You are on page 1of 48

Ankara Atatürk Lisesi | Kültür Sanat Edebiyat Dergisi | Sayı: 4 | KIŞ 2023

4
İçindekiler
Mürekkep’ten 3
Gizem Oflaz * biliyorum 4
Elif Cemre Güngör * Kara Kuğu 5
Samet Ali Nur * İstanbul 6
Ceylin Sena Acar - Pelin Nur Olgun * Ev Meselesi 7
İrem Cangül Sevük * Sarmaşık 8
Emir Gürbüz * yansıma 9
Kültür Sanat Edebiyat Dergisi Tuana Kelebek * Uzaklarda 10
KIŞ 2023 • Sayı:4 Nazar Feyza Doğan * Sadece Sana 11
Elif Kahraman * Sensiz Kimsesizliğim 11
Ahmet İpek * Laleler 12
Kıvanç Keskin * Zifiri Güneşin Sesi 13
Ediz M. Yaşar * Venedik 14
Sinem Özbekoğlu * Ceviz Ağacı 16
Eylül Bilgin * Şarıka 18
İrem Yardımcı * Muhtelif Nesneler 20
Merve Alaranur Oğuz * Artık Kendimi Suçlamıyorum 22
Ankara Atatürk Lisesi İZLEDİKÇE / Zeynep Nur Aksoy * Bir Yabancının Yazgısı 24
adına DİNLEDİKÇE/DenizKumsalTemel*RuhuBütünleştirenBirKarşıtlık: 25
Luft Auf der G-Saite
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü CEVAP KÂĞIDI
Alper Demirok * Mutluluğun Kıymeti 28
Adil Yaman Ceylin Sena Acar * Mutluluk ve Yazmak Üzerine 28
(Okul Müdürü) Defne Ilgın Akçay * Yazının Maskesi 28
Deniz Gülbay * Duvarın Üstünden Bakmak 28
Genel Yayın Yönetmeni Doğukan Avci * Değişken Mutluluk 29
Ecrin Sürücü * Mutluluk Arayışı 29
Dinçer Eşitgin Halil Ayrak * Reçete 29
Hasan Çiçek * Mutluluğun Anahtarı 29
Danışma ve İnceleme Kurulu Hasan Taha Ahmetoğlu * Yazının Vasfı 29
MerveAlaranurOğuz*HayatımızıYönlendirenMutlulukArayışı 30
Ali Koç, Dinçer Eşitgin, Pınar Karlık, MuhammedYiğitKahraman*MutlulukveYazmaArasındakiİlişki 30
Selmani Karadoğan, Z. Uğur Yıkan Nehir Çağlayan * Mutluluğu Tanıyabilmek 30
Nehir Yüksel * Mutluluk Mutsuzlukla İç İçe 30
Yayın Kurulu Ömer Said Kızıldoğan * Mutluluk ve Diğer Duygular 31
Samet Ali Nur * Mutluluk Nedir? 31
A. Defne Çetinkaya, Deniz Kumsal Temel, Sinem Özbekoğlu * Mutluluk 31
Deniz Gülbay, Ediz M. Yaşar, Emir Gürbüz, Sude Sarı * İnsanlardan ve Gürültüden Uzakta 31
Eylül Bilgin, Gizem Oflaz, Hasan Taha Yasemin Argunhan * Mutluluk Arayışı 32
Ahmetoğlu, Nehir Tırıl, Samet Ali Nur, Zeynep Cansever * Mutluluk 32
Sinem Özbekoğlu, Zeynep Nur Aksoy, Zeynep Ceylan * Kendini Bilmektir Mutluluk 32
Zeynep Reyhan Taşçılar, Zeynep Kayaaslan Zeynep Kanbur * Bakış Farklılığı 32
Zeynep Reyhan Taşçılar * Okumak, Yazmak: Mutluluk 32
Grafik Tasarım BİR SÖZDEN ÇOĞALAN
Bilge Bahadır * Kendi Kütüphanemiz 34
Alper Demirok, Deniz Gülbay Deniz Gülbay * Kitap Tarlaları 36
Kapak Fotoğrafı Sinem Özbekoğlu * Düş Kütüphanesi 37
İlay Bölükbaş * Düşlerime Kısa Bir Yolculuk 38
Deniz Gülbay Begüm Doğdu * Özgür Kütüphane 40
Elif Neris Ok * Bana Özel Kitaplardan Oluşan Bir Kitaplık 41
Yönetim Adresi
Halil Ayrak * Yaşam Kütüphanesi 41
Ankara Atatürk Lisesi Nehir Yüksel * Kelimelerden Kütüphaneye 42
Sezenler Cd. No. 11 Sıhhiye / Ankara OKUDUKÇA/DenizGülbay*BirTecritPanoramasıOlarakSatranç 43
Telefon: 0312 231 51 20 SESİMİZ / Emir Gürbüz - Zeynep Atalay * Erol Üçer 45
e-mektup: murekkepaal@gmail.com SESİMİZ / A. Defne Çetinkaya * Burhan Doğançay 47

Mürekkep, Ankara Atatürk Lisesi öğrencilerinin


çalışmalarını yayımlayan bir okul dergisidir. Dergiye
gönderilen çalışmalar iade edilmez. Yayımlanacak
yazılarda dergi kurulları gerekli gördüğü düzeltmeleri
yapar. Aramıza katılmak isterseniz çalışmalarınızı,
görüşlerinizi, yorumlarınızı murekkepaal@gmail.com
adresinden ulaştırabilirsiniz.
KIŞ2023 • Sayı: 4

Genel
EMIR GÜRBÜZ
(12-L)

gözüme gece giydim güneşsiz günlerde


dolanırım kara sokaklarda
birlikte gideriz kefen alışverişine
poşetlerle şebeklerle boş poşetler ve eşeklerle
biraz sağ ol iyi günler efendi
belki yorgun serüvenci
en sonunda istanbul türkçesi
sonrasında ağzımıza koyu turuncu
boğaza düş düşe düşes koyarız
kuyuya beklemediğimizi daha erkene
düşesimiz yerine gerçeği koyarlar
yazgı mı ne yazgısı
tanyerinde düşesim sorgular beni neşeyle
çeşit çeşit çaşıt çisenlerle
uyarsa dengesiz tel kağıdında
yaratılmamışsa taşlar neden itilir
soğuk ellerimde beş benzemez
yazgı mı ne yazgısı

4
KIŞ2023 • Sayı: 4

Türkçe Haikular
ELIF CEMRE GÜNGÖR
(12-L)

Beyaz bir örtü


Serilir ayağına
Kuru ağacın

Kardelen açar
Bulutların üstünde
Tren uzaklaşır
Zarif, sessizce
Durmayı sevmediği
Duraklardan
Güneş öpecek
Yeni açan çiçeği
Kırık aynalar
Yapraklarından
Kapalı odalarda
Buğulanmakta

Katlanırken gün
Yaşlı insan anlamış
Geçmiyormuş dün

5
KIŞ2023 • Sayı: 4

İstanbul
SAMET ALI NUR
(10-C)

Yaklaşıyor çocukluğum
Rıhtımda tutsak salıncaklar
Hatıralardaki çınar

Dönüyorum sana
Pırıl pırıl gök altında
Gençliğim kaldırımlarda

Yaklaşıyor çocukluğum
Deniz sakin
Balıklar kuytularda

Dönüyorum sana
Uzak bir ışık gibi
Kelebekler etrafımda

İstanbul uykularda

6
KIŞ2023 • Sayı: 4

Ev Meselesi
CEYLIN SENA ACAR / PELIN NUR OLGUN
(9-D) (9-D)

Bir yere gidelim, ev olsun


Çatısının altında esen,
Bir köşesinde de sen

Ağlamaya susamış gözlerim


Ve kendini kaybetmiş bedenim
Benden ümidi kesti, sana koşuyor

Kaybetmişim seni
Yuva bellediğim kendimde
Hiçbir şeyin
Farkına bile varmadan

7
KIŞ2023 • Sayı: 4

yansıma
EMIR GÜRBÜZ
(11-L)

gökte akça kuş


bozda tutsaklık
yağmur, şimşek, sessizlik
gece karanlığında
haykıracaktı akça kuş

düşler aynayı yendi


düşlerin
yelden ılık
güneş tatlılığı
yıldızdan parlaklığı

kuşku
kuşku tanyerine
tanyeri akça kuşa
akça kuş karanlığa haykırdı
gökyüzü yaşanmak için

8
KIŞ2023 • Sayı: 4

Sarmaşık
İREM CANGÜL SEVÜK
(10-C)

Yaklaşma bana sarmaşık


Düşüncelerime karışıyor dokunuşların
Duramıyorum yanında, gitmem gerek

Dokunma yüreğime sarmaşık


İstemsiz çekiliyor tüm hücrelerim
İçerisi tarumar, hislerim karışık

9
KIŞ2023 • Sayı: 4

Uzaklarda
TUANA KELEBEK
(9-H)

Gitmek istiyorum uzaklara,


Issız kimsesiz bir ormana,
Huzur dolu ağaçlara,
Çok ama çok uzaklara.

Kelebekler oradan oraya uçuşsun, Atlasam küçük, tahtadan bir sandala;


Kuşlar şarkı söylemekten yorulsun. Salıncak gibi sallana sallana,
Usul usul havada bir gökkuşağı dursun Çıksam rastgele, bilinmez bir yola,
Çok ama çok uzaklarda. Çok ama çok uzaklarda.

Bu ormanı ortadan uzun bir dere yarsın. Kulağıma geliyor tatlı suyun sesi,
Yavaş aksın ama sakın hiç durmasın, Güneş batıyor ufukta portakal rengi,
Hür balıklar çıkıp çıkıp, derinlere dalsın, Hafifçe ısıtıyor titreyen bedenimi
Çok ama çok uzaklarda. Çok ama çok uzaklarda

Yanı başımda doğadan görüntüler, mucizeler


Elimde bir kalem bir de eski defter,
Sadece ben ve yetersiz kelimeler
Çok ama çok uzaklarda.

10
KIŞ2023 • Sayı: 4

Sadece Sana Sensiz


NAZAR FEYZA DOĞAN
Kimsesizliğim
(10-A)

ELIF KAHRAMAN
(10-N)

her şeyin en güzeli Şimdi kim bilir neredeler,


hep sana Bir zamanlar aynam olan o gözler?
sadece sana Acaba nereye gittiler,
Melodi gibi gelen o sözler?
sevmelerin
dostlukların Böyle mi olmalıydı ayrılık?
ciddiyetin Görmeden, duymadan.
beklemelerin Böyle mi yazılmalıydı son?
belirsizliğin Yapayalnız, uzakta senden.
annelerin
Kafamda bir ses yalvarır gibi
ama en önemlisi, en zoru Gitme, sevmezsin gideceğin yeri.
sadece sana söylenen Kal, gitmeye gerçekten değer mi?
kavuşmaların Seversin belki kaldığın yeri.
mahşere kalışı

hayatla barışa barışa

11
KIŞ2023 • Sayı: 4

Laleler
AHMET IPEK
(9-F)

Çiçeklerle dolu bir tarlada


Lale kokularını seçtim ben
İnsanlarla dolu bir dünyada
Onun yüzünü seçtim ben

Her biri birbirinden farklı


Bir renk barındırır içinde
Her biri birbirinden farklı
Bir sır barındırır içinde

Lale dediğin bir hafta


Sessiz sakin geçer gider
Bunu görenlerse yasta
Umutla seneyi bekler

12
KIŞ2023 • Sayı: 4

Zifiri Güneşin Sesi*


KIVANÇ KESKIN
(11-L)

Söyleyemediğim ne varsa yüzüne,


Haykırırım gökyüzüne.
Soğuk ve sensiz gecelerde,
Boğuk ve sessiz hecelerle.

Oradasın bilirim Uyanmasın diye kuşlar,


Bulutların içinde Yine gözler haykırdılar.
Günbatımı elbisen, Ve artık zamanı geldi
Gün getiren yüzünle. Usul usul kapanırlar.

Anlamsız sorularımı dinler, Aşktan kör olan gözlere


Birkaç damla hüzünle cevaplarsın. Güneşe bakmak da nesi?
Oysa sorduğum tüm sualler, Görülmese de duyulur
Bilmediğim cevaplarsın Zifiri güneşin sesi

Yazın açan papatyasın, Bu uykunun tek nedeni,


Güz gelse de bitmez yasın. Seni görme meselesi.
Yıllardır bir yaprak yakın, Bil ki güzel seni sevmek,
Bir kış kadar uzaktasın. Senden bile sevilesi.

*Ankara Atatürk Lisesi Şiir Yarışması (2022) birincisi.

13
KIŞ2023 • Sayı: 4

Venedik*
HERMAN HESSE
(Çeviren: EDİZ M. YAŞAR)
(12-M)

İhtiyatlı bir intizam içinde akan patırtısız damlalar,


Bir uğultu ki mecralarda hafifçe şıngırdar.

Başkası yok – Yok gondolların ivedi karinaları,


Yok bir adım, bir söz, leylî avaz dolaşmaları,

Ya da bir çağrı, bir kuş çığırması, ırağından bir seda!


Sanki, şu soğuk döşeğimde ıraktayım, masalsı bir ıraklıkta,

Bir ada kumsalında, durarak yalnız ve tecriden


İnsana mütehammil, beşer sesine vâkıf alemlerden.

Ve karanlık! Ne bir yıldız, ne de bir ışığı ayın


Ayırır simalarını damların, pencereler önünde

Sükuti bir nöbet tutan kara dünyada.


Neredeyim şimdi ben? Belki, bir ormanda,

Yosunlara yağan her yaprağın bisedalaşıp bittiği.


Kapatılmış bulunmaktayım bir masallar kalesine belki,

14
KIŞ2023 • Sayı: 4

Filizlendiği hayatın, gençliğin ve ışığın mazi zamanda


Şimdiyse keyif ve gamdan yoksun uyurlara

Cereyan ettiği karanlıkların -desek mi ki- ebediyetin.


Belki dar çukurluğundayım bir kabrin,

Gözetilmiş hâlimle, elinden tenhalığın -yahut- gecenin.


Nasıl oldu da geliverdim ezelden beri bildiğim âlemden,

Böylesine esrarengiz ve geceden mustarip genişleyen,


Küçücük sedalardan dahi sakınan bu ketum diyara?

Artık hiçbir şey bilmiyorum, şunun dışında:


Uzak değil, daracık bir kapı açılacak

Ve güzel bir kadın, öylesine şuh ve muhteris ki,


Yakınımda duracak yağmurla yüklenmiş paltosuyla.

Ve bana bir buse verecek... Mahmur bir sedayla


Gıcırdayacak bir kapı. Prenses, geliyorsun, değil mi?

*Hermann Hesse, die Gedichte, Suhrkamp Verlag, (Erste Auflage [Birinci Baskı]), Berlin, 1992, s. 284.

15
KIŞ2023 • Sayı: 4

Üç Aşk dursun, tek bir şiir bile yazmamış.’’1 diyerek


Symposion’un konusunu bu bağlamda açığa
çıkarmış bulunur. Sevgi için, Eros için güzel bir
övgü konuşması yapılacaktır bu diyalogda.

