Professional Documents
Culture Documents
Fiyatı : 2 –iki– TL
baslarken
Selam n’aber?
Gecikmeye devam ediyoruz. Hem zaten kim nereye tam vaktinde yetişmiş ki şu yeryüzünde değil mi?
Değil?! Bu yazıyı size yılbaşından kalma fıstıkları yerken yazıyorum. Ondan bu gecikm… Tamam
kardeşim olabilir yani kızmayın, idare edin… Hem hediyeli geldik bu sayıda, arka kapağı çevirip bakın.
Çok tatlı değil mi? Değil?! Ama siz de bir şey beğenmiyorsunuz… Beğendiniz? Hah şöyleee…
Neyse. Yeni yıla gireceğiz-giriyoruz-girdik falan derken hoop bir baktık ki ortalık karıştı düzen
bozuldu. Herkesin evinde bir ayakkabı kutusu, ceplerde milyor dolarlar. Ulan o kadar paran var abi
ayakkabı kutusu ne? Zenginlerin turşu kurma yöntemi heralde dedik kendi kendimize. (Züğürdün çenesi
yorulur…)
Boşverin onu bunu, siz yine kendi vicdanınızın rahatlığıyla yaşayıp gidin, yaşayıp giderken de bizlerle
olan bağınızı koparmayın. Bu sayımızda ceketlerimiz Tezer Özlü için ilikleniyor. İliklerimize kadar
işleyen edebiyatına saygılarımızı sunuyoruz…
(Özür diliyoruz gecikmelerimiz için. Mazur görünüz… Hem geç olsun güç olmasın değil mi?.. Tabi hız felakettir
unutmayalım… Hem tencere yuvarlanmış kapaDUFFF!)
Bütün yayın hakları acayip bir yerde. Sakladığımız yeri bulursak saklayacağız bambaşka yerlere.
Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dahil yayıncının yazılı izni olmaksızın her türlü çoğaltılıp
dağıtılabilir. Hiç sıkıntı değil. İsim kullanmazsanız vebalimiz boynunuza!
Ankara | 2014
Jargon Fanzin
http://w w w .facebook.com/JargonDergi
http://w w w .tw itter.com/Jargon_Dergi
http://jargondergi.tumblr.com
Jargon Fanzin yayınları – 7
Fanzin – 7
Kapak Tasarımı:
Baskı: Merdivenaltı basın yayın. Siz basın yayın. Evet evet, siz, gidin fotokopicide basın diyoruz.
Jargon Fanzin Yayıncılık Ticaret ve Sanayi 2014
Sertifika no: O neamiş?
Bütün yayın hakları acayip bir yerde. Bulana veya getirene 100bin lira(eski parayla) veriyoruz.
Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dahil yayıncının yazılı izni olmak sızın her türlü
çoğaltılıp dağıtılabilir. Hiç sıkıntı değil.
Ankara | 2014
Jargon Fanzin
http://www.facebook.com/JargonDergi
http://www.twitter.com/Jargon_Dergi
http://jargondergi.tumblr.com
Sevgili Leyla’cığım,
İyi olmana çok sevindim. Fatoş için dua ediyorum. Çok mutluluklara
layık bir kişi. Kendimde hastalığın neden olduğu depresyon ve
üzüntüleri yenmeye çalışıyorum. Zaman geçerse iyi olacak.
Okuyorum, yürüyüşe çıkıyorum. İstanbul’da sizlerle olsam daha
mutlu olurum, buralarda hep yalnızım. Yalnız olunca insan acı
düşüncelere saplanıyor. Ama iyi olacağına inancım büyük.
Gözlerinden öperim.
Tezer.
Ahmet Keskinkılıç
Tezer Özlü’nün
İzinde: Tezer Özlü karanlık, kaotik ve kasvetli bir
ruh halini bütün boşluklarımızı
doldururcasına damarlarımıza zerk ettiği
eserinde kelime şarjöründeki bütün
Yaşamın mermileri kullanıyor, söylemediği sözü
Ucundan kalmasın istiyor adeta. Gitmek fikrinden
Sevgilerle besleniyor ve gitmek olarak algılıyor hayatı.
