You are on page 1of 129

ÖZET:

İnsanlığın ilk yıllarından itibaren insanlar atıklarını yaşam alanlarından uzaklaştırmaya


çalışmıştır. İlerleyen yıllarda bu atıkları sadece yaşam alanlarından uzaklaştırma ile sorunun
çözülmediği anlaşıldı. Çünkü bu atıklar faydalanılan kaynakları (toprak-su gibi) kirletmeye devam
ediyordu. Böylece atık suların alıcı ortamı kirletmeden verilmesi gerektiği farkındalığı oluştu ve arıtma
kavramının ilk temelleri atılmış oldu. Su, insan yaşamının ve doğal dengenin devam edip
korunabilmesi için en önemli unsurlardan biridir. Suyun sürekli olarak değişik şekillerde kullanılması ve
tüketilmesi, dünya üzerindeki su kaynaklarının kirlenmesine ve kullanım olanaklarının azalmasına
neden olmakta, dünyamız üzerindeki mevcut temiz su kaynakları da günden güne azalmaktadır. Bu
durum, kullanılan suların tekrar temizlenerek doğaya bırakılma gereksinimini çok önemli hale
getirmektedir. Su arıtma tesisleri, suyun canlıların sağlığını etkilemeyecek şekilde dezenfekte
edilmesini ve atık halde bulunan suların tekrar kullanılmasını sağlar.
İnsanlar küçük topluluklar halinde yaşadığı sürece sulama ve atık su toplama, arıtma gibi
sorunları yoktu. Su kaynaklarına yakın yerleşmişlerdi. Sıvı ve katı artıklarını da doğal ortamların
özümleme gücü altında oluşu nedeni ile kolayca bertaraf edebiliyorlardı .İnsanların, su ve atık suları
bir boru ile iletmeye başlamasını öğrenmeleri için binlerce yılın geçmesi gerekmiştir . Kanalizasyon
inşaatı ve tekniği yüz yıllar boyunca insanlık tarafından unutuldu. Bu nedenle de ortaçağ gelişmiş
olarak tanınan ülkelerde çevre olayı facia denecek boyutlara erişti. Hızlı kentleşme sonrasında ilk
uygulanan arıtma işlemi arazide arıtmadır. Bu sistemde kanalizasyon suları tarım arazilerine
taşınmaktaydı. O dönemlerde kanalizasyon sularının tarım arazileri üzerindeki kullanımının gübre
değeri taşıdığı savunulmuştur. Daha sonra bu sistem kademeli olarak terkedilmiştir. Çünkü büyüyen ve
gelişen şehirler etrafında tarım arazileri azalmakta olup, atık suların arıtıldığı arazilerde hijyen
standartları düşmektedir .

Doğal arıtma ile başlayan süreç fiziksel arıtma, aktif çamur sistemleri, anaerobik arıtma, ileri
arıtma, membran sistemler ve ileri oksidasyon sistemleri ile devam etti. Günümüzde atık suyun
özelliklerine ve mevcut yerin özelliklerine göre en uygun arıtma teknolojisi seçilerek atık suların
arıtılarak alıcı ortama verilmesi sağlanmaktadır. Bir yandan çevreye zarar vermeden atık suların
uzaklaştırılması sağlanırken diğer taraftan daha verimli ve daha ekonomik sistemlerin arayışına devam
edilmektedir.
Hızla artan nüfus ve azalan tatlı su kaynakları nedeniyle, atık suların uygun yöntemlerle
arıtılarak çeşitli alanlarda yeniden kullanılması günümüzün öncelikli çevresel konularından biri olarak
kabul edilmektedir. Su kısıtının yarattığı küresel ölçekteki endişeler, arıtılmış atıksuların faydalı bir
şekilde yeniden kullanılmasına yönelik çeşitli çalışmalara ve yaklaşımlara ön ayak olmuştur. Bu
kapsamda, arıtılmış atıksuların bilhassa sulama suyu olarak yeniden kullanımının sağlanması, yaygın
şekilde bir çözüm alternatifi olarak değerlendirilmektedir. Sulama suyu kalitesinin
değerlendirilmesinde anahtar parametrelerden olan pH, elektriksel iletkenlik, toplam çözünmüş
madde, sodyum adsorpsiyon oranı (SAR), nisbi sodyum iyonu yüzdesi (%Na), sodyum karbonat
kalıntısı (RSC), sodyum, klorür, amonyum ve nitrat iyonları standart yöntemlerle belirlenmiştir.
Arıtılmış atıksu özelliğinde meydana gelebilecek zamana bağlı değişimleri izlemek üzere yılın farklı
zamanlarında alınan atıksu örnekleri analizlenerek sonuçlar yorumlanmış ve arıtılmış atıksuyun
sulama suyu olarak kullanılabilirliği Atıksu Arıtma Tesisleri Teknik Usuller Tebliği (AATTUT) ile
literatürdeki çalışmalar baz alınarak değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında elde edilen sonuçlar,
incelenen evsel nitelikli arıtılmış ve dezenfekte edilmiş atıksuyun sulama suyu olarak kullanım
potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir. Kimyasal kalite kriterleri çerçevesinde bir
değerlendirme yapıldığında, arıtılmış atıksu numunesinin, incelenen parametreler itibarıyla 2. sınıf
sulama suyu olarak kategorize edilebileceği görülmüştür. Diğer bir ifadeyle, bu suyun kullanımıyla
oluşacak zarar derecesi az-orta olarak sınıflandırılmıştır. Ayrıca elektriksel iletkenlik (EC) ve sodyum
adsorpsiyon oranı (SAR) değerlerini baz alan ABD tuzluluk laboratuvarı sistemine göre yapılan
sınıflandırmaya göre su numunesinin C3S1 sınıfına girdiği ve fazla tuzlu olmasından dolayı dikkatle
kullanılması gerektiği tespit edilmiştir. Atıksu arıtma tesislerinden (AAT) nihai çamurun yok edilmesi
AAT lerinin başlıca sorunları olup Avrupa Atıksu Standartları Mevzuatında belirtilen hususlar
doğrultusunda, çamurun içerisindeki patojen, organiklerin %75’inin bertaraf edilmesi zorunludur. AAT
lerinden nihai çamur ek tesisler yapılarak, yok edilerek elektrik enerjisi elde edilebilir. Çalışma
kapsamında yapılan ölçümler, evsel nitelikli atıksuların paket arıtma ile arıtıldığı tesiste, çıkış suyu
kalitesinin zamana bağlı olarak küçük salınımlar gösterdiğini ancak sulama suyu sınıfını etkileyecek
büyük bir değişimin meydana gelmediğini göstermiştir.
Dünya nüfusunun günden güne artmasına bağlı olarak oluşan atıksu miktarı da artış
göstermekte ve bu durum atıksuların arıtılması maksadıyla daha ekonomik ve çevre dostu sistemlerin
geliştirilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.
Günümüzde yerleşim alanları hızlı bir şekilde büyümekte ve teknoloji ile birlikte gelişmektedir.
Atıksu arıtma tesislerinin kurulması da şehirleşmede önemli bir yere sahiptir. Bu tesislerin yerlerinin
belirlenmesi, atıksuların çevreye olası zararlarının azaltması ve bu tesislerde karşılaşılan problemlerin
çözüme ulaştırılması şehir yaşanırlığı açısından önemli bir faktördür. Arıtma tesislerinde karşılaşılan
problemlerin sebepleri incelendiğinde bu durumun bazen proje aşamasındaki hatalardan bazen de
işletme hatalarından kaynaklandığı gözlenmektedir. Arıtma tesislerinin projelendirme, inşa ve işletme
aşamalarında yapılan hatalar nedeniyle, bazen istenilen çıkış suyu kaliteleri elde edilememekte veya
işletme maliyetleri beklenenden fazla olabilmektedir. Bundan dolayı gerek proje aşaması gerekse
işletme aşamasında dikkat edilmesi gereken hususların belirlenmesi ve geliştirilmesi önemli bir konu
haline gelmiştir.
Günümüzde çevreye verilen önemin artması ile birlikte atıksu arıtma tesisi sayıları da hızla
artmaktadır. Atıksu arıtma tesisleri gerek fiziksel yapıları gerekse çalışma ortamlarından dolayı gerekli
önlemlerin alınmaması durumunda ciddi iş kazalarının yaşanabileceği ve çalışanların çeşitli
hastalıklara yakalanabilecekleri yerlerdir. İş Sağlığı ve Güveliği (İSG) kapsamında, çalışanların gerekli
koruyucu aşılarını olması, koruyucu malzemeleri kullanma alışkanlıklarını kazanması, çalışma
ortamında gerekli uyarıcı levhaların olması, ilkyardım ve İSG eğitimlerinin verilmesi ve gerekli
tatbikatların yapılmış olması son derece önemlidir. Mevcut tesislerde genel olarak bu önemli
maddelere uyulduğu görülmektedir. Ancak koruyucu malzeme kullanımında özellikle kask ve eldiven
çalışanların kullanmaktan en çok kaçındıkları malzemelerdir. Arıtma tesislerinde özellikle eldiven
kullanımı işçi sağlığı açısından son derece önemlidir. Tesis çalışanlarının büyük bir kısmı koruyucu
aşılarını yaptırmıştır. Atıksu arıtma tesislerinde zaman zaman meydana gelen iş kazalarında
çalışanlarda bazı kalıcı hasarlarında olduğu bu çalışmada görülmüştür. İş sağlığı ve güvenliği
konusunda tesis çalışanlarının yanı sıra idarecilerinde bilinçlendirilmesi ve gerekli takiplerin düzenli
olarak yapılmasının sağlanması çok önemlidir.
Anahtar kelime: Atık su, atık su arıtma, aktif çamur, ileri arıtma,biyolojik arıtma, atık su, atık
su arıtma, aktif çamur, ileri arıtma,biyolojik arıtma ,Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisleri, Proje Yönetim
Metodolojisi, Atıksu Arıtma Tesisi Projeleri, İstanbul Avrupa Yakası 1. Kısım Atıksu ve Yağmursuyu
Kanal İnşaatı, Proje İş Kırılım Yapısı, arıtılmış atıksu, paket arıtma tesisi, su kirliliği, sulama, sulama
suyu kriterleri, Türk mevzuatı, yeniden kullanım

GİRİŞ
Evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer faaliyetler sonucunda kirlenmiş veya özellikleri kısmen veya
tamamen değişmiş sular ile yerleşim bölgelerinde yüzey veya yüzey altı akışa dönüşmüş yağış sularına
atıksu denir. Sınırlı su kaynakları ve artan su talepleri karşısında atık suların geri kazanılması ve
yeniden kullanılması konusu, sadece yoğun kentsel alanlarda değil, kırsal alanlarda da önem
kazanarak her geçen gün yaygınlaşmaktadır. Arıtma tesisleri ise, fiziksel, biyolojik, kimyasal veya
nükleer kirlilik bulaşmış atık suların, alıcı ortamın özelliklerini bozmayacak şekilde zararlı etkilerini
tamamen veya kısmen ortadan kaldırmak için kurulan sistemlerdir. Atıksular, evsel veya endüstriyel
olabildiği gibi, sulamadan dönen veya yerleşim bölgelerine düştükten sonra yüzeysel ve yüzey altı
akışa geçmiş sular da olabilir. Dolaysıyla bu tür sistemler, atık suyun türü, kirleticinin özellikleri,
jeolojik ve topoğrafik yapı, ekonomik ve finansal olanaklar gibi faktörler göz önüne alınarak
kurulmaktadır. Atıksu Arıtma Sistemi Su kirliliğinin, insan başta olmak üzere tüm canlıların sağlığı ve
cansız doğal ortam üzerinde direkt ve dolaylı olarak ciddi ve çoğu kez geri dönülemez olumsuz etkileri
mevcuttur. İnsan nüfusunun gittikçe artması, insan habitatının ve sulamanın gittikçe daha geniş
alanlara yayılması, teknolojik gelişmelere bağlı olarak ihtiyaçların çeşitlenerek artması ve enerjinin
daha fazla tüketilmesi beraberinde, hava, su ve toprak kirliğini getirmektedir. Aynı zamanda yukarıda
anılan bu durumlar gün geçtikçe su ihtiyacının artmasına neden olmaktadır. Oysa su kaynakları
sınırlıdır ve yeryüzünde dağılımı konumsal ve zamansal açıdan homojen değildir . Bu yüzden hâli
hazırda birçok ülkede su kıtlığının yaşandığı ve birçok ülkede ise yakın gelecekte yaşanacağı
belirtilmektedir. Mevcut su kaynaklarının kirlenme riski ve küresel iklim değişikliği de göz önünde
tutulduğunda durumun ciddiyetinin gün geçtikçe daha da artacağı açıktır . Dünya Su Forumu
Raporu’na (2009) göre şu an birçok toplum kirli su kullanmaktadır. Küresel boyutta konunun bu denli
önem arz etmesinin ve tartışılmasının nedeni de budur. Günümüzde su kıtlığı riskini azaltmak üzere
kirlenmiş suların tekrar kullanımı ve doğayı temiz tutmak için de suların kirliliklerden arındırılması
önem kazanmıştır. Her ikisi için de arıtma sistemlerine ihtiyaç vardır. Özellikle ülkeler bazında
endüstriyel atık su arıtımı ile ilgili yayınların sayısında artış olduğu gözlemlenmiş ve bu sayı 1998
yılında 120 iken 2019 yılında 895'e yükselmiştir. Doğal olarak güncel literatürde konuya ilişkin sayısız
çalışmaya rastlamak mümkündür . Bu çalışmada literatürde mevcut çalışmalardan faydalanılarak
atıksu arıtma tesislerinde karşılaşılan problem ve çözüm önerileri ele alınmamış, kategorize edilerek
değerlendirilmiştir. Bu bağlamda mevcut çalışmalar, beş ana kategoride değerlendirilmiştir.
Çalışmaların bir kısmı atıksuların çevresel etkileri üzerinde yapılmıştır . Çalışmaların bir kısmı ise daha
çok arıtma tesislerinin tasarımına yönelik yapılmıştır. Diğer taraftan bir kısım çalışmalarda ise arıtma
tesisinin fiziksel aşamasını konu edinmiştir. Biyolojik aşaması ile ilgili olarak kaynaklarda bahsedilen
bazı çalışmalar anılabilir. Başka bir kaynakta ise, kimyasal arıtma veya arıtmanın kimyasal aşamasına
geniş yer vermiştir. Önemine binaen konu ile ilgili olarak ayrıca ulusal ve uluslararası çok sayıda
akademik tez ve proje yapılmıştır.
Dünyada modern manada ilk atık su tesisi, 1842 yılında Hamburg’ta inşa edilmiştir. Bundan 12 yıl
sonra 1855’de Chicago’da yapılmıştır. Tasfiye tesislerinin inşası ise 1870 yılından sonradır. Arıtma
tesisleri çok pahalı yatırımlardır. Arıtma tesislerinde çok pahalı sistemlerin kullanılması her zaman en
iyi verimin elde edileceği anlamına gelmemektedir. Çünkü en iyi verimi elde edebilmek için işletme
maliyeti optimum seviyede olmalıdır. Bundan dolayı geçen zaman içinde teknoloji ve arıtma
tekniklerinde büyük gelişmeler olmuş, aynı zamanda çevreyle ilgili yeni kavramlar (konseptler) ve yeni
mevzuat ve ulusal ve uluslararası standartlar geliştirilmiştir. Yakın gelecekte az enerji tüketen
teknolojilere, tekrar kullanma ve geri kazanma gibi tabiattaki mekanizmaları taklit eden sistemlere
ağırlık verilmesi beklenmektedir. Atık suyun kullanımına dair Avrupa ülkeleri için 2025 yılı öngörülen
potansiyel bazı parametreler kullanılarak belirlenmiş ve elde edilen verilere göre İspanya 1.213
mm3 / yıl ile en yüksek yüzdeye sahip iken, ülkemiz 234 mm3 / yıl ile üçüncü sırada yer almaktadır.
Hala gelişmekte olan ülkeler arasında sayılan ülkemiz aynı zamanda devasa çevresel sorunları olan bir
ülke konumundadır. Su kirliliği gibi çevresel sorunlar, çarpık ve altyapısız hızlı kentleşme, göç ve
benzeri sosyal problemlerin bir sonucu olarak artış göstermiştir. Ülkemizdeki hızlı nüfus artışı, hızlı
sanayileşme, fosil kökenli enerji tüketimi, mevzuat ve standartlardaki eksiklik, göçler, sosyal ve politik
gerginlikler bu durumun daha uzun süre yaşanacağını göstermektedir. Dolaysıyla çevre kirliliğinin
yegane nedeni olarak hızlı sanayileşmenin gösterilmesinin yanlış olacağı düşünülmektedir. Bu
çalışmada, küresel boyutta bilim insanları, politikacılar, çevre örgütleri başta olmak üzere sivil toplum
örgütleri, öğrenciler, kısaca yaşama dair tüm sektörlerin mensupları arasında bu denli tartışılacak
kadar önemli olan atıksu arıtma tesisleri ele alınmıştır. Bu kapsamda konunun ayrıntılarına inilerek
yapımdan işletmeye karşılaşılan bazı problemler sunulmuş ve bu problemlerin çözüm yöntemleri için
geleneksel ve güncel bazı yöntem ve tekniklere, kavramlara ve mevzuata yer verilmiştir.
İlk ve orta çağlarda insan artıkları kent dışına çıkarmakla, surların dışına atmakla yetinirlerdi.
Kentleşme olgusunun başladığı andan itibaren de çevresel sorunlar başladı. Ekonominin renklenmesi,
şekillenmesi, dallanması çok çeşitli artıkların oluşmasına neden oldu. Bunun sonucu olarak kentlerin
sayısı ve büyüklükleri arttı. Büyüyen kentler insanlar için yeni çekim merkezlerini oluşturdu
İnsan nüfusundaki hızlı artış beraberinde artan bir tüketim trendine neden olmaktadır. Artan
bu tüketim trendi üretim ile direkt olarak orantılı olup, tüm bu üretim ve tüketim proseslerinde
beraberinde bertaraf edilmesi gereken devasa atıkları getirmektedir. Atıkların bertaraf edilmesi için
yaygın olarak kullanılan atık su arıtma sistemleri, kirletilmiş suların toplama alanlarında kullanılan ve
bu alanda suyun kirleticilerden arıtılmasını sağlayan sistemlerdir. Günümüz de atık su arıtma
tesislerinde (AAT) çamur yönetimi teknik ve ekolojik uygulamalar açısından çözülmesi gereken
problemlerin başlıcalarındandır. Atıksuların arıtılmasında biyolojik proses önemli bir husus olmasına
rağmen çıkan arıtma çamuru AAT’lerinde istenmeyen ve çözüm bekleyen bir problemdir. AAT’lerinin
analizi ve iyileştirilmesi üzerine birçok çalışma mevcuttur
Mühendislikteki Çevre Anlayışının Yeni Boyutu (Tesisiçi Kontrol) Günümüzde hızlı
sanayileşmenin bir sonucu olarak çevre kirlenmesi de büyümektedir. Atık miktarları toplumların refah
seviyesine ve şehirlerde yoğunlaşmasına bağlı olarak hızla artmaktadır. Bilhassa sanayilerin yoğun
olarak bulunduğu bölgelerde doğanın kendi kendini yenileyebilme kapasitesi aşıldığında yoğun bir
kirlilik ortaya çıkmaktadır. Bu yoğun kirlilik neticesinde mevcut ekolojik denge de hızla bozulmaktadır.
İnsan, çevresiyle beraber ekolojik döngünün bir parçası olduğundan, son yıllarda dengesini bozduğu
ekolojik çevrimin korunması için emek ve para sarfetmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle uygun bir
çevre korunması temin edebilmek için mühendisler tarafından minimum tüketim ve maksimum geri
kazanma metodları üzerinde çalışılmaktadır. Çevre kirlenmesi daha çok sanayileşmekte olan ülkelerin
problemidir. Çünkü, sanayisi olmayan ülkelerde sadece tabiatın kendi kendine arıtabildiği evsel atıklar
mevcut iken teknolojik olarak gelişmiş ülkelerde ise atıklar en uygun teknolojiler kullanılarak
kaynağında yani tesis içinde en aza indirilmekte veya arıtıldıktan sonra yetkili birimler tarafından
dikkatli bir şekilde kontrol edilerek koruma altına alınmakte veya bertaraf edilmektedir.
Sanayileşmekte olan ülkeler ise, daha çok kazanç ve daha çok tüketim isteğiyle hem eski teknolojileri
kullanmakta hem de sanayileşmiş ülkelerin pahalı iş gücü gerektiriyor diye kapattığı fabrikaları kendi
toprakları içine taşımaktadır. Ülkemizde bir övünç kaynağı olarak andığımız tekstil ve otomotiv
endüstrilerinin çevresel etkileri gözönüne alınmadan plansız ve kontrolsuz olarak belirli merkezlerde
toplanması buna bir örnektir.
1.ESKİ DÖNEMLERDE ATIK SU UZAKLAŞTIRMA TEKNİKLERİ
Su yapıları mimarisindeki gelişmelerin başlangıcı İsa'dan önce 3000 ve 4000 yıllarına kadar
gitmektedir. Eski Hindistan'ın Mohenco Daro kendinde İsa'dan 4500 yıl öncesine kadar varan
tarihlerde helâ, hamam ve kanalizasyon gibi yapıların yapıldığı belgelenmiştir. Kentin her sokağında
üzeri kiremit ile örtülmüş bir veya iki kanaldan tüm kanalizasyon şebekesi oluşmakta idi. Merkezi su
getirme ve atık su uzaklaştırma sisteminin inşası ile ilgili arkeolojik kayıtlar beş bin yıl evveline kadar
uzanmaktadır (Sümerlerin inşa ettiği Nippur şehri). Nippur harabelerinde, kemerli bir atık su kanalının
mevcudiyetine rastlanmıştır. Burada içme suyu, kuyu ve sarnıçlardan alınmakta ve çok geniş bir drenaj
sistemi, kullanılmış suları saraylardan ve şehirden oturma bölgelerinden uzaklaştırmaktadır. Suların
tasfiye edilmesine ait ilk bilgileri ise, Sanskrit tıp kitaplarında (M.Ö. 2000) ve Mısır hiyerogliflerinde
(duvar kabartmalarında) rastlanmaktadır. Su getirme ve suların tasfiyesi ile ilgili mühendislik
çalışmaları hakkında bilgi veren ilk rapor M.S. 97 yılında, Eski Roma’nın su işlerinden sorumlu yüksek
bir memuru olan Sextus Julius Frantinus tarafından yazılmıştır. Frantinus’ un Roma‘nın su getirme
tesisleri hakkında iki eseri mevcuttur. Bu eserlerde, Roma’ya su getiren akedüklerin birinin başında bir
çöktürme havuzunun mevcut olduğu ve akedüklerin çoğunun içinde kum ve çakıl tutucular inşaa
edilmiş bulunduğu kayıtlıdır. Nippur ve Roma’nın drenaj kanalları Antik devrin büyük yapıları
arasındadır. Bu kanallar önceleri caddelerden yağmur suyunu uzaklaştırmak ve sokakları yıkamak için
yapılmışlardır. Bazı ev ve saraylardan bu kanallara bağlantı yapıldığına dair misaller varsa da bunlar
istisnai hallerdir ve evlerin çoğunun kanallara bağlanmadığı görülmektedir. Silezya'da bulunan Bunzlau
kentinde 1531 yılında ve sonra kentte toplanan sular tarlalara sızdırılmak sureti ile işleme tabi
tutuluyorlardı. Çiftçiler sızdırma yapılan tarlalarda verimin arttığını görünce, atık su sızdırma hakkını
satın almak için yarışa girdiler. Yeterli atık su olmadığı için de sızdırma olayı altı saatlik aralıklarla
gerçekleştirilebiliyordu. Ancak bilinçsiz ve zorunlu olarak yapılan bu uygulama çok yerinde idi. Bu
sayede topraktaki mikroorganizmalar toprağın havalanmasını, atık suyun organik maddelerinin
parçalanmasını sağlamış oluyordu .
1.1. XVII - XIX. YÜZYILLARDA ARITMA TEKNOLOJİLERİNİN GELİŞİMİ
1700’lü yıllarda Amerika’da genellikle kanalizasyon suları bir bahçe, cadde, ya da kanalizasyon
hizmeti için açılan açık kanallara deşarj edilmekteydi. Nüfus yoğunlukları düşük olduğundan
kanalizasyon sularının bu yolla bertarafı sağlık problemlerine neden olmamaktaydı. Ancak nüfus
yoğunluklarının artmasıyla sağlık problemleri ve rahatsızlıklar görülmeye başlanmıştır . 1800'lü yılların
sonlarına doğru artan sanayileşme sonucu, fabrikalar yeni işçi yerleşim blokları, evsel artıklar, sanayii
de oluşan artıklar hepsi gelişi güzel atılmaya, dökülmeye tabi tutuldu. Artıkların yükü su ortamlarının
da kendi kendini arıtma kapasitesinin üzerinde olduğu için buralarda da kokuşma başladı. Bütün bu
olayların olduğu dönemde insanların doğal ve fen bilgileri olayları açıklamak ve anlamak açısından
yeterli değildi. 1800’lü yıllarda Amerika nüfusunun 5 milyondan 75 milyona yükselmesiyle toplama
sistemleri geliştirilmiştir. Burada temel hedef bulaşıcı hastalıkların önlenmesidir. Bu sistemlerde açık
hendekler gömülü kanalizasyonlarla değiştirilmiştir. 1860’ta kanalizasyon hizmeti verilen 1 milyon
nüfus 1900’lerde 25 milyona yükselmiştir. Arıtma daha çok alıcı sularda seyrelmeyle sağlanmaktaydı .
Yine 1800’lü yıllarda Londra’da sağlıksız koşulların neden olduğu halk sağlığı sorunlarına çözüm
getirmek için kanalizasyon sistemlerinin geliştirilmesine başlanmıştır, 1842 yılında Almanya’nın
Hamburg kentinde İngiliz Mühendis Lindley tarafından kanalizasyon sistemi gerçekleştirilmiştir. 1850
yılında Mühendis Chesborough, Chicago’da ilk kapsamlı kanalizasyon sistemini dizayn etmiştir. 1860
yılında ilk foseptik L.H. Mouras tarafından dizayn edilmiştir [4]. Bu icat modern septik tankların bir
öncüsüdür. L.H. Mouras tarafından 1960 yılında tasarlanan ilk fosseptik Şekil 2’ de görülmektedir. Şekil
2: L.H. Mouras tarafından 1960 yılında tasarlanan ilk foseptik [10]. İlk septik tank 1895 yılında Donald
Cameron tarafından icat edilmiştir. Septik tanklarla kanalizasyon sularının birincil arıtımı
gerçekleştiriliyordu. Bu tankların kapasitesi 100000 galon’dan daha fazlaydı. Septik tankların temel
amacı bir nehir ya da göle deşarj öncesi kanalizasyondaki ağır katıların giderimidir. İngiltere’de 1830-
1850 yıllarında artan kolera salgınları atık yönetimi ve sanitasyon için acil bir ihtiyaç oluşturmuştur. 19.
yüzyılın ilk kısımlarında (1820-1850) kolera salgınları Avrupa’daki diğer büyük kentlerde de görülmeye
başlamıştır . 1855 yılında başka bir kolera salgınından sonra Atık Su Arıtma Teknolojilerindeki Tarihsel
Gelişimler Parlemento Londra için yeterli bir kanalizasyon geliştirilmesi için Büyükşehir Yönetimi’ni
harekete geçirmiştir. Su kirliliğinin kontrolü ve toplum sağlığının korunması için ilk girişim
“kanalizasyon tarımı” olmuştur. Bu teknoloji Amerika, Fransa ve Almanya’da 1870’lerde ilk arazide
arıtma sistemlerinin ortaya çıktığı zamanlarda 1840-1890 yılları arasında İngiltere’de geliştirilmiştir.
İngiltere’de 1874 yılı sonrasında atık sulardan askıda katı madde ve nutrient giderimi için çim
arazilerde toprak üzerinde akış sistemi uygulanmıştır . 1887 yılında ise organik madde ve azotun canlı
mikroorganizmalar tarafından okside edildiği görülmüştür .Aynı yılda Massachusetts, Medford’da ilk
arıtma birimi olan kesikli kum filtresi denemesi yapılmıştır. 1887 yılında Medford, Mass’da kurulan ve
işletilen bu kesikli kum filtresi ilk biyolojik arıtma prosesi olarak bilinir . 19. yüzyılın ortalarında yerel
su kaynaklarının kontamine olması, sık sık salgınların meydana gelmesi, yangın söndürme ve sokak
sulama gibi yerel su ihtiyaçlarındaki artışla birlikte içilebilir su kaynakları borularla taşınmaya
başlanmıştır. 19. Yüzyılın ortalarında ve 1860 yıllarında su temini sistemleri sık olarak Amerika’daki
büyük şehirlerde inşa edilmiştir . Su temini sistemlerinin artması kanalizasyon sularında artışa neden
olmuştur. Dünya da modern manada ilk atık su tesisi, 1842 yılında Hamburg’da inşaa edilmiştir. Bunda
12 yıl sonra da, 1855’de, Chicago’da, ilk kanalizasyonun yapımına başlanmıştır. Tasfiye tesislerinin
inşaası ise 1870 yılından sonradır . İngiltere’de 1847 yılında kurulan "River Pollution Commission"una
1848 yılında giren orada çalışan Sir Edward Frankland ise atık su arıtılmasını ilk bilimsel olarak ele alan
kişi oldu. Arazide sızdırma yöntemi ile atık su arıtırken toprağın havalanması için yeterli bir aralığın
bulunması gerektiğini belirledi. Böylece atık su arıtma teknolojisinde "havalandırma" nın çok önemli
bir işlem oluşu ilk defa ortaya konulmuş olundu. Bu yargısı ise onbeş sene sonra deneysel olarak da
kanıtlandı. Manssachusetts Eyaletinin Lawrence Deneme tarlasında yapılan araştırmalar bunu bilimsel
olarak ortaya koymuştur . İngiltere Parlamentosu ilk defa 1865 yılında bir komisyon kurarak
akarsuların kirlenmesi ile ilgilenmelerini görevini verdi. Komisyonunun raporlarına binaen bir sürü
yasa ve yönetmelikler hazırlandı.
1847: akarsuların kirletilmesi kesinlikle yasaklandı.
1861: Atık suların arıtılması yasası çıkarıldı. İşte atık su arıtma teknolojisinin gelişmesinde bu tarih çok
önemli bir mihenk taşı oldu. Arıtma teknolojileri geliştirildi.
İlk ve orta çağlarda insan artıkları kent dışına çıkarmakla, surların dışına atmakla yetinirlerdi.
Kentleşme olgusunun başladığı andan itibaren de çevresel sorunlar başladı. Ekonominin renklenmesi,
şekillenmesi, dallanması çok çeşitli artıkların oluşmasına neden oldu. Bunun sonucu olarak kentlerin
sayısı ve büyüklükleri arttı. Büyüyen kentler insanlar için yeni çekim merkezlerini oluşturdu [1].
İnsanlar küçük topluluklar halinde yaşadığı sürece sulama ve atık su toplama, arıtma gibi sorunları
yoktu. Su kaynaklarına yakın yerleşmişlerdi. Sıvı ve katı artıklarını da doğal ortamların özümleme gücü
altında oluşu nedeni ile kolayca bertaraf edebiliyorlardı [1]. İnsanların, su ve atık suları 56 S.YILDIZ,
O.Ö.NAMAL, M.ÇEKİM bir boru ile iletmeye başlamasını öğrenmeleri için binlerce yılın geçmesi
gerekmiştir [2]. Kanalizasyon inşaatı ve tekniği yüz yıllar boyunca insanlık tarafından unutuldu. Bu
nedenle de ortaçağ gelişmiş olarak tanınan ülkelerde çevre olayı facia denecek boyutlara erişti [2].
Hızlı kentleşme sonrasında ilk uygulanan arıtma işlemi arazide arıtmadır. Bu sistemde kanalizasyon
suları tarım arazilerine taşınmaktaydı. O dönemlerde kanalizasyon sularının tarım arazileri üzerindeki
kullanımının gübre değeri taşıdığı savunulmuştur. Daha sonra bu sistem kademeli olarak terkedilmiştir.
Çünkü büyüyen ve gelişen şehirler etrafında tarım arazileri azalmakta olup, atık suların arıtıldığı
arazilerde hijyen standartları düşmektedir [3]. Atık suların arıtımının tarihsel gelişimi Şekil 1’de
verilmektedir
ATIKSU ARITMA YÖNTEMLERİ
1. ATIKSU ARITIMININ AMACI VE KAPSAMI
a) Atıksu arıtımının amacı ve kapsamı Atıksu arıtımı, çeşitli kullanımlar sonucu oluşan
atıksuların deşarj edildikleri alıcı ortamın fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik ve ekolojik özelliklerini
değiştirmeyecek hale getirmek için uygulanan fiziksel kimyasal ve biyolojik proseslerin birini ya da
birkaçını kapsamaktadır. Atıksu içindeki kirleticilerin uzaklaştırılması amacı ile atıksu karakterine göre
birincil, ikincil ve ileri arıtma yöntemleri kullanılır. Birincil arıtma, atıksudaki yüzen ve çökebilen katı
maddelerin uzaklaştırılması işlemlerini kapsayan fiziksel arıtma ünitelerini içerir. Đkincil arıtma
organik, maddelerin gideriminde kullanılan biyolojik ve veya kimyasal arıtma ünitelerini içerir. Đleri
arıtma bu işlemlere ilaveten ikincil arıtmada giderilmeyen kirleticilerin uzaklaştırılmasında kullanılan
prosesleri kapsar.
b)Atıksu arıtma ile ilgili yönetmelikler Su kirliliğini önlemek amaca ile günümüze kadar çeşitli
yönetmelikler yürürlüğe girmiştir. Bunlar;
•1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu,
• Umumi Hıfzısıhha Kanunu
• Gayrisihhi Müesseseler Kanunu
• 4 Eylül 1988 tarihli Resmi Gazete' de yayınlanarak yürürlüğe giren Su Kirliliği Kontrol
Yönetmeliği.
•ĐSKĐ Atıksuların Kanalizasyon Şebekesine Deşarj Yönetmeliği

Atık Su Arıtımı Yöntemleri Nelerdir?


Mar 7, 2021 | Kitaplar
İçme suyunun kullanılmasının ardından suyun atık hale geldiği malumdur. Göl, akarsu ve
yeraltı sularının içme suyu olarak kullanımından sonra arıtma işlemleri ile tekrar dönüşümü
sağlanmalıdır. Atık su arıtımı ülkeler için ihmal edilmemesi gereken bir konudur. Atık
suların arıtılması çok sayıda işlemi gerektiren bir süreçtir. Bu süreçte; kimyasal, biyolojik ve
fiziksel pek çok işlem uygulanmaktadır. Evsel atıkların yanı sıra endüstriyel atıkların
temizlenmesi için gerekli olan işlemlere ilişkin süreç değişmektedir.
Süreç içerisinde kullanılmış sudaki organik ve inorganik kirleticiler arındırılmaktadır. Bu
suların arıtılmasında mikroorganizmalar hayati bir öneme sahiptir. Özellikle aerobik ve
anaerobik bakteriler, mantarlar ve yosunlar atık su arıtma işlemlerinde farklı roller
üstlenmektedir. Suyun önemli oranda arıtılması için de biyoteknolojiden ciddi düzeyde
faydalanılmaktadır. Bu anlamda biyoteknoloji; arıtılması güç olan kirleticilerin uluslararası
düzeyde kabul gören standart seviyelere çekilmesi için faydalı yöntemler sağlamaktadır.
Atık Su Arıtımı Hangi Yöntemlerle Sağlanmaktadır?
Günümüzde atık su arıtımı için farklı yöntemler bir arada kullanılmaktadır. Biyoteknolojinin
çevre sektörüne yönelik uygulamaları arasında yer alan biyoiyileştirme genellikle, kirliliğin
kaynağında bertaraf edilmesine yönelik yöntemler olarak bilinmektedir.
Bu yöntemde, mikroorganizmalar kullanılarak kirletici sahibi olan matrisler atık bertaraf
merkezlerine taşınmamaktadır. Bunun yerine biyolojik bir arıtımın sağlanması mümkün
olmaktadır. Bu yöntem sırasında hiçbir kimyasal kullanılmayarak suyun insan sağlığına
uygun yapıda kalması sağlanmaktadır.
Atık Su Arıtma İşlemlerinde Hedef Nedir?
Atık su arıtma işlemlerinde amaç; atık suyun fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik ve ekolojik
özelliklerini değiştirmeden yöntemlerin kullanılarak suyun kirleticilerden temizlenmesidir.
Fiziksel arıtma yöntemleri sayesinde atık suda yüzen ya da dibe çökmüş halde bulunan katı
maddelerin uzaklaştırılması hedeflenmektedir. Biyolojik ve kimyasal yöntemlerin
kullanılması ile de organik maddelerin ve metallerin sudan uzaklaştırılması hedeflenmektedir.
Bu yöntemlerle giderilemeyen kirleticilerinden suyun arındırılması için de ileri arıtma
sistemleri kullanılmaktadır.
Atık su arıtımı işlemleri yalnızca içme suyunun sağlığı için kullanılmamaktadır. Atık su
içerisinde yer alan kirleticiler, suya ihtiyaç duyan sistemlerin hatasız bir şekilde çalışmalarını
da önlemektedir. Bu amaçla; ızgaralar, elekler, kum tutucular ve dengeleme havuzları arıtma
yöntemleri olarak tercih edilmektedir. Atık su içerisinde yer alan katı parçaların tutulması ve
uzaklaştırılması, mekanik teçhizatı korumak amacıyla önemlidir.
Elek kullanıldığında, elekte tutulan katı tanecikler yüzeyden akan suyun gücü sayesinde
eleğin alt kısmından çöp oluğuna ulaşmaktadır. Kum tutucular; atık suda yer alan çakıl ve
kum gibi maddelerin sudan arındırılmasına yönelik olarak kullanılmaktadır. Bu maddeler,
suyun dibine çökerek mekanik sistemlerin doğru bir şekilde çalışmasını engellemektedir.
Dengeleme havuzları kullanıldığında bu havuzlar atık suların kalite ve debilerinin homojen
bir yapıya ulaşmasını sağlamaktadır. Atık suların homojen bir yapıya sahip olmaları ve
sonrasında da sistemlere iletilmesini dengeleme havuzları gerçekleştirmektedir.
Yüzdürme yöntemi, atık suya karışmış olan yağ ve gresin temizlenmesini sağlayan bir
tekniktir. Bu teknik de kendi içerisinde farklı yöntemlere ayrılmaktadır. Bu yöntemin esası;
farklı yoğunluğa sahip olan sıvıların yoğunluk farkı sonucunda birbirinden ayrışmasını
sağlamaktır. Küçük yoğunluğa sahip olan partiküllerin suyun yüzeyinde toplanması, atık
suyun arındırılmasında yardımcı olmaktadır. Bu yöntemlerin dışında kimyasal arıtma
yöntemleri de sıklıkla kullanılmaktadır.
Kimyasal Arıtma Yöntemlerinde Hangi Kimyasallar Kullanılır?
Atık su arıtımı yöntemlerinde kimyasal maddeler de tercih edilmektedir. Arıtma yöntemi
için; demir sülfat, aluminyum, demir klorür, kireç, demir sülfat ve polielektrolitler yoğun
şekilde kullanılan kimyasallara örnektir. Ayrıca demir tuzları, alüminyum tuzları, kalsiyum
tuzları da tercih edilen diğer kimyasal maddelerdir. Polielektrolitler, doğal ve sentetik olarak
ikiye ayrılmaktadır. Doğal olan türleri biyolojik bir kökene sahiptir. Bu maddeler, nişastadan
ya da selülozdan elde edilmektedir. Bunlar sahip oldukları yüklere göre isimlendirilmektedir.
Bir kimyasal ayrıştırıcı madde olarak tercih edilen demir sülfat, hepta hidrat halinde
bulunmaktadır. Katı halde depolanması istenirse; beton, demir ve çelik bu işlem için en uygun
olan maddelerdir. Çözelti şeklinde olduğunda; lastik, paslanmaz çelik ve kurşun tanklarda
muhafaza edilmelidir. Bu madde, renkli sularda kullanılmamalıdır. Mangan ve demirin
arıtımında son derece etkili sonuçlar sağlamaktadır. Kireçle birlikte kullanıldığında doğru
miktarın ayarlanması gerekmektedir. Bu nedenle kullanıcının ne miktarda demir sülfat ve
kireç kullanacağını bilerek uygulama yapması gerekmektedir.
Atık su arıtımı hakkında detaylı bilgi almak için Dr. Sevgi Salman Ünver ve Prof. Dr. Işıl
Aksan Kurnaz tarafından kaleme alınan Biyoteknoloji Çağına Hoş Geldiniz! kitabına Google
Books üzerinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca ilgi çekici diğer kitaplara da aba Yayın resmi internet
sitesi üzerinden göz atabilirsiniz.

Atık Su Arıtma Yöntemleri


Evsel ve endüstriyel atık suların arıtılmasında kullanılan atık su arıtma yöntemleri fiziksel
yöntem, biyolojik yöntem ve kimyasal yöntem olmak üzere üç çeşittir. Atık suların yeniden
kullanılabilir veya doğaya zarar vermeyecek hale getirilmesini sağlayan su arıtma tesislerinde
bu yöntemlerden biri, ikisi veya üçü birlikte kullanılabilir.
Atık su arıtma yöntemleri konusunun birincisi fiziksel arıtma yöntemidir. Bu arıtma yöntemi
hem evsel, hem de endüstriyel atık suların arıtımında kullanılır. Fiziksel arıtma, atık suyun
içerisinde bulunan yüzen ve çökebilen, suyu kirleten katı maddelerin uzaklaştırılması
amacıyla, bu unsurların boyut, akışkanlık ve özgül ağırlıkları gibi fiziksel özelliklerine göre
arıtılmasıdır. Fiziksel arıtma yönteminde başlıca olarak kaba ve ince ızgaralar, kum tutucular,
çökeltme tankları ve filtrasyon havuzları kullanılır. Bu yöntemin uygulanması ile katı
maddeler aşamalar halinde sudan uzaklaştırılır. Bu arıtma yöntemi hem evsel, hem de
endüstriyel atık suların arıtımında kullanılır.
Atık su arıtma yöntemleri konusunun ikincisi biyolojik arıtma yöntemi olup, atık su içerisinde
bulunan çözünmüş organik maddelerin bakteriyolojik faaliyetler sonucu giderilmesi için
kullanılır. Daha ziyade evsel atık suların arıtımında kullanılan bu arıtma yönteminde, atık
sudaki çözünmüş organik kirleticilerin çeşitli bakteriler yardımı ile biyokimyasal reaksiyonlar
neticesinde biyolojik olarak parçalanması ile suyun temizlenmesi sağlanır. Biyolojik arıtmada,
filtreler, aktif çamur, stabilizasyon havuzları, aerobik (oksijenli) ve anaerobik (oksijensiz)
sistemler kullanılır.
Atık su arıtma yöntemleri konusunun üçüncüsü ise kimyasal arıtıma yöntemidir. Bu yöntem
atık su içerisinde çözünmüş veya askıda bulunan ve fiziksel yollarla çökelmeyen maddelerin
çökeltilerek sudan uzaklaştırılması için kullanılır. Atık su çökeltme havuzundan geçtikten
sonra karıştırma ünitesinde çeşitli kimyasallar eklenerek, bu kimyasalların suyun içindeki
kirleticiler ile reaksiyona girmesi sağlanır. Bu suretle suda çözünmüş halde bulunan
kirleticiler kimyasal reaksiyonlarla çözünürlüğü düşük bileşiklere dönüştürülür ya da kolloidal
ve askıdaki maddeler yumaklar oluşturarak çökeltilir. Bu işlemler temel olarak nötralizasyon
Asidik ve bazik karakterdeki endüstriyel atık suların pH değerinin ayarlanması), koagülasyon-
flokülasyon (pıhtılaştırma, yumaklaştırma) (suda bulanıklığı oluşturan kolloidlerin
çöktürülerek sudan uzaklaştırılması) proseslerini içerir. Kimyasal arıtma içme suyu arıtımında
ve endüstriyel atık su arıtımında kullanılır.

Atık Su Arıtma Nasıl Yapılır?


Gelelim atık su arıtma nasıl yapılır ? sorusunu incelemeye: Atık sular temel olarak üç
yöntemlere arıtılır;
 Fiziksel arıtma
 Kimyasal arıtma
 Biyolojik arıtma
Evsel atık sular için genelde fiziksel ve biyolojik arıtma yöntemleri tercih edilirken,
endüstriyel atık suların arıtımında üretim alanına göre suyu kirleten esas madde esas alınarak
kimyasal yöntemler kullanılır. Şunu da bilmek gerekir: Atık su arıtma tesislerinde bu
yöntemler tek başına değil, karma olarak, birbirlerini destekleyecek şekilde uygulanır
Fiziksel arıtma Yönteminde; atık suyun içindeki maddelerin boyut, akışkanlık, özgül ağırlık,
vb. fiziksel özelliklerine bağlı olarak uygulanan arıtma yöntemleridir. Fiziksel arıtma
yöntemlerinde kullanılan üniteler şunlardır:
 Izgaralar
 Kum tutucular
 Çökeltme tankları
 Filtrasyon havuzları
Kimyasal arıtma yönteminde; atık suyun içerisinde tespit edilen maddelerin kimyasal
özelliklerine bağlı olarak, üzerine eklenen kimyasal maddelerle etkileşime girmelerini
sağlamak suretiyle arıtma yapılır.
Biyolojik arıtma yönteminde; atık sudaki çözünmüş organik kirleticiler biyokimyasal
reaksiyonlarla uzaklaştırılır. Bu yönetmede kullanılan ünitelerin başlıcaları biyolojik filtreler,
aktif çamur, stabilizasyon havuzları ve anaerobik sistemlerdir.
Evsel atık sularda atık su arıtma nasıl yapılır?
Evsel atık suların arıtılmasında ön arıtma üniteleri, ikincil arıtma üniteleri ve üçüncül arıtma
üniteleri kullanılır.
 Ön arıtmada; birbirini takip edecek şekilde kaba ızgaradan geçirme, ince çubuk
ızgaradan geçirme, debi ölçümü, atık suyun terfi edilmesi, kum tutucudan geçirme
ve ön çökeltme havuzlarında toplama işlemleri yapılır.
 İkincil arıtmada; biyolojik arıtma, son çökeltme havuzları ve dezenfeksiyon işlemleri
yapılır.
 Üçüncül Arıtmada; azot ve fosfat uzaklaştırması işlemleri yapılır.
Ön arıtmada atık su arıtma nasıl yapılır?
 Kaba ızgaralar: Kaba organik ve inorganik maddelerin atık sudan ayrılması için
kullanılır.
 İnce çubuk ızgaralar: Daha küçük maddelerin ayıklanması için kullanılır.
 Kum tutucular: Atık suda bulunan kum, çakıl v.b. gibi kolayca çökebilen maddeler pis
sudan uzaklaştırılır.
 Ön çökeltme havuzları: Atık su içerisinde geriye kalan askıdaki katı maddeleri atık
sudan uzaklaştırmak için kullanılır.
 Stabilizasyon Havuzları: Atık suların içerisinde bulunan organik maddelerin biyolojik
parçalanması yoluyla arıtıldığı havuzlardır. Çok koku yaydıklarından yerleşim
birimlerinde tercih edilmez.
 Fakültatif Havuzlar: Stabilizasyon havuzlarının üst bölümü aerobik, alt bölümünün
anaerobik arıtma tarzında tasarlanmış şeklidir. Yerleşim birimlerinde en yaygın
olan arıtma türü budur.

Su arıtma sistemleri nerelerde kullanılır ?


Firmamız siz değerli müşterilerimize su arıtma ve filtreleme konusunda en uygun, en kaliteli
ve en profesyonel ürünleri sunmakta olduğundan dolayı daima sizlerin memnuniyetlerini en
üst seviyede tutabilmek adına gece gündüz demeden çalışmalarına devam etmektedir. Bizler
firma olarak daima müşteri memnuniyetine önem veren bir firma olduğumuz için bir
müşteriyi nasıl memnun edebileceğimizi zaman ilerledikçe siz değerli müşterilerimizin geri
bildirimleri ile de beraber artık çok daha iyi bilmekteyiz. Siz değerli müşterilerimiz için satışa
sunduğumuz su arıtma ve filtreleme ürünlerimiz hakkında detaylı bilgiler edinebilmek için
sizleri web sitemizdeki ilgili bölümlere davet etmekteyiz. Eğer hala aklınızda soru işareti
varsa bizlere hiç çekinmeden gerek sosyal medya platformlarımız üzerinden gerek telefon ile
gerek ise mail yolu ile soru, öneri, şikayet ve tebrik iletilerinizi rahatlıkla bırakabilirsiniz.
Bizler sizlerin geri bildirimleri doğrultusunda ve Google aramalarında en çok aratılan konuları
birleştirerek firmamızda bulunan bazı ürünlerin ve sistemlerin içerik yazılarını
oluşturmaktayız ve şu anda da okumuş olduğunuz bu içerik yazımızda su arıtma sistemleri
nerelerde kullanılır sorusunun cevabına hep birlikte bakacağız ve bu bağlamda su arıtma
sistemleri hakkında daha fazla detaylı bilgiye sahip olmanıza olanak sağlamış olacağız.
Su arıtma sistemleri nerelerde kullanılır sorusunun aslında oldukça basit bir cevabı var;
ihtiyaç duyulan her alanda! Evet, ihtiyaç duyduğunuz hemen her alanda su arıtma
sistemlerinden bir tanesini kullanabilirsiniz. Gelişmiş özellikleri ve farklı modelleri sayesinde
su arıtma sistemlerini isterseniz evlerinizde isterseniz endüstri, sanayi ya da tarım
alanlarınızda rahatlıkla kullanabilirsiniz. Su arıtma sistemleri nerelerde kullanılır sorusuna
bu noktada siz değerli müşterilerimizin profillerini göz önünde bulunarak şunu da
eklememizde fayda vardır ki ihtiyaç alanlarınıza en uygun düşebilecek su arıtma ve filtreleme
sistemlerinin neler olduğu hakkında kesin bir fikre sahip değilseniz bu noktada firmamız ile
iletişime geçmeniz gerekmektedir.
Alanında uzman ve profesyonel bir çalışma ekibi ile hizmet vermeye devam eden firmamız
sizlerin kullanım alanlarınıza en uygun su arıtım filtresini bulmanıza yardımcı olacaktır.

II ATIK SU ARITMA YÖNTEMLERĐ A) FĐZĐKSEL ARITMA YÖNTEMLERİ


Izgaralar: Atıksu içindeki katı maddelerin pompa vb. tesisata zarar vermemesi için bu maddeleri
sudan ayırmak, böylece diğer arıtma ünitelerine gelecek yükü hafifletmek amacı ile kullanılır. Kaba
ızgaralar yatay ile 30-60° ince ızgaralar yatay ile 60-80° açı yapacak şekilde yerleştirilirler. Çubuk
aralığı, kaba ızgaralarda 4 cm' den büyük, ince ızgaralarda 1,5-3.0 cm arasında bulunur. Izgara-ya
yaklaşan kanalda hız 0.5 m/sn den düşük olmamalı, ızgara çubuklan arasındaki hız 1.0 m/sn' yi aş-
mamalıdır. Izgaraların korozyona dayanıklı malzemeden yapılması gerekir. Temizleme yöntemlerine
göre elle temizlenen veya mekanik olarak temizlenen ızgaralar olarak iki gruba ayrılır. Mekanik
ızgaralar, düz veya dairesel tipte yapılabilir. Çalışma sistemleri manuel veya otomatik olarak devreye
girip çıkma şeklindedir. Elle temizlenen ve mekanik olarak temizlenen ızgaralara ilişkin tipik dizayn
bilgileri:

Örnek Maksimum debisi 424 it/sn olan bir yerleşim yerinin ızgara yapısının boyutlandırılması: a) Hız
kontrolü bir orantılı akım savağı ile yapılmaktadır. 9.5x50 mm2 boyutlu ızgara çubukları kullanılacağı
düşünülüyor. Çubuklan arasındaki serbest mesafe 25 mm olan n=20 çubuklu ızgara seçiliyor. Izgaranın
konulduğu yerdeki kanal genişliği B=(n+l)x2.5+nx 0.95 = 21x2.5+20x0.95= 71.4 cm Serbest açıkkk ise
b=21 x2.5=52.5 cm bulunur. Izgara çubukları arasındaki su hızı 0.60 m/sn seçiliyor
Elekler: Atıksu içindeki katı parçaların tutulması suretiyle arıtma tesisindeki pompa v.b.mekanik
teçhizatı korumak ve arıtma tesisinin yükünü azaltmak amacıyla kullanılır. Sabit veya döner tipte
yapılabilirler. Sabit eleğin çalışması sırasında tutulan katı tanecikler, yüzeyden akan suyun itkisinden ve
ağırlık kuvvetlerinden yararlanılarak elek yüzeyinin alt ucundan çöp oluğuna dökülür. Bu nedenle sabit
elekte hareket eden parçalar ve enerji gereksinmesi yoktur. Döner elekler ise tambur biçimde
düzenlenir ve motor- re-düktör grubu tarafından döndürülür. Elek aralığına göre; a) Kaba elekler5-15
mm b) Đnce elekler 0.25-5 mm c) Mikroelekler 0.020-0.035 mm olarak elekler üç kısma ayrılırlar. Kum
Tutucular: Atık suda bulunan kum, çakıl gibi kolayca çökebilen maddeler pompaların aşınmasına,
kanallar, borular ve çökeltme havuzlarında tıkanmalara neden olacağından, tesis girişinde kum"
tutucular vasıtasıyla sudan uzaklaştırılırlar. Kum tutucular istenen büyüklükte katı maddeleri tutmalı
ve arzu edilmediği halde tabana çökelen daha küçük taneli maddeler ise su ile birlikte sürüklenerek
tekrar süspansiyona karışmalıdır. Bu nedenle kum tutucu a) Yeterli bir yüzey alanına sahip olmalı
b)Yeterli bir hızı (0.3 m/sn) daima muhafaza edilmelidir. Kum tutucu enkesiti bütün uzunluğu boyunca
üniform yapılır ve bütün debilerde yatay hız sabit kalmak üzere bu enkesite özel şekil verilir. Bu amaçla
kum tutucunun sonunda orantılı akım savağı veya Venturi kanalı gibi bir kontrol tertibatı
oluşturulmalıdır. Kum tutucular aşağıdaki şekilde sınıflandırılabilir :
a) Dikdörtgen planlı yatay akışlı kum tutucular.
b) Dairesel planlı kum tutucular.
c) Düşey akımlı kum tutucular
d) Havalandırmalı kum tutucular.
Küçük tesislerde kum tutucu el arabaları ve küreklerle temizlenir. Hareketli bir köprü taşıma işini
kolaylaştırır. Bu takdirde kum tutucunun en az 2 gözden meydana gelmesi gerekir. Kumun kuru halde
elde edilmesi için, kum tutucu tabanı drenlerle teçhiz edilebilir. Büyük tesislerde ise kumlar sürekli
olarak tahliye edilirler. Bu taktirde kum tutucuyu işletmeden çıkartmak gerekmez ve yedek göz
gerekmez. Đşletme sırasında kumlar mekanik olarak veya basınçlı hava ile çalışan pompalar veya
çöktürme havuzlarının çamur tahliye tertibatlarına benzeyen sonsuz band şeklinde mekanizmalarla
otomatik olarak tahliye edilirler
Dengeleme Atıksu arıtma tesislerinde debi salınımlarını kontrol etmek amacıyla kullanılır. Biyolojik
arıtma sistemlerinde organik yük salınımlarını ve debinin tesisi sürekli besleyemediği durumlarda;
kimyasal arıtma sistemlerinde ise debi salınımlarının yanı sıra pH kontrolünün ve kimyasal madde
beslenmesi kontrol edilmesi bakımından dengeleme gereklidir. Dengeleme havuzunda karıştırma ve
havalandırma işlemi işlemi yapılmak suretiyle atıksuyun homojen olarak tesise iletilmesi sağlandığı
gibi, organik yük bakımından da bir giderim elde edilebilir. Karışım işlemi için türbin tip karıştırıcılar,
difüzör veya mekanik havalandırma sistemleri kullanılır. Arıtma tesisine verilecek debiyi kontrol etmek
amacı ile havuz çıkışına debi ölçüm cihazı konur. ATIKSU ARITMA SĐSTEMLERĐNDE KULLANILAN
POMPALAR: Atıksu arıtma sistemlerinde kullanılan pompalar: a) Đşletme prensibi, b) Kullanım amacı
c) Đşletme şartlan (yükseklik kapasitesi) d) Montaj tipine göre sınıflandırılırlar. Seçilecek pompa tipi
basılacak atıksuyun cinsi, debi basma yüksekliği, katı madde miktarı ve büyüklüğüne göre belirlenir.
Atıksuların arıtma sistemine pompajında, çamur geri dönüşü ve tahliyesinde aşağıdaki pompalar
kullanılır. 1) Pozitif yer değiştirmeli (pistonlu, diyafram) pompalar: Basma yüksekliğinin fazla olduğu
yüksek basınçlı pompajlarda verimli olarak çalışırlar. Daha çok çamur transferinde kullanılırlar. 2)
Santrifüj (radyal, aksiyal ve vortex akışlı) pompalar Antma sistemlerinde gerek atıksu pompajında,
gerekse çamur pompajında yaygın olarak kullanılırlar. Santrifüj pompalar yerleştirme şekline göre,
yatay milli, düşey milli, ıslak tip, düşey milli kuru tip, mo-noblok gibi isimler alırlar. 3) Vida tipi
(Salyangoz) pompalar Bu tip pompalar küçük jeodezik yükseklik farklarında orta ve büyük terfi debileri
sözkonusu olduğunda kullanılırlar. Büyük basma yüksekliği sözkonusu olduğunda iki kademeli olarak
kullanılabilirler. 4) Hava Pompaları Aktif çamur sistemlerinde çamur geri dönüşü sağlamak amacıyla
kullanılabilirler. Verimlerinin düşük olmasına rağmen fazla miktarda katı madde içeren atık-suların
veya çamurun pompajında tercih edilirler. Hareketli kısımları bulunmadığı için tıkanma problemleri
yoktur. Yüzdürme Atıksuda bulunan yağ ve gresin sudan ayrılması amacıyla kullanılır. Yüzdürme işlemi,
basit yağ tutucular, çözünmüş hava yüzdürmesi, dispers hava yüzdürmesi veya vakum yüzdürmesi
yöntemleriyle yapılır. Basit yağ tutucularda atıksuyun uygun sürelerde bekletilmesiyle, sudan daha
küçük yoğunluğa sahip partikül-lerin yoğunluk farkına bağlı olarak yüzeyde toplanması sağlanır. Üst
tabakalarda biriken yağların zaman zaman sıyrılarak uzaklaştırılması gerekir. Diğer sistemlerde atıksu
içine hava kabarcıklarının yollanarak, askıda kalan partiküllerin kabarcık yüzeyine yapışması sonucu
yoğunlukları azaltılarak su toplanması sağlanır. Suda yüzdürme amaçlı kullanılan hava kabarcıkları; a)
Çözünmüş hava yüzdürmesinde, havanın basınç allında sıvı içinde çözünmesi ve daha sonra basıncın
kaldırılması ile. b) Dispers hava yüzdürmesinde atmosferik şartlarda havanın basınçla su içine enjekte
edilmesi ile; c) Vakum yüzdürmesinde atmosferik şartlarda sıvının havaya doygun hale getirilmesi ve
daha sonra vakum yaratılması ile elde edilir. Bu sistemlerde yağların sıyrılması işlemi, mekanik olarak
yapılır. Sıyırma işlemi için motor, redüktör, zincirler, ve sıyırma elemanları kullanılır. Çözünmüş hava
yüzdürmesinin önemli ekipmanları: hava kompresörleri, yüksek basınçlı pompa, basınç tankı, basınç
düşürme sistemi, mekanik karıştırıcılar. Çökeltme havuzları: Atıksuda bulunan çökebilir maddelerin
yerçekimi etkisi ile çökeltilerek, atıksu akımından ayrıldığı işlemdir. Çöktürme işlemi kullanım amacına
göre aşağıdaki uygulamaları içerir. 1) Ön çökeltme havuzlan (kendiliğinden çökebilir katı maddelerin
çöktürülmesi amacıyla kullanılır). 2)Son çökeltme havuzları (biyolojik flokların çöktü-rülmesini temin
etmek amacıyla yapılır). 3)Kimyasal çökeltme havuzlan (kimyasal flokların çöktürülmesini temin etmek
amacıyla yapılır). Çökeltme havuzları dikdörtgen veya dairesel planlı olarak yapılır. Temelde çökeltme
havuzlarında dört ayn bölge mevcuttur. Bunlar giriş yapısı, çıkış yapısı, çamur bölmesi, çökeltme
bölmesidir. Tabana çöken maddelerin çamur bölmesine aktarılması için sıyırma mekanizmasına ihtiyaç
vardır. Sıyırma mekanizması, sıyırıcı ile döner veya sabit olarak yapılabilen köprüden oluşur. Sabit
köprüde tahrik merkezden yapılırken, döner köprüde köprünün çevre ucuna yerleştirilen motor ve
tekerlek yardımıyla döndürülmesi sağlanır. Çamur bölmesindeki fazla çamur, çamur pompaları
vasıtasıyla gerektiğinde uzaklaştırılır veya geri devredilir. Duru suyun çökeltme havuzlarını terk etmesi
ise havuz kenarlarına yerleştirilen savaklar vasıtasıyla sağlanır
KİMYASAL ARITMA METOTLARI Kimyasal arıtmanın amacı, suda çözünmüş halde bulunan kirleticilerin
kimyasal reaksiyonlarla çözünürlüğü düşük bileşiklere dönüştürülmesi yada kolloidal ve askıdaki
maddelerin yumaklar oluşturarak çökeltil-mesi suretiyle giderilmesidir. Nötralizasyon: Asidik ve bazik
karakterdeki endüstriyel atıksuların pH'sını ayarlaması işlemidir. Atıksuyun pH'nın ayarlanması
atıksuyun alıcı ortama deşarj standatlarını sağlaması, biyolojik arıtma öncesinde (bakteriyel faaliyetler
belirli pH değerlerinde gerçekleştiğinden) uygun pH değerinin sağlanması, kimyasal çöktürme
işleminde reaksiyonların gerçekleşeceği uygun pH değerinin sağlanması bakımından gereklidir.
Nötralizasyon işleminde kullanılan ekipmanlar, mekanik karıştırıcı, kimyasal madde depolama tankları,
kimyasal madde dozay pompaları, pH kontrol sistemidir. Hızlı karıştırma ve yumaklaştırma
(Koagülasyon-flokülasyon) Hızlı karıştırma işlemi, atıksuya kimyasal maddenin homojen olarak
karışmasını sağlamak amacı ile uygulanır. Bu işlem sonucu oluşan tanecikler çok küçük yumaklar
halinde birleşirler. Atıksuyun bu ünitede kalış süresi 0.5- 5 dakika arasında değişir. Kimyasal madde
olarak polielektrolit, kireç, alum, demirsülfat, demir klorür gibi maddeler kullanılır. Koagülant olarak
adlandırılan kimyasal maddelerin atıksuya karıştırılması, çözeltilerinin hazırlanıp pompalar vasıtasıyla
dozlanmıs şeklinde olabildiği gibi, kuru halde de besleme yapılır. Hızlı karıştırma işleminde yaygın
olarak yüksek hızlı mekanik karıştırıcılar kullanılır. Bu işlemden sonra, suyun yavaş bir şekilde
karıştırılması, pıhtılaştırma ile oluşan taneciklerin birleşerek daha kolay çöken yumaklar oluşturmasını
sağlamak amacıyla yumaklaştırma işlemi uygulanır. Yumaklaştırma ünitesinde suyun kalış süresi 15-60
dakika arasında olması sağlanarak askıda katı maddelerin koagülant ile maksimum teması temin edilir.
Kimyasal yumaklaştırma sonrasında yumakların çöktürülmesi için çökeltme havuzu yapılır. Hızlı
karıştırma, yumaklaştırma ve çökeltme havuzlan ayrı ayrı inşa edileceği gibi, bunların bir arada
yapıldığı bileşik sistemler de mevcuttur. C- BĐYOLOJĐK ARITMA METOTLARI Biyolojik arıtma, atıksuda
kolloidal veya çözünmüş halde bulunan biyolojik olarak parçalanabilir maddelerin mikroorganizmalar
tarafından besin ve enerji kaynağı olarak kullanılmak suretiyle atıksudan uzaklaştırılması esasına
dayanır. Atıksudaki organik maddeler; bakteriler tarafından parçalanarak sıvının içinde kalan biyolojik
floklara veya gaz olarak atmo-safere çıkan sabit inorganik bileşkenlcre dönüştürülür. Biyolojik antma
yöntemleri temelde aerobik ve anaeroibik olarak ikiye ayrılır. a) AEROBĐK PROSESLER 1- Aktif çamur
tekniğine göre çalışan sistemler: Aktif çamur, kolloidal ve çözünmüş maddelerin mikroorganizmalar
vasıtasıyla çökebilir biyolojik floklara dönüştürüldüğü prosestir. Bu proseste havalandırma havuzu
içindeki karışık sıvıda mikroorganizmaların askıda tutulması esastır. Çökeltim özelliği arttırılan biyolojik
yumaklar, biyolojik üniteyi takiben çökeltme havuzuna geçer. Arıtılan su, sistemi terk ederken, çöken
çamurun bir kısmı havalandırma havuzunda istenen mikroorganizma konsantrasyonunu korumak
üzere geri devrettirilir, fazla çamur ise çamur işleme ünitelerine gönderilerek uzaklaştırılır.
Biyokütlenin aktif çamur sisteminde kalış süresi, orga
ve absorbsiyon tek bir tankta oluşurken bu sistemde iki ayrı tankta gerçekleştirilir. Aktif çamurun
büyük bir miktarı rezervde tutulduğundan farklı yüklemelerde katı madde konsantrasyonu
ayarlanabilir. Bu nedenle de sistemin işletilmesi konvansiyonel sistemlere nazaran daha esnektir.
Ancak, çamur konsantrasyonunun saptanması ve ayarlanması, çözünmüş oksijen miktarının her iki
tankta da kontrolü gereklidir.

