de kasada olurdu; kasanın
oluklu zem n ne kıvrılır, kamyonet n yaprak yaylarının gıcırtısını ve
yolun homurtusunu duyardık. Kamyonet çukurlara g r nce balkabağı
kafalarımızı kasaya vururduk. Etrafımızda uçuşan talaş ve kum
gübre artıklarını solumamak ç n eller m z yüzümüze bastırırdık. Y ne
aynı nedenden gözler m z de sıkıca yumardık. Nereye g tt ğ m z
b lmez, tahm n etmeye çalışırdık. Önce sağa, sonra sola b r dönüş
ve kest remed ğ m z b r süratte uzun b r düzlük ve sonra tekrar b r
sağ dönüşle sol tarafımıza yuvarlanırdık. Ne kadar süreceğ n
b lmezd k. Uyuyamazdık.

Parçalara ayrılmış elb sen n ç nde h ç kımıldamadan duran Brandy


“On altı yaşımdan ber hemen hemen hep yalnız oldum,” d yor.
Aldığı her nefesle, hatta aşırı dozda Darvon’un sebep olduğu
küçük hıçkırıklarla rk l yor. “On beş mdeyken b r kaza geç rd m ve
hastanedek pol sler babamı ben tac z etmekle suçladılar. Bu
böylece sürüp g tt . Onlara herhang b r şey söyleyem yordum, çünkü
anlatacak h çb r şey yoktu,” d yor Brandy.
Nefes alıyor ve rk l yor, “Görüşmeler, danışmanlar, terap uzadıkça
uzadı.”

Kamyonet yavaşladı, asfalttan çıkıp çakıla veya kuma çıktı ve b raz


daha ler doğru hamle yapıp t treyerek durdu.
B z şte bu kadar fak rd k.
Kasada yattığımız yerden eller m z yüzümüzden çeker ve durmuş
olduğumuzu görürdük. Toz ve gübreler yere konardı. Brandy’n n
babası kasanın arka kapağını açardı ve raydan çıkarak, b r o yana,
b r bu yana devr lm ş kapalı yük vagonlarından oluşan ve büyük, kırık
b r duvar g b görünen vagonların yanından uzanan çamurlu yola
nerd k. Vagonların kapıları açık olurdu. Kütük veya tahta k r şten
oluşan yükler dört b r yana saçılmış olan açık yük vagonları
devr lm ş olurdu. Tankerler yamulmuş ve su sızdırıyor olurdu. Kömür
veya yongayla dolu s lolar devr lm ş ve s yah ya da açık sarı
tepec kler meydana get rm ş olurdu. Kesk n amonyak kokusu. Güzel
sed r ağacı kokusu. Güneş ufkun tam altında olurdu ve dünyanın
altından süzülen ışık çevrem z sarardı.
Kamyonete yüklemem z gereken keresteler olurdu. Kasalar dolusu
hazır karamelalı pud ng. Kasalar dolusu dakt lo kâğıdı, tuvalet kâğıdı,
p l, d ş macunu, şeftal konserves , k taplar. Tem z, s yah last kler
göğü gösteren yepyen arabaların enkazıyla dolu yan yatmış
TIR’ların çevres nde dağılmaz cam kırıkları göze çarpardı.

Brandy balo elb ses n n yakasını çek p göğsündek Estraderm


bandına bakıyor. Başka b r bandın yapışkanlı kısmını açıp d ğer
göğsüne yapıştırıyor, sonra da bıçak g b batan b r nefes daha alıp
t tr yor.
“Üç ay sonra bütün o karmaşa sona erd ; çocuk st smarı
araştırması falan,” d yor Brandy. “Sonra b r gün basketbol
dmanından çıkarken adamın b r yanıma yanaşıyor. Pol s
departmanından olduğunu ve g zl b r tak p görüşmes yapacağını
söylüyor.”
Brandy nefes alıyor ve t tr yor. Elb sen n yakasını çek p
göğüsler n n arasından b r Methadone d sket çıkarıyor, b r ısırık
alıyor ve ger s n tekrar çer bırakıyor.
Soyunma kab n çok sıcak ve k m zle b rl kte, nşaat mühend sl ğ
projes yle d zayn ed lm ş bu devasa elb se ç n çok dar.
Brandy “Darvon,” d yor. “Lütfen, çabuk ol,” d yor. Ve parmaklarını
şaklatıyor.
Kırmızı ve pembe renkl b r kapsül daha çıkarıyorum ve susuz
yutuyor.
“Her f,” d yor Brandy, “arabaya b nmem , sadece konuşmak
sted ğ n söylüyor ve çocuk h zmet ndek nsanlara söylemekten
korktuğum b r şey olup, olmadığını soruyor.”
Elb se parçalara ayrılıyor, pek d k ş yerler nden patlıyor, altından
tül çıkıyor ve Brandy, “Her fe, yan dedekt fe ‘Hayır,’ d yorum, o da
‘Güzel,’ d yor. Sır saklayan oğlanları sevd ğ n söylüyor,” d yor.
Tren enkazlarından b r seferde k b n kalem toplayab l rs n z. Hâlâ
mükemmel ve ç nden tel ses gelmeyen ampuller. Yüzlerce
anahtarlık. Kamyonet n bel rl b r kapas tes var ve b razdan d ğer
kamyonetler de buraya varacak, nsanlar küreklerle arka koltuğa
hububat dolduracak ve b z on b n tane ayakkabı bağcığına mı, yoksa
b n kavanoz kerev z tuzuna mı ht yacımız olduğunu kararlaştırırken
b z zleyecekler. İht yaç duymadığımız ama satab leceğ m z tek
beden beş yüz adet vant latör kemer veya p ller. Akmadan önce
heps n kullanmamızın mkânsız olduğu p ller veya üç yüz kutu saç
sprey .

“Pol s olan her f,” d yor Brandy ve daracık sarı peğ n her yer nden
teller çıkıyor, “şortumdan çıkan bacağımın üzer ne el n koyuyor ve
davayı tekrar açmamıza gerek olmadığını söylüyor. A lem n başına
daha fazla dert açmaya gerek yokmuş.” Brandy, “Bu dedekt f, pol s n
babamı tutuklayacağını söylüyor. Ama onları durdurab l rm ş. Heps
bana bağlıymış,” d yor.
Brandy nefes alıyor ve elb se yırtılıyor; o nefes aldıkça, her soluk
başka b r noktadan ten n n görünmes ne sebep oluyor.
“Ben nerden b leb l rd m k ?” d yor. “Henüz on beş yaşındaydım.
H çb r şeyden haber m yoktu.”
Yırtılan yüzlerce del kten çıplak ten görünüyor.

Tren enkazının başında duran babam güvenl ğ n her an


geleb leceğ n söyled .
Ben bunu zeng n olacağız şekl nde yorumlamıştım. Güvende
olacaktık. Ama babam çabuk olmamız gerekt ğ n , yoksa yakalanıp
el m zdek ler de kaybedeceğ m z söylüyordu.
Çok net hatırlıyorum.
“Pol s olan her f,” d yor Brandy “gençt , y rm b r, y rm k
yaşlarındaydı. Yaşlı, p s b r her f değ ld . Korkunç değ ld ,” d yor, “ama
aşk h ç değ ld .”
Elb se yırtıldıkça, alttak skelet de farklı yerlerden fırlıyor.
“Aslında,” d yor Brandy, “uzunca b r süre kafamın karışmasına
sebep olmuştu.”

Ben böyle büyüdüm, bu tür tren enkazlarıyla. Altı yaşımdan,


dokuzuma kadar tek yed ğ m tatlı karamelalı pud ngd . Karameladan
t ks nmeme sebep oldu. Reng nden b le. Özell kle de reng nden. Ve
tadından. Ve kokusundan.
Manus’la şöyle tanıştık: On sek z yaşındaydım ve çok yakışıklı b r
her f a lem n ev n n kapısına gelerek, kaçtıktan sonra ağabey mden
haber alıp alamadığımızı sordu.
Her f b raz olgundu ama huzurev nden çıkmış g b de değ ld . En
fazla y rm beş ndeyd . Bana üzer nde Manus Kelley yazan kartv z t n
verd . Bağımsız Dedekt f Yardımcısı. Farkına vardığım tek nokta
parmağında alyans olmadığıydı. “Ağabey ne çok benzed ğ n b l yor
musun?” ded . Muhteşem b r gülüşü vardı ve “Adın ne?” d ye sordu.

Brandy “Arabaya g tmeden önce,” d yor, “sana arkadaşınla lg l b r


şey söylemem lazım. Bay Wh te West nghouse’la lg l .”
Daha önce Bay Chase Manhattan, ondan önce Nash Rambler,
ondan önce Denver Omelet, ondan önce de bağımsız dedekt f
yardımcısı Manus Kelley. Hemen ev ödev m yapıyorum: Manus şu
anda otuz yaşında. Brandy y rm dört. Brandy on altı yaşındayken,
ben on beşt m. Brandy on altı yaşındayken, Manus belk de
hayatımızın b r parçası olmuştu b le.
Bunu duymak stem yorum.

