Professional Documents
Culture Documents
Gorunmez Canavarlar - Chuck Palahniuk
Gorunmez Canavarlar - Chuck Palahniuk
Chuck Palahn uk
İng l zce aslından çev ren: Funda Uncu Irklı
Ayrıntı Yayınları
Chuck Palahn uk
Wash ngton eyalet n n doğusundak b r ç ftl kte büyüdü. B r süre
Eyalet Ün vers tes ’ne devam ett kten sonra Oregon Ün vers tes ’ne
geçt ve öğren m n orada tamamladı. Ün vers te yılları boyunca
yazar olmayı aklından b le geç rmed . Geç m n Fre ghtl ner adlı
ş rkette otomob l tam rc l ğ yaparak kazanmakta ken, 1996’da,
arkadaşlarıyla b rl kte devam ett ğ b r edeb yat grubu çerçeves nde
Project Mayhem (Kargaşa Projes ) adlı kısa h kâyey yazdı. Söz
konusu h kâye üç ay g b kısa b r süre ç nde F ght Club’a (1996;
Dövüş Kulübü, çev.: El f Özsayar, Ayrıntı Yayınları, 2000) dönüştü. İlk
romanını yayımlatmayı başarana kadar yayınevler tarafından pek
çok kez ger çevr ld . Genell kle adında “neh r” kel mes geçen
ağırbaşlı romanlara es n kaynağı olmuş b r coğrafyada, lk romanı
büyük ses get rd . Palahn uk, 1999’da katıldığı b r yazarlar
konferansında, Wr t ng to Fa l (Redded lmek İç n Nasıl Yazılır) adlı b r
çalışma grubu yürüttü. Pac f c Northwest Booksellers Assoc at on
Award ve Oregon Book Award ödüller ne değer bulunan F ght Club,
1999’da f lme çek ld . Surv vor (1999; Göster Peygamber , çev.:
Funda Uncu Irklı, Ayrıntı Yayınları, 2002), Choke (2001; Tıkanma,
çev.: Funda Uncu Irklı, Ayrıntı Yayınları, 2003), Inv s ble Monsters
(1999; Görünmez Canavarlar, çev.: Funda Uncu Irklı, Ayrıntı
Yayınları, 2004), Fug t ves and Refugees (2003; Kaçaklar ve
Mültec ler, çev.: Esra Arışan. Ayrıntı Yayınları, 2005), D ary (2003;
Günce, çev.: Funda Uncu Irklı, Ayrıntı Yayınları, 2005), Lullaby
(2002; N nn , çev.: Funda Uncu Irklı, Ayrıntı Yayınları, 2007),
Stranger Than F ct on (2003) ve Haunted (2005) adlı k tapları ( k
k tap da Ayrıntı Yayınları’nın programına alınmıştır) kaleme alan
Palahn uk, Oregon’un Portland şehr nde yaşamını sürdürüyor.
“Uyuşturucu çalmanın yöntem budur,” d yen Geoff ç n.
Ve “Bu dudak kalem d r,” d yen Ina ç n.
Ve “Bu pek jorjet,” d yen Janet ç n.
Ve sürekl “Bu yeter nce y değ l,” dey p duran ed törüm,
Patr c a ç n.
1
Her tarafta ç çek aranjmanları ve mantar dolmaları bulunan büyük b r
mal kânedek ht şamlı b r West H lls düğün meras m nde olmanız
gerek yor. Buna h kâyen n dekoru den yor; k m nerede, hang s ölü,
hang s canlı. Bu Ev e Cottrell’ n ht şamlı düğün meras m n n
yaşandığı an. Ev e mal kânen n g r ş ne nen merd ven n ortasında,
yanmış gel nl ğ nden ger ye kalan şey n ç nde çıplak vaz yette
d k l yor, tüfeğ de hâlâ el nde.
Bense merd ven n başında duruyorum ama sadece f z ksel olarak
oradayım. Aklım k m b l r nerede.
Henüz burada ruhunu komple tesl m etm ş b r yok ama zaman
yaklaşıyor d yel m.
Üstel k bu büyük t yatro oyunundak k ş ler n h çb r gerçek, canlı
nsanlar da değ l. Ev e Cottrell’ n görünüşüyle lg l her şey
telev zyondak b r organ k şampuan reklamından hatırlayab l rs n z;
fakat şu anda Ev e’n n gel nl ğ nden ger ye sadece kalçalarının
etrafında dönen çemberl etek ve saçındak pek ç çeklerden de
ger ye yalnızca küçük tel skeletler kaldı. Ve Ev e’n n sarı saçları,
sarının her tonunda boyanmış ve saç sprey yle kabartılarak ger ye
taranmış o gökkuşağı, maalesef o da yandı.
Buradak d ğer tek karakter se merd venler n d b nde vurularak
yere düşen ve çok kan kaybeden Brandy Alexander.
Kend kend me Brandy’n n kurşun del ğ nden fışkıran kırmızı
akıntının, kandan çok sosyopol t k b r araca benzed ğ n söylüyorum.
Bütün o şampuan reklamlarından klonlanma durumu aslında ben mle
b rl kte Brandy Alexander ç n de geçerl . Bu odadak herhang b r n
vurmak, ahlâk açıdan b r arabayı, elektr kl süpürgey veya Barb
bebeğ öldürmekle aynıdır. B lg sayara format atmak. B r k tabı
yakmak. Muhtemelen bu durum dünyadak herkes öldürmek ç n
geçerl olab l r. Çünkü hep m z b rer ürünüz.
En kal tel part kızlarının f dan boylu yüce kral çes Brandy
Alexander, mükemmel tayyörünün ceket ndek b r kurşun del ğ nden
ç n boşaltıyor. Brandy’n n Seattle’den nd r ml f yata satın aldığı Bob
Mack e marka beyaz tayyörün eteğ öyle dar k , poposu kocaman,
mükemmel b r kalp şekl nde görünüyor. Tayyörün f yatını b lsen z
dudağınız uçuklar. Alışla satışı arasındak f yat farkı neredeyse
yüzde b r z lyon. Ceket n n eteğ nde m n k b r farbala var, klapaları ve
omuzlarıysa gen ş. Kan fışkıran del k dışında tek sıra düğmel
ceket n kes m oldukça s metr k.
Soma merd ven n ortasında duran Ev e ağlamaya başlıyor. O anın
ölümcül v rüsü Ev e. B ze düşen zavallı Ev e’ye bakmak; zavallı,
üzgün, kel ve üzer nde yanan çemberl eteğ nden ger ye kalan tel
kafes ve küllerden başka b r g ys bulunmayan Ev e’c k. Sonra Ev e
tüfeğ atıyor. K rl eller yle k rl yüzünü örten Ev e, sank ağlamanın b r
faydası olacakmış g b yere çöküp hıçkırıklara boğuluyor. Dolu olan
otuz sek zl k tüfek zıplayarak merd venlerden aşağı n yor, g r ş n
ortasına kadar kayıp dönmeye başlıyor, namlusu b r ben , b r
Brandy’y ve b r de ağlayan Ev e’y göster yor.
Ben ş ddet göz ardı etmeye programlanmış, duygusuz b r
laboratuvar hayvanı değ l m ama o anda aklıma lk olarak kan
lekes n n üzer ne soda sürmek ç n çok geç kalınmamış olab leceğ
gel yor.
Ş md ye kadar er şk n hayatımın büyük kısmı, nasıl h ssetmem
gerekt ğ n söyleyen ünlü b r moda fotoğrafçısının karşısında elb se
ve ayakkabı g yerek, yapılı saçlarımla yekpare b r kâğıt zem nde
d k lmek ve karşılığında da dünyanın parasını kazanmakla geçt .
Fotoğrafçı bağırırdı: Bana şehvet ver bebek.
Flaş.
Bana muz pl k ver.
Flaş.
Bana tarafsız varoluşçu can sıkıntısı ver.
Flaş.
Bana başa çıkma mekan zması olarak başıboş entelektüal zm ver.
Flaş.
Muhtemelen en büyük düşmanımın, d ğer en büyük düşmanımı
vurduğunu görmen n şoku çer s ndey m. Bam ve b r taşla k kuş.
Bunun yanı sıra, Brandy’n n peş nde dolanmaktan t yatro
müptelalığımı da oldukça gel şt rd m.
Nefes alab lmek ç n el mdek mend l peçem n altından burnuma
kapatıyorum ama ağlıyormuşum g b görünüyorum. Mend l , Ev e’n n
büyük mal kânes ndek yangından çıkan dumanı f ltrelemek ç n
burnuma kapatıyorum, çünkü nefes almak neredeyse mkânsız.
Brandy’n n yanında d z çökmüş olan benden z, el m elb sem n
neres ne atsam, Darvon’lar, Demerol’ler, Darvocet 100’ler
buluyorum. Bu noktada herkes n bana bakması kararlaştırılmış.
Kahvereng ve beyaz renkler n hâk m olduğu Tor no Kefen baskılı
kazık marka elb sem n üzer ndek parlak kırmızı düğmeler
St gmata’nın[1] üzer ne gelecek şek lde büzüştürülüp kes lm ş.
Yüzüme de metrelerce uzunlukta üzer elde kes lm ş Avusturya
kr stal yle bezel s yah organzadan peçe sarılı. Yüzüm h ç
görünmüyor ama zaten amaç da bu. Kutsal b r şeye hürmets zl k
ed yormuşum g b görünüyorum ve kend m kutsal ve ahlâksız
h ssed yorum.
Haute couture ve daha da haute’leş yor.
Alevler g r ştek duvar kâğıdına sıçrıyor. Set b raz daha süslemek
adına yangını ben çıkardım. Duyguları yoğunlaştırmak ç n özel
efektler çok şe yarar ve burada gerçek b r evm ş g b b r hava yok.
Yanmakta olan ev, sahte Tudor üslubundak büyük mal kâneler n
kopyasının kopyasının kopyası örnek alınarak tasarlanmış b r
dönem canlandıran b r ev n yen den yaratılmış hal . Or j nal olan her
şeyden soyutlanmış yüzlerce nes l; doğruya doğru, hep m z öyle
değ l m y z?