Üç Bakış
Phaidros’a göre sevgi dediğimiz olgu aslında
bir tanrıdır. Aşkı tanrısallaştırarak çeşitli anlam-
lar, tansık işaretler bahşedilecektir. Bu bapta,
bu tanrı doğmamış, doğrulmamış ve en büyük
nimetlerin kaynağıdır. Erdemi ve en büyük mut-

Üç Filozof luluğu ancak Eros ile yakalayabiliriz. Pausani-


as’a göre ise sevgi ikiye ayrılır: göksel ve aşağılık
sevgi. Pausanias tarafından ortaya atılan bir
diğer fikir ise eylemleri nasıl gerçekleştirdiğimiz-
dir. Güzellik kendiliğinden değil, erdemlerimize
ZEYNEP REYHAN TAŞÇILAR göre hayat bulan bir olgudur. Aşkın asıl amacı
(10-L) erdemdir ve başka herhangi bir yolla peşinden
koşulan aşk, sonucu ne olursa olsun yanlıştır.2
Aşk üzerine düşünceler ve mısralarda dile Ve söz Eryksimakhos’a geçer. Eryksimakhos ise
getirilenler gerek modern zaman metinlerin- bir hekimdir dolayısıyla bedenlerin yapısıyla
de gerekse antik metinlerde bile kesin olarak sevgi arasında çıkarsamalar yaparak başlar.
bir şey yazılamayacak, farklı yorumlanmaya Dengeden, uyumdan ve ahenkten bahseder;
müsait metinlerdir. İnsanların hayatlarına böy- aşkın bedenin durumuna göre değişebileceğini
lesine zerk edilmiş bu olguyu, bazı aydınlar da söyler: “Sağlam bir bedendeki sevgi hasta bir
açıklama zorunluluğu duymuş yahut ihtiyaç bedendeki sevgiden başkadır.”3 Eryksimakhos
hissetmişlerdir. Bu yazıda kronolojik olarak Pla- aşkın zıtlıklarla sonlandırılan değil uyum içinde
ton, Stendhal ve Schopenhauer’in aşk ve sevgi yaşatılan bir olgu olduğunu belirterek tartış-
üzerine tahlillerini ve kâğıda yansıttıklarını izle- maya boyut kazandırır. Bir sonraki konuşmacı
yeceğiz. olan Aristophanes, aslında şu anda bu yazıyı
okuyan insanların çoktan bildiği fakat modern
Platon ele alınıldığında anlam kılcallanır. bir olgu olarak imlenmiş “Androgynos” efsane-
Öncelikle Türkçede “aşk” ve “sevgi” gibi birbir- sini anlatır. Efsaneye göre bir zamanlar biçimi
leri arasındaki farkı ayırabileceğimiz iki kelime hem erkek hem dişi olan bir insan türü vardı,
mevcuttur. İngilizcede sadece ”love”, Grekçede her birinin dört eli dört bacağı vardı. Homeros’a
ise 6 tane kelime türetilmiştir. Bunlar: “philia” göre “Ephialtes Otos” denilen bu cins insan-
arkadaşça, dostça olan sevgi; “eros” şehvetli, lar tanrılara karşı koymaya yeltendiler. Bunun
cinsel ve tutkulu sevgi; “agape” tanrısal sevgi; üzerine Zeus, öbür tanrılar ile görüştü ve onla-
“storge” ailesel sevgi; “pragma” çıkar ilişkisi- ra ders vermek için bu Androgynos denilenleri
ne dayanan sevgi; “philautia” insanın kendine ortadan ikiye böldü. Ardından, “İnsanlar hem
duyduğu benlik sevgisi. Platon, “aşk” veya “sev- kalsın hem de kuvvetten düşüp hadlerini bilsin-
gi” olarak adlandırabileceğimiz bu olguyu di- ler. İkiye böleceğim onları.” dedi ve ikiye ayırdı.
yaloglarla altı farklı şahsın ağzından anlatmış. Bu anlatıdan şunu çıkarabiliriz: İnsanın kendine
Üstte bahsi geçen altı kelimeyi modellendirmiş daha doğrusu diğer yarısına duyduğu sevgi çok
olacaktır, diye yorumlayabiliriz. Aşk üzerine dair eski zamanlardan kalmadır. Zeus bizi ayırdı-
HIKÂYE

fikirler “Symposion” adı verilen bir etkinlikte ğından beri sevgi bizi bütünleyen, bizi yarıdan
dile getirilir. Symposion’u basitçe; bir Antik Yu- tek bir hâle getirendir. Aynadaki yansımamızın
nan geleneği olan yemeklerin yenildiği ve de- birleştiği an gibi bütünleyici, adeta nüvemizdir.
vamında şarap içilerek belirli konular üzerinden Symbolon’u4 bulduğumuz anda tamamlanmış
çıkarsamaların yapıldığı felsefi, düşünsel bir et- oluruz ya da inanırız bütünlendiğimize.5
kinlik olarak tanımlamak mümkündür.
Aristophanes’ten sonra konuşma sırası Agat-
İlk konuşmacı olan Phaidros, ‘’Sofradaki bil- hon’a gelir. Agathon ortaya atılan aşk hakkın-
diğiniz tuz hakkında bile kitap yazılmış ancak daki bütün fikirlerin yalnızca insanı ve aşkı teşkil
bugüne kadar hiç kimse Eros için kitap şöyle

16
KIŞ2023 • Sayı: 4

ettiğini, tanrısal yönünün oldukça zayıf olduğu ğunu da vurgular. Aslında bir “psikolojik rahat-
anlatır. Eğer “aşk” ele alınacaksa doğasına uy- sızlık” iması bile yapılıyor olabilir. Tek kaynağı
gun olarak tasarlanmalıdır savlar. Agathon de- da cinsel dürtülerdir. Schopenhauer aşkın daha
vamında aşkın neden en üstün tanrı olduğunu özelleştirilmiş ve dar tanımını “bireyselleştirilmiş
açıklar, Phaidros’un savlarına katılır. Sevginin bir cinsel içtepi”8 şeklinde yapar. Bireyler birbir-
yaratmanın da yaratıcısı olduğunu savunur. lerininin varlıklarını yeni hayatlarının “punctum
“Bir nefes şiirden yoksun da olsa şair kesilir.” saliens”9i olarak tanımlarlar. Başta sadece bir
Kimsenin kendinde olmayan bir şeyi başkasına ideadan ibaret olan bu yeni birey, bir fenomen
aktaramayacağını öne sürer. Son idealar zinci- hâline gelebilmek için yakalayabildiği ne ka-
ri Sokrates’e aittir. Sokrates, aşkı övmeye çalış- dar çok neden varsa hepsini kendinde toplar
makla hiçbir işi olmadığını anladığını itiraf eder ve hedefini gerçekleştirmeye çabalar; olağa-
çünkü doğru bir methiyenin nasıl yapılacağı nüstü bireye ulaşana kadar. Bütün bu olayların
hakkında hiçbir şey bilmez. Aşk hakkında bil- hepsinin oldukça basit bir sebebi vardır. Doğru
diklerini yalanlar belki de. 6 anne baba eşlenerek; doğrudan kastımız her
bakımdan uyumlu, biyolojik olarak üstün, yeni
Fransız edebiyatının önemli temsilcilerinden bir birey oluşturmaktır. Görüldüğü üzere Scho-
Stendhal; aşkı anlamlarına göre ayırmaz, aşk penhauer aşkı daha basit görülen sebeplere ve
tanımlamaları üzerinden gitmez. Var olan bir olaylara bağlamış ve öznellikten uzak durmuş-
tanım üzerinden aşk, boyutlarına ayrılır. tur. Kendi hayatından kesitlerden beslenerek
Hayatlarımızdan evrelerine ayrılır. Aşkın do- değil, daha bilimsel bir yol izlemeyi seçerek aşkı
ğuşundan başlanır. “Aşk Nedir?” sorusundan bize anlatmıştır.
çok “Aşk Nasıldır?” sorusunun cevabını bulabili- Sonuç olarak, yukarıda aşk üzerine yazılmış
riz. Aşk doğuşu itibarıyla aradan belli bir zaman üç değerli fikri inceledik. Bu üçe ayrılmış tanım-
geçmesiyle tıpkı bir ağaç dalı misali kristalleşir, ların hepsi birbirlerinden farklı zamanların, fark-
Salzburg Kristalleri7 gibi. Başlangıçta aşk bize lı beyinlerin fikirleriydiler. Şölen’de incelediğimiz
bu gibi imgelerle tasvir edilir, Salzburg Kristal- metin ne kadar destansı ise Stendhal’ınki bir o
leri metaforu da buna benzerdir. Kristalleşme kadar romantikti, Schopenhauer onların aksine
yalnız ağaç dallarına mahsus değildir; insan ya- realizmin doruklarında idi. Nitekim insanın ha-
şadığı onca şeyden sonra, uzun kışın ardından, yatında karşılaştığı tecrübelerden biri olan aşkı
aşkla karşılaştıktan sonra kristaller ile kaplanır. tanımlamak ve anlatmak, bana göre çoğun-
Kristallenme sadece aşka mahsus da değildir. lukla bireyin kendi yaşadıklarından veyahut
Kumarın da kristallenmesi vardır, nefretin de gördüklerinden olacaktır. Yazarlar yaşadıklarını
kendine has. Stendhal’ın bu imi için “İnsanda- veya yaşamadıklarını yok sayarak bir olguyu
ki duyguların belli bir noktada, tetiklenmesiyle bize nesnel bir şekilde anlatma çabası içine gi-
birlikte, açığa vurumudur.” diyebiliriz. Bunun rebilirler. Fakat üç yazar için de bariz olan şey
gibi pek çok psikolojik çıkarımlar vardır. Korku tecrübenin metinlerde nasıl hayat bulduğudur.
ve nefret arasında bir ilişki kurulur, bunun aşka Platon, anlamlar ve tanımlar üzerinden bir yol
yansıması incelenir. Sadece aşk değil, aşkla be- izlerken; Stendhal, imgeler ve bunların üzerin-
raber insanda teşekkül etmiş duyguların bütü- den yaptığı çıkarsamalar ile aşkı anlatmıştır.
nü söz konusudur Stendhal’ın aşk felsefesi için. Aşk, psikolojik bazı tahliller ile beraber sosyal
Metafizik üzerine yazılarıyla bilinen Alman açıdan da ele alınmıştır. Salzburg Kristalleri
filozof Schopenhauer, olaylara nesnel kalmaya metaforu akılda kalıcıdır. Bu bakımdan benim-
HIKÂYE

ve duygularını işin içine katmamaya ant içmiş senmesi çok daha kolay olabilir. Schopenhauer
olacaktır ki aşk üzerine yaptığı çıkarsamalar kanımca evrim teorisinden etkilenerek, olduk-
yukarıda okuduklarınız gibi “romantik” ya da ça rasyonel ifadeler kullanarak aşk ve kadınlar
tecrübeden kaynaklı değillerdir. Daha çok insa- üzerinden oldukça dikkat çeken söylevlerde bu-
nın evrimsel, varoluşsal sürecine ilişkin örnek- lunmuştur. “Aşkın Metafiziği” günümüzde bile
ler yoğunluktayken bu örneklerin altyapısında hâlâ tartışılmaya devam edilmektedir.
bilumum biyolojik temellendirmeler vardır.
Schopenhauer aşkı; bir kuruntu, dürtü olarak
nitelendirirken güçlü fakat dizginlenebilir oldu-

17
KIŞ2023 • Sayı: 4

Dipnotlar
1Platon, Şölen-Dostluk, Çev., Sabahattin
Eyüboğlu-Azra Erhat, İstanbul: Türkiye İş Ban-
EBEDİLEŞTİRMEK
kası Kültür Yayınları, 2021 s.12-13
2Platon, a.g.e., s.15
3Platon, a.g.e., s.23 DOĞUKAN AVCI
(10-C)
4Platon a.g.e., s.27
5Symbolon, efsaneye göre insanın onu bü- Yazmak, ne kadar da değerli bir hazinedir
tünleyen parçası. ki, medeniyetimizin ilerleyişinde çok önemli
bir role sahiptir. Peki bir insan neden bir şeyleri
6Platon, a.g.e., s.33 yazmaya ihtiyaç duyar? Bir insanı yazmaya sevk
7Stendhal, Aşk Üzerine, Çev.Doğukan Bal, İs- eden nedir? Derdini, kendini mi açmak; yok-
tanbul: Ren Yayınları 2020.s.27 sa kendisine yarattığı o dünyaya mı ulaşmak;
8Arthur Schopenhauer, Aşkın Metafiziği, Çev. veya bir istek, bir çığlık, bir sinyal mi manevi ve
Selahattin Hilav, İstanbul:Yapı Kredi Yayınları, maddi varlığını kanıtlayan? Aslında, bütün bu
2021. s.31 nedenleri istediğimiz gibi çoğaltabiliriz ama
9Çıkış noktası. bana sorarsanız benim yazma nedenlerimin
en başında gelen şudur: Ebedileştirmek (Ya-
şatmak) arzusu
Teşekkür Notu:
Birey yazmaya başladığı zaman, herhangi
Ali Koç’a bu yazının konusunu henüz bu- bir konuda olursa olsun, yazdığı şey yazma
lamamışken bana ilham olduğu ve yazımı ilk
okuyan olduğu için, Selmani Karadoğan’a ki- amacından yarı-bağımsız bir şekilde ebedile-
tap önerileri için, Zülfikar Uğur Yıkan’a yazımın şir. Ebedileşme yöntemleri -konuları, kitlesi vb.
başlığı konusunda beni birtakım yanlış anlaşıl- yüzünden-birbirinden farklı da olsa yazılan her
malardan kurtardığı için ve Dinçer Eşitgin’e ki-
tap önerileri ve başlığın bu son hâli için -daha ürün ebedileşmeye mahkûm olur.
iyisini ben bulamazdım sanırım- ve başlarını
ağrıttım, önlerine taslağı atıp okumaya zorladı- Ebedileşen ürün, o sonsuzluğun içerisinde
ğım değerli arkadaşlarıma en içten saygılarım
ve teşekkürlerimle… son anlara dek kendisini ve sahip olduğu dü-
şünceleri yaşatmaya devam eder. Peki sadece
yazılan ürün mü ebedileşir? Hayır, onunla be-
raber yazara ait bir parça da ebedileşir. Yazmak
aslında bir çığlık, yaşama ve yaşatmaya olan is-
teğini simgeleyen yazarın bir çığlığıdır.

İşte bu yüzden; evrenimizi, hayatımızı, me-


deniyetimizi yok edecek kozmik bir felaket
olsa ve hiç kimsenin yazdığımı okunmayacağı-
nı bilsem bile yazmaya devam ederim. Çünkü
varlığıma, yaşadığıma dair bütün ispatlar silin-
se, o yazdığım yazı maddi olarak artık bulu-
HIKÂYE

namayacak olsa bile benden bir parça olarak


yaşamaya devam edecektir ve bana dair bir
şeyi yaşatmaya çalışmak belki de tünelin sonu-
na (sonun başlangıcına) gelmeden önceki son
ışıktır. Ve belki de evrenimizin o eşsiz sessizliğe,
sonsuzluğa ulaşmadan önce, yapacaklarım-
dan biri de muhteşem zamanlara tanık olmuş
evrenimiz ve bizler hakkında yazmak olurdu...

18
KIŞ2023 • Sayı: 4

Şiir Hakkında
Mülazahalar Üzerine
EMIR GÜRBÜZ(12-L)
GİRİŞ aramasının nedenlerini diğer sanatlarla kar-
şılaştırdıktan sonra şu sonuca varır: Şiir araç
Poetika sözcüğü ilk kez Aristoteles olarak dili kullanır bu nedenle herkes anlamın
tarafından şiir sanatı anlamında kullanılsa açıklanması gerekliliğini düşünür. Bu sonuca
da günümüzde farklı anlamlara evrilmiştir. varırken günlük dili şiir dilinden ayırır.
Kısaca işlevini tanımlayacak olursak, olası
yazın söyleminin işlevini ve ortaya çıkışını Bu ayrımı yapması metnin geri kalanında
kuramsallaştırmaya çalışır. sıkça göreceğimiz düzyazı şiir ayrımı için te-
mel olur. Şiir, düzyazı gibi bilgi verme veya bir
Ahmet Haşim’den önce; Namık Ke- yasayı açıklama niyetinde değildir. Düzyazı
mal’in Lisân-ı Osmânî’nin Edebiyatı Hakkın- kaynağını ustan alırken şiir bilinmeyenden
da Bazı Mülâhazâtı Şâmildir, Ziya Paşa’nın alır.
Şiir ve İnşâ, Recaizade Mahmut Ekrem’in Tâ-
lim-i Edebiyat, Zemzeme III ve Takdir-i Elhân Şiirin düzyazı şeklinde yazılamayacağını
yazıları gibi çeşitli yazılar olsa da bu yazılar söylemesinin ardından şiir derken ne demek
tam olarak poetik metin sayılmazlar. istediğini bize gösterir. Şiir bize her dokun-
duğunda bizi “sihirkâr” etkisi altına alır. Şiirin
Sanatçıların tüm hayatları boyunca nereden geldiğini tam olarak tanımlamaz, bir
tek bir sanat anlayışına bağlı kalmadıkları “esrardan” söz eder ve etkisini anlatırken de
sıklıkla görülür. Düşünce değiştirmek herkes “sihir” sözcüğünü kullanır. Dolayısıyla kayna-
için olduğu gibi onlar için de doğaldır. Bu ğını ustan alan düzyazı ile şiiri keskin şekilde
nedenle bu ödevde Ahmet Haşim’in sadece birbirinden ayırır: “Şiir bir hikâye değil, sessiz
Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar adlı yazısın- bir şarkıdır.”
daki görüşleri ele alınacaktır. Yazının neden
yazıldığı, kimlere cevap olarak yazıldığı gibi Bu tümceden sonra gelen bölüm, an-
konular önemsenmeyecektir. lamın değil anlamın açık olması gerektiği dü-
şüncesine karşı çıkar. Anlam denilen kavram
Bu ödevde bu yazı açıklanmaya çalı- kişiden kişiye değişir, görecelidir. Çok ünlü şa-
şılacaktır. irlerin anlaşılmadığından, zaten herkes tara-
ŞİİR HAKKINDA BAZI MÜLÂHAZALAR’I fından anlaşılmasının olası olmadığından söz
HIKÂYE