En muhteşem ant ka elb se elden g d yor. İpek ve tüller kayıp,


düşüyor ve soyunma kab n ne yığılıyor, teller ve kem kler Brandy’n n
ten nde yok olmak üzere olan kırmızı lekeler bırakarak kırılıp
yerler nden çıkıyorlar ve Brandy sadece ç çamaşırlarıyla d b mde
duruyor.
“Bu çok kom k,” d yor Brandy, “çünkü başka b r n n güzel elb ses n
lk kez yok etm yorum,” ve Patlıcan Moru Düşler gözünü kırpıyor.
Nefes ve ten sıcacık; o kadar yakınımda duruyor.
“Evden kaçtığım gece,” d yor, “a lem n plere astığı bütün elb seler
yaktım.”
Brandy ben ya b l yor, ya b lm yor. Ya ç ndek ler t raf ed yor, ya
da ben huzursuz etmeye çalışıyor. Eğer b l yorsa, Manus’la lg l
söyled ğ şeyler yalan olab l r. Yok, b lm yorsa, o zaman sevd ğ m
adam garabet ve t ks nç b r c ns sapığın tek .
Ya Manus, ya Brandy bana ad ce yalanlar söylüyor ve benden z de
burada erdem ve dürüstlüğün ab des g b d k l yorum. Manus mu,
yoksa Brandy m , hang s nden nefret edeceğ m b lem yorum. Ben ve
Manus veya Ben ve Brandy. Korkunç değ ld ama aşk h ç değ ld .
26
Brandy’y öldürmen n daha y b r yolu olmalıydı. Serbest kalab lmem
ç n. Hızlı ve da m b r son. Sıvışab leceğ m b r çapraz ateş. Ev e
benden nefret ed yor olmalı. Brandy aynen esk hal me benz yor.
Manus sebeb n b lmemekle b rl kte hâlâ Brandy’ye del ler g b âşık
ve o nereye g tse, peş nden g der. Tek yapmam gereken Brandy’y
Ev e’n n tüfeğ n n önüne tmek.
Banyo sohbet .
Brandy’n n sıhh daracık bell ve şık yarım kollu ceket hâlâ büyük
st r dye şekl ndek lavabonun yanındak turkuaz tezgâhın üzer nde
katlanmış vaz yette duruyor. Ceket el me alıyorum ve gelecekten
gelen hed yem yere düşüyor. 1962 yılında tem z ve güneşle
yıkanmış gökyüzünün altında Uzay D k l taşı’nın açılışını gösteren b r
kartpostal. Banyonun lombar şekl ndek pencereler nden bakıp
gelecekte neler olab leceğ n göreb l rs n z. Sandal g y p evde
merc mek süzen barbarların st la ett ğ b r dünya; bu ben m sted ğ m
gelecek değ l. Bana vaat ed len gelecek. Üm t ett ğ m her şey. Her
şey n olmasını sted ğ m z g b olması. Mutluluk, barış, aşk ve rahat.
Gelecek ne zaman, d ye yazmıştı Ell s b r keres nde
kartpostallardan b r n n arkasına, vaat olmaktan çıkıp b r tehd t
unsuru hal ne geld ?
Kartpostalı M ss Rona k tabının arasındak vaj naplast broşürler
ve lab aplast el lanlarının arasına sıkıştırıyorum. K tabın
kapağındak fotoğrafla Rona’nın saçları, Sarı Kasırga’nın uydudan
çek lm ş fotoğrafı g b yüzünün Batı Yakası’na dağılmış. Sarışının
üzer nde nc ler var ve muhtemelen elmas olan taşlar orasında
burasında parlıyor.
Çok mutlu görünüyor. K tabı Brandy’n n ç ceb ne koyuyorum.
Tezgâhların üzer nde yayılmış uyuşturucu ve kozmet kler toplayıp
kaldırıyorum. Lombar pencerelerden gelen gün ışığı g tt kçe azalıyor,
postane b razdan kapanır. Ev e’n n s gorta parasının alınması
gerek yor. En azından yarım m lyon dolar olacağını düşünüyorum.
Bu kadar çok parayla ne yapacağımı b lm yorum ama b r yolunu
bulacağıma em n m.
Brandy’n n saçları ac l durum alarmı verd ğ ç n onu dürtüyorum.
Brandy’n n Patlıcan Moru gözler kırpışıyor, kapanıyor, kapışıyor
ve açılıyor.
Saçı, arkadan kafasına yapışmış.
Brandy tek d rseğ n n üzer nde doğruluyor. “Uyuşturucu aldığıma
göre,” d yor, “bunu sana söylememde b r sakınca yok.” Brandy
üzer ne eğ lerek tek el n uzatmış olan benden ze bakıyor. “Söylemek
zorundayım,” d yor, “sen sev yorum.” Brandy “Bunun sen n ç n ne
fade ett ğ n b lm yorum ama sen nle yuva kurmak st yorum,” d yor.
Ağabey m ben mle evlenmek st yor.
Brandy’y el nden tutarak ayağa kaldırıyorum. Brandy bana
yaslanıyor, Brandy d ğer taraftan da tezgâha dayanıyor. “Kız kıza
durumu da olmaz,” d yor. “Gerçek Yaşam Eğ t m m henüz b tmed .”
Uyuşturucu çalmak, uyuşturucu satmak, g ys satın almak, lüks
arabalar k ralamak, elb seler ger vermek, blender çk ler
ısmarlamak; ben buna Gerçek Yaşam Eğ t m demezd m, en azından
uzun vadede.
Brandy’n n yüzüklerle bezel el açılıp eteğ n n ucunu kavrıyor ve
yukarı kaldırıyor. “Or j nal takım taklavatım hâlâ yer nde duruyor,”
d yor.
Brandy yan dönüp aynadak prof l n zlerken, büyük eller önünü
okşuyor. “B r yıl ç nde kest recekt m ama sonra sen nle tanıştım,”
d yor. “Congress Otel ’nde val zler m toplayıp haftalarca sen n gel p
ben kurtarmanı bekled m,” d yor. Brandy d ğer yanına dönüyor ve
bakıyor. “Sen o kadar çok sev yorum k , belk h çb r şey ç n geç
değ ld r d ye düşündüm.”
Brandy önce üst, sonra alt dudağına parlatıcı sürüyor, dudaklarını
tuvalet kâğıdına s ld kten sonra, kocaman Kurşun öpücüğünü
salyangoz şekl ndek tuvalete atıyor. Brandy yen dudaklarıyla
“S fonun nasıl çek leceğ konusunda b r f kr n var mı?” d yor.
O tuvalet n üzer nde saatlerce oturdum ama hayır, s fonun nasıl
çek leceğ konusunda h çb r f kr m yok. Kor dora çıkıyorum, eğer
Brandy ben mle gevezel k etmek st yorsa ben tak p etmek zorunda.
Brandy’n n ayağı fayansların kor dordak halıyla b rleşt ğ noktaya
takılıyor. Ayakkabılarından b r n n topuğu kırılıyor. Kapıya sürtündüğü
ç n çorabı kaçıyor. Düşmemek ç n havlu askılığına tutunduğu anda
da tırnak c lası bozuluyor.
Parıldayan mükemmel anal kral çe “Hass kt r,” d yor.
Prenses Prenses arkamdan “Gerçekten kadın olmayı h ç
stemed m,” d ye bağırıyor. “Ben bekle!” d ye bağırıyor. “Bunu
yapmamın tek sebeb , yapab leceğ m en büyük hata olduğunu
düşünmemd r. Çok saçma ve yıkıcı ve k me sorsan ben m hatalı
olduğumu söyler. O yüzden bunu yaşamaya karar verd m,” d ye
bağırıyor.
Brandy “Anlamıyor musun? Hayatı doğru düzgün yaşamak ç n
eğ t lm ş z b z. Hata yapmamak ç n,” d yor. Brandy “Ne kadar büyük
b r hata yaparsam, o kadar kurtulma ve gerçek b r hayat yaşama
şansım olacağını fark ett m,” d yor.
Dünyanın ucundak felakete yelken açan Chr stopher Colombus
gb.
Flem ng ve ekmek mayası g b .
“Gerçek keş fler m z n heps kaostan çıkıyor,” d ye bağırıyor
Brandy, “yanlış, aptalca ve salakça görünen yere g tmekten çıkıyor.”
İmparator g b gürleyen ses ev n ç nde yankılanıyor, “Kend m
sana açıklamaya çalışırken benden uzaklaşma!”
Dağa tırmanan b r kadını örnek göster yor; kadının o zorlu tırmanış
ç n rasyonel b r sebeb yok ve bazı nsanlara göre bu budalalık, b r
felaket, b r hata. Dağa tırmanan kadın belk aç ve donuyor, susuyor
ve günlerce acı çekerek en tepeye kadar tırmanıyor.
Belk yolculuk sırasında değ ş yor ama sonunda tek yapacağı şey
h kâyes n anlatmak olacak.
“Ama ben,” d yor, hâlâ banyonun kapısında d k l p kırılmış
tırnağına bakan Brandy, “benzer b r hatanın çok daha kötüsünü
yapıyor olmama rağmen ben m, çekt ğ m acılara, harcadığım para ve
zamana ve ben terk eden esk dostlara rağmen, sonunda h kâyem
tüm beden m olacak.”
C ns yet değ şt rme operasyonu bazı nsanlar ç n muc ze olab l r
ama eğer böyle b r şey stem yorsanız, kend kend n sakatlamanın
da en uç noktasıdır.
Brandy “Kadın olmak kötü olduğundan değ l. Hatta kadın olmak
steseyd m, har ka b le olab l rd . Sorun şu k ,” d yor, “kadın olmak
ben m son sted ğ m şey. Bana göre yapab leceğ m en büyük hata
kadın olmak olurdu.”
Yan en büyük keşfe uzanan yol.
Bunun sebeb kültürümüze kısılıp kalmış olmamızdır, sah p
olduğumuz bey nle, d ğer herkes n sah p olduğu aynı k kol ve
bacakla bu gezegende yaşayan b rer nsan olmamız. Öyles ne kısılıp
kalmışız k , hayal ett ğ m z her kaçış yolu, bu tuzağın başka b r
parçası. İsted ğ m z her şey , stemeye eğ t ld ğ m z ç n st yoruz.