Ev e çığlıklar atarak merd venden n p Brandy Alexander’ı
vurmadan hemen önce, b r galon dolusu Chanel Number F ve
parfümü döküp yanan b r davet yey üzer ne bıraktım ve bom,
dönüştürme şlem n başlattım.
Kom k olab l r ama en traj k yangın b le aslında süregelen k myasal
b r tepk med r. Jan Dark’ın oks dasyonudur.
Yerde dönmeye devam eden tüfeğ n namlusu b r ben , b r
Brandy’y şaret ed yor.
B r d ğer mesele de b r n ne kadar sevd ğ n z düşünürsen z
düşünün, akan kanı s ze çok yaklaştığında ger çek leceğ n zd r.
Bu vah m dramın dışında aslında güzel b r gün. Sıcak, güneşl b r
gün ve açık duran ön kapıdan veranda ve ç menl k görünüyor. Üst
kattak yangın, yen b ç lm ş m s g b ç men kokusunu g r şe çek yor
ve dışarıdan bütün davetl ler n ses duyuluyor. Bütün davetl ler,
sted kler hed yeler , yan kr stal ve gümüşler alıp tfa yec ve sağlık
memurlarının çer g rmes ç n verandaya çıktılar.
Brandy yüzüklerle bezel kocaman el n açıp kanını mermer
zem n n her yanına akıtan del ğe dokunuyor.
Brandy “Kahrets n,” d yor. “Bon Marche mkânı yok, bu tayyörü ger
almaz.”
Ev e kafasını kaldırıyor, yüzünde parmaklarından bulaşan s,
sümük ve gözyaşlarının z var ve “Hayatımın bu kadar sıkıcı
olmasından nefret ed yorum!” d ye haykırıyor.
Ev e, Brandy Alexander’a “Bana cehennemde pencere kenarından
b r masa ayırt,” d ye bağırıyor.
Gözyaşları yüzündek k r ç zg ler hal nde tem zleyerek akıyor ve
Ev e “Dostum! Bana cevap ver rken b raz bağırman gerek yor,” d ye
haykırıyor.
Sank bu durum yeter nce dramat k değ lm ş g b Brandy yanı
başında d z çökmüş olan benden ze bakıyor. Brandy’n n patlıcan
moru gözler fal taşı g b açılıyor ve “Brandy Alexander ölüyor mu?”
d ye soruyor.
Tüm olanlar, Brandy, Ev e ve ben m spot ışığı ç n verd ğ m z b r
kt dar savaşı aslında. Üçümüz de önce ben, ben, ben d yoruz. Kat l,
kurban ve şah t; üçümüz de başrolü oynadığımızı sanıyoruz.
Bu durum muhtemelen dünyadak herkes ç n geçerl .
Tamamen ayna, ayna söyle bana durumu, çünkü aynen paranın
kt dar unsuru olması g b , aynen s lahın kt dar unsuru olması g b
güzell k de b r kt dar unsurudur.
Dahası gazetede kaçırılıp sodom ye maruz bırakılan ve
soyulduktan sonra öldürülen y rm l yaşlarda b r n n resm n
gördüğümde, onun genç ve gülümseyen yüzünün b r nc sayfada
yayımlanmış b r resm söz konusu olduğunda artık bu üzücü, büyük
katl ama kafamı takmak yer ne, çgüdüsel tepk m, vaay, burnu bu
kadar büyük olmasaymış çok güzel olab l rm ş d ye düşünmek oluyor.
İk nc tepk m se, kaçırılıp ölümüne sodom ye maruz kalma ht mal ne
karşı yüz ve omuz bakımını elden bırakmamak gerekt ğ oluyor.
Üçüncü tepk m se en azından rekabet ortamından b r daha eks ld
d ye düşünmek oluyor.
Bu da yetmezse, h drojenl m neral yağ ç nde süspanse ed lm ş
tes rs z cen n katılarından yapılmış nemlend r c kullanıyorum.
Demem o k , dürüst olmak gerek rse, hayatımda kend mden başka
h çb r şey yok.
Demem o k , saat şlemed ğ ve b r fotoğrafçı “Bana empat ver,”
d ye bağırmadığı sürece bu böyle.
Sonra flaş patlar.
Bana sempat ver.
Flaş.
Bana acımasız dürüstlük ver.
Flaş.
“Burada böyle ölmeme z n verme,” d yor Brandy ve kocaman eller
ben kavrıyor. “Saçım,” d yor, “saçımın arkası düzleşecek.”
Demem o k , Brandy’n n büyük ht malle öleceğ n b l yorum ama
b r türlü olaya konsantre olamıyorum.
Ev e daha da yüksek sesle hıçkırıyor. Buna laveten uzaktan gelen
tfa ye s renler bana M gren Kasabası’nın kral çel k tacını takıyor.
Tüfek hâlâ yerde dönüyor ama g derek yavaşlıyor.
Brandy “Brandy Alexander hayatının böyle olmasını stemem şt .
Öncel kle meşhur olacaktı. B l rs n şte, ölmeden önce telev zyondak
Super Bowl turnuvasının devre arasında ağır çek mde çırılçıplak
d yet kola çmes gerek yordu,” d yor.
Tüfek duruyor ve namlusu k msey şaret etm yor.
Brandy hıçkıran Ev e’ye “Kapa çenen ,” d ye bağırıyor.
Ev e “Sen kapa çenen ,” d ye bağırarak karşılık ver yor. Alevler
arkasından merd venlere ser l halıya sıçrıyor.
S renler n West H lls’de dolanırken acı acı çaldıkları duyulab l yor.
İnsanlar 911’ arayıp kahraman olmak ç n t ş p kakışacak. H ç k mse
gelmes an meseles olan telev zyon ek b ne hazırlıklı görünmüyor.
“Bu son şansın tatlım,” d yor Brandy ve kanı her yana akıyor. “Ben
sev yor musun?” d ye soruyor.
Ahal bu tarz sorular sormaya başladığı zaman artık d kkat
çekem yorsunuz demekt r.
Ahal s z en y yardımcı role şte böyle es r eder.
Her senaryoda bulab leceğ n z en esk t lm ş o k kel mey
söylemem gerekt ren bu muazzam beklent , yanmakta olan bu koca
evden b le büyük. Sadece kel meler kend m fena halde ell yor
muşum g b b r h s ver yor. Bunlar sadece kel meler. H çb r güçler
yok. Kel me b lg s . D yalog.
“Söyle,” d yor Brandy. “Sev yor musun? Ben gerçekten sev yor
musun?”
Brandy hayatı boyunca hep böyle abartılı roller n kadını oldu. Dur
durak b lmeyen, canlı Brandy Alexander aks yon t yatrosu, ama ş md
her geçen dak ka canlılığını y t r yor.
B raz sahne performansı olsun d ye Brandy’n n el n tutuyorum. Bu
naz k b r jest ama o anda aklıma kan yoluyla bulaşan m krop ve
v rüsler geld ğ ç n paranoyaya kapılıyorum ve sonra bum d ye
yemek odasının tavanı çöküyor ve yemek odasının kapısından
kıvılcım ve közler üzer m ze sıçrıyor.
“Ben sevem yorsan b le, en azından hayatımı anlat bana,” d yor
Brandy. “B r kız hayatı gözler n n önünden f lm şer d g b geçmeden
ölemez.”
Hemen hemen h ç k msen n duygusal ht yaçları karşılanamıyor
maalesef.
İşte o sırada merd venlere ser l halıdak alevler Ev e’n n çıplak
kıçına varıyor ve Ev e çığlık atarak ayağa fırladığı g b , yanmış beyaz
topuklu ayakkabılarıyla basamakları döverek merd venlerden n yor.
Çıplak ve kel, tel ve küllerden başka b r şey g ymeyen Ev e Cottrell
daha kalabalık b r sey rc n n bulunduğu ön kapıya, düğün
davetl ler ne, gümüş ve kr stallere ve varmak üzere olan tfa ye
araçlarına koşuyor. Yaşadığımız dünya böyle. Şartlar değ ş yor, b z
de dönüşüme uğruyoruz.
Sonuç olarak tarafımdan sunulan bu göster n n tamamı h ç
şüphes z tamamen Brandy’yle lg l olacak ve k de konuğumuz var:
Evelyn Cottrell ve ölümcül AIDS v rüsü. Brandy, Brandy, Brandy.
Sırtüstü yatmakta olan zavallı Brandy, canını mermer zem ne akıttığı
del ğe dokunup “Lütfen. Bana hayatımı anlat. Buraya nasıl
geld ğ m z anlat,” d yor.
Sonuç olarak benden z bu Brandy Alexander anını belgelemek ç n
burada durmuş duman yutuyorum.
Bana d kkat ver.
Flaş.
Bana aşırı sevg ver.
Flaş.
Bana b r mola ver.
Flaş.
2
Bunun şu şek lde devam eden h kâyelerden b r olduğunu sanmayın;
ondan sonra, ondan sonra, ondan sonra.
Burada olanlar daha çok b r moda derg s h ss verecek s ze; b r
Vogue veya b r Glamour derg s karmaşası g b , sayfa numaraları her
k , beş, üç sayfada b r basılmış olacak. Aradan parfüm kartları
düşecek, s ze makyaj malzemes satmak ç n ga pten gelen tam
sayfa çıplak kadınlar fırlayacak karşınıza.
Magaz n derg ler n n lk y rm sayfası arasına gömülmüş olan çer k
sayfasını da boşuna aramayın. Her şey hemencec k bulab leceğ n z
sanmayın. Herhang b r şey n gerçek örneğ n bulmayı da ummayın.
H kâyeler başlayacak ve üç paragraf sonra:
Şu sayfaya geç n.
Sonra, ger dönün.
Belk , beş tane zevkl kıyafet oluşturmak ç n on b n moda parçası
b rb r yle karıştırılıp eşleşt r lecek. M lyon tane son moda aksesuar,
eşarp ve kemer, ayakkabı, şapka ve eld ven olacak ama bunlarla
g yeb leceğ n z b r tane b le gerçek g ys bulamayacaksınız.
Ve bu h sse burada, otobanda, şte ve evl l ğ n zde gerçekten, ama
gerçekten alışmanız gerekecek. Yaşadığımız dünya böyle.