Havalandırma Ekipmanları: Aktif çamur


prensibiyle çalışan biyolojik arıtma sistemlerinde genellikle 3 tip havalandırma ekipmanı kullanılır. 1)
Difüzör 2) Mekanik yüzeysel havalandırıcı 3) Dalgıç türbin havalandırıcı Difüzör sisteminde hava,
blover (hava üfleyici) vasıtasıyla basınç altında havuz içine daldırılan gözenekli yüzeylerden verilir.
Hava kabarcıklarının havuz içinde yükselmesi ile atıksuyun oksijen ihtiyacı karşılanmış olur. Bu tip
havalandırıcılar.; a) Havalandırma havuzu tabanına yerleştirilen delikli borular. b)Yatay borular üzerine
yerleştirilen seramik kubbe yada tüp şeklinde özel delikli (perfore) borular, c)Sentetik fiber veya sarılı
tel liflerden özel hava çıkışına elverişli sistem d) Özel olarak dizayn edilen sistemlerden oluşur.
Difüzörler ince, orta, büyük gözenekli olabilirler. Atıksuya ortalama olarak verilebilecek oksijen
miktarı, ince gözenekli difüzörlerde 1.3 kg O2/kWh, orta gözenekli difüzörlerde 1.2 kg O2/kWh, büyük
gözenekli difüzörlerde ise 0.7 kg O2/kWh'dir.Oksijen transfer verimi ince gözenekli büyük difüzörlerde
% 10-30, orta gözenekli difüzörlerde %6-15, büyük gözenekli difüzörlerde %4-8 arasında havalandırma
havuzu derinliğine, difüzör yerleşimine göre değişir. Mekanik yüzeysel havalandırıcılar, suyu emerek
etrafa püskürtmek suretiyle hem oksijen transferini hem de havuz içinde karışımı sağlarlar. Çalışma
prensiplerine göre yatay milli veya düşey milli olarak ikiye ayrılırlar. Yüzeysel havalandırıcılar, bir köprü
üzerine yerleştirilerek, sabit noktada çalıştırılabildikleri gibi, özellikle su seviyesi değişken olan
havuzlarda veya geniş lagünlerde yüzer bir sistem oturtulabilirler. Yüzeysel havalandırıcılar yavaş ve
hızlı tip olarak iki farklı hızda yapılabilirler. Düşük hızlı tiplerde oksijen transfer verimi 1.4-1.8
kgÛ2/kWh aralığındadır. Dalgıç türbin havalandırıcılar, sıkıştırılmış havanın döner pervaneli bir dalgıç
fan ile havuz içine dağıtıl-masıyla hem oksijen transferini hem de karışımı sağlarlar. Hava genellikle
blover vasıtasıyla bir boru sistemiyle verilirken, fan sayesinde havuz içinde dağıtılır. Bu sistemde
oksijen transferi karışımdan bağımsız olarak ayarlanabildiğinden, yükleme değerlerinin değişmesi
karşısında bir avantaj sağlamaktadır. Oksijen tranfer verimi ise 1,1-1,6 kg O2/kWh'dir. Örnek Yüzeysel
havalandırıcı seçimi Bir klasik çamur tesisinde oksijen ihtiyacı 45 kg/saat ve havalandırma tankı hacmi
500 m3 olarak verilmektedir. Yüzeysel havalandırıcının tipi ve havalandırma tankı boyutlarının seçimi
istenmektedir. Yüzeysel havalandırıcı seçiminde; karışım gerekli güç ile oksijen ihtiyacı için gerekli
güçler karışılaştı-nlır. 1) Karışım için güç girdisini 0,0035 kW/m3 seçelim. Buna göre; Güç ihtiyacı:
Vx0.035= 500x0.035=17,5 kW 2) Yüzeysel havalandırıcının ölçülmüş SOR(standart koşullardaki,
TÜ=20°C,p=1.013 bar, temiz su oksijen ihtiyacı) değeri 2.2 kg O2/kW saat olduğundan saha şartlarında
bu değer 1.2-1.8 kgO2/KW saat alınabilir. Buna göre oksijen transfer verimi 1.5 kg/kw saat seçilirse:
Güç ihtiyacı: 45/1.5= 30 kW olarak bulunur. Yüzeysel havalandırıcı, oksijen ihtiyacı için gerekli güç esas
alınarak 30 kW seçilir. Havalandırıcının minimum ve maksimum etki derinlikleri göz önüne alınarak
havalandırma tankı boyutları belirlenir.
Biyofilm tekniğine göre çalışan sistemler: Biyofilm sistemleri, atıksudaki organik maddelerin bir yüzeye
bağlı mikroorganizmalar tarafından giderildiği prosesleri kapsar. Mikroorganizmalar, kullanılan ortam
yüzeyine tutunurlar, organik maddelerin ayrışması için gerekli oksijeni mikroorganizmalara transfer
edilir. Bu katagoride kullanılan sistemler damlatmalı filtre ve biodisklerdir. Damlatmalı Filtre:
damlatmak filtreler, silindirik bir yapı içine yerleştirilen dolgu malzemesinden meydana gelir. Dolgu
malzemesi olarak 2.5-10 cm çapında plastik sentetik malzemeler, kırmataş çakıl kullanılır. Kullanılan
dolgu malzemesinin arasında bulunan boşluklar mikroorganizmaların tabaka halinde yaşamasını ve
hava geçişini sağlarlar. Ön çökeltme havuzundan çıkan atıksu, döner bir dağıtıcı vasıtasıyla filtre
yüzeyine dağıtılır. Atıksu filtre dolgu malzemesi yüzeyinden aşağı doğru akarken dolgu malzemesi
üzerinde gelişen mikroorganizmalar organik maddeleri parçalarlar. Mikroorganizmalar, belirli bir
kalınlığa ulaştıktan sonra dolgulardan koparlar. Bu biyofilm parçacıkları daha sonra çökeltme
havuzunda çökertilirler. Damlatmalı filtreler, organik ve hidrolik yükün büyüklüğüne bağlı olarak
yüksek hızlı ve düşük hızlı olarak adlandırılırlar.
3) Stabilizasyon Havuzları Bu sistemler, atıksuların ağırlıklı olarak doğal metotlarla tabi tutulduğu,
büyük hacimli, geniş alanlı, uzun bekletme süreli, arıtma üniteleridir. Bu tesisler arıtmayı
gerçekleştiren biyokimyasal faaliyetlerin özelliklerine göre sınıflandırılırlar. Söz konusu faaliyetler
sıcaklık ve güneş radyasyonu gibi ortam özelliklerine bağlı oldukları gibi havuzların hacimsel kirlilik
yüklemeleri ve geometrik özelliklerine de bağlıdır. Lagün olarak da adlandırılan bu havuzlar genellikle
toprak yapılar şeklinde inşa edilirler. Başlıca aşağıdaki gruplara ayrılırlar; Aerobik stabilizasyon
havuzlan Fakültatif stabilizasyon havuzları Anaerobik stabilizasyon havuzları Olgunlaştırma havuzları.
Aerobik Stabilizasyon Havuzları: Organik maddelerin ayrışması bakteri ve alglerin yardımı ile olur.
Algler, fotosentez sırasında güneş enerjisini kullanarak oksijen açığa çıkarırlar. Açığa çıkan oksijen
heterotrof bakteriler tarafından kullanılırlar. Aerobik stabilizasyon havuzları genellikle düşük hacimsel
organik madde yüküne sahip 1.5 m'den sığ havuzlardır. Böylece havuzun tüm derinliği boyunca
oksijen sağlanması mümkün olur bekleme süresi 10-40 gün olup, yüzeysel kirlilik yükü 40-120
kgBOĐ5/hektar kadardır. Fakültatif stabilizasyon havuzları: Bu havuzlarda aerobik bakteriler ve
alglerin bulunduğu bir yüzey tabaka ile dip kısımda anaerobik bakterilerin faaliyet gösterdiği bir alt
anaerobik tabaka mevcuttur. Bu iki tabaka arasında ise kısmen anaerobik bir ortam ile her iki ortama
da adaptasyon gösterebilen fakültatif bakteriler bulunur. Havuzların derinliği 1-2.5m, bekleme süresi
7-20 gün arasındadır. Yüzeysel kirlilik yükü 50-280 kg BO15 hektar kadardır. Çeşitli arıtma proseslerinin
işletme karakteristikleri
Anaerobik Stabilizasyon havuzları Yüksek miktarda organik madde ve katı madde içeren atıksuların
arıtımında kullanılır. Havuzlar anaerobik reaksiyon şartlarını sağlamak amacı ile derin toprak yapılar
olarak inşa edilirler. Bu havuzların hacimsel kirlilik yükü 100-400 gr BO 15/m3 gün mertebesindedir.
Ortalama bekleme süresi 5 günden azdır. Olgunlaştırma havuzları: Olgunlaştırma havuzlarının amacı
arıtılmış atıksuları kalitesinin daha iyileşmesi, tesislerin toplam organik madde giderim veriminin
yükseltilmesi ve bakteri gideriminin sağlanmasıdır. Bu sistemler fakültatif, veya aerobik stabilizasyon
işlemlerinden sonra kullanılabilecekleri gibi, klasik biyolojik arıtma sistemlerini takiben de
kullanılabilirler. Bu havuzlar 1.5 m' den sığolup bekletme süresi 5-20 gün mertebesindedir. Yüzeysel
kirlilik yükü 15 kg BO 15/ hektar olup gün'den küçüktür. Havalandırmalı Lagünler: Bu sistemlerde
oksijen temini havalandırma ekipmanları vasıtasıyla yapılmasının yanı sıra, sistemdeki fotosentez
reaksiyonları da gerçekleşir., Derinlikleri 3-5 m arasındadır. Havalandırmalı lagünler, esasta aktif çamur
metoduna benzer özellik gösterirler. Ancak son çöktürme havuzundan sonra çamur geri dönüşü
uygulanmaz. Ayrıca bekletme süreleri aktif çamur sistemlerine kıyasla çok daha fazla uzundur. Lagünle
de havalandırma işlemleri sonucunda tüm lagün derinliği boyunca oksijenli bir ortam yaratılması
durumunda bu tür lagünlere tam aerobik havalandırmalı lagünler adı verilir. Sadece yüzeye yakın
tabakaları oksijenli dip tabakaları ise oksijensiz olan sistemlere fakültatif havalandırmalı lagünler adı
verilir. b) ANAEROBĐK PROSESLER Anaerobik prosesler, organik kirliliği yüksek olan atıksuların
arıtımında kullanılır. Proseste anaerobik ayrışma asit ve metan tarafından gerçekleştirilir. Anaerobik
reaksiyonlar 3 adımda meydana gelir. a) Yüksek molekül ağırlıklı çözünmüş organik ve askıdaki
organiklerin hidrolizi. b) Küçük organik moleküllerin parçalanarak, uçucu yağ asitlerine (asetik asite)
dönüşümü. c) Asetik asidin, aynı zamanda hidrojen ve karbondioksitin metana dönüşümü Anaerobik
Arıtmada mevcut arıtma yöntemleri 1- Sürekli karışımlı tank reaktörü Sürekli karıştırılan tank tipinde
olan bu reaktör atıksuların anaerobik arıtılmasında kullanılan ve katı resirkülasyonu olmayan ilk kuşak
reaktörlerden birisi-dir.Çamur kalış süresi ile hidrolik kalış süresi arasındaki oran yaklaşık 1 olup 20-30
gün arasında uzun bir kalış süresi gerekmektedir. Bu yüzden sistem katı resirkülasyon ile teçhiz
edilerek hidrolik kalış süresi bir kaç güne kadar düşürülebilir. (Anaerobik kontakt prosesi) Söz konusu
sistem 0-5 kg KOI/m3 hacimsel yükleme değerinde çalışır. Atık suyun alındığı tanktan karıştırma
enerjisi 1-10W/m3 enerji verilmelidir. Reaktörde süspanse karakterde anaerobik bakteri
bulunmaktadır. Bakteri, kolay parçalanabilen organik çamur (besi çamuru) yüklemesi ile 20 gün içinde
istenen bakteri konsantrasyonuna gün içinde istenen bakteri konsantrasyonu getirilebilir. 2-Anaerobik
Filtre (Yukarı akışlı dolgu sütunu) Hareketsiz hücre reaktörlerinin bir uyarlaması olarak geliştiri
anaerobik filtre tipinde kullanılan dolgu malzemesi biyofilm gelişmesi için gerekli olan yüzeyini sağlar.
Etkili bir çökeltme sağlaması ile dolgu malzemesinin dışında kalan biyokütle için etkili bir kalış süresi
sağlanmış olur. Bu sistemde biyofilm, yarısı dolgu malzemesi üzerinde diğer yarısı ise dolgu
malzemeleri sırasında kümeler halinde bulunur. Reaktör içi inert malzeme ile doldurulmalıdır.
Đşletmeye alma aşamasında reaktör tedrici beslenerek inert malzeme üzerinde biyofilmin oluşması
sağlanır. Tedrici besleme ile uzun bir süre sonunda inert malzeme üzerinde tutunarak gelişen
anaerobik biyofilm arıtmayı gerçekleştirir. 3- Akışkan yataklı sistemler: Bu sistemde yukarı akışlı
reaktör, kısmen bir taşıyıcı malzeme (genellikle kum) ile doldurulur. Yukarı akış hızı, kumun reaktörün
%75 yüksekliğini akışkanlıştıracak seviyede seçilir. Bu sistemde yüksek bir yüzey akışı ve her bir kum
taneciği üzerinde düzgün bir biyofilm gelişmesi vardır. Kumun akışkanlaştırılması için yüksek miktarda
enerji gereksinimi vardır. Reaktör içine konulan kum, süreli akışkan halinde tutulmalı ve yüksek oranda
geri devir yapılmalıdır. Söz konusu reaktörde kum tanecikleri üzerinde biyofilm oluşturularak
arıtmanın gerçekleştirilmesi amaçlanır. Đşletmeye alınma esnasında besleme çamuru kullanılmaz.
Atıksu tedrici beslenerek biyofilmin gelişmesi sağlanır. Akışkan yataklı sistemlerden en fazla kullanım
alanı bulan "yukarı akışlı anaerobik çamur yatağı" (UASB) prosesidir. Proses biyokütlenin iyi bir
çökeltme özelliğine sahip granüler çamurun içinde hareketsiz bir şekilde oluşması esasına dayanır.
Sistem preasidifikasyon tankı UASB reaktöründen oluşur. Preasidifikasyon tankında hidroliz,
asidogenesis, acetogenesis fazları bakteriler tarafından gerçekleştirilerek, sudaki kirlilik kaynağı
karbonun tüm formları asetata indirgenir. Aynı tankta, pH kontrolü, ısı kontrolü, reaktörden alınan geri
devirle atıksuyun karışımının sağlaması, kimyasal maddenin karışılmandan sağlanması ve nütrient
ilavesi yapılır. Preasidifikasyondan geçirilen atıksuyun yukarı akışlı çamur yatağı UASB reaktörüne
alınması gerekir. Atıksu, preasidifikasyon tankından bir pompa ile emilerek reaktör tabanındaki
distribüsyon yardımı ile tüm reaktör tabanından yukarıya doğru gönderilir. Atıksu granül bakteri
yatağından geçerken metan fazı gerçekleşir ve tüm kirlilik metan gazına ve karbondiok-side
dönüştürülür. Bünyesindeki kirliliği %80 oranında kaybeden atıksu, reaktör üzerindeki separatörlerden
geçerek sistemi terk eder. Seperatörlerde reaktör içinde arıtmayı gerçekleştiren granül bakteri
çökeltilerek içinde tutulurken oluşan biogaz yine aynı seperatörler yardımı ile toplanır. Reaktörden
çıkan su, giriş suyunun kirliliğine bağlı olarak belli oranlarda geri döndürülür. Bu sistemde çok yüksek
yükleme oranları mümkündür. Resirkülasyon ihtiyacı azdır ve bakteri sirkülasyonu yoktur. Granüler
bakteri olması nedeniyle toksik yükleme daha dirençlidir. Reaktörde karıştırmaya gerek yoktur. D-
ĐLERĐ ARITMA METOTLARI: Dezenfeksiyon: Arıtma tesisi çıkış suyu alıcı ortama verilmeden önce,
suda bulunan bakteri ve virüslerin uzaklaştırılması işlemidir. Atıksu arıtımında yaygın olarak kullanılan
metod klorla dezenfeksiyondur. Klorla dezenfeksiyon sistemine klor hazırlama tankı, dozaj pompası ve
klor temas tankı bulunur. Kullanılan klor bileşikleri kalsiyum ve sodyum hipoklorit ve klor gazıdır.
Ayrıca ozon ve ultraviyole ile dezenfeksiyon yöntemleri de kullanılmaktadır. Azot Giderme: Atıksuyun
içerdiği amonyum iyonları azot bakterileri yardımıyla nitrifikasyon kademesinden önce nitrite ve sonra
nitrata dönüştürülür. Daha sonra denitrifikasyon kademesinde anoksik şartlar altında azot gazı halinde
sudan uzaklaştırılır. Nitrifikasyon askıda büyüme (aktif çamur) veya tutunarak büyüme (biyofilm)
prosesleri ile gerçekleştirilebilir. Proseste önemli olan nitrifiye bakterilerin büyümelerinin sağlanacağı
uygun koşulların yaratılmasıdır. Nitrifikasyon prosesinde işletme parametreleri olarak sıcaklık pH,
çözünmüş oksijen, havalandırma periyodu, çamur yaşı, karbon/azot oranı önem taşımaktadır.
Denitrifikasyon prosesi nitratın azot gazına indirgenmesidir. Biyolojik denitrifikasyon prosesi organik
karbon kaynağı olarak metanol gibi maddelerin kullanılmasıyla ayrı reaktörlerde gerçekleştirilebildiği
gibi, kombine karbon oksidasyon nitrifikasyondenitrifikasyon sistemleri de uygulanabilir. Fosfor
Giderme: Fosfor bileşiklerini gidermek için kimyasal ve biyolojik metodlar ayrı ayrı veya birlikte
kullanılır. Kimyasal arıtma işleminde kireç, alum, demirklörür, veya sülfat gibi kimyasal maddeler
kullanılarak yüksek pH değerlerinde fosfor, fosfat tuzları halinde çöktürülür. Biyolojik metodlarla fosfor
arıtımı, biyolojik arıtma sırasında fosfatın mikroorganizmalarca alınması ile sağlanır. Biyolojik ve
kimyasal arıtmanın birlikte kullanılması biyolojik arıtma çıkışında son çökeltme tankı girişinde metal
tuzları ve polimer ilavesi ile gerçekleşir. Böylece aynı zamanda daha iyi bir çökeltme sağlanabileceği
gibi, çıkışta daha düşük BOI5 değerleri sağlanabilmektedir. Filtrasyon: Biyolojik ve kimyasal arıtma
işlemlerinde yeterince giderilemeyen askıda katı maddeleri ve kolloidlerin tutulması amacıyla
uygulanır. Suyun granüler filtre yatağından geçişi ile maddeler tutulur. Filtre yatağında biriken katı
maddelerin giderilmesi amacıyla geri yıkama işlemi uygulanır. Filtrelerde kum, çakıl, granit vb. dolgu
malzemeleri kullanılır. Filtreler ak.ş doğrultusuna göre aşağı ve yukarı akışlı kullanılan filtre
malzemesine göre aşağı ve yukarı akışlı, kullanılan filtre malzemesine göre tabakalı veya tek tip
malzemeden oluşan filtreler, hidrolik şartlara göre serbest yüzeyli ve basınçlı filtreler olarak
sınıflandırılır. Adsorbsiyon: Adsorbsiyon, suda çözünmüş maddelerin elverişli bir ara yüzeyde
toplanması işlemidir. Arıtma tesisi çıkış suyunda istenen kalitenin sağlanabilmesi için su bir aktif
karbon ortamından geçirilir. Aktif karbon toz veya granül olarak kullanılır. Granül aktif karbonla iyi bir
temas sağlamak için atık-su ya sabit yataklı bir kolona yukarıdan aşağıya ya da sabit veya akışkan bir
yatağa aşağıdan yukarıya verilir. Aşağı akışlı kolonlarda biriken maddelerin neden olduğu yük kaybını
önlemek amacıyla geri yıkama işlemi yapılır. Kullanım açısından, adsorblama kapasitesi tükenen
granül aktif karbonun rejenere edilmesi gerekir. Toz halindeki aktif karbon, biyolojik ve kimyasal
arıtma çıkışındaki suya ilave edilerek, karbonun temas havuzunda çöktürülmesi şeklinde kullanılır.
Đyon değiştirme: Endüstriyel Atıksu arıtımında kullanılan atıksu bünyesinde istenmeyen anyon ve
katyonların uygun bir anyon ve katyon tipi iyon değiştirici kolonda tutulması işlemidir. Đyon
değiştiriciler, genellikle aşağı akışlı kolon tipindedir. Atıksu basınç altında kolona yukarıdan girer, reçine
boyunca ilerleyerek aşağıdan uzaklaştırılır. Reçine kapasitesi düşünce kolonun rejenerasyonu
gereklidir. Katyonik iyon değiştirme reçinelerinde genellikle sodyum hidroksit rejeneran olarak
kullanılır. Ters Osmoz: Atıksuyun yeniden kullanılabilmesini sağlamak amacıyla, genellikle endüstriyel
atıksu arıtımında kullanılan çözünmüş anorganik ve organik maddelerin sudan uzaklaştırılması ya da
geri kazanım amacıyla yüksek basınç uygulanan bir sistemdir. Ters osmozun temel üniteleri yarı
geçirgen membran destekleme yapış., basınçlı kap ve yüksek basınçlı pompadır. Membran malzemesi
olarak selüloz asetat ve naylon kullanılır. Ultrafikasyon: Yarı geçirgen membranların ters osmoz
işlemine benzeyen basınçlı membran fitlrasyon metodudur. Ancak daha düşük basınç uygulanır.
Bileşiminde makromolekül ve kolloid özellikte madde bulunan atıksularda kullanılır. E- Çamur Giderme
Metodları: Atıksulann biyolojik veya kimyasal metodlarla arıtılması esnasında katı maddelerin
çöktürülmesi veya yüzdürülmesi sırasında oluşan çamurların çamur arıtırmna tabi tutulması gerekir.
Atıksu arıtma tesislerinden kaynaklanan çamur, kullanılan arıtma proseslerine göre farklılık gösterir.
Çamur arıtımında, çamur stabilizasyonu ve katı madde içeriğinin arıtılması amacıyla çeşitli metodlar
uygulanır: 1- Çamur Stabilizasyonu: Arıtma tesislerinde katı maddelerin çöktürülmesi sonucunda
oluşan çamurların katı madde içerikleri düşük olduğundan, bu oranı arttırmak amacıyla çamur
yoğunlaştırma işlemi uygulanır. Uzun havalandırma prosesinden oluşan çamur yeterince stabilize
olduğundan ilave bir çamur stabilizasyonu gerektirmez. Yoğunlaştırılan çamurun kimyasal olarak
stabilizasyonu kimyasal madde ilavesiyle, biyolojik olarak stabilizasyonu ise arerobik veya anaerobik
çamur stabilizasyonu yada kompostlaştırma ile yapılır. Anaerobik çamur stabilizayonu : Anaerobik
çamur stabilizasyonunda önçökeltme ve biyolojik arıtma karışımının içerdiği organik maddeler, havasız
ortamda biyolojik olarak metan ve karbondiokside dönüştürülür. Çamur çürütme işlemi iki şekilde
uygulanır. Standart hızlı tipte genellikle ısıtma ve karıştırma yapılmaz. Yüksek hızlı olarak adlandırılan
tipte ısıtma ve tam karıştırma yapılır. Katı bekletme süresi standart tipte 30-60 gün, yüksek hızlı tipte
10-20 gün arasındadır. Đki kademeli olarak yapılabilen çamur çürütme işleminde birinci kademede
organik madde ve bakterilerin temasını ve homojen ısı dağılımını sağlamak amacıyla ısıtma ve tam
karıştırma işlemi uygulanır. Karıştırma işlemi mekanik karıştırıcılar ile yapılabildiği gibi tank
muhtevasının pompa ile resürkülasyonu veya üretilen metan gazının kompresör-difüzör sistemi ile
geri verilmesi şeklinde yapılır. Tank sıcaklığı 35°C civarında tutulur. Đkinci kademede Isıtma ve
karıştırma yapılmaz, çökelen çamur, çamur suzlaştırma işlemine sevk edilirken bir kısmı da birinci
tankın girişine gönderilir. Üretilen gazın depolanıp kullanıma sunulması için gaz tankları kullanılır. Elde
edilen gaz, çürütücülerin ısıtılmasında kullanılacak ise bir ısı değiştiricisinden geçirilir ve eğer ikinci
kademe çürütücü yüzer kapaklı olarak projelendirilmiş ise ayrıca bir gaz deposuna ihtiyaç yoktur.
Aerobik çamur stabilizasyonu: Aerobik çamur stabilizasyonu, çamurun organik madde içeriğini
azaltmak için kullanılan yöntemlerden biridir. Bu işlemde kullanılan reaktörler temelde askıda büyüme
sistemlerinde kullanılan havalandırma tanklarına benzerlik gösterirler. Dairesel ve diktörtgen tipte
havalandırıcılar veya basınçlı hava sağlanır. Bu sistemler anaerobik çamur stabilizasyonunda kullanılan
sistemlere nazaran toksik madde ve şok besleme durumlarına karşı daha toleranslıdırlar. Hidrolik
bekletme süreleri 20°C'de çamur tipine bağlı olarak 10-20 gün civarındadır. Katı madde yükü 1.6-4.8
kgVSS/m3 gün olup, karışım için enerji ihtiyacı mekanik havalandırıcılarda 20-40 kW/103 m3'tür.
Örnek: Bir atıksu tesisi ön çökeltme tankım takip eden klasik aktif çamur sisteminden oluşmaktadır.
Ön çökeltme ve son çökeltme çamurları yoğunlaştırıcıda çamur konsantrasyonları arttırılmaktadır.
Atıksu, arıtma tesisi ve çamur karakterisistikleri aşağıdaki gibidir.
Kompostlaştırma: Kompostlaştırma, organik ayrışabilir
katı maddelerin aerobik mikroorganizmalar tarafından biyokimyasal yolla ayrıştırılması sonucu
meydana gelir. Taze veya çürütülmüş arıtma çamurları organik karbon içeriği yüksek olan maddelerle
karıştırılıp gözenekli ve daha az sulu hale getirilerek havalandırıldıklarında ter-mofilik olarak ayrışıp
stabilize olmaktadırlar. 2-Çamur susuzlaştırma: Çamur susuzlaştırma stabilize edilmiş çamurun nem
içeriğinin azaltılması amacıyla doğal veya mekanik yollarla yapılan işlemleri kapsar. Bu işlemler
sonucunda çamurun katı madde şeklinde sistemden uzaklaştırılması sağlanır. Doğal yollarla
susuzlaştırma işlemi çamur kurutma yatakları ile, mekanik olarak ise vakum filtreleri, santrifüjler, filtre
pres ve belt pres' ler ile sağlanır. Çamur kurutma yatakları: Arazinin yeterli büyüklükte olduğu
durumlarda stabil çamur 20-30 cm tabaka kalınlığında kurutma yataklarına serilmek suretiyle katı hale
gerilir. Kurutma yataklarının altına çakıl ve kum serilerek çamur suyunun süzülmesi sağlanır. Süzüntü
suyu ise kurutma yatağı tabanına yerleştirilen drenaj borularıyla arıtma tesisine gönderilir. Çamurun
su içeriğinin uzaklaştırmak için uygun olduğu tespit edildiğinde çamur, kurutma yataklarından elle
veya mekanik kazıyıcılar ile uzaklaştırılır. Çamur Kurutma Yatakları Dizayn Kriterleri: Katı madde
yüklemesi: 50-125 kg/m2 yıl Alan ihtiyacı: 0.09-0.23 m2/kişi Çamur kurutma zamanı: 2-4 hafta
Kurutma yatağı boyutları: 6-10m genişlik 6-30m boy Mekanik olarak susuzlaştırma: a) Filtre Pres:
Filtre pres yüksek basınç altında çamur suyunun alınmasını sağlayan ekipmandır. Filtre pres çıkışında
katı madde içeriği yüksek çamur keki elde edilir. Aks üzerine dikey olarak yerleştirilen filtre preslerde
plaka malzemesini olarak genellikle polipropilen kullanılır. Plakalar filtre bezi ile kaplıdır. Filtre bezi
genel olarak polyester, polyamid propilen, pamuk vb. malzemeden imal edilir. Açma ve kapama
sistemi manuel veya otomatik olabilir. Besleme pompası olarak yüksek basınçlı santrifüj ve pistonlu
pompalar kullanılır. Merkezden plakalara beslenen çamur, plakalara basınç uygulanarak sıkıştırılır ve
su filtre bezinden süzülerek alınır. Süzüntü suyu arıtma tesisine gönderilir. Çamur tipine, katı madde
içeriğine bağlı olarak şarj süresi 2-5 saat arasında değişir. Bu süre filtrepresin dolması, basınç altında
sıkıştırma filtrepresin açılması, kekin uzaklaştırılıp, sistemin temizlenmesi işlemlerini kapsar. Çamur
tipine göre %35-40 katı madde içeriği elde edilir. Örnek: Filtre pres ve besleme pompası seçim
esasları: 300 kg/gün kuru madde (KM) içeren kimyasal arıtma çamuru için filtre pres seçimi: Çamur
kekinde %35 KM ve 1.25 sp gr (özgül ağırlık) kabul edildiğinde, günlük kek hacmi 300/0.35/1.25 = 685
litre Günde 3 şarj seçildiğinde, filtre pres hacmi, 685/3=229 litre Bu hacmi sağlayan en küçük pres
üretici firma modellerinden 25011 olarak bulunmuştur. Besleme pompası seçimi için, bir şarjda
beslenecek toplam kuru madde miktarı, 250x0.35x1.25=109 kg besleme akımında % 3 KMve 1 sp gr
kabulü ile, her şarjda prese beslenecek çamur hacmi, 109/0.03= 3645 litre bulunur. Buna göre 2.5
m3/saat debili besleme pompası seçilecek ve pompa 1.5 saatlik fiili pompalama süresi ile
besleyecektir. b) Belt pres (Bant Filtre) Proses sırasında yüksek miktarda çamur üreten tesislerde belt
pres kullanılması uygundur. Çamurun belt pres öncesinde kimyasal olarak şartlandırılması gerekir. Bu
amaçla flokülanlar kullanılır. Bant filtrelerde iki fillıe bandı, merdaneler arasında sürekli sonsuz
hareket yapar. Bant arasına beslenen çamur mekanik olarak sıkıştırılır. Çamur tipine göre %20-35 katı
madde içeriği elde edilir. c) Vakum filtrasyonu: Dönen bir tamburun iç kısmına vakum uygulanarak
gerçekleştirilir. Tambur çevresi, filtre bezi ile kaplıdır ve tambur suyu alınacak çamurun bulunduğu
hazneye kısmen batmış olarak döner. Dönme esnasında çamurun katı kısmı filtre bezi üzerinde kek
oluşturur ve bu kek, tambur tekrar hazneye dalıncaya kadar korunarak hazneye dolmadan önce sıyırıcı
bıçak vasıtasıyla filtre bezinden sıyrılır. Vakum filtresi ile katı madde içeriği %20-30 arasında arttırılır. d)
Santrifüj: Santrifüjle su giderme kase veya sepet tipi santrifüjlerde sağlanabilir. Çamur tipine bağlı
olarak katı madde içeriği % 10-40 oranında arttırlır. Sepet tipi santrifüj cihazları, küçük arıtma
tesislerinde kısmi susuzlaştırma için kullanılır. 3- Arıtma sistemi seçiminde dikkat edilecek hususlar: 1-
Tesisin ilk yatırım maliyeti 2- Tesisin işletme maliyeti (elektrik, kimyasal madde v.b.) 3- Đnşaat ve
işletme özellikleri, tesisin kapladığı alan 4- Tesisin mekanik teçhizat ihtiyacı 5- Tesisin yönetmeliklerde
belirtilen değerleri sağlama garantisi 6- Taahhüt firmasının referansları ve işletme konusunda vereceği
eğitim hizmetleri 7- Tesisin yetişmiş eleman ihtiyacı 4- Arıtma sistemi mekanik ekipman seçiminde
dikkat edilecek hususlar: 1- Mekanik ekipman kalitesi 2- Garanti süresi 3, Konzyona dayanıklılığı 4-
Elektrik gideri

DOĞAL ARITMA YÖNTEMİNDEKİ GELİŞMELER


Geleneksel arıtma yöntemlerinin kırsal yerleşim birimlerinde uygulanmasında çok çeşitli problemlerle
karşılaşılmıştır. Yatırım maliyetinin yüksek oluşu, köylüler tarafından karşılanamayacak kadar çok
elektrik enerjisine ihtiyaç duyması, birtakım ekipmanların yurt dışından ithal edilmesi, bakım-
onarımın pahalı oluşu ve işletme için kalifiye elemana ihtiyaç duyulması problemlerden bazılarıdır.
Doğal arıtma yöntemleri ve yapay sulak alan teknolojisi dünyanın birçok yerinde bu tip problemlere
çözüm getirmek için geleneksel arıtma yöntemlerine alternatif olarak geliştirilen ekoteknolojiler
arasında yer almaktadır. Bu yöntem ilk defa 1960 yılında Almanya’da Dr. K. Seidel tarafından
geliştirilmiştir. Atık suların arıtılmasında kullanılan biyolojik sistemlerden maliyeti en düşük ve çevre
dostu arıtma şekli doğal arıtmadır. Atık suların doğal arıtma yöntemleri ile arıtılması Avrupa’da on
dokuzuncu yüzyıldan sonra gelişerek uygulama alanı bulmuştur. O yüzyılda, birçok nehir aşırı
derecede kirlendiği için atık suların araziye verilerek arıtılması, mevcut tek arıtma metodu olarak
görülmüştü. Ayrıca, kullanılmış sular kırsal alanlara iletilmiş ve bu bölgelerde ziraatta kullanılmıştır.
Şehirleşme dolayısıyla kırsal alanlar daralıp atık su arıtma metotları gelişerek yaygın hale gelince, bu
eski sistemlerin pek çoğu terk edilmiştir. Atık suyun araziye uygulanması, bazılarına göre üçüncül
arıtım, bazılarına göre ise ikincil arıtım sınıfına girmektedir. Atık suyun araziye uygulanmasında, yüzey
ve yüzey altı sızdırma ve derin kuyu enjeksiyon yöntemleri uygulanmaktadır. Araziye uygulama ve
arıtılmış sudan yeniden yararlanma, sızdırma, yüzeyde akıtma ve yeraltı suyuna karıştırma ile
gerçekleştirilir. Ayrıca, arıtılmış su belirli bitkilerin sulanmasında da kullanılmaktadır. Amerika’da
arazide arıtma sistemlerinin kullanılmaya başlaması 1880’li yıllara dayanır. Özellikle, Amerika’nın
batısında, yer altı suyunu beslemek gibi avantajı da olduğu için kullanılmıştır. Yirminci yüzyılın ilk
yarısında bu sistemler yerlerini ya daha yoğun tesislerde arıtmaya ya da atık suların ürün
yetiştirilmesinde kullanıldığı çiftliklere, sulama sistemlerine veya sızdırma sistemlerine bırakmışlardır.
1980 yılında, atık su arıtımında iki önemli uzman olan George Tchobanoglous ve Gordon Culp, atık su
arıtımında yapay sulak alanların kullanımı konusunda derinlemesine yapılan ilk mühendislik
çalışmalarını gerçekleştirmişlerdir. 80’li yılların sonlarında Hammer, (1989), küçük kasabalarda atık
suların arıtımı için bir dizi gerçek boyutlarda ve küçük çaplı model yapay sulak alan projeleri yapmıştır.
1980’den beri Fransız araştırmacılar, küçük yerleşim yerlerinden gelen atık suların arıtılması için kamış
yataklı filtreler üzerine çalışmaktadırlar. Halen Fransa’da 100–250 kişilik nüfusa hitap eden 15 tane
kamış yataklı filtre bulunmaktadır. Sistemler kaba arıtımı yapılmış (2 cm’lik ızgaralarda) ham atık suyu
kabul edecektir. Doğal arıtma sistemlerinden stabilizasyon havuzları atık su arıtma metotları içinde
konvansiyonel (geleneksel) arıtma prosesleri yerine veya bunlara ek olarak kullanılan en basit
topraktan yapılmış sığ arıtma havuzlarıdır. Çökebilen katı maddeler dipteki bakteriler tarafından,
askıda kalan katı maddeler ise süspansiyon halde bulunan bakteriler tarafından ayrıştırılır. Azot ve
fosfor gibi besi maddeleri ortamdan uzaklaştırılmış olur. İlk yatırım ve işletme masrafları oldukça
düşüktür . Bugünkü şekliyle stabilizasyon havuzlarının kullanımı başlangıçtaki başarısız denemelere
rağmen ABD’de Dakota’da 1918 yılında gerçekleştirilmiştir. Bugüne kadar ABD’de şehir atık sularının
arıtılmasında kullanılan stabilizasyon havuzlarının sayısı 7000’den fazladır .
AKTİF ÇAMUR PROSESİNDEKİ GELİŞMELER
Aktif çamur süreci ilk defa 1900'lü yılların başında İngiltere'nin Manchester kentinin atık sularının
arıtılması amacı ile uygulanmıştır. Yaygın olarak kullanılması ise 1940'lı yıllara dayanmaktadır [16].
Aktif çamur prosesi İngiltere’de 1914’de Arden ve Lockett tarafından geliştirilmiştir. Buradaki esas,
mikroorganizmaların atık suyun içerisinde biyolojik değeri olan maddelerden yapı değişimi veya enerji
kazanılması için faydalanmasıdır. Sisteme aktifleştirilmiş (veya aktif) çamur denmesinin nedeni aerobik
koşullarda atığı stabilize edecek aktif biyokütlenin üretilmesidir . 1914 yılıda keşfedilen ve halen
dünyada geçerliliğini sürdüren, mekanizması ve kontrolü günümüzde dahi araştırma konusu olan aktif
çamur prosesidir. Kirleticilerin giderimi için atık suların havalandırılması üzerine ilk deneyimler
Lawrence, Massachusetts’deki Lawrence Deney İstasyonu’nda yürütülmüştür, aktif çamur prosesi
Manchester Şirketi, Davylhulme Kanalizasyon İşleri, Nehirler Departmanı için araştırma yapan Edward
Arden ve W.T. Lockett isimli iki mühendis tarafından 1913’te patentlenmiştir . Edward Arden ve W.T.
Lockett bir şişe içerisinde bulunan atık suyun havalandırılması işlemi sonrasında şişenin iç yüzeyinin
yeşil alglerle kaplandığını gözlemlediler. Yürüttükleri çalışmalarda 1913-1914 yılları sırasında
nitrifikasyon işleminin gerçekleşmesini başardılar . Onlar kesikli reaktörlere benzeyen doldur-boşalt
türü bir reaktörde yüksek kaliteli bir çıkış suyu elde ettiler. Onlar işlem sırasında çamurun aktif hale
geldiğine inandıklarından aktif çamur olarak adlandırdılar. Onlar çok sonra karbonlu kirleticilerin
mikroorganizmaların büyümesine aracılık eden karbondioksit, su ve enerjiye dönüştüğünü anladılar.
Büyük Britanya’da büyük ölçüde damlatmalı filtre uygulamalarından dolayı aktif çamur proseslerinin
uygulanması çok hızlı olmamıştır . Aktif çamur, organik ve inorganik maddeler içeren atık su ile hem
canlı hem de ölü mikroorganizmaların karışımıdır. Aktif çamur süreci, mikroorganizmaların organik
maddeyi oksijen kullanarak ayrıştırmaları esasından yararlanılarak geliştirilen bir aerobik biyolojik
arıtma sistemidir. Atık Su Arıtma Teknolojilerindeki Tarihsel Gelişimler 61 Lockett, Ardeni'nin de
yardımı ile "Aktif Çamur Yöntemini" bulmuş oldu. 1914 yılında ilk bilimsel bulgularını açıkladılar,
yayınladılar. Ancak son çökeltim havuzunda oluşan çamurların hepsi aktif çamur havuzuna
verilemiyordu ve fazla geliyordu. Bu sorunu çözememişti. Bunu çözmek ise İmhoff'a düştü. Fazla
çamuru ön çökeltim havuzuna aldı, orada diğer çökecek maddelerle birlikte çöktürdü ve oluşan
toplam çamuru da biyogaz elde etmek için çamur çürütme kulelerine gönderdi. Böylece de Aktif
Çamur Yöntemi biyolojik atık su arıtma yöntemi olarak kendini kabul ettirmiş oldu ve yaygınlaşmaya
başladı . Aktif çamur prosesi, askıda büyüyen sistem olarak atık suyun biyolojik arıtımında en sık
kullanılan prosestir. Bu karmaşık biyolojik mekanizması nedeni ile araştırmacıların diğer proseslere
kıyasla daha fazla ilgisini çekmiştir. Bu sebeple aktif çamur prosesinin yıllar içerisinde birçok çeşidi
(modifikasyonu) geliştirilmiştir. En çok piston akımlı ve tam karışımlı prosesler kullanılmaktadır. Aktif
çamur prosesinin 1920 li yıllarda gelişmesinden 1970’ lerin sonlarına kadar daha çok uzunluk/genişlik
oranı 10/1 olan piston akımlı reaktör tipleri kullanılmıştır. 1960’lı yılların sonlarına doğru evsel atık su
kanallarına endüstriyel deşarjlar artmaya başlamış olup, toksik etkilerinden dolayı piston akımlı
reaktörlerin kullanımı çeşitli problemlere yol açmıştır. Bu nedenle tam karışımlı reaktörler gelişmeye
başlamış olup, daha büyük hacim ve seyrelme nedeniyle tam karışımlı reaktörler (CMAS) tercih
edilmeye başlamıştır. Nitrifikasyonun istendiği durumlarda bazen iki kademeli sistemler kullanılabilir.
İlk kademede karbon giderimi yapılırken ikincide nitrifikasyon prosesi gerçekleşir. Diğer aktif çamur
prosesleri ve geliştirildiği yıllar ise; oksidasyon hendeği (1950’ler), kontak stabilizasyon (1960’lar),
krause prosesi (1960’lar), saf oksijenli sistemler (1970’ler), orbal prosesi (1970’ler) ve ardışık kesikli
reaktörler (1980’ler) . 1960 yıllarının başında aktif çamur proseslerinde en büyük problem amonyak
azotunun oksidasyonu olmuştur. Bu probleme Downing ve arkadaşları tarafından çözüm getirilmiştir .
Downing ve arkadaşları (1964), yürüttüğü çalışmalara biyolojik nitrifikasyon için tasarım metotlarını
dahil etmiştir. 1962’de Ludzack ve Ettinger bir aktif çamur prosesinde kullanılan anoksik zonun
biyolojik denitrifikasyonu sağladığını ileri sürmüştür . Biyolojik denitrifikasyon daha önceleri
bilinmesine rağmen atık su arıtımında kullanılmamaktaydı. Aktif çamur proseslerinde fosforun nasıl
giderileceği problemini ise James Barnard çözmüştür . Tek bir çamur sisteminde biyolojik azot ve
fosfor giderimi James Barnard tarafından 1973 yılında geliştirilmiş ve patentlenmiştir . Azot ve fosfor
giderimi için Bardenpho prosesi şeması Şekil 4’ de verilmektedir.
DAMLATMALI FİLTRELER
19. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşen eğilimlere bakıldığında alıcı sulara kanalizasyon deşarjı
etkilerinin farkına varılması, bu konuda standartlar ve düzenlemeler geliştirerek bu etkilerin kontrolü
ve basit arıtma (muhtemelen şimdiki birincil arıtma) olduğu görülmektedir .Sonrasında
kanalizasyondaki organik maddenin oksidasyonu için Massachusetts toprağının uygunluğu
araştırılmıştır ve Kasım 1890’da Frankland isimli araştırmacı tarafından damlatmalı filtre bulunmuştur.
Bunun hemen ardından kesikli çalışan filtreler geliştirilerek, bugün sürekli akışlı filtreler olarak bilinen
sistemler bulunmuştur. Biyolojik proseslerin doğuşu, 1829 yılında Londra’da tasarlanan yavaş kum
filtreleriyle gerçekleşmiştir. 1880 yılında ise biyolojik aktiviteyi arttırmak amacıyla yavaş kum filtreleri
geliştirilerek damlatmalı filtreler tasarlanmıştır. Damlatmalı filtreler 1900 yılarında, İngiltere’nin
Birmingham kentinde geliştirilmiştir. İngiltere’de 1893 ve ABD’de 1908 yıllında uygulama bulmuştur. O
günkü geliştirilmiş hali ile bugün hala kullanılmaktadır. O yıllarda birim ha alana olan yükleme 100 000
nüfusa çıkarıldı. Günümüzde ise bunun daha fazla olabileceği bilinmektedir. Bunu müteakiben
biyodiks yöntemi geliştirildi . Uzun yıllar biyofilm prosesleri, evsel atık suların arıtımı için kullanılan en
yaygın biyolojik sistem olmuştur .
DÖNER BİYOLOJİK DİSKLER
1900’lü yılların başında Almanya’da ilk uygulamaları yapılan döner biyodiskler, kullanılan materyallerin
uygun olmaması nedeniyle mekanik başarısızlıklara uğramış ve sadece kitaplarda yer alan teorik bir
bilgi olarak kalmıştır. DOW Chemical firmasının 1950’lerde Polietilen ve Polipropileni buluşunu
takiben, DBD’de kullanılan diskler PE ve PP’den imal edilmeye başlanmıştır. DBD’nin, ilk ticari
uygulaması 1960 yılında Almanya’da olmuştur. Biyofilm sistemlerinin başarılı kullanımında dolgu
malzemeli damlatmalı filtreler yanında biyodiskler de yaygın uygulama alanı bulmuşlardır. Özellikle
1973-1974 yıllarında meydana gelen petrol krizi nedeniyle enerji tüketimi düşük olan bu sistem
ABD’de yaygın olarak kullanılmaktadır. Biyodisklerin işletme ve bakım masrafları damlatmalı filtrelere
ve özellikle aktif çamur sistemlerine göre oldukça düşüktür.
ANAEROBİK PROSESLER
Son elli yıla bakıldığında atık su arıtımında uygulanan girişimlerin çoğu anaerobik prosesler üzerinedir.
Hollanda’da 1970’lerde tarım ve sanayi atık sularının arıtımında UASB reaktörlerin kullanımında büyük
ölçüde başarı elde edilmiştir. Bu başarının nedeni tarım ve sanayi atık sularının sıcak yada konsantre
organik atıklar içermesidir. Bu yüzden anaerobik arıtmanın evsel atık sularda uygulanmasında kayda
değer bir başarı elde edilememiştir. Anaerobik arıtma organik atıkların oksijensiz ortamda biyolojik
proseslerle parçalanarak, CH4, CO2, NH3 ve H2S gibi son ürünlere dönüştürülmesi olarak tanımlanır.
Organik çökeltilerin çürümesi sonucu metan (CH4) ortaya çıktığı 18. Yüzyıldan beri bilinmektedir. 19.
Yüzyılın ortalarında bu ayrışmada bakterilerin rol oynadığı anlaşılmıştır. Bununla beraber havasız
arıtmanın evsel atık su arıtma tesisi çamurlarının çürütülmesinde kullanılabileceği 1881 yılında
Moigno tarafından ortaya konmuştur . Dünyada ilk kurulan anaerobik evsel atık su deneme tesisi
(havasız arıtma tesisi MÇYR) 1989 yılında Hindistan’ın Kanpur kentinde işletmeye alınmıştır .
Başlangıçta sadece aerobik biyolojik arıtma sistemlerinde ön çökeltim havuzundan alınan taze çamur
ile biyolojik atık çamurlarının çürütülmesi amacıyla kullanılan anaerobik arıtma, daha sonra geliştirilen
havasız temas sistemi, çamur yataklı reaktör, havasız filtre gibi sistemlerde kuvvetli atık sular (endüstri
suları ) arıtılmaya başlanmıştır . Dünya’da endüstriyel atık suların anaerobik arıtımına ilgi gittikçe
artmaktadır. Bu teknolojinin özellikle 1970’lerden sonra kullanılmaya başlandığı ve 1990’lardan sonra
yıllık ortalama lagün dışı 100- 150 adet tesisin kurulduğu bilinmektedir . Son yıllarda yapılan
araştırmalar ve geliştirilen prosesler, evsel atık sularında bu sistemlerle ekonomik arıtılabileceğini
göstermiştir . Özellikle enerji maliyetlerinin önemli bir problem olduğu Atık Su Arıtma
Teknolojilerindeki Tarihsel Gelişimler 63 günümüzde, aerobik arıtmaya nazaran daha az enerji
gerektirmesi ve hatta proses sonucu ortaya çıkan metanın enerjiye dönüştürülebilmesi anaerobik
arıtmanın daha da yaygın bir şekilde kullanılmasına neden olmuştur. Aerobik arıtma sistemlerinde
tüketilen enerji maliyetlerinin artması 1970’li yıllarda bu sistemlerin yatırım ve işletme giderlerinin
yeniden incelenmesini gündeme getirmiştir. Sonuç olarak, aerobik sistemelerine alternatif olarak
anaerobik arıtma sistemleri geliştirilmiştir . Anaerobik arıtma ilk olarak sadece çamurların çürütülmesi
amacıyla kullanılmaya başlanmış, ancak atık sularda aerobik arıtmaya kıyasla avantajlarının
keşfedilmesinden sonra bu alanda da yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır .
MEMBRAN TEKNOLOJİLERİ
Son dönemlerde atık su arıtım prosesi olarak uygulanan ileri arıtma teknolojilerinin başında
membran sistemler gelmektedir. İlk belgeli membran-difüzyon deneyi 1748 yılında Fransız Abbe
Nollet tarafından gerçekleştirilmiştir. Nollet bir şarap fıçısının ağzına bir hayvan derisi germiş; fıçıyı bu
haliyle suya batırmış ve suyun fıçıya girdiğini, buna karşılık şarabın deriden geçip dışarı çıkamadığını
görmüştür. Nollet böylece OSMOZ’u keşfetmiş oldu. Günümüzde su ve atık su arıtımına alternatif bir
teknoloji olarak öne çıkan membranlar, 18. yüzyılın sonlarına doğru osmoz kavramının
tanımlanmasıyla ortaya çıkmıştır. 19. ve 20. yüzyılın başlarında, membran sistemler ile sadece
laboratuvar ölçekli çalışmalar gerçekleştirilmiş olup 1960’lı yıllardan itibaren laboratuvar ölçekli
sistemlerden büyük ölçekli sistemlere geçiş olmuştur. Membran arıtma prosesleri çözünmüş ve
kolloidal bileşenlerin sudan gideriminde kullanılır. Partiküller zorunlu olarak membran üzerindeki ince
açıklıklarda tutulurlar. Esasında membran teknolojisinin su arıtımındaki esas kullanım alanları
filtrasyon, mikroorganizma giderimi, sertlik, uçucu organikler, diğer çözünebilir organiklerin giderimi
ve biyolojik arıtmadır. Sengupta ve Shi (1992) asidik çökeltim çamurundan seçimli olarak aliminyum
geri kazanımında ve geri devir çamurundaki alümün geri kazanılmasında ağır metallerin ve manganın
oluşturacağı problemleri önlemek amacıyla kullanmıştır. Bu metaller ayrıca çamurun asidifikasyonu ile
serbest bırakılır. Membranların diğer bir kullanım alanı da bazı endüstrilerde atık su arıtımı sırasında
kıymetli metallerin geri kazanımıdır. 1950’den sonra membran filtrasyon prosesleri endüstrilerde
büyük ölçekte kullanılmaya başlanmıştır . 1960 ve 1970’li yıllarda düşük ücretli membran modüllerinin
oluşturulmasıyla membranlar endüstriyel alanlarda yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır .
Ultrafiltrasyon 1969’da Smith ve arkadaşları tarafından aktif çamur proseslerinde çöktürmenin
alternatifi olarak ilk kez tanımlanmıştır. 1970’da Japon piyasasına bu teknoloji ilk kez girmiştir. Tam
ölçekli ticari aerobik membran biyoreaktör prosesi 1970’lerin sonunda ilk kez Kuzey Amerika’da
uygulanmıştır ve daha sonra 1980’lerin başında Japonya’da uygulanmaya başlamıştır. 1993’de sıhhi
uygulamalarda kullanım için Avrupa’da harici membran biyoreaktörler raporlanmıştır . İlk sentetik
membran ise Fick tarafından 1855 yılında nitro selülozdan yapılmıştır. 1861 yılında Graham sentetik
membranlar ile ilk elektrodiyaliz deneylerini gerçekleştirmiştir. Sonraki 30 yıl boyunca Traube ve
Pfeffer osmotik basınç ve osmoz arasındaki ilişkiyi açıklamak üzere yapay membranlar hazırlamışlardır.
1906 yılında Bechold ilk olarak “ultrafiltrasyon” terimini kullanmıştır. Mikro gözenekli filtreler
Zigmondy tarafından 1910 yılında geliştirilmiştir. İlk ticari gelişim 1927 yılında Almanya’da Sartorius
firması tarafından gerçekleştirilmiştir. Ters osmoz (RO) çalışmaları ilk olarak 1920’ lerde gözlenmiştir.
1945’lere kadar mikro gözenekli membranlar öncelikli olarak mikroorganizma ve partikül gideriminde
kullanılmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında, Juda ve McRae iyon seçici membranları kullanarak
elektrodiyalize (ED) öncelik etmişlerdir. Daha sonra ED sistemler ticari olarak tuzlu su
desalinasyonunda kullanılmıştır. 1950’ li yıllarda polimerik ve çok ince selüloz asetat malzemeden
yapılan membranlar keşfedilmiştir. 1960’ lı yıllarda ise ilk olarak tübülar RO membranları daha
sonrasında tübülar membranlardan daha etkili spiral sargılı membran modülü geliştirilmiştir. Bu
süreçte aynı zamanda bilim adamları yeni membran materyali ve modülleri dizayn etmişlerdir. 1970’ li
yıllarda ise hollow fiber ve ince film kompozit membran modülleri geliştirilmiştir . Ayrıca 1980’ li
yıllarda organik membranların yanı sıra inorganik membran kullanımı ile nanofiltrasyon membranları
da üretilmeye başlanmıştır. 1980’ lerden itibaren ultrafiltrasyon, mikrofiltrasyon, ters osmoz ve
elektrodiyaliz proseslerinin tümü dünya çapında yaygın olarak büyük tesislerde kurulmaya başlamıştır
[28]. Membran sistemler daha yüksek çıkış suyu elde edilmesinde yeni bir süreç başlatmıştır. Su
kaynaklarının kıtlığıyla birlikte, membranlar doğrudan su geri kazanımına olanak tanıdığı gibi onlar
sadece askıda katıların giderimi için değil ayrıca çıkış suyundaki birçok bakteri ve virüsün giderimine
de olanak tanımıştır. Membran imalat teknolojisinin ve uygulamalarının ilerlemesi mikrofiltrsayon
veya ultrafiltrasyon ile üçüncül arıtma aşamalarının nihai olarak yerini alabilir. Bu gelişmeler
paralelinde biyolojik arıtma süreçlerinde, mikrofiltrasyon veya ultrafiltrasyon katı/sıvı ayırma
işleminde kullanılmaktadır ve çöktürme aşaması ayrıca elimine edilebilmektedir . Membran prosesleri
fiyat ve arıtma etkisi bakımından hızlı bir şekilde su ve atık su endüstrisinde kendini kabul ettirmiştir.
Günümüzde hızla gelişmekte olan polimer endüstrisi membran teknolojilerini çok daha rekabetçi hale
getirmektedir [31]. Son yıllarda polimer ve dolayısıyla membran teknolojisindeki çok hızlı gelişmeler
ve üretim maliyetinin azaltılması sebebiyle gerek içme suyu gerekse de atık su arıtma alanlarında
membran prosesleri (özellikle mikrofiltrasyon ve ultrafiltrasyon) konvansiyonel sistemlerle maliyet
açısından rekabet edebilir hale gelmiş ve geniş çapta uygulanmaya başlanmıştır [34]. Aerobik
süreçlerde uygulanan membranlar son yıllarda anaerobik proseslerde de kullanılmaya başlanmıştır.
İlgi anaerobik membran biyoreaktörlerin gelişimine odaklanmıştır. Bu reaktörler bir filtrasyon ünitesi
ile bir anaerobik reaktörün birleşiminden oluşmaktadır. Filtrasyon ünitesi olarak membranlar ya
anaerobik reaktör içerisine batık şekilde veya reaktör dışında reaktöre bağlı şekilde geliştirilmiştir [33].
Yüksek askıda katı içeren atık suların arıtımında batık veya harici anaerobik süreçle birleştirilen
anaerobik membran biyoreaktör (AnMBRs) uygulaması, mezbaha atık suları, birincil ve ikincil
çamurlar, sentetik madde olarak selüloz, hayvan gübresi gibi farklı maddeler kullanılarak
çalışılmaktadır [33]. AnMBR gelişen bir teknolojiyi simgelemektedir. AnMBRs konusunda yapılacak
çalışmalar, kirlenme konusunu çözmek, kek tabakası oluşumunu kontrol etmek, membran
performansını artırmak ve membran alan gereksinimlerini azaltmak için optimum işletme koşulları
bulmak ve uygun membranları geliştirme olacaktır. Bu amaçla ifade edile konulara ilave olarak AnMBR
sistemlerinin tasarım ve işletme maliyetlerinin belirlenmesi ve fizibil ekonomik koşulların sağlanması
amacıyla daha fazla çalışmalara ihtiyaç vardır.
İLERİ OKSİDASYON PROSESLERİ Atık suların arıtımında kullanılan fiziksel, kimyasal, biyolojik ve ileri
arıtma yöntemlerinden daha yüksek arıtma verimlerini sağlayan ileri arıtma yöntemlerinin endüstriyel
atık suların arıtımında çok sıklıkla kullanıldığı yapılan çalışmalarda görülmektedir. İleri arıtma
yöntemleri arasında ise ileri oksidasyon prosesleri, su ve atık su arıtımında normal ortam koşullarında
(sıcaklık ve basınç) bu proseslerin reaksiyonlarını tam mineralizasyonla tamamlamalarından dolayı
önemli bir kullanım alanına sahiptirler. . Son yıllarda yapılan arıtılabilirlik çalışmalarının yeni yeni
gelişmekte olan ileri oksidasyon prosesleri üzerine yoğunlaştığı görülmektedir.
TÜRKİYE’DEKİ MEVCUT DURUM 1994-2010 yılları arasında TÜİK verilerine göre Türkiye’de uygulanan
arıtma tesislerinin türü, miktarı ve yıllara göre dağılımı Şekil 6’da gösterilmiştir