AÇIKLAMA DENEMESİ eder. Okurun anlam vermekte güçlük çektiği


yerlerde uyumun verdiği “ruh” devreye girer.
“Her şeyden evvel şunu itiraf edelim Bu durumu, ağaçların çok fazla olduğu bir
ki şiirde mânâdan ne kastedildiğini bilmiyo- ormana bırakılan bir bal kavanozu ve onun
ruz.” etrafında dönen arılar aracılığıyla anlatır. Ka-
Metin yukarıdaki cümleyle bizleri bir ha- vanozu göremeyecek olan kişiler arıların vızıl-
zırlık sürecine sokar. İnsanların şiirde anlam tısıyla eğlenir. Şairin şiirde gözetmesi gereken
sözcüklerin, teker teker anlamları değil, belli
19
KIŞ2023 • Sayı: 4

bir bağlam içerisinde uyumlu olmalarıdır. değil, birtakım anlam kargaşaları aracılığıyla
okurun düş gücünü, bu kargaşayı gidermesi
Bu tanımıyla, şiir dilinin, şiir dili ile üzerine çağırmasıdır. “Hiçbir çehre hayalde
günlük dili ayıran etkenlerin ne olduğunu göründüğü kadar hakikatte güzel değildir.” Bu
gözlerimizin önüne serer. Verdiği örnekte tümceyle de şiire güzelliğini verenin okurun
anlamın şiir dili ile örtülmesi gerektiğini an- düş gücü olduğunu belirtir.
latır.
Sonda ise şiirin peygamber sözü gibi
Bir sonraki bölümde yazını bölümle- çeşitli tefsirleri kapsayıcı olması gerekliliğin-
me eyleminin yazına bir katkı sağlamayaca- den söz eder. Bir şiirde, her kişinin çıkarabile-
ğını, şiirin, şiir dilinin us tarafından sorular ceği olası anlamların sayısı ne kadar fazlaysa o
ve yanıtlarla düzgüleştirilemeyeceğini an- şiir o kadar zengindir der.
latır. Şiir kaynağını bilinmeyenden alıyorsa
şairi bile açıklayamaz. Bunları neden gös-
tererek, yazını bir düzgü gibi anlatan yazın
SONUÇ
öğretmenlerinin sanata bir katkısı olmadı-
ğını düşünür.
Bu aşamadan sonra tekrardan açık- Ahmet Haşim metinde sorularıyla, ya-
lık sorununa döner. Tam olarak burada nıtlarıyla bizlere nereye varacağının belirtile-
hazırlığını yaptığı tanımı bizlere verir. Şair, rini başından son tümcesine kadar gösterir.
günlük dilden sözcükleri yeni anlamlarıyla, Bu açıdan bakıldığında metin sözcüğün tam
kuruluşu farklı bir ölçekle düzenlenmiş, gü- anlamıyla metindir, birbirine bağlıdır, sıkıdır.
zellik, renk, hayal ile oluşmuş kendine özgü
bir dil kurduğu an, okurun kafasında anla- Metinde var olan sorular gibi metnin
mın açıklığı dönüşmeye başlar. kendisi de bize Ahmet Haşim’in her Türk ay-
dını gibi bir çatışma içinde olduğunu gösterir.
Tam olarak benzemese de okur mer- Avrupa edebiyatının kuramlarından, gelene-
kezli kuramlarda karşılaştığımız gibi metin ğinden yararlanan Haşim, en basit örneğiyle
okurla karşılaştığı an anlamını kazanır. Bu Aristoteles’in olası gerçeklikler kavramı, bel-
anlam kazanma sürecinde etkili olan bir de li bir yere geldikten sonra şiiri bu dünyadan
okurun içinde bulunduğu bağlam vardır. uzaklaştırmaya başlar.
Okurun ruhu ve zekâsıyla anlama ulaşaca-
ğını belirttikten sonra okurun ruh durumu- Bunun nedeni de yukarıda defalarca
nun çevre koşulları ile değiştiğini gösterir. yazdığı gibi şiirin kaynağının bilinmeyen ol-
Hayatın güzelliğini konu alan bir şiirin, ka- masıdır. Ancak Ahmet Haşim’den sonra gelen
palı ve yağışlı bir havada okunursa, isteni- kişiler, kendi usları ile dilbilim kuramları geliş-
tirerek poetikaya büyük kazanımlar sağlamış-
HIKÂYE

len ruh haliyle okunmamış olur.


lardır.
“En güzel şiirler mânâlarını kâriin ru-
hundan alan şiirlerdir.” Yine de o zaman için iletinin okurla
buluştuğu zaman işlevini tamamladığını söy-
Şair işin içine okuru katmadığı an şi- lemesi, bağlam üzerinde durması, ki o zaman
irin en büyük özelliği kaybedilmiş olur. Şiire söz eylem kuramı daha ortada değildi, şiir
güzelliğini katan, anlatılmak, denilmek iste- dilinin oluşturma şeklini vermesi, belki de en
nen her şeyin ayrıntılı biçimde söylenmesi önemlisi düzgülü bir biçimde şiirin işlevinin

20
KIŞ2023 • Sayı: 4

ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını anlatması


Türk edebiyatı için çok değerlidir.

KAYNAKÇA

Haşim, Ahmet. Piyale. İstanbul: Kapı


Yayınları, 2021.
Todorov, Tzvetan. Poetikaya Giriş.
Çev. Kaya Ünsal. İstanbul: Metis Yayınları,
2014.
Okay, Orhan M. Poetika Dersleri. İs-
tanbul: Dergâh Yayınları, 2014.
Culler, Jonathan. A Very Short Intro-
duction to Literary Theory. Oxford: Oxford
Üniversitesi Yayınları, 2000.

HIKÂYE

21
KIŞ2023 • Sayı: 4

Artık Kendimi
Suçlamıyorum
MERVE ALARANUR OĞUZ
(10-M)

Bulutların güneşe kırgın olduğu, onun ışı-


ğını görmezden geldiği, kasvetli havaların ve
hüznün derinlere kadar yaşandığı aylar çıka-
gelmişti.
Sokaktaki hayvanlar bu ağırlığı üzerlerin-
de taşıyarak kendilerine sığınılacak bir yuva
aramaya çoktan koyulmuşlardı bile. Ve ben
artık kendimi suçlamayı bırakalı çok olmuştu
bu küçük hayatlara dokunamadığım için.
Çok seviyordum onları, ölesiye seviyor-
dum desem yanlış olmaz aslında. Ama on-
ların hepsine yardım etmeye yetecek kadar
ömrüm, gücüm var mıydı? Sanmıyorum. As-
lında denemedim desem yalan olur. Çünkü
çok uğraştım o hayatlara dokunabilmek için.
Ama bütün çabalarım boşa çıktı ve ben de
pes etme noktasına çoktan ulaşmıştım belki
de. İstemediğim veya yapamadığım için de-
ğil. Asıl nedeni ilk bakışta küçük gibi görünen
ama o küçük diye adlandırdığımız hayata bir-
çok şey sığdıran hayatların istememesiydi.
Ben onlar için çabalarken, onlara gülerken,
onların bana somurtarak karşılık vermesi hak
mıydı yani? Sanmıyorum ama bir nedeni ol-
HIKÂYE

malı demeden de edemiyorum. Her şeyin al-


tında bir neden aramaya koyuluyorum. Tam
pes edecekken öyle bir topluyorum ki kendi-
mi… Hayır şimdi olmaz, olamaz, çok yaklaş-
tın diyorum. Yeniden gülümsemeye, çabala-
maya başlıyorum. İlk başta onlar da karşılık
veriyor, benimle gelmeyi kabul eder gibi olu-
yorlar ama sonra anlamlandıramadığım bir

22
KIŞ2023 • Sayı: 4

şey, bir his onları benden uzaklaştırıyor ve sağlamıştı ve nihayet anlamaya başlamışlar-
onlar yine somurtuyorlar. Araştırmaya koyu- dı susuzluklarını giderebilecek tek şeyin o
luyorum. Benim uğruna ölmeyi kabul ettiğim kaybettikleri deniz olduğunu. Peki şimdi ne
bu hayatlar neden benden uzaklaşıyor diye yapacaklardı? Bu yoldan dönseler bile kay-
soruyorum kendime. Ama bulamıyorum, be- bettikleri denizlerini geri alabilecekler miydi?
nimle gelmemeleri için hiçbir sebep yok diye Denemeden göremezlerdi ve öyle de yaptı-
düşünüyorum özellikle ben pişman olmuş ve lar. Hiç düşünmeden bu yoldan dönme kararı
kendimi suçlarken. aldılar. Fakat bu kararı vermekte oldukça ge-
cikmişlerdi. Bu yoldan elleri bomboş bir şekil-
Dışarı çıkıyorum. Botlarımın, karları altına de döndüler.
alarak çıkardığı sesleri dinleyip boş sokakta
yürüyorum. Bedenim o boş sokakta dolaşır- Çok pişmanlardı kendi susuzluklarını gi-
ken aklım belki bir cevap bulurum umuduyla derebilecek tek varlıklarını kaybettikleri için.
çeşit çeşit ansiklopedileri karıştırıyor. Buralar- Bir süre denizlerinin arkasından yas tuttular
da bir yerlerde, çok yaklaştım diyorum ama ama sonra çalışmaya başladılar. Önce yeni
cevap alamıyorum. Artık ansiklopedilerden bir deniz nasıl oluşturabiliriz diye düşündüler,
de umudumu kesiyorum ve aradığım cevabın tartıştılar ve daha sonra ortak bir karar alıp
gözümün önünde bir yerlerde olduğuna ina- hemen işe koyuldular. Kırk gün kırk gece ye-
nıyorum. Aramayı bırakıyorum. Bir gün, yeri meden, içmeden, çalışıp durdular. Kırk günün
geldiğinde o beni bulacak zaten diyorum. sonunda hepsi teker teker hayatlarını kaybet-
ti. Bu durumun tek sebebi susuz kalmalarıydı.
Aradan aylar geçiyor ve aradığım cevap
karşıma çıkıyor, hem de bütün netliğiyle. Bu küçük hayatlarda olduğu gibi bizi haya-
Bana el sallıyor adeta ve ben anlıyorum. Evet ta bağlayan şeyleri kaybetmek o kadar kolay
evet anlıyorum, o küçük hayatların içlerindeki ki üstünden aylar hatta yıllar geçse bile bu
yaşama sevinçlerinin öldürüldüğünü anlıyo- durumu kabullenemiyoruz. Peki ne yapmalı-
rum. Asıl suçlunun ben değil o hayatların içle- yız? Göz göre göre onların gidişini mi izleme-
rindeki tazecik sevgiyi öldüren şey olduğunu liyiz? Yoksa onlara dur demek için mücadele
anlıyorum. Peki soruyorum size: İçlerindeki mi etmeliyiz? İşte burası meçhul. Bu kararı
sevgiyi öldürtmeye izin veren o küçük hayat- ancak ve ancak siz verebilirsiniz. Gitmelerine
ların hiç mi suçu yoktu? izin verirseniz beraber ölürsünüz şayet kal
derseniz birlikte hayat bulur, yeşerirsiniz.
Elbette vardı. Onlar da en az suçlular kadar
haksızlardı düşlerinin üstlerini karaladıkları
için. Düş deyince basit bir hayal diye düşü-
nüp geçiyoruz ama sadece bir hayal mi düş-
lerimiz? Bana göre bu kadar basit değil. Bir
denize benzetebiliriz aslında onları. İçlerinde
çeşit çeşit canlılar barındıran yeri geldiğinde
kendimizi akıntıya bırakıp uzaklara açılabile-
ceğimiz bir deniz. İşte bu denizi kurutmak için
HIKÂYE

adeta suçlularla işbirliği yaptılar bu küçük ha-


yatlarımız. Küçük hayatların bile önemseme-
diği, görmezden geldiği düşlerini suçlular mı
önemseyecekti? Elbette hayır. Asıl bu durum
onların işlerini daha da kolaylaştırıyordu.
Düş denizimiz hızla kururken küçük ha-
yatların susuzluğu da aynı oranda artıyordu.
Bu olay onların gözlerinin açılmasına olanak Çizim: Nehir Tırıl (9-H)

23
KIŞ2023 • Sayı: 4

Bir Yabancının Yazgısı


ZEYNEP NUR AKSOY
(10-B)

Yazgı, Albert Camus tarafından yazılmış ise aynı evde yaşadığı annesinin ölümünün
Yabancı adlı romandan esinlenerek kurgula- farkında değildir. Bir sabah kahvaltının hazır
nan 2001 yapımı filmdir. Zeki Demirkubuz’un olmaması üzerine annesinin uyuyor olacağını
yönettiği filmin ana hatları hikayeyle benzer- düşünür. Hiçbir şüphe duymaz, gece geç sa-
lik gösterse de göz ardı edilemeyecek fark- ate kadar çalışır. Fakat eve geldiğinde anne-
lılıklar da bulunmaktadır. Zeki Demirkubuz sinin ölmüş olduğunu fark eder. Bu durum-
film senaryosu hakkında “Albert Camus’un ro- da ne yapılacağını bilemez çünkü çevresine
manında ele aldığı durumu ve romanın hikaye- ve olaylara yabancıdır. Gece yarısına kadar
sini kendime çok yakın buldum ve romanın öy- oturur, sütlü kahvesini içer. Daha sonrasında
küsü beni etkiledi. Gerçi romanda çok detaylı bir ise uyuyakalır. Ölüm hadisesi karşısında bile
öykü yoktu, zaten Yazgı filminin senaryosunda hissizleşmiştir. Ağlamaz, üzüntü duymaz. An-
romandaki olguyu ve hikâye- nesinden sıkıldığını, yalnız
yi benim başka bir öyküm ile kalmanın ona iyi geleceğini
birleştirdim.” 1 sözlerini dile düşünür.
getirir. Filmin ana karakteri
Musa, Meursault karakteriyle İnsan kendi benliğiyle
benzerlik gösterir. Filmin bir bağdaşır ve buna uygun
sahnesinde Savcı karakteri biçimde yaşarsa toplumda
Musa’yı ‘gençken okuduğu var olur. Benliğin oluşması
bir Fransız romanındaki baş- sürecinde insan varoluşu-
kahramana’ benzetmiştir. nu sorgulama yoluna girer.
Bu iki karakter etraflarında Özünü, değerlerini sorgu-
olup biten her şeye duyar- lar. Değerlerini sorgularken
sızlaşmış, akıl ve mantık çer- bunların topluma uymadığı
çevesinde seçim yapmayan noktada ötekileşme baş-
kişilerdir. İki farklı ihtimalin lar. Bu noktadan sonra her
onlara göre farkı yoktur as- şeye yabancılaşır. Modern
lında. Meursault, İhtiyarlar dünyada sorguladığı şey-
Evi’nde yaşayan annesinin lere kendi içinde cevap bu-
lamadığı sürece insan için
IZLEDIKÇE

ölümü üzerine âdeta tepkisiz kalır. Taziye di-


lemek isteyen bir insanın, annesinin yaşını her şey anlamsızlaşır, buhran her geçen gün
sormasının ardından annesinin yaşını bilme- daha da yakınlaşır. Bunun bir sonucu olarak
diğini fark eder. Annesinin cenazesi sırasında kişi sosyolojik ya da bireysel nedenlerden do-
havanın ne kadar güzel olduğunu düşünür, layı topluma uyum sağlamakta zorlanır. Film
gezip dolaşmayı diler hatta. Duygulara ve ve romanın ana karakterlerine baktığımızda
kendine yabancılaşmıştır. Çoğu zaman insan- en önemli farklardan biri de şudur: Meursault
lar onu ruhsuz ya da içine kapanık olarak ta- seçmenin anlamsızlığını bilerek seçime gerek
nımlar. Annesinin ölümünün ertesi günü Ma- duymaz. Topluma uygun davranmadığı için
rie ile denize girer, sinemaya gider. Topluma yargılanır ve cezalandırılır. Fakat Yazgı’nın baş
göre, yasta olması gereken bu süreçte aklın kahramanı bu tür bir bilinçlenmeden yoksun-
ve mantığın dışında davranışlar sergiler. Musa dur. Camus’nun, varoluşçuluk felsefesinden
çok “hayatı saçma/absürd görme” düşüncesi

24
KIŞ2023 • Sayı: 4

üzerinde durduğu Yabancı öyküsünde ana


karakter Meursault: “Ölümle biten bir hayat,
saçmadır, evet. Bunda kuşku yok. Ama yaşam
Ruhu
ölümle bitiyor diye kopacak mıyız, gözümü-
zü, yüreğimizin kapılarını bu yaşanası dünya-
nın güzelliklerine, bunlar yanında insanların
acılarına, çaresizliklerine?” 2 cümleleriyle bu
Bütünleştiren
düşünceyi özetler. Ayrıca Meursault ne ka-
dar hayatı saçma görse de yaşamayı sever.
Bunun yanı sıra Yazgı filminin ana karakteri
Bir Karşıtlık:
Musa nihilist bir bakış açısıyla karşımıza çı-
kar, karaktere yöneltilen “Senin için ne fark
eder?” sorusuna “Hiçbir şey.” cevabını ver-
mesiyle bunu anlarız. Dünyaya küsmüş, ya-
Luft Auf der
G-Saite
şamaktan bıkmıştır. Ölüm ve yaşamın Musa
için farkı yokken, Meursault idam cezasın-
dan kaçmayı diler.
Demirkubuz’un Yazgı’sı ve Camus’un Ya-
bancı’sını karşılaştırmalı olarak incelediği-
mizde filmde karakterler romana nispeten DENIZ KUMSAL TEMEL
daha azdır ve olaylar yeniden kurgulanmış (9-G)
olarak karşımıza çıkar. Örneğin, İhtiyar Sa-
lamano karakteri filmde yer almaz ve bu
filmi romandan farklı kılan unsurlardan bi- “Luft auf der G-Saite” ya da diğer ismiyle
ridir. Raymond ise film ve romanı uyumsuz “Air in the G String”, barok dönem müziği-
kılan başka bir karakterdir. Marie karakteri nin usta bestekârlarından biri olan Johann
Meursault’un eski iş arkadaşıdır, fakat filmde Sebastian Bach’ın re majör üçüncü orkestra
Sinem hâlâ Musa’nın iş yerinde sekreter ola-
rak çalışmaktadır. Filmde Necati olarak uyar- süitinden bir bölümdür. XVIII. yüzyılın ilk ya-
lanan karakter, başta kabadayı görünümlü rısında bestelenmiş olan bu eser, orijinalinde
ve acımasız olsa da nihayetinde kabadayı üç trompet, iki obua, iki keman, bir viyola
özelliğini kaybeder ve daha makul bir insana ve baslardan oluşan bir orkestra için hazır-
dönüşür. Romanda Raymond’un sonu anla- lanmıştı. Ancak söz konusu esere, bundan
tılmaz, ona ne olduğunu bilemeyiz. Olaylar yaklaşık yüz elli yıl sonra yeni bir düzenleme
farklı şekilde gelişmenin yanı sıra farklı şe- yapılmıştır. Keman virtüözü August Wilhelmj
kilde de sonlanır. Demirkubuz, Yabancı’nın tarafından yapılan bu düzenlemede notalar
hissiyatını ve filmde soluk bir sinematografi bir oktav alçatılmış ve bugün halk arasında
kullanarak seyirciye geçirmiştir. O, kullandığı daha yaygın olan, kemanın yalnızca sol(G) teli
çekim açıları ile Musa’nın deneyimlerini film üzerinde çalınabilir modern halini almıştır.
IZLEDIKÇE

sırasında seyirciye yansıtmayı amaçlamıştır.


