You are on page 1of 605

T

FEYNMAN
FİZİK DERSLERİ
+ + + + + + + + + + + + +
+ + + + + + + + + + + + +
+ + + + + + + + + + + + +
+ + + + + + + + + + + + +
+ + + + + + + + + + + + +
+ + + + + + + + + + + + +
+ + + + + + + + + + + + +
+ + + + + + + + + + + + +
+ + + + + + + + + + + + +

İkinci Baskı

Feynman-
r
CİLT 2

Leighton- ELEKTRO­
MANYETİZMA
Sands ^ VE MADDE
î-----------------------------------------------------------------

Yeni Milenyum
ALFAI B İLİM Basımı
m

>

2
< > m
m z i—

O N o
m 2 i
>

A LFA
3032 | A LFA I BİLİM I 122

Feynman Fizik Dersleri

II. Cilt: Elektromanyetizma ve Madde

RICHARD FEYNMAN
1918’de N e w Y o rk ’ta doğan Richard P. Feynman doktorasını 1942’de Princeton’dan aldı.
Genç olmasına karşın, I kinci Dünya Savaşı süresince Los Alamos’ta Manhattan Projesinde
önemli bir rol oynadı. Daha sonra, Cornell ve California Teknoloji Enstitüsünde ders verdi.
1965’te Sin-Itiro Tom onaga ve Julian Schwinger’le birlikte, kuantum elektrodinamiğindeki
çalışmaları nedeniyle N o b el Fizik Ödülünü kazandı.
Dr. Feynman N ob el Ödülünü kazanmasını sağlayan kuantum elektrodinamiği kuramının
problemlerini başarıyla çözmesinin yanı sıra, sıvı helyumda üstün akışkanlık olayını açıklayan
bir matematiksel kuram da yarattı. Daha sonra Murray Gell-Mann ile birlikte beta bozunu­
mu gibi zayıf etkileşmeler alanında temel çalışmalar yaptı. Sonraki yıllarda Feynman, yüksek
enerjili proton çarpışma süreçlerinde kendi parton modelini ileri sürerek, kuark kuramının
gelişmesinde önemli bir rol oynadı.
Bu başarıların ötesinde. Dr. Feynman fiziğe yeni temel hesaplama yöntemleri ve gösterimleri
getirdi: en önemlisi, her zaman her yerde kullanılan Feynman diyagramlarıydı; söz konusu
diyagramlar fiziksel süreçlerin kavramsal hale getirilip hesaplanma yolunu yakın bilim tari­
hinde diğer her formalizmden daha fazla değiştirmiştir.
Feynman dikkate değer derecede etkin bir eğitimciydi. Sayısız ödülleri arasından, özellikle
1972’de kazandığı Öğretim için Oersted Madalyasıyla övünürdü. Özgün olarak 1963’te ba­
sılmış olan Feynman Fizik Dersleri, Scientific American’da bir eleştirmen tarafından “ Çetin, fa­
kat besleyici ve lezzet dolu. 25 yıldır, öğretmenler ve başlangıç seviyesindeki öğrenciler için
en iyi yol göstericidir,” şeklinde betimlenmişti. Bununla birlikte Dr. Feynman meslek dışı
kişilerin fizik anlayışlarını artırmaları için Fizik Yasatan Üzerine ve Q H D : Işık ve Maddenin
Acayip Kuramı kitaplarını yazdı. Ç ok sayıda ileri yayının sahibiydi; tüm bunlar araştırmacılar
ve öğrenciler için klasik kaynaklar ve den kitapları haline gelmiş durumdadır.
Richard Feynman yapıcı bir halk adamıydı. Challenger komisyonundaki çalışması çok iyi
bilinmektedir, özellikle onun o meşhur soğutulmuş O-contalarının kırılganlığı gösterisi, bir
bardak buzlu su ve bir C-kıskacından başka hiçbir şey gerektirmeyen o şık deney. Daha az
bilinen ise, Dr. Feynman’m 1960’ta California D evlet Eğitim Programı Komitesine karşı
harcadığı çabadır; orada ders kitaplarının bayağılığını protesto etmişti.
Richard Feynman’ın sayısız bilimsel ve eğitimsel başarısının öyküsü, onun insan yanını yete­
rince anlatamaz. Onun canlı ve çok-yönlü kişiliği tüm çalışmalarında parlar. Bir fizikçi o l­
masının yanı sıra değişik zamanlarda bir radyo tamircisi, bir kasa açıcı, bir artist, bir dansçı,
bongo virtüözü ve hatta Maya hiyerogliflerinin çözücüsüydü. Sürekli olarak yaşadığı dünya­
yı merak ederdi, örnek gösterilen bir deneyimciydi.
Richard Feynman 15 Şubat 1988’de Los Angeles’ta öldü.
ROBERT LEIGHTON
1919’da Detroit’ te doğan R obert 15. Leighton katı hal fiziğinde, kozmik ışın fiziğinde, m o­
dem parçacık fiziğinin başlangıç anlarında, güneş fiziğinde, gezegen fotoğrafçılığında, mili­
metre ve milimetre-altı dalga astronomisinde hayatı boyunca çığır açan çalışmalar yapmıştır.
Bunun yanı sıra bilimsel araçların yenilikçi tasarımlan konusunda yaptığı katkılar herkesçe
bilinir. Leighton, Feynman Fizik Dersleri’ili geliştiren takıma katılmadan önce yazdığı, olduk­
ça etkili bir kitap olan Modem Fiziğin Ilkeleri’yle de tanınır.
1950’lerin başlarında Leighton mü-mezonun iki nötrino ve bir elektrona bozunumunun
gösterilmesinde önemli bir rol oynamış ve çıkan elektronun eneıji tayfının ilk ölçümünü
yapmıştı. Acayip parçacıkların ilk keşfinden sonra onların bozunumlarını ilk gözleyen yine
oydu ve yeni acayip parçacıkların birçok özelliğini açığa kavuşturmuştu.
Leighton 1950’lerin ortasında Doppler-kayması ve Zeeman-olayı güneş kameralarını tasarla­
mıştı. Öğrencileriyle birlikte Zeeman kamerasıyla güneşin manyetik alanını mükemmel bir
çözünürlükle haritalamış, böylece yerel güneş yüzeyi hızlarında beş-dakikalık bir titreşimin
ve “ aşın-tanelenme” örıintüsünün keşfedilmelerine yol açmıştı; bu da yeni bir alanın -güneş
sismolojisinin- doğmasını sağlamıştı. Leighton gezegenlerin daha temiz görüntülerini almak
için düzenek tasarlayıp inşa etmiş ve bir başka yeni alan daha açmıştı: uyarlamalı optik.
1960’larda başlayan sondalarla uzay araştırmaları çağına kadar gezegenlerin en iyi görüntüleri
onunkilerdi.
1960’ların başlarında, Leighton yeni bir ucuz kızılaltı teleskobu geliştirmiş ve gökyüzünün
ilk kez 2,2 mikronda haritalamasını üreterek, insan gözüyle görmek için aşın soğuk olan gö ­
kadamızda umulmayacak kadar çok sayıda gökcismini açığa çıkarmıştı. 1960’ın ortalannda
Mariner 4, 6 ve 7 Mars görevlerinde Jet Propulsion Laboratory’da (JPL: Tepkiyle İtme La-
boratuan) Görüntü Bilimi Araştımıalan için ekip lideriydi. JPL’ nin ilk derin-uzay sayısal te­
levizyon sisteminin geliştirilmesinde önemli bir rol üstlenmiş, görüntü işleme ve iyileştirme
yöntemlerinde ilk uğraşılara katkıda bulunmuştur.
1970’lerde Leighton'ın ilgisi, milimetrik-dalga girişim-metride ve milimetre-altı astronomi­
de kullanılabilecek büyük, ucuz çanak antenlerin geliştirilmesine kaymıştı. Bir kez daha,
onun dikkate şayan deneysel becerileri bilimde yeni bir alan açmıştı ve bu alan, California’-
daki Owens Vadisi Radyo Gözlemevinde ve Şili’deki Atacama Büyük M ılim etre/M ilim et-
re-altı D izilim (A L M A ) R adyo Teleskobunda güçlü bir şekilde gelişmesini sürdürmektedir.
R obert Leighton 9 Mart 1997’de Pasadena, Califom ia’da öldü.

MATTHEW SAN DS
1919’da Oxford, Massachusetts’te doğan Matthew Sands 1940’ta Clark Üniversitesinden li­
sansım ve 1941'de R ic e Üniversitesinden lisansüstü derecesini aldı. II. Dünya Savaşı esnasın­
da Los Alamos’ta Manhattan Projesinde elektronik ve aletler konusunda hizmet verdi. Savaş­
tan sonra Sands nükleer silahlann daha fazla kullanılmasına karşı lobi faaliyeti yürüten Los
Alamos Atom Bilim İnsanları Federasyonunda gönüllü olarak çalıştı. Bu sürede M I T ’de
Bruno Rossi’ nin gözetiminde kozmik ışınlan araştırarak doktora derecesini aldı.
Sands 1950’de Caltech tarafından 1,5 G e V ’lik elektron sinkrotronunu kurmak ve işletmek
üzere işe alındı. Elektron hızlandırıcılarında kuantum etkilerinin önemini, kuramsal ve de­
neysel olarak, ilk gösteren oydu.
1960’ tan 1966’ya kadar Kolej Fiziği Komisyonunda hizmet veren Sands, Feynman Fizik
Dersleri'm yaratan Caltech lisans fizik programındaki yenileştınııelere öncülük etti. Bu esnada
Başkanın Bilim Danışma Kurulu, Silahlann Denetlenmesi ve Silahsızlanma Ajansı ile Savun­
ma Bakanlığında nükleer silahlar ve silahsızlanma danışmanı olarak da çalıştı.
Sands 1963’te Stanford Doğrusal Hızlandıncısınm (S L A C ) kuruluşu ve işletilişinde yönetici
yardımcısı olmuş, orada ayrıca 3 G e V ’lik hızlandıncı Stanford Pozitron Elektron Asimetrik
Halkalanııda da (S P E A R ) çalışmıştı.
1969’dan 1985’ e kadar California Üniversitesi, Santa Cruz’da fizik profesörüydü ve
1969’dan 1972’ye kadar oranın bilimsel rektör yardımcısı görevinde de bulundu. 1972’de
Amerikan Fizik Öğretmenleri Derneğinden Üstün Hizm et Ödülü aldı. Emekli profesör ola­
rak, 1994’e kadar parçacık hızlandırıcısı araştırmalarında etkin olmayı sürdürmüştü. 1998'de
Amerikan Fizik Derneği Saııds’e, “ hızlandırıcı fiziğine ve elektron-pozitroıı ve proton çar-
pıştıncılanmn geliştirilmesine yaptığı pek çok katkı nedeniyle” R obert R . W ilson Ödülünü
layık gördü.
Sands emekliliğinde Santa Cruz’da öğrencileri için bilgisayar ve laboratuar etkinlikleri kur-
malanna yardım ederek ilk ve orta öğretim öğretmenlerine, akıl hocalığı yaptı. Feynman’m
Fizik Tiiyolart adlı problem çözümü kitabının baskıya hazırlanmasını da denetlemiş, aynca
buna, Feynman Fizik Dersleri'nin ortaya çıkanlmasım betimleyen bir anı yazısı da koymuştu.
Matthew Sands 13 Eylül 2014’te Santa Cruz’ da öldü.
Çeviri:

Kerem K aynar

Y ayın a H azırlay an :

Doç Dr. Kerem C ankoçak

E d itö rle r K u ru lu

Prof. Dr. D urm uş Ali D em ir

(İzm ir Y üksek T eknoloji E n stitü sü , Fizik Bölüm ü)

Prof. Dr. İsm ail Hakkı Duru

(E m eritu s Prof., IYTE)

Prof. Dr. Zekeriya Aydın


(E m eritu s Prof., A nkara Ü niversitesi, Fizik Bölüm ü)

Prof. Dr. Ö m er F aru k Dayı

(İstan bul T eknik Ü niversitesi, Fizik M ühendisliği Bölüm ü)

Prof. Dr. Cenap Özben

(İstan bul T eknik Ü niversitesi, Fizik M ühendisliği Bölüm ü)

Prof. Dr. Erhan Pesen

(Celal B ayar Ü niversitesi, Fizik Bölüm ü)

Prof. Dr. Nuri Ünal

(A kdeniz Ü niversitesi, Fizik Bölüm ü)

Prof. Dr. Ali Ulvi Y ılm azer

(A nkara Ü niversitesi, Fizik M ühendisliği Bölüm ü)

Doç. Dr. Altan Çakır


(İstan bul T eknik Ü niversitesi, Fizik M ühendisliği Bölüm ü)
Feynm an F iz ik Dersleri
II. C ilt: Elektrom anyetizm a ve Madde
© 2014, A L F A Basım Y a y ım D ağıtım San. ve T ie . Ltd. Şti.

T h e Feynm ann Lectures On Physics / N ew M illennium Edition


Volume I I : M ainly Electromagnetism and Matter

© 1964, 2006, 2010 by California Institute o f T ec h n o lo gy,

M ich ael A . G ottlieb, and R u d o lf P feiffer


O rijinal İn gilizce baskısı Perseus Books G rubu’un tescilli markası Basic Books tarafından
yayımlanmıştır.

Kitabın T ü rk çe yayın hakları Nurcihan Kesim Ajans aracılığıyla Alfa Basım Y a yım D ağıtım
San. v e T ie. Ltd. Şti.'ne aittir. T an ıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa
alıntılar dışında hiçbir yöntem le çoğaltılamaz.

Y a y ın c ı v e G e n e l Y a y ın Y ö n e t m e n i M . Faruk Bayrak
G e n e l M ü d ü r Vedat Bayrak
Y a y m Y ö n e tm e n i Mustafa Küpüşoğlu
D i z i E d itö rü K erem Cankoçak
R e d ak siy o n M eh m et Ata Arslan, Yunus Cankoçak
K ap ak T a s a rım ı E lif Çepikkurt
S ayfa T a s a rım ı Zeliha Güler, Ü m it Y a vu z

IS B N 978-605-171-358-8
978-605-171-343-4 (T k )

1. Basım: Kasım 2016


2. Basım: T em m u z 2018

Baskı ve C ilt
M e lisa M atb a ac ılık
Çiftehavuzlar Y o lu Acar Sanayi Sitesi N o : 8 Bayrampaşa - İstanbul
T e l: 0(212) 674 97 23 Faks: 0(212) 674 97 29
Sertifika no: 12088

A lfa B a s ım Y a y ım D a ğ ıt ım San. ve T ic . L td . Şti.


Alem dar Mahallesi Ticarethane Sokak N o : 15 34110 C ağaloğlu-İstanbul
T e l: 0(212) 511 53 03 Faks: 0(212) 519 33 00
w w w .alfakitap.com - info@ alfakitap.com
Sertifika no: 10905
FEYNMAN
FİZİK DERSLERİ

Feynman-Leighton-Sands
w
w

CİLT 2
ELEKTRO­
MANYETİZMA
YE MADDE
Yeni M ilenyum
Basımı

ALFA IB İL İM
İÇİNDEKİLER

BÖ LÜM 1. ELEKTROM ANYETİZM A 5-4 Atomların k a ra rlılığ ı.......................... 5-4

1-1 Elektriksel kuvvetler........................... 1-1 5-5 Çizgisel yükün elektrik a la n ı............. 5-5

1-2 Elektrik ve manyetik a lan lar.............. 1-2 5-6 Yüklü levha; iki paralel levha
1-3 Vektör alanlarının özellikleri............. 1-3 arasındaki elektrik a la n ...................... 5-6

1-4 Elektromanyetizma y a s a la rı..............1-4 5-7 Küresel bir yük; küresel b ir k abu k ... 5-7

1-5 Alanlar nedir?...................................... 1-5 5-8 Noktasal b ir yük alanı tam olarak

1-6 Bilim ve teknolojide l/r 2 m idir?............................................ 5-8

elektromanyetizma.............................. 1-6 5-9 Bir iletkenin a la n la rı.......................... 5-9


5-10 Bir iletkenin kovuğundaki a la n ....... 5-10

BÖ LÜ M 2. VEKTÖR A LA N L A R IN IN
DİFERANSİYEL ANALİZİ BÖ LÜM 6 . ÇEŞİTLİ KOŞULLARDA
ELEKTRİK A LAN
2-1 Fiziği anlam ak..................................... 2-1
2-2 Skaler ve Vektör alanlar: T v e h .........2-2 6-1 Elektrostatik potansiyel
2-3 Alanların türevleri: gradyan ............ 2-3 denklem leri...........................................6 -1

2-4 V işlem cisi............................................2-4 6-2 Elektrik d ip o lü .................................... 6-2

2-5 V işlem leri............................................ 2-5 6-3 Vektör denklemleri üzerine

2-6 Isı akışının diferansiyel denklem i.... 2-6 düşünceler............................................ 6-3

2-7 Vektör alanların ikinci türevleri........2-7 6-4 Bir gradyan olarak dipol

2-8 Tuzaklar............................................... 2-8 potan siy eli........................................... 6-4


6-5 Rastgele b ir dağılım için dipol

BÖ LÜM 3. VEKTÖR ÎNTEGRAL ANALİZİ yakınlaştırm ası.................................... 6-5


6-6 Yüklü iletkenlerin alan ları................. 6-6
3-1 Vektör integraller; Vı//nin çizgi
6-7 Görüntüler yöntem i............................ 6-7
in te g ra li................................................ 3-1
6-8 İletken b ir levhanın yakınındaki
3-2 Bir vektör alanının akışı.....................3-2
noktasal y ük......................................... 6-8
3-3 Bir küpten geçen akı; Gauss teorem i. 3-3
6-9 İletken b ir kürenin yakınındaki
3-4 Isı iletimi; yayınım denklem i............ 3-4
noktasal y ük......................................... 6-9
3-5 Bir vektör alanının d olaşım ı..............3-5
6-10 Kondansatörler; paralel le v h a la r.... 6-10
3-6 Bir kare etrafında dolaşım;
6-11 Yüksek voltaj çökm esi...................... 6-11
Stokes teoremi ..................................... 3-6
6-12 Alan salimli m ikroskop.................... 6-12
3-7 Bükümsüz ve diverjansı olmayan
alan lar................................................... 3-7
BÖ LÜM 7. ÇEŞİTLİ KOŞULLARDA
3-8 Ö zet...................................................... 3-8
ELEKTRİK A LA N (DEVAMI)

BÖ LÜM 4. ELEKTROSTATİK 7-1 Elektrostatik alan bulm a


yöntem leri.............................................7-1
4-1 Statik.................................................... 4-1
7-2 İki boyutlu alanlar; karmaşık
4-2 Coulomb yasası: üst üste b in m e........4-2
değişkenin fon k siy o n ları.................... 7-2
4-3 Elektrik potan siyeli............................4-3
7-3 Plazma sa lın ım la rı............................. 7-3
4-4 E = -V 0
7-4 Bir elektrolit içerisinde koloidal
4-5 £“nin akışı
parçacık lar........................................... 7-4
4-6 Gauss yasası; iTnin diverjansı
7-5 Bir örgünün elektrostatik a la n ı......... 7-5
4-7 Küresel b ir yükün alanı
4-8 Alan çizgileri; eşpotansiyel yüzeyler
BÖ LÜM 8 . ELEKTROSTATİK ENERJİ

BÖLÜM 5. GAUSS YASASININ 8-1 Yüklerin elektrostatik enerjisi,

UYGULAM ASI düzgün b ir k ü re .................................... 8-1


8-2 Bir kondansatörün enerjisi. Yüklü
5-1 Elektrostatik dediğin Gauss yasası
iletkenler üzerindeki kuvvetler........... 8-2
artı....................................................... 5-1
8-3 İyonik b ir kristalin elektrostatik
5-2 Elektrostatik alanda d e n g e .............. 5-2
enerjisi...................................................8-3
5-3 İletkenlerle denge.............................. 5-3
8-4 Çekirdeklerin elektrostatik 13-4 Kararlı akımların manyetik alanı;
en erjisi.................................................. 8-4 Ampère y a sa sı.................................... 13-4
8-5 Elektrostatik alanda eneıji.................. 8-5 13-5 Bir solenoid ve düz telin manyetik alanı;
8-6 Bir noktasal yükün enerjisi................. 8-6 atomik akım lar................................... 13-5
13-6 Elektrik ve manyetik alanların
BÖ LÜM 9. ATMOSFERDEKİ ELEKTRİK gö re liliğ i............................................. 13-6

9-1 Atmosferin elektrik potansiyel 13-7 Akım ların ve yüklerin dönüşüm ü.... 13-7

gradyanı................................................ 9-1 13-8 Ü st üste binme; sağ el k u ra lı............ 13-8

9-2 Atmosferdeki elektrik akım ları........... 9-2


9-3 Atmosferik akımların k a y n a ğ ı............ 9-3 BÖ LÜM 14. ÇEŞİTLİ D URUM LARDA

9-4 Gök gürültülü fırtın a la r......................9-4 M ANYETİK ALAN

9-5 Yük ayrımının m ekanizm ası............... 9-5 14-1 Vektör p otan siyeli..............................14-1
9-6 Y ıldırım ................................................. 9-6 14-2 Bilinen akımların vektör
p o ta n siy e li......................................... 14-2
BÖ LÜM 10. DÎELEKTRİK 14-3 Düz b ir t e l .......................................... 14-3

10-1 Dielektrik s a b it i............................... 10-1 14-4 Uzun b ir so le n o id .............................. 14-4

10-2 Kutuplanma vektörü P ................... 10-2 14-5 Küçük b ir ilmeğin alanı, manyetik

10-3 Kutuplanma yükleri......................... 10-3 dipol.....................................................14-5

10-4 Dielektrikli elektrostatik 14-6 Bir akımın vektör potansiyeli........... 14-6

denklemleri....................................... 10-4 14-7 Biot ve Savart y a s a s ı......................... 14-7

10-5 Dielektrikli alanlar ve kuvvetler.....10-5


BÖ LÜM 15. VEKTÖR POTANSİYELİ

BÖ LÜ M 11. DÎELEKTRİĞÎN ÎÇÎNDE 15-1 Bir akım ilmeği üzerindeki kuvvetler;

11-1 M oleküler d ip o lle r........................... 11-1 b ir dipolün enerjisi.............................15-1

11-2 Elektronik kutuplanm a.................... 11-2 15-2 Mekanik ve elektriksel en erjiler....... 15-2

11-3 Kutupsal moleküller; yönlendirme 15-3 Kararlı akımların en erjisi................. 15-3

kutuplanm ası................................... 11-3 15-4 B 'ye k a r ş ı t ........................................ 15-4

11-4 Dielektriğin kovuklarında elektrik 15-5 Vektör potansiyeli ve kuantum

alan lar............................................... 11-4 m ekaniği............... T........................... 15-5

11-5 Sıvıların dielektrik sabiti; 15-6 Statik için doğru olan, dinamik için

Clausius-M ossotti denklem i............. 11-5 yan lıştır..... .........................................15-6

11-6 Katı dielektrik................................... 11-6


11-7 Ferroelektrik; BaTiCb....................... 11-7 BÖLÜM 16. İNDÜK LENM ÎŞ AKIMLAR
16-1 M otorlar ve jeneratörler.....................16-1
BÖ LÜM 12. ELEKTROSTATİK BENZERLER 16-2 Transform atörler ve indüktanslar ...16-2

12-1 Benzer denklemler benzer çözümlere 16-3 îndüklenmiş akımlar üzerindeki

sa h ip tir............................................. 1 2 - 1 k u v vetler............................................ 16-3

1 2 - 2 Isı akışı; sonsuz b ir levhanın sınırının 16-4 Elektrik teknolojisi............................ 16-4

yakınındaki nokta kaynak ............... 12 - 2


12-3 Gergin z a r ......................................... 12-3 BÖ LÜM 17. ÎNDÜK SÎYO N YASALARI

12-4 Nötronların yayınımı; homojen bir 17-1 İndüksiyon fiziği.................................17-1


ortamdaki düzgün küresel kaynak .. 12-4 17-2 "Akı kuralı" için istisn a la r................ 17-2
12-5 Girdapsız akış; b ir küre etrafındaki 17-3 Betatron; b ir elektrik alanla indüklenen
ak ış...................................................... 12-5 parçacık ivmelenmesi........................ 17-3
12-6 Aydınlanma; bir düzlemin düzgün 17-4 Bir paradoks....................................... 17-4
ışıklandırılm ası................................ 12 - 6 17-5 Alternatif akım jen eratörü ................ 17-5
12-7 Doğanın "altında yatan birlik ".......... 12-7 17-6 Karşılıklı indüktans........................... 17-6
17-7 Öz indüktans...................................... 17-7
B Ö LÜ M 13. M ANYETOSTATİK 17-8 İndüktans ve manyetik en erji........... 17-8

13-1 Manyetik alan......................................13-1


13-2 Elektrik akımı; yükün korunum u...... 13-2 BÖ LÜM 18. M A X W E LL DENKLEM LERİ

13-3 Bir akım üzerindeki manyetik 18-1 M axw ell denklemleri..........................18-1


ku vvet................................................. 13-3 18-2 Yeni terim nasıl işler?....................... 18-2
18-3 Bütün klasik fizik ............................... 18-3
18-4 Hareket eden b ir a la n ........................18-4 24-1 İletim h a ttı......................................... 24-1
18-5 Işık h ız ı............................................... 18-5 24-2 Dikdörtgen dalga kılavuzu................24-2
18-6 M axw ell denklemlerini çözmek; 24-3 Kesme frekansı...................................24-3
potansiyeller ve dalga denklem i.....18-6 24-4 Kılavuzlu dalgaların h ı z ı ................. 24-4
24-5 Kılavuzlu dalgaları gözlem lem ek.... 24-5
BÖ LÜM 19. EN AZ EYLEM İLKESİ 24-6 Dalga kılavuzu tesisatçılığı..............24-6
19-1 Özel b ir ders: neredeyse tamamen 24-7 Dalga kılavuzu k ip leri.......................24-7
sözlü .................................................... 19-1 24-8 Kılavuzlu dalgalara b ir başka
19-2 Dersten sonra eklenmiş b ir not....... 19-2 b a k ış ................................................... 24-8

BÖ LÜM 20. BOŞ UZAYDA M A X W E LL BÖLÜM 25. GÖRELİ GÖSTERİMDE


D E N K LE M LE R İN İN ÇÖZÜMÜ ELEKTRODİNAMİK
20-1 Boş uzayda dalgalar; düzlem 25-1 Dört-vektörler.................................... 25-1
d a lg a la r ı............................................. 2 0 -1 25-2 Skaler çarpım ..................................... 25-2
20-2 Üç boyutlu d a lg a la r ...........................20-2 25-3 Dört boyutlu gradyan ........................25-3
20-3 Bilimsel hayal g ü c ü ...........................20-3 25-4 Dört boyutlu gösterimde
20-4 Küresel d a lg a la r................................ 20-4 elektrodinamik...................................25-4
25-5 Hareket eden bir yükün
BÖ LÜM 21. M A X W E LL D EN K LEM LER İN İN dört-potansiyeli.................................25-5
AKIM LAR VE YÜKLERLE 25-6 Elektrodinamik denklemlerinin
ÇÖZÜMLERİ değişm ezliği....................................... 25-6
2 1 - 1 Işık ve elektromanyetik d a lg a la r .... 2 1 - 1
21-2 Nokta kaynaktan yayılan küresel BÖLÜM 26. ALA N LA R IN LORENTZ
dalgalar............................................... 2 1 - 2 DÖNÜŞÜM LERİ
21-3 M axw ell denklemlerinin genel 26-1 Hareketli b ir yükün
çözümü................................................ 21-3 dört-potansiyeli................................. 26-1
21-4 Salman bir dipolün alan ları.............. 21-4 26-2 Sabit hızlı bir noktasal yükün
21-5 Hareket eden b ir yükün potansiyelleri; a la n la rı............................................... 26-2
Liénard ve W iechert'in genel 26-3 Alanların göreli dönüşüm ü...............26-3
çözümü.................................................21-5 26-4 Göreli gösterimde hareket
21-6 Sabit hızda ilerleyen yük için denklem leri........................................26-4
potansiyeller; Lorentz denklem i..... 21-6
BÖLÜM 27. ALAN ENERJİSİ VE ALAN
BÖ LÜM 22. AC DEVRELERİ M OM ENTUM U
22-1 E m p ed an slar.......................................22-1 27-1 Yerel korunum ................................... 27-1
22-2 Jeneratörler........................................ 22-2 27-2 Enerji korunumu ve
22-3 İdeal elemanlar şebekesi; Kirchhoff elektromanyetizma............................27-2
y a s a la rı............................................... 22-3 27-3 Elektromanyetik alanda enerji
22-4 Eşdeğer devreler................................ 22-4 yoğunluğu ve enerji a k ışı..................27-3
22-5 Enerji....................................................22-5 27-4 Alan enerjisinin b e lirsiz liğ i............. 27-4
22-6 Bir merdiven şe b e k e.......................... 22-6 27-5 Enerji akışı örnekleri.........................27-5
22-7 Filtreler............................................... 22-7 27-6 Alan m om entum u..............................27-6
22-8 Diğer devre elem an ları...................... 22-8
BÖLÜM 28. ELEKTROM ANYETİK KÜTLE
BÖ LÜM 23. KOVUK REZONATÖRLERİ 28-1 Bir noktasal yükün alan en erjisi..... 28-1
23-1 Gerçek devre elem anları.....................23-1 28-2 Hareket eden b ir yükün alan
23-2 Yüksek frekanslarda b ir s ığ a ç .......... 23-2 m om entum u....................................... 28-2
23-3 Bir rezonans k ovu ğu.......................... 23-3 28-3 Elektromanyetik kütle.......................28-3
23-4 Kovuk k ip le ri...................................... 23-4 28-4 Elektronun kendi üzerindeki
23-5 Kovuklar ve rezonans d evreleri...... 23-5 kuvvet................................................. 28-4
O
28-5 M axw ell kuramım değiştirme
denemeleri..........................................28-5
28-6 Nükleer kuvvet alanı........................ 28-6
33-1 Işığın yansım ası ve k ırılm a sı............33-1
BÖ LÜM 29. ELEKTRİK VE M ANYETİK 33-2 Yoğun malzemelerde d a lg a la r...........33-2
ALANLARDA YÜKLERİN 33-3 Sınır k o şu lları..................................... 33-3
HAREKETLERİ 33-4 Yansıtılan ve iletilen d a lg a la r.......... 33-4
29-1 Düzgün b ir elektrik veya manyetik 33-5 Metallerden yansım a..........................33-5
alanda hareket.................................... 29-1 33-6 Toplam iç y a n sım a .............................33-6
29-2 Momentum an alizi.............................29-2
29-3 Elektrostatik mercek..........................29-3 BÖ LÜ M 34. M A D D E N İN M ANYETİZM ASI
29-4 Manyetik mercek................................29-4 34-1 Diyamanyetizma ve
29-5 Elektron m ikroskobu.........................29-5 param anyetizm a................................. 34-1
29-6 Hızlandırıcı kılavuz a la n ları.............29-6 34-2 Manyetik moment ve açısal
29-7 Değişken gradyan odaklam a.............29-7 m om entum ..........................................34-2
29-8 Birbirine dik elektrik ve manyetik 34-3 Atomik mıknatısların presesyonu....34-3
alanlarda hareket...............................29-8 34-4 Diyam anyetizm a.................................34-4
34-5 Larm or kuram ı....................................34-5
BÖLÜM 30. KRİSTALLERİN İÇ GEOMETRİSİ 34-6 Klasik fizik ne diyamanyetizmayı
30-1 Kristallerin iç geom etrisi..................30-1 ne de paramanyetizmayı öngürür....34-6
30-2 Kristallerde kimyasal b a ğ la r............ 30-2 34-7 Kuantum mekaniğinde açısal
30-3 Kristallerin büyüm esi........................30-3 m om entum ..........................................34-7
30-4 Kristal örgü ler....................................30-4 34-8 Atom ların manyetik enerjisi..............34-8
30-5 İki boyutta sim etriler........................30-5
30-6 Üç boyutta sim etriler.........................30-6 BÖ LÜM 35. PAR AM ANYETİZM A VE
30-7 Metallerin m ukavem eti.....................30-7 M ANYETİK REZONANS
30-8 Dislokasyonlar ve kristal 35-1 Kuantumlanmış manyetik
bü yü m esi............................................30-8 d u ru m la r............................................. 35-1
30-9 Bragg-Nye kristal m o d e li................. 30-9 35-2 Stem -Gerlach d en eyi..........................35-2
35-3 R abi moleküler-demet yöntem i........ 35-3
BÖLÜM 31. TENSÖRLER 35-4 Dökme malzemelerin
31-1 Kutuplanabilirlik ten sörii.................31-1 param anyetizm ası............................. 35-4
31-2 Tensör bileşenlerini dönüştürmek .. 31-2 35-5 Adyabatik mıknatıssızlaştırmayla
31-3 Enerji elipsoidi...................................31-3 so ğ u m a ................................................35-5
31-4 Diğer tensörler; eylemsizlik 35-6 Nükleer manyetik rezonans............... 35-6
tensörii............................................... 31-4
31-5 Vektörel çarpım ................................. 31-5 BÖLÜM 36. FERROM ANYETİZM A
31-6 Stres ten sörii......................................31-6 36-1 M ıknatıslanm a a k ım la n ....................36-1
31-7 Yüksek dereceli tensörler................. 31-7 36-2 H a l a n ı .................................................36-2
31-8 Elektromanyetik momentumun 36-3 Mıknatıslanma e ğ ris i........................ 36-3
dört-tensörü.......................................31-8 36-4 Demir çekirdek indüktanslan........... 36-4
36-5 Elektrom ıknatıs................................. 36-5
BÖLÜM 32. YO Ğ U N M A LZEM ELER İN 36-6 Kendiliğinden m ıknatıslanm a.......... 36-6
KIRILM A İNDİSİ
32-1 Maddenin Kutuplanm ası...................32-1 BÖ LÜM 37. M ANYETİK M ALZEM ELER
32-2 Dielektrik içinde M axw ell 37-1 Ferromanyetizmayı anlam ak.............37-1
denklemleri.........................................32-2 37-2 Termodinamik özellikler................... 37-2
32-3 Dielektrik içinde d a lgalar................. 32-3 37-3 Histerezis eğrisi..................................37-3
32-4 Karmaşık kırılma indisi.................... 32-4 37-4 Ferromanyetik m alzem eler............... 37-4
32-5 Karışımın in d is i................................ 32-5 37-5 Olağandışı manyetik m alzem eler....37-5
32-6 Metallerdeki d a lg a la r....................... 32-6
32-7 Düşük frekanslı ve yüksek frekanslı BÖ LÜM 38. ESNEKLİK
yakınlaştırmalar; kabuk ve plazma 38-1 Hooke y a s a s ı.......................................38-1
frekansı.............................................. 32-7 38-2 Düzgün gerilm eler............................. 38-2
38-3 Burulm a çubuğu; kayma dalgaları...38-3
38-4 Bükülmüş k iriş...................................38-4 41-4 Dairesel b ir silindir etrafından
38-5 B urkulm a............................................38-5 a k ış ..................................................... 41-4
41-5 Sıfır viskozite lim iti........................... 41-5
BÖ LÜM 39. ESNEK M ALZEM ELER 41-6 Couette a k ış ı...................................... 41-6
39-1 Gerilme tensörü.................................. 39-1
39-2 Esneklik te n sö rü ................................39-2 BÖ LÜM 42. EĞ R l UZAY
39-3 Esnek b ir cisimde hareketler............39-3 42-1 iki boyutlu eğri u z a y la r .................... 42-1
39-4 Esnek olmayan d a v ra n ış...................39-4 42-2 Üç boyutlu uzayda eğrilik ................. 42-2
39-5 Esneklik sabitlerini h esaplam ak....39-5 42-3 Uzayımız e ğ rid ir................................ 42-3
42-4 Uzay-zam anda g eom etri................... 42-4
BÖ LÜM 40. KURU SU YU N AKIŞI 42-5 Kütleçekim ve eşdeğerlik ilk e si....... 42-5
40-1 H idrostatik......................................... 40-1 42-6 Kütleçekim alanında saatlerin hızı ..42-6

40-2 Hareket denklem leri..........................40-2 42-7 Uzay-zam anın bü k ü lm esi................. 42-7


40-3 Kararlı akış: Bernoulli teorem i.........40-3 42-8 Eğri uzay-zam anda hareket.............. 42-8
40-4 D olaşım ...............................................40-4 42-9 Einstein'ın kütleçekim k u ram ı........ 42-9

40-5 Girdap çizg ile ri..................................40-5

D ÎZlN
BÖLÜM 41. ISLAK SUYUN AKIŞI
ÎSÎM D ÎZlNÎ
41-1 Viskozite............................................. 41-1
41-2 Viskoz akış.......................................... 41-2 SEMBOLLER LİSTESİ
41-3 Reynolds s a y ıs ı..................................41-3
YENİ MİLENYUM BASIMININ ÖNSÖZÜ

Richard Feynman'ın üç ciltlik Feynm an Fizik Dersleri'nin ortaya çıktığı Ca­


lifornia Teknoloji Enstitüsündeki fiziğe giriş dersini vermesinden bu yana nere­
deyse elli yıl geçti. Bu elli yıl boyunca fiziksel dünyayı algılayışımız büyük
oranda değişti fakat Feynm an Fizik Dersleri etkisini kaybetmedi. Feynm an
dersleri, onun eşsiz fizik algısı ve pedagojisi nedeniyle günümüzde hâlâ ilk b a ­
sıldığı an kadar etkilidir. Dünya çapında hem acemi hem de olgun fizikçiler ta­
rafından çalışılmaktadır; sadece İngilizce 1,5 milyondan fazla kopyası basılm ış
ve en az bir düzine dile çevrilmiştir. Belki de hiçbir fizik kitabı serisi şu ana
dek bu kadar etkili olmamıştır.
Bu Yeni M ilenyum Basımı, Feynm an Fizik Dersleri (FLP) için yeni bir çağın
başlangıcıdır: elektronik yayıncılığın yirmi birinci yüzyıl çağı. FLP, Latex elek­
tronik dizgi dilinde tanımlanmış metin ve denklemleri ve modern çizim yazı­
lım ları kullanılarak yeniden çizilen bütün şekillerle birlikte FLP formatına çev­
rilmiştir.
Bu son baskının sonuçları korkutucu değildir; neredeyse fizik öğrencileri ta­
rafından yıllarca alışılm ış ve sevilen orijinal kırmızı kitaba benzemektedir. Ana
farklılıklar, genişletilmiş ve geliştirilmiş b ir dizin, bir önceki nüshanın ilk b a sı­
mından bu yana beş yıldan fazla bir süre içinde okuyucular tarafından bulunan
885 basım hatasının düzeltilmiş hali ve gelecekte okuyucular tarafından b u lu ­
nabilecek hataları düzeltme kolaylığıdır. Bu konuya aşağıda değineceğiz.
Bu basım ın eKitap versiyonu ve Geliştirilmiş Elektronik Versiyonu elektro­
nik yeniliklerdir. Büyütülmeye çalışıldığında denklemleri, şekilleri ve hatta b a ­
zen metnin kendisinin piksellere ayrıldığı 2 0 . yüzyılın teknik kitaplarının çoğu
eKitap'larının aksine Yeni M ilenyum Baskısının Latex taslağı, sayfadaki tüm
özelliklerin (fotoğraflar hariç) sınır koyulmaksızın ve şekillerin netliğinin ve
tamlığmın muhafaza edildiği en yüksek kalite eKitapların yaratılm asına olanak
tanımaktadır. Feynman'ın orijinal derslerinden alınmış sınıf tahtası resimleri
ve seslerini ve diğer kaynaklarla bağlantılarını içeren Geliştirilmiş Elektronik
Versiyon, Feynman'ın derslerinden haz almanızı sağlayacak b ir yeniliktir.

Feynman Dersleri Anısına


Bu üç cilt eksiksiz pedagojik bir çalışmadır. Ayrıca Feynman'ın 1961-64 yıl­
ları arasında, California Teknoloji Enstitüsünde (Caltech) alanlarına bakılm ak­
sızın bütün birinci ve ikinci sınıf öğrencilerinin ihtiyacı olduğu lisans fizik
derslerinin tarihsel bir kaydıdır.
Tıpkı benim gibi, okuyucular da Feynman'ın derslerine katılan öğrencilerin
nasıl etkilendiklerini merak edebilir. Bu ciltlere kendi yazdığı önsözünde Feyn­
man bir nebze olumsuz b ir bakış açısı sunmaktadır. "Öğrenciler tarafından çok
iyi anlaşıldığını sanmıyorum" diye yazmaktadır. M atthew Sands, Feynm an Fi­
zik Tüyoları isimli Feynman biyografisinde çok daha olumlu bir bakış açısı su­
nar. Merakım nedeniyle 2005 yılının sonbaharında, Feynman'ın 1961-63 sını­
fından (yaklaşık 150 öğrenci arasından) rastgele 17 öğrenciyle -b a zıla rı derste
oldukça zorlanan bazıları da uzm anlaşan öğrenciler olmak üzere; fizik ana b i­
lim dalının yanı sıra biyoloji, kimya, mühendislik, jeoloji, matematik ve astro­
nomi öğrencileri- mailleştim ya da konuştum.
Aradan geçen yıllar boyunca hafızaları donuklaşmış olabilirdi, fakat yüzde
sekseni Feynman'ın derslerinin üniversite hayatlarının en önemli anları olduğu-
nu belirtti. "Kiliseye gitmeye benziyordu." Dersler "dönüşümsel b ir deneyimdi,"
"ömür boyunca size eşlik eden b ir deneyim, muhtemelen Caltech'ten edindiğim
en önemli deneyim." "Biyoloji alanm daydım fakat Feynman'm dersleri lisans öğ­
renimimdeki en ileri deneyimdi... bununla birlikte itiraf etmeliyim ki ev ödevle­
rini zamanında yapamıyordum ve güçlükle takip edebiliyordum." "Derste en az
ümit veren öğrenciler arasındaydım ve asla bir dersi kaçırmadım... Feynman'ın
keşfetmekten duyduğu hazzı hâlâ hissedebiliyorum ve hatırlıyorum... Dersleri...
muhtemelen basılan Dersleri’nde olmayan duygusal bir etkiye sahipti."
Bununla birlikte birkaç öğrenci iki nedenden dolayı olumsuz hatıralara sa­
hipti: (i) "Derslere katılmanıza rağmen ev ödevi problem lerini nasıl çözeceğinizi
öğrenemiyordunuz. Feynman çok becerikliydi; hangi yaklaşım ların ve hilelerin
uygulanması gerektiğini biliyordu ve birinci sınıf öğrencilerinin sahip olmadığı
b ir zekâya ve deneyime dayanan sezgilere sahipti." Feynman ve meslektaşları
derslerindeki bu kusurun farkındalardı ve Feynm an'ın Fizik Tüyoları isimli
esere dahil edilen bölümlerde bununla ilgili kaynaklar vardı: Feynman tarafın­
dan verilmiş üç problem-çözme dersi ve Robert B. Leighton ile Rochus Vogt ta­
rafından toplanan bir dizi problem ve cevapları, (ii) "Bir sonraki derste nelerin
tartışılacağının bilinmemesinden kaynaklanan güvensizlik, bir ders kitabının
ya da ders kaynaklarıyla bağlantılı herhangi b ir referansın olmayışı ve sonuç
olarak ileri okumaların yapılam am ası... Üniversite binasının içinde dersleri he­
yecan verici ve anlaşılır buldum fakat dışarıda [detaylarını yeniden kurmaya
çalıştığımda] Sanskritçeydi." Bu problem elbette bu üç cilt, Feynm an Fizik
Dersleri'nin basılan versiyonu, sayesinde çözüldü. Bu eserler daha sonra Cal­
tech öğrencilerinin yıllarca çalıştığı ders kitapları haline geldiler ve Feyn-
man'ın en büyük mirası olarak günümüzde yaşatılmaktadır.

Yazım Hatalarının Bir Tarihi


Feynm an Fizik Dersleri, Feynman ve Feynman'ın derslerindeki' kara tahta
fotoğrafları ve teyp kayıtları üzerinde çalışıp, onları derleyen yardımcı yazarlar
Robert B. Leighton ve Matthew Sands tarafından hızlı b ir şekilde üretildi (Her
iki yardımcı yazar da Yeni M ilenyum Basımın Geliştirilmiş Elektronik Versiyo­
nuna katkıda bulundular). Feynman, Leighton ve Sands'in yüksek b ir hızla ça­
lışm aları nedeniyle ilk baskısında çok sayıda hatanın bulunm ası kaçınılmazdı.
Feynman daha sonraki yıllarda yazım hatalarından oluşan uzun b ir liste oluş­
turdu: Caltech'teki öğrenciler, öğretim üyeleri ve dünya çapındaki okuyucular
tarafından bulunan hatalar. 1960'larda ve 1970'lerin ilk yıllarında Feynman yo­
ğun yaşamı arasında I ve II. ciltler için hataların hepsini olmasa bile büyük bir
kısmını kontrol etmek ve daha sonraki baskılara bu düzeltmeleri yerleştirmek
için zaman ayırdı. Fakat Feynman'ın III. Ciltteki hataların ortadan kaldırılm a­
sına yönelik görev anlayışı asla yeni şeyleri keşfetme heyecanından daha yük­
sek değildi.f 1988 yılındaki zamansız ölümünden sonra bütün üç cilt için topla­
nan hatalar Caltech Arşivlerinde toplandı ve unutulmaya yüz tuttu.
2002 yılında Ralph Leighton (Robert Leighton'm son çocuğu ve Feynman'ın
hemşerisi) eski hatalar ve R alph'ın arkadaşı Micheál Gottlieb tarafından derle­
nen yeni uzun bir liste konusunda beni bilgilendirdi. Leighton bütün hataları
düzeltilmiş Feynm an Dersleri’nin yeni bir Caltech baskısının ortaya konmasını

Feynman'ın derslerinin ve bu üç cildin tanımlamaları için üç cildin her birindeki Giriş ve


Önsöz kısımlarına, ayrıca Matt Sands'in F ey n m a n ’ın Fizik Tü yola rı isimli biyografisine ve
David Goodstein ve Gerry Neugebauer tarafından 1989 yılında yazılan F L P 'n in H a tıra Bas­
kısına Özel Giriş isimli eserine, ayrıca 2005 yılında basılan T a m a m la yıcı Baskısı’na, bakı­
nız.
1975 yılında III. Cildin hatalarım kontrol etmeye başlamıştı fakat bazı şeyler dikkatini da­
ğıttı ve bu görevi asla bitiremedi, bu nedenle düzeltmeleri tamamlayamadı.
ve yanında, onun ve Gottlieb'in hazırlayacağı Feynm an'ın Fizik Tüyoları isimli
yeni bir yardımcı kaynak cildinin basılm asını önerdi.
Feynman benim kahramanımdı ve yakın b ir arkadaşımdı. Yeni hata listesini
ve önerilen yeni cildin içeriğini gördüğümde Caltech (O, Leighton ve Sands'in
Feynm an Dersleri için bütün hakları ve sorumlulukları devrettiği Feynman'ın
uzun süreli akademik evi) adına bu projeyi denetlemeyi hemen kabul ettim.
Gottlieb'in b ir buçuk yıl süren titiz çalışm asından ve Dr. Micheal H artl'm (bü­
tün hataları ve yeni cildi kontrol eden seçkin bir Caltech doktora sonrası öğren­
cisi) dikkatli incelemelerinden sonra 2005 yılında yaklaşık 200 hatası düzeltildi
ve Gottlieb ile Leighton tarafından yazılan Feynm an'ın Fizik Tüyoları isimli ye­
ni b ir cilde sahip Feynm an Fizik Dersleri'nin Tamamlayıcı Baskısı doğdu.
Bu baskının "Tamamlayıcı" olacağını düşünüyordum. Beklemediğim şey
dünya çapındaki okuyucuların -d a h a ileri hataları tanımlamak için Gottlieb'e
başvurm aları ve Gottlieb tarafından oluşturulup kalıcı hale getirilen w ebsitesi­
ne, Feynm an Dersleri Websitesi www.feynm anlectures.info, bu hataları sunm a­
la r ı- taşıdıkları coşkulu sorumluluk duygusuydu. 0 zamandan beri geçen 5 yıl­
da 965 yeni hata sunuldu ve Gottlieb, Hartl ile Nate Bode'nin (seçkin bir Cal­
tech fizik lisans öğrencisi) titiz çalışm aları sayesinde düzeltildi. 965 hatanın 80
adedi Tamamlayıcı Basım 'ın (Ağustos 2006) dördüncü baskısında düzeltildi ve
geriye kalan 885'i bu Yeni M ilenyum Basımının ilk baskısında düzeltildi (I.
Ciltte 332, II. Ciltte 263 ve III. Ciltte 200). Hataların detayları için w w w .feyn-
manlectures.info adresine bakınız.
Açık ki, Feynm an Fizik Dersleri'ni hatasız hale getirmek dünya çapındaki iş­
birliği sayesinde gerçekleşti. Caltech adına 2005 yılından bu yana katkıda b u lu ­
nan 50 okuyucuya ve sonraki yıllarda katkı koyacak çok sayıda okuyucuya şim ­
diden teşekkür ederim. Katkı koyan herkesin ismi www.feynm anlectures.in-
fo/flp_errata.html adresinde bulunmaktadır.
Neredeyse tüm hatalar üç tiptedir: (i) düz yazıdaki baskı hataları; (ii) denk­
lemlerdeki, tablolardaki ve şekillerdeki baskı hataları ve matematiksel hatalar:
işaret hataları, yanlış sayılar (örneğin 5 yerine 4 kullanılması), denklemlerdeki
unutulmuş alt indisler, toplam işaretleri, parantezler ve terimler; (iii) bölüm le­
re, tablolara ve şekillere atanan yanlış referanslar. Bu tür hatalar, olgun b ir fi­
zikçi için korkunç görünmese de, Feynman'ın birincil dinleyicileri olan öğrenci­
ler için kafa karıştırıcı ve engelleyici olabilir.
Benim sorum luluğum da düzeltilen 1165 hata arasından sadece birkaçının
gerçek fiziksel hata olması dikkat çekicidir. Örneğin II. Cildin sayfa 5 ile 9 ara­
sında "... topraklanmış kapalı bir iletken içindeki statik olmayan yük dağılımı
dışarıda b ir alan [elektrik] üretemez," (topraklanmış kelimesi bir önceki baskıda
ihmal edilmişti). Bu hata, içlerinde W illiam and M ary Kolejinde bir öğrenci olan
ve bir sınavda Feynman'ın hatalı b ir pasajına güvenen Beulah Elizabeth Cox'un
da bulunduğu çok sayıda okuyucu tarafından Feynman'a bildirilm işti. 1975 yı­
lında Feynman Bayan Cox'a şöyle yazdı* "Öğretim görevlisinin, Gauss Yasasını
kullanarak gösterdiği gibi, cevabınızın yanlış olması nedeniyle size puan ver­
memesi doğruydu. Bilimde dikkatli biçimde oluşturulmuş mantığa ve savlara
güvenmelisiniz, otoritelere değil. Ayrıca kitabı dikkatli b ir şekilde okuyup anla­
yabilirdiniz. Bir hata yaptım ve bu nedenle kitap hatalıdır. Muhtemelen toprak­
lanmış b ir küreyi ya da içinde farklı bölgelerde hareket eden parçacıkların dı­
şarıdaki şeyleri etkilemeyeceği bir şeyi düşünüyordum. Bunu nasıl yaptığıma
emin değilim fakat pot kırdım ve sen de bana inanarak pot kırdın."

• Uğrak Y erinden K abu l E d ile b ilir M ü k e m m e l S a lm ım la r, R ic h a rd P. F ey n m a n 'ın M ek tu p la ­


rı, sayfa 288-89, ed. Michelle Feynman (Basic Books, New York 2005).
Yeni Milenyum Basımı Bu Hale Nasıl Geldi?
Kasım 2005 ile Temmuz 2006 arasında Feynm an Dersleri Web sitesine
www.feynm anlectures.info 340 hata sunuldu. Önemli ölçüde bunların büyük
bir kısmı tek bir kişiden geliyordu: Dr. Rudolf Pfeiffer, Avusturya, Vienna Üni­
versitesinden doktora sonrası araştırmacı bir fizikçi. Yayıncı, Addison Wesley,
80 hatayı önceden tespit etmişti fakat m asrafı yüzünden daha fazlasının tespit
edilmesine ayak diredi: kitaplar 1960'lı yıllara ait sayfaların fotografik görün­
tüsüyle çalışan bir foto-ofset süreci sayesinde basılmaktaydı. Bir hatayı düzelt­
mek bütün sayfanın yeniden dizimi anlamına geliyordu ve yeni b ir hatanın ol­
mamasını garanti altına almak için her sayfa iki farklı insan tarafından ikişer
kez dizgiye giriliyor, daha sonra birkaç insan tarafından karşılaştırılarak dü­
zeltiliyordu; gerçekten yüzlerce hatanın var olduğu bir durum da çok m asraflı
bir süreç.
Gottlieb, Pfeiffer ve Ralph Leighton bu konuda çok m utsuzdular, bu nedenle
bütün hataları düzeltmeyi kolaylaştırmak, ayrıca eKitap üretmek ve Feynman
Fizik Dersleri'nin geliştirilmiş elektronik versiyonunu geliştirmek için b ir plan
geliştirdiler. 2007 yılında Caltech'in temsilcisi olmam dolayısıyla bana planla­
rını açıkladılar. Hevesli fakat temkinliydim. Geliştirilmiş Elektronik Versiyonu'-
nun b ir bölümlük gösterimini içeren detayları gördükten sonra, Caltech'in
Gottlieb, Pfeiffer ve Leighton'm plan lan doğrultusunda işbirliği yapmasını
önerdim. Plan Caltech'in Fizik, Matematik ve Astronomi bölüm başkanları -
Tom Tombrello, Andrew Lange ve Tom Soifer- tarafından onaylandı ve karışık
yasal sözleşme detayları Caltech'in fikir hakları danışmanı Adam Cochran tara­
fından incelendi. Bu Yeni M ilenyum Basımının yayım lanm asıyla birlikte plan,
karmaşıklığına rağmen başarılı b ir şekilde yürürlüğe kondu. Özel olarak:
Pfeiffer ve Gottlieb FLP'nin bütün üç cildini Latex form una dönüştürdüler
{Feynm an'ın Fizik Tüyoları eserine Feynman derslerinden elde edilen 1000'den
fazla alıştırmayı dahil etmek için çalıştılar). FLP şekilleri, FLP'nin Alman çevir­
meni Henning Heinze tarafından Alman baskısında kullanılmak üzere, Hindis­
tan'da m odem elektronik form da yeniden çizildi. Gottlieb ve Pfeiffer, bu Yeni
M ilenyum İngilizce baskısında Heinze'nin özel olmayan şekillerini kullanmak
için, Alman baskısındaki (Oldenbourg tarafından basılan) özel olmayan Latex
denklemlerini değiş tokuş etti. Pfeiffer ile Gottlieb, bütün Latex metni ile denk­
lemlerini ve bütün yeniden çizilen şekilleri titiz b ir şekilde kontrol ederek dü­
zeltilmesi gereken yerleri düzeltti. Nate Bode ile ben, Caltech adına, metni,
denklemleri ve şekilleri kısmen kontrol ettik; hiçbir hata bulamadık. Pfeiffer ile
Gottlieb inanılmaz b ir biçimde titiz ve hassastılar. Gottlieb ile Pfeiffer, Feyn-
man'ın 1962-64 ders fotoğraflarını sayısallaştırm ak için Huntington Kütüpha­
nesinde John Sullivan'ı ve ders kayıtlarını sayısallaştırm ak için George Blood
Ses Sistemlerini ayarladılar: finansal destek ve teşvik için Caltech profesörü
Carver Mead, lojistik destek için Caltech Arşivcisi Shelley Erw in ve hukuki des­
tek için Cochran.
Hukuki meseleler oldukça ciddiydi: 1960'larda Caltech, basım yayım hakkı­
nı ve 1990'larda Feynman'ın sesli derslerini ve bir elektronik basım ının dağıtım
haklarını Addison W esley'e vermişti. 2000'li yıllarda bu lisansların b ir dizi ka­
zancı sayesinde, basım hakları Pearson yayın grubuna devredildi fakat ses ve
elektronik versiyon haklan Perseus yayın grubuna devredildi. Cochran, Ike
W illiam s'la birlikte, yayın konularında uzmanlaşmış bir avukat, Perseus'la (Ba­
sic Books) bütün hakları birleştirerek devretmek konusunda anlaştı ve böylece
bu Yeni M ilenyum Baskısı doğmuş oldu.
Teşekkürler
Caltech adına bu Yeni M ilenyum Baskısının oluşm asına yardım eden çok
sayıda insana teşekkür ederim. Özel olarak yukarıda adı geçen insanlara teşek­
kür etmek istiyorum: Ralph Leighton, Michael Gottlieb, Tom Tombrello, M icha­
el Hartl, Rudolf Pfeiffer, Henning Heinze, Adam Cochran, Carver Mead, Nate
Bode, Shelley Erwin, A ndrew Lange, Tom Soifer, Ike W illiam s ve hataları ortaya
koyan 50 kişiye (listesi www.feynm anlectures.info adresinde mevcut). Ayrıca
sürekli desteği ve öğütleri için Michelle Feynman'a (Richard Feynman'm kız
kardeşi), Caltech'ten sahne arkasındaki yardım ları ve öğütleri için Alan Rice'a,
FLP'yi Latex formatına dönüştürmek konusunda Pfeiffer'e yardım eden ve öğüt­
lerde bulunan Calvin Jackson'a ve hataların düzeltilmesi konusunda sundukla­
rı katkılar için Micheál Figl, M anfred Smolik ve Andreas Stangl'a ve Perse­
us/Basic Books ve (daha önceki basım lar için) Addison W esley personeline te­
şekkür ederim.

Kip S. Thom e
Teorik Fizik Feynman Profesörü, Emekli
C alifom ia Teknoloji Enstitüsü Ekim 2010
TÜRKÇE ÇEVİRİYE ÖNSÖZ:

Feynman Fizik Dersleri


Türkiye'de Okutulmuştu!

M EB hesabına lise fizik öğretmeni olmak üzere, 1960'ta Ankara Üniversitesi


Fizik Bölümüne girdiğimde, Fen Fakültesinin diğer bölüm leri gibi Fizik Bölü­
münde de içinde klasik mekanik, elektrodinamik, kuantum mekaniği derslerinin
bulunm adığı oldukça eskimiş b ir m üfredat izlenmekteydi. Üçüncü sınıftayken
bölümün öğretim kadrosuna, Paris Üniversitesinde devlet bursuyla Matematik
lisansı okuyup Ecole Norm ale Superior'un Telekomünikasyon bölümünden
Elektronik Yüksek Mühendisi olarak mezun olan ve ardından De Broglie'den de
dersler alarak Teorik Fizik dalında Henri Poincare Enstitüsünde doktorasını
yapıp yurda dönmüş bir genç hoca katılmıştı: Burhan Cahit Ünal. Gelir gelmez
Goldstein'ın Klasik Mekanik kitabını izlediği b ir ders açmış, b ir sonraki yıl
M andl'ın Kuantum Mekaniği kitabını anlatmıştı bize. Mezun olduğum da bir
başka arkadaşım (S.A. Baran) ile birlikte Burhan hocanın asistanı olarak bölü­
me girmiştik, işte o 1964-65 öğretim yılında Bölümümüze NATO -TÜBlTAK
Burslusu dört öğrencinin kaydolduğunu duymuştuk. Bu öğrenciler mezun ol­
duklarında doğrudan ABD'ye doktoraya gideceklerdi.
Burhan hoca, Califom ia Teknoloji Enstitüsü CALTECH'te birinci ve ikinci
sınıf fizik derslerinin yeniden düzenlenmesi ihtiyacı nedeniyle 1961-63 yılların­
da bizzat Richard Feynman tarafından hazırlanıp konferanslar şeklinde Cal-
tech'in bütün birinci ve ikinci sınıf öğrencilerine sunulan ve büyükçe b ir ekiple
kitaba dönüştürülen üç ciltlik "Feynm an Fizik Dersleri" dizisinden haberdardı.
Çünkü kendisi 1961 yılında Fulbright bursuyla b ir yıl Caltech'te ve b ir sonraki
yıl da Colorado Üniversitesinde doktora sonrası araştırmacı olarak bulunm uş­
tu. Bir-iki öğrencinin daha katılmasıyla bu dört NATO bursiyerinden (Namık
Kemal PAK, İsmail Hakkı DURU, Tarık ÇELİK ve Sinan ÖZKAL) oluşan küçük bir
grup meydana getirip, iki asistanıyla birlikte, büyük b ir cesaretle Caltech prog­
ramını gayri-resm i olarak akşam lan -Cum artesi, Pazar d a h il- bu gruba uygula­
mıştı. İki asistanı gündüzleri Feynman'ın kitaplarını okuyorlar, kendileri öğre­
nip akşamları konuları Burhan hocayla birlikte bu küçük grupla tartışıyorlardı.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda da bu gruba Goldstein'ın Klasik Mekaniği, Jack-
son'ın Elektrodinamiği ve M an dl'ın Kuantum Mekaniği anlatılmıştı. Bu b ilg i­
lerle donatılmış olarak ABD'de çeşitli üniversitelere giden bu öğrenciler dokto­
ralarını büyük başarılarla bitirmişler; TÜBİTAK bilim ödülleri almışlar,
TÜBİTAK başkanlığı, TÜBİTAK ve TÜBA yönetimlerinde Türkiye'nin bilim poli­
tikalarına büyük katkılarda bulunm uşlardı. Bu sistem daha sonra gelen NATO
bursiyerlerine b ir süre daha uygulanmıştı. Ama Feynman Programının Cal­
tech'te uygulam adan kaldırılıp, ABD'de Berkeley Fizik program ı ve buna benzer
program ların devreye sokulmasıyla, Ankara Üniversitesi Fizik Bölümündeki bu
Feynman Programı resmi m üfredata konulamadan kalmıştı. Ankara Üniversite­
si Fizik Bölümü bu kez Hacettepe, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve başka b ir­
kaç üniversiteyi daha yanına alarak, Berkeley Fizik Programını, tüm ders ve la ­
boratuar kitapları ve diğer malzemeleriyle Türkçeye çevirmiş ve resmi ders
program larına bu diziyi koymuştu.
Feynm an Fizik Dersleri ABD'de ve dünyada kuşkusuz hiçbir zaman terk
edilmemiştir; edilmez de. Feynman evrenin işleyişini en iyi anlamış üç-beş kişi­
den biriydi; bunu derslerinde en iyi şekilde anlatmaktaydı. O nedenle Feynm an
Fizik Dersleri dizisi, üzerinden elli yıl geçmiş olmasına karşın bütün dünyada
fiziğe merakı olan kişilerce okunmaktadır. Yüksek lisans ve doktora öğrencile­
rinin en fazla başvurduğu kitaplardır. Araştırm a yapanların her daim ellerinin
altındadır. Sadece İngilizce b ir buçuk milyondan fazla kopyası basılmış, en az
b ir düzine dile çevrilmiştir. Sürekli yeni baskıları çıkmaktadır. 1963'teki ilk
baskısından sonra, 1965, 1989, 2006, 2010, 2013'te baskıları yapılmıştır.
Caltech'teki öğrencilerden, dünyadaki öğretim üyeleri ve okuyuculardan,
ölünceye kadar Feynman'ın kendisinden ve programı birlikte hazırladığı öğre­
tim üyesi arkadaşlarından pek çok imla ve yazım hataları ile tek tük anlam ka­
rışıklığı taşıyan düzeltmeler önerilmiştir. Özellikle bunları toplayan Feyn-
m an'm yakın arkadaşı Profesör Kip Thom e Yeni M illennium Baskısına yazdığı
önsözde, dünya çapındaki işbirliğiyle Feynm an Fizik Dersleri'nin tamamen ha­
tasız hale getirildiğini duyurmaktadır.
Aradan geçen elli yılda fizikte, matematikte, astrofizik ve kozmolojide, op­
tikte ve bilgisayar dünyasında önemli gelişmeler oldu; ama Feynm an Fizik
Dersleri'nde izlenen genel felsefe bunları zaten kapsadığı için, bu şaheser ders
notları değerinden hiçbir şey kaybetmedi. Feynm an Fizik Dersleri, yeni hazırla­
nan güncel fizik ders kitaplarına üst düzeyde destekleyici malzeme niteliğinde
bütün dünyada kullanılm aktadır ve ayrıca genç araştırm acılara ilham kaynağı
olmaya devam etmektedir.
İlk hazırlandığı 1960'lı yıllarda Türkiye'de de büyük heyecan yaratan ve ü s­
tün yetenekli öğrencilere yıllarca başarıyla uygulanan Feynm an Fizik Dersle-
ri'nin bu Türkçe çevirisinin fizik topluluğum uzda yeni b ir heyecan dalgası ya-*
ratacağından kuşkumuz yoktur.
Prof. Zekeriya A YD IN
FEYNM AN'IN ÖNSÖZÜ

Bunlar, geçen yıl ve önceki yıl Caltech'te üniversite birinci ve ikinci sınıf öğ­
rencilerine verdiğim fizik dersleridir. Sınıfta anlattığım bu kısımlar, kuşkusuz,
derslerin harfi harfine tamamı değildir; bazıları oldukça fazla, bazılarıysa daha
az olmak üzere gözden geçirilip baskıya hazırlanm ışlardır. Sınıfta anlatılanlar,
asıl dersin ancak bir bölümüdür. 180 öğrencilik tüm grup büyük b ir konferans
salonunda bu dersleri dinlemek üzere haftada iki kez toplanmakta ve sonra bir
asistanın rehberliğinde 15 ila 20 kişilik küçük uygulama gruplarına ayrılmak­
taydı. Ayrıca haftada bir kez bir laboratuar uygulaması vardı.
Bu derslerde ulaşmaya çalıştığımız özel amaç, liselerden mezun olup Cal-
tech'e gelmiş olan çok hevesli ve oldukça zeki öğrencilerin ilgisini çekebilmekti.
Onlar fiziğin ne kadar ilginç ve heyecan verici olduğuna dair pek çok şey duy­
dular: görelilik kuramı, kuantum mekaniği ve diğer çağdaş düşünceler. Daha
önceki iki yıllık dersimizin sonunda, öğrencilerin çoğunun cesareti kırılmış
olurdu, çünkü onlara gerçekten de oldukça sınırlı sayıda büyük, yeni ve çağdaş
fikirler sunulurdu. Eğik düzlemleri, elektrostatiği ve benzeri rutin şeyleri çalış­
mak durumunda kalırlar ve iki yıl sonra aptallaşırlardı. Sorun şuydu: onların
heveslerini besleyerek çok daha ileri düzeyde ve heyecanlı öğrenciler kazandı­
racak b ir ders yapmayı acaba b aşarabilir miydik?
Buradaki derslerin hiçbir şekilde bir gözden geçirme dersi olduğu sanılm a­
sın; onlar çok ciddi biçimde hazırlanmıştır. Onları sınıftaki en zeki öğrenciye
anlattığımı düşündüm ve bundan emin olmak için de, mümkünse, en zeki öğ­
rencinin bile derslerdeki her şeyi tam olarak kavrayamayacağı şekilde, düşünce
ve kavramların ana çizginin dışındaki çeşitli yönlere uygulanm ası önerilerini
de katarak sundum. Yine bu nedenle, denklemlerin ve düşüncelerin fiziğin bün­
yesine uyduğu her durumu ve -d a h a çok bilgi edinildiğinde- onların nasıl deği­
şebileceğini göstermek için, tüm beyanları mümkün olduğunca doğru yapmaya
özen gösterdim. Böyle öğrenciler için -eğer yeterince ak ıllılarsa- neyin daha
önce söylenenlerden çıkarılması gerektiğini ve neyin yeni b ir şey olarak önleri­
ne konulduğunu anlam alarının önemli olduğunu hissettim. Yeni düşünceler or­
taya çıktıkça, onları çıkarılabilecek durum daysalar çıkarmaya; aksi halde bili­
nen şeyler cinsinden hiçbir temele dayanmayan yeni b ir düşünce olduğunu ve
kanıtlanabileceğinin beklenmediğini -fak at sadece içeriye eklendiğini- açıkla­
maya çalıştım.
Bu derslere başlarken, öğrencilerin liseden mezun olduklarında geometrik
optik, basit kimya fikirleri ve benzeri şeyler bildiklerini varsaydım. Dersleri be­
lirli b ir sırada vermenin herhangi b ir nedeni olduğunu da görmedim; şu anlam ­
da ki, bir şeyi ayrıntılı olarak anlatmaya hazır olmadıkça ona değinmek iste­
mem. Pek çok konuya tam olarak tartışmaksızın değinmek gerekiyordu. Daha
tam tartışmalara, daha sonra hazırlıklar iyice geliştiği zaman sıra geliyordu.
İndüktans ve enerji düzeyi tartışm aları örnek olarak verilebilir; bunlar önce ni­
tel biçimde gündeme getirilir ve daha sonra ayrıntılarıyla geliştirilir.
Daha çalışkan öğrencileri hedeflemekle birlikte, ek tartışm aları ve yan uy­
gulam aları sıkıcı bulan ve derslerdeki malzemenin çoğunu öğrenemeyeceğini
düşünen öğrencilere de özen gösterdim. Derslerde, böyle öğrenciler için de, en
azından onların alabilecekleri temel ve öz bilgiler olsun istedim. Her şeyi
anlam adılarsa bile umarım sinirlenmemişlerdir. Her şeyi anlamış olduklarını
sanmıyorum, yine de işin özünü ve en dolaysız yanlarını anlam ışlardır. Kuşku­
suz, nelerin esas kuram lar ve merkezi fikirler ve nelerinse çok ileri konular ve
uygulam alar olduğunu görmeleri onların zekâsına kalmıştır; belki bunu ancak
sonraki yıllarda anlarlar.
Bu dersleri verirken ciddi b ir zorluk şu oldu: Dersin veriliş biçimiyle ilgili
olarak, öğrencilerden öğretim görevlisine dersin nasıl geçtiğini gösterecek hiç­
b ir tepki gelmedi. Bu gerçekten de önemli b ir sorundur ve ben derslerin gerçek­
ten ne kadar iyi geçtiğini anlayamadım. Bütün her şey esasında b ir deneydi.
Aynı şeyi tekrar yapsaydım, aynı biçimde yapmazdım. Um arım onu tekrar y ap ­
mak zorunda kalmam! Yine de sanırım ilk yılda fizikle ilgili her şey oldukça do­
yurucu şekilde halledildi.
İkinci yıl pek tatmin olmadım. İkinci yılın ilk kısmında elektrik ve manyetiz­
mayı işlerken, gerçekten eşsiz ya da farklı hiçbir anlatım yolu -alışılm ışın dı­
şında özel olarak daha heyecan verici bir y o l- düşünemedim. Böylece elektrik
ve manyetizma derslerinde pek b ir şey yaptığımı sanmıyorum. İkinci yılın so­
nuna doğru, elektrik ve manyetizmadan sonra, esas olarak temel kipler, difüz-
yon denkleminin çözümleri, titreşen sistemler, dik fonksiyonlar gibi şeylere
başlayıp genelde "fiziğin matematiksel yöntemleri" denen ilk aşam aları gelişti­
rerek maddenin özellikleri üzerine biraz daha fazla dersler vermeyi daha b a ş ­
langıçta kafama koymuştum. Geçmişe bakarak, sanırım ki, bu dersi tekrar ver-
seydim, yine bu özgün düşünceye geri giderdim. Fakat bu dersi tekrar vermem
planlanm adığı için, bir kuantum mekaniğine giriş dersi vermeyi denememin iyi
b ir fikir olabileceği söylendi; bunu III. Ciltte bulacaksınız.
Ana dalı fizik olan öğrencilerin kuantum mekaniği için üçüncü yıllarına ka­
dar beklemeleri gerekir. Öte yandan, bizim derslerimizdeki öğrencilerin çoğu,
fiziği, esas ilgi alanları olan diğer dallara temel olsun diye okurlar. Ama kuan­
tum mekaniğini öğrenmenin olağan yolu uzunca zaman istediği için, bu öğren­
cilerin büyük çoğunluğu bu konuyu neredeyse alamayacak durumdadır. Yine de
gerçek kuantum uygulam alarında -özellikle de, elektrik mühendisliği ve kimya
gibi daha karmaşık uygulam alarda- diferansiyel denklem yaklaşımının tam
mekanizması zaten kullanılmaz. Bu nedenle kuantum mekaniğinin ilkelerini
parçalı diferansiyel denklemlerin bilinmesini gerektirmeyecek şekilde anlatma­
ya çalıştım. Bir fizikçiye bile kuantum mekaniğini böyle ters tarzda sunmak -
derslerin kendilerinde görünebilecek çeşitli nedenlerle- sanırım ilginç bir dene­
yimdir. Bununla birlikte, kuantum mekaniği kısmındaki deneylerin tam başarılı
olmadığını zannediyorum; büyük ölçüde bunun nedeni, sonunda yeterli zam a­
nımın olmamasıydı (örneğin enerji bantları ve genliklerin uzaysal bağım lılığı
gibi konularla tam anlamıyla uğraşm ak için üç ya da dört ders daha yapmam
gerekirdi). Üstelik, daha önce bu konuyu bu şekilde hiç sunmamıştım; bu ne­
denle öğrenciden tepki gelmemesi de özellikle ciddiydi. Şimdi kuantum mekani­
ğinin daha sonra verilmesi gerektiğine inanıyorum. Belki bu dersi bir gün tek­
rar verme şansını yakalarım. O zaman onu daha doğru yaparım.
Problemlerin nasıl çözüleceği hakkında derslerin olmayışının nedeni, uygu­
lama saatlerinin var olmasıdır. Gerçi ilk yılda problem lerin nasıl çözüleceğine
dair üç ders koymuştum, ama onlar kitaba eklenmedi. Dönen sistemler dersinin
ardından mutlaka gelen eylemsiz güdüme ait (roket vb için) b ir ders de vardı;
ama o ne yazık ki atlandı. Beşinci ve altıncı derslerse, benim şehir dışında ol­
duğum sırada, M atthew Sands tarafından verilmiştir.
Kuşkusuz asıl soru, bu deneyimin ne denli başarılı olduğudur. Öğrencilerle
çalışmış olan arkadaşlarım ın çoğu bana katılm asalar da, benim kendi görüşüm
kötümserdir. Öğrencilere çok özen gösterdiğimi sanmıyorum. Öğrencilerin ço­
ğunluğunun sınavlardaki soruları halletme tarzlarına bakınca, sistemin b a şa rı­
sız kaldığını düşünüyorum. Kuşkusuz, arkadaşlarım ın belirttiğine göre, tüm
derslerde hemen hemen her şeyi anlayan, konuların işlenişinde çok aktif rol
alan ve pek çok konuda müthiş heyecan ve ilgi gösteren bir ya da iki düzine ka­
dar öğrenci vardı. Bunlar şimdi sanırım fizikte birinci-dereceden temel bilgiye
sahipler ve benim de zaten ulaşm ak istediklerim bunlardı. Ama o zaman, "öğre­
tim gücünün etkinliği pek nadir görülür; ancak şu mutlu yeteneklilere yarar, ki
onlara da öğretim neredeyse gereksizdir." (Gibbon)
Yine de hiçbir öğrenciyi tamamıyla arkada bırakmak istemedim. Öğrencilere
yararlı olmanın bir yolu, sanırım derslerdeki bazı düşünceleri aydınlatabilecek
problem setlerini geliştirmeye daha fazla özen göstermektir. Problemler, ders­
ler de anlatılanları tamamlamak, sergilenen düşünceleri daha gerçekçi, daha
tam ve daha akılda kalıcı kılmak için iyi b ir fırsattır.
Bununla birlikte, sanıyorum ki bu eğitim problemine, bir öğrenci ile iyi bir
öğretmen arasında sadece doğrudan kişisel b ir ilişki olduğu zaman -öğrencinin
düşünceleri tartıştığı, konuları düşündüğü ve konular hakkında konuştuğu bir
ortamın oluşması halinde- en iyi öğretimin yapılabileceğini anlamanın dışında
başka hiçbir çözüm yoktur. Derste sadece oturarak ya da sadece verilen prob­
lemleri çözerek çok şey öğrenmek olanaksızdır. Fakat bizim m odem çağımızda
yetiştirilecek o kadar çok öğrencimiz var ki ideal yöntemin yerine konacak bir
başka yol bulm aya çalışmamız gerekiyor. Belki benim derslerim buna b ir katkı
yapabilir. Belki özel öğretmenlerin ve öğrencilerin bulunduğu bazı küçük yer­
lerde, bu öğrenciler derslerden biraz esin ya da bazı fikirler edinebilirler. Belki
de konulan düşünürken eğlenecekler ya da bazı düşünceleri daha fazla geliştir­
meye başlayacaklardır.

Haziran 1963
Richard P. Feynman
ÖNSÖZ

Yaklaşık kırk yıl boyunca Richard P. Feynman merakını fiziksel dünyanın


gizemli işleyişine yöneltti ve zekâsını onun içindeki düzensizlikten düzen çıkar­
mak için kullandı, iki yıldır da yeteneğini ve enerjisini birinci sınıf öğrencileri
için Fizik Dersleri'ne adadı. Onlar için bilgisinin özünü süzdü ve b ir fizikçinin
evrenini zihinlerinde canlandırm aya çalıştı. Derslerine parlak ve berrak zihni­
ni, benzersiz ve canlı yaklaşımını ve öğrencilerine de bulaşan heyecanını geti­
rirdi. Derslerini izlemek b ir zevkti.
ilk yılın dersleri bu kitap setinin ilk cildinin temelini oluşturdu. Bu ikinci
ciltte, 1962-1963 akademik yılında ikinci sınıf öğrencilerine verilen derslerin
b ir kısmının b ir tür kaydını yapmayı denedik, ikinci yıl derslerinin kalanı
üçüncü cildi oluşturuyor.
ikinci yıl derslerinin üçte ikisi elektrik ve manyetizmanın fiziğinin eksiksiz
b ir şekilde işlenmesine ayrılmıştı. Derslerin sunumunun iki amaca hizmet et­
mesi amaçlanmıştı, ilk olarak öğrencilere fiziğin en büyük dönemlerinden b iri­
ni -Franklin'in el yordamı keşiflerinden başlayıp, M axw ell'in büyük birleştir­
mesinden geçip, malzemenin özelliklerine dair Lorentz Elektron kuramına ve
elektromanyetik öz enerjinin çözülememiş ikilemlerine k a d a r- eksiksiz bir şe­
kilde aktarmayı umut ettik, ikinci olarak da, vektör analizinin ana hatlarını su­
narak öğrencilerin alan kuramlarının matematiğine sağlam b ir giriş yapmasını
umut ettik. Matematiksel yöntemlerin genel yararlılığını vurgulam ak için, b a ­
zen fiziğin başka kısım larından ilgili bölüm ler elektrik karşılıklarıyla beraber
incelendi. Sürekli b ir şekilde, matematiğin genelliğinin anlaşılm asını sağlam a­
ya çalıştık. ("Aynı denklemlerin çözümleri aynıdır.'') Bu noktayı da dersle b era­
ber verdiğimiz alıştırm alar ve sınavlarla vurgulam aya çalıştık.
ikinci yılın yaklaşık son çeyreği kuantum mekaniğine girişe ayrıldı. Bu ders
notlan üçüncü cilde kondu.
Feynman Derslerinin bu kaydında, onun ne söylediğini kâğıda dökmekten
daha fazlasını yapm aya çalıştık. Derslerin yazılı biçiminin, orijinal derslerin
temelini oluşturan fikirleri olabildiğince açık b ir şekilde ortaya koymasını sağ­
lamaya çalıştık. Bazı derslerde bunu, orijinal kayıtlara sadece küçük ayar­
lam alar yaparak başarabildik. B azılan içinse eldeki malzemenin yoğun b ir şe­
kilde gözden geçirilmesi ve yeniden işlenmesi gerekti. Bazen, sunumun açıklığı­
nı veya dengesini geliştirebilmek için yeni eklemeler yapm a gereği hissettik.
Bütün bu süreç boyunca Profesör Feynman'ın sürekli b ir şekilde yardım ve
öğütlerinden faydalandık.
D ar b ir zamanda, 1.000.000'dan fazla sözcüğü anlaşılır b ir metne dönüştür­
mek, yeni b ir dersin sunulm asıyla ortaya çıkan zorlu yüklerle -anlatm a bölüm ­
leri için hazırlanmak, öğrencilerle buluşmak, alıştırm alar ile sınavlan hazırla­
yıp, on lan değerlendirmek ve benzeri şeyler- birleşince çok zor b ir görev. Bir­
çok insan bunun için çalıştı. Bazı anlarda bildiğim iz Feynman'ın sadık b ir gö ­
rüntüsünü -y a da hafifçe rötuşlanmış b ir portresini diyelim - vermeyi başard ı­
ğımızı düşünüyorum. Başka anlardaysa bu amacımızdan çok uzaklaştık. B aşa­
rılanınız bize yardım edenler sayesindedir. B aşansızlıklanm ızsa pişm anlığı­
mız.
Birinci cildin önsözünde detaylıca açıkladığımız gibi, bu dersler Califom ia
Institute of Technology (Califom ia Teknoloji Enstitüsü) bünyesindeki Fizik Der-
si Gözden Geçirme Komitesi (Başkan R. B. Leighton, H. V. Neher ve M. Sands)
tarafından başlatılm ış ve yönetilmiş b ir program ın sadece b ir bölüm üdür ve
Ford Vakfı tarafından maddi olarak desteklenmiştir, ilaveten, şu sayacağımız
insanlar ikinci cildin ders malzemesinin hazırlanm asına çeşitli kısım larda kat­
kıda bulunm uşlardır: T. K. Caughey, M. L. Clayton, J. B. Curcio, J. B. Hartle, T.
W . H. Harvey, M. H. Israel, W . J. Karzas, R. W. Kavanagh, R. B. Leighton, J.
M athews, M. S. Plesset, F. L. W arren, W . W haling, C. H. W ilts ve B. Zimmer­
man. Şu isim ler de derse kendi çalışm alarıyla dolaylı olarak katkıda bulunm uş­
lardır: J. Blue, G. F. Chapline, M. J. Clauser, R. Dolen, H. H. H ill ve A. M. Title.
Profesör Gerry N eugebauer sorum luluğunun ötesinde b ir gayret ve adanmışlık-
la bu işe her alanda katkıda bulundu. Fiziğin burada içine dalacağınız öyküsü,
Richard P. Feynman'ın olağanüstü kabiliyeti ve çalışkanlığı olmasaydı yazıla­
mazdı.

M atthew Sands
M art, 1964
ELEKTROMANYETİZMA

1-1 Elektriksel kuvvetler


Aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak değişen, kütleçekime benzer 1-1 Elektriksel kuvvetler
ancak ondan milyar-milyar-milyar-milyar kere daha kuvvetli b ir kuvvet düşü­ 1-2 Elektrik ve manyetik alanlar

nün. Ayrıca b ir fark daha var. Pozitif ve negatif olarak adlandırabileceğim iz iki 1-3 Vektör alanlarının özellikleri
1-4 Elektromanyetizma yasaları
tür "madde" olsun. Benzerler birbirini itsin, zıtlar birbirini çeksin. Bu kuvvet,
1-5 A lanlar nedir?
sadece çekim gücü olan kütleçekime benzemeyecektir. Bu durumda ne olurdu?
1-6 Bilim ve teknolojide elektromanyetizma
Bir araya gelmiş pozitif yükler birbirlerini müthiş b ir kuvvetle itip, dört bir
yana dağılırlardı. Aynı şekilde, b ir araya gelmiş negatif yükler de aynı şekilde
davranırdı. Eşit sayıda pozitif ve negatifler bir araya geldiğindeyse, tamamen
Gözden geçirm e: Cilt 1, 12. Bölüm,
farklı b ir sonuç görürdük. Karşıt parçalar m uazzam bir şekilde birbirlerine çe­
Kuvvetin Karakteristiği
kilirlerdi. Sonuç bu müthiş kuvvetlerin, sıkı şekilde oluşmuş pozitif ve negatif
karışım ları oluşturarak birbirlerini mükemmel b ir şekilde dengelemeleri olurdu
ve bu tür karışım lar arasında ne çekme ne itme olurdu.
Böyle bir kuvvet vardır: elektrik kuvveti. Bütün maddeler birbirlerini bu
kuvvetle iten ve çeken pozitif protonlar ve negatif elektronların karışımından
ibarettir. Aralarındaki denge o kadar mükemmeldir ki, b ir başka insanla yan
yana durduğunuzda hiçbir kuvvet etkisi hissetmezsiniz. Çok az bile olsa bir
dengesizlik olsaydı, kesinlikle hissederdiniz. Bir başka insandan b ir kol boyu
mesafe uzakta dursaydınız ve ikiniz de sadece yüzde bir daha fazla elektrona
sahip olsaydı o zaman birbirinizi olağanüstü bir kuvvetle iterdiniz. Bu kuvvet
ne kadar büyüktür? Empire State Binasını kaldıracak kadar? Hayır! Everest D a­
ğını kaldıracak kadar? Hayır! Kuvvet, dünyamız kadar ağır b ir nesneyi kaldıra­
bilecek kadar büyüktür.
Bu tür bir karışımın içinde bu kadar büyük kuvvetler mükemmel b ir şekilde
dengedeyken, pozitif ve negatif yükleri dengede tutmaya çalışan maddenin ne­
den bu kadar sert ve sağlam olduğunu anlamak zor değildir. Örneğin, Empire
State Binası rüzgârda b ir santimetreden daha az salınım yapar çünkü elektrik­
sel kuvvetler her b ir elektron ve protonu aşağı yukarı olm aları gerektiği yerde
tutar. Diğer yandan, maddeye sadece birkaç atom görebileceğimiz kadar yakın­
dan bakarsak, baktığımız herhangi b ir ufak parça, genelde, eşit sayıda pozitif
ve negatif yüke sahip olmayacaktır ve dolayısıyla büyük artık elektriksel kuv­
vetler görülecektir. Birbirine komşu iki küçük parça, her iki yükten eşit m iktar­
da barındırsa bile hâlâ büyük elektriksel kuvvetler bulunabilir, zira bağım sız
yükler arasındaki elektriksel kuvvetler aralarındaki mesafeyle ters orantılıdır.
Eğer bir parçanın tek b ir negatif yükü o parçanın pozitif yüklerine diğer parça­
nın negatif yüklerinden daha yakınsa, net bir kuvvet doğabilir. Bu bahsettiği­
miz durumda çekim kuvvetleri itme kuvvetlerinden büyüktür ve böylece iki
parça arasında, artık yük olm asa bile, net bir çekim olur. Atomları ve molekül­
leri b ir arada tutan kimyasal kuvvetler aslında yük dengesinin mükemmel ol­
madığı veya mesafelerin çok küçük olduğu bölgelerde etkiyen elektriksel kuv­
vetlerdir.
Bildiğiniz üzere, atomların çekirdeğinde pozitif protonlar ve dışında elekt­
ronlar vardır. Şunu sorabilirsiniz: "Madem elektriksel kuvvet bu kadar olağan­
üstü, neden protonlar ve elektronlar birbirlerinin üstüne düşmüyorlar? Eğer sı­
kı bir karışım olma arzulan varsa, neden olduklarından daha sıkı fıkı değiller?"
Sorunuzun cevabı, kuantum etkilerinde saklı. Elektronları protonlara daha y a­
kın b ir bölgeye sıkıştırmaya çalışırsak, belirsizlik ilkesine göre sıkıştırma art­
tıkça ortalam a kare momentumları da artar. îşte, kuantum mekaniği y asaları­
nın gerektirdiği bu devinim elektriksel çekimin yüklerinin birbirlerine daha
fazla yaklaşmasını önler.
Bir başka soru: "Çekirdeği b ir arada tutan nedir?" Bir çekirdekte hepsi pozitif
yüklü olan birçok proton vardır. Neden birbirlerini itmiyorlar? Şöyle ki, çekir­
dekte elektriksel kuvvetlere ilave olarak, elektriksel itmeye rağmen protonları
bir arada tutabilen, elektriksel kuvvetlerden büyük ve elektriksel olmayan kuv­
vetler vardır. Bu kuvvetlere nükleer kuvvetler denir. Ancak bu nükleer kuvvetle­
rin etki ettiği mesafe kısadır. Nükleer kuvvet l/r 2 değerinden daha hızlı bir şe­
kilde azalır ve bunun önemli b ir sonucu vardır. Eğer b ir çekirdekte çok fazla
proton varsa, çekirdek çok fazla büyür ve bir bütün olarak kalması güçleşir. Bu­
nun bir örneği 92 protonlu uranyumdur. Nükleer kuvvetler her b ir proton (veya
nötron) ile en yakın komşusu arasında etki ederken, elektriksel kuvvetler daha
uzun mesafelerde etki ederek çekirdekteki protonların birbirlerini ve diğerlerini
itmesini sağlar. Çekirdekteki proton sayısı arttıkça elektriksel itme, uranyum ör­
neğinde olduğu gibi, çekirdeğin elektriksel itmeden dolayı neredeyse parçalan­
mak üzere olduğu hassas bir dengeye kavuşana kadar artar. Böyle bir elektrona
hafifçe vurduğunuzda (yavaş b ir nötronu üstüne göndererek bunu yapabilirsi­
niz) her biri pozitif yüklü iki parçaya ayrılır ve bu parçalar elektriksel itme saye­
sinde birbirlerini iterler. Açığa çıkan enerji atom bom basının enerjisidir. Bu
enerjiye genelde "nükleer" enerji denir, fakat aslında açığa çıkan enerji nükleer
Küçük Yunan harfleri ve
kuvvetleri yenen elektriksel kuvvetlerin açığa çıkardığı "elektriksel" enerjidir.
büyük h arf karşılıkları
Son olarak, (nükleer kuvvet barındırm ayan) negatif yüklü elektronu b ir ara­
a alfa
da tutan nedir diye sorabiliriz. Eğer b ir elektronun içeriği hep aynı türdense,
p beta
her b ir parça birbirini itmelidir. O zaman, neden elektron parçalanmıyor? Ya da
y r gama
şöyle soralım, elektronun "parça"lan var mıdır? Belki şöyle ifade etmeliyiz, bir
s a delta
e epsilon elektron sadece b ir noktadır ve elektriksel kuvvetler sadece farklı noktasal yük­
zeta ler arasında etkilidir ve bu yüzden elektron kendi kendine etki etmez. Belki!
<
V eta Tüm diyebileceğimiz, elektronu b ir arada tutanın ne olduğu sorusu, tam bir
e e te ta elektromanyetizma kuramı oluşturma yönündeki uğraşılarım ızın karşısına bir­
1 iota çok zorluk çıkarmıştır. Soru asla cevaplanamamıştır. İlerleyen bölüm lerde bu
K kappa konuyu tartışarak kendimizi oyalayabiliriz.
X A lambda
Görüldüğü üzere, malzemelerin detaylı yapısını ve dolayısıyla özelliklerini
n mü
belirleyen şey, elektriksel kuvvetler ile kuantum mekaniksel etkilerin birleşim i­
V nü
dir. Bazı malzemeler serttir, bazı malzemeler yumuşak. Bazıları elektriksel ola­
f s xi (ksi)
rak "iletken"dir -çünkü elektronları serbestçe dolaşabilir; diğerleri "yalıt-
0 omikron
n n kan "d ır- çünkü elektronları bağım sız atomlara sıkıca tutunmuştur. Bu özellik­
P>
rho lerin nasıl doğduğunu daha sonra düşünsek iyi olur; zira bu, gerçekten karm a­
P
a î sigma şık b ir konudur. En iyisi, elektriksel kuvvetleri basit durum larda inceleyerek
T tau işe koyulmak. Elektrik yasalarını ele alarak başlayacağız ki bunun içine, aslın­
V Y üpsilon da aynı konunun b ir bölümü olan, manyetizma da girmektedir.
4> «1> phi Elektriksel kuvvetin, aynı kütleçekim kuvveti gibi, yükler arasındaki mesa­
X chi (khi)
fenin karesiyle ters orantılı olarak azaldığım belirtmiştik. Buna Coulomb yasa­
* psi
sı denir. Kuvvetler hareket halindeyken bu yasa tam anlamıyla doğru sonuç
(o n omega
vermez; elektriksel kuvvetler, karmaşık b ir şekilde, yüklerin hareketlerine de
bağlıdır. Hareketli yükler arasındaki kuvvetin b ir parçasına manyetik kuvvet
denir. Aslında, elektriksel etkinin b ir boyutudur manyetik kuvvet, bu yüzden bu
konuya "elektromanyetizma" denir.
Elektromanyetik kuvvetlerle uğraşm ayı görece kolaylaştıran önemli bir ge­
nel ilke vardır. Deneyler sonucunda gördük ki, tek b ir yük üzerine etki eden
kuvvet -b a ş k a ne kadar yük olduğundan veya nasıl hareket ettiğinden bağımsız
olarak - o yükün konumu, hızı ve miktarına bağlıdır, v hızında hareketli q yükü
üzerine etki eden F kuvvetini şu şekilde yazabiliriz:

F = q(E + v x B) ( 1. 1)

Denklemde E, yükün bulunduğu konumdaki elektriksel alanı ve B de manyetik


alanı temsil etmektedir. Evrendeki diğer tüm yüklerden kaynaklanan elektrik­
sel kuvvetler sadece bu iki vektör bilinerek özetlenebilir. Alanların değerleri,
yükün nerede olduğuna bağlıdır ve zamanla değişebilirler. Üstelik yükümüzü
başka b ir yükle değiştirirsek, üzerine etkiyen kuvvet evrendeki diğer yüklerin
konumlarını ya da hareketlerini değiştirmediği sürece, yükün miktarıyla doğru
orantılıdır. (Elbette ki, gerçek dünyada, her bir yük etrafındaki diğer yükleri
hareket ettirecek kuvvetler meydana getirir ve dolayısıyla bazı durum larda bu
yük değişimiyle birlikte alanlar değişebilir.)
I. Ciltte, üzerine etkiyen kuvveti bildiğim iz b ir parçacığın hareketini nasıl
bulacağım ızı öğrenmiştik. Denklem (1.1) hareket denklemiyle birleştirilirse,
aşağıdaki denklemi elde ederiz:

İ t [ ¡ l ' : S r ] = F= q (E + v X B) ( 1 .2 )

Dolayısıyla, E ve B biliniyorsa, hareketleri hesaplayabiliriz. Şimdi E ve B'lerin


nasıl meydana geldiğini bulm am ız gerekir.
Alanların meydana geliş şeklini basite indirgeyen en önemli ilkelerden biri
şudur: Eı alanı meydana getirecek hareketli bir grup yük ve E2 alanı meydana
getirecek bir başka grup yük olduğunu varsayalım. Eğer bu iki grup yük aynı
zamanda aynı yerdeyse (ayrı olduklarındaki konumları ve hareketleri koruya­
rak) meydana gelen alan iki alanın toplamıdır:
E = E ı + E2 (1.3)

Buna alanların üst üste binm e ilkesi denir ve o, manyetik alanlar için de geçer-
lidir.
Eğer rastgele b ir şekilde hareket eden tek bir yük tarafından oluşturulan
elektrik ve manyetik alanların yasalarını bilebilirsek, bu ilke sayesinde bütün
elektrodinamik yasalarını tamamlayabiliriz. Eğer A yükü üzerine etki eden kuv­
veti bilmek istiyorsak, her b ir B, C, D, vb yükleri tarafından meydana getirilen E
ve B 'y i hesaplamamız ve daha sonra alanları hesaplamak için bütün diğer yük­
lerden meydana gelen E ve B 'leri ve sonra A üzerine etki eden kuvveti hesapla­
mak için de o alanlardan kaynaklanan kuvvetleri toplamamız yeterlidir. Tek bir
yük tarafından meydana getirilen alan basit olsaydı, elektrodinamik yasalarını
tanımlamanın en temiz yolu kesinlikle bu olurdu. Ne yazık ki gayet karmaşık
olan bu yasanın b ir tanımını daha önce anlatmıştım (Cilt I, Bölüm 28).
Elektrodinamik yasalarının en basit biçiminin tahmin edebileceğiniz gibi
olm adığı ortaya çıktı. Bir yükün diğer b ir yük üzerine etki eden kuvvetine iliş­
kin b ir denklem sunmak en basit biçim değildir. Yükler sabit duruyorsa Co-
ulomb kuvvet yasasının basit olduğu doğrudur, fakat yükler hareket ettiğinde
aralarındaki ilişki, zamandaki gecikmeler ve ivmelenmenin etkileriyle karm a­
şıklaşır. Sonuç olarak, elektrodinamik konusunu sadece yükler arasındaki kuv­
vet yasalarıyla açıklamayı uygun bulmuyorum. Bir başka bakış açısını göz
önünde bulundurm ak daha uygundur, öyle b ir bakış açısı ki elektrodinamik ya­
saları bu şekilde kolayca ele alınabilir gözükmektedir.

1-2 E lektrik ve m an yetik alan lar


Öncelikle, E elektrik ve B manyetik vektörleri hakkındaki düşüncelerimizi,
bir şekilde genişletmeliyiz. Onları b ir yük tarafından hissedilen kuvvetler teme­
linde tanımlamıştık. Şimdiyse, bir yük olmadığı halde b ir noktada mevcut
elektrik ve manyetik alanlar hakkında konuşmak istiyorum. Demek istediğimiz,
bir yük üzerinde "etki eden" kuvvetler varsa, o yük ortadan kaldırılsa bile hâlâ
orada "bir şeyler" vardır. (x, y, z) noktasında bulunan b ir yük t zamanında, üze­
rinde Denk, (l.l)'le hesaplanabilen i - kuvvetini hissediyorsa, E ve B vektörlerini
uzaydaki (x, y, z ) noktasıyla ilişkilendiririz. E(x, y, z, i) ve B(x, y, z, t)'leri, [x, y, z)
noktasında ve t zamanında konumlanmış b ir yük tarafından hissedilecek yük­
ler olarak tanım layabiliriz. Buradaki önemli koşul, (x, y, z) noktasına yerleştir­
diğimiz yükün o alanların oluşmasına katkıda bulunan diğer yüklerin konumla­
rını ve hareketlerini bozmamış olmasıdır.
Bu fikirden yola çıkarak, uzaydaki her (x, y, z) noktasını zamanla değişebi­
len E v e B vektörleriyle ilişkilendirebiliriz. Böylece elektrik ve manyetik alanlar
x, y, z ve t'nin vektör fonksiyonları olurlar. Her vektör, bileşenleriyle tanımlan­
dığından dolayı her b ir E(x, y, z, t) ve B(x, y, z, t) alanı x, y, z ve t'nin üç mate­
matiksel fonksiyonunu temsil eder.
E (veya B) uzayın her noktasında tanım lanabildiğinden dolayı "alan" olarak
adlandırılır. Bir "alan" uzayın değişik noktalarında değişik değerlerde olan her­
hangi b ir fiziksel niceliktir. Sıcaklık b ir alan örneğidir, T(x, y, z) olarak yazdığı­
mız skaler b ir alandır. Sıcaklık zamanla değişirse, sıcaklık alanı zamana b a ­
ğım lıdır deriz ve T(x, y, z, t) olarak yazarız. Bir başka örnek, akan b ir sıvının
"hız alanı"dır. t zamanında uzaydaki her nokta için sıvının hızını v(x, y, z, t)
olarak yazabiliriz. Bu b ir vektör alanıdır.
Elektromanyetik alanlara geri dönelim. Bunlar, her ne kadar yükler tarafın­
dan karmaşık denklemlere uyan kurallara göre üretilseler de, şu önemli özelli­
ğe sahiptirler: Alanların bir noktadaki değerleri ile yakındaki bir noktadaki
Şekil 1-1 Bir vektör alanı, büyüklükleri ve
değerleri arasındaki ilişki oldukça basittir. Eğer bu türden birkaç ilişkiyi b ir­
yönleri alanın o noktadaki değerlerini be­
lirten oklar kümesiyle gösterilebilir. kaç diferansiyel denklem biçiminde ifade edebilirsek, tüm alanı tamamen ta­
nımlayabiliriz. Bu tür denklemler sayesinde elektrodinamik yasaları basitçe kâ­
ğıda dökülebilir.
Alanların davranışını zihinde canlandırabilmek için birçok şey türetilmiştir.
En doğru olanı aynı zamanda en soyut olanıdır: alanlar basitçe konum ve za­
manın matematiksel fonksiyonlarıdır. Bir alanı zihnimizde canlandırmak için
birçok noktada, her biri o nokta için alanın şiddetini ve yönünü gösteren, vek­
törler çizebiliriz. Böyle b ir gösterim Şekil 1-1'de gösterilmiştir. Bir adım ileriye
giderek, bu vektörlere her yerde teğet olan çizgiler çizebiliriz ve böylece bu çiz­
gileri takip ederek alanın yönünü anlayabiliriz. Böyle yaptığım ızda vektörlerin
boylarının izini kaybederiz, fakat alan zayıfken çizgileri birbirine uzak ve alan
güçlüyken birbirine yakın çizerek onun şiddetini izleyebiliriz. Diğer b ir deyişle,
çizgilere dik birim yüzey alanından geçen çizgilerin sayısı alan şiddetiyle doğ­
ru orantılıdır. Bu elbette sadece yaklaştırım dır ve genellikle alan şiddetine y a­
kın olabilmek için bazen yeni çizgilerin doğmasını gerektirir. Şekil 1-1'in alanı,
Şekil 1-2'de alan çizgileriyle gösterilmiştir.

1-3 Vektör alanlarının özellikleri ~


Bir vektör alanının, elektrik yasalarını "alan" bakış açısıyla tanımlarken
Şekil 1-2 Bir vektör alanı, her bir noktadaki
kullanacağımız iki önemli matematiksel özelliği vardır. Diyelim ki elimizde b ir
alan vektörünün yönüne teğet ve alan vek­
törünün şiddetiyle doğru orantılı yoğun­ tür kapalı yüzey var ve içerden dışarı "bir şey" kaçıp kaçmadığını merak ediyo­
lukta çizgiler çizilerek gösterilebilir. ruz; diğer b ir deyişle alanın dışarıya akış niteliği var mıdır? Örneğin, b ir "hız"
alanı için hızın yüzeyde daima dışarı doğru olup olmadığını veya daha genel
olarak içeri girenden daha fazla miktarda sıvının (birim zamanda) dışarı akıp
akmadığını sorabiliriz. Böyle b ir yüzeyde dışarı doğru akan sıvının birim za­
mandaki net miktarına, "hızın akışı" denir. Bir yüzey elemanının içinden geçip
giden akış, hız vektörünün yüzeye dik bileşeninin yüzey alanıyla çarpımına
eşittir. Rastgele bir kapalı yüzey için, dışa doğru net akış -vey a akı- hız vektö­
rünün dışa doğru ortalama dik bileşeninin yüzey alanıyla çarpımıdır:

Akı = (ortalama dik bileşen) • (yüzey alanı) (1.4)

Söz konusu elektrik alansa, dışa akışa benzer bir şeyi matematiksel olarak
ifade edebilir ve buna gene akı diyebiliriz. Bu durumda elbette, herhangi bir şe­
yin akışından bahsetmiyoruz, çünkü elektrik alan herhangi b ir şeyin hızı değil­
dir. Buna rağmen, alanın ortalama dik bileşeni olan matematiksel niceliğin ya­
rarlı b ir anlamı olduğu ortaya çıkar. Denklem (1.4) tarafından tanımlanmış b ir
elektrik akışından bahsedebiliriz. Son olarak, akıyı sadece tamamen kapalı bir
Şekil 1-3 Bir vektör alanının yüzeyden dışa
doğru akışı vektörün dik bileşeninin ortala­ yüzeyden geçen değil, herhangi bir sınırlı yüzeyden geçen bir fiziksel nicelik
ma değerinin yüzey alanıyla çarpımıdır. olarak düşünmemiz gerektiğini belirtelim. Daha önce tanımlandığı gibi, böyle
(sınırlı) b ir yüzeyden geçen akı vektörün ortalama dik bileşeninin yüzey alanıy­
la çarpımı olarak tanımlanır. Bu tanımlar Şekil 1-3'te görselleştirilmiştir.
Vektör alanının ikinci b ir özelliği daha vardır ve bu özellik yüzeyle değil,
çizgiyle ilgilidir. Gene bir sıvının akışını tanımlayan b ir hız alanını düşünelim.
Şu ilginç soruyu sorabiliriz kendimize: Sıvı dönmekte midir? Ya da şöyle sora­
lım: bir çember etrafında net b ir dönme hareketi mevcut mudur? Şekil 1-4'teki
gibi b ir tüpün içindeki sıvı dışındaki bölgede bütün sıvının b ir anda donduğu­
nu varsayalım. Tüpün dışında sıvının hareketi durur, ancak tüp içindeki sıvı
momentumu sayesinde harekete devam edebilir. Şüphesiz, tüp içinde bir yön­
deki momentum diğer yöndeki momentumdan fazlaysa olur bu dediğimiz. Dola­
şım denen bu niteliği, sıvının tüp içindeki hızı ile tüpün çevresinin çarpımı ola­
rak tanımlayabiliriz. Bu fikirleri genişleterek "dolaşım "ı (hareket eden bir şey
olmasa bile) herhangi bir vektör alanı için tanımlayabiliriz. Herhangi bir vektör
alanı için, rastgele kapalı bir eğri etrafındaki "dolaşım", vektörün ortalama te­
ğet bileşeninin eğrinin çevresiyle çarpımı olarak tanım lanabilir (Şekil 1-5).

Dolaşım = (ortalama teğet bileşen) • (çevresel mesafe) (1.5)

H esabı yaptığınızda göreceksiniz ki, bu tanım gerçekten de donmuş tüpün için­


deki dolaşım hızına orantılı b ir rakam vermektedir.
(O .
Sadece bu iki tanım -a k ı ve dolaşım - sayesinde elektrik ve manyetizma y a­
salarının tamamım b ir defada tanımlayabiliriz. Yasaların önemini hemen kav­
rayam ayabilirsiniz, ancak elektromanyetizma fiziğinin en son hali hakkında si­
ze fikir vereceğinden emin olabilirsiniz.

1-4 Elektrom anyetizm a yasaları


Elektromanyetizmanın ilk yasası elektrik alanının akışını tanımlar:
Şekil 1-4 (a) Bir sıvı içindeki hız alanı.
Herhangi b ir kapalı yüzeyden geçen E akışı = iÇe r id e k i net yük ^ ^ (b )’deki gibi rastgele bir kapalı alan oluştur­
muş ve her yerinde eşit kesit alanına sahip
bir tüp olduğunu hayal edin. Tüp dışındaki
Denklemdeki eo b ir sabittir, (eo genelde "epsilon-sıfır" olarak okunur.) Eğer yü­ sıvı bir anda donsaydı, sıvı bu sanal tüpün
zeyde hiç yük yoksa, yüzeyin yakınında bazı yükler olsa bile, E n in ortalama - içinde (c )’de gösterildiği gibi dolaşırdı.
dik bileşeni sıfırdır. Dolayısıyla, yüzeyinde net bir akı yoktur. Bu ifadenin ne
kadar güçlü olduğunu ifade etmek için, Denklem (1.6)'nm Coulomb yasasının
aynısı olduğunu gösterebiliriz. Bunun için gerekli varsayım sa, tek bir yükten
kaynaklanan alanın küresel simetrik olduğudur. Noktasal b ir yük için, yükün
etrafına bir küre çizelim. Bu durumda ortalama dik bileşen, alanın merkezden
çevreye doğru yönlenmesi ve kürenin üzerindeki her noktada aynı büyüklükte
olması gerektiğinden dolayı, iTnin herhangi bir noktadaki değeridir. Kuralımıza
göre, kürenin yüzeyindeki alan ile kürenin alanının çarpımı -d ış a doğru olan
ak ı- içerdeki yükle orantılıdır. Eğer kürenin çapını biraz büyütürsek, alan ça­
pın karesiyle orantılı artar. Elektrik alanının ortalama dik değeri ile alanın çar­
pımı hâlâ içerdeki aynı yüke denk olmak durumundadır, dolayısıyla alan uzak­
lığın karesiyle orantılı olarak azalmalıdır. İşte size "ters kare yasası".
Uzayda sabit b ir eğrimiz olduğunu düşünelim. Bu eğri etrafındaki elektrik
alanın dolaşımını ölçtüğümüzde, genelde, sıfır olmadığını görürüz. Gerçi, Co­
ulom b alanı için sıfırdır. Elektrik için ikinci b ir yasa vardır ve şöyle der: Kenarı
C eğrisi olan herhangi b ir (kapalı olmayan) S yüzeyi için:

E“nin C etrafındaki dolaşımı = - (B'nin S içinde akışı) (1.7)

B manyetik alanı için birbirine denk iki denklemi yazarak, elektromanyetik Şekil 1-5 Herhangi bir vektör alanı için, rast­
yasalarını tamamlayabiliriz: gele kapalı bir eğri etrafındaki "dolaşım",
vektörün ortalama teğet bileşeninin eğrinin
Herhangi bir kapalı yüzeyden geçen B akışı = 0 (1.8) çevresiyle çarpımıdır.

C eğrisiyle sınırlanmış S yüzeyi için:

c?(B'nin C etrafında dolaşımı) = -J j — (s içinden geçen E akışı)


il 9)
S içinden elektrik akımı ' 1
£o
Denklem (1.9)'da yer alan c2, ışık hızının karesidir. Denklemde yer almasının
nedeniyse, manyetizmanın aslında elektriğin göreli b ir etkisi olm asından dola­
yıdır. 60 sabiti de elektrik akımının birimlerinin uygun b ir şekilde ortaya kona­
bilmesi için denklemdedir.
Denklem (1.1), (1.6) ve (1.9) arasındaki denklemlerin tamamı elektrodinamik
yasalarıdır." Hatırlayın, Newton yasalarını yazdığınızda çok basit gözükürler,
fakat çok karmaşık sonuçları vardır ve bildiğiniz üzere hepsini öğrenmemiz ol­
dukça vakit aldı. Bu denklemleri yazmaksa o kadar kolay değildir, bu da sonuç­
larının çok daha ayrıntılı olduğu ve bizim onları anlamak için çok zaman har­
cayacağımız anlamına gelir.
Elektrik ile manyetik alanlar arasındaki ilişkiyi niteliksel olarak ortaya ko­
yan b ir dizi küçük deney sayesinde elektrodinamiğin bazı yasalarını örnekleye­
biliriz. Denklem ( l . l ) ’in ilk kısmını saçınızı tararken deneyimlemiştiniz, dolayı­
sıyla tekrar göstermeye gerek yok. Denklemin ikinci kısmı, Şekil 1-6'daki gibi
bir çubuk mıknatıs üzerindeki telden akım geçirilerek gösterilebilir. Akım geçti­
ği anda tel F = qv x B kuvveti sayesinde hareket edecektir. Bir akım geçtiğinde,
telin içindeki yükler v hızıyla hareket eder. Mıknatısın manyetik alanı da onla­
ra kuvvet olarak etki ettiği için, tel yana doğru hareket eder.
Tel sola doğru itildiğine göre, mıknatısın da sağa doğru bir itme hissetmesi
gerekir. (Böyle olmasaydı, bütün bu sistemi bir rokete koyar ve momentumu ko­
runmayan b ir itici sistemine sahip olurduk.) Her ne kadar kuvvet, mıknatıs çu­
buğun hareket ettiğini gözle görülür hale getirecek kadar büyük değilse de, dış­
tan etkilere karşı daha hassas b ir mıknatıs, örneğin b ir pusula iğnesi, hareketi
görülür hale getirecektir.
Tel mıknatısı nasıl iter? Şöyle ki, teldeki akım kendine özgü b ir manyetik
alan yaratır ve bu alan da mıknatısa kuvvet uygular. Denklem (1.9)'un son teri-

Sadece dolaşımın işareti konusunda uzlaşmak için bazı işaretler eklemeliyiz.


A

Şekil 1-8 Akım taşıyan iki tel birbirine kuvvet uygulamakta.

mine göre, b ir akımın B dolaşımı olmalıdır. Bu anlattığımız durumda, B'nin çiz­


gileri, Şekil 1-7'deki telin etrafındaki halkalar olarak görünür. îşte, mıknatısa
etki eden kuvvetin nedeni bu B alanıdır.
Denklem (1.9)'a göre, b ir telden geçen sabit akımın oluşturduğu B dolaşımı
teli çevreleyen her eğri için aynıdır. Telden uzaktaki eğriler için -örneğin çem­
b e rle r- çap daha büyüktür, dolayısıyla B'nin teğet bileşeni küçülmelidir. Diğer
b ir deyişle, B'nin telden uzaklaştıkça doğrusal olarak azalm ası beklenir.
Şimdi, artık bir telden geçen akımın manyetik alan yarattığını ve b ir manye­
tik alan olduğunda, içinden akım geçen tele etki eden b ir kuvvet olduğunu b ili­
yoruz. Öyleyse, bir telin içinden akım geçirip manyetik alan üretirsek, o manye­
tik alan içinden akım geçen b ir başka tele kuvvet uygular. Bunu, Şekil 1-8'deki
gibi yan yana iki tel kullanarak gösterebiliriz. Akım lar aynı yöndeyken, teller
birbirini çeker; fakat akımlar zıt yönlerdeyken birbirlerini iterler.
Kısaca özetlemek gerekirse, elektrik akım lan, aynı mıknatıslar gibi, manye­
tik alanlar üretirler. Peki ama b ir mıknatıs nedir? Eğer manyetik alanlar hare­
ket halindeki yükler sayesinde meydana geliyorsa, bir parça demirin manyetik
alanı da akımlar tarafından oluşturulmuş olamaz mı? Görünüşe göre öyle. Şekil
1-9'da görüldüğü gibi, küçük deneyimizdeki çubuk mıknatısı tel bobinle değiş­
tirelim. Bobinden -v e aynı zamanda üstündeki düz telden- akım geçtiği zaman
aynı b ir önceki kurulumdaki gibi telin hareket ettiğini görürüz. Bir başka deyiş­
le, bobindeki akım bir mıknatıs gibi davranmaktadır. Sanki b ir parça demir
içinde sürekli dolaşan b ir akım varm ış gibi davranmaktadır. Aslında, mıknatıs­
la n atom lann içindeki sabit akımlar üzerinden anlayabiliriz. Şekil 1-7'deki
mıknatısa etki eden kuvvet Denklem (l.l)'in ikinci teriminden gelmektedir.

Şekil 1-9 Şekil 1-6'daki mıknatıs çubuk, akım


taşıyan bir bobinle değiştirilmiştir. Tele yine
benzer bir kuvvet etki eder.
Akım dediğimiz şey nasıl meydana gelir? Bir ihtimal elektronların atomik
yörüngelerdeki hareketi olabilir. Aslında, bazı malzemeler için bu açıklama uy­
gun olsa da, demir için durum bu değildir. Bir elektron, atomun etrafında hare­
ket ettiği gibi aynı zamanda kendi ekseni etrafında da -san k i dünyanın döndü­
ğü g ib i- döner ve dolayısıyla demirdeki manyetik alan bu dönüşten kaynakla­
nır. ("Sanki dünyanın döndüğü gibi" diyoruz çünkü kuantum mekaniğindeki so­
rular o kadar derindir ki klasik fikirler olan biteni çok iyi açıklayamaz.) Birçok
maddede bazı elektronlar bir yönde, diğer elektronlarsa başka yönde dönmekte
ve böylece manyetizma sıfırlanmaktadır. Demirdeyse -son rad an üzerinde dura­
cağımız gizemli b ir nedenden d olayı- birçok elektron kendi eksenleri boyunca
hizalanmış şekilde dönmektedir ve bu da manyetizmanın nedenidir.
M ıknatısların alanları akım lardan olduğu için, m ıknatıslarla ilgili olarak
Denk. (1.8) veya (1.9)'a yeni b ir terim eklememize gerek yoktur. Dönen elektron­
lardan kaynaklı dolaşan akımlar dahil tüm akımları göz önüne aldığım ızda ya­
sa doğrulanır. Fark edilmelidir ki, Denk. (1.8)'e göre Denk. (1.6)'nm sağ tarafın­
da görülen elektriksel yüklere denk manyetik "yükler" yoktur. Hiçbiri buluna­
mamıştır.

Şekil 1-10 B'nin C eğrisi etrafındaki dolaşımı, ya 5ı


yüzeyinden geçen akımdan ya da S2 yüzeyinden g e ­
çen E akışının değişim hızındandır.

Denklem (1.9)'un sağ tarafındaki ilk terimin kuramsal keşfi M axw ell tarafın­
dan yapılm ıştır ve çok önemlidir. Bu terim değişen elektrik alanlarının manye­
tik etkiler yarattığını ifade eder. Aslına bakarsanız, bu terim olmadan denklem
anlamsızdır; çünkü o olmadan kapalı halkalı devrelerde akımlar olamazdı. An­
cak, şimdiki örnekte göreceğimiz üzere, böyle akımlar vardır. İki düz levhadan
oluşmuş b ir sığaç (kapasitör) hayal edin. Sığaç, Şekil 1-10'da görüldüğü gibi,
bir levhadan diğerine doğru yol alan akımla yüklenmekte olsun. Tellerden biri­
nin etrafında C eğrisi çizip, teli kesecek şekilde içini dolduralım. Şekilde bu Sı
yüzeyiyle gösterilmekte. Denklem (1.9)'a göre, C'nin B etrafındaki dolaşımı (çar­
pı c2) teldeki akımdan (bölü eo) doğmaktadır. Peki, eğriyi bir kaseye benzeyen,
sığaç levhalarının arasında bulunan ve sürekli telden uzak duran farklı b ir S2
yüzeyiyle doldurursak ne olur? Elbette bu yüzeyden geçen b ir akım yoktur. An­
cak, şu da b ir gerçektir ki, sadece sanal b ir yüzeyin yerini değiştirmek de ger­
çek b ir manyetik alanı etkilemez! B dolaşımı daha öncekiyle aynı olmalıdır.
Denklem (1.9)'ın sağ tarafındaki ilk terim ile ikinci terim birleşerek, Sı ve S2 yü­
zeyleri için aynı sonucu verir. S 2 yüzeyi için B'nin dolaşımı, sığaç levhaları ara­
sındaki E akışının değişim hızı cinsinden verilebilir. £“nin değişiminin akımla
bağlantısı, tam da Denk. (1.9)'un öngördüğü gibidir. M axw ell bunu ilk görendi
ve denklemin tam halini de ilk o yazdı.
Şekil 1-6'daki kurulum sayesinde, elektromanyetizmanın diğer yasalarından
birini gösterebiliriz. Telin uçlarını pilden sökelim ve bize telde akım olup olma­
dığını söyleyebilecek b ir galvanometreye bağlayalım. Teli mıknatısın manyetik
alanın içinden geçecek şekilde yana doğru ittiğimizde telden akım geçtiğini
gözlemleriz. Bu etki Denk, (l.l)'in sonuçlarından biridir. Teldeki elektronlar F =
qv x B kuvvetini hisseder. Elektronların hareketi yana doğrudur, çünkü telle
beraber hareket etmektedirler. Mıknatıstan kaynaklanan dik B 'li bu v elektron­
ların üstünde tel boyunca yönlenmiş bir kuvvet etki etmesine yol açar ve bu da
elektronların galvanometreye doğru hareket etmesini sağlar.
Şimdi, teli bırakıp mıknatısı hareket ettirdiğimizi varsayalım . Görelilik b il­
gimize dayanarak, herhangi b ir fark olmaması gerektiğini düşünebiliriz ve ger­
çekten de galvanometrede benzer b ir akım görürüz. Manyetik alan, durağan
yükler üstüne etki eden kuvveti nasıl oluşturur? Denklem (l.l)'e göre b ir elekt­
rik alan mutlaka olmalıdır. Demek ki, hareket eden mıknatıs b ir elektrik alanı
oluşturmuş olmalıdır. Bunun niceliksel gösterimi Denk. (1.7)'dir Bu denklem
günlük hayattaki birçok olguyu, örneğin elektrik jeneratörleri ve transform atör­
leri açıklayabilir.
Denklemlerimizin en kayda değer sonucu, Denk. (1.7) ile (1.9)'un birleşiminin
elektromanyetik etkilerin uzak mesafelere yayılımının açıklamasını içermesi­
dir. Kabaca şöyle açıklayabiliriz: Diyelim ki bir yerde, bir telden aniden akım
geçmesiyle doğan ve gitgide artan bir manyetik akım var. Elektrik alan kendi
dolaşımını sağlayacak şekilde arttıkça, Denklem (1.9)'a göre manyetik bir dola­
şım ortaya çıkacaktır. Söz konusu manyetik alan büyüm esiyse yeni b ir elektrik
alan dolaşımının doğm asına neden olacaktır ve bu böyle sürecektir. İşte, alan ­
lar bu şekilde uzay içinde, kaynaklarında ortaya çıkışları hariç olmak üzere,
yükler veya akımlara ihtiyaç duymadan yol alabilirler. Birbirim izi böyle görü ­
rüz. Bütün bunlar elektromanyetik alanların denklemlerinde mevcuttur.

1-5 A lan lar nedir?


Şimdi, konuya bakış açımızla ilgili birkaç değerlendirme yapalım. İçinizden
şunu geçiriyor olabilirsiniz: "Bütün bu akılar ve dolaşım larla ilgili söylenenler
çok soyut. Uzayın her noktasında elektrik alanları var; b ir de bu 'yasalar'. İyi
de, gerçekte olan biten ne? Bütün bunları, örneğin, yükler arasında olup bitenle
açıklayamıyor musunuz?" Açıkçası bu, önyargılarınıza bağlıdır. Birçok fizikçi,
aralarında hiçbir şey olmayan maddelerin birbirine doğrudan etkisinin kavra-
nılamaz olduğunu iddia etmekteydi. (Zaten düşünülmüş olan bir şey, akla sığ­
maz b ir fikri nasıl bulabilmişlerdi?) Şöyle derlerdi: "Bakın, bildiğim iz kuvvetler
sadece b ir maddenin diğerine doğrudan etkisi olanlardır. Onu iletecek b ir şey
olmadığı sürece b ir kuvvet olması imkânsızdır. Peki, b ir maddenin diğerine
"doğrudan etkisi"ni incelersek neyle karşılaşırız? İyice yakından baktığımızda
görürüz ki b ir parça diğerine tam olarak değmemektedir; çok az ayrıktırlar b ir­
birlerinden ve çok küçük ölçekte etkili elektriksel kuvvetler iş başındadır. D ola­
yısıyla, doğrudan temasla oluşan sözde etkiyi elektriksel kuvvetler temelinde
açıklamamız gerekmektedir. Elektriksel kuvvetin eski usul, kas kuvvetiyle olu­
şan itme ve çekme şeklinde görüneceğinde ısrar etmek anlamsızdır, zira kasla­
rın itme ve çekmeleri de elektriksel kuvvetler olarak yorum lanabilir. En m an­
tıklı soru, elektriksel etkilere bakmanın en uygun yolunun ne olduğudur. Bazı
insanlar onları birbirlerinden ayrı konumlarda yükler arasındaki etkileşim ola­
rak göstermeyi ve karmaşık b ir yasayı kullanmayı tercih ederler. Diğer bazı in­
sanlarsa alan çizgilerini kullanmayı severler. Sürekli alan çizgileri çizerler ve E
ile B'lerin çok soyut olduğunu düşünürler. Oysaki alan çizgileri b ir alanı tanım­
lamanın çok kaba b ir yoludur ve doğru, nicel yasaları alan çizgileriyle ortaya
koymak zordur. Hem ayrıca alan çizgileri fikri elektrodinamiğin en derin ilkesi­
ni, üst üste binme ilkesini içermez. Her ne kadar iki farklı grup yük için alan
çizgilerinin nasıl göründüğünü biliyor olsak da, bu iki grup b ir arada olduğun­
da alan çizgilerinin şekli hakkında hiçbir fikrimiz yoktur. Oysaki matematiksel
olarak, üst üste binme kolaylıkla gösterilebilir; basitçe, iki vektörü toplarsınız.
Alan çizgilerinin yalın bir resim sağlam a konusunda avantajları olsa da, bazı
dezavantajları da yok değildir. Durağan elektriksel yüklerini düşünürken, bir-
birleriyle doğrudan etkileşimini resmetmenin avantajları büyüktür; fakat hızla
hareket eden yüklerle uğraşırken de büyük dezavantajları vardır.
En iyi yöntem, soyut alan fikrini kullanmaktır. Soyut olm ası ^ talihsizlik­
tir, ancak gereklidir de. Elektrik alanını b ir tür dişli çarklarının hareketi türün­
den ya da çizgiler yahut da b ir tür malzemedeki gerilm eler temelinde düşünme­
ye çalışmak, fizikçileri basitçe elektrodinamik hakkında doğru cevapları b u l­
m alarından daha çok yormuştur. İlginçtir ki, ışığın davranışını ortaya koyan
doğru denklemler 1839 yılında M acCullagh tarafından ortaya konmuştu. Denk­
lemleri görenler ona şöyle dediler: "Tamam ama bu denklemlerin mekanik özel­
liklerine uyabilecek gerçek b ir malzeme yok ve ışık b ir salınım olduğundan bir
şeyin içinde titreşmelidir. Bu soyut denklemlere inanamayız." Ah, eğer insanlar
biraz daha açık fikirli olsalardı, ışığın davranışını doğru şekilde açıklayan
denklemlere çok daha önce kavuşurlardı.
Manyetik alan söz konusu olduğunda, şu noktayı da belirtmeliyiz: Diyelim
ki b ir şekilde manyetik alanı birtakım çizgiler veya dişli çarklarıyla betimleme­
yi becerdiniz. Sonra da birbirlerine paralel şekilde ve aynı hızda hareket eden
iki yük olduğunda ne olduğunu açıklamaya çalıştınız. Hareket ettikleri için, iki
akım gibi davranacaklar ve onlarla ilintili (aynı Şekil 1-8'in tellerindeki akım­
larda olduğu gibi) manyetik alan olacaktır. Onlarla beraber hareket eden b ir
gözlemci her iki yükü de sabit olarak gözlemleyecek ve manyetik bir alan yok
diyecektir. Yüklerle beraber hareket ettiğinizde "çizgiler" ve "dişli çarkları" göz­
den kaybolur. Böylece tek yaptığımız yeni b ir problem yaratmaktır. Dişli çark­
ları nasıl gözden kaybolmaktadır? Alan çizgileri çizen insanlar da benzer b ir
sorunla karşı karşıya kalır. Tek sorun alan çizgilerinin yüklerle veya yükler ol­
madan hareket ettiğini söylemek değildir; belli koordinat çerçevelerinde tam a­
men yok olabilirler.
Aslında demek istediğimiz, manyetizmanın gerçekte göreli b ir etki olduğu­
dur. Az önce üzerinde konuştuğumuz birbirine paralel hareket eden iki yük söz
konusu olduğunda, hareketlerine v2/cr2 terimiyle görelilik düzeltmesi yapmak
gerekir. Bu düzeltmeler manyetik kuvvete karşılık gelmelidir. Peki ama (Şekil 1-
8 )'deki deneyimizdeki teller arasındaki kuvvete ne demeli? Orda, manyetik kuv­
vet bütün kuvvettir. "Göreli düzeltme" gibi durmamaktadır. Ayrıca, teldeki
elektronların hızlarını tahmin etmeye çalışırsak (bunu kendiniz yapabilirsiniz),
ortalama hızlarının saniyede 0,01 santimetre olduğunu buluruz. Diğer b ir de­
yişle, v2/c l yaklaşık 10_25'tir. Şüphesiz ki göz ardı edilebilir b ir "düzeltme". Fa­
kat hayır! Her ne kadar manyetik kuvvet, bu durumda, hareket eden elektronlar
arasındaki "normal" elektriksel kuvvetin 1 0 ~25'te biriyse de, unutmayın ki "nor­
mal” elektriksel kuvvetler mükemmel dengeleme sayesinde -tellerin aynı sayıda
elektron ve protona sahip olm alarından d olayı- yok olmuştur. Denge 1025'te
birden daha hassastır ve manyetik kuvvet olarak adlandırdığım ız göreli terim
artık geriye kalan tek terimdir. Baskın terim artık odur.
İşte, elektriksel etkilerin neredeyse mükemmel şekilde birbirlerini sıfırla­
m aları görelilik etkilerini (manyetizmayı) üzerinde çalışabilir kıldı ve doğru
denklemler -u V c 2 m ertebesinde- keşfedilebildi. Gerçi, tüm bunlar olurken fizik­
çiler ne olup bittiğini bilmiyorlardı. Bu yüzden, görelilik keşfedildiğinde elekt­
romanyetik yasalarının değişmesine gerek kalmadı. Zaten -m ekanik yasalarının
tersine- çoktan v2/c? hassasiyetinde doğruydular.

1-6 Bilim ve teknolojide elektromanyetizma


Bölümü bitirirken, Yunanların gözlemlediği olgular içinde ikisinin garipliği­
ne dikkat çekmek istiyorum: Eğer bir parça kehribarı ovalarsanız, küçük papi­
rüs parçalarını yerden kaldırabilirsiniz ve M agnesia Adasındaki garip kaya
parçalan demiri çekiyordu. Elektrik ve manyetizmanın etkilerinin görüldüğü
sadece bu iki olgunun o dönem Yunanlarınca bilinm esi müthiş b ir şey. Sadece
bu olguların görünür olmasının nedeni daha önce bahsettiğimiz, yüklerin m üt­
hiş hassas bir şekilde dengelenmesinden ileri gelmektedir. Yunanlardan sonra
gelen bilim insanlarıysa yeni b ir olgu daha keşfettilerse de, aslında bu sadece
kehribar ve/veya mıknatıs taşı etkilerinin b ir başka boyutuydu. Artık şunu b ili­
yoruz, kimyasal etkileşim olgusu ve nihayetinde yaşamın kendisi ancak elektro­
manyetizma temelinde anlaşılabilir.
Elektromanyetizmanın nasıl işlediğini anladıkça, insanlann hayal gücünü
aşan teknik gelişmeler olmaya başladı: uzun mesafelere telgraf sayesinde sin­
yal göndermek, b ir başkasıyla arada herhangi b ir bağlantı olmadan konuşabil­
mek ve dev güç sistemleri işletmek -yüzlerce kilometre uzunluğunda telle bir
başka motora bağlanm ış devasa bir su değirmeni, on binlerce yerde on binlerce
motor endüstrideki ve evlerdeki makineleri çalıştırıyor. İşte bütün bunlar,
elektromanyetizma yasaları hakkındaki bilgim iz sayesinde mümkün oldu.
Bugün artık daha hassas etkilerle uğraşıyoruz. Elektriksel kuvvetler çok de­
vasa oldukları gibi, çok çok küçük de olabilirler ve onları kontrol ederek farklı
yollarla kullanabiliriz. Yüzlerce kilometre ötemizdeki b ir adamın, küçük metal
b ir çubuktaki elektronları etkilemesi sayesinde onun ne yaptığını görebiliriz.
Tek yapmamız gereken, o çubuğu televizyon alıcımız için anten olarak kullan­
mak.
Uzun vadede -diyelim bundan on bin yıl son ra- insanlık tarihini incelediği­
mizde, 19. yüzyılın en önemli olayı kesinlikle M axw ell'in elektrodinamik yasa­
larını keşfetmesi olacaktır. Aynı yüzyılda gerçekleşmiş Amerikan iç savaşı, bu
önemli gelişmeyle karşılaştırıldığında çoktan tarihin tozlu sayfalarında yerini
almış ve önemini yitirmiş olacaktır.
VEKTÖR ALANLARININ DİFERANSİYEL ANALİZİ

2-1 Fiziği anlam ak


Bir fizikçi, problemlere değişik açılardan bakabilm ek için belirli b ir ustalığa 2-1 Fiziği anlamak

sahip olmalıdır. Gerçek fiziksel problem lerin tam b ir analizi genelde gayet kar­ 2-2 Skaler ve vektör alanlar: T v e h
2-3 Alanların türevleri: gradyan
maşıktır ve herhangi bir fiziksel durum sadece diferansiyel denklemini çözerek
2-4 V İşlemcisi
analiz edilemeyecek kadar karmaşık olabilir. Yine de, b ir sistemin davranışı
2-5 V işlemleri
hakkında iyi b ir fikir edinebilmek için çözümün farklı koşullar altındaki özel­ 2-6 Isı akışının diferansiyel denklemi
likleri hakkında hissiyat sahibi olmak önemlidir. Bu amaç doğrultusunda alan 2-7 Vektör alanlarının ikinci türevleri

çizgileri, sığa, direnç ve indüktans gibi kavram lar gayet yararlıdır. Dolayısıyla 2-7 Tuzaklar

zamanımızın önemli bir bölüm ünü onları incelemeye ayıracağız. Bu sayede,


farklı elektromanyetik koşullarda ne olması gerektiğine dair hissiyatımız geli­
şecek. Diğer yandan, alan çizgileri gibi sezgisel modellerin hiçbiri tüm koşullar
için yeterli ve hassas değildir. Yasaları ifade etmenin tek b ir kesin yolu varsa o
da diferansiyel denklemlerdir. Hem temel olmanın avantajına sahiptirler, hem
de bildiğim iz kadarıyla hassastırlar. Diferansiyel denklemleri öğrendiyşeniz,
daima onlara geri dönebilirsiniz. Unutulacak b ir şey değildirler.
Farklı koşullarda ne olması gerektiğini anlamanız biraz zaman alacaktır.
Oturup denklemleri çözmeniz gerekecektir. Denklemleri her çözdüğünüzde, çö­ Gözden geçirm e: Bölüm 11, Cilt 1,
zümlerin özellikleri hakkında b ir şey öğrenmiş olacaksınız. Çözümleri aklınızda Vektörler
tutabilmek için, onların alan çizgileri ve diğer kavram lar bağlam ında ne anla­
mına geldiklerini çalışmak yararlıdır. Ancak bu şekilde, denklemleri gerçekten
"anlayabilirsiniz". Matematik ile fizik arasındaki fark işte budur. Matematikçi­
ler veya matematiksel zekâya sahip insanlar, fizik "çalışırken" çoğu zaman yol­
dan çıkarlar çünkü fiziğe dair pratik görüşlerini kaybederler. Şöyle dediklerini
duyarız: "Bakın, işte bütün bu diferansiyel denklemler -M a x w e ll denklem leri-
elektrodinamiğe dair her şeyi içeriyor. Fizikçiler de her şeyin bu denklemlerde
yer aldığını kabul ediyor. Denklemler karmaşık olabilir, fakat sonuçta onlar
matematiksel denklemlerdir ve onları iyice kavrarsam o zaman fiziği de iyice
anlamış olurum." Keşke öyle olsaydı, ama işler böyle yürümüyor. Fiziği bu şe­
kilde çalışan matematikçilerin -k i onlardan çok v a rd ır- ne fiziğe ne de matema­
tiğe doğru düzgün katkıları olmuştur. Başarısız olm alarının nedeni, gerçek h a­
yattaki fiziksel durum ların çok karmaşık olması ve bu yüzden de denklemlere
dair anlayışımızın çok daha geniş olması gerektiğindendir.
Bir denklemi gerçekten anlamanın -m atem atiksel anlayıştan ötesine geçme­
n in - ne olduğu Dirac tarafından açıklanmıştır. Kendisi şunu demiştir: "Bir
denklemi ancak, çözümünün özeliklerini onu gerçekte çözmeden anlamanın b ir
yolunu bulduğum an tam anlamıyla kavramış oluyorum." Diğer b ir deyişle, eğer
belirli koşullarda ne olması gerektiğini denklemleri çözmeden bilmenin b ir yo­
lunu bulduğum uzda denklemleri "kavram ış" oluruz. Fiziksel kavrayış matema­
tiksel olmayan, bulanık, muğlak ve kesin olmayan b ir şeydir; fakat bir fizikçi
için kesinlikle gerekli b ir yetenektir.
Böyle bir ders, normalde, fiziksel fikirler sırayla geliştirilerek verilir. Önce
basit durum larla başlanır ve gitgide karmaşık durum lara yol alınır. Bunun için,
b ir önce öğrendiğiniz şeyleri -b e lli durum da doğru olan, ancak genelde doğru
olmayan şeyleri- sürekli unutmanız gerekir, örneğin, elektriksel kuvvetin,
uzaklığın karesine dayalı olduğu "yasası" her zam an geçerli değildir. Bu ders­
lerde tam tersi b ir yaklaşım var. Önce yasaların tam halini ele alıp, sonra bir
adım geriye gidip daha basit koşullara uygulayarak fiziksel fikirleri gitgide ge­
liştirmek. Tam anlamıyla bunu yapacağız beraber.
Bu yaklaşım, deneylerle bilgi edinip daha sonra konuya dair kavrayışın
oluşturulduğu tarihsel yaklaşımın tam anlamıyla tersidir. Son 200 yılda, fizik
konulan gayet zeki insanlarca geliştirilm iştir ve sahip olduğumuz bu kısıtlı za­
manda onlann geliştirdiği her şeyin üzerinden geçmemiz imkânsız. Ne yazık ki
bu derslerde o tarihsel, deneysel gelişime dair pek b ir şey bulamayacaksınız.
Aynca, ansiklopedi okuyarak öğrenebileceğiniz şeyleri de dışarda bırakmak zo­
rundayız. Birçok ders kitabında elektrik ve manyetizma üzerinde tarihsel bilgi
bulabilirsiniz.

2-2 Skaler ve vektör alanlar: T ve h


Şimdi, öncelikle elektrik ve manyetizmaya soyut, matematiksel bir bakış
açısıyla bakacağız. Varmak istediğimiz nokta, 1. Bölümde verdiğimiz yasaların
anlam larını açıklayabilmek. Bunu başarabilm ek için öncelikle kullanmak iste­
diğimiz yeni ve özel simgeleri açıklamalıyız. Bunun için gelin elektromanyetiz­
mayı şu an bir kenara kaldıralım ve vektör alanlarının matematiğini inceleye­
lim. Bu sadece elektromanyetizma için değil, bütün fiziksel olgular için çok
önemlidir. N asıl ki tipik diferansiyel ve integral analizleri fiziğin tüm dalları
için önemliyse, vektörlerin diferansiyel analizi de aynı şekilde önemlidir. Şimdi
Jic yanmak.:
bu konuya eğilelim.
Aşağıda vektörler cebirine dair bazı kurallar listelenmiştir. Bunlan zaten
JBoâiAouH
bildiğinizi varsayıyorum:
E Uâjpa E iatltcM g kdlasur.
A ‘ B — skaler —A%B% + AyBy + A ZBZ ( 2 . 1)

A x B = vektör (2 .2 )

[A x B)%= AxBy —AyBx


. i^tfznuu^. trcıj» tAtr
(A x B)x —AyBz —A/By
{A x B)y = A ZBX —A XBZ

AxA = 0 ‘ (2.3)
A IB t İD E (F fi-
A ■ (A x B) = 0 (2.4)
H 1 J IK IL İM M A ■ (B x Ct = (A x B) ■ C (2.5)
A x (B x O = B(A ■ O - C(A ■B) (2 .6 )
o P <8 İR s T
V VI X it Z Aynca, kalkülüsten bildiğim iz aşağıdaki eşitlikleri de kullanacağız:

JOiciile ka*{Jt«r oJaJva. TmrJltıri Aflx, y, z ) = -|£- Ax + -|£- Ay + -§£- Az (2.7)


dx dy öz
A 4r c. «i « *
*
• d2f = d2/
* (t i h AL V» dxdy dydx
( 2 .8 )

C ■A t A*.
İlk Denklem (2.7) elbette sadece Ax, Ay ve Az sıfıra giderse doğrudur.
V- Air * t * Mümkün olan en basit fiziksel alan, skaler bir alandır. Hatırlayın, alan de­
İlil 1
UrAjrw. di Ifir yanJtt diğimizde ima ettiğimiz şey uzaydaki konuma bağlı b ir niceliktir. Skaler alan
dediğimizdeyse sadece her noktada tek b ir sayıyla - b i r skalerle- ifade edilen
b ir alanı ima etmekteyiz. Elbette, sayı zamanla değişebilir ama şimdilik bunu
düşünerek kendimizi gereksiz yere yormaya gerek yok. Belirli b ir anda bir ala­
nın nasıl göründüğünü tartışacağız. Skaler alana örnek olması için belli yerleri­
nin ısıtıldığı, belli yerlerininse soğutulduğu, dolayısıyla sıcaklığının her nokta­
da farklı olduğu katı b ir malzeme düşünelim. Sıcaklık, dikey b ir koordinat sis­
teminde ölçülmüş x, y ve z'nin fonksiyonu olacaktır. Sıcaklık skaler b ir alandır.
2. VEKTÖR ALANLARININ DİFERANSİYEL ANALİZİ |2-3

Şekil 2-1 Sıcaklık ( r ) bir skaler alan örneğidir. Uzaydaki her [x, y,
z) noktasına karşılık gelen bir T{x, y, z ) sayısı vardır. T = 20° ola­
rak işaretlenmiş yüzeydeki (z = O’da bir eğri olarak gösterilen)
her nokta aynı sıcaklıktadır. Oklar, sıcaklık akış vektörü ft'ın bir
örneğidir.

Skaler alanlarla ilgili b ir düşünce şekli de "eş yükselti eğrileri"ni hayal et­
mektir. Eş yükselti eğrileri, aynı bir haritada aynı yükseklikteki noktaları b irb i­
rine bağlayan çizgiler gibi, aynı değere sahip noktalan birbirine bağlar. Bir sı­
caklık alanı için eş yükselti eğrilerine "eş-sıcaklıklı" yüzeyler veya eş-sıcaklık-
lar denir. Şekil 2-1 b ir sıcaklık alanını ve 7*nin z = 0 x ve y 'ye nasıl bağlı oldu­
ğunu göstermektedir. Birçok eş-sıcaklık eğrileri görebilirsiniz şekilde.
Bunların yanında, vektör alanları da vardır. Fikri çok basittir. Uzaydaki her
noktaya b ir vektör atanır. Vektör noktadan noktaya değişir, örneğin, dönen bir
kütle düşünün. Kütlenin herhangi bir noktasının hızı, konumunun bir fonksiyo­
nu olan vektördür (Şekil 2-2). ikinci olarak, bir malzeme bloğundaki ısının akı­
şını örnek verebiliriz. Bloğun b ir yerindeki sıcaklık yüksek, diğerinde düşükse,
sıcak olan noktadan soğuk olan noktaya doğru b ir akış olacaktır. Isı bloğun
farklı yerlerinde farklı yönlerde akacaktır. Isı akışı, h dediğimiz yönlü b ir nice­
liktir. Isı akış vektörü örnekleri Şekil 2-1 'de gösterilmiştir.

Şekil 2-2 Dönen bir nesnedeki atomların hızı


bir vektör alan örneğidir.

Şekil 2-3 Isı akışı bir vektör alanıdır, h vektörünün yönü akışın
yönünü işaret eder. Büyüklüğü akışa dik yöndeki yüzey elema­
nından birim zamanda geçen enerjinin yüzey elemanının alanına
bölümüdür.

Gelin, h 'm daha kesin b ir tanımım yapalım: Bir noktadaki ısı akış vektörü­
nün büyüklüğü, akışa dik yöndeki sonsuz küçüklükteki yüzey elemanından b i­
rim zaman ve alanda geçen termal enerjidir. Vektörün yönü akışın yönünü işa­
ret eder (Bkz. Şekil 2-3). Sembollerle ifade edecek olursak: AJ birim zamanda A a
yüzey alanından geçen termal eneıjiyse, o zaman

‘ = s * ,2S»

olur. Denklemdeki ey akış yönündeki b ir birim vektördür.

Vektör h b ir başka şekilde, bileşenleriyle tanımlanabilir. Akışa göre herhan­


gi b ir açıda bulunan küçük b ir yüzeyden ne kadar ısı aktığını düşünelim. Şekil
2-4’te A a ı’e göre eğik ve akışa dik küçük b ir yüzey olan A ^ ’yi görmektesiniz.
Birim vektör n, ka.2 yüzeyinin normalidir, re ile h arasındaki 9 açısı yüzeyler
arasındaki açıyla aynı açıdır (h vektörü, A aı'in normali olduğundan dolayı). Pe­
ki, Aû 2 'den geçen birim alana düşen ısı akışı nedir? Aaı ve Aû 2 yüzeylerinden
geçen akış aynıdır, sadece alanlar farklıdır. Bunu denklemle şöyle ifade edebili­
riz: A aı=A ü 2 cosö. Bu durum da A a 2’den geçen ısı akışını şöyle yazabiliriz:

Bu denklemi şöyle ifade edebiliriz: Birim normali re olan herhangi bir yüzey
elemanından geçen ısı akışı (birim zaman ve birim alanda) h ■ re terimiyle ifade
edilebilir. Benzer şekilde şöyle de diyebilirdik: Isı akışının Aû 2 yüzey elemanına
dik bileşeni h • re olur. İstersek, bu ifadelerin h’ı tanım ladığını ifade edebiliriz.
Şekil 2-4Aa2'den geçen ısı akışı ile Aaı'den
Aynı fikirleri diğer vektör alanlarına da uygulayacağız ilerde.
geçen ısı akışı aynıdır.

2-3 A lan ların türevleri: gradyan


A lanlar zaman içinde değiştikçe, değişimlerini t'ye bağlı türevleri cinsinden
ifade edebiliriz. Konumla ilgili değişimleri de benzer şekilde ifade etmek iyi
olur, zira aralarındaki ilişkiyle, örneğin b ir yerdeki sıcaklık ile diğer b ir yerdeki
sıcaklık arasındaki ilişkiyle ilgileniyoruz. Sıcaklığın konuma göre türevini nasıl
alabiliriz? Sıcaklığın x'e göre mi türevini almalıyız? Yoksa y 'ye göre mi? Ya da
z'ye göre mi?
İşe yarar fizik yasaları koordinat sisteminin yöneliminden bağım sızdırlar.
Dolayısıyla, iki tarafın ya skaler ya da vektörel olduğu biçimde yazılm alıdırlar.
Skaler bir alanın, diyelim dT/dx'in türevi nedir? Skaler midir, vektörel m idir ve­
ya başka b ir şey midir? Kolayca çıkarabileceğiniz üzere, ne skalerdir ne de vek-
töreldir; zira farklı b ir x ekseni alırsak, dTldx tamamen farklı olur. Dikkatinizi
çekerim, üç muhtemel türevimiz var: dT/dx, dT/dy ve dT/dz. Şimdi, elimizde üç
türev var ve biliyoruz ki bir vektör oluşturmak için üç sayıya ihtiyacımız var.
Belki de bu türevler bir vektörün bileşenleridir

(2 . 11 )

Herhangi üç sayının b ir vektör oluşturabileceği bilgisi, elbette ki, genelde


doğru değildir. Böyle bir şey olabilm esi için, koordinat sistemini döndürdüğü­
müz zaman, vektör bileşenlerinin de doğru şekilde dönüşmesi gerekir. Dolayı­
sıyla, bu türevlerin koordinat sistemi döndüğünde nasıl değiştiklerini analiz et­
memiz gerekir. Böylece (2.1 l)'in gerçekten de b ir vektör olduğunu ispatlayabili­
riz. Koordinat sistemi döndüğünde, türevler de doğru şekilde dönüşecektir.
Bunu değişik şekillerde görebiliriz. Bir yolu, cevabının koordinat sistemin­
den bağımsız olduğu b ir soru sorup cevabı "değişmez" bir şekilde ifade etmeye
çalışmaktır, örneğin, S = A ■B olursa ve A ile B vektörse, o zaman -1. Cilt, Bölüm
11'de kanıtladığımız üzere- S b ir skalerdir. S'nin b ir skaler olduğunu koordinat
sistemlerindeki değişimlerle değişip değişmediğini araştırm asak da biliriz. Deği­
şemez, çünkü S iki vektörün skaler çarpımıdır. Benzer şekilde, eğer elimizde B\,
B2 , B 3 şeklinde üç sayı varsa ve her A vektörü için aşağıdaki eşitliği sağlarsak

+ AyB2 + A ZB 3 —S ( 2 . 12)

eşitliğini elde ederiz ve burada B\, B2 , B 3 sayılan b ir B vektörünün Bx, By, Bz b i­


leşenleri olur. Burada önemli nokta, S'nin herhangi b ir koordinat sistemi için
aynı olmasıdır.
Sıra geldi sıcaklık alanı üzerine düşünmeye. Birbirlerinden kısa AJR mesafe­
siyle ayrışmış iki noktayı, P\ ve P2 , ele alalım. P\ noktasındaki sıcaklık Tı ve P2
noktasındaki sıcaklık ly d ir . Elbette ki, bu gerçek, fiziksel noktalardaki sıcak­
lıklar koordinatları ölçmek için hangi ekseni seçtiğimizden bağım sızdır. Özel­
likle AT koordinat sisteminden bağım sız b ir sayıdır. O b ir skalerdir.
Eğer uygun b ir eksen kümesi seçersek, şu eşitlikleri yazabiliriz: T\ = T[x, y,
z) ve T2 = T\x + Ax, y + Ay, z + Az). Bu eşitliklerdeki Ax, Ay, ve Az, AH vektörünün
bileşenleridir. (Şekil 2-5). Denklem (2.7)'yi düşünerek şu eşitliği yazabiliriz:

AT = Ax + A)/+ Az (2.13)
dx dy az

Denklem (2.13)'ün sol tarafı b ir skalerdir. Sağ tarafıysa, b ir vektörün üç bileşenle­


ri ile Ax, Ay, ve Az terimlerinin çarpımlarının toplamıdır. Buradan yola çıkarak,

dT dT dT
dx ' dy ' dz
Şekil 2-5 Bileşenleri &x, Ay ve Az olan AR
şeklindeki üç sayının da, b ir vektörün x-, y - ve z- bileşenleri olduğu sonucuna
vektörü.
varabiliriz. Bu yeni vektörü VT sembolüyle yazalım. V sembolü (nabla veya del
olarak okunabilir) ters dönmüş bir A 'dir ve bize türev almamız gerektiğini be­
lirtir. İnsanlar VT'yi farklı şekillerde okurlar: "del - T ' veya "T'nin gradyanı" ve­
ya "grad T '.'

g r .d 12.14)

Bu simgeleri kullanarak Denk. (2.13)'ü daha sade bir şekilde tekrar yazabili­
riz:
AT = V T -A R (2.15)

Denklemi kelimelere dökersek, şöyle diyebiliriz: iki nokta arasındaki sıcaklık


farkı T gradyanı ile noktalar arasındaki vektörel uzaklığın skaler çarpımıdır.
Denklem (2.14)'ün biçimi de VT'nin bir vektör olduğuna dair yukarıdaki kanıtı­
mızı desteklemektedir.
Belki de hâlâ ikna olmadınız? O zaman gelin, farklı b ir şekilde ispatlayalım.
(Gerçi, dikkatli bakarsanız, aslında aynı kanıtın sadece daha dolambaçlı oldu­
ğunu anlayacaksınız.) VT'nin bileşenlerinin aynı iî'nin bileşenleri gibi dönüştü­
ğünü göstermeye çalışacağız. Eğer dönüşürlerse, biliriz ki VT, I. Cilt 11. Bölüm ­
deki vektör tanımımız gereği, gerçekten de b ir vektördür. Yeni b ir koordinat
sistemi, x', y ', z', ele alalım ve bu yeni sistem dT/dx', dT/dy' ve dT/dz"yi hesapla­
yalım. İşleri kolaylaştırmak adına, z = z' diyelim ki z koordinatından kurtula­
lım. (Daha sonra genel durumu kendiniz kontrol edersiniz.)
Şekil 2-6(a)'daki gibi, xy eksenine göre 6 açısı kadar döndürülmüş bir x'y '
sistemini ele alalım. Bir (x, y) noktası için, ana sistemdeki koordinatlar:

x' - xcos6 + ysinö (2.16)


y ' = -x s in 0 + ycosö (2.17)
ya da, x v e y için çözersek:
x = x'cosß - y'sin9 (2.18)
y = x'sin0 + y'cosö (2.19)

olur. Eğer herhangi b ir sayı çifti, aynı x v e y gibi dönüşürse, o zaman bir vektö­
rün bileşenleri olduğunu anlarız.
Şimdi gelin, Şekil 2-6 (b)'deki P\ ile P2 noktaları arasındaki sıcaklık farkına X

bakalım. Eğer x ve y noktalarıyla hesaplarsak, Ay sıfır olduğundan dolayı, şu Şekil 2-6 (a ) Dönmüş bir koordinat sistemi­
şekilde ifade edebiliriz: ne dönüşüm, (b ) ^-eksenine paralel AR ara­
lığı özel durumu.
A T =^A x ( 2 .20 )

Bizim gösterim im izde, (a, b, c) ifad esi bileşenleri a, fc ve c olan b ir vektörü ifade eder. Eğer
birim vektörler i , j ve ¿"yi kullanmak isterseniz şöyle yazabilirsin iz:

dT dT dT
VT = İ YX + İYy + k öi
Peki, üslü sistemdeki b ir hesaplam a bize neyi verirdi? Onu da aşağıdaki gibi
yazardık:

A r= Ax' + Ay' (2.21)


dx dy

Şekil 2-6(b)'ye baktığımızda, Ax pozitif olduğunda, Ay' negatif olduğu için, şun­
ları elde edebiliriz:
Ax' = A * cos 9 (2.22)
ve
Ay' = -A x sin 9 (2.23)

Bun lan Denklem (2.21)'e koyduğumuzda da şu eşitlikleri elde ederiz:

AT= A x c o s0 - 4^7 Axsin0 (2.24)


ax oy

^ 7 cos® - -^ r sinö^Az (2.25)

Denklem 2.25 ile 2.20'yikarşılaştırmcaysa şunu çıkarabiliriz:

dT dT Q dT . a
-5— = r cos 9 —"t, r sın 9 2.26)
dx dx ay

Bu denklem şu anlama gelir: nasıl ki Denklem (2.18)'de x, x ' ve y"nden elde edil­
mişse, dT/dx de dT/dx' ve dT/dy"nden elde edilebilir.Dolayısıyla dT/dxterimi
bir vektörün ^-bileşenidir. Aynı şekilde dT/dy ve dT/dz terimleri de vektörün y
ve z bileşenleridir. O nedenle, VT bir vektördür; skaler b ir T alanından elde
edilmiş b ir vektör alanıdır.

2-4 V İşlemcisi
Artık olağanüstü şekilde zevkli ve zekice -v e matematiği mükemmel yapan
şeylerin özellikleri o la n - şeyler yapabiliriz, grad T veya VT'nin vektör olması,
diferansiyelini aldığımız skaler alandan bağım sızdı. T eğer herhangi bir skaler
alanla değiştirilmiş olsaydı bile, argümanlarımız hâlâ geçerli olurdu. Dönüşüm
denklemleri neyin diferansiyelini aldığım ızdan bağım sız olarak aynı olduğun­
dan, T yi çıkarıp Denk. (2.26)'yı işlemci denklemiyle değiştirebiliriz:

(2.27)

Jeans'in dediği gibi, işlemcileri "bir şeylerin diferansiyelini almaya aç şekilde"


bırakalım.
Diferansiyel işlemcilerin kendileri, aynı bir vektörün bileşenleri gibi dönüş­
meleri gerektiğinden onlara "vektör işlemcisi" diyebiliriz. O halde, şu aşağıdaki-
ni de yazabiliriz:

, = (_ğ_ d_ d \
(2.28)
' dy ' d z )

Bu da elbette şu anlama gelirdi:

l2'2®

Bakın görüyor musunuz, T den gradyam ayırmış olduk. N e kadar harika bir fikir!
Elbette şunu da unutmayın, V b ir işlemcidir. Tek başına hiçbir anlam ifade
etmez. Eğer V tek başına hiçbir şey ifade etmiyorsa, onu b ir skalerle -diyelim
T - çarparak TV sonucunu elde etmemiz ne anlama gelir? (Bir vektörü daima b ir
skalerle çarpabilirsiniz.) Hâlâ b ir şey ifade etmez. x bileşeni şöyledir:

T4~ (2-30)
ox
Bu b ir sayı değildir, ancak yine de b ir işlemcidir. Yine de, vektörler cebirine gö ­
re, TV b ir vektördür. '
Şimdi gelin, V'i diğer tarafta b ir skalerle çarparak (VT) sonucunu elde ede­
lim. Bildiğimiz cebirle şöyle yazabiliriz:

TA = A T (2.31)

ama unutmayalım ki, işlemci cebiri bildiğim iz vektör cebirinden biraz farklıdır,
işlemcilerle işlem yaparken sıralamayı daima doğru tutmamız lazım ki işlemler
b ir anlam ifade etsin. V'in türev gösterimiyle aynı gösterim kurallarına uydu­
ğunu hatırlarsanız zorluk çekmezsiniz. Türevi alınacak neyse, V'in sağında ol­
malıdır. Sıralama çok önemlidir.
Sıralamanın önemini göz önüne aldığımızda, TV'in bir işlemci olduğunu fa ­
kat V r çarpımının da artık (diferansiyel almaya) aç olmadığını anlarız. İşlemci
tamamen doymuştur. Gerçekten de, anlamı olan şey fiziksel b ir vektördür.
T n in üç boyutta değişim hızını temsil eder. T nin herhangi bir yöndeki değişim
hızı, V î'n in o yöndeki bileşenidir (Bfcz.Denk. (2.15)). Buradan V T in yönünün en
büyük bileşene sahip olduğu -d iğ e r b ir deyişle, T n in en hızlı değiştiği- yön ol­
duğu sonucu çıkar. 7*nin gradyanı (7*nin) en dik yukarı eğimiyle aynı yöndedir.

2-5 V işlem leri


V vektör işlemcisiyle başka cebir işlemleri yapabilir miyiz? Gelin, bir vek­
törle birleştirmeyi deneyelim, iki vektörü skaler çarpımıyla birleştirebiliriz. Şu
sonuçlan elde edebiliriz:
(bir vektör) • V veya V • (bir vektör)

ilk sonuç bir şey ifade etmez, çünkü hâlâ bir işlemcidir. Nihai anlamı, neyin iş­
lemini yaptığına bağlıdır, ikinci çarpım b ir skaler alandır. (A ■ B daima b ir ska-
lerdir.)
Gelin, V ile bildiğim iz h gibi bir vektör alanın skaler çarpımını deneyelim.
Bileşenleri
V • h — Vxhx V-y/ı-y + Vzhz (2.32)
veya
r, > dhx dhv dhz _
V h = — 2L + -2 - + -r * - (2.33)
ax ay öz

şekilde yazabiliriz. Toplam, b ir koordinat dönüşümü altında değişmezdir. Fark­


lı b ir koordinat sistemi seçersek (üslerle gösterilen), aşağıdakini elde ederiz:'

* - h - ı dx
r + f *
dy + t az
* l2-341

Bu, her ne kadar farklı görünse de, Denk. (2.33)'ten çıkacak sayıyla aynı sayıdır.
Dolayısıyla, uzaydaki her nokta için,

V' ■h = V • h (2.35)

yazabiliriz. Çünkü V ■h skaler b ir alandır ve b ir fiziksel niceliği ifade etmelidir.


V • h'in türevlerinin bileşiminin çok özel olduğunu bilmelisiniz. dhx/dx gibi b ir­
çok değişik birleşim ler olsa da, bunlar ne skalerdir ne de vektör bileşenidir.
Skaler nicelik V • (bir vektör) fizikte oldukça yararlıdır. Ona "diverjans" den­
miştir. örneğin:
V • h = div/ı = "h 'm diverjansı" (2.36)

VT için yaptığımız gibi, V • h'ye de fiziksel bir anlam yükleyebiliriz. Ama bunu
şimdilik erteliyoruz.

h niceliğini uzaydaki konuma bağlı fizik sel bir nicelik olarak düşünürüz, üç değişkene da­
yanan bir matematiksel fonksiyonla sınırlandırmayız, h 'm x, y ve z 'ye veya x', y', z"ne göre
"türevi alındığında" h uygun değişkenlerle ifade edilmelidir.
Öncelikle, V vektör işlemcisiyle başka neler yapabiliriz ona bakalım. Peki
vektörel çarpımını yaparsak? Şunu elde ederiz:

V x h = bir vektör (2.37)

Vektör çarpım kurallarını uygulayarak, bu vektörün bileşenlerini yazabiliriz.


(Bfcz.Denk. (2.2)):

dhy dhx
(V x h)z = Vxhy - Vyhx = (2.38)
dx dy
Benzer şekilde,
dhz dhy
(V X h)x —Vyhz —Vzhy = (2.39)
dy dz
ve

(V X h)y = Vzhx - Vxhz =


dhx _ dhz
(2.40)
dz dx
elde ederiz.
V x h kombinasyonuna " h 'm bü k ü m ü "(curl h ) denir. İsm in nedeni ve kombi
nasyonun fiziksel anlamı üzerinde daha sonra duracağız.
Özetlersek, elimizde V'li üç tür birleşim vardır:

VT = grad T = bir vektör


V ■h = div h = bir skaler
V x h = curl h = b ir vektör

Bu birleşim leri kullanarak, alanların uzaysal değişimlerini düzgün b ir şekilde,


özel b ir eksen grubuna bağım lı olm adan genel b ir biçimde yazabiliriz.
Vektör diferansiyel işlemcisi V'in kullanımına örnek olarak, birinci bölümde
verdiğimiz elektromanyetizma yasalarını içeren b ir grup vektör denklemlerini
yazabiliriz. Bunlara M axw ell denklemleri denir.

M axw ell denklemleri


_P_
(1 ) V E =
e0
dB
(2 ) V x: E =
~dt (2.41)
(3) V B = 0
dE
İJ
>

(4) : B = dt +
X

€o

Denklemlerdeki p (rho) "elektrik yük yoğunluğu"dur. "Elektrik akım yoğunluğu"


olan j ise saniyede birim yüzey alanından geçen yük hızıdır. Bu dört denklem
klasik elektromanyetik alan kuramının tamamını kapsar. İşte bakın, yeni göste­
rimimiz sayesinde ne kadar zarif ve basit b ir biçim elde edebildik.

2-6 Isı akışının diferansiyel denklemi


Şimdi, b ir başka fizik yasasını vektör gösterimiyle ifade edelim. Bu yasa ku­
sursuz değildir, ancak birçok metal ve ısı ileten birçok madde için gayet doğru­
dur. Kaim levha şeklinde bir malzeme alıp b ir yüzünü T2 sıcaklığına ısıtır, di­
ğer yüzünüyse T\ sıcaklığına soğutursanız, ısı ^ 'd e n Tı'e akacaktır [Şekil 2-
7(a)]. Isı akışı yüzlerin A alanı ve sıcaklık farkıyla doğru orantılıdır. Yüzeyler
arasındaki d mesafesiyle de ters orantılıdır. Belirli b ir sıcaklık farkı için, m al­
zeme inceldikçe ısı akışı büyür. Eğer birim zamanda levhadan geçen termal
(b)
enerjiye J dersek, aşağıdaki denklemi yazabiliriz:
Şekil 2-7 (a) Bir malzemenin içinden ısı akı­
şı. (b ) Büyük bir kütledeki eş-sıcaklıklı (izo- J = k (T2 - T i ) ^ - (2.42)
term al) yüzeye paralel sonsuz küçük bir lev­
ha.
Orantı sabiti »c'ya (kappa) termal iletkenlik sabiti denir.
Daha karmaşık b ir durum da ne olur peki? Örneğin, sıcaklığın içinde kendine
özgü şekillerde değişkenlik gösterdiği, garip şekilli b ir malzeme parçasında?
Bir malzeme parçası alalım elimize ve çok küçük ölçekte Şekil 2-7 (a)'daki gibi
b ir levhaya baktığımızı hayal edelim. Şekil 2-7(b)'deki gibi, levhanın yüzlerini
eş-sıcaklıklı yüzeylere paralel hale getirelim ki Denk. (2.42) bu küçük levha için
de geçerli olsun.
Eğer küçük levhamızın yüzeyi AA ise, As kalınlığındaki levha için birim za­
mandaki ısı akışı
A4
A J = / c V T -^ - (2.43)

olur. Yönü ısı akışı olan h 'ı daha önce AJ/AA olarak tanımlamıştık hatırlarsa­
nız. Isı akışı T\ + A7*den T\'e doğrudur ve böylece aynı Şekil 2-7(b)'deki gibi eş-
sıcaklık eğrilerine dik olur. Ayrıca, AT7/As de iTnin konuma bağlı değişim hızı­
dır. Konum değişimi de eş-sıcaklık eğrilerine dik olduğuna göre, A T/As en yük­
sek değişim hızıdır. Dolayısıyla aslında sadece V T 'n in büyüklüğüdür. VT'nin
yönü h'ın zıddı yönde olduğuna göre, Denk. (2.43)'ü b ir vektör denklemi olarak
yazabiliriz:

h = - kVT (2.44)

Denklemdeki işareti zorunludur, çünkü ısı sıcaklıkta "aşağı" doğru akar.


Denklem (2.44) hacimli malzemelerdeki ısı iletiminin diferansiyel denklemidir.
Görebileceğiniz üzere, düzgün bir vektör denklemidir. Eğer k sadece bir sayıy­
sa, denklemin her iki tarafı da b ir vektördür. Dikdörtgen levhalar için yazdığı­
mız Denklem (2.42)'nin her türlü durum için b ir genellemesidir. Denklem (2.42)
benzeri tüm temel fiziksel ilişkileri daha zarif vektör gösterimiyle göstermeyi
öğrenmeliyiz. Bu gösterimin tek yararı denklemleri daha basit göstermesi değil­
dir. Aynı zamanda denklemlerin fiziksel içeriğini de herhangi b ir koordinat sis­
temine bağlı olm adan gösterebilmektedir.

2-7 V ektör alanlarının ikinci türevleri


Şu ana kadar sadece birinci türevleri aldık. Ya ikinci türevler? Birçok kom­
binasyonu olabilir:
(a) V- (VT)
(b) V x (VT)
(c) V (V • h) (2.45)
(d) V • (V x h)
(e) V x ( Vx / ı )

Bunların mümkün olan tüm kom binasyonlar olduğunu kontrol edebilirsiniz.


Gelin İkinciye, (b)'ye bakalım. A x A her zaman sıfır olduğundan, aşağıda-
kiyle aynı biçime sahiptir:

A x (AT) = (A x A )T = 0

Dolayısıyla şunu yazabiliriz:

curl (grad D = V x (VT) = 0 (2.46)

Bu denklemin bileşenlerine tek tek bakalım:

[V x (VD]Z = Vx(VT)y - Vy(VDX

d_
dx

Denklem (2.8)'e göre sonuç sıfırdır. Diğer bileşenler için de aynısı geçerlidir.
Dolayısıyla herhangi b ir sıcaklık dağılımı için -aslın d a, herhangi b ir skaler
fonksiyon için- V x (VT) = 0 olur.
Şimdi gelin bir başka örneği ele alalım. Bakalım başka bir sıfır bulabilecek mi­
yiz? Bir vektörün, aynı vektörü içeren vektörel çarpım ile skaler çarpımı sıfırdır:
A • (A x B) = 0 (2.48)
Çünkü A x B, A 'ya diktir ve A yönünde bileşeni yoktur. Aynı kombinasyon,
Denk. (2.45)'in (d) kısmında da görülür, dolayısıyla aşağıdaki eşitliği yazabili­
riz:
V • (V x h) = div(curl h) = O (2.49)

Bunun da sıfır olduğunu, bileşenlerinin işlemlerini tamamlayarak göstermek


kolaydır.
Şimdi, ispatlarıyla uğraşmayacağımız iki matematik teoremini inceleyeceğiz.
İlgi çekici olmalarının yanı sıra, fizikçilerin bilmesinde yarar olan teoremlerdir.
Bir fizik probleminde sıklıkla karşılaştığımız şeylerden biri, b ir niceliğin -
diyelim ki A vektör alanının- bükümünün daima sıfır olmasıdır. Denklem
(2.46)'dan gördüğümüz üzere b ir gradyanın bükümü sıfırdır. Bunu hatırlamak,
vektörlerin doğası böyle olduğundan kolaydır. O zaman A b ir çeşit niceliğin
gradyanı diyebiliriz, zira o zaman bükümünün (curl) sıfır olma gerekliliği v a r­
dır. Eğer A ’nın bükümü sıfırsa o zaman A daima b ir şeyin gradyanı -A 'n ın
"grad ıp (psi)"ye eşit olduğu b ir skaler ıp alanı va rd ır- olduğu ilginç bir teorem­
dir. Diğer bir deyişle, elimizde şu var:

TEOREM : Eğer VxA = O


ise ıp
eşitliğini sağlayan bir A = Vıp (2.50)

A'nın diveıjansınm sıfır olm ası durumunda geçerli benzer b ir kuram vardır.
Denklem (2.49) sayesinde gördük ki, b ir şeyin bükümünün diverjansı daima sı­
fırdır. Diveıjansınm sıfır olduğu b ir D vektör alanıyla karşılaşırsanız, D'nin b ir
C vektör alanının bükümü olduğu sonucuna varabilirsiniz.

TEOREM: Eğer V• D = 0
ise C
eşitliğini sağlayan b ir D= VxC (2.51)

İki V işlemcisinin çeşitli kom binasyonlarına bakarak, ikisinin daima sıfır


sonucu verdiğini bulduk. Şimdi sıfır olm ayanlara bakalım. V • (VTVyi ele alalım.
Genelde bu kombinasyon sıfır değildir. Bileşenlerini yazalım:
* •,
V T = İVXT + f î yT + kVzT

O zaman sonucu, genelde, b ir sayı olacak şu denklemi yazabiliriz:

V • (VD = VX(VXT)+ Vy(VyT) + VZ(VZT)

d2T d2T d2T


+ - , + . , (2.52)
dx2 dy2 dz2
Bu, skaler b ir alandır.
Parantezlere ihtiyacımız olmadığını anlamışsınızdır, yine de kafa karışıklı­
ğına yol açmaması için şöyle yazabiliriz:

v - ( v n = v - v r = ( v - v ) r = v2r (2.53)

V2 yeni işlemcimiz olup, kendisi skalerdir. Fizikte sıkça görüldüğünden, özel bir
adı vardır: Laplace işlemcisi.
q2 Q2
Laplace işlemcisi = V2 = — r + —— + (2.54)
ox2 ay2 az2

Laplace işlemcisi skaler olduğundan, kendisiyle b ir vektör üzerinde işlem


yapabiliriz. Bundan kastımız, aynı işlemi her bir bileşen üzerinde dikaçılı ko­
ordinatlarda tekrarlamaktır:

V2h = (V2hx, V2hy, V2hz)


Bir ihtimale daha göz atalım: V x (V x h). Hatırlayın, bu aynı zamanda Denk.
(2.45)'in (e)'sidir. Şimdi, eğer vektör eşitliği (2.6)'yı kullanırsak bükümün bükü­
münü şu şekilde yazabiliriz:

A x (B x Q = B {A - O - C (A - B) (2.55)

Bu denklemikullanabilmek için, A ve B'yi V işlemcisiyle değiştirmeli ve C = h


eşitliğini kullanmalıyız. Ortaya aşağıdaki sonuç çıkar:

V x (V x h) = V(V • h) - h{V • V) ... ???

Bir dakika, b ir dakika! Bir yerde b ir hata var. ilk iki terim vektör,tamam (iş­
lemciler işyapmış),ancak son terim hâlâ b ir işlemci. Sorun şurada, terimleri­
mizin düzenini sağlam a konusunda yeterince dikkatli değildik. Eğer Denk.
(2.55)'e tekrar bakarsanız, aşağıdaki şekilde de yazılabileceğini fark edeceksi­
niz:
A x (B x O = B (A ■ O - (A ■B )C (2.56)

Terimlerin sırası daha iyi oldu. Şimdi (2.56)'da değişimlerimizi yapalım:

V x (V x h) = V(V • h) - (V • V)h (2.57)

Terimlerin sırası şimdi düzgün gözüküyor. Aslında, bileşenleri hesaplayarak


doğru olduğunu teyit edebilirsiniz. Son terim Laplace işlemcisidir, dolayısıyla
denklemi şöyle de yazabiliriz:

V x ( V x h ) = V ( V - / ı ) - V2h (2.58)

Listemizdeki çift V işlemcilerinin her türlü kombinasyonuyla ilgili bir şeyler


söylemiş olduk, (c) V(V • h ) hariç. Muhtemelen b ir vektör alanıdır, ama hakkında
konuşabileceğimiz kadar özel değildir. Arada sırada ortaya çıkabilecek b ir vek­
tör alanıdır sadece.
Şimdi, sonuçlarımızı özetleyecek olursak:

(a) V • (VD = V2T = bir skaler alan


(b) V x (VT) = 0
(c) V (V • h) = b ir vektör alanı
(2.59)
(d) V-(Vxh) = 0
(e) V x (V x h) = V(V • h) - V2h
(f) (V • V)h = V2h = b ir vektör alanı

Dikkat edin, yeni b ir vektör işlemcisi icat etmeye (V x V) çalışmadığımızı fark


etmiş olabilirsiniz. Neden olduğunu anladınız mı?

2-8 Tuzaklar
Bu bölümde, vektör cebiri hakkında bildiklerimizi V işlemcisinin cebirine
uygulamış olduk. Ancak, dikkatli olmalıyız zira yanlış yola sapabiliriz. Her ne
kadar bu derslerde karşımıza çıkmayacaklarsa da, dikkatinizi çekeceğim iki tu­
zak var. İki skaler fonksiyon, ıpve <p (phi) içeren şu ifade için ne diyebilirsiniz?

(W x (V<p)

Şu aşağıdaki ifadeye benzediği için sıfır olmalı diyebilirsiniz:

(Aa) x (Ab)

Yukarıdaki ifade sıfırdır, çünkü iki eşit vektörün vektörel çarpımı A x A daima
sıfırdır. Fakat örneğimizdeki V işlemcileri eşit değildir. îlki ip fonksiyon üzerin­
de, diğeriyse farklı b ir fonksiyon olan <p üzerinde işlem yapar. Her ne kadar iki­
sini de V simgesiyle göstersek de, farklı işlemciler olarak değerlendirilm elidir­
ler. Vı/ı'm yönü rp'a bağlıdır, dolayısıyla V<£'ya paralel olm adığı açıktır:

(Vı/>) x (V0) * 0 (genel olarak)

Şansımıza, bu türden ifadeleri kullanmak zorunda kalm ayacağız ilerde. (Her­


hangi b ir skaler alan için V x Vt/> = 0 olduğu gerçeği dediğimizden bağımsızdır;
çünkü her iki V de aynı fonksiyon üzerinde işlem yapmakta.
İkinci tuzaksa (tekrar ediyorum, yine bu derslerde yer almayacak) şöyledir:
Burada bahsettiğimiz kurallar, dikdörtgen koordinatlar kullanmamız durum un­
da basit ve güzeldirler, örneğin, eğer elimizde V2/ı varsa ve bunun x bileşenini
istersek şöyle yazarız:

d2 d2 d2
(V2h)x = hx = V2hx ( 2 .60 )
dx2 + dy2 + dz2

Aynı ifade, eğer V2h'in radyal bileşeni sorulsaydı işe yaramazdı. V2h'ın radyal
bileşeni V2hr değildir. Bunun nedeni, vektör cebiriyle uğraştığımız sırada vek­
törlerin yönlerinin net şekilde tanımlı olmasıdır. Vektör alanlarıyla uğraşırken,
yönleri farklı yerlerde farklıdır. Bir vektör alanını, örneğin, kutupsal koordinat­
larla tanımlamaya çalıştığım ızda görürüz ki "radyal" yön dediğimiz şey her
noktada değişkendir. Dolayısıyla, bileşenleri ayrıştırmaya çalıştığımızda birçok
sorunla karşılaşabiliriz. Örneğin, sabit b ir vektör alanı için bile radyal bileşen
noktadan noktaya değişir.
Dikdörtgen koordinatlara bağlı kalmak en güvenli ve basit yoldur. Buna da­
ir, sözünü etmeye değer b ir istisna vardır: V2, Laplace işlemcisi b ir skaler oldu­
ğundan, istediğimiz herhangi b ir koordinat sistemi içinde (örneğin, kutupsal
koordinatlarda) yazabiliriz. Ancak diferansiyel işlemci olduğundan, sadece b i­
leşenlerinin sabit b ir yönde -dikdörtgen koordinatlarda- olduğu vektörler üze­
rinde kullanmalıyız. Dolayısıyla, bileşenleri temelinde vektör diferansiyel
denklemleri yazdığımızda bütün vektör alanlarımızı x, y ve z terimleriyle ifade
edeceğiz.
VEKTÖR INTEGRAL ANALİZİ

3-1 Vektör integraller; V ıp 'in çizgi integrali


ikinci bölüm de gördük ki, alanların türevlerini almanın çeşitli yolları var­ 3-1 Vektör integraller; Vıfi'in çizgi integrali

dır. Bazılarının sonucu vektör alanları; bazılarıysa skaler alanlarıydı. Her ne 3-2 Bir vektör alanın akışı
3-3 Bir küpten geçen akı. Gauss teoremi
kadar değişik denklemler geliştirmiş olsak da, ikinci bölümdeki her şey tek bir
3-4 Isı iletimi; yayınım denklemi
kuralla özetlenebilir: d/dx, d/dy ve d/dz işlemcileri, vektör işlemcisi V'in üç b ile­
3-5 Bir vektör alanının dolaşımı
şenidir. Şimdi alanların türevlerinin önemini anlasak iyi olur. Böylece, vektör 3-6 Bir kare etrafında dolaşım; Stokes
alan denkleminin ne anlama geldiğini daha iyi anlayabiliriz. teoremi

Gradyan işleminin (bir skaler üzerinde V) önemini zaten konuştuk. Şimdi, di- 3-7 Bükümsüz ve diverjansı olmayan
alanlar
verjans ve büküm (curl) işlemlerinin anlam larına sıra geldi. Bu nicelikler en iyi
3-8 Özet
şekilde, belli vektör integralleri ve o tür integrallerle ilişkili denklemlerle yo­
rumlanabilir. N e yazık ki bu denklemleri vektör cebirinde bazı değişiklikler y a­
parak elde edemeyiz; yepyeni bir şey olarak öğrenmeniz gerek. Bu denklemler­
den biri pratikte yararsız olsa da, diğer ikisi değildir. Onları türetecek ve olası
sonuçlarını açıklayacağız. Üzerinde çalışacağımız denklemler gerçekte matema­
tiksel teoremlerdir. Sadece diveıjans ve bükümün bağlam ı ve anlamını yorum ­
lamada değil, genel fizik kuram ları üzerine çalışırken de faydalıdırlar. Parçacık
mekaniği için enerjinin korunumu teoremi neyse, alanlar kuramında da bu m a­
tematik teoremleri öyledir. Bu tür genel kuram lar fiziğe dair daha derin bir an­
layış geliştirebilmemiz için önemlidir. Ancak, göreceksiniz ki, problemleri çöz­
mede -e n basit durum lar h ariç- çok faydalı değildirler. Yine de canınızı sıkma­
yın. Ele alacağımız bu üç integral denklemi sayesinde konumuzun başında çö­
zebileceğimiz birçok basit problem vardır. Problem ler zorlaştıkça bu basit yön­
temlerin kullanılamaz hale geldiklerini göreceğiz.
önce, gradyanı içeren integral denklemini ele alacağız. Fikir çok basit:
Gradyan b ir alan niteliğinin değişim hızını temsil ettiğine göre, değişim hızının
integralini aldığım ızda o niceliğin toplam değişimi elde ederiz. Elimizde bir
ıp(x, y, z) skaler alanı olsun. Herhangi (1) ve (2) noktasında, ıp fonksiyonu sıra­
sıyla \p( 1 ) ve ı/<(2 ) değerlerine sahiptir. [(2 )'nin (* 2 , yz- zz) noktasını ve ı/ı(2 )'nin
ıp{x2 , yz, Z2 ) alanıyla aynı şey demek olduğu bir gösterim kullanmaktayız.] Eğer
T (gama), Şekil 3-1'de olduğu gibi, (1) ve (2)'yi birleştiren herhangi bir eğriyse, o
zaman aşağıdaki eşitlik doğrudur:

T e o r e m 1.
(2 )

-X
ı/>(2) - ı/ı(l) = J(ı) (Vıl> )-d s
fb o y u n c a
(3.1)
(i)

Şekil 3-1 Denklem (3 .1 )’de kullanılan terimler.


Vıp vektörü ds çizgi elemanları boyunca işlem
görür.
Yukarıdaki integral, Vıp vektörüyle T eğrisinin sonsuz küçüklükteki b ir çizgi ele­
manı olan ds vektörünün skaler çarpımının, (l)'den (2 )'ye doğru uzanan T eğrisi
boyunca (l)'d en (2 )'ye çizgi integralidir.
öncelikle, çizgi integrali dediğimizde ne anlama geldiğini netleştirmek la ­ (2 !
zım. f[x, y, z) şeklinde b ir skaler fonksiyonu ve T eğrisini birleştiren ( 1 ) ve (2 )
noktalarını ele alalım. Eğriyi birçok noktada işaretleyip, noktalar boyunca, Şe­
kil 3-2'deki gibi, düz çizgi parçacıkları şeklinde birleştirelim. Her parçacık Asj
boyundadır. Buradaki i 1, 2, 3, ... değerlerini alabilir. Çizgi integrali
(i )
(2 )
fd s
l/(l) Şekil 3-2 Çizgi integral, bir toplamın limitidir.
rb o y u n c a
dediğimizde kastettiğimiz şey, aşağıdaki toplamın limitidir.

ü i / i Asi,

Buradaki /¿, fonksiyonun i parçasındaki değeridir. Burada limit değer, biz daha
fazla parçacık ekledikçe toplamın yaklaştığı değerdir (mantıklı olarak, en b ü ­
yük AS£-> 0 olacak şekilde).
Teoremimizdeki integral. Denk. (3.1)'de farklı gözükse de aynı şeyi ifade
eder. / yerine, b ir başka skaler vardır, As yönündeki Vip'nin bileşeni. Bu teğet
bileşen için (V0)t dersek, aşağıdaki eşitlik açıkça görülür. Denklem (3.1)’deki in­
tegral, bu tür terimlerin toplamı demektir:

(VV')i As = (V0) ■As (3.2)

Şimdi, Denklem (3.1)'in neden doğru olduğuna bakalım. İkinci bölümde, Vı/j'nin
AR doğrultusundaki bileşeninin, AJÎ yönündeki ı/Znin değişim hızı olduğunu
göstermiştik. Şekil 3-2'deki (1) noktasından a noktasına uzanan As çizgi parça­
cığını ele alalım. Tanımımıza göre
Aı/»ı = \p(a) - 0(1) = (V0)ı • Ası (3.3)

eşitliğini yazabiliriz. Ayrıca elimizde şu eşitlik vardır:


rp(b) - 0 (a) = (Vıp)2 • As2 (3.4)

Denklemlerdeki (Vı/Oı; gradyanm Ası'de hesaplandığını, (V0)2'de gradyam n


As2'de hesaplandığım gösterir. (3.3) ve (3.4)'ü topladığım ızda aşağıdaki eşitliği
elde ederiz:
ıp(b) - 0(1) = (V0h ■Ası + (V0 )2 • As 2 (3.5)

Böyle böyle terimleri eklemeye devam ettiğimizde,

0(2) - 0(1) As* (3.6)

eşitliğini elde ederiz. Denklemin sol tarafı -(1 ) ve (2) hep aynı kaldığı sürece-
aralıkları nasıl seçtiğimizden bağım sızdır, dolayısıyla sağ tarafın limitini ala­
biliriz. İşte, Denk. (3.1)'i ispatlam ış olduk.
İspatım ızdan göreceğiniz üzere eşitlik ne a, b, c... noktalarını nasıl seçtiği­
mize, ne de ( 1 )ve (2 )'yi birleştirmek için T eğıişini nasıl seçtiğimize bağlıdır. İs ­
patımız (l)'den (2 )'ye doğru her b ir eğri için geçerlidir.
Gösterime dair b ir not: Eğer, kolaylık olsun diye, aşağıdaki şekilde yazsak
bile b ir karışıklık olmaz:

(V0) ■ ds = Vıp ■ ds (3.7)

Bu gösterimi kullandığımızda, teoremimiz şöyle görünür:

T e o r e m 1.

V0 • d s (3.8)
m
(l)'den (2)'ye
herhani bir eğri

3-2 B ir vektör alanının akışı


Sıradaki integral teoremimizi -diverjans hakkında b ir teorem - ele almadan
önce, ısı akışı durumunda fiziksel önemi olan b ir fikri ele almak istiyorum. B i­
rim zamanda birim alandan geçip giden ısı akışını temsil eden h vektörünü ta­
nımlamıştık hatırlarsanız. Şekil 3-3'teki gibi, bir parça malzeme içinde V hac­
Şekil 3-3 Kapalı S yüzeyi V hacmini tanım­ mini kaplayan S kapalı yüzeyi olduğunu varsayalım. Bu hacmin içinden ne ka­
lar. n birim vektörü, da yüzey elemanından dar ısı aktığını bulm aya çalışalım. Bunu bulmak için S yüzeyinden dışarı doğru
dışa doğrudur ve h, yüzey elemanındaki ısı olan toplam ısı akışını hesaplamalıyız.
akış vektörüdür.
Yüzeyin b ir biriminin alanına da diyelim. Bu gösterim iki boyutlu b ir dife­
ransiyel içindir. Eğer alanımız ^-dü zlem in deyse, şunu yazabiliriz:

da = dx dy
3. v e k t ö r I n t e g r a l a n a l I z î 13 - 3

Daha sonra hacimlerin integrallerini alacağımızdan, küçük bir küp şeklinde


b ir diferansiyel hacmi ele almak hesaplam alarım ız için iyi olacak. Dolayısıyla
d V dediğimiz zaman şu eşitliği kastederiz:

d V = dx dy dz

Bazıları, bunun ikinci dereceden b ir nicelik olduğunu kendilerine hatırlat­


mak için, da yerine d 2a yazmayı tercih eder. Aynı insanlar d V yerine de d 3V
yazmayı tercih ederler. Bir alanın iki, hacminse üç bileşeni olduğunu unutma­
yacağınızı varsaydığım dan, ben daha basit b ir gösterimi tercih ediyorum.
Yüzey elemanı da'dan akıp geçen ısı akışı, h 'm da yüzeyine dik bileşeni çar­
pı alandır. Daha önceden n 'i yüzeye dik açıda ve dışa doğru yönlenmiş b ir vek­
tör olarak tanımlamıştık. Dolayısıyla, istediğimiz h bileşeni aşağıdaki şekilde
ifade edilebilir:
hn = h ■ n (3.9)

O halde, da'd an akıp geçen ısı akışı da

h ■n d a (3.10)

olur. Bir yüzeyin tamamından geçen ısı akışını hesaplamak için, yüzeyin tüm
elemanlarının katkısını toplamak gerek. Diğer bir deyişle, (3.10)'un tüm yüzey
için integralini almak gerekir:

S kapalı yüzeyinden dışa doğru toplam ısı akışı = h ■n d a (3.11)

Bu yüzey integraline aynı zamanda "yüzeyden geçen h akışı" da denir. İlk


başta "akı" kelimesi akışla aynı anlama geliyordu, dolayısıyla yüzey integrali
anlamı h 'm yüzeyden akışı anlamına gelir. Şöyle düşünebiliriz: h ısı akışının
"akıntı yoğunluğu"dur ve onun yüzey integrali yüzeyden dışa doğru akan ısının
toplamıdır: birim zaman başına termal enerji (Joule/saniye).
Bu fikri, herhangi bir şeyin akışı olmayan vektörlere, örneğin elektrik alanı­
na genelleyebiliriz. Eğer istersek, bir yüzey alanı üzerinden elektrik alanının
dik bileşeninin integralini alabiliriz. Herhangi bir şeyin akışı olmadığı halde,
bunu "akı" diye adlandırırız:

(3.12)

Dolayısıyla "akı" kelimesini b ir vektörün "dik bileşeninin yüzey integrali" ola­


rak genelleyebiliriz. Aynı tanımı, şimdi olduğu gibi, yüzey kapalı b ir yüzey ol­
masa bile kullanabiliriz.
Isı akışıyla ilgili özel duruma dönelim ve ısınırı korunduğu bir durumu ele
alalım, örneğin, elimizdeki b ir parça malzemeyi önce ısıttığımızı ve sonra daha
fazla ısı enerjisinin yaratılm adığını veya soğurulm adığını varsayalım. Kapalı
bir yüzeyden dışa doğru net b ir ısı akışı varsa, hacmin içindeki ısı miktarı azal­
malıdır. Dolayısıyla, ısının korunduğu durum lar için

(3.13)

yazabiliriz. Buradaki Q yüzeyin içindeki ısıdır. S'den dışarı ısı akışı, S içindeki
toplam Q ısısının zamanla değişiminin eksiyle çarpımına eşittir. Bu yorum ısı
akışından bahsettiğimiz ve ısının korunduğunu varsaydığım ız için geçerlidir.
İçinde ısı üretiliyor olsaydı, hacmin içindeki toplam ısıdan bahsedemezdik.
Şimdi, herhangi b ir vektörün akışıyla ilgili ilginç b ir gerçeğe bakalım. Diler­
seniz ısı akış vektörünü düşünebilirsiniz, ancak diyeceğiniz şey herhangi b ir C
vektör alanı için de geçerlidir. Bir V hacmini çevreleyen kapalı bir S yüzeyini
ele alalım. Şekil 3-4'teki gibi bir kesmeyle hacmi iki parçaya ayıralım. Şimdi eli­
mizde iki kapalı yüzey ve hacim var. 7ı hacmi, ilk Sa yüzeyi ve kesiğin Sab yü­
zeyinden oluşmuş Sı yüzeyiyle çevrelenmiştir. V2 hacmi, ilk St> yüzeyi ve kesi­
Şekil 3-4 Bir S yüzeyinin içindeki V hacmi Sab yüzeyi tarafın
ye bölünmüş durumda. Bu durumda elimizde Sı = Sa + Sai
tarafından çevrilmiş ve S2 = Sb + Sab yüzey tarafından çı ,
kesit
V2 hacimleri olur.

ğin Sab yüzeyinden oluşmuş S2 yüzeyiyle çevrelenmiştir. Gelelim sorumuza: Sı


yüzeyinden dışa doğru akıyı hesapladığım ızı ve ona S2 yüzeyinden geçen akıyı
eklediğimizi varsayalım. Bu toplam, ilk baştaki tüm yüzeyden geçen akıya eşit
midir? Cevabı evet, eşittir. Her iki yüzeyin ortak Sab yüzeyinden geçen akılar
birbirlerini sıfırlar, hacminden çıkan C vektör akışı için aşağıdaki eşitliği
yazabiliriz:

(3.14)

V z'd en çıkan akı içinse şunu yazabiliriz:

(3.15)

Dikkat ederseniz, Sı yüzeyinden çıkan Sab'nin normali için nı ve S 2 'ninki için


de « 2 yazdık, n ı = - n 2 olduğu gayet açıktır, dolayısıyla

(3.16)

eşitliğini elde ederiz. Şimdi, Denklem (3.14) ile (3.15)'i toplarsak, Sı ve S 2 yüzey­
lerinden geçen akılarm toplamı, beraber ilk S = Sa + Sb yüzeyinden geçen akıyı
veren iki integralin toplamıdır.
Böylece, S'nin toplam dış yüzeyinden geçen akının hacmini ikiye böldüğü­
müzde ortaya çıkan iki parçadan geçen akılarin toplamı olduğunu görmüş o l­
duk. Daha fazla parçaya ayırabiliriz elimizdekini, örneğin, Vı'i iki parçaya b ö ­
lebiliriz. Yine aynı akıl yürütmelerimiz geçerli olacaktır. Elimizdeki ilk hacmi
hangi biçimde bölersek bölelim, dış yüzeyden dışarı doğru olan akı, diğer b ir
deyişle ilk integral, bölünmüş bütün parçalardan dışarı doğru akılarm toplam ı­
na eşit olmalıdır.

3-3 Bir küpten geçen akı, Gauss teorem i


(x , y. / + A z ) '^ 3 Şimdi, küçük b ir küp' örneğini ele alacak ve içinden geçen akı için ilginç bir
denklem geliştireceğiz. Şekil 3-5'teki gibi, kenarları eksenlerle aynı hizada olan
Şekil 3-5 Küçük bir küpten dışa doğru C akışı­
b ir küpü ele alalım. En yakındaki köşenin koordinatları x, y, z olsun. Ax'e kü­
nın hesaplanması.
pün x yönündeki uzunluğu, Ay'ye küpün y yönündeki uzunluğu ve Az'ye de kü­
pün z yönündeki uzunluğu diyelim. Küp yüzeyinden geçen C vektör alanının
akışını bulmak istiyoruz. Bunu yapabilm ek için küpün altı yüzünün her birin ­
den geçen akılan toplamamız lazım. Önce, şekilde l'le işaretlenmiş yüzü ele
alalım. Bu yüzde dışan doğru olan akı, C'nin x bileşeninin negatifinin tüm yü­
zeyde integralinin alınm asıyla bulunur:

J Cx d yd z

Bu türden bir hesaplama, herhangi bir dikdörtgenler prizmasına uygulanabilir.


Küçük b ir küp ele aldığımızdan, bu integrali yaklaşık olarak hesaplamak için
ilgili yüzün -(1) numaralı noktayla gösterdiğim iz- merkezindeki Cx ile o yüzün
alanını, Ay Az çarpabiliriz:
l'den geçen akı = -C *(l)A y A z

Aynı şekilde, 2 numaralı yüz için,


2'den geçen akı = (7*12) Ay Az

yazabiliriz. Cx(l) ve Cx(2) birbirlerinden, genelde, biraz farklıdırlar. Eğer Ax ye­


terince küçükse, şunu yazabiliriz:

C*(2) = Cx( 1) + ^ i ta
ax
Elbette, daha fazla terim vardır, fakat onlar (Ax)2 ve daha yüksek mertebelerini
içerecektir ve dolayısıyla, sadece küçük Ax'in limitini dikkate alacak olursak,
ihmal edilebilirler. Böylelikle, 2 num aralı yüzden geçen akı aşağıdaki gibi olur:

2'den geçen akı = j c ^ l ) + ^ £ -A x j AyAz

1 ve 2 yüzeyleri için akılan toplarsak, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

1 ve 2'den geçen akı = ^ ^ -A x A y Az

Türev 1 num aralı yüzeyin merkezinde, diğer b ir deyişle lx, y + (Ay/2), z + (Az/2)]
noktasında alınmalıdır. Ancak, sonsuz küçüklükteki bu küp için ihmal edilebilir
b ir hata payıyla türevi (x, y, z) noktasında alabiliriz.
Aynı akıl yürütmeyi her bir yüze uyguladığım ızda, aşağıdaki denklemleri el­
de ederiz:

3 ve 4'den geçen akı = ^Q -A xA yA z

ve
dc
5 ve 6 'dan geçen akı = ^ —AxAyAz
az
Tüm yüzeylerden geçen akı bütün bunların toplamıdır. Şu şekilde yazabiliriz:

f c -nda= ( l ^ +i ^ +i r ) AxAyAz
küp

Tüm türevlerin toplamı da V • C olur. Aynca, küpün hacmini de AxAyAz = AV


şeklinde yazabiliriz. Dolayısıyla, sonsuz küçüklükte b ir küp için şu aşağıdaki
denklemi yazabiliriz:

J C ■ n d a = (V • Q A V (3.17)
yüzey

Böylece, sonsuz küçüklükteki bir küpün yüzeyinden dışa doğru olan akının,
vektörün diveıjansı ile küpün hacminin çarpımına eşit olduğunu göstermiş ol­
duk. Artık bir vektörün diveıjansınm ne “anlam ı" olduğunu görebiliyoruz. Bir
vektörün P noktasındaki diverjansı, birim hacim başına P etrafındaki akıdır
(C n in dışa doğru "akışı").
C n in diveıjansım , her b ir sonsuz küçüklükteki hacimden C n in dışan doğru
akışına bağlam ayı başardık. Herhangi b ir sonlu hacim için bu ispatladığımız
gerçeği - b i r hacimden geçen akının, her b ir parçadan geçen akının toplamına
eşit olduğu gerçeğini- kullanabiliriz. Diğer b ir deyişle, diverjansın tüm hacim
için integralini alabiliriz. Bunu, herhangi b ir kapalı yüzeydeki vektörün dik b i­
leşeninin integralinin, aynı zamanda, yüzey tarafından çevrelenmiş hacmin
vektörünün diveıjansm ın integrali olarak da yazılabileceği şeklinde kuram laş­
tırabiliriz. Bu teorem ismini Gauss'tan almıştır. Herhangi b ir S kapalı yüzeyi ve
çevrelediği V hacmi için Gauss teoremi şöyledir:
3-4 Isı iletimi; yayınım denklemi
Teoremle aşina olabilmek için, gelin onun kullanıldığı b ir örneği inceleyelim.
Yine b ir metal içindeki ısı akışını ele alalım. Diyelim ki elimizde artık daha fazla
ısıtılmayan ve soğumakta olan bir cisim var. Hiç ısı kaynağı yok örneğimizde,
dolayısıyla ısı korunmakta. Sorumuz şu: herhangi b ir zamanda b ir hacmin içeri­
sinde ne kadar ısı vardır? Yüzeyden kaybolan ısı miktarı yüzünden gitgide azalı­
yor olmalı. Eğer seçtiğimiz hacim b ir küpse, Denk. (3.17)'den yola çıkarak

Dışarı giden ısı = J h ■n d a = V • h A V (3.19)


küp

yazabiliriz. Bu, küpün içindeki ısının azalma hızına eşit olmalıdır. Birim hacme
düşen ısıya q dersek, küpün içindeki ısı qAV olur ve ısının azalma hızını
aşağıdaki gibi yazabiliriz:

l3' 201
(3.19) ile (3.20)'yi b ir arada düşünürsek, şu denklemi elde ederiz:

- ^ r = V -h (3.21)
at

Bu denklem biçimine özellikle dikkat etmeniziistiyorum, fizikte sıklıkla


karşımıza çıkan b ir biçim dir bu. Korunum yasasını ifade eder ve bu haliyle ısı­
nın korunumu yasasını ifade etmekte. Aynı fiziksel gerçeği daha önce bir başka
şekilde, (3.13) denklemiyle ifade etmiştik. Denklem (3.13) bir integral biçimin-
deyken, bu denklem diferansiyel biçimindedir.
Denklem (3.13)'ü sonsuz küçüklükteki b ir küpe uygulayarak Denklem (3.21 )'i
elde ettik. Tersi b ir yoldan da gidebiliriz. S yüzeyiyle çevrelenmiş büyük b ir V
hacmi için Gauss yasası der ki:

i h n d a = [ V ■h d V (3.22)
JS , J V„
Denklem (3.21)'e baktığınızda, sağ tarafın integralinin -d Q /d t olduğunu rahat­
lıkla görebilirsiniz. Sağ tarafı bu şekilde yazdığım ızda elimizde yine Denk.
(3.13) kalır. “ '
Şimdi başka bir durumu ele alalım. Elimizde yine b ir malzeme yığını oldu­
ğunu, fakat bu sefer içinde küçücük b ir delik ve bu deliğin içinde ısı üreten
kimyasal tepkimeler yer aldığını varsayalım. Bir direncin içindeki tellerin
elektrik akımıyla ısıtıldığını da varsayabiliriz. Isının tek b ir noktada açığa çık­
tığını ve W n in de o noktada saniye başına açığa çıkan enerjiyi temsil ettiğini
varsayacağız. Delik dışında kalan kısımda ısının korunduğunu ve ısı üretiminin
uzun b ir süredir devam ettiğini varsayacağız. Dolayısıyla, sıcaklık artık hiçbir
yerde değişmemekte. Sorun şu: Elimizdeki metalin çeşitli yerlerinde ısı vektörü

Şekil 3-6 Noktasal bir ısı kaynağının etrafındaki


h nasıl görünür? Her bir noktada ne kadar ısı akışı vardır?
ısı akışı merkezden çevreye doğrudur. Eğer h ’m dik bileşeninin integralini, kaynağı çevreleyen kapalı yüzey üze­
rinden alırsak daima W 'yu elde ederiz. Akışın sürekli olduğunu varsaydığım ız­
dan dolayı, nokta kaynakta üretilen bütün ısı yüzeyden dışarı doğru akmalıdır.
Öyle b ir vektör alanı bulm alıyız ki, herhangi b ir yüzey üzerinden integrali alın­
dığında bize daim a W'yu vermeli. Böyle b ir alanı b ir şekilde özel bir yüzeyi ele
alarak bulabiliriz aslında. R yarıçaplı b ir küre ele alalım, ısı kaynağımızın tam
merkezinde olduğu ve ısı akışının merkezden dışa doğru olduğunu varsayalım
(Şekil 3-6). Sezgisel olarak h 'ın, eğer elimizdeki malzeme yeterince büyükse ve
kenarlara çok yaklaşmazsak, radyal olması gerektiğini ve küre üzerindeki her
noktada aynı değerde olması gerektiğini söyleyebiliriz. Cevabı bulabilm ek için
matematik yolumuza b ir miktar tahmin -genelde "fiziksel içgörü" olarak adlan­
d ırılır- eklediğimiz gözünüzden kaçmasın.
h radyal ve küresel simetrikse, h 'ın dik bileşenin alan üzerinden integralini
almak basittir çünkü dik bileşen h 'm büyüklüğüdür ve sabittir. Üzerinden in-
tegral aldığımız alansa 47rf?2'dir. Bunlardan yola çıkarak şu denklemi yazabili­
riz:

I h ■ n d a = h ■4nR2 (3.23)
Js

Denklemdeki h, h 'm büyüklüğüdür. Bu integralin sonucu W y a , diğer b ir deyişle


kaynağında ısının üretilme hızına eşit olmalıdır. Böylece

h - W
4jtR 2
veya

« M

denklemini elde ederiz. Buradaki e r radyal yönde birim vektörü temsil eder.
Şimdi, denkleme dikkatli bakarsanız, h 'm W değeriyle orantılı olduğunu ve kay­
nakla arasındaki mesafenin karesiyle ters orantılı olduğunu görebilirsiniz.
Elde ettiğimiz denklem noktasal b ir ısı kaynağı için doğrudur. Şimdi gelin,
ısının korunması şartını sabit tutarak, genel ısı akış denklemlerini çıkarmaya
çalışalım. Herhangi bir ısı kaynağının veya ısı soğurucunun dışında kalan yer­
lerde ne olduğunu araştıracağız.
Isının iletimiyle ilgili denklemi ikinci bölümde çıkarmıştık. Denklem (2.44)'e
göre
h= - k VT (3.25)

yazabiliriz. Lütfen hatırlayın, bu eşitlik sadece yaklaşık bir eşitliktir; fakat m e­


tal benzeri malzemeler için gayet iyi sonuçlar verir. Elbette sadece malzemenin
ısı üretimi veya soğurumu olmayan bölgeleri için geçerlidir. Yukarıda, ısı koru­
numu olduğunda geçerli olan Denk. (3.21 )'i çıkarmıştık. Onu Denk. (3.25)'le b ir­
leştirdiğimizde

- - J | = V ■/ı = -V ■ OcVT)

ya da

| f - = K V - VT = k V2T (3.26)

eşitliğini elde ederiz. Yukarıdaki denklemlerde K'nın sabit olma şartı vardır.
q'nun birim hacimdeki ısı miktarı ve V • V = V2'nin de Laplace işlemcisi olduğu­
nu hesaba katarsak
ü2 _ J L _2 L JL
dx2 + dy2 + d z2

yazabiliriz. Şimdi, b ir varsayım da daha bulunursak gayet ilginç b ir denklem el­


de edeceğiz. Malzemenin sıcaklığının birim hacimdeki ısıyla orantılı olduğunu,
diğer b ir deyişle malzemenin belirli bir özgül ısısı olduğunu varsayalım. Bu
varsayım geçerli olduğu durum lar için (ki genelde doğrudur da),

A q = cv A T
ya da

dq - c ^ (o 97)
W ~ Cv dt l3-27)

eşitliklerini elde ederiz. Isının değişim hızı, sıcaklığın değişim hızıyla orantılı­
dır. Buradaki orantı sabiti cv , malzemenin birim hacmindeki özgül ısıdır.
Denklem (3.27) ile (3.26)'yı birleştirirsek, aşağıdaki denklemi elde ederiz.