2.ATIKLARIN ARITIMI
Atıklar başlıca sıvı, katı ve gaz atıklar olarak sınıflandırılmaktadır. Bu inceleme yazısında daha
çok sıvı atıklar yani atıksuların arıtımı üzerinde durulmaktadır. Mevcut atık ve atıksu uzaklaştırma ve
arıtma problemleri fiziksel, kimyasal ve biyolojik arıtım yöntemleriyle bazen küçük bazen de büyük
yatırımlar yapılarak zamanla çözüme ulaştırılabilmesine rağmen sonuç olarak daima arıtılması çok güç
konsantre arıtma çamurları ve katı atıklar kalmaktadır. Bu nedenle mali kaynakları zayıf olan ülkelerde
basit, pahalı olmayan, geri kazanma ve yeniden kullanma metodlarıyla bağlantılı uygun arıtma
tekniklerinin kullanılması ve bu tesislerden çıkacak artıkların ihmal edilmeden takip edilmesi
gerekmektedir. Bir çok atık türünün arıtılmasında kullanılan yöntemlerden birisi biyolojik arıtımdır.
Doğada kendiliğinden var olan bu arıtım yöntemi teknolojik imkanlar kullanılarak çok miktarda atığın
hızlı ve kontrollu olarak arıtılmasını temin etmektedir. Biyolojik arıtım aerobik ve anaerobik arıtım
olmak üzere başlıca iki gruba ayrılmaktadır. Anaerobik atıksu arıtımı bazı özellikleri dolayısıyla son
yıllarda gerek mühendisler gerekse de sanayiciler tarafından tercih edilmeye başlanmış ve üzerinde
çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bilhassa konsantre sanayi atıksularının arıtımı maksadıyla çok sayıda
anaerobik arıtma tesisi kurulmuştur. Ülkemizde ise son yıllarda yurtdışı firmalardan lisans almak
suretiyle inşa edilmiş sınırlı sayıda anaerobik tesis mevcuttur. Aşağıda daha detaylı olarak açıklandığı
gibi anaerobik arıtma birçok atıksu çeşidi için uygulanabilmesi, enerji gerektirmemesi, hatta fazladan
enerji üretebilmesi ve düşük teknoloji ve maliyetlerle inşa edilebilmesi gibi üstünlüklere sahiptir.
İzleyen bölümlerde biyolojik atıksu arıtım yöntemleri kısaca açıklanarak anaerobik arıtım ve biyogaz
elde edilmesi hakkında detaylı bilgi verilmektedir.
2.1. Stabilizasyon Havuzları ve Havalandırmalı Lagünler : Atıksudaki organik maddelerin,
hücre faaliyetleri sonucunda alg ve bakteri bünyesine dönüştürüldüğü stabilizasyon havuzları inşaası
kolay, enerji ve kalifiye eleman ihtiyacı bulunmayan tesislerdir. En basit arıtma tesisi olan stabilizasyon
havuzları geniş alana ihtiyaç gösterdiğinden kırsal kesimde tercih edilmektedir. İnşa sırasında kazılan
toprak kenarda sedde yapılır, zeminin durumuna bağlı olarak gerektiğinde taban sızdırmazlık sağlamak
üzere kille kaplanabilir ve atıksu doğrudan havuzlara verilir. Havalandırmalı lagünde basit bir ızgaradan
sonra biyolojik kademe yer alır. Çöktürme havuzu yoktur. Çamur dipte birikerek 1-2 yılda bir
temizlenir. Organik madde giderme verimleri % 70-80 arasında değişmektedir. Hidrolik bekletme
süresi, t=5-30 gün; havuzdaki askıda katı madde konsantrasyonu 50- 150 kg/m3; lagün derinliği 1.0-
2.0 m. olarak tasarlanmaktadır. Organik yükleme oranı Türkiye şartları için 50-150 kg BOİ/ha.gün
olabilmektedir. Sıcaklık, reaksiyonların oluşumunda oldukça etkili olduğundan sıcaklık yükseldikçe
arıtma miktarı da yükselir. Uygun bir arıtma temini için sıcaklık 5oC'den küçük olmamalıdır.
Havuzlardaki oksijen ihtiyacı 1.0-1.5 kg O2/kg arıtılan BOİ5 arasında değişirken 5-20 W/m2 enerji
gerekli olmaktadır. Havalandırma havuzlarının inşaatı basittir, atıksudaki değişimlere uyum sağlayabilir,
fazla çamur oluşmaz ve değişen çevre şartlarına karşı hassasiyet göstermez. Mahzur teşkil eden
yönleri ise, koku problemi oluşması, yeraltı suyunun kirlenmesi ve amonyak azotunun
giderilememesidir.
2.2. Aerobik Arıtma (Aktif Çamur Tesisleri) Bu proseste flok halindeki bakteriyel kültür,
karıştırılan ve havalandırılan bir havuzda atıksu ile beslenerek organik maddeler CO2 ve suya
dönüştürülür. Verimli bir arıtma temini için BOİ5/N/P=100/5/1 oranı sağlanmalıdır. Atıksular,
mikroorganizmaların çoğalması için gerekli temel besi maddelerinden olan azot ve fosfor yönünden
fakir ise bu maddeler aktif çamur havuzuna dışarıdan eklenmek zorundadır. Tipik bir aktif çamur
arıtımında, 0.2-0.4 kgBOİ/kg biyokütle organik yüklemelerinde, 4-8 saatlik havalandırma süresinde
%90 kadar verim elde edilebilmektedir. Organik yükü fazla olan atıksular için doğrudan aktif çamur
prosesi kullanmak aşırı enerji ihtiyacından dolayı mümkün olmamaktadır. Bu durumda, aktif çamur
prosesi anaerobik arıtımdan sonra ikinci kademe arıtma olarak kullanılmaktadır.
2.3. Anaerobik Arıtım Anaerobik atıksu arıtımı, organik maddelerin oksijensiz ortamda metan
(CH4), CO2 ve amonyak gibi inorganik maddelere dönüştürüldüğü bir işlemdir. Biyolojik olarak
ayrışabilen organik maddelerin anaerobik olarak parçalanması farklı bakteri grupları tarafından
gerçekleştirilen bir arıtım yöntemidir. Anaerobik atıksu arıtımı bir kısım avantajları nedeniyle son
yıllarda önem kazanmış ve üzerinde çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bilhassa, konsantre sanayi
atıksularının arıtımı maksadıyla çok sayıda anaerobik arıtma tesisi kurulmuştur. Ülkemizde ise son
yıllarda yurtdışı firmalardan lisans almak suretiyle inşa edilmiş sınırlı sayıda anaerobik tesis mevcuttur.
2.3.1. Anaerobik Arıtmanın Bazı Üstünlükleri Anaerobik arıtmanın mühendisler ve uygulayıcı
sanayiciler açısından başlıca faydaları şöyle sıralanabilir :
• Yüksek konsantrasyonlu atıksu (KOİ>1500 mg/L) arıtımında anaerobik arıtma, aerobik arıtmaya göre
daha ucuzdur.
• Enerjinin tüketimi yerine üretimi söz konusudur. Özellikle yüksek konsantrasyonlu atıksu arıtımında
tesis kendi ihtiyacını rahatlıkla karşılamakta hatta fazla enerji üretebilmektedir. Bu durum ayrıca,
atıksu arıtmanın çok pahalı olduğunu ve enerji gerektirdiğini düşünen sanayici için dikkat çekici bir
husus olamaktadır.
• Anaerobik arıtma tesisi aerobik tesislere göre daha az yer kaplamaktadır. Özellikle yeni geliştirilen
yüksek hızlı arıtma sistemleri için bunu söylemek daha kolay olacaktır.
• Alet ve teçhizat donanımı açısından da anaerobik arıtma nispeten düşük maliyetli teknolojidir.
• Dönemlik yada mevsimlik çalışan sanayiler için anaerobik arıtma özel bir ilgi görmektedir. 15oC'nin
altındaki sıcaklıklarda anaerobik çamur, besleme yapılmaksızın biyolojik aktivitesini ve çökelme
özelliğini kaybetmeden uzun bir süre saklanabilmektedir.
• Anaerobik arıtma sistemleri çok küçük boyutlarda olduğu gibi çok büyük boyutlarda da inşa
edilebilir.
• Anaerobik arıtma daha az nütrient ihtiyacı gerektirir ve daha az çamur oluşumu meydana gelir.
Ayrıca, çıkış suyu kısmen patojenlerden arındırılır. Yakıt Türü Birim Enerji Yanma Verimi Kullanılabilir
Biyogaz Enerji Eşdeğeri Değeri (MJ) (%) Enerji (MJ) Biyogaz m3 20 60 11.8 1 m3 Elektrik kwh 3.6 70
2.5 4.7 kwh Gazyağı L. 38 50 19 0.62 L. Bütan kg 46 60 27.3 0.43 kg. 2.3.2. Anaerobik Arıtımın
Kullanıldığı Atıksu Türleri Anaerobik arıtım, geçmiş yıllarda birçok organik bazlı atıksuyun arıtılmasında
kullanılmıştır. Ayrıca, son yıllarda daha seyreltik atıksuların hatta kanalizasyon sularının anaerobik
arıtımının geliştirilmesine çalışılmaktadır.
Literatürde mevcut olan anaerobik arıtımın başarıyla uygulandığı atıksu çeşitleri şunlardır : Süt
endüstrisi Yiyecek endüstrisi Alkol distilasyonu Soya fasulyesi Bira fabrikası Kabuklu deniz ürünleri
Şişeleme Pancar işleme Meşrubat sanayi Pektin Malt sanayi Mayalanmış süt ürünleri Hayvan gübresi
Salça sanayi Melas Patases atıksuları Melas distilasyonu Sebze-meyve atıkları Sebze Konservesi Mısır
nişastası Kraft kağıt Buğday nişastası Sülfitli kağıt hamuru Hurma yağı Karışık kimyasal atıklar Zeytin
yağı Fenolik atıklar Ekmek sanayi atıksuları Petrokimyasal atıklar İlaç sanayi Tekstil Konserve Anaerobik
arıtım konusunda mevcut bilgilerle ekonomik bazda bir inceleme yapılırsa, 1-2 gKOİ/L
konsantrasyonuna kadar seyreltik suların anaerobik arıtımı başarı ile uygulanabilmektedir. Anaerobik
arıtımın bir ön arıtım olarak kullanıldığı durumlarda da teknik ve ekonomik birçok faydası olmaktadır.
Her arıtma türünde olduğu gibi anaerobik atıksu arıtımının da bazı mahzurları olmasına rağmen
teknoloji ve kimya, mikrobiyoloji gibi bilim dallarındaki ilerlemelerle anaerobik arıtmanın
dezavantajları oldukça azalmıştır. Anaerobik arıtma çoğunlukla atıksu, çamur veya katı atıklardan
kaynaklanan organik kirleticileri gidermek için kullanılır. Aerobik yada diğer çeşit arıtımların
uygulandığı proseslerde anaerobik arıtma en azından bir ön arıtım olarak uygulanmaktadır. Başlıca
mahzurları sıralanırsa :
• Anaerobik arıtmanın en önemli mahzuru, diğer biyolojik arıtım yöntemlerine benzer şekilde
metanojenik mikroorganizmaların birçok kimyasal bileşiğe, özellikle xenobiyotiklere karşı hassas
olmasıdır. Fakat son yıllarda yapılan çalışmalarla bu konuya da açıklık getirilmektedir.
• Reaktörlerin, özellikle ilk kez devreye alınmasında gereken sürenin uzunluğu anaerobik arıtmanın
diğer bir önemli mahzurudur. Ancak, fazla anaerobik çamur uzun süreler bozulmadan korunabildiği ve
farklı tür atıksularda kullanılabildiği için yakın bir gelecekte bu soruna kısmi çözüm bulunabilecektir.
• Anaerobik arıtmada hidrojen sülfür oluşarak kötü bir kokuya neden olabilir. Fakat araştırmalar bu
sorunun basit yöntemlerle çözülebileceğini göstermiştir.
2.3.3. Bazı Maliyet Rakamları Ülkemizde bazı anaerobik arıtım tesisleri kurulmuş olmasına
rağmen bunların maliyeti ile ilgili rakamlar yayınlanmış değildir. Sonuç olarak, ülkemizde yeterli alt
yapısı mevcut olmadığından yeterince uygulama alanı bulamamış olan, biyogaz üretimi gibi bir avantaj
sağlayan anaerobik arıtımdan daha verimli bir şekilde faydalanabilmek için sanayicilerin de içinde
bulunduğu ilgili birimler tarafından bir plan dahilinde işbirliği yapılarak, gerek yurt içi çalışmalarla
gerekse de yurt dışındaki teknolojiden mühendislerimizi yararlandırarak teknolojik alt yapımızı
geliştirmemiz gerektiği söylenebilir.
Dünyada ve ülkemizde sanayileşme ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak özellikle
işyerlerinde, üretken faktör olan çalışan kişilerin sağlığı ve güvenliği ile ilgili birtakım sorunlar ortaya
çıkmıştır. Başlangıçta fazla önemsenmeyen bu sorunlar, iş verimini ve işletmeyi tehlikeye sokmasıyla
önem kazanmış ve üzerinde düşünülmesi gerekliliği doğmuştur. Bunun üzerine yapılan çalışmalar ve
araştırmalar sonucunda ilk olarak “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” (İSİG) kavramı doğmuş, son yıllarda bu
kavram İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG)halini alarak konuya bilimsel yaklaşılmaya başlanmıştır. İş sağlığı;
çalışanların sağlıklarını sosyal, ruhsal ve bedensel olarak en üst düzeyde sürdürmek ayrıca çalışma
koşullarını ve üretim araçlarını, sağlığa uygun hale getirmek, çalışanları zararlı etkilerden koruyarak
işin ve çalışanın birbirine uyumunu sağlamak üzere kurulmuş bir tıp dalıdır. İş güvenliği ise; işin
yapılması ile ilgili olarak oluşan tehlikelerden, sağlığa zarar verebilecek koşullardan korunmak ve daha
iyi bir iş ortamı yaratmak için yapılan çalışmaları kapsayan bir bilim dalıdır. İSG kavramı, tehlikelerin
önlenmesinin yanında risklerin öngörülmesi, değerlendirilmesi ve bu riskleri tamamen ortadan
kaldırabilmek ya da zararlarını en aza indirebilmek için yapılacak çalışmaları içermektedir. Evrensel
anlamda İSG; henüz bir tehlike oluşmamış, işletmede bir arıza oluşmamışken bile işletmede
oluşabilecek tehlikelerin ve risklerin öngörülerek bunların kabul edilebilir olup olmadığına karar
verme çalışmalarını da beraberinde getirmektedir. 4857 sayılı İş Kanununun 1. maddesinde: “Bu
kanunun amacı işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan isçilerin çalışma şartları ve
çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir.” 77. maddesinde “işverenler
işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri
noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla
yükümlüdürler. İşverenler iş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını
denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve
sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek
zorundadırlar” hükümleri yer almaktadır. Bu yasanın 78.maddesine dayanılarak çıkarılmış olan
yönetmeliklerde de işveren işyerinde risk değerlendirmesi yapılmasından sorumlu tutulmuştur .
Torun’un (1994) çalışmasında; Temizlik işinde çalışanların ne gibi sağlık problemleri yaşayabilecekleri
ve kişisel koruyucu malzeme kullanmanın ne derece önemli olduğu anlatılmıştır. Ankara’da ortaya
çıkan çöp miktarı ve bu çöpler nedeniyle ortaya çıkabilecek bulaşıcı hastalık riskleri anlatılmıştır.
Özkars 2010 çalışmasında; Atıksu arıtma tesislerinin İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) açısından incelenerek
bu tesislere özgü risk analizlerinin yapılarak değerlendirilmesi amacıyla Sivas Atıksu Arıtma Tesisi
örnek olarak ele alınmış ve saha, literatür ve laboratuvar çalışmaları yapılmıştır. Toplanan veriler ile
Sivas Atıksu Arıtma Tesisi’nde İSG kapsamında meydana gelebilecek kazalara ilişkin risk analizleri ve
değerlendirmeleri yapılmıştır. Bu çalışma neticesinde tesis genelinde İSG anlamında en çok risk
taşıyan etmenler sıralandığında ilk sırada hijyenik olmayan ortam koşulları nedeniyle hastalıklara
yakalanma yer almış, ekipman tamiri-bakımı ve teknik problemlerin çözümünde yapılan çalışmalar ise
ikinci sırayı almıştır. Riskleri ortadan kaldırmak veya etkilerini en aza indirgemek amacıyla önerilerde
bulunulmuştur. Türkiye’de işletilen atıksu arıtma tesislerinin sayısı her geçen gün artmaktadır. Arıtma
tesislerinin her biri iş sağlığı ve güvenliği açısından potansiyel risktir. Bu çalışmada, işletme 256 Özkars
ve Yıldız, Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 29(3):254-261 halinde olan atıksu arıtma
tesislerinde anket çalışması yaparak tesislerdeki iş sağlığı ve güvenliği yönünden potansiyel risk
faktörleri ortaya konmuş ve gerekli düzenlemelerinin yapılması için değerlendirmelerde
bulunulmuştur. Ayrıca çalışanların teorik ve uygulama açısından İSG’ye bakışı ve mevcut uygulamalar
değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntem Atıksu arıtma tesislerindeki idareci ve işçi statüsündeki çalışanlara
yöneltilmek üzere anket formu hazırlanmıştır. Hazırlanan anketlerdeki soruların doğruluk analizini
(çalışanlar tarafından anlaşıla bilirliğini) tespit edebilmek amacıyla Sivas Atıksu Arıtma Tesisi
çalışanlarına uygulanmıştır. Cevaplandırılan anketlerin her biri incelenmiş, çıkan sonuçlar üzerinde
genel bir değerlendirme yapılmıştır. Anket formu üzerinde gerekli düzenlemeler yapılarak Türkiye’deki
atıksu arıtma tesisine gönderilmiştir. Bu tesislerden 24 tanesi anketleri cevaplandırmıştır. Ankete
toplam 234 kişi cevap vermiştir. Doğruluk analizi ve tesislere uygulanan anket sonuçları SPSS programı
kullanılarak değerlendirilmiştir.
3. Bulgular Ankete katılan tesis çalışanlarından sadece % 13,6’sı daha önce bir atıksu arıtma
tesisinde çalıştığını, % 86,4’ü ise ilk defa atıksu arıtma tesisinde çalıştığını belirtmiştir. Atıksu arıtma
tesislerinde işe girmek için daha önce tesiste çalışma tecrübesi aranmadığı görülmektedir. Çalışanların
yaklaşık yarısı çalışma ortamını güvenli, rahat ve çok iyi bulurken diğer yarısı ise yorucu ve riskli
bulmaktadır. Bunun temel nedeni anketi cevaplayanların tesis içerisinde yapmış oldukları işlerin
çeşitliliğinden kaynaklanmaktadır.
Atıksu arıtma tesisi çalışanları çalışma sırasında en çok rahatsız oldukları ve kendilerini
zorlayan faktörün hijyenik olmayan çalışma ortamı ve kötü koku olduğunu belirtmiştir. Tesis çalışma
koşulları nedeniyle rahatsızlandığını belirten çalışanların oranı %12,3 iken % 87,7’si ise
rahatsızlanmadığını belirtmiştir. Tesis çalışma koşulları nedeniyle rahatsızlandığını belirten kişilere
rahatsızlanma sıklıkları sorulduğunda; %81,2’si arasıra, %18,8’i ise sık sık rahatsızlandığını belirtmiştir.
Sık sık rahatsızlandığını belirtenlerin genel çalışanlar içindeki oranına bakıldığında %2,31 olarak
hesaplanmaktadır. Genel olarak çalışanların çalışma ortamından kaynaklı bir rahatsızlık geçirmemiş
olmaları İSG açısından önemlidir. Tesis çalışma koşulları nedeniyle rahatsızlandığını belirten kişilere ne
şekilde rahatsızlandıkları sorulduğunda; %8’i ishal olduğunu, %40’ı halsizlik yaşadığını, %24’ü cildinde
alerji oluştuğunu, % 8’i burnunun kaşındığını, %20’si diğer rahatsızlıklara yakalandığını belirtmiştir.
Bunun yanısıra koruyucu tedbir olarak aşı olunup olunmadığı incelendiğinde tesis çalışanlarının
%7,9’u hepatit a, %70’ i hepatit b, %20’si tetanoz, % 2,1’i diğer aşıları olduğunu belirtmiştir. Tesis
çalışanları için önemli çalışma risklerinden olan hastalıklara karşı önemli bir çoğunluğun koruyucu aşı
olduğu görülmektedir. İşçi sağlığı yönünden koruyucu aşılar kadar koruyucu malzeme kullanımı da çok
önemlidir. Tesis çalışanlarının %89,6’sı çalıştığı atıksu arıtma tesisinde yapmakla sorumlu olduğu işin
koruyucu malzeme gerektirdiğini, %10,3’ü ise yapmakla sorumlu olduğu işin koruyucu malzeme
gerektirmediğini belirtmiştir. Yapmakla sorumlu olduğu işin koruyucu malzeme gerektirdiğini söyleyen
tesis çalışanlarına sadece kendilerine ait koruyucu malzemelerinin olup olmadığı sorulmuştur. Cevap
verenlerin %91’ i kendisine ait koruyucu malzemesinin olduğunu % 9’u ise kendisine ait herhangi bir
koruyucu malzemesinin bulunmadığını belirtmiştir. Tesis çalışanlarının %57’si gerektiğinde daima
koruyucu malzeme kullandığını, %28’ i sık sık kullandığını, %14’ ü arasıra kullandığını %1’ i ise hiç
kullanmadığını belirtmiştir. Tesislerde çalışanların büyük bir kısmı koruyucu malzeme kullanma
alışkanlığını kazandığı görülmektedir. Bunun yanı sıra çalışanlarının % 17,4’ü koruyucu malzeme
kullanmanın kendisini rahatsız ettiğini ve işini rahat yapmasına engel olduğunu %82,6’sı ise koruyucu
malzeme kullanmanın kendisini rahatsız etmediğini belirtmiştir. Tesis çalışanlarına hangi koruyucu
malzemeyi kullanmaktan kaçındıkları sorusuna verilen cevapların dağılımı Şekil 3’de görülmektedir.
Şekil 3’de görüldüğü gibi kask-miğfer ve eldiven en çok kullanmaktan kaçındıkları malzemeler olurken
bunu gözlük ve tulum izlemektedir. Kullanmaktan kaçındıkları malzemelerin aslında en önemli
koruyucu malzemelerden olduğu düşünüldüğünde çalışanlara bu malzemelerin kullanma alışkanlıkları
özellikle koruyucu malzemeler ile iş yapabilme alışkanlıkları kazandırılmalıdır. Anket sorularının bir
kısmı da arıtma tesislerindeki iş kazaları ile ilgilidir. Tesis çalışanlarının %6,9’u şuanda çalışmakta
olduğu tesiste iş kazası geçirdiğini, %91,8’i ise şuanda çalıştığı tesiste herhangi bir iş kazası
geçirmediğini belirtmiştir. Geçirdiği iş kazası nedeniyle kalıcı hasar gördüğünü bildiren çalışanların
oranı % 18,8’dir. Hastaneye yatanların oranı %12,5’dur. Bu durumda kaza geçirenlerden yaklaşık % 31’i
ciddi yaralanmalara maruz kaldıkları anlaşılmaktadır. İş kazası geçirdiğini belirten 16 kişiden 7’si bu
kazanın oluş şekli hakkında bilgi vermemiştir .
Diğer 9 kişinin geçirdiği iş kazaları şunlar;
1- Ayağına demir batmıştır.
2- Köprüden düşmüştür.
3- Elektrik çarpmıştır.
4- Bakım esnasında redüktörden yağ sıçramıştır.
5- Kireç silosuna kireç boşaltırken hortumun patlaması nedeniyle gözüne kireç kaçmıştır.
6- Ağır kaldırmış beli incinmiştir (2 kişi).
7-Ön çökeltim ve yağ haznelerini temizlerken aşırı zorlamadan dolayı bel fıtığı olmuştur.
8- Burgu konveyörde çalışırken bir arkadaşı start vererek konveyörü devreye almıştır. Tesis
çalışanlarının %33,6’sı çalıştığı tesiste daha önce bir iş kazasının olduğunu, %66,4’ü ise çalıştığı tesiste
daha önce bir iş kazasının olmadığını belirtmiştir.

İş sağlığı ve güvenliği açısından önemli unsurlardan biri de çalışanlara yönelik verilen eğitim ve
bilgilendirme toplantılarıdır. Anketlerle tesislerde ki mevcut eğitim ve bilgilendirme durumu da
değerlendirilmiştir. Tesis çalışanlarının %91,8’si çalışmakta olduğu arıtma tesisinde karşılaşabileceği
olası iş kazaları ve gerekli önlemler konusunda bilgilendirildiğini, % 6,9’u bilgilendirilmediğini
belirtmiştir.
Molinos-Senante ve ark. (2018), atıksu arıtma teknolojileri için enerji yoğunluğunu
modellemişlerdir. Çalışma kapsamında 305 farklı AAT için modelleme yapılmış olup, çalışma
sonucunda kirletici temizleme verimliliğin AAT sistemleri üzerinde düşük etkilerinin olduğunu
görmüşlerdir. Çamurların bertaraf edilmesi hususunda uzun yıllardır birçok bilimsel çalışma ve
araştırma gerçekleştirilmiştir. Ancak yapılan çalışmaların çoğunda enerji verimliliği arka planda
tutulmuş, bu konuda verimliliğe dayalı bir tesis neredeyse hiç planlanmamıştır. AAT lerde geri kazanım
ile enerji üretilmektedir. Fakat tüketilen enerjinin tamamının üretildiği bir tesis neredeyse mevcut
değildir. Ayrıca yapılan bir başka çalışmada dünyada ve Türkiye’de enerji görünümünün genel
değerlendirilmesi yapılmış olup, sonuçları aktarılmıştır. Gelişmiş bazı ülkelerde AAT’lerinden çıkan
arıtma çamurlarının düzenli depolama yapılarak bertaraf edilmesi, ülke çevre yönetmelikleri açısından
sakıncalıdır. Yeni yönetmeliklere göre çıkan çamur önce kurutulmalı daha sonra yakılma sonucu elde
edilen küllerin sızdırmazlığı sağlanan uygun depolarda muhafaza edilmesi öngörülmektedir.
Tesislerden çıkan çamurun değerlendirilmesi ve farklı sektörlerde kullanılmasına yönelik çalışmalar
mevcuttur . Örneğin çamurun gübre olarak kullanılabilmesi , veya çamurun bir ısıl enerji kaynağı
olarak kullanılabileceği de görülmüştür . Çamur bertaraf işlemi, arıtma tesislerindeki başlıca maliyet
unsurlarından birisidir. Çünkü bir arıtma tesisinde çamur bertaraf yöntemleri tesisin toplam yapım
maliyetinin %20-%30 unu, işletme maliyetinin ise %50-%70 lik bir kısmı çamur bertaraf yöntemlerine
harcanmaktadır . Bu bağlamda ele aldığımızda yapılan çalışmaların büyük bir bölümü aslında bu
maliyeti düşürmeye veya faydalı bir şekilde kullanmaya yöneliktir. Bertaraf maliyetlerinin yüksek
olmasına karşın, birçok ekonomik bertaraf yöntemleri de bulunmaktadır . Atıklar işlenerek çevre
sorunlarının çözünebilirliğinin yanı sıra, ülke ekonomisine de fayda sağlamaktadır. Örneğin doğanın ve
atmosferin korunması ve verilen zararların minimize edilmesi için biyogaz eldesi organik atıklarda en
uygun geri kazanım yöntemi olmakla birlikte; biyogaz üretimi ekonomiye önemli ölçüde kar sağladığı
için uygun ve faydalı bir yöntemdir . Liu ve ark. (2018) yapmış oldukları çalışmada seri kesikli biyogaz
reaktörüne manyetik toz eklenmesinin reaktör performansı ve mikrobiyolojik topluluk üzerindeki
etkisini araştırmışlardır. Çalışma sonucunda manyetik aktive edilmiş çamur sekanslı parti reaktörünün
geleneksel seri kesikli biyogaz reaktöründen daha yüksek amonyak azotu ve kimyasal oksijen ihtiyacı
giderim verimine sahip olduğunu göstermiştir . Ceyhan atıksu arıtma tesisinin 2017 yılı arıtma tesisi
kapasitesi, biyogaz üretimi, Biyogazdan enerji üretimi ve yıllık enerji tüketimini karşılaşma oranları
incelenmiştir.
Nüfusun ve buna bağlı olarak suya duyulan talebin artması, bilinçsiz su tüketimi ve iklim
değişikliği problemleri ile beraber su kaynaklarına duyulan ihtiyaç da her geçen gün hızla artmaktadır.
Bu sebepten dolayı yeryüzündeki su, sürekli bir çevrim içinde olmasına rağmen çevrimini
tamamlamadan tüketilmektedir. Bu nedenle havzadaki su hareketinin doğru bir şekilde izlenmesi,
suyun etkin bir biçimde kullanılması, sudan tasarruf edilmesi ve su kaynaklarının kalitesinin korunması
şüphesiz günümüzdeki en öncelikli çevresel konular arasındadır (Karadavut, 2009; Aküzüm vd., 2010;
Kırtorun ve Karaer, 2018; Koç, 2018). Su kısıtının yarattığı küresel ölçekteki endişeler arıtılmış
atıksuların faydalı bir şekilde yeniden kullanılmasına yönelik çalışmalara ve yaklaşımlara ön ayak
olmuştur. Günümüzde dünyadaki pek çok ülke, kötü senaryolarla karşı karşıya kalmamak adına,
sürdürülebilir su kaynakları yönetimi ve su verimliliği konularında çalışmalar yapmaktadır. Kullanılmış
suların arıtılarak yeniden kullanılması dünyaca kabul gören bir çözüm alternatifi olarak
değerlendirilmektedir. Azalan tatlı su kaynakları nedeniyle atık suların uygun yöntemlerle arıtılması ve
çeşitli alanlarda yeniden kullanımının değerlendirilmesi günümüzde bir zorunluluk haline gelmiştir.
Tatlı su kıtlığını ortadan kaldırmak için arıtılmış atıksuların içme suyu dışındaki kullanımları teşvik
edilmektedir. Yapılan çalışmalar, arıtılmış evsel ve endüstriyel atıksuyun, kuraklık açısından baskı
altında olan bölgeler başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde tarım, su ürünleri yetiştirme,
endüstriyel, evsel ve rekreasyonel kullanım gibi pek çok alanda kullanılabildiğini göstermektedir
(USEPA, 2004; Meneses vd., 2010; Demir vd., 2017; Kurtkulak, 2014; Katip, 2018). Dünya geneline
bakıldığında arıtılmış atıksuların bilhassa sulama amaçlı kullanımının giderek yaygınlaştığı
görülmektedir. Arıtılmış atıksuların tarımsal faaliyetlerde sulama amacıyla tekrar kullanılması, özellikle
kurak ve yarı kurak bölgelerde su kaynaklarına ulaşımın kısıtlı olması durumunda faydalanılabilecek bir
yöntem olarak ön plana çıkmaktadır. Günümüzde, tüm dünyada tarımsal amaçlarla kullanılan su
miktarının yaklaşık olarak 3100 km3 olduğu ve bu miktarın toplam kullanılan su miktarının %70’ine
tekabül ettiği bilinmektedir. Şayet suyun tasarruflu kullanılmasına yönelik etkili önlemler alınmaz ise,
tarım sektörü için kullanılacak su miktarının 2030 yılı itibarıyla 4.500 km3’yi bulacağı öngörülmektedir
ki bu miktar küresel su kullanımının %65’ini oluşturmaktadır (Muluk vd., 2013). Bu büyük miktardaki
tarımsal su ihtiyacı gözönününe alındığında, atıksu arıtma tesislerinden çıkan atıksuların, çeşitli arıtım
alternatifleriyle arıtıldıktan sonra sulama suyu olarak yeniden kullanılması, tarımsal faaliyetlerin
sürdürülebilirliğine şüphesiz büyük katkı sağlayacaktır. Yapılan çalışmalar sulamalı tarım yapılan 50
ülkede yer alan yaklaşık 20 milyon hektar arazinin, arıtılmamış/arıtılmış/seyreltilmiş atıksularla
sulandığını göstermektedir (Kretschmer vd., 2006; Polat, 2013; Saraoğlu, 2014). Atıksuların arıtılarak
tarımda kullanılması ile, temiz su kaynakları korunmuş olmakta, arıtılmış atıksuyun bertarafı
sağlanmakta, atıksu içeriğinde bulunan bitki besin elementleri sayesinde tarımsal gübre ihtiyacı
azalmakta ve topraktaki mikrobiyal aktivite artmaktadır (Goncalves vd., 2017; Abu-Dieyeh vd., 2017;
Kukul vd.,2007). Ülkemizde geri kazanılmış atıksuların sulama amacıyla kullanılması 20 Mart 2010
tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 27527 Sayılı Atıksu Arıtma Tesisleri Teknik Usuller Tebliği
(AATTUT)’ne göre değerlendirilmektedir (Anonim, 2010a). Bununla beraber, Türkiye’de, atıksuların
geri kazanılarak sulama amacıyla yeniden kullanılmasına yönelik çalışmalar halen başlangıç
aşamalarında olup henüz tam olarak yerleşmiş ve işleyen bir sistem bulunmamaktadır. Ancak, son
yıllarda atıksuların sulama amaçlı kullanımına yönelik çalışma, uygulama ve proje sayılarının arttığı da
dikkati çekmektedir
Atık suların çevre üzerindeki etkisinin daha iyi anlaşılması ve daha gelişmiş analitik metotlarla
gelişen ülkelerde ileri arıtma daha yaygın hale gelmiştir. İkincil arıtma ve karbonlu kirleticilerin
azaltılması arıtma tesislerinde daha yaygın hale gelmiş ve diğer bir hedef ötrofikasyonun önlenmesi
olmuştur. Alıcı sulara bağlı olarak birçok arıtma tesisinde azot, fosfor ya da her ikisini birden giderme
ihtiyacı oluşmuştur . Atık su arıtma proseslerinin gelişimi standartlar ya da çıkış suyu kalitesi
gereksinimleri ve atık su karakteristiklerine göre belirlenen arıtma hedefleriyle ilgilidir. Modern atık su
arıtma sistemlerinin 80 ya da 100 yılı arasında ana bileşenlerinin değişmemesine rağmen evsel atık
sulara yeni ürünlerdeki teknolojik gelişmeler, hane halkının alışkanlıklarındaki değişimler ve
modernizasyon, artan kentleşme nedeniyle birçok yeni bileşenler ve kimyasallar eklenmiştir. Özellikle
sentetik deterjanların ortaya çıkması ve ilgili yıkama formülasyonlarıyla fosfatların yaygın kullanımı ve
hane halkının çeşitli amaçları için geniş ölçüde kullanılan birçok sentetik organik kimyasallar önemli
olanlarındandır. Bu yeni sorunlu bileşenlerin esas kaynağı açık kanallara ve atık su arıtma tesislerine
ulaşan endüstriyel atık su deşarjlarıdır . Çıkış suyu kalitesi gereksinimleri çıkış suyunun deşarj edildiği
alıcı suların kalite kriterlerine ya da çıkış suyunun yeniden kullanıldığı durumlarda arıtılmış suları
tüketenlerin kalite gereksinimlerine bağlıdır. Alıcı sulardaki kirletici yüklerini artışı ve birçok su
ortamının kalitesindeki bozulmanın devam etmesi daha yüksek çıkış suyu kalitesi standartlarının
getirilmesine ve bu standartlara yeni parametrelerin eklenmesine neden olmuştur. Atık su
karakteristiklerinin kombinasyonlarıyla çıkış suyu standardının gereksinimi arıtma hedefini belirler. Bu
hedeflerin karşılanması için arıtma teknolojileri geliştirilir ve ortaya konulur.
Dünya da modern manada ilk atık su tesisi, 1842 yılında Hamburg’da inşa edilmiştir. Bundan
12 yıl sonra da, 1855’de, Chicago’da, ilk kanalizasyonun yapımına başlanmıştır. Tasfiye tesislerinin
inşası ise 1870 yılından sonradır . 20. yüzyılın ortalarına doğru eğilimler yeni düzenleme ve devlet
teşvikleri yönündedir. 1948 yılında Amerika’da Federal Su Kirliliği ve Kontrol Yasası çıkarılmıştır.
Öncelik su kalitesi araştırmaları Atık Su Arıtma Teknolojilerindeki Tarihsel Gelişimler 57 ve biriktirme
ve arıtma tesislerinin inşaatı için federal fonların sağlanmasıdır. 1966 yılında tesis inşası için hibeler
genişletilmiştir . 1960 yılı sonrası eğilimler alınan su kalitesinin artırılmasında arıtma proseslerinin
ilerletilmesi yönündedir. Alıcı sularda ötrofikasyon kontrolü için nutrient (azot ve fosfor) giderimi,
kimyasal şartlandırıcıların kullanımı (polimerler, polielektrolitler), gelişmiş katı ayırma ve
yoğunlaştırma için çözünmüş hava flotasyonu gibi gelişmeler kaydedilmiştir. Ayrıca Yüksek hızlı aktif
çamur prosesleri, ardışık kesikli reaktörler, yüksek hızlı damlatmalı filtreler ve hibrit damlatmalı filtre-
aktif çamur prosesleri, membran bioreaktörler gibi yeni proses konfigürasyonları tasarlanmıştır.
Bunlara ek olarak yüksek sıcaklıklı proseslerin kullanıldığı gelişmiş çamur çürütücüler ve çıkış suyu
dezenfeksiyonu 1960 sonrası geliştirilen arıtma teknolojilerine örnek verilebilir . Günümüzde su
temini ve tasfiyesine ihtiyacın artmış olması, çevre mühendisliği konusunda, daha etraflı fikirlerin
geliştirilip tatbik edilmesini gerektirmiştir. Su kalite standartları yükselmekte, buna karşılık ham su
kalitesi gittikçe bozulmaktadır. Günün birinde acı ve tuzlu su kullanmak mecburiyetinde kalınacağı
düşünülerek bu suların tasfiyesi için araştırmalar yapılmaktadır .
3. Materyal ve Metot
3.1. Arıtılmış Atıksu Örneği Çalışmada araştırma materyali olarak kablo üreten bir tesisin
evsel nitelikli atıksularının arıtıldığı paket atıksu arıtma tesisi çıkışından yılın belirli dönemlerinde
(Ocak, Nisan, Ağustos) alınan atıksu örneği kullanılmıştır. Kimyasal analizler için 2 lt’lik plastik kaplara
alınan numuneler etiketlenerek laboratuvara getirilmiş ve analiz öncesi +4oC’de muhafaza edilmiştir.
Mikrobiyolojik analizlerde kullanılacak atıksu numuneleri için 500 ml’lik sterilize edilmiş koyu
kahverengi cam şişeler kullanılmıştır. Etiketlenerek laboratuvara getirilen numunelerdeki
mikrobiyolojik analizler bekletilmeden yapılmıştır. Şekil 1’de çalışma prensibi verilen paket atıksu
arıtma tesisi, 400 eşdeğer kişi – 80 m3 /gün kapasiteli iki adet paket atıksu arıtma ünitesinden
oluşmakta ve her iki ünite de birbirinden bağımsız şekilde çalışmaktadır. Her ünite birer adet münferit
atıksu transfer pompasıyla beslenmektedir. Kaba ızgaradan geçerek atıksu foseptiğine toplanan
atıksular, dalgıç pompa vasıtasıyla ince ızgaradan geçerek ardışık kesikli reaktöre ulaşmakta ve burada
aktif çamur ile temas etmektedir. Atıksu bünyesindeki organik kirliliklerin aerobik şartlarda biyolojik
olarak arıtıldığı reaktörde gerekli oksijen ünitedeki blower ile sağlanmaktadır. Oluşan biyolojik
yumaklar son çökeltim tankında çöktürüldükten sonra hipoklorit dozlaması ile arıtılmış atıksuyun
dezenfeksiyonu sağlanmakta ve ardından atıksu alıcı ortama deşarj edilmektedir
Atıksu Sıvı veya başka bir ifade ile suyun taşıyabildiği evsel, endüstriyel nitelikli atıklar ile
yüzey sularının, yeraltı sularının ve yağışların karışımına Atıksu denilmektedir. Daha farklı bir anlatım
ile bir topluluğun ihtiyaçları sonucunda meydana gelen kullanılmış su atıksu olarak tanımlanmaktadır.
İçeriğinde kompleks organik madde içeren organizmalar mikrobiyolojik etmenler ile bozunmaya
uğrayabilir. Örneğin kanalizasyon suyu. Sınıflandırmada atıksular bozunabilir kirletici olarak
tasniflendirilmiştir .
Atıksular evsel, endüstriyel ve kentsel atıksular olmak üzere 3 e ayrılır.
 EVSEL ATIKSULAR: Günlük yaşamın idame ettirildiği ev gibi yerleşim alanları, insanların toplu
olarak bulunduğu hastane, okul ve otel vb. alanlardan kaynaklı atıksulardır .
 ENDÜSTRİYEL ATIKSULAR: Yağmur suları, evsel atık sular dışında endüstriyel veya ticari
faaliyet yürütülen alanlardan kaynaklı atıksulara denilmektedir.
 KENTSEL ATIKSULAR: Kentsel atıksu ifadesi endüstriyel atıksu ve/veya yağmur suyunun
karışımı ile oluşan atıksuya denilir.
4. Atıksu Arıtımı Fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlemler vasıtasıyla değişik kullanımlar
neticesinde bakteriyolojik, fiziksel ve kimyasal vasıflarını yitirmiş atıksuların bu özelliklerinin
tamamının veya bir kısmının doğaya boşaldıkları alıcı ortam şartlarını değiştirmeden kazandırma
yöntemlerini kapsar.
4.1 Atıksu Arıtma Yöntemleri
 FİZİKSEL ARITMA: Farklı boyut ve ebatlarda ki yüzebilen çökebilen katı cisimlerin çözünmüş
halde ki organik/inorganik madde ve gazların atıksudan uzaklaştırılması koşuluyla atıksuya uygulanan
işlemlere denilmektedir.
 KİMYASAL ARITMA: Çeşitli kimyasal tepkimeler yardımıyla atıksu içerisinde kirletici
etmenlere sebep olan çözünmüş, askıda veya kolloidal maddelerin giderimini sağlamak adına
uygulanan yöntemlerdir. European Journal of Science and Technology e-ISSN: 2148-2683 897
 BİYOLOJİK ARITMA: Atık suyun içerisinde bulunan mikroorganizmaların organik ve kısmen
de anorganik kirleticileri enerji ve besin kaynağı adlederek atıksudan uzaklaştırma metoduna dayanan
arıtma yöntemidir.
 İLERİ ARITMA: Bileşenleri biyolojik yöntemler ile kolayca ayrışamayan organik maddeleri,
ağır metalleri ve toksik maddeleri fiziko kimyasal yöntemleri içine alan ileri düzeyde arıtmaya verilen
addır.
4. Biyogaz Organik atıkların oksijensiz ortamda mikrobiyolojik flora ve bakterilerin etkisi ile
kullanılabilir gaza dönüşümüyle meydana gelen gaza biyogaz adı verilir. Metan gazı ve karbondioksit
organik maddelerin parçalanması sonucu oluşmaktadır. Biyogazın üretilme işlemi temel olarak organik
yapının parçalanma ve ayrıştırılmasına dayandığı için hayvansal gübreler, bitkisel atıklar, endüstriyel
atıklar temel madde olarak kullanılabilmektedir.
5. Arıtma Çamurları AAT lerinden çıkan çamur; kokulu, yarı katı ve sıvı halde ki formlar “arıtım
çamurları” olarak isimlendirilir. Nihai çamurların hacimlerinin büyük olmasının önemli sebebi;
çamurun içerisinde ki Kuru Katı madde miktarının az, su miktarının ise fazla olmasıdır. AAT lerinden
çıkan çamur arıtma proseslerine bağlı olmakla birlikte uygulanan tekniklerin farklılığına göre genel
olarak %5 - %12 aralığında kuru katı madde içerir. Arıtma sonucu çıkan çamurun bertaraf sebebi;
çamurun kokuşma ve bozulmaya yatkın olmasıdır. AAT lerinden çıkan arıtma çamur yükü ve özellikleri
atıksuyun bileşimine, atıksuyun arıtılmasında kullanılan arıtma tekniğine bağlıdır . Çamur tiplerini
oluşturan 3 ana çamur tipi mevcuttur. Bunlar; Ön çökeltme çamurları, kimyasal çamurlar ve biyolojik
çamurlardır. Arıtma işlemlerinde kullanılan aktif çamur içerisinde ki mikroorganizma yükü gerekli
miktarı aştığında fazla miktarın sistemden uzaklaştırılması gerekir ve ‘Atık Aktif Çamuru ‘ olarak
adlandırılır ve arıtma tesisleri için önemli sorun teşkil etmektedir. Biyolojik arıtma sistemlerinde ön
çökeltim depolarından çekilen çamurların organik madde içeriği yüksek olurken, son çökeltim
depolarından çıkan çamurların ise, aktif çamur tankında gelişen biyolojik kütleden kaynaklı olarak
organik madde miktarı daha azdır.
5.1. Çamur Bertaraf Yöntemleri Stabilizasyon: Arıtma sonrası elde edilen çamurun
barındırdığı patojenlerin azaltılması ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kokunun minimuma
düşürülmesi, ayrıca; çürüme, bozunma gibi sorunların da giderilmesi için uygulanan bir çamur
bertaraf yöntemidir. Belirttiğimiz bu bozunma, çürüme ve koku oluşumunu gidermek için eklediğimiz
kimyasalların oluşturduğu çevresel koşullar, mikro organizmaların üreme ve büyümesini engelleyerek
stabilizasyon çalışmasına fayda sağlamaktadır. Stabilizasyon yöntemlerinin başlıcaları; kireçle
stabilizasyon, kompostlaştırma, havalı ve havasız çürütmedir.
AAT den çıkan çamurların stabilizasyonu 3 ana başlık altında incelenebilir. Bunlar Kimyasal,
Biyolojik ve Termal yöntemlerdir. Dezenfeksiyon uygulanabilirliği açısından stabilizasyon uygulamaları
incelendiğinde bazı ham arıtma çamurları dezenfekte olabilirken bazılarının dezenfeksiyonu tam
olarak gerçekleştirilememektedir . AAT lerden çıkan çamurların istenilen kurulukta olması için çok iyi
stabilize edilmesi gereklidir . Çamur stabilizasyonunun gerçekleşmesi; temel patojenlerin giderilmesi,
istenmeyen koku ve kokuşmanın önlenmesi açısından gereklidir. Çamur stabilizasyonu hacim
azaltılmasının yanı sıra gaz üretimi için etkilidir. Stabilize olan arıtma çamurları; yeraltı suyu kalitesi,
bitki örtüsü, toprak ıslahı üzerine olumsuz bir etki yaratmadığı gibi istenildiğinde ekolojik bakımdan
güvenli olarak kullanılabilmektedir.
Şartlandırma: Bu yöntem, çamurun su bırakabilme yetisinin artırılması işlemi olarak
tanımlanmaktadır. Mekanik yoğunlaştırma, çamur susuzlaştırmanın önemli bir parçası olan
şartlandırma, ısıtma, eritme, katılaştırma gibi fiziksel yöntemlerle veya organik-inorganik kimyasallar,
çamur yakma fırınlarından çıkan küllerin kullanılmasıyla desteklenerek tatbik edilebilir. Çamur
susuzlaştırmayı daha uygun hale getirmek için geliştirilmiş bir prosestir. Kimyasal şartlandırma ve ısı
arıtımı bu proses için en çok kullanılan yöntemlerdir.
Yoğunlaştırma: Çamurun içerdiği suyun uzaklaştırılarak, katı madde yoğunluğunun
arttırılmasını, bunun sonucunda çamurun hacminin azalmasını sağlayan bir prosestir. Yoğunlaştırma
işleminden sonra çamur akışkanlık özelliğini kaybetmemektedir. AAT lerinde çamur yoğunlaştırma
sistemlerinin kullanılmasının başlıca sebepleri; Yüksek çamur konsantrasyonu eldesi, daha az hacim ile
daha ekonomik çürütücü deposu elde etmektir. Katı madde konsantrasyonu yoğunlaştırma ile yirmi
beş katına çıkarılabilir.
Susuzlaştırma: Bu işlem, çamurun içerdiği nem oranının düşülmesi için uygulanan fiziksel bir
yöntemdir. Bu işlem sonucunda hacimde ciddi bir azalma oluşurken aynı zamanda çamur kekinin kolay
taşınabilirliği ve kekin kokusuz ve kokuşmaya elverişsiz olarak meydana gelmesine yardımcı
olmaktadır. Avrupa Bilim ve Teknoloji Dergisi e-ISSN: 2148-2683 898 AAT lerinden çıkan çamurun
bertaraf edilmesi için sıvı halden katı hale dönüştürülmesi gerekmektedir. Yoğunlaştırma sonucu çıkan
çamur susuzlaştırma işlemine tabidir.
Yakma: Çamur içerisindeki yanmaya elverişli maddelerin ekzotermik biçimde oksidasyonuna
denilmektedir. Su içeriği azaltılmış olan çamur, oksijen içeren bir ortamda 420-500 ºC derecede
tutuşabilir. Organik katıların tamamının yanması ise minimum 760-820 ºC derece sıcaklıkta
gerçekleşmektedir. Yakma işlemi sonucunda katı atıklar kütlesel olarak %75, hacimsel olarak ise %90
azalma kaydedilir . AAT lerinden çıkan çamurlar yakılarak bertaraf edilir. Yakma sonucunda ortaya
çıkan küller asfalt altı dolgu maddesi, kimya sanayisinde ve son yıllarda fosfor eldesinde
kullanılabilmektedir.
Düzenli depolama: Belirlenen bir alanda arıtma çamurlarının tek olarak kabul edildiği
(monolitik) ya da kentsel katı atıklarla beraberce depo edildiği uygulamalardır. Bu depolama çeşidinde
toprak kirliliğine neden olmaması için; depo yapılacak alan ekolojik bakımdan önem arz etmektedir.
Ayrıca düzenli depolamadı en önemli husus, çamurun suyunun doğal veya mekanik yöntemlerle
alındıktan sonra depolanmasıdır. Bu sayede çevreye vereceği zarar minimize edilmiş olur. Düzenli
depolama yöntemi, uygulanabilirlik açısından zor olmayan ve ekonomik bir yöntemdir. Atıksu arıtma
tesisi akış şeması şekil 1’de verilmiştir
Ceyhan Atıksu Arıtma Tesisine gelen evsel atık sular ilk olarak mekanik ön arıtmanın ilk ünitesi
olan kaba ızgaralara gelir. Bu ünitede 20 mm den büyük giriş pompalarına zarar verebilecek katı
maddeler ayrılır. Atıksu daha sonra terfi pompaları vasıtası ile 7.5 m yükseltilerek ince ızgara ünitesine
gelir.5 mm den büyük pislikler perfore ızgaralar tarafından tutulur ve ayrıştırılır. Kaba ve ince
ızgaralardan geçemeyen atıklar ise taşıyıcı bantlar vasıtası ile çöp konteynerine dökülür. İnce
ızgaralardan geçen atıksu bu üniteden sonra kum ve yağ ayırım havuzuna gelir. Bu ünitede suya
yüksek basınçta hava üflenir ve kaba, ince pisliği alınmış atıksuyun bu havuzlarda yağ ve kumu alınır,
ayrıştırılır. Daha sonra bu üniteden çıkan atıksu ön çökeltim havuzlarına gelir. Burada çöktürme
işlemine tabi tutulur. Yerçekimi vasıtasıyla atıksu içerisinde bulunan kuru katı maddeler çökeltilir. Bu
çökeltim neticesinde sıyırıcıların çamur haznelerinde biriktirmesi ile oluşan çamur pompalar vasıtası
ile ön çamur yoğunlaştırıcıya pompalanır. Ön çökeltim havuzlarından geçen atıksu havalandırma
havuzlarının geri devri ile birleşerek biyolojik arıtmanın başladığı ilk yer olan havalandırma havuzlarına
gelir. Havalandırma havuzu oksijensiz ve oksijenli olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Bu
havuzlarda kirlilik olarak kabul edilen amonyum, karbon, fosfor, biyolojik oksijen ihtiyacı (BOİ),
kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ), askıda katı madde (AKM) gibi maddelerin giderimi yapılır. Buradan
yoluna devam eden atıksu son çöktürme havuzlarına gelir. Yerçekimi etkisiyle nihai son çöktürme
işlemi gerçekleştirilir. Daha sonra atıksu dağıtım yapısına gelir ve buradan da servis suyu istasyonuna
gider. Oluşan çamur ise artan çamur ve geri devir pompa istasyonlarına gelir. Artan çamur pompaları
çamuru, çamur yoğunlaştırıcıya pompalarken, geri devir pompaları ise biyolojik çeşitliliği var
edebilmek ve aşılama yapabilmek adına ön çökeltimden gelen atıksu ile birleşmek üzere havalandırma
havuzu önüne pompalanır. Ön çökeltim çamur yoğunlaştırıcı ve son çökeltim çamur yoğunlaştırıcıdan
gelen çamurlar digestera (çamur çürütücüye) gönderilir. Çamur digestera girmeden önce ısıtıcılar
(eşanjörler ) vasıtası ile digester içerisinde çamurun istenilen sıcaklık değerinde olabilmesi adına
ısıtılır. Çürütücülerden biogaz eldesi yapılıp gazın CHP motorlarında yakılabilir hale getirilmesiyle
enerji üretmek adına biogaz yakılır. Daha sonrasında CHP’den çıkan egzoz gazları ORC ile incelenebilir.
Biogaz eldesi sonrasında çürütülmüş olan çamur öncelikle çamur depo tankına ardından da santrifüj
makinelerine (Dekantör) gelir. Dekantörde susuzlaştırma işlemi ardından da vidalı konveyör vasıtası ile
traktöre alınıp depo sahasına taşınır.
ARITMA TESİSİ GENEL PARAMETRELERİNE ÖRNEK BAKIŞ Bu çalışmada enerji tüketiminin
belirlenmesinde örnek olması açısından Adana Ceyhan Atıksu arıtma tesisinde yıllık bakış açısıyla
alınan değerlerden tesisin giriş çıkış su debileri, çamur miktarları, üretilen gaz ve enerji miktarları esas
alınmıştır. Tesis için gereken enerji, tesisteki jeneratörün ürettiği enerji ve şebekeden çekilen enerji
miktarları ölçülerek gerekli olan enerji hesaplamaları yapılmaktadır. Adana Ceyhan Atıksu arıtma
tesisinde 1 yıl süresince her ay tesis girişinde ki ve çıkışında ki günlük debi, AAT ndeki mekanik arıtma
birimlerinde, biyolojik arıtma birimlerinde, diğer birimler ve AAT tamamı için toplam enerji kullanımı
ve AAT ait tasarım argümanları elde edilmiştir. Bu verilere dayanarak, AAT girişteki yükleri, enerji
ilişkileri, şebekeden çekilen enerji, giderim verimleri, jeneratör enerji üretimi incelenerek toplam
enerji tüketimi açısından kWh/m3 cinsinden arıtım enerji miktarları, m3/kişi ve harcanan enerji/kişi
miktarları bulunmuştur. Tablo1.’de Ceyhan AAT 2017 yılına ait verilerin aylık bazda ççamur değerleri
verilmiştir, Tablo2.’de de Ceyhan AAT nin 2017 yılı süresince takip edilen enerji değerleri verilmiştir.
Ceyhan AAT nde yıllık ortalama 546,15 m3 çamur keki çıkarken; yıllık ortalama 34046,50 m3’te gaz
üretilmektedir. Yine tesiste yıllık periyotta toplam 6553,83 m3çamur keki çıkarken yıllık toplam
408.558 m3’te gaz üretilmektedir. Ceyhan’da yayla ve deniz turizminin çok olması sebebiyle yaz
aylarında polimer miktarı 827,1 kg/ay kadar düşmektedir. Yaz aylarında tesise giren debiye de
bakıldığı zaman Temmuz ayında olağan dışı bir artış görülmekte. Bu artışın sebebi 2017 yılının haziran
ayı sonunda Ramazan Bayramının olması ve bayram sonunda da bu yoğunluğun devam etmesiyle debi
girişinin artmış oluşudur. Bir önemli noktaya daha değinmek gerekirse kullanılan polimer miktarı debi
ile bağlantılı olmakla birlikte asıl önemli olan skala çamurun yoğunluk derecesidir. Bu sebeple
mevsimsel olarak belirli bir ortalama olmuş olsa da polimer miktarının bazı aylarda dikkat çekici
şekilde farklı oluşu çamur yoğunluğu ile alakalıdır. Ceyhan AAT lerinde elde edilen 2017 yıllık enerji
değerleri Tablo 2‘de verilmiştir
1.1.Problemin Tanımı
Türkiye de dahil olmak üzere bütün Dünya ülkelerinde içme suyu ve kullanım suyu hızla
tükenmektedir. Mevcut su kaynakları gerek tarım alanında gerekse içme suyu olarak kullanılarak, su
miktarları her geçen gün azalmaktadır. Sanayi sektöründe kullanılan su ise, mevcut su miktarının
azalmasını hızlandırmaktadır. Kullanma ve su kaynaklarının belirli bir denge çerçevesinde ilerlemesi
gerekmektedir. Mevcut su kaynaklarındaki azalma, bu dengenin yeterli olmadığının göstergesidir.
Ekolojik dengenin düzgün olarak ilerleyebilmesi ve yaşamın devam ettirilebilmesi için sürekli suya
ihtiyaç duyacağımız kaçınılmaz bir gerçektir. Mevcut su kaynaklarının, kullanım ihtiyacını
karşılayabilmesi için takviye çalışmalarının yapılması gerekiyor.
1.2.Çalışma Gerekçesi Mevcut su kaynaklarının, kullanım ihtiyacını karşılayabilmesi için takviye
çalışmaları yapılırken Atık suların arıtılarak tekrar kullanılabilmesi için . Dereceden biyolojik arıtma
tesisleri, yapılabilecek çalışmaların sadece bir adımıdır. Biyolojik arıtma tesislerinin yapımı,
kullanıldıktan sonra atık hale gelen suyun temizlenerek tekrar doğaya kazandırılmasını sağlar. Atık su
arıtma tesisleri imalatı tamamlandıktan sonra, atık halde bulunan sular temizlenerek tekrar doğaya
kazandırılır. Böylelikle mevcut su kaynaklarının kullanımı, arıtılan sular ile birlikte azalır. Tekrar doğaya
kazandırılacak atık suların kullanılması ile birlikte mevcut su, ileri zamanlarda kullanılmak üzere
mevcut halde durmaya devam edecektir. Yapılacak bu çalışmanın bir maliyeti olacaktır.
1.3.Çalışma Amacı Yapılan çalışmanın amacı yürütülecek projenin sistematik şekilde devam
edebilmesi ve belirli bir bütçe çerçevesinde kalarak projenin sonlandırılması için gerekli bütün
aktivitelerin zamanında yapılabilmesidir. Bu ve bunun gibi çalışmalar, buna benzer çalışma yapacak
kişilere ön ayak olacaktır. İş verenlere büyük bir katkı sağlayacaktır. Oluşabilecek riskleri, aksaklıkları ve
bütçe planlamasını kontrol 2 altında tutacaktır. Proje imalat aşamasındayken, bütçe veya zaman
değişikliklerinde müdahale edilecek iş kalemlerini belirleyici özelliği bulunmaktadır. Örneğin 1000
günde tamamlanması gereken bir proje süresi, daha sonradan oluşan şartlardan dolayı 900 günde
tamamlanması problemiyle karşı karşıya kaldığımız zaman “En düşük maliyetle bunu nasıl
gerçekleştirebiliriz?” sorusuna yanıt bulmak için büyük kolaylık sağlayacaktır. Hangi iş kalemlerine,
nasıl ve hangi tarihte müdahale yapılması gerektiğini gösterecektir. Buradaki çalışmayı bir adım öteye
taşımak isteyen kişilerin, yapacakları analizleri daha ayrıntılı yapmaları gerekmektedir. Bu çalışmada
yapılan analiz 1 günlük üretim kapasitesini kapsamaktadır. Yapılacak yeni çalışmada saatlik
araştırmalar yapılabilir. Böylelikle hangi saatlerden daha çok verim alındığı ortaya çıkabilir. Edinilen
verimlilik bilgilerine göre saatlik çalışma sistemleri dahi değiştirilebilir. İş kalemlerinin ayrı ayrı analiz
edilmesi, çalışmanın daha profesyonelleşmesini sağlayacaktır. Örneğin “Çökeltme havuzu imalatı kaç
günde tamamlanıyor? Terfi haznesi imalatı kaç günde tamamlanıyor?” sorularına yanıt veren çalışma,
daha kesin sonuçlar verebilecektir.
6.ATIK SU ARITMA TESİSLERİ
6.1.Atık Su Arıtma Tesislerinin Önemi Nüfusu hızla artmakta olan dünya üzerinde su ihtiyacının da
karşılanması gerekmektedir. Nüfusun artması, su kaynaklarının daha hızlı tükenmesi anlamı
taşımaktadır. Yapılan bilimsel ve istatistiksel araştırmalar neticesinde arıtma tesisleri kapsamında,
suyun dönüştürülerek tekrar kullanılması için çalışmalar başlamıştır. Çalışmalar, hızla kullanılan su
kaynaklarında ki azalmayı önlemek, ekolojik döngüye katkı sağlamak, insan ve çevre sağlığını korumak
vb. amaçları hedef almıştır.
6.2.Türkiye’deki Mevcut Durum Geliştirilen bilimsel teknikler ile atık suları dezenfeksiyon
aşamalarından geçirerek tekrar doğaya kazandırarak kullanılmak üzerine kurulmuştur. Bu tekniklerin
verimliliğini arttırmak için Fiziksel, Kimyasal ve Biyolojik yöntemler denenmiştir. Biyolojik yöntemler,
Fiziksel ve Kimyasal yöntemlere göre olumlu sonuçlar vermiş ve başta İstanbul olmak üzere tüm
Türkiye genelinde Biyolojik Arıtma Tesislerine yönelim başlamıştır. Bu sayede dünya ve Türkiye’de atık
sular arıtılarak tekrar kullanımı sağlanmakta, sağlanmaya çalışılmaktadır. İhtiyacın artması göz önüne
alınarak her geçen zaman zarfında tesislerin de geliştirilmesi, genişletilmesi gerekmektedir. Gerekli
çalışmalar yapılmadığı halde kaynakların tükenmesinin ardından ülkemiz büyük bir su sıkıntısının
eşiğinden kurtulamayacağı göz önündedir. “2010 yılında kanalizasyon şebekeleri ile toplanan 3,58
milyar m3 atıksuyun %48,6'sı akarsuya, %41,8'i denize, %3,6'sı baraja, %2,1'i göle-gölete, %1’i araziye
ve %2,8'i diğer alıcı ortamlara deşarj edilmiştir.” Türkiye’de şu anda 326 atık su arıtma tesisi
bulunmaktadır. Bunların 35’i doğal, 39’u fiziksel, 53’ü kimyasal ve 199’u biyolojik arıtma tesisleri
sistematiği olarak işlemektedir. Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı bilgilerine göre 326 tesisin yılda
2,72 milyar 𝑚3 atık suyu arıttığı gözlemlenmiştir. Arıtılan sular denize, baraja, akarsulara, göletlere
iletilmektedir. Ülkemizde bir bireyin günde ortalama 182 litre suyu kullandıktan sonra atık su
şebekelerine iletmektedir. Şu andaki mevcut nüfus 6 76 milyon 667 bin kişi olarak belirlenmiştir. Bu
durum, günde 14 milyon 𝑚3 suyu arıtmamız gerektiği gerçeğini ortaya koymaktadır. İstatistiki bilgiler,
faaliyette olan tesislerimizin yetersiz kaldığı gerçeğini gün yüzüne çıkartmaktadır. Türkiye’de yönelim
biyolojik arıtma tesislerine doğrudur. Bu tesisler kendi aralarında alt dallara ayrılmaktadır. Şartlara
uygun geliştirilen son ürün İleri Biyolojik Arıtma Tesisidir.
Bunun yanında 1. Derece ve 2. Derece Biyolojik Arıtma Tesisleri de bulunmaktadır. 2. Derece
sistematiği ile çalışan tesisler bütün çeşitlere ön ayak olmuştur. Bundan dolayıdır ki ikinci dereceden
faaliyet göstermekte olan projelerin gerek yapım aşamaları gerekse proje yönetimleri bu dalda büyük
önem kazanmıştır. Gerçekleştirilen bu çalışmada 2. Dereceden Biyolojik Arıtma Tesisi Proje Yönetim
Esasları ve Kaynak Optimizasyon adımları üzerinde durulacaktır
7.İKİNCİ DERECEDEN BİYOLOJİK ARITMA TESİSLERİ
Bu tip tesisler terfi haznesi, oksidasyon havuzu, çökeltme havuzu, dağıtım yapısı, geri devir haznesi,
çamur haznesi ve deşarj rögarından oluşmaktadır. Her bir hazne veya havuz farklı görevler
üstlenmiştir. Atık su, parçacıklardan arınmak amacı ile her aşamada farklı müdahalelere maruz
kalmaktadır. Bu müdahaleler sonucu temizlenerek en yakın akarsu veya denize iletilmektedir.
Tesislerin hizmet edeceği yerleşim yerinin nüfus yoğunluğu çok önemlidir. Çünkü tesislerin
projelendirilmesinde nüfus göz önüne alınarak hesaplamalar gerçekleştirilir. Projelendirme esnasında
minimum hizmet edeceği zaman olarak 20 yıl göz önüne alınmaktadır. Bundan dolayıdır ki mevcut
nüfusa göre projelendirme yapılmaz. Mevcut nüfus göz önüne alınarak en az 20 yıl sonraki tahmini
nüfus yoğunluğu hesaplanmaktadır. Bunun amacı, yapılacak tesisin ihtiyacı karşılayacak boyutlara
projelendirilmesidir. Nüfus yoğunluğunun düşük olduğu yerleşim yerlerinde hidrolik çap düşük
olacağından, tesis bu çapa hizmet edecek şekilde boyutlandırılır. Nüfus yoğunluğunun daha yüksek
olduğu yerlerde, tesisler daha büyük boyutlarda inşa edilir. Havuz ve haznelerin boyutları bu
değerlere göre belirlenir. Popülasyon analizi farklı yöntemlerle hesap edilerek karşılaştırılır. Arıtma
tesisleri yerleşim yerinin en düşük kot değerine sahip bölgesine inşa edilir. Çünkü atık suların iletildiği
kanallarda enerji harcanmak istenmez. Suyun kot farkından dolayı, enerji harcanmadan tesise
iletilmesi hedef alınır. Bundan dolayı iletim kanalları, tesise göre daha yüksek kot seviyesine sahip
olmalıdır. Atık su, iletildiği kanal içerisinde enerji kazanır. Terfi haznesine kadar bu enerji ile iletilir. Atık
suyun terfi haznesine kavuşmasının ardından 2. Dereceden Biyolojik Arıtma Tesisi işlevine başlar. Artık
suyun potansiyel enerjisi veya kinetik enerjisi kullanılarak iletim mümkün olmadığından elektrik
enerjisi kullanarak iletimler başlar.
7.1.Terfi Haznesi Tesisin atık suyu aldığı ilk bölümdür. Terfi haznesinin görevi iletilen kanaldan suyu
almak ve su ile birlikte gelen yabancı cisimleri ayrıştırmaktır. Diğer bir deyişle, yabancı cisimlerin tesise
girişini engelleyerek gelen atık suyun oksidasyon havuzuna transferini sağlamaktır.
Terfi haznesi imalatı sırasında grobeton ve temelden sonra perde imalatlarına geçilir. Temel ile perde
arasından su sızmaması için su tutucu bantlar kullanılır. Su tutucu bantların %50 genişliğindeki kısım
temel betonu içerisinde, diğer %50 kısmı ise perde betonu içerisinde kalmalıdır. Perde imalatı
gerçekleştirilirken atık suyun iletildiği kanalın akar kotu dikkate alınır. Atık su kanalı terfi haznesinde
son bulacağı için, kanalın akar kot seviyesinde borunun girişi için pencere bırakılır .Aynı işlem acil
tahliye için gerekli olan ve oksidasyon havuzundan gelen havuzlar arası iletim hattının giriş penceresi
de yerleştirilir .Terfi haznesine gelen hat dairesel olabilir. İmalatı yapılan pencere dikdörtgen
olacağından, boru yerleştirildikten sonra çevresinde boşluklar meydana gelecektir. Bu boşluklar tamir
harçları ile kapatılabilir fakat tamir harçları su geçirgenliğine dayanıklı olmayabilir. Suyun sızmaması
gerektiği göz önüne alınarak özel harçlar kullanılmalıdır. Sızdırmazlığa karşı dayanıklı bölgelerde S-88
tamir harçları kullanıldığı zaman olumlu sonuç verdiği gözlemlenmiştir. Bazı durumlarda terfi
haznesinin perde imalatını tek seferde yapmak mümkün olmayabilir. Zemin koşulları, proje koşulları
gibi nedenlerle iki veya daha fazla sayıda beton dökmek gerekebilir. Böyle durumlarda perde
betonunda soğuk derzler oluşacaktır ve su soğuk derzler arasında suyun sızma ihtimali yüksektir. Bunu
engellemek için soğuk derz oluşan bütün bölgelerde su tutucu bant kullanılmalıdır. Aksi halde soğuk
derz bölgelerinde sızdırma problemi yaşanacaktır. Problem erken teşhis edilmediği takdirde aderans
zamanla azalacak, donatılar paslanacak ve perde üzerinde çatlaklar oluşacaktır. İmalat
tamamlandıktan sonra oluşan tayrot boşlukları mutlaka doldurulmalıdır. Doldurma işlemi özel
macunlarla kapatılmalıdır. Aksi halde sızdırma problemi yine oluşacaktır. Bütün macunların sızdırmayı
engelleyemeyeceği bilinmektedir. Özel üretilen çelik macunlar bu problemi ortadan kaldırmak için en
büyük silahtır. Çünkü çelik macunlar, diğer macunların sızdırmazlık değerlerine göre daha yüksek
dayanıklılığa sahiptir. Tayrot borularının temas halinde olduğu bölgelerine çelik macun kullanılmakla
birlikte, hava ile teması olan açık bölgelere ise sosis macunlar kullanılabilir. Sosis macunlar
fabrikalarda karıştırılır ve yumuşak bir malzemedir. Yüzey tamamen sosis macun ile kapatıldığı
takdirde tayrot boşluklarından oluşabilecek sızdırmaların çok büyük oranda önüne geçmiş olunacaktı
Biyolojik veya kimyasal arıtma tesisleri fark etmeksizin genellikle yüksekliği en büyük olan bölüm terfi
haznesidir. Çünkü tesisler akarsu, deniz, dere gibi bölgelere deşarj edildiği için bu bölgelere yakın
imalat yapılır. Şayet hat, bu akarsu veya derenin altından geliyorsa suyu kendi enerjisi ile akabilmesi
için suyun altından geçilmelidir. Hat güvenliği için minimum derinliğin 2-3 metre olduğu ülkemizde
suyun altından geçildiği de düşünülürse minimum 6 metre gibi bir derinlik karşımıza çıkmaktadır. Yine
her terfi haznesinde yabancı cisimlerin tesise girişini engellemek için sepet ızgaralar kullanılmaktadır.
Izgara giriş bölümünün alt bölümüne yerleştirildiği de göz önüne alınırsa en az 7 metre derinlik ile
karşılaşılır. Bazı bölgelerde şartlar bahsedildiği kadar uygun olmayabilir. Bu bölgelerde ise derinlik
artabilir. Sepet ızgarada biriken yabancı cisimler mekanik güç yardımı ile hazneden çıkartılarak tesisten
uzaklaştırılır. Terfi hazne boyutları ise debiye göre değişkenlik göstermektedir. Debinin çok olduğu
bölgelerde boyutlar daha geniş seçilir. Çünkü gelen debinin hazne tarafından karşılanabilir olması
gerekmektedir. Terfi merkezlerinin yeri seçilirken aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir. 10 “
1.Tesisin bulunduğu yere kolayca gidilip gelinmelidir. Makine ve teçhizatın kolayca taşınması için yol
kenarları tercih edilmelidir.
2.Su taşma bölgesinin dışında olmalıdır.
3. Taşıma gücü fazla olan zeminler seçilmelidir.
4. Yer altı su seviyesi fazla yüksek olmamalıdır.” Terfi havuzunun betonarme işleri tamamlandıktan
sonra mekanik işlemler başlar. Mekanik işlemlerde hazne tabanına pompalar monte edilir. Yabancı
cisimlerden arındırılmak üzere sepet ızgara hazne içerisine yerleştirilir. Sepet asansör işlemleri yapılır.
Bu sayede biriken yabancı cisimler bu asansör yardımı ile hazneden çıkartılır ve uzaklaştırılır. Hazne üst
bölümünden vanalı HDPE(High Density Polyetylene) boruların tesisatı yapılır. Tesisatın bir ucu terfi
haznesinde olurken diğer ucu oksidasyon havuzuna bağlanır. Atık su buradan oksidasyon havuzuna
transfer edilir.
7.2.Oksidasyon Havuzu “Evsel kullanılmış sular, sığ havuzlarda doğal biyolojik işlemle stabilize
edilebilir. Bu şekilde ham veya bir ön işlemden geçmiş suyun okside olmak üzere bırakıldığı havuzlara
oksidasyon havuzu adı verilir.” Oksidasyon havuzları genelde tesisin en büyük boyutlardaki havuzlarını
oluşturur. Çünkü atık suya ilk işlem burada gerçekleştirilir. Su havuza HDPE(High Density Polyetylene)
boru aracılığı ile terfi haznesinden gelir. Gelen suyun içerisinde parçacıklar bulunmaktadır. Havuz
üzerine imalat edilen yürüme yolları ve vanalar tesise müdahale açısından çok önemlidir. Su
oksidasyon havuzuna(havalandırma yapısına) ilk girdiğinde enerjisinin büyük bölümünü kaybetmiş
olacaktır. Suyun tekrar enerji kazanarak havalandırma yapısında belirli süre döngü sağlaması
gerekmektedir. Tam bu noktada mekanik cihazlar devreye girer. Yürüme yollarına monte edilmek
üzere havuz içerisine pervaneler yerleştirilir. Pervaneler elektrik enerjisi ile çalışır. Pervane belirlenen
akış yönünde suyun enerjisini arttırmak için yapılır. Pervane su içerisinde dönmeye başladığında, su
belirlenen yöne doğru pervanenin oluşturduğu enerji ile akmaya başlar. Akış sırasında oluşan
vorteksler hem suyun bütün bölümünün havalanmasını hem kinetik enerji kazanmasını sağlar. Havuz
içerisinde küçük yapılar oluşturulur. Bu yapılara dalgakıran veya “J Baston” denilmektedir. Pervane
etkisi ile kinetik enerji kazanan su, bu dalgakıranlara çarparak enerjisini tekrar yitirir. Kinetik enerji
tekrar potansiyel enerjiye dönüştürülür. Bu olay aynı havuz içerisinde iki defa tekrarlanır. Yani suya iki
defa kinetik enerji verilir ve tekrar potansiyel enerjiye dönüştürülür. Havalandırma yapısına yapışık
olarak haznenin dışında kalan 2 savak inşa edilir. Bazı durumlarda suyun fazla gelmesi ile oksidasyon
havuzu taşabilir. Taşma sorununu gidermek için perdelerin belirli kot seviyelerinde pencereler bırakılır.
İmalat sonunda pencereler kapatılmaz. Taşma anında pencere suyu oksidasyona bitişik savaklara iletir.
Böylelikle hazne içerisindeki su taşma tehlikesinden kurtulmuş olur. Savaklara giden sular ise arıtılmak
üzere Dağıtım Yapısı Haznesine gönderilir. Taşma olmadan işletimlerde havalandırma işleminden
sonra atık su, dağıtım yapısına gönderilerek çökeltim havuzuna veya havuzlarına transfer edilir.
Havuzun iki bölümünün arasında perdeler bulunmaktadır. Perdeler suyun döngüsünü sağlamak için
yapılmaktadır. Mekanik teçhizat savak bölgesine yakın olan yere yapılır. Çünkü vanalar, HDPE(High
Density Polyetylene) boruların yanında bulunmak zorundadır. Acil müdahale zamanlarında yürüme
yollarının üzerine çıkarak vanalara müdahale edilir. Vanalar sistematiğin doğru şekilde işlememesi
veya tamirat durumlarında büyük önem arz etmektedir. İmalat aşamasında projeye göre HDPE(High
Density Polyetylene) boru tesisatları olacaktır. Projeye bağlı kalarak boru yerlerinin kesinlikle
atlanmaması gerekmektedir. Havalandırma yapısının zemininde büyüklüğüne göre iki veya daha fazla
sayıda rögarlar bulunmaktadır. Bu rögarlar acil durumlarda haznenin boşaltılması için tahliye kanalı
olarak bilinir. Yapım aşamasından sonra açıkta kalan tayrot boşluklar yine S-88 harçları ile
doldurulmalıdır. Doldurulduktan sonra su geçirmezliği yüksek değerde olan macunlar kullanılarak
kaplanır. Yapılmadığı 12 takdirde boşluklardan su sızıntıları oluşacaktır. Su sızması durumunda tesisin
sağlıklı şekilde çalışması tehlikeye girecektir. Savak veya balkon savağın altına kolonlar yapılmalıdır.
Aksi halde taşma halinde su balkon savağa geçecektir. Suyun ağırlığı ve enerjisi dolayısı ile balkona
yayılı yük intikal etmiş olacaktır. Balkonun herhangi bir desteği olmadığı zaman sehim verecektir.
Sehim verme durumu ise istenmeyen olaylardan biridir. Bunun önüne geçebilmek için balkon altlarına
kolon yapılmalıdır.
Oksidasyon havuzundan savağa aktarılan sular dağıtım yapısına gönderilir (Şekil 3.5). Dağıtım yapısı iki
veya daha fazla çökeltme(çökeltim) havuzu olan tesislerde yapılır. Çünkü suyun arıtılması için
çökeltme havuzuna girmesi gerekmektedir. İki veya daha fazla sayıda olduğu zaman bunların
ayrılabilmesi için dağıtım yapısına ihtiyaç vardır. Dağıtım yapısının hemen temelinin üstünde çökeltme
havuzları sayısı kadar pencere bulunur. Bu pencerelerden borular çıkar ve çökeltme havuzuna aktarılır.
Dağıtım yapısı, çökeltme havuzunun zemin kotuna göre daha yüksek kot seviyesine sahip olmalıdır.
Çünkü suların havuzlar arasında aktarılması için enerji harcamak ek maliyet demektir. Maliyetsiz
şekilde yapılabilmesi için eğim verilerek su, çökeltme havuzuna aktarılmaya çalışılır. Dağıtım
yapısından tahliye edilen atık su çökeltme havuzunun deflektör bölgesinin en alt bölümünden giriş
yapar. Yani temel içerisinden geçerek orta bölümünden Terfi Haznesi Oksidasyon Havuzu Dağıtım ve
Geri Devir Çökeltim Havuzu Deşarj Yapısı Akarsu, Deniz,Dere 13 aktarım yapılır. Minimum %5 eğim
verilerek atık su çökeltim havuzuna aktarılır. İmalat sırasında dağıtım yapısında da tayrot boşlukları ve
soğuk derzler oluşabilir. Diğer haznelerde kullanılan S-88 harçlar ve su tutucu bantlar bu havuzda da
kullanılır. Bu yapı içerisinde odacıklar bulunmaktadır. Odacıkların sayısı çökeltim havuzlarının
sayısından 1 fazla olacaktır. Fazla olan odacıkta oksidasyondan gelen suyun toplandığı bölge olacak ve
diğer odacıklara eşit şekilde bölünecektir. Fazla odacıkta çökeltim havuzu sayısı kadar pompa olacaktır.
Pompalar aynı güce ve değerlere sahip olacak. Böylelikle odacıklara eşit şekilde bölünebilecektir.
Odacıkların hemen temel üstüne borular yerleştirilir. Boruların ucu oksidasyon havuzunun deflektör
bölümüne yer altından bağlanır. Bu da çökeltim havuzunun temelinin içerisinden geçer.
Atık su çökeltim havuzuna odacıklar yardımıyla gönderilir (Şekil 3.6). Tesisin bundan sonraki aşaması
çökeltme havuzudur. Yine bir taşma olayı varsa çökeltim havuzundan önce Geri Devir Haznesi bir
sonraki aşama olacaktır (Şekil 3.5).
7.3.Geri Devir Yapısı Çökeltme havuzuna bağlantısı olan, taşkın hallerde acil müdahale için gerekli
olan yapıdır. Taşkın hallerde dağıtım yapısının devreye girdiği bazı zamanlarda, sadece dağıtım yapısı
yeterli gelmeyebilir. Çünkü dağıtım yapısı taşkın olmayan hallerde de çökeltme havuzuna bağlıdır. Aşırı
yüklenme sonucu bu havuz taşabilir. Bahsedilen durumun oluşmaması için geri devir yapısı inşa edilir.
Geri devir yapısı oksidasyon havuzunun taşmaya yüz tutmaya başlaması ile devreye girer.
Havalandırma yapısının üst bölümünden geri devir yapısına boru bağlantıları yapılır. Su seviyesinin
normal kriterlerden daha üst seviyelere çıkması durumunda kontrol zorlaşır. Duruma müdahale olarak
mekanik teçhizatlar devreye girer. Miktarı artan atık su motopomp yardımıyla geri devir yapısına gelir.
Geri devir yapısının zemin üstünden HDPE(High Density Polyetylene) borular ile Şekil 3.6’ya benzer
şekilde çökeltim havuzuna iletilir.
7.4.Çökeltme Havuzu Diğer havuzlara göre tasarımı daha farklıdır. Her havuz köşegenlerden oluşurken
çökeltme havuzu çember şeklinde oluşturulur. Atık suya fiziksel müdahalenin yapıldığı haznedir. Tam
orta noktasında çember şeklinde deflektör bulunmaktadır. Deflektör, mekanik teçhizatın üstünde
işlem görebilmesi için yapılması gereken küçük yapıdır. Altında koloncuklar bulunur ve perdelerinde
oval delikler bırakılır. Dağıtım yapısından gelen iletim boruları deflektörün tam orta noktasından yer
çekimine ters yönde yerleştirilir. Atık su deflektöre ulaştığı zaman, kendi enerjisi ile iletim hattından
çıkar. Deflektör yapısının üstüne mekanik teçhizat monte edilir (Şekil 3.7). Bundan dolayı deflektörün
temel alt kotu, çökeltme temeli alt kotundan daha düşüktür. Böylelikle su çökeltim haznesinin
tabanından yapıya giriş yapar. Mekanik teçhizat Şekil 3.7’de belirtilen yörüngede daire çizerek döner.
Dönüş esnasında atık su içerisine teçhizatın parçacıkları çöktürmek için kolları su içerisinde dönecektir.
Dönüş işlemlerinde teçhizatın çek pasları çöken parçacıkları bir odacıkta toplayacak ve bu odacıktan
çöken parçacıklar tesisten uzaklaştırılacaktır. Çökeltim havuzun boyutları gelen debiye göre değişkenlik
göstermektedir. Debi ile hazne yarı çapı doğru orantılıdır. Debi arttıkça çökeltim havuzunun yarı çapı
artmaktadır. Yani boyutun büyümesi anlamı taşımaktadır.