Yazgı, Yabancı’dan etkilenmiştir fakat tam Bazılarınca Air üzerine konuşmak gereksiz
anlamıyla bir uyarlama değildir. Film roman- bir eylem olup yalnızca dinlenmesi ve kişinin
dan ayrı özgün bir eserdir ve kendi başına zihninde oluşan izlenimi kendi iç dünyasında
anlam taşır. muhafaza etmesi uygun görülür. Ancak bu
eser içerisinde zıtlıkları barındırıyor. Kemanın
yayı çekildikçe kulağınıza gelen gürültülü fı-
sıltıda iyi olan kötüyü, çirkin gözüken güzelliği
1
Aydın Bal, Zeki Demirkubuz Röportajı, 2004, http://zekidemirkubuz.
ve huzurun içindeki huzursuzluğu bulabilirsi-
com/tr/basin/soylesiler (http://zekidemirkubuz.com/Content.aspx?Con-
niz. Viyolonselin vibratoda çıkardığı titreşimli
tentID=25) (E.T.: 29.12.2022)
seste, seçenekler arasında tercihte bulunması
2
Albert Camus, Yabancı, (Çev.: Vedat Günyol) Can Yayınları, İstanbul, 2008.
gereken bir bireyin kararsızlığını
25
KIŞ2023 • Sayı: 4

ve kalıplaşmış sanat algısı çerçevesinde kendi


olağanüstülüğünü yaratır. Bu olağanüstülü-
ğü yalnızca yaptığı işi tutkuyla yapan birinin
eserlerinde görebilirsiniz. Çünkü ortaya çıkan
eser, sanatçının kendisiyle bütünleşmiş olan
ruhunun derinliklerinden parçalar taşır. Sizi
aydınlığa ulaştıracağı sözünü veremem an-
Çizim: Rümeysa Çotur (10-C)

cak duygusal ve entelektüel birikiminize kat-


kıda bulunmakla beraber sahip olduğunuz
estetik algınızın zenginleşmesinde yardımcı
olacağını söyleyebilirim. Bestekârın bir sözü-
nü hatırlatmak istiyorum sizlere: “Tüm müzik
enstrümanlarını çalmak kolaydır. Tek yapma-
nız gereken doğru zamanda doğru tuşa do-
kunmak.” Air size doğru tuşu bulmakta yar-
dımcı olur, bunun için tek yapmanız gereken
ise bu yardıma açık olmak. Ruhunuza, içinde
barındırdığı boşlukları sanatla tamamlaması
için bir fırsat sunun.
Johann Sebastian Bach
Meraklısı için notlar:
hissedebilirsiniz. Bizi bu çelişkiye düşüren
Johann Sebastian Bach: Alman kökenli bestekar ve bir kilise or-
bazen karşımıza çıkan insanlardır, bazen ya-
gcusudur. Bach, kökü Alman stillerini-özellikle İtalya ve Fransa
şadıklarımız, bazen ise kendimiz. Sonsuz fi-
gibi- yabancı ülkelerden aldığı ritimlerin, formların ve yapıların
kir ve olasılıklarla dolu bu âlemde kesin olan
adaptasyonunun, armonisinin ve müzikal motiflerin organizas-
doğru ve yanlışları bulmaya çalışırken zihnini-
yonundaki gelişimlerin ustası olmakla tanınmıştır. Eskiden beri
zi bu sonsuzlukta kaybedebilirsiniz. Bu eser,
miyop olan gözleri fazla çalışmaktan ve notaları kopyalamaktan
zaman içerisinde sizden koparak kaybolan
yorulmuş, yavaş yavaş görmez olmaya başlamıştı. 1749’da gözle-
her türlü parçanın tekrar bir araya gelmesini
rine yapılan ameliyat başarısızlıkla sonuçlanarak tamamen kör ol-
sağlayacak niteliktedir. Böylesine yoğun bir
masına yol açtı. Bach’ın körlüğü cesaretini, sabrını ve dinî inancını
derinlik duygusuna yalnızca bir sanat eseri
hiç sarsmadı.
aracılığıyla ulaşmak size zor geliyor olabilir,
belki de yalnızca olağanüstü birinin böyle bir Barok Dönemi ve Müziği: Avrupa’da yaygınlaşan sanatta bir anla-
güce sahip olacağını düşünüyor olabilirsiniz. tım biçimi. Barok kelimesi, Portekizce düzensiz inci anlamına ge-
Lakin sizi hayata bağlayan asıl şey bu değil len barroco sözcüğünden türemiştir. Barok müzik, Avrupa kökenli
midir zaten? İlahi bir dokunuş… Sıkıcı yaşam- tahminen 1600 ile 1750 yıllarını kapsayan bir klasik Batı müziği dö-
larımızda bunalmış olan ruhumuzu besleye-
DINLEDIKÇE

nemidir. Bu dönemi Rönesans müziği, ardından ise klasik dönem


cek, umudu barındıran güzellikler uğruna müziği takip etti.
kalbimizin atmasını sağlayacak, Bach aracılığı
ile melodiye dönüştürülmüş bir kelime… Bu- Re majör: Klasik batı müziğinde, re notası üzerine kurulmuş nota
nun için Bach’tan başka birini düşünmek uy- dizisinde bulunan bir ses dizisi (gam).
gun olmazdı elbette, çünkü Karl Barth’ın da
dediği gibi: “Melekler müziği tanrıya adadıkla- Orkestra Süiti: Johann Sebastian Bach’ın XVIII. yüzyılın ilk yarısında
rında Bach çalar.” yazdığı dört eserden oluşan orkestra süitidir.

Air birbirine zıt olan akıl ve tutku kavram- Oktav: Müzikte belirli bir ses aralığı.
larının ikisiyle de yapılan değerlendirmelere
göre oldukça başarılı bir eserdir. Akıl bakımın- Vibrato: Bir sesin frekansını bozmadan yankılanması. Vokal ve ens-

dan ele alındığında müzik teorisini destekler trümantal müziğe ifade katmak için kullanılır.

26
Çizim: Ceren Eylül Can (?9-H)
“(...) kendi kendime ‘mutluluk
nedir’?’ diye soruyordum. Tek
başına bir odada derin bir hayat
yaşadığını sanmak mıdır mutlu-
luk? (...) Herkesle uyum içinde
yaşar gibi gözükürken, bir yan-
dan da kimsenin görmediği bir
yerde, gizlice yazı yazmak mut-
luluk mudur aslında, mutsuzluk
mu?

[Orhan Pamuk, Babamın Bavulu, YKY,


İstanbul, 2016, s.15.]
KIŞ2023 • Sayı: 4

MUTLULUĞUN KIYMETI
Benim naçizane fikrim mutluluk insanın en temel ihtiyacıdır, insana bir amaç verir. Tanrı bile insana dünyada
yaptıklarının karşılığında sonsuz mutluluk dolu bir ölüm sonrası hayatı vaat ederken insanın mutlu olmadan ya-
şayabilmesi mümkün değildir.

Bu demek değildir ki mutluluk sadece bir amaçtan ibaret. Bazen hiç beklemediğin bir zamanda hiç tahmin
edemeyeceğin bir yerden de gelebilir mutluluk. Mutluluk akla değil kalbe hitap eder, özel bir histir.

Mutluluğu bu kadar özel yapan ise mutsuzluktur. Mutsuzluğu tatmamış kimse mutluluğun zevkini tam olarak
bilemez. Mutluluğunu yitirdiğinde, acılı, ızdıraplı günler geçirdiğinde mutluluğun kıymetini anlar.
ALPER DEMIROK
(10-C)

MUTLULUK VE YAZMAK ÜZERINE DUVARIN ÜSTÜNDEN BAKMAK


Mutluluk insanın kendisiyle baş başa kaldığı o pek İnsanoğlu, kendisini çevreleyen duvarlar içinde yaşar.
rastlanılmayan zamanlarda kendini yeni baştan keş- Duvarlarımızı ise duyularımız, algılarımız, vizyonumuz
fetmesidir ve bu keşfin hiçbir zaman bitmeyeceğinin belirler. Hareket kabiliyetimiz, yaşamımız tamamen du-
farkında olduğu hâlde ruhunu her seferinde daha de- varlarımızın içinde gerçekleşir. Ne kadar geniş bir alanda
rinden kazmasıdır. Tam da böyle anlarda elimize yazı yaşayabiliyorsak, o kadar rahatız demektir. İnsan, rahat
yazma fırsatı geçer. Bu fırsatı değerlendirdiğimizde bu olduğu yerde mutluluğa ulaşır. Rahat olup olmadığımızı
defa sadece kendimiz ile değil, kendimizden bir parça kıyaslamak için tek bir kriterimiz vardır, o da kendi du-
olan kalem ve kâğıtla da baş başa kalırız. Mutlu oldu- varlarımızdır. Çünkü duvarımızın arkasındaki yaşamı
ğumuz zamanlar yazdıklarımız, okudukça coşkuları- göremeyiz, biz o duvarların içinde yaşarız. Dolayısıyla
mızı arttırıp bizi olduğumuzdan çok daha mutlu kılar. mutluluk, bulunduğumuz hücrenin bize ne kadar geniş
geldiğine bağlıdır.
Peki ya mutsuzluktan dolayı yazı yazmak, o da
öyle midir? Elbette mutsuzken yazılan yazılar da bizi Hayata çok dar bir açıdan, buğulu bir gözlük-
mutlu olmaya teşvik edebilir. Önemli olan kimseye le bakan ve zihnindeki küçük dünyayı kısıtlı kelimelerle
anlatamadığımız onca duygu ve düşünceyi kağıtlarla ifade eden birisinin duvarları çok dardır. Bu kişinin mutlu
paylaşırken hissettiklerimizdir. Mutsuzluğun sözcük- olması daha kolaydır, neden mi? Bu kişinin yapmayı öğ-
lerin kimliğine büründüğü yazılar; yıllar sonra onları rendiği hareketler de kısıtlıdır, duvarlarını hareketlerine
okuduğumuzda geride kırık bir tebessüm de bırakabi- uygun hâle getirmek çok daha kolaydır. Aksi halde in-
lir, dökülmemeye yemin etmiş gözyaşları da. Fakat yaz- san yapabileceklerini çoğaltırsa, o duvarlar ona yetmez.
mak mutsuzluğun en güzel sonucudur. En nihayetinde Bakış açısını genişletmeli, görüşünü renklendirip temiz-
yazmak her bir kelimesinin farklı bir duyguyla yüklü lemeli ve zihninin üretme kabiliyetini arttırmalıdır. Bu
olduğu cümlelerle haykırmaktır kenarları sararmış kâ- aşamada yazı yazmak, insanın duvarlarına bir merdiven
ğıtlara. dayar. Kullandığınız her kelime sizi bir basamak yukarı
CEYLIN SENA ACAR çıkartır. Yukarıdan baktıkça hücreniz genişler, siz de ra-
hatlarsınız. Hücreleriniz yine bitişiktir, diğer insanlarla
(9-D)
CEVAP KAĞIDI

uyum içinde yaşamaya devam edersiniz ancak onlar sizi


fark edemezler. Onlar yukarıya bakmayı öğrenmemişler-
YAZININ MASKESI dir, onların tek bildiği duvarlarıyla bakışmaktır. Böylelik-
Herkesle uyum içinde gözükürken, bir yandan da le siz kimseye çaktırmadan gizlice yazılarınızı yazar, ya-
kimsenin görmediği bir yerde, gizlice yazı yazmak, mas- şarsınız. Peki, mutlu olur musunuz? Yeni duvarınız olan
kenin altında yaşamaktır. Hayata maskenin altından gökyüzü ve yeryüzü, size yeter mi? İşte asıl tartışılması
bakmakla maskesiz bakmak oldukça farklı şeylerdir. gereken nokta, yazı yazmanın verdiği büyüklüğün bize
Maske, hayattan alınan zevki azaltır. Bu nedenle yazı yetip yetmeyeceğidir.
hayatla aramıza perde çeker. DENIZ GÜLBAY
DEFNE ILGIN AKÇAY (11-L)
(HAZIRLIK-D)

28
KIŞ2023 • Sayı: 4

DEĞIŞKEN MUTLULUK REÇETE


Bana soracak olursanız; bence bir kararlılık işi olup Soğuk bir kış gecesi eve geldiğimizde boğazımızdan
insanı en kötü durumdan, o çıkılmaz denilen andan, geçen çayın içimizi ısıtışı gibi bizleri ısıtan histir mutlu-
çıkaran kişinin benliğini koruyan ve yenileyen bir eşsiz luk. Öyle ki yüreği ısıtır bu his ve ne zaman yürek ısınsa
zenginlik ve huzurdur. Bazıları için maddi bir zenginlik bu dünyadan değilmişçesine bir gülüş yüze yansır.
ve eğlencedir mutluluk. Kimine göre sevdiklerinin iyiliği,
mutluluğudur. Bu kişiler sevdiklerine, sevenlerine o ka- Yüreğim ısınınca ben mutlu olursam, çevremdekiler
dar bağlanmıştır ki bu eşsiz hazineyi kendilerinden çok mutlu olur. Esasında mutluluk bulaşıcıdır hatta ihtiyacı-
onlara layık görürler. Bir başka birine göre mutluluk, mız olandır. Okumak ve yazmak mutluluğun katlanarak
bir şans işidir. Bu kişiler mutluluğun kendi alın yazıları- çoğalmasını, daha çok kişiye bulaşmasını hızlandırır.
na yazıldıklarını zannederler. Bu böyle uzatılabilir ama HALIL AYRAK
mutluluğa ulaşmak isteyen insanların hepsinin ortak (11-K)
bir özelliği vardır: Kendi bakış açılarına göre tanımla-
dıkları mutluluk kavramına ulaşmaya uğraşırlar. Bu MUTLULUĞUN ANAHTARI
noktadan itibaren insanların mutluluk fikirleri farklıla-
Mutluluk, göreceli olmakla birlikte çoğu insanda
şır çünkü insanlar hayatlarından yola çıkarak mutluluk
değişiklik gösteren bir durumdur. İnsanlar hayatlarında
fikirlerine ulaşır. Lütfen şunu da unutmayalım: Önem-
çeşitli şeyler yaparken veya yaşarken olumlu duygular
semediğimiz, küçük gördüğümüz şeyler bir başkasının
hissederler. Yazı yazmak da kimi insanı mutlu eden bir .
mutluluğu olabilir. Bir başkasının mutluluğunu alma-
Ayrıca yazı yazmak insanların mutsuzluklarını hafiflet-
yın, almaya da çalışmayın.
melerine de yardım eder. Günlük hayatta kendimizi hep
DOĞUKAN AVCI uyum içinde ve mutlu gibi göstersek de yaşanılan nega-
(9-C) tif olaylar insanın duygularını etkilemekte çok baskın
bir etkiye sahiptir ve bu kaçınılmaz bir gerçektir. Arada
MUTLULUK ARAYIŞI bir kendi içimize kapanıp bir şeyler yazmak yaşanılan
Yalnızlık derin bir kavramdır. Bazı günler tek başı- olumsuzlukların üstümüzdeki etkilerini hafifletmede ve
na iken görüp yalnız zannettiğim kişiler, birçok gerçek içimizi dökmede bizleri pozitif yönde etkileyen bir özelli-
dosta sahip olabilir veya etrafında onlarca kişi dolanan ğe sahiptir. Bazı insanlara bu sıkıcı, gereksiz ve yaparken
bir insan içten içe dünyanın en yalnızı olarak hissedebilir mutsuz olacakları bir eylem gibi gözükebilir ama ben
kendini. İnsan her zaman kendine bir amaç arar. Amaç- kendi içimize kapanıp bir şeyler yazmanın mutsuzluk
lardan birisi de kendine bir yoldaş, bir dost aramaktır olarak değerlendirilemeyeceğini düşünmekteyim. Bana
bazen. Çoğu zaman farkında olmadığımız bir arayıştır göre yazmak mutluluğun kapısını açan anahtardır.
bu çünkü insanoğlu doğası gereği sosyalleşmeye; hisle- HASAN ÇIÇEK
rini, düşüncelerini paylaşmaya mecburdur. Bazen öyle
(9-G)
bir zaman gelir ki soyutlanmak istersin çevrenden, kay-
bolmak. “Ben kendime yeterim.” dersin, “Kendimi mutlu YAZININ VASFI
edebilirim.”. Evet, tek başına bir odada derin bir hayat ya-
şadığını düşünerek mutlu olursun belki. Ta ki bir zaman Orhan Pamuk’un sorularını Kara Kitap adlı romanı-
gelip de sokaktaki gülüşmeler, arkadaşlarıyla dolaşan- nın atmosferini kullanarak cevaplamak isterim: Yazma
lar gözüne çarpmaya başlayıncaya kadar. Belki o za- eylemi -ya da yazı- insanın kendi apartman boşluğuna
CEVAP KAĞIDI

