You are on page 1of 8

ÖĞRENCİNİN

ADI: RAMAZAN
SOYADI: TOK
SINIFI: 4/A
NUMARASI: 16441109

ÖĞRETİM GÖREVLİSİNİN
ADI SOYADI: Doç. Dr. İSMAİL ŞİMŞEK
Ahlakın kaynağı ve evrim konusunu teizm ve ateizm bağlamında değerlendiriniz.

EVRİM
Ateizm ile teizmin arasındaki önemli tartışma problemlerinden birisi evrim konusudur.
Teistler insanın yaratılmasını Tanrı’nın en büyük kanıtı olarak görür.
Evrim teorisi ise bu durumu tabiat üstü aşkın bir varlığa ihtiyaç duymadan kendiliğinden
meydana gelen bir olay olarak açıklamaya çalışır.
Yani teistler tanrının varlığı olarak insanın yaratılışını kanıt gösterirken, ateistler ise bunu
kendiliğinden gerçekleşmiş bir olay olarak görürler. Dolayısıyla tanrının varlığını kanıt olarak
sunmazlar. Bu anlamda ateistler insanın ortaya çıkışı ve dünyada yaşamın nasıl meydana
geldiğini yaratıcı bir kuvvete gerek kalmaksızın biyolojik bir süreç olarak tanımlarlar. Ateist
metafizik bir kudrete başvurmaksızın evrimi, içerdiği yasalarla birlikte kendi kendine oluşan
düzenli bir sistem olarak görür. Ateist metafizik bir kudrete başvurmaksızın, Evrim’i içerdiği
yasalarla birlikte yani yapılara dönüşen, kendi kendine yeterli bir sistem olarak görür. Buna
göre varoluş parçacıklardan elementlere oradan önce basit sonra karmaşık kimyasal yapılı
canlılara ve nihayetinde karmaşık canlı bir organizma olan insana dönüş şeklinde meydana
gelir. Bu durumda evrim teorisi açısından insanın varoluş serüveni doğal kendi kendine İşleyen,
amaçsız, yönlendirici olmayan evrensel ve sürekli bir olay şeklinde gerçekleşir.

Bu durumda evrim teorisi açısından baktığımızda insanın Serüveni doğal kendi kendine İşleyen
amaçsız Evrensel ve sürekli bir olay olarak gerçekleşir. Burada temelde maddenin belli
aşamalardan geçerek sırasıyla elementler yıldızlar bazı kimyasallar canlı hücreler kurtçuklar
balıklar sürüngenler ve memeliler Sonuçta insanın ortaya çıkmasıyla Evrim son bulur.

Yaratılış teorisi açısından baktığımızda insanın Tanrı tarafından bir şekilde yaratıldığına vurgu
yapılır. Burada kutsal kitaba baktığımızda mükemmel yaratılış ayetler tarafından da gösterilir.
Hatta kitabı Mukaddes birçok alegori ve Metafor tarafından konuyu anlatır. Mesela
İbranicedeki Âdem kelimesi Toprak ve kandan meydana gelen demektir. Kur'an'a baktığımızda
insanın yaratılışı ne topraktan yaratılmış olarak gösterir. Yaratılış teorisi açısından baktığımızda
Tanrı birtakım elementleri kullanarak her şeyi ile mükemmel bir meydana getirmiştir.

Şimdi Burada üzerinde durulması gereken yaratılış teorisi ve evrimin birbirinin alternatifi olup
olmadığıdır. Diğer yandan yaratılış teorisini kabul ettiğimiz durumda bunun bilimsel verilerle
çelişip çelişmediği de de önemli bir konudur. Yani evimi kabul ettik Vahiy ile çelişir mi? ya da
yaratılış teorisini kabul ettik bilimle çelişir mi? tartışma bu ikisi arasında sürüyor.
Olay mekanizmasının nasıl gerçekleştiğinde düğümleniyor. Çünkü her ne kadar ateist elin
türlerin gelişimini açıklayabilse de ilk basit canlı organizmanın nasıl ortaya çıktığı konusunda
tatmin edici bir açıklama yapamamaktadır. Yani ilk baştaki canlının nasıl ortaya çıktığını
açıklayamıyor. Ateist bunları açıklamak için bilimsel verileri kullanmaktadır. Çünkü varoluşu
açıkladığında Tanrıya ihtiyaç duymayacaktır. Evrim teorisinden önce ateistler ilk yaratılışı
açıklayamıyorlar. Evrim teorisi bu açıya kapatacak çıkış yolunu olmuştur. Darwin’den sonra
bütün ateistler varoluşu evrim teorisi ile açıklar olmuştur.

