You are on page 1of 4

Dönemin Bizans Kaynakları

Georgios Pachymeres – Historie: İstanbul'un 1204 yılında Haçlıların eline geçmesiyle


başlayan, imparatorluğun en zorlu yüzyılında yaşananlara dair gözlemlerini ve
değerlendirmelerini kaleme aldığı eserin yazılması yarım asır sürmüştür. Bu süre zarfında
sadece imparatorluk içinde gelişen olaylara değil, aynı zamanda diğer komşu halklarla olan
ilişkilerine, gelenek ve göreneklerine olan aşinalığı da eserin önemini pekiştirmektedir.
Nikephoros Gregoras – Historia Romae: Eser 37 kitaptan oluşmaktadır. 1204’teki Dördüncü
Haçlı Seferi ve sonunda Konstantinopolis’in Latinler tarafından ele geçirilmesiyle başlayan
eser 1359 yılına kadar uzanmaktadır

İoannis Kantakuzinos – Historie: 1320-1356 yıllarını kapsayan dört kitaptan oluşan bir
Tarih kitabıdır.

Bir diğer Bizans kaynağı e anonim metindir. Yazarı belli olmayan eser I. Bayezid dönemi ve
özellikle İstanbul kuşatmasını (1394-1402) konu edinmiştir

Paul Wittek – Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu

Çeşitli İslam lonca örgütleri, ahlaki rehberleri kabul ettikleri fütüvvet'i temel almışlardı.
Örneğin, Gazilerin yanı sıra, esnaf ve tüccarın oluşturduğu bir kardeşlik birliği olan Ahilik
adlı bir fütüvvet örgütü vardı. Bu fiitüvvet örgütleri, 1200 yıllarında Halife Nasır tarafından
yeniden düzenlendiler. Bu son büyük Abbasi halifesi, bütün enerjisini halifeliğin dünyevi
gücünü arttırmaya ve Müslümanları Haçlıların saldırılarına karşı örgütlemeye hasretmişti.
Fütüvvet'i düzenlemesi de muhtemelen aynı amaçlar doğrultusundaydı ve askeri önemi olan
bütün güçleri düzene sokarak halifenin şahsına bağlamayı hedef alıyordu. Esnaf loncaları
kuşkusuz askeri potansiyele sahipti ama kendi önderleri emirler tarafından yönetilen gerçek
askeri örgütler çok daha önemliydi.

Batı Küçük Asya’da, 13. yüzyılının ikinci yarısında fethedilen topraklarda bir dizi Gazi
beyliğinin kurulduğu ikinci istila hareketine denk Türk Anadolu’sunun tarihini izlemiş
bulunuyoruz. Bunlar arasında Osman’ın beyliği, yani daha sonra Osmanlı İmp. Haline gelen
çekirdek de vardı. Birinci bölümde, Osmanlıların kökenine ilişkin tarihsel geleneği incelemiş
ve en eski en esaslı geleneğin, tarihsel eleştiri sınavından geçebilen tek geleneğin,
Osmanlıların, Gazi olduklarını ve önderlerinin de giderek büyüyen güçlü bir Gazi
örgütlenmesinin şefleri olduğunu açıkça ortaya koyduğu sonucuna varmıştık.

13. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu karmakarışıktır, derin bir politik kriz yaşanmaktadır.
Gerek Moğol akınları gerek yeni Oğuz göç dalgaları gerekse Selçuklulara karşı büyük
Türkmen halk isyanları sonucunda Anadolu’da merkezi otorite kurabilecek iki büyük güç
odağı da (Bizans ve Anadolu Selçuklu Devleti) bu niteliğini yitirmiş, Anadolu beyliklere
bölünmüştür. İşte bu beylikler içinde belki de en mütevazı olanı Osman’ınkidir. Avusturyalı
tarihçi Paul Wittek (1894-1978), “Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğuşu” adlı “neden diğer
beylikler değil de Osman’ın küçük Gazi Devleti, bir cihan imparatorluğuna evrilebildi?”
sorusuna yanıt arar. Wittek ilk olarak “Gazilik” karakterine vurgu yapar. “Gaza yapma”,
yani en önde kutsal savaş verme niteliği… Gaziler, İslam’ın ve Türklüğün öncü
savaşçılarıdır. Gazilerin şefleri “sultan, hakan, imparator” falan değildirler;
askerleriyle (diğer gazilerle) birlikte aynı otağda yatıp kalkarlar, aynı kaptan yemek
yerler, birlikte kılıç sallarlar. Anadolu’da Osman’ınkiyle karşılaştırıldığında çok daha
olgun, oturmuş ve güçlü iki beylik vardır: Selçuklu devletinde önemli rol oynamış bir
aileye dayanan ve başkenti Kütahya olan Germiyan Beyliği ile Selçukluların resmi
varisi olduklarını iddia eden Konya’yı başkent edinmiş Karaman Beyliği. Bu iki beylik
de Selçukluların mirasını devraldıklarını iddia ederler ve diğer tüm beylikleri kendi
otoriteleri altında birleşmeye çağırırlar. Ama “gazi” değildirler; hatta bu unvanı almak
istemezler ve batıdaki komşularına (Osman gibilerine) bırakırlar. Fakat diğer bütün
beyliklerde ve yeni gelenler içinde ne kadar savaşçı ve dinamik unsur varsa, bunlar
Germiyanoğulları’na veya Karamanoğullarına biat etmezler, gidip Osman’ın gazilerine
katılırlar. Bu, gelecekte merkezi birliğin nasıl sağlanacağının da ilk işaretidir. Çünkü
ortada bir kriz ve savaş vardır. Kaldı ki asıl başarılı Selçuklu geleneği, 200 yıl önceki
Malazgirt (Alpaslan) pratiğidir. Günün Alpaslanları, Germiyan ve Karaman Beyleri
değil, Osman’ın gazileridir. Demek ki birlik için soy, miras, gelenek yetmiyor.
Bizans’la kim savaşıyorsa birliği de o sağlar. Savaşçı olmak yetmiyor. Wittek şu
soruyu da ortaya atar: Savaşçı (gazi) birçok beylik vardı. Menteşe Beyliği, Aydın
Beyliği, Saruhan Beyliği, Karesi Beyliği, Teke Beyliği, Çandarlı Beyliği, Hamidoğulları
vb.… Neden bunlar değil de Osmanlı Beyliği? Çoğu Batı Anadolu’da yer alan bu
beylikler de Bizans’a karşı savaşmışlar, geniş toprakları fethetmişlerdir. Fakat fazla
hızlıdırlar. Fethedilen yerlerin yeniden inşa edilmesi, örgütlenmesi, düzenin ve dirliğin
sağlanması gerekir. Yoksa o topraklar elde tutulamaz. Bu da “kurucu kadro”
meselesidir, savaşçılar yetmez. İşte bu sorunu çözebilen biricik gazi beyliği
Osman’ınki olmuştur. Neden ve nasıl? Birincisi Osmanlılar yavaş olmak zorunda
kalmışlardır. Osman Bey’in fazla ihtiyatlılığından değil, son derece inatçı bir Bizans
savunmasıyla karşılaştıklarından dolayı. Çünkü Osmanlılar Bizans’ın merkezine,
Konstantinopolis’e (İstanbul’a) en yakın beyliktir. Ucun da ucudurlar. Bizans
açısından Aydın’ın, İzmir’in alınması o kadar önemli değildir; ama merkez (İstanbul)
ölümüne savunulmalıdır. Bu nedenle Osmanlı’nın ilerleyişi yavaş olur. Ama bu
yavaşlık ona kuruculuk niteliği edinmesi için zaman kazandırmıştır. Fethedilen
yerlerde yerleşmek ve bir dirlik sağlamak için vakit bulmuştur Osmanlı. Osmanlı’ya
sadece savaşçı unsurlar değil hem savaşçı hem üretici hem de kentli olan Ahiler de
İslam uygarlık geleneğini temsil eden ulema da katılmıştır. Yani yıkıcıların yanı sıra
kurucuların da birliği sağlanmıştır, buna vakit bulunmuştur. Demek ki başarı için
yıkıcılık yetmez, kuruculuk da gerekir. Birlik, yıkmaya cesaretle girişebilmekle başlar;
ama başarı asıl birliğin, yıkıcılarla kurucuların birliğinin sağlanmasıyla gerçekleşebilir.
İşte Osmanlı’nın gazi olmayanlardan ve diğer gazilerden farkı budur. Wittek’in
eserinde bir önemli konu daha var. Sonraları, Yıldırım Beyazıt önderliğinde gazilik
niteliğini unutup erken bir imparatorluk peşinde koşan Osmanlı’nın, Timur’un okkalı
tokadını yiyip kendine gelme öyküsü. Beyazıt, bir İslam imparatorluğu hedefiyle
Doğu’ya yönelmesini isteyen ulemanın aklına uyar. Yıkıcılığı unutmuş, kuruculuğa
fazla önem vermiştir. Timur’un tokadı Osmanlı’ya “gaziliği” anımsatır. Sanki “İşini
yarım bırakma, bitir” diye uyarmıştır Timur.
Kuruluş Meselesi
Osmanlıların şecere/soy/etnik köken bilgileri, kuruluş dönemindeki izlenen yol, kuruluş
dönemine ait bilgiler tarihçiler tarafından yapılmış olan çalışmalara konu olmuştur. Batılı
tarihçilerin ilk döneme ait bilgilerin kaynağı durumundaki Osmanlı kroniklerinin verdiği
bilgiler ve kuruluş dönemi üzerine çalışmaları bunun akabinde Türk tarihçilerinin de bu
çalışmalara istinaden ürettiği çalışmalar neticesinde tartışmalı konuların doğması, kaçınılmaz
bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, dönemin Batı Avrupa tarihi ile
kıyaslandığında, erken dönem Osmanlı tarihinin sağlam bir kronolojisi de mevcut değildir.
Yetersiz kronoloji bilginin eksikliği de dönemi analitik bir yaklaşımla tartışmayı
zorlaştırmaktadır. Bu durum konuyla ilgili farklı yorumların ortaya çıkmasına sebebiyet
vermiştir.