§ = İ v2r <3 -28>


ITnin zam ana bağlı değişiminin, uzaysal bağlılığın ikinci türevi olan ITnin L ap ­
lace işlemcisiyle -h e r noktada- orantılı olduğunu bulm uş olduk. Artık elimizde
T sıcaklığı için x, y, z ve t'ye bağlı bir diferansiyel denklem var.
Diferansiyel Denklem (3.28)'e, yayınım denklemi denir. Çoğu zaman şu şe­
kilde yazılır:

■ f f = D V 2T (3.29)

Denklemdeki D yayınım sabitidir ve burada K/cv'ye eşittir.


Yayınım denklemi birçok fizik probleminde karşımıza çıkar. Gazların, nöt­
ronların yayınımında ve daha birçoklarının yayınımında. Bu olguların bazıları­
nın fiziğini I. Cildin 43. Bölümünde tartışmıştık. Şimdi elimizde yayınımı olabi­
lecek en geniş anlam da tanımlayan bir denklem var. Bir süre sonra, belli özel
durum larda sıcaklığın nasıl değişkenlik gösterdiğini keşfetmek için yayınım
denkleminin farklı çözüm yollarına girişeceğiz. Şimdi, vektör alanlarla ilgili di­
ğer kuram lara bakalım.

3-5 Bir vektör alanının dolaşımı


Şimdi bükümü, aynı diverjansı incelediğimiz gibi inceleyelim. Her ne kadar
diveıjansıyla uğraşacağım ız başta belli değildiyse de, Gauss teoremini bir y ü ­
C
zeyin integralini alarak elde etmiştik. Diverjansı elde etmek için yüzeyin integ-
ralini almak gerektiğini nasıl bilebilirdik? Sonucun o şekilde olacağı baştan
apaçık ortada değildi. Benzeri şekilde b ir belirsizlikte, b ir vektörle ilgili başka
bir şeyi hesaplayıp, bükümle ilişkili olduğunu göstermeye çalışacağız. Bu sefer
hesaplayacağımız şey, bir vektör alanının dolaşımıdır. Herhangi b ir C vektör
alanı için, eğri b ir çizgi boyunca onun bileşeninin integralini -ta m b ir kapalı il­
mek oluşacak şekilde- alalım. Bu integrale, vektör alanın ilmek etrafındaki d o­
laşımı denir. Bu bölüm de daha önce Vıp'nm çizgi integralini ele almıştık: Şimdi
aynı şeyi herhangi b ir C vektör alanı için yapacağız.
Şekil 3-7 T eğrisi etrafında Cnin dolaşımı,
T, uzaydaki herhangi b ir kapalı ilmek olsun. Bu tamamen hayalidir elbette.
Cnin teğetsel bileşeni Ct'nin çizgi integralidir.
Bir örneğini Şekil 3-7'de görebilirsiniz. C n in teğet bileşeninin ilmek etrafındaki
çizgi integrali şu şekilde yazılabilir:

$>r Ct ds = C ■d s (3.30)

Dikkat edin, integral eğrinin bütün çevresince alınmıştır. Daha önce yaptığımız
gibi bir noktadan diğerine değil. İntegral işaretinin üzerindeki küçük yuvarlak
işaret bize integralin bütün çevre üzerinden alınması gerektiğini hatırlatır. Bu
integrale T eğrisi etrafındaki vektör alanın dolaşımı denir. İsmin orjinali bir sı­
vının dolaşımından doğmuştur. Ancak isimin kullanımı -ay n ı "akı" g ib i- b ir
madde "dolaşmadığı" halde herhangi bir alana uyacak şekilde genişletilmiştir.
Akı için kullandığımız akıl yürütmeyi bunda da kullanarak, b ir ilmek etra­
fındaki dolaşımın iki parça ilmek etrafındaki dolaşım ların toplamı olduğunu
gösterebiliriz. Şekil 3-7'deki eğriyi, (1) ve (2) numaralı noktaları Şekil 3-8'de gö ­
rüldüğü gibi birleştirerek iki parça ilmeğe ayıralım. Şimdi elimizde iki ilmek
var, Ti ve T2- Ti, ( 1 ) ve (2 ) noktalarının solunda kalan Ta ve kısa yol olan r a£>'den
oluşur. T2 de benzer şekilde, ilmeğin kalan bölüm ü ve kısa yoldan ibarettir.
Ti etrafındaki dolaşım Ta ve Tab boyunca alınan integrallerin toplamıdır.
Şekil 3-8 Tüm ilmek etrafındaki dolaşım, iki Benzer şekilde, T2 etrafındaki dolaşım da ve Tab boyunca alınan integrallerin
ilmek etrafındaki dolaşımların toplamıdır. toplamıdır. T2 eğrisi için Tab boyunca alınan integralin işareti, Ti için alınan in ­
f i = r 0 + r oh ve r 2 = f t + r ab-
tegralin işaretinin tersi olacaktır çünkü gidiş yönü terstir. Çizgi integralleri
alırken aynı yön "algısını" korumamız önemlidir.
Daha önce kullandığımız akıl yürütmeyi kullanarak, iki dolaşım ın toplam ı­
nın orijinal T eğrisi için çizgi integrali olacağını görebilirsiniz. r ab'den gelen
değerler birbirini sıfırlayacaktır. Bir parçanın etrafındaki dolaşım ile ikinci
parçanın etrafındaki dolaşımın toplamı, dış çizgi boyunca olan dolaşıma eşit­
tir. Bu sürece, ilk ilmeği istediğimiz sayıda küçük ilmeğe bölerek devam edebi­
liriz. Küçük ilmeklerin dolaşım larını topladığım ızda birbirlerine komşu bölüm ­
lerin ortak parçalan birbirlerini sıfırlayacaktır, böylece toplam daim a ilk ilme­
ğin dolaşım ına eşit olacaktır.
Şimdi, ilk ilmeğimizin b ir yüzeyin sınırı olduğunu varsayalım . Elbette, oriji­
nal ilmeğin sınırlandırdığı sonsuz sayıda yüzey vardır. Önce, Şekil 3-9'daki gibi
ilk ilmeğimizi birçok küçük ilmeğe bölelim. Yüzeyin şekli ne olursa olsun, eğer
ilmeklerimizi yeterince küçük seçersek her b ir küçük ilmeğin aslen düz b ir yü­
zeyi çevrelediğini varsayabiliriz. Ayrıca, küçük ilmeklerimizi öyle b ir seçeriz ki
her biri neredeyse b ir kare olur. Şimdi, büyük T ilmeği etrafındaki dolaşımı, b ü ­
tün küçük kareler etrafındaki dolaşım ları toplayarak bulabiliriz.

Şekil 3-9 T ilmeğiyle sınırlanmış bir yüzey.


3-6 Bir kare etrafında dolaşım; Stokes teoremi
Yüzey, her biri neredeyse bir kare olan birçok
Her b ir karenin etrafındaki dolaşımı nasıl bulabiliriz? Bir başka soruysa, alana bölünmüş. Tnm etrafındaki dolaşım,

b ir kare uzayda nasıl yönlenir? Eğer özel b ir yönelimi olsaydı, kolayca hesapla­ küçük ilmeklerin etrafındaki dolaşımın topla­
mıdır.
yabilirdik. Örneğin, koordinat düzlemlerinin birinde olsaydı. Koordinat eksen­
lerinin yönelimiyle b ir varsayım da bulunm adığım ıza göre eksenlerimizi, küçük
karemizin Şekil 3-10'da olduğu gibi xy düzleminde olacağı şekilde ayarlayabili­
riz. Eğer sonucumuz vektör gösterimiyle ifade edilirse, düzlem yönelimi ne y

olursa olsun, onun aynı kalacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.


Şimdi C alanının küçük karemiz etrafındaki dolaşımını bulalım. Eğer kare­
mizi C vektörünün karenin herhangi b ir kenarı etrafında değişmeyeceği kadar
küçük seçersek, çizgi integralini almamız kolaylaşır. (Buradaki varsayımımız
karenin küçüldükçe daha iyi olacağıdır. Böylece gerçek anlamıyla sonsuz dere­
cede küçük karelerden konuşabiliriz.) Sol alt köşedeki ( at, y) noktasından b a şla ­
yarak, ok yönünü takip edelim, (l)'le işaretlenmiş ilk kenardaki teğet bileşen
C x(l)'dir ve mesafe de Ax'dir. întegralin ilk bileşeni Cx(l)Ax'dir. İkinci kenardan-
sa Cy(2)Ay gelir. Üçüncü kenar boyunca -C z(3)Ax'i ve dördüncü kenar boyunca
da -Cy(4)Ay'i elde ederiz. Eksi işaretlerini ilerlediğimiz yön boyunca teğet bile­
şeni elde edebilmek için koyduğumuza dikkat edin. Bu durumda, bütün çizgi in­ X

tegralini aşağıdaki gibi ifade edebiliriz: Şekil 3-10. Cnin küçük bir kare etrafındaki
dolaşımının hesaplanması.
(f c - d s = Cx(l)A x + Cy(2)Ay - Cx(3)Ax - Cy(4)Ay (3.31)

Şimdi birinci ve üçüncü parçalara bakalım. Birlikte

lC x (l)-C *(3 )]A x (3.32)

olarak ifade edilirler. Yaklaşık değerler almamızdan dolayı farkın sıfır olduğu­
nu düşünebilirsiniz. îlk yaklaştınm için bu doğrudur. Ancak, Cx'in değişim hı­
zını göz önüne alarak daha kesin sonuçlar elde edebiliriz. Böylece aşağıdaki
eşitliği yazabiliriz:

Cx(3) = C *(l) + Ay(3.33)


dy

Bir sonraki yaklaştırımı da eklersek, (Ay)2 cinsinden terimler içerir; ancak en ni­
hayetinde limiti Ay -> 0 şeklinde düşüneceğimizden bu terimler ihmal edilebilir.
Denklem (3.33) ile (3.32)'yi birleştirirsek,

[Cx(l) - Cx(3)]Ajc = — A* Ay (3.34)


dy

sonucunu buluruz. Bu türev, yaklaştınm ım ıza uygun olarak, U, y) noktasında


alınabilir.
Dolaşımdaki diğer iki terim için benzer şekilde aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

Cy(2)Ay - Cy(4)Ay = AxAy (3.35)

Bu durumda, karemiz etrafındaki dolaşım aşağıdaki şekilde ifade edilebilir:

(3.36)
bu ilginçtir, çünkü parantez içindeki iki terim tam da bükümün z bileşenidir.
Ayrıca, AzAy'nin karemizin alanı olduğuna dikkat edin. Bu durum da dolaşım
denklemi (3.36)'yı aşağıdaki gibi yazabiliriz:

(V x Q z Aa

z bileşeni demek, yüzey elemanına dik [normal] bileşen demektir. Dolayısıyla,


diferansiyel bir kare etrafındaki dolaşımı değişmez b ir vektör biçiminde yaza­
biliriz:

$ C - d s = ( V x O n Aa = (V x C l-n A a (3.37)

Sonuç: Herhangi bir C vektörünün sonsuz küçüklükteki b ir kare etrafındaki

C dolaşımı, C n in bükümünün yüzeye normali ile karenin alanının çarpımıdır.


Herhangi b ir T ilmeği etrafındaki dolaşım artık kolaylıkla b ir vektör alanı­
nın bükümüyle ilişkilendirilebilir. Şekil 3-11'deki gibi ilmeği herhangi b ir uy­
gun S yüzeyiyle dolduralım ve yüzeydeki sonsuz küçüklükteki karelerin dola­
şımlarını toplayalım. Toplam b ir integral biçiminde yazılabilir. Vardığım ız so­
nuç çok faydalı b ir teoremdir ve Bay Stokes'un ardından Stokes teoremi olarak
adlandırılmıştır.

S t o k e s T e o r e m î:

§v C ds= fs (V x O n da (3.38)
V x C
Denklemdeki S, T ilmeğiyle sınırlandırılm ış herhangi b ir yüzeydir.
Şekil 3-11 Cnin T etrafındaki dolaşımı, V x Cnin
dik bileşenin yüzey integralidir. Artık işaretlerin düzeni hakkında konuşmalıyız. Şekil 3-10'daki z ekseni, "b i­
lindik" -s a ğ e lli- eksenler sisteminde size doğru işaret ederdi. Çizgi integrali-
mizi "pozitif' dönüş yönüyle aldığım ızda, dolaşımın V x C n in z bileşenine eşit
olduğunu bulduk. Diğer yönden gitseydik, tam tersi b ir işaret elde ederdik. Peki
şimdi, genel olarak, V x (7nin "normal" bileşeninin pozitif yönü için hangi yönü
seçmemiz gerektiğini nereden bileceğiz? "Pozitif' daima, Şekil 3-10'daki gibi,
dönüş yönüne bağlı olmalıdır. Şekil 3-11'de genel durum için b u belirtilmiştir.
Bu ilişkiyi hatırlamanın b ir yolu "sağ-el kuralıdır". Eğer sağ elinizin parm ak­
larını T ilmeği etrafında parmak uçlarınız ds'in pozitif yönünü gösterecek şekil­
de sararsanız, başparm ağınız S yüzeyinin poziti/norm alini işaret edecektir.

3-7 Büküm süz ve diverjansı olmayan alanlar


Şimdi gelin, yeni teoremlerin bazı sonuçlarına bakalım. İlk örneğimiz, bükü­
münün her yerde sıfır olduğu bir vektör olsun. Stokes teoremi der ki, bu d u ­
rum da herhangi b ir ilmek etrafındaki dolaşım sıfırdır. Bu durumda, Şekil 3-
(2 )
1 2 'deki gibi b ir kapalı eğri üzerinde iki nokta, ( 1 ) ve (2 ), seçersek teğet bileşenin
(l)'d e n (2)'ye çizgi integrali takip edilebilecek iki yoldan bağım sızdır. Böylece
(l)'d e n (2 )'ye integralin sadece bu noktaların konumuna bağlı olduğu sonucuna
varabiliriz, diğer bir deyişle sadece konumun b ir fonksiyonudur. Aynı mantığı
I. Cildin,14. Bölümünde kullanmış ve herhangi b ir niteliğin kapalı ilmeği etra­
fındaki integral sıfırsa, o zaman integralin iki ucun konum fonksiyonlarının
farkı olarak gösterilebileceğini bulmuştuk. Oradan yola çıkarak da potansiyel
fikrine ulaşmıştık. Hatta daha ileri giderek, vektör alanının bu potansiyel fonk­

(1) siyonunun gradyanı olduğunu kanıtlamıştık (Bfcz. Denklem (14.13) I. Cilt).

Şekil 3-12 Eğer V * C sıfırsa, kapalı T eğrisi et­


Buradan çıkan sonuç, bükümü sıfır olan herhangi b ir vektör alanın skaler
rafındaki dolaşım sıfırdır, (l)'d e n (2 )’ye a’nın b ir fonksiyonun gradyanına eşit olduğudur. Dolayısıyla, eğer V x C her yerde
çizgi integrali b boyunca alınan çizgi integra- sıfırsa, C = Vı/ı eşitliğini sağlayan b ir ıp (psi) vardır. Gayet yararlı b ir fikir. D i­
liyle aynı olmalıdır.
lersek, bu özel tür vektör alanını b ir skaler alan cinsinden de tanımlayabiliriz.
Gelin, başka b ir şey gösterelim. Elimizde herhangi b ir 0 skaler alanı oldu­
ğunu varsayalım. Eğer gradyanını, Vrp, alırsak bu vektörün herhangi bir kapalı
ilmek etrafındaki integrali sıfır olmalıdır, (l)'d en (2 )'ye çizgi integrali [0 (2 )—0 ( 1 )]
olur. Eğer (1) ve (2) aynı noktalarsa, Denk. (3.8) bize çizgi integralinin sıfır oldu­
ğunu söyler:

§ Vcf>- d s = 0
ilmek

Stokes teoremini kullanarak, herhangi bir yüzey üzerinde şu sonuca varabiliriz:

/ (V x (V </>))„d a = 0

Ancak integral herhangi b ir yüzey üzerinde sıfırsa, integrandı da sıfır olm alı­
dır. Dolayısıyla şu eşitlik her zaman için geçerlidir:

V x (V0) = 0 (her zaman)

Aynı sonucu vektör cebiri kullanarak Bölüm 2-7'de de ispatlamıştık.


Gelin şimdi, Şekil 3-13'te görüldüğü gibi, küçük b ir T ilmeğinin büyük b ir S
yüzeyiyle doldurulduğu özel duruma bakalım. Aslında tam olarak incelemek is ­
tediğimiz, ilmeğin b ir nokta boyutuna küçüldüğünde, diğer b ir deyişle yüzey sı­
nırı ortadan kalktığında ne olduğudur. Bu durum da yüzey kapalı olur. C vektö­
rü her yerde sonluysa, r ilmeği etrafındaki çizgi integral de ilmek küçüldükçe
sıfıra gitmeli, integral, kabaca, sıfıra doğru giden T ilmeğinin çevresiyle orantı­
lıdır. Stokes teoremine göre, (V x O n ifadesinin yüzey integrali de ayrıca sıfır-
lanmalıdır. Bir şekilde, yüzeyi kapattıkça daha önce orada olanları sıfırlayan
ilaveler yapmaktayız. Dolayısıyla elimizde yeni b ir kuram vardır:
Şekil 3-13 Kapalı bir yüzeyin limitine gidildi­

f
herhangi bir
( V x Q n da = 0 (3.39)
ğinde, (V x O n'nin yiizey integralinin ortadan
kalkması gerektiğini buluruz.

kapalı yüzey

Şimdi bu ilginç bir sonuç, çünkü zaten elimizde bir vektör alanının yüzey
integraliyle ilgili b ir kuram var. Gauss teoremine göre Denk. (3.18), böyle bir
yüzey integral vektörün diverjansının hacim integraline eşittir. Gauss teoremi
V x C ye uygulandığında şu sonuç alınır:

J (V x Q n da = J V • (V x O d V (3.40)
kapalı iç
yüzey hacim

Dolayısıyla, ikinci integralin sıfır olması gerektiği sonucunu çıkarabiliriz:

/
herhangi bir
V • (V x C )d V = 0 (3.41)

hacim

Ayrıca bu sonuç herhangi b ir C vektör alanı için geçerlidir. Denklem (3.41) her­
hangi bir hacim için geçerli olduğundan, uzaydaki her noktada integrand sıfır
olmalıdır. Dolayısıyla daim a aşağıdaki eşitlik geçerlidir:

V • (V x O = 0

Dikkat ederseniz, bu sonuç Bölüm 2-7'deki vektör cebirinden elde ettiğimiz so­
nuçla aynıdır. Görüyor musunuz, taşlar nasıl yerine oturuyor.

3-8 Özet
Gelin, şu ana kadar vektör analiziyle ilgili çıkarımlarımızı özetleyelim. Bun­
lar 2 ve 3. Bölümün dikkat çeken noktalarıdır:

1. d/dx, d/dy ve d/dz işlemcileri vektör işlemcisi V'nin üç bileşenidirler ve


bu işlemciye vektör gibi davranılarak vektör cebirinden elde edilen
denklemler doğrudur:

v = (jL J -
\ d x ' dy ' dz J
2. Bir skaler alanın iki noktadaki değerlerinin arasındaki fark, aynı skale-
rin birinci ve ikinci noktalar arasındaki herhangi b ir eğri boyunca grad-
yanm ın teğet bileşeninin çizgi integraline eşittir.

r'<2>

J (i)
herhangi bir eğri
Vıfı ■d s (3.42)

3. Rastgele seçilmiş b ir vektörün kapalı b ir yüzey üzerinden alm an yüzey


integralinin dik bileşeni, vektörün diveıjansınm yüzeyin sınırladığı ha­
cim üzerinden integraline eşittir.

J
kapalı
C -n d a =
içerdeki
J V CdV (3.43)

yüzey hacim

4. Rastgele b ir vektörün kapalı b ir ilmek çevresindeki teğet bileşeninin çiz­


gi integrali, aynı vektörün bükümünün dik bileşeninin ilmek tarafından
sınırlanmış herhangi b ir yüzey üzerinden alınmış yüzey integraline eşit­
tir.

J' C • ds = J (\7 x O • nda (3.44)

sınır yüzey
ELEKTROSTATİK

4-1 Statik
Artık elektromanyetizma kuramı üzerine detaylıca çalışm aya başlayabiliriz. 4-1 Statik

Elektromanyetizmanın tamamı M axw ell denklemlerinde yer alır. 4-2 Coulomb yasası; üst üste binme
4-3 Elektrik potansiyeli
4-4 E = -V<f>
Maxwell denklemleri
4-5 £"nin akışı

V E = (4.1) 4-6 Gauss yasası; F n in diverjansı


£o
4-7 Küresel bir yükün alanı
dB
VxE = (4.2) 4-8 Alan çizgileri; eşpotansiyel yüzeyler
dt
dE
c2V x B = + t ~ (4.3)
: ~dt eo
B= 0 (4.4)

Bu denklemlerle tanımlanan durum lar gayet karmaşık olabilir. Karmaşık


olanları ele alm adan önce, görece basit olanları ele alıp onlarla nasıl çalışaca­ Gözden geçirm e: I. Cilt, Bölüm 13 ve
ğımızı öğrenmek doğru olur. En kolayı, hiçbir şeyin zamana bağlı olmadığı sta­ 14, İş ve Potansiyel Enerji
tik durumdur. Bütün yükler uzayda daimi olarak sabitlenm iştir veya hareket
etseler bile bir devre içinde sabit akış içindedirler (p ve j zaman içinde sabittir).
Bu koşullarda, M axw ell denklemlerinde bulunan ve alanın zaman türevi olan
bütün terimler sıfırdır. Bu durum da M axw ell denklemleri şu hale gelir:

Elektrostatik:

V E = -P - (4.5)
£o

Vx£=0 (4.6)

Manyetostatik:

V x B = —-j (4.7)
éqC2

V B = 0 (4.8)

Dört denklemden oluşan bu küme hakkında ilginç bir şey fark etmiş o labi­
lirsiniz. İki parçaya ayrılabilir bu küme. Elektrik alan E sadece ilk ikisinde,
manyetik alan B ise sadece son ikisinde yer alır, iki alan birbirine bağlı değil­
dir. Bunun anlamı, yükler ve akımlar statik olduğu m üddetçe elektrik ve m an­
yetizma birbirlerinden bağımsız olgular olmasıdır. Bir kondansatörün şaıj ol­
ması veya b ir mıknatısın hareket ettirilmesi durum ları dışında olduğu gibi,
yükler veya akımlarda b ir değişik olmadığı müddetçe E ve B'nin birbirine b a ­
ğım lılığı gözlemlenmez. Sadece hızlı değişiklikler olup, M axw ell denklemlerin­
deki zaman türevleri anlamlı hale geldiğinde E v e B birbirine bağım lı hale gelir.
Eğer statik denklemlerine dikkatlice bakarsanız, elektrostatik ve manyeto­
statik konularını anlamak için vektör alanların matematiksel özelliklerini kav­
ramakta kullandığımız bakış açısının faydalı olacağını görebilirsiniz. Elektro­
statik, sıfır bükümlü ve belirli bir diverjansh vektör alanına güzel b ir örnektir.
Elektromanyetizma kuramını anlatmanın daha geleneksel -h atta b ir bakıma,
daha tatmin ed ici- yolu önce elektrostatikle başlam ak ve dolayısıyla diverjansı
öğrenmektir. Manyetostatik ve bölüm konularını sonra ele alacağız. Son olarak,
elektrik ve manyetizmayı birleştireceğiz. En başta vektör analizini etraflıca ele
almıştık. Şimdi onu elektrostatiğin özel durumuna, ilk iki denklemle belirlenen
E alanına uygulayacağız.
En basit durumları, diğer b ir deyişle bütün yüklerin konumlarının belirli ol­
duğu durum ları ele alarak başlayacağız. Elektrostatiği sadece bu seviyede ince­
lemek yetseydi, her şey çok kolay -hatta neredeyse keyfe k eder- olurdu. Göre­
ceksiniz, her şey Coulomb yasası ve biraz birleştirmeyle elde edilebilir. Ancak,
birçok gerçek elektrostatik probleminde yüklerin başlangıçta nerede olduğunu
bilmeyiz. Tek bildiğimiz, konumlarını m addenin özelliklerine bağlı olacak şekil­
de dağıttıklarıdır. Yüklerin konumları E alanına, E alanı da yüklerin konumla­
rına bağlıdır. Bu durumda işler karmaşıklaşır. Örneğin, yüklü b ir cisim b ir ilet­
ken veya yalıtkanın yakınma getirildiğinde, içlerindeki elektronlar ve protonlar
hareket edecektir. Denklem (4.5)'teki yük yoğunluğu p'nun, daha önce bahsetti­
ğimiz yükten dolayı bunda b ir katkısı olabilir; ancak yalıtkan içinde hareket
eden parçalardan gelen başka yükler olacaktır. Bütün bu yükleri dikkate alm a­
lıyız. Bu yüzden çok ince ve ilginç problemlerle karşılaşabiliriz. Dolayısıyla, her
ne kadar bu bölüm elektrostatik üzerine olsa da konunun güzel ve incelikli b ö ­
lümlerine girmeyeceğiz. Sadece bütün yüklerin konumlarının bilindiğini v a r­
saydığımız durum ları ele alacağız. Doğal olarak, diğerlerini ele almadan önce
bu durum la uğraşmanız gerekiyor.

4-2 Coulomb yasası; üst üste binme


Mantıklı olan, başlam ak için (4.5) ve (4.6) denklemlerini ele almamızdır. E sa­
sen, başka bir yerden başlayıp sonra bu denklemlere dönmemiz daha kolay ola­
cak. Daha önce bahsettiğimiz b ir yasayla, Coulomb yasasıyla başlayacağız. Co­
ulom b yasasına göre durağan iki yük arasında yüklerin çarpımıyla orantılı ve
aralarındaki uzaklığın karesiyle ters orantılı bir kuvvet vardır. Kuvvet iki yük
arasında bir düz çizgi boyuncadır.

Coulomb yasası: !
1 Q1Q2
F' = ^ (4-9)

Denklemde F\, q\ üzerindeki kuvvet, e\2 , <?ı'den <?2'ye doğru birim vektör ve
r\2 de q\ ile <?2 arasındaki mesafedir. q2 üzerindeki F% kuvveti, F j’e ters yönde
ve eşittir.
Tarihsel nedenlerden dolayı, orantı sabiti l/47reo şeklinde yazılır. Kullandı­
ğımız ölçü biriminde -m etrik - ışık hızının karesinin 10~7 katı olarak tanımlan­
mıştır. Işığın hızı saniyede yaklaşık 3 x l0 8 metre olduğuna göre, sabit 9 x l0 9 ve
birim i de N ew ton -metre2bölü Coulomb2veya voltametre bölü Coulomb olur.

— j — = 10 -7 c2 (tanım gereği)

= 9,0 x 109 (deney sonucu) (4.10)

Birim: Newton • metreVCoulomb 2

veya Volt • metre/Coulomb

İkiden fazla yük olduğunda -iş le r gerçekten ilginçleştiğinde- Coulomb y asa­


sını doğanın b ir başka gerçeğiyle desteklemeliyiz: herhangi bir yük üzerine etki
eden kuvvet, diğer bütün yüklerden gelen Coulomb kuvvetlerinin vektörel top­
lamıdır. Buna "üst üste binm e ilkesi" denir. Bütün elektrostatik bundan ibaret­
tir. Coulomb yasası ve üst üste binme ilkesini birleştirdiğimizde, geriye keşfe­
dilecek bir şey kalmaz. Elektrostatik denklemleri (4.5) ve (4.6) ne eksik ne de
fazladır.
Coulomb yasasını uygularken, elektrik alan fikrini degöz önünde bulundur­
mak faydalıdır. £ ( 1 )alanını (diğer tüm yüklerden dolayı) qıbirim yükü üzerine
etki eden kuvvet olarak tanımlayalım. Denklem (4.9)'u q ı'e bölersek, qı dışında­
ki b ir yük için aşağıdaki denklemi elde ederiz:

« ‘ » - - ¡ ¿ T - İ l * 1’ 14111

Ayrıca, £ (l)'in , q\ orda olm asa bile, -d iğ e r tüm yüklerin aynı konumda kaldığını
varsayarak - (1) noktası hakkında b ir fikir verdiğini düşünebiliriz. Şöyle diyebi­
liriz: £ ( 1 ), ( 1 ) noktasındaki elektrik alandır.
Elektrik alan E, b ir vektördür; dolayısıyla Denk. (4.11) gereği her b ir bileşen
için b ir denklem yazabiliriz. x bileşeni için yazarsak, denklem:

Q2 X \ — Xo

ExiXl' y ı ' Zl) = ~4neo [(X! - x 2)2 + (y, - y 2)2 + (zı - z 2)2]3'2 <4-12)

olur. Diğer bileşenler için de benzer denklemler yazabiliriz.


Halihazırda birçok yük varsa, (1) noktasındaki E alanı bütün yüklerden ge­
len katkıların toplamıdır. Toplam ın her b ir terimi (4.11) veya (4.12) gibi görüne­
cektir. j num aralı yükün büyüklüğü qj, q/d en ( 1 ) noktasına olan mesafe de Tr­
olsün. Bu durum da aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

= 14131

Böylelikle elbette şunu yazabiliriz:

Ex(x\, y\, zı) = — --------------------------fy(* ı ~ -------------------- (4 14)


j 4ne0[(x 1 - x / + (y 1 - y / + (z 1 - z / P 2

Çoğu durum da yüklerin elektronlar ve protonlarla dolu paketler halinde b u ­


lunduğunu düşünmek yerine, onların b ir yayılım veya "dağılım " halinde b u lu n ­
duğumu düşünmek yeğdir. Çok küçük ölçekte ne olup bittiğiyle ilgilenmiyorsak,
böyle düşünmek sorun değildir. Yük dağılımını "yük yoğunluğu", p(x, y, z), o la­
rak tanımlayabiliriz. Küçük b ir AV2 hacmi içinde (2) noktasında bulunan yük
miktarına Aq2 dersek, bu durum da p aşağıdaki şekilde tanımlanır:

Aq2 = p(2)AVz (4.15)

Coulomb yasasını bu tanım dahilinde kullanmak için, (4.13) ve (4.14) denk­


lemlerinin toplamını, yüklerin bulunduğu tüm hacimlerin integralleriyle değiş­ (1): (xı,yı.zı)

tirmeliyiz. Bu durum da denklem

1 f p(2)e\2<lV2
~^T 0 i ~ ~ 7 [2 <4' 16»
tüm hacim

şeklinde olur. Bazılarıysa aşağıdakini yazmayı tercih eder:

r 12
e\2 = -----
'• n2 Şekil 4-1 Yük dağılımından gelen, (1 ) nokta­
sındaki E elektrik alanı dağılım üzerinden
Burada r\2, Şekil 4-1'de gösterildiği gibi, (2)'den (l)'e yerdeğiştirme vektörüdür. integral alarak hesaplanır. (1 ] noktası da
Bu durum da E için integral şu şekilde yazılabilir: dağılımın içinde olabilir.

1 Ç p(2 )rı2d V 2
E { 1 )= ^ f ^ <4 ‘ 17>
tüm hacim

Bu integrallerle b ir şey hesaplamamız gerektiğinde, onları detaylı şekilde yaz­


mamız gerekir. Denklem (4.16) veya (4.17)'nin x bileşeni için aşağıdaki denklem
yazılabilir:

(xı - x2) p{x 2 , y2, z2)dx 2 dy2dz2

/
tüm hacim
47reo[(^ı - X2İ2 + (y 1 - y 2>2 + (zı - z 2)2l3/2 (4.18)
Bu denklemi çok kullanmayacağız. Sadece, konumlarını bildiğim iz tüm yük­
ler için bütün elektrostatik problem lerini çözdüğümüzü vurgulam ak için b u ra ­
ya yazdım. Yükler bilindiğinde, alanlar nedir? Cevap: Bu integrali al. İtiraz ede­
cek bir şey yok; sadece üç boyutta karmaşık integral almak gerek. Tam da b ir
bilgisayara göre b ir iş.
Integrallerimiz sayesinde b ir yük tabakasından, b ir çizgisel yükten, bir kere
yüzeyi üzerindeki yükten veya herhangi bir tanımlı dağılım dan kaynaklanan
alanları hesaplayabiliriz. Şunu anlamalısınız ki, alan çizgilerini çizmeye, p o ­
tansiyeller hakkında konuşmaya veya diverjansları hesaplam aya devam ettiği­
miz sürece cevap zaten halihazırda buradadır. İntegrali hakkıyla almak yerine,
sadece akıllıca tahminlerde bulunarak integral almak bazen daha kolaydır. An­
cak, akıllıca tahminde bulunmak, birçok garip şeyi öğrenmeyi gerektirir. Pra­
tikte, akıllı olmayı bir kenara bırakıp integrali doğrudan almak daha kolay o la­
bilir. Biz yine de akıllı olmayı tercih edeceğiz. Şimdi gelin, elektrik alanın başka
özelliklerini tartışalım.

4-3 Elektrik Potansiyeli


İlk başta, b ir yükü b ir noktadan diğer b ir noktaya taşıyarak yapılan işle il­
gili elektrik potansiyeli kavramını ele alalım. Bir miktar yük dağılımı mevcut­
tur, bu da elektrik alan üretir. Sorumuz şu, küçük b ir yükü b ir yerden diğerine
taşımak ne kadar iş gerektirir? Bir yükü b ir yol boyunca elektrik kuvvetlerine
karşı taşıyarak yapılan iş, hareket yönündeki elektriksel kuvvetin o yol boyun­
ca alınan integralin eksi işaretlisidir. Eğer b ir yükü a noktasından b noktasına
taşırsak, yapılan iş aşağıdaki şekilde hesaplanır:

W =- f F ds

Denklemdeki F yük üzerinde her bir noktada etkiyen elektriksel kuvvet ve d s o


Şekil 4-2 Bir yükü a noktasından b noktasına
taşırken yapılan iş, F ■ds'in yol boyunca alınan yol boyunca diferansiyel vektör yerdeğişim idir (Bkz. Şekil 4-2).
integralinin negatifidir. Kendi amaçlarımız için, bir birim yük taşımak için yapılan işi göz önüne a l­
mak daha uygundur. Bu durum da yük üzerine etki eden kuvvet, sayısal olarak
elektrik alana eşit olur. Eğer elektriksel kuvvetlere karşı yapılan işe W (birim )
dersek, şunu yazabiliriz:
* rb "~ *
W(birim) = - I E - d s (4.19)
Ja

Şimdi, genelde, bu türden b ir integralden elde ettiğimiz sonuç hangi yolu seçti­
ğimize bağlıdır. Ancak, denklem 4.19'un integrali a 'd an b 'ye olan yola bağım lı
olsaydı, o zaman elektrik alandan iş çıkarmak için yükü b noktasına bir yol b o ­
yunca taşıyıp sonra a noktasına başka b ir yol boyunca taşıyabilirdik, b nokta­
sına W n u n daha küçük olduğu bir yol boyunca gidebilir ve diğer yoldan geri
dönerdik, böylece koyduğumuzdan daha fazla iş çıkarırdık.
İlkesel olarak, b ir alandan enerji elde etmek konusunda imkânsız diye bir
şey yoktur. Hatta, mümkün olduğu yerde alanlarla karşılaşacağız. Öyle b ir dü ­
zenek düşünün ki, bir yükü hareket ettirdiğinizde "düzeneğin" diğer kısımlarına
etki eden kuvvetler meydana gelsin. Eğer "düzenek" kuvvete karşı hareket eder­
se enerji kaybeder, böylece dünyadaki toplam enerji korunur. Elektrostatik söz
konusu olduğundaysa, böyle b ir "düzenek" yoktur. Alanın kaynaklarına zıt etki
eden kuvvetlerin ne olduğunu biliyoruz. Onlar, alanı meydana getiren yükler
üzerinde etki eden Coulomb kuvvetleridir. Eğer diğer yükler konumlarında sa­
bitse -b u n u sadece elektrostatik için varsayarız- bu zıt kuvvetler onlar üzerin­
de hiçbir iş yapamaz. Onlardan enerji elde etmenin -elbette, enerjinin korunu­
mu yasasının elektrostatik durum lar için de çalıştığını varsayarak - hiçbir yolu
yoktur. Onun işleyeceğini biliyorum, ama şimdilik sadece Coulomb kuvvet y a­
sasına uyması gerektiğini gösterelim.
Önce, alanda tek b ir q yükünü ele aldığım ızda ne olduğuna bakalım, a nok­
tası q yüküne ra mesafesinde olsun, b noktası da rf, mesafesinde. Önce, üzerin­
de en kolay hesap yapabileceğim iz yolla başlayalım . Şimdi, adına "test" yükü
diyeceğimiz ve büyüklüğünü b ir birim olarak seçeceğimiz b ir yükü a'dan b 'ye
taşıyalım. Test yükümüzü önce Şekil 4-3'ün (a) bölümünde gösterildiği gibi
çember yayı üzerinde, dolayısıyla b ir yarıçap boyunca, taşıyalım. Bu belirli yol
boyunca yapılan işi hesaplamak çocuk oyuncağıdır (yoksa neden başta bunu
seçelim, değil mi?). Birincisi, a noktası ile a ' arasında yapılan b ir iş yoktur. Co­
ulomb yasasına göre alan radyaldır, dolayısıyla hareket yönüne dik açılardadır.
İkincisi, a"d en b 'ye olan yol üzerinde alan, hareket yönündedir ve l/r 2 katsayı­
sıyla değeri değişir. Dolayısıyla, a noktasından b noktasına b ir test yükü taşır­
ken yapılan işi aşağıdaki şekilde ifade edebiliriz:

_g _ dr
E ■d s = (4.20)
Ja 4ne0 f 4ne0

Şimdi gelin, b ir başka kolay yol seçelim, örneğin, Şekil 4-3'ün (b) bölüm ün­
de gösterilen yolu. Önce bir süre b ir çember yayı üzerinde gidiyor, daha sonra
bir süre yarıçap üzerinde, sonra yine yay, yine yarıçap derken böyle devam edi­
yor. Çembersel yaylar üzerinde hiçbir iş yapılmamaktadır. Radyal bölümler
üzerinde hareket ettiğimizde, sadece l/r^nin integralini almalıyız, ilk radyal
parçada, ra'dan ra''ne integral alınır, daha sonrakinde ra''den ra"'ne ve bu böy­
le devam eder. Bütün bu integrallerin toplamı ra'dan rb'ye alm an tek b ir integ­
ralin değerine eşittir. İlk denediğimiz yolun ardından aldığım ız sonuç ile bu yol
üzerinden aldığımız sonuç bire b ir aynıdır. Apaçık görülmektedir ki, rastgele
sayıda parçalardan oluşan herhangi bir yol için alm an sonuç da aynı olacaktır.
Peki, bu zikzaklı yollar yerine düz yollarda durum nasıldır? Aynı sonucu mu
elde ederiz? Bunu I. Cilt, 13. Bölümde tartışmıştık hatırlarsanız. Oradaki argü ­
manları kullanarak, a noktasından b noktasına bir yük taşıyarak yapılan işin
yoldan bağım sız olduğu sonucuna varabiliriz. Şekil 4-3 a noktasından b noktasına bir test
yükü taşırken, yapılan iş herhangi bir yol üze­
W (birim)
E • ds rinde aynıdır.
a -* b - ia
h erhan gi
b ir y o l

Yapılan iş sadece başlangıç ve bitiş noktalarına bağlı olduğundan, iki sayı­


nın farkı olarak temsil edilebilir. Bir P q referans noktası seçelim ve her zaman
Po üzerinden geçen b ir yol üzerinden integrali aldığımızı düşünelim. Bunu şu
şekilde görebiliriz: Po’dan a noktasına giderken alana karşı yapılan işe <p(a) di­
yelim ve <p[b) de Po'dan b noktasına giderken yapılan iş olsun (Şekil 4-4). a'dan
P0'Ya giderken yapılan iş (b'ye giderken) #(a)'n m eksisidir. Böylece aşağıdaki
eşitliği yazabiliriz:
"b
f E • ds = (f)(b) - 4>(a)
- *'a (4.21)

Sadece <p fonksiyonunun iki noktadaki farkı daima işin içinde olduğundan,
Po noktasının yerini belirtmek zorunda değiliz. Bununla birlikte, bir referans
noktası seçtiğimizde, uzaydaki herhangi b ir nokta için bir <p sayısı belirlenir ve
<p skaler bir alan olur. <p, x, y, z'nin b ir fonksiyonudur. Bu skaler fonksiyona bir
noktadaki elektrostatik potansiyel denir.
Elektrostatik Potansiyel:
Şekil 4-4 a noktasından b noktasına giden
<p{P) = - f P E ■ ds (4.22) herhangi bir yol üzerinde yapılan iş, herhangi
JPo bir P0 noktasından a’ya giden yolda yapılan iş
Kolaylık olması için, referans noktasını sonsuzda alacağız genelde. Sonra, ile aynı noktadan b’ye giden yolda yapılan
işin toplamının negatifidir.
ilk noktadaki tek bir yük için, Denk. (4.20)'yi kullanarak herhangi b ir (x, y, z)
noktası için <p potansiyelini şu şekilde hesaplayabiliriz:

<p(x, y, z) = ------------ (4.23)


47ren r

Çeşitli yüklerden kaynaklanan elektrik alan, tüm yüklerin elektrik alanları­


nın toplamı olarak yazılabilir. Potansiyeli hesaplamak için integral aldığım ız­
da, elimizde bir integraller toplamı olur. Her b ir integral, yüklerden kaynakla-
nan potansiyelin negatifidir. Böylece, birçok yükten kaynaklanan 0 potansiyeli­
nin bağım sız yüklerden kaynaklanan potansiyellerin toplamı olduğu sonucuna
varabiliriz. Potansiyeller için b ir üst üste binme ilkesi vardır. Bir grup yükten
ve yüklerin dağılımından kaynaklanan elektrik alanı bulm ak için kullandığımız
argüm anları kullanarak, ( 1 ) olarak isimlendirdiğimiz b ir noktadaki 0 potansi­
yelini hesaplamak için tüm denklemleri elde edebiliriz:

(4.24)

1
(4.25)
tü m h a c im

0 potansiyelinin fiziksel b ir önemi olduğunu hatırlayın: o, b ir birim yükün


b ir referans noktasından belirli bir noktaya getirilmesi durum unda sahip ola­
cağı potansiyel enerjidir.

4 -4 E = - V 0

Kim takar 0'yi? Yükler üzerindeki kuvvetler elektrik alan, E, tarafm dan kay­
naklanır. Olay şu ki; E, <p'den kolayca elde edilebilir. Çok basittir, türev almak
kadar kolay. Elimizde iki nokta olsun, biri x noktasında ve diğeri (x + Ax) nokta­
sında, ama her ikisi de aynı y ve z koordinatlarında. Birim b ir yükü bir nokta­
dan diğerine taşıyarak ne kadar iş yapıldığını bulalım. Yolumuz x noktasından
(x + Ax) noktasına olan düz çizgidir. Yapılan iş iki noktadaki potansiyelin farkı­
dır:

A W = 0(x + Ax, y, z) - 0(x, y, z) =

Alana karşı yapılan iş ise şu şekilde yazılır:

Böylece aşağıdakini yazabiliriz:

E = -V 0 (4.27)

Bu denklem, Denk. (4.22)'nin diferansiyel biçimidir. Belirtilen yüklerle ilgili


herhangi bir problem (4.24) veya (4.25)'in potansiyelini hesaplayarak ve (4.27)'yi
kullanarak çözülebilir. Denklem (4.27) vektör cebirinden bulduğum uz şu sonuç­
la uyuşur: herhangi bir 0 alanı için

(4.28)
’a
yazabiliriz.
Denklem (4.25)'e göre, 0 skaler potansiyeli üç boyutlu b ir integralle, aynı E
için yaptığımız gibi hesaplanır. E"yi hesaplamak yerine 0 'yi hesaplamamızın
b ir avantajı var mıdır? Evet, vardır. 0 için tek b ir integral varken, E için üç in­
tegral vardır çünkü o b ir vektördür. Daha da önemlisi, 1/r'nin integralini almak
z/H'ün integralini almaktan daha kolaydır. Birçok durum da ortaya çıkmıştır ki
elektrik alanı bulm ak için, 0'yi hesaplamak ve daha sonra gradyanını almak E
için üç integral almaktan daha kolaydır. İki hesap da aynıdır, bu şekilde hesap­
lamak sadece pratik açıdan daha kolaydır.
Ayrıca, 0 potansiyelinin fiziksel anlam da daha derin b ir önemi vardır. 0
Denk. (4.22)'den hesaplandığında, Coulomb yasasının E sinin E = -g ra d 0 denk­
lemiyle hesaplandığını göstermiştik. Ancak E skaler alanın gradyanına eşitse,
vektör cebiri bilgimizle biliyoruz ki iTnin bükümü olmamalıdır.
7x£=0 (4.29)
Bir dakika, bu bizim elektrostatik temel denklemlerinden İkincisi olan Denk.
(4.6) değil mi? Böylece, cf> Denk. (4.22) sayesinde hesaplandığında, E = -g r a d <p
denkleminden Coulomb yasasının E'sinin hesaplanabildiğim göstermiş olduk.
Şu ana kadar her şey yolunda.
Potansiyeli tanımlamadan önce V x £ çarpımının sıfır olduğunu ispatlam ış­
tık. Kapalı bir yol üzerinde yapılan işin de sıfır olduğunu göstermiştik. Böylece,
herhangi b ir yol için

olur. Hatırlayın, 3. Bölümde herhangi bir benzer alan için V x E çarpımı her
yerde sıfır olmalıdır. Elektrostatikteki elektrik alan, hükümsüz alanlara b ir ör­
nektir.
Dilerseniz, V x î çarpımının sıfır olduğunu b ir başka şekilde göstererek -
noktasal bir yük için V x E çarpımının bileşenlerini, Denk. (4.1 l)'d e gösterildiği
gibi, hesaplayarak- vektör cebiri bilginizi sınayabilirsiniz. Eğer sıfır elde eder­
seniz, üst üste binme ilkesi der ki herhangi bir yük dağılım ının alanı için de sı­
fır elde edersiniz.
Burada önemli bir gerçeğin altını çizmeliyiz. Herhangi bir radyal kuvvet
için, yapılan iş yoldan bağım sızdır ve bir potansiyel vardır. Üzerinde düşünür­
seniz, iş integralinin yoldan bağım sız olduğunu göstermek için yukarıdaki ar­
gümanlarımız tek b ir yükten kaynaklanan kuvvetin radyal ve küresel simetrik
olmasına dayandığını görürsünüz. Bu, mesafeye olan bağlılığın l/r^ye bağlı ol­
duğu gerçeğine dayanmamaktadır. Bir potansiyelin varlığı ve F n in bükümünün
sıfır olduğu gerçeği sadece elektrostatik kuvvetlerin yönü ve simetrisinden
kaynaklanır. Bu yüzden, Denk. (4.28) -vey a (4.29)- elektrik yasalarının sadece
bir parçasını içerebilir.

4-5 £*11111 akışı


Şimdi, özellikle ve doğrudan bir şekilde kuvvet yasasının ters kareyle orantılı
olduğu gerçeğine dayanan bir alan denklemi çıkaracağız. Alanın mesafenin ka­
resiyle ters orantılı değişkenlik gösterdiği gerçeği birçok kişi için "gayet do­
ğ a rd ır, zira "her şey bu şekilde yayılır". Bir ışık kaynağını, örneğin bir feneri
düşünün. Bu ışık kaynağından yayılan ve başlangıç noktası ışık kaynağıyla aynı
olan b ir koninin yüzeyinden geçen ışık miktarı, yüzeyin başlangıç noktasına
olan uzaklığından bağım sızdır. Böyle olması, ışık enerjisinin korunumu gereği­
dir. Birim alan başına ışık -yoğu n lu k - konik yüzeyin alanıyla ters orantılı olma­
lıdır. Diğer b ir deyişle, kaynağa olan uzaklığın karesiyle. Elbette, elektrik alanın
uzaklığın karesinin tersiyle orantılı olması aynı nedendendir. Ancak burada "ay­
nı neden" diye b ir şey yoktur. Hiç kimse elektrik alanın, ışık gibi korunması ge­
reken bir şeyin akışını ölçtüğünü iddia edemez. Elimizde küçük "bilye"ler oldu­
ğunu ve bu bilyelerin bir kaynaktan dışa doğru uçtuğunu hayal edelim. Elimizde
bu bilyelerin yön ve hızını -ak ım ın ı- elektrik alan vektörünün temsil ettiği bir
elektrik alan modeli olsaydı ve modelimiz bilyelerin sayısının korunumunu şart
koşsaydı, o zaman hiçbirinin kaybolmaması gerektiği apaçık ortadadır. Bu du­
rumda ters kare yasasının gerekli olduğunu "görebiliriz". Diğer yandan, bu fizik­
sel fikri ifade edebilmek için matematiksel bir yol da olması gerekir. Elektrik
alan saçılan bilyeler gibi ise, o halde uzaklığın karesiyle ters orantılı değiştiğini
anlarız ve bu olanı -tam am en matematiksel- bir denklemle ifade edebiliriz.
Elektrik alanın bilyelerden oluştuğunu söylemediğimiz ve bu modeli, bize elekt­
rik alanla ilgili doğru matematiği bulmamız için yardımcı olarak kullandığımızı
unutmadığımız sürece böyle düşünmekte herhangi b ir sakınca yoktur.
Elektrik alanın gerçekten de korunan b ir şeylerin akışı olduğunu varsaya­
lım. Her yerde korunduğunu düşünelim; yüklerin olduğu yerlerin haricinde (bir
yerden başlam ası lazım sonuçta!) O akan şey her neyse, b ir yükten uzaya doğru
aktığını varsayalım. E böyle bir akışın vektörüyse (tıpkı Tı'ın ısı akışı için oldu­
ğu gibi), nokta kaynağın yakınında l/r^ye bağlı olurdu. Şimdi bu modeli kulla­
narak ters kare yasası, basitçe "ters kare" demeden", daha derin ve soyut şekil­
de ifade etmeye çalışalım. (Bu kadar basit b ir yasayı neden doğrudan ifade et­
mekten kaçındığımızı merak edebilirsiniz ve aynı şeyi gizlice başka b ir şekilde
ifade etmek isteyebilirsiniz. Sabredin! Bunun faydalı olacağını göreceksiniz.)
Noktasal Yük
Şekil 4-5 S yüzeyinden £“nin akışı sıfırdır. Şekil 4-6 S yüzeyinden Jfnin akışı sıfırdır.
Noktasal Yük

Soru şu: noktasal bir yükün yakınındaki kapalı bir yüzeyden dışarı çıkan E
"akışı" nedir? Soruyu cevaplamaya Şekil 4-5'te görüldüğü gibi kolay b ir yüzeyle
başlayalım . Eğer E bir akışa benziyorsa, şekildeki kutudan dışarıya olan net
akış sıfır olmalıdır. Eğer yüzeyin içinden geçen "akış"tan anladığım ız şey E'nin
dik bileşeninin yüzey integraliyse -E 'n in ak ışı- bu sonucu elde ederiz. Radyal
yüzeylerde dik bileşen sıfırdır. Küresel yüzeylerde dik bileşen En, -Fnin büyük­
lüğüdür; daha küçük yüzeyler için daha küçük ve daha büyük yüzeyler için da­
ha büyük. iTnin büyüklüğü l/r 2 terimiyle azalır, fakat yüzey alanı r 2 değeriyle
orantılı olduğundan sonuç r'den bağım sızdır. E'nin a yüzüne akışı, b yüzeyin­
den dışarı olan akı tarafından yok edilir. S'den dışarı doğru toplam akış sıfır­
dır:

Şimdi bu iki yüzeyin, integrali değiştirmeden, radyal çizgi üzerinde eğilebil-


Şekil 4-7 Herhangi bir hacim, sonsuz küçük­ diğini gösterelim. Her ne kadar bu genelde doğru olsa da, kendi amaçlarımız
lükteki tepesi kesilmiş koniklerden meydana
için sadece sondaki yüzeyler, kaynağa göre küçük b ir açı, hatta sonsuz derece­
gelmiş gibi düşünülebilir. Her bir konik par­
de küçük b ir açı oluşturacak kadar küçük olmaları durumunda doğru olduğunu
çanın bir ucundan çıkan E akışı, diğer uçtaki
akıya eşit ve ters yöndedir. Dolayısıyla 5 yü­ göstermemiz yeterlidir. Şekil 4-6'da "yanları" radyal ancak "uçları" eğilmiş b ir S
zeyinden geçen toplam akı sıfırdır. yüzeyi görülmektedir. Şekildeki uç yüzeylere takılmayın, onların gerçekten kü­
çük olduğunu hayal edin. E alanı yüzene yeterince eşit dağılm ış olur böylece ve
bizde tam ortadaki değerini kullanabiliriz. Yüzeyi 9 açısıyla eğdimizde, alan
1/cosö kadar artmış olur. Fakat En, E'nin yüzeye dik bileşeni, cosö çarpanıyla
azalır. EnAa çarpımının sonucu değişmez. Tüm S yüzeyinden dışarı akı hâlâ sı­
fırdır.
Şimdi, bu şekilde herhangi b ir S yüzeyinin çevrelediği b ir hacimden dışarı
doğru olan akının sıfır olması gerektiğini anlamak basittir. Herhangi bir şekil,
aynı Şekil 4-6'da olduğu gibi, birçok parçadan oluşmuş gibi düşünülebilir. Bü­
tün yüzey birbirlerine zıt yönlerde uç yüzeylere bölünebilir ve bu tür çift yü­
zeylerden geçen akılar birbirlerini sıfırlayacağından dolayı yüzeyden geçen akı
Eb sıfır olacaktır. Bu dediklerimizin görsel halini Şekil 4-7'de görebilirsiniz. Artık
elimizde, noktasal yükün sıfır olduğu bir alandaki herhangi b ir S yüzeyi için
iTden geçen toplam akının sıfır olduğuna dair bir sonuç var.
Fakat, dikkat edin. Kanıtımız sadece S yüzeyi yükü çevrelemediğinde geçer­
li. Y a noktasal yük yüzeyimizin içinde olsa ne olurdu? Yine yüzeyimizi yükten
geçen radyal çizgiler sayesinde eşleşen alan çiftlerine bölebilirdik, aynı Şekil 4-
8 'de görüldüğü gibi. İki yüzeyden geçen akılar yine eşittir -a y n ı b ir önceki akıl
yürütmemizdeki g ib i- ancak şimdi aynı işarete sahiptirler. Bir yükü çevreleyen
yüzeyden dışarı olan akı sıfır değildir. Acaba nedir? Ufak bir numarayla bu labi­
Şekil 4-8 Eğer bir yük yüzeyin içindeyse, dışa liriz cevabı. Şekil 4-9'da görüldüğü gibi, bir S' yüzeyiyle yükümüzü çevreleyerek
doğru olan akı sıfır değildir.
onu "kaldırdığımızı" varsayalım. S ile S' arasındaki yüzeylerde hiç yük olmadığı­
na dikkatinizi çekerim. Yukarıdaki akıl yürütmemize göre, bu hacimden (S"den
geçen dahil) dışarı giden toplam akı sıfırdır. Aynı akıl yürütme bize, S' hacminin
içine doğru olan akı ile S'den dışarı olan akının eşit olduğunu da söyler.
S' için dilediğimiz bir şekli seçebiliriz, öyleyse Şekil 4-10'da görüldüğü gibi
yük merkezli bir küre çizebiliriz. Sonra da kolayca içinden geçen akıyı hesapla­
yabiliriz. Eğer küçük küremizin çapı r ise, her zaman yüzeyin normali doğrultu­
sundaki E"mn küre yüzeyinin her noktasında değeri aşağıdaki gibi olur:

1 Q_
47r<?0 r2

S"den geçen toplam akıyı hesaplamak için, yüzey alanı ve .E'nin dik bileşenini
çarpmamız gerekir:

S' yüzeyinden geçen akı = t— ------— ¡(Anr2) = — (4.31)


ö Y V47re0 r 2 / e0
Şekil 4-9 S yüzeyinden geçen akı, S’ yüzeyin­
Dikkat edin, bulduğum uz değer kürenin çapından bağımsız! S'ten geçen akının den geçen akıya eşittir.
da q/eo olduğunu biliyoruz ve o da, q yükü S'in içinde yer aldığı sürece, S'in
şeklinden bağım sız b ir değerdir.
Şimdi, vardığım ız sonuçları şu şekilde özetleyebiliriz:

J (
0;
9 .
q S'nin dışındayken
c, • • • , ı (4.32)
— t q S nın içindeyken
tQ *
Şimdi gelin, "bilye" benzetmemizi tekrar ele alalım ve bakalım mantıklı geli­
yor mu? Teoremimize göre b ir yüzeyden dışarı doğru olan net bilye akışı, eğer
yüzey bilyeyi fırlatan tabancayı tamamen çevrelemiyorsa sıfırdır. Eğer taban­
canın yüzey tarafından çevrelendiyse, yüzeyin şekli önemsizdir, geçip giden
bilye sayısı -tabancanın bilye fırlatm a sıklığı- aynıdır. Bilye sayısı konm uyor­
sa, bütün bunlar mantıklıdır. Peki bu model bize Denk (4.32)'den farklı b ir şey
söylüyor mu? Kimse bu bilyelerin Denk. (4.32)'yi meydana getirmelerinden b a ş ­
ka bir işe yaram alarını sağlayamadı. Daha ilerisinde hep hatalara yol açtı ben­
zetmemiz. işte bu yüzden bugün elektromanyetik alanı tamamen soyut b ir şe­
kilde ifade etmeyi tercih ediyoruz.

4-6 Gauss yasası: E'nin diverjansı


Denklem (4.32)'yi sadece tek b ir noktasal yük için kanıtladık. Şimdi elimizde
iki yük olduğunu varsayalım. Bir noktada qı yükü ve diğer b ir noktada <?2 yükü.
Problem daha zor görünüyor artık. Akı için dik bileşeninin integralini aldığımız
elektrik alan her iki yükten de kaynaklanır. Dolayısıyla E lt (jı’den kaynaklanan Şekil 4-10 Bir q yükünü içeren küresel yüzey­
elektrik alan ve E2 de q 2 ’den kaynaklanan elektrik alansa, toplam elektrik alan den dışarı doğru olan akı, q/eo olarak ifade
E = Eı + E2 olur. Herhangi b ir S kapalı yüzeyinden geçen akı da bu durum da şu edilir.

şekilde ifade edilir:

J s (Eln + E2n)d a = J s E\„da + E2nda (4.33)

İki yükten kaynaklanan akı, tek tek yüklerden kaynaklanan akılarm toplamıdır.
Her iki yük de S'in dışındaysa, S içinden geçip giden akı sıfırdır. Eğer q lr S'in
içinde fakat <j2 dışındaysa, ilk integral qı/eo sonucunu verirken ikinci integralin
sonucu sıfırdır. Yüzey her iki yükü de çevreliyorsa, her biri de katkıda bulun a­
cak ve akı (<71 + q2)/eo olacaktır. Genel kural, kapalı b ir yüzeyden dışarı doğru
olan akı içerdeki toplam yükün eo’ye bölünm esiyle bulunur.
Bu sonuç elektrostatik alanın genel b ir yasasıdır ve Gauss yasası denir.
Gauss yasası:

/
h erh a n g i b ir
E n da =
içerdeki yüklerin toplamı

€$
(4.34)
S k a p a lı y ü z e y i

veya

/
h e r h a n g i b ir
E ■ nda = — (4.35)
S k a p a lı y ü z e y i
Denklem (4.35)'teki QiÇ'i de aşağıdaki gibi ifade edebiliriz:

Qiç= E <4-36>
S içinde

Eğer yüklerin konumunu yük yoğunluğu p şeklinde ifade edecek olursak, son­
suz küçüklükteki her bir d V hacminin "noktasal" b ir p d V yükü içerdiğini söyle­
yebiliriz. Bu durum da tüm yüklerin toplamı aşağıdaki şekilde ifade edilir:

Qiç = / pd V (4.37)
S içindeki
hacim

Dikkat ederseniz, Gauss yasası Coulomb yasasındaki mertebenin tam olarak


iki olmasından çıkmakta, l/r 3 alanı veya n'nin ikiden büyük olduğu herhangi
bir l/r nalanı bize Gauss yasasını vermezdi. Diğer bir deyişle Gauss yasası as­
lında iki yük arasındaki Coulomb kuvvetler yasasının b ir başka biçimde ifade
edilmesidir. Yükler arasındaki kuvvetlerin radyal olmasına dair kuralı hesaba
kattığımız sürece bu ikisi birbirine eşittir.
Şimdi gelin Gauss yasasını türevler cinsinden yazalım. Bunu yapabilmek
için Gauss yasasını sonsuz küçük kübik yüzeylere uygulamamız lazım. Bölüm
3'te, İTnin böyle b ir küpten dışarı doğru olan akışının V ■ E çarpı küpün d V hac­
mi olduğunu göstermiştik. d V içindeki yük, p'nin tanımından dolayı p d V ye
eşittir. Böylece Gauss yasası bize

V . Ed V =
£o
veya

V E = -Ë - (4.38)
fo

eşitliklerini verir. Gauss yasasının diferansiyel biçimi, temel elektrostatik alan


denklemlerinin ilki olan Denk. (4.5)'tir. Böylelikle elektrostatiğin iki denklemi­
nin, Denk. (4.5) ve (4.6), Coulomb kuvvet yasasına eşit olduğunu göstermiş ol­
duk. Şimdi Gauss yasasının kullanımına dair bir örneğe geçelim. Merak etme­
yin, daha sonra birçok örnek üzerinde duracağız.

4-7 Küresel bir yükün alanı


Kütleçekim kuramını çalışırken karşılaştığımız zor problem lerden biri, katı
b ir küre cismin yüzeyindeki çekim kuvveti ile o cismin tüm kütlesi merkezde
yoğunlaşmış haline ait kütleçekim kuvvetinin aynı olduğunu ispatlamaktı. Te­
oreminin doğru olup olm adığından emin olamadığı için, Newton yıllarca kütle­
çekim kuramını meydana çıkarmamıştı. I. Cilt, 13. Bölümde potansiyelin integ-
ralini alarak ve daha sonra gradyanı kullanıp kütleçekim kuvvetini bularak te­
oremi ispatlamıştık. Şimdi çok daha basit b ir şekilde teoremi ispatlayabiliriz.
Yalnız bu sefer denk bir teoremi düzgün dağılmış b ir küresel yük için ispatla­
yacağız. (Kütleçekim yasaları ile elektrostatik yasaları aynı olduğu için, aynı is­
pat kütleçekim alanı için de yapılabilir.)
Kendimize şunu soralım: Düzgün dağılmış yüklerle dolu b ir kürenin dışın­
Şekil 4-11 Gauss yasasını kullanarak düzgün daki b ir P noktasındaki E elektrik alanı nedir? Herhangi b ir "özel" yön olm adı­
dağılmış küresel yükün alanını bulabiliriz. ğından dolayı, İTnin kürenin yüzeyinden dışarı her yöne doğru yayıldığını var­
sayabiliriz. Küresel ve yüklü küremizle aynı merkezli, hayali ve P noktasından
geçen b ir yüzeyi ele alalım (Şekil 4-11). Bu yüzey için, dışa doğru olan akıyı aşa­
ğıdaki şekilde ifade edebiliriz:

J E nda = E ■4nR2

Gauss yasasına göre bu akı kürenin içindeki toplam Q yüküne (bölü £o) eşittir:

9
E • 4? tR2 = —
Q
£o
veya

Bu da, noktasal bir Q yükü için yazacağımız denklemin aynısıdır. Nevvton'ın


problemini, integral almaktan daha kolay b ir şekilde çözdük. Elbette bu biraz
yanıltıcı bir kolaylıktır. Gauss yasasını kavrayabilmek için o kadar vakit harca­
dınız ve elbette "o zaman ne vakit kazandık ki?" diyebilirsiniz. Teoremi daha sık
kullandıkça emeğinizin karşılığını alacaksınız. Bu sadece b ir verimlilik meselesi.

4-8 A lan çizgileri; eşpotansiyel yüzeyler


Şimdi artık elektrostatik alanın geometrik b ir tanımını yapabiliriz. Akının
içerdeki yüke orantılı olduğunu ifade eden ve elektrik alanın potansiyelin grad-
yanı olduğunu ifade eden iki elektrostatik yasası aynı zamanda geometrik ola­
rak da gösterilebilir.
önce b ir noktasal yükle başlayalım . Şekil 4-12'deki gibi alan yönünde -a la n a
daima teğet o lan - çizgiler çizelim. Bunlara alan çizgileri denir. Çizgiler her yer­
de elektrik vektörünün yönünü gösterir. Vektörün büyüklüğünü de göstermek la ­
zım elbette. Çizgilerin "yoğunluğu"nun elektrik alanın gücünü gösterdiğine dair
bir kural koyabiliriz. Çizgilerin yoğunluğundan kastımız, çizgilere dik bir yüzey
boyunca birim alana düşen çizgi sayısıdır. Bu iki kuralı kullanarak elektrik ala­
nın bir resmini çekebiliriz. Noktasal b ir yük için, çizgilerin yoğunluğu l/r 2 çar­
panıyla azalmalıdır. Çizgilere dik küresel bir yüzeyin r yarıçapındaki alanı r 2
çarpanıyla arttığına göre, yükün dışındaki her yerde çizgi sayısını aynı tutarsak,
yoğunluk alanın büyüklüğüyle orantılı olur. Çizgi sayısını aynı tutabilmek için
çizgilerin sürekli olması şarttır, yükten itibaren b ir başladı mı durmamalıdır.
Gauss yasasına göre, alan çizgileri sadece artı yüklerde başlam alı ve eksi yük­
lerde durmalıdır. q yükünden çıkan çizgi sayısı g/eo'ye eşit olmalıdır.
Şekil 4-13 Eşit ve zıt iki yük için alan çizgileri ve eş potansiyeller.

Şimdi benzeri bir resmi <p potansiyeli için de çizebiliriz. Potansiyeli göster­
menin en kolay yolu, 0'nin sabit olduğu yüzeyler çizmektir. Bunlara “eşpotansi­
yel" yüzeyler denir: aynı potansiyele sahip yüzeyler. Peki, bu eşpotansiyel yü­
zeyler ile alan çizgileri arasındaki geometrik ilişki nedir? Elektrik alan, potan­
siyelin gradyanıdır. Gradyan potansiyelin en hızlı değiştiği yöndedir ve dolayı­
sıyla eşpotansiyel yüzeye diktir. Eğer E yüzeye dik olmasaydı, yüzey içinde bir
Birim lere Dair bileşeni olurdu. O zaman da potansiyel yüzey içinde değişiyor olurdu, fakat o
zaman da eşpotansiyel olmazdı. Dolayısıyla, eşpotansiyel yüzeyler her yerde
Nicelik Birim
F Newton elektrik alan çizgilerine dik açıda olmalıdır.
Q Coulomb Tek başına b ir noktasal yük için, eşpotansiyel yüzeyler yük merkezli küre­
L Metre lerdir. Bu kürelerin kesişimini, yükten ge ç e n d ir levhayla, Şekil 4-12'de göster­
W Joule
miştik.
p ~ Q/L3 Coulomb/metre3
ikinci bir örnek olarak, biri artı biri eksi iki eşit yükün yakınındaki alanı ele
l/ 6 0 ~ FL2/Q2 Newton-metre2/Coulomb:
E -F / Q Newton/Coulomb alalım. Alanı hesaplamak kolaydır. Alan, her iki yükten kaynaklanan alanların
<p~W /Q Joule/Coulomb = Volt üst üste binmesidir, öyleyse Şekil 4-2 gibi iki resmi alır ve üst üste koyarız. İm ­
E~<t>/L Volt/metre kânsız! Öyle yaparsak birbirini kesen alan çizgileriyle karşılaşırdık ve bu müm­
l/ e 0 -E L2 /Q Volt-metre/Coulomb
kün olamaz çünkü F n in aynı noktada iki farklı yönü olamaz. Alan-çizgi resm i­
nin dezavantajını artık görmüşsünüzdür. Yeni çizgilerin nasıl yerleşeceğini ge­
ometrik akıl yürütmeyle basitçe analiz etmek imkânsızdır, iki farklı resimden,
birleşik resmi elde edemeyiz. Elektrik alanlara dair o basit ve derin üst üste
binme ilkesinin alan-çizgi resmiyle ifade edilmesi basit değildir.
Alan-çizgi gösteriminin yine de kullanım yerleri v ardır ve bu yüzden bir çift
eşit (ve zıt) yük için yine de resim çizmek isteyebiliriz. Denklem (4.13)'ten alan­
ları ve (4.24)'ten potansiyelleri hesaplayarak alan çizgilerini ve eşpotansiyelleri
çizebiliriz. Şekil 4-13 bunlar esas alınarak çizilmiştir. Ancak önce problemi m a­
tematiksel olarak çözmek zorundaydık!
GAUSS YASASININ UYGULAMASI

5-1 Elektrostatik dediğin Gauss yasası artı...


Elektrostatiğin iki yasası vardır: Bir hacimden geçen elektrik alanının akışı, 5-1 Elektrostatik dediğin Gauss yasası

hacmin içindeki yükle orantılıdır. (Gauss yasası) ve elektrik alanın dolaşımı sı­ artı...
5-2 Elektrostatik alanda denge
fırdır; eş deyişle E b ir gradyandır. Bu iki yasadan, elektrostatiğin bütün öngö­
5-3 İletkenlerle denge
rülerini çıkarabilirsiniz. Ancak, bunları matematiksel olarak ifade etmek bir
5-4 Atomların kararlılığı
şey; onları basit ve biraz da pratik şekilde kullanmak başka b ir şeydir. Bu b ö ­ 5-5 Çizgisel yükün elektrik alanı
lümde, Gauss yasasını doğrudan kullanarak b ir dizi hesaplam a yapacağız. Teo­ 5-6 Yüklü levha; iki paralel levha

remleri ispatlayıp, özellikle iletkenlerdeki etkiler gibi bazı olguları Gauss yasa­ arasındaki elektrik alan
5-7 Küresel yük; küresel bir kabuk
sı ile kolaylıkla anlaşılabilecek şekilde açıklayacağız. Gauss yasası tek başına
5-8 Noktasal yük alanı tam olarak l / r 2
bir problem in çözümünü vermez çünkü uyulacak b ir yasa daha vardır. Bu yüz­
midir?
den bazı problem lerin çözümünde Gauss yasasını kullanırken, yanında b ir b a ş ­ 5-9 Bir iletkenin alanları
ka şey daha eklememiz gerekir. Örneğin, simetri argüm anlarını kullanarak bir 5-10 Bir iletkenin kovuğundaki alan
alanın nasıl gözüktüğünü kafamızda canlandırm aya çalışacağız. Ya da özellik­
le, alanın potansiyelin gradyanı olduğu fikrini kullanacağız.

5-2 Elektrostatik alanda denge


Önce şu sorunun üzerinde düşünelim: Noktasal b ir yük, diğer yüklerin
elektrik alanında ne zaman mekanik olarak kararlı bir dengede olabilir? Gözü­
nüzde canlandırmak için, yatay düzlemde eşkenar b ir üçgenin üç köşesinde ek­
si yükler olduğunu düşünün. Bu üçgenin merkezine yerleştirilmiş artı bir yük
orada durabilir mi? İşimizi basitleştirmek için, her ne kadar sonucu değiştir­
meyecek olsa da, kütleçekimi göz ardı edeceğiz. Artı yük üzerindeki kuvvet sı­
fırdır, ama denge hali kararlı mıdır? Hafifçe oynatsak bile, tekrar eski denge
haline döner mi? Cevap, hayırdır.
Diğer bir yükün tam üstü hariç, herhangi bir elektrostatik alanda kararlı b ir
denge noktası yoktur. Birincisi, bir Po noktasında b ir yükün dengede olabilmesi
için alan sıfır olmalıdır. İkincisi, eğer dengenin kararlı olmasını istiyorsak, yü­
kü Po noktasından herhangi b ir yönde uzaklaştırdığım ızda yerdeğiştirmeye zıt
bir düzeltici kuvvet olmalıdır. Yakındaki bütün noktalardaki elektrik alan Po
noktasına doğru yönlenmiş olmalıdır. Kolayca görebileceğiniz gibi, eğer P q nok­
tasında bir yük yoksa bu durum Gauss yasasına aykırıdır.
Şekil 5-1'de görüldüğü gibi Po'yu çevreleyen hayali b ir yüzeyi ele alalım. Et­
rafındaki elektrik alan Po'ya doğruysa, dik bileşenin yüzey integrali sıfır ola­
maz. Şekilde görülen durum da yüzeyden geçen akı eksi b ir sayı olmalıdır. Ama A 7
Gauss yasası herhangi b ir yüzeyden geçen elektrik alan akışının içerdeki top­ Po.
lam yükle orantılı olması gerektiğini söyler. Eğer Po'da b ir yük yoksa, hayal et­
'Po'ı çevreleyen
hayali yüzey
tiğimiz alan Gauss yasasını ihlal eder. Boş uzayda, hiç eksi yükün olmadığı bir
J _ .
noktada, artı b ir yükü dengede tutmak imkânsızdır. Artı b ir yük ancak düzgün
Şekil 5-1 Eğer P q kararlı bir denge halinde du­
dağılmış bir negatif yük kümesinin ortasında olursa dengede kalabilir. Bu du­
ran artı bir yükün konumu olsaydı, etrafındaki
rumda elbette eksi yük dağılımı elektriksel yükler dışında kuvvetler tarafından bütün elektrik alan ona doğru olurdu.
bir arada tutulmalıdır.
Bu sonucu, tek bir noktasal yük için elde ettik. Aynı sonucu daha karmaşık
şekilde dizilmiş, birbirlerine göre konumları sabit yükler için de elde edebilir
miyiz acaba? Örneğin, çubuklarla. Bir çubuk üzerine sabitlenmiş iki eşit yükü
ele alalım. Bu tür b ir düzenleme de b ir elektrostatik alan da dengede olabilir
mi? Cevap yine aynıdır, hayır. Çubuk üzerindeki toplam yük her yöndeki yerde-
ğiştirmeleri telafi edemez.
F herhangi bir konumda çubuk üzerindeki toplam yük olsun. Bu durumda F
b ir vektör alanıdır. Yukarıdaki akıl yürütmeyi kullanarak, kararlı bir denge ha­
lindeyken F in diveıjansı eksi b ir sayı olmalıdır. Ancak çubuk üzerindeki top­
lam kuvvet ilk yük çarpı yük noktasındaki alan artı ikinci yük çarpı ikinci yü­
kün noktasındaki alandır:
F = (Jı-Eı + q2^2 (5.1)
F m n diveıjansı da şu şekilde yazılır:

2)
V • F = <?ı(V • i?ı) + <j2İV • E

Eğer qı ve q2 yüklerinin ikisi de boş uzaydaysa, hem V ■£ 1 hem de V ■E 2 sıfırdır


ve V ■F de sıfır olur. Denge için eksi olması gerektiğini hatırlatırım. Bu akıl yü­
rütmeye göre, hiçbir yük kombinasyonunun boş uzaydaki elektrostatik alanda
kararlı bir denge halinde olması mümkün değildir.

Şekil 5-2 Eğer mekanik engeller varsa bir yük


dengede kalabilir.
Tüp

Dikkat edin, eğer mekanik engeller varsa bir yükün dengede kalması m üm ­
kündür. Örneğin, içi boş b ir tüp düşünelim. Yükümüz ileri geri serbestçe hare­
ket edebilsin, ancak yanlara gidemesin. Çizgileri tüpten içeri doğru uzanan ama
tam ortada yanlara doğru dışa giden bir elektrik alan tasarlam ak kolaydır Şekil
5-2'de görüldüğü gibi tüpün iki ucuna birer artı yük yerleştiririz bunun için.
Artık, E'nin diverjansı sıfır olsa da b ir denge noktası vardır. Elbette, duvarlar­
dan kaynaklanan o "elektriksel olmayan" kuvvetler olmasa yükümüz dengede
olmazdı.

5-3 İletkenlerle denge 1 ■**


Konumu sabit yüklerden oluşan b ir sistemin alanında kararlı bir nokta yok­
tur. Peki, yüklü iletkenlerden oluşan b ir sistemde? Yüklü iletkenlerden oluşmuş
b ir sistem, noktasal bir yükün kararlı bir dengede olabileceği b ir nokta içeren
alan yaratabilir mi? İletkenin üzerindeki noktalar haricinde elbette. İletkenlerin
içindeki yüklerin serbestçe dolaşabilm esi onların b ir özelliğidir. Bir noktasal
yükü hafifçe oynattığımızda, iletkenlerin üzerindeki diğer yükler noktasal
yükün bu değişimini telafi edebilecek şekilde hareket edebilir mi? Cevap hâlâ
hayırdır. Az önceki ispatımız bunu göstermez. Bu tür b ir durum için ispat daha
zordur, bu yüzden sadece gidiş yolunu göstereceğim.
Öncelikle şunu bilin, yükler kendilerini iletken üzerinde, ancak hareketleri
toplam potansiyel enerjilerini azaltabilirse yeniden konum landırabilirler. Bir
miktar enerji de iletken içindeki hareketleri esnasında ısı enerjisi olarak kaybo­
lacaktır. Daha önceden gösterdiğimiz bir başka şey de, b ir alanı meydana geti­
ren yükler sabitse, alandaki herhangi bir P q sıfır noktası çevresinde öyle b ir yön
vardır ki Po noktasından bu yöne doğru noktasal yükü uzaklaştırdığım ızda sis­
temin enerjisi (kuvvet Po'dan uzak olduğu için) azalır. İletkendeki yükleri farklı
şekilde düzenlemek sadece potansiyel enerjilerini daha da düşürecektir, dolayı­
sıyla (sanal iş ilkesi gereği) yüklerin hareketleri o yöndeki kuvveti sadece daha
da artıracaktır, tersine çeviremeyecektir.
Çıkarımlarımız b ir yükün elektriksel kuvvetlerle dengelenemeyeceği anlam ı­
na gelmez. Uygun cihazlarla etraftaki yüklerin boyutlarını veya konumlarını
kontrol edebilirseniz bu mümkündür. Kütleçekim alanında b ir noktada duran
bir çubuğun dengesiz olduğu malumunuzdur, ama bu onu parm ak ucunda den­
gede tutamayacağınız anlamına gelmez. Benzer şekilde, elektrik alanlar değiş­
kense b ir yükü de b ir noktada tutabilirsiniz. Ama bunu, p asif -s ta tik - b ir sis­
temle yapamazsınız.
5-4 A tom ların k ararlılığı
Madem yükler b ir noktada sabit tutulamıyor, bu durumda maddenin de
elektrostatik yasalarına tabi statik noktasal yüklerden (elektronlar ve proton­
ARTI YÜ KLERDEN
lar) meydana geldiğini düşünmek mümkün olmaz. Öyle bir statik yapı imkân­ -O L U Ş M U Ş
sızdır; kesinlikle yıkılır. DÜZGÜN KÜRE

Bir zam anlar atomun b ir küre gibi olduğu, artı yüklerin bu küre içinde aynı
bir üzümlü kekteki üzümler gibi düzgün b ir şekilde dağıldığı ve eksi yüklerin -M E R K E ZD E ■
YO Ğ U N LAŞM IŞ
de aynı Şekil 5-3'teki gibi merkezde yoğunlaştığı iddia edilmişti. Bu ilk atom EKSİ YÜ KLE R
modeli Thomson tarafından dile getirilmişti; ancak Rutherford, Geiger ve
Marsden deneyinden yola çıkarak, asıl artı yüklerin çekirdek dediği bir yapıda
çok yoğun şekilde bulunduğu sonucuna vardı. Böylece Thomson'ın statik atom Şekil 5-3 Bir atomun Thomson modeli.

modeli tedavülden kalktı. Daha sonra Rutherford ve Bohr Şekil 4-5'teki gibi
elektronların belli yörüngelerde dolaştığını ve dengenin dinamik olabileceğini
öne sürdüler. Bu modele göre elektronların çekirdeğe doğru düşmesini yörünge­
sel hareketleri engeller. Halihazırda, bu resimdeki en az b ir hatayı biliyoruz.
Dairesel hareketten dolayı elektronlar ivmelenmek zorundadır ve dolayısıyla da
enerji yayarlar. Yayılan enerji yüzünden yörüngede kalmak için ihtiyaç duyduk­
ları kinetik enerji azalır ve çekirdeğe doğru düşerlerdi. Yine dengesiz!
Artık atomların kararlılığını kuantum mekaniği yasalarıyla açıklıyoruz.
Elektrostatik kuvvetler elektronu mümkün olduğunca çekirdeğe yakın bir nok­
MERKEZDEKİ
taya çekmeye çalışırlar, fakat belirsizlik ilkesi gereği elektronlar atomda belli ARTI ÇEKİRDEK

bir hacimde dağılm ış şekilde bulunm alıdırlar. İçinde bulundukları hacim ne


kadar ufak olursa, momentumlarının belirsizliği o kadar artar. Bu da -elektrik­
sel çekimden kaçabilmeleri için - çok yüksek bir enerjiye sahip olmalarını ge­ GEZEGENSEL
YÖRÜNGELERDE
rektirir. Bu durum da net sonuç Thomson modelinden pek farkı olmayan bir EKSİ ELEKTRONLAR
elektriksel dengedir. Farkı, negatif yükün (elektronun kütlesi protonunkinden
çok daha az olduğu için) yayılmış olmasıdır. Şekil 5-4 Bir atomun Rutherford-Bohr modeli.

5-5 Çizgisel yükün elektrik alanı


Küresel, silindirik veya düzlemsel simetri içeren bazı elektrostatik alan
problemlerini çözmek için Gauss yasası kullanılabilir. Bu bölümün geri kala­
nında Gauss yasasını böyle birkaç problemi çözmek için kullanacağız. Bu p ro b ­
lemleri kolayca çözmek insana bu yöntemin çok güçlü olduğu ve her probleme
uygulanabileceği fikrini verebilir; ne yazık ki bu yanlıştır. Bir süre sonra çözü­
lebilecek problem kalmayacaktır. Endişelenmeyin, sonraki bölüm lerde elektro­
statik alanları keşfetmek için daha güçlü yöntemler geliştireceğiz.
İlk örneğimiz, silindirik bir simetriye sahip sistem. Elimizde çok uzun ve
düzgün yük dağılım ına sahip bir çubuk olsun. Düzgün yük dağılım ından kastı­
mız, elektrik yüklerinin uzun b ir düz çizgi üzerinde, birim uzunluk başına A yük
dağılımıyla dağılm ış olmasıdır. Amacımız da elektrik alanı hesaplamak. Çizgi­
nin her parçasının elektrik alana katkısını toplayarak problem i çözebiliriz el­
bette. Ama biz bu şekilde değil, Gauss yasasını ve biraz da tahmin kullanarak
çözeceğiz problemi. Öncelikle, elektrik alanın çizgiden dışarı radyal olarak ya­
yıldığını varsayacağız. Simetri dolayısıyla, bir tarafta yüklerden kaynaklanan
herhangi bir bileşen diğer tarafta eşit b ir eksenel bileşenle karşılanmalıdır. Bu
sadece radyal b ir alanla mümkündür. Ayrıca, çizgiden eşit uzaklıktaki her nok­
tada alanın büyüklüğünün aynı olması da akla yatkın ve barizdir. İspat etmesi
kolay olm ayabilir, ancak eğer uzay simetrikse bu doğrudur, biz de zaten simet­
YUK
rik olduğuna inanıyoruz.
Gauss yasasını uygulamak için, Şekil 5-5'te görüldüğü gibi, çizgi yükle eş Şekil 5-5 Bir çizgi yükle eş eksenli silindirik
Gauss yüzeyi.
eksenli ve silindir şeklinde hayali b ir yüzeyi ele alalım. Gauss yasasına göre,
yüzeyden geçen iTnin toplam akışı içerdeki yükün eo'ya bölünmesiyle hesapla­
nır. Alanı yüzeye göre dik olarak varsaydığım ızdan, dik bileşen alanın büyüklü­
ğüdür. Gelin ona E diyelim. Silindirin yarıçapına r ve uzunluğuna da kolaylık
olsun diye b ir birim diyelim. Silindirik yüzeyden geçen akı E çarpı yüzey alanı,
diğer b ir deyişle 2 nr'dir. İki uç yüzeyden geçen akı sıfırdır, çünkü elektrik alan
onlara teğettir. Yüzeyimizin altındaki toplam yükse A, çünkü hatırlarsanız çiz­
ginin uzunluğunu bir birim almıştır. Bu durum da Gauss yasasına göre.

E • 2nr = Â/eo

(5.2)
e - V2n1eQr
-

olur. Gördüğünüz gibi çizgisel b ir yükün elektrik alanı, çizgiden uzaklıkla ters
orantılıdır.

5-6 Yüklü levha; iki paralel levha arasındaki elektrik alan


Şimdiki problemimiz, düzgün yüklenmiş bir levhanın alanını hesaplamak.
Levhanın uzamsal olarak sonsuz olduğunu ve birim alan başına yükün a oldu­
ğunu varsayalım. Bir varsayım da daha bulunacağız. Simetriden dolayı alanın
yönünün her yerde yüzeye dik olduğunu düşünüyoruz ve dünyadaki diğer yük­
lerden kaynaklanan başka alan yoksa, alanlar büyüklük açısından her iki yüz­
de de eşit olmalıdır. Bu seferki Gauss yüzeyimiz, Şekil 5-6'da görüldüğü gibi,
levhayı kesip geçen dikdörtgen b ir kutudur. Levhaya paralel iki yüzün alanı
eşittir. Bu alana A diyelim. Alan bu iki yüzeye dik ve diğer dört yüzeye paralel­
dir. Toplam akı E çarpı birinci yüzün alanı artı E çarpı diğer zıt yüzün alanıdır.
Diğer dört yüzden herhangi b ir katkı gelmez akıya. Kutunun içindeki toplam
yük aA. Bu akıyı içerdeki yüke eşitlediğimizde aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

oA
EA + EA =
eo

Bunu kullanarak, şu basit ama önemli sonucu elde ederiz:


Şekil 5-6 Düzgün yüklenmiş bir levha yakının­
daki elektrik alan, Gauss yasasını hayali bir ku­ (5.3)
E=
tuya uygulayarak bulunabilir. 2 eo
Hatırladınız mı? Aynı sonucu daha önceki b ir bölümde, tüm yüzey üzerin­
den integral alarak bulmuştuk. Gauss yşsas^bize sonucu, bu durum için, daha
hızlı verdi. Ama bu, bir önceki yöntem gibi, her durum a uygulanabileceği an la­
mına gelmez.
Bu sonucun sadece levha üzerindeki yükîferden kaynaklanan alan için old u ­
ğunu özellikle vurgulam ak isterim. Eğer etrafta başka yükler varsa, levha etra­
fındaki elektrik alan Denk. (5.3)'ün sonucu ile diğer yüklerden kaynaklanan ala­
(a) nın toplamı olur. Bu durumda Gauss yasasına göre aşağıdaki sonuç çıkar:

Eı + E2 = — (5.4)
eo
Denklemdeki E\ ve £ 2 , levhanın her iki yüzünden dışarı doğru olan alanlardır.
Eğer dışardaki dünyanın simetrik olduğunu varsayarsak, eşit ve zıt yük yo­
ğunluklarına (+ 0 , -a ) sahip iki paralel levha problemini çözmek kolaydır. Her
(b ) bir levha için hesaplanan çözümü üst üste bindirerek veya her iki levhayı kesip
geçen b ir kutu düşünerek, iki levha dışındaki alanın sıfır olduğu kolaylıkla gö­
rülür (Şek. 5-7a). Şekil 5-7'nin (b) ve (c) kısımlarına bakarsanız, iki levha arasın­
daki alanın tek b ir levhadan kaynaklanan alanın iki katı olduğunu görürsünüz.
Böylece şu sonuçlara varırız:
(c)
E (levhalar arasındaki) = a/eo (5.5)

E (dışarıda) = 0 (5.6)

5-7 Küresel yük; k üresel bir kabuk

Şekil 5-7 İki yüklü levha arasındaki alan a/e0 Daha önce, 4. Bölümde, Gauss yasasını kullanarak düzgün yüklenmiş küre­
olarak bulunur. sel b ir bölgenin dışındaki alanı hesaplamıştık. Aynı yöntemi kullanarak küre­
nin içindeki noktalardaki alanı da hesaplayabiliriz. Sözgelimi, bir atom çekir­
değinin içindeki alanı yaklaşık olarak hesaplamak için. Her ne kadar çekirdek-
teki protonlar birbirlerini itse de, yeğin nükleer kuvvetler sayesinde çekirdek
İçinde düzgünce yayılmışlardır.
Yarıçapı R olan ve düzgün yük yoğunluğuna sahip bir küremiz olsun. Birim
lıacim başına yük de p olsun. Yine, simetriyi temel aldığım ız akıl yürütmeyi
kullanarak alanın radyal olduğunu ve merkezden eş uzaktaki noktalar için b ü ­
yüklüğünün olduğunu varsayarız. Merkezden r uzaklıktaki alanı bulmak için,
Şekil 5-8'de görüldüğü gibi r yarıçapında (r < R ) b ir küre varsayalım. Bu du ­
rumda yüzeyden geçen toplam akı şu olur:

Anı^E
Gauss yüzeyimizin içindeki yük hacim çarpı p olur:

3 n f3 P

Gauss yasasını kullanarak, alanın büyüklüğünü aşağıdaki şekilde bulabiliriz:

E = (r < R) (5.7)
3eo

Dikkat ederseniz, bu denklem r = R olduğunda doğru bir sonuç verir. Diğer bir
r
deyişle, elektrik alan yarıçapla orantılıdır ve dışa doğru radyal yöndedir.
Düzgün yüklü küre için kullandığımız akıl yürütmeyi, ince bir küresel yük Şekil 5-8 Düzgün yük yoğunluğuna sahip bir
kürenin içindeki alanı bulmak için Gauss yasası
kabuğu için de kullanabiliriz. Alanın her yerde radyal olduğunu ve küresel si­
kullanılabilir.
metrik olduğunu varsaydığınızda, Gauss yasasını kullanarak, kabuk dışındaki
ulanın noktasal b ir yükle aynı olduğunu ve kabuğun içindeki her noktada ala­
nın sıfır olduğunu kolaylıkla görebilirsiniz. Kabuğun içindeki bir Gauss yüzeyi
yük içermez.

5-8 Noktasal bir yükün alanı tam olarak l/r2midir?


Kabuğun içindeki alanın nasıl sıfır olduğunu irdeledikçe, neden Gauss yasa­
sının Coulomb kuvvetinin tam olarak mesafenin karesine dayandığı için doğru
olduğunu daha iyi anlayacağız. Düzgün dağılmış yük dağılım ına sahip küresel
bir kabuğun içindeki bir P noktasını ele alalım. Tepe noktası P olan ve küre yü­
zeyine doğru uzanan bir koni hayal edin. Koninin yüzeyde kestiği alan, Şekil 5-
9'da görüldüğü gibi, Aaı olsun. Aynı tepe noktasına sahip, ancak zıt yönde b ir
başka koni de yüzeyde Aa2 alanını kessin. Eğer bu yüzeylerin tepe noktasına
olan uzaklıkları r\ ve r2 ise, alanların oranı

Aa2 r|
A aı ~

olur. Bu sonucu, küre içindeki herhangi b ir P noktası için geometri kullanarak


gösterebilirsiniz.
Eğer kürenin yüzeyi düzgün şekilde yüklüyse, alanlardaki Aq yükü alanlarla
orantılıdır, dolayısıyla aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

Aq2 _ Aa2
A<jı - Aaı

Coulomb yasasına göre P noktasında üretilen alanların büyüklükleri bu iki yü­


zey parçasıyla orantılıdır:
E2 = A q2/r\ =
Eı Aqı/r\

Gördüğünüz gibi, alanlar birbirini götürüyor. Bütün yüzeyi bu şekilde eşleşmiş


yüzeylerle tarayabileceğim iz için, P noktasındaki toplam alan sıfırdır. Ancak,
Şekil 5-9 Küresel bir kabuk yükünün içindeki
Coulomb yasasında r'nin üssü tam iki olm asaydı bu sonucu elde edemezdik.
herhangi bir P noktasında alan sıfırdır.
Gauss yasası, Coulom b'un ters kare yasasına dayanır. Eğer kuvvet yasası
tam olarak ters kare olm asaydı, düzgün yüklenmiş b ir kürenin içindeki elektrik
alan sıfır olamazdı. Örneğin, kuvvet daha hızlı değişseydi, diyelim r'nin küpüy­
le, yüzeyin iç noktaya daha yakın olan kısmı uzak olan kısmından çok daha b ü ­
yük b ir alan meydana getirirdi. Bu da artı b ir yüzey yükü için radyal olarak içe
doğru bir alan demektir. Buradan yola çıkarak ters kare yasasının tam olarak
doğru olup olmadığını zarif b ir şekilde ispatlayabiliriz. Tek yapmamız gereken,
düzgün yüklenmiş küresel b ir kabuğun içindeki alanın tam olarak sıfır olup ol­
m adığını netleştirmek.
Şansımıza, bunu anlam anın bir yolu var. Fiziksel b ir niteliği çok yüksek
hassasiyette ölçmek genelde zordur. Yüzde bir hassasiyete ulaşm ak çok zor de­
ğildir, ama diyelim ki Coulomb yasasını milyarda bir hassasiyetle ölçmek isti­
yoruz. N asıl başarırız bunu? Elimizdeki tekniklerle, iki yük arasındaki kuvveti
bu kadar hassas ölçmek mümkün değildir. Ama yüklü b ir kürenin içindeki
elektrik alanların belli b ir değerden küçük olduğunu gösterebilirsek hem Gauss
yasasının yüksek derecede hassas bir ölçümünü yapmış oluruz, hem de Cou­
lomb yasasının ters kareye bağlı olduğunu ortaya koymuş oluruz. Aslında yap­
tığımız şey, kuvvet yasasıyla ideal b ir ters kareyi karşılaştırmaktır. Bu şekilde
birbirine eşit veya yaklaşık eşit, karşılaştırm alar genelde en hassas fiziksel öl­
çümlerin temelidir.
Yüklü b ir kürenin içindeki alanı nasıl gözlemleyebiliriz? Bunu yapmanın bir
yolu, b ir nesneyi iletken kürenin içine dokundurarak onu yüklemeye çalışmak­
tır. N asıl yani dediğinizi duyar gibiyim. Çok basit. Metal b ir topu yüklü b ir nes­
nenin dışına dokundurduktan sonra elektrometreye dokundurduğumuzda,
elektrometre yüklenir ve iğnesi hareket eder (Şekil 5-10a). Küremiz yüklenir,
çünkü yüklü kürenin dışındaki elektrik alanlar yüklerin küremize geçmesine yol
açmıştır. Aynı deneyi kürenin içine dokundurarak yaparsak, elektrometrenin
iğnesinin hareket etmediğini görürüz. Böylece basit ve etkili bir şekilde içerdeki
alanın dışardaki alanın oldukça düşük yüzdesi olduğunu ve Gauss yasasının en
azından yaklaşık olarak doğru olduğunu göstermiş oluruz.
Bunu, diğer b ir deyişle iletken b ir kabuğun içindeki alanın sıfır olduğunu
(b ) ilk fark eden Benjamin Franklin olmuştu. Sonuç ona biraz garip gelmişti. Gözle­
mini bilim insanı arkadaşı Joseph Priestley'e ilettiğinde, Priestley ona bunun
ters kare yasasından doğmuş olabileceğini söyledi. Ne de olsa küresel bir m ad­
de kabuğunun içerde hiçbir kütleçekim alanı yaratm adığı biliniyordu. Ama Co­
ulomb, kuvvet yasasının ters kareye dayandığını 18 yıl sonra ölçmüştü, Gauss
yasasıysa çok daha sonra fizik dünyasına gitmiştir.
Gauss yasasını kontrol etmek için yapılan deneylerde, yeterince büyük bir
kürenin içine b ir elektrometre koyup^ elektrometrenin iğnesinin oynayıp oyna­
Şekil 5-10 Kapalı bir iletken kabuğun içinde m adığına bakılır. Her zaman sıfır sonucu elde edilir. Kürenin geometrisi ve
elektrik alan sıfırdır. elektrometrenin hassasiyetini bilirsek, gözlemlenecek en küçük alanı hesapla­
mak mümkündür. Ondan sonra da, üssün ikiden sapma oranı için b ir üst limit
belirleyebiliriz. Bunu da, elektrostatik kuvvetin r~2+e terimine bağlı olduğunu
ifade edip, e için bir üst limit koyarak yaparız. Bu yöntemi kullanarak, M axw ell
e'nin 1/10.000'den küçük olduğunu belirlemişti. Deney defalarca tekrarlandı ve
1936 yılında Plimpton ve Lawton tarafından geliştirildi. Sonuçta Coulomb ya­
sasındaki üssün sadece m ilyarda b ir oynadığı görüldü.
Aklınızdaki soruyu duyar gibiyim: Coulomb yasasının değişik koşullarda ne
kadar hassas olduğunu biliyor muyuz? Az önce tarif ettiğimiz deneyler, alanın
mesafeye olan bağlılığını santimetreler cinsinden ölçmektedir. Peki, bir atomun
içindeki inanılmaz küçük mesafelerde? Örneğin, elektronun aynı ters kare yasa­
sıyla çekirdeğe çekildiğine inandığımız hidrojen atomunda? Tamam, elektronun
davranışlarının mekanik kısmı için kuantum mekaniğini kullanmalıyız; ama kuv­
vet bildiğimiz elektrostatik kuvvettir. Problemi tanımlayabilmek için, elektronun
potansiyel enerjisi çekirdeğe olan mesafesinin bir fonksiyonu olarak bilinmeli ve
Coulomb yasası mesafenin üssüyle ters orantılı bir potansiyel vermektedir. Çok
kısa mesafeler için üssü ne kadar hassas bilebiliriz? 1947 senesinde Lamb ve Ret-
herford tarafından hidrojenin enerji seviyelerinin göreceli konumlan üzerine ya­
pılan çok dikkatli ölçümler sayesinde, üssün atomik ölçekte de, bir Angström me­
safesinde ( 10 -8 cm) yine m ilyarda bir oynadığını biliyoruz.
Lamb-Retherford deneyinin hassas sonucu, yine bir fiziksel "kaza" sayesinde
mümkün oldu. Hidrojen atomunun iki seviyesinin aynı enerjiye sahip olması an­
cak potansiyel tam olarak l/r değeriyle değişirse mümkündür. Bir seviyeden di­
ğerine geçerken soğurulan veya yayılan fotonlann oı frekansını, eneıji farkı için
AE = ho) kullanarak, hesaplayarak enerjiler arasında çok az b ir fark bulundu. He­
saplam alar gösterdi ki, eğer kuvvet yasasındaki l/r^nin üssü 2 'den bir milyarda
birden daha çok oynasaydı o zaman AE olduğundan çok daha farklı olurdu.
Aynı durum, daha da kısa mesafelerde de geçerli midir? Nükleer fizik deney­
lerinde yapılan ölçümler gösterdi ki, 1 0 -13 cm gibi tipik nükleer mesafelerde b i­
le elektrostatik kuvvetler vardır ve yine ters kare yasasına uymaktadırlar. Daha
sonraki bölümlerden birinde bazı ispatlara bakacağız. Bildiğim iz kadarıyla Co­
ulomb yasası, en azından b ir ölçüde, 10 -13 santimetre gibi mesafelerde bile hâ­
lâ etkindir.
Peki 10-14 santimetrede? Bu mesafede araştırma yapabilm ek için protonları
yüksek enerjili elektronlarla bom balam ak ve nasıl saçıldıklarını gözlemlemek
gerekir. Bugüne kadar elde ettiğimiz sonuçlar, yasanın bu mesafelerde geçerli
olmadığını ortaya koymuştur. Görünen o ki, elektriksel kuvvet 10-14 santimet­
reden kısa mesafelerde 10 kat daha zayıf. Bunu iki şekilde açıklayabiliriz. Bi­
rincisi Coulomb yasasının o kadar mesafelerde çalışmaması; diğeriyse nesnele­
rimizin, diğer bir deyişle elektron ve protonların, noktasal yükler olmamasıdır.
Belki de ya elektron ya da proton ya da her ikisi de b ir çeşit yayılmadır. Birçok
fizikçi proton yükünü yayılmış olarak düşünmeyi tercih eder. Protonların me­
zonlarla güçlü b ir şekilde etkileştiğini biliyoruz. Bu da protonun, zaman za­
man, etrafında b ir n+ mezon bulunan b ir nötron gibi var olduğu anlamına gelir.
Böyle b ir düzenleme, protonun -o rta la m a d a - pozitif yüklü küçük b ir küre ola­
rak davranm asını sağlar. Küresel b ir yükten kaynaklanan alanın da merkezine
kadar l/r 2 terimiyle değişmediğini biliyoruz. Büyük ihtimal proton yükü yayıl­
mıştır, ancak pionlara ilişkin kuram hâlâ eksiktir dolayısıyla Coulomb yasası­
nın çok küçük mesafelerde etkin olmaması da b ir ihtimaldir. Konu hâlâ tartış­
maya açık.
Bir soru daha: Ters kare yasası bir metre ve ayrıca İO-10 metre gibi m esafe­
lerde geçerli; fakat \/Aneç> katsayısı da aynı mıdır? Cevap, evet. En azından m il­
yonda 15 hassaslığında.
Şimdi, Gauss yasasının denklemle doğrulanm ası konusunu konuşurken
ucundan değindiğimiz önemli b ir meseleye geri dönelim. Muhtemelen aklınızda
şu soru dönüp duruyordu. N asıl oldu da M axw ell veya Plimpton ile Lawton
yaptıkları deneylerde, ellerindeki iletken küre ancak mükemmel b ir küre olsay­
dı ulaşabilecekleri hassasiyete ulaşabildiler? M ilyarda b ir hassasiyet gerçekten
ciddi b ir başarıdır ve bu hassasiyeti sağlayabilecek b ir küreyi gerçekten yapıp
yapam adıklarını sorabilirsiniz. Gerçek b ir kürede az da olsa pürüzler vardır.
Pürüzler varsa, o pürüzlerin içinde elektrik alan olmaz mı? Bu kadar mükemmel
b ir kürenin gerekli olmadığını göstermek istiyorum. Aslında, kapalı iletken her­
hangi b ir şeklin içinde hiç alan olmadığını göstermek mümkündür. Diğer bir
deyişle, deneyler l/r^ye bağlıydı ama şeklin küre olm asıyla hiçbir ilgileri yok­
tu. Elbette şu var, Coulomb yasasının yanlış olduğunu varsayarak, bir küre
içindeki alanların ne olabileceğini hesaplamak daha kolaydır. Şimdi bu anlat­
tıklarımızı açalım biraz, ama önce elektriksel iletkenlerin bazı özelliklerini b il­
memiz lazım.

5-9 Bir iletkenin alanları


Elektriksel iletken içinde birçok "serbest" elektron bulunan b ir katı cisim­
dir. Elektronlar malzemenin içinde serbestçe dolaşabilirler, ama yüzeyi terk
edemezler. Bir metal içinde o kadar çok serbest elektron vardır ki, herhangi bir
elektrik alan çok sayıda elektronu hareketlendirebilir. Ya dış eneıji kaynakla­
rıyla elektronların akımı aynı şekilde devam ettirilmelidir ya da elektronlar, ilk
baştaki alanı üreten kaynaklan boşaltırken durmaya başlar. "Elektrostatik" du­
rumlarda, sürekli akım kaynaklarını hesaba katmayız (onları ilerde manyeto-
statik çalışırken değerlendireceğiz), dolayısıyla elektronlar, iletken içindeki
elektron alan sıfır olacak şekilde konumlarını ayarlayana kadar hareket eder­
ler. Bu dediğimiz genelde göz açıp kapayıncaya kadar, saniyenin küçük b ir b ö ­
lümünde meydana gelir. Eğer yine de elektrik alan kalsaydı, kalan o elektrik
alan elektronların hareket etmesine yol açardı. Elektrostatik açısından tek çö­
züm alanın içerdeki her yerde sıfır olmasıdır.
Şimdi gelin, yüklü b ir iletken nesnenin iç kısmını ele alalım. "İç kısmından"
kastımız, metalin kendisidir. M etal iletken olduğundan, iç kısmındaki alan sıfır
olm alıdır ve dolayısıyla <p potansiyelin gradyanı da sıfırdır. Bu demek oluyor
ki, <(> bir noktadan diğerine değişkenlik göstermez. Her iletken b ir eşpotansiyel-
bölgedir ve yüzeyi de eşpotansiyel yüzeydir. İletken b ir malzemenin her yerinde
elektrik alan sıfır olduğundan, E'nin diverjansı sıfırdır ve Gauss yasası gereği
iletkenin iç kısmındaki yük yoğunluğu sıfır olmalıdır.
Eğer iletken içinde hiç yük yoksa, nasıl yükleyebiliriz onu? Bir iletkeni "yük­
lemek" derken neyi kastediyoruz? Yükler nerededir? Cevap, yüklerin iletkenin
yüzeyinde bulunduğudur. Yüzeyde, onları iletkeni terk etmekten alıkoyan b ü ­
yük kuvvetlerin olduğu yerde. Elektronlar tam anlamıyla "serbest" değildirler.
Katı hal fiziği çalıştığımız zaman, herhangi b ir iletkenin fazla yükünün yüzey­
den sadece bir iki atomik levha kadar uzakta olduğunu göreceğiz. Ama şimdilik,
bir iletkene herhangi b ir yük konulduğunda, iletken hepsini yüzeyde biriktire-
cektir. iletkenin iç kısmında yük yoktur.
Bir şeyi daha belirtmekte fayda var, bir iletkenin yüzeyinin hemen dışında­
ki elektrik alan yüzeye dik olmalıdır. Teğet bileşeni olamaz. Neden? Çünkü eğer
teğet bileşeni olsaydı o zaman elektronlar yüzey boyunca hareket ederdi. Bunu
durduracak b ir hareket yoktur. Bir başka deyişle, elektrik alan çizgileri eşpo­
tansiyel yüzeylere göre daima dik açıdadırlar.
Ayrıca, Gauss yasasını kullanarak, b ir iletkenin yüzeyinin hemen dışındaki
Şekil 5-11 Bir iletkenin yüzeyinin hemen dışın­ alanın şiddetini yüzeydeki yerel yük yoğunluğuna bağlayabiliriz. Bir Gauss yü­
daki elektrik alan, yüzeydeki yerel yük yoğun­ zeyi için küçük bir silindirik kutu düşünelim. Şekil 5-11'de görüldüğü gibi, yarı­
luğuyla orantılıdır.
sı içerde yarısı da yüzeyin dışında olsun. E akışının toplamına, sadece kutunun
iletken dışında kalan kenarından katkı vardır. Bu durum da iletkenin yüzeyinin
hemen dışındaki alan için şunu yazabiliriz:
İletkenin dışında:

E = f- (5.8)
eo
Burada a yüzeydeki yerel yük yoğunluğudur.^
Peki, neden bir iletken üzerindeki levha yükü, sadece yüklü b ir levhadan
farklı alan üretir? Bir başka deyişle neden (5.8), (5.3)'ün iki katıdır. Bunun nede­
ni, kolaylıkla görebileceğiniz üzere, iletken-için etrafta "başka"yük yoktur de­
memiş olmamızdır, iletkenin içinde E = 0 diyebilmemiz için başka yükler olm a­
lıdır. Yüzeydeki bir P noktasının hemen yakınındaki yüklerin oluşturduğu
elektrik alan, hem yüzeyin içinde hem de dışında, ¿?yerel = Oyere]/2 fo olur, ilet­
kendeki geriye kalan bütün yükler P noktasında, EYere\ elektrik alanına büyük­
lük olarak eşit b ir elektrik alan üretmek için "bir araya" gelirler, içerdeki top­
lam elektrik alan sıfırlanır ve dışardaki alan da 2£yereı = <r/e0 olur.

5-10 Bir iletkenin kovuğundaki alan


Sıra içi oyuk b ir iletkende. Metalde elektrik alan yoktur, peki ya kovukta?
Şimdi, eğer b ir kovuk boşsa, kovuğun veya iletkenin şekli ne olursa olsun, için­
de hiç alan olmadığını göstereceğiz. Şekil 5-12'deki resim bunun bir örneğidir.
Aynı şekildeki S gibi, bütün kovuğu çevreleyen ve iletken malzemenin içinde ka­
lan bir Gauss yüzeyi düşünün. S'nin her yerinde alan sıfırdır, dolayısıyla S için­
den geçip giden bir akı yoktur ve S içindeki toplam yük sıfırdır. Küresel bir ka­
buk için, simetriden yola çıkarak, içerde hiç yük olam ayacağını öne sürebilirsi­
niz. Ancak diyebileceğimiz, iletkenin iç yüzeyinde genel olarak, eşit sayıda artı
ve eksi yük olduğudur. Şekil 5-12'de belirtildiği gibi, b ir kısımda artı yüzey yü­
kü ve diğer kısmında eksi yüzey yükü olabilirdi. Böyle bir şeyi Gauss yasasıyla
Şekil 5-12 Herhangi bir şekildeki iletken için­
çürütemezsiniz.
deki boş kovuktaki alan nedir?
Elbette, gerçekte olan iç yüzeyde bulunan eşit ve birbirine zıt yüklerin hare­
ket ederek birbirleriyle karşılaşm ası ve birbirlerini sıfırlam asıdır. iTnin dolaşı­
mının her zaman sıfır olması gerektiğine dair elektrostatik yasasını kullanarak
birbirlerini tamamen sıfırlam aları gerektiğini gösterebiliriz. İç yüzeyin bazı b ö ­
lümlerinde yük olduğunu varsayalım . Şu ana kadar öğrendiklerimizden biliyo­
ruz ki, b ir başka yerde eşit sayıda zıt yük olmalıdır. Ayrıca, İÎn in çizgileri artı
yüklerden başlayıp eksi yüklerde bitmelidir. Zira kovukta hiç yük olmayan b ir
durumu incelemekteyiz. Şimdi, bir artı yükten eksi yüke uzanan bir kuvvet çiz­
gisi boyunca kovuğu kesen ve başlangıç noktasına iletken üzerinden dönen b ir
T ilmeği düşünün (Şekil 5-12). Böyle b ir kuvvet çizgisi boyunca alınan integral
sıfır olmaz. Metal boyunca alınan integralse, E = 0 olduğundan, sıfırdır. D olayı­
sıyla şöyle bir ifadeyle karşılaşırız:

Bir elektrostatik alandaki herhangi b ir kapalı ilmek boyunca alınan F n in çizgi


integrali daima sıfırdır. Dolayısıyla boş b ir kovukta alan veya yüzeyin içinde
yük olamaz.
Yaptığımız önemli b ir tanımlamayı atlam am ışsm ızdır umarım. Daima “boş
bir kovuk içinde" dedik. Eğer kovuk içerisinde belli konumlara bazı yükler yer­
leştirilirse - b i r iletkenin üzerine veya esas iletkenden yalıtılmış küçük b ir ilet­
ken üzerine- o zaman kovukta alan olabilir. Çelişkiyi yakaladınız mı? Bu du ­
rumda zaten o "boş" b ir kovuk olmaz.
Bir kovuk b ir iletkenle tamamen çevrilirse, dışardaki yüklerin hiçbir d ağılı­
mının kovuk içerisinde alan üretemeyeceğini göstermiş olduk. Bu da, elektrik­
sel b ir ekipmanı metal içinde muhafaza ederek onu nasıl koruyucu bir "kal-
kan"a aldığımızı açıklıyor. Aynı akıl yürütmeleri kullanarak, kapalı ve toprak­
lanmış b ir iletkenin içindeki hiçbir yük dağılımının da dışarıda alan oluştura­
mayacağını söyleyebiliriz. Koruyucu kalkan iki yönlü de işe yarar! Elektrosta­
tikte -fa k a t değişken alanlarda d eğil- kapalı ve topraklanmış b ir kabuğun içi ve
dışındaki alanlar birbirinden tamamen bağımsızdır.
Artık, Coulomb yasasını nasıl bu kadar hassas şekilde sm ayabildiğim izi b i­
liyorsunuz. Zira, içi boş kabuğun şeklinin b ir önemi yoktur. Küresel olmasına
gerek yok, kare de olabilir. Eğer Gauss yasası tam doğruysa, içindeki alan d a ­
ima sıfırdır. Artık milyon-Voltluk b ir Van de G raaff jeneratörünün yüksek voltaj
küresinin içinde çarpılmaktan endişe duymayarak oturmanın neden güvenli ol­
duğunu biliyorsunuz: Gauss yasası!
ÇEŞİTLİ KOŞULLARDA ELEKTRİK ALAN

6-1 Elektrostatik potansiyel denklem leri


Bu bölümde elektrik alanının farklı koşullardaki davranışını inceleyeceğiz. 6-1 Elektrostatik potansiyel denklemleri

Hem elektrik alanının nasıl işlediğine dair tecrübemiz artacak, hem de bu alanı 6-2 Elektrik dipolü
6-3 Vektör denklem leri üzerine
bulmak için gerekli bazı matematiksel yöntemleri öğreneceğiz.
düşünceler
Öncelikle, tüm matematiksel problemi iki denklemle, elektrostatik için 6-4 Bir gradyan olarak dipol potansiyeli
Maxwell denklemleriyle, ifade ederek başlayalım : 6-5 Rastgele bir dağılım için dipol
yakınlaştırması
V E = -P - (6.1) 6-6 Yüklü iletkenlerin alanları
eo
6-7 Görüntüler yöntemi

7x1=0 (6.2) 6-8 İletken bir levhanın yakınındaki


noktasal yük
Aslında, ikisini birleştirebiliriz de. İkinci denklemden biliyoruz ki, alanı b ir 6-9 İletken bir kürenin yakınındaki
skalerin gradyanı olarak ifade edebiliriz (bkz. Bölüm 3-7): noktasal yük
6-10 Kondansatörler; paralel levhalar
E = -V 0 (6.3) 6-11 Yüksek voltaj çökmesi
6-12 Alan salimli m ikroskop
Dilersek, herhangi b ir elektrik alanını, cp potansiyeli cinsinden ifade edebili­
riz. 0'nin uyması gereken diferansiyel denklemi, Denk. (6.3)'ü Denk. (6.1)'in içi­
ne sokarak elde edebiliriz:

V • Vd> = - (6.4)
60

gradyanının diverjansı, <f> üzerinde V2'nin işlem yapm asına eşittir:

V - V 0 = V 20 = - g - + (6.5) Gözden geçirm e: Cilt 1, Bölüm 23,


Rezonans

Dolayısıyla Denk. (6.4)'ü şu şekilde yazabiliriz:

V2<* = _ - £ - (6 .6 )
eo

V2'ye Laplace işlemcisi denir ve Denk. (6 .6 ) Poisson denklemidir. Bütün elektro­


statik, matematiksel bir bakış açısıyla, Denk. (6 .6 )'nın çözümleri üzerine çalış­
maktan ibarettir. Denklem (6 .6 ) sayesinde yi elde ettiğimizde, E yi Denk. (6.3)
sayesinde bulabiliriz.
İnceleyeceğimiz özel problem ler serisinden ilki p'nin x, y, z'nin fonksiyonu
olarak verildiği problemdir. Bu halde problem nerdeyse sıradanlaşır, zira Denk.
(6 .6 )'nın genel durum için çözümünü bilmekteyiz. Eğer p her noktada biliniyor­
sa, ( 1 ) noktasındaki potansiyelin şu olduğunu göstermiştik:

Denklemdeki p(2) yük yoğunluğu, d V 2 (2) noktasındaki hacim elemanı ve r\ 2 de


(1) ile (2) noktaları arasındaki uzaklıktır. Diferansiyel Denklem (6 .6 )'mn çözümü,
bir hacim üzerinden integral almaya indirgenmiştir. Denklem (6.7)'ye özellikle
dikkat edin lütfen, çünkü fizikteki birçok durum bu tür denklemlere yol açar:

V2 (bir şeyler) = (başka şeyler)

Denklem (6.7) bu türden problem lerin herhangi biri için çözümün prototipidir.
Tüm yüklerin konumları bilindiğinde elektrostatik alan problemlerinin çö­
zümü çok basittir. Gelin birkaç örnekle bunun nasıl olduğuna bakalım.
6-2 Elektrik dipolü
Öncelikle, birbirinden d uzaklığında iki noktasal yükü ele alalım. Biri +q, di­
ğeri -q . Şekil 6 -1 'de görüldüğü gibi z ekseni bu yükleri birleştiren doğru boyun­
ca olsun ve sıfır noktamız da tam ikisinin arası olsun. Denklem (4.24)'ü kullana­
rak, her iki yükten kaynaklanan potansiyeli aşağıdaki şekilde yazabiliriz:

Elektrik alan için denklem yazmayacağız, elimizde potansiyel olduktan sonra


kolaylıkla hesaplayabiliriz. Böylece, iki yük problemini çözmüş olduk.
İki yükün birbirine çok yakın olduğu önemli b ir özel durum vardır. Bu du­
rum da yüklere olan uzaklığı, yüklerin aralarındaki m esafeden fazla olan nokta­
lardaki alanlarla ilgileneceğiz. Bu türden yakın yük çiftlerine dipol denir. D i­
poller çok yaygındır.
Bir "dipol" anteni, antene çok yakın olan alanı irdelemezsek, birbirlerinden
çok kısa b ir mesafeyle ayrılmış iki yüke benzetilebilir. Genelde, hareket eden
Şekil 6-1 Bir dipol: Birbirinden d uzaklığında
iki yük, +q ve -q .
yükleri olan antenlerle ilgileniriz. O durum da statik denklemleri tam olarak uy­
gulanamaz, ama bazen yeterli yaklaşık sonuç sağlayabilirler.
En önemlileri, belki de, atomik dipollerdir. Bir malzemede elektrik alan v ar­
sa, elektronlar ve protonlar zıt kuvvetlere maruz kalırlar ve birbirlerinden ayrı­
lırlar. Hatırlarsanız, b ir iletkende bazı elektronlar yüzeye ilerler ve bu sayede
elektrik alan sıfır olur. Bir yalıtkandaysa elektronlar fazla uzağa gidemezler;
çekirdeğin çekimiyle geri çekilirler. Yine de, bir miktar kayarlar. Diğer b ir de­
yişle, her ne kadar b ir atom veya bir molekül dış b ir elektrik alan içinde nötr
kalsa da, artı ve eksi yükleri birbirlerinden çok az ayrılır ve mikroskobik b ir di­
pol olurlar. Bilindik boyutlu nesnelerin yakınındaki atomik dipollerin alanla­
rıyla ilgileniyorsak, bu yük çiftlerinin aralarındaki mesafeye kıyasla çok büyük
uzaklıklarla ilgileniyoruz demektir.
Bazı moleküllerde, molekülün şeklinden dolayı, dıştaki alanların yokluğun­
da bile yükler birbirlerinden ayrıdır. Bir sQ molekülünde örneğin, oksijen ato­
munun üzerinde net bir n egatif yük ve her b ir hidrojen atomunun üzerinde net
b ir artı yük vardır ve Şekil 6-2'de görüldüğü üzere simetrik değildirler. H er ne
kadar toplam molekülün yükü sıfır olsa da, b ir tarafta daha fazla eksi yük ve
diğer b ir tarafta daha fazla artı yük vardır. Elbette bu düzenleme iki noktasal
yük gibi basit değildir, fakat uzaktan bakıldığından sistem b ir dipol gibi d avra­
nır. Daha sonra göreceğimiz üzere, uzak mesafelerde alan, çok ince detaylara
karşı hassas değildir.
Küçük bir d mesafesiyle birbirlerinden ayrılmış iki zıt yükün alanına baka­
lım. Eğer d sıfıra inerse, yükler üst üste gelir, potansiyeller birbirini sıfırlar ve
ortada alan falan kalmaz. Ancak tam olarak üst üste değillerse, Denk. (6 .8 )'i bir
Şekil 6-2 Su molekülü, H2O. Hidrojen atomları
elektron bulutunun küçük bir kısmını, oksijen­ kuvvet serisiyle (binom açılımını kullanıp) açılarak, potansiyelin değerini yak­
se daha büyük bir kısmını kaplar. laşık olarak hesaplayabiliriz. Terimleri sadece d'nin birinci basam ağa kadar te­
rimlerini alarak, aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

ve
1 1
V [z - (d / 2 )]2 + x2 + y 2 ~ yjr2[ 1 - (zd/r2)]
otur. [1 - (zd/r2)]-1'2 için yine binom açılımı yaparak ve d'nin iki veya daha yük-
Nttk basamaktan terimlerini almayarak,

Iladesini elde ederiz. Benzer şekilde,

____________ 1 ____________ J_ fı 1 zd \
y j[z — (d/ 2 ) ] z + x 2 + y 2 x r \ }~ 2 r2 )

olur ve bu ikisinin farkı bize potansiyeli verir:

0 (*- y. z) = Qd (6 9)

Potansiyel, ve dolayısıyla alan, q d 'yle, diğer bir deyişle yük ve mesafenin çapı-
ınıyla orantılıdır. Bu çarpıma, iki yükün dipol m om enti denir ve p işaretiyle
(momentumla karıştırmayın) gösterilir:

p = qd (6 . 1 0 )

0, dipol ekseni ile (x, y, z)noktasının yarıçap vektörü arasındaki açıyken (bkz.
Şekil 6-1), z/r = cos0 olduğundan, Denk. (6.9) ayrıca aşağıdaki şekilde yazılabilir:

^ (6-n )

Bir dipolün potansiyeli eksene göre belli b ir yönde l/r 2 b ir noktasal yükün p o ­
tansiyeliyse l/r kadar azalır. Bu durum da dipolün E elektrik alanı l/r 3 kadar
ıızalır.
Eğer p 'y ı büyüklüğü p olan ve yönü -q 'd a n +q'ya dipolün ekseniyle aynı
olan bir vektör olarak tanımlarsak, denklemi b ir vektör biçimine sokabiliriz:

p cos 0 = p ■ er (6 . 1 2 )

Denklemdeki er birim radyal vektördür (Şek. 6-3). (x, y, z) noktasını r cinsinden


de ifade edebiliriz.

Dipol potansiyeli:
1 p • er 1 v •r
0 (r )= ------ J~ r L = ------- (6.13)
4neo r2 4neo r

Bu denklem, eğer r dipolden ilgilendiğimiz noktaya olan vektörü temsil ediyor­


Şekil 6-3 Bir dipol için vektör gösterimi.
sa, herhangi bir dipol için geçerlidir.
Eğer dipolün elektrik alanını hesaplamak istersek, bunu <p'nin gradyanını
alarak yapabiliriz. Örneğin, alanın z bileşeni -3$/3z'dir. z ekseni boyunca uza­
nan bir dipol için Denk. (6.9)'u kullanabiliriz:

_ _d<b
_ _= __ _ p_____ dd Í z \ _ _ p ( 1 _ 3z2A
dz ~ 47T
47 eo dz V r 3 / ~
160 4rteo V r 3 r5 )
veya

x v e y bileşenleriyse aşağıdaki gibi yazılır:

3zx „ p 3zy
hy -
-1 4ne0 r* y 4ne0 r°

Bu ikisi birleştirilerek z eksenine dik, JSı'nin enine bileşeni diyeceğimiz bir b i­


leşen elde edebiliriz:

Ex = '¡ E l + E 2 = Vx2 + y 2

veya
p 3cos0 sinö
E l~ 4 ^ -------- P -------- (6' 15)
Enine bileşen E±, xy düzlemindedir ve dipolün ekseninden dışarıya doğrudur.
Bu durumda toplam alan elbette aşağıdaki gibi olur:

E = V-Ez + E\

Dipol alanı, dipole olan mesafenin küpüyle ters orantılı olarak değişir. Ek­
sende, 0 = 0 olduğunda, 8 = 90° olduğuna göre, iki kat daha şiddetlidir. Bu her
iki özel açıda da, elektrik alanının sadece z bileşeni vardır, fakat her iki yerde
de birbirine zıttır (Şek. 6-4).

6-3 Vektör denklem leri üzerine düşünceler


Burada durup, vektör analizi üzerine genel b ir yorum yapmam gerek. Temel
ispatlar zarif denklemlerle genel b ir biçimde ifade edilebilir, fakat çeşitli he­
saplam alarda ve analizlerde eksenleri işimize yarayacak şekilde seçmek iyi bir
fikirdir. Dikkat ettiyseniz, b ir dipolün potansiyelini hesaplarken z eksenini her­
hangi b ir açıda değil, dipolün yönünde seçtik. Böylece hesaplamamız kolaylaş­
tı, ama sonra denklemleri tekrar vektör biçiminde yazdık ki herhangi bir koor­
dinat sistemine bağlı kalmasınlar. Ondan sonra dilediğimiz bir koordinat siste­
mini seçmekte, aradaki bağın genel olduğunu bilerek, özgürüz. Probleminiz için
temiz b ir koordinat sistemi seçebiliyorken, gidip karmaşık b ir açıda, rastgele
b ir koordinat sistemiyle uğraşm anın anlamı yok. Elbette sonucun en sonunda
vektör denklemiyle ifade edilebilmesi şartıyla. Öyleyse mutlaka, vektör denk­
lemlerinin herhangi b ir koordinat sisteminde bağım sız olmasının avantajını
kullanın.
Şekil 6-4 Bir dipolün elektrik alanı.
Diğer yandan, bir vektörün diverjansını hesaplam aya çalışıyorsanız, sadece
V ■ E 1ye bakıp, bu nedir diye meraklanmak yerine onun şu şekilde de açılabile­
ceğini hatırlayın:
dEx dEy dEz
dx dy dz
♦ «•*
Elektrik alanın x, y ve z bileşenlerini hesaplayıp, türevlerini aldınız mı diver-
jansı hesaplamış olacaksınız. Sanki her şeyi vektör işlemcileriyle yapılm ası ge-
rekiyormuşçasma, bileşenleri yazmak san k f kabalıkmış -b ira z hile karışmış gi­
b i - hissi gelebilir. Çoğu zaman da hiç avantajı yoktur. Özel b ir çeşit problemle
ilk karşılaştığımızda, bileşenleri yazmak ne olup bittiğini anlamak için çok fay­
dalıdır. Sayıları denklemlere koymanın kaba bir tarafı yoktur, hele ki havalı
işaretler yerine türevler koymanın hiç yoktur. Aslında, böyle yapmak çok da
kurnazcadır. Eğer profesyonel b ir dergide makale yayınlatacaksanız her şeyi
vektör biçiminde yazmak elbette hem daha profesyonel gözükür, hem de daha
kolay anlaşılır. Kâğıt tasarrufu da cabası.

6-4 Bir gradyan olarak dipol potansiyeli


Şimdi size dipol denklemi (6.3) hakkında eğlenceli b ir şey göstermek istiyo­
rum. Potansiyeli şu şekilde de yazabiliriz:

s k p v (t-) 16161
Eğer 1/r'in gradyanım hesaplarsanız, şunu elde edersiniz:

'( t) " - ? — *

ve Denk. (6.16), Denk. (6.13)'le aynıdır.


Bunu nasıl düşünebildik? Çok basit, b ir noktasal yükün alanına dair denk­
lemde er/r^nin olduğunu biliyoruz, b ir de alanın 1 /r'ye bağlı potansiyelin grad-
yanı olduğunu.
Dipol potansiyelini Denk. (6.16) biçiminde yazabilmemizin fiziksel b ir nede­
ni vardır. Başlangıç noktasında b ir q noktasal yükü olduğunu varsayalım. (x, y,
z) koordinatlarındaki P noktasındaki potansiyeli şu şekilde hesaplayabiliriz:

<Po = y

(Bu akıl yürütmeyi kullanırken, b ir kenarda tutalım. En sonda kullanı­


rız.) Şimdi, +q yükünü Az kadar yukarı kaldırırsak, P noktasındaki potansiyel
A<f>+ kadar değişir.A<p+'m n değeri nedir? Yükü aynıkonumda bırakıp, P nokta­
sını aynı Azmiktarı kadar aşağı indirseydik, potansiyelin değişim miktarı ka­
dar olurdu: -

A <p+ = - ^
öz

Denklemdeki Az d/2'ye eşittir. Dolayısıyla, <po = q/r eşitliğini kullanarak, nokta­


sal yükten kaynaklanan potansiyeli bulabiliriz:

**‘ T ~ İ ^ ) î 16171

Aynı akıl yürütmeyi negatif yükten kaynaklanan potansiyel için kullanarak,


aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

Şekil 6-5 Başlangıç noktasının üzerindeki Az


16181 noktasındaki bir noktasal yükün P noktasında­
ki potansiyeli, başlangıç noktasındaki aynı
yükten kaynaklanan P' (P'nin Az aşağısında)
Toplam potansiyel, (6.17) ve (6.18)'in toplamıdır:
potansiyeliyle aynıdır.

0 = 0 + + 0_ = - ^ - ( - i ) d (6.19)

_a_
dz (t ) ““
Dipolün diğer yönelimleri için, artı yükün yerdeğiştirmesini Ar+ vektörüyle
ifade edebiliriz. Böylece, Denk. (6.17)'yi şu şekilde yazabiliriz:

A <p+ = -V0o • A n

Ar+ daha sonra d/2'yle değiştirilecektir. Daha önceki gibi çıkarımı sonlandırdı-
ğımızda, Denk. (6.19) şu biçime dönüşür:

qd = p eşitliğini kullanırsak ve daha sonra l/Ane^ terimiyle çarparsak, Denk.


(6.16)'yı elde ederiz. Bir başka şekilde bakarsak, dipol potansiyeli Denk.
(6.13)'ün aşağıdaki şekilde de yazılabildiğini görürüz:

0 = - p . v<J>o (6 .2 0 )

Bu denklemde <t>o = l/4rreor, birim noktasal yükün potansiyelidir.


Bilinen b ir yük dağılımının potansiyelini integral alarak bulabiliriz, bazen
de zaman kazanmak için kurnazca b ir yola başvurabiliriz. Örneğin, üst üste
binme ilkesini kullanarak. Elimizde, potansiyelleri bilinen iki dağılım ın topla­
mı olarak gösterilebilecek b ir yük dağılım ı varsa, değerini bilmek istediğimiz
potansiyel için bilinen iki potansiyeli toplamak yeterlidir. Buna b ir örnek Denk.
(6 .2 0 )'dir, şimdi b ir başka örneğini görelim.
Elimizde yüzey dağılım ı kutup açısının kosinüsüyle değişen bir küresel yü­
zey olsun. Bu dağılım ın integralini almak çok karmaşıktır. Böyle b ir dağılımı
üst üste binme ilkesiyle analiz edebiliriz. İçindeki hacimde düzgün dağılmış
pozitif yük bulunan b ir küre, b ir de tam benzeri ama eksi yükle dolu b ir başka
Şekil 6-6 İki adet düzgün yük dağılımlı küre, küçük bir
yerdeğiştirm eyle üst üste bindirildiklerinde düzgün ol­
mayan bir yüzey yükünün dağılımını verirler.
(a) (b) (c)

küre düşünün. Bu ikisinin birleşim i yüksüz b ir küredir. Şekil 6 - 6 'da görüldüğü


gibi, artı yüklü küreyi b ir miktar yukarı doğru çekersek, küre yine yüksüz kalır
ama bir tarafı artı yüklü diğer tarafıysa eksi yüklü olur. Eğer iki küre arasında­
ki mesafe görece olarak küçükse, net yük yüzey yüküne (küresel b ir yüzeyde)
eşit olur ve yüzey yük yoğunluğu da kutup açısının kosinüsüyle orantılıdır.
Şimdi, bu dağılımın potansiyelini hesaplamak istersek, integral almamıza
gerek yok. Biliyoruz ki, her iki yüklü küreden -kürenin dışındaki noktalar için -
kaynaklanan potansiyel ile noktasal b ir yükten kaynaklanan potansiyel aynıdır.
Birbirlerinden biraz ayrı bu küreler aslında iki noktasal yüktür; potansiyel de
bildiğim iz dipol potansiyelidir.
Bu yöntemle, yarıçapı a ve yüzey yük yoğunluğu

a = (Jo cosff

olan b ir kürenin üzerindeki yük yoğunluğunun, kürenin hemen dışında yarattı­


ğı alanın, momenti
_ 47ro-0a 3
P 3

olan bir dipolünki olduğunu gösterebilirsiniz. Ayrıca, küre içindeki alanın

değerinde sabit olduğu da gösterilebilir. Eğer 0 artı z'yle olan açıysa, kürenin
içindeki elektrik alan eksi z yönündedir. Bu*verdiğimiz örnek göründüğü kadar
gerçeklikten uzak değildir, dielektrik kuramını çalışırken tekrar kendisiyle kar­
şılaşacağız. „ ,

6-5 Rastgele bir dağılım için dipol yakınlaştırm ası


Dipol alanı önemli ve ilginç bir durumda daha karşımıza çıkar. Elimizde
karmaşık yük dağılımı olan b ir nesne -örneğin Şekil 6-2'deki gibi b ir su mole­
k ü lü - olsun ve sadece uzaktaki alanlarla ilgilendiğimizi düşünelim. Nesnenin
boyutuna kıyasla uzak mesafelerdeki alanı ifade etmek için göreceli olarak b a ­
sit bir yol olduğunu göstermeye çalışacağım.
Nesnemizi, Şekil 6-7'de görüldüğü gibi, sınırlı bir alanda birikmiş q; nokta­
sal yükleri olarak düşünebiliriz. İstersek daha sonra Çi'yi p d V terimiyle değişti­
rebiliriz. Her b ir qt yükünün, yüklerin ortasında b ir yerdeki başlangıç noktasın-

Şekil 6-7 Bir yük kümesinden uzaktaki P noktasındaki


alanı hesaplamak.
dun di uzaklığında olduğunu varsayalım. Başlangıç noktasına göre R (en büyük
ılı'den daha büyüktür) mesafesinde olan P noktasındaki potansiyel nedir? Bü-
lüıı yük kümesinden kaynaklanan toplam potansiyeli aşağıdaki şekilde yazabi­
liriz:

( 6 . 21 )

Denklemdeki r* (R - di vektörünün büyüklüğü) P noktasının yüküne olan


uzaklığıdır. Eğer yüklerden P noktasına olan mesafe çok büyükse, her bir r*
yuklaşık R olarak ele alınabilir. Her b ir terim qı/R olur ve l/i?'yi, toplamın önü­
ne bir çarpan olarak alabiliriz. Böylece şu basit sonucu elde ederiz:

$ ~ 4neo R 9i “ 4neoR (6 .2 2 )
i

Denklemdeki Q nesnemizin toplam yüküdür. Böylece herhangi b ir yük kümesin­


den yeterince uzaktaki noktalarda, küme b ir noktasal yük gibi davranır. Şu ana
kadarki akıl yürütmelerimizden dolayı, sonuç sizi şaşırtmamalı.
Peki ya eşit sayıda artı ve eksi yük varsa? O zaman nesnemizin toplam yükü
olan Q sıfırdır. Bu, olağandışı b ir durum değildir, hatta, bildiğim iz kadarıyla,
nesneler genelde nötrdür. Su molekülü nötrdür, ancak yükleri tek b ir noktada
değildir. Dolayısıyla, eğer çok yaklaşabilirsek, nötr b ir nesnedeki rastgele yük
dağılımının etkilerini görebiliriz. Denklem (6.21) hâlâ kesin sonuç verir, fakat
artık n = R eşitliğini kullanamayız, rj için daha doğru b ir ifadeye ihtiyacımız
var. Şekil 6-7'de görüldüğü üzere, eğer P noktası yeterince uzaktaysa n'nin
fl'den farkı d'nin R 'ye projeksiyonuna çok yakın olacaktır. (F n in şekilde gözük­
tüğünden çok daha uzakta olduğunu hayal etmelisiniz.) Diğer b ir deyişle, eğer
Ofl, R yönünde birim vektörse n için yaklaşık

rı * R - di ■ en (6.23)

olur. Bizim asıl istediğimiz l/r;, di « R olduğundan, 1/rj'yi aşağıdaki şekilde


yazabiliriz:

Bunu (6.2l)'e koyarsak, potansiyeli buluruz:

* = ¿ ( f l + 2 ® ^ + •) <625>
i
Sondaki üç nokta,di/R'de ihmal edilen daha yüksek mertebeleri göstermekte­
dir. Bunlar ve daha önce elde ettiklerimiz,1/rç, 1İR, di/R üssü olarak giden
Taylor açılımıdır.
Denklem (6.25)'teki ilk terimi daha önce elde etmiştik, eğer nesne nötrse kal­
dırabiliriz. İkinci terim 1/R2'ye dayanır, aynı dipolde olduğu gibi. Aslında, aşa­
ğıdaki denklemi yük dağılımının b ir özelliği olarak tanımlarsak

p = J ] q i di (6.26)
i
(6.25)'in ikinci terimi, bu durumda, aşağıdaki gibi tam bir dipol potansiyeli
olur:

<*> = "T~ (6.27)


4tc€o R

p niceliğine, dağılım ın dipole momenti denir. Bu, daha önceki tanımımızın ge­
nelleştirilmiş b ir ifadesidir ve iki noktasal yükle ilgili özel duruma indirgenebi­
lir.
Vardığım ız sonuç, toplamda nötr olan herhangi b ir kütle dağılım ından yete­
rince uzaktayken potansiyelin dipol potansiyeli olduğudur. 1/R2 değeriyle aza-
lir ve cosö terimiyle değişir. Büyüklüğü de, yük dağılım ının dipol momentine
bağlıdır. Dipol alanlarının önemli olmasının nedenlerinden biri, bu tür nokta­
sal yük çiftlerinin çok nadir olmasıdır.
Sözgelimi su molekülünün, gayet büyük bir dipol momenti vardır. Bu m o­
mentten kaynaklanan elektrik alanlar, suyla ilgili bazı önemli özelliklerin nede­
nidir. Birçok molekül için, örneğin CO 2, dipol momenti molekülün simetrisi yü­
zünden kaybolur. Böyle moleküller için daha hassas açılım yapıp, potansiyel
denkleminde l/i?3'le azalan ve adına dört kutuplu potansiyel denen bir terimi
elde etmeliyiz. Bu tür durum ları daha sonra tartışacağız.

6-6 Yüklü iletkenlerin alanları


Baştan yük dağılımı bilinen durum ları gösteren örnekleri bitirmiş olduk
böylece. Gördüğünüz üzere, bize pek sıkıntı yaratmayan ve biraz integral içeren
B
/ problemdi. Şimdi yepyeni b ir problem çeşidine yelken açıyoruz, yüklü iletkenle­
rin yakınındaki alanlar problemine.
Elimizde, içinde toplam Q yükü olan b ir iletken olsun. Yüklerin tam olarak
nerelerde olduğunu söyleyemeyiz. Yüzeyde bir şekilde yayılmıştırlar. Yüklerin
yüzeyde ne şekilde dağıldıklarını nasıl bilebiliriz? Yüzeyin potansiyeli sabit
olacak şekilde dağılmış olm aları lazım. Yüzey eşpotansiyel olmasaydı, iletken
içinde elektrik alanı olurdu ve yükler de elektrik alan sıfırlanana kadar hareket
ederdi. Bu türden genel b ir problem i çözmek için b ir yük dağılım ı tahmin eder
ve potansiyelini hesaplarız. Potansiyel, yüzeyin her yerinde sabit çıkarsa, p ro b ­
lem çözülmüş olur. Yüzey eşpotansiyel değilse, potansiyel dağılımını yanlış
tahmin etmişiz demektir. Sil baştan ve daha iyi bir tahminle başlam am ız gere­
kir. Akıllıca tahminler yapmazsak, bu döngü sonsuza kadar sürebilir.
Dağılım ı nasıl tahmin edeceğimiz, matematiksel olarak zordur. Doğanın ye­
terince zamanı olduğu için, yükler dengeye kavuşana kadar birbirlerini iter ve
Şekil 6-8 İki noktasal yük için alan çizgileri ve
eşpotansiyeller. çekerler. Gelgelelim, bizim o kadar zamanynız olmadığından, her denemeyi
yapmamız o kadar vakit a lır ki sıkıntıdan ölürüz. Rastgele b ir iletkenler ve yük­
ler grubuyla, problem gayet karmaşık hale gelebilir ve çok ayrıntılı sayısal yön­
temler kullanm adan çözülemez. Bu tüf sayısal hesaplar bugünlerde bilgisayar­
larla kolayca yapılabiliyor.
Diğer yandan, bilgisayarlara başvurm adan daha doğrudan yöntemlerle çöz­
memizin güzel olacağı b ir sürü pratik durum vardır. Şansımıza, cevabını doğa­
dan birtakım num aralarla elde edebileceğimiz problem ler vardır. İlk num ara­
mız, yüklerin halihazırda belli konumlarının bilindiği durum larla ilgili elde et­
tiğimiz çözümleri kullanmayı içerir.

6-7 G örüntüler yöntemi


Daha önceden iki noktasal yükün alanıyla ilgili problem i çözmüştük. Şekil
6 - 8 'de, 4. Bölümde yaptığımız hesaplam alardan elde ettiğimiz eşpotansiyel yü­
zeylerin alan çizgileri görünmektedir. A 'y la işaretlenmiş eşpotansiyel yüzeyini
ele alalım. Bu yüzeye sığacak ince b ir metal levhayı şekillendirdiğimizi varsa­
yalım. Tam yüzeye uyacak şekilde yerleştirir ve potansiyelini uygun değere
ayarlarsak, kimse onun orda olduğunu anlayamaz çünkü hiçbir şey değişmemiş
olacaktır.
Buraya dikkat! Aslında yepyeni b ir problem çözdük az önce. Elimizde, belir­
li b ir potansiyeli olan eğri b ir iletkenin yüzeyinin noktasal b ir yükün yakınına
Şekil 6-9 İletkenin dışında, Şekil 6-8’ in eşpo­
tansiyel A yüzeyi gibi şekillenmiş alanı. yerleştirildiği b ir durum var. Eşpotansiyele yerleştirdiğimiz metal levha kendi
üstüne kapanabiliyorsa (veya, pratikte, yeterince uzağa uzanabiliyorsa) aynı
Bölüm 5-10'da tarif etiğimiz durum oluşur. Hani kapalı b ir iletken kabuğun
içinde ve dışında olmak üzere iki bölgeyi incelediğimiz. Hatırlarsanız, iki bölge-
deki alanların birbirinden gayet bağım sız olduğunu keşfetmiştik. Dolayısıyla,
eğri iletkenimizin içinde ne olduğundan bağım sız olarak dışında aynı alanları
elde ederiz. Hatta içini tamamen iletken malzemeyle doldurabiliriz. Böylece Şe­
kil 6-9'daki düzenlemeler için alanları bulm uş olduk. İletkenin hemen dışı için
alan aynı iki noktasal yükünki gibidir. İletkenin içinde, sıfırdır. Ayrıca, iletke­
nin hemen dışındaki elektrik alan -o lm ası gerektiği g ib i- yüzeye normaldir.
Dolayısıyla, Şekil 6-9'daki alanları, uygun bir noktadaki q ve b ir görüntü -q
noktasal yükten kaynaklanan alanı hesaplayarak bulabiliriz. İletken yüzeyin
arasında olduğunu "hayal ettiğimiz" noktasal yüküne görüntü yük denir.
Kitaplara baktığınızda, hiperbolik şekilli ve diğer karmaşık şekilli şeylere
benzeyen iletkenler için türetilmiş uzun çözümler listesi bulabilirsiniz ve bu
acayip şekiller için kimler nasıl çözüm üretebildi diye düşünebilirsiniz. Çok b a ­
sit, tersten giderek çözülmüşlerdir! Birisi yüklerle ilgili basit bir problemi çöz­
dü önce, sonra aynı kişi eşpotansiyel yüzeyin yeni b ir şekille karşısına çıktığını
gördü ve ilgili şeklin dışındaki alanın belli bir şekilde tanımlanabileceğine dair
bir makale yazdı.

6-8 İletken bir levhanın yakınındaki noktasal yük


Bu yöntemin en basit uygulaması için, Şekil 6 - 8 'deki B eş potansiyel yüzeyi­
ni kullanalım. Böylece, iletken bir levhanın önündeki yük problemini çözebili­
riz. Şekildeki resmin sol tarafım silelim. Alan çizgileri için çözümümüz Şekil 6 -
10'da gösterilmektedir. Dikkatinizi çekerim, iki yükün tam ortasında olduğun­
dan dolayı düzlemin potansiyeli sıfırdır. Topraklanmış, iletken bir levhanın y a­
kınındaki artı yük problem ini çözmüş olduk.
Toplam alanı çözmüş olduk, peki ama onu meydana getiren gerçek yükler?
Artı noktasal yükümüze ilaveten iletken levha üzerinde, indüklenmiş eksi yük­
ler vardır, uzak mesafelerden artı yükler tarafından çekilmiş. Teknik nedenler­
den veya sadece merak ettiğimizden, eksi yüklerin levha üzerinde nasıl dağıldı-

Şekil 6-10 Görüntü yük yöntem iyle bulunmuş, iletken bir levha yüzeyinin yakınındaki yükün alanı.
ğım bilmek istiyoruz diyelim. Gauss yasası sayesinde Bölüm 5-9'da vardığım ız
sonucu kullanarak yüzey yük yoğunluğunu bulabilirisiniz. Bir iletkenin hemen
dışındaki elektrik alanın dik bileşeni, a yüzey yük yoğunluğunun terimine
bölünmesine eşittir. Yüzeydeki herhangi bir noktanın yük yoğunluğunu, elekt­
rik alanının dik bileşeninden geriye doğru giderek elde edebiliriz. Her yerdeki
alanı bildiğimizden, onu da bilm iş oluyoruz.
Artı yükün iletken üzerindeki izdüşümü olan noktadan (Şek. 6-10) p mesafesin­
de bir noktayı ele alalım. Bu noktadaki elektrik alanı yüzeye dik ve ona doğrudur.
Artı yükten kaynaklanan alanın yüzeye dik bileşenini şu şekilde ifade edebiliriz:

1__ aq
(6.28)
4neo (a2+ p2)3'2

Buna, negatif görüntü yükten kaynaklanan elektrik alanını da eklemeliyiz. Bu­


nu yaptığım ızda dik bileşen iki katına çıkar ve diğer hepsi sıfırlanır, dolayısıy­
la yüzeydeki herhangi b ir noktadaki a yük yoğunluğunu şu şekilde yazabiliriz:

(6.29)

Yaptığımızı kontrol etmenin ilginç bir yolu, a terimini tüm yüzey üzerinden
integralini almaktır. Bunu yaparsak, toplam indüklenmiş yükün - q olduğunu
buluruz ki bu da olması gerekendir.
Bir soru daha: noktasal yük üzerinde etkiyen b ir kuvvet var mıdır? Evet,
çünkü levhadaki indüklenmiş eksi yüzey yükünden dolayı b ir çekim vardır.
Denklem (6.29) sayesinde yüzeydeki yükleri bildiğim ize göre, artı yükümüz üze­
rindeki kuvveti b ir integral alarak hesaplayabiliriz. Artı yük üzerinde etkiyen
kuvvetin, levha yerine eksi görüntü yükle aynı olacağını da biliyoruz, çünkü
her iki durumda da etraftaki alanlar aynıdır. Noktasal yük levhaya doğru, bü ­
yüklüğü aşağıda hesaplanan kuvveti hisseder:

(6.30)

Böylece tüm eksi yükler üzerinden integral alma yönteminden çok daha kolay
b ir şekilde kuvveti bulmuş olduk.

6-9 İletken bir kürenin yakınındaki noktasal yük


Düzlem dışında hangi yüzeylerin basit bir çözümü olabilir? Sıradaki basit
şeklimiz b ir küre. Şekil 6 -11'de görüldüğü gibi, yakınında q noktasal yükü olan
topraklanmış iletken bir kürenin etrafındaki alanları bulalım. Öncelikle, içinde
eşpotansiyel yüzey olarak küre olan basit b ir fiziksel durum aramalıyız. Daha
önceden insanların çözdükleri problemlere bakarsak, bazılarının, eşit olmayan
iki noktasal yükün alanının küre olan b ir eşpotansiyele sahip olduğunu fark et­
tiklerini görürüz. İşte! Görüntü bir yük için yer -v e doğru miktarda yük- seçer­
sek, belki, eşpotansiyelin bizim küremizin içine sığm asını sağlayabiliriz. Ger­
çekten de, şimdi tarif edeceğimiz şekilde yapılabileceğini göreceksiniz.

Şekil 6-11 q noktasal yükü topraklanmış ilet­ a yarıçaplı ve merkezi q yükünden b uzaklığında olan b ir kürenin eşpotansi­
ken küre üzerinde yük indükler. Kürenin alan­ yel yüzeyini bulm ak istediğimizi düşünelim. Yükten kürenin merkezin olan b ir
ları şekildeki q' görüntü yükünden kaynakla­ çizgi üzerinde, merkezden a2/b uzaklığında ve yükü q' = - q(a/b) olan bir görüntü
nan alanlardır.
yük yerleştirelim. Küre sıfır potansiyelinde olacaktır.
Îiunun matematiksel açıklaması, bir kürenin, yüzeydeki noktaların araların­
daki uzaklıklarının sabit olduğu bütün noktaların kümesi olmasıdır. Şekil 6 -
l l 'e göre, P noktasında q ve q"nden kaynaklanan potansiyel aşağıdaki eşitliğe
orantılıdır:

Dolayısıyla
eşitliğini sağlayan tüm noktalarda potansiyel sıfır olacaktır. Eğer q"nü merkez­
den a2/b uzaklığına yerleştirirsek, r2/r\ oranı sabit a/b değeri olacaktır. Dolayı­
sıyla aşağıdaki eşitlik sağlandığında, küre eşpotansiyel olur. Potansiyeli aslın­
da sıfırdır:
q _ a
(6.31)
q~~ b

Ya peki potansiyeli sıfır olmayan kürelerde durum nasıldır? Bu ancak top­


lam yükü q' olursa mümkün olur. Topraklanm ışsa, indüklenen yükler tam ona
eşit olmak zorundadır. Peki ya yalıtılm ışsa ve içine yük koymamışsak? Ya da
içinde toplam Q yükünün olduğunu biliyorsak? Ya da bilinen potansiyeli sıfıra
eşit değilse? Bütün bu sorular kolayca cevaplanabilir. Her zaman kürenin m er­
kezine q" noktasal yükü yerleştirebiliriz. Üst üste binme sayesinde küre hâlâ
eşpotansiyeldir; sadece potansiyelin büyüklüğü değişmiştir.
Elimizde, her şeyden yalıtılmış ve başlangıçta yüksüz iletken bir küre varsa
ve onu artı q noktasal yükünün yakınma getirirsek, kürenin toplam yükü yine
sıfır kalacaktır. Çözümü bulm ak için, daha önce yaptığımız gibi, bir q' görüntü
yükü kullanırız; fakat bu sefer kürenin merkezine b ir q" yükü ekleyerek. Yükler
arasındaki ilişki

q" = - q ' = - ^ q (6.32)

şeklinde olur. Kürenin dışında bulunan her yerde alanlar; q, q' ve q" alanlarının
üst üste bindirilm esiyle bulunur. Problem çözülmüştür.
q noktasal yükü ile küre arasında b ir çekim kuvveti olacağı aşikârdır. Nötr
küre üzerinde yük olmasa da, kuvvet sıfır değildir. Peki, çekim nereden kaynak­
lanmaktadır? Artı b ir yükü iletken b ir küreye yaklaştırdığınızda, artı yük, küre­
nin içinde kendine yakın olan eksi yükleri çeker ve artı yükleri daha uzak taraf­
ta bırakır. Eksi yüklerden kaynaklanan çekim, artı yüklerden kaynaklanan it­
meden büyük olduğu için net b ir çekim kuvveti doğar. Çekim kuvvetinin büyük­
lüğünü, alan içinde q' ve q" tarafından q üzerine etkiyen kuvveti hesaplayarak
bulabiliriz. Toplam kuvvet, q v e b = ~(a2/b) mesafesindeki q' = ~(a/b)q yükü ara­
sındaki çekim kuvveti ile q v e b mesafesindeki q" = +(a/b)q yükü arasındaki itki
kuvvetinin toplamıdır.
Çocukken, iki karşılıklı ayna arasında durup, aynaların birbirlerinin içinde­
ki görüntüsünden hoşlanan arkadaşlar şimdiki problem le daha ilgili olabilirler.
Elimizde biri +Q yüklü, diğeri -Q yüklü birbirine denk iki küre olsun ve bunları
karşı karşıya getirelim. Aralarındaki kuvvet nedir? Problemi, sonsuz sayıdaki
görüntü yüklerle çözebiliriz. Önce her bir küreyi merkezinde b ir yükle düşünü­
rüz. O yüklerin diğer kürede b ir görüntü yükü olacaktır. Görüntü yüklerin diğer
kürede görüntüsü olacaktır vs. Çözüm, karşılıklı aynalarda göründüğü gibidir.

+ ct / - A la n = A
6-10 Kondansatörler; paralel levhalar i/// / / / / S / / / / / ,/ / / .7~7~7\

Şimdi, iletkenleri içeren yeni b ir tür problemi ele alacağız. Birbirine paralel v / / ' / s v > r ? S ş y -7 -/// '; / i-
ve genişliklerine göre kısa bir mesafeyle birbirlerinden ayrılmış iki büyük me­
—(j S
tal levha düşünün. Levhalarda eşit sayıda ve zıt yükler olsun. Her b ir levhadaki Şekil 6-12 Paralel levhalı bir kondansatör.

yükler, diğer levhadaki yüklerle etkileşecek ve levhaların iç yüzeylerinde düz­


gün şekilde dağılacaklardır. Şekil 6-12'deki gibi, levhaların +a ve -a yüzey yük
yoğunlukları olacaktır. 5. Bölümden hatırlayacağınız gibi, levhalar arasındaki
elektrik alan o/eo ve levhalar dışındaki elektrik alan sıfırdır. Levhaların, b irb ir­
lerinden farklı, cpı ve <p2 potansiyelleri olacaktır. Kolaylık olsun diye araların­
daki farka V diyelim ya da daha bilinen ismiyle "voltaj":

2= V

(Bazıları potansiyel için V simgesini kullanırlar, biz cp simgesini kullanmayı


tercih ettik.)
Potansiyel farkı V, küçük b ir yükü bir levhadan diğerine taşımak için birim
yük başına yapılan iştir. ± Q her bir levhadaki toplam yük, A levhaların alanı ve
d aralarındaki uzaklıksa, potansiyel farkını aşağıdaki şekilde ifade edebiliriz:

V = Ed = —a j ^
d = ----- 7

O (6.33)
eo e0A v
Voltajın yükle orantılı olduğunu görüyorsunuz. V ile Q arasındaki bu orantı,
eşit olan ve birinde artı diğerinde eksi yükler bulunan herhangi iki iletken ara­
sında her zaman vardır. Aralarındaki potansiyel farkı, diğer b ir deyişle voltaj,
yüke orantılı olacaktır. Elbette, etrafta başka yükler yoksa.
Bu orantısallık neden var? Üst üste ilkesinden dolayı sadece. Yük kümele­
rinden birisi için çözümü bildiğim izi ve iki çözümü üst üste bindirdiğim izi var­
sayalım. Yükler, alanlar ve birim yükü taşımak için yapılan iş iki katına çıkar.
Dolayısıyla, herhangi iki nokta arasındaki potansiyel farkı yüklerle orantılıdır.
İki iletken arasındaki potansiyel farkı özellikle üzerlerindeki yükle orantılıdır.
Birileri daha önce orantısallığm denklemini kendilerince yazmıştı. C bir sabit­
ken,
Q=CV
olur. Bu orantı sabitine kapasite ve bu türden iki levhalı sistemlere kondansa­
tör dediler.* Bizim paralel levhalı kondansatörümüz için aşağıdaki eşitliği y a­
zabiliriz:

C = e°J^ (paralel levhalar) (6.34)

Bu denklem, varsaydığım ız gibi levhalar arasındaki alan tam olarak düzgün


dağılm adığı için kesin değildir. Toplam yük, varsaydığım ız gibi aA değildir, ke­
narlardaki etkiler için bir düzeltme vardır. Şekil 6-13'e bakarsanız, alanın ke­
narlarda hemen kaybolmadığını görürsünüz. Hesapları doğru yapabilmek için,
alanı daha kesin hesaplamamız ve kenarlarda alana ne olduğunu bulmamız la ­
zım. Bu gayet karmaşık b ir matematik problemidir, fakat şimdi bahsetmeyece­
ğimiz tekniklerle çözülebilir. Hesaplam aları sonucunda, yük yoğunluğunun lev­
haların kenarlarına yakın yerlerde arttığı görülmüştür. Bu da demek oluyor ki,
levhaların kapasitesi hesapladığımızdaki biraz1
’daha yüksektir.
Şu ana kadar iki iletkenin kapasitesini konuştuk. Tek b ir nesnenin kapasite­
sinden de bahsedebiliriz. Örneğin, a yarıçaplı bir kürenin kapasitesi Ane^a olur.
Bunu hesaplamak için, diğer terminalin sonsuz yarıçaplı b ir küre ve eğer üzerin­
de +Q yükü varsa hayali kürede de -Q yükü olduğunu varsayarız. Üzerinde dur­
mayacağız ama üç veya daha fazla iletkenin kapasitesini de hesaplayabiliriz.
Şekil 6-13 Paralel levhaların kenarındaki Çok yüksek kapasiteli b ir kondansatör yapmaya çalıştığımızı varsayalım.
elektrik alanı.
Büyük bir kapasite elde etmek için büyük alanlı levhalar alıp, birbirlerinden
çok az ayırabiliriz. Alüminyum folyo levhaların arasına yağlı kâğıt koyup, rulo
haline getirebiliriz. (Eğer bu ruloyu bir plastik içine koyup, sıkıca kapatırsak
elimizde tipik bir radyo tipi kondansatör olur.) Bu neye yarar? Yükleri depola­
maya. Bir kürede yük depolam aya kalksak örneğin, biz onu yükledikçe potansi­
yeli hızla artar. Potansiyel o kadar yükselebilir ki, havaya kıvılcımlar saçılarak
yükler küreden uzaklaşırlar. Böyle b ir yükü, kapasitesi yüksek bir kondansatö­
re koyarsak, kondansatördeki voltaj artışı çok küçük olacaktır.
Elektronik devrelerle ilgili birçok uygulam ada, potansiyeli çok değiştirme­
den yüksek miktarda yük alabilen veya dağıtabilen b ir şey olması yararlıdır.
Bir kondansatör (veya "sığa") işte bu işe yarar. Elektronik cihazlar ve bilgisa­
yarlarda, yükteki b ir değişime karşı olarak belli bir voltaj değişimini elde et-

B a zılan “kapasite” ve "kondansatör" yerine "sığa (kapasitans)" ve "sığaç (kapasitör)" kelim e­


lerini önerm iştir. Biz daha eski term in olojiyi kullanmaya karar verdik, çünkü -ders k itap la­
rında olm asa b ile - hâlâ fizik laboratuvarlarında bunlar daha yaygın olarak kullanılmakta.
inek için kondansatörlerin kullanıldığı uygulam alar yaygındır. Benzer bir uygu­
lamayı I. Cilt, 23. Bölümde, rezonans devrelerin özelliklerini anlatırken göster­
miştik.
C'nin tanımından, birim inin Coulomb/Volt olduğunu görmek kolaydır. Bu
birime aynı zamanda farad denir. Denklem (6.34)'e baktığımızda, eo birimlerini,
en sık kullanılan birim olan farad/metre olarak ifade edebiliriz. Kondansatörle­
rin tipik boyutta olanları b ir m ikro-m ikrofaraddan (1 pikofarad) m ilifaradlara
kadar olabilir. Birkaç pikofaradlık küçük kondansatörler yüksek frekansla
ayarlı devrelerde ve yüzlerce, hatta binlerce m ikrofaradlık kondansatörler de
güç kaynağı filtrelerinde bulunur. Alanları b ir santimetre kare olan ve araların­
daki uzaklık b ir milimetre olan iki levhadan oluşan b ir kondansatörün kapasi­
tesi, kabaca, b ir m ikro-m ikrofarad olacaktır.

6-11 Yüksek voltaj çökmesi


Şimdi, kondansatörlerin etrafındaki alanların bazı özelliklerini niteliksel
olarak çalışabiliriz. Şekil 6-14'te görünen gibi, küre olmayan, fakat çok sivri bir
ucu veya noktası olan b ir iletkeni yüklediğimizde, ucun etrafındaki alan diğer
yerlere göre çok yüksektir. Bunun nedeni, yüklerin iletken yüzeyinde mümkün
olduğunca dağılm aya çalışm aları ve o sivri noktanın ucunun yüzeyden olabildi­
ğince uzak olmasıdır. Levha üzerindeki bazı yükler o uca kadar itilirler. Uçtaki
görece küçük miktardaki yük hâlâ büyük bir yüzey yoğunluğu sağlayabilir.
Yüksek yük yoğunluğu demek, dışarda yüksek alan demektir.
Kondansatörlerdeki sivri noktalardaki alanın diğer yerlerden yüksek olduğu­
nu kavrayabilmek için, Şekil 6-15'te görüldüğü gibi, birbirlerine telle bağlanmış
bir büyük ve bir küçük küre düşünün. Bu, Şekil 6-14'teki kondansatörün b ir nevi
idealleşmiş biçimidir. Telin dışardaki alanlara etkisi çok azdır, onun esas görevi
küreleri aynı potansiyelde tutmaktır. Şimdi, soru şu: Hangi kürenin yüzeydeki
alanı en fazladır? Eğer soldaki kürenin yarıçapı a ve yükü Q ise, potansiyeli Şekil 6-14 Bir kondansatördeki sivri bir ucun
etrafındaki elektrik alan çok yüksektir.
1 Q
01
4neo a

olur? (Bir kürenin varlığı, diğerindeki yük dağılımını etkiler elbette, bu yüzden
yükler küresel olarak tam simetrik olmazlar. Biz alanların değerinin yaklaşık
tahminiyle ilgilendiğimizde, küresel bir yükün potansiyelini kullanabiliriz.) Çapı
b olan küçük küre q yükü taşıyorsa potansiyelini aşağıdaki şekilde yazabiliriz:

(t>2= ir
Ama 0 ı = 02 olduğuna göre

a b

yazılabilir. Bunun yanı sıra, yüzeydeki alan (JSfcz. Denk. 5.8) yüzey yük yoğunlu­
ğuyla orantılıdır, bu da toplam yükün yarıçapın karesine bölümüdür:

Şekil 6-15 Sivri uçlu bir nesnenin alanı, aynı


Eb ^q/b2 - -a <6.3S(
potansiyelde iki küreyle gösterilebilir.

Dolayısıyla, küçük kürenin yüzeyindeki alan daha^üyüktür. Alanlar, yarıçap­


larla ters orantılıdır. 1
Bu sonuç teknik olarak önemlidir, çünkü elektrik alan çok büyük olduğunda
havada ilginç etkiler görürüz. Havadaki serbest b ir yük (elektron veya iyon) ye­
terince büyük b ir alan tarafından hızlandırıldığm da, o elektron hızlanıp hava­
daki başka b ir atoma çarparak ondan elektron koparabilir. Böylece, zincirleme
şekilde, daha fazla iyon açığa çıkar. Bunların hareketleri b ir deşarj veya kıvıl­
cım çıkartır. Bir nesneyi yüksek b ir potansiyele çıkarmak ama havada kıvılcım­
lar görmek istemiyorsanız, yüzeyin çok yüksek elektrik alan meydana getireme­
yecek kadar düzgün olduğundan emin olun.
6-12 Alan salimli mikroskop
Yüklü b ir iletkenin üzerindeki sivri b ir çıkıntıyı çevreleyen çok yüksek elek­
trik alanın kullanıldığı ilginç b ir uygulama vardır. Alan salimli mikroskop, siv­
ri bir metal noktanın ürettiği yüksek alanlar sayesinde çalışır.' Ucunun çapı
yaklaşık 1000 Angström olan çok ince bir iğne içi boşaltılm ış cam bir kürenin
merkezine yerleştirilir (Şekil 6-16). Kürenin iç yüzeyi iletken ince bir floresan
metalle kaplanmıştır ve floresan kaplama ile iğne arasına çok yüksek bir potan­
siyel farkı uygulanır.
önce, iğne floresan kaplamaya göre eksi yüklü olduğunda ne olduğunu ince­
leyelim. Alan çizgileri iğnenin sivri ucunda yoğunlaşır. Elektrik alan 40 milyon
Volt'a kadar çıkabilir. Bu kadar yoğun alanlarda, elektronlar iğnenin yüzeyine
doğru çekilir ve iğne ile floresan kaplama arasındaki potansiyel farkına doğru
POMPASINA
OOÛRU ivmelenirler. Elektronlar iğnenin ucuna vardıklarında ışık yayılımına yol açar­
lar, aynı tüplü televizyonlarda olduğu gibi.
■ YÜKSEK VOLTAJ Floresan yüzeydeki belli b ir noktaya gelen elektronlar, radyal alan çizgisi­
nin diğer ucundan çıkıp gelenlerdir; çünkü uçtan yüzeye doğru elektronlar alan
Şekil 6-16 Alan salimli mikroskop.
çizgilerini takip ederek hareket ederler. Bu da, yüzey üzerinde iğnenin ucunun
bir nevi yansımasını görmemizi sağlar. Daha da doğrusu, iğnenin yüzeyinin ya­
yılımının, metal uçtan elektronların ne kadar kolay kopabildiğinin resmini gö­
rürüz. Çözünürlüğümüz yeterince yüksek olsaydı, iğnenin ucundaki bağım sız
atomların yerlerini bile görebilirdik. Bu çözünürlüğü elektronlarla elde edeme­
memizin iki nedeni vardır. Birincisi, elektron dalgalarının kuantum mekaniksel
kırınımı görüntüyü bulanıklaştırır. İkincisi, metal içindeki elektronların iç h a­
reketlerinden dolayı, iğneden çıktıklarında başlangıçta yana doğru küçük bir
hızları vardır ve hız vektörlerinin bu rastgele enine bileşeni görüntünün yayıl­
masına yol açar. Bu iki etkinin bileşimi, çözünürlüğü yaklaşık 25 Â değeriyle sı­
nırlar.
Kutupsallığı tersine çevirir ve ampulümüzün içine az miktarda helyum gazı
basarsak, çok daha yüksek çözünürlükler elde edebiliriz. Helyum atomu iğne­
nin ucuyla çarpıştığında, yoğun elektrik alan helyum atomundan bir elektron
koparır ve atomu artı yüklü yapar. Helyum iyonu elektrik alan çizgisi boyunca
floresan ekrana doğru ivmelenmeye başlar. Helyum iyonu elektrondan çok daha
ağır olduğundan, kuantum mekaniksel dalga boyları çok daha küçüktür. Sıcak­
lık da çok yüksek değilse, ısıl hızların etkisi de elektronunkinden azdır. Görün­
tünün daha az yayılması bize iğnenin ucunun çok daha keskin bir görüntüsünü
sunar. Pozitif alan salimli mikroskoplarla 2.000.000 kata kadar büyütme sağla­
nabildi. Bu, elimizdeki en iyi elektron mikroskobuyla elde edebildiğimiz büyüt­
menin on katından fazladır.
Şekil 6-17, b ir tungsten iğnesi kullanarak oluşturulan alan iyon mikrosko­
buyla elde edilmiş sonuçlara örnektir. Tungsten atomunun merkezi, helyum
atomunu, tungsten atomlarının arasındaki boşluklardan biraz daha farklı bir
oranda iyonize eder. Floresan ekrandaki noktaların şekli, tungsten uçtaki ba­
ğımsız atomların nasıl dizildiğini gösterir. Noktaların neden halkalar şeklinde
gözüktüğünü anlayabilmek için gözünüzün önüne içinde dikdörtgen şekilde di­
zilmiş topların olduğu büyük bir kutuyu getirin. Toplar, metaldeki atomları
Şekil 6-17 Alan salimli mikroskopla elde edil­
simgeler. Kutuyu öyle bir keselim ki, içinin dairesel b ir kesiti ortaya çıksın. İş ­
miş bir görüntü [Erwin W. Müller, Fizik araştır­
ma görevlisi, Pennsylvania State Üniversitesi­ te, o kesitte atomik yapının halka yapısını göreceksiniz. İnsanlık, ilk defa atom­
nin izniyle]. ları alan iyon mikroskobuyla görebilmiştir. Bu çok olağanüstü b ir gelişmedir,
hele ki cihazın basitliğini düşünürseniz.

Bkz. E.W. Müller: "Alan İyon Mikroskobu", A dvances in E lectron ics a n d E lectron Physics
[Elektronik ve Elektron F iz iğ in d e ilerlem eler], 13, 83-179 (1960). Academic Press, New York.
ÇEŞİTLİ KOŞULLARDA ELEKTRİK ALAN
(DEVAMI)

7-1 Elektrostatik alan bulm a yöntem leri


Bu bölüm, elektrik alanının çeşitli özel durum lardaki özelliklerini inceleme- 7-1 Elektrostatik alan bulm a yöntemleri
mizin devamıdır. Önce, iletkenlerle ilgili problem leri çözmek için daha ayrıntılı 7-2 İki boyutlu alanlar; karmaşık
değişkenin fonksiyonları
yöntemler tanımlayacağız. Bu ileri seviye yöntemlerde hemen ustalaşmanızı
Plazma salınımları
beklemiyoruz. Daha ileri seviye derslerde öğreneceğiniz teknikleri kullanarak 7 _4 Bir elektrolit içerisinde koloidal
çözebileceğiniz problem lerle ilgili b ir fikriniz olması ilginç olabilir. Yük dağılı­ parçacıklar

mının ne sabit olduğu, ne de iletkenle taşındığı, fiziğin başka yasalarıyla dü- 7 ‘ 5 Bir örgünün elektrostatik alanı
zenlendiği iki örneği ele alacağız. Altıncı bölümde bulduğum uz üzere, yüklerin
dağılımı belirli olduğunda, elektrostatik alan problemi temelde basittir. Bir in­
tegral almayı gerektirir sadece. İletkenler olaya girdiğindeyse, karmaşıklık ar­
tar çünkü iletkenlerdeki yük dağılımını baştan bilemeyiz. Yükler, iletken eşpo-
tansiyel olana dek, yüzeyde dağılmalı. Bu tür problem lerin çözümü ne doğru­
dandır ne de basit.
Bu tür problem lerin dolaylı çözümünde daha önce, belli b ir yük ağılımı için
oşpotansiyeller bulm uş ve onları iletken b ir yüzeyle değiştirmiştik. Bu sayede,
iletkenler için küreler, düzlemler ve benzeri şekillerde özel çözümler ürettik. 6 .
Bölümde anlattığımız şekillerin kullanımı, dolaylı yoldan çözümlere b ir örnek­
tir. Bir diğerini, bu bölümde tarif edeceğiz.
Elimizdeki problem, dolaylı yöntemle çözebileceğimiz b ir problem değilse,
doğrudan çözmeye m ecbur kalırız. Doğrudan yöntemin matematiksel problemi,
Laplace denkleminin, $ belli sınırlarda -iletkenlerin yüzeylerinde- uygun bir
sabit olması koşuluyla çözümüdür:

V2<p = 0 (7.1)

Bir diferansiyel alan denkleminin çözümü belli sınır koşullara bağlıysa, bu tür­
den problemlere sınır değer problem leri denir. Bu tür problem ler, hatırı sayılır
ölçüde matematiksel çalışm aların konusu olmuştur. Karışık şekilli iletkenler
söz konusu olduğunda, genel b ir analitik yöntem yoktur. Her iki uçtan kapalı,
yüklü b ir metal silindire -b ild iğin iz bira kutusu- dair b ir problem bile gayet
uğraştırıcı matematiksel zorluklar çıkarır. Sayısal yöntemler kullanarak, böyle
bir problem i sadece yaklaşık olarak çözebiliriz. Çözüme dair genel yöntemler
sadece sayısaldır.
Denklem (7.1)'in doğrudan çözülebileceği birkaç problem vardır. Dönel elip-
soid bir şekle sahip b ir yüklü iletken problemi, bilindik özel fonksiyonlarla ke­
sin olarak çözülebilir, ince b ir disk için çözümü, elipsoidi sonsuz basık hale çe­
virerek elde edebiliriz. Benzer şekilde, b ir iğne için çözümü de elipsoidi sonsuz
oval hale çevirerek elde edebiliriz. Burada b ir şeyin altını çizmek gerek, doğru­
dan yöntemlerin genel uygulanabilirliği sadece sayısal yöntemlerdir.
Sınır değer problem leri, fiziksel b ir benzerliğin ölçümleriyle de çözülebilir.
Laplace denklemi birçok farklı fiziksel olayda karşımıza çıkar: kararlı hal ısı
akışında, dönmesiz sıvı akışında ve esnek b ir zarın dönmesinde. Çözmek istedi­
ğimiz elektrik problemine benzer bir fiziksel modeli kurmak, sıklıkla mümkün­
dür. M odel üzerindeki uygun benzerliğin niceliğini ölçerek, elimizdeki proble-
min çözümü elde edilebilir. Benzetme tekniğine örnek olarak, elektrostatikteki
iki boyutlu problemleri çözmek için elektrolitik tank kullanımı gösterilebilir.
Böyle bir benzetmenin işe yaram asının nedeni, düzgün iletken bir ortamdaki
potansiyel için yazılan diferansiyel denklemin boşluk için yazılanla aynı olm a­
sından dolayıdır.
Bir yöndeki fiziksel alan değişimlerinin sıfır olduğu veya diğer iki yöndeki
değişimlerle karşılaştırıldığında ihmal edilebileceği birçok fiziksel durum v a r­
dır. Böyle problemlere iki boyutlu denir, çünkü alan sadece iki koordinattadır.
Yüklü uzun b ir teli z boyunca yerleştirdiğimizi düşünelim. Telden çok uzak ol­
mayan noktalardaki elektrik alan x ve y 'ye dayanır, z 'ye dayanmaz. Dolayısıyla,
problem iki boyutludur. îki boyutlu bir problemde d<p/dz = 0 olduğundan, ser­
best uzayda 0 için aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

+ ^ = 0 (7 2)
dx2 dy2

İki boyutlu çözüm görece basit olduğundan dolayı, analitik olarak kendisini çö­
zebileceğimiz birçok durum vardır. Hatta, şimdi göstereceğimiz üzere, karm a­
şık b ir değişkenin fonksiyonlarının matematiğinden doğan b ir kurama daya­
nan, çok güçlü ve dolaylı matematiksel b ir teknik vardır.

7-2 İki boyutlu alanlar; karm aşık değişkenin fonksiyonları


Karmaşık değişken (3) şu şekilde tanımlanabilir:

3 = x + iy
(3 değişkenini z koordinatıyla karıştırmayın. Alanların z 'ye bağlı olmadığını
varsayıp şimdi göstereceğimiz çözümden çıkardık.) x v e y üzerindeki her nokta
b ir karmaşık 3 sayısına denk gelir. 3’yi tek b ir (karmaşık) değişken olarak kulla­
nabilir ve bilindik matematiksel fonksiyonları F{3) onunla yazabiliriz, örneğin,
1 «•*
f l i ) = 32
veya
F( 3) = U $ *
veya
F(3) = 3 İn 3
şeklinde sürer gider.
Herhangi bir F(3)'inde, 3 = x + iy eşitliğini kullanarak gerçek ve sanal parça­
ları olan bir x v e y fonksiyonu elde edebiliriz. Örneğin:

32 = (x + iy)2 = x2- y 2 + 2ixy (7.3)

Herhangi b ir F(3)'i, her biri x ve y'nin fonksiyonu olan gerçek ve sanal parça­
ların toplamı olarak yazılabilir:

F ( 3) = U(x, y) + iV(x, y) (7.4)

Burada TJ(x, y) ve V(x, y) gerçel fonksiyonlardır. Böylece, herhangi bir ^( 3) kar­


m aşık fonksiyonundan, iki yeni U(x, y) ve V(x, y) fonksiyonları elde edilebilir.
Örneğin, F( 3) = 32 bize aşağıdaki iki fonksiyonu verir:

U(x, y) = x 2 - y 2 (7.5)
ve
V(x, y) = 2xy (7.6)

Öylesine olağanüstü ve hoş b ir matematiksel teoreme vardık ki, ispatını m a­


tematikle ilgili derslerinize bırakıyoruz. Nitekim, matematiğin tüm gizemlerini
burada açığa çıkarırsak, çok sıkıcı b ir konuya dönüşür. Teoremse şudur, her­
hangi bir "sıradan fonksiyon" (bunu matematikçiler daha güzel tarif eder) için,
U v e V fonksiyonları otomatik olarak aşağıdaki eşitlikleri sağlar:

dU _ dV
(7.7)
dx dy

dV _ dU
(7.8)
dx dy

Buradan çıkan sonuç, U ve V fonksiyonlarının Laplace denklemini sağladığıdır:

d2U d2U
(7.9)
dx2 + dy2

d2V d2V _
(7.10)
dx2 + dy2

Bu denklemler, apaçık b ir şekilde, (7.5) ve (7.6)'nın fonksiyonları için doğrudur.


Dolayısıyla, sıradan bir fonksiyonla başlayarak, her ikisi de iki boyutta
Laplace denkleminin çözümü olan U(x, y) ve V(x, y) fonksiyonlarını elde edebili­
riz. Her b ir fonksiyon, muhtemel b ir elektrostatik potansiyeli temsil eder. Seçe­
ceğimiz herhangi b ir F{%) fonksiyonu, bir elektrik alan problem ini temsil etmeli­
dir. Hatta iki problemi temsil etmelidir, çünkü U ve K n in her biri farklı çözüm­
leri temsil eder. Fonksiyonlar yaratarak, dilediğimiz kadar çözüme ulaşabiliriz.
Yapmamız gereken, hangi problemin hangi çözüme uyduğunu bulmaktır. Kula­
ğımızı tersten gösteriyor gibi gözükebilir, ama akla uygun b ir yaklaşımdır.

Şekil 7-1 İki boyutlu bir elektrostatik alandaki eşpotansiyelleri temsil eden, birbirlerine dik eğrile­
rin iki kümesi.

Örnek olarak, gelin F(3) = 32 fonksiyonunun bize nasıl bir fiziksel durum ver­
diğine bakalım. Fonksiyondan, (7.5) ve (7.6)'nın iki potansiyel fonksiyonunu elde
ederiz. U fonksiyonunun hangi probleme ait olduğunu bulmak için, fonksiyonu,
bir sabit olan U = A eşitliğini kullanarak eşpotansiyel yüzeyler için çözeriz:

x2- y 2 = A

Bu dikdörtgen b ir hiperbolün denklemidir. A'm n çeşitli değerleri için, Şekil 7-


l'd e görülen hiperbolleri elde ederiz. A = 0 olduğundaysa, tam sıfır noktasın­
dan çaprazlam a geçen düz çizgileri elde ederiz.
' İLETKEN +

Bu tür eşpotansiyeller kümesi, b ir iletkenin dik açılı köşesindeki alana kar­


şılık gelir. Farklı potansiyelleri olan, Şekil 7-2'deki gibi iki elektrotumuz varsa,
C'yle işaretlenmiş köşenin yakınındaki alan, aynı Şekil 7-1'deki başlangıç nok­
tasının üstündeki alan gibi gözükecektir. Gördüğünüz düz çizgiler eşpotansi-
yellerdir. Dik açıyla bükülen çizgiler de .Fnin çizgileridir. N asıl ki sivri uçlarda
elektrik alan yüksek olma eğilimindeyse, bu tür çöküntü ve boşluklarda da d ü ­
şük olma eğilimindedir.
Bulduğumuz çözüm, aynı zamanda, dik açılı bir köşenin yakınındaki hiper­
bol şeklindeki bir elektroda veya uygun potansiyellerdeki iki hiperbole uygun­
dur. Şekil 7-1'deki alanın ilginç bir özelliği olduğunu fark etmiş olabilirsiniz.
Elektrik alanın x bileşeni, Ex, şu denklemle hesaplanır:

Er = M .. -2x
dx

Elektrik alan, eksene olan mesafeyle orantılıdır. Bu gerçek, parçacık demetleri­


ni odaklamaya yarayan cihazlar (dört kutuplu lens denilen) yapmaya yarar
(Bkz. Bölüm 29-7). Elde edilmek istenilen alâöı, Şekil 7-2'de görüldüğü gibi, hi­
perbol şekilli elektrodlarla elde edilir. Şekil 7-3'teki elektrik alan çizgilerini el­
de etmek için. Şekil 7-1'deki, V = sabit eşitliğini sağlayan kırık çizgi eğrileri kü­
mesini kullandık. Bir de cabası var! V = sabit eşitliğini sağlayan eğriler, (7.7) ve
(7.8) denklemlerinden dolayı, U = sabit eşitliğini sağlayan eğrilere diktir. Bir
Fl3) fonksiyonunu seçtiğimizde, hem eşpotansiyelleri, hem de alan çizgilerini U
ve K den çıkarabiliriz. Hatırlarsanız, hangi eğri kümesine eşpotansiyel dediği­
mize bağlı olarak, bu iki problem den birini çözmüştük.
İkinci b ir örnek olarak, aşağıdaki fonksiyonu ele alalım:

Şekil 7-3 Dört kutuplu bir lensteki alan. m = V3 (7.11)


Ayrıca
p = t] x2 + y2
ve
tanö = y/x,

terimlerini içeren 3 = x + iy = pel6, eşitliğini yazarsak, o zaman

1/2 aİd/2
ita) = P 1/2 e‘

= p 1/2 I eos + i sin 1


olur. Bundan yola çıkarak aşağıdaki denklemi elde ederiz:
1 1/2 r, , 1 1/2
(.x 2+ y 2)1
/2+ + ^ j~(x2+ y 2)1
/2- x j
F(i) (7.12)

Denklem (7.12)'deki U ve V y i kullanarak elde ettiğimiz U(x, y)=A ve V(x, y)=B'nin


eğrileri Şekil 7-4'te gösterilmiştir. Yine, bu alanları kullanarak tanım layabilece­
ğimiz birçok muhtemel durum vardır. Bunların en ilginçlerinden biri, ince bir
levhanın kenarının yakınındaki alandır. B = 0 çizgisi -y 'n in sağına d o ğru - yük­
lü ince b ir levhayı gösteriyorsa, yakınındaki alan çizgileri de A 'm n çeşitli de­
ğerlerine karşılık gelen eğrilerdir. Fiziksel durum Şekil 7-5'te gösterilmiştir.
Daha ileri örnekler, dikdörtgen b ir köşenin dışındaki alanı veren

F(i) = 32/a (7.13)

eşitliği, yüklü b ir telin alanını veren

F( î) = İn 3 (7.14)

eşitliği ve b ir elektrik dipolün, örneğin birbirlerine çok yakın ve zıt yüklü iki te­
lin, iki boyutlu benzerinin alanını veren aşağıdaki eşitliktir:

F ( 3) = 1/3 (7.15)

Bu konunun üzerinde daha fazla durmayacağız. Karmaşık değişken tekniği­


nin kuvvetli, ama iki boyutlu problem lerle sınırlı ve dolaylı b ir yöntem olduğu­
nun altını tekrar çizmek isterim.

7-3 Plazma salınım ları


Şimdi, alanın ne sadece sabit yüklerden, ne de sadece iletken yüzeylerdeki Şekil 7-5 Topraklanmış ince bir levhanın ke­
yüklerden kaynaklandığı durum lardan ziyade ikisinin birleşim inden kaynakla­ narının yakınındaki elektrik alan.

nan bazı fiziksel durum ları ele alacağız. Diğer b ir deyişle, alan, aynı anda iki
denklem kümesiyle ifade edilebilir: (1) Yük dağılım ına bağlı elektrik alanlarla
ilgili elektrostatik denklemler ve (2 ) alanın varlığında, yüklerin hareketleri veya
konumlarını belirleyen fiziğin b ir başka bölümüyle ilgili b ir denklem.
İlk üzerinde duracağımız, yüklerin hareketinin Newton yasalarıyla belirlen­
diği dinamik b ir örnektir. Bu türden b ir örnek plazm ada bulunabilir. Plazma,
uzayda belli b ir bölgeye yayılmış ve serbest elektronlar ve iyonlardan oluşmuş
iyonize b ir gazdır. Atmosferin üst katmanlarından biri olan iyonosfer bu tür­
den b ir plazmadır. Güneşten atmosfere ulaşan morötesi ışınlar havadaki elek­
tronlara çarparak serbest elektronlar ve iyonlar açığa çıkarır. Böyle bir plazm a­
da artı iyonlar elektronlardan çok daha ağırdır, dolayısıyla, elektronların hare­
ketine kıyasla, iyonik hareketi ihmal edebiliriz.
no, dengeli ve tedirgenmemiş b ir halde bulunan elektronların yoğunluğu ol­
sun. Moleküllerin ayrı ayrı iyonize olduğunu varsayarsak, plazma (tedirgenme-
mişken) elektriksel olarak nötr olduğundan, bu yoğunluk aynı zamanda pozitif
iyonların yoğunluğudur. Bir şekilde elektronların dengeli halden uzaklaştığını
ve bu durumda ne olacağını düşünelim. Bir bölgedeki elektronların yoğunluğu
artmışsa, birbirlerini iter ve denge haline geri dönmeye çalışırlar. Elektronlar
ilk baştaki konumlarına dönmeye çalışırken kinetik enerji kazanırlar ve dengeli
bir hale kavuşacaklarına, hedeflerini ıskalarlar. Bu şekilde b ir ileri b ir geri sa­
lınırlar. Bu durum, dengeleyici kuvvetin gaz basıncı olduğu ses dalgalarındaki
salınıma benzer. Plazma salınımında dengeleyici kuvvet elektronların elektrik
kuvvetidir.
Tartışmayı basit tutmak için, elektronların sadece tek eksende, diyelim x,
hareket ettiği durumla ilgileneceğiz. Başlangıçta x noktasında bulunan elekt­
ronların, t zamanında, denge konumlarından s(x, t) kadar uzaklaştığını varsa­
yalım. Elektronlar yerdeğiştirdiğinden, yoğunlukları da değişir. Yoğunluktaki
değişimi kolayca hesaplayabiliriz. Şekil 7-6'ya göre, a ve b düzlemlerindeki
elektronlar a' ve b ' levhalarına geçmiştir, a ile b arasında bulunan elektronların
sayısı n^Ax terimiyle orantılıdır. Aynı sayıda elektron şimdi genişliği Ax + As
--------------x + s --------- - ■■------------A x + As
olan uzaydadır. Yoğunluk değişimini şu şekilde ifade edebiliriz:
Şekil 7-6 Bir plazma dalgasında hareket, a lev­
n0Ax _ n0
hasındaki elektronlar a' levhasına, ¿’dekiler de
fc"ne hareket eder.
Ax + As 1 + (As/Ax) ’

Yoğunluktaki değişim küçükse, (1 + e)-1 için binom açılımını kullanarak aşağı-


dakini yazabiliriz: ,

n = " o ( l - ^ ) (717>

Artı iyonların, sahip oldukları yüksek eylemsizlikten dolayı, çok hareket etme­
diklerini ve yoğunluklarının no kaldığını varsayıyoruz. Her b ir elektron - q e y ü ­
kü taşır, dolayısıyla herhangi bir noktadaki ortalama yük yoğunluğu,

p = -(n - n0)qe

veya As/Ax diferansiyel biçiminde yazarak,

ds
p = n° q e dx 1718)
olur.
Yük yoğunluğu ile elektrik alanının ilişkisi M axw ell denklemlerinde görüle­
bilir:

V -£ = -^ - (7.19)
eo
Problem eğer gerçekten tek boyutluysa ve elektronların yerdeğiştirmesinden
kaynaklananların haricinde başka alan yoksa, elektrik alan E sadece Ex bileşe­
nine sahip olur. Denklem (7.19) ile Denk. (7.18)'i birleştirince aşağıdaki eşitliği
elde ederiz:

Ê ïi.S sS iM (720l
OX €0 OX

Bu denklemin integralini aldığımızdaysa

Ex = s+ K (7.21)
60
eşitliğini elde ederiz. 5 = 0 değerinde Ex = 0 olduğundan, intégral sabiti K sıfırdır.
Bir elektrona yeni konumunda etki eden kuvvet, dengeleyici kuvvettir ve
elektronun yerdeğiştirmesi s'ye orantılıdır:

px = . ] M I s (7 .2 2 )
£o
Bu, elektronların harmonik salınım yapm asına yol açar. Yerdeğiştirmiş bir
elektronun hareket denklemiyse aşağıdaki gibidir:

d2s nnOp ,,
m e -T â = - - ^ - s (7.23)
at eo

Böylece s'nin harmonik olarak değiştiğini bulduk. Zaman değişimi cos a>p t olur
veya I. Ciltteki üslü gösterimi kullanarak aşağıdaki şekilde yazabiliriz:

e İÜJPl (7.24)

Salınınım frekansı, a)p , Denk. (7.23)'ten elde edilir:

? no<?e
(O n — (7.25)
y £orne

Buna plazma frekansı denir ve plazm anın özelliği olan b ir sayıdır.


Elektron yükleriyle uğraşırken, birçok kişi cevaplarını e2 cinsinden yazmayı
tercih eder, e2 aşağıdaki gibi ifade edilebilir:

Qp
e2 = ------ = 2,3068 x 10-28Nevvton-metre2 (7.26)
4ne0

Bu gösterimi kullandığım ızda, Denk. (7.25), birçok ders kitabında görebileceği­


niz aşağıdaki şekle dönüşür:

2 4/re2no
(7.27)

Bir plazm a tedirgendiğinde, elektronların denge noktaları etrafında u>p do­


ğal frekansıyla serbest salınım yaptığını göstermiş olduk. wp , elektronların yo­
ğunluğunun kareköküyle orantılıdır. Plazma elektronları b ir rezonans sistemi
gibi davranırlar, aynı I. Cilt, 23. Bölümde tanımladıklarımız gibi.
Plazmanın doğal rezonansının bazı ilginç etkileri vardır, örneğin, bir radyo
dalgasını iyonosferden geçirmeye çalıştığımızda, sadece frekansı plazma fre­
kansından yüksekse başarabileceğim izi görürüz. Yoksa, sinyal geri yansıtılır.
Dolayısıyla, uzaydaki b ir uyduyla haberleşebilmek için mutlaka yüksek fre­
kanslar kullanmalıyız. Diğer yandan, eğer ufkun ötesinde b ir radyo istasyonuy­
la haberleşebilmek istiyorsak plazm a frekansından daha küçük frekanslar kul­
lanmalıyız ki sinyal dünyaya geri yansıtılsın.
Plazma salm ım lanna dair bir başka örnekse metallerin içinde gözlemlenir.
Bir metalde, artı iyonlardan oluşan bir plazma ve serbest elektronlar vardır.
Yoğunluk no ve cop çok yüksektir. Buna rağmen, elektron salınmalarını gözlem­
lemek olasıdır. Kuantum mekaniğine göre, doğal frekansı cop olan b ir harmonik
salım cınm hu)p artışıyla birbirlerinden ayrılan enerji seviyeleri vardır. Diğer
b ir deyişle b ir alüminyum folyoya elektronlarla ateş etsek ve diğer taraftaki
elektron enerjilerini dikkatlice ölçsek, harmonik salınım lardan dolayı elektron­
ların bazen ho)p kadar enerji kaybetmesini bekleriz. Bu, gerçekten de olur. 1936
yılında yapılan b ir deneyde, enerjileri birkaç yüz ile birkaç bin elektron-Volt
arasında değişen elektronlar ince b ir metal folyodan geçerken enerjilerini b ı­
raktılar. Deneyin sonuçları, Bohm ve Pines" 1953 yılında gözlemleri metaldeki
plazm a salınım larm ın kuantum uyarım ıyla açıklanana k adar anlaşılamamıştı.

Güncel bir çalışma ve kaynakça için bkz. C.J. Powell ve J. B. Swann, Phys. Rev. 115, 869
(1959).
7-4 Bir elektrolit içerisinde koloidal parçacıklar
Şimdi, yüklerin konumlarının, bir kısmı aynı yüklerden kaynaklanan potan­
siyelle belirlendiği bir olguyu inceleyeceğiz. Açığa çıkan etkiler, kolloidlerin
davranışını önemli ölçüde etkiler. Bir kolloid, su içinde askıda duran küçük
yüklü parçacıklardan oluşur. Mikroskobik boyutta olsalar da, atomik bir bakış
açısıyla gayet büyüktürler. Koloidal parçacıklar yüklü olmasaydı, büyük öbek­
ler halinde toplaşmaya çalışırlardı. Yüklerinden dolayı birbirlerini iterler ve
askıda kalmaya devam ederler.
Suda çözünmüş biraz tuz da varsa, pozitif ve negatif iyonlara ayrışır. Bu
türden b ir iyon çözeltisine elektrolit denir. Eksi iyonlar (artı yüklü olduklarını
varsayarsak) kolloid parçacıklara doğru çekilirler ve artı iyonlar da itilirler.
Şimdi, bu tür bir koloidal parçacığı çevreleyen iyonların nasıl dağıldığını ince­
leyeceğiz.
Konuya basit yaklaşmak adına, yine sadece tek boyut için çözeceğiz. Kolo­
idal parçacığımızı, atomik ölçülerde, çok büyük yarıçaplı b ir küre olarak düşü­
nürsek, yüzeyinin b ir kısmına düzlemmiş gibi alabiliriz. Yeni bir olguyu anla­
maya çalıştığımızda, en iyisi onu çok basitleştirerek modellemek; modeli iyice
kavrayınca da, daha kesin hesaplam alara geçmektir.
İyonların dağılımının, V2<j> = -p /e 0 elektrostatik yasası gereği p(x) yük yoğun­
luğuna ve 0 elektrik potansiyeline yol açtığını düşünelim. Tek boyuttaki alan­
lar için yük yoğunluğu ve potansiyelin arasındaki ilişki aşağıdaki denklem olur:

Böyle bir <p(x) potansiyeli olduğunu varsayarsak, iyonlar kendilerini nasıl


dağıtırdı. Bunu istatistiksel mekanik ilkeleriyle bulabiliriz. O zaman problem i­
miz, istatistiksel mekanikten doğan ve Denk. (7.28)'deki yük yoğunluğuna yol
açan $'yi bulmak olur.
İstatistiksel mekaniğe göre (I. Cilt, Bölüm.40), b ir kuvvet alanında ısıl den­
gede bulunan parçacıklar öyle b ir yayılm ıştır ki, parçacıkların x konumundaki
rı yoğunluğu aşağıdaki denklemle hesaplanabilir:
► '~4
n[x) = no e~UM/kT (7.29)

Denklemdeki U(x) potansiyel enerji, k Boltzmann sabiti ve T de mutlak sıcaklık­


tır.
Varsayımımız, iyonların ya artı ya da eksi tek bir yük taşıdıklarıdır. Kolo­
idal bir parçacığın yüzeyinden x uzaklıktaki b ir pozitif iyonun aşağıdaki eşitliği
sağlayan qe(/>(x) potansiyel enerjisi vardır:

p = qeno (e~q<^,kT - e+<le^,kT) (7.30)

olur. Bunu Denk. (7.28)'le birleştirirsek, potansiyel <p değerinin aşağıdaki denk­
lemi sağlam ası gerektiğini buluruz:

(7.31)
Bu denklemin çözümü zaten genelde bilinir [her iki tarafı 2(dcj>/dx) terimiyle
çarpın ve x'e göre integralini alın]; fakat problem i tutabildiğim iz kadar basit
tutmak için burada sadece T sıcaklığının yüksek olduğu veya potansiyellerin
küçük olduğu durumu ele alacağız, tp'nin küçük olduğu durum seyreltik çözelti­
dir. Bu tür durum lar için üs küçüktür ve şunu yazabiliriz:

e ± q e */ k T = j + 3gL ( 7 .3 2 )
- kT
Böylece, Denk. (7.31) bize
d 2(p 2 n 0q|
a? = + l ^ w (7'33)

denklemini verir. Dikkat ederseniz, bu sefer sağ taraftaki işaret artı. <p için çö­
zümler salınımlı değil, üsseldir.
Denklem (7.33)’ün genel çözümü bize aşağıdaki sonucu verir:

<(> = Ae~x/D + Be+X/D (7.34)


ve

D2 = (7-35)
2 n0qi

A ve B sabitleri problem in koşullarına göre belirlenir. Bizim durumumuzda B


sıfır olmalıdır; yoksa potansiyel büyük x için sonsuza giderdi. Böylece A'nm ,
x = 0 noktasında, koloidal parçacığın yüzeyindeki potansiyel olduğu aşağıdaki
çözümü elde ederiz:
(f> = Ae~x/D (7.36)

Şekil 7-7'deki grafikte görüldüğü gibi, mesafe D kadar arttığında potansiyel


l/e kadar azalır. D sayısı Debye uzunluğudur ve b ir elektrolitteki büyük b ir
yüklü parçacığı çevreleyen iyon kılıfının kalınlığının ölçüsüdür. Denklem
(7.35)’e göre, kılıf, artan iyon yoğunluğuyla n 0 veya düşen sıcaklıkla incelir.
Koloidal parçacık üzerindeki a yüzey yük yoğunluğunu biliyorsak, Denk.
(7.36)’daki A sabitini kolayca elde edebiliriz:

En = Ex( 0 ) = - ^ (7.37)
fo
Ama E aynı zamanda <f>potansiyelinin gradyanıdır:

Exm =_M = + jf (7.38)


dx
Böylece aşağıdakini elde ederiz:

A =— (7.39)
eo
Bu sonucu Denk. (7.36)'ya koyarsak, koloidal b ir parçacığın potansiyelinin
U =0 alarak) aşağıdaki olduğunu buluruz:

0(0) = ^ (7.40)

Dikkat ederseniz bu potansiyel, yüzey yük yoğunluğu a ve levhalar arasındaki


mesafe D olan b ir kondansatörün potansiyel farkıyla aynıdır.
Koloidal parçacıkların elektriksel itkiyle birbirlerinden ayrıldıklarını söyle­
miştik. Ama şimdi gördük ki, b ir parçacığın yüzeyinden biraz uzaktaki alan, et­
rafındaki iyon kılıfı yüzünden azalır. Kılıf yeterince inceyse, parçacıkların b ir­
birine çarpma şansı yüksektir. Çarpıştıkça birbirlerine yapışacak ve koloidallar
topaklaşıp sıvının dibine çökecektirler.
Bir başka ilginç örnek, tuz çözeltisinin protein molekülleri üzerine etkisidir.
Protein molekülü aminoasitlerden oluşmuş uzun, karmaşık ve esnek b ir zincir­
dir. Üzerinde çeşitli yükler vardır ve bazen zincir üzerine dağılm ış şekilde net
bir eksi yük olur. Eksi yüklerin birbirlerini karşılıklı itmelerinden dolayı, prote­
in zinciri gergin halde durur. Ayrıca, çözeltide başka benzer zincir moleküller
varsa, aynı itki etkilerinden dolayı onlar da birbirlerinden ayrı duracaktır. Böy-
lece, b ir sıvı içerisinde askıda duran zincir moleküller elde edebiliriz. Bu sıvıya
tuz eklediğimiz zaman, süspansiyonun özelliklerini değiştiririz. Çözeltiye tuz
ekledikçe Debye mesafesi kısalır, zincir moleküller birbirine yaklaşır ve hatta
birbirlerine dolanabilirler. Çözeltiye yeterince tuz eklenirse, zincir moleküller
çözeltiden ayrışacaktır. Bu şekilde, elektriksel kuvvetler sayesinde anlaşılabile­
cek birçok kimyasal etki vardır.