Teizm açısından ince düzenli bulunan evrenin rastlantı sonucu olamayacağı açıktır. Ateistler
böyle bir hamlede yani ince tasarıma karşı " indirgemeci yaklaşım" teziyle karşılık vermeye
çalışmaktadır. Buna göre canlılar yapısal olarak aşamalı bir şekilde basit ilk organizmalara
indirildiğinde Sonuçta ortaya çıkmış olan tasarımda şaşılacak bir şey olmadığı. Zira ateist
açısından aşama aşama ilerleyen fakat tasarımlanmış gibi görünen canlı organizmalar söz
konusudur. Burada testin tasarım düşüncesine karşı birikimli değişim söz konusu edilir. Bu
birikimli değişimin sonucunda ortaya çıkan tasarım veya karmaşıklık, ilk başlangıcı ile
kıyaslandığında bir şekilde şans sürecine bağlanmaz. Bunun yerine birikimli süreç, rastlantı
olmayan hayatta kalma mücadelesi şeklinde sürdürülür. Örneğin Çakıllı bir kumsalda yürürken,
Kumsal boyunca daha küçük Çakıllar ile büyük çakılların farklı kuşaklar oluşturduğunu
görürsünüz. Bu konuda herhangi bir bilgisi olmayan kimse, kuşakların düzenlediğin den
hareketle bunu tasarlayan bir failin olduğunu düşün. Halbuki birçok ateist gibi Darwins'e göre
çakılları sıralayan amaçsız Dalgalar, kuvvetlerdir. Bu dalgalar veya fiziki kuvvetlerin bir rastlantı
sonucu değil Tabii süreçlerin neticesi oluşmuştur.
Orada inananların tasarım düşüncesine karşı birikimli bir değişimin söz konusu olduğunu
görüyoruz. Birikimli değişimine göre yaratılanlar şans eseri meydana gelmemiştir.
Ateizm açısından inanılmaz derecede karmaşıklığa sahip bir canlı organizmasını oluşumu
tamamen rastlantı üzerine kurulan bir açıklama geliştirilemez. Tasarımın olduğu kabul edilir.
Ancak bu tasarım bilinçli bir tasarım olarak görülmediğinden tasarlayan bir akıllığa varla ihtiyaç
duyulmaz.
Teizm bu açıklamalar karşısında haklı olarak ilk organizmanın nasıl olduğunu sorar. Canlı
hayatının meydana gelmesi için kendiliğinden oluşma mümkün değildir.
İnananlar buraya tanrıyı koyarlar. Yani burada inananlara göre temel bileşeni yaratan ve onu
varoluş serüvenini ve genetik kodlarını İşleyen tanrıdır.
Mesela ateist elma tohumundan meyvelerin geldiğini söylüyor. Ama ilk tohumun meydana
geldiğini anlatamıyor. Oysa asıl çözülmesi gereken ilk tohumun nasıl meydana geldiğidir.
Teist bu açığı gördüğü için hamlelerini bunun üzerine kurar. Temel amacı yaşamın kaynağının
yüksek derecedeki karmaşıklıklarının rastlantı ile açıklanmaya cağını göstermektir. Özellikle
hoyle kanıtı olarak bilinen, hurdalığa Esen Kasırga sonucu bir boeing 747 uçağının gelme
olasılığının ilk canlı organizmanın oluşma olasılığından daha mümkün olduğunu ifade edildiği
örneği kullanılır. Bununla mutlaka yaratıcı bir kudrete ihtiyacın var olduğunu varsayar. Ancak
testin bu analoji de Hatalı olduğu görülür. Zira Evrim süreci belli bazı ilgisiz mekanik parçaların
yer araya gelmesiyle gerçekleşen bir olay değildir. Var olan basit organizmalardan başlayarak
birikimli bir seçilimin kullanıldığı teoridir. Mekanik bir makine olan uçak ile DNA yapısına sahip
bir canlı organizmayı karşılaştırma doğru değildir. Fakat bahsedilen örnekte uçak tek seferde
kasırganın etkisiyle hurdalıktaki parçaların bilinçsiz şekilde bir araya gelmesi ile meydana
gelmiştir. Teist bu örnekle ilk canlı organizmayı açıklayamayan ateistin hamle açığını sayıya
çevirememiştir. Bunun farkında olan Darwin’se böyle bir analojiye ancak doğal seçilimi yanlış
anlayanların kullandığını ifade eder. Çünkü ateist açısından herhangi bir canlı organizmanın
oluşmasında gözlemlenen imkansıza yakın olasılık söz konusu olduğunda, hiçbir biyolog bunun
şans eseri olduğunu ileri sürmez.