“Bu cihazlarda sadece çok iri partiküller tutulabilmektedir.” Buna rağmen çökeltim havuzunun
verimliliğini arttırmak için kimyasal ilaçlar kullanılarak ince parçacıkların da çöktürme işlemi
yapılabilmektedir. Kimyasal ilaçlar verimliliği %100 yapamamaktadır.
Çökeltme havuzunun perdesine bitişik parçacıkların üst bölümünü arıtmak amacıyla savaklar yapılır.
Bu savaklar balkon dar balkonlar şeklini andırır. Mekanik teçhizatın ayakları da bu savakların üstüne
yerleştirilir. Böylelikle makinelerin havuzun içine 16 düşme riski de ortadan kaldırılır. İç savağın
içerisine mekanik süpürgeler yerleştirilir. Aynı süpürgelere mafsallar ile dönebilme özelliği verilir. Bu
sayede süpürgeler iç savağın perde üstünde toplanan parçacıkları da dönebilme yetenekleri ile iç
savağın içerisine sürükler. Çökeltme havuzunun yan tarafına rögar şeklinde Çamur Haznesi yapılır
(Şekil 3.8). İç savaklarda biriken çamur ve çöken parçacıklar bu hazneye aktarılır. Aktarım yapılırken
enerji harcanmaz. Enerji harcamamak için çamur haznesinin alt zemin kotu, iç savağın taban kotundan
düşük olmalıdır. Aksi halde iletim için enerji harcanması gerekecektir. Çamur haznesine biriken atıklar
ise vidanjör yardımı ile tesisten uzaklaştırılır.

Çökeltme havuzuna bitişik dış savak yapılır (Şekil 3.9). Çökeltme havuzundan dış savağa suyun
iletilebilmesi için çökeltme perdesinde pencere bırakılır. Su belirli bir düzeye geldikten sonra dış
savağa akar. Dış savağın amacı suyu Deşarj Rögarı yapısına iletmektir. Dış savağın temel üstüne
HDPE(High Density Polyetylene) boru yerleştirilir. Boru eğimli olarak deşarj yapısına bağlanır. Atık su,
deşarj yapısına arıtılmış halde gelir. Arıtım, oksidasyon ve çökeltme havuzlarındaki işlemler sonucunda
tamamlanır. Arıtılan su çökeltme havuzunun penceresinden dış savağa geçiş yapar. Geçişin ardından
temel üstünde bulunan HDPE(High Density Polyetylene) borular aracılığı ile deşarj rögarına iletilir. 17
3.6.Deşarj Rögarı Arıtma tesisinin son halkasıdır. Suyun tesisten uzaklaşması sırasında geçtiği son
havuzdur. Deşarj rögarında mekanik işlemler yoktur. Bazı durumlarda dere veya akarsuya gönderilecek
bölge, rögardan daha yüksek kot seviyesinde olabilir. Bu durumlarda rögara motopomp yerleştirilir.
Gönderilecek sudan numeneler almak ve çıkışı kontrol etmek açısından imalatı yapılır. Rögarda
çökeltme havuzu sayısının 1 fazlası kadar boru girişi bulunmaktadır(Şekil 3.10). Fazla olan boru girişi
ise suyun tesisten uzaklaştırılması içindir.
Deşarj yapısından suyun çıkışı ile tesis görevini tamamlamış olacaktır.
8.. İLERİ BİYOLOJİK ARITMA TESİSLERİ İleri biyolojik arıtma tesislerinde, ikinci dereceden tesislere
göre ek olarak havuzlar bulunmaktadır. Bu yapılar şöyle sıralanabilir.
 Kum tutucu ızgaralar
 Akım ölçerler
 Ön çöktürme havuzları
 Çamur yoğunlaştırma ve çürütme hazneleri
 Kontrol laboratuvarları
 Koku giderici havuzlar
 İdari ve hizmet binaları
8.1. Kum Tutucu Izgaralar Bu ızgaralar tesis girişlerinde bulunur. Terfi haznesine atık su ulaşmadan
önce zararlı kum tanecikleri küçük gözenekli ızgaralarda tutulur. Daha sonra atık su tesise gönderilir.
8.2. Akım Ölçerler Tesis kontrolü açısından akım ölçerler havuzlar arası tesisat üzerine yerleştirilir. Bu
ölçerler tesisi çalışma şartlarına uygunluğunu, tesis kapasitesini ve oluşabilecek taşkın olaylarını
önceden tahmin etmek için bilgiler verir.
8.3. Çamur Çürütme Haznesi Bu hazneler oluşan çamur atıklarını fiziksel veya kimyasal yollarla
ortadan kaldırmayı amaçlar.
8.4.Kontrol Laboratuvarları Tesise suyun ilk girişi ile laboratuvarlar devreye girer. Suyun kirlilik oranını
hesaplanır ve değerleri kayıt altına alınır. Deşarj rögarı çıkışında doğaya kazandırılan suyun kirlilik oranı
tekrar ölçülür. Bu sayede verimlilik kontrol edilir. 20 Kontrol laboratuvarları sadece kirlilik ölçmek için
yapılmaz. Tesisteki bütün veriler bu bölümde toplanır.
8.5. Koku Giderici Havuzlar Tesisin çalışma kapasitesine göre çevreye kokular yayılabilir. Büyük
şehirlerde bu soruna çok sık rastlanmaktadır. Çünkü gelen atık su debisi ne kadar yüksek ise çevreye
koku yayılma ihtimali de o derece yüksektir. Sorunu gidermek için koku giderici havuzlar inşa edilir.
Kimyasal yöntemler ve ilaçlar kullanılır.
8.6.İdari Binalar Tesislerde havuzlar arasında kapakçıklar, vanalar ve çok sayıda havuzlar bulunabilir.
Mekanik çalışmalar sırasında elektronik tesisat ile sayılan özellikler idari bina içerisinde kontrol
mekanizması oluşturulur. Elektronik tesisatlar yardımı ile ana kumandadan suyun havuz aşamaları
değiştirilebilir. Tamir yapılacak havuzlara suyun girişi engellenebilir, boşaltılması gereken havuzlar ana
kumandadan tahliye hatlarını devreye sokması ile boşaltılabilmektedir. Tesisin bütün işlemleri idari
binalardan kontrol edilebilmektedir.

Bugüne kadar evsel atıksuların arıtılması maksadıyla biyolojik prosesler yaygın olarak kullanılmıştır.
Biyolojik arıtımın ilk yıllarında sadece karbon gideriminin yeterli olduğu düşünülmesine karşın, evsel
atıksuların karbona ek olarak azot ve fosfor gibi nütrientler ihtiva etmesi ve nütrientlerin de alıcı
ortamlarda çevresel problemlere sebep olması nedeniyle, bu nütrientlerin de arıtılması ihtiyacı
gündeme gelmiş ve yapılan çalışmalar bu yönde gelişme göstermiştir. Bugüne kadar ve günümüzde
evsel atıksuların arıtılması maksadıyla birçok farklı proses ve teknoloji geliştirilmiş olmakla birlikte,
evsel atıksu karakterinin farklılık göstermesi sebebiyle mevcut proseslerin optimize edilmesi veya o
bölgeye uygun arıtma teknolojisinin belirlenmesi önem arz etmektedir. Literatürde evsel atıksulardan
karbon ve nütrient giderimi için; yukarı akışlı anaeobik çamur yatağı- aktif çamur (UASB-AS), yukarı
akışlı anaerobik çamur yatağı- ardışık kesikli reaktör (UASB-AKR) [1], ardışık kesikli reaktör (AKR) [2],
anaerobik/ anoksik/ oksik- biyolojik havalandırmalı filtre (A 2O-BAF) [3], anoksik/ oksik (AO), A2O,
modifiye University of Cape Town (modifiye UCT) [4], kaskat beslemeli UCT [5], kaskat beslemeli A 2O,
anaerobik/ anoksik/ aerobik- membran biyoreaktör (A 2O-MBR) , beş kademeli Bardenpho olmak
üzere birçok farklı proses konfigürasyonu uygulanmıştır. Biyolojik arıtma prosesi, yapısal ve genetik
olarak birbirlerinden çok farklı mikroorganizmaların biraraya gelerek atıksudan istenmeyen
kirleticilerin giderildiği bir ortamdır. Bu sistemlerde en genel haliyle bakteri, mantar, protozoa,
rotiferler ve 2 nematod rol oynamaktadır. Biyolojik arıtma prosesi, atıksuların arıtılması maksadıyla
uzun yıllardır yaygın olarak kullanılmasına rağmen, bazı kısıtlamalardan ötürü, biyolojik atıksu arıtma
sistemlerindeki mikroorganizma çeşitleri hakkında geçtiğimiz 10 yıla kadar yeterli sayıda araştırma
yapılamamıştır. Halbuki arıtma proseslerinin işletme parametrelerine ve atıksu karakteristiğine bağlı
olarak çok farklılık gösteren mikroorganizma kültürünün yapısını bilmek de arıtma sistemlerinin
verimini arttırmak açısından son derece önemlidir.
9.ATIKSU ARITMA TESİSLERİNDEKİ PROBLEMLER
(Problems of Wastewater Treatment Plants) Atık su arıtma, atık sudaki katıların kısmen çıkarıldığı ve
oldukça karmaşık, çürüyebilir, organik katılardan mineral veya nispeten kararlı organik katılara
ayrıştırılarak kısmen değiştirildiği bir süreçtir. Bir arıtma sisteminin şematik olarak değil, gerçek bir
arıtma tesisinden üstten çekilmiş bir fotoğraf görüntüsü olan, bu sistemde yer alan alt sistemleri bir
arada (tüm kademeleri ile) ve sırasıyla göstermektedir. Bu bölümde alt başlıklar halinde tüm
kademeler hakkında ve her bir alt sistemde karşılaşılan problemler alt başlıklar olarak verilmektedir.
9.1. Fiziksel Arıtmada Karşılaşılan Problemler Genellikle fiziksel arıtmalarda karşılaşılan problemlerin
başlıcaları ızgaralarda, kum tutucularda veya çökeltme havuzlarında (ön ve son çökeltme havuzları)
meydana gelmektedir. Bundan dolayı bu problemlerin ve sebeplerinin tespit edilebilmesi
uygulanabilecek çözüm yöntemleri açısından önemlidir. Izgaralar, atıksular içerinde bulunabilecek
parçaların kullanılan mekanizmalara zarar vermemesi için tesis girişine inşa edilirler. Izgaralarda
genelde tıkanma ve mekanik teçhizattan dolayı problemlerle karşılaşılmaktadır. Genel olarak ızgara
odasında karşılaşılan problemler üç sebepten dolayı oluşur. Bunlar; beklenmeyen işletme şartları
(fazla sürüntü ve tıkayıcı maddelerin ani gelmesi vs. gibi), ekip hataları, kontrol yetersizliği gibi
sebeplerdir. Kum ve yağ tutucular da, atıksu içerisinde kum ve yağ gibi malzemelerin tesis işleyişine
zarar vermemesi için kullanılan ünitelerdir. Kumda yüksek miktarda organik madde bulunması ve
kumun sürüklenmesi problemleri ile karşılaşılmaktadır. Ayrıca atık suda bulunan patlayıcı ya da zehirli
gazlar kum tutucularda havayla birleşerek zehirli veya patlayıcı bir atmosfer oluşturabilirler. Bu da kum
tutucularda büyük sorunlara sebep olabilir. Ön çökeltim havuzları ise büyük kapasiteli arıtma
tesislerinde inşa edilen ve genellikle debi değişimlerini dengelemek için kullanılan ünitelerdir. Son
çökeltme havuzları da aktif çamurun çökeltildiği ve arıtılan suyun savaklandığı ünitelerdir. Çökeltme
havuzlarında karşılaşılan belli işletme problemleri; yüzücü çamur, siyah ve kokan çamur, aşırı
köpüklenme, sıyırıcıların arızalanmasına, çamur toplama çukurları, çamurların sertleşmesi,
süspansiyon maddelerin çökelememesi olarak sayılabilir.
9.2 Biyolojik Arıtmada Karşılaşılan Problemler Nüfusun hızlı artışı ve endüstriyelleşme sonucunda,
üretilen atık sular doğanın özümleyebileceği miktarı aşmış ve alıcı ortamları kirlenme tehlikesi ile karşı
karşıya bırakmıştır. Doğadaki ekolojik dengeyi olumsuz yönde etkileyebilecek ve diğer faydalı
kullanımları engelleyecek bu durumu önlemek için atıkları uzaklaştırmadan önce arıtma zorunluluğu
doğmuştur. Bu da biyolojik arıtmayı ön plana çıkarmıştır. Atık sulara tabi tutulacak arıtma derecesi atık
suların özelliklerine bağlı olduğu kadar arındıktan sonra verilecekleri ortama da bağlıdır. Atıksularda
yer alan organik kirleticileri uzaklaştırma amacı ile kullanılan en yaygın yöntem olan biyolojik arıtmada
karşılaşılan problemlerin çoğu işletme parametre seçimine dikkat edilmemesi ve arıtma sonrası
oluşan fazla çamurun işlenmesi sırasında meydana gelen sorunlardan oluşmaktadır.
9.3. Aktif Çamur Havuzlarında Karşılaşılan Problemler Bu havuzlarda görülen en büyük işletme
sorunu yetersiz çözünmüş oksijen miktarı ve yüksek çamur konsantrasyonu ve şişkin çamur
oluşumudur. Yetersiz oksijenin nedeni ya sisteme fasla organik yük girişinden ya da havalandırma
sistemindeki arızalardandır. Küçük tesislerde en çok karşılaşılan neden enerji tasarrufu sağlamak için
ya da gürültüden rahatsız olunduğu için blowerin uzun süreler kapalı tutulmasıdır. Bir diğer problem
ise bazı endüstriyel atık sularda azot veya fosfor eksikliğinden dolayı istenilen çamur
konsantrasyonuna ulaşılmamasıdır. Bu tür problemler; çamurun terfi, taşınma, yoğunlaştırma, ıslah,
çürütme ve boşaltma gibi aşamalarından kaynaklanan sorunlardan oluşmaktadır.
9.3.1 Çamurun Terfi Edilmesi Çamurun bir üniteden diğer bir üniteye nakli tasfiye tesisinin en önemli
işlerinden birisidir. Sistem ne kadar güzel projelendirilirse projelendirilsin pompa veya pompa
parçalarından ileri gelen mekanik sorunlar ile proses sorunları bu aşamada problem oluşumuna sebep
olabilmektedir. Oluşabilecek en yaygın problemlerden biri aşırı pompaj olayıdır. Bu problem,
pompanın emme borusunun uzun olmasından veya emme yük kayıplarının fazla olmasından
kaynaklanır. Bu durum çamur yoğunlaştığı zaman meydana gelir. Bir diğer pompaj problemi olan
aşınma ise genellikle Plunger tipi pompalar da piston gömleği ile silindir arasında oluşur. Aşınmalar
arttıkça pompada meydana gelen sızıntılar da artar.
9.3.2 Çamurun Yoğunlaştırılması ve Islahı Koyulaştırma ve konsolidasyon tanklarının işleyişi çamurun
türüne ve katı madde içeriğine bağlıdır. Uzun süre bekletilmiş bir çamur yoğunlaştırma işlemi için
uygun değildir ve dolaysıyla (örneğin yüksek hızla bir aktif çamur tesisinden çıkan malzemede olduğu
gibi) yüksek hızlı arıtım proseslerinden elde edilen son çökeltme çamuru genellikle bu işlem için uygun
nitelikte değildir. Birlikte çökeltilmiş ön çökeltme- son çökeltme aktif çamuru ile çürütülmüş çamur ise
bekleme süresinden etkilenmedikleri için yoğunlaşmaya daha yatkındır. Çamur yoğunlaştırma
tankında septik şartların oluşması, yoğunlaştırma üzerine çok kötü tesir yapar. Pek çok sebeplerden
dolayı çamur septik hale gelir. Çamur yoğunlaştırma tankındaki septiklik anaerobik faaliyetten oluşan
gazdan anlaşılır. Bu durumda çok fazla rahatsız edici koku meydana gelir, çamurun yoğunlaşması azalır
ve fazla katı madde ihtiva eden septik süpernatantın tasfiye tesisi girişine verilmesi tesisin fazla
yüklenmesine sebep olur. Çamurun yeterli derecede yoğunlaştırılamaması çamur ile ilgili diğer
ünitelerin işletilmesinde olumsuz yönde etki yapar.
9.3.3 Çamurun Çürütülmesi Çamurun çürütülmesi sırasında oluşan problemler; uçucu asitlerin
birikmesi, köpük ve kirin oluşması, gaz üretiminde azalma ve çamur sıcaklığında büyük
dalgalanmalardan dolayı oluşabilir. Uçucu asitlerin birikmesinin sebepleri olarak aşırı organik yükleme;
yüksek hızlı çürütücülerde 6.4, standart hızlı çürütücülerde 2.4 den fazla yükleme, çürütücüde toksik
bileşiklerin birikmesi, kum ve tortu birikmesi, organik yüklemden bağımsız olarak sıcaklığın değişmesi
sayılabilir. Çürütücüde çözülme ve parçalanmalar sırasında aktif çamurlar köpük yapıcı maddelerini
serbest bırakırlar ve bu maddeler çürütücü gazı ile birlikte yükselerek çürütücü yüzeyinde toplanılarak
köpük veya kir oluşmasına sebep olurlar. Ayrıca, organik yükleme hızı azalması veya organik yükleme
hızı belli bir değerden daha fazla arttırılması da gaz üretiminde azalmaya sebep olarak çamurun
çürütülmesi işleminde problemlere sebep olur. Bunlara ek olarak büyük hacimdeki ince çamuru
yüksek hızda çürütücüye pompalamak çürütücü sıcaklığını ani düşürür ve verimi etkiler.
9.3.4 Çamur Kurutma Yatakları Tamamen çürütülmemiş çamurun kurutma yataklarında suyun
alınması güçleşir. Çamurla birlikte deşarj olan madeni ve organik yağlar drenajı ciddi biçimde geciktirir
ve bu da sorunlara sebep olarak işlemlerin aksamasına yol açar.
9.4. Stabilizasyon Havuzlarında Karşılaşılan Problemler Yetersiz işletme verimi ve kötü kaliteli çıkış
suyuna sebep olan bu problemler şöyle sıralanabilir.
 Genellikle kabaran sıvıda, köpükte veya çamurdaki anaerobik şartlardan ileri gelen kokular,
böcek üremeleri.
 Sızma sonucu yer altı suyunun kirlenmesi, dalga tesiri ile logunun iç yüzeylerinde meydana
gelen oyulmalar.
 Farelerin ve diğer yabani hayvanların yuvalarının sebep olduğu zararlar
 Yer altı sızmalarını, suyun borulanmasında sorun oluşturabilecek iri ağaçların kökleri ve
çevresel sebeplerden dolayı meydana gelen zararlar.
 Ayrıca, projelendirme hatalarından biri olan aşırı yüklenme, lagunlarda bekleme süresini
kısaltan geri çevrimler ve düşük sıcaklığın göz ardı edilmesi vb. gibi problemler.
Bunlara ek olarak; endüstriyel atıklar özellikle ağır metalle lagunlarda toksik tesir yaparlar. Bu
gibi atıklar lagunlara verilmeden evvel kaynaklarında kontrol edilmelidir. Pestisitler ve ilaç
endüstrisinden verilen antibiyotikler gibi bazı organik maddeler toksik etki yaparlar bununla beraber
lagunların mikroorganizmasal yapısı bu maddeleri belirli bir süreden sonra, parçalanma ve asimile
etme kabiliyetine sahiptir. Besin endüstrisinden atılan karbonhidratlar, organik kimyevi madde
imalathanelerinden verilen hidrokarbonlar ve kağıt fabrikalarının bazı selülozik atıkları gibi bazı
endüstriyel atıklar azot veya fosfor veya hem azot hem de fosforca fakir olabilir. Lagunlarda çamur
birikmesi sonucu lagunların etkili hacim ve dolaysıyla da verimi azalabilir. Biriken çamurlar daha ziyade
kum ve silt gibi inorganik maddelerden meydana geliyorsa bu durum şehir yol ve alanların iyi drenaj
yapılmadığını ve bunun sonucu bu tip maddelerin atık su kanallarına girdiğini gösterir. Aşırı
buharlaşma veya zemine sızma sonucu lagunların su seviyeleri düşüyorsa, bu problem çevre yüzey
drenaj suları veya çevredeki nehir suyu laguna verilmek suretiyle kısa sürede düzeltilebilir. Sıcak
havalarda fazla derin sularda, aşırı bulanıklık veya alg büyümesi veya lagunların üzerini kaplayan kir
tabakası sebebiyle ışığın penetrasyonu azalır. Bunun sonucu alglerin fotosentetik faaliyetlerini
engellediği için oksijen üretimi azalır .Havalandırmalı havuzlarda köpüklenme ve köpüklerin dağılması
kuvvetli rüzgarlı havalarda meydana gelir. Köpükler ve aerosoller tesisin dışına kadar taşabilir. Bu
mesafeler koku kontrolü tampon bölgesinden daha kısa olduğundan bu maksatla ayrı bir tampon
bölge düşünülemez. Bazı lagunlarda yer altı suyu kirlenmesi söz konusu olabilir. Bundan dolayı lagun
yerine karar vermeden evvel bu yerde zemin sızma deneyleri yapılmalı ve projelendirme bu deneylere
göre olmalıdır. Lagunda aşırı bir sızma olduğu zaman lagun zeminindeki çatlaklara betonite kili tatbik
edilerek zemin sızdırmazlığı temin edilmelidir. Sızıntı küçük çapta ise atık sudaki katı maddeler
sızdırmazlığı uzun bir zaman süresinde sağlayabilir. Lagun seddelerindeki sızıntı bitki köklerinden ve
yaban hayvanlarının faaliyeti sonucunda meydana gelebilir.
10. ÇÖZÜM YÖNTEMLERİ (Solution Methods)
Bu bölümde bir önceki bölümde bahsedilen problemlerin çözüm yöntemleri için literatür
araştırması yapılmış ve bu konu ile alakalı yönetmelikler incelenerek elde edilen çözüm yöntemleri ve
önerileri hakkındaki bilgiler maddeler halinde aktarılmıştır.
 Izgaralar da genelde tıkanma ve mekanik teçhizattan dolayı problemlerle karşılaşıldığı
belirtilmişti. Bu tür problemlerin tespiti için ekipmanının normal çalışıp çalışmadığı gözle kontrol
edilebilir ve problem olup olmadığı anlaşılabilir. Tıkanma problemine sebep olan parçalar
uzaklaştırılabilir veya mekanik aksanlara zarar verme durumu söz konusu ise uzmanlardan destek
alınabilir.
 Kum tutucularda, kanalların tümüyle havayla temas içinde oldukları durumlarda bazı
önlemlerin alınması gerekmektedir. Bunlar; kum bölgesi her zaman havalandırılmalıdır, bu alan
patlamaya hazır ve aynı zamanda zehirli olarak kabul edilmeli ve ona göre gerekli önlemler alınarak,
operatörlerin korunması için gerekli önlemlerin alınmasının yanı sıra operatörler işbaşındayken
düzenli aralıklarla izlenmelidir.
 Çöktürme havuzlarının daha verimli çalışabilmesi için; giriş ve çıkış dalgıç perdelerinden
oluşan birikintiler devamlı temizlenmeli bu maksatla basınçlı hava ve ahşap küreklerden
faydalanılmalı, biriken yüzücü kirler giderilmeli ve tesisteki kapaklar bakım ve onarım haricinde
yerinde tutulmalı gibi hususlara dikkat edilmelidir .
 Lagunlarda en çok karşılaşılan besi maddesi eksikliği veya ne tip besi maddesi eksikliği
olduğu yapılacak laboratuar analizleri ile belirlenebilir. Tespit edilen besi maddesi eksikliği az miktarda
ise az miktarda evsel atık sular laguna verilmek sureti ile giderilebilir. Büyük miktardaki besi maddesi
eksiklikleri kimyasal maddeler laguna ilave edilmek suretiyle karşılanır. Ayrıca, Anaerobik lagunlar,
sıcaklık değişmelerine karşı çok hassas oldukları için bu bölgelerde çok soğuk havalarda havuzlar
paralel çalıştırılabilir.
 Arıtma tesislerinin önemli bir aşamasını oluşturan biyolojik arıtma aşamasında aşağıdaki
hususların dikkate alınmasında yarar vardır.
 Arıtmada geçen kinetik sabitlerin değişken olabileceği, bunların çalışma koşulları ve
seyrelme ile değişebileceği, işletme parametrelerin buna göre seçilmelidir.
 Reaktör tipinin tam karışma, zehirlilik, şok yüklemeler, mikroorganizma türü, kabarma vb.
seyrelme açısından önem taşıdığı dikkate alınarak buna göre seçim yapılmalıdır.
 Biyolojik arıtma kuvvetli atıklar, O2 yetersizliği, besin (azot, fosfor ve eser elementler)
ihtiyacı vb. dikkate alınmalıdır.
 Çamur üretimini en aza indirecek sistemlerin seçilmeli ve çamur kabarması ve çamur
yükselmesi gibi olayların dikkate alınmalıdır.
 Aktif çamur havuzlarında; tesiste diffizör sistemi var ise havalandırma göz ile sürekli kontrol
edilmeli ve diffizörlerde oluşacak tıkanma veya başka arızalar giderilmelidir. Çamur konsantrasyonun
mümkünse proje değeri dolaylarında ya da sisteme hakim deneyimli bir kişi tarafından tespit edeceği
düzeyde korunması tesisteki verimliliği yüksek seviyede tutacaktır.
 Bazı endüstriyel atık sularda azot veya fosfor eksikliği olabilir. Dolaysıyla istenilen çamur
konsantrasyonuna ulaşılamaz ve gerekli arıtma yapılamaz. Bu durumlarda tesise azot veya fosfor
katkısı yapılmalıdır.
 Havalandırma havuzunda karşılaşılan bazı görsel değişiklerden koyu kahve veya gri
(siyahlaşma) renk havuzun yeterince havalanmadığını ye anaerobik koşulların oluştuğunu gösterir. Bu
durumda havalandırma sistemi gözden geçirilmelidir.
 Havuzda kirli köpük görülmeye başlar ise, özellikle tesislerin ilk devreye alındığı günlerdekine
benzer, geri devirin ve giriş suyu debisinin kontrol edilmesi gerekmektedir. Havalandırma havuzundaki
mikroorganizma konsantrasyonu azalmış olabilir. Bu tesise şok debilerin geldiğinden ve geri devir
oranının yüksekliğinden kaynaklanabilir.
 Çamurun çürütülmesi sırasında;
 Kum uygun aralıklarla eski derinliğine getirilmelidir. Her çamur oluşumunda bir miktar
kumda çamurla birlikte gider. Eksilen kumu tamamlamak için temiz, sert kum kullanılır. Daha önce
kurutmada etkili olmuş kumun mümkün olduğu kadar benzerini kullanmakta yarar vardır.
 Çürütücü cinsine göre tavsiye edilen organik yükleme değerlerini sabit tutmalıdır. Besleme
mümkün olduğu kadar sabit yapmalıdır.
 Çürütücülerden alınan numuneleri analize gönderilmelidir. Ağır metal konsantrasyonları Na,
Ca ve Mg gibi katyonlar ve sentetik organik bileşikler tespit edilmeli, toksik maddelerinin kaynakları
belirlenmeli, etkinliği azaltmak veya yok etmek için tedbir alınmalıdır.
 Kum, katı madde ve çökelekler çürütücünün tabanına toplandığı zaman tesis servisten
çıkarılıp temizlenmelidir.
 Kir ve köpük gazifikasyon ile arttığından çamur besleme mümkün olduğu kadar üniform
olmalıdır.
 Birikmeyi azaltmak için diğer bir metot; çürütücüden alınan çamuru çürütücünün en üstüne
geri devir ettirmektir. Bu suretle köpük ve kirlerin üzerine düşen çamur bunların parçalanıp çamura
karışmasını sağlar.
 Çamur çürütücüden kurutucu yatağına giden boruda sıkışmayacak bir hızda boşaltılmalıdır.
Çok sıkışmış bir malzeme, bu arada kum, hattın girişinde tıkanmaya neden olarak, çubukla ya da geri
püskürtme ile temizlenmeyi gerektirebilir. Genellikle vanalar başlangıçta sonuna kadar ya da sonuna
yakın bırakılmalıdır. Akış tam gücüne ulaşır ulaşmaz vanalar normal akış hızını koruyacak ölçüde
kapatılmalıdır. Böylece daha hafif ve sulu olan çamurun boru girişime gelmesi önlenecektir.
 Çamur çürütücüden çekildikten sonra borular suyla yıkanarak temizlenmelidir. Bu yalnızca
hattın tıkanmasını önlemekle kalmayıp, aynı zamanda boruda kalan çamurdan oluşan gazların
oluşturacağı yüksek dahili basıncı da önleyecektir.
 Çamur kurutma işlemi sırasında; yatağa serilen çamurun derinliği 21-26 cm arasında
olmalıdır. Elverişli kurutma koşullarında bu derinlikteki iyice çürümüş çamur kolaylıkta su
kaybedebilecek ve bir iki hafta içinde yataktan kaldırılabilecek duruma gelecektir. Katı madde içeriği
yüksek olan çamur daha düşük bir derinlikte serilmediği sürece ancak üç hafta hatta daha uzun bir
sürede aynı duruma gelecektir.
 Çamurun terfi edilmesi aşamasında, Pozitif yer değiştirmeli pompalarda, emme yüksekliği 3-
3.6 m’den az olursa kapasitede bir azalma olmaz. Şayet bu değerden daha büyük emme yüksekliği
meydana gelirse pompalar kapasiteleri kadar debiyi deşarj edemezler. Bu sebepten pompaların daha
yüksek hızda çalıştırılmaları gerekir.
 Arıtma tesislerinde dikkat edilmesi gereken önemli konulardan biri de hava tesiridir.
Özellikle bu durumda lagun çıkış suyu kalitesi bozulabilir. Bu durumda; Lagun derinliğini azaltmak (0.9-
1.5 m), atık su kanalına yağmur suyunun girmesini önlemek, lagun yüzeyindeki kir tabakasını sıyırıp
almak gibi tedbirler düşünülmelidir.
Arıtılmış atıksuların hassas alıcı ortamlara deşarjından önce genellikle azot ve fosfor arıtımı
gerekmektedir.
SONUÇ VE ÖNERİLER (Conclusions and Recommendations)
Arıtma tesisi kurulum çalışmalarının titizlikle yapılmaması, verimini olumsuz yönde ciddi bir şekilde
etkilemektedir. Arıtma tesislerinde çok pahalı sistemlerin kullanılması her zaman en iyi verimi
sağlayamayabilir. Dolaysıyla, pahalı değil; uygun sistemlerin seçilmesinin daha uygun olduğu
söylenebilir. Bazen, arıtma tesislerinin çok ileri teknolojilerle donatılması tesisin ekonomik olma
özelliğini ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle bu tür pahalı yatırımların sürdürülebilir olmasına dikkat
edilmelidir. Ayrıca, Ülkemizdeki arıtma tesislerinin bir kısmı aşırı verimle çalışmakta, dolaysıyla
ekonomik ömrü az olmaktadır. Başka bir ifade ile sürdürülebilir bir yatırım olmaktan çıkmaktadır. Bir
kısmı ise istenilen verimi sağlayamamaktadır. Dolaysıyla birim arıtılmış suyun üretim giderleri
artmaktadır. Bunun bir nedeni; tesisin işletilmesi ve takibi için gerekli laboratuvar imkânlarının
bulunmamasıdır. İkinci neden, yeterli bilgi ve tecrübeye sahip personelin istihdam edilmemesidir.
Diğer bir neden ise gerek aşama gerekse ekipman ve enstrumantasyon açısından hatalı seçimlerin
yapılmasıdır. Tespit edilen problemler incelendiğinde bunlardan bir kısmının direkt projelendirme
hatası olduğunu ya da tesis operatörünün tesis birimleri arasındaki işleyişi yeterince gözlemleyemeyip
doğru yaklaşımlarda bulunamadığını açıkça göstermektedir. Bu yüzden arıtma tesislerini işletenlerin
mutlaka özel bir eğitimden geçirilmesi, arzu edilmeyen sonuçların elde edilmesine mani olacaktır. Bu
sorunların aşılması için gerek tesislerini dizayn edenlerin gerekse işletenlerin deneyimli kişi ya da
kuruluşlarla birlikte çalışması, çalışmaların yapılabilmesi için ihtiyaç duyulan ekipmanların temin
edilmesi ve güncel teknolojiye göre yenilenmesi ve geliştirilmesi gerekir
Atık suların çevre üzerindeki etkisinin daha iyi anlaşılması ve daha gelişmiş analitik metotlarla gelişen
ülkelerde ileri arıtma daha yaygın hale gelmiştir. İkincil arıtma ve karbonlu kirleticilerin azaltılması
arıtma tesislerinde daha yaygın hale gelmiş ve diğer bir hedef ötrofikasyonun önlenmesi olmuştur.
Alıcı sulara bağlı olarak birçok arıtma tesisinde azot, fosfor ya da her ikisini birden giderme ihtiyacı
oluşmuştur. Atık su arıtma proseslerinin gelişimi standartlar ya da çıkış suyu kalitesi gereksinimleri ve
atık su karakteristiklerine göre belirlenen arıtma hedefleriyle ilgilidir. Modern atık su arıtma
sistemlerinin 80 ya da 100 yılı arasında ana bileşenlerinin değişmemesine rağmen evsel atık sulara
yeni ürünlerdeki teknolojik gelişmeler, hane halkının alışkanlıklarındaki değişimler ve modernizasyon,
artan kentleşme nedeniyle birçok yeni bileşenler ve kimyasallar eklenmiştir. Özellikle sentetik
deterjanların ortaya çıkması ve ilgili yıkama formülasyonlarıyla fosfatların yaygın kullanımı ve hane
halkının çeşitli amaçları için geniş ölçüde kullanılan birçok sentetik organik kimyasallar önemli
olanlarındandır. Bu yeni sorunlu bileşenlerin esas kaynağı açık kanallara ve atık su arıtma tesislerine
ulaşan endüstriyel atık su deşarjlarıdır . Çıkış suyu kalitesi gereksinimleri çıkış suyunun deşarj edildiği
alıcı suların kalite kriterlerine ya da çıkış suyunun yeniden kullanıldığı durumlarda arıtılmış suları
tüketenlerin kalite gereksinimlerine bağlıdır. Alıcı sulardaki kirletici yüklerini artışı ve birçok su
ortamının kalitesindeki bozulmanın devam etmesi daha yüksek çıkış suyu kalitesi standartlarının
getirilmesine ve bu standartlara yeni parametrelerin eklenmesine neden olmuştur. Atık su
karakteristiklerinin kombinasyonlarıyla çıkış suyu standardının gereksinimi arıtma hedefini belirler. Bu
hedeflerin karşılanması için arıtma teknolojileri geliştirilir ve ortaya konulur [5]. Dünya da modern
manada ilk atık su tesisi, 1842 yılında Hamburg’da inşa edilmiştir. Bunda 12 yıl sonra da, 1855’de,
Chicago’da, ilk kanalizasyonun yapımına başlanmıştır. Tasfiye tesislerinin inşası ise 1870 yılından
sonradır. 20. yüzyılın ortalarına doğru eğilimler yeni düzenleme ve devlet teşvikleri yönündedir. 1948
yılında Amerika’da Federal Su Kirliliği ve Kontrol Yasası çıkarılmıştır. Öncelik su kalitesi araştırmaları
Atık Su Arıtma Teknolojilerindeki Tarihsel Gelişimler 57 ve biriktirme ve arıtma tesislerinin inşaatı için
federal fonların sağlanmasıdır. 1966 yılında tesis inşası için hibeler genişletilmiştir. 1960 yılı sonrası
eğilimler alınan su kalitesinin artırılmasında arıtma proseslerinin ilerletilmesi yönündedir. Alıcı sularda
ötrofikasyon kontrolü için nutrient (azot ve fosfor) giderimi, kimyasal şartlandırıcıların kullanımı
(polimerler, polielektrolitler), gelişmiş katı ayırma ve yoğunlaştırma için çözünmüş hava flotasyonu
gibi gelişmeler kaydedilmiştir. Ayrıca Yüksek hızlı aktif çamur prosesleri, ardışık kesikli reaktörler,
yüksek hızlı damlatmalı filtreler ve hibrit damlatmalı filtre-aktif çamur prosesleri, membran
bioreaktörler gibi yeni proses konfigürasyonları tasarlanmıştır. Bunlara ek olarak yüksek sıcaklıklı
proseslerin kullanıldığı gelişmiş çamur çürütücüler ve çıkış suyu dezenfeksiyonu 1960 sonrası
geliştirilen arıtma teknolojilerine örnek verilebilir. Günümüzde su temini ve tasfiyesine ihtiyacın artmış
olması, çevre mühendisliği konusunda, daha etraflı fikirlerin geliştirilip tatbik edilmesini gerektirmiştir.
Su kalite standartları yükselmekte, buna karşılık ham su kalitesi gittikçe bozulmaktadır. Günün birinde
acı ve tuzlu su kullanmak mecburiyetinde kalınacağı düşünülerek bu suların tasfiyesi için araştırmalar
yapılmaktadır . Bu çalışmada, atık suların arıtılması uygulamalarının tarihsel gelişimi ve geçmişten
günümüze arıtma teknolojileri incelenmiştir. Gerek mevcut uygulamalar gerekse geçmişteki
uygulamalar karşılaştırılarak atık suların arıtılması hakkında genel bir değerlendirme yapılmıştır.
ESKİ DÖNEMLERDE ATIK SU UZAKLAŞTIRMA TEKNİKLERİ
Su yapıları mimarisindeki gelişmelerin başlangıcı İsa'dan önce 3000 ve 4000 yıllarına kadar
gitmektedir. Eski Hindistan'ın Mohenco Daro kendinde İsa'dan 4500 yıl öncesine kadar varan
tarihlerde helâ, hamam ve kanalizasyon gibi yapıların yapıldığı belgelenmiştir. Kentin her sokağında
üzeri kiremit ile örtülmüş bir veya iki kanaldan tüm kanalizasyon şebekesi oluşmakta idi. Merkezi su
getirme ve atık su uzaklaştırma sisteminin inşası ile ilgili arkeolojik kayıtlar beş bin yıl evveline kadar
uzanmaktadır (Sümerlerin inşa ettiği Nippur şehri). Nippur harabelerinde, kemerli bir atık su kanalının
mevcudiyetine rastlanmıştır. Burada içme suyu, kuyu ve sarnıçlardan alınmakta ve çok geniş bir drenaj
sistemi, kullanılmış suları saraylardan ve şehirden oturma bölgelerinden uzaklaştırmaktadır . Suların
tasfiye edilmesine ait ilk bilgileri ise, Sanskrit tıp kitaplarında (M.Ö. 2000) ve Mısır hiyerogliflerinde
(duvar kabartmalarında) rastlanmaktadır. Su getirme ve suların tasfiyesi ile ilgili mühendislik
çalışmaları hakkında bilgi veren ilk rapor M.S. 97 yılında, Eski Roma’nın su işlerinden sorumlu yüksek
bir memuru olan Sextus Julius Frantinus tarafından yazılmıştır. Frantinus’ un Roma‘nın su getirme
tesisleri hakkında iki eseri mevcuttur. Bu eserlerde, Roma’ya su getiren akedüklerin birinin başında bir
çöktürme havuzunun mevcut olduğu ve akedüklerin çoğunun içinde kum ve çakıl tutucular inşaa
edilmiş bulunduğu kayıtlıdır. Nippur ve Roma’nın drenaj kanalları Antik devrin büyük yapıları
arasındadır. Bu kanallar önceleri caddelerden yağmur suyunu uzaklaştırmak ve sokakları yıkamak için
yapılmışlardır. Bazı ev ve saraylardan bu kanallara bağlantı yapıldığına dair misaller varsa da bunlar
istisnai hallerdir ve evlerin çoğunun kanallara bağlanmadığı görülmektedir. Silezya'da bulunan Bunzlau
kentinde 1531 yılında ve sonra kentte toplanan sular tarlalara sızdırılmak sureti ile işleme tabi
tutuluyorlardı. Çiftçiler sızdırma yapılan tarlalarda verimin arttığını görünce, atık su sızdırma hakkını
satın almak için yarışa girdiler. Yeterli atık su olmadığı için de sızdırma olayı altı saatlik aralıklarla
gerçekleştirilebiliyordu. Ancak bilinçsiz ve zorunlu olarak yapılan bu uygulama çok yerinde idi. Bu
sayede topraktaki mikroorganizmalar toprağın havalanmasını, atık suyun organik maddelerinin
parçalanmasını sağlamış oluyordu .
DOĞAL ARITMA YÖNTEMİNDEKİ GELİŞMELER
Geleneksel arıtma yöntemlerinin kırsal yerleşim birimlerinde uygulanmasında çok çeşitli problemlerle
karşılaşılmıştır. Yatırım maliyetinin yüksek oluşu, köylüler tarafından karşılanamayacak kadar çok
elektrik enerjisine ihtiyaç duyması, birtakım ekipmanların yurt dışından ithal edilmesi, bakım-
onarımın pahalı oluşu ve işletme için kalifiye elemana ihtiyaç duyulması problemlerden bazılarıdır.
Doğal arıtma yöntemleri ve yapay sulak alan teknolojisi dünyanın birçok yerinde bu tip problemlere
çözüm getirmek için geleneksel arıtma yöntemlerine alternatif olarak geliştirilen ekoteknolojiler
arasında yer almaktadır. Bu yöntem ilk defa 1960 yılında Almanya’da Dr. K. Seidel tarafından
geliştirilmiştir. Atık suların arıtılmasında kullanılan biyolojik sistemlerden maliyeti en düşük ve çevre
dostu arıtma şekli doğal arıtmadır. Atık suların doğal arıtma yöntemleri ile arıtılması Avrupa’da on
dokuzuncu yüzyıldan sonra gelişerek uygulama alanı bulmuştur. O yüzyılda, birçok nehir aşırı
derecede kirlendiği için atık suların araziye verilerek arıtılması, mevcut tek arıtma metodu olarak
görülmüştü. Ayrıca, kullanılmış sular kırsal alanlara iletilmiş ve bu bölgelerde ziraatta kullanılmıştır.
Şehirleşme dolayısıyla kırsal alanlar daralıp atık su arıtma metotları gelişerek yaygın hale gelince, bu
eski sistemlerin pek çoğu terk edilmiştir. Atık suyun araziye uygulanması, bazılarına göre üçüncül
arıtım, bazılarına göre ise ikincil arıtım sınıfına girmektedir. Atık suyun araziye uygulanmasında, yüzey
ve yüzey altı sızdırma ve derin kuyu enjeksiyon yöntemleri uygulanmaktadır. Araziye uygulama ve
arıtılmış sudan yeniden yararlanma, sızdırma, yüzeyde akıtma ve yeraltı suyuna karıştırma ile
gerçekleştirilir. Ayrıca, arıtılmış su belirli bitkilerin sulanmasında da kullanılmaktadır. Amerika’da
arazide arıtma sistemlerinin kullanılmaya başlaması 1880’li yıllara dayanır. Özellikle, Amerika’nın
batısında, yer altı suyunu beslemek gibi avantajı da olduğu için kullanılmıştır. Yirminci yüzyılın ilk
yarısında bu sistemler yerlerini ya daha yoğun tesislerde arıtmaya ya da atık suların ürün
yetiştirilmesinde kullanıldığı çiftliklere, sulama sistemlerine veya sızdırma sistemlerine bırakmışlardır.
1980 yılında, atık su arıtımında iki önemli uzman olan George Tchobanoglous ve Gordon Culp, atık su
arıtımında yapay sulak alanların kullanımı konusunda derinlemesine yapılan ilk mühendislik
çalışmalarını gerçekleştirmişlerdir . 80’li yılların sonlarında Hammer, (1989), küçük kasabalarda atık
suların arıtımı için bir dizi gerçek boyutlarda ve küçük çaplı model yapay sulak alan projeleri yapmıştır.
1980’den beri Fransız araştırmacılar, küçük yerleşim yerlerinden gelen atık suların arıtılması için kamış
yataklı filtreler üzerine çalışmaktadırlar. Halen Fransa’da 100–250 kişilik nüfusa hitap eden 15 tane
kamış yataklı filtre bulunmaktadır. Sistemler kaba arıtımı yapılmış (2 cm’lik ızgaralarda) ham atık suyu
kabul edecektir . Doğal arıtma sistemlerinden stabilizasyon havuzları atık su arıtma metotları içinde
konvansiyonel (geleneksel) arıtma prosesleri yerine veya bunlara ek olarak kullanılan en basit
topraktan yapılmış sığ arıtma havuzlarıdır. Çökebilen katı maddeler dipteki bakteriler tarafından,
askıda kalan katı maddeler ise süspansiyon halde bulunan bakteriler tarafından ayrıştırılır. Azot ve
fosfor gibi besi maddeleri ortamdan uzaklaştırılmış olur. İlk yatırım ve işletme masrafları oldukça
düşüktür. Bugünkü şekliyle stabilizasyon havuzlarının kullanımı başlangıçtaki başarısız denemelere
rağmen ABD’de Dakota’da 1918 yılında gerçekleştirilmiştir. Bugüne kadar ABD’de şehir atık sularının
arıtılmasında kullanılan stabilizasyon havuzlarının sayısı 7000’den fazladır.
DAMLATMALI FİLTRELER 19. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşen eğilimlere bakıldığında alıcı sulara
kanalizasyon deşarjı etkilerinin farkına varılması, bu konuda standartlar ve düzenlemeler geliştirerek
bu etkilerin kontrolü ve basit arıtma (muhtemelen şimdiki birincil arıtma) olduğu
görülmektedir .Sonrasında kanalizasyondaki organik maddenin oksidasyonu için Massachusetts
toprağının uygunluğu araştırılmıştır ve Kasım 1890’da Frankland isimli araştırmacı tarafından
damlatmalı filtre bulunmuştur. Bunun hemen ardından kesikli çalışan filtreler geliştirilerek, bugün
sürekli akışlı filtreler olarak bilinen sistemler bulunmuştur [9]. Biyolojik proseslerin doğuşu, 1829
yılında Londra’da tasarlanan yavaş kum filtreleriyle gerçekleşmiştir. 1880 yılında ise biyolojik aktiviteyi
arttırmak amacıyla yavaş kum filtreleri geliştirilerek damlatmalı filtreler tasarlanmıştır. Damlatmalı
filtreler 1900 yılarında, İngiltere’nin Birmingham kentinde geliştirilmiştir. İngiltere’de 1893 ve ABD’de
1908 yıllında uygulama bulmuştur. O günkü geliştirilmiş hali ile bugün hala kullanılmaktadır. O yıllarda
birim ha alana olan yükleme 100 000 nüfusa çıkarıldı. Günümüzde ise bunun daha fazla olabileceği
bilinmektedir. Bunu müteakiben biyodiks yöntemi geliştirildi. Uzun yıllar biyofilm prosesleri, evsel atık
suların arıtımı için kullanılan en yaygın biyolojik sistem olmuştur.
DÖNER BİYOLOJİK DİSKLER 1900’lü yılların başında Almanya’da ilk uygulamaları yapılan döner
biyodiskler, kullanılan materyallerin uygun olmaması nedeniyle mekanik başarısızlıklara uğramış ve
sadece kitaplarda yer alan teorik bir bilgi olarak kalmıştır. DOW Chemical firmasının 1950’lerde
Polietilen ve Polipropileni buluşunu takiben, DBD’de kullanılan diskler PE ve PP’den imal edilmeye
başlanmıştır. DBD’nin, ilk ticari uygulaması 1960 yılında Almanya’da olmuştur. Biyofilm sistemlerinin
başarılı kullanımında dolgu malzemeli damlatmalı filtreler yanında biyodiskler de yaygın uygulama
alanı bulmuşlardır. Özellikle 1973-1974 yıllarında meydana gelen petrol krizi nedeniyle enerji tüketimi
düşük olan bu sistem ABD’de yaygın olarak kullanılmaktadır. Biyodisklerin işletme ve bakım masrafları
damlatmalı filtrelere ve özellikle aktif çamur sistemlerine göre oldukça düşüktür.
ANAEROBİK PROSESLER Son elli yıla bakıldığında atık su arıtımında uygulanan girişimlerin çoğu
anaerobik prosesler üzerinedir. Hollanda’da 1970’lerde tarım ve sanayi atık sularının arıtımında UASB
reaktörlerin kullanımında büyük ölçüde başarı elde edilmiştir. Bu başarının nedeni tarım ve sanayi atık
sularının sıcak yada konsantre organik atıklar içermesidir. Bu yüzden anaerobik arıtmanın evsel atık
sularda uygulanmasında kayda değer bir başarı elde edilememiştir. Anaerobik arıtma organik atıkların
oksijensiz ortamda biyolojik proseslerle parçalanarak, CH4, CO2, NH3 ve H2S gibi son ürünlere
dönüştürülmesi olarak tanımlanır. Organik çökeltilerin çürümesi sonucu metan (CH4) ortaya çıktığı 18.
Yüzyıldan beri bilinmektedir. 19. Yüzyılın ortalarında bu ayrışmada bakterilerin rol oynadığı
anlaşılmıştır. Bununla beraber havasız arıtmanın evsel atık su arıtma tesisi çamurlarının
çürütülmesinde kullanılabileceği 1881 yılında Moigno tarafından ortaya konmuştur . Dünyada ilk
kurulan anaerobik evsel atık su deneme tesisi (havasız arıtma tesisi MÇYR) 1989 yılında Hindistan’ın
Kanpur kentinde işletmeye alınmıştır. Başlangıçta sadece aerobik biyolojik arıtma sistemlerinde ön
çökeltim havuzundan alınan taze çamur ile biyolojik atık çamurlarının çürütülmesi amacıyla kullanılan
anaerobik arıtma, daha sonra geliştirilen havasız temas sistemi, çamur yataklı reaktör, havasız filtre
gibi sistemlerde kuvvetli atık sular (endüstri suları ) arıtılmaya başlanmıştır . Dünya’da endüstriyel atık
suların anaerobik arıtımına ilgi gittikçe artmaktadır. Bu teknolojinin özellikle 1970’lerden sonra
kullanılmaya başlandığı ve 1990’lardan sonra yıllık ortalama lagün dışı 100- 150 adet tesisin kurulduğu
bilinmektedir . Son yıllarda yapılan araştırmalar ve geliştirilen prosesler, evsel atık sularında bu
sistemlerle ekonomik arıtılabileceğini göstermiştir. Özellikle enerji maliyetlerinin önemli bir problem
olduğu Atık Su Arıtma Teknolojilerindeki Tarihsel Gelişimler 63 günümüzde, aerobik arıtmaya nazaran
daha az enerji gerektirmesi ve hatta proses sonucu ortaya çıkan metanın enerjiye dönüştürülebilmesi
anaerobik arıtmanın daha da yaygın bir şekilde kullanılmasına neden olmuştur . Aerobik arıtma
sistemlerinde tüketilen enerji maliyetlerinin artması 1970’li yıllarda bu sistemlerin yatırım ve işletme
giderlerinin yeniden incelenmesini gündeme getirmiştir. Sonuç olarak, aerobik sistemelerine alternatif
olarak anaerobik arıtma sistemleri geliştirilmiştir . Anaerobik arıtma ilk olarak sadece çamurların
çürütülmesi amacıyla kullanılmaya başlanmış, ancak atık sularda aerobik arıtmaya kıyasla
avantajlarının keşfedilmesinden sonra bu alanda da yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır .
MEMBRAN TEKNOLOJİLERİ Son dönemlerde atık su arıtım prosesi olarak uygulanan ileri arıtma
teknolojilerinin başında membran sistemler gelmektedir. İlk belgeli membran-difüzyon deneyi 1748
yılında Fransız Abbe Nollet tarafından gerçekleştirilmiştir. Nollet bir şarap fıçısının ağzına bir hayvan
derisi germiş; fıçıyı bu haliyle suya batırmış ve suyun fıçıya girdiğini, buna karşılık şarabın deriden
geçip dışarı çıkamadığını görmüştür. Nollet böylece OSMOZ’u keşfetmiş oldu . Günümüzde su ve atık
su arıtımına alternatif bir teknoloji olarak öne çıkan membranlar, 18. yüzyılın sonlarına doğru osmoz
kavramının tanımlanmasıyla ortaya çıkmıştır. 19. ve 20. yüzyılın başlarında, membran sistemler ile
sadece laboratuvar ölçekli çalışmalar gerçekleştirilmiş olup 1960’lı yıllardan itibaren laboratuvar
ölçekli sistemlerden büyük ölçekli sistemlere geçiş olmuştur. Membran arıtma prosesleri çözünmüş ve
kolloidal bileşenlerin sudan gideriminde kullanılır. Partiküller zorunlu olarak membran üzerindeki ince
açıklıklarda tutulurlar. Esasında membran teknolojisinin su arıtımındaki esas kullanım alanları
filtrasyon, mikroorganizma giderimi, sertlik, uçucu organikler, diğer çözünebilir organiklerin giderimi
ve biyolojik arıtmadır. Sengupta ve Shi (1992) asidik çökeltim çamurundan seçimli olarak aliminyum
geri kazanımında ve geri devir çamurundaki alümün geri kazanılmasında ağır metallerin ve manganın
oluşturacağı problemleri önlemek amacıyla kullanmıştır. Bu metaller ayrıca çamurun asidifikasyonu ile
serbest bırakılır. Membranların diğer bir kullanım alanı da bazı endüstrilerde atık su arıtımı sırasında
kıymetli metallerin geri kazanımıdır. 1950’den sonra membran filtrasyon prosesleri endüstrilerde
büyük ölçekte kullanılmaya başlanmıştır. 1960 ve 1970’li yıllarda düşük ücretli membran modüllerinin
oluşturulmasıyla membranlar endüstriyel alanlarda yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Ultrafiltrasyon 1969’da Smith ve arkadaşları tarafından aktif çamur proseslerinde çöktürmenin
alternatifi olarak ilk kez tanımlanmıştır. 1970’da Japon piyasasına bu teknoloji ilk kez girmiştir. Tam
ölçekli ticari aerobik membran biyoreaktör prosesi 1970’lerin sonunda ilk kez Kuzey Amerika’da
uygulanmıştır ve daha sonra 1980’lerin başında Japonya’da uygulanmaya başlamıştır. 1993’de sıhhi
uygulamalarda kullanım için Avrupa’da harici membran biyoreaktörler raporlanmıştır. İlk sentetik
membran ise Fick tarafından 1855 yılında nitro selülozdan yapılmıştır. 1861 yılında Graham sentetik
membranlar ile ilk elektrodiyaliz deneylerini gerçekleştirmiştir. Sonraki 30 yıl boyunca Traube ve
Pfeffer osmotik basınç ve osmoz arasındaki ilişkiyi açıklamak üzere yapay membranlar hazırlamışlardır.
1906 yılında Bechold ilk olarak “ultrafiltrasyon” terimini kullanmıştır. Mikro gözenekli filtreler
Zigmondy tarafından 1910 yılında geliştirilmiştir. İlk ticari gelişim 1927 yılında Almanya’da Sartorius
firması tarafından gerçekleştirilmiştir. Ters osmoz (RO) çalışmaları ilk olarak 1920’ lerde gözlenmiştir.
1945’lere kadar mikro gözenekli membranlar öncelikli olarak mikroorganizma ve partikül gideriminde
kullanılmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında, Juda ve McRae iyon seçici membranları kullanarak
elektrodiyalize (ED) öncelik etmişlerdir. Daha sonra ED sistemler ticari olarak tuzlu su
desalinasyonunda kullanılmıştır. 1950’ li yıllarda polimerik ve çok ince selüloz asetat malzemeden
yapılan membranlar keşfedilmiştir. 1960’ lı yıllarda ise ilk olarak tübülar RO membranları daha
sonrasında tübülar membranlardan daha etkili spiral sargılı membran modülü geliştirilmiştir. Bu
süreçte aynı zamanda bilim adamları yeni membran materyali ve modülleri dizayn etmişlerdir. 1970’ li
yıllarda ise hollow fiber ve ince film kompozit membran modülleri geliştirilmiştir .Ayrıca 1980’ li
yıllarda organik membranların yanı sıra inorganik membran kullanımı ile nanofiltrasyon membranları
da üretilmeye başlanmıştır. 1980’ lerden itibaren ultrafiltrasyon, mikrofiltrasyon, ters osmoz ve
elektrodiyaliz proseslerinin tümü dünya çapında yaygın olarak büyük tesislerde kurulmaya
başlamıştır . Membran sistemler daha yüksek çıkış suyu elde edilmesinde yeni bir süreç başlatmıştır.
Su kaynaklarının kıtlığıyla birlikte, membranlar doğrudan su geri kazanımına olanak tanıdığı gibi onlar
sadece askıda katıların giderimi için değil ayrıca çıkış suyundaki birçok bakteri ve virüsün giderimine
de olanak tanımıştır . Membran imalat teknolojisinin ve uygulamalarının ilerlemesi mikrofiltrsayon
veya ultrafiltrasyon ile üçüncül arıtma aşamalarının nihai olarak yerini alabilir. Bu gelişmeler
paralelinde biyolojik arıtma süreçlerinde, mikrofiltrasyon veya ultrafiltrasyon katı/sıvı ayırma
işleminde kullanılmaktadır ve çöktürme aşaması ayrıca elimine edilebilmektedir. Membran prosesleri
fiyat ve arıtma etkisi bakımından hızlı bir şekilde su ve atık su endüstrisinde kendini kabul ettirmiştir.
Günümüzde hızla gelişmekte olan polimer endüstrisi membran teknolojilerini çok daha rekabetçi hale
getirmektedir. Son yıllarda polimer ve dolayısıyla membran teknolojisindeki çok hızlı gelişmeler ve
üretim maliyetinin azaltılması sebebiyle gerek içme suyu gerekse de atık su arıtma alanlarında
membran prosesleri (özellikle mikrofiltrasyon ve ultrafiltrasyon) konvansiyonel sistemlerle maliyet
açısından rekabet edebilir hale gelmiş ve geniş çapta uygulanmaya başlanmıştır. Aerobik süreçlerde
uygulanan membranlar son yıllarda anaerobik proseslerde de kullanılmaya başlanmıştır. İlgi anaerobik
membran biyoreaktörlerin gelişimine odaklanmıştır. Bu reaktörler bir filtrasyon ünitesi ile bir
anaerobik reaktörün birleşiminden oluşmaktadır. Filtrasyon ünitesi olarak membranlar ya anaerobik
reaktör içerisine batık şekilde veya reaktör dışında reaktöre bağlı şekilde geliştirilmiştir. Yüksek askıda
katı içeren atık suların arıtımında batık veya harici anaerobik süreçle birleştirilen anaerobik membran
biyoreaktör (AnMBRs) uygulaması, mezbaha atık suları, birincil ve ikincil çamurlar, sentetik madde
olarak selüloz, hayvan gübresi gibi farklı maddeler kullanılarak çalışılmaktadır. AnMBR gelişen bir
teknolojiyi simgelemektedir. AnMBRs konusunda yapılacak çalışmalar, kirlenme konusunu çözmek,
kek tabakası oluşumunu kontrol etmek, membran performansını artırmak ve membran alan
gereksinimlerini azaltmak için optimum işletme koşulları bulmak ve uygun membranları geliştirme
olacaktır. Bu amaçla ifade edile konulara ilave olarak AnMBR sistemlerinin tasarım ve işletme
maliyetlerinin belirlenmesi ve fizibil ekonomik koşulların sağlanması amacıyla daha fazla çalışmalara
ihtiyaç vardır.
İLERİ OKSİDASYON PROSESLERİ
Atık suların arıtımında kullanılan fiziksel, kimyasal, biyolojik ve ileri arıtma yöntemlerinden daha
yüksek arıtma verimlerini sağlayan ileri arıtma yöntemlerinin endüstriyel atık suların arıtımında çok
sıklıkla kullanıldığı yapılan çalışmalarda görülmektedir. İleri arıtma yöntemleri arasında ise ileri
oksidasyon prosesleri, su ve atık su arıtımında normal ortam koşullarında (sıcaklık ve basınç) bu
proseslerin reaksiyonlarını tam mineralizasyonla tamamlamalarından dolayı önemli bir kullanım
alanına sahiptirler. . Son yıllarda yapılan arıtılabilirlik çalışmalarının yeni yeni gelişmekte olan ileri
oksidasyon prosesleri üzerine yoğunlaştığı görülmektedir.
TÜRKİYE’DEKİ MEVCUT DURUM 1994-2010 yılları arasında TÜİK verilerine göre Türkiye’de uygulanan
arıtma tesislerinin türü, miktarı ve yıllara göre dağılımı Şekil 6’da gösterilmiştir. Bu verilere
bakıldığında Türkiye’de 1994-2010 yılları arasında biyolojik arıtma sistemiyle çalışan arıtma tesislerinin
sayısında hızlı bir artış görülmektedir. Ülkemizde ileri arıtma teknolojileri 2001 yılından itibaren
uygulanmaya başlamıştır. Doğal arıtma sistemleri ise 2008 yılından itibaren kullanılmaya başlanmıştır.
Türkiye’de uygulanan atık su arıtma yöntemleri; ön, mekanik (birincil), biyolojik (ikincil) ve ileri arıtma
yöntemleridir. Türkiye’de; atık sulara ön arıtma daha çok, derin deniz deşarjı uygulaması ile bağlantılı
olarak kullanılmaktadır. Kıyı şeridinde bulunan atık su arıtma tesislerinin çoğunda bu yapı
kullanılmakta olup, yönetmelik; atık suyun derin denize deşarjına tabi tutulduğu yerlerde kirleticilerin
derişimlerinin azaltılması koşulunu tam anlamıyla karşılamaktadır. Türkiye’de en yaygın atık su arıtma
tesisi tipi ise biyolojik arıtmadır. Ön arıtma; ızgara, çakıl ve kum gideriminden oluşmaktadır, mekanik
arıtma ise ek ön çökeltme ünitesi içermektedir. Biyolojik arıtma ise, mekanik arıtma ve organik
maddelerin biyolojik veya kimyasal giderimi sonrasında devreye giren son çökeltme ünitesinden
oluşmaktadır. Gelecek açısından bakıldığında Havza Koruma Eylem Planı’na göre 2017 yılına kadar 591
adet ikincil ve ileri arıtma tesisi, 591 adet paket arıtma tesisi ve 371 adet doğal arıtma tesisi yapılması
planlanmaktadır. Çevre ve Orman Bakanlığı Avrupa Birliği Entegre Çevre Uyum Stratejisi raporuna
göre 2020 yılına kadar nüfusu 50 bin’den büyük kentlerde kanalizasyon şebekesinden ve atık su arıtma
tesislerinden faydalanan nüfus %90’ın üzerine çıkarılacaktır. TUBİTAK Ulusal bilim ve Teknoloji
Politikaları 2003-2023 Strateji Belgesi’ne göre 2023 yılına kadar alıcı ortamlara yapılacak noktasal
kaynaklı deşarjlar için suyun geri kazanımı ve yeniden kullanılmasını sağlayacak biyolojik yöntemlerin
ve ileri arıtma teknolojilerinin kullanılması, mevcut kirlenmenin giderilebilmesine yönelik olarak da
kimyasal ve/veya biyokimyasal süreçlere dayalı teknolojilerin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Suyun geri
kazanımının ve yeniden kullanımın gerçekleştirilebilmesine yönelik olarak da biyolojik yöntemlerin ve
ileri arıtma teknolojilerinin kullanımının yaygınlaştırılması ve bu yaklaşımın mümkün olduğu kadar
tekstil, kimya gibi çeşitli sektörlerde uygulanması hedeflenmektedir.