7-5 Bir örgünün elektrostatik alanı


Son örneğimiz, elektrik alanlarının bir başka ilginç özelliğidir. Bu özellik,
elektrik cihazlarının tasarımında, vakum tüplerinin yapım ında ve başka birçok
amaç için kullanılır. Bu, elektrik alanın yüklü tellerden oluşan b ir örgü yakının­
daki özelliğidir. Problemi mümkün olduğunca basit tutmak için, bir düzlem
üzerinde birbirine paralel tellerden oluşan b ir diziliş düşünelim.
> —«r
Eğer alana tellerin düzleminin uzağından bakarsak, yükler düzleme düzgün
dağılm ışçasına sabit bir elektrik alanı görürüz, örgüye yaklaştığım ızdaysa alan
düzgünlükten sapar. Potansiyelde anlamlı değişimler görmek için örgüye ne ka­
dar yaklaşmamız gerek acaba? Şekil 7-8'de, örgüden çeşitli uzaklıktaki m esafe­
lerdeki eşpotansiyeller kabaca çizilmiştir. Örgüye yaklaştıkça, değişimler b ü ­
yür. örgüye paralel gittiğimizdeyse, alanın periyodik b ir şekilde dalgalandığını
gözlemleriz.

Şekil 7-8 Yüklü tellerden oluşan düzgün bir örgünün


üzerindeki eşpotansiyel yüzeyler.
Daha önceden (I. Cilt, Bölüm 50), herhangi bir periyodik niceliğin sinüs dal­
galarının toplamı olarak gösterilebileceğini (Fourier teoremi) görmüştük. Baka­
lım alan denklemlerimizi karşılayacak uygun bir harmonik fonksiyon bu labile­
cek miyiz?
Teller xy düzleminde uzanıyor ve y eksenine paralelse, a'nın teller arasında
boşluk olduğu ve n'in de harmonik sayı olduğu aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

4>(x, z) = Fre(z)cos (7.41)

Tellerin yeterince uzun olduğunu varsaydığım ızdan, y'ye bağlı bir değişim bek­
lemiyoruz. Tam b ir çözüm n = 1, 2, 3, ... cinsinden toplamla bulunur.
Bu geçerli b ir potansiyelse, tellerin üzerindeki (yük olmayan) bölge için L ap ­
lace denklemini sağlamalıdır:

& ± . 320 _ n
dx2 dz2

Denklem (7.41)'deki 0 için bu denklemi kullanırsak aşağıdaki denklemi buluruz:

4n2n2 ... , , „ 2nnx d2Fn 2nnx „


------- 5— Fn\z)cos ------- + . , c o s -------------------------------------------- 0(7.42)
a2 a dz2 a

Ya da Fn(z)'nin aşağıdaki eşitliği sağlam ası gerekir:

d2Fn 4tt2n2 „
(7.43)
~d* = Fn
Dolayısıyla,

Fn = A n e~z/zo (7.44)

terimini içeren

20 = ¿ T (7'45)

sonucunu elde ederiz. Böylece, rı harmoniğinin alanının bir Fourier bileşeni


varsa, o bileşenin z0 = a!2nn mesafesiyle üssel olarak azalacağını bulmuş ol­
duk. İlk harmonik için (n = 1 ), z b ir örgü mesafesi a kadar arttığında, büyüklük
e~2w çarpanıyla azalır (büyük bir azalm adır bu), örgüden uzaklaştıkça, diğer
harmonikler daha da hızlı azalır. Örgüden sadece birkaç a mesafesinde durdu­
ğumuzda, alanın neredeyse düzgün olduğunu,salınım ların çok küçük olduğunu
görürüz. Elbette, yeterince büyük z için düzgün alanısağlayan daima "sıfır h ar­
monik" bir alan olur:
0o=

Tam b ir çözüm için, bu terimi, (7.41) gibi terimler ve (7.44)'ten gelen Fn'le topla­
yabiliriz. A n gibi katsayılar, toplamın diferansiyeli alındığında, örgü tellerin
yük yoğunluğu A'yı verecek elektrik alanı sağlayacak şekilde ayarlanabilir.
Bu geliştirdiğimiz yöntemle, b ir örgü yardım ıyla elektrostatik kalkanlama-
nın nasıl bir metal levha kadar iyi işe yaradığını açıklayabiliriz, örgüyü oluştu­
ran tellerin arasındaki m esafenin birkaç katı kadar b ir mesafe haricinde, kapalı
b ir örgü içerisindeki alanlar sıfırdır. Bakır b ir levhadan daha ucuz ve hafif b ir
bakır örgü, dışardan gelen bozucu alanlara karşı hassas elektrik cihazları kal-
kanlamak için kullanılabilir.
ELEKTROSTATİK ENERJİ

8-1 Yüklerin elektrostatik enerjisi. Düzgün b ir küre


Mekanik konusundaki en ilginç ve yararlı keşiflerden biri enerjinin korunu­ 8-1 Yüklerin elektrostatik enerjisi. Düzgün

mu yasasıdır. Mekanik b ir sistemin kinetik ve potansiyel enerjilerini ifade ede­ b ir küre


8-2 Bir kondansatörün enerjisi. Yüklü
bilmek bize, sistemin iki durumunun arasındaki ilişkiyi, aralarında ne olup bit­
iletkenler üzerindeki kuvvetler
tiğine bakmadan, anlamamızı sağladı. Şimdi sıra elektrostatik sistemlerin ener­
8-3 iyonik bir kristalin elektrostatik
jisini incelemekte. Enerjinin korunumu yasası, elektrik konusunda da ilginç enerjisi
şeyler keşfetmemize yardım cı olacak. 8-4 Çekirdeklerin elektrostatik enerjisi

Elektrostatikte, enerji etkileşimi yasası çok basittir; aslında çoktan üzerin­ 8-5 Elektrostatik alanda enerji

den geçtik bile. A ralarında r\2 mesafesi bulunan iki yükümüz olsun, q\ ve q2. 8-6 Bir noktasal yükün enerjisi

Sistemde b ir miktar enerji vardır, zira yükleri bir araya getirmek için iş yapıl­
mıştır. İki yükü çok büyük b ir mesafeden bir araya getirmek için yapılan işi da­
ha önce hesaplamıştık hatırlarsanız:

Q1Q2
( 8 . 1)
4ne0r 12
Gözden geçirme: Cilt 1, 4. Bölüm,
Üst üste binme ilkesinden de biliyoruz ki, birden çok yük varsa, yüklerden her­ Enerjinin K orunum u; Cilt 1, 13
hangi biri üzerindeki toplam kuvvet diğer yüklerden kaynaklanan kuvvetlerin ve 14. Bölüm, îş ve Potansiyel
toplamıdır. Buradan ortaya çıkıyor ki, b ir grup yükten oluşan b ir sistemin top­ Enerji

lam enerjisi, yüklerin birbirleriyle olan etkileşimlerinden doğan terimlerin top­


lamıdır. Eğer qı ve qj bu yüklerden herhangi ikisiyse ve aralarındaki mesafe Şe­
kil 8 - 1 'deki gibi ry ise, bu yük çiftinin enerjisi şu şekilde yazılabilir:

gtgj
(8 . 2 )
4ne0rit

Toplam elektrostatik enerji U, mümkün olan tüm yük çiftlerinin enerjilerinin


toplamıdır:
O
U : 47Te0ru (8.3)
o o
tüm çiftler

p yük yoğunluğuyla tanım lanan b ir yük dağılımımız varsa, Denk. (8.3)'ün topla­ Ofli\
mını bir integralle değiştirmeliyiz.
Bu enerjinin iki yönüyle ilgileneceğiz. Biri, enerjinin elektrostatik problem ­ o o o
lere uygulanması, diğeriyse enerjinin farklı şekillerde değerlendirilmesidir.
Bazen, yapılan işi özel b ir durum için hesaplamak Denk. (8.3)'teki toplamı he­
o 0

saplamaktan veya karşılık gelen integrali almaktan daha kolaydır. Örnek ola­ X)Q j
rak, düzgün yük yoğunluğuna sahip b ir grup yükü b ir küre şeklinde bir araya
getirmek istediğimizi düşünelim. Enerji, yükleri sonsuzdan getirmek için yapı­
lan işe eşittir. Şekil 8-1 Bir parçacıklar sisteminin elektrostatik
Şekildeki kürenin sonsuz derecede incelikte küresel katmanlardan oluştuğu­ enerjisi, her bir parçacık çiftinin elektrostatik
enerjisinin toplamıdır.
nu varsayalım . Her b ir katmanı koyarken, küçük b ir miktar yükü alır ve r'den
r+dr mesafesine ince b ir katmana taşırız, a yarıçapına ulaşana kadar bu işlemi
devam ettiririz (Şekil 8-2). Qr, küre r yarıçapına geldiğinde kürenin sahip oldu­
ğu yükse, b ir dQ yükünü taşımak için yapılan işi aşağıdaki şekilde yazabiliriz:

QrdQ
dU = (8.4)
Aıte^r
Küre içindeki yük yoğunluğu p ise Qr yükü,

Çr = p ' T nr*
olarak ve d ü yükü de
dQ = p ■Anr2 dr
dQ
şeklinde ifade edilir. Bu durum da Denk. (8.4)

dU= (8.5)
3e0
haline gelir. Küreyi oluşturmak için gereken toplam enerji, d l f nun r = O'dan
r = a 'ya integrali olan aşağıdaki denklemdir:
Şekil 8-2 Düzgün bir yük küresinin enerjisini
hesaplamak için, birçok küresel kabuktan
oluştuğunu varsayabiliriz. U= (8 .6 )
lb£o
Sonucu, yükün toplam Q yükü cinsinden ifade etmek istersek,

17= -1 (8.7)
5 4neo a
yazabiliriz.
Enerji, toplam yükün karesiyle orantılı ve yarıçapıyla ters orantılıdır. Denk­
lem (8.7)'yi, (l/ry)'nin küredeki tüm nokta çiftleri için ortalam asının 6/5a olm a­
sı şeklinde de yorumlayabiliriz.

8-2 Bir kondansatörün enerjisi. Yüklü iletkenler


üzerindeki kuvvetler
Şimdi, bir kondansatörü yüklemek için gerekli enerjiyi ele alacağız Bir Q yü­
kü, kondansatörün iletkenlerinden birinden alınıp diğerine konulduysa, arala­
rındaki potansiyel farkını aşağıdaki gibi ifade edebiliriz. C kondansatörün ka­
pasitesidir:

V = '^ r *- (8 .8 )

Kondansatörü yüklerken ne kadar iş yapılır? Küre için konuşacak olursak, kon­


dansatörün, b ir yükü bir levhadan diğerin i küçük dQ artışlarıyla taşınarak
yüklendiğini hayal ederiz. dQ yükünü taşımak için yapılan işi aşağıdaki şekilde
ifade edebiliriz:
d U = VdQ
Denklem (8 .8 )'den K yi bu denkleme sokarsak,

ifadesine ulaşırız. Sıfır yükten son Q yüküne integral alırsak,

1 Q2
t 7 = y f (8.9)

eşitliğini elde ederiz. Bu enerjiyi, aşağıdaki şekilde de ifade edebiliriz:

U= ^C Vl (8 .1 0 )

İletken bir kürenin (sonsuza göre) kapasitesinin

Cfcüre = 47T£()Û

olduğunu hatırladığımızda, yüklü b ir kürenin enerjisini Denk. (8.9)'dan çıkara­


biliriz:

17= 4 - -T&— (8 .1 1 )
2 4ne0a
Bu, aynı zamanda, Q toplam yüküne sahip ince bir küresel kabuğun enerjisidir el­
bette ve düzgün yüklü bir kürenin enerjisinin (Denklem 8.7) enerjisinin 5/6'sıdır.
Artık elektrostatik enerjiye dair uygulam aları ele almaya başlayabiliriz. Şu
sorulan b ir düşünün: Bir kondansatörün levhaları arasındaki kuvvet nedir? Ya
da, zıt bir yükün yakınındaki, yüklü b ir iletkenin eksenine göre tork nedir? Bu
tür soruları, kolayca, bir kondansatörün elektrostatik enerjisine dair Denk.
(8.9)'la beraber sanal iş ilkesini kullanarak cevaplayabiliriz. (I. Cilt, 4, 13 ve 14.
Bölüm).
Şimdi gelin, bu yöntemi paralel levhalı bir kondansatörün levhalan arasın­
daki kuvveti hesaplamak için kullanalım. Levhalar arasındaki uzaklığın küçük
bir Az m iktanyla artınldığını varsayarsak, levhalan hareket ettirerek dışandan
yapılan işi, F levhalar arasındaki kuvvet olmak üzere, aşağıdaki gibi ifade ede­
biliriz:
AW =FAz (8.12)
Denklem (8.9)'a göre, kondansatörün baştaki enerjisi,

2 C
şeklindeydi. Yükün değişmesine izin vermezsek, enerjideki değişimi aşağrdaki
gibi ifade edebiliriz:

A [/ = y Q 2 a ( £ ) (8.13)

Denklem (8.12) ile (8.13)'ü eşitlediğimizdeyse,

FAz = -§ - a (£ ) (8.14)

eşitliğini elde ederiz. Bunu, aynı zamanda, aşağıdaki şekilde de ifade edebiliriz:

Q2
FAz = - ^ A C (8.15)

Kuvvet elbette levhalardaki yükler arasındaki etkileşimden kaynaklanmaktadır;


ancak nasıl dağıldıklarını düşünmek zorunda değiliz, ihtiyacımız olan her şey C
kapasitesi sayesinde hallolmuştur.
Buradan yola çıkarak, bu fikrin herhangi b ir şekle sahip iletkenlere ve kuv­
vet bileşenlerine uygulanabileceğini kolaylıkla görebilirsiniz. Denklem (8.14)'te-
ki F i, bulmak istediğimiz bileşenle ve Az'yi de ilgili yöndeki küçük yerdeğiştir-
meyle değiştiririz. Ya da b ir elektrot milimiz varsa ve r torkunu bilmek istiyor­
sak, sanal işi,
AW = t AO

olarak ifade edebiliriz. Denklemdeki A6 küçük açısal yerdeğiştirmesidir. A(l/C),


elbette ki Aö'ya denk gelen 1/C'deki değişim olmalıdır. Böylece, Şekil 8-3'teki g i­
bi değişken bir kondansatördeki hareket eden levhalar arasındaki torku bulmuş
oluruz.
Paralel levhalı kondansatöre geri dönelim. Kapasiteyi hesaplamak için 6 .
Bölümde elde ettiğimiz denklemi kullanabiliriz:
1 d
(816>

Burada A her b ir levhanın alanıdır. Aralanndaki mesafeyi Az kadar artırdığı­


mızda

Az
# )- e0A

eşitliğini elde ederiz. Denklem (8.14)'ü kullanarak, levhalar arasındaki kuvveti Şekil 8-3 Değişken bir sığadaki tork nedir?

şu şekilde ifade edebiliriz:

F ‘ 2% Â 18171
Gelin, yukarıdaki denkleme biraz daha yakından bakalım ve kuvvetin nasıl
doğduğunu anlayabilecek miyiz görelim:

Denklem (8.17)'yi, aşağıdaki şekilde de yazabiliriz:

Levhalar arasındaki elektrik alan

En = -

olduğundan, aşağıdaki şekilde de yazabiliriz:

(8.18)
F = ~ 2 QE°
Bir levha üzerine etkiyen kuvvetin, levhadaki Q yükü ile yüke etkiyen alanın
çarpımı olduğunu herkes tahmin edebilir. Şaşırtıcı şekilde, denklemde bir de
1/2 çarpanı var. Bunun nedeni £ 0'nun yüklere etki eden alan olmaması. Levha
yüzeyindeki yükün, Şekil 8-4'teki gibi ince b ir katmanı kapladığını düşünürsek,
alan, katmanın iç taraftaki sınırında sıfır değerinden levhanın dışında Eq değe­
rine kadar değişecektir. Yüzeydeki yüklere etkiyen ortalama alan E0/2 olur. Bu
yüzden Denk. (8.18)'de 1/2 çarpanı vardır.
Dikkat ederseniz, sanal işi hesaplarken kondansatör üzerindeki yükün sabit
olduğunu varsaydık. Diğer b ir deyişle, başka nesnelere elektriksel olarak bağlı
olmadığı için üzerindeki toplam yükün değişmediğini varsaydık.
Kondansatörün potansiyel farkının, biz yerdeğiştirme yaptıkça, sabit kaldı­
ğını varsayalım. O zaman aşağıdaki eşitliği temel alırdık:

u =\cv*

Böylece, Denk. (8.15) yerine, o denklemdeki kuvvetin büyüklüğüne eşit (çünkü


V = Q/C) ama zıt işaretli b ir kuvvet veren aşağıdaki denklemi elde ederiz:
|E | Eo

F A z = - | - l '2AC

Elbette, kondansatör levhaları arasındaki tuvvetin işareti yükleyici kaynak­


tan onu ayırdığımızda tersine dönmez. Ayrıca, zıt yüklere sahip levhaların b ir­

Şekil 8-4 Bir iletkenin yüzeyindeki yük, yük birlerini çekmesi gerektiğini de biliyoruz. Sanal iş ilkesini ikinci durumda yanlış
katmanı boyunca, sıfırdan Eo = a/eo’ya değiş­ uyguladık, yükleyici kaynak üzerinde yapılan sanal işi göz önüne almadık. Ka­
kenlik gösterir. pasite değiştikçe potansiyeli K de sabit tutmak için, yükleyici kaynak tarafından
V AC kadar yük sağlanmalıdır. Bu yük V potansiyelinde sağlandığından, elekt­
riksel sistem tarafından potansiyeli sabit tutmak için yapılan iş V2AC. Mekanik
iş F Az artı bu elektriksel iş V2AC, kondansatörün toplam enerjisi ^V2AC'deki de­
ğişimi karşılar. Dolayısıyla F Az, önceden olduğu gibi, -^ V 2AC'ye eşittir.

8-3 İyonik b ir kristalin elektrostatik enerjisi


Şimdi, atom fiziğindeki elektrostatik enerji kavramının b ir uygulamasını ele
alacağız. Atom lar arasındaki kuvveti kolayca ölçemeyiz, ama sıklıkla bir atomik
düzenleme ile bir başkası arasındaki enerji farklarıyla ilgileniriz. Örneğin, kim­
yasal bir değişimin enerjisiyle. Atomik kuvvetler temelde elektriksel olduğun­
dan, kimyasal eneıjiler aslında büyük oranda elektrostatik enerjilerdir.
İyonik b ir örgünün elektrostatik enerjisini ele alalım. NaCl gibi bir iyonik
kristal, katı küreler olarak düşünülebilecek artı ve eksi yüklerden oluşur. B irbir­
lerine dokunmaya başlayana kadar elektriksel olarak birbirlerini çekerler; daha
da yakınlaştırmaya çalıştığımızdaysa, çok süratli bir şekilde itici bir güç doğar.
İlk yaklaşık modelimiz için, tuz kristalini, atomlarım temsil eden katı küre­
lerden oluştuğunu hayal edelim. Örgünün yapısı X-ışınım kırınımıyla belirlen-
iniştir. Tuz, kübik bir örgüdür. Üç boyutlu b ir dama tahtası gibi. Şekil 8-5 b ir
kesit görüntüsüdür, iyonlar arasındaki mesafe 2,81 Â 'd ü r (= 2,81 x 10 -8 cm).
Sistem resmettiğimiz gibiyse, kontrolünü şu soruyu cevaplayarak yapabili­
riz: iyonları birbirinden ayırmak için ne kadar enerji gerekir? Diğer b ir deyişle,
kristal yapıyı tamamen iyonlarına ayırmak için ne kadar enerji gerekir? NaCl
molekülünü iyonlarına ayırmak için gereken toplam enerji, deneysel olarak,
molekül başına 7,92 elektron-Volt olarak bulunmuştur. Aşağıdaki dönüşümü

1 eV = 1,602 x 10~19 Joule,

ve bir mol içindeki moleküllerin sayısı olan Avogadro sayısını

N 0 = 6,02 x 1023

kullanarak ayrıştırma enerjisi aşağıdaki şekilde de verilebilir: 2,81 A

IV = 7,64 x 105 Joule/mol Şekil 8-5 Bir tuz kristalinin atomik ölçüde kesi­
Kimyacılar, enerji için kilokalori birim ini kullanmayı tercih ederler. Bir kiloka­ ti. Na ve C1 iyonlarının dama tahtası gibi dizili­
mi, şekilde gösterilene dik olan diğer iki kesitte
lori 4190 Joule'dür. Dolayısıyla, 1 eV/molekül 23 kilokalori/mol olur. Böylece,
de aynıdır ( Bkz. I. Cilt, Şekil 1-7).
NaCl molekülünün ayrışma eneıjisi

IV = 183 kilokalori/mol
olur.
Kristali parçalam ak için gereken işi hesaplayarak, teorik olarak bu kimyasal
onerjiyi bu labilir miydik? Teoremimize göre, bu iş bütün iyon çiftlerinin potan­
siyel enerjisinin toplamıdır. Bu toplamı hesaplamanın en kolay yolu, b ir iyon
seçmek ve onun diğer iyonlarla olan potansiyel enerjisini hesaplamaktır. Bu b i­
ze, iyon başına enerjinin iki katını verecektir, çünkü enerji yük çiftlerine aittir.
Tek b ir iyona ait enerjiyi hesaplam ak için, toplamı ikiye bölmeliyiz. Bizim ger­
çekten istediğimiz molekül başına enerjidir. Her bir molekül iki iyon içerir, do­
layısıyla toplam bize doğrudan molekül başına enerjiyi verir.
Bir iyonun yakın kom şularıyla olan enerjisi e1! a 'dır. Burada e 2 = q*/4neo ve

a da iyonların merkezleri arasındaki uzaklıktır. (Tek değerlikli iyonları ele alı­


yoruz.) Bize, büyüklüğün doğru sırasını verecek olan bu enerji 5,12 eV'dir. Yine
de, ihtiyacımız olan terimlerin sonsuz toplamına hâlâ yaklaşmadık.
Düz b ir hat boyunca dizilmiş iyonlara ait terimleri toplayarak işe koyula­
lım. Şekil 8-5'te N a'yla işaretlenmiş iyonun bizim özel iyonumuz olduğunu dü ­
şünerek, onunla beraber aynı yatay çizgide olan iyonları ele alacağız. Hemen
yakınında, her biri a mesafesinde ve eksi yüklü iki C1 iyonu bulunmakta. 2a
mesafesinde artı yüklü iki iyon bulunm akta ve bu böyle sürüp gitmekte. Bu
toplamın enerjisine U\ dersek, aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

A + 2 . _ 2 , 2_ +
a V 1 2 3 4

2 e2 |
a '{ 2 3 4

Bu dizi yavaşça yakınsadığından sayısal olarak değerlendirmek zordur; ancak


İn 2'ye eşit olduğu bilinir. Dolayısıyla

Uı = - 2 f î İn 2 = -1,386 (8.20)
a a
olur.
Şimdi, buna bitişik b ir başka iyon hattını ele alalım. En yakındaki eksidir ve
a mesafesindedir. Daha sonra V2a mesafesinde iki adet artı iyon vardır. Bir
sonraki hattından V5a mesafesinde, b ir sonraki VTÖa mesafesinde ve bu böyle
ilerler gider. Şu ana kadar bu iyon hattı için aşağıdaki seriyi elde ettik:

Ü f_ J _ . _2_____ 2 | 2 _ N
(8 .21 )
ali V2 Vs VÎÖ+
Bu şekilde dört hat vardır: yukarıda, aşağıda, önde ve arkada. Bu hatlara en ya­
kın olan hatlar da köşegenler üzerindedir ve bu böyle sürer gider.
Bütün bu hatlar üzerinde sabırla çalışır ve toplam larını alırsanız, son topla­
mın

U = -1 ,7 4 7 ^ -
a

olduğunu bulursunuz. Bu sonuç, ilk hat için Denk. (8.20)'de elde ettiğimizden
daha yüksektir, e1la = 5,12 eV kullanarak,

U = -8,94 eV

sonucunu elde ederiz. Bulduğumuz sonuç, deneysel olarak gözlemlenmiş enerji­


den %10 fazladır. Bu da, bütün örgünün b ir arada elektriksel Coulomb kuvvet­
leriyle tutulduğuna dair fikrimizin temelde doğru olduğunu göstermektedir. Ne
muhteşem, değil mi? İlk defa, makroskopik, çok küçük b ir nesnenin b ir özelliği­
ni, atom fiziği bilgim izle elde etmeyi başardık. Daha sonra çok daha fazlasını
yapacağız. Fiziğin, maddenin davranışını atomların davranışlarını düzenleyen
yasalarla açıklamaya çalışan dalına katı hal fiziği denir.
Peki ya hesaplamamızdaki hata? Neden deney sonuçlarıyla bire b ir örtüş-
medi? Bunun nedeni iyonlar arasındaki yakın mesafelerdeki itme kuvvetidir.
Böyle b ir itme mekanizmasının detaylarını analiz etmeye henüz hazır değiliz,
ama büyük ölçekli ölçümler yaparak özelliklerine dair fikir edinebiliriz. Bütün
bir kristalin sıkıştırılabilirliğini ölçerek, iyonlar arasındaki itme enerjisine ve
böylece enerjiye olan katkılarına dair niceliksel bir fikir elde etmek mümkün­
dür. Bu sayede, itme etkisinin elektrostatik çekimin 1/9,4'ü olduğu bulunm uş­
tur ve elbette zıt işaretlidir. Saf elektrostatik enerjiden gelen katkıyı çıkarırsak,
molekül başına ayrışma enerjisini 7,99 eV olarak buluruz. Gözlemlediğimiz so­
nuca çok yakındır, ama bire bir örtüşmemektedir. Hesaba katmadığımız bir şey
daha var: kristal titreşimlerin kinetik enerjisini hesaba katmadık. Bu etki için
de düzeltme yaparsak, deneylerle bire b ir örtüşen sonuç buluruz. Demek ki fik­
rimiz doğruymuş; NaCl gibi b ir kristalin feneıjisl'ne en büyük katkı elektrosta­
tikten gelmektedir.

8-4 Çekirdeklerin elektrostatik enerjisi


Şimdi, atom fiziğindeki b ir başka elektrostatik enerji örneğini, atom çekir­
değinin elektrik enerjisini inceleyeceğiz. Bunu yapm adan önce, proton ve nöt­
ronları çekirdekte bir arada tutan ana kuvvetlerin (nükleer kuvvetler denilen)
bazı özelliklerini tartışacağız. Çekirdeklere -v e onları meydana getiren proton­
lar ve nötronlara- dair keşiflerin ilk zamanlarında, b ir proton ile başka bir pro­
ton arasındaki kuvvetin, elektriksel olmayan kuvvetli parçasının basit b ir yasa­
sı olduğu, elektriğin ters kare yasası gibi, düşünülüyordu. Bu kuvvetin yasasını
ve ona karşılık gelen proton ile nötron ve nötron ile nötron arasındaki kuvvetle­
rin de yasasını belirlediğinizde, çekirdeklerdeki parçacıkların davranışını ku­
ram sal olarak açıklayabilmeliydiniz. Bu yüzden protonların saçılımını çalışan
büyük b ir program başlatıldı. Amaç, aralarındaki kuvvete dair yasayı keşfet­
mekti. Otuz yıl uğraşıdan sonra, ortaya hiç de basit b ir şey çıkmadı. Bir proton
ile diğer bir proton arasındaki kuvvete dair hatırı sayılır bilgi sahibi olmuştuk,
fakat kuvvetin olabildiğince karmaşık olduğu ortaya çıkmıştı.
"Olabildiğince karmaşık" derken kastettiğimiz şey, kuvvetin bağlı olabilece­
ği her şeye b ağlı olduğuydu.
öncelikle, kuvvet, protonlar arasındaki uzaklığa bağlı basit bir fonksiyon
değildir. Uzak mesafelerde b ir çekim vardır, fakat yakın mesafelerde bu çekim
yerini itkiye bırakır. Mesafeye olan bağlılık karmaşık b ir fonksiyondur ve hâlâ
tam olarak bilinemez.
İkinci olarak, kuvvet, protonların spinlerinin yönelimine bağlıdır. Protonla­
rın b ir spini vardır ve etkileşimde bulunan herhangi iki proton aynı veya zıt
$ $ $ $
yönde açısal momentumlarla dönüyor olabilir. Kuvvet, Şekil 8 - 6 'nın (a) ve (b) b ö ­
lümlerinde görüldüğü gibi spinler aynı yöndeyken farklı, zıt yöndeyken farklı­
dır. Aralarındaki fark gayet büyüktür, ihmal edilebilecek kadar küçük değildir.
Üçüncüsü, kuvvet. Şekil 8 - 6 'nın (c) ve (d) bölümlerinde görüldüğü gibi pro­ c$ $
tonların ayrılması spinlerine paralel olduğunda farklı, (a) ve (b)'de görüldüğü
gibi spinlerine dik yönde olduğunda farklıdır.
Dördüncü olarak, kuvvet, aynı manyetizmadaki gibi, protonların hızına b a ğ ­
£
lıdır. Hatta manyetizmadakinden daha kuvvetli b ir şekilde bağlıdır. Hıza bağlı
kuvvet göreli b ir etki de değildir; ışık hızından çok daha küçük hızlarda bile
kuvvetlidir. Daha da ötesi, kuvvetin bu parçası hızın büyüklüğünden başka şey­
lere bağlıdır. Örneğin, bir proton diğer bir protonun yakınında hareket ederken,
kuvvet, Şekil 8 - 6 (e)'de görüldüğü gibi yörüngesel hareket spinin dönmesiyle ay­
Şekil 8-6 İki proton arasındaki kuvvet, mümkün
nı yöndeyse farklı, (f)'de görüldüğü gibi zıt yöndeyse farklıdır. Buna, kuvvetin olan her parametreye bağlıdır.
"spin yörünge" parçası denir.
Bir proton ile nötron ve b ir nötron ile nötron arasındaki kuvvetler de eşit
derecede karmaşıktır. Günümüzde hâlâ bu kuvvetlerin arkasındaki mekanizma­
yı bilmiyoruz, bir başka değişle onları basit şekilde kavrayamıyoruz.
Yine de, çekirdek kuvvetlerinin olabileceklerinden daha basit oldukları
önemli b ir hal vardır. Şöyle ki, iki nötron arasındaki nükleer kuvvet [çekirdek
10.61 10.56
kuvveti], b ir proton ile nötron arasındaki ve iki proton arasındaki kuvvete eşit­ 1n™ la32 maa
tir! Diğer b ir deyişle, herhangi b ir nükleer durumda b ir proton ile nötronu de­ S£Z_

ğiştirsek (veya tersi), nükleer etkileşimler değişmez. Bu denkliğin "temel nede­ 9.19
.8 ,8.2
ni" bilinmez, fakat yeğin etkileşimde bulunan başka parçacıklara dair etkileşim &£7_
yasalarına da uygulanacak önemli b ir ilkedir, n mezonlar veya "acayip" parça­
cıklar gibi.
7.30
Bu gerçek, benzer çekirdeklerdeki enerji seviyelerinin konumlarıyla gayet fi 7fi 6.81

güzel şekilde gösterilebilir. B 11 (boron on bir) gibi bir çekirdeği ele alalım. Bo­ 6 .3 5 -

ron on bir, beş proton ve altı nötrondan oluşur. Çekirdekte bu on b ir parçacık


birbirleriyle karmaşık bir şekilde dans ederek etkileşirler. Bütün olası etkile­
4.81
şimler arasında birisi, olabilecek en düşük enerjiye sahiptir. Bu, çekirdeğin
normal halidir ve taban d urum u olarak bilinir. Çekirdek b ir şekilde uyarıldı­
ğında (örneğin, yüksek enerjili b ir proton veya benzeri bir parçacıkla çarpıştı­
ğında) birçok farklı hale geçebilir. Bunlara uyarılmış haller denir, her birinin
enerjisi taban durumunun enerjisinden yüksektir. Van de G raff jeneratörüyle
¿2£L
(Caltech'in Kellogg ve Sloan Laboratuvarlarındaki gibi) devam eden nükleer fi­
zik araştırm alarında, bu uyarılm ış hallerin enerjileri ve diğer özellikleri deney­
lerle belirlenir. Şekil 8-7'nin sol tarafındaki tek boyutlu çizelgede, B "'in bilinen
en düşük on beş uyarılmış hallerinin enerjileri gösterilmektedir. En alttaki ya­
tay çizgi taban durumunu temsil eder, ilk uyarılm ış halin enerjisi taban duru­ c 11
-1,982 -
mun enerjisinden 2,14 M eV yüksektir, ikincisininki 4,46 M eV yüksektir ve bu
böyle devam eder. Nükleer fizik üzerine yapılan çalışm alar bu gayet karmaşık Şekil 8-7 B11 ve C^’in enerji seviyeleri (M eV cin­
sinden). Cu’in taban durumunun enerjisi Bu 'in-
enerji seviyelerinin açıklamasını bulm aya çalışsa da, şu ana kadar nükleer
kinden 1,982 MeV yüksektir.
enerji seviyelerine dair genel b ir kuram ortada yoktur.
B n 'deki nötronlardan birini b ir protonla değiştirirsek, b ir karbon izotopu
olan Cu 'in çekirdeğini elde ederiz. C u'e ait en düşük 16 düzeyin enerjileri de öl­
çülmüştür, Şekil 8-7'nin sağ tarafında görebilirsiniz. Kesintili çizgiler, deney­
lerle elde ettiğimiz bilginin kuşkulu olduğu seviyeleri işaret etmektedir.
Şekil 8-7'ye dikkatlice bakarsanız, iki çekirdeğin enerji seviyelerinin biçim ­
leri arasındaki dikkat çekici benzerliği göreceksiniz. İlk uyarılm ış haller, taban
durum ların yaklaşık 2 M eV üzerindedir. İkinci uyarılmış hal ile birinci arasın­
da 2,3 M eV kadar büyük bir fark vardır, üçüncü seviye ile ikinci arasındaysa
sadece 0,5 M eV vardır. Dört ve beşinci seviyelere de büyük bir sıçrama vardır;
beş ve altıncı seviyeler arasındaki farksa sadece 0,1 M eV'dir. Bu böyle devam
eder gider. Yaklaşık onuncu seviyede, karşılıklılık kaybolur gibidir, fakat eğer
seviyeleri onları tanımlayan özellikleriyle etiketlersek yine görülebilir. Örneğin,
açısal momentumları ve fazladan enerji kaybetmek için ne yaptıkları gibi.
B 11 ve C " in eneıji seviyelerindeki dikkat çekici benzerlik, elbette sadece te­
sadüf değildir. Fiziksel bir yasanın ipucu olmalı. Bu benzerliğin bize gösterdiği,
b ir çekirdekteki en karmaşık durum da bile, b ir nötronu protonla değiştirmek
çok çok az b ir değişiklik meydana getirir. Buradan, nötron-nötron ve proton­
proton kuvvetlerinin neredeyse benzer olması gerektiği sonucunu çıkarabiliriz,
îşte şimdi, beş proton ve altı nötronlu nükleer konfigürasyonlar ile beş proton
ve altı nötronlu konfigürasyonların aynı olduğunu anlayabiliriz.
Dikkat ederseniz, bu iki çekirdeğin özellikleri bize nötron-proton kuvveti
hakkında bir şey söylemiyor. Her iki çekirdekte de eşit sayıda nötron-proton b i­
leşimi var. Başka iki çekirdeği incelersek, örneğin altı proton ve sekiz nötrona
sahip C 14 ile yedişer proton ve nötrona sahip N 14'ü, eneıji seviyeleri arasında
benzer karşılıklılıkları buluruz. Buradan, proton-proton, nötron-nötron ve pro-
ton-nötron kuvvetlerinin bütün durum larda benzer olduğu sonucunu çıkarabi­
liriz. Nükleer kuvvetlere dair yasalarda beklenmedik b ir ilke vardır. Her bir
nükleer parçacık çifti arasındaki kuvvet karmaşık olsa bile, bu üç muhtemel
çift arasındaki kuvvet aynıdır.
Yine de bazı küçük farklar vardır. Seviyeler tam olarak birbirine karşılık
gelmez; ayrıca, Cn'in taban durumunun mutlak enerjisi (kütlesi) B"'inkinden
1,982 M eV yüksektir. Bütün diğer seviyeler aynı mutlak enerji miktarı kadar
yüksektir. Dolayısıyla, kuvvetler tam olarak birbirine eşit değildir. Bunu zaten
biliyoruz; iki proton arasında elektriksel kuvvet varken, nötronlar arasında öyle
bir kuvvet yoktur. B nile Cn arasındaki farkları, protonların elektriksel etkile­
şimlerinin farklı olduğu gerçeğiyle açıklayabilir miyiz? Seviyeler arasındaki kü­
çük farkların da belki? Nükleer kuvvetler elektrikselkuvvetlerden çokdaha b ü ­
yük olduğu için, elektriksel etkilerin enerji seviyeleri üzerinde çok küçük b ir et­
kisi olurdu.
Bu fikri kontrol etmek veya bu fikrin sonuçlarını araştırmak için, önce iki
çekirdeğin taban durum enerjileri arasındaki farkı ele alalım. Modelimizi basit
tutmak adına, her b ir çekirdeğin r yarıçapında Z sayıda protona sahip olduğu­
nu varsayalım . Çekirdeği, düzgün yük dağılım ına sahip b ir küre olarak düşü­
nürsek, elektrostatik enerjisini Denk. (8.7) yardım ıyla hesaplayabiliriz.

3 (Zqe)2 ,>
U= — ~ ~ ~ (8.22)
5 47reo r

Denklemdeki qe, protonun temel yüküdür. Z B u için beş v e C " için altı olduğun­
dan, elektrostatik enerjileri farklı olur.
Bu kadar az sayıda protonla, Denk. (8.22) tam olarak doğru değildir. Onlar
küre içinde düzgün dağılmış noktalar olarak düşünüp, her b ir proton çifti ara­
sındaki elektriksel enerjiyi hesaplarsak, Denk. (8.22)'deki Z 2 teriminin Z(Z - 1)
terimiyle değiştirilmesi gerektiğini buluruz. Böylece eneıji şu şekilde yazılır:

u = A Z ( Z - l ) q l = 3_Z{Z - l ) e > (g 23)


5 4neo r 5 r

r nükleer yarıçapını bilirsek. Denk. (8.23)'ü kullanarak B u ile C 11 arasındaki


elektrostatik enerji farkını hesaplayabiliriz. Gelin biz tersten gidelim, ama baş­
langıçtaki eneıji farkının tamamen elektrostatik olduğunu varsayıp, gözlemle­
nen eneıji farkını kullanarak yarıçapı hesaplayalım.
Bu çok da doğru değildir. B 11 ve Cn'in temel durum ları arasındaki 1,982
M eV değerindeki fark aynı zam anda parçacıkların serbest eneıjilerini de -m c 2
enerjisini- içermektedir. B n ’den Cn 'e giderken b ir nötronu b ir proton ve daha
az kütleye sahip elektronla değiştiririz. Eneıji farkının b ir kısmı, nötron ve pro­
ton ile elektronun serbest enerjilerinin farkından gelmektedir ve 0,784 M eV'dir.
Dolayısıyla elektrostatik enerjiden kaynaklanan fark 1,982 M eV'den fazladır:

1,982 M eV + 0,784 M eV = 2,766 M eV

Bu enerjiyi, B u veya Cu 'in yarıçapı için Denk. (8.23)'e koyarsak aşağıdaki so­
nucu buluruz:
r = 3,12 x 10-13 cm (8.24)

Bu sayının b ir anlamı var mıdır? Bunu öğrenmek için, çekirdeklerin yarıça­


pını bulm ak için kullanılan başka yöntemlerle karşılaştırmalıyız. Hızlı parça­
cıkları nasıl saçtığına bakarak bir çekirdeğin yarıçapını ölçebiliriz örneğin. Bu
türden ölçümler göstermiştir ki, bütün çekirdeklerdeki madde yoğunluğu nere­
deyse aynıdır. Diğer bir deyişle, hacimleri içerdikleri parçacıklarla orantılıdır.
A bir çekirdekteki protonlar ve nötronların toplamıysa (kütlesiyle çok yakın
orantılı b ir sayı), yarıçapını aşağıdaki denklemle hesaplayabiliriz:

r = A m r0 (8.25)

Bu denklemde r0 değeri aşağıda gösterilmiştir:

r0 = l , 2 x l 0 -13 cm (8.26)

Bu ölçümlerden B 11 (veya Cu ) çekirdeğinin yaklaşık değerinin aşağıdaki gibi


olmasını bekleriz:
r = (11)1/3 (1,2 x 10~13) cm = 2,7 x 10~13 cm

Bu sonucu (8.24)'le karşılaştırırsak, B 11 ile C 11 arasındaki enerji farklarının


elektrostatikten kaynaklandığına dair varsayımımızın gayet doğru olduğunu
görebilirsiniz. Aradaki fark sadece %15 kadardır ve bu da ilk nükleer hesapla­
mamız için hiç de fena b ir sonuç değildir.
Aradaki farkı açıklayabiliriz. Günümüzde, çekirdeklere dair anlayışımıza
göre eşit sayıda nükleer parçacıklar - B 11 örneğinde beş proton ve beş nötron-
bir çeşit öz meydana getirirler. Bu öze parçacık eklendikçe, parçacık öze gir­
mektense, yeni bir küresel çekirdek meydana getirmek için özün etrafında dola­
nır. Böyle olduğu için, ilave proton için farklı bir elektrostatik enerji kabul etme­
liydik. Cu ve B u 'in fazla enerjisini tam olarak aşağıdaki gibi hesaplamalıyız:

^BQe
4n£0r
Bu da, özün dışına b ir proton eklemek için gerekli enerjiye eşittir. Çıkan sayı
Denk. (8.23)'ün sonucunun 5/6'sıdır, dolayısıyla yarıçap için yeni sonuç
(8.24)'ün sonucunun 5/6'sıdır. Bu da doğrudan ölçerek elde ettiğimize çok daha
yakın b ir sonuçtur.
Denklem sonucu ile deney sonucunun uyuşm asından iki sonuç çıkarabiliriz.
Birincisi, elektrik yasalarının çok küçük, 10~13 cm boyutlarında bile çalışm ası­
dır. Diğeriyse, proton ile proton, nötron ile nötron ve proton ile nötron arasın­
daki kuvvetlerin elektriksel olmayan kısımlarının tamamen eşit olduğudur. Bu,
dikkate değer b ir rastlantıdır.

8-5 Elektrostatik alanda enerji


Şimdi, elektrostatik enerjiyi hesaplamak için diğer yöntemleri ele alalım.
Hepsi temel denklem olan, her bir yük çiftinin, diğer yük çiftleri üzerinde, kar­
şılıklı enerjilerinin toplamı olan Denk. (8.3)'ten elde edilebilir. Her zamanki gi­
bi, her b ir d V hacminin p d V yük elemanım barındırdığını düşünelim. O zaman,
Denk. (8.3)'ü,

b ü tü n
h a c im d e
şeklinde yazabiliriz. Dikkat ettiniz mi? 1 çarpanı var. Bunun nedeni dV\ ve d V 2
üzerinden aldığımız çifte integrallerde tüm yük çiftlerini iki kere saymış olma­
mızdır. Her bir çifti bir kere sayabileceğimiz şekilde b ir integral yazmanın uy­
gun b ir yolu yoktur. Dikkat ederseniz, (8.27)'de d V 2 üzerinden alınan integral
(l)'deki potansiyeldir:

/ 4ne0r 12
dV 2 = <t>il)

Böylece, Denk. (8.27)

U = ^ J p (l)< p (l)d V ı

olarak yazılabilir. Ya da artık (2) noktası gözükmediğinden, basitçe aşağıdaki


şekilde de yazabiliriz:

Ur==-k
^ -\
- Jpp<t>dV
d>dV (8.28)

Bu denklemin ne anlama geldiğini şu şekilde ifade edebiliriz. p d V yükünün


potansiyel enerjisi, yükle, aynı noktadaki potansiyelin çarpımına eşittir. Top­
lam enerji (pp d V üzerinden alınan integrale eşit olur böylece. Yine j çarpanı

vardır ama. Hâlâ o çarpanı kullanmak zorundayız çünkü enerjileri iki kere sayı­
yoruz. İki yükün karşılıklı enerjisi, birinci yük ile diğerinden kaynaklanan po­
tansiyelin çarpımıdır. Bir başka şekilde, ikinci yük ile diğerinden kaynaklanan
potansiyelin çarpımı olarak da yazılabilir. Bundan dolayı, iki yük için,

U=qı<p[l) = qr Q2
47te0 ri2
ya da
<?ı
U = q 2<p[2) = q2-4n£orı2

yazabiliriz. Ayrıca aşağıdaki şekilde de yazabilirft:

t f = 4 -t a ı0 (U + 920(2)1 (8.29)

(8.28)'deki integral, (8.29)'da parantez içindeki terimlerin toplamına eşittir. İşte,


bu yüzden ^ çarpanına ihtiyacımız vardır.

Şimdi, ilginç b ir soru soralım: Elektrostatik enerji nerededir? İçinizden biri


"kime ne?" diyebilir. Böyle b ir sorunun anlamı nedir? Birbirleriyle etkileşen
yükler varsa, bileşimin belli b ir enerjisi vardır. Enerjinin yüklerden birinde, her
ikisinde ya da ikisinin arasında b ir yerde olduğunu söylememiz gerekiyor mu?
Bu sorular, toplam enerjinin korunduğunu bildiğim izden dolayı sadece, anlam­
sız gelebilir. Enerjinin bir yerlerde olduğu fikrine ihtiyacımız yoktur.
Yine de, diyelim ki, enerjinin b ir yerlerde bulunması fikri, aynı ısı enerjisin­
de olduğu gibi, mantıklı geldi. Bu durumda, enerjinin korunması ilkesini eğer
belli b ir hacimdeki enerji değişirse, değişimi hacme giren ve çıkan enerjiyi kul­
lanarak açıklayabileceğimiz şekilde genişletebiliriz. Enerjinin korunumuna dair
daha önceki ifademizin, b ir yerde b ir miktar enerji kaybolursa ve başka bir yer­
de, aradaki boşlukta özel b ir şey olmadan, açığa çıkarsa hâlâ geçerli olduğunu
bilin. Dolayısıyla, enerjinin korunumu ilkesini genişletmekten bahsedebiliriz.
Bu genişlemiş ilkeye, enerjinin yerel korunumu adını verebiliriz. Buna göre, be­
lirli b ir hacimdeki enerji sadece o hacme giren ve ondan çıkan enerji miktarıyla
değişir. Enerjinin b ir bölgede böyle korunması gerçekten de mümkündür. Öy­
leyse, toplam enerjinin korunumu ifadesinden çok daha ayrıntılı b ir yasamız
olurdu. Gerçekten de doğada, enerji yerel olarak korunur. Enerjinin nerede ol­
duğuna ve b ir yerden diğerine nasıl gittiğine dair denklemler yazabiliriz.
Enerjinin nerede olduğunu söyleyebilmemizin neden zorunlu olduğuna dair
fiziksel b ir neden de vardır. Kütleçekim kuramına göre, bütün kütleler bir kütle-
çekim kaynağıdır. E = mc2 sayesinde, kütle ile enerjinin eşit olduğunu da biliyo­
ruz. Dolayısıyla, tüm enerji b ir kütleçekim kuvveti kaynağıdır. Enerjinin yerini
bilemezsek, kütlenin de yerini bilemeyiz. Kütleçekim alanın kaynaklarının ne­
relerde olduğunu söyleyemezdik. Kütleçekim kuramı eksik kalırdı.
Kendimizi elektrostatikle sınırlarsak, enerjinin nerede olduğunu bilmemizin
imkânı yoktur. Elektrodinamiğin eksiksiz M axw ell denklemleri bize çok daha
fazla bilgi sağlar. (Yine de bu durumda, tam doğru konuşacak olursak, cevap
tek değildir.) Bu yüzden, bu soruyu daha ilerleyen b ir bölümde tartışacağız.
Şimdiyse sadece elektrostatiğe özgü b ir durum için sonucu vereceğiz size. Ener­
ji uzayda, elektrik alan neredeyse oradadır. Bu akla uygundur, çünkü yüklerin
ivmelendiğinde elektrik alan meydana getirdiğini biliyoruz. Işık veya radyo
d algalan b ir noktadan diğerine hareket ettiğinde enerji de taşırlar diyebiliriz,
iyi de, dalgalarda hiç yük yoktur ki. Bu yüzden, enerjiyi elektromanyetik alanın
olduğu yerde tespit etmek isteriz, alanın geldiği yüklerin olduğu yerde değil. Bu
yüzden enerjiyi yükler cinsinden değil de, meydana getirdikleri alanlar cinsin­
den ifade etmeliyiz. Hatta, Denk. (8.28)'in sayısal olarak aşağıdaki denkleme
eşit olduğunu gösterebiliriz:

U = -^ -jE -E d V (8.30)

Bu denklemi, bir elektrik alan mevcut olduğunda, yoğunluğu (birim hacimdeki


enerji)

u = E-E = (8.31)

olan bir eneıjinin de var olduğu şeklinde yorum layabiliriz. Bu fikir, Şekil 8 - 8 'de
resmedilmiştir.
Denklem (8.30)'un elektrostatik yasalarıyla uyumlu olduğunu gösterebilmek
için, 6 . Bölümde elde ettiğimiz p ile 0 arasındaki ilişkiyi Denk. (8.28)'e koyalım:

p = - e 0V 2 0

Böyle aşağıdakini elde ederiz:

(8.32)

Terimleri açarsak,

d
Şekil 8-8 Elektrik alandaki her bir dV = dx
~3x K öx) dy\ dy dz birim hacmi (eo/2)E* dV enerjisi içe-

= V • (0 V 0 ) - (V 0 ) • (V 0 )

eşitliklerini elde ederiz. Bu durumda, enerji integralimiz de aşağıdaki gibi olur:

U = - ^ J (V0) • (V<p)dV- - Ş - J V • (0 V 0 )dV

Gauss teoremini kullanarak, ikinci integrali yüzey integraline çevirebiliriz:

J V - (0 V 0 )d V = J (0V0) • nda (8.34)


hacim yüzey

Yüzey integralini, tüm yüklerin sonlu b ir mesafede olduğu, eşdeyişle yüze­


yin sonsuza gittiği varsayım ıyla (böylece hacim integralleri, tüm uzay üzerin­
den alm an integraller olur) hesaplayacağız. Bu şekilde ilerlemenin en kolay yo-
lu, merkezi sıfır noktası olan ve çok büyük bir R yarıçapına sahip b ir küresel
yüzeyi ele almaktır. Bütün yüklerden uzak olduğumuz zaman, 0'nin 1/fl ve
V0'nin de l/R 2 değiştiğini biliyoruz. (Her ikisi de, dağılımdaki net yük sıfırsa, R
değeriyle daha bile hızlı azalacaktır.) Büyük küremizin yüzey alanı R 2 değeriyle
büyüdüğünden, yüzey integralinin, kürenin yarıçapı arttıkça azaldığını görebi­
lirsiniz: (\ /R )(l/R 2)R 2 = (l/R) integralimize bütün uzayı (R —> oo) dahil edersek,
yüzey integrali sıfıra gider ve aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

f/= J (V0 ) • (V<p)dV= & J e -E dV (8.35)

bütün bütün
uzay uzay

Gördüğünüz gibi, herhangi b ir yük dağılımının enerjisini, alanda bulunan bir


enerji yoğunluğu üzerinden alınan integralle ifade edebiliriz.

8-6 Bir noktasal yükün enerjisi


Yeni denklemimiz (8.35)'e göre, tek b ir q noktasal yükü bile b ir miktar elekt­
rostatik enerjiye sahiptir. Bu durumda, elektrik alanı,

____ 2_
E =
47re0r2
şeklinde ifade edilebilir. Böylece, yükten r uzaklığındaki enerji yoğunluğu

epE2 _ Q2
2 32n2£oTA

olur. Elimizde d r kalınlığında ve 47rr* alanında küresel b ir kabuk olsun. Toplam


enerjiyi aşağıdaki şekilde ifade edebiliriz:

(8.36)
r=0

r = oo'daki limit bir zorluk çıkarmaz; ama b ir noktasal yük için r = 0 değerine
kadar integral almamız lazım ki bu da sonsuz b ir integral verir bize. Her ne ka­
dar, sadece noktasal yükler arasında enerji olduğu fikriyle başlam ış olsak da,
Denk. (8.35)'e göre, b ir noktasal yükün alanında sonsuz miktarda enerji vardır.
Noktasal yükler kümesi için bulduğum uz ilk denklemde (Denklem 8.3), b ir yü­
kün kendisiyle olan etkileşimini hesaba katmamıştık. Denklem (8.27)'de sürekli
bir yük dağılımını ele aldığım ızda, her b ir sonsuz küçüklükteki yükün diğer
sonsuz küçüklükteki yüklerle enerji etkileşimini hesaba katmıştık. Aynısını
Denk. (8.35)'te de yapmıştık, böylece onu b ir sonlu noktasal yüke uyguladığı­
mızda, o yükü sonsuz küçüklükteki parçalardan bir araya getirme enerjisini de
hesaba katmış oluyoruz. Dikkat ederseniz, (8.11)'i yüklü bir kürenin enerjisini
elde etmek için kullanır ve yarıçapın sıfıra gittiğini hesaba katarsak, Denk.
(8.36)'daki sonucu elde edeceğimizi görürsünüz.
Enerjiyi alanda b ir yerde bulm a fikri, noktasal yüklerin var olduğu varsayı­
mımızla çelişmektedir. Bu zor durumdan kurtulmanın b ir yolu, elektronlar gibi
temel parçacıkların aslında nokta değil de, çok küçük yük dağılım ları olduğunu
söylemek olabilir. Bunun yerine, çok kısa mesafelerde veya enerjinin yerel ko­
runumu fikri söz konusu olduğunda, elektrik kuramrmızda b ir şeylerin yanlış
olduğunu da söyleyebiliriz. Her iki bakış açısında da zorluklar vardır. Bu zor­
lukları aşamadık, bugün hâlâ mevcutturlar. Bir süre sonra, ilave bazı fikirleri,
örneğin elektromanyetik alanda momentum gibi, konuştuğumuzda doğayı kav­
rayışımıza dair temel zorlukların tam bir listesini çıkarmış olacağız.
ATMOSFERDEKİ ELEKTRİK

9-1 Atm osferin elektrik potansiyel gradyam


Sıradan bir günde, düz b ir ovada veya denizdeyken, yukarıya doğru çıkmaya 9-1 Atmosferin elektrik potansiyel

başladığınızda elektrik potansiyel her b ir metrede 100 Volt kadar artar. Diğer gradyam
9-2 Atmosferdeki elektrik akım ları
b ir deyişle, havada düşey yönde 100 Volt/m E elektrik alanı vardır. Alanın işa ­
9-3 Atmosferik akım ların kaynağı
reti, dünya yüzeyindeki b ir eksi yüke karşılık gelir. Bu ne demektir? Şöyle düşü­
9-4 Gök gürültülü fırtınalar
nün, dışardayken burnunuzun ucundaki potansiyel, ayağınızdan 200 Volt daha 9-5 Yük ayrımının mekanizması
fazladır. Şunları sorabilirsiniz: "Peki o zaman neden havada, aralarında birer 9-6 Yıldırım
metre olan iki elektrot kullanıp bu 100 Volt'u elektrik lam balarını yakmak için
kullanmıyoruz?" "Ayaklarım ile burnum arasında gerçekten 200 Volt potansiyel
farkı varsa, neden sokağa çıktığımda çarpılmıyorum?"
Önce ikinci soruyu cevaplayalım. Vücudunuz görece iyi bir iletkendir. T op­
rakla temas haldeyseniz, siz ve toprak bir eşpotansiyel yüzey olursunuz. N o r­
malde eşpotansiyeller, Şekil 9 -l(a )'d a olduğu gibi, yüzeye paraleldir; ama siz
ordayken eşpotansiyeller bozulur ve alan Şekil 9 -l(b)'deki gibi gözükür. Böyle­
Kaynak: Chalmers, J. Alan, Atm osp­
ce, burnunuz ile ayaklarınız arasında neredeyse sıfır potansiyel farkı kalır.
heric Electricity, Pergamon Press,
Topraktan başınıza doğru gelen bazı yükler alanı değiştirir. Bazıları havadaki
London (1957).
iyonlar sayesinde boşalabilir, fakat hava çok kötü b ir iletken olduğundan bu
akım çok zayıftır.

1.30CW.

+3 0 0 V

+2 0 0 V

£ = 100 V/m

+100 V

0V - -
—? --- 7--- 7 --- T~
' / / / / / / TOPRAK
(a)

Şekil 9-1 (a ) Toprağın üzerindeki potansiyel dağılımı, (b ) Açık, düz bir yüzeyde duran adamın yakı­
nındaki potansiyel dağılımı.

Bulunduğu yere b ir şey yerleştirdiğimizde değişen bir alanı nasıl ölçebili­


riz? Bunun birçok yolu vardır. Bir yol, yalıtılmış b ir iletkeni toprağın biraz üze­
rine yerleştirmek ve havayla aynı potansiyele gelene kadar orada bırakmaktır.
Yeterince uzun bırakırsak, havanın o çok küçük iletkenliği, o seviyede aynı p o ­
tansiyele gelene kadar yüklerin iletkenden (veya iletkene) sızmasına yol açar.
Daha sonra bu iletkeni toprak seviyesine indirir ve bu işlem esnasındaki potan­
siyel değişimini ölçeriz. Daha hızlı b ir yolsa, iletken olarak çok küçük b ir deliği
olan su dolu b ir kovayı kullanmaktır. Su delikten sızdıkça, fazla yükleri de be­
raberinde taşır ve kova havayla aynı potansiyele gelir. (Yükler, bildiğiniz üzere,
yüzeyde bulunur ve dam lalar düştükçe "yüzey parçaları" da parçalanır.) Kova­
nın potansiyelini b ir elektrometreyle ölçebiliriz.
Potansiyel gradyarıı doğrudan ölçmenin b ir başka yolu daha vardır. Bir
elektrik alanı varsa, toprağın b ir yüzey yükü vardır (a = €qE). Yere düz metal b ir
levha koyar ve topraklarsak, üzerinde eksi yükler görülür (Şekil 9-2a). Bu levha,
b ir başka topraklanmış iletken B levhasıyla örtülürse, yükler o levhada görülür
TO P RAK
B AĞLAN TISI \ M ETAL P LAK A A ve ilk A levhasında yük kalmaz. Örttükçe, A levhasından toprağa akan yükleri
~/~ / V Â / / / / / ölçersek (topraklama teli üzerindeki b ir galvanometre sayesinde), üzerindeki
(a)
yüzey yük yoğunluğunu ve dolayısıyla da elektrik alanı bulabiliriz.
Atmosferdeki elektrik alanı nasıl ölçebildiğimizi ortaya koyduğumuza göre,
onu tanımlamaya devam edebiliriz. Öncelikle, ölçümler göstermiştir ki yüksek­
lere çıktıkça alan var olmaya devam etmekte ama zayıflamaktadır. Yaklaşık 50
Ö R TÜ C Ü PLAK A B
kilometrede alan çok küçüktür, dolayısıyla potansiyel değişiminin (iTnin integ-
rali) çoğu düşük irtifalarda meydana gelir. Yer yüzeyinden atmosferin tepesine
kadar olan toplam potansiyel farkı 400.000 Volt'tur.

Şekil 9-2 (a ) Topraklanmış metal levha,


toprakla aynı yüzey yüküne sahiptir, (b ) Lev­ 9-2 Atm osferdeki elektrik akım ları
hanın, bir iletkenle örtülürse, hiç yüzey yükü
olmaz. Potansiyel gradyanm a ilaveten ölçebileceğimiz bir başka şeyse, atmosferde­
ki akımdır. Akım yoğunluğu küçüktür, yeryüzüne paralel her b ir metre kareden
yaklaşık 10 mikromikroamper akım geçer. Havanın mükemmel b ir yalıtkan ol­
madığı bellidir ve iletkenliğinden dolayı havadan yere doğru -a z önce bahsetti­
ğimiz elektrik alandan d olayı- küçük b ir akım geçer.
Atmosfer neden iletkendir? Atmosferin orasında burasında, hava molekülle­
rinin arasında b ir iyon vardır mutlaka. Fazladan b ir elektron almış veya kay­
betmiş bir oksijen molekülü örnek verilebilir. Bu iyonlar tek molekül olarak kal­
mazlar. Elektrik alanlarından dolayı etraflarında birkaç başka molekül toplar­
lar. H er b ir iyon küçük b ir öbek oluşturur ve diğer benzer öbeklerle beraber
alan içinde sürüklenir. Yavaşça yukarı veya aşağı sürüklenirler ve gözlemlenen
akımı meydana getirirler. İyonlar nereden gelir peki? îlk başta onların dünya­
nın radyoaktivitesinden kaynaklandığı düşünülmüştü. Radyoaktif maddelerden
yayılan ışınımın, hava moleküllerini iyonize ederek havayı iletken hale getirdiği
bilinen bir şeydi. Atomik çekirdeklerden yayılan “fi ışınları o kadar hızlı hareket
ederler ki, atom lardan elektron koparırlar ve geride iyon bırakırlar. Bu da, el­
bette, yükseklere çıktıkça daha az iyonlaşmış molekülle karşılaşm am ız gerekti­
Şekil 9-3 İyonların hareketinden dolayı oluşan ği anlamına gelir; çünkü radyoaktivite topraktaki radyum, uranyum, potasyum
hava iletkenliğini ölçmek.
vb gibi elementlerde bulunur.
Bu kuramı sınamak için, bazı fizikçiler havaya balonlar gönderdiler (1912 yı­
lında, Hess) ve tam tersi bir durumla karşılaştılar. Birim hacimdeki iyonlaşma
yükseklikle beraber artmıştı. (Deney cihazı aynı Şekil 9-3'teki gibiydi. İki levha V
potansiyeline ulaşana kadar düzenli şekilde yüklenmişlerdi. Havanın iletkenli­
ğinden dolayı, levhalar yavaşça boşaldı ve bu boşalm a hızı elektrometreyle öl­
çüldü.) Bu olabilecek en gizemli sonuçtu. Atmosferik elektriğe dair yapılan de­
neyler tarihindeki en dramatik buluştu. O kadar dramatikti ki, yepyeni bir ala­
nın doğmasına yol açtı: kozmik ışınlar. İyonlaşma dünyanın dışındaki bir şey­
den kaynaklanmaktaydı belli ki ve onu araştırmak kozmik ışınların keşfine yol
açtı. Kozmik ışınlar konusuna şimdi girmeyeceğiz, sadece iyonların kaynağı ol­
duklarını bilmeniz yeterli. Her ne kadar iyonlar sürekli dağıtılsa da, atmosfer
dışından gelen kozmik ışın parçacıkları sayesinde sürekli yenileri yaratılır.
Tam doğru olmak için, moleküllerden oluşan iyonlar dışında başka türlü
iyonlar olduğunu da belirtmeliyiz. H avada bulunan çok küçük boyuttaki toz
parçacıkları da yüklenir. Bunlara zaman zaman "çekirdekler" denir. Denizde bir
dalga kırıldığında örneğin, havaya su zerrecikleri karışır. Bu dam lalardan biri
buharlaştığında, havada sonsuz küçüklükte b ir N aC l kristali asılı kalır. Bu mi­
nik kristaller daha sonra havadan yük kapıp, iyon olabilirler. Bunlara "büyük
iyonlar" denir.
Kozmik ışınlarla oluşan küçük iyonlar, en hareketli olanlardır. Çok küçük
olduklarından dolayı havada hızla ilerlerler. Hızları, 100 Volt/metrelik b ir alan-
da yaklaşık 1 cm/sn veya 1 Volt/cm' dir. Daha büyük ve ağır iyonlar çok daha
yavaş ilerlerler. Eğer havada yeterince "çekirdek" varsa, küçük iyonlardan yük
toplayabilirler. "Büyük iyonlar" yavaş ilerlediğinden dolayı, toplam iletkenlik
azalır. Havanın iletkenliği, bu yüzden, gayet değişkendir çünkü içindeki "toz"
miktarına duyarlıdır. Kara üzerindeki toz miktarı, rüzgârla kalkanlar veya in­
sanlığın havaya saldıkları yüzünden, deniz üzerindekinden daha fazladır. Bu
yüzden b ir günden b ir güne, b ir andan diğer b ir ana, b ir yerden b ir başka yere
dünya yüzeyindeki iletkenliğin yüksek derecede dalgalanm ası şaşırtıcı değildir.
Dünya yüzünde bir yerde ölçülen voltaj gradyanı da çok değişkenlik gösterir
Bunun nedeni farklı yerlerde de olsa, yüksek mesafelerden o yerlere yaklaşık
aynı akımın düşmesidir. Yeryüzü yakınındaki değişken iletkenlik yüzünden de
voltaj gradyanı değişkenlik gösterir.
İyonların sürüklenmesinden dolayı oluşan havanın iletkenliği de yükseklik­
le beraber hızla artar. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi, yükseklikle beraber
kozmik ışınların artmasıdır. İkincisi de, yükseklik arttıkça havanın yoğunluğu­
nun azalması ve iyonların ortalama serbest yolunun artması ve böylece elektrik
alanda b ir şeye çarpışm adan daha uzak mesafelere gidebilmeleridir. Böylece
yükseldikçe iletkenliğin de hızla yükselmesine neden olurlar.
H er ne kadar havadaki elektrik akımı yoğunluğu metre kare başına sadece
birkaç mikroamper olsa da, unutmayın ki dünya yüzeyinde çok fazla metre kare
vardır. Dünyanın yüzeyine herhangi bir zamanda ulaşan toplam elektrik akımı
neredeyse 1800 Amper civarında sabittir. Bu akım elbette "artıdır", dünyaya ar­
tı yükler taşır. Elimizde 400.000 Volt'luk b ir voltaj kaynağı ve 1800 Amper akım
var: 700 megavvattlık bir güç!
Yukarıdan aşağıya bu kadar büyük bir akım geliyorken, topraktaki eksi yük
YÜKSEK
bir an önce boşaltılm alıdır. Aslında, bütün dünyayı boşaltm ak sadece yarım sa­ İLETKENLİK
50.000 m -
at sürer. Oysa atmosferik elektrik alan keşfedildiğinden bu yana yarım saatten
çok çok daha fazla zaman geçti. N asıl devam edebiliyor? Voltajı ne sağlıyor? AKIM
M 1 0 - 12
Voltaj dünya ile ne arasındadır? Cevaplanması gereken çok soru var. 400.000
Amp/m2
VOLT
Dünya eksi, havadaki potansiyel ise artıdır. Yeterince yükseğe çıkarsanız,
iletkenlik o kadar büyüktür ki yatayda voltaj değişimi mümkün değildir. Hava,
DENİZ SEVİYESİ
konuştuğumuz zaman ölçeklerinde, b ir iletken olur. Bu, yaklaşık 50 kilometre ' / - / „ / / „ / /
DÜNYA YÜZEYİ
yükseklikte olur. Bu yükseklik, güneşten kaynaklı fotoelektrik etkiyle çok sayı­
da iyonun meydana geldiği "iyonosfer" yüksekliği değildir. Yine de, atmosferik Şekil 9-4 Açık bir atmosferdeki tipik elektrik
elektrik üzerine şu anki tartışmalarımız için havanın yaklaşık 50 kilometrede koşulları.
yeterince iletken olduğunu düşünebiliriz. Böylece o yükseklikte akımları aşağı­
ya gönderen mükemmel b ir iletken yüzey hayal edebiliriz. Bu durum Şekil 9-
4'te resmedilmiştir. Buradaki problem şudur: Artı yükü orada nasıl tutuluyor?
Geri nasıl basılıyor? Dünyaya iniyorsa, b ir şekilde geri basılm alıdır. Bu, bir za­
man için, atmosferik elektriğin en büyük bilmecelerinden biriydi.
Elde ettiğimiz her b ir parça bilgi bize bir ipucu verir veya en azından onun
hakkında bize bir şey söyler. Alın size ilginç b ir olgu: Deniz üzerindeki akımı (ki
potansiyel gradyandan daha dengelidir) ölçersek ve düzensizliklerden kurtula­
cak şekilde dikkatlice ortalamasını alırsak, hâlâ b ir günlük değişim olduğunu
keşfederiz. Okyanuslar üzerinde yapılan birçok ölçümün zamanla değişimi ka­
baca Şekil 9-5'te görüldüğü gibidir. Akım yaklaşık ±%15 değişir ve Londra'da
saat 19:00 olduğunda en yüksek değerine ulaşır, işin ilginç tarafı, akımı nerede
ölçerseniz ölçün -Atlantik'te, Pasifik'te veya Ege Denizinde- Londra'da saatler
akşam yediyi gösterdiğinde akım en yüksek değerine ulaşır. Tüm dünyada akım
saat 19:00'da en yüksek değerine ulaşır, sabaha karşı dörtteyse en düşük değe­
rine. Diğer b ir deyişle, akım dünyanın mutlak zamanına bağlıdır, gözlem yap ı­ Şekil 9-5 Açık bir günde, okyanuslar üzerindeki
lan yerin yerel saatine değil. Bir bakıma, bu çok da gizil b ir şey değildir. Yuka­ atmosferik potansiyel gradyanın ortalama gün­
rıdan aşağı voltaj farkının yerel değişimini önlediği için, en yukarıda yatay ola­ lük değişimi. Saat Greenvvich zamanına göre­
dir.
rak yüksek iletkenlik olduğuna dair fikrimizi desteklemektedir. Olası potansiyel
değişimleri dünya çapında olmalıdır, ki zaten öyledirler. Şimdi bildiğimiz,
"yüksek" yüzeydeki voltajın, dünyanın mutlak zamanıyla beraber %15 oranında
düştüğü ve yükseldiğidir.
9-3 Atm osferik akım ların kaynağı
Artık, dünyayı sürekli eksi yükte tutmak için, yukarıdan dünyanın yüzeyine
akan büyük eksi akımların kaynağını konuşmalıyız. Bunu sağlayan bataryalar
nerededir? "Batarya"yı Şekil 9-6'da görebilirsiniz. O, gök gürültülü fırtına ve
şimşektir, ilk başta bu yıldırım ların, üzerinde durduğumuz potansiyeli boşalt­
tığını düşünebilirsiniz. Oysa öyle değildir. Yıldırım lar dünyaya eksi yükler ta­
şır. On yıldırım çarpmasının dokuzunda, yıldırım lar dünyaya çok büyük mik­
tarda eksi yük taşımış olur. Dünyayı ortalama 1800 Amperle yükleyenler yıldı­
rımlardır. Daha sonra bu 1800 Am per de belli hava bölgelerinde boşaltılır.
H er gün dünyamızda yaklaşık 40.000 gök gürültülü fırtına meydana gelir.
Onları yukarıdaki katmana elektrik göndererek voltaj farkını koruyan batarya­
lar olarak düşünebiliriz. İnsanlar, dünya çağında herhangi b ir zamanda dünya­
ya ne kadar yıldırım düştüğünü tahmin etmeye çalıştılar yıllarca. Söylemeye
gerek yok belki ama tahminleri iyi kötü, voltaj farkı ölçümleriyle uyuştu: Gök
gürültülü fırtına hareketliliği Londra'da saat akşam yedi olduğunda en yüksek­
ti. Bununla birlikte, fırtınaları tahmin etmek çok güçtür ve sadece değişikliğin
gerçekleşmiş olması gerektiği bilindikten sonra yapılabildi. Bu tür tahminlerde
bulunmak güçtür, çünkü denizlerde ve dünyanın birçok yerindeki fırtınaların
sayısını tam olarak bilebilecek kadar gözlem yapamıyoruz. Bunu "doğru yaptı­
ğını" düşünen insanların elde ettikleri sonuçlara göre, Londra'da saat 19:00 ol­
duğunda, dünyamıza saniyede 1 0 0 yıldırım düşmektedir.

Şekil 9-6 Atmosferik elektrik alanı üreten mekanizma [Fotoğraf William K. W idm ayer],
Bu bataryaların nasıl çalıştığını anlamak için, fırtınalara daha yakından
bakmalıyız. Bir fırtınanın içerisinde neler olup biter? Bildiğim iz kadarıyla tarif
etmeye çalışacağız. Kolaylıkla çözebileceğimiz, idealize edilmiş iletken küreler­
le uğraşm ak yerine, bu muhteşem doğa olayının içine girdikçe ne kadar az şey
bildiğim izi göreceksiniz. Yine de oldukça heyecanlıdır. Bir fırtınanın ortasında
kalan biri ya çok eğlenmiş ya da korkudan sararıp solmuştur. Bu ikisi olmamış­
sa da, b ir çeşit duygu hissetmiştir kesin. Doğada bir şey hissettiğimiz yer, kar­
maşıklık ve gizem içeren bir yerdir genellikle. Hakkında pek b ir şey bilm ediği­
miz için, b ir fırtınanın nasıl işlediğini tam olarak açıklayamayacağız. Yine de,
ne olup bittiğini biraz tarif etmeye çalışalım.

9-4 Gök g ü rü ltü lü fırtınalar


İlk aşamada, sıradan bir fırtına birbirlerinden neredeyse bağım sız ama b ir­
birlerine yeterince yakın, bir miktar "hücre"den meydana gelir. Bu yüzden en
iyisi hücreleri tek tek incelemektir. "Hücre"den kastımız, yatay yöndeki sınırlı
bir alanda bütün temel süreçlerin meydana geldiği bölgedir. Genelde yan yana
birçok hücre olur ve her birinde aynı şey olur, sadece belki zam anlam aları fark­
lıdır. Şekil 9-7'de, b ir fırtınanın başlangıç safhasında b ir hücrenin nasıl gözük­
tüğünü idealize edilmiş b ir şekilde göstermektedir. H avada belli b ir bölgede,
Şekil 9-7 Gelişiminin erken safhasında bir fırtı­
daha sonra tanımlayacağımız koşullar altında, yukarı doğru gitgide hızlanarak
na hücresi [Kaynak: ABD Ticaret Bakanlığı Me­
yükselen bir hava akımı vardır. Tabandaki sıcak ve nemli hava yükseldikçe so­ teoroloji Bürosu Raporu, Haziran 1949],
ğur ve içindeki su buharı yoğuşur. Şekildeki küçük yıldızlar karı ve noktalar da
yağm uru gösterir. Yukarı doğru olan akımlar kuvvetli ve dam lacıklar küçük ol­
duğundan, bu aşam ada kar ve yağm ur yere düşmez. Bu daha başlangıçtır, he­
nüz ortada gerçek b ir fırtına yoktur. Sıcak hava yükselirken, yanlardan içeriye
doğru b ir hava akımı olur. Bu, yıllarca ihmal edilmiş önemli bir noktadır. D ola­
yısıyla, yukarı doğru yükselen sadece tabandaki hava değil, aynı zamanda yan­
lardan giren havadır.
Hava neden böyle yükselir? Bildiğiniz gibi, yukarı doğru çıktıkça hava so­
ğur. Yer güneş tarafından ısıtılır. Atmosferin üst tabakalarındaki su buharı sa­
yesinde, ısının gökyüzüne tekrar ışınımı m eydana gelir. Bu yüzden, yükseklerde
hava soğuktur, çok soğuk. Alçaklardaysa sıcaktır. Aklınızdan şu geçebilir: "O
zaman çok basit bunu açıklamak. Sıcak hava soğuk havadan daha hafiftir, bu
yüzden birleşim leri mekanik olarak dengesizdir ve sıcak hava yükselir." Elbet­
te, farklı yüksekliklerde sıcaklık farklıdır ve hava termodinamik olarak denge­
sizdir. Çok ama çok, sonsuz derecede uzun b ir süre kendi haline kalsa, hava her
yerde aynı sıcaklığa gelirdi. Elbette böyle bir şey olamaz, gündüz güneş daima
ışımaktadır. Problem bu yüzden termodinamik denge problem i değil, mekanik
denge problemidir. Şekil 9-8'deki gibi, hava sıcaklığının yerden yüksekliğe göre
grafiğini çizdiğimizi düşünelim. Norm al şartlarda, b ir eğri boyunca, aynı (a)'yla
işaretlenmiş çizgide olduğu gibi azalma görürüz. Yükseklik arttıkça, sıcaklık
azalır. Atmosfer nasıl dengede olabilir? Neden aşağıdaki sıcak hava doğrudan
yukardaki soğuk havanın içine doğru yükselmez? Cevabı şöyle verebiliriz: Hava
yukarı çıktıkça, basıncı düşer ve belli b ir hacim havanın yükseldiğini düşünür­
sek, adyabatik olarak genişler. (Burada ele aldığımız büyük boyutlardan dolayı İRTİFA

ısı giriş çıkışı olmaz, ısı akışı için yeterli vakit yoktur). Bu yüzden, yükselen ha­ Şekil 9-8 Atmosferik sıcaklık (a) Durağan at­
va soğur. Bu tür b ir adyabatik süreç, Şekil 9-8'deki (b) eğrisinde görüldüğü tür­ mosfer (b ) Kuru havanın adyabatik soğuması
den b ir sıcaklık-yükseklik ilişkisi doğurur. Aşağıdan yükselen hava, içine gittiği (c] Nemli havanın adyabatik soğuması (d ) Çev­
redeki havayla karışmış nemli hava.
çevreden daha soğuk olur. Bu yüzden aşağıdaki sıcak havanın yükselmesi için
b ir neden yoktur. Yükselseydi, yükseldiği yerdeki havadan daha düşük bir sı­
caklığa soğur, ondan daha ağır olur ve yine aşağı inerdi. Nem i düşük, açık, gü ­
zel b ir günde atmosferdeki sıcaklık belli b ir oranda düşer ve bu oran (b) eğri­
siyle gösterilen "en yüksek dengeli gradyan"dan daha düşüktür. Hava, mekanik
b ir dengededir.
içinde bolca su buharı olan b ir hava kütlesi yükselmeye başlarsa, adyabatik
soğuması daha farklı olacaktır. Genişleyip soğudukça, içindeki su buharı yoğu-
şacak ve yoğuşan su ısı açığa çıkaracaktır. İşte bu yüzden, nemli hava kuru ha­
va kadar çabuk soğumaz. Ortalam adan daha nemli b ir hava kütlesi yükselmeye
başlarsa, eğrisi Şekil 9-8'deki (c) gibi olacaktır. Bir şekilde soğur; ama aynı se­
viyede bulunduğu etrafındaki havadan yine de daha sıcak olur. Sıcak nemli bir
hava kütlesi bir şekilde yükselmeye başlarsa, her zaman çevresindeki havadan
daha h afif ve sıcak olacaktır ve muazzam yüksekliklere çıkana k adar yükselme­
ye devam edecektir. İşte, bir fırtına hücresindeki havanın yükselmesini sağla­
yan mekanizma budur.
Y ıllar boyunca, fırtına hücresi basitçe bu şekilde açıklandı. Sonradan yapı­
lan ölçümler gösterdi ki, farklı yüksekliklerdeki sıcaklıklar (c) eğrisinin öngör­
düğü sıcaklıklar kadar yüksek değildi. Bunun nedeni, nemli hava "köpüğünün"
yükseldikçe dışardan kendisine hava girmesi ve bu yüzden soğumasıdır. Sıcak -
lık-yükseklik eğrisi, (c) eğrisinden çok (a) eğrisine yakın duran (d) eğrisi gibidir.
Bu bahsettiğimiz ısı yayımı ilerledikçe, fırtına hücresinin kesiti Şekil 9-
9'daki gibi gözükür. Buna "olgunlaşm ış" fırtına denir. Yukarı doğru, 10.000 ila
15.000 metreye kadar, çok hızlı b ir yükselme vardır bu aşamada. Bazen daha da
yükseğe. Bulut kümeleri, yoğuşm alarıyla beraber, yukarı doğru yaklaşık saatte
60 kilometre hızla tırmanmaya başlarlar. Su buharı yükseldikçe ve yoğuştukça
ortaya küçük damlacıklar çıkar ve sıcaklıkları hızla sıfırın altındaki derecelere
Şekil 9-9 Olgunlaşmış bir fırtına hücresi [ABD iner. Donmaları gerekir, ama hemen donmazlar, "aşırı soğutulurlar". Kristal­
Ticaret Bakanlığı M eteoroloji Bürosu Raporu, leşme sürecini başlatacak "çekirdekler" yoksa, su ve başka sıvılar kristalleşme­
Haziran 1949],
den önce donma noktalarının altına kadar soğuyabilirler. Ancak, b ir miktar
madde mevcutsa, ince b ir NaCl kristali gibi, su bir buz parçasına dönüşecek şe­
kilde donacaktır. Öyle b ir denge kurulur ki, su dam laları buharlaşır ve buz
kristalleri büyür. Böylece, suyun hızla ortadan kaybolduğu ve buzun oluştuğu
belli b ir an gelir. Ayrıca, su dam laları ve buz çarpışabilir. Çarpışm alar sonucu,
süper soğumuş su buz kristallerine yapışır ve hızla kristalleşir. Özetle, bulutun
genişlemesi esnasında belli b ir noktada buz parçacıklarının sayısının hızla art­
tığı b ir an vardır.
Buz parçacıkları yeterince ağırlaştığında, yükselen hava içinde düşmeye b a ş­
larlar. Yükselen havanın onları kaldıramayacağa- kadar ağırlaşm ışlardır. Aşağı
doğru inerlerken, b ir miktar havayı da yanlarında sürüklerler ve aşağı doğru bir
akım başlatırlar. İşin ilginç tarafı, aşağı doğru akım başladığında kendi kendini
sürdürebilir hale geçer. Hava kendini aşağı sürüklemektedir artık!
Dikkat ettiyseniz, bulutun içindeki asıl sıcaklık dağılımını gösteren Şekil 9-
8 'deki (d) eğrisi, nemli havadaki dağılımı gösteren (c) eğrisi kadar dik değildir. Di­
ğer bir deyişle eğer nemli hava aşağı inerse, sıcaklığı (c) eğrisinin eğimine uygun
olarak düşecek ve yeterince aşağı inerse sıcaklığı çevre sıcaklığının altına inecek­
tir. Bu da, şekildeki (e) eğrisiyle gösterilir. Bu olduğu anda, çevreden daha yoğun
haldedir ve hızla düşmeye devam eder. Şunu diyebilirsiniz: "Öyleyse, bu devrida­
im o zaman? önce havanın yükselmesini anlattınız, en tepeye çıktığı zaman da
aşağı doğru inmesi gerektiğini anlatıyorsunuz." Ama, bu devridaim değildir. Du­
rum dengesiz olduğunda ve sıcak havanın yükselmesi gerektiğinde, bir şeylerin o
sıcak havanın yerini doldurması gerektiği açıktır. Aşağı doğru inen soğuk hava­
nın, sıcak havanın yerini dolduracağı gerçeği açıksa da, bu aşağı inen hava ilk
baştaki hava değildir. Sürüklenmesi olmayan bir bulutun önce yükselmesi sonra
aşağı inmesine dair ilk akıl yürütmelerde çözülmesi gereken b ir bulmaca vardır.
Aşağı doğru sürüklenmeyi sağlayabilmek için yağmura ihtiyaç vardı. Bu, inan­
ması zor bir fikirdir. İlk baştaki havanın önemli bir miktarının yükselen havayla
karıştığını fark ettiğiniz an, termodinamiğe dayalı akıl yürütmeyle, ilk başta yük­
seklerde bulunan soğuk havanın da aşağı inebileceğini görebilirsiniz. Bu, Şekil 9-
9'da gösterilen aktif fırtınanın resminin açıklamasıdır.
H ava aşağı indikçe, yağm ur fırtınanın tabanından dışarı çıkmaya başlar.
İlaveten, görece soğuk hava dünyanın yüzeyine çarpınca yayılm aya başlar.
Yağm ur yağm adan önce yaklaşan fırtınayı uyaran o serin rüzgârın nedeni bu-
dur işte. Fırtınanın içinde hızlı ve düzensiz rüzgârlar, bulutun içinde muazzam
bir türbülans vardır. Temelde yukarı ve aşağı doğru hava sürüklenmesidir bu.
Geneldeyse, gayet karmaşık b ir süreç.
Yağm ur başladığı an aynı zamanda aşağı doğru sürüklenmenin başladığı
andır ve tam da o anda elektriksel olayların başladığını gözlemleyebiliriz. Y ıl­
dırımı tam am lam adan önceyse, fırtına hücresine, yarım ya da b ir saat sonra ne
olduğuna bakarak hikâyemizi sonlandırabiliriz. Hücre Şekil 9-10'daki gibi gö ­
zükür. Yukarı yönlü hava akımı durmuştur, çünkü artık onu sürdürülebilir kıla­
cak sıcak hava yoktur. Aşağı doğru sürüklenme b ir süre devam eder, son su
dam laları düşer ve -h e r ne kadar havada hâlâ küçük buz kristalleri varsa d a -
ortalık gitgide sakinleşir ve sessizleşir. Bu kadar yüksek irtifada rüzgârlar çok
farklı yönlerde olduğundan dolayı, bulutun tepesi örs şeklini alır. Hücre artık
ömrünün sonuna gelmiştir.

Şekil 9-10 Bir fırtına hücresinin son safhası [ABD Ticaret Şekil 9-11 Olgun bir fırtına hücresindeki elektriksel yüklerin dağılımı [ABD
Bakanlığı M eteoroloji Bürosu Raporu, Haziran 1949], Ticaret Bakanlığı M eteoroloji Bürosu Raporu, Haziran 1949],

9-5 Yük ayrım ının m ekanizması


Şimdi, sıra geldi amaçlarımıza uygun en önemli konuya: elektriksel yüklerin
gelişimi. Çeşitli deneylerden elde ettiğimiz verilere göre ki bu deneylerin b azı­
ları çok cesur pilotların fırtınaların içinden uçakla geçmesiydi; bir fırtına hüc­
resindeki yük dağılımı Şekil 9-11'deki gibidir. Fırtınanın tepesinde artı yük v a r­
dır ve altında da eksi yük. Alttaki küçük bir bölgede artı yükler de vardır ve bu
birçok kişinin endişelenmesine yol açmıştır. Kimse neden orada artı yüklü b ir
bölge bulunduğunu ve ne kadar önemli olduğunu bilmemektedir. Aşağıya inen
pozitif yağmurun ikincil etkisi m idir yoksa bütün mekanizmanın en gerekli p a r­
çalarından biri midir, kimse bilmiyor. Olmasaydı, her şey daha kolay olurdu.
Pozitif yükler, sıcaklığın yaklaşık -20°C olduğu 6-7 kilometre yüksekliktedir.
Eksi yüklerse 3-4 kilometre yüksekliktedirler ve sıcaklıklar sıfır ile -10°C ara­
sında değişir.
Bulutun tabanındaki yükler, bulut ile toprak arasında 20, 30 ve hatta 100
milyon Volt potansiyel fark yaratabilecek kadar çokturlar. Temiz b ir havada
"gökyüzü" ile toprak arasındaki 0,4 milyon Volt farkla karşılaştırırsanız gerçek­
ten büyük farklardır bunlar. Bu büyük voltajlar havayı parçalar ve devasa ark
boşalım ları yaratırlar. Yağış başladığında, fırtınanın tabanındaki eksi yükler
yeryüzüne çarpan yıldırım larla taşınırlar.
Şimdi yıldırım ların özelliklerine detaylı bakalım. Öncelikle şunu belirtelim,
çok büyük voltaj farkları mevcuttur ve bu yüzden hava parçalanır. Bulutun bir
parçası ile başka bir parçası arasında, iki bulut arasında veya b ir bulut ile top­
rak arasında yıldırım çarpm aları olabilir. Tipik olarak, gözlemlediğiniz yıldı­
rım düşmelerinde 20 veya 30 Coulomb yük vardır yere indirilen. Buna dair bir
soru şu olur: Bir bulut, yıldırım düşmesiyle taşınabilecek 20 ila 30 Coulomb yü­
kü ne kadar zamanda üretebilir? Bunu cevaplayabilmek için, buluttan uzakta,
bulutun dipol momentinin meydana getirdiği elektrik alanı ölçmek gerek. Bu
tür ölçümler sırasında, yıldırım düştüğü anda alanda ani b ir düşüş ve daha
sonra, yıldırım dan yıldırım a değişse de, yaklaşık 5 saniye civarında b ir zaman
sabitiyle üssel olarak ilk değere b ir dönüş gözlemlenir. Diğer b ir deyişle, bir
fırtınanın her yıldırım düşmesinden sonra tekrar yüklenmesi yaklaşık 5 saniye
sürer. Bu, her beş saniyede b ir yıldırım düşeceği anlamına gelmez, zira geomet­
ri değişmiştir. Yıldırım düşmeleri neredeyse düzensiz gerçekleşir, ancak bu ra­
daki önemli nokta sadece beş saniyede ilk baştaki durumun tekrar yaratılabile­
ceğidir. Dolayısıyla, fırtınanın yıldırım üretici makinesinde yaklaşık 4 Amperlik
akım vardır. Bu demektir ki, b ir fırtınanın nasıl elektrik ürettiğini açıklamaya
dair herhangi b ir modelde bolca elektrik olmalıdır. Bahsettiğimiz cihaz büyük
ve çabuk hareket eden bir cihazdır.
Daha fazla ilerlemeden önce çok ilgisiz ancak gayet ilginç b ir şeyi inceleye­
lim. İlginç, çünkü su dam lalarının yakınında bulunan elektrik alanının etkileri­
ni göstermekte. İlgisiz olduğunu söyleyebiliriz, zira b ir insanın laboratuvarda
bir su akışının yardım ıyla elektrik alanın su dam laları üzerindeki güçlü etkisini
gösterebileceği b ir deneyle ilgisi vardır. Bir fırtınadaysa su akışı yoktur; yoğu-
şan buz ve su dam lalarında oluşan b ir bulut vardır. Dolayısıyla fırtınanın me­
kanizmasına dair soru, şimdi tarif edeceğimiz Tcîiçük deneyde göreceklerinizle
ilgisizdir. Bir çeşmeye bağlı küçük bir hortum ucunu alıp, Şekil 9-2'de görüldü­
ğü gibi dik bir açıyla tuttuğunuzu düşünün. Su, hortum ucundan düzgün bir
akışla çıkacak ancak b ir süre sonra dam lacıklardan oluşan b ir spreye dönüşe­
SU KAYNAĞINA
cektir. Şimdi, uçtan çıkan akışın yakınm a b ir elektrik alan getirirseniz (örneğin,
Şekil 9-12 Çıkış noktasının yakınında elektrik yüklü bir çubuk tutarak) akışın biçimi değişecektir. Zayıf b ir elektrik alanla,
alan olan bir su jeti.
akışın az sayıda büyük dam lacıklara parçalandığını görürsünüz. Daha büyük
bir elektrik alan getirirseniz, daha öncekine göre daha küçük ve fazla sayıda
damlacık gözlemlersiniz.' Zayıf b ir alan olduğunda, akışın dam lalara dönüşme­
si zordur. Akım büyüdükçe, akışın dam lalara dönüşme eğiliminde artış vardır.
Bu etkilerin açıklamasını şu şekilde yapabiliriz. Hortum ucunun yakınına
zayıf b ir elektrik alan yerleştirdiğimizde, akışın bir tarafı hafifçe artı yüklü, di­
ğer tarafı da hafifçe eksi yüklü olur. Diğer b ir deyişle, akış kırıldığında b ir ta­
raftaki dam lalar artı yüklü, diğer yandakiler eksi yüklü olabilir. Birbirlerini çe­
kerler ve eskisine göre daha fazla birleşme eğilimi gösterirler. Diğer yandan,
alan kuvvetliyse her b ir dam lada daha fazla yük olur ve yükün kendisinin dam ­
laları, kendi itme kuvvetleriyle, parçalam aya eğilimi olur. Her b ir dam la birçok
küçük dam lacığa bölünür. Her bir damlacığın kendi yükü vardır ve böylece b ir­
birlerini iterek etrafa yayılırlar. Alan büyüdükçe, akış daha önce damlacıklara
bölünür. Burada göstermek istediğimiz şey, belirli şartlarda elektrik alanların

Dam lacıkların boyutunu ölçm enin pratik b ir yolu, onların büyük, ince b ir m etal levha üze­
rine düşm elerini sağlamaktır. Dam lacıkların boyutu arttıkça, çıkan ses de artar.
dam lalar üzerinde dikkate alınacak etkilerinin olduğudur. Bir fırtınanın içinde
ne olup bittiğine dair kesin b ir anlayışımız yoktur ve şu tarif ettiğimiz deneyle
de ilgisizdir. Bunu, ortaya çıkabilecek karmaşıklıkları takdir edebilmeniz için
dersimize dahil ettik. Aslında kimsenin bulutlara dair bu fikir temelli bir kura­
mı yoktur.
Bir fırtınadaki yüklerin ayrılm asına dair iki kuramı burada ele alacağız. Bü­
tün kuram larda havada farklı yükler ve çökelti üzerinde de biraz yük olması
fikri vardır. Daha sonra bu çöken parçacıkların -s u ya da b u z - hava içindeki
hareketiyle elektrik yükler ayrılmış olur. Tek soru şudur: Dam laların yüklenme­
si nasıl başlar? Eski kuram lardan biri "dağılan dam la" kuramıdır. Birisi, bir
rüzgâr akımında b ir damla ikiye dağıldığında, suda artı ve havada eksi yük ol­
duğunu keşfetti. Bu "dağılan dam la" kuramının birçok dezavantajı vardır. Bun­
lardan en ciddi olanı işaretin hatalı oluşudur. Diğeri, yıldırım ihtiva eden b ir­
çok sıcaklık bölgesine sahip fırtınalarda, çökme etkileri yüksek irtifalarda buz
olarak gözükür, su olarak değil.
Az önce dediğimizden yola çıkarak, b ir damlanın alt tarafı ile üst tarafı a ra ­
sında b ir şekilde farklı yükler olduğunu hayal edebilir ve yüksek hızlı hava akı­
mında dam laların farklı boyutlarda -h avan ın hareketinden dolayı önde büyük,
arkada küçük- olabileceğine dair bir neden görebilirsek, işte o zaman elimizde
bir kuram olur (bilinen herhangi b ir kuramdan farklı). Böyle b ir durumda kü­
çük dam lalar, havanın direncinden dolayı, büyük dam lalar kadar hızlı düşmez­
di ve böylece b ir yük ayrımı elde edebilirdik. Görüyorsunuz ya, bu tür ihtimal­
leri kafadan uydurmak mümkündür.
Dağılan damla kuramına göre birçok yönden daha tatmin edici ve zekice ku­
ram lardan biri de C. T. R W ilson'm dir. Her ne kadar buzla açıklanabilse de, biz
kuramı W ilson gibi su dam lalarıyla açıklayacağız. Diyelim ki, 100 Volt/metrelik BÜYÜK İYONLAR
bir elektrik alanın içinde, eksi yüklü toprağa doğru düşen b ir su dam lası olsun.
Suyun, uyarılmış bir dipol momenti vardır. Şekil 9-13'te çizildiği gibi, damlanın Şekil 9-13 Bir fırtına bulutundaki yük ayrımı­
alt tarafı artı ve üst tarafı eksi yüklüdür. H avada ayrıca, daha önceden belirtti­ na dair C. T. R. VVilson’ın kuramı.

ğimiz, "çekirdekler", yavaş hareket eden büyük iyonlar mevcuttur. (Hızlı iyonla­
rın burada önemli b ir etkisi yoktur.) Damlamızın yere doğru düşerken büyük
bir iyona doğru yaklaştığını varsayalım. İyon artıysa, alt tarafı artı yüklü olan
damlamız tarafından itilir. Diğer bir deyişle, dam laya yapışmaz. İyon, dam la­
mızın üstünden yaklaşsaydı, eksi yüklü üs tarafa doğru çekilebilirdi. Damlamız
hava içinde düştüğünden dolayı, kendisine göre yukarı yönde bir hava sürük­
lenmesi vardır ve bu sürüklenme, hava içerisinde yeterince yavaşlarsa, iyonları
sürükler. Dolayısıyla artı iyonlar damlanın üstüne de yapışm azlar. Görüyorsu­
nuz, bu sadece yavaş hareket eden iyonlar için geçerlidir. Bu tür artı iyonlar
düşen b ir damlanın ne altına ne de üstüne yapışır. Diğer yandan, yavaş hareket
eden, büyük ve eksi iyonlar damlamız tarafından çekilecek ve yakalanacaklar­
dır. Damla eksi yük edinecek ve böylece -yükün işareti bütün dünyanın ilk p o ­
tansiyel farkıyla belirlendiğinden- doğru işareti elde etmiş olacağız. Damlalar,
bulutun tabanına eksi yük taşır. Geride kalan artı yüklerse, yukarı doğru olan
çeşitli hava akımlarıyla bulutun tepesine taşınır. Kuram güzel gözükmekte, en
azındajı bize doğru işareti sağlıyor. Ayrıca, sıvı dam lalara da bağlıdır. Bir di-
elektrik içinde kutuplanmayı öğrendiğimizde göreceksiniz ki, buz parçalan da
aynı şeyi yapabilir. Onlar da b ir elektrik alanındayken, farklı uçlarda artı ve
eksi yükler banndırabilirler.
Yine de bu kuramla ilgili bazı sorunlar yok değildir. Öncelikle, b ir fırtınada­
ki toplam yük çok fazladır. Kısa bir süre sonra, bütün büyük iyonlar bitmiş
olur. W ilson ve diğerleri büyük iyonlar sağlayabilecek başka ilave kaynaklar
önermek zorunda kaldılar. Yük ayrımı başladığında çok büyük elektrik alanlar
meydana gelir ve bu büyük alanlarda havanın iyonize olabileceği bölgeler ola­
bilir. Çok fazla yüklenmiş b ir nokta veya b ir damla gibi küçük bir nesne varsa,
elektrik alanı yeterince yoğunlaştırabilir ve bu da "saçaklı boşalım a" yol açar.
Yeterince şiddetli bir elektrik alanın varlığında -diyelim ki artı o lsu n - elektron­
lar alana düşecek ve çarpışm alar arasında hız kazanacaklardır. O kadar hızla­
nırlar ki, her bir atoma çarptıklarında o atomdan b ir eksi yük koparıp, arkala­
rında artı yükler bırakacaklardır. Bu yeni elektronlar da hızlarını ve daha fazla
elektronla çarpışırlar. Çığ gibi bir tepkimedir bu ve hızla iyon birikimine yol
açar. Artı yükler ilk konumlarında bırakılm ışlardır, dolayısıyla net etki o nok­
tadaki artı yükü nokta etrafındaki b ir alana dağıtmaktır. Sonra, elbette, yete­
rince şiddetli b ir alan kalm adığında bu süreç durur. Bu, saçaklı boşalım ın özel­
liğidir. Küçük b ir saçaklı boşalım başlatacak kadar buluttaki elektrik alanları­
nın güçlenmesi mümkündür. Başka mekanizmalar da, b ir kez başladığında sü ­
reç, yüksek miktarda iyonlaşma meydana getirebilir. Kimse tam olarak nasıl iş­
lediğini bilm iyor bu sürecin. Dolayısıyla, yıldırımın tam olarak nasıl oluşmaya
başladığı tam olarak anlaşılmış değil. Yıldırım ların gök gürültülü sağanaktan
geldiğini biliyoruz. (Elbette, gök gürültüsünün de yıldırım sayesinde açığa çı­
kan termal enerjiden kaynaklandığını da biliyoruz.)
En azından, b ir miktar da olsa, atmosferik elektriğin kaynağını anlayabili­
yoruz. Bir fırtınadaki hava akımları, iyonlar ve buz parçacıkları üzerindeki su
dam lalarından dolayı, artı ve eksi yükler ayrılır. Artı yükler bulutun tepesine
doğru taşınır (Bkz. Şekil 9-11) ve eksi yükler de yıldırım çarpm alarıyla toprağa
iletilir. Artı yükler bulutun tepesini terk eder ve daha iletken olan üst hava kat­
manlarına girer ve Dünyamız etrafında yayılır. Bu katmanlardaki artı yükler,
temiz havalı bölgelerde, dünyaya doğru havadaki iyonlarla yavaşça taşınır. Bu
iyonlar kozmik ışınlar, deniz veya insanların aktiviteleriyle oluşur. Atmosferi­
miz sürekli çalışan bir elektriksel makinedir.

9-6 Yıldırım
Bir yıldırım çarpmasında ne olduğuna dair ilk kanıt, elle tutulan ve perdesi
açıkken ileri geri hareket ettirilen bir kameranın çektiği fotoğraflardan elde
edilmiştir. Elbette, kamera yıldırım düşmesinin beklendiği yere doğru tutul­
muştu. İlk elde edilen fotoğraflar açıkça göstermişti ki, yıldırım çarpm aları ay­
nı yol üzerinde birden çok boşalm adan ibaretti. Daha sonradan "Boys" kamera­

Şekil 9-14 "Boys" kamerasıyla çekilmiş bir yıl­ sı geliştirilmiştir. Bu kameranın, hızla dönen b ir disk üzerinde birbirlerine göre
dırım fotoğrafı (Kaynak: Schonland, Malan ve 180° açıyla monte edilmiş iki lensi vardı. Her b ir lens tarafından elde edilen
Collens, Proc. Roy. Soc. London, Vol. 152
görüntü film üzerinde farklı yerlere düşer. Böylece, resim zamana yayılmıştır.
(1935).
Diğer b ir deyişle, yıldırım kendini tekrar ederse örneğin, yan yana iki görüntü
oluşur. Her iki lensin oluşturduğu görüntüleri karşılaştırarak, şimşek çakmala­
rın zamanlamasına dair detayları anlamak mümkündür. Şekil 9-14'te "Boys" ka­
merasıyla çekilen b ir fotoğrafı görebilirsiniz.
Şimdi yıldırımı tanımlayacağız. Tekrar etmem gerek, hâlâ nasıl işlediğini
bilmiyoruz. N asıl göründüğüne dair niceliksel bir tarif vereceğiz, ama neden
böyle gözüktüğünün detaylarına girmeyeceğiz. Düz b ir vadi üzerinde, tabanı
eksi yüklü olan bir bulutu ele alacağız sadece. Altındaki toprağa göre potansi­
yeli çok daha eksidir, dolayısıyla eksi elektronlar toprağa doğru ivmelenir. Her
şey "öncü adımlar" denilen ve yıldırım ın kendisi kadar parlak olmayan şeyle
başlar. Çekilen fotoğraflara baktığımızda, başlangıçta buluttan çıkan ve hızla -
ışık hızının altıda biri h ızd a- toprağa ilerleyen küçük parlak b ir nokta görürüz,
önce 50 metre gider ve durur. Yaklaşık 50 mikrosaniye kadar durur ve sonra
bir adım atar. Yine durur ve bir başka adım atar. Bu böyle devam eder gider.
Aynı Şekil 9-15'te görüldüğü gibi, toprağa adım lar halinde ilerler. Öncüde b u ­
luttan gelen eksi yükler vardır, görünen bütün sütun eksi yükle doludur. Ayrı­
ca, öncüyü oluşturan hızlı hareket eden yüklerde dolayı hava da iyonize olur ve
böylece havanın kendisi de yol boyunca b ir iletken olur. Öncü toprağa değdiği
an, topraktan buluta uzanan ve öncünün yolunu takip eden b ir iletken "tel" v a r­
dır artık elimizde. Artık sonunda, buluttaki eksi yük için birkaçış yolu vardır.
Bu yolu ilk fark edenler, bulutun tabanındaki eksi yüklerdir. Geride kalan artı
yükler öncü sütunun tepesinden eksi yükleri kendilerine çekerler, sonra onlar
da sırası gelince kaçarlar. Bulutun bir bölümündeki bütün eksi yükler sütun
boyunca hızla ve enerjik bir şekilde yol alırlar. Gördüğünüz şimşek çakmaları
aslında topraktan yukarı doğrudur. Şekil 9-16'da gösterildiği gibi. Esasen, en
parlak olan ana şimşek çakmasına dönüş darbesi denir. Gördüğünüz parlak ışı­
ğı ve gök gürültüsünü meydana getiren hızlı hava genleşmesine yol açan ısıyı
üreten de odur.
Bir yıldırım çarpmasındaki en yüksek akım yaklaşık 10.000 Am perdir ve
aşağı doğru yaklaşık 20 Coulomb taşır.
Daha bitmedi. Bir süre sonra, yaklaşık saniyenin yüzde biri kadar zaman
geçtiğinde ve dönüş darbesi yok olduğunda, b ir başka öncü aşağı doğru iner.
Bu sefer duruşlar yoktur. Buna "cirit boşalım ı" denir ve tepeden aşağı bir kere­
de iner. Eski rotayı aynen takip eder, çünkü eski rotadan kalma artıklar onu en /+/ V / / A A / V A / A A /
rahat rota haline getirmiştir. Toprağa ulaştığı an, aynı yoldan geri b ir dönüş Şekil 9-15 "Öncü adımlar"ın oluşumu.
darbesi daha gerçekleşir. Aslında, yıldırım tekrar tekrar çarpar durur. Bazen
sadece b ir iki kere çarpar, bazen beş on kere, fakat daima hızlı şekilde arka ar­
kaya çarpar. Bir keresinde 42 kere arka arkaya çarptığı kaydedilmiştir.
Bazen işler karmaşıklaşır. Örneğin, Şekil 9-15'te görüldüğü gibi, duruşla­
rından birinden sonra öncü hem toprağa doğru hem de b ir başka yöne doğru iki
dal çıkarabilir. Ne olacağı, dallardan birinin diğerinden önce toprağa varıp v a ­
ramayacağına bağlıdır. Bu olursa, (toprağa boşalan eksi yükün) parlak dönüş
darbesi, geri yukarı doğru toprağa değen dal üzerinden gider ve dallanma nok­
tasını geçerken diğer daldan aşağı doğru giden parlak bir darbe görülür. N e ­
den? Çünkü eksi yük boşalm aktadır ve yıldırımı ışıklı hale getiren de bu bo şal­
madır. Yük bir yandan yukarı doğru hareket ederken, bu ikinci dal üzerinde de
arka arkaya ve gitgide daha uzun boşalım lar yapar. Ancak, bu fazladan dallar­
dan biri ilk öncü dalla beraber aynı anda toprağa değerse, ikinci darbenin cirit
öncüsünün ikinci dal üzerinden gitmesi mümkündür. Bu durum da ilk parlak
çakmayı bir yerde, İkincisini başka yerde görebilirsiniz. İlk fikrimizin farklı b ir
halidir bu.
Ayrıca, tanımımız toprağa çok yakın bölge için çok basitleştirilmiştir. Öncü
adım lar toprağa birkaç yüz metre yaklaştığında, topraktan ona doğru bir b o şa­
lım olduğuna dair kanıtımız vardır. Tahminen, saçaklı b ir boşalım gerçekleş­
mesi için yeterince büyüm üştür (elektrik) alan. Etrafta keskin bir nesne, örne­ Şekil 9-16 Yıldırımın dönüş darbesi, öncü tara­
ğin tepesinde bir nokta olan bina varsa, öncü aşağı doğru yaklaştıkça alanların fından meydana getirilmiş yolu takip eder.

çok büyük olması dolayısıyla o keskin noktadan b ir boşalım başlar ve öncüye


doğru yükselir. Yıldırım bu tür b ir noktaya çarpmaya eğilimlidir.
Yüksekteki nesnelere yıldırım çarpacağı uzun zam andır bilinen bir gerçek­
tir. Kserkses'in danışmanı Artabanus'un, efendisi Yunanlara saldırırken verdi­
ği bir öğüt şöyledir: "Tanrı'nın nasıl da her zaman büyük hayvanları, küstahça
konuşmalarının acısını çekmeden yıldırım ıyla cezalandırdığını görüyor musun?
Böylece daha küçük olanlar onu kızdırmaz. Aynı şekilde, yıldırım lar da hep en
yüksekteki evlere ve uzun ağaçlara düşer." Mantığını da şöyle açıklamıştır:
"Kendisini yüceltenleri dize getirmeyi sever."
Şimdi, yıldırım ların neden uzun ağaçlara düştüğünün gerçek nedenini b ild i­
ğinize göre, kendinizi 2400 yıl önce krallara askeri danışmanlık veren Artana-
bus'a göre daha yetkin hissediyor musunuz? Kendinizi yüceltmeyin. Bunu daha
az şiirsel de yapabilirsiniz.
10
DİELEKTRİK

10-1 Dielektrik sabiti


Şimdi, maddenin elektrik alan etkisi altındayken gözlemlenen olağandışı 10-1 Dielektrik sabiti

özelliklerinden b ir başkasını tartışacağız. Daha önceki bölüm lerden birinde 10-2 Kutuplanma vektörü P
10-3 Kutuplanma yükleri
iletkenlerin davranışını ele almıştık. Hani, b ir elektrik alan varlığında yüklerin
10-4 Dielektrikli elektrostatik denklemleri
serbestçe hareket edip belli noktalara yığıldığı ve iletkenin içinde hiç alan kal­ 10-5 Dielektrikli alanlar ve kuvvetler
madığı. Şimdi yalıtkanları inceleyeceğiz, diğer b ir deyişle elektriği iletmeyen
maddeleri, ilk başta böyle b ir şeyin olmayacağını düşünebilirsiniz. Ancak F ara­
day paralel levhalı bir sığa ve basit b ir elektroskop kullanarak bunun doğru ol­
m adığını keşfetmişti. Deneyleri göstermiştir ki, bir sığaçın sığası, levhalar ara­
sına b ir yalıtkan konulduğunda artmaktadır. Levhalar arasındaki boşluğu b ir
yalıtkanla tamamen doldurursanız, sığa, sadece yalıtkan maddenin doğasına
bağlı b ir k faktörüyle artmaktadır. Yalıtkan maddeler dielektrikler olarak da
adlandırılırlar, k faktörü dielektriğin b ir özelliğidir ve dielektrik sabiti olarak
bilinir. Boşluğun dielektrik sabitiyse, elbette temel birimdir.
Şimdi çözmemiz gereken problem, yalıtkanlar gerçekten yalıtkansa ve elekt­
riği iletmiyorlarsa neden elektriksel etki görüldüğüdür. Deneyden elde ettiği­
miz, sığanın arttığı gerçeğiyle işe başlayacağız ve ne olup bittiğini anlam lan­
dırmaya çalışacağız. İletkenlerinin yüzeyinde b ir miktar yük olan paralel levha-
lı b ir sığaçı ele alalım. Üst levhada eksi yük ve alt levhada artı yük olsun. Lev­
halar arasındaki uzaklık d ve her b ir levhanın alanı A olsun. Daha önceden gös­
terdiğimiz üzere, sığa aşağıdaki şekilde ifade edilir:

cpA
C= ( 10. 1)

ve sığaçtaki yük ve voltaj birbirlerine şu şekilde bağlıdır:

Q = CV ( 10.2)

Şimdi, deneylerde gördük ki levhalar arasında cam veya benzeri bir yalıtkan
malzeme koyduğumuzda sığa artmakta. Dolayısıyla aynı yük için voltaj, elbette,
düşmekte. Voltaj farkı, sığaç boyunca elektrik alanın integrali olduğuna göre,
dolayısıyla, levhalardaki yük aynı kalsa bile sığaç içindeki elektrik alanın azal­
dığı sonucuna varabiliriz.

İLETKEN
/_ A

Şekil 10-1 Dielektrik içeren bir paralel levha sığa-


. . -A A A A A / / / 7 1 çı. E çizgileri gösterilmektedir.
...................................İLETKEN

Bu nasıl olabilir? Gauss yasasına göre elektrik alan akışı, çevrelenen yükle
doğrudan bağlantılıdır. Şekil 10-1'de kesik çizgilerle gösterilen S Gauss yüzeyi­
ni ele alalım. Elektrik alan dielektrik olduğunda azaldığından, yüzey içindeki
net yükün malzeme olmadığı haldekinden daha düşük olması gerektiğini çıkarı-
rız. Bunun tek b ir olası sonucu vardır ve bu da dielektrik yüzeyinde artı yükler
olması gerektiğidir. Alan azalm asına rağmen sıfırlanm adığından, artı yükün
iletken yüzeyindeki eksi yükten küçük olmasını bekleriz. Diğer b ir deyişle bu
olguyu, b ir elektrik alana dielektrik bir malzeme yerleştirildiğinde, b ir şekilde
bir yüzeyde artı, diğerinde eksi yük indüklendiğini anlayabildiğim izde açıkla­
yabiliriz.

İLETKEN

Şekil 10-2 Paralel levhalı bir kondansatörün


boşluğuna iletken bir levha koyarsak, indükle-
nen yükler iletkendeki alanı sıfırlar.
■t t u t t ı t t t r t t v t ıı
\s / / x / x y y y y y y v y v
İLETKEN

Bunun b ir iletken için olm asını bekleriz. Örneğin, Şekil 10-2'deki gibi eli­
mizde levhaları arasında d boşluğu olan b ir sığaç olsun ve levhalar arasına ka­
lınlığı b olan bir nötr iletken yerleştirelim. Elektrik alan üst yüzeye artı yük alt
yüzeye eksi yük indükler, böylece iletkenin içinde alan kalmaz. Boşluğun geri
kalanındaki elektrik alan iletken olmadığı haldekiyle aynıdır, çünkü yüzey yük
yoğunluğunun eo'Ya bölümüdür. Ancak, voltajı (potansiyel farkını) hesaplamak
için üzerinden integral alacağımız mesafe kısalmıştır. Voltaj aşağıdaki şekilde
hesaplanır:

V = -? r (d -b )
€0

Sığa için yazılacak sonuç denklem aynı Denk. (10.1) gibidir, d yerine (d - b) yazı­
lır:

C= (10.3)
d [l - (b/d)]

Sığa, iletken tarafından kaplanan hacmin orantısına (b/d) dayanan b ir faktörle


artar.
Bu bize dielektrikle ilgili ne olup bittiğine dair bariz bir model sunar. M a l­
zemenin içinde bir sürü küçük iletken levhalar vardır. Bu modeldeki problem,
levhalara dik yönde, belirli b ir ekseninin olmasıdır. Birçok dielektrikte böyle
b ir eksen yoktur. Ancak, bütün yalıtkan malzemelerin birbirinden yalıtkanla
ayrılmış küçük iletken küreler içerdiğini varsayarsak bu zorluğu aşmış oluruz.
Bu, Şekil 10-3'te gösterilmiştir. Dielektrik sabiti olgusu, her b ir küre üzerine in-
düklenecek yüklerin etkisiyle açıklanabilir. Bu, Faraday'ın gözlemlediği olguyu
açıklamak üzere geliştirilmiş ilk dielektrik modellerinden biridir. Daha da özel
Şekil 10-3 Bir dielektrik modeli: İdeal bir ya­
olarak, malzemenin her b ir atomunun mükemmel bir iletken olduğu fakat d i­
lıtkan içine gömülü küçük iletken küreler.
ğerlerinden yalıtıldığı varsayılmıştı. Dielektrik sabiti k iletken küreler tarafın­
dan kaplanan boşluğun oranına bağlı olurdu bu durumda. Ancak, günümüzde
kullanılan model bu değildir.

10-2 Kutuplanm a vektörü P


Yukarıdaki analizimizi sürdürdüğümüzde, mükemmel iletkenlik ve yalıtkan­
lık bölgeleri fikrimizin çok da gerekli olmadığını görürüz. Her b ir küçük küre,
dış elektrik alan tarafından indüklendiğinde bir dipol gibi davranır. Dielektrik
meselesini anlamamız için gerekli olan tek şey, malzemenin içinde indüklenmiş
birçok küçük dipol olduğunu bilmemizdir. Küçük iletken küreler olduğu için mi
dipoller indüklenmiştir, yoksa b ir başka neden mi vardır sorusuysa konumu­
zun dışındadır.
Bir atom iletken küre değilse, b ir alan neden onda dipol momenti indükle-
sin? Bu konuyu bir sonraki bölümde, dielektrik malzemelerin iç yapısını konu­
şurken inceleyeceğiz. Yine de burada b ir örnekle, olası mekanizmayı ortaya
koymaya çalışacağız. Bir atomun çekirdekte artı yükü vardır, çevresindeyse ek­
si elektronlar. Bir elektrik alanda, çekirdek b ir yöne, elektronlarsa b ir başka yö­
ne doğru çekilecektir. Elektronların dalga yapısı veya yörüngeleri (ya da kuan-
tum mekaniğinde hangi görsel kullanılıyorsa) Şekil 10-4'te görüldüğü gibi, bir
dereceye kadar bozulacaktır. Eksi yükün kütle merkezi yerdeğiştirecek ve çekir­
değin artı yüküyle daha fazla üst üste gelmeyecektir. Bu türden yük dağılım la­
rım daha önce tartışmıştık. Belli b ir mesafeden baktığımızda, bu türden bir
nötr yapı ilk bakışta küçük b ir dipolü andırır.
Eğer alan çok büyük değilse, indüklenen dipol momenti miktarının alanla
orantılı olması fikri akla yatkındır. Dolayısıyla, küçük bir alan yüklerin yerini
çok az değiştirirken, daha büyük b ir alansa, çok büyük bir yerdeğiştirme olm a­
dığı müddetçe -v e alanla orantılı o larak - onları daha uzağa itecektir. Bu bö lü ­
mün geri kalanında, dipol momentinin alana orantılı olduğu varsayılacaktır.
Şimdi, her b ir atomda q yüklerinin 5 uzaklığıyla ayrıldığını varsayacağız. Bu
durum da qS atom başına dipol momenti olur (5 sembolünü kullandık zira d'yi
daha önce levha arasındaki mesafe için kullanmıştık). Birim hacimde N sayıda
atom varsa, birim hacim başına dipol m om enti NqS olur. Bu, birim hacim b a şı­
na dipol momenti P vektörüyle temsil edilir. Söylemeye gerek yok herhalde, yö­
nü bağım sız dipol momentlerinin, diğer bir deyişle S yük dağılımının yerdeğiş-
tirmesinin yönüyle aynı yöndedir:
P = NqS (10.4)

Genelde, P dielektrik içinde her yerde farklılık gösterecektir. Yine de, m alze­
me içinde herhangi b ir noktada, E elektrik alan P'yle orantılıdır. Elektronların
ne kadar rahat yerdeğiştirdiğine bağlı olan orantı sabiti, malzeme içindeki
atomların çeşitlerine bağlı olacaktır.
Orantı sabitinin nasıl davranacağını aslen neyin belirlediğini, çok büyük
alanlar için ne kadar sabit kalabildiği ve değişik malzemelerin içinde ne olup
bittiğini bir başka zaman tartışacağız. Şu an için, elektrik alanla orantılı indük­ Şekil 10-4 Elektrik alandaki bir atomun, çe­
lenen b ir dipol momentini meydana getiren b ir mekanizma olduğunu varsaya­ kirdeğe göre kendine özgü bir elektron dağı­
lımı vardır.
cağız.

10-3 Kutuplanm a yükleri


Gelin şimdi, bu modelin bize dielektrikli b ir kondansatöre dair kuram için
ne sağladığına bakalım. Öncelikle, birim hacimde belli b ir dipol momente sahip
b ir levha malzeme ele alalım. Bunun tarafından üretilmiş herhangi b ir ortala­
ma yük yoğunluğu var mıdır? Eğer P düzgün değilse, hayır. Ters yönlere dağıl­
mış artı ve eksi yükler aynı ortalama yoğunluğa sahipse, yerdeğiştirmiş olm a­
larından dolayı hacim içinde net bir yük meydana gelmez. Diğer yandan, P b ir
yerde büyük b ir başka yerde daha küçük olsaydı, bu durum da ondan uzakta bir
bölgede daha fazla yük birikimi meydana gelirdi. İşte o zaman hacimsel b ir yük
yoğunluğu oluşurdu. Paralel levhalı kondansatör için, P n in düzgün olduğunu
varsayarız. Böylece sadece yüzeyde ne olup bittiğine bakabiliriz. Eksi yükler,
yani elektronlar, b ir yüzeyden S mesafesi kadar dışarı çıkarken, b ir diğer yüze­
ye doğru yaklaşm ışlar ve arkalarında 6 uzaklığında artı yük bırakm ışlardır. Şe­
kil 10-5'te gösterildiği gibi, bu durum da elimizde b ir yüzey yük yoğunluğu olur.
Buna yüzey kutuplanma yükü denir.

+ + + + + + + + +

± ± ± ± ± p ± ± ±
Şekil 10-5 Düzgün bir alandaki dielektrik levha. Artı
yükler, eksi yüklere göre S kadar yerdeğiştirmiştir.
Bu yük şöyle hesaplanabilir: Eğer A levhanın alanıysa, yüzeyde beliren
elektronlar A ve N ’nin, diğer b ir deyişle birim hacim başına elektron sayısının
ve S yerdeğiştirmesinin çarpımıdır. Bu durum da 5'nin yüzeye dik olduğunu v a r­
sayıyoruz. Toplam yükse, elektronik qe yüküyle çarpılarak bulunur. Yüzeye in-
düklenmiş kutuplanma yükünün yüzey yoğunluğunu bulm ak içinse, A 'ya böle­
riz. Yüzey yük yoğunluğunun büyüklüğü

^kutup = N q eS

olur. Bu, kutuplanma vektörü F n in büyüklüğü P y e eşittir:

Okutup = P (10.5)

Yükün yüzey yoğunluğu, malzeme içindeki kutuplanmaya eşittir. Elbette, yüzey


yükü b ir yanda artı, diğer yandaysa eksidir.
Şimdi, levhamızın paralel levhalı sığaçımızm dielektriği olduğunu varsaya­
lım. Sığacın levhalarının da yüzey yükü vardır. Buna ffserbest denir; çünkü yük­
ler, iletken içinde "serbestçe" hareket edebilir. Bu, elbette, sığaç yüklendiğinde
koyduğumuz yüktür. ö\utup'un, ^serbest sayesinde olduğunu vurgulayalım. Eğer
°se rb e st sığaçı boşaltarak ortadan kaldırılırsa, o k u tu p da yok olur. Bu, boşaltım
teli üzerinde olmaz, malzemeye geri dönüşüyle olur. Diğer b ir deyişle, malzeme
içindeki kutuplanmanın hafiflemesiyle gerçekleşir.
Şimdi, Şekil 10-1'deki S Gauss yüzeyine Gauss yasasını uygulayabiliriz. Di-
elektrik içindeki E elektrik alanı, toplam yüzey yük yoğunluğunun e0'a bölüm ü­
dür. ffkutup ve öserbest’in zlt işaretlere sahip olduğu açıktır:

j? ^ se rb e st ~ °k u tu p ( 10 6)

eo ‘
Dielektrik yüzeyi ile metal levha arasındaki Eq alanının, E alanından büyük
olduğuna dikkat edin. Tek başına f f serb e st e eşittir. Bizim burada ilgilendiğim iz­
de dielektrik içindeki alandır ki, eğer dielektrik tüm boşluğu kapladıysa, nere­
deyse bütün hacim üzerindeki alana eşittir. Denklem (10.5)'i kullanarak şunu
yazabiliriz: ( ^

E = Jserbest ~ P (10.7)
eo

Bu denklem, F n in ne olduğunu bilmediğimiz sûrece elektrik alanın ne olduğu­


nu söylemez. Halbuki burada, F n in sadece E 'ye bağlı olduğunu -a slın d a orantı­
lı olduğunu- varsaymaktayız. Bu orantısallık genelde şu şekilde yazılır:

P=X eoE ( 10. 8 )

X sabitine (Yunanca "khi") dielektriğin elektrik alınganlığı denir.


Bu durum da Denk. (10.7) aşağıdakine dönüşür:

E = ^ r b e ş t _ }_
eo (1 + * )

Bu da bize alan tarafından alanı azaltan 1/(1 + x) çarpanını verir.


Levhalar arasındaki voltaj elektrik alanının integralindir. Alan düzgün o ldu­
ğundan, integral E ile levhalar arasındaki mesafe d'nin çarpımıdır. Bunu aşağı­
daki şekilde yazabiliriz:

V = Ed = ffserbest<^
£o(l + X)

Sığaçtaki toplam yük a serbestA 'dır, böylece Denk. (10.2) tarafından tanım la­
nan sığa da şu şekilde yazılabilir:

C = e°A ^l + X) _ JSfıA (10.10)


a a

Gözlemlenen olguları açıklamış olduk. Paralel levhalı b ir sığaç dielektrikle


doldurulduğunda, sığa
çarpanıyla artar ki bu da malzemenin b ir özelliğidir. Elbette ki açıklamamız
utomik kutuplanmanın nasıl meydana geldiğini açıklamadığımız sürece eksik
kalacaktır. Onu da daha sonra yazacağız.
Şimdi gelin, daha karmaşık b ir şeyi ele alalım. P kutuplanmasının her yerde
aynı olmadığı bir durumu. Daha önce bahsettiğimiz üzere kutuplanma sabit de­
ğilse, hacim içinde bir yük yoğunluğu bulm ayı bekleriz; çünkü küçük b ir hac­
min bir tarafından çıkan yükten daha fazlası o hacmin diğer tarafından içeri
girebilir. Küçük b ir hacimden ne kadar yük çıktığını veya o hacme ne kadar yük
girdiğini nasıl bulabiliriz?
önce, malzeme kutuplandığında, herhangi b ir hayali yüzey boyunca ne ka­
dar yükün hareket ettiğini hesaplayalım. Kutuplanma yüzeye dik ise, bir yüzey
boyunca hareket eden yük miktarı P ile yüzey alanın çarpımıdır. Kutuplanma
yüzeye teğet ise, yüzey boyunca yük hareket etmez elbette.
Daha önce kullandığımız akıl yürütmeleri kullanarak, herhangi b ir yüzey
boyunca hareket eden yükün P'nin yüzeye dik bileşeniyle orantılı olduğunu gör­
mek kolaydır. Şekil 10-6 ile Şekil 10-5'i karşılaştırın. Denklem (10.5)'in, genel
durum lar için, aşağıdaki şekilde yazılması gerektiğini göreceksiniz
Şekil 10-6 Bir dielektrik içindeki hayali bir yü­
zey boyunca hareket ettirilen yük, P'nin yüze­
°'kutup = J>-ra ( 1 0 .1 2 )
ye dik bileşeniyle orantılıdır.
Bir dielektrik içindeki hayali b ir yüzeyi düşünüyorsak, Denk. (10.12) yüzey
boyunca hareket ettirilen yükü verir fakat net b ir yüzey yükünü vermez; çünkü
yüzeyin her iki tarafına dielektrik tarafından eşit ve zıt katkılar vardır.
Bununla birlikte, yüklerin yerdeğiştirmesi hacimsel yük yoğunluğuyla so­
nuçlanabilir. Kutuplanma sonucunda herhangi bir V hacminden dışarı çıkan
toplam yük, P'nin dışa doğru dik bileşeninin, hacmi çevreleyen S yüzeyi üzerin­
den alınan integraline eşittir. (Bkz. Şekil 10-7). Eşit miktarda, zıt işaretli yük ge­
ride bırakılır. V hacmi içerisindeki net yükü AÇkutup değeriyle belirterek aşağı­
daki eşitliği yazabiliriz:

A<3kutuP = - C p ■ n da (10.13)
»/S

AÇkutup terimini aynı zamanda pkutUp yoğunluğunda hacimsel yük dağılım ıyla da
ilişkilendirebiliriz:

AQkutup = X Okutup (10.14)


Şekil 10-7 Düzgün olmayan bir P kutuplanma­
İki denklemi birleştirerek,
sı, dielektrik içinde net yüke neden olabilir.

fv Pkutup d V = -f s P n d a (10.15)

yazabiliriz. Böylece, kutuplanmış malzemelerden gelen yük yoğunluğunu P ku­


tuplanma vektörüyle ilişkilendiren, b ir çeşit Gauss teoremi elde etmiş olduk.
Paralel levhalı sığaçtaki dielektrik veya yüzey kutuplanma yükü için elde ettiği­
miz sonuçla uyuşmaktadır. Şekil 10-1'deki Gauss yüzeyi ile Denk. (10.15)'i kul­
lanırsak, yüzey integrali P AA verir ve içerdeki yük de <xkutup AA olur. Böylece
yeniden <TkutUp = P eşitliğini elde etmiş olduk.
Aynı, elektrostatik için Gauss yasasında yaptığımız gibi, Gauss'un matema­
tiksel teoremini kullanarak, Denk. (10.15)'i diferansiyel b ir biçme sokabiliriz:

I P - n da = T V • P d V
Js Jv
Böylece,
Pkutup = - V - P (10.16)
eşitliğini elde ederiz. Kutuplanma düzgün değilse, diveıjansı bize malzeme için­
de beliren net yük yoğunluğunu verir. Bunun tam b ir gerçek yük yoğunluğu ol­
duğunun altını çizmek lazım. "Kutuplanma yükü" dememizin nedeni, oraya n a­
sıl geldiğini kendimize hatırlatmak içindir.
10-4 Dielektrikli elektrostatik denklem leri
Şimdi gelin, yukardaki sonucu elektrostatik kuramıyla birleştirelim. Temel
denklemimiz şudur:

V • £ = -£ - (10.17)
eo

Denklemdeki p bütün elektrik yüklerinin yoğunluğudur. Kutuplanma yüklerinin


izini sürmek kolay olmadığından, p'yi iki parçaya ayırmak işimize yarar. Düz­
gün olmayan kutuplanm alardan kaynaklanan yüklere PitUtUp, diğerlerine pserbest
diyeceğiz yine. Genelde pserbest iletkenlere veya uzayda bilinen yerlere eklediği­
miz yüktür. Bu durumda Denk. (10.17) aşağıdaki eşitliğe dönüşür:

. Pserbest+Pkutup_ Pserbest~ V ’ P
7 -E =-
eo £o
ya da
P serb est
(10.18)
t ir } eo

Elbette ki, F n in bükümü için aynı denklemi kullanacağız:

V x is = 0 (10.19)

Denklem (10.8)'den P'yi alırsak, daha basit b ir denklem elde ederiz:

V • [(1 + x)Eİ = V • (>cE] = Pserbest (10.20)


eo

Bunlar, dielektrik varlığındaki elektrostatik denklemleridir. Yeni b ir şey söyle­


memektedirler elbette, ancak pSerbest'in bilindiği ve P kutuplanmasının iTyle
orantılı olduğu durumlardaki hesaplam alar için daha uygun b ir biçimdedirler.
Dikkat ederseniz, dielektrik "sabiti" /c'yı diverjanstan çıkarmadık; çünkü her
yerde aynı olmayabilir. Her yerde aynı değere sahipse, dışarda tutulabilir ve
denklemler de sadece elektrostatiğin p serbest bolü k 's i olur. Bu sunduğumuz b i­
çimiyle, denklemler alanda farklı yerlerde,farklı dielektriğin olabileceği genel
durum a uygulanabilir. Bu durum da denklemleri çözmek gayet zor olabilir.
Burada belirtmemiz gereken bir tarihsel önem durum u vardır. Elektriğin
► --v
keşfedildiği ilk zamanlarda, kutuplanma mekanizması bilinmemekteydi ve
Pkutup'un varlığı ciddiye alınmazdı. p serbest yükü bütün yük yoğunluğu olarak
sayılırdı. M axw ell denklemlerini daha basit biçimde yazabilmek için, E ve P
doğrusal bileşimine eşit yeni b ir D vektörü tanımlanmıştı:

D = e 0E + P (10.21)

Bunun sonucunda, (10.18) ve (10.19) num aralı denklemler çok daha basit b ir b i­
çimde yazılmıştı:
V •D = Pserbest V *E = 0 (10.22)

Bir kimse bunları çözebilir mi? Evet, ancak D ile E arasındaki ilişkiyi tanım la­
yan üçüncü b ir denklem verilirse. Denklem (10.8) geçerli olduğunda, bu denk­
lem şudur:
D = e0(l + x )E = K€0E (10.23)

Bu denklem genelde şu şekilde yazılmıştır:

D =eE (10.24)

Burada e, malzemelerin dielektrik özelliğini tanımlayan b ir başka sabittir ve


"geçirgenlik" olarak adlandırılır. (Artık neden denklemlerimizde e0 olduğunu
anlamışsınızdır, o "boş uzayın geçirgenliği"dir.) Doğal olarak aşağıdaki eşitliği
yazabiliriz:
Bugün bu meselelere farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyoruz. Şöyle ki, boşluk­
ta daha basit denklemlerimiz var ve kaynağı ne olursa olsun bütün yükleri her
durum da gösterebiliyorsak, denklemlerimiz daima doğru diyebiliyoruz. Kolay­
lık olsun diye yüklerin b ir kısmını ayırırsak ya da ne olup bittiğini ayrıntılı şe­
kilde ele almak istemiyorsak, o zaman, dilersek, denklemlerimizi uygun herhan­
gi b ir başka biçimde yazabiliriz.
Bir noktanın daha altını çizmemiz lazım. D = eE gibi b ir eşitlik, maddenin
bir özelliğini tanımlamaya yönelik b ir çabadır. Ancak, m adde çok karışıktır ve
bu tür b ir denklem aslında doğru olmayabilir. Örneğin, E çok büyürse, o zaman
D, E yle orantılı olmaz. Orantısallık bazı cisimlerde görece küçük alanlarda bile
kırılabilir. Ayrıca orantı "sabiti", E'nin zamanla ne kadar hızlı değiştiğine de
bağlı olabilir. Dolayısıyla, bu türden b ir denklem b ir yaklaştırmadır. Aynı H o­
oke yasası gibi. Derin ve temel b ir yasa olamaz. Diğer yandan, E için temel y a­
salarım ız olan (10.17) ve (10.19) num aralı denklemler elektrostatiğe dair en de­
rin ve bütünlüklü anlayışımızı temsil ederler.

10-5 Dielektrikli alanlar ve kuvvetler


Şimdi, dielektriğin var olduğu durumlardaki elektrostatik için genel teorem­
leri kanıtlayacağız. Paralel levhalı sığaçın sığasının, dielektrikle dolduruldu­
ğunda arttığını daha önce görmüştük. Şimdi, iki iletkenin yakınındaki bütün
alanın düzgün doğrusal b ir dielektrikle doldurulduğunda, bunun herhangi bir
sığaç şekli için doğru olduğunu kanıtlayacağız. Dielektrik olmadığında, çözül­
mesi gereken denklemler şunlardır:

V • E0 = Pserbest ve V x ITo = 0
£o

Dielektrik mevcut olduğundaysa, bu denklemlerden ilki değişir. Bu durumda


elimizde aşağıdaki denklemler olur:

V • (*E) = Pserbest ve V x f =0 (10.26)


eo
K'nın her yerde aynı kabul ettiğimize göre, son iki denklem şu şekilde yazılabi­
lir:

V • {k EI = Pserbest ve V x ( kEI = 0 (10.27)


eo

Dolayısıyla elimizde kE ve E q için aynı denklemler var, çözümü de kE = E 0'dır.


Diğer b ir deyişle, alan her yerde, dielektrik olm adığı durum a göre, 1/k çarpanı
kadar küçüktür. Her iki durum da da, sığaçın elektrotlarındaki yük aynı alındı­
ğından, Denk. (10.2)'ye göre sığa, her yerde düzgün dielektrik olduğunda, k fak­
törüyle artar.
Şimdi gelin, dielektrik içinde iki yüklü iletken arasındaki kuvvetin ne oldu­
ğu sorusunu soralım. Her yerde homojen sıvı olan b ir dielektriği ele alalım.
Kuvveti hesaplam anın b ir yolunun, enerjinin uygun b ir mesafe üzerinden türe­
vini almak olduğunu görmüştük. Eğer iletkenler eşit ve zıt yüklere sahipse,
enerji U = Q2/2C olur. Denklemdeki C sığalarıdır. Sanal iş ilkesini kullanarak,
kuvvetin herhangi b ir bileşeni o yöndeki türevle bulunabilir. Örnek olarak

l 1 0 ' 281

Dielektrik sığası k çarpanıyla artırdığından dolayı, tüm kuvvetler aynı oranda


azalacaktır.
Bir noktanın altını çizmemiz lazım. Bu dediklerimiz ancak dielektrik sıvı ol­
duğunda geçerlidir. Katı b ir dielektrik içindeki iletkenlerin herhangi b ir hareke­
ti dielektriğin mekanik stres koşullarını değiştirir ve dolayısıyla elektriksel
özelliklerini de başkalaştırır. Aynı zamanda dielektrik içinde b ir miktar mekanik
eneıji değişimine de yol açar. İletkenleri b ir sıvının içinde hareket ettirmek sıvı­
yı değiştirmez. Sıvı yeni bir yere taşınır ama elektriksel özellikleri aynı kalır.
Elektrik üzerine yazılmış birçok eski kitap, iki yük arasındaki kuvveti göste­
ren şu "temel" yasayla başlar:

Qi Qo
17 (10.29)
4-neoKr2

Böyle b ir bakış açısı baştan aşağı yetersizdir. Öncelikle, genel olarak doğru de­
ğildir. Ancak sıvıyla dolu b ir dünyada geçerlidir. Sonra, fc'nm sabit olduğu ger­
çeğine dayanmaktadır ki bu birçok gerçek malzeme için sadece yaklaşık olarak
doğrudur. Doğrusu, boşluk içindeki yüklere dair Coulomb yasasıyla başlam ak­
tır ki, o her zaman (sabit yükler için) doğrudur.
Peki, b ir katının içinde ne olur? Bu, henüz çözülmemiş çok zor bir problem ­
dir; çünkü b ir anlamda, belirsizdir. Dielektrik b ir katı içine yük yerleştirirseniz,
birçok basınç ve gerilme de olduğunu da bilmelisiniz. Katı b ir cismi sıkıştırmak
için gerekli mekanik enerjiyi ve katı malzemenin kendisinden kaynaklanan me­
kanik kuvvetleri dahil etmeden, sanal işi hesaplayamazsınız. Katı malzemenin
doğası gereği, mekanik kuvvetler ile elektriksel kuvvetler arasında kesin b ir ay­
rım yapm ak da, genel olarak, zordur. Talihliyiz ki, kimse bu sorunun cevabına
gerçekten ihtiyaç duymuyor. Bazen b ir katının içinde ne kadar gerilme olduğu­
nu bilmek isteyebilir biri ve bunun cevabı verilebilir. Ancak cevabı elde etmek,
sıvılar için elimizdeki basit sonuçtan çok daha karmaşıktır.
Dielektrik kuramına dair şaşırtıcı derecede karmaşık b ir problem de şudur:
Yüklü nesneler neden küçük dielektrik parçalan çeker? Herkes küçükken şu de­
neyi yapmıştır. Kuru b ir günde saçınızı taradığınızda, kullandığınız tarak kü­
çük kâğıt parçalannı kendine çeker. Çok detaylıca düşünmezseniz, tarağın bir
yükü olduğunu ve kâğıt p arçalannın da zıt yükü olduğunu ve birbirlerini çekti­
ğini düşünebilirsiniz. İyi de, kâğıt başta elektriksel olarak nötrdü. Net b ir yükü
olmamasına rağmen, yine de tarağa doğru çekilir. Bazen de tarağa doğru uçtu­
ğu ve tarağa dokunur dokunmaz b ir anda itildiği de görülür. Bunun nedeni, ko­
layca tahmin edeceğiniz üzere, kâğıdın tarağa dokunur dokunmaz b ir miktar
eksi yük kapması ve sona aynı yüklerin birbirini itmesidir. Güzel, ama bu ilk
sorumuzu cevaplamıyor. Kâğıt neden tarağa doğru çekilmişti en başta?
Cevap, b ir dielektrik malzemenin elektrik alana yerleştirildiğinde kutuplan­
m asıyla bağlantılı olmalı. H er iki yüke ait, tarak tarafından itilen ve çekilen,
kutuplanma yükleri vardır. T arağa yakın elektrik alan, uzaktaki alandan daha
kuvvetli olduğundan dolayı net b ir çekim vardır. Tarak sonsuz b ir levha değil­
dir, yükü yerelleşmiştir. N ötr b ir kâğıt parçası, bir sığaçı paralel levhaları ara­

Şekil 10-8 Düzgün olmayan bir alandaki d i­


sına yerleştirildiğinde, levhaların birine doğru çekilmeyecektir. Alanın değiş­
elektrik nesne, alanın daha yüksek olduğu mesi, çekim mekanizmasının gerekli b ir parçasıdır.
bölgelere doğru bir kuvvet hisseder. Şekil 10-8'de gösterildiği gibi, b ir dielektrik nesne daim a zayıf alandan daha
kuvvetli b ir alana doğru çekilir. Hatta küçük nesneler için kuvvetin elektrik ala­
nın karesinin gradyanıyla orantılı olduğu ispatlanabilir. Neden alanın karesine
bağlıd ır peki? Bunun nedeni, indüklenmiş kutuplanma yüklerinin alanlarla
orantılı olması ve belirli yükler için kuvvetlerin de alanla orantılı olmasıdır.
Bununla birlikte, az önce belirttiğimiz üzere, net b ir kuvvet, alanın karesi nok­
tadan noktaya değişirse mümkündür. Dolayısıyla kuvvet, alanın karesinin
gradyanıyla orantılıdır. Orantı katsayısını etkileyen şeylerden biri nesnenin di­
elektrik sabitidir ve nesnenin boyu ile şekline de bağlıdır.
Dielektrik b ir malzeme üzerine etki eden kuvvetin çok hassas şekilde hesap­
lanabileceği, konuyla ilgili b ir problem vardır. Şekil 10-9'da görüldüğü gibi, b ir
dielektrik levhanın kısmi olarak içine sokulduğu b ir paralel levhalı sığaçı ele
alalım. Levhayı içeri doğru iten bir kuvvet vardır. Kuvveti detaylıca incelemek
oldukça karmaşık bir süreçtir. Dielektrik malzemenin ve levhalann kenarlanna
yakın alandaki düzensizlikleri incelemek gerekir. Detaylara bakmayıp, sadece
enerjinin korunumu ilkesini kullanırsak, kuvveti kolayca hesaplayabiliriz. Daha
önceden elde ettiğimiz bir denklemi kullanarak kuvveti hesaplayabiliriz.
İLETKEN

Şekil 10-9 Paralel levhalı bir sığaçm içindeki di


elektrik bir levhaya etki eden kuvvet, enerjinin ko
runumu ilkesi kullanılarak hesaplanabilir.

Denklem (10.28) aşağıdakine denktir:

^ =- f = + Ç f (10-30>

Tek yapmamız gereken, sığanın dielektrik levhanın konumuyla nasıl değiştiğini


bulmaktır.
Levhaların toplam uzunluğu L, genişlikleri W, aralarındaki mesafe ve dola­
yısıyla dielektrik malzemenin kalınlığı d ve dielektrik malzemenin içeri girdiği
mesafe de x olsun. Sığa, levhalar üzerindeki toplam serbest yükün, levhalar
arasındaki voltaja oranıdır. Yukarda gördüğünüz üzere, belirli b ir V voltajı için
serbest yükün yüzey yük yoğunluğu Ke0V/d. Buradan, levhalar üzerindeki top­
lam yükü hesaplayabiliriz:

Q=J ^ XW + I ^ . (L _ X)W
a a

Buradan da sığayı elde ederiz:

c = I ^ L ( KX + L - x) (10.31)
a

Denklem (10.30) da bize aşağıdaki eşitliği verir:

Fx =-Ç - ^ ( / c - l ) (10.32)
2 a

Şimdi, bu denklem, böyle koşullar altındaki kuvveti bilmeniz gerekmiyorsa pek


de faydalı değildir. Burada yapmak istediğimiz, enerji kuramının dielektrik
malzemeler üzerine etki eden kuvvetleri hesaplarken karşılaşılabilecek inanıl­
maz karm aşıklıklardan kaçınmak için kullanılabileceğini göstermekti.
Şu ana kadar dielektrik kuramına dair ilgimiz elektriksel olguyla sınırlıydı.
Malzemenin elektrik alanla orantılı b ir kutuplanması olduğu gerçeğini de b a ş ­
tan kabul ettik. Belki de, böyle b ir orantısallığm neden olduğu fiziğin daha çok
ilgisini hak etmekte. Dielektrik sabitlerinin kaynağını atomik bir bakış açısıyla
anladığımızda, dielektrik sabitlerinin değişken koşullar altında elektriksel öl­
çümlerini yaparak atomik veya moleküler yapı hakkında detaylı bilgi edinebili­
riz. Bu durumu b ir sonraki bölümde ele alacağız.
DİELEKTRİĞİN İÇİNDE

11-1 M oleküler dipoller


Bu bölümde, bazı maddelerin neden dielektrik olduğunu tartışacağız. Son 11-1 Moleküler dipoller

bölümde, dielektrikli elektriksel sistemlerin özelliklerini anlamanın yolunun, 11-2 Elektronik kutuplanma
11-3 Kutupsal moleküller; yönlendirm e
bir dielektriğe elektrik alan uygulandığında o alanın atomlara dipol momenti
kutuplanması
indüklediğini anlamaktan geçtiğini söylemiştik. Bir E elektrik alan birim hacme
11-4 Dielektriğin kovuklarında elektrik
ortalama b ir P dipol momenti indüklüyorsa, o zaman k , dielektrik sabiti, aşağı­ alanlar
daki şekilde yazılır: 11-5 Sıvıların dielektrik sabiti; Clausius-
Mossotti denklemi
11-6 Katı dielektrik
11-7 Ferroelektrik; BaTi 03
Bu denklemin nasıl uygulanacağını zaten tartışmıştık. Şimdi, bir malzeme
içinde elektrik alan varken kutuplanmanın nasıl oluştuğuna dair mekanizmayı
tartışmalıyız. Olabilecek en basit açıklamayla başlayalım . Gazların kutuplan­
ması. Yine de, gazların bile karmaşıklıkları bulunur: iki tür gaz vardır. Oksijen
gibi, her b ir molekülünde simetrik atom çiftleri olan bazı gazların molekülleri­
nin doğal dipol momenti yoktur. Su buharı gibi moleküllerinse (su buharı mole­
küllerinde hidrojen ve oksijen atomlarının asimetrik b ir yerleşimi nedeniyle)
kalıcı bir dipol momenti vardır. Altıncı bölüm de belirttiğimiz gibi, su buharı
molekülünde hidrojen atomları üzerinde ortalama bir artı yük ve oksijen atom­
ları üzerindeyse ortalama b ir eksi yük vardır. Artı ve eksi yüklerin ağırlık m er­ Gözden geçirm e: I. Cilt, Bölüm 31,
kezleri çakışmadığından, molekülün toplam yük dağılım ının b ir dipol momenti Kırılma İndisinin Kaynağı
vardır. Böyle b ir moleküle kutupsal molekül denir. Oksijende, molekülün simet­ I. Cilt, Bölüm 40, İstatistiksel
risinden dolayı, artı ve eksi yüklerin ağırlık merkezleri aynıdır ve dolayısıyla Mekanik ilkeleri
oksijen kutupsal olmayan b ir moleküldür. Yine de, b ir elektrik alana yerleştiril­
diğinde dipol olur. Bu iki tip molekül Şekil 11-1'de resmedilmiştir.

11-2 Elektronik kutuplanm a


Öncelikle kutupsal olmayan moleküllerin kutuplanmasını tartışacağız. B aş­
langıç olarak tek atomlu b ir gazı (örneğin, helyum) ele alalım. Böyle b ir gaz ato­
mu b ir elektrik alana yerleştirildiğinde, elektronlar b ir yana, çekirdekse onun
tersine çekilir. Bu durum Şekil 10-4'te gösterilmiştir. Her ne kadar atomlar de­
neysel olarak uygulayacağımız elektriksel kuvvetlere karşı çok sağlam dursalar
da, yüklerin merkezlerinde çok küçük bir yerdeğişimi vardır ve bu da bir dipol
(a)
momenti indükler. Küçük alanlarda yerdeğiştirme, dolayısıyla da dipol momen­
ti, elektrik alanla orantılıdır. Bu türden b ir indüklenmiş dipol momenti yaratan
elektron dağılımı yerdeğiştirmesine elektronik kutuplanma denir.
I. Cilt, 31. Bölümde, kırılma indisi kuramını ele alırken, elektrik alanın b ir
atom üzerindeki etkisini konuşmuştuk. Bir an şöyle durup düşünürseniz, y a p ­
mamız gerekenin aynı şey olduğunu fark edeceksiniz. Şimdiki fark, zamanla de­
ğişkenlik göstermeyen alanlarla uğraşacak olmamız. Kırılma indisi üzerine u ğ­
raşırken zamanla değişen alanlarla uğraşıyorduk, hatırlarsanız.
I. Cilt 31. Bölümde, b ir atomu salınım yapan b ir elektrik alana yerleştirdiği­
mizde, elektronlarının yük merkezinin aşağıdaki denkleme uyduğunu varsay-
(b )
mıştık:
Şekil 11-1 (a ) Sıfır dipol momentine sahip bir
H2r o
m ~ - + m a)lx = qeE ( 1 1 .2 ) oksijen molekülü, (b ) Su molekülünün kalıcı bir
Po dipol momenti vardır.
Denklemdeki ilk terim elektronun kütlesiyle ivmesinin çarpımıdır. İkinci te­
rimse dengeleyici kuvvettir. Denklemin sağ tarafıysa dışardaki elektrik alandan
kaynaklanan kuvvettir. Elektrik alan a> frekansıyla değişiyorsa. Denk. (11.2)
aşağıdaki şekilde çözülür:
<leE
(11.3)
m(w^ - (o2)

Burada a> = ojq olduğunda rezonans meydana gelir. Bu denklemi daha önce b u l­
duğumuzda, coo'ın ışığın soğurulduğu (atoma bağlı olarak, optik bölgede veya
morötesi bölgede) frekans olduğunu söylemiştik. Şu anki amacımız içinse sade­
ce sabit alanlarla diğer b ir deyişle co = 0 olduğu durum larla ilgilenmekteyiz.
Dolayısıyla, Denk. (11.2)'deki ivmelenme terimini göz ardı edebilir ve böylece
yerdeğiştirmeyi bulabiliriz:
. <?eE
(11.4)

Buradan da görürüz ki, tek b ir atomun p dipol momenti şudur:

&
P — qeX = -^ ~ 2 ~ (11.5)
rnojg

Bu kuramda, dipol momenti p gerçekten de elektrik alanla orantılıdır:

p = a e 0E (11.6)
(Buradaki eo yine tarihsel nedenlerden dolayı konmuştur.) a sabitine atomun
kutuplanabilirliği denir ve L 3 boyutlarına sahiptir. Bu kutuplanabilirlik, elek­
trik alanla b ir atomda ne kadar kolay momentindüklenebileceğini gösterir.
Denklem (11.5) ve (11,6 )'yı karşılaştırdığım ızda, bizim basit kuramımız aşağıda­
ki denkliği öngörür:
Qe 47re2 , ,
a = ------— = ------ 5- (11.7)
eomo>g mcûç

Birim hacimde N sayıda atom varsa, i 5 kutuplanması -b irim hacim başına


dipol m om enti- şu denklemle bulunur:

P = N p = Nae0E (11.8)

Denklem (11.1) ve (11.8)'i birleştirirsek, aşağıdaki denklemi elde ederiz:

k - 1 = -^ — =N a (11.9)
£oü
ya da Denk. (11.7)'yi kullanarak

, AnNe2
K - 1 = ------- 2 ~ 11.10

buluruz. Denklem (11.10) sayesinde, değişik gazların dielektrik sabiti /t'mn g a ­


zın yoğunluğuna ve optik soğurumunun frekansı &)0'ya bağlı olduğunu öngöre­
biliriz.
Elbette, denklemimiz çok kaba b ir yaklaştırmadır, çünkü Denk. (11.2)'de ku-
antum mekaniğinin karmaşıklıklarını göz ardı eden b ir model kullandık. Örne­
ğin, b ir atomun sadece b ir rezonans frekansı olabileceğini varsaydık. Gerçek­
teyse, atomun birçok salınım frekansı vardır. Atomların a kutuplanabilirliğini
düzgünce hesaplayabilmek için bütün kuantum mekaniği kuramını kullanm a­
mız lazım; ancak yukarda kullandığımız klasik fikirler de bize makul bir yakla­
şık sonuç verir.
Bakalım herhangi bir maddenin dielektrik sabiti için doğru büyüklük dere­
cesini elde edebilecek miyiz? Hidrojeni ele alalım. I. Cilt 38. Bölümde, bir hidro­
jen atomunu iyonize etmek için gerekli eneıjinin yaklaşık olarak şu olması ge­
rektiğini öngörmüştük:
1 me4
o jq doğal frekansını belirlemek için, bu enerjiyi h a 0'ya, frekansı to0 olan b ir ato­
mik salımcının enerjisine eşitleyebiliriz. Bu durumda

J l. rae4
w° * 2 h3

sonucu çıkar. Şimdi, o)0'nun bu değerini Denk. (11.7)'de kullanırsak, elektronik


kutuplanabilirlik için aşağıdaki ifadeyi buluruz:

» * ı4 & ] 3 (ni2)
(h2/m e 2) niceliği, b ir Bohr atomunun taban durumunda yörünge yarıçapıdır ve
0,528 Angströme eşittir. Standart basınç ve sıcaklıktaki bir gazda (1 atmosfer
basınç, 0°C) 2,69 x 1019 sayıda atom vardır. Bunu Denk. (11.9)'a koyarsak aşağı­
daki eşitliği elde ederiz:

k = 1 + (2,69 x 1019) 167r(0, 528 x 10“ 8)3 = 1,00020 (11.13)

Hidrojen gazının dielektrik sabitiyse

k81ç = 1,00026

olarak ölçülmüştür. Görüyorsunuz, kuramımız yaklaşık olarak doğrudur. Daha


iyisini bekleyemeyiz zira ölçümler, doğal olarak, tekil atomlar üzerinde değil
diatomik moleküllere sahip normal hidrojen gazıyla yapılmıştır. Bir molekülde­
ki atomların kutuplanmasının, bağım sız atomlarmkiyle aynı olmaması bizi şa­
şırtmamalı. Gelgelelim, bu moleküler etki o kadar da büyük değildir. Hidrojen
atomlarının a değerinin kuantum mekaniksel hesaplam ası bize Denk.
(11.12)'nin sonucundan %12 büyük bir sonuç verir (16n: 187r'ye değiştirilmiştir)
ve dolayısıyla dielektrik sabiti için gözlemlediğimize yakın b ir değer öngörür.
Her durumda, dielektriğe dair modelimizin gayet iyi olduğu açıktır.
V ^ '
Kuramımızı sınamanın b ir diğer yolu da Denk. (11.7)'yi, daha yüksek uyarıl­
ma frekansları olan atomlar üzerinde denemektir. Örneğin, helyumdan bir
elektron koparmak için yaklaşık 24,6 elektron Volt gerekir. Hidrojeni iyonize et­
4 ^ A x
t ^ 9 ^
mek içinse 13,6 elektron Volt gerekir. Dolayısıyla, helyum için soğurma frekansı
ojo'nun hidrojeninkinin yaklaşık iki katı büyük ve a'n m da yaklaşık b ir çeyrek & \ 4 ^ \
^ Po
kadar büyük olmasını bekleriz. Denklem (11.3)'ü kullanarak dielektrik sabitini
hesaplarız:
(a)
Khelyum* 1.000050
Deneysel sonuçsa aşağıdaki gibidir:

“ helyum = 1 ,0 0 0 0 6 8

Görüyorsunuz işte, kaba tahminlerimiz doğru yola giriyor. Kutupsal olmayan


gazın dielektrik sabitini, yalnızca niteliksel olarak olsa da, anlamış olduk. Sa­
dece niteliksel diyorum, çünkü atomik elektronların hareketlerine dair doğru
4 * t v s,
b ir atomik kuram kullanmış değiliz henüz.
? 4 -® ' t *
11-3 K utupsal m oleküller; yönlendirm e kutuplanm ası
Şimdi, kalıcı b ir p 0 dipol momenti taşıyan bir molekülü -s u molekülü gibi— (b )

ele alacağız. Elektrik alan olm adığında, bağım sız dipoller farklı yönleri işaret Şekil 11-2 (a ) Kutupsal moleküllerden oluş­
ederler, dolayısıyla birim hacim başına net moment sıfırdır. Bir elektrik alan muş bir gaz içinde, bağımsız hareketler rastge­
le yönelimlidir. Küçük bir hacimdeki ortalama
uygulandığındaysa iki şey olur: Önce, elektronlar üzerindeki kuvvetlerden dola­
moment sıfırdır, (b ) Bir elektrik alan varlığın­
yı indüklenen fazladan b ir dipol momenti oluşur. Bu, kutupsal olmayan m ole­ da, moleküllerin bir miktar ortalama hizalan-
kül için bulduğum uzla aynı elektronik kutuplanabilirliği verir bize. Çok hassas ması vardır.

hesaplam a için bu etki elbette hesaba katılmalıdır, fakat şimdilik biz bunu göz
ardı edeceğiz. Her zaman için sonradan ekleyebiliriz. Sonra, elektrik alan, birim
hacim başına net b ir moment m eydana getirecek şekilde bağım sız dipollerle hi­
zalanma eğilimi gösterir. Bir gaz içindeki bütün dipoller hizalanabilseydi, çok
büyük b ir kutuplanma olurdu. Böyle bir şey olmaz. Olağan sıcaklıklar ve elekt­
rik alanlarda, moleküllerin kendi ısıl hareketleri esnasındaki çarpışm aları on­
ları hizalanmaktan alıkoyar. Yine de b ir miktar net hizalanm a ve dolayısıyla b i­
raz kutuplanma olur (Bkz. Şekil 11-2). Bu kutuplanma, I. Cilt 40. Bölümde gös­
terdiğimiz istatistiksel mekanik yöntemleriyle hesaplanabilir.
Bu yöntemi kullanmak için, b ir elektrik alandaki dipolün enerjisini bilm eli­
yiz. Şekil 11-3'teki gibi, b ir elektrik alandaki p 0 dipol momentini ele alalım. Artı
yükün enerjisi q<p( 1) ve eksi yükünki de -q<t>(2). Dolayısıyla dipolün enerjisi

U = q ^ (\ )-q 4 > (2 ) = qd-V<t>


veya
U = —po • E ~ -poEcosO (11.14)

olur. Denklemdeki 9, po ile E arasındaki açıdır. Tahmin edeceğiniz üzere, dipol­


(2 ) ler alanla aynı yönde hizalandığında enerji daha düşüktür.
Şimdi, istatistiksel mekanik yöntemlerini kullanarak ne kadar hizalanma ol­
Şekil 11-3 E alanında po dipolünün enerjisi - duğunu bulalım. Bir ısıl denge halinde, U potansiyel enerjisine sahip molekülle­
p 0 E. rin göreli sayısı
-U/kT (11.15)

terimiyle orantılıdır. U(x, y, z), konuma bağlı potansiyel enerji fonksiyonudur.


Aynı akıl yürütmeyle gittiğimizde, potansiyel enerji için Denk. (11.4)'ü açıya
bağlı b ir fonksiyon olarak kullandığım ızda görürüz ki 9 açısında birim, katı açı
başına molekül sayısı e~u/kT terimiyle orantılıdır.
0 açısında birim katı açı başına düşen molekül sayısına n(6) dersek, şunu el­
de ederiz:
n( 0 ) = re0 e+poEcosB,kT (11.16)
Norm al sıcaklıklar ve alanlar için üsteki terim küçüktür, dolayısıyla bu terimin
seri açılımını yaparak aşağıdaki sonuca yakınsayabiliriz:

p 0Ecos9 \
n{8) = + (11.17)
kT )

Tüm açılar üzerinden (11.17)'nin integralini alırsak reo'ı bulabiliriz. Cevap


» "V
tam N olmalıdır: birim hacimdeki toplam molekül sayısı. Tüm açılar üzerinden
cosff'nm ortalama değeri sıfırdır, dolayısıyla integral de re0 çarpı toplam katı
açı 47r'dir. Böylece şunu elde ederiz:

. N
no (11.18)
' 4n

Denklem (11.17)'ye göre, alan boyunca hizalanan molekül sayısı (cosö = 1),
alana zıt yönde hizalanan molekül sayısından (cosö = -1 ) fazladır. Dolayısıyla
içinde birçok molekül olan küçük b ir hacimde, birim hacim başına net bir dipol
momenti olacaktır: bir P kutuplanması. P'yi hesaplamak için, birim hacimdeki
bütün moleküler momentlerin vektör toplamına ihtiyacımız var. Sonucun E'yle
aynı yönde olacağını bildiğimizden, o yöndeki bileşenleri toplamamız yeterlidir
(E y e dik açıdaki bileşenlerin toplamı sıfırdır):

p= S Po cos 0i
b ir im
hacim

Toplamı, açısal dağılım üzerinden integral alarak bulabiliriz. 9 katı açı 2n


sin0 d9, dolayısıyla

P= I n(9)p0 cos9 2n sin0 d9 (11.19)

olur. Denklem (11.17)'den n(0)'yı koyarsak şunu yazabiliriz:

PoE
Bu integrali aldığım ızda da,
Npp E
P= ( 11.20 )
3kT

denklemini elde etmiş oluruz. Kutuplanma E alanıyla orantılıdır, dolayısıyla nor­


mal dielektrik davranışı gözlemlenir. Ayrıca, bekleneceği üzere, kutuplanma sı­
caklıkla ters orantılıdır; zira sıcaklık arttıkça çarpışmalarda daha fazla hizasızlık
gözlemlenir. Bu l/T bağlılığına Curie yasası denir. p Q kalıcı momentinin karesinin
denklemde gözükmesinin nedeniyse şudur: Belirli bir elektrik alanda hizalayıcı
kuvvet p 0'a bağlıdır ve hizalanmayla meydana gelen ortalama moment de yine
P o'la orantılıdır. Ortalama indüklenmiş moment P o 'y e orantılıdır.

Şimdi yapmamız gereken, Denk. (11.20)'nin deney sonuçlarıyla uyuşup uyuş­


madığına bakmaktır. Su buharını ele alalım. p 0'nun ne olduğunu bilm ediğim iz­
den, P yi doğrudan hesaplayamayız. Denklem (11.20) k - 1 değerinin sıcaklıkla
ters orantılı olduğunu öngörür ve biz de bunu kontrol etmeliyiz. 0,004

Denklem (11.20)'den şunu elde ederiz:

P Np2
0
k - 1 = ( 11 .21 )
0,003
6qE 3eokT

Buradan da anlaşılıyor ki k - 1, N yoğunluğuyla doğru orantılı ve mutlak sıcak­


lıkla ters orantılıdır. Birim hacimdeki molekül sayısı sabit kalacak şekilde, di­
0,002
elektrik sabiti çok farklı basınç ve sıcaklıklarda ölçülmüştür." [Dikkatinizi çeke­
rim, ölçümler sabit basınçta yapılsaydı, birim hacim başına molekül sayısı ar­
tan sıcaklıkla beraber doğrusal olarak azalırdı ve k - 1 de T -1 yerine T~2 olarak
değişirdi]. Şekil 11-4'de k - 1 için deney sonuçlarını 1/T'nin fonksiyonu olarak 0,001

çizilmiştir. Denklem (11.2l)'in öngördüğü bağlılık gayet açıkça görülebiliyor.


Kutupsal moleküllerin dielektrik sabitinin b ir başka özelliği de, uygulanan
alanın frekansına bağlı olarak değişmesidir. Moleküllerin eylemsizlik momen­
tinden dolayı, ağır moleküllerin alanla aynı yöne dönmesi belli bir süre alır.
Yüksek m ikrodalga bölgesinde veya daha yükseğinde frekanslar uygularsak, di­
elektrik sabitine kutuplanma katkısı gitgide azalır çünkü moleküller geride ka­ Şekil 11-4 Su buharının değişik sıcaklıklarda
dielektrik sabitinin deneysel ölçümleri.
lırlar. Buna zıt olarak, elektronik kutuplanma, elektronların eylemsizliğinin kü­
çük olmasından dolayı, optik frekanslara kadar aynı kalır.

11-4 D ielektriğin kovuklarında elektrik alanlar


Şimdi ilginç ve karmaşık b ir probleme odaklanacağız. Yoğun malzemelerde
dielektrik sabiti problemine. Diyelim ki elimizde sıvı helyum, argon veya benze­
ri b ir başka kutupsal olmayan malzeme olsun. Yine de elektronik kutuplanma
bekleriz. Yoğun bir malzemedeyse P büyük olabilir, dolayısıyla tek b ir atom
üzerindeki alan, atomun yakınındaki atomların kutuplanmasından etkilenecek­
tir. Sorulması gereken soru, tek bir atom üzerine hangi elektrik alanının etki
yaptığıdır.
Sıvının bir kondansatörün levhaları arasına konduğunu düşünelim. Levha­
lar yüklenirse, sıvı içerisinde b ir elektrik alan yaratırlar. Tek tek atomlarda da
yükler vardır, dolayısıyla toplam E alanı bütün etkilerin toplamıdır. Atomların
içinde, özellikle çekirdeğin yakınında, çok büyüktür ve atomlar arasındaysa gö ­
rece küçüktür. Levhalar arasındaki potansiyel fark toplam alanın çizgi integra-
lidir. İnce detayları dikkate almazsak, ortalama b ir E elektrik alanının var ol­
duğunu düşünebiliriz. (Son bölüm de kullandığımız alan budur: V/d.) Bu alanı,
birçok atom içeren b ir uzay üzerinde ortalama olarak düşünmeliyiz.
"Ortalama" b ir atomun, "ortalama" b ir yerde bu ortalama alanının etkisini Şekil 11-5 Bir dielektriğin içine oyulmuş ya­
hissedeceğini düşünebilirsiniz. Bu o kadar kolay değildir. Kolay olmadığını, bir rıktaki alan, yarığın şekline ve yönelimine
bağlıdır.
dielektrik içinde farklı şekilli delikler olduğunu hayal ettiğimizde ne olduğunu

Sânger, Steiger ve Gâchter, H elvetica Physica A çta 5, 200 (1932).


ele alarak gösterebiliriz. Şekil 11-5 (a)'da görüldüğü gibi, kutuplanmış bir di-
elektrik içinde, alana paralel b ir yarık oyduğumuzu düşünelim. V x E = 0 oldu­
ğunu bildiğimizden, (b)'de görünen ilmeğin (r) etrafındaki E'nin çizgi integrali
sıfır olmalıdır. Yarığın içindeki alan, dışardan gelen alanın katkısını sıfırlaya­
cak şekilde katkıda bulunm alıdır. Dolayısıyla, uzun ince b ir yarığın merkezin­
deki Eq alanı E, dielektrik içinde bulunan ortalama elektrik alana eşittir.
Şimdi, Şekil 11-5 (c)'de görüldüğü gibi, uzun kenarlarının İJ'ye dik olduğu b ir
yarığı ele alalım. Bu durumda yarıktaki E q alanı E 'ye eşit değildir, çünkü kutup­
lanma yükleri yüzeyler üzerindedir. Şekil 11-5 (d)'deki S yüzeyine Gauss yasası­
nı uygularsak, yarığın içindeki E q alanının şu şekilde hesaplanabileceğini b u ­
luruz:

E0 = E + — (11.22)
fo
Denklemdeki E dielektrik içindeki elektrik alandır. (Gauss yüzeyinde yüzey ku­
tuplanma yükü vardır ve <rkutup = P olur.) Bölüm 10'da eoE + F n in sıkça D olarak
adlandırıldığını belirtmiştik, dolayısıyla €qE q = D q, dielektrik içinde, D 'ye eşit­
tir.
Fizik tarihinin başlarında, her b ir niceliğin doğrudan deneyle tanımlanma­
sının çok önemli olduğunun düşünüldüğü yıllarda, insanlar E ve D 'nin ne an la­
ma geldiğini atomlar arasında debelenmeden tanımlayabileceklerini keşfettik­
lerinde çok mutlu olmuşlardı. Ortalama alan E, sayısal olarak, alana paralel ke­
silmiş bir yarıkta ölçülen E q alanına eşitti. D alanı da, alana dik yönde kesilmiş
yarıktaki Eo'yu bularak hesaplanabilirdi. Gerçi kimse bunları bu şekilde ölçmü­
yordu, bu sadece felsefi şeylerden biriydi.

Şekil 11-6 Bir dielektrik içindeki herhangi bir A noktasında­


ki alan, küresel bir deliğin alanı ile küresel bir tıpanın alan­
larının toplamı olarak ele düşünülebilir.

Yapısal olarak çok karmaşık olmayan birçok sıvıda, bir atom, genelde, b a ş ­
ka atomlarla çevrelenmiştir ve bu küresel bir deliğe iyi b ir yaklaştırıradır. O za­
man şunu sorabiliriz: "Bir küresel delik içindeki alan nedir?" Bunu cevaplaya­
bilmek için şunu anlamalıyız ki, düzgün kutuplanmış b ir malzemede küresel
bir delik oyduğumuzda, aslında kutuplanmış b ir küreyi kesip çıkarmış oluruz.
(Deliği kesip çıkarmadan önce kutuplanmanın "sabitlendiğini" hayal etmeliyiz.)
Üst üste binme ilkesi gereği, küre kesip çıkarılmadan önce dielektrik içindeki
alanlar kürenin dışındaki tüm yüklerden gelen alanlar ile kutuplanmış küre
içindeki yüklerden kaynaklanan alanların toplamıdır. Diğer b ir deyişle, düzgün
dielektrik içindeki alana E dersek,

E = •E
’delik+-Etıpa (11.23)
eşitliğini yazabiliriz. Denklemdeki £deiik> delik içindeki alan ve Etlpa da düzgün
kutuplanmış b ir kürenin içindeki alandır (Bkz. Şekil 11-6). Düzgün kutuplanmış
bir küreden kaynaklanan alanlar Şekil 11-7'de gösterilmiştir. Kürenin içindeki
elektrik alan düzgündür ve değeri de şöyle hesaplanır:
P
(11.24)
3e0

Denklem (11.23)'ü kullanarak da, şunu elde ederiz:


P
■fidelik = E + (11.25)

Şekil 11-7 Düzgün kutuplanmış bir kürenin Küresel bir kovuktaki alan, ortalama alandan P /3e0 kadar büyüktür. (Alana p a ­
elektrik alanı.
ralel yarık ile alana dik yarığın 1/3'ü kadarlık bir yolda küresel deliğin alanı
vardır.)
11-5 Sıvıların dielek trik sab iti; C lau sius-M ossotti denklem i
Tek b ir atomu kutuplayacak, bir sıvı içindeki alanın £' den ziyade Edeiik gibi
olması beklenir. Denklem (11.25)'teki Sdeiik’i Denk. (11.16)'daki kutuplayıcı alan
yerine koyarsak. Denk. (11.8) aşağıdaki hale gelir:

P = Nae0 ( £ + 3^ - ) (11.26)

ya da

k - l'in P/eoE olduğunu hatırladığımızda, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

k- 1 =T ^ 7 3 )

Bu da bize b ir sıvının dielektrik sabitini a, atomik kutuplanabilirlik, cinsinden


verir. Buna Clausius-Mossotti denklemi denir.
Na çok küçük olduğunda, örneğin bir gaz için (çünkü yoğunluk N çok küçük­
tür), Na/3 terimi l'le karşılaştırıldığında ihmal edilebilir. Böylece eski sonucu­
muz olan Denk. (11.9)'u elde ederiz:
k - 1 = Na (11.29)

Gelin, Denk. (11.28)'i deneysel sonuçlarla karşılaştıralım , »c'nın ölçümünü


kullanarak, a değerini Denk. (11.29)'dan bulabileceğim iz gazlara bakmak önce­
liklidir. Örneğin, sıfır derecede karbon-disülfid için dielektrik sabiti 1,0029'dur,
dolayısıyla Na'da 0,0029'dur. Gazın yoğunluğu kolayca hesaplanabilir ve sıvı­
nın yoğunluğu da el kitaplarında bulunabilir. 20°C'de sıvı CS2'nin yoğunluğu,
sıfır derecedeki gazından 381 kat daha fazladır. Bunun anlamı, N n in sıvıda,
gazda olduğundan 381 kat daha fazla olmasıdır. Karbon sülfidin temel atomik
kutuplanabilirliğinin sıvı hale geldiğinde çok değişmediğini varsayarsak, sıvı
içinde Na 381 çarpı 0,0029 dolayısıyla 1,11'dir.Dikkat ederseniz Na/3 terimi
nerdeyse 0,4'eeşittir, dolayısıyla gayet önemlidir. Burakam ları kullanarak, di­
elektrik sabitini 2,76 olarak buluruz ki bu da gözlemlenen 2,64'e çok yakın bir
sonuçtur.
Tablo 11-1'de çeşitli malzemelere ait deneysel veriyi (Handbook o f Che-
mistry and Physics'ten alınmıştır) Denk. (11.28)'le hesaplanmış dielektrik sabit­
leriyle beraber görebilirsiniz. Argon ile oksijen için deney ve denklem sonuçları,
CS2 için olduğundan daha iyidir ve karbon tetraklorid için çok da iyi değildir.
Tamamına bakıldığında, sonuçlar ortaya koyuyor ki Denk. (11.28) gayet iyi so­
nuçlar vermektedir.

Tablo 11-1
Gazın dielektrik sabitinden hesaplanan sıvılardaki dielektrik sabiti.

Gaz Sıvı
Madde k (deney) Na Yoğunluk Yoğunluk Oran1 Na k (öngörü] k (deney]
CS2 1,0029 0,0029 0,00339 1,293 381 1,11 2,76 2,64
02 1,000523 0,000523 0,00143 1,19 832 0,435 1,509 1,507
CCU 1,0030 0,0030 0,00489 1,59 325 0,977 2,45 2,24
Ar 1,000545 0,000545 0,00178 1,44 810 0,441 1,517 1,54

1 0 ran= sıvı yoğunluğu / gaz yoğunluğu

Denklem (11.28)'i elde etme yöntemimiz sadece sıvılardaki elektronik kutup­


lanma için geçerlidir. H 2O gibi kutupsal bir molekül için geçerli değildir. Su için
aynı hesaplam aları yaptığımızda, Na için 13,2 buluruz. Bu da, gözlemlenen k

değeri 80'ken, sıvı için dielektrik sabitinin eksi olduğu anlamına gelir. Problem,
kalıcı dipollerin doğru işlenmesiyle ilgili olm alıdır ve Onsager bunu çözmenin
doğru yolunu göstermiştir. Bunu ele alacak vaktimiz yok şu anda, ancak ilginiz
varsa, bu, Kittel'in kitabı Katı Hal Fiziğine Giriş'te [Introduction to Solid State
Physics] incelenmiştir.

11-6 K atı D ielektrik


Şimdi, sıra geldi katilara. Katilar hakkmdaki ilk ilginç gerçek, içlerinde -
elektrik alan uygulanmadan b ile - kalıcı b ir kutuplanma olabileceğidir. Örnek
olarak mum gibi b ir malzemeyi verebiliriz. Mum, kalıcı dipol momentine sahip
uzun moleküller içerir. Bir miktar mumu eritir ve sıvı haldeyken üzerine, dipol
momentlerini hizalayacak şekilde, elektrik alan uygularsanız, katılaştığında da
aynı şekilde kalırlar. Katılaşan malzeme, elektrik alan kalksa bile, kalıcı kutup­
lanm aya sahip olacaktır. Bu tür katı malzemeye elektret denir.
Bir elektret, yüzeyde kalıcı kutuplanma yüklerine sahiptir. Mıknatısın elekt­
I I I I I I
I I I I I I riksel benzeridir. Benzeridir ama aynı şekilde faydalı değildir; çünkü havadaki
serbest yükler yüzeylerine doğru çekilir ve en sonunda kutuplanma yüklerini
0 o 0 o 0
© © © © © © © © © ©
sıfırlar. Elektret "boşalm ıştır" ve görülebilir dış alan yoktur.
Bazı kristal yapılarda, kalıcı iç kutuplanma P bulunur. Bu tür kristallerde,

0 GOGO
© © © © ©© © © © ©
her bir örgü hücresinin, Şekil 11-8'de görüldüğü gibi, özdeş b ir kalıcı dipol mo­
menti vardır. Bütün dipolleri, elektrik alan uygulanm asa bile, aynı yönü işaret
eder. Birçok karmaşık kristalin bu tür kutuplanması vardır. Norm alde fark et­
o 0 O0 O
© © © © © © © © © ©
miyoruz bunu; çünkü, bunlar aynı elektretler için olduğu gibi, dış alanlarda b o ­
şalmıştır.

o0 o Oo
© © © © ©© © © © ©
Bununla birlikte, bir kristalin bu iç dipol momentleri değiştirilirse, dış alan­
lar ortaya çıkar; çünkü başıboş yüklerin toplanıp, kutuplanma yüklerini sıfırla­
yacak zamanları yoktur. Dielektrik bir iletken içindeyse, elektrotlar üzerine ser­
I I I I I
I I I I I best yükler indüklenir. Örneğin, bir dielektrik ısıtıldığında, ısıl genişlemeden
Şekil 11-8 Kompleks bir kristal örgü yapısal ola­ dolayı momentler değişebilir. Bu etkiye piroelektriklik denir. Benzer şekilde, bir
rak sabit bir P kutuplanmasına sahip olabilir. kristaldeki gerilmeleri değiştirirsek -örneğin^bükerek- moment gene bir miktar
değişebilir ve piezoelektriklik denilen ufak bir elektriksel etki görülebilir.
Kalıcı momente sahip olmayan kristaller için, dielektrik sabitine dair, atom­
ların elektronik kutuplanabilirliğini içeren b îr kuram geliştirebiliriz. Aynı şey
sıvılar için de geçerlidir. Bazı kristallerin içinde döndürülebilir dipoller vardır
ve dipollerin dönmesi k ' ya katkıda bulunacaktır. N aC l gibi iyonik kristallerde
ayrıca iyonik kutuplanabilirlik vardır. Kristal, b ir dama tahtası gibi, artı ve ek­
si yüklerden oluşur ve bir elektrik alan içinde artı yükler b ir yöne ve eksi yükler
diğer yöne çekilirler. Artı ve eksi yüklere ait net b ir göreli hareket, dolayısıyla
da bir hacmin kutuplanması vardır. Tuz kristallerinin sertliğine ilişkin b ilg i­
mizden faydalanarak, iyonik kutuplanabilirliğin büyüklüğünü tahmin edebili­
riz; ancak bu konuya burada girmeyeceğiz.

11-7 Ferroelektrik; B a T i0 3
Şimdiyse özel b ir tür kristali ele alacağız. Bu kristal, rastgele olarak, kendi
içinde kalıcı momente sahiptir. Bu durum o kadar sınırdadır ki, sıcaklığı bir
miktar bile artırdığımızda kalıcı momentleri tamamen kaybolur. Diğer yandan,
momentlerinin değişik yönlere döndürülebileceği, neredeyse kübik kristallerse,
• T İ+ " O Ba +2
b ir elektrik alan uyguladığım ızda momentte büyük b ir değişim tespit edebiliriz.
Şekil 11-9 Bir BaTiCh birim hücresi. Atomlar Bütün momentler ters döner ve büyük b ir etki gözlemlenir. Bu türden kalıcı m o­
uzayın önemli bir kısmını doldurur. Anlaşılır ol­ mente sahip malzemelere, benzeri ferromanyetik etkiler ilk demirde keşfedildi­
ması için, sadece merkezlerinin konumları gös­
ğinden sonra ferroelektrik denmiştir.
terilmekte.
özel b ir tür ferroelektrik malzeme üzerinden ferroelektriğin nasıl işlediğini
anlatabiliriz. Ferroelektrik özelliğinin ortaya çıkabileceği birçok yol vardır; an­
cak biz gizemli birini, baryum -titanatı (BaTiCh) ele alacağız. Bu malzemenin
kristal örgüsünün temel hücresi Şekil 11-9'da gösterilmiştir. Belli b ir derece-
nin, özellikle 118°C'nin üzerine çıkıldığında baryum -titanat olağanüstü b ir di-
elektrik sabitine sahip sıradan b ir dielektrik olur. Bu sıcaklığın altındaysa, ani­
den kalıcı bir momente sahip olur.
Katı b ir malzemenin kutuplanmasını çalışırken, önce her b ir birim hücrede­
ki yerel alanların ne olduğunu bulmalıyız. Kutuplanmanın kendisinden gelen
alanları, aynı sıvı için yaptığımız gibi, hesaba katmalıyız. Kristalse, homojen
bir sıvı değildir; dolayısıyla b ir küresel delik içinde bulduğum uz ifadeyi yerel
alan için kullanamayız. Bir kristal için bunu çözebilirseniz göreceksiniz ki,
Denk. (11.24)'teki 1/3 çarpanı biraz farklı ancak 1/3'ten çok da uzak değildir.
Basit bir kübik kristal için tam olarak 1/3'tür. Bu yüzden, BaTiCb için başlangıç
olarak bu çarpanı 1/3 olarak alacağız.
Şimdi, Denk. (11.28)'i yazdığımız sırada, Na 3'ten büyük olsaydı ne olurdu
diye merak etmiş olabilirsiniz. Sanki k eksi olurmuş gibi gözükebilir. Bu doğru
olamaz. Gelin, belirli b ir kristal içinde a'yı kademeli olarak artırdığımızda ne
olduğuna bakalım, a büyüdükçe, kutuplanma da büyür ve bu da yerel alanı b ü ­
yütür. Büyük alansa her b ir atomu daha fazla kutuplandıracaktır, böylece yerel
alanlar daha da büyüyecektir. Atomların "katkısı" yeterliyse, bu süreç aynen
devam eder. Her b ir atomun kutuplanmasının alanla orantılı arttığını varsayar­
sak, kutuplanmanın sınırsızca artmasını sağlayan b ir koşul vardır. Bu "kontrol­
süz" durum, Na = 3 olduğunda gerçekleşir. Kutuplanma sonsuz olmaz elbette,
çünkü indüklenmiş moment ile elektrik alan arasındaki orantısallık yüksek
alanlarda kırılır ve bu da denklemlerimizi geçersiz kılar. Burada olan, örgünün
yüksek, kendiliğinden oluşan b ir iç kutuplanmayla "kilitlenmesidir".
BaTiCb örneğinde, elektronik kutuplanmaya ilaveten, büyük b ir de iyonik
kutuplanma vardır. Bunun nedeninin kübik örgü içinde çok az hareket edebilen
titanyum iyonları olduğu düşünülmektedir, örgü büyük hareketlere direnir, do­
layısıyla titanyum birazcık hareket ettiğinde sıkışıp kalır ve durur. Kristal hüc­
renin artık kalıcı bir dipol momenti vardır.
U laşabildiğim iz bütün sıcaklıklarda, bu birçok kristal için rastlanan bir du­
rumdur. Baryum titanatı ilginç kılan şey, N a'nın çok az bile artırıldığında b a r ­
yum titanatın gevşemesidir. N -ıs ıl genişlemeden d o la y ı- sıcaklıkla beraber
arttığından, N a 'yı sıcaklıkla beraber değiştirebiliriz. Kritik sıcaklığın altınday­
ken daha henüz gevşememiştir, dolayısıyla -b ir dış alan uygulayarak- kutup­
lanmayı kaydırmak ve farklı b ir yönde kilitlemek mümkündür.
Gelin, ne olup bittiğine dair daha detaylı b ir analiz yapalım. İVa'nın tam o la­
rak 3 olduğu kritik sıcaklığa Tc diyelim. Sıcaklık arttıkça, örgünün genişleme­
sinden dolayı, N bir miktar aşağı gider. Genişleme küçük olduğundan kritik sı­
caklık yakınındayken aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

Na = 3 - (3(T - Tc) (11.30)

Denklemdeki p küçük bir sabittir, ısıl genişleme katsayısıyla aynı büyüklük


mertebesinde ya da yaklaşık santigrat derece başına 10~5 ile 10~6 arasında. Şim­
di, bu ilişkiyi Denk. (11.28)'e yerleştirirsek,

3 -P (T -T c )
k - 1 =
P ( T - Tc)/3

denklemini elde ederiz. [S(T - Tc) çarpımının bire göre küçük olduğunu varsaydı­
ğımızdan, yukarıdaki denklemi aşağıdaki şekilde yazabiliriz:

K ~ 1 = /?(T- Tc) (11.31)

Bu ilişki, elbette, yalnız T > Tc için geçerlidir. Kritik sıcaklığın birazcık ü s­


tünde k olağanüstü büyüktür. Na 3'e çok yakın olduğundan dolayı, muazzam
b ir büyütme etkisi vardır ve dielektrik sabiti 50.000 hatta 100.000'e kadar çıka­
bilir. Ayrıca, sıcaklığa karşı da çok hassastır. Sıcaklık arttıkça, dielektrik sabiti
sıcaklıkla ters orantılı olarak azalır. Ancak, k - l'in mutlak sıcaklıkla ters oran­
tılı olduğu dipollü gazlar haricinde, ferroelektrik için dielektrik sabiti mutlak
sıcaklık ile kritik sıcaklık arasındaki farkla ters orantılı değişir. Buna Curie-
W eiss yasası denir.
Sıcaklığı, kritik sıcaklık noktasına doğru indirdiğimizde ne olur? Şekil 11-
9'daki gibi birim hücrelerden oluşan b ir örgü hayal ettiğimizde, dik çizgiler b o ­
yunca iyon zincirlerini görmek mümkündür. Bunlardan biri, birbirini izleyen
2a oksijen ve titanyum iyonlarından oluşur. Baryum veya oksijen iyonlarından
oluşan başka çizgiler de vardır, ancak bu çizgiler boyunca görülen boşluk çok
O O daha büyüktür. Şekil 11-10 (a)'daki gibi iyon çizgileri dizisi hayal edelim. Ana
Ta
zincir dediğimiz zincir boyunca, iyonlar arşındaki ayrım a 'd ır ve bu da örgü sa ­
bitinin yansıdır. Benzer zincirler arasındaki yatay uzaklıksa 2a'dır. Aralarında
L C) o daha az yoğun zincirler de vardır, ancak onları şimdilik göz ardı edeceğiz. A na­
lizi kolaylaştırmak için, ana zincir boyunca bütün iyonların benzer olduğunu
varsayacağız. (Bu ciddi bir basitleştirme değildir, çünkü önemli bütün etkileri
O o gene de gözlemleyebileceğiz. Bu, kuramsal fiziğe ait num aralardan biridir. İlk
başta üzerinde çalışması daha kolay olduğu için basit b ir problem i ele alır,
sonra işlerin nasıl yürüdüğünü anladığım ızda elediğimiz bütün karmaşıklıkları
o ekleriz.)
Şimdi bizim modelimizde ne olacağına bakalım. H er b ir atomun dipol m o­
mentinin p olduğunu varsayalım ve zincirdeki atomlardan birinin alanını he­
o C) saplayalım. Diğer her bir atomdan gelen alanların toplamını bulmalıyız. Önce
tek b ir dik zincirdeki dipollerden kaynaklanan alanı hesaplayacağız. Diğer zin­
cirleriyse sonra konuşacağız. Bir dipolden r uzaklığında ve dipol ekseniyle ayı­
(a)
nı yöndeki alan için:

E= 1 (11.32)
47ten r3

Belirli bir atom için, aşağısında ve yukarısında eşit mesafedeki dipoller aynı
o C)
yönlü alanları verirler, dolayısıyla bütün zincir için şunu elde ederiz:

p 2 / 2 2 "2 p 0 3383
---------------=- 2 +— — 3 (11.33)
C) 4ne0 a 8 27 64 ) fo a
O

M odelimiz tam b ir kübik kristal gibi olmuş olsaydı -h e r bir komşu özdeş çizgi­
nin a uzaklığında olması durum unda- 0,383 sayısının 1/3'e dönüşeceğini gös­
C) termek zor değildir. Diğer b ir deyişle, komşu çizgiler a mesafesinde olsaydı,
toplamımıza sadece -0,050 birim kadar katkıda bulunabilirler. Ancak, diğer ana
çizgi 2a uzaklıktadır ve 7. Bölümden hatırlayacağınız üzere, periyodik b ir y apı­
dan kaynaklanan alan mesafeyle beraber üssel olarak azalır. Dolayısıyla bu çiz­
giler -0,050'den de az katkıda bulunurlar ve böylece diğer bütün zincirleri ih­
mal edebiliriz.
Şimdi, yukarıda bahsettiğimiz kontrolsüz sürecin işlemesi için hangi a ku-
tuplanabilirlik değerinin olması gerektiğini bulalım. Zincirdeki her b ir atomun
(b ) indüklenmiş p momentinin, Denk. (11.6)'daki gibi, alanla orantılı olduğunu var­
sayalım. £ ZinCir sayesinde. Denk. (11.32)'yi kullanarak, atom üzerindeki kutupla-
Şekil 11-10 Ferroelektrik modelleri (a) ters
ferroelektrik ve (b ) normal ferroelektrik.
yıcı alanı bulabiliriz. Elimizde iki denklem var:

p —a Co^zindr
ve
r _ 0,383
-iincir - ai fo

İki de çözüm vardır. £ ZjnCir ve p'n in her ikisinin birden sıfır olduğu ya da

0,383

i]p İT . ve p'nin her ikisinin de sonlu olduğu. Dolayısıyla a eğer a 3/0,383 ka­
±ig .c<z ln c ır

dar büyükse, kendi alanı tarafından sürdürülebilm iş kalıcı bir kutuplanma yer­
leşir. Baryum titanat için bu kritik eşitliğe tam Tc sıcaklığında erişilmelidir.
(Dikkatinizi çekerim; küçük alanlar için a değeri kritik değerden büyük olsaydı,
büyük alanlarda azalırdı ve denge halinde de bulduğum uz eşitlik geçerli olur­
du.)
BaTiChiçin, a aralığı 2 x 10-8 santimdir; dolayısıyla a = 21,8 x 10“24 olmasını
bekleriz. Bunu, tekil atomların bilinen kutuplanabilirlikleriyle karşılaştırabili­
riz. Oksijen için a = 30,2 x 10~24; demek ki doğru yoldayız! Titanyum içinse, a =
2,4 x 10-24; çok küçük b ir rakam. Modelimizden yararlanm ak için ortalamayı
alsak iyi olur. (Birbirini takip eden atomlar için gene zincir üzerinden çalışabi­
lirdik; ancak sonuç aynı olurdu.) Dolayısıyla a (ortalama) = 16,3 x 10~24'tür. Bu
da bize kalıcı b ir kutuplanma verecek kadar büyük değildir.
Bir dakika, bu daha başlangıç! Şu ana kadar sadece elektronik kutuplanabi-
lirlikleri topladık. Ayrıca, titanyum iyonunun hareketinden dolayı bir miktar
iyonik kutuplanma da vardır. Tek ihtiyacımız 9,2 x 10-24 cm3'lük b ir iyonik ku-
tuplanabilirlik. (Birbirini takip eden atomları kullanarak hassas hesaplam alar
gösterdi ki, aslında 11,9 x 10-24 cm 3 gerekmektedir.) BaTiOs'ün özelliklerini an­
lamak için, böyle b ir iyonik kutuplanabilirliğin olduğunu varsaymamız gerek.
Neden baryum titanat içindeki titanyum iyonunun böyle b ir iyonik kutupla-
nabilirliği olması gerektiği bilinmiyor. Daha da ötesi, neden, daha düşük sıcak­
lıkta, küp köşegeni ve yüzey köşegeni boyunca eşit seviyede kutuplandığı da
çok açık değil. Şekil 11-9'daki kürelerin gerçek boyutlarını bulabilsek ve titan­
yumun kendisine komşu atomlardan oluşmuş kutu içinde b ir miktar serbest
olup olmadığını sorabilseydiniz -öyle olmasını dilersiniz, böylece kolaylıkla
k aydırılabilir- bulduğunuz cevap beklentinizin tam tersi olurdu. Gayet sıkı şe­
kilde sığmaktadır. Baryum atomları birazcık gevşektir, ancak onların hareket
edenler olmasını sağlasanız bile, bu işe yaramaz. Görüyorsunuz ya, konu tam
anlamıyla açık değildir. Anlamaya çalıştığımız gizemlerle doludur.
Şekil 11-10 (a)'daki basit modelimize dönersek görürüz ki, bir zincirden kay­
naklanan alan yanındaki zinciri ters yönde kutuplanma eğilimindedir. Bu da,
her ne kadar her b ir zincir kilitlense de, birim hacim başına hiç net kalıcı m o­
ment olmayacağı anlamına gelir! (Her ne kadar hiç dış elektrik etkisi olmasa
da, gözlemlenebilir belli termodinamik etkiler hâlâ vardır.) Bu tür sistemler
vardır ve ters ferroelektrik denir. Açıkladığımız şey aslında b ir ters ferroelek-
triktir. Baryum titanat ise aslında. Şekil 11-10 (b)'deki gibi b ir yapıdadır. Oksi-
jen-titanyum zincirlerinin tamamı aynı yönde kutuplanmıştır; çünkü aralarında
orta derece atom zincirleri vardır. Her ne kadar bu zincirlerdeki atomlar çok
kutuplanabilir (veya yoğun) değilseler de, yine de b ir şekilde, oksijen-titanyum
zincirlerine ters koşut olarak, kutuplanırlar. Bir sonraki oksijen-titanyum zinci­
rinde ortaya çıkan küçük alanlar ilkine paralel şekilde başlatacaktır. Diğer bir
deyişle, BaTi03 gerçekten ferroelektriktir ve bunun nedeni de aradaki atom lar­
dır. Şunu merak edebilirsiniz: "Ya peki, iki O-Ti zinciri arasındaki doğrudan et­
kiye ne oldu?" Hatırlayın, direk etki aradaki mesafeyle üssel olarak azalır. K u v ­
vetli dipoller zincirinin 2 a'daki etkisi, zayıf dipoller zincirinin a'daki etkisin­
den daha az olabilir.
Böylece, gazların, sıvıların ve katiların dielektrik sabitlerine dair günüm üz­
deki kavrayışımıza dair bildiklerimizin sonuna gelmiş olduk.
ELEKTROSTATİK BENZERLER

12-1 B enzer den klem ler benzer çözüm lere sah ip tir
Bilimin ilerleyişinin başından beri fiziksel dünya hakkında edindiğimiz b il­ 1 2 -1 B e n z e r d e n k le m le r b e n z e r ç ö z ü m le r e

gi miktarı muazzam dır ve b ir insanın bu kadar bilginin makul bir miktarını b i­ s a h ip t ir

1 2 - 2 Is ı a k ı ş ı ; s o n s u z b i r l e v h a n ı n s ı n ı r ı n ı n
le öğrenebilmesi imkânsızdır. Bir fizikçi içinse dar b ir alanda uzman olmaktan­
y a k ın ın d a k i n o k ta k a y n a k
sa, fiziksel dünyaya dair genişçe bilgi edinmek gayet mümkündür. Bunun üç
1 2 -3 G e r g in z a r
nedeni vardır: Birincisi, her çeşit olguya uyarlanabilir büyük ilkeler. Enerjinin 1 2 -4 N ö tr o n la r ın y a y ın ım ı; h o m o je n b ir
ve açısal momentumun korunumu gibi ilkeler. Bu tür ilkelerin detaylıca anlaşıl­ o rta m d a k i d ü zgü n k ü re sel k a yn a k

ması b ir anda kavrayışınızı üst düzeye çıkarabilir. İkincisi, birçok karmaşık ol­ 1 2 -5 G ir d a p s ız a k ış ; b i r k ü r e e t r a fın d a k i

a k ış
gunun, örneğin sıkıştırma altında katiların davranışı gibi, temelde elektriksel
1 2 -6 A y d ın la n m a ; b ir d ü z le m in d ü z g ü n
ve kuantum mekaniksel kuvvetlere dayanır. Elektrik ve kuantum mekaniğinin
ış ık la n d ır ılm a s ı
temel yasalarını anladığınızda, karmaşık durum larda gerçekleşen birçok olgu­ 1 2 -7 D o ğ a n ın " a ltın d a y a t a n b ir lik "
yu anlamanız olasılığı biraz da olsa vardır. Son olarak, dikkat çekici b ir benzer­
lik: Birçok fiziksel durum için yazılmış denklemler, bire bir aynı görünüşe sa­
hiptir. Elbette sem boller farklı olabilir -h a rfle r farklı konulmuş o lab ilir- ancak
denklemlerin matematiksel biçimi aynıdır. Bu demek oluyor ki, bir konuyu ça­
lıştığımızda, bir başka konunun denklemlerinin çözümüyle ilgili bilgiye sahip
olabiliriz.
Böylece elektrostatik konusunu bitirmiş olduk ve yakında manyetizma ile
elektrodinamik konularını çalışacağız. İleriye gitmeden önce, elektrostatik
denklemlerini çalışırken b ir yandan da birçok farklı konuyu öğrendiğinizi gös­
termek istiyorum. Elektrostatik denklemlerin fizikte birçok alanda karşımıza
çıktığını göreceksiniz. Çözümlerin doğrudan çevirisinin yapılm ası sayesinde
(aynı matematiksel denklemler, elbette, aynı sonuçları vermelidir), başka alan­
lardaki problem lerin de aynı kolaylıkla -veya zorlukla- çözülebildiğini görecek­
siniz.
Elektrostatik denklemleri şunlardır:

7 • (*£) = pserbest (1 2 .1 )
fo

7x£=0 ( 1 2 .2 )

(Dielektrikli elektrostatik denklemlerini kullanıyoruz ki, en genel çözüme u laşa­


lım.) Aynı fizik denklemleri, bir başka matematiksel şekilde de ifade edilebilir.

E = -V(p (12.3)

V • (kV0) = - Pserbest (12.4)


£o

Burada belirtmek istediğimiz, aynı biçimdeki matematiksel denklemlere sahip


birçok fizik problem i vardır. Gradyanmın bir skaler fonksiyon (/c) ile çarpımının
diverjansının, b ir başka skaler fonksiyona (-Pserbest^o) eşit olduğu b ir ($) potan­
siyeli vardır.
Elektrostatik hakkında bildiğim iz her şey bir başka konuyla ilişkilendirile-
bilir. Tersi de mümkündür. (Elbette iki yönlü çalışır. Diğer konunun bilinen be­
lirli özellikleri varsa, bilgim izi karşılık gelen elektrostatik problemine uygula­
yabiliriz.) Şimdi, bu biçimde denklemler üreten, değişik konulardan b ir dizi ör­
neği ele alacağız.
12-2 Isı akışı; so n su z bir levhanın sın ırın ın yakınındaki nokta
kaynak
Daha önce, Bölüm 3-4'te b ir örneği incelemiştik: ısı akışı. Farklı malzeme­
lerden oluşmuş, homojen olmayan bir malzeme bloğu düşünün. Böyle bir b lo ­
ğun içindeki sıcaklık, noktadan noktaya değişkenlik gösterir. Bu sıcaklık farklı­
lıklarının b ir sonucu olarak, ısı akışı meydana gelir ve h vektörüyle temsil edi­
lir. Bu, akışa dik b ir birim alandan, birim zamanda akıp geçen ısı enerjisinin
miktarının temsilidir, h'm diveıjansı, ısının b ir bölgeden çıkışının birim hacim­
deki hızını temsil eder:

V ■ = birim hacim başına dışarı ısı akış hızı


h

(Elbette, denklemi, malzeme içindeki ısı enerjisinin değişiminin, yüzeyden ge­


çen akı olduğunu belirten integral biçiminde de -ayn ı elektrostatikte Gauss y a­
sasında yaptığımız g ib i- yazabilirdik. Denklemlerin diferansiyel ve integral b i­
çimlerini birbirilerine çevirmekle uğraşmayacağız, çünkü elektrostatiktekiyle
aynı şekilde geçerlidirler.)
Çeşitli yerlerde ısının nasıl meydana getirildiği veya soğurulduğu, takdir
edersiniz ki, probleme bağlıdır. Örneğin, malzememizin içinde bir ısı kaynağı
olsun (belki b ir radyoaktif kaynak veya elektrik akımıyla ısıtılan b ir direnç). Bu
kaynak tarafından saniyede birim hacim başına üretilen ısı enerjisine s diye­
lim. Hacimdeki diğer iç enerjilere ısı enerjisi kaybı (veya kazancı) da mümkün­
dür. Birim hacim başına iç enerjiye u dersek, -d u /d t de b ir ısı enerjisi "kayna­
ğı" olacaktır. Bu durumda aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

V- h = s ~ ~ fir (12.5)

Zamana bağlı bu denklemin bütününün üzerinde şimdi durmayacağız, zira


elektrostatikle benzerlik kurmaya çalışıyoruz ve elektrostatikte hiçbir şey zama­
na bağlı değildir. Sadece, sabit kaynakların kararlı bir denge hali oluşturduğu
kararlı ısı akışı problemlerini ele alacağız. Bu durumlarda şu eşitliği yazabiliriz:

V - h =s ( 1 2 .6 )

Şüphesiz, ısının farklı yerlerde nasıl aktığını tanımlayan b ir başka denkleme


daha ihtiyacımız var. Birçok malzemede ısı akışı, sıcaklığın konumlar arasındaki
gradyenti ile yaklaşık olarak orantılıdır: Sıcaklık farkı arttıkça, ısı akımı da artar.
Gördüğümüz gibi, ısı akımı vektörü sıcaklık gradyanıyla orantılıdır. Malzemenin
bir özelliği olan orantı sabiti K termal iletkenlik sabiti olarak adlandırılır:

h = -K V T (12.7)

Malzemenin özellikleri yer yer değişiyorsa, o zaman K = K(x, y, z ), konumun bir


fonksiyonudur. [Denklem (12.7), ısı enerjisinin korunumunu ifade eden (12.5)
kadar temel bir denklem değildir. Denk. (12.5) cismin özel bir özelliğine dayalı­
dır.] Denklem (12.7)'yi, Denk. (12.6)'ya yerleştirirsek, Denk. (12.4)'le bire bir aynı
biçime sahip şu denklemi elde ederiz:

V • (K V T) = - s (12.8)

Kararlı ısı akış problemleri ve elektrostatik problemleri aynıdır. Isı akış vektö­
rü h, E y e denktir ve T sıcaklığı da <j>'e denk gelir. Nokta bir ısı kaynağının l/r
olarak değişkenlik gösteren b ir ısı alanı ve l/r 2 değeriyle değişkenlik gösteren
bir ısı akışı meydana getirdiğini biliyoruz. Bu, aynı elektrostatikteki, b ir nokta­
sal yük kaynağının 1 /r'yle değişkenlik gösteren bir potansiyel ve l/r^'yle değiş­
kenlik gösteren bir elektrik alan meydana getirdiğini söylemekle aynı şeydir.
Genel olarak, ısı problem lerini aynı elektrostatik problem lerini çözdüğümüz
kolaylıkta çözebiliriz.
Basit b ir örneği ele alalım. Elimizde Tj sıcaklığında, a yarıçapında b ir silin­
dir olsun. T\ sıcaklığı, silindirin içindeki ısı üretimiyle sağlanmaktadır. (Silin­
dirin içinde akım taşıyan b ir tel veya buhar olan bir boru olabilir.) Silindir, K
iletkenliğine sahip, yalıtkan bir kılıfla kaplanmıştır. Yalıtkanın dış yarıçapı b
ve dış sıcaklık da T2 (Şekil 12-la ) olsun. Telden veya borudan ne kadar hızda ısı
kaybolduğunu bulm aya çalışacağız. L uzunluğundaki b ir borudan kaybolan
toplam ısıya G diyelim. Bulmaya çalıştığımız da budur.
Bu problem i nasıl çözebiliriz? Elimizde diferansiyel denklemler var, bunlar
elektrostatiktekilerle aynı olduğundan, aslında matematiksel problemi çözmüş
bulunmaktayız. Benzerlik problemi, <pı potansiyelinde, a yarıçapında ve 02 p o ­
tansiyelinde, b yarıçapındaki b ir iletkenden eş merkezli b ir dielektrik malze­
meyle ayrılmış iletkenin problemidir. Isı akışı h, elektrik alan iTye denk geldi­
ğinden, bulmak istediğimiz G niceliği birim uzunlukta elektrik alan akışına (di­
ğer b ir deyişle, e0 sabitine bölünmüş birim uzunluktaki elektrik yüküne) denk
gelir. Gauss yasasını kullanarak elektrostatik problemini çözdük. Aynı mantığı
ısı akışı problemine de uygulayalım.
Durumun simetrisinden, h 'm sadece merkezden uzaklığa bağlı olduğunu b i­
liyoruz. Borumuzu L uzunluğunda ve r yarıçapında b ir Gauss silindiriyle kapla­
yalım. Gauss yasasından biliyoruz ki, h ısı akışının yüzey alanı 2nrL çarpımı
içinde üretilen toplam ısıya eşit olmalıdır. Buna da biz G diyoruz:

2nrLh = G yada h= G(12.9)


1 2nrL
(b)
Isı akışı, sıcaklık gradyanıyla orantılıdır:
Şekil 12-1 (a) Silindirik bir geometride ısı akışı,

h = -K V T (b) İlgili elektriksel problem.

