Professional Documents
Culture Documents
Ankara Atatürk Lisesi - Kültür Sanat Edebiyat Dergisi - Sayı: 4 - KIŞ 2023
Ankara Atatürk Lisesi - Kültür Sanat Edebiyat Dergisi - Sayı: 4 - KIŞ 2023
4
İçindekiler
Mürekkep’ten 3
Gizem Oflaz * biliyorum 4
Elif Cemre Güngör * Kara Kuğu 5
Samet Ali Nur * İstanbul 6
Ceylin Sena Acar - Pelin Nur Olgun * Ev Meselesi 7
İrem Cangül Sevük * Sarmaşık 8
Emir Gürbüz * yansıma 9
Kültür Sanat Edebiyat Dergisi Tuana Kelebek * Uzaklarda 10
KIŞ 2023 • Sayı:4 Nazar Feyza Doğan * Sadece Sana 11
Elif Kahraman * Sensiz Kimsesizliğim 11
Ahmet İpek * Laleler 12
Kıvanç Keskin * Zifiri Güneşin Sesi 13
Ediz M. Yaşar * Venedik 14
Sinem Özbekoğlu * Ceviz Ağacı 16
Eylül Bilgin * Şarıka 18
İrem Yardımcı * Muhtelif Nesneler 20
Merve Alaranur Oğuz * Artık Kendimi Suçlamıyorum 22
Ankara Atatürk Lisesi İZLEDİKÇE / Zeynep Nur Aksoy * Bir Yabancının Yazgısı 24
adına DİNLEDİKÇE/DenizKumsalTemel*RuhuBütünleştirenBirKarşıtlık: 25
Luft Auf der G-Saite
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü CEVAP KÂĞIDI
Alper Demirok * Mutluluğun Kıymeti 28
Adil Yaman Ceylin Sena Acar * Mutluluk ve Yazmak Üzerine 28
(Okul Müdürü) Defne Ilgın Akçay * Yazının Maskesi 28
Deniz Gülbay * Duvarın Üstünden Bakmak 28
Genel Yayın Yönetmeni Doğukan Avci * Değişken Mutluluk 29
Ecrin Sürücü * Mutluluk Arayışı 29
Dinçer Eşitgin Halil Ayrak * Reçete 29
Hasan Çiçek * Mutluluğun Anahtarı 29
Danışma ve İnceleme Kurulu Hasan Taha Ahmetoğlu * Yazının Vasfı 29
MerveAlaranurOğuz*HayatımızıYönlendirenMutlulukArayışı 30
Ali Koç, Dinçer Eşitgin, Pınar Karlık, MuhammedYiğitKahraman*MutlulukveYazmaArasındakiİlişki 30
Selmani Karadoğan, Z. Uğur Yıkan Nehir Çağlayan * Mutluluğu Tanıyabilmek 30
Nehir Yüksel * Mutluluk Mutsuzlukla İç İçe 30
Yayın Kurulu Ömer Said Kızıldoğan * Mutluluk ve Diğer Duygular 31
Samet Ali Nur * Mutluluk Nedir? 31
A. Defne Çetinkaya, Deniz Kumsal Temel, Sinem Özbekoğlu * Mutluluk 31
Deniz Gülbay, Ediz M. Yaşar, Emir Gürbüz, Sude Sarı * İnsanlardan ve Gürültüden Uzakta 31
Eylül Bilgin, Gizem Oflaz, Hasan Taha Yasemin Argunhan * Mutluluk Arayışı 32
Ahmetoğlu, Nehir Tırıl, Samet Ali Nur, Zeynep Cansever * Mutluluk 32
Sinem Özbekoğlu, Zeynep Nur Aksoy, Zeynep Ceylan * Kendini Bilmektir Mutluluk 32
Zeynep Reyhan Taşçılar, Zeynep Kayaaslan Zeynep Kanbur * Bakış Farklılığı 32
Zeynep Reyhan Taşçılar * Okumak, Yazmak: Mutluluk 32
Grafik Tasarım BİR SÖZDEN ÇOĞALAN
Bilge Bahadır * Kendi Kütüphanemiz 34
Alper Demirok, Deniz Gülbay Deniz Gülbay * Kitap Tarlaları 36
Kapak Fotoğrafı Sinem Özbekoğlu * Düş Kütüphanesi 37
İlay Bölükbaş * Düşlerime Kısa Bir Yolculuk 38
Deniz Gülbay Begüm Doğdu * Özgür Kütüphane 40
Elif Neris Ok * Bana Özel Kitaplardan Oluşan Bir Kitaplık 41
Yönetim Adresi
Halil Ayrak * Yaşam Kütüphanesi 41
Ankara Atatürk Lisesi Nehir Yüksel * Kelimelerden Kütüphaneye 42
Sezenler Cd. No. 11 Sıhhiye / Ankara OKUDUKÇA/DenizGülbay*BirTecritPanoramasıOlarakSatranç 43
Telefon: 0312 231 51 20 SESİMİZ / Emir Gürbüz - Zeynep Atalay * Erol Üçer 45
e-mektup: murekkepaal@gmail.com SESİMİZ / A. Defne Çetinkaya * Burhan Doğançay 47
Genel
EMIR GÜRBÜZ
(12-L)
4
KIŞ2023 • Sayı: 4
Türkçe Haikular
ELIF CEMRE GÜNGÖR
(12-L)
Kardelen açar
Bulutların üstünde
Tren uzaklaşır
Zarif, sessizce
Durmayı sevmediği
Duraklardan
Güneş öpecek
Yeni açan çiçeği
Kırık aynalar
Yapraklarından
Kapalı odalarda
Buğulanmakta
Katlanırken gün
Yaşlı insan anlamış
Geçmiyormuş dün
5
KIŞ2023 • Sayı: 4
İstanbul
SAMET ALI NUR
(10-C)
Yaklaşıyor çocukluğum
Rıhtımda tutsak salıncaklar
Hatıralardaki çınar
Dönüyorum sana
Pırıl pırıl gök altında
Gençliğim kaldırımlarda
Yaklaşıyor çocukluğum
Deniz sakin
Balıklar kuytularda
Dönüyorum sana
Uzak bir ışık gibi
Kelebekler etrafımda
İstanbul uykularda
6
KIŞ2023 • Sayı: 4
Ev Meselesi
CEYLIN SENA ACAR / PELIN NUR OLGUN
(9-D) (9-D)
Kaybetmişim seni
Yuva bellediğim kendimde
Hiçbir şeyin
Farkına bile varmadan
7
KIŞ2023 • Sayı: 4
yansıma
EMIR GÜRBÜZ
(11-L)
kuşku
kuşku tanyerine
tanyeri akça kuşa
akça kuş karanlığa haykırdı
gökyüzü yaşanmak için
8
KIŞ2023 • Sayı: 4
Sarmaşık
İREM CANGÜL SEVÜK
(10-C)
9
KIŞ2023 • Sayı: 4
Uzaklarda
TUANA KELEBEK
(9-H)
Bu ormanı ortadan uzun bir dere yarsın. Kulağıma geliyor tatlı suyun sesi,
Yavaş aksın ama sakın hiç durmasın, Güneş batıyor ufukta portakal rengi,
Hür balıklar çıkıp çıkıp, derinlere dalsın, Hafifçe ısıtıyor titreyen bedenimi
Çok ama çok uzaklarda. Çok ama çok uzaklarda
10
KIŞ2023 • Sayı: 4
ELIF KAHRAMAN
(10-N)
11
KIŞ2023 • Sayı: 4
Laleler
AHMET IPEK
(9-F)
12
KIŞ2023 • Sayı: 4
13
KIŞ2023 • Sayı: 4
Venedik*
HERMAN HESSE
(Çeviren: EDİZ M. YAŞAR)
(12-M)
14
KIŞ2023 • Sayı: 4
*Hermann Hesse, die Gedichte, Suhrkamp Verlag, (Erste Auflage [Birinci Baskı]), Berlin, 1992, s. 284.
15
KIŞ2023 • Sayı: 4
Üç Bakış
Phaidros’a göre sevgi dediğimiz olgu aslında
bir tanrıdır. Aşkı tanrısallaştırarak çeşitli anlam-
lar, tansık işaretler bahşedilecektir. Bu bapta,
bu tanrı doğmamış, doğrulmamış ve en büyük
nimetlerin kaynağıdır. Erdemi ve en büyük mut-
fikirler “Symposion” adı verilen bir etkinlikte ğından beri sevgi bizi bütünleyen, bizi yarıdan
dile getirilir. Symposion’u basitçe; bir Antik Yu- tek bir hâle getirendir. Aynadaki yansımamızın
nan geleneği olan yemeklerin yenildiği ve de- birleştiği an gibi bütünleyici, adeta nüvemizdir.
vamında şarap içilerek belirli konular üzerinden Symbolon’u4 bulduğumuz anda tamamlanmış
çıkarsamaların yapıldığı felsefi, düşünsel bir et- oluruz ya da inanırız bütünlendiğimize.5
kinlik olarak tanımlamak mümkündür.