6. BİYOLOJİK ARITMA Doç. Dr. Güçlü H. İNSEL, Y. Doç. Dr. Mahmut ALTINBAŞ Bu bölümde aktif çamur
sistemleri, damlatmalı filtreler, biyodisk sistemleri ve lagünler konusu ele alınmıştır. 6.1. Aktif Çamur
Sistemleri 6.1.1. Biyolojik Arıtmanın (İkinci Kademe Arıtma) Genel Tanıtımı Atıksuların istenilen
kaliteye getirilebilmesi için askıda veya yüzeye tutunmuş mikroorganizmaların kullanıldığı arıtma
yöntemidir. Atıksular biyolojik arıtmaya tabi tutulduktan sonra arıtma fonksiyonunu gerçekleştiren
mikroorganizmaların (biyokütlenin) arıtılmış sudan çeşitli yöntemlerle (son çökeltim, membran
filtrasyonu vb.) ayrılması gerekir. Sistemin performansı, atıksuyun biyolojik olarak ayrışabilme
özelliğine, seçilen prosese, aktif çamur havuzlarındaki biyolojik ve kimyasal reaksiyonlar ile
biyokütlenin arıtılmış sudan ayrım verimine bağlıdır. Biyolojik arıtmaya uygun tüm atıksular için aktif
çamur sistemi uygulanabilir (Ten States Standard, 2004). 6.1.2. Genel İhtiyaçlar Bir aktif çamur
sistemindeki genel ihtiyaçlar aşağıda verilmiştir.  Gerçekleştirilecek tasarım deşarj standartlarına ve
bölgesel ihtiyaçlara uygun olmalıdır.  Tanklarda ve haznelerdeki ölü bölgeler ve birikim önlenmelidir.
 Havalandırma ve/veya karıştırma donanımı tahkik edilmelidir.  Son çökeltim tanklarının yüzey alanı,
hacmi ve derinliği kontrol edilmelidir.  Son çökeltim tanklarındaki çamur sıyırma ve toplama sistemi
uygun seçilmelidir.  Çamur geri devir ve fazla çamur tahliye donanımı seçilmelidir.  Oluşan çamurun
arıtılması ve son noktaya taşınması gerekir.  Hidrolik yük kaybı minimum olmalıdır.  Reaktördeki
akışın şekli seçilen sürece bağlıdır. Değişik noktadan besleme olması durumunda (kademeli
havalandırma vb.), orijinal akış düzeninde değişiklik yapılmasına izin veren teçhizat (vanalar, kapaklar
gibi) sağlanmalıdır.  Tesisin değişken koşullara uyum sağlamasına imkân verecek ve adaptasyon
sürecini minimumda tutacak ölçme, otomasyon ve kontrol uygulanmalıdır. 6.1.3. Aktif Çamur Sistemi
Tipleri ve Ünite Sayıları Aktif çamur sistemi tipleri istenilen arıtma derecesine göre aşağıdaki gibi
ayarlanmalıdır:  Organik Karbon Giderimi  Organik Karbon Giderimi + Nitrifikasyon  Organik Karbon
Giderimi + Nitrifikasyon + Denitrifikasyon (Biyolojik Azot Giderimi)  Biyolojik Azot ve Fosfor Giderimi
(Biyolojik Nutrient Giderimi)

stenilen arıtma derecesine göre, dikkate alınması gereken en önemli parametreler, aktif çamur
konsantrasyonu (AKM), besleme oranı (çamur yükü, F/M oranı), aerobik/toplam çamur yaşları ve
çamur hacim indeksi (SVI)’dir. Kentsel atıksularda bu işletme parametrelerinin tipik değerleri, arıtma
derecesine bağlı olarak Tablo 6.1’de verilmiştir.
Tablo 6.1. Arıtma derecesine bağlı işletme parametreleri (DIN EN 12255-6)

a. İleri biyolojik fosfor giderimi uygulanmaz. b. Nitrifikasyonun oluşmaması gerekir. c.


T≥10 ◦C proses sıcaklığı için uygulanır. d. TN giderimi için reaktörün %20-50’si
havalandırılmaz. e. İleri Biyolojik fosfor giderimi için bekletme süresi 0.5-2.0 saat
anaerobik selektör gerekir. Ünite sayıları ve kademelendirmede dikkat edilecek
hususlar aşağıda belirtilmiştir.  Toplam havalandırma hacmi birbirinden bağımsız
çalışabilecek en az 2 paralel hat şekilde tasarlanmalıdır.  Bir veya daha fazla
hattın/birimin devre dışı kalması durumunda, istenen nihaî çıkış suyu kalitesinin
sürdürülebilirliğin sağlanması için, çoklu hatlar/birimler veya diğer teknik araçlar
oluşturulmalıdır.  Biyolojik arıtmada seçilen kademelendirme, kapasite artışlarında
arıtma fonksiyonunu sorunsuz olarak gerçekleştirecek şekilde düzenlenmelidir.
6.1.3.1. Biyolojik Azot Giderimi Prosesleri Biyolojik azot giderimi sistemleri aşağıda
verilmektedir (ATV A-131, 2000; Metcalf & Eddy, 2003). Ön Denitrifikasyon Sistemi Ön
denitrifikasyon prosesinde atıksu, çamur geri devri ve içsel (nitrat) geri devir,
denitrifikasyon (anoksik) hacmine yapılmaktadır. Denitrifikasyon ve nitrifikasyon
havuzları seri bağlı 2 havuz olarak yapılabilir. Değişken giriş koşulları altında işletme
esnekliği sağlamak için denitrifikasyon hacminin son kısmı aerobik şartlara
dönüştürülebilir. İçsel geri devirden gelecek oksijenin denitrifikasyon prosesini
olumsuz etkilememesi için gerekli önlemler alınmalıdır. İçsel geri devir oranının giriş
debisinin 4-5 katından daha fazla olması durumunda proses (konfigürasyon)
değişikliği yapılmalıdır. Ön denitrifikasyon prosesinin akım diyagramı Şekil 6.1’de
verilmektedir.
Bardenpho Prosesi Bardenpho prosesinde ön denitrifikasyona benzer şekilde atıksu,
çamur geri devri ve içsel (nitrat) geri devir ilk denitrifikasyon (anoksik) hacminde
birleşmektedir. Ancak, denitrifikasyon hacmi iki kısma ayrılmış olup nitrat geri devri ilk
aerobik havuzdan birinci denitrifikasyon hacmine yapılmaktadır. Daha büyük hacimde
seçilmesi gereken ikinci anoksik havuz ise ilk denitrifikasyon hacminde giderilemeyen
nitratın giderilmesini sağlamaktadır. Son aerobik havuzda ise son çökeltim havuzu öncesi
azot gazının su ortamından sıyrılması sağlanmaktadır. Bardenpho prosesinin akım
diyagramı Şekil 6.2’de verilmektedir.

Eşzamanlı (Birlikte) Nitrifikasyon ve Denitrifikasyon Prosesi Bu proses iki farklı şekilde


uygulanabilir: (1) yüksek geri devir oranlarının sağlandığı oksidasyon havuzlarında aerobik
ve anoksik bölgeler oluşturulması ve/veya (2) bir hacimde çözünmüş oksijen
konsantrasyonunun hem nitrifikasyon hem de denitrifikasyona yetecek seviyede kontrol
edilmesi ile gerçekleştirilir (Insel, 2007). Oksidasyon havuzlarında aerobik bölgede
üretilen nitrat anoksik bölgede denitrifiye edilebilmektedir. Bu proses yüksek oranda içsel
geri devre sahip ön denitrifikasyon prosesi olarak nitelendirilebilir. Ancak, ön
denitrifikasyona göre daha fazla organik maddeye ihtiyaç duymaktadır. Havuz içinde
havalandırma ve oksijen dağılımının istenilen şekilde sağlanabilmesi için, gerektiğinde
redoks potansiyeli, amonyum ve nitratın da ölçülerek proses veriminin kontrolü
mümkündür. Yüksek içsel geri devir oranlarında bu havuzlar tam karışımlı (hidrolik olarak)
rejime yaklaşmaktadır. Çözünmüş oksijen hariç, tüm bileşenlerin konsantrasyonlarının
havuz boyunca aynı olduğu kabul edilebilir. Bu sistemin akım diyagramı Şekil 6.3’de
verilmektedir.

Kademeli Besleme Sistemi Bu sistem, birden fazla anoksik ve aerobik reaktörün birbiri
ardınca sıralanmasını esas almaktadır. Organik karbon dağılımını sağlamak için anoksik
koşullardaki denitrifikasyon hacimlerine atıksu beslemesi yapılmaktadır. Nitrat geri devri
aerobik havuzdan anoksik havuza akışın sağlanması ile karşılanmaktadır. Tasarımda
debinin dağıtım oranları ve denitrifikasyon hacimleri giriş atıksu karakterine göre
seçilmektedir. Konfigürasyonda çamur geri devrinin yapıldığı havuzda aktif çamur
konsantrasyonu daha yüksek olup reaktör boyunca seyrelmektedir. Bu sistemin akım
diyagramı Şekil 6.4’de verilmektedir.

Değişken Denitrikasyon Prosesi (BioDenitro) Bu sistemde, seri bağlı çalıştırılan tam


karışımlı aktif çamur prosesi dönüşümlü olarak beslenmekte ve dönüşümlü olarak anoksik
ve aerobik çalıştırılmaktadır. Ham atıksu anoksik çalıştırılan reaktöre beslenmektedir.
Denitrifikasyon ve nitrifikasyon prosesleri zaman ayarlı olarak kontrol edilmektedir. Ayrıca,
redoks, nitrat ve amonyum konsantrasyonları ölçülerek değişim süresi ayarlanabilir. Bu
sistemin akım diyagramı Şekil 6.5’de verilmektedir.

Kesikli Denitrifikasyon Prosesi Tek bir aktif çamur havuzu içinde zamana bağlı olarak
havalandırmanın açılıp kapatılması (kesikli havalandırma) ile nitrifikasyon ve
denitrifikasyon prosesleri gerçekleştirilerek azot giderimi sağlanmaktadır. Sistemde
çözünmüş oksijene ek olarak redoks, nitrat ve amonyum seviyeleri ölçülerek çevrim
sürelerinin optimizasyonu yapılabilmektedir. Kesikli denitrifikasyonda 2 proses
parametresi dikkate alınmaktadır: (1) Çevrim Süresi: anoksik ve aerobik sürenin toplam
süresi ve (2) Anoksik Süre Oranı: anoksik sürenin toplam çevrim süresine oranı (Hanhan
ve diğ. 2011). Aerobik sürenin sonunda elde edilecek oksijen seviyesinin anoksik zamana
taşması denitrifikasyon verimini azaltacaktır. Dolayısı ile etkin bir çözünmüş oksijen
kontrolünün yapılması gerekmektedir. Bu sistemin akım diyagramı Şekil 6.6’da
verilmektedir.
Son Denitrifikasyon Prosesi Karbonlu organik maddenin yetersiz olduğu durumlarda
anoksik havuza metanol gibi harici/ek organik karbon kaynağı eklenmektedir. Gerekli ek
organik karbon kaynağı, giderilmesi istenen nitrat miktarına göre dışarıdan eklenmektedir.
Denitrifikasyon prosesinde ortaya çıkan azot gazı havalandırma ile sıyrılarak son çökeltim
havuzunda aktif çamur çökeltilmektedir. Bu sistemin akım diyagramı Şekil 6.7’de
verilmektedir.

Ardışık Kesikli Reaktörler Ardışık Kesikli Reaktörlerde (AKR) biyolojik azot giderimi
kolaylıkla gerçekleştirilebilmektedir. Atıksu beslemesi ve havalandırma periyodunun
ayarlanması ile proses esnekliği sağlanabilir. Ardışık kesikli reaktörlerin besleme düzeni ve
sayısına göre dengeleme havuzu yapılmasına gerek duyulmaz (DWA-M 210, 2009). AKR
sistemleri, ön denitrifikasyon, kademeli besleme, birlikte nitrifikasyon ve denitrifikasyon
tipi aktif çamur sistemlerine benzer şekilde çalıştırılabilmektedir. Uygun enstrümantasyon
ve proses kontrolü ile (çözünmüş oksijen, ORP, nitrat, amonyum vb.) hedeflenen deşarj
kalitesi elde edilebilmektedir. Aşağıdaki şekilde bir çevrim süresi içindeki doldurma,
karıştırma, havalandırma, çökeltim, boşaltma fazlarına bağlı olarak uygulanabilen işlemler
biyolojik azot giderimi prosesi için iki örnek Tablo 6.2 ve Tablo 6.3’de gösterilmektedir.

Doldur-boşalt esasına göre çalıştırılan aktif çamur sistemleri Ardışık Kesikli Reaktör (AKR)
olarak adlandırılmaktadır (Ten States Standards, 2004).  Ardışık Kesikli Reaktörler
Doldurma, Havalandırma, Çökeltim, Boşaltma fazlarını içermelidir. Gerek görüldüğü
takdirde bu fazların sonuna ayrıca bekleme fazı eklenebilir.  Bir AKR'de son çökeltim
işlemi, reaktör içinde gerçekleştirilir ve çamur geri devir sistemine ihtiyaç yoktur.  Tüm
atıksuyun by-pass edilmeden arıtılabilmesine imkân tanınır.  AKR sistemi dengeleme
havuzlu veya dengeleme havuzu olmadan inşa edilebilir.  “Havalandırma” ve “Çökeltim”
fazları “Reaksiyon” fazı olarak dikkate alınmalı, diğer fazlarda reaksiyon olmayacağı kabul
edilmelidir.  Her durumda en az 2 paralel reaktör olacak şekilde planlanmalıdır. Büyük
kapasiteli sistemlerde reaktör sayısı arttırılabilir. Reaktörlerden biri devre dışı kaldığı
durumda paralel reaktör(ler) giren tüm atıksuyu arıtılabilmelidir.  Faz süreleri,
havalandırma, karıştırma ve atıksu dozlama sistemi kontrol sisteminde birbirinden
bağımsız programlanabilmelidir.  Planlanan tasarım ve işletme ile istenilen deşarj
standartları sağlanabilmeli, işletmeden dolayı karşılaşılacak kalite değişimleri minimize
edilmelidir.  Hacim saatlik ve mevsimlik debi değişimlerine cevap verecek şekilde
seçilmelidir.  Reaktördeki AKM ve UAKM konsantrasyonları minimum ve maksimum su
seviyelerinde hesaplanmalıdır.  Fazla çamur aerobik faz sonundan ya da boşaltma fazı
sonundan çekilmelidir.  Deşarj kriterlerini sağlamak üzere AKR sistemlerinde doldurma-
karıştırma, sürekli besleme, kesikli havalandırmalı, kademeli beslemeli vb. sistemler
seçilebilir. Ancak bu sistemlerin istenilen deşarj kriterlerini sağlayacağı kanıtlanmalıdır.
Seçilen otomasyonun, giriş atıksu debisinin değiştiği koşullarda tüm sistemi sorunsuz
çalıştırabilir halde tutması gerekir.  Boşaltım Şekil 6.8’de verilen alternatiflere göre
gerçekleştirilmelidir. Özellikle su seviyesine yakın dekantör uygulaması tercih edilmelidir.
Boşaltım işlemi çökeltim fazı başladıktan en az 15 dakika sonra başlatılabilir

 Karıştırma sistemi çalıştırılmaya başladıktan 5 dakika içinde tüm reaktör hacmi askıda
tutulabilmelidir. 145  Havalandırıcı kapasitesi hesabı, reaksiyonun sadece havalandırma
fazında gerçekleşeceği dikkate alınarak düzeltilmelidir.  Deşarj kriterlerinde mevcut ise,
biyolojik fosfor gideriminin sağlanamadığı durumlar için kimyasal fosfor dozlama sistemi
yedekte bulundurulmalıdır. Biyolojik fosfor giderimine imkân tanımak için öngörülen
anaerobik ortama nitrat ve oksijenin girişi minimize edilecek şekilde bir işletme düzeni
seçilmelidir.  Biyolojik Azot ve Fosfor giderimine göre planlanan AKR sistemlerinde en
azından ORP, pH ve çözünmüş oksijenin yerinde (anlık) ölçülmesi gerekir.  Havalandırma
fazında oksijen seviyesi istenildiği şekilde ayarlanabilmelidir. Reaksiyon fazında çökeltimi
engelleyici önlemler alınmalıdır.  Havalandırma sistemi difüzörlerin tıkanmasını minimize
edecek şekilde planlanmalıdır.  Biyolojik azot (ve fosfor) giderimi için tasarlanan Ardışık
Kesikli Reaktörlerde Havalandırma kontrolünün anlık çözünmüş oksijen ölçümü ile
sağlanması gerekir. Ayrıca ORP ölçümlerinin de anlık olarak izlenmesi gerekir. 6.1.3.2. Aşırı
Biyolojik Fosfor Giderimi (A20) Biyolojik fosfor giderimi için biyolojik azot giderimi
prosesinden önce anaerobik selektör havuzu (Bio-P) tasarlanmalıdır. Anaerobik selektör
havuzuna nitrat ve oksijen geri devrinin minimum seviyede tutulması gerekir. Anaerobik
havuz özellikle nitrat yükünün azaltılması için kademeli inşa edilmelidir (2 veya 3 seri bağlı
reaktör). Biyolojik fosfor gideriminin yetersiz olduğu koşullarda, ayrıca kimyasal madde
dozlaması yapılmalıdır. Kimyasal madde dozlaması havalandırma havuzu ile son çökeltim
havuzu arasına yapılarak otomatik olarak kontrol edilmelidir. Aşırı biyolojik fosfor giderimi
için gerekli minimum çamur yaşı 2-3 gün olmalıdır (ATV – A 131, 2000). Ayrıca, yukarıda
bahsedilen proseslerin haricinde atıksu karakterizasyonu ve çevresel koşullara göre UCT,
Johannesburg, VIP, Phostrip vb. çeşitli özel/patentli prosesler de biyolojik azot ve/veya
fosfor giderimi için uygulanabilmektedir (Henze v.d., 2008). 6.1.4. Aktif Çamur Sistemi
Boyutlandırma Kriterleri Aktif çamur sistemlerinin boyutlandırılmasında gözetilecek temel
hususlar aşağıda belirtilmiştir (ATV- A 131E, 2000).  Mevcutsa tasarıma esas oluşturacak
atıksuyun yaz ve kış mevsimleri için 24 saatlik kompozit numune karakterizasyonu
yapılmalıdır.  Tasarımda atıksu sıcaklığının en düşük olduğu 15 günün ortalaması dikkate
alınmalıdır.  Tasarım ve ekipman seçiminde atıksu karakterizasyonu ile çevresel
koşullardaki değişim dikkate alınmalıdır.  Sistem seçimi tüm proses akımları dikkate
alınarak gerçekleştirilmeli, tüm sistemler için geri dönüş akımlarından gelecek kirlilik
yükleri de hesap edilmelidir.  Proses seçiminde birim debi başına ve eşdeğer nüfus
başına sarf edilecek enerji miktarı prosesin tümü dikkate alınarak hesap edilmelidir. 146 
Seçilen prosesin veriminin sürekli olması, arıtılacak atığın miktarı, tesis boyutu ve
kademeleri, ilk yatırım ve işletme koşulları, bakım ile ilgili ihtiyaçlar ve uygulanacak
esaslar belirlenmelidir.  Tasarım kriterlerine bağlı olarak tesisin ortalama, minimum ve
maksimum saatlik debilerdeki davranışı ortaya konmalıdır (proses ve hidrolik açısından). 
Debinin kademelendirmeye göre zamanla değişimine uyum sağlayacak planlama
yapılmalıdır.  Yağışlı havalarda tesisin hidrolik açıdan yeterli olduğu ispat edilmelidir. 
Tesise yağışlı havalarda pik debi üzerinde debi gelmesi durumunda tesisi koruyucu
önlemler (çevirme yapısı) alınmalıdır.  Borular ve mekanik ekipmanların donma
sıcaklığının altında çalışmasına imkan verecek önlemler alınmalıdır.  Gerektiğinde havuz
ve ekipmanların yalıtımı sağlanmalıdır.  Kentsel arıtma tesisleri için endüstriyel katkının
miktarı dikkate alınarak tasarım gerçekleştirilmelidir.  Deşarj kriterlerinde adı geçen
kirletici yüklere ait endüstriyel katkının tesis toplam yükünün %20'sinden fazla olması
durumunda çıkış kalitesinin sağlanabilmesi için gerekli ek önlemler alınmalıdır.  İlkbahar
aylarında birleşik kanalizasyon sistemlerinde kar sularının proses sıcaklığına etkisi dikkate
alınmalıdır.  Atıksu arıtma tesisi enerji ihtiyacının nasıl karşılanacağı belirlenmelidir.
Tesisin hizmet vereceği yerleşim için enerji açısından bir problem oluşturmaması
gerekmektedir. Ayrıca enerji kesintisi olması durumunda hidrolik problem oluşturacak
kritik üniteler için kesintisiz güç kaynağı planlanmalıdır.  Konfigürasyon seçiminde atıksu,
çamur ve yan akım prosesleri bir bütün olarak düşünülmelidir. Proses verimi için gerekli
önlemler alınmak koşulu ile dışarıdan organik atıklar alınarak tesisin enerji verimliliğini
arttıracak prosesler değerlendirilmelidir. 6.1.5. Aktif Çamur Prosesi Genel Tasarım Esasları
Aktif çamur sistemi genel tasarım esasları aşağıda ele alınmıştır. 6.1.5.1. Arıtma Tesisi
Kütle Dengesi Arıtma tesisi kütle dengesinin çıkarılmasında gözetilecek temel hususlar
aşağıda belirtilmiştir (Metcalf & Eddy, 2003):  Tesis tasarımında kullanılacak kritik
parametreler için (KOİ, AKM, TP, TN vb.) kütle dengesi kurulmalıdır.  Özellikle çamur
akımlarından tesise geri dönen yüklerin etkisi proses hesaplarında dikkate alınmalıdır. 
Tesise dışarıdan alınacak atıklara (atıksu, çamur vd.) ait yükler de dikkate alınmalıdır. 
Özellikle anaerobik çamur çürütme sistemi olan arıtma tesislerinin çamur arıtma
akımlarından tesise geri dönen yükler hesaplanmalıdır.  Biyolojik azot ve fosfor giderimi
yapılan arıtma sistemlerinin tasarımında bu yükler özellikle dikkate alınmalıdır. 147
6.1.5.2. Proses Tasarımı  Aktif çamur sisteminin tasarımı çamur yaşına bağlı olarak
yapılacaktır. Ayrıca tasarımda yükleme oranı F/M (besi maddesi/mikroorganizma) için
kontrol yapılmalıdır.  Nitrifikasyon prosesinin tasarımında sıcaklık, alkalinite, pH,
havalandırma havuzundaki çözünmüş oksijen konsantrasyonu dikkate alınmalıdır. 
Biyolojik azot gideriminin gerçekleştirileceği anoksik hacim (VD/VAT) oranı, hiç bir zaman
% 50’yi geçmemelidir.  Biyolojik azot giderimli ve aerobik çamur stabilizasyonlu (Qc>20
gün) aktif çamur prosesi, eşdeğer nüfusu 100.000 kişiden daha fazla olan yerleşimler için
önerilmemektedir.  Biyolojik arıtma giriş akımı ve geri dönüş akımları ile gelecek yükler
de dikkate alınmaktadır.  Aktif çamur reaktörlerinde AKM konsantrasyonu aksi
belirtilmediği sürece 5000 mg/L’nin altında alınmaktadır. Bu konsantrasyonun üzerindeki
değerlerde reaktör ve son çökeltim aşamasında bir problemle karşılaşılmayacağı verilerle
kanıtlanmalıdır.  Ön çökeltimli ve aerobik çamur stabilizasyonlu biyolojik besi maddesi
giderimli aktif çamur sisteminin kullanıldığı durumlarda, ilave biyolojik fosfor giderimi için
kimyasal madde ilavesi düşünülmelidir.  Fiziksel/kimyasal ve biyolojik köpük oluşumunu
minimize edecek şekilde muhtemel birikim noktalarının sayısı en aza indirilmelidir. Yüzen
maddelerin ve/veya biyolojik köpüğün uzaklaştırılması ve taşınması için önlem alınmalıdır.
 Son çökeltim havuzlarının savaklarından kaçan 1 mg/L AKM’nin oluşturduğu ek kirlilik
konsantrasyonları aşağıda parametreler bazında verilmiştir. Bu husus deşarj
standartlarının sağlanmasında hesaplarda dikkate alınmalıdır. BOİ5: 0.3-1.0 mg/L (6.1)
KOİ: 0.8-1.4 mg/L (6.2) N: 0.08-0.1 mg/L (6.3) P: 0.02-0.04 mg/L (6.4)  Daha iyi çıkış
kalitesi sağlayan ileri teknolojiler (MBR vb.) gerektiğinde kullanılabilir.  Anaerobik ve
anoksik havuzlarda karıştırma enerjisi en az 5 Watt/m3 olarak alınmalıdır. Aktif çamur
sistemlerinin model destekli tasarımı için Orhon ve Artan (1994) ile Henze v.d. (2008)’e
başvurulmalıdır. 6.1.5.3. Tesise Geri Dönen Akımlarda Kontrol  Anaerobik çamur çürütme
sonrası susuzlaştırmadan tesise geri dönen akımlardaki azot ve fosfor yükleri prosesi
olumsuz etkilemeyecek şekilde kontrol edilmelidir. 148  Biyolojik fosfor giderimli
tesislerde atılan çamurun anaerobik şartlarda bekletilmeyerek susuzlaştırılması gerekir. 
Çamur susuzlaştırmanın günün belirli saatlerinde yapılması durumunda tesise geri dönen
kısa zamanlı pik yüklerin etkisi dikkate alınmalıdır. Çıkış kalitesinin sürekliliğinin
sağlanması açısından gerekli önlemler (dengeleme, çamur susuzlaştırmanın sürekli
gerçekleştirilmesi vb.) planlanmalıdır.  Geri dönen akımlar seçilen prosese göre birinci
kademe arıtma ve/veya aktif çamur ünitesi girişine yönlendirilmelidir.  Gerekli hallerde
geri dönen azot ve fosfor yüklerini azaltabilmek için yenilikçi yan akım arıtma prosesleri
(Nitritasyon-Deammonifikasyon; Amonyum-Fosfat geri kazanımı vb.) kullanılabilir. 6.1.6.
Son Çökeltim Havuzları Son çökeltim havuzları, aktif çamur yumaklarının çökelmesi için
yeterli yüzey alanı ve derinliği sağlayacak şekilde tasarlanmalıdır. Ardışık kesikli reaktör ve
membran biyoreaktör (MBR) tasarımında son çökeltim havuzu yapılmasına gerek yoktur
(ATV131E, 2000). 6.1.6.1. Genel Esaslar  Tesise giriş bölgesinde, debinin düzgün ve
simetrik dağılımı sağlanmalıdır.  Çıkış yapısında suyun simetrik biçimde ve yavaş
çekilmesi, yüzeyde biriken maddelerin kolaylıkla toplanması ve savaklara çamur
taşınmasının engellenmesi sağlanmalıdır.  Çamurun toplanması ve uzaklaştırılması, son
çökeltim tanklarının tipine ve büyüklüğüne uygun planlanmalıdır.  Çamur haznesi inşa
edilen yerlerde, hazne kenarlarının yatayla yaptığı açı (eğim açısı) piramit yapılı hazneler
için 60°den, konik yapılı hazneler için ise 50°den az olmamalıdır.  Küçük birimler için
çamur, oldukça yüksek eğimli (50°-60° gibi) ve mümkün olduğunca pürüzsüz yüzeylerde
ve yer çekimi ile toplanabilmelidir.  Biyolojik azot giderimli tesislerde çamurun son
çökeltim havuzunda aşırı beklemesi engellenmelidir.  Son çökeltim havuzları, havuz
geometrisine göre merkezden veya kenardan çamur tahliyesi yapılacak şekilde
tasarlanabilir.  Atıksu arıtma kapasitesi 400 m3/gün’den daha fazla olan aktif çamur
sistemleri için birden fazla son çökeltim havuzu planlanmalıdır. Havuzlardan biri devre dışı
kaldığında diğer havuzlar maksimum saatlik debiyi geçirebilecek kapasitede olmalıdır. 
Birden fazla çökeltim havuzu olmayan sistemlerde sürekli arıtmayı sağlayacak önlemlerin
belirtilmesi zorunludur.  Son çökeltim havuzu iç çapının 50 m’yi geçmesi durumunda
rüzgarın etkisini minimize edecek önlemler alınmalıdır.  Kenar su derinliği askıda çoğalan
sistemler için en az 3,7 m olmalıdır. Yüzeyde çoğalan sistemler için kenar su derinliği en az
3,0 m alınacaktır. Arıtma kapasitesi 100 m3/gün’den daha az (paket) arıtma sistemlerinde
daha düşük kenar su derinliği tercih edilebilir. 149  Son çökeltim havuzları için önerilen
hidrolik ve katı madde yükleri Tablo 6.4’de özetlenmiştir. Katı madde yükünde atıksu
debisi (Q) ve çamur geri devrinin (QRAS) maksimum saatlik debi süresince ulaştığı
değerler dikkate alınmalıdır.  Son çökeltim havuzu hava payı en az 0,3 m olmalıdır. Yan
duvar üst kotu zemin kotundan en az 15 cm yukarıda olmalıdır.  Çamur son çökeltim
havuzundan, sıyırıcı sistemi ile toplanacak ise, çamur haznesine doğru taban eğimi 1÷15
(Düşey÷Yatay) olarak planlanmalıdır.
6.1.7. Aktif Çamur Sistemlerinin Tasarım Yöntemi Aktif çamur prosesi tasarımında izlenmesi
gereken yöntem aşağıda özetlenmiş ve akım şeması Şekil 6.9’da verilmiştir (ATV-131E, 2000). Proje
Bilgilerinin Toplanması: Tasarımda mevcut durum ve gelecekteki kademelere temel oluşturacak
debiler ve kirlilik yükleri belirlenecektir. Özellikle kapasitenin doğru belirlenmesi için atıksu
debisinin ölçülmesi ve atıksu karakterizasyonunun gerçeği yansıtacak şekilde yapılması gerekir.
Arıtılan suyun (deşarj ve/veya geri kazanım) deşarj standartlarının belirlenmesi gerekir. Aktif çamur
sisteminin tüm ünitelerinin, çamur ve diğer arıtma prosesleri ile birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Çevresel Faktörler: Zemin durumu, mevsimsel değişiklikler, alan durumu, hidrolik koşullar dikkate
alınarak proses değerlendirmesi yapılacaktır. Tasarımda kullanılacak atıksu miktar ve
karakterizasyonu gerçek koşulları yansıtmalıdır. Özellikle debi ve atıksu karakterinin yıl içinde
değiştiği bölgelerde tesisin planlanması ve teknoloji seçimi bu değişimi karşılayacak şekilde
yapılmalıdır. Atıksu Karakterizasyonu: Proses seçiminde atıksu karakterizasyonu dikkate alınmalıdır.
Proses seçimine temel oluşturacak evsel/kentsel atıksular için atıksu karakterizasyonu aşağıda
verilmektedir (ATV-131E, 2000). Çözünmüş inert KOİ konsantrasyonu aşağıdaki formülle
hesaplanarak arıtma çıkışında süzülmüş (çözünmüş) KOİ miktarı bulunmaktadır. Tipik evsel
atıksularda çözünmüş inert KOİ (SI), giriş KOİ değerinin fsi = %5’i olarak alınmaktadır. Bu değer
arıtılan atıksu karakterine uygun seçilmelidir. 150 SI = fsi  CT (6.5) Giriş atıksuyunda inorganik
olmayan sabit katılar ise aşağıdaki formülle hesaplanmaktadır. Formülde B katsayısı atıksuyun
özelliğine göre seçilmelidir. XF = B  XSS (6.6) Atıksuda inert partiküler organik madde
konsantrasyonu: XI = A (CT - ST) (6.7) ifadesinden elde edilebilir. Atıksuda kolay (RBKOİ) ve yavaş
ayrışabilen organik madde (SBKOİ) ise: RBKOİ = ST - SI (6.8) SBKOİ = (CT - ST) - XI (6.9) olarak
hesaplanabilir. Yukarıdaki formüllerde geçen A ve B katsayıları sırası ile 0,1-0,3 ve 0,2-0,3 aralığında
alınabilir. Kanalizasyonun yapısı, yerel koşullar ve endüstriyel atıksu katkısının durumuna bağlı
olarak 1, 2 ve 3 numaralı denklemlerde kullanılacak fsi, A ve B değerlerinin seçimine dikkat
edilmelidir. Biyolojik arıtmada giderilecek toplam ayrışabilen karbonlu organik madde miktarı:
BKOİ = RBKOİ + SBKOİ (6.10) formülü yardımıyla hesaplanabilir. Tablo 6.5’de, Türkiye için önerilen
KOİ bileşenleri verilmektedir. Organik madde oranları bölgelere göre farklılık gösterebilmektedir.
Proses tasarımı gerçekleştirilmeden önce KOİ bileşenlerinin deneysel olarak belirlenmesi
önerilmektedir. Ayrıca, endüstriyel atıksu katkısının fazla olduğu durumlarda da tipik evsel atıksu
karakterizasyonu için verilen oranlardan uzaklaşılmaktadır

Proses Seçimi: Proses seçiminde dikkat edilmesi gereken temel hususlar aşağıda verilmektedir:
Atıksu içinde ayrışan organik madde miktarının BOİ5 parametresi ile ifadesi yeterli değildir. Dolayısı
ile organik madde gerektiren biyolojik azot ve fosfor giderimi proseslerinin veriminin
belirlenmesinde BOİ5 parametresi yetersiz kalmaktadır. Kütle 151 dengelerinde ve proses
hesaplarında organik madde miktarının tamamını yansıtan KOİ parametresinin kullanılması gerekir.
Atıksu karakterizasyonu Türkiye’ye göre farklılık göstermektedir. KOİ bazlı tasarımda, ayrışabilen
organik madde miktarı yerel koşullara kolaylıkla adapte edilebilmektedir. Bunun için aktif çamur
sistemi giriş KOİ bileşenlerinin saptanması veya gerçekçi şekilde kabulü gerekir. Karakterizasyon ile
ilgili herhangi bir verinin olmaması durumunda biyolojik azot ve fosfor giderimi için uygun proses
seçimine yönelik KOİ bileşenlerinin belirlenmesi tavsiye edilmektedir. İleri biyolojik fosfor giderimi
(İBFG) uygulanacak durumlarda kolay ayrışan organik madde (uçucu yağ asidi, fermente olabilen
organik madde) potansiyeli az olan atıksuların arıtılması için arıtma konfigürasyonun seçiminde bu
hususa dikkat edilmesi gerekmektedir (Henze v.d., 2008). ATV-131E (2000) tasarım yönteminde
aktif çamur için tasarlanan ve kolay ayrışabilen organik madde miktarı az olan atıksular için A2O
prosesi yetersiz kalabilmektedir. Bu durumda ileri biyolojik fosfor giderimi prosesinin ve biyolojik
azot prosesinin atıksu karakterizasyonuna göre uygun seçilmesi gerekir (Insel ve diğ., 2012).
Toplam azot giderimi gerektiğinde nitrifikasyon ve denitrikasyon prosesi uygulanmalıdır. İleri
biyolojik fosfor giderimi için anaerobik selektör daha önce belirtildiği şekilde planlanmalıdır.
Kütle Dengesi: Proses tasarımı için kütle dengesi yapılmalıdır (AKM, KOİ, toplam azot ve toplam
fosfor). Azot giderimi için tasarlanan tüm tesislerde azot dengesi kurulmalıdır. Ortalama atıksu
karakterizasyonuna göre tasarlanan aktif çamur sistemlerinde giriş atıksu karakterizasyon
salınımının (günlük, mevsimsel vb.) verime etkisi irdelenmeli ve bunun için gerekli önlemler
alınmalıdır. Bu değişimin tesisteki tüm atıksu ve çamur arıtma ünitelerinde de dikkate alınması
gerekmektedir (Metcalf & Eddy, 2003). Tasarımda kullanılacak tüm parametreler için kütle dengesi
kurulmalıdır. Çamur prosesinden geri dönüş akımları, dışarıdan atık alınması durumları vb. gibi
yükler de dikkate alınmalıdır. Biyolojik arıtma öncesinde uygulanması öngörülen (ön çökeltim,
kimyasal çöktürme vb.) arıtma yöntemlerinin biyolojik arıtma verimini etkilemeyecek şekilde
planlanması gerekmektedir. Bu hususlar kütle dengesi ile birlikte değerlendirilmelidir.
Emniyet Faktörü (SF): Giriş yükünün günlük değişimi dikkate alarak emniyet faktörü seçilmelidir.
Emniyet faktörü nitrifikasyon prosesi için aerobik çamur yaşının hesaplanmasında kullanılmalıdır.
Emniyet faktörü aerobik çamur stabilizasyonu sistemlerinde kullanılmaz. Emniyet faktörü
hesaplarında öncelikle ölçüm değerleri dikkate alınmalıdır. Ölçüm değerlerinin mevcut olmaması
durumunda ise ATV-131E (2000) standardına göre Bd,BOİ yükü 1.200 kg/gün’e (20.000 EN) kadar
olan tesislerde SF=1,8 alınması; Bd,BOİ,l yükünün 152 6.000 kg/gün (100.000 EN)’den fazla olan
durumlar için ise SF=1,45 alınması tavsiye edilmektedir.
Aerobik Çamur Yaşının Belirlenmesi: Nitrifikasyon prosesi için sıcaklığa ve emniyet faktörüne bağlı
olarak aerobik çamur yaşı belirlenmelidir. Aktif çamur prosesi tasarımında öncelikle minimum
proses sıcaklığının (Tmin) seçilmesi gerekir. Buna göre nitrifikasyon için gerekli aerobik çamur yaşı:
tss,aer = SF  3.4  1.103 (15-Tmin) (6.11)
şeklinde hesaplanabilir (ATV-131E, 2000). Endüstriyel katılımın fazla olduğu kentsel atıksularda
nitrifikasyon hızının ayrıca belirlenmesi önerilmektedir.
Denitrifikasyon Hacmi Oranı (VD/VAT) ve Toplam Çamur Yaşı: Hedeflenen azot giderim verimini
sağlayacak anoksik hacim oranının (VD/VAT) seçilmesi gerekir. Toplam çamur yaşı, denitrifikasyon
hacmi oranı dikkate alınarak hesaplanacaktır. Aerobik çamur stabilizasyonu ile birlikte planlanan
biyolojik azot gideriminde anoksik hacim oranı giriş atıksu özellikleri ve sıcaklığa göre
belirlenmelidir (ATV-131E, 2000). Anoksik hacim oranı (VD/VAT), denitrifiye edilecek azot
miktarına bağlı seçilmektedir. Dolayısı ile denitrifiye edilecek azot miktarı (SNO3,D), aktif çamur
üzerindeki azot kütle dengesinden yola çıkılarak hesaplanabilir:
SNO3,D= CN – SOrg, EST – SNO3, EST – SNH4, EST – XOrgN,BM (6.12)
Formülde XOrgN,BM biyokütlenin çoğalmada kullandığı azot nutrient ihtiyacı olarak dikkate
alınmakta olup havalandırma havuzu giriş atıksu BOİ’sinin ortalama %3-2.5’a aralığındadır.
Yukarıda (6.12) no’lu denklemde istenilen çıkış (deşarj) standardına göre çıkıştaki nitrat
konsantrasyonu kabulü yapılmaktadır. Çıkışta inert organik azot, Sorg,EST konsantrasyonu 1-2 mg
N/L seviyesinde, amonyum azotu ise 0-1 mg N/L mertebesinde kabul edilmektedir. Anoksik hacim
oranı (VD/VAT) aşağıdaki formülden hesaplanabilir. Bu oranın aralığının dışında
seçilmesi önerilmemektedir. Denitrifikasyon kapasitesi 12 ◦ C üzerinde her derece artışı için %1
oranında arttırılmalıdır.