Bu durumdaysa, h 'm radyal bileşeni

h - K
h ~ K dr

olur. Bu, (12.9) ile beraber bize aşağıdaki eşitliği verir:

dT. G
( 12 . 10 )
dr " 2nKLr

r = a'dan, r = b'ye integralini aldığımızda, şunu elde ederiz:

G için çözdüğümüzdeyse

G = 2 n* LZ W 2) ( 1 2 .1 2 )
İn (b/a)

sonucunu elde ederiz. Bu sonuç, silindirik bir kondansatörün üzerindeki yüke


bire b ir eşittir:
„ 27rcoL(0ı - 02)
V- İn (b/a)

Problem ler aynı, dolayısıyla çözümleri de aynıdır. Elektrostatiğe dair bilgim iz


sayesinde, yalıtılmış b ir borudan kaybolan ısıyı da bilm iş oluyoruz.
Isı akışına dair b ir başka örneği ele alalım. Toprağın biraz altında veya b ü ­
yük b ir metal bloğun yüzeyinin yakınındaki nokta b ir ısı kaynağının yakınında­
ki ısı akışını bilmek istediğimizi düşünelim. Yerelleşmiş ısı kaynağı toprak a l­
tında patlatılmış ve ardında yoğun b ir ısı kaynağı bırakmış atom bom bası veya
b ir demir bloğu içindeki küçük b ir radyoaktif kaynak olabilir. İhtimaller çok
fazladır.
Termal iletkenliği K olan, düzgün b ir sonsuz malzeme bloğunun yüzeyinin a
kadar altında ve G gücündeki nokta ısı kaynağı problem ini ele alacağız. M alze­
menin dışındaki havanın termal iletkenliğini de görmezden geleceğiz. Blok yü­
zeyindeki sıcaklık dağılımını belirlemek istiyoruz. Tam ısı kaynağının üstü ve
blok yüzeyinin değişik yerleri ne kadar sıcaktır?
N asıl çözebiliriz bu problemi? Bir düzlem sınırının iki yanında bulunan ve k

dielektrik katsayılarına sahip iki malzemeye ait elektrostatik problemine benzi­


yor. İşte! Belki de, b ir iletken ile dielektrik arasındaki sınırın yakınındaki nok­
tasal yükün veya onun gibi b ir şeyin benzeridir. Yüzeyin yakınındaki durum
nedir görelim. Bloktan dışarı ısı akışı olmadığım varsaydığım ız için, h'ın yü­
zeydeki dik bileşeni sıfırdır. Şunu sormalıyız: Hangi elektrostatik probleminde,
elektrik alan E'nin (fc’ın benzeridir) dik bileşeni yüzeyde sıfırdır. Hiçbirinde!
Bu, dikkat etmemiz gereken şeylerden biridir. Fiziksel nedenlerden dolayı,
herhangi b ir konudaki matematiksel koşulların çeşitlerinde kısıtlam alar o labi­
lir. Örneğin, dielektrik sabiti sıfır olan b ir malzeme yoktur. Oysaki, boşluğun
termal iletkenliği sıfırdır. Dolayısıyla, mükemmel ısıl yalıtkan için bir elektro­
statik benzerliği yoktur. Yine de, aynı yöntemleri kullanabiliriz. Dielektrik sabi­
ti sıfır olsaydı ne olurdu diye hayal edebiliriz. (Elbette, gerçek hiçbir durumda
dielektrik sabiti asla sıfır değildir. Ancak, çok yüksek dielektrik sabitine sahip
b ir malzememiz olsaydı, havanın dielektrik sabitini görmezden gelebilirdik.)
Yüzeye hiç dik bileşeni olmayan bir elektrik alanını nasıl bulabiliriz? Dikkat
edersiniz, elimizdeki problem, levha b ir iletken yakınındaki noktasal yük p ro b ­
leminin zıddıdır. O durumda yüzeye dik alan olmasını istemiştik, çünkü iletke­
nin potansiyeli her yerde aynıydı. Aynı fikri yine kullanabiliriz. Alanın yüzey­
deki dik bileşenini otomatik olarak sıfırlayacak bir "görüntü yükü" olduğunu
düşünelim. Çözüm Şekil 12-2'de gösterilmiştir. Yüzeyin a kadar üstüne yerleşti­
rilmiş, aynı işarete ve büyüklüğe sahip bir görüntü yükü yüzeydeki alanın d a ­
Şekil 12-2 İyi bir ısıl iletkenin yüzeyinin o
mesafesi kadar altındaki nokta ısı kaynağı ima yatay olmasını sağlar. İki kaynağın dik bileşenleri birbirlerini sıfırlar.
yakınındaki eş-sıcaklık eğrileri ve ısı akışı. Dolayısıyla ısı akışı problemimiz çözülmüştür. İki özdeş yükten kaynakla­
nan potansiyele doğrudan benzetmeyle, sıcaklık her yerde aynıdır. Sonsuz bir
ortamdaki, tek b ir G nokta kaynaktan r uzaklıktaki T sıcaklığı şu şekilde yazıla­
bilir: ► ..
G
r= (12.13)
AnKr

(Bu, elbette, <p = q/Ane0R benzeridir.) Nokta b ir kaynak için, görüntü kaynağıyla
beraber, sıcaklık aşağıdaki gibi yazılabilir:

T= (12.14)
4nK rı 4nKr2

Bu denklem bize blok içinde her yerdeki sıcaklığı verir. Şekil 12-2'de birçok eş-
sıcaklıklı yüzey gösterilmiştir, h = -K V T elde edilebilecek h çizgileri de göste­
rilmiştir.
İlk başta yüzeydeki sıcaklık dağılımını sormuştuk. Eksenden p uzaklıkta,
yüzeydeki bir nokta için, rı = r2 = -Jp2 + a2 eşitliği vardır, dolayısıyla şunu y a ­
zabiliriz:

1 2G
nyüzey (12.15)

Şekilde, bu fonksiyon da gösterilmiştir Sıcaklık, doğal olarak, kaynağın yakı­


nında, uzakta olduğundan daha fazladır. Bu, jeofizikçilerin çözmesi gereken bir
problemdir. Şimdi gördük ki, elektrik için zaten benzer bir şeyi çözmüşüz.
12-3 Gergin zar
Şimdi gelin tamamen farklı, ancak yine aynı denklemleri üreten b ir fiziksel
durumu ele alalım. Geniş yatay bir düzlem üzerine (bir davul yüzeyi, örneğin)
gerilmiş ince lastik b ir levhayı - b i r z a rı- ele alalım. Zarın bir noktada aşağı, di­
ğer b ir noktadaysa yukarı itildiğini varsayalım. Yüzeyin şeklini tarif edebilir
iniyiz? Zardaki sapm alar çok büyük olm adığı zaman problem in nasıl çözülebil­
diğini göstereceğiz.
Yüzeyde kuvvetler vardır, çünkü yüzeyin kendisi gerilm iştir Herhangi bir
yerde küçük b ir kesik atsaydık, kestiğimiz yer ayrılmaya (Bkz. Şekil 12-4) b a ş ­
lardı. Bu, levha üstünde yüzey gerilmesi olduğunu gösterir. Gerilmiş b ir sicim­
deki b ir boyutlu gerilmeye benzerdir bu. Yüzey gerilmesi ı'n in büyüklüğünü,
kesiğin iki tarafını Şekil 12-4'te gösterildiği gibi tutacak birim uzunluk başına
kuvvet olarak tanımlayabiliriz.
Şimdi, zarın dikey kesitine baktığımızı varsayalım. Şekil 12-5'tekine benzer
Şekil 12-3 Silindir bir yüzey üzerine (örneğin, bir
bir eğri gibi gözükecektir, u, zarın dik konumuna göre yerdeğişimi ve x ile y de davul) gerilmiş ince lastik levha. Levha A'da yu­
yatay düzlemdeki koordinatlar olsun. (Kesit, x-eksenine paralel olarak gösteril­ karı doğru, S'de aşağıya doğru itiliyorsa, yüzeyin
miştir.) şekli nedir?

Ax uzunluğunda ve Ay genişliğinde küçük b ir parça yüzey düşünün. Her bir


kenardaki yüzey gerilmesinden kaynaklanan kuvvetler olacaktır bu parça üze­
rinde. Şeklin 1 num aralı kenarı boyunca uzanan kuvvet yüzeye teğet -yataya
göre d ı açısın da- olan TıAy olacaktır. 2 numaralı yüzeyindeki kuvvet 02 açısın­
daki T2Ay olacaktır. (Parçanın diğer iki kenarı üzerinde de benzer kuvvetler et­
kir, ancak onları şimdilik unutacağız.) 1 ve 2 num aralı kenarlardan, parça üze­
rine etkiyen yukarı kuvveti şu şekilde yazabiliriz:

AF = T2Ay sin Ö2 - TıAy sin 6 \

Dikkatimizi zardaki küçük bükülmelerle, küçük eğimlere sınırlayacağız. Bu du­


rumda sin0 ile tanfl değiştirebilir ve onu da du/dx şeklinde yazabilir. Böylelikle
kuvvet

Şekil 12-4 Gergin lastik bir levhadaki T yüzey ge­


rilmesi, bir çizgi boyunca birim uzunluk başına
olur. Köşeli parantezler içindeki nicelik (küçük Ax için) şu şekilde de yazılabilir: kuvvettir.

d i du\ .
d i v w r

Bu durumda kuvveti şu şekilde ifade edebiliriz:

Diğer iki kenardaki kuvvetlerden de Af*e katkı olacaktır. Böylece toplam


kuvveti şu şekilde yazabiliriz:

112161
Şekil 12-5 Eğilmiş bir levhanın kesiti.
Zardaki bükülmeler dış kuvvetlerden kaynaklıdır. Dış kuvvetlerden kaynak­
lı, levhadaki birim alan başına yukarı kuvvete (bir nevi "basınç") f diyelim. Zar
dengede olduğunda (statik durum), bu kuvvet, az önce Denk. (12.16) sayesinde
bulduğum uz iç kuvvete denk olmalıdır:

f_ _ _A F _
AxAy
Bu durum da Denk. (12.16)'yı şu şekilde yeniden yazabiliriz:

/ = -V ■ (tV u ) (12.17)

Denklemdeki V, iki boyutlu gradyan işlem cisidir (d/dx, d/dy). Böylece u{x, y)'yi
uygulanan f i x, y) kuvvetlerine ve t (x , y) yüzey gerilmesine bağlayan diferansiyel
denklemi elde ettik. Yüzey gerilmesi, genel olarak, levha üzerinde b ir yerden di­
ğerine değişkenlik gösterebilir. (Üç boyutlu esnek bir gövdedeki bükülmeler de
benzer denklemlere bağlıdır, ancak biz iki boyutlulara bağlı kalacağız.) Bizim
şimdi üzerinde durduğumuz durum, r gerilmesinin levha boyunca sabit olduğu
durumdur. Böylece Denk. (12.17) için şunu yazabiliriz:

V2u = - Ç - (12.18)

Elektrostatiktekiyle aynı b ir başka denklem daha bulduk! Sadece bu sefer,


iki boyutla sınırlıyız, u yerdeğiştirmesi 0 'ye ve //t de p/e0 terimine denktir.
Yüklü levhalar veya uzun paralel teller veya yüklü silindirler için yaptığımız
bütün çalışmalar, gerilmiş zara doğrudan uygulanabilir.
Zarın bazı noktalarında zan belirli b ir yüksekliğe getirdiğimizi, belirli yer­
lerde u değerini sabitlediğim izi düşünelim. Bu, elektriksel b ir durumda, karşı
gelen yerlerde belirli b ir potansiyel olmasının benzeridir. Bu benzerliği devam
ettirerek, elektrostatikte karşı gelen silindirik b ir iletkenin kesit yüzeyini kulla­
narak zarı belli bir noktada yukarı itip, artı bir "potansiyel" elde edebiliriz ör­
neğin. Z an yuvarlak bir çubukla yukarı doğru itersek, yüzeyin şekli Şekil 12-
6 'da görüldüğü gibi olacaktır, u yüksekliği, yüklü silindirik bir çubuktaki <f>
elektrostatik potansiyeliyle aynıdır; ln(l/r) olarak azalır. (E elektrik alanına
denk gelen eğim, l/r olarak düşer.)

Şekil 12-6 Yukarı doğru silindirik bir çubukla itilmiş


lastik levhanın kesiti. u[x, y ) fonksiyonu, çok uzun
yüklü bir çubuk yakınındaki <t>(x, y ) elektrik potansi­
yeliyle aynıdır.

Gergin lastik levha, birçok karmaşık elektriksel problemin deneysel olarak


çözülmesinde kullanılmıştır. Benzerlik tersten kurulmuştur! Çeşitli çubuklar
yardım ıyla yüzey, b ir grup elektrotun potansiyeline denk gelecek yüksekliklere
itilmiştir. Yükseklik ölçümleri, elektriksel durum için elektriksel potansiyeli ve­
rir. Benzerlik daha da ileri taşınmıştır. Zar üzerine küçük toplar yerleştirildi­
ğinde, hareketleri karşıt gelen elektrik alandaki elektronların hareketine yakla­
şık olarak denktir. Diğer b ir deyişle, "elektronları" yörüngeleri üzerinde hareket
ederken izleyebilirsiniz. Bu yöntemle birçok fotoçoğaltıcı tüpün karmaşık geo­
metrisi tasarlanabilm iştir. (Örneğin pırıltı sayaçları için kullanılanlarda ve Ca-
dillac'lardaki far hüzmelerini kontrol etmekte kullanılanda.) Yöntem hâlâ kulla­
nılmakta, fakat hassasiyeti sınırlıdır. En hassas sonucu elde etmek için, geliş­
miş bilgisayarlarla sayısal yöntemleri kullanıp alanları belirlemek daha iyi
olur.

12-4 N ötronların yayınım ı; hom ojen bir ortam d aki düzgün


k ü re se l kaynak
Şimdi, aynı türden denklemleri üreten bir başka örneği ele alalım. Bu sefer
işimiz yayınımla. I. Cilt, 43. Bölümde tek b ir gaz içindeki iyonların ve b ir gaz
içinden b ir başka gazm yayınımını ele almıştık. Gelin bu sefer farklı bir örneği,
grafit gibi bir malzeme içinde nötronların yayınımını ele alalım. Karbonun saf
b ir biçimi olan grafiti seçtik, çünkü karbon yavaş nötronları soğurmaz. Grafit
içinde nötronlar serbestçe dolanabilir. Bir çekirdek tarafından saptırılmadan
önce, santimetreler boyunca düz bir çizgi üzerinde hareket ederler. Saptırıldık­
larında yeni b ir yöne hareket ederler. Elimizde yeterince büyük -kenarları met­
relerce uzu n - b ir blok varsa, başlangıçta b ir yerdeki nötronlar başka yerlere
yayılacaklardır. Ortalama davranışlarının b ir tanımını, diğer b ir deyişle ortala­
ma akışlarını bulmak istiyoruz.
(x, y, z ) noktasında AV hacmindeki nötronların sayısı N(x, y, z)A V olsun. H a ­
reket ettiklerinden dolayı, bazı nötronlar A K yi terk ederken, bazıları da A K ye
girer. Bir bölgede komşu b ir bölgedekinden daha fazla nötron varsa, birinci
bölgeden İkinciye giden nötron sayısı dönenlerden fazla olacaktır. Dolayısıyla,
net bir akış vardır. I. Cilt 43. Bölümdeki akıl yürütmeyi kullanarak, akışı akış
vektörü J y le tanımlarız. x bileşeni Jx, x yönüne dik birim alandan birim za­
manda geçen net nötron sayısıdır. Şunu bulmuştuk:

dN
Jx = - D (12.19)
dx

Yayınım sabiti D, ortalama hız v cinsinden verilm iştir ve saçılm alar arasındaki
ortalama serbest yol da

şeklinde yazılır. J iç in vektör denklemi de şu şekilde yazılır:

J = -D V N (12.20)

Herhangi b ir da yüzey elemanından geçen nötronların akış hızı J ■ nda olur.


(Her zamanki gibi, n birim normaldir.) Bu durumda, birim hacimden dışarı net
akış (her zamanki Gauss akıl yürütmesini kullanarak) V ■ J d V d ir . AF İçinde
nötron meydana getirilmiyorsa, bu akış sonunda AK içindeki nötron sayısı aza­
lır. Hacim içinde, birim hacimde ve birim zamanda S miktarında nötron m eyda­
na getiren bir kaynak varsa, bu durumda Algden dışarı net akış (S - dN/dt)AV (a)
olur. Bu durumda
dN
V- J = S - ( 12 . 21 )
dt \

yazabiliriz. ( 1 2 .2 1 ) ile ( 1 2 .2 0 )'yi birleştirirsek, nötron yayınım denklemini elde


ederiz:

V ■(-D V N ) = S - ^ ~ ( 12 .2 2 )
dt

dN/dt = 0 eşitliğini sağlayan statik durumda, Denk. (12.4)'ü tekrar elde ede­
riz. Elektrostatiğe dair bilgim izi kullanarak, nötronların yayınımıyla ilgili
problemleri çözebiliriz. O halde gelin birini çözelim. (Şunu merak edebilirsiniz:
Elektrostatikteki bütün problemleri hallettiysek, neden b ir adet daha çözüyo­
ruz? Bu sefer daha hızlı çözebiliriz, çünkü elektrostatik problemlerini tam am ­
ladık.)
Elimizde, Şekil 12-7'deki gibi, b ir a yarıçapındaki küresel bir bölge boyunca
düzenli şekilde nötronların -örneğin, uranyum fizyonuyla- üretildiği b ir malze­
me bloğu olduğunu varsayalım. Bulmak istediğimiz şudur: nötronların her yer­
deki yoğunluğu nedir? Üretildikleri bölgede nötron yoğunluğu ne kadar eşit da­
ğılımlıdır? Merkezdeki nötron yoğunluğunun, kaynak bölgesinin yüzeyindeki
nötron yoğunluğuna oranı nedir? Cevapları bulmak kolaydır. Kaynak yoğunlu­
ğu So, yük yoğunluğu p'nin yerine geçer, dolayısıyla problemimiz düzgün yük
yoğunluğuna sahip b ir küre problemiyle aynıdır. i\Ti bulmak, <p potansiyelini
bulmakla aynıdır. Düzgün yüklü b ir kürenin içindeki ve dışındaki alanları za­ Şekil 12-7 (a) Büyük bir grafit bloğun içinde, a
yarıçapındaki bir kürenin içinde nötronlar bü­
ten çoktan hesaplamıştık; potansiyeli elde etmek için integrallerini alabiliriz.
tün hacme eşit dağılacak şekilde meydana ge­
Dışında, potansiyel Q/4ne0r. Toplam Q yükü de 4na3p/3. Dolayısıyla
lip, dışa doğru yayınırlar. N nötron yoğunluğu
pa3 r’nin, kaynağın merkezinden olan uzaklığın, bir
0dış = 3 e0r
(12.23) fonksiyonudur, (b) Buna benzeşen elektrosta­
tik durum: Düzgün bir küresel yük; N, tp’ye ve J
olur. İçerdeki noktalar için, alan sadece r y ançaplı kürenin içindeki Ç(r) yükün- de Fye denk gelir.
dendir. Q(r) = 4nr3p/3 ve

E = -f - (12.24)
3fo

sonucunu buluruz. Alan, r'yle doğrusal olarak artar. <p'yi elde etmek için ¿s'nin
integralini aldığımızda, aşağıdaki sonucu elde ederiz:
OY^
0 iC= - ~ — + b ir sabit
beo
a yarıçapında 0 jçerde> #dışarda değeriyle aynı olmalıdır, dolayısıyla sabit de
pa2/2eo olmalıdır. (Kaynaktan uzak mesafelerde 0'nin sıfır olduğunu varsayıyo­
ruz. Bu da A)"in nötronlar için sıfır olmasına denktir.)

* ^ w X V - ri ) 112251
Böylece, nötron yoğunluğunu hemen hesaplayabiliriz. Cevap

^dışarda=-fğjr (12.26)
ve

112 271
olur. Şekil 12-7'de N, r'nin b ir fonksiyonu olarak gösterilmiştir.
O halde, merkezdeki yoğunluğun kenardaki yoğunluğa oranı nedir? Merkez­
de (r = 0), 3o2/2 değeriyle orantılıdır. Kenarda (r = a) 2a2/2 değeriyle orantılıdır,
dolayısıyla birbirlerine oranları 3/2'dir. Düzgün bir kaynak, düzgün bir nötron
yoğunluğuna yol açmaz. Gördüğünüz üzere, elektrostatik bilgim iz bize nükleer
reaktör fiziği için güzel bir temel sağlar.
Yayınımın büyük rol oynadığı birçok fiziksel durum vardır. Bir sıvı içindeki
iyonların veya b ir yarı iletken içindeki elektronların hareketi aynıdenklemle
ifade edilir. Tekrar tekrar aynı denklemlerle karşılaşırız.

12-5 G irdapsız akış; b ir k ü re etrafın d ak i akış


Şimdi inceleyeceğimiz örnek çok da iyi b ir örnek değildir; çünkü kullanaca­
ğımız denklemler konunun bütün hatlarını değil sadece yapay, idealize edilmiş
bir durumu temsil eder. Su akışı problemini ele alacağız. Gerilmiş levha duru­
munda, denklemlerimiz sadece küçük bükülmeler durumu için b ir yakınlaştır­
maydı. Su akışını ele alırken bu tür b ir yakınlaştırma yapmayacağız. Gerçek su­
ya hiçbir şekilde uygulanm ayan kısıtlam alar yapmalıyız. Sadece, sıkıştırıla-
maz, viskoz olmayan ve serbest akan b ir sıvının kararlı akışını ele alacağız.
Daha sonra bu akışı, hız v (r ) denklemini, r konujnununun b ir fonksiyonu olarak
göstereceğiz. Hareket kararlıysa (elektrostatik benzeri olan tek durum budur), v
zamandan bağımsızdır. Sıvının yoğunluğu p ise, pv birim alandan birim za­
manda geçen kütle miktarıdır. Maddenin korunumu gereği, pv'nin diverjansı,
genelde, birim hacimdeki malzemenin kütlesinin zamanla değişim hızıdır. Küt­
lenin yaratılm adığını veya yok edilmediğini varsayacağız. Kütlenin korunumu
gereği V • pv = O'dır. (Aslında genelde -d p/d t'ye eşit olmalıdır, ancak bizim sıvı­
mız sıkıştırılamaz olduğundan p değişemez.) p her yerde aynı olduğundan
denklemden çıkarabiliriz. Böylece denklemimiz aşağıdaki gibi olur:

V- v = 0

Güzel! Yine elektrostatiğe geldik (hiç yük olmadan). Tıpkı V ■ E = 0 gibi. Öyle
değil! Elektrostatik, basitçe V ■ E = 0 demek değildir. O, b ir çift denklemdir. Tek
başına b ir denklem bize yeterince şey anlatmaz; ilave b ir denkleme ihtiyacımız
vardır. Elektrostatikle eşleştirmek için, v'nin büküm ünün sıfır olmasına da ih ­
tiyacımız vardır. Gerçek sıvılar içinse bu, genelde doğru değildir. Birçok sıvı bir
şekilde dolaşım oluşturacaktır. Bu yüzden, akışkanın hiç dolaşımının olmadığı
durumla sınırlıyız bu sefer. Bu tür akış, çoğu zaman, girdapsız olarak adlandı­
rılır. Bununla birlikte, bütün varsayım larım ızı yaparsak, elektrostatiğe benzer
bir sıvı akışı hayal edebiliriz. Öncelikle

V •v = 0 (12.28)
ve

eşitliklerini kabul ederiz.


Tekrarlamak gerek, birçok durum da sıvı akışları bu denklemleri sağlamaz
ıııııa yine de birkaçı bu denkleme uyar. Bunlar, yüzey gerilmesini, sıkıştırılabi-
llrliği ve viskoziteyi göz ardı ettiğimiz ve akışın girdapsız olduğunu varsaydığı­
mız durumlardır. Bu varsayım lar gerçek su söz konusu olduğunda, o kadar az
durumda geçerlidir ki matematikçi John von Neumann bu iki denklemi, (12.28)
ve (12.29), çalışan insanlar için "kuru su" üzerine çalışıyorlar demiştir! (40 ve
41. Bölümde sıvı akış problemini daha detaylı ele alacağız.)
V x v = 0 olduğundan, "kuru su"yun hızı bir potansiyelin gradyanı olarak ya­
zılabilir:
v = -Vıp (12.30)
t//nin fiziksel anlamı nedir? Çok faydalı b ir anlamı yoktur. Hızı, b ir potansiye­
lin gradyanı olarak yazabilmemizin nedeni akışı girdapsız kabul etmemizdir.
Elektrostatikle benzerlik kuracak olursak, ıp hız potansiyelidir; fakat potansiyel
enerjiyle (p gibi ilişkili değildir, v'nin diverjansı sıfır olduğundan, aşağıdaki
denklemi elde ederiz:
V ■ (Vt/>) = V2xp = 0 (12.31)

Hız potansiyeli ıp, boş hacimdeki elektrostatik potansiyelle (p = 0) aynı diferan­


siyel denkleme uyar.
Gelin, girdapsız akışa dair bir problem seçelim ve şu ana kadar öğrendiği­
miz yöntemlerle çözüp çözemeyeceğimizi görelim. Bir sıvı içinde düşmekte
olan, küre şeklinde bir top problemini ele alalım. Çok yavaş hareket ediyorsa,
göz ardı ettiğimiz viskoz kuvvetler önem kazanır. Çok hızlı hareket ediyorsa,
arkasında küçük girdaplar (türbülans) oluşur. Top ne hızlı ne de yavaş hareket
ediyorsa, suyun akışı iyi kötü bizim varsayım larım ıza uyacaktır ve biz de su ­
yun hareketini basit denklemlerle tanımlayabiliriz.
Uygun olan, kürenin içinde sabit bir referans çerçevesinde ne olup bittiğini
tanımlamaktır. Bu çerçeve içinde şu soruyu sorarız: Toptan uzak mesafelerdeki
akış düzgünken, yerinde duran b ir kürenin etrafından su nasıl akıp gider? Kü­
renin yakınındaki akış, Şekil 12-8'de gösterilen çizgiler şeklinde olacaktır, v'y e
paralel bu çizgiler, bir elektrik alanı çizgilerine denk gelir. Hız alanı için nice­
liksel bir tanım elde etmek istiyoruz. Örneğin, herhangi bir P noktasındaki hız
için b ir ifade.
Hızı, ıp'nin gradyanı sayesinde bulabiliriz, öyleyse önce potansiyeli bulm a­
mız lazım. Denklem (12.31)'i her yerde sağlayan ve şu iki kısıtlamaya uyan bir
potansiyel lazım bize: (1) Topun yüzeyinin içindeki küresel bölgede akış olm a­
yacak ve (2) uzak mesafelerdeki akış sabit olacak. Birinci koşulu sağlamak için Şekil 12-8 Bir küre etrafındaki girdapsız sıvı
akışının hız alanı.
v'nin kürenin yüzeyine dik bileşeni sıfır olmalıdır. Diğer b ir deyişle r = a oldu­
ğunda, 3ıp/dr sıfır olmalıdır. İkinci koşulu sağlamak için r » a olan tüm nokta­
larda dıp/dz = Vo olmalıdır. Açıkça konuşmak gerekirse, elimizdeki probleme
tam uyan bir elektrostatik vakası yoktur. Bu, gerçekten de, dielektrik sabiti sı­
fır olan b ir küreyi düzgün b ir elektrik alan içine koymaya benzer. Daha önce,
dielektrik sabiti k olan ve düzgün b ir elektrik alanda bulunan küre problemini
çözmüş olsaydık, k = 0 der ve problemin çözümünü hemen bulurduk.
Evet, daha önce bu özel elektrostatik problem i çalışmadık; hadi gelin şimdi
çalışalım. (Doğrudan bir şekilde, v ve ıp kullanarak akışkan problem i üzerine
çalışabilirdik; ancak alışkanlıklarımızı terk etmeyerek E ve <p'yi kullanacağız.)
Şimdi, problem şudur: V2<p = 0 eşitliğini sağlayan öyle b ir çözüm bulun ki,
E = -Vtp sabitken, büyük r için, r = a olduğunda E0 ve ITnin radyal bileşeni sıfır
olsun:
dtp
= 0 (12.32)
dr r=a

Problemimiz yeni bir tür sınır durumu içermekte: Yüzeyde $'nin sabit oldu­
ğu değil, dtp/dr'nin sabit olduğu. Bu, biraz farklı bir durum. Cevabı hemen elde
etmek kolay değildir, öncelikle, küre olmadan <p'nin değeri -E 0z olurdu. Bu du-
rumda E, z yönünde olurdu ve büyüklüğü, her yerde, sabit E q olurdu. Daha ön­
ce, içinde düzgün bir kutuplanma olan dielektrik küre problem ini analiz etmiş
ve böyle b ir küre içindeki alanın da düzgün olduğunu ve dışardaki elektrik ala­
nın da, merkezde bulunan b ir nokta dipolün alanıyla aynı olduğunu bulmuştuk.
Bir dipolün potansiyeli p z /A n e ^ 'tü ı. Bu yüzden,

* '- * * * ı S ? I12'33’
eşitliğini varsayabiliriz. Dipolün elektrik alanı l/r 3 değeriyle orantılı düştüğün­
den, uzak mesafelerde elimizde sadece E0 alanı vardır. Tahminimiz, yukarıda
bahsettiğimiz 2 numaralı koşulu sağlayacaktır. İyi de, dipol şiddeti p'yi ne ala­
cağız? Bunu bulmak için, 0 için olan diğer koşulu, Denk. (12.32)'yi kullanabili­
riz. 0'nin r'ye göre diferansiyelini almalı; ancak elbette bunu sabit b ir 9 açısın­
da yapmalıyız.Bu yüzden, 0 'yi, z ve r cinsinden değil de, r ve 9 cinsinden ifade
etmemizdaha uygun olur, z = r cos 0 olduğundan, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

= -E 0rcosg + P C0S^ (12.34)


4tri0r*
İ n i n radyal bileşeniyse

~4^~ = + g ncos0 +-" C~S^ (12.35)


dr

olur. Bu, r = a'da, her 0 açısı için, sıfır olmalıdır. Bu, ancak aşağıdaki eşitlik
sağlanırsa doğrudur:
p = -2ne0 a3Eo (12.36)

Dikkat edin, Denk. (12.35)'teki her iki terim de 0 açısına aynı şekilde bağlı
olmasaydı, bütün açılar için r = a 'd a (12.35)'i sıfır yapacak b ir p seçmek müm­
kün olmazdı. İşe yaraması, Denk. (12.33)'ü yazarken akıllıca b ir tahminde b u ­
lunduğumuz anlamına geliyor. Elbette, tahminiyaptığımızda ileriye de bakı­
yorduk. Öyle bir terimimiz olm alıydı ki, (a) V2<p = 0 eşitliğini sağlasın (herhangi
bir gerçek alan bunu sağlardı), (b) cosö'ya bağlı olsun ve (c) büyük r uzaklığında
sıfıra düşsün. Bu üç koşulu ancak dipol alanı sağlar.
Denklem (12.36)'yı kullanarak, potansiyelimizi aşağıdaki gibi yazabiliriz:

cj) = - E 0cos9 ( r + (12.37)

Sıvı akış probleminin çözümü de, basitçe aşağıdaki şekilde yazılabilir:

4> = - v 0cosö ^r + (12.38)

Bu potansiyelden, kolayca v'yi bulabilirsiniz. Bu konu üzerinde daha fazla dur­


mayacağız.

12-6 A ydınlanm a; bir düzlem in düzgün ışık lan d ırılm ası


Bu bölümde, olasılıkların ne kadar çeşitli olduğunu gösterebilmek için, çok
daha değişik b ir fiziksel problem i ele alacağız. Bu sefer, elektrostatikte bu ldu ­
ğumuz cinsten integrale giden b ir şey yapacağız. (Bize belirli b ir integral veren
bir matematiksel problem varsa ve bu integral bir diğer problem için almış ol­
duğumuz integralse, o integralin özellikleriyle ilgili b ir şeyler biliyoruzdur.) Ö r­
neğimizi aydınlatma mühendisliğinden seçtik. Düz bir yüzeyin a kadar üzerin­
de b ir ışık kaynağı olduğunu varsayalım . Yüzeye düşen aydınlanm a (ışık şid ­
deti) nedir? Dolayısıyla soruyu açacak olursak, yüzeydeki birim alana, birim
zamanda düşen ışıma enerjisi nedir (Bkz. Şekil 12-9)? Kaynağın küresel simet­
rik olduğunu ve böylece ışığın her yönde eşit şekilde yayıldığını varsayalım.
Bu durumda, b ir ışık akışına dik derecelerde bulunan birim alandan geçen
Şekil 12-9 Bir yüzeyin aydınlanması (ışık şiddeti)
yüzeyin birim alanına birim zamanda ulaşan
ışıma enerjisidir.

ı
ı

ışıma enerjisi uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak azalır. Akışla aynı yöndeki
ışık yoğunluğunun, elektrostatikteki b ir nokta kaynaktan yayılan elektrik alan
denklemiyle aynı denklemle hesaplanabileceği açıktır. Işık ışınları, düzlemle 9
açısı yapmış b ir yüzeye dik geliyorsa, In yüzeydeki birim alan başına düşen
enerji, cosö değeriyle orantılıdır, zira aynı miktar enerji yüzeydeki l/cos 0 kadar
büyük bir alana düşmektedir. Işık kaynağımızın gücüne S dersek, o halde In,
yüzeye düşen aydınlanma (ışık şiddeti) şu şekilde ifade edilebilir:

I n = -^ -e r -n (12.39)

Denklemdeki er kaynağın birim vektörü ve n de yüzeye dik olan birim vektördür.


In, alan şiddeti 47re0S olan b ir noktasal yükten kaynaklanan elektrik alanının dik
bileşenine denk gelmektedir. Bunu bildiğimizde, herhangi bir ışık kaynağı konfi-
gürasyonu için cevabı, denk gelen elektrostatik problemi çözerek bulabildiğimizi
görürüz. Düzlemde, yük dağılımından kaynaklanan elektrik alanının dikey bileşe­
nini de, ışık kaynaklan için kullandığımız yolla hesaplayabiliriz.'
Sıradaki örneğimizde, bir masanın üst yüzeyinin çok düzgün bir şekilde ay­
dınlatıldığı özel, deneysel b ir durumu ele alacağız. Boyları boyunca düzgün şe­
kilde ışınım yapan, uzun tüp floresan lam balarım ız olsun. Bu lam baları m asa­
dan z kadar yüksekte olan tavana birbirlerine paralel olacak şekilde asarak m a­
samızı aydınlatabiliriz. M asadaki aydınlanmanın, diyelim ki binde bir hassasi­
yetle, düzgün olabilm esi için tüpler arasındaki b açıklığı en çok ne kadar olm a­
lıdır? Cevap: (1) Her birinin arasında b kadar açıklık olan, düzgün yüklenmiş
tellerden kaynaklanan elektrik alanı hesaplayın. (2) Bulduğunuz elektrik alanın
dikey bileşenini hesaplayın. (3) Elektrik alandaki dalgalanm aları binde birden
az tutacak b açıklığını hesaplayın.
7. Bölümde gördüğünüz üzere, yüklü tellerden oluşan b ir örgünün elektrik
alanı b ir dizi terimin toplamı alınarak bulunabilir. Her bir terimin, b ir b/n pe­
riyodunda alanın sinüzoidal değişimini verdiğini ve ra'nin bir tamsayı olduğu­
nu hatırlayın. Bu terimlerden herhangi birinin büyüklüğü Denk. (7.44)'le hesap­
lanabilir.
17
*n -
_ a o-2 n n zfb
e

Bu örgüye çok yakın olmayan noktalardaki alanı bulm ak istediğimiz müddetçe,


sadece n = 1 durumunu ele alabiliriz. Tam b ir çözüm için, A n'nin katsayılarını
belirlememiz gerekir ki biz bunu hâlâ yapmadık. Sadece .Aı'e ihtiyaç duyduğu­
muz için büyüklüğünün, ortalama alanın büyüklüğüyle yaklaşık aynı olduğunu
varsayabiliriz. Böylece üssel çarpan bize doğrudan doğruya değişimlerin göreli
büyüklüğünü verir. Bu çarpanın 10' 3 olmasını istersek, fc'nin 0,9İz olması ge-

Yoğunluklan d a im a d o ğ r u s a l o la r a k t o p la n a n bağımsız k a y n a k la r d a n b a h s e t tiğ im iz d e n d o ­


la y ı, b e n z e şe n e le k tr ik y ü k le r i d a im a a y n ı i ş a r e t e s a h i p o la c a k t ır . A y rıc a b e n z e ştir m e m iz
s a d e c e o p a k (ış ık g e ç irm e z ) y ü z e y le r e d ü ş e n ı ş ı k e n e r jis in e u y g u la n a b ilir ; d o la y ıs ıy la in te g -
r a lim iz d e s a d e c e y ü z e y ü z e r in e ış ı k v e re n k a y n a k la r o lm a lı (ve e lb e tte y ü z e y in a lt ın d a o la n
ı ş ı k k a y n a k la n g ö z a r d ı e d ilm e li)!
rektiğini buluruz. Floresanlar arasındaki mesafeyi, tavana olan mesafenin
dörtte üçü kadar yaparsak, üssel çarpan 1/4000 olur ve güvenlik faktörümüz de
4'tür. Böylece aydınlatmanın (ışık şiddetinin) binde b ir hassasiyetle sabit o la­
cağından emin olabiliriz. (Kesin hesaplar göstermiştir ki, A ı ortalama alanının
gerçekte iki katıdır: b » 0,83z) Böyle düzgün b ir aydınlatma için tüpler arasın­
daki mesafenin bu kadar büyük olması şaşırtıcıdır.

12-7 Doğanın "a ltın d a yatan birlik "


Bu bölümde göstermeye çalıştığımız şey, elektrostatik konusunu öğrenirken
aynı zamanda fizikteki birçok farklı konuyu da nasıl ele alacağınızı görmenizdi.
Bunu dikkate alırsanız, fiziğin neredeyse tamamını birkaç yılda öğrenebilmeniz
mümkündür.
Böyle bir konunun sonunda aklınızda şu sorunun belirmesi doğaldır: D eği­
şik olgulara ait denklemler nasıl bu kadar benzer olabiliyor? Şu şekilde yanıt­
layabiliriz: "Bu, doğanın altında yatan birliktir". İyi de, bu ne anlama geliyor?
Böyle bir ifade ne anlama gelebilir? Basitçe, farklı olgular için denklemlerin
benzer olduğu anlamına gelir. Elbette bu durumda, b ir açıklama getirmiş olm a­
dık. "Altında yatan birlik" her şeyin aynı özden oluştuğunu ve dolayısıyla aynı
denklemlerle ifade edilebildiği anlamına gelebilir. Elektrostatik potansiyel,
nötronların yayınımı, ısı akışı vs. Bunların hepsi aslında aynı özden mi gelir?
Elektrostatik potansiyelin gerçekten de fiziksel olarak sıcaklığa veya parçacık­
ların yoğunluğuna özdeş olduğunu hayal edebilir miyiz? (p'nin, parçacıkların
termal enerjisiyle aynı şey olmadığı kesindir. Bir zarın yerdeğişimi de kesinlik­
le sıcaklık gibi değildir. O zaman neden bir "altında yatan birlik" var?
Çeşitli konuların fiziğine daha yakından bakınca görürüz ki, denklemler as­
lında çok da özdeş değil. Nötron yayınımına dair bulduğum uz denklem, ancak
ortalama serbest yola göre büyük mesafelere baktığımızda iyi b ir yaklaştırım-
dır. Daha yakından baktığımızda, bağımsız natronların ortalıkta serbestçe do­
laştığını görürüz. Takdir edersiniz ki, bağım sız bir nötronun hareketi, bir dife­
ransiyel denklemi çözerek elde ettiğimiz düzgün değişimden tamamen farklıdır.
Diferansiyel denklem bir yaklaştırıradır”; çünkü nötronların uzayda düzgün şe­
kilde dağıldığını varsayarız.
îpucumuz bu olabilir mi? Bütün olguların ortak noktası uzay, fiziğin esas
çerçevesi, olabilir mi? Uzaydaki şeyler makul derecede düzgün olduğu sürece,
önemli olan şeyler niceliklerin uzaydaki konumlarıyla beraber değişim hızları
olacaktır. Bu yüzden hep gradyanlı bir denklem elde ediyoruz. Türevler grad-
yan veya diverjansı biçiminde olmalıdır. Fizik yasaları yönden bağımsız oldu­
ğu için, vektör biçiminde ifade edilebiliyor olmalıdır. Elektrostatik denklemleri,
niceliklerin yalnız uzamsal türevlerini içeren en basit vektör denklemleridir.
Herhangi bir başka basit problem -veya karmaşık bir problem in basitleştiril­
miş h a li- elektrostatiğe benzemelidir. Bütün problemlerimizin ortak noktası
uzayda olması ve karmaşık b ir olguyu basit bir diferansiyel denklemle taklit
etmemiş olmamız.
Bu da bizi farklı b ir soruya yönlendirir. Aynı ifade, elektrostatik denklemler
için de geçerli midir? Onlar da aslında çok daha karmaşık, mikroskobik b ir
dünyanın düzgünleştirilmiş benzetmeleri midir? Gerçek dünya sadece çok kü­
çük mesafelerde görülebilen küçük X-onlardan oluşuyor olabilir mi? Ölçümleri­
mizi yaptığımız ölçeklerin büyüklüğü yüzünden o X-onları göremiyor ve bu
yüzden diferansiyel denklemler elde ediyor olabilir miyiz?
Elektrodinamiğe dair elimizdeki en bütünsel ve güncel kuramın gerçekten
de kısa mesafelerde karşılaştığı zorluklar vardır. Dolayısıyla ilkesel olarak, bu
denklemler b ir başka şeylerin düzeltilmiş biçimleri olabilir. 10~14 santimetreye
kadar doğru gözükmekle beraber, bu kadar küçük bir mesafede aniden yanlış
olmaya başlıyorlar. Diğer b ir deyişle gerçekten de, altta yatan henüz keşfedil­
memiş b ir "mekanizma" olabilir ve altta yatan karmaşıklığın detayları, düzgün
gözüken denklemlerde gizli olabilir. Aynı, nötronların" düzgün" yayınımında ol­
duğu gibi. Ancak şimdiye kadar kimse bunu gösterebilen başarılı bir kuram or­
taya koyamadı.
Şimdi belki garip gelecek ama, (anlam adığım ız nedenlerden dolayı) göreli­
lik ve kuantum mekaniğinin birleşim i, Denk. (12.4)'ten temelde daha farklı ve
aynı zamanda bir tür çelişkiye yol açmayan bir denklemin bulunm asını engel­
liyor gibi gözükmekte. Basit b ir deney uyuşm azlığı değil, b ir iç çelişkiden b a h ­
sediyoruz. Örnek veriyorum, tüm olası görünümlerin olasılıklarının toplam ı­
nın birliğe eşit olmayacağı öngörüsü veya bazen enerjilerin karmaşık sayılar
olarak çıkabileceği veya benzeri b ir ahmaklık. Şu ana kadar kimse, elektrik
için, V2<p = -p /e o eşitliğinin altta yatan bir mekanizmanın düzgünleştirilmiş bir
yaklaştırım olduğunu gösteren ve nihayetinde b ir nevi saçm alığa dönüşen bir
kuram geliştirmedi. Yine de eklemeliyiz, V20 = -p /e o varsayımının, ne kadar kü­
çük olsa da her türlü mesafe için geçerli olduğu varsayım ı zaten kendine ait
saçmalıklara (bir elektronun elektriksel enerjisinin sonsuz olması) yol açtığı
doğrudur. Bu saçm alıklardan kurtulmanın b ir yolunu henüz bilen yok.
13
MANYETO STATİK

13-1 M anyetik Alan


Bir elektrik yükü üzerindeki kuvvet, sadece onun nerede olduğuna değil, ay­ 1 3 - 1 M a n y e t i k a la n

1 3 -2 E le k tr ik a k ım ı; y ü k ü n k o r u n u m u
nı zamanda ne kadar hızlı hareket ettiğine bağlıdır. Uzaydaki her b ir nokta,
1 3 -3 B ir a k ım ü z e r in d e k i m a n y e t ik k u v v e t
herhangi bir yük üzerindeki kuvveti belirleyen iki vektör niceliğiyle karakterize
1 3 -4 K a r a r lı a k ım la r ın m a n y e t ik a la n ı;
edilir. Birincisi, elektrik kuvvettir ve yükün hareketinden bağım sız bir kuvvet A m p è re yasası

bileşeni verir. Onu E elektrik alanıyla tanımlarız. İkincisi, manyetik kuvvet de­ 1 3 -5 B ir s o ie n o id v e d ü z t e lin m a n y e t ik

a la n ı; a t o m ik a k ım la r
nilen ilave b ir kuvvet bileşeni vardır ve yükün hızına bağlıdır. Bu manyetik
1 3 -6 E le k tr ik v e m a n y e t ik a la n la r ın
kuvvetin garip b ir yönsel özelliği vardır. Uzaydaki herhangi b ir noktada, kuvve­
g ö r e liliğ i
tin yönü ve büyüklüğü parçacığın hareketinin yönüne bağlıdır. Her bir anda 1 3 -7 A k ım la r ın v e y ü k le r in d ö n ü şü m ü
kuvvet, hız vektörüne daima diktir; ayrıca, herhangi b ir noktada kuvvet uzay­ 1 3 -8 Ü st ü s te b in m e ; s a ğ e l k u r a lı

daki sabit bir yöne daima dik açılardadır (Bkz. Şekil 13-1) ve son olarak kuvve­
tin büyüklüğü, hızın bu belirli yöne dik açılardaki bileşeniyle orantılıdır. Hem
hızla orantısallığı, hem de uzaydaki belirli b ir yönü tanımlayan manyetik alan
vektörü B 'yi tanımlayarak bütün bu davranışları açıklamak ve manyetik kuvve­
ti qv x B olarak yazmak mümkündür. O halde, bir yük üzerindeki toplam elekt­
romanyetik kuvvet şu şekilde yazılabilir:

F = q (E + v x B ) (13.1)
Buna, Lorentz kuvveti denir.
Manyetik kuvveti göstermek kolaydır. Bir çubuk mıknatısı katot ışını tüpü­
nün yakınına getirim. Elektron demetinin sapması, mıknatısın varlığının, aynı
I. Cilt, 12. Bölümde tarif etiğimiz gibi, elektronların hareket yönünün enine
kuvvetler doğurduğunu göstermekte.
Gözden geçirm e: I. Cilt, Bölüm 15,
Manyetik alan B'nin birim i bir Nevvtonsaniye bölü Coulomb metredir. Aynı
özel Görelilik Kuram ı
birim ayrıca bir Volt-saniye bölü metre 2 olur. Buna metre kare başına bir Weber
denir.

13-2 E lektrik akım ı; yükün korun um u


Öncelikle, elektrik akımı taşıyan teller üzerindeki manyetik alanı nasıl kav­
rayabileceğimizi ele alalım. Bunu yapmak için, akım yoğunluğunun ne anlama
geldiğini tanımlamalıyız. Elektrik akımları, net bir sürüklenme veya akışla ha­
reket halindeki elektronlar veya yüklerdir. Yük akışını, akışa dik açılarda bir
yüzey elemanından birim zamanda ve birim yüzeyden geçen yük miktarı olarak
veren b ir vektörle (aynı ısı akışı durumunda yaptığımız gibi) temsil edebiliriz.
Buna yük yoğunluğu denir ve j vektörüyle temsil edilir. Vektörün yönü yüklerin
hareketi boyuncadır. Malzemenin içindeki b ir yerde küçük b ir AS alanını ele
alırsak, bu alandan birim zam anda akıp geçen yük miktarını aşağıdaki şekilde
yazabiliriz:

jn A S (13.2)

Denklemdeki n, AS'e dik birim vektördür. Şekil 13-1 Hareket eden bir yük üzerindeki
Akım yoğunluğu, yüklerin ortalama akış hızıyla ilişkilidir. Ortalama hare­ kuvvetin hıza bağlı bileşeni, B yönünde ve v ’ye
dik açılardadır. Ayrıca, B"ye dik açılardaki v bi­
ketleri v hızıyla sürüklenme olan bir yük dağılımı olsun elimizde. Bu dağılım leşeniyle, v sind değeriyle orantılıdır.
AS yüzey elemanından geçtikçe, At zamanında yüzey elemanından geçen Aq yü­
kü, Şekil 13-2'de gösterilen, tabanı AS ve yüksekliği vAt olan paralel yüzlünün
içindeki yük miktarına eşittir. Paralel yüzlünün hacmi, AS'in v çarpı vAt'ye dik
açılardaki projeksiyonudur. Daha sonra bunu yük yoğunluğu p'yle çarptığınız­
da Ag'yu elde edersiniz:
Aq = p v ■nASAt

Bu durumda, birim zamandaki yük p v ■ nAS olur ve buradan da aşağıdaki denk­


lemi elde ederiz:
j = pv (13.3)

Yük dağılımı bağımsız yüklerden, diyelim ki her biri q yükünde ve v ortalama


hızında hareket eden elektronlardan oluşuyorsa, bu durumda akım yoğunluğunu

j = Nqv (13.4)

şeklinde yazabiliriz. Denklemdeki N birim hacimdeki yük sayısıdır.


Herhangi b ir S yüzeyinden birim zamanda geçen toplam yüke elektrik akımı
Şekil 13-2 p yoğunluğundaki bir yük dağılımı v
[D denir. Akışın dik bileşeninin, yüzeyin tüm elemanları üzerinden alınan integ-
hızıyla hareket ediyorsa, A^den birim zamanda
geçen yük miktarı p v ■nAS'tir. raline eşittir.

I = f s jn d S (13.5)

(Bkz. Şekil 13-3.)


Kapalı b ir S yüzeyinden dışarı olan I akımı, yüklerin, S tarafından çevrelen­
miş V hacmini terk etme hızıdır. Temel fizik yasalarından biri, elektrik yükü­
nün yok edilemez olduğudur. Yok edilemez veya yaratılamaz. Elektrik yükleri
bir yerden bir yere taşınabilir, ancak asla yoktan var olmazlar. Dolayısıyla, yük
korunur. Kapalı b ir yüzeyden dışarı doğru net b ir akış varsa, içerdeki yük mik­
tarı akışa denk miktarda azalm alıdır (Şekil 13-4). Dolayısıyla, yük korunumu
yasasını aşağıdaki şekilde yazabiliriz:

S YÜ ZEYİ
J j n d S = - - ~ ( Q ^ erde) (13.6)
herhangi bir
kapalı yüzey
Şekil 13-3 Syüzeyinden geçen /akımı fj-n d S 'd ir.

İçerdeki yük, yük yoğunluğunun hacim integrali şeklinde de yazılabilir:

Çiçerde = J
S h a c m in in
9 &V (13.7)

iç in d e V

Denklem (13.6)'yı küçük bir A V hacmine uygularsak, sol taraftaki integralin


V ■jA V olduğunu biliriz. İçerdeki yük pA V d ir, dolayısıyla yük korunumunu

V j' (13.8)
dt

olarak yazabiliriz. (Bir kez daha Gauss matematiği!)

13-3 Bir akım üzerindeki m an yetik kuvvet


Artık, manyetik b ir alanda bulunan ve akım taşıyan b ir tel üzerindeki kuv­
YÜZEYİ veti bulm aya hazırız. Akım, tel boyunca v hızıyla hareket eden yüklü parçacık­
lardan oluşmaktadır. Her b ir yük enine b ir kuvvet hisseder (Şekil 13-5 a):
Şekil 13-4 j • n'nin kapalı bir yüzey üzerinden
alınan integrali, içerdeki toplam Q yükünün de­ F = qv x B
ğişim hızının eksi işaretlisidir.
Birim hacimde böyle N kadar yük varsa, teldeki küçük bir A V hacmindeki mik­
tar N A V dir. A V üzerindeki toplam manyetik kuvvet AF, bağım sız yükler üzerin­
deki kuvvetlerin toplamıdır:
A F = (N AV) (qv x B)
N q v sadece j olduğundan,

birim hacim başına kuvvet j x Btdir.


Kesit alanı A olan bir tel boyunca düzgün akım varsa, taban alanı A ve boyu
AL olan b ir silindiri hacim elemanı olarak ele alabiliriz. Bu durumda

AF = j x BAAL (13.10)

olur. Artık, jA 'y a tel içindeki I akım vektörü diyebiliriz. Büyüklüğü teldeki elek­
trik akımıdır ve yönü tel boyuncadır. Dolayısıyla

AF = J x B AL (13.11)

eşitliğini yazabiliriz. Bir teldeki birim uzunluk boyunca kuvvet I x B'dir.


Bu denklem bize, içindeki yüklerin hareketinden dolayı, b ir tel üzerindeki (a)
manyetik kuvvetin sadece toplam akıma bağlı olduğunu, her bir parçacık tara­
fından taşınan toplam yüke ve hatta işaretine bile bağlı olmadığı sonucunu
gösterir.

13-4 K ararlı akım ların m an yetik alanı; A m père y a sa sı


Ortamda, örneğin bir mıknatıs tarafından üretilmiş b ir manyetik alan varsa,
bunun tele etki eden bir kuvvet yarattığını biliyoruz. Her etkiye karşı bir tepki
vardır ilkesinden yola çıkarsak, telden geçen bir akım olduğunda manyetik ala­
nın kaynağı üzerine, yani bu durumda mıknatısa, etki eden b ir kuvvet olmasını
bekleriz." Gerçekten de böyle kuvvetler vardır. Akım taşıyan b ir telin yakınında­ U >
ki pusula iğnesinin hareket etmesi buna en güzel örneklerden biridir. Mıknatıs­ (b)
ların başka mıknatıslar üzerine kuvvet etki ettiğini de biliyoruz. Bu da bize, bir Şekil 13-5 Akım taşıyan bir tel üzerindeki
telde akım olduğunda telin kendisinin bir manyetik alan yarattığını gösterir. Bu manyetik kuvvet, hareket eden bağımsız yük­
ler üzerindeki kuvvetlerin toplamıdır.
durumda, hareket eden yüklerin manyetik alan ürettiğini söyleyebiliriz. Şimdi
amacımız, bu tür manyetik alanların nasıl yaratıldığını belirleyen yasaları keş­
fetmek. Sormamız gereken soru şu: Belirli bir akım, nasıl bir manyetik alan do­
ğurur? Bu sorunun cevabı Ampère tarafından dile getirilmiş harika bir akıl yü­
rütme ve üç önemli deneyle ortaya konmuştur. Bu ilginç tarihi gelişmeyi es geçe­
ceğiz ve sadece, M axw ell'in denklemlerini birçok deneyin doğruladığını söyle­
mekle yetineceğiz. Başlangıç noktamız onlardır. Bu denklemlerdeki zaman türevi
içeren terimleri dışarda bırakırsak, manyetostatik denklemlerini elde ederiz.

V ■B = 0 (13.12)

C*V x B = (13.13)

Bu denklemler sadece, bütün elektrik yük yoğunlukları sabit ve tüm akımlar ka­
rarlıyken, böylece elektrik ve manyetik alanlar zamanla değişmezken, diğer b ir
deyişle, bütün alanlar "durgunken" geçerlidir.
Dikkatinizi çekerim, durgun b ir manyetik durumun olduğunu düşünmek b i­
raz tehlikelidir; çünkü bir manyetik alan elde etmek için akım olm alıdır ve
akımlar sadece hareket eden yüklerden kaynaklanır. Dolayısıyla, "manyetosta­
tik" bir yaklaştırımdır. Sadece, çok fazla sayıda yükün hareket halinde olduğu
ve böylece kararlı b ir yük akımına yakınsayabildiğim iz özel b ir tür dinamik du­
rumu ifade eder. Ancak bu durumda, zamanla değişmeyen b ir j yük yoğunlu­
ğundan bahsedebiliriz. Tüm alanların kararlı olduğunu varsayarsak, bütün
M axw ell denklemlerinden, dE/dt ve dB/dt terimlerini dışarda bırakabiliriz ve
böylece yukarıdaki (13.12) ve (13.13) denklemlerini elde ederiz. Ayrıca, dikkat
ederseniz, herhangi bir vektörün bükümünün diveıjansı sıfır olması gerektiğin­
den, V • j = 0 olması Denk. (13.13) için b ir gerekliliktir. Bu, Denk. (13.8) gereği,
sadece dp/dt sıfırsa doğrudur. Bu da E zamanla değişm iyorsa olur, böylelikle
bütün varsayım larım ızın tutarlı olduğu görülür.
V • j = 0 olması gerekliliğinin anlamı, sadece kendi üzerlerine kapanan yol­
larda akan yüklerimiz olabileceğidir. Örneğin, kapalı ilmekler oluşturan teller

Daha sonra göreceğiz, ancak bu tür varsayımlar elektromanyetik kuvvetler için genel olarak
doğru değildir.
(devreler) içinde akıyor olabilirler. Yüklerin akmaya devam etmesi için devre­
lerde jeneratörler veya piller olabilir. Olamayacak şey, boşalan ve yüklenen
kondansatörlerdir. (Daha sonra, kuramı dinamik alanları da içerecek şekilde
genişleteceğiz elbette, ancak şimdilik kararlı akımlara dair bu basit durumu in ­
celeyeceğiz.)
Şimdi gelin, Denk. (13.12) ve (13.13)'e bakalım ve ne anlama geldiklerini çöz­
meye çalışalım, ilki, B'nin diverjansının sıfır olduğunu söyler. V • E = -p /e o eşit­
liğini öngören, elektrostatikteki benzer denklemle karşılaştırırsak, b ir elektrik
yükünün hiçbir manyetik benzeri olmadığı sonucuna varabiliriz. B çizgilerini
ortaya çıkarabilecek manyetik yük yoktur. O halde nereden gelmekte bunlar? B
vektör alanının "çizgileri" cinsinden düşünürsek, asla başlam azlar ve asla dur­
mazlar. Manyetik alanlar, akımların varlığında "ortaya çıkar"; akım yoğunlu­
ğuyla orantılı bir bükümleri vardır. Nerede b ir akım varsa, akımların etrafında
ilmek ören manyetik alan çizgileri vardır. B çizgileri ne b ir yerde başladıkların­
dan ne de b ir yerde bittiklerinden, sıklıkla kendi üzerlerine kapanacaklar ve ka­
palı ilmekler oluşturacaklardır. Çizgilerin basit kapalı ilmekler oluşturmadığı
karmaşık durum lar da olabilir. Ancak, ne yaparlarsa yapsınlar, asla noktalar­
dan çıkıp ıraksamazlar. V • B = 0 eşitliğini sağlayan hiçbir manyetik yük şu ana
kadar keşfedilmemiştir. Bu kadarı sadece manyetostatik için değil, her zaman
için -h atta dinamik alanlar için d e - doğrudur.
B alanı ile akımlar arasındaki ilişki Denk. (13.13) içinde yer alır. Burada,
V x E = 0 eşitliğinin olduğu elektrostatikten oldukça farklı yeni b ir durumla kar­
şı karşıyayız. O eşitliğin anlamı, İTnin herhangi bir kapalı yol üzerinden alınan
çizgi integralinin sıfır olduğu anlamına geliyordu:

$) E ds = 0
ilmek

Bu sonucu, herhangi b ir vektör alanının herhangi b ir kapalı yol etrafındaki in-


tegralinin o vektörün bükümünün dik bileşeninin (dış yüzeyi kapalı b ir ilmek
olan herhangi b ir yüzey üzerinden alınmış) yüzey integraline eşit olduğunu or­
taya koyan Stokes teoreminden elde etmiştik. Aynı teoremi manyetik alan vek­
Şekil 13-6 İTnin teğet bileşeninin çizgi integ-
rali, V x iFnin dik bileşeninin yüzey integrali- törüne uygular ve Şekil 13-6'da görünen sembolleri kullanırsak aşağıdaki eşitli­
ne eşittir. ği buluruz:

(f). B d s = f s <VxB) ndS (13.14)

Denklem (13.13)'ten B'nin bükümünü alırsak, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

d s- ^ f s J nds 113151
Denklem (13.5)'e göre, S üzerinden alınan intégral S yüzeyinden geçen toplam I
akımına eşittir. Kararlı akımlar için S yüzeyinden geçen akım S'in şeklinden b a ­
ğımsız olduğundan dolayı, T ilmeğiyle çevrelendiği sürece, bahsettiğimiz şey T
ilmeğinden geçen akım"dır. Böylece elimizde genel b ir yasa var artık: B'nin her­
hangi b ir kapalı eğri etrafındaki dolaşımı, ilmekten geçen I akımının eo^'ye b ö ­
lümüdür:

(f b d s = Irdm * ? m (13.16)
Jr toc2

Bu yasaya Am père yasası denir ve elektrostatikte Gauss yasası ne demekse,


manyetostatikte de Ampère yasası o demektir. Ampère yasası B'yi akımlardan
belirlemez. Ek olarak, genelde, V • B = 0 eşitliğini de kullanmalıyız. Bir sonraki
bölüm de göreceğimiz üzere, basit simetrilere sahip özel koşullardaki alanı b u l­
mak için kullanılabilir.

13-5 B ir solenoid ve düz telin m an yetik alan ı; atom ik akım lar


Ampère yasasını, b ir telin etrafındaki manyetik alanı bularak gösterebiliriz,
önce şunu soralım: Silindirik b ir kesite sahip uzun b ir telin dışındaki alan ne­
dir? Apaçık ortada olmayan, yine de doğru olan bir şeyivarsayacağız önce:
B'nin alan çizgileri, tel etrafında kapalı daireler şeklindedir. Bu varsayımı yap ­
tığımızda, Ampère yasası, Denk. (13.6) sayesinde bize alanın ne kadar şiddetli
olduğunu söyler. Problem simetrik olduğundan, B telle eş merkezli çemberin
üzerindeki her noktada aynı büyüklüğe sahiptir (Bkz. Şekil 13-7). B ■ ds'in çizgi
integralini kolaylıkla alabiliriz; B'nin büyüklüğü çarpı çevredir, r çemberin y a­
rıçapıysa, o halde

d s = B ■2nr
*
olur. İlmekten geçen akım sadece teldeki I akımıdır;

I
B ■2 n r=

veya
1 21
B : (13.17)
AneoC? r

Manyetik alanın büyüklüğü, telin ekseninden olan uzaklık r'yle ters orantılı Şekil 13-7 / akımını taşıyan uzun bir telin dı­
olarak düşer. İstersek, Denk. (13.17)'yi vektör biçiminde yazabiliriz. B'nin her şındaki manyetik alan.

zaman I ve r'ye dik olduğunu hatırladığımızda,

1 21 x er
B = (13.18)
47re0c2

eşitliğini elde ederiz. Burada \/4n€üc? çarpanını ayırdık, çünkü çok sık görünü­
yor. Denklem (13.7), akımın birimini, diğer b ir deyişle Amperi, tanımlamak için
kullanıldığından bu değerin tam olarak 1 0 “7 olduğunu hatırlamak önemlidir.
Bir Amperlik bir akımdan b ir metre uzaklıktaki manyetik alan 2x10"7 W eber b o ­
lü metre karedir.
Bir akım manyetik alan ürettiğinden dolayı, akım taşıyan yakındaki b ir tele
de kuvvet uygular. 1. Bölümde iki akım taşıyan tel arasındaki kuvvetlerden
bahsetmiştik. Teller paralelse, her biri diğerinin B alanına dik açıdadır ve bu
yüzden teller ya birbirlerine doğru ya da birbirlerinden uzağa itilmelidir. Akım­
lar aynı yönde olduğunda teller birbirini çeker; akımlar ters yöndeyse, akımlar
birbirini iter.

Şekil 13-8 Uzun bir solenoidin manyetik


alanı.

B0ÇİZGİLERİ

Alanla ilgili biraz daha bilgim iz olduğunda, Ampère yasasıyla analiz edile­
bilecek b ir başka örneği ele alalım. Şekil 13-8'de kesitleri gösterildiği şekilde,
sıkı b ir sarm al şekilde sarılm ış uzun b ir bobinim iz olsun. Böyle bir bobine sole-
noid denir. Deneysel gözlemler gösteriyor ki, çapına göre çok uzun b ir soleno-
idde dışardaki alan içerdeki alana göre çok küçüktür. Bu gerçeği ve Ampère y a­
sasını kullanarak, içerdeki alanın büyüklüğünü hesaplayabiliriz.
Alan içerde kaldığından (ve diveıjansı da sıfır olduğundan), çizgileri eksen­
le paralel olmalıdır. Aynı, Şekil 13-8'de gösterildiği gibi. Bu durumda, şekilde
gösterilen dikdörtgen T "eğrisi"yle Ampère yasasını kullanabiliriz. Bu ilmek,
alanın B 0 olduğu yerde solenoid içinde L mesafesinde dolanır, daha sonra alana
dik açılarda gider ve alanın göz ardı edilebilir olduğu dışarısı boyunca geri dö­
ner. Bu eğri için B'nin çizgi integrali BoL'dir ve T içinden geçen toplam akım
çarpı l/e0c2 olmalıdır. Solenoidin L mesafesi boyunca N dolanım varsa, akım N I
olur. Bu durumda

eşitliğini elde ederiz. Solenoidin birim uzunluğu boyunca sarım sayısına n der­
sek (n = N/L), aşağıdaki sonuca varırız:

r, nI ,
*0= ^ (13.19)

Peki, solenoidin sonuna gelindiğinde B çizgilerine ne olur? Muhtemelen, Şe­


kil 13-9'da gösterildiği gibi, b ir uçtan çıkıp diğer uçtan solenoide girerler. Bu
tür bir alan çubuk bir mıknatısın dışında gözlemlenen alandır. Zaten bir mık­
natıs nedir ki? Denklemlerimize göre, B alanı akımların varlığından kaynakla­
nır. Sıradan demir çubukların da (batarya veya jeneratör olmadan) manyetik
alan üretebildiğini biliyoruz. Bu durumda, Denk. (13.12) veya (13.13)'ün sağ ta­
rafında "manyetik demirin yoğunluğu"nu veya benzeri bir niceliği temsil eden
bazı terimler olmasını bekleyebilirsiniz. Öyle b ir terim yoktur ama. Kurama gö­
re, demirin manyetik etkileri halihazırda j terimiyle gösterilen iç akımlardan
kaynaklanmaktadır.
Temeline indiğinizde, madde çok karmaşıktır. Dielektriği kavramaya çalışır­
ken bunu görmüştük. Şimdiki konudan sapmamak için, demir gibi manyetik
malzemelerin iç işleyişlerinin detaylarına daha sonra değineceğiz. Şu an için

Şekil 13-9 Solenoidin dışındaki manyetik alan. bilmeniz gereken, bütün manyetizmanın akımlardan kaynaklandığı ve kalıcı b ir
mıknatısta kalıcı iç akımlar olduğu. Demiri ele alırsak, bu akımlar kendi eksen­
leri etrafında dönen elektronlardan gelir. Her elektronun, zayıf b ir akıma karşı­
lık gelen bir spini vardır. Bir elektron elbette çok fazla bir manyetik alan mey­
dana getiremez, ancak unutmayın ki b ir parça maddede bile m ilyarlarca ve m il­
yarlarca elektron vardır. Norm alde bu elektronların dönüşü her yöne olabilir,
dolayısıyla net bir etki yoktur. Burada mucizevi olan, demir gibi bazı m addeler­
de bir kısım elektronun aynı yönde dönmeleridir. Demir için, her b ir atomun iki
elektronu bu işbirliğinde bulunur. Çubuk b ir mıknatısta, aynı yönde dönen çok
sayıda elektron vardır ve böylece net etkiler, jlerde göreceğimiz üzere, çubuk
yüzeyi boyunca dolaşan bir akımdır. (Bu, dielektrikte bulduğum uza gayet ben ­
zerdir. Hani, düzgün kutuplanmış b ir dielektriğin, yüzeyindeki yüklerin dağılı­
mına özdeş olmasına.)

13-6 Elektrik ve m anyetik alanların göreliliği


Bir yük üzerindeki manyetik kuvvetin o yükün hızıyla orantılı olduğunu
söylediğimizde, içinizden şunları geçirmiş olabilirsiniz?: "Ne hızı? Hangi refe­
rans çerçevesinde?" Bu bölümün başında verdiğimiz B tanımına göre bu vektö­
rün, yüklerin hızını tanımlamak için seçeceğimiz referans çerçevesine bağlı o la­
cağı açıktır. Atladığımız şey, manyetik alanı tanımlarken uygun çerçevenin ne
olduğuydu.
Herhangi bir eylemsizlik referans çerçevesinin işe yaradığı ortaya çıkmıştır.
Daha sonra göreceğiz, manyetizma ve elektrik birbirlerinden bağım sız şeyler
değildir. Daima, ikisi birden tam bir elektromanyetik alan olarak ele alınm alı­
dır. H er ne kadar, statik durum için M axw ell denklemleri elektrik ve manyetiz­
ma için iki ayrı çifte bölünm üşse de, doğada, görelilik ilkesinden dolayı bu iki
olgu arasında gayet yakın b ir ilişki vardır. Tarihsel olarak, görelilik ilkeleri
M axw ell denklemlerinden sonra keşfedilmiştir. Einstein'm ünlü görelilik ilkesi­
ni keşfetmesi, elektrik ve manyetizma üzerine çalışm alar sayesinde gerçekleş­
miştir. Şimdi gelin, şu ana kadar görelilik hakkında öğrendiklerimizin, elektro­
manyetizmaya uygulanabiliyorsa, manyetik kuvvetler hakkında bize ne diye­
ceklerine bakalım.
Şekil 13-10 Akım taşıyan bir tel ile q yüküne sahip bir parçacık arasındaki etkileşimin iki çerçevede
gösterimi, (a) S çerçevesinde tel, (b ) 5' çerçevesinde yük hareketsizdir.

Şekil 13-10'daki gibi, akım taşıyan b ir tele paralel şekilde V q hızıyla hareket
eden b ir eksi yük olduğunda ne olduğunu bulm aya çalışalım. N e olup bittiğini
iki a y n referans çerçevesinde anlamaya çalışacağız. Çerçevelerden biri, şeklin
(a) kısmında gösterildiği gibi, tele göre sabit ve diğeri de, (b) kısmında gösteril­
diği gibi, parçacığa göre sabittir. İlk çerçeveye S ve İkincisine de S' diyelim.
S çerçevesinde parçacık üzerinde manyetik b ir kuvvet olduğu açıktır. Kuvvet
tele doğrudur: yük serbestçe hareket ediyor olsaydı onun tele doğru gittiğini
görürdük. S' çerçevesindeyse parçacık üzerinde manyetik b ir kuvvet etki ede­
mez, çünkü hızı sıfırdır. Dolayısıyla, olduğu yerde kalır diyebilir miyiz? İki sis­
temdeki olayları birbirinden farklı mı görürdük? Görelilik ilkesine göre, S' çer­
çevesinde de parçacığın tele doğru yaklaştığını görmeliyiz. Gelin bunun neden
olduğunu anlamaya çalışalım.
Akım taşıyan b ir tele dair atomik tarifimize tekrar bakalım. Bakır gibi sıra­
dan b ir iletkende elektrik akım lan, iletim elektronları denilen eksi elektronların
hareketinden kaynaklanır. Artı nükleer yükler ve geri kalan elektronlar m alze­
menin içinde sabittir. İletim elektronlarının yük yoğunluğuna p_ ve S içindeki
hızlarına v diyelim. S çerçevesindeki durağan haldeki yüklerin yoğunluğu
p+'dır. Yüksüz b ir teli ele aldığımız için de yoğunluk p -'y e eşit olmalıdır. Dola­
yısıyla telin dışında bir elektrik alan yoktur ve hareket eden parçacığa etki
eden kuvvet sadece şudur:
F = qv0 x B

Telin ekseninden r uzaklığındaki manyetik alanı bulm ak için kullandığımız


Denk. (13.18)'de bulduğum uz sonucu kullanırsak, parçacık üzerine etki eden
kuvvetin tele doğru olduğunu ve büyüklüğünün de aşağıdaki gibi olduğunu çı­
karırız:
F _ 1 2 Iqv0
4 7 T6 0 C 2 r

Denklem (13.3) ve (13.5)'i kullanarak, I akımını p -v A şeklinde yazabiliriz. A telin


kesit alanıdır. Böylece aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

F _____ i - j . • 2 q <‘- A ' " ° (13.20)


4ne0cr r

Rastgele seçilmiş v ve v0 hızları için genel durumu ele almaya devam edebi­
liriz; ancak bu, iletim elektronlarının hızının v ile parçacığın Vq hızının aynı ol­
duğu özel durumu ele almakla eşdeğerdir. Vq = v eşitliğini yazdığımızda. Denk.
(13.20) şuna dönüşür:

2 ne0 r c2

Şimdi S' çerçevesinde, diğer bir deyişle parçacığın durağan ve telin de v h ı­


zıyla (şekilde sola doğru) hareket ettiği durumda ne olduğuna bakalım. Telle
beraber hareket eden artı yükler, parçacık üzerinde b ir B1 manyetik alanı yara­
tacaktır. Parçacık hareketsiz olduğundan, üzerine etkiyen manyetik b ir kuvvet
yoktur. Parçacık üzerine etki eden b ir kuvvet varsa, elektrik alandan dolayı ol­
malıdır. Hareket eden tel, elektrik b ir alan yaratmış olmalıdır. Bu da ancak
yüklü göründüğünde mümkündür. Dolayısıyla akım taşıyan, yüksüz b ir tel ha­
reket ettiğinde yüklü görünür.
Buna daha detaylı bakmalıyız. S çerçevesinde bildiklerim izden yola çıkarak,
S' çerçevesindeki telde bulunan yük yoğunluğunu hesaplam aya çalışmalıyız.
Başta, bunların aynı olduğunu düşünebilirsiniz ancak biliyoruz ki (Bkz. I. Cilt,
Bölüm 15) S ile S' arasında uzunluklar değişir; dolayısıyla hacimler de değişir.
Yük yoğunlukları, yükler tarafından kaplanan hacme bağlı olduğundan, yo­
ğunluklar da değişecektir.
S' çerçevesindeki yük yoğunluklarını hesaplam adan önce, yükler hareket et­
tiğinde, b ir grup elektronun elektrik yüküne ne olduğunu bilmemiz lazım. Bir
parçacığın görünür kütlesinin \ /y ]l - v 2 / c 2 olarak değiştiğini biliyoruz. Yükü
de aynı şekilde değişir mi peki? Hayır! Yükler daima aynıdır, hareket etseler de
etmeseler de. Öteki türlü olsaydı, toplam yükün korunduğunu gözleyemezdik.
Elimizde, başta yüksüz, b ir iletken malzeme olduğunu varsayalım. Şimdi
onu ısıtalım. Elektronların kütlesi protonunkilerden farklı olduğu için, elek­
tronların ve protonların hızları farklı oranlarda değişecektir. Bir parçacığın yü­
kü, onu taşıyan parçacığın hızına bağlıysa, ısıttığımız malzemedeki elektron ve
proton yükleri artık dengede olmayacaktır. Bu durumda, bir malzeme ısıtıldı­
ğında, yüklenmiş olurdu. Daha önce gördüğümüz üzere, bir malzemedeki bütün
elektronların yükündeki küçük b ir değişim bile muazzam elektrik alanların olu­
şumuna yol açar. Bugüne kadar böyle b ir etki gözlemlenmemiştir.
Bir başka dikkat edilmesi gereken nokta da, elektronların ortalama hızının
malzemenin kimyasal bileşimine bağlı olduğudur. Bir elektron üzerindeki yük
hızla değişseydi, b ir malzemedeki net yük kimyasal b ir tepkime sırasında deği­
şirdi. Hesaplam alarım ız gösterm iştir ki, yükün hıza ufak da olsa b ir bağlılığı
olsaydı, en basit kimyasal tepkimelerde bile muazzam alanlar ortaya çıkardı.
Böyle b ir etki de bugüne kadar gözlemlenmemiştir. Böylece, tek b ir parçacığın
elektrik yükünün onun hareket durumundan bağım sız olduğu sonucunu çıkara­
biliriz.
Dolayısıyla, bir parçacık üzerindeki q yükü değişmez b ir skaler niceliktir:
referans çerçevesinden bağım sızdır. Bu da, herhangi b ir çerçevede, elektron d a ­
ğılımının yük yoğunluğunun birim hacimdeki elektronların sayısıyla orantılı
olduğu anlamına gelir. Tek dert etmemiz gereken, hacmin, boyutların görelilik­
le büzülmesinden dolayı değişimidir. '
Şimdi bu elde ettiklerimizi hareket eden tele uygulayalım. Telin uzunluğuna
L0 ve içindeki sabit yüklerin yük yoğunluğuna da p 0 dersek, toplam yük
Q=PoLoAo olur. Aynı yükler, v hızıyla hareket eden bir başka çerçeve içinde göz­
lemlenirse, aşağıdaki denklemle hesaplanmış daha kısa bir uzunluğa, ancak ay­
nı A 0 alanına (harekete göre enlemesine boyutlar değişmediğinden) sahip bir
malzeme içinde gözlemlenmiş olurlar (Bkz. Şekil 13-11):

L = L o jl —v 2/ c 2 (13.22)
Hareket eden çerçeve içindeki yüklerin yoğunluğuna p dersek, toplam Q yü­
kü pLAo olur. Bu, aynı zamanda, poi&Ao'ya eşit olmalıdır, çünkü farklı sistem­
lerdeki yük aynıdır. pL = pqL0 veya Denk. (13.22)'den

S L S'

Şekil 13-11 Durağan, yüklü parçacıkların yük yoğunluğu p 0 ise, aynı yükler, v hızıyla hareket
eden bir çerçeve içinde p = p0/ J 1 — v 2/c2 yoğunluğuna sahip olacaktır.
elde ederiz. Hareket halindeki yük dağılımının yük yoğunluğu, bir parçacığın
göreli kütlesinin değişimiyle aynı şekilde değişir.
Şimdi bu genel sonucu, telimizdeki artı yük yoğunluğu p+ için kullanalım.
Bu yükler, S çerçevesinde durağandır. Telin v hızıyla hareket ettiği S' çerçeve­
sindeyse, artı yük yoğunluğu aşağıdaki gibi olur:

p'+ = . - P+— — (13.24)


yj 1 - V 2/C 2

Eksi yükler S ' çerçevesinde durağandırlar. Bu yüzden bu çerçevede "durağan


yoğunluk" po'ya sahiptirler. Denklem (13.23)'te p0 = pL eşitliği vardır, çünkü tel
durağanken, eksi yükler v hızına sahipken, p_ yoğunluğuna sahiptirler. Böylece,
iletim elektronları için,
pl
p_= , — (13.25)
y/l — V 2/C 2

veya
pL = p - y j l - v 2 / c 2 (13.26)

eşitliklerini elde ederiz. Şimdi, neden S' çerçevesinde elektrik alanlar olduğunu
biliyoruz. Çünkü bu çerçevede telin aşağıdaki denklemle verilen net b ir p' yük
yoğunluğu vardır:
p '= p '+ + p l

Denklem (13.24) ve (13.26)'yı kullanarak da, aşağıdaki denklemi elde ederiz:

P+

Durağan tel nötr olduğundan, p_ = -p + eşitliği vardır. Böylece aşağıdaki sonucu


buluruz:

Hareket eden telimiz artı yüklüdür ve dışardaki durağan parçacık üzerinde E1


elektrik alanı üretir. Daha önce, düzgün yüklü b ir silindire dair elektrostatik
problemi çözmüştük. Silindirin ekseninden r uzaklıktaki elektrik alan

p'A p+ A v 2/ ^
E '= - £ ----- = ------- , ...... — (13.28)
2 neor İnetf-yj! _ v 2 /c 2

olur. Eksi yüklü parçacık üzerine etki eden kuvvet tele doğrudur. Elimizde en
azından, her iki çerçevede de aynı yönde olan b ir kuvvet var. S' çerçevesindeki
elektrik kuvveti, S çerçevesindeki manyetik kuvvetle aynı yöndedir.
S' çerçevesindeki kuvvetin büyüklüğünü aşağıdaki şekilde yazabiliriz:

q p+ A vVc 2
F' = ,-- (13.29)
27T£o r y jl —v 2/c 2

F için bu sonucu, Denk. (13.21)'den F için elde ettiğimiz sonuçla karşılaştırır­


sak, kuvvetlerin büyüklüklerinin her iki çerçevede de neredeyse benzer olduğu­
nu görürüz. Aslında, aşağıdaki eşitlik geçerlidir:

F' - ı r = m , 1 3 -3 0 )

Dolayısıyla, ele aldığımız düşük hızlarda her iki kuvvet birbirine eşittir. M a n ­
yetizma ve elektrik için, en azından düşük hızlarda, aynı şeyin iki farklı görü­
nüşü olduğunu söyleyebiliriz.
Daha da güzeli, b ir sistemden diğerine geçtiğimizde, kuvvetlerin de dönüş­
tüğünü göz önüne alırsak, aynı şeyin iki farklı görünüşünün hız için aynı fizik­
sel sonucu verdiğini görürüz.
Bunu anlamak için şöyle b ir soru sorabiliriz: Üzerine b ir süre etkiyen kuv­
vetten sonra, parçacığın enine momentumu ne olacaktır? I. Cilt, 16. Bölümden
biliyoruz ki, bir parçacığın enine momentumu S ve S' çerçevelerinde aynı olm a­
lıdır. Enine eksene y dersek, karşılaştırm ak istediğimiz Ap y ve Apy'dir. Hareke­
tin, göreleliğe göre düzeltilmiş denklemi F = d p/dt' yi kullandığımızda, A t za­
man kadar sonra parçacığın S sisteminde Ap y kadar b ir enine momentumu ol­
masını bekleriz:
Apy = F At (13.31)
S' sistemindeyse enine momentumu

Ap'y = F 'A t ' (13.32)

olacaktır. Elbette, karşılıklı At ve At' zam anları için Ap y ve Apy'nü karşılaştır­


malıyız. I. Cilt, 15. Bölümde gördük ki, hareket halindeki parçacıklar için za­
man aralıkları, parçacığın durağan haline göre daha uzun (yavaş) görünmekte.
Başlangıçta parçacığımız S' çerçevesinde durağan olduğundan, küçük At için,

At'
4 t= , , (13.33)
y İ - v 2/c 2

yazabiliriz. Her şey Denk. (13.31) ve (13.32)'den açıklığa kavuşur:

A p ^ _F \ A t^ _
Ap y F At

Bu yukarıdaki de, Denk. (13.30) ve (13.33)'ü birleştirdiğim izde 1 olur.


Böylece, tele göre durağan b ir koordinat sisteminde veya parçacığa göre du­
rağan b ir sistemde b ir tel boyunca hareket eden parçacığın hareketini analiz et­
tiğimizde aynı sonuca vardığım ızı görmüş olduk. İlkinde kuvvet yalnızca "man-
yetik"ti, İkincisindeyse yalnızca "elektriksel". Her iki sistem de Şekil 13-12'de
gösterilmiştir. Her ne kadar ikinci çerçevede hâlâ b ir B' manyetik alanı olsa da,
durağan parçacık üzerinde b ir kuvvet meydana getirmez.
Başka bir koordinat sistemi seçmiş olsaydık, E ve B alanlarının farklı bir
karışımıyla karşılaşırdık. Elektrik ve manyetik kuvvetler, aynı fiziksel olgunun
parçalarıdır: parçacıkların elektromanyetik etkileşimleri. Bu etkileşimin elek­
trik ve manyetik parçalara ayrımı, tanım için seçilen referans çerçevesine daya­
nır. Elektromanyetizmanın tam b ir tanımıysa değişmezdir: elektrik ve manye­
Şekil 13-12 S çerçevesinde yük yoğunluğu sı­
fırdır ve akım yoğunluğu da /dir. Sadece man­ tizma, ikisi beraber, Einstein'ın görelilik kuramıyla tutarlılık içindedir.
yetik alan vardır. S' çerçevesinde, p' yük yo­ Seçtiğimiz referans çerçevesine göre elektrik ve manyetik alanlar farklı karı­
ğunluğu ve farklı bir akım yoğunluğu olan /'
şım larda gözüktüğünden, E ve B 'ye nasıl baktığımız konusunda dikkatli olm alı­
vardır. Manyetik alan B' farklıdır ve E' elektrik
alanı vardır. yız. Örneğin, E ve B'nin "çizgilerini" düşündüğümüzde, onlara çok bir gerçeklik
atfetmemeliyiz. Bir başka koordinat sisteminde gözlemlemeye çalıştığımızda
çizgiler gözden kaybolabilir. Örneğin, S' çerçevesinde elektrik alan çizgileri v ar­
dır ve onlar için “S çerçevesinde, yanımızdan v hızıyla geçip giderler" diyem e­
yiz. S çerçevesinde hiç elektrik alanı yoktur! Bu yüzden, şu diyeceğimiz anlam-
sızlaşır: Bir mıknatısı hareket ettirdiğimde, mıknatıs alanı da alır götürür, o za­
man B çizgileri de hareket etmiştir. "Hareket eden çizginin hızı" fikrinin anlam­
landırmamız mümkün değildir. Alanlar, uzaydaki bir noktada ne olup bittiğini
bizim tarif etme biçimimizdir. E ve B bize, hareket eden bir parçacığın üzerine
etki eden kuvvetleri anlatır. “Hareket eden bir manyetik alandan dolayı b ir p a r­
çacığa etki eden kuvvet nedir?" sorusu kesin b ir şey ifade etmez. Kuvvet, E ve
B ’nin yükteki değerleriyle belirlenir ve Denk. (13.1), E veya B'nin kaynağı hare­
ket halinde diye değişmez. Hareketin değiştirdiği, E ve B'nin değerleridir. Mate­
matiksel tanımımız alanları bir eylemsizlik çerçevesine göre x, y, z ve t'nin
fonksiyonu olarak tanımlar.
Daha sonra "boşlukta hareket eden, elektrik ve manyetik alanların dalga-
sı"ndan bahsedeceğiz, buna verilebilecek bir örnek ışık dalgasıdır. Bu, dalgayı
sanki b ir tel üzerinde hareket ediyormuş gibi ifade etmektir. Burada demek is­
tediğimiz, telin b ir kısmının dalgayla aynı yönde ilerlediği değildir. Demek iste­
diğimiz, telin yerdeğişiminin önce b ir yerde sonra b ir başka yerde bulunur gibi
gözüktüğüdür. Benzer şekilde, b ir elektromanyetik dalgada, dalga hareket eder;
fakat alanların büyüklüğü değişir. Dolayısıyla gelecekte ben veya b ir başkası
"hareket eden'' b ir alandan bahsederse, bazı koşullar altında değişen bir alanı
tanımlamaya çalıştığımızı düşünmelisiniz.

13-7 A kım ların ve yüklerin d ön üşüm ü


Yukarıda, parçacık ve tel içindeki iletim elektronları için aynı v hızını ala­
rak yaptığımız basitleştirme sizi biraz düşündürmüş olabilir. Geriye dönüp,
analizimizi iki farklı hız için tekrar edebiliriz; ancak yük ve akım yoğunlukları­
nın b ir dörtlü vektörün bileşenleri olduğunu (Bkz. I. Cilt, 17. Bölüm) işaret et­
mek daha kolay.
Durağan b ir çerçevedeki yüklerin yoğunluğu po ise, içinde v hızıyla hareket
ettikleri b ir çerçevedeki yoğunlukları aşağıdaki gibi hesaplanabilir:
Po
•y/l - V 2¡ C 2

O çerçevedeki akım yoğunluğu da aşağıdaki gibi olur:

j = p v = —= PnV (13.34)
J \ - v 2/c 2

v hızıyla hareket eden b ir parçacığın U enerjisi ve p momentumunun aşağı­


daki denklemlerle hesaplanabildiğim şimdi biliyoruz:

moc2 m.ç,v
U= ,----- p = ı ------
~Ji — v 2/ c 2 - J l — v 2/ c 2

Denklemlerdeki m 0 durağan kütledir. U ve p'nin göreceli bir dörtlü vektör


oluşturduğunu da biliyoruz, p ve j, aynı U ve p gibi, v hızına dayandığından, p
v e / n in de göreceli b ir dörtlü vektörün bileşenleri olduğu sonucunu çıkarabili­
riz. Bu özellik, herhangi bir hızda hareket eden b ir telin alanının genel analizi
için önemlidir. Böyle b ir analize, iletim elektronlarının hızından farklı bir v 0 hı­
zıyla hareket eden b ir parçacık problemini çözmek istersek ihtiyaç duyarız.
p v e / y i, x yönünde u hızıyla hareket eden b ir koordinat sistemi için dönüş­
türmek istersek, aynı £ ve (x, y, z) gibi dönüştüklerini bildiğim iz için (Bkz. I.
Cilt, 15. Bölüm) aşağıdaki eşitlikleri elde ederiz:

x~ut j x - up
Jx
•y/l — u 2 /c2 A/ l - u 2/c2

i::
t - u x /c2
i :tp - u jjc 2
t' =
•y/l — U 2 / C 2 r y j \ — U 2/ C 2

Bu denklemler sayesinde, farklı çerçevelerdeki akımları ve yükleri birbirle-


riyle ilişkilendirebiliriz. Herhangi bir çerçevedeki akım lan ve yükleri ele alıp, o
çerçevedeki elektromanyetik problemi M axw ell denklemleriyle çözebiliriz. Par­
çacıkların hareketine dair edindiğimiz sonuç, seçtiğimiz çerçeveden bağım sız
olarak aynı olacaktır. Elektromanyetik alanların göreli dönüşümlerine daha
sonra değineceğiz.

13-8 Ü st ü ste binm e; sağ el ku ralı


Bu bölümü, manyetostatik konusuna dair iki ilave nokta üzerinde durarak
bitireceğiz. Birincisi, manyetik alanlar için temel denklemleriniz B v e / d e doğ­
rusaldır:
Bunun anlamı, üst üste binme ilkesinin manyetik alanlar için de geçerli olduğu­
dur. İki farklı kararlı akım tarafından üretilen alan, her bir akım tarafından
üretilmiş bağım sız alanların toplamıdır. İkinci noktamız, daha önce karşılaştı­
ğımız sağ el kurallarıyla (bir akım tarafından üretilen manyetik alan için olan
gibi) ilgilidir. Demir b ir mıknatısın mıknatıslanmasının da malzeme içindeki
elektronların spiniyle anlaşılabileceğini görmüştük. Bir elektronun spininden
kaynaklanan manyetik alanın yönü, aynı sağ el kuralıyla, spin ekseniyle ilgili­
dir. B -iste r büküm, ister çarpım ürünü içersin- "el" kuralıyla belirlendiğinden,
eksenel vektör olarak bilinir. Yönleri herhangi b ir sağ el, sol el kuralına veya
bir referansa dayanmayan vektörlere kutupsal vektörler denir. Örneğin yerde-
ğiştirme, hız, kuvvet ve E kutupsal vektörlerdir.
Elektromanyetizmada fiziksel olarak gözlemlenebilir niceliklerse, ne sağ el­
lidir ne de sol ellidir. Elektromanyetik etkileşimler, yansıma altında (Bkz. I.
Cilt, 52. Bölüm) simetriktirler. İki akım kümesi arasındaki manyetik kuvvetleri
her hesapladığımızda, sonuç b ir el kuralındaki değişime göre değişmezdir.
Denklemlerimiz, sağ el kuralından bağım sız olarak, paralel akımların birbirini
çektiğini ve ters yöndeki akımların birbirini ittiğini gösterir. Çekim veya itme
kutupsal vektördür. Bunun nedeni, bir etkileşimi tanımlarken sağ el kuralını iki
kere kullanmamızdandır. Bir kere akımlardan kaynaklanan B 1yi bulmak için,
sonra da B'nin ikinci akım üzerine etki ettirdiği kuvveti bulm ak için. Sağ el ku­
ralını iki kere kullanmak, sol el kuralını iki kere kullanmak gibidir. Bütün te­
rimlerimizi sol elli sistem için uyarlayacak olsak, bütün B alanları tersine d ö ­
nerdi; fakat bütün kuvvetler -v ey a daha da ilgili olarak, nesnelerin gözlemlenen
ivm elenm eleri- aynı kalırdı.
H er ne kadar son zam anlarda fizikçiler, sürpriz şekilde, bütün fizik yasala­
rının küçük yansım alar için değişmez olmadığını keşfettilerse de, elektroman­
yetizma yasaları bu temel simetriye sahiptir.
ÇEŞİTLİ DURUMLARDA MANYETİK ALAN

14-1 V ektör p otansiyeli


Bu bölümde, kararlı akım larla ilişkili manyetik akım lar üzerine -m anyeto- 14-1 Vektör potansiyeli
statik konusu- tartışmamıza devam edeceğiz. Manyetik alan ile elektrik akımla- 14" i Bilinen akım ların vektör
potansiyeli
rının ilişkisi şu temel denklemlerle ortaya konmuştur:
14-: Düz bir tel
V B = 0 (14.1) 14-4 Uzun bir solenoid
14-; Küçük bir ilmeğin alanı, manyetik
C2 V x B = — (14.2) dipol
e0 14-i Bir akımın vektör potansiyeli
14-' Biot ve Savart yasası
Şimdi gelin bu denklemleri matematiksel olarak genel b ir yolla çözelim; her­
hangi b ir özel simetriye veya sezgisel bir tahmine ihtiyaç duymadan. Elektro­
statikte, tüm elektriksel yüklerin konumları bilindiğinde alanı bulm anın düz
bir prosedürü olduğunu bulmuştuk: Bütün yükler üzerinden, aynı Denk.
(4.25)'teki gibi, integral alarak <p skaler potansiyelini elde edebilirsiniz. Elektrik
alanı hesaplam ak istediğinizde, (p'nm türevlerini kullanırsınız. Şimdiyse, tüm
hareket eden yüklerin yük yoğunluğu / y i bildiğim izde B manyetik alanını b u l­
manın yolunu göstereceğiz.
Elektrostatik üzerine çalışırken gördük ki, iTnin bükümü her zaman sıfır ol­
duğundan, £ ”yi <(> skaler alanının gradyanı olarak göstermek mümkündür. B'nin
bükümü her zaman sıfır olmadığından, onu genel olarak b ir gradyan olarak
göstermek mümkün değildir. Bununla birlikte, B'nin diverjansı daima sıfırdır
ve bu da B'yi her zaman b ir başka vektör alanının büküm ü olarak gösterebile­
ceğimiz anlamına gelir. Bölüm 2-8'de gördüğümüz üzere, b ir bükümün diver-
jansı daima sıfırdır. Dolayısıyla, B ile A diye adlandıracağım ız b ir alanı her za­
man ilişkilendirebiliriz:
B = VxA (14.3)
Bileşenlerine ayıracak olursak, aşağıdaki denklemleri elde ederiz:

dAz dAy
Bx = l\?x A)x =
dy dz

dAx dAz
By = (V X A)y = - £ - ~ - r f (1 4 '4)
dz dx
ÖAy dAx
Bz = (V x A )- ■
dx dy

B = V x A eşitliğini yazmak, aşağıdaki eşitlik gereği, Denk. (14.1 )'i de sağlar:

V- B = V-(VxA) = 0

A alanına vektör potansiyeli denir.


Hatırlarsanız, skaler potansiyeli <p bu tanımla tam olarak nitelendirileme-
mişti. Bir problem için <p bulduysak, bir sabit eklenmesiyle aynı derecede iyi
bir başka <p' potansiyeli her zaman bulabiliriz ve

(f>' = <f> + C

yazabiliriz. Gradyan VC sıfır olduğundan, yeni cp' potansiyeli aynı elektrik alan­
ları verir. <pve <p' aynı fiziği temsil ederler.
Benzer şekilde, aynı manyetik alanları veren farklı A vektör potansiyelleri
de elde edebiliriz. B, A'nın diferansiyelini alarak bulunduğundan A'ya bir sabit
eklemek fiziksel olarak bir şey değiştirmez. A için daha fazla tolerans bile v a r­
dır. A 'ya, b ir skaler alanın gradyanı olan herhangi b ir alanı ekleyebilir ve fizi-
ğin yine değişmediğini görebiliriz. Bunu gösterelim şimdi: Diyelim ki elimizde,
gerçek b ir durum için doğru şekilde B manyetik alanını veren bir A olsun ve
hangi başka koşullarda yeni b ir A ' vektör potansiyelinin, Denk. (14.3)'e kondu­
ğunda, a y n ı B alanını verdiğini soralım. A ve A ' aynı büküme sahip olm alıdır­
lar:
B = V x A ' = Vx A

Dolayısıyla
V x A '- V x A = Vx(A'-A) = 0

olur. Bir vektörün bükümü sıfırsa, b ir skaler alanın gradyanı olmalıdır. Bu ska-
ler alana ıp dersek, A ' - A = V ıp eşitliğini elde ederiz. Bu da, A bir problem için
uygun bir vektör potansiyeliyse, herhangi b ir xp için şu eşitliği yazabileceğimiz
anlamına gelir:
A ' = A + V \p (14.5)

Bu A ', eşdeğer uygunlukta b ir vektör potansiyelidir ve bir B alanına yol açar.


Çoğu zaman, A'dan bir miktar "serbestlik" alıp, yerine başka b ir koşul koymak
uygun olur. Tıpkı, uzak mesafelerde <p potansiyelini sıfır yapmayı uygun buldu­
ğumuz gibi. Örneğin, A'nın diveıjansınm ne olması gerektiğini rastgele seçerek
A ' yı sınırlandırabiliriz. Bunu her zaman, B'yi etkilemeden yapabiliriz. Bunun ne­
deni, her ne kadar aynı büküme sahip olup, aynı S yi verseler de; A ' ve A'nın aynı
diverjansa sahip olmaları gerekmediğindendir. Aslında, V • A ' = V • A + V 2ı p eşitliği
vardır ve uygun bir şekilde ip değeri seçerek, V • A ' terimiyle istediğimiz şey yapa­
biliriz.
V • A için ne seçmeliyiz? Seçimimiz elimizdeki probleme uygun olmalı ve e
büyük matematiksel uygunluğu elde etmeliyiz. Manyetostatik için, şu basit se­
çimi yapacağız:
V •A = 0 (14.6)

(Daha sonra elektrodinamik konusuna eğildiğimizde, seçimimizi değiştireceğiz.)


A 'ya dair tam tanımımız,- şu an için V x A = B v e V A = O'dır.
Vektör potansiyeliyle ilgili deneyim kazanmak için, öncelikle düzgün bir Bo
manyetik alanı için ne olduğuna bakalım, z eksenimizi B 0 yönünde seçersek,
şunları elde ederiz:
dA? dAy
Bx = — ^ - — ^ = 0
dy dz
d A x dAz
By=— ± - — ± . 0 (14.7)
J dz ax
dx
d
ÖAA .y. A
ÖAA .X.
B((
dx dy

Bu denklemlerin bir olası çözümü şudur:

Ay — xB q Ax - 0 A z —0

Ya da buna denk olarak aşağıdakini yazabiliriz:

A x = —yB o Ay = 0 A z —0

Bir başka çözüm de, bu ikisinin doğrusal bileşimidir:

A x = —^yBç Ay = ^ xBq Az = 0 (14.8)

Açıkça görülüyor ki, herhangi b ir B alanı için, vektör potansiyeli A tekil değil­
dir; birçok olasılık vardır.

T a n ım ım ız h â lâ A ’yı ö z g ü n ş e k ild e b e lir le m e m e k te . Özgün b ir t a r i f iç in A 'n ın b a z ı s ın ır d u ­


r u m la r d a v e y a u z a k m e s a fe le r d e n a s ı l d a v r a n d ığ ı h a k k ın d a d a b ir ş e y le r d e m e m iz g e re k ir.
Ö rn e ğ in , u z a k m e s a fe le r d e s ı f ı r a in e n b ir a la n s e ç m e k b a z e n u y g u n d u r .
Üçüncü çözüm, Denk. (14.8), birçok ilginç özelliğe sahiptir. x bileşeni - y 'yle
ve y bileşeni de +x'le orantılı olduğundan. A, z ekseninden gelen r ' vektörüne
dik açılarda olmalıdır. Vektör ismindeki "üs", bize vektör yerdeğişiminin b a ş ­
langıçtan olm adığım hatırlatmak içindir. Ayrıca, A'nın büyüklüğü J x 2 + y 2'yle
ve dolayısıyla r' değeriyle orantılıdır. Bu durumda, A (bizim düzgün alanımız
için), basitçe şu şekilde yazılabilir:

A = $B0 x r / (14.9)

Vektör potansiyeli A, B0r'/2 büyüklüğüne sahiptir ve z ekseni etrafında Şekil 14-


l'd e görüldüğü gibi döner. Örneğin, B alanı bir solenoidin içindeki eksenel
alansa, vektör potansiyeli aynı solenoidin akımları gibi dolaşır.
Düzgün b ir alan için vektör potansiyeli başka b ir şekilde de elde edilebilir.
Herhangi bir T kapalı ilmeğindeki A dolaşımı, Stokes teoremi (Denklem 3.38) ve
V x A yüzey integraliyle ilişkilendirilebilir:

A ■ ds = J (V x A) ■ nda (14.10)
T içinde Şekil 14-1 z yönündeki bir B manyetik alanı, z-
ekseni etrafında dönen ve büyüklüğü A = Br1/2
Sağdaki integral ilmek içinden geçen B akışına eşittir: ( r1z-eksenine olan uzaklıktır) olan bir/1 vektör
potansiyeline denk gelir.
A ds= f B ■nda (14.11)
T içinde

Diğer b ir deyişle, herhangi b ir ilmek etrafındaki A dolaşım ı ilmek içinden ge­


çen B akışına eşittir. Düzgün B alanına dik bir düzlemde, yarıçapı r' olan çem-
bersel b ir ilmeği ele alırsak, akı
nr,2B

ifadesine eşit olur. Eğer başlangıç noktamızı simetri ekseni üzerinde seçersek,
A 1yı sadece r"nün fonksiyonu olacak şekilde çevresel düşünebiliriz. Bu durum ­
da dolaşım aşağıdaki şekilde hesaplanabilir.

A ■d s = 2 rrr'A = nV2B
*
Dolayısıyla, önceki gibi aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

A -H -
A ~ 2

Az önce verdiğimiz örnekte, vektör potansiyelini manyetik alandan yola çı­


karak hesapladık ki norm alde bunun tersi yapılır. Karmaşık problem lerde önce
vektör potansiyelini çözüp, daha sonra ondan manyetik alanı belirlemek genel­
de daha kolaydır. Şimdi bunun nasıl yapıldığını göstereceğiz.

14-2 Bilinen akım ların vektör potansiyeli


B akımlarca belirlendiği gibi, A da akımlarca belirlenir. i4'yı akımlar cinsin­
den bulm ak istiyoruz. Temel denklemimiz (14.2)'yle başlayalım :

j
<?Vx.B = -
eo
Bu da, elbette.

c 2 V x (V x A) = — (14.12)
eo
anlamına gelir. Bu, yukarıdaki denklem manyeto statik için ne anlama geliyor­
sa, aşağıdaki denklem de elektrostatik için aynı anlama gelir:

V • V<p = - — (14.13)
eo
Vektör potansiyeli için yazdığımız Denk. (14.12), 0 için, Denk. (2.58)'deki
vektör özdeşliğini kullanarak V x (V x A Y yı yeniden yazarsak daha da çok vektör
potansiyeline benzemektedir:

V x ( Vx>l ) = V(V- A ) - V 2A (14.14)

V ■A = 0 olmasını seçtiğimiz için (şimdi nedeninianlayacaksınız). Denk. (14.12)


aşağıdaki eşitliğe dönüşür:

VM -~ ¿ T M - '5 I

Bu vektör denklemi, elbette aşağıdaki üç denklem demektir:

Bu üç denklem de matematiksel olarak aşağıdaki eşitliğe denktir:

V20 = — — (14.17)
fo

Potansiyelleri, p bilindiğinde çözmek için öğrendiğimiz her şey, j bilindiğinde


A'nın her bir bileşenini çözmek için kullanılabilir.

Şekil 14-2 1 noktasındaki A vektör potansiyeli, 4. Bölümde görmüştük ki, elektrostatik Denk. (4.17) için genel b ir çözüm
2'deki her noktada jd V akım elemanları üzerin­ aşağıdaki gibidir:
den alınan integralle belirlenir. p(2)dV 2
</>(!)
4tt£o f
J r \2

Dolayısıyla, A x için genel bir çözüm de,

A X(1) = — 1 (1418)
İneac2 J r12
olur. Elbette, A y ve A z için de aynısı geçerlidir. (Şekil 14-2 size r 12 ve d V 2 için
gösterimlerimizi hatırlatır.) Bu üç çözümü vektör biçiminde birleştirebiliriz:

A (l) = 1 - f (14.19)
47re0c2 J r 12

(Dilerseniz, bileşenlerin doğrudan diferansiyelini alarak, A için bu integralin


V •j = 0 olduğu müddetçe V • A = 0 koşunu sağladığını doğrulayabilirsiniz. Bu,
daha önce gördüğümüz üzere, kararlı akımlar için doğru olmalıdır.)
Böylece, kararlı akımların manyetik alanı için genel bir yöntem geliştirmiş ol­
duk. İlkemiz şu: j akım yoğunluğundan kaynaklanan vektör potansiyelinin x bile­
şeni, j x/c 2’ye eşit p yük yoğunluğundan kaynaklanan <p elektrik potansiyeline eşit­
tir. Aynı ilke, y ve z bileşenleri için de geçerlidir. (Bu ilke sadece sabit yönlerde
işe yarar. Örneğin, A'nın "radyal bileşen" /n in "radyal" bileşeniyle aynı şekilde
çıkmaz.) Dolayısıyla, j vektör akım yoğunluğundan, Denk. (14.19)'u kullanarak
.A'yı bulabiliriz. Şöyle ki, A'nın her bir bileşenini p x = j x/c2, p2 = jy /c l ve p 3 = j z/c2
yük dağlım lan için üç hayali elektrostatik problemi kullanarak bulabiliriz. Daha
sonra, V x A değerini elde etmek için, A'm n çeşitli türevlerini alarak K y i elde ede­
riz. Elektrostatikten biraz daha karışıktır, ancak mantık aynıdır. Şimdi, bu
kuramı birkaç özel durum için vektör potansiyelini çözerek gösterelim.

14-3 Düz b ir tel


İlk örneğimiz için, yine düz b ir telin alanını bulacağız, a yarıçaplı, I kararlı
akımı taşıyan uzun, düz bir telimiz olsun. Elektrostatikteki, b ir iletken üzerin­
deki yük dağılımımın aksine, b ir teldeki kararlı akım telin kesiti boyunca düz­
gün şekilde dağılmıştır. Koordinatlarımızı Şekil 14-3'teki gibi seçersek, akım
yoğunluk vektörü/nin sadece z bileşeni vardır ve büyüklüğü de tel içinde

ve tel dışında sıfırdır.


Hem jx, hem de j y sıfır olduğundan, şu aşağıdaki eşitlikleri elde ederiz:

A x = 0, Ay = 0

A z değerini hesaplamak için, düzgün yük yoğunluğu p = ] z/c l‘Ye sahip bir telin
elektrostatik potansiyeli <p'yi bulm ak için kullandığımız çözümü kullanabiliriz.
Sonsuz yüklü b ir silindirin dışındaki noktalar için, elektrostatik potansiyel,
r' = J x 2 + y 2 ve A, na2p birim uzunluğu boyuna düşen yükken, aşağıdaki şekilde
hesaplanır:

<p = — İn r'
^ 2ne0

Dolayısıyla, A z, düzgün akım taşıyan uzun b ir telin dışındaki noktalar için

/, _ na2h , ,
Az — -------r İn r
İne^cr

olmalıdır, na2j z = I olduğundan, şunu da yazabiliriz: Şekil 14-3 Düzgün j akım yoğunluğuna sahip, z-
ekseni boyunca uzanan uzun, silindirik bir tel.

1,4211

Şimdi, Denk. (14.4)'ü kullanarak B'yi bulabiliriz. Altı türev içinde, sadece
ikisi sıfır değildir. Böylece aşağıdaki eşitlikleri elde ederiz:

Bx = ~ 2 ^ lnr, = _ 2 ^ (14 22)

By = 2 n e0c 2 1 7 ln r = 2 ^ c = ~72 (14 23)


Bz = 0

Daha önce elde ettiğimiz sonucu bulm uş olduk: B tel etrafında daire çizer ve
büyüklüğü de aşağıdaki gibidir:

114241

14-4 Uzun bir solenoid


Şimdi, yüzeyindeki birim uzunlukta çevresel nl akımı bulunan sonsuz uzun
b ir solenoidi ele alalım yine. (Telin birim uzunluğunda, I akımı taşıyan rı adet
sarım olduğunu varsıyor ve sarım dan kaynaklanan h afif aralıkları ihmal ediyo­
ruz.)
N asıl ki daha önce bir "yüzey yük yoğunluğu" a tanımladıysak, burada da
bir "yüzey akım yoğunluğu" J tanımlayacağız. Yüzey akım yoğunluğu, soleno- Şekil 14-4 J yüzey akım yoğunluğuna sahip
idin yüzeyindeki birim uzunluk başına düşen akıma (zaten o da, doğal olarak, uzun bir solenoid.

ortalama j ile ince sarımın kalınlığının çarpımıdır) eşittir. J'nin büyüklüğü, b u ­


rada, nTdır. Bu yüzey akımının (Bkz. Şekil 14-4) bileşenleri

Jx = - J sin$, Jy = Jcos(p, Jz = 0

olur. Şimdi, böyle b ir dağılım için A 'yı hesaplamalıyız.


Öncelikle, solenoidin dışındaki noktalar için A x'i hesaplayalım. Sonuç, yü­
zey yük yoğunluğuna sahip bir silindirin dışındaki elektrostatik potansiyelle
aynıdır:
a = <r0 sin 4>

Burada a0 = -J /c 2' dir. Böyle b ir yük yoğunluğu için çözüm bulmamıştık; ancak
benzer bir şey yapmıştık. Bu yük dağılımı, biri artı ve biri eksi yüklü, eksenleri
y yönüne doğru h a fif yerdeğiştirmiş iki katı yüklü silindire eşittir. Bu tür silin­
dir çiftlerinin potansiyeli, tek b ir düzgün yüklü silindirin potansiyelinin y'ye
göre türeviyle orantılıdır. Orantı sabitini oturup hesaplayabiliriz, ancak şim di­
lik pas geçelim.
Yüklü b ir silindirin potansiyeli İn r1 ile orantılıdır. Bu durumda, b ir çiftin
potansiyeli aşağıdaki gibi olur:
din r' y
r'*

Ayrıca aşağıdaki eşitliğin de doğru olduğunu biliyoruz:

A x = -K -^ f (14.25)

Buradaki K bir sabittir. Aynı akıl yürütmeyle,

Ay = K ^ k (14.26)

eşitliğini de buluruz. Her ne kadar daha önce, bir solenoidin dışında hiç m an­
yetik alan olmadığını söylediysek de, şimdi gördük ki z-ekseni etrafında dola­
şan b ir A alanı vardır. Aynı, Şekil 14-4'te görüldüğü gibi. Sorulması gereken so­
ru şudur: Bükümü sıfır mıdır?
Bx ve S y ' n i n sıfır olduğu açıktır. Bir de

Diğer b ir deyişle, çok uzun b ir solenoidin dışındaki manyetik alan gerçekten de


sıfırdır. Vektör potansiyeliyse sıfır değildir.
Bildiğimiz bir şeyle karşılaştırarak, sonucumuzu teyit edebiliriz: Solenoid
etrafındaki vektör potansiyelinin dolaşımı, bobin içindeki B'nin akışına eşit ol­
m alıdır (Denklem 14.11). Dolaşım A-2nr' veya, A = K /r' olduğundan 27r2Tdır.

; O ; Dikkat ederseniz, r' değeriyle b ir ilgisi yoktur dolaşımın. Bu, aynı dışarda b ir B
bulunm am ası durumunda olması gerektiği gibidir; çünkü akı solenoidin içinde­
ki B'nin büyüklüğü çarpı 7ra 2'dir. Yarıçapı r1 > a koşulunu sağlayan bütün çem­
berler için de aynıdır. Son bölümde, içerdeki alanın nl/eoc2 olduğunu bulm uş­
tuk, dolayısıyla K sabitini
nl
2nK = na2—
e0c2
veya

K . n,U'
2e0c2

olarak belirleyebiliriz. Dolayısıyla, dışarıdaki vektör potansiyelinin büyüklüğü

I I A = 2 e*& r’ (14’27)
I I
I I olur ve daima r ' vektörüne diktir.
Telle sarılmış sarm al bobinleri ele aldık; ancak aynı alanları, yüzeyinde
elektrostatik yük olan uzun b ir silindiri döndürseydik de elde ederdik. Yüzey
Şekil 14-5 Dönen yüklü bir silindir içinde man­ yükü a ve yarıçapı a olan silindirik ince bir kabuğumuz varsa elimizde, silindi­
yetik alan yaratır. Silindirle beraber dönen kı­ ri döndürerek J = av yüzey akımı elde ederiz. Denklemdeki v = au> yüzey yükü­
sa, radyal bir telin uçlarında yükler indüklenir.
nün hızıdır. Bu durumda, silindirin içinde B = aau/e^c1 değerinde b ir manyetik
alan doğar.
Şimdi şu ilginç soruyu sorabiliriz. Silindirin eksenine dik, eksenden yüzeye
doğru uzanan ve silindirle beraber dönen kısa bir,parça W teli olduğunu varsa­
yalım, Şekil 14-5'te görüldüğü gibi. Bu tel manyetik b ir alanda hareket etmekte­
dir, böylece v x B kuvvetlerinden dolayı uçları yüklenir (sonunda, E alanından
kaynaklanan yükler, v x B kuvvetine eşit olana dek). Silindirin yükü artıysa, te­
lin eksendeki ucunun yükü eksi olacaktır. Telin ucundaki yükü ölçerek, siste­
min dönüş hızını da ölçmüş oluruz. Bir "açısal hız ölçer" yapmış olduk!
Şunu merak ediyor musunuz: "Kendimi dönen silindirin referans çerçevesi­
ne yerleştirirsem ne olur? Bu durum da sadece yüklü, durağan b ir silindir v a r­
dır ve elektrostatik denklemlerine göre içerde elektrik alan olmaz; dolayısıyla
yükleri merkeze iten bir kuvvet de olmaz. Bir yerde bir hata olmalı." Aslında
hiçbir hata yoktur. "Dönmenin göreliliği" diye bir şey yoktur. Dönen b ir sistem
eylemsizlik çerçevesi değildir ve fizik yasaları farklıdır. Elektromanyetizma
denklemlerini sadece eylemsizlik koordinat sistemlerinde kullanmaya dikkat
etmeliyiz.
Dünyamızın mutlak dönmesini böyle b ir yüklü silindirle ölçebilmek ne hoş
olurdu; ancak elimizdeki en hassas cihazlarla bile ölçülemeyecek kadar küçük
b ir etkidir bu ne yazık ki.

14-5 K üçük bir ilm eğin alanı, m anyetik dipol


Gelin, küçük b ir akım ilmeğinin manyetik alanını bulmak için vektör-potan-
siyel yöntemini kullanalım. Her zamanki gibi, "küçük" derken ilmeğin boyuna
oranla çok uzak mesafelerle ilgilendiğimizi belirtmekteyiz. Göreceğiniz üzere
herhangi b ir küçük ilmek b ir "manyetik dipol"dür.

Şekil 14-6 / akımı geçen bir dikdörtgen tel ilmek. Şekil 14-7 Şek. 14-6'daki akım ilmeğinin
P’deki manyetik alan nedir? (fi » o ve fi » b.) ¡x dağılımı.

önce dikdörtgen bir ilmeği ele alıp, koordinatlarımızı Şekil 14-6'daki gibi
seçelim, z yönünde akım olm adığından dolayı, A z sıfırdır. x yönünde, a boyu­
nun iki yanında yükler vardır. Birinci bacakta, akım yoğunluğu (ve akım) düz­
gündür. Dolayısıyla A x için çözüm, aynı iki yüklü çubuktan kaynaklanan elekt­
rostatik potansiyel için bulduğum uz çözümle (Bkz. Şekil 14-7) aynıdır. Çubukla­
rın yükleri zıt olduğundan, uzak mesafelerdeki elektrik potansiyeli bildiğim iz
dipol potansiyelidir (Bölüm 6-5). Şekil 14-6'daki P noktasındaki potansiyel,

* = 4 ( 14-28)

olarak yazılabilir. Yukarıdaki denklemdeki p, yük dağılım ının dipol momenti­


dir. Dipol momenti, bu durumda, b ir çubuktaki toplam yükle aralarındaki uzak­
lığın çarpımıdır:
p = Xab (14.29)

Dipol momenti y yönünü işaret ettiğinden, R ile p arasındaki açının kosinüsü


-yAR'dir. y, F n in koordinatıdır. Böylece aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

, _ 1 Xab y
q' ~ ~ 47re0 R2 R

X terimini I/c2 değeriyle değiştirirsek, A x'i elde ederiz:

fob v
AxB~ t o ^ İ k (14-30)

Aynı akıl yürütmeyle, A y ' d e aşağıdaki şekilde ifade edilebilir:

fob x
‘ xy ~ 4ne0c> R 3 (14‘31)
Yine Ay x değeriyle ve A x de - y değeriyle orantılıdır, bu yüzden vektör po­
tansiyeli (uzak mesafelerde) Şekil 14-8'te görüldüğü gibi z ekseni etrafında, ay­
nı ilmekteki I akımı gibi, çember çizerek gider.
A 'm n büyüklüğü, akım çarpı ilmek alanı Iab değeriyle orantılıdır. Bu çarpı­
ma, ilmeğin manyetik dipol m om enti veya daha sıkça "manyetik moment" de­
nir ve //'yla gösterilir:
H = Iab (14.32)

Herhangi b ir şekle (çember,üçgen vs) küçük b ir düzlem ilmeğin vektör potansi­


yeli, Iab'yi aşağıdaki eşitlikle değiştirdiğimiz zaman Denk. (14.30) ve Denk.
(14.31 )'le de hesaplanabilir:
(i = I ■ (ilmeğin alanı) (14.33)

Bunu ispatlam anın keyfinisize bırakıyorum.


H vektörünün yönünü ilmek düzlemine dik olacak şekilde tanılarsak, denkle­
mimizi, sağ el kuralıyla artı yönde olacak şekilde, vektör biçimine sokabiliriz
(Şekil 14-8). Böylece aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

Şekil 14-8 (x y düzleminde) başlangıç noktasın­


daki küçük akım ilmeğinin vektör potansiyeli;
bir manyetik dipol alanı. Daha B'yi bulmadık. Denklem (14.33) ve (14.34)'ü, Denk. (14.4)'le beraber kul­
lanarak

Br = — ^_____ * _______________ — (1435)


x dz 4 jreoc2 R3~ R5 1 4 35)
ve

h _ 9 ( 3yz

(14-36)

V r3 RB)

eşitliklerini elde ederiz. (■■• fi/Aneçfd1 demektir.)


B alanının bileşenleri tıpkı z ekseni boyunca uzanan b ir dipolün E alanı gibi
davranır (Bkz. Denklem (6.14) ve (6.15); ayrıca Şekil 6-4). Bu yüzden ilmeğe m an­
yetik dipol deriz. Manyetik alan için kullanıldığında, “dipol" kelimesi biraz y a­
nıltıcı olabilir; çünkü elektrik yüklerine denk gelen hiç manyetik "kutup" yok­
tur. Manyetik "dipol alanı" iki "yük" tarafından değil, b ir akım ilmeği tarafın­
dan oluşturulur.
Ne tuhaftır ki, V • E = p/e0 ve V x B = jf/eoc2 gibi tamamen farklı yasalarla yola
çıktığımız halde aynı türden bir alan sonucuna vardık. Neden böyle oldu? N e ­
deni, dipol alanlarının sadece, bütün yüklerden ve akımlardan çok uzakta gö­
rünmesidir. Dolayısıyla ilgili uzayın genelinde E ve F n in denklemleri özdeştir­
ler: Her ikisinin de diveıjansı ve bükümü sıfırdır. Dolayısıyla aynı çözümleri
verirler. Bununla birlikte, yapılarını dipol momentlerle özetlediğimiz kaynak­
lar birbirlerinden fiziksel olarak çok farklıdırlar. Biri, dolanan b ir akımdır; di­
ğeriyse karşılık gelen alanın ilmek düzleminin alt ve üstünde yer alan b ir çift
yüktür.

14-6 Bir akım ın vektör p otan siyeli


Çoğu zaman, bütün sistemin boyutlarıyla karşılaştırıldığında çapı çok kü­
çük olan tellerdeki akımlarca üretilmiş manyetik alanlar ilgimizi çeker. Bu tür
durumlarda, manyetik alan için denklemleri basitleştirebiliriz. ince b ir tek için,
hacim elemanımızı aşağıdaki şekilde yazabiliriz:

d V = Sds
Burada S telin kesit alanı ve ds tel boyunca uzunluk elemanıdır. Aslında, ds
vektörü j ile Şekil 14-9'ta gösterildiği gibi aynı yönde olduğundan (ayrıca, her­
hangi b ir kesit alan iç in / n in sabit olduğunu varsayabiliriz), şu vektör denkle­
mi yazabiliriz:
j d V = jS d s (14.37)

Teldeki I akımı dediğimiz şey j S 'dir, böylece vektör potansiyeli için integralimiz
(14.19) aşağıdaki ifadeye dönüşür:

Afi) 47re0£r Ji rn (14 38)

(Bkz. Şekil 14-10). (fn ın devre boyunca aynı olduğunu varsaydık. Farklı akımla­
ra sahip farklı kollar varsa, her b ir kol için uygun I değerini kullanmalıyız.)
Yine, alanları Denk. (14.38)'den ya doğrudan integral alarak ya da karşılık
gelen elektrostatik problem leri çözerek bulabiliriz. Şekil 14-9 İnce bir tel için,/dl/ile / ds aynıdır.

14-7 Biot ve S av art y a sa sı


Elektrostatik üzerine çalışırken, bilinen b ir yük dağılımının elektrik dağılı­
mının doğrudan bir integral sayesinde, Denk. (4.16), elde edilebileceğini keşfet­
miştik:
____ 1_ f p(2)e\2dV2
p(2 )e 12c
m )
~ 4ne0 J r ?2

Daha önce gördüğümüz gibi, bu integrali almak -aslın da, her bir bileşen için
b ir olmak üzere, toplamda üç adet v a rd ır- potansiyel için integral alıp sonra
gradyanını almaktan daha uzun sürer.
Manyetik alanla akım lan ilişkilendiren benzer b ir integral vardır. A için za­
Şekil 14-10 Bir telin manyetik alanı, devre et­
ten elimizde b ir integral. Denk. (14.19) vardır; B için de, her iki tarafında bükü­
rafında integral alarak elde edilebilir.
münü alarak, b ir integral elde edebiliriz:

« „ .V .» ,,, (14.391

Şimdi dikkatli olmalıyız. Büküm işlemcisi demek, A (l)'in türevlerini almak de­
mektir; diğer b ir deyişle sadece U 1( y lf z Y) koordinatlarında işlem yapabiliriz.
V x işlemcisini, sadece 1 alt simgesi olan değişkenler üzerinde işlediğini aklı­
mızda tutarak, integral işaretinin içine alabiliriz. 1 alt simgesi sadece aşağıda­
ki denklemde görülür:
H 2 = t(*ı - x2 )2 + (yı - y 2İ2 + teı - z2 )2Yn (14.40)

B"nin x bileşeni için elimizde şu eşitlikler var:

dAz dA v
Br = - Z y
dy ı dzı

4ne,
h ' / ı ^ G y ¿ ( ■ ¿ ) ] d ı , ! 1 1 4 4 1 1

Köşeli parantezler içindeki nicelik aşağıdaki eşitliğin x bileşeninin eksisidir:

j X **12 _ j X e t2
r3 “ r2
'12 '12

Karşılık gelen sonuçlar diğer bileşenler için de bulunduğunda,

« ı ı = * 4 ? J J!? î Ş r ! i ‘n '1 114421


sonucunu elde ederiz. İntegral bize Etyi bilinen akımlar cinsinden verir. Geo­
metrisi de aynı Şekil 14-2'deki gibidir.
Akım sadece küçük tellerden oluşan devrelerdeyse, son bölümdeki gibi, j d V
yerine I d s koyarak tel boyunca integrali alabiliriz, d s tel boyunun bir elemanı­
dır. Daha sonra. Şekil 14-10'daki sembolleri kullanarak

(14.43)

ifadesini yazabiliriz (eksi işareti görünmekte, çünkü vektörel çarpım sırasını


tersine çevirdik). B için yazılmış bu denkleme, keşfedenlerin anısına, Biot-Sa-
vart yasası denir. Yasa bize, akım taşıyan tellerden kaynaklanan manyetik ala­
nı doğrudan bir şekilde elde etmenin denklemini verir.
Şunu merak edebilirsiniz: “B 'yi doğrudan b ir şekilde vektör integraliyle bu-
labiliyorsak, vektör potansiyelinin ne avantajı var? Hem sonra, A da üç integral
içerir!" Vektörel çarpımdan dolayı, B için integraller genelde. Denk. (14.41)'de
görüldüğü gibi, daha karmaşıktır. Ayrıca, A için integraller elektrostatik integ-
rallerine benzediğinden, zaten onları biliyor olabiliriz. Son olarak, daha geliş­
miş kuramsal konularda (görelilikte, mekanik yasaların gelişmiş denklemlerin­
de, daha sonra tartışacağımız en az eylem ilkesinde ve kuantum mekaniğinde)
vektör potansiyeli önemli bir rol oynar.
VEKTÖR POTANSİYELİ

15-1 Bir akım ilm eği ü zerindeki kuvvetler; b ir dipolün en erjisi


Son bölümde, küçük b ir dikdörtgen akım ilmeği tarafından meydana getiri­ 15-1 Bir akım ilmeği üzerindeki
kuvvetler; bir dipolün enerjisi
len manyetik alan üzerinde çalıştık. Manyetik alanın, I akım ve A ilmeğin ala­
15-2 Mekanik ve elektriksel enerjiler
nıyken, dipol momenti
15-3 Kararlı akımların enerjisi
H = IA (15.1) 15-4 ffye karşı A
15-5 Vektör potansiyeli ve kuantum
olan b ir dipol alanı olduğunu bulmuştuk. Momentin yönü ilmeğin düzlemine mekaniği
normaldir, dolayısıyla şunu yazabiliriz: 15-6 Statik için doğru olan, dinamik için
yanlıştır
H = IA n
n, A alanına dik birimdir.
Bir akım ilmeği -veya manyetik d ip o l- manyetik alanlar meydana getirme­
nin yanı sıra, diğer akımların manyetik alanındayken üzerine etkiyen kuvvetler
de hisseder. Öncelikle, düzgün bir manyetik alandaki dikdörtgen ilmek üzerine
etkiyen kuvvetleri inceleyeceğiz, z ekseni alanın yönü olsun, ilmeğin düzlemi
de, xy düzlemiyle Şekil 15-1'de görüldüğü gibi 9 açısı yaparak y ekseninden
geçsin. Bu durumda, ilmeğin -düzlem e dik o la n - manyetik momenti ile manye­
tik alanı arasındaki açı 0 'dır.
ilmeğin zıt taraflarındaki akımlar birbirlerine zıt olduğundan, kuvvetler de
zıttır; dolayısıyla ilmek üzerine (alan düzgün olduğunda) etki eden net bir kuv­
vet yoktur. Bununla birlikte, şekilde 1 ve 2 olarak işaretlenen kenara etki eden
kuvvetler sayesinde, ilmeği y ekseni etrafında döndürmeye çalışan bir tork var­
dır. Bu F] ve Fı kuvvetlerinin büyüklüğü şöyledir:

F ı = F 2 = IBb

Moment kollarıysa,
asinö
olarak yazılır. Dolayısıyla, tork

r = Iab B sinö

veya ilmeğin manyetik momenti Iab olduğundan

t = fiB sin©

olur. Torku, vektör gösterimiyle de yazabiliriz:

t = fi x B (15.2)

Her ne kadar, torkun özel b ir durum için Denk. (15.2)'yle hesaplanabildiğini


gösterdiysek de, sonuç herhangi bir şekle sahip bütün küçük ilmekler için ge-
çerlidir. Bir elektrik alandaki elektrik dipolün torku için de benzer bir ilişki
vardır:
t =p xE
Şekil 15-1 Düzgün (z yönünde) bir B ala­
Şimdi artık, üzerinde durduğumuz ilmeğin mekanik enerjisini bulm aya çalı­ nında, I akımı taşıyan dikdörtgen bir ilmek.
İlmek üzerindeki tork r - fi* B'dir. Manye­
şabiliriz. Bir tork olduğundan dolayı, enerji de yönelime dayalıdır. Sanal iş ilke­ tik momentse n = Iab' dir.
sine göre tork, enerjinin açıyla birlikte değişim hızıdır. Dolayısıyla
yazabiliriz, t = fiB sin 0 der ve integrali alırsak, enerji için şu aşağıdaki eşitlik
geçerli olur:
U = ~nB cosO + bir sabit (15.3)

(İşaret eksi, çünkü tork, momenti alanla hizaya getirmeye çalışmaktadır. Enerji,
(i v e B paralel olduğunda en düşük değerdedir.)
Daha sonra üzerinde duracağımız nedenlerden dolayı, bu enerji akım ilme­
ğinin toplam enerjisi değildir. (Bir kere, ilmekte akımı sağlamak için gerekli
enerjiyi hesaba katmadık.) Dolayısıyla bu enerjiye, toplam enerjinin b ir kısmı
olduğunu bize hatırlatması için, Umekanik diyeceğiz:

^m
ekanik= “M ’ ^ (15.4)

Bu, yine bir elektrik dipol sonucuna karşılık gelir:

U = - p ■E (15.5)

Denklem (15.5)'teki elektrostatik enerji U doğru enerjidir; fakat (15.4)'teki


^mekanik gerçek enerji değildir. Yine de, sanal iş ilkesiyle kuvvetleri hesaplam ak­
ta, ilmekteki akımın -y a da en azından /ı'nun- sabit olduğunu varsayarak kulla­
nılabilir.
Elimizdeki dikdörtgen ilmek için, i/mekanik’in ay 111 zamanda, ilmeği alana ge­
tirmek için yapılan mekanik işe eşit olduğunu gösterebiliriz. İlmek üzerindeki
toplam kuvvet sadece düzgün b ir alanda sıfırdır; düzgün olmayan b ir alanda
akım ilmeği üzerine etki eden net kuvvetler vardır. İlmeği içinde alan olan bir
bölgeye taşırken alanın düzgün olmadığı bölgelerden geçmiş olmalıyız ki bir iş
yapılmış. Hesabı basitleştirmek için, ilmeğin alana momentialan boyunca yön­
lenmiş şekilde getirildiğini varsayalım (yerine konduktan sonra, son konumuna
getirmek için döndürülebilir).
İlmeği ^-yönünde -d ah a güçlü b ir alana d o ğru - hareket ettirmek istediğimi­
zi ve ilmeğin Şekil 15-2'deki gibi yönlendiğini düşünelim. Alanın sıfır olduğu
bir yerden başlar ve ilmek alana girdikçe "kuvvet çarpı zaman"ın integralini
alırız.
"8

Şekil 15-2 z-eksenine dik açıda B alanın içinden


z-ekseni boyunca taşman bir ilmek.

önce gelin, her bir kenar için yapılan işi ayrı ayrı hesaplayalım ve sonra (in­
tegrali alm adan önce kuvvetleri toplamaktansa) toplam alalım. 3ve 4 numaralı
kenarlardaki kuvvetler hareket yönüne dik olduklarından üzerlerine yapılan bir
iş yoktur. 2 num aralı kenar üzerindeki kuvvet IbB(x) ^-yönündedir ve manyetik
kuvvetlere karşı yapılan işi hesaplam ak için alanın sıfır olduğu bir x noktasın­
dan, diyelim ki x = -oo'dan, şimdiki konumu X2 'fe integralini almalıyız:

2 r x2

r ÛO
F2 dx = -l b I BU) dx
fc/-00

Benzer şekilde, 1 numaralı kenardaki kuvvetlere karşı yapılan iş


(15.6)

r*ı r* ı
Wı = - J F ıd x = Ib I B (x )d x (15.7)
J -c o J .o o
olur. Her bir integrali hesaplayabilm ek için, B M 'in x'e nasıl bağlı olduğunu b il­
memiz lazım. Dikkat edin 1 num aralı kenar 2 numaralı kenarın hemen arkasın­
dan gelmekte, dolayısıyla onun integrali 2 numaralı kenarda yapılan işin çoğu­
nu da içermeli. Aslında, (15.6) ve (15.7)'nin toplamı aşağıdaki denkleme eşittir:

. *2
W = -I b | B (x )d x (15.8)
X,
Eğer bulunduğum uz bölgede her iki kenarda da B neredeyse aynıysa, integrali
aşağıdaki şekilde yazabiliriz. B ilmeğin merkezindeki alandır:

*2
B(x)dx = (*2 - x\)B = aB
x,1

Sisteme konan toplam mekanik enerji de aşağıdaki gibidir:

^mekanik = W = -Ia b B = -¡¡B (15.9)

Bulduğumuz sonuç, Denk. (15.4) için aldığım ız enerjiye eşittir.


İşi bulmak için integral alm adan önce de ilmek üzerindeki kuvvetleri topla­
mış olsaydık da aynı sonucu bulurduk. 1 num aralı kenardaki alana B ı ve iki nu-
maradakine B 2 dersek, x yönündeki toplam kuvvet

Fx = 7î»(B2 - Bı)

olur, ilmek yeterince "küçükse", diğer b ir deyişle B 2 ve Sı birbirlerinden çok


farklı değilse,

B2 = B ı +-^r~ Ajc = B ı + ^ - a
ox ox

yazabiliriz. Dolayısıyla kuvvet de

Fx = I a b (15.10)
ox

olur. Dış kuvvetler tarafından ilmek üzerinde yapılan toplam iş de,

rx rd B
-J Fx dx = -Ia b J ~ fa d x = -Ia b B

olarak yazılabilir. Diğer bir deyişle değeri, yine, sadece -fiB 'dir. Ancak şimdi

FxAx = -At/mekanik = -A (-ii B) (15.11)

sonucunu elde ederiz. Denkleminden beklediğimiz gibi, küçük bir akım ilmeği
üzerindeki kuvvetin, neden manyetik alanın türeviyle orantılı olduğunu anlaya­
biliriz. O halde varacağımız sonuç, her ne kadar [/mekanik = -fi ■ B sistemin tüm
enerjisini içermese de -uydurm a b ir tür enerjidir-, kararlı akım ilmekleri üze­
rindeki kuvvetleri hesaplamak için sanal iş ilkesiyle beraber kullanılabilir.

15-2 M ekanik ve ele k trik se l e n e ıjile r


Şimdi göstermek istediğimiz şey, b ir önceki bölüm de tartıştığımız
¡7mekanik’in neden kararlı akımlarla ilişkili doğru enerji olmadığıdır. Doğrudur;
ilmek içindeki akım (ve diğer tüm akımlar) değişmediği sürece, sanal iş ilkesi
sayesinde kuvvetleri hesaplamak için enerji gibi kullanabileceğini belirtmiştik.
Şimdi gelin, bunun nasıl işe yaradığını görelim.
Şekil 15-2'deki ilmeğin +x yönünde ilerlediğini ve B yönünde z eksenini ald ı­
ğını düşünelim. 2 num aralı kenardaki iletim elektronları tel boyunca, y yönün­
de b ir kuvvet hissedecektir. Akışlarından dolayı -elektrik akım - hareketlerinin
kuvvetle aynı yönde bir bileşeni vardır. Dolayısıyla her b ir elektron kendi üze­
rinde Fy vy hızında iş yaptırmış olur. vy, tel boyu elektron hızının bileşenidir.
Elektronlar üzerinde yapılan bu işe elektriksel iş denir, ilmek düzgün b ir alan­
da ilerliyorsa, toplam elektriksel iş sıfırdır; çünkü ilmeğin bazı bölümleri üze­
rinde artı iş ve bazı bölüm leri üzerinde tam eşit değerde eksi iş yapılmıştır.
Düzgün olmayan b ir alanda ilerliyorsa ilmek, bu doğru değildir. Elektronlar
üzerinde yapılan net bir iş miktarı olacaktır. Genel olarak, bu iş elektronların
akışını değiştirme eğilimindedir; ancak eğer akım sabitse, akımı kararlı tutan
pil veya diğer b ir kaynak tarafından enerji soğurulm alı veya sisteme verilmeli­
dir. Denklem (15.9)'la Î7mekanik değerini hesaplarken bu enerjiyi hesaba katma­
mıştık; çünkü hesaplam alarım ız sadece tel üzerindeki mekanik kuvvetleri içer­
mekteydi.
Şunu düşünebilirsiniz: "İyi de, elektronlar üzerindeki kuvvet telin ne kadar
hızlı hareket ettiğine bağlıydı. Belki de teli yavaşça hareket ettirirsek, bu elek­
triksel enerji ihmal edilebilir." Doğru, elektriksel enerjinin ortaya çıkma hızı, te­
lin hızıyla orantılıdır; ancak ortaya çıkan toplam enerji aynı zamanda bu hızın
geçtiği zamanla da orantılıdır. Dolayısıyla toplam elektriksel enerji hız çarpı
zamanla, diğer bir deyişle hareket ettiği mesafeyle orantılıdır. Alan içindeki be­
lirli b ir mesafe için aynı miktarda iş yapılmış olur.
I akımı taşıyan, kendine ve B manyetik alanına dik yönde utej hızıyla hareke
eden birim uzunlukta b ir tel parçasını ele alalım. Akım yüzünden elektronların
tel boyunca ^sürüklenme miktarında b ir sürüklenme hızları olacaktır. Her bir elek­
tron üzerindeki manyetik kuvvetin sürüklenme yönündeki bileşeni qevte]B'dir.
Dolayısıyla, elektriksel işin yapılm a hızı ^sürüklenme = (<?e^tel£) ^sürüklenme olur.
Telin birim uzunluğunda N sayıda sürüklenen elektron varsa, toplam elektrik­
sel işin yapılma hızı

dU'^ lrik = İV qe i ;t e iB v sü rü k lenm e

olur. Ama I teldeki akımken, M?evsürükienme = ^ °^ur ve böylece

d ^ e le k trik
-= M e lB
dt

eşitliğini buluruz. Akım sabit tutulduğundan, iletim elektronları üzerindeki


kuvvet onları ivmelendirmez. Elektriksel enerji elektronlara değil, akımı sabit
tutmaya gitmektedir.
Dikkat edin, tel üzerindeki kuvvet JB'dir; dolayısıyla IB vle\ aynı zamanda tel
üzerinde yapılan mekanik işin hızıdır; diğer b ir deyişle dUme^n^/dt = IBvte\.
Sonuç olarak, tel üzerine yapılan mekanik iş akım kaynağı üzerinde yapılan
elektriksel işe eşittir. Bu nedenle, ilmeğin enerjisi bir sabittir!
Bu rastlantı değildir; halihazırda bildiğim iz bir yasanın sonucudur. Her bir
yük üzerindeki toplam kuvvet
F = q (E + v x B)
olduğundan, işin yapılm a hızı da aşağıdaki gibidir:

v ■F = qlv ■E + v ■{v x B)] (15.12)

Hiç elektrik alan yoksa, elimizde sadece ikinci terim vardır ki o da daima sıfır­
dır. Daha sonra göreceğimiz üzere, değişen manyetik alanlar elektrik alan mey­
dana getirirler; dolayısıyla akıl yürütmemiz sadece kararlı manyetik alanlarda
hareket eden tellere uygulanabilir.
O halde sanal iş ilkesi nasıl doğru cevabı verebiliyor bize? Bunun nedeni,
hâlâ dünyanın toplam enerjisini hesaba katmamamızdan dolayıdır. Başlangıç­
taki manyetik alanı meydana getiren akımların enerjisini hesaba katmadık.
Şekil 15-3 (a)'da çizildiği gibi, I\ akımına sahip ilmeğimizi bobindeki I2 akı­
mıyla oluşmuş B\ manyetik alanına sürüklediğimiz eksiksiz bir sistemi düşüne­
lim. İlmekteki /ı akımı da şimdi bobinde b ir B2 manyetik alanı meydana getire­
cektir. Eğer ilmek hareket ediyorsa, B2 alanı da değişir. Bir sonraki bölümde
göreceğimiz üzere, değişen b ir manyetik alan b ir B-alanı meydana getirir ve bu
E alanı bobindeki yükler üzerinde iş yapar. Toplam enerji hesabımıza bu enerji
de mutlaka dahil edilmelidir.
(b)

Şekil 15-3 Bir manyetik alandaki küçük bir ilmeğin enerjisini bulmak.

Bu yeni enerji terimini öğrenmek için gelecek bölüm ü bekleyeceğiz; ancak


şimdi göstereceğimiz yolla görelilik ilkesini kullandığım ızda onun ne olduğunu
görebiliriz. İlmeğimizi sabit bir bobine doğru ilerletirken, elektriksel enerjinin
mekanik işe eşit ve zıt olduğunu biliyoruz:

^ m e k a n ik + ^ e le k tr ik (İlmek) = 0

Şimdi başka b ir bakış açısından baktığımızı düşünelim. İlmek sabit, bobin


de ona doğru hareket ediyor olsun. Bu durum da bobin, ilmek tarafından mey­
dana getirilen alanda doğru hareket eder. Aynı akıl yürütmeyi kullanarak şunu
yazabiliriz:
^m e k a n ik + C^elektrik (bobin) = 0

Mekanik enerji iki durumda da aynıdır; çünkü iki devre arasındaki kuvvetten
kaynaklanmaktadır.
İki denklemi topladığımızda şunu elde ederiz:

2f^m ekan ik ^ e le k tr ik (İlmek) + C/elektrik (bobin) = 0

Tüm sistemin toplam enerjisi de, elbette iki elektriksel enerji ve bir kere hesaba
katılan mekanik enerjidir:

^ to p la m = ^ e le k tr ik (İlmek) + £/elektrik (bobin) + ^/mekanik = “ ^ m e k a n ik (15.13)

Dünyanın toplam enerjisi gerçekten de t/mekanik'in eksisidir. Bir manyetik di-


polün gerçek enerjisini bulmak istersek, şunu yazmalıyız:

^toplara =

Sadece bütün akımların sabit olduğu durum da eneıjinin b ir kısmını, f/mekanik’i


(her zaman gerçek enerjinin eksisidir) mekanik kuvvetleri bulmak için kullana­
biliriz. Daha genel bir problemdeyse, tüm enerjileri dahil etmeye dikkat etmeli­
yiz.
Benzer b ir durumu elektrostatikte görmüştük. Bir sığaçın toplam enerjisinin
Q2/2C olduğunu göstermiştik. Sığaçın levhaları arasındaki kuvveti bulmak için
sanal iş ilkesini kullandığımızda, enerjideki değişim Q2/ 2 çarpı 1/C'nin değişi­
midir:

Şimdi, hareket eden ve aralarındaki voltajın sabit tutulduğu iki iletkende


yapılan işi hesaplam aya çalışalım. Eğer yapay bir şey yaparsak, daha sonra sa­
nal iş ilkesini kullanarak kuvvete dair doğru cevapları bulabiliriz. Q = CV oldu­
ğundan, gerçek enerji ^ C V 2' dir. Ancak - ^ C V 2'ye eşit yapay enerji tanımlarsak,

bu durum da sanal iş ilkesi, V voltajının sabit tutulmasını sağladığım ız sürece,


mekanik işi yapay enerjiye eşitleyerek kuvvetleri elde etmek için kullanılabilir.
Bu da Denk. (15.14)'le aynıdır. Voltajı sabit tutmak için elektriksel sistem ta­
rafından yapılan işi ihmal etsek bile, aynı doğru sonucu elde ettik. Yine, bu
elektriksel enerji mekanik enerjinin iki katıdır ve zıt işarettedir.
Bu yüzden yapay olarak da hesaplasak, diğer bir deyişle potansiyel kayna­
ğının voltajları sabit tutmak için yaptığı işi ihmal etsek, yine doğru cevabı elde
ederiz. Aynı manyetostatikteki duruma benzer şekilde.

15-3 K ararlı akım ların e n e rjisi


Bildiğimiz t/topiam = -¡^mekanik eşitliğini kullanarak, manyetik alanlardaki ka­
rarlı akımların doğru enerjisini bulabiliriz. Küçük b ir akım ilmeğinin doğru
enerjisiyle başlayalım , t/topiam’a sadece U dersek, şunu yazabiliriz:

U=n B (15.16)

Her ne kadar bu enerjiyi dikdörtgen bir ilmek düzlemi için hesapladıysak da,
herhangi b ir ilmek şeklinin düzlemi için de geçerlidir.
Herhangi b ir şekildeki devrenin enerjisini, onun küçük akım ilmeklerinden
oluştuğunu varsayarak hesaplayabiliriz. Şekil 15-4'teki T ilmeğinin şeklinde b ir
tel olsun elimizde. Bu eğriyi S yüzeyiyle dolduralım ve yüzey üzerinde, her biri
bir düzlem sayılabilecek birçok küçük ilmeği işaretleyelim. Her bir küçük ilmek
etrafında I akımının dolaştığını düşünürsek, T içindeki tüm çizgilerdeki akımlar
birbirlerini sıfırlayacağından net sonuç T etrafındaki akımla aynı olur. Fiziksel
olarak, küçük akımlardan oluşan sistem ile orijinal devre arasında b ir fark yok­
Şekil 15-4 Bir manyetik alandaki büyük bir il­
meğin enerjisi, daha küçük ilmeklerin enerji­ tur. Enerji de, küçük ilmeklerin enerjilerinin toplamıyla aynı olmalıdır.
lerinin toplamı olarak düşünülebilir. Her b ir küçük ilmeğin alanı A a ise, enerjisi IAaBn olur. Bn, Aa'ya dik b ile­
şendir. Bu durum da toplam enerji

U = £ IB n Aa

olur. Sonsuz ilmeklerin limitine gidersek, toplam, integrale dönüşür ve

U = I j B n da = I J B nda (15.17)

eşitliğini elde ederiz. Burada n terimi, da 'ya dik birimdir.


B = V x A eşitliğini yazarsak, Stokes teoremini kullanarak yüzey integralini
bir çizgi integraline bağlayabiliriz.

I J x A) ■ n d a = I Q a ds (15.18)

Burada ds, T boyu çizgi elemanıdır. Böylece herhangi b ir şekildeki devre için
enerji şöyle yazılabilir:

A d s (15.19)
u - ' <f>
devre

Üstteki ifadede bulunan A, teldeki B alanım meydana getiren (teldeki I akımı


hariç) akımların vektör potansiyelini ifade eder.
Dolayısıyla artık, herhangi b ir kararlı akım dağılımını akış çizgilerine para­
lel ince tellerden meydana geliyor gibi düşünebiliriz. Her b ir devre çifti için
enerjiyi, integralin b ir devre etrafında diğer bir devrenin A vektör potansiyelini
kullanarak alındığı Denk. (15.9)'la hesaplayabiliriz. Toplam enerjiyi bulmak için
de bütün çiftlerin enerjilerini toplamalıyız. Çiftler yerine, ince teller üzerinden
toplam alırsak, o zaman enerjiyi iki kere saymış oluruz (benzeri b ir etkiyi elekt­
rostatikte de görmüştük). O halde toplam enerji aşağıdaki şekilde yazılabilir:
Bu denklem, elektrostatik enerji için bulduğum uz sonuca karşılık gelir:

(15.21)

j4'yı, manyetostatikteki akım lar için potansiyelin b ir çeşidi olarak düşünmek


istersek olabilir. N e yazık ki bu fikir çok faydalı değildir; çünkü sadece statik
alanlar için doğrudur. Aslında, ne (15.20) ne de (15.21) zam anla değişen alanlar
için doğru enerjiyi verir.

15-4 B!y e k a rşı A


Bu bölüm de şu sorular üzerinde duracağız: Vektör potansiyeli, -elektrosta­
tikteki skaler potansiyeli g ib i- sadece hesaplam alarda faydalı b ir araç mıdır
yoksa "gerçek" b ir alan mıdır? Hareket eden b ir parçacığa kuvvet etki etmesin­
den sorumlu olduğu için, manyetik alan "gerçek" b ir alan değil midir ki? Önce,
"gerçek alan" tamlamasının çok da anlamlı olmadığını belirtmeliyiz. Bir kere,
manyetik alanı çok da "gerçek" hissetmiyorsunuz zaten; çünkü bütün o alan fik­
ri tamamen soyut bir şey. Elinizi içine koyup, manyetik alanı hissedemezsiniz.
Daha da ötesi, manyetik alanın değeri de çok belirli değildir. Uygun bir hare­
ketli koordinat sistemi seçerek örneğin, belirli bir noktadaki manyetik alanın
yok olmasını sağlayabilirsiniz.
"Gerçek" bir alanla ifade etmek istediğimiz şey şudur: Gerçek b ir alan, uzak­
tan etki fikrinden kaçınma için kullandığımız matematiksel b ir fonksiyondur. P
konumunda yüklü b ir parçacık varsa, P'den biraz uzakta konumlanmış bütün
diğer yüklerden etkilenir. Bu etkileşimi tanımlamanın bir yolu, diğer yüklerin,
P'nin çevresinde b ir "koşul" -neyse artık o - yarattığıdır. Manyetik ve elektrik
alanlar sayesinde koşulu bilirsek, parçacığın davranışını -koşulların nasıl
oluştuğuna herhangi b ir referans verm eden- tam anlamıyla belirleyebiliriz.
Diğer b ir deyişle, diğer yükler bir şekilde değiştirilse ve ancak P konumun­
da, elektrik ve manyetik alanlarca belirlenmiş koşullar aynı kalsa, parçacığın
hareketi de aynı kalır. O halde "gerçek" b ir alan, bir noktada ne olup bittiğini
sadece o noktadaki sayılara bağlı olacak şekilde belirlediğim iz b ir sayı kümesi­
dir. Diğer yerlerde ne olup bittiğini bilmemize gerek yok. Vektör potansiyelin
"gerçek" b ir alan olup olmadığını tartışacağımız bağlam budur.
Vektör potansiyelinin tek olmadığı gerçeği, diğer bir deyişle parçacıklar
üzerinde etki eden kuvvetler değişmeksizin, herhangi b ir skalerin gradyanım
ekleyerek değiştirilebilmesi gerçeği kafanızı kurcalayabilir. Gelgelelim, şu anda
konuştuğumuz anlamda gerçekliğe dair soruyla bunun hiçbir ilgisi yoktur. Ör­
neğin, manyetik alan b ir anlam da (E ve A gibi) görelilik değişimiyle değiştirile­
bilir. Alan böyle değiştirilebilirse, ne olup bittiğine dair b ir ilgimiz yoktur. Ger­
çekten b ir fark yaratmaz; vektör potansiyeli manyetik alanları tanımlamak için
"gerçek" bir alan m ıdır yoksa sadece faydalı bir matematiksel araç m ıdır soru­
suyla bunun hiçbir ilgisi yoktur.
Vektör potansiyeli A'nın kullanışlılığı üzerine de biraz konuşmalıyız. G ör­
dük ki, nasıl # elektrik alanları bulm ak için kullanılabiliyorsa, vektör potansi­
yeli de bilinen akımların manyetik alanlarını hesaplamak için kullanılabilir.
Elektrostatikte gördük ki, cf> aşağıdaki skaler integralle hesaplanır:

(15.22)

Bu </>'den, İ n i n üç bileşenini üç diferansiyel işlemciyle elde edebiliriz. Bu şekil­


de hesaplamak, üç integrali de vektör denklemi içinde ele almaktan daha kolay­
dır:

(15.23)

Birincisi, ortada üç integral var; İkincisi, her bir integral, genelde, bir şekilde
daha zordur.
Manyetostatikler için avantajlar daha da az belirgindir. A için integral za­
ten b ir vektör integralidir:
1 r j(2)d v2
A l = - ----- 3 - — - (15.24)
47T60C2 J r 12

Elbette, bu da üç integraldir. Ayrıca, S yi elde etmek için A'nın bükümünü aldı­


ğımızda elimizde almamız ve eşleştirmemiz gereken altı türev olur. Bunun, eli­
mizdeki birçok problemde B 'yi doğrudan aşağıdaki denklemden hesaplamaktan
daha kolay olup olmadığı çok bariz değildir:

j ( 2) x e, 2
2
12 (1525>
Basit problem ler için vektör potansiyelini kullanmak, şimdi bahsedeceğimiz
nedenden dolayı genelde daha zordur. Diyelim ki, b ir noktada sadece B manye­
tik alanıyla ilgileniyoruz ve problem in biraz hoş bir simetrisi var. Örneğin, b ir
halka akımının ekseni üzerindeki b ir noktadaki alan gibi. Simetri sayesinde,
B yi Denk. (15.25)'in integralini alarak hesaplayabiliriz. Önce A'yı bulmamız ge-
rekseydi, B'yi A'nın türevlerinden hesaplamak zorunda kalırdık. Bu yüzden de
ilgilendiğimiz noktanın etrafındaki bütün noktalardaki A'yı bilmeliyiz. Bu nok­
taların çoğu da simetri ekseninin dışındadır; dolayısıyla A'nın integrali de kar­
maşıklaşır. Halka problem inde örneğin, eliptik integraller kullanmak zorunda
kalırız. Bu tür problemlerde, A'nın çok da faydalı olm adığı açıktır. Birçok kar­
maşık problemde A 'yla çalışmanın daha kolay olduğu doğrudur; ancak bu tek­
niğin kolaylığının size b ir başka vektör alanı hakkında bir şeyler öğrendiğinizi
iddia etmek de zordur.
A 'yı öne sürdük; çünkü fiziksel olarak b ir önemi vardır. Son bölümde gördü­
ğümüz üzere, sadece akımların enerjilerine değil, fakat aynı zamanda yukarıda
bahsettiğimiz anlam da "gerçek" bir fiziksel alandır. Klasik mekanikte, bir p ar­
çacık üzerindeki kuvveti
F = q(E + v x B) (15.26)

olarak yazabiliriz. Böylece, kuvvetleri bilirsek Hareket hakkındaki her şeyi de


bilebiliriz. B = 0 olduğu herhangi b ir bölgede, A'nın görülür b ir etkisi yoktur.
Bu, b ir solenoidin dışında olduğu gibi A sıfır olmasa bile geçerlidir. Bu yüzden
uzun süre A'nın "gerçek" bir alan olm adığına inanıldı. Sonrada, kuantum meka­
niğindeki bazı olgular sayesinde A'nın aslında, tanımladığımız anlamda, "ger­
çek" bir alan olduğu ortaya çıktı. Bir sonraki bölümde bunun nasıl işlediğini
göstereceğiz.

15-5 V ektör potan siyeli ve k u an tu m m ekaniği


Klasik mekanikten kuantum mekaniğine geçtiğimizde, hangi kavramların
önemli olduğu konusunda birçok değişiklik olur. Bunların bazılarını I. Ciltte
tartışmıştık. Özellikle kuvvet kavramı önemini kaybederken, enerji ve momen-
tum kavram larının önemi doruğa ulaşır. Hatırlarsanız, parçacık hareketleri ye­
rine, uzay ve zamanda değişkenlik gösteren olasılık genlikleriyle uğraşılır. Bu
genliklerde dalga boylarına bağlı momentumlar ve enerjilere bağlı frekanslar
vardır. Bu yüzden, dalga fonksiyonlarının evrelerini belirleyen momentumlar
ve enerjiler kuantum mekaniğindeki önemli niceliklerdir. Kuvvetlerden ziyade,
dalgaların dalga boylarını değiştiren etkileşimlerle ilgileniriz. Kuvvet fikri, en
ufak şekilde varsa bile, ikincil olur. İnsanlar nükleer kuvvetlerden bahsederken
örneğin, iki nükleonun etkileşiminden kaynaklanan enerjileri çalıştıklarını ifa ­
de etmiş olurlar. Aralarındaki kuvveti değil. Hiçbir kimse kuvvetin neye benze­
diğini bulm ak için enerjinin türevini almaz. Bu bölümde, vektör ve skaler po­
tansiyellerinin kuantum mekaniğine nasıl girdiğini tarif edeceğiz. Momentum
ve enerji kuantum mekaniğinin özünde oldukları için, elektromanyetik etkileri
kuantum tanımlarına bağlam ak için en doğrudan yolu A vecp sağlar.
Önce, kuantum mekaniğinin nasıl işlediğini gözden geçirmeliyiz. I. Cilt, Bö­
lüm 37'de değindiğimiz, elektronların iki yarık tarafından kırınıma uğradığı de-
KAYNAf

Şekil 15-5 Elektronlarla bir girişim deneyi (ayrıca Bkz. 1. Cilt, Bölüm 37).

neyi ele alacağız. Aynı düzenek Şekil 15-5'te tekrar gösterilmiştir. Her biri yak­
laşık aynı enerjiye sahip elektronlar kaynaktan çıkar ve iki dar yarığın olduğu
duvara doğru hareket ederler. Duvarın arkasında, hareket eden bir dedektöre
sahip "durdurucu" vardır. Dedektör, elektronların durdurucu üzerinde simetri
ekseninden x kadar uzaklıktaki küçük b ir bölgeye varış hızını ölçer. Bu hıza I
diyelim. Hız, kaynaktan çıkan her bir elektronun durdurucudaki bölgeye u laş­
ma ihtimaliyle orantılıdır. Bu olasılığın, şekilde gösterildiği gibi, karmaşık gibi
duran b ir dağılımı vardır. Bu dağılım, her bir yarıktan gelen birer adet genliğin
girişimidir. Bu iki genliğin girişim i evre farklarına bağlıdır. Diğer b ir deyişle,
genlikler C ]e l<1>1 ve C2el(t>2 ise, evre farkı S = <î>ı - 4>2 girişim desenini belirler [Bkz.
I. Cilt, Denklem 29.12). Ekran ile yarıklar arasındaki mesafe L ise ve iki yarıktan
geçen elektronların yolları arasındaki uzaklık a ise, o halde iki dalganın evre
farkı şöyledir:

(15.27)

H er zamanki gibi X = X/2n eşitliği vardır. X, olasılık genliğinin uzaydaki değişi­


minin dalga boyudur. Basitlik adına, x için sadece L'den küçük değerleri alaca­
ğız ki böylece

diyebilelim ve

(15.28)

yazabilelim. x sıfırken, 5 de sıfırdır. D algalar aynı evrededir ve olasılık en yük­


sek değerdedir. 8, n olduğunda, dalgalar evre dışındadır, birbirlerini sönümlen­
direcek şekilde girişim yaparlar ve olasılık en düşük değerdedir. Böylece elek­
tron yoğunluğu için dalga fonksiyonunu elde ederiz.
Şimdi, kuantum mekaniğinin, kuvvet yasası F = q v x B'yi değiştiren yasasın­
dan bahsedeceğiz. Bu yasa, b ir elektromanyetik alandaki kuantum mekaniksel
parçacıkların davranışını belirler. Olanlar genliklerle belirlendiğinden, yasa b i­
ze manyetik etkilerin genlikleri nasıl etkilediğini söylemeli. Bir parçacığın iv-
melenmesiyle artık ilgilenmiyoruz. Yasa şöyledir: Herhangi b ir yörüngenin ola­
sılık genliğinin evresi, manyetik alanın varlığında değişir. Bu değişimin mikta­
rı, tüm yörünge boyunca vektör potansiyelin integralinin yükle çarpımının
Planck sabitine bölümüdür:

yörü n ge
Hiç manyetik alan olmasaydı, belirli b ir varış evresi olurdu. Herhangi bir
yerde b ir manyetik alan varsa, varan dalganın evresi Denk. (15.29)'daki integral
kadar artar.
Şimdiki tartışmamızda kullanmayacak olsak da, b ir elektrostatik alanın et­
kisinin, skaler <p potansiyelinin zaman integralinin eksiyle çarpımıyla belirle­
nen b ir evre değişimi meydana getirmek olduğunu belirtelim:

Fazdaki elektrik değişimi = <pdt

Bu ifadelerin doğruluğu sadece statik alanlar için geçerli değildir. Beraber, sta­
tik veya dinamik herhangi b ir elektromanyetik alan için doğru sonucu verirler.
Bu, F = q (E + v x B) eşitliğinin yerine geçen yasadır. Bununla birlikte, şimdi sta­
tik b ir manyetik alanı ele almak istiyoruz.
Çift yarık deneyinde b ir manyetik alan olduğunu varsayalım . Sorduğumuz
şey, yolları iki yarıktan geçen iki dalganın ekrandaki evresidir. Girişimleri, ola­
sılığın nerede en yüksek değere ulaştığım belirleyecektir. <t>ı'e ( 1 ) numaralı yö­
rüngedeki dalganın evresi diyelim. <t>ı(B = 0) manyetik alan olmadığındaki ev-
reyse, o zaman alanın varlığında evre

4), =<D1(B = 0 )+ | - i A ds (15.30)


h J(1)

olur. Benzer şekilde, (2) num aralı yörüngenin evresi için


Q f
d>2 = <J>2(B = 0 ) + - f I A ds (15.31)
h A 2)

yazabiliriz. Dalgaların dedektördeki girişimi evre farkına dayanır:

i = <D1(B = 0 ) - c t 2(B = 0)+-|- |A - d s -% - I A ds (15.32)

Alan olmadığındaki evre farkına 6 {B = 0) diyeceğiz. Denklem (15.28)'le hesapla­


dığımız evre farkıdır bu. Ayrıca, dikkat ederseniz iki integralin (1) boyunca g i­
den ve (2 ) boyunca geri dönen tek b ir integral.olarak yazılabildiğini görürsü­
nüz. Buna (1-2) kapalı yolu diyelim. Böylece şunu elde ederiz:

S = S(B = 0) +-^--(D A ds (15.33)


h 41-2)

Bu denklem bize elektronun hareketinin manyetik alan varlığında nasıl değişti­


ğini söyler. Onun sayesinde, durdurucu üzerinde maksimum ve minimum yo­
ğunluklar için yeni konumlar bulabiliriz.
Buna geçmeden önce, ilginç ve önemli b ir noktaya değinmek istiyorum. H a ­
tırlarsanız, vektör potansiyelinin b ir miktar rastgeleliği vardır. Bir gradyanın
bükümü sıfır olduğundan, aralarındaki fark b ir Vıp skaler fonksiyonunun grad-
yanı olan iki farklı A ve A ' vektör potansiyel fonksiyonları aynı manyetik alanı
temsil eder. Dolayısıyla, aynı klasik kuvvet qv x B sonucunu verirler. Kuantum
mekaniğinde etkiler vektör potansiyeline bağlıysa, birçok olası A-fonksiyonun-
dan hangisi doğrudur?
Cevap, i4'daki aynı rastgeleliğin kuantum mekaniğinde de var olduğudur.
Denklem (15.33)'te A 'yı A ' = A + Vıp değeriyle değiştirirsek, A üzerindeki integ­
ral şuna dönüşür:

(D A' ds= S A ds + S V ı p -d s
■Tl-21 “Tl-2) "Tl-2)
Vıp'nin integrali kapalı (1-2) yolu etrafındadır; ancak, Stokes teoremi gereği, ka­
palı b ir yolun gradyam nın teğet bileşeninin integrali daima sıfırdır. Dolayısıy­
la, hem A, hem A ' aynı evre farklarını ve aynı kuantum mekaniksel girişim etki­
lerini verir. Hem klasik kuramda, hem de kuantum kuramında önemli olan
A'nın bükümüdür. Doğru büküme sahip herhangi b ir A fonksiyonunun seçimi
doğru fiziği verir.
Bölüm 14-1'in sonuçlarını kullandığım ızda da aynı sonuca varırız. O bölüm ­
de, A'm n kapalı b ir yol etrafındaki çizgi integralinin, yoldan geçen B'nin akışı
olduğunu bulmuştuk. Bu örnekteki akı, (1) ile (2) yolları arasındakidir. istersek,
Denk. (15.33)'ü

: <5(B = 0) + -^-[B'nin (1) ile (2) arasındaki akışı] (15.34)


h

şeklinde yazabiliriz. Her zamanki gibi, B'nin akışı derken demek istediğimiz,
B'nin dik bileşeninin yüzey integralidir. Sonuç sadece B'ye ve dolayısıyla sade­
ce A'nın bükümüne bağlıdır.
Şimdi sonucu hem B, hem de A cinsinden yazabildiğim ize göre, B'nin "ger­
çek" b ir alan olduğunu ve A'nın hâlâ yapay b ir tasarım olduğunu düşünmek is­
teyebilirsiniz. "Gerçek" alan tanımını öne sürmemiz, "gerçek" b ir alanın b ir p a r­
çacığa uzaktan etki edemeyeceği fikrine dayanmaktaydı. Halbuki B'nin, parça­
cık bulunabilecek herhangi bir yerde sıfır -y a da isteğe göre küçük- olduğu ve
böylece onlar üzerinde doğrudan etkimediği bir örnek verebiliriz.
Elektrik akımı taşıyan uzun bir solenoidin içinde B alanı olduğunu ancak,
Şekil 15-6'daki gibi dışarda bolca A dolaşımı varken, dışında alan olmadığını
hatırlayın. Denklem (15.33)'e göre, elektronların sadece solenoidin dışında - s a ­
dece A'nın olduğu yerde- olduğu bir durumda hareket üzerinde yine bir etki
olacaktır. Klasik anlamda, bu imkânsızdır. Klasik anlamda, kuvvet sadece B'ye
dayanır. Solenoidin akım taşıdığını öğrenmek için, parçacık içinden geçmelidir.
Kuantum mekaniksel olaraksa, solenoid içinde manyetik alan olduğunu anla­
mak için -yanına hiç yaklaşm adan- etrafından geçmeniz yeterlidir.
Çapı küçük, çok uzun bir solenoidi, Şekil 15-7'deki gibi, iki yarık arasında
duvarın hemen arkasına yerleştirdiğimizi düşünelim. Solenoidin çapı, iki yarık
arasındaki d uzaklığında çok daha küçüktür. Bu koşullarda, elektronların y a­ Şekil 15-6 Uzun bir solenoidin manyetik alanı
ve vektör potansiyeli.
rıktaki kırınımı, elektronların solenoide yaklaşıp yaklaşm ayacağına dair kayda
değer b ir olasılık vermez. Girişim deneyimize etkisi ne olacaktır?

Şekil 15-7 Bir manyetik alan, elektronların bulunma olasılığının küçük oldu­
ğu bölgelerde bile elektronların hareketini etkileyebilir.

Durumu solenoid içinden akım geçerken ve geçmezken karşılaştıralım. Akım


yoksa, ne A ne de B vardır ve durdurucuda başlangıçtakiyle aynı elektron yo­
ğunluğu dağılımını görürüz. Solenoid içinde akım olduğunda, içinde b ir B m an­
yetik alanı ve sonra dışında bir A alanı olur. Solenoidin dışındaki A'nın dolaşı­
mıyla orantılı olarak evre farkında bir kayma meydana gelir. Dolayısıyla, mak­
simum ve minimum dağılımı yeni b ir konuma kayar. Aslında, herhangi b ir yol
çifti için B'nin içerde akışı sıfır olduğundan, A'nın dolaşımı da sıfırdır. Her b ir
varış noktasında aynı evre değişimi gerçekleşir. Bu da bütün dağılımın x yö-
nünde sabit b ir miktarla (diyelim ki x0) kaymasına denk gelir ki o da çok basit
şekilde hesaplanabilir. Maksimum yoğunluk, iki dalga arasındaki evre farkı sı­
fır olduğunda oluşur. S için Denk. (15.33) veya (15.34)'ü, x için de Denk. (15.28)'i
kullanarak

(15.35)

veya

(15.36)

eşitliklerini elde ederiz. Solenoidi yerleştirdiğimizde, dağılım Şekil 15-7'deki gi­


bi görünmelidir." En azından kuantum mekaniğinin öngördüğü budur.
Yakın zamanda bu deney hassas şekilde yapılmıştır. Gerçekten çok zor bir
deneydir. Elektronların dalga boyu çok küçük olduğundan, girişim i gözlemleye­
bilmek için cihaz çok küçük b ir ölçekte olmalıdır. Yarıklar birbirlerine çok ya­
kın olm alıdır ve bu da çok küçük b ir solenoide ihtiyaç duyduğumuz anlamına
gelir. Belli bazı koşullarda, demir kristalleri çok uzun ve mikroskobik derecede
ince filam anlar şeklinde geliştiğini biliyoruz. Bu demir filam anlar manyetize
edildiklerinde, ince b ir solenoid gibi davranırlar ve dışında, uçları hariç, alan
bulunmaz. Elektron girişim deneyi, iki yarık arasında böyle b ir solenoidle ya­
pıldı ve elektronların girişim deseninde öngörülen değişim gözlemlendi.
O halde bizim bağlamımızda, A alanı "gerçektir". Şunu diyebilirsiniz: "İyi
de, bir manyetik alan vardı." Evet vardı; ama ilk baştaki fikrimizi hatırlarsanız
bir alanın "gerçek" olması demek, hareketi elde etmek için parçacığın konu­
m unda tanımlanması gereken alan olması demektir. Solenoidin içindeki B ala­
nı belli b ir mesafede etki eder. Etkisini belli bir mesafedeki eylem olarak ta­
nımlamak istemezsek, vektör potansiyelini kullanmalıyız.
Bu konunun ilginç bir tarihçesi vardır. Bahsettiğimiz kuram kuantum meka­
niğinin başlangıcı 1926 yılından beri biliniyordu. Kuantum mekaniğinin dalga
denkleminde (Schrödinger denklemi olarak bilinir) vektör potansiyelinin bulun ­
duğu daha ilk yazıldığı gün apaçık ortadaydı. Manyetik alanla kolay b ir şekilde
değiştirilemeyeceği, ardı ardına yapılan deneylerle görüldü. Bu aynı zamanda,
alan olmayan b ir bölgede hareket eden ve yine de etkilenen elektronlar örneği­
mizden de açıkça görülüyordu. Klasik mekanikte .A'nın doğrudan b ir önemi ol­
m adığından ve bir gradyan eklemesiyle değiştirilebildiğinden dolayı insanlar
ısrarla vektör potansiyelinin doğrudan bir fiziksel önemi olmadığını, kuantum
mekaniğinde bile sadece manyetik ve elektron alanların "doğru" olduğunu söy­
lediler. Geriye dönüp bakınca, 1956 yılına, Bohm ve Aharonov ilk defa önerene
ve bütün soruyu açıkça ortaya koyana kadar bu deneyin tartışılmamış olması
garip gelir. Bütün zaman boyunca çıkarım apaçık ortadaydı; ancak kimsenin
dikkatini çekmemişti. Dolayısıyla konu masaya konduğunda birçok kişi şaşkın­
lık içerisindeydi. Bu yüzden birileri, her ne kadar kuantum mekaniğine tartış­
masız b ir cevap verdiyse de, bunun gerçekten doğru olup olmadığını anlamak
için deneyi yapmaya değer buldular. Böyle b ir şeyin otuz sene boyunca ortada
olup, neyin önemli olup neyin önemli olm adığına dair belli önyargılar yüzün­
den ihmal edilmesi ilgi çekicidir.
Şimdi analizimizi biraz derinleştirelim. Kuantum mekaniksel ile klasik
denklemin arasındaki bağlantıyı gösterelim. Bunun amacı, şeylere yeterince
büyük b ir ölçekte baktığımızda neden parçacıklar üzerinde qv x ile A'nın bükü­
münün çarpımı kadar bir kuvvet etki edermiş gibi göründüğünü göstermektir.
Kuantum mekaniğinden klasik mekaniği elde etmek için dış koşulların, örneğin
alanların, gözle görülür derecede değiştiği mesafelere göre çok küçük dalga
boylarının olduğu durum ları ele almalıyız. Genel bir kanıt yapm ayacağız nasıl

B a la n ı e ğ e r ş e k lin d ü z le m in d e n ç ı k a r s a , t a n ım la d ığ ım ız ş e k liy le a k ı a r t ı d ı r v e x 0'd a , e le k ­


t r o n la r iç in q e k si o ld u ğ u n d a n a r tıd ır .
Şekil 15-8 Şerit bir manyetik alandan dolayı girişim deseninin kayması.

işlediğini göstermek için basit bir örnek üzerinde duracağız. Yeniden aynı yarık
deneyini ele alacağız. Bu sefer bütün yarıklar arasındaki o çok küçük bölgede
bulunan değil. Şekil 15-8'de görüldüğü gibi yarıkların ötesinde bir alana uza­
nan b ir manyetik alan hayal edeceğiz. L değeriyle karşılaştırıldığında küçük ka­
lan, w kalınlığındaki dar b ir şerit içinde düzgün bir manyetik alan düşünelim.
Bu ideal durumu, durdurucuyu istediğimiz kadar uzağa koyarak, kolaylıkla
ayarlayabiliriz. Evredeki kaymayı hesaplamak için, A'nın hem (1) hem de (2) yo­
lu boyunca integrallerini almalıyız. Daha önce gördüğüm üz üzere, sadece yollar
arasındaki B'nin akışı kadar b ir fark vardır aralarında. Bizim yakınlaştırmamı­
za göre akı Bıvd'dir. Bu durum da iki yol arasındaki evre farkı şu olur:

S = S(B = 0) +^ -B w d (15.37)
h

Bizim yakınlaştırmamıza göre, evre farkının açıdan bağım sız olduğunu not ede­
lim. Böylece yeniden gözlemlenen etki bütün girişim deseninin A * kadar yukarı
kayması olacaktır. Denklem (15.35)'i kullanarak aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

Ax = —^ AS = - ^ - [ S - S ( B = 0)]

Denklem (15.37) için S - S(B = 0) terimini kullanarak da,

Ax = -LX 4-Bvv (15.38)


n
denklemini elde ederiz. Böyle bir kayma, tüm yörüngeleri küçük bir a açısı ka-
dar saptırmaya (Bkz. Şekil 15-8) eşittir, a değeri de aşağıdaki şekilde hesapla-
nır:

a = ^ r -= - -7 - qBw (15.39)
i* h

Klasik mekaniğe göre, şerit bir manyetik alanın bütün yörüngeleri, Şekil 15-
9 (a)'da görüldüğü gibi küçük bir açıyla, a' diyelim, saptırmasını bekleriz.
Elektronlar manyetik alandan geçerken, w /v kadar süren, enine b ir qv x B kuv-
veti hissederler. Enine momentumlarındaki değişim bu etkiye eşittir:

Ap x = -qw B (15.40)

Şekil 15-9 (b)'de görülen açısal sapma, bu enine momentumun toplam p mo-
mentuma oranına eşittir. Böylece aşağıdaki eşitlikleri elde ederiz:

a ' = ^ £ i = - ^ (15.41) (b)


P P
Şekil 15-9 Şerit bir manyetik alandan geçen
Aynı niceliği kuantum mekaniksel olarak hesaplayan Denk. (15.39)'un sonu­ parçacığın sapması.
cu ile bu sonucu karşılaştırabiliriz. Ancak, klasik mekanik ile kuantum mekani­
ği arasındaki bağlantı şudur: p momentumuna sahip bir parçacık, X = h/p dalga
boyuyla değişen b ir kuantum genliğine denk gelir. Bu eşitliğe göre a ve a' öz­
deştirler; klasik ve kuantum hesaplam aları aynı sonucu verirler.
Analizden, kuantum mekaniğinde görülen vektör potansiyelinin nasıl oluyor
da sadece türevlerine dayanan b ir klasik kuvvet meydana getirdiğini görebili­
yoruz. Kuantum mekaniğinde önemli olan yakın yollar arasındaki girişimdir.
Her zaman elde edilen sonuç, etkilerin .A'nın noktadan noktaya nasıl değiştiği­
ne ve dolayısıyla değerine değil A ’nın türevlerine dayandığıdır. Yine de görü­
nen o ki vektör potansiyeli A (kendisiyle beraber olan skaler potansiyeli 0'yle)
fiziğin en doğrudan tanımını vermekte. Kuantum mekaniğinin derinlerine dal­
dıkça, bu daha da açıkça anlaşılmaktadır. Kuantum elektrodinamiğinin genel
kuramında, M axw ell denklemlerinin yerini alan genel denklemler kümesinde
vektör ve skaler potansiyelleri temel nicelikler olur: Fizik yasalarının çağdaş
ifadelerinden E ile B yavaşça silinmekte ve yerlerini A ile <p almakta.

15-6 S ta tik için doğru olan, dinam ik için y an lıştır


Statik alanlar konusunu keşfimizin sonuna geldik artık. Daha bu bölümde,
alanlar zamanla değiştiğinde ne olur sorusunu sormaya çok yaklaştık. M anye­
tik enerji konusunu işlerken, görelilik fikrine sığınarak bundan kaçınabilmiştik.
Öyleyken bile, enerji problem ini ele alışımız biraz yapay ve hatta biraz gizem­
liydi; çünkü hareketli bobinlerin (zamanla) değişen alanlar meydana getirdiği
gerçeğini göz ardı etmiştik. Artık zamanla değişen alanlarla, diğer b ir deyişle
elektrodinamik konusuyla ilgilenmenin zamanı geldi. Bunu gelecek bölümde iş­
leyeceğiz. Fakat şimdiden bazı noktaların altını çizmek istiyorum.
H er ne kadar bu bölüme, elektromanyetizmaya dair eksiksiz ve doğru denk­
lemlerin sunulm asına başladıysak da; dikkatimizi hemen bazı eksik parçalara
çevirdik. Çünkü böylesi daha kolaydı. Önce, daha basit olan statik alanlar kura­
mıyla başlayıp, daha sonra dinamik alanları da içeren daha karmaşık kurama
geçmekte büyük avantaj vardır. Bir anda öğrenilmesi gereken daha az yeni m al­
zeme ve daha zorlu b ir konuya geçmeden önce akıl kaslarınızı geliştirmek için
yeterli zaman vardır.
Resmin tamamını görmeden bu şekilde ilerlemenin tehlikesi de vardır an­
cak. Öğrenilen eksik doğrular kökleşebilir ve doğrunun tamamı gibi algılan abi­
lir. Neyin her zaman doğru ve neyin bazen doğru olduğu birbirine karışabilir.
Bu yüzden, şu ana kadar üzerinden geçtiğimiz önemli denklemlerin bir özetini
Tablo 15-1'de sunduk. Tabloyu, statik durumu için doğru ama dinamik için
yanlış olanlar ve her zaman doğru olanlar olarak ikiye ayırdık. Bu özet, kısmen,
nereye doğru yol aldığımızı göstermekte; zira burada ispatsız olarak değinmek
zorunda kaldığımız dinamik konusunu ilerde detaylarıyla işleyeceğiz.
Tablo hakkında bazı şeyleri vurgulamakta fayda var. Öncelikle, başlangıçta
ele aldığım ız denklemler doğru denklemlerdir. Elektromanyetik kuvvet (sıklıkla
Lorentz Kuvveti olarak adlandırılır) F = q (E + v x B) doğrudur. Aslında Cou­
lomb yasası yanlıştır, daha doğrusu sadece statik durum da kullanılmalıdır. E
ve B için yazılmış dört adet M axw ell denklemi de ayrıca doğrudur. Statik için
ele aldığım ız yanlıştır, zira zaman türevli bütün terimleri görmezden geldik.
G auss yasası V • E = p/e o yerinde kalır; ancak iTnin bükümü genel olarak sı­
fır değildir. Dolayısıyla E her zaman bir skalerin gradyanına -elektrostatik po­
tansiyel- eşitlenemez. İlerde göreceğiniz üzere, skaler potansiyeli, elektrik ala­
nın tam b ir tanımını yapmak için vektör potansiyelleriyle kullanılm ası gereken
ve zamanla değişen b ir niceliktir. Bu yeni skaler potansiyeli belirleyen denk­
lemler de ayrıca yenidir.
iTnin iletkenlerde sıfır olduğu fikrini de bir kenara bırakmalıyız. Alanlar de­
ğişirken, iletkenlerdeki yüklerin kendilerini yeniden düzenleyerek alanı sıfır ya­
pacak zam anlan genelde yoktur. Harekete geçerler; ancak asla dengeye ulaşmaz­
lar. Genel ifademiz sadece şu olabilir: iletkenlerdeki elektrik alanlar akım lan
T a b l o 15-1

GENELDE YANLIŞ (sadece statik için doğru) HER ZAMAN DOĞRU

F - - — !— ( C o u lo m b y a s a s ı ) F = q (E + v x £ ? ) (L o r e n tz k u v v e ti)
47TÊ0 r2
^ jş _ P (G au ss y a s a s ı)
eo

dB
V x E = 0 V X İJ = -------- (F a ra d a y y a s a s ı)
dt

E = -V<t>

1 5 (1 ) = jl— [ P ( '2 - e -- dV2


47re0 J rf 2

İ l e t k e n l e r i ç i n , E = 0 , <j) = s a b i t . Q = C V B i r i l e t k e n d e is , a k ı m l a r ı m e y d a n a g e t i r i r .

-► V •B = 0 ( M a n y e t ik y ü k y o k t u r )

B = V x A

2__ „ j dE
c2V x B = — (A m p è re y a s a s ı) — c V x B = — + —
fo «o 9i

® W = a47re0
‘ c 22 J/ İ ( 2 >r f« 2 " *

V 2 </> = —— ( P o i s s o n d e n k le m i )
«0 9 C2 d * 2 €0
ve

r V 2j4 = - V 2A 1
c 2 dt 2 e0 c 2
ve i le

V •A = 0 - c! V A + | . n

m = 7^ - /
47T£o y

i'12
dV2 r 0( i , < ) = - - - f ^ ^ d
47T60 7 î'12
v 2

ve

^ ( 1) = r ^ -2 / — dvi - 4 ( l ,U - , ‘ J İ M 1V2
47re0 c 7 r j2 47tc0 c y r i2
i le

U = h 2f p4>dV + i Jj -AdV ¡7 = J {^ E E + ^ - B B ^ jd V

(—► )'le i ş a r e t l e n m i ş d e n k le m le r , M a x w e ll d e n k le m le r id ir .
meydana getirir. Diğer bir deyişle b ir iletken, değişen alanlarda, eşpotansiyel
değildir. Buradan yola çıkarak, sığa fikrinin de çok hassas olm adığı görülebilir.
Hiç manyetik yük olm adığına göre, B'nin yükü daima sıfırdır. Dolayısıyla, B
daima V x .A'ya eşitlenebilir (her şey değişmez!). B ise sadece akımlardan mey­
dana gelmez; V x B; yeni b ir terim olan dE/dt ile akım yoğunluğunun toplamına
orantılıdır. Bunun anlamı, A ’nın akımlarla yeni bir denklemle ilişkilenmesidir.
Ayrıca <p'yle de ilişkilidir. Kendi rahatlığımız için V ■ A seçme özgürlüğümüzü
kullanırsak, A v e c p için denklemleri daha basit ve zarif b ir biçime getirebiliriz
c2 V ■ A = -d<t>/dt koşulunu ortaya koyduğumuzda, A ve tp için diferansiyel denk­
lemler tablodaki gibidir.
A ve (p için potansiyeller hâlâ akımlar ve yükler üzerinden alınan integral-
lerle bulunabilir; ancak bu integraller statik için olanlarla aynı değildir. Ne ha­
rikadır ki, doğru integraller statiktekiler gibidir. Ufak ve fiziksel olarak çekici
bir değişiklik yapmamız gerek sadece. Diyelim ki Şekil 15-10'daki (1) noktasın­
daki potansiyelleri bulmak için integralleri alırken, (2 ) noktasında t' = t - rl2/c
kadar önce bir zamandaki j ve p değerlerini kullanmalıyız. Tahmin edeceğiniz
üzere (1) noktasından (l)'e etkiler c hızında ilerler. Bu küçük değişiklik sayesin­
de, değişen akımlar ve yüklerin alanlarını çözebilirsiniz. Bir kere A ve <p'yi elde
ettiniz mi, V x A 'dan B'yi ve -V<p - dA/dt'den de İÎy i elde edersiniz.

Şekil 15-10 (1) noktasında ve t zamanındaki potan­


siyeller, t - r\ 2 /c kadar önce bir zamandaki akımlar
ve yükleri kullanarak (2) noktasındaki kaynaktaki
her bir bileşenin katkıları toplanarak bulunur.

Son olarak bazı sonuçların -örneğin, elektrik alandaki enerji yoğunluğunun


eoEV2 olması g ib i- hem elektrodinamikte hem de statikte doğru olduğunu göre­
ceksiniz. Yanılıp da, bütün bunların "doğal" olduğunu düşünmeyin. Statik du­
rumdan çıkartılmış herhangi b ir denklemin geçerliliği dinamik durum için de
tekrar ortaya konmalıdır. Buna karşıt b ir örnek, elektrostatik enerjinin ptp'nin
hacim integrali cinsinden ifade edilmesidir. Bu sonuç sadece statik için doğru­
dur.
Bütün bu konular yakın zam anda detaylı şekilde inceleyeceğiz; ancak bu
özeti aklınıza yerleştirmek faydalıdır. Böylece neyi unutabileceğinizi ve neyin
her zaman doğru olduğunu hatırlamanız gerektiğini bilirsiniz.
İNDÜKLENMİŞ AKIMLAR

16-1 M otorlar ve je n e ra tö rle r


1820 yılında, elektrik ile manyetizma arasında yakın bir ilişki olduğunun 1 6 -1 M o t o r la r v e je n e r a t ö r l e r

keşfedilmesi herkesi heyecanlandırmıştı. O zamana kadar her iki konu da b irb i­ 1 6 -2 T r a n s f o r m a t ö r le r v e in d ü k t a n s la r

1 6 -3 İn d ü k le n m iş a k ım la r ü z e r in d e k i
rinden bağım sız olarak ele alınıyordu. İlk olarak, tellerdeki akımların manyetik
k u v v e tle r
alan meydana getirdiği ve daha sonra, aynı yıl içinde, manyetik bir alan içinde
1 6 -4 E le k tr ik t e k n o lo jis i
akım taşıyan teller üzerinde etkiyen kuvvetler olduğu keşfedildi.
Mekanik bir kuvvet söz konusu olduğunda insanları heyecanlandıran şey,
bunun b ir motoru çalıştırmak için kullanılıp kullanılmayacağıdır. Keşiften he­
men sonra, insanlar akım taşıyan tellerdeki kuvvetleri kullanarak elektrik m o­
torları tasarlam aya başlam ıştı. Elektromanyetik motor ilkesi Şekil 16-1'de ka­
baca gösterilmekte. Kalıcı b ir mıknatıs, iki yarık içinde manyetik alan meydana
getirmek için kullanılır. Yarıkların birer tarafında kuzey ve güney kutupları yer
alır. Dikdörtgen b ir bakır bobin, birer kenarı yarıkların içinde olacak şekilde
yerleştirilir. Bobinden akım geçtiğinde, iki yarığın içinde farklı yönlerde akma­
ya başlar. Bu da zıt kuvvetler meydana getirir ve böylece şekilde gösterilen ek­
sen etrafında, bobin üzerinde bir tork oluşur. Bobin, dönebileceği şekilde b ir
mile bağlanabilirse; iş yapmasını sağlam ak üzere dişlilere veya makaralara
bağlanabilir.
Aynı fikri kullanarak, elektriksel ölçümler için hassas bir cihaz yapılabilir.
Zaten, kuvvet yasası keşfedildiği gibi elektriksel ölçümlerin hassasiyeti de ol­
dukça artmıştır. Öncelikle, böyle b ir motorun torku, belirli b ir akım için büyü­
tülebilir. Akımı b ir kere değil, defalarca çevirmeniz gerekir bunun için. Bobini
de, çok az torkla dönebilecek şekilde yerleştirirsiniz. Bunun için mili çok has­
sas mücevher rulm anlarla destekleyebilir veya bobini çok ince b ir tel veya ku-
artz b ir telle asabilirsiniz. Böylece, çok küçük bir akım bile bobini döndürebilir
ve küçük açılar için de dönme miktarı akımla orantılı olur. Dönmeyi ölçmek için
bobine b ir ibre yapıştırabilir veya en hassas cihazlar için bobine küçük bir ay­
na bağlar ve görüntü ölçeğinin sapm asına bakarız. Bu tür cihazlara galvano­
metre denir. Voltmetreler ve ampermetreler de aynı ilkeyle çalışırlar.
Aynı fikirleri daha büyük ölçeğe taşıyarak, mekanik güç elde etmek için b ü ­
yük m otorlar yapabiliriz. M ile yerleştirilmiş temas noktaları sayesinde, b o b i­
nin her yarım turunda bağlantılar ters çevrilerek bobinin kendi çevresinde dö­
nüp durması sağlanabilir. Bu durumda tork, daima aynı yöndedir. Küçük DC
motorları bu şekilde yapılır. Daha büyük, AC veya DC, motorlarsa, genelde, ka­
lıcı mıknatısı elektrikle beslenen bir elektromıknatısla değiştirerek yapılır.
Elektrik akımlarının manyetik alanlar yarattığının anlaşılmasıyla, insanlar
mıknatısların da, b ir şekilde, elektrik alanlar yarattığını düşündüler. Bunun için
birçok deney yapıldı. Örneğin, iki tel birbirine paralel şekilde yerleştirildi ve b i­
Şekil 16-1 Basit bir elektromanyetik motor gös­
rinden akım geçirilerek diğerinde de akım gözlenmeye çalışıldı. Manyetik alanın terimi.
b ir şekilde elektronları ikinci tel boyunca sürükleyeceği ve "benzerler benzerleri
hareket ettirmeyi tercih eder" gibi b ir yasayı doğrulayacağı düşünülüyordu. Ola­
bilecek en yüksek akım değeri ve en hassas galvanometrelerle deneyler yapıldı,
sonuçlar olumsuzdu. Tellere yakın büyük mıknatıslar da gözlemlenebilir bir etki
meydana getirmiyordu. Sonunda, 1840 yılında, Faraday gözden kaçan esas özel­
liği keşfetti: Elektrik etkilerinin ancak bir şeyler değişirse ortaya çıktığını. Tel­
lerden birinde değişken bir akım varsa, diğerinde bir akım indüklenir. Ya da, b ir
mıknatıs bir elektrik devresine doğru yaklaştırılırsa, b ir akım meydana gelir.
Akımlar indüklenir deriz. Bu, Faraday tarafından keşfedilen indükleme etkisi-
dir. Böylece Faraday sıkıcı statik alanlar konusunu, olağanüstü olaylarla dolu ve
heyecan verici dinamik konusuna dönüştürmüş oldu. Bu bölümde bu olayların
bazılarının niceliksel tanımını ele alacağız. Göreceğimiz üzere, tüm detaylarını
niceliksel olarak analiz etmenin zor olduğu karmaşık durum lara saplanabiliriz
hızla. Dert etmeyin, bu bölümdeki esas amaç sizleri öncelikle bu olaylarla tanış­
tırmaktır. Detaylı analizlerini daha sonra yaparız.
Faraday'ın zamanında bilinm ese de, manyetik indüklemenin halihazırda
bildiğim iz b ir özelliğini kolaylıkla anlayabilirsiniz. Manyetik alanda hareket
eden b ir parçacığın hızıyla orantılı v x B kuvvetinden gelir bu özellik. Elimizde,
Şekil 16-2'de görüldüğü gibi, bir mıknatısın yakınında bulunan b ir tel olsun.
Telin uçlarını da bir galvanometreye bağlayalım . Teli mıknatısın ucuna doğru
hareket ettirdiğimizde, galvanometrenin ibresi hareket eder.
Mıknatıs diklemesine bir manyetik alan meydana getirir ve teli de bu alana
doğru ittiğimizde, teldeki elektronlar yana doğru bir kuvvet hisseder. Bu kuv­
vet, alana ve harekete dik açılardadır. Kuvvet, tel boyunca elektronları iter. Pe­
ki, kuvvetten uzaktaki galvanometre neden tepki gösterir? Bunun nedeni, man­
yetik kuvvetin etki ettiği elektronlar hareket etmeye çalıştığında, elektriksel it­
kiyle teldeki elektronları biraz ileri itmesidir, itilen elektronlar başka elektron­
ları iterler ve bu böyle domino taşlarının birbirine çarpması gibi, uzun b ir me­
safe boyunca devam eder. Ne kadar olağanüstü b ir şey.
Galvanometrenin mucitleri Gauss ve W eber için bu o kadar inanılmazdı ki,
teldeki kuvvetlerin nereye kadar uzandığım merak ettiler. Bulundukları şehri
boydan boya kateden b ir tel astılar. Bir ucunda bulunan Gauss telleri bir batar­
yaya (bataryalar, jeneratörlerden önce biliniyordu) bağladı ve W eber de galva­
nometrenin ibresinin oynadığını gözlemledi. Uzak mesafelere sinyal gönderme­
nin bir yolunu bulm uşlardı. T elgraf devrinin başlangıcıydı bu! Bunun elbette
doğrudan indüksiyonla bir ilgisi yoktur. Tellerin akımları taşıma şekliyle,
akımların indüksiyonla hareket ettirilip ettirilmediğiyle ilgilidir.
Şimdi, Şekil 16-2'deki düzenekte bu sefer teli sabit tuttuğumuzu ve mıknatısı
hareket ettirdiğimizi düşünelim. Yine galvanometrede bir hareket görürüz. Fara-
day'ın keşfettiği gibi, telin altında mıknatısı hareket ettirmek ile telin üstünde
mıknatısı hareket ettirmenin etkisi aynıdır. Gelgelelim, mıknatıs hareket ettirildi­
ğinde teldeki elektronlar üzerinde v x B kuvveti artık gözlemlenmez. Faraday'ın
bulduğu, bu yeni etkiydi. Bugün bunu, görelilik fikriyle anlamayı umuyoruz.
Bir mıknatısın manyetik alanının iç akımlarından kaynaklandığını zaten b i­
liyoruz. Bu yüzden, aynı etkiyi, mıknatıs yerine Şekil 16-2'de görüldüğü gibi
içinden akım geçen b ir bobin koyduğumuzda da gözlemlemeyi bekleyebiliriz.
Teli bobinin yakınından geçirdiğimizde galvanometreden geçen b ir akım olur.
Aynı etkiyi bobini telin yanından geçirdiğimizde de gözlemleriz. Şimdi daha he­
yecanlı bir şeye hazır olun: Bobinin manyetik alanını, onu hareket ettirmeden,
akımını değiştirerek değiştirirsek yine galvanometrenin ibresinin oynadığını
görürüz. Örneğin, Şekil 16-3'te görüldüğü gibi, bobinin yakınından b ir ilmek tel
varsa ve her ikisini de sabit tutup akımı kesersek, galvanometreden b ir akım
darbesi görürüz. Bobine yine akım verdiğimizde, galvanometrenin ibresi diğer
yöne hareket eder.
Ne zaman ki Şekil 16-2 veya Şekil 16-3'teki gibi b ir düzenlemede bulunan
galvanometrede akım olsa, teldeki elektronları, tel boyunca b ir yönde iten net
bir etki vardır. Değişik yerlerde, farklı yönde etkiler olabilir; ancak b ir yöndeki
etki diğerinden daha fazladır. Kayda değer şey, bütün devre boyunca bütünleş­
miş itme etkisidir. Bu itme etkisine, devredeki elektromotor kuvveti (kısaltması
emk) denir. Daha detaylı olarak emk, devrenin tamamında yol üzerinden integ-
rali alınan teldeki birim yük başına düşen teğet kuvvet olarak tanımlanır. Fara­
day, b ir telde emk'nın üç farklı şekilde meydana getirilebileceğini keşfetti: teli
hareket ettirerek, tel yakınında b ir mıknatıs hareket ettirerek veya yakındaki
bir teldeki akımı değiştirerek.
Şekil 16-1'deki basit makineyi yeniden ele alalım. Ancak şimdi, onu döndür­
mek için telden akım geçirmek yerine, gelin ilmeği elle veya bir kasnak yardı­
mıyla çevirelim. Bobin dönerken, telleri manyetik alan içinde hareket ediyor
olur ve bobinin devresi içinde emk gözlemleriz. Motor, jeneratör olur.
ŞEKİL 16-3 Akım taşıyan bir bobin, hareket ettirildiğinde veya üze­
Şekil 16-2 Galvanometrede gözlemlendiği üzere, bir teli manyetik alan
rindeki akım değiştirildiğinde diğer bobin üzerinde akım meydana
içinde sürüklemek akım meydana getirir. gelmesini sağlar.

Jeneratörün bobininde, hareketinden dolayı indüklenmiş emk vardır. Fara-


day, emk'nın miktarını veren basit b ir kural keşfetmiştir. (Şimdilik sadece bu
kuralı ifade edecek ve detaylı incelemesini sonraya bırakacağız). Kural şudur:
İlmek içinden geçen manyetik akı (bu akı, ilmeğin alanı üzerinden integrali alı­
nan jB'nin dik bileşenidir) zamanla değiştiğinde, emk akının değişim hızına eşit­
tir. Buna "akı kuralı" denir. Şekil 16-1'deki bobin döndürüldüğünde, içinden ge­
çen akı değişir. Başlangıçta akı b ir yönde ilerler; daha sonra bobin 180° çevril­
diğinde aynı akı bu sefer diğer yöne gider. Bobini sürekli şekilde döndürürsek,
akı önce artı değerdedir, sonra eksi, sonra artı, sonra eksi ve bu böyle devam
eder. Akının değişim hızı da değişmeli ayrıca. Böylece, bobinin içinde dalgalı
bir emk meydana gelir. Bobinin iki ucunu kontak bilezikleriyle dışardaki tellere
bağlarsak, b ir alternatif akım jeneratörü elde ederiz.
Ya da, bir miktar kontak bileziği yardım ıyla her b ir yarım dönüşten sonra
bobin uçları ile dışardaki teller arasındaki bağlantı tersine çevrilebilir. Böyle­
ce, emk tersine döndüğünde bağlantılar da dönmüş olur. Daha sonra, bu emk
darbeleri, akımları dış devre boyunca daima aynı yönde iter. Buna da doğru
akım jeneratörü denir.
Şekil 16-1'de görülen makine b ir motor da olabilir, bir jeneratör de. Motor­
lar ile jeneratörler arasındaki bu karşılıklılığı iki adet özdeş, bobinleri iki bakır
telle bağlı, kalıcı mıknatıs tipli, doğru akım "motor"u kullanarak gösterebiliriz.
Birinin milini mekanik olarak çevirdiğimizde, o jeneratör olur ve diğerini bir
motormuş gibi tahrik eder. İkincisinin milini mekanik olarak döndürürseniz, o
jeneratör olur ve diğerini motormuş gibi tahrik eder. Yeni b ir tür benzerliğe da­
İNCE DEMİR S E S BASINCI
ir ilginç b ir örnekle karşı karşıyayız: motor ve jeneratör benzerdirler. Niceliksel DİSK

benzerlikse, aslında, tam anlamıyla tesadüfi değildir. Nedeni, enerjinin korunu­


y
mu yasasıdır. YUM UŞAK
DEMİR BAKIR BOBİN
Emk üretebilecek veya emk'lara tepki gösterebilecek bir başka cihaz örneği
ise, standart bir telefonun alıcı kısmıdır: "kulaklığı". Bell'in ilk oıjinal telefonu I \ \ \

\WV
bu türde, birbirlerine iki uzun telle bağlanm ış en iki "kulaklık" tan oluşmaktay­
w m ,
dı. Temel çalışma ilkesi Şekil 16-4'te gösterilmiştir. Kalıcı b ir mıknatıs, yumu­ KALICI ÇUBUK
MIKNATIS
şak demirden iki "çatal"da ve ses basıncıyla hareket ettirilen ince b ir diyafram ­
da b ir manyetik alan meydana getirir. Diyafram hareket ettiğinde, çatallardaki Şekil 16-4 Bir telefon ileticisi veya alıcısı.

manyetik alanın miktarı değişir. Böylece, çatallardan birinin etrafındaki tel b o ­


binin içindeki akı, ses dalgası diyafram a çarptığında, değişmiş olur. Diğer bir
deyişle, bobinde bir emk meydana gelir. Bobinin uçları b ir devreye bağlıysa, se­
si elektriksel olarak temsil eden bir akım meydana gelir.
Şekil 16-4'te görülen bobinin uçları iki tel yardım ıyla benzer b ir cihaza b a ğ ­
lanırsa, ikinci bobinde değişken bir akım meydana gelir. Bu akımlar değişken
b ir manyetik alan ve dem ir diyafram üzerinde değişken bir çekim meydana ge­
tirirler. Diyafram titreşir ve ilk diyafram ı titreştiren türden ses dalgaları mey­
dana getirir. Birazcık demir ve bakır sayesinde insan sesini teller üzerinden ak­
tarmayı başardık!
(M odem telefonların, aynı yukarıda tarif edildiği gibi bir alıcısı vardır; ancak
daha güçlü bir iletim almak için gelişmiş bir icat kullanırlar. Bu "karbon tozlu
mikrofon"dur ve ses basıncı kullanarak bir bataryadan elektrik akımı elde eder.)