Giderken okuyucusunu da götürüyor
elbette. Zaten gitmek dediğimiz eylem farklı
Şu hayatta eğer biraz insan olabilmeyi bir bilinçlenme durumu, yeni bir algılayış,
başarabilmişseniz Yaşamın Ucuna Yolculuk taze bir yorum değil mi? Trenin raylar
yaptıktan sonra eski, neşeli, güzel ya da üzerinde çıkardığı sesi Özlü’nün
karanlık, mutsuz -her neyse artık- o hayata kelimelerine kulak verirseniz siz de
geri dönmeniz çok zor. Tamamıyle yeni bir duyabilirsiniz. Güneşin bunaltıcılığını
perspektifin rüzgarına tutulup olayları, hisseder, kalabalıklar içinden geçerken
durumları ve kelimeleri bambaşka onun gibi iç hesaplaşmalar yaşarsınız.
açılardan görmeniz çok olası. Yaşamın ucunda müstakil bir ev sizin
adınıza tapulanabilir.
Kitap 1983'te Auf den
Spuren eines Selbstmords Özlü’nün kelimelerine kulak
Edebiyat adına kale
(Bir İntiharın İzinde) adıyla verirseniz siz de duyabilirsiniz.
gibi sağlam bir metin
Almanya’da yayımlandı, Güneşin bunaltıcılığını hisseder,
olmasının yanı sıra
kalabalıklar içinden geçerken onun
ödül de aldı. felsefi yaklaşımlara olan
gibi iç hesaplaşmalar yaşarsınız.
Ödüllendirilmesi iyi bir yakınlığıyla da ilgi
Yaşamın ucunda müstakil bir ev
kitap oluşunu kanıtlamadı çekici Yaşamın Ucuna
sizin adınıza tapulanabilir.
çünkü hali hazırda müthiş Yolculuk. Nihilizmin
bir kitaptı. Sonra Ferit Edgü’nün yayınevi nehrinden bir an olsun çıkmadan var oluşu
olan Ada Yayınlarından Türkçe de bir sorgulayan ve sorgulatan, pesimizm sosuna
baskısı söz konusu olunca, bulanmış kalemi ile içinize karanlık bir
mektuplaşmalarından öğrendiğimiz lezzet çizebilen sindirimi zor bir eser.
itibariyle Ferit Edgü kitap için “Yaşamın Sadece Pavese değil, Kafka, Svevo, Cohen,
Ucuna Yolculuk” ismini öneriyor Özlü’ye. Kahlo, Beckett gibi isimlere de atıflar ve
Böylece çıkıyor kitap. Yıl 1984. alıntılar mevcut.
‡ Hayal kırıklı ğının uykudaki çocuk ölümleri ‡ Ağrı kesicilerin arasına yanlışlıkla karışmış
kadar olağan karşılandığı şehirde sigara külü kadar fare zehiri kadar yalnızım…
yalnızım...
‡ Gidecek yeri olan herkesin yerine gitti ği ‡ Kendisine birazcık ilgi gösteren her kadına
saatlerde, gidecek yeri olmayan bir yersizin aşık olup, her seferinde alay edilerek yol verilen
sokulduğu kurumuş bir ağaç kovuğu kadar şaşkın bir ilgi şımarı ğı kadar yalnızım…
yalnızım...
‡ Dokuz ki şiyle defans yapan ve tek hedefi yarım ‡ Afrikalı bir anne ve Kanada'lı bir babanın
düzineden daha az gol yemek olan zavallı bir futbol Çin'deki bir cami avlusuna bıraktı ğı felçli bir
takımının tek forveti kadar yalnızım... albino bebek kadar yalnızım…
Taptaze bir yankı sızıyor . Söz kilitleniyor gökte. “Dokunan ben de ğilim, avuçlarıma kondu” diyor kadın. Ses
kilitleniyor ölüme gizlenen bir çift gözde. Eski, kırık, artık, so ğuk ne varsa sızarken odaya, kilit sarkıyor
pencereden.
Beyazını yitiren bir çift göz, çizmi ş yaşamın ucuna yolculuğu , tamamlayamamış elleriyle. Avucunda kalmı ş.
Oysa siyah çakıl taşları gibi sızlıyor. Oysa siyah cenahına gizleniyor. Siyah ayın yankısı gibi yakı şıyor yüzüne.
Nadideydi. Tekti. Gitmek anlamıydı onun. Bir sır perdesi çekmi şti yaşamının tek gözlü penceresine. Kendisine
bir türlü yer bulamayı şının resmiydi harfleri. Hükmü yoktu kendine. Tezer; her gün her şeyin sonunda olan
kadın.