Ateizm açısından doğal seçilim temelde küçük parçalara ayrılan birikimli bir süreçtir. Bu küçük
parçaların hepsinin olasılık oranı bütüne göre daha yüksektir. Bu olasılıklar birleşik bütün
oluşturduğunda son hali imkânsız gibi görünmektedir. Öyle ki bu olasılıksızlığın rastlantı
sonucu meydana gelmesi mümkün değildir. Sonuçta ortaya çıkan tasarım birikimin gücü olarak
sunulur. Örneğin, bir A şahsın tek seferde bir çantanın şifresini çözme olasılığı neredeyse
imkânsızdır. Fakat her bulunan doğru rakamda, kodun doğruluğunu onaylayan bir ikaz ışığı
yandığında, altı rakamlı Bir şifreyi çözebilmek kısa sürede mümkündür. Bu durumda kasanın
şifresinin ilk haliyle açılması Hoyle örneği kadar imkânsız görülürken ikinci hal ile mümkün olan
bir durumdur. Ateistler doğal seçilimi, hemen Hemen herkesin çocukluğunda saklanan bir
eşyayı bulmak için ebeyi ona doğru yönlendirme adına sıcak-soğuk komutlarını vererek
oynadığı oyun gibi birikimli bir süreç olarak kullanır.
Teist tarafından yanlış analojinin kullanılması, ateistin bu şekilde Açıklama ile ilk canlı
organizmanın nasıl ortaya çıktığı konusundaki açıldığını kapatmamıştır. Burada ortaya konan
şey teistin yanlış örnek sunmasıdır.

Akıllı varlıkların olmasında teistlerin ileri sürdüğü gibi her şeyin bir akıllı varlık tarafından
planlanmasıdır. Bu anlamda evim aklı düşünceyi ve zihni çözememektedir.

Anlatılan olaylardan çıkarılan sonuç şudur:


Ateizmin evrimden hareketle Tanrı’nın varlığını reddetmesinin bir yanılgı olduğudur.
Evrim teorisi ateizmin iddia ettiği gibi bu Allah’ın somutlaşmış bir iradesi olabilir.
Yine bir teorinin epistemolojik olarak doğru olması onun biyolojik olarak doğru olduğu
anlamına gelmez.
Evrim bir kanun değil sadece bir teoridir. Sadece bir teori olduğu için yanlışlanabilir. Bizim teist
olarak söyleyeceğimiz şey evrimin bilimsel olarak gerçekleşebileceği fakat inanç olarak şüpheli
olmasıdır. Onu kesin bir teori olarak sunmak ise yanlıştır.
Her bilimsel teori gibi bu teori yanlışlanabilir veya doğrulanabilir.