man farklı bir sonuç çıkarman gerektiğini anlayabilirsin. yani bilinçaltına doğru yaptığı sessiz yolculukta kendi-
Mutluluğumuzu başkalarının eline bırakmak büyük bir ni ya da ötekini anlamayı kolaylaştırır. Yazmak, tıpkı
hatadır. İnsan mutluluğa çevresine bağlı olarak ulaşa- Kara Kitap’taki Vasıf gibi sağır ve dilsizdir ancak insanın
bilir ancak çevresine bağımlı olarak devam ettirmemeli. ‘gizli geçit oyunu’nu anlayabilir. Hatta bu oyunda ona
Bilmem, tüm gün mutlu gibi gezip akşam kendinle, dü- yardım dahi edebilir. “Kimsenin görmediği bir yerde
şüncelerinle baş başa kaldığında anlamak bazı şeyleri, gizlice yazı yazmak” da bir bakıma ‘gizli geçit oyunu’nu
gerçek mutluluğu getirir mi? Hayat mı bize mutluluğu bu Vasıf’a anlatmaktır. Orhan Pamuk’un bunu mutluluk ya
denli aratan yoksa biz miyiz o küçük şeylerde gizlenirken da mutsuzluktan çok kendisine ait bir vasıf yani nitelik
onu bulamayan? olarak gördüğü söylenebilir.
ECRIN SÜRÜCÜ HASAN TAHA AHMETOĞLU
(HAZIRLIK-C) (11-K)

29
KIŞ2023 • Sayı: 4

HAYATIMIZI YÖNLENDIREN MUTLULUK ARAYIŞI


İnsanoğlu hayatının her anını bir şeyleri aramakla geçiriyor. Bu aradığımız şeyler bazen kendimizin bile an-
lamlandıramadığı kadar karmaşık, bazen de basit ama çözülemeyecek şeyler oluyor. Bence bu yolculukta en çok
aradığımız olguya da mutluluk diyebiliriz. Eminim ki hepimiz hayatımızın bir anında kendimize “Şu an mutlu mu-
yum?” ya da “Benim için gerçek mutluluk ne?” gibi sorular sormuşuzdur. Bizi bu arayışa iten şey ise reddedişlerimiz
ve yaşadığımız her ana bir anlam yükleme çabası oluyor. Kimi insanlar diğer insanlarla uyum içerisinde yaşamayı
reddederek ve yaşamaktan çok yazmayı önemseyerek daha mutlu olabileceklerini düşünüyorlar, yalnız ama mut-
lu. Kimileri de diğerleriyle uyum içerisinde yaşıyormuş gibi yaparak kendilerine mutlu olduklarını kabullendirme
çabasına giriyorlar. Bana sorarsanız her iki durumda da mutluluğun asıl anlamını, kendisini bulamıyoruz. Çünkü
bir duyguyu, düşünceyi veya olguyu keskin hatlarla sınırlandırıp onun için arayışa çıkmak at gözlüğü takmakla
aynı şeyi ifade ediyor. Aslında bundan çok daha basit ve etkili bir yöntem var: Kendin olarak yaşamak. Umursa-
madan, “O ne der?” diye düşünmeden, küçük şeylerle de yetinerek inadına gülümsemek. Bu sayede kurallarını ve
sınırlarını kendimiz belirleyebildiğimiz, istediğimizde etrafımıza gülücükler saçabildiğimiz her anın tadını sonuna
kadar çıkarabiliriz.
MERVE ALARANUR OĞUZ
(10-M)
MUTLULUK VE YAZMA ARASINDAKI ILIŞKI
MUTLULUK
Günümüzde insanın geçmiş zamanlara göre keyif alabileceği, mutlu ola-
cağı çok seçenek vardır. Elimizin altındaki, artık bizden daha akıllı olan tele- MUTSUZLUKLA
fonlarla istediğimizi istediğimiz zaman yapabiliyoruz. Çağımızın eğlence an- IÇ IÇE
layışından zevk alamayanlar eskilere bakarlar ve eski olmasına rağmen asla
eskimeyecek olan bir yola başvururlar, yazarlar. Bence yazmak eski olmasına Mutluluk içimizde, ruhumu-
rağmen insanı mutlu eden, kendisini en iyi şekilde ifade etmesini sağlayan zun derinlerinde, mutsuzlukla iç
seçeneklerden biridir. Çünkü insan duygularını kâğıda aktardıkça rahatlar ve içedir. Mutsuzlukla doğar, onunla
paylaşmanın verdiği zevkle mutluluğa ulaşır. Yazı yazmak mutluluk verici bir büyür, onunla savaşır. Evet, sa-
şey ama bana sorarsanız yazmak belirli kurallara uyulduğu zaman zevk verir. vaşırlar ama bu savaşın kesin bir
Mesela yazı yazmak isteyen kişi yazısını yazarken istekli olmalıdır. Zorla, iste- galibi olmaz asla. Bu ikili yalnız
meyerek yapılan herhangi bir iş zevk vermez hatta hâlihazırda olan tadınızı bırakmaz birbirini. Ay ve güneş
bile kaçırabilir. Diğer bir şart ise özgürce yazmaktır. Hiçbir engele takılmadan gibidirler. Tıpkı gece ve gündüz
istediğimizi yazabilmeli, başkalarının düşüncelerine uyabilmek için kılı kırk ya- gibi… Bazen mutluluk ele geçirir
rarak yazmamalıdır yazar. Yazar, yazarken kendine güvenmeli ve eleştiriye açık insanın kalbini bazen mutsuzluk.
olmalıdır. Ne de olsa geminin kaptanı gemisine güvenmezse gemisi ilk dalgada Birinin batışı diğerinin doğuşunu
paramparça olur. Ben bu şartlara uyduğum zaman yazmaktan keyif alıyorum müjdeler. Her zaman göremeye-
ve aldığım olumlu yorumlar beni daha da mutlu ediyor. Ayrıca yazmak bence cek olsak da ikisinin de hep içi-
zor değildir. Sadece ne konuda yazacağınızı bilseniz ve yazmayı çok isterseniz mizde olduğunu biliriz. Kalbimiz
kelimeler parmaklarınızdan kâğıda akar gider. Yazıyı düzgünce ve dilediğinizce ikisinin de hükmü altındadır.
yazdığınızda size vereceği keyfi ancak yazarak deneyimleyebilirsiniz. NEHIR YÜKSEL
MUHAMMED YİĞİT KAHRIMAN (10-C)
(9-D)
CEVAP KAĞIDI

MUTLULUĞU TANIMLAYABİLMEK
Mutluluktan öte neydi onca şeyin anlamı? Yaşadığımız onca “mutlu” anının ne anlamı var? Her
Çizim: Betül Köseoğlu (11-L)

birimizi ötekinden farklı yapan ne? Beni senden ayıran ne?


Ben bir arayışım, olmak istediğim de olduğum da bu. Ben bir düşünce, bir his olmak istiyorum.
Hayatımı tanımlayabilmek için, “yaşadım” diyebilmek için. Resmetmek istiyorum dünyanın tüm kao-
sunu. Orada bir yer bulmak istiyorum kendime ve bulduğum yerde yaşlanmak istiyorum. Geriye dö-
nüp baktığımda yaşamışım diyebilmek istiyorum.
Kaybolduğumuz bu labirentin yollarını kim belirledi, anahtarı kim tutuyor, neden buradayız, na-
sıl çıkacağız, çıkmalı mıyız? Sadece bu soğuk labirentten çıktığımda aradığım anlamı bulabileceğim.
İşte o zaman gerçek mutluluğu hissedebileceğim.
Orhan Pamuk NEHIR ÇAĞLAYAN
(10-L)

30
KIŞ2023 • Sayı: 4

MUTLULUK VE DIĞER DUYGULAR


Mutluluk ne tek başına bir hayat yaşamaktır ne de gizlice yazı yazmak. Mutluluk anlık bir olaydır. Bazen küçü-
cük şeylerle mutlu olup büyük şeylere karşı hiçbir şey hissetmeyiz. Bazen babamızın eve dönerken aldığı bir çiko-
lata bizi daha sonra aldığı evden çok daha fazla mutlu etmiş olabilir. Bugün bizi mutlu eden şey yarın etmeyebilir.
Genel bir mutluluk hali mümkün değildir. Küçük bir mutluluktan sonra mutluluktan uzak dünyamıza, mutluluktan
uzak hayatlarımıza geri döneriz.

Bana göre hayat mutlu olmak için yaşanmamalıdır. İnsan, karşılaştığı tüm duygularla onların değerini
bilerek yaşamalıdır. Evrimsel sürecin bize kattığı bütün bu duygular hayatımızı ve türümüzü devam ettirmemiz
yönünde büyük öneme sahiptir. İstenilen ve aranan sadece mutluluk olmamalıdır bana kalırsa. Tüm duygular ya-
şanmalı ve hepsinin değeri bilinmelidir.
ÖMER SAID KIZILDOĞAN
(9-H)
INSANLARDAN VE
MUTLULUK NEDIR?
GÜRÜLTÜDEN UZAKTA
Yazmak değildir mutluluk. Yazmak, mutluluğa giden yollardan biridir.
Yazdığınız herhangi bir şeyi kendinize saklayabildiğiniz zaman yazmak İnsan en nihayetinde yalnızdır. Aynı
sizi mutluluğa ulaştırıyor demektir. Kâğıt ve kalem kimi zaman en büyük zamanda topluma ayak uydurmak,
dost kimi zaman en büyük düşmandır. Bazen sizi yargılarken bulursunuz uyum sağlamak mecburiyetindedir.
onları. Bazen de size sırdaşlık ederken bulursunuz. Yazmak için hangi duy- Hem toplumla uyum içinde yaşayıp
gunuzdan ilham almış olursanız olun yazdıktan sonra yaşadığınız rahat- hem de kendi dünyasını yazabilmek;
lama zannımca pek az durumda yaşayabileceğiniz bir duygudur. Çünkü olayları, insanları, toplumları ve ken-
tam anlamıyla tatmin olmak gerekir. Üzüldüğünüz için yazmış olduğunuz disini düşünen, fark eden, tespit eden,
bir şey dahi olsa yazdıktan sonra gelen ferahlık ve içini kimseye dökme- keşfeden insanlar için bir gereksinimdir.
den dökmüş olmanın verdiği his benim için mutluluktur. Yalnız kalabil- Bu gereksinim karşılanırsa insan kendi-
meyi öğretir kimi zaman bize. Günlük yaşamın koşuşturmacası arasında ni iyi hisseder. Karşılanmaması yazan
düş diyarına çıkarır ansızın. Yazı yazmak değildir mutluluk. Bir kağıt, bir kişi için bir eksiklik demektir. Ben de ya-
kalem değildir mutlu eden. Bunların çok ötesinde görüp dokunamayaca- parım bunu. İnsanlardan ve gürültüden
ğımız duygular ve çıkılan duygu gezintisidir. İçinde hüzün de vardır, aşk da kendimi soyutlayarak tek başıma yazı
vardır, sevgi, heyecan ve niceleri. Tüm bu duyguları hissederek kendi için- yazarım. Özellikle kafam karışık oldu-
de yaşadığın duygu cümbüşü ardından gelen rahatlama hissidir. İnsanın ğunda, kötü hissettiğimde veya çok iyi
kendine verdiği ödüldür. Hoş görünür görünmesine ama çok tehlikelidir olduğumda yazmaya daha çok ihtiyaç
de özünde. Zira bu duyguya tam anlamıyla varan insan için artık vazgeçi- duyarım. Etrafımdaki insanları, olayları
lemez olmuştur. ve kendimi fark edebilmeme yardım-
cı olur. Yazı yazmak, içimizdeki ikinci
SAMET ALI NUR dünyayı ortaya çıkartır. İnsanın kendini
(10-C) fark edebilmesi, belli konularda düşü-
nebilmesi ve tespitlerde bulunabilmesi
ve tüm bunları da dilediği gibi özgürce
MUTLULUK yazarak ifade edebilmesi insana çok ke-
yif verir ancak belli bir güç de gerektirir.
CEVAP KAĞIDI

Tek başınıza oturup yazı yazmak yalnızlık değildir aslında. Siz ve dü- Ve ben yazmaya son veremem, genişle-
şünceleriniz herkesin birbirine aşina olduğu koca bir kalabalıksınızdır. Bu dikçe genişler büyük alanlara yayılırım.
kalabalığın arasından seçtiğiniz düşünceleri kâğıtla buluşturduğunuzda Yani yazmak bir bağımlılığa dönüşür
ise, işte mutluluğunuzu aramanız gereken yer orasıdır. Kelimelerin arasın- insan için. Yazdıklarımla tezat oluştu-
da sıkışıp kalmış, cümlelerin içine gizlenmiştir mutluluk ve orada sonsuz rabilir fakat bence mutluluk böyle de-
sabırla bekler gün yüzüne çıkabilmek için. Siz ne zaman derdinizi kendini- ğildir. Bence yazmak ne kadar iyi hisset-
ze anlatmak isteyip kâğıdı kalemi elinize alsanız bu da sizin sonu mutlulu- tirirse, keyif verse de mutluluk değildir.
ğa çıkan yolunuzdur. İnsanı mutsuzluktan kurtarabilir fakat
SINEM ÖZBEKOĞLU mutluluk sağlamaz.
(10-C) SUDE SARI
(10-F)