Hazırlarıyla dare ed n.
Ağabey m n büyük AIDS mus bet yüzünden per şan olup ölmes ne
geçel m.
***
***
Brandy Alexander’ın eller ne dönel m. Her şey önce onun eller yle
başlar. Brandy Alexander el n kaldırıyor; damarları, her renkten
halka b lez kle dolu b leğ nde toplaşmış g b görünen, kıllı domuz g b
kem kl el n kaldırıyor. Brandy Alexander’ın kend başına güzell k
standardında öyle b r duruşu vardır k , k mse onunla boy ölçüşemez.
S z b le.
“Anlat kız!” d yor Brandy, “yüzüne ne oldu?”
“kuşlar” yazıyorum.
“yüzümü kuşlar yed ”
Ve başlıyorum gülmeye.
Brandy gülmüyor. Brandy “O da ne demek öyle?” d yor.
Ama ben hâlâ gülüyorum.
“otobanda arabayla g d yordum” yazıyorum.
Ve hâlâ gülüyorum.
“b r b r tüfekle 30 kal brel k b r merm sıktı”
“merm çene kem ğ m n tamamını dağıttı”
Hâlâ gülüyorum.
“hastaneye geld m” yazıyorum.
“ölmed m”
Gülüyorum.
“çenem yer ne takamadılar, çünkü martılar yem ş”
Ve gülmey kes yorum.
“El yazın berbat ayol,” d yor Brandy. “Başka neler oldu, anlat.” Ve
ağlamaya başlıyorum.
“dahası bebek maması yemek zorundayım”
“konuşamıyorum”
“kar yer m b tt ”
“ev m yok”
“n şanlım ben terk ett ”
“k mse yüzüme bakmayacak”
“bütün elb seler m en yakın arkadaşım bozdu”
Hâlâ ağlıyorum.
“Daha başka?” d yor Brandy. “Bana her şey anlat.”
“b r çocuk” yazıyorum.
“süpermarkette b r oğlan çocuğu bana canavar ded ”
Yanan Yaban Mers n Mav s gözler, bütün yaz k msen n bakmadığı
g b bakıyor bana. “Sen n algın sıçmış,” d yor Brandy. “Sadece olmuş
b tm ş boktan şeylerden söz ed p duruyorsun.”
“Hayatını geçm şe ya da ş md ye bağlayarak yaşayamazsın,”
d yor.
“Bana geleceğ nden söz etmel s n,” d yor Brandy.
Brandy Alexander, lame bağcıklı, topuklu ayakkabılarının üzer nde
ayağa kalkıyor. Yüce kral çe çantasından üstü taşlı b r pudra kutusu
çıkarıyor ve ç ndek aynaya bakmak ç n kutuyu açıyor.
“Şu terap st,” d yor Kurşun dudaklar, “konuşma terap st bu
konularda çok aptalca davranab l yor.”
Brandy’n n büyük ve kaslı kolları ben , az önce kalktığı ve hâlâ
kıçının sıcaklığının durduğu koltuğa oturtuyor ve aynaya bakmam
ç n pudrayı suratıma doğru uzatıyor. Kutunun ç nde pudra yer ne b r
sürü beyaz kapsül var. Ayna olması gereken yerdeyse Brandy
Alexander’ın gülümseyen, muhteşem b r ves kalığı duruyor.
“Bunlar V cod n, şeker m,” d yor. “Herhang b r lacın yeterl dozda
alınmasıyla, her hastalığın y leşt ğ , Mar lyn Monroe tıp okuluna hoş
geld n.”
“Hayd daldır el n . Kend ş n kend n gör,” d yor.
Zayıf ve ebed tanrıça Brandy’n n resm , ağrı kes c deryasının
üzer nden gülümsüyor. İşte Brandy Alexander’la böyle tanıştım. Esk
hayatıma devam etmeme gücünü böyle buldum. Aynı esk parçaları
toplamama cesaret n böyle buldum.
“Ş md ,” d yor Kurşun dudaklar, “az önce yaptığın g b bana bütün
h kâyen anlatacaksın. Heps n yazacaksın. Bana h kâyen tekrar
tekrar anlatacaksın. Bana bütün gece yürek paralayıcı boktan
h kâyen anlat.” Bu kral çe Brandy kem kl uzun parmağını bana
doğru uzatıyor.
“Anlattığın şey n,” d yor Brandy, “sadece b r h kâye olduğunu
anlayacaksın. Ve aynı şeyler b r daha yaşamayacağını. Anlattığın
h kâyen n sadece kel melerden baret olduğunun farkına vardığında,
geçm ş n b r kâğıt g b buruşturup çöpe atab ld ğ nde,” d yor Brandy,
“ şte o zaman sen n k m olacağına karar vereceğ z.”
4
Kanada sınırına geçel m.
Town Car model k ralık b r L ncoln’de, Br t sh Columb a,
Vancouver’dan güneye, Amer ka B rleş k Devletler ’ne geçmek ç n
bekleyen üçümüze; sürücü koltuğunda bekleyen S nyor Romeo’ya,
yanında oturmuş bekleyen Brandy’ye ve arkada yalnız oturmuş
bekleyen benden ze dönel m.
Brandy “Pol sler n alıcıları var,” d yor.
Plana göre, sınırı geçeb l rsek güneye, zıpır oğlanlarla kızların
kesemdek ler n heps n satın almak ç n sıraya g recekler gece
kulüpler yle d skoların bulunduğu Seattle’a g deceğ z. Sess z
olmalıyız, çünkü hem ABD, hem de Kanada sınırındak pol sler n
alıcıları var. Böylece sınırı geçmek ç n bekleyen nsanları
d nleyeb l yorlar. Küba purolarımız olab l r. Taze meyve. Elmaslar.
Bulaşıcı hastalıklar. Uyuşturucu, d yor Brandy. Brandy sınıra b r m l
kala çenem z kapamamızı söylüyor ve sess zce, sırada bekl yoruz.
Brandy kafasına sarılı olan metrelerce uzunluktak brokar eşarbı
çözüyor. Brandy, kafasını sallayınca, saçları omuzlarına dökülüyor.
Dekoltes nden görünen füzeler n n arasındak yarığı saklamak ç n
eşarbı omuzlarına örtüyor. Brandy, sade altın küpeler n takıyor
kulağına. İnc ler n çıkarıp ucunda altın b r haç olan nce b r z nc r
takıyor. Bunları sınır pol s n n yanına varmamıza b r dak ka kala
yapıyor.
Küçük pencere ve klavyel b lg sayarın ger s nde, mav
ün formasıyla oturan sınır pol s her f, aynalı gözlüğünün ve altından
rozet n n ger s nden “Uyruklarınız?” d ye soruyor.
“Efend m,” derken Brandy’n n ses mülay m çıkıyor ve heceler
sakız g b uzatarak konuşuyor. “Efend m, b z Amer ka B rleş k
Devletler vatandaşıyız. O ABD k b r zamanlar dünyadak en büyük
ülke olarak b l n rd , ta k homoseksüeller ve çocuk pornograf s -”
Sınır pol s her f “İs mler n z?” d ye soruyor.
Brandy her fe bakab lmek ç n Alfa’nın üzer nden eğ l yor ve
“Kocam,” d yor, “masum b r nsandır.”
“Adınız, lütfen,” d yor adam ve h ç şüphes z plakamıza bakıyor,
bunun üç hafta önce Montana, B ll ngs’te k ralanmış b r araç
olduğunu ve belk b z m de gerçekte k m olduğumuzu keşfed yor.
Belk büyük, satılık evlerden laç çalan üç del yle lg l Kanada’nın
batısında dört b r yana dağılmış bültenler keşfed yor. Belk bu
b lg ler n heps b lg sayar ekranından geç yor şu anda. Belk de
bunların h çb r olmuyor. Asla b lemezs n z.
Brandy adamın d kkat n çekmek ç n neredeyse “Ben evl y m,”
d ye c yaklıyor. “Muhterem Scooter Alexander’ın karısıyım,” d yor
hâlâ Alfa’nın kucağına yarı gömülü vaz yette.
“Ve bu,” d yor ve tebessümüyle Alfa’yla arasında görünmeyen b r
hat çekerek, “bu ben m damadım Seth Thomas,” d ye ekl yor.
Kocaman el arkada oturan bana uzanıyor. “Bu da,” d yor, “kızım
Bubba-Joan.”
Bazen Brandy’n n b z uyarmadan hayatlarımızı değ şt rmes nden
nefret ed yorum. K m zaman günde k defa, yen b r k ml ğe ayak
uydurmak zorunda kalıyoruz. Yen b r s m. Yen l şk ler. Hand kaplar.
Bu yolculuğa başladığımız sıralarda k m olduğumu hatırlamak b le
güçleş yor.
Bu öyle b r stres yaratıyor k , sürekl değ ş me uğrayan AIDS
v rüsünün de bu h ss tattığına şüphe yok.
Sınır pol s her f daha önce Alfa Romeo, ondan önce Chase
Manhattan, ondan önce Nash Rambler, ondan önce Wells Fargo,
ondan önce de Eberhard Faber olan Seth’e “Efend m...” d yor.
“Amer ka B rleş k Devletler ’ne satın almış olduğunuz herhang b r
şey götürüyor musunuz?” d ye soruyor sınır pol s her f.
Ayakkabımın s vr ucuyla ön koltuğun altından yen kocamı
dürtüyorum. B r sürü detayın ç nde boğuluyoruz. Solumuzda
gelg tler n aşındırdığı çamurlu kumsal var, küçük dalgalar b rb r n
zl yor. D ğer tarafta se ancak çok uzaktan okunab len kel meler
oluşturan ç çek tarhları var. Yakından bakınca sadece b r sürü
kırmızı ve sarı begonya görünüyor.
“Hr st yan Ş fa Kanalı’nı zlemed ğ n z söylemey n bana,” d yor
Brandy. Boynundak küçük altın haçla oynuyor. “Eğer b r bölüm b le
zlem ş olsaydınız, yüce Tanrının b lgel kle damadımı d ls z yarattığını
b l rd n z. O konuşamaz.”