Aristophanes’ten sonra konuşma sırası Agat-
İlk konuşmacı olan Phaidros, ‘’Sofradaki bil- hon’a gelir. Agathon ortaya atılan aşk hakkın-
diğiniz tuz hakkında bile kitap yazılmış ancak daki bütün fikirlerin yalnızca insanı ve aşkı teşkil
bugüne kadar hiç kimse Eros için kitap şöyle
16
KIŞ2023 • Sayı: 4
ettiğini, tanrısal yönünün oldukça zayıf olduğu ğunu da vurgular. Aslında bir “psikolojik rahat-
anlatır. Eğer “aşk” ele alınacaksa doğasına uy- sızlık” iması bile yapılıyor olabilir. Tek kaynağı
gun olarak tasarlanmalıdır savlar. Agathon de- da cinsel dürtülerdir. Schopenhauer aşkın daha
vamında aşkın neden en üstün tanrı olduğunu özelleştirilmiş ve dar tanımını “bireyselleştirilmiş
açıklar, Phaidros’un savlarına katılır. Sevginin bir cinsel içtepi”8 şeklinde yapar. Bireyler birbir-
yaratmanın da yaratıcısı olduğunu savunur. lerininin varlıklarını yeni hayatlarının “punctum
“Bir nefes şiirden yoksun da olsa şair kesilir.” saliens”9i olarak tanımlarlar. Başta sadece bir
Kimsenin kendinde olmayan bir şeyi başkasına ideadan ibaret olan bu yeni birey, bir fenomen
aktaramayacağını öne sürer. Son idealar zinci- hâline gelebilmek için yakalayabildiği ne ka-
ri Sokrates’e aittir. Sokrates, aşkı övmeye çalış- dar çok neden varsa hepsini kendinde toplar
makla hiçbir işi olmadığını anladığını itiraf eder ve hedefini gerçekleştirmeye çabalar; olağa-
çünkü doğru bir methiyenin nasıl yapılacağı nüstü bireye ulaşana kadar. Bütün bu olayların
hakkında hiçbir şey bilmez. Aşk hakkında bil- hepsinin oldukça basit bir sebebi vardır. Doğru
diklerini yalanlar belki de. 6 anne baba eşlenerek; doğrudan kastımız her
bakımdan uyumlu, biyolojik olarak üstün, yeni
Fransız edebiyatının önemli temsilcilerinden bir birey oluşturmaktır. Görüldüğü üzere Scho-
Stendhal; aşkı anlamlarına göre ayırmaz, aşk penhauer aşkı daha basit görülen sebeplere ve
tanımlamaları üzerinden gitmez. Var olan bir olaylara bağlamış ve öznellikten uzak durmuş-
tanım üzerinden aşk, boyutlarına ayrılır. tur. Kendi hayatından kesitlerden beslenerek
Hayatlarımızdan evrelerine ayrılır. Aşkın do- değil, daha bilimsel bir yol izlemeyi seçerek aşkı
ğuşundan başlanır. “Aşk Nedir?” sorusundan bize anlatmıştır.
çok “Aşk Nasıldır?” sorusunun cevabını bulabili- Sonuç olarak, yukarıda aşk üzerine yazılmış
riz. Aşk doğuşu itibarıyla aradan belli bir zaman üç değerli fikri inceledik. Bu üçe ayrılmış tanım-
geçmesiyle tıpkı bir ağaç dalı misali kristalleşir, ların hepsi birbirlerinden farklı zamanların, fark-
Salzburg Kristalleri7 gibi. Başlangıçta aşk bize lı beyinlerin fikirleriydiler. Şölen’de incelediğimiz
bu gibi imgelerle tasvir edilir, Salzburg Kristal- metin ne kadar destansı ise Stendhal’ınki bir o
leri metaforu da buna benzerdir. Kristalleşme kadar romantikti, Schopenhauer onların aksine
yalnız ağaç dallarına mahsus değildir; insan ya- realizmin doruklarında idi. Nitekim insanın ha-
şadığı onca şeyden sonra, uzun kışın ardından, yatında karşılaştığı tecrübelerden biri olan aşkı
aşkla karşılaştıktan sonra kristaller ile kaplanır. tanımlamak ve anlatmak, bana göre çoğun-
Kristallenme sadece aşka mahsus da değildir. lukla bireyin kendi yaşadıklarından veyahut
Kumarın da kristallenmesi vardır, nefretin de gördüklerinden olacaktır. Yazarlar yaşadıklarını
kendine has. Stendhal’ın bu imi için “İnsanda- veya yaşamadıklarını yok sayarak bir olguyu
ki duyguların belli bir noktada, tetiklenmesiyle bize nesnel bir şekilde anlatma çabası içine gi-
birlikte, açığa vurumudur.” diyebiliriz. Bunun rebilirler. Fakat üç yazar için de bariz olan şey
gibi pek çok psikolojik çıkarımlar vardır. Korku tecrübenin metinlerde nasıl hayat bulduğudur.
ve nefret arasında bir ilişki kurulur, bunun aşka Platon, anlamlar ve tanımlar üzerinden bir yol
yansıması incelenir. Sadece aşk değil, aşkla be- izlerken; Stendhal, imgeler ve bunların üzerin-
raber insanda teşekkül etmiş duyguların bütü- den yaptığı çıkarsamalar ile aşkı anlatmıştır.
nü söz konusudur Stendhal’ın aşk felsefesi için. Aşk, psikolojik bazı tahliller ile beraber sosyal
Metafizik üzerine yazılarıyla bilinen Alman açıdan da ele alınmıştır. Salzburg Kristalleri
filozof Schopenhauer, olaylara nesnel kalmaya metaforu akılda kalıcıdır. Bu bakımdan benim-
HIKÂYE
ve duygularını işin içine katmamaya ant içmiş senmesi çok daha kolay olabilir. Schopenhauer
olacaktır ki aşk üzerine yaptığı çıkarsamalar kanımca evrim teorisinden etkilenerek, olduk-
yukarıda okuduklarınız gibi “romantik” ya da ça rasyonel ifadeler kullanarak aşk ve kadınlar
tecrübeden kaynaklı değillerdir. Daha çok insa- üzerinden oldukça dikkat çeken söylevlerde bu-
nın evrimsel, varoluşsal sürecine ilişkin örnek- lunmuştur. “Aşkın Metafiziği” günümüzde bile
ler yoğunluktayken bu örneklerin altyapısında hâlâ tartışılmaya devam edilmektedir.
bilumum biyolojik temellendirmeler vardır.
Schopenhauer aşkı; bir kuruntu, dürtü olarak
nitelendirirken güçlü fakat dizginlenebilir oldu-
17
KIŞ2023 • Sayı: 4
Dipnotlar
1Platon, Şölen-Dostluk, Çev., Sabahattin
Eyüboğlu-Azra Erhat, İstanbul: Türkiye İş Ban-
EBEDİLEŞTİRMEK
kası Kültür Yayınları, 2021 s.12-13
2Platon, a.g.e., s.15
3Platon, a.g.e., s.23 DOĞUKAN AVCI
(10-C)
4Platon a.g.e., s.27
5Symbolon, efsaneye göre insanın onu bü- Yazmak, ne kadar da değerli bir hazinedir
tünleyen parçası. ki, medeniyetimizin ilerleyişinde çok önemli
bir role sahiptir. Peki bir insan neden bir şeyleri
6Platon, a.g.e., s.33 yazmaya ihtiyaç duyar? Bir insanı yazmaya sevk
7Stendhal, Aşk Üzerine, Çev.Doğukan Bal, İs- eden nedir? Derdini, kendini mi açmak; yok-
tanbul: Ren Yayınları 2020.s.27 sa kendisine yarattığı o dünyaya mı ulaşmak;
8Arthur Schopenhauer, Aşkın Metafiziği, Çev. veya bir istek, bir çığlık, bir sinyal mi manevi ve
Selahattin Hilav, İstanbul:Yapı Kredi Yayınları, maddi varlığını kanıtlayan? Aslında, bütün bu
2021. s.31 nedenleri istediğimiz gibi çoğaltabiliriz ama
9Çıkış noktası. bana sorarsanız benim yazma nedenlerimin
en başında gelen şudur: Ebedileştirmek (Ya-
şatmak) arzusu
Teşekkür Notu:
Birey yazmaya başladığı zaman, herhangi
Ali Koç’a bu yazının konusunu henüz bu- bir konuda olursa olsun, yazdığı şey yazma
lamamışken bana ilham olduğu ve yazımı ilk
okuyan olduğu için, Selmani Karadoğan’a ki- amacından yarı-bağımsız bir şekilde ebedile-
tap önerileri için, Zülfikar Uğur Yıkan’a yazımın şir. Ebedileşme yöntemleri -konuları, kitlesi vb.