31
KIŞ2023 • Sayı: 4

MUTLULUK MUTLULUK ARAYIŞI


Bence mutsuzluktan ya da bu gibi duygu-
İnsanlar kendilerini bildikleri alanlarda mutlu hissedebilirler.
Özellikle içe dönük insanlar için tek başına bir odada (konfor alanın- lardan doğan mutluluk arayışıdır gizlice yazı
da) zaman geçirmek, yazmak, mutluluk sayılabilir. Ancak bu sonsu- yazmak. Gizlice yazı yazmak isteyen insanlar
za kadar sürmez. Bomboş bir odada bomboş olmaktan insanlar bir aslında kendileriyle baş başa kalabilmek, şehrin
süre sonra mutlaka sıkılacaktır, doğasındaki sosyalleşme ihtiyacın- kalabalığından, şehrin vermiş olduğu duygular-
dan dolayı da o odadan çıkmak isterler bir süre sonra. Hem yazmak dan, insanlardan hatta gerçekliklerden kaçmak
için hem de bir ilham kaynağına rastlamak için. Yani zaman aralığı- için yazı yazarlar. Yazı yazmak kendimizle baş
na bakarak mutsuzluk veya mutsuzluk diye tanımlayabiliriz. başa kalarak özellikle kimsenin görmediği şekil-
ZEYNEP CANSEVER de gerçekleştirilirse o zaman içimizdeki o çocuk-
(HAZIRLIK-D) su duyguyu, acıyı, sevgiyi, ümitsizliği, çaresizliği
belki de hiç gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz o
KENDINI BILMEKTIR MUTLULUK hayalleri yaşayabilmemize ve yaşatabilmemize
olanak sağlar. Ama bu, mutluluk kavramının
Kimileri mutluluğu maddi alanda, kimileri manevi alanda, kimi-
tanımlarından yalnızca birisidir. Mutluluk kimisi
leri ise hem maddi hem manevi alanda edinilebilecek bir ruhsal hal
olarak ele almışlardır. “Mutluluk bir amaç mı, bir sonuç mu olmalı-
için dışarı çıkıp eğlenmek, toplumla, kalabalıkla
dır?” , “Mutluluk, manevi değerlere mi bağlıdır, maddi değerlere mi iç içe olmak veya yazı yazarak yaşadığı duyguları
bağlıdır?”, “ Maddi değerlerin edinilmesiyle edinilen geçici hal mut- ve ifade ettiği her şeyi yazı yerine insanlarla pay-
luluk kapsamında değerlendirilebilir mi?”, “Mutluluk kişinin diğerle- laşmaktır. Kimileri için de bunlardır mutsuzluğu
ri hakkındaki hareketleriyle ne derece ilişkilidir?”, “ Diğer insanlarla mutluluğa dönüştüren.
birlikte yaşayamayan, toplumdan yalıtılmış biri mutlu olabilir mi?”, YASEMIN ARGUNHAN
“Izdırap ya da mutsuzluğu tatmamış biri mutlu olabilir mi?” gibi
soruların yanıtları mutluluk hakkında çeşitli dinlerde ve felsefi ekol- (Hazırlık-C)
lerde ortaya konan görüşlerde farklılıklara sebep olmuştur. Bence
mutluluk Sri Nisargadatta Maharaj’ın da dediği gibi “İnsanın gerçek OKUMAK, YAZMAK:
varlığını bilmesi mutluluk, unutması ise elemdir.” Tabii mutluluk tanı-
mı daha önce de dediğim gibi kişiden kişiye değişebilir. MUTLULUK
ZEYNEP CEYLAN Bir şeyler okumak çoğu zaman kendimi iyi hisset-
(9-G) tirmiştir. Tek başına bir odada okumak, kalabalıklar
içinden bazen bir kaçış olmuştur. Yazı yazmanın ise
BAKIŞ FARKLILIĞI okumaktan ayrılan yönleri vardır. Herkesin tuttuğu ilk
günce yazı yazmanın bütün inceliklerini barındırmaz.
Mutluluk göreceli bir kavramdır. Bu koskoca dünyada herkesin Yıllar geçtikçe günlüklerimiz daha okunabilir bir hale
birbirinden farklı olduğu gibi herkesin mutluluk anlayışı da farklıdır. gelir. Yazdıklarımız değişir. Günlüklerimiz canlı metin-
Kimileri yalnızlığı, kimileri kalabalığı mutluluk zanneder. Mutluluk;
lere dönüşürler. Yazı yazmak keyifli bir eylemdir artık.
kişilerin o günkü hislerine, hayatında neler yaşadığına bağlıdır. Ben-
En sevdiğimiz kalem ve mürekkeple bazen en çok et-
ce tek başına bir odada derin bir hayat yaşadığını sanmak da mut-
luluk olabilir, herkesle uyum içinde yaşıyormuş gibi davranmak da. kilendiğimiz yazarların izinden giderek yazarız. Kendi-
Önemli olan kişi kendisini nasıl güvende hissediyorsa, o hayali dü- mizi yazarken olduğumuzdan daha derin, daha farklı
şünmenin bile insana haz vermesidir. Yani kendini ait hissetmediğin hissederiz. Yazmak, birçok şey gibi devamlılık ister. Bizi
bir hayata zorla iliştirmek yerine kimsenin görmediği bir yerde gizlice aradan zaman da geçse yazı yazmaya bağlayan şey,
CEVAP KAĞIDI

hayatını yaşamak mutluluk ise başka birisinin bu duruma mutsuzluk büyük yazarların binlerce sayfalık kitaplarını yazabil-
demesinin ne önemi var? melerini sağlayan şey bence aynıdır: Mutluluktur.
ZEYNEP KANBUR ZEYNEP REYHAN TAŞÇILAR
(Hazırlık-C) (11-A)

Bugün bana birileri yarın kozmik bir felaketin evreni yok edeceğini söylese,
yani bugün yazdığımı yarın okuyacak hiç kimse kalmazsa, yine de yazar mıyım?
[Umberto Eco, Edebiyata Dair, (Çev. Betül Parlak), Can Yay., İstanbul, 2016, s.399.]

Cevaplarınızı murekkepaal@gmail.com adresine bekliyoruz.

32
“Bugün bana birileri yarın kozmik bir felaketin evreni yok ede-
ceğini söylese, yani bugün yazdığımı yarın okuyacak hiç kimse
kalmazsa, yine de yazar mıyım? ”

Umberto Eco
KIŞ2023 • Sayı: 4

Bir Demet Çiçek


TUANA KELEBEK
(9-H)

Tuana Kelebek 9/H nın birinde inanılmaz güzellikte, bakanları


bir daha kendine baktıran genç bir oğlan
Soğuk bir kış günü karanfil almak için varmış...
çiçekçi dükkânına girdim. Hava kararmıştı
ve çok üşümüştüm. Hızla kendimi içeri at- Tane tane, güzel güzel konuşuyordu. Bana
tım. İçerisi çok kalabalık değildi. Dükkânın bakmıyordu. Sadece parmaklarının ucuyla
loş ışığının altında etrafı donatmış çeşit çeşit incitmekten korkar gibi dokunduğu çiçeğe
çiçekler kokularını konuşturuyor, renkleriyle hayran hayran bakıyordu. Anlatmaya devam
gösteriş yapıyorlardı adeta. Bu büyüleyici or- etti:
tamda yavaş yavaş ilerlemeye başladım.
- Ama bu oğlanın bir laneti varmış. An-
Dükkânda çalışan genç bir kız bana ne nesi ona eğer kendisine bakmaya çalışmazsa
aradığımı sordu. Bir demet karanfil istediği- upuzun bir ömür yaşayacağını, aksi takdirde
mi söyledim. Çiçekleri aldım ve güzel koku- çok kötü sonuçları olacağını söylermiş hep.
sunu içime çektim. O sırada orada çiçekleri Tabii bizim yakışıklı oğlan bir gün annesinin
dikkatle inceleyen yaşlı bir adam gördüm. sözünü dinlememiş ve bir nehir kenarına
Şık bir takım giymiş, başında da şapkası var- gitmiş. Nehirde kendi yansımasına bakma-
dı. Ona baktığımı fark etmiş olsa gerek, bana ya çalışmış ve gördüğü görüntüden çok et-
döndü ve: kilenmiş. Yansımasına ulaşmaya çalışırken
dengesini kaybetmiş ve nehre düşmüş, bo-
- Her çiçeğin bir öyküsü vardır, bilir mi-
BIR SÖZDEN ÇOĞALAN

ğularak hayatını kaybetmiş. Fakat bu gencin


siniz? Dedi. öldüğü yerde çok güzel bir çiçek açmış. Bu
Çiçeklerle çok yakından ilgilenmezdim. çiçeğe de boynu bükük, yere bakan Nergis
Evet, severdim ama detaylıca araştırıp bü- demişler.
yütmezdim. Daha önce hiç duymadığım bir hikâyeydi.
- Yaa çiçeklerle ilgilenir misiniz? Tabi ki gerçek olduğuna inanmamıştım ama
hoşuma gitmişti. Elimdeki karanfilleri göster-
- Çiçek yetiştirmem ama hepsini çok di:
severim. İnsanlar gibi hepsinin nedense bir
geçmişi olduğunu düşünmüşümdür hep. - Karanfiller, dedi. Yunan mitolojisin-
de bahsedilir. Diana adında bir av tanrıçası,
Biraz duraksadı ve yürümeye başladı. bir gün başarısız bir av gezisinden dönerken
- Mesela, dedi. Nergis çiçekleri... Zama- yolda müzik çalan bir çobanla karşılaşmış.

34
KIŞ2023 • Sayı: 4

Başarısızlığından çobanı suçlamış. Çok öfke- Sevdiğine verdiği sözü tutan, karları delen çi-
lenmiş ve çobanın gözlerini oymuş. Gözle- çeğe kardelen demişler. Sevgilisini yarı yolda
rinin düştüğü yerde, çobanın masum oldu- bırakan çiçeğe ise hercai ismi verilmiş.
ğunu gösteren kırmızı karanfiller büyümeye
başlamış. Bu yüzden de karanfiller masumi- Duygulanmıştı. Hızlıca kasaya yöneldi. Bir
yet simgesi derler. demet kardelen satın aldı. “Sağlıcakla!” dedi
ve hızlıca çıkıp gitti. Meraklanmıştım. Kasa-
Anlatırken hafifçe gülümsüyor, gözleri daki kıza:
parlıyordu. Daha sonra merak ettim, sordum:
- Bu yaşlı beyefendi kim? Diye sordum.
- En sevdiğiniz çiçek nedir?
- Her hafta gelir ve her seferinde de bir
Bu zamana kadar tam olarak bana bakma- demet kardelen alır. Kışın buz gibi soğuğun-
mış, sadece çiçeklerle ilgilenmiş bu adını bile da ilerideki parkta saatlerce öylece oturur ve
bilmediğim yaşlı adam gözlerimin içine bak- gider.
tı, baktı. Yumuşak bir sesle:
Gülümseyerek ekledi:
- Gel, dedi.
- Gören de birini bekliyor sanar...
Başka bir tarafa doğru yöneldi. Merakla
yaşlı adamı takip ettim. O an anlamıştım neler olup bittiğini, ne-
den bir anda çıkıp gittiğini. Karanfilimi sa-
- Kardelenler, dedi. tın aldım ve dükkândan çıktım. Belki adamı
görürüm diye kızın dediği parkın önünden
Bir süre sustu. Herhalde diğer çiçeklerde geçtim. Hafif hafif kar yağıyordu, şapkasının
olduğu gibi hikâyesini anlatır diye bekliyor- üzeri biraz kar tutmuştu, soğuktan üşümüş
dum. Ses çıkmayınca: ellerinde bir demet kardeleniyle sadece bek-
- Hikâyesi? Diye sordum. liyordu.

Gülümsedi ve anlatmaya başladı:


- Yıllar yıllar önce birbirini çok seven
ve diğer çiçeklerden kıskanan iki çiçek var-
mış. Bu çiçeklerden erkek olanı; her çiçeğin BIR SÖZDEN ÇOĞALAN
açtığı mevsimde açmamayı, karların ortasın-
da açıp tüm kırlarda sevdiğiyle tek kalmayı
hayal etmiş. Sevdiğine de fikrini anlatmış ve
hiçbir çiçeğin açmaya cesaret edemediği kış
gününde açmak için sözleşmişler. Baharın
güzel günleri bitmiş, yazın sıcakları geçmiş,
beklenen kış gelmiş. Erkek çiçek bembeyaz
karlarla dolu olan toprağı delmiş ve sevgili-
sine kavuşmak için açmış. Bakmış ki sevdiği
çiçek henüz ortalarda görünmüyor; bekle-
miş, beklemiş, beklemiş. Ancak sevdiğini gö-
remeyen erkek çiçek, karları deldikten sonra
onca soğuğa dayanamamış ve yenik düşmüş.

35
KIŞ2023 • Sayı: 4

??? yanında. Ben duramadım affet. Sen gitti-


ğinden beri ne yapmak istesem boş geliyor.
Mezarının başında uyumak istiyorum ama
AHMET IPEK ona da Mehmet efendi izin vermiyor. Geçen
(9-F)
gün evden çıkarken kapının önünde bir kedi
buldum. Kimsesiz yavrucak kıvrılmıstı eşiğin
üstüne. Sen olsan mutlaka alır hemen evlat
edinelim diye tuttururdun. Ben de kıyama-
dım aldım yanıma. Senin yerini doldurmasa
Soğuk bir kış günü, karanfil almak için da bazen beni güldürmeyi başarıyor minnak
çiçekçi dükkânına girdim. Dalgalı ve karışık şey. Bir tek o girdi hayatıma senden sonra.
yapraklarının arasında birini saklıyormuşca- Başka kimseleri almadım. Artık adımın hak-
sına orda duruyordu. Artık alışmış olan satıcı kını veriyorum güzelim. Yalnızlık içime işledi.
beni görür görmez dükkanın arkasına gidip Eğer o gün evden çıkarken son kez çıktığını
en göz alıcı, en parlak kırmızıya sahip karanfi- bilseydim sana sımsıkı sarılır bırakmazdım.
li getirdi. Toprağından bile kopmamıştı. Koca O lavanta kokulu parfümünü derin derin
bir saksının tam ortasında sadece bir tek ka- içime çeker ağlardım. Gitme derdim nolur
ranfil. Satıcıya teşekkür edip parasını vererek gitme. Ama kim bilebilirdi ki bunun olaca-
dükkandan çıktım. Dışarının ayazı elimi ve ğını. Evliliğimizin 20. Yılında kaybettim seni,
yüzümü hissizleştirse de yürümeye devam bugünse 23. Yıldönümü. Sensiz geçen 3 yıl
ettim. Mezarlığın girişindeki bekçi beni gö- bile 3 asır gibi geliyor bana. Yine de ben her
rünce “Buyrun Vahdi Bey bir çayımı için iyi yıl gelmeye devam edicem. Bu karanfilleri
gelir” dedi. Bende ufakça tebessüm ederek soldurmayacağım. Her yıldönümümüzde de
“Bekleyenim var Mehmet efendi ama içmiş bir karanfil daha getireceğim. Sana 2 yıl daha
kadar oldum sağolasın” dedim. Fazla ısrar et- eşlik edebilmesi için. Benim artık gitmem
meden bana ayarlanmış çantayı kulübesin- gerek Esinim. Maxi evde yalnız kalırsa korku-
den cıkarıp verdi. İçinde kürek, gübre ve can yor. Daha sonra tekrar geleceğim. O zamana
suyunun olduğu bu çantayı da alarak mezar- kadar görüşürüz...” Mezardan kalkarken kan
lığa doğru yürümeye devam ettim. Mezarın kırmızısı 3 karanfile son kez baktım. Derin bir
başına geldiğimde hala ayakta duran 2 ka- iç çektim ve arkamı dönerek suskun beyazlı-
ğın içerisinde sevgilimi karanfilleriyle yalnız
BIR SÖZDEN ÇOĞALAN

ranfille göz göze geldim. Onlar da elimdeki


kadar kırmızı, onlar da elimdeki kadar narin bıraktım.
bekliyordu. Geldim mezarın başına. Karla
kaplanmış ismi açığa çıkardım. Esin Çekim.
Elimdeki çantadan küreğı çıkartıp ufak bı
çukur kazdıktan sonra nazikçe karanfili sak-
sısından ayırdım ve çukura koydum. Etrafını
biraz gübreledikten sonra can suyunu ver-
dim. “Özür dilerim Esinim geç kaldım bugün.
Evlilik yıldönümümüz için sana çiçek aldım.
Hani senin şu en sevdiğin çiçek olan karan-
filden. Merak etme bunlar öyle ev çiçeği gibi
değil. En çetin ayazda bile dimdik dururlar

36
KIŞ2023 • Sayı: 4

Kış Zamanı
Adım yaşlandı artık ve biraz sonra ölüyor.
Tutunamıyorum gökyüzüne ve toprak
beni çekiyor. Ayaklarım kımıldamıyor ve

Geliyor
belki de batıyorum. Demek böyleymiş hiç
olmak, hiçliğe karışmak. Attığım karanfiller
artık daha anlamlı geliyor. Onlar da üşüyor
ve soluyor, ölmüşler. Şimdi size de elveda
güzel çiçekler. Hoşça kalın baharlar.
NEHIR ÇAĞLAYAN
(10-L)

Soğuk bir kış günü, karanfil almak için çiçek-


çi dükkânına girdim. Çünkü içime sığdıra-
bildiğim kadar sığdırmak istiyordum hayatı.
Sonuçta şu an vardım, biraz sonra yoktum.
Bu yaşlı dünya daha da soğuduğunda be-
nim için, ben ne yapmış olacaktım ki kendim
için? Adım yaşlanacak ve biraz sonra ölecek-
ti, ben yine kaçamayacaktım kendi adımla-
rımdan. Kendimin ardından atmak için ve
biraz da saygımdan aldım o karanfilleri. So-
lacaklardı onlar da sonunda. Hani sıcaklıktı
karanfiller? Oysa ben özlemimin ardından
atacaktım onları. O hayran olduğum gök-
yüzü örtmeyebilirdi tekrar üstümü ve ben
çırılçıplak kalmaktan korkardım, toydum. So-
ğumaktan korkardım, o yüzden güneşe sıkı
sıkı sarıldım. Oysa o bile gidecekti sonunda.
Hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim. Sevdim,
yazdım, çizdim ve gördüm. Çünkü tekrar his-
sedemeyebilirdim hissettiklerimi. Sığdırabil-
diğim kadar sığdırdım içime hayatı. Çünkü
güneş doğmayabilirdi tekrar benim için. Ya-
şamak, yaşayabilmek. İhtiyacım olan tek şey. BIR SÖZDEN ÇOĞALAN
Anlaşılmak istiyordum, hem de hiç konuş-
madan. Oysa açsam içimi, konuşsam karan-
lığa veyahut duyurabilsem sesimi belki de
boğulmayacaktım daha fazla. Ancak ben de
kendini karanlığa terk edenlerden biriydim.
Şimdi o karanlığa atacaktım tanrının çiçek-
lerini. Elimdeki demeti savurdum etrafa öy-
lesine. Nereye düştüğü fark etmezdi, her yer
benim içindi sonuçta. Soğudu hava, dağıldı
insanlar. Yine baş başa kaldık kendimle. Hadi
şimdi son bir veda ve size de elveda.