Sis
temin toplam çamur yaşı ise (6.14) no'lu denklemden elde edilmektedir. Hesaplanan toplam
çamur yaşı (6.18) no’lu denklemde tekrar kullanılarak (6.13) işlemlerine iterasyon uygulanmalıdır.

Not: Hesaplanan anoksik hacim, denitrifikasyon için gerekli olan toplam hacmi yansıtmaktadır.
Bardenpho, kademeli besleme vb. birden fazla anoksik hacme sahip aktif çamur sistemleri için
anoksik hacim bölümlendirilerek (parçalanarak) kullanılabilir. Çamur Hacim İndeksi (SVI) Seçimi:
Çamur hacim indisi proses ve atıksu bileşimine ve reaktör karışım özelliklerine uygun olarak
seçilecektir. Çamur hacim indeksi doğru tahmini boyutlandırma için önemlidir. Biyolojik proses
modifikasyonu olmaksızın sadece ikincil çökeltim tankının büyütülmesi gerektiğinde,
boyutlandırmaya esas çamur hacim indisi için kritik mevsimlerdeki işletme kayıtları esas alınmalı
veya zamanın en az %85 inde gözlenen değer kullanılmalıdır. SVI deneyinde yarım saat bekleme
süresinden sonra çamur hacmi 250 mL/L’yi geçerse çamur sıvısı, tesis çıkış suyuyla seyreltilerek
deney sonunda 100 ve 250 mL/L arasında bir çamur hacmi sağlanmalıdır. Seyreltme oranları
hesaba katılarak seyrelmiş çamur hacmi (SÇH) elde edilir. Elde mevcut tesislerde üretilmiş veri
olmaması durumunda, kritik işletme şartları hesaba katılarak yapılacak boyutlandırmada Tablo
6.6’daki değerlerin kullanılması tavsiye edilmektedir.

Yoğunlaştırma Süresi (tTh): Son havuzu yoğunlaştırma süresi seçilen prosese, son çökeltim havuzu
tabanındaki aktif çamur konsantrasyonu ve SVI parametresine göre seçilmelidir. İkincil çökeltim
tanklarının boyutlandırılmasında yoğunlaşma süresi tTh’ın özel bir önemi olmasından dolayı bu
konuda, atıksu arıtmanın derecesine bağlı olarak, Tablo 6.7’deki değerlerin alınabileceği
önerilmektedir (ATV-131E, 2000).
Geri Devir Akımı Çamur Konsantrasyonu (SSRS) ve Çamur Geri Devir Oranı (SSAT): Çamur geri devri
ve sistemdeki aktif çamur konsantrasyonu seçimi, havalandırma havuzu ve son çökeltim
havuzlarının boyutlarını etkilemektedir. Havalandırma havuzu AKM konsantrasyonunun arttırılması
reaktör hacmini azaltacak, ancak son çökeltim havuzu yüzey alanı ve derinliğini artıracaktır. AT D SS
aer SS V V t t   1 , ,dim 154 Dip (taban) çamurunda ulaşılması gereken AKM konsantrasyonu
(SSBS), çamur hacim indeksi (SVI) ve yoğunlaştırma süresine (tTh) bağlı olarak aşağıdaki ifadeyle
hesaplanabilir.

Son çökeltim havuzlarında istenilen düzeyde bir çamur yoğunlaşmasını destekleyecek sıyırıcı palet
geometrisi ve dönüş hızları için Tablo 6.8’deki değerler önerilmektedir.

Son Çökeltim Havuzu Yüzey Alanı (AST): Yüzey alanı, öngörülen yüzey yükü (qA) ve çamur (katı
madde) yüküne (qSV) göre belirlenecektir. Aktif çamur konsantrasyonu seçilip aktif çamur reaktörü
ile birlikte son çökeltim havuzu da boyutlandırılacaktır. Son çökeltim havuzu boyutlandırılmasında
yüzey yükü qA, çamur yükü qSV ve seyrelmiş çamur hacmi (DSV) kullanılarak hesaplanabilmektedir
(ATV-131E, 2000):

Gerekli ikincil çökeltim tanklarının toplam yüzey alanı aşağıdaki gibi bulunur:

Genellikle sadece yatay akışlı ikincil çökeltim tanklarında girişteki debi dağıtım yapısı için ilave alan
gerekmektedir. Dağıtım yapısı uzunluğu yaklaşık olarak tankın yan duvarının derinliğine eşittir. ATV-
131E (2000)’e göre son çökeltim havuzlarının toplam derinliği 4 fonksiyonel bölgeden
oluşmaktadır. Dairesel havuzun merkezinden 2/3 yarıçap (2/3R) uzaklığındaki kesitteki su
yüksekliği hSU=h1+h2+h3+h4 olarak tanımlanır. Burada; h1: temiz su bölgesi h2: ayırma bölgesi/
geri devir bölgesi h3: yoğun çamur akış ve depolama bölgesi h4: yoğunlaştırma ve çamur ayırma
bölgesi olarak adlandırılmaktadır. Fazla Aktif Çamur Üretimi (SPd): Fosfor giderimi ve dış karbon
dozlaması yapılması durumlarında oluşacak ek çamur miktarı da dikkate alınarak havalandırma
havuzunda 3 * 1000 BS TH t ÇHİ SS  SS ÇHİ q DSV q q EAT SV SV A    A WW h ST q Q A ,  155
tutulan çamur (MSS,AT) ve havuz sisteminin hacminin hesabında işlemlere dahil edilecektir.
Arıtılan atıksu debisi başına biyolojik arıtmada oluşan aktif biyokütle miktarı:

formülü ile hesaplanabilir. Burada: YH, OBS : Dönüşüm oranı (0,67 g hücre KOİ/g KOİ) b : İçsel
solunum hızı (0,17 gün-1) Ft : Sıcaklık düzeltme faktörü (1,072T-15) tss,dim : toplam çamur yaşı
(gün) İçsel solunum sonucu oluşan inert partiküler ürünler, XP ise aşağıdaki denklem kullanılarak
elde edilebilir:

Oluşan biyolojik çamur ise;

formülünden hesaplanmaktadır.
Günlük toplam çamur miktarı ise;

formülünden hesaplanabilir. Fosfor giderimi için tasarlanan tesislerde kimyasal ve biyolojik fosfor
gideriminden kaynaklanan fazla çamur ayrıca hesaba katılmalıdır. Ek biyolojik fosfor giderimi için
biyolojik olarak giderilen fosforun gramı başına 3 gr AKM hesaba katılabilir. Eşzamanlı (birlikte)
çöktürmeden ileri gelen katı madde, kullanılan kimyasal madde türü ve dozuna bağlıdır. 1 kg demir
başına 2,5 kg ve 1 kg alüminyum başına 4 kg çamur oluşumu (katı madde) esas alınabilir. Fosfor
gideriminden oluşan çamur miktarı;

ifadesi ile hesaplanabilir. Çöktürme için kireç kullanılacaksa kg kalsiyum hidroksit (Ca(OH2)) başına
1,35 kg AKM çamur oluşur. (1 . . )( ) , , b Ft t RBKOİ SBKOİ Y X S S H Obs KOİ BM    ,dim 0,2. . . P
SS X  b Ft t            F WAS KOİ d d X X SP Q 0,8 1,45 , 156 Havalandırma havuzunda
uygun AKM konsantrasyonu seçilerek nitrifikasyon/denitrifikasyon havuzu için gerekli toplam
hacim aşağıdaki formülle hesaplanabilir:
ATIK SU ARITMA Tesisi -Yöntemleri
Öncelikle, "Atık Su Arıtma Sistemleri" Konusu Oldukça Önemlidir Ve Atık Su
Arıtma, Çevre Koruma Açısından Kritik Bir Rol Oynamaktadır. Bu Yazıda, Atık Su
Arıtma Konusunda Kapsamlı Bir Bilgi Sunarak, Atık Su Arıtma Sistemleri Hakkında
Detaylı Bir Anlayış Geliştirmenize Yardımcı Olacağım.
Atık Su Arıtma Nedir?
Atık Su Arıtma, Kirli Ve Zararlı Maddeleri Içeren Atık Suların Temizlenerek Doğal
Su Kaynaklarına Veya Kanalizasyon Sistemine Güvenli Bir Şekilde Deşarj Edilmesini
Sağlayan Bir Süreçtir.
Atık Suların Tehdidi
Suyun Önemi Dünya Genelinde Bilinir. Ancak, Atık Suların Doğaya Verdiği Zararlar
Da Göz Ardı Edilmemelidir. Atık Sular, Içerdikleri Kirleticilerle Su Kaynaklarını
Tehlikeye Atar.
Atık Suların Zararları
Atık Sular, Kimyasal, Biyolojik Ve Fiziksel Kirleticiler Içerir. Bu Kirleticiler, Su
Kaynaklarına Bulaşarak Çevreye Zarar Verir Ve Suyun Kullanımını Kısıtlar.
Atık Su Arıtma Sistemleri Nedir?
Atık Su Arıtma Sistemleri, Kirlenmiş Suyu Temizlemek Ve Yeniden Kullanılabilir
Hale Getirmek Için Tasarlanmış Mühendislik Yapılarıdır. Bu Sistemler, Organik Ve
Inorganik Kirleticileri Gidermeye Yardımcı Olur, Böylece Suyun Doğal
Kaynaklarına Zarar Verilmez. Atık Su Arıtma Sistemleri, Atık Suları Arıtma,
Dezenfeksiyon Ve Nihai Deşarj Aşamalarını Içerir.
Atık Su Arıtma Sistemlerinin Türleri
Atık Su Arıtma Sistemleri, Atık Suyun Kaynağına Göre Farklılık Gösterebilir.
Evsel Atık Sular
Evsel Atık Sular, Konutlardan Gelen Suları Içerir. Bu Suların Arıtılması, Sağlık Ve
Çevre Koruma Açısından Önemlidir.
Endüstriyel Atık Sular
Endüstriyel Atık Sular, Fabrikalar Ve Sanayi Tesislerinden Gelen Suları Içerir. Bu
Tür Atık Suların Arıtılması Özel Teknolojiler Gerektirebilir.
Atık Su Arıtma Yöntemleri Nelerdir?
Atık Su Arıtma Yöntemleri, Atık Suyun Içeriğine Ve Kullanım Amacına Bağlı Olarak
Değişebilir. Temel Atık Su Arıtma Yöntemleri Şunlar Olabilir:
Atık Su Arıtma Yöntemleri, Kirli Suyun Içerdiği Kirleticileri Temizlemek Ve Çevreye
Zarar Vermeden Tekrar Kullanılabilir Hale Getirmek Için Kullanılan Farklı
Teknikler Ve Aşamalardır. İşte Atık Su Arıtma Yöntemlerinden Bazıları:
1. Fiziksel Arıtma: Fiziksel Arıtma, Kirli Suyun Fiziksel Özelliklerini Değiştirmek
Amacıyla Kullanılır. Bu Yöntemde, Partikül Maddeler, Kum Havuzları Veya
Çökertme Tankları Gibi Mekanizmalarla Çıkarılır.
2. Kimyasal Arıtma: Kimyasal Arıtma, Kirleticilerin Çökertilmesi Veya
Nötralizasyonu Için Kimyasal Maddelerin Kullanılmasını Içerir. Fosfor Ve
Azot Gibi Besin Maddelerinin Giderilmesi Için Sıklıkla Kullanılır.
3. Biyolojik Arıtma: Biyolojik Arıtma, Mikroorganizmaların Kullanılmasıyla
Kirleticilerin Ayrıştırılmasını Sağlar. Bu Yöntemde, Aerobik Ve Anaerobik
Bakteriler Kirleticileri Sindirir.
4. Membran Filtrasyon: Membran Filtrasyon, Ince Zarlar Kullanarak
Kirleticilerin Suyun Içinden Ayrıştırılmasını Sağlar. Bu Yöntem,
Mikroorganizmaların Ve Partikül Maddelerin Uzaklaştırılmasında Etkilidir.
5. Ultraviyole (UV) Dezenfeksiyon: UV Işınları, Mikroorganizmaların DNA'sını
Tahrip Ederek Suyu Dezenfekte Eder. Bu Yöntem, Suyun Içme Suyu
Kalitesine Ulaşmasını Sağlar.
6. Ozonasyon: Ozon Gazı, Kirleticileri Oksitleyerek Temizler. Bu Yöntem,
Organik Maddelerin Ve Mikroorganizmaların Giderilmesinde Etkilidir.
7. Aktif Karbon Filtrasyon: Aktif Karbon, Suyun Içindeki Organik Kirleticileri
Adsorbe Eder. Su Temizlenirken Kirleticiler Aktif Karbon Tarafından Tutulur.
Atık Su Arıtma Sistemleri Genellikle Bu Yöntemlerin Kombinasyonunu Kullanarak
En Etkili Sonuçları Elde Ederler. Arıtma Tesislerinin Türü Ve Kapasitesi, Hangi
Yöntemlerin Kullanılacağını Belirler. Bu Yöntemler, Kirli Suyun Temizlenmesi Ve
Yeniden Kullanılabilir Su Kaynaklarının Korunmasında Kritik Bir Rol Oynar.
1. Fiziksel Arıtma Yöntemleri
 Çökeltme Tankları: Katı Maddelerin Çöktüğü Bir Tankta, Çözelti Ve Katıların
Ayrılmasını Sağlar.
 Filtrasyon: Fiziksel Partikülleri Filtre Ederek Temiz Su Elde Etmeyi Amaçlar.
2. Kimyasal Arıtma Yöntemleri
 Koagülasyon-Flokülasyon: Kimyasal Maddelerin Eklenmesi Ile Partikülleri Bir
Araya Getirip Çökeltiler Oluşturarak Temizlik Sağlar.
 Dezenfeksiyon: Mikroorganizmaların Yok Edilmesini Sağlayan Kimyasalların
Kullanımını Içerir.
3. Biyolojik Arıtma Yöntemleri
 Aktif Çamur İşlemi: Mikroorganizmaların Atık Maddeleri Parçalayarak Temiz
Su Ürettiği Biyolojik Bir Işlemdir.
 Bitkisel Arıtma: Bitkilerin Kökleri Aracılığıyla Atık Maddeleri Temizlediği
Doğal Bir Süreçtir.
Atık Su Arıtma Sistemleri Nasıl Çalışır?
Atık Su Arıtma Sistemleri, Karmaşık Bir Dizi Fiziksel, Kimyasal Ve Biyolojik Işlemi
Içerir. Temel Işlem Adımları Şunlardır:
1. Giriş Ve Ön Arıtma: Atık Su, Arıtma Tesisi Girişine Alınır Ve Büyük Katı
Maddelerin Ve Yüzen Maddelerin Uzaklaştırılması Için Ön Arıtma
Havuzlarına Yönlendirilir.
2. İkincil Arıtma: Daha Sonra, Su Biyolojik Olarak Temizlenir. Biyolojik Arıtma
Havuzlarında Bakteriler, Organik Kirleticileri Parçalayarak Temiz Su Elde
Edilmesini Sağlar.
3. Çökeltme: Temizlenmiş Su, Çökeltme Havuzlarına Yönlendirilir Ve Burada
Çözünmüş Katı Maddeler Çöker. Temizlenmiş Su Yüzeye Çıkar Ve Daha
Fazla Arıtma Için Ileri Işleme Tabi Tutulur.
4. Dezenfeksiyon: Su, Zararlı Mikroorganizmaların Yok Edilmesi Için Dezenfekte
Edilir. Genellikle Klor Veya Ultraviyole Işık Kullanılır.
5. Son Deşarj: Temizlenmiş Su, Doğal Su Kaynaklarına Veya Geri Dönüşüm
Amaçları Için Güvenli Bir Şekilde Deşarj Edilir.
Atık Su Arıtma Sistemlerinin Kurulumu Ve Çalışma Prensibi
Atık Su Arıtma Sistemlerinin Kurulumu, Genellikle Iki Ana Aşamada Gerçekleşir:
Ön Arıtma Ve Ana Arıtma. Ön Arıtma Aşamasında, Büyük Katı Parçacıklar Ve
Yağlar Giderilir. Ana Arıtma Aşamasında Ise Su, Biyolojik Ve Kimyasal Işlemlerden
Geçirilir. Bu Süreç Sonunda Temizlenen Su, Doğal Sulara Veya Kanalizasyona
Güvenli Bir Şekilde Deşarj Edilir.
Atık Su Arıtma Sistemlerinin Kullanım Alanları
Atık Su Arıtma Sistemleri, Birçok Farklı Endüstri Ve Tesis Için Hayati Öneme
Sahiptir. Bu Sistemler, Şu Alanlarda Kullanılır:
 Sanayi Tesisleri
 Belediyeler
 Hastaneler
 Oteller
 Tarım Işletmeleri
 Madencilik
 Deniz Gemileri
Hangi Filtreler Kullanılır?
Atık Su Arıtma Sistemlerinde Kullanılan Filtreler, Işlem Gereksinimlerine Göre
Değişebilir. Yüzey Filtreleri, Basınç Filtreleri, Karbon Filtreleri Ve Diğer Çeşitli
Filtreler, Atık Suyun Temizlenmesinde Kullanılabilir.
Kullanılan Kimyasallar
Atık Su Arıtma Işleminde Kullanılan Kimyasallar, Koagülasyon, Dezenfeksiyon Ve
PH Ayarlama Gibi Işlemlerde Kullanılır. Bunlar Arasında Kireç, Klor,
Polielektrolitler Ve Hidrojen Peroksit Gibi Kimyasallar Bulunur.
Atık Su Arıtma Tesis Kurulum Maliyeti Ve Bakımı
Atık Su Arıtma Tesislerinin Kurulum Maliyeti, Tesisin Büyüklüğü, Karmaşıklığı Ve
Kullanılan Teknolojiye Bağlı Olarak Değişir. Ayrıca, Tesislerin Düzenli Bakımı,
Işleyişlerinin Devamlılığını Sağlamak Için Önemlidir.
Atık Su Arıtma Yönetmeliği
Atık Su Arıtma, Birçok Ülke Ve Bölgenin Çevresel Düzenlemeleri Altında Yürütülür.
Bu Yönetmelikler, Atık Suyun Güvenli Bir Şekilde Arıtılmasını Ve Çevrenin
Korunmasını Amaçlar.
Atık Su Arıtma Firmaları Ve Çalışan Personel Bilgisi
Atık Su Arıtma Sistemleri Konusunda Uzmanlaşmış Birçok Firma Bulunmaktadır.
Bu Firmalar, Atık Su Arıtma Sistemlerinin Tasarımı, Kurulumu Ve Bakımı
Konularında Hizmet Verir. Ayrıca, Bu Tesislerin Işletilmesi Için Eğitimli Personel
Gereklidir.
Atık Su Arıtma Sistemlerinin Avantajları
Atık Su Arıtma Sistemlerinin Kullanılması Bir Dizi Avantaj Sağlar.
Çevre Koruma
Atık Suların Arıtılması, Doğal Su Kaynaklarının Korunmasına Katkı Sağlar.
Su Kaynaklarının Korunması
Arıtılmış Su, Tekrar Kullanılabilir Ve Içme Suyu Kaynağı Olarak Kullanılabilir.
Sağlık Ve Güvenlik
Arıtılmış Suyun Kullanılması, Insan Sağlığına Zararlı Kirleticilerin Yayılmasını Önle
Atık Su Arıtma Sistemleri Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Ve Cevaplar:
S: Atık Su Arıtma Nedir? C: Atık Su Arıtma, Evsel Veya Endüstriyel Kaynaklardan
Gelen Kirli Suyun Temizlenerek Çevreye Veya Su Kaynaklarına Zarar Vermeden
Deşarj Edilmesini Sağlayan Bir Süreçtir.
S: Atık Su Arıtma Neden Önemlidir? C: Atık Su Arıtma, Su Kaynaklarını Korumak,
Çevre Kirliliğini Önlemek Ve Insan Sağlığını Korumak Için Kritik Bir Öneme
Sahiptir.
S: Atık Su Arıtma Tesisleri Nasıl Çalışır? C: Atık Su Arıtma Tesisleri, Mekanik,
Biyolojik Ve Kimyasal Işlemleri Içerir. Bu Işlemler, Kirleticileri Çıkarmak Ve Suyu
Temizlemek Için Kullanılır.
S: Evimdeki Atık Su Nasıl Arıtılır? C: Evdeki Atık Su Genellikle Yerel Kanalizasyon
Sistemine Yönlendirilir Ve Belediye Atık Su Arıtma Tesislerinde Arıtılır.
S: Endüstriyel Atık Su Arıtma Nasıl Yapılır? C: Endüstriyel Atık Su Arıtma,
Endüstriyel Tesislerde Özel Tasarlanmış Tesislerde Gerçekleştirilir. Bu Tesisler,
Endüstriyel Atık Suyun Tesisin Gereksinimlerine Uygun Şekilde Arıtılmasını Sağlar.
S: Atık Su Arıtma Maliyetleri Nedir? C: Atık Su Arıtma Maliyetleri, Tesisin Boyutu,
Karmaşıklığı Ve Işletme Gereksinimlerine Bağlı Olarak Değişir. Genellikle Yatırım
Maliyetleri, Işletme Ve Bakım Maliyetleri Içerir.
S: Atık Su Arıtma Tesisleri Ne Sıklıkla Denetlenmelidir? C: Atık Su Arıtma Tesisleri,
Yerel Mevzuata Göre Düzenli Olarak Denetlenmeli Ve Bakım Yapılmalıdır. Denetim
Sıklığı, Tesisin Büyüklüğü Ve Faaliyetlerine Bağlı Olarak Değişebilir.
S: Atık Su Arıtma Tesisleri Için Izin Gereklidir Mi? C: Evet, Atık Su Arıtma Tesisleri
Için Genellikle Çevre Izinleri Veya Lisansları Gereklidir. Bu Izinler, Atık Suyun Yasal
Standartlara Uygun Bir Şekilde Arıtılmasını Sağlar.
S: Atık Su Geri Dönüşümü Mümkün Müdür? C: Evet, Atık Su Geri Dönüşümü
Mümkündür. Atık Su Arıtma Tesisleri, Arıtılmış Suyu Yeniden Kullanma Veya
Sulama Gibi Amaçlar Için Geri Kazanabilir.
S: Atık Su Arıtma Teknolojileri Nelerdir? C: Atık Su Arıtma Için Kullanılan
Teknolojiler Arasında Aktif Çamur, Membran Filtrasyon, UV Dezenfeksiyonu,
Kimyasal Çöktürme Ve Daha Birçok Yöntem Bulunur.
ATIK SU ARITMA SİSTEMİ ÇÖZÜMLERİMİZ İÇİN LÜTFEN İRİTBATA GEÇEREK
TEKLİF İSTEYİNİZ.
info@buzsu.com.tr
Atık Suyun Arıtılması:
Atık suyun etkili bir şekilde arıtılması, çevremizi korumanın ve sağlıklı bir yaşam
sürdürmenin temel unsurlarından biridir. Bu makalede, atık suyun nasıl arıtıldığına dair
detaylı bilgiler sunacağız. Atık su arıtma yöntemlerinden atık su arıtma tesislerinin çalışma
prensiplerine kadar, bu sürecin her yönünü ele alacağız. Ayrıca, atık su arıtımının maliyetleri
ve kimyasal kullanımı gibi önemli konulara da değineceğiz. Şimdi, atık suyun nasıl
arıtıldığını ve neden bu kadar kritik olduğunu incelemeye başlayalım.
ATIKSU ARITMA TESİSLERİ
Atıksu arıtma sistem dizaynları Artemis Arıtımın uzman mühendis kadrosu tarafından
başta kaliteli yönetim prensibi göz önüne alınarak verimli, ekonomik ve uzun ömürlü
olarak tasarımlanır.

Atıksular hakkında detaylı bilgi için tıklayın.

Müşterilerimizin her tür problemleri kaynağında kontrol edilerek işletmeye yönelik özel
çözümler üretilir. Atıksu arıtma sistemleri evsel nitelikli ve endüstriyel nitelikli olmak üzere
ikiye ayrılmaktadır. Her iki atık su kaynağı da deşarj edilmeden önce mutlaka alıcı ortam
deşarj standartlarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Bu gereklilik hem Belediyeler
hem de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve il müdürlükleri tarafından çok sıkı bir şekilde takip
edilmekte ve gerekli uyarıların ardından firmalara ciddi cezalar uygulamaktadır.
Atık Su Arıtma Tesisleri

İşletmenizden kaynaklanan atıksulardan yönetmeliklerce belirlenmiş usullere göre numune


alındıktan ve analizleri laboratuarlarımızda yapıldıktan sonra en ekonomik ve en verimli
Atıksu Arıtma Tesisi yapabilmek için hazırlıklara başlanılır ve inşa aşaması bittikten sonra
kullanıma hazır olarak teslim edilir. Arıtma tesisi işletmeye alınmadan önce olduğu gibi
alındıktan sonraki süreç de önemlidir. Ancak iyi işletilen bir arıtma tesisi gerekli verime
ulaşabilir. Etkili işletme, atıksu arıtma tesisi danışmanlığı ve danışmanlık hizmetlerimizle,
arıtma tesislerinin verimli çalışması sağlanır.
ATIKSU GERİ KAZANIMI
ATIKSU GERİ KAZANIMI
Su kaynakları günümüzde hızla azalmaktadır. Bunun yanında artan nüfüs ve
endüstrideki gelişme su kullanımını arttırmaktadır. Bu hem kaynak tüketimini
körüklemekte hem de su kullanım maliyetlerini arttırmaktadır.

Gelecek yıllarda iyice önem kazanacak çevreci yaklaşımın yanı sıra su kullanımının
kolaylaştırılması ve maliyetin düşürülmesi açısından geri kazanım oldukça önem
kazanacaktır. Teknolojinin gelişimiyle kolaylaşan ve maliyeti azalarak ulaşılabilirliği imkanlı
hale gelen geri kazanım tesisleri firmamız tarafından başarı ile uygulanmaktadır.

Atıksu geri kazanımı hakkındaki blog yazımız için tıklayınız.


EVSEL ATIKSU ARITMA TESİSLERİ
EVSEL ATIKSU ARITMA TESİSLERİ
Evsel atık su arıtma sistemleri, Artemis Arıtım uzman kadrosu tarafından başta kalite
yönetim prensibi göz önüne alınarak verimli, ekonomik ve uzun ömürlü olarak
tasarlanır.
Evsel atıksular; büyük ve küçük ölçekli yerleşim birimlerinde insan tüketimi sonucunda
oluşan atık sulardır. Bu sularda rastlanan kirleticilerin büyük bir bölümünü deterjanlar,
organik maddeler ve yağlar oluşturmakta olup, geri kazanımı ve yeniden kullanımında patojen
mikroorganizmaların ve mikro kirleticilerin su ortamından tamamen uzaklaştırılması gerekir.
Artemis Arıtım, küçük ölçekli yerleşim yerlerinde paket arıtmadan büyük ölçekli yerleşim
yerlerine betonarme tesislere kadar her alanda evsel atıksu arıtma tesisleri kurmaktadır. Aynı
zamanda fabrikalardan çıkan evsel ve endüstriyel atıksuların arıtılması için de birçok prosesin
içinde barındırdığı entegre arıtma tesisleri kurmaktadır.
Paket Arıtma Sistemleri
Paket Arıtma Sistemleri
Paket arıtma sistemleri, genel anlamda SBR (Ardışık Kesikli Aktif Çamur Prosesi) şeklinde
tasarlanmış olup; doldurma, havalandırma, çöktürme ve deşarj olarak 4 aşamada bir reaktör
içinde gerçekleşir. Havalandırma sırasında, reaktörde aktif çamur içinde bulunan
mikroorganizmalar sayesinde arıtma gerçekleşir, çöktürme sonrası arıtılan su pompa
yardımıyla deşarj edilir. Artemis Arıtım paket arıtma sistemleri; modüler olması, minimum
alana ihtiyaç duyması, kolay montaj edilmesi, işletilmesinin kolay olması, yüksek arıtma
verimi ve tam otomatik çalışma özelliklerine sahiptir. Uzman kadromuz tarafından geliştirilen
otomasyon sayesinde yüksek verimle yıllarca çalışabilmektedir.
Biyolojik Betonarme Arıtma Tesisleri
Biyolojik Betonarme Arıtma Tesisleri
Nüfusun fazla olduğu yerlerde kurulan büyük ölçekli biyolojik arıtma tesisleri genel anlamda;
fiziksel arıtım (ince ızgara, kaba ızgara, kum tutucu), dengeleme havuzu, havalandırma
havuzu, çöktürme prosesi, dezenfeksiyon ünitesi ve çamur susuzlaştırma üniteleri içerecek
şekilde tasarlanmaktadır. Biyolojik arıtma olarak kullanılan havalandırma havuzları genellikle
uzun havalandırma sistemi, ardışık kesikli sistemler veya membran biyoreaktör (MBR)
şeklinde tasarlanmaktadır. Uzun havalandırma ve ardışık kesikli sistemler çıkışında kullanılan
filtrasyon sistemleri ve dezenfeksiyon sistemleri sayesinde, arıtılan su sulama ve kullanma
suyu olarak kullanılabilmektedir.
ENDÜSTRİYEL ATIKSU ARITMA TESİSLERİ
ENDÜSTRİYEL ATIKSU ARITMA TESİSLERİ
Endüstri ve atık su oluşumu ayrılmaz bir parçadır. Endüstri ve sanayinin olduğu her
alanda atık su oluşumu gerçekleşir. Endüstriyel atıksu arıtma tesisleri, atık su
karakterizasyona ve kapasitelerine göre farklılık gösterir. Artemis Arıtım metal
kaplama, tekstil, kozmetik, gıda, içecek, otomotiv, boya üretimi, mezbaha, büyükbaş
hayvan çifftliği, süt ve süt ürünleri üretimi, selüloz kağıt üretimi, kimya endüstrisi, taşıt
yıkama, tersane ve gemi söküm tesisleri gibi endüstrinin her alanındaki arıtma
tesislerini uzman kadrosu tarafından başta kalite yönetim prensibi göz önüne alınarak
verimli, ekonomik ve uzun ömürlü olarak tasarlar.
Endüstriyel Atıksular Nasıl Arıtılır?

Endüstriyel Atıksular Nasıl Arıtılır?


Endüstriyel atık sular, organize sanayi bölgelerindeki üretimden, fabrikalardan, endüstriyel
tesislerde yapılan üretimden kaynaklı ortaya çıkan atık sulardır. Karakterizasyonları sektör
türüne göre değişken olup, her bir endüstri atıksuyunun arıtılması bu karakterizasyona göre
belirlenmektedir. İçerdikleri ağır metaller, organik ve inorganik bileşikler, çeşitli kimyasallar,
fenol bileşikleri, yağ ve benzeri ürünler, sülfür bileşikleri, azot ve fosfor miktarları vb.
özelliklere, üretim kapasitelerine ve alıcı ortam türüne göre arıtım yöntemleri belirlenir.
Fiziksel, kimyasal, biyolojik, MBR sistemleri ile arıtılabilmektedirler.
Fiziksel Arıtma Nedir ve Nasıl Yapılır?

Fiziksel Arıtma Nedir ve Nasıl Yapılır?


Fiziksel arıtma yöntemi atık su içerisinde bulunan kirletici maddelerin fiziksel özelliklerinden
yararlanarak katı-sıvı veya yoğunluk farkından yararlanarak sıvı-sıvı fazların ayrılmasıyla
gerçekleştirilir. Fiziksel arıtma sırasında kullanılan yöntemler; ızgara yapıları, elek, kum
tutucular, yağ tutucular, ön çöktürme sistemi, dengeleme sistemi, karıştırma, ve fiziksel
yüzdürme prosesidir.
Izgara ve Elekler: Atık su içerisinde bulunan katı maddelerin pompa, vana vb. tesisata zarar
vermemesi ve ardından gelecek arıtma ünitelerine gelecek yükü azaltmak için yapılan ön
arıtma yöntemidir. Izgara ve elek yapıları, aralıklarına göre ince ve kaba olarak 2’ye ayrılırlar.
Kum ve Yağ Tutucular: Atık suda bulunan kum, çakıl gibi kolayca çökebilen maddelerin
pompaların aşınmasını, kanallar, boru ve çökeltme havuzlarının tıkanmasını önlemek için
kullanılır.
Yağ Tutucular: Atıksu içerisinde bulunan serbest yağ, tankın yüzeyine toplanır ve daha sonra
sıyırma ile ortamdan uzaklaştırılır.
Ön Çöktürme Sistemi: Durgun şartlarda çökebilen katıların ayrılması işlemidir. Kimyasal
ilavesi ile Askıda Katı Madde giderimi arttırılır ve bu sayede bir miktar BOİ giderimi
sağlanarak havalandırma havuzuna verilen yük azaltılabilir.
Dengeleme Sistemi: Debi salınımlarını kontrol etmeyi ve atıksu karakteristiklerindeki
değişiklikleri minimize etmeyi sağlamaktadır. Bu sistemin boyutları atık su özelliğine ve
miktarına göre belirlenir. Biyolojik sisteme şok yüklemeyi önlemek amaçlı, yeterli pH
kontrolü sağlamak, üretim olmadığı zamanlarda biyolojik sisteme sürekli atıksu sağlamak, ve
biyolojik sisteme yüksek konsantrasyonda toksik maddelerin girişini önlemek için kullanılır.
Karıştırma: Genellikle dengeleme oluşturmak ve havuzda çökebilen katıların çökelmesini
önlemek için yapılır. Buna ilave olarak indirgenebilen bileşiklerin oksidasyonu veya BOİ
giderimi de dengeleme tankında meydana gelebilir. Karıştırma amacıyla uygulanan metotlar:
Perdeli karıştırma ve dağıtma, türbin karışım, difüzörle havalandırma, mekanik
havalandırmadır.
Fiziksel Yüzdürme: Çökeltme sisteminin tam tersi olup, yoğunluğu sudan az olan taneciklerin
su yüzüne çıkması işlemidir. Yüzdürme işlemi, basit yağ tutucular, çözünmüş hava
yüzdürmesi, dispers hava yüzdürmesi veya vakum yüzdürmesi yöntemleriyle yapılır.
Kimyasal Arıtma Nedir ve Nasıl Yapılır?

Kimyasal Arıtma Nedir ve Nasıl Yapılır?


Kimyasal arıtmanın amacı, suda çözünmüş halde bulunan kirleticilerin kimyasal reaksiyonlar
neticesinde çözünürlüğü düşük kirleticilere dönüştürülerek çökebilir hale getirmektir. Bir
başka deyişle kimyasal arıtım, kolloidal ve askıdaki maddelerin yumaklar oluşturarak
çökeltilme işlemidir. pH ayarı, hızlı karıştırma (koagülasyon), yavaş karıştırma (flokülasyon)
ve kimyasal çöktürme işlemleri uygulanır.
Koagülasyon ve flokülasyon prosesleri hem içme suyu analizi, içme suyu arıtımında ve hem
de atık su arıtımında kullanılabilir. Atık su içerisinde renk ve bulanıklığa sebep olan 1 mikron
ve 1 milimikron çap aralığında olan kolloidler koagülasyon ve flokülasyon prosesi ile
giderilir. Kolloidal maddeler negatif yük taşırlar. Bu yüzden koagülant olarak üç değerli metal
tuzları (demir, alüminyum gibi) kullanılır. Bu işlem kutupsal çekimle gerçekleşir. Flokülasyon
işleminde atık su yavaş ve uygun süre ile karıştırılarak, küçük tanelerin birbiriyle birleşip
yumaklaşması sağlanır. Bu şekilde floklar kolayca çökebilecek hale gelir ve kimyasal
çöktürme tankında çöktürülür. Yumaklaştırma işlemi için genel olarak polielektrolit kullanılır.
Biyolojik Arıtma Nedir ve Nasıl Yapılır?

Biyolojik Arıtma Nedir ve Nasıl Yapılır?


Biyolojik arıtma; atıksu içerisinde fiziksel ve kimyasal proseslerde giderilemeyen organik
maddelerin, besin ve enerji kaynağı olarak mikroorganizmalar tarafından kullanılıp atık sudan
uzaklaştırılmasıdır. Evsel atıksularda biyolojik arıtmanın temel amaçları, Çözünmüş ve
partikül halde biyolojik olarak parçalanabilen organik maddeyi H2O, H2S, CO2, CH4 gibi son
ürünlere dönüştürmek veya okside etmek, azot ve fosfor gibi nütrientleri dönüştürmek ve
uzaklaştırmak, bazı durumlarda spesifik iz organik bileşenleri ve bileşikleri uzaklaştırmaktır.
Endüstriyel atıksularda biyolojik arıtmanın temel amacı ise organik kaynaklı kirleticilerin
giderilmesini sağlamaktır.
Biyolojik arıtma sistemleri oksijen durumlarına göre aerobik veya anaerobik sistemler olarak
2’ye ayrılır. Mikroorganizmanın sistemdeki durumuna göre de askıda veya biyofilm prosesler
olarak sınıflandırılırlar. Stabilizasyon havuzları, Uzun havalandırmalı aktif çamur, damlatmalı
filtre, anaerobik reaktör, ardışık kesikli reaktör vb. biyolojik arıtma teknolojilerindendir.
Biyolojik arıtmanın verimi aktif çamurun içerisinde bulunan mikroorganizmalara bağlıdır.
Mikroorganizmaların çalışma performansı; pH, sıcaklık, klorlu bileşikler, tuzluluk, hava
miktarı, çözünmüş oksijen miktarı, besi maddesi miktarı vb. parametrelere bağlıdır.
Biyolojik arıtmanın temelleri ile ilgili yazımıza link’ten
ulaşabilirsiniz: https://www.artemisaritim.com/biyolojik-aritmanin-temelleri
Birleşik Sistemler Nedir ve Nasıl Yapılır?

Birleşik Sistemler Nedir ve Nasıl Yapılır?


Endüstriyel atık suların arıtılmasında içerisinde bulunan toksik ve biyolojik olarak
parçalanmaya dirençli madde bulunduğundan bazı durumlarda biyolojik arıtım sistemleri
istenilen verimi verememektedir. Bu durum organik maddenin molekül yapısından
kaynaklanmaktadır. Bu atık suların pek çok fiziksel, kimyasal ve fizikokimyasal arıtım
süreçleri ile arıtımı mümkündür.
Biyolojik arıtmada parçalanabilirliği az olan ve toksik etki gösteren kirleticleri içeren
atıksuların arıtılabilmesi için birleşik arıtım sistemleri önerilmektedir. Bu sistemlerde
atıksular ön arıtım biriminden geçirildikten sonra biyolojik arıtım birimine verilmektedir. Ön
arıtım biriminin amacı kirleticide fizikokimyasal veya biyokimyasal değişimler yaratarak
atıksuyun toksik etkisini azaltmak ve biyolojik parçalanabilirliğini artırmaktır.
Artemis Arıtım, uzun yıllardır çeşitli endüstriyel atıksuların arıtılmasında uzman kadrosu
tarafından başta kalite yönetim prensibi göz önüne alınarak verimli, ekonomik ve uzun
ömürlü birleşik sistemler tasarlayıp, maksimum verimde işletilmesini sağlamaktadır.
MBR Sistemi Nedir ve Nasıl Çalışır?

MBR Sistemi Nedir ve Nasıl Çalışır?


Membran BiyoReaktör (MBR) tesisleri, biyolojik atıksu arıtımını daldırma tip filtrasyon
membran teknolojisi ile birleştirip suyun ileri biyolojik arıtımını sağlar. Bu sayede, arıtılması
zor atıksuların arıtımı; ileri seviyede atıksu arıtımı ile geri kazanım uygulamaları gibi
çalışmalar konvansiyonel tesislerin üçte biri kadar küçük alanlarda uygulanabilir. MBR
teknolojisi, mevcut atıksu arıtma tesislerinin kapasite artışına gidilebilmesi için de yeni inşaat
gerektirmeyen en uygun çözümlerden biridir.
MBR sisteminin avantajları arasında; organik madde gideriminde yüksek ve-verimliliğe sahip
olması, geliştirilmiş besi maddesi giderim stabilitesi, arıtımı zor olan atıklara
uygulanabilmesi, düşük çamur üretimi, çıkış suyunun yüksek kalitede dezenfeksiyonu, yüksek
yükleme hızı, daha az kirlenmiş çamur oluşumu ve reaktör için ihtiyaç duyulan alanın küçük
olması sayılabilir.
Atıksu aerobik veya anaerobik biyoreaktöre girdiğinde biyolojik giderim başlamakta,
biyoreaktör içine yerleştirilmiş membran kaseti ile de biyolojik parçalanmayla eş zamanlı
membran ayırma işlemi gerçekleşmektedir. Ayırma işlemi membran kasetlerine bağlı vakum
pompaları ile atıksuyun vakumlanıp membrandan geçmesinin sağlanması yani süzülmesiyle
gerçekleşir.
MBR sisteminde kullanılacak membran modülü atıksudan giderilmesi istenen partikül madde
boyutuna dolayısıyla AKM değerine bağlıdır. MBR sistemleri sadece atıksuyu arıtıp deşarj
etmeyi amaçlayan değil, atıksuyun geri kazanımı hedefleyen sistemlerdir. MBR ile atıksuyun
geri kazanılacağı uygulama yerine göre (bahçe sulama, makine soğutma suyu, kazan-makine
yıkama suyu vb.) membran çeşidine karar verilmekte ve mikrofiltrasyon ya da ultrafiltrasyon
membranları seçilmektedir.
Arıtma Çamuru Nedir?

Arıtma Çamuru Nedir?


Su ve atık suların arıtımında ortaya çıkan, taşıdıkları özelliklerden dolayı kendilerinin de
ayrıca arıtılmaları gereken, arıtılmadan çevreye verildiklerinde çevrede problem
oluşturabilecek, katı ve sıvı karışımından oluşan maddelerdir. Arıtma işlemi sonunda çıkan
çamur genellikle sıvı veya yarı katı formda olup kullanılan prosese ve işletmeye bağlı olarak
%0.25-12 oranında katı içermektedir. Arıtma tipine ve amacına göre, arıtma çamurlarının
cinsleri farklılık gösterir. Bunlar; çökebilen katı maddelerin oluşturduğu ön çökeltim
çamurları, kimyasal arıtma ve koagülasyon sonucu oluşan kimyasal çamurlar, ve biyolojik
arıtma işlemleri sonucu oluşan biyolojik çamurdur.
Genel olarak atıksu arıtma çamurları yoğunlaştırma, stabilizasyon, çürütme, kompostlaştırma,
şartlandırma, dezenfeksiyon, çamur kurutma, zirai kullanım, düzenli depolama ve yakma ile
bertaraf edilebilir.
Biyogaz Nasıl Üretilir ve Biyogaz Üretim Atıksuyu Nasıl Arıtılır?

Biyogaz Nasıl Üretilir ve Biyogaz Üretim Atıksuyu Nasıl Arıtılır?


Biyogaz günümüzde artan enerji gereksinimi, fosil yakıtlardan kaynaklanan çevresel kirliliğin
azaltılmak istenilmesi ve atıkların tekrar kullanılması söz konusu olduğundan tercih edilmesi
gereken çevre dostu yenilenebilir enerji üretim prosesidir. İşte bunlar gibi bir çok avantajı
vardır.
Biyogaz, tarımsal ürün atıklarının, orman ürünü atıklarının, gıda atıklarının, evsel atıksuyun,
organik yapılı endüstriyel atık suların, evsel katı atıkların organik kısmının ve hayvansal
gübrelerin anaerobik olarak parçalanması sonucu oluşmaktadır. Anaerobik parçalanma
biyokütlenin oksijensiz ve mikroorganizmaların bulunduğu ortamda, mikroorganizmalar
tarafından başka ürünlere dönüştürülmesidir.
Genel anlamda tesise gelen organik atıklar anaerobik reaktörlere alınır. Bu anaerobik
reaktörler çıkışında en temel olarak biyogaz ve fermente atıkları oluşmaktadır. Oluşan
biyogaz saflaştırılarak doğrudan yakarak ısınma ve ısıtmada, motor yakıtı olarak kullanımı
suretiyle ulaşımda, yakıt pillerinde, mevcut doğalgaza katılarak maliyetlerin düşürülmesinde
vb. amaçlar için kullanılır.
Diğer yandan oluşan fermente atıklar ise katı ve sıvı olarak ikiye ayrılmaktadır. Katı
maddelerin gübre olarak kullanılabilirler. Sıvı atık kısmı ise bazı durumlarda tarla ve sera
bitkileri için gübre olarak kullanılsa da aslında bu sıvı kısım yüksek kirlilik içerdiğinden ötürü
ileri arıtma teknolojileri ile arıtılmalıdır.
Anaerobik işlemden çıkan atık su özellikle azot gibi yüksek konsantrasyonlarda besin
maddelerine sahip olması yanında yüksek kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ), biyolojik oksijen
ihtiyacı (BOİ), ve askıda katı maddeye (AKM) sahip olması, düşük çözünmüş oksijen
içermesi (ÇO), koku sorunları nedeniyle doğrudan deşarj edilememesi sebebiyle ileri arıtma
yöntemleri ile arıtılmalıdır. İçerdiği yüksek KOİ ve düşük ÇO değerleri sebebiyle potansiyel
olarak fitotoksiktir. Bunun yanında arıtılmamış anaerobik atıkların kullanımı çeşitli insan
sağlığı sorunları, koku ve çevre kirliliği oluşturabilir. Anaerobik arıtım sırasında, organik
azotun büyük bir kısmı, yüksek konsantrasyonlarda mevcutsa, fitotoksik olan amonyuma
dönüştürülür. Çözünmüş amonyak, bitkiler için amonyum iyonundan daha toksiktir. Özellikle
yüksek azot konsantrasyonları sebebiyle, önden azot gideriminin yapılacağı birleşik arıtmaya
ihtiyaç vardır.

SU ARITMA

SU ARITMA
Temiz su olarak tabir edilen su yüzeysel veya yer altı kaynaklarından içme suyu veya
kullanma suyu olarak faydalandığımız sulardır. İçme ve Kullanma suyu olarak
tüketebilmemiz için bir arıtma sisteminden geçirilmelidir.

Temiz su kullanım amacına göre çok değişik arıtma kademelerinde arıtılabilir. İleri arıtma
yöntemleri de eklenebilir. Artemis Arıtım müşterilerinin istekleri doğrultusunda hareket
ederek onlarla birlikte en iyi, ekonomik ve verimli sistemin inşası için çalışır.Ülkemizdeki
birçok su kaynağı İçme genel kullanım koşullarına uygun olmadığı için istenilen su kalitesine
göre değişik arıtma kademelerinden geçirilmektedir. Firmamız ihtiyaçlarınıza uygun arıtma
sistemleri dizayn ederek müşterilerine anahtar teslim çözümler üretmektedir.
DEŞARJ İZİN BELGESİ (DİB) VE ARITMA DANIŞMANLIK HİZMETİ

DEŞARJ İZİN BELGESİ (DİB) VE ARITMA DANIŞMANLIK HİZMETİ


Çevresel sorunlar da gerekli çözümleri üretmek uzmanlık alanlarımız arasındadır. Bize
iletebileceğiniz tüm çevresel sorunlarınızda size en hızlı şekilde gereken çözümleri
gerekli durumlarda alternatifleri ile üreterek hem çevresel tüm sorunları çözerek sizi
hem de çevreyi korumak ve muhtemel çevre kirliliklerinin önüne geçmek öncelikli
hedeflerimiz arasındadır.

İşletme Ruhsatı almanın en önemli aşamalarından birisi DİB, deşarj izin belgesini almaktır.
AAT Proje Onay Yönetmeliği çerçevesinde tesisin bulunduğu bölgenin Büyükşehir belediyesi
sınırları içerisinde olması durumunda Proje onay ve Deşarj İzni işlemleri Büyükşehir
Belediyesinin ilgili birimleri tarafından yapılır DKKR –DİB vb. deşarj izni belgesi verilir.
DKKR - DİB veya deşarj ruhsatının alınabilmesi için öncelikle atıksuyun karakter ve debisine
uygun arıtma tesisi planlanarak hayata geçirilmeli ve daha sonrada sağlıklı bir şekilde
işletilmelidir. Bir çok arıtma tesisi iyi işletilemediği için ihtiyaçlara cevap verememektedir.
Bu noktada hem teknik hem de resmi konularda sorunları çözecek sağlıklı bir danışmanlık ve
bakım hizmeti almak Deşarj Ruhsatı almada en önemli anahtar olmaktadır. Bu çalışma
çerçevesinde uzman mühendis ve teknik personelimiz arıtma tesislerinin sağlıklı bir şekilde
işletilmesini ve tüm resmi sürecin doğru yürütülmesini sağlamaktadır.
ARITMA TESİSİ İŞLETME HİZMETİ

ARITMA TESİSİ İŞLETME HİZMETİ


Arıtma sektöründe ortaya çıkan yeni teknolojiler ve çevre bilincinin artması, su ve atıksu
arıtma tesislerinin işletme sürecinin yürütülmesi konusunun hassasiyetini göz önüne
sermektedir. Ülkemizde su ve atıksu arıtma tesislerinin sayısı artmakta ancak tesis
sahiplerinin iştigal konularının dışında kalan, ayrı bir uzmanlık gerektiren yeni bir işletme
süreci ortaya çıkmaktadır.

Arıtma tesislerinin verimli bir şekilde işletilebilmesi için süreç içerisinde uzman bir kadro
tarafından inceleme, eğitim, önleyici bakım, bakım ve servis işlemlerinin zamanında ve
kaliteli bir şekilde yapılması, sürekli su analizleri ve atıksu analizleri yapılarak verimin takip
edilmesi, enerji ve otomasyon sisteminin doğru bir şekilde desteklenmesi gerekmektedir.
Artemis Arıtım bu konuda tecrübeli ekibiyle arıtma tesislerinin işletilmesi sürecinde resmi ve
teknik her türlü konuda hizmet vermeye devam etmektedir.
ARITMA EKİPMANLARI

ARITMA EKİPMANLARI
Atıksu arıtma tesislerinde kullanılan tüm ekipmanların kaliteli ve dayanıklı olması
tesisin hem işletilebilirliğini hem de verimini önemli miktarda etkilemektedir.

Bundan dolayı firmamız kontroller sırasında tüm ekipmanların kontrolünü ayrı ayrı
incelemektedirler. Herhangi bir ekipmanın çalışmaması diğer ekipmanları veya tüm tesisin
çalışmasını olumsuz etkilemektedir.

Arıtma tesislerinde sıklıkla kullanılan ekipmanları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.


• Blower ve mekanik havalandırma ekipmanları
• Kaba ızgara ve ince ızgaralar,
• Sentrefüj ve dalgıç pompalar
• Dozaj pompaları
• Havalı pompalar ve yüksek basınç pompaları
• Kontrol ve ölçüm ekipmanları
• Mekanik karıştırıcılar, yüzer ve batık mikserler
• Çökeltme tankı sıyırıcıları, yoğunlaştırıcı
• Yağ sıyırıcılar
• Filtre pres, filtre pres pompası
• Membranlar, MBR üniteleri
• Ters Osmoz, UF kum ve karbon filtrasyon üniteleri
• İyon değiştiriciler, yumuşatıcılar
• İleri arıtma üniteleri

Atıksu Geri Kazanım Sistemleri

Atık su arıtma tesisleri, insanlar tarafından kullanılan suların, endüstriyel faaliyetler sonucu
oluşan atık suların ve yağmur sularının toplanması, arıtılması ve tekrar kullanıma hazır hale
getirilmesi için kullanılan tesislerdir. Geri kazanım sistemleri, kullanılmış materyallerin geri
dönüştürülmesi ve yeniden kullanılması için tasarlanmış sistemler olduğundan atık su arıtma
da bir geri kazanım sistemidir. Arıtma tesisi yapan firmalar, suyun geri kazanımı için arıtma
tesisinin kurulumu, tasarımı, inşası, montajı, işletmesi, bakımı ve onarımı ile ilgilenir.
Evsel Atık Su Nedir?
Evsel atık su evler, okullar, hastaneler, oteller, alışveriş merkezleri, ofisler vb. iş yerlerinde
suyun kullanılmasından sonra toplanan atık sudur. Bu atık su lavabo, banyo, mutfak, tuvalet
ve çamaşır makinesi gibi ev içinde kullanılan alanlardan çıkan suları içerir. Şehir suları ise,
genellikle doğal kaynaklardan toplanan sulardır. Ancak toplanan bu su kaynakları içinde,
farklı maddeler ve kirleticiler olabileceği için şehir sularının arıtılması önemlidir.
Atık Su Analiz Yöntemleri ve Parametreleri Nelerdir?
Atık su analizi, atık suyun içerisindeki çeşitli parametrelerin belirlenmesi ve bu
parametrelerin sağlık ve çevre açısından kabul edilebilir düzeylerde olup olmadığının
belirlenmesi için yapılır. Bazı yaygın atık su analiz yöntemleri şunlardır:
 Kimyasal Analiz Yöntemi:Atık su numunesindeki kimyasal bileşikleri tespit etmek
için kullanılır. Numuneler, atık su arıtma kimyasalları ile işleme tabi tutulur ve
sonuçlar, numunelerin optik özelliklerinin değişimi ile belirlenir.
 Fiziksel Analiz Yöntemi:Atık suyun fiziksel özelliklerini ölçmek için kullanılır.
Numuneler ısı, elektrik akımı veya basınç değişimleri gibi farklı fiziksel etkiler altında
işleme tabi tutulur ve sonuçlar ölçülür.
 Biyolojik Analiz Yöntemi:Atık su numunesindeki biyolojik organizmaların sayısını
belirlemek için kullanılır. Numuneler, özel besi yerleri ile işleme tabi tutulur ve
sonuçlar, mikroskop altında veya özel ölçüm aletleri kullanılarak belirlenir.
Atık su analiz sıklığı, çevresel mevzuata göre belirlenmiş olan sıklık ve parametreler
doğrultusunda yapılır. Ülkemizde çevre mevzuatı, atık suyun deşarj edildiği ortama göre
analiz sıklığının belirlenmesini söyler. Atık suyun doğrudan denizlere, göllere ve akarsulara
deşarj edildiği yerlerde atık suyun günlük, haftalık ve aylık periyotlarda analiz edilmesi
gerekir. Atık su parametreleri, atık suyun kaynağına, kullanım amacına ve atık suyun
yönetimine bağlı olarak değişir. Bazı yaygın atık su kirlilik parametreleri; kimyasal oksijen
ihtiyacı, biyolojik oksijen ihtiyacı, toplam askıda katı madde, toplam çözünmüş katı madde ve
yağ, gres, ph, azot, fosfor, ağır metaller, koliform bakterilerinin miktarı olarak sıralanabilir.
Atık Su Arıtma Yöntemleri Nelerdir?
Atık su arıtma yöntemleri fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlemlerle kirli suyun içerisinde
bulunan çeşitli maddelerin giderilmesini veya azaltılmasını sağlayan yöntemlerdir. Atık su
yöntem ilişkisinde amaca uygun yöntem seçimi yapılır. En yaygın kullanılan bazı atık su
arıtma yöntemleri şöyle listelenebilir:
 İleri Biyolojik Arıtma (İBA):Biyolojik arıtma yöntemleri arasında en
gelişmişlerden biridir ve çevre dostudur. Bu yöntemde atık su, bakteri ve diğer
mikroorganizmalar kullanılarak arıtılır.
 Aktif Çamur İşlemi:Bu yöntemde havalandırılan bir tanktaki atık su,
mikroorganizmalar ve aktivasyonlu çamur ile karıştırılır. Bu süreçte organik maddeler,
nitratlar ve fosfatlar gibi maddeler giderilir.
 Membran Biyoreaktör (MBR):Bu yöntemde atık su, biyolojik işlem ve membran
filtrasyon işlemi kullanılarak arıtılır. Daha az alan gerektirdiği ve daha yüksek bir
arıtma verimliliği sağladığı için tercih edilir.
 Ters Ozmoz:Bu yöntemde, yüksek basınç altında suyun geçmesine izin veren özel bir
membran kullanılır. Suyun içindeki tuz, kimyasal maddeler ve organik maddeler gibi
istenmeyen maddeler giderilmiş olur.
 Koagülasyon ve Flokülasyon:Su arıtımında koagülasyon yöntemi, çözünmüş organik
maddeleri çökerterek suyun içindeki partikülleri büyük floklar haline getirmeye
dayanır. Sonrasında sudaki bu floklar çökeltilir ve giderilir.
Atıksu Arıtma Tesisi Nedir?
Atık su arıtma tesisi, kullanım sonrası oluşan evsel ve endüstriyel atık suların, çevreye zarar
vermeden doğaya geri kazandırmak için tasarlanmış tesislerdir. Bu tesisler kirleticileri
uzaklaştırarak suları tekrar kullanılabilir hale getirirler. Atık su arıtma tesisi çalışma prensibi,
önce atık suyun ön işleme tabi tutulması sonra biyolojik adımlara geçmesi ve son olarak
fiziksel ve kimyasal işlemlerin uygulanmasına dayanır. Atık su arıtma tesisi yapan firmalar,
ne çeşit bir atık suyun geri kazandırılacağına, hangi bölgede kullanılacağına ve kapasitede
olacağına göre tesisin özelliklerini belirler. Atık su arıtma firmaları az maliyetle çok
verimlilikle çevre dostu olacak tesisler oluşturmaya çalışırlar.
Atık Su Arıtma Tesisi Çeşitleri Nelerdir?
Su arıtma tesisleri İstanbul gibi endüstrisi gelişmiş şehirlerde oldukça ihtiyaç duyulan
tesislerdir. Endüstriyel faaliyetler; kimyasal, biyolojik, organik ve inorganik maddelerin su
kaynaklarına karışmasına neden olabilir. Bir diğer atık su kaynağı da evler ve iş yerleri
olduğundan onlar için de farklı çeşitte arıtma tesisleri bulunur. Bazı atık su arıtma tesisi
çeşitleri şöyle sıralanabilir:
 Biyolojik atık su arıtma tesisi:Biyolojik arıtma tesisi, atık suyun içindeki organik
maddeleri doğal olarak çözebilen mikroorganizmaları kullanarak arıtır. Bu işlem;
biyolojik filtreleme, aktif çamur işlemi, seyreltik aktif çamur işlemi, biyolojik disk
işlemi veya membran biyoreaktör ile gerçekleştirilebilir.
 Evsel atık su arıtma tesisi:Genellikle küçük boyutlu ve yerel olarak işleyen evsel atık
su arıtma tesisi, evlerden ve binalardan gelen atık suları arıtmak için kullanılan bir
tesistir. Bu tesislerde, atık suyun içindeki organik maddeler azot, fosfor ve diğer
kirleticileri gidermek için biyolojik, kimyasal ve fiziksel işlemler kullanılır.
 Paket atık su arıtma tesisi:Paket arıtma tesisleri küçük yerleşim yerleri, oteller, tatil
köyleri, kamp alanları, fabrikalar ve mobil tesisler gibi alanlarda kullanılan taşınabilir
ve modüler bir atık su arıtma sistemidir.
 İçme suyu arıtma tesisi: Bu tesisler su kaynaklarındaki kirlilikleri, kötü koku ve tadı
ortadan kaldırmak için arıtma yapar. Böylece insanlar güvenli ve sağlıklı içme suyuna
ulaşmış olur.
Atık Su Arıtma Tesisi Üniteleri Nelerdir?
Atık su arıtma tesisi üniteleri, ön işlem üniteleri, 1. kademe işlem üniteleri ve 2. kademe işlem
üniteleri (son işlem üniteleri) şeklinde 3 ana başlıkta sınıflandırılabilir. Ayrıca paket arıtma
üniteleri ve çamur işlemi üniteleri gibi özel üniteler de vardır. Temel atık su arıtma tesisi
üniteleri şöyle açıklanabilir:
 Ön işlem üniteleri:Atık suyun içindeki büyük katı maddeleri, yağları, kumları ve diğer
malzemeleri çıkarmak için kullanılır. Ön işlem üniteleri arasında ince kafesler,
grootlar, ön çöktürme tankları ve yağ/gres ayırıcıları yer alır.
 kademe işlem üniteleri:1. kademe işlemlerde atık suda bulunan organik maddeleri
sindirmek için mikroorganizmalar kullanılır. 1. kademe işlem üniteleri arasında aktif
çamur, sabit film biyolojik reaktörler, atık su havalandırma tankları, atık su arıtma
tesisi pompaları ve biyolojik filtreler yer alır.
 kademe işlem üniteleri (son işlem üniteleri):Atık sularda kalan son kirliliklerin
temizlendiği son işlem üniteleri; koagülasyon/flokülasyon tankları, filtre
basınçlandırma, membran filtrasyonu, ultrafiltrasyon, ters osmoz, elektrokoagülasyon
ve UV dezenfeksiyonudur.
Tekstil Atık Su Arıtma Yöntemleri Nelerdir?
Tekstil endüstrisi renklendirici maddeler, boyalar, solunabilir organik bileşikler (VOC'ler) ve
diğer kimyasallar içeren yüksek kirlilik seviyesine sahip atık suların oluştuğu bir sektördür.
Tekstil endüstrisi atık su özellikleri; yüksek ph, sıcaklık ve kirliliğe sahip olarak fazla
kimyasal maddeler içermesidir. Gelişen endüstriye sahip bir ülke olarak tekstil atık suları
oldukça yaygın olduğu için geri kazanımı önem taşır. Bu sebeple tekstil yönünden gelişmiş
bir şehir olan İstanbul’da arıtma tesisleri oldukça fazladır. Tekstil atık sularının, geri
kazanımında kullanılan arıtma yöntemleri de oldukça çeşitlidir. Tekstil atık sularının
arıtılması için kullanılan bazı yöntemler; kimyasal çöktürme, biyolojik arıtma, ters osmoz,
ileri oksidasyon ve aktif karbon filtrasyonudur. Tekstil endüstrisi atık su arıtma tesisi
içerisinde kullanılan yöntemler, tekstil atık suyu özellikleri için uygun şekilde tasarlanmıştır.
Artemis su arıtma için tesislerini yüksek kalitede, verimli ve uzun ömürlü olarak tasarlar.
Çevre dostu anlayışı benimseyen Artemis Arıtım, su geri kazanımı öneminin bilincinde
çalışmalar yapar.