başlığı konusunda beni birtakım yanlış anlaşıl- yüzünden-birbirinden farklı da olsa yazılan her
malardan kurtardığı için ve Dinçer Eşitgin’e ki-
tap önerileri ve başlığın bu son hâli için -daha ürün ebedileşmeye mahkûm olur.
iyisini ben bulamazdım sanırım- ve başlarını
ağrıttım, önlerine taslağı atıp okumaya zorladı- Ebedileşen ürün, o sonsuzluğun içerisinde
ğım değerli arkadaşlarıma en içten saygılarım
ve teşekkürlerimle… son anlara dek kendisini ve sahip olduğu dü-
şünceleri yaşatmaya devam eder. Peki sadece
yazılan ürün mü ebedileşir? Hayır, onunla be-
raber yazara ait bir parça da ebedileşir. Yazmak
aslında bir çığlık, yaşama ve yaşatmaya olan is-
teğini simgeleyen yazarın bir çığlığıdır.
18
KIŞ2023 • Sayı: 4
Şiir Hakkında
Mülazahalar Üzerine
EMIR GÜRBÜZ(12-L)
GİRİŞ aramasının nedenlerini diğer sanatlarla kar-
şılaştırdıktan sonra şu sonuca varır: Şiir araç
Poetika sözcüğü ilk kez Aristoteles olarak dili kullanır bu nedenle herkes anlamın
tarafından şiir sanatı anlamında kullanılsa açıklanması gerekliliğini düşünür. Bu sonuca
da günümüzde farklı anlamlara evrilmiştir. varırken günlük dili şiir dilinden ayırır.
Kısaca işlevini tanımlayacak olursak, olası
yazın söyleminin işlevini ve ortaya çıkışını Bu ayrımı yapması metnin geri kalanında
kuramsallaştırmaya çalışır. sıkça göreceğimiz düzyazı şiir ayrımı için te-
mel olur. Şiir, düzyazı gibi bilgi verme veya bir
Ahmet Haşim’den önce; Namık Ke- yasayı açıklama niyetinde değildir. Düzyazı
mal’in Lisân-ı Osmânî’nin Edebiyatı Hakkın- kaynağını ustan alırken şiir bilinmeyenden
da Bazı Mülâhazâtı Şâmildir, Ziya Paşa’nın alır.
Şiir ve İnşâ, Recaizade Mahmut Ekrem’in Tâ-
lim-i Edebiyat, Zemzeme III ve Takdir-i Elhân Şiirin düzyazı şeklinde yazılamayacağını
yazıları gibi çeşitli yazılar olsa da bu yazılar söylemesinin ardından şiir derken ne demek
tam olarak poetik metin sayılmazlar. istediğini bize gösterir. Şiir bize her dokun-
duğunda bizi “sihirkâr” etkisi altına alır. Şiirin
Sanatçıların tüm hayatları boyunca nereden geldiğini tam olarak tanımlamaz, bir
tek bir sanat anlayışına bağlı kalmadıkları “esrardan” söz eder ve etkisini anlatırken de
sıklıkla görülür. Düşünce değiştirmek herkes “sihir” sözcüğünü kullanır. Dolayısıyla kayna-
için olduğu gibi onlar için de doğaldır. Bu ğını ustan alan düzyazı ile şiiri keskin şekilde
nedenle bu ödevde Ahmet Haşim’in sadece birbirinden ayırır: “Şiir bir hikâye değil, sessiz
Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar adlı yazısın- bir şarkıdır.”
daki görüşleri ele alınacaktır. Yazının neden
yazıldığı, kimlere cevap olarak yazıldığı gibi Bu tümceden sonra gelen bölüm, an-
konular önemsenmeyecektir. lamın değil anlamın açık olması gerektiği dü-
şüncesine karşı çıkar. Anlam denilen kavram
Bu ödevde bu yazı açıklanmaya çalı- kişiden kişiye değişir, görecelidir. Çok ünlü şa-
şılacaktır. irlerin anlaşılmadığından, zaten herkes tara-
ŞİİR HAKKINDA BAZI MÜLÂHAZALAR’I fından anlaşılmasının olası olmadığından söz
HIKÂYE
bir bağlam içerisinde uyumlu olmalarıdır. değil, birtakım anlam kargaşaları aracılığıyla
okurun düş gücünü, bu kargaşayı gidermesi
Bu tanımıyla, şiir dilinin, şiir dili ile üzerine çağırmasıdır. “Hiçbir çehre hayalde
günlük dili ayıran etkenlerin ne olduğunu göründüğü kadar hakikatte güzel değildir.” Bu
gözlerimizin önüne serer. Verdiği örnekte tümceyle de şiire güzelliğini verenin okurun
anlamın şiir dili ile örtülmesi gerektiğini an- düş gücü olduğunu belirtir.
latır.
Sonda ise şiirin peygamber sözü gibi
Bir sonraki bölümde yazını bölümle- çeşitli tefsirleri kapsayıcı olması gerekliliğin-
me eyleminin yazına bir katkı sağlamayaca- den söz eder. Bir şiirde, her kişinin çıkarabile-
ğını, şiirin, şiir dilinin us tarafından sorular ceği olası anlamların sayısı ne kadar fazlaysa o
ve yanıtlarla düzgüleştirilemeyeceğini an- şiir o kadar zengindir der.
latır. Şiir kaynağını bilinmeyenden alıyorsa
şairi bile açıklayamaz. Bunları neden gös-
tererek, yazını bir düzgü gibi anlatan yazın
SONUÇ
öğretmenlerinin sanata bir katkısı olmadı-
ğını düşünür.
Bu aşamadan sonra tekrardan açık- Ahmet Haşim metinde sorularıyla, ya-
lık sorununa döner. Tam olarak burada nıtlarıyla bizlere nereye varacağının belirtile-
hazırlığını yaptığı tanımı bizlere verir. Şair, rini başından son tümcesine kadar gösterir.
günlük dilden sözcükleri yeni anlamlarıyla, Bu açıdan bakıldığında metin sözcüğün tam
kuruluşu farklı bir ölçekle düzenlenmiş, gü- anlamıyla metindir, birbirine bağlıdır, sıkıdır.
zellik, renk, hayal ile oluşmuş kendine özgü
bir dil kurduğu an, okurun kafasında anla- Metinde var olan sorular gibi metnin
mın açıklığı dönüşmeye başlar. kendisi de bize Ahmet Haşim’in her Türk ay-
dını gibi bir çatışma içinde olduğunu gösterir.
Tam olarak benzemese de okur mer- Avrupa edebiyatının kuramlarından, gelene-
kezli kuramlarda karşılaştığımız gibi metin ğinden yararlanan Haşim, en basit örneğiyle
okurla karşılaştığı an anlamını kazanır. Bu Aristoteles’in olası gerçeklikler kavramı, bel-
anlam kazanma sürecinde etkili olan bir de li bir yere geldikten sonra şiiri bu dünyadan
okurun içinde bulunduğu bağlam vardır. uzaklaştırmaya başlar.