Evrim teorisinin ortaya koyduğu şey var oluş için bilimsel anlamda alternatif bir açıklama
sunmaktır. Bunun dışında başka bir amacı yoktur. Bunun yöntemi ise bellidir. Yani olandan
hareketle deney ve gözlemle birlikte açıklama yapmaktır.
Evrim bilimin yöntemini kullanır. Buda karmaşık organizmaların basit organizmalardan nasıl
meydana geldiğini açıklamaktır. Fakat ilk basit canlı organizmalarında nasıl meydana geldiğini
açıklayamaması da doğal bir durumdur. Her teoride olduğu gibi bu teoride de bazı eksiklikler
vardır. Burada hem teistler acısından hem de ateistler acısından unutulmaması gereken şey
evrim teorisinin ortaya çıkışının sebebinin varoluşun meydana gelişini anlamaya yönelik
bilimsel bir çalışmadır. Fakat bu çalışmanın temel amacı tanrıyı reddetmek veya tanrıyı saf dışı
bırakmak değildir. Darwin’in yapmak istediği şey varoluşu dönemin bilimsel verilerinle
açıklamaya çalışmaktır. Burada yanlış olan ateistlerin evrimle-ateizme özdeşleştirmesinden
kaynaklanıyor. Yani hem teistlerin evrimle ateizmle aynı tutması hem de ateistlerin evrimi
ateizmle özdeşleştirmesi yanlıştır.
Evrimin yaptığı şey türlerin nasıl meydana geldiğini aşkın bir varlığa ya da yaratıcı bir varlığa
başvurmadan anlatmaya çalışmasıdır. Bu bir teoridir. Yaratılışı tabiat ötesi varlığa ihtiyaç
duymadan anlatmakta bilimin yöntemidir. Bilim olanlardan hareket eder. Öyleyse burada
evrimle dini inancaların çelişmesinin zorunlu olmadığı ortadadır. Bu durum evrimin doğru
olduğunu göstermez. Bu teori varoluş teorisinin kutsal kitaplardakinin çelişiği olmadığı
kastedilir. Çünkü bilim ve din doğru anlaşıldığında çelişen bir şey olmaz.
Burada anlatılan evrim teorisinin doğru olması durumunda yanlışlanan şeyin kutsal kitabın
yaratılış teorisi olmadığıdır. Tanrı’nın varlığı da değildir. Beklide evrim teorisi yaratılışı bir
kerede olup biten düşünceyi yanlışlar. Hâlbuki Allah’ın yaratmasında tekâmül esastır. Burada
tartışılan şey türler arasında bir geçişin olup olmadığıdır. Yani insanın başka türden evirilip
evirilmediğidir.
Bizim acımızdan ister evrim olsun ister olmasın yaradılışın kaynağı Allah’tır. Tanrı modern
termilojinin bilim diliyle olan kavramlarla yaratılış sürecini açıklamaz.
Biz ancak şunları söyleriz:
Evrim teorisi bilimsel bir teoridir.
Bilimsel teoriyi yanlışlayacak şey yine bilimin kendisidir.
Dolayısıyla evrimin karşısına kutsal kitabın yaratılış teorisini koyduğumuzda hata ederiz.
İnanç acısından bakacak olursak durum tamamen farklıdır. Kutsal kitaplarda anlatılan yaratılış
teorisi inancın alanıdır. Bilimin alanı değildir. Burada hata metafizik konuyu bilimle anlatmaya
çalışmaktır. Burada en doğru yaklaşım mutlak olanın tanrının bilgisi olduğunu kabul etmektir.
Hiç kimse tam anlamıyla tanrının zihnini okuyamaz. Bizim yapacağımız şey bilimsel bir teori
olan evrimi kendi alanının konusu olarak görüp doğruluk ve yanlışlığının değerlendirilmesini
alanının uzmanlarına bırakmaktır. Yani bilime bırakmaktır.
Burada ateistin yapacağı şey bilimsel alanda ortaya çıkan sonuçları bağlamından koparıp kendi
doğasına aykırı bir şekilde dinin alanına uygulamaktan vazgeçmesidir.
Çünkü her ikisinin bakış acısı farklıdır. Her ikisinin metodu ve yöntemi farklıdır.
Burada ateizmin salt bilimsel bilgide varlığın kaynağını araması hatadır. Yine teistin de bilimsel
verilerden hiç bahsetmeden tamamen geleneksel yöntemlere yaradılışı anlaması da hatadır.
Dolayısıyla bizim söyleyeceğimiz şey evrim teorisi tarafından öne sürülen doğal seçilim yoluyla
canlıların meydana gelmesi tabiat ötesi tasarımcı bir varlığa olan inancımıza ortadan kaldırmaz
olmalıdır. Allah inancını yok etmez.
Bu süreci salt mekanik bir süreç olarak açıklamakta doğru değildir. Yani bu sistemi işleten
varlığı da reddetmekte doğru değildir.
Tanrısız her teori ateist acısından makul ise, tanrıyla birlikte işlenen her teoride teist için
makuldür.
Tanrı yaradılışla ilgili muhatabın dilini kullanır. Bilimsel terminolojisini indiği döneme göre
şekillendirir.