“İlk önce b r kolumu ve bacağımı kest rmey düşündüm, sağ ve
soldak ler ,” derken bana bakıp omuz s lk yor. “Ama h çb r cerrah
bunu yapmayı kabul etmezd .”
“AIDS’ tecrübe etmey düşündüm ama ben karar verene kadar
herkes AIDS oldu ve bu da çok banal ve sıradan b r şey hal ne
geld ,” d yor. “Rhea kardeşler n doğuştan olan a leme böyle
söyled ğ nden aşağı yukarı em n m. O kaltaklar bazen çok sah plen c
olab l yorlar.”
Brandy çantasından b r ç ft beyaz eld ven çıkarıyor; b lek kısmında
nc den düğmeler olan eld venlerden. Eller n eld vene sokup
düğmeler n l kl yor. Beyaz y b r seç m değ l. Beyaz eld venler n
ç nde eller dev b r ç zg f lm fares nden nakled lm ş g b görünüyor.
“Sonra aklıma c ns yet değ ş m geld ,” d yor, “c ns yet değ ş m
amel yatı. Rhea kardeşler,” d yor, “ben kullandıklarını sanıyorlar ama
aslında paraları ç n ben onları kullandım, ben kontrol altında
tuttuklarını ve bunların hep onların f kr olduğunu sanıyorlar.”
Brandy bacağını kaldırıp kırık topuğuna bakıyor ve ç geç r yor.
Sonra eğ l p d ğer ayakkabısını el ne alıyor.
“Bunların h çb r Rhea’ların zorlamasıyla olmadı. Hayır. Bu
yapab leceğ m en büyük hata olurdu. Karşılaşacağım en büyük
mücadele.”
Brandy sağlam ayakkabısının topuğunu kırıyor, artık ayakları k
düz ve ç rk n pabucun ç nde duruyorlar.
“Felakete h ç düşünmeden atlamak gerek r,” d yor.
Kırık topuklarını banyodak çöpe atıyor.
“Normal değ l m ama gay de değ l m,” d yor. “B seksüel değ l m.
Et ketler n dışında b r şey st yorum. Tüm hayatımın tek b r kel meyle
anlatılab lmes n stem yorum. B r h kâyeden baret olmasını.
B l nmeyen b r şey bulmak st yorum, har tada olmayan bu yer g b .
Gerçek b r macera st yorum.”
B r sfenks. B r g zem. B r boşluk. B l nmeyen. Tanımlanmamış.
B l nemeyen. Tanımlanamayan. Bunlar peçe takan ben açıklamak
ç n Brandy’n n kullandığı kel melerd . Ölene kadar sonra, ve sonra,
ve sonra d ye devam eden sıradan b r h kâye değ l.
“Sen nle tanıştığımda,” d yor, “sen çok kıskandım. Yüzüne
mrend m. Sen n şu yüzünün, tüm c ns yet değ şt rme
operasyonlarından çok daha fazla cesaret gerekt ren b r şey
olduğunu düşündüm. Yüzün sayes nde çok büyük keş fler
yapab leceks n. Ben m h çb r zaman olamayacağım kadar güçlü
olacaksın.”
Merd venlerden nmeye başlıyorum. Brandy yen düz
topuklularıyla, bense karmakarışık olmuş halde fuayeye varıyoruz ve
m saf r odasından Bay Parker’ın tekrar tekrar “Evet, har ka. İşte öyle
devam et,” d yen gen zden gelen boğuk ses n duyuyoruz.
Brandy ve ben kapının önünde b r dak ka boyunca duruyoruz.
Üzer m zdek pl k ve tuvalet kâğıdı parçalarını topluyoruz, ben
Brandy’n n saçlarını kabartıyorum. Brandy çoraplarını yukarı çek yor,
ceket n n önünü aşağı çek şt r yor.
Kartpostal ve k tabı ç ceb ne, alet çoraplarının ç ne öyle y
g zlenm ş k k s n n de orada olduğunu k mse anlayamaz.
M saf r odasının ç ft kanatlı kapısını terek açıyoruz ve Bay
Parker’la Ell s’ karşımızda buluyoruz. Bay Parker’ın pantolonu
d zler ne nm ş, çıplak kıllı götü havaya d k lm ş. Ger kalan çıplak
bölümler Ell s’ n suratına yapışmış. Ell s Island, daha önce bağımsız
dedekt f yardımcısı olan Manus Kelley.
“Ah, evet. Devam et. Çok güzel.”
Eller Parker’ın futbol burslu çıplak ve tertem z poposunu kavramış
ve ağzına alab leceğ her şey Naz poster kılıklı köşel çenel yüzüne
çeken Ell s yaptığı şten on üzer nden on alıyor. Hırıldayan ve öğüren
Ell s’ n zorunlu emekl l ğ nden ger dönüşü muhteşem oluyor.
27
Posta adres nde k ml ğ m soran adam bana nanmak zorunda kaldı.
Ehl yet mdek res m pekâlâ Brandy’n n resm olab l rd . Neden böyle
göründüğümü anlatmak ç n sayfalar dolusu kâğıt harcamam
gerekeb l r. Postanede olduğum süre boyunca FBI’ın arananlar
tabelasında kapak kızı olup olmadığımı anlamak ç n etrafıma
bakınıp duruyorum.
Onluk ve y rm l klerden oluşan yaklaşık yarım m lyon dolarlık
kutunun ağırlığı neredeyse ell k lo. Artı, paraların üzer nde Ev e’n n
koyduğu pembe b r kâğıt var ve üstünde dır, dır, dır, sen b r daha
görürsem öldürürüm, yazıyor. Ve ben daha mutlu olamazdım.
Brandy k me gönder ld ğ n görmeden hemen et ket yırtıyorum.
Manken olduğum ç n telefon numaram kayıtlı değ ld , o yüzden
Brandy ben h çb r şeh rde bulamıyordu. H çb r yerde yoktum. Ve
ş md Ev e’ye doğru g d yoruz. Brandy’n n kader ne doğru. Dönüş
yolu boyunca Ell s’le b rl kte gelecek zamandan kartpostallar yazıp
dak kada k k lometreyle 5 numaralı karayolundan güneye g derken
bu kartpostalları camdan atıyoruz. Her geçen k dak ka Ev e’yle
tüfeğ ne beş k lometre daha yaklaşmış oluyoruz. Her geçen saat
kader m ze yüz otuz beş k lometre daha yaklaşmış oluyoruz.
Ell s kartpostala şöyle yazıyor: Doğumunuz, hayatınız boyunca
düzeltmeye çalışacağınız b r hatadır.
Town Car model L ncoln’ün otomat k camı yarım metre kadar
açılıyor ve Ell s kartpostalı 5-K’nın hava akımına bırakıyor.
Ben de şunu yazıyorum: Bütün hayatınızı Tanrı olmak ç n
harcayıp sonra da ölürsünüz.
Ell s: Kend sorunlarınızı paylaşmadığınız zaman, başkalarınınk n
d nlemeye dayanamazsınız.
Ben: Tanrı sadece b z zl yor ve can sıkmaya başladığımız zaman
b z öldürüyor. Asla ve asla can sıkıcı olmamalıyız.
Büyük k ralık ev bulmak ç n gazetedek k ralık evler bölümünü
okuyan b ze geçel m. Bunu her yen şeh rde yapıyoruz. Yol üstündek
güzel b r kafeye oturup ç kolata parçacıklı kapuç nomuzu çerken
gazeteye bakıyoruz, sonra Brandy tüm emlakçıları arayarak hang
k ralık evlerde hâlâ k racı olduğunu öğren yor. Ell s ertes gün
g d lecek evler n l stes n yapıyor.
Güzel b r otele yerleş p şekerleme yapıyoruz. Gece yarısından
sonra Brandy ben b r öpücükle uyandırıyor. Ell s’le b rl kte Seattle’da
topladığımız stoku satacaklar. Muhtemelen b rb rler n de
becerecekler. Ama umurumda b le değ l.
“Ama hayır,” d yor Brandy, “Bayan Alexander şehre n nce Rhea
kardeşler aramayacak. Artık en değerl vaj nanın nsanın kend satın
aldığı vaj na olduğuna karar verd .”
Otel n kor doruna açılan kapının önünde duran Ell s, yatağına
sokulup kurtar ben d yeceğ m b r süper kahraman g b görünüyor.
Y ne de Seattle’dan ber o ben m kardeş m oldu. Ve nsan kardeş ne
âşık olamaz.
Brandy “Telev zyonun kumandasını ster m s n?” d ye soruyor.
Telev zyonu açıyor ve karşımıza sarının her tonunun bulunduğu
gökkuşağı g b kabartılmış saçlarıyla korku dolu ve üm ts z Ev e
çıkıyor. Herkes n en favor zararı Ev e Cottrell A.Ş. pullu elb ses yle
stüdyo konuklarının arasında gez nerek, et yan ürünler n yemeler
ç n nsanlara yalvarıyor.
Brandy kanal değ şt r yor.
Brandy kanal değ şt r yor.
Brandy kanal değ şt r yor.
Gece yarısından sonra bütün kanallarda Ev e var ve el ndek
gümüş teps de duranları kram ed yor. Stüdyodak konuklar onu
görmezden gelerek, kend ler n mon törden zl yorlar, kend ler n
zleyen kend ler n zled kler gerçekl k döngüsüne kapılıyorlar, aynen
her sefer nde aynaya bakıp da gördüğümüzün k m olduğunu
çıkarmaya çalıştığımız g b .
Bu döngü asla sona erm yor. Bu reklamı Ev e’yle b rl kte yaptık.
Nasıl bu kadar budala olab ld m? Kend m ze öyles ne es r olmuşuz
k.
Kamera Ev e’y çek yor ve Ev e’n n “Sev ben ,” ded ğ n neredeyse
duyar g b y m.
Sev ben , sev ben , sev ben , sev ben , sev ben , sev ben , sev
ben , k m stersen o olurum. Kullan ben . Değ şt r ben . Koca memel ,
kabarık saçlı ve ncec k olurum. Kopart ben . Bana ne st yorsan yap,
yeter k sev ben .