Sınır pol s her f hızla klavyen n tuşlarına basıyor. Yazdığı kel me
“SUÇ” olab l r. Ya da “UYUŞTURUCU”. Veya “VURMAK”. GÜMRÜK
KAÇAKÇISI da olab l r. Veya TUTUKLAMA.
“Tek kel me dah etme,” d ye fısıldıyor Brandy, Seth’ n kulağına.
“Eğer konuşursan, Seattle’a varınca sen Harvey Wallbanger
yaparım.”
Sınır pol s her f “ABD’ye g rmen ze zn vermeden önce
pasaportlarınızı görmem gerekecek,” d yor.
Brandy dudaklarını yalayarak ıslatıyor, gözler neml ve pırıl pırıl
parlıyor. Başını kaldırıp sınır pol s her fe “Lütfen b ze b r dak ka z n
ver r m s n z?” derken brokar eşarbı aşağıya kaydırıp memeler n n
arasındak ayrığı ortaya çıkarıyor.
Brandy arkasına yaslanıyor ve Seth’ n camı hızla tamamen
kapanıyor.
Brandy’n n koca füzeler aldığı nefesle havaya kalkıyor, sonra
n yor. “Sakın pan ğe kapılmayın,” d yor ve rujunu açıyor. D k z
aynasına bakıp dudaklarını öpücük şekl nde büzüyor. Ruju kocaman
Kurşun dudaklarına süren büyük el o kadar çok t tr yor k , d ğer
el yle ruju tutan el n kontrol altına alıyor.
“Hep m z yen den Amer ka’ya sokab l r m,” d yor, “ama önce b r
prezervat f ve nanel ç klete ht yacım var.”
Rujlu dudaklarıyla “Bubba-Joan lütfen c c kız ol ve bana şu
Estraderm’lerden ver b r tane,” d yor.
Seth ona prezervat f ve nanel ç klet ver yor.
“Kıçına b r haftalık sıvı aktığının ne zaman farkına varacağını
tahm n edel m bakalım,” d yor Brandy.
Ruju kapatıp “K rlet ben , lütfen,” d yor.
Ona kâğıt mend l ve b r parça östrojen ver yorum.
5
İnsanların Brumbach Alışver ş Merkez ’n n önündek Hz. İsa’nın
doğuşunun tasv r ed ld ğ dekora doğru tek bacağını kaldıran köpeğ
zlemek ç n toplandıkları o güne dönel m, k bu nsanların arasında
Ev e’yle ben de vardık. Sonra köpek oturuyor, yuvarlanıp sırtüstü
yatıyor, derken bok kokan, buruşuk kıç del ğ n yalıyor ve Ev e ben
d rseğ yle dürtüyor. İnsanlar alkışlayıp para atıyorlar.
Sonra Brumbach’a g r p rujları el m ze sürerek denemeye
başlıyoruz ve ben “Köpekler neden kend ler n yalarlar?” d ye
soruyorum.
“Çünkü bunu yapab l rler de ondan,” d yor Ev e. “Onlar nsanlara
benzemezler.”
Mankenl k okulunda aynalarda c ld m ze bakarak günde sek z saat
öldürdükten sonra oluyor bu olay. “Ev e, sakın kend n kandırma,”
falan oluyorum.
Mankenl k okulunda geçer not almam tam olarak Ev e’n n başarı
eğr s n aşağıya çekm ş olmasındandı. Anca b r pen s n d b nde
göreb leceğ n z renkte rujlar sürerd . Öyle çok far sürerd k , Ev e’n n
ürün testler nde kobay olarak kullanılan b r hayvan olduğunu
sanab l rd n z. Sadece onun kullandığı saç sprey yüzünden Taylor
Robberts Mankenl k Akadem s ’n n üzer ndek ozon tabakası
del nm şt .
Bunlar kazadan önce, yan hayatımın çok y olduğunu
düşündüğüm zamanlarda olmuştu.
Okuldan sonra vak t öldürmek ç n g tt ğ m z Brumbach Alışver ş
Merkez ’n n dokuzuncu katı mob lyalara ayrılmıştır. Kenarlarda teşh r
odaları vardır; yatak odaları, yemek odaları, oturma odaları, çalışma
odaları, kütüphaneler, çocuk odaları, ebeveyn odaları, porselen
dolapları, ev of sler, bunların heps mağazanın ç ne açılıyor.
Görünmeyen dördüncü duvar. Tüm odalar mükemmel, tem z ve halı
döşenm ş, şık mob lyalarla dolu, spot halojen aydınlatma ve yanan
b r sürü lamba yüzünden de sıcak. G zl hoparlörlerden bel rl
frekansları kapsayan gürültülü b r hışırtı gel yor. Müşter ler, odalar
boyunca, teşh r odalarıyla döşemen n ortasını dolduran yerden
aydınlatılmış adalar, b rb r ne uyumlu döşeme lambaları ve yapay
b tk lerle b rl kte yer yer ser lm ş k l mler n üzer nde öbekler oluşturan
sohbet köşeler ve oturma gruplarının arasında akıp g den, donuk
muşambayla kaplı kor dorlardan geç yorlar. Karanlığın ç nde
yabancılarla dolup taşan durgun ışık ve renk adaları var.
“Aynen b r ses kayıt stüdyosu g b ,” derd Ev e. “Bütün alıcılar
b l ler n n gel p b r sonrak bölümü kaydetmes ç n hazır. Stüdyodak
zley c karanlıkta sen zl yor.”
Müşter ler yanımızdan gel p geçerken, Ev e’yle pembe b r çekyata
sere serpe uzanır, onun cep telefonundan burçlarımızı okurduk.
Parçalara ayrılab len tüv t b r kanepeye çöreklen p b r yandan
patlamış mısır atıştırırken, d ğer yandan da konsolun üzer ndek
renkl telev zyonda kend d z m z zlerd k. Ev e b razdan t şörtünü
sıyırıp göbeğ ndek yen p erc ng gösterecek. Bluzunun koltukaltı
boşluğunu aşağı çek şt rerek s l kon zler n gösterecek.
“Gerçek ev mde kend m çok yalnız h ssed yorum,” derd Ev e. “Ve
k mse bakmıyorken kend m yeter nce gerçek h ssedememekten de
nefret ed yorum.”
“Mahrem yet aradığımdan takılmıyorum Brumbach’a,” d yor.
Da remde derg ler yle b rl kte Manus olurdu. Söyled ğ ne göre ş
gereğ almak zorunda olduğu erkek erkeğe porno derg ler yd bunlar.
Her sabah kahvaltıda kend ler n emen her fler n parlak res mler n
göster rd bana. İk büklüm vaz yette kollarını d zler n n arkasına
dolayarak kend s n emmek ç n boynunu ler ye uzatmış olan bu
her fler kend küçük döngüler nde kaybolmuş g b görünürlerd .
Dünya üzer ndek hemen her her f n bunu dened ğ ne bahse
g reb l rs n z. Sonra da Manus bana “Her fler n sted ğ bu şte,” derd .
Bana romans ver.
Flaş.
Bana nkâr ver.
Her b r yeter nce esnek olan veya dünyada başka k mseye ht yaç
duymayacağı kadar büyük b r alet olan, tam b r küçük da re şekl n
almış bu her fler n res mler n Manus kızarmış ekmeğ yle göster r ve
“Bu her fler n herhang b r şe veya l şk ye tahammül etmeler
gerekmez,” derd . Derg lere bakarken ağzındak ler ç ğnemeye
devam ederd . Sahanda yumurtasının beyazlarını çatalıyla
d d klerken “Hayatının sonuna kadar böyle yaşayab l r ve öleb l rs n,”
derd .
Sonra ben şehre n p mükemmelleşmek ç n Taylor Robberts
Mankenl k Akadem s ’ne g derd m. Köpekler kıçlarını yalarlardı. Ev e
kend kend n yaralar. Bütün şu p erc ngler falan. Ev e’n n ev nde,
a les nden gelen tonla para dışında kend nden başka k mse yoktu.
Brumbach’a g tmek ç n şeh r otobüsüne lk b nd ğ m zde Ev e şoföre
kred kartını uzatmış ve cam kenarına oturmak sted ğ n söylem şt .
Eşyalarının çok yer kaplayacağından end şe etm şt .
Manus’la ben m , yoksa kend başına Ev e m evde daha berbat
haldeyd , b lem yorum.
Ama Brumbach’tayken Ev e’yle b rl kte onlarca mükemmel yatak
odasından b r nde kıvrılıp uyuklardık. Ayak parmaklarımızın arasına
pamuk sıkıştırıp kreton kaplı kulüp sandalyeler nde tırnaklarımıza oje
sürerd k. Sonra da c lalı, uzun b r yemek masasına oturup Taylor
Robberts mankenl k k tabımızı ncelerd k.
“Burası aynı hayvanların doğal ortamlarının hayvanat
bahçeler ndek sahte kopyaları g b ,” derd Ev e. “B l rs n şte,
betondan yapılma buzullar, üzer nde serpme mak neler asılı,
b rb r ne kaynaklanmış borulardan yapılma ağaçlardan oluşan
yağmur ormanları g b .”
Her öğlen Ev e’yle ben, kend m ze özel yapay ortamımızda b rer
yıldızdık. Kas yerler c nsel l şk bulma umuduyla erkekler tuvalet ne
süzülürlerd . Kend küçük mat nem zde lg yağmuruna tutulurduk.
Taylor Robberts’tan tek hatırladığım şey, yürürken leğen
kem kler m öne çıkarmam gerekt ğ . Omuzlarımı ger ye atmam
gerek yor. Farklı boyutlardak ürünler tanıtırken, kend m zle ürün
arasına görünmez b r ç zg çekmem z söylerlerd . Tost mak neler
ç n gülüşümüzden tost mak nes ne doğru havadan b r ç zg
çekmem z gerek yordu. Sobalar ç n bu ç zg göğüslerden aşağıya
doğru ç z l yordu. Yen b r araba ç n bu görünmez ç zg y çekmeye
vaj nanızdan başlayın, d yorlardı. Kısacası profesyonel mankenl k,
sütlaç veya yen b r ç ft ayakkabı g b şeylere abartılı tepk göster p,
karşılığında para kazanmak demekt r.