16-2 T ran sfo rm atö rler ve in d ü k tan slar


Faraday'ın keşiflerinin en ilginç özelliklerinden biri, hareket eden b ir b o b in ­
de -m anyetik kuvvet qv x B cinsinden anlayabileceğim iz- emk olması değil; bir
bobindeki değişen akımın diğer bir bobinde emk meydana getirmesidir. İşin da­
ha da ilginci, diğer bobindeki emk miktarı aynı "akı kuralı", diğer bir deyişle
emk'nın bobinden geçen manyetik akının değişim hızına eşit olması kuralı sa­
yesinde hesaplanır. Elimizde, Şekil 16-5'te görüldüğü gibi, her biri farklı demir
levhalar (bunlar daha şiddetli manyetik alanlar meydana getirmeye yardımcı
olur) etrafında sarmalanmış iki bobin olsun. Bobinlerden birini -b o b in (a )- bir
alternatif akım jeneratörüne bağlayalım . Sürekli değişen akım, sürekli değişken
b ir manyetik alan meydana getirir. Bu değişken akım ikinci bobinde -b o b in (b)—
dalgalı b ir emk meydana getirir. Bu emk, örneğin, b ir elektrik lam basını yak­
mak için yeterli güç üretebilir.
Elbette, (b) bobinindeki emk'nın dalgalanm a frekansı orijinal jeneratörün
frekansıyla aynıdır, (b) bobinindeki akım ise, (a) bobininkinden daha büyük ve­
ya daha küçük olabilir, (b) bobinindeki akım üzerine indüklenen emk'ya ve dev­
renin geri kalanının indüktansı ve direncine bağlıdır. Örneğin, küçük bir akı de­
ğişiminden dolayı emk jeneratörünkinden as olabilir, (b) bobinindeki emk'yı je-
neratörünkinden daha büyük de yapabiliriz. Bunun için (b) bobinini daha fazla
sarım lı yapmamız yeterlidir; zira belirli bir manyetik alan için bu durumda b o ­
binden geçen akı daha büyüktür. (Ya da, başka türlü açıklamayı tercih ederse­
niz şu da olur: emk her sarım da aynıdır ve toplam emk her b ir sarımın emk'sı-
nın toplamı olduğundan b ir dizi içinde ne kadar sarım varsa o kadar büyük
emk elde edilir.)
Böyle iki bobin kombinasyonuna transform atör denir ve manyetik alanları
yönlendirmek için demir levhalarla düzenleme yapılır. Bir emk'yı ("voltaj" o la­
rak da adlandırılır) bir diğerine "dönüştürebilir".
Şekil 16-5 Demir levha etrafına sarılmış iki Tek bir bobinde indüksiyon etkileri de vardır ayrıca. Örneğin, Şekil 16-5'teki
bobin, doğrudan bir bağlantı olmadan bir je­ düzenekte sadece (b) bobini içinden geçen değil, aynı zamanda (a) bobininden de
neratörün bir lambayı yakmasını sağlayabilir.
geçen dalgalı bir akı vardır, (a) bobinindeki değişken akım bobin içinde dalgalı
bir manyetik alan yaratır ve bu alanın akışı da sürekli değişir. Böylece (a) b o b i­
ninde kendiliğinden indüklenen bir emk oluşur. Bir manyetik alan meydana ge­
tiren herhangi bir akımın üzerinde b ir emk vardır. Bu etkiye öz indüktans denir.
Emk'nın akı değişim hızına eşit olduğunu ifade eden "akı kuralı"m belirttiği­
mizde, emk'nın yönünü belirtmemiştik. Emk'nın ne yöne doğru gittiğini belirle­
yen basit bir kural vardır; buna Lenz kuralı denir: emk, herhangi bir akı değişi­
mine karşı koymaya çalışır. Dolayısıyla, daima indüklenen emk'nın yönü, kendi­
siyle aynı yönde olan akımın ürettiği B akışının, emk'yı meydana getiren B akımı­
na karşı geleceği şekilde olurdu. Lenz kuralı, Şekil 16-1'deki veya Şekil 16-3'teki
transformatör sarımının emk yönünü bulmak için kullanılabilir.
Tek bir bobinde (veya herhangi b ir telde) değişen b ir akım varsa, devrede
"zıt" b ir emk vardır. Bu emk, manyetik alandaki değişime ve dolayısıyla akım­
daki değişime karşı gelecek yönde. Şekil 16-5'teki (a) bobininde akan yükler
üzerinde etki eder. Akımı sabit tutmaya çalışır. Akım arttıkça akıma karşı gelir
"7 1

u
OUûME

ŞEKİL 16-6 Bir elektromıknatıs için devre


S LAMBA bağlantıları. Lamba, düğme açık konumday­

B ATARYA
ken akımın geçmesini ve böylece fazla emk
oluşmasını önler.

ve akım azaldıkça da akımla aynı yönde olur. Öz indüktanstaki b ir akımın "ey­


lemsizliği" vardır; çünkü indükleme etkileri akımı sabit tutmaya çalışır. Aynı,
mekanik eylemsizliğin bir nesnenin hızını sabit tutmaya çalışması gibi.
Herhangi bir elektromıknatısın büyük b ir öz indüktansı olabilir. Şekil 16-
6'daki gibi, büyük b ir elektromıknatısın bobinine b ir batarya bağlayalım ve
şiddetli b ir manyetik alan meydana getirelim. (Akım, bataryanın voltajı ve b o ­
bindeki telin direnciyle belirlenen kararlı bir değere ulaşır.) Bataryayı, düğmeyi
açarak sistemden ayıralım. Devreyi gerçekten açmış olsaydık, akım hızla sıfıra
inerdi ve bunu yaparken muazzam bir emk meydana getirirdi. Çoğu durumda
emk, düğmenin uçlan arasında bir kıvılcım atlatacak kadar büyüktür. Bu yük­
sek voltaj bobinin yalıtımına veya eğer düğmeyi kontrol eden sizseniz, size za­
rar verebilir. Bu nedenlerden dolayı elektromıknatıslar genelde Şekil 16-6'da
görülen devreye bağlanırlar. Düğme açıldığında akım hızla düşmez; kararlı ka­
lır ve bobinin öz indüktansından kaynaklanan emk tarafından lambanın üze­
rinden akar.

16-3 İn düklenm iş ak ım lar üzerindeki ku vvetler


Şekil 16-7'de gösterilen cihazla Lenz kuralının etkileyici gösterimine muhte­
melen şahit olmuşsunuzdur. Cihaz bir elektromıknatıstır, aynı Şekil 16-5'teki
(a) bobini gibi. Mıknatısın b ir ucuna alüminyum bir bilezik yerleştirilir. D üğ­
meyi kapatarak bobini b ir alternatif akım jeneratörüne bağladığım ızda, bilezik
havaya fırlar. Kuvvet elbette, bilezikte indüklenmiş akım lardan gelir. Bileziğin
havaya uçması, içindeki akımların bilezik içinden geçen alanın değişimine kar­
şı geldiğini gösterir. Mıknatıs tepe noktasında bir kuzey kutbu varken, bilezik­
teki indüklenmiş akım aşağı doğru işaret eden b ir kuzey kutbu meydana getirir.
Bilezik ve bobin, aynı kutupları karşı karşıya gelmiş iki mıknatıs gibi birbirle­
rini iterler. Bileziğe ince b ir radyal kesik atılırsa kuvvet yok olur, bu da onun
bilezikteki akımlardan meydana geldiğinin kanıtıdır.

Şekil 16-7 Değişken bir akıma sahip elektromıknatıs,Şekil 16-8 Mükemmel iletken bir levhanın yakınında bir
iletken bir bileziği güçlü bir şekilde itiyor. elektromıknatıs.
Şekil 16-7'deki elektromıknatısın ucuna bilezik yerine alüminyum veya b a ­
kır bir disk yerleştirirsek, o da itilir, tndüklenmiş akımlar disk malzemesi için­
de dolaşır ve yine bir itme etkisi yaratır.
Benzeri şekilde ilginç b ir etki, mükemmel iletken b ir levha parçasıyla da
gözlemlenir. Bir "mükemmel iletken"de akıma karşı herhangi b ir direnç yoktur.
İçinde akım meydana geldiğinde, sonsuza kadar akıp durabilir. Hatta, en küçük
bir emk bile rastgele büyük b ir akım meydana getirebilir. Bu da, gerçekte, hiç
emk olmayacağı anlamına gelir. Böyle bir levhadan manyetik akı geçirmeye ça­

Şekil 16-9 Süper iletken bir kase üzerinde, eddy


lıştığınızda, zıt B alanları meydana getiren akımlar ortaya çıkar. Hepsinin son­
akımları sayesinde havada asılı duran bir çubuk suz derecede küçük emk'ları vardır, bunun sonucunda da hiç akı girmez.
mıknatıs. Elimizde mükemmel iletken b ir levha olsun ve yakınına elektromıknatıs yer­
leştirelim. Mıknatıstaki akımı açtığımızda, levhada eddy akımları denilen
akım lar meydana gelir, böylece hiç manyetik akı girmez. Alan çizgileri Şekil 16-
DÖNME
NOKTASI 8'deki gibi görünür. Aynı şey, elbette, mükemmel b ir iletkenin yakınına bir çu­
buk mıknatıs getirirsek de olur. Eddy akım lan zıt (karşı gelen) akımlar meyda­
na getirdiğinden, iletken mıknatısları iter. Bu sayede Şekil 16-9'daki gibi, bir
tabak şeklindeki mükemmel iletken üzerinde b ir çubuk mıknatısı havada tut­
mak mümkündür. Mıknatıs, mükemmel iletkendeki eddy akımları tarafından
BAKİR W. indüklenen itme etkisiyle havada asılı kalır. Norm al sıcaklıklarda mükemmel
PLAKAN^
iletken yoktur; ancak bazı malzemeler yeterince düşük sıcaklıklarda mükemmel
bir iletken haline gelir. Örneğin, kalay -269,35°C derecede mükemmel bir ilet­
ken olur. Bu tür iletkenlere süper iletken denir.
Şekil 16-8'deki iletken yeterince mükemmel değilse, eddy akımlarına karşı
b ir miktar direnç gözlemlenir. Akımlar yavaşça söner ve mıknatıs da yavaşça
iner. Mükemmel olmayan b ir iletkendeki eddy akımlarının sürekliliği için emk
gereklidir ve emk için de sürekli değişen b ir akı gerekir. Manyetik alanın akışı
kademeli bir şekilde iletkenin içine işler.
Norm al bir iletkende sadece, eddy akımlarından meydana gelen itme kuv­
vetleri değil; fakat enine kuvvetler de olabilir. Örneğin, b ir mıknatısı iletken bir
yüzeyden yanlam asına geçirirsek, eddy akımları b ir sürüklenme kuvveti doğu­
rur. Bunun nedeni, indüklenen akımların akmın konumunun değişimine karşı
gelmesidir. Bu tür kuvvetler hızla orantılıdır ve b ir nevi viskoz kuvvettirler.
Bu etkileri Şekil 16-10'daki cihazda gözlemleyebiliriz. Kare bir bakır levhayı
Şekil 16-10 Sarkacın frenlenmesi eddy akımları­
na bağlı kuvvetleri gösterir. bir mile asarak bir sarkaç meydana getirelim. Sarkaç, b ir elektromıknatısın ku­
tupları arasında salınıp dursun. Mıknatısa akım verildiğinde, sarkacın hareketi
aniden durur. Metal levha mıknatıs boşluğuna girdiği an, levha üzerinde indük­
lenen akım levhadaki akı değişimine karşı gelir. Levha mükemmel bir iletken ol­
saydı, akımlar o kadar büyük olurdu ki levhayı dışarı doğru iterlerdi. Bakır bir
levha içinde bir miktar direnç vardır, diğer bir deyişle akımlar başta, levha ala­
na girmeye başladığında, onu neredeyse tamamen durmaya zorlar. Daha sonra
akımlar sönmeye başladıkça, levha manyetik alanda hareketsiz kalır.
Bakır sarkaçtaki eddy akımlarının doğası Şekil 16-11'de gösterilmiştir. Akım­
ların geometrisi ve gücü levhanın şekline çok duyarlıdır. Eğer, örneğin, levha ye­
rine Şekil 16-12'deki gibi üzerinde birçok yank bulunan b ir cisim yerleştirilirse,
eddy akımlarının etkisi ciddi şekilde azalır. Sarkaç, manyetik alanın içinden çok
küçük bir engelleyici kuvvet hissederek geçip gider. Bunun nedeni, bakırın her
bir bölümündeki akımları sürdüren daha az akı olmasıdır. Bu sayede her bir il­
meğin direncinin etkileri daha büyüktür. Akımlar daha ufak ve sürüklenme de
daha azdır. Kuvvetin viskoz özelliği, bakır levha Şekil 16-10'daki mıknatısın ku­
tupları arasında konulduktan sonra serbest bırakıldığında daha iyi anlaşılır.
Düşmez, aşağı doğru yavaşça batar. Eddy kuvvetleri harekete karşı kuvvetli bir
direnç gösterirler. Aynı, bir balın içindeki viskoz sürüklenme gibi.
ŞEKİL 16-11 Bakır sarkaçtaki eddy akımları. Bir mıknatısın yakınından iletken geçirmek yerine, iletkeni manyetik alan
içinde döndürmeye çalışırsak, aynı etkilerden dolayı direnç gösteren bir tork
gözlemleriz. Alternatif olarak, b ir mıknatısı iletken bir levha veya halka etra­
fında döndürürsek, halka sürüklenir; halka içindeki akımlar halkayı mıknatısla
beraber döndürmeye çalışan b ir tork yaratm ıştır çünkü.
Şekil 16-12 Levhaya açılan yarıklarla, eddy akımı etkileri gözle Şekil 16-13 Dönen bir manyetik alan yaratmak.
görülür derecede azaltılır.

Dönen mıknatısınki gibi bir manyetik alan, bobinlerin Şekil 16-13'te göste­
rildiği gibi düzenlenmesiyle meydana getirilebilir. Simit şeklinde b ir demir p a r­
çası alıp, etrafına altı bobin saralım. Şeklin (a) bölümündeki gibi, (1) ve (4) üze­
rinden akım ilettiğimizde, şekilde görülen yönde bir manyetik alan meydana
gelir. Akımı (2) ve (5) üzerinden geçirirsek, manyetik alanın yönü şeklin (b) bölü­
mündeki gibi değişir. Sürece devam ederek, şekildeki gibi b ir alan serisi elde
ederiz. Bu süreci sürekli bir şekilde yapmayı başarabilirsek, "dönen" bir mıkna­
tıs alan elde ederiz. Akım dizisini elde edebilmek için bobinler üç evreli [üç fa z­
lı] b ir güç hattına bağlayabiliriz. "Üç evreli güç" Şekil 16-1'deki ilkeyi kullana­
rak bir jeneratör yardım ıyla yaratılabilir. Tek fark, bu sefer aynı mil üzerinde
üç ilmek birbirine simetrik, diğer bir deyişle aralarında 120° olacak şekilde
bağlanmıştır. Bobinler bir birim gibi döndürüldüklerinde, emk önce birinde en
tepe değere ulaşır, sonra diğerinde, sonra diğerinde ve bu böyle düzenli bir dizi
şeklinde devam eder. Üç evreli gücün birçok avantajı vardır. Bunlardan biri,
dönen bir manyetik alan yaratabilmektir. Böyle bir dönen alanın meydana ge­
tirdiği torkun, b ir iletken üzerindeki etkisi, Şekil 16-14'te gibi simidimizin he­
men üzerindeki b ir yalıtkan masanın üzerinde bir metal halkayı tutarak göste­
rilebilir. Dönen alan, halkanın dik bir eksen etrafında dönmesine neden olur.
Burada gördüğünüz temel elemanlar, büyük, ticari b ir üç evreli indüksiyon mo­
torunda gördüklerinizle aynıdır.
Farklı bir indüksiyon motoru biçimi Şekil 16-15'te gösterilmiştir. Bu düzen­
leme pratik, yüksek verimli b ir motor için uygun olmasa da temel ilkeyi anlat­
mak için yeterlidir. Solenoidal bir bobinle sarmalanmış kat kat demir levhalar­ Şekil 16-14 Şekil 16-13'ün dönen alanı iletken
bir halka üzerinde tork uygulamak için kullanı­
dan oluşmuş M elektro-mıknatısı, b ir jeneratör sayesinde alternatif akımla güç­
labilir.
lendirilir. Mıknatıs, alüminyum disk içinden geçen değişken b ir B akışı yaratır.
Şeklin (a) bölümündeki gibi, elimizde sadece bu iki parça varsa, elimizde bir
motor yoktur. Diskte eddy akımları vardır, fakat bu n lar simetriktir ve tork
oluşmaz. (îndüklenen akımlardan dolayı disk b ir miktar ısınır.) Şimdi, mıknatıs
kutbunun yarısını alüminyum b ir levhayla kapattığımızı düşünelim, şeklin (b)
kısmındaki gibi. Disk dönmeye başlar ve artık bir motorumuz vardır. Bu işlem,
iki eddy akımı etkisine dayanır. Birincisi, alüminyum levhadaki eddy akımları
içinden geçen akıya karşı gelirler; böylece levhanın üzerindeki manyetik alan,
Şekil 16-15 Gölge kutuplu indüksiyon motorunun basit bir örneği.

kaplanmamış yarım kutup boyunca alanı geciktirir. Bu "gölgelenmiş kutup" de­


nilen etkinin yarattığı alan "gölgeli bölgede", "gölgesiz" alandaki kadar değiş­
kenlik gösterir. Aralarında sabit b ir zaman miktarı kadar gecikme vardır. Tüm
etki, sanki bu mıknatısın yarısı genişliğinde bir mıknatıs sürekli gölgesiz bö l­
geden gölgeli bölgeye hareket ettiriliyormuş gibidir. Böylece, değişen alanlar
diskteki eddy akımlarıyla etkileşerek bir tork meydana getiriler.

16-4 Elektrik teknolojisi


Faraday, manyetik akı değişiminin emk meydana getirdiğine dair olağanüs­
tü keşfini açıkladığında; kendisine (yeni b ir doğa yasası keşfeden herkese so­
rulduğu gibi) sorulan ilk soru şu oldu: "Bunun faydası ne?" Tek bulduğu, b ir
mıknatıs yakınında b ir tel hareket ettirdiğinde küçük b ir akım meydana gelme­
si ilginçliğiydi. Bunun nasıl b ir "faydası" olabilirdi ki? Cevabı şu oldu: "Yeni
doğan bir bebeğin faydası nedir?"
Şimdiyse bu keşfin yol açtığı olağanüstü sayıdaki uygulam aları düşünün.
Burada tanımladığımız şeyler sadece oyuncak değil, birçok durum da pratikte
var olan bir makinenin çalışma ilkesini açıklamak için kullanılan seçilmiş ör­
neklerdir. Örneğin, dönen alan içindeki dönen halka bir indüksiyon motorudur.
Bu hali ve gerçekteki bir indüksiyon motoru arasında bazı farklar vardır elbet­
te. Halkanın torku çok küçüktür, elinizle bile durdurabilirsiniz. İyi b ir motor
için, bileşenler daha yakın b ir araya getirilmelidir; havada "ziyan olan" çok faz­
la manyetik alan olmamalıdır. Alanı konsantre etmek için demir kullanılır. De­
mirin bunu nasıl yaptığını henüz tartışmadık; fakat bilin ki demir, b ir manyetik
alanı bakır bobinlerin tek başlarına yapabileceklerinden on binlerce kat daha
şiddetli hale getirebilir. Demir parçaları arasında boşluklar ufak bırakılır; b u ­
nu yapabilm ek için b ir miktar demir dönen halkaya eklenebilir bile. Her şey en
büyük kuvvetleri ve verim liliği -elektriksel gücün mekanik güce çevrim i- elde
etmek için düzenlenir; ta ki "halka" elle tutulamaz hale gelene kadar.
Demir parçaları arasındaki boşlukların kapatılması ve aletin en verimli şe­
kilde çalıştırılmasına mühendislik denir. Her ne kadar kuvvetlerin nasıl ortaya
çıktığına dair yeni temel ilkeler yoksa da, tasarım problemleri üzerinde ciddi şe­
kilde çalışma gerektiren bir disiplindir mühendislik. Temel ilkelerden, pratik ve
ekonomik bir tasarıma giden uzun b ir yol vardır. Olağanüstü b ir mühendislik
tasarımı sayesinde Boulder barajı ve beraberindekileri meydana getirebildik.
N edir Boulder Barajı? Basitçe, kocaman b ir nehir b ir beton duvarla tutul­
maktadır. Ama ne duvar, görmelisiniz! H assas şekilde hesaplanmış, öyle m ü­
kemmel b ir eğri şekli vardır ki mümkün olan en az betonla o koca nehri tutar.
Tabanına doğru sanatçıların sevdiği, mühendislerinse değerini bildiği şekilde
kalınlaşır. M ühendisler değerini bildiği şekilde diyorum, çünkü onlar kalınlaş­
manın suyun derinliğiyle artan basınçtan dolayı gerekli olduğunu bilirler.
Elektrikten uzaklaşıyoruz ama, gelin şimdi ona odaklanalım.
Daha sonra su kocaman bir boruya yönlendirilir. Kendi içinde gayet güzel bir
mühendislik başarısı. Su, bir "su çarkına" -devasa bir türbine- yönlendirilir ve
bu sayede çarklar dönmeye başlar. (Bir başka mühendislik özelliği.) Fakat çarkla-
rı neden döndürmeli? Çarklar, her biri bükülmüş ve birbirinin içine geçmiş ol­
dukça çapraşık bir bakır ve demir yığınına bağlıdır. İki parçayla; biri dönen ve
biri dönmeyen. Hepsi birkaç malzemenin karmaşık şekilde karışımıdır. Çoğun­
lukla bakır ve demir; ama aynı zamanda yalıtım maksatlı biraz kâğıt ve şellak.
Trım ım , trrrrum, trak tiki tak! Devinip duran devasa bir şey. Bir jeneratör. Bakır
ve demir yığınının bir yerlerinden, birkaç özel bakır parçası ayrılır. Baraj, türbin,
demir, bakır, hepsi oraya birkaç bakır çubukta özel bir şey, bir elektro motor
kuvveti yaratmak için bir araya gelir. Daha sonra bu bakır çubuklar bir transfor­
matörün demir kısmının etrafında defalarca döner durur; işleri budur.
O demir parçasının etrafında b ir başka bakır kablo sarılıdır ve jeneratöre
doğrudan şekilde b ir bağlantısı yoktur. Jeneratörün bakır çubukları bu kablo­
nun yakınından geçerken etkilenirler ve emk'larını edinirler. Transformatör, je ­
neratörün verimli çalışması için gerekli düşük voltajı alır ve elektrik enerjisinin
uzak mesafelere uzun kablolar sayesinde taşınabilmesi için gerekli yüksek vo l­
tajlara çıkarır.
Bütün bu olup biten olağanüstü derecede verimli olmalıdır. Atık veya kayıp
olamaz. Neden? Zira söz konusu olan koca b ir şehrin enerji ihtiyacıdır. Çok kü­
çük b ir kısmı, yüzde b ir ila ikisi bile kaybolsa, arta kalan enerjiyi düşünün. Sa­
dece yüzde biri transformatörde kalsa, o enerjiyi b ir yerden çıkarmamız gere­
kir. Isıya dönüşürse, bütün her şeyi eritebilir. Elbette b ir miktar verimsizlik
vardır ve transform atör ısınır; ama bir radyatör içinden yağ geçirerek transfor­
matörü kolayca soğutabiliriz.
Boulder Barajından birkaç düzine bakır çubuk çıkar. Uzun, uzun, çok uzun,
bileğiniz kadar kalın ve her yöne yüzlerce kilometre uzanan çubuklardır bunlar.
Bu bakır çubuklarda o koca nehrin gücü taşınır. Sonra o çubuklar daha fazla
çubuk yapmak için bölünürler ... sonra daha fazla transformatöre ... bazen de,
akımı bir başka biçimde yeniden yaratan daha büyük jeneratörlere... bazen en­
düstri dişlilerini döndüren devasa motorlara ... daha fazla transformatöre ...
daha çok bölünme ve dağılm a ... ta ki nehir koca şehre enerji şeklinde yayılana
dek. Motorları döndürür, ısıtır, ışık yayar ve cihazları çalıştırır. 960 kilometre
ötedeki soğuk sudan sıcak ışıklar çıkarma mucizesi. Hepsi, özel şekilde düzen­
lenmiş bakır ve demir parçalan sayesinde. Demir haddelemek için kullanılan
büyük motorlar veya dişçinizin matkabının küçük motorları. Binlerce küçük
çark, Boulder Barajında dönen büyük çarktan beslenir. Büyük çarkı durdurdu­
ğunuzda, bütün çarklar durur ve ışıklar söner. Her şey birbirine bağlıdır.
Durun, dahası da var. Koca nehrin olağanüstü gücünü, hani birkaç damlası
dişçinizin matkabını döndüren, alıp şehre dağıtan aynı olgu bu sefer müthiş
hassas cihazların bulunduğu binaya gelir ... inanılmaz derecede küçük akım lan
tespit etmek için ... seslerin, müziğin ve resimlerin iletimi için ... bilgisayarlar
için ... olağanüstü hassaslıkta otomatik makineler için.
Bütün bunlar bakır ve demirin dikkatli şekilde bir araya getirilmesiyle
mümkündür. Verimli manyetik alanlar ... b ir santimetrenin altıda biri kadar to­
leranslarla fırıl fırıl dönen, 2 metre çapında dönen demirler ... optimum verim ­
lilik için bakırın hassas oranları ... barajın eğrisi gibi, hepsi bir amaca hizmet
eden garip şekiller.
Gelecekte, b ir arkeolog Boulder Barajını meydana çıkardığında, o eğrilerin
güzelliğini takdir edeceğini tahmin edebiliriz. Ya da, uzak gelecekteki medeni­
yetlerden bazı kaşifler jeneratörlere ve transform atörlere bakıp, şunu diyebilir:
"Yahu şuna bakın, her b ir demir parçasının ne kadar harika verimlilikte b ir
şekli var. Her b ir bakır parçası için ne kadar düşünülm üştür kim bilir!"
Bu, mühendisliğin ve elektrik teknolojisinin tasarımının gücüdür. Doğada hiç­
bir yerde var olmayan bir şey, jeneratörün içinde yaratılmıştır. Başka yerlerde in-
düksiyon kuvvetleri olduğu doğrudur. Bunlardan bazılan güneşin ve yıldızlann
etrafındadır ve oralarda elektromanyetik indüksiyon etkilerini görebiliriz. Aynca
belki (kesin olmasa da) dünyanın manyetik alanı da, dünyanın içindeki dolaşan
akımlarla çalışan benzer bir elektrik jeneratör tarafından beslenmekte.
Elektrik jeneratörleri tasarlam anın artık ilgi çekici b ir konu olmadığını dü ­
şünebilirsiniz. Tasarlayacak ne var ki sonuçta, hepsi yapılmış. Bir dükkândan
neredeyse mükemmel jeneratörler ve motorlar alabilirsiniz. Doğru bile olsa bu,
b ir problem i neredeyse mükemmel bir şekilde çözme maharetimizi takdir etme­
liyiz. Yine de çözülmemiş problem ler vardır. Jeneratörler ve transform atörler
problem olmaya devam ediyorlar. Muhtemelen, düşük sıcaklıklar ve süper ilet­
kenler alanı yakında elektrik dağıtım konusuna uygulanacaklar. Problemdeki
bu yeni radikal faktörlerden dolayı, yeni optimum tasarım lar geliştirmek zo­
runda kalacağız. Geleceğin güç şebekeleri bugünkünden farklı olabilir.
Gördüğünüz gibi, indüksiyon yasalarını çalışırken sonsuz sayıda uygulama
ve problem le uğraşabilirsiniz. Elektrik makinelerinin tasarımını çalışmak bile
bir ömürlük iştir. O yönde daha ileri gidemeyiz; ancak, indüksiyon yasalarını
keşfettiğimizde kuramımızın, olağanüstü bir pratik gelişmeye yol açtığını da
göz ardı etmemeliyiz. Yine de en iyisi, konuyu özel uygulam alar nezdinde de­
taylı çalışmak isteyen mühendislere ve uygulam alı bilim insanlarına bırakmalı.
Fizik işin temelini atar. N e olursa olsun, sadece uyan temel ilkeleri. (Henüz te­
melimiz bitmedi; çünkü demir ve bakırın özelliklerini detaylıca çalışmalıyız.
Daha sonra göreceğimiz üzere, fiziğin bu konuda daha söyleyecekleri var!)
Faraday'ın keşifleri m odem elektrik teknolojisi devrini başlattı. Kullanışsız
bebek, harika bir çocuk oldu ve kendisiyle gurur duyan babasının hayal bile
edemeyeceği şekilde dünyanın gidişatını değiştirdi.
İNDÜKSİYON YASALARI

17-1 İndüksiyon fiziği


Son bölümde, indüksiyon etkilerini gayet karmaşık ve ilginç olduğunu orta­ 17-1 İndüksiyon fiziği

ya koyan birçok olguyu ele aldık. Şimdi, bu etkileri ortaya çıkaran temel ilkeleri 17-2 “Akı kuralı" için istisnalar
17-3 Betatron; bir elektrik alanla
tartışma zamanı. Daha önce, bir iletkendeki emk'yı ilmek boyunca yükler üze­
indüklenen parçacık ivmelenmesi
rindeki birikmiş yük üzerine etki eden kuvvetlerin ilmek boyunca toplamı ola­
17-4 Bir paradoks
rak tanımlamıştık. Daha da özel tanım yapacak olursak, birim yüke etki eden 17-5 Alternatif akım jeneratörü
kuvvetin teğet bileşeninin devre etrafında tel boyunca integralidir. Dolayısıyla 17-6 Karşılıklı indüktans
bu nicelik, tek bir yükün devreyi b ir kez dolaşm ası için yapılm ası gereken top­ 17-7 Öz indüktans
17-8 İndüktans ve manyetik enerji
lam işe eşittir.
"Akı kuralı"nı da vermiştik daha önce. Buna göre, emk, iletken bir devreden
geçen manyetik akının değişim hızına eşittir. Gelin, bunun neden olabileceğini
anlayıp anlayamayacağımızı görelim. Öncelikle, bir iletkenin kararlı bir alanda
hareket etmesinden dolayı akının değiştiği durumu ele alalım.
Şekil 17-1'de boyutları kolaylıkla değiştirilebilecek basit bir tel kapalı ilmek
var. Bu ilmeğin iki parçası vardır: (a) sabit b ir U şeklinde parça ve (b) U'nun iki
ayağı boyunca kayarak hareket edebilen b ir çubuk. Tam bir devre her zaman
mevcuttur, ancak alanı değişkendir. İlmeği U'nun düzlemi alana dik olacak şe­
kilde düzgün b ir manyetik alana yerleştirelim. Kurala göre, çubuk hareket etti­
rildiğinde ilmek içinden geçen akının değişim hızıyla orantılı bir emk ilmekte
görülmeli. Bu emk, ilmekte b ir akıma yol açar. Telde, akımları küçük tutacak
kadar direnç olduğunu varsayacağız. Böylece akımdan kaynaklanan manyetik
alanı ihmal edebiliriz.
İlmekten geçen akı ıvLB'dir. Dolayısıyla "akı kuralı''na göre emf -£ olarak y a­
zacağız- şudur: ' (a) '

dL
£ = wB —rr = wBv
dt

Burada v, dik çubuğun gidiş hızıdır.


Şimdi, hareket eden çubuktaki yükler üzerinde etki eden manyetik v x B » • •
S ÇİZGİLERİ
kuvvetlerinden yola çıkarak bu sonucu anlayabilmeliyiz. Yükler, tele teğet ve
birim yük başına vB'ye eşit b ir kuvvet hisseder. Bu kuvvet ıv boyu boyunca sa ­ Şekil 17-1 Bir devrenin alanı değiştirilerek akı

bit ve başka her yerde sıfırdır. Dolayısıyla integral şu olur: değiştirilirse, ilmek üzerinde akı indüklenir.

£ = wvB

Bu da, akının değişim hızından elde ettiğimiz sonuçla aynıdır.


Bu akıl yürütmeyi manyetik alanın sabit ve tellerin hareket ettiği herhangi
bir duruma uygulayabiliriz. Sabit bir manyetik alanda, devreleri hareket edebi­
len herhangi b ir devre için emk'nın, devrenin şeklinden bağım sız olarak, akının
zaman türevi olduğunu ispatlanabilir.
Diğer yandan, ilmek sabit kalır ve manyetik alan değişirse ne olur? Bu soru­
nun cevabını aynı akıl yürütmeyle veremeyiz. Faraday'ın deneysel olarak keş­
fettiğine "akı kuralı", akı hangi nedenle değişirse değişsin doğrudur. Elektrik
yükleri üzerindeki kuvvet tamamen genel anlamda F = q(E + v x B) denklemiyle
bulunur. "Manyetik alanların değişiminden dolayı yeni özel kuvvetler" yoktur.
Hareketsiz bir teldeki durağan yükler üzerindeki kuvvetler E teriminden gelir.
Faraday'ın gözlemleri, elektrik ve manyetik alan arasındaki yeni b ir ilişkiyi or­
taya koymuştu: Manyetik alanın zamanla değiştiği b ir bölgede, elektrik alanlar
meydana gelir. Tel boyu elektronları sürükleyen işte bu elektrik alandır ve aynı
zamanda değişen b ir manyetik akı varken, hareketsiz b ir devrede emk görülm e­
sinin nedenidir.
Değişen b ir manyetik alanla ilişkili elektrik alan yasasını şöyle ifade ederiz:

Buna Faraday yasası denir. İlk olarak Faraday tarafından keşfedilse de, dife­
ransiyel biçimde yazan M axw ell'dir. Gelin, bu denklemin devreler için "akı ku­
ralını" nasıl öngördüğünü görelim.
Stokes teoremini kullanarak, bu yasayı integral biçiminde yazabiliriz:

(17.2)
Her zamanki gibi T herhangi b ir kapalı eğri ve S de onu çevreleyen yüzeydir.
Burada şunu hatırlayın, r uzayda sabit b ir matematiksel eğridir ve S de sabit
bir yüzeydir. Bu durumda zaman türevini integralin dışına çıkarabilir ve böyle-
ce şunu elde ederiz:

- (S içinden geçen akı) (17.3)


Bu ilişkiyi, bir iletkenin sabit devresini takip eden T eğrisine uyguladığımızda,
"akı kuralı"nı elde ederiz yine. Soldaki integral emk'dır ve sağdaki de devreyle
bağlantılı akının değişim hızının eksisidir. Denk. (17.1 )'i sabit bir devreye uygu­
lamak "akı kuralı"na denktir.
Dolayısıyla "akı kuralı" - b i r devredeki emk'nın, devreden geçen manyetik
akının değişim hızına eşit olm ası- alanın değişiminden kaynaklanan akı değişi­
mi veya devrenin b ir manyetik alan içinde hareket etmesi durumunda (veya her
ikisiyle birden) geçerlidir. Kural, bu iki farklı durumu -"devre hareket eder" ve­
ya "alan değişir"- birbirinden ayırmaz. Fakat bir, kuralı açıklarken her iki du­
rum için iki birbirinden farklı yasa kullandık. "Devre hareket eder" için v x B ve
"alan değişir" için de V x E = -d B/dt geçerlidir.
Fizikte başka hiçbir yerde, bu kadar basit ve doğru b ir genel ilkenin anlaşıl­
ması için iki farklı olgu cinsinden analiz gerekmemektedir. Bu kadar güzel bir
genellemenin kökü genelde, altta yatan derin bir ilkededir. Yine de, bu durum­
da bu kadar derin b ir sezgi görünmemektedir. "Kuralı", iki birbirinden farklı ol­
gunun birleştirilm iş etkileri olarak anlamalıyız.
"Akı kuralına" şu şekilde bakmalıyız. Genelde birim yük üzerine etki eden
kuvvet F/q = E + v x B'dir. Hareket eden tellerde, ikinci terimden kaynaklanan
kuvvet vardır. Ayrıca eğer b ir yerde değişen bir manyetik alan varsa, bir E ala­
nı oluşur. Birbirinden bağım sız etkilerdir, ancak telin ilmeği etrafındaki emk
daima içinden geçen manyetik akının değişim hızına eşittir.

17-2 "Akı k u ra lı" için istisn a la r


Şimdi, biraz Faraday'dan dolayı, emk indükleyen iki etki arasındaki ayrımı
aklımızdan çıkarmamamızın önemini gösteren bazı örnekler vereceğiz. Örnekle­
rimiz, "akı kurah"nm uygulanam adığı durumları içermektedir. Ya ortada hiç tel
olmayacak ya da indüklenmiş akımlarca alm an yol iletkenin genişletilmiş bir
hacmi içinde hareket edecek.
Önce önemli bir noktayı dile getirelim: Emk'nın E alanından kaynaklanan
kısmı, telin fiziksel varlığına bağlı değildir; v x B kısmı da aynı şekilde. E alanı
boş uzayda var olabilir ve uzaydaki sabit b ir çizgi etrafındaki çizgi integrali, o
çizgiden geçen B akışının değişim hızıdır. (Dikkat ederseniz bu, durağan yükler
tarafından meydana getirilmiş E alanı gibi değildir. Zira o durumda, iTnin ka­
palı b ir ilmek etrafındaki çizgi integrali daima sıfırdır.)
ÇUBUK

Şekil 17-2 Disk döndüğünde, v x fTden kaynak­


lanan bir emk vardır; fakat bağlantılı akıda bir
G ALVANOM ETRE değişim görülmez.

Şimdi, devre içinden geçen akıda b ir değişim olmadığı halde emk'da gözlem ­
lenen bir durumu tarif edeceğiz. Şekil 17-2'de sabit b ir eksen etrafında, b ir
manyetik alan içinde döndürülebilen bakır bir disk bulunur. M il üzerinde ve
diskin dış yüzeyine dokunan bir yerde temas noktalan vardır. Devre, galvano­
metreyle tamamlanır. Disk döndükçe, akımların uzayda olduğu yer anlam ında­
ki "devre" hep aynıdır. "Devre"den geçen akı sabit olsa da, galvanometrenin ib ­
resinin oynamasından anlaşılacağı üzere, emk meydana gelmiştir. İşte, hareket
eden b ir diskteki v x B kuvvetinin, akı değişimine bağlanamayacak, emk mey­
dana getirmesinin açık b ir örneği.
Karşıt b ir örnek olarak, devre içinden (yeniden, akımların uzayda olduğu yer
anlamında) geçen akının değiştiği ancak emk bulunmayan biraz olağandışı bir
durumu ele alalım. Şekil 17-3'teki gibi, h afif eğimli kenarları bulunan iki metal
BAKIR PLAKALAR
levha düşünün. Levhalar yüzeylerine dik, düzgün bir manyetik alan içerisinde­
dir. Her bir levha, b ir galvanometrenin uçlarından birine bağlanmıştır. Levha­
lar P noktasında birbirine temas eder ve böylece devre tamamlanır. Levhalar
küçük bir açıyla sallandığında, temas noktası P ' noktası olur. Levhalardan ge­
çen "devre"nin şekildeki noktalı çizgi boyunca tamamlandığını hayal edersek,
devreden geçen manyetik akı, levhalar ileri geri sallandıkça, büyük b ir oranda
değişir. Buna rağmen, salınımı çok küçük hareketlerle yapıp, v x B değerini kü­
çük tutabiliriz. Bu durumda emk yok gibi bir şeydir. "Akı kuralı" bu durumda
işlememektedir. Kural, malzemesinin aynı kaldığı devrelere uygulanmalı. Dev­
C ö
renin malzemesi değiştiği zaman, temel yasalara geri dönmeliyiz. Doğru fizik,
her zaman şu iki temel yasayla verilir: GALVANOMETRE

Şekil 17-3 Levhalar düzgün bir manyetik alan­


da sallandığında, emk meydana gelmeden, akı
bağında büyük bir değişim olabilir.

17-3 B etatron ; bir elek trik alan la in düklen en parçacık


ivm elenm esi
Manyetik alan değişimiyle meydana gelen elektromanyetik kuvvetin, ilet­
kenler olmadan da var olabileceğini belirtmiştik. Diğer b ir deyişle, teller olm a­
dan da manyetik indüksiyon olabilir. Uzaydaki rastgele b ir matematiksel eğri
etrafında elektromotor kuvvet düşünebiliriz; E nin eğri etrafındaki integralinin
teğet bileşenidir. Faraday yasasına göre bu çizgi integral, kapalı eğri içinden
geçen manyetik akının değişim hızının etkisidir (Denklem 17.3).
Böyle indüklenmiş bir elektrik alanın etkisine örnek olarak, değişen b ir
manyetik alanda b ir elektronun hareketini ele alalım. Şekil 17-4'teki gibi, b u ­
lunduğu düzlemde hep dik yönü işaret eden bir manyetik alanı düşünelim.
Manyetik alan bir elektromıknatıs tarafından meydana getirilmekte; ama biz
detaylarla uğraşmayacağız. Örneğimiz için, manyetik alanın eksenel olarak si­
metrik olduğunu, dolayısıyla manyetik alanın şiddetinin sadece eksenine olan
uzaklığa bağlı olduğunu düşüneceğiz. Manyetik alan ayrıca, zamanla da değiş-
* «Ç İZ G İL E R İ

ÜST GÖRÜNÜM

Şekil 17-4 Eksenel olarak simetrik ve artan manyetik alanda ivmelenen bir elektron.

mektedir. Bir elektronun bu manyetik alan içerisinde, alanın ekseni merkezli,


sabit yançaplı bir daire üzerinde yol aldığını düşünelim (daha sonra bu hareke­
tin nasıl elde edilebileceğini göstereceğiz). Değişen manyetik alandan kaynaklı,
elektronun yörüngesine teğet b ir E elektrik alanı meydana gelir ve bu da elek­
tronu daire boyunca sürükler. Simetriden dolayı, bu elektrik alanın değeri çem­
ber boyunca her yerde aynıdır. Elektronun yörüngesinin yarıçapı r ise, iTnin
yörünge etrafındaki çizgi integrali, çember içinden geçen manyetik akının deği­
şim hızının eksisidir. ¿Tnin çizgi integrali de, çemberin çevresiyle (2nr) büyük­
lüğünün çarpımıdır. Manyetik akı, genelde, integralle hesaplanm alıdır. Şu an
için, çember içindeki ortalama manyetik alana B ort diyelim. O halde akı, ortala­
ma manyetik alan çarpı çember alanıdır:

2ırrE = (Bort ' m 2)

r'yi sabit varsaydığımızdan, E ortalama alanın zamana göre türevidir:

r dBort
E =- (17.4)
dt

Elektron üzerinde qE elektrik kuvveti etki eder ve elektron bu kuvvet sayesinde


ivmelenir. Göreli olarak doğru hareket denklemine göre momentumun değişim
hızının kuvvetle orantılı olduğunu hatırladığımızda, aşağıdaki eşitliği elde ede­
riz:
_dp_
qE = (17.5)
dt

Hayal ettiğimiz dairesel yörünge için, elektrona etki eden elektrik kuvveti
daima elektronun hareket yönündedir. Dolayısıyla elektronun toplam momen-
tumu Denk. (17.5)'le verilen oranda artar. Denklem (17.5) ve (17.4)'ü birleştirdi­
ğimizde, ortalama manyetik alan ile momentumun değişim hızını ilişkilendire-
biliriz:
dp _ qr dBprt
(17.6)
dt 2 dt

t'ye göre integralini aldığımızda, elektronun momentumunu bulm uş oluruz:

p = p 0 + ^ 1 ABort (17.7)

Denklemdeki p 0, elektronların başlangıçtaki momentumudur ve ABort'de


Bort'nin takip eden değişimidir. Bir Betatron'un -elektronları yüksek eneıjilere
ivmelendiren bir m akine- işleyişi bu fikre dayanır.
Bir betatronun işleyişini detaylı olarak görmek için, elektronun hareketinin
nasıl çember etrafında sm ırlandırabildiğini inceleyelim. I. Cilt, 11. Bölümde
buna ilişkin ilkeyi tartışmıştık. Elektronun yörüngesinde b ir B manyetik alanı
ayarlarsak, enine bir qv x B kuvveti doğar. Uygun şekilde seçilen b ir B sayesin­
de, bu kuvvet elektronu belli b ir yörünge etrafında dönmesini sağlayabilir. Be­
tatron'da, bu enine kuvvet elektronu sabit yarıçaplı b ir çembersel yörüngede
döndürüp durur. Göreli hareket denklemini kullanarak, bu sefer kuvvetin enine
bileşeni için, yörüngedeki manyetik alanın ne olduğunu bulabiliriz. Betatron'da
(Bfcz. Şekil 17-4) B daima v 'y e dik açılardadır. Dolayısıyla enine kuvvet qvB çar­
pımıyla hesaplanır. Bu yüzden kuvvet, momentumun enine bileşeni pt'nin deği­
şim hızına eşittir:

Parçacık bir çember üzerinde ilerlerken, enine momentumunun değişim hızı,


toplam momentumunun büyüklüğü ile açısal dönüş hızı w çarpımına eşittir (I.
Cilt, 11. Bölümdeki fikirleri kullanarak):

Hareket dairesel olduğundan, aşağıdaki şekilde de yazabiliriz:

(17.10)

Manyetik kuvveti ivmelenmenin enine bileşenine eşitlediğimizde şunu elde ede­


riz:

qvB yö rü n ge - P y (17.11)

B yörün ge t yarıçapındaki alandır.


Betatron çalıştıkça, elektronun momentumu, Denk. (17.7) uyarınca, Bort de­
ğeriyle orantılı olarak büyür. Elektron düzgün bir çember üzerinde hareket et­
meye devam edecekse, elektronun momentumu Denk. (17.11) geçerliliğini sü r­
dürmelidir. Byörünge değeri, p momentumuyla orantılı şekilde artmalıdır. Denk­
lem (17.11) ve p'yi belirleyen Denk. (17.7)'yi karşılaştırırsak, r yarıçaplı yörün­
genin içindeki ortalama manyetik alan B0rt ve yörüngedeki manyetik alan
B yörün ge arasındaki şu ilişkiyi görürüz:

ABort - 2A B yörünge (17.12)

Betatronun doğru şekilde çalışması, yörüngenin içindeki ortalama manyetik


alanın yörüngedeki manyetik alanın iki katı kadar artmasını gerektirir. Bu ko­
şullarda, indüklenen elektrik alanla parçacığın enerjisi artırıldığında, yörünge­
deki manyetik alan tam olarak parçacığın çember üzerinde hareket etmesini
sağlayacak oranda artar.
Betatron, elektronları on milyonlarca, hatta yüz milyonlarca Volt enerjiye
çıkarmak için kullanılır. Yine de, birçok nedenden ötürü elektronları birkaç yüz
milyon Volt eneıjiden daha fazla ivmelendirmek pratik değildir. Bu nedenler­
den biri, yörünge içindeki manyetik alanın ortalama değerini gerekli yükseklik­
te elde etmenin pratikteki güçlüğüdür. Bir diğeri de, Denk. (17.6)'nın yüksek
enerjilerde doğruluğunu kaybetmesidir; çünkü parçacığın elektromanyetik
enerjisinin ışımasından kaynaklanan eneıji kaybını içermez (I. Cilt, 36. Bölüm ­
de tartıştığımız sinkrotron ışınımı). Bu nedenlerden dolayı, elektronların en
yüksek enerjilere -m ilyarlarca elektron V o lt- ivmelendirilmesi farklı bit tür m a­
kineyle sağlanır: Bir sinkrotronla.

17-4 Bir parad ok s


Şimdi, bariz b ir paradoksu size göstermek istiyorum. Bir paradoks, b ir yolla
analiz edildiğinde bir sonuç, başka bir yolla analiz edildiğindeyse bam başka
bir sonuç veren b ir durumdur. Gerçekte ne olması gerektiğine dair b ir ikilemle
kala kalırız paradokslar karşısında. Elbette, fizikte hiç gerçek paradoks yoktur;
çünkü tek b ir doğru cevap vardır. En azından biz, doğanın sadece b ir yönde (ve
elbette bu da doğru yöndür, doğal olarak) davrandığını varsayıyoruz. Dolayı­
sıyla fizikte paradoksun anlamı, anlayışım ızda b ir karmaşıklık olmasıdır. A şa­
ğıda paradoksumuzu anlatıyoruz.
Şekil 17-5'te görüldüğü gibi bir cihaz kurduğumuzu düşünelim. Bir mile
bağlı ince, çember şeklinde b ir disk düşünelim. M il, rahatça dönmesine izin ve­
recek mükemmel rulm anlarla desteklidir. Disk üzerinde, dönme ekseniyle eş
merkezli kısa b ir solenoid biçiminde tel bobin bulunur. Küçük b ir batarya bu
solenoide I akımı sağlar, batarya da disk üzerindedir. Diskin kenarının yakının­
da ve çevresi üzerinde düzgün şekilde hizalanmış olarak, birbirlerinden ve so-
lenoidden diskin plastik malzemesiyle yalıtılmış küçük metal küreler bulunur.
Her b ir iletken küçük küre, aynı Q elektrostatik yüküyle yüklenmiştir. Her şey
durağandır ve disk de hareketsiz durur. Bir şekilde önceden ayarlayarak ya da
kazayla solenoiddeki akımın, dışarıdan bir müdahale olmaksızın, kesintiye u ğ­
radığını düşünelim. Akım devam ettiği müddetçe, solenoidin içinden geçen ve
diskin eksenine iyi kötü paralel b ir manyetik akı vardır. Akım kesildiğinde, bu
akı da sıfırlanm alıdır. Bu yüzden, eksen merkezli daireler etrafında dolaşacak,
indüklenmiş b ir elektrik alan meydana gelir. Kenardaki yüklü küreler, diskin
Şekil 17-5 / akımı kesildiğinde, disk dönmeye çevresine teğet bir elektrik alan hissederler. Bu elektriksel kuvvet bütün yükler
devam eder mi? için aynı şekildedir ve böylece disk üzerinde net bir tork meydana gelir. Diğer
bir deyişle, solenoiddeki akım ortadan kaybolduğunda, diskin dönmeye b aşla­
masını bekleriz. Diskin eylemsizlik momentini, solenoiddeki akımı ve küçük kü­
reler üzerindeki yükleri bilirsek, meydana gelen açısal hızı hesaplayabiliriz.
Farklı b ir şekilde de akıl yürütebilirdik. Açısal momentumun korunumu il­
kesini kullanarak, disk ve üzerindekilerin tamamının açısal momentumunun sı­
fır olduğunu ve dolayısıyla bütün düzeneğin açısal momentumunun sıfır kal­
ması gerektiğini söyleyebilirdik. Akım durduğunda dönüş gözlemlememeliyiz.
Hangi akıl yürütme doğru sonucu verir? Disk döner mi, dönmez mi? Bunun üze­
rinde düşünmeyi size bırakıyorum.
Doğru cevabın düzeneğe esas olmayan herhangi bir özelliğe, örneğin batar­
yanın asimetrik konumuna, bağlı olmadığı konusunda uyarmalıyım sizi. Aslın­
da, şu ideal durumu hayal edebilirsiniz: Solenoid, içinden akım geçen süper
iletken b ir telden yapılmış olsun. Disk durağan haldeyken, solenoidin sıcaklığı­
nı yavaşça artıralım. Telin sıcaklığı, süper iletkenlik ile normal iletkenlik ara­
sındaki geçiş sıcaklığına geldiğinde, solenoidin akımı telin direncinden dolayı
sıfıra düşer. Akı da, dolayısıyla, sıfıra düşer ve eksen etrafında bir elektrik alan
meydana gelir. Çözümün kolay veya hileli olmadığı konusunda da sizi uyarm a­
lıyım. Problemi çözdüğünüzde, elektromanyetizmanın önemli b ir ilkesini keş­
fetmiş olacaksınız.

17-5 A ltern atif akım je n e ra tö rü


Bu bölüm ün kalanında, 17-1'deki ilkeleri uygulayarak 16. Bölümde tartıştı­
ğımız b ir olguyu inceleyeceğiz. Önce, alternatif akım jeneratörüne daha yakın­
dan bakacağız. Böyle b ir jeneratör temelde, düzgün bir manyetik alan içinde
dönen b ir tel bobinden oluşur. Aynı sonucu, bir önceki bölümde tarif ettiğimiz
şekilde yönü değişen bir manyetik alandaki sabit b ir bobinle de elde edebiliriz.
Biz sadece önceki durumu ele alacağız. Çaplarının biri boyunca bulunan eksen
etrafında döndürülebilecek, çembersel bir bobin olsun. Dönme eksenine dik bir
düzgün manyetik alan içine bu bobini, Şekil 17-6'daki gibi, yerleştirelim. Bobi­
nin iki ucunun sürgülü kontaklarla dışarıya bağlandığını varsayalım.
Şekil 17-6 Düzgün bir manyetik alanda dönen
bobin; alternatif akım jeneratörünün temel fik­ Bobinin dönmesinden dolayı, içinden geçen manyetik akı değişecektir. Bu
ri.
yüzden bobin devresinde b ir emk meydana gelir. Bobinin alanı S ve bobine dik
düzlem ile manyetik alan arasındaki açı 0 olsun." Bu durum da bobinin içinden
geçen akı
BS cosû (17.13)

olur. Bobin sabit a> açısal hızıyla dönüyorsa, 6 açısı zamanla 0 = cot eşitliğine
göre değişir.
Bobinin her bir dönüşünün, akının değişim hızına eşit b ir emk'sı olacaktır.
Bobinde N adet sarım varsa, toplam emk N kat büyük olacaktır:

£ = - N -jjj -(B S cos cot) = N BSo) sinaıt (17.14)

Telleri jeneratörden alıp, dönen bobinin yakınında manyetik alanın sıfır ol­
duğu veya en azından zamanla değişmediği bir noktaya getirelim. Bu bölgede
iTnin bükümü sıfırdır ve böylece b ir elektrik potansiyeli belirleyebiliriz. Jene­
ratörden bir akım çekilmiyorsa, iki tel arasındaki V potansiyel farkı dönen bo­
bindeki emk'ya eşit olacaktır:

V = N BScü sinwt = V q sinw i

Teller arasındaki potansiyel fark sin ıot olarak değişir. Bu türden değişen po­
tansiyel farkına alternatif gerilim denir.
Teller arasında bir elektrik alan olduğundan dolayı, elektriksel olarak yüklü
olmalıdırlar. Jeneratörün emk'sından dolayı tele fazladan yük itilir. Ta ki, telle­
/
rin elektrik alanı bu indüksiyon kuvvetine karşı koyacak kadar şiddetlenene
dek. Jeneratörün dışından baktığımızda, bu iki tel sanki V potansiyel farkına
ulaşana kadar elektrostatik olarak yüklenmiş ve alternatif b ir potansiyel farkı
yaratacak şekilde yükleri zam anla değişiyormuş gibi görünürler. Elektrostatik
durumdan kaynaklanan bir başka farklılık daha vardır. Jeneratörü üzerinden
akım geçebilen b ir devreye bağladığım ızda, emk'nın tellerin boşalm asına izin
vermediğini ve telleri aynı potansiyel farkta tutabilmek için, üzerlerinden akım
çekildikçe onları yüklediğini görürüz. Jeneratörü, toplam direnci R olan bir
devreye bağladığım ızda devreden geçen akım jeneratörün emk'sıyla orantılı ve
Şekil 17-7 Alternatif akım jeneratörlü bir d ev­
R'yle ters orantılı olacaktır. Emk'nın zamanla değişimi sinüs eğrisi biçiminde re ve bir direnç.
olduğundan, akım da aynı şekilde değişir. Alternatif akımı şu şekilde ifade ede­
biliriz:
T £ Vb . ,
/= - = — sm u t

Böyle bir devrenin şematik çizimi Şekil 17-7'de gösterilmiştir.


Jeneratörün ne kadar eneıji sağladığının emk tarafından belirlenmesine de
bakalım. F yük üzerindekikuvvet ve v hızıyken, teldekiher bir yük F ■v hızında
b ir enerji alır. Teldekibirim boyda hareket eden yüklerin sayısına ndiyelim. Bu
durumda, telin herhangi bir ds parçasına iletilen güç

F - v n ds

olur. Bir tel için, v daima ds boyuncadır. Dolayısıyla gücü aşağıdaki şekilde ye­
niden yazabiliriz:
n v F ■ds

Bütün devreye iletilen güç, bu ifadenin bütün ilmek etrafındaki integralidir:

Güç = (j) n v F ■ds (17.15)

I akımının qnv olduğunu ve emk'nın devre etrafında F/q'nun integrali olduğunu


hatırlarsak; aşağıdaki sonucu elde ederiz:

Jeneratörün gücü = £7 (17.16)

V e k tö r p o t a n s iy e lin i b e lir tm e k iç in A h a r fin i k u lla n d ığ ım ız d a n , y ü z e y a la n ı iç in S ’y i te rc ih


e ttik .
Jeneratörün bobininde b ir akım olduğunda, üzerine etkiyen mekanik kuv­
vetler de meydana gelir. Bir bobin üzerindeki torkun manyetik momentine,
manyetik alan şiddeti B'ye ve aralarındaki sinüs açısına bağlı olduğunu biliyo­
ruz. Manyetik moment, bobindeki akım çarpı alanıdır. Bu yüzden tork da,

t = N I S B sin0 (17.17)

olur. Bobinin dönmeye devam etmesini sağlayacak mekanik iş hızı, w açısal hızı
çarpı torktur:
dW
= o jt = (o N I S B sin0 (17.18)
dt

Bu denklemi Denk. (7.14)'le karşılaştırırsak, bobini manyetik kuvvetlere karşı


çevirmek için yapılan mekanik işin hızı, £Tya eşittir. Diğer b ir deyişle, jeneratö­
rün emk'sı tarafından sağlanan elektrik enerjisinin hızı. Jeneratörde kullanılan
tüm mekanik eneıji, devrede elektrik enerjisi olarak görünür.
İndüklenen emk'dan kaynaklı kuvvetler ve akımlara bir başka örnek olarak,
gelin Bölüm 17-1'de tanımlanmış ve Şekil 17-1'de gösterilmiş düzenekte ne olup
bittiğine bakalım. Paralel tellerin düzlemine dik, düzgün b ir manyetik alanda,
iki paralel tel ve kayan bir çubuktan ibaret bir düzenek vardı; hatırlayın. Şeklin
solundaki U'nun "tabanı"nın yüksek dirençli tellerden, iki yan telin de bakır g i­
bi iyi bir iletkenden yapıldığını varsayalım. Böylece, çubuğumuzu hareket ettir­
dikçe devre direncinin değişimini düşünmemiz gerekmez. Önceki gibi, devrede­
ki emk,
£ = vBw (17.19)

olur. Devredeki akım emk'sıyla orantılı ve devredeki dirençle ters orantılıdır:

'" ¡ f - T T l17-201

Bu akım yüzünden, çubuk üzerine boyuyla, üzerindeki akımla ve manyetik


alanına orantılı b ir manyetik kuvvet etki eder. Aşağıdaki şekilde yazabiliriz:

F = BIw (17.21)

Denklem (17.20)'den İ y i çekersek, kuvvet için aşağıdaki denklemi elde ederiz:

B2w2
F=^ ~ v (17.22)

Gördüğünüz üzere,kuvvet çubuğun hızıyla orantılıdır. Kuvvetin yönü, kolayca


görebileceğiniz üzere hızın tersi yönündedir. Viskozite kuvvetine benzer, böyle
bir "hız orantılı" kuvvet manyetik b ir alanda iletkenleri hareket ettirerek indük-
lenmiş akım oluşturulduğunda meydana gelir. Son bölümde örneğini verdiği­
miz eddy akımları da, her ne kadar bu tür durum lar analiz etmesi güç, karm a­
şık b ir akım dağılımı verse de, iletkenler üzerinde iletkenin hızıyla orantılı kuv­
vetler oluşturur.
Çoğu zaman mekanik sistemleri tasarlarken, hızla orantılı sönümlendirme
kuvvetlerini dahil etmek işe yarar bir şeydir. Eddy akımı kuvvetleri, bu tür bir
hıza bağlı kuvvet elde etmenin en uygun yollarından biridir. Bu tür bir kuvvetin
uygulamasının örneği geleneksel ev tipi güç ölçerde (sayaçta) bulunur. Güç ölçer
içinde, kalıcı bir mıknatısın kutuplan arasında dönen ince bir alüminyum disk
vardır. Bu diski süren elektrik motorunun torku evde harcanan güçle orantılıdır.
Diskteki eddy akımı kuvvetlerinden dolayı, hızla orantılı b ir direnç kuvveti var­
dır. Denge halindeyken, hız, harcanan elektrik miktarıyla orantılıdır. Bu dönen
diske bir sayaç bağlarsanız, diskin dönüş sayısının kaydını tutabilirsiniz. Bu da
toplam harcanan elektriğin bir belirtecidir: saatte harcanan watt miktan.
Denklem (17.22)'den yola çıkarak, indüklenmiş akımlardan -herhangi bir
eddy akımı kuvvetinden- kaynaklanan kuvvetin dirençle ters orantılı olduğunu
söyleyebiliriz. Malzemenin iletkenliği daha iyi oldukça, kuvvet de büyür. Elbette
bunun nedeni, direnç düştükçe bir emk'nın daha fazla akım meydana getirmesi
ve daha kuvvetli akımların da daha büyük mekanik kuvvetlere yol açmasıdır.
Çıkarttığımız denklemler, mekanik enerjinin nasıl elektrik enerjisine dönüş­
tüğünü de göstermekte. Önceden olduğu gibi, devrenin direncine verilen elekt­
riksel enerji £1 çarpımıdır. İletken çubuğu hareket ettirmek için gereken işin hı­
zı da, çubuktaki kuvvet ile hızın çarpımıdır. Kuvvet için Denk. (17.21)'i kullanır­
sak, yapılan işin hızı aşağıdaki gibidir:

d W _ v2B2w2
dt R

Gördüğünüz gibi, bu gerçekten de, Denk. (17.19) ve (17.20)'den elde edeceğimiz


El çarpımına eşittir. Yine, mekanik iş elektrik enerjisi olarak gözükmektedir.

17-6 K arşılıklı in d ü k tan s


Şimdi ele alacağımız durum da sabit tel bobinler ve bu sefer değişen manye­
tik alanlar vardır. Manyetik alanlar sayesinde akım meydana getirilmesini an­
latırken, sadece kararlı akımları ele almıştık. Akım lar yavaşça değiştirildiğin­
de, her b ir andaki manyetik alan neredeyse kararlı akımın manyetik alanına
eşit olacaktır. Bu bölümdeki tartışmamızda, bu dediğimizi doğru kılacak şekil­
de akımların yeterince yavaş değiştiğini varsayacağız.
Şekil 17-8'de, b ir transformatörün temel çalışma ilkelerini ortaya koyan iki
bobinli bir düzenlemeyi görebilirsiniz. Birinci bobin, uzun bir solenoid şeklinde
sarılmış b ir telden oluşur. Bu bobinin etrafında -v e ondan yalıtılmış h ald e-
birkaç sarım telden oluşan iki num aralı bobin bulunur. Birinci bobinden b ir
akım geçirdiğimizde, içinde b ir manyetik alan oluşacağını biliyoruz. Aynı man­
yetik alan ikinci bobinin içinden de geçer. Birinci bobindeki akım değiştikçe,
manyetik akı da değişir ve böylece iki numaralı bobinde indüklenmiş bir emk
meydana gelir. Şimdi bu indüklenmiş emk'yı hesaplayacağız.
Şekil 17-8 1 numaralı bobindeki akım, 2 numa­
Bölüm 13-5'te gördüğüm üz üzere, uzun bir solenoidin içindeki manyetik ralı bobin içinde bir manyetik alan yaratır.
alan düzgündür ve şu büyüklüğe sahiptir:

b = (17.23)
e0c2 l

Denklemdeki N\ birinci bobindeki sarım sayısı, I\ içinden geçen akım ve l de


boyudur. Bir num aralı bobinin kesit alanı S olsun; bu durum da B'nin akışı çar­
pı büyüklüğü olur. İki numaralı bobinde N 2 adet sarm al varsa, bu akı bobini N 2
kere dolaşır. Dolayısıyla, iki numaralı bobindeki emk şu şekilde hesaplanır:
HTi
E2 = - N 2S - ^ r (17.24)

Denklem (17.23)'teki, zamanla değişen tek nicelik Jı'dir. Dolayısıyla emk aşağı­
daki şekilde hesaplanır:

Gördüğünüz gibi iki numaralı bobindeki emk, b ir num aralı bobindeki akı­
mın değişim hızıyla orantılıdır. Temelde, iki bobinin geometrik faktörü olan
orantı sabitine karşılıklı indüktans denir ve 3Jİ21 şeklinde belirtilir. Bu durum ­
da Denk. (17.25) şu şekilde tekrar yazılır:

£2 =®Î2 i4rr
at (17-26>
Şimdi, iki num aralı bobinden akım geçirdiğimizi ve b ir num aralı bobindeki
emk'yı hesaplam aya çalıştığımızı düşünelim. Her yerde /2'ye orantılı manyetik
alanı hesaplamamız gerek. Bir numaralı bobinden geçen akı bağıntısı bobinin
geometrisine bağlı, fakat I2 akımıyla orantılıdır. Dolayısıyla, b ir numaralı b o ­
bindeki emk yine dlz/dt değeriyle orantılı olurdu. O halde şunu yazabiliriz:

£1 = ^ 12- ^ f - ‘ (17.27)

ÎDI12 değerinin hesaplanması, 3JÎ21 değerinin; hesaplanm asından daha zordur.


Hesaplamayı şimdi yapmayacağız; çünkü daha sonra bu bölümde 2Jti2'nin
SDÎ2 i'e eşit olması gerekliliğini göstereceğiz.

Herhangi bir bobin için alan akımla orantılı olduğundan, aynı sonucu her­
hangi iki tel bobin için de bulabiliriz. Denklem (17.26) ve (17.27) aynı biçimde
kalır; sadece TO21 ve 9Jİ12 değerleri farklıdır. Onların değerleri bobinlerin şekil­
lerine ve birbirlerine göre konumlarına bağlıdır.

Şekil 17-9 Herhangi iki bobinin karşılıklı indüktansi


OT, dsj • d s ı/ ri2 nin integraliyle orantılıdır.

Rastgele iki bobin arasındaki karşılıklı indüktansi hesaplayalım. Şekil 17-


9'da gösterilenler gibi örneğin. Bir numaralı bobin için genel emk ifadesi aşağı­
daki gibidir:

£ ı = - Ut
d
^ J(1)
L Bnda
Burada B manyetik alandır ve integral de bir numaralı devre tarafından çevre­
lenen yüzey üzerinden alınır. Bölüm 14-1'de gördüğümüz üzere, .B'nin böyle bir
yüzey integrali vektör potansiyelin çizgi integraliyle ilişkilendirilebilir. A vek­
tör potansiyeli ve dsı bir numaralı devrenin parçasıyken,

r
r
J (1 )
B ■nda = (D A
J(i)
dsı

yazabiliriz. Çizgi integrali b ir numaralı devre etrafından alınmalıdır. Böylece,


b ir num aralı bobindeki emk aşağıdaki şekilde yazılabilir:

fı =
d
(f) A
■a* Jfl)
ds\ (17.28)

Şimdi gelin, b ir numaralı devredeki vektör potansiyelinin iki num aralı dev­
redeki akımlardan kaynaklandığını varsayalım. O halde, iki numaralı devrenin
etrafındaki çizgi integrali şeklinde yazabiliriz:
hds2
(17.29)
re0c2 J{ 2)
47160^ riz

Denklemdeki I2 iki numaralı devredeki akım ve r 12 de devre parçası d s 2 'nin, bir


num aralı devre üzerinde vektör potansiyelini değerlendirdiğimiz noktaya me­
safesidir (Bfez. Şekil 17-9). Denklem (17.28) ve (17.29)'u birleştirdiğimizde, bir
num aralı devredeki emk'yı çift çizgi integral olarak yazabiliriz:

1 d £ £ Izdsz
dsı
4 n £ 0C2 i §f 2)
d t J(l) J n 2

Bu denklemde integraller durağan devrelere göre alınır. Tek değişken nicelik,


integralin değişkenlerine bağlı olmayan /2 akımıdır. Dolayısıyla onu integralin
dışına alabiliriz. Böylece emk aşağıdaki şekilde yazılabilir:

d /2

Denklemdeki SCTÎ12 katsayısı da

OT12 = _ _ L ^ ( f ) (fi dS2' -dSl- (17.30)


4ne0(r J(i) J( 2) ri2

olarak ifade edilir. Bu integralden de anlıyoruz ki, ÜJÎ12 sadece devre geometri­
sine bağlıdır. İki devre arasındaki b ir tür ortalama ayrılığa bağlıdır. Ortalama,
iki bobinin paralel kısımlarını ağırlıklı alarak hesaplanır. Denklemimiz, her­
hangi b ir şekle sahip iki devrenin karşılıklı indüktansını hesaplamakta kullanı­
labilir. Ayrıca, ÎDÎ12 için integralin 9tt2ı için aynı olduğunu gösterir. Dolayısıyla,
her iki katsayının benzer olduğunu göstermiş olduk. İki bobinli b ir sistem için,
3JÎ12 ve ÜJI21katsayıları alt indisleri olmadan sadece 5JÎ olarak gösterilir ve b a ­
sitçe karşılıklı indüktarıs denir:

3JÎ12 = 3JI21 = ÎR

17-7 Öz in d ü k tan s
Şekil 17-8 ve 17-9'daki iki bobinde indüklenmiş elektromotor kuvvetlerini
tartışırken, sadece b ir bobinde veya diğerinde akım olduğu durumu konuştuk.
Her iki bobinde de aynı anda akım varsa, herhangi bir bobinden geçen manye­
tik akı, üst üste binme yasası manyetik alanlar için geçerli olduğundan dolayı,
ayrı ayrı bulunan iki akının toplamıdır. Bu yüzden b ir bobindeki emk sadece
diğer bobindeki akım değişimiyle değil, ayrıca kendi akım değişimiyle de oran­
tılıdır. Dolayısıyla, ikinci bobindeki toplam emk aşağıdaki şekilde yazılm alıdır:’

£2 = ÎR214 t ~ + (i7 -3i)

Benzer şekilde, 1 numaralı bobindeki emk sadece iki num aralı bobindeki akım
değişimine değil, aynı zamanda kendi içindeki akım değişimine bağlıdır:

£ ı = Wi 24 ^ + TOii4 î ' (i7-32)


3Jİ22 v e 5Dîıı katsayıları daima eksi sayılardır. L\ ve £2, iki bobinin öz indük-
tanslarıysa, aşağıdaki eşitlikler yazılabilir:

3Rn = - £ 1 , î«2 2 = -£ 2 (17.33)

Elbette öz indüktans tek b ir bobin olduğunda da var olur. Tek başına her­
hangi bir bobinin öz indüktansı £'dir. Emk, içinden geçen akımın değişim hızıy­
la orantılı olacaktır. Tek b ir bobin için, emk ve akım aynı yöndeyse, değerlerini
artı kabul etmek olağandır. Buna göre, tek bir bobin için emk aşağıdaki gibi he­
saplanır:

£ = -£ -— (17.34)

Buradaki eksi işareti emk'nın akımdaki değişime karşı geldiğini ifade eder. B u ­
na genelde "zıt emk" denir.
Herhangi b ir bobinde akım değişimine karşı gelen bir öz indüktans oldu­
ğundan dolayı, içindeki akımın b ir tür eylemsizliği vardır. Bobindeki akımın bu
eylemsizliğinin üstesinden gelmek için, Şekil 17-10 (a)'da göründüğü gibi, b o b i­
ni dış bir voltaj kaynağına, örneğin b ir batarya veya jeneratöre, bağlam ak gere-

(17.31) ve (17.32) denklemlerindeki TO12 ve ÎÖI2 1 'in işaretleri, her iki bobin için bir artı akım
h issi için yapılan rastgele seçim lere dayanır.
kir. Böyle bir devrede, I akımı ile V voltajı arasındaki ilişki aşağıdaki gibi ifade
edilebilir:

V = L (17.35)
dt

Dikkat ederseniz bu denklem, tek boyuttaki bir parçacık için Nevvton'ın h a­


reket yasasıyla aynı biçime sahiptir. Böylece, "benzer denklemlerin benzer çö­
(a) zümleri vardır" ilkesiyle çalışabiliriz. Dışardan uygulanan V voltajını F kuvveti­
ne ve bobindeki I akımını da parçacığın v hızına eşlersek, bobinin indüktansı L
parçacığın kütlesi m 'e eşit olur* iBkz. Şekil 17-10 (b)]. Birbirlerine karşılık gelen
nicelikler için lütfen aşağıdaki tabloyu inceleyin:

Parçacık Bobin

77777777777777 F (kuvvet) V (potansiyel farkı)


(b)
v (hız) I (akım)
Şekil 17-10 (a) Voltaj kaynaklı ve indüktanslı x (yerdeğiştirme) q (yük).
bir devre, (b ) Benzeri bir mekanik sistem.
dv dİ
F = m- V = L—
~di dt
m v (momentum) LI

2 m v 2 (kinetik enerji) ¿£/2 (manyetik eneıji)

17-8 İn d ü k tan s ve m an yetik en erji


önceki bölümde kullandığımız benzerliği devam ettirdiğimizde, değişim hızı
uygulanan kuvvet olan mekanik momentuma (p = mv) karşılık gelecek şekilde, de­
ğişim hızı V olan ve £Tya eşit bir benzer nicelik olmasını bekleriz. LI için devre­
deki gerçek momentum demeye elbette hakkımız yok; zaten değil de. Bütün devre
öylece duruyor ve momentumu bu yüzden sıfır olabilir. LTnın momentum mv'ye
eşit olması, karşılık gelen denklemleri sağlamak anlamındadır. Aynı şekilde, ki­
netik eneıji ^m v2'ye benzer ^LP niceliği vardır; fakat bir sürprizle. Bu ^LP aynı
zamanda elektriksel durumda da eneıji demektir. Bunun nedeni indüktans üze­
rinde iş yapmanın hızı V I ve mekanik sistemde ona karşılık gelen niceliğin de Fv
olmasıdır. Dolayısıyla, eneıji söz konusu olduğunda nicelikler sadece matematik­
sel olarak değil, aynı zamanda fiziksel olarak da benzeşirler.
Bunu şimdi daha detaylı olarak inceleyelim. Denklem (17.16)'da gördüğü­
müz üzere, indüklenen akımlarca yapılan elektriksel işin hızı, akım ve elektro­
motor kuvvetin çarpımıdır:

Denklem (17.34)'teki akım cinsinden £'yi açarsak, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

dW (17.361
dt ~ dt
Denklemin integralini alırsak, akım oluşurken öz indüktansta oluşan emk'nın
üstesinden gelmek için dış kaynaktan gelmesi gerekli enerjiyi (ki o da depola­
nan enerjiye IU) eşit olmalıdır) hesaplarız:’
-W = U = \LI2 ) (17.37)

Dolayısıyla, bir indüktansta depolanan enerji ^ L I 2' dir.

Aynı akıl yürütmeyi, Şekil 17-7 ya da Şekil 17-9'da görünen türden bobin
çiftlerine uygularsak, sistemin toplam elektrik enerjisinin aşağıdaki denklemle
verildiğini buluruz:
U = \ L XI \ + \ L 2I 2+ TO/i /2 (17.38)

Yeri gelmişken, bu, mekanik ve elektriksel nicelikler arasında karşılıklılık kurmanın tek yo­
lu değildir.
Bobinin direncindeki akımdan kaynaklanan ısı için kaybolan e n eıjiyi ihm al ediyoruz. Bu
tür en eıji kayıpları kaynaktan ilave en eıji gerektirir; fakat indüktansa giren enerjinin m ik­
tarını etkilemez.
Nasıl? Eğer her iki bobin için I = O'la başlarsak, önce birinci bobindeki 7ı akımı­
nı, ¡2 = 0 olacak şekilde açabiliriz. Yapılan iş j^ / J 'd ir. /2akımım açtığımızday­
sa, sadece iki numaralı devredeki emk'ya karşı 5 £ 2^ i?i değil, aynı zamanda,
bir num aralı devredeki emk'nm [aJKdJ^/dtll'nin integrali olan 9JU1/2 çarpı şimdi
sabit olan 11 akımı kadar ilave iş yapmış oluruz.
Diyelim ki şimdi, /ı ve I2 akımları taşıyan herhangi iki bobin arasındaki
kuvveti bulmak istiyoruz. Denklem (17.38)'in enerjisindeki değişimi alarak, sa­
nal iş ilkesini kullanabileceğimizi düşünebiliriz. Elbette, bobinlerin göreli ko­
numlarını değiştirdiğimizde tek değişen niceliğin karşılıklı indüktans 3JÎ oldu­
ğunu hatırlamalıyız. Daha sonra sanal iş denklemini aşağıdaki şekilde yazabili­
riz:
- F Ax = AU = I 1I2 A9Jİ (yanlış)

Ancak bu denklem hatalıdır; çünkü, daha önceden gördüğüm üz üzere, sadece


iki bobinin enerjilerindeki değişimi hesaba katar, Jj ve I2 akımlarını sabit de­
ğerde tutan kaynakların enerjisini değil. Şimdi biliyoruz ki, bu kaynaklar, b o ­
binler hareket ettikçe içlerinde indüklenen emk'lara karşı da enerji sağlam alı­
dır. Sanal iş ilkesini doğru kullanmak istiyorsak, bu enerjileri de hesaba katma­
lıyız. Bununla birlikte, daha önce gördük ki kestirmeden gidebilir ve sanal iş il­
kesini, toplam enerjinin f/mekanik dediğimiz "mekanik" enerjinin eksi değerlisi
olduğunu aklımızda tutarak kullanabiliriz. Böylece, kuvvet için aşağıdaki eşitli­
ği yazabiliriz:
-F = AC/mekanik = -At/ (17.39)

Böylece, iki bobin arasındaki kuvvet aşağıdaki şekilde hesaplanabilir:

F Ax = I\l2 AÜJİ

İki bobinli bir sistemin enerjisini ortaya koyan Denk. (17.38), iki bobinin öz
indüktansları L\ ve £ 2 ile karşılıklı indüktansları 3JÎ arasında ilginç b ir eşitsiz­
lik bulunduğunu göstermek için kullanılabilir. Her iki bobinin enerjilerinin artı
değerli olması gerektiği açıktır. Bobinlerde sıfır akım varken başlar ve belli b ir
değere kadar akımları yükseltirsek, sisteme enerji yüklemiş oluruz. Böyle olm a­
saydı, akımlar anlık olarak yükselir ve dünyanın geri kalanına enerji verirlerdi.
Olacak şey değil! Şimdi enerji denklemimiz (17.38)'i aşağıdaki biçimde de yazı­
labilir:

U = 2 £ı (iı+! r i2)2 + i { L2~ ı £ h (1740)

Bu sadece cebirsel b ir dönüşümdür. Bu nicelik, Iı ve /2 'nin her değeri için her za­
man artı işaretli olmalıdır. Özellikle, I2 aşağıdaki özel değere sahip olduğunda:

(17.41)

I2 için bu akım değeriyle, Denk. (17.40)'ın ilk terimisıfır olur. Enerji artı değer­
de olacaksa, (17.40)'ın son terimi sıfırdan büyük olmalıdır. Koşulumuz aşağıda­
ki gibidir:
£ 1 £2 > W 2
Böylece, herhangi iki bobinin karşılıklı indüktansı Şii'nin büyüklüğünün iki öz
indüktansın geometrik ortalamasına eşit veya daha az olması gerektiğini kanıt­
lamış olduk, ( l 'n i n kendisi, /ı ve ¡2 akımlarının işaret seçimine bağlı olarak,
artı veya eksi değer alabilir.)
|2Jl|<V£l (17.42)

TO ile öz indüktanslar arasındaki ilişki genelde şu şekilde yazılır:


Burada, k sabitine bağlaşım sabiti denir. Bir bobinden kaynaklanan akı diğer
bobini bağlıyorsa, bağlaşım katsayısı bire yakındır. Bobinler "sıkıca bağlaşm ış"
deriz. Bobinler birbirlerinden uzak veya karşılıklı akı bağı çok küçük olacak şe­
kilde yerleştirilmişlerse, bağlaşım katsayısı sıfıra yakındır ve karşılıklı indük-
tans çok küçüktür.
İki bobinin karşılıklı indüktansını hesaplamak için, iki devrenin çevresinde­
ki çift çizgi integral olan Denk. (17.30)'u vermiştik. Aynı denklemi kullanarak,
tek bir bobinin öz indüktansını, aynı bobin etrafında her iki integrali alarak
bulabileceğinizi düşünebilirsiniz. Öyle olmayacaktır; çünkü paydadaki r\2, iki
çizgi parçası dsj ve ds2 bobin üzerinde aynı noktadayken sıfıra gidecektir. Bu­
nun nedeni, bu denklemin, sadece iki devrenin tellerinin kesit alanlarının dev­
reler arasındaki uzaklığa göre küçük olduğu durum da geçerli b ir yaklaştırım
olmasıdır. Bu durumda, bu yaklaştırım tek b ir bobin için kullanılamaz. Hatta
aslında, tek bir bobinin indüktansı, tel çapı küçüldükçe logaritmik olarak son­
suza gider.
Bu yüzden, tek b ir bobinin öz indüktansını hesaplamak için başka b ir yola
başvurmalıyız. Teller içindeki akımların dağılımını hesaba katmak gereklidir;
çünkü telin boyutu önemli bir parametredir. Sormamız gereken soru "devre"nin
indüktansının ne olduğu değil; iletkenlerin dağılımının indüktansınm ne oldu­
ğudur. Bu indüktansı bulmak için en kolay yol belki de, manyetik enerjiyi kul­
lanmaktır. Daha önce Bölüm 15-3'te, durağan akımların dağılımının manyetik
enerjisi için şu ifadeyi bulmuştuk:

(17.44)

Akım yoğunluğu / nin dağılımını bilirsek, vektör potansiyeli A'yı ve daha sonra
Denk. (17.44)’ün integralini alarak da enerjiyi hesaplayabiliriz. Bu enerji, öz in-
düktansın manyetik enerjisine, ^L I 2, eşittir, ikisini birbirine eşitlediğimizde,

indüktans için aşağıdaki denklemi elde ederiz:

(17.45)

îndüktansın sadece devrenin geometrisine bağlı olması gerekir, devredeki I akı­


mına değil. Denklem (17.45) bize tam böyle b ir sonuç verir; çünkü denklemdeki
integral, akımın karesiyle orantılıdır. Akım b ir kere j içinden ve bir kere de vek­
tör potansiyeli A içinde gözükür. İntegralin P 'y e bölüm ü devrenin geometrisine
bağlıdır, / akımına değil.
Bir akım dağılımının enerjisini veren Denk. (17.44), hesaplam ada kolaylık o l­
ması için çok farklı bir biçime de sokulabilir. Daha sonra göreceğimiz üzere, bu
biçim önemlidir; çünkü o genel bir geçerliğe sahiptir. Enerji denklemi (17.44)'te,
hem A hem de j vektörü B'yle ilişkilendirilebilir; böylece enerjiyi manyetik alan
cinsinden ifade etmeyi umabiliriz. Aynı, elektrostatik enerjiyi elektrik alanla
ilişkilendirdiğimiz gibi. Önce j yerine eo^V x B koyalım. B = V x A eşitliğini B
cinsinden A elde etmek için kullanamayacağımızdan, A 'yı kolaylıkla değiştire­
nleyiz. Ancak, şunu yazabiliriz:

(17.46)

ilginç olan şey, bu integrali -birtakım kısıtlam alarla- aşağıdaki gibi yaza-
bilmemizdir:

(17.47)

Bunu anlamak için, tipik b ir terimi detaylıca yazalım. Denklem (17.46)'nın in-
tegralinde bulunan (V x B ) ZA Z terimini ele alalım. Bileşenleri açarak yazdığı­
mızda.
dBx
-^ A z dx dy dz
dy

ifadesini elde ederiz. (Elbette, aynı türden iki integral daha vardır.) Şimdi, ilk
i
terimin x'e göre integralini alalım:

Ayrıca, sisteminizin -kaynaklar ve alan ların - sonlu olduğunu düşünün; öyle ki


uzak mesafelere gittikçe bütün alanlar sıfıra düşsün. Daha sona bütün hacim
üzerinden integrali alındığında, By A z teriminin limitlerdeki değerini hesapladı­
ğım ızda sıfır buluruz. Sadece By(dAz/dx) terimini bırakacaktık, o da zaten
By(VxA)y teriminin ve dolayısıyla B ■ (V x A I'nm bir parçasıdır. Diğer beş terimi
de ele alınca göreceksiniz ki, Denk. (17.47) gerçekten de Denk. (17.46)'ya denktir.
Artık (V x ¿ )'y ı B'yle değiştirip, aşağıdaki eşitliği elde edebiliriz:

(17.48)

Böylece, manyetostatik b ir durumun enerjisini sadece manyetik alan cinsinden


ifade etmiş olduk, ifade, elektrostatik enerji için bulduğum uz denkleme çok
benzemektedir:

(17.49)

Bu iki enerji denklemini vurgulamamızın nedenlerinden biri, bazen onları


kullanmanın daha uygun olmasıdır. Daha da önemlisi, dinamik alanlar (E ve
B'nin zamanla değiştiği alanlar) için (17.48) ve (17.49) doğru olmakla beraber,
elektrik ve manyetik enerjiler için verdiğimiz diğer denklemler doğru değildir.
Onlar sadece statik alanlar için geçerlidir.
Tek b ir bobinin manyetik alanı (B) bilinirse, enerji ifadesi (17.48)'i ^ L I 2' ye

eşitleyerek öz indüktansı bulabiliriz. Gelin, uzun bir solenoidin öz indüktansım


bu şekilde hesaplayalım. Daha önceden bildiğim iz üzere, bir solenoidin içindeki
manyetik alan B düzgündür ve dışarda sıfırdır. İçerdeki alanın büyüklüğü
B = n//eoC2'dir. n birim uzunluktaki sarım sayısı ve I da akımdır. Bobinin yarı­
çapı r ve uzunluğu L ise (L değerini büyük alalım, böylece sondaki etkileri ihmal
edebiliriz. L » r), içerdeki hacin) n r 2L'Air. Dolayısıyla manyetik alan da

n2P
U= 2 B2 ■ (Hacim) =

olur. Bu da ^ L I 2'y e eşittir. Dolayısıyla aşağıdaki sonucu buluruz:


M AXW ELL DENKLEMLERİ

18-1 M axw ell den klem leri


Bu bölümde, 1. Bölümde başlangıç noktası olarak ele aldığım ız dört M ax ­ 18-1 Maxwell denklemleri
18-2 Yeni terim nasıl işler?
well denklemine geri döneceğiz. Şu ana kadar M axw ell denklemlerini parça
18-3 Bütün klasik fizik
parça çalıştık. Son b ir parça daha eklemenin ve hepsini bir araya getirmenin
18-4 Hareket eden bir alan
zamanı geldi. Böylece, zamanla herhangi b ir şekilde değişen elektromanyetik
18-5 Işığın hızı
alanlara dair doğru ve eksiksiz b ir çalışmamız olmuş olacak. Bu bölümde belir­ 18-6 Maxwell denklemlerini çözmek;
teceğimiz bir şey daha önceden söylediklerimizle çelişirse, bu bölümdekini doğ­ potansiyeller ve dalga denklemi

ru ve önceden söyleneni yanlış kabul edebilirsiniz. Daha önceden söyledikleri­


miz özel durum lar için, örneğin durağan akımlar veya sabit yükler gibi geçer-
liydi. Her ne kadar denklemleri yazarken kısıtlam aları dile getirdiysek de, bun ­
ları unutmak ve yanlış denklemleri genel olarak doğru zannetmek çok kolaydır.
Artık tam gerçeği hiç kısıtlama olmadan (veya neredeyse hiç) öğrenmeye hazır­
sınız.
Bütün M axw ell denklemleri Tablo 18-1'de hem matematiksel sembollerle,
hem de kelimelerle yazılmıştır. Kelimelerin denklemlere denk olmasına artık
alışmış olmalı ve birini diğerine karşılıklı çevirebiliyor olmalısınız.
iTnin diverjansının yük yoğunluğu bölü eo olduğunu ifade eden ilk denklem
genelde doğrudur. Hem statik, hem dinamik alanlarda Gauss yasası daima ge-
çerlidir. iTnin herhangi b ir kapalı yüzeyden geçen akışı, içerdeki yükle orantılı­
dır. Üçüncü denklem manyetik alanlar için genel b ir yasadır. Hiç manyetik yük
olmadığından dolayı, B'nin herhangi bir kapalı yüzeyden geçen akışı daima sı­
fırdır. îkinci denklem, E'nin bükümünün -dB/dt olduğu, Faraday yasasıdır ve
son iki bölüm de bunun üzerinde durduk. O da genel olarak doğrudur. Sondaki
denklemse yenidir. Daha önce, durağan akımlar için doğru olduğu kısmını gör­
müştük. O durum da B'nin bükümünün j/eoc2 olduğunu söylemiştik; fakat M ax ­
well tarafından keşfedilen doğru genel denklemde yeni bir parça vardır.
M axw ell sahneye çıkana kadar, elektrik ve manyetizmanın bilinen yasaları
3. Bölümden 17. Bölüme kadar çalıştıklarımızdı. Durağan akımların manyetik
alanı için bilinen tek denklem şuydu:

(18.1)

M axw ell bilinen yasaları ele alarak ve onları, aynı burada bizim yaptığımız g i­
bi, diferansiyel denklemler olarak ifade ederek işe başladı. (Her ne kadar V sim ­
gesi henüz keşfedilmediyse de, bugün büküm ve diverjansı dediğimiz, türevle­
rin bileşim lerinin önemi ilk M axw ell sayesinde ortaya çıktı.) M axw ell daha so­
na Denk. (18. l)'d e b ir gariplik olduğunu fark etti. Denklemin diverjansını alın­
ca, sol taraf sıfır oluyordu; çünkü bir bükümün diverjansı daima sıfırdır. Dola­
yısıyla bu denklem / n in diverjansının da ayrıca sıfır olmasını gerektirir, j'n in
diverjansı sıfırsa, bu durum da akımın herhangi b ir kapalı yüzeyden geçen top­
lam akışı da ayrıca sıfır olmalıdır.
Bir akımın kapalı bir yüzeyden akışı, yüzeyin içindeki yükün azalmasıdır. Bu
kesinlikle, sıfır olamaz; çünkü yüklerin bir yerden bir başka yere taşınabileceği­
ni biliyoruz. Aslında, Denk. (18.2) bizim için neredeyse/nin tanımı olmuştur.

(18.2)

Bu denklem, elektrik yükünün korunduğunu ifade eden temel yasasıdır. Herhangi


bir yük akışı bir kaynaktan gelmelidir. M axwell bu zorluğu anladı ve Denk. (18-l)'in
Maxwell Denklemleri

I. V E = (Kapalı yüzeyden geçen i? akışı) = (içerdeki yük) /e0


€()

dJB d
II. V x E = — — (E 'nin b ir ilmek etrafındaki çizgi integrali) = ---
ut at

III. V •B = O (Kapalı b ir yüzeyden geçen B akışı) = O

IV. c2V x B = — + - c2 ( B 'nin b ir ilmek etrafındaki integrali) = (ilmekten geçen akım)/eo


?o dt
H----- (ilmek içinden geçen E akışı)
dt

Yük korunumu
■ dp
(Akımın kapalı yüzeyden geçen akışı) = - — (içerdeki yük)
v 3 = -m

Kuvvet yasası
F = q {E + v x B )

Hareket yasası
171V
P = (Einstein'ın düzelttiği haliyle, New ton yasası)
s (p ) - F - \/l — v 2/ c 1

Kütleçekim
P 77lı 7772
r = —G — 7,— e r

sağ kısmına dE/dt terimini ekleyerek bunun üstesinden gelinebileceğini belirtti.


Daha sonra da Tablo 18 l'deki dördüncü denklemi-elde etti:

IV. c^V x B = — +
e0 dt
M axw ell'in devrinde soyut alanlar cinsinden düşünmek henüz yaygın hale
gelmemişti. M axw ell fikirlerini, boşluğun esnek b ir katı gibi düşünüldüğü mo­
delle ele almaya çalıştı. Bu yeni denklemin anlam ım da mekanik model terimle­
riyle açıklamaya çalıştı. Kuramına karşı başta direnç vardı; birincisi modelden
dolayı ve İkincisi de hiç deneysel bir gösterim olmamasından dolayı. Bugün b i­
liyoruz ki önemli olan denklemlerdir, onları elde etmek için kullandığımız mo­
del değil. Sorgulamamız gereken şey sadece denklemlerin doğru olup olm adığı­
dır. Cevap deneylerdedir ve M axw ell denklemlerini doğrulamak için sayısız de­
ney yapılmıştır. Kurmak için çıktığı iskeleyi söktüğümüzde, M axw ell'in göste­
rişli binasının kendi başına ayakta durduğunu görürüz. Elektrik ve manyetiz­
maya dair tüm yasaları bir araya getiren M axw ell, eksiksiz ve güzel b ir kuram
oluşturmuştur.
Şimdi, M axw ell'in karşılaştığı zorluğu aşmak için eklediği o fazladan teri­
min gerçekten de gerekli olduğunu gösterelim. Denkleminin (Tablo 18-1'de dör­
düncü denklem) diverjansım aldığım ızda, sağ tarafın diverjansı sıfıra eşit ol­
malıdır:
/ qe
V• + V •“ t t = 0 (18.3)
eo ot
İkinci terimde, türevlerin koordinatlara ve zamana göre sırası tersine çevrilebi­
lir; böylece denklemi aşağıdaki şekilde tekrar yazabiliriz:
Ancak, M axw ell'in denklemlerinden birincisi İ n i n diverjansının p/e o olması
gerektiğini söyler. Bu eşitliği Denk. (18.4)'e yerleştirirsek, Denk. (18.2)'yi elde
ederiz ve onun da doğru olduğunu zaten biliyoruz. Tersten gidip, M axw ell
denklemlerini doğru kabul edersek -nitekim kabul ederiz; çünkü henüz hiçbir
deneyde onlarla çelişen bir sonuç bulunam adı- yükün daima korunduğu sonu­
cuna ulaşırız.
Fizik yasalarının şu soruya verebilecek b ir cevabı yoktur: "Bir noktada b ir
yük aniden belirirse ne olur? Hangi elektromanyetik etkiler meydana gelir?" B u ­
na cevap verilemez; çünkü denklemlerimiz böyle bir şeyin olamayacağını söyle­
mekte. Olacak olsaydı, yeni yasalara gereksinimimiz olurdu; ancak bu yeni y a­
saların ne olacağını bilemeyiz. Yük korunumunun olmadığı b ir dünyanın nasıl
işlediğini gözlemleme şansımız olamadı. Denklemlerimize göre, bir yere b ir
noktayı aniden yerleştirdiyseniz, onu bir yerden taşımışsınız demektir. Bu du­
rumda ne olacağını bilebiliriz.
.Fnin bükümüne dair denkleme yeni bir terim eklediğimizde, yepyeni b ir ol­
gular kümesinin tanımlandığını anladık. M axw ell'in V x i için olan denkleme
yaptığı küçük eklemenin birçok şeyi etkileyen sonuçlan olduğunu göreceğiz.

18-2 Yeni te rim n asıl işle r?


İlk örnek olarak, küresel simetrik, radyal b ir akım dağılım ında ne olduğunu
ele alalım. Küçük b ir küremiz ve içinde radyoaktif malzeme olsun. Bu radyoak­
tif malzeme dışarıya yüklü parçacıklar saçmaktadır. (Ya da merkezine küçük
b ir delik açılmış b ir jöle bloğu düşünebiliriz. Deliğe b ir deri altı şırıngasıyla
yük bastığımızı ve yükün de dışarı doğru sızdığını düşünelim.) Her iki durumda
da, dışarıya doğru radyal olarak yayılan bir akımla karşılaşırdık. Her yönde ay­
nı büyüklüğe sahip olduğunu varsayacağız.
Herhangi b ir r yarıçapı içindeki toplam yüke Q(r) diyelim. Aynı yarıçaptaki
radyal akım yoğunluğu j{r] ise, Ç'nun, Denk. (18.2)'ye göre,

âf tr) = - A n r 1j(r) (18.5)

oranında azalması gerekir.


Şimdi bu durum da akımlarca meydana getirilen manyetik alanla ilgili konu­
şalım. Şekil 18-1'deki gibi, yarıçapı r olan b ir küre üzerine b ir T ilmeği çizdiği­
mizi düşünelim. Bu ilmekten geçen bir akım vardır; dolayısıyla gösterilen yön­
de dolaşan bir manyetik alan olmasını bekleriz.
Şimdiden zor b ir durum da kaldık. B'nin küreüzerinde nasıl belli bir yönü
olabilir ki? Bir başka T seçimi yaparsak, gösterilenin tam tersinde bir yön göre­
Şekil 18-1 Küresel simetrik bir akımın manye­
biliriz. O zaman, akımlar etrafında B'nin nasıl b ir dolaşımı olabilir ki? tik alanı nedir?
Bizi kurtaran M axw ell'in denklemidir. B'nin dolaşımı sadece T içinden ge­
çen toplam akıma değil, aynı zamanda içinden geçen elektrik akışının zamanla
değişimine eşittir. Bu iki parça birbirini sıfırlıyor olmalı. Gelin, bu doğru muy­
muş bakalım?
r yarıçapındaki elektrik alan, yük varsaydığım ız şekilde simetrik dağıldığı
sürece, ÇM/Aneor2 olmalıdır. Radyaldır ve değişim hızı da şu şekilde ifade edilir:

Ot = 47T£0' Ot <1 8 -6 >

Bunu Denk. (18.5)'le karşılaştırdığım ızda şu eşitliği buluruz:

= —^ (18.7)
at e0
m
r : İLMEĞİ

(b)

Şekil 18-2 Yüklenen bir sığaçın yakınındaki manyetik alan.

M axw ell denklemlerinin dördüncüsünde iki kaynak terimi birbirini sıfırlar ve


B”nin bükümü daima sıfırdır. Örneğimizde hiç mapyetik alan yoktur.
İkinci örnek olarak, paralel levhalı b ir kondansatörü yüklemek için kullanı­
lan bir telin manyetik alanını ele alalım. Levhalardaki Q yükü zamanla değişi­
yorsa (çok hızlı değil ama), tellerdeki akım dQ/dt'ye eşittir. Bu akımın teli çev­
releyen bir manyetik alan üretmesini bekleriz. Elbette, levhaya yakın akım dik
bir manyetik alan üretmelidir. Akımın gittiği yere bağlı olamaz.
Şekil 18-2 (a)'daki gibi, r yarıçapında b ir çember olan Ti ilmeğini ele alalım.
Manyetik alanın çizgi integrali I akımının eo&'ye bölümüne eşit olmalı. Bu du­
rumda şunu yazabiliriz:

27ztB = (18.8)

Bu, durağan b ir akım için geçerlidir. M axw ell'in eklemesiyle de ayrıca doğru­
dur; çünkü S yüzeyini çemberin içinde diye düşünürsek, üzerinde hiç elektrik
alan olmaz (telin çok iyi bir iletken olduğunu varsayarsak). dE/dt'nin yüzey in­
tegrali sıfırdır.
Şimdi, T eğrisini aşağı doğru yavaşça hareket ittird iğim izi düşünelim. Kon­
dansatörün levhalarıyla eşit düzleme gelene kadar hep aynı sonucu elde ederiz.
Daha sonra I akımı sıfıra iner. Manyetik alan ortadan kaybolur mu peki? öyle
olsa çok garip olurdu. Gelin, M axw ell denklemi, düzlemi kondansatör levhaları
arasından geçen r yarıçapında b ir çember olan, r 2 eğrisi için ne diyor ona baka­
lım [Şekil 18-2 (b)]. B'nin r 2 etrafındaki çizgi integrali 2nrB'dîr. Bu, S2 çembersel
yüzeyinden geçen E akışının zamanla türevine eşit olmalıdır. Gauss yasasından
biliyoruz ki, E'nin bu akışı kondansatör levhalarından birindeki Q yükü çarpı
l/eo'dur:

118 91

Bu gayet uygundur. Denklem (18.8)'de bulduğum uzla aynı Sonuçtur. Değişen


elektrik alan üzerinden intégral aldığım ızda bulduğum uz manyetik alan ile tel­
deki akım üzerinden intégral alarak bulduğum uz manyetik alan aynıdır. Bu, el­
bette M axw ell denkleminin dediği b ir şeydir. Bunun her zaman böyle olacağını,
aynı argüm anları Şekil 18-2 (b)'deki aynı Ti çemberiyle çevrilen Sı ve S'ı yüzey­
lerine uygulayarak kolaylıkla görebiliriz. Sı yüzeyinden geçen I akımı vardır;
ancak elektrik akışı yoktur. Si içinden akım geçmez, ancak I/e o hızında değişen
bir elektrik akışı geçer. Dördüncü denklemi hangi yüzeyle kullanırsak kullana­
lım, aynı B"yi elde ederiz.
M axw ell'in yeni terimi üzerinden şu ana kadar konuştuklarımızdan, çok da
b ir şey eklemediğini, denklemleri beklentilerimize uygun hale getirmek için
denklemleri düzelttiği izlenimini edinebilirsiniz. Dördüncü denklemi tek başına
değerlendirirsek bu doğrudur, yeni b ir şey ortaya çıkmamıştır. Buradaki önemli
kelimeler "tek başına" kelimeleridir. Denklem dörtte M axw ell'in yaptığı küçük
değişiklik, diğer denklemlerle birleştirildiğinde yeni ve önemli sonuçlar doğu­
rur. Bunları ele almadan önce, Tablo 18-1 hakkında daha fazla konuşmalıyız.

18-3 B ü tü n klasik fizik


Tablo 18-1, 1905 yılına kadar bilinen bütün temel klasik fiziği içerir. Hepsi
orada, bir tabloda. Bu denklemlerle, klasik fiziğin bütün alanlarını anlayabiliriz.
Önce M axw ell denklemleriyle başlar. Hem genişletilmiş, hem de kısa mate­
matiksel biçimde. Sonra parantezler içinde bile yazılmış yük korunumunu görü­
rüz, çünkü M axw ell denklemleri tam olarak elimizde olduğu an, onlardan yola
çıkarak yük korunumu yasasını elde edebiliriz. Diğer bir deyişle, tablo aslında
biraz fazla bilgi bile içerir. Sonra kuvvet yasasını ekledik; tüm elektrik ve m an­
yetik alanlara sahip olmak, yüklere ne yaptıklarını bilmediğimiz sürece pek bir
işe yaramaz. E ve iffyi bilirsek, q yüklü ye v hızıyla ilerleyen b ir nesne üzerinde­
ki kuvveti hesaplayabiliriz. Son olarak, kuvveti hesaplamamış olsak bile, kuvvet
b ir şeyi ittiği zaman ne olduğunu bilmediğimiz sürece bize b ir şey ifade etmez.
Kuvvetin momentumdaki değişim hızına eşit olduğunu ifade eden hareket yasa­
sına ihtiyacımız vardır. (Hatırladınız mı? Hani 1. Bölümde işlemiştik.) Momentu-
mu p = mov/yjl — v 2/ c 2 olarak yazarak görelilik etkilerini bile hesaba katanz.
Eksiksiz olmasını istiyorsak, bir yasa daha -N ew to n kütleçekim y a sa sı- ek­
lemeliyiz. En sonda da onu ekledik zaten.
Böylece tek b ir küçük tabloda' bütün- temel klasik fizik yasalarını topladık.
Hatta onlan kelimelerle ifade edebileceğimiz ve biraz da fazlalık içerebilecek
yer bile kaldı. Bu büyük b ir an. Müthiş b ir zirveye tırmandık. K-2'nin zirvesin-
deyiz şu an. Everest'imiz olan kuantüm mekaniğine çıkmaya da neredeyse hazı­
rız. Dağın b ir yüzünden tırmandık ve zirveye ulaştık, şimdi diğer yüzden aşağı
inebiliriz.
Esas olarak denklemleri nasıl anlayabileceğimizi öğrenmeye çalıştık. Şimdi
her şeyi bir araya getirdiğimize göre, denklemlerin ne anlama geldiğini -gö rm e­
diğimiz ne yeni şeyler söylediklerini- çalışacağız. Bu noktaya gelmek için çok
çalıştık. Çok çabaladık; şimdi başarım ızın tüm sonuçlarını görürken, manzara
eşliğinde yokuş aşağı rahatça ineceğiz.

18-4 H areket eden bir alan


Sıra geldi yeni sonuçlara. Bu sonuçlar, bütün M axw ell denklemlerini bir
araya getirdiğimizde ortaya çıkarlar. Öncelikle, özellikle kolay olmasını seçtiği­
miz bir durumda ne olduğuna bakalım. Tüm niceliklerin tek bir koordinatta de­
ğiştiğini varsayarak, tek boyutlu bir problemi ele alacağız. İlgili durum Şekil
18-3'te gösterilmiştir, yz düzlemine yerleştirilmiş yüklü bir levha var. Levha
önde durağandır; daha sonra b ir anda y yönünde u hızına çıkarılır ve bu yönde
sabit hızla devam eder. Böyle b ir "sonsuz" ivmelenmeden dolayı kafanız kanşa-

Şekil 18-3 Sonsuz bir yüklü levha kendine paralel


olacak şekilde aniden hareket ettirilir. Levhadan
dışarı, sabit bir hızda manyetik ve elektrik alanlar
yayılır.
bilir; ancak çok da önemli değildir aslında, u hızına çok hızlı bir şekilde çıkarıldı­
ğını hayal edin. Böylece aniden elimizde bir yüzey akımı J olur (J, z yönünde birim
genişlikteki akımdır). Problemi basit tutmak için yz düzleminde, üst üste bindiril­
miş, aynı büyüklükte zıt işarette bir yüklü levha olduğunu düşünelim. Böylece hiç
elektrostatik etki görülmez. Ayrıca her ne kadar şekilde olup biteni sonlu bir böl­
gede gösteriyor olsak da, levhanın ± y ve ± z yönlerinde sonsuza uzandığını düşü­
nelim. Diğer bir deyişle, akımın olmadığı ve sonradan aniden belirmiş bir düzgün
yük levhasının olduğu bir durumla karşı karşıyayız? Ne olur bu durumda?
Bildiğimiz gibi, artı y yönünde, akım taşıyan bir levha olduğunda x > 0 için
eksi z yönünde ve x < 0 için de tersi yönde b ir manyetik alan meydana getirilir.
B'nin büyüklüğünü, manyetik alanın çizgi integralinin akım bölü eot^'ye eşit ol­
duğundan yola çıkarak hesaplayabiliriz. B = JHe^c1 eşitliğini elde ederdik (w
genişliğindeki b ir şeritteki bir I akımı Jw ve B'nin çizgi integrali de 2Bw oldu­
ğundan dolayı).
Bu bize -küçük x değeri için - levhanın yakınındaki alanı verir. Bizse sonsuz
bir levha hayal ettiğimizden, aynı argümanın daha uzaktaki x değerleri için de
manyetik alanı vermesini bekleriz. Bu da, akımı açtığımız an manyetik alanın
her yerde sıfırdan sonlu bir değere çıktığını görmek demektir. Bir dakika! M an ­
yetik alan aniden değişirse, muazzam elektriksel etkiler meydana getirir. (Her­
hangi bir şekilde değiştiğinde, elektriksel etikler meydana gelir.) Yüklü levhayı
hareket ettirdiğimizden dolayı, değişen b ir manyetik alan meydana getiririz ve
bu yüzden de elektrik alanlar meydana gelir. Elektrik alanlar yaratılıyorsa, sı­
fırdan başlam alı ve b ir değere kavuşm alıdırlar. Manyetik alanın meydana geti­
rilmesine, J akımıyla beraber dE/dt de b ir miktar katkı da bulunacaktır. Dolayı­
sıyla, çeşitli denklemler birbirinin içine geçmiş durumda ve bütün alanlar için
bir kere de bunu çözmeye çalışacağız.
Sadece M axwell denklemlerine baktığımızda, çözüme nasıl kavuşacağımız
açıkça ortada değildir. Bu yüzden önce size cevabı vereceğim ve sonra da cevabın
gerçekten de denklemleri sağladığını doğrulayacağız beraber. Cevap şudur: He­
saplamış olduğumuz B alanı, aslında (küçük x değeri için) akım levhasının hemen
Şekil 18-4 (a) B'nin (veya F n in ), yük levhası
yakınında ortaya çıkmıştır. Böyle olmalı; çünkü levha etrafında küçük bir ilmek
harekete geçirildikten t zamanı kadar sonra,
* ’in bir fonkisyonu olarak büyüklüğü, (b ) Eksi
yaparsak, herhangi bir elektrik akışının içinden“‘geçip gidebileceği bir boşluk
y yönünde t = T zamanında hareketli bir yük­ yoktur. Ancak, -büyük x değeri için - uzaktaki B alanı ilk başta sıfırdır. Kısaca,
lü levha için alanlar (c), (a) ve (b)'nin toplamı. akımı açtığımızda hemen yakınındaki manyetik alan sabit b ir B değerine kavu­
şur; daha sonra bu B de kaynak bölgesinden yayılmaya başlar. Belli bir zaman
sonra, b ir x değerine kadar olan her yerde düzgün manyetik alan vardır. Sonra­
sındaysa sıfırdır. Simetriden dolayı, hem artı hem eksi x yönlerinde yayılır.
E alanı aynı şeyi yapar, t = 0 zamanından (akımı açtığımız an) önce alan her
yerde sıfırdır, t zamanından sonra, x = vt mesafesinde hem E hem de B düzgün­
dür. Sonrasında da sıfırdırlar. A lanlar aynı b ir gelgit dalgası gibi ilerlerler, ön
yüzleri düzgün b ir hızdadır ve sonradan bulduğum uza göre c'dir bu hız. Biz
şimdilik bu hıza v diyelim. E veya B'nin büyüklüğünü, t zamanında görünmele­
riyle beraber, x'e göre gösteren grafik Şekil 18-4 (a)'da gösterilmiştir. Şekil 18-
3'e tekrar bakarsak, t zamanında x = ± v t arasındaki bölge alanlarla "doldurul­
muştur"; fakat henüz ötesine geçememişlerdir. Tekrar vurgulayalım , akım lev­
hasının ve dolayısıyla E ve B'nin y v e z yönlerinde sonsuza uzandığını varsayı­
yoruz. (Sonsuz b ir levha çizemeyiz, dolayısıyla sadece sonlu b ir alanda ne olup
bittiğini gösterdik.)
Şimdi, olan biteni niceliksel olarak analiz edelim. Bunu yapmak için iki ke­
sit görünüme bakmamız lazım. Şekil 18-5'te gösterildiği gibi, y ekseni boyunca
aşağı doğru üstten bakış ve Şekil 18-6'da gösterildiği gibi z ekseni boyunca ge­
riye doğru yandan görünüm. Yandan görünümle başlayalım . Yüklü levhanın
yukarı doğru hareket ettiğini görürüz; manyetik alan +x için sayfanın içine doğ­
ru ve - x için de sayfanın dışına doğru işaret eder. Elektrik alan da her yerde,
x = ± v t'y e kadar, aşağı doğrudur.
Gelin, bu alanlar M axw ell denklemleriyle uyumlu mu diye bakalım. Önce,
çizgi intégral hesaplamak için kullandığım ız ilmeklerden birini çizelim; örneğin
Şekil 18-6'daki dikdörtgen T2 gibi. Dikkat ederseniz, dikdörtgeni kenarlarından
*

Şekil 18-5 Şekil 18-3'ün üstten görünümü. Şekil 18-6 Şekil 18-3'ün yandan görünümü.

biri alanların olduğu bölgededir, ancak diğeri daha alanların ulaşm adığı bir
bölgededir. İlmek içinden geçen b ir miktar manyetik akı vardır. Eğer akı değişi­
yorsa, etrafında b ir emk görülmelidir. Dalganın cephesi hareket halindeyse, de­
ğişen b ir manyetik aki vardır; çünkü B'nin içinde bulunduğu alan v hızıyla gi­
derek büyümektedir. içindeki akı, B çarpı IV nin manyetik alana sahip alan
parçasıdır. B'nin büyüklüğü sabit olduğundan, akının değişim hızı büyüklük
çarpı alanın değişim hızıdır. Alanın değişim hızını hesaplam ak kolaydır. T2 dik­
dörtgeninin genişliği L ise, B'nin içinde bulunduğu alan At zamanında Lv At
olarak değişir (Bkz. Şekil 18-6). Bu durum da akının değişim hızı BLv'dir. Fara­
day yasasına göre bu, E'nin T2 etrafındaki çizgi integralinin, ki bu da E L 'dir, ek­
sisine eşittir. Elimizdeki denklem; 1
, E=vB (18.10)
Dolayısıyla E'nin B'ye hızı v ise, varsaydığım ız alanlar Farâday yasasıyla
uyumludur.
Tek denklem bu değildir elbet; E ve B'yi birbirine bağlayan b ir başka denk­
lem daha vardır. •
d E
c^x B =— + (18.11)
eo dt

Bu denklemi kullanabilmek için, Şekil 18-5'teki üstten görünüme bakalım. B il­


diğiniz üzere bu denklem' bize B'nin akım levhası yakınındaki değerini verir.
Ayrıca, levhanın içinde fakat dalga yüzünün arkasında çizilmiş herhangi b ir il­
mek için, B'nin herhangi b ir bükümü veya herhangi b ir j veya değişen E yoktur;
dolayısıyla bu denklem her yerde doğrudur. Şimdi gelin. Şekil 18-5'teki gibi
dalga yüzüyle kesişen Ti eğrisi için ne olduğuna bakalım. Öurada hiç akım yok­
tur; dolayısıyla Denk. (18.1 l)'i integral biçiminde tekrar yazabiliriz:

B ■ ds = E ■ nda (18.12)
İ dt I
T1 içinde

B'nin çizgi integrali, B çarpı Z/dir. E'nin akışının değişim hızı sadece ilerleyen
dalga yüzünden kaynaklıdır. E'nin sıfır olmadığı T1 içindeki alan vL hızında art­
maktadır. Bu yüzden Denk. (18.2)'nin sağ tarafı v L E dir. O denklem şuna dönüşür:

c*B = Ev (18.13)

Elimizde yüzün arkasında bulunan, hem birbirlerine, hem de dalga yüzünün


ilerlediği yöne dik açılarda, sabit B ve sabit E için b ir çözüm vardır. M axw ell
denklemleri E'nin B'ye oranını belirler. Denklem (18.10) ve (18.13)'ten, şunları
yazabiliriz: ,

E = vB -B

Bir dakika! E/B oranına dair iki farklı koşul bulm uş olduk. Tanımladığımız bu
alan gerçekten var olabilir mi? Elbette her iki denklemin de doğru olduğu tek
bir v hızı vardır, v = c. Dalga yüzü c hızıyla ilerlemelidir. Bir akımdan kaynak­
lanan elektriksel etkinin belli bir sabit c hızıyla ilerlediği bir örnek var elimiz­
de.
Şimdi de yüklü levhanın hareketini, akımın olduğu kısa b ir T zamanı sonra
aniden durdurduğum uzu varsayalım . N e olacağını üst üste binme ilkesiyle gö­
rebiliriz. Elimizde, sıfır olan b ir akım vardı ve sonra aniden akım açılmıştı. Bu
durum için çözümü biliyoruz. Şimdi bir başka alanlar kümesi ekleyeceğiz. Bir
başka yüklü levhayı alıp, ilk akım başladıktan T zaman kadar sonra ters yönde,
aynı hızla aniden hareket ettirelim. Başta ikisinin toplam akımı sıfırdır, sonra
T kadar zaman için akım vardır, sonra yine yok olur; çünkü iki akım birbirini
sıfırlamıştır. Elimizde bir kare akım "sinyali" vardır.
Yeni eksi akım artı olanla, T zamanı kadar gecikmeli olarak, aynı alanları
üretir. Sadece, bütün işaretleri tersinedir. Yine b ir dalga yüzü c hızıyla hareket
eder. Şekil 18-4 (b)'de gösterildiği gibi, t zamanında x = ± c (t - D noktasına v a r­
mış olur. Diğer bir deyişle, Şekil 18-4 (a) ve (b)'de olduğu gibi c hızıyla hareket
eden iki "blok" alanımız vardır. İkisinin birleşim i aynı şeklin (c) kısmında gös­
terilmiştir. x > ct için alanlar sıfırdır. x = c(t - îl ile x = ct arasında (yukarıda
bulduğum uz değerlerle) sabittirler ve x < c(t - D için yine sıfırdırlar.
Kısaca, akım levhasından çıkmış küçük b ir cT kalınlığında b ir blok alan var­
dı elimizde ve uzayda kendi başına hareket etmektedir. Alanlar "havalanm ış­
tır"; uzayda serbestçe ilerlemektedirler ve kaynakla b ir bağları kalmamıştır.
Tırtıl, güzel b ir kelebeğe dönüşmüştür!
Bu elektrik ve manyetik alanlar demeti kendi kendilerini sürdürürler? Ce­
vap: Faraday yasası V x £ = -d B /d t ve M axw ell'in yeni terimi c^V x B = dE/dt'nın
birleşm iş etkileri sayesinde. Kendilerini sürdürmeye yardım edemezler. Diyelim
ki manyetik alan aniden ortadan kaybolsun. Bunun sonucunda değişen bir
manyetik alan olurdu ve bu da b ir elektrik a la » yaratırdı. Bu elektrik alan uzak­
laşm aya çalışırsa, değişen elektrik alan tekrar bir manyetik alan yaratırdı. Bu
karşılıklı devridaimle - b i r alandan diğerine karşılıklı geçişler- sonsuza kadar
devam etmeliler. Ortadan yok olm aları imkânsızdır.- Bir nevi dans ederek -önce
biri diğerini, sonra o öncekini m eydana getirerek- uzayda ilerlerler.

18-5 Işık hızı


Elimizde, kaynağını terk edip dışarıya doğru ışık hızı c'yle ilerleyen bir d al­
ga var. önce bir başka ana dönelim. Tarihe baktığınızda, M axw ell denklemle­
rindeki c katsayısının aynı zamanda ışık hızı olduğu bilinmiyordu. O sadece
denklemlerdeki b ir katsayıydı. Biz baştan ona c dedik, çünkü ne olacağını b ili­
yorduk. Denklemlerde başka b ir katsayı kullanıp, sonra da o katsayının yerine
c koymanın mantıklı olmadığını düşündük. Elektrik ve manyetizma açısmdan-
sa, elektrostatik ve manyetostatik denklemlerinde görünen iki sabitle, eo ve c2
değeriyle başlayalım :

(18.14)

ve

(18.15)

Birim yük için rastgele b ir tanımı ele alırsak, Denk. (18.14) için gerekli £o sabiti­
ni deneysel olarak belirleyebiliriz: Örneğin Coluomb yasasını kullanarak, iki
durağan birim yük arasındaki kuvveti ölçerek. Denklem (18.15)'te görünen eoc2

* Gerçi, tam da böyle değildir. Yüklerin olduğu bir bölgeye vardıklarında "sönümlenebilirler".
Bundan kastımız, başka yerde meydana getirilmiş bazı alanlar bu alanlarla üst üste biner­
ler ve yıkıcı girişimle birbirlerini "sıfırlayabilirler" (bkz. I Cilt, Bölüm 31)
sabitini de deneysel olarak belirlemeliyiz. Bunu da, örneğin, iki birim akım ara­
sındaki kuvveti ölçerek yapabiliriz. (Bir birim akım, saniyedeki b ir birim yük
anlamına gelir.) Bu iki deneysel sabitin oranı c2'dir. Yalnızca b ir başka "elektro­
manyetik sabit."
Dikkat ederseniz, birim yükümüz için ne seçersek seçelim bu c2 sabiti aynı­
dır. Yük "birim"imize iki kat daha fazla -örneğin iki kat daha fazla proton yü­
k ü - "yük" koyarsak, eo dörtte b ir azalır. Bu "birim " yüklerden ikisini iki telden
geçirdiğimizde, her b ir telde saniye başına iki kat fazla "yük" bulunur; iki tel
arasındaki kuvvet dört kat artar, eoc2 sabiti dörtte b ir azaltılmalıdır. £oC?/eo sa ­
bitiyse değişmez.
Dolayısıyla sadece akımlar ve yüklerle yapılan deneylerle bulduğum uz c2
sayısı, elektromanyetik etkilerin ilerleme hızının karesi çıkmıştır. Statik ölçüm­
lerden -ik i birim yük ve iki birim akım arasındaki kuvvetleri ölçerek- c'nin
3,00 x 108 metre/saniye olduğunu bulduk. M axw ell denklemleriyle yaptığı ilk
hesaplam aların sonucunda, elektrik ve manyetik alanlar dalgasının bu hızla
ilerlemesi gerektiğini ortaya koydu. M axw ell, bunun aynı zamanda gizemli b ir
şekilde ışık hızına da eşit olduğu rastlantısına da işaret etmiş ve "Işığın, elek­
trik ve manyetik olguların nedeni olan ortamın birbirlerine dik olan salınımları
olduğu çıkarımını göz ardı edemeyiz" demiştir.
M axw ell, fizikteki en önemli birleştirmelerden birini başarmıştır. Ondan
önce ışık ve elektrik ile manyetizma vardı. Son ikili Faraday, Oersted ve
Ampère'in deneyleriyle birleştirilmiştir. Sonra ansızın, ışık artık "başka türlü
b ir şey" değildi; sadece elektrik ve manyetizmanın yeni bir biçimiydi: Uzayda
kendi başlarına ilerleyen küçük elektrik ve manyetik alanlar biçimi.
Bu özel çözümün, herhangi b ir elektromanyetik dalga için doğru olan bazı
özelliklerine dikkatinizi çekmek isterim: Manyetik alan, dalga yüzünün hareke­
tinin yönüne diktir; elektrik alan da aynı şekilde dalga yüzünün yönüne diktir
ve E ile B vektörleri birbirlerine diktir. Daha da ötesi, elektrik alan £'nin b ü ­
yüklüğü manyetik alan B'nin büyüklüğü çarpı c'dir. Bu üç gerçek, diğer bir de­
yişle iki alanın da ilerleme yönüne dik olması, B’nin E y e dik olması ve E = cB
eşitliği, genelde herhangi b ir elektromanyetik dalga için doğrudur. Bizim özel­
likle incelediğimiz durum, elektromanyetik dalgaların bu üç özelliğini de gö s­
terdi size.

18-6 M axw ell denklem lerini çözmek; potansiyeller ve dalga


denklemi
Şimdi matematiksel b ir şeyler yapmak ve M axw ell denklemlerini daha basit
biçimde yazmaya çalışalım. Başta onları karmaşıklaştırdığımızı düşünebilirsi­
niz; ancak biraz sabırlı olursanız, aniden basitleştiklerini göreceksiniz. Şu ana
kadar her bir M axw ell denklemiyle iyice içli dışlı olduysanız da, bir araya geti­
rilmesi gereken çok parça var. Biz de bunu başarm ak istiyoruz.
Denklemlerin en basiti olan V ■ B = O'la başlayalım . Denklemin anlamının,
B'nin b ir şeyin bükümü olduğunu biliyoruz:

B = Vx4 (18.16)

yazdığım ızda M axw ell denklemlerinden birini çözmüş oluruz. (Tesadüfen, ip


skaler b ir alanken. A ' = A + Vıp eşitliğini sağlayan b ir A ' vektörü de işimize y a ­
rardı; çünkü Vı/ı'nin bükümü sıfırdır ve B hâlâ aynıdır. Bundan daha önce b a h ­
setmiştik.)
Herhangi bir akım veya yük içermediğinden dolayı, sıradaki Faraday y asa­
mız \7 x E = -d B /d t'dir. B'yi V x A şeklinde yazar ve t'ye göre türevini alırsak,
Faraday yasasını şu şekilde yazabiliriz:
d
İlk olarak ister zamana, istersek konuma göre türev alabileceğimizden, bu
denklemi şu şekilde de yazabiliriz:

(18.17)

Gördüğünüz üzere E + dA/dt, bükümünün sıfır olduğu bir vektördür. Dolayısıy­


la b ir şeyin gradyanıdır. Elektrostatik üzerinde çalışırken V x E = 0 eşitliği eli­
mizdeydi ve E'nin b ir şeyin gradyam olduğuna karar vermiştik. -0 'n in gradya-
nı olması gerektiğini bulmuştuk (eksi işareti kolaylık içindir). Aynı şeyi E +
dA/dt için yaparsak; şunu yazarız:

(18.18)

cp simgesini tekrar kullandık; çünkü elektrostatikte zamanla bir şey değişmedi­


ğinden ve dA/dt kaybolacağından; E bizim eski -Vcp'miz olacak. Böylece F ara­
day denklemi şu şekilde yazılabilir:

(18.19)

Şimdiden iki M axw ell denklemini çözmüş olduk. Bulgularım ıza göre E ve B
elektromanyetik alanlarını tanımlamak için dört potansiyel fonksiyona ihtiya­
cımız var: b ir <p skaler potansiyeli ve üç fonksiyon olan A vektör potansiyeli.
A, E'nin ve B'nin b ir kısmını belirliyorsa, A yerine A ' = A + Vıp koyarsak ne
olur? Özel b ir tedbir almadıysak, E genelde değişir. Yine de, A ve 0'yi beraber
aşağıdaki kurallar uyarınca değiştirirsek, E ve B alanları etkilenmeden -fiziği
değiştirm eden- A 'm n değişmesini sağlayabiliriz:

A ' = A + Vıp (18.20)

Bu durum da Denk. (18.19)'dan elde edilen ne B ne de E değişmiş olur.


Daha önce V • A = 0 eşitliğini, statik denklemlerini daha basitleştirmek için
seçmiştik. Bunu şimdi tekrarlamayacağız; farklı b ir seçim yapacağız. Bu seçimi
dile getirmeden önceyse biraz bekleteceğiz sizi çünkü sonra bu seçimin neden
yapıldığı netleşecek.
Şimdi bize p ve j kaynaklan ile potansiyeller arasındaki ilişkiyi verecek, ka­
lan iki M axw ell denklemine bakalım. A ile 0'yi akımlar ve yüklerden yola çıka­
rak belirlediğimizde, Denk. (18.16) ve (18.19)'u kullanarak E v e B 'yi elde edebili­
riz. Böylece M axw ell denklemlerinin yeni bir biçimini elde etmiş oluruz.
Denklem (18.19)'u V ■E = p/e o eşitliğine sokarak b aşlar ve

denklemini elde ederiz. Bunu, aynı zamanda aşağıdaki şekilde de yazabiliriz:

(18.21)

Bu, 4> ve A'yi kaynaklarla ilişkilendiren bir denklemdir.


Son denklemimiz, en karm aşığıdır. Dördüncü M axw ell denklemini aşağıdaki
şekilde yeniden yazarak başlar:

Sonra B ve E'yi, (18.16) ve (18.19)'u kullanarak potansiyeller cinsinden yazarsak


aşağıdaki denklemi elde ederiz:
V x (V x A) = V(V • A) - V 2A eşitliğini kullanarak, ilk terimi tekrar yazarak aşağı­
daki eşitliği elde ederiz:
d d2A i
- c 2V2A + c2V ( V - A ) + ^ - V 0 + - r ^ - = —
u t ut £(} (18.22)

O kadar da basit değil!


Şansımıza, A 'n in diverjansını rastgele seçme özgürlüğümüzü şimdi kullana­
biliriz. Seçimimizi A ve 0'nin denklemlerini aynı biçimde, ama ayrılmış halde
çıkaracak şekilde kullanacağız. Bunu yapmak için aşağıdaki eşitliği kullana­
lım:"

V A =- j ? j x (1823)
Bunu yaptığımızda, Denk. (18.22)'deki orta terimler A ile <p ortadan kalkar ve
denklem çok daha basit hale gelir:

(18,24)
4> için kullandığımız Denklem (18.21) de basit b ir hal alır:

V2<t > - ^ ı i l î = - r 0 (18-25)

N e güzel denklemler kümesi! Güzeller; çünkü güzelce ayrışm ışlardır. Yük


yoğunluğuyla 4>; akımla A gider. Daha da ötesi, sol taraf biraz komik gözükse
de d 2/d t 2‘li b ir Laplace işlemcisini açtığımızda şununla karşılaşırız:

d ^ + d ^ + d ^ _ ± d ^ _ _ _ B _ (18 26)
dx2 dy2 d z2 c 2 d t2 ~ e0

x, y, z ve t'te hoş b ir simetrisi vardır, -l/ c 2 terimi gereklidir; zira uzay ve zaman
farklıdırlar; farklı birim leri vardır.
M axw ell denklemlerinden <f> ve A potansiyellerine dair, 0, A x , A y ve A z

fonksiyonları için aynı matematiksel biçimde yeni bir tür denklem elde ettik. Bu
denklemleri nasıl çözeceğimizi öğrendiğimiz zaman, V x A ve -Vcp - dA/dt'den B
ve E yi elde edebiliriz. M axw ell denklemlerine bire b ir eşit b ir başka biçimde
elektromanyetik yasalar var elimizde ve çoğu durumda bunları kullanması da­
ha kolaydır.
Aslında daha önceDenk. (18.26)'ya benzer b ir denklemi çözmüştük. I. Cilt,
47. Bölümde ses üzerinde çalışırken, şu biçimde b ir denklem elde etmiştik:

d 2</) __ 1_ d 2<t>
d x 2 c 2 d t2

ve bunun dalgaların x yönünde c hızıyla ilerlemesini tanımladığını görmüştük.


Dolayısıyla artık akım ve yük olmayan bölgelerde, bu denklemlerin çözümü A
ve 0'nin sıfır olması değildir (gerçi o da olası b ir çözümdür). Bazı çözümlerde A
ve 0'nin zamanla değiştiği b ir cevap kümesi vardır; fakat daima c hızında iler­
lerler. Alanlar, bölüm ün başında verdiğimiz örnekteki gibi boş uzayda serbest­
çe ilerlerler.
M axw ell'in dördüncü denkleme eklediği yeni terim sayesinde, alan denk­
lemlerini A ve $ cinsinden basitçe ve elektromanyetik dalgaların varlığını da
görünür kılan b ir şekilde yazabildik. Pratik nedenlerden dolayı, hâlâ orijinal
denklemleri E v e B cinsinden kullanmak kullanışlıdır. Ama onlar tırmandığımız
dağın öte yüzünde kaldılar. Şimdi her şey daha farklı gözükecek; yeni ve olağa­
nüstü m anzaralara hazırız.

V ■A 'y ı seçmeye "ayarı seçmek" denir. V\p ekleyerek A 'y ı değiştirm eye "ayar dönüşümü" d e­
nir. Denklem (18.23) de "Lorentz ayan " olarak bilinir.
EN AZ EYLEM İLKESİ

19-1 Özel bir ders; neredeyse tamamen sözlü’


"Ben lisedeyken, fizik öğretmenim -a d ı Bay B ad er'd i- b ir gün fizik dersin- ..
19-1 Özel bir ders; neredeyse tamamen
den sonra beni yanına çağırdı ve şöyle dedi: "Sıkılmış görünüyorsun; sana il- sözlü

ginç b ir şey anlatmak istiyorum." Daha sonra bana anlattığı şeyi kesinlikle bü- 1 9 _2 Dersten sonra eklenmiş bir not
yüleyici bulmuştum ve o zamandan beri de hâlâ büyüleyici buluyorum. Ne za­
man bu konuyla karşılaşsam , üzerinde çalışırım. Hatta, bu dersi hazırlamaya
başladığım da kendimi onun üzerinde daha fazla analiz yaparken buldum. Dersi
hazırlamak yerine, yeni bir problemle uğraşm aya başladım . Bu konu, en az ey­
lem ilkesidir.
"Bay Bader bana şunu anlattı: Elinde, bir yerden harekete başlayıp serbest
hareketle bir başka yere giden bir parçacık (örneğin, b ir kütleçekim alanında)
olsun. Parçacığı fırlattın, havaya gitti ve aşağı inmeye başladı. ________________

İlk noktadan son noktaya belli bir zamanda gider. Şimdi, farklı b ir şekilde h a­
reket ettir. Buradan oraya parçacığın şekildeki gibi hareket ettiğini düşün;

ama hareket süresi aynı kalsın. Parçacığın yol üzerindeki her anında kinetik
enerjisini hesaplar, potansiyel enerjiyi çıkarır ve tüm yol boyu zamana göre in-
tegralini alırsan göreceksin ki, elde edeceğin sayı gerçek hareket için olandan
daha büyüktür.
"Diğer bir deyişle, Newton yasaları F = ma biçiminde değil de, şöyle ifade
edilebilir: Bir noktadan diğerine hareket eden b ir parçacığın yolu için, ortalama
kinetik enerjiden ortalama potansiyel enerji çıkarıldığında bulunan değer o la­
bildiğince küçüktür.

* Sonraki bölüm ler bu özel derste işlenenlere dayanmayacak. Bu bölüm tamamen "eğlence-
lik"tir.
"Bunun ne anlama geldiğini daha iyi bir şekilde ifade etmeye çalışayım.
Kütleçekim alanında olduğunu düşünelim parçacığın. Bu durum da parçacığın
yolu x(t) olur (şimdilik sadece b ir boyutu ele alalım: yolumuz sadece yukarı ve
aşağıdır; yanlara doğru değil). x yerden yüksekliktir. Bu durum da kinetik enerji
^ m (dx/d t)2 ve potansiyel enerji de mgx olarak ifade edilir. Şimdi yol boyunca

her an için kinetik enerjiden potansiyel enerjiyi çıkarıp, ilk andan son ana ka­
dar zamana göre integralini alacağı, tı zamanında belli b ir yükseklikte b aşlad ı­
ğımızı ve son an olan Î2 'de b ir başka yerde olduğumuzu varsayalım.
4
"Bu durumda integral aşağıdaki gibi olur:

i| 2 [ i m ( i ) - m9*\dt

Gerçek hareket b ir tür eğridir -zam ana karşı grafiğini çizersek b ir parabo ld ü r-
ve integrali alındığında belli b ir değer verir. Ya da, Şekil 19-4'teki gibi önce çok
yükseğe çıkan ve sonra aşağı yukarı tuhaf şekilde yol alan b ir başka hareket de
hayal edebiliriz. Böyle bir yol için ya da istediğimiz herhangi b ir başka yol için,
kinetik enerjiden potansiyel enerjiyi çıkarabilir ve integralini alabiliriz. İşin
mucizevi tarafı, gerçek yolun integrali en küçük olan yol olmasıdır.
■■
"Gel, bunu deneyelim. Öncelikle, hiç potansiyel enerjisi olmayan serbest bir
parçacığı ele alalım. Kurala göre, belli b ir zamanda b ir yerden b ir yere giderken
kinetik enerji integrali en azdır; sabit bir hızda gitmelidir. (Bunun -s a b it hızda
gitm enin- doğru cevap olduğunu biliyoruz.) Neden peki? Çünkü eğer parçacık
farklı b ir şekilde hareket etseydi, hızlar bazen ortalamadan yüksek, bazen de
ortalamadan düşük olurdu. Ortalama hız her durum için aynıdır; çünkü "bura­
dan" "oraya" belli bir zamanda gitmelidir.
"Örnek olarak evden yola çıkıp, belirli bir zamanda okula varm aya çalıştığı­
nı düşünelim. Bunu çeşitli yollarla yapabilirsin^Başta deli gibi ivmelenebilir ve
sona doğru frenleyerek yavaşlayabilirsin veya sabit b ir hızda gidebilirsin; ya
da bir süre geri geri gider, sonra ileri gidersin vs. Ortalama hız, her koşulda,
gittiğin toplam mesafe bölü zaman olmalıdır. Sabit hızla gitmezsen; bazen çok
hızlı ve bazen de çok yavaş gidersin. Ortalama etrafında değişkenlik gösteren
bir şeyin karesinin ortalaması daim a ortalamanın karesinden büyüktür. Diğer
bir deyişle, sabit hızda gitmektense hızınızı sürekli değiştirirseniz, kinetik
enerji integrali daima daha büyük olur. Hızınız sabit olduğunda (hiç kuvvet ol­
madığında) integral minimumda olur. Doğru yol şekilde gösterilmiştir.
4
"Şimdi, kütleçekim alanında yukarı fırlatılan bir nesne önce hızlı yükselir ve
sonra yavaşlar. Bunun nedeni potansiyel enerjinin varlığıdır ve ortalamada ki­
netik ve potansiyel enerji arasında en küçük farka sahip olmalıyız. Uzayda yu­
karı doğru çıktıkça potansiyel enerji arttığından, yüksek potansiyel enerjinin
olduğu yere olabildiğince çabuk çıkabilirsek o zaman küçük b ir fark elde ede­
riz. Daha sonra kinetik enerjiden potansiyeli çıkarabilir ve daha düşük b ir orta­
lama elde edebiliriz. Diğer bir deyişle, yukarı doğru çıkan ve potansiyel enerji­
den bolca eksi alan b ir yolu takip etmek daha iyidir.
4 ■■ ■
"Diğer yandan, çok hızlı veya çok uzağa gidemezsin; çünkü çok fazla kinetik
enerjin olur. Verilen belirli sürede çok fazla yukarı çıkıp ve sonra aşağı inebil­
mek için çok hızlı yükselmelisin. Dolayısıyla, çok fazla da yukarı çıkmak iste­
mezsin; ama mümkün olabildiğince de yukarı çıkmak istersin. Çözüm, mümkün
olan en az miktar ilave kinetik enerjiyle mümkün olan en yüksek potansiyel
enerji değerini elde etmektir, kinetik eksi potansiyel farkını olabildiğince kü­
çültmek.
"Öğretmenimin bana bütün anlattığı bu kadardı. Çok iyi b ir öğretmendi ve
ne zaman konuşmayı kesmesi gerektiğini de biliyordu. Ancak ben ne zaman ko­
nuşmayı kesmem gerektiğini bilmiyorum. Aslında bunu burada ilginç b ir not
olarak bırakmaktansa, size yaşamın karmaşıklıklarını kanıtlayarak sizleri kor­
kutacak ve bezdireceğim. Şimdi ele alacağımız matematik problem i yeni b ir
türdür ve çok zordur. Adına eylem (S) diyeceğimiz yeni bir niceliğimiz var. E y­
lem, kinetik enerji eksi potansiyel enerjinin zaman üzerinden integralidir.

Eylem = S = J^2 (KE - PE)di

Hatırlarsanız hem PE, hem de KE zamana bağlı fonksiyonlardır. Bu eylem için


olası her yolda farklı bir değer elde edersiniz. Matematiksel problemimiz, hangi
eğri için o değerin en az olduğunu bulmaktır.
"Şunu diyebilirsiniz: Ah, bu sadece tepe değerleri bulm aya dair b ir analiz
problemi. Eylemi hesaplar ve minimumu bulmak için türevini alırsınız."
"Ama dikkat edin. Norm alde sadece b ir değişkenin fonksiyonu vardır elimiz­
de ve fonksiyonun en az veya en çok olduğu yer için değişkenin değerini bulm a­
mız gerekir. Örneğin, b ir çubuğu ortasından ısıtalım ve ısı çember içinde yayıl­
sın. Çubuğun her noktası için bir sıcaklık değeri vardır ve sıcaklığın en yüksek
olduğu noktayı bulmalıyız. Ama şimdi elimizde uzaydaki her yol için bir değer
var -b u çok farklı bir şey - ve bu değerin en düşük olduğu uzaydaki yolu b u l­
mak istiyoruz. Bu, matematiğin tamamen farklı bir dalıdır. Bildiğim iz cebir de­
ğildir. Buna, değişkenler analizi denir.
"Bu tür matematikte birçok problem vardır. Örneğin, çemberin genel tanımı
sabit b ir noktaya belirli biz uzaklıktaki noktalar kümesidir. Çemberi tanımlan­
manın b ir başka yoluysa şudur: Bir çember, belirli bir çevre uzunluğunda en
büyük alanı kaplayan eğridir. Belirli bir çevre değeri için çember dışındaki eğ­
riler daha küçük b ir alan kaplar. Dolayısıyla, belirli b ir çevre değeri için en b ü ­
yük alanı kaplayan eğriyi bulun dediğimizde, elimizdeki problem değişkenler 't

analizidir. Alışık olduğum uzdan farklı b ir tür analiz.


"Nesnenin yolunun hesaplam asını yapalım. Bunun için bir adet doğru yol ve
çizeceğimiz herhangi b ir başka eğrinin yanlış yol olduğunu hayal ederiz. Yanlış S, /,
yol için eylemi hesapladığım ızda bulacağım ız değer, doğru yol için hesapladığı­
v /
mız değerden büyük olmalıdır.
S» >5/
"Problem: Doğru yolu bulmak. Nerededir peki? Bunu bulm anın b ir yolu m il­
yonlarca ve milyonlarca olası yolun eylemini hesaplamak ve en düşük değerli­
sini bulmak. En düşüğünü bulduğunuzda, o doğru yoldur."
"Bu da b ir ihtimal elbette. Ama bence biz bundan daha iyi şekilde çözebili­
riz. Minimum değerine sahi bir nicelik varsa elimizde -örneğin, sıcaklık gibi sı­
radan b ir fonksiyonda- o minimumun özelliklerinden biri de eğer minimumdan
birinci derecede uzaklaşırsak, fonksiyonun minimum değerden sapması sadece
ikinci derecedendir. Eğrideki herhangi b ir yerde kısa bir mesafe katedersek,
fonksiyonun değeri de birinci dereceden değişir. Ancak minimumda küçük bir
hareket, birinci yaklaşım, herhangi bir fark yaratmaz.

"Doğru yolu hesaplamak için bunu kullanacağız işte. Elimizde doğru bir yol
varsa, ondan birazcık daha farklı bir eğri, ilk yaklaşımda, eyleme dair b ir fark
yaratmayacaktır. Gerçekten b ir minimum varsa, fark ikinci yaklaşımda görüle­
cektir.
"Bunu kanıtlamak kolaydır. Eğrinin belli bir şekilde saptırdığım da birinci
dereceden b ir değişiklik olursa, eylemde de sapm ayla orantılı bir değişim göz­
lemlenir. Değişimin eylemi daha büyük yaptığı varsayılabilir; başka türlü mini­
mumuz olmaz. Ama eğer değişim sapm ayla orantılı ise, sapmanın işaretini de­
ğiştirmek eylemi azaltır. Eylemi b ir yolla artırabilir, diğer bir yolla azaltabili­
riz. Minimum olmasının tek yolu, ilk yaklaşımın herhangi bir değişiklik m eyda­
na getirmemesi, değişikliklerin doğru yoldan sapm aların karesiyle orantılı ol­
masıdır.
"Şu şekilde çözebiliriz: î(t)'v e doğru yol diyelim; bulm aya çalıştığımız yol.
Doğru yoldan r)(t) diyeceğimiz (t'nin etası) küçük bir farkla ayrılan bir başka de­
neme yoluna da x(t) diyelim.
fir
4 » ■ "

, jc(t) yolu için hesapladığım ız eyleme S, i lil için hesapladığım ız yola da S. der­
*il> /y
' i <*) sek, S ile S arasındaki fark, küçük rç'in birinci dereceden yaklaşımı için sıfır ol­
7A trt) malıdır. tkinci derecede fark olabilir; ancak ilk derecede fark sıfır olmalıdır.
"Ve bu herhangi b ir 77 için doğru olmalıdır. Aslında pek değil. Yollar eğer ay­
nı noktada başlayıp, aynı noktada bitm iyorsa o zaman bu yöntemin b ir anlamı
yoktur. Her yol tı zamanında belli b ir noktada başlar ve t2 zamanında belli bir
noktada sonlanır ve bu noktalar ile zam anlar sabittir. Diğer bir deyişle, rç'deki
değişimler her iki uçta da sıfır olmalıdır. rçftı) = 0 ve rç(t2 ) = 0. Bu koşulu da orta­
ya koyarak, matematiksel problemimizi tanımlamış olduk.
"Hiç analiz bilm iyorsanız bile, sıradan b ir / W fonksiyonunun minimumunu
bulm ak için de aynı türden bir şey yapabilirsiniz. fix) fonksiyonunda, x'e küçük
bir h ekler ve birinci derecede, /z'de yapılan düzeltmenin minimumdayken sıfır
olmasını öne sürersiniz. x yerine x + h koyar ve h'da birinci dereceden genişle­
tirsiniz fonksiyonu... Aynı bizim 77'le yapacağımız gibi.
“V(x) potansiyel enerjiyken, eylem denkleminde x(t) = x{tl + 77(C) değişimini
yaptığım ızda aşağıdaki eşitliği elde ederiz:
.2
dt
s* / [ f ( f )
dx/dt türevi, elbette, iiiJ'nin türevi artı rçltl'nin türevidir. Dolayısıyla, eylemi şu
şekilde ifade edebiliriz:
\2
dt

"Şimdi bunu daha detaylı yazmalı. Karesi alınmış terim için şunu elde ede­
rim:

( d A 2 , 0 d& djı ( drjy


\dt) dt dt \dtj

"Ama b ir dakika. Birinci dereceden ötesiyle ilgilenmediğime göre, r)2 ve daha


yüksek mertebeleri içeren bütün terimleri alıp, üstüne "İki ve daha yüksek dere­
celer"yazdığımız b ir kutuya koyabilirim. Bu terimden sadece ikincidereceyi el­
de ederim, fakat başka bir şeyden daha fazlası gelecek. Böylece,kinetik enerji
kısmını şu şekilde yazabiliriz:

İP i n f ) + m ~dt dt + ve daha yüksek dereceler)

Şimdi, x + 77'de V potansiyeline ihtiyacımız var. rç'in küçük olduğunu varsa­


yarsam, V(x)'i Taylor serisi şeklinde yazabilirim. Yaklaşık Vtal'tir. Sıradaki yak­
laşım da (türevlerin doğasından dolayı) düzeltme i] çarpı y'nin x'e göre değişim
hızıdır:

V(X + T}) = V{&) + T]V'(x) + ^ V "(ı) + -

Yazm adan tasarruf etmek için V "n ü K nin x'e göre türevi olarak yazdım, rı2 teri­
mi ve ötesindekiler "iki ve daha yüksek dereceler" kutusuna girdikleri için on­
larla ilgilenmemiz gerekmez. Hepsini b ir araya getirerek şunu yazabiliriz:
k2

- i]V'(x) + (iki ve daha yüksek dereceler) dt


Buna dikkatli bakarsanız, ilk iki terimin, 2 doğru yoluyla hesaplam ış olaca­
ğım Ş eylemine denk geldiğini görebilirsiniz. Dikkatimi vermek istediğim şey
S'deki değişimdir: doğru yol için Ş ile S arasındaki fark. Bu farka SS diyelim, d i­
ğer b ir deyişle S'deki değişim. "İki ve daha yüksek dereceler"i dışarda bırakır­
sak, SS şu şekilde bulunur:

6S=^ [ mW ^ - rıV'{}â\dt
"Şimdiki problem şudur: Burada belli b ir integral var. 2 'in ne olduğunu he­
nüz bilmiyorum; ancak 7/ ne olursa olsun, integralinin sıfır olması gerektiğini
biliyorum. Bunun olmasının tek yolunun r\ ile çarpılan şeyin sıfır olması gerek­
tiğini düşünebilirsiniz. Ya peki drç/dt'li ilk terime ne demeli? Eğei: t] herhangi
b ir şey olabiliyorsa, türevi de herhangi b ir şey olabilir ve böylöde drı/dt'nin de
sıfır olması gerektiğini düşünebilirsiniz. Bu çok da doğru değildir. ÖBğhı değil­
dir; çünkü 77 ve türevi arasında bir ilişki vardır. Birbirlerind§fl taniâffl§h bağım ­
sız değildirler; çünkü 7j(t) hem tı ve hem t2 'de sıfıt olöüallflır.
"Değişkenler analizinde bütün problemleri çözmefiin yolu her zaiM fl öynl
genel ilkeyi kullanmaktan geçer. Değiştirmek istediğiniz şeyde b ir kaydırma y a­
parsınız (aynı bizim ?? eklememiz gibi); birinci dereceden terimlere bakarsınız;
daha sonra elinizdekileri öyle b ir biçimde düzenlersiniz ki, başka hiçbir türev
olmadan (drj/dt olmaz) hep "bir takım şeyler çarpı kaydırma değeri (rj)w bitişin­
den integral elde edersiniz. Bunun değerini birazdan âtılâyacaksını& tfeazi du­
rum lar için bunun nasıl yapılacağını size hesaplam a yapm adan söyleyebilen
denklemler vardır; ancak ilgileneceğimiz kadar genel denklemler değildir. En
iyisi bu şekilde hesaplamak.)
“drj/dt terimini 77 içerecek şekilde nasıl düzenleyebilirim? Bunu, klsiiıi integ­
ral alarak yapabilirim . Değişkenler analizinin tüm olayı, S'in değişimini yaz­
mak ve daha sonra »j'in türevlerinin kaybolacağı şekilde parçalarının integrali-
ni almaktır. Türevlerin yok olduğu her problemde hep bu şekilde yaklaşılır.
"Kısmi integral almaya dair genel ilkeyi hatırlarsınız. Elinizde t'ye göre in-
tegrali alınan, drj/dt değeriyle çarpılmış b ir / fonksiyonu varsa; 77/ in türevini
şu şekilde yazarsınız:

întegralini almak istediğimiz terim son terimdir:

J / ^ d t ^ - J . - g d t

"SS için denklem im izde,/fonksiyonu m çarpı d z /d t'dir; böylece SS için aşa­


ğıdaki denklemi elde ederiz:

SS = 17(t) [ ; - J^2 (m ^ j v ( t ) d t - f i * V U r ?(t)dt

İlk terim tı ve Î 2 limitlerinde değerlendirilmelidir. Daha sonra kısmi integralin


geri kalanının integralini almalıyım. Son terim değişmez.
"Şimdi, her zaman olan b ir şeyi göreceksiniz: întegrali alm an kısım ortadan
kaybolur. (Aslında, integrali alınan kısım ortadan kaybolmazsa; ilkeyi yeniden
düzenleyerek, ilave koşullarla ortadan kaybolmasını sağlarsınız) 77'in, yolun her
iki ucunda sıfır olması gerektiğini söylemiştik; çünkü bu ilkeye göre değişen eğ­
ri seçilmiş noktalarda başlıyor ve bitiyorsa, eylem b ir minimumdur. Koşulları­
mız T](t\) = 0 ve r](t2) = O'dır. Dolayısıyla, integrali alm an terim sıfırdır. Diğer te­
rimleri de toplar ve şunu elde ederiz:

SS = J^2 - y'te)jrç(t)dt
S'deki değişim artık istediğimiz gibidir. Köşeli parantezlerin içindeki şey, diye­
lim F, r/(t) değeriyle çarpılmış ve tı'den Î2'ye integrali alınmıştır.
O b ir şeyin integraline artık sahibiz ya da diğer zam anlar /;(£) daima sıfırdır:

J F(t)rıU)dt = 0

Elimde £'ye bağlı bir fonksiyon var; i)(t)'yle çarpıp, b ir uçtan diğerine integrali-
ni alıyorum, rç'in değeri ne olursa olsun, sıfır elde ederim. Bu da F(t) fonksiyo­
nunun sıfır olduğu anlamına gelir. Bu barizdir; ancak yine de size b ir tür kanıt
sunacağım.
"Öyle b ir rç(i) seçelim ki, tek b ir özel t değeri haricinde hep sıfır olsun. Bu
özel t değerine yaklaşana kadar sıfır olarak kalır,
■4
sonra anlık olarak yukarı sıçrayarak bir sinyal verir ve hemen tekrar aşağı iner.
Bu rç ve herhangi bir F fonksiyonunun çarpımının integralini aldığımızda, sıfır­
dan başka herhangi b ir değerle karşılaşacağımız yer rçlil'nin yukarı sıçradığı
yerdir ve böylece oradaki F ve sıçrama (sinyal) üzerinden alınan integralin çar­
pımı kadar bir değer elde edersiniz. Sadece sıçrama üzerinden alınan intégral
sıfır değildir; ancak F le çarpıldığında öyle olmalıdır. Dolayısıyla, sıçramanın
olduğu yerde F fonksiyonu sıfır olmalıdır. Sıçramayı istediğim yere koyduğuma
göre, F de her yerde sıfır olmalıdır.
"Herhangi b ir rj değeri integralimiz sıfırsa. T) katsayısı da sıfır olmalıdır.
Aşağıdaki karmaşık diferansiyel denklemi sağlayan yol için, eylemin integrali
minimum olacaktır.

Aslında o kadar da karmaşık değildir; daha önce gördünüz bunu. Bildiğiniz


F = m a . İlk terim kütle çarpı ivmelenmedir ve İkincisi de potansiyel eneıjinin
türevidir ki o da bildiğiniz kuvvettir.
"Diğer b ir deyişle, en azından korunumlu b ir sistem için en az eylem ilkesi
doğru cevabı vermekte. Newton yasasına uyan yol, minimum eyleme sahiptir.
"Bir not: m inim um olduğunu ispatlamadım; belki de b ir maksimumdur. A s ­
lında, minimum olması da gerçekten gerekmez. Optikte tartıştığımız "en az za­
man ilkesi" için bulduğum uz şeye gayet benzerdir bu. Orada da başta "en az za­
man" demiştik. Sonradan ortaya çıkmıştı ki, en az zaman olm adığı durum lar da
vardır. Temel ilke, optik yoldan herhangi birinci derecede değişim için, zam an­
da değişimin sıfır olmasıdır. Aynı hikâye. "En az" derken kastettiğimiz şey, S'in
değerindeki birinci derece değişikliğin, yolu değiştirdiğinizde, sıfır olmasıdır.
"Minimum" olma gerekliliği yoktur.
"Şimdi, bazı genellemeler üzerine konuşalım, ilk başta, bu şeyi üç boyutlu
yapabilirim . x yerine, t cinsinden x, y ve z fonksiyonlarım olurdu bu durumda
ve eylem de daha karmaşıklaşırdı. Üç boyutlu hareket için, kinetik eneıjinin ta­
mamını kullanmalısınız (m / 2 ) çarpı tüm hızın karesi:

Ayrıca, potansiyel enerji x, y ve z'nin fonksiyonudur. Peki, yol için ne demeli?


Yol uzaydaki bir eğridir; kolay çizilemez belki ama fikir aynıdır. Ya peki t\ için
ne demeli? rç'in üç bileşeni olabilir. Yolları x, y veya z'de kaydırabilirdiniz ya da
her üç yönde de aynı anda kaydırabilirsiniz. Dolayısıyla tj b ir vektördür. Bu iş­
leri çok da karm aşıklaştırmaz gerçi. Sadece birinci derece değişim sıfır olaca­
ğından, hesaplamayı arka arkaya üç kaydırmada yapabiliriz, t]'i sadece x yö­
nünde kaydırabilir ve katsayının sıfır olması gerektiğini söyleriz. Elde var b ir
denklem. Daha sonra y yönünde kaydırır ve b ir denklem daha elde ederiz. Daha
sonra z yönünde kaydırır ve b ir denklem daha elde ederiz. Sırayı siz istediğiniz
gibi belirleyebilirsiniz. Her neyse, sonuçta elimizde üç denklem var. Elbette
Newton yasası da aslında üç boyutta üç denklemdir; her bir bileşen için bir
adet. Bence bunun işe yarayacağını şimdiden görmeye başladınız, ama bunun üç
boyut için de işe yarayacağını gösterme zevkini size bırakıyorum. Yeri gelm iş­
ken, kutupsal veya bir başkası fark etmez, istediğiniz koordinat sistemini kulla­
nabilir ve Newton yasalarının o sisteme uygun olup olmadığını, 77 kaymasının
yarıçap, açı vs cinsinden olduğunda neler olduğunu görerek karar verebilirsiniz.
"Yöntem, benzer şekilde, herhangi b ir sayıda parçacık için genellenebilir.
Diyelim ki elinizde, aralarında kuvvet bulunan, iki parçacık olsun. Aralarındaki
kuvvetten dolayı karşılıklı b ir potansiyel enerji vardır. Bu durumda her iki p a r­
çacığın kinetik enerjisini toplar ve karşılıklı etkileşimin potansiyel enerjisini
alırsınız. Peki neyi değiştirirsiniz? Her iki parçacığın da yollarını. Dolayısıyla,
üç yönde ilerleyen iki parçacık için toplam altı denklem vardır. Birinci parçacı­
ğın konumunu x yönünde, y yönünde ve z yönünde değiştirebilirsiniz; aynıları­
nı ikinci parçacık için de yapabilirsiniz. Dolayısıyla, toplamda altı denkleminiz
olur. Bu da olması gerekendir. Üzerine etkiyen kuvvetler cinsinden birinci p a r­
çacığın ivmelenmesini belirleyen üç denklem vardır, yine iki için de aynı şekil­
de. Bu şekilde hareket ederek, herhangi bir sayıda parçacık için Newton yasala­
rını üç boyut için de yazabilirsiniz.
"Newton yasası deyip duruyorum, aslında tam olarak doğru değildir bu;
çünkü Newton yasası sürtünme gibi korunmayan kuvvetleri içerir. Newton
ma çarpımının herhangi b ir F kuvvetine eşit olduğunu söylemiştir. En az eylem
ilkesiyse sadece, tüm kuvvetlerin b ir potansiyel fonksiyonundan elde edilebil­
diği korunan sistemlerde çalışır. Halbuki mikroskobik seviyede -fiziğin en de­
rin seviyesinde- korunumlu olmayan kuvvetler olmadığını biliyorsunuz. Sür­
tünme gibi korunumlu olmayan kuvvetler, mikroskobik seviyedeki karmaşıklık­
ları ihmal ettiğimiz için ortaya çıkar; analiz edilecek çok parçacık vardır. An­
cak, temel yasalar en az eylem ilkesi biçimine sokulabilir.
"Daha da genelleştireyim. Parçacığın göreli hareket ettiği durumda ne oldu­
ğunu soralım kendimize. F = ma göreli olmayan durum larda doğrudur sadece;
göreli hareket için doğru denklemi çıkarmadık. Soru şu: Göreli duruma karşılık
gelen bir en az eylem ilkesi var mıdır? Vardır. Görelilik durumundaki denklem
şudur:

S = - moc2 J ^2 y/l — v 2 / c 2 dt - q J ^2 [cp(x, y ,z , t ) - v ■A(x, y, z, t)]dt

Eylem integralinin ilk parçası, durağan kütle mo çarpı c2 çarpı hızın bir fonksi­
yonunun integrali y]\ — v 2 /c 2'dir. Elimizde sadece potansiyel enerji yerine, ska-
ler potansiyel $ ve v çarpı vektör potansiyeli A üzerinden alınmış bir intégral
vardır. Elbette, o halde sadece elektromanyetik kuvvetleri hesaba katmaktayız.
Bütün elektrik ve manyetik alanlar 0 ve A cinsinden verilmiştir. Bu eylem fonk­
siyonu, bir elektromanyetik alandaki tek b ir parçacığa dair göreli hareketin ek­
siksiz bir kuramını verir.
"Elbette, nereye v yazarsam, vx yerine dx/dt ve diğer bileşenler için de ben­
zeri ifadeler yazmanı gerektiğini anlamaktasınız; ayrıca, basitçe x, y, z yazdı­
ğım yerler için de yol boyundaki noktalar için t zamanında x{t), y(t) ve z(£) koy­
manız gerektiğinizi de. v'ler için bu değişimleri yaptıktan sonra göreli b ir p a r­
çacık için eylem denklemini elde edebilirsiniz. Bu eylem denkleminin, görelilik
için doğru hareket denklemleri verdiğini göstermeyi sizin maharetinize bırak ı­
yorum. Naçizane bir öneri, önce A 'sız halde, yani hiç manyetik alan olmadığı
halde yapın. Daha sonra hareket denkleminin bileşenlerini, dp/dt = -qV(p elde
edersiniz. Denklemdekinin de p = m o v / J l — v 2/ c 2 olduğunu hatırlayın.
"işin içine vektör potansiyelini soktuğumuzda daha da zor hale gelir. Deği­
şimler daha da karmaşıklaşır. Fakat sonunda, kuvvet terimi q(E + v x B)'ye eşit
olduğu ortaya çıkar. Olması gerektiği gibi. Bununla uğraşm ayı da size bırakıyo­
rum.
"Genel durum için, örneğin görelilik denklemi, integrali alınan eylem denk­
leminin artık kinetik enerji eksi potansiyel enerji biçiminde olmadığını vurgula­
mak isterim. Bu, sadece göreli olmayan yaklaşım için doğrudur. Örneğin,
moc2^ ! - v 2/cz terimi bizim kinetik enerji dediğimiz şey değildir. Herhangi b ir
özel durum için ne eylemi olması gerektiği sorusu, deneme yanılma yöntemiyle
belirlenir. Hareket yasalarını ilk başta belirlerken karşılaştığım ız problemle
aynıdır. Bildiğiniz denklemlerle biraz oynamalı ve onları en az eylem ilkesi b i­
çimine sokup sokamayacağınızı görmelisiniz.
"Terminoloji üzerine bir başka hususu daha belirtmeli. S eylemini elde et­
mek için zaman üzerinden integrali alınan fonksiyona Lagrange, L, denklemi
denir ve parçacıkların sadece konumları ile hızlarının b ir fonksiyonudur. D ola­
yısıyla, en az eylem ilkesi şu şekilde de yazılabilir:

Denklemdeki xı ve rj, konumlar ve hızların tüm bileşenleridir. Birinin "Lagran­


ge" hakkında konuştuğunu duyarsanız; S'i bulmak için kullanılan fonksiyon
hakkında konuştuklarını anlarsınız. Bir elektromanyetik alandaki göreli hare­
ket için Lagrange denklemi:
£ = - moc2yj\ — v 2/ c 2 - q(<t> - v ■A)

"Ayrıca belirtmeliyim ki, titiz ve hassas insanlar S'ye "eylem" demezler. O,


"Hamilton'ın ilk ilkesel fonksiyonudur". Ben ona "eylem" diyorum. Ayrıca, artık
daha fazla insan eylem kelimesini kullanıyor. Görüyorsunuz ya, o kadar da fay ­
dalı olmayan bir başka şey tarihsel olarak eylem diye isimlendirilmişti; ancak
baiıa göre tanımını değiştirmek daha akla uygun. Böylece şimdi siz de yeni
fonksiyona eylem diyeceksiniz ve bir bakmışsınız çok yakında herkes bu basit
ismi kullanmaya başlamış.
"Şimdi de bu konu üzerinde, en az zaman ilkesi üzerinde konuştuklarıma
benzer şeyler söylemek istiyortffit. Bir yerden diğerine alm an belirli b ir integra­
lin minimum olduğunu belirten yasayla -k i bu bize bütün yol hakkında b ir fikir
verir- yol boyunca hareket ettiğiniz sürece ivmelendiren b ir kuvvet olduğuna
dair b ir yasa arasında çok fark vardır. İkincisi size yol boyunca nasıl ilerlediği­
nizi ifade eder ve diğeri de bütün yol için önemli bir ifadedir. Işık söz konusu
olduğunda, bu ikisinin bağlantısı üzerinde durmuştuk. Şimdi, bu türden bir en
az eylem ilkesi olduğunda diferansiyel yasaların olmasının neden doğru oldu­
ğunu açıklayacağım. Nedeni şudur: Uzay ve zamanda asıl yolu düşünün. Daha
önceki gibi sadece b ir boyutu ele alalım, böylece x'in grafiğini t'nin fonksiyonu
olarak çizebiliriz. Doğru yol boyunca, S b ir minimumdur. Diyelim ki elimizde
bir doğru yol olsun ve uzay zamanda b ir a noktasından ve yakındaki b ir b nok­
tasından geçiyor.

tı'den t2 'ye bütün integral b ir minimumsa, a'dan b'ye olan küçük yol boyunca
integral de minimumdur, a'dan b 'ye olan kısmında biraz daha fazla olması
mümkün değildir. Aksi halde, yolun o kısmıyla biraz oynar ve bütün integrali
biraz azaltabilirdiniz.
"Diğer bir deyişle, yolun her parçası da minimum olm alıdır ve bu, parçanın
uzunluğundan bağımsız şekilde daima doğrudur. Dolayısıyla bütün yolun mini­
mum olması ilkesi, yolun sonsuz küçüklükteki bir bölüm ünün de minimum ey­
leme sahip olacak şekilde bir eğri olduğu şeklinde de ifade edilebilir. Şimdi yo­
lun yeterince küçük bir bölüm ünü -b irb irin e çok yakın a ve b noktaları arasın­
d a - ele alırsak, önemli olan potansiyelin bir noktadan diğer noktaya nasıl de­
ğiştiği değildir; çünkü o küçük yol boyunca aslında neredeyse aynı yerde dur­
maktasınız. Düşünmeniz gereken tek şey, potansiyeldeki birinci dereceden de­
ğişimdir. Cevap sadece potansiyelin türevine dayanır, her yerdeki potansiyele
değil. Dolayısıyla tüm yolun toplamdaki özelliğine dair ifade, yolun küçük bir
bölüm ünde ne olup bittiğine dair b ir ifadeye -diferansiyel b ir ifadeye- dönü­
şür. Bu diferansiyel ifade sadece potansiyelin türevlerini, bir noktadaki kuvveti
içerir, işte bu, diferansiyel yasa ile toplamı ifade eden yasa arasındaki bağlantı
budur.
"Işık söz konusu olduğunda şu soruyu tartışmıştık: Parçacık doğru yolu n a­
sıl bulur? Diferansiyel bakış açısıyla bunu anlamak kolaydır. Her an ivmelenir
ve ne yapacağını sadece o anda bilebilir. Parçacığın minimum eyleme sahip
olacak yola karar vereceğini söylemek, etki ve tepkiye dair bütün içgüdülerim i­
zin bozulmasına yol açar. N e yani, parçacık olası bütün yolları "koklayarak" mı
en az eyleme sahip olacağı yolu seçmekte? Fotonların önüne engeller koyup,
olası tüm yollan sınam alarını engellediğimizde, nereye gideceklerini kestireme-
diklerini gördük ve kırınım olgusunu keşfettik.
"Aynı şey mekanikte de geçerli midir? Parçacık sadece "doğru yola girmekle"
kalmaz; fakat bütün olası yolları da arar mı? İşler böyle yürüyorsa, onun da
aramasını engellersek kırınıma benzer b ir olgu gözlemler miyiz? Mucizevi bir
şekilde, evet tam da böyle olur. Kuantum mekaniği yasaları bunu öngörür. A s­
lında, en az eylem ilkemiz eksik ifade edilmiştir. Bir parçacık en az eylem yolu­
nu seçmeden önce, aynı, ışığın en kısa zamanı seçmesine benzer bir şekilde, y a­
kınındaki olası bütün yolları koklar ve en az eyleme sahip olanı seçer. Işığın en
kısa zamanı nasıl seçtiğini hatırlayın: Farklı b ir sürede geçilen b ir yoldan git­
tiyse, farklı bir evrede hedefine varır. Bir noktadaki toplam genlik de, ışığın ge­
çebileceği tüm olası yolların genliklerinin toplamıdır. Birbirinden çok farklı ev­
reler veren bütün yolların toplamı b ir şeye varmaz. Evreler birbirlerine nere­
deyse benzer bir grup yol bulursanız, bütün yollardan gelen o küçük katkılar
toplanır ve varıştaki toplam genlik makul olur. Önemli olan yol da, yakınındaki
birçok yolla aynı evreye sahip yoldur.
"Kuantum mekaniği için de aynı şey geçerlidir. Eksiksiz kuantum mekaniği
(elektron spinini ihmal ederek ve göreli olmayan durum için) şu şekilde işler: £ı
zamanında 1 noktasından yola çıkan b ir parçacığın, tz zamanında 2 noktasına
varm ası olasılığı, olasılık genliğinin karesine eşittir. Toplam genlik, her bir o la­
sı yola -h e r b ir varış y o lu - ait genliklerin toplamıdır. Olası her bir x(t) için -h e r
b ir sanal yol için - genlik hesaplamalıyız. Daha sonra da bunları toplarız. Her
bir yol için genliği nasıl hesaplarız? Eylem integralimiz bize, tek bir yol için
genliğin ne olması gerektiğini söyler. Genlik, S o yol için eylemken, bir sabit ile
eiS/h çarpımıdır. Diğer b ir deyişle, bir genliğin evresini karmaşık sayıyla göste­
rirsek, evre açısı S/h olur. S eylemi enerji çarpı zamanın boyutlarına sahiptir ve
Planck sabiti h da aynı boyutlara sahiptir. Kuantum mekaniğinin ne zaman
önemli olduğunu belirleyen de işte bu sabittir.
"Bütün yollar için S'in h sabitine göre çok büyük olduğunu varsayalım. Bir
yol belirli bir genlik sağlar. Yakındaki bir yoldaysa evre çok farklıdır; çünkü
devasa b ir S için - h çok küçük olduğundan- S'deki küçük b ir değişim bile tam a­
men farklı b ir evre demektir. Eş deyişle yakındaki yollar, toplam alındığında,
birbirlerinin etkilerini yok ederler. Tek b ir bölge dışında. Bu da, b ir yol ve yakı­
nındaki yollar ilk yaklaşım da aynı evrede olduğunda gerçekleşir. (Daha kesin
konuşacak olursak, h içinde aynı eylemden bahsediyoruz.) Sadece o yollar
önemlidir. Dolayısıyla, Planck sabiti h sıfıra giderken, doğru kuantum mekanik
yasaları şu şekilde özetlenebilir: "Bütün o olasılık genlerini falan unutun. Par­
çacık, ilk yaklaşım da S'in değişmediği özel yolda ilerler". Bu, en az eylem ilkesi
ve kuantum mekaniği arasındaki ilişkidir. Kuantum mekaniğinin bu şekilde ifa ­
de edilebileceğini ilk defa bu dersin başında bahsettiğim aynı öğretmenin, Ba-
der'in, b ir öğrencisi tarafından keşfedilmiştir. [Kuantum mekaniği başta, genlik
için b ir diferansiyel Denklem (Schrödinger) ve birtakım matris matematiğiyle
(Heisenberg) ifade edilmiştir.]
"Şimdi fizikteki diğer minimum ilkeler hakkında konuşma vakti. Buna benzer
birçok ilginç ilke vardır. Hepsini burada listelemeye çalışmayacağım, ama biri­
nin üzerinde duracağım. Daha sonra, hoş bir minimum ilkeye sahip bir fiziksel
olguya geldiğimizde o önemli ilkeyi anlatacağım. Şimdiyse, elektrostatiği bir
alan için diferansiyel denklemle değil, belirli b ir integralin maksimum veya mi­
nimum olup olmamasıyla tanımlayabileceğimizi göstereceğim. Önce, yük yoğun­
luğunun her yerde bilindiği ve uzaydaki her yerde <f> potansiyelini bulmak iste­
diğimiz problemi ele alalım. Cevabın şu olması gerektiğini zaten biliyorsunuz:

V20 = - p / € 0

Bunu b ir başka şekilde ifade etmenin yolu da şudur: U* aşağıdaki eşitlikle ifade
edilirken

(V 0 )W - J p<t>d.V

ifadesinde [/*'ın integralini alın. Bu, tüm uzay üzerinden alınm ası gereken bir
hacim integraldir. Bu, doğru potansiyel dağılımı 0(x, y, z) için b ir minimumdur.
"Elektrostatik hakkındaki bu iki ifadenin eşit olduğunu gösterebiliriz. H er­
hangi bir 0 fonksiyonunu ele alalım. Göstermek istediğimiz şey, <f> için doğru $
potansiyelini ve küçük bir / sapm asını seçtiğimizde, birinci derecede £/*'daki
değişimin sıfır olduğudur. Dolayısıyla, 0 için

<P = < k + f

yazabiliriz. Aradığım ız şey $ 'd ir aslında. Onda yaptığımız değişiklik sayesinde,


t/*'daki değişimin birinci derecede sıfır olmasını sağlayacak değerini bulm aya
çalışıyoruz. U*'m ilk kısmı için şu eşitliğe ihtiyacımız var:

(V0 )2 = (V$ 2 + 2V<£ • V/+ (V/)2

Değişkenlik gösterecek tek birinci dereceden terimse aşağıdakidir:

2V<|> • V/

U* niceliğinin ikinci teriminde integrali alınansa

p<p = p4> + p f

olur. Bu eşitlikteki değişken kısımsa p f dir. Yani, sadece değişken kısımları tu­
tarsak, şu integrale ihtiyacımız vardır:

A U* = J (e0V<£ • V / - pfldV

"Şimdi, eski genel kurala uyarsak, bü tü n / türevlerinden kurtulmamız lazım.


Gelin, bu türevlerin ne olduğuna bakalım. x'e, y 'ye ve z'ye göre integralini a l­
mamız gereken skaler çarpımı

M df d<i> d f dA df
dx dx + dy dy + dz dz

olur. Şimdi işin hilesini göstereyim: df/dx'ten kurtulmak için, parçaların x 'e gö­
re integralini alın. Böylece türev ^ 'n in üstüne taşınır. £'ye göre türevlerden kur­
tulmak için kullandığımız genel yöntemin aynısıdır bu. Aşağıdaki eşitliği kulla­
nalım:

J
/ sonsuzda sıfır olması gerektiğinden, integrali alman terim sıfırdır. (Bu da 77
değerini fı ve Î2 'de sıfır almayı gerektirir. Dolayısıyla ilkemizi daha doğru ifade
etmeli: U*, doğru (f> için, sonsuzda aynı değerlere sahip herhangi b ir (p(x, y,
z )'den daha azdır.) Aynı şeyi y ve z için de yapalım. Böylece A U* için

A U* = J (-<?0V2<£ - p )f d V
yazabiliriz. Bu değişimin herhangi bir / değer için sıfır olabilm esi için, her ne
olursa olsun / katsayısı mutlaka sıfır olmalıdır. Dolayısıyla, aşağıdaki eşitlik
geçerlidir:
V24> = -p / e 0

Eski denklemimizi elde ettik. Dolayısıyla, "minimum" önermemiz doğruymuş.


"Önermemizi, cebir işlemlerimizi biraz farklı şekilde yaparak genelleştirebi-
liriz. Geriye dönelim ve bileşenleri alm adan parçaların kısmi integralini alalım.
Aşağıdaki eşitlikle işe başlayabiliriz:

V (fV (£ ) = V / - V < £ + / V 2$

Sol tarafın diferansiyelini alırsam, sağ tarafa eşit olduğunu ispatlayabilirim.


Bu denklemi kısmi integral almak için kullanabiliriz. Ai/* integralinde, • V/
yerine, hacim üzerinden integrali alınan V • (fV $) - / V 2$ terimini koyalım. H a­
cim üzerinden integrali alm an diverjans terimi, bir yüzey integraliyle yerdeğiş-
tirilebilir.

J V •{ f V & d V = J /V<£ ■n da

Tüm uzay üzerinden integral aldığımıza göre, integralini aldığımız yüzey son­
suzdadır. O ra d a ,/ sıfırd ır ve böylece daha öncekiyle aynı cevabı elde ederiz.
"Ancak şimdi, tüm yüklerin nerede olduğunu bilmediğimiz bir problemi n a­
sıl çözebileceğimizi biliyoruz. Elimizde, üzerindeki yüklerin b ir şekilde dağıldı­
ğı iletkenler oldun. Bütün iletkenlerin potansiyelleri sabitse, yine minimum il­
kesini kullanabiliriz. U* için integrali sadece iletkenlerin dışındaki uzayda alı­
rız. O zaman, ^>'yi iletken üzerinde değiştirm eyeceğim izden,/bütün yüzeylerde
sıfır olur ve yüzey integral de hâlâ sıfırdır:

J fV & ■n da

Kalan hacim integral de sadece iletkenler arasında boşluklarda alınır:

A i/* = J ( - e 0V 2<£ - p )f d V

Elbette, yeniden Poisson denklemini elde ederiz:

V2$ = -p / e 0

Böylece en baştaki U* integralimizin de, sabit potansiyellere sahip iletkenlerin


dışında değerlendirilirse, minimum olduğunu göstermiş olduk. (Diğer bir deyiş­
le, (x, y, z) iletken yüzeyinde bir noktayken herhangi b ir <p(x, y, z) değeri iletken­
lerin belirtilen potansiyeline eşit olmalıdır.)
"Bütün yüklerin sadece iletkenler üzerinde olduğu ilginç b ir durum vardır.
Bu durumda

u*= Şf (V<*>)W

olur. Minimum ilkemize göre, potansiyelleri belli iletkenler olduğu durumda,


aralarındaki potansiyel kendini U* en az olacak şekilde ayarlar. Nedir bu integ­
ral? V<p terimi elektrik alandır, dolayısıyla bu integral elektrostatik enerjidir.
Gerçek alan, potansiyelin gradyanından gelenlerin tamamının arasından en dü ­
şük toplam enerjiye sahip olandır.
"Bu sonucu kullanarak, bu şeylerin gerçekten ne kadar pratik olduğunu size
göstermek istiyorum. Şekildeki gibi, silindirik kondansatör şeklinde iki iletke­
nimiz olsun.

İçerdeki iletkenin potansiyeli V ve dışardakinin potansiyeli de sıfırdır. İçerdeki


iletkenin yarıçapı a ve dışardakinin de b olsun. Şimdi, ikisinin arasında her­
hangi b ir potansiyel dağılımı varsayabiliriz. Doğru ^ potansiyelini kullanırsak
ve eo/2j(V(tı)2d V (değerini hesaplarsak, sistemin enerjisi ^CV2'yi bulabilmeliyiz.
Böylece C değerini ilkemizi kullanarak hesaplayabiliriz. Ancak eğer yanlış po­
tansiyel dağılımı kullanırsak ve bu yöntemle C sığasını hesaplamaya çalışırsak
çok büyük bir değer elde ederiz çünkü V belirlenmiştir. Tam olarak doğru (p de­
ğeri varsayılmazsa, doğru değerinden daha büyük bir C değeri elde ederiz. Eğer
0 için varsaydığım değer doğru değere yaklaşıksa, C değerine de yakın b ir değer
elde etmiş oluruz; çünkü C'deki hata payı $'deki hata payının ikinci üssüdür.
"Diyelim ki, silindirik kondansatörün sığasını bilmiyorum. Bu ilkeyi kulla­
narak bulabilirim . En düşük C değerini bulana kadar potansiyel fonksiyonu
0'yi tahmin ederim, örnek olarak, sabit bir alana karşılık gelen b ir potansiyel
seçtiğimizi düşünelim. (Elbette, alanın gerçekten sabit olm adığını biliyorsunuz.
1/r'yle değişkenlik gösterir.) Sabit alan demek, potansiyelin uzaklıkla doğrusal
değişmesi demektir. İki iletkendeki koşullara uyması için, <p potansiyeli

<t>

olmalıdır, r = a olduğunda bu fonksiyonun değeri V , r = b olduğundaysa sıfırdır


ve ikisinin arasında da - V / ( b - a) sabit eğimine sahiptir. Diğer b ir deyişle U* in-
tegralini bulm ak için, bu gradyanın karesini e0/2 değeriyle çarpıp bütün hacim
üzerinden integralini almalısınız. Gelin bunu, birim uzunluğa sahip b ir silindir
için yapalım, r yarıçapındaki hacim elemanı 2 nr dr olur. İntegrali alınca, sığa
için ilk denemede aşağıdaki eşitliği bulursunuz;

'b V2
2 CVZ (ilk deneTT’“1----- — 1 —
2 Ja (b - a)2 2 n rdr
İntegral kolaydır, şöyle çıkar:
( b + a\
nV2
\b - a )

Böylece elimizde sığa için doğru olmayan ama yaklaşık değer veren b ir denklem
vardır:
__ C______ b + a
2 neo ~ 2 (b - a) -

Doğal olarak, doğru cevap olan C = 2ne0/\n (b/a) eşitliğinden farklıdır; ama çok
da kötü değildir. Gelin, çeşitli b/a değerleri için doğru cevapla karşılaştırm ası­
nı yapalım.

b_ Cdoftru C (ilk yakınlaştırma)


a 2 ne0 2 ne0
2 1,4423 1,500
4 0,721 0,833
10 0,434 0,612
100 0,217 0,51

1,5 2,4662 2,50


1,1 10,492059 10,500000

Tablo 19-1'deki sonuçlan ben hesapladım, b/a 2 kadar büyük b ir değer alsa da
-d o ğru sal değişen alana göre alanda çok büyük bir değişim verir bu değer- yine
de gayet güzel b ir yakınlaşma elde ettim. Cevap, elbette biraz yüksektir; bek­
lendiği gibi. Büyük b ir silindirin içinde ince bir tel varsa, işler daha da kötüye
gider. Bu durum da alandaki değişimler çok büyüktür ve onu bir sabitle göster­
meye çalışmak pek de iyi bir fikir değildir, b/a = 100 değeriyle, iki kat hatayla
karşılaşırız. Küçük b/a değerleri için değerler daha düzgündür. Karşıt uçtan b a ­
karsak, iletkenler birbirlerinden çok uzak değilse b/a = 1 ,1 olsun. O zaman sa­
bit alan kullanmak iyi b ir yaklaşm a sağlar ve doğru C değerine yüzde on hassa­
siyetle elde ederiz.
"Şimdi de bu hesaplamayı nasıl geliştirebileceğimizi anlatmak istiyorum.
(Elbette, silindir için doğru cevabı biliyorsunuz ancak başka bazı şekiller için
de yöntem aynı olup, doğru cevabı bilem iyor olabilirsiniz.) Bir sonraki adım,
bilinmeyen doğru 0 değeri için daya iyi b ir yakınlaştırma denemektir, örneğin,
üssel b ir 0 artı b ir sabit denemesi yapabiliriz. İyi de, doğru 0 değerini bilm edi­
ğiniz sürece daha iyi b ir yakınlaştırma yaptığınızı nasıl bilebilirsiniz? Cevap: C
değerini hesaplarsınız. En düşük C değeri doğruya en yakın olandır. Gelin bunu
deneyelim. Potansiyel doğrusal değil de, r'nin karesiyle değişsin, dolayısıyla
elektrik alan sabit değil de doğrusal olsun, r = b için 0 = 0 ve r = a için 0 = V
eşitliğini sağlayan en genel ikinci dereceden denklem şudur:

0= V 1+

Denklemdeki a herhangi b ir sabit sayıdır. Bu denklem biraz daha karmaşıktır.


Potansiyelde, doğrusal b ir terimle beraber ikinci dereceden b ir terim de içer­
mektedir. Ondan alanı elde etmek kolaydır, şöyle ki:

E = _ d ± = . aV ... (r -o )V
dr b -a + + (b - a)2

Şimdi bunun karesini alıp, hacim üzerinden integralini almalı. Fakat bu du­
rumda a değeri ne olmalı? 0 için b ir parabol alabiliriz; ama ne parabolü? Ben
şöyle yapıyorum: Sığayı rastgele b ir a değeriyle hesaplıyorum ve aşağıdaki
denklemi elde ediyorum:

C_______ aa__ |
\bb fc^_
fa2 ' 2a
2a \ 1 ll
2 n€fj ~ b -■ a [ a ^6 + 3 J+ 6 “ + 3 J
Biraz karmaşık gözüküyor; ama alanın karesinin integralinden gelmekte. Artık
a değerini seçebilirim. Doğru değerin hesaplayacağım herhangi b ir değerin aşa­
ğısında olacağını biliyorum: a için ne seçersem bana büyük değerde b ir cevap
verecek, a değeriyle oynamaya devam eder ve elde edebileceğim en düşük değe­
re ulaşırsam; o en düşük değer, doğruya diğer bütün değerlerden daha yakın
olur. Diğer b ir deyişle şimdi yapacağım şey, C için en küçük değeri verecek a
değerini seçmektir. Analiz hesaplarıyla, minimum C değerini a = -2 b /(b + a) için
elde ederim. Bu değeri denkleme koyunca da, en düşük sığa değeri için aşağıda­
ki eşitliği bulurum:
C b2 + 4ab + a2
2 TT£0 3 (b2 - a2)

"Çeşitli b/a değerleri için bu denklemle C değerlerini hesapladım. Bulduğum


değerlere C (ikinci dereceden) adım verdim. Tablo 19-2 C (ikinci dereceden) de­
ğerleri ile doğru C değerlerini karşılaştırmakta.

b_ Cdogru C (ikinci dereceden)


a 2 ne0 2 ne0
2 1,4423 1,444
4 0,721 0,733
10 0,434 0,475
100 0,217 0,346

1,5 2,4662 2,4667


1,1 10,492059 10,492065

"örneğin, yarıçapların oranı ikiye birken, ben 1,444 buldum. Bu, doğru ce­
vap olan 1,4423'e çok iyi b ir yaklaşmadır. Daha büyük b/a değerleri için bile,
sonuçlar iyi görünmekte, b/a ona birken bile sonuç iyi gözüküyor; sadece yüzde
on farklı. Oran yüzde bire çıktığındaysa, işler karışm aya başlıyor. 0,217 yerine,
0,346 buldum C için. Diğer yandan, yarıçapların oranı 1,5 olduğunda, cevap
mükemmeldir, b/a oranı 1,1 olduğunda, cevap 10,492065; doğru cevapsa
10,492059'dur. Neredeyse bire bir doğru cevabı elde etmişim.
"Bu örnekleri vermemin birinci nedeni minimum eylem ilkesinin ve genel
olarak minimum ilkelerinin kuram sal değerini göstermek ve İkincisi de pratik
faydalan ın göstermekti; zaten cevabını bildiğim iz bir sığa değerini hesaplamak
için değil. Herhangi b ir başka şekil için, a gibi bilinmeyen bazı parametrelerle
yaklaşık b ir alan tahmin edebilir ve ayarlam alar yaparak minimumu elde ede­
bilirsiniz. Zorlu problem ler için harika sayısal sonuçlar elde edeceğinizden
emin olabilirsiniz.

19-2 D ersten so n ra ek len m iş bir not


"Derste zamanım kalmadığı için bahsedemediğim b ir şeyleri eklemek iste­
rim. (Anlatacaklarımı hep, olan zamanımdan fazla tutacak şekilde hazırlamış
oluyorum sanki.) Daha önce belirttiğim gibi, bu ders üzerine çalışırken b ir
problem le ilgilenmeye başladım . Size bu problemin ne olduğunu anlatmak isti­
yorum. Bahsedebildiğim minimum ilkeleri arasında, birçoğunun elektrodina­
mik ve mekanikteki en az eylem ilkelerinden ortaya çıktığını fark ettim. Ama,
onlardan ortaya çıkmayanlar da var. Örneğin, akımlar, Ohm yasasına uyan bir
malzeme içinden geçmeye zorlanırsa, akımlar kendilerini, malzemede en az ısı
ortaya çıkacak şekilde dağıtmakta o malzemenin içinde. Ayrıca, (eğer malzeme
eş-sıcaklıklıysa) enerjinin yaratılm a hızı da minimumdadır. Şimdi bu ilke, k la­
sik kurama göre, akım taşıyan b ir metalin içindeki elektronların hızını belirle­
mekte de kullanılabilir. Hızların dağılımı tam anlamıyla bir denge dağılımı de­
ğildir [Bölüm 40, Cilt 1, Denklem (40.6)]. Çünkü yanlam asına sürüklenmektedir­
ler. Yeni dağılımı bulm ak için, dağılımın, saniye başına çarpışm alardan meyda­
na gelen entropinin olabildiğince düşük olduğu akımın dağılım ı olduğu ilkesi
kullanılabilir. Bununla birlikte, elektronların davranışının doğru tanımı kuan-
tum mekaniği tarafından verilmelidir. Soru şu: En düşük entropi yaratımı ilke­
si, aynı durum kuantum mekaniksel olarak tanımlandığında da doğru mudur?
Henüz cevabı bulamadım.
"Cevap akademik olarak ilginçtir elbette. Bu tür ilkeler hayranlık uyandırı­
cıdır ve ne kadar genel olabildiklerini bulmak için çalışmaya değer. Ben de p ra ­
tik b ir bakış açısıyla bilmek istiyorum. Bazı meslektaşlarımla birlikte, NaCl g i­
bi bir iyonik kristal içinden geçen bir elektronun hissettiği elektrik direncini
kuantum mekaniğiyle yaklaşık olarak hesapladığım ız b ir makale yayımladım.
[Feynman, Hellwarth, Iddings, and Platzman, "M obility of Slow Electrons in a
Polar Crystal," Phys. Rev. 127, 1004 (1962).] Bir minimum ilkesi olsaydı, sonuç­
ları daha hassas hale getirmek için kullanabilirdik. Aynı, elektrik alana dair
bilgimizin çok az olmasına rağmen minimum ilkesi sayesinde b ir kondansatö­
rün sığasını hassas şekilde hesaplayabilm em iz gibi.
BOŞ UZAYDA
MAXWELL DENKLEMLERİNİN ÇÖZÜMÜ

20-1 Boş uzayda dalgalar; düzlem dalgaları


Bölüm 18'de M axw ell denklemlerini eksiksiz şekilde elde etmiştik. Elektrik 20-1 Boş uzayda dalgalar; düzlem
dalgaları
ve manyetik alanlara dair bilinmesi gereken her şey bu dört denklemin içinde­
20-2 Üç boyutlu dalgalar
dir:
20-3 Bilimsel hayal gücü
I. V E
;=_£_ II.
r, ^ dB 20-4 Küresel dalgalar
fo VxE = -â T
( 20 . 1)
dE
III. V B = 0 IV. c*VxB =
dt

Bütün bu denklemleri birleştirdiğimizde, çarpıcı bir olgu doğar: hareketli yük­


lerce meydana getirilmiş alanlar kaynakları terk ettikten sonra uzay boşluğun­
da tek başlarına hareket edebilirler. Sonsuz b ir akım levhasının aniden açıldığı
Gözden geçirme: Bölüm 47, Cilt 1,
özel b ir örneği ele almıştık. Akım belli b ir t süresi kadar açık dolduğunda, kay­
Dalga Denklemi
naktan ct kadar uzaklıkta mesafeye uzanan düzgün elektrik ve manyetik alan­
Bölüm 28, Cilt 1, Elektromanye­
lar oluşur. Akım levhasının yz düzleminde olduğunu ve artı y yönüne giden bir
tik Işınım
J yüzey akım yoğunluğuna sahip olduğunu düşünelim. Elektrik alanın sadece
bir y ve manyetik alanın da sadece b ir z bileşeni olacaktır. Alan bileşenleri,
ct'den küçük x değerleri için
\E\ = c\B \
J
E y - cBz —"~2eoc (2 0 . 2 )

eşitliğiyle verilir. Daha büyük x değerleri için alanlar sıfırdır. Elbette - x yönün­
de, aynı mesafede, akım levhasından uzanan benzer alanlar da vardır. Şekil 20-
l'd e t zamanında alanların büyüklüğünü x'in bir fonksiyonu olarak gösterdik. Ct Ct X

Zaman geçtikçe, ct mesafesindeki "dalga yüzü" dışarı doğru x yönünde c hızıyla


Şekil 20-1 Elektrik ve manyetik alanın, akım lev­
ilerler.
hası açıldıktan sonra t zamanında, x'in fonksiyo­
Şimdi sıradaki b ir dizi olayı ele alalım. Birim şiddetteki b ir akımı belli bir nu olarak gösterilmesi.
süre açık tutalım, sonra aniden şiddeti üç birime çıkarıp, bir süre bu değerde
sabit tutalım. Alanlar bu durumda nasıl gözükür? N asıl gözükeceklerini şu şe­
kilde anlayabiliriz. Önce, t = 0 zamanında açılmış ve sonsuza kadar sabit b ıra ­
kılmış birim şiddette b ir akım düşünelim. Artı x için alanlar Şekil 20-2'nin (a)
bölümünde verilmiştir. Sonra, t] zamanında iki birim lik kararlı bir akım açtığı­
mızda ne olduğunu soralım. (a)
Bu durum da alanlar öncekine göre iki kat büyük olacak, ancak Şekil 20-2
(b)'de gösterildiği gibi x yönünde sadece c(t - tı) mesafesinde uzanacaktır. Bu
iki çözümü üst üste binme ilkesiyle topladığımızda, iki kaynağın toplamının sı­
fırdan tı'e kadar geçen zamanda bir birim akım ve tı'den sonra da üç birim
c (f-t ı)
akım olduğunu buluruz, t zamanında alanların x'e göre değişimi Şekil 20-2 (b)
(c)'de gösterilmiştir.
Şimdi daha karmaşık bir problemi ele alalım, önce b ir birim açılan, sonra
üç birime çıkarılan ve daha sonra da sıfıra düşürülen b ir akımı ele alalım. Böy­
le b ir akım için alanlar nedir? Sonucu aynı şekilde bulabiliriz. Üç ayn proble­
(c)
min çözümlerini toplayarak. Önce, bir birim şiddetteki akım için alanları bu lu ­
ruz. Sonra, iki birim akım tarafından meydana getirilen akımları buluruz. Son Şekil 20-2 Akım levhasının elektrik alanı, (a) t =
0 zamanında açılmış bir birim akım, (b ) t = t\ za­
olarak, eksi üç birim akım için alanlar için çözüm yazarız. Bu üç çözümü b irleş­
manında açılmış iki birim akım; (c), (a) ve
tirdiğimizde, t = 0 zamanından tı zamanına kadar b ir birim, sonra t2 zamanına
(b)'nin üst üste bindirilmesi.
kadar üç birim ve daha sonra da kapatıldığında sıfırlanan b ir akım görürüz.
c(r-tı)

<•*> (b)

Şekil 20-3 Eğer akım kaynağı şiddeti (a)'da gösterildiği gibi değişirse, o halde, okla gösterilen t zamanında elektrik alanı­
nın x'e göre fonksiyonu (b )’de gösterilmiştir.

Şekil 20-3 (a)'da akım zamana göre bir fonksiyon olarak gösterilmiştir. Elektrik
alan için bu üç çözümü topladığımızda, belli b ir t zamanında x'e göre değişim i­
ni Şekil 20-3 (b)'deki gibi buluruz. Alan, akımı tam anlamıyla temsil etmektedir.
Uzaydaki alan dağılımı, zamanla akım değişiminin güzel b ir grafiğidir; sadece
tersten çizilmiştir. Zaman geçtikçe bütün resim dışa doğru c hızına ilerler; di­
ğer b ir deyişle alanın artı x yönünde ilerleyen küçük b ir imgesi vardır ve geç­
mişteki tüm akım değişimlerinin tarihçesini içeren detaylı b ir hafızası vardır.
Eğer kilometrelerce uzakta dursaydık, elektrik veya manyetik alanın değişimin­
den, kaynaktaki akımın tam olarak nasıl değiştiğini çıkarabilirdik.
Dikkat ederseniz, kaynaktaki hareketlilik durduktan ve bütün akımlar ile
yükler sıfırlandıktan sonra bile, alan uzayda ilerlemeye devam etmektedir. H er­
hangi bir yük veya akımdan bağım sız şekilde var olan elektrik ve manyetik
alanlar dağılımını elde ettik. Bu, M axw ell denklemlerinin eksiksiz halinden ge­
len yeni etkidir. İstersek, belirli b ir yer ve zamandaki elektrik alanın kaynakta­
ki aynı andaki akımla değil ama t - x/c kadar erken bir zamandaki akımla oran­
tılı olduğunu yazarak, bu yaptığımız analizin tam b ir matematiksel temsilini
ortaya koyabiliriz:

Ey (t) = - J [ t ~ xi c) (2o.3)
2e0c

İster inanın ister inanmayın, aynı denklemi farklı b ir bakış açısından da el­
de etmiştik; I. Ciltte kırılma indisi kuramıyla uğraştığımızda. O zaman, bir
elektromanyetik dalganın elektrik alanı ile dipolleri harekete geçirilen bir di-
elektrik levhanın içinde bulunan, salınan dipollerden oluşmuş b ir ince katman
tarafından oluşturulan alanları anlam aya çalışmıştık. Problem, hem başlangıç­
taki dalganın, hem de salınan dipollerden kaynaklanan dalgaların birleşmiş
alanlarını hesaplamaktı. M axw ell denklemleri elimizde yokken, hareketli yük­
lerden kaynaklanan alanları nasıl hesaplam ış olabilirdik? O zaman, ivmelenen
noktasal yüklerde uzak m esafelerde meydana gelen ışınım alanlarına dair bir
denklemi (türev olmadan) başlangıç noktası olarak ele almıştık. I. Cilt, 31. Bölü­
me bakarsanız, oradaki Denk. (31.9)'la az önce yazdığımız Denk. (20.3)'ün aynı
olduğunu görürüz. Daha önceki çıkarımımız sadece kaynaktan uzak mesafeler
için geçerliyse de, aynı sonucun kaynağın yakınında bile doğru olduğunu gö r­
dük artık.
Şimdi boş uzayda, kaynaklarından (akımlardan ve yüklerden) çok uzaktaki
elektrik ve manyetik alanların davranışına genel bir bakış açısı getirmek istiyor
rum. Kaynaklara çok yakınken -ö y le yakındır ki kaynak ile alan, kaynaktan a la ­
na iletim sırasındaki gecikme süresince kaynakta pek b ir değişiklik olm az-
alanlarda, aynı elektrostatik veya manyetostatik durum larında olduğu gibi, pek
bir değişiklik olmaz. Eğer kaynaktan, gecikmeler önem kazanacak kadar uzak­
laşırsak alanların doğası bulduğum uz çözümlerdekinden çok daha farklı olur.
Bir anlamda, kaynaktan uzaklaştıkça kendi karakterlerini oturtmaya başlar
alanlar. Bu yüzden tartışmamıza, hiç yük veya akım olmayan bir bölgedeki
alanların davranışını inceleyerek başlayabiliriz.
örneğin, şunu soralım: Hem p, hem de / nin sıfır olduğu bölgelerde ne tür
alanlar olabilir? M axw ell denklemlerinin, skaler ve vektör potansiyeller için di­
feransiyel denklemler cinsinden ifade edilebileceğini Bölüm 18'de görmüştük:

a0A>

12051
Eğer p ve j sıfırsa, bu denklemler çok daha basit b ir hale dönüşürler:

V20 - - ^ - ^ = O (20.6)

1 d2A
F İ F - 0 (20-7)

Böylece, boş uzayda skaler potansiyeli 0'nin ve vektör potansiyeli A'nın her bir
bileşeninin aynı matematiksel denklemi sağladığını görmüş olduk. \p (psi); (p,
A x, Ay, A z niceliklerinden herhangi birini temsil etsin diyelim; bu durumda ge­

nel çözümlerini bulmak istediğimiz denklem aşağıdaki gibi olur:

(2 0 .8 )

Bu denkleme, üç boyutlu dalga denklemi denir. Üç boyutlu diyoruz, çünkü ıp


fonksiyonu genelde x, y ve z'ye bağlı olabilir ve bu üç koordinattaki değişiklik­
ler bizi ilgilendirir. Bunu, Laplace işlemcisinin üç terimini açıkça yaparak daha
anlaşılır hale getirebiliriz:

dx2 dy2
+d r <r dt1
120.91

Elektrik alanları E ile B'de, boş uzayda dalga fonksiyonunu sağlarlar. Örne­
ğin, B = V x A olduğundan. Denk. (20.7)'nin bükümünü alarak B için b ir diferan­
siyel denklem elde edebiliriz. Laplace bir skaler işlemci olduğundan dolayı,
Laplace ve büküm işlemlerinin sırası yerdeğiştirebilir:

V x (V2A) = V2(V x A) = V2B

Benzer şekilde, büküm ve d/dt işlemlerinin sırası da yerdeğiştirebilir:

1 d2A 1 d2 „ 1 d2B
V x —r — - = - T -rr-r (V x A) =
C2 dt2 ~ C2 dt2 ~ C2 dt2

Bu sonuçları kullanarak, B için aşağıdaki diferansiyel denklemi elde ederiz:

1 r)2R
V2B - - ^ - ^ - tf = 0 (20.10)

Görüyorsunuz; B manyetik alanının her b ir bileşeni üç boyutlu dalga denklemi­


ni sağlar. Benzer şekilde E = -V(p -d A /d t eşitliğini kullandığımızda, elektrik
alan iTnin de boş uzayda üç boyutlu dalga denklemini sağladığı sonucuna varı­
rız:
1 d2E
y . * - F l i r «0 (20.11)

Bütün elektromanyetik alanlarım ız aynı dalga denklemini, Denk. (20.8)'i


sağlamakta. Bu durumda şunu sorabiliriz: Bu denklemin en genel çözümü ne­
dir? Bu zor soruyu hemen cevaplamaktansa, öncelikle, y ve z'de hiçbir şeyin de­
ğişm ediği çözümlere dair genel olarak ne denilebileceğine bakacağız. (Her za­
man için, önce basit durumu ele alın ki böylece ne olacağını görebilin ve daha
sonra daha karmaşık durum lara ilerleyebilin.) Alanların büyüklüklerinin sade­
ce x’e dayandığını varsayalım; alanların y ve z koordinatlarında hiç değişimi
olmasın. Şüphesiz yine düzlem dalgalarını ele alıyoruz, önceki bölümdekine
benzer sonuçlarla karşılaşmayı beklemeliyiz. Aslına bakarsanız, tam olarak da
aynı cevaplan bulacağız. O zaman da şunu sorabilirsiniz: "Neden tekrar yapıyo­
ruz bunu?" Bunu tekrar yapmak önemlidir; çünkü birincisi bulduğum uz dalgala­
rın düzlem dalgaları için en genel çözümler olduğunu göstermedik ve İkincisi de
sadece çok özel bir akım kaynağından meydana gelen alanlan bulmuş olmamız­
dır. Şunu soralım kendimize: Boş uzayda olabilecek en genel türden b ir dereceli
dalga ne olabilir? Bunu o özel kaynakta ne olduğuna bakarak bulamayız; daha
genel bir durum için çalışmalıyız. Bu sefer aynca, intégral biçimindeki denklem­
lerle değil diferansiyel denklemlerle çalışacağız. Her ne kadar aynı denklemleri
elde edeceksek de, hangi yoldan giderseniz gidin bir fark olmayacağını görmek
için her iki yöntemi de kullanmak iyi bir pratik yöntemidir. Bu tür durumları her
türlü şekilde ele alabilmeyi bilmelisiniz; çünkü zor b ir problemle karşılaştığınız­
da göreceksiniz ki çözüm yollarından sadece biri işe yarayacak.
Herhangi bir elektromanyetik nicelik için dalga denkleminin çözümünü doğ­
rudan ele alabiliriz. Bunun yerine en başta, boş uzaydaki M axw ell denklemle­
riyle başlam ak istiyoruz; böylece elektromanyetik dalgalarla olan yakın ilişkile­
rini görebilirsiniz. Yükler ve akımları sıfırlayarak, Denk. (20.1 )'le başlayalım:

I. V E=0

II. V x £ = - ^
III. V -B = 0 (20.12)

IV. c?VxB = ^
at
İlk denklemi bileşenlerine ayıralım:

dEx dEv dE-,


V - £ = - r ^ + —rX + - ^ 5- = 0 (20.13)
ax ay az

y ve z'de değişim olmadığını varsaydığımızdaki, son iki terim sıfırdır. Bu d u ­


rumda denklemimiz aşağıdaki eşitliğe dönüşür:

dEx- = 0 (20.14)
dx

Çözüm, elektrik alanın x yönündeki bileşeni Ex'in, uzayda sabit olduğunu gös­
terir. Eğer Denk. (20.12)'de dördüncü denkleme bakarsanız, Ex' in zaman içinde
de, y ve z'de bir B değişimi olmadığını varsayarsak, sabit olduğunu görürsü­
nüz. Bu tür b ir alan, uzak bir mesafedeki yüklü kondansatör levhalarından kay­
naklanan kararlı b ir dc alanı olabilir. Böyle sıradan, statik b ir alanla şimdi ilgi­
lenmeyelim; ilgimizi dinamik olarak değişen alanlara yöneltelim. Dinamik
alanlar için Ex = 0'dır.