Leslie Peirce adlı ünlü tarihçi tarafından, Osmanlı’nın kuruluşu konusunda foundations of the
ottoman empire'da ileri sürdüğü tezleri nedeniyle "ırkçı" olmakla itham edilen tarihçi. Tezi
kısaca Osmanlının Türkler tarafından kurulabilecek bir medeniyet olmadığı, Osmanlı
medeniyeti denilen yapının aslında Bizans’ın kalıntıları olduğu ve Türklerin buna yeni bir şey
eklemedikleri üçlüsünden oluşur. Ona göre, Türkler göçebedir ve sadece yıkmayı bilirler.
Özellikle Fuat Köprülü ile aralarında tez savaşları yaşanır, köprülü başlarda yeterince güç
kazanamaz, çünkü gibbons'ın tezleri batıda genel kabul görmüş durumdadır. Ancak zamanla,
özellikle köprülü'nün tarihçiliğe getirdiği yenilikler de takdir görmeye başlanınca tezleri daha
kabul edilebilir hale gelir. Gibbons’ın tezlerine bir saldırı da paul wittek'in gaza tezi'yle
vurulur, ki bu tez daha sonra geliştirilerek Halil İnalcık tarafından da Osmanlı’nın kuruluşunu
açıklamak için kullanılmıştır.

Bu beyliklerden en etkilisi ve kuvvetlisi, başlangıçta Kilikya’daki Ermenek bölgesinde


kurulan ve 1327’lerde merkezlerini Konya’ya taşıyan Karamanoğulları’dır. XIII. yüzyılın
ikinci yarısında Kütahya’ya yerleşen Germiyan Beyliği, Eğridir’deki Hamitoğulları, Beyşehir
havalisindeki Eşrefoğluları, Paflagonya’daki Candaroğulları, Menteşe bölgesindeki
Menteşeoğulları ile bir uç beyliği olarak başlangıçta Söğüt ve Bilecik bölgesinde kurulan
Osmanlı Beyliği ise diğer önemli beylikler arasında yer alır.

. Halil İnalcık’ın ifadesiyle; Osmanlı’nın kuruluş aşamasındaki bu süreci başlıca üç temel


etken belirlemiştir: “Birincisi, Oğuzların Anadolu’ya yaptıkları yoğun göç hareketleri,
ikincisi, Türk- İslâm gaza hareketinin etkisi ve son olarak Denizli, Antalya ve Bursa’nın o
tarihlerde milletlerarası pazar durumuna gelerek, Türkiye’nin dünya ticaret yolları üzerindeki
önemini arttırmasıdır”.

Osman Bey’in Rüyası

a) Osman bir gece Müslüman sofisinin yani Şeyh Edebali’nin evinde misafir kalır. Uyumadan evvel ev
sahibi bir kitap getirerek bir raf üstüne koyar. Osman, bunun nasıl kitap olduğunu sorunca Kur’an
olduğunu söyler. Mündericatı hakkındaki suale ise ‘’ Peygamber vasıtasıyla dünyaya gönderilen Tanrı
kelamıdır’’ cevabını verir. Osman bunun üzerine kitabı eline alarak sabaha kadar ayakta okur. Sabaha
karşı uykuya dalar. Rüyasında bir melek görünerek gösterdiği bu hürmetten dolayı kendinin ve neslinin
aziz ve mükerrem olacağını tebşir eder.
b) Osman, Şeyh Edebali’den kızını ister; Şeyh iki sene buna muvafakat etmez. Osman bir gece Şeyh’in
evinde uyurken bir rüya görür: Edebali’nin koynundan bir ay çıkarak Osman’ın göğsüne girer. Bunun
üzerine Osman’ın göbeğinden bir ağaç çıkar. Dallarının gölgesiyle bütün dünyayı örter. Edebali, rüyayı
tabir ederek Osman sülalesinin dünyaya hâkim olacağını söyler ve kızını ona verir.

You might also like