Brumbach’tak büyük, pembe b r yatakta d yet kola çerd k. Ya da
b r tuvalet masasına oturup b r metre kadar ötede duran nsanların
s l k s luet karanlığın ç nden b z zlerken, el m ze b r pudr yer alıp,
pudrayla yüzümüzün şekl n değ şt r rd k. Belk b r spot lambanın
ışığı, b r ler n n gözlük camında parlardı. D kkat çeken en ufak
hareket m zle, her jest m zle, söyled ğ m z her sözle nsanları
başımıza toplamak şten b le değ ld .
Ev e pembe satenden b r yorganı düzelt p yastıkları kabartırken,
“Burası çok güvenl ve huzur ver c ,” derd . “Burada nsanın başına
çok kötü b r şey gelmez. Okul g b değ l burası. Ya da ev g b .”
H ç tanımadığımız nsanlar üzerler ndek paltolarla durup b z
zlerlerd . Telev zyondak şu talk-showlarda olduğu g b , yeter nce
zley c bulunca dürüst olmak çok kolaydır. Eğer yeter kadar nsan
d nl yorsa, her şey söyleyeb l rs n z.
“Ev e, tatlım,” derd m, “sınıfımızda çok daha kötü mankenler var.
Allığının kenarını dağıt, yeter.” Tuvalet n aynasından kend m ze
bakarken, yabancılar arkada üç sıra hal nde b z zlerlerd .
“Al şeker m,” derken, ona küçük b r fırça uzatırdım, “dağıt.”
Ve Ev e ağlamaya başlardı. Kalabalık b r zley c karşısında nsanın
tüm duyguları z rveye vurur. Ya gülme kr z ne tutulursunuz ya da
ağlama kr z ne, arası yoktur. Hayvanat bahçeler ndek şu kaplanlar,
kend ler n hep görkeml b r göster de h ssed yorlardır herhalde.
“Moda dünyasında göz alıcı b r manken olmak sted ğ mden değ l,”
derd Ev e. “Gel şme çağımı düşündüğüm zaman çok üzülüyorum.”
Ev e gözyaşlarını bastırırdı. Küçük sünger alıp, “Ben küçükken a lem
ben m erkek olmamı sterd ,” derd . “B r daha asla o kadar zavallı
olmak stem yorum,” derd .
Bazen de yüksek topuklu ayakkabılar g y p aynı her f
paylaşamadığımız ç n b rb r m z n suratına tokat atıyormuş g b
yapardık. Bazı öğle sonraları b rb r m ze vamp r olduğumuzu t raf
ederd k.
“Evet,” derd m, “ben m a lem de ben su st mal ett .”
Kalabalığa oynamamız gerek rd .
Ev e parmaklarını saçlarına dolayıp “Kıç del ğ mle, vaj namın
arasındak küçük çıkıntılı der ye p erc ng yaptıracağım,” derd .
Sahnen n ortasındak yatağa bırakıver rd m kend m , b r yastığa
sarılıp yukarıdak karmakarışık s yah kablo borularına ve yangın
söndürme borularına bakarak, bunun yatak odasının tavanı
olduğunu hayal etmek gerek rd .
“Bana dayak attıkları veya şeytan kanı falan ç rd kler yoktu,”
derd m. “Sakat olduğu ç n kardeş m daha çok severlerd , o kadar.”
Ve Ev e esk Amer kan tarzı komod n n yanından geçerek
sahnen n ortasına gel p sey rc lerle arama g rerd .
“Sakat b r kardeş n m vardı?” derd .
İzley c lerden b r öksürürdü. Belk b r kol saat nden parlak b r ışık
parlardı.
“Evet, b raz sakattı, ama onu seks kılacak b ç mde değ l. Y ne de
mutlu son oldu,” derd m. “O öldü.”
Ve Ev e gerçekten gerg n b r sesle “Sakatlığı neyd ? Tek kardeş n
m yd ? Senden büyük müydü, küçük müydü?” d ye sorardı.
Yataktan fırlayıp saçlarımı savururdum. “Hayır, çok acıklı.”
“Hayır, ben c dd y m,” derd Ev e. “Şaka yapmıyorum.”
“Benden b rkaç yaş büyüktü. B r saç sprey kazası yüzünden yüzü
paramparça olmuştu. Ve düşüneb l yor musun, b z mk ler k nc b r
çocukları olduğunu neredeyse unutmuşlardı.” Gözler m yastık
kılıflarına kuruluyormuş g b yapıp sey rc ye anlatmaya başlardım. “O
yüzden ben sevs nler d ye daha çok çabalardım.”
Ev e boşluğa bakarak “Kahrets n! Kahrets n!” derd . Ve öyle y rol
yapardı k , ben m rolümü oracıkta gölgede bırakırdı.
“Evet,” derd m. “Onun h ç çaba sarf etmes gerekm yordu. Her şey
çok kolaydı onun ç n. Yalnızca yandığı ve yara bere ç nde kaldığı
ç n bütün lg ona odaklanmıştı.”
Ev e bana yaklaşıp “Pek ağabey n nerede ş md ? Nerede
olduğunu b l yor musun?” d ye sorardı.
“Öldü,” dey p zley c ye dönerd m, “AIDS’ten öldü.”
Ev e de “Bundan em n m s n?” derd .
“Ev e!” derd m.
“Yok, c dd y m,” derd . “B r b ld ğ m var k , soruyorum.”
“AIDS hakkında şaka yapma,” derd m.
Ev e “Bu son derece mkânsız g b b r şey,” derd .
Konuyu bu kadar kolay saptırab l yoruz. Gerçek dram bekleyen
zley c ler ç n bence Ev e kuşkusuz bazı şeyler uyduruyor.
“Ağabey n ,” d yor Ev e “ölürken gördün mü? Gerçekten. Ya da
öldükten sonra gördün mü? Müz k çalınırken kefen n ç nde gördün
mü? Ya da ölüm belges n ?”
Herkes zl yordu.
“Evet,” d yorum. “Sayılır.” Yalan söyled ğ m n fark ed lmes n ster
gb.
Ev e y ce tepeme b n yor. “Onu ölü olarak gördün mü, görmed n
m ?”
Bütün o nsanlar zl yordu.
“Yeter nce ölüydü.”
Ev e “Nerede?” d ye soruyor.
“Bu çok acı ver c ,” dey p sahnen n karşı tarafına, oturma odasına
geç yorum.
Ev e peş mden gel rken, “Nerede?” d ye soruyor.
Bütün o nsanlar zl yor.
“Darülacezede,” d yorum.
“Hang darülaceze?”
Yandak oturma odasına, sonra yemek odasına, yanındak yatak
odasına, onun yanındak çalışma odasına, ev of se geçerek sahne
değ şt r yorum. Bu arada, Ev e peş m bırakmıyor, zley c de b z tak p
ed yor.
“B l rs n şte,” d yorum, “B r bney uzun süre ortalıkta görmezsen,
ne olduğu gün g b açıktır.”
Ev e “Öyleyse gerçekten ölüp ölmed ğ n b lm yorsun,” d yor.
B r sonrak yatak odasına, oturma odasına, yemek odasına, bebek
odasına seğ rt yoruz ve “AIDS bu, Ev e. Ve perde kapanır,” d yorum.
Sonra Ev e duruyor ve “N ye?” d ye soruyor.
İzley c ler dört b r yana dağılıp ben terk etmeye başlamışlar.
Çünkü kardeş m n gerçekten ölmes n öyle çok st yorum k . Çünkü
a lem onun ölmes n st yor. Çünkü eğer o ölürse, hayat çok daha
kolay olacak. Çünkü böylece ben tek çocuk olacağım. Çünkü artık
ben m sıram geld . Lanet olsun, ben m sıram.
Ve alışver ş yapan kalabalık, b z b r haltlar karıştırırken yakalamak
üzere gözetlemes ç n Tanrı yer ne güvenl k kameralarıyla baş başa
bırakarak, çek p g d yor.
“Bu olay sen n ç n neden bu kadar öneml ?” d ye soruyorum.
Ve çoktan benden uzaklaşmaya başlayan Ev e, ben yalnız
bırakıyor ve “Sebeb yok,” d yor g derken. Kend küçük, kapalı
çember nde kaybolmuş. Kend göt del ğ n yalayan Ev e “Yok b r şey,”
d yor, “Unut g ts n.”
6
Brandy Alexander gezegen nde evren, tanrılar ve d ş tanrılar
tarafından özenle şlenm ş b r s stemle yönet l r. Bazıları kötüdür.
Bazıları sonsuz y l kt r. Mesela Mar lyn Monroe. Sonra Nancy
Reagan ve Wall s Warf eld S mpson var. Bazı tanrı ve d ş tanrılar
ölmüştür. Bazıları hayattadır. Ve b rçoğu da plast k cerrahtır.
Düzen değ ş r. Tanrılar ve d ş tanrılar gel r, g der ve statü
değ ş kl ğ ç n b rd rb r oynarlar.
Abraham L ncoln cennetten arabamızı yen -araba-kokulu b r hava
kabarcığına çev r yor; b r reklam kopyası g b yumuşacık sürüyoruz
arabayı. Brandy şu sıralar Marlene D etr ch’ n havadan sorumlu
olduğunu söylüyor. Can sıkıntımızın güzündey z şu aralar. Gr
gökyüzünün altında, Town Car model k ralık b r L ncoln’ün mav
mücevher kutusu g b görünen ç nde 5 numaralı karayolunda
lerl yoruz. Arabayı Seth kullanıyor. Her zaman şöyle oturuyoruz;
Brandy önde, ben arkada. Vancouver ve Br t sh Columb a, Seattle
arasındak üç saatl k p toresk b r güzell ğ n ç nden geç yoruz. Asfalt
ve ç yakım, b z ve Town Car model L ncoln’ü güneye taşıyor.
Bu şek lde seyahat ederken, pekâlâ dünyayı telev zyondan
zleyeb l rs n z. Brandy Alexander gezegen n n sıcak, sak n ve sess z
mav b r atmosfer olsun d ye tüm otomat k camlar kapalı. Dışarısı
tam 35 derece ve kav sl camın ger s nden ağaçlarla kayalardan
oluşan dış dünyanın m nyatürü akıp g d yor. Uydudan canlı yayın
g b . Brandy Alexander’ın küçük dünyasını meydana get ren b zler,
tüm bunları roket hızıyla geç yoruz.