Paket Biyolojik Arıtma Sistemleri


Evsel atıksuların arıtılmasında teknolojinin gelişmesiyle birlikte avantajlı hale gelmiş olan ve
havalandırma ile çökeltimin aynı reaktör içinde gerçekleştirildiği Ardışık Kesikli Reaktör
Prosesli olup evsel nitelikli atıksuların arıtılması amacı ile geliştirilmiştir.

Atık su dengeleme havuzunda toplanan atıksular, dalgıç atıksu pompası vasıtası ile sistem
girişinde bulunan sepet tipi ince ızgaradan geçirilerek bünyesindeki çöp, bez, vb. katı
pisliklerinden ayrıştırılmaktadır. Izgaradan sonra ardışık kesikli reaktöre geçen atık sular
burada aktif çamur ile temas ettirilmektedir. Ardışık kesikli reaktörde, atıksuların içerdiği
organik kirlilikler aerobik bakteriler yardımı ile CO2 ve suya dönüştürülmektedir. Bunun için
gerekli oksijen ve karışım havası, ünite bünyesinde bulunan blower ile sağlanmaktadır.
Blowerden sağlanan hava, ince hava kabarcığı veren membranlı kauçuk difüzörlerle tüm
tanka eşit olarak dağıtılmaktadır. Ardışık kesikli reaktörde organik kirliliği giderilen atıksular
içerdiği bakteri yumaklarıyla çökelmeye bırakılmaktadır.

Çökeltime bırakılarak bakteri yumaklarından ayrılan arıtılmış su, dalgıç tip tahliye pompası
ile alıcı ortama deşarj edilirken dozaj pompası ile hipoklorit dozlanarak dezenfekte
edilmektedir. Tüm sistem tamamen otomatik olarak çalışmaktadır. Sistemde zamanla oluşan
ve belirli zamanlarda atılması gerekli atık çamurlar mobil araçla (vidanjör) sistemden
uzaklaştırılmakta veya çamur depolama havuzunda depolanmaktadır.

Paket Arıtmanın Avantajları:


» Tam otomatik işletme
» Geliştirilebilir otomasyon
» Kolay kurulum
» Artırılabilir kapasite
» Tam ve yarım kapasite çalışabilme
» Yüksek arıtma verimi
» Kokusuz ve gürültüsüz çalışma
Tüm mobil üniteler 2 gün içinde montaj yapılarak çalışmaya hazır hale getirilir.

Paket Arıtmanın Kullanım alanları ;


» Konut ve toplu konutlar
» Tatil köyleri
» Turistik tesisler
» Fabrika ve sanayi kuruluşları
» Yazlık siteler ve villalar
» Köy ve belediyeler
» Sosyal tesisler
» Okul, hastane ve askeri birlikler
Dengeleme Haznesi (Yer Paket Arıtman
Model Kişi Kapasite Atıksu Kapasitesi
Altı) Alanı

BPKT 25P 25 Kişi 5 m3/gün 5 m3 3,5 m2

BPKT 50P 50 Kişi 10 m3/gün 7 m3 4 m2

BPKT 100P 100 Kişi 20 m3/gün 10 m3 6 m2

BPKT 150P 150 Kişi 30 m3/gün 16 m3 8 m2

BPKT 200P 200 Kişi 40 m3/gün 20 m3 10 m2

BPKT 250P 250 Kişi 50 m3/gün 25 m3 14 m2

BPKT 300P 300 Kişi 60 m3/gün 28 m3 16 m2

BPKT 400P 400 Kişi 80 m3/gün 40 m3 18 m2

BPKT 500P 500 Kişi 100 m3/gün 55 m3 23 m2

BPKT 600P 600 Kişi 120 m3/gün 60 m3 26 m2

BPKT 700P 700 Kişi 140 m3/gün 68 m3 32 m2


BPKT 800P 800 Kişi 160 m3/gün 80 m3 36 m2

BPKT 900P 900 Kişi 180 m3/gün 90 m3 38 m2

BPKT 1000P 1000 Kişi 200 m3/gün 104 m3 40 m2

Biyolojik arıtma tesisleri nasıl çalışır?

En büyük çevre sorunlarından birisi suların kirlenmesi. İnsanlığın geleceği için büyük öneme

sahip olan su kirletildiğinde devreye biyolojik arıtma tesisleri giriyor. Peki, bir biyolojik

arıtma tesisi nasıl çalışıyor?

Toprak kirliliği, hava kirliliği, su kirliliği, gürültü kirliliği...

Çevre kirliliği her geçen gün artıyor.

Nüfus, göçler, düzensiz şehirleşme, ormanların tahribi, yangınlar, erozyon, doğal bitki

örtüsünün tahribi, trafikteki araç sayısı, deniz araçları, gübre ve zirai mücadele ilaçları çevre

kirliliğinin en önemli sebepleri.

Çevre kirliliği için neden çok ve bu durum toplum sağlığı açısından büyük risk.

Bunların başında kuşkusuz su kirliliği geliyor. Dünyada temiz suya erişim sınırlıyken kirlenen

suların temizlenmesi büyük önem taşıyor. Suyu temizlemek için pek çok yöntem var.

Bunlardan biri de biyolojik arıtma tesisleri.

Bu tesisler hem biyolojik hem de kimyasal kirleticileri gidererek atık suyu geri kazandırıyor.

Peki sistem nasıl işliyor? Çevre Mühendisi Muammer Zahit Çokyürür detaylarını TRT

Haber'e anlattı.
Süreç karışık, sonuç faydalı

Biyolojik arıtma tesisleri bir hayli karmaşık bir süreçle geri dönüşümde önemli rol oynuyor.

Biyolojik arıtma sistemleri; evsel veya endüstriyel kullanım sonucu ortaya çıkan atık suyun

içindeki kirleticileri arındırmak amacıyla fiziksel, kimyasal ve biyolojik arıtma ünitelerini

içeriyor.

Kanalizasyon şebekesiyle toplanan atık sular kolektör yani boru hattıyla tesise taşınarak

arıtma tesisine iletiliyor.

Atık su mekanik temizlemeli kaba ızgaralara iletilerek ıslak mendil, poşet gibi iri

malzemelerin tutulması sağlanıyor. Buradan mekanik temizlemeli ince ızgaralara iletiliyor

ve sigara izmariti gibi daha küçük boyutlardaki malzemeler tutuluyor.

[Çizim: TRT Haber / Nursel Cobuloğlu]

Suya hava veriliyor, cisimler dibe çöktürülüyor

Izgaralardan geçirilen atık su içerisinde bulunan kum, küçük çakıl gibi inorganik

malzemelerle yağ, gres gibi yüzücü maddeleri uzaklaştırmak amacıyla havalandırmalı kum ve
yağ tutucu ünitelere iletiliyor. Suya hava verilerek helezonik bir akım sağlanıyor. Kum, çakıl

gibi malzemeler çöktürülerek tabandaki haznede toplanıyor ve kum seperatörlerine

aktarılıyor. Suya verilen hava aracılığıyla yağ, gres gibi yüzücü malzemeler yağ kanallarına

taşınıp sistemden uzaklaştırılıyor.

Kaba ve ince ızgaralardan, kum ve yağ tutuculardan geçen katı mikro cisimler ön çöktürme

havuzlarında uzun süre bekletilerek dibe çöktürülüyor ve sistemden tahliye ediliyor.

Havalandırma havuzları

Havuza verilen hava, havuz tabanına döşenen difüzörler yardımı ile eşit şekilde dağılıyor.

Böylece atık su içerisindeki mikroorganizmalar gelişerek tüm organik madde ve kirletici

unsurları yok ediyor. Bu işlem sonunda atık su içindeki organik maddeler biyolojik olarak

ayrıştırılıyor. Atık suda bulunan amonyak formundaki azotun azot gazına çevrilerek atmosfere

verilmesi sağlanıyor. Atık sudaki mikroorganizmalar burada kısmi fosfor giderimini de

gerçekleştiriyor.

Cisimler son kez havuzda çöktürülüyor

Son çökeltme havuzunda, atık suyun dinlendirilmesi ve içerisindeki katı maddelerin tabana

çökeltilmesi sağlanıyor. Havalandırma havuzlarında gelişen bakteriler son çökeltme

havuzlarında tabanına doğru çöküyor, arıtılan duru su ise tankın üst kısmında birikip

dezenfeksiyon ünitesine iletiliyor.

Dezenfeksiyon işlemi

Arıtılan suyun içinde kalan mikroorganizmalar, çevreye zarar vermemesi amacıyla klor

eklenerek ya da ultraviyole (UV) ışınlarına maruz bırakılarak suda kalan kalan

mikroorganizmalardan arındırılmış oluyor.

Su arındırıldıktan sonra deşarj yapılıyor

Arındırılma işlemi tamamlanan su, yer çekimi cazibesiyle ya da deşarj pompası yardımıyla en

yakın alıcı ortama deşarj ediliyor.


Çamurun kullanımı

Havalandırma ve son çökeltme havuzlarında biriken çamur kanallar yardımıyla çamur

yoğunlaştırıcıya iletiliyor. Burada çamur, çöktürme havuzlarından daha uzun sürelerde

bekletilerek çamurun su içeriği azaltılıyor. Anaerobik yani havasız çamur çürütücülerde

çamur çürüme işlemine alınıyor. Bu sırada açığa çıkan biyogaz depolama tanklarına iletiliyor.

Buradan ısı ilkesine dayalı kojenerasyon sistemine alınarak ikincil yakıt üretimi sağlanıyor.

Süzüntü suyu tesisin atık su girişine aktarılarak en son kalan susuz çamur tesisten tahliye

ediliyor.

Kirli suyu, temizlemek zor üstelik büyük ve pahalı tesislere ihtiyaç duyuluyor. Kolay olanı ise

kirletmemek.

Biyolojik arıtma tesislerinin çalışma prensibi


En büyük çevre sorunlarından birisi suların kirlenmesi. İnsanlığın geleceği için büyük öneme
sahip olan su kirletildiğinde devreye biyolojik arıtma tesisleri giriyor. Peki, bir biyolojik arıtma
tesisi nasıl çalışıyor?
EGESİS Çevre Teknolojileri olarak, müşterilerimizin ihtiyaçlarına göre farklı kapasitelerde
çeşitli atıksu arıtma çözümleri sunmaktayız. Bunlardan biri, arıtma tesisinin büyüklüğüne
bağlı olarak, beton, çelik veya paket olarak sunulabilen biyolojik arıtma yöntemleridir.
Genel tanım olarak biyolojik arıtma, atıksudan fiziksel ve kimyasal işlemlerle
uzaklaştırılamayan organik maddelerin mikroorganizmalar tarafından gıda ve enerji kaynağı
olarak kullanılarak atıksudan uzaklaştırılmasıdır.,
Biyolojik arıtma sistemleri farklı şekillerde sınıflandırılabilir. Ortamdaki oksijene bağlı olarak
aerobik ve anaerobik olarak sınıflandırılabilen bu sistemler, sistemde kullanılan
mikroorganizmaların durumuna göre asılı ve biyofilm işlemleri olarak da sınıflandırılabilir.
Biyolojik Arıtma Yöntemleri Nelerdir?
Ardışık Kesikli Reaktör ( Sequencing Batch Reactor- SBR Nedir?)
Ardışık kesikli reaktör, piston akışlı ve tam karışımlı sistem özelliklerine sahip bir aktif çamur
biyolojik arıtma yöntemidir.
Ardışık kesikli sistemlerde, havalandırma, çökeltim ve deşarj işlemleri art arda aynı tankta
gerçekleşir. Doldurma, havalandırma, çöktürme ve boşaltma aşamalarından oluşur. Bu
işlemde, atık su aktif çamur (bakteriyel biyokütle) üzerine alınır, tabana döşeli difüzör sistemi
ve blower ile havalandırılır. Atıksudaki organik maddeler bu aktif çamur tarafından bir gıda
kaynağı olarak sindirilir. Çökeltim işlemi ayrı bir tankta gerçekleşmediği için çamur geri
dönüşü yapılmaz. Bu nedenle çamur geri dönüş pompalarına gerek yoktur.
Ardışık kesikli reaktörler, evsel ve endüstriyel atıksuların arıtımında kolayca kullanılabilir.
Yüksek miktarda karbon oksidasyonu, nitrifikasyon, denitrifikasyon ve fosfor giderimi
sağlanır.
Membran Biyoreaktörü (MBR) nedir?
Membran biyoreaktörü, yüksek hacimsel kirlilik yükünün çok daha küçük bir alanda
giderilmesi işlemidir.
Membran tesislerinde atıksu kalitesi oldukça yüksektir. Geleneksel sistemlerde, aktif çamur
ve arıtılmış faz çöktürme ile birbirinden ayrılır.
Atıksu 0,01 mikron gözeneklerden süzülür ve MBR ünitesinden geçerken aktif çamurdan
temizlenir. Membran biyoreaktörleri suya gömülüdür. Arıtılmış su, atıksu su seviyesi
tarafından sağlanan statik basınç ile membran filtreden geçilirir ve MBR kasetlerinden kılcal
borular ile çıkar. Deşarj hattına bir elektromanyetik akış ölçer monte edilir.
Üretilen MBR filtrenin fabrika gözenek boyutu 0,04 mikrondur. Bununla birlikte, bu gözenek
boyutu aktif çamur ile biyofilm büyümesi arttıkça ve filtre yüzeyi kaplandıkça küçülebilir.
Sabit çalışma koşulları altında gözenek büyüklüğünün virüs ve bakterilerin geçemediği
ultrafiltrasyon seviyesinde; 0,1 mikron olması beklenir. Bu yüksek filtrasyon, sadece bir
çökeltim tankı ihtiyacını ortadan kaldırmakla kalmaz, aynı zamanda atıksuyun dezenfekte
edilmesini de sağlar. Membran biyoreaktörleri, sistemin havalandırma işleminde çok yüksek
MLSS’te (çamur konsantrasyonu) çalışmasını sağlar. Buna karşılık, daha küçük havalandırma
hacimleri gerektirir. Son çökeltme
tanklarına, çamur yoğunlaştırıcılara ve ileri filtrasyona gerek yoktur. MBR teknolojisi çok
daha küçük ayak izleri gerektirir. Bu tür bir gelişmiş filtreleme yöntemi ile atıksu geleneksel
son çökeltim tanklarında olduğu gibi dalgalanma göstermez, atıksuyun kalitesi yüksek ve
stabildir.
Membran biyoreaktörleri, kasetler üzerinde meydana gelen biyofilmin kalınlığını kontrol
etmek için blowerler ile havalandırılır. Atıksuyun kesintisiz arıtımının devam etmesini
garantilemek için çamur sirkülasyon pompası olmalıdır. Yeni bakteri oluşumuna izin vererek
çamur yaşını genç ve verimli tutmak için günlük olarak az miktarda aktif çamur sistemden
uzaklaştırılmalıdır.
Membran biyoreaktörlerinde arıtılan suyun kalitesi yüksek ve stabil olacağından, arıtılmış su
güvenle sulamada kullanılabilir. Arzu edilirse, sisteme arıtılmış su için bir beton veya çelik
tank ve uygun bir sulama sistemi ilave edilebilir.
Hareketli Yatak Biyofilm Reaktör (MBBR) nedir?
Hareketli yatak biyofilm reaktör (MBBR) sistemi, binlerce özel biyokütle taşıyıcısı
kullanılarak biyolojik büyüme için çok geniş yüzey alanı oluşturmak üzere kullanılır. MBBR
sistemi mevcut sistemlere uygulanabilir. Böylece, ilave tanklara ihtiyaç duymadan tesis
kapasitesinde bir artış sağlar. Evsel ve endüstriyel atıksu arıtma tesislerine uygulanabilen
sistem hem biyolojik oksijen ihtiyacı (BOD) hem de azot ve fosfor giderimi sağlar. Esnek
yapısı sayesinde yeni tesislerde maliyet avantajı sağlayan bir çözümdür.
Hareketli yatak biyofilm reaktör sistemi ve geleneksel aktif çamur sistemleri arasındaki temel
fark, askıda büyüme prosesi ile bağlı büyüme sürecinin birlikte oluşturulmasını sağlaması ve
aynı hacimde daha fazla yüzey alanı sağlayarak daha fazla organik kirlilik yükünün
giderilmesini sağlamasıdır. Özellikle kapasite artışlarında, aynı hacimlerde yeni tanklara
ihtiyaç duyulmadan daha fazla atıksu arıtımı sağlanabilir.
MBBR Hareketli Yatak Biyofilm Reaktörün Avantajları
 Yüksek verimli organik karbon, azot ve fosfor giderimi
 Arttırılan kapasiteler için esnek tasarım
 Daha küçük ayak izleri
 Daha az oksijen ihtiyacı
 Geleneksel sistemlere kıyasla düşük yatırım ve işletme maliyetleri
 Kararlı çalışma koşulları, toksisite veya taşma gibi durumlarda biyofilm tamamen
etkilenmez ve sistem daha hızlı kurtarılabilir
Hareketli Yatak Biyofilm Reaktör MBBR Uygulamaları
 Atıksu arıtma tesislerindeki kapasite artışları
 Atıksu arıtma tesisleri iyileştirme uygulamaları (daha yüksek arıtılmış su talebi)
 Biyolojik nütrient giderimi (BNR)
Anaerobik Sindirim Nedir?
Anaerobik ortamda atıksudaki organik maddelerin uzaklaştırılması ve biyogaz üretimi
aşağıdaki gibi özetlenebilir
Anaerobik arıtma sistemleri, biyolojik ve fizikokimyasal arıtımlarda oluşan arıtma çamurunun
stabilizasyonunda ve ayrıca endüstriyel ve evsel nitelikli askıda katı madde içeren yüksek
organik yüklü atıksuların arıtılmasında kullanılır.
Anaerobik Sindirimin Avantajları
 Düşük işletme maliyeti
 Düşük arıtma alanı ihtiyacı
 Değerlendirilebilir biyogaz üretimi
 Düşük atık çamur üretimi
Biyogazda Karbondioksit (CO2), Metan (CH4), Hidrojen Sülfür (H2S) gibi gazlar vardır.
Metan gazının (CH4) kalorifik değeri 10.000 kcal/m3 tür. Biyogazın kalorifik değeri 5000-
6000 kcal/m3 tür ve bu ürün biyogaz jeneratörlerinde yakılarak elektrik enerjisine
dönüştürülebilir. Öte yandan, biyogaz elektrik enerjisine dönüştürülmeden önce H2S gazının
uzaklaştırılması gerekir. Aşındırıcı bir gaz olan H2S gazı biyogaz motorlarına zarar verir ve
işletme sorunları yaratır.
Biyolojik Arıtmanın Temelleri

Biyolojik Arıtmanın Temelleri Bilindiği üzere en genel tanımıyla, biyolojik arıtma; atıksu
içerisinde fiziksel ve kimyasal proseslerde giderilemeyen organik maddelerin, besin ve enerji
kaynağı olarak mikroorganizmalar tarafından kullanılıp atık sudan uzaklaştırılmasıdır.
Biyokimyasal süreçler sonunda organik maddeler mikroorganizmalar tarafından CO2 ve
H2O’ya dönüştürülür. Organik maddenin yanı sıra azot ve fosfor gibi besi maddeleri de
biyolojik arıtımda giderilir.
Temel Amaçlar
1. Çözünmüş ve partikül halde biyolojik olarak parçalanabilen organik maddeyi H2O,
H2S, CO2, CH4 gibi son ürünlere dönüştürmek veya okside etmek,
2. Çökemeyen ve askıda kalan katı maddeleri floga dönüştürmek veya biyofilm
tarafından yakalanmasını,
3. Azot ve fosfor gibi nütrientleri dönüştürmek ve uzaklaştırmak,
4. Bazı durumlarda spesifik iz organik bileşenleri ve bileşikleri uzaklaştırmak.
Bu 4 temel amaç en genel anlamda evsel atık sular için geçerlidir. Endüstriye atık sular için
amaç; organik veya inorganik bileşiklerin giderilmesini sağlamaktır. Endüstriyel atık sularda
bulunan bileşiklerin bazıları mikroorganizmalar için toksik olduğundan dolayı endüstriyel atık
sular evsel kanalizasyon sistemine deşarj edilmeden önce ön arıtıma tabii tutulmalıdır.
Klasik Aktif Çamur Sistemleri

Biyolojik arıtmada oksijen varlığında en yaygın kullanılan yöntem aktif çamur sistemleridir.
Organik kirliliğin, askıda tutulan mikroorganizmalar yardımıyla giderildiği bir arıtma
yöntemidir. Bu proseste çeşitli problemleri çözmek amaçlı çeşitli modifikasyonlar yapılmıştır.
Her bir modifikasyonun tasarımı için farklı kriterleri vardır.
Klasik Aktif Çamur Sistemi Tasarımı
1. Reaktör tipinin seçimi
2. Organik yükleme
3. Çamur üretimi
4. Oksijen gereksinimleri ve transferi
5. Nütrient gereksinim
6. Flamentli organizmaların kontrolü
7. Çıkış suyu özellikleri
Klasik Aktif Çamur Sistemi Özellikleri

1. Hidrolik bekletme süresi 30 dk – 24 saat kriterini sağlayan, bir veya birden fazla
reaktör havuzların hacmi bu hidrolik bekletme süresini sağlayacak şekilde olmalıdır.
2. Gerekli havanın sağlanması için difüzör veya mekanik havalandırıcı olmalıdır
3. Reaktör içindeki atık suyun karışmasını sağlayacak sistem olmalıdır
4. Biyolojik arıtma sonunda mikrobiyolojik kütlenin arıtılmış sudan ayrılması için bir
çökeltme havuzu olmalıdır
5. Son çökeltmede toplanan katıların tekrar biyolojik arıtımın başına geri devir yapılması
sağlanmalıdır
6. Oluşan fazla biyolojik katı maddenin atılması için bir sistem olmalıdır.
Mikroorganizmaların Rolü

Atık suyun özelliklerine, çevresel koşullara, süreç tasarımına ve sürecin işletilme biçimine
bağlı olarak baskın mikroorganizma türü belirli olur. Bir aktif çamur prosesinin verimli
çalışması, mikroorganizmaların organik maddeyi tüketmesine, birlikte yumaklaşmasına, geri
devir için konsantre çamur oluşturacak şekilde çökelmesine ve berrak bir çıkış suyu
sağlamasına bağlıdır.
Biyolojik arıtımda rol oynayan mikroorganizmalar hücre yapıları ve fonksiyonları dikkate
alınarak Eucaryotes, Eubacteria ve Archaebacteria olarak sınıflandırılırlar. Bakteriler ise tek
hücreli prokaryotik organizmalardır. Atıksu arıtma ünitelerinde oldukça yaygın olarak
bulunurlar ve karbon, azot, fosfor ve kükürt bileşiklerinin giderilmesinde kullanılırlar. Bakteri
hücrelerinin büyüklükleri 0,5-3 µm aralığındadır ve şekillerine göre değişiklik gösterirler.
Çözünmüş Oksijenin Önemi

Çözünmüş oksijen (ÇO), aktif çamur sistemlerinde önemli bir parametredir. Atıksu içinde
oksijenin sürekli sağlanması ve oksijen sınırlanmasının önüne geçilebilmesi için oksijen
transfer hızının oksijen kullanma hızından daha büyük olması gerekir. Kritik oksijen
konsantrasyonu, bakteri ve mantarlar için doygunluk konsantrasyonunun %5-10’u arasındadır
(1-2 mg/l). Ortamda oksijen sınırlamasını gidermek için saf oksijen kullanılabileceği gibi,
sistem yüksek basınç altında (2-3 atm)da çalıştırılabilir.
Gerekli F/M Oranı Ve Katı Alıkonma Süresi
Aktif çamur süreçleri, organik yükleme hızları yüksek, orta ve düşük hızlı olarak üç ana
grupta sınıflandırılabilir.
Yükleme
Katı Alıkonma Süresi (gün) (*) F : M (kg BOİ5/kg MLVSS.gün)
hızı

Yüksek 3–5 0.4 – 1.5

Orta 5 – 15 0.2 – 0.4

Düşük 15 – 30 0.05 – 0.2

(*) : Havalandırma havuzu bazında


Endüstriyel Atıksu Arıtımında Biyolojik Arıtımın Yeri
Endüstriyel atıksuların arıtımında biyolojik arıtma uygulamaları olan aktif çamur sistemleri,
biyofilm sistemleri, stabilizasyon havuzları, havalandırmalı lagünler ve damlatmalı filtreler
kullanılmaktadır. Aktif çamur sistemi; dengeleme, havalandırma, çöktürme ve dezenfeksiyon
ünitelerinden oluşmaktadır. Aktif çamur tekniğine göre çalışan sistemler, uygulamada en çok
kullanılan sistemlerdir. Stabilizasyon havuzları havuzlarının işletilmesi basittir ve fazla
mekanik donanıma ihtiyaç duymaz ve aerobik, anaerobik ve fakültatif stabilizasyon havuzları
olarak gruplandırılır. Havalandırmalı lagünler için gerekli oksijen, difüzör veya yüzeysel
havalandırıcılar vasıtasıyla temin edilir. Anaerobik filtre; hareketsiz hücre reaktörlerinin bir
uyarlaması olarak geliştirilen, anaerobik filtre şeklinde kullanılan dolgu malzemesi biyofilm
gelişmesi için gerekli olan temas yüzeyini sağlar. Akışkan yataklı sistemler; bu sistemde
yukarı akışlı reaktör, kısmen bir taşıyıcı malzeme (genellikle kum) ile doldurulur. Söz konusu
reaktörde kum tanecikleri üzerinde biyofilm oluşturularak arıtmanın gerçekleştirilmesi
amaçlanır.
Sonuçta..

Evsel ve endüstriyel atıksu arıtımında çeşitli biyolojik arıtma teknikleri kullanılmaktadır. Bu


atık suların biyolojik olarak arıtılmasında çeşitli parametreler etkili olup, bu parametreler
belirlenen değerler arasında olmalıdır. Etkili olan F/M oranı, çözünmüş oksijen miktarı,
bekletme süresi vb. parametreler doğru seçildiği takdirde arıtma verimi yüksek olacaktır. Bu
bağlamda atık suyunuzdan azot, fosfor, organik madde, partiküler madde vb. kirleticileri
giderme hedefiniz varsa, biyolojik arıtım prosesleri sizin için doğru seçenek olacaktır.
Biyolojik Arıtma

Organik kirleticilerin uzaklaştırılması için en etkin yöntemlerden biri biyolojik arıtmadır.

Biyolojik arıtma, atık suyun içerisinde askıda veya çözünmüş olarak bulunan organik
maddelerin bakteriler tarafından parçalanması ve çökelebilen biyolojik floklarla sıvının
içerisinde kalan atmosfere kaçan sabit inorganik bileşiklere dönüşmesidir. Biyolojik arıtma
sistemleri değişik şekillerde sınıflandırılabilirler. Ortamdaki oksijen durumuna göre Aerobik
ve Anaerobik olarak sınıflandırılan bu sistemler, kullanılan mikroorganizmaların sistemdeki
durumuna göre Askıda ve Biyofilm prosesleri olarak da sınıflandırılabilirler. Sistemdeki
bakteriyel performans; artan kapasite, değişen hava sıcaklıkları, ipliksi gibi istenmeyen
türlerin üremesi, ekipman arızaları, değişen pH, tuzluluk, yüksek yağ, bakteriler üzerinde
toksik etki oluşturabilecek klorlu bileşikler veya petrokimyasal ağır organiklerin arıtma
tesisine girişinin kontrol edilememesi gibi işletme problemlerinden etkilenir.
Atık Su Arıtma Tesisi Çalışma Prensibi
Atık su arıtma tesisi, insanların evlerde, kurum ve kuruşlarda ve sanayi tesislerinde kullanımı
sonucunda kirlenen suyun yeniden kullanılabilmesi için arındırılması veya doğaya salınmadan
önce, zararlı maddelerden arındırılması işleminin yapıldığı tesislerdir.
Atık su arıtma tesisi çalışma prensibi esas olarak kirli olarak giren suyun çeşitli aşama ve
işlemlerden geçirilerek arıtılmasına dayanır. Atık suların içerisinde insan sağlığı ve bitkiler ve
deniz yaşamı için tehlikeli olan kimyasal maddeler, bakteriler, virüsler ve birçok zararlı
mikroorganizmalar bulunmaktadır. Bu nedenle atık suyla temas eden insanlarda hastalıklar,
atık suya maruz kalan doğal ortamlarda çevresel bozulmalar meydana gelir. Su arıtma
tesislerinde atık su arıtma tesisi çalışma prensibine göre işlemden geçirilen atık sular yeniden
kullanılabilir veya en azından atılacağı çevreye zarar vermeyecek hale getirilir.
Atık sular başlıca iki başlıkta incelenebilir: Bunlar evsel atık sular ve endüstriyel atık sulardır.
Konut, kurum ve kuruluşlarda kullanım sonucu ortaya çıkan sular evsel atık sulardır. Sanayi
tesisleri, fabrikalar, organize sanayi bölgeleri gibi kuruluşlardaki üretim faaliyetleri sonucu
oluşan atık suların geri kazanılması ve bertaraf edilmesi amacıyla kurulmuş olan atık su
arıtma tesisleri ise endüstriyel su arıtma tesislerdir. Her iki tip atık suyun arıtılmasında esas
olarak aynı atık su arıtma tesisi çalışma prensibi kullanılsa da, kirlilik oranı ve içlerinde
bulunan kirletici maddelerin niteliğine göre farklı işlemler de uygulanılabilir.
Ayrıca atık su arıtma tesisleri daha küçük ölçülerde suları arıtmak üzere kullanılan paket su
arıtma tesisleri veya bir kasaba veya şehrin atık sularını arıtmak üzere kurulan betonarme tesis
şeklinde de inşa edilebilir. Paket su arıtma tesisleri sacdan imal edilen kazan şeklindeki
tesisler olup, en yaygın olanı Ardışık Kesikli Aktif Çamur (SBR) sistemidir. Bu sistemlerde
doldurma, havalandırma, çökeltme ve deşarj aşamaları tek reaktör içerisinde sırayla
gerçekleştirilmektedir. Daha büyük tesislerde ise bütün bu işlemler ayrı ayrı havuzlarda yerine
getirilmektedir.
Bir arıtma tesisi atık su arıtma tesisi çalışma prensibine uygun olarak aşağıdaki ana ve
yardımcı birimlerden oluşur:
 İlk ve ara pompa istasyonları
 Izgaralar
 Dengeleme ve ön çöktürme
 Biyolojik arıtım birimleri
 İkinci çökeltme sistemi
 Gerekiyorsa veya istenirse suyun yeniden kullanımı için ileri arıtım
 Çamur yoğunlaştırma
 Çamur kurutma ve temizleme
 Dağıtma kanalları ve borular
 Kontrol ünitesi
Biyolojik Arıtma Tesisi Nedir ?

Biyolojik arıtma tesisi; Biyolojik atık su arıtımı dünya çapında kullanılan kabul görmüş bir
uygulamadır. Bu işlem doğal olarak oluşan bakterilerin, endüstriyel atık sularının tekrar
kullanmak üzere arıtmak için tasarlanmış bir atık su arıtma yöntemidir. Bu arıtma prosesinin
amacı, atık suyun neden olduğu zararlı etkiden çevreyi koruyarak güvenli su salınımı
sağlamaktır.
Endüstriyel atıklar, sanayilere bağlı olarak çeşitli bakteriler içermektedir. Bazı atık sular yağ
ve gres içerir. Bazıları ise toksik maddeler içerir.. Yiyecek ve içecek fabrikalarından çıkan ise
parçalanabilir organik atıklar içerir. Bunların arıtılması ve çevre güvenliğinin sağlanması için,
biyolojik arıtma teknolojisi gereklidir.
Biyolojik Arıtma Tesisi Nasıl Çalışır ?
1. Ön Arıtma Sistemi

Tarama: Bu, atık su arıtma tesislerindeki ilk ünitedir. Arıtma sistemine dahil olmayacak
atıkları ayırır. Katı maddeleri sudan çıkarmak için yer çekimi mantığı kullanan fiziksel bir su
arıtma işlemidir. Kum haznesine giren atık su, çakıl, metal parçalar ve kum gibi yoğun
inorganik katı maddeleri ayırır. Pompaların zarar görmesini ve arıtmada çıkacak zorlukları
önler.
2- Biyolojik Reaktör ( Havalandırma ve Çöktürme Havuzu )
Havalandırma ve Çökeltme tankında atık su içerisine bir Blower yardımıyla hava
verilmektedir. Blower vasıtası ile verilen hava havuz tabanına döşenen difizörler yardımı ile
tüm havuza eşit şekilde dağılır.Böylece atık su içerisindeki mikroorganizmalar gelişerek tüm
organik madde ve kirletici unsurları yok ederler. Bu işlem sonunda atık su içindeki organik
maddeler biyolojik olarak ayrıştırılır.
Havalandırma periyodunun sonunda aynı havuz, atık suyun dinlendirilmesi ve atık su
içerisindeki tüm askıda katı maddelerin tabanda çökeltilmesi amacıyla kullanılmaktadır.
Havalandırma sırasında oluşan bakteriler bu esnada havuzun tabanına doğru çökerler,arıtılan
duru su ise tank tabanından bir miktar yukarıda birikir ve deşarj pompası yardımıyla alıcı
ortama deşarj edilir.
3- Dezenfeksiyon
Biyolojik Reaktörde arıtılan suyun içerisinde kalan mikroorganizmaların çevreye zarar
vermemesi amacıyla dezenfektesi gerekmektedir.Arıtılmış olan suya klor dozlanmak suretiyle
kalan mikroorganizmalar da dezenfekte edilmiş olur. Klor pompası deşarj pompası ile
otomatik olarak çalışacaktır.
4- Çamur Kurutma Yatağı
Biyolojik arıtma ünitesinde oluşan bakterilerin zaman zaman Biyolojik reaktörden
uzaklaştırmaları gerekmektedir. Bu süre bakterilerin oluşma hızına göre 2-3 ay gibidir. Oluşan
fazla aktif çamur arıtmanın Çamur Kurutma Yatağı bölümüne alınır. Çamur kurutma
yatağında suyu süzülen çamur kum-çakıl yatağının üzerinde kalarak kurumaya bırakılır.Bu
çamurun bol miktarda azot ve fosfor içerdiği için gübre olarak kullanılabilme özelliği de
vardır.
5- Dezenfeksiyon
Nihai sonuç; Su arıtılmış su olarak tahliye edildiği yerden ozon veya klor kullanılarak
dezenfekte edilir.
Biyolojik Arıtma Tesisinin Önemi !

1. Sanayi atık sularının temizlenmesi ve daha fazla kullanım için geri dönüşümün
sağlanması
2. Sanayilerde su kullanımının azaltılması
3. Doğal çevrenin kirlenmeye karşı korunması
4. Devlet tarafından belirlenen kirletici madde emisyon standartlarının sağlanması
5. Su israfının azalması
İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi prensip olarak Azot – Fosfor giderimli ileri biyolojik bir
prosese sahiptir. Damla Arıtma ve Çevre Teknolojileri İleri biyolojik arıtma tesisleri
projelendirme, mekanik ekipman imalat ve montajları, arıtma tesislerinin rehabilitasyonu ve
işletme konularında uzman teknik kadromuz ile çalışmalar yapmaktadır.

İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi modellerin bazıları aşağıda gibidir.

A2O Prosesi
Bardenpho Prosesi
UCT Prosesi
1-A2O Prosesi

A2O prosesi, AO prosesinin bir modifikasyonu olup, denitrifikasyon için anoksik bölüm de
içerdiği için hem fosfor hem de azot giderimi sağlanmaktadır. Suyun anoksik bölümde kalma
zamanı yaklaşık olarak bir saattir. Anoksik bölümde çözünmüş oksijen düşüktür, ancak nitrit
ve nitrat formundaki kimyasal bağlı oksijen havalı bölümden geri devirle sisteme
verilmektedir. Çıkışta filtrasyon olmaksızın, 2 mg/l’den daha az fosfor konsantrasyonu
olabilmektedir. Çıkış suyunun filtrasyonu ile fosfor konsantrasyonu 1.5 mg/l’den daha düşük
değerlere inebilir.

A2O prosesinin genel akış diyagramı verilmiştir.


ileri biyolojik arıtma
şemaları

biyolojik arıtma
şeması
biyolojik arıtma tesisi
2. Bardenpho Prosesi (Beş Basamaklı)
Azot gideriminde kullanılan Bardenpho prosesine, fosforu da gidermek amacıyla beşinci
basamak konularak elde edilen bir prosestir. Beş basamaklı sistemde aerobik, anaerobik ve
anoksik bölümler fosfor, azot ve karbon gideriminde rol oynarlar. İkinci anoksik bölüm,
aerobik bölümde oluşan nitratı elektron alıcı, içsel organik karbonu ise elektron verici olarak
kullanıp ilave denitrifikasyon sağlamaktadır. Son aerobik bölüm ise kalıntı azot gazını
çözeltiden sıyırmak ve son çöktürücüde fosfor açığa çıkmasını en aza indirmek için
kullanılmaktadır. Prosesin genel akış diyagramı Şekil’4de gösterilmiştir.

Bardenpho Prosesi Genel Akış Diyagramı ;


ileri biyolojik arıtma
3- UCT (University of Cape Town) Prosesi

Cape Town üniversitesi tarafından geliştirilen UCT prosesi, A2/O prosesine benzemekte olup
atıksu geri devrin aerobik bölüm yerine anoksik bölüme ve iç geri devrin anoksik bölümden
anaerobik bölüme doğru olması gibi farklılıkları vardır. Aktif çamurun anoksik bölüme geri
döndürülmesi ile nitrat anaerobik bölüme girmez, böylece anaerobik bölümde fosforun daha
iyi açığa çıkması sağlanır. İç geri devir ise, anaerobik bölümde organik kullanımı artışını
sağlamaktadır. Anoksik karışımın geri devri, anaerobik bölümde fermantasyon hızı için
optimum şartları sağlamaktadır. UCT prosesinin genel akış diyagramı Şekil 5’de verilmiştir.

Denitrifikasyon/Nitrifikasyon (Carrausel Tipi) prosesi birbirini sırayla takip eden birer


anaerobik ve anoksik + aerobik + anoksik + aerobik havuz ile bir çökeltme havuzundan ve
çökeltme çamurundan anaerobik havuzun girişine akan çamur geri dönüş bağlantısından
oluşur. Anoksik ve aerobik havuzlar için Carrausel tipi havuzlar seçilmiş olup, geri devir
havuz içerisinde içsel olarak sağlanmıştır. Ancak UCT prosesi için sisteme ilaveten içcel geri
devir pompaları koyulmuştur.

Atık sudaki fosfor bileşiklerinin giderilmesi amacı ile biyolojik prosesin başlangıcında
anaerobik bir ortam oluşturulmuştur. Bu bölümde ortamda erimiş haldeki BOİ’ nin geri devir
çamuru ile karıştırılarak polifosfat ihtiva eden mikroorganizmaların polifosfatı hidrolize
ederek BOİ kütlesini kendi bünyesine alması amaçlanmıştır. Bu proses ile fosfat hidrolize
edilerek inorganik fosfata dönüşür ve sudaki erimiş fosfat miktarı artar. Oksik (aerobik)
bölgede ise bu mikroorganizmalar daha önce absorbe edilmiş BOİ’ yi okside ederek sudaki
fosfatı giderirler. Aerobik havuzda aynı zamanda organik azot bileşikleri, oksijen yardımıyla
sırasıyla nitrit ve nitrata yükseltgenir (Nitrifikasyon). Anoksik havuzda ise

denitrifikasyon prosesi gerçekleşir. Denitrifikasyon sırasında gerekli olan karbon ihtiyacını


karşılamak için bu ünite nitrifikasyondan önceye konmuş ve nitrifikasyon çıkışı geri dönüş
içsel olarak sağlanmıştır.
UCT Prosesi Genel Akış Diyagramı

BİO-P PROSESİ

Bio-P prosesi, bazı bakteri türlerinin büyük miktardaki çözünebilir orto fosfatı çözünemeyen
polifosfat formunda hücre içinde depolayabilmesine dayanır. Bu, bio-P proses kapasitesinin
aktif çamur prosesi içindeki bio-P bakterilerinin miktarına ve bu miktarın çamur içinde artma
eğilimine bağlı olduğu anlamına gelmektedir. Depolanmış poli fosfat fosfat ve enerji kaynağı
olarak ele alınır ve bazı proses şartlarında bu aktif çamur içinde bulunan fosfat depolayan
organizmaların yetişmesine olanak tanır.

Bio-P prosesinin oluşması için birinci şart oksijen ve nitratın olmadığı anaerobik bölgede
( tank veya faz) giriş suyu ile aktif çamurun karıştırılmasıdır. Fosfat depolayan organizmalar
anaerobik şartlar altında substratı asetat ve diğer uçucu yağ asitleri şeklinde alıp PHB
(poli-hidroksi-bütürat) gibi karbon içeren depo ürünlerine çevirirler. Asetat ve diğer uçucu
yağ asitleri atık suda mevcuttur veya anaerobik ortam altında hidroliz reaksiyonları ve
asidifikasyon ile oluşurlar. Substrat alınımı ve PHB eldesi için gerekli enerji polifosfatın
parçalanmasından elde edilir. Bu parçalanma sonucu fosfat ortafosfat formunda suya salınır.

Şekil–1:Anaerobik ve aerobik temasa bağlı olarak BOİ ve P giderimi

Aerobik ve anoksik şartlar altında PHB formunda bulunan karbon rezervleri oksijen veya
nitrat ile oksitlenirler. Açığa çıkan enerji fosfat depolayan organizmaların orta fosfatı sudan
alması, hücre içinde poli fosfat formunda depolaması ve çoğalmaları için kullanılır. Atıksu
içinde bulunan fosfat bu organizmaların çoğalmaları aracılığı ile sudan uzaklaştırılır.

Anaerobik veya anoksik faz süresince fosfat depolayan organizmalar dışındaki diğer
organizmaların çoğalmaları için substrat(asetat veya uçucu yağ asitleri) kullanmaya yok
denecek kadar veya çok az uygundurlar. Fazla çamurun uzaklaştırılması ile aktif çamurda
sabit çamur miktarı korunarak depolanmış fosfat arıtma sisteminden uzaklaştırılır.

Bunun yanında anaerobik bölgeye oksijen ve nitrat girişi olmamalıdır. Bu bölgede oksijen 0.5
mg/L yi kesinlikle aşmamalıdır. Nitrat içeren yan akımlar da verimi büyük ölçüde
etkileyecektir. Bunlar elektron alıcısı olarak kullanılıp, fosfor gideren organizmalar için
gerekli substrat miktarını azaltacaklardır.

Arıtma Tesisleri Nasıl Çalışır ?


Arıtma Tesisleri Nasıl Çalışır ?
Geri dönüşümün tüm insanlar, yaşayan tüm canlılar ve genel olarak doğa için bu kadar önemli
olduğu günümüz şartlarında en büyük geri kazanım atık su tesislerinin çalışmaları ile
kazanılmıştır. Bu nedenle arıtma tesisleri nasıl çalışır konusunda gereken aydınlatma ve
bilgilendirilmeler yapılmalı, gelecekte suyun olmadığı bir dünyanın nasıl bir yer olabileceği
konusunda gerekirse kamu spotları hazırlanmalıdır.
Arıtma tesisleri nasıl çalışır ve neden kurulması gereklidir sorularına cevap olması açısından
öncelikle atık suyun oluşumu konusuna biraz değinebiliriz. Evlerde, fabrikalarda, sanayi
sektöründe, genel olarak tüm ortak yaşam alanı ve iş yerlerinde kullanılan sular, içlerine
karışan insansal atıklar ve tesis sanayi atıkları nedeniyle kirlenir. Bu atık suların çevreye zarar
vermeyecek hale dönüştürülmesi ve yeniden kullanılabilir olması arıtma tesisleri nasıl
çalışır konusundaki vereceğimiz bilgilerin temelini oluşturuyor.
Evsel kullanımın ya da yağmur sularının birikimi ile oluşan suyun kanalizasyona ulaşımından
sonra, Sular İadesi tarafından kurulan arıtma tesislerinin dışında, birçok tesisin kendi arıtma
tesisini de oluşturduğunu görmekteyiz. Yasal düzenlemelerle kontrol altında tutulan,
kurulumu zorunlu hale getirilen bu atık su arıtma tesisleri de suyun geri kazanımına olumlu
bir katkı sağlamaktadır. Bunun dışında sırf suyun geri kazanımı değil, aynı zamanda doğaya
ve insan sağlığına zararlı atıkların, toprağa ya da yeniden su kaynaklarına erişimi de önlenmiş
olur.
Arıtma tesisleri nasıl çalışır sorusuna yanıt vermemiz gerekirse, tesisisin kuruluş amacına,
tesise giren suyun özelliğine göre işlemler fiziksel, kimyasal ve biyolojik arıtma sistemleri
olarak üç bölüme ayrılır. Fiziksel arıtmanın aşamaları: İçindeki katı maddelerin çökertilmesi
için kaba ızgaradan ardından ince ızgaradan geçirme, kum tutuculardan geçirme, çökertme
tanklarına aktarma ve son olarak filtrasyon havuzlarına geçiştir. Amaç asılı duran ya da
çökmüş halde bulunan maddeleri sudan uzaklaştırmaktır. Diğer aşama suyu kimyasal olarak
arındırmaktır. Bu arındırma, atık suya ozon, klor gibi kimyasal maddeler eklenerek zararlı
maddeleri uzaklaştırma şeklinde gerçekleşir. Biyolojik arıtma sistemlerinde ise suda
çözünmüş zararlı organizmalar, biyolojik filtreler, aktif çamur, stabilizasyon havuzu gibi
biyokimyasal reaksiyonlar vasıtasıyla sudan arındırılır. Biyolojik arıtma ardından atık su son
çökertme havuzuna alınır ve dezenfeksiyon, fosfor ve azot giderimi gibi aşamalarla arındırma
tamamlanır.
ATIKSU ARITIMININ TEMEL PROSESLERİ

Su değerli bir metadır. Doğal sularımızı korumak ve içme suyu üretimini desteklemek için,
tüm atıksular su döngüsüne dönmeden önce tüm içeriklerinden ve kirleticilerden arındırılır.
Suyu arıtmak ve mümkün olan en iyi, doğal su kalitesini elde etmek için farklı prosesler
kullanılır.
Genel olarak, atıksu arıtımı iki temel tipe ayrılabilir. İlk olarak, sorunlu maddeler sudan
uzaklaştırılır. Bu temizleme, demir uzaklaştırma, manganez giderme, sterilizasyon, tuzdan
arındırma veya yumuşatma ile yapılır. İkinci olarak, maddeler, kaliteyi artırmak ve pH değeri
veya iletkenlik gibi parametreleri etkilemek için özel olarak eklenir.

SU ARITMA AŞAMALARI

Su arıtımının çeşitli hazırlık aşamalarını uygulamak için çeşitli prosesler kullanımınıza


sunulmuştur:

 Fiziksel prosesler; havalandırma, sedimantasyon veya termal etki gibi mekanik


hazırlık için. Buna elek, filtre ve kalbur kullanımı da dahildir.
 Biyolojik prosesler; anaerobik atıksu arıtımı, biyokimyasal oksidasyon veya çamur
çöktürmesi gibi
 Kimyasal prosesler nötralizasyon, dezenfeksiyon, flokülasyon ve çökeltme gibi
 Membran prosesler filtrasyon, ozmoz ve nanofiltrasyon gibi

Arıtılacak en yüksek atıksu hacmi, belediye atıksu arıtma tesislerinde bulunmaktadır, bu


yüzden burada daha çeşitli bir kombinasyon ve daha etkili prosedür gereklidir. Kullanılan
prosedürler, atıksu arıtma tesisi tipine bağlıdır.

Atıksu arıtma tesislerindeki arıtma prosesleri farklı aşamalara bölünebilir.

AŞAMA 1: MEKANİK SU ARITMA

İlk aşamada, hala arıtılmamış olan atıksu mekanik olarak arıtılmaktadır; bu, içerdiği katıların
yaklaşık %20-30'unu giderir. Bunu başarmak için, atıksu, bir elek veya kalbur tamburu ile
yaprak, kağıt veya tekstil gibi kaba kirlerin filtrelendiği bir elek tesisine yönlendirilir. Birkaç
santimetre boşluk genişliğine sahip kaba eleklerden, suyun farklı hızlarda aktığı birkaç
milimetre boşluk genişliğine sahip ince elekler, kaba malzemeleri adım adım filtreler.
Mekanik olarak geri kazanılmış elek kalıntıları kurutulur ve bir yakma tesisinde bertaraf
edilir.

Ön saflaştırılmış su daha sonra kum toplayıcı olarak adlandırılan aşamaya geçer. Atıksu
arıtma teknolojisinde, taş, cam kıymık veya kum gibi kaba partiküllerin yanı sıra eleklerle
ayrılmamış kaba organik materyali uzaklaştırmak için bir sedimantasyon tankı kullanılır. Bu,
yaklaşık 0,3 m/sn'lik nispeten yüksek bir akış hızı ile olur. Havalandırmasız uzun kum
toplayıcı, -silindirik kum toplayıcı olarak da adlandırılan- havalandırılmış uzun kum
toplayıcı ve yuvarlak kum toplayıcı arasında bir ayrım yapılır..
Havalandırmalı kum toplayıcı atıksudan ilave katı ve sıvı yağları temizler ve aşağıdakiler
meydana gelir: verilen proses havası, suda sıvı ve katı yağlar gibi daha hafif maddeleri taşıyan
bir yuvarlanma hareketi üretir. Burada sudan kolayca uzaklaştırılabilirler.

A Bir yuvarlak kum toplayıcı, maddeleri santrifüj kuvveti ile atıksudan ayırır ve emerek
uzaklaştırır. Kum toplayıcıda temizlendikten sonra, kum toplayıcı döküntüsü yıkanır ve
organik maddelerden arındırılır. Bu, örneğin yol yapımında tekrar kullanılabilen, toplanan
inorganik malzemenin kurutulmasını geliştirir. Daha fazla geri dönüşüm mümkün değilse,
kum toplayıcı döküntüsü uygun şekilde atılmalıdır; atık gömülmeli ya da yakma tesislerinde
imha edilmelidir.

Birincil atıksu arıtma tankı, atıksu arıtımının bir sonraki aşamasıdır. Atıksuyun hızı yaklaşık
1,5 cm/sn'dir ve kum toplayıcıdan belirgin şekilde daha yavaştır. Akış hızının azalması,
havuzun genişletilmesiyle elde edilir. Daha ince kir parçacıklarının, doğalarına bağlı olarak,
tabana veya su yüzeyine yerleşebilmesi için, düşük bir akış hızı gereklidir. Sedimantasyon ile
ortaya çıkan (dibe çöken) tortuya birincil çamur denir. Genellikle organik materyalden oluşur.
Birincil çamur alttan bir kazıyıcı ile bir taze çamur hunisine itilir. Yüzen maddeler bir yüzer
çamur kanalına aktarılır. Bir pompa taze çamuru eritme kulesi olarak bilinen üniteye taşır.

Bu eritme kulesinde, dört aşamada metan gazı üretilir (hidroliz, asitleştirme, asetojenik ve
metanojenik faz); bir blok ısıtma tesisinde elektriğe dönüştürülür ve tesise enerji sağlamak
için kullanılabilir. Eritme kulesindeki eritme prosesi yaklaşık dört hafta sonra tamamlanır.
Geriye kalan, santrifüj veya filtre ile kurutma işleminden sonra sıklıkla tarımda kullanılan
kokusuz bir çamurdur.

Mekanik temizleme aşaması burada sona ermektedir. Kirliliğin ortalama %30 ila %40'ı bu
aşamada atıksudan uzaklaştırılmaktadır. Atıksu arıtma tesisindeki atıksu, artık arıtımının bir
sonraki aşamasına ulaşmaktadır.

STAGE 2: BİOLOGİCAL CLEANİNG

Çoğu atıksu arıtma tesisinde, mekanik arıtma aşamasında önceden arıtılmış su, genellikle
sirkülasyon tankları olarak tasarlanan havalandırma tankları olarak bilinen üniteye
ulaşmaktadır. Biyolojik temizliğin yapıldığı yer burasıdır.

Su, oksijen verilerek ve pervanelerin yardımıyla dolaşıma sokulur. Bakteriler ve


mikroorganizmalar için farklı ortam koşullarının yaratıldığı daha az veya çok havalandırılmış
alanlar yaratılır. Bu mikroorganizmalar, hala suda bulunan organik kirleticilerle beslenir ve
bunları inorganik maddelere dönüştürür. Bakteriler, suda serbestçe yüzen aktif çamur
kümeleri oluştururlar. Oksijen temini, bakterilerin çoğalmasını uyarır ve böylece aktive
edilmiş çamur oluşumunu teşvik eder. Bu nedenle biyolojik atıksu arıtma işlemine aktif
çamur prosesi de denir.

Aktif çamurlu atıksu, ikincil atıksu arıtma tankına deşarj edilir. Atıksu akımının akış hızı
burada tekrar azaltılır. Sedimantasyon gerçekleşir: Aktif çamur, saflaştırılmış suyun dibine
çöker, burada alttaki mekanik temizleme cihazları ile temiz sudan ayrılabilir. Bir kısmı eritme
kulesine ek biyokütle olarak aktarılır. Çamurun "geri devir çamuru" olarak da bilinen diğer
kısmı, havalandırma tankında kirleri parçalayacak kadar mikroorganizma bulunduğundan
emin olmak üzere havalandırma tankına geri gönderilir. Biyolojik arıtmadan sonra atıksuyun
yaklaşık %90'ı ayrıştırılabilir maddelerden temizlenir. Oksijen kompresörler tarafından
sağlandığından, biyolojik temizleme aşaması tüm temizleme proseslerinin en kuvvetli
aşamasıdır. Su, yasal olarak öngörülen kaliteye ulaştığında, su döngüsüne (örneğin bir nehre)
geri döndürülebilir.

Diğer birçok durumda biyolojik temizlik yeterli değildir. Bu durumlarda, daha fazla atık su
arıtma işlemi gereklidir - örneğin, kimyasal bir arıtma şeklinde hazırlık. Burada kimyasal
katkı maddeleri de kullanılmaktadır.

AŞAMA 3: KİMYASAL ATIKSU ARITMA

Atıksu arıtımının bu aşamasında, atık su arıtımı için kimyasal prosesler kullanılır. Bu amaçla,
yasal olarak belirlenmiş su standart değerlerini elde etmek üzere kimyasal bileşikler kullanılır.
Atıksu arıtma tesislerindeki kimyasal arıtma nötralizasyon, dezenfeksiyon, fosfat
çökeltme, azot giderimi, buz çözme ve manganez giderilmesini içerir.

Nötralizasyon belirlenen pH değerini üretmek için kullanılır, örneğin HCL gibi bir asit veya
kireç sütü gibi bir baz eklenerek sağlanır.

İlgili dezenfeksiyon sırasında, patojenler klor veya klor dioksit eklenerek öldürülür.
Atıksuyun UV ışığı ile ışınlanması kimyasal eklemeye iyi bir alternatiftir, ancak daha az
kullanılır. Fosfat giderimi: Atıksuyumuz sıklıkla deterjan, gübre, gıda katkı maddeleri ve
dışkı kaynaklı fosfatlarla kirlenir. Atıksuda kalırlarsa, su kütlelerinin aşırı fertilizasyonuna ve
ekosisteme zararlı olan yararsız bitki büyümesine (ötrofikasyon) yol açabilecek besinlerle
zenginleştirilmesine yol açarlar.

Fosfatlar, kimyasal çökeltme veya flokülasyon prosesi ile uzaklaştırılır. İlgili fosfat
çökeltme kum toplayıcısına veya ikincil atıksu arıtma tankına alüminyum veya demir
tuzlarının eklenmesi ile kısmen tetiklenir. Bu ikincil temizleme sırasında oluşan metal fosfat
kümeleri daha sonra aktif çamurla birlikte atık sudan uzaklaştırılır. Çalışma şekline bağlı
olarak fosfat, atık sudaki mikroorganizmaların yardımıyla "avlanabilir". Ancak bu durumda,
halen nadiren kullanılan bir biyolojik fosfor eliminasyonundan bahsediyoruz.
Kimyasal su arıtma ayrıca azot giderimi içerir: amonyak ve amonyum gibi suya zararlı azot
bileşiklerini atık sudan uzaklaştırmak için kullanılır. Azot bileşikleri hayati oksijeni sudan
uzaklaştırır ve hatta su kütlelerine deşarj olduğunda balıkların ölmesine neden olabilir.
Nitrojen, nitrifikasyon ve denitrifikasyon ile elimine edilir: İlgili nitrifikasyonsırasında
amonyum, anaerobik bakteri ve oksijen ilavesiyle nitrite ve daha sonra ikinci aşamada nitrata
dönüştürülür. Sonraki denitrifikasyon , ayrıca, anaerobik mikroorganizmaların eklenmesi ile
tetiklenir. Bunlar, nitratı, enzimatik aktiviteler yoluyla, daha sonra atmosfere geri döndürülen
nitrojen gazına ayrıştırır.

Demirden arındırma: Atıksuyun demir içeriğini belirlenen değere düşürmek için, demir (II)
katyonları oksijen ilavesiyle oksitlenir. Oksidasyon prosesini tetiklemek için atıksuya kostik
soda da eklenmelidir.

Manganez giderilmesi: Manganez genellikle atıksuda manganez hidrojen karbonat olarak


bulunur. Oksijen ilavesi, sudan kolayca uzaklaştırılabilen, az çözünür manganez IV
bileşiklerini oluşturur.