Böylece herhangi bir yönde ilerleyen düzlem dalgaları için, elektrik alanın
ilerleme yönüne göre dik açılarda olması gerektiği sonucunu elde etmiş olduk.
Elbette, x koordinatında hâlâ karmaşık bir şekilde değişkenlik gösterebilir.
Yanlam asına E alanı daim a iki bileşene ayrılabilir; örneğin y bileşeni ve z
bileşeni. O halde gelin, elektrik alanın sadece bir yanlam asına bileşeni olduğu
b ir durumu ele alalım, öncelikle, daima y yönünde olan ve hiç z bileşeni olm a­
yan b ir elektrik alan düşünelim. Bu problemi çözdüğümüz zaman, elektrik ala­
nın daima z yönünde olduğu durumu da çözebileceğimiz apaçık ortadadır. Ge­
nel çözüm de, bu iki alanın üst üste bindirmesi olarak ifade edilebilir.
Görüyorsunuz ya, denklemler nasıl kolaylaştı. Elektrik alanın sıfır olmayan
tek bileşeni £y'dir ve tüm türevler de - x 'e göre olanlar h ariç- sıfırdır. Böylece,
M axw ell denklemlerinin gerisi gayet basitleşir.
Gelin, M axw ell denklemlerinin İkincisinde sıradaki denkleme bakalım
[Denk. (20.12)'deki II. denklem], E n in bükümünün tüm bileşenlerini yazdığım ız­
da, şunu elde ederiz:
dEz dEy
(V X E)x =
dy öz
dEx dEz
(V X E) y = = 0
öz dx
dEy dEx _ dEy
(V x ESz =
dx dy dx

y ve z'ye göre türevler sıfır olduğundan dolayı, V x E'nin x bileşeni de sıfırdır, y


bileşeni de ayrıca sıfırdır, y bileşenindeki ilk terim z'ye göre türev sıfır oldu­
ğundan ve ikinci terim de Ez sıfır olduğundan sıfırdır. E'nin bükümünün bile­
şenlerinden sıfır olmayanı, dEy/dx'e eşit olan z bileşenidir. Eğer V x E n in üç b i­
leşenini, -d B /d t'nin karşılık gelen bileşenlerine eşitlersek, şunları elde ederiz:

Ê ë*.= o ËËZ=0 (20.15)


dt dt
dBz dEv ___________ .
— - = ------ 2- (20.16)
dt dx

Manyetik alanın x bileşeni ve y bileşenlerinin her ikisinin de zamana göre tü­


revleri sıfır olduğundan, bu bileşenler sabit alanlardır ve daha önceden bu ld u ­
ğumuz manyetostatik çözümlere denk gelirler. Birileri,dalgaların ilerlediği ye­
rin yakınına kalıcı mıknatıslar bırakmış olabilir. Bu sabit alanları görmezden
geleceğiz ve Bx ile By bileşenlerini sıfıra eşitleyeceğiz.
Başka bir nedenden dolayı da E'nin x bileşeninin sıfır olması gerektiği so­
nucuna varabilirdik. B'nin diverjansı, üçüncü M axw ell denkleminden dolayı sı­
fır olduğundan, elektrik alan için yukarıda kullandığımız akıl yürütmeyi kulla­
narak manyetik alanın boylam asına bileşeninin x'de b ir değişimi olmayacağı
sonucuna varırdık. Dalga çözümlerimizde bu düzgün alanları göz ardı ettiği­
mizden dolayı, Bx değerini sıfıra eşitlerdik. Düzlem elektromanyetik dalgaların­
da, B alanı ve aynı zamanda E alanı da ilerleme yönüne göre dik açılarda yön-
lenmelidirler.
Denklem (20.16) bize, bir elektrik alan sadece y bileşenine sahipse, manyetik
alanın sadece z bileşenine sahip olabileceği önermesini ortaya koyar. Dolayı­
sıyla E v e B birbirlerine dik açılardadır. Ele aldığım ız özel dalgada olan da tam
budur.
Artık, boş uzay için M axw ell denklemlerinin sonuncusunu [Denk. (20.12)'de-
ki IV. Denklem] kullanmaya hazırız. Bileşenleri yazalım:

ÖBy _ dEx
c2( V x E ) v = c2- ^ - - c2
dy dz dt

dBz dEy
c2( V x B ) y = c2^ i . . c2^ £ . = ^ . (20.17)
dz dx dt

c2(V X rn3 = c2 dBv dBx dEz


dx dy dt

B'nin bileşenlerinin altı türevinden, sadece dBz/dx terimi sıfıra eşit değildir. Bu
durumda yukarıdaki üç denklem, aşağıdaki eşitliğe dönüşür:

_ d dB^= dEy_ (2Ql8)


dx dt

Tüm bu yaptıklarımızın sonucunu şöyle ifade edebiliriz: Elektrik ve manye­


tik alanların bileşenlerinin sadece birer adedi sıfır değildir ve bu bileşenler
Denk. (20.16) ve Denk. (20.18)'i sağlam alıdır. Birinci denklemin x'e göre ve İkin­
cinin de t'ye göre türevini alırsak, iki denklemi bir denklemde birleştirebiliriz.
Her iki denklemin sol tarafları bu durumda (c2 çarpanı hariç) aynı olacaktır.
Böylece, .Ej/nin

dx2 er dt2

denklemini sağladığını bulm uş olduk. Aynı diferansiyel denklemi daha önce,


sesin ilerlemesini çalışırken de görmüştük. Bu, tek boyutlu dalgalar için dalga
denklemidir.
Dikkat ederseniz çıkarım sürecimiz sırasında Denk. (20.11 )'in içerdiğinden
fazla bir şey bulduk. M axw ell denklemleri bize elektromanyetik dalgalarının sa­
dece dalga ilerleme yönüne dik açılarda bileşenleri olduğu ilave bilgisini verdi.
Gelin, tek boyutlu dalga denkleminin çözümleri hakkında bildiklerimizi göz­
den geçirelim. Herhangi bir ıp niceliği tek boyutlu dalga denklemini sağlıyorsa:

dht_±dht = o (2020)
dx2 c2 dt2 ’'

yazılabilir. Bu durum da olası b ir çözüm aşağıdaki biçimde, tek b ir (x - ct) de­


ğişkeninin fonksiyonu olan b ir ıp(x, t) fonksiyonudur:

xp(x, t) = f ( x - c t ) (20.21)

f ( x - ct) fonksiyonu, x'te, artı x yönünde, c hızında ilerleyen "sabit" bir şekli
gösterir (Bkz . Şekil 20-4). / fonksiyonu, genliği sıfırken maksimum değerdeyse;
i = 0 için maksimum ıp değeri x = O'da görülür. Belli b ir zaman sonra, diyelim ki
i = 10 kadar bir süre sonra ip, x = lOc'de maksimum değer alacaktır. Zaman geç­
tikçe, maksimum değer artı x yönünde c hızında ilerler.

fi i Tek boyutlu dalga denkleminin çözümünün, (t - x/c)'nin b ir fonksiyonu ol­


I duğunu söylemek bazen daha pratiktir. Bununla birlikte, aslında bu da aynı
şeyi söylemektedir; çünkü (t - x/c)'nin herhangi b ir fonksiyonu aynı zamanda
(x-ct)'nin bir fonksiyonudur:

■ct
F(t - x/c) = F = f ( x - ct)

Şekil 20-4 f [ ı r - ct) fonksiyonu artı x yönünde c


Gelin, f ( x - ct) fonksiyonunun gerçekten de dalga denkleminin b ir çözümü
hızıyla ilerleyen sabit bir "şekil"dir.
olduğunu gösterelim. Tek b ir değişkenin -(x - ct) değişkeni- fonksiyonu oldu­
ğundan d o la y ı,/ "n ü n / n in değişkene göre türevini temsil ettiğini v e / '"n ü n de
/ nin ikinci türevini temsil ettiğini yazabiliriz. Denklem (20.21)'in x'e göre türe­
vini aldığımızda, (x - ct) 'nin x'e göre türevi bir olduğundan aşağıdaki eşitliği el­
de ederiz:

| ^ = / 'U - c i )

ıp'nin x'e göre ikinci türevi de

= f "(x -c t ) (20.22)

olur. ıp'nin t'ye göre türevlerini aldığım ızda da, aşağıdaki denklemleri buluruz:

-^ £ - = f ' { x - c t ) (-c)

(20.23)
d2*/*=+c2 f " ( x - c t )
dt2

Gördüğünüz üzere ip gerçekten de tek boyutlu dalga denklemini sağlamakta.


Şunu merak edebilirsiniz: "Dalga fonksiyonu elimdeyse, çözümün f i x - ct)
olduğunu nasıl bilirim? Bu tersine yöntemden hoşlanmadım. Çözüme giden ile­
ri b ir yöntem yok mu?" İleri yöntemlerinden biri, sonucu bilmektir. Çözümün ne
olması gerektiğini bildiğim izden dolayı, ileriye dönük b ir matematiksel fikir
"uydurmak" mümkündür; ama bu kadar basit b ir denklem söz konusu olduğun­
da oyunlar oynamaya gerek yok. Yakında öyle b ir alışacaksınız ki, Denk.
(20.20)'yi gördüğünüz anda ip = f i x - xt) fonksiyonunu çözüm olarak göreceksi­
niz. (Tıpkı, x2 dx 'in integralini gördüğünüzde cevabın x3/3 olduğunu bilmeniz
gibi.)
Aslında biraz daha fazlasını görmelisiniz. Sadece (x - ctl'nin herhangi bir
fonksiyonu değil, aynı zamanda (x + ct)'nin de herhangi bir fonksiyonu çözüme
eşittir. D alga denklemi sadece c2 içerdiğinden dolayı, c'nin işaretini değiştir­
mek bir farklılık yaratmaz. Aslında, tek boyutlu dalga denkleminin en genel çö­
zümü, biri (x - ct)'nin diğeri de ix + ct)'nin olan iki fonksiyonun toplamıdır:

xp = fix - ct) + g(x + ct) (20.24)

ilk terim artı x yönünde hareket eden b ir dalgayı, ikinci terim de eksi x yönünde
hareket eden rastgele b ir dalgayı temsil eder. Genel çözüm, â p ii aılöa var olan
bu türden iki dalganın üst üste bindirilm esiyle bulunur.

Şimdi üzerinde düşünmeniz için size eğlenceli bir Sbru. Aşağıdaki ğİfeİ b ir ıp
fonksiyonunu ele alalım:
4> = cos kx cos ket

Bu Denklem ix - ct)'nin veya (x + ct)'nin b ir fonksiyonu biçiminde değildir. Yine


de, bu fonksiyonun dalga denkleminin bir çözümü olduğunu, foııksiyoütı İDenk.
(20.20)'ye doğrudan yerleştirerek kolaylıkla gösterebilirsiniz. Bu dürümda, ge­
nel çözümün Denk. (20.24) biçiminde olduğunu nasıl söyleyebiliriz?

D alga denkleminin çözümüyle ilgili sonuçlarımızı elektrik alanın y bileşeni


Ey'ye uyguladığımızda, Ey'nin x'le rastgele b ir şekilde değiştiği sonucuna varı­
rız. Yine de her zaman için alanlar iki şeklin toplamı olarak ele alınabilir. Bir
dalga uzayda b ir yönde, elektrik alana dik b ir manyetik alanla, c hızıyla ilerler­
ken, b ir diğer dalga da zıt yönde aynı hızda ilerler. Bu tür dalgalar bildiğim iz
elektromanyetik dalgalara karşılık gelir: ışık, radyo dalgaları, kızılaltı ışınım,
morötesi ışınım, X-ışınları vesaire. I. Ciltte detaylı b ir şekilde ışığın ışınımını
tartışmıştık. Orada öğrendiğimiz her şey herhangi b ir elektromanyetik dalgaya
uygulanabildiğinden, bu dalgaların davranışlarının detaylarına burada girm e­
ye gerek görmüyoruz.
Belki burada, elektromanyetik dalgaların kutuplanmasına dair soru üzerin­
de birkaç yorum da bulunmalı. Çözümümüzü yazarken, elektrik alanın sadece y
bileşeni olduğu özel durumu ele aldık. Elektrik alanın sadece z bileşeni olduğu,
artı veya eksi x yönünde ilerleyen dalgalar için de b ir başka çözüm olduğu aşi­
kârdır. M axw ell denklemleri doğrusal olduğundan, x yönünde ilerkeyen tek b o ­
yutlu dalgalar için genel çözüm Ey ve Ez dalgalarının toplamıdır. Genel çözüm
aşağıdaki denklemlerle özetlenmiştir:

E = (0 , E y, E z)

Ey = fix - ct) + g(x + ct)

Ez = Fix - ct) + G(x + ct)


(20.25)
B — (0, By, Bz)

cBz = fix - ct) - g(x + ct)

cBy = - F ( x - ct) + G(x + ct)

Bu tür elektromanyetik dalgalarının, yönü sabit olmayan fakat yz düzleminde


rastgele b ir şekillde dönen b ir E vektörü vardır. Her noktada manyetik alan d a ­
ima elektrik alana ve ilerleme yönüne diktir.
Bir yönde, diyelim ki x yönü, sadece dalgalar ilerliyorsa; elektrik ve manye­
tik alanların birbirlerine göre yönelimini gösteren basit b ir kural vardır. Kurala
göre, E x B vektörel çarpımı -k i elbette bu da hem E ye, hem de B' ye dik açılar­
da b ir vektördür- dalganın ilerlediği yönü işaret eder. E eğer £ 'ye doğru sağ elli
b ir vidayla döndürülürse, vida dalga hızının yönünü işaret eder. (Daha sonra,
E x B vektörünün özel b ir fiziksel önemi olduğunu göreceğiz: O, b ir elektroman­
yetik alandaki enerjinin akışını tanımlayan b ir vektördür.)

20-2 Üç boyutlu d algalar


Şimdiki konumuz üç boyutlu dalgalar. E vektörünün dalga denklemini sa ğ ­
ladığını zaten gördük. Aynı sonuca doğrudan M axw ell denklemlerindene v a r­
mak mümkündür. Aşağıdaki denklemle başlayalım :

V xE = -^ ~
dt
ve her iki tarafın bükümünü alalım:

V x (V x E) = - (V x B) (20.26)
ot

Herhangi b ir vektörün bükümünün bükümünün, biri diveıjans ve diğeri de Lap-


lace içeren iki terimin toplamı olarak yazılabildiğini hatırlayın:

V x (V x E) = V(V • E) - V2E

öte yandan, boş uzayda £*nin diverjansı sıfırdır; geriye sadece Laplace terimi
kalır. Ayrıca, boş uzaydaki M axw ell denklemlerinin [Denklem (20.12)] dördün­
cüsünden biliyoruz ki, c*V x JS'nin zamana göre türevi, E'nin t'ye göre ikinci tü­
revidir:

Bu durum da Denk. (20.26), şu üç boyutlu dalga denklemine dönüşür:

_2 „ 1 d2E -
v e ‘ ? 1 F

Bileşenlerine ayırıp, güzelliğini ortaya koyarsak da aşağıdaki hale dönüşür:

d2E d2E d2E 1 d2E „


+ ~ T T + T T - 73- = 0 (20.27)
dx2 dy2 öz2 c2 dt2

Genel dalga çözümünü nasıl buluruz peki? Üç boyutlu dalga denkleminin


tüm çözümleri, şu ana kadar bulduğum uz tek boyutlu çözümlerin üst üste b in ­
dirmesi olarak gösterilebilir. Alanın y veya z 'ye bağlı olmadığını varsayıp, x yö­
nünde ilerleyen dalgaların denklemlerini elde etmiştik. x ve z 'ye bağlı olmayıp,
y yönünde ilerleyen dalgalar için de çözümler olduğu açıktır. Elbette bir de, x
ve y'ye bağlı olmayıp, z yönünde ilerleyen dalgalar için çözümler vardır. Genel
olarak ifade edecek olursak, denklemlerimizi vektör biçiminde yazdığımızdan
dolayı üç boyutlu dalga denklemi, düzlem dalgalarının ilerlediği herhangi b ir
yönde çözümü olabilir. Denklemler doğrusal olduğundan, aynı anda farklı yön­
lerde hareket eden istediğimiz kadar düzlem dalgasını ele alabiliriz. Böylece üç
boyutlu dalga denkleminin en genel çözümü, her yönde hareket eden bütün
düzlem dalgalarının üst üste binmesi olur.
Bulunduğunuz dersliğin içindeki uzayda bulunan elektrik ve manyetik alan­
ların nasıl göründüğünü hayal etmeye çalışın. Her şeyden önce, dünyanın için­
deki akımlardan kaynaklanan kararlı b ir manyetik alan vardır: dünyanın karar­
lı manyetik alanı. Etrafınızdaki insanların oturup kalkarken veya paltolarını
kolçaklara sürterken yarattıkları elektrik yüklerinden kaynaklanan neredeyse -
statik, düzensiz bazı elektrik alanlar olabilir belki. Elektrik tellerinin içinde sa­
lınan akımlardan kaynaklanan manyetik alanlar vardır; bunlar Boulder Bara­
jındaki jeneratörle senkronize halde saniyede 60 çevrimle değişirler. Daha il­
ginç olanlarsa, çok yüksek frekanslarda değişkenlik gösteren elektrik ve manye­
tik alanlardır. Örneğin, pencereden gelen ışık önce tabana ve sonra duvardan
duvara doğru yansırken, saniyede yaklaşık 300.000 kilometre hızla ilerleyen
elektrik ve manyetik alanların kıpırtıları vardır. Bir de odadaki insanların sıcak
alınlarından, soğuk kara tahtaya doğru hareket eden kızılaltı dalgalar vardır.
Daha morötesi ışığı, X -ışm larını ve odadan geçip giden radyo dalgalarını ilave
etmedik.
Oda boyunca uçan elektromanyetik dalgalar bir caz orkestrasının müziğini
taşımakta. Dünyanın b ir başka köşesindeki olayların görüntülerini taşıyan, b ir
dizi vuruşla dalga boyları değiştirilen dalgalar var. Bu dalgaların gerçekliğini
görmek için, onları ses ve görüntüye çeviren elektronik cihazların düğmesini
çevirmek yeterlidir.
En küçük kıpırtıları bile analiz edecek şekilde detaya inersek; çok büyük
uzaklıklardan odaya gelmiş küçük elektromanyetik d a lgalan keşfederiz. Dalga
boylarının arası otuz santimetre olan b ir elektrik alanın ufak salınım larm ı gö ­
rürüz. Bu, Venüs'ü henüz geçmiş olan M ariner II uzay aracından dünyaya iletil­
miş elektrik alandır. Gezegenler hakkında edindiği bilgilerin (dünyamızdan
uzay aracına giden elektromanyetik dalgalarla edinilmiş bilgiler) özetlerini bize
sinyallerle göndermiştir.
Elektrik ve manyetik alanın çok küçük kıpırtıları, evrenin en uzak köşelerin­
deki, m ilyarlarca ışık yılı uzaktaki galaksilerden kaynaklanan dalgalardır. Bu­
nu, bulunduğunuz oda kadar büyük antenler inşa ederek keşfettik. Bu tür radyo
dalgaları, en büyük optik teleskopların bile göremeyeceği kadar uzak bölgeler­
de tespit edilmiştir. Optik teleskoplar bile aslında basitçe elektromanyetik dal­
ga toplayıcılarıdır. Yıldız dediklerimiz aslında sadece dünyamıza ulaşan elek­
trik ve manyetik alanların karmaşık salınmalarını dikkatlice çalışarak, onlar­
dan şu ana kadar elde edebildiğimiz tek fiziksel gerçekliğin çıkarımlardır.
Daha da fazlası var elbette: Kilometrelerce ötede çakmış b ir şimşekten kay­
naklanan alanlar, odamıza giren yüklü kozmik ışın parçacıklarının alanları ve
daha niceleri. Etrafınızdaki uzayda bulunan elektrik alan ne kadar karmaşık,
görüyor musunuz? Yine de, daima üç boyutlu dalga denklemini sağlamakta.

20-3 B ilim sel hayal gücü


Size elektrik ve manyetik alanları hayal etmenizi istediğimi düşünün. Ne y a­
parsınız? N asıl yapacağınızı biliyor musunuz? Elektrik ve manyetik alanı nasıl
hayal ederim? Gerçekten ne görürüm ? Bilimsel hayal gücü için gerekenler ne­
lerdir? Bir odada görünmez melekleri hayal etmekle aynı şey midir? Hayır, aynı
şey değildir. Elektromanyetik alanları anlamak, görünmez melekleri anlamak­
tan çok daha yüksek derecede bir hayal gücü gerektirir. Neden? Çünkü görün­
mez melekleri anlaşılabilir kılmak için tek yapmam gereken özelliklerini bir
miktar değiştirmektir. Onları birazcık görünür kılarım ve böylece kanatlarının,
vücutlarının ve halelerinin şekillerini görebilirim. Görülebilir b ir melek hayal
etmeyi başardığım da, soyutlama görece kolaydır. Neredeyse görünmez derece­
de melekleri alır ve onları tamamen görünmez hayal edersiniz. Bu durumda şu­
nu diyebilirsiniz: "Profesör, bana elektromanyetik dalgaların yaklaşık bir tanı­
mını verin ki, belki tanım biraz yanlış da olsa, ben de onları aynı neredeyse gö­
rünmez melekleri görebildiğim gibi görebileyim. Sonra da gerekli soyutlama de­
recesine gelene kadar resmi değiştiririm."
Üzgünüm, sizin için bunu yapamam. N asıl yapılabileceğini bilmiyorum.
Elektromanyetik alana dair herhangi bir anlamda doğru b ir resim yok kafamda.
Elektromanyetik alanı uzun süredir biliyorum. 25 yıl önce sizin bulunduğunuz
sıralardaydım ve 25 yıldır bu kıpırdaşan dalgalar üzerine düşünüyorum. Uzay­
da yol alan manyetik alandan bahsetmeye başladığım da, E ve B alanlarını ko­
nuşuyor oluyorum ve kollarımı sallam aya başlıyorum. Siz de benim onları gö ­
rebildiğim i düşünüyorsunuz. Size ne gördüğümü söyleyeyim. Muğlak, gölgeli
birtakım çizgiler var hayalimde. Kiminin üzerinde E v e B yazılmış, bazı yerlerde
oklar var. Çok yakından baktığımda oklar kayboluveriyor. Uzayda yol alan
alanlardan bahsettiğimde, nesneleri tanımlamakta kullandığım sembollerle o
nesneleri karıştırmaya başlıyorum . Gerçek dalgalara uzaktan biraz benzeyen
b ir resim bile çizemiyorum. Dalgaları görmekte zorlanıyorsanız, merak etme­
yin; yalnız değilsiniz.
Şu an uğraştığımız bilim, hayal gücümüzü son derece zorlamakta. Gerekli
hayal gücü derecesi, çok eskiden üzerinde uğraştığımız fikirler için gerekli h a­
yal gücünden çok daha uç noktadadır. Çağdaş fikirleri hayal etmek çok daha
zordur. Yardımcı araçlarımız da vardır elbette. Matematiksel denklemler, ku­
rallar ve bir sürü de resim. Şimdi farkına varıyorum; uzayda elektromanyetik
alandan bahsettiğim zaman, çizilen bütün diyagram ların üst üste bindiği bir
resmi görüyorum. Hareket eden küçük alan çizgisi demetleri görmüyorum; zira
eğer ben farklı b ir hızda hareket edersem çizgilerin kaybolacağından korkuyo­
rum. Her zaman da elektrik ve manyetik alanları görmüyorum; çünkü bazen de,
kıpırdaşan şeyler arasında belki de onlar daha önemli olduğundan, vektör p o ­
tansiyeli ve skaler potansiyeli kullanarak kafam da resim çizmiş olmam gerekti­
ğini düşünüyorum.
Belki de en iyisi matematiksel bakış açısı kullanmak diyebilirsiniz. Peki,
rdâtematiksel bakış açısı nedir? Matematiksel bakış açısına göre, uzaydaki her
noktada bir elektrik alan vektörü ve bir de manyetik alan vektörü vardır. Dola­
yısıyla, her noktayla ilişkili altı sayı vardır. Uzaydaki her noktada altı sayı dü­
şünebiliyor musunuz? Çok zor. Her noktayla ilişkili bir sayı bile düşünebiliyor
musunuz? Ben düşünemiyorum! Böyle b ir şeyi, uzaydaki her noktanın sıcaklığı
olarak hayal edebiliyorum. Bu, anlaşılabilir geliyor. Konumdan konuma deği­
şen b ir sıcaklık ve soğukluk vardır. Ama dürüstçe konuşmak gerekirse, her nok­
tada b ir sayı olması fikrini ben anlamıyorum. - t
Belki de şu soruyu sormalıyız: Elektrik alanı sıcaklığa benzer b ir şeyle, ör­
neğin b ir parça peltenin yerdeğiştirmesiyle, gösterebilir miyiz? Tüm dünyanın
pelteyle dolu olduğunu hayal edin. A lanlar da peltenin içindeki bazı bozulm alar
olsun. Örneğin, peltenin gelmesi veya bükülmesi gibi. Bu durum da alanı görsel-
leştirebiliriz. N e olduğunu "gördüğümüz"de de, soyutlama yaparak pelteyi
uzaklaştırabiliriz resimden. Y ıllar boyunca insanlar bunu yapm aya çalıştılar.
M axw ell, Ampère, Faraday ve diğerleri elektromanyetizmayı bu şekilde anla­
maya çalıştılar. (Bazen de soyut pelteye "esir" adını verdiler.) Sonradan ortaya
çıktı ki elektromanyetik alanı hayal etmeye çalışmak ilerlemeye engeldi. Ne y a­
zık ki soyutlam alarla sınırlanmış durumdayız. Alanı tespit etmek için cihazlara
ve alanı tanımlamak için de matematiksel sembollere mecburuz. Yine de, bir
anlamda alanlar gerçektir; çünkü matematiksel denklemlerle oynamayı bitirdi­
ğimizde -görselleştirm eye çalışsak da çalışmasak d a - cihazlarımızın M ariner
Il'den sinyalleri tespit etmesini veya m ilyarlar yıl ötedeki galaksiler hakkında
keşiflerde bulunm alarını ve daha nicesini sağlayabiliriz.
Bilimdeki hayal gücü konusu çoğu zaman diğer disiplinlerdeki insanlar ta­
rafından yanlış anlaşılır. "Bak, b ir halde bir arada bulunan insanlara dair b ir
resim. Şimdi ne olacağını hayal ediyorsun?" derler. Biz de, "bilmem, hayal ede­
miyorum" deriz. Bu yüzden de zayıf b ir hayal gücüne sahip olduğumuzu düşü­
nebilirler. Bilimde hayal etmeye izinli olduğumuz şeyler, diğer bildiğim iz her
şeyle uyumlu olmalıdır. Diğer b ir deyişle, üzerinde konuştuğumuz elektrik
alanlar ve dalgalar kafamıza estiği gibi şekillendirdiğimiz birtakım mutlu dü­
şünceler değildir. Bildiğimiz fizik yasalarıyla uyumlu fikirler olmalıdırlar.
Emin olduğumuz doğa yasalarına aykırı şeyleri hayal etmek için kendimize izin
veremeyiz. Bizim hayal etme şeklimiz biraz sıkıntılı b ir süreçtir. Daha önce hiç
görülmedik, hiç duyulmadık b ir şeyi hayal etmek zorunda kaldığım ızda bile, fi­
kirlerimiz doğanın gerçekte nasıl olduğuna dair bilgimizdeki koşullarla sınır­
lanmıştır. Hem daha önce görülmedik, hem de önceden bildiğim iz her şeyle tu­
tarlı b ir şey yaratmaya çalışmak inanılmaz derecede zordur.
Hazır bu konu üzerinde duruyorken, göremediğimiz bir güzelliği hayal ede­
bilmemizin mümkün olup olamayacağını tartışmak istiyorum. Bu, ilginç b ir so­
rudur. Bir gökkuşağına baktığımızda gözümüze olağanüstü gözükür. Herkes iç
çeker ve şöyle der: "Aaaah, b ir gökkuşağı". (Bakın ne kadar bilimselim, görüyor
musunuz? Bir şeyin güzel olup olmadığını, elimde onu tanımlayacak bir deney­
sel yöntem olmadığı sürece söylemeye çekiniyorum.) Peki görme engelli olsay­
dık, gökkuşağını nasıl tanımlardık? Sodyum-kloridin kızılaltı yansıma katsayı­
sını ölçerken ya da göremediğimiz b ir galaksiden gelen dalgaların frekansı hak­
kında konuşurken b ir şey görmüyoruz. Bir diyagram, b ir grafik çizeriz bunlar
için. Gökkuşağını ele alalım. Onun anlamak için çizeceğimiz grafik, gökyüzünde
her yönde spektrofotometreyle ölçülen dalga boyu ile ışınımın yoğunluğunun
karşılaştırm asını gösteren b ir grafik olurdu. Genel olarak, bu tür ölçümler bize
düze yakın bir eğri verir. Sonra b ir gün biri ölçüm yaparken, belli hava koşulla­
rında ve gökyüzünde belli açılarda, dalga boyunun b ir fonksiyonu olarak yo­
ğunluk dağılımının b ir garip olduğunu fark eder. Grafikte b ir tepeyle karşılaş­
mıştır. Cihazın açısı çok az oynatıldığında, tepenin maksimum noktası b ir d al­
ga boyundan diğerine kayar. Sonra bir gün, görme engellilerin fizik dergisi "Be­
lirli hava koşullarında ışınım yoğunluğunun açıya bağlı fonksiyonu" adlı bir
teknik makale yayınlar. Böyle bir makalede Şekil 20-5'teki gibi bir grafik görür­
sünüz. Yazar, grafik için düştüğü notta büyük açılarda, büyük dalga boylarında
daha fazla ışınım olduğunu, küçük açılarda ise maksimum ışınımın daha küçük
dalga boylarında görüldüğünü belirtmiştir. (Bizim bakış açımızdan, ışığın 40°
derecede ağırlıklı yeşil olduğunu ve 42 derecede de ağırlıklı kırmızı olduğunu
söyleyebiliriz.)

Şekil 20-5 Belirli m eteorolojik koşullarda, üç farklı


açı için, dalga boyunun fonksiyonu olarak elektro­
manyetik dalgaların yoğunluğu (açı, güneşe karşı
yönden ölçülmüştür).
Dalga Boyu

Şekil 20-5'teki grafiği güzel buluyor musunuz? Bir gökkuşağına baktığım ız­
da kavradığımız kadarından daha fazla detay içermekte; çünkü gözlerimiz de­
tayları b ir dağılım şeklinde göremez. Buna rağmen, bakan gözler gökkuşağını
güzel bulur. Gökkuşağına doğrudan baktığımızda gördüğümüz güzelliği dağı­
lım eğrilerinde de görebilecek hayal gücüne sahip miyiz? Açıkçası, bilmiyorum.
Elimizde sodyum klorid kristalinin yansıma katsayısını, kızılaltı dalga b o ­
yunun ve açının b ir fonksiyonu olarak gösteren bir grafik olsun. Gözlerim kızıl-
altını görebilseydi, bu grafik gözlerimin göreceği şeyi temsil ederdi. Belki şöyle
olurdu: "Metalik kırmızı" b ir yüzeyden yansıyanlarla karışmış, biraz ışıldayan,
parlak "yeşil". Bu çok güzel b ir şeydir; ama b ir cihazla ölçülmüş N aC I yansıma
katsayısının grafiğine bakıp da„ ikisinin aynı güzelliğe sahip olduğunu söyle­
yip söyleyemeyeceğimi bilemiyorum.
Diğer yandan, ölçüm sonuçlarında b ir güzellik göremesek de, genel fizik y a­
salarım tanımlayan denklemlerde belli b ir güzellik görebildiğimizi iddia edebi­
liriz. D alga denklemi (20.9)'da örneğin, x, y, z ve i'nin görünme düzeninde hoş
b ir şeyler vardır. x, y, z ve t'nin görünümündeki bu hoş simetri akla, dört b o ­
yutla ilgili daha da güzel b ir şey olduğu, uzayın dört boyutlu bir simetriye sa ­
hip olabileceği ve buradan yola çıkarak özel görelilik kuramına dair gelişmele­
rin analiz edilebileceği ihtimalini getirir. Denklemlerle ilişkili, daha fazla göre­
ceğimiz entelektüel güzellik vardır.
20-4 K ü resel d algalar
Düzlem dalgalarına denk gelen dalga denklemi çözümleri olduğunu ve her­
hangi b ir elektromanyetik dalganın birçok düzlem dalgasının üst üste bindiril­
mesi olarak tanımlanabileceğini gördük. Bununla birlikte, belirli özel durum­
larda dalga alanını farklı bir matematiksel biçimde göstermek daha uygundur.
Şimdi küresel dalgalar kuramını tartışma vakti. Küresel dalgalar, belli bir mer­
kezden dışa doğru yayılan küresel yüzeylerdir. Bir göle b ir taş attığımızda, or­
taya çıkan dalgacıklar yüzeyde çembersel dalgalar olarak yayılır. Bunlar iki b o ­
yutlu dalgalardır. Küresel dalga da buna benzer bir şeydir, farkı üç boyutta y a­
yılmasıdır.
Küresel dalgaları tanımlamaya başlam adan önce biraz matematikle donana­
lım. Elimizde, sadece belirli bir başlangıç noktasından r radyal mesafesine
bağlı b ir fonksiyon olsun. Bir başka deyişle, küresel simetrik b ir fonksiyon ol­
sun. Bu fonksiyona xp(r) diyelim, r başlangıç noktasına olan radyal mesafedir:

r = *Jx2 + y 2 + z 2

Hangi ıp(r) fonksiyonlarının dalga denklemini sağladığını bulabilm ek için, ı/ı'nin


Laplace'ına dair b ir ifadeye ihtiyacımız var. Dolayısıyla, ı/ı'nin x, y ve z'ye göre
ikinci dereceden türevlerinin toplamını bulmalıyız. ıp'(r) gösterimini ıp'nin r'ye
göre türevini ve ıp"(r) gösterimini de ı//nin r'ye göre ikinci dereceden türevini
ifade etmek için kullanacağız.
Öncelikle, x'e göre türevleri bulalım. İlk türev,

dx dx
olur. ıp'nin x'e göre ikinci türevi de aşağıdaki eşitlikle verilir:

dx2 w \ d x ) + ^ dx2

Aşağıdaki eşitliklerden yola çıkarak, r'nin x'e göre kısmi türevlerini alabiliriz:

d r ___x_ d2r __ 1_ ( x2 ^
dx ~ r dx2 ~ r V* r2 J

Böylece, ı/ı'nin x'e göre ikinci türevi

t20'281

olur. Benzer şekilde, diğer türevler de aşağıdaki gibidir:

= ■£*■♦ t (‘ - £ > ™ . 29l

" T r ) 1*'' 120.30)

Laplace, bu üç türevin toplamıdır. x2 + y 2 + z2 = r2 eşitliğini kullanarak, a şa ­


ğıdaki denklemi elde ederiz:

V2xp(r) = ıp"(r) + -y - ıp'ir) (20.31)

Bu denklemi aşağıdaki şekilde yazmak sıklıkla daha uygundur:

V2ı p ( r ) = j r - ğ r l n p ) (20.32)

Denklem (20.32)'deki diferansiyeli alırsanız, sağ tarafın Denk. (20.3l)'e eşit ol­
duğunu göreceksiniz.
Küresel dalgalar olarak yayılabilen küresel simetrik alanları ele alacaksak,
alan niceliğimiz hem r'nin hem de t'nin b ir fonksiyonu olmalıdır. O zaman,
hangi ıp(r, t) fonksiyonlarının, üç boyutlu dalga denkleminin çözümü olduğunu
sorduğumuzu düşünelim:

V2ı p ( r , t ) - ~ - ^ - ı p ( r , t ) = 0 (20.33)

ıp(r, t) sadece r boyunca uzam sal koordinatlara bağlı olduğundan, denklemi yu­
karda bulduğum uz Laplace denklemi (20.32) için kullanabiliriz. Daha da doğru
olmak için, ıp aynı zaman da i'nin de b ir fonksiyonu olduğundan, türevleri r'ye
göre kısmi türevler olarak yazmalıyız. Bu durumda dalga denklemi aşağıdaki
gibi olur:
l d2 , n 1 d2 . .

Şimdi, düzlem dalgası probleminden daha karmaşık gözüken bu denklemi


çözmeliyiz. Ancak dikkat ederseniz, bu denklemi r'yle çarparsak, aşağıdaki ifa ­
deyi elde ettiğimizi görürsünüz:

İ ^ (n/,)- ? ^ (n/,) = 0 (2a34)


Bu denklem, np fonksiyonunun, r değişkeninde tek boyutlu dalga denklemini
sağladığını ortaya koyar. Daha önce sıklıkla belirttiğimiz, aynı denklemlerin
aynı çözümlere sahip olması ger£ktiğine dair genel ilkeyi kullandığımızda, np
sadece (r - cil'nin fonksiyonu olduğunda Denk. (20.34)'ün çözümü olabildiğini
görürüz. Diğer b ir deyişle, küresel dalgaların şu biçimde olması gerektiğini b i­
liyoruz:
rıp(r, t)= f ( r - ct)

Ya da daha önce gördüğümüz üzere, np'nin aşağıdaki biçimde de olabileceğini


söyleyebiliriz:
np = f ( t - r/c)

Bu ifadeyi r'ye böldüğümüzde, alan niceliği ıp'nin (ne ise artık o)

ıp = f { t ~ r/c) (20.35)
^ r

olarak ifade edilebildiğini görürüz. Böyle bir fonksiyon, kaynağında dışarı doğ­
ru c hızında hareket eden genel bir küresel dalgayı temsil eder. Paydadaki r'yi
b ir an için görmezden gelirsek, belirli bir zamanda başlangıca olan uzaklığın
b ir fonksiyonu olarak dalga genliğinin, dışarıya doğru c hızında hareket eden
belirli bir şekli vardır. Paydadaki r faktörüyse, dalga genliğinin, dalga ilerle­
dikçe, 1/r'yle orantılı olarak azaldığını söyler. Bir başka deyişle, dalga ilerle­
dikçe genliğinin sabit kaldığı düzlem dalgalarının tersine, küresel dalganın
genliği Şekil 20-6'da görüldüğü gibi düzenli b ir şekilde azalır. Bu etkiyi, basit
b ir fizikse akıl yürütmeyle anlamak kolaydır.

Şekil 20-6 Küresel bir dalga t¡> = f { t + r/c)/r. (a ) t = İçin r’nin bir fonksiyonu olarak ıp ve zama­
nında aynı dalga, (b ) r = r ı için t'nin bir fonksiyonu olarak ıp ve aynı dalganın r2'deki görüntüsü.
Bir dalganın enerji yoğunluğunun, dalga genliğinin karesine bağlı olduğunu
biliyoruz. Dalga yayıldıkça, enerjisi de katedilen radyal mesafenin karesiyle
orantılı daha büyük alanlara yayılır. Toplam enerji korunduğuna göre, enerji
yoğunluğu l/r2 ve dalga genliği de 1/r'yle orantılı olarak azalır. Dolayısıyla,
Denk. (20.35) küresel bir dalganın "akla yatkın" biçimidir.
Tek boyutlu dalga denkleminin ikinci olası çözümünü göz ardı etmiştik:

np = g(t + r/c)
ya da
, g(t + r/c)
V= r
Bu aynı zamanda küresel b ir dalgayı temsil eder; ancak bu dalga r'dan kaynağa
doğru içeri hareket eden bir dalgadır.
Şimdi özel b ir varsayım da bulunacağız. Herhangi b ir ispatta bulunmadan,
bir kaynaktan çıkan dalgaların sadece dışan doğru giden dalgalar olduğunu
düşünelim. Dalgaların, yüklerin hareketlerinden kaynaklandığını bildiğimize
göre dalgaların yüklerden dışarı doğru gittiğini düşünmek isteriz. Yükler hare­
kete geçmeden önce, sonsuzdan gelen küresel b ir dalganın tam da yükler hare­
ketlenmeye başladığında onların konumuna vardığını düşünmek garip olurdu.
Olasılığı olan b ir çözümdür aslında; ama tecrübelerimize göre yükler ivmelen-
diğinde, dalgalar yüklerden dışarı doğru hareket ederler. M axw ell denklemleri­
ne göre her iki durum da olası olsa da, tecrübemize dayanarak ilave bir olgu
daha ekleyecek ve sadece dışarı doğru giden dalganın "fiziksel olarak anlamlı"
olduğunu söyleyeceğiz. Bununla birlikte, bu ilave varsayımımızın ilginç bir so­
nucunu da not etmeliyiz: M axw ell denklemlerinde görünen zamana göre simet­
riyi kaldırmış olduk. E ve B için orjinal denklemler ve onlardan çıkarttığımız
dalga denklemlerinin, t'nin işaretini değiştirsek bile aynı kalma özelliği vardır.
Bu denklemler, b ir yönde giden b ir dalgaya karşılık gelen her çözüm için, tersi
yönde hareket eden b ir dalgaya ait ve eşit bir çözüm var olduğunu gösterirler.
Sadece dışarıya doğru giden küresel dalgaları ele alacağım ıza dair ifademiz
önemli bir ilave varsayımdır. (Bu ilave varsayîm ın göz ardı edildiği elektrodi­
namiğin özel b ir formülasyonu dikkatlice çalışılmıştır. İlginç bir şekilde, birçok
koşulda, fiziksel olarak saçma sonuçlara varılmadığı görülmüştür; fakat gene
de bu fikirleri tartışmak bizi yolumuzdan çok saptırır. Onlarla ilgili Bölüm
28'de biraz daha konuşacağız.)
Bir başka önemli noktayı daha belirtmeli. Dışarı doğru ilerleyen bir dalga
için çözümümüz olan Denk. (20.35)'te, ıp fonksiyonu başlangıçta sonsuzdur. Bu,
bir miktar gariptir. Dalga çözümümüzün her yerde düzgün olmasını isteriz. E l­
de ettiğimiz çözüm, başlangıçta b ir miktar kaynak olduğu fiziksel durumu tem­
sil etmeli. Diğer bir deyişle, farkında olmadan bir hata yaptık. Serbest dalga
denklemi (20.33)'ü her yerde çözmedik. Denklem (20.33)'ü, başlangıç haricinde,
her yerde sağ taraf sıfır olacak şekilde çözdük. Hatamız buraya sızdı; çünkü tü­
revimizdeki adımların bazıları r = 0 olduğunda "geçerli" değildir.
Şimdi, b ir elektrostatik problem inde benzer bir hatayı yapmanın ne kadar
kolay olduğunu gösterelim. Boş uzaydaki bir elektrostatik potansiyeline ait b ir
denklemin, V2<p = 0, çözümünü bulm aya çalıştığımızı düşünelim. Laplace sıfıra
eşittir; çünkü hiçbir yerde yük olmadığını varsayıyoruz. Ya peki bu denklem
için küresel simetrik b ir çözüm, diğer b ir deyişle sadece r'ye dayanan bir <p
fonksiyonu elde edebilir miyiz? Denklem (20.32)'yi Laplace için kullanırsak,

1 d2

eşitliğini elde ederiz. Bu denklemi r'yle çarparsak, aşağıdaki eşitliği buluruz:

-^ (rc p ) = 0

Bir kere r'ye göre integralini alırsak, r0'nin ilk türevinin sabit olduğunu bu lu ­
ruz. Buna a diyelim:

W >) = a

Bir daha integralini aldığımızda, rıp için şu aşağıdaki eşitliği bulluruz. b, integ-
ralin sabitidir:
r<p = ar + b

Böylece, şu 0'nin elektrostatik potansiyel için boş uzaydaki çözüm olduğunu


bulm uş olduk:

<p = a + yr

Bir şeyler açıkça yanlış. Hiç elektrik yükü olmayan bölgede elektrostatik potan­
siyel için çözümü biliyoruz: potansiyel her yerde b ir sabittir. Bu, çözümdeki ilk
terime karşılık gelir. Elimizde ikinci b ir terim daha var ama ve o da potansiye­
le, kaynaktan uzaklıkla ters orantılı b ir şekilde değişen b ir katkı olduğunu ifa ­
de eder. Her ne kadar potansiyeli boş uzayda çözdüğümüzü zannettiysek de, çö­
zümümüz aynı zamanda başlangıçtaki nokta kaynak için alanı da veriyor. Şim­
di olan ile dalga denklemini küresel simetrik b ir çözüm için çözdüğümüzde
olan arasındaki benzerliği görüyor musunuz? Başlangıçta gerçekten hiç yük ve­
ya akım olmasaydı, küresel olarak dışarıya giden dalgalar olmazdı. Küresel d al­
galar, elbette, başlangıçtaki kaynaklarca meydana getirilmiş olmalı. Bir sonraki
bölümde, dışarıya doğru giden elektromanyetik dalgalar ve onları meydana ge­
tiren akımlar ile voltajlar arasındaki ilişkiyi inceleyeceğiz.
M AXW ELL DENKLEMLERİNİN
AKIMLAR VE YÜKLERLE ÇÖZÜMLERİ

2 1-1 Işık ve elektrom an yetik d algalar


Son bölümde, M axw ell denklemlerinin çözümlerinde elektrik ve manyetizma 21-1 İşık ve elektromanyetik dalgalar

dalgalarım içerdiğini gördük. Bu dalgalar, dalga boyuna bağlı olarak, radyo, 21-2 Nokta kaynaktan yayılan küresel
dalgalar
ışık, X-ışınları veya benzeri olgulara karşılık gelirler. I. Ciltte ışık konusunu ay­
21-3 Maxwell denklemlerinin genel
rıntılı şekilde çalıştık. Bu bölüm de iki konuyu birbirine bağlam ak istiyoruz.
çözümü
M axw ell denklemlerinin, daha önce ışık üzerine çalışmamızın temelini oluştu­ 21-4 Salınan bir dipolün alanları
rabileceğini göstermek istiyoruz. 21-5 H areket eden b ir yükün potansiyelleri;

Işık konusunu çalışırken, rastgele b ir yolda ilerleyen bir yük tarafından Liénard ve Wiechert'in genel çözümü
21-6 Sabit hızda ilerleyen yük için
meydana getirilen elektrik ve manyetik alanlar için denklemleri yazmıştık:
potansiyeller; Lorentz denklemi

<7 V r' d ( e r'\ 1 d2


E= ( 2 1 . 1)
4ne0 r'2 c dt \r'2J + c2 dt2 ° r

cB = er' x E

[Bkz. I. Cilt, Denk. (28.3) ve (28.4). Aşağıda açıkladığım gibi, buradaki işaretler
eski işaretlerin eksisidir.]
B ir yük rastgele hareket ediyorsa, b ir noktada şimdi bulacağım ız elektrik
alan parçacığın daha önceki b ir andaki konumuna ve hareketine bağlıdır. O an,
c hızıyla hareket eden ışığın yükten alan noktasına olan r' mesafesini katetmesi Gözden geçirme: I. Cilt, Bölüm 28,
için gereken zaman kadar öncedir. Diğer bir deyişle, t zamanında (1) noktasın­ Elektromanyetik Işınım
daki elektrik alanını bulm ak istiyorsak, yükün (2') konumunu ve (i - r'/c) zam a­ I. Cilt, Bölüm 31, Kırılma İndisi
nındaki hareketini hesaplamalıyız, r', yükün (i - r'/c) zamanındaki (2') konu­ I. Cilt, Bölüm 34, Işınımda Göreli
mundan (1) noktasına olan mesafedir. Ü ssü koymamızın nedeni, r"nün, parçacı­ Etkiler
ğın t zamanındaki konumu olan (2)'den alan noktası olan (l)'e olan uzaklık ol­
maması, (2') noktasından (1) noktasına olan sözde "rötarlı mesafe" olmasını h a­
tırlatmak istememizden dolayıdır. (Bkz. Şekil 21-1). Dikkat ederseniz, bu sefer
birim vektör er'nin yönü için farklı bir gösterim kullanıyoruz. I. Cildin 28. ve
34. Bölümlerinde r'yi (ve elbette er'yi) kaynağa doğru işaret ederken göstermek
uygundu. Şimdiyse, r'nin (2) noktasındaki yükten alan noktası (l)'e doğru yön­
lendiği Coulomb yasasını takip ediyoruz. Aradaki tek fark elbette, yeni r'nin (ve
er'nin) eskilerin eksi işaretlisi olmasıdır.

Bir yükün v hızı daima c'den çok azsa ve yükten çok uzaktaki noktaları ele
alıyorsak, Denklem (21.1 )'in sadece son terimi önemlidir ve alanlar şu şekilde
yazılabilir:

Yükün (t - r'/c) noktasında, 1 (211')


4-ne0c2r' r"ne dik açılardaki ivmelenmesij

cB = er' x E

Gelin, Denk. (21.1 )'in ne demek istediğine daha detaylı bakalım. er' vektörü,
(1) noktasından (2') gecikmeli konumuna doğru yönlenmiş birim vektördür. O
Şekil 21-1 t zamanında (l)'deki alanlar, (t -
halde ilk terim, gecikmeli konumdaki yükün Coulomb alanıdır. Buna "gecikmeli r'/c) zamanında q yükünün bulunduğu (2')
Coulomb alanı" diyebiliriz. Elektrik alan uzaklığın karesiyle ters orantılıdır ve konumuna bağlıdır.
yükün gecikmeli konumundan uzağa doğru (er' yönünde) yönlenmiştir.
Bu sadece ilk terimdir. Diğer terimler bize, elektrik yasalarının tüm alan la­
rın statik olanlarla aynı olduğunu söylemediğini; sadece gecikmeli olduğunu
(bu da bazen insanların söylemeyi sevdiği şeydir) söylediğini anlatır. "Gecikme­
li Coulomb alanı"na iki terim daha eklemeliyiz. İkinci terim gecikmeli Coulomb
alanına, r'/c değeriyle çarpılm ış gecikmeli Coulomb alanının değişim hızı kadar
b ir "düzeltme" olduğunu anlatır. Bu terim b ir nevi, ilk terimdeki gecikmeyi tela­
fi etmeye meyillidir. İlk iki terim "gecikmeli Coulomb alanı"nı hesaplamak ve
daha sonra r'/c kadar bir çarpanla onu geleceğe, tam olarak t zamanına, taşı­
mak içindir. Bu taşıma doğrusaldır, sanki "gecikmeli Coulomb alanı (2') nokta­
sındaki yük için hesaplanan hızda değişmeye devam edecekmişçesine varsay­
mışız gibi. Alan yavaşça değişiyorsa, gecikmenin etkisi düzeltme terimi saye­
sinde tamamen ortadan kalkar ve iki terimin birleşim i bize "anlık Coulomb ala­
nı" olan elektrik alanı verir. Diğer bir deyişle, (2) noktasındaki yükün Coulomb
alanını çok yaklaşık b ir değerle verir.
Denklem (21.l)'deki son ve üçüncü terimimiz, birim vektörünün ikinci tü­
revidir. Işık kavramını çalışırken, yükten çok uzak mesafelerde ilk iki terimin
uzaklığın karesiyle ters orantılı değiştiği ve uzak mesafeler için son terime göre
çok zayıf oldukları gerçeğini görmüştük. Böylece sadece son terime odaklanmış
ve onun, yükün ivmelenmesinin gözlem hattına göre dik açılardaki bileşeniyle
(yine, uzak mesafeler için) orantılı olduğunu göstermiştik. (Ayrıca, I. Ciltteki ço­
ğu tartışmamızda yüklerin göreli olmayan hareketlerini ele almıştık. Görelilik
etkilerini sadece bir bölümde, 34. Bölümde, ele almıştık.)
Şimdi bu iki şeyi birbirine bağlam aya çalışalım. Elimizde M axw ell denklem­
leri ve noktasal yük için Denk. (21.1) var. Birbirlerine eşdeğer olup olm adıkları­
nı sormalıyız kesinlikle. Denklem (21.1)'i M axw ell denklemlerinden elde edebi­
lirsek, ışık ile elektromanyetizma arasındaki ilişkiyi gerçekten anlayabiliriz. Bu
bağlantıyı kurmak, bu bölümün ana amacıdır.
Sonradan ortaya çıktı ki, bunu başaram ayacağız. Matematiksel detaylar o
kadar karmaşıklaştı ki, o korkunç detayların-içinde boğulup kaldık. Merak et­
meyin, o kadar yaklaşacağız ki bağlantının nasıl yapılabileceğini kolayca göre­
bileceksiniz. Kayıp parçalar sadece matematiksel detaylarda olacak. Bazılarınız
bu bölümdeki matematiği çok karmaşık bulabilir ve akıl yürütmeyi yakından
takip etmek istemeyebilirsiniz. Yine de, daha önce öğrendikleriniz ile şimdi öğ­
rendikleriniz arasında bağlantı kurmanın veya en azından bu bağlantının nasıl
yapılabileceğini belirtmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Daha önceki b ö ­
lümlere bakarsanız, başlangıç noktası olarak ele aldığımız ifadenin yeni b ir
"varsayım " mı yoksa "temel b ir yasa" mı olduğunu veya diğer bazı yasalardan
çıkarılıp çıkarılamayacağını dikkatlice açıkladık. Bu yüzden, ışık ve M axwell
denklemleri arasında bağlantı kurmak da bizim yükümlülüğümüz. Belli yerler­
de zorlaşabilir; ama ne yapacaksınız? H ayat bu, başka yolu yok.

21-2 N okta kay n aktan yayılan k ü re sel d algalar


Bölüm 18'de gördük ki, M axw ell denklemleri

£ = -W > -4 t (21.2)
Öt
ve
B=VxA (21.3)

eşitlikleri sayesinde çözülebilir. Bu durumda <f> ile A


denklemlerinin çözümleri olm alıdır ve aynı zamanda şu aşağıdaki koşulu da
sağlamalıdır:

f- «>«
Şimdi, Denk. (21.4) ve (21.5)'in çözümlerini bulalım. Bunu yapmak için, aşa­
ğıdaki denklemin çözümü olan ip'yi bulmalıyız:

= (21.7)

Bu denklemdeki s kaynaktır ve değeri bilinmektedir. Denklem (21.4) için elbette


s, p/eo'ya ve ıp de <p'ye eşittir veya xp eğer A x ise, s j x/eoC2'dir vs. Biz ise Denk.
(21.7)’yi, xp ve s'nin fiziksel olarak ne olduklarından bağım sız olarak matematik­
sel b ir problem olarak ele almak istiyoruz.
p v e / n in sıfır olduğu yerlerde -bizim "boş" uzay dediğimiz yerlerde- 0 ve A
potansiyelleri ile E ve B alanlarının hepsi, matematiksel biçimi aşağıda görü­
nen, kaynağı olmayan üç boyutlu dalga denklemini sağlar:

(2L8)
Bölüm 20'de gördüğümüz üzere, bu denklemin çözümleri çok çeşitli dalgaları
temsil edebilir: x yönündeki düzlem dalgaları, ıp = fi t - x/c); y veya z yönündeki
düzlem dalgaları veya herhangi b ir yöndekileri; ya da şu aşağıdaki biçimdeki
küresel dalgalar:

ıp{x, y, z, t) = f {t ~ r/C> (21.9)

(Çözümler başka şekillerde de yazılabilir; örneğin b ir eksenden yayılan silindi-


rik dalgalar gibi.)
Bir başka düştüğümüz not da. Denk. (21.9)'un fiziksel olarak boş uzaydaki
bir dalgayı temsil etmediği. Dışa doğru yayılan bir dalganın olabilmesi için,
başlangıç noktasında yükler olmalıdır. Diğer bir deyişle Denk. (21.9), r = 0 hariç
her yerde Denk. (21.8)'in çözümüdür. 0 noktasındaysa, bazı kaynaklan da içeren
Denk. (21.7)'nin çözümüdür. Bakalım nasıl oluyormuş. Denklem (21.7)’deki ne
tür b ir s kaynağı, Denk. (21.9) gibi bir dalgaya yol açardı?
Denklem (21.9)'un küresel dalgasını ele alalım ve çok küçük r değeri için ne
olduğuna bakalım. Bu durum da/(£ - r/c) fonksiyonundaki - r / c gecikm esi,/düz­
gün b ir fonksiyon olduğu sürece ihmal edilebilir ve ip de şu olur:

ıp = £ y - (r _>0) (21.10)

ıp, başlangıçta bulunan ve zam anla değişen b ir yük için Coulomb alanı gibidir.
Başlangıca çok yakın bir bölgede, yoğunluğu p olan b ir yük yığınımız olsun. Bu
durumda Q = f p d V olduğunda
^ Ç/47re0
<p = -----------
r
eşitliğini buluruz. Böyle bir 0'nin aşağıdaki denklemi sağladığını biliyoruz:

V2tf>= — ' -
eo
Aynı matematiksel akıl yürütmeyi takip ederek, Denk. (21.10)'daki ıp'nin de
aşağıdaki denklemi sağladığını söyleyebiliriz:

V2\p = - s (r -» 0 ) (21.11)

s ile/arasın d ak i ilişkiyi şöyle ifade edebiliriz:

/=—
J 4tt
Yukarıdaki eşitlikteki S de

S = J sd V
olarak ifade edilebilir. Aralarındaki tek fark, genel durum da s ve dolayısıyla S,
zamana bağlı b ir fonksiyon olabilir.
Buradaki önemini belirtmemiz gereken şey, ıp eğer Denk. (21.11 )'i küçük r
değeri için sağlıyorsa o zaman (21.7)'yi de sağlıyordur. Başlangıca yaklaştıkça,
ıp'nin 1/r'ye bağım lılığı uzay türevlerinin çok büyümesine yol açar. Buna ra ğ ­
men, zaman türevleri değerlerini korur. [Onlar sadece /(t)'nin zaman türevleri­
dir], Dolayısıyla r sıfıra yaklaştıkça. Denk. (21.7)'deki d2ıp/dt2 terimi V2ıp'ye göre
ihmal edilebilir ve Denk. (21.7), Denk. (21.11 )'e eşit olur.
Özetleyecek olursak. Denk. (21.7)'nin kaynak fonksiyonu s(t) başlangıçta ye­
relleşirse ve toplam şiddeti de

S (t )= f s (t )d V (21.12)

olursa, Denk. (21.7)'nin çözümünü de aşağıdaki gibi yazabiliriz:

^ 1 S (t -r /c )
xp(x, y, z, t) = ----------------------------- (21.13)
4 tt r

Denklem (21.7)'deki d2ıp/dt2 teriminin tek etkisi. Coulomb benzeri potansiyelde­


ki (t - r/c) gecikmesini ortaya koymaktır.

21-3 M axw ell den klem lerin in genel çözüm ü


"Nokta" bir kaynak için Denk. (21.7)'nin çözümünü bulduk. Sıradaki soru şu:
Yayılmış bir kaynak için çözüm nedir? Bu kolaydır;herhangi b ir s(x, y, z, t) kay­
nağını birçok "nokta" kaynağın toplamı olarak düşünebiliriz. Her biri bir d V
hacim elemanıdır ve şiddetleri de s(x, y, z, t) d K d ir. Denklem (21.7) doğrusal ol­
duğundan, sonuçta bulacağım ız alan bütün bu kaynak elemanlarından kaynak­
lanan alanların üst üste binmesiyle oluşmuştur.
Önceki bölümde elde ettiğimiz sonuçlardan [Denklem 21.13], (x2, y 2, ¿2) - k ı ­
saca (2)- noktasındaki sd V kaynak elemanından kaynaklanan, (x\, y\, Z\) nokta­
sındaki -kısaca (1)- t zamanındaki dip alanının aşağıdaki denklemle elde edile­
bileceğini biliyoruz. r l2 (2)'den (l)'e olan mesafedir:

„ s(2, i - r\2İc)dV 2
dip 1, i = --------- ----------------
47T7-12
Bütün kaynakların parçalarından gelen katkıları toplarsak v e s ^ O olan bütün
bölgeler üzerinden integralini aldığım ızda aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

, (1 C s (2, t - r n /c) ,
ıp(l,t) = I ----- 1----- ii— d V 2 (21.14)
J 47Tr 12

Bunun anlamı, t zamanında (1) noktasındaki alanın, (t - r 12/c) zamanında (2)'de-


ki kaynak elemanlarından çıkan küresel dalgaların toplamı olmasıdır. Bu, her­
hangi bir kaynak kümesi için dalga denkleminin çözümüdür.
M axw ell denklemleri için genel çözümü nasıl elde edeceğimizi artık görüyo­
ruz. ıp için <p skaler potansiyeli dersek, kaynak fonksiyonu s, p/e0 olur. Bir alter­
natif de, s'yi j/eoc2 değeriyle değiştirerek, ıp'am vektör potansiyeli A'nın üç b ile­
şeninden herhangi birini temsil etmesini sağlamak. Böylece, yük yoğunluğu p(x,
y, z, t)'yi ve yük yoğunluğu j(x , y, z, t)'yi her yerde bilirsek; Denk. (21.4) ve
(21.5)’in çözümlerini hemen yazabiliriz. O çözümler

0(1. t) = f P( 2' t ~ r ‘2/Cİ d V 2 (21.15)


J 47re0ri2
ve

A (l,t)= r j ( 2 , t - ; ı2/c) d v 2 (21.16)


J 4ne0c?rı 2

eşitliklerini verir. E v e B alanları, Denk. (21.2) ve (21.3)'ü kullanıp, potansiyelle­


rin türevini alarak bulunabilir. [Tesadüf eseri, Denk. (21.15) ve (21.16)'dan elde
edilen <p ve A'nın da (21.6) eşitliğini sağladığını doğrulamak mümkündür.]
M axw ell denklemlerini çözmüş olduk. Herhangi bir koşuldaki akımlar ve
yükler bilinirse, potansiyelleri doğrudan bu integrallerden bu labilir ve daha
sonra türevlerini alarak alanları bulabiliriz. Böylece, M axw ell kuramını bitir­
miş olduk. Şimdi artık ışık kuramına da dönebilir ve bağlantıyı kurabiliriz;
çünkü tek ihtiyacımız olan hareketli b ir yükten kaynaklanan elektrik alanı b u l­
maktır. Tüm yapmamız gereken, bir hareketli yükü ele almak, bu integrallerden
potansiyelleri hesaplamak ve daha sonra türevlerini alarak -Vtp - dAJdt'den E'yi
bulmak. Denklem (21. l)'i elde etmeliyiz. Çok iş gibi gözüküyor; ama ilke budur.
İşte buyurun, elektromanyetizma evreninin merkezi: elektrik ve manyetiz­
manın ve ışığın eksiksiz kuramı; hareketli yüklerden kaynaklanan alanların ek­
siksiz tanımı ve daha fazlası. Hepsi buradadır. İşte size M axw ell'in kurduğu
yapı, tüm gücü ve güzelliğiyle. Fizikteki en büyük başarılardan biridir bu. Öne­
mini size hatırlatmak için, hepsini tekrar b ir araya getirdik.

M axw ell denklemleri:

V -E = - V ■B = 0
eo

„ „ ÖB 2„ n j dE
V x £ = — — c2V x B = - + —
öt e0 at

Çözümleri: q 4
E - —V 0 ----
Üt

B = V xA

±f, f r n/r)
</>(l, i ) = / --------------------------- d \ 2
J 47ce0ru

A l U ) - ( İl2'l - : a , r ) M
J iıreac/rV2

21-4 Salın an bir dipolün alan ları


Hareketli b ir noktasal yükün elektrik alanı için Denk. (21.1)'i türetme sözü­
müzü hâlâ tutamadık. Elimizdeki sonuçlarla bile, bunu türetmesi göreceli ola­
rak karmaşık b ir şeydir. Bu derslerin I. Cildi haricinde bir yerde Denk. (21.1)'le
karşılaşm adık.' Türetmenin kolay olduğunu görebilirsiniz. (Hareket eden bir
yükün alanları özdeş başka biçimlerde yazılm ıştır elbette.) Burada kendimizi,
birkaç örnekle Denk. (21.15) ve (21.16)'nm Denk. (21. l)'le aynı sonuçlan verdiği­
ni göstermekle sınırlayacağız. İlk olarak Denk. (21.1)'in, yüklü parçacığın göreli
olmayan hareketi durumunda doğru alanları verdiğini göstereceğiz. (Sadece bu
özel örnek bile, ışık hakkında konuştuklarımızın yüzde doksanını ve hatta daha
fazlasını kapsayacak.)
Küçük b ir bölgede, bir yönde ilerleyen b ir yük "kabarcığını" ele alalım ve
amacımız da ondan uzaktaki alanları bulm ak olsun. Bir başka şekilde ifade
edecek olursak, yukarı aşağı çok kısa hareket eden b ir noktasal yükten herhan­
gi b ir uzaklıktaki alanı bulacağız. Işık genelde atomlar gibi yüksüz nesnelerden
yayıldığı için, kıpırdaşan q yükümüzün, durağan haldeki eşit ve zıt bir yükün
yakınında olduğunu düşüneceğiz. Yüklerin merkezleri arasındaki mesafe d ise,

Bu denklem ilk defa 1902 yılın da O liver H eaviside tarafından yayım lanm ıştır. 1950'de on­
dan b ağım sız b ir şekilde R. P. Feynman tarafından keşfedilm iş ve sinkroton ışınım ı hakkın­
da düşünmenin güzel b ir yolu olarak derslerde sunulmuştur.
yüklerin dipol momenti p = qd olur ki bunu da zamana bağlı bir fonksiyon ola­
rak değerlendireceğiz. Yüklere çok yakın bölgelerdeki alanlara bakarsak, gecik­
meden dolayı endişelenmemize gerek yoktur; elektrik alan daha önce elektro­
statik dipol için, anlık dipol momenti p (i)'yi kullanarak elbet, hesapladığımız
alanla aynı olacaktır. Açığa gitmemiz durumundaysa, alanda 1/r'yle azalan ve
yükün bakış açısına göre dik ivmelenmesine bağlı b ir terim bulmalıyız.
Denklem (21.6)'yı kullanarak, vektör potansiyeli A 'yı hesaplayarak işe koyu­
lalım. Hareket halindeki yükümüzün, yük yoğunluğu p(x, y, z) olan ve v hızıyla
ilerleyen b ir kabarcığın içinde olduğunu düşünelim. Bu durum da yük yoğunlu­
ğu j(x , y, z) vp(x, y, z)'ye eşit olacaktır. Koordinat sistemimizi, z ekseni v yönün­
de olacak şekilde seçersek, problem im izin geometrisi Şekil 21-2'de gösterildiği
gibidir. Aşağıdaki integrali istiyoruz:

’ j ( 2, t - r 12/c)
-d V 2 (21.17)
I r 12
Yük kabarcığımızın boyutu r 12'ye göre gerçekten çok küçükse, paydadaki r 12
terimini r'ye, kabarcığın merkezine olan uzaklığa, eşitleyebilir ve r'yi integralin
dışına alabiliriz. Sonra da paydaki r^ 'y i de r'ye eşitleyeceğiz; her ne kadar bu
tam anlamıyla doğru olmasa da. Doğru değil diyorum; çünkü kabarcığın tepe­
sindeki j değerini, tabanı için kullandığımız j değerinden daha farklı bir za ­
manda almalıyız. j ( t - r^ /c ) için de r 12 = r eşitliğini kullandığımızda, bütün ka­
barcığın yük yoğunluğunu aynı (i - r/c) zamanında almış oluyoruz. Bu yakınlaş­
tırma, ancak yükün v hızı c'den çok küçükse işe yarar. Diğer b ir deyişle, göreli
Şekil 21-2 (1 ) noktasındaki potansiyel, yük yo ­
olmayan bir hesaplama yapıyoruz, j yerine p v koyduğumuzda, (21.7) aşağıdaki
ğunluğu p üzerinden alınan integrallerle bulu­
biçime dönüşür:

f
nur.

"7" vpl 2, t - r/c)dV2

Tüm yük aynı hıza sahip olduğundan, bu integral v/r çarpı toplam q yüküdür. qv
ise sadece dp/dt'dir: dipol momentin değişim hızı. O da, elbette, gecikmeli (t-r/c)
zamanında değerlendirilmelidir. Onu, p (t - r/c) şeklinde yazacağız. Böylece vek­
tör potansiyeli için şunu elde ederiz:

, 4 0 , « ) . - 4 - 6 ! ^ 121.181
Aıreocr r

Bu sonuca göre değişken b ir dipoldeki akım, kaynak şiddeti p/eoc? olan ve


küresel dalgalar biçiminde olan bir vektör potansiyeli meydana getirir.
Artık, B = V x A'dan manyetik alanı elde edebiliriz, p tamamen z yönünde ol­
duğundan, A ’nın sadece z bileşeni vardır. Bükümde sadece iki adet sıfır olm a­
yan türev vardır. Dolayısıyla, Bx = dAz/dy ve By = - d A z/dx olur. Gelin önce Bx'e
bakalım:

Sl = Ş i L , ‘ A £ !£ ^ £ l (2, . 19l
ay 4n€0(r oy r

Diferansiyeli uygulayabilmek için, r = yjx2 + y 2 + z 2 eşitliğini hatırlamalıyız.


Böylece

B x = ^ k * P (t~ r/c)İ t ( Î ) + 4 ^ 7 - ^ (£- r/c) (21.20)


olur, dr/dy = y/r eşitliğini de hatırladığım ızda, ilk terim

ifadesini verir. Bu da, aynı b ir statik dipolün potansiyeli gibi l/r2 değeriyle
orantılı olarak düşer. (Çünkü, belirli b ir yönde y/r sabittir.)
Denklem (21.20)'deki ikinci terim bize yeni etkiler sunar. Diferansiyeli uygu­
ladığım ızda aşağıdaki terimi elde ederiz:

- ~ d ^ ^ u - r/a l2L2a
Burada p, elbette, p'nin t'ye göre ikinci dereceden türevidir. Payın diferansi­
yelini almaktan gelen bu terim ışınımdan sorumludur. Birincisi, sadece 1/r'yle
orantılı azalan bir alanı tanımlamakta. İkincisi, yükün ivmelenmesirıe bağlıdır.
Işığın ışınımını tanımlayan Denk. (21.1')gibi b ir sonucu nasıl elde edeceğimizi
görmeye başlam ış olmanız lazım.
Bu ışınım teriminin ortaya nasıl çıktığını biraz daha detaylı inceleyelim.
Çok önemli ve ilginç bir sonuçtur. 1/r'ye bağlı olduğu için, paydaki gecikme te­
rimi hariç, Coulomb potansiyeline benzeyen (21.18)'le başlayalım . Neden peki
sadece, alanları elde etmek için uzay koordinatlarına göre diferansiyelini aldı­
ğımızda l/H'ye bağlı ve karşılık gelen zaman gecikmelerine sahip bir alan elde
edemiyoruz?
Neden olduğunu şu şekilde anlayabiliriz: Dipolümüzün, sinüs eğrisi şeklin­
de aşağı yukarı salındığını düşünelim. Bu durumda

P = Pz = Po sinoıi
ve
_1___ a>po cos w (t - r/e)
AneoC2 r

denklemlerini elde ederdik. A z'nva r'ye göre fonksiyonunu grafiğe dökecek olur­
sak, Şekil 21-3'te gösterilen eğriyi elde ederiz. Tepe genliği 1/r'yle ordiiUh aza­
lır; buna ilaveten l/r eğrisiye sınırlanmış b ir salınım vardır üzayüiâ; tfzamsal
türevleri aldığımızda, eğrinin eğimiyle orantılı olduklâFltll görürüz. Şekilde gör­
düğünüz üzere l/r eğrisinin eğiminden daha dik eğimler vardır. Açıkça ortadır
ki, belirli bir frekanstaki tepe eğimleri, 1/r'yle değişkenlik gösteren dalga genli­
ğiyle orantılıdır. Bu da, ışınım terimindeki azalma oranım açıklar.
Hepsi böyle olur; çünkü kaynaktaki zamanla değişimler, dalgalar dışarı
doğru ilerledikçe uzaydaki değişimlere çevrilir ve manyetik alanlar potansiye­
lin konumsal türevlerine bağlıdır.
Geriye dönelim ve manyetik alan için hesaplamamızı bitirelim. Bx için
Şekil 21-3 Salınan bir dipolden kaynaklanan
(21.21) ve (21.22) terimlerimiz vardır, dolayısıyla aşağıdaki eşitliği yazabiliriz: küresel dalga için t zamanında r'nin fonksiyonu
1 y p (t-r /c ) olan j4'nınz bileşeni.
yp (t - r/c)l
Br =
4ne0c2 T3 cr1 \

Aynı matematikle,

B, = J J l R:p(t - r/c) x p (t -r /c ) 1
4ne0c2L cr2 J

eşitliğini şunu elde ederiz. Bunların hepsini güzel b ir vektör denkleminde b ir­
leştirebiliriz:
1 [p+ (r/c)p\t -r/c * r
B = (21.23)
4jre0c2

Şimdi denkleme bakalım, öncelikle, r çok büyük b ir değer alırsa sadece p te­
rimi sayılır. B'nin yönü p x r değeriyle verilir ve Şekil 21-4'te gösterildiği gibi r
yarıçapına ve ayrıca ivmelenmeye dik açılardadır. Her şey doğru çıkıyor; bu ay­
nı zam anda Denk. (21. l')'le elde ettiğimiz sonuçtur.
Şimdi alışık olmadığımız b ir şeye daha da yakına girdiğim izde ne olduğuna
bakalım. Bölüm 14-7'de b ir akım elemanının manyetik alanı için Biot ve Savart
yasasını çalışmıştık. Bir j d V akım elemanının manyetik alana aşağıdaki miktar­ Şekil 21-4 Salınan bir dipolün E ve B ışınım
da katkıda bulunduğunu bulmuştuk. alanlar.

dB = i __JİLT, d V (21.24)
4 tt€qC2 r3

Gördüğünüz üzere, bu denklem, p'nin akım olduğunu hatırlarsak, Denk.


(21.23)'ün ilk terimine çok benziyor. Aralarında b ir fark vardır. Denklem
(21.23)'te akım (i - r/c) zamanında hesaplanırdı ki bu Denk. (21.24)'te gözükme-
mekte. Bununla birlikte, aslında Denk. (21.24) küçük r değerleri için hâlâ işe ya­
rar; çünkü Denk. (21.23)'ün ikinci terimi ilk terimdeki gecikme etkisini sıfırlam a
eğilimindedir. İkisi beraber, r küçükken. Denk. (21.24)'e çok yakın b ir sonuç ve­
rirler.
Bunu şöyle de görebiliriz: r küçük olduğunda, (i - r/c) terimi i'den çok farklı
değildir; diğer b ir deyişle Denk. (21.23)'ün köşeli parantezini Taylor serisiyle
açabiliriz. İlk terim için

p(t - r/c) = p(t) - p(t) + vs ...

ve r/c'de aynı dereceye

p(t - r/c) = -£-p(î) + vs ...

Toplam larını aldığımızda, p^deki iki terim birbirini sıfırlar ve gecikmesiz p (da­
ha doğrusu p(t)) akımıyla baş başa kalırız, (r/c)2 ve üstü [örneğin ^(r/c)2 p ] dere­
cede terimler de vardır; fakat yeterince küçük r değeri için bu n lar çok küçüktür
ve böylece p değeri r/c zamanında önemli ölçüde değişmez.
Dolayısıyla, Denklem (21.23) alanları aynı anlık kuram gibi verir. Hatta, ge­
cikmeli anlık kuramdan çok daha yakın şekilde belirler; gecikmenin birinci de­
receden etkileri ikinci terimle ortadan kaldırılır. Statik denklemler gayet doğru­
dur; tahmin edebileceğinizden bile daha doğru. Bu telafi, elbette, sadece yakın­
daki noktalarda işe yarar. Uzaktaki noktalar için düzeltme çok kötüleşir; çünkü
zaman gecikmeleri çok büyük b ir etki meydana getirir ve ışınımın önemli l/r te­
rimini elde ederiz.
Daha hâlâ, elektrik alanını hesaplam alı ve Denklem (21.1 )'le aynı olduğunu
göstermeliyiz. Uzak mesafeler için cevabın doğru olacağını görebiliriz. Kaynak­
lardan uzakta, ilerleyen bir dalganın olduğu yerde E alanı tfye (ve ayrıca r'ye),
Şekil 21-4'teki gibi diktir ve cB = E eşitliği geçerlidir. Dolayısıyla, E alanı p'nin
ivmelenmesiyle orantılır; Denk. (21.1 )'in öngördüğü gibi.
Tüm mesafelerde elektrik alanı elde etmek için, elektrostatik potansiyeli
bulm am ız gerekir. Denklem (21.8)'i elde etmek için, A için akım integralini he­
saplarken, gecikme terimlerindeki r'nin ufak değişimini göz ardı ederek bir y a­
kınlaştırm ada bulunmuştuk. Bu, elektrostatik potansiyel için işe yaramaz; çün­
kü o zaman, b ir sabit olan yük yoğunluğunun integrali ile 1/r'nin çarpımını el­
de etmiş oluruz. Yakınlaştırma çok kabadır. Bir üst dereceye gitmeliyiz. Daha
yüksek dereceden bu hesaplam aya doğrudan dahil olmak yerine, başka bir şey
yapabiliriz. Daha önceden bulduğum uz vektör potansiyelini kullanarak, Denk.
(21.6)'yla skaler potansiyeli belirleyebiliriz. Bu durumda, A'nın diverjansı, A x
ve Ay sıfır olduğundan, sadece dAz/dz'dir. Yukarıda B 'yi bulm ak için yaptığı­
mız şekilde diferansiyeli alırsak

d_
|^p(t- r/c) ( r ) + 7 - | - p (£- r/c)]
V A~ 47re0c 2 dz

ya da, vektör gösterimiyle

1 [p + (r/c)p\t - r/c ■r
4t7TCqC^ r3
eşitliklerini elde ederiz. Denklem (21.6)'yı kullanarak, <p için şu denklemi elde
(Integral sabiti, var olabilecek üst üste binmiş bir statik alana denk gelir. Ele
aldığımız salınan dipol için, statik alan yoktur.)
Artık aşağıdaki denklem sayesinde elektrik alan E”yi bulabiliriz:

Adım lar sıkıcı ama p(t - r/c) ve onun zaman türevlerinin, r/c gecikmesiyle, x, y
ve z'ye bağlı olduğunu hatırladığınız müddetçe] dolam baçsız olduğundan, doğ­
rudan sonucu yazacağız:

(21.26)

ve

p * = p(t - r/c) + p(t - r/c) (21.27)

Karmaşık gözükse de, sonuç kolaylıkla yorum lanabilir, p* geciktirilmiş ve


sonra gecikme için "düzeltilmiş" dipol momentidir; diğer b ir deyişle p*'lı son iki
terim, r küçük olduğunda statik dipol alanını verir. [Bkz. Bölüm 6, Denk. (6.14)]
r büyük olduğunda, p^deki terim hâkim olur ve elektrik alan, r1ye dik açılardaki
yüklerin ivmelenmesiyle orantılı olur. Aslında elektrik alan, r'ye dik b ir düz­
lemde p^nin izdüşümü boyunca yönlenmiştir.
Bu sonuç, Denk. (21.1 )'i kullanarak elde ettiğimiz sonuçla uyumludur. Denk­
lem (21.1) daha geneldir elbette; herhangi b ir hareket için geçerlidir. Denklem
(21.6) ise sadece, kaynak üzerinden r/c gecikmesini sabit alabileceğimiz küçük
hareketler için geçerlidir. Her halükarda, ışığa dair önceki tartışmamızın tam a­
mı için (I. Cilt 34. Bölümde tartıştığımız bazı konuları dışarda tutarsak) destek­
leyici unsurları, hepsi Denk. (21.26)'nın son teriminde saklı olduğundan, vermiş
olduk. Şimdi, hızlı hareket eden (I. Cilt, 34. Bölümdeki görelilik etkilerine yol
açan) yükler için alanları nasıl elde edebileceğimizi tartışacağız.

21-5 H areket eden b ir yükün potansiyelleri;


L ien ard ve VViechert'in genel çözüm ü
Son bölümde, A için integral alırken sadece düşük hızları hesaba katarak
bir basitleştirme yapmıştık. Ancak böyle yaptığımızda önemli b ir noktayı kaçır­
dık ki bu kolaylıkla yanlış yapabileceğim iz bir noktadır. Dolayısıyla şimdi, her­
hangi b ir şekilde -hatta göreli bir h ızd a - hareket eden b ir noktasal yük için p o ­
tansiyellerin hesabını yapacağız. Sonucu elde ettiğimizde, elektrik yüklerinin
elektromanyetizmasını eksiksiz şekilde elde etmiş olacağız. Daha sonra Denk.
(21.1) bile türevler alarak elde edilebilir. Hikâyemiz nihayete varacak. O yüz­
den, bizimle kalın.
Herhangi bir şekilde hareket eden bir noktasal yükün, örneğin bir elektronun,
(x\, y\, zı) noktasında meydana getirdiği 0(1) skaler potansiyelini hesaplamaya
çalışalım. Bir "nokta" yükten kastettiğimiz şey, çok küçük ve p(x, y, z) yük yoğun­
luğuna sahip bir yük küresidir. <f> değerini Denk. (21.15)'le hesaplayabiliriz:

(21.28)

ilk bakışta cevap olarak, p'nin böyle bir "nokta" yük üzerinden integralinin top­
lam q yüküne eşit olduğunu söyleyebilirsiniz:

<yanhŞ)
r i 2 değeriyle geciktirilmiş (i - r J2/c) zamanında (2) noktasından (1) noktasına y a­
rıçap vektörünü kastederiz. Bu yanlıştır.
Doğru cevap şudur:
(D

Şekil 21-5 (a ) (1 ) noktasına doğru v hızıyla ilerleyen -küçük b ir kübik yük dağılımı olarak düşünülen- bir “nokta" yük. (b ) Po­
tansiyelleri hesaplamak için kullanılan hacim elemanı AK,-.

Burada ty, yükün hızının r'i 2 'ye paralel, (1) noktasına doğru bileşenidir. Şimdi
bunun neden böyle olduğunu göstereceğiz. Akıl yürütmemizi takibi kolaylaştır­
mak için, hesaplamamızı, Şekil 21-5 (a)'da görüldüğü gibi (1) noktasına doğru v
hızıyla ilerleyen küçük bir yük küpü biçimindeki "nokta" yük için yapacağız.
Küpün bir kenarının uzunluğu a olsun a, yükün merkezinden (1) noktasına olan
rj 2 mesafesinden çok çok daha küçüktür.

Denklem (21.28)'in integralini alabilmek için temel ilkelere geri döneceğiz ve


onu aşağıdaki toplam şeklinde yazacağız:

pA V i
(2130)
Toplamdaki r*, (1) noktasından i nci hacim elemanı A li'y e olan mesafe ve pt de
tf = t - n/c zamanında A li'd ek i yük yoğunluğudur. Her zaman için r; » a oldu-
ğtliidan, AtVyi, Şekil 21-5 (b)'de gösterildiği gibi, r ^ 'y e dik dikdörtgen dilimler
şeklinde alabiliriz.
a'd an çok daha küçük bir w kalınlığında hacim elemanlarımız olduğunu
düşünelim. Bağımsız elemanlar Şekil 21-6 (a)'daki gibi gözükecektir ve oradaki
eleman sayısı yükleri hayli hayli kapsar. Ama yükü göstermedik ve bunun için
de iyi b ir nedenimiz var. Neröy§ çizelim onu? Her b ir AVı hacim elemanı için,
ti = (t - rj/c) zamanındaki p'yi kullanmalıyız; ancak yük hareket ettiğinden, her
bir AVı elemanı için farklı bir yerdedir'.

Şekil 21-6 (a)'da "l"le işaretlenmiş hacim elemanını seçtiğimizi düşünelim.


tı = (t - n/c) zam anında yükün "arka" kenarı, Şekil 21-6 (b)'deki gibi, A lV i
kaplam aktadır. P2A V 2 Yİ hesaplayacağım ız zaman, yükün biraz daha sonraki
<2 = (t-^ / c ) zamanındaki konumunu kullanmalıyız. Bu sırada yük Şekil 21-6
(c)'deki konumundadır. Bu şekilde AVş, AV4 diye devam ederek hepsini bulur ve
böylece toplamı hesaplayabiliriz.
Her b ir A li'n in kalınlığı w olduğundan, hacimleri w a 2'dir. Bu durumda, yük
dağılımı üzerindeki her b ir hacim elemanı wa2 p kadar yük içerir, p, küp içinde­
ki yük yoğunluğudur ve düzgün olarak ele alacağız. Yükten (1) noktasına olan
S
mesafe büyük olduğunda, paydalardaki bütün rj'leri ortalama b ir değere, diye­
lim ki yük merkezi r''nün gecikmiş konumuna, eşitleyerek ihmal edilebilir bir
hata yapabiliriz. Bu durumda, toplam (21.30)
Şekil 21-6 Hareket eden bir yük için
p ( t - r'/cjdV’ nin integralini almak. n pwa2
\ r'
i= 1

olarak yazılır. Burada AV^, Şekil 21-6 (e)'de gösterildiği gibi, yük dağılım larıyla
örtüşen son Al^ hacim elemanıdır. Toplam da o zaman açıkça

pwc? p<£ (Nw\


N— = -r \ r r )

olur, pa3 toplam q yüküdür ve Nw ise Şekil 21-6'da gösterilen b uzunluğudur.


Böylece aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

9
b nedir? Yük küpünün, yükün tı = (i - r\/c) ile tw = (t - r^/c) zamanları ara­
sında katettiği mesafe kadar artırılmış boyudur:

At = îjv - iı = (rı - r#)/c = b/c

Yükün hızı v olduğundan, katedilen mesafe vAt = vb/c olur, b uzunluğuysa, bu


mesafe ve a'nın toplamıdır:
L v ,
b = a +— b
c
b için gözersek,

b =-
■(v/c)

eşitliğini elde ederiz. Şüphesiz v dediğimizde, t' = (t - r'/c) geciktirilmiş zam an­
daki hızı kastetmekteyiz. Bunu [1 - (p/c)]gec olarak gösterebiliriz. Potansiyel için
Denk. (21.31) de aşağıdaki biçimi alır:

q 1
0(1. t) - 4ne^ j jj _ (V/Cj]gec

Bu sonuç Denk. (21.29)'daki iddiam ızla uyuşmaktadır. "İntegral yükün üzerin­


den geçtikçe" yük de hareket ettiği için, bir doğrulama terimi de vardır. Yük, (1)
noktasına doğru ilerledikçe integrale olan katkısı b/a oranında artırılır. Dolayı­
sıyla doğru integral q/r' ile b/a 'n m çarpımıdır: 1/[1 - (v/c)]gec.
Yükün hızı gözlem noktası (l)'e doğru yönlenmemişse, asıl önemli olanın hı­
zının (1) noktasına doğru yönlenmiş bileşeni olduğunu anlayabilirsiniz. Bu hız
bileşenine vT diyelim, düzeltme çarpanı 1/[1 - (vr/c)]gec olur. Ayrıca, şu ana ka­
dar yaptığımız analiz herhangi bir şekildeki yük dağılım ı için de aynı şekilde
geçerlidir. İlla küp olmak zorunda değildir. Son olarak, q yükünün "boyutu" son
sonuçta bulunmaz. Yükü ne kadar küçültürsek küçültelim, hatta nokta bile y ap ­
sak, aynı sonuç geçerlidir. Herhangi b ir hızda ilerleyen b ir noktasal yükünün
skaler potansiyeli için genel anlamda şunu yazabiliriz:

0(1,
r
t) =~.-------T779— 7-j—
4ne0r [1 - v r/c]gec
(21.32)

Bu denklem çoğunlukla şu aşağıdaki özdeş biçimde yazılır:

< p (l,t)= -.----- i----- i2— r n — (21.33)


^ 4ne0[r - (v • r/c)]gec

r, 0'nin hesaplandığı yerde yükten (1) noktasına olan vektörüdür ve köşeli p a ­


rantez içindeki tüm nicelikler gecikmeli t' = (t - r'/c) zamanındaki değerleriyle
değerlendirilmelidirler.
Aynı şey, Denk. (21.16)'yı kullanarak nokta b ir yük için A'yı hesapladığım ız­
da da olur. Yük yoğunluğu p v ’dir ve p üzerinden integral (p için bulduğum uzla
aynıdır. Vektör potansiyeli de

A i l ’ t) = eoc^lr- \v ■r/c)]gec (21'34)

olur. Nokta bir yük için potansiyeller bu biçimde ilk defa Lienard ve VViechert ta­
rafından bulunmuştur ve Lienard-Wiechert potansiyelleri olarak adlandırılırlar.
Bütün bu döngüyü Denk. (21.1)'e dönerek kapatmak için tek yapmamız gere­
ken, bu potansiyellerden (B = V x A ve E = -V<f> - dA/dt eşitliklerini kullanarak) E
ve B'yi hesaplamaktır. Bundan sonrası sadece aritmetiktir. Burada detaylarına
girmeyeceğiz, zira gayet fazla aritmetik içermekte. Belki de siz. Denk. (21.1)'in
Lienard-VViechert potansiyellerine eşit olduğuna dair bize güvenirsiniz.'

Bol m iktarda kâğıt ve de zamanınız varsa, bunu siz de çıkarmayı deneyebilirsiniz. Bu du­
rum da size iki önerimiz olacak: Birincisi, r1 £"nün bir fonksiyonu olduğundan türevlerinin
karm aşık olduğunu unutmayın. İkincisi, Denk. (21.1)'i türetmeye çalışm ayın; am a içindeki
bütün türevleri alın ve 21.33 ile 21.34 potansiyellerinden elde ettiğiniz çıkardığınız E yle el­
de ettiğinizle karşılaştırın.
21-6 Sabit hızda ilerleyen yük için potansiyeller;
Lorentz denklem i
Şimdi, düz bir çizgi üzerinde, düzgün b ir hızla ilerleyen yükten kaynaklanan
alanları bulmak üzere, Liénard-W iechert potansiyellerini özel b ir durum için
kullanalım. Daha sonra tekrar görelilik ilkesini kullanarak hesaplayacağız. Bir
yükün eylemsizlik çerçevesinde durduğumuzda potansiyellerin ne olduğunu b i­
liyoruz. Yük hareket ederken, bir sistemden diğerine görelilik dönüşümü y ap a­
rak ne olup bittiğini görebiliriz. Göreliliğin kaynağı elektrik ve manyetizma ku-
ramındaydı. Lorentz elektrik ve manyetizma üzerine denklemleri çalışırken, Lo­
rentz dönüşümü denklemlerini (I. Cilt, Bölüm 35) keşfetmişti. Bütün bunların
nereden geldiğini anlamanız için, M axw ell denklemlerinin Lorentz dönüşümle­
rine yol açtığını göstermek istiyoruz. Hareketli b ir yük için M axw ell denklemle­
rinin potansiyelleri de ortaya çıkardığını son bölümde göstermiştik. Dolayısıyla
bu potansiyelleri kullandığımızda, M axw ell kuramını kullanmış oluruz.

Şekil 21-7 x ekseni boyunca düzgün hızda iler­


leyen bir yükün P noktasıdaki potansiyelini bul­
mak.

x ekseni boyunca v hızıyla ilerleyen b ir yüktt ele alalım. Şekil 21-7'de göste­
rildiği gibi, P(x, y, z) noktasındaki potansiyelleri bulmak istiyoruz. Yükün b a ş ­
langıçta olduğu an t = 0 ise, t anında yük x = vt noktasındayken, y = z = O'dır.
Bizim bilmek istediğimizse, onun gecikmeli zamandaki konumudur:

t' = t - (21.35)

r', yükten P noktasına gecikmeli zamandaki mesafedir. Daha önceki t' zama­
nında yük x = vt' noktasındaydı. Diğer b ir deyişle, r1için

r' = -y/C* - v t ’)2 + y 2 + z 2 (21.36)

yazabiliriz, r' veya t' değerlerini hesaplayabilm ek için bu denklemle Denk.


(21.35)'i birleştirmeliyiz. Önce Denk. (21.35)'i r' için çözerek r"n ü eler ve daha
sonra Denk. (21.36)'ya yerleştiririz. Daha sonra her iki tarafın karesini aldığı­
mızda, t' için ikinci dereceden denklem elde etmiş oluruz:

c?(t - t')2 = ( x - vt')2 + y 2 + z2

Karesi alınmış binomları açar ve i' için benzer terimler b ir araya topladığım ız­
da aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

(v2 - c2)^ 2- 2(xv - c2*)*' + x2 + y 2 + z 2 - (ct)2 = 0

t' için çözdüğümüzde de şunu elde ederiz:

( l “ “ 2) f “ Ş “ 7 J ( * “ vt>2 + i 1 “ “ 2>0'2 + z2) (2137)


r' değerini elde etmek için, t' için yazılmış bu ifadeyi aşağıdaki eşitliğe yerleş­
tirmeliyiz:
r1= c(î - t')

Şimdi, Denk. (21.33)'ten 0'yi bulm aya hazırız, v sabit olduğundan,

(21.38)

eşitliğini yazabiliriz, r'n in r' yönündeki bileşeni v x (x - v t ')/ r " dür, diğer bir de­
yişle v ■r' sadece v x (x - ut'l'dür ve tüm payda da

V VX V 2
c(t — t') ------ ( X — Vt') =
, ______ 11
C t ------- 7 -
_____
( 1 ------ 5- ) f '
C■ c2 c2

denklemine eşit olur. Denklem (21.37)'den (1 - vVc2)*' için eşitliği kullanırsak, <j)
için aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

Bu denklemi şu aşağıdaki şekilde yazarsak, daha anlaşılır olur:

l
I 1/2 (21.39)

Vektör potansiyeli A aynı ifadenin v lc2 değeriyle çarpılmış halidir:

Denklem (21.39)'da, Lorentz dönüşümünün başlangıcını açıkça görebilirsi­


niz. Yük eğer başlangıçta kendi eylemsizlik çerçevesinde olsaydı, potansiyeli
aşağıdaki gibi olurdu:

Onu hareketli bir koordinat sisteminde gözlüyoruz, öyleyse koordinatlar şu şe­


kilde dönüşmeli:
x - vt
• J l — V 2/ C 2

y -* y
z -» z
İşte bu Lorentz dönüşümüdür ve Lorentz nasıl keşfettiyse biz de aynı şekilde
keşfetmiş olduk.
Peki ya Denk. (21.39)'un önünde gözüken l /y / l - v 2/ c 2 çarpanı nedir? Ayrı­
ca, parçacığın eylemsizlik çerçevesinde her yerde sıfırken A vektör potansiyeli
nasıl ortaya çıkıyor? Yakında, A ve tp'mn beraber, aynı parçacığın toplam ener­
jisi U ile momentumu p'nin meydana getirdiği gibi, b ir dört vektör meydana ge­
tirdiğini göstereceğiz. Denklem (21.39)'daki fazladan 1 / J l — v 2/ c 2 çarpanı, bir
dört vektörün bileşenlerini dönüştürdüğümüzde de daima görünen çarpanla
aynıdır. Tıpkı, yük yoğunluğu p'nin p/yj 1 — v 2/ c 2' ye dönüşümünde olduğu gibi.
Aslında, Denk. (21.4) ve (21.5)'ten açıkça görülmektedir ki, A ve <p bir dört vektö­
rün bileşenleridir; çünkü Bölüm 13'te zaten j ve p'nin bir dört vektör bileşenleri
olduğunu göstermiştik.
Daha sonra elektrodinamiğin göreliliğinde daha fazla detaya gireceğiz. Bu­
rada sadece, M axw ell denklemlerinin nasıl doğal b ir şekilde Lorentz dönüşü­
müne yol açtığını göstermek istedik. Böylece Einstein göreliliği için elektrik ve
manyetizma yasalarının zaten doğru olduğunu bulduğunuzda şaşırmazsınız.
Onları, Newton mekanik yasaları için yapmak zorunda kaldığımız gibi "düzelt­
meye çalışmayacağız".
22
AC DEVRELERİ

22-1 E m p ed an slar
22-1 Empedanslar
Bu dersteki çabam ızın çoğu, eksiksiz M axw ell denklemlerini elde etmeye yö­
22-2 Jeneratörler
nelikti. Son iki bölüm de bu denklemlerin sonuçlarını tartıştık. Gördük ki, denk­
22-3 İdeal elem anlar şebekesi; Kirchhoff
lemler daha önceden çalıştığımız bütün statik olguları ve aynı zaman da I. Cilt­ yasaları
te biraz detayına girdiğimiz elektromanyetik ve ışık olgularını da kapsam akta­ 22-4 Eşdeğer devreler

dır. M axw ell denklemleri akımlar ve yüklere yakın veya çok uzak alanları he­ 22-5 Enerji
22-6 Bir merdiven şebeke
saplam anıza bağlı olarak, her iki olguyu da gösterir. Arada kalan bölge için
22-7 Filtreler
söylenecek pek ilginç b ir şey yoktur; orada özel bir olgu gözükmez. 22-8 Diğer devre elemanları
Bununla birlikte, elektromanyetizma içinde hâlâ çalışmak istediğimiz b ir ­
çok konu vardır. Görelilik ve M axw ell denklemleri hakkındaki soruyu, diğer
bir deyişle M axw ell denklemlerine hareketli koordinat sistemlerine göre baktı­
ğım ızda ne olduğu sorusunu tartışmak istiyoruz. Bir de, elektromanyetik s is ­
temlerde enerji korunumuna dair soru vardır. Üstüne, malzemelerin elektro­
manyetik özelliklerine dair geniş konu da ortadadır. Şu ana kadar, dielektrik-
Gözden geçirme: I. Cilt, Bölüm 22,
lerin özelliklerini çalıştığımız zaman hariç, elektromanyetik alanları boş uzay­
Cebir
da ele aldık. Her ne kadar I. Ciltte ışık konusunun biraz detayına girdiysek de,
I. Cilt, Bölüm 23, Rezonans
alan denklemlerinin bakış açısından tekrar ele almak istediğimiz birkaç şey
I. Cilt, Bölüm 25 Doğrusal Sis­
vardır.
temler ve Tekrar
Bilhassa kırılma indisi konusunu, özellikle yoğun malzemeler için tekrar ele
almak istiyoruz. Son olarak, uzaydaki sınırlı bir bölgede kısıtlı kalmış dalgalar­
la ilgili olgular vardır. Ses dalgalarını çalışırken bu tür b ir probleme kısaca de­
ğinmiştik. M axw ell denklemleri, elektrik ve manyetik alanların içinde kısıtlı
kalmış dalgaları gösteren çözümleri de doğurur. Önemli teknik uygulam aları
olan bu konuyu gelecek bölüm lerde ele alacağız. O konuya varabilm ek için, dü­
şük frekanslarda elektrik devrelerinin özelliklerini inceleyerek yola koyulaca­
ğız. Daha sonra, M axw ell denklemlerinin neredeyse statik yaklaşım larının uy­
gulan abilir olduğu durum lar ile yüksek frekanslı etkilerin baskın olduğu du­
rum lar arasında b ir karşılaştırm a yapabileceğiz.
Böylece son birkaç bölümdeki yüce ve gizemli zirvelerden düze inip, görece
olarak düşük seviye b ir konu olan elektrik devrelerine vardık. Yine de, böyle sı­
radan bir konunun bile, detaylarına inildiğinde büyük karm aşıklıklar içerebil­
diğim göreceğiz.
I. Cildin, 23 ve 25. Bölümünde elektrik devrelerinin özelliklerinin bir kısm ı­
na değinmiştik. Şimdi o kısımdaki bilgilerin bir kısmını, bu sefer daha detaylı
şekilde, tekrar ele alacağız. Yine sadece doğrusal sistemlerle ve sinüzoidal o la­
rak değişen voltajlar ve akım larla uğraşacağız. Bütün voltaj ve akımları, I. Cilt,
23. Bölümde tanımladığımız üssel gösterimi kullanarak yazabiliriz. Dolayısıyla,
zamanla değişen V(t) voltajı şu şekilde yazılır:

V(t) = V e iat (22.1)

Denklemdeki V, i'den bağım sız b ir karmaşık sayıyı ifade eder. Elbette ki, za­
m anla değişen gerçek V(t) voltajı denklemin sağ tarafındaki karmaşık fonksiyo­
nun gerçel kısmıdır.
Benzer şekilde, zamanla değişen diğer tüm nicelikleri aynı ut frekansında si-
nüzoidal olarak değişecek şekilde ele alınmalıdır. Böylece, şunları yazabiliriz:

1= 1 eltot (akım)
£ = £ eiwt (emk) (2 2 . 2 )

E = £ e,0Jt (elektrik alan)

Çoğu zaman denklemlerimizi, zamanla değişimlerin (22.2)'de verildiği gibi


olduğunu aklımızda tutarak, (V, !, £, ... cinsinden yazmak yerine) V, I, £,... cin­
sinden yazacağız.
Devrelere dair önceki tartışmamızda, indüktanslar, sığalar ve dirençler gibi
I 3 şeylerle aşina olduğunuzu varsaymıştık. Bu idealize edilmiş devre elem anları­
nın ne anlama geldiğine, gelin, yakından bakalım. İndüktansla başlayalım.
Bir indüktans, Şekil 22-1'de gösterildiği gibi, tellerin birçok sarımla bobin
haline getirilmesi ve iki ucunun bobinden b ir miktar uzaktaki uçlara uzatılm a­
sıyla oluşturulur. Bobindeki akımlardan kaynaklanan manyetik alanın, yeğin
b ir şekilde tüm uzaya yayılm adığını ve devrenin diğer parçalarıyla etkileşmedi­
ğini varsaymak istiyoruz. Bunu, genelde, bobini bir lokma şekline getirerek ve­
ya bobini uygun b ir demir çekirdek etrafında sarıp manyetik alanı hapsederek
ve Şekil 22-1'de gösterildiği gibi bobini uygun bir metal kutuya koyarak ayarla­
yabiliriz. Her durumda, a ve b uçlarının yakınındaki dış bölgede ihmal edilebi­
lir b ir manyetik alan olduğunu varsayabiliriz. Ayrıca, bobin telindeki elektrik
direncinin de ihmal edilebilir olduğunu varsayacağız. Son olarak, elektrik alan­
Şekil 22-1 Bir indüktans. lar oluşurken tel yüzeyinde oluşan elektrik yükü miktarını da ihmal edebilece­
ğimizi varsayacağız.
Bütün bunlar sonucunda "ideal" indüktansı elde ederiz. (Daha sonra geriye
dönecek ve gerçek b ir indüktansta ne olduğuna bakacağız.) îdeal bir indüktans
için, uçlar arasındaki voltajın U d l/d t) olduğunu söyleyebiliriz. Gelin, neden
böyle olduğunu görelim. İndüktans içinden akım geçerken, bobinin içinde
akımla orantılı b ir manyetik alan meydana gelir. Akım zamanla değişirse, man­
yetik alan da ayrıca değişir. Genel olarak, İ n i n bükümü - dB/dt'ye eşittir; ya da
b ir başka şekilde ifade edecek olursak, İ n i n kapalı b ir yol etrafındaki çizgi in-
tegrali, ilmek içinden geçen B akışının değişim hızının eksisine eşittir. Şu yolu
ele alalım: a ucundan başlayın ve (daima telin içinde kalarak) bobin boyunca b
ucunda doğru ilerleyin. Daha sonra b ucundan a ucuna, indüktansın dışındaki
uzayda bulunan havadan geçerek gidin. İ n i n bu kapalı yol etrafındaki çizgi in-
tegrali, bu iki yol parçasının toplamı olarak yazılabilir:

(22.3)
b o b in dışarıdan
b o yu n ca

Daha önce gördüğümüz üzere, mükemmel b ir iletken içinde elektrik alan ola­
maz. (En küçük alanla bile sonsuz akımlar meydana getirirdi.) Dolayısıyla, b o ­
bin boyunca a'dan b'ye integral sıfırdır. İ n i n çizgi integraline bütün katkı in­
düktans dışındaki, b ucundan a ucuna olan yoldan gelir. "Kutu"nun dışındaki
uzayda hiç manyetik alan olmadığı varsaydığım ızdan, integralin bu parçası se­
çilen yoldan bağım sızdır ve iki ucun potansiyellerini tanım layabiliriz, iki p o­
tansiyel arasındaki fark voltaj farkı veya basitçe V'dir. Dolayısıyla şunu elde
etmiş oluruz:

Bütün çizgi integral, daha önceden elektromotor kuvveti dediğimiz f 'd ir ve


elbette bobinin içindeki manyetik akının değişim hızına eşittir. Daha önceden,
bu emk'nın akımın değişim hızının eksisine eşit olduğunu görmüştük. Dolayı­
sıyla, L bobinin indüktansıyken, şunu yazabiliriz:

di
V = - £ = L ---
dt

dl/dt = İ(jl)I olduğundan, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

V = iuLI (22.4)

ideal indüktansı tarif etme şeklimiz, diğer ideal devre elemanlarına da -g e -


nelde "toplu" elemanlar denir bu n la ra - genel yaklaşımı tarif eder. Elemanın
özellikleri, tamamen uçlardaki voltajlar ve akımlar cinsinden tarif edilir. Uygun
yakınlaştırm alarda bulunarak, nesne içinde görülen alanlardaki büyük karm a­
şıklıkları ihmal etmek mümkündür, içerde olan biten ile dışarda olan biten a ra ­
sında bir ayrım yapılmıştır.
Tüm devre elemanları için Denk. (22.4) gibi, içinde voltajın, genelde karm a­
şık b ir sayı olan oraptı sabitiyle, akıma orantılı olduğu b ir ilişki bulacağız. K ar­
maşık orantı katsayısına empedans denir ve genelde z'yle gösterilir (z koordi­
natıyla karıştırmayasanız). Genel olarak, o> frekansının bir fonksiyonudur. Do­
layısıyla, herhangi bir toplu eleman için aşağıdaki eşitliği yazarız:

y =-£=z (22.5)

Indüktans için de,


z (indüktans) = zL = £a>L (22.6)

geçerlidir. Şimdi, aynı bakış açısıyla sığaça bakalım .' Bir sığaç, bir çift iletken
levhadan oluşur ve levhalardan çıkan iki tel uygun uçlara uzatılmıştır. Levha­
lar herhangi b ir şekilde olabilir ve çoğu zaman bir m iktar dielektrik malzemey­
le birbirlerinden ayrılmıştır. Böyle b ir durumu şematik olarak Şekil 22-2'de
gösterdik. Yeniden, birçok basitleştirici varsayım larda bulunacağız. Levhaların
ve tellerin mükemmel iletkenler olduğunu varsayarız. Ayrıca, levhalar arasın­
daki yalıtımın mükemmel olduğunu ve böylece b ir levhadan diğerine yük geç­
meyeceğini varsayarız. Sonra, iki iletkenin birbirine çok yakın ama diğerlerin­
den uzak olduğunu ve böylece bir levhadan çıkan alan çizgilerinin diğerine v a r­
dığını varsayarız. Elbette bir de iki levhada eşit ve zıt yükler olduğunu ve lev­
haların üzerindeki yüklerin besleme kablolarının yüzeyindeki yüklerden çok
daha büyük olduğu varsayımı var. Son olarak, sığaça yakın hiç manyetik alan
olmadığını varsayarız.
a ucundan başlayan, telin içinden geçip sığaç levhasının tepesine giden,
levhalar arasındaki boşluğu atlayarak alt levhaya geçen, oradan tel boyunca b
ucuna giden ve sığaçın dışından a ucuna geri dönen kapalı ilmek etrafında,
E'nin çizgi integralini ele aldığımızı düşünelim. Manyetik alan olmadığından
dolayı, bu kapalı yol etrafında F n in çizgi integrali sıfırdır. Integrali üç parçaya
ayırabiliriz:

(j) is ■ds = J 1 E ■ ds = J" E ■ ds + E ■ d s (22.7)

teller levhalar dışarda


boyunca arasında

Teller boyunca integral sıfırdır; çünkü mükemmel iletkenlerin içinde elektrik


alan yoktur. Sığaçın dışında ¿'den a'ya integral de uçlar arasındaki potansiyel
farkının eksisine eşittir, iki levhanın da, b ir şekilde, dünyanın geri kalanından

Bazı insanlar, nesnelere "indüktör" ve "sığaç (kapasitör)"; özelliklerin e de “indüktans" ve


"sığa (kapasitans)" dememiz gerektiğini söyler. Bizse laboratuarda duyacağınız kelim eleri
kullanmayı tercih ediyoruz. Yin e de birçok insan hem fizik sel bobin için hem de onun in-
düktansı L için “indüktans" demektedir. “Sığaç" kelim esi kabul görmüş gibidir. Yine de sık
sık "kondansatör" kelim esinin kullanıldığını duyacaksınız v e birçok insan da hâlâ "sığa" de­
m eyi tercih ediyor.
yalıtıldığını varsaydığımızdan, iki levha üzerindeki toplam yük sıfır olmalıdır.
Üst levhada Q yükü varsa, alt levhada eşit ve zıt - Q yükü olmalıdır. Daha önce­
den gördüğümüz üzere, iki iletken eşit ve zıt yüklere (artı ve eksi) sahipse, lev­
halar arasındaki potansiyel farkı Q/C'ye eşittir. C, iki iletkenin sığasıdır. Böyle-
ce aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

Sığaça a ucundan giren (ve b ucundan çıkan) I elektrik akımı dÇ/dt'ye, levhalar­
daki elektrik yükünün değişim hızına eşittir. Denklem (22.7)'den, a ve b termi­
nalleri arasındaki potansiyel farkı levhalar arasındaki potansiyel farkına eşit­
tir. d V /d t 'yi İûjV şeklinde yazarsak, bir sığaç için voltaj akım ilişkisini aşağıda­
ki şekilde yazabiliriz:
I
io)V = -

ya da

V= ( 22 . 8 )
io)C

Bu durumda, sığaçın empedansı

Şekil 22-3 Bir direnç. z (sığaç) = zq - (22.9)


İ(ı)C
olur.
Ele almak istediğimiz üçüncü elemansa b ir dirençtir. Daha henüz gerçek
malzemelerin elektriksel özelliklerine değinmediğimiz için, gerçek b ir iletkenin
içinde ne olup bittiğini konuşmaya hazır değiliz. Elektrik alanların gerçek m al­
zemelerin içinde var olabileceği gerçeğini, bu elektrik alanların b ir elektrik yü­
kü akışı -b ir akım - sağlayabileceğini ve bu akımın da iletkenin b ir ucundan di­
ğerine elektrik alanın integraline orantılı olduğunu kabul etmek zorundayız. Bu
sayede. Şekil 22-3'teki gibi ideal b ir direnç hayal edebiliriz, a ve b uçlarından
çıkıp, dirençli b ir çubuğun iki ucuna giden ve mükemmel iletkenler olarak var­
saydığımız iki teldir. Her zamanki akıl yürütmemizi kullanarak, a ile b arasın­
daki potansiyel farkın dış elektrik alanın çizgi integraline eşit olduğunu ve
elektrik alanın da dirençli malzemeden yapılmış çubuktan geçen elektrik alanın
çizgi integraline eşit olduğunu söyleyebiliriz. Böylece, dirençten geçen I akımı­
nın uçlar arasındaki V voltajıyla orantılı olduğunu çıkarabiliriz.

(a) (b) (C) (d)

a Yukarıdaki denklemdeki R 'ye direnç denir. Daha sonra, gerçek iletken malzeme­

,ı,\
ıl i U -rC
ler için akım ile voltaj arasındaki ilişkinin neredeyse doğrusal olduğunu göre­
ceğiz. Ayrıca, bu yaklaşık orantısallığın, frekans çok yüksek olm adığı sürece,
voltaj ve akımın değişim frekansından bağım sız olmasının beklendiğini de gö ­
V receğiz. Bu yüzden, alternatif akımlar için direnç içinden geçen voltaj akımla

1 aynı evrededir. Bu da, empedansın gerçel bir sayı olduğu anlamına gelir:
iu C
z (direnç) = zr = R (22.10)
ŞEKİL 22-4 İdeal toplu devre elemanları (p a­
sif]. Toplu devre elemanları -indüktör, sığaç ve direnç- için elde ettiğimiz so­
nuçlar Şekil 22-4'te özetlenmiştir. Bu şekil ve daha önceki şekillerde, voltajı bir
uçtan diğerine yönlenmiş b ir okla belirttik. Voltaj "pozitif' ise - a ucunun p o ­
tansiyeli b ucunun potansiyelinden fazlaysa- ok, pozitif "voltaj düşmesi" yönü­
nü belirtir.
Her ne kadar alternatif akımlardan konuşuyor olsak da, oj frekansı sıfıra g i­
derken limit alarak, kararlı akımlara sahip devrelere dair özel durumu da dahil
edebiliriz. Sıfır frekans için -D C için - indüktansm empedansı sıfıra gider; kısa
devre oluşur. DC için, kondansatörün empedansı sonsuza gider; açık devre hali-
ııo gelir. Direncin empedansı frekanstan bağım sız olduğundan, DC için devre
ımalizi yaparken elimizde kalan tek eleman odur.
Şu ana kadar tanımladığımız devre elemanlarında akım ve voltaj birbirleriy-
le orantılıdır. Biri sıfırsa, diğeri de sıfırdır. Bunları şu şekilde düşünürüz: U y ­
gulanan b ir voltaj akımdan "sorum ludur" ya da b ir akım uçlar arasında voltaja
"yol açar"; b ir anlam da elemanlar, "uygulanan" dış koşullara "cevap" verirler.
Bu nedenden dolayı, bu elemanlara pasif elemanlar denir. Bundan dolayı da,
bir devredeki voltajların veya salınan akım ların kaynağı olan aktif elemanlarla,
örneğin b ir sonraki bölüm ün konusu olan jeneratörlerle karşılaştırılabilirler.

22-2 Je n e r a tö rle r
Şimdi, aktif b ir devre elemanı hakkında, b ir devredeki voltajların ve akım la­
rın kaynağı olan ve adına jeneratör denilen eleman hakkında konuşalım.
İndüktansa benzer ama çok az sarımı olan ve böylece içindeki akımın m an­
yetik alanını ihmal edebileceğimiz b ir bobinimiz olduğunu varsayalım. Bu b o ­
bin, Şekil 22-5'te gösterildiği gibi dönen b ir mıknatıs sayesinde meydana getiri­
lebilecek b ir manyetik alanın içinde olsun. (Daha önce, böyle b ir dönen manye­
tik alanın, uygun bir alternatif akımlı bobinler kümesiyle de meydana getirile­
bileceğini görmüştük.) Yine birçok basitleştirici varsayım da bulunmalıyız. Y a­
pacağımız bütün varsayım lar, indüktans için yaptıklarımızla aynıdır. Özel ola­
rak, değişken manyetik alanın bobinin yakınındaki belirli b ir bölgeyle sınırlan­
dırıldığını ve jeneratörün dışında, uçların arasındaki boşlukta bulunm adığını
varsayacağız.
İndüktans için yaptığımız analizi takip edersek, is'nin, a ucunda başlayan,
bobinin içinden geçip b ucuna giden ve iki uç arasındaki boşluktan başlangıç
noktasına dönen tam kapalı ilmek etrafındaki çizgi integralini ele alırız. Yeni­
den, uçlar arasındaki potansiyel farkının, iTnin ilmek etrafındaki toplam çizgi
integrali olduğu sonucuna varırız:

V= -(j) E ■ ds

Bu çizgi integral devredeki emk'ya eşittir, dolayısıyla jeneratörün uçları arasın­


daki V potansiyel farkı da ayrıca bobininiçinden geçen manyetik akının değişim
hızına eşittir:

V = - £ = - £ - (akı) (22.11)
dt

ideal bir jeneratör için, bobini bağlayan manyetik alanın dış koşullarca -dönen
bir manyetik alanın açısal hızı g ib i- belirlendiğini ve jeneratör içinden geçen
akımlardan herhangi b ir şekilde etkilenmediğini varsayarız. Dolayısıyla b ir je ­
neratör -y a da en azından ele aldığımız ideal jeneratör- b ir empedans değildir.
Uçları arasındaki potansiyel farkı, rastgele belirlenmiş b ir elektromotor kuvvet
£(i) sembolüyle belirlenir. Böyle bir ideal jeneratör Şekil 22-6'daki sembolle
temsil edilir. Küçük ok, emk'nın, artı olduğunda, yönünü gösterir. Şekil 22-6'da
gösterilen jeneratördeki b ir pozitif emk, V = £ Volt akı meydana getirir ve a
ucundaki potansiyel b ucundakinden yüksektir.
Şu ana kadar tarif ettiğimiz jeneratörden, uçlarının ötesinde olan biten an­
lamında ayırt edilemez ama içinde tamamen farklı b ir jeneratör yapmanın bir
başka yolu vardır. Şekil 22-7'deki gibi, sabit bir manyetik alanda döndürülen
bir tel bobinim iz olsun. Şekildeki çubuk mıknatıs b ir manyetik alan olduğunu
belirtmek içindir. Herhangi b ir başka kararlı manyetik alan kaynağıyla, örneğin
kararlı b ir akım taşıyan ilave bir bobin, değiştirilebilir elbette. Şekilde gösteril­
diği gibi, dönen bobinden çıkan bağlan tılar dış dünyaya kayan kontaklarla v e­
ya "kayar b ile z ik le rle bağlanm ıştır. Yine ilgilendiğim iz şey, a ile b uçları ara­
a
/ ---- 7 1
K

G 1/
Şekil 22-7 Sabit bir manyetik alanda dönen bobin­ b
den oluşan bir jeneratör.

sındaki potansiyel farktır ve elbette a ucundan b ucuna jeneratörün dışından


giden elektrik alanın integralidir.
Şekil 22-7'deki sistemde değişen manyetik alanlar yoktur; dolayısıyla başta
jeneratör uçlarında nasıl voltaj oluşabileceğini başta merak edebilirsiniz. A s ­
lında, jeneratörün içinde hiçbir yerde elektrik alan yoktur. Yine, içerideki telle­
rin mükemmel iletken malzemeden yapıldığını varsayıyoruz. Defalarca söyledi­
ğimiz gibi, mükemmel bir iletkenin içindeki elektrik alan sıfıra eşittir. Fakat bu
doğru değildir. İletken b ir manyetik alan içinde ilerlerken doğru değildir. Doğru
ifade, mükemmel b ir iletkenin içindeki herhangi bir yüke etki eden toplam kuv­
vetin sıfır olduğudur. Öteki türlü olsaydı, serbest yüklerin sonsuz bir akışı
olurdu. Dolayısıyla, her zaman doğru olan şey, elektrik alan E ve iletkenin hızı
ile B manyetik alanının vektörel çarpımının -k i bu çarpım da birim yük üzerin­
deki toplam kuvvettir- toplamının iletken içinde sıfır olmasıdır:

F/ birim yük = E + v x B = 0 (mükemmel b ir iletkende) (22.12)

Burada v, iletkenin hızıdır. Mükemmel bir iletkenin içinde elektrik alan bulun ­
madığına dair önceki ifademiz, iletkenin hızı v sıfır olduğu sürece doğrudur;
aksi halde doğru ifade Denk. (22.12)'dir.
Şekil 22-7'deki jeneratörümüze dönecek olursak, a ucundan b ucuna jenera­
törün iletken yolu üzerindeki elektrik alan fTnin çizgi integrali, aynı yoldaki v x
B'nin çizgi integraline eşit olmalıdır:

(22.13)
ile tk e n in ile tk e n in
iç in d e iç in d e

Bununla birlikte, B'nin, b’den a'y a jeneratörün dışında olan yol dahil, kapalı bir
ilmek etrafındaki çizgi integralinin sıfır olması gerektiği hâlâ doğrudur; çünkü
değişen manyetik alan yoktur. Dolayısıyla Denk. (22.13)'ün ilk integrali de ayrı­
ca V'ye, iki uç arasındaki voltaja, eşittir. Sonunda anlaşıldı ki, Denk. (22.13)'ün
sağ tarafındaki intégral bobin içinden geçen akı bağının değişim hızıdır ve do­
layısıyla -a k ı kuralı gereği- bobinin içindeki emk’ya eşittir. Dolayısıyla yine,
Denk. (22.11 )'le uyumlu olacak şekilde, uçlar arasındaki potansiyel farkının
devredeki elektromotiv kuvvete eşit olduğunu elde ettik. İster, sabit b ir bobinin
yakınında ve içindeki manyetik alanın değiştiği bir jeneratör isterse de sabit
b ir manyetik alanın içinde bobinin hareketli olduğu b ir jeneratör olsun, jenera­
törün dış özellikleri aynıdır. U çlar arasında b ir V voltaj farkı vardır ve bu fark
devrenin içindeki akımdan bağım sız, ama jeneratörün içindeki rastgele belir­
lenmiş koşullara bağımlıdır.
Jeneratörlerin çalışma ilkesini M axw ell denklemleriyle açıklamaya çalışır­
ken, sıradan kimyasal hücreleri de, örneğin bir el fenerinin pilini de, ele alabili­
riz. O da, her ne kadar sadece dc devrelerde gözükse de, b ir jeneratördür, voltaj
kaynağıdır. En basit türden b ir hücre Şekil 22-8'de gösterilmiştir. Bir kimyasal
çözeltiye batırılm ış iki levha düşünün. Çözeltinin içinde artı ve eksi iyonlar ol­
duğunu varsayalım. Ayrıca, iyonlardan birinin, diyelim ki eksi olanın, karşıt
kutuplulukta olandan çok daha ağır olduğunu ve böylece çözelti içindeki yayı­
nımının çok daha yavaş olduğunu da varsayarız. Bir de, çözeltinin yoğunluğu­
nun bir şekilde b ir noktadan diğerine değişecek şekilde ayarlandığını varsaya­
rız. Böylece, aşağıdaki levhaya yakın her iki işaretteki iyonların sayısı, yukar-
daki levhanın yakınındaki iyon yoğunluğundan daha fazla olur. Hızlı hareket
edebildiklerinden dolayı, artı iyonlar düşük konsantrasyonlu bölgeye daha hızlı
gideceklerdir. Böylece, üstteki levhaya varan artı yük sayısı biraz daha fazla
V7/77777777X
olacaktır. Üstteki levha artı yüklü ve alttaki de eksi yüklü olur. t+ .+l' .'
+- - - + ;
Üstteki levhaya daha fazla yük aktıkça bu levhanın potansiyeli, levhalar
arasındaki elektrik alanın iyonlar üzerinde meydana getirdiği kuvvetler fa zla ­ V777777777A
dan hareketliliklerini telafi edecek seviyeye gelene kadar yükselir; hücrenin iki
levhası arasında hızla b ir potansiyel farkı oluşur ki bu da iç yapısının bir özel­ Züb

liğidir.
İdeal sığaç için kullandığımız akıl yürütmeyi tekrar kullandığımızda, a v e b
Şekil 22-8 Kimyasal bir hücre.
uçları arasındaki potansiyel farkının, iyonların netyayınımı kalmayana dek iki
levha arasındaki elektrik alanın çizgi integraline eşit olduğunu görürüz. Bir sı-
ğaç ile böyle b ir kimyasal hücre arasında elbette temel b ir fark vardır. Kimya­
sal hücrede akım, emk'da herhangi b ir değişiklik olmadan ve elbette hücredeki
tüm kim yasallar kullanılıp bitirilmeden, uçlardan kesintisizce çekilebilir. Ger­
çek b ir hücrede, hücreden çekilen akım arttıkça uçlar arasındaki potansiyel fa r­
kın azaldığı görülmüştür. Bununla birlikte, yaptığımız soyutlamalara sadık ka­
larak, uçlar arasındaki voltajın akımdan bağım sız olduğu ideal b ir hücre düşü­
nebiliriz. Bu durum da gerçek hücre de, b ir dirence seri bağlı ideal bir hücre
olarak düşünülebilir.

22-3 İdeal elem an lar şebek esi; K irchhoff y a saları


Son bölüm de gördüğüm üz üzere, ideal bir devre elemanını, elemanın dışın­
da olup bitenle tanımlamak gayet kolaydır. Akım ve voltaj birbirleriyle doğru­
sal olarak bağlantılıdır. Elemanın içinde olup bitense gayet karmaşıktır ve
M axw ell denklemleriyle kesin bir tanımını vermek çok zordur. İçinde yüzlerce
direnç, kapasite ve indüktörden oluşan b ir radyonun içindeki elektrik ve m an­
yetik alanların doğru b ir tanımını yapmaya çalıştığınızı hayal edin. M axw ell
denklemlerini kullanarak böyle bir şeyi analiz etmeye çalışmak imkânsız b ir iş
olurdu. Bölüm 22-2'de tarif ettiğimiz birçok yakınlaştırmayı kullanarak ve ger­
çek devre elemanlarının temel özelliklerini idealleştirme yoluyla özetleyerek,
bir elektrik devresini görece doğrudan b ir şekilde analiz etmek mümkündür.
Şimdi, bunun nasıl yapıldığını göstereceğiz.
Şekil 22-9'da gösterildiği gibi, bir jeneratörden ve birçok empedansın b irb ir­
lerine bağlanm asından oluşan bir devremiz olduğunu düşünelim. Yakınlaştır­
malarımıza göre, bağım sız devre elemanlarının dışında kalan bölgede manyetik
alan yoktur. Dolayısıyla, E'nin bu elemanların içinden geçmeyen herhangi b ir
eğri etrafındaki çizgi integrali de sıfırdır. Şekil 22-9'daki devre etrafında dola­
şan ve kesikli çizgiyle gösterilen T eğrisini ele alalım. E'nin bu eğri etrafındaki
çizgi integrali birçok parçadan oluşur. Çizgi integralin her b ir parçası, bir dev­
re elemanın bir ucundan diğerinedir. Bu çizgi integraline, devre elemanı boyun­
ca voltaj düşüşü denir. Bu durumda, bütün çizgi integrali devredeki bütün ele­
m anların voltaj düşüşlerinin toplamına eşittir.
Şekil 22-9 Herhangi bir kapalı yol etrafındaki
voltaj düşüşlerinin toplamı sıfırdır.
(j) E ■ds = £ Vn

Çizgi integrali sıfır olduğundan, bir devrenin tam bir ilmeği etrafındaki bütün
potansiyel farkların toplamı da sıfıra eşit olur:

Vn = 0 (22.14)
herhangi bir
ilmek etrafında

Bu sonuç, manyetik alanların olm adığı bir bölgede, E'nin herhangi bir kapalı il­
mek etrafındaki çizgi integralinin sıfır olması, M axw ell denklemlerinin birinin
sonucudur.
Şekil 22-10'da gösterildiği gibi b ir devreyi ele alalım, a, b, c ve d uçlarını
bağlayan yatay çizgi, bütün bu uçların birbirine bağlı olduğunu ya da dirençle­
ri ihmal edilebilir tellerle birleştirildiğini göstermek içindir. N asıl olduğu fark
t».
etmez, yatay çizginin anlamı a, b, c ve d uçlarının hepsinin aynı potansiyelde
ve benzer şekilde e, f, g ve h uçlarının da ortak b ir potansiyelde olduğu anlam ı­
na gelir. Bu yüzden, her bir dört eleman boyunca V voltaj düşüşü aynıdır.
Yaptığım ız idealleştirmelerden biri de, em pedanslann uçlarında biriken
|/2 |/4 elektrik yüklerinin ihmal edilebilir olduğuydu. Biraz daha ileri gidip, bir varsa­
yımda daha bulunacağız ve uçları birleştiren tellerdeki elektrik yüklerinin de
ihmal edilebilir olduğunu söyleyeceğiz. Dolayısıyla, yükün korunumu yasasına
Şekil 22-10 Herhangi bir düğüme giren akımla­ göre b ir devre elemanından çıkan bir yük hemen b ir başka devre elemanına g ir­
rın toplamı sıfırdır. melidir. Bir başka deyişle, herhangi b ir bağlantı noktasına giren akımların ce­
birsel toplamının sıfır olması gerekir. Bağlantıdan kastımız, elbette, birbirleri­
ne bağlantılı a, b, e v e d gibi uçlarda oluşmuş herhangi bir kümedir. Bağlantılı
uçlardan oluşan bir kümeye genellikle "düğüm" denir. Şekil 22-10'daki devre
için, yük korunumuna göre aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

h - h - h - h = Q (22.15)

e , f g ve h uçlarından oluşan düğüme giren akımların toplamı da sıfır olmalıdır:


-/ı + /2 + /3 + /4 = 0 (22.16)

Bu, elbette. Denk. (22.15)'le aynı şeydir. İki denklem birbirinden bağımsız değildir.
Genel kural, herhangi bir düğüme giren akımların toplamının sıfır olmasıdır:

ln - Ô (22.17)
herhangi bir
düğüme

Daha önceki çıkarımımıza göre, kapalı bir ilmek etrafındaki voltaj düşüşle­
rinin toplamının sıfır olması, karmaşık bir devredeki herhangi b ir ilmek için de
geçerli olmalıdır. Herhangi b ir düğüme giren akımların toplamının sıfır olması
çıkarımımız da, aynı şekilde herhangi b ir düğüm için geçerli olmalıdır. Bu iki
denklem, Kirchhoff yasaları olarak bilinirler. Bu iki yasa sayesinde, herhangi
bir şebekedeki akımlar ve voltajları çözmek mümkündür.
Şekil 22-11'deki gibi daha karmaşık b ir devreyi ele alalım. Bu devredeki
akımlar ve voltajları nasıl buluruz? Onları, şu anlatacağımız dosdoğru yolla b u ­
labiliriz. Devrede görünen dört adet iç ilmekten her birini ayrı ayrı ele alalım,
(örneğin, bir ilmek a ucundan b ucuna, e ucuna, d ucuna gider ve sonra a ucu­
na geri döner.) Her b ir ilmek için Kirchhoff yasalarının ilkini -h e r bir ilmek et­
rafındaki voltajların toplamının sıfır olm asını- yazalım. Akım y önün ü takip
edecek olursak voltaj düşüşünü artı ve akıma ters yönde gidersek de eksi alm a­
Şekil 22-11 Bir devrenin Kirchhoff yasalarıyla mız gerektiğini ve bir jeneratör boyunca voltaj düşümünün, o yöndeki emk'nın
analiz edilmesi.
eksisi olduğunu unutmayın. Dolayısıyla, a ucunda başlayıp yine aynı uçta biten
küçük ilmek için aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

Z\I\ + Z 3 /3 + Z 4J4 - £ 1 = 0
Kalan ilmeklere de aynı yasayı uygulayarak, aynı türden üç denklem daha elde
ederiz.
Şimdi, devredeki her b ir düğüm için akım denklemini yazmalıyız, örneğin, b
ucundaki düğüme giren akımları toplarsak aşağıdaki eşitliği elde ederiz:
Benzer şekilde, e ucundaki düğümde şu akım denklemini elde ederiz:

I3 - 14 + /s - 15 = O

Şekilde devre için böyle beş adet denklem vardır. Anlaşılan o ki, bu denklemle­
rin herhangi biri kalan dördünden türetilebilir; dolayısıyla sadece dört adet b a ­
ğımsız denklem vardır. Böylece elimizde sekiz adet bağım sız, doğrusal denklem
var artık: dört voltaj denklemi ve dört akım denklemi. Bu sekiz denklemle, sekiz
bilinmeyen akımı çözebiliriz. Akımları bildiğimizde, devre artık çözülmüştür.
Herhangi b ir devre elemanı boyunca voltaj düşüşü, elemandan geçen akım çar­
pı em pedansıdır (ya da, voltaj kaynakları söz konusu olduğunda zaten düşüş
bilinir).
Akım denklemlerini yazarken gördük ki, diğerlerinden bağım sız olmayan bir
denklem elde ediyoruz. Çok fazla voltaj denklemi yazmak da mümkündür, ö rn e­
ğin, Şekil 22-1'deki devre için her ne kadar dört küçük ilmekl§ İlğilöhdlysek de,
voltaj denklemi yazabileceğimiz daha birçok ilmek vardır. Örheğin( 0 Öb/feda yo­
lunda da b ir ilmek vardır, abcfehgda yolunda da b it başka ilmek Vâfdlf: Ö 6 rdü-
ğünüz üzere, olası birçok ilmek vardır. Karmaşık devfeleri analiz edeFk@ii( çok
fazla sayıda denklem elde etmek mümkündür. En az sayıda denklem elde etme­
mize yardımcı olacak yasaları vardır; ancak biraz düşünerek de en basit biçim ­
de ve doğru sayıda denklemleri nasıl elde edebileceğinizi görebilirsiniz. Hem
bir iki fazladan denklem yazmak da çok zarar vermez. Yanlış cöVaplafâ yöl aç­
mazlar; sadece biraz gereksiz cebir hesabı yapmamızâ yol açarlar.
İki empedansın birbirilerine seri bağlanm aları halinde, aşağıdaki denklemle
verilen tek b ir empedansa, zs, eşit olduklarını I. Cilt, 25. Bölümde göstermiştik:

zs = z ı + Z2 (22.18)

Ayrıca, iki empedansın birbirilerine paralel bağlanm aları halinde, aşağıdaki


denklemle verilen tek b ir empedansa, zp , eşit olduklarını da göstermiştik:

Zı z 2
(22.19)
p (1/zı) + (l/z 2) zı + z2

Geriye dönüp bakarsanız, bu kuralları türetirken Kirchhoff yasalarını kullandı­


ğımızı göreceksiniz. Karmaşık devreleri, seri ve paralel bağlı empedanslar için
denklemlerin tekrarlanarak kullanılm asıyla analiz etmek mümkündür, örneğin, Şekil 22-12 Seri ve paralel bağlantılar yoluyla
analiz edilebilecek bir devre.
Şekil 22-12'nin devresi bu şekilde analiz edilebilir, önce, Z4 ile zs'in ve z& ile
Z7 'nin em pedanslannı paralel eşdeğerleriyle değiştirebiliriz. Daha sonra Z2 'nin
empedansı, z& ve Z7 'nin paralel eşdeğerlerine seri bağlam a kuralına göre b a ğ la ­
nabilir. Bu şekilde devam ederek, bütün devre tek bir Z empedansıyla seri bağlı
b ir jeneratör haline getirilebilir. O halde, jeneratörden geçen akım sadece E/Z
olur. Daha sonra geriye dönük çalışarak, her bir empedanstaki akımları çözebi­
liriz.
Tüm bunların yanında, bu yöntemle analiz edilemeyecek gayet basit devre­
ler de vardır. Şekil 22-13'teki devre bunlardan biridir. Bu devreyi analiz edebil-

|/j= - (lı+ h )

Şekil 22-13 Seri ve paralel bağlamalarla analiz edile­


meyecek bir devre.
mek için, Kirchhoff yasalarım kullanarak akım ve voltaj denklemlerini yazm alı­
yız. Gelin, bunu yapalım. Tek bir akım denklemi vardır:

h +h +h =®
Böylece hemen
/ 3 = ~(h + h )

yazabiliriz. Sonucu kullanarak hemen voltaj denklemlerini yazmaya girişirsek,


bir miktar cebir hesabından kurtarabiliriz kendimizi. Bu devre için iki bağımsız
voltaj denklemi vardır. Bunlar,
—Sı + I2Z2 — —0
ve
£2 - (h + h )z 3 - I2Z2 = 0
eşitlikleridir, iki denklemimiz ve iki bilinmeyen akımımız var. Bu denklemleri I\
ve I2 için çözersek,
z 2£2 - (Z2 + Z 3 İ f 1
( 2 2 . 20 )
/ı =
z ı ( z 2 + z 3) + Z 2Z 3

ve
Z 1&2 + ^3^1
*2 = (2 2 . 2 1 )
z ı ( z 2 + Z 3) + Z 2Z 3

denklemlerini elde ederiz. Üçüncü akım, bu ikisinin toplamından elde edilir.


Seri ve paralel empedans yasalarını kullanarak analiz edilemeyecek b ir b a ş ­
ka devre örneği Şekil 22-14'te gösterilmiştir. Bu tür b ir devreye "köprü" denir.
Em pedansları ölçmek için kullanılan birçok cihazda bulunur. Böyle bir devreye
sahip bir kişi, genelde sadece tek b ir soruyla ilgilenir: Z3 empedansm dan geçen
akımın sıfır olması için, çeşitli em pedanslar birbirlerine nasıl bağlı olmalıdır?
Bu koşullan bulmayı size bırakıyoruz.

22-4 E şd eğer devreler


Em pedansların karmaşık bir şekilde bağlandığı bir devreye, Şekil 22-15
(a)'da gösterildiği gibi, b ir £ jeneratörü bağladığım ızı varsayalım . Kirchhoff y a ­
salarından elde ettiğimiz tüm denklemler doğrusaldır; onları I akımını bulmak
______________________

için jeneratöre bağlı olarak çözdüğümüzde £'ye orantılı b ir I elde ederiz. zet bir
ilerden karmaşık sayı, devrenin bütün elemanlarının cebirsel fonksiyonu olmak üzere,
olufan
(a ) herhangi
bir devre 7= ^
Z et

yazabiliriz. (Devre, gösterilenden başka jeneratör içermiyorsa, £'den bağımsız


b
ilave b ir terim yoktur.) Dikkat ederseniz, bu denklem aynı, Şekil 22-15 (b) için
yazacağımız denklemdir. Sadece a v e b uçlarının sol tarafında olan bitenle ilgi­
lendiğimiz sürece, Şekil 22-15'in iki devresi birbirine eşdeğerdir. Dolayısıyla,
pasif elemanlardan oluşan herhangi bir iki uçlu şebekenin, devrenin geri kala­
nındaki akımları ve voltajları değiştirmeden tek b ir zet empedansıyla değiştire­
bileceği genel ifadesini yazabiliriz. Bu ifade, elbette, Kirchhoff yasalarından -
ve nihayetinde M axw ell denklemlerinin doğrusallığından- ne çıktığına dair bir
nottur.
Bu fikir, empedansların yanında jeneratörler de içeren devrelerde kullanıla­
bilir. Böyle b ir devreye, Şekil 22-16 (a)'da gösterilen em pedanslardan biri olan
Şekil 22-15 Pasif elemanlardan oluşan iki uçlu z n "bakış açısından" baktığımızı düşünelim. Denklemi bütün devre için çözsey-
bir şebeke, etkili bir empedansa eşdeğerdir. dik, a ile b uçlan arasındaki Vn voltajının, 7'nın bir doğrusal fonksiyonu oldu­
ğunu bulurduk. A ve B değerleri jeneratörlere bağlı ve devredeki im pedanslar
uçların solundayken şunu yazabiliriz:

Vn = A - BIn (22.22)

örneğin. Şekil 22-13'teki devre için V\ = I\Zı eşitliğini buluruz. Bu, Denk.
(2 2 .20 )'yi tekrar düzenleyerek aşağıdaki şekilde de yazılabilir:

l2 2 -231
Böylece eksiksiz çözümü, bu denklemle, z\ empedansı için olan denklemle b ir­
leştirerek bulabiliriz. Şöyle ki, V\ = I\Z\ ya da genel durum için, Denk. z ' le r d e n
ve
(2 2 .2 2 )'yle birleştirerek £ 'le r d e n
o lu ş m u ş
Vn = Irız n (a ) Vn Zn
b ir

\
elde ederiz. d e vre

Şimdi, Şekil 22-15 (b)'deki gibi, z n'nin b ir jeneratör ve akımdan oluşan basit
bir seri devreye bağlandığını düşünürsek; Denk. (22.22)'ye karşılık gelen denk­
lem
Vn - £et - Inzet

olur. Bu denklem, £et = A ve zet = B eşitliklerini kurduğumuz sürece Denk.


(22.22)'ye eşdeğerdir. Dolayısıyla, sadece a v e b uçlarının sağında ne olup bitti­
ğiyle ilgilenirsek, Şekil 22-16'daki devre, b ir empedans ile seri bağlı b ir jenera­
törden oluşan eşdeğer b ir birleşimle değiştirilebilir.

22-5 E nerji
(b )
B ir indüktansta I akımı oluşabilm esi için, U = 5 IJ2 kadar bir enerjinin dış
devre tarafından sağlanm ası gerektiğini daha önce görmüştük. Akım sıfıra geri
düştüğünde, bu enerji devreye geri beslenir. İdeal b ir indüktansta enerji kayıp
mekanizması yoktur. Bir indüktans içinden geçip giden b ir alternatif akım ol­
duğunda, enerji ileri geri indüktansı ile devre arasında gider gelir; fakat ortala­
ma devreye enerjinin beslenme hızı sıfırdır. İndüktans için kayıpsız devre de­
riz; hiç elektrik enerjisi yitmez; "kaybolmaz". Şekil 22-16 Herhangi bir iki uçlu şebeke, bir
empedansla seri bağlı bir jeneratörle değiştiri­
Benzer şekilde, b ir kondansatörün enerjisi U = \ c V 2 de, kondansatör b o şal­
lebilir.
dığında dış devreye geri döner. Bir kondansatör AC devresindeyken, enerji için­
den akıp geçer; fakat her b ir döngüdeki net enerji akışı sıfırdır. İdeal bir kon­
dansatör de, kayıpsız elemandır.
Emk'nın bir enerji kaynağı olduğunu biliyoruz. Bir I akımı emk yönünde ak­
tığında, dış devreye dU /dt = El hızında b ir enerji beslemesi olur. Akım emk'ya
karşı yönde -devredeki diğer jeneratörler tarafından- sürülürse, emk El hızında
enerji soğurur. I eksi olduğundan, d U /dt de aynı zamanda eksi olacaktır.
Bir jeneratör bir R direncine bağlanırsa, dirençten geçen akım I = £/R olur.
Jeneratörden El hızında beslenen enerji, direnç tarafından soğurulur. Bu enerji
dirençte ısınmaya neden olur ve devrenin elektrik enerjisinde kayba neden olur.
Elektrik enerjisi dirençte kaybolur diyebiliriz. Dirençte enerjinin kaybolma hızı
dU /dt = R P'dır.
Bir AC devresinde, dirençte enerjinin ortalama kaybolma hızı, bir döngü
üzerinden R P 'nin ortalamasıdır. I = îeiü>t olduğundan -bu n u n la gerçekten demek
istediğimiz, fm n cos cot değeriyle değişm esidir- bir döngü üzerinden ^'nin or­
talaması, tepe akım |/| ve cos 2 cut'nin ortalaması 1 / 2 olduğundan, |/l2/2 'dir. İX
Peki, ya bir jeneratör rastgele b ir z empedansına bağlandığında meydana
gelen enerji kaybı nedir? ("Kayıp" derken kastettiğimiz şey, elbette elektrik
enerjinin termal enerjiye dönüşümüdür.) Herhangi b ir z impedansı, gerçel ve
sanal parçalarının toplamı olarak yazılabilir. Diğer b ir deyişle, R ve X gerçel
sayılarken, Şekil 22-17 Herhangi bir empedans, saf bir

z = R + iX (22.24) direnç ve saf bir reaktansın seri bağlanma­


sına eşdeğerdir.
olur. Eşdeğer devreler bakış açısıyla yaklaştığımızda, herhangi b ir empedansın,
adına reaktans denilen saf b ir sanal empedans ile seri bağlı b ir dirençten oluş­
tuğunu söyleyebiliriz. Bu, Şekil 22-17'de gösterilmiştir.
Daha önceden, sadece L v e C içeren b ir devrenin empedansının tamamen sa ­
nal b ir sayısı olduğunu görmüştük. Ortalam ada L ve C'lerin hiçbirine enerji
kaybı olmadığından, sadece L ve C'lerden oluşan saf b ir reaktansm enerji kaybı
olmaz. Bunun, b ir reaktans için genelde de doğru olduğunu görebiliriz.
£ emk'lı b ir jeneratör, Şekil 22-17'de gözüken z em pedansm a bağlanırsa,
emk jeneratörden gelen I akımına aşağıdaki şekilde b ağlı olmalıdır:

£ = I(R + İX) (22.25)

Enerjinin sağlandığı ortalama hızı bulm ak için. £1 çarpımının ortalam asını b u l­


malıyız. Şimdi dikkatli olmalıyız. Bu tür çarpım larla uğraşırken, gerçel nicelik­
ler olan £(t) ve /(t)'yle çalışmalıyız. (Karmaşık fonksiyonların gerçel kısımları,
elimizde sadece doğrusal denklemler varken fiziksel nicelikleri temsil eder.
Şimdiyse çarpımlarla ilgiliyiz, onların da doğrusal olm adığından eminiz.)
t başlangıcını öyle bir seçelim ki, î genliği gerçel sayı olsun. Buna I q diyelim;
bu durumda gerçel zaman değişimi I aşağıdaki denklemle verilir:

I = I q cos (üt
Denklem (22.25)'in emk'sı aşağıdaki ifadenin gerçel kısmıdır:

I0e itüt = [R + iX)

ya da
£ = IqR c o s <j>t - IqK sin a>t (22.26)

Denklem 22.26'daki iki terim. Şekil 22-7'deki R ve X boyunca voltaj düşüşle­


rini temsil eder. Direnç boyunca voltaj düşüşü akımla aynı evrededir; tamamıy-
13 reaktif kısım boyunca voltaj düşüşüyse akımla evre dışıdır.
(a) 23 = 2\ + Z2
jeneratörden kaybolan enerjinin ortalama hızı (P) 0rt> El çarpımının bir dön­
b gü üzerinden integralinin T periyoduna bölümüdür. Bir başka deyişle:

1 rr 1 rr 1 rr
(ñ o n 4 Jq £1 dt JQ İh R cos 2 cot dt ~ i .X cos cüt sin u t dt

İlk integral Ş i î ' d i r ve ikinci iflt§gral de sıfırdır. Dolayısıyla, b ir empedanstaki


z = R + İX enerji düşüşü z'nin sadece gerçel kısmına dayanır ve Jftiî/2'dir. Bu da,
daha önce b ir direnç için bulduğum uz enerji kaybına dair sonuçla uyumludur.
Reaktif kısımda hiç enerji kaybı yoktur.

1
(d) (e ) 25 22-6 Bir m erdiven şebek e
b
I b T Şimdi, seri ve paralel birleşim ler cinsinden analiz edilebilecek ilginç b ir
devreyi ele almak istiyoruz. Şekil 22-18 (a)'daki devreyle başladığım ızı düşüne­
1
— - 1—+ 1— r5=zı + z4 lim. Bir bakışta, a ucundan b ucuna empedansın basitçe z\ + Zı olduğunu göre­
İl *2 *1
biliriz. Şimdi biraz daha zor b ir devreyi, Şekil 22-18 (b)'dekini ele alalım. Bu
Şekil 22-18 Bir merdivenin etkili empedansı.
devreyi Kirchhoff yasalarıyla analiz edebiliriz; ancak seri ve paralel birleşim ­
lerle çözmek de kolaydır. Sağ taraftaki iki empedansı, şeklin (c) kısmında oldu­
ğu gibi tek b ir empedansla, Z3 = z\ + Z2 , değiştirebiliriz. Daha sonra, Z2 ve Z3
em pedanslan, şeklin (d) kısmında göründüğü gibi, eşdeğer, paralel Z4 empedan-
sıyla değiştirilebilir. Son olarak, Z\ ve Z4 em pedanslan da, şekilin (e) kısmında
olduğu gibi tek b ir Z5 empedansma eşdeğerdir.

Şimdi, hayret uyandırıcı bir soru sorabiliriz: Şekil 22-18 (b)'deki şebekeye,
Şekil 22-19 (a)'daki kesikli çizgilerle gösterildiği gibi, sonsuza kadar bölüm ek­
lemeye devam edersek ne olur? Böyle bir sonsuz şebekenin çözümünü bulabilir

C
i v I I I I I
K
_— i— 1
l 1—
1 — i— i1 1— ¡— I
'J L '— ■ 1 m
21 20
1
(a ) (b)

T T T
Şekil 22-19 Sonsuz bir merdivenin etkili empedansı.
miyiz? Bu, pek de zor değildir. Öncelikle, böyle bir sonsuz şebekenin "ön" ucuna
bir bölüm daha eklemek şebekeyi değiştirmez. Sonsuz bir şebekeye bir bölüm
daha eklediğimizde, şebeke yine sonsuzdur. Sonsuz şebekenin a ile b uçları ara­
sındaki empedensa zo diyelim; bu durumda e v e d uçlarının sağında kalan her
şeyin empedansı da zq olur. Dolayısıyla, ön uçla ilgilendiğimiz sürece, bu şebe­
keyi Şekil 22-19 (b)'deki gibi gösterebiliriz. Z2 ile zo'ın paralel birleşimini oluş­
turup, daha sonra zı'le seri bağlantıyı yaparsak; devrenin empedansını aşağı­
daki şekilde yazabiliriz:

1 Z2Zq
z = zı +- ya da z = z\ +
(l/z2) + (l/z0) Z2 + z 0

Bu empedans aynı zamanda zo'a da eşittir, böylece

^ 2*0
z0 = Z\ + -
Z2 + Zo

denklemini elde ederiz. zq için çözersek,


z0 = — + VOı 2 /4) + * 1*2 (22.27)

eşitliğini buluruz. Böylece, tekrarlanan seriler ve paralel empedanslardan oluş­


muş sonsuz b ir merdivenin empedansını bulm uş olduk. zq empedansına, böyle
3 L L L
sonsuz bir şebekenin karakteristik empedansı denir. o—'TTTn—|—f j f l '— |—f — i—

Şimdi gelin, Şekil 22-20 (a)'da gösterildiği gibi, seri elemanının bir indük-
tans (I) ve paralel devre elemanında bir sığa (C) olduğu özel b ir örneği ele ala­ ■’s_ _ T c Tc r
lım. Bu durumda, sonsuz şebekenin empedansını bulmak için Z\ = İcjL ve zz =
L/2 , 1 / 2.
1/İ cjC eşitliklerini kullanırız. Dikkat ederseniz. Denk. (22.27)'deki ilk terim, zı/2,
ilk elemanın empedansının yansıdır. Dolayısıyla, sonsuz şebekemizi Şekil 22-
(b ) = {= C =|=C V»
20 (b)’deki gibi çizersek daha doğal ya da en azından daha basit gözükür, a'
j . I . I . I
ucundan sonsuz şebekemize baktığımızda, aşağıdaki karakteristik empedansı
görürüz: Şekil 22-20 İki eşdeğer şekilde çizilmiş bir L-C
merdiveni.
z 0 = V(L/C ) - 0> 2L2 /4) (22.28)

Şimdi, o) frekansına bağlı olarak iki ilginç durumla karşı karşıyayız. o»2
4/LC'den azsa, kökteki ikinci terim ilkinden küçük olur ve bu da zq empedansını
gerçel b ir sayı yapar. Diğer yandan, co2 4/LC'den büyükse, zq empedansı aşağı­
daki şekilde yazabileceğimiz sa f bir sanal sayı olur:

z 0 = ¿V(w 2 i.2/4) - (L /C )

Daha önceden belirttiğimiz gibi, indüktanslar ve. sığalar gibi sadece sanal
em pedanslar içeren b ir devrenin empedansı tamamen sanaldır. Bu durumda, şu
an üzerinde çalıştığımız -sadece L ve C'ler içeren- devre için, empedans
,/4/LC'den küçük frekanslar için nasıl direnç olabilir? Daha yüksek frekanslar
için, empedans tamamen sanaldır ve daha önceki ifademizle de uyumludur. D a­
ha düşük frekanslar için empedans tamamen dirençtir ve dolayısıyla enerji so-
ğuracaktır. Peki sadece indüktanslar ve sığalardan oluştuysa, devre nasıl sü ­
rekli, tıpkı b ir direnç gibi, enerji soğurabilir? Cevap: Sonsuz sayıda indüktans
ve sığa olduğundan dolayı, devreye b ir kaynak bağlandığında ilk indüktans ve
sığaya enerji sağlar, sonra İkincisine, sonra üçüncüsüne ve böylece sürer gider.
Bu türden bir devrede enerji sürekli jeneratörden sabit b ir hızda soğurulur ve
sürekli b ir şekilde şebekeye akarak, ilerdeki indüktans ve sığalarda saklanan
enerjiyi tedarik eder.
Bu fikir, devrede olup bitene dair ilginç b ir noktayı öne sürer. Ön yüze b ir
kaynak bağlarsak, kaynağın etkileri şebeke içinden sonsuza doğru yayılacaktır.
Hat boyunca dalgaların ilerlemesi tıpkı kaynağından enerji soğuran b ir antenin
ışınım yayması gibidir. Dolayısıyla, böyle b ir ilerlemeyi empedans gerçel oldu­
ğunda bekleriz ki o da w ^/4/LC'den küçükse olur, co ^/4/LC'den büyük olduğun­
da empedans tamamen sanal olur ve bu tür b ir ilerleme görmeyi beklemeyiz.
22-7 F iltreler
Geçen bölümde gördük ki, Şekil 22-20'deki sonsuz merdiven şebekesi, kesme
frekansı a>o denilen belli bir kritik frekans değerinin (^/4/LC) altında sürülürse;
sürekli enerji soğurur. Bu etkinin, hat boyunca sürekli bir enerji nakli cinsinden
anlaşılabileceğini ileri sürmüştük. Diğer yandan yüksek frekanslarda, w > <oo
için, sürekli b ir enerji soğurumu yoktur. Bu durumda belki de akımların hat b o ­
yunca çok ileri "sızamayacağını'' beklemeliyiz. Gelin, bu varsayım lar doğru mu
kontrol edelim.
Merdiven şebekemizin ön yüzünün b ir AC jeneratörüne bağlandığını ve mer­
divenin 754. bölümünde voltajın nasıl göründüğünü sorduğum uzu düşünelim.
Şebeke sonsuz olduğundan, b ir bölümden diğerine voltaja olan şey daima aynı­
dır. Gelin, herhangi b ir bölümden, örneğin n'ninci, b ir diğerine gidildiğinde ne
olduğuna bakalım sadece. Şekil 22-21 (a)'da gösterildiği gibi akımları {In) ve
voltajları (Vn) tanımlayacağız.

İn 1

(a) (b)

Şekil 22-21 Bir merdivenin ilerlem e faktörünün bulunması.

Her zaman için merdivenin n'inci bölümünden sonrasını, karakteristik em-


pedansı zo'la değiştirebileceğimizi bildiğimizden; Vn+\ Voltajını Vn voltajından
elde edebiliriz. Öncelikle, herhangi b ir Vn değerinin, zo'nun karşısında oldu­
ğundan, Inz0 çarpımına eşit olmasına dikkat ederiz. Ayrıca, Vn ile Vn+\ arasın­
daki fark da sadece Jnzı'dir:

V n ~ Vn+1 = InZl = Vn i î -
zo
Böylece şu oranı elde ederiz:

Vn+ı _ zı ZQ ~ Zl
Vn ~ Z0 ZO

Bu orana, merdivenin bir bölüm ü için ilerleme faktörü diyebiliriz. Ona, a diye­
ceğiz. Elbette, bütün bölüm ler için aynıdır:

zp - Z\
(22.29)
zo

bu durumda «'in c i bölümden sonraki voltaj da

Vn = an£ (22.30)

olur. Şimdi artık 754 bölüm sonraki voltajı bulabilirsiniz, a'nın 754. üssü çarpı
£'dir.
Şekil 22-20 (a)'daki L -C merdiveni için a'nın nasıl olduğunu gördüğümüzü
varsayalım. Denklem (22.27)'den z0'yu ve z\ = İojL eşitliğini kullanarak, aşağıda­
ki sonucu elde ederiz:
V (L / C )-(< ü 2 L2 / 4 )-i(q )L / 2 )
a = (22.31)
V (£/Q - (w 2 L2/4) + i(coL/2)

Eğer giriş frekansı, a>o = -/4/LC olarak ifade edilen kesme frekansının altınday­
sa, kök gerçel b ir sayıdır ve payda ile paydadaki karmaşık sayıların büyüklük­
leri birbirlerine eşittir. Dolayısıyla, ar'nın büyüklüğü b ird ir ve şunu yazabiliriz:
Bunun anlamı, voltajın büyüklüğünün her bölümde aynı olduğu ve sadece evre­
sinin değiştiğidir. Evre değişimi S aslında eksi bir sayıdır ve şebeke içinde iler­
leyen voltajın "gecikmesini" temsil eder.
Kesme frekansı coo'nun üzerindeki frekanslar için. Denk. (22.31)'de pay ve
paydadan i'yi elemek ve aşağıdaki şekilde tekrar yazmak daha iyidir:

y/(û)2L2/ 4) - (L /C ) - (ûjL/2)
(22.32)
V( w2L2/4) - (L /C ) + (ûjL/2)
İlerleme çarpanı a şimdi gerçel b ir sayıdır ve birden küçüktür. Bunun anlamı,
herhangi b ir bölümdeki voltajın bir önceki bölümdeki voltajdan a çarpanı ka­
dar az olmasıdır. a>o üzerindeki herhangi bir frekans için, şebeke boyunca iler­
lerken voltaj hızla düşer, a'nın mutlak değerinin, frekansa bağlı bir fonksiyon
olarak nasıl görüneceği Şekil 22-22'de gösterilmiştir.
a'nın « o 'nun üstündeki ve altındaki davranış biçimi, bizim daha önceden
ortaya koyduğumuz, şebekenin o) < a>o için enerji ilettiği ve co > coo için engelle­ Şekil 22-22 Bir L-C merdiveninin bir bölümü­
diği yorumumuzla uyumludur. Şebekenin düşük frekansları "geçirdiğini" ve nün ilerlem e çarpanı.

yüksek frekansları "filtrelediğini" söyleyebiliriz. Özelliklerinin değişimi fre­


kansla belirlenecek şekilde tasarlanm ış herhangi b ir şebekeye "filtre" denir. B i­
zim analiz ettiğimiz "alçak geçişli" b ir filtredir.
Gerçek olamayacağı apaçık ortada sonsuz bir şebeke üzerinde neden bu ka­
dar durduğumuzu merak ediyor olabilirsiniz. Bunun nedeni, sonlu b ir şebekeyi
karakteristik zq empedansma eşit olacak şekilde bitirecek olursak, aynı özellik­
leri gözlemleyebileceğimizdendir. Pratikte, karakteristik empedansı basit birkaç
elemanla -R 'ler, L'ler ve C'ler g ib i- tamamen aynı şekilde meydana getirmek
mümkün değildir. Yine de, belli bir frekans aralığında iyi yakınlaştırmalarla b u ­
nu yapmak mümkündür. Bu şekilde, özellikleri sonsuz şebekeyle neredeyse bire
bir aynı olan sonlu bir filtre şebekesi yapabilirsiniz. Örneğin, L-C merdiveni eğer
saf R = yjL/C direnciyle sonlandırılırsa, tıpkı tanımladığımız gibi davranır. (a)
Merdivenimizi Şekil 22-23 (a)'dakine benzer hale getirmek için L'lerin ve
C'lerin konumlarını değiştirirsek, yüksek frekansları ileten ve düşük frekansları
reddeden bir filtremiz olabilir. Şu ana kadar elde ettiğimiz sonuçları kullanarak
bu şebekede ne olup bittiğini anlamak kolaydır. Dikkat ederseniz, L yerine C
koyduğumuzda veya tam tersini yaptığımızda; her b ir ico'yu da l/iw'ya çeviriyo­
ruz. Daha önce w'da ne olduysa, şimdi 1/w'da olacaktır. Şekil 22-22'yi kullana­
rak ve eksendeki etiketi 1/oj olarak değiştirip a'nın frekansla nasıl değişeceğini,
Şekil 22-23 (b)'de yaptığımız gibi, görebiliriz.
Bahsettiğimiz düşük geçiş ve yüksek geçiş filtrelerinin çok çeşitli teknik uy­
gulam aları mevcuttur. Bir L -C düşük geçiş filtresi sıklıkla, b ir DC güç kaynağın­ Şekil 22-23 (a) Bir yüksek geçiş filtresi, (b)
da "düzleştirici" olarak kullanılır. Bir ac kaynağından, dc gücü üretmek ister­ İlerleme çarpanının l/co'ya bağlı fonksiyonu.
sek; akımın tek yönde akmasını sağlayan bir redresör kullanırız. Redresörden,
Şekil 22-24'teki VU) fonksiyonu gibi gözüken b ir dizi sinyal görürüz. Kötü b ir dc

akımıdır, çünkü sürekli yukarı aşağı yalpalamaktadır. Daha temiz, sanki b ir b a ­


taryadan çıkmış gibi DC elde etmek istediğimizi düşünelim. Redresörile yük
arasına düşük geçişli b ir filtre koyarak bunun gerçekleşmesine yakınlaşabiliriz.
I. Cilt, 50. Bölümden biliyoruz ki, Şekil 22-24'ün zaman fonksiyonu, sabit b ir
voltaj, artı b ir sinüs dalgası, artı daha yüksek frekanslı b ir sinüs dalgası, artı
daha bile yüksek b ir sinüs dalgasının vs - b i r Fourier serisi sayesinde- üst üste
binmesi olarak gösterilebilir. Filtremiz doğrusalsa (varsaydığım ız gibi L'ler ve
VU)
C'ler akımlar veya voltajlarla değişmiyorsa) bu durum da filtreden çıkan, girdi­
deki her b ir bileşenin çıktılarının üst üste binmeleridir. Filtremizin kesme fre­
kansı o>o'yu, I/(t) fonksiyonunun en düşük frekansının hayli altında kalacak şe­
kilde ayarlarsak, DC akımı (w = 0 olur) düzgünce iletilir; ancak ilk harmoniğin
genliği çok yüksek oranda azalacaktır. Daha yüksek harmoniklerin genlikleri Şekil 22-24 Tam dalgalı bir redresörün çıkış
daha da fazla azalacaktır. Dolayısıyla, ne kadar filtre parçası koyabileceğimize voltajı.

bağlı olarak çıktıyı istediğimiz kadar düzleyebiliriz.


Düşük frekansları reddetmek istersek de, yüksek geçişli b ir filtre kullanırız,
örneğin, bir fonograf amplifikatöründe yüksek geçişli b ir filtre müziğin kulak-
lannıza gelmesini sağlarken; pikabın motorundan gelen pes sesli gürültüyü tu­
tar.
Belli bir wı frekansının altındaki ve b ir başka o>2 (wı'den büyük) frekansının
üstündeki frekansları reddeden, ancak ikisinin arasındaki frekansların geçme­
sine izin veren b ir "bant geçiş" filtresi yapmak da mümkündür. Bunu basitçe,
bir yüksek geçiş ve düşük geçiş filtresini b ir arada kullanarak yapabilirsiniz;
ancak bu tür filtreler genelde içindeki z\ ve z 2 empedanslarmın daha karmaşık
-h e r biri L'ler ve C'lerin birleşim idir- olduğu b ir merdivenle yapılır. Bu tür bir
bant geçiş filtresinin ilerleme sabiti Şekil 22-25 (a)'daki gibi olabilir. Sadece
belli b ir aralıktaki frekansları, örneğin yüksek frekanslı b ir telefon kablosunda­
ki ses kanallarının her birini veya b ir radyo iletiminin modüle edilmiş dalgası­
nı ayırmak için kullanılabilir.
I. Cilt, 25. Bölümde gördüğüm üz üzere, böyle bir filtreleme, sıradan bir re­
zonans eğrisinin seçiciliğini kullanarak da yapılabilir. Karşılaştırm a için Şekil
Şekil 22-25 (a ) Bir bant geçiş Filtresi, (b ) Basit
22-25 (b)'de böyle b ir eğriyi gösterdik. Ancak, bazı am açlar için rezonans filtre­
bir rezonans filtresi.
si b ir bant geçiş filtresi kadar iyi değildir. I. Cilt, 48. Bölümden hatırlayın, a)c
frekansına sahip bir taşıyıcı a>s "sinyal" frekansıyla modüle edildiğinde, toplam
sinyal sadece taşıyıcı frekansını değil, ayrıca iki yan bant frekanslarını da, a>c +
(üs ve a)c - <ı)s, taşır. Rezonans filtresi sayesinde bu yan bantlar daima daraltı­
lır; ancak daraltm a arttıkça, şekilden de görebileceğiniz üzere, sinyal frekansı
da artar. Diğer b ir deyişle, zayıf b ir "frekans tepkisi" vardır. Tiz notalar geçe­
mez. Filtreleme, o>2 - &>ı genişliği, en yüksek sinyal frekansının iki katı olacak
şekilde tasarlanmış b ir bant geçiş filtresiyle yapılırsa, tepki frekansı istenen
sinyaller için "düz" olacaktır.
M erdiven filtresi hakkında bir noktaya daha değinmek istiyoruz: Şekil 22-
29'deki L -C merdiveni, b ir iletim hattının yaklaşık gösterimidir. Elimize, bir
iletkene paralel giden uzun b ir iletken - b i r kablo içinde b ir tel veya toprağın
hemen üzerinde b ir tel g ib i- iki iletken arasında b ir miktar sığa ve aralarındaki
manyetik alandan dolayı bir miktar da indüktans oluşur. Kablonun küçük At
uzunluğunda parçalara bölündüğünü düşünelim. Her b ir parça, L -C m erdiveni­
nin, seri bağlı b ir AL indüktansı ve paralel AC sığası olan bir bölümüne benze­
yecektir. Böylece sonuçlarımızı merdiven filtresi için kullanabiliriz. A f sıfıra
giderken limit alırsak, iletim hattının iyi b ir tanımını elde etmiş oluruz. At kü­
çültüldükçe, hem AL hem de AC azalır; ancak aynı oranda azaldıklarından AL
/AC oranı sabit kalır. Dolayısıyla, AL ve AC sıfıra giderken Denk. (22.28)'in lim i­
tini alırsak, karakteristik empedans zo'ın büyüklüğü JAL/AC olan s a f bir direnç
olduğunu buluruz. AL /AC oranını L q/C q olarak da yazabiliriz. Lq ve Cç>, hattın
birim uzunluğunun indüktans ve sığalarıdır. Dolayısıyla şunu elde ederiz:

(22.33)

Dikkat ederseniz, AL ve AC sıfıra gittikçe, kesme frekansı cü0 = J 4 /L C sonsu­


za gider. İdeal b ir iletim hattı için kesme frekansı yoktur.

© 22-8 Diğer devre elem an ları


Şu ana kadar sadece ideal devre empedanslarını -indüktans, sığa ve direnç-
ve ideal voltaj jeneratörünü tanımladık. Şimdi diğer elemanların, örneğin karşı­
(b)
lıklı indüktansların, transistörlerin veya vakum lam balarının, aynı temel ele­
Şekil 22-26 Karşılıklı indüktansın eşdeğer
devresi. m anlar kullanılarak tanımlanabileceğini göstereceğiz. Şekil 22-26 (a)'da göste­
rildiği gibi elimizde iki bobin ve amacımıza uygun olarak da bobinlerden birin­
den diğerine akı bağı olsun. Bu durum da iki bobinin karşılıklı M indüktansı
olacaktır. Bobinlerden birinde akım değişkenlik gösterdiğinde, diğerinde voltaj
meydana gelir. Eşdeğer devrelerimizde böyle b ir etkiyi hesaba katabilir miyiz?
Şu bahsedeceğimiz şekilde, evet katabiliriz. Birbirleriyle etkileşen iki bobinde
indüklenen emk'ların, iki ayrı parçanın toplamı olarak yazılabileceğini görm üş­
tük:
d/ı dl2
= ~dT dt~
(22.34)
r - t d / 2 + M d/ı
£2 - - j 2 - d t ± M ~dT

İlk terim, bobinin öz indüktansmdan ve ikinci terim de diğer bobinle olan kar­
şılıklı indüktanstan gelir. İkinci terimin işareti, b ir bobinden diğerine olan akı­
nın yoluna göre, artı veya eksi olabilir. İdeal indüktansı tanımlamak için kul­
landığımız yakınlaştırm aları kullanarak, her bir bobinin uçları arasındaki po­
tansiyel farkının bobindeki elektromotor kuvvetine eşit olduğunu söyleyebili­
riz. Bu durumda, (22.34)'teki iki denklemin, her iki devredeki elektromotor kuv­
vetinin karşıt devredeki akıma aşağıdaki eşitliklerle bağlı olması koşulunun
sağlanm ası şartıyla. Şekil 22-26 (b)'deki devreden elde edebileceklerimizle aynı
olduğunu söyleyebiliriz.

£ı = ± ic o M I 2 £2 = ± i t o M h (22.35)
A 8
Bu durumda, öz indüktansın etkisini normal b ir şekilde gösterebilir; ancak kar­

V V
şılıklı indüktansın etkisini yardımcı b ir ideal voltaj jeneratörüyle değiştirebili­
riz. Buna ilaveten, bu emk'yı devrenin b ir başka parçasındaki akıma bağlayan ’ \ .

denklemi de elde etmeliyiz elbette. Bu denklem doğrusal olduğu sürece, devre (a) 1 ( . -
)
denklemlerine daha fazla doğrusal denklem eklemiş olduk ve daha önceden öz­
deş devrelere dair çıkarımlarımız hâlâ doğrudur.
V l , L t:.y
Karşılıklı indüktanslara ilaveten, karşılıklı sığalar da olabilir. Şu ana kadar
C D
kondansatörlerden bahsederken daima, sadece iki uç olduğunu düşünmüştük.
Oysaki birçok durumda, örneğin bir vakum lam basında, birbirine yakın birçok
elektrot olabilir. Bu elektrotlardan herhangi birine elektrik yükü yerleştirirsek,
meydana gelen elektrik alan diğer her b ir elektrot üzerinde yükler indükleyecek
ve dolayısıyla potansiyellerini etkileyecektir, örnek olarak, Şekil 22-27 (a)'da
gösterilen dört levhalı düzenlemeyi ele alalım. Bu dört levha dış devrelere A, B,
C ve D telleriyle bağlanm ış olsun. Sadece elektrostatik etkileri göz önünde b u ­
lundurduğumuz sürece, böyle bir düzenlemenin eşdeğer devresi aynı şeklin (b)
kısmında gösterilmiştir. Herhangi b ir elektrotun diğer her bir elektrotla elekt­
rostatik etkileşimi, iki elektron arasındaki sığaya özdeştir.
Şekil 22-27 Karşılıklı sığaların eşdeğer devresi.
Son olarak, b ir AC devresindeki transistörler ve radyo tüpleri gibi karmaşık
cihazların nasıl gösterebileceğimizi ele alalım. En başta şunu belirtmeliyiz ki,
bu tür cihazların işletilmesi esnasında, akımlar ile voltajlar arasındaki ilişki
hiç doğrusal değildir. Denklemlerin doğrusallığına dayanarak söylediğimiz şey­
ler, elbette, bu tür durum lar için geçerli değildir. Diğer yandan, birçok uygula­
madaki çalışma özellikleri, transistörler ve tüpleri doğrusal cihazlar olarak ka­
bul etmemize izin verecek kadar doğrusaldırlar. Bununla demek istediğimiz, a l­
ternatif akımların, örneğin bir vakum lam basının levhasındakilerin, diğer
elektronlarda görülen voltajlarla, örneğin şebeke voltajı ve levha voltajı, doğru­
sal olarak orantılı olduğudur. Bu tür doğrusal ilişkiler sayesinde, cihazı eşde­
ğer b ir devreyle gösterebiliriz.
Karşılıklı indüktans durumunda olduğu gibi, cihazın b ir kısmındaki akımlar
ve voltajların diğer bir kısımdaki akımlar ve voltajlara olan etkisini tanımlayan Ac
yardımcı b ir voltaj jeneratörü gösterimimiz için zorunludur, örneğin, bir triyo- t - -HV,
dun levha devresi, kaynak şiddeti şebeke voltajıyla orantılı ideal b ir voltaj jene­
Şekil 22-28 Bir vakum triyodunun düşük fre­
ratörüne seri bağlanm ış b ir dirençle gösterilebilir. Eşdeğer devre Şekil 22-28'de kanslı eşdeğeri.
gösterilmiştir." Benzer şekilde, b ir transistörün toplayıcı devresi de kaynak şid­
deti salım layıcıdan transistörün tabanına gelen akımla orantılı b ir ideal voltaj

Gösterilen eşdeğer devre sadece düşük frekanslar için doğrudur. Yüksek frekanslar için eş­
d eğer devre çok karm aşıklaşır ve "parazit" diye isim lendirilen sığa ve indüktanslar içerir.
jeneratörüne seri bağlanm ış b ir dirençle gösterilebilir. Bu durumda, eşdeğer
devre Şekil 22-29'daki gibidir. Çalışmayı tarif eden denklemler doğrusal olduğu
sürece, tüpler ve transistörler için bu tür gösterimleri kullanabiliriz. Sonra, d a ­
ha karmaşık bir şebekeye dahil edildiklerinde, elemanların rastgele bağlanm a­
larının eşdeğer gösterimleri hakkındaki genel çıkarımlarımız hâlâ geçerliliğini
korur.
Sadece em pedanslar içeren devreler ile transistör ve radyo tüpü devreleri
arasında bahsetmeye değer b ir fark vardır: etkili empedans zet'in gerçel kısmı
eksi olabilir. Hatırlarsanız, z'nin gerçel kısmı eneıji kaybını gösterir. Oysaki,
transistörlerin ve tüplerin önemli özelliği devreye elektrik sağlamalarıdır. (El­
bette, durduk yere enerji “yaratm azlar"; güç kaynaklarının dc devrelerinden
enerji alıp, onu AC enerjisine çevirirler.) Dolayısıyla, eksi dirençli bir devre elde
etmek mümkündür. Böyle b ir devrenin özelliği, devreyi, gerçel kısmı artı olan
bir empedansa bağladığınızda, örneğin artı bir dirence ve iki gerçel kısmın top­
lamını sıfır olacak şekilde her şeyi ayarladığınızda, birleşik devrede hiç yayıl­
ma olmamasıdır. Enerji kaybı yoksa, herhangi bir alternatif voltaj b ir kere b a ş ­
ladığında sonsuza kadar devam eder. Bu, dilediğiniz frekansta alternatif voltaj
sağlayan bir kaynak olarak kullanılabilecek b ir salmıcının veya bir sinyal jene­
ratörünün arkasındaki temel fikirdir.
KOVUK REZONATÖRLERİ

23-1 Gerçek devre elem an ları


Herhangi bir çift uçtan bakıldığında, ideal empedanslardan ve jeneratörler­ 23-1 Gerçek devre elem anları
23-2 Yüksek frekanslarda bir sığaç
den oluşan bir devre, herhangi bir frekansta, b ir z empedansıyla seri bağlı b ir £
23-3 Bir rezonans kovuğu
jeneratörüne özdeştir. Bu böyledir, çünkü uçlar arasına b ir V voltajı yerleştirir
23-4 Kovuk kipleri
ve 7 akımını bulmak için bütün denklemleri çözersek, akım ile voltaj arasında 23-5 Kovuklar ve rezonans devreleri
doğrusal bir ilişki bulunm alıdır. Bütün denklemler doğrusal olduğundan, 7 so­
nucu da V'ye doğrusal olarak bağlı olmalıdır. En genel doğrusal ifadeyi aşağı­
daki denklemdeki gibi yazabiliriz:
Gözden geçirme: Cilt 1, Bölüm 23,
7= — (V -£ ) (23.1) Rezonans
z
Genel olarak, hem z hem de £, a> frekansına karmaşık b ir şekilde de olsa Cilt 1, Bölüm 49, Kipler
bağlı olabilirler. Bununla birlikte, eğer iki ucun arkasında sadece z M empe-
dansıyla seri bağlı şekilde £(w) jeneratörü bulunsaydı, Denk. (23.1 )'i elde eder­
dik.
Tam tersi türden b ir soru: Sadece iki uçlu bir elektromanyetik cihazımız
varsa ve £ ile z'yi freakansın fonksiyonları olarak belirlemek için 7 ile V arasın­
daki bağlantıyı ölçersek; z iç empedansına eşdeğer ideal elemanlar birleşimizi
bu labilir miyiz? Bunun cevabı şöyledir: herhangi bir mantıklı -fiziksel olarak
anlam lı- z(o>) fonksiyonu için, sonlu sayıda bir ideal elemanlar kümesi içeren
bir devre yardım ıyla durumu istediğiniz kadar yüksek hassasiyette yakırılaştı-
rabilirsiniz. Şimdilik genel problemi ele almak istemiyoruz; ama sadece birkaç C -
durum için fiziksel fikirlerden ne bekleyebileceğimize bakmak istiyoruz.
Gerçek b ir direnci düşündüğümüz zaman, içinden geçen akımın bir manye­
tik alan yaratacağını biliyoruz. Dolayısıyla herhangi bir gerçek direnç aynı za­
manda bir miktar indüktansa sahip olmalıdır. Ayrıca, b ir rezistör boyunca p o ­
tansiyel fark olduğunda, gerekli elektrik alanlarını üretmek üzere direncin uç­
larında yükler olmalıdır. Voltaj değiştikçe, yükler de orantılı olarak değişecek
ve böylece rezistör ayrıca b ir miktar sığaya sahip olacaktır. Gerçek b ir direncin Şekil 23-1 Bir direncin eşdeğer devresi.
Şekil 23-1'de gösterilen eşdeğer bir devresi olmasını bekleriz. İyi tasarlanmış
bir dirençte, "parazit" olarak adlandırılan L ve C elemanları küçüktür; öyle ki
istenilen frekanslar için <uL, fî'den çok daha küçük ve l/a>C de Ti'den çok büyük­
tür. Dolayısıyla, ihmal edilebilirler. Ancak, frekans arttıkça, sonunda önem ka­
zanacaklardır ve direnç de b ir rezonans devresi gibi gözükmeye başlayacaktır.
Gerçek b ir indüktans, empedansı ia>L olan bir ideal indüktansa da eşit değil­
dir. Gerçek b ir tel bobinde b ir miktar direnç vardır; dolayısıyla düşük frekans­
larda bobin, Şekil 23-2 (a)'da gösterilen, b ir miktar dirençle beraber seri bağlı
bir indüktansa eşdeğerdir. Şimdi aklınızdan şu ifade geçiyor: Direnç ve indük­
tans beraber, gerçek b ir bobinin içindeler; direnç tüm tele yayılmış durumda,
indüktansla karışmıştır. Belki de daha çok Şekil 23-2 (b)'dekine benzeyen, b ir­
çok R v e L içeren b ir devre kullanmalıyız. Ancak, böyle bir devrenin toplam em-
pedansı £7? + 7,'dir, o da (a)'daki daha basit diyagram a eşittir.
Gerçek b ir bobindeki frekansı artırdıkça, b ir indüktansla beraber b ir direnci
kullandığımız yakınlaştırma çok da işe yaramaz artık. Voltajların meydana gel­
mesi için tellerde birikmesi gereken yükler önem kazanacaktır. Şekil 23-3 (a)'da
(a) (b)
çizildiği gibi, sanki bobinin her sarımı boyunca küçük kondansatörler varmış
Şekil 23-2 Düşük frekanslardaki gerçek bir in-
gibi düşünebiliriz. Böylece, gerçek bobini Şekil 23-3 (b)'deki devreyle benzeşti-
düktansın eşdeğer devresi.
rebiliriz. Düşük frekansla da bu devre, şeklin (c) kısmındaki daha basit devreyle
gayet iyi taklit edilebilir (ki o da yine, bir direncin yüksek frekanslı modeli için
bulduğum uz rezonans devresiyle aynıdır). Bununla birlikte, daha yüksek fre­
kanslar için Şekil 23-3 (b)'deki daha karmaşık devre daha iyidir. Aslında, fizik­
sel b ir indüktansm gerçek empedansmı ne kadar hassas göstermek isterseniz,
onun yapay modelinde o kadar çok ideal eleman kullanmak zorunda kalırsınız.
Gelin, gerçek bir bobinde ne olup bittiğine daha yakından bakalım. Bir in-
düktansm empedansı oıl'yle belirlenir, düşük frekanslarda sıfır olur; "kısa dev­
re" olmuştur: bütün gördüğümüz telin direncidir. Frekansı artırdıkça, a>L hızlı­
ca R'den çok daha büyük olur ve bobin ideal b ir indüktans gibi gözükür. Bu­
nunla birlikte, frekansı daha da artırdıkça sığalar önem kazanır. Empedansları
1/coC'yle orantılıdır; u> küçük olunca büyürler. Yeterince küçük frekanslarda bir
kondansatör "açık devre"dir ve b ir başka şeyler paralel olduğunda akım çek­
mez. Yüksek frekanslardaysa, akım indüktanslarm içinden geçmektense, sarım ­
lar arasındaki sığalara akmayı tercih eder. Dolayısıyla akım bobin içinde döne
döne ilerleyip, emk'yla karşılaşmaktansa, bir sarımdan diğerine atlamayı tercih
eder. Diğer b ir deyişle, her ne kadar akımın sarım boyunca ilerlemesini istediy­
sek de, o daha kolay yolu -en düşük empedans yolunu- seçecektir.
Bu konu geniş ilgiye mazhar olsaydı, bu etkiye "Yüksek frekans engeli" veya
benzer b ir ad konurdu. Aynı şey bütün konularda karşımıza çıkar. Aerodina­
mikte, düşük hızlarda gitmesi için tasarlanmış bir şeyi sesten hızlı gitmesi için
zorlarsanız olmaz. Bu, orada b ir yerde büyük bir "engel" olduğu anlamına gel­
mez; sadece nesnenizi tekrar tasarlam aksınız. Dolayısıyla, "indüktans" olarak
tasarladığım ız bu bobin çok yüksek frekanslarda iyi b ir indüktans olmayacak­
tır. Yüksek frekanslar için, daha yeni bir tasarım a ihtiyacımız var.

23-2 Y üksek fre k a n slard a bir sığaç


Şimdi, bir sığaçın -geom etrik olarak ideal bir sığaçm - frekans yükseldikçe
gözlemlenen davranışını inceleyebilir ve böylece özelliklerinin geçişlerini göre­
biliriz. (Bir indüktans yerine sığaç kullanmayı tercih ederiz; çünkü b ir çift lev­
hanın geometrisi b ir bobinin geometrisinden çok daha az karmaşıktır.) Şekil 23-
4 (a)'daki gibi, b ir çift telle dış b ir jeneratöre bağlanmış, paralel iki dairesel lev­
hadan oluşmuş sığaçı ele alalım. Sığaçı D C 'y le yüklersek, b ir levhada artı yük ve
diğerinde de eksi yük olur ve iki levha arasında düzgün b ir elektrik alan mey­
dana gelir.
Şimdi, dc yerine levhaları düşük frekanslı AC'yle beslediğimizi düşünelim.
(Neyin "düşük" ve neyin "yüksek" olduğunu daha sonra bulacağız.) Sığaçı düşük
frekanslı b ir jeneratöre bağlayalım . Voltaj dalgalandıkça, üstteki levhadan artı
yük alınır ve eksi yük konur. Bu olurken, elektrik alan ortadan kalkar

Şekil 23-4 Bir sığaçın levhaları arasındaki elektrik ve manyetik alanlar.


ve sonra zıt yönde tekrar meydana çıkar. Elektrik alan, Şekil 23-4(b)'de gösteril­
diği gibi, hesaba katmayacağımız bazı kenar etkileri haricinde her an için düz­
gündür. Elektrik alanın büyüklüğünü, E q b ir sabitken, aşağıdaki eşitlik gibi y a­
zabiliriz:
E = E0 ei(üt (23.2)

Peki frekans yükseldikçe, bu eşitlik doğru kalmaya devam edecek mi? Hayır,
çünkü elektrik alan yukarı aşağı yön değiştirdikçe, Şekil 23-4 (a)'da gösterildiği
gibi Ti gibi herhangi b ir ilmek içinden geçen bir elektrik alan akışı oluşur. Bildi­
ğiniz gibi, değişen bir elektrik alan b ir manyetik alan meydana getirir. M axw ell
denklemlerinden biri der ki, bu örnekte olduğu gibi değişkenlik gösteren bir
elektrik alan olduğunda, manyetik alan ait b ir çizgi intégral olmalıdır. Manyetik
alanın kapalı b ir çember etrafındaki integralinin c*'yle çarpımı, çemberin alanı
içinden geçen elektrik akışının değişim hızına eşittir (eğer hiç akım yoksa):

E nda (23.3)

Tiçinde
öyleyse, ne kadar manyetik alan var? Bunu cevaplaması çok da zor değildir, r
yarıçapında bir çember olan rı ilmeğini ele alalım. Manyetik alanın şekilde gö­
rüldüğü gibi dolandığını simetriden görebiliriz. Bu durumda B'nin çizgi integ-
rali 2nrB olur. Elektrik alan düzgün olduğundan dolayı, elektrik alanın akışı,
basitçe E ile çemberin alanının, nr2, çarpımıdır:

c*B ■2nr = E ■nr2 (23.4)


at

Değişip duran alanımız için, iTnin zamana göre türevi ico E q eI<ü£ olur. Sığaçın
manyetik alanı aşağıdaki denklemdir:

B = ^ £ 0 eiwt (23.5)

Diğer bir deyişle, manyetik alan da ayrıca salınır ve şiddeti r'yle orantılıdır.
Bunun etkisi nedir? Değişken bir manyetik alan olduğunda, indüklenmiş
elektrik alanlar meydana gelir ve sığaç biraz indüktans gibi davranmaya b a ş ­
lar. Frekans yükseldikçe, manyetik alan, E ve dolayısıyla co'nun değişim hızıyla
orantılı olarak, daha da şiddetlenir. Sığaçın empedansı artık basit b ir şekilde
1ficjC değildir.
Frekansı yükseltmeye devam edip, ne olup bittiğini dikkatlice analiz edelim.
Elimizde, ileri geri çalkalanan bir manyetik alan var. İyi de o zaman, daha önce
varsaydığım ız gibi, elektrik alan düzgün olamaz. Değişken bir manyetik alan
varlığında. Faraday yasası gereği, elektrik alanın bir çizgi integrali olmalıdır.
Yüksek frekanslarda olduğu gibi, hissedilebilir bir manyetik alan varsa, elek­
trik alan merkezden bütün uzaklıklarda aynı olamaz. Elektrik alan r'ye bağlı
olarak değişkenlik göstermeli ki, elektrik alanın çizgi integrali, manyetik alanın
değişen akışına eşitlenebilsin.
Bakalım, doğru elektrik alanı bulabilecek miyiz? Düşük frekanslar için oldu­
ğunu varsaydığım ız düzgün alana "düzeltme" uygulayarak yapabiliriz. Düzgün
alana E\ diyelim, değeri yine E q el0>t olur ve doğru elektrik alan da, £ 2 değişen
manyetik alan için düzeltmeyken, aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

E = E\ + E2
Herhangi b ir cü için, merkezde düzeltme olmasın diye, kondansatörün merkezin­
deki alanı Ko elù>t şeklinde yazarız (böylece £o'yu tanımlamış oluruz); r = 0 oldu­
ğunda, £ ’2 = 0 olur.
E i yi bulmak için, Faraday yasasının intégral biçimini kullanabiliriz:

(|) E ■ds = - (B'nin akışı)


Şekil 23-4 (b)'de gösterildiği gibi, eksen boyunca yukarı çıkan, üst levhada r
radyal m esafesi kadar dışa açılan, sonra dik olarak aşağıdaki levhaya inen ve
eksene geri dönen T2 eğrisi boyunca alırsak, integraller basittir. ITı'in bu eğri
etrafındaki çizgi integrali, elbette ki, sıfırdır; dolayısıyla sadece Eynin katkısı
olabilir ve onun da integrali, h levhalar arasındaki uzaklıkken, -i?2 (r) • h olur.
(Yukarı doğru işaret ediyorsa, E artıdır.) Bu, B'nin akışının değişim hızının etki­
sidir. B 'yi de, Şekil 23-4 (b)'deki T2 içindeki gölgeli S alanı üzerinden integral
alarak bulmalıyız, dr genişliğinde dik b ir şerit içinden geçen akı B (r)h d r'dir.
Dolayısıyla toplam akı da

h J B(r) dr

olur. Akının -d/3i'sini i^ 'n in çizgi integraline eşitlersek de, aşağıdaki denklemi
elde ederiz:

E2M = B(r) dr (23.6)


dt f
Dikkat ederseniz, h'lar birbirlerini iptal etmiştir; alanlar levhaların birbirleri­
nin arasındaki boşluğa bağlı değildir.
B(r) için Denk. (23.5)'i kullandığımızda, aşağıdaki denklemi elde ederiz:

d icjr2
Ez(r)
dt 4c2

Zaman türevi ico çarpanını devreden çıkarır, böylece elimizde aşağıdaki ifade
kalır:

(23.7)

Beklediğimiz gibi, indüklenen alan elektrik alanı azaltma eğilimindedir. Bu du­


rumda, düzeltilen alan E = E\ + E2 için aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

E = E1 + E7 = ( i - ^ ) E 0ei (23.8)

Sığaçtaki elektrik alan artık düzgün değildir. Şekil 23-5'teki kesikli çizgiyle
gösterildiği gibi parabolik b ir şekli vardır. Görüyorsunuz ya, basit sığaçımız b i­
razcık karmaşıklaşıyor.
Şimdi, bulduğum uz sonuçları kullanarak yüksek frekanslarda sığaçm impe-
dansını hesaplayabiliriz. Elektrik alanı bildiğimizden, levhalardaki yükleri he­
saplayabilir ve sığaçtan geçen akımın nasıl o> frekansına bağlı olduğunu b u la­
biliriz; ancak şimdilik bu problem le ilgilenmiyoruz. İlgilendiğimiz şey, frekans
yükseldikçe ne olup bittiğini görmektir; hatta daha da yüksek frekanslarda ne
Şekil 23-5 Yüksek frekansta, sığaç levhaları olduğunu görmek. Zaten işimiz bitmemiş miydi? Hayır, çünkü elektrik alanı dü­
arasındaki elektrik alan (kenar etkileri ihmal zelttiğimiz için, hesapladığım ız manyetik alan artık doğru değildir. Denklem
edilmiştir].
(23.5)'in manyetik alanı yaklaşık olarak doğrudur, ancak sadece birinci derece­
den bir yakınlaştırmadır. O yüzden ona B1 diyelim. O halde, Denk. (23.5)'i tekrar
aşağıdaki ifade gibi yazmalıyız:

B ^ -^ -E o e ^ (23.9)

Hatırlarsanız, bu alan E ^in değişimiyle meydana gelmiştir. Şimdi doğru alan,


toplam elektrik alan E 1 + £ 2 taradından meydana getirilendir. Manyetik alanı
B = B\ + B2 şeklinde yazarsak, ikinci terim E2 tarafından meydana getirilen ilave
alandır, 0 2 'yi bulmak için, 5 ı'i bulurken kullandığımız fikirleri kullanabiliriz;
5 2 'nin Ti eğrisi etrafındaki çizgi integrali, Ti içinden geçen i^ 'n in akışının deği­
şim hızına eşittir. Denklem (23.4)'ün, 5 ile ö 2'nin ve E ile EVnin yerdeğiştirdiği
bir halini elde ederiz:

d
c2Ö2 • 2nr = (fi'd e n geçen E2 akışı)
£ 2 yarıçapla değiştiğinden dolayı, akışını elde etmek için Tı içindeki çember y ü­
zey üzerinden integral almalıyız. Alan elemanı için In rd r yazarsak, integral
aşağıdaki ifade olur:

£ 2 (r) • 2 rrr dr
J o
B 2 (r) için de aşağıdaki denklemi elde ederiz:

= -^ 2 J E2(r )r d r (23.10)

Denklem (23.7)'den £ 2 (r)'yi kullanarak, ^ d r'n in integraline ihtiyacımız v a r­


dır. O da elbette rV4'dür. Manyetik alan için düzeltmemizin son hali de aşağı­
daki ifade olur:

B2[ r ) = - ~ ^ E 0 eiut (23.11)

Yine de işimiz bitmedi. B manyetik alanı, ilk düşündüğüm üzle aynı değilse,
£ 2'yi yanlış hesaplamışız demektir. E"ye ilave düzeltme yapmamız lazım ve bu
düzeltme S 2 manyetik alanından gelir. Elektrik alana yapılacak bu düzeltmeye
£ 3 diyelim. £ 3, B 2 manyetik alanına, £ 2'nin B\'e bağlı olduğu gibi bağlıdır. Sade­
ce alt simgeleri değiştirerek. Denk. (23.6)'yı tekrar kullanabiliriz:

£ 3( r ) = - ~ - J B2(r)d r (23.12)

B 2 için elde ettiğimiz sonuç olan Denk. (23.1 l)'i kullanarak, elektrik alan için ye­
ni düzeltmeyi aşağıdaki ifade gibi yazabiliriz:

£ 3<r)=+l & £oei“ £ 1231 3)


İki defa düzeltilmiş elektrik alanımızı £ = E\ + £ 2 + £ 3 şeklinde yazarsak, aşağı­
daki denklemi elde ederiz:

£ =£<,*"* [ı - i (^ )2+ 2 ^ ( ^ ) 4] (2314)


Elektrik alanın yarıçapla değişimi, artık Şekil 23-5'te çizdiğimiz gibi basit bir
parabol değildir; fakat büyük yarıçaplarda (£1 + £ 2) eğrisinin biraz üzerinde
uzanmaktadır.
Daha henüz bitirmedik. Yeni elektrik alan manyetik alan için b ir düzeltme
gerektirir, sonra yeni manyetik alan bu sefer elektrik alan için yeni düzeltme
gerektirir ve bu böyle karşılıklı döngü şeklinde devam eder durur. Ancak, ihti­
yacımız olan bütün denklemler elimizdedir. B ve £'nin alt simgelerindeki 2 yeri­
ne 3 koyarak, £ 3 için Denk. (23.10)'u kullanabiliriz.
Elektrik alana yeni düzeltme aşağıdaki ifadedir:

Ea = —2 ' ■4' • 6 ' ( ^ ) E° e‘“ Î

Böylece, bu dereceye kadar toplam elektrik alanı aşağıdaki eşitlik gibi yazabili­
riz. Sayısal katsayıları öyle b ir yazdık ki, serinin nasıl devam edeceğiapaçık or­
tadadır:

E - Ec [l - ¡ J p - (jp ( f ) ' -iîip ( g ) ‘ ± - ] C3.15)

Son sonucumuz, herhangi b ir frekans için sığaçın levhaları arasındaki elekt­


rik alanın, sadece u r/c değişkenini içeren sonsuz dizi çarpı £oel<üi'yle belirlen­
diğidir. Dilersek, J q(x ) dediğimiz özel b ir fonksiyonu, Denk. (23.15)'teki köşeli
parantezler içinde gözüken sonsuz dizi için tanımlayabiliriz:
Böylece çözümümüzü x = oır/c'yle birlikte, E q el(jjt çarpı bu fonksiyon olarak y a­
zabiliriz:

E = E0e*ut J0 (23.17)

Jo için özel fonksiyon dememizin nedeni, bir silindirdeki salınmalarla, doğal


olarak, ilk defa bizim çalışmadığımızdandır. Bu fonksiyon daha önceden ortaya
çıkmıştır ve genellikle Jo olarak isimlendirilmiştir. Silindirik simetriye sahip
dalgalar hakkında bir problemi çözerken daima karşımıza çıkar. Düz bir çizgi­
deki dalgalar için kosinüs fonksiyonu neyse, silindirik d algalar için de Jo fonk­
siyonu odur. Diğer b ir deyişle, uzun zaman önce keşfedilmiş önemli bir fonksi­
yondur. Daha sonradan, Bessel isminde bir matematikçi ona ismini verdi. Alt-
simgenin sıfır olmasının nedeni, Bessel'in bu fonksiyonlardan birçok farklı çe­
şit elde etmiş olması ve bunun onlardan sadece biri olmasıdır.
Bessel'in diğer fonksiyonlarındaki -J ı, J2 ve diğerleri- şiddet değişkenliği,
silindir ekseninin etrafındaki açıya bağlı olan silindir dalgalarıyla ilgilidir.
Çembersel sığaçımızın levhaları arasındaki elektrik alanın, Denk. (23.17)'de
tamamen düzeltilmiş hali Şekil 23-5'deki kesintisiz çizgiyle gösterilmiştir. Çok
yüksek olmayan frekanslarda, ikinci yakınlaştırmamız yeterince iyiydi. Üçüncü
yakınlaştırmamız daha da iyiydi. Hatta o kadar iyiydi ki, çizseydik eğer kesinti­
siz eğriyle arasında bir fark göremezdiniz. Sıradaki bölümde göreceksiniz ki,
büyük yarıçaplar veya yüksek frekanslar hakkında doğru bir tanımlama için
tam seriyi elde etmemiz gereklidir.