Sür babam sür Seth “Hayatın telev zyon ç n b r mecaz olduğunu
h ç düşündünüz mü?” d yor.
B r kuralımız var: Seth sürerken, radyo açılmıyor. Çünkü b r
D onne Warw ck şarkısı çalmaya başlıyor ve Seth hüngür hüngür
ağlıyor; koca koca Est nyl yaşları döküyor, Provera hıçkırıklarına
boğuluyor. D onne Warw ck b r Burt Bacharach şarkısı söylerse
arabayı sağa çekmek zorunda kalıyoruz, aks takd rde traf k
kazasına kurban g tmem z şten b le değ l.
Seth’ n bu şek lde gözyaşı dökmes , kaş ve elmacık kem kler n n
altındak kesk n gölgeler n yer n ş şk n b r yüze bırakması, el n
g zl ce t şörtünün altına sokup göğüs uçlarını ç md klemes ve
ağzının b r karış açılıp, gözler n n kayması; heps hormonlardan
kaynaklanıyor. B rleş k östrojenler, Ham s d, estrad ol, eth nyl
estrad ol; heps b r şek lde Seth’ n d yet kolasına karışıyor. Her gün
aldığı aşırı dozların karac ğer ne zarar verme ht mal var elbette.
Onda ş md den karac ğer bozukluğu, kanser veya kan pıhtılaşması
olab l r, doktorsanız tromboz da d yeb l rs n z ama ben şansımı
denemek st yorum. Tab sadece eğlence olsun d ye. Göğüsler n n
gel ş m n zlemek ç n. Kızları mıknatıs g b çeken maço yürüyüşünün
nasıl yağa dönüştüğünü ve öğleden sonraları nasıl kest rd ğ n
görmek ç n. Bunların heps har ka ama eğer ölürse kend me yen lg
alanları bulmam gerek r.
Sür babam sür Seth “Telev zyonun b z b r şek lde Tanrılaştırdığını
düşünmüyor musunuz?” d yor.
Bu çebakış yen . Seth’ n sakalları azaldı. Testosteronlarını yutan
ant -androjenlerden kaynaklanıyor olmalı. Su tutulmasını
önemsem yor. Karamsarlık. Aynadan gözünden b r damla yaş
çıktığını ve yüzünden aşağı aktığını görüyorum.
“Bu konuları b r tek ben m dert ed yorum?” d yor Seth. “Bu
arabada gerçek b r şey h ssedeb len tek k ş ben m y m?”
Brandy karton c ltl b r k tap okuyor. Brandy genell kle plast k
cerrahların tastamam vaj nalarla lg l çok satan parlak broşürler n
okur; bu broşürler s d ğ n aşağıya akmasını sağlamak ç n drar
yolunun konması gereken en mükemmel yer gösteren renkl
res mlerle doludur. D ğer res mler en kal tel kl tor se nasıl b r başlık
konulacağını göster r. Bunlar beş rakamlı, on, y rm b n dolarlık,
gerçeğ nden b le y vaj nalardır ve çoğu zaman Brandy bu res mler
b ze göster r.
***
Üç hafta önces ne; Wash ngton, Spokane’dek o büyük eve dönel m.
South H ll’de banyo pencereler nden Spokane manzarası görülen,
gran t b r South H ll şatosundaydık. Kahvereng ş şelerdek
Percodanlara, cüzdanımın Percodanlara ayrılmış ceb ne
boşaltıyordum. Brandy Alexander lavabonun altındak dolapta tem z
b r tırnak törpüsü ararken şte bu c ltl k tabı buldu.
Artık d ğer bütün tanrılar ve d ş tanrılar yen b r lahın gölges nde
kalmışlardı.
***
Yanımızdan bulanık b r şek lde geç p g den bütün doğa muc zeler ne;
tavşan, s ncap ve şelalelere dönel m. En kötüsü de bu. S ncaplar
yeraltında g zl mağaralar kazıyorlar. Kuşlar yuvalara yuva yapıyor.
Seth d k z aynasından bana bakarak “Prenses B. A. Tanrıdır,” d yor.
***
***
***
TWA’ n Ay’dan eve dönüş seyahat nde hızla aşağıya nen b ze; yer
çek ms z p r nç ve camdan şevk n asansörde, dans part s n n vak
vak dansını yapan Brandy, Seth ve bana dönel m. Brandy yüzüklerle
bezel koca el n yumruk yapıyor ve b z durdurmaya çalışan
polyester karışımı ün formalı görevl ye uzaydan atmosfere g r şte
ölmek stem yorsa sak nleşmes n söylüyor.
Y rm b r nc yüzyıldak dünyaya dönüyoruz ve ç mav mücevher
kutusu g b görünen k ralık L ncoln’ümüz b z güzel b r otele götürmek
ç n bekl yor. Ön camda b r b let var ama Brandy b let yırtmak ç n
hamle yaptığında b let n gelecekten gelen b r kartpostal olduğunu
görüyoruz.
En büyük korkularım olab l r.
Brandy’n n Seth’e yüksek sesle okuması ç n. Seth Thomas’ı o
kadar çok sev yorum k , onu yok etmek zorundayım...
Telaf etsem b le artık ben k mse stemeyecek. Ne Seth. Ne de
a lem. Dudakları olmayan b r n öpemezs n z. Ah, ben sev, ben sev,
ben sev, ben sev, ben sev, ben sev, ben sev, ben sev. K m olmamı
stersen, olurum.
Brandy Alexander, r el yle kartpostalı kaldırıyor. Yüce kral çe
sess zce ç nden okuyor ve kartpostalı çantasına atıyor. Prenses
Prenses, “Bu hızla asla geleceğe varamayız,” d yor.
9
Brandy’n n başımın üzer nden havaya b r avuç dolusu t trek b r şeyler
attığı ve konuşma terap st n n odasının altına boyandığı o güne
dönel m.
“Bu koton vuald r,” d yor Brandy.
Havaya b r avuç dolusu başka b r s s fırlatıyor ve sarıyla yeş l n
ardındak dünya bulanıklaşıyor.
“İpekl jorjet,” d yor Brandy.
Havaya b r avuç dolusu kıvılcım atıyor ve dünya, Brandy,
kucağındak örgü sepet yle önümde oturuyor. Konuşma terap st n n
odasında k m zden başka k mse yok ve kapı k l tl . Cüruf br ket nden
yapılma duvarda b r ked yavrusunun poster . Tüm bunlar yıldız
f ltres g b yumuşak ve parlak oluyor, tüm s vr köşeler yeş l ve s m n
ger s nde s l n yor veya lekelen yor ve flüoresanın ışığı kırık patlak
parçalar olarak g r yor çer .
“Peçeler,” d yor Brandy her b r renk üzer me konarken. “Sır
saklıyormuş g b görünmen lazım,” d yor. “Dış dünyayla başa çıkmak
st yorsan, Bayan St. Pat ence, nsanların yüzünü görmes ne z n
vermeyeceks n.”
“Dünyada herhang b r yere g deb l rs n,” d ye devam ed yor
Brandy.
Yeter k nsanların gerçekte k m olduğunu b lmeler ne z n verme.
“Tamamen normal, sıradan b r hayat süreb l rs n,” d yor.
Yeter k h ç k msen n gerçeğ öğrenecek kadar yakınına
sokulmasına z n verme.
“Tek kel meyle özetlemek gerek rse,” d yor Brandy, “peçe.”
İdarey üzer ne alan prenses k ş Brandy Alexander bana asla
gerçek sm m sormuyor. Doğduğumda bana ver len sm . Bayan
Patron çe Pantolonları bana hemen yen b r s m ve yen b r geçm ş
ver yor. Kend s dışında k mseyle bağlantısı olmayan yen br
gelecek, b r kült cat ed yor ben m ç n.
“Sen n adın Da sy St. Pat ence,” d yor bana. “Sen, son derece
haute couture b r moda ev olan House of St. Pat ence’ n kayıp
vâr s s n ve bu sezon şapka çalışıyoruz,” d yor. “Peçel şapkalar.”
“Js fss f c ab sks ?” d ye soruyorum.
“Gözden kaçmış ar stokrat Fransız kanı taşıyorsun,” d yor Brandy.
“G vdcn ayksa geklgfnv?”
“Par s’te yet şt n ve rah beler n eğ t m verd ğ b r okula g tt n,” d yor
Brandy.
Çok yoğun çalışan planlama as stanı Brandy Alexander
çantasından çeş tl tüller çıkarıyor ve pembe tül, dantel ve kroşe
şlemel örtüler kafamın üzer ne yerleşt r yor.
“Makyaj yapmana gerek yok. Yüzünü yıkamana b le gerek yok. İy
b r peçe, aynalı güneş gözlüğü g b d r, hem de tüm kafanı g zler,”
d yor Brandy.
İy b r peçe evde oturmak kadar y d r, d yor Brandy. Dünyadan
soyutlanmış. Mahrem. Sarı b r ş fon atıyor havaya. Kırmızı desenl
b r naylonu üzer mde düzelt yor. D p d be yaşayan nsanların b r
bakışta s z nle lg l her şey b ld ğ dünyamızda, y b r peçe s z n ç n
f lm çek lm ş l muz n camı görev göreb l r. Yüzünüz ç n l stede
olmayan b r numara olab l r. İy b r peçen n arkasına saklandığınızda
herhang b r olab l rs n z. B r f lm yıldızı. B r az z. İy b r peçe şöyle
der:
Henüz Adamakıllı Tanıştırılmadık.
Üç numaralı kutudan çıkan ödül g b s n zd r.
Hanımefend veya kaplansınızdır.
Altık h ç k msen n sır saklayamadığı dünyamızda y b r peçe şöyle
der:
PAYLAŞMADIĞIN İç n Teşekkürler.
“End şelenme,” d yor Brandy. “Boşlukları başkaları doldurur.”
Aynen Tanrı konusunda olduğu g b , d yor Brandy.