Ev e’yle çöplükte, mezbahada, morgda yaptığımız moda çek mler ne


dönel m. Kıyaslandığında güzel görüneceğ m z her yere g d yorduk
ve Ev e’den nefret etmem n öneml sebepler nden b r n n onun boş,
aptal ve zavallı olması olduğunu fark ed yorum. Ama en çok da bana
çok benz yor olmasından nefret ed yorum. Aslında ben kend mden
nefret ed yorum ve dolayısıyla hemen hemen herkesten de nefret
ed yorum.

Uyuşturucu dolu b rkaç ev, b r konak, b rkaç saray ve b r şato


gezd ğ m z ertes güne geçel m. Saat üç sularında West H lls’dek b r
mal kânen n baronlara layık yemek odasında b r emlakçıyla
buluşuyoruz. Her yanda y yecekç ler ve ç çekç ler var. Yemek
masasının üzer gümüş ve kr stal çay setler , semaverler, şamdanlar
ve vazolarla dolup taşmış. Üzer nde devlet memurlarının g yd ğ tüv t
tayyörlerden olan derbeder ve bostan korkuluğu kılıklı b r kadın bu
gümüş ve kr stal hed ye paketler n açıyor, b r yandan da nce, kırmızı
b r deftere notlar alıyor.
Eve gelen r s, gül ve şebboy buketler n n oluşturduğu sürekl
anafor çevrem zde dönüp duruyor. Mal kânede ç çekler n yaydığı
kokuyla tatlı, pufböreğ ve mantar dolmasının yaydığı kokuyla da
zeng n b r hava es yor.
B z m tarzımız değ l. Brandy bana bakıyor. Ortalıkta çok fazla
nsan var.
Ama mal sah b gülümseyerek damlıyor. Teksas ufku kadar düz ve
b tk n b r ses tonuyla ve kel meler uzata uzata kend n tanıtıyor, ben
Bayan Leonard Cottrell d yor. Ve b z mle tanışmaktan çok memnun
olduğunu b ld r yor.
Bu Cottrell olacak kadın Brandy’y d rseğ nden tutarak baronlara
layık b r nc katta gezd rmeye başlarken, ben de kavga mı, yoksa
kaçış mı d ye karar vermeye çalışıyorum.
Bana terör ver.
Flaş.
Bana pan k ver.
Flaş.
Bu Ev e’n n annes olmalı, ah öyle olduğunu çok y b l yorum. Bu
da Ev e’n n yen ev olmalı. Ve nasıl oldu da buraya geld k d ye
düşünüyorum. Neden bugün? Olasılıklar neler?
Mal sah b Cottrell devlet memuru kılıklı kadının ve tüm düğün
hed yeler n n yanından geç yor. “Burası kızımın ev . Ama hemen
hemen her gününü şeh rdek Brumbach alışver ş merkez n n mob lya
kısmında geç r r. Bugüne kadar küçük takıntılarına katlandık ama her
şey n b r sınırı var. O yüzden onu b r budalayla evlend rmeye karar
verd k.”
İy ce yaklaşıyor, “Onu yerleşt rmek tahm n edeb leceğ n zden de
zor oldu. Ona aldığımız son ev yaktı, b l yor musunuz?” d yor.
Devlet memuru kılıklı kadının yanı başında sarı yaldızlı düğün
davet yeler duruyor. Bunlar da davete katılamayacağını b ld renler
olmalı. Üzgünüz, ama gelemeyeceğ z.
Üzüntüler n b ld renler çok fazla. Güzel davet yeler bunlar; sert,
yaldızlı yazılı, kenarları elde kes lm ş, k kapaklı davet yeler ve
çler nde de b rer menekşe var. Ret cevaplarından b r n çalıyorum ve
mal sah b Cottrell karısına ve Brandy ve Ell s’e yet ş yorum.
“Hayır,” d yor Brandy, “etrafta çok fazla nsan var. Ev bu şartlar
altında gezmem z mümkün değ l.”
“Aramızda kalsın ama,” d yor mal sah b Cottrell, “Ev e’y fak r b r
adama yamayab lseyd k dünyanın en pahalı düğün tören n yapmaya
b le değerd .”
Brandy “S z daha fazla meşgul etmeyel m,” d yor.
“Ama sonra,” d yor Cottrell, “‘kadınlarının’ Ev e g b olmasını
steyen b r ‘erkek’ grubu peydahlandı.”
Brandy “Maalesef g tmem z gerek yor,” d yor.
Ve Ell s “Del kadınlardan hoşlanan erkekler m ?” d ye soruyor.
“İşte Evan’ın b ze geld ğ o gün kalb m z gerçekten kırıldı. On altı
yaşındaydı ve ‘Anne, baba, ben kadın olmaya karar verd m,’ ded ,”
d yor Bayan Cottrell.
“Ama parasını öded k,” d yor. “Verg den düştük. Evan dünyaca
ünlü b r manken olmak st yordu. Adını Ev e olarak değ şt rd ğ günün
ertes nde lk ş olarak Vogue üyel ğ m ptal ett rd m. A leme yeter nce
zarar verd ğ n düşünüyordum.”
Brandy “Öyleyse tebr kler,” d yor ve ben kapıya doğru çek şt r yor.
Ve Ell s “Ev e erkek m ym ş?” d yor.
Ev e erkekm ş. Ben m b r kenara çökmem lazım. Ev e erkekm ş.
Amel yat yaralarını gördüm. Ev e erkekm ş. Onu soyunma odalarında
çıplakken gördüm.
Bana er şk n hayatımın son safhalarının rev zyonunu ver.
Flaş.
Bana şu boktan dünyada aynen göründüğü g b olan tek b r şey
ver.
Ev e’n n annes d kkatl ce Brandy’y kes yor. “H ç modell k yaptınız
mı?” d ye soruyor. “Oğlumun b r arkadaşına nanılmaz derecede
benz yorsunuz.”
Brandy “Kızınızın,” d ye hırlıyor.
Parmağımı çaldığım davet yen n üzer nde gezd r yorum. Bayan
Evelyn Cottrell ve Bay Allen Sk nner’ın düğünü yarın. Yaldızlı
harflere göre yarın saat on b rde. Ardından gel n n ev nde b r
reseps yon ver lecekt r.
Ardından evde yangın çıkacaktır.
Ardından c nayet şlenecekt r.
Resm g y n n z.
28
Ev e’n n düğününde kıçımı örtmes ç n g yd ğ m elb se kend
der mden b le daha dar. Kangrene sebeb yet verecek kadar dar.
Kahvereng ve beyaz renkler n hâk m olduğu Tor no Kefen baskılı
elb sem n üzer ndek parlak kırmızı düğmeler St gmata’nın üzer ne
gelecek şek lde büzüştürülüp kes lm ş. Kollarımda s yah pekten
metrelerce uzunlukta eld venler var. Ayakkabılarımın topukları
gökdelen kadar yüksek. Brandy’n n b r buçuk k lometre
uzunluğundak parıltılı s yah tülünü sadece gözler m görünecek
şek lde yaramın üzer ne, esk den yüzümün bulunduğu parlak v şnel
payın üzer ne sardım. Solgun ve ürkütücü b r görüntüm var. Yoldan
çıkmışız g b b r etk bırakıyor.
Esk ye kıyasla Ev e’den nefret etmek daha fazla çaba gerekt r yor.
Hayatım ondan nefret etmem gerekt recek herhang b r sebepten
g tt kçe uzaklaşıyor. Hatta hayatımın b r sebeb kalmıyor. Durduk
yere b r şeye s n rlenmek ç n b r bardak kahveyle b r Dexedr ne
kapsülü çmek yeterl oluyor.
Brandy’ye gel nce üzer nde, eteğ farbalalı, umurumda olmayan
büyük b lmem nel , kıçıma takamayacağım kadar nce ve dar b r şeyl
Bob Mack e marka b r takım var. Her şeye rağmen bu b r düğün
olduğu ç n kafasına b r şapka takmış. Ayağına b r hayvanın
der s nden yapılma ayakkabılar g ym ş. Aksesuar olarak mücevher
takmış; b l rs n z şte, kazarak dünyanın b r yer nden çıkarılmış, ışığı
yansıtması ç n c lalanarak kes lm ş, altın ve bakırla karıştırılmış
atom k ağırlık, er t lm ş ve çek çlerle dövülmüş, heps nce şç l k
ürünü. Yan , tamamı Brandy Alexander demek.
Ell s’ n üzer nde se ç ft yakalı ve tek yırtmaçlı b r takım elb se falan
var, s yah. Erkekler n öldükten sonra tabutta görünmek steyecekler
g b görünüyor ama ben m ç n h ç sorun değ l, çünkü Ell s’ n
hayatımdak rolü zaten sona erd .
Ell s, her kategor den b r şey ğfal edeb leceğ n kanıtlamış
olmanın gururuyla ortalıklarda dolanıyor. Bay Parker’ı emm ş olması
onu sadece İbneler Ülkes n n Kralı yapmakla kalmıyor, aynı
zamanda Ev e’y de kemer n n altına almış bulunuyor ve belk de
yeter kadar b r süre sonra görev ne dönüp Wash ngton Parkı’ndak
esk rut n n tutturacak.
Çaldığım altın yaldızlı düğün davet yes n alıyoruz. Brandy ve Ell s
b rer Percodan alıyorlar ve Ev e’n n düğün reseps yonunun yolunu
tutuyoruz.