37
KIŞ2023 • Sayı: 4

Düşlerime Kısa
Bir Yolculuk
ILAY BÖLÜKBAŞ

Bazı geceler kitapların adsız olduğu, herhan-


gi bir yazarla övünmediği, içinde bütün edebi
tarzların, bütün üslupların, bütün öykülerin
birbirine yaklaştığı ve kahramanlarla mekanla-
rın tanınmadığı, dilediğim noktasında içine at-
layabileceğim sürekli bir anlatı pınarı oluşturan
baştan aşağı anonim bir kütüphane düşlerim.
Olur olmadık yerlerde, kendimi kütüphanem
hakkında birtakım düşlere dalmış halde, ‘mü-
kemmel kütüphane’ tasvirini farkında olmaksı-
zın kelimelere dökerken buluyorum. Bazı anlar
geliyor, bulunmak istediğim tek yer içerisinde
raflar dolusu kitap, şöminede yanan ateşin sesi
ve yeni demlenmiş kahve kokusu eşliğinde
kırmızı kadife koltuğum oluyor. Bir bakmışım
düşlerimi süsleyen bu kütüphanede kaybol-
muşum, kendimi her şeyden soyutlayıp sadece
kütüphanemde var olmaya başlamışım.
Kitaplar benim için her zaman içerisinde ya-
şadığım dünyadan kaçıp kendim ile baş başa
kalabildiğim bir sığınak gibi oldu. Hayatımda
BIR SÖZDEN ÇOĞALAN

kitapların bulunduğu ve bulunmadığı noktalar


olmak üzere bir ikilik süregeldi. Ancak kendi-
mi bulmamda etkisi olan tek şey hiçbir zaman
kitaplar olmadı. Ben yazarları her zaman için
sanatçı, kalemlerinden çıkan yazıları ise sanat
eserleri olarak değerlendirdim. Sanat bana bu
denli haz verirken tasavvurunu anlattığım bu
düşler kütüphanesinde sanatın diğer dallarına
da yer vermezsem olmaz. Raflar dolusu kitabın
bulunduğu bu kütüphanenin duvarlarını Fik-
ret Mualla’nın, Neş’e Erdok’un, Devrim Erbil’in
ve daha birçok ressamın tabloları süslüyor
zihnimde oluşturduğum tasvirde. Başımı her
kaldırdığımda hayranlıkla seyrettiğim bu eser-

38
KIŞ2023 • Sayı: 4

ler selamlasa beni, karşı olan sevgim ve


tabloda anlatılmak ilgim bambaşka ta-
istenen şeyin farkına bii. Bu sebeple raflar
varabilmek için ken- dolusu edebiyattan
dimi kaybetsem tab- tutun da felsefeye,
loların önünde, saat- sanata kadar birçok
lerce oturup izlesem kitabın bulunduğu,
ressamın her bir fırça tür yelpazesi geniş
darbesini, kullandı- bir kütüphane can-
ğı tekniğin her bir landırıyorum aklım-
ayrıntısını. Resmin da. Anlamsızlığın,
yeri benim için her tüm bu varlık ve yok-
zaman çok özeldi, luk silsilesinin ne-
bu yüzden oluştur- denlerini düşünür-
duğum bu masalsı Fotoğraf: Deniz Gülbay (11-L)
ken, edebî açıdan
diyarda olmazsa ol- tatmin olmak iste-
mazlarımdan biri şüphesiz resim sanatı. diğimde, sanatsal yönü yüksek kitaplar oku-
mak istediğim zamanlarda, kısacası devamlı
Bir diğer yokluğunun eksiklik getireceği bilgi akışının olduğu bir dünya tasarlıyorum
sanat ise müzik. Antika bir pikapta çalınmak kendimce. Bu akış bana dilediğim yerde, di-
üzere bekleyen onlarca plağımın olmasını, lediğim yazarın, ressamın, müzisyenin eserin-
içerisinde Bach’tan Beethoven’a, Edith Pi- de kendimi bulma fırsatı tanıyor. Hayallerimi
af’tan Mozart’a birçok sanatçının eserlerinin süsleyen düşler kütüphanesinde, barındırdığı
bulunmasını düşlerim. Arka planda bu bes- her parça ile benliğimi tatmin eden, beni ben
tekarların notalarının, yazarların kelimeleriyle yapmaya iten bir cennet tasvirinden bahsedi-
ahenk yaratmasını isterim. yorum aslında.
Ahşap masanın başına geçip, kırmızı kadi- İlk okuduğum kitabı hatırlatıyor bana tüm
fe koltuğuma oturmuşken, şömineden gelen bu hayaller, anlatılar. Okuduğumda kendimi
ısı ve alevlerin ortama verdiği sıcaklık hissi bambaşka bir dünyada, bambaşka bir ger-
eşliğinde, arka planda çalan klasik müziğin çeklikte bulduğumu hatırlıyorum. Hiçbir şe-
verdiği kulak doygunluğu ve raflar dolusu yin benim için bu kadar büyüleyici, bu kadar
kitabın tadını çıkarabileceğim düşüncesinin ilgi çekici olamayacağını hissetmiştim. Bu his,
beraberinde getirdiği edebî haz ile baş başa çocukluğumdan beri okuduğum her kitapta
kalabileceğim bir kütüphane daha doğrusu beni etkisi altına almaya devam ediyor. Bu BIR SÖZDEN ÇOĞALAN
cennet tasavvuru var zihnimde. Aynı zaman- yüzden beni gizemli bir merak ve hayret duy-
da odanın bir köşesinde bulunan duvar pi- gusuyla sarıp sarmalayacak bir dünya hayal
yanosu, okumaktan, düşünmekten zihnimin ediyorum. Zihnimde boş bir dünya canlan-
yorulduğu ya da kendimi müziğin ezgisine bı- dırıp geri kalanını hayal gücümün derinliğine
rakmak istediğim zamanlarda tadını çıkarabil- bıraktığım bir dünya... Eski kitapların sayfala-
mem için kütüphanemde bulunuyor. İşin aslı, rından yayılan koku, çalan müziğin verdiği tat
anlattığım bu kütüphanenin sadece kitap- ve tamamen bana hitap eden bir kütüpha-
lardan ibaret değil, aynı zamanda var olma- ne... Sisli bir perdeden anlattığım bu kütüp-
sından zevk aldığım resim, müzik gibi sanat hane, Monet’nin tablolarını izliyormuşcasına,
dallarından birtakım seçkilerin de bulundu- çocuksu bir merak ve bulundurduğu parçala-
ğu, entelektüel birikimi yüksek bir yer hâline rı keşfetmeye duyduğum isteği de beraberin-
gelmesini düşlüyorum. Ancak tüm bunların de getiriyor. Bu sebeple kurduğum bu dünya,
yanında, kitapların sayfalarından yayılan o benim için hiç bitmeyecek bir yolculuk.
kokuya, cildine dokunmanın verdiği hissiyata

39
KIŞ2023 • Sayı: 4

Özgür Kütüphane
BEGÜM DOĞDU
(9-H)

Bazı geceler kitapların adsız olduğu, her- ya da en ortada olan kitapları seçmek gibi bir
hangi bir yazarla övünmediği, içinde bütün şey yoktur. Kütüphaneye giden bir insan o ya-
edebi tarzların, bütün üslupların, bütün zarı bu yazarı okumaya gitmez, yazarın oluş-
öykülerin birbirine yaklaştığı ve kahraman- turduğu yeni bir dünyanın içine girmek üzere
larla mekânların tanınmadığı, dilediğim gider. Yani siz kütüphanede ne kadar bu ayın
noktasında içine atlayabileceğim sürekli bir popülerleri, bu ayın başarılı yazarı diye ayır-
anlatı pınarı oluşturan bastan aşağı anonim sanız da insanı oraya çeken oradaki başlıklar
bir kütüphane düşlerim. Ama ne yazıktır ki değildir, kitapların sıcaklığı ve sesidir.
dünyanın herhangi bir köşesinde böyle bir Bu konuyu okulumuza da benzetebiliriz.
kütüphaneye rastlamak imkânsızdır. Nere- Birçok farklı düşüncenin, insanın birbirine
deyse tüm kütüphanelerde istisnasız ünlü dostça, sevgiyle bakıldığı ve hepsinin tek bir
yazarlar, ünlü kitaplar; en ön sırada, en dikkat çatı altında günlerini, saatlerini geçirdiği bir
çeken, en göz alıcı yerdedir. Bu gereksiz ya yerdir okul. Burada farklı fikirleri ayrıştırmak
da hak ederek ünlenmiş kitaplardan da mil- gibi bir durum yoktur. Farklı fikirler burada
yon kopya bulunur depolarında. Benim oraya daha çok dayanışma ve daha iyi bir ortam
gidişimdeki amaç kimsenin bilmediği, araştı- yaratır. İnsanları aynı düşünceye sahip olanlar
rılmayan, değerli eserlere rastlamaktır. Eğer şuraya, diğerleri buraya diye ayıramayız. Ayı-
herkesin bildiği kitapları arasaydım internet- rırsak hepsinin bireysel olarak gösterdiği etki
te de çok kolaylıkla bulabilirdim. Bunun için azalır. Kütüphanelerin de bu yönden okullara
kütüphaneye gitmek sadece zaman kaybı benzemesini isterdim. Her rafın kendi kendini
olurdu. Fakat kesin yargı kalıbı bunu da çok belli etmesini, diğer insanların düşüncelerini
zorlaştırmaktadır. Kesin yargılar derken kas- iyi ya da kötü yönde etkilememesini isterdim.
tetmek istediğim birçok kişinin beğendiği bir Bu yüzden kütüphaneler her kişiye, her ruha
kitabın “Kesin çok beğenirsin, okumalısın!” dokunmalı; kendisine gelen her bir kişiyi ta-
BIR SÖZDEN ÇOĞALAN

diye diye gözümüze sokulması ya da tam ter- mamen tarafsız ve nasıl olduğu, ne düşündü-
si şekilde birçok kişinin beğenmediği kitabın ğü önemsiz bir şekilde kabul etmeli ve öyle
herhangi bir kopyasının bulunmaması... Her de davranmalıdır.
insanın yaşadıklarının aynı olmaması, hayat-
larına bakış açılarının farklı olması bu kesin
yargıları kırmalıdır. Kim bilir kaç kişi, kaç fark-
lı düşünce, kafa yapısı ve kişilik giriyor oraya
bunu bilemeyiz. Kütüphaneyi insanların ken-
disini, ruhunu rahatlatmak istediği için gittiği
mekânlar olarak görebiliriz. Bence bu yerin
duvarları kesin yargılar ile sıkıştırılmamalı. İn-
sanlar kütüphanelerde kitapların sıcaklığını
hissederek hangi kitaba yöneleceklerine ka-
rar verirler. Bunda herhangi bir afiş görmek
Fotoğraf: Deniz Gülbay (11-L)

40
KIŞ2023 • Sayı: 4

Bana Özel Yaşam


Bir Kitaplık Kütüphanesi
ELİF NERİS OK HALIL AYRAK
(9-G) (11-L)

Bazı geceler kitapların adsız olduğu, Bazı geceler kitapların adsız olduğu, her-
herhangi bir yazarla övünmediği, içinde hangi bir yazarla övünmediği, içinde bütün
bütün edebi tarzların, bütün üslupların, edebi tarzların, bütün üslupların, bütün öykü-
bütün öykülerin birbirine yaklaştığı ve lerin birbirine yaklaştığı ve kahramanlarla me-
kahramanlarla mekanların tanınmadığı, kanların tanınmadığı, dilediğim noktasında
dilediğim noktasında içine atlayabile- içine atlayabileceğim sürekli bir anlatı pınarı
ceğim sürekli bir anlatı pınarı oluşturan oluşturan baştan aşağı anonim bir kütüphane
baştan aşağı anonim bir kütüphane düş-
lerim. Kitabın içinde tüm edebi tarzların düşlerim. Bu kütüphane olabildiğince büyük
bulunması farklı türleri içinde barındıra- olsun isterim, birçok salonu olan. Yaldızlı ola-
cağından okuma zevkimin artmasına ve bilir bu salonun duvarları hatta Van Gogh’tan
kendime uygun olanını bulmama yardımcı tablolar olsun bu duvarlarda. Birçok köşeye de
olur. Bütün üslupları barındırması ve farklı gramofon koymak isterim; her birinden de Be-
anlatma biçimlerini, bakış açılarını bulun- ethoven’dan ve Bach’tan piyano tuşlarının, ke-
durmasıyla olayları farklı yönlerden oku- man tellerinin sesi yükselsin.
yabilmemi, hayal edebilmemi sağlar. Öy-
külerin birbirine yaklaşması içeriğine her Bu salonlara girdiğim vakit beni karşılayan
öyküden farklı özellikler katarken kişilerin konuklar ise kelimeler olsun. Papyonu nizami
ve mekânların belli olmaması zihnimde takmış, saati saniyesine kadar doğru ayarlanmış,
onları tümüyle kendi istediğim gibi oluş- sakinliğinden ödün vermeyen yorgun gözleriy-
turabilmeme izin verir. Kitabın dilediğim le bir “ahi” karşılasın bu salonda beni.
her noktasından içine atlayabilirsem olay-
ları anlatı kişilerinin gözünden inceleyebi- Bu salonlar, kütüphanenin üst katlarında ol-
lir, kendimi kitaba kaptırıp kitaptan alabi- sun ve kuş cıvıltıları işitilsin isterim bu salonda.
leceğim en yüksek zevki alabilirim. Tüm Kelimeler hep beraber dansa kalksın birbirini
bunların sonucunda da o kitap bana özel, seçip, güzelce raks etsinler. Ben de bu güzel
sadece bana ait bir kitap olur. Çünkü tüm
beklentilerimi karşılar. gösteriyi art arda dansa dizilmiş kafiyeli hâlleri BIR SÖZDEN ÇOĞALAN
izleyip kâğıda kelimeleri kullanarak resmede-
Elbette bu hayallerin gerçekleşebilme yim. Ardından bu resmedişleri alır, sert kapağı
olasılığı tartışılabilir ancak bence hepimiz olan güzel kitaplara doldururum. Bu kitapları
bu özelliklerden en azından birkaçını oku- ise ahşaptan özenle yapılmış kitaplıkların içine
duğumuz kitaplarda bulmak istiyoruz. Bize alfabetik biçimde dizerim. Bu kütüphanenin ışı-
ve beklentilerimize uygun olmasını istiyo- ğı kesinkes sarı olsun, rahatça okunsun. Rahatlık
ruz ve sonunda kitabı da beklentilerimizi için birçok kısımda çeşit çeşit koltuk ve sandal-
karşılayıp karşılamamasına göre inceleyip
eleştiriyoruz. Bütün kalıplardan uzak bir ye olsun, belki halatları ses çıkarmazsa salıncak
şekilde kitabı sadece o kitabı okumak is- dahi koyabiliriz, çocuk kitapları bulunan tarafta
tediğim için okuduğum, içindeki özellikle- tavana yıldızlar ekleyebiliriz.
rin beklentilerimi karşıladığı kitaplar bana
özel ve benim istediğim kitaplardır. Fakat Tam anlamıyla bir yaşam alanı denebilecek
maalesef tüm bu özelliklerin bir arada bu- kütüphane, duygulardan arındırılmış bir kütüp-
lunmasının çok zor hatta neredeyse im- hane olmasın. Özellikle bu kütüphanede asıl su-
kânsız olduğunun da farkındayım. ratlı, huysuz görevliler asla olmamalı.

41
KIŞ2023 • Sayı: 4

Kelimelerden Kütüphaneye
NEHIR YÜKSEL
(10-C)

Bazı geceler kitapların adsız olduğu, var? Kahramanın adı Bay K mi yoksa Bayan E
herhangi bir yazarla övünmediği, içinde mi düşünmeye ne gerek var? O kitap senin,
bütün edebi tarzların, bütün üslupların, bu kitap benim telâşına girmeye ne lüzum
bütün öykülerin birbirine yaklaştığı ve var? Hangi bölüm nerede başlıyor, nerede
kahramanlarla mekanların tanınmadığı, bitiyor düşünmek lazım mı?
dilediğim noktasında içine atlayabilece-
ğim sürekli bir anlatı pınarı oluşturan baş- Benim düşler kütüphanemde bunların
tan aşağı bir anonim kütüphane düşlerim. hiçbirine gerek yok. Bir kitabın sonu, başka
Sadece benim olan, kendi düş gücümle şe- bir kitabın başı olsun varsın. Birbiriyle iç içe
killendirebileceğim bir kütüphane düşlerim. geçmiş isimsiz kitaplar arasında önemli olan
tek şey kelimelerin büyüsü. Evet, yanlış duy-
Dolambaçlı koridorlarında gezineceğim, madınız mühim olan bir şey varsa o da keli-
her köşesinde kendimden parçalar bulaca- melerdir, dedim.
ğım düşler kütüphanesinde tamamen özgür
olmak isterim. Yazarların başarılarını, kişisel Kelimeler… Kulağa ne kadar da basit
hayatlarını düşünmeden heyecanla ışıldayan gelirler. Bir anda tesirleri altına alırlar bizi.
gözlerimi raflarda dolaştırmak, seçtiğim kita- Acımasızdırlar. Soğuk, keskin, kırıcı… Büyü-
bı neden seçtiğimi bile bilmeden okumak leyicidirler. Ezgili, etkileyici, nefes kesici…
isterim. Kitabın kapağına, kahramanlarının Onların gücünün farkına varmak hem bir
adına kafa yormadan okumayı, okumaktan eziyet hem de bir lütuftur.
zevk almayı dilerim. Bazen bir kütüphane hayal ederim, her
Kapak siyah olmuş, mavi olmuş ne önemi şeyden, her yerden uzakta, kelimeler diyarın-
da.