23-3 Bir rezo n an s kovuğu


Şimdi çözümünüzün, daha da yüksek frekanslara çıkıldıkça sığaçımızın lev­
haları arasındaki elektrik alan için ne verdiğini görelim, co büyüdükçe, x = cor/c
parametresi de büyür ve x'in, Jo serisindeki ilk birkaç terimi çok hızlı şekilde
büyür. Bu da, Şekil 23-5'te çizdiğimiz parabolün, yüksek frekanslarda çok dik
şekilde aşağı doğru eğildiğini gösterir. Aslında, bütün alanı b ir anda sıfıra in­
diren yüksek b ir frekans vardır. Belki de c/o), a'nın yaklaşık yansıyken. Gelin,
gerçekten Jo'nun sıfırı geçip eksi değer alıp almadığını görelim. x = 2 diyerek
başlayalım :

Jo(2) = 1 — 1 + ■ -jğ = 0 ,22

Bu fonksiyon hâlâ sıfır değildir, daha yüksek b ir x değeri deneyelim. Örneğin,


x = 2,5 olsun. Rakamları yerleştirdiğimizde, aşağıdaki denklemi elde ederiz:

J0(2,5) = 1 - 1,56 + 0,61 -0 ,1 1 =-0 ,0 6

Jo fonksiyonu daha x = 2,5 değerine geldiğimizde çoktan sıfır değerini geçti. x =


2 ve x = 2,5 için sonuçları karşılaştırdığım ızda, Jo'nun sıfırdan geçtiği nokta
sanki 2,5 ile 2 arasındaki mesafenin beşte birindedir. Sıfır değerine, x yaklaşık
2,4'e eşit olduğunda vardığını tahmin edelim. Bakalım bu x değeri bize ne veri­
yor:
J0(2,4) = 1 - 1,44 + 0,52 - 0,08 = -0,00
Şekil 23-6 Bessel fonksiyonu Jo(x).
Sıfır değerini, virgülden sonra iki basam ağa kadar hassas elde etmiş dolduk.
Hesaplam am ızı daha da hassas hale getirirsek (ya da Jo bilinen b ir fonksiyon
olduğundan, gidip b ir kitapta değerlerine baksak), sıfır değerini x = 2,405 için
elde edebileceğimizi buluruz. Biz bunu elle hesapladık, çünkü sizin de bu tür
şeyleri b ir kitaba bakmadan hesaplayabileceğinizi görmenizi istedik.
Jo fonksiyonuna kitaptan bakıyorsak, büyük x değerleri için nasıl değiştiğini
görmek ilgi çekicidir. Şekil 23-6'daki grafik gibi gözükür. x arttıkça Jq(x ) de artı
ile eksi değerler arasında azalan b ir salınım genliğiyle salınır.
Şu ilginç sonucu elde ettik: Yeterince yüksek frekansa çıkarsak, kondansatö­
rümüzün merkezindeki elektrik alan tek yönlü olacaktır ve kenardaki elektrik
alan zıt yönde olacaktır. Örneğin, sığaçın dış kenarındaki x = u r/c değeri 4 ola-
cak şekilde yüksek b ir a> değeri seçtiğimizi düşünelim. Bu durum da, sığaçın
kenarı, Şekil 23-6'daki yatay eksenindeki x = 4'e karşılık gelir. Bunun anlamı,
sığaçın w = 4c/a frekansında çalıştırıldığıdır. Levhaların kenarında, bekleyece­
ğimiz yönün zıddında gayet yüksek büyüklüğe sahip b ir elektrik bulunur. Bu,
yüksek frekanslarda b ir sığaça olabilecek en korkunç şeydir. Çok yüksek fre ­
kanslara çıkarsak, sığaçın merkezinden dışına doğru gittikçe elektrik alanın
yönü ileri geri doğru salınır. Sığaçın, yüksek frekanslar için ideal b ir sığa gibi
gözükmemesi şaşırtıcı değildir. Hatta b ir sığaça mı yoksa b ir indüktansa mı
daha çok benzediğini merak etmeye başlayabilirsiniz. Bu noktada, sığaçın ke­
narında olan bazı karmaşık etkileri ihm al ettiğimizi vurgulam alıyız. Örneğin,
kenarlardan dışarı b ir d alga ışınımı olacaktır; bu yüzden alanlar hesapladıkla­
rım ızdan daha karmaşık olacaktır, ancak şimdilik bu etkileri düşünmeyeceğiz.
Sığaç için eşdeğer b ir devre bulm aya çalışabiliriz; ancak feêlki de en iyisi
sığanın düşük frekanslı alan lar için tasarlandığım ve yüksek Îïekaïis larda tat­
min edici olm adığını kabullenmektir. Böyle b ir cihügıtt yüksek frekanslardaki
çalışm asını ele almak istiyorsak, devreler içiıl yaptığıituz M axw ell dëiifciëmle-
rine yaklaşım ları b ir kenara bırakm alıyız ve alanları uzayda tarif eden dëhk-
lemler kümesine geri dönmeliyiz. İdealize edilmiş devre elem anlarıyla uğraş-
maktansa, gerçek iletkenleri oldukları gibi, aralarındaki boşluklardaki alanları
da hesaba katıp, ele almalı. Örneğin, yüksek frekanslarda b ir reaonahë devresi
istiyorsak; onu b ir bobin ile paralel levhalı sığaç kullanarak tasariaiılaya ça­
lışmayacağız.
Ele aldığımız paralel levhalı sığaçın, aynı zamanda bir indüktansın bazı
özelliklerine sahip olduğunu daha önceden belirtmiştik. Elektrik alan sayesinde
S ÇİZGİLERİ
levhalarda yükler ve manyetik alanlar sayesinde de zıt emk'lar vardır. Haliha­

zırda bir rezonans devremiz olmuş olabilir mi? Evet, gerçekten de vardır. Diskin
O
® ® ■
o
o 'i
içinde, belli bir yarıçapta elektrik alanın sıfıra düştüğü b ir frekansı seçtiğimizi
4 :
düşünelim. Dolayısıyla, seçtiğimiz coa/c değeri 2,405'ten büyüktür. Levhalarla o « ® ®
o
o

eşeksenli bir çemberin her yerinde elektrik alan sıfır olacaktır. Şimdi ince metal + + t t \ .
bir levhadan, sığaçın levhaları arasına sığacak genişlikte b ir şerit kestiğimizi E ÇİZGİLERİ
(a)
düşünelim. Daha sonra onu, elektrik alanın sıfır olduğu yarıçapta etrafı dolaşa­
cak şekilde bir silindir şekline soktuğumuzu düşünelim. Burada elektrik alan ol­
madığından, iletken silindiri koyduğumuzda içinden akım geçmez ve elektrik ile
manyetik alanlarda bir değişiklik olmaz. Hiçbir şeyi değiştirmeden, sığaç b o ­
yunca b ir kısa devre yerleştirmeyi başardık. Bir başka elde ettiğimiz şey de,
içinde elektrik ve manyetik alanlar olan ama dışarıdaki dünyayla hiçbir bağlan ­
tısı olamayan silindirik bir teneke. Tenekemizin dışındaki ve aynı zamanda sığa-
çm uçlarındaki kenarları kesip atsak bile, içerdeki alanlar değişmez. Elimizde
kalan. Şekil 23-7 (a)'da gösterildiği gibi, içinde manyetik ve elektrik alanlar b u ­
lunan kapalı b ir tenekedir. Elektrik alanlar, ileri geri w frekansıyla salınır ve
unutmayın, frekans tenekenin çapına bağlıdır. Şekil 23-7 (b)'deki grafikte göste­
rildiği gibi, E alanının salınmamın genliği, tenekenin eksenine olan uzaklıkla de­
ğişir. Bu eğri, sıfır dereceden Bessel fonksiyonunun ilk kavisidir. Ayrıca, eksen
etrafında daireler çizerek giden bir manyetik alan vardır ve elektrik alanla 90°
evre dışı olarak salınır.
Ayrıca, Şekil 23-7 (c)'de gösterildiği gibi, manyetik alan için de b ir dizi y aza­ Şekil 23-7 Kapalı silindirik bir teneke içerisin­
deki elektrik ve manyetik alanlar.
bilir ve grafiğe dökebiliriz.
Dış bağlantı olmadan, b ir tenekenin içinde nasıl elektrik ve manyetik alan­
lar olabilir? Bunun nedeni, elektrik ve manyetik alanların birbirlerini idame
edebilmeleridir. Değişen E, b ir B yaratır ve değişen B de b ir E yaratır. Her şey
M axw ell denklemlerine uygundur. Manyetik alanın indükleyici b ir özelliği v a r­
dır ye elektrik alanın da sığasal özelliği vardır; ikisi beraber b ir nevi rezonans
devresi meydana getirirler. Dikkat ederseniz, tanımladığımız koşullar sadece
tenekenin yarıçapı 2,405c/a> ise geçerlidir. Belli b ir yarıçaptaki teneke için, salı­
nım yapan elektrik ve manyetik alanlar birbirlerini -a y n ı tarif ettiğimiz g ib i-
sadece belli bir frekansta idame edebilirler. Diğer bir deyişle, r yarıçapındaki
bir teneke aşağıdaki frekansta rezonanstadır:

6J0 = 2,405 -p- (23.18)

Teneke tamamen kapalı bile olsa, alanların salınım yapm aya devam edece­
ğini söylemiştik. Aslında, bu tam anlamıyla doğru değildir. Bunun mümkün ol­
ması için, tenekenin duvarlarının mükemmel iletkenler olması gerekir. Gerçek
b ir teneke içinse, malzemenin direnci yüzünden, tenekenin duvarlarının içinde
salınım yapan akımlar enerji kaybeder. Alanların salım m lan zamanla sonlana-
caktır. Şekil 23-7'den, kovuk içinde elektrik ve manyetik alanlarla ilişkili güçlü
GİRDİ ÇIKTI akımlar olmalıdır. Tenekenin alt ve üst levhalarında dikey elektrik alan aniden
İLMEĞİ İLMEĞİ
__ ı ? r durduğu için, orda (alanın) büyük b ir diverjansı vardır; dolayısıyla Şekil 23-7
(a)'da gösterildiği gibi tenekenin iç yüzeylerinde artı ve eksi elektrik yükleri ol­
malıdır. Elektrik alan tersine döndüğünde, yükler de aynı zamanda tersine dön­
meli; böylece tenekenin alt ve üst levhaları arasında b ir alternatif akım meyda­
Şekil 23-8 Bir rezonans kovuğundan içeri ve d ı­
na gelmeli. Bu yükler, tenekenin iç duvarlarında şekilde gösterildiği gibi akar.
şarı bağlantı.
Manyetik alana ne olacağını ele alarak, tenekenin kenarlarının içinde akımlar
olması gerektiğini görebiliriz. Şekil 23-7 (c)'nin grafiği bize, tenekenin kenarın­
da manyetik alanın b ir anda düştüğünü söyler. Manyetik alanda bu tür bir de­
ğişme, ancak yüzeyde b ir akım varsa olur. İşte bu akım, tenekenin alt ve üst
levhalarındaki dalgalı elektrik yüklerini yaratır.
Tenekenin dik kenarlarındaki akımlara dair keşfimizi merak ediyor olabilir­
siniz. Peki, elektrik alanın sıfır olduğu b ir bölgeye bu dik kenarlan koyduğu­
muzda hiçbir şeyin değişmeyeceğine dair önceden söylediğimiz ifadeye ne ola­
cak? Ancak hatırlayın, tenekenin kenarlarını ilk yerleştirdiğimiz esnada, alt ve
üst levhalar onlardan ileri uzanıyordu, tenekenin dışında da ayrıca manyetik
alanlar vardır. Sığaç levhalarının parçalarını kenarlardan öteye attığımızda sa­
dece, dikey duvarların içinde net akımlar meydana gelebildi.

Şekil 23-9 Kovuk rezonansını gözlem lem ek için Her ne kadar enerji kayıpları yüzünden tamamen kapalı teneke içindeki
yapılmış düzenek. elektrik ve manyetik alanlar yavaşça kaybolup gidecekse de, teneke üstünde kü­
çük b ir delik açıp, kayıpları telafi etmek için küçük miktarda elektrik enerjisi
koyarak bunu engelleyebiliriz. Küçük b ir tel alır, tenekenin kenarındaki delik­
ten içeri sokar, içteki duvara küçük b ir ilmek yapacak şekilde, Şekil 23-8'de
gösterildiği gibi, bağlarız. Şimdi bu teli yüksek frekanslı b ir alternatif akım
kaynağına bağlarsak, bu akım kovuktaki elektrik ve manyetik alanlara enerji
sağlayacak ve salınımların devam etmesini sağlayacaktır. Bu elbette, tahrik
kaynağının frekansı tenekenin rezonans frekansına eşit olursa olur. Kaynak
farklı b ir frekanstaysa, elektrik ve manyetik alanlar rezonansa girmeyecek ve
tenekedeki alanlar çok zayıf olacaktır.
Rezonans davranışı, Şekil 23-8'de çizildiği gibi, tenekede küçük b ir delik da­
ha açıp, bir başka bağlaşım ilmeğine bağlanarak da görülebilir. Bu ilmekten ge­
çen, değişen manyetik alan ilmekte bir elektromotor kuvveti indükleyecektir.
Bu ilmeği dışarda bir ölçüm devresine bağlarsak, akım lar kovuğun içindeki
alanların şiddetiyle orantılı olacaktır. Şimdi, kovuğumuzun iç ilmeğini b ir RF
Şekil 23-10 Bir rezonans kovuğunun frekans
sinyal jeneratörüne, Şekil 23-9'daki gibi, bağladığım ızı düşünelim. Sinyal jene­
tepki eğrisi.
ratöründe frekansı jeneratörün önündeki b ir düğmeyle değiştirilebilen bir al­
ternatif akım kaynağı vardır. Eğer şimdi, çıktı akımını sinyal jeneratörünün bir
fonksiyonu olarak ölçersek. Şekil 23-10'da gösterildiği gibi b ir eğri buluruz.
Çıktı akımı, kovuğun rezonans frekansı olan aio frekansının yakınındakiler ha­
riç, çok küçüktür. Rezonans eğrisi, I. Cilt, Bölüm 23'te tarif ettiğimize çok ben-
zerdir. Bununla birlikte, rezonansın genişliği indüktanslar ve sığaçlardan y a­
pılmış rezonans devrelerinde gördüğümüzden çok daha dardır. Diğer b ir deyiş­
le, kovuğun Ç'su çok yüksektir. Kovuğun duvarları gümüş gibi çok iyi iletkenli­
ğe sahip b ir malzemeden yapılm ışsa, Q değeri 100.000'e kadar çıkabilir.

23-4 Kovuk kipleri


Şimdi, kuramımızı sınamak için gerçek bir teneke kutuyla ölçümler yapalım. 3050
3300
Çapı 7,5 santimetre ve yüksekliği de yaklaşık 6,5 santimetre olan silindirik bir 3820

teneke kutuyu ele alalım. Teneke, Şekil 23-8'deki gibi bir girdi ve çıktı ilmeğine
sahiptir. Bu teneke için beklenen rezonans frekansını Denk. (23.18)'e göre he­
sapladığım ızda, /o = ü)o/2n = 3010 megahertz elde ederiz. Sinyal jeneratörümü­
1
3000 3500 4000
w/27 t (Megahertz)
zün frekansını 3000 megahertze ayarlar ve rezonansı bulana kadar hafifçe oy­
nadığımızda, en yüksek çıktı akımının 3050 megahertzde oluştuğunu görürüz ki Şekil 23-11 Bir silindirik kovuğun gözlemlenen

bu da, bire b ir eşit olmasa da, öngörülen rezonans frekansına çok yakındır. Bu rezonans frekansları.

farklılığı açıklayan birçok neden vardır. Belki de bağlaşım ilmeklerini yerleştir­


mek için açtığımız deliklerden dolayı rezonans frekansı değişmiştir. Belki de
sinyal jeneratörünün frekans kalibrasyonunda bir miktar hata vardır ya da b e l­
ki kovuk çapı ölçümümüz yeterince hassas değildir. Yine de, sonuç yeterince
yakındır.
Sinyal jeneratörümüzün frekansını 3000 megahertzden öteye gidecek şekilde
ayarladığım ızda, çok daha önemli b ir şey olur. Bunu yaptığımızda, Şekil 23-
l l 'd e görülen sonuçları elde ederiz. 3000 megahertz civarında beklediğimiz re­
zonansa ilaveten, 3300 megahertz ve 3820 megahertz yakınında da rezonanslar
vardır. Bu fazladan rezonanslar ne anlama gelir? Şekil 23-6 bize b ir ipucu ver­
mekte. Her ne kadar Bessel fonksiyonunun ilk sıfırının tenekenin kenarında
gerçekleştiğini varsaym ış olsak da. Şekil 23 12'de görüldüğü gibi tenekenin
merkezinden kenara doğru gittikçe tam b ir elektrik alan salınımı olacak şekilde
Bessel fonksiyonunun ikinci sıfırı da tenekenin kenarında olabilir. Bu, salınan
alanlar için mümkün bir kiptir. Tenekenin böyle bir kipte rezonansını bekleme­
liyiz. Ancak dikkat edin, Bessel fonksiyonunun ikinci sıfırı x = 5,52'de, ilk sıfırı
gözlemlediğimiz değerin neredeyse iki katında görülmekte. Dolayısıyla bu kipin
rezonans frekansı 6000 megahertzden büyük olmalıdır. Orada bulacağım ızdan
kuşkumuz yok, ancak bu yine de 3300 megahertzdeki rezonansı açıklayama-
makta.
Rezonans kovuğuna dair analizimizdeki sıkıntı, elektrik ve manyetik alanla­
rın geometrik düzenlemelerinin sadece olası birini ele almış olmamızdır: Elek­
trik alanın dik ve manyetik alanın da yatay çizgilerde. Ancak, başka alanlar da Şekil 23-12 Bir yüksek frekans kipi.
mümkündür. Gerekli olan şartlar sadece, alanların M axw ell denklemlerini tene­
kenin içinde sağlam ası ve elektrik alanlar duvarın dik açı yapmasıdır. Bizim ele
aldığımız tenekede üst ve alt kısım lar düzdü, eğer alt ve üst kısım eğri olsaydı
her şey farklı olurdu. Eğer düşünürseniz, teneke neresi üstü neresi altı ve nere­
si kenarları nasıl bilebilir ki? Aslında, Şekil 23-13'de görüldüğü gibi, tenekenin
içindeki elektrik alanlardan birinin tenekenin çapı boyunca ilerlediği b ir duru­
mu göstermek mümkündür.
Bu kipin doğal frekansının, ele aldığımız ilk kipin doğal frekansından neden
farklı olmadığını anlamak çok zor değildir. Silindirik kovuk yerine, kenarları
7,5 santimetre olan b ir küp kovuk seçtiğimizi düşünelim. Bu kovuğun, hepsi ay­
rı frekanslarda, üç kipi olacağı aşikârdır. Yukarı aşağı gidip gelen elektrik alan­
lı kipin frekansı, elektrik alanın sağa ve sola yönlendiği kipin frekansıyla aynı
Şekil 23-13 Silindirik kovuğun enine kipi.
olur. Şimdi küpü b ir silindire çevirirsek, bu frekansları b ir şekilde değiştirmiş
oluruz. Kovuğun boyutlarını iyi kötü aynı tuttuğumuz sürece, frekansların çok
da değişmesini beklemeyiz. Dolayısıyla Şekil 23-13'ün frekansı Şekil 23-8'deki
kipin frekansından çok farklı olmamalıdır. Şekil 23-13'teki kipin doğal frekan-
sının detaylı bir hesaplamasını yapabilirdik; ancak bunu şimdi yapmayacağız.
H esaplam alar yapıldığında bulunm uştur ki, varsaydığım ız boyutlarda rezo­
nans frekansı, gözlemlenen rezonans frekansı 3300 megahertze çok yakındır.
Benzer hesaplam aları yaparak, 3800 megahertz civarında bulduğum uz b ir
başka rezonans frekansında b ir başka kip daha olabileceğini göstermek müm­
kündür. Bu kip için elektrik ve manyetik alanlar Şekil 23-14'te gösterilmiştir.
Elektrik alan kovuk boyunca tüm yolu gitmez. Gösterildiği gibi kenarlardan uç­
lara gider.
Artık inanacağınız üzere, frekansı artırdıkça daha da fazla rezonans bulm a­
yı beklemeliyiz. Her biri, elektrik ve manyetik alanların birtakım karmaşık dü­
zenlemesine karşılık gelen rezonans frekansı olan birçok farklı kip vardır. Bu
alan düzenlemelerini her birine b ir rezonans kipi denir. Her b ir kipin rezonans
frekansı kovuk içindeki elektrik ve manyetik alanlar için M axw ell denklemleri­
ni çözerek bulunabilir.
Belirli bir frekansta rezonanstan yola çıkarak, söz konusu kipi bu labilir m i­
yiz? Bunun yapmanın b ir yolu, küçük b ir delikten içeri kısa b ir tel sokmaktır.
Elektrik alan, Şekil 23-15 (a)'daki gibi tel boyundaysa, telde göreceli olarak b ü ­
yük ve alanların enerjisini boşaltan akımlar gözlemlenir; bu da rezonansın b a s­
tırılmasına yol açar. Elektrik alan Şekil 23-15 (b)'deki gibiyse, telin etkisi çok
daha küçük olacaktır. Şekil 23-15 (c)'deki gibi telin ucunu bükerek, bu kipteki
alanın ne yöne işaret ettiğini bulabiliriz. Daha sonra teli döndürdükçe, telin
ucb E"ye paralel olduğunda büyük b ir etki ve iTye dik açıda olduğunda küçük
b ir etki gözlemlenir.

Şekil 23-15 Kovuk içine sokulan kısa, metal bir tel, F y e paralel olduğunda rezonansı, E y e dik açılarda olduğundan daha
fazla tedirgenecektir.

23-5 K ovuklar ve rezo n an s devreleri


Her ne kadar, şu ana kadar tarif ettiğimiz rezonans kovuğu, bir indüktans
ve sığaçtan oluşan sıradan b ir rezonans devresinden çok farklı olsa da, iki re­
zonans sistemi birbirleriyle yakından ilişkilidir. Aynı ailenin üyesidirler. Elekt­
romanyetik rezonatörlerin iki uç noktadaki durum udurlar ve bu ikisinin arasın­
da bulunan durum lar vardır. Şekil 23-16 (a)'da gösterildiği gibi, indüktansla
paralel bağlanm ış bir sığaçtan oluşmuş rezonans devresini ele alalım. Bu dev­
re, oj0 = İ/VLC frekansında rezonans üretecektir. Devrenin rezonans frekansını
yükseltmek istersek, bunu L indüktansını düşürerek yapabiliriz. Bir yolu, bobi­
nin sargı sayısını azalmaktır. Fakat, bu yönde ancak bu kadar ilerleyebiliriz.
Son sarım a sıra geldiğinde, kondansatörün üst ve alt levhalarını birleştiren tel
kalacaktır elimizde. Sığayı küçülterek de rezonans frekansını artırabiliriz ya da
birçok indüktansı paralel bağlayarak da indüktansı düşürebiliriz. Birbirine pa­
ralel iki adet tek sanm lı indüktans, her b ir sarımın yarısı kadar indüktansa sa­
hip olacaktır. Dolayısıyla indüktansımız tek bir sanm a düşürüldüğünde, üst
levhadan alt levhaya tek tek başka ilmekler ekleyerek rezonans frekansını artır­
maya devam edebiliriz, örneğin, Şekil 23-16 (b) bu şekilde altı "tek sanm lı indük-
ı
© © ® ®

c
f I ■
h ® ®
© © K
\
\
£ ÇİZGİLERİ
O O ® ® :

(a) (b) (c)


Şekil 23-16 Yükselen rezonans frekanslı rezonatörler.

tanslarla" birbirine bağlanm ış kondansatör levhalarını göstermektedir. Bu şe­


kilde tel parçaları eklemeye devam edersek, silindirik olarak simetrik bir nes­
nenin çizimi olan, şeklin (c) kısmındaki tamamen kapalı rezonans sisteme geçiş
yapabiliriz. İndüktansımız, kondansatör levhalarının kenarlarına bağlanm ış si­
lindirik bir boş tenekedir. Elektrik ve manyetik alanlar şekilde gösterildiği g ib i­
dir. Böyle b ir nesne elbette ki b ir rezonans kovuğudur. Buna "yüklü" kovuk de­
nir. Bu tür bir şekli hâlâ bir L-C devresi gibi düşünebiliriz. Elektrik alanın en
çok bulunduğu bölge sığa bölgesi ve manyetik alanın en çok bulunduğu bölge
de indüktans bölgesidir.
Şekil 23-16 (c)'deki rezonatörün frekansını daha da yükseltmek isterseniz, L
indüktansını gitgide düşürmeniz gerekir. Bunu yapmak için, indüktans bö lü ­
münün geometrik boyutlarını azaltmak gerek. Örneğin, çizimdeki h boyutunu
küçülterek, h küçüldükçe, rezonans frekansı büyüyecektir. Elbette sonunda h
yüksekliğinin kondansatör levhaları arasındaki kovuğa eşit olduğu b ir ana v a ­
rırız. Bu durumda elimizde silindirik bir teneke vardır; rezonans devremiz Şekil
23-7'deki kovuk rezonatörü olmuştur.
Şekil 23-16'daki ilk L-C rezonans devremizdeki elektrik ve manyetik alan la­
rın birbirlerinden gayet ayrık olduklarını fark etmişsinizdir. Rezonans devre­
mizi daha yüksek frekanslar için değiştirdikçe, manyetik alan elektrik alana,
her ikisi de kovuk rezonatörünün içinde birbirine karışana kadar, gitgide yak­
laşmıştır.
Her ne kadar bu bölümde bahsettiğimiz kovuk rezonatörleri silindirik tene­
keler olduysa da, silindirik şeklin özel b ir sihri yoktur. Herhangi b ir şekildeki
teneke, elektrik ve manyetik alan salınım larının çeşitli olası kiplerine karşılık
gelen frekansa sahip olabilir. Örneğin, Şekil 23-17'de gösterilen "kovuk", her ne
kadar hesaplamak çok zor olsa da, kendine has rezonans frekansları kümesine
sahip olacaktır.
DALGA KILAVUZLARI

24-1 İletim hattı


Son bölümde, yüksek frekanslarda çalıştırıldıklarında toplu devre elemanla­ 24-1 İletim hattı

rına ne olduğunu incelemiştik. Sonuç olarak, bir rezonans devresinin içinde re­ 24-2 Dikdörtgen dalga kılavuzu
24-3 Kesme frekansı
zonans üreten alanlar olan b ir kovukla yerdeğiştirebileceğini gördük. Bir başka
24-4 Kılavuzlu dalgaların hızı
ilgi çekici problem de, b ir nesnenin diğerine, elektromanyetik enerji aktarmak
24-5 Kılavuzlu dalgaları gözlemlemek
üzere bağlanm asıdır. Düşük frekanslı devrelerde bağlantı tellerle yapılabilir; 24-6 Dalga kılavuzu tesisatçılığı
ancak bu yöntem yüksek frekanslarda çok iyi çalışmaz; çünkü devreler etrafla­ 24-7 Dalga kılavuzu kipleri

rına enerji yayarlar ve bu enerjinin nereye gideceğini kontrol etmek zordur. 24-8 Kılavuzlu dalgalara bir başka bakış

Alanlar devrelerin etrafında yayılı durur; akımlar ve voltajlar teller tarafından


iyi "kılavuz" edilmezler. Bu bölümde, nesnelerin birbirlerine yüksek frekanslar­
da nasıl bağlanabileceğine bakacağız. En azından, konumuzu anlatmanın bir
yolu bu.
Diğer b ir yolu da, boş uzayda dalgaların davranışını inceleyip durumumuzu
söylemek. Şimdi, salınım yapan alanların b ir veya daha çok boyutta kısıtlı kal­
dıklarında ne olduğunu görmenin zamanı. Alanların sadece iki boyutta hapse­
dildiği ve üçüncü boyutta serbest bırakıldıklarında ne olduğuna dair ilginç bir
olgu keşfedeceğiz. D algalar halinde ilerlerler. Bunlar "kılavuzlu dalgalar"dır ve
bu bölümün konusu onlardır.
önce, iletim hattının genel kuramını çalışarak başlayalım . Yol boyu gördü­
ğünüz, kuleden kuleye yol alan sıradan b ir iletim hattı gücünün bir kısmını ışı­
nımla yayar; ancak güç frekansları (50-60 çevrim/sn) o kadar düşüktür ki bu ka­
yıp ciddiye alınacak miktarda değildir. Işınımı, telin etrafını metal b ir boruyla
sararak engelleyebiliriz; ancak bu yöntem, kullanılan akım ve voltajlardan do­
layı çok büyük, ağır ve pahalı b ir boru gerektirdiğinden pratik olmazdı. Bu yüz­
den basit "açık hatlar" kullanılır.
Daha yüksek frekanslarda -diyelim ki birkaç kilohertz- ışınım ciddiyet ka­
zanabilir. Bununla birlikte bu durumun ciddiyeti, aynı kısa mesafe telefon b a ğ ­
lantılarındaki gibi, "burgulu çift" iletim hatları kullanılarak azaltılabilir. Daha
yüksek frekanslardaysa, ya güç kayıplarından ya da istenmedik şekilde başka
devrelerde enerji ortaya çıktığından dolayı bu ışınım artık kabul edilemez hale
gelir. Birkaç kilohertzden başlayıp, birkaç yüz megahertze kadar olan frekans
aralıklarında, elektromanyetik sinyaller ve güç, içinde b ir tel olan silindirik
"dış iletken" veya kalkan"dan oluşmuş eşeksenli hatlarla taşınır. Her ne kadar
şimdi göstereceğimiz çözüm, herhangi b ir şekle sahip iki paralel iletkenden
oluşan b ir iletim hattı için olsa da, onu b ir eşeksenli hatta referans göstererek
geliştireceğiz.
Şekil 24-1'deki gösterildiği gibi, en basit eşeksenli hattı ele alalım. Böyle bir
hattın merkez iletkeni içi boş, ince bir silindirdir ve dış iletkeni de iç iletkenle
aynı eksende bir başka ince silindirdir, önce düşük frekanslardaki davranışım
yaklaşık olarak tahmin etmeye çalışarak işe koyulalım. Bu tür iki iletkenin b i­
rim uzunlukları boyunca belirli b ir miktar indüktanslan veya sığaları olduğu­
nu belirterek, düşük frekansta davranışlarının b ir kısmını daha önceden açıkla­
mıştık. Aslında, herhangi b ir iletim hattının düşük frekansta davranışını, onun
birim uzunluktaki indüktansı Lo'yu ve sığası Co'yu ortaya koyarak tanım layabi­
liriz. Daha sonra hattı, Bölüm 22-6'da konuştuğumuz L -C filtresinin sınırlandı­
rıcı durumu olarak ele alıp, analiz edebiliriz. Ax hattın birim uzunluğuyken, kü­
çük seri elemanlar LoAjc'ler ve küçük paralel sığaçlar CoAz'ler sayesinde, hattı
taklit eden bir filtre oluşturabiliriz. Sonsuz filtre için elde ettiğimiz sonuçları
kullandığımızda, hat boyunca elektrik sinyallerinin ilerleyeceğini görürüz. Bu­
nunla birlikte, bu yaklaşımı kullanmak yerine, şimdi diferansiyel denklem b a ­
kış açısıyla bakmayı tercih ediyoruz.
Hattın başladığı noktadan x ve x + Ax mesafelerde, birbirine komşu iki nok­
tada ne olup bittiğini gördüğümüzü varsayalım. îki iletken arasındaki voltaj
farkına V'îjc) ve "sıcak" iletken boyunca geçen akıma da I(x) diyelim (Bkz. Şekil
24-2). Hattaki akım değişkenlik gösteriyorsa, indüktanstan dolayı oluşan, hat­
tın üzerindeki x noktasından x + Ax noktasına kadar olan küçük bölümdeki vol­
taj düşüşünü aşağıdaki denklemle ifade edebiliriz:

A V = V(x + Ax) - V(x) ■

Ax -» O'a giderken limitini aldığım ızda, aşağıdaki denklemi elde ederiz:

ax dt (241)
/(x) /(x + A x )
TEL 1 Değişen akım, voltajın b ir gradyanını verir.
Yeniden şeklimize istinaden, x noktasındaki voltaj değişiyorsa, o bölgedeki
sığaya b ir miktar yük besleniyor olmalıdır. x \\e x + Ax arasındaki küçük hat
parçasını ele alırsak, üzerindeki yük q = Co A ^ d i r . Bu yükün zamanla değişim
x •+■ ûx hızı da Co A zd lV d t'd ir; ancak yük değişimi sadece elemana giren I(x) akımı çı­
kan I{x + A*) akımından farklıysa mümkündür. Akım farkına A/ dersek, aşağıda­
Şekil 24-2 Bir iletim hattının akımları ve v ol­
tajları.
ki denklemi elde ederiz:
dV
AI = -Co Ax
dt
Ax -* O'a giderken limitini aldığım ızda, aşağıdaki denklemi elde ederiz:

di _ dV
(24.2)
l ^ - ~ Co~dT

Dolayısıyla, yükün korunumuna göre akımın gradyanı, voltajın zam anla deği­
şim hızıyla orantılıdır.
(24.1) ve (24.2) denklemleri, b ir iletim hattının temel denklemleridir. Eğer d
lersek, iletkenlerdeki direnç veya iletkenler arasındaki yalıtkandan sızan yükün
etkilerini içerecek şekilde düzenleyebiliriz; ancak şimdilik sadece bu basit ör­
nek üzerinde duracağız.
İletim hatlarına ait bu iki denklemi, birinin î'ye göre ve diğerinin de x'e göre
türevini alıp, V veya Tyı eleyerek birleştirebiliriz. Bu durumda

d2V „ T d2V
= CqLq - (24.3)
dx2 dt2

ifadesini ya da aşağıdaki denklemi elde ederiz:

d2I _ .
- ^ T - C oL o —
a 2/
(24.4)

Bir kere daha karşımıza x'e bağlı dalga denklemi çıktı. Düzgün bir iletim
hattı için, voltaj (ve akım) hat boyunca dalga olarak ilerler. Hat boyu voltaj ya
V(x, i) = fix - vt) veya V{x, t) = g(x + vt) şeklinde ya da her ikisinin toplamı olma­
lıdır. Peki, v hızı nedir? d2ldt2 teriminin katsayısının 1/v2 olduğunu bildiğim iz­
den, aşağıdaki denklemi çıkartabiliriz:

(24.5)
yfÜÖCft

Bir hattaki her bir dalga için voltajın, o dalganın akımıyla orantılı olduğunu
ve orantı sabitinin de karakteristik empedans zg olduğunu göstermeyi size bı­
rakıyoruz. Artı x yönünde ilerleyen b ir dalga için voltaj ile akıma V+ ve Z+ dedi­
ğinizde, aşağıdaki denklemi elde etmelisiniz:
V+ = z0 I+ (24.6)

Benzer şekilde, eksi x yönünde giden b ir dalga için de aşağıdaki denklemi elde
etmelisiniz:
Filtre denklemlerimizden bulduğum uz üzere, karakteristik empedans aşağı­
daki denklemle hesaplanır:

¿o (24.7)
*o =
Co
\
ve dolayısıyla sa f dirençtir.
İlerleme hızı ı/yi ve bir iletim hattının karakteristik empedansı zo'yu b u l­
mak için, birim uzunluk boyunca indüktans ve sığayı bilmeliyiz. Eşeksenli b ir
kablo için bunları hesaplamak kolaydır, gelin şimdi bu hesabı yapalım. İndük­
tans için Bölüm 17-8'deki akıl yürütmemizi kullanarak, yi, eç)ciB2/2 'm n h a­
cim üzerinden integralini aldığım ız manyetik enerjiye eşitleyelim. Merkez ilet­
kenin I akımı taşıdığını varsayarsak ve r eksene olan uzaklıksa, B = l/2neo&r o l­
duğunu biliriz, dr kalınlığında ve l uzunluğunda b ir silindirik kabuğu hacim
elemanı olarak düşünürsek, manyetik enerjiyi aşağıda olduğu gibi yazabiliriz:

U =^r~
Sf aN ( o2 .^: 0¿ S^ )I I2 nrdr

Denklemdeki a ve b, sırayla iç ve dış iletkenlerin yarıçaplarıdır. întegrali ald ı­


ğımızda, aşağıdaki denklemi elde ederiz:

Pl b
U= İn (24.8)
4neocr a

Enerjiyi \LP'ye eşitlediğimizde, aşağıdaki denklemi buluruz:

L = - - - - - t İn (24.9)
2 neoc2 a

Olması gerektiği gibi, hattın l boyuyla orantılıdır; dolayısıyla L q birim uzunlu­


ğunda indüktansta aşağıdaki denklem yazılır:

, İn (b/a)
t» - 2 ^ 04.101

Silindirik b ir kondansatördeki yükü nasıl hesaplayacağım ızı (Bkz. Bölüm


12-2) çalışmıştık. Şimdi potansiyel farkı yüke bölersek, aşağıdaki denklemi elde
ederiz:
_ 2tt€qI
İn (b/a)

Birim uzunluktaki sığa Cq, C/l'dir. Bu sonucu Denk. (24.10)'la birleştirirsek, LqCo
çarpımının l/t^'ye eşit olduğunu görürüz. Dolayısıyla, v = 1/tJL0C0 hızı da c'ye
eşittir. Bu da, dalganın hat boyunca ışık hızıyla ilerlediği anlamına gelir. B ura­
da belirtmeliyiz ki, bu sonuç şu varsayım larım ıza dayanır: (a) iletkenler arasın­
daki kovukta ne dielektrik ne de manyetik malzeme vardır ve (b) akımlar hep
iletkenlerin yüzeyi erindedir (mükemmel iletkenlerde olduğu gibi). Daha sonra
göreceğimiz gibi, yüksek frekanslardaki iyi iletkenlerde akımlar kendilerini, ay­
nı mükemmel b ir iletkendeki gibi, yüzeye dağıtırlar. Dolayısıyla bu varsayım ı­
mız geçerlidir.
(a) ve (b) varsayım larım ız doğru olduğu sürece, herhangi b ir paralel iletken
çifti için L0C0 çarpımının l/c^'ye eşit olması ilginçtir. Hatta eliptik bir dış ilet­
kenin içinde herhangi bir yerdeki altıgen bir iletken için bile bu böyledir. Enine
kesit alanı sabit olduğu ve aradaki kovukta malzeme olm adığı sürece dalgalar
ışık hızında ilerler.
Karakteristik empedans için böyle b ir genel ifade kullanılamaz. Eşeksenli
b ir hat için karakteristik empedans aşağıdaki denklemdir:

İn (b/a) _ ,,,
Zo = z--------- 24.11)
2 neoC

1 /eoC çarpanı bir direncin boyutlarına sahiptir ve 1 2 0 rr ohm'a eşittir. İn (b/a)


geometrik çarpanı boyutlara sadece logaritmik olarak dayanır, dolayısıyla
eşeksenli b ir hat için -v e birçok hat için d e - karakteristik empedansm tipik de­
ğerleri 50 ohmdan birkaç yüz ohma kadar değişir.
24-2 Dikdörtgen dalga kılavuzu
Şimdi üzerinde durmak istediğimiz şey, ilk bakışta çok çarpıcı bir olgu ola­
rak göze çarpar: eşeksenli hattan merkez iletkeni kaldırsak bile, yine de elektro­
manyetik güç taşıyabilir. Diğer bir deyişle yeterince yüksek frekanslarda boş
bir tüp, içi tellerle dolu olan b ir tüple aynı işi görebilir. Bir kondansatör ve in-
düktanstan oluşan rezonans devresinin yüksek frekanslarda sadece b ir teneke
kutuyla yerdeğiştirebilmesiyle ilgilidir bu olgu.
H er ne kadar, b ir iletim hattını dağıtılmış bir indüktans ve sığa cinsinden
düşündüğünüzde bu dikkate değer b ir şey gibi gözükse de; elektromanyetik d al­
gaların içi boş b ir metal boru içinde ilerleyebildiğim zaten biliyoruz. Boru düz­
se, bir dürbün gibi içinden dışarıya bakabiliriz. Dolayısıyla, elektromanyetik
dalgalar boru içinden geçebilmektedir. Ancak düşük frekans dalgalarının da
(güç veya telefon) tek b ir metal boru içinde iletilemediğini biliyoruz. Demek ki,
elektromanyetik dalgalar b ir tüp içinden eğer dalga boyları yeterince kısaysa
geçebilirler. Bu yüzden şimdi, belirli b ir ölçüdeki boru içinden geçebilen en
uzun dalga boyuyla (veya en düşük frekansla) sınırlı durumu ele alacağız. Boru
dalgaları taşımak için kullanıldığından, adına dalga kılavuzu denir.
Analiz etmesi en kolay o olduğu için, dikdörtgen b ir boruyla başlayacağız.
Şekil 24-3 Dikdörtgen bir dalga kılavuzu için se­
Önce matematiksel olarak ele alacağız ve daha sonra da geri dönüp, probleme
çilmiş koordinatlar.
çok daha temel b ir yolla bakacağız. Daha temel yaklaşım, dikdörtgen b ir kılavu­
za kolayca uygulanabilir. Herhangi b ir şekle sahip genel b ir kılavuz için temel
olgular aynıdır, dolayısıyla matematiksel yaklaşım temelde daha sağlamdır.
Bu durumda problemimiz, b ir dikdörtgen boru içinde ne tür dalgaların var
olabileceğini bulmaktır. Önce gelin, uygun koordinatları seçelim. Şekil 24-3'te
gösterildiği gibi, borunun uzunluğu boyunca z eksenini ve paralel kenarlarına
da x ve y eksenlerini yerleştirelim.
E n Bir boru içinde ilerleyen ışık dalgalarının enine b ir elektrik alanı olduğunu
biliyoruz; dolayısıyla önce .Fnin z 'ye dik olduğu çözümleri bulm aya çalıştığımı­
zı düşünelim. Örneğin, sadece y bileşenli, E y , olanı. Kılavuz boyunca bu elektrik
(a) alanın bir miktar değişimi olacaktır. Aslında, y eksenine paralel kenarlarda sı­
fır olmalıdır; çünkü b ir iletkendeki akımlar ve yükler kendilerini daima b ir ilet­
ken yüzeyinde elektrik alanın teğet bileşeni olmayacak şekilde ayarlarlar. Dola­
yısıyla E y , Şekil 24-4'te görüldüğü gibi x ile bir kemer şeklinde değişkenlik gös­
terecektir. Bir kovuk için bulduğum uz Bessel fonksiyonudur belki? Hayır, çün­
kü Bessel fonksiyonu silindirik geometrilerle ilgilidir. Dikdörtgen bir geometri
için, dalgalar basit harmonik fonksiyonlardır; dolayısıyla sin kxx gibi bir şeyi
denemeliyiz.
Şekil 24-4 Bir z değeri için dalga kılavuzundaki Kılavuz boyu ilerleyen dalgaları elde etmek istediğimizden, alanın, Şekil 24-
elektrik alan. -
5'teki gibi, z boyunca ilerlerken artı ve eksi değerler arasında değişkenlik gös­
termesini bekleriz. Bu salınım lar kılavuz boyunca b ir v hızıyla ilerlerler. Belli
bir a) frekansında salınım lar varsa, dalganın z'yle, cos(<wt - kzz )'yle veya daha
uygun b ir matematiksel biçimde, örneğin el(cüi-fczz|'yle değişkenlik göstereceğini
tahmin ederiz. Bu z bağım lılığı v = u)/kz hızında ilerleyen b ir dalgayı temsil
eder (Bkz. I. Cilt, 29. Bölüm).
Dolayısıyla, kılavuz içindeki dalganın aşağıdaki matematiksel biçime sahip
olacağını tahmin edebiliriz:
Ey = Eq sin kxx (24.12)
Gelin, bu tahminimiz doğru alan denklemlerini sağlıyor mu diye bakalım.
Öncelikle, elektrik alanın iletkenlerde teğet bileşenleri olmamalı. Alanımız bu
gerekliliği karşılamakta; üst ve alt kenarlara diktir ve kenarlarda da sıfırdır.
Ha, elbette bunun için kxdeğerini öyle b ir seçmeliyiz ki, sin kxx'in b ir yarım
çevrimi kılavuzun genişliğine tam otursun. Dolayısıyla, aşağıdaki eşitlik sağ­
lanmalıdır:
kxa = n (24.13)
Şekil 24-5 Bir dalga kılavuzundaki alanın z ba­
ğımlılığı. Başka olasılıklar da vardır. Örneğin kxa = 2n, 3n, ..., gibi veya genel olarak, n
bir tamsayıyken
gibi. Bunlar, alanın birçok karmaşık düzenlemesini temsil eder; ancak şimdilik
biz en basitini, a kılavuzun içindeki genişlikken, kx = n/a eşitliğini kullanalım.

Sonra, kılavuzun içindeki boş uzayda yük olmadığından, iTnin diverjansı


orada sıfır olmalıdır. Bizim E'nin sadece y bileşeni vardır ve y'yle değişkenlik
göstermez; dolayısıyla V • E = 0 eşitliğini elde ederiz.
Son olarak elektrik alanımız, kılavuzun içindeki bol uzayda M axw ell denk­
lemlerinin geri kalanlarıyla uyumlu olmalıdır. Bu, dalga denklemini sağlam ası
gerektiğini söylemekle aynı şeydir:

» l 3 Æ - i i . û (24.151
dx2 dy2 dz2 c2 dt2

Bakalım tahminimiz, Denk. (24.12), işe yarayacak mı? E yn in x'e göre ikinci tü­
revi -k xEy' dir. y'ye göre ikinci türevi, hiçbir şey y 'ye bağım lı olmadığından sı­
fırdır. z 'ye göre ikinci türevi -k%Ey ve t'ye göre ikinci türevi de -&>2£ yd ir. Denk­
lem (24.15)'e göre
2
k2
xEy + k2
zEy - Ey = 0

Ey her yerde sıfır olmadığı sürece (ki bu hiç ilginç değildir), bu denklem aşağı­

daki eşitlik sağlandığı sürece doğrudur:

k2 z —^ - = 0
x + k2 (24.16)

kx'i zaten düzeltmiştik; dolayısıyla bu denklem bize varsaydığım ız dalgaların,


Denk. (24.16)'yı sağlayacak şekilde fcz'nin a) frekansına bağlı olması halinde var
olabileceğini söyler. Diğer b ir deyişle,

kz = V (w 2 /c2) — ( n 2/a 2) (24.17)

eşitliği doğruysa, tarif ettiğimiz dalgalar z yönünde, bu kz değeriyle ilerlemek­


tedir.
Denklem (24.17)'den elde ettiğimiz dalga sayısı kz bize, belirli bir w frekansı
için dalga boğum larının kılavuz boyunca ilerleme hızını verir. Evre hızı aşağı­
daki denklemle ifade edilir:

v =- t L (24.18)

Hatırlarsanız, hareket eden b ir dalganın A dalga boyu X = 2tivîu eşitliğiyle


hesaplanır. Diğer bir deyişle, Xg z yönündeki salınım lann dalga boyuysa -"k ıla ­
vuz dalga b o y u "- kz de 2n/Ag'ye eşittir. Kılavuzdaki dalga boyu, aynı frekansta­
kielektromanyetik dalgaların boş uzay dalga boyundan elbette farklıdır.
2nc/co'ya eşit olan boş uzay dalga boyuna Ao dersek, Denk.(24.17)'yi aşağıdaki
gibi yazabiliriz:

Xg = , - - (24.19)
y V l - (A o/2a)2

Elektrik alanların yanı sıra, dalgayla beraber hareket eden manyetik alanlar
da vardır; ancak onlar için matematiksel b ir ifade çıkarmaya çalışmayacağız.
c2V x B = dE/dt olduğundan, B çizgileri dE/dt'nin en büyük olduğu bölgelerde,
F n in minimum ve maksimumunun tam orta yerinde dönüp duracaktır. B il­
mekleri, Şekil 24-6'da gösterildiği gibi İTnin tepe ve alçak noktaları arasında ve
xz düzlemine paraleldirler.

24-3 Kesme frekansı


Denklem (24.16)'yı kz için çözerken, aslında iki kök olmalıdır: biri artı ve biri
eksi. Aşağıdaki şekilde yazmalıyız:
İki işaret basitçe, kılavuz içinde (-z yönünde) eksi b ir evre hızıyla ilerleyen
dalgalar olabileceği gibi, artı yönde ilerleyen dalgalar olabileceği anlamına ge­
lir. Doğal olarak, dalgalar herhangi b ir yönde ilerleyebilmelidir. Her iki dalga
tipi de aynı anda v ar olabileceğinden, durağan dalga çözümleri olasıdır.
kz için yazdığımız denkleme göre, frekans yükseldikçe kz de yükselir ve do­
layısıyla daha küçük dalga boylarında, büyük co limitine gelene kadar, k (o/c'ye
eşit olur ki bu da boş uzayda d algalar için beklediğimiz değerdir. Borunun için­
den "gördüğüm üz" ışık hâlâ c hızında hareket etmektedir. Ancak düşük frekans­
lara doğru indiğimizde, garip b ir şeyle karşılaşırız. Önce dalga boyu gitgide b ü ­
yür; ancak cu çok küçük bir değer alırsa. Denk. (24.20)'deki karekökün içindeki
nicelik aniden eksi olur. Bu, (o değeri nr/a'dan küçük olduğunda ya da Aç>
2a'dan büyük olduğunda gerçekleşir. Diğer b ir deyişle, belli b ir kritik frekans
değeri cüc = nc/a'nm altına inildiğinde, dalga sayısı kz (ve ayrıca Ag) sanal olur­
lar ve elimizde b ir çözüm kalmaz. Ya da kalır mı acaba? Kim, fcz'nin gerçek bir
sayı olması gerektiğini söyledi ki? Ya sanal olarak doğduysa? Alan denklemleri­
miz yine de sağlanır. Belki de, sanal b ir kz de b ir dalgayı temsil eder.
oj'nun <ı) c'den küçük olduğunu varsayalım. O zaman aşağıdaki denklemi ya­
zabiliriz:
kz = ± ik ' (24.21)
fc' pozitif gerçek b ir sayıdır.

k = J (j t 2 /u 2) - ( u 2 / c 2) (24.22)

Şimdi Ey için Denk. (24.12)'ye geri dönecek olursak, aşağıdaki denklemi elde
ederiz:
Ey = E0 eila,t+ik'z) sin kxx (24.23)

Bunu da aşağıdaki denklem olarak yazabiliriz:

Ey = Eq e±k z eiü>t sin kxx (24.24)

Bu ifadeye göre, E alanı zamanla e‘" £'yle salınır, ancak z ile e±k z şeklinde
değişkenlik gösterir. Gerçek b ir üssel şeklinde, z'yle düzgün b ir şekilde azalır
veya artar. Biz çıkarımımızda dalgaları başlatan kaynaklarla ilgilenmemiştik;
fakat elbette kılavuzun içinde b ir yerde b ir kaynak olmalıdır, k' teriminin işare­
ti, dalgaların kaynağından uzaklaştıkça alanların azalmasına yol açıyor olmalı.
ûjc = nc/a'nm altındaki frekanslar için, dalgalar kılavuz boyunca ilerlemez;
salınım yapan alanlar kılavuza sadece l/k ' derecesinden b ir mesafeyle girerler.
Bu yüzden, a)c frekansına kılavuzun "kesme frekansı" denir. Denklem (24.22)'ye
baktığımızda, ojc'nin birazcık altındaki frekanslar için, fc' sayısı küçük b ir değer
alır ve alanlar kılavuz boyunca uzak mesafelere ilerleyebilirler. Ancak <o aıc'den
çok ufaksa, k' üssel katsayısı n/a'ya eşit olur ve alan, Şekil 24-7'de gösterildiği
gibi, çok hızlı b ir şekilde söner. Alan, a/n mesafesinde 1/e'yle ya da kılavuz ge­
nişliğinin üçte biri kadar mesafede azalır. Alanlar, kaynaktan çok az uzağa g i­
O a 2a a z
7T 7T debilir.
Şekil 24-7 aı « o>c için Ey’nin z ’yle değişimi. Kılavuzlu dalgalara dair analizimin ilginç b ir özeliğini vurgulam ak isteriz:
sanal dalga sayısı fcz'nin ortaya çıkışı. Fizikte, normal şartlarda, b ir denklemi
çözdüğünüzde ve sanal bir sayı elde ettiğinizde, bunun fiziksel b ir anlamı yok­
tur. Bununla birlikte, dalgalar için, sanal bir dalganın anlamı vardır. Dalga
denklemi yine sağlanır; sadece çözüm bize, ilerleyen dalgalar yerine, üssel ola­
rak azalan dalgalar verir. Dolayısıyla, belli b ir frekansta fc'nın sanal olduğu
herhangi b ir dalga probleminde, dalganın biçiminin değiştiği anlamına gelir:
Sinüs dalgası b ir üssele dönüşür.

24-4 Kılavuzlu dalgaların hızı


Yukarıda kullandığımız dalga hızı, dalganın bir boğum unun hızı olan evre
hızıdır ve frekansın b ir fonksiyonudur. Denklem (24.17) ve (24.18)'i birleştirir­
sek, aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

V evre = /1 . , <2 (24.25)


VI - ("e/")2
Kesme frekansının üstündeki -yürüyen dalgaların old u ğu - frekanslar için
toc/ oj birden küçüktür, vevre gerçektir ve ışık hızından büyüktür. I. Cilt, 48. B ö­
lümde gördüğümüz üzere, evre hızlarının ışıktan hızlı olması mümkündür; çün­
kü hareket eden sadece dalganın boğum udur, eneıji veya bilgi değil. Sinyallerin
ne kadar hızlı hareket edebileceğini bilmek için, b ir veya biraz farklı frekansla­
ra sahip daha çok dalganın meydana getirdiği tek frekanslı b ir dalganın girişi­
minin meydana getirdiği kiplemelerin veya atımların hızını hesaplamak zorun­
dayız (B/cz. I. Cilt, 48. Bölüm). Bu tür dalgalar grubunun zarf hızına grup hızı
dedik; <o/k değil fakat dco/dk'dır.

iV u p = -^ (24-26)

Denklem (24.17)'nin w'ye göre türevini alıp, dco/dk'yı elde etmek için tersine çe­
virirsek, aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

Vgrup = c V l ~ O e / w) 2 (24.27)
Bu hız, ışık hızından küçüktür.
Vevre ve ugrup'un geometrik ortalaması c, yani ışık hızıdır:

v e vrev g ru p = ^ (24.28)

Bu ilginçtir, benzeri bir ilişkiyi kuantum mekaniğinde görmüştük. Herhangi -


hatta göreli- b ir hıza sahip parçacık için, p momentumu ile U enerjisi arasında­
ki ilişki aşağıdaki denklem olarak yazılır:

U = p 2c? + m 2( f (24.29)

Kuantum mekaniğinde enerji ha>'dur ve momentum da ft/X'dır ve o da tık'ya


eşittir; diğer b ir deyişle Denklem (24.29)'u aşağıdaki şekilde:

-^ -= fc 2+ - ^ - (24.30)
& h2
ya da şöyle:

k = V (w 2 /c2) - (m 2c2 /h 2) (24.31)

yazabiliriz ki bu da Denklem (24.17')ye çok benzer... İlginç!


Dalgaların grup hızı aynı zamanda enerjinin kılavuz boyunca iletim hızıdır.
Kılavuz boyu enerji akışını bulmak istiyorsak, enerji yoğunluğu çarpı grup h ı­
zından elde edebiliriz. Elektrik alanın ortalama karekökü E0 ise, elektrik enerji­
nin ortalama yoğunluğu e ^ E y i olur. Manyetik alanla ilişkili ayrıca b ir miktar
eneıji vardır. Bunu burada ispat etmeyeceğiz, ancak herhangi b ir oyuk veya kı-
lıavuzda manyetik ve elektrik enerjileri eşittir, yani toplam elektromanyetik
enerji yoğunluğu e o olur.Bu durum da kılavuzda iletilen d U /d t gücü için aşa­
ğıdaki denklemi elde ederiz:

= eo^Qabvgrup (24.32)

(Daha sonra bir başkasını, enerji akışını elde etmenin daha genel yolunu göre­
ceğiz.)

24-5 Kılavuzlu dalgaları gözlemlemek


Enerji b ir dalga kılavuzuna b ir çeşit "anten" yardım ıyla bağlaşım yapar. Ör­
neğin, küçük b ir dik tel veya "çıkıntı" iş görür. Kılavuzlanmış dalgaların varlığı,
küçük b ir ilmek veya bir tel parçası olan alıcı b ir "anten" yardım ıyla elektro­
manyetik enerjinin b ir kısmını toplayarak gözlemlenebilir. Şekil 24-8'de kılavuz
üzerindeki kesitler sayesinde bir sürücü çıkıntı ve algılayıcı "sonda" görmekte­
siniz. Eşeksenli b ir kablo sayesinde sürücü çıkıntıyı bir sinyal jeneratörüne ve
benzer şekilde b ir kabloyla algılayıcı sondayı da b ir dedektöre bağlayabiliriz.
Algılayıcı sondayı genelde, Şekil 24-8'de görüldüğü gibi, kılavuz üzerindeki ince
uzun b ir yarıktan sokmak uygundur. Böylece sondayı kılavuz boyunca farklı
konumlarda alanları örneklemek için ileri geri hareket ettirebiliriz.
Sinyal jeneratörünün frekansı u> kesme frekansı o>c'den büyük olacak şekilde
ayarlandıysa, sürücü çıkıntıdan kılavuza doğru yayılan dalgalar gözlemlenir.
Kılavuz sonsuz uzunluktaysa, bunlar yayılan yegâne dalgalar olacaktır. Kılavu­
zun sonsuz uzunlukta olması, dikkatlice tasarlanm ış b ir soğurucu sayesinde en
uzaktaki uçtan hiç geri dalga yansımayacak şekilde kılavuzu sonlandırarak
ayarlanabilir. Daha sonra algılayıcı, dedektör algılayıcının yakınındaki alanla­
rın zaman ortalamasını ölçtüğünden, kılavuz boyundaki konumundan bağımsız
olarak b ir sinyal alır; çıktısı da iletilen güçle orantılı olacaktır.
Kılavuzun dip ucunu yansıyacak b ir dalga üretecek şekilde sonlandınrsak -
uç b ir önek olarak, metal b ir levhayla kapatırsak- ileri giden ilk dalganın yanı
sıra bir de yansımış dalga gözlemlenir. Bu iki dalga girişim yapar ve I. Cilt, 49.
Bölümde gördüğümüz, bir ip üzerinde duran dalgalara benzer b ir duran dalga
meydana getirir. Daha sonra, algılayıcı sonda hat boyunca ilerletildiğinde de­
dektör ibresi düzenli olarak yükselecek ve düşecektir. Dedektör ibresinin bu h a­
reketleri, duran dalganın her b ir döngüsünde alanların maksimumunu ve her
b ir düğümde de minimumunu gösterir. İki ardışık düğüm (veya iki döngü) ara­
sındaki mesafe Xg/ 2'dir. Bu bize, kılavuz dalga boyunu ölçmenin kullanışlı bir
yolunu sunar. Frekansı şimdi wc'ye yakmlaştıtırsak, düğüm ler arasındaki me­
safe artar ve bu da Denklem (24.19) tarafından öngörüldüğü şekilde kılavuz dal­
ga boyunun arttığını gösterir.
Şimdi de sinyal jeneratörünün coc frekansının biraz altında b ir frekansa
ayarlandığını düşünelim. Bu durum da dedektör çıktısı, algılayıcı sonda kılavuz
boyunca hareket ettirilirken düşecektir. Frekans daha da düşüğe ayarlanırsa,
alan şiddeti Şekil 24-7'yi takip ederek hızla düşer ve dalgaların ilerlemediğini
gösterir.

24-6 Dalga kılavuzu tesisatçılığı


D alga kılavuzlarının önemli b ir pratik kullanımı yüksek frekanslı gücün, ör­
neğin yüksek frekanslı salınıcının bağlaşm asında veya b ir radar setinin çıktı
yükselticisinin b ir antene bağlanm asında aktarımıdır. Aslında antenin kendisi
genelde, kılavuz boyunca gelen d a lgalan yaymak için, ucu bir "boynuz" olacak
şekilde genişletilmiş b ir dalga kılavuzuyla beslenen parabolik bir yansıtıcıdan
oluşur. H er ne kadar yüksek frekanslar bir eşeksenli kabloyla iletebilse de, bü ­
yük m iktarlarda gücü iletmek için bir dalga kılavuzu daha iyidir. Birincisi, bir
hat boyunca iletebilecek en fazla güç, iletkenler arasındaki yalıtımın (katı veya
gaz) kesilmesiyle sınırlıdır. Belirli b ir miktar güç için, bir kılavuz içindeki alan
şiddetleri genelde eşeksenli kablodakinden daha düşüktür; böylece kesilime uğ­
ram adan daha büyük güçler iletilebilir. İkincisi, eşeksenli b ir kablodaki güç ka­
yıpları, genelde, dalga kılavuzundakinden daha büyüktür. Eşeksenli b ir kablo­
da merkez iletkeni desteklemek için b ir yalıtım malzemesi olm alıdır ve bu mal­
zemede -özellikle yüksek frekan slarda- enerji kaybı vardır. Ayrıca, merkez ilet­
kendeki akım yoğunlukları çok yüksektir ve kayıplar da akım yoğunluğunun ka­
resiyle orantılı olduğundan, kılavuzun duvarlarındaki daha düşük akımlar daha
az eneıji kaybına yol açar. Kayıplan en azda tutmak için, kılavuzun iç yüzeyleri
sıklıkla, yüksek iletkenliğe sahip b ir malzemeyle, örneğin gümüş, kaplanır.
REZO NANS
FLAN Ş-
'' KOVUĞU

S KIL A V U Z
KILAVUZ
\ \ \ \ \ \ \ \ \ \ \ \ \ \ \ .\ V W \ W \ \\ \ W \ ;

Şekil 24-10 Bir dalga kılavuzunun iki bölümü arasındaki


Şekil 24-9 Flanşlarla bağlanmış bir dalga kılavuzunun bölümleri. düşük kayıplı bağlantı.

Bir "devreyi" dalga kılavuzuyla bağlam a problemi, karşılık gelen düşük fre­
kanslardaki devre problem inden oldukça farklıdır ve genelde mikrodalga "tesi­
satçılığı" olarak adlandırılır. Bu amaç doğrultusunda birçok özel araç geliştiril­
miştir. Örneğin, dalga kılavuzunun iki bölüm ü birbirlerine genelde, Şekil 24-
9'da görüldüğü gibi, flanşlarla bağlanır. Ancak, bu tür bağlantılar ciddi eneıji
kayıplarım a yol açabilir; çünkü yüzey akımları göreceli olarak yüksek dirence
sahip olabilecek ek yerinden geçmelidir. Bu tür kayıpları engellemenin bir yolu
flanşları Şekil 24-10'un enine kesitinde gösterildiği gibi yapmaktır. Kılavuzun
bitişik bölüm leri arasında küçük b ir boşluk bırakılır ve flanşların birinin yü­
zünde, Şekil 23-16 (c)'de gösterilen küçük kovuk tipinde bir oyuk açılır. Boyutla­
rı, bu kovuk kullanılan frekansta rezonansta olacak şekilde seçilir. Bu rezonans
kovuğu akımlara karşı yüksek bir "empedansı" temsil eder; dolayısıyla metal
birleşim yerlerinden (Şekil 24-10'daki a) göreceli olarak küçük akımlar akar.
Şekil 24-11 Bir "T” dalga kılavuzu. ("T ” kullanıl-
Yüksek kılavuz akımları, enerjinin yayılımının az olduğu kovuğun (Şekildeki b) mıyorken temiz durması için flanşların plastik
"sığasını" basitçe yükler ve boşaltırlar. uç kapaklan vardır.)

Yansıyan dalgalara yol açmayacak şekilde bir dalga kılavuzunu sonlandır­


mak istediğinizi varsayalım. Bu durumda kılavuzun sonuna, kılavuzun sonsuz
uzunluğunu taklit edecek b ir şey koymalısınız. Bir iletim hattındaki karakteris­
tik empedansa benzer şekilde, kılavuz için b ir "sonlandırma"ya, varan dalgaları
yansıtm adan soğuracak b ir şeye ihtiyacınız vardır. Böylece kılavuz sanki son­
suza kadar gidiyormuş gibi davranacaktır. Bu tür sonlandırmalar, dalga enerji­
sini soğurarak neredeyse hiç yansıyan dalga oluşturmayacak şekilde dikkatlice
tasarlanm ış direnç malzemesi takozlarını kılavuzun içine yerleştirerek yapılır.
Üç şeyi -örneğin, bir kaynağı iki farklı antene- bağlam ak isterseniz, Şekil
24-11'de gösterildiği gibi b ir "T" kullanabilirsiniz. "T"'nin orta bölmesine besle­
nen güç ikiye ayrılacak ve iki kol boyunca dağılacaktır (ve ayrıca yansıyan dal­
galar da olabilir). Şekil 24-12'deki çizimlerden, besleme bölüm ünün sonuna gel­
diklerinde alanların yayıldığını ve iki kol boyunca ilerleyen dalgalar başlatan G O O O O O
O ©
elektrik alanlar meydana getirdiğini niteliksel olarak görebilirsiniz. Kılavuzda­
ki elektrik alanların "T"'nin "üst"üne paralel veya dik olup olm adığına bağlı
V O G
olarak, kavşaktaki alanlar kabaca Şekil 24-12'deki (a) ve (b) kısımlarındaki gibi
gözükür. G G
Son olarak, "tek yönlü bağlayıcı" olarak adlandırılan ve b ir dizi dalga kıla­
vuzunu karmaşık şekilde bağladıktan sonra ne olduğunu anlayabilmek için fay­ (b) O G

dalı b ir cihazı tanıtmak isteriz. Kılavuzun belirli b ir bölümünde, güçlü bir yan­
sıyan dalga olup olmadığını merak ettiğinizden dolayı örneğin, dalgaların ne Şekil 24-12 İki olası alan yönelim i için bir "T"
dalga kılavuzundaki elektrik alanlar.
yönde gittiğini bilmek istediğinizi varsayalım. Tek yönlü bağlayıcı, eğer bir
yönde giden dalga var ve fakat diğer yönde giden hiç dalga yoksa, kılavuzun
gücünün küçük b ir kısmını çeker alır. Bağlayıcının çıkışını b ir dedektöre b a ğ la ­
yarak, kılavuzdaki "tek yönlü" gücü ölçebilirsiniz.
Şekil 24-13, b ir tek yönlü bağlayıcı çizimidir. AB dalga kılavuzunun bir p a r­
çasının b ir yüzü boyunca, CD dalga kılavuzunun b ir başka parçası lehimlen-
miştir. CD kılavuzuna dışa doğru eğim verilm iştir ki bağlantı fla n şla n için yer
açılsın. Kılavuzlar birbirine lehimlenmeden önce her b ir kılavuzda (birbirlerine
denk gelecek şekilde) delikler delinmiştir, böylece AB ana kılavuzundaki alanla­
rın b ir kısmı CD ikinci kılavuzuna bağlanabilir. Her b ir delik, ikinci kılavuzda
dalga üreten b ir küçük anten gibi davranır. Tek b ir delik olsaydı, dalgalar her
iki yönde de gönderilirdi ve ana kılavuzda dalga ne yönde giderse gitsin fark et­
mezdi. Ancak, kılavuz dalga boyunun dörtte biri kadar mesafeyle birbirinden
ayrılmış iki delik olduğunda birbirleriyle 90° evre dışı iki kaynak oluştururlar.
I. Cilt, 29. Bölümde birbirlerinden A/4 kadar uzaklıkta ve 90° evre dışı iki anten­
den kaynaklanan dalgaların girişim ini ele aldığımızı hatırlıyor musunuz? D al­
gaların b ir yönde toplandığını ve diğer yönde birbirlerinden çıkarıldığını b u l­
muştuk. Aynı şey burada da olacak. CD kılavuzunda meydana getirilen dalga,
AB kılavuzundaki dalgayla aynı yönde ilerleyecek.
Ana kılavuzdaki dalga A 'd an B 'ye doğru ilerliyorsa, ikinci kılavuzun D çıkı­
Şekil 24-13 Bir tek yönlü bağlayıcı. şında b ir dalga gözlemlenir. Ana kılavuzdaki dalga 5'den A 'ya doğru ilerliyor­
sa, ikinci kılavuzun C çıkışında bir dalga gözlemlenir. Bu sonda b ir adet son-
landıncı vardır, böylece dalga sönümlenir ve bağlayıcının çıkışında dalga göz­
lemlenmez.

24-7 Dalga kılavuzu kipleri


Analiz etmeyi seçtiğimiz dalga, alan denklemlerinin özel bir çözümüdür. D a­
y
ha birçok çeşidi vardır. Her b ir çözüme dalga kılavuzu "kipi" denir. Örneğin,
alanımızın x bağım lılığı bir sinüs dalgası döngüsünün yan sı kadardı sadece.
Tam döngü için de aynı derecede güzel b ir çözüm vardır; bu durum da i i y 'n i n
x'le değişimi Şekil 24-14'te gösterilmiştir. Bu tür bir kip için kx iki kat büyük­
E tür, dolayısıyla kesme frekansı da daha yüksektir. Aynca, çalıştığımız dalgada­
ki iTnin sadece y bileşeni vardı, ancak daha karmaşık elektrik alanlarsa sahip
başka kipler de vardır. Elektrik alanın sadece x ve y bileşenleri varsa -böylece
(a) toplam elektrik alan z yönüne daima dik açılardadır; bu kipe "enlemesine elek­
trik" (ya da TE) kipi denir. Bu tür kiplerin manyetik alanının daima b ir z bileşe­
E> ni olur. Sonradan ortaya çıktı ki, iTnin z yönünde (ilerleme yönünde) b ir bileşe­
ni varsa, o zaman manyetik alanın daima enine bileşenleri olur. Bu yüzden böy­
le alanlara enine manyetik (TM) kipler denir. Dikdörtgen bir kılavuz için, bütün
diğer kipler tarif ettiğimiz basit TE kipinden daha yüksek kesme frekansına sa­
hiptir. Bu yüzden, bu en düşük kipin kesme frekansının biraz üstünde fakat di­
ğer kiplerin kesme frekanslarının altında b ir kılavuz kullanarak sadece bir ki­
pin ilerlemesini sağlamak mümkün ve hatta olağandır. Diğer türlü, davranış
çok karmaşık ve kontrol etmesi zor hale gelir.

(b)
24-8 Kılavuzlu d alg alara bir b aşk a bakış
Şekil 24-14 Ey'nin x 'le bir başka olası değişimi. Şimdi size, b ir dalga kılavuzunun neden kesme frekansı coc altındaki fre­
kanslarda alanları hızla söndürdüğünü anlamanız için b ir başka yol göstermek
istiyoruz. Böylece, düşük ve yüksek frekanslar arasında davranışın neden bu
kadar sert bir şekilde değiştiğine dair daha "fiziksel" b ir fikriniz olacak. Bunu
dikdörtgen kılavuz için, alanları kılavuzun duvarlarındaki yansım alar -veya
görüntüler- şeklinde düşünerek yapabiliriz. Ancak bu yaklaşım sadece dikdört­
gen kılavuzlar için işe yarar; bu yüzden, ilkede her şekilde kılavuz için işe yara­
yan matematiksel analizle işe başladık.
T a rif ettiğimiz kip için dik boyutun (y'de) herhangi b ir etkisi yoktu, bu yüz­
den kılavuzun üst ve altını ihmal edebilir ve kılavuzun dik yönde sonsuza uzan­
dığını varsayabiliriz. Kılavuzu, aralarında a kadar mesafe olan iki dik levha
şeklinde düşünebiliriz.
Alanların kaynağı, kılavuzun ortasına yerleştirilmiş ve w frekansında salı­
nan b ir akım taşıyan dik bir tel olsun. Kılavuzun du varlan olmasaydı, böyle b ir
tel silindirik d algalar yayardı.
Kılavuz duvarlarının mükemmel iletkenler olduğunu düşünelim. Bu durum ­
da, aynı elektrostatikteki gibi, yüzey koşullan, telin alanına b ir veya daha fazla
uygun sanal tellerin alanını eklersek doğru olur. Görüntü fikri elektrostatik için
faydalı olduğu gibi, gecikmeleri hesaba dahil ettiğimiz sürece elbette, elektro­
dinamik için de faydalı olur. Bunun doğru olduğunu, b ir ışık kaynağının görün­
tüsünü meydana getiren b ir aynayı sıkça gördüğümüz için biliyoruz ve ayna,
optik frekanslardaki elektromanyetik d algalar için "mükemmel" b ir iletkendir.
Şimdi, Şekil 24-15'teki gibi yatay b ir kesit alalım. W\ ve IV2 kılavuz duvarları
GÖRÜNTÜ
ve So da kaynak telidir. Teldeki akımın yönünü artı alalım. Eğer sadece bir du­ / KAYNAKLARI
var, örneğin W\, olsaydı Sı'le işaretlenmiş konuma (ters kutuplu) b ir görüntü S ı- '

kaynağı yerleştirerek onu kaldırabilirdik. Ancak her iki duvar da yerinde oldu­
ğundan, So'ın da IV2 duvarında bir görüntüsü olur. Bu görüntüye S2 diyelim. Bu S o«+^
_—ÇİZGİ
KAYNAĞI 3
v\ DALGA
KILAVUZU
kaynağın da W\ duvannda b ir görüntüsü olur, ona da S3 diyelim. Şimdi, hem Sı
w2
hem de Sa'ün W2 duvannda S4 ve Ss konumlannda görüntüleri ölür ve bu böyle s2.

>
devam eder gider. Tam ortalannda kaynak olan iki düzlem iletkfeiıiıtlig iÇİtt alân- GÖRÜNTÜ
KAYNAKLARI
lar, birbirlerinden a mesafesiyle aynlm ış sonsuz sayıda çizgi kaytlâktâtt üretil­ s4*+
miş alanlarla aynıdır. (Aslında, iki paralel aynanın taftl ortasına bir t§l yötlSŞtir-
diğinizde gördüğünüz şeyle aynı şeydir.) Duvarlarda alanların sıfır olâbİİRlesi Sn*
için, görüntülerdeki akımların kutupluluğu bir görüntüden diğerine değişmeli­
dir. Diğer b ir deyişle, 180° evre dışı salınırlar. Bu durumda dalga kılavuzu, bu Şekil 24-15 ile W2 iletken düzlem duvarları
arasındaki 50 çizgi kaynağı. Duvarlar, sonsuz
tür sonsuz çizgi kaynaklar kümesinin alanlarının üst üste binmiş halidir.
bir dizi görüntü kaynağıyla değiştirilebilirler.
Kaynaklara yakınsak, alanın statik alanlara benzediğini bilirits. Bölütfl 7-5'te
çizgi kaynaklardan oluşan b ir ağın statik alanını ele almlş ve ağdan Uzaklaştık­
ça üssel olarak azalan terimler haricinde, yüklü b ir levhanın alanıyla ayılı ol­
duğunu bulmuştuk. Burada ortalama kaynak şiddeti sıfırdır; çünkü işaret b ir
kaynaktan diğerine değişmektedir. M eydana gelen alanlar, mesafeyle üssel o la­
rak azalmalıdır. Kaynağa yakınken, esas olarak en yakın kaynağın alanını görü­
rüz; uzak mesafelerde birçok kaynak alana katkıda bulunur ve ortalama etkileri
sıfırdır. Dolayısıyla şimdi, neden dalga kılavuzunun kesme frekansının altın­
dayken üssel olarak azalan bir alan meydana getirdiğini görüyoruz. Statik yak­
laşım, özellikle düşük frekanslarda iyidir ve alanların mesafeyle hızla azalm a­
sını öngörür.
Şimdi tam tersi bir soruyla karşı karşıyayız: D algalar neden ilerler ki? İşte
bu gizemli kısımdır! Bunun nedeni, yüksek frekanslarda alanlann gecikmesinin
evreye ilave değişiklikler getirmesi ve bu değişikliklerin evre dışı kaynaklann
alanlarının, birbirlerini sıfırlam ak yerine, üst üste binmesini sağlayabilmesidir.
Aslında, sadece bu problem için I. Cilt, 29. Bölümde b ir antenler sistemi veya bir
optik ızgaradan meydana gelen ağlan incelemiştik. O zaman, birçok radyo ante­
nini uygun şekilde ayarlarsak, b ir yönde güçlü bir sinyali olan ama başka yönde
hiç sinyal vermeyen b ir girişim şekli meydana getirilebileceğini görmüştük.
Şekil 24-15'e geri döndüğümüzü ve uzak mesafedeki görüntü kaynaklar dizi­
sinden gelen alanlara baktığımızı düşünelim. A lanlar sadece, frekansa dayalı
belli yönlerde -bü tü n kaynaklardan gelen alanların aynı evrede toplandığı yön­
lerde- şiddetli olacaktır. Kaynaklardan oldukça uzak mesafelerde, alan bu b a h ­
settiğimiz özel yönlerde düzlem dalgaları olarak ilerler. Böyle bir dalgayı Şekil
24-16'da çizdik. Düz çizgiler dalga tepelerini ve kesik çizgiler de çukurları tem­
sil etmektedir. Dalga yönü, iki komşu kaynağın gecikmeleri ile dalga çukuru
arasındaki farkın, salınım periyodunun yarısına eşit olduğu yön olacaktır. Di­
ğer b ir deyişle, şekildeki r 2 ile ro arasındaki fark, boş uzaydaki dalga boyunun
yarısına eşittir:

r2 - r o = ^ >

9 açısı da aşağıdaki gibi bulunur:


-*0 (24.33)
sin 9 =
2a Şekil 24-16 Bir dizi çizgi kaynaktan yayılan eş
evreli dalgalar kümesi.
Elbette, kaynaklar ağına göre simetrik b ir açıda aşağı doğru hareket eden
b ir başka dalgalar kümesi daha vardır. Tüm dalga kılavuzu ağı (kaynağa çok
yakın değilken) bu iki dalga kümesinin, Şekil 24-17'deki gibi, üst üste binm esi­
dir. Gerçek alanlar da aynı bunlar gibidirler, elbette sadece dalga kılavuzunun
iki duvarı arasındayken.
A ve C gibi noktalarda, iki dalga deseninin tepeleri üst üste gelir ve alan
maksimum değeri alır; B gibi noktalardaysa her iki dalga da tepe eksi değerde­
dir ve alan da minimum (en büyük negatif) değeri alır. Zaman geçtikçe, kılavuz­
daki alan kılavuz boyunca Xg, A v e C arasındaki uzaklık, dalga boyuyla ilerliyor
S3* + gibi gözükür. O uzaklık ile 6 arasındaki ilişki aşağıdaki denklemdir:

cos0=4^- (24.34)
a9

6 için Denklem (24.33)'ü kullanarak aşağıdaki denklemi elde ederiz ki bu da


Denklem (24.19)'da bulduğum uzla aynıdır:

An An
Ao = ---- V = , ...- - - (24.35
/ \ / » / N *9 \ / w \ / y cos 0 yjl — (A 0/2a ) 2
S4•+
Şimdi neden sadece kesme frekansı a>o'nun üstünde dalga ilerlemesi olduğu­
Şekil 24-17 Dalga kılavuzu alanı, iki set düzlem
dalgasının üst üste binmesi olarak görülebilir. nu anlıyoruz. Boş uzay dalga boyu 2a'dan büyükse, Şekil24-16'da gösterilen
dalgaların ortaya çıkabileceği b ir açı yoktur. Gerekli yapıcı girişim sadece Ao,
2 a'nın altına düştüğüde veya cj a>o = nc/a değerinin üstüne çıktığında ortaya çı­
kar.
Frekans yeterince yüksekse, alanların ortaya çıkabileceği iki veya daha fa z­
la yön olasıdır. Bizim durumumuzda bu, A0 < - a koşulu sağlanırsa olur. Ancak
genelde, bu aynı zamanda Ao < a koşulunda da olabilir. Bu ilave dalgalar, bah ­
settiğimiz daha yüksek kılavuz kiplerine karşılık gelir.
Analimiz, neden kılavuzlu dalgaların evre hızının c'den büyük olduğunu ve
neden bu hızın û/ya eşit olduğunu da ortaya koymuştur. ıo değiştikçe, Şekil 24-
16'nın serbest dalgalarının açısı ve bu yüzden kılavuz boyunca hız da değişir.
Her ne kadar, kılavuzlu dalgayı sonsuz b ir görüntü kaynaklar dizisinin
alanlarının üst üste binmesi olarak tarif ettiysek de iki küme boş uzay dalgası­
nın iki mükemmel ayna arasında sürekli ileri geri yansıdığını -yansım anın, ev­
renin tersine dönmesi olduğunu hatırlayarak- hayal ederek de ulaşabileceğim i­
zi görebilirsiniz. Bu iki yansıyan dalgalar kümesi, Denklem (24.33)'teki O açısıy­
la gitmedikleri sürece birbirlerini söndürürlerdi. Görüyorsunuz, aynı şeye bak­
manın birçok yolu var.
GÖRELİ GÖSTERİMDE ELEKTRODİNAMİK

25-1 D ört-vektörler
Şimdi özel görelilik kuramının elektrodinamiğe uygulanm asını tartışalım. I. 25-1 Dört-vektörler

Ciltte, 15 ile 17. Bölüm arasında özel görelilik kuramını çalıştığımızdan dolayı, 25-2 Skaler çarpım
25-3 Dört boyutlu gradyan
burada sadece temel fikirleri hızlıca gözden geçireceğiz.
25-4 Dört boyutlu gösterim de
Deneysel olarak bulunduğu üzere, düzgün b ir hızda ilerlersek fizik kanunla­ elektrodinamik
rı değişmez. Dışarısına bakm adığınız veya dışardaki dünyaya dair b ir gözlemde 25-5 Hareket eden bir yükün
bulunm adığınız sürece, düzgün hızda ve düz bir çizgide ilerleyen bir uzay ge­ dört-potansiyeli
25-6 Elektrodinamik denklemlerinin
misinin içinde olup olmadığınızı söyleyemezsiniz. Kayda geçirdiğimiz herhangi
değişmezliği
bir doğru fizik yasası, doğanın bu gerçeğini mutlaka içerecek şekilde ayarlan­
malıdır.
Elimizde S ve S' diye adlandıracağım ız iki koordinat sistemi olsun. S', S " e
göre v hızıyla x yönünde ilerlerken, bu iki koordinat sisteminin uzay ve zamanı
arasındaki ilişki Lorentz dönüşüm üyle bulunur:

t - vx
/ my Bu bölümde: c = 1
(25.1)
■vt z' - z
y/l — V

Fizik yasaları öyle olm alıdır ki, Lorentz dönüşümünden sonra bile yasaların ye­
ni biçimi, tıpkı eski biçimleri gibi gözükmelidir. Bu aynı, fizik yasalarının koor­ Gözden Geçirme; Cilt I: Bölüm 15,
dinat sisteminin yönelimine dayanmama ilkesi gibidir. I. Cilt, 11. Bölümde, fi­ Özel Görelilik Kuramı,
ziğin dönmelere göre değişmezliğini matematiksel olarak ifade etmenin yolu­ Bölüm 49, Göreli Enerji ve M o ­
nun, denklemlerimizi vektörler şeklinde yazmak olduğunu görmüştük. m entum
Örneğin, aşağıdaki gibi iki vektörümüz varsa Bölüm 17, Uzay-Zaman
A = (Ax, Ay, A'¿i ve B = {Bx, By, By) Cilt II: Bölüm 13, Manyetostatik

ve bunların
A ' B —A XBX + ByBy + ByBy

şeklindeki birleşiminin, döndürülmüş bir koordinat sisteminde değişmediğini


bulmuştuk. Diğer bir deyişle biliyoruz ki, b ir denklemin iki tarafında A ■ B gibi
bir skaler çarpım varsa, denklem bütün döndürülmüş koordinat sistemlerinde
bire b ir aynı biçime sahip olacaktır. Ayrıca, bir skaler fonksiyona uygulandı­
ğında, aynı b ir vektör gibi dönüşen üç nicelik ortaya çıkaran (Bkz. 2. Bölüm)
aşağıdaki işlemciyi keşfetmiştik:

v = (JL,jL, d\
\,dx dy dz)

Bu işlemciyle birlikte gradyanı ve diğer vektörlerle birleşim halinde diverjansı


ve Laplace'ı tanımladık. Son olarak, iki vektörün bileşenlerinin çiftler halinde
belli çarpımlarının toplamını aldığımızda, yeni b ir vektör gibi davranan üç yeni
nicelik elde edebileceğimizi keşfetmiştik. Vektörel çarpımı V işlemcimizle kulla­
narak, b ir vektörün bükümünü tanımlamıştık.
Vektör analizinde yaptıklarımıza atıfta bulunacağımızdan, geçmişte kullan­
dığımız üç boyuttaki önemli vektör işlemlerinin bir özetini Tablo 25-1'de gös­
terdik. Burada amaç, fizik denklemlerinin her iki tarafını da döndürme işlemle­
rinin sonucunda aynı şekilde dönüşmelerini sağlayacak şekilde yazabilmektir.
Bir taraf vektörse, diğer taraf da vektör olm alıdır ve böylece koordinat sistemi­
mizi döndürürsek her iki taraf da aynı şekilde değişebilir. Benzer şekilde, bir
taraf skalerse, diğer taraf da skaler olm alıdır ki böylece koordinatları döndür­
düğümüzde iki taraf da değişmez ve bu böyle devam eder.
Özel görelilik durumunda, uzay ve zaman ayrılmaz biçimde birbirleriyle iç
Tablo 25-1 içe geçm işlerdir ve benzetmelerimizi dört boyu için yapmalıyız. Denklemlerimi­
Vektör analizinin üç boyutta
zin sadece döndürmeler için değil, fakat herhangi b ir eylemsizlik çerçevesinde
önemli nicelikleri ve işlemcileri
de aynı kalmasını isteriz. Bu da, denklemlerimizin Lorentz dönüşüm denklem­
B ir v e k t ö r ü n t a n ı m ı A — (A Xr A y , A z ) leri (25.1) altında da değişmez olması gerektiği anlamına gelir. Bu bölümün
S k a le r ç a rp ım A ■ B amacı bunun nasıl yapılabileceğini size göstermektir. Ancak başlam adan önce,
D ife r a n s iy e l v e k tö r işimizi kolaylaştıracak (ve b ir miktar kafa karışıklığını engelleyecek) b ir şey
iş le m c is i V yapmak istiyoruz. Zaman ve uzunluk birimlerimizi öyle b ir seçeceğiz ki, ışık hı­
G rad y an zı c ,l'e eşit olsun. Bunu, zaman birimimizi ışığın bir metre gitmek için geçirdi­
D iv e r ja n s V A ği süreye (yaklaşık 3 x 10-9 sn) eşitlemek olarak düşünebilirsiniz. Bu zaman b i­
>
t>

>

L a p la c e rimine "bir metre" bile diyebiliriz. Bu birimi kullandığımızda, denklemlerimiz


II

V e k tö re ! ç a r p ı A x B uzay-zaman simetrisini daha açık şekilde gösterecektir. Ayrıca, görelilik denk­


B ü k ü m (cu rl) V x A lemlerimizde bütün c'ler ortadan kalkacaktır. (Bu sizi rahatsız ediyorsa, her­
hangi b ir denklemde her b ir t yerine ct koyabilir veya genel olarak, denklemle­
rin boyutlarının doğru olmasını sağlayacak şekilde nereye gerekiyorsa c koya­
bilirsiniz.) Bu altyapıyla artık başlam aya hazırız. Programımız, üç boyut için
vektörlerle yaptığımız her şeyi uzay-zam anın dört boyutunda da yapmak. Ger­
çekten çok basit bir oyun bu; sadece benzetmeyle çalışacağız. Gerçek karmaşık­
lıklar, semboller (üç boyut için vektör sembolünü zaten kullandık) ve işaretler­
deki küçük bir değişikliktir.
Öncelikle, üç boyuttaki vektörlere benzeterek bir dört-vektörü, hareketli b ir
koordinat sistemine geçtiğimizde t, x, y ve z olarak dönüşen at, ax, ay ve az n i­
celikler kümesi olarak tanımlayalım. Dört-vektör için insanların kullandığı b ir ­
çok farklı gösterim vardır; biz (at, ax, ay, az) sayılar kümesini gösteren sem­
bolünü kullanacağız. Diğer b ir deyişle, n alt simgesi t, x, y, z "değerlerini" a la b i­
lir. Bazen de, üç uzay bileşenini b ir üç vektörle göstermek elverişli olacaktır. Şu
ifade gibi: a^ = (at, a).
Daha önce, bir parçacığın enerjisi ve momentumundan oluşan (I. Cilt, 17.
Bölüm) b ir adet dört-vektörle karşılaşmıştık. Yeni gösterimimizde aşağıdaki
denklemi yazalım:
= (E, p ) (25.2)

Bu gösterim, p ^ dört-vektörünün bir parçacığın E enerjisi ve p üç vektörünün


bileşenlerinden meydana geldiği anlamına gelir.
Sanki bu oyun çok basit gibi gözükmekte. Fizikteki her b ir üç-vektör için tek
yapmamız gereken, kalan bileşenin ne olduğunu bulmak ve böylece b ir dört-
vektör elde etmek. Bunun böyle olmadığını görmek için, aşağıdaki bileşenlere
sahip hız vektörünü ele alalım:

dx : dJL dz
vx = vz =
dt dt dt

Soru: Zaman bileşeni nedir? İçgüdü doğru cevabı vermelidir. Dört-vektörler, t,


x, y, z gibi olduğundan, zaman bileşeninin aşağıdaki denklem olduğunu tahmin
ederiz:
dt
vt = - = 1
dt

Bu yanlıştır. Nedeniyse, paydadaki her b ir t'nin Lorentz dönüşümü yaptığım ız­


da değişmez değer olmamasıdır. Paylar sayesinde dört-vektör yapma şansımız
var; ancak paydadaki dt işleri bozuyor. O hem simetrik ve hem de iki farklı sis­
temde aynı değil.
Sonradan bulundu ki yazdığımız dört "hız" bileşeni, onları Vl — ı?2'ye böler­
sek b ir dört-vektörün bileşenleri olurlar. Bunun doğru olduğunu göstermek için
aşağıdaki momentum dört-vektörüyle başlar:
. m0v
P / i - --------------------------------
ve dört boyutta değişmez bir skaler olan mo'ya bölersek aşağıdaki denklemi el­
de ederiz ki bu da yine bir dört-vektör olmalıdır.

(25.4)

[Değişmez bir skalere bölmek, dönüşüm özelliklerini değiştirmez) dolayısıyla


“hız dört-vektörü" u^'yü aşağıda olduğu gibi tanımlayabiliriz:

1 Vy

(25.5)
vx vz

Dört-hız yararlı b ir niceliktir; örneğin aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

= 771Qlt^ı (25.6)

Bu, göreliliğe göre doğru, tipik b ir denklemin biçimidir; her iki taraf da b ir
dört-vektördür. (Sağ taraf b ir değişmez nicelikle dört-vektörün çarpımıdır ve
yine bir dört-vektördür.)

25-2 Sk aler çarpım


Koordinat sistemlerini döndürdüğümüzde, bir noktanın başlangıca olan
uzaklığı değişmez. Bunun matematiksel ifadesi, r2 = x2 + y 2 + z2'nin değişmez ol­
masıdır. Bir başka deyişle, b ir döndürmeden sonra = r 2 eşitliği sağlanır ya da:

*'2 + y '1 + z '2 = X2 + y 2 + z 2

Soru: Lorentz dönüşümünde b ir başka benzer değişmez nicelik var mıdır? V a r­


dır. Denklem (25.1)'den aşağıdaki eşitliği görebilirsiniz:

t'2 - x'2 = t2 - x2
Bu, özel olarak x yönüne dayanması haricinde gayet hoştur, y2 ve z2'yi çıkara­
rak, bunu düzeltebiliriz. Böylece nicelik, herhangi b ir Lorentz dönüşümü artı
b ir dönmeden sonra bile değişmeyecektir. Dolayısıyla dört boyut için, üç boyut­
ta t2'ye benzer olan nicelik aşağıdaki gibidir:

t2 - x2 - y 2 - z 2
Bu, her b ir çevrimin sabit hızda ve dönmelerde dönüşümü anlamına gelen "ek­
siksiz Lorentz grubu" altında bulunan bir değişmezdir.
Bu değişmez, sadece Denk. (25.1)'in dönüşüm kurallarına -a rtı dönmelere-
bağlı cebirsel bir konu olduğundan, herhangi bir dört-vektör için doğrudur (ta­
nım gereği hepsi aynı şekilde dönüşür). Dolayısıyla, b ir dört-vektörü için
aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

Bu niceliğe, a^ dört-vektörünün "uzunluğunun" karesi diyeceğiz. (Bazen insan­


lar bütün terimlerin işaretlerini değiştirir ve uzunluğa a% + aŞ, + a% - a ] derler;

bu yüzden dikkatli olun.)


Elimizde iki vektör, a^ ve b^ varsa, karşılık gelen bileşenleri de aynı şekilde
dönüşür; dolayısıyla
a t b t — a x b x — a-yby — ü z b z

birleşim i de değişmez (skaler) bir niceliktir. (Aslında bunu I. Cilt, 17. Bölümde
zaten kanıtlamıştık.) Açıkça ortadadır ki, bu ifade vektörlerin skaler çarpımına
çok benzerdir. Hatta biz buna, iki dört-vektörün skaler çarpımı veya skaler çar­
pım ı diyeceğiz, a^ ■ b^ şeklinde yazmak mantıklı gibi görünüyor; böylece b ir
skaler çarpımı gibi gözükür. Ancak ne yazık ki bu şekilde olmaz; genelde nokta­
sız haliyle yazılır. Biz de bu şekilde kullanacak ve skaler çarpımı basitçe a^ ■ b^
şeklinde yazacağız. Dolayısıyla, tanım gereği:

a ^ ö fi — a t b t — & x b x ~ a y b y —a z b z (25.7)

olur. Birbirine özdeş iki alt simgeyi bir arada gördüğünüzde (arada sırada v ve­
ya başka b ir harfi n yerine kullanmak zorunda kalacağız) bilin ki, uzay bileşen­
lerinin çarpımları için eksi işaretini akılda tutarak, dört çarpım yapıp, toplama
yapacaksınız. Bu şekilde gösterimle, skaler b ir çarpımın Lorentz dönüşümü a l­
tında değişmezliği aşağıdaki denklem gibi yazılabilir:

a}ıbfi = afibfi

Denklem (25.7)'deki son üç terim üç boyuttaki skaler çarpım ları olduğun­


dan, sıkça aşağıdaki eşitlik gibi yazmak daha uygundur:

— atbt —a ' b

Yukarıda tanımladığımız dört boyutlu uzunluğun da a^a^ şeklinde yazılabile­


ceği barizdir:
a ^ H = a ] - a% - a’j, - a| = a \ - a ■a (25.8)

Bazen de bu ifadeyi a^ şeklinde yazmak uygun olacaktır:

a^ - a^a^

Şimdi size dört-vektör skaler çarpımlarının ne kadar yararlı olduğuna dair

bir örnek göstereceğiz. Karşı-protonla (P) büyük hızlandırıcılarda, aşağıdaki


tepkimeyle büyük miktarlarda üretilirler:

P + P-»P + P + P + P

Diğer bir deyişle, enerjik bir proton durağan b ir protonla çarpışır (örneğin, bir
demet içine yerleştirilmiş bir hidrojen hedefinde) ve uyarıcı protonun yeterli
enerjisi varsa; başlangıçtaki iki protona ilaveten b ir proton/karşı-proton çifti
yaratılabilir." Soru şu ifadedir: Bu tepkimenin enerjik olarak mümkün olması
için uyarıcı protona ne kadar enerji verilmelidir?
Cevap almanın en kolay yolu, tepkimenin kütle merkezi (CM) sisteminde
(Bkz. Şekil 25-1) nasıl göründüğünü düşünmektir. Uyarıcı protona a ve dört-mo-
mentumuna da p£ diyelim. Benzer şekilde, hedef protona b ve onun dört-mo-
mentumuna da pjj diyelim. Uyarıcı protonun enerjisi tepkimeyi ancak başlata-

ÖNCE SONRA

Pl
O -2
UJ LU
5 I-
uj <2
-iCfl

a.
Şekil 25-1 P + P —» 3P + P tepkimesinin laboratu-
varda ve CM sistemlerinde gözlemlenmesi. Uyarıcı la Pİ'
protonun enerjisi tepkimeyi başlatmaya yetecek

kadardır ancak. Protonlar dolu çemberlerle, karşı- 5
protonlar da boş çemberlerle gösterilmekte.

Şu soruyu sorabilirsiniz: neden açıkça daha az enerji gerektirdiği b elli aşağıdaki denklemi:

P + P -> P + P + P
veya hatta aşağıdaki denklemi

P + P -* P + P
denklem leri ele alm ıyoruz? Çünkü baryonların korunumu adlı b ir ilkeye göre "proton sayısı
eksi karşı-proton sayısı" n iceliği değişemez. Bu nicelik, tepkim em izin sol tarafında 2'dir.
D olayısıyla sağ tarafta b ir karşı-proton istiyorsak, üç protonumuz (veya başka baryonları-
mız) olm alıdır.
cak kadarsa, son durum -tepkimeden sonraki durum - CM sisteminde üç proton
ve b ir karşı-protondan oluşan, durağan b ir topak içerecektir. Uyarıcı enerji b i­
raz daha fazla olsaydı, son hal parçacıklarının bir miktar kinetik enerjisi olur­
du ve bu yüzden etrafa dağılırlardı; uyarıcı eneıji biraz daha düşük olsaydı,
dört parçacık yapmaya yetecek enerji olmazdı.
Son haldeki bütün damlanın toplam dört-momentumuna pf, dersek, enerji ve
momentumun korunumu yasalarından dolayı aşağıdaki denklemi

pp + pP = pF
ve aşağıdaki denklemi yazabiliriz:
E? + Eb = E °

Bu iki denklemi birleştirerek, aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

P f + P% = Pfı <25-9)

Buradaki önemli şey, bunun dört-vektörler arasında bulunan b ir denklem


olması ve dolayısıyla herhangi bir eylemsizlik çerçevesinde doğru olmasıdır.
Bu gerçeği kullanarak hesaplam alarım ızı basitleştirebiliriz. Denklem (25.9)'un
her b ir kenarının "uzunluğunu" alarak başlayalım . Elbette ki onlar da ayrıca
eşittir. Aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

(p£ + pfy &% + Pp) = P^ı P^ı (25.10)

Pfı Pft değişmez olduğundan, herhangi bir koordinat sisteminde değerlendirebi­


liriz. CM sisteminde, pjj'nin zaman bileşeni dört protonun durağan enerjisidir
ve 4Ai olarak adlandırılır. Uzay kısmı p de sıfırdı; dolayısıyla p£ = (4M, O) olur.
Bir karşı-protonun durağan kütlesinin, b ir protonun durağan kütlesine eşit ol­
duğu gerçeğini kullandık ve bu ortak kütleye M adı verdik.
Dolayısıyla Denk. (25.10) aşağıdaki denkleme dönüşür:

P% P% + 2p£p{5 + P ^ = 16AÎ2 (25.11)

Şimdi, herhangi b ir parçacığın momentum dört vektörünün "uzunluğu" parçacı­


ğın kütlesinin karesi olduğundan p $ p £ ve p^pjj kolaydır.

PuPtı = E 2 - p 2 = M 2

Bu, doğrudan hesaplam ayla veya daha zekice b ir şekilde durağan b ir parçacık
için Pp = (M, 0) olduğu işaret edilerek gösterilebilir, dolayısıyla Pfj}^ = A i 2'dir.
Bu değişmez olduğundan, herhangi b ir çerçevede M 2’ye eşittir. Bu sonuçları
Denk. (25.1 l)'d e kullanarak, aşağıdaki denklemi

2 p j p £ = 14M2
veya aşağıdaki denklemi elde ederiz:

P/5 pJj = 7M 2 (25.12)

Şimdi ayrıca p^ p^ = p ^' pjj' eşitliğini de laboratuvar sisteminde değerlendi­


rebiliriz. p{j' = (M, 0) olduğunda, dört-vektör p£', durağan b ir protonu tanım la­
dığından, (E0,1, pf1') olarak yazılabilir. Dolayısıyla, pfipfi de aynı zamanda
M Ea"n e eşit olmalı ve skaler çarpımın b ir değişmez olduğunu bildiğimizden
dolayı, bu aynı zamanda sayısal olarak Denk. (25.12)'de bulduğum uzla aynı ol­
malıdır. Dolayısıyla, peşinde olduğumuz
Ea' = 7M
sonucunu elde etmiş olduk. Başlangıçtaki protonun toplam enerjisi en az İ M
(M = 938 M eV olduğundan yaklaşık 6,6 GeV) ya da durağan M kütlesini çıkarır­
sak, kinetik enerji en az 6M olm alıdır (yaklaşık 5,6 GeV). Berkeley'deki Bevatron
Hızlandırıcısı, karşı-protonlar üretebilmek için protonlara 6,2 GeV kinetik ener­
ji verecek şekilde tasarlanmıştır.
Skaler çarpım lar değişmez olduğundan, hesaplam aları daima ilgi çekicidir.
Ya peki, dört-vektör u^ u^'nun "uzunluğu"?

2 2 1 V2
UuUn = u\ - U = --------------------- - = 1
^ r 1 - v2 l -v 2
Dolayısıyla, birim dört-vektör dür.
25-3 Dört boyutlu gradyan
Şimdi üzerinde durmamız gereken şey, bir gradyanın dört boyutlu benzeri­
dir. Hatırlarsanız (I. Cilt, 14. Bölüm) üç diferansiyel işlemcisi d/dx, d/dy, â/âz
tıpkı b ir üç-vektör gibi dönüşürler ve gradyan olarak adlandırılırlar. Aynı düzen
dört boyut için de geçerli olmalı; diğer b ir deyişle dört boyutlu gradyanın (d/dt,
d/dx, d/dy, d/dz) olduğunu tahmin edebiliriz. Bu yanlıştır.
Hatayı görmek için, sadece x ve t'ye bağlı b ir <p skaler fonksiyonunu ele ala­
lım. cp'deki değişim, x'i sabit tutarken t'de At kadar küçük b ir değişiklik yapar­
sak, aşağıdaki denklemdir:

A (p = ^ -A t (25.13)

Diğer yandan, hareketli bir gözlemci için:

A * = | £ - A * ' + -!$ -A t'

yazabiliriz. Denklem (25.1 )'i kullanarak, Ax' ve At' terimlerini A t cinsinden ifade
edebiliriz. x'i sabit tuttuğumuzu hatırlayıp, Ax = 0 deriz ve böylece aşağıdaki
denklemi yazarız:
a » v At
Ax = -------------- At; At =
V l - v2 ’ V l —v 2
Böylece,
dtp t v \ d<j) / At \
â<t> =âi7rvT^fACJ+ât7vvr^J
( â(p dcp\ At
Kât' V d x '/ V l - v 2

olur. Bu sonucu Denk. (25.13)'le karşılaştırınca, aşağıdaki denkleme ulaşırız:

dip
= , 1 ( j 7 -P J 7) <25.14)
ât •y/l _ v 2 \dt âx'J

Benzer b ir hesaplam a aşağıdaki denklemi verir:

d<j) 1 /d(b dd>\


dx = yj 1____
_ h\dx
r7 - ^ Tât7J
v 2
(2515)

Şimdi artık gradyanın gayet garip olduğunu görebiliriz. x' ve t' cinsinden x
ve t için [Denklem (25.1)'in çözümünden elde edilmiş] denklemler aşağıdakiler­
dir:
t' + vx ' x' + vt'
V 1 — V2 ı ] î — V2

Bir dört-vektör bu yolla dönüşmelidir. Ancak (25.14) ve (25.15) denklemlerinde­


ki birkaç işaret yanlıştır!
Yanlış olan (d/ât, V) yerine, diyeceğimiz dört boyutlu gradyan işlemcisini
aşağıdaki denklem olarak tanımlamalıyız:

td \ /d d d â\
',“ - { T r - V - [ â r - r , - - r y - e ; ) 125161
Bu tanımla, yukarıda karşılaştığımız işaret zorlukları yok olur ve V/j b ir dört-
vektör nasıl davranması gerekirse öyle davranır. (O eksi işaretlerin olması ga­
yet gariptir; ancak dünyanın işleyişi bu şekildedir.) Elbette, "bir dört-vektör
gibi davranır" derken demek istenilen, b ir skalerin dört-gradyanının bir dört-
vektör olduğudur, (p gerçek bir değişmez skaler alansa (Lorentz değişmezi), o
halde V^tp b ir dört-vektör alanıdır.
Artık elimizde vektörler, gradyanlar ve skaler çarpım ları olduğuna göre, sı­
radaki şey üç boyutlu vektör analizinin diverjansına benzer b ir değişmez bul-
maktır. Açıkça bu benzerlik, bp bileşenleri uzay ve zamanın fonksiyonları olan
b ir dört-vektör alanıyken, b^ biçimindedir. Dört-vektör b^ = (bt, b)'nin diver-
jansını Vp ve bfi'nin skaler çarpımı olarak tanımlarız:

= ~g-t bt - - ( ~ J j ) by ~ ( - £ ) b*

" ~ S t bt + V b (2517)
Burada V • b, üç vektör b'nin sıradan üç-diverjansıdır. işaretlere dikkat et­
melisiniz. Eksi işaretlerinin bazıları skaler çarpımın tanımından, Denk.(25.7),
gelir; diğerleri, Denk. (25.16)'da olduğu gibi, V^'nün uzay bileşenleri -d/dx, vs
olduğundan gereklidir. (25.17) tarafından tanımlanan diveıjansı bir değişmez­
dir ve Lorentz dönüşümüyle birbirlerinden ayrılan tüm koordinat sistemlerinde
aynı cevabı verir.
Dört-diverjansın göründüğü b ir fiziksel örneği inceleyelim. Hareket eden bir
tel etrafındaki problem leri çözmek için onu kullanabiliriz. Elektrik yük yoğun­
luğu p ve akım yoğunluğu / n in b ir dört-vektör jf, = (p, j ) oluşturduğunu daha
önce (Bölüm 13-7) görmüştük. Yüklenmemiş bir tel j x akımı taşıyorsa, o halde (x
boyunca) v hızıyla ilerleyen b ir çerçeve içinde telin yük ve akım yoğunlukları
[Denklem (25.1) Lorentz dönüşümünden elde edilen] şöyle olacaktır:

-v jx __ Jx
P ~ I------- ö Jx
V 1 —v2 V 1 —v 2

Bunlar Bölüm 13'te bulduklarım ızla aynıdır. Böylece bu kaynakları, alanları


bulm ak için hareketli sistemin M axw ell denklemlerinde kullanabiliriz. Bölüm
13-2'de gördüğüm üz yük korunumu yasası da, dört-vektör gösteriminde basit
bir hal alır, j^'nun dört diverjansını ele alalım:

(25.18)

Yük korunumu yasasına göre, birim hacim başına dışarıya giden akım, yük yo­
ğunluğunun artış hızının eksisine eşit olmalıdır. Diğer b ir deyişle,

J dt
olur. Bu sonucu Denk. (25.18)'e koyduğumuzda, yük korunumu yasası aşağıdaki
basit hale dönüşür:
7 ^ = 0 (25.19)

Vfijfi değişmez bir skaler olduğundan, b ir çerçevede sıfırsa diğer bütün çerçeve­
lerde sıfırdır. Böylece, bir koordinat sisteminde yük korunuyorsa, düzgün hızda
hareket eden bütün koordinat sistemlerinde de korunduğu sonucunu elde etmiş
olduk.
Son örneğimiz için, gradyan işlemcisi V^'nun kendisiyle skaler çarpımını ele
almak istiyoruz. Bu tür b ir çarpım, üç boyutta, Laplace'ı verir:

„ = —92 + —d2 + 92
V2 = V ■V —
dx2 dy2 dz2

Dört boyutta ne elde ederiz? Bu kolaydır. Skaler çarpım lar ve gradyanlar için
kurallarım ızı kullanarak aşağıdaki denklemi elde ederiz:

v" y“ ■ û ^ ~ â ~ (~ i y ) ~f â (" ¿ )

- i - v’
Üç boyutlu Laplace'm benzeri olan bu işlemciye D'Alem bert denir ve özel bir
gösterimi vardır:
Tanımı gereği değişmez b ir skaler işlemcidir; b ir dört-vektör alanında, yeni
bir dört-vektör alanı meydana getirir. (Bazı insanlar D'Alem bert'i Denk.
(25.20)'nin eksi işaretlisi olarak tanımlarlar; dolayısıyla söz konusu literatürü
okurken dikkatli olmanız gerekir.)
Böylece, Tablo 25-1'de listelenen üç boyutlu niceliklerin çoğunun dört b o ­
yutlu eşdeğerlerini bulm uş olduk. (Şimdilik elimizde vektörel çarpım ve büküm
işleminin eşdeğerleri yok; bir sonraki bölüm de onları elde edeceğiz.) Bütün
önemli tanımları ve sonuçlan b ir araya koymamızın size onların nasıl işlediği­
ni göstermesi için önemli olacağını düşündük ve Tablo 25-2'de b ir özet hazırla­
dık.

Tablo 25-2
Vektör analizinin üç ve dört boyutta önemli nicelikleri

Üç Boyutta Dört Boyutta

Vektör A = (A XlA y. A z) — (ûi } d x j Clyj dz ) “ (û£,(z)

Skaler çarpım A ■B — A xBx 4- Ayiiy + A ZD Z ~~ atbt flı&ı Oıyby azbz atbt cl ■b

Vektör işlemcisi V = ( d /d x ,d /d y ,d /d z ) = (d/dt, —d/dx, —d/dy, —d /d z) = (d/dt, - V )

/ dtp dip dip d<p\ ( dip \


Gradyan V ı /■- ( — —
\ d x ' d y ' dz J \9t’ dx’ dy’ dz) \ö t' * )

„ . dAx dAy dAz dat dax day daz dat


Diverjans
v A = ı> 7 + - ^ + iir ■ v^ = ö r + ö ^ + ö ^ + ör = â r + v a
Laplace ve ^ Ö2 d2 _ ö2 a_ 2
D'Alembert v v = ^ + ^ l + ^ l = v2
dx2 dy2 dz2 M " dt2 dx2 dy2 dz2 dt2

25-4 Dört boyutlu gösterim d e elektrodinam ik


D'Alembert işlemcisiyle zaten, bu ismi anmadan, Bölüm 18-6'da karşılaş­
mıştık. Orada bulduğumuz, potansiyeller için diferansiyel denklemler yeni gös­
terimlerle yazılabilir:

u2<}>=-e- d 2j4 = — (25.21)


eo £o

Denklem (25.21 )'deki iki denklemin sağ tarafındaki dört nicelik, p, j x, j y , j z'nin,
bütün çerçevelerde aynı birim yük kullanılırsa tüm koordinat sistemlerinde ay­
nı olan evrensel b ir sabit eo’ya bölümüdür. Dolayısıyla p/eç,, j x/£o, jy/eo, jzl^o ni­
celikleri de ayrıca dört-vektör olarak dönüşürler. Onları j^ /eo şeklinde yazabili­
riz. Koordinat sistemi değiştiğinde D'Alem bert değişmez, dolayısıyla 0, A Xt A y,
A z nicelikleri de dört-vektör gibi dönüşmelidirler. Bu da onların b ir dört-vektör
bileşeni oldukları anlamına gelir. Kısaca,

A^ = (0, A)

b ir dört-vektördür. Skaler ve vektör potansiyelleri olarak adlandırdığım ız şey­


ler aslında aynı fiziksel şeyin farklı yönleridir. Birbirlerine aittirler. Birlikte tu­
tulduklarında, dünyanın göreli değişmezliği apaçık ortadadır. A^ niceliğine
dört-potansiyel deriz.
Dört-vektör gösterimiyle, Denk. (25.21) basitçe aşağıdaki denkleme dönüşür:
Bu denklemin fiziği tıpkı M axw ell denklemlerininki gibidir. Ancak onları böyle
zarif b ir biçimde tekrar yazabilmenin verdiği bir zevk vardır. Denklemin esteti­
ği de anlamlıdır: Lorentz dönüşümü altında elektrodinamiğin değişmezliğini
doğrudan gösterir.
Denklem (25.21)'in, ancak = 0 eşitliğini ortaya koyan aşağıdaki ayar ko­
şulunu zorunlu tutarsak M axw ell denklemlerinden çıkarılabileceğini hatırlayın.

4 £ - + V- Jl = 0 (25.23)
Öt
Ayar koşulu, dört-vektör A^'nün diveıjansınm sıfır olduğunu söyler. Bu koşula
Lorentz koşulu denir. Çok elverişlidir çünkü değişmez b ir koşuldur ve dolayı­
sıyla M axw ell denklemleri bütün çerçevelerde Denk. (25.22) biçiminde kalır.

25-5 H areket eden bir yükün dört-potan siyeli


Her ne kadar dediklerimiz içinde ima edilmiş olsa da, gelin hareketli b ir sis­
temde durağan bir sistemdeki <j> ve A cinsinden <p ve A 'yı veren dönüşüm yasa­
larını yazalım. A^ = (</>, A) b ir dört-vektör olduğundan, denklemler aynı Denk.
(25.1) gibi gözükmelidir. Ancak, t yerine <p ve x yerine A konur. Böylece,

<t>~vAx
<P'= n------ * A'x = A y
Vl - v 2
(25.24)
A 'x = a x - v 4>_ A x
' = A x

y/l — V2

Bu denklem seti, üslü koordinat sisteminin, üssüz koordinat sistemine göre öl­
çüldüğünde, x yönünde v hızıyla ilerlediğini kabul eder.
Dört potansiyel fikrinin kullanışlılığına dair bir örneği ele alalım. x ekseni
boyunca v hızıyla ilerleyen q yükünün vektör ve skaler potansiyelleri nedir?
Şekil 25-2 S1çerçevesi, S'e göre ( x yönünde) v
Yükle beraber ilerleyen bir koordinat sisteminde problemi çözmek, yük bu sis­ hızıyla ilerlemekte. S"nün başlangıcındaki du­
temde duruyor olduğundan, kolaydır. Diyelim ki, Şekil 25-2'de gösterildiği gibi, rağan bir yük, S'te x = v t noktasındadır. P po­
yük S' çerçevesinin başlangıç noktasında olsun. Bu durumda, r' hareketli sis­ tansiyelleri herhangi bir çerçevede hesapla­
nabilir.
temde q'dan alan noktasına olan uzaklıksa, hareketli sistemdeki skaler potansi­
yel aşağıdaki eşitlik olur:

♦ ' ■ w l2 5 -251
A! vektör potansiyeli elbette sıfırdır.
Şimdi, durağan koordinatlarda ölçülmüş potansiyeller <p ve A dosdoğru b u ­
lunabilir. Denk. (25.24)'e ters bağıntılar aşağıdaki denklemlerdir:

•Jl —v
(25.26)
A x = A± + v£ Az = A ,z

y/l — V2

Denklem (25.25)'le verilen <£"nü ve A ' = 0 eşitliğini kullanarak, aşağıdaki denk­


lemi elde ederiz:
JL 1
<P-
4rre0 rVl - v2
= _ 2_ 1
^ne0 y/l — V2yjx'2 + y '2 + z '2

Bu bize, S çerçevesinde göreceğimiz <f> skaler potansiyelini verir; ancak ne yazık


ki S' koordinatları cinsinden ifade edilmiştir. Denklem (25.1 )'i kullanarak, t', x',
y ', z' yerine t, x, y, z koyarak bunu değiştirebiliriz. Böylece, aşağıdaki eşitliği el­
de ederiz:
q 1 1
<P=-
V J [(x — vt)/V l — v 2]2 + y 2 +
A bileşenleri için de aynı yolu takip ederek, aşağıdaki denklemi gösterebilirsi­
niz:
A = v(f> (25.28)

Bunlar, 21. Bölümde farklı b ir yöntemle elde ettiğimiz denklemlerin aynısıdır.

25-6 E lektrodinam ik den klem lerin in değişm ezliği


<p ve A potansiyellerinin b ir arada, A^ denilen b ir dört-vektör biçimini ald ı­
ğını ve dalga denklemlerinin - A^ vektörünü jf, cinsinden ifade eden tam denk­
lem ler- Denk. (25.22)'deki gibi yazılabildiğini bulduk. Bu denklem ve yük koru­
numu denklemi, Denk. (25.19), beraber biz elektromanyetik alanın temel yasası­
nı verir:

n2Afi = — jfi = Q (25.29)

İşte bu kadar, sayfanın küçük b ir boşluğunda bütün M axw ell denklemleri - g ü ­


zel ve basit b ir şekilde- b ir arada. Güzel ve basit olduklarını görmek dışında,
bu denklemleri bu şekilde yazmaktan b ir şey öğrendik mi? İlk önce şu soruyu
soralım, çeşitli bileşenlerle her şeyi açıkça yazdığımız halinden farklı m ıdır bu
hali? Akımlar ve yükler cinsinden potansiyeller için yazdığımız dalga denklem­
lerinden çıkaramayacağımız b ir şeyi bu denklemden çıkarabilir miyiz? Cevap,
kesinlikle hayırdır. Tek yaptığımız, bazı şeylerin isimlerini -yeni bir gösterim
kullanarak- değiştirmekten ibarettir. Türevleri ifade etmek için kare bir sembol
kullandık, ancak bunun anlamı hâlâ t'ye göre ikinci türev, eksi x'e göre ikinci
türev, eksi y'ye göre ikinci türev, eksi z'ye göre ikinci türevdir. Dört denklemi­
mizdeki n de, her bir n = t, x, y, z için b ir adet olduğu anlamına gelir. O zaman
denklemlerin bu basit biçimde yazılabilmeleri gerçeğinin önemi nedir? Bir şey­
leri doğrudan çıkarım yapabilmek açısından bakarsak, b ir anlama gelmez. Ama
belki de denklemlerin basitliği, doğanın da aynı zamanda belli b ir basitliğe sa­
hip olduğu anlamına gelebilir.
Size henüz yeni keşfettiğimiz ilginç bir şeyi söyleyelim. Bütün fizik yasaları
tek bir denkleme sığdırılabilir. O denklem de şudur:

U = 0 (25.30)

Ne kadar basit bir denklem! Elbette, bu sembolün ne anlamına geldiğini bilmek


gereklidir. U, durumun "dünya dişiliği" diyeceğimiz b ir fiziksel niceliktir ve
onun için bir denklemimiz de vardır. Şimdi, dünya dişiliğin nasıl hesaplanaca­
ğını gösterelim. Bilinen bütün fizik yasalarını alıp, onları özel bir biçimde y a­
zalım. Örneğin, F = ma mekanik yasasını ele alalım ve onu F - ma = 0 şeklinde
yazalım. Daha sonra (F - m a) için -elbette, sıfır olm alıdır- mekaniğin "uyum­
suzluğu" diyelim. Daha sonra bu uyumsuzluğun karesini alalım ve ona Uı diye­
lim. Buna, "mekanik etkilerin dünya dişiliği" da diyebiliriz. Diğer b ir deyişle,
aşağıdaki denklemi yazarsınız:

U ı = ( F - m a )2 (25.31)

Sonra yeni b ir fizik yasası, örneğin V ■ E = p/e o yazalım ve aşağıdaki denklemi


tanımlayalım:

ü’ - ( v E~ $

Buna da "elektriğin Gauss dünya dişiliği" diyebiliriz. Bu şekilde devam ederek


U3, U4 ve böylece devam ederek bütün fizik yasaları için birini yazabiliriz.
Son olarak bütün olgulara karşılık gelen Uj dünya dışılıklarının toplamını
alıp, toplam b ir U dünya dişiliği hesaplarız: U = £ U i. O halde, büyük "doğa ya­
sası" aşağıda olduğu gibi yazılabilir:
Bu “yasa", bütün bağım sız uyumsuzlukların karelerinin toplamının sıfır olması
anlamına gelir ve birçok karenin toplamının sıfır olmasının tek yolu da her b i­
rinin sıfır olmasıdır.
Dolayısıyla, Denk. (25.32)'deki “olağanüstü basit” yasa, ilk başta yazdığınız
denklemler dizisinin tamamına eşittir. Yasa, ilk başta yazdığınız denklemler d i­
zisinin tamamına eşittir. Bu yüzden açıkça ortadadır ki, sembollerin tanım la­
rındaki karmaşıklığı gizleyen basit bir gösterim gerçek basitlik değildir. Sadece
bir hiledir. Denklem (25.32)'de görünen -sadece birçok denklemin içinde gizlen­
mesi gerçeğinden gelen - güzellik bir hileden öte bir şey değildir. İçindekileri
açığa çıkardığınızda, geçmişte olduğunuz yere geri dönersiniz.
Bununla birlikte. Denk. (25.9) biçiminde yazılan elektromanyetizma yasala­
rının basitliğinden daha ötesi vardır. Daha fazla anlamı vardır, tıpkı vektör
analizi kuramının göründüğünden daha fazla anlam ifade etmesi gibi. Elektro­
manyetik denklemlerin, Lorentz dönüşümlerinin dört boyutlu geometrisi için
tasarlanmış çok özel gösterimiyle d e -b ir başka deyişle, dört-uzayda b ir vektör
denklemi olarak- yazılabilmesi, denklemlerin Lorentz dönüşümleri altında da
değişmez olduğu anlamına gelir. M axw ell denklemleri o dönüşümler altında da
değişmez olduğundan, böyle olağanüstü bir biçimde yazılabilir.
Elektrodinamik denklemlerinin, olağanüstü zarif Denk. (25.29) biçiminde ya­
zılabilmesi tesadüf değildir. Görelilik kuramı, M axw ell denklemlerinin öngör­
düğü bütün olguların tüm eylemsizlik sistemlerinde aynı olduğunun deneysel
olarak bulunması sayesinde geliştirilebilmiştir. M axw ell denklemlerinin dönü­
şüm özelliklerini çalışarak, Lorentz kendi dönüşümünün bütün denklemleri de­
ğişmez halde bıraktığını keşfetti.
Bununla birlikte, bu denklemleri bu şekilde yazmamızın b ir başka nedeni
daha var. Bütün fizik yasalarının Lorentz dönüşümü altında değişmez olduğu -
Einstein böyle olacağını tahmin ettikten so n ra- keşfedilmişti. Bu, görelilik ilke­
sidir. Dolayısıyla, yeni kuram lar geliştirmeye çalışırken sadece görelilik ilke­
siyle uyumlu denklemleri yazmamız gerektir.
M axw ell denklemlerinin bu özel gösterimde bu kadar basit olması mucize
değildir; çünkü gösterim denklemleri akılda tutarak geliştirilmişti. Fiziksel o la­
rak ilginç olan şeyse, her bir fizik yasasının -m ezon dalgalarının ilerlemesi ve­
ya beta bozunumu sırasında nötronların davranışı v s - aynı dönüşü altında ay­
nı değişmezliğe sahip olmasıdır. Dolayısıyla, bir uzay gemisi içinde düzgün
hızla ilerlerken tüm doğa yasaları birlikte öyle bir dönüşür ki, hiç yeni olgu or­
taya çıkamaz. Görelilik ilkesi b ir doğa gerçeği olduğundan dolayı, dünyamıza
ait denklemler dört boyutlu vektörler gösteriminde basit gözükür.
ALANLARIN LORENTZ DÖNÜŞÜMLERİ

26-1 H areketli bir yükün d ört-potan siyeli


Son bölümde gördük ki, A ^ = (0, A) potansiyeli b ir dört-vektördür. Zaman 26-1 Hareketli bir yükün
dört-potansiyeli
bileşeni skaler potansiyeli 0 ve üç uzay bileşeni de vektör potansiyeli A'dır.
26-2 Sabit hızlı bir noktasal yükün
Düz b ir hat üzerinde düzgün b ir hızla hareket eden parçacığın potansiyellerini alanları
de Lorentz dönüşümünü kullanarak elde etmiştik. (Onları Bölüm 21'de b ir b a ş ­ 26-3 Alanların göreli dönüşümü
ka yöntemle zaten bulmuştuk.) t zamanında konumu (vt, 0 , 0 ) olan b ir noktasal 26-4 Göreli gösterimde hareket

yük için, (x, y, z) noktasındaki potansiyeller aşağıdaki denklemler gibi yazılabi­ denklemleri

lir:
1 Q
1/2
V 47re0V l - v 2 [~(x- vt)2
2 + y2 + z2
l 1 -v 2 Bu bölümde: c = 1
g v ____________ (26.1)
Ay— 1/2
47re0V l - v 2 [|(x
u -- ıvt)2 + y2+ z2
[ 1 -,v2
A y — Az
Gözden Geçirme: Cilt 2, Bölüm 20,
(26.1) denklemleri, "anlık" konumu (t zamanındaki konumu) x = vt olan bir Boş Uzayda Maxwell Denklemle­
yük için t zamanında, x, y ve z'de potansiyelleri verir. Dikkat ederseniz, denk­ rinin Çözümü
lemler hareket eden yükün şimdiki konum u P'd en ölçülmüş (x - vt), y ve z cin­
sinden yazılmıştır. Bildiğim iz gerçek etki c hızında ilerler, dolayısıyla önemli
olan gecikmeli P ' noktasındaki yükün davranışıdır." P ' noktası x = vt' konumun­
dadır (t' = t - r'/c gecikmeli zamandır). Ancak, yükün düz b ir hat üzerinde düz­
gün hızda ilerlediğini söylemiştik; dolayısıyla doğal olarak P ' noktasındaki
davranış ile şimdiki konumu birbirleriyle doğrudan ilişkilidir. Aslında potansi­
yellerin sadece konuma ve gecikmeli andaki hıza bağlı olduğu varsayımını ekle­
diğimizde, (26.1) denklemlerinde, herhangi bir şekilde hareket eden bir yük için
potansiyellerin eksiksiz denklemini elde edebiliriz. N asıl işlediğini gösterelim.
y
Şekil 26-2'deki yol üzerinde ilerleyen b ir yükümüz olsun ve onun (x, y, z) nokta­
larındaki potansiyellerini bulm aya çalıştığımızı düşünelim. Öncelikle, o nokta­
daki gecikmeli P ' pozisyonunu ve v ' hızını bulmamız lazım. Daha sonra yükün
bu hızla, gecikme zamanı süresince, diğer b ir deyişle (t' - t) süresi boyunca,
ilerlediğini ve sonra, "öngörülen konum" diye adlandırdığım ız sanal bir Pöngörü
noktasına v' hızıyla vardığını düşünelim. (Elbette, böyle olmaz; t zamanında
gerçek konumu P'dir.) (x, y, z) konumundaki potansiyeller, (26.1) denklemlerinin
^öngörü konumundaki sanal yük için vereceği potansiyellerdir. Demek istediği­
Vt' X — vt
miz, potansiyeller yükün gecikmeli zamanda ne yaptığından bağım sız olduğun­
vt______
dan dolayı, yük sabit hızla ilerlese de, t' zamanından sonra hızını değiştirse de
potansiyeller aynı olacaktır. Bu potansiyeller, t zamanında (x, y, z) nokasmdaki
potansiyellerdir. Şekil 26-1 x ekseni boyunca sabit v hızıyla iler­
Herhangi b ir şekilde hareket eden b ir yükün potansiyellerine dair denklem­ leyen q yükünden dolayı (x , y, z ) noktasında
oluşan alanları bulmak. (x, y, z ] noktasındaki
leri elde ettiğimizde, bütün elektrodinamiği elde ettiğimizi de biliyorsunuz.
"şimdiki" alan, "anlık” P konumu cinsinden ifa­
Herhangi bir yük dağılımı için potansiyelleri üst üste binme sayesinde h esapla­ de edilebildiği gibi, "gecikm eli” P1 (t? = t - r'/c
yabiliriz. Dolayısıyla, elektrodinamiğe dair tüm olguları ya M axw ell denklemle­ anında) konumu cinsinden de ifade edilebilir.

rini yazarak ya da şimdi belirteceğimiz noktaları izleyerek özetleyebiliriz. (Issız

Burada, gecik m eli konum lan ve zam anlan belirtm ek için kullandığım ız üslerle, b ir önceki
bölümde Lorentz dönüşümlü çerçeve için k ullandığım ız üsleri kanştırm ayınız.
b ir adaya düşerseniz bu belirteceklerimizi hatırlayın. Onlardan yola çıkarak
her şey yeniden inşa edilebilir. Elbette, Lorentz dönüşümünü de bilmelisiniz.
Onu ne ıssız adada ne de başka yerde unutmaksınız.)
Birincisi, A^ bir dört-vektördür. İkincisi, bir durağan yük için Coulomb po­
tansiyeli q/4neor'dİT. Üçüncüsü, herhangi b ir şekilde hareket eden bir yük tara­
(*.y .*) fından meydana getirilen potansiyeller sadece gecikmeli zamandaki hıza ve ko­
numa dayanır. Bu üç gerçekle, her şeyi çıkarabiliriz. A^'nün b ir dört-vektör ol­
duğundan yola çıkarak, Coulomb potansiyelini dönüştürür ve sabit hız için po­
tansiyelleri elde ederiz. Daha sonra, potansiyellerin sadece gecikmeli zam anda­
ki hıza dayandığı ifadesine göre, öngörülen konumu kullanarak onları bu labili­
riz. Bir şeyleri yapmanın özellikle yararlı b ir yolu olm asa da, fizik yasalarının
birçok farklı şekle sokulabileceğini göstermek açısından faydalıdır.
Bazen, dikkatsiz insanlar, elektrodinamiğin tamamının sadece Coulomb y a­
sası ve Lorentz dönüşümünden elde edilebileceğini savunurlar. Bu, elbette ta­
mamen yanlıştır. Öncelikle, beraber bir dört-vektör oluşturabilecek bir skaler
Şekil 26-2 Rastgele bir yol üzerinde ilerleyen bir potansiyeli ve bir vektör potansiyeli olduğunu varsaymalıyız. Bu bize, potansi­
yük. t zamanında (x , y, z ) konumundaki potansi­
yellerin nasıl dönüştüğünü gösterir. Peki, o zaman, neden sadece gecikmeli za­
yeller, tf - r'/c gecikmeli zamanındaki f konu­
mu ve v ' hızıyla belirlenir. Uygun bir şekilde, mandaki şeyleri dikkate alıyoruz? Daha da önemlisi, neden potansiyeller sadece
"öngörülen” konuma göre koordinatlar cinsin­ konuma ve hıza dayanıyor da, örneğin ivmelenmeye dayanmıyor? E v e B alanla­
den ifade edilirler, (t'deki gerçek konum P’dir.)
rı ivmelenmeye dayanır. Onlara ilişkin akıl yürütmeye çalışırken, onların sade­
ce gecikmeli zamandaki konum ve hıza dayandığını söylersiniz. Ancak bu du­
rumda, ivmelenen b ir yükten oluşan alanlar ile öngörülen konumdaki bir yük­
ten kaynaklanan alanlar aynı olurdu ki bu yanlıştır. Alanlar sadece yol boyu
konum ve hıza değil, fakat ayrıca ivmelenmeye de dayanır. Diğer b ir deyişle,
her şeyin Lorentz dönüşümünden çıkarılabileceğini söyleyen ifadede, birçok
üstü kapalı varsayım gizlidir. (Çok miktarda şeyin az sayıda varsayım lardan çı­
karılabileceğini gören bir ifade gördüğünüzde, çoğu zaman bunun yanlış oldu­
ğunu keşfedeceksiniz. Yeterince dikkatli düşündüğünüzde, apaçık ortada olma­
yan birçok üstü kapalı varsayım la karşılaşırsınız.)

26-2 S ab it hızlı bir n o k ta sa l yükün alan ları


Sabit hızla ilerleyen b ir noktasal yükten kaynaklanan potansiyelleri elde et­
tiğimize göre, alanları -pratik nedenlerden d o lay ı- bulmalıyız. Düzgün şekilde
hareket eden parçacıkların bulunduğu birçok durum vardır, örneğin, b ir bulut
hücresinin içinden geçen kozmik ışınlar veya hatta b ir teldeki yavaş hareket
eden elektronlar gibi. Gelin o zaman, ivmelenme olmadığını varsayarak, alanla­
rın herhangi bir hızda -hatta ışık hızına yakın hızlar içinde- nasıl göründükle­
rini bulalım. Bu ilginç b ir sorudur.
Alanları, potansiyellerden yola çıkarak bilindik kurallarla elde ederiz.

B = V x A

Öncelikle, Ez için:
dcf> dAz

Ancak A z sıfırdır, dolayısıyla (26.1) denklemlerindeki 0 'nin türevini alarak aşa­


ğıdaki denklemi elde ederiz:

E
g_ z
( 2 6 .2 )

Aynı şekilde. Ey için de:

E
x bileşeni biraz daha iş gerektirir. <p'nin türevi daha karmaşıktır ve A x de sıfır
değildir. Öncelikle,
d<t> _ Q_________ U - vt)/( 1 - v2)______
dx ( x - v t )2 , i /2
, !3 (26.4)
4ireoVl — v 2

denkleminde î'ye göre ^ j 'i n türevini alarak aşağıdaki denklemi buluruz:

dAx q - v 2(x - vt)/{ 1 - v2)


dt (26.5)

Son olarak, toplamı aldığımızda:

x - vt
Ex = ----- 1
47re0V l - v 2 ^ + y 2 + z2 J
13/2 (26.6)

olur. fTnin fiziğine birazdan geleceğiz; önce B'yi bulalım, z bileşâflİ iŞİh,

b , = dAy - ^
dx dy

Ay sıfır olduğundan, almamız gereken tek b ir türev vardır. Bununla birlikte,


dikkat ederseniz A x sadece v<p'dir ve v<p'nin d/dy'si sadece -vEy'dir. Dolayısıyla,

Bz = vEv (26.7)

Benzer şekilde,
dAx dA
D y = -
dz ax az
ve
By ——vEz (26.8) Şekil 26-3 Sabit hızda ilerleyen bir yük için,
elektrik alan yükün "anlık" konumundan radyal
son olarak, A y ve A z' nin ikisi birden sıfır olduğundan Bx sıfırdır. Böylece, m an­ olarak dışarı doğru işaret eder.
yetik alanı basitçe aşağıdaki eşitlik gibi yazabiliriz:

B = v xE (26.9)

Şimdi gelin, alanların nasıl göründüğüne bakalım. Konumun anlık konumu


yakınındaki çeşitli konumlardaki alanın b ir resmini çizmeye çalışacağız. Yükün
etkisinin, b ir anlamda, gecikmeli pozisyonundan geldiği doğrudur; ancak hare­
keti tam olarak tanımlandığından, gecikmeli konumu da anlık konumu cinsin­
den ifade edilebilir. Düzgün hızlar için, alanları şimdiki konumla ilişkilendir-
mek daha güzeldir; çünkü (x, y, z)'deki alan bileşenler sadece (x - vt), y ve z 'ye,
yani anlık konum (x, y, z)'den r kadar yerdeğiştirme vektörünün bileşenlerine
dayanır (Bkz. Şekil 26-3).
Koordinat sisteminde z = 0 için bir noktayı ele alalım. Bu durumda E'nin sa ­
dece x ve y bileşenleri vardır. (26.3) ve (26.6) denklemlerinden, bu bileşenlerin
oranının, yerdeğiştirmenin x ve y bileşenlerinin oranına eşit olduğunu söyleye­
biliriz. Bunun anlamı, F n in , Şekil 26-3'te görüldüğü gibi, r'yle aynı yönde ol­
duğudur. Ez aynı zamanda z'yle orantılı olduğundan, bu sonuç her üç boyut
için doğrudur. Kısacası, elektrik alan yükten dışa doğru radyaldır ve alan çizgi­
leri doğrudan yükten dışarı doğru yayılır, tıpkı durağan b ir yükte olduğu gibi.
Elbette alan durağan yüktekiyle, bütün (1 - v2) çarpanlarından dolayı, aynı de­
ğildir. Ancak çok ilginç bir şey gösterebiliriz. Aradaki fark, x'in V l - v 2 terimiy­
le sıkıştırılmış olduğu özel b ir koordinat sisteminde Coulomb alanını çizince el­
de edeceğinize eşittir. Bunu yaparsanız, alan çizgileri, Şekil 26-4'te gösterildiği
gibi, yükün ilerisine ve gerisine doğru yayılacak ve yanlarda da sıkışacaktır.
Bilindik şekilde, ¿Tin şiddetini alan çizgilerinin yoğunluğuyla ilişkilendirir- Şekil 26-4 y= 0,9c sabit hızıyla ilerleyen bir yü­
kün elektrik alanının; (b), durağan bir yükün
sek; yanlarda daha şiddetli b ir alan ve yükün ileri ve gerisinde daha zayıf b ir
elektrik alanı ile [a] karşılaştırılması.
alan görürüz. Bu, denklemlerin söylediğiyle aynıdır, öncelikle, alanın hareket
yönüne dik açılarda, (x - vt) = O için şiddetine bakarsak, yükten uzaklık

yjy2 + z 2 'dir. Burada toplam alan şiddeti + E|'dir:

47reoVl —v 2 y 2 +1z 2
E = -- ------ %------ T <26-10>

Alan, uzaklığın karesiyle ters orantılıdır. Tıpkı Coulomb alanı gibi, ancak, da­
ima birden büyük olan, 1/Vl — v 2 çarpanıyla artırılmış şekilde. Dolayısıyla, h a­
reket eden b ir yükün yanlarındaki elektrik alan, Coulomb yasasıyla bulacağı­
nızdan daha şiddetlidir. Aslında, yanlara doğru yönlenmiş alan Coulomb p o ­
tansiyelinden, parçacığın enerjisinin durağan kütlesine bölüm ü kadar bir oran­
da daha büyüktür.
Yükün ilerisinde (ve gerisinde), y v e z sıfırdır ve böylece,

e = e * - J ' 0i7 % ¥ 126111


olur. Alan yine uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak değişmekte, ancak artık,
alan çizgilerinin resmine uygun olarak, (1 - v2) çarpanıyla küçültülmüştür, v/c
küçükse, uVc2 daha da küçüktür ve dolayısıyla (1 - v2) terimlerinin etkisi çok
küçüktür. Dolayısıyla, Coulomb yasasına geri döndük. Ancak parçacık ışık hızı­
na çok yakın b ir hızda hareket ediyorsa, ileri yöndeki alan çok fazla küçülür ve
yanlara doğru alan da çok fazla büyür.
Bir yükün elektrik alanı için sonuçlarımızı şu şekilde ifade edebiliriz: Bir
kâğıt üzerine, durağan b ir yükün elektrik alanlarını çizdiğinizi ve daha sonra
resmi v hızıyla hareket ettirdiğinizi düşünün. Bu durum da resim elbette L o ­
rentz büzüşmesiyle sıkışacaktır, diğer bir deyişle kâğıttaki karbon parçacıkları
oldukları yerden farklı yerde gözükeceklerdir. Buradaki harika şey, kâğıt hare­
ket ettikçe göreceğiniz resmin hâlâ noktasal yükün alan çizgilerini temsil etme­
sidir. Büzüşme onları, doğru çizgi yoğunluklarını gösterecek şekilde, kenarlar­
da yakınlaştırır ve yükün ilerisinde ve gerisinde dışa doğru yayar. Daha önce
alan çizgilerinin gerçek olmadığını ve sadece alanı temsil etmenin bir yolu ol­
duğunun altını çizmiştik. Yine de, bu şekilde neredeyse gerçek gibi gözükmek­
tedirler. Bu özel durum için, alan çizgilerinin gerçekten uzayda bir yerde oldu­
ğunu düşünme hatasını yapar ve onları dönüştürürseniz, gerçek alanı elde
edersiniz. Bununla birlikte, bu, alan çizgilerini gerçek kılmaz. Onların gerçek
olmadığını kendinize hatırlatmak için, b ir yük ve b ir mıknatısla meydana geti­
rilen elektrik alanın elektrik alan çizgilerini düşünün. Mıknatıs hareket ettiğin­
de, yeni elektrik alan çizgileri oluşur ve o güzel resim yok olur. Dolayısıyla, b ü ­
B züşen resim fikri genelde işlemez. Yine de, hızlı hareket eden b ir yükün alan la­
rını hatırlamak için pratik b ir yoldur.
Manyetik alan [Denk. (26.9)'dan] v x E'dir. Radyal b ir E alanına girmiş E ala­
nını ele aldığınızda, Şekil 26-5'te gösterildiği gibi, hareket çizgisi etrafında da­
ireler çizen b ir B elde edersiniz, c'leri yerine koyarsanız, düşük hızlı yükler için
elde ettiğimiz sonuçla aynı olduğunu görürsünüz, c'lerin nereye gitmesi gerek­
tiğini görmenin iyi b ir yolu, kuvvet yasasına başvurmaktır.
Şekil 26-5 Hareket eden bir yükün yakınındaki
F = q(E + v x B)
manyetik alan v x E d ir [Şekil 26-4’le karşılaş­
tırın]. Gördüğünüz üzere hız çarpı manyetik alan, bir elektrik alanla aynı boyutlara
sahiptir. Dolayısıyla, Denk. (26.9)'un sağ tarafı l/c2 çarpanını içermelidir.

B= V * E (26.12)
c2
Yavaş hareket eden bir yük için (v « c), E için Coulomb alanını alabiliriz; bu
durumda,
olur. Bu denklem, Bölüm 14-7'de b ir akımın manyetik alanı için bulduğumuz
denklemlere tam olarak karşılık gelmektedir.
Bu arada, düşünmeniz için ilginç bir şeye dikkatinizi çekmek istiyoruz. (Da­
ha sonra bunu tartışmak için geri döneceğiz.) Birbirlerinin yolunu kesebilecek,
ancak çarpışmayacak şekilde, hızları birbirine dik açılarda iki proton düşünün.
Herhangi b ir anda, birbirlerine göre konumları Şekil 26-6 (a)'daki gibi olacaktır.
<j2 'den dolayı, qı üzerindeki yüke veya tam tersine bakalım. q2 üzerinde, qı h a­
reket çizgisi üzerine bir manyetik alan meydana getirmediğinden dolayı, sadece
gı'den kaynaklı elektrik kuvveti vardır. q\ üzerindeyse, yine elektrik kuvveti,
ancak ilave olarak, q2 tarafından meydana getirilen bir B alanında ilerlediğin­ (b) cjıEı ®Bı
den dolayı, bir de manyetik kuvvet vardır. Kuvvetler Şekil 26-6 (b)'de gösteril­
miştir. qı ve q2 üzerindeki elektrik yükler eşit ve zıt yöndedir. Bununla birlikte
qı üzerinde enine b ir (manyetik) kuvvet vardır; ancak q2 üzerinde enine bir Şekil 26-6 Hareket eden iki yük arasındaki
kuvvet yoktur. Bu etkiye karşı eşit bir tepki yok mudur? Bu sorunun cevabını kuvvetler her zaman eşit ve zıt değildir. "Et-

düşünmeyi size bırakıyoruz. ki”ye karşı eşit bir "tepki" yok gibi görünmek­
tedir.

26-3 A lanların göreli dön ü şü m ü


Son bölümde, dönüştürülen potansiyellerin elektrik ve manyetik alanlarını
hesapladık. Alanlar elbette, potansiyellerin fiziksel anlamı ve gerçekliğine dair
daha önceden sunduğumuz fikirlere rağmen önemlidir. Alanlar da gerçektir.
"Durağan" bir sistemdeki alanları halihazırda biliyorsanız, hareket eden bir sis­
temdeki alanlan hesaplamanın bir yolunu bilmek, birçok amaç için kullanışlı
olur. </> ve A için dönüşüm yasalarımız var, çünkü A^ bir dört-vektördür. Şimdi
de E ve B'nin dönüşüm yasalarını bilmek istiyoruz. Bir çerçevedeki E ve B, çer­
çevenin yanından geçip giden b ir başka çerçevede nasıl gözükür? Bu dönüşüm
kullanışlıdır. Her zaman potansiyeller üzerinden gidebiliriz, ancak bazen alanla­
rı doğrudan dönüştürebilmek yararlıdır. Şimdi bunun nasıl olduğunu görelim.
Alanların dönüşüm yasalarını nasıl bulabiliriz? </> ve A için dönüşüm yasa­
larını ve alanların cp ve A cinsinden nasıl belirlendiğini biliyoruz. B ve E için
dönüşümü bulmak kolay olmalı. (Her b ir vektör için, onu dört-vektör yapacak
b ir şey olduğunu düşünebilirsiniz. Diğer b ir deyişle E için, dördüncü bileşen
olarak kullanacağımız b ir şey olmalı. Aynı zamanda B için de. Ancak bu böyle
değildir. Beklediğinizden çok daha farklıdır durum.) Başlamak için, sadece bir
B manyetik alanını ele alalım. Elbette o V x .A'dır. Vektör potansiyelinin x, y ve
z bileşenleri yanında b ir de t bileşeni olması gerektiğini biliyoruz. V gibi türev­
ler için, x, y, z kısımları dışında bir de t'ye göre türev olması gerektiğini de b ili­
yoruz. O halde gelin, “y" yerine “t", veya "z" yerine "t" ya da benzeri b ir değişim
yaptığımızda ne olduğunu görelim.
öncelikle, bileşenlerini yazdığım ızda V x A'nın terimlerinin biçimine dikkat
edin.

Bx = ^ - - ^ 1 - By = Bz = ^ - ^ (26.14)
dy dz y dz dx dx dy

x bileşeni, y ve z bileşenlerini içeren b ir çift terime eşittir. Bu türevler ve b ile­


şenler bileşimine b ir "zy şeyi" dediğimizi düşünüp, onu F z y 'yle kısaltalım. A şa­
ğıdaki denkliği demek istiyoruz:

Fzy = ^ L - - Ş * (26.15)
dy dz

Benzer şekilde, By de benzer bir "şey"e eşittir, ancak bu sefer b ir “xz şeyi"dir. Ve
elbette Bz de, “yx şeyi"ne karşılık gelir. Bu durumda aşağıdaki eşitlikleri yaza­
biliriz:
Bx = Fzy, By = Fxz, Bz = Fyx (26.16)

Şimdi de, “t" tipi şeyler, örneğin Fxt ve FfZ gibi, uydurmaya çalışsak ne olur
acaba (sonuçta doğa x, y, z ve t'de hoş ve simetrik olmalı)? Örneğin, Ftz nedir?
Elbette aşağıdaki gibidir:
dAt dAz
dz dt
A t = <p eşitliğini hatırlarsanız, aynı zamanda:

dtp dAz
dz dt

Bunu daha önce görmüştünüz. iTnin z bileşenidir bu. Aslında, - b i r yanlış işa­
retle- neredeyse. Ancak, dört boyutlu gradyanda t türevinin x, y ve z'den eksi
işaretle geldiğini unuttuk. Dolayısıyla Ftz nin daha tutarlı uzantısını, yani aşa­
ğıdaki eşitliği almalıydık:

(26.17)
dz dt

Bu, tam olarak - Ez'ye eşittir. FfX ve Fty için de deneyerek, aşağıdaki üç eşitliği
elde ederiz.
F tx 3 ~EX Fty = -E y Ftz — —Ez (26.18)

Her iki alt simge de £ olursa ne olur? Ya da, her ikisi de x olursa ne olur? B i­
ze, sıfırdan başka b ir şey vermeyen aşağıdaki denklemi

dAt dAt
Ftt =
ât dt

ve aşağıdaki eşitlikleri elde ederiz:

dAr dAx
Frx =
dx dx

Bu F şeylerinden altısı elimizdedir. Alt simgeleri tersine çevirerek, altı adet


daha elde edebiliriz ancak
FXy - ■

ve benzeri eşitliklerden dolayı bize yeni b ir şey vermezler. Dolayısıyla, çiftler


halindeki dört alt simgenin on altı olası birleşiminde, sadece altı farklı fiziksel
nesne elde etmiş oluruz ve onlar B ve E 'nin bileşenleridir.
y yi genel şekilde ifade etmek için n ve v genel alt simgelerini kullanacağız.
H ve v -b izim dört-vektör gösterimimizde t, x, y ve z anlamına gelen - 0 , 1 , 2 ve­
ya 3 olabilirler. Ayrıca, F ^ 'yi, = (d/ât, -â/dx, -d/dy, -d /â z) ve A^ = (<j>, A x, A y,
A z) eşitliklerini hatırlayıp, aşağıdaki gibi

(26.19)
Tablo 26-1
FfiV bileşenleri tanımlarsak, her şey bizim dört-vektör gösterimimizle uyumlu olur.
Doğada birbirleriyle bütün oluşturan -ay n ı şeyin farklı yönleri o la n - altı ni­
F
= - ^ celik bulm uş olduk. Işık hızına ilişkin bir kaygımızın olmadığı, yavaş hareket
F
rtifl = 0
eden dünyamızda farklı vektörler olarak ele aldığımız elektrik ve manyetik
II

~BZ F it = E x alanlar, dört-uzayda vektör değildirler. Yeni b ir "şey"in parçalarıdırlar. Fiziksel


II

-B x "alan" dediğimiz şey aslında, altı bileşenli Ffiv nesnesidir. Görelilik için ona bu
II

~By
H

F it =
şekilde bakmalıyız. F^y için sonuçlarımızı Tablo 26-1'de özetledik.

Gördüğünüz üzere, burada yaptığımız şey vektörel çarpımı genelleştirmek­


tir. Büküm işlemiyle başladık ve iki vektörün dönüşüm özellikleri ile bükümün
dönüşüm özellikleri aynı olduğundan bildiğim iz üç boyutlu A vektörü ve grad-
yan işlemcisi de vektör gibi davranır. Şimdi, üç boyuttaki sıradan b ir vektörel
çarpıma bakalım, örneğin, b ir parçacığın açısal momentumuna. Bir nesne bir
düzlemde ilerlerken, (xvy - yvx) niceliği önemlidir. Üç boyutta hareket için, açı­
sal momentum dediğimiz, böyle üç önemli nicelik vardır:

Lxy = m {xvy - y vx) Lyz = m (yvz - zvy) Lzx = m (zvx - xvz)

Belki de şimdiden unuttunuz, ancak I. Cilt, 20. Bölümde bu üç niceliğin b ir vek­


törün bileşenleriyle ifade edilebileceğini keşfetmiştik. Bunun için, sağ el göste­
rimiyle yapay b ir kural geliştirmiştik. Şanslıydık. Şanslıydık çünkü Ly (i ve j, x,
y veya z'ye eşitken) simetrik olmayan b ir nesneydi:

Ly = - Lji, La = O

Olası dokuz nicelikte, sadece üç adet bağım sız sayı vardır. Tesadüfe bakın ki,
koordinat sistemlerini değiştirdiğinizde sadece bu üç nesne, bir vektörün bile­
şenlerinin dönüştüğü şekilde dönüşmektedir.
Aynı şey sayesinde, b ir yüzey elemanını da b ir vektör olarak gösterebiliriz.
Bir yüzey elemanının iki parçası vardır -d x ve d y - diyelim ve yüzeye dik da
vektörüyle bunları temsil edebiliriz. Ancak bunu dört boyutta yapamayız.
dxdy'ye "normal" nedir? z boyunca m ıdır yoksa t boyunca mıdır?
Kısacası, şansımıza, üç boyutta Ly gibi iki vektörün birleşim ini aldığınızda,
onu yine bir başka vektör şeklinde yazabiliyoruz çünkü b ir vektörün bileşenleri
şeklinde dönüşebilecek sadece üç terim vardır. Ancak dört boyutta bu açıkça
imkânsızdır; çünkü altı bağım sız terim vardır ve altı şeyi dört şeyle göstere­
mezsiniz.
Üç boyutta bile, vektör şeklinde gösterilemeyecek vektör birleşimleri elde
etmek mümkündür, a = (ax, ay, az) ve b = (bx, by , bz) şeklinde iki vektörü ele
alalım ve bileşenlerinin çeşitli birleşim lerini yazalım. axbx, axby, vs. Dokuz o la­
sı nicelik vardır:
&xbxt axby, Q>x^z
aybx, dyby, dybz
azbxı Uzby, azbz

Bu niceliklere Tij diyebiliriz.

Böylece, dönmüş b ir (z ekseni etrafında dönmüş olsun) koordinat sistemine


gittiğimizde a v e b bileşenleri değişir. Örneğin yeni sistemde, ax aşağıdaki eşit­
likle
a'x = &x cos 0 + ay sin d

ve by de aşağıdaki eşitlikle değiştirilir:

by = by cos 0 - bx sin 8

Diğer bileşenler de aynı bu şekilde değiştirilir. Tij niceliğinin dokuz bileşeni de


değişir elbette. Örneğin, Txy = axby aşağıdaki

Txy = axby (cos2 6) - axbx(cosO sinö) + ayby (sinö cosö) - aybx (sin 2 6)

veya şu aşağıdaki ifadeyle değiştirilir:

TXy = TXy cos 2 6 - Txxcos6 sinö + Tyy sinö cosö - Tyx sin 2 6

T 'i j nin her bir bileşeni, T ij bileşenlerinin doğrusal birleşim idir.


Böylece sadece, vektör gibi dönüşen üç bileşeni olan a x b gibi b ir "vektör
çarpımının" mümkün olduğunu değil, aynı zamanda, nasıl işlediklerini anlaya­
bileceğimiz karmaşık bir kurallar kümesiyle dönmenin altında dönüşen, dokuz
bileşenli iki Tij vektörünün yeni b ir çeşit "çarpımını" yapabileceğimizi de keş­
fetmiş olduk. Böyle b ir nesneyi tanımlayan, b ir yerine iki indis vardır ve adına
tensör denir. "İkinci derece" b ir tensördür. Üç vektörle bu oyunu oynayıp, üçün­
cü derece b ir tensör, ya da dört vektörle dördüncü dereceden b ir tensör elde
edebilirsiniz ve bu böyle gider. Birinci dereceden b ir tensör, b ir vektördür.
Elektromanyetik niceliğimiz F^v de ikinci dereceden b ir tensördür, çünkü iki
indisi vardır. Ama dört boyutta bir tensördür. Birazdan üzerinde duracağımız
özel bir şekilde -vektörlerin çarpımının dönüşme şeklidir- dönüşür. İndisleri­
nin yerini değiştirdiğinizde, işaret değiştirir. Bu özel b ir durumdur. O, ters
simetrik bir tensördür. Böylece şunu diyebiliriz: Elektrik ve manyetik alanların
her ikisi de, dört boyutta ikinci dereceden bir simetrik olmayan tensörün p a r­
çasıdır.
Uzun b ir yoldan geldiniz buraya. Hızın ne olduğunu tanımladığımız zamanı
hatırlıyor musunuz? Şimdiyse "dört boyutta ikinci dereceden b ir simetrik olma­
yan tensör" hakkında konuşuyoruz.
Şimdi, Fftv'nin dönüşüm yasasını bulmalıyız. Bulması çok zor değildir, sade­
ce biraz zahmetlidir. Çok zihin gücü gerektirmeyecek, ama iş için aynı şeyi söy­
leyemeyiz. İstediğimiz şey, V^Av - V^A^'nün Lorentz dönüşümüdür. b ir vek­
törün özel durumu olduğundan, diyeceğimiz genel simetrik olmayan vektör
birleşim iyle çalışacağız:
Gpx> ~ —o-vbfi (26.20)

(Amaçlarımız doğrultusunda, a^ en sonda V^'yla ve da A^ potansiyeliyle de­


ğiştirilecektir.) dp ve bfi bileşenler Lorentz denklemleriyle aşağıdaki gibi dönü­
şürler:
, at - vax bt - vbx

,2 6 .21l
■Ji — v2 >/1 — v2
a'y — 0,y b'y — by
az = &Z b'z m a-z

Şimdi Gnv'nin bileşenlerini dönüştürelim, önce Gtx:

G'tx = - a'x b't

_ ( a -t-v a A ( bx- v b t\ f ax- v a t\ i bt-v b


VVl-v2/ \Vl-P2 ) \ Vl-v2 ) \ Vl-v2/
= atbx - a x bt

Ancak bu sadece Gt/tir; dolayısıyla aşağıdaki basit sonucu elde ederiz:

G'tx “ Gtx
Birini daha yapalım:

_ a t - vax bt - vbx _ ( atby - aybt) - v (a xby - aybx)


~ üy 'j T ^ v 2 ~

Böylece aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

Gty ~ vGxy
ty = 1—
Vn — v 2I
Elbette, aynı şekilde:
Gtz - vGxz
G 'tz =
Vl —v 2

Gerisinin nasıl geleceği bellidir. Gelin, altı terimi bir tablo haline getirelim. An­
cak şimdi, onları F ^ için de yazabiliriz:

Fxy - vFty
F 'tx = Ftx F'xy =

Fty - vFxv
F 'ty= F 'y z = F y z (26.22)

^ Ftz - vFxz w Fzx - vFzt


r tZ ~ i---------------- -- rZ X - "
y / l-V 2 >/1 - V2

Elbette, hâlâ F'^v = -F 'vtl ve F '^ = 0 eşitlikleri de elimizdedir.


Böylece elektrik ve manyetik alanların dönüşümünü elde ettik. Şimdi tek
yapmamız gereken, Fn v terimlerinin E ve B cinsinden neye karşılık geldiklerini
Tablo 26-1'e bakarak öğrenmektir. Sadece b ir yerdeğiştirme meselesi. Böylece
sıradan sembollerle nasıl göründüğünü gördüğümüze göre, alan bileşenlerinin
dönüşümünü Tablo 26-2'de tekrar yazdık.

Tablo 26-2
Elektrik ve manyetik alanların Lorentz dönüşümü (Not: c = 1)

E'x = Ex B'X = B X

E y —V B 2 B y + vE%

hv = V ı - vz By = v ı - v 2

E g + v B y B% — v E y

J l - V 2

Tablo 26-2'deki denklemler bize, E ve B'nin bir eylemsizlik çerçevesinden


diğerine nasıl değiştiğini anlatıyor. Bir sistemdeki E ve i?yi biliyorsak, v hızıy­
la hareket eden b ir diğerinde ne olduklarını bulabiliriz.
v, x yönünde olduğundan, ı/li terimlerin hepsinin v x E ve v x B vektörel
çarpımlarının bileşenleri olduğunu fark ederseniz, bu denklemleri daha basit
bir biçimde yazabilirsiniz. Dönüşümleri, Tablo 26-3'te gösterildiği gibi tekrar
yazabilirsiniz.
Tablo 26-3
Alan dönüşüm leri için alternatif bir biçim (Not: c = 1)

B'X = B X

(E + V X B)y | İ - V X Ety
B 'y .
Xy- Vı _ y2 •y/l — V 2

{ E + v x B)z ( B - v x E)z
E'z = - B'z
•Jl — v 2 y/l — V 2

Şimdi artık hangi bileşenin nereye gittiğini hatırlamak kolaydır. Aslında x


boyunca alan bileşenlerini "paralel" bileşenler E|| ve B|| olarak (S ve S"nün göreli
hızına paralel olduklarından dolayı) ve toplam enlemesine bileşenleri de - y ve z
bileşenlerinin vektör toplam larını- "dik" E± ve flj. bileşenleri olarak tanım lar­
sak, dönüşüm daha da basitçe yazılabilir. Böylece, Tablo 26-4'teki denklemleri
elde ederiz, (c'leri de geri koyduk, böylece geriye dönük başvurduğum uzda daha
kullanışlı olur.)
Tablo 26-4
Eve B'nin b ir başka Lorentz dönüşüm biçimi

EJ = E, Bi = B»

e , = i£ + 1, x » i »*,_
- v 2/ c 2 V 1 - v 2/ c 2

Alan dönüşümleri sayesinde, daha önce çözdüğümüz bazı problemleri -ö r-


neğin, hareket eden b ir noktasal yükün alan ların ı- farklı b ir yoldan çözebiliriz.
Daha önce alanları, potansiyellerin türevini alarak hesaplamıştık. Ancak şimdi
bunu, Coulomb alanını dönüştürerek yapabiliriz. S çerçevesinde hareketsiz b ir
noktasal yük varsa, sadece basit b ir radyal E alanı vardır. S' çerçevesi, S'in ya-
nından v = - u hızıyla geçerse, S' çerçevesinde u hızıyla hareket eden bir nokta­
sal yük görürüz. Tablo 26-3 ve 26-4'teki dönüşümlerin. Bölüm 26-2'de elde et­
tiklerimizle aynı elektrik ve manyetik alanlar verdiğini göstermeyi size bırakı­
yoruz.
Tablo 26-2'deki dönüşüm, sabit yüklerden oluşan herhangi bir sistemin ya­
nından geçerken ne gördüğümüze dair ilginç ve basit b ir cevap sunar bize. Ör­
neğin, Şekil 26-7'de gösterildiği gibi, bir kondansatörün levhaları arasından ge­
çerken S' çerçevemizdeki alanları bilmek istediğimizi düşünelim. (Elbette, yük­
/ *
+ + + + + +
+ \ lü bir kondansatörün bizim yanımızdan geçtiğini söylemekle aynı şeydir bu.)
E
S' N e görürüz? Bu durumda dönüşüm kolaydır, çünkü başlangıç sistemindeki B
alanı sıfırdır. Öncelikle, hareketimizin E'ye dik olduğunu varsayalım; bu du­
rumda E' = E /-J 1 - p 2/c 2 alanını görürüz ve o hâlâ tamamen enlemesinedir. İla ­
veten, B 1 = - v x E '/c 2 manyetik alanını görürüz. (^/1 — v 2/ c 2, B ' için olan denk­
Şekil 26-7 Statik bir elektrik alanın içinden lemimizde gözükmez, çünkü E yerine E ' cinsinden yazdık onu; ancak bu aynı
geçen S' koordinat çerçevesi. şeydir.) Dolayısıyla statik b ir elektrik alana dik olarak hareket ederken, enleme­
sine b ir B görürüz. Hareketimiz E ye dik değilse, E yi En ve E± parçalarına ayırı­
rız. Paralel kısım değişmemiştir, E\\ = E\\, ve dik bileşen de tıpkı tarif edileni ya­
par.
Tersi b ir durumu ele alalım ve tamamen statik bir manyetik alan içinden
geçtiğimizi düşünelim. Bu sefer, v x B ' ifadesine eşit b ir E ' elektrik alanı görü­
rüz ve manyetik alan da (enlemesine olduğunu varsayarsak) l/y /l — v 2/c 2 çar­
panıyla değişmiştir, v, c'den çok küçük olduğu sürece, manyetik alandaki deği­
şimi ihmal edebiliriz ve asıl etki elektrik alanın görünmesidir. Bu etkiye bir ör­
nek olarak, bir zamanın meşhur problemi olan bir uçağın hızını belirlemeyi ele
alalım. Yerden yansım aları kullanarak radarla hava hızını bulabildiğim iz için
artık meşhur değildir; ancak uzun yıllar boyunca b ir uçağın hızını kötü havada
bulmak çok zordu. Yeri göremezdiniz ve neresi yukarı, neresi aşağı bilem ezdi­
niz ve daha birçok problem le karşılaştırdınız. Yine de, dünyaya göre ne hızda
ilerlediğinizi bilmek önemliydi. Dünyayı görmeden bunu nasıl yapabilirsiniz?
Dönüşüm denklemlerini bilen birçok kişi, uçağın dünyanın manyetik alanında
ilerlediği fikriyle çıkageldi. Manyetik alanı iyi kötü bildiğim iz b ir yerde b ir uça­
ğın uçtuğunu düşünelim. Manyetik alanın dik olduğu basit durumu ele alalım.
Manyetik alanın içinden yatay v hızıyla geçiyorsanız, o zaman denkleme göre
örneğin, hareket çizgisine dik b ir v x B elektrik alanı görmeliyiz. Yalıtılmış bir
teli uçak boyunca uzatırsak, bu elektrik alan telin uçlarında yük indükleyecek-
tir. Bu, yeni bir şey değildir. Yerden bakan b ir gözlemciye göre, b ir alan içinden
telle geçmekteyiz ve v x B kuvveti telin uçlarına yüklerin hareket etmesini sa ğ ­
lamaktadır. Dönüşüm denklemleri de aynı şeyi farklı yoldan ifade ederler. (Bir
şeyi birden fazla yolla ifade edebiliyor olmamız, yollardan birinin diğerinden
iyi olduğu anlamına gelmez. O kadar çok yöntem ve araçla donanıyoruz ki, aynı
sonucu 65 farklı yolla elde edebiliriz!)
Diğer b ir deyişle, v'yi ölçmek için tek yapmamız gereken telin uçları arasın­
daki voltajı ölçmektir. Voltmetreyle bunu yapamayız, çünkü aynı alanlar volt­
metrenin tellerini de etkiler; ancak bu tür alanları ölçmenin yolları vardır. 9.
Bölümde atmosferik elektriği tartışırken, bunlardan bazılarından bahsetmiştik.
Dolayısıyla, uçağın hızını ölçmek mümkündür.
Bununla birlikte, bu önemli problem bu şekilde çözülmemiştir. Bunun nede­
ni, meydana gelen elektrik alanın metre başına m ili-Volt'lar mertebesinde ol­
masıdır. Bu tür alanları ölçmek mümkündür, ancak sıkıntı şudur ki, bu alanlar,
ne yazık ki, diğer elektrik alanlardan farklı değildir. Manyetik alanın içinde h a­
reket ederken üretilen alan, havada bir başka nedenle hâlihazırda var olan d i­
ğer alanlardan, örneğin havadaki elektrostatik yüklerden veya bulutlarda olan,
ayırt edilemez. 9. Bölümde, dünya yüzeyinin üstünde tipik olarak, metre başına
100 Volt şiddetinde elektrik alanlar olduğunu belirtmiştik. Ancak bunlar gayet
düzensizdir. Dolayısıyla uçak havada yol alırken, v x B'yle meydana gelen ufak
alanlara kıyasla devasa boyutta atmosferik elektrik alanların değişimlerini gö­
rür ve pratik nedenlerden dolayı, b ir uçağın hızını dünyanın manyetik alanın­
dan geçişiyle ölçmek imkânsızdır.
26-4 Göreli gösterim d e h arek et denklem leri*
Bulduğumuz zaman alanların ne yaptığını bilmediğimiz sürece, M axw ell
denklemlerini kullanarak elektrik ve manyetik alanları bulmak çok da faydalı
değildir. Alanların, yükler üzerindeki kuvvetleri bulm ak için gerekli olduğunu
ve o kuvvetlerin de yükün hareketini belirlediğini hatırlayın. Dolayısıyla, elbet­
te, elektrodinamik kuramının b ir parçası da kuvvetler ve yüklerin hareketleri
arasındaki ilişkidir.
E v e B alanlarındaki tek b ir yük için kuvvet aşağıdaki gibi ifade edilir:

F = q (E + v x B) (26.23)

Düşük hızlar için bu kuvvet, kütle çarpı ivmelenmeye eşittir; ancak herhangi
bir hız için doğru yasa, kuvvetin d p /d t'ye eşit olduğudur, p = m0v/y ]\ — v 2/ c 2
eşitliğini kullanarak, hareket denkleminin göreli olarak doğrusunu aşağıdaki
denklem gibi yazabiliriz:

(26.24)

Şimdi bu denklemi, görelilik bakış açısıyla inceleyelim. M axw ell denklemle­


rini göreli biçime soktuğumuza göre, hareket denklemlerinin göreli biçimde n a­
sıl gözükeceğini görmek ilginç olurdu. Bakalım, denklemi dört-vektör gösteri­
miyle tekrar yazabilecek miyiz?
Momentumun, zaman bileşeni m0c2/ J 1 - v 2/ c 2 enerjisi olan b ir dört-vek-
törünün parçası olduğunu biliyoruz. Bu durumda, Denk. (26.24)'ün sol tarafını
dpfj/dt'yle değiştirmeyi düşünebiliriz. Bu durumda tek ihtiyacımız, F için b ir
dördüncü bileşen bulmaktır. Bu dördüncü bileşen eneıjinin değişim hızına veya
iş yapm a hızı F • v'ye eşit olmalıdır. Böylece Denk. (26.24)'ün sağ tarafım (F ■ v,
Fx, Fy, Fz) şeklinde bir dört-vektör gibi yazabiliriz. Ancak bu, onu bir dört-vek­
tör yapmaz.
Bir dört-vektörün zam an türevi artık dört-vektör değildir; çünkü d/dt, t'nin
ölçülebilmesi için özel bir çerçeve seçimi gerektirir. Bu derdi, v'yi bir dört-vek-
töre dönüştürmeye çalışırken çekmiştik, ilk tahminimiz, zaman bileşeninin
cdt/dt = c olabileceğiydi. Ancak,

(26.25)

nicelikleri bir dört-vektörün bileşenleri değildirler. Dört-vektöre dönüştürüle-


bilmeleri için her b ir bileşenin l / J l - v 2/ c 2 faktörüyle çarpılması gerektiğini
bulduk. "Dört-hız" u^, dört-vektördür;

(26.26)

Demek ki türevleri bir dört-vektör yapmak istiyorsak, d /d t'yi l/^/l - v 2/ c 2 'yle


çarpmalıyız.
Bu durumda ikinci tahminimiz aşağıdakinin de b ir dört-vektör olması ge­
rektiğidir:

(26.27)

Ancak, v nedir? O, parçacığın hızıdır. Koordinat sisteminin değil! Bu durumda

(26.28)

şeklinde ifade edilen /¿, niceliği, b ir kuvvetin dört boyutuna uzantıdır. Ona
"dört-kuvvet" diyebiliriz. Gerçekten de bir dört-vektördür ve uzay bileşenleri
i*in değil ama F /J 1 - v 2/c 2' nin bileşenleridir.
Soru: neden bir dört-vektördür? l / y jl — v 2/ c 2 çarpanına dair biraz anlayı-

Bu bölümde c'leri geri yerlerine koyacağız.


şımız olsa iyi olurdu. Şu ana kadar iki kez karşımıza çıktığına göre, d /d t'nin ay­
nı çarpanla düzeltilebileceğinin nedenini anlamanın vaktidir artık. Cevap şu
ifade gibidir: herhangi b ir x fonksiyonunun zamana göre türevini aldığımızda,
Ax artışını, t değişkeninde küçük Ai aralığında hesaplıyoruz. Ancak b ir başka
çerçevede, At aralığı hem t', hem de x"nde bir değişime karşılık gelebilir. Dola­
yısıyla, sadece i"n ü değiştirirsek, z'teki değişim farklı olacaktır. Türevimiz
için, uzay-zamandaki "aralığın" ölçüsü olan b ir değişken bulmalıyız. Böyle bir
değişken, bütün koordinat sistemlerinde aynı olacaktır. Bir parçacık dört-uzay-
da "hareket ettiği" zaman, At, Ax, Ay, Az değişimleri meydana gelir. Bunlardan
b ir değişmez aralık çıkarabilir miyiz? Bunlar xfl = (ct, x, y, z) dört-vektörünün
bileşenleridir; dolayısıyla aşağıdaki gibi b ir As niceliği -b u dört boyutlu bir
skaler çarpım dır- tanımladığımızda, dört boyutlu aralığı ölçmek için iyi bir
dört-skaler elde etmiş oluruz.

As -vey a limiti ds- sayesinde, s = f d s şeklinde bir parametre tanımlayabiliriz.


s'e göre türev, d/ds de hoş bir dört boyutlu işlemdir; çünkü Lorentz dönüşümü­
ne göre değişmezdir.
Hareket eden bir parçacık için ds ve dt'yi ilişkilendirmek kolaydır. Hareket
eden b ir parçacık için aşağıdaki ifadeyi

dx = vxdt dy - vydt dz = vzdt (26.30)

ve aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

ds = J (d t 2/ c 2) ( c 2 — v 2 — Vy — v|) - dtyj 1 — v 2/ c 2 (26.31)

Böylece,
1 d
y j \ — V2/ C 2

işlemcisi, değişmez bir işlemcidir. Herhangi bir dört-vektör üzerinde onunla iş­
lem yaparsak, b ir başka dört-vektör elde ederiz, örneğin, (ct, x, y, z) üzerinde
işlem yaparsak, dört-hız u^'yü elde ederiz:

Şimdi, neden yj 1 - v 2/ c 2 çarpanının neden her şeyi düzelttiğini anlamış olduk.


Değişmez s değişkeni yararlı b ir fiziksel niceliktir. Ona, bir parçacığın yo­
lundaki "uygun zaman" denir; çünkü ds her zaman, herhangi b ir anda parçacık­
la beraber ilerleyen bir çerçevenin zaman aralığıdır. (Böylece, Ax = Ay = Az = 0
ve As = At) ilerleme hızı ivmelenmeye dayanmayan b ir "saat" hayal ederseniz,
parçacıkla beraber taşınan böyle b ir saat s zamanım gösterirdi.
Şimdi geriye gidip, Newton yasasını (Einstein'ın düzelttiği haliyle) aşağıda­
ki eşitlik gibi yazabiliriz:

(26.32)

fp, Denk. (26.28)'le bulunabilir. Ayrıca, pp momentumu da, Xp = (ct, x, y, z) koor­


dinatları parçacığın yolunu gösterirken, aşağıdaki eşitlik gibi yazılabilir:

(26.33)

Son olarak, dört boyutlu gösterim bize hareket denklemlerinin, F = m a 'yı hatır­
latan aşağıdaki basit biçimini verir:

(26.34)

Denklem (26.34)'ün F = m a'yla aynı olmadığını fark etmeniz önemlidir; çünkü


dört-vektör denklemi (26.34), yüksek hızlar için Newton yasasından farklı olan
görelilik mekaniğini içerir. Anlamlarını hiç değiştirmeden -sadece b ir gösterim
değişikliğiyle- göreli biçimde denklemleri tekrar yazabildiğim iz M axw ell denk­
lemleri durumuna benzemez bu.
Şimdi Denk. (26.24)'e dönelim ve eşitliğin sağ tarafını dört-vektör gösteri­
miyle nasıl yazabileceğimize bakalım. Üç bileşen -y j 1 — v 2/ c 2'ye bölündüklerin­
d e - /¿/nün bileşenleridir, dolayısıyla:

q {E + v x B )x _ Ex Vy &z VzBy
(26.35)
X V l - v 2 /c2 yj 1 — v 2/ c 2 yjl — V2/C 2 y / l - V 2/C 2

olur. Şimdi bütün nicelikleri göreli gösterimlerine yerleştirmeliyiz, öncelikle


c/ V l — v 2/ c 2 ve Vy/yj 1 - v 2/ c 2 ve vz/yj 1 — v 2 /c2 'nin, dört-hız u^'nün t, y ve z b i­
leşenleri olduğunu belirtelim. E ve B'nin bileşenleri de, F^v alanlarının ikinci
dereceden tensörünün bileşenleridir. Tablo 26-1'den, Ex, Bz ve By ye karşılık ge­
len Fpv bileşenlerine baktığımızda aşağıdaki denklemi elde ederiz*:

f x = q (u tFxt - uyFxy - uzFxz)

Bu eşitlikteki her terimin bir x alt simgesi var; bu, x bileşeni bulduğum uz için
mantıklıdır. Sonra diğerleri çiftler halinde -x x teriminin kayıp olması haricin­
d e - belirir: tt, yy, zz. Biz de denkleme onu sokar ve aşağıdaki denklemi yazarız:

fx —q (u tFxt - UXFXX - UyFXy - uzFxz) (26.36)

FfiV ters simetrik olduğundan b ir şeyi değiştirmedik ve Fxx sıfırdır. xx terimini


koymak istememizin nedeni, Denk. (26.36)'yı aşağıdaki gibi yazabilmek içindir:

fn —quv Ffiv (26.37)

Bir alt simge iki kere gözükürse (aynı burada ı/nin gözüktüğü gibi), işaretler
için aynı gösterimi kullanarak, aynı skaler çarpımdaki gibi terimler toplanır
diye bir kural geliştirirsek, bu denklem, Denk. (26.36)'nın aynısıdır.
(26.27)'nin ¡ı = y veya n = z için de aynı şekilde geçerliolduğuna kolaylıkla
inanabilirsiniz, ama peki n = t1Gelin, eğlencesine, ne çıkacağına bakalım:

ft = q (u tF tt - uxF tx - UyFty - uzF tz)

Şimdi, E ve B'ler cinsinden yazmalı:

/ vr Vv 17, \
A = <? 0 + - 7 . — Ex + . y Ey + , ~ — Ez ! (26.38)
\ y j l - v 2/ c 2 y j l — v 2/c2 V y j l - v 2/ c 2 )
veya

it
_ Qv ' E
y J l — V2/ C 2 _
Ancak, Denk. (26.28)'den,/t'nin aşağıdaki eşitlik olması gerektiğini biliyoruz:

F •v q(E + v x B) ■v
y Jl — V2/ c 2 y/ l - v 2/ c 2

Bu, (v x B) • v sıfır olduğundan, Denk. (26.38)'le aynı şeydir. Dolayısıyla, her şey
yerli yerine oturdu.
Özetlersek, hareket denklemimiz aşağıdaki zarif şekilde yazılabilir:

m 0^ - = fn = q u v Fnv (26.39)

Her ne kadar denklemlerin bu şekilde yazılabildiğini görmek hoş olsa da, bu b i­


çimde yazım pek yararlı değildir. Parçacık hareketlerini başlangıçtaki denklem­
lerimiz (26.24)'le çözmek daha elverişlidir ve biz de öyle yapacağız.

T ab lo 26-1'de c 'le ri geri koyduğumuzda, £"nin bileşenlerine karşılık gelen tüm Fttv bileşen ­
leri l/c çarpılm ıştır.
ALAN E N E R JİSİ VE ALAN MOMENTUMU

27-1 Yerel korunum


M addenin enerjisinin korunmadığı apaçık ortadadır. Bir nesne ışık yaydı­ 27-1 Yerel korunum
27-2 Enerji korunumu ve
ğında, eneıji kaybeder. Bununla birlikte, kaybolan enerji b ir başka biçimde ta­
elektromanyetizma
nım lanabilir. Örneğin, ışık olarak. Dolayısıyla enerjinin korunumu kuramı, ışık­
27-3 Elektromanyetik alanda enerji
la ilişkili veya genel olarak elektromanyetik alapla ilişkili enerji göz önüne alın­ yoğunluğu ve enerji akışı
mazsa eksik kalır. Şimdi enerjinin korunumu yasası ve ayrıca alanların momen- 27-4 Alan enerjisinin belirsizliği
tumuna el atacağız. Elbette, biri olmadan diğerini ele alamayız; zira görelilik 27-5 Enerji akışı örnekleri

kuramına göre onlar aynı dört-vektörün farklı yönleridir. 27-6 Alan momentumu

I. Cildin başlarında, enerjinin korunumunu tartışmıştık. O zaman sadece,


dünyadaki toplam enerjinin sabit olduğunu söylemiştik. Şimdi enerjinin koru­
numu yasası fikrini önemli b ir şekilde genişletmek istiyoruz. Enerjinin nasıl
korunduğunun detayını veren bir şekilde. Yeni yasaya göre, b ir bölgeden enerji
çıkışı oluyorsa, bunun nedeni o bölgenin sınırlarından dışarıya doğru akması­
dır. Böyle bir sınırlam ası olmayan enerji korunumu yasasından bir parça daha
kuvvetli b ir yasadır.
Bu ifadenin ne anlama geldiğini görmek için, yükün korunumu yasasının
nasıl işlediğine bakalım. Yük korunumu yasasını tanımlarken b ir j akım yoğun­
luğu ve p yük yoğunluğundan bahsetmiş ve b ir yerde yük azaldığı zaman, o yer­
den uzağa yük akışı olması gerektiğini söylemiştik. Buna, yükün korunumu de­
nir. Yük korunumu yasasının matematiksel biçimi aşağıdaki eşitliktir:

V -j = -~ 2 - (27.1)
J dt

(D (2)
Bu yasaya göre, dünyadaki toplam yük her zaman sabittir. Asla net bir yük ka­
zancı veya kaybı yoktur. Yine de, dünyadaki toplam yük başka bir şekilde de
sabit olabilir. (1) noktası yakınında b ir Q\ yükü olduğunu, uzaktaki bir (2) nok­
tası yakınındaysa hiç yük olmadığını varsayalım (Şekil 27-1). Şimdi, zaman geç­
tikçe, Qı yükünün yavaşça azaldığını ve eşzamanlı olarak (2) noktası yakınında
b ir @2 yükünün ortaya çıktığını ve bu iki yükün toplamının her an sabit olduğu­
nu düşünelim. Bir başka deyişle, herhangi b ir anda Çı'in kaybettiği yük miktarı
<?2 'Ye eklenir. Bu durumda, dünyadaki toplam yük miktarı korunmuş olur. Bu,
"dünya çapında" b ir korunumdur; ancak "yerel" diyebileceğimiz b ir korunum
değildir. Çünkü yükün (1) noktasından (2) noktasına gidebilm esi için bu iki nok­
<»)
ta arasındaki uzayda herhangi b ir yerde görünmesi gerekmedi. Yerel olarak yük
Şekil 27-1 Yük korunumunun iki yolu: (a)
tamamen "kaybolmuştur".
Ql + Q2 sabittir; (b ) dÇ^/dt = - f j ■nda = -
Bu tür bir "dünya çapında" korunum yasasını görelilik kuramına göre açık­ dQ2/dt.
lamak zordur. Birbirinden uzak noktalarda "Eşzamanlı anlar", farklı sistemler­
de aynı şekilde olmayan b ir kavramdır. Bir sistemde eşzamanlı olan iki olay,
geçip giden b ir başka sistem için eşzamanlı değildir. Tanım landığı şekliyle bir
"dünya çapında" korunum için, Çı'den kaybolan yükün Q2 'de eşzamanlı olarak
belirm esi gerekir. Yoksa, yükün korunmadığı bazı anlar olacaktır. Yük korunu­
mu yasasını "yerel" b ir korunum yasası haline getirmeden onu göreli olarak de­
ğişmez yapmanın b ir yolu yok gibi görünmektedir. îşin aslı, Lorentz göreli de­
ğişmezliği gereksinimi, olası doğa yasalarını şaşırtıcı yollarla engeller gibi gö­
zükmekte. Örneğin, çağdaş kuantum alan kuramında, insanlar kuramı "yerel ol­
mayan" b ir etkileşime -buradaki b ir şey, oradaki b ir şey üzerinde doğrudan et-
kisi olm ası- izin vererek değiştirmeye çalıştılar; ancak bu fikir görelilik ilkesiy­
le çelişti.
"Yerel korunum" bir başka fikir daha içerir. Ona göre bir yük b ir yerden bir
yere, ancak aralarındaki uzayda olan biten bir şey varsa gidebilir. Yasayı tarif
etmek için sadece yük yoğunluğu p 'ye değil; ancak aynı zamanda bir başka ni­
celiğe daha, adına j diyeceğimiz, b ir yüzey boyunca yük akışının hızını veren
vektöre ihtiyacımız vardır. Bu durum da akış. Denk. (27.1 )'le verilen yoğunluğun
değişim hızıyla da ilişkilidir. Bu, daha uçta bir tür korunum yasasıdır. Bu yasa,
yükün özel b ir şekilde, "yerel olarak" korunduğunu ifade eder.
Daha sonra ortaya çıktı ki, enerji korunumu yerel b ir süreçtir. Uzayın bir
bölgesinde sadece enerji yoğunluğu değil, aynı zamanda yüzeyden geçen eneıji
akışının hızını temsil eden b ir vektör vardır. Örneğin, b ir ışık kaynağı ışıdığın­
da yüzeyden dışarı giden ışık enerjisini bulabiliriz. Işık kaynağını çevreleyen
bir matematiksel yüzey hayal edersek, yüzeyin içinden kaybolan enerji yüzeyin
içinden dışarı akıp giden enerjiye eşittir.

27-2 E n erji korun um u ve elektrom an yetizm a


Şimdi, elektromanyetizma için enerji korunumu yasasını niceliksel bir şekil­
de yazalım. Bunu yapmak için, uzaydaki bir hacim elemanında ne kadar enerji
olduğunu ve enerji akışının hızını tanımlamamız lazım. Öncelikle sadece elekt­
romanyetik alan enerjisini ele aldığım ızı düşünelim. Alandaki enerji yoğunlu­
ğunu (uzaydaki birim hacimdeki enerji miktarını) u ve alanın enerji akışını da
(akışa dik birim alan boyunca birim zamanda akan enerjiyi) S vektörü temsil et­
sin. Bu durumda, yük korunumuna, Denk. (27.1), tam b ir şekilde benzeterek
alandaki "yerel" enerji korunumu yasasını aşağıdaki gibi yazabiliriz:

Elbette, yasa genelde doğru değildir. Alan enerjisi korunmaz. Karanlık bir
odaya girdiğinizi ve ışığı yaktığınızı düşünelim. Birden oda ışıkla dolar, her ne
kadar daha önce yoksa da, artık alanda enerji vardır. Denklem (27.2) eksiksiz
bir korunum yasası değildir; çünkü tek başına alan enerjisi korunmamakta, sa­
dece dünyadaki toplam enerji -ayrıca maddenin de enerjisi v a rd ır- korunmak­
tadır. Alan üzerinde madde tarafından yapılan b ir iş veya madde üzerinde alan
tarafından yapılan b ir iş varsa alan enerjisi değişecektir.
Üzerinde durduğumuz hacim içinde m adde varsa, ne kadar enerjisi olduğu­
nu biliriz: H er b ir parçacığın enerjisi rrcoc2/ -^ - v 2/ c 2 kadardır. Maddenin top­
lam enerjisi, bütün parçacık enerjilerinin toplam ıdır ve b ir yüzeyden bu enerji­
nin akışı, yüzeyden geçen her b ir parçacığın taşıdığı enerjinin toplamıdır. Şim­
di sadece elektromanyetik alanın enerjisi hakkında konuşmak istiyoruz. Dolayı­
sıyla, belirli bir hacimdeki toplam alan enerjisinin ya hacimden dışarı akan
alan enerjisinden dolayı ya da alanın maddeye enerji kaybrndan (veya enerji
kazancından, o da eksi bir kayıptır) dolayı olduğunu belirten b ir denklem yaz­
malıyız. V hacminin içindeki alan enerjisi aşağıdaki gibi yazılabilir ve azalma
hızı bu integralin zamana göre türevinin eksisidir:

V hacminden dışarı akan alan enerjisi, S'nin dik bileşeninin K yi çevreleyen £


üzerinden alınan integralidir:

Böylece, aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

~ ^ t I| u dV = J S •■ nda + (V içinde madde üzerinde yapılan iş) (27.3)


Daha önce, alanın her birim hacimdeki m adde üzerinde E j hızında iş yap­
tığını görmüştük. [Bir parçacığa etki eden kuvvet F = q (E + v x J?)'dir ve iş yap­
ma hızı da F ■ v = qE ■ v'dir. Birim hacimde N adet parçacık varsa, birim hacim­
de iş yapma hızı N q E ■ v 'd ir ve N q v = j eşitliği söz konusudur.] Dolayısıyla E ■j
niceliği alan tarafından birim hacimde ve zamanda kaybedilen enerjiye eşit ol­
malıdır. Bu durum da Denk. (27.3) aşağıdaki biçime dönüşür:

- S t î v u d v = Jj : s - n d a + i v E - J d v (27-4)
Bu, alan için enerji korunum yasasıdır. İkinci terimi b ir hacim integraline
dönüştürebilirsek. Denk. (27.2) gibi bunu da diferansiyel bir denkleme çevirebi­
liriz. Bunu yapmak. Gauss teoremi sayesinde kolaydır. S'in dik bileşeninin yü­
zey integrali, diveıjansım n içerdeki hacim üzerinden integralidir. Denk. (27.3),
ilk terimin zaman türevini integralin içine aldığımız aşağıdaki eşitliğe denktir:

-f — dV= f V SdV+ f E jdV


J v dt Jv

Bu denklem herhangi bir hacim için doğru olduğundan, integralleri kaldırabilir


ve elektromanyetik alanlar için enerji denklemini elde edebiliriz:

--^ -= V •S + E j (27.5)

u ve S'in ne olduğunu bilmediğimiz sürece, bu denklem pek işimize yara­


maz. Belki de onların E v e B cinsinden ne olduklarını size söylemeliyiz; zira tek
istediğimiz sonuçtur. Bunun yerine size S ve u'yu elde etmek için 1884 yılında
Poyntig tarafından kullanılan fikri göstermek istiyoruz ki böylece siz de onların
nerden geldiklerini bilin. (Bununla birlikte, bu çıkarımı ilerisi için öğrenmek
zorunda değilsiniz.)

27-3 E lektrom an yetik alan d a en erji yoğunluğu ve en erji akışı


Fikrin temeli, sadece E v e B alanlarına dayanan b ir S akışı ve u alan enerji
yoğunluğu olduğunu düşünmektir. (Örneğin, en azından elektrostatik için enerji
yoğunluğunun \e0 E ■ E şeklinde yazılabildiğini biliyoruz.) Elbette u ve S potan­
siyellere veya b ir başka şeye dayanabilir, ancak gelin ne çıkartabileceğimize
bakalım. E ■j niceliğini iki terimin toplamı olacak şekilde yeniden yazmayı de­
neyebiliriz. Bu terimlerden biri b ir niceliğin zaman türevidir ve diğeri de ikinci
bir niceliğin diverjansıdır. Bu durumda (uygun işaretlerle) ilk nicelik u ve ikinci
nicelik de S olurdu. Her iki nicelik de alanlar cinsinden yazılmalıdır; eşitliğim i­
zi aşağıdaki gibi yazmak isteriz:

e jJ = - 4dt
r - v •s <27-6>

Sol taraf sadece alanlar cinsinden ifade edilmelidir. Bunu nasıl yapabiliriz?
Elbette, M axw ell denklemlerini kullanarak. M axw ell denkleminden B'nin bükü­
mü için
dE
j = SqC2 V x B - e 0 —

olur. Bu ifadeyi (27.6)'ya yerleştirdiğimizde sadece JTler ve B'leri elde ederiz:

dE
E ■j = eoc2 E • (V x B) - e0E ■— (27.7)
ot

Şimdiden işimizin b ir kısmını bitirdik. Son terim ~(d/dt)(^e0 E ■£)'dir; b ir zaman


türevidir. Dolayısıyla 5 e0 E ■ E en azından u'nun b ir kısmıdır. Elektrostatikte
bulduğum uzla aynı şeydir. Şimdi tek yapmamız gereken, diğer terimi b ir şeyin
diverjansına çevirmektir.
Dikkat ederseniz, Denk. (27.7)'nin sağ tarafındaki ilk terim aşağıdakiyle ay­
nıdır:
(V x B) ■E (27.8)

ve, vektör cebirinden bildiğiniz üzere, (a x b) ■ c ifadesi, a ■ (fi x c)'yle aynıdır;


dolayısıyla terimimiz aşağıdakiyle aynıdır ve istediğimiz gibi, "bir şeyin” diver-
jansını elde etmiş olduk.
V - (B x £) (27.9)

Ancak bu yanlıştır! Daha önceden V işlemcisinin bir vektör "gibi” olduğunu; an­
cak "tam olarak" aynı olmadığı konusunda uyarıda bulunmuştuk. Tamamen ay­
nı olmamasının nedeni, analizden gelen ilave bir kural olmasıdır: b ir türev iş­
lemcisi bir çarpımdan önceyse, sağındaki her şey üzerinde etkilidir. Denklem
(27.7)'de V sadece B üzerinde işlem yapar, E üzerinde değil. Ancak (27.9) biçi­
minde, normal kurala göre V hem B hem de E üzerinde işlem yapar. Dolayısıyla
aynı şey değildir. Aslında, V • (B x E)'nin bileşenleri üzerinde çalışırsak, E- (VxB)
artı bazı diğer terimlere eşit olduğunu görebiliriz. Tıpkı, cebirde b ir çarpımın
türevini aldığım ızda olduğu gibi, örneğin:

’h {f 9 )~
V • (B x EVnin tüm bileşenleri üzerinde çalışmak yerine, bu tür problemlerd
çok faydalı olacak b ir numarayı size gösterelim. Herhangi b ir sıkıntıya girme­
den, V işlemcili ifadeler üzerinde vektör cebirinin bütün kurallarını kullanabi­
leceğiniz b ir num aradır bu. Şöyle ki, türev işlemcisinin ne üzerinde çalıştığını
gösteren analiz gösterimi kuralını -e n azından b ir süre için - kenara koymaktır.
Norm alde, terimler sırası iki ayrı amaç için kullanılır. Birincisi analiz içindir:
fid /d x)g ile g (d /d x )f aynı şey değildir ve diğeri de vektörler içindir: a x b,
b x a 'd an farklıdır. Eğer istersek, b ir an için analiz kuralını b ir kenara koyabili­
riz. Türevin sağdaki her şey üzerinde işlem yaptığını söylemek yerine, terimle­
rin yazıldığı sıraya bağlı olm adığını söyleyen yeni b ir kural uydururuz. Böylece
terimlerin sırasını kafamızı yorm adan değiştirebiliriz.
İşte yeni kuralımız: Sıranın b ir anlamı yoktur; diferansiyel işlemcisinin ne
üzerinde işlem yapacağını bir alt simgeyle gösteririz. D işlemcisinin d/dx'\ sim­
gelediğini düşünelim. Bu durum da Df, sadece / değişken niceliğinin türevinin
alındığı anlamına gelir. Böylece:

olur. Ancak D f f g varsa elimizde, o da aşağıdaki anlama gelir:

D ff9 = [ % ] 9
Ancak dikkat ederseniz, yeni kurala göre f D f g de aynı anlam a gelmektedir. Ay­
nı şeyi herhangi bir şekilde yazabiliriz:

D f f g = g D f f = f D f g = fg D f

Gördüğünüz üzere, D f her şeyin ardına gelebilir. (Bu kadar yararlı bir gösteri­
min hiçbir matematik veya fizik kitabında gösterilmemiş olması şaşırtıcıdır.)
Şunu merak ediyor olabilirsiniz: Ya ben f g 'nin türevini yazmak istiyorsam?
Her iki terimin de türevini istiyorum. Bu kolaydır, söyleyin yeter. D ffg ) + Dg\fg)
şeklinde yazarsınız. Bu tam olarak g(df/dx) + f[dg/dx) anlamına gelir ya da eski
gösterimle d\fg)/dx.
Göreceksiniz ki, V • (B x E) için yeni bir ifade üzerine çalışmak çok kolay ola­
cak. önce yeni gösterimi kullanarak aşağıdaki denklemi yazalım:

7 ( B x £ ) = Vb (B x E )+ VE - E ) (27.10)

Bunu yazdığımız gibi, artık terimler sırasını düz tutmak zorunda değiliz. V£ iş­
lemcisinin sadece E üzerinde ve Vb işlemcisinin de sadece B üzerinde işlem
yaptığını biliyoruz. Bu koşullarda, V işlemcisini sanki sıradan b ir vektörmüş
gibi kullanabiliriz. (İşimiz bittiğinde, elbette herkesin kullandığı "standart"
gösterime geri dönmeliyiz.) Dolayısıyla şimdi, noktalar ve çarpıları yerdeğiş-
tirmek ve terimlerle ilgili diğer düzenlemelerde bulunm ak gibi çeşitli şeyler
yapabiliriz, örneğin. Denk. (27.10)'un ortadaki terimi E ■ Vb x B şeklinde yazıla­
bilir. ( a - b x c = b - c x a eşitliğini hatırlayın.) Ve son terim B ■ E x Vjj'yle aynı­
dır. Garip gözükmekle beraber, her şey yolundadır. Şimdi her zamanki kurala
geri dönmek istersek, V işlemcisinin sadece "kendi" değişkeni üzerinde işlem
yapm asını sağlamalıyız. İlki zaten öyledir, dolayısıyla alt simgeyi olduğu gibi
bırakabiliriz. İkincisiyse, V işlemcisini ITnin önüne koymak için biraz düzenle­
me gerektiriyor. Bunu, vektörel çarpımı tersine çevirip, işaretini değiştirerek
yapabiliriz:
B ■ [E X VE) = - B • (VE X El

Artık bildiğim iz düzendedir, dolayısıyla her zaman gô 9t§Fitné âÔHëfeiliriz.


Denklem (27.10) aşağıdaki ifadeye eşittir:

V ■ (B x E) = E ■ [V x B) - B ■(V x E\ (İ 7 :ll)

(Bu özel durumda bileşenleri kullanmak daha süratli bir yol olurdu, ancak bu
matematiksel numarayı göstermek için zaman ayırmaya değdi. Muhtemelen b u ­
nu başka b ir yerde göremeyeceksiniz ve türev içeren terimleriîi sırasiyla ilgili
kuraldan vektör cebirini çözmek için faydalıdır.)
Şimdi, enerji korunumu tartışmamıza geri dönelittı ve yetıi söhucumuzu,
Denk. (27.11) kullanarak Denk. (27.7)'nin V x B terimini dönüştürelim. O eneıji
denklemi aşağıdaki ifadeye dönüşür:

E ■j = eoc2 V ■ (B x El + eoc2 B ■(V x Et ~ 4 ~ (Ae0 E ■ El (27.12)


at i
Gördüğünüz üzere, neredeyse sonuna geldik, u yerine kullanacağımız, t'ye göre
türev olan bir teriminiz ve S'i temsil edecek güzel b ir diveıjans terimimiz var.
Ne yazık kiortadaki terim, ne bir diveıjans ne de t'ye göre türev olduğundan,
ortada kaldı. Aslında neredeyse başardık, ama tam olarak değil. M axw ell denk­
lemlerine tekrar bakınca, V x E'nin -d B /d t'ye eşit olduğunu görürüz ki bu da or­
tada kalan terimi saf b ir zaman türevine dönüştürebileceğimiz anlamına gelir:

/ dB\ d ( B ■B\
B ■(V x E ) = f l ( —— j = —— ^ - )

Artık istediğimizi tam anlamıyla elde ettik. Enerji denklemimiz tam anlamıyla
Denk. (27.6) gibidir.

S + Ş E -e J (27.13)

Aşağıdaki

u=-Ş-£-E +^ -B B (27.14)

ve aşağıdaki tanımı yapabiliriz:


S = e 0cl E x B (27.15)

(Vektörel çarpım ları tersine çevirdiğimizde, işaretler doğru hale gelir.)


Programımız başarılı oldu. Biçimleri, statikte alanlar cinsinden enerji üze­
rinde çalışırken bulduklarım ıza benzer bir "elektrik" enerji yoğunluğu ve bir
"manyetik enerji yoğunluğunun toplamına eşit b ir enerji yoğunluğu ifadesi elde
etmiş olduk. Ayrıca, elektromanyetik alanın enerji akış vektörü için de b ir denk­
lem bulduk. Bu yeni vektör, S = e0c2 E x B, keşfeden kişinin ardından "Poynting
vektörü" olarak adlandırılır. Uzayda dolaşan alan enerjisinin hızını belirtir. Bir
saniyede küçük b ir da alanından akan eneıji, ra d a 'y a dik birim vektörken,
S ■nda'diT. (u veS içidenklemleri elde ettiğimize göre, dilerseniz çıkarımları
unutabilirsiniz.)
27-4 Alan en erjisin in belirsizliği
Poynting denklemlerinin [Denk. (27.14) ve (27.15)] bazı özel uygulam alarına
geçmeden önce, onları gerçekten "kanıtlamadığımızı" belirtmeliyiz. Tek yaptığı­
mız, muhtemel b ir "it" ve muhtemel b ir "S" bulmaktı. Terimlere biraz daha oy­
namadan "it" ve "S" için başka denklemler bulam ayacağım ızı nasıl bilebiliriz?
Yeni S ve yeni u değişik olabilirdi, ama yine de Denk. (27.6)'yı sağlardı. Bu
mümkündür. Yapılabilir; ancak bulunan biçimleri daima alanın çeşitli türevle­
rini içerir (ve daima ikinci dereceden terimlerle, örneğin ikinci türev ya da b i­
rinci türevin karesi gibi). Aslında u ve S için sonsuz sayıda olasılık vardır ve şu
ana kadar kimse hangisinin doğru olduğunu gösterecek deneysel bir yol düşün­
medi. İnsanlar hep en basitinin muhtemelen en doğrusu olduğunu düşündü;
ancak elektromanyetik alan enerjisi uzayındaki gerçek yerin ne olduğunu kesin
olarak bilmediğimizi söylemeliyiz. Bu yüzden biz de kolay yolu seçeceğiz ve
alan enerjisinin Denk. (27.14)'le bulunduğunu söyleyeceğiz. Bu durum da akış
vektörü S de Denk. (27.15)'le bulunm alıdır.
Görünüşe göre, alan enerjisinin konumundaki belirsizliği çözmenin özel bir
yolunun olmaması ilginçtir. Bazen bu problemin, kütleçekim kuramını kullana­
rak çözülebileceği söz konusu şu argüm an üzerinden iddia edilir: Kütleçekim
kuramında, bütün enerji kütleçekim kuvvetinin kaynağıdır. Dolayısıyla elektri­
ğin enerji yoğunluğu, kütleçekim kuvvetinin yönünü bilmek istiyorsak, doğru
şekilde konumlandırılmalıdır. Oysaki şimdiye dek kimse, elektromanyetik alan­
ların kütleçekimsel etkisinin tam konumunu tespit etmeye yönelik böyle hassas
b ir deney gerçekleştirmedi. Elektromanyetik alanların tek başlarına kütleçekim
kuvvetinin kaynağı olabileceği fikri, vazgeçmesi zor bir fikirdir. Aslında, güne­
şin yakınından geçen ışığın yolundan saptığı gözlemlenmiştir. Güneşin, ışığı
kendine doğru çektiğini söyleyebiliriz. Işığın da eşit şekilde güneşi kendine çek­
mesine izin vermek istemiyor musunuz? Her neyse, herkes elektromanyetik
enerjinin konumu ve akışı için bulduğum uz basit ifadeleri kabul etmiştir. Ve
her ne kadar bazen onlardan elde ettiğimiz sonuçlar garip çıktıysa da, şu ana
kadar kimse onlarda hata -deneyle uyuşm azlık- bulam adı. Diğer b ir deyişle biz
de dünyanın geri kalanına uyacağız. Hem ayrıca, bu ifadelerin muhtemelen tam
olarak doğru olduklarına inanıyoruz.
Enerji denklemi hakkında son b ir not düşmeliyiz. Her şeyden önce, alandaki
birim hacim başına enerjiyi bulmak basittir: Elektrostatik enerjiyi E 2 cinsinden
ve manyetik enerjiyi de B 2 cinsinden yazarsak, elektrostatik enerji artı manye­
tik enerjiye eşittir. Statik problem leriyle uğraşırken, enerji için muhtemel ifa­
deler olabilecek böyle iki ifade bulmuştuk. Elektrostatik alanda enerji için bir­
çok başka denklem de bulduk, örneğin, elektrostatik durumda E ■ üTnin integra-
line eşit olan p<p gibi. Ancak, b ir elektrodinamik alanda eşitlik yanlış çıktı ve
hangisinin doğru olduğunu seçmeye gelince ortada bariz b ir seçenek yoktu.
£ Şimdi artık hangisinin doğru olduğunu biliyoruz. Benzer şekilde, manyetik
enerji için de genel olarak doğru b ir denklem bulduk. Dinamik alanların enerji
yoğunluğu için doğru denklem, Denk. (27.14)'tür

27-5 E n erji ak ışı örn ekleri


Enerji akış vektörü S için denklemimiz pek yenidir, özel durum larda nasıl iş­
lediğini ve ayrıca daha önce bildiklerimizle uyumlu olup olmadığını görelim b a ­
DALGA kalım. Ele alacağımız ilk örnek ışıktır. Bir ışık dalgası, birbirlerine ve dalganın
İLERLEMESİNİN ilerleme yönüne dik açılarda (Bkz. Şekil 27-2) bir E ve bir B vektöründen oluşur.
YÖNÜ Elektromanyetik bir dalgada, B'nin büyüklüğü E n in büyüklüğü çarpı 1/c'dir ve
birbirlerine göre dik açıda olduklarından aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:
Şekil 27-2 Bir ışık dalgası için E ,B v e S vektör­
leri. E2
|£xB|= —

Dolayısıyla, ışık için, birim alanda saniyede enerji akışı da aşağıdaki eşitlik
olur:
E = Eq cos a)(t - x!c) eşitliğinin olduğu bir ışık dalgasında, alan başına enerji
akışının ortalama hızı <S)ort -ışığın "şiddeti"- elektrik alanın karesinin ortala­
ma değeri çarpı e0c'dir:
Şiddet = <S)0It = e o c ^ o r t (27.17)

İster inanın, ister inanmayın; I. Cildin, 31-5 Bölümünde ışık üzerine çalışır­
ken bu sonucu zaten elde etmiştik. Elimizde b ir ışık demeti varken, uzayda,
Denk. (27.14)'le bulunan bir enerji yoğunluğu vardır. Bir ışık dalgası için cB = E
eşitliğini kullanarak, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

e0 „2 , 60°2 i ^ 2\ r*2
u = 2 e + ^ r { s ) = £oE

Ancak E uzayda değişkenlik gösterir; dolayısıyla ortalama enerji yoğunluğu


aşağıdaki ifadedir:
<u)ort = f o ^ o r t (27.18)

D alga c hızıyla ilerlediğine göre, saniyede b ir metre kareden geçen enerjinin c


çarpı bir metreküpte bulunan eneıji miktarı olduğunu düşünebiliriz. Böylece,
aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

(S)ort = CoC(E2)ort

ve bu doğrudur; aynı Denk. (27.17) gibidir.