Okurun ruhu ve zekâsıyla anlama ulaşaca-
ğını belirttikten sonra okurun ruh durumu- Bunun nedeni de yukarıda defalarca
nun çevre koşulları ile değiştiğini gösterir. yazdığı gibi şiirin kaynağının bilinmeyen ol-
Hayatın güzelliğini konu alan bir şiirin, ka- masıdır. Ancak Ahmet Haşim’den sonra gelen
palı ve yağışlı bir havada okunursa, isteni- kişiler, kendi usları ile dilbilim kuramları geliş-
tirerek poetikaya büyük kazanımlar sağlamış-
HIKÂYE
20
KIŞ2023 • Sayı: 4
KAYNAKÇA
HIKÂYE
21
KIŞ2023 • Sayı: 4
Artık Kendimi
Suçlamıyorum
MERVE ALARANUR OĞUZ
(10-M)
22
KIŞ2023 • Sayı: 4
şey, bir his onları benden uzaklaştırıyor ve sağlamıştı ve nihayet anlamaya başlamışlar-
onlar yine somurtuyorlar. Araştırmaya koyu- dı susuzluklarını giderebilecek tek şeyin o
luyorum. Benim uğruna ölmeyi kabul ettiğim kaybettikleri deniz olduğunu. Peki şimdi ne
bu hayatlar neden benden uzaklaşıyor diye yapacaklardı? Bu yoldan dönseler bile kay-
soruyorum kendime. Ama bulamıyorum, be- bettikleri denizlerini geri alabilecekler miydi?
nimle gelmemeleri için hiçbir sebep yok diye Denemeden göremezlerdi ve öyle de yaptı-
düşünüyorum özellikle ben pişman olmuş ve lar. Hiç düşünmeden bu yoldan dönme kararı
kendimi suçlarken. aldılar. Fakat bu kararı vermekte oldukça ge-
cikmişlerdi. Bu yoldan elleri bomboş bir şekil-
Dışarı çıkıyorum. Botlarımın, karları altına de döndüler.
alarak çıkardığı sesleri dinleyip boş sokakta
yürüyorum. Bedenim o boş sokakta dolaşır- Çok pişmanlardı kendi susuzluklarını gi-
ken aklım belki bir cevap bulurum umuduyla derebilecek tek varlıklarını kaybettikleri için.
çeşit çeşit ansiklopedileri karıştırıyor. Buralar- Bir süre denizlerinin arkasından yas tuttular
da bir yerlerde, çok yaklaştım diyorum ama ama sonra çalışmaya başladılar. Önce yeni
cevap alamıyorum. Artık ansiklopedilerden bir deniz nasıl oluşturabiliriz diye düşündüler,
de umudumu kesiyorum ve aradığım cevabın tartıştılar ve daha sonra ortak bir karar alıp
gözümün önünde bir yerlerde olduğuna ina- hemen işe koyuldular. Kırk gün kırk gece ye-
nıyorum. Aramayı bırakıyorum. Bir gün, yeri meden, içmeden, çalışıp durdular. Kırk günün
geldiğinde o beni bulacak zaten diyorum. sonunda hepsi teker teker hayatlarını kaybet-
ti. Bu durumun tek sebebi susuz kalmalarıydı.
Aradan aylar geçiyor ve aradığım cevap
karşıma çıkıyor, hem de bütün netliğiyle. Bu küçük hayatlarda olduğu gibi bizi haya-
Bana el sallıyor adeta ve ben anlıyorum. Evet ta bağlayan şeyleri kaybetmek o kadar kolay
evet anlıyorum, o küçük hayatların içlerindeki ki üstünden aylar hatta yıllar geçse bile bu
yaşama sevinçlerinin öldürüldüğünü anlıyo- durumu kabullenemiyoruz. Peki ne yapmalı-
rum. Asıl suçlunun ben değil o hayatların içle- yız? Göz göre göre onların gidişini mi izleme-
rindeki tazecik sevgiyi öldüren şey olduğunu liyiz? Yoksa onlara dur demek için mücadele
anlıyorum. Peki soruyorum size: İçlerindeki mi etmeliyiz? İşte burası meçhul. Bu kararı
sevgiyi öldürtmeye izin veren o küçük hayat- ancak ve ancak siz verebilirsiniz. Gitmelerine
ların hiç mi suçu yoktu? izin verirseniz beraber ölürsünüz şayet kal
derseniz birlikte hayat bulur, yeşerirsiniz.
Elbette vardı. Onlar da en az suçlular kadar
haksızlardı düşlerinin üstlerini karaladıkları
için. Düş deyince basit bir hayal diye düşü-
nüp geçiyoruz ama sadece bir hayal mi düş-
lerimiz? Bana göre bu kadar basit değil. Bir
denize benzetebiliriz aslında onları. İçlerinde
çeşit çeşit canlılar barındıran yeri geldiğinde
kendimizi akıntıya bırakıp uzaklara açılabile-
ceğimiz bir deniz. İşte bu denizi kurutmak için
HIKÂYE
23
KIŞ2023 • Sayı: 4
Yazgı, Albert Camus tarafından yazılmış ise aynı evde yaşadığı annesinin ölümünün
Yabancı adlı romandan esinlenerek kurgula- farkında değildir. Bir sabah kahvaltının hazır
nan 2001 yapımı filmdir. Zeki Demirkubuz’un olmaması üzerine annesinin uyuyor olacağını
yönettiği filmin ana hatları hikayeyle benzer- düşünür. Hiçbir şüphe duymaz, gece geç sa-
lik gösterse de göz ardı edilemeyecek fark- ate kadar çalışır. Fakat eve geldiğinde anne-
lılıklar da bulunmaktadır. Zeki Demirkubuz sinin ölmüş olduğunu fark eder. Bu durum-
film senaryosu hakkında “Albert Camus’un ro- da ne yapılacağını bilemez çünkü çevresine
manında ele aldığı durumu ve romanın hikaye- ve olaylara yabancıdır. Gece yarısına kadar
sini kendime çok yakın buldum ve romanın öy- oturur, sütlü kahvesini içer. Daha sonrasında
küsü beni etkiledi. Gerçi romanda çok detaylı bir ise uyuyakalır. Ölüm hadisesi karşısında bile
öykü yoktu, zaten Yazgı filminin senaryosunda hissizleşmiştir. Ağlamaz, üzüntü duymaz. An-
romandaki olguyu ve hikâye- nesinden sıkıldığını, yalnız
yi benim başka bir öyküm ile kalmanın ona iyi geleceğini
birleştirdim.” 1 sözlerini dile düşünür.
getirir. Filmin ana karakteri
Musa, Meursault karakteriyle İnsan kendi benliğiyle
benzerlik gösterir. Filmin bir bağdaşır ve buna uygun
sahnesinde Savcı karakteri biçimde yaşarsa toplumda
Musa’yı ‘gençken okuduğu var olur. Benliğin oluşması
bir Fransız romanındaki baş- sürecinde insan varoluşu-
kahramana’ benzetmiştir. nu sorgulama yoluna girer.
Bu iki karakter etraflarında Özünü, değerlerini sorgu-
olup biten her şeye duyar- lar. Değerlerini sorgularken
sızlaşmış, akıl ve mantık çer- bunların topluma uymadığı
çevesinde seçim yapmayan noktada ötekileşme baş-
kişilerdir. İki farklı ihtimalin lar. Bu noktadan sonra her
onlara göre farkı yoktur as- şeye yabancılaşır. Modern
lında. Meursault, İhtiyarlar dünyada sorguladığı şey-
Evi’nde yaşayan annesinin lere kendi içinde cevap bu-
lamadığı sürece insan için
IZLEDIKÇE
24
KIŞ2023 • Sayı: 4
Air birbirine zıt olan akıl ve tutku kavram- Oktav: Müzikte belirli bir ses aralığı.
larının ikisiyle de yapılan değerlendirmelere
göre oldukça başarılı bir eserdir. Akıl bakımın- Vibrato: Bir sesin frekansını bozmadan yankılanması. Vokal ve ens-
dan ele alındığında müzik teorisini destekler trümantal müziğe ifade katmak için kullanılır.
26
Çizim: Ceren Eylül Can (?9-H)
“(...) kendi kendime ‘mutluluk
nedir’?’ diye soruyordum. Tek
başına bir odada derin bir hayat
yaşadığını sanmak mıdır mutlu-
luk? (...) Herkesle uyum içinde
yaşar gibi gözükürken, bir yan-
dan da kimsenin görmediği bir
yerde, gizlice yazı yazmak mut-
luluk mudur aslında, mutsuzluk
mu?
MUTLULUĞUN KIYMETI
Benim naçizane fikrim mutluluk insanın en temel ihtiyacıdır, insana bir amaç verir. Tanrı bile insana dünyada
yaptıklarının karşılığında sonsuz mutluluk dolu bir ölüm sonrası hayatı vaat ederken insanın mutlu olmadan ya-
şayabilmesi mümkün değildir.
Bu demek değildir ki mutluluk sadece bir amaçtan ibaret. Bazen hiç beklemediğin bir zamanda hiç tahmin
edemeyeceğin bir yerden de gelebilir mutluluk. Mutluluk akla değil kalbe hitap eder, özel bir histir.
Mutluluğu bu kadar özel yapan ise mutsuzluktur. Mutsuzluğu tatmamış kimse mutluluğun zevkini tam olarak
bilemez. Mutluluğunu yitirdiğinde, acılı, ızdıraplı günler geçirdiğinde mutluluğun kıymetini anlar.