***

Çıldırmış Ev e Cottrell’ n, s lah manyağı Ev e’n n, bu saatten sonra


ben h ç bağlamayan yen evl Bayan Evelyn Cottrell Sk nner’ın West
H lls’dek baron mal kânes ne, saat on b r sularına dönel m. Ve. Ah,
bu gerçekten çok göz kamaştırıcı. Kocaman etekl ğ n n çevres nden
sıkıştırılmış bel ne kadar yükselen kat kat kuşaklar ve ç çeklerle ve
straplez n n üzer nden Mayan göğüsler yle Ev e pekâlâ düğün
pastası vaz fes de göreb l rd . Onun süslenecek o kadar çok şey var
k , aynen Noel’dek b r alışver ş merkez g b . Bel n n b r yanına pek
ç çekler kondurulmuş. Sarı röflel ve spreyl saçlarının üzer nden
ger ye atılmış duvağını, kulaklarının üzer ndek pek ç çekler tutuyor.
Kabarık eteğ ve yukarı fırlamış kabak g b Teksaslı memeler yle,
kızcağız kend resm geç t tören n yapıyor.
Şampanya ve Percodan karışımının tes r nde olan Brandy bana
bakıyor.
Ve daha önceden Ev e’n n erkek olduğunu anlayamamış
olduğuma şaşırıyorum. Aynen burada olduğu g b r yarı b r sarışın,
tek farkı buruşuk ve ç rk n test sler olması.
Ell s, Ev e’den saklanarak, yen kocasının özel dedekt fl k
tar hçes nde b r çent k daha olup olmayacağını araştırmaya çalışıyor.
Ell s’ n gözünden bakarsak, o bu h kâyey , uzun b r mücadeleden
sonra her önüne gelen erkeğ becereb leceğ n spat etmeye çalıştığı
b r spor müsabakası olarak görüyor. Buradak herkes h kâyen n
aslında kend s yle lg l olduğunu sanıyor. Bu durumun dünyadak
herkes ç n geçerl olduğu su götürmez b r gerçek.
Ah, b r de artık durum üzgünüm Anne’y çoktan aştı. Üzgünüm
Tanrım demey de. Bu noktada h çb r şey ç n üzgün değ l m. Ya da
herhang b r ç n.
Hayır, gayet c dd y m, buradak herkes yakılmak ç n kaşınıyor.
Üst kata geçel m. Ev e’n n çey z ebeveyn yatak odasında
paketlenmey bekl yor. Bu sefer kend k br tler m get rd m ve altın
yaldızlı davet yen n kenarını tutuşturup yatak örtüsüne, çey zlere ve
perdelere tutuyorum. Alevler n kontrolü ele geç r p de artık nsanın
el nden b r şey gelmed ğ o an gerçekten çok hoş.
Ev e’n n banyosundan büyük b r ş şe Chanel Number F ve, büyük
b r ş şe Joy ve büyük b r ş şe Wh te Shoulders alıp m lyonlarca tören
ç çeğ n n kokusunu yatak odasına boca ed yorum.
Yangın, yan Ev e’n n düğün cehennem alkollü ç çeklerden z
tak p ederek, ben kor dora kadar kovalıyor. İşte yangının bu yönünü
çok sev yorum: Ben herhang b r kadar çabuk öldüreb l r. Onu
doğuranın ben olduğumu b lmemes n sev yorum. Bu denl güzel ve
güçlü ve herhang b r nsana b r şeyler h ssetmekten bu denl uzak,
şte yangının bayıldığım yönü.
Bunu durduramazsınız. Kontrol edemezs n z. Her geçen san ye
Ev e’n n daha fazla g ys s yanıyor ve s z n teklemen z olmaksızın
plan kend başına lerl yor.
Ve ben nmeye başlıyorum. Adım-duraksama-adım. Görünmeyen
show kızı. Bu olanlar lk kez ben sted ğ m ç n oluyor. Hem de
bekled ğ mden y oluyor. K mse fark etm yor.
Dünyamız geleceğe doğru hızla lerl yor. Ç çekler ve mantar
dolmaları, düğün davetl ler ve yaylı çalgı dörtlüsü; hep m z Brandy
Alexander Gezegen ’nde b rl kte seyahat ed yoruz. Ön holde duran
Prenses Prenses kontrolü hâlâ el nde tuttuğunu sanıyor.
Her şey n üzer nde yüce ve n ha b r kontrolüm olduğu h ss .
Hep m z n ölüp g deceğ ve bunların h çb r önem n n kalmayacağı
güne geçel m. Buraya başka b r ev n d k leceğ ve ç nde yaşayan
nsanların b zden haberdar olmayacağı güne geçel m.
“Nereye kayboldun?” d ye soruyor Brandy.
Ağzım olsa ona yakın geleceğe derd m.
29
Ell s’ h çb r yerde bulamayan Brandy’yle bana geçel m. Ev e ve d ğer
tüm Teksaslı Cottrell’ler de damatlarını bulamıyorlar ve herkes
s n rden gülmeye başlıyor. Acaba damat hang ned meyle kaçtı,
herkes bunu öğrenmek st yor. Ha, ha.
Brandy’y kapıya doğru çek şt r yorum ama ben susturuyor. Ell s
ve damat aynı anda kayıp... yüzlerce Teksaslı su g b çk ç yor...
kom k gel n koca gel nl ğ n n ç nde gez n yor... Brandy şu anda bu
eğlencey kaçırmak stem yor.
K lerden resm geç t tören adımlarıyla çıkan Ev e’ye geçel m,
yumruklarını sıkmış, duvağıyla saçları da arkasından uçuşuyor. Ev e,
göt yalayan bne koca adayını b r dönem herkes n esk erkek
arkadaşı olan adamla k lerde anal seks yaparken yakaladığını
söylüyor.
Ah Ell s, ah.
Tüm porno derg ler n ve anal, oral, anüs yalama, yumruk seks ve
men yutmayla lg l tüm detayları hatırlıyorum. Kend şey n z
emmeye çalışırken hastanel k olab l rs n z.
Ah, bu göz kamaştırıcı.
Elbette Ev e’n n tüm bu olanlara cevabı, etekler n havaya kaldırıp
tüfeğ n almak ç n üst kata koşmak oluyor ama artık yatak odası
Chanel Number F ve parfümüne bulanmış alevden duvarlardan
baret olduğu ç n Ev e resm geç t tören n bu yangının tam
göbeğ nde yapmak zorunda kalıyor. Herkes cep telefonlarından 91l’
arıyor. H ç k mse k lere g r p neler olup b tt ğ ne bakmaya cesaret
edem yor. İçer de olab lecekler b lmek stem yorlar.
Anladığım kadarıyla Teksaslılar korkunç ev yangınları konusunda,
anal seks konusunda olduğundan çok daha rahatlar.
Aklıma a lem gel yor. Dışkı bağımlılığı ve su sporları. Sado ve
mazoş zm.
Ev e’n n yanarak ölmes n beklerken tüm davetl ler yen b r çk alıp
merd venler n son bulduğu g r şte d k lmeye başlıyorlar. K lerden kıça
şaplak ses gel yor. Önce el n ze tükürmen z gerekt ren acı veren b r
ses.
Brandy, sosyal açıdan uygunsuz olan Brandy kahkahayı patlatıyor.
Brandy Kurşun dudağının kenarıyla “Bu gerçekten çok eğlencel
olacak,” d yor. “Ell s’ n çt ğ son çk ye B lax müsh l hapı atmıştım.”
Ah Ell s, ah.
Ortalık böyle karışmışken, o kahkahayı atmasa Brandy yutab l rd .
Ama o anda Ev e’n n alevler n ç nden çıkarak merd venler n
başında d k ld ğ n görüyoruz. El nde b r tüfek, gel nl ğ nden ger ye
sadece çel k teller, saçındak ç çeklerden ger ye sadece tel skeletler
kalmış, saçları yanmış ve Ev e merd venlerden ağır ağır nerken
el ndek tüfeğ Brandy Alexander’a doğrultuyor.
Herkes üzer nde teller ve küllerden başka b r şey olmayan ve
c ns yet değ şt rd ğ ç n kum saat g b görünen vücuduna ter ve s
bulaşmış olan Evelyn Cottrell’ zl yor ve Ev e “Sen!” d ye bağırıyor.
Namlunun ucundak Brandy Alexander’a “Başıma y ne aynı ş
açtın. Y ne yangın çıkardın!” d ye haykırıyor.
Ağır ağır merd venlerden n yor.
El ndek s lahla Ev e “Sıkı dost olduğumuzu sanmıştım,” d yor.
“Evet, erkek arkadaşınla yattım ama yatmayan mı kaldı?” d yor.
Ağır ağır n yor merd venlerden.
“En güzel olmak b le yetm yor sana,” d yor Ev e. “Çoğu nsan sen n
kadar güzel görünseyd , hayatının ger kalanını suda yüzerek
geç r rd .”
Ağır ağır n yor.
“Ama ne mümkün?” d yor Ev e. “Sen n herkes yok etmen
gerek yor.”
İk nc kattak yangın g r ştek duvar kâğıtlarına sıçrıyor ve davetl ler
hed yeler yle çantalarını kaptıkları g b eller ndek hed ye olarak
get rd kler kr stal ve gümüşlerle kapı dışarı atıyorlar kend ler n .
K lerden kıça şaplak ses duyuluyor.
Ev e “İçerdek ler, yeter artık!” d ye bağırıyor. Ve Brandy’ye dönerek
“Belk b rkaç yılımı hap shanede geç rmek zorunda kalacağım ama
en azından cehennem benden çok önce boylamış olacaksın!” d yor.
Tüfeğ n horozunu kaldırıyor.
Yangın duvarlardan aşağıya nmeye başlıyor.
Ell s “Ah, Tanrım, evet,” d ye bağırıyor. “Ah, Tanrım, gel yorum!”
Brandy gülmey kes yor. Her zamank nden çok daha büyük ve
ş r n, muhteşem ve canı sıkılmış görünen Brandy Alexander sank
her şey b r şakaymışçasına dev g b el n kaldırıp saat ne bakıyor.
Ve a lem n tek çocuğu olmam an meseles .
Ve şte tam bu anda her şey durdurab l r m. Peçem açıp gerçeğ
söyleyeb l r, hayat kurtarab l r m. Ben, ben m. Brandy masum,
d yeb l r m. İşte bu ben m k nc fırsatım. Yıllar önce yatak odamın
penceres n açıp Shane’ çer alab l rd m. Shane’ n başına gelen
olayın kaza olmadığını söylemek ç n pol s defalarca kez
aramayab l rd m. Ama ben engelleyen nokta, Shane’ n elb seler m
yakmış olması. Shane’ n sakat kalmasının lg odağı olmasına sebep
olmuş olması. Ve eğer ş md peçem açarsam, sıradan b r canavar
olurum, en kötü ht malle sakat kalmış b r kurban olurum. Sadece
göründüğüm g b olurum. Sadece gerçeğ , gerçeğ n tamamını ve
gerçekten başka h çb r şey söylemem ş olurum. Dürüstlük Brandy
Alexander gezegen ndek en sıkıcı şeyd r.
Ve. Ev e n şan alıyor.
Ell s k lerden “Evet!” d ye bağırıyor. “Evet, hayd devam et koca
adam! Hayd durma! Boşal!”
Ev e gözler n kısarak namlunun ucuna bakıyor.
“Ş md !” d ye bağırıyor Ell s. “Hayd ağzıma boşal!”
Brandy gülümsüyor.
Ve ben h çb r şey yapmıyorum.
Ve Ev e, Brandy Alexander’ı tam kalb n n ortasından vuruyor.
30
“Hayatım,” d yor Brandy. “Ölüyorum ve bütün hayatımın gözler m n
önünden f lm şer d g b geçmes lazım.”
K msen n öldüğü falan yok. Bana nkâr ver.
Ev e hedef n ıskaladıktan sonra tüfeğ yere attı ve dışarı çıktı.
Pol s ve sağlık memurları gelmek üzere ve tüm davetl ler dışarıda
hed yeler ç n kavgaya tutuşuyorlar, k m hang hed yey verd ve ş md
hang s n ger almaya k m n hakkı olduğuna da r bağrışıyorlar.
Bunların heps çok eğlencel .
Brandy Alexander’ın hemen hemen her yer ne kan bulaşmış
dununda ve “Hayatımı görmek st yorum,” d yor.
Arka odaların b r nden Ell s “Konuşmama hakkın var,” d yor.
Ş md bana dönel m; Brandy’n n el n bırakıp sıcak ve kırmızı kan
patojenler bulaşmış el mle yanan duvar kâğıdının üzer ne yazmaya
başlıyorum.
Adın Shane McFarland.
Y rm Dört Yıl Önce Dünyaya Geld n.
Senden B r Yaş Küçük B r Kız Kardeş n Var.
Alevler lk cümlem yutuyor.
Özel B r Dedekt f Yardımcısından Belsoğukluğu Kaptın ve A len
Sen Evden Attı.
C ns yet Değ ş m ç n Gereken Parayı Ödeyen Yoldan Çıkmış Üç
Kral çeyle Tanıştın Çünkü C ns yet Değ ş m nden Daha Az
İsteyeb leceğ n Herhang B r Şey Yoktu.
Alevler k nc cümlem de yutuyor.
Ben mle Tanıştın.
Ben Sen n Kız Kardeş n Shannon McFarland’ım.
Alevler yutmadan önce gerçekler kanla duvara yazıyorum.
Ben Sevd n Çünkü Tanımasan B le Ben m Kız Kardeş n
Olduğumu B l yordun. Bunu B r Şek lde B l yordun, O Yüzden de
Ben Sevd n.
Tüm batıyı b rl kte dolaştık ve yen den b rl kte büyüdük.
Kend m b ld m b lel senden nefret ett m.
Ve Sen Ölmeyeceks n.
Sen kurtarab l rd m.
Ve sen ölmeyeceks n.
Artık alevlerle yazdıklarım başa baş g d yor.