Olayı bu şekilde anladığımızda evrimden hareketle tanrının olmadığı düşüncesine varmak


doğru bir yaklaşım değildir.
Evrim bizim ol deyince olan yaradılış teorisini yanlışlayabilir. Kuran acısından baktığımızda
zaten yaratma aşama aşama olan bir şeydir.
Evrim bilimsel bir teoridir. Bilimsel teorileri yanlışlayacak olan yine bilimin kendisidir.
Bilim hiçbir zaman mutlağı sunmaz çünkü sürekli değişen bir durumdur.
AHLAKIN KAYNAĞI

İnsanlardaki Merhamet duygusunun kaynağı nedir? İnsanlar niçin ahlaki eylemlerde bulunur?
tüm ahlaki değerlerin kaynadığını nereye dayandıracağız? yine iyi kötü Güzel Çirkin gibi fiziki
gerçekliği olmayan şeyleri doğal yollarla nasıl açıklayacağız?
Genel olarak ahlakın kaynağı sorununu oluşturan bu konu, teist ile ateist tartışmasının bir
başka alanını oluşturur.

Yaşamın kaynağı ve meydana geliş sürecini genlerin korunması, açlık, korku, cinsel arzuyu da
içeren doğal seçilime bağlayan ateist için önemli hamle açıklarından birisi, bu tür duyguların
kaynağının nereye dayandırılacağıdır. Her ne kadar bunu kendisinden hareketle çözmeye
çalışsa da sorun daha karmaşık bir hal almaktadır. Çünkü insanla biyolojik makine konumuna
indirip eylemlerini bu temelde izah etme, insanın doğasını tam olarak anlamamaktır. Ateistin
her konuda olduğu gibi Burada da temel amacı Her ne olursa olsun, insandaki bu tür duygu ve
değerlerin kaynağını kendisi ve evren dışında herhangi bir tabiat üstü varlığa
dayandırmamaktır. Bu anlamda Tanrı veya din, ahlaki eylemlerle dahil, evrende ortaya çıkan
mutluluklar ve ıstıraplar düşünüldüğünde bilimsel açıklamalardan daha güvenli görünmez.