Brandy’ye b r ç ftl kte büyüdüğümü anlatmadım. Bu ç ftl kte domuz
yet şt r l yordu. Her güneşl öğleden sonra okuldan dönerken Da sy
St. Pat ence ağabey yle b rl kte bu domuzları besl yordu.
Bana sıla hasret ver.
Flaş.
Bana nostalj k çocukluk özlem ver.
Flaş.
Caz be kel mes n n zıttı neyd ?
Brandy a lemle lg l h çb r soru sormadı; hayatta mıydılar, yoksa
ölmüşler m yd ve n ye d şler n gıcırdatmak ç n yanımda değ llerd .
“Baban Ra n er ve annen Honorar a, St. Pat ence moda terör stler
tarafından katled ld ler,” d yor Brandy.
B.Ö. yan Brandy’den önce, babam her sonbaharda domuzlarını
pazara götürürdü. Babamın sırrı bütün yaz arkası açık kamyonet yle
Idaho ve har tada sol üst köşede yer alan eyaletlerdek , tar h geçm ş
hazır y yecek, tek k ş l k meyvel pay, kremalı kek, ç ne sun krema
enjekte ed lm ş pand spanya ve üzer şekerleme ve pembeye boyalı
h nd stancev z parçacıklarıyla kaplı ç kolatalı pasta satan fırınları
gezmes d r. Satılmamış esk yaş günü pastaları. Üzer nde Tebr kler
yazan bayat kekler. Anneler Gününüz Kutlu Olsun. Sevg l m Ol.
Babam hâlâ bunları eve taşır, k m zaman yoğun ve yapışkan yığınlar
hal nde, k m zaman da ısıyla kapatılmış selofana sarılı halde get r r.
İş n en zor kısmı bu b nlerce bayat y yeceğ açıp domuzlara atmaktır.
Brandy’n n duymak stemed ğ babamın sırrı, bu payları, kekler ve
y yecekler pazara g tmeden k hafta önce domuzlara yed rmes d r.
Bu ıvır zıvır y yecekler n h çb r besley c yanı yoktur ve domuzlar beş
yüz k lometre c varında tar h geçm ş h çb r y yecek kalmayana dek
bunlara gömülürler.
Bu y yeceklerde onlara yarayacak gerçek l f yoktur ve tüm yüz ell
k loluk domuzlar her sonbahar, bağırsaklarındak ekstra kırk beş
k loyla g derler. Babam açık attırmada köşey döner ve Tanrı b l r ne
kadar süre sonra domuzların en nde sonunda boyladığı
mezbahadak adamlar domuzları kes nce heps n n yed ğ koca
şekerl p sl ğ görürler.
“Kevne v vnav soyaoa,” d yorum.
Brandy “Hayır,” d yor ve allı yüzük takılı, otuz sant ml k şaret
parmağını kaldırıyor ve ne zaman b r şeyler söylemeye çalışsam
mücevherlerle bezel sos s n ağzıma dayıyor.
“Tek kel me b le etme,” d yor Brandy. “Hâlâ geçm ş ne öyle bağlısın
k , söyled ğ n h çb r şey n anlamı yok.”
Brandy örgü sepet nden beyaz ve s ml b r flama çek yor ve b r
s h rbaz edasıyla üzer nde lameden Yunan harfler olan b r kat beyaz
şeffaf peğ kafamın üzer ne fırlatıyor.
Kafamdak bu k nc peçen n ardından bakınca gerçek dünya daha
da uzak görünüyor.
“Şu üzer ndek lame desenler nasıl yaptıklarını tahm n et,” d yor
Brandy.
Kumaş öyle haf f k nefes m ver nce peçen n önü havaya kalkıyor;
k rp kler m n üzer nden geçen pek, k rp kler m bastırmıyor. Hatta
yüzümde b le, vücuttak tüm s n rler n son bulduğu yüzümde b le
h ssedem yorum kumaşı.
Brandy H nd stan’da dört, beş yaşındak çocukların bütün gün
tahta sıralarda oturduklarını söylüyor; etyemez olan bu çocuklar her
gün m lyon, m lyon, m lyonlarca altın tel cımbızla kazıyarak, altının
kend s n ayırıyorlarmış.
“Bu ş yapanların arasında on yaşından büyük b r çocuk
göremezs n,” d yor Brandy, “çünkü o yaşa gel nce çoktan kör
oluyorlar.”
Brandy’n n sepetten çıkardığı peçel k kumaş en az yarım metre
kare büyüklüğünde. Bütün o sevg l çocukların kıymetl gözler kör
olmuş. Kırılgan çocukluklarının değerl günler n pek teller cımbızla
ayıklayarak geç rm şler.
Bana acıma duygusu ver.
Flaş.
Bana başkalarının duygularını anlayab lme kab l yet ver.
Flaş.
Oh, zavallı kalb m parçalayab lmey sterd m.
“Vsvf s vs c m eyuv n s nks,” d yorum.
Dert değ l, d yor Brandy. Çocukları sömüren nsanları
ödüllend rmey o da stem yor. Bunları nd r mden almış.
İpeğ n ardında hapsolmuş, organza ve jorjet bulutunun ç ne
yerleşt r lm şken, derd m d ğer nsanlarla paylaşamama f kr , onların
dertler n h çb r şek lde plemememe sebep oluyor.
“Ve h ç end şe etmene gerek yok,” d yor Brandy. “Y ne de d kkat
çekeceks n. Çünkü d nam t g b göğüsler n ve karpuz g b b r götün
var. Sadece nsanlarla konuşamıyorsun, heps bu.”
İnsanlar b r şeyler b lmemeye dayanamazlar d yor Brandy.
Özell kle de erkekler her dağa tırmanmak, her yer n har tasını
çıkarmak sterler. Her şey et ketlemek. Her ağaca şerler ve sonra b r
daha asla aramazlar.
“Yüzünde b r peçe varken, büyük b l nmeyen n ta kend s olursun,”
d yor. “Her fler n çoğu sen tanımak ç n mücadele edeceklerd r.
Bazıları sen n gerçek b r nsan olduğunu kabullenmeyecek, bazıları
da sen göz ardı edecekt r.”
Part zan. Ate st. Agnost k.
Gözüne sadece b r bant takmış b r n görünce b le hep altına
bakmak sters n z. Numara yapıp yapmadığını görmek ç n.
Hathaway T şörtlü adam. Ya da altındak dehşet görmek ç n.
Kafamdak fotoğrafçı şöyle d yor:
Bana b r ses ver.
Flaş.
Bana b r yüz ver.
Brandy’n n cevabı peçel küçük şapkalar oldu. Ve peçel büyük
şapkalar. Etrafı tül ve şeffaf kumaş bulutlarıyla çevr l yassı ve s l nd r
şapkalar. Paraşüt kumaşı olarak kullanılan pek veya ağır krep veya
üzer nde tüylü ponponlardan noktalar bulunan sık f le.
“Dünyadak en sıkıcı şey,” d yor Brandy, “çıplaklıktır.”
En sıkıcı k nc şey se dürüstlüktür, d yor.
“Bunun b r çeş t şaka olduğunu düşün. Bu yüzün ç n dantell ç
çamaşırı g b b r şey,” d yor. “Tüm k ml ğ n n üzer ne geç rd ğ n b r
gecel k g b düşün.”
Dünyadak en sıkıcı üçüncü şey p şmanlıklarla dolu boktan
geçm ş n zd r. Sonuç olarak Brandy bana h çb r soru sormadı.
İsted ğ zaman b r buldozer kadar ez c b r kaltak olab len Brandy’yle
konuşma terap st n n odasında defalarca buluşuyoruz ve Brandy
bana kend me da r b lmem gereken her şey anlatıyor.
10
Ben Seattle’dak b r yatağa atan Brandy Alexander’a dönel m. Bu
olay Uzay D k l taşı’na g tt ğ m z, geleceğ n olmadığı gece oluyor.
Brandy’n n üzer nde bacaklarından, kum saat g b ncec k bel ne
kadar dolanan metrelerce uzunluğunda s yah tüllü b r elb se var.
Füze g b göğüsler ne dolanan s yah peçe, kumral saçlarının üzer ne
kadar uzanıyor. Yatağımın üzer ne eğ len tüm bu pırıltı pekâlâ gerçek
yaz geces semalarının m nyatür boyuttak takl d olab l rd .
Küçük sun elmaslar, Kalküta’dak b r fabr kada üret len plast k
olanlardan değ l de, Kara Orman’dak c nler tarafından kes lm ş olan
Avusturya kr stal nden yapılmış c ns nden bu küçük yıldız şekl ndek
elmaslar s yah tülün her tarafına yerleşt r lm ş. Yüce kral çen n
eğ lerek bana y geceler öpücüğü veren yüzü gece gökyüzünde
parlayan ayın ta kend s . Kaldığım otel odası karanlık ve yatağımın
ayak ucundak telev zyon açık olduğu ç n el yapımı yıldızlar
telev zyonun b ze göstermeye çalıştığı her renkte pırıl pırıl parlıyor.
Seth haklı, telev zyon ben Tanrısallaştırıyor. K me baksam saat
başı hayatı değ ş yor. Ama gerçek hayatta durum her zaman böyle
değ l.
“Sen da ma seveceğ m,” d yor gece semalarının kral çes ve ben
de bulduğu kartpostalın hang s olduğunu anlamış oluyorum.
Otel çarşafları aynen hastane çarşafları g b . Tanıştıktan sonra
b nlerce k lometre yol kat ett k ama Brandy’n n koca parmakları hâlâ
esk den çenem n bulunduğu boşluğun altındak örtüler düzelt yor.
Uyuşturucu satın almak ç n karanlık, dar sokaklara g ren zıpır genç
kız ve oğlanların son görmek steyecekler şey ben m yüzümdür.
Brandy “Satışı b t r r b t rmez döneceğ z,” d yor.
Hole açılan kapının önünde duran Seth’ n s luet görünüyor.