Kanının yarısını yere boşaltmış, bu kanın çoğu da duvara yazmak


ç n tarafımdan s l nm ş olan Brandy’ye dönel m; alevler tüm a le
tar hçem z cümle cümle yutarken Brandy yazdıklarımı okumaya
çalışıyor. Ve Sen Ölmeyeceks n cümles neredeyse yerde, tam
Brandy’n n yüzünün h zasında duruyor.
“Tatlım,” d yor Brandy, “Shannon, şeker m, ben bunların heps n
b l yorum zaten. Bunlara Bayan Ev e’n n sebep olduğunu b l yorum.
Sen n hastanede olduğunu da bana o söylem şt . Kazadan
bahsetm şt .”
Ş md den el model oldum b le. Ve de taşralı.
“Ş md ,” d yor Brandy “bana her şey anlat.”
Son Sek z Aydır Ell s Island’a Kadın Hormonu Ver yorum,
yazıyorum.
Ve Brandy kan kusarak gülüyor. “Ben de!” d yor.
Nasıl gülmem?
“Ş md ,” d yor Brandy, “çabuk ol, ölmeden önce heps n anlat.”
Saç Sprey Kazasından Sonra Herkes Sen Daha Fazla Sevmeye
Başladı, yazıyorum.
Ve:
Ve O Saç Sprey n n Patlamasına Ben Sebep Olmadım.
Brandy “B l yorum. Ben yaptım. Normal, sıradan b r çocuk
olduğum ç n kend m çok sef l h ssed yordum. B r şeyler n ben
kurtarmasını st yordum. Muc zen n ters n bekl yordum,” d yor.
Başka b r odada Ell s “Söyled ğ n z her şey hakkınızda del l olarak
kullanılab l r,” d yor. Ve zem ne şunları yazıyorum:
İş n Doğrusu, Ben Kend m Vurdum.
Ne yazacak yer, ne daha fazla kan, ne de söylenecek başka b r
şey kalıyor. Ve Brandy “Kend yüzüne m ateş ett n?” d ye soruyor.
Kafamla onaylıyorum.
“Bunu,” d yor Brandy, “bak şte bunu b lm yordum.”
31
Eller m Prenses Alexander part kanına bulanmış vaz yette üzer ne
eğ lm şken, Brandy’n n yerde son nefes n vermek üzere olduğu
herhang b r yerdek o dak kalara dönel m.
Brandy “Ev e!” d ye haykırıyor.
Ve Ev e yanmış kafasını ön kapıdan çer sokuyor. “Brandy
şeker m,” d yor Ev e, “Ş md ye kadar becerd ğ n en büyük felaket bu
oldu!”
Ev e koşarak bana, yanımıza gel yor ve er m ş rujunu bulaştırarak
ben öpüyor, “Shannon ben sıkıcı ev hayatımdan kurtardığın ç n ne
kadar teşekkür etsem azdır,” d yor.
“Bayan Ev e,” d yor Brandy “ne bok yersen ye ama yeleğ m n
kurşun geç rmez kısmını ıskaladın ya, tebr kler doğrusu.”

Gerçeğe dönel m. Aptal olan benm ş m.