Dilini, sokağını, gecesini bilmediğiniz şehirlerden geçirir gölgenizi. Duvarların arkasından seslenir, söz olur
düşer kirpiklerinizden. Ve zengindir; taptaze çayı ve yaralarına hürmetinden. Bir gece ku şu gibi kendini bekler
meyhanelerde. Ve her fırsatta fısıldar kula ğına o adam; “Ölümün olduğu yerde hiçbir şey ciddi olamaz.”
Olmamıştır.
Bir kadının gençliğinin sızısıdır Tezer. Bir babanın kadınlı ğa hükmüdür. Çocukluğun so ğuk geceleridir. Sözleri
hükmüdür gecenin. Eskiyendir, kalandır, yolculuktur. Yaşamdan çalınan renklerin yarasıdır Tezer. Gö ğü olmayan
evlerden geçer. Gö ğü olmayan pencerelerden süzer bakı şını. Ve sunar sonsuz intiharını yeryüzüne; hiçbir yerde
olmayan kadın. “Her kentin girişinde önce mezarlıklar karşılıyorsa sizi”* de, -ho şgeldiniz- ,
yalnızlığındasınız Tezer'in.
O kadar ki;
Sivrisinekler larvalara yeni aşılar fısıldarken
Ben senin adını ele vermemekte tutarlı bir şekilde
Hiç olmadık yerlere mesela aşağı ya da yukarı fark etmez
Yokuşlara kırığı gözleyen alçı kadar iştahlı binalar dikiyorum.
Tanrım..
Senin bilip de başkalarının bilmediği neleri araç yaptım.
Zeplinleri uçurup trenleri kaçırdım
Peronlar dolusuydum üstelik yolculardan taştım
Bir renge tutunmuştum adı pelikan
Penguen makamından geçerken yani ayağı takılan
Trene atladığım gibi virajı alamadan dökülürken denize
Siyah renge sürgün takım elbise değil miydi bizi beyaz kılan?
Ta ta taaa!
Tanrım.
dişlerimi sıkıyorum. düşlerimi kısıyorum. düşüşlerimde zedelenen dişlerime küfürler sürüyorum, o bir nebze
oksijen boşluğundan akciğerlerime o kadar çok masumiyet düşüyor ki, aliterasyona gerek duymuyorum.
kulaklarım kapalı bahçe, bahçe içinde bir sessiz kuyu, hiç kuş cıvıltısı duymamaktan sıkılıyorum.
tabiatıyla kahrolmak isterken içim bir tuhaf şair cesedi öpmek gibi tuhaf, gibi tuhaf, gibi absans belki
biraz anevrizma teşebbüsü tuhaf, gibi gelirken bir trenin aniden ray değiştirmesi.
ders gibi ezberlemişim meğer çileli gömleği giymeyi. bir komadan çıkıp diğerine kumandan oluşumuz
sahiden nerde hata yapsak da annemiz bizi azarlasa, tamamlanmasak mesela hep o dikenli telin
ardında tutsa bizi hep o çocuk kaldığımız yerde ki kibrimiz.
İnsan her a ş ık olduğunda on yedi ya ş ına dönüyor ve her darbe yediğinde on sekizinden gün
almaya ba şlıyor. On sekiz on yedi gibi değil , on sekiz sorumluluk demek on sekiz yenilmek demek
on sekiz ölmek–öldürebilmek hakkına bile sahip olmak demek. Erdal’ı dü ş ün...
“Beni bırakın siz kendinizi kurtarın!” dünyanın en büyük yardım çı ğlığıdır, “n’olur beni
bırakmayın” cümlesinin korkularla henüz yüzleşmemiş biçimidir ki en çok böyle anlarda korkar
insan gerçeklerle yüzleş mekten, en çok güvendiklerinin en zayıf anında seni terketmesinden.
Kısacası iç kanırtan bir yalnızlıktan…
Başı ve sonu belli olup da, yarım kalan senaryolarım olmuştu vakti zamanında ve
ehemmiyetsiz geleceğimin, tabularını kurarken ben,
aforizmalarımla yaşlanırım,
bir memlekette i şsizlik oranı, kilometre başına düşen izmarit sayısıyla ölçülür,
yine aynı memlekette, tüm ayyaşlar öldürülür.