“Soğuk bir kış günü, karanfil almak için çiçekçi dükkânına girdim.”
Ahmet Haşim

Bu sözü devam ettiren metinlerinizi murekkepaal@gmail.com adresine bekliyoruz.

42
KIŞ2023 • Sayı: 4

Orhan Pamuk’un Gözünden


İkinci Hayatların MerkezineYolculuk:
Saf ve Düşünceli Romanı

SINEM ÖZBEKOĞLU
(11-C)

Orhan Pamuk’un Gözünden İkinci Hayatların manzaranın sınırı olduğunu, zaten ön camın
Merkezine Yolculuk: Saf ve Düşünceli Roman- çamurlu olduğunu söyler çoğunlukla…”
cı (sf17)cümleleriyle açıklar. Genel anlamda
“saf” gerçekleştirdiği eylemlerin bilincinde
olmayan, bir tasarı doğrultusunda harekete
İsmini Alman şair Friedrich Schiller’in “Saf ve geçmeden akışa uyan anlamına gelmekle
Duygusal Şiir Üzerine”(1) adlı makalesinden birlikte “saf yazar” özelinde romanı kurarken
alan Saf ve Düşünceli Romancı(2), Orhan Pa- kullandığı tekniklerden haberdar olmayan,
muk’un 2009 yılında Harvard Üniversite’sinde Pamuk’un deyimiyle “roman sanatının ken-
verdiği Charles Norton konferanslarını konu dilerine sunduğu vitesleri, el frenlerini ve
edinir. Kendi yazar olma serüveninden yola düğmeleri kullandıklarının farkında olmayan”
çıkan Pamuk, “Romanlar ikinci hayatlardır.”(3) (sf14) tanımı yapılabilir. Düşünceli romancı ise
cümlesiyle başladığı bu konferanslarda ro- aksine roman ormanında attığı her bir adımı
manları,romanların hayatımızdaki yerini ve planlayarak bir mükemmeliyet kaygısı doğ-
merkezlerini açıklar. “Roman Okurken Kafa- rultusunda hareket eden kişidir. Bu ayrım her
mızda Neler Olup Biter?”,”Orhan Bey, Siz Bun- ne kadar çok keskin sınırlarla çizilmiş gibi gö-
ları Gerçekten Yaşadınız mı?”,”Edebi Karakter, rünse de her okur ya da romancıda iç içedir.
Olay Örgüsü, Zaman”,”Kelimeler,Resimler, Orhan Pamuk’a göre ise “Romancı, aynı anda
Şeyler”,”Müzeler ve Romanlar” ve “Merkez” ne kadar çok ‘saf’ ve ne kadar çok ‘düşünce-
olmak üzere roman sanatı altı başlık altında li’ olabiliyorsa, o kadar iyi yazar.”(sf43) Saf ve
incelenir Saf ve Düşünceli Romancı’da.Bu bö- düşünceli okur arasındaki fark ise saf okurun
lümlerin ilki olan “Roman Okurken Kafamızda romanda okuduğu her şeye bütün bir saflıkla
Neler Olup Biter?”de yazar, Schiller’in makale- inanıp metnin yapaylığını unutmasıyken dü-
sinde şairleri “saf” ve “duygusal” olarak ikiye şünceli okur ise romanda kendisine sunulan
ayırmasından hareketle romancı ve roman manzaraya karşı her zaman temkinli yaklaşır,
OKUDUKÇA

okuru için de aynı ayrıma gidilebileceğini bu manzaradaki her şeyde kuşku duyulacak
söyler ve bu iki kavram arasındaki farkı ”Saf bir unsur vardır onun için. Tam olarak bu nok-
romancı ve saf okur, araba manzarada iler- tada Pamuk, roman okumanın verdiği zevk-
lerken, pencereden görülen memleketi tanı- lerden iki tür okuyucunun tamamen mahrum
dığına, insanları anladığına içtenlikle inanan kaldığını söyler: Bütünüyle saf ve bütünüyle
biri gibidir. Arabanın penceresinde gözüken düşünceli okuyucular. Çünkü bütünüyle saf
manzaranın gücüne inandığı için de, manza- okura romanın yapaylığı her ne kadar hatır-
ra hakkında, insanlar hakkında konuşmaya ve latılırsa hatırlatılsın yine de romanda gerçek-
düşünceli romancıyı kıskandıracak kuvvetli leşen olayların yazarın başından geçtiğine
şeyler söylemeye başlayabilir. Düşünceli ro- yalnızca körü körüne inanmanın verebileceği
mancı ise, arabanın penceresinden gözüken bir güçle inanmaya devam etmesi, aynı şekil-

43
KIŞ2023 • Sayı: 4

de bütünüyle düşünceli okura eserin tama- okumasını sağlayan da odur. Bu evrensel or-
men yaşanılmış olaylardan oluştuğu hatta taklık Orhan Pamuk’un söylemiyle “duyumsal
bir biyografi niteliği taşıdığı söylense dahi el- deneyimler”den kaynaklanmaktadır. Duyum-
lerindeki eserin kurmaca olduğuna inanması sal deneyimleri “Bir pencereyi açarken,kahve
onları roman sanatının her türlü zevkinden yudumlarken,merdiven çıkarken…bir bardak
mahrum bırakacaktır. su içerken yaşadığımız deneyimlerin özgün-
lüğü ve başka insanların benzer deneyimle-
Don Kişot’tan bu yana giderek modernleşen riyle örtüşmesi”(sf31) olarak örneklendirir ya-
toplumun yanı sıra “modern insan”ın anlaşıl- zar. Günlük hayatın sıradan akışını oluşturan
ma, hayatın gerçekliğinden kaçarak kurmaca bu küçük “an”lar hem okuyucunun “roman
metinlerin gerçekliğine sığınma ihtiyacıyla ormanı”nın içine girmesini kolaylaştırır hem
birlikte roman, edebiyat sanatının vazgeçil- de her birini bizzat öncesinde tecrübe etti-
mez bir parçası olmaya devam etmiş ve aynı ği bu anların aşinalığıyla kaybolma korkusu
zamanda okur ve yazar arasındaki gizli bir yaşamadan roman ormanındaki her bir ağacı
anlaşmanın simgesi haline gelmiştir. Roma- keyifle inceleme fırsatı yakalar. Duyumsal de-
nın sayfalarını çevirmeye başladığı ilk andan neyimlerden yola çıkarak okuyucu romanın
itibaren okuyucu gerçek olmadığını bildiği “merkez”ini arar. İlk cümleden itibaren başlar
bu “kurmaca”nın her bir cümlesine inanacağı bu arayış. Peki nedir bu merkez?
konusunda bir söz verir. Bu anlaşmayı Coleri-
dge “inançsızlığın askıya alınması”, Umberto Merkez, “Romanın kelime kelime izlediği-
Eco ise “kurmaca anlaşması” olarak tanımlar. miz yüzeyinden uzakta, gerilerde bir yerde,
Roman okurken askıya alınan bu inançsızlık görünmez, kolay bulunmaz, neredeyse hare-
okuyucunun eserden hakikilik beklentisini ketli ve ele geçmeyen bir şeydir.Belirtileri her
yok etmez elbette. Aksine okur romanda ne yerde olan bu merkez sayesinde, bir romanın
kadar çok kendi hayatından parçalara,anlara bütün ayrıntıları, büyük manzaranın yüze-
rastlarsa roman ormanının içine o denli rahat yinde karşılaştığımız her şey birbirine bağ-
girer. Orhan Pamuk bu olayı “...tanık olduğu- lanır.”(sf21)Bütün farklılıklarına rağmen saf
muz hayali olayların içinde, kişilerin arasında okur da düşünceli okur da bu merkezin pe-
sanırız kendimizi. Öyle zamanlarda, roman- şindedir. Romanın her bir cümlesinin merke-
larda karşılaştığımız ve keyfini çıkardığımız ze dair “şeyler” barındırdığının farkındalığıyla
hayali dünyanın gerçek dünyadan daha ger- manzaranın en ufak detaylarını bile hatırlama
çek olduğunu hissederiz.” şeklinde ifade eder. isteği okurun gözlerini cümlelerin üzerinde
Okur romanın derinine indikçe, romandan bir telaşla gezdirmesine sebep olur. Çünkü ro-
parçayı alıp kendi hayatına, kendi hayatından manları roman yapan unsur merkezleridir.
birkaç parçayı romana eklediğinde kurma- Merkezlerin keşfindeki en önemli yol arka-
ca-gerçeklik ayrımını yapabilmesi giderek daşı ise az önce bahsi geçen duyumsal dene-
zorlaşır. Bu durumda okurun kendisini roman yimlerdir. Bir romanı iyi kılan da bu duyumsal
OKUDUKÇA

karakterinin yerine koyması olağandır. Ro- deneyimlerin okuru merkeze ne kadar yak-
manın yazıldığı dönem fark etmeksizin okur laştırdığı, okura hayatın anlamını merkezde
kendini karakterlerle özdeşleştirebilir. Çünkü ne denli verebildiği ile alakalıdır. Askıya alı-
bugün dahi okurken bizi olay akışıyla baştan nan inançsızlığa rağmen romanlar gerçek ha-
sona kuşatarak içine alması, zihnimizin her bir yatları -ikinci dereceden de olsa- yansıttıkları
köşesine nüfuz etmesi, anlatılan sahnede yer kadar iyidir.Çünkü “... birbiriyle çelişen birden
alma -hatta olayların başından geçtiği kişiye, fazla düşünceye sürekli olarak ve huzursuzluk
kahramana dönüşme- isteğiyle sayfalarını çe- duymadan aynı anda inanabilmek”(sf19) de-
virdiğimiz romanların birçoğu onlar, belki de mektir roman okumak.
yüzyıllar önce yazılmıştır. Bu romanların yazıl-
dığı yüzyıldaki insana dokunduğu nokta her “Kelimeler,Resimler, Şeyler” bölümünde
ne ise günümüz insanını etkileyen, romanı edebiyat-resim ilişkisine de yer verir Orhan

44
KIŞ2023 • Sayı: 4

Pamuk. Çocukluğundan yazar olmaya karar ( Orhan Pamuk’un Saf ve Düşünceli Roman-
verdiği döneme dek kuvvetli bir şekilde res- cı’sı roman sanatının belki de sırları sayılabile-
sam olmak isteyen yazar romancılığı “kelime- cek pek çok noktaya değinirken aynı zaman-
lerle resim yapmak” olarak tanımlar. Bazen da kendi tecrübeleri üzerinden yazar olma
kelimelerle bazen resimlerle düşündüğümü- yolunda ilerlemek isteyenler için bir rehber
zü ileri sürerken bazı yazarların kelimesel bazı niteliği taşımaktadır.)
yazarların ise görsel olduğunu söyler.(sf52)
Resim ile edebiyatın bu bağlamdaki ilişkisin-
den hareketle de “Şiir-edebiyat, zaman esaslı
bir sanattır. Resim -Lessing heykel örneği de
verir- ve görsel sanatlar ise, hacim ile temel-
lenirler. Böylece Lessing, edebiyat ile resim
arasındaki temel farkı Kant’ın ünlü iki zihin
kategorisine, Zaman ve Mekan’a indirgemiş-
tir.”(sf54)cümlelerine yer verir eserinde. Her
ne kadar edebiyat ve resmi “Zaman ve Me-
kan” olarak kategorilendirip aralarında bir
ayrım gözetilse de , zaman çok daha kapsa-
yıcı bir roldedir. Bu noktada Pamuk “Aslında
bir manzara resminden zevk alabilmek için
de resme on kere bakmak, yakınlaşıp uzak-
laşmak, resmin ayrıntılarıyla ilgilenmek, re-
simle bir süre geçirmek gerekir.” cümleleriyle
görüşünü desteklemiştir. Zaman kavramının
ele alınışı tek bir ana yönelik olabilmekle bir-
likte bir tablonun içinde bütün bir sürece ta-
nık olabileceğimize de dikkat çeker. Örneğin
“savaş” üzerine resmedilmiş bir tabloda, bir
köşesinde savaşın başlangıcına sebep olan
olaylar ya da kişiler yer alıyorken gözlerinizi
tablonun diğer ucuna çevirdiğinizde sava-
şın yakıp yok ettiği şehirleri görebilirsiniz. Bu
durumda ressamın aktarmak istediği resmin
hacim özelliğinden yani mekansa yönünden
çok zamansal yönüne dikkat çekmek ister. Fa-
kat bu örnekten bağımsız olarak genel resim
kavramı üzerinden gidilecek olursa resim-
ler karşısındakine tek bir “dondurulmuş an”ı
SESIMIZ

sunar, tıpkı romanlar gibi. Ama romanlar bu


küçük dondurulmuş anların kesintisiz art arda
sıralanışı sebebiyle anın zamansallığını ha-
cimselliğe dönüştürür. Okur zihninde oynat-
ma tuşuna basılmış resimleri peşi sıra görür
ve kelimesel olanı görsel olana dönüştürür.
Bu durum, askıya alınmış inançsızlıkla bir ara-
ya gelerek okur ve yazar arasındaki anlaş(ma)
mayı oluşturur. Roman sanatı bunun üzerine
kurulmuştur.

45
KIŞ2023 • Sayı: 4
SESIMIZ

46
KIŞ2023 • Sayı: 4

Burhan Doğançay
A. DEFNE ÇETINKAYA
(9-G)

1929 yılında doğdu Burhan Doğançay. kabartırsak


İlk resim eğitimini henüz çocukken ressam bize modern
babası Adil Doğançay’dan aldı. Lise yıllarını kent kültürü-
Ankara Atatürk Lisesinde geçiren ressam bu nün toplum-

Çizim: Nehir Tırıl (9-H)


dönemde Gençlerbirliği’nde futbol oynadı. sal ve politik
1950 yılında hukuk eğitimini tamamladı ve dönüşümünü
eğitimine yurt dışında devam etme kararı anlatırlardı.
aldı. Fransa’da doktorasını yaparken sanatını Zamanın akı-
da icra etti. 60’lı yıllara gelindiğinde ise ilgisini şının belgesi
şehir duvarları çekti. Hayranlık duyduğu du- haline gelirdi.
varları eserlerinin konusu olarak seçti ve 2013 Sabit gözü-
yılındaki ölümüne dek sürecek tutku böyle kürlerdi, tıpkı Burhan Doğançay
başladı. resimler gibi. Ancak siz duvarın karşısında ha-
reketsiz durmaya başladığınızda fısıldamaya
1960 yılında bir duvarın yanından geçer- başlarlar, yeter ki dinleyin. Duvarlar fısıldaya
ken duraksadı Burhan Doğançay. Zamanın dursun, Doğançay Dünya Duvarları’nın de-
her türlü müdahalesine açık olan bu yüzeyde vamı niteliğindeki projesine başlamıştı bile.
gördüğü en güzel soyut tabloyu görmüştü. “İki Gerçekçilik” adını verdiği serisinde gün-
“Dünya Duvarları” isimli projesi o andan itiba- lük hayattan nesnelerle duvarları birleştirdi.
ren başladı. Sokakların yüzleriydi duvarlar ve Boyayarak elde ettiği arka fon ve üç boyutlu
yaşamın ritmi duvara yeni resimler çizildikçe nesnelerden oluşturduğu dekor iki farklı ger-
artardı. Simgelerle ve metinlerle dolu olan çeklikti onun gözünde. İki boyutu çakıştırıp
afişler üst üste yapıştırıldıkça yankılanırdı ku- anlattı duvarları. Gördüğü endişeyi, korkuyu,
laklarımızda halkın çığlıkları. Üstüne çizilecek mutluluğu, heyecanı görmemizi istedi. Ha-
bir barış işaretiyle sessizleşirdi tartışma, baş- yatın akışı içerisindeyken fark edemediğimiz
ka bir slogan atılana kadar. Toplumun aynası
SESIMIZ

şeyleri gösterdi. Duvarları işlemediği eserleri


olmuştu duvarlar. Yeni resimler eklendikçe de vardır sanatçının. Fakat Doğançay uzun
toplumun aynasına, değişirdi nesil. İnsanoğlu yıllar duvarlarla çalıştığını ve bu nedenle du-
hayatın izlerini bırakırdı, ardından doğa yağ- varlardan imgelerin eserlerine dahil olduğu-
muruyla çamuruyla resmin devamını çizerdi. nu dile getirirdi. Sultanahmet Camii’nin kub-
Yüz onu aşkın ülke gezdi Doğançay, sırf du- besindeki Osmanlı motiflerinde esinlenerek
varlar için. Gezisini tamamladığında elinde yaptığı, çağdaş Türk sanatının önemli eserle-
binlerce fotoğraf ve duvar diplerinden top- rinden olan Mavi Senfoni bir örnektir. Sana-
ladığı nesneler, afişler vardı. Fotoğraflarını tını yaşamdan beslenerek icra eden Burhan
“Fısıldayan Duvarlar” adı altında Paris’te bir Doğançay 2013 yılında veda etti yaşama.
sergide sergilemeye başladı. Fısıltılara kulak

47

You might also like