Gerçeğe dönel m. Ben kend m vurdum. Ev e’n n Manus’tan,
Manus’un da Ev e’den şüphelenmes n sağladım. Belk de
b rb rler nden şüphe ett kler ç n ayrılmışlardır. Ev e’y tüfek ed nmeye
zorlayan olay, Manus’un peş nden gelme olasılığıydı. Aynı korkuyla
Manus da onunla yüzleşmeye geld ğ gece yanında b r kasap bıçağı
get rd .
Gerçek şu k , buradak h ç k mse ben m kadar salak veya kötü
n yetl değ l. Sadece ben. Gerçek şu k , kazanın olduğu gün arabayla
şeh rden uzaklaştım. Sürücü tarafındak camı yarıya kadar açtım,
arabadan n p cama ateş ett m. Şehre dönerken otobandan çıkıp
Growden Avenue şer d ne, yan La Paloma Hastanes ’n n yoluna
saptım.
Gerçek şu k , güzel olmaya bağımlıydım ve bundan kurtulmak o
kadar kolay değ ld . İlg görmeye o kadar alışmıştım k , bu
bağımlılığa b r anda son vermem gerek yordu. Saçlarımı sıfıra
vurab l rd m ama yen den uzardı. Kel olsam b le y ne de güzel
görüneb l rd m. Kel olarak, esk s nden de çok lg çekeb l rd m.
Görünüşümü bozmak ç n ş şmanlama veya kend m alkole verme
seçenekler de vardı ama ben ç rk n olmak st yordum ve de sağlıklı
olmak st yordum. Kırışıklıklar ve yaşlanmak çok uzak görünüyordu.
B r anda ç rk nleşmen n b r yolu olmalıydı. Görüntümü hızlı ve kalıcı
b r şek lde değ şt rmel yd m, aks takd rde şeytan sürekl esk hal me
dönmem ç n ben dürteb l rd .
Ç rk n, kambur kızlara nasıl baktığınızı b l rs n z; onlar öyle şanslı
k . Geceler k mse onları b r yerlere zorla götürmed ğ ç n doktora
tezler n vermekte zorlanmazlar. Kasık bölgeler nde kıl dönmes
olduğunda moda fotoğrafçıları tarafından azarlanmazlar. Yanmış
nsanlara baktığınızda, güneş n c lde zarar ver p vermed ğ n kontrol
etmek ç n ayna karşısında harcanan zamandan ne denl kârlı
olduklarını düşünürsünüz.
Kötürüm olmanın verd ğ günlük garant ye sah p olmak st yordum.
Sakat, deforme olmuş, doğuştan kötürüm, engell b r kız, nasıl
rüzgârın saçını bozacağı end şes taşımadan camını açarak araba
kullanırsa, şte ben de o türden b r özgürlüğe sah p olmak st yordum.
Görüntüm yüzünden daha düşük b r yaşam formu muameles
görmekten usanmıştım. Rol kesmekten. İnsanları kandırmaktan. Elle
tutulacak b r şey yapmamış olmama rağmen, her halükârda lg
çek yordum, tanınıyordum. Kend m güzell k gettosuna kısılmış
h ssed yordum. Kl şeleşt r lm şt m. Mot vasyonsuz bırakılmıştım.
Bu bakımdan Shane’le b rb r m ze çok benz yoruz. Ben
kurtarab leceğ n sandığım en büyük hataydı bu. Kontrolün bende
olduğu f kr nden vazgeçmek st yordum. Ortalığı karıştırmak
st yordum. Kaosun ben kurtarmasını st yordum. Başa çıkab l rsem
kend m yen den yet şt rmey st yordum. Rahat ett ğ m alanları yok
etmek st yordum.
Arabayı yavaşlatıp kenara, emn yet şer d ne çekt m. Her şey n son
derece münas p olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. Olacakların
çok heyecan ver c olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. Yen den
doğuşumu. İşte hayatım yen den başlamak üzereyd . Bu defa çok
ünlü b r bey n cerrahı olab l rd m. Ya da ressam. H ç k mse nasıl
göründüğümle lg lenmeyecekt . İnsanlar sanatımı göreceklerd , nasıl
göründüğümle değ l, ne ürett ğ mle lg lenecek ve ben seveceklerd .
Son olarak n hayet tekrar büyüyeceğ m , değ şeceğ m , uyum
sağlayacağımı ve gel şeceğ m düşündüm. F z ksel olarak mücadele
etmem gerekeceğ n düşündüm.
Daha fazla beklemek stem yordum. Torp dodan s lahı aldım. Barut
yanığına karşı el me eld ven taktım ve s lahla b rl kte kolumu kırık
camdan dışarı uzattım. N şan almaya gerek yoktu, çünkü aradak
mesafe yarım metre b le yoktu. Bu şek lde kend m de öldüreb l rd m
ama o sırada bu f k r ş md k kadar traj k gelmem şt bana.
Bu değ ş kl ğ n yanında tüm hızmalar, dövmeler ve yakılar sıradan
kalacak, bütün küçük moda syanları öyle güvenl olacak k sadece
moda olup geçecekler. Sözüm ona güzel görünmey reddeden bu
küçük kâğıttan kaplan g r ş mler aslında güzell k kavramını daha da
pek şt r yorlar.
Hatırladığım kadarıyla vurulmak, nsanın kafasına sert b r yumruk
yemes g b yd . Kurşun. Anca b r dak ka sonra görüşümü
odaklayab ld m ve gördüğüm yan koltuğa saçılmış kend kanım ve
sümüğüm, salyam ve d şler m oldu. Arabanın kapısını açıp s lahı
düşürdüğüm yerden aldım. Şokta olmamın yardımı oldu. Kanıt
stersen z, s lahı ve eld ven hastanen n park yer ndek yağmur
kanalında bulab l rs n z.
Sonra sırasıyla morf n yapıldı, amel yathane makasıyla elb sem
kes ld , pl ç çamaşırım ve pol s fotoğrafları. Kuşlar yüzümü yed .
K mse şüphelenmed .
Gerçek şu k , ondan sonra b raz pan kled m. Herkes n yanlış şeyler
düşünmes ne z n verd m. Gelecek, tekrar yalan söyley p nsanları
aldatmaya başlamak ç n y b r zaman değ l. Bunların heps ben m
suçum, k msen n kabahat yok. Çenem n tekrar yapılması y ne aynı
güzel görünme oyununu oynamama, tekrar yoldan çıkmama
fazlasıyla sebep olacağı ç n hastaneden kaçtım. Artık yepyen
geleceğ m ben bekl yor.
Gerçek şu k , ç rk n olmak düşündüğünüz kadar korkutucu değ l
ama ş md ye kadar hayal ett ğ mden çok daha y b r fırsat olab l r.
Gerçek şu k , üzgünüm.
32
Paloma’nın ac l serv s ne dönel m. Damara morf n zerk ed l yor. M n k
amel yathane makasları Brandy’n n tayyörünü kes yor. Ağabey m n
mutsuz pen s bütün dünyanın görmes ç n orada morarmış ve soğuk
b r şek lde duruyor. Pol sler fotoğraf çek yor ve Rah be Kather ne
“Res mler çek n! Res mler hemen çek n! Hâlâ kan kaybed yor!” d ye
bağırıyor.
Amel yata geçel m. Amel yattan hemen sonrasına geçel m. Rah be
Kather ne’ kenara çeken bana geçel m; m n k Rah be Kather ne
d zler me öyle b r sarılıyor k , neredeyse yere yapışıyorum. Bana
bakıyor, k m z n de üzer nde kan lekeler var ve b r kâğıda şunları
yazıyorum:
“lütfen, ben m ç n bu y l ğ yap, lütfen, tab eğer ben mutlu etmek
st yorsan”

Şeh rdek Brumbach alışver ş merkez nde, sıcak spot lambaların


altında talk-show yaparmışçasına annes , Manus ve yen kocasıyla
sohbet ederken, Brandy’yle hep m zden çok önce b r c ns yet
değ ş m destek grubunda tanıştığını anlatan Ev e’ye geçel m.
Herkes n er ya da geç b r felakete ht yacı olduğunu anlatan Ev e’ye.
Çok yakında mutlaka göğüsler çıkacak olan Manus’a geçel m.

Ağabey m n yattığı hastane yatağının kenarında d z çökmüş olan


benden ze geçel m. Shane’ n ten öyle solgun k , hastanen n solmuş
mav örtüsünün nerede b t p Shane’ n ten n n nerede başladığını ayırt
edem yorsunuz. Shane’ n nce kolları ve güverc n göğsüne sah p bu
nce ve solgun k ş ben m ağabey m. Alnına düşmüş düz kumral
saçıyla şte bu k ş ben m b rl kte büyüdüğümü hatırladığım
ağabey m. Dallar ve kuş kem kler nden yapılmış g b . Unuttuğum
Shane. Saç sprey kazasından öncek Shane. Neden unuttuğumu
b lm yorum ama Shane hep çok zavallı görünürdü.

Geceler beyaz evler n n yan duvarında f lm oynatan a lem ze


geçel m. Pencereler aynen y rm yıl öncek g b . Ç menler de h ç
değ şmem ş. Shane’le hayaletler m z yen yürümeye başlayan
ufaklıklar g b ortalıkta koşuşturup duruyor ve b rl kte olmaktan çok
mutlular.
Hastanedek yatağın etrafına üşüşen Rhea kardeşlere geçel m.
Peruklarının üzer ne f le takmışlar. Yüzler nde de amel yat maskes
var. Üzerler nde solgun bulaşık bez yeş l nde tayyörler, yakalarında
da W ndsor Düşes tarzında mücevherler var; elmas ve topazla
parlayan leoparlar. Zümrüt kakmalı s nekkuşları.
Bense sadece Shane’ n mutlu olmasını st yorum. Kend m
olmaktan, nefret dolu olmaktan bıktım.
Bana kurtuluş ver.
Bu göster ş dünyasından usandım. Ş şman görünen domuzlar.
Mutlu görünen a leler.
Bana tesl m yet ver.
Cömertl k g b görünen şeylerden yoruldum. Sadece aşk g b
görünen şeylerden.
Flaş.
Artık kend m olmak stem yorum. Mutlu olmak st yorum ve Brandy
Alexander’ın ger gelmes n st yorum. İşte hayatımda lk gerçek
çıkmaz sokak. G decek h çb r yer m yok, en azından şu k ş l ğ mle
yok. İşte bu ben m lk gerçek başlangıcım.

Shane uyurken Rhea kardeşler başına üşüşüp çevres ne m n k


hed yeler bırakıyorlar. Sank Shane b r Boston otuymuşçasına ona
L’A r du Temps sıkıyorlar.
Yen küpeler. Başına yen b r Hermes eşarp.
Kozmet kler yatağın etrafında dolanan amel yat teps s n n üzer ne
düzgün şek lde sıralanmış ve Sofonda “Nemlend r c !” d ye bağırırken
avucunu açarak el n yukarı kaldırıyor.
K tty L tter “Nemlend r c ,” d yerek tüpü Sofonda’nın avucuna
bırakıyor.
Sofonda el n tekrar uzatıp “Kapatıcı!” d yor.
Ve V v enne Sofonda’nın avucuna başka b r tüpü bırakırken
“Kapatıcı,” d yor.