Diğer yandan teist acısından ortaya çıkan ahlaki eylemlerin kaynağı tanrıdır. Özellikle tanrısal
buyruklar yaşamın Sadece bu dünyadan ibaret olmadığı düşüncesi, dünyalık ve ünlerin
geçiciliği ahlaki eylemlerin yapılmasının en önemli gerekçelerindendir.
Bu anlamda teist açısından ahlaki değerlerin nereden kaynaklandığında bir sorun yoktur.
İnanan kişi zaten her şeyin kaynağını Tanrıya dayandırmaktadır. Çünkü inanan kimseye göre
bilinç ve değerlerin bilinçdışı kaynağı olmaz. Hangi eylemin ahlaki hangi eylemin ahlakdışı
olduğunu belirleyen tanrının kendisi yani buyruklarıdır. Dolayısıyla yaşamın Sadece bu
dünyadan ibaret görmeyen eylemlerinin iyi veya kötü, bir karşılık bulacağı öte dünyaya olan
inancı, ahlaki eylemlerde bulunmasının en önemli kaynağıdır.
Ateistin hamlesi, ilahi buyruk teorisinin Güzel Çirkin iyi ve kötü gibi ahlaki değerlerin
Kaynağının doğrudan Tanrıya dayandırılması kurallarını tamamen keyfi yapacağı üzerine
Temellenir. Yani ateiste göre Tanrı, dilediği eylemi iyi dilediği elemi kötü olarak niteleyen bir
varlıksa bütün ahlaki ilkeler gelişigüzel olarak ortaya konulmuş demektir. Bu açıklama tanrının
varlığını yok saymaktadır. Bu ise ateistlerin tanrısal eylemlerin nasıl gerçekleştiğine dair
yanılgısıdır. Bu yanılgı da temel hata tanrısal eylemlerin onun doğasına göre değil salt Kudret
sıfatına vurgu ile açıklanmasıdır. Halbuki tanrının buyrukları ilim, irade, Kudret ve diğer tüm
niteliklerinin oluşturduğu doğasına göre şekillenir.
Teist, tanrısal kudrete halel getirme tanrıyı ahlaki eylemde bulunmayan bir konuma
düşürmektedir. Tanrı buyruklarını tüm sıfatları ile gerçekleştirir.
Bazı teistlerin tanrısal kudreti aklen mümkün olmayan alana taalluk ettirmeye kalkması ahlaki
eylemlerin kaynana noktasında önemli hamle açığı oluşturmuştur. Oysa hırsızlık ve tecavüz
gibi ahlaki olmayan eylemleri tanrının buyruğu açısından iyi olarak nitelemesi söz konusu
değildir.
Burada yapılması gereken şey ahlaki iyilik ile ahlaki zorunluluk arasındaki farkı görmektir.
Tanrı'nın ahlaki zorunluluk olarak emrettiği şeyler Tanrı olmaksızın temellendirilemez.
Diğer yandan bir kısım eylemler açısından onların kaynağından mutlaka tanrının olması
gerekmez. Mesela Hatice Belgin'in çocuklarını korumak için bombanın üzerine atlayarak
hayatını kaybetmesi ahlaki iyiliğin örneğini oluşturur.
Tanrı olmadan ahlak için rasyonel bir temel bulmanın mümkün olup olmadığı düşüncesini ele
alalım.
Dorman kitabında objektif bir ahlak ilkesinin olabilmesi için ahlakın Allah’a dayandırılması
gerekiyor diyor.
Dini bildirim olmadan iyi ve kotunun ne olduğunu bilmemiz mümkün değildir düşüncesi
yanlıştır. Dolayısıyla Craig ve Dorman’ın yaptığı ateizm ile ahlaksızlığı özdeş görme yanlıştır.
İnsanlardaki Merhamet duygusunun kaynağı nedir? İnsanlar niçin ahlaki eylemlerde bulunur?
tüm ahlaki değerlerin kaynadığını nereye dayandıracağız? yine iyi kötü Güzel Çirkin gibi fiziki
gerçekliği olmayan şeyleri doğal yollarla nasıl açıklayacağız?
Genel olarak ahlakın kaynağı sorununu oluşturan bu konu, teist ile ateist tartışmasının bir
başka alanını oluşturur.

Yaşamın kaynağı ve meydana geliş sürecini genlerin korunması, açlık, korku, cinsel arzuyu da
içeren doğal seçilime bağlayan ateist için önemli hamle açıklarından birisi, bu tür duyguların
kaynağının nereye dayandırılacağıdır. Her ne kadar bunu kendisinden hareketle çözmeye
çalışsa da sorun daha karmaşık bir hal almaktadır. Çünkü insanla biyolojik makine konumuna
indirip eylemlerini bu temelde izah etme, insanın doğasını tam olarak anlamamaktır. Ateistin
her konuda olduğu gibi Burada da temel amacı Her ne olursa olsun, insandaki bu tür duygu ve
değerlerin kaynağını kendisi ve evren dışında herhangi bir tabiat üstü varlığa
dayandırmamaktır. Bu anlamda Tanrı veya din, ahlaki eylemlerle dahil, evrende ortaya çıkan
mutluluklar ve ıstıraplar düşünüldüğünde bilimsel açıklamalardan daha güvenli görünmez.
Diğer yandan teist acısından her iki olayda da olduğu gibi ortaya çıkan ahlaki eylemlerin
tanrıdır. Özellikle tanrısal buyruklar yaşamın Sadece bu dünyadan ibaret olmadığı düşüncesi,
dünyalık ve ünlerin geçiciliği ahlaki eylemlerin yapılmasının en önemli gerekçelerindendir.
Bu anlamda teist açısından ahlaki değerlerin nereden kaynaklandığında bir sorun yoktur.
İnanan kişi zaten her şeyin kaynağını Tanrıya dayandırmaktadır. Çünkü inanan kimseye göre
bilinç ve değerlerin bilinçdışı kaynağı olmaz. Hangi eylemin ahlaki hangi eylemin ahlakdışı
olduğunu belirleyen tanrının kendisi yani buyruklarıdır. Dolayısıyla yaşamın Sadece bu
dünyadan ibaret görmeyen eylemlerinin iyi veya kötü, bir karşılık bulacağı öte dünyaya olan
inancı, ahlaki eylemlerde bulunmasının en önemli kaynağıdır.