ALPER DEMIROK
(10-C)
28
KIŞ2023 • Sayı: 4
man farklı bir sonuç çıkarman gerektiğini anlayabilirsin. yani bilinçaltına doğru yaptığı sessiz yolculukta kendi-
Mutluluğumuzu başkalarının eline bırakmak büyük bir ni ya da ötekini anlamayı kolaylaştırır. Yazmak, tıpkı
hatadır. İnsan mutluluğa çevresine bağlı olarak ulaşa- Kara Kitap’taki Vasıf gibi sağır ve dilsizdir ancak insanın
bilir ancak çevresine bağımlı olarak devam ettirmemeli. ‘gizli geçit oyunu’nu anlayabilir. Hatta bu oyunda ona
Bilmem, tüm gün mutlu gibi gezip akşam kendinle, dü- yardım dahi edebilir. “Kimsenin görmediği bir yerde
şüncelerinle baş başa kaldığında anlamak bazı şeyleri, gizlice yazı yazmak” da bir bakıma ‘gizli geçit oyunu’nu
gerçek mutluluğu getirir mi? Hayat mı bize mutluluğu bu Vasıf’a anlatmaktır. Orhan Pamuk’un bunu mutluluk ya
denli aratan yoksa biz miyiz o küçük şeylerde gizlenirken da mutsuzluktan çok kendisine ait bir vasıf yani nitelik
onu bulamayan? olarak gördüğü söylenebilir.
ECRIN SÜRÜCÜ HASAN TAHA AHMETOĞLU
(HAZIRLIK-C) (11-K)
29
KIŞ2023 • Sayı: 4
MUTLULUĞU TANIMLAYABİLMEK
Mutluluktan öte neydi onca şeyin anlamı? Yaşadığımız onca “mutlu” anının ne anlamı var? Her
Çizim: Betül Köseoğlu (11-L)
30
KIŞ2023 • Sayı: 4
Bana göre hayat mutlu olmak için yaşanmamalıdır. İnsan, karşılaştığı tüm duygularla onların değerini
bilerek yaşamalıdır. Evrimsel sürecin bize kattığı bütün bu duygular hayatımızı ve türümüzü devam ettirmemiz
yönünde büyük öneme sahiptir. İstenilen ve aranan sadece mutluluk olmamalıdır bana kalırsa. Tüm duygular ya-
şanmalı ve hepsinin değeri bilinmelidir.
ÖMER SAID KIZILDOĞAN
(9-H)
INSANLARDAN VE
MUTLULUK NEDIR?
GÜRÜLTÜDEN UZAKTA
Yazmak değildir mutluluk. Yazmak, mutluluğa giden yollardan biridir.
Yazdığınız herhangi bir şeyi kendinize saklayabildiğiniz zaman yazmak İnsan en nihayetinde yalnızdır. Aynı
sizi mutluluğa ulaştırıyor demektir. Kâğıt ve kalem kimi zaman en büyük zamanda topluma ayak uydurmak,
dost kimi zaman en büyük düşmandır. Bazen sizi yargılarken bulursunuz uyum sağlamak mecburiyetindedir.
onları. Bazen de size sırdaşlık ederken bulursunuz. Yazmak için hangi duy- Hem toplumla uyum içinde yaşayıp
gunuzdan ilham almış olursanız olun yazdıktan sonra yaşadığınız rahat- hem de kendi dünyasını yazabilmek;
lama zannımca pek az durumda yaşayabileceğiniz bir duygudur. Çünkü olayları, insanları, toplumları ve ken-
tam anlamıyla tatmin olmak gerekir. Üzüldüğünüz için yazmış olduğunuz disini düşünen, fark eden, tespit eden,
bir şey dahi olsa yazdıktan sonra gelen ferahlık ve içini kimseye dökme- keşfeden insanlar için bir gereksinimdir.
den dökmüş olmanın verdiği his benim için mutluluktur. Yalnız kalabil- Bu gereksinim karşılanırsa insan kendi-
meyi öğretir kimi zaman bize. Günlük yaşamın koşuşturmacası arasında ni iyi hisseder. Karşılanmaması yazan
düş diyarına çıkarır ansızın. Yazı yazmak değildir mutluluk. Bir kağıt, bir kişi için bir eksiklik demektir. Ben de ya-
kalem değildir mutlu eden. Bunların çok ötesinde görüp dokunamayaca- parım bunu. İnsanlardan ve gürültüden
ğımız duygular ve çıkılan duygu gezintisidir. İçinde hüzün de vardır, aşk da kendimi soyutlayarak tek başıma yazı
vardır, sevgi, heyecan ve niceleri. Tüm bu duyguları hissederek kendi için- yazarım. Özellikle kafam karışık oldu-
de yaşadığın duygu cümbüşü ardından gelen rahatlama hissidir. İnsanın ğunda, kötü hissettiğimde veya çok iyi
kendine verdiği ödüldür. Hoş görünür görünmesine ama çok tehlikelidir olduğumda yazmaya daha çok ihtiyaç
de özünde. Zira bu duyguya tam anlamıyla varan insan için artık vazgeçi- duyarım. Etrafımdaki insanları, olayları
lemez olmuştur. ve kendimi fark edebilmeme yardım-
cı olur. Yazı yazmak, içimizdeki ikinci
SAMET ALI NUR dünyayı ortaya çıkartır. İnsanın kendini
(10-C) fark edebilmesi, belli konularda düşü-
nebilmesi ve tespitlerde bulunabilmesi
ve tüm bunları da dilediği gibi özgürce
MUTLULUK yazarak ifade edebilmesi insana çok ke-
yif verir ancak belli bir güç de gerektirir.
CEVAP KAĞIDI
Tek başınıza oturup yazı yazmak yalnızlık değildir aslında. Siz ve dü- Ve ben yazmaya son veremem, genişle-
şünceleriniz herkesin birbirine aşina olduğu koca bir kalabalıksınızdır. Bu dikçe genişler büyük alanlara yayılırım.
kalabalığın arasından seçtiğiniz düşünceleri kâğıtla buluşturduğunuzda Yani yazmak bir bağımlılığa dönüşür
ise, işte mutluluğunuzu aramanız gereken yer orasıdır. Kelimelerin arasın- insan için. Yazdıklarımla tezat oluştu-
da sıkışıp kalmış, cümlelerin içine gizlenmiştir mutluluk ve orada sonsuz rabilir fakat bence mutluluk böyle de-
sabırla bekler gün yüzüne çıkabilmek için. Siz ne zaman derdinizi kendini- ğildir. Bence yazmak ne kadar iyi hisset-
ze anlatmak isteyip kâğıdı kalemi elinize alsanız bu da sizin sonu mutlulu- tirirse, keyif verse de mutluluk değildir.
ğa çıkan yolunuzdur. İnsanı mutsuzluktan kurtarabilir fakat
SINEM ÖZBEKOĞLU mutluluk sağlamaz.
(10-C) SUDE SARI
(10-F)
31
KIŞ2023 • Sayı: 4
hayatını yaşamak mutluluk ise başka birisinin bu duruma mutsuzluk büyük yazarların binlerce sayfalık kitaplarını yazabil-
demesinin ne önemi var? melerini sağlayan şey bence aynıdır: Mutluluktur.
ZEYNEP KANBUR ZEYNEP REYHAN TAŞÇILAR
(Hazırlık-C) (11-A)
Bugün bana birileri yarın kozmik bir felaketin evreni yok edeceğini söylese,
yani bugün yazdığımı yarın okuyacak hiç kimse kalmazsa, yine de yazar mıyım?
[Umberto Eco, Edebiyata Dair, (Çev. Betül Parlak), Can Yay., İstanbul, 2016, s.399.]
32
“Bugün bana birileri yarın kozmik bir felaketin evreni yok ede-
ceğini söylese, yani bugün yazdığımı yarın okuyacak hiç kimse
kalmazsa, yine de yazar mıyım? ”
Umberto Eco
KIŞ2023 • Sayı: 4
34
KIŞ2023 • Sayı: 4
Başarısızlığından çobanı suçlamış. Çok öfke- Sevdiğine verdiği sözü tutan, karları delen çi-
lenmiş ve çobanın gözlerini oymuş. Gözle- çeğe kardelen demişler. Sevgilisini yarı yolda
rinin düştüğü yerde, çobanın masum oldu- bırakan çiçeğe ise hercai ismi verilmiş.
ğunu gösteren kırmızı karanfiller büyümeye
başlamış. Bu yüzden de karanfiller masumi- Duygulanmıştı. Hızlıca kasaya yöneldi. Bir
yet simgesi derler. demet kardelen satın aldı. “Sağlıcakla!” dedi
ve hızlıca çıkıp gitti. Meraklanmıştım. Kasa-
Anlatırken hafifçe gülümsüyor, gözleri daki kıza:
parlıyordu. Daha sonra merak ettim, sordum:
- Bu yaşlı beyefendi kim? Diye sordum.