4. AŞAMA: MEMBRAN PROSESLERİ/NANOFİLTRASYON

Dördüncü ve son temizleme aşamasında membran ve filtre prosesleri kullanılır. Bu


saflaştırma aşaması, kısmen çökeltme ve flokülasyon kimyasal prosesleriyle birleştirilir. Bu,
örneğin, flokülasyon filtrasyonu yöntemini yaratır. Atıksuya, ayrıştırılacak maddelerin
çökmesine neden olan katkı maddeleri ve çökelticiler eklenir. Çökertilmiş malzeme içeren
atıksu daha sonra bir bez veya kum filtresinden geçirilir.

Filtre katmanından yavaşça sızar. Askıda kalan en küçük organik katılar bile uzaklaştırılır.

Nanofiltrasyon çok benzer şekilde çalışır. Bununla birlikte, normal filtrasyonun aksine, su,
basınç altında, moleküller veya ağır metal iyonları gibi en küçük çözünmüş parçacıkları bile
tutan bir membrandan geçirilir. Aynı şey, daha yüksek çalışma basınçlarının ve daha
ince membranlarının kullanıldığı ters ozmozda da olur.

Filtrasyon, nanofiltrasyon ve ters ozmoz sırasında tutulan kirleticiler, birincil atıksu arıtma
tankı yoluyla filtre çamuru şeklinde çamur arıtımına filtre edilir.

Su şimdi atıksu arıtma tesisinin son alanına, arıtılmış su depolama tankına ulaşmaktadır.
Burada su örnekleri tekrar alınır ve su kalitesi kontrol edilir. Arıtılmış su, yalnızca yasal
olarak belirlenen parametreler karşılandığında su döngüsüne geri döndürülür.

ATIKSU ARITMA ÜZERİNE TAVSİYELER


 GELECEKTE SU ARITIMI
 ATIKSU ARITMA PROSESLERİ
 KONTROL TEKNOLOJİSİ

TESİSİNİZİN TASARRUF POTANSİYELİ NE KADAR YÜKSEK?

PERFORMANS HESAPLAYICISI
BiyolojikPaketAtıksuArıtmaTesisleri

Biyolojik paket atıksu arıtma tesisleri, atıksuyun arıtımı esnasında kontrollü olarak canlı
bakteri kültürü kullanılır. Biyolojik reaktör tankında bulunan canlı bakteri topluluğuna kısaca
“aktif çamur” olarak tanımlanır. Aktif çamur tankı içindeki canlı mikroorganizmalar
üreyebilmek için atıksu içindeki organik maddeyi besin olarak kullanır. Bu işlem esnasında
mikroorganizma topluluğu organik maddeyi bünyesinde yakabilmek için oksijen de kullanır.
Oksijen ile organik maddenin hücre içinde yakılması sonucu karbondioksit ve su oluşur.

Canlı bakteri topluluğunun ihtiyacı olan oksijen, havalandırma tankına (Biyolojik reaktör) bir
blower (hava üfleyici) tarafından aktif çamur tankı tabanına döşenen difüzörler vasıtasıyla
aktarılır. Difüzörlerin amacı tanka verilen havanın küçük baloncuklar halinde verilerek,
oksijenin suya geçişini kolaylaştırmaktır. Havalandırma tankı tabanındaki difüzörlerden çıkan
hava tanecikleri aynı zamanda tank içindeki aktif çamurun çökelmesini önleyerek çamurun
tam bir karışım halinde kalmasını sağlar. Havalandırmanın devam ettiği süreç aslında bakteri
kültürünün atıksuyu arıtma sürecidir. Bu süreç sonunda blower kapatılarak reaksiyon tankı
içindeki canlı aktif çamur bakteri kültürü çökelmeye bırakılır. Çökme süresi sonunda tankın
üstünde kalan arıtılmış su bir deşarj pompası ile alıcı ortama verilir. Arıtılan suya deşarj
esnasında dozaj pompası vasıtası ile sıvı klor (sodyumhipoklorit) ilave edilerek atıksu içinde
oluşabilecek mikroorganizmal faaliyet önlenir. Doldurma – Havalandırma – Çöktürme ve
Boşaltma süreci sonunda, sistem başa dönerek aynı arıtma işlemleri sürekli olarak tekrarlanır.

Biyolojik Paket Atıksu Arıtma Sistemleri

 Çalışma Şekli

Atık su dengeleme havuzunda toplanan atıksu, dalgıç pompa vasıtası ile sistem girişinde
bulunan sepet ızgaradan geçirilerek atıksu bünyesindeki çöp, bez, vb. katı pisliklerinden
ayrıştırılır. Izgaradan sonra ardışık kesikli reaktöre geçen atıksular burada aktif çamur ile
temas ettirilmektedir. Ardışık kesikli reaktörde, atıksuların içerdiği organik madde, aerobik
bakteriler yardımı ile CO2 ve suya dönüştürülmektedir. Bunun için gerekli oksijen ve karışım
havası, ünite bünyesinde bulunan blower ile sağlanmaktadır. Tüm sistem tam otomatik olarak
çalışmaktadır.
Blowerden sağlanan hava, ince hava kabarcığı veren membranlı kauçuk difüzörlerle tüm
tanka eşit olarak dağıtılmaktadır. Ardışık kesikli reaktörde organik kirliliği giderilen atıksular
içerdiği bakteri yumaklarıyla çökelmeye bırakılmaktadır.

Çökeltime bırakılarak bakteri yumaklarından ayrılan arıtılmış su, dalgıç tip tahliye pompası
ile alıcı ortama deşarj edilirken dozaj pompası ile hipoklorit dozlanarak dezenfekte
edilmektedir.

Biyolojik paket atıksu arıtma sistemleri, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu ve 2872 sayılı Çevre
Kanunu, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde belirtilen alıcı ortama deşarj standartlarına
uygun güvenilir bir arıtma sağlar.

2 Nisan 2015 PERŞEMBE Resmî Gazete Sayı : 29314


YÖNETMELİK
Çevre ve Şehircilik Bakanlığından:
ATIK YÖNETİMİ YÖNETMELİĞİ
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Sürdürülebilir havalimanı yolcu terminal binaları için ulusal ölçekte bir tasarım modeli önerisi
Çelik, Figen

URI: http://dspace.yildiz.edu.tr/xmlui/handle/1/13207

Tarih: 2021

Özet:
Havacılık sektörü, büyük bir hızla gelişmeye devam ederken gerek uluslararası gerekse
kıtalararası bütünleşmede büyük rol oynamakta, hatta öncülük etmektedir. Bilişim sektörünün
ardından teknolojik gelişmelerin hem öncüsü hem de öncelikli uygulayıcısı olması dolayısı ile
havalimanı yatırımları çok pahalı, alternatif kullanımı olmayan yatırımlar haline gelmiştir.
Havacılık sektörünün çevreye en fazla zarar veren ulaşım sektörü olması sebebiyle, kısıtlı
olan kaynakların en etkin biçimde değerlendirilmesi amacıyla ülkemiz de dahil olmak üzere
dünya genelinde havalimanlarının işletmeci kuruluşları işletme etkinliklerinin verimliliğini,
doğal kaynaklarının korunmasını ve sosyal sorumluluk bütünlüğünü sağlamak amacıyla
sürdürülebilir yaklaşımlara yönelmektedir. Çalışma kapsamında yapılan literatür taramasında,
sektörün olumsuz etkilerini azaltma yönünde yapılan çalışmaların genellikle işletme
boyutunda yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Oysaki havalimanlarında çevrenin ve doğal
kaynakların korunmasına ilişkin yapılacak çalışmaların, sadece işletme boyutunda değil,
planlama ve yapım süreciyle beraber bir bütün olması sürdürülebilirlik hedefine ulaşmasını
sağlayacaktır. Bu çalışma ile birlikte; “sürdürülebilirlik” kavramı ışığında, havalimanlarının
kalbi olan terminal yapıları tasarımıyla sürdürülebilir gelişme bileşeni olarak ele alınmaktadır.
Çalışma kapsamında, sürdürülebilirliği sertifika ile tescillenmiş terminaller ile otoritelerce
sürdürülebilir kabul edilen terminaller incelenmiştir. Çalışmada; sürdürülebilir bir havalimanı
terminal binası temin ve tesis edilmesi için tasarımcılara mevcut ve yeni terminal yapılarında
sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşabilmeleri amacıyla, yönlendirici olacak kriterler tespit
edilerek sıralanmıştır. Ulusal ölçekte sürdürülebilir bir tasarım modeli önerisi oluşturmak
amacıyla, elde edilen bu kriterlerin, ülkemizin bölgesel ve ekonomik standartları göz önünde
bulundurularak Alaçatı bölgesinde havalimanı terminal binası üzerinde örneklenmesi
çalışmanın özgün yönünü güçlendirmektedir.

Tesis çalışanlarının %76,2’si “İş Sağlığı ve Güvenliği” konusundaki uygulamaların iş yaşamını kesinlikle
etkilediğini %17,2’si “İş Sağlığı ve Güvenliği” konusundaki uygulamaların iş yaşamını kısmen
etkilediğini, %6,6’sı ise İş Sağlığı ve Güvenliği konusundaki uygulamaların iş yaşamını etkilemediğini
belirtmiştir. Çalışanlarının büyük çoğunluğunun İSG uygulamalarının iş yaşamını etkilediği bilincinde
olması uygulamaların daha kolay olması açısından önemlidir. Tesiste İş Sağlığı ve Güvenliği için gerekli
tedbirlerin alınıp alınmadığını kontrol eden bir yetkilinin bulunmadığını belirtenlerin oranı %9,6 iken,
%44,7 tesis sorumlusu, %34,6 işletme mühendisi, %7 vardiya amiri, %0,9 ustabaşı tarafından kontrol
edildiğini belirtmiştir. % 3,1’i ise diğer seçeneğini işaretlemiştir. Ayrıca tesis çalışanlarının %92,2’si
gerekli tedbirler alınmadığında amiri tarafından uyarıldığını, %5,2’si ise uyarılmadığını belirtmiştir. İSG
için gerekli tedbirleri almadığı zaman amiri tarafından uyarıldığını belirten çalışanlara aldıkları bu
uyarının çoğunlukla ne şekilde olduğu sorulmuştur. %64,6’sı yalnız sözlü, %32,8’i yazılı ve sözlü olarak
uyarıldığını, %1’i cezai işlem uygulandığını belirtmiştir. %1,5’i ise farklı şekillerde uyarıldıklarını
belirmişlerdir. Uygulama açısından yazılı uyarı hatta gerekli durumlarda cezai işlem ile gerekli
uyarıların yapılması ve tedbirlerin alınması son derece önemlidir. Ancak birçok tesiste sadece sözlü
uyarılar yapıldığı görülmektedir. Çalışanlarının %66,4’ü çalıştığı tesiste yapmakta olduğu işle ilgili, açık
ve sınırları belirlenmiş bir görev tanımının olduğunu, %21,4’ü görev tanımının kısmen olduğunu,
%12,2’si görev tanımının bulunmadığını belirtmiştir. Çalışma ortamında ki İş Sağlığı ve Güvenliği
açısından önemli faktörlerden biride uyarıcı levhaların kullanımıdır. Yapılan değerlendirme de
çalışanlarının % 81,9 çalıştığı tesiste “İş Sağlığı ve Güvenliği” ile ilgili yeteri kadar uyarıcı tabela ve
levhaların bulunduğunu, %15’i yeteri kadar uyarıcı tabela ve levhaların bulunmadığını,%3,1’i bu konu
hakkında bir fikrinin olmadığını belirtmiştir. Ayrıca tesis çalışanlarının %92,7’si çalıştığı tesiste yeterli
miktarda yangın söndürme tüpleri ve diğer gerekli teçhizat ve tesisatın olduğunu , %6,5’i ise yeterli
miktarda yangın söndürme tüpleri ve diğer gerekli teçhizat ve tesisatın olmadığını belirtmiştir. Çalıştığı
tesiste yeterli miktarda yangın söndürme tüpleri ve diğer gerekli teçhizat ve tesisatın bulunduğunu
söyleyen çalışanların %86,3’ü tesiste ki yangın söndürme tüplerinin yerlerinin işaretli olduğunu, %9,8’i
yangın söndürme tüplerinin yerlerinin işaretli olmadığını belirtmiştir. %3,9’ u ise bu konu hakkında bir
fikrinin olmadığını belirtmiştir. Tesis çalışanlarının %66,8’içalıştığı tesiste kapalı ortamlarda yangın ve
alarm halleri için acil çıkış kapılarının olduğunu, %25,4’ü acil çıkış kapılarının olmadığını, %7,9’da bu
konu hakkında bir fikrinin olmadığını belirtmiştir. Tesisler projelendirilirken bu durum dikkate alınmalı
ve fiziki ortam, yangın ve acil durumlar için uygun hale getirilmelidir. Çalıştıkları tesiste kapalı
ortamlarda yangın ve alarm halleri için acil çıkış kapılarının bulunduğunu belirten çalışanlara “Tesiste
ki acil kaçış yolları için işaret levhaları var mı ?”sorusu yöneltilmiştir. % 74,4 evet, 22,4 hayır, 2,2 fikrim
yok yanıtını vermiştir. Çalışma kapsamında çalışanlara “Acil Eylem Planı” ile ilgilide soru yöneltilmiştir.
%52,3’ü çalıştığı tesise ait bir “Acil Eylem Planının olduğunu, %32,4’ü acil eylem planının olmadığını ,
%15,3’ü bu konu hakkında bir fikrinin olmadığını belirtmiştir. Tesis çalışanlarının %52,9’u çalıştığı
tesise ait bir acil müdahale ve kurtarma ekibinin olduğunu %36,2’si acil müdahale ve kurtarma
ekibinin olmadığını , %9,8’i bu konu hakkında bir fikrinin olmadığını belirtmiştir. Çalıma yerlerinde acil
müdahale ve kurtarma ekipleri mutlaka kurulmalıdır. Bu kişilere gerekli eğitim ve bilgiler verilmeli tüm
çalışanlarda acil müdahale ve kurtarma ekibinin kimlerden oluştuğunu bilmelidir. Tesis çalışanlarının
%33,2’si yılda bir kez acil durum tatbikatının yapıldığını, %11,2 yılda birden çok kez acil durum
tatbikatının yapıldığını, %36,8’i acil durum tatbikatının hiç yapılmadığını, %18,8’i ise bu konu hakkında
bir fikrinin olmadığını belirtmiştir. Tesis çalışanlarının %62,8’i ilkyardım eğitimi aldığını, %37,2’si ilk
yardım eğitimi almadığını belirtmiştir. Her tesiste ilk yardım eğitimi almış çalışanların olması önemlidir.
Bu eğitimi alan kişiler tüm çalışanlar tarafından da bilinmelidir. 4. Tartışma ve Sonuç İşyeri kaza ve
hastalıklarının önlenmesi; teknik, yönetsel ve sosyal boyutları olan, çok yönlü çalışmalarla mümkün
olmaktadır. Kurullar da bunu sağlamada yardımcı araçlardan biridir. Yapılan araştırmalar, uzun vadeli
ve kararlı biçimde uygulandığında bu kurulların iş kazalarının azaltabileceğini, çalışma barışına katkıda
bulunacağını, işyerinde etkili bir denetim mekanizması olabileceğini ortaya koymaktadır[10]. Atıksu
arıtma tesisleri gerek fiziksel gerekse çalışma ortamı açısından İş Sağlığı ve Güvenliği açısından son
derece önemli tesislerdir. Gerekli önlemlerin alınmaması ve uygulanmaması durumunda ciddi iş
kazalarının yaşanabileceği ve çalışanların çeşitli hastalıklara yakalanabileceği bir çalışma ortamıdır. İş
sağlığı ve güveliği kapsamında, çalışanların gerekli koruyucu aşılarının olması, koruyucu malzemeleri
kullanma alışkanlıklarının kazanılması, çalışma ortamında gerekli uyarıcı levhaların olması, ilkyardım
ve İSG eğitimlerinin veriliyor olması ve gerekli tatbikatların yapılıyor olması son derece önemlidir. İş
kazalarının önlenmesi ve işçi sağlığının korunması çalışanların kendi dikkat ve inisiyatifine
bırakılmamalıdır. Ayrıca gerekli iş tanımları yapılmalı ve çalışanların yapacakları işlere ait görev
tanımları kendilerine verilmelidir. Böylece herkesin her işi yaptığı bir çalışma ortamında herkesin işini
yaptığı bir çalışma ortamına geçilmelidir. Arıtma tesisleri özellikle hepatit gibi bulaşıcı hastalıklara
yakalanma olasılığının yüksek olduğu çalışma ortamlarıdır. Bu hastalığa karşı koruyucu aşı yaptırılması
çok önemlidir. Ancak tesislerde uzun yıllar çalışanlar periyodik olarak tahlillerini yaptırarak aşının
koruyuculuğunun takibini yapmalıdır. İleriki yıllarda gerekiyorsa aşı tekrarlanmalıdır. Çünkü hepatit
koruyucu aşısı bir kez vurulduğunda ömür boyu koruma garantisi vermemektedir. Bunun yanı sıra tesis
çalışanları diğer bulaşıcı hastalıklar konusunda da gerekli önlemleri almak zorundadır. Koruyucu aşının
yanı sıra en önemli faktörlerden biri de hijyendir. Tüm tesis çalışanları hijyene çok dikkat etmek
zorundadır. 261 Özkars ve Yıldız, Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 29(3):254-261
Tesiste İş Sağlığı ve Güvenliği için gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığını kontrol eden bir yetkilinin
bulunmadığını belirtenlerin oranı %9,6 iken, %44,7 tesis sorumlusu, %34,6 işletme mühendisi, %7
vardiya amiri, %0,9 ustabaşı tarafından kontrol edildiğini belirtmiştir. % 3,1’i ise diğer seçeneğini
işaretlemiştir. Çalışanlara gerekli eğitim verilmiş ve uyarılar yapılmış olsa bile uygulamalar mutlaka
düzenli olarak kontrol edilmelidir. Çalışanlar ilgili kişi veya kişiler tarafından takip edildiğini bilmeli ve
denetimler rutin olarak devam etmelidir. İş sağlığı ve güvenliği konusu sadece işçilerin kişisel tercih
ve/veya dikkatlerine bırakılacak bir konu değildir. Denetimler sırasında görülen hatalarda ilgili kişi
uyarılmalı tekrarında yazılı uyarı ve gerekirse cezai işlemlerle ikaz edilmelidir. Bu hususlara tesis
idarecileri çok dikkat etmelidir. Çalışanlarının %66,4’ü çalıştığı tesiste yapmakta olduğu işle ilgili, açık
ve sınırları belirlenmiş bir görev tanımının olduğunu, %21,4’ü görev tanımının kısmen olduğunu,
%12,2’si görev tanımının bulunmadığını belirtmiştir. İSG açısından görev tanımlarının yapılması ve
herkesin her işi yaptığı bir çalışma ortamından, işi sadece ilgilisinin yaptığı bir ortama geçilmesi
gerekmektedir. Her kişi kendi çalışma alanını ve sorumluluğunu bilmesi ve çalışanlara sorumlulukları
beceri ve/veya mesleklerine göre işler verilmesi çalışma verimi ve iş güvenliği açısından uygun
olacaktır. Çalışanların yaklaşık yarısı acil eylem planından haberdar iken diğer yarısı olmadığını veya
hakkında bilgisinin bulunmadığını söylemiştir. Acil eylem planları her tesis için mutlaka yapılmalı ve
tüm çalışanların bu eylem planı hakkında bilgisi olmalıdır. Ayrıca tüm tesislerde mutlaka acil müdahale
ve kurtarma ekipleri kurulmalıdır. Bu kişilere gerekli eğitim ve bilgiler verilmeli tüm çalışanlarda acil
müdahale ve kurtarma ekibinin kimlerden oluştuğunu bilmelidir. Tesislerde düzenli olarak acil
kurtarma tatbikatları (yangın, deprem vs.) yapılmalıdır. Bu tatbikatlar ilgili kuruluşlardan profesyonel
yardım alarak yapılmalı ve tesis çalışanları olası durumlara karşı hazırlıklı olmalıdır.

Açıklama:
Tez (Doktora) - Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2021

Tüm öğe kaydını göster


SONUÇLAR

Atıksu arıtma tesislerinde uygulanan arıtma prosesleri sonucu nihai ürün olarak fazla miktarda arıtma
çamuru meydana gelmektedir. Arıtma çamurlarının bertarafı genelde çamurun susuzlaştırılarak
hacminin azaltılması, depolama ünitelerine taşınması ile yapılabilir iken kullanılan yöntem ekstradan
bir mali yük ile beraber boş alan işgaline sebep olması bakımından istenmeyen bir durumdur. Ayrıca
vahşi depolama alanları da çevre için büyük oranda risk taşımaktadır. Atıksuların çevreye vermesi
muhtemel zararlı etkilerinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Atıksuların arıtımından geriye kalan
artık maddeler, genelde ızgaralardan çıkan çöp, kum, biyolojik ve kimyasal işlemler sonucunda ortaya
çıkan çökebilir ve yüzdürülebilir katı maddelerdir. Bugün Dünyada mevcut çamur uzaklaştırma
yöntemlerinin önümüzdeki yıllarda, çamur artışından kaynaklanan problemlerin çözümünde yeterli
olamayacağı düşünülmekte olup yeni yöntem ve teknolojilerin geliştirilmesi gündeme gelmiştir.
Dünyada çamur uzaklaştırma yöntemleri çamurların ziraatta-toprakta kullanılması, çamurun toprağın
niteliğini iyileştirmesi, ürünün verimi ve kalitesinin artırımı açısından ekolojik bir adım olarak
görülmektedir. Çamur susuzlaştırma ünitelerinden çıkan çamurun bertaraf edilme zorluğu ve
ekonomisi çamur yönetiminde daha yüksek kuru madde miktarının elde edilmesi açısından önem arz
etmektedir. Atıksu arıtma tesisten çıkan çamurun kurutulup, yakılarak hem bertaraf edilmesi hem de
çıkan ısı ile elektrik üretecek sistemlerin yaygınlaşmasıyla; arıtma tesislerinden günlük tonlarca çamur
çıktığı ve bu çamurun da kurutulup yakıldıktan sonra geriye kalan kısmın da neredeyse tamamının
bertaraf edilebileceği, gelecekte yapılacak çalışmalar açısından umut veren bir bilgidir. Adana Ceyhan
Atıksu Arıtma tesisi, yıllık periyotta incelendiğinde elde edilen değerler doğrultusunda; Adana Ceyhan
Atıksu arıtma tesisi aktif çamur tesisidir. Bu tür tesislerde yüksek enerji ve işletme giderleri ile
bilinmektedir. Düşük hacimlerde aşırı debiyi karşılayabilen bu sistem Ceyhan Atıksu arıtma tesisi için
elverişli olduğu hesaplanmıştır. Atıksu arıtma tesisi tespit edilen araştırma neticeleri sonucunda;
Atıksu arıtma tesisi genelinde arıtma verimleri, 2017 yılında en yüksek verim % 54,41 ile Mart ayıdır.
Yıllık ortalama ise % 39,008’dir. Kış aylarında Ceyhan da nüfusun yoğun olmasından dolayı gaz üretimi
ve polimer tüketimi yüksek değerlerdedir. Yaz aylarında ise Ceyhan halkının yayla ve deniz turizmine
ilgi duyması neticesinde nüfusun azalmasıyla üretilen gaz azalmaktadır, dolayısıyla jeneratörden elde
edilen enerji üretiminde azalmasına neden olmaktadır. Bu çalışma enerji verimliliği temelinde kentsel
Atıksu arıtma tesisi yatırımların sürdürülebilirliğinin belirli bir standarda göre sağlanması açısından da
önem arz etmektedir

6. Çalışma kapsamında elde edilen sonuçlar, incelenen evsel nitelikli arıtılmış ve dezenfekte
edilmiş atıksuyun sulama suyu olarak kullanım potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir.
AATTUT (2010a) kimyasal kalite kriterleri çerçevesinde bir değerlendirilme yapıldığında,
arıtılmış atıksu numunesinin, incelenen parametreler itibarıyla 2. Sınıf sulama suyu olarak
kategorize edilebileceği görülmüştür. Diğer bir ifadeyle bu suyun kullanımıyla oluşacak zarar
derecesi az-orta olarak sınıflandırılmaktadır. Ayrıca EC ve SAR değerlerini baz alan ABD
tuzluluk laboratuvarı sistemine göre yapılan sınıflandırmaya göre incelenen su numunesinin
C3S1 sınıfına girdiği ve fazla tuzlu olmasından dolayı dikkatle kullanılması gerektiği tespit
edilmiştir. Çalışma kapsamında yapılan ölçümler, evsel nitelikli atıksuların paket arıtma ile
arıtıldığı tesiste, çıkış suyu kalitesinin zamana bağlı olarak küçük salınımlar yaptığını ancak
sulama suyu sınıfını etkileyecek büyük bir değişimin meydana gelmediğini göstermektedir.
İncelenen paket atıksu arıtma tesisi çıkış suyu, derin deniz deşarjıyla bertaraf edilmekte olup,
yürütülen bu çalışma arıtılmış atıksuyun sulama suyu olarak kullanım potansiyeline sahip
olduğunu göstermiştir. Söz konusu arıtılmış atıksuyun sulama suyu olarak kullanılabilirliği
irdelenirken, sadece mevzuatta yer alan sınır değerlere uygunluk açısından bir değerlendirme
yapılmamalı, aynı zamanda sulamanın yapılacağı toprak özellikleri, toprakta yetişen ürün
deseni ve uygulanacak sulama yöntemleri gibi hususlar da dikkate alınmalıdır. Nihai karar
öncesinde, arıtılmış atıksuyun toprak ve bitki üzerindeki etkilerini önceden değerlendirmeye
olanak veren laboratuvar çalışmaları ve sera denemeleri yürütülmelidir. Sanayileşme, hızlı
nüfus artışı ve iklim değişikliği gibi sebeplerle su kıtlığının ülkemizde de gündeme geleceği
unutulmamalı, arıtılmış atıksuların alternatif bir sulama suyu kaynağı olarak kullanılmasının
birgün kaçınılmaz olacağı gözardı edilmemeli ve bu doğrultuda kapsamlı çalışmalar
yürütülmelidir.

Araştırma Sonuçları ve Tartışma Arıtılmış atıksuların sulama suyu olarak yeniden kullanım
kriterleri AATTUT (2010a) ekinde yer alan Tablo E 7.1’de verilmiştir. Bu tebliğin 22. Maddesinin
1.bendine göre evsel nitelikli atıksular özelliklerine bağlı olarak Sınıf A ve Sınıf B şeklinde
kategorize edilmiş bitki türlerinin veya sulama alanlarının sulanmasında kullanılabilmektedir.
Çalışmada kullanılan arıtılmış atıksu örneğinin pH değeri 8,10, BOİ değeri 18,50 mg/l, KOİ değeri
28,40 mg/l, AKM değeri 8,86 mg/l ve bulanıklık değeri 1,4 NTU’dur. Ayrıca arıtma sonrası klorla
dezenfekte edilen atıksuda fekal koliform bulunamamıştır. Bu değerler ve yönetmelik sınır
değerleri dikkate alındığında çalışmada kullanılan arıtılmış atıksuyun, sulama amaçlı kullanım için
minimum gereksinimleri sağladığı görülmektedir. Benzer şekilde geri kazanılmış atıksuların yeşil
alan sulamasında kullanılabilirliğinin değerlendirildiği bir çalışmada, arıtılmış atıksudaki pH 7,7,
AKM 9 mg/l, BOİ 10 mg/l, bulanıklık 3,4 NTU ve fekal koliform 0 adet/100 ml olarak belirlenmiş ve
atıksuyun B sınıfı sulama suyu kriterlerini sürekli olarak sağladığı vurgulanmıştır (Koyuncu ve
Arıman, 2020). Arıtılmış atıksuyun kimyasal kalite kriterlerini sağlayıp sağlamadığının daha detaylı
olarak değerlendirilebilmesi için farklı zamanlarda alınan numunelerde pH, EC, toplam çözünmüş
madde, sodyum adsorpsiyon oranı (SAR), sodyum iyonunun nisbi oranı (%Na), sodyum karbonat
kalıntısı (RSC), sodyum, klorür, amonyum ve nitrat parametreleri takip edilmiş, ve elde edilen
sonuçlar Tablo 2’de sunulmuştur.
Özellikle bitki besin elementlerinin alımını etkilemesinden dolayı (Will ve Faust, 1999) toprak
ortamı için önemli bir parametre olarak kabul edilen pH değerinin sulama sularında genel olarak
6,5-8,4 olması istenmektedir (Ayers ve Westcot, 1994). AATTUT (2010)’ne göre sulamada yeniden
kullanılacak arıtılmış atıksuların pH’sı 6-9 aralığında olmalıdır. Çalışmada analiz edilen sularda pH
değeri 7,92 ile 8,09 arasında belirlenmiş olup (Tablo 2), sulama suyunun pH parametresi açısından
bir sorun yaratmayacağı görülmektedir. Bingül ve Altıkat (2017) tarafından yapılan bir çalışmada
da arıtılmış evsel nitelikli atıksuların pH değerlerinin 7-8 aralığında olduğu tespit edilmiştir.
Tuzluluğun bir göstergesi olan elektriksel iletkenlik, sulama suyunun kalitesini belirleyen en
önemli parametrelerden biridir. Tuzluluğun yüksek oluşu bitki büyümesi, gelişimi ve verimliliği için
sınırlayıcı bir faktördür. Topraktaki tuz konsantrasyonunun artışı ile toprağın geçirgenliği ve
hidrolik iletkenliği azalma göstermektedir (Becerra-Castro vd. 2015). Toprak çözeltisinde
çözünmüş halde bulunan tuz konsantrasyonunun artış göstermesi ile toprağın ozmotik basıncı
artmakta ve bu durum bitkinin topraktaki suyu almasını engelleyerek fizyolojik kuraklık
problemine yol açmaktadır (Ekmekçi vd., 2005). Yapılan çalışmada farklı dönemlerde alınan
numunelerin EC değeri 1311 (µS/cm) ile 1342 (µS/cm) arasında değişim göstermekte olup (Tablo
2), belirgin bir dönemsel değişim olmadığı görülmüştür. AATTUT (2010a)’ne göre EC değeri 700 ila
3000 µS/cm arasında olan sular II. Sınıf su olarak sınıflandırılmakta olup, incelenen arıtılmış
atıksuya ait değerlerin bu aralığa düştüğü görülmüştür. Arıtılmış atıksuyla yapılan sulamanın
toprak özelliklerinde meydana getirdiği değişikliklerin incelendiği bir çalışmada, EC değeri 1550
µS/cm olan atıksuyla yapılan 3 aylık bir sulamanın toprağın iletkenlik değerini arttırmadığı tespit
edilmiştir (Oliveira vd. 2016). Diğer yandan Belaid vd. (2010) tarafından yapılan çalışmada arıtılmış
atıksuyla yapılan uzun dönem sulamanın toprak tuzlulaşması üzerindeki etkileri
değerlendirilmiştir. Ortalama iletkenlik değeri 5700 µS/cm olan arıtılmış atıksu sulama amacıyla
kullanılmış ve dört yıllık sulamanın ardından fluvisol toprakların EC değerinin 8000 µS/cm
seviyelerine ulaştığı tespit edilmiştir Topraktaki tuzluluğun diğer bir ifade şekli toplam çözünmüş
katı madde (TÇM) konsantrasyonudur ve bu ifade elektriksel iletkenlik parametresiyle de
ilişkilendirilmektedir. AATTUT (2010a)’nde toplam çözünmüş madde ve EC değeri arasında, EC < 5
dS/m ise TÇM ≈ EC x 640 ve EC > 5 dS/m ise TÇM ≈ EC x 800 şeklinde bir ilişki olduğu ifade
edilmiştir. Bu hesaba göre çalışmada farklı dönemlerde alınan numunelerin TÇM
konsantrasyonlarının 839-859 mg/l arasında değişmekte olduğu ve incelenen suyun TÇM içeriği
bakımından 2. sınıf sulama suyu olarak kategorize edilebileceği görülmüştür. Sodyum adsorpsiyon
oranı (SAR), suyun sodyum açısından zararlılığının bir ölçüsü olarak kullanılmaktadır. Sulama
suyunun SAR değerinin artması durumunda toprağın değişebilir sodyum yüzdesi de artmakta ve
toprak sodikleşme eğilimi göstermektedir. Yüksek sodyumlu durumlarda, toprak yapısı
bozulmakta ve toprağın parçalanması ile beraber topraktaki porozite azalmakta, büyük boşluklar
tıkanmakta ve dolayısıyla su ve havanın toprak içine nüfuzu engellenmektedir (Urbano vd., 2017).
Ayrıca sodyum bitkiler üzerinde toksik etki yapmaktadır (Maathius, 2014). Çalışma kapsamında
incelenen arıtılmış atıksu örneğinin SAR değeri 1,81 ila 3,02 arasında hesaplanmıştır. Bingöl atıksu
arıtma tesisi çıkış sularının sulama suyu olarak kullanımının değerlendirildiği benzer bir çalışmada,
arıtılmış atıksuyun SAR değerinin 0,95 ila 1,32 arasında olduğu tespit edilmiştir (Doğan-Demir ve
Şahin, 2019). Sulama sularındaki olağan SAR aralığı 0-15 olarak verilmektedir (Ayers ve Westcot,
1994). Sodyum iyonunun diğer iyonlara göre nisbi oranı ile kalıcı sodyum karbonat (RSC)
parametreleri de sulama suyunun sodyum açısından zararını değerlendirmede sıklıkla kullanılan
diğer parametrelerdir. Nisbi sodyum yüzdesinin artış göstermesi ile toprağın fiziksel özellikleri
bozulmakta ve toprakta bitki gelişimi önemli ölçüde zarar görmektedir (Işık ve Usta 2004). Sulama
suyundaki nisbi sodyum yüzdesinin, toprağa ve bitkiye zarar vermemesi için 50–60 değerinden
daha büyük olmaması gerekmektedir (Ayyıldız, 1983). European Journal of Science and
Technology e-ISSN: 2148-2683 863 Yapılan çalışmada farklı dönemlerde alınan numunelerin nisbi
sodyum yüzde değerlerinin 24,69 ile 42,25 arasında değişim gösterdiği tespit edilmiştir. Diğer
taraftan su numunesinde belirlenen sodyum karbonat kalıntısı (RSC) değerlerinin -4,68 ile 0,73
değerleri arasında değiştiği belirlenmiştir. RSC değerinin pozitif çıkması, ortamda Ca+2 + Mg+2 ile
birleşmiş halde bulunanın dışında hala bir miktar karbonat ve/veya bikarbonat iyonu
bulunduğunu göstermektedir. Bir başka ifade ile, ortamda sodyum zararı oluşturabilecek
potansiyel karbonat ve bikarbonat iyonu bulunmaktadır. Eşitliğin negatif çıkması ise, ortamda
sodyum zararının oluşabilmesi olasılığının olmadığını ifade etmektedir (Ayers ve Westcot, 1994)
SAR ve EC’nin beraber değerlendirilmesi ile topraktaki sızma problemi konusunda bilgi sahibi
olunabilmektedir. AATTUT (2010a)’ne göre incelenen arıtılmış atıksu numunesi SAR ve EC
değerleriyle karakterize edilen geçirgenlik bakımından 1. Sınıf sulama suyu sınıfına girmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri Tuzluluk laboratuarı tarafından geliştirilen ve ülkemizde de yaygın
şekilde kullanılan sistemde sulama suları EC ve SAR değerleri göz önüne alınarak
değerlendirilmektedir (Richards, 1954). Şekil 2’de görüldüğü gibi her iki kriter de 4 sınıf altında
toplanmıştır ve tuzluluk zararı C1 ile C4 arasında, sodyumluluk zararı ise S1 ile S4 arasında
belirtilmektedir. Bu grafik ile numunelerde belirlenen EC ve SAR değerleri dikkate alındığında
çalışma kapsamında incelenen arıtılmış atıksu numunesinin tüm örnek alma zamanlarında C3S1
olarak sınıflandırılabileceği görülmektedir. Diğer bir ifadeyle, SAR değeri baz alındığında bu suların
toprağın fiziksel özellikleri üzerinde herhangi bir olumsuz etkide bulunmayacağı beklenmektedir.
Diğer yandan C3S1 olarak ifade edilen sular fazla tuzlu sular olarak sınıflandırıldıklarından
geçirgenliği az ve yetersiz drenaj koşullarına sahip topraklarda, toprak yönetimine ilişkin bazı özel
önlemler uygulanmadan sulama suyu olarak kullanılamamaktadırlar. Çalışma kapsamında
incelenen arıtılmış atıksuyun özgün iyon toksisitesini değerlendirmek üzere sodyum ve klorür
kosantrasyonları incelenmiştir. Arıtılmış atıksudaki sodyum içeriğinin 111,56-151,24 mg/l arasında
değiştiği tespit edilmiştir. Bu değerler AATTUT (2010a) kriterleriyle kıyaslandığında, incelenen
suyun 2. sınıf su olarak sınıflandırılabileceği görülmektedir. Klorür iyonu bitkilerde karbonhidrat
iletimini sağlayan iyondur. Ancak yüksek dozlarda bitkilerde toksik etki yaratmaktadır. Bitkilerde
klorür iyonunun zararı ilk önce yaprak uçlarında görülmekte, zamanla yaprak ucu kurumakta ve
zehirlenme arttıkça da ölü doku miktarı artmakta ve yapraklar dökülmektedir (Canlı, 2014).
Yapılan çalışmada farklı dönemlerde alınan arıtılmış atıksu numunelerinin klorür iyonu değeri ise
94,77 mg/l ile 136,21 mg/l arasında değişim göstermektedir. AATTUT (2010a)’ne göre yüzey
sulaması yapılması durumunda, suyun klorür içeriği 140 mg/l’nin altında olan sular 1.sınıf su
olarak kategorize edilmektedir. Diğer yandan damlatmalı sulama sistemleri için 1. sınıf su için limit
değer 100 mg/l olarak verilmiştir. Sulama suyunun klorür içeriğine ilişkin bu sınır değerler dikkate
alındığında, incelenen suyun tercih edilecek sulama sistemine göre 1. veya 2. sınıf su olarak
sınıflandırılması mümkün gözükmektedir.

KAYNAKLAR
1- http://web.deu.edu.tr/erdin/pubs/mikro/bolum_04.pdf (14)
2- Muslu, Y., 1996, Atık Suların Arıtılması, Cilt-1, İTÜ İnşaat Fakültei Matbaası, İstanbul. 66 S.YILDIZ,
O.Ö.NAMAL, M.ÇEKİM

3- Tzanakakis, V.E., Paranychianaki N.V., and Angelakis, A.N., 2007, Soil as a Wastewater Treatment
System: Historical Development, Water Science & Technology: Water Supply, Vol:7, No:1, IWA
Publishing, pp. 67-75.

4- Lofrano, G., Brown, J., 2009, Wastewater Management Through the Ages: A History of Mankind,
University of Salerno, Department of Civil Engineering, via Ponte don Melillo, Fisciano (SA), Italy, p.11
5- Rebhun, M., Galil, N., 1990, Wastewater Treatment Technologies, The Management of Hazardous
Substances in the Environment, Elsevier Applied Science, London, New York, pp. 84–91.

6- Muslu, Y., 2000, Su ve Atık su Teknolojisi, Üçüncü Baskı, Seç Yayın Dağıtım, İstanbul.

7- Silverstein, J., 2001, Colorado University, Civil, Environmental & Architectural Engineering
Department, Colorado, USA, p. 4.

8- Burian, S.J., Nix, S.J., Pitt, R.E., and Durrans, S.R., 2000, Urban Wastewater Management in the
United States: Past, Present, and Future, Journal of Urban Technology, 7(3), pp.33-62,

9- Cooper, P. F., 2001, Historical Aspects of Wastewater Treatment, IWA Publishing, London, United
Kingdom, pp. 28, (http://www.bvsde.paho.org/bvsacd/leeds/cooper.pdf)

10- http://fr.wikipedia.org/wiki/Fosse_Mouras

11- Kahn, L., Hulls, J., Aschwanden, P., 2006, The Septic System Owner's Manual, Shelter Publications,
Inc., Bolinas, USA, p.179.

12- Vesilind, P.A., 2003, Wastewater Treatment Plant Design, IWA Publishing, p.512.

13- M.Y., Kılıç, K., Kestioğlu, 2008, Endüstriyel Atık suların Arıtımında İleri Oksidasyon Proseslerinin
Uygulanabilirliğinin Araştırılması, Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt 13,
Sayı 1, Bursa.

14- Eremektar, G., Tanık, A., Övez, S., Orhon, D., Arslan Alaton, İ., Gürel, M. 2005, Türkiye’de Doğal
Arıtma Uygulamaları Ve Projeleri, Arıtılmış Evsel Atık suların Tarımsal Sulamada Kullanılması Çalıştayı,
MEDAWARE Projesi, 9-10 Haziran, ODTÜ, Ankara.

15- Samsunlu, A., 2011, Atık Suların Arıtılması, Güncelleştirilmiş Baskı, Birsen Yayınevi, İstanbul.

16- Toprak, H., Aktif Çamur Sürecinin Tasarımı, Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre
Mühendisliği Bölümü, İzmir.

17- Tchobanoglous, G., ve Culp, G., 1980. Aquaculture Systems for Wastewater Treatment: An
Engineering Assessment. U.S. EPA, Office of Water Program Operations, Washington, D.C. EPA/430/9–
80–007, NTIS No. PB 81–156689, pp. 13–42.

18- Demirörs, B., 2006. Çukurova Bölgesinde Yapay Sulak Alan Teknolojisinin Kırsal Alanda
Kullanımının Araştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, ss.76.
Adana.
19- Boutın, C., Lıénard, A., ve Esser, D., 1997. Development of a New Generation of Reed–Bed Filters
in France: First Results. Water Science and Tech., 35(5) pp 315–322. 20- Öztürk, İ., Timur, H., and
Koşkan, U., 2005, Atık su Arıtımının Esasları, Çevre ve Orman Bakanlığı,Ankara,459s. 21- Öztür, İ.,
1999, Anaerobik Biyoteknoloji, Su Vakfı Yayını, İstanbul. 22- Muslu, Y., 1994, Atık suların Arıtılması,
1.Baskı, İTÜ Matbaası, İstanbul. 23- Debik, E., Manav, N., Coşkun, T., 2008, Biyolojik Temel İşlemler
Ders Notları, YTÜ. İstanbul. 24- http://cevre.beun.edu.tr/dersnotu/temelislemler/biodisk.pdf 25-
Türker, M., 2008, Anaerobik Biyoteknoloji ve Biyogaz Üretimi Dünya’da ve Türkiye’de Eğilimler, VII.
Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu,(UTES’2008), 17-19 Aralık 2008, İstanbul, 305-312 s. 26- Türker, M.,
2008, Anaerobik Biyoteknoloji ve Biyoenerji Üretimi, Çevkor Vakfı Yayınları, İzmir, 260 s. 27- Türker,
M., 2008, Anaerobik Biyoteknoloji ve Biyogaz Üretimi Dünya’da ve Türkiye’de Eğilimler, VII. Ulusal
Temiz Enerji Sempozyumu,(UTES’2008), 17-19 Aralık 2008, İstanbul, 305-312 s. 28- Türker, M., 2003,
Anaerobik biyoteknoloji: Türkiye ve Dünya’daki eğilimler, 2. Ulusal Çevre Kirliliği Kontrolü
Sempozyumu, 22-24 Ekim, ODTÜ, s. 228-236. 29- Özkan, Ü., 2007, Tekstil Endüstrisi Proses Suyu
Hazırlanmasında Membran Proseslerin Uygulanması, YTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Çevre Mühendisliği
Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 142s. Atık Su Arıtma Teknolojilerindeki Tarihsel Gelişimler
67 30- Taşıyıcı, S., 2009, Batık Membran Sistemleri İle İçme Suyu Arıtımı: Membran Tıkanıklığını
Azaltmak İçin Farklı Yöntemlerin Kullanılması, İTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Çevre Mühendisliği
Anabilim Dalı , Yüksek Lisans Tezi , İstanbul, 179s. 31- Droste, L., 1997, Theory and Practice of Water
and Wastewater Treatment, Michigan University Publications, USA, pp. 800. 32- Crittenden, C.,
Trussell, R., Hand, W., Howe, J., Tchobanoclous, G., 2012, Water Treatment, John Wiley & Sons Inc.,
Canada, pp. 1906. 33- Aslan, M., 2012, Anaerobik Batık Membran Bioreaktörde Membran Modül
Geometrisi Ve Biyogaz Geri Devrinin Membran Kirlenmesine Etkisi, FÜ., Mühendislik Fakültesi Çevre
Mühendisliği Anabilim Dalı , Doktora Tezi, Elazığ, 132s. 34- Kitiş, M., Köseoğlu, H., Gül, N., Ekinci, F.Y.,
2003, Atık su Arıtımı Ve Geri Kazanımında Membran Bioreaktörleri, V. Ulusal Çevre Mühendisliği
Kongresi, TMMOB-ÇMO, Ankara. 35- Dikmen, Ç., Saraçoğlu, E., Durucan, Z., Durak, S., Sarıoğlu, K.,
2011, Türkiye Çevre Durum Raporu, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ÇED İzin Denetim Genel
Müdürlüğü, Çevre Envanteri ve Bilgi Yönetimi Dairesi Başkanlığı, Ankara, s. 356.
(http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/TCDR_2011.pdf) 36- Çevre ve Orman Bakanlığı, 2006,
Avrupa Birliği Çevre Uyum Stratejisi (UÇES)(2007-2023), Ankara, s. 113. 37- TUBİTAK Ulusal Su Ar-Ge
ve Yenilik Stratejisi, 2011, TUBİTAK Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları Daire Başkanlığı, Ankara, s.35.
(http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/BTYPD/btyk/23/Ek2_Ulusal_Su_ArGe_Yenilik_Stra
tejisi.pdf)

2] Molinos-Senante, M., Sala-Garrido, R., & Iftimi, A. (2018). Energy intensity modeling for
wastewater treatment technologies. Science of the Total Environment, 630, 1565-1572. [3] Özyazıcı M
A, Özyazıcı G (2012). Arıtma Çamurunun Toprağın Bazı Temel Verimlilik Parametreleri Üzerine Etkileri.
Anadolu Tarım Bilim Dergisi, 27(2): 101-109. [4] Rojas, J., & Zhelev, T. (2012). Energy efficiency
optimisation of wastewater treatment: Study of ATAD. Computers & Chemical Engineering, 38, 52-63
[5] WERF. (2011). Energy Management. Alexandria, VA: Water Environment Research Foundation. [6]
Koç, A., Yağlı, H., Koç, Y., & Uğurlu, İ. (2018). dünyada ve türkiye’de enerji görünümünün genel
değerlendirilmesi. Mühendis ve Makina, 59(692), 86-114. [7] Atıksu Arıtma Tesisi Çamurlarının Değişik
Amaçlarla Kullanımının Araştırılması. Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,
İstanbul. [8] Gomez, A., Bernal, M.P. and ROIG, A., (2002). Growth of Ornamental Plants in Two
Composts Prepared from Agroindustrial Wastes. Biores.Technol. 83, 81–87. [9] Logan, B. E. (2005).
Simultaneous wastewater treatment and biplogical electricity generation. Water Science and
Technology, 52 (1-2), 31-37. [10] İRDEMEZ, Ş., YILMAZ, A. E., & ANLATICI, E. Evsel Atıksu Arıtma
Çamurlarının Termal Kurutma-Yakma Prosesi ile Uzaklaştırılmasında Arıtma Verimi–Enerji İlişkisinin
İncelenmesi. Iğdır Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 6(4), 65-73. [11] Lee, K. M., Griffith, P.,
Farrell, J. B., & Eralp, A. E. (1987). Conversion of municipal sludge to oil. Journal (Water Pollution
Control Federation), 884-889. [12] http://www.osbuk.org/atiksu.aspleri, R., 2000. Çevre
Biyoteknolojisi. Değişim Yayınları, Adapazarı. [13] Liu, Y., Li, J., Guo, W., Ngo, H. H., Hu, J., & Gao, M. T.
(2018). Use of magnetic powder to effectively improve the performance of sequencing batch reactors
(SBRs) in municipal wastewater treatment. Bioresource technology, 248, 135-139. [14]
Tchobanoglous, G., Burton, F. L., & Stensel, H. D. (1991). Wastewater engineering. Management, 7, 1-
4. [15] Arceivala, S. J. (1981). Wastewater treatment and disposal: engineering and ecology in
pollution control. [16] Gazete, R. (2004). Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği. TC Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, Karar, 8289. [17] YAĞLI, H., & Yıldız, K. O. Ç. Hayvan Gübresinden Biyogaz Üretim
Potansiyelinin Belirlenmesi: Adana İli Örnek Hesaplama. Çukurova Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık
Fakültesi Dergisi, 34(3), 35-48. [18] Spinoza, L. ve Vesilind P.A., 2001. Sludge into Biosolids: Processing,
Disposal and Utilization, IWA Publishing, United Kingdom. [19] Ünlü, A. ve Tunç, M.S.,2007.Elazığ
kenti atıksu arıtma tesisi çamur işleme birimlerininişletiminin değerlendirilmesi. Fırat Ü.Fen ve
Mühendislik Bilimi Dergisi, 19(1), 53-60. [20] OSBÜK-Atıksu, 2007. Atiksu arıtımının esasları, Organize
Sanayi Bölgesi Üst Kurulusu resmi web sitesi, Eylül 2007 [21] Filibeli, A. (1998) Arıtma çamurlarının
işlenmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları No:225, ISBN 975-441-117-4, 1-25 / 71-100 [22]
Tchobanoglous, G., Burton, F.L. and Stensel, H.D., 2003. Wastewater Engineering: Treatment and
Reuse, Mc Graw Hill Press, New York U.S. [23] Sopper, W.E., 1989. Utilisation of Sewage Sludge in the
United States for Mine and Reclamation. Alternative Uses for Sewage Sludge Conference
Proceedings.U.K. 5-7 September 1989, 21-40. [24] Palabıyık, H., Çevre Sorunu Olarak Kentsel Katı
Atıklar (Çöpler) ve Entegre Katı Atık Yönetimi, Türk İdare Dergisi, 70(420):45-64,1998, Ankara. [25]
Aksu, T, (2008). Isparta Belediyesi Atık Su Arıtma Tesisinde Oluşan Çamurun Bertaraf Stratejilerinin
Araştırılması, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2008 [26]
Boztoprak, H. (2014). Görüntü işleme teknikleri ve yapay zeka yöntemleri kullanarak atık su arıtmada
performans analizlerinin incelenmesi (Doctoral dissertation, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü). [27] Parametric optimization and exergetic analysis comparison of subcritical and
supercritical organic Rankine cycle (ORC) for biogas fuelled combined heat and power (CHP) engine
exhaust gas waste heat. [28] Koç, Y., Yağlı, H., & Koç, A. (2019). Exergy analysis and performance
improvement of a subcritical/supercritical organic rankine cycle (ORC) for exhaust gas waste heat
recovery in a biogas fuelled combined heat and power (CHP) engine through the use of regeneration.
Energies, 12(4), 575

• Environmental Protection Service Canada, Water Pollution Directorate (1980) Deoign and Selection
of Small Wastewater Treatment Systems

• Metcalf & Eddy Đne (1979) "Wasterwater Engineering, Treatment, Disposal, Reuse"

• Muslu, Y (1974) Kullanılmış Suların Tasfiyesi Cilt 1

• Resmi Gazete, Sayı 20748, Tarih:7 Ocak 1991 " Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği Teknik Usuller Tebliği",
Ankar

KAYNAKLAR (References) [1] Üstün, G.E., Solmaz, S.K., 2008, Atıksuların geri kazanımı ve tarımsal
sulama için tekrar kullanımının değerlendirilmesi, Su Tüketimi, Arıtma, Yeniden Kullanımı,
Sempozyumu. [2] Aytek, A. ve Toprak, ZF, 2001, Fresh WaterSaltwater Distribution and Freshwater
Potential of Turkey, Proc. International Symposium on Water Resources and Environmental Impact
Assessment, 233 - 238, Istanbul, Turkey. [3] Toprak, Z.F., Hamidi, N., Toprak, Ş., and Şen, Z., 2013,
‘Climatic identity assessment of the climate change’, Int. J. Global Warming, 5(1), 30–45 (16). DOI:
http://dx.doi.org/10.1504/IJGW.2013.051480 [4] Toprak, Z.F., 2013, A Review on the Longitudinal
Dispersion in Channels, Invited Speaker to 2nd International Conference on Hydrology and Ground
Water Expo, 26 – 27 August, 2013, Raleigh, NC, USA. The presentation of this work was sponsored by:
Scientific and Technical Research Council of Turkey (TUBITAK) and Conference organization. [5]
Songur, M., Hamidi, N., Toprak, Z.F., and Dabanlı A., 2012, Developing Mathematical Model For Losses
in Water Distribution Network by Integration of SCADA, GIS and Customer Information System, 3rd
World Conference on Information Technology (WCIT 2012), 14-16 November, Barcelona-Spain. [6]
Songur, M., Hamidi, N., Toprak, Z.F., and Dabanlı A., 2013, A Case Study on Infrastructure Leakage
Index as A Regulatory Tool in the Water Distribution Networks, 3rd International Water Congress and
Exhibition (3. Uluslararası Su Kongresi ve Segisi), 21-24 March, Bursa. [7] Toprak, Z.F., Toprak, Ş., and
Hamidi, N., 2011, Global Climate Changes And Meteorological Identity, The 4th International
Symposium- Water Resources and Sustainable Development (CIREDD‘4), 22 – 23 February, 2011,
AlgiersAlgeria. [8] REPORT of 5th World Water Forum, 2009, 16-22 March, Istanbul-Turkey. [9] Mao,
G., Hu, H., Liu, X., Crittenden, J., & Huang, N. 2021. A bibliometric analysis of industrial wastewater
treatments from 1998 to 2019. Environmental Pollution, 275, 115785. [10] Toprak Z.F., Songur, M.,
Hamidi, N., and Gulsever H., 2011, Determination of Losses in Water-Networks Using a New Fuzzy
Technique (SMRGT), 3rd World Conference on Information

KAYNAKLAR 1- http://web.deu.edu.tr/erdin/pubs/mikro/bolum_04.pdf (14) 2- Muslu, Y., 1996, Atık


Suların Arıtılması, Cilt-1, İTÜ İnşaat Fakültei Matbaası, İstanbul. 66 S.YILDIZ, O.Ö.NAMAL, M.ÇEKİM 3-
Tzanakakis, V.E., Paranychianaki N.V., and Angelakis, A.N., 2007, Soil as a Wastewater Treatment
System: Historical Development, Water Science & Technology: Water Supply, Vol:7, No:1, IWA
Publishing, pp. 67-75. 4- Lofrano, G., Brown, J., 2009, Wastewater Management Through the Ages: A
History of Mankind, University of Salerno, Department of Civil Engineering, via Ponte don Melillo,
Fisciano (SA), Italy, p.11 5- Rebhun, M., Galil, N., 1990, Wastewater Treatment Technologies, The
Management of Hazardous Substances in the Environment, Elsevier Applied Science, London, New
York, pp. 84–91. 6- Muslu, Y., 2000, Su ve Atık su Teknolojisi, Üçüncü Baskı, Seç Yayın Dağıtım,
İstanbul. 7- Silverstein, J., 2001, Colorado University, Civil, Environmental & Architectural Engineering
Department, Colorado, USA, p. 4. 8- Burian, S.J., Nix, S.J., Pitt, R.E., and Durrans, S.R., 2000, Urban
Wastewater Management in the United States: Past, Present, and Future, Journal of Urban
Technology, 7(3), pp.33-62, 9- Cooper, P. F., 2001, Historical Aspects of Wastewater Treatment, IWA
Publishing, London, United Kingdom, pp. 28, (http://www.bvsde.paho.org/bvsacd/leeds/cooper.pdf)
10- http://fr.wikipedia.org/wiki/Fosse_Mouras 11- Kahn, L., Hulls, J., Aschwanden, P., 2006, The Septic
System Owner's Manual, Shelter Publications, Inc., Bolinas, USA, p.179. 12- Vesilind, P.A., 2003,
Wastewater Treatment Plant Design, IWA Publishing, p.512. 13- M.Y., Kılıç, K., Kestioğlu, 2008,
Endüstriyel Atık suların Arıtımında İleri Oksidasyon Proseslerinin Uygulanabilirliğinin Araştırılması,
Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt 13, Sayı 1, Bursa. 14- Eremektar, G.,
Tanık, A., Övez, S., Orhon, D., Arslan Alaton, İ., Gürel, M. 2005, Türkiye’de Doğal Arıtma Uygulamaları
Ve Projeleri, Arıtılmış Evsel Atık suların Tarımsal Sulamada Kullanılması Çalıştayı, MEDAWARE Projesi,
9-10 Haziran, ODTÜ, Ankara. 15- Samsunlu, A., 2011, Atık Suların Arıtılması, Güncelleştirilmiş Baskı,
Birsen Yayınevi, İstanbul. 16- Toprak, H., Aktif Çamur Sürecinin Tasarımı, Dokuz Eylül Üniversitesi,
Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, İzmir. 17- Tchobanoglous, G., ve Culp, G., 1980.
Aquaculture Systems for Wastewater Treatment: An Engineering Assessment. U.S. EPA, Office of
Water Program Operations, Washington, D.C. EPA/430/9–80–007, NTIS No. PB 81–156689, pp. 13–42.
18- Demirörs, B., 2006. Çukurova Bölgesinde Yapay Sulak Alan Teknolojisinin Kırsal Alanda
Kullanımının Araştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, ss.76.
Adana. 19- Boutın, C., Lıénard, A., ve Esser, D., 1997. Development of a New Generation of Reed–Bed
Filters in France: First Results. Water Science and Tech., 35(5) pp 315–322. 20- Öztürk, İ., Timur, H.,
and Koşkan, U., 2005, Atık su Arıtımının Esasları, Çevre ve Orman Bakanlığı,Ankara,459s. 21- Öztür, İ.,
1999, Anaerobik Biyoteknoloji, Su Vakfı Yayını, İstanbul. 22- Muslu, Y., 1994, Atık suların Arıtılması,
1.Baskı, İTÜ Matbaası, İstanbul. 23- Debik, E., Manav, N., Coşkun, T., 2008, Biyolojik Temel İşlemler
Ders Notları, YTÜ. İstanbul. 24- http://cevre.beun.edu.tr/dersnotu/temelislemler/biodisk.pdf 25-
Türker, M., 2008, Anaerobik Biyoteknoloji ve Biyogaz Üretimi Dünya’da ve Türkiye’de Eğilimler, VII.
Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu,(UTES’2008), 17-19 Aralık 2008, İstanbul, 305-312 s. 26- Türker, M.,
2008, Anaerobik Biyoteknoloji ve Biyoenerji Üretimi, Çevkor Vakfı Yayınları, İzmir, 260 s. 27- Türker,
M., 2008, Anaerobik Biyoteknoloji ve Biyogaz Üretimi Dünya’da ve Türkiye’de Eğilimler, VII. Ulusal
Temiz Enerji Sempozyumu,(UTES’2008), 17-19 Aralık 2008, İstanbul, 305-312 s. 28- Türker, M., 2003,
Anaerobik biyoteknoloji: Türkiye ve Dünya’daki eğilimler, 2. Ulusal Çevre Kirliliği Kontrolü
Sempozyumu, 22-24 Ekim, ODTÜ, s. 228-236. 29- Özkan, Ü., 2007, Tekstil Endüstrisi Proses Suyu
Hazırlanmasında Membran Proseslerin Uygulanması, YTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Çevre Mühendisliği
Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 142s.

[1] Karpuzcu, M. (2005), Su Temini ve Çevre Sağlığı İkinci Baskı. İstanbul: Kubbealtı Neşriyatı, 212 [2]
MEGEP (2008), Kimya Teknolojisi Su Arıtma, 24 [3] Karpuzcu, M. (2007), Su Temini ve Çevre Sağlığı
Dokuzuncu Baskı. İstanbul: Kubbealtı Neşriyatı, 202 [4] PMBOK (2013a), Proje Yönetimi Bilgi Birikim
Havuzu Dördüncü Baskı, 121 [5] PMBOK (2013b), Proje Yönetimi Bilgi Birikim Havuzu Beşinci Baskı,
128 [6] Keskinel, F. (2000), Şebeke Bazlı Bilgisayar Destekli Proje Yönetimi, İstanbul: Birsen Yayınevi,
200 [7] Kabacalı, İ. (2001). Proje Yönetimi Sisteminin Bir Dış Cephe Üretim Firmasının Organizasyon
Yapısındaki Yeri Ve Uygulaması, 11. [8] Agah, H. (2012). Proje Yönetim, 20.

Karadağ, Ö. K., Ankara İlinde Üç Taş Ocağı ile İki Kum Ocağının ve Çalışanlarının İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği Açısından Değerlendirilmesi, Bilim uzmanlığı tezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü, Ankara, 127s. 2000. 8. Torun, F.,Ankara İli büyükşehir Belediyesine Bağlı Üç İlçe Belediye
Temizlik İşçilerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Açısından Durum Saptama Araştırması, Yüksek lisans
tezi, Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 72s. 1994. 9. Işık, E.,İstanbul’un Bir İlçesinde,
Plastik İş Kolunda Faaliyet Gösteren İşletmelerde İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetlerinin
Değerlendirilmesi, Uzmanlık tezi, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp fakültesi Halk sağlığı A.B.D.,
İstanbul, 119s. 2008. 10. Yılmaz, F., Avrupa Birliği Ülkeleri Ve Türkiye'de İş Sağlığı Ve Güvenliği
Kurulları: Türkiye'de Kurulların Etkinliği Konusunda Bir Araştırma, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi,
Cilt 7, Sayı 1, ss.150-192. 2010

You might also like