Turkuaz biliyorum,
okyanusa kıyısı olmayan bir ülkede
peki sizce de, bu beni hem zengin hem de şair kılmaz mı ?
Ferhan Sensoy’dan
Güne bakan göz yakan, İsmail’in günleri İsmail zaman zaman, İsmail’in yarısı
Saatsiz maarifsiz, bir İsmail takvimi Çağdan çağa koşturmakta gerisi
Güne bakan göz yakan İsmail’in görevi İsmail tarafından durdurulmu ştur zaman
Cam gibi mavidir İsmail’in yüreği İsmail çok zararlı, zararlılığı yararlı
9,8,7,6,5,4,3,2,1,0 9,8,7,6,5,4,3,2,1,0
İsmail, İsmail’in kod adı! İsmail, İsmail’in kod adı!
Merve Üzel
Koşuyorum. Susuyorum. En
çok da gidiyorum. Yüksek
bir yerden şehri izliyorum.
Işıklı şehirler hiç size göre
değildir biliyorum. Artık
ışıklı bir şehir oldum. Denizi
olan şehirlerin anılarını size
emanet ediyorum.
Sen trendesin şimdi. Ben de oturuyorum burada. Saat 12’ye geliyor. Gecenin bu saatlerinde insanlar
kısıyorlar seslerini. Sessizlik bürüyor ortalığı. Ben de daha iyi duyuyorum dinledi ğim müziği. Daha çok
yitiriyorum tüm dü şüncelerimi. Olmayan düşüncelerimi.
Uyuyabilmem için hiçbir neden yok. Sabah 8’de kalkmış olmam, o ilgisiz büro,ev,ben,beni yoramıyor
artık. Uyanmam için de hiçbir neden yok.
Bu kelimeleri alt alta, yan yana dizmem için de. Bir gece. Di ğerleri gibi. Bir ben. Di ğer benler gibi.
Bugün eski ben’lerimden biri olduğumu duydum. Karşılıklı gülsek…
Gülebilir miyiz dersin?
Gülebilir misin?
Bu gece okuyacak bir şey bulamıyorum. Bugün senin Bozgun’u okumaya çalıştım.Üç kelime
okuyabildim. Elim, elimden çıkan kelimeler, benden uzaklaşıyor. Bu satırlar ben değil artık. Kafamdan
geçenleri yazamam.Bir şey geçmiyor çünkü.
Geçenlerde düşümde yüksek bir yapının camının altında , bir parmak kadar dar bir yere abanıp
kalmıştım. İçeriye girsem, girmeye yeltensem, camdan odaya bir adımımı atsam, düşüp ölecektim. Ama
o cam kenarına yapışıp, boşluğun üstünde kendimi tutacak gücüm kalmamıştı. Nasıl olsa çözülecekti
ellerim. Ve ben düşecektim boşluğa.
Yarın bütün gün trende gidecek olan sen misin? Nereye? Niçin?
Yarın bütün gün büroda oturacak olan ben miyim? Neden? Niçin?
Hiç bir yerde olmak istemiyorum ki.
Belki de ben bugün ilk defa her şeyin sonundayım.
Gene bir yı ğın günler geçip gidecek ve ben kendime, i şte bugün ilk defa her şeyin sonundayım mı
diyeceğim?
Tezer Özlü
(Ankara sokaklarında gördü ğümüz bir afiştir…Yapanın eline sağlık…)
Yok abiler yok hiç alkı şlanacak şey değil, babam da olsa halkı kazıklayanın alkışlanmasını istemem.
Bakın, bizim mahallenin başında köşede Papağan Rüştü’nün benzin istasyonu var, benzine su
katıyor. Demin bahsettim, Kasap Hayri var ya, ete neler katıyor neler… Bakkal Hacı Rüstem var,
hacı oldu dalavereyi bırakır dedik, oooohh şimdi her şeye bir şeyler katıyor…
Hava gazını açıyorsun içine hava katmı şlar… İlaç alıyorsun kireç katmışlar… Efkarlanıyorsun rakı
alıyorsun, rakı yok…
Diyeceğim herkes herkese bir kazık atıyor,sonra kendi canı şu kadarcık yandı mı veryansın ediyor,
basıyor yaygarayı. Hepimiz birbirimize bir kazık atarsak nasıl düzelir bu i şler? Ben derim ki
karşılıklı olarak saygılı olalım haklarımıza…