- En sevdiğiniz çiçek nedir?
- Her hafta gelir ve her seferinde de bir
Bu zamana kadar tam olarak bana bakma- demet kardelen alır. Kışın buz gibi soğuğun-
mış, sadece çiçeklerle ilgilenmiş bu adını bile da ilerideki parkta saatlerce öylece oturur ve
bilmediğim yaşlı adam gözlerimin içine bak- gider.
tı, baktı. Yumuşak bir sesle:
Gülümseyerek ekledi:
- Gel, dedi.
- Gören de birini bekliyor sanar...
Başka bir tarafa doğru yöneldi. Merakla
yaşlı adamı takip ettim. O an anlamıştım neler olup bittiğini, ne-
den bir anda çıkıp gittiğini. Karanfilimi sa-
- Kardelenler, dedi. tın aldım ve dükkândan çıktım. Belki adamı
görürüm diye kızın dediği parkın önünden
Bir süre sustu. Herhalde diğer çiçeklerde geçtim. Hafif hafif kar yağıyordu, şapkasının
olduğu gibi hikâyesini anlatır diye bekliyor- üzeri biraz kar tutmuştu, soğuktan üşümüş
dum. Ses çıkmayınca: ellerinde bir demet kardeleniyle sadece bek-
- Hikâyesi? Diye sordum. liyordu.
35
KIŞ2023 • Sayı: 4
36
KIŞ2023 • Sayı: 4
Kış Zamanı
Adım yaşlandı artık ve biraz sonra ölüyor.
Tutunamıyorum gökyüzüne ve toprak
beni çekiyor. Ayaklarım kımıldamıyor ve
Geliyor
belki de batıyorum. Demek böyleymiş hiç
olmak, hiçliğe karışmak. Attığım karanfiller
artık daha anlamlı geliyor. Onlar da üşüyor
ve soluyor, ölmüşler. Şimdi size de elveda
güzel çiçekler. Hoşça kalın baharlar.
NEHIR ÇAĞLAYAN
(10-L)
37
KIŞ2023 • Sayı: 4
Düşlerime Kısa
Bir Yolculuk
ILAY BÖLÜKBAŞ
38
KIŞ2023 • Sayı: 4
39
KIŞ2023 • Sayı: 4
Özgür Kütüphane
BEGÜM DOĞDU
(9-H)
Bazı geceler kitapların adsız olduğu, her- ya da en ortada olan kitapları seçmek gibi bir
hangi bir yazarla övünmediği, içinde bütün şey yoktur. Kütüphaneye giden bir insan o ya-
edebi tarzların, bütün üslupların, bütün zarı bu yazarı okumaya gitmez, yazarın oluş-
öykülerin birbirine yaklaştığı ve kahraman- turduğu yeni bir dünyanın içine girmek üzere
larla mekânların tanınmadığı, dilediğim gider. Yani siz kütüphanede ne kadar bu ayın
noktasında içine atlayabileceğim sürekli bir popülerleri, bu ayın başarılı yazarı diye ayır-
anlatı pınarı oluşturan bastan aşağı anonim sanız da insanı oraya çeken oradaki başlıklar
bir kütüphane düşlerim. Ama ne yazıktır ki değildir, kitapların sıcaklığı ve sesidir.
dünyanın herhangi bir köşesinde böyle bir Bu konuyu okulumuza da benzetebiliriz.
kütüphaneye rastlamak imkânsızdır. Nere- Birçok farklı düşüncenin, insanın birbirine
deyse tüm kütüphanelerde istisnasız ünlü dostça, sevgiyle bakıldığı ve hepsinin tek bir
yazarlar, ünlü kitaplar; en ön sırada, en dikkat çatı altında günlerini, saatlerini geçirdiği bir
çeken, en göz alıcı yerdedir. Bu gereksiz ya yerdir okul. Burada farklı fikirleri ayrıştırmak
da hak ederek ünlenmiş kitaplardan da mil- gibi bir durum yoktur. Farklı fikirler burada
yon kopya bulunur depolarında. Benim oraya daha çok dayanışma ve daha iyi bir ortam
gidişimdeki amaç kimsenin bilmediği, araştı- yaratır. İnsanları aynı düşünceye sahip olanlar
rılmayan, değerli eserlere rastlamaktır. Eğer şuraya, diğerleri buraya diye ayıramayız. Ayı-
herkesin bildiği kitapları arasaydım internet- rırsak hepsinin bireysel olarak gösterdiği etki
te de çok kolaylıkla bulabilirdim. Bunun için azalır. Kütüphanelerin de bu yönden okullara
kütüphaneye gitmek sadece zaman kaybı benzemesini isterdim. Her rafın kendi kendini
olurdu. Fakat kesin yargı kalıbı bunu da çok belli etmesini, diğer insanların düşüncelerini
zorlaştırmaktadır. Kesin yargılar derken kas- iyi ya da kötü yönde etkilememesini isterdim.
tetmek istediğim birçok kişinin beğendiği bir Bu yüzden kütüphaneler her kişiye, her ruha
kitabın “Kesin çok beğenirsin, okumalısın!” dokunmalı; kendisine gelen her bir kişiyi ta-
BIR SÖZDEN ÇOĞALAN
diye diye gözümüze sokulması ya da tam ter- mamen tarafsız ve nasıl olduğu, ne düşündü-
si şekilde birçok kişinin beğenmediği kitabın ğü önemsiz bir şekilde kabul etmeli ve öyle
herhangi bir kopyasının bulunmaması... Her de davranmalıdır.
insanın yaşadıklarının aynı olmaması, hayat-
larına bakış açılarının farklı olması bu kesin
yargıları kırmalıdır. Kim bilir kaç kişi, kaç fark-
lı düşünce, kafa yapısı ve kişilik giriyor oraya
bunu bilemeyiz. Kütüphaneyi insanların ken-
disini, ruhunu rahatlatmak istediği için gittiği
mekânlar olarak görebiliriz. Bence bu yerin
duvarları kesin yargılar ile sıkıştırılmamalı. İn-
sanlar kütüphanelerde kitapların sıcaklığını
hissederek hangi kitaba yöneleceklerine ka-
rar verirler. Bunda herhangi bir afiş görmek
Fotoğraf: Deniz Gülbay (11-L)
40
KIŞ2023 • Sayı: 4
Bazı geceler kitapların adsız olduğu, Bazı geceler kitapların adsız olduğu, her-
herhangi bir yazarla övünmediği, içinde hangi bir yazarla övünmediği, içinde bütün
bütün edebi tarzların, bütün üslupların, edebi tarzların, bütün üslupların, bütün öykü-
bütün öykülerin birbirine yaklaştığı ve lerin birbirine yaklaştığı ve kahramanlarla me-
kahramanlarla mekanların tanınmadığı, kanların tanınmadığı, dilediğim noktasında
dilediğim noktasında içine atlayabile- içine atlayabileceğim sürekli bir anlatı pınarı
ceğim sürekli bir anlatı pınarı oluşturan oluşturan baştan aşağı anonim bir kütüphane
baştan aşağı anonim bir kütüphane düş-
lerim. Kitabın içinde tüm edebi tarzların düşlerim. Bu kütüphane olabildiğince büyük
bulunması farklı türleri içinde barındıra- olsun isterim, birçok salonu olan. Yaldızlı ola-
cağından okuma zevkimin artmasına ve bilir bu salonun duvarları hatta Van Gogh’tan
kendime uygun olanını bulmama yardımcı tablolar olsun bu duvarlarda. Birçok köşeye de
olur. Bütün üslupları barındırması ve farklı gramofon koymak isterim; her birinden de Be-
anlatma biçimlerini, bakış açılarını bulun- ethoven’dan ve Bach’tan piyano tuşlarının, ke-
durmasıyla olayları farklı yönlerden oku- man tellerinin sesi yükselsin.
yabilmemi, hayal edebilmemi sağlar. Öy-
külerin birbirine yaklaşması içeriğine her Bu salonlara girdiğim vakit beni karşılayan
öyküden farklı özellikler katarken kişilerin konuklar ise kelimeler olsun. Papyonu nizami
ve mekânların belli olmaması zihnimde takmış, saati saniyesine kadar doğru ayarlanmış,
onları tümüyle kendi istediğim gibi oluş- sakinliğinden ödün vermeyen yorgun gözleriy-
turabilmeme izin verir. Kitabın dilediğim le bir “ahi” karşılasın bu salonda beni.