Shane, ben duyamadığını b l yorum ama sorun değ l, çünkü ben de


konuşamıyorum.
Sofonda el ndek m n k sünger kullanarak kapatıcıyı kısa ve haf f
dokunuşlarla Shane’ n göz altlarındak mor torbalara yayıyor.
V v enne, Shane’ n hastane elb ses n n yakasına elmas b r broş
takıyor.
Hayatını M ss Rona kurtardı, Shane. Ceket n n ceb ndek k tap
kurşunu yeter nce yavaşlattı ve sadece göğüsler n patladı. Bu
sadece haf f b r yara, et ve s l kon yarası.
Ç çekç ler hastaneye r s, gül ve şebboy kokusu taşıyorlar.
S l konun patladı Shane. Kurşun s l konunu deld ğ ç n çıkarmak
zorunda kaldılar. Artık sted ğ n ölçüde göğüs yaptırab l rs n kend ne.
Rhea’lar öyle söylüyor.
Sofonda “Fondöten!” d yor ve fondöten Shane’ n saçlarının
başladığı h zaya yed r yor.
Alnında ter b r kmeye başlarken “Kaş kalem !” d yor.
K tty kalem uzatırken “Kaş kalem ,” d yor.
“Ter m s l n!” d yor Sofonda.
Ve V v enne b r sünger yardımıyla Sofonda’nın alnını kuruluyor.
Sofonda “Rastık! ÇABUK!” d yor.

Hazır sen hâlâ uyuyorken ben m g tmem gerek yor Shane. Ama sana
b r şey vermek st yorum. Sana hayat vermek st yorum. Bu bana
ver lm ş üçüncü şans ve ben bunu da heba etmek stem yorum.
Odamın penceres n açab l rd m. Ev e’n n sen vurmasını
önleyeb l rd m. Gerçek şu k , bunları yapmadım, o yüzden sana kend
hayatımı ver yorum, çünkü artık ben stem yorum.
Çıtçıtlı çantamı Shane’ n yüzüklerle bezel koca el n n altına
sokuşturuyorum. Gördüğünüz g b , b r plast k cerrahın erkeklerde tek
değ şt remed ğ yer eller d r. Brandy Alexander g b b r kızı her zaman
ele verecek olan tek şey budur. Bu eller saklamanın h çb r yolu
yoktur.
K ml ğ m, doğum kartım, yan her şey m çantanın ç nde. Bu andan
t baren Shannon McFarland olab l rs n. Kar yer m. Doksan derecel k
lg . Heps sen n. Tamamı. Herkes. Umarım sen n ç n yeterl d r.
Çünkü bundan başka sah p olduğum h çb r şey yok.

“Temel renk!” d yor Sofonda ve V v enne Patlıcan Moru Düşler göz


farının en açık tonunu Sofonda’nın el ne koyuyor.
“Kapak reng !” d yor Sofonda ve K tty b r sonrak göz farını
Sofonda’ya uzatıyor.
“Dış hat reng !” d yor Sofonda ve K tty ona en koyu reng ver yor.

Shane sen kar yer me devam et. Sofonda’nın sana çok y b r kontrat
mzalatmasını sağla ama boktan b r yerel yardım derneğ kontratı
olmasın. Sen artık lanet olası Shannon McFarland’sın. Doğrudan
z rveye çıkacaksın. B r yıl sonra telev zyonu açtığımda ağır çek mde
çırılçıplak d yet kola çt ğ n görmek st yorum. Sofonda’nın sen n ç n
ülke çapında kontratlar ayarlamasını sağla.
Ünlü ol. İstemed ğ n elde etmekte büyük b r sosyal deney m
örneğ ol. B ze değers z olduğu öğret lm ş olanda değer keşfet.
Dünyanın kötü olduğunu söyled ğ şeyde y y bul. Sana hayatımı
ver yorum, çünkü bütün dünyanın sen tanımasını st yorum. Bütün
dünyanın nefret ett ğ şey kucaklamasını d l yorum.
En çok korktuğun şey bul ve g d p orada yaşa.

Sofonda “K rp k kıvırıcı!” d yor ve Shane’ n uyuyan k rp kler n


kıvırıyor.
“R mel!” d yor ve Shane’ n k rp kler n r melle boyuyor.
K tty “Mükemmel,” d yor.
Ama Sofonda “Henüz ş m z b tmed ,” d ye cevap ver yor.

Shane, sana hayatımı, ehl yet m , esk karneler m ver yorum, çünkü
ben m hatırlayab ld ğ mden çok daha fazla benz yorsun bana. Çünkü
nefret etmekten, kend mle övünmekten ve kend me aslında doğru
olmayan esk h kâyeler anlatmaktan yoruldum. Hep önce ben, ben,
ben demekten yoruldum.
Ayna, ayna söyle bana.
Ve lütfen peş me düşme. Yen lg odağı ol. Büyük başarılar kazan,
güzel ol, sev l ve ben m olmak sted ğ m her şeye sah p ol. Ben artık
bunlardan geçt m. Ben artık sadece görünmez olmak st yorum. Belk
peçe takıp göbek atan b r dansöz olurum. Rah be olup k msen n tam
olmadığı b r cüzam merkez nde çalışırım. Maske takıp buz hokey
golcüsü olurum. A leler tanımadıkları b r her f n çocuklarına
sarılmasından hoşlanmadıkları ç n çalıştırdıkları kadınlara ç zg f lm
karakterler n n kostümler n g yd ren b r lunaparkta çalışırım. Belk de
kartondan büyük b r fare olurum. Ya da köpek. Ya da ördek.
B lm yorum ama bulacağıma em n m. Kaderden kaçış yok, sürekl
devam ed yor. Gece gündüz demeden gelecek nsana yaklaşıyor.
Shane’ n solgun el n okşuyorum.
B r n gerçekten seveb leceğ m kend me kanıtlamak ç n sana
hayatımı ver yorum. Karşılığında ücret almadan b r nsana sevg ,
mutluluk ve şefkat vereb leceğ m spatlamak ç n. Görüyorsun ya,
bebek maması yemey , konuşamayan, evs z ve görünmez b r
canavar olmayı kaldırab l yorum ama b r nsanı seveb leceğ m
öğrenmem gerek yor. Dolu dolu, sonsuza kadar ve karşılık
beklemeks z n, sadece sted ğ m ç n b r n seveb leceğ m .
Ağabey m n yüzünü öpeb lecekm ş m g b üzer ne eğ l yorum.
Cüzdanımı ve k m olduğuma da r her türlü belgey Shane’ n el n n
altına bırakıyorum. Çok güzel olduğum ve kızgın yağda kızarmış g b
daracık b r elb seyle b r odaya g rd ğ mde herkes n dönüp baktığıyla
lg l h kâyeler arkamda bırakıyorum. M lyonlarca gazetec n n
resm m çekt ğ yle lg l h kâyeler . Ve bu denl lg çekmek ç n
katlandığım sıkıntılara değd ğ f kr n ger de bırakıyorum.
Ben m artık yen b r h kâyeye ht yacım var.
Rhea kardeşler n Brandy Alexander’a yaptığı g b .
Brandy’n n bana yaptığı g b .
Kend m ç n ne yapmam gerekt ğ n öğrenmem gerek yor. Kend
h kâyem yazmam gerek yor.
Varsın ağabey m, Shannon McFarland olsun.
Ben m böyle b r lg ye ht yacım yok. Artık yok.

“Dudak kalem !” d yor Sofonda.


“Dudak parlatıcısı!” d yor.
“Taşırdık!” d yor.
Ve V v enne Shane’ n çenes ndek Kurşun reng s lmek ç n
el ndek bezle üzer ne eğ l yor.
Rah be Kather ne kend s nden, lütfen, r ca ett ğ m şey get r yor;
beyaz çarşafların üzer nde çek lm ş on sek z, y rm dörtlük parlak
baskılı res mler m. Res mler ne y , ne kötü, ne güzel, ne de ç rk n.
Sadece nasıl görünüyorsam, öyle. Gerçek. Geleceğ m. Sadece
b ld ğ n z gerçekl k. Ve kat kat bez ve dantelden yapılma peçem
çıkarıp Shane’ n bulması ç n ayakucuna bırakıyorum.
Şu anda bu peçeye ht yacım yok, bundan sonra da, gelecekte de,
sonsuza dek olmayacak.

Sofonda makyajı pudrayla tamamladığı anda Shane g d yor. Zayıf ve


solgun, dallar ve kuş kem kler nden yapılmış g b görünen zavallı
ağabey m yok oluyor.
Rhea kardeşler yavaşça maskeler n çıkarıyorlar.
“Brandy Alexander,” d yor K tty, “yüce kral çe.”
“Harb kal tel hatun,” d yor V v enne.
“Hem de sonsuza dek,” d yor Sofonda, “ve bu yeterl .”

Dolu dolu, sonsuza dek ve umutsuzca Brandy Alexander’ı


sev yorum.
Ve bu yeterl .
DİPNOTLAR
[1] St gmata: Çarmıha ger len İsa’nın beden nde ç v ler n bıraktığı
zler.
[2] (Lat.) Kırmızı.
[3]Loony. Zırdel , sersem anlamında. Sözcüğün köken “loon”,
sersem, ahmak dışında aynı zamanda gerdanlı dalgıç kuşunu da
tanımlıyor. Yazar, burada ç ft anlamlı sözcüğün neden olduğu anlam
karmaşasından yararlanıyor.
[4] Belsoğukluğu.
[5] M toloj de, Kıbrıs kralı ve aynı zamanda heykeltıraş; b r
bak ren n f ld ş nden heykel n yapmış ve ona âşık olmuştur.

You might also like