Ateistin hamlesi, ilahi buyruk teorisinin Güzel Çirkin iyi ve kötü gibi ahlaki değerlerin
Kaynağının doğrudan Tanrıya dayandırılması kurallarını tamamen keyfi yapacağı üzerine
Temellenir. Yani ateiste göre Tanrı, dilediği eylemi iyi dilediği elemi kötü olarak niteleyen bir
varlıksa bütün ahlaki ilkeler gelişigüzel olarak ortaya konulmuş demektir. Bu açıklama tanrının
varlığını yok saymaktadır. Bu ise ateistlerin tanrısal eylemlerin nasıl gerçekleştiğine dair
yanılgısıdır. Bu yanılgı da temel hata tanrısal eylemlerin onun doğasına göre değil salt Kudret
sıfatına vurgu ile açıklanmasıdır. Halbuki tanrının buyrukları ilim, irade, Kudret ve diğer tüm
niteliklerinin oluşturduğu doğasına göre şekillenir.
Teist, tanrısal kudrete halel getirme tanrıyı ahlaki eylemde bulunmayan bir konuma
düşürmektedir. Tanrı buyruklarını tüm sıfatları ile gerçekleştirir.
Bazı teistlerin tanrısal kudreti aklen mümkün olmayan alana taalluk ettirmeye kalkması ahlaki
eylemlerin kaynana noktasında önemli hamle açığı oluşturmuştur. Oysa hırsızlık ve tecavüz
gibi ahlaki olmayan eylemleri tanrının buyruğu açısından iyi olarak nitelemesi söz konusu
değildir.
Burada yapılması gereken şey ahlaki iyilik ile ahlaki zorunluluk arasındaki farkı görmektir.
Tanrı'nın ahlaki zorunluluk olarak emrettiği şeyler Tanrı olmaksızın temellendirilemez.
Diğer yandan bir kısım eylemler açısından onların kaynağından mutlaka tanrının olması
gerekmez. Mesela Hatice Belgin'in çocuklarını korumak için bombanın üzerine atlayarak
hayatını kaybetmesi ahlaki iyiliğin örneğini oluşturur.
Teistler ahlaki eylemlerin gerçekleştirme nedenlerini sadece insanın biyolojik yapısına fiziki
dünyasına dayandırmaz. Tanrı ya dayandırırlar.

Sonuç olarak ateistin her şeyi evrimsel süreçlerle açıklama çabası, ahlakın kaynağını biyoloji
indirgemesi bir yanlışlık olmuştur. Ahlaki yükümlülüklerin doğasının ateizmin gerekçeleri ile
bağdaşmadığı açıktır. Merhamet gibi kavramların Kendi başlarına ahlaki yükümlülük
getirmeleri düşünülemez.
Diğer yandan teistin ahlaksızlıkla ateizmi özdeş görmesi en büyük yanılgılardan olmuştur.
İnsanlar inansalar da İnan masalarda birtakım ahlaki enlemlerde bulunabilirler. Fakat ideal
ahlaki bir yaşamın Garantisini ancak tanrının varlığına olan inanç sağlayabilir.

You might also like