her noktasından içine atlayabilirsem olay-
ları anlatı kişilerinin gözünden inceleyebi- Bu salonlar, kütüphanenin üst katlarında ol-
lir, kendimi kitaba kaptırıp kitaptan alabi- sun ve kuş cıvıltıları işitilsin isterim bu salonda.
leceğim en yüksek zevki alabilirim. Tüm Kelimeler hep beraber dansa kalksın birbirini
bunların sonucunda da o kitap bana özel, seçip, güzelce raks etsinler. Ben de bu güzel
sadece bana ait bir kitap olur. Çünkü tüm
beklentilerimi karşılar. gösteriyi art arda dansa dizilmiş kafiyeli hâlleri BIR SÖZDEN ÇOĞALAN
izleyip kâğıda kelimeleri kullanarak resmede-
Elbette bu hayallerin gerçekleşebilme yim. Ardından bu resmedişleri alır, sert kapağı
olasılığı tartışılabilir ancak bence hepimiz olan güzel kitaplara doldururum. Bu kitapları
bu özelliklerden en azından birkaçını oku- ise ahşaptan özenle yapılmış kitaplıkların içine
duğumuz kitaplarda bulmak istiyoruz. Bize alfabetik biçimde dizerim. Bu kütüphanenin ışı-
ve beklentilerimize uygun olmasını istiyo- ğı kesinkes sarı olsun, rahatça okunsun. Rahatlık
ruz ve sonunda kitabı da beklentilerimizi için birçok kısımda çeşit çeşit koltuk ve sandal-
karşılayıp karşılamamasına göre inceleyip
eleştiriyoruz. Bütün kalıplardan uzak bir ye olsun, belki halatları ses çıkarmazsa salıncak
şekilde kitabı sadece o kitabı okumak is- dahi koyabiliriz, çocuk kitapları bulunan tarafta
tediğim için okuduğum, içindeki özellikle- tavana yıldızlar ekleyebiliriz.
rin beklentilerimi karşıladığı kitaplar bana
özel ve benim istediğim kitaplardır. Fakat Tam anlamıyla bir yaşam alanı denebilecek
maalesef tüm bu özelliklerin bir arada bu- kütüphane, duygulardan arındırılmış bir kütüp-
lunmasının çok zor hatta neredeyse im- hane olmasın. Özellikle bu kütüphanede asıl su-
kânsız olduğunun da farkındayım. ratlı, huysuz görevliler asla olmamalı.
41
KIŞ2023 • Sayı: 4
Kelimelerden Kütüphaneye
NEHIR YÜKSEL
(10-C)
Bazı geceler kitapların adsız olduğu, var? Kahramanın adı Bay K mi yoksa Bayan E
herhangi bir yazarla övünmediği, içinde mi düşünmeye ne gerek var? O kitap senin,
bütün edebi tarzların, bütün üslupların, bu kitap benim telâşına girmeye ne lüzum
bütün öykülerin birbirine yaklaştığı ve var? Hangi bölüm nerede başlıyor, nerede
kahramanlarla mekanların tanınmadığı, bitiyor düşünmek lazım mı?
dilediğim noktasında içine atlayabilece-
ğim sürekli bir anlatı pınarı oluşturan baş- Benim düşler kütüphanemde bunların
tan aşağı bir anonim kütüphane düşlerim. hiçbirine gerek yok. Bir kitabın sonu, başka
Sadece benim olan, kendi düş gücümle şe- bir kitabın başı olsun varsın. Birbiriyle iç içe
killendirebileceğim bir kütüphane düşlerim. geçmiş isimsiz kitaplar arasında önemli olan
tek şey kelimelerin büyüsü. Evet, yanlış duy-
Dolambaçlı koridorlarında gezineceğim, madınız mühim olan bir şey varsa o da keli-
her köşesinde kendimden parçalar bulaca- melerdir, dedim.
ğım düşler kütüphanesinde tamamen özgür
olmak isterim. Yazarların başarılarını, kişisel Kelimeler… Kulağa ne kadar da basit
hayatlarını düşünmeden heyecanla ışıldayan gelirler. Bir anda tesirleri altına alırlar bizi.
gözlerimi raflarda dolaştırmak, seçtiğim kita- Acımasızdırlar. Soğuk, keskin, kırıcı… Büyü-
bı neden seçtiğimi bile bilmeden okumak leyicidirler. Ezgili, etkileyici, nefes kesici…
isterim. Kitabın kapağına, kahramanlarının Onların gücünün farkına varmak hem bir
adına kafa yormadan okumayı, okumaktan eziyet hem de bir lütuftur.
zevk almayı dilerim. Bazen bir kütüphane hayal ederim, her
Kapak siyah olmuş, mavi olmuş ne önemi şeyden, her yerden uzakta, kelimeler diyarın-
da.
“Soğuk bir kış günü, karanfil almak için çiçekçi dükkânına girdim.”
Ahmet Haşim
42
KIŞ2023 • Sayı: 4
SINEM ÖZBEKOĞLU
(11-C)
Orhan Pamuk’un Gözünden İkinci Hayatların manzaranın sınırı olduğunu, zaten ön camın
Merkezine Yolculuk: Saf ve Düşünceli Roman- çamurlu olduğunu söyler çoğunlukla…”
cı (sf17)cümleleriyle açıklar. Genel anlamda
“saf” gerçekleştirdiği eylemlerin bilincinde
olmayan, bir tasarı doğrultusunda harekete
İsmini Alman şair Friedrich Schiller’in “Saf ve geçmeden akışa uyan anlamına gelmekle
Duygusal Şiir Üzerine”(1) adlı makalesinden birlikte “saf yazar” özelinde romanı kurarken
alan Saf ve Düşünceli Romancı(2), Orhan Pa- kullandığı tekniklerden haberdar olmayan,
muk’un 2009 yılında Harvard Üniversite’sinde Pamuk’un deyimiyle “roman sanatının ken-
verdiği Charles Norton konferanslarını konu dilerine sunduğu vitesleri, el frenlerini ve
edinir. Kendi yazar olma serüveninden yola düğmeleri kullandıklarının farkında olmayan”
çıkan Pamuk, “Romanlar ikinci hayatlardır.”(3) (sf14) tanımı yapılabilir. Düşünceli romancı ise
cümlesiyle başladığı bu konferanslarda ro- aksine roman ormanında attığı her bir adımı
manları,romanların hayatımızdaki yerini ve planlayarak bir mükemmeliyet kaygısı doğ-
merkezlerini açıklar. “Roman Okurken Kafa- rultusunda hareket eden kişidir. Bu ayrım her
mızda Neler Olup Biter?”,”Orhan Bey, Siz Bun- ne kadar çok keskin sınırlarla çizilmiş gibi gö-
ları Gerçekten Yaşadınız mı?”,”Edebi Karakter, rünse de her okur ya da romancıda iç içedir.