Yattığım yerden bakınca, holün duvar kâğıdındak neon yeş l , gr ve
pembe renkl trop kal yaprakların önünde duran b r süper
kahramanın fevkalade hatlarını görüyorum. Pardösüsü, Seth’ n
üzer ndek uzun s yah der pardösünün bel ne kadar olan kısmı
üzer ne oturuyor ve belden aşağısı çan şekl nde bollaşıyor,
dolayısıyla ana hatlarına bakınca üzer nde peler n varmış g b
görünüyor.
Ve belk de Brandy Alexander’ın as l kıçını öperken numara
yapmıyordun. Belk de ben ortalıkta yokken b rb rler ne âşıktırlar. Bu,
onu lk kaybed ş m olmaz.
Üzer me eğ len s yah peçeyle çevr l yüzde beklenmed k b r renk
var. Kurşun dudakların çevres ndek ten fazlasıyla pembe ve gözler
de çok mor. Bu renkler şu an ç n çok cafcaflı, çok doymuş, çok
yoğun. Korkunç. İnsana ç zg f lm karakterler n çağrıştırıyor. V tr n
mankenler n n böyle pembe tenler vardır, plast k bandaj g b . Ten
tonu. Çok mor gözler ve Gül Kurusu allıkla fazlasıyla
bel rg nleşt r lm ş yanaklar. H çb r nokta hayal gücüne bırakılmamış.
Belk de her fler n sted ğ budur. Bense sadece Brandy
Alexander’ın buradan g tmes n st yorum.
Seth’ n kemer n n boynuma dolanmasını st yorum. Seth’ n
parmaklarının ağzıma g rmes n ve eller n n d zler m k yana
ayırmasını, sonra da ıslak parmaklarının ç me g rmes n st yorum.
“Eğer b r şeyler okumak stersen,” d yor Brandy, “şu M ss Rona
Barrett k tabı odamda. İstersen b r koşu alıp get reb l r m.”
Seth’ n dudaklarının etrafındak uzamış tıraşın öyle sert
sürtünmes n st yorum k , daha sonra şerken canım yansın.
Seth “Gel yor musun?” d ye soruyor.
Yüzüklerle bezel b r el telev zyonun uzaktan kumandasını yatağa
bırakıyor.
“Hayd Prenses Prenses,” d yor Seth. “Gece b z beklemez.”
Ve Seth’ n ölmes n st yorum. Ölmekten beter olmasını,
ş şmanlayıp suyla ş şmes n , kend ne olan güven n n kaybolmasını
ve duygusallaşmasını st yorum. Seth ben stem yorsa, ben de onu
stememek st yorum.
“Eğer pol s falan gel rse,” d yor ay parçası, “paranın tamamı
makyaj çantamda.”
Sevd ğ m k ş arabayı ısıtmak ç n çoktan dışarı çıktı b le. Ben
da ma sevecek olan k ş yse “İy uykular,” d yor ve kapıyı kapatıyor.
***
***
***
“Annem ve,” d yor Manus, “yen kocası -annem sık sık evlen p
boşanır- Flor da’nın Bowl ng R ver bölges nden b r sayf ye ev satın
aldılar. Altmış yaşının altındak ler buradan mülk alamıyor. Oradak
kanun böyle,” d yor.
Hâlâ aşırı tepk veren anne rolünde eğ lerek Manus’un alnındak
saçları düzelten Brandy’ye bakıyorum. Hemen yanımızdak
uçurumdan aşağıya bakıyorum. Bütün evlerdek o mav ışığın sebeb
nsanların telev zyon seyred yor olması. Açık T ffany’s mav s . Val um
mav s . Tutsak olmuş nsanlar.
Önce en yakın arkadaşım, ş md de ağabey m n şanlımı benden
çalmaya çalışıyor.
“Geçen sene Noel’de onları z yarete g tt m,” d yor Manus.
“Annemler n ev tam sek z nc çayırda ve orayı çok sev yorlar.
Bowl ng R ver’dak yaş standardı sıçmış vaz yette. Annem ve üvey
babam atmışlarına yen bastılar ve orada genç sayılıyorlar. Oradak
tüm bunaklar bana araba hırsızıymışım g b bakıyorlardı.”
Brandy dudaklarını yalıyor.
“Bowl ng R ver yaş standardına göre,” d yor Manus, “ben henüz
doğmadım.”
***
***
“Pol s olan her f,” d yor Brandy ve daracık sarı peğ n her yer nden
teller çıkıyor, “şortumdan çıkan bacağımın üzer ne el n koyuyor ve
davayı tekrar açmamıza gerek olmadığını söylüyor. A lem n başına
daha fazla dert açmaya gerek yokmuş.” Brandy, “Bu dedekt f, pol s n
babamı tutuklayacağını söylüyor. Ama onları durdurab l rm ş. Heps
bana bağlıymış,” d yor.
Brandy nefes alıyor ve elb se yırtılıyor; o nefes aldıkça, her soluk
başka b r noktadan ten n n görünmes ne sebep oluyor.
“Ben nerden b leb l rd m k ?” d yor. “Henüz on beş yaşındaydım.
H çb r şeyden haber m yoktu.”
Yırtılan yüzlerce del kten çıplak ten görünüyor.
***
Hazır sen hâlâ uyuyorken ben m g tmem gerek yor Shane. Ama sana
b r şey vermek st yorum. Sana hayat vermek st yorum. Bu bana
ver lm ş üçüncü şans ve ben bunu da heba etmek stem yorum.
Odamın penceres n açab l rd m. Ev e’n n sen vurmasını
önleyeb l rd m. Gerçek şu k , bunları yapmadım, o yüzden sana kend
hayatımı ver yorum, çünkü artık ben stem yorum.
Çıtçıtlı çantamı Shane’ n yüzüklerle bezel koca el n n altına
sokuşturuyorum. Gördüğünüz g b , b r plast k cerrahın erkeklerde tek
değ şt remed ğ yer eller d r. Brandy Alexander g b b r kızı her zaman
ele verecek olan tek şey budur. Bu eller saklamanın h çb r yolu
yoktur.
K ml ğ m, doğum kartım, yan her şey m çantanın ç nde. Bu andan
t baren Shannon McFarland olab l rs n. Kar yer m. Doksan derecel k
lg . Heps sen n. Tamamı. Herkes. Umarım sen n ç n yeterl d r.
Çünkü bundan başka sah p olduğum h çb r şey yok.
Shane sen kar yer me devam et. Sofonda’nın sana çok y b r kontrat
mzalatmasını sağla ama boktan b r yerel yardım derneğ kontratı
olmasın. Sen artık lanet olası Shannon McFarland’sın. Doğrudan
z rveye çıkacaksın. B r yıl sonra telev zyonu açtığımda ağır çek mde
çırılçıplak d yet kola çt ğ n görmek st yorum. Sofonda’nın sen n ç n
ülke çapında kontratlar ayarlamasını sağla.
Ünlü ol. İstemed ğ n elde etmekte büyük b r sosyal deney m
örneğ ol. B ze değers z olduğu öğret lm ş olanda değer keşfet.
Dünyanın kötü olduğunu söyled ğ şeyde y y bul. Sana hayatımı
ver yorum, çünkü bütün dünyanın sen tanımasını st yorum. Bütün
dünyanın nefret ett ğ şey kucaklamasını d l yorum.
En çok korktuğun şey bul ve g d p orada yaşa.
Shane, sana hayatımı, ehl yet m , esk karneler m ver yorum, çünkü
ben m hatırlayab ld ğ mden çok daha fazla benz yorsun bana. Çünkü
nefret etmekten, kend mle övünmekten ve kend me aslında doğru
olmayan esk h kâyeler anlatmaktan yoruldum. Hep önce ben, ben,
ben demekten yoruldum.
Ayna, ayna söyle bana.
Ve lütfen peş me düşme. Yen lg odağı ol. Büyük başarılar kazan,
güzel ol, sev l ve ben m olmak sted ğ m her şeye sah p ol. Ben artık
bunlardan geçt m. Ben artık sadece görünmez olmak st yorum. Belk
peçe takıp göbek atan b r dansöz olurum. Rah be olup k msen n tam
olmadığı b r cüzam merkez nde çalışırım. Maske takıp buz hokey
golcüsü olurum. A leler tanımadıkları b r her f n çocuklarına
sarılmasından hoşlanmadıkları ç n çalıştırdıkları kadınlara ç zg f lm
karakterler n n kostümler n g yd ren b r lunaparkta çalışırım. Belk de
kartondan büyük b r fare olurum. Ya da köpek. Ya da ördek.
B lm yorum ama bulacağıma em n m. Kaderden kaçış yok, sürekl
devam ed yor. Gece gündüz demeden gelecek nsana yaklaşıyor.
Shane’ n solgun el n okşuyorum.
B r n gerçekten seveb leceğ m kend me kanıtlamak ç n sana
hayatımı ver yorum. Karşılığında ücret almadan b r nsana sevg ,
mutluluk ve şefkat vereb leceğ m spatlamak ç n. Görüyorsun ya,
bebek maması yemey , konuşamayan, evs z ve görünmez b r
canavar olmayı kaldırab l yorum ama b r nsanı seveb leceğ m
öğrenmem gerek yor. Dolu dolu, sonsuza kadar ve karşılık
beklemeks z n, sadece sted ğ m ç n b r n seveb leceğ m .
Ağabey m n yüzünü öpeb lecekm ş m g b üzer ne eğ l yorum.
Cüzdanımı ve k m olduğuma da r her türlü belgey Shane’ n el n n
altına bırakıyorum. Çok güzel olduğum ve kızgın yağda kızarmış g b
daracık b r elb seyle b r odaya g rd ğ mde herkes n dönüp baktığıyla
lg l h kâyeler arkamda bırakıyorum. M lyonlarca gazetec n n
resm m çekt ğ yle lg l h kâyeler . Ve bu denl lg çekmek ç n
katlandığım sıkıntılara değd ğ f kr n ger de bırakıyorum.
Ben m artık yen b r h kâyeye ht yacım var.
Rhea kardeşler n Brandy Alexander’a yaptığı g b .
Brandy’n n bana yaptığı g b .
Kend m ç n ne yapmam gerekt ğ n öğrenmem gerek yor. Kend
h kâyem yazmam gerek yor.
Varsın ağabey m, Shannon McFarland olsun.
Ben m böyle b r lg ye ht yacım yok. Artık yok.