Olay Örgüsü, Zaman”,”Kelimeler,Resimler, Orhan Pamuk’a göre ise “Romancı, aynı anda
Şeyler”,”Müzeler ve Romanlar” ve “Merkez” ne kadar çok ‘saf’ ve ne kadar çok ‘düşünce-
olmak üzere roman sanatı altı başlık altında li’ olabiliyorsa, o kadar iyi yazar.”(sf43) Saf ve
incelenir Saf ve Düşünceli Romancı’da.Bu bö- düşünceli okur arasındaki fark ise saf okurun
lümlerin ilki olan “Roman Okurken Kafamızda romanda okuduğu her şeye bütün bir saflıkla
Neler Olup Biter?”de yazar, Schiller’in makale- inanıp metnin yapaylığını unutmasıyken dü-
sinde şairleri “saf” ve “duygusal” olarak ikiye şünceli okur ise romanda kendisine sunulan
ayırmasından hareketle romancı ve roman manzaraya karşı her zaman temkinli yaklaşır,
OKUDUKÇA
okuru için de aynı ayrıma gidilebileceğini bu manzaradaki her şeyde kuşku duyulacak
söyler ve bu iki kavram arasındaki farkı ”Saf bir unsur vardır onun için. Tam olarak bu nok-
romancı ve saf okur, araba manzarada iler- tada Pamuk, roman okumanın verdiği zevk-
lerken, pencereden görülen memleketi tanı- lerden iki tür okuyucunun tamamen mahrum
dığına, insanları anladığına içtenlikle inanan kaldığını söyler: Bütünüyle saf ve bütünüyle
biri gibidir. Arabanın penceresinde gözüken düşünceli okuyucular. Çünkü bütünüyle saf
manzaranın gücüne inandığı için de, manza- okura romanın yapaylığı her ne kadar hatır-
ra hakkında, insanlar hakkında konuşmaya ve latılırsa hatırlatılsın yine de romanda gerçek-
düşünceli romancıyı kıskandıracak kuvvetli leşen olayların yazarın başından geçtiğine
şeyler söylemeye başlayabilir. Düşünceli ro- yalnızca körü körüne inanmanın verebileceği
mancı ise, arabanın penceresinden gözüken bir güçle inanmaya devam etmesi, aynı şekil-
43
KIŞ2023 • Sayı: 4
de bütünüyle düşünceli okura eserin tama- okumasını sağlayan da odur. Bu evrensel or-
men yaşanılmış olaylardan oluştuğu hatta taklık Orhan Pamuk’un söylemiyle “duyumsal
bir biyografi niteliği taşıdığı söylense dahi el- deneyimler”den kaynaklanmaktadır. Duyum-
lerindeki eserin kurmaca olduğuna inanması sal deneyimleri “Bir pencereyi açarken,kahve
onları roman sanatının her türlü zevkinden yudumlarken,merdiven çıkarken…bir bardak
mahrum bırakacaktır. su içerken yaşadığımız deneyimlerin özgün-
lüğü ve başka insanların benzer deneyimle-
Don Kişot’tan bu yana giderek modernleşen riyle örtüşmesi”(sf31) olarak örneklendirir ya-
toplumun yanı sıra “modern insan”ın anlaşıl- zar. Günlük hayatın sıradan akışını oluşturan
ma, hayatın gerçekliğinden kaçarak kurmaca bu küçük “an”lar hem okuyucunun “roman
metinlerin gerçekliğine sığınma ihtiyacıyla ormanı”nın içine girmesini kolaylaştırır hem
birlikte roman, edebiyat sanatının vazgeçil- de her birini bizzat öncesinde tecrübe etti-
mez bir parçası olmaya devam etmiş ve aynı ği bu anların aşinalığıyla kaybolma korkusu
zamanda okur ve yazar arasındaki gizli bir yaşamadan roman ormanındaki her bir ağacı
anlaşmanın simgesi haline gelmiştir. Roma- keyifle inceleme fırsatı yakalar. Duyumsal de-
nın sayfalarını çevirmeye başladığı ilk andan neyimlerden yola çıkarak okuyucu romanın
itibaren okuyucu gerçek olmadığını bildiği “merkez”ini arar. İlk cümleden itibaren başlar
bu “kurmaca”nın her bir cümlesine inanacağı bu arayış. Peki nedir bu merkez?
konusunda bir söz verir. Bu anlaşmayı Coleri-
dge “inançsızlığın askıya alınması”, Umberto Merkez, “Romanın kelime kelime izlediği-
Eco ise “kurmaca anlaşması” olarak tanımlar. miz yüzeyinden uzakta, gerilerde bir yerde,
Roman okurken askıya alınan bu inançsızlık görünmez, kolay bulunmaz, neredeyse hare-
okuyucunun eserden hakikilik beklentisini ketli ve ele geçmeyen bir şeydir.Belirtileri her
yok etmez elbette. Aksine okur romanda ne yerde olan bu merkez sayesinde, bir romanın
kadar çok kendi hayatından parçalara,anlara bütün ayrıntıları, büyük manzaranın yüze-
rastlarsa roman ormanının içine o denli rahat yinde karşılaştığımız her şey birbirine bağ-
girer. Orhan Pamuk bu olayı “...tanık olduğu- lanır.”(sf21)Bütün farklılıklarına rağmen saf
muz hayali olayların içinde, kişilerin arasında okur da düşünceli okur da bu merkezin pe-
sanırız kendimizi. Öyle zamanlarda, roman- şindedir. Romanın her bir cümlesinin merke-
larda karşılaştığımız ve keyfini çıkardığımız ze dair “şeyler” barındırdığının farkındalığıyla
hayali dünyanın gerçek dünyadan daha ger- manzaranın en ufak detaylarını bile hatırlama
çek olduğunu hissederiz.” şeklinde ifade eder. isteği okurun gözlerini cümlelerin üzerinde
Okur romanın derinine indikçe, romandan bir telaşla gezdirmesine sebep olur. Çünkü ro-
parçayı alıp kendi hayatına, kendi hayatından manları roman yapan unsur merkezleridir.
birkaç parçayı romana eklediğinde kurma- Merkezlerin keşfindeki en önemli yol arka-
ca-gerçeklik ayrımını yapabilmesi giderek daşı ise az önce bahsi geçen duyumsal dene-
zorlaşır. Bu durumda okurun kendisini roman yimlerdir. Bir romanı iyi kılan da bu duyumsal
OKUDUKÇA
karakterinin yerine koyması olağandır. Ro- deneyimlerin okuru merkeze ne kadar yak-
manın yazıldığı dönem fark etmeksizin okur laştırdığı, okura hayatın anlamını merkezde
kendini karakterlerle özdeşleştirebilir. Çünkü ne denli verebildiği ile alakalıdır. Askıya alı-
bugün dahi okurken bizi olay akışıyla baştan nan inançsızlığa rağmen romanlar gerçek ha-
sona kuşatarak içine alması, zihnimizin her bir yatları -ikinci dereceden de olsa- yansıttıkları
köşesine nüfuz etmesi, anlatılan sahnede yer kadar iyidir.Çünkü “... birbiriyle çelişen birden
alma -hatta olayların başından geçtiği kişiye, fazla düşünceye sürekli olarak ve huzursuzluk
kahramana dönüşme- isteğiyle sayfalarını çe- duymadan aynı anda inanabilmek”(sf19) de-
virdiğimiz romanların birçoğu onlar, belki de mektir roman okumak.
yüzyıllar önce yazılmıştır. Bu romanların yazıl-
dığı yüzyıldaki insana dokunduğu nokta her “Kelimeler,Resimler, Şeyler” bölümünde
ne ise günümüz insanını etkileyen, romanı edebiyat-resim ilişkisine de yer verir Orhan
44
KIŞ2023 • Sayı: 4
Pamuk. Çocukluğundan yazar olmaya karar ( Orhan Pamuk’un Saf ve Düşünceli Roman-
verdiği döneme dek kuvvetli bir şekilde res- cı’sı roman sanatının belki de sırları sayılabile-
sam olmak isteyen yazar romancılığı “kelime- cek pek çok noktaya değinirken aynı zaman-
lerle resim yapmak” olarak tanımlar. Bazen da kendi tecrübeleri üzerinden yazar olma
kelimelerle bazen resimlerle düşündüğümü- yolunda ilerlemek isteyenler için bir rehber
zü ileri sürerken bazı yazarların kelimesel bazı niteliği taşımaktadır.)
yazarların ise görsel olduğunu söyler.(sf52)
Resim ile edebiyatın bu bağlamdaki ilişkisin-
den hareketle de “Şiir-edebiyat, zaman esaslı
bir sanattır. Resim -Lessing heykel örneği de
verir- ve görsel sanatlar ise, hacim ile temel-
lenirler. Böylece Lessing, edebiyat ile resim
arasındaki temel farkı Kant’ın ünlü iki zihin
kategorisine, Zaman ve Mekan’a indirgemiş-
tir.”(sf54)cümlelerine yer verir eserinde. Her
ne kadar edebiyat ve resmi “Zaman ve Me-
kan” olarak kategorilendirip aralarında bir
ayrım gözetilse de , zaman çok daha kapsa-
yıcı bir roldedir. Bu noktada Pamuk “Aslında
bir manzara resminden zevk alabilmek için
de resme on kere bakmak, yakınlaşıp uzak-
laşmak, resmin ayrıntılarıyla ilgilenmek, re-
simle bir süre geçirmek gerekir.” cümleleriyle
görüşünü desteklemiştir. Zaman kavramının
ele alınışı tek bir ana yönelik olabilmekle bir-
likte bir tablonun içinde bütün bir sürece ta-
nık olabileceğimize de dikkat çeker. Örneğin
“savaş” üzerine resmedilmiş bir tabloda, bir
köşesinde savaşın başlangıcına sebep olan
olaylar ya da kişiler yer alıyorken gözlerinizi
tablonun diğer ucuna çevirdiğinizde sava-
şın yakıp yok ettiği şehirleri görebilirsiniz. Bu
durumda ressamın aktarmak istediği resmin
hacim özelliğinden yani mekansa yönünden
çok zamansal yönüne dikkat çekmek ister. Fa-
kat bu örnekten bağımsız olarak genel resim
kavramı üzerinden gidilecek olursa resim-
ler karşısındakine tek bir “dondurulmuş an”ı
SESIMIZ
45
KIŞ2023 • Sayı: 4
SESIMIZ
46
KIŞ2023 • Sayı: 4
Burhan Doğançay
A. DEFNE ÇETINKAYA
(9-G)
47