Şimdi b ir başka örneği ele alalım. Bu örnek gayet ilginçtir. Yavaşça yükledi­
ğimiz bir sığaçtaki enerji akışına bakacağız. (Hem sığaçın b ir rezonans kovuğu
gibi gözükmesini sağlayacak kadar yüksek frekanslar, hem de DC olmasını iste­
miyoruz.) Şekil 27-3'teki gibi, paralel levhalı dairesel b ir sığaçımız olsun. İçin­
de, zamanla değişen, neredeyse düzgün bir elektrik alan vardır. Herhangi bir
anda içindeki toplam elektromanyetik enerji u çarpı hacimdir. Levhaların yarı­
çapı a ve aralarındaki mesafe h ise, levhalar arasındaki toplam enerji aşağıdaki
eşitliktir:

U = ( y £ 2 )(7 ra 2Aı) (27.19)

Bu eneıji, E değiştiğinde değişir. Sığaç yüklenirken, levhalar arasındaki hacim:

j £ = e 0na*hEE (27.20)

hızında eneıji alır. Dolayısıyla bu hacme b ir yerden eneıji akışı olmalı. Elbette
ki bunun, yükleyen tellerden geldiğini biliyor olmalısınız; hiç de değili Levhala­
rın arasındaki uzaya o yönünden giremez, çünkü E levhalara diktir. E x B lev­
halara paralel olmalıdır. Şekil 27-3 Yüklenen bir sığaçın yakınında,
Poynting vektör S'in yönü eksenden içeri
Sığaç yüklenirken, eksen etrafında daireler çizen b ir manyetik alan olduğu­
doğrudur.
nu hatırlarsınız elbette. Bölüm 23'te tartışmıştık. M axw ell denklemlerinin so­
nuncusunu kullanarak, sığaçın kenarındaki manyetik alanın aşağıdaki ifadeyle

2na2c B = È ■na 2

veya aşağıdaki ifadeyle hesaplandığını bulmuştuk:

— t *

Yönü Şekil 27-3'te gösterildiği gibidir. Diğer b ir deyişle, şekilde görüldüğü gibi,
E x B'yle orantılı kenarlardan gelen b ir eneıji akışı vardır. Eneıji tellerden de­
ğil, sığaçın etrafındaki uzaydan gelmektedir.
Gelin, levhaların kenarlarının arasındaki toplam yüzeyden geçen toplam
akışın, içerdeki enerjinin değişim hızına eşit olup olm adığını kontrol edelim.
Öyle olsa iyi olur; Denk. (27.15)'i ispatlamak için çok zahmet çektik. Yüzeyin
alanı 2nah ve S = eoC2 E x B'dir.

eoc2E{ î ? E)

Böylece, toplam eneıji akışı aşağıdaki ifade olur:

na2he0EE

Bu, Denk. (27.20)'yi sağlar. Ancak bize tuhaf bir şey de anlatır: Bir sığaçı yükle­
diğimiz sırada, eneıji tellerden değil; kovuğun kenarlarından içeri girmektedir.
Kuramın dediği budur!
Bu nasıl olabilir? Bu, kolay b ir soru değildir, ancak üzerinde düşünmenin
bir yolu vardır. Sığaçın uzağında, üzerinde ve aşağısında bazı yükler olduğunu
düşünelim. Bu yükler uzakta olduğu zaman, zayıf ama sığaçı sarm alayan bir
alan vardır (Bkz. Şekil 27-4). Daha sonra, yükler birbirlerine yaklaştıkça, sığa-
çın yakınında alan gitgide güçlenir. Dolayısıyla, alan enerjisi sığaça doğru iler­
ler ve levhaların arasına girer.
Bir başka örnek olarak, akım taşıyan b ir direnç telinin içinde ne olup bitti­
ğini sorabiliriz. Telin direnci olduğundan, tel boyunca akımı süren b ir elektrik

Şekil 27-4 Uzak bir mesafeden iki adet yükü


alan vardır. Tel boyunca bir potansiyel düşüşü olduğundan dolayı, telin hemen
yaklaştırarak yüklenen bir sığaçın dışındaki dışında ve yüzeye paralel bir elektrik alan da vardır (Bkz. Şekil 27-5). Bunlara
alanlar.
ilâveten, akımdan dolayı telin etrafını daireler çizen b ir manyetik alan da var­
dır. E ve B dik açılardadır; dolayısıyla, şekilde gösterildiği gibi, içeri doğru
yönlenmiş bir Poynting vektörü vardır. Tele her yönden b ir enerji akışı vardır.
Elbette bu akış, ısı akışı biçiminde telde kaybedilen enerjiye eşittir. Diğer bir
deyişle bizim "çılgın" kuramımız elektronların, dışardaki alandan tele akan
enerji yüzünden ısı üretmek içifi enerji kaybettiklerini söylemekte. Sezgimiz ise
bize, elektronların enerjilerini tel boyunca itilmelerinden aldıklarını söyler, bu
yüzden enerji tel boyunca aşağı (veya yukarı) akmalıdır. Ancak kuram elektron­
ların gerçekten, uzaktaki yüklerden kaynaklanan elektrik alanla itildiğini ve
elektronların da enerjilerini bu alanlardan ısı üretmek için aldıklarını söyler.
Enerji, bir şekilde, uzaktaki yüklerden geniş b ir alana ve daha sonra da telin
içine akmaktadır.
Son olarak, bu kuramın gerçekten çılgınca olduğuna sizi ikna etmek için bir
örnek daha göstereceğiz: Bir elektrik yükü ve b ir mıknatısın birbirlerinin yakı­
nında durağan şekilde durdukları b ir örnek. Şekil 27-6'da gösterildiği gibi, bir

Şekil 27-5 Akım taşıyan bir telin yakınındaki çubuk mıknatısın merkezinin yakınında duran bir noktasal yükü ele alalım. Her
Poynting vektörü S. şey durağandır, dolayısıyla enerji zamanla değişmemektedir. Ayrıca, E ve B de
oldukça statiktirler. Ancak Poynting vektörü, sıfır olmayan b ir E x B olduğun­
dan dolayı, b ir enerji akışı olması gerektiğini söyler. Eğer enerji akışına bakar­
sanız, etrafta dönüp durduğunu görürsünüz. Herhangi b ir yerde enerjide deği­
şim yoktur. Bir hacme akan her şey, yine hacimden dışarı akmaktadır. Sıkıştırı-
lamaz b ir suyun akıp durm ası gibi. Dolayısıyla bu sözde statik durum da b ir
enerji dolaşımı vardır. Ne kadar saçma!
Aslında, "statik" bir mıknatısın dolaşım yapan kalıcı b ir akım olduğunu h a­
tırlarsanız, o kadar da kafa karıştırıcı değildir bu. Bütün sezgilerinizi gözden
s geçirmeniz gerektiğine inanabilirsiniz ve dolayısıyla üzerinde çalışacağınız çok

Şekil 27-6 Kapalı döngülerde dolaşan, bir yük ve şey vardır. Ancak buna gerek yok gibidir.
bir mıknatısın oluşturduğu Poynting vektörü. A rada sırada, b ir teldeki enerjinin tel boyunca değil de, dışardan tele aktığı­
nı unutursanız çok da büyük sorun olacağını düşünmeyin. Enerjinin hangi yolu
seçtiğini fark etmek, enerji korunumu fikrini kullanırken, nadiren değerlidir.
Bir mıknatısın ve b ir yükün etrafındaki enerji dolaşımı, birçok durumda, önem­
siz gibi görünmektedir. Hayati bir detay değildir, ancak günlük sezgilerimizin
çok yanlış olduğu da açıkça ortadadır.

27-6 Alan m om entum u


Şimdi, elektromanyetik alandaki m om entum hakkında konuşalım. Alanın
enerjisi olduğu gibi, birim hacim başına belli bir momentumu olacaktır. Bu m o­
mentum yoğunluğuna g diyelim. Momentumun çeşitli olası yönleri vardır, dola­
yısıyla g b ir vektör olmalıdır. Her b ir bileşeni tek tek ele alalım. Önce, x bileşe­
ni. Momentumun her bir bileşeni korunduğundan, aşağıdaki eşitlik gibi b ir y a­
sa yazabiliriz:

d f maddenin \ _ dgx ( momentum \


ât \m om entum uji ât + \ çıkışı Jx

Sol taraf kolaydır. M addenin momentumunun değişim hızı, üzerine etkiyen


kuvvettir. Bir parçacık için b u F = q(E + v x B)'dir; b ir yük dağılımı için birim
hacimdeki kuvvetse (pE + j x B)'dir. "Momentum çıkışı" terimiyse biraz gariptir.
Bir vektörün diverjansı olamaz çünkü skaler değildir; sanki b ir vektörün x b ile­
şeni gibidir. Neyse, şöyle b ir şey olmalı:

da db âc
dx + ây dz

çünkü x momentumu herhangi üç yönden birinde akıyor olabilir, a, b ve c ne


olursa olsun, her durumda, birleşim x momentumun çıkışına eşit olmalıdır.
Şimdi yapmamız gereken, pE t j x B yi E v e B cinsinden -M a x w e ll denklem­
lerini kullanarak p v e / y i kaldırarak- yazmak ve daha sonra terimlerin sırasını
değiştirip, yerdeğiştirmeler yaparak aşağıdaki biçimi elde etmektir:

dgx da db âc
—— + -------- + ----- h —
ât dx ây âz

Daha sonra, terimleri tanımlayarak, gXl a, b ve c için ifadeleri elde ederiz. Bu


çok zahmetli bir iştir ve burada bunu yapmayacağız. Onun yerine, sadece g,
momentum yoğunluğu, için b ir ifade bulacağız. Bunu da farklı b ir yoldan y ap a­
cağız.
Mekanikte şu önemli teorem vardır: Herhangi bir koşulda enerji akışı varsa
(alan enerjisi veya başka b ir tür enerji), birim zamanda birim alandan geçen
enerji akışı, l/c^yle çarpıldığında, uzayda birim hacimdeki momentuma eşittir.
Elektrodinamik özel durumundaysa bu teorem, g'nin Poynting vektörü çarpı
l/c2 olduğu sonucunu verir:

9 = ^ f S (27.21)

Poynting vektörü sadece enerji akışını değil, c2'ye bölerseniz momentum yoğun­
luğunu da verir. Aynı sonucu, önerdiğimiz diğer analizle de elde ederdik; ancak
bu daha genel sonucu fark etmek daha ilginçtir. Şimdi, genel teoremin doğru ol­
duğuna sizi ikna etmek için size b ir dizi ilginç örnek ve akıl yürütme sunacağız.
İlk örneğimiz: Bir kutu içinde b ir sürü parçacık olsun -metreküp başına N
diyelim - ve bunlar bir v hızıyla hareket ediyor olsun, v 'y e dik bir sanal düzlem
yüzeyi düşünelim. Bu yüzeyin birim alanından saniyede geçen enerji akışı, yü­
zeyden saniyede geçen parçacık sayısı N v çarpı her birinin taşıdığı enerjiye
eşittir. Her bir parçacığın enerjisi m0cz/\/1 - v 2/ c 2' dir. Diğer bir deyişle, sani­
yedeki enerji akışı aşağıdaki ifadedir:

mnc2
Nv=- — ■
yj 1 — V 2/C2
Her bir parçacığın momentumu m0v/^Jl — v 2/ c 2' dir, dolayısıyla momentum yo ­
ğunluğu da aşağıdaki ifade olur:

mnv
N =-
yj 1 — V 2/C2

Bu da, teoremin dediği gibi, enerji akışı çarpı l/c^dir. Diğer bir deyişle teorem
b ir grup parçacık için doğrudur.
Teorem ışık için de doğrudur. I. Ciltte ışığı çalışırken, b ir ışık demetinden
enerji soğurulduğunda, belli b ir miktar momentumun da soğutucuya aktarıldı­
ğını görmüştük. Hatta I. Cilt, 34. Bölümde gösterdiğimiz üzere momentum, so­
ğurulan enerji çarpı l/c'dir [I. Cilt Denk. (34.24)]. Saniyede birim alana varan
enerjiye Uo dersek, saniyede birim alana varan momentum da Uq/c olur. M o ­
mentum c hızında hareket etmektedir, soğunfcunun önündeki yoğunluğu Uq/c2
olmalıdır. Dolayısıyla, teorem yine doğrudur.
Son olarak, Einstein'ın aynı şeyi tekrar gösterdiği akıl yürütmesini sunaca­
ğız. Büyük b ir M kütlesine sahip, (sürtünmesiz olduklarını varsaydığımız) ray­
lar üzerinde b ir tren vagonunu ele alalım. Bir ucunda, diğer uca doğru orada
durulacak şekilde birtakım parçacıklar veya ışık (veya herhangi bir şey, ne ol­
duğu fark etmez) gönderen b ir cihaz olsun. Şekil 27-7 (a)'da gösterildiği gibi, bir
uçta önce bir miktar U enerjisi vardır ve bu enerji daha sonra, Şekil 27-7 (c)'de
gösterildiği gibi, diğer uçtadır. U eneıjisi, vagonun boyu L kadar yerdeğiştir-
miştir. U enerjisinin şimdi kütlesi U/c?'dİT, araba sabitse arabanın kütle merke­
zi yerdeğiştirmiştir. Einstein, b ir nesnenin kütle merkezinin bu şekilde sadece
içinde bir şeylerle oynayarak değiştirilebileceği fikrinden hoşlanmadı; bu yüz­
den kütle merkezinin içerde b ir şeyler yaparak değiştirilmesinin imkânsız oldu­
ğunu varsaydı. Eğer durum böyleyse, bir uçtan diğer uca U enerjisini taşıdığı­
mızda araba, şeklin (c) kısmında gösterildiği gibi, bir x mesafesi kadar geriye
gitmiş olmalıydı. Aslında, arabanın toplam kütlesi çarpı x'in, hareket ettirilen
enerjinin kütlesi U/c2 çarpı V ye (U /c2'nin A f den çok küçük olduğunu varsayar­
sak) eşit olduğunu görebilirsiniz:

M x = -^ -L (27.22)

Şimdi, enerjinin b ir ışık parlam asıyla taşındığı özel durumu ele alalım. (Akıl
yürütme parçacıklarla da yapılabilirdi; ancak biz ışık problem iyle ilgilenen
Einstein'ın ayak izlerini takip edeceğiz.) Arabanın hareket etmesini sağlayan
nedir? Einstein şu şekilde akıl yürüttü: Işık yayıldığı zaman b ir geri tepme ol­
malıdır, bu bilinmeyen geri tepmenin momentumuna p diyelim. Bu momentum
arabanın geriye doğru hareketini sağlamıştır. Arabanın geri tepme hızı v, bu
momentumun arabanın kütlesine bölümüdür:

V= M
Işık enerjisi U diğer uca ulaşana kadar, araba bu hızda hareket eder. Daha son­
Şekil 27-7 c hızıyla hareket eden U enerjisi, l//c
momentumu taşır. ra, uca çarptığında momentumunu arabaya geri verir ve arabayı durdurur. x
küçükse, o zaman arabanın hareket ettiği süre yaklaşık L /c 'dir; dolayısıyla aşa­
ğıdaki eşitliği elde ederiz:
L p L
x = vt= V ----= —
c M c

Bu x'i Denk. (27.22)'ye koyarsak, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

U
P =T
Yine, ışık için enerji ile momentum arasındaki ilişkiyi elde etmiş olduk. M o ­
mentum yoğunluğu g = p /c 'yi elde etmek için c'ye bölerse, b ir kere daha aşağı­
daki eşitliği elde ederiz:

5 = -^ - (27.23)

Şunu merak edebilirsiniz: Kütle merkezi teorimi neden bu kadar önemlidir?


Belki de o yanlıştır. Belki de, ancak o zaman açısal momentumun korunumu ya­
sası da elimizden gider. Vagonumuzun b ir yol üstünde b ir v hızıyla ilerlediğini
ve Şekil 27-8'de görüldüğü gibi arabanın altından üstüne doğru - A noktasın­
dan B noktasına- ışık eneıjisi gönderdiğimizi düşünelim. Şimdi P noktası yakı­
nında sistemin açısal momentumuna bakalım. U enerjisi A noktasını terk etme­
den önce m = U/c2 kütlesine ve v hızına sahiptir, dolayısıyla açısal momentumu
mvrA dır. B noktasına vardığında kütlesi aynıdır ve vagonun doğrusal momen­
tumu değişmediyse hızı da hâlâ v olmalıdır. Bu durum da P yakınında açısal
momentumu m vrs dir. Işık yayıldığı anda doğru miktarda geri tepme momen­
tumu vagona verildiği sürece -ışık U/c momentumunu taşıdığı sürece- açısal
momentum değişir. Görelilik kuramında kütle merkezi teoremi ve açısal mo-
mentumun korunumunun birbirleriyle yakından ilişkili olduğu sonradan ortaya
çıktı. Dolayısıyla teoremimiz yanlışsa, açısal momentumun korunumu da orta­
dan kalkar. Her neyse, teoremimizin genel b ir yasa olduğu ortaya kondu sonra­
dan ve konu elektrodinamik olduğunda, alandaki momentumu elde etmek için
u
de kullanabiliriz. B

Elektromanyetik alanda iki momentum örneği daha vereceğiz. Bölüm 26-


2 'de, iki yüklü parçacık ortogonal b ir yörüngede ilerlerken etki ve tepki yasası­
nın çöktüğünden bahsetmiştik. İki parçacık üzerindeki kuvvetler dengelenmedi­
ğinden, etki ve tepki eşit olmamaktadır; dolayısıyla m addenin net momentumu
değişiyor olmalıdır. Momentum korunmamaktadır. Ancak böyle bir durumda,
alandaki momentum da değişmektedir. Poynting vektörüyle belirlenen açısal
Şekil 27-8 P yakınında açısal momentum ko­
momentumu hesaplarsanız, sabit olmadığını görürsünüz. Bununla birlikte, p a r­ runacaksa, U enerjisi U/c momentumunu taşı­
çacıkların momentumlarındaki değişim alan momentumundaki değişimle den­ malı.

gelenir, böylece parçacıklar ve alanın toplam momentumu korunmuş olur.


Son örneğimiz, Şekil 27-6'daki gibi bir mıknatıs ve yükü içeren durumdur.
Enerjinin daireler çizerek aktığını bulmak hoşumuza gitmemişti; ancak şimdi,
enerji akışı ve momentumun orantılı olduğunu bildiğim izden, uzayda dolaşım
yapan b ir momentum olduğunu da ayrıca biliyoruz demektir. Ancak, dolaşım
yapan b ir momentum, açısal momentum olduğu anlamına gelir. Dolayısıyla,
alanda açısal momentum vardır. Bölüm 17-4'te bahsettiğimiz, b ir solenoid ve
b ir diskteki bazı yükleri içeren çelişkiyi hatırlıyor musunuz? Akım kesildiğinde,
bütün disk dönmeye başlayacak gibi görünüyordu. Yapboz şuydu: Açısal m o­
mentum nereden gelmişti? Bunun cevabı, b ir manyetik alanınız ve bir miktar
yükünüz varsa alanda açısal momentumunuz da var olacaktır. Alan meydana
gelirken oraya konmuş olmalı. Alan kapatıldığında, açısal momentum geri veri­
lir. Böylece diskimiz dönmeye başlar. Bu mistik, dolaşım yapan enerji akışı,
başta garip goründüyse de, mutlaka gereklidir. Gerçekten de bir momentum
akışı vardır. Bütün dünyadaki açısal momentumun korunumunu sağlam ak için
geçerlidir.
ELEKTROM ANYETİK KÜTLE

28-1 B ir n o k tasal yükün alan e n e rjisi


M axw ell denklemleri ve göreliliği b ir araya getirerek, elektromanyetizma 28-1 Bir noktasal yükün alan enerjisi

kuramı üzerindeki ana çalışmamızı bitirmiş olduk. Elbette atladığımız bazı de­ 28-2 Hareket eden b ir yükün alan
momentumu
taylar vardır ve ilerde üzerinde duracağımız önemli b ir detay da elektromanye­
28-3 Elektromanyetik kütle
tik alanların maddeyle etkileşimidir. Ancak bir süre durup, birçok olguyu açık­ 28-4 Elektronun kendi üzerindeki
layabilen bu muhteşem yapının nasıl çuvalladığını size göstermek istiyoruz. Şu kuvvet
ana kadar fizik derslerini takip ettiyseniz, daima b ir tür sıkıntıyla karşılaştığı­ 28-5 Maxwell kuramını değiştirme
denemeleri
mızı fark etmişsinizdir. Şimdi ciddi b ir sıkıntıdan bahsetmek istiyoruz: klasik
28-6 Nükleer kuvvet alanı
elektromanyetik kuramın çöküşünü. Kuantum mekaniksel etkilerden dolayı b ü ­
tün klasik fizik kuramlarını b ir çöküşün beklediğini tahmin edebilirsiniz. Kla­
sik mekanik matematiksel olarak tutarlı bir kuramdır; ancak deneyimlerimizle
uyuşmaz. Yine de, klasik elektromanyetizma kuramının kendi başına yetersiz
bir kuram olması ilginçtir. M axw ell kuramının fikirlerinde kuantum mekani­
ğiyle doğrudan ilgili olmayan ve onunla çözülemeyen bazı sorunlar vardır.
"Belki de bu sorunlarla ilgili canımızı sıkmanın bir yararı yoktur. Kuantum me­
kaniği elektrodinamik yasalarını değiştireceğinden, düzeltmeden sonraki so­
runlarla ilgilenmeliyiz" diyebilirsiniz. Ancak, elektromanyetizma kuantum me­
kaniğine katıldığında, sorunlar aynen kalmakta. Dolayısıyla, bu sorunlarla şim ­
di ilgilenmek gerek. Ayrıca, bunların tarihsel önemi de vardır. Daha da ötesi,
kuramla bu kadar ilerleyerek her şeyi görmek -sıkıntıları d ah il- size bir b a şa r­
ma duygusu da verecektir.
Bahsettiğimiz sıkıntı, b ir elektron veya yüklü b ir parçacığa uygulandığında
elektromanyetik momentum ve enerji kavram larıyla ilişkilidir. Basit yüklü p a r­
çacıklar ve elektromanyetik alanlar kavram ları b ir şekilde birbirleriyle tutar­
sızdır. Sıkıntıyı tarif etmek için, enerji ve momentum kavram larım ızla ilgili b a ­
zı alıştırm alar yapmaya başlayalım .
Önce, yüklü b ir parçacığın enerjisini hesaplayalım. Tüm q yükünün a yarı-
çaplı bir kürenin yüzeyine düzgünce yayıldığı basit b ir elektron modelini ele
alalım. Noktasal yük özel durumu için a'yı sıfır alabiliriz. Şimdi, elektromanye­
tik alandaki enerjiyi hesaplayalım. Yük durağan haldeyse, manyetik alan yok­
tur ve birim hacimdeki enerji elektrik alanın karesiyle orantılıdır. Elektrik ala­
nın büyüklüğü q/4neor2'dir ve enerji yoğunluğu da aşağıdaki ifadedir:

Toplam enerjiyi elde etmek için, bu yoğunluğun tüm uzay üzerinden integralini
almalıyız. Anr2 dr hacim elemanını kullanarak, toplam enerji diyeceğimiz C/elek
aşağıdaki ifade olur:

Bunun integralini almak kolaydır. Alt limit a ve üst limit de oo'dur, dolayısıyla
q için elektronik yük <?e'yi ve q|/47re0 için de e2 sembolünü kullanırsak, aşa­
ğıdaki eşitliğe dönüştürebiliriz:

».il

Noktasal yük için a'yı sıfır alana kadar her şey yolundadır. Alanın enerjisi,
merkeze olan mesafenin dördüncü kuvvetiyle ters orantılı olarak azaldığından,
hacim integrali sonsuzdur. Nokta bir yükü çevreleyen alanda sonsuz miktarda
enerji vardır.
Sonsuz enerjinin nesi yanlış? Enerji açığa çıkamıyorsa, ama sonsuza kadar
da orda kalmalıysa da, sonsuz enerjiyle ilgili gerçek b ir sıkıntı var mıdır? E l­
bette, sonsuz b ir nicelik can sıkabilir; ancak önemli olan şey gözlemlenebilir f i ­
ziksel etki olup olmadığıdır. Bu soruyu cevaplamak için, enerjiden başka bir şe­
ye odaklanmalıyız. Yükü hareket ettirdiğimizde enerjinin nasıl değiştiğini sor­
duğumuzu düşünelim. Bu durum da değişiklikler sonsuzsa, başım ız derde gire­
cektir.

28-2 H areket eden b ir yükün alan m om entum u


Uzayda düzgün bir hızda ilerleyen ve bir an için hızının ışık hızına göre d ü ­
şük olduğunu varsaydığım ız b ir elektronu ele alalım. Elektromanyetik alandaki
momentumdan dolayı, hareket eden elektrona ait -yüklenmeden önce elektro­
nun kütlesi olmasa b ile - bir momentum vardır. Alan momentumunun yükün v
hızıyla aynı yönde olduğunu ve küçük hızlar için ı/yle orantılı olduğunu söyle­
yebiliriz. Yük merkezinden r uzaklıkta ve hareket çizgisine göre 6 açısında b ir P
noktası için (Bkz. Şekil 28-1) elektrik alan radyaldir ve daha önce gördüğümüz
üzere manyetik alan da v x J?/c2'dir. Momentum yoğunluğu da, Denk.
(27.21)'den aşağıdaki gibi hesaplanabilir:

g = e0E x B

Şekilde görüldüğü gibi, doğrudan hareket çizgisine yönlenmiştir ve büyüklüğü


de aşağıdaki eşitliktir:
Şekil 28-1 Artı bir elektron için momentum
yoğunluğu g ve E ile B alanları. Eksi bir g = E2 sinö
elektron için E ve B tersine döner ama g c2
dönmez. A lanlar hareket çizgisi etrafında simetriktirler, dolayısıyla hacim üzerinden
integralini aldığım ızda enlemesine bileşenlerin toplamı sıfır olur ve sonuç m o­
mentum v 'y e paralel olur. Tüm uzay üzerinden integralini almamız gereken,
g'nin bu yöndeki bileşeni g sinö'dır. Hacim elemanımız Şekil 28-2'de gösterildi­
ği gibi düzlemi v 'y e dik bir halka şeklindedir. Hacmi 2nr2 sinö dO dr. Bu durum ­
da toplam momentum da aşağıdaki denklem olur:

E2 sin2ö 2nr2 sinö dO dr

E {v « c için) ö'dan bağımsız olduğundan, hemen 6 üzerinden integrali alabiliriz.

j ' sin3 ö dö = - J (1 - cos 20 ) d(cosö) = -cosö + C° g ^

ö'nın limitleri 0 ve 7r'dir, dolayısıyla ö integrali sadece b ir 4/3 çarpanı verir ve

8n £0v f
Şekil 28-2 Alan momentumunu hesaplamak P = T - ¿ r j i?2'-2 d r
için kullanılan hacim elemanı 2nr2 sinö dO integrali (v « c için), bizim enerjiyi bulmak için aldığımız integralidir.
dr. q2/167r2eğa'dır ve
_ 2_ q2 v
P 3 4?reo ûc2
veya
sonucunu buluruz. Alandaki momentum -elektromanyetik momentum- v'yle
orantılıdır. Kütlesi v'nin katsayısına eşit b ir parçacık için beklediğimiz de bu-
dur. Dolayısıyla bu katsayıya elektromanyetik kütle, meıek, diyebilir ve şöyle
yazabiliriz:

melek = \~~a& {28A)

28-3 E lektrom an yetik kü tle


Kütle nereden gelir? Mekanik yasalarını çalışırken, her nesnenin kütle dedi­
ğimiz b ir "şey" taşıdığını varsaymıştık. Bunun b ir anlamı da, hızıyla orantılı bir
"momentum" taşıdığıydı. Şimdi de, yüklü b ir parçacığın hızıyla orantılı momen­
tum taşıdığını öğrendik. Aslında, kütle sadece bir elektrodinamik etkisi olabilir.
Kütlenin kökeni şu ana kadar açıklanamamıştır. Daha önce anlaşılam am ış bir
şeyi anlayabilmek için, elektrodinamik kuramıyla elimizde büyük b ir fırsat v ar­
dır. Sadece elektromanyetik etkilerden b ir anda ortaya -y a da daha ziyade.
M axw ell ve Poynting sayesinde- çıktı ki, herhangi b ir yüklü parçacık, hızıyla
orantılı b ir momentuma sahiptir.
Biraz ihtiyatlı olalım ve b ir an için iki tür kütle olduğunu düşünelim. Diğer
b ir deyişle, b ir nesnenin toplam momentumunun mekanik momentumu ile
elektromanyetik momentumunun toplamı olabileceğini düşünelim. Mekanik
momentum, "mekanik" kütle m mek çarpı ı/dir. Ne kadar momentumu olduğunu
veya b ir yörüngede nasıl salındığını gözlemleyerek, b ir parçacığın kütlesini ölç­
tüğümüz deneylerde aslında toplam kütleyi ölçmekteyiz. Genel olarak, momen-
tumun toplam kütle (rnmek + J^eiek) çarpı hız olduğunu ifade ederiz. Dolayısıyla
gözlemlenen kütle iki parçadan (veya diğer alanları da eklersek daha fazla p a r­
çadan) oluşur: mekanik b ir parça artı elektromanyetik b ir parça. Elektromanye­
tik bir parça olduğunu kesin olarak biliyoruz ve onun için denklemimiz de var.
Heyecan verici bir olasılık da, mekanik parçanın hiç olmayabileceği ve bütün
kütlenin elektromanyetik olabileceğidir.
Bakalım, mekanik kütle olmasaydı, elektronun sahip olması gereken boyutu
ne olurdu. Bunu Denk. (28.4)'ten çıkan elektromanyetik kütleyi, elektronun göz­
lemlenen kütlesi m e'ye eşitleyerek bulabiliriz. Aşağıdaki eşitliği buluruz:

• - T Î & ,2a51
Aşağıdaki niceliğe

.„ « -¿ T 128.61

"klasik elektron yarıçapı" denir. Sayısal değeri 2,82 x 10-13 cm'dir: bir atomun
çapının yüz binde biri.
Neden a yerine fo ya elektron yarıçapı denir? Çünkü aynı hesaplamayı başka
varsayım sal yük dağılım larıyla da yapabilirdik. Yük, kürenin hacmi boyunca
düzgün dağılmış olabilir ya da tüylü toplar gibi yayılmış da olabilir. Varsayı­
mımıza göre, 2/3 çarpanı b ir başka çarpanla değişir. Örneğin, bir küre hacmin­
de düzgün dağılm ış yük için 2/3 yerine 4/5 çarpanı gelir. Hangi dağılımın doğru
olduğunu tartışmak yerine, ro yarıçapını "nominal" yarıçap olarak kabul etmeye
karar verdik. Farklı kuram lar kendi katsayılarını getirebilirler.
Biz şimdi kütlenin elektromanyetik kuramını irdelemeye devam edelim. H e­
saplamamız v « c içindi. Daha yüksek hızlara çıkarsak ne olur? ilk denemeler
kafa karışıklığına yol açtıysa da, Lorentz yüklü kürenin yüksek hızlarda bir
elipsoid şekline büzüşeceğini ve alanların da 26. Bölümde göreli durum için çı­
kardığımız (26.6) ve (26.7) denklemlerine uygun olarak değişeceğini fark etti. Bu
durumda, p için integralleri alırsanız, herhangi b ir v hızı için momentumun
1 / V l — v 2 /c2 çarpanıyla değiştiğini görürsünüz.
2 e2 v
P = T acF ./ i _ „ 2/r2 ( 2 8 -7)
Diğer b ir deyişle elektromanyetik kütle, hız ile 1 — v 2 /c2 çarpanının tersiy­
le büyür. Bu, görelilik kuramından önce yapılmış bir keşiftir.
îlk başta önerilen deneyler, b ir parçacığın gözlemlenen kütlesindeki hızla
beraber değişimleri, kütlenin ne kadarının mekanik ve ne kadarının elektriksel
olduğunu görmek için ölçmeye yönelikti. O zamanki inanışa göre, elektriksel kı­
sım hızla beraber değişirken, mekanik kısım değişmeyecekti. Deneyler yapılır­
ken, kuramcılar da boş durmuyordu. Kısa süre sonra, kütlenin kaynağı ne olur­
sa olsun hepsinin mo /-y/l — v 2/ c 2 şeklinde değişkenlik göstermesini gerektiğini
söyleyen görelilik kuramı geliştirildi. Denklem (28.7), kütlenin hıza bağlı oldu­
ğuna dair kuramın başlangıcıydı.
Şimdi, Denk. (28.2)'yi elde etmemizi sağlayan, alandaki enerji hesaplam am ı­
za geri dönelim. Görelilik kuramına göre, U enerjisi U/c2 kütlesine sahip olacak­
tır. Daha sonra Denk. (28.2), elektronun alanının aşağıdaki kütleye sahip olması
gerektiğini söyler:
m' ı ı - ^ /oo q\
m elek - ^2 - 2 ÛC2 '— 3 '

Bu kütle, Denk. (28.4)'le bulduğum uz elektromanyetik kütle m eıek'le aynı değil­


dir. Aslında, Denk. (28.2) ve (28.4)'ü birleştirirsek, aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

i^elek = ^elekC2

Bu denklem, görelilikten önce keşfedilmişti ve Einstein ile diğerleri daima


U = m c2 eşitliğinin olması gerektiğini keşfettiklerinde büyük b ir karmaşıklık or­
taya çıktı.

28-4 E lektron un kendi üzerindeki kuvveti


Elektromanyetik kütle için yazdığımız iki denklem arasındaki uyuşmazlık
özellikle rahatsız edicidir; çünkü dikkatli b ir şekilde, elektrodinamik kuramının
görelilik ilkesiyle uyumlu olduğunu göstermiştik. Yine de görelilik kuramına
göre, momentum enerji çarpı v/c 2'ye eşit olmalıdır. Dolayısıyla bir bakıma b aşı­
mız dertte, b ir yerde bir hata yapmış olmalıyız. Hesaplarım ızda aritmetik b ir
hata yapmadık, ancak b ir şeyi atlamış olmalıyız.
Eneıji ve momentum için denklemlerimizi çıkartırken, korunum yasalarını
göz önüne aldık. Bütün kuvvetlerin ve başka "elektriksel olmayan" mekanizma­
lardan taşınan herhangi b ir iş ve momentumun da hesaba katıldığını varsay­
dık. Elimizde küresel bir yük varsa, bütün elektriksel kuvvetler iticidir ve elek­
tron da dağılma eğilimindedir. Sistemde dengelenmemiş kuvvetler olduğundan,
enerji ve momentumla ilgili yasalarda her türlü hatayı yapabiliriz. Yükler küre­
ye b ir çeşit lastik bantla -yüklerin uçup gitmesini engelleyecek şekilde- tuttu-
rulmalıdır. İlk defa Poincare, bu lastik bantların -vey a artık elektronu ne b ir
arada tutuyorsa- enerji ve momentum hesaplam alarına dahil edilmesi gerekti­
ğine işaret etti. Bu nedenden dolayı, ilave elektriksel olmayan kuvvetler
"Poincare stresleri" olarak zarif b ir şekilde adlandırılm ışlardır. İlave kuvvetler
hesaplam alara dahil edilirse, iki yolla elde edilen kütleler de (detaylı varsayım ­
lara dayanacak şekilde) değişir. Ve sonuçlar görelilikle uyumludur; örneğin m o­
mentum hesaplam asından çıkan kütleyle, enerji hesaplam asından çıkan sonuç
aynıdır. Ancak, ikisi de iki katkı içerir: bir elektromanyetik kütle ve Poincare st­
reslerinden gelen katkı. Bu ikisi toplandığında, tutarlı b ir kuram elde ederiz.
Dolayısıyla, kütleyi sadece elektromanyetik olacak şekilde elde etmek im ­
kânsızdır. Elimizde sadece elektrodinamik varsa, bu geçerli b ir kuram değildir.
Başka şeyler de eklemelisiniz. Bunlara ne derseniz deyin -"lastik bantlar" ya da
"Poincare stresleri" veya başka b ir şey-, doğada bu tür bir kuramı tutarlı yapa­
cak başka kuvvetler olmalıdır.
Açıkça, elektronun içine kuvvetleri koyduğumuz an, fikrin bütün güzelliği
silinmeye başlar. İşler karmaşıklaşır. Şu soruları sorasınız gelir: Stresler ne ka-
dar şiddetlidir? Elektron nasıl sallanır? Salınım yapar mı? Bütün iç özellikleri
nelerdir? Böyle gider bu. Elektronun bazı karmaşık iç özellikleri olması muhte­
meldir. Elektrona dair b ir kuram oluştursaydık, görünürde gözlenmemiş bazı
garip özellikler, örneğin salınım kipleri, öngörürdü. "Görünürde" diyoruz, çün­
kü doğada b ir anlam ifade etmeyen birçok şey gözlemliyoruz. Bugün anlam adı­
ğımız şeylerden biri (örneğin, müon) ilerde belki Poincare streslerinin salınımı
olarak açıklanabilir. Çok da olası gözükmüyor, ancak kimse tam emin değildir.
Temel parçacıklar hakkında anlamadığımız hâlâ birçok şey vardır. Her neyse,
bu kuramın işaret ettiği karmaşık yapı istenmeyen b ir şeydir ve bütün kütleyi
elektromanyetizma terimleriyle açıklamaya çalışmak -e n azından bizim tarif
ettiğimiz şekliyle- bizi çıkmaz bir sokağa sürükledi.
Neden alandaki momentum hızla orantılı olduğunda elimizde b ir kütle oldu­
ğunu söylediğimiz hakkında biraz daha düşünelim. Basit! Kütle; momentum ile
hız arasındaki katsayıdır. Ancak kütleye b ir başka şekilde de bakabiliriz: bir
parçacığın, onu ivmelendirebilmek için üzerine b ir kuvvet uygulamak zorun­
daysanız kütlesi vardır. O halde, kuvvetlerin nereden geldiğine biraz daha ya­
kından bakmak anlayışımıza yardımcı olabilir. Bir kuvvet olması gerektiğini
nereden biliyoruz? A lanlar için momentumun korunumu yasasını kanıtladık da
ondan. Elimizde yüklü bir parçacık varsa ve onu bir süre itersek, elektromanye­
tik alanda b ir miktar momentum olacaktır. Momentum b ir şekilde alana dökül­
müş olmalı. Dolayısıyla ilerleyebilmesi için elektronu iten b ir kuvvet -mekanik
eylemsizliği için gerekli kuvvete ilave b ir kuvvet, elektromanyetik etkileşimin­
den dolayı b ir kuvvet- olmalıdır. Ve "itici" üzerinde de karşı b ir kuvvet olm alı­
dır. Peki, o kuvvet nereden geliyor?

(a ) (b ) (c )

Şekil 28-3 İvmelenen bir elektron üzerindeki öz kuvvet, gecikmeden dolayı sıfır değildir. ( dF"\e ifade etmek istediğimiz, da
yüzey elemanı üzerindeki kuvvet; d2F le ifade etmek istediğimiz de daß yüzey elemanındaki yükten dolayı daa yüzey ele­
manı üzerinde etkiyen kuvvettir.)

Şu şekilde resmedebiliriz. Elektronu yüklü bir küre gibi düşünelim. D ura­


ğanken, her b ir parça yük b ir diğer parçayı elektriksel olarak iter; ancak çiftler
halinde bütün kuvvetler dengede olduğundan net b ir kuvvet yoktur [Bkz. Şekil
28-3 (a)]. Ancak, elektronlar ivmelenirken kuvvetler daha fazla dengede kala­
maz; çünkü elektromanyetik etkilerin bir parçadan diğerine gitmesi zaman alır,
örneğin, Şekil 28-3 (b)'deki a parçası üzerinde, karşı taraftaki ß parçasından et­
ki eden kuvvet, şekilde gösterildiği gibi, ß 'n m daha erken zamandaki b ir konu­
muna bağlıdır. Kuvvetin hem büyüklüğü, hem de yönü yükün hareketine b a ğ lı­
dır. Yük ivmeleniyorsa, elektronun çeşitli kısımlarındaki kuvvetler Şekil 28-3
(c)'deki gibi gösterilebilir. Bütün bu kuvvetler toplandığında, birbirlerini sıfır­
lamazlar. İlk bakışta, düzgün bir hız için bile, gecikme sanki dengelenmemiş
bir kuvvete yol açar gibi gözükse de, düzgün hızda birbirlerini sıfırlarlar. İvme-
lenme sırasında elektronun değişik parçaları arasındaki kuvvetlere bakacak
olursak, etki ve tepki tam olarak eşit değildir ve elektron kendi üzerine ivme-
lenmeyi engelleyecek şekilde b ir kuvvet uygular. Kendi önyüklemesiyle kendi
kendini durdurm aya çalışmaktadır.
Bu öz tepki kuvvetini hesaplam ak olası ancak zordur; gelgelelim biz burada
bu kadar detaylı bir hesaplam anın içine girmek istemiyoruz. Tek boyutta, örne­
ğin x, görece kolay özel bir durum için sonucu doğrudan yazacağız. Böylece, öz
kuvvet b ir seri içinde yazılabilir. Serinin ilk terimi ivmelenmeye, ic, dayanır,
sonraki terim jc'le orantılıdır ve bu böyle devam eder* a ve y 1 derecesinden sa­
yısal katsayılarken, sonuç aşağıdaki eşitliktir:

e2 .. 2 e2 ... e2a .... ,00


F = a - ^ x - 3 ~ ^ x + Y~ ^ ~ x + " ’ (28’9)
x teriminin a katsayısı, varsayılan yük dağılımına bağlıdır. Yük küre üzerinde
düzgün dağılm ışsa, bu durum da a = 2/3'tür. Diğer b ir deyişle, ivmeyle orantılı
ve elektronun yarıçapı a'yla ters orantılı değişen ve m eıek için Denk. (28.4)'le el­
de ettiğimiz değerle uyuşan bir terim vardır. Yük dağılım ı farklı seçilirse, a da
değişir ve Denk. (28.4)'teki 2/3 çarpanı da aynı şekilde değişmek zorunda kalır,
¡¿'deki terimin a yarıçapından ve varsayılan yük dağılım ından bağımsız olduğu
varsayılır; katsayısı daima 2/3'tür. Bir sonraki terim a yarıçapıyla orantılıdır
ve y katsayısı yük dağılım ına dayanır. Dikkat ederseniz, elektron yarıçapı a'n m
sıfıra gitmesine izin verirsek, son terim (ve bütün daha yüksek terimler) sıfır
olur, ikinci terim sabit kalır; ancak ilk terim -elektromanyetik kütle- sonsuza
gider. Sonsuzluğun ortaya çıkmasının nedeninin, elektronun b ir parçasının d i­
ğeri üzerinde kuvvet uygulam ası olduğunu görebiliriz. Belki de, "nokta" bir
elektronun kendi üzerinde kuvvet uygulam ası olasılığı gibi saçma b ir şeye izin
verdik.

28-5 M axw ell kuram ını değiştirm e denem eleri


Şimdi, M axw ell'in elektrodinamik kuramını, elektronu basit b ir noktasal
yük olarak ele alma fikrini sürdürebileceğimiz şekilde nasıl değiştirebileceği­
mizi tartışmak istiyoruz. Birçok deneme yapılm ıştır ve hatta bazı kuramlarda,
elektron kütlesinin tamamen elektromanyetik olacağı şekilde değişiklikler yap ı­
labildi. Ancak bütün bu kuram lar tarih olmuştur. Yine de önerilen bazı olasılık­
ları tartışmak -in sa n aklının çabalarını görmek için- ilginçtir.
Elektrik kuramına, bir yük ile diğer yükün arasındaki etkileşim hakkında
konuşarak başlamıştık. Daha sonra bu etkileşen yükler hakkında bir kuram
oluşturduk ve alan kuramına ulaştık. Ona o kadar inancımız var ki, b ir elektro­
nun b ir parçasının diğeri üzerindeki kuvveti onunla bulm aya çalışıyoruz. Belki
de bütün sorun elektronların kendi üzerlerine etki etmemesidir; belki de arı
elektronların etkileşiminden yola çıkıp b ir elektronun kendisiyle etkileşebilece-
ğine dair çok ileriye gitmiş bir kestirimde bulunuyoruz. Dolayısıyla, b ir elektro­
nun kendisi üzerinde etki edebileceğine dair önerilen bazı kuram ları b ir kenara
bırakacağız. Böylece artık öz etki yüzünden sonsuzluktan kurtuluruz. Ayrıca a r­
tık, parçacıkla ilişkili elektromanyetik kütle de yoktur. Bütün kütle artık tam a­
men mekaniktir; ancak bu sefer kuramda yeni sorunlar vardır.
Burada hemen belirtmeliyiz ki, bu tür kuramlar elektromanyetik alan fikri­
ne dair bir düzeltme gerektirir. Başlangıçta, bir parçacık üzerinde herhangi b ir
noktadaki kuvvetin sadece iki nicelikle - E ve B 'yle- belirlendiğini söylemiştik.
"Öz kuvvet" kavramını ortadan kaldırırsak, bu artık doğru değildir; çünkü belli
bir yerde b ir elektron varsa, kuvvet toplam E ve B'yle değil, diğer yüklerden do­
layı olan parçalarla hesaplanır. Dolayısıyla, E ve B'nin ne kadarının üzerindeki
kuvveti hesapladığınız yükten ve ne kadarının diğer yüklerden olduğunun hesa­
bını tutmamız lazım. Bu, kuramı daha da karmaşık hale getirmekle birlikte,
sonsuzluğun getirdiği sorundan bizi kurtarmaktadır.
Dolayısıyla, eğer istersek, b ir elektronun kendi üzerine etkimesi diye bir şey
olmadığını söyleyebilir ve Denk. (28.9)'daki bütün kuvvetler kümesini bir kena­
ra atabiliriz. Ancak bu durum da kurunun yanında yaş da yanar! Çünkü, Denk.
(28.9)'daki ikinci terim, x terimi, gereklidir. O kuvvet çok belirli b ir şey yapmak-

Şu gösterim i kullanmaktayız: x = dx/dt, x = d2x/dt2, x = d3x/dt3, vs.


tadır. Onu sonra atarsanız, başınız yine derde girer. Bir yükü ivmelendirdiği-
mizde, elektromanyetik dalgalar yayınlar ve dolayısıyla enerji kaybeder. D ola­
yısıyla, bir yükü ivmelendirmek için, aynı kütleye sahip yüksüz b ir nesneden
daha çok kuvvete ihtiyacımız vardır yoksa yük korunmamış olur. îvmelenen
yük üzerinde yaptığımız işin hızı, ışınım la kaybedilen enerjinin hızına eşit ol­
malıdır. Bu etki üzerinde daha önce konuşmuştuk, ona ışınım direnci denir. Y i­
ne de şu soruyu cevaplamamız gerek: İlave kuvvet nereden gelmektedir? Büyük
b ir anten ışınım yaptığında kuvvetler, anten akımının bir parçasının diğer bir
parçası üzerindeki etkisinden gelir. Uzaya ışınım yayınlayan tek bir ivmelenen
elektron için, kuvvetin kaynaklanabileceği tek b ir yer var gibi gözükmektedir:
elektronun b ir parçasının diğer b ir parçası üzerindeki etkisi.
Daha önce, I. Cilt, 32. Bölümde, salınım yapan bir yükün

dW 2 e2{x)2
(28.10)
dt 3 c3

hızında enerji yaydığını bulmuştuk. Bakalım, Denk. (28.9)'daki elektronun kendi


kendini durdurm aya çalıştığı önyükleme kuvvetine karşı elektron üzerinde
yapmamız gereken işin hızını bulabilecek miyiz. Yapılan işin hızı kuvvet çarpı
hızdır, ya da Fx:
dW e2 .. . 2 e2 ... . .
■ = a — - j x x - - z — r i ı t ’" (28.11)
d t~ a& 3 c3

ilk terim dx2/d t'yle orantılıdır ve dolayısıyla elektromanyetik kütleyle ilişkili


|m v 2 kinetik enerjisinin değişim hızına karşılık gelir. İkinci terim, Denk.
(28.10)'daki ışınım gücüne karşılık gelmelidir. Ancak farklıdır. Farklılık, Denk.
(28.11 )'deki terimin genelde doğru ancak Denk. (28.10)'un sadece salınım yapan
b ir yük için doğru olm asından ileri gelir. Yükün hareketi periyodikse, ikisinin
birbirine denk olduğunu gösterebiliriz. Bunu yapmak için, Denk. (28.11 )'deki
ikinci terimi, aritmetik b ir dönüşümle, aşağıdaki ifade gibi yeniden yazarız:

2 e2 d . . ... 2 e2 .....
* T ~ ? ~ d î (x x) + ^ ix)‘

Elektronun hareketi periyodikse, xx niceliği periyodik olarak aynı değere döner,


dolayısıyla zaman teriminin ortalamasını alırsak sıfır elde ederiz. İkinci terim­
se daima artıdır (çünkü b ir karedir), dolayısıyla ortalam ası da aynı zamanda
artıdır. Bu terim bize yapılan net işi verir ve Denk. (28.10)'a eşittir.
Durdurucu önyükleme kuvvetinin x terimi, ışıma yapan sistemlerde enerji
korunumuna sahip olmak için gereklidir ve bir kenara atamayız. Aslında, Lo-
rentz'in büyük başarılarından biri böyle b ir kuvvetin varlığını ve elektronun
kendi üzerindeki etkisinden geldiğini göstermesiydi. Elektronun kendi üzerinde
etki ettiği fikrini ve x terimine ihtiyaç duyduğumuzu kabullenmeliyiz. Sorun,
Denk. (28.9)'da bulunan ve bütün sıkıntıyı yaratan ilk terimi elde etmeden onu
nasıl elde edeceğimizdir. N asıl olacağını bilmiyoruz. Gördüğünüz üzere klasik
elektron kuramı kendi kendini köşeye sıkıştırmıştır.
Bunu düzeltmek için yasalarda değişiklik yapmak üzere birçok girişimde
bulunulmuştur. Bom ve Infeld tarafından önerilen değişiklik, M axw ell denk­
lemlerini doğrusal olmayacakları karmaşık b ir şekilde değiştirmekti. Böylece
elektromanyetik enerji ve momentum sonlu çıkabilirdi. Ancak önerdikleri yasa­
lar şu ana kadar gözlenmemiş olguları öngörmektedir. Kuramlarıyla ilgili daha
sonra değineceğimiz bir sorun da, şu ana kadar yaşadığım ız sıkıntıları aşmak
için yaptığımız bütün girişim lerle ortak b ir sorundur.
Dirac, şu garip olasılığı önerdi: Bir elektronun. Denk. (28.9)'daki birinci terim
üzerinden değil de, ikinci terim üzerinden kendine etki ettiğini düşünelim. Daha
sonra, birinden kurtulup diğerini tutmayı düşündü. Bakın, dedi, M axw ell denk­
lemleri için sadece gecikmiş dalga çözümlerini aldığımızda özel bir varsayımda
bulunmuştuk. Onların yerine, ilerlemiş dalgaları ele alırsak, daha farklı bir şey­
ler elde ederiz. Bu durumda, öz kuvvet için aşağıdaki denklem yazılabilir:

e2 .. 2 e2 ... e2a .... . .


F = a - ^ x + T ~ ^ x + y~ ^ x + - (2812)
Bu denklem, dizinin ikinci ve bazı daha yüksek terimleri hariç tıpkı Denk.
(28.9)'a benzer. [Gecikmiş dalgalardan ilerlemiş dalgalara geçmek, sadece gecik­
menin işaretini değiştirmektir. Bu da kolayca görüleceği üzere, t'nin işaretini
her yerde değiştirmeye denk gelir.] Dolayısıyla, Dirac'a göre, yeni b ir kural geti­
relim ve b ir elektronun kendi üzerinde, kendi meydana getirdiği ilerlemiş ve ge­
cikmiş alanların farkının yarısı kadar etki ettiğini söyleyelim. Denklem (28.9)
ve (28.12)'nin farkının ikiye bölünmüş hali aşağıdaki ifadedir:

2 e2
F = - — -^5- x + yüksek dereceli terimler

Diğer bütün yüksek dereceli terimlerde, a yarıçapı paydaki b ir artı üs gibi gö ­


rünmektedir. Dolayısıyla, b ir noktasal yükün limitine gittiğimizde, sadece b ir
terim -ihtiyacım ız olan ı- elde ederiz. Bu sayede, Dirac ışınım direnci kuvvetini,
diğer eylemsizlik kuvvetleri olmadan, elde etmiş oldu. Elektromanyetik kütle
yoktur ve klasik kuram -öz kuvvet hakkında gelişigüzel b ir varsayım pahasına-
kurtarılmıştır.
Dirac'ın ilave varsayımının gelişigüzelliği, daha da garip b ir kuram öne sü­
ren W heeler ve Feynman tarafından, en azından belli b ir dereceye kadar kaldı­
rılmıştır. W heeler ve Feynman, noktasal yüklerin sadece diğer yüklerle etkileşi­
me girdiğini, ancak bu etkileşimin yarısının ilerlemiş ve yarısının da gecikmeli
dalgalardan geldiğini iddia ettiler. Sonradan ortaya çıktı ki, birçok durumda,
sürpriz şekilde, ilerlemiş dalgaları herhangi bir etkisi görülmez; ancak ışınım
tepki kuvvetini meydana getirme etkileri vardır. Işınım direnci, elektronun ken­
di üzerinde etki etmesinden değil, ancak şu sıra dışı etkiden gelmektedir. Bir
elektron t zamanında ivmelendirildiğinde, dünyadaki diğer bütün yükleri son­
raki bir t' - t + r/c (r diğer yüke olan uzaklıktır) zamanında, gecikmeli dalgalar
yüzünden sarsar. Ancak daha sonra bu yükler o elektrona, t' eksi r/c'ye yani sa ­
dece t'ye eşit olan t" zamanında varan kendi ilerlemiş dalgalarıyla tepki göste­
rirler. (Kendi gecikmeli dalgalarıyla da tepki gösterirler elbet, ancak bu, dik
"yansıyan" dalgalara denk gelir.) İlerlemiş ve gecikmeli dalgaların birleşimi, sa­
lınım yapan b ir yükün, ivmelendirildiği anda, kendi ışıdığı dalgaları "soğura-
cak" diğer bütün yüklerden b ir kuvvet hissedeceği anlamına gelir. Görüyorsu­
nuz ya, bir elektron kuramı elde etmek için insanlar ne kadar büyük sorunlarla
uğraşm ışlar.
Şimdi de bir başka tür kuramı, insanların çaresiz kaldıklarında nelerle u ğ ­
raştıklarını göstermek için, tarif edeceğiz. Bu, elektrodinamik yasaları için
Bopp tarafından önerilen bir b aşka değişikliktir. Dikkat ettiyseniz, elektroman­
yetizma denklemlerini değiştirmeye karar verdiğinizde, istediğiniz yerden b a ş ­
layabiliyorsunuz. Bir elektron için kuvvet yasasını değiştirebilir veya (anlattı­
ğımız örneklerdeki gibi) M axw ell denklemlerini değiştirebilir veya herhangi
başka bir yerde değişiklik yapabilirsiniz. Bir olasılık da, potansiyelleri akımlar
ve yükler cinsinden veren denklemleri değiştirmektir. Denklemlerden biri, b ir
noktadaki potansiyelin, daha önceki b ir zamanda her bir diğer noktadaki yük
yoğunluğu (veya yük) tarafından verildiğini ortaya koymuştu. Potansiyeller için
dört-vektör gösterimimizi kullanarak, aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

(28.13)

Bopp'ın olağanüstü şekilde basit fikri şu ifadedir: Belki de sıkıntı, integraldeki


l/r çarpanındadır. Bir noktadaki potansiyelin, diğer b ir başka noktadaki yük
yoğunluğuna bağlı olduğunu ve bu bağlılığın da iki nokta arasındaki mesafeye
bağlı bir fonksiyon -/Iri 2) diyelim - olduğunu varsayalım. Bu durum da (1) nok­
tasındaki toplam p o ta n siy e l,^ çarpı bu fonksiyonun bütün uzay üzerinden alı­
nan integraline eşit olur:

A^ ( 1 , t) = J jn (2, t - r J2/c) flrl2) d V 2

işte bu kadar. Ne b ir diferansiyel denklem, ne de başka b ir şey. Aslında, b ir şey


daha var: Sonucun aynı zamanda göreli olarak değişmez olmasını isteriz. D ola­
yısıyla "uzaklık" olarak, uzay-zam anda iki nokta arasındaki değişmez "uzaklığı"
kullanmamız gerek. Bu uzaklığın (işareti fark etmez) karesi aşağıdaki eşitliktir:

s?2 = ^(*1 - t2)2 - r?2


= c?(tı - Î 2)2 - (xı - x2)2 - (yı - y 2İ2 - (zı - Z2)2 (28.14)

Diğer b ir deyişle, göreli olarak değişmez b ir kuram için s 12'nin büyüklüğünün


bir fonksiyonunu veya benzeri şey olan s^ 'n in b ir fonksiyonunu kullanmalıyız.
Bu durum da Bopp'm kuramı aşağıdaki gibi yazılabilir:

A,i( 1, iı) = J j/A2, t2) F(sf2) d V 2dt2 (28.15)


F (s2)
(İntegral de elbette dört boyutlu hacim dt2dx2dy2dz2 üzerinden alınmalıdır.)
Şimdi artık geriye tek kalan, F için uygun b ir fonksiyon seçmektir. F için tek
b ir varsayımımız vardır, o da genliği sıfıra yakın olduğu yerler haricinde çok
ufak olmasıdır. Böylece, F grafiği Şekil 28-4'teki eğri gibi gözükür. Merkezi
s 2 = O'da olan ve yaklaşık olarak a2 kadar b ir genişliğe sâhig sortiu b ir alanı
olan dar, sivri bir tepedir. Kabaca, (1) noktasındaki pötâiısiyeli hfesâgiâdlğirtıız-
da sadece (2 ) noktasındakilerin, s22 = - t2)2 - r?2 eşitliği sıfirın ± a 2 kaâar y a ­
kımda olduğu sürece hissedilebilir b ir etki yaratabileceğini söyleyebiliriz. Bu­
nu, F in sadece
sf 2 = tftiı - t2)2 - rf2 * ± a 2 (28.16)

Eşitliği için önemli olduğunu söyleyerek belirtebiliriz. Eğer isterseniz dâha m a­


tematiksel hale getirebilirsiniz, ancak fikir budur.
Şimdi varsayalım ki, gerçek hayattaki motorlar, jeneratörler ve bönzerleri-
nin boyutlarına göre a çok küçük olsun (normal problem ler için r 12 » a). Bu du ­
rumda Denk. (28.16) yüklerin Denklem (28.15)'teki integrale katkısının sadece
tı - £2 kadar küçük bir aralık için gerçekleştiğini söyler.

(b)
c(tı - t2) « J r 12 ± a 2 = rI2 1 ± —
^ j rı; Şekil 28-4 Bopp'ın yerel olmayan kuramında
kullanılan F[s2) fonksiyonu.
a 2/rf2 « 1 olduğundan, karekökü l ± a 2/2 r?2'ye yakınlaştırabiliriz:

t _t = ü i ( 1 ± ^ L ) = 0 î ± J !L .
1 2 c \ 2rf2j c 2rl2c

Bunun önemi nedir? Bu sonuca göre, A^ integrali içinde t2'nin önemli oldu­
ğu zamanlar sadece, potansiyeli istediğimiz tı zamanından - r 12 » a olduğu
müddetçe ihmal edilebilir b ir düzeltm eyle- r 12/c kadar b ir gecikmeyle ayrılan
zamanlardır. Bir başka deyişle, Bopp kuramı M axw ell kuramına -herhangi b ir
yükten çok uzak olduğumuz sürece- gecikmeli dalga etkileri anlamında yakın­
laşmaktadır.
Aslında, yaklaşık olarak, Denk. (28.15)'in integralinin ne sonuç vereceğini gö­
rebiliriz. İlkinin t2 üzerinden - r 12'yi sabit tutarak-, -oo'dan +oo'a integralini alır­
sak, o zaman s212 de aynı zamanda -oo'dan +oo'a gidecektir, intégral, t\ - r 12/c'de
merkezli ve küçük bir &t2 = 2 x a2/ 2rn c genişliğindeki aralıkta bulunan Î2 'lerden
gelecektir. Fis2) fonksiyonunun s2 = O'da K değerini aldığını düşünelim; bu durum­
da t2 üzerinden integral bize yaklaşık Kj¡¿At2'yi veya aşağıdaki ifadeyi verir:

Ka2 fo
c r12

Elbette, j/j'nin t2 = t\ - r 12/c'deki değerini almalıyız, böylece Denk. (28.15) aşağı­


daki eşitliğe dönüşür:

K = l/4ne0ca2 dersek, M axw ell denklemlerinin -otom atik olarak l/r bağlılığıy­
la - gecikmeli potansiyel çözümünü elde etmiş oluruz. Bütün bunların hepsi,
uzay-zam anda b ir noktadaki potansiyelin uzay-zamandaki diğer bütün nokta-
larm akım yoğunluğuna -ik i nokta arasındaki dört boyutlu mesafenin dar bir
fonksiyonu olan çarpan la- bağlı olduğunu öne süren basit b ir önermeden çıktı.
Bu kuram da yine, elektron için sonlu bir elektromanyetik kütle öngörmekte.
Ayrıca eneıji ve kütle de görelilik kuramına uygun olarak doğru şekilde ilişki-
lenmiştir. Öyle olmalıdır, çünkü kuram en baştan göreli olarak değişmezdir ve
her şey de yolunda gözükmekte.
Bununla birlikte, bu ve diğer tarif ettiğimiz bütün kuram lara yapılan bir te­
mel itiraz vardır. Bildiğimiz bütün parçacıklar kuantum mekaniği yasalarına
uyarlar ve dolayısıyla elektrodinamiğin kuantum mekaniksel düzeltmesi yapıl­
malıdır. Işık, foton gibi davranır. Yüzde yüz M axw ell kuramındaki gibi değil­
dir. Dolayısıyla elektrodinamik kuram değiştirilmelidir. Klasik kuramı düzelt­
meye çalışmanın, kuantum elektrodinamiğinde sorunların yok olacağı veya b ir
başka şekilde düzeltilebileceği ihtimalinden dolayı, boşa harcanan iş zamanı
olduğunu daha önceden belirtmiştik. Ancak sorunlar kuantum elektrodinami­
ğinde kaybolmadı. İşte bu yüzden birçok insan klasik sorunları düzeltmek için
çok çaba harcadı. Klasik kuramdaki sorunları düzeltebilir ve daha sonra kuan­
tum düzeltmelerini uygularlarsa, her şeyin düzeleceğini umut ettiler. Kuantum
mekaniği düzeltmeleri uygulandıktan sonra bile, M axw ell kuramında sorunlar
devam etmektedir.
Kuantum etkileri bazı değişiklikler yapmıştır -kütle denklemi düzeltilmiş ve
Planck sabiti h ortaya çıkmıştır- ancak integrali bir şekilde kesmediğiniz sürece -
klasik integralleri r = a'da durdurmamız g ib i- sonuç hâlâ sonsuz çıkmaktadır.
Cevaplar da integralleri nasıl durdurduğunuza bağlıdır. Size burada sorunların
aslında temelde aynı olduğunu, ne yazık ki, gösteremeyeceğiz; çünkü kuantum
mekaniğine çok az, kuantum elektrodinamiğine ise daha bile az girdik. Dolayısıy­
la, b ir nokta elektron için M axw ell elektrodinamiğinin kuantize edilmiş kuramı­
nın sonsuz kütle sonucu verdiğini söylediğimizde bize güvenmeniz gerek.
Şu ana kadar kimse, düzeltilmiş kuramların herhangi biriyle, istikrarlı bir
kuantum kuramı ortaya koyamamıştır. Dirac'm ilerlemiş ve gecikmeli dalgalar
içeren kuramı veya W heeler ile Feynman'ınkiler asla tatmin edici bir kuantum
kuramına dönüşememiştir. Bopp kuramı da, aynı şekilde, tatmin edici bir kuan­
tum kuramı haline gelememiştir. Dolayısıyla bugün bu problemin bilinen bir çö­
zümü yoktur. Bir elektron veya herhangi bir noktasal yükün öz enerjisi için son­
suzluk sonucu vermeyen, tutarlı -kuantum mekaniğini de içeren- bir kuramı n a­
sıl oluşturabileceğimizi bilmiyoruz. Aynı zamanda, nokta olmayan bir yükü ta­
nımlayan tatmin edici bir kuram da yoktur. Bu çözülememiş bir problemdir.
Hemen kalem kâğıda gömülüp, bir elektronun kendi üzerindeki etkisinin ta­
mamen kaldırıldığı ve böylece elektromanyetik kütlenin artık b ir anlam ifade
etmediği bir kuram oluşturmak ve daha sonra onun temelinde b ir kuantum ku­
ramı oluşturmak istiyorsanız, başınızın kesin bir şekilde derde gireceğini söy­
leyebiliriz. Elektromanyetik eylemsizliğin varlığına -b a z ı yüklü parçacıkların
kütlesinin bir kısmının elektromanyetik olduğuna- dair kesin deneysel kanıt
vardır.
Eski kitaplarda, kütlenin ne kadarının mekanik ve ne kadarının elektroman­
yetik olduğunu söyleyebilmemiz için doğanın bize -b ir i yüklü diğeri nötr, b u ­
nun dışında tamamen birbirinin ay n ı- iki parçacık sunmayacağı söylenir. Son­
radan ortaya çıktı ki, meğer doğa bize bu tür nesneler sunacak kadar cöm ert­
miş. Böylece, yüklü olanın gözlemlenen kütlesiyle, nötr olanın gözlemlenen küt­
lesini karşılaştırarak elektromanyetik kütlenin olup olmadığını söyleyebiliriz,
örneğin, nötronlar ve protonlar bu parçacıklara örnektirler. Kaynağını bilm edi­
ğimiz kocaman kuvvetlerle -nükleer kuvvetlerle- etkileşirler. Ancak, daha önce
belirttiğimiz gibi, nükleer kuvvetlerin dikkate değer b ir özellikleri vardır. N ü k ­
leer kuvvetlerle ilgili olduğu müddetçe, proton ve nötron aynı şeydir. Nötron ile
nötron, proton ile proton ve proton ile nötron arasındaki nükleer kuvvetler b ir ­
birinin aynıdır. Sadece küçük elektromanyetik kuvvetler farklıdır. Elektriksel
olarak proton ve nötron, gündüz ile gece gibidir. Bizim istediğimiz de tam bu-
dur. Yeğin etkileşimler açısından baktığınızda birbirinin aynı ama elektriksel
olarak birbirinden farklı iki parçacık. Ve kütleleri arasında da ufak bir fark
vardır. Proton ile nötron arasındaki kütle farkı -M e V birim inde durağan enerji­
leri m c2 arasındaki fark o larak - yaklaşık 1,3 M eV'dir, bu da elektronun kütlesi­
nin yaklaşık 2,6 katıdır. Bu durum da klasik kuram, klasik elektron yarıçapının
üçte biriyle, yarısı kadar, ya da 10 13 cm bir yarıçap öngörür. Elbette, aslında
gerçekte kullanmamız gereken kuantum kuramıdır ancak bakın şu tesadüfe ki
bütün sabitler -27r'ler ve ft'lar v s - tam da klasik kuramla yaklaşık aynı yarıçapı
verecek şekilde ortaya çıkmıştır. Tek sıkıntı, işaretin yanlış olmasıdır! Nötron
protondan daha ağırdır.

Tablo 28-1
Parçacık Kütleleri

Yük Kütle Am 1
P arçacık
(elektronik) (MeV) (MeV)
n (nötron) 0 939,5
p (proton) +1 938,2 -1,3

n (ır-mezon) 0 135,0
±1 139,6 + 4 ,6

K (K-mezon) 0 497,8
±1 493,9 -3,9

I (sigm a) 0 1191,5
+1 1189,4 -2,1
-1 1196,0 +4,5
1 Am = (yüklü kütle) - (nötr kütle)

Doğa bize, elektrik yükleri haricinde birbirlerinin tıpkı aynı gibi görünen
başka parçacık çiftleri de -vey a üçlüleri- vermiştir. Protonlar ve nötronlarla,
nükleer kuvvetlerin sözde "yeğin" etkileşimleri sayesinde etkileşirler. Bu tür et­
kileşimlerde, belli b ir türe ait parçacıklar -örneğin n m ezonları- elektrik yükle­
ri hariç tıpkı olması gerektiği gibi davranırlar. Tablo 28-1'de bu türden parça­
cıkların, ölçülen kütleleriyle beraber, b ir listesi verilmiştir. Artı veya eksi yüklü
n mezon parçacıklarının kütlesi 139,6 M eV'dir, ancak nötr n mezonu 4,6 MeV
daha hafiftir. Bu kütle farkının elektromanyetik olduğuna inanıyoruz; 3 ile 4 x
10~14 cm çapında bir parçacık yarıçapına karşılık gelir. Tabloyu incelerseniz,
diğer parçacıklardaki kütle farklarının da yaklaşık aynı genel boyutta olduğunu
görürsünüz.
Artık parçacıkların boyutu başka yöntemlerle, örneğin yüksek enerjili çar­
pışm alarda sahip oldukları görülen çaplar sayesinde, ölçülebilir. Diğer bir de­
yişle alan enerjisi integrallerimizi bu diğer yöntemlerle elde ettiğimiz aynı yarı­
çapta durdurursak, elektromanyetik kütle genel olarak elektromanyetik kuram ­
la uyum içinde gözükmektedir. Bu yüzden farkların elektromanyetik kütleli
temsil ettiğine inanıyoruz.
Tablodaki kütle farklarının farklı işaretlerde olm asından dolayı endişelen­
diğinizden eminiz. Yüklü olanların neden nötr olanlardan ağır olduklarını gör­
mek kolaydır. Ya peki proton ve nötron gibi, ölçülen kütlenin diğer yönde çıktı­
Ş ek il 2 8 -5 B ir n ö t r o n , b a z e n , b i r e k s i n m e­
ğı çiftlere ne demeli? Sonradan ortaya çıktı ki bu parçacıklar karmaşıktır ve
z o n u ile s a r ılm ış b i r p r o t o n g ib i v a r o la b ilir .
elektromanyetik kütle hesaplam ası bu parçacıklar için daha detaylı olmalıdır.
Örneğin, her ne kadar nötronun net yükü yoksa da kendi içinde b ir yük dağılımı
vardır. Sıfır olan sadece net yüktür. Aslına bakarsanız, nötronun Şekil 28-5'te
görüldüğü gibi içinde eksi b ir n mezon bulunan b ir "bulut"la sarmalanmış bir
proton gibi göründüğüne -e n azından b azen - inanıyoruz. Her ne kadar nötron,
toplam yükü sıfır olduğu için, "nötr" ise de, yine elektromanyetik enerjiler (ör­
neğin, b ir manyetik momenti vardır) vardır ve dolayısıyla iç yapısına dair de­
taylı bir kuram elde etmeden elektromanyetik kütle farkının işaretini bilmek
kolay değildir.
Şu noktaların altını çizmek istiyoruz: (1) Elektromanyetik kuram, bir elekt­
romanyetik kütlenin varlığını öngörür ancak bu sırada çuvallar da çünkü - a y ­
nısı kuantum düzeltmeler için de geçerlidir- tutarlı b ir kuram meydana getire­
mez; (2) elektromanyetik kütlenin varlığına dair deneysel kanıt vardır; (3) bütün
bu kütleler, bir elektronun kütlesiyle yaklaşık aynıdır. Dolayısıyla Lorentz'in
başlangıçtaki fikrine geri döndük. Belki de elektronun bütün kütlesi yalnızca
elektromanyetiktir, belki bütün 0,511 M eV elektrodinamik yüzündendir. Öyle
midir, değil midir? Elimizde b ir kuram olmadığından, b ir şey diyemeyiz.
Bir bilgiyi daha burada vermemiz gerek ve bu en can sıkıcı olandır. Dünya­
da adına m üon -y a da /i-mezon- denilen ve şu ana kadar elektrondan, kütlesi
haricinde, hiçbir şekilde farklı olmayan b ir parçacık vardır. Her yönüyle b ir
elektron gibi davranır: nötronlarla ve elektromanyetik alanla etkileşir ve hiç
nükleer kuvveti yoktur. Elektrondan farklı -e n azından sadece daha yüksek
olan kütlesinin (elektronun kütlesinin 206,77 katı) sonucu olarak anlaşılam aya-
cak- hiçbir şey yapmaz. Dolayısıyla, elektronun kütlesine dair tam b ir açıklama
elde ettiğimiz gün, müonun kütlesini nereden elde ettiği bilmecesini kucağımız­
da bulacağız. Neden? Çünkü elektron ne yapıyorsa müon da aynısını yapar;
kütle de aynı şekilde ortaya çıkmalı. Bazıları müon ve elektronun aynı parçacık
olduğuna ve kütleye dair nihai kuramda kütle denkleminin iki köklü -h e r b ir
parçacık için b ir i- ikinci dereceden b ir denklem olduğu fikrine inanmakta. B a­
zıları da sonsuz sayıda köke sahip aşkın b ir denklem olacağını öne sürerler ve
serideki henüz keşfedilmemiş diğer parçacıkların kütlelerini tahmin etmekle
uğraşırlar.

28-6 N ükleer kuvvet alan ı


Nükleer parçacıkların kütlelerinin elektromanyetik olmayan kısmı hakkında
bazı ilave notlar belirtmek istiyoruz. Bu diğer büyük kısım nereden gelmekte­
dir? Elektrodinamik gibi kendi alan kuram larına -örneğin nükleer kuvvetler-
sahip başka kuvvetler de vardır; bununla birlikte güncel kuramların doğru olup
olmadığını kimse bilmiyor. Bu kuram lar ayrıca, nükleer parçacıklara, elektro­
manyetik kütleye benzer, " 7 r - m e z o n alan kütlesi" diyeceğimiz, b ir kütle terimi
kazandıran b ir alan eneıjisi öngörür. Kuvvetler büyük olduğu için çok büyük ol­
duğu varsayılır ve ağır parçacıkların kütlesinin muhtemel kaynağıdır. Ancak
mezon alan kuramları hâlâ daha olgunlaşmamış b ir safhadadırlar. Elektroman­
yetizma gibi gelişkin kuram larla bile, elektronun kütlesini açıklamak için daha
yolun çok başındayız. Mezon kuramlarıyla, yoldan çıkıyoruz.
Burada biraz durup, elektrodinamikle ilginç bağlantısından dolayı, mezon­
lar kuramının ana hatlarını belirtelim. Elektrodinamikte alan, aşağıdaki denk­
lemi sağlayan b ir dört-potansiyel cinsinden ifade edilebilir:

□ 2 Afi = kaynaklar

Alanın parçalarının, kaynaklardan ayrı var olabilecek şekilde dışarı yayılabil-


diklerini görmüştük. Bunlar ışık fotonlarıdır ve kaynak içermeyen b ir diferansi­
yel denklemle ifade edilirler.
□ 2 An = 0

İnsanlar, nükleer kuvvetlerin alanının da kendine ait "fotonları" olması gerekti­


ğini -muhtemelen n mezonları olurdu b u n la r- ve onların da benzer b ir diferan­
siyel denklemle ifade edilmesi gerektiğini öne sürdüler. (İnsan beyninin yeter­
sizliğinden dolayı tamamen yeni b ir şey düşünemiyoruz; bu yüzden bildikleri­
mizle benzerlik kurarak fikirlerimizi belirtiyoruz.) Bu durum da mezon denkle­
mi, <p farklı b ir dört-vektör veya belki de skalerken, aşağıdaki eşitlik olabilirdi:

□ 20 = 0
Sonradan pionların kutupluluğu olmadığı ortaya çıktı, dolayısıyla 4> skaler o l­
malıdır. Basit □ 2<f> = 0 denklemiyle, mezon alanı, tıpkı elektrik alan gibi, kayna­
ğa olan uzaklık r olduğunda, l/r^yle orantılı değişkenlik gösterir. Ancak nükle­
er kuvvetlerin çok daha kısa etki mesafeleri olduğunu bildiğimizden, bu basit
denklem işe yaramayacaktır. Göreli değişmezliği bozm adan değişiklik yapabile­
ceğimiz b ir yol vardır: D'Alem bert'a <f> çarpı bir sabit ekleyebilir veya ondan çı­
karabiliriz. Böylece Yukawa, nükleer kuvvet alanının serbest kuantalannm , /ı2
sabitken -değişm ez b ir skalerken- aşağıdaki denkleme uyabileceğini öne sürdü:

- □ 20 - / ı 20 = O (28.17)

(□ 2 dört boyutta skaler b ir diferansiyel işlemci olduğundan, herhangi b ir skaler


daha eklediğimizde değişmezliği devam eder.)
Gelin, zamanda değişkenlik görülmezken Denk. (28.17) nükleer kuvvet için
ne vermekte ona bakalım:
V20 - n2<p = 0

Denkleminin b ir nokta kaynak etrafında, buna başlangıç diyelim, küresel si­


metrik b ir çözümünü istiyoruz. 0 sadece r'ye bağlıysa

eşitliğini yazabiliriz. Böylece

T- ¿â -f i2<p = 0

ifadesini veya aşağıdaki denklemi elde ederiz:

(rtf>) = n2 (rtp)

(r<p) değişkenini bağlı değişkenimiz olarak düşünürsek, bu denklem daha önce


birçok kere gördüğümüz b ir denklem haline gelir ve çözümü de aşağıdaki eşit­
liktir:
r0 = K e ±lir

Açıkça görülüyor ki, büyük r değeri için (f> sonsuz olamaz, dolayısıyla üsteki +
işareti silinir. Çözüm de aşağıdaki eşitlik olur:

d> = K ^ - - (28.18)
r
Bu fonksiyona Yukawa potansiyeli denir. Çekici b ir kuvvet için K, büyüklüğü
kuvvetlerin deneysel olarak gözlemlenmiş şiddetine uyması için ayarlanması
gereken eksi b ir sayıdır.
Nükleer kuvvetlerin Yukaw a potansiyeli üssel çarpan sayesinde 1/r'den çok
daha hızlı azalır. Şekil 28-6'da gösterildiği gibi potansiyel -v e dolayısıyla da
kuvvet- l///nün ötesindeki mesafeler için 1 /r'den çok daha hızlı sıfıra iner.
Nükleer kuvvetlerin "menzili" elektrostatik kuvvetlerin "menzilinden" çok daha
kısadır. Deneysel olarak, nükleer kuvvetlerin 10-13 santimetreden öteye gitmedi­
ği bulunmuştur: /ı * 1 0 15 mrl. Ş e k il 2 8 -6 Yu ka vva p o t a n s iy e li e '^ / r ve

Son olarak, Denk. (28.17)'nin serbest dalga çözümüne bakalım. Eğer, C o u lo m b p o t a n s iy e li l / r 'n i n k a r ş ıla ş tır ıl­
m a sı.
<{>= 0 oei,ÜJt_kzl
eşitliğini Denk. (28.17)'ye yerleştirirsek, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

^ - k 2- n 2 = 0
c2
I. Cilt, 34. Bölümde yaptığımız gibi, frekansı enerjiye ve dalga sayısını da mo-
mentumla ilişkilendirirsek, aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:
F2
~ - P 2 - n 2h2

Bu denklem bize Yukawa "fotonunun" ¡ıh/c1ye eşit b ir kütlesi olduğunu söyler. ^


için, nükleer kuvvetlerin gözlemlenen menzilini veren 1 0 15 n r 1 tahmini değerini
kullanırsak, kütle 3 x 10 25 g, ya da 170 M eV olarak hesaplanır ki bu da 7r-mezo-
nunun gözlemlenen kütlesine yaklaşık olarak eşittir. Elektrodinamikle benzer­
lik kurarak, 7r-mezonunun, nükleer kuvvet alanının "fotonu" olduğunu söyleye­
biliriz. Ancak şimdi elektrodinamik fikirlerini gerçekten geçerli olam ayabile-
cekleri bölgelere itmiş olduk. Elektrodinamiği aşıp, nükleer kuvvetler problem i­
ne daldık.
ELEKTRİK VE M ANYETİK ALANLARDA
YÜKLERİN HAREKETLERİ

29-1 Düzgün bir elektrik veya manyetik alanda hareket


Şimdi yüklerin hareketlerini değişik koşullarda -çoğunlukla niceliksel b ir 2 9 -1 D ü zg ü n b ir e le k t r ik v e y a m a n y e t ik

a la n d a h a r e k e t
şekilde- tanımlayalım. Yüklerin alanlarda hareket etmesi sırasında gözlemle­
2 9 -2 M o m e n tu m a n a liz i
nen birçok ilginç olgu çok karmaşık durumlarda, birçok yük birbirleriyle etkile­
2 9 -3 E le k tr o s ta tik m e r c e k
şirken, gerçekleşir. Örneğin, b ir elektromanyetik dalga b ir malzemenin içinden 2 9 -4 M a n y e tik m e r c e k
veya b ir plazmanın içinden geçip giderken, m ilyarlarca ve m ilyarlarca yük hem 2 9 -5 E le k tr o n m ik r o s k o b u

dalgayla hem de birbirleriyle etkileşir. Bu tür problem lere daha sonra gelece­ 2 9 -6 H ız la n d ır ıc ı k ıla v u z a la n la r ı

ğiz, şimdilik sadece belirli b ir alandaki tek b ir yükün hareketlerine dair çok d a ­ 2 9 -7 D e ğ iş k e n g r a d y a n o d a k la m a

2 9 -8 B ir b ir in e d ik e le k t r ik v e m a n y e tik
ha basit problem le başlam ak istiyoruz. Böylece diğer bütün yükleri -elbette
a la n la r d a h a r e k e t
varsayacağım ız alanları meydana getiren ve bir yerlerde bulunan akımlar ve
yükler h ariç- göz ardı edebiliriz.
öncelikle düzgün b ir elektrik alandaki b ir parçacığın hareketini ele alm alı­
yız. Düşük hızlarda, hareket çok da ilginç değildir. Alanın yönünde düzgün b ir
ivmelenmedir sadece. Ancak parçacık göreli hale gelecek kadar enerji toplarsa,
bu durum da hareket çok daha karmaşık hale gelir. Öyle bir durum için çözümü
bulm a zevkini size bırakacağız.
Şimdi, sıfır elektrik alanlı düzgün bir manyetik alandaki hareketi ele alalım.
Bu problemi daha önceden çözmüştük. Bir çözüm, parçacığın bir daire etrafın­ Gözden Geçirme: Cilt 1, Bölüm 30,
da dönmesiydi. qv x B manyetik kuvveti harekete daima dik açılardadır, dolayı­ Kırınım
sıyla dp/dt daima p 'ye diktir ve büyüklüğü, R çemberin yarıçapıyken, upAR'dir:

F = qvB =

Bu durumda dairesel yörüngenin yarıçapı da aşağıdaki ifade olur:

R =~^ (29.1)
qa

Bu sadece b ir olasılıktır. Parçacığın alan yönü boyunca b ir hareket bileşeni


varsa, alanla aynı yönde manyetik kuvvetin bileşeni olamayacağından, o hare­
ket sabittir. Düzgün bir manyetik alandaki bir parçacığın hareketi, B 'ye paralel
sabit b ir hız ve B 'ye dik açılarda dairesel b ir harekettir. Yol, Şekil 29-1'de gö­
rüldüğü gibi silindirik bir sarmaldır. Sarmalın yarıçapı, p yerine, alana dik açı­
lardaki momentum bileşeni p± koyarsak, Denk.(29.1)'le bulunabilir.

29-2 M om entum analizi


Düzgün b ir manyetik alan sıklıkla, yüksek enerjili parçacıklar için "momen­
tum analizörü" veya "momentum spektrometresi" yapmak için kullanılır. M a n ­
yetik alan çizim düzlemine dikken, Şekil 29-2 (a)'daki A noktasından düzgün bir
manyetik alana parçacıklar fırlatıldığını düşünelim. Her b ir parçacık, yarıçapı
parçacığın momentumuyla orantılı b ir çember yörüngeye girecektir. Bütün p a r­ (a) (b)
çacıklar alanın kenarına dik şekilde girerlerse, alanı momentumları p'ye orantı­
Şekil 29-1 Düzgün bir manyetik alanda bir
lı b ir x (A'ya olan) uzaklığında terk ederler. Bir C noktasına yerleştirilmiş b ir parçacığın hareketi.
sayaç, momentumları p = qBx/2 momentumu yakınında bir Ap aralığında olan
parçacıkları tespit eder.
Parçacıkları saymadan önce, onların 180° gitmesi gerekli değildir; ancak
"180° spektrometresi" denilen cihazın kendine has b ir özelliği vardır. Bütün
parçacıkların alan kenarına dik açıda girmesi gerekli değildir. Şekil 29-2 (b) üç
parçacığın aldığı yolu gösterir. Hepsinin momentumu aynıdır ancak alana
farklı açılarda girmektedirler. Yolları birbirinden değişik olmasına rağmen
hepsi C noktasına çok yakın b ir yerden alanı terk ederler. Burada bir "odak" ol­
duğunu söyleriz. Böyle b ir odaklama özelliği sayesinde -h e r ne kadar şekilde
gösterildiği gibi biraz sınırlam a varsa d a - A 'd a daha büyük açılar kabul göre­
bilir. Daha büyük açıların kabul görmesi demek genelde, belirli b ir zamanda
daha fazla parçacığın sayılabilm esi ve böylece de belirli b ir ölçüm için daha az
zaman harcanması demektir.
Manyetik alanı değiştirerek veya x boyunca sayacı hareket ettirerek veya x
boyunca daha fazla menzili kaplayacak şekilde daha fazla sayaç yerleştirerek, ge­
len demetteki momentumlann "tayfı" ölçülebilir, ["momentum tayfı" j\p)'yle de­
mek istediğimiz, p ve (p + dp) aralığında bir momentumu olan parçacıkların sayı­
sının fip)dp olmasıdır.] Bu tür ölçümlere örnek olarak, çeşitli çekirdeklerin /? bo­
zunumlarının enerjilerinin dağılımını belirlemek gösterilebilir.
Birçok farklı çeşit momentum spektrometresi vardır, ancak biz sadece biri­
sini daha, özellikle büyük b ir kabul açısı olan b ir spektrometre çeşidini ele ala­
cağız. Şekil 29-1'de görüldüğü gibi, düzgün b ir alandaki sarm al yörüngelere da­
yanır. z ekseni alanın yönü boyunca olan, silindirik b ir koordinat sistemini -p ,
9, z - ele alalım. Bir parçacık başlangıç noktasından z eksenine göre bir a açı­
sıyla yayılırsa, denklemi
p = a sin kz, 6 = bz

Şekil 29-2 180° odaklamalı bir düzgün alan olan b ir spiral boyunca hareket edecektir, a, b ve k, kolaylıkla p, a ve manyetik
momentum spektrometresi: (a) farklı momen- alan B cinsinden ifade edebileceğiniz parametrelerdir. Belirli bir momentum
tumlar; (b ) farklı açılar. (Manyetik alanın yö ­ için, çok fazla başlangıç açılarıyla, eksene olan p uzaklığını z'nin bir fonksiyo­
nü, şeklin düzlemine diktir.)
nu grafiğe dökersek Şekil 29-3'e düz çizgilerle gösterilen eğrileri elde ederiz.
(Unutmayın ki, bu sadece sarm al b ir yolun bir tür projeksiyonudur.) Eksen ile
başlangıç yönü arasındaki açı büyüdükçe p'nin tepe değeri de büyür, ancak
boylam asına hız düşer ve dolayısıyla değişik açılar için yollar A noktası yakı­
nında bir nevi "odağa" gelme eğilimindedir. Eğer dar bir A açıklığı koyarsak,
baştaki açılara sahip parçacıklar yine bu aralıktan geçer ve eksene düşerek
D'deki uzun dedektör sayesinde sayılabilirler.
Başlangıçtaki kaynağı aynı açılarla ama daha yüksek momentumla terk
eden parçacıklar, kırık çizgilerle gösterilen yolları takip ederler ve A açıklığın­
dan geçemezler. Dolayısıyla, cihaz dar b ir aralıktaki momentumlan geçirir, ilk
spektrometreye göre bunun avantajı, A açıklığı -v e A ' açıklığının- bir halka ola­
bilmesi ve böylece kaynağı gayet büyük b ir katı açıda terk eden parçacıkların
da kabul edilebilmesidir. Kaynaktan çıkan parçacıkların önemli b ir bölümü
Şekil 29-3 Bir eksenel alan spektrometresi. kullanılmış olur ve bu, çok hassas ölçümler yaparken veya çok zayıf kaynaklar­
la çalışırken önemli bir avantajdır.
Şüphesiz avantajın da b ir bedeli vardır. Büyük hacimde b ir düzgün manye­
tik alan gerekir ve bu genelde sadece düşük enerjili parçacıklar için pratiktir.
Hatırlarsanız, düzgün bir alan elde etmenin yolu, bir küre üzerine, açının sinü­
süyle orantılı b ir yüzey akım yoğunluğu olan b ir bobini sarmaktır. Aynı şeyin
dönel bir elipsoid için de doğru olduğu gösterilebilir. Bu yüzden bu tür spektro-
metreler sıklıkla, ahşap (veya alüminyum) b ir çerçeve etrafına eliptik bir bobin
sararak yapılır. Tek gereken. Şekil 29-4'te gösterildiği gibi, her b ir A r eksen me­
safesi aralığındaki akımın aynı olmasıdır.

29-3 Elektrostatik m ercek


Parçacık odaklamanın birçok uygulaması vardır. Örneğin, b ir televizyon tü­
— Ax pünde katodu terk eden elektronlar ekrana düzgün b ir nokta yaratabilmek için
odaklanırlar. Böyle b ir durumda aynı eneıjiye sahip ancak farklı açılardaki
Şekil 29-4 Her bir Ax eksen aralığında eşit
akımla bulunan elipsoid bir bobin, içinde düz­
elektronları toplamak ve onları küçük bir noktada b ir araya getirmek gerekir.
gün bir manyetik alan yaratır. Problem tıpkı ışığı bir mercekle odaklamak gibidir ve parçacıklar için aynı işi
yapan cihazlara da yine mercek denir.
Bir elektron merceği örneği Şekil 29-5'te gösterilmiştir. Çalışm a şekli, b ir ­
birine bitişik iki elektrot arasındaki elektrik alana dayanır. Çalışm a şeklini sol
i:

ı ı

Şekil 29-5 Elektronik bir mercek. Burada gösterilen alan çizgileri "kuvvet çizgileri”dir,
dolayısıyla qE"nin çizgileridir.

taraftan giren paralel b ir demete ne olduğunu ele alarak anlayabiliriz. Elekt­


ronlar a bölgesine vardıklarında, yana doğru b ir bileşeni olan bir kuvvet hisse­
derler ve onları eksene doğru iten b ir darbe alırlar, b alanında da eşit ve ters
bir darbe alacaklarını düşünebilirsiniz ancak bu böyle olmaz. Elektronlar b'ye
vardıklarında enerji kazanm ışlardır ve dolayısıyla b bölgesinde daha az zaman
geçirirler. Kuvvetler aynıdır, ancak zaman daha kısa olduğundan darbe daha
azdır, a ve b bölgelerinden geçerken, net b ir eksenel darbe vardır ve elektronlar
ortak b ir noktaya doğru yönelirler. Yüksek voltajlı bölgeyi terk ederken, parça­
cıklar eksene doğru bir kere daha itilirler, c bölgesinde kuvvet dışa ve d bölge­
sinde içeri doğrudur ancak parçacıklar sonraki bölgede daha fazla kaldıkları
için yine net bir darbe vardır. Eksenden çok uzak olan mesafelerde, mercekten
geçerken toplam darbe eksene olan uzaklıkla orantılıdır (neden olduğunu anlı­
yor musunuz?) ve bu tam da mercek tipi odaklama için gereken koşuldur.
Aynı akıl yürütmeyi kullanarak, ortadaki elektrotun diğer ikisine göre artı Şekil 29-6 Manyetik bir mercek.
veya eksi potansiyele sahip olup olmamasına göre odaklama olup olmayacağını
gösterebilirsiniz. Bu tür elektrostatik mercekler katot ışını tüplerinde ve bazı
elektron m ikroskoplarında kullanılır.

29-4 M anyetik M ercek


Elektron mikroskoplarında sıklıkla bulunan bir başka tür mercek de, Şekil
29-6'da şematiği gösterilen manyetik mercektir. Silindirik olarak simetrik bir
elektromıknatıs, çok keskin dairesel kutup uçları sayesinde, küçük bir bölgede
kuvvetli, düzgün olmayan b ir alan meydana getirir. Bölgeden dik olarak geçen
elektronlar odaklanır. Mekanizmayı, Şekil 29-7'deki büyütülm üş kutup ucu b ö l­
gesine bakarak anlayabilirsiniz. Eksene göre aynı açıyla S kaynağını terk eden
iki elektronu, a ve b elektronlarını ele alalım, a elektronu alanın başlangıcına
yaklaştıkça, alanın yatay bileşeni sayesinde sizden uzağa doğru saptırılır. Bu
durumda enine b ir hıza sahip olur ve böylece şiddetli dikey alandan geçerken
eksene doğru b ir darbe alır. Alanı terk ederken, enine hızı manyetik kuvvetçe
ortadan kaldırılır, böylece net etki eksene doğru bir darbe artı eksen etrafında
b ir "dönmedir", b parçacığı üzerindeki bütün kuvvetler zıttır, bu yüzden o da
eksene doğru saptırılır. Şekilde ayrı elektronlar paralel yollara getirilmiştir.
Eylem, tıpkı odak noktasında b ir nesne olan mercek gibidir. Benzer b ir mercek
yukarı yönde kullanılarak, elektronları tek b ir noktaya odaklayabilir ve S kay­
nağının b ir görüntüsünü oluşturabilir.
Şekil 29-7 Manyetik mercekte elektronun
hareketi.

29-5 Elektron m ikroskobu


Elektron mikroskoplarının, optik m ikroskoplarla görülemeyecek kadar kü­
çük nesneleri "gördüğünü" bilirsiniz. I. Cilt, 30. Bölümde herhangi bir optik sis­
temde mercek açıklığındaki kırınımdan dolayı görülen temel sınırlam aları tar­
tışmıştık. Bir mercek açıklığı, kaynakta 26 açısına denk geliyorsa (Bkz. Şekil 29-
8 ), kaynaktaki iki komşu nokta, A ışığın dalga boyuyken
MERCEK , ___
u ~ sinö
değerinden daha yakınsalar, birbirlerinden ayırt edilemezler. En iyi optik mik­
roskopla, 6 kuramsal limit 90°'ye yaklaşır: S yaklaşık olarak A'ya ya da yaklaşık
5000 Angströme eşittir.
Aynı sınırlama elektron mikroskobu için de geçerlidir, ancak -50 kiloVolt
elektronlar için- dalga boyu yaklaşık 0,05 Angströmdür. Yaklaşık 30° bir m er­
cek açıklığı kullanılırsa, aralarındaki mesafe bir Angströmün beşte biri olan
nesneleri görebiliriz. Moleküllerdeki atomların arasındaki mesafe tipik olarak 1
veya 2 Angström olduğundan, moleküllerin fotoğraflarını çekebiliriz. Biyoloji
daha kolaydır; D N A yapısının fotoğrafını çekebiliyoruz. Aynı şeyi burada yapa-
bilseydik ne kadar muhteşem bir şey olurdu! Günümüzde moleküler biyolojide
Şekil 29-8 Bir mikroskobun çözünürlüğü, kay­ araştırm a konularının çoğu, karmaşık organik moleküllerin şekillerini ortaya
naktan yayılan açıyla sınırlıdır.
koymaktır. Bir görebilseydik hele onları!
Ne yazık ki, b ir elektron mikroskobunda şu ana kadar elde ettiğimiz en iyi
çözünürlük yaklaşık 20 Angströmdür. Bunun nedeni, şu ana kadar kimsenin ge­
niş aralıklı bir mercek tasarlam am ış olmasıdır. Tüm lenslerde "küresel sapma"
vardır, eksene göre büyük açılardan gelen ışınlar, Şekil 29-9'da gösterildiği gibi
eksene yakın açılarda gelen ışınlardan farklı bir odak noktasına sahiptir. Özel
teknikler sayesinde, ihmal edilebilir küresel sapmaya sahip optik mikroskop
lensler yapılabilir, ancak şu ana kadar kimse küresel sapm ası olmayan bir
elektron merceği yapmayı başaram adı.
Aslında, şimdi tarif ettiğimiz tür elektrostatik ve manyetik lenslerin in dir­
genemez bir miktarda küresel sapmaya sahip olduğu gösterilebilir. Bu sapm a -
kırınımla birlikte- elektron mikroskoplarının çözünürlüğünü şimdiki değerle­
riyle sınırlamaktadır.
Bahsettiğimiz sınırlama, eksenel olarak simetrik olmayan veya zaman için­
de sabit kalmayan elektrik ve manyetik alanlar için bulunmaz. Belki de b ir gün,
birileri basit elektron merceğinin doğal sapmasının üstesinden gelecek yeni bir
tür elektron merceği geliştirir. Böylece atomları doğrudan fotoğraflam ayı b a ş a ­
rabileceğiz. Belki de b ir gün, kimyasal bileşikleri bir çözeltinin rengine bakarak
değil de, atomların konumlarına bakarak analiz edebileceğiz.

29-6 Hızlandırıcı kılavuz alanları


Manyetik alanlar ayrıca, yüksek enerji parçacık hızlandırıcılarında özel p a r­
çacık yolları meydana getirmek için de kullanılır. Siklotron ve sinkrotron gibi
makineler sürekli, şiddetli bir elektrik alandan parçacıkları geçirerek onları
yüksek enerji seviyelerine getirirler. Parçacıklar, bir manyetik alan sayesinde
dairesel yörüngelerde tutulurlar.
Düzgün b ir manyetik alanda b ir parçacığın dairesel yörüngede hareket etti­
ğini görmüştük. Ancak bu sadece mükemmel bir düzgün alan için geçerlidir.
Geniş b ir alanda neredeyse düzgün, ancak bir bölgede diğerinden daha şiddetli
b ir S alanı hayal edin, p momentumuna sahip bir parçacığı bu alana koyarsak,
yarıçapı R = p/qB olan neredeyse dairesel b ir yörüngede hareket edecektir. A la ­
nın şiddetli olduğu bölgede, eğrinin yarıçapı biraz daha küçüktür. Yörünge ka­
ALAN BURADA palı bir çember değildir, ancak Şekil 29-10'daki gibi alan içinden" "yürür" gider.
DAHA ŞİDDETLİ
Eğer dilersek, alandaki küçük "hatanın" parçacığı yeni bir yola gönderen fazla­
Şekil 29-10 Düzgüne yakın bir alanda parçacık dan b ir açısal itme sağladığını düşünebiliriz. Parçacıklar hızlandırıcıda m il­
hareketi.
yonlarca dönüş gerçekleştireceklerse, yolları tasarlanan yörüngeye yakın tut­
mak için b ir tür "radyal odaklam a" gereklidir.
Düzgün alanla ilgili b ir başka sıkıntı da, parçacıkların b ir düzlemde kalm a­
masıdır. Çok küçük b ir açıyla yola çıkarlarsa -veya alandaki küçük b ir hatadan
dolayı küçük b ir açı verilirlerse- sarm al bir yola girerler ve kendilerini mıkna­
tıs kutbunda, tavanda veya vakum tankının tabanında bulurlar. Bu tür dikey
sapm aları engellemek için b ir ayarlam a yapılmalı; alan, radyal odaklama kadar
"dikey odaklama" da sağlamalıdır.
D AİRE SEL7
YÖ R ÜN G E S

r
Şekil 29-11 Büyük bir artı eğimi olan manyetik Şekil 29-12 Küçük bir eksi eğimi olan manye- Şekil 29-13 Küçük bir eksi eğimi olan manye­
alanda parçacığın radyal hareketi. tik alanda parçacığın radyal hareketi. tik alanda parçacığın radyal hareketi.

Radyal odaklamanın, tasarlanan yolun merkezinden uzaklaştıkça artan b ir


manyetik alan sağlayarak yapılabileceği düşünülebilir. Böylece, b ir parçacık
geniş bir yarıçapa doğru giderse, daha şiddetli bir manyetik alana girecek ve
böylece doğru yarıçapa geri gönderilecektir. Çok küçük bir yarıçapa doğru g i­
derse, eğilmesi daha az olacaktır ve böylece gene tasarlanan yarıçapa geri dö­
necektir. Parçacık, ideal çembere göre b ir açıyla yola çıkarılırsa, Şekil 29-11 'de­
ki gibi ideal daire yörüngesi etrafında salınım yapacaktır. Radyal odaklama,
parçacıkları dairesel yolun yakınında tutar.
Aslında, zıt alan eğimiyle bile bir miktar radyal odaklama mevcuttur. Bu,
yolun eğriliğinin yarıçapı, parçacığın alan merkezine olan uzaklığından daha
hızlı artmazsa mümkündür. Parçacık yörüngeleri Şekil 29-12'de görüldüğü g ib i­
dir. Ancak alanın gradyanı çok büyükse, yörüngeler tasarım yarıçapına dönmez
ve Şekil 29-13'teki gibi içeri veya dışarı sarm allar çizerler.
Alanın eğimini genelde "göreli gradyan" veya alan indisi, n, cinsinden ta­
nımlarız:

"-■ § £ - ,29-a
Bir kılavuz alan, göreli gradyanı - l'd e n büyükse radyal odaklama sağlar.
Bir radyal alan gradyanı ayrıca, parçacıklar üzerinde dik kuvvetler meyda­
na getirir. Yörünge merkezine yakınken şiddetli ve dışardayken daha zayıf b ir
alanımız olduğunu düşünelim. Mıknatısın, yörüngeye dik açılarda, dik kesiti
Şekil 29-14'teki gibi gösterilebilir. (Protonlar için yörüngeler sayfadan dışarı
doğrudur.) Alan sol tarafta daha şiddetli ve sağ tarafta daha zayıfsa, manyetik
alanın çizgileri şekildeki gibi eğilmelidir. Boş uzayda B'nin dolaşımının sıfır ol­
duğunu belirten yasayı kullanarak bunun böyle olması gerektiğini görebiliriz.
Koordinatları şekilde gösterildiği gibi alırsak, o halde, Şekil 29-14 Yörüngelere dik bir kesitte görü­
len dik bir kılavuz alan.
dBx dBz „
( V x B ) v = — - = 0
ÖZ ox
veya

(29.3)
dz dx

olur. dBz/dx'in eksi olduğunu varsaydığım ızdan, eşit bir eksi dBx/dz olmalıdır.
Yörüngenin "nominal" düzlemi Bx = 0 eşitliğinin sağlandığı b ir simetri düzle­
miyse, o halde B^'in radyal bileşeni düzlemin üstünde eksi ve altında artı ola­
caktır. Çizgiler şekildeki gibi eğilmelidir.
Böyle b ir alanın dik odaklama özellikleri olur. Bir protonun, merkez yörün­
genin üstünde ve iyi kötü ona paralel bir şekilde hareket ettiğini düşünün.
B'nin yatay bileşeni protona, aşağı doğru bir kuvvet uygulayacaktır. Proton
merkez yörüngenin altındaysa, kuvvet tersine çevrilir. Dolayısıyla merkez yö­
rüngeye doğru, etkili bir "düzeltici kuvvet" vardır. Akıl yürütmemize göre artan
yarıçapla beraber dikey alan azalıyorsa, dikey odaklama olacaktır; ancak alan
gradyanı artıysa "dikey odaksızlık" olacaktır. Dolayısıyla dikey odaklama için,
alan indisi n sıfırdan küçük olmalıdır. Yukarıda da radyal odaklama için n de­
ğerinin - l'd e n büyük olması gerektiğini bulmuştuk. İki koşulu bir araya getire­
rek, parçacıkların dengeli yörüngelerde tutulabilmesi için aşağıdaki koşulu y a­
zabiliriz:
—1 < n < 0
Siklotronlarda sıfıra çok yakın değerler kullanılır; betatron ve sinkrotronlarda
ise tipik olarak rı = - 0,6 değeri kullanılır.

29-7 Değişken gradyan odaklama


Böyle küçük n değerleri biraz "zayıf' b ir odaklama sağlar. Daha büyük b ir
artı gradyan sayesinde (n » 1 ) daha etkili radyal odaklama sağlanabilir, ancak
bu sefer de dikey kuvvetler büyük bir şekilde odaksızlığa yol açar. Benzer şekil­
de, büyük eksi eğimler (n « - 1 ) daha büyük dikey kuvvetlere yol açar ancak bu
sefer de radyal odaksızlığa neden olur. Bununla birlikte, yaklaşık 10 sene önce
odaklama ile odaksızlık arasında değişen b ir kuvvetin, net b ir odaklama kuvve­
tine sahip olabileceği gösterilmiştir.
Değişken gradyan odaklamanın nasıl işlediğini açıklamak için, öncelikle,
aynı çalışma ilkesine sahip, dört kutuplu odaklama merceğini tarif edeceğiz.
Şekil 29-14'teki alana, yörüngede alan sıfır olacak şekilde şiddeti ayarlanmış
düzgün b ir eksi manyetik alan eklendiğini hayal edin. Yüksüz noktada küçük
yerdeğiştirmeler için alan, Şekil 29-15'te gösterildiği gibidir. Böyle b ir dört ku­
tuplu mıknatısa "dört kutuplu mercek" denir. Merkeze soldan veya sağdan g i­
ren artı b ir parçacık, merkeze doğru geri itilir. Parçacık yukarıdan veya aşağı­
dan girerse, merkezden dışarı doğru itilir. Bu, yatay odaklamalı bir mercektir.
Yatay gradyan -tüm kutuplulukları tersine çevirerek- tersine çevrilirse bütün
kuvvetlerin işaretleri de tersine çevrilir ve Şekil 29-16'daki gibi bir dikey odak­
lam a merceği elde ederiz. Bu tür mercekler için alan şiddeti -v e dolayısıyla
odaklama kuvvetleri- merceğin merkezine olan uzaklıkla doğrusal olarak artar.
Şimdi, art arda yerleştirilmiş bu tür iki merceği ele alalım. Bir parçacık, Şe­
kil 29-17 (a)'daki gibi, eksene göre yatay b ir uzaklıktan girerse ilk mercek onu
1EKSENE ,EKSENE
YATAY DİKEY
UZAKLIK UZAKLIK

\ V \

V //
YATAY
W N
YATAY
MESAFE
\W
DİKEY
/ / / I
DİKEY
MESAFE

ODAKLAMA ODAKSIZLIK ODAKSIZLIK ODAKLAMA


ALANI ALANI ALANI ALANI
(a) (b)

Şekil 29-17 Bir çift dört kutuplu mercekle yatay ve dikey odaklama.

eksene doğru saptırır. İkinci merceğe vardığında eksene daha yakındır, dolayı­
sıyla dışa doğru olan kuvvet ve dışa doğru sapma daha azdır. Eksene doğru net
bir eğme vardır; ortalama etki yatay odaklamadır. Diğer yandan, eksene göre
dik yönde giren b ir parçacık için yol Şekil 29-17 (b)'deki gibi olacaktır. Parçacık
önce eksenden uzağa saptırılır, ancak daha sonra ikince merceğe daha büyük
bir yerdeğiştirmeyle girer ve bu yüzden daha büyük bir kuvvet hisseder. Bunun
sonucu olarak da eksene doğru eğilir. Yine net etki odaklamadır. Dolayısıyla,
tıpkı b ir optik lens gibi, b ir çift dört kutuplu mercek yatay ve dikey hareket için
bağım sız olarak işler. Tıpkı, ışık demetlerini kontrol etmek için optik mercekle­
ri kullandığımız gibi.
Değişken gradyanlı b ir sistemin her zam an odaklama meydana getirmediği­
ni belirtmemiz gerek. Gradyanlar (parçacık momentumuna veya mercekler ara­
sındaki boşluğa göre) çok büyükse, net etki odaksızlık olabilir. Şekil 29-17'deki
iki mercek arasındaki boşluk üç veya dört kat artırıldığında bunun nasıl o labi­
leceğini görebilirsiniz. .
Sinkrotron kılavuz mıknatısına geri dönelim. Üstü üste bindirilm iş düzgün
alanlı, değişken sıralı "artı" ve "eksi" merceklerden oluştuğunu görebiliriz. Düz­
gün alan, ortalamada, parçacıkları yatay b ir çemberde (dikey harekete b ir etki Şekil 29-18 Salınım yapan bir mile bağlı sar­
olmadan) döndürmeye ve değişken mercekler de yoldan çıkmaya meyilli parça­ kaç, şakülü milin üstündeyken de dengeli bir

cıkları daima (ortalamada) merkez yörüngeye doğru itmeye yarar. konuma sahip olabilir.

Bir "Odaklayıcı" kuvvet ile "Odaksızlık" kuvveti arasında değişen bir kuvve­
tin nasıl net bir "odaklayıcı" etkisi olabileceğini gösteren hoş b ir mekanik ben­
zetme vardır. Bir ucunda ağırlık olan ve motorla hareket ettirilen b ir şaft saye­
sinde hızlı bir şekilde yukarı aşağı hareket ettirilen b ir mille tutturulmuş som
bir çubuk düşünün. Böyle b ir sarkacın iki denge konumu vardır. Normal, aşağı
sarkan konumunun yanı sıra, sarkaç aynı zamanda "şakulü" milin üstünde "yu­
karı doğru" konumda da dengededir. Böyle bir sarkaç Şekil 29-18'de çizilmiştir.
Şimdi sunacağımız akıl yürütmeyle, dikey mil hareketinin değişken odakla­
ma kuvvetine eşit olduğunu görebilirsiniz. Pivot aşağıya doğru hızlandırılırken,
Şekil 29-19'da gösterildiği gibi "şakul" içeri doğru hareket etme meyillindedir.
M il yukarı doğru hızlandırıldığm da, belki tersine döner. "Şakulü" eksene doğru
düzelten kuvvet değişkenlik gösterir, ancak net etki eksene doğru b ir kuvvettir.
Dolayısıyla sarkaç nötr b ir konum etrafında geri ve ileri salınacaktır ki bu da
normal b ir sarkacın işleyişinin tersidir.
Elbette, b ir sarkacı baş aşağı tutmanın çok daha kolay b ir yolu vardır ve o
da onu parm ağınız üzerinde dengelemektir! A yn ı parmak üzerinde iki bağım­ Şekil 29-19 Milin aşağı doğru hızlanması, sar­
kacın düşey yönde hareketine neden olur.
sız çubuğu dengelemeye çalışın b ir de! Ya da gözleriniz kapalıyken bir çubuğu
dengeleyin. Dengeleme işlemi, hatalı giden şeyleri düzeltmeyi içerir. Ve bu, b ir­
çok şey birden yanlış gidiyorsa, genelde imkânsızdır. Bir sinkrotronda dolaşıp
duran m ilyarlarca parçacık vardır ve her biri farklı b ir "hatayla" başlam ış o la­
bilir. Bahsettiğimiz tür odaklama hepsi için işe yarar.
29-8 Birbirine dik elektrik ve manyetik alanlarda hareket
Şu ana kadar ya sadece elektrik alanda ya da sadece manyetik alanda bu lu ­
nan parçacıklar hakkında konuştuk. Aynı anda iki tür alan birden olduğunda
gözlemlenen bazı ilginç etkiler vardır. Birbirlerine dik açıda düzgün bir B m an­
yetik alanı ile E manyetik alanı olsun. B y e dik olarak hareketlerine başlayan
parçacıklar Şekil 29-20'deki gibi b ir eğride hareket ederler. (Şekildeki b ir dü z­
lem eğrisidir, sarmal değildir*.) Bu hareketi niceliksel olarak anlayabiliriz. P ar­
çacık (artı olduğunu varsayalım ) E yönünde ilerlediğinde hız kazanır ve böylece
manyetik alan tarafından daha az eğilir. E alanına zıt yönde gittiğinde hız kay­
beder ve manyetik alan tarafından daha fazla eğilir. Net etki, E x B yönünde or­
Vo talam a b ir "sapmadır".
Aslında, bu hareketin düzgün bir dairesel hareketle, va = E/B hızında düz­
gün bir yanlam asına hareketin üst üste bindirilm esi olduğunu gösterebiliriz.
Şekil 20-20'deki yol b ir sikloiddir. Sağa doğru sabit b ir hızda ilerleyen b ir göz­
lemci düşünün. Onun çerçevesinde bizim manyetik alanımız yeni b ir manyetik
alan artı aşağı yönde b ir elektrik ala dönüşmüştür. Uygun bir hızda, toplam
Şekil 29-20 Birbirine dik elektrik ve manyetik
alanlarda bir parçacığın yolu. elektrik alanı sıfır olacaktır ve elektronu çember çizerek giderken görecektir.
Dolayısıyla bizim gördüğünüz hareket çembersel b ir hareket artı vd = E/B sap­
ma hızında b ir ötelemedir. Elektronların birbirine dik elektrik ve manyetik
alanlardaki hareketi, m anyetron tüplerinin, mikrodalga enerjisi yaratmak için
kullanılan salınıcılann temelidir.
Elektrik ve manyetik alanlardaki parçacık hareketlerine dair daha birçok il­
ginç örnek vardır. Örneğin, Van Ailen kuşaklarında sıkışıp kalmış protonların
ve elektronların yörüngeleri gibi. Ancak onlarla ilgilenmek için ne yazık ki ye­
terli vaktimiz yok.
KRİSTALLERİN İÇ GEOMETRİSİ

30-1 Kristallerin iç geom etrisi


Elektrik ve manyetizmanın temel yasalarını çalışmayı bitirdik ve şimdi 30-1 Kristallerin iç geometrisi

maddenin elektromanyetik özelliklerini çalışacağız. İşe katılan -k ristalleri- ta­ 30-2 Kristallerde kimyasal bağlar
30-3 Kristallerin büyümesi
nımlayarak başlayacağız. Maddenin atomları hareket etmedikçe, birbirlerine
30-4 Kristal örgüler
yapışırlar ve mümkün olabilecek en düşük enerjiye sahip olacak şekilde kendi­
30-5 tki boyutta sim etriler
lerini dizerler. Belli b ir yerdeki atomlar düşük enerjiye sahip b ir örüntü b u lu r­ 30-6 Üç boyutta sim etriler
larsa, başka b ir yerdeki atomlar da muhtemelen aynı örüntüyü gerçekleştire­ 30-7 Metallerin mukavemeti

ceklerdir. Bu nedenlerden dolayı, katı malzemede atomların tekrarlayan bir ör­ 30-8 Dislokasyonlar ve kristal büyümesi
30-9 Bragg-Nye kristal modeli
güsü vardır.
Diğer bir deyişle, b ir kristaldeki koşullar şöyledir: Bir kristaldeki belli bir
atomun çevresinde belli b ir örüntü vardır ve aynı tür atoma başka b ir yerde b a ­
karsanız tıpatıp aynı örüntü görürsünüz. Daha da uzakta b ir atoma bakarsanız,
yine tıpatıp aynı koşulları bulacaksınız, örgü sürekli b ir şekilde -v e elbette üç
boyutta- kendini tekrarlamaktadır.
Alanı istediğiniz kadar büyük yapabilm ek için, aynı tasarım elemanını sü­ Kaynak: C. Kittel, Katı Hal Fiziğine
rekli b ir şekilde tekrarlamanız gereken b ir duvar kâğıdı -y a da b ir kumaş veya Giriş IIntroduction to Solid State
düzlemsel b ir alanda bir geometrik tasarım - tasarlam a problem ini ele alalım. Physics], John W iley and Sons,
Bu, b ir kristal için üç boyutlu çözümü olan problemin iki boyutlu benzeridir. Inc., N ew York, 2. Baskı, 1956
Örneğin, Şekil 30-1 (a) tipik b ir duvar kâğıdı tasarımını göstermektedir. Tek bir
eleman, sonsuza kadar gidebilecek b ir örgü içinde tekrarlanmaktadır. Bu duvar
kâğıdı tasarımının geometrik özellikleri, çiçeğin geometrisi veya sanatsal öne­
miyle ilgilenmeden sadece tekrarlanan özelliklerini göz önüne alarak, Şekil 30-1
(b)'de gösterilmiştir. Bir noktadan hareket etmeye başlarsanız, tıpatıp benzer
bir noktayı 1 oku yönünde a mesafesi kadar ilerleyerek bulabilirsiniz. Diğer ok
yönünde b m esafesi kadar ilerlerseniz de yine tıpatıp benzer b ir noktayla karşı­
laşırsınız. Elbette birçok başka yön de vardır, örneğin, a noktasından /? nokta­
sına ilerleyebilir ve tıpatıp aynı bir konuma ulaşabilirsiniz; ancak böyle bir
adım, 1 yönünde b ir adımı takip eden 2 yönünde bir adımın birleşim idir, ö rg ü ­
nün temel özelliklerinden biri, özdeş konumlar arasındaki en kısa iki adımla
ifade edilebilir. "Özdeş" konumlardan kastımız, birinde durup etrafınıza baktı­
ğınızda gördüğünüz şeyle, diğerinde durup etrafta gördüğünüz şey bire bir ay­
(a)
nıdır. Bu, b ir kristalin temel özelliğidir. Tek fark, b ir kristal iki boyutlu değil üç
boyutlu bir örüntüdür ve doğal olarak çiçekler yerine örgünün her b ir elemanı
atomların bir tür örgü içinde -belk i altı hidrojen atomu ve iki karbon atom u-
bir çeşit örüntüdür. Bir kristal içindeki atomların örüntünün X-ışını kırınımıy­
la deneysel olarak bulunabileceğini belirtmiştik. Bu yöntemden daha önce kısa­
ca bahsetmiştik ve birçok basit kristal ve bazı karmaşık olanları için atomların
hassas örüntülerinin çalışıldığını belirtmek dışında ilave bir şey söylemeyece­
ğiz.
Bir kristalin iç örüntüsü çeşitli şekillerde olabilir. Birincisi, atomların belli
yönlerdeki bağlanm ası diğer yönlerdekilerden genelde daha kuvvetlidir. Bunun
anlamı, kristalin belirli düzlemlerde diğer düzlemlere göre daha kolay kırılabil-
mesidir. Bunlara kristallerin yarılma düzlemleri denir. Bir kristali bıçak ağzıy­ Şekil 30-1 İki boyutta kendini tekrarlayan
la açmaya çalıştığınızda genelde bu düzlem boyunca yarılır. İkincisi, kristalin örüntü.

oluşma biçiminden dolayı içyapısı genelde yüzeyde belirir. Bir çözeltiden bir
kristalin çökeltildiğini düşünün. Çözelti içinde etrafta yüzen atomlar vardır ve
en düşük enerjili konumu bulana kadar durmazlar. (Sanki b ir duvar kâğıdının,
sürüklenen çiçeklerden birisinin b ir yere yapışıp kalması ve sonra diğerlerinin
bunun üstüne gelmesi ve nihayetinde bir örüntünün yavaş yavaş oluşması gib i­
dir.) Bazı yönlerdeki büyüme hızının diğer yönlerdekinden farklı olacağını ve
böylece bir tür geometrik şekle bürüneceğini takdir edersiniz. Bu tür etkilerden
dolayı, birçok kristalin dış yüzeyi atomların iç diziliminin özelliklerini gösterir.
Örneğin, Şekil 30-2 (a) iç örüntüsü altıgen olan tipik b ir kuvars kristalinin
şeklini gösterir. Böyle bir kristale yakından bakarsanız, dış yüzeyinin tam bir
altıgen olmadığını çünkü kenarlarının hiç de birbirlerine eşit olmadığını göre­
bilirsiniz. Hatta aslında, sıklıkla eşit değildir kenarlar. Ancak bir bakıma çok
da iyi b ir altıgendir: yüzler arasındaki açılar tam olarak 120° dir. Açıkça, her­
hangi b ir yüzün boyutu tesadüfi b ir büyümedir; ancak açılar iç geometrinin bir
temsilidir. Dolayısıyla, karşılıklı yüzeyler arasındaki açılar hep aynı olsa da,
her bir kuvars kristalinin şekli farklıdır.
Bir sodyum klorür kristalinin iç geometrisi dış şekliyle de anlaşılabilir. Şe­
kil 30-2 (b) tipik bir tuz taneciğini göstermekte. Yine, kristal mükemmel bir küp
değildir, ama yüzleri birbirlerine göre tam olarak dik açılardadır.
Daha karmaşık b ir kristal, Şekil 30-2 (c)'de gösterilen mikadır. Yüksek oran­
da eş yönsüz b ir kristaldir. Bunu, mika b ir levhayı tek b ir yönde (şekilde yatay
olarak) koparmaya çalıştığınızda çok zorlanırken, diğer yönde (dikey olarak) ko­
parm anızın çok kolay olduğunu görerek anlayabilirsiniz. Çok sert ama ince lev­
h alar elde etmek için sıklıkla mika kullanılır. Mika ve kuvars, silis içeren doğal
(a )
minerallere örnektirler. Silis içeren üçüncü b ir mineral örneği de asbesttir. A s­
bestin ilginç özelliği, iki yönde çok kolay koparılabilirken üçüncü b ir yönde ko­
layca koparılamamasıdır. Çok kuvvetli, doğrusal liflerden yapılmış gibi görün­
mektedir.

30-2 Kristallerde kimyasal bağlar


Kristallerin mekanik özellikleri, atomları arasındaki kimyasal bağların tü­
rüne bağlıdır. Mikanın değişik yönlerdeki çok farklı mukavemeti, değişik yön­
lerdeki atomlar arası bağların türlerine bağlıdır. Kimya dersinizde değişik tür
(b)
kimyasal bağları öğrendiğinize eminim. Birincisi, sodyum klorür örneğiyle tar­
tıştığımız iyonik bağlardır. Kabaca söyleyecek olursak, sodyum atomları bir
elektron kaybedip artı iyon olur ve klor atomları da b ir elektron kazanarak eksi
iyon olurlar. Artı ve eksi iyonlar üç boyutlu bir satranç tahtasında dizilirler ve
birbirlerine elektriksel kuvvetlerle bağlanırlar.
Elektronların atomlar arasında paylaşıldığı kovalent bağ daha yaygın ve ge­
nelde daha kuvvetlidir. Örneğin b ir elmasta karbon atomlarının dört bir yönde
en yakın komşularıyla kovalent bağları vardır, bu yüzden de kristal gerçekten
çok serttir. Bir kuvars kristalinde silisyum ve oksijen arasında da kovalent bağ
M vardır; ancak bu durumda bağ sadece kısmi kovalenttir. Bunun nedeni elek­
Şekil 30-2 Doğal kristaller: (a ) Kuvars (b ) sod­ tronların tam anlamıyla paylaşılam am ası; bu yüzden atomların kısmen yüklü
yum klorür (c ) mika.
olması ve kristalin de bir şekilde iyonik olmasıdır. Doğa, onu basitleştirmeye
çalıştığımız kadar basit değildir. Kovalent ve iyonik bağlar arasında, birçok
muhtemel kademe vardır.
Bir şeker kristalinin de başka tür b ir bağı vardır. İçinde, atomların kovalent
bağlarla sıkı sıkıya birbirlerine bağlandığı büyük moleküller vardır, böylece
molekülün sert bir yapısı vardır. Ancak kuvvetli b ağlar tamamen doyduğundan,
bağım sız, ayrı moleküller arasında sadece, göreceli olarak zayıf çekim kuvvet­
leri vardır. Bu tür moleküler kristallerde, moleküller kendi bağım sız, doğru ifa ­
deyle, kimliklerini korurlar ve bu yüzden iç düzenleme Şekil 30-3'te gösterildiği
gibi olmayabilir. M oleküller birbirlerine kuvvetli şekilde bağlanm adıklarından,
kristalleri kırmak kolaydır. Kuvvetli kovalent bağlarını bozmadan kınlamayan,
tek b ir dev molekül olan elmas gibi bir şeyden çok farklıdırlar. Parafin, molekü­
ler kristalin bir başka örneğidir.
M oleküler kristalin uç b ir örneği, katı argon gibi b ir maddede meydana ge­
lir. Atom lar arasında çok zayıf b ir çekim vardır. Her bir atom, tamamıyla doy-
muş tek atomlu b ir moleküldür. Ancak çok düşük sıcaklıklarda ısıl hareket çok
ufaktır, dolayısıyla atomlar arası küçük kuvvetler atomların, sıkıca istiflenmiş
küreler gibi düzenli bir örüntüye kavuşmasını sağlayabilir.
Metaller ise tamamen farklı bir madde sınıfı meydana getirirler. B ağlan ta­
mamen farklı türdendir. Bir metalde bağ kurma birbirlerine komşu atomlar ara­
sında değil, bütün bir kristale ait b ir özelliktir. Değerlik elektronlan bir atoma
veya bir çift atomla değil, kristalin her tarafında paylaşılır. Her bir atom, bir
elektronlar havuzuna elektron verir ve atomik artı iyonlar eksi elektronlar deni­
zinde bulunur. Elektron denizi iyonlan b ir tür yapıştıncı gibi bir arada tutar.
Metallerde, herhangi özel b ir yönde özel bağlar olmadığından, bağlarında
kuvvetli b ir yönlülük yoktur. Yine de kristallerdir, çünkü atomik iyonlar belli
bir dizilişteyken toplam enerji en düşük seviyededir. Bununla beraber; tercih
edilen örüntünün enerjisi genelde diğer muhtemel örüntülerin enerjisinden d a ­
ha düşük değildir. Birçok metalin atom lan, olabildiğince sıkı ݧtİfieiliiıİŞ küçük
küreler gibidir.

30-3 Kristallerin büyüm esi


Dünyadaki kristallerin doğal oluşumunu hayal etmeye çalışın. Dünya yüze­
yi, her türden atomu içeren koca b ir kazan aşure gibidir. Volkanik hareketlerle,
rüzgârla ve suyla sürekli karıştırılırlar. Sürekli b ir hareket ve karıştırılma var­
dır. Yine de bir şekilde silisyum atomları birbirlerini ve oksijen âtonilâriilı b u ­
larak silis yaparlar. Atomlar, kristali meydana getirmek için tek tek eklenirler.
Karışım, ayrışır. Ve yakında başka bir yerde, sodyum ve klor atomlâri birbirle­
rini bularak tuz kristalini oluştururlar.
N asıl oluyor da, b ir kristal oluşmaya başladığında sadece bir tür atomun
katılmasına izin veriyor? Bunun nedeni, bütün sistemin olabilecek en düşük
enerji seviyesi için çalışmasıdır. Büyüyen bir kristal yeni b ir atomu, sadece
enerjisini en düşük seviyeye getirecekse kabul eder. İyi de kristal, belli b ir nok­
tadaki b ir silisyum -veya b ir oksijen- atomunun en düşük enerji seviyesine v a ­
racağım nasıl bilebiliyor? Deneme ve yanılma yöntemiyle. Sıvıda, atomlar sü ­
rekli döngü hareketindedir. Her bir atom, komşularına saniyede yaklaşık 1013
kere çarpar. Atom, büyüyen bir kristalin tam doğru noktasına çarptığında,
enerji düşükse, tekrar geri zıplam a olasılığı bir şekilde çok düşüktür. M ilyon­
larca yıl boyunca, saniyede 1 0 13 kere çarpışm ayla denemeler yaparak, atomlar
en düşük enerjiyi buldukları yeri bulur ve orda birikmeye başlarlar. En sonun­
da da büyük kristaller haline gelirler.

30-4 Kristal örgüler


Bir kristaldeki atom lann örüntüsü -k ristal ö rg ü - birçok farklı geometrik b i­
çimde olabilir. Biz burada, birçok metalin ve asal gazların katı hallerinin özelli­
ği olan en basit örgüleri tanımlayacağız. Bunlar, iki biçimde olabilen küp örgü­
lerdir: Şekil 30-4 (a)'da gösterilen kütle merkezli küp ve 30-4 (b)'de gösterilen
yüzey merkezli küp. Çizimler, elbette, örgünün tek b ir yüzünü göstermekte. A y­
nı küpün üç boyutta sürekli tekrarlandığı örüntüyü hayal etmeniz gerekmekte.
Ayrıca, çizimi daha açık hale getirebilmek için atomların sadece "merkezleri"
gösterilmiştir. Gerçek b ir kristalde, atomlar birbirlerine değen küreler gibidir­
ler. Çizimlerdeki siyah ve beyaz küreler, genel olarak, farklı tür atom lan da ve­
ya aynı türü de temsil ediyor olabilirler. Örneğin, düşük sıcaklıklarda demirin Şekil 30-4 Kübik kristallerin birim hücrele­
kütle merkezli kübik b ir örgü yapısı varken, yüksek sıcaklıklarda yüzey merkez­ ri: (a) kütle merkezli (b ) yüzey merkezli.
li kübik b ir örgü yapısı vardır. İki kristal biçiminin fiziksel özellikleri birbirle­
rinden çok farklıdır.
Bu tür biçim ler nasıl meydana gelir? Küresel atomları mümkün olduğunca
sıkı şekilde istiflemeye çalıştığınızı düşünün. Bunu yapm aya başlam anın bir
yolu, Şekil 30-5 (a)'daki gibi "altıgen sıkı istifli diziliş"te b ir katman yaratmak­
tır. Daha sonra, Şekil 30-5 (b)'de gösterildiği şekilde, aynı birincisi gibi ama ya-
Şekil 30-5 Altıgen sıkı istifli bir örgü yaratmak.

taya uzanmış ikinci bir katman yerleştirirsiniz. Sonra üçüncü b ir katman daha
yerleştirirsiniz. Ancak dikkat edin! Üçüncü katmanı yerleştirmenin iki farklı
yolu vardır. Şekil 30-5 (b)'deki A noktasına b ir atom yerleştirerek üçüncü kat­
mana başlarsanız, üçüncü katmandaki her b ir atom en alt katmandaki b ir ato­
mun tam üstüne denk gelir. Diğer yandan, üçüncü katmana B konumuna b ir
atom yerleştirerek başlarsanız, üçüncü katmandaki atomlar, en alt katmandaki
üç atomun oluşturduğu üçgenin tam ortasına merkezleneceklerdir. Herhangi
b ir başka noktadan başlam ak A veya S'den başlam aya denktir, dolayısıyla
üçüncü katmanı yerleştirmenin sadece iki yolu vardır.
Üçüncü katmanın B noktasında b ir atomu varsa, kristal örgü -b e lli b ir açı­
dan görülen- yüzey merkezli bir küp olacaktır. Altıgenlerle başlayıp, küpler
oluşturmamız komiktir. Ancak dikkat ederseniz, bir küpe köşesinden bakarsa­
nız altıgen bir çerçevesi vardır, örneğin, Şekil 30-6 düzlemsel b ir altıgen de o la­
b ilir veya perspektifle çizilmiş bir küp de!
Şekil 30-5 (b)'ye A noktasında b ir atomla başlayarak b ir katman eklenirse,
kübik b ir yapı oluşmaz ve örgünün sadece altıgen b ir simetrisi vardır. Bahsetti­
ğimiz bu iki olasılığın da eşit derecede sıkı istifli olduğu açıkça ortadadır.
Bazı metaller -örneğin, bakır ve g ü m ü ş- ilk alternatifi, yüzey merkezli küpü,
Şekil 30-6 Bu bir altıgen mi yoksa köşesinden seçerler. Diğerleri, örneğin berilyum ve magnezyum, başka alternatifleri seçer
baktığımız bir küp mü? ve altıgen kristaller oluştururlar. Hangi kristal örgünün oluşacağı sadece küçük
kürelerin istiflenmesiyle belirlenemez, başka etmenler de dahil olmalıdır, ö z e l­
likle, atomlar arası kuvvetlerin kalan açısal bağlılığına bağlıd ır (veya metaller
söz konusu olduğunda, elektron havuzunun enerjisine). Bütün bunları kimya
derslerinizde öğreneceksiniz.

30-5 İki boyutta sim etriler


Şimdi de kristallerin bazı özelliklerini, kendi iç simetrilerinin görüş açısın­
dan tartışmak istiyoruz. Kristalin ana özelliği, b ir atomda başlayıp sonra b ir
örgü ötede karşılık gelen b ir atoma gittiğinizde, bire b ir aynı tür b ir çevreye
varmanızdır. Bu, temel önermedir. Ancak bir atom olsaydınız, sizi aynı çevreye
götürebilecek başka b ir tür -b a şk a b ir muhtemel "sim etri"- değişiklik olurdu.
Şekil 30-7 (a) bir başka muhtemel "duvar kâğıdı tipi" tasarım ı göstermekte
(muhtemelen hiç görmediğiniz birisi). A v e B noktalan için çevreleri karşılaştır­
dığımızı düşünelim. İlk başta aynı olduklarını düşünebilirsiniz ancak çok da
değildirler. C ve D noktaları A noktasına özdeştir, ancak B'nin çevresinin A 'nın-
kine benzemesi için etrafm dakilerin tersine, aynı b ir ayna yansım asındaki gibi,
çevrilmesi gerekir.
(a) (b)

Şekil 30-7 Yüksek simetrili bir örüntü.

Örüntüde başka tür "özdeş" noktalar da vardır. Örneğin E ve F noktaları, b i­


rinin diğerine göre 90° döndürülmüş olması dışında, "aynı" çevrelere sahiptir.
Örüntü gayet özeldir. A gibi b ir nokta etrafında 90° -vey a onun katlarında- bir
döndürme aynı örüntüyü tekrar verir. Bu tür bir yapıya sahip bir kristalin dı­
şında kare köşeler vardır, ancak içindeki yapı basit b ir küpten daha karmaşık­
tır.
Bazı özel örnekleri tarif ettiğimize göre, b ir kristalin sahip olabileceği m uh­
temel bütün simetrileri bulm aya çalışalım, öncelikle, b ir düzlemde ne olup b it­
tiğini ele alalım. Bir düzlem örgü, örgünün bir noktasından en yakın iki özdeş
noktaya giden sözde ilkel iki vektörle tanımlanabilir. 1 ve 2 Şekil 30-1'deki ör­
günün ilkel vektörleridir. Şekil 30-7 (a)'nın vektörleri a ve b de, oradaki dizili­
min ilkel vektörleridir. Elbette, istersek a 'y ı -a 'y la ve jb'yi de - i 'y l e değiştirebi-
lirz. a ve b büyükülük olarak birbirlerine eşit ve dik açılarda olduklarından, 90°
bir döndürme a 'y ı b ve jb'yi de - a yapar ve aynı örgüyü yine verir.
"Dört yüzlü" simetrisi olan örgüler olduğunu görüyoruz. Ve daha önce de,
bir altıgen temelli ve altı yüzlü bir simetriye sahip olabilecek sıkı istifli örüntü-
den bahsetmiştik. Şekil 30-5 (a)'daki daireler dizilimini, herhangi bir dairenin
merkezi etrafında 60° döndürülürse aynı örüntü elde edilir.
Başka ne tür döndürme simetrileri vardır? Örneğin beş katlı veya sekiz katlı
bir dönme simetrisi elde edebilir miyiz? Bunların imkânsız olduğunu görmek
kolaydır. Dörtten fazla kenarı olan tek simetri, altı kenarlı bir simetridir. Ön­
celikle, altı katlı simetriden fazlasının imkânsız olduğunu gösterelim. Şekil 30­
8 (a)'da gösterildiği gibi, aralarındaki açı 60°'den küçük iki ilkel vektörlü bir ör­
güyü ele alalım. B ve C noktalarının A noktasına özdeş ve a ve A'nin de A 'nın
özdeş komşularına olan en kısa iki vektör olduğunu varsayalım. Bu açıkça yan­
lıştır, çünkü B ile C arasındaki mesafe A 'd an herhangi birine olandan kısadır.
D'nin yakınında .A'ya özdeş ve B veya C'den yakın b ir nokta olmalıdır. £"nü il­
kel vektör olarak seçmeliydik. Dolayısıyla iki ilkel vektör arasındaki açı 60° ve­
ya daha büyük olmalıdır. Sekizgen simetri imkânsızdır.
Peki, beş katlı simetri? İlkel vektörler a ve jb'nin uzunluklarının eşit olduğu­
nu ve aralarında, Şekil 30-8(b)'deki gibi, 2n/5 = 72° olduğunu varsayarsak, o za­
man C ile arasında 72° olan özdeş bir D noktası olmalıdır. Ancak E'den D 'ye b '
vektörü ¿'den azdır, dolayısıyla b bir ilkel vektör değildir. Beş katlı simetri ola­
maz. Bizi bu tür sıkıntılara sokmayan olasılıklar 9 = 60°, 90° veya 120°'dir. Sıfır
Şekil 30-8 (a) Altı katlıdan fazla dönme simet­
veya 180° imkânsızdır. Sonucumuzu ifade etmenin b ir yolu da, dizilimin tam rileri imkânsızdır, (b ) Beş katlı dönme simet­
b ir dönüşte, yarım dönüşte, üçte b ir dönüşte, dörtte bir dönüşte ve altıda bir risi imkânsızdır.
dönüşte değişmeden kaldığını söylemektir. Ve bunlar, bir düzlem için mümkün,
toplam 5 dönme simetrisidir. 6 = 2n/n dersek, "n katlı" simetriden konuşuyor
Şekil 30-9 Evirme altında simetri, (b ) örüntüsü R —►- R ise değişmez, ancak (a ) örüntüsü değişir. Üç bo­
yutta (d ) örüntüsü evirm e altında simetriktir, ancak (c ) örüntüsü değildir.

oluruz, n'in 4 veya 6 olduğu b ir dizilimin, n'in 1 veya 2 olduğu b ir örüntüye gö­
re "daha yüksek simetrisi" olduğunu söyleyebiliriz. .
Şekil 30-7 (a)'ya dönersek, dizilimin dört katlı b ir dönme simetrisi olduğunu
görürüz. Şekil 30-7 (b)'de (a) kısmıyla aynı simetri özelliklerine sahip b ir başka
tasarım çizdik. Küçük, virgül gibi şekiller, her bir karenin içinde tasarımın si­
metrisini belirleyen asimetrik nesnelerdir. Dikkat ederseniz virgüller b irbirleri­
ni izleyen karelerde tersine çevrilmiştir, böylece birim hücre küçük karelerin
birinden daha büyüktür. Virgüller olm asaydı bile, dizilimin yine dört katlı bir
simetrisi olurdu ancak birim hücre daha küçük olurdu. Şekil 30-7'deki örüntü-
lerin başka simetri özellikleri de vardır. Örneğin, kesikli R -R çizgilerinin her­
hangi birine ait b ir yansıma yine aynı örüntüyü meydana getirir.
Şekil 30-7'deki örüntüler b ir tür simetriye daha sahiptir. Örüntü Y -Y hattın­
dan yansıtılır ve sağa (veya sola) doğru b ir kare kaydırılırsa, başlangıçtaki
örüntüye geri döneriz. Y -Y hattına "kayma" hattı denir.
Bunlar, iki boyutta mümkün bütün simetrilerdir. İki boyutta 180° dönmeye
eşit, ancak üç boyutta gayet farklı, b ir uzamsal simetri işlemi daha vardır. Bu
evirmedir. Evirmeden kastımız, b ir başlangıç noktasından [örneğin, Şekil 30-9
(b)'deki A noktası] R yerdeğiştirme vektöründeki herhangi b ir noktanın -R 'y e
taşınmasıdır.
Şekil 30-9'daki (a) örüntüsünün evirilmesi yeni b ir örüntü oluşturur, ancak
(b) örüntüsünün evirilmesiyse aynı örüntüyü tekrar oluşturur, iki boyutlu bir
örüntü için (şekilde görebileceğiniz üzere) (b) örüntüsünün A noktasından evi­
rilmesi aynı nokta etrafında 180° döndürmeye eşittir. Şekil 30-9 (b)'deki örüntü­
yü, küçük 6 'lar ve 9'ların her birinin döndürmeye eşittir. Şekil 30-9 (b)'deki
örüntüyü, küçük 6 'lar ve 9'ların her birinin sayfadan dışarı doğru "oku" oldu­
ğunu hayal ederek, üç boyutlu yaptığımızı düşünelim. Üç boyutta b ir evirilme-
den sonra bütün oklar tersine döner, örüntü tekrar oluşturülamaz. Okların b a ş ­
larım ve kuyruklarını noktalar ve çarpılarla belirtirsek, Şekil 30-9 (c)'deki gibi,
evirme altında simetrik olmayan üç boyutlu bir örüntü yapabiliriz. Ya da (d)'de
gösterildiği gibi, o tür b ir simetrisi olan b ir örüntü de meydana getirebiliriz. Üç
boyutlu b ir evirmeyi, döndürmelerin birleşim iyle taklit etmenin mümkün olm a­
dığına dikkat edin.
Bir örüntünün -vey a örgünün- "simetrisini" tarif ettiğimiz simetri işlem le­
riyle nitelendirdiğimizde, iki boyut için 17 ayrı örüntü olduğu ortaya çıkar. Şe-
kil 30-1'de mümkün olan en düşük simetriye sahip b ir örüntüyü ve Şekil 30-
7'de de yüksek bir simetriyi çizdik. Diğer 17 mümkün örüntüleri keşfetme zev­
kini size bırakıyoruz.
17 muhtemel örüntünün sadece birkaçıyla duvar kâğıdı yapılm ası ilginçtir.
Hep üç veya dört temel örüntüyü görmekteyiz. Bu, tasarım cıların hayal güçleri­
nin eksikliğinden m idir yoksa birçok örüntünün göze aslında hoş gelmemesin­
den midir?

30-6 Üç boyutta sim etriler


Şu ana kadar sadece iki boyutta örüntülerden konuştuk. Aslında gerçekten
ilgilendiğimiz, üç boyutta atomların örüntüleridir. öncelikle, üç boyutlu bir
kristalin üç ilkel vektörü olacağı açıktır. Üç boyutta mümkün simetri işlemi sa­
yısını hesapladığım ızda, 230 farklı olası simetri olduğunu buluruz! Bu 230 tip,
Şekil 30-10'da çizildiği gibi, yedi farklı sınıfta gruplanabilir. En az simetriye - 1----- r '
a J -----1 --- _/
sahip örgüye üç eksenli denir. Birim hücresi paralel yüzlüdür. İlkel vektörleri
farklı uzunluktadır ve aralarındaki hiçbir iki açı birbirine eşit değildir. Dönme
veya yansım a simetrisi ihtimali yoktur. Yine de iki muhtemel simetri vardır. B i­ ÜÇ KÖŞELİ
rim hücresi bir tepe noktası etrafında b ir evirme işlemiyle değişebilir veya de­
ğişemez. (Üç boyutta evirme işleminden kastımız, uzam sal yerdeğiştirmeleri
Jî'nin -İR'yle yerdeğiştirmesidir. Diğer b ir deyişle, U, y, z), (~x, -y , - z ) 'ye gider.)
Dolayısıyla üç eksenli örgü için, ilkel vektörler arasında özel b ir ilişki olmadığı
sürece, iki olası simetri vardır. Örneğin, bütün vektörler eşitse ve eşit açılarla
birbirlerinden ayrılmışlarsa, şekilde gösterilen üç eksenli örgüyü elde ederiz.
b > :
Bu şeklin ilave b ir simetrisi olabilir; uzun diyagonal etrafında dönerse değiş­
EĞİK EKSENLİ
meden aynı kalabilir.
İlkel vektörlerden biri, örneğin c, diğer ikisine dik açılardaysa, eğik eksenli
b ir birim hücre elde ederiz. Yeni bir simetri, c etrafında 180° bir dönmeyle
mümkündür: Altıgen hücre, a ve b vektörlerinin eşit ve aralarındaki açının 60°
olduğu özel b ir durumda. Dolayısıyla, c vektörü etrafında 60°, 120° veya 180°
b ir dönme (belli iç simetriler için) aynı örgüyü verir.
Üç ilkel vektör de birbirlerine göre dik açılarda fakat farklı uzunluktalarsa,
dik eksenli hücreyi elde ederiz. Şekil, her üç eksen etrafında 180° dönme için si­
metriktir. Daha yüksek dereceli simetriler, iki eşit ilkel vektöre ve tamamen dik
açılara sahip dörtgen hücre için mümkündür. Son olarak, aralarındaki en si­
metrik olan kübik hücre vardır.
Simetriler üzerinde bu kadar durmamızın nedeni, kristallerin iç simetrileri­
nin, kristalin büyük ölçekli fiziksel özelliklerinde -b a ze n üstü kapalı b ir şekil­
d e - görünmesinden dolayıdır. Örneğin, genelde b ir kristalin tensör elektrik ku-
tuplanabilirliği vardır. Eğer tensörü kutuplanmanın elipsoidi cinsinden tanım­ DİK EKSENLİ
larsak, kristal simetrilerin bazılarının aynı zamanda elipsoidte de görülmesini
beklememiz gerek, örneğin, kübik bir kristaller, üç düşey yönün herhangi b iri­
✓ ı
nin etrafında 90° dönmeye göre simetriktir. Böyle bir özelliğe sahip tek elipso­
ı 1
idin küre olduğu açıktır. Kübik bir kristal, eş yönlü bir dielektrik olmalıdır. I I
Diğer yandan, dörtgen b ir kristalin dört katlı bir dönme simetrisi vardır.
Elipsoidinin asal eksenlerinin ikisi eşit ve üçüncüsü de kristal eksenine paralel y '

olmalıdır. Benzer şekilde, dik eksenli b ir kristalin üç dikey eksen etrafında iki DÖRTGEN
katlı dönme simetrisi olduğundan, eksenleri kutuplanma elipsoidinin eksenle­
riyle çakışmalıdır. Benzer b ir şekilde, eğik eksenli b ir kristal eksenlerinden biri
elipsoidin asal eksenlerinden birine paralel olm alıdır ancak diğer eksenler hak­
kında b ir şey söyleyemeyiz. Üç eksenli kristalin dönme simetrisi olmadığından,
elipsoidin herhangi b ir yönelime sahip olabilir.
Gördüğünüz gibi, olası simetriler ve onları olası fiziksel tensörlere b a ğ la ­
mayı b ir oyun haline getirebiliriz. Biz sadece kutuplanma tensörünü göz önüne
3
aldık, ancak diğerleri -örneğin, esneklik tensörü- işin içine girince işler karma­ KÜBİK
şıklaşır. Matematiğin bu tür nesnelerle uğraşan dalına "grup kuramı" denir, an­
cak genelde sağduyuyla ne istediğinizi çıkartabilirsiniz.
Şekil 30-11 Kristal düzlemlerin kayması.

30-7 M etallerin mukavemeti


M etallerin basit bir kübik kristal yapısı olduğundan bahsetmiştik. Şimdi -
yapılarına b a ğ lı- mekanik özelliklerini tartışalım. Metaller, genel konuşursak,
çok "yumuşaktırlar"; çünkü b ir kristal tabakasını diğerinin üzerinden kaydır­
mak kolaydır. Şöyle düşünebilirsiniz: "Bu çok saçma, metaller gayet kuvvetli­
dir." Pek değil, bir metalin tek bir kristalinin biçim kolaylıkla bozulabilir.
Bir kristalin, Şekil 30-11 (a)'da gösterildiği gibi, kayma kuvvetine maruz ka­
lan iki tabakasına baktığımızı düşünelim. İlk başta, kuvvet tabakayı yeterince
zorlayacak kadar büyük hale gelip, onu sola doğru bir çentik kadar hareket etti­
rene kadar bütün tabakanın kuvvete direndiğini düşünebilirsiniz. Bir düzlem
boyunca kayma olsa da, bu şekilde olmaz. (Öyle olsaydı, metalin olduğundan
çok daha mukavemetli olduğun hesaplayabilirdiniz.) Aslında olan şey, her bir
atomun tek tek hareket etmesidir. Şekil 30-11 (b)'de gösterildiği gibi önce solda­
ki bir atom zıplamasını yapar, sonra diğeri ve sonra diğeri ve bu böyle devam
eder. Aslında olan, iki atom arasındaki boş hacmin sağa doğru hızlı b ir şekilde
gitmesidir ve bunun da net sonucu bütün ikinci tabakanın b ir atomik boşluk
üzerinden hareket etmesidir. Kayma bu şekilde gerçekleşir, zira b ir kerede bir
atomu kaldırmak, bütün bir sırayı b ir kerede kaldırıp hareket ettirmekten daha
az enerji gerektirir. Kuvvet bu süreci başlatm aya yeterli olduğunda, gerisi ço­
rap söküğü gibi hızla gelir.
Sonradan ortaya çıktı ki, gerçek b ir kristalde kayma bir düzlemde tekrarla­
nan şekilde gerçekleşir, daha sonra durur ve b ir başka düzlemde devam eder.
Neden başlayıp, neden durduğunun detayları gizemlidir. Hatta aslında, arka
arkaya gelen kayma bölgeleri arası epeyce eşit aralıklı olması çok ilginçtir. Şe­
kil 30-12 gerilmiş ince bir bakır kristalin fotoğrafıdır. Kaymanın gerçekleştiği
çeşitli düzlemleri görebilirsiniz.
İçinde büyük kristaller olan kalay b ir teli alır ve kulağınızın yanında tutarken
gererseniz, bağımsız kristal düzlemlerin ani kaymasını apaçık gözlemleyebilirsi­
Şekil 30-12 Küçük bir bakır kristalinin geril­
niz. Düzlemler yeni konumlarına geçerken, birbiri ardına "tikleri" duyabilirsiniz.
dikten sonra fotoğrafı. [ABD Çelik Araştırma
Merkezi, Monroeville, Pa, Kıdemli bilim insanı, Bir sırada "kayıp" bir atom olması problemi, Şekil 30-11'de görüldüğünden
S. S. Brenner'ın izniyle.] bir parça daha zordur. Birden fazla tabaka olduğu zaman, durum Şekil 30-13'te
gösterildiği gibi olmalıdır. Bir kristaldeki bu tür kusura “dislokasyon" denir. Bu
tür dislokasyonların ya kristal oluşurken v ar olduğu ya da yüzeydeki bir çatlak
veya çentik tarafından oluşturulduğu varsayılır. Bir kere meydana geldiler mi,
kristal içinde göreceli olarak serbestçe dolaşabilirler. Büyük bozulm alar, bu tür
birçok dislokasyonun hareket etmesi soncu meydana gelir.
Kristalin geri kalanı mükemmel b ir örgüye sahip olduğu sürece, dislokas-
yonlar serbestçe -çok az ilave enerjiyle- hareket edebilirler. Ancak, kristaldeki
bir başka tür kusurla karşılaştıklarında "takılıp kalabilirler". Kusuru geçmek
çok fazla enerji gerektirirse, yerlerinde kalırlar. İşte bu mekanizma, kusurlu
metal kristallere mukavemetlerini kazandırır. Saf demir kristalleri gayet yumu­
şaktır, saflığı bozan bir miktar atom, dislokasyonların hareketini engellemeye
yetecek miktarda kusur meydana getirebilir. Bildiğiniz üzere, esasında demir
olan çelik gayet serttir. Çeliği meydana getirmek için, eriyik demir içinde bir
miktar karbon çözdürülür. Eriyip çok hızlı soğursa, karbon küçük tanecikler
şeklinde çökelir ve örgü içinde mikroskobik birçok bozulm a meydana getirir.
Dislokasyonlar artık hareket edemez ve metal gayet serttir.
Saf bakır çok yumuşaktır, ancak "işlemle sertleştirilebilir". Bu ya onu çekiç­
le döverek ya da ileri geri bükerek yapılır. Bu durumda birbirlerinin yoluna çı­
karak karşılıklı hareketlerini engelleyen birçok yeni dislokasyon meydana gelir.
"Tam yumuşak" b ir bakır çubuğun alınıp, b ir bilek etrafında büküldüğünde b i­
lezik hale geldiğini görm üşsünüzdür belki. Süreç esnasında bakır sertleştiril­
miştir ve eski haline kolaylıkla getirilemez, işlemle sertleştirilmiş b ir metali
yumuşatmak için, yüksek sıcaklıkta tavlamak gerekir. Atom ların termal hareke­
ti dislokasyonların "ütüler" ve yine büyük kristaller oluşmasını sağlar. Şu ana
kadar sadece kayma dislokasyonunu tanımladık. Başka birçok türü daha var­
dır; bunlardan biri de Şekil 30-14'te gösterilen sarmal dislokasyondur. Bu tür
dislokasyonlar kristal büyümesinde büyük öneme sahiptir.

30-8 Dislokasyonlar ve kristal büyüm esi


Kristallerin nasıl olup da büyüyebildikleri, uzun b ir süre çözülememiş b ü ­ Şekil 30-14 Bir sarmal dislokasyon. [Char­
yük bilmecelerden biri olarak kaldır. Her bir atomun, tekrar tekrar deneyerek, les Kittel, Katı Hal Fiziğine Giriş [Introducti­
on to Solid State Physics], John W iley and
kristalde yer almanın iyi olup olmayacağına nasıl karar verdiğini anlatmıştık.
Sons, Inc., N ew York, 2. Baskı, 1956.]
Ancak, b ir yüzeye konan bir atom aşağıdan sadece b ir veya iki bağla bağlıdır ve
üç tarafında atomlar olacak şekilde b ir köşeye yerleştirilmiş olsaydı sahip ola­
cağı enerjiyle aynı enerjiye sahip değildir. Şekil 30-15'te görüldüğü gibi, bir
kristalin büyümesini üst üste konan bloklarla hayal ettiğimizi varsayalım. A
noktasına yeni b ir blok koyarsak, en nihayetinde elde edeceği altı komşusun­
dan sadece birine sahip olacaktır. Birçok eksik bağ yüzünden, enerjisi çok da
düşük değildir. Hâlihazırda bağlarının yarı kotasına sahip olduğu B konumu
daha avantajlıdır. Kristaller gerçekten de B gibi yerlere yeni atomlar ekleyerek
büyürler.
Peki, o hat dolduğunda ne olur? Yeni bir hatta başlam ak için bir atom, sade­
ce iki kenarından bağlanacak şekilde kristalin üzerine gelm elidir ki bu da çok
mümkün değildir. Öyle olsaydı bile, tabaka bittiğinde ne olurdu? Yeni b ir taba­
ka nasıl oluşmaya başlardı? Buna bir cevap, kristalin bir dislokasyonda, örne­
ğin Şekil 30-14'te gösterilen sarm al dislokasyon etrafında, büyümeyi tercih et­
mesidir. Bloklar bu kristale eklendikçe, uygun üç bağın olabileceği bir yer da­
ima vardır. Dolayısıyla kristal, içinde b ir dislokasyonla büyümeyi tercih eder.
Bu tür b ir sarm al desen büyüme Şekil 30-16'da gösterilmiştir. Fotoğraftaki, tek
b ir parafin kristalidir.

Şekil 30-16 Bir sarmal dislokasyon etrafında büyümüş


bir parafın kristali. [Charles Kittel, Katı Hal Fiziğine Gi­
riş [Introduction to Solid State Physics], John W iley and
Sons, Inc., N ew York, 2nd ed., 1956.]

30-9 B ragg-N ye kristal modeli


Elbette ki, b ir kristal içindeki her atomun ne yaptığını göremeyiz. Ayrıca,
şimdiye fark etmişsinizdir, niceliksel olarak ele alamayacağımız birçok karm a­
şık olgu vardır. Sir Lawrence Bragg ve J. F. Nye, gerçek b ir metalin içinde ger­
çekleştiğine inanılan birçok olguyu çarpıcı b ir şekilde gösteren b ir metalik kris­
tal modeli yapmak için b ir şema tasarladılar. Sonraki sayfalara, yöntemlerini
anlatan ve elde ettikleri bazı sonuçları gösteren orijinal makaleyi okuyabilirsi­
niz. (Makale, yazarların ve Royal Society'nin izniyle Proceedings o f the Royal
Society o f London, Cilt 190, s. 474-481'den tekrar basılmıştır.)
B ir k ris ta l y a p ın ın d in a m ik m o d eli
S I R L A W R E N C E B R A G G , F .R .S . V E J . J . N Y E
Cavendish Laboratuvan, Cambridge Üniversitesi
(Teslim alınma tarihi 9 Ocak 1 9 4 7 -
Okunma tarihi 19 Haziran 1 9 4 7 )
[ L e v h a la r 8 'd e n 21 'e]

Bir m etalin kristal yapısı, b ir sabun çözeltisinin yüzeyinde yüzen,


çapı bir m ilim etre veya daha küçük köpüklerin b irleşim iyle tem sil
edilir. Köpükler yüzeyin hemen altında, b ir pipetten sabit hava
basıncıyla ü flen ir ve ölçü olarak dikkat çekici şekilde aynıdırlar,
B irbirlerine ya yüzeyde tek b ir tabaka halinde ya da üç boyutlu
b ir kütle için de yüzey gerilm esiyle tutunurlar. Bu topluluk yüz
binlerce kabarcıktan oluşur ve en az b ir saat boyunca devam ed e­
bilir. B irleşim ler m etallerde öngörülen y a p ıla n g österir ve göz t a b a n ı n ı k a r a r t m a n ı n y a p ı d e t a y l a r ı n ı , ö r n e ğ in d i s l o k a s y o n l a r v e
lemlenen gren sın ırları, dislokasyonlar ve kaym alar, yeniden kris- g r e n s ı n ı r l a r g i b i , g ö r m e k iç in d a h a a v a n t a j l ı o l d u ğ u n u k e ş f e t t ik .
tallenm eler, tavlanm a ve "yabancı" atom lardan kaynaklı g e rilm e ­ Ş e k il 2 'd e 8 n u m a r a l ı l e v h a d a k ö p ü k le r d e n o l u ş m u ş ik i b o y u t ­
ler gibi d iğer çeşit hatalardan oluşan etkileri benzetir. lu b i r k r i s t a l y a d a b i r y ı ğ ın ı n b i r p a r ç a s ı g ö z ü k m e k t e d ir . D ü z e n ­
l i l i ğ i ş e k l e b e l l i b i r a ç ı d a n b a k ı l a r a k d e ğ e r l e n d i r i l e b i l i r . K ö p ü k le ­
1. KÖPÜK M O D ELİ r in ö l ç ü s ü a ç ı k l ı k l a d e ğ i ş m e k t e , a n c a k b a s ı n ç l a v e y a y ü z e y in a l ­
t ı n d a k i m e m e n in d e r i n l i ğ i y l e h e r h a n g i b i r i ş a r e t l e n m i ş d e r e c e y e
Ç e ş i t l i z a m a n l a r d a k r i s t a l y a p ı m o d e lle r i , a t o m l a r ı n y ü z e n v e y a
k a d a r d e ğ iş m iy o r g ib i g ö z ü k m e k te . B a s ın c ı a rtır m a n ın e s a s e tk isi
a s ı l ı k ü ç ü k m ı k n a t ı s l a r l a v e y a b ir b i r l e r i n e k ı l c a l h a r e k e t k u v v e t ­
k ö p ü k le r in o l u ş m a h ı z ı n ı a r t ı r m a k . Ö r n e k v e r e c e k o l u r s a k , 1 0 0
le r i y l e t u t u n a n v e s u y ü z e y i n d e y ü z e n ç e m b e r s e l d i s k l e r l e t a n ı m ­
c m b a s ı n ç l ı , 4 9 ^ ç a p ı n d a k a l ı n d u v a r l ı b i r p ü s k ü r t m e 1,2 m m ç a ­
l a n m ı ş t ı r . B u m o d e lle r i n b e l i r l i d e z a v a n t a j l a r ı v a r d ı r ; ö r n e ğ in
p ı n d a k ö p ü k le r o l u ş t u r d u . 1 8 0 c m b a s ı n ç l ı v e 2 7 n ç a p ı n d a in c e
b i r b i r l e r i y l e t e m a s h a l i n d e o l a n y ü z e n n e s n e l e r ö r n e ğ in d e , s ü r ­
d u v a r l ı b i r p ü s k ü r t m e y s e 0 ,6 m m ç a p ı n d a k ö p ü k l e r o l u ş t u r d u .
t ü n m e k u v v e t le r i n e s n e l e r i n s e r b e s t g ö r e l i h a r e k e t in e e n g e l o lu r .
D a v r a n ı ş l a r ı ö lç ü l e r iy le d e ğ i ş k e n l i k g ö s t e r d i ğ i n d e n , 2 ,0 ile 1,0
D a h a c id d i b ir d e z a v a n t a js a , g e rç e k b ir k r is ta ld e k i ş a r t l a r a y a ­ m m a r a s ı n d a b i r ç a p a s a h i p k ö p ü k le r e " b ü y ü k " , 0 ,8 i le 0 ,6 m m
k ı n l a ş a b i l m e k iç in ç o k f a z l a s a y ı d a b i l e ş e n e ih t i y a ç o l d u ğ u h a ld e , a r a s ı n d a b i r ç a p a s a h i p k ö p ü k le r e " o r t a " v e 0 ,3 ile 0 ,1 m m a r a s ı n ­
b ile ş e n s a y ıla r ın ın s ı n ı r l ı o l m a s ı d ı r . B u m a k a le a t o m l a r ı n 0,1 d a b i r ç a p a s a h i p k ö p ü k le r e " k ü ç ü k " d e m e k u y g u n d u r .
m m 'd e n 2 ,0 m m 'y e k a d a r k ö p ü k le r le g ö s t e r i l d i ğ i b i r m o d e lin d a v ­ P ü s k ü r t m e n i n b o y u t u n u k ü ç ü l t e r e k , 0 ,6 m m 'd e n k ü ç ü k ç a p l ı
r a n ış ın ı o r t a y a k o y m a k ta d ır . B u k ü ç ü k k ö p ü k le r b ir s a a t v e y a d a ­ k ö p ü k le r o l u ş t u r m a n ı n b u c i h a z l a m ü m k ü n o lm a d ı ğ ın ı k e ş f e t t ik .
h a f â z l a u z u n s ü r e n d e n e y le r i ç i n u y g u n d u r . B i r b i r l e r i n i n y a n ı n ­ Ç o k k ü ç ü k k ö p ü k le r le d e n e y y a p m a k i s t e d i ğ i m i z iç in , s a b u n ç ö z e l­
d a n s ü r t ü n m e s iz b ir ş e k ild e g e ç ip g id e b ilir le r v e ç o k b ü y ü k m ik ­ t i s i n i d ö n e n b i r k a p ı n iç in e y e r l e ş t i r m e k v e a k ım ç i z g i s i n e m ü m ­
t a r d a ü r e t i l e b i l i r l e r . B u m a k a l e d e k i b a z ı r e s i m l e r 1 0 0 .0 0 0 v e y a k ü n o l d u ğ u n c a p a r a l e l , in c e b i r p ü s k ü r t m e s a ğ l a m a k t a n m e d e t
d a h a f a z la k ö p ü k iç e r e n b ir le ş im le r d e n a lın m ış t ır . M o d e l e n y a ­ u m d u k . K ö p ü k le r b iç im le n i r b iç im le n m e z u z a k l a ş t ı r ı l d ı v e s a b i t
k ın ş e k i l d e b i r m e t a l y a p ın ı n d a v r a n ı ş ı n ı t e m s i l e t m e k t e d ir , ç ü n ­ k o ş u l l a r d a e p e y d ü z g ü n ş e k i l d e ç ı k t ı la r . S a n iy e d e b in a d e t v e y a
k ü k ö p ü k le r in h e r b i r i a y n ı ç e ş i t t i r v e b i r b i r l e r i n e , m e t a l d e k i s e r ­ d a h a f a z l a h ı z d a o r t a y a ç ı k t ı l a r v e b u h ı z t iz s e s l i b i r n o t a o r t a y a
b e s t e le k tr o n la r ın b a ğ la y ıc ı k u v v e tin i te m s il e d e n g e n e l k ılc a l h a ­ ç ı k a r d ı . K a p d ö n d ü k ç e s a b u n ç ö z e l t i s i k a p ı n ç e v r e s i n d e d ik b i r d u ­
r e k e t le b a ğ l ı d ı r l a r . M o d e lin k ı s a b i r t a n ı m ı J o u r n a l o f S c i e n t i f i c v a r b o y u n c a a r t m a k t a a n c a k k a p ı n d ö n m e s i d u r u n c a k ö p ü k le r i g e ­
In s tr u m e n ts (B r a g g 1942b) d e r g is in d e v e rilm iş tir . r iy e t a ş ı m a k t a . Ş e k il 3 't e g ö s t e r i l e n b u c ih a z s a y e s i n d e , k ö p ü k ç a ğ ı
0 ,1 2 m m 'y e k a d a r i n d ir ile b il ir . Ö r n e ğ in , in c e d u v a r l ı b i r p ü s k ü r t ­
m e d e 3 8 fi ç a p ı n d a b i r a ç ık lı k t a n 1 9 0 c m s u b a s ı n c ı v e 1 8 0 c m /s n
s u h ı z ı y la 0 ,1 4 m m ç a p ı n d a k ö p ü k le r o l u ş t u r u l a b i l d i . B u d u r u m d a
9 ,5 c m ç a p ı n d a b i r k a p k u l l a n ı l d ı v e d ö n m e h ız ı d a 6 d e v i r / s a n i ­
y e y d i. Ş e k il 4 't e 8 n u m a r a l ı l e v h a d a b u 'k ü ç ü k ' k ö p ü k le r in b ü y ü ­
t ü l m ü ş b i r r e s m i n i v e n e k a d a r d ü z e n li o ld u k l a r ı n ı g ö r e b i l i r s i n i z .
Ö r ü n t ü s a b i t b i r k a p l a d ö n d ü r i i l m ü ş ç e s i n e m ü k e m m e l d e ğ ild ir ,
b e lli b i r y ö n d e b a k ı l d ı ğ ı n d a s ı r a l a r b i r a z d ü z e n s i z d i r .
/ / / / 7 / / / / / / / / / / / B u ik i b o y u t l u k r i s t a l l e r m e t a l l e r d e k i y a p ı l a r ı n n a s ı l o l m a s ı
g e r e k t i ğ i n i g ö s t e r i r v e g ö z l e m le n e n g r e n s ı n ı r l a r ı , d i s l o k a s y o n l a r
Ş e k il 1. K ö p ü k y ı ğ ın ı ü r e t e n c ih a z .
v e k a y m a l a r , y e n id e n k r i s t a l l e n m e l e r , t a v l a n m a v e " y a b a n c ı "
a t o m l a r d a n k a y n a k lı g e r i l m e l e r g i b i d i ğ e r ç e ş i t h a t a l a r d a n o l u ­
2. O L U Ş T U R M A Y Ö N T E M İ ş a n e tk ile r i b e n z e tir.

K ö p ü k le r b i r s a b u n ç ö z e l t i s i n i n y ü z e y in in h e m e n a l t ı n d a n , i n ­
c e b i r a ğ ı z d a n ü f le n i r . E n iy i s o n u c u R o y a l I n s t i t u t i o n 'd a n [ K r a li­ 3. G R E N S IN I R L A R I
y e t E n s t i t ü s ü ] B a y G r e e n 'in b i z e v e r d i ğ i ç ö z e lt i d e n k le m iy le e ld e 5 a , 5 b v e 5 c şe k ille r i 9 v e 10 n u m a r a lı le v h a la r a a it tir ve s ı r a ­
e t tik . 1 5 ,2 c c o le ik a s i t ( s a f y e n i d e n d a m ı t ı l m ı ş ) 5 0 c c d a m ı t ı l m ı ş s ı y l a 1 ,8 7 , 0 ,7 6 v e 0 ,3 0 m m ç a p ı n d a k i k ö p ü k le r iç in t ip ik g r e n s ı ­
s u i ç e r i s i n d e iy i c e k a r ı ş t ı r ı l m ı ş t ı r . D a h a s o n r a b u 7 3 c c % 1 0 tr i- n ı r l a r ı n ı g ö s t e r m e k t e d i r . K ö p ü k le r in d ü z e n s i z b i r ş e k i l d e d a ğ ı l d ı ­
e t a n o l a m i n ç ö z e l t i s i y l e k a r ı ş t ı r ı l m ı ş v e k a r ı ş ı m 2 0 0 c c 'y e t a m a m ­ ğ ı s ı n ı r d a k i ö r s e l e n m i ş a l a n ı n g e n i ş l i ğ i g e n e ld e k ö p ü k le r in ö l ç ü s ü
l a n m ı ş t ı r . B u n a d a h a s o n r a 1 6 4 c c s a f g l i s e r i n e k le n m iş t ir . D a h a k ü ç ü l d ü k ç e b ü y ü r . B i r ç o k b i t i ş i k g r e n in p a r ç a l a r ı n ı g ö s t e r e n ş e ­
s o n r a ç ö z e lt i b i r s ü r e b e k l e t i l m i ş v e s a f s ı v ı a l t t a n ç e k i l m i ş t i r . k il 5 a 'd a ik i g r e n a r a s ı n d a k i s ı n ı r d a k i k ö p ü k l e r b i r k r i s t a l d ü z e n ­
B a z ı d e n e y le r d e , v i s k o z i t e y i d ü ş ü r m e k iç in , b u s ı v ı s u y l a ü ç k e s le m e y e v e y a d iğ e r in e y a p ı ş m ı ş d u r u m d a . Ş e k il 5 c 'd e ik i g r e n a r a ­
s e y r e lt ilm iş t ir . P ü s k ü r tm e m e m e si y ü z e y in y a k la ş ık 5 m m a lt ın ­ s ı n d a b i r 'B e i l b y k a t m a n ı ' i ş a r e t l e n m i ş t i r .
d a d ı r . i k i W in c h e s t e r i m b i ğ i s a y e s i n d e 5 0 i l a 2 0 0 c m s u y a e ş i t s a ­ Ç o k k r i s t a l l i y ı ğ ı n l a r ı n f o t o ğ r a f l a r ı n a , ö r n e ğ in 9 v e 10 n u m a ­
b i t h a v a b a s ı n c ı s a ğ l a n m ı ş t ı r . N o r m a l d e k ö p ü k le r d i k k a t ç e k i c i r a l ı l e v h a l a r ı g ö s t e r e n 5 a 'd a n 5 c 'y e v e 1 4 'te n 1 6 'y a k a d a r o la n
b ir ş e k ild e b e n z e r ö lç ü le r d e d ir . B a z e n d ü z e n siz b ir ş e k ild e o r ta y a le v h a lı g ö s t e r e n 1 2 a 'd a n 1 2 e 'y e ş e k i l l e r e y a n d a n b a k ı l d ı ğ ı n d a b i r ­
ç ık a b ilir le r , b u p ü s k ü r tm e d e v e y a b a s ın ç t a d e ğ iş ik lik y a p a r a k b ir in d e n a y r ı g r e n le r a ç ık ç a g ö r ü le b ilir . U y g u n ış ık la n d ır m a y la
d ü z e l t i l e b i l i r , i s t e n m e y e n k ö p ü k l e r y ü z e y ü z e r i n d e k ü ç ü k b i r a le v y ü z e n k ö p ü k le r y ı ğ ın ı n a y a n d a n b a k ı l d ı ğ ı n d a , c i l a l a n m ı ş v e d a ğ ­
g e z d ir e r e k y o k e d ile b ilir . Ş e k il l 'd e c ih a z g ö s te r ilm e k te d ir . K a p ın la n m ış b ir m e ta le d ik k a t ç e k ic i b ir b e n z e rlik g ö r ü le b ilir .
Ç o k k r is t a lli b ir y ığ ın d a s ık lık la b a z ı " s a f o lm a y a n a to m la r " y e r l e r d e y e n id e n k r i s t a l l e n m e b e k le n e b ilir . S ı n ı r l a r b i r b i r i n e y a k ­
v e y a o r t a l a m a d a n d a h a b ü y ü k v e y a k ü ç ü k k ö p ü k le r b u l u n a b i l i r l a ş ı r v e ş e r it m ü k e m m e l b ir k r is ta lin d a h a g e n iş a la n ın a d o ğ ru
v e b ö y le b i r d u r u m d a b u n l a r ı n ç o ğ u n l u ğ u g r e n s ı n ı r l a r ı n d a k o - ç e k ilir .
n u m l a n m ı ş t ı r . D ü z e n s iz k ö p ü k le r i n g r e n s ı n ı r l a r ı n a d o ğ r u y o l a l ­ Ş e k il İ l a v e 1 l g 'd e k i 13 v e 1 4 n u m a r a l ı l e v h a l a r , y e r e l k ö p ü k
d ığ ı n ı s ö y le m e k y a n l ı ş o lu r . S a d e c e k o m ş u l a r ı n k a r ş ı l ı k l ı d ü z e n ­ e k s i k l i ğ i o l a n y e r le r d e s ı k l ı k l a g ö r ü l e n d ü z e n le m e le r d ir . G e n e l g ö ­
l e n m e s i n in m ü m k ü n o lu p , k ö p ü k le r i n y a p ı b o y u n c a y a y ı l m a s ı n ı n r ü ş te b ir d is lo k a s y o n k a r a n lık b ir ş e r it g ib i g ö z ü k se d e, b u y a p ı ­
m ü m k ü n o l m a m a s ı m o d e lin b i r h a t a s ı d ı r . Ö y le g ö r ü n ü y o r k i, b i r l a r k e n d ile r in i ü ç g e n l e r v e y a V h a r f i ş e k l i n d e g ö s t e r i r l e r . T ip ik
k r is t a l b ü y ü m e siy le b e r a b e r s ın ır la r , b ir d iğ e r k r is ta lin p a h a s ın a , b i r P y a p ı s ı ş e k i l l l a ’ d a g ö r ü l m e k t e d i r . M o d e l b o z u l u p , ik i d i s l o ­
d ü z e n siz a to m la r d a n g e ç ip g id e n e k a d a r k e n d ile rin i te k r a r a y a r ­ k a s y o n b ir b ir iy le 6 0 ° o lu ş tu r a c a k ş e k ild e k e s iş tik le r in d e b ir V y a ­
l a m a e ğ il i m i n d e d i r . p ıs ı o lu ş u r . D is lo k a s y o n la r k e n d i y o l la n b o y u n c a h a r e k e t e tm e y e
d e v a m e d e r l e r s e y a p ı b o z u l u r . Ş e k il l l b ' d e k i k ü ç ü k ü ç g e n in i ç i n ­
d e d e b i r d i s l o k a s y o n g ö z ü k m e k t e . D i s l o k a s y o n u n n e d e n i, h a t a ­
4 . D ÎS L O K A S Y O N L A R
n ın a l t ı n d a k i s ı r a l a r d a b u a l t t a k i s ı r a l a r d a n b i r a d e t f a z l a k ö p ü k
T e k b ir k r is t a l v e y a ç o k k r is t a lli b ir y ığ ın s ık ış t ır ıld ığ m d a , b u l u n m a s m d a n d ı r . K r i s t a l i n b i r t a r a f ı n ı h a f i f ç e u y a r a r a k a z m ik ­
u z a t ıld ığ ın d a v e y a b ir ş e k ild e b iç im i b o z u ld u ğ u n d a , g e rilm e y e t a r d a b ir "te r m a l h a r e k e t" b a ş l a t ı lı r s a , b u t ü r h a t a lı y e r le r k a y b o ­
m a ru z b ır a k ıla n m e ta lle r in d a v r a n ı ş ı n a ç o k y a k ın b ir d a v r a n ış l u r v e m ü k e m m e l b i r y a p ı o l u ş t u r u l m u ş o lu r .
s e r g i l e r . B e lli b i r lim i t e k a d a r m o d e l e s n e k a r a l ı k t a d ı r . O n o k t a ­ K r i s t a l l e r i n b a z ı y e r l e r i n d e b i r k ö p ü ğ ü n k a y ıp o l d u ğ u b o ş b i r
d a n s o n r a , ü ç a d e t e ş i t e ğ im l i, s ı k ı b i r ş e k i l d e y ı ğ ı l m ı ş s ı r a l a r b o ­ h a c i m v a r d ı r v e g e n e l b a k ı ş t a b u s i y a h b i r n o k t a o l a r a k k e n d in i
y u k a y m a e ğ ilim i g ö s t e r i r . K a y m a b i r s ı r a d a k i k ö p ü k le r in y a n s ı ­ g ö s t e r i r . Ş e k il l l g ' d e ö r n e k le r in i g ö r e b i l i r s i n i z . B ö y le b i r b o ş l u k
r a d a k i k ö p ü k le r ü z e r in d e n a r a d a k i m e s a f e y e e ş i t m i k t a r d a h a r e ­ y e r e l b i r y e n id e n d ü z e n le m e y le k a p a n a m a z , ç ü n k ü d e l i ğ i d o l d u r ­
m a k b i r b a ş k a d e li ğ i n o r t a y a ç ı k m a s ı n a y o l a ç a r . B u t ü r d e li k l e r
k e t e t m e s i y l e g e r ç e k l e ş i r . B u s ü r e c i n m e y d a n a g e l m e s i n i i z le m e k
k r i s t a l " s o ğ u k i ş l e n d i ğ i n d e " o r t a y a ç ı k a r v e k a y b o lu r . M o d e ld e k i
ço k ilg in ç tir. H a re k e t tü m s ı r a b o y u n c a e ş z a m a n lı d e ğ ild ir a n c a k
b u y a p ıla r g e rç e k m e ta l y a p ıla r d a d a b e n z e r y e rel h a ta la r o la b ile ­
k ay m a h a ttın d a b ir t a r a fın d a d iğ e r t a r a fta k ile r e g ö re b ir fa z la k ö ­
c e ğ in i o r t a y a k o y m a k t a d ı r . Y a k ı n l a r d a k i e n e r ji e n g e l l e r i n i a z a l t a ­
p ü k o l a n s ı r a d a b i r 'd i s l o k a s y o n 'u n o r t a y a ç ı k m a s ı y l a b a ş l a r . B u
r a k d ü z e n lilik /d ü z e n s iz lik d e ğ iş im in d e v e y a y a y ın ım g ib i s ü r e ç ­
d islo k a s y o n d a h a s o n r a k r is ta lin b ir t a r a fın d a n d iğ e r in e d o ğ ru
le r d e r o l a l a b i l i r l e r v e e ş ö z d e k l i d e ğ i ş i m s ı r a s ı n d a k r i s t a l l e n m e d e
k a y m a h a t t ı b o y u n c a ile r le m e y e b a ş l a r v e 'a t o m l a r a r a s ı ’ b i r m e ­
ç e k ird e k o la r a k d a v r a n a b ilir le r .
s a f e k a d a r k a y m a y l a s o n l a n ı r . O ro v v a n , P o la n y i v e T a y l o r m e t a l
y a p ı l a r d a k i p l a s t i k k a y m a y ı m e y d a n a g e t i r m e k i ç in g e r e k li k ü ç ü k
6. Y E N İD E N K R İS T A L L E N M E V E T A V LA N M A
k u v v e t le r i a ç ı k l a m a k i ç i n b u s ü r e c e b a ş v u r m u ş l a r d ı r . K r i s t a l l e r i n
p l a s t i k b o z u n u m u n u n m e k a n i z m a s ı n ı a ç ı k l a m a k iç i n T a y l o r 'ı n 1 4 'te n 1 6 'y a k a d a r o l a n l e v h a l a r ı g ö s t e r e n 1 2 a 'd a n 1 2 e 'y e k a ­
o r t a y a k o y d u ğ u k u r a m (1 9 3 4 ) b u t ü r d i s l o k a s y o n l a r ı n k a r ş ı l ı k l ı d a r o la n şe k ille r d e , a r t a r d a z a m a n la r d a a y n ı k ö p ü k y ığ ın la r g ö ­
h a r e k e t v e d e n g e s i n i d i k k a t e a l ı r . K ö p ü k le r m e t a l d e o lu p b i t m e s i r ü lm e k t e d ir . Ç ö z e lt in in y ü z e y in i k a p l a y a n b i r y ı ğ ın c a m b i r t a ­
b e k le n e n l e r in ç o k b e n z e r b i r r e s m i n i o r t a y a k o y a r l a r . B a z e n d is - r a k l a g ü ç l ü b i r b i ç i m d e k a r ı ş t ı r ı l m ı ş v e d a h a s o n r a k e n d i k e n d in i
lo k a s y o n l a r ç o k y a v a ş ile r le r , b i r k r i s t a l i g e ç m e l e r i s a n i y e l e r s ü ­ a y a r l a m a y a b ı r a k ı l m ı ş t ı r . Ş e k il 1 2 a , k a r ı ş t ı r m a d u r d u k t a n b i r s a ­
re r . H o m o je n b i r b i ç i m d e g e r i l m e m i ş k r i s t a l l e r d e s a b i t d i s l o k a s - n iy e s o n r a k i d u r u m u g ö s t e r m e k t e d i r . Y ığ ı n b i r s ü r ü k ü ç ü k " k r i s ­
y o n la r d a g ö r ü lm e k t e d i r . K ı s a s i y a h ç i z g i l e r o l a r a k g ö r ü n ü r l e r v e t a l c i k " o r t a y a ç ı k a c a k ş e k i l d e p a r ç a l a n m ı ş t ı r . B ir ç o k d i s l o k a s y o n
1 2 a 'd a n 1 2 e 'y e k a d a r o l a n ş e k i l l e r d e 1 4 'te n 1 6 'y a k a d a r n u m a r a l ı v e b a ş k a h a t a l a r ı n g ö s t e r d i ğ i ü z e r e b u n l a r h o m o je n o l m a y a n b i r
l e v h a l a r d a g ö r ü l e b i l i r l e r . Ç o k k r i s t a l l i b i r y ı ğ ın s ı k ı ş t ı r ı l d ı ğ m d a , g e r il m e n in y ü k s e k h a l i n d e d i r . B i r s o n r a k i f o t o ğ r a f (Ş e k il 1 2 b ) a y ­
b u k a r a n lık ç iz g ile r k r is t a lle r b o y u n c a h e r y ö n d e k ır ış ıy o r g ib i n ı y ı ğ ı n ı n 3 2 s a n i y e s o n r a k i h a l i n i g ö s t e r m e k t e d i r . K ü ç ü k g r e n le r
g ö z ü k ü r le r . d a h a b ü y ü k g r e n le r i o lu ş t u r a c a k ş e k ild e b ir le ş m iş t ir v e s ü r e ç b o ­
1 0 v e 11 n u m a r a l ı l e v h a l a r a a i t 6a, 6b v e 6 c ş e k i l l e r i n d e d i s l o ­ y u n c a g e r i l m e s i n i n ö n e m li b i r k ı s m ı k a y b o l m u ş t u r . Y e n id e n k r is -
k a s y o n ö r n e k le r i n i g ö r e b i l i r s i n i z . Ş e k il 6 a 'd a k ö p ü k le r in ç a p ı 1 ,9 ta lle n m e y i fo t o ğ r a f s e r is i b o y u n c a ta k ip e d e b ilir s in iz . S o n ü ç f o ­
m m 'd ir , d i s l o k a s y o n y e r e l d i r v e y a k l a ş ı k a l t ı k ö p ü k b o y u n c a t o ğ r a f y ı ğ ı n ı n ilk k a r ı ş t ı r m a d a n s o n r a , 2 , 1 4 v e 2 5 d a k i k a s o n r a k i
u z a n m a k t a d ı r . Ş e k il 6 b 'd e ( ç a p 0 ,7 6 m m ) 12 k ö p ü k b o y u n c a u z a n ­ g ö r ü n ü ş l e r i n i g ö s t e r m e k t e d i r . Y e n id e n d ü z e n le n m e y i d a h a u z u n
b ir s ü r e b o y u n c a ta k ip e tm e k m ü m k ü n d e ğ ild ir z ir a u z u n s ü r e
m a k t a d ı r v e Ş e k i l 6 c 'd e ( ç a p 0 ,3 0 m m ) e t k i s i y a k l a ş ı k 5 0 k ö p ü k
d u r d u k ç a i ç le r in d e k i h a v a n ı n y a y ı n ı m l a d ı ş a r ı k a ç m a s ı y ü z ü n d e n
b o y u n c a i z l e n e b i lm e k t e d i r . K ü ç ü k k ö p ü k le r i n s e r t l i ğ i d a h a u z u n
k ö p ü k le r k ü ç ü l m e e ğ i l i m i n d e d i r v e a y r ı c a ç o k i n c e l i r l e r v e p a t l a ­
d i s l o k a s y o n l a r a y o l a ç m a k t a d ı r . Ç e ş i t l i k ö p ü k k ü t le le r i ü z e r i n d e n
m a i h t i m a l l e r i a r t a r . B u s ü r e ç b o y u n c a m o d e le b a ş k a k a r ı ş t ı r m a
y a p ı l a n ç a l ı ş m a y s a , h e r b i r ö lç ü iç i n s t a n d a r t u z u n l u k t a b i r d i s ­
u y g u l a n m a m ı ş t ı r . D a h a d a y a v a ş b i r y e n id e n d ü z e n le n m e s ü r e c i
l o k a s y o n o l m a d ı ğ ı n ı g ö s t e r m i ş t i r . U z u n lu k k r i s t a l i n i ç in d e k i g e ­
d e v a m e t m e k t e d ir . B u s ü r e ç t e k ö p ü k le r in y ı ğ ın ı n b i r k ı s m ı n d a k i
r i l m e s i n i n d o ğ a s ı n a b a ğ l ı d ı r . E k s e n l e r i a r a s ı n d a 3 0 ° ( o la b i le c e k
h a r e k e t i g e r il m e y e y o l a ç a r v e b u d a k o m ş u k ı s ı m d a y e n id e n d ü ­
e n b ü y ü k a ç ı) b u l u n a n ik i k r i s t a l a r a s ı n d a k i s ı n ı r , b i r b i r i n i t a k i p
z e n le n m e y i h a r e k e t e g e ç i r i r v e b ö y le c e s ü r e ç d e v a m e d e r .
e d e n s ı r a l a r d a k i b i r d iz i d i s l o k a s y o n o l a r a k e le a l ı n a b i l i r v e b u
B u f o t o ğ r a f s e r i s i n d e b i r d iz i i l g i n ç n o k t a g ö z e ç a r p m a k t a d ı r .
d u ru m d a d islo k a s y o n la r çok k ıs a d ır . K o m şu k r ista lle r a r a s ın d a k i
AA, BB, CC k o o r d i n a t l a r ı y l a g ö s t e r i l e n n o k t a l a r d a k i ü ç k ü ç ü k
a çı a z a ld ık ç a , d is lo k a s y o n la r d a h a g e n iş a r a lık la r d a g e rç e k le şir
n o k t a y a b a k ın . A, b iç im d e ğ i ş t i r s e d e , s e r i b o y u n c a g ö r ü lm e k t e . B
v e a y n ı z a m a n d a g i t g i d e , t a k i 6 a , 6b v e 6 c n u m a r a l ı ş e k i l l e r d e k i
14 d a k ik a s o n u n d a v a r o ls a b ile , 25 d a k ik a s o n u n d a o r t a d a n k a y ­
g ib i m ü k e m m e l b i r y a p ı n ı n iç i n d e t e k t e k d i s l o k a s y o n l a r e ld e e d i ­
b o l m a k t a v e a r d ı n d a g r e n iç i n d e iç g e r i l m e s i n i i ş a r e t l e y e n d ö r t
le n e k a d a r , b ü y ü r . d is lo k a s y o n b ır a k m a k ta d ır . C g r e n i k ü ç ü lm e k te v e en s o n u n d a Ş e ­
Ş e k il 7 ’ d e k i 11 n u m a r a l ı l e v h a ü ç p a r a l e l d i s l o k a s y o n u g ö s t e r ­ k il 1 2 d 'd e o r t a d a n k a y b o l u p a r d ı n d a b i r d e li k v e Ş e k il 1 2 e 'd e o r ­
m e k te . O n la r a ( T a y l o r 'd a n y o l a ç ık a r a k ) a r t ı v e e k s i d e r s e k , s o l d a t a d a n k a y b o l a n b i r V b ı r a k m a k t a . A y n ı z a m a n d a Ş e k il 1 2 d 'd e DD
s a ğ a a r tı, e k si v e a r tı o lu rla r . S ır a la r b o y u n c a y a t a y b ir şe k ild e k o o r d i n a t ı n d a k i m u ğ l a k s ı n ı r Ş e k il 1 2 e 'd e b e l i r l i h a l e g e l m i ş t i r .
b a k ıld ığ ın d a , s o n ik is in in a r a s ın d a k i ş e r it t e f a z la d a n ü ç k ö p ü k 1 2 b 'd e n 1 2 e 'y e k a d a r o l a n ş e k i l l e r d e EE y a k ı n ı n d a k i g r e n s ı n ı r ı ­
o ld u ğ u g ö r ü l e b i l i r . Ş e k il 8 'd e k i 12 n u m a r a l ı l e v h a d a s ı k l ı k l a g ö r ü ­ n ın d ü z l e ş m e s i n e d e d i k k a t e d in . Ç e ş i t l i u z u n l u k l a r d a d i s l o k a s ­
n e n b i r e t k i o la n , b i r g r e n s ı n ı r ı n d a n ç ı k a n b i r d i s l o k a s y o n g ö r ü l ­ y o n la r y a p ın ın h a f if b ir b ü k ü lm e s i v e b e lir li b ir s ın ır a r a s ın d a k i
m e k te . t ü m a ş a m a l a r ı i ş a r e t l e m e k t e d i r . K ö p ü k le r in o l m a d ı ğ ı d e l i k l e r s i ­
Ş e k il 9 , 12 n u m a r a l ı l e v h a d a ik i k ö p ü ğ ü n b i r i n i n y e r in e g e ç t i ­ y a h n o k t a l a r h a l i n d e g ö r ü l m e k t e d i r . B u d e li k l e r in b a z ı l a r ı d i s l o -
ğ i b i r y e r i g ö r ü lm e k t e . B u , d i s l o k a s y o n l a r ı n s ı k ı ş t ı r ı c ı t a r a f l a r ı ­ k a s y o n la r ın h a r e k e tle ri s a y e s in d e o lu ş u r v e y a d o ld u r u lu r , a n c a k
n ın b i r b i r i n e b a k t ı ğ ı , b i r b i r i n e k o m ş u s ı r a l a r d a k i a r t ı v e e k s i d i s ­ b a z ı l a r ı b i r k ö p ü ğ ü n p a t l a d ı ğ ı b i r y e r i g ö s t e r m e k t e d i r . B ir ç o k V
l o k a s y o n l a r iç in s ı n ı r l a y ı c ı b i r d u r u m o l a r a k e le a l ı n ı r . T e r s i b i r ö r n e ğ i v e d i ğ e r b a z ı ü ç g e n l e r g ö r ü l e b i l i r . D iğ e r b a z ı i l g i n ç n o k t a ­
d u ru m d islo k a s y o n la r ın b u lu ş tu ğ u n o k ta d a b ir k ö p ü ğ ü n o r ta d a n l a r d a b u f o t o ğ r a f s e r is i ü z e rin d e ç a lış ıla r a k ç ık a r tıla b ilir.
y o k o l m a s ı n a v e y a p ı d a b i r d e li k o l u ş m a s ı n a y o l a ç a r d ı . 17 n u m a r a l ı le v h a y ı g ö s t e r e n 1 3 a , 1 3 b v e 1 3 c , k a r ı ş t ı r m a s ü ­
r e c in d e n 1 s a n i y e , 4 s a n i y e v e 4 d a k i k a s o n r a y ı ğ ın ı n b i r k ıs m ın ı
g ö s t e r m e k t e d i r v e d a h a m ü k e m m e l b i r d ü z e n le m e y e d o ğ r u ik i a r ­
5. D İ Ğ E R H A T A Ç E Ş İ T L E R İ
d ı ş ı k s a f h a y ı g ö s t e r m e l e r i n d e n d o l a y ı i l g i ç e k i c id ir le r . S a y f a b o ­
Ş e k il 10 , 12 n u m a r a l ı l e v h a d a b i r b i r i n e p a r a l e l y ö n e li m li ik i y u n c a b e lli b ir y ö n d e b a k ıld ığ ın d a d e ğ iş ik lik le r g a y e t g ü z e l g ö ­
k r i s t a l a r a s ı n d a k i d a r ş e r i t g ö r ü lm e k t e . K ö p ü k le r i n s ık ı s ı k ı y a b i r r ü n m e k t e d ir . Ş e k il 1 3 a 'd a d ü z e n le m e b o z u l m a k t a d ı r . Ş e k il 1 3 b 'd e
a r a d a o l m a d ı ğ ı b i r d iz i h a t a ç i z g i s i ş e r i d i k e s m e k t e d ir , i ş t e b ö y le k ö p ü k l e r k e n d ile r in i s ı r a l a r h a l i n d e g r u p l a m ı ş t ı r a n c a k b u s ı r a l a ­
r ın e ğ r i s i y ü k s e k d e r e c e d e b i r iç g e r i l m e y i i ş a r e t e t m e k t e d ir . Ş e k il a r a la r ın d a , şe k ild e a ç ık ç a g ö z ü k m e se d e, k ü ç ü k b ir a ç ı v a r d ır v e
1 3 c 'd e b u g e r il m e A -A 'd a y e n i b i r s ı n ı r o l u ş u m u y l a a z a l t ı l m ı ş t ı r . e ğ i m l i b i r ş e k i l d e b a k ı l ı r s a g ö r ü l ü r . 19 n u m a r a l ı le v h a y a a i t Ş e k il
B u g e r i l m i ş k r i s t a l i n e n e r ji s i n i n k r i s t a l l e r a r a s ı s ı n ı r ı n e n e r ji s i n ­
1 7 d s ı k i s t i f l e n m i ş y ü z e y le r in k ü b i k v e a l t ı g e n d i z i s i n i g ö s t e r ­
d e n d a h a f a z l a g ib i g ö z ü k m e k t e d i r . A ş a ğ ı d a d e ğ i n i l e n s i n e m a t o g ­
m e k t e d i r ; a n c a k b u n o k t a d a b i r l e ş i m i n d e r in liğ in i n ik i k a t m a n ­
r a f f i l m i ü r e t i l d i ğ i n d e ç e k i le n Ş e k il 13 f o t o ğ r a f l a r ı iç in M e s s r s
d a n d a h a f a z l a o lu p o l m a d ı ğ ı k e s i n o l m a d ı ğ ı iç i n s o l e l t a r a f ı n ı n
K o d a k 'a t e ş e k k ü r b o r ç lu y u z .
g e rç e k b ir a ltıg e n s ık ı is t ifle n m iş y a p ıy ı g ö s te r ip g ö s te r m e d iğ in i
s ö y l e m e k z o r d u r . B ir ç o k ik iz v e k r i s t a l l e r a r a s ı s ı n ı r ö r n e k le r i 2 0
7. S A F S I Z L I K A T O M U N U N E T K İ S İ
n u m a r a l ı le v h a y a a i t Ş e k il 1 6 'd a g ö r ü l e b i l i r .
Ş e k il 1 4 'te k i 18 n u m a r a l ı le v h a y a n l ı ş ö lç ü d e b i r k ö p ü ğ ü n g e ­ 2 1 n u m a r a l ı le v h a y a a i t Ş e k il 1 8 b i r b ü k m e g e r i l m e s i n e m a r u z
n i ş a l a n a y a y ı l m ı ş e t k i s i n i g ö s t e r m e k t e d i r . B u ş e k i l, 8 n u m a r a l ı k a la n ü ç b o y u tlu b ir y a p ıd a k i ç e ş it li d is lo k a s y o n la r ı g ö s te r m e k ­
le v h a y a a i t 2 v e 4 n u m a r a l ı ş e k i l l e r d e k i m ü k e m m e l y ı ğ ı n l a r l a k a r ­ t e d ir .
ş ı l a ş t ı r ı l d ı ğ ı n d a , b i r i n o r m a l d e b ü y ü k v e i k i s i n o r m a ld e n k ü ç ü k
üç k ö p ü ğ ü n s ır a la r ın d ü z e n liliğ in i tü m şe k il b o y u n c a b o z d u ğ u 10. M O D E L İ N G Ö S T E R İ M İ
g ö r ü l e b i l i r . Y u k a r ı d a d a b e l i r t i l d i ğ i g i b i , y a n l ı ş ö lç ü d e k i k ö p ü k le r
g e n e ld e , d ü z e n s i z ö lç ü d e d e li k l e r e s ı ğ a b i l d i k l e r i g r e n s ı n ı r l a r ı n d a M e s s r s K o d a k 'l a y a p ı l a n i ş b i r l i ğ i s a y e s i n d e , te k v e y a ç o k lu
b u lu n u r . k r is t a l y ığ ın la r ı k e sild iğ in d e , s ık ış t ır ıld ığ ın d a v e y a u z a tıld ığ ın d a
g r e n s ı n ı r l a r ı v e d i s l o k a s y o n l a n n h a r e k e t l e r i n i g ö s t e r e n b i r 16
m m s i n e m a t o g r a f i k f il m k a y d a a l ı n m ı ş t ı r . D a h a d a ö t e s i s a b u n
8. İK İ B O Y U T L U M O D E L İ N M E K A N İK Ö Z E L L İ K L E R İ
ç ö z e l t i s i d ü z b i r t a b a n s a b i t c a m b i r k a p i ç in e y e r l e ş t i r i l d i ğ i n d e ,
İ k i b o y u t l u m ü k e m m e l b i r y ı ğ ın ı n m e k a n ik ö z e lli k l e r i y u k a r ı ­ g e ç i r i l e n ı ş ı k l a b i r l i k t e m o d e l b ü y ü k b i r ö lç e ğ e y a n s ı t ı l a b i l m e k t e ­
d a d e ğ i n d i ğ i m i z m a k a l e d e t a r i f e d i l m i ş t i r ( B r a g g 1 9 4 2 b ). Y ığ ın , d ir . K ö p ü k le r i m e y d a n a g e t i r m e k iç in b e l l i b i r d e r in lik g e r e k t i ğ i n ­
s a b u n ç ö z e l t i s i n i n i ç i n d e y a t a y o l a r a k b a t ı r ı l m ı ş ik i p a r a l e l y a y ı n d e n , p r o je k s i y o n u n y ü z e y in h e m e n a l t ı n d a v e k a p ı n t a b a n ı n d a
a r a s ı n d a d ı r . Y a y la r ı n a d ı m l a n k ö p ü k s ı r a l a r ı a r a s ı n d a k i b o ş l u ğ a d u r a n c a m b i r b lo k iç in d e n y a p ı l m a s ı u y g u n d u r .
s ı ğ a c a k ş e k i l d e a y a r l a n m ı ş t ı r v e o n l a r d a h a s o n r a b u k ö p ü k le r e S o n u ç o l a r a k , C a m b r i d g e K i n g 's C o l l e g e 'd a n B a y C. E . H a -
s ım s ık ı y a p ış ır la r . B ir y a y b ir m ik ro m e tre v i d a s ı y la k e n d isin e p a ­ r o l d 'a k ö p ü k le r i m e y d a n a g e t i r m e k iç in k u l l a n d ı ğ ı m ı z p i p e t l e r i n
r a l e l o l a r a k ç e v r i l e b i l i r v e d i ğ e r i ik i in c e d ik e y c a m i p l i k l e d e s t e k ­ b a z ı l a r ı n ı ü r e t t i ğ i iç in t e ş e k k ü r l e r i m i z i s u n m a k is t e r i z .
le n m e k t e d ir . K a y m a g e r i l m e s i c a m i p l i k l e r i n n e k a d a r d ö n d ü ğ ü n ü
ö lç e r e k h e s a p l a n a b i l i r . B i r k a y m a g e r i l m e s i n e m a r u z k a l d ı ğ ı n d a KAYNAKÇA
y ı ğ ın , e s n e k l i k s ı n ı r ı n a u l a ş a n a k a d a r H o o k e y a s a s ı n a u y a r . D a h a
B r a g g , W. L . 1 9 4 2 a Nature, 1 4 9 , 5 1 1 .
s o n ra b ir k ö p ü ğ ü n g e n iş liğ in e e ş it m ik ta r d a b ir o r ta s ır a b o y u n c a
B r a g g , W . L . 1942Ö J. Sci. Instrum., 19 , 148.
k a y a r . Y ığ ı n ı n b i r t a r a f ı d i ğ e r k e n a r a k a d a r o l a n g e n i ş l i ğ i g e ç e n
T a y l o r , G . I. 1 9 3 4 Proc. Roy. Soc. A, 1 4 5 , 3 6 2 .
k ö p ü k m ik ta r ın a e şit s a y ıd a k ö p ü k t a r a fın d a n k e s ild iğ in d e e sn e k ­
lik l i m it in e y a k l a ş ı l m ı ş o lu n u r . B u ö z e lli k b i r m e t a l i n e s n e k l i k l i ­
m itin i h e s a p la m a d a (B r a g g 1 9 4 2 a) k u lla n d ığ ım ız , s o ğ u k iş le n m iş
b i r m e t a l d e k i h e r b i r k r i s t a l i n , s a d e c e i ç in d e k i g e r i l m e n i n e n e r ji ­
n in k a y m a y l a s a l ı n d ı ğ ı d e ğ e r e e ş i t o l d u ğ u n d a e ğ i l d i ğ i t e m e l v a r ­
sa y ım ın ı d e ste k le r.
M . M . N ic o l s o n t a r a f ı n d a n k ö p ü k le r a r a s ı n d a k i k u v v e t le r e d a ­
ir b ir h e s a p la m a y a p ılm ış t ır v e y a k ın d a y a y ın la n a c a k tır . İk i il ­
g in ç n o k t a y a d e ğ i n m e k t e d ir . M e r k e z le r a r a s ı n d a k i u z a k l ı k l a p o ­
t a n s i y e l e n e r jin i n d e ğ i ş i e ğ r i s i a t o m l a r i ç i n ç i z i l e n e ğ r iy e ç o k
b e n z e m e k t e d ir . S e r b e s t b i r k ö p ü k ç a ğ ı n d a n b ir a z d a h a a z b ir
u z a k l ı k iç in m in im u m d e ğ e r i v a r d ı r v e d a h a k ü ç ü k u z a k l ı k l a r d a
h ı z l a y ü k s e l i r . D a h a d a ö t e s i , 0 ,1 m m ç a p ı n d a k i k ö p ü k le r iç in
y ü k s e lm e ç o k k e s k i n d i r a n c a k 1 m m ç a p ı n d a k i k ö p ü k le r i ç in b u
y ü k s e l m e ç o k d a h a a z d ı r v e d o l a y ı y l a m o d e li n o r t a y a k o y d u ğ u ,
k ü ç ü k k ö p ü k le r in b ü y ü k k ö p ü k le r d e n d a h a e s n e m e z o l d u ğ u n a d a ­
i r i z l e n im i o n a y l a m a k t a d ı r .

9. Ü Ç B O Y U T L U B İ R L E Ş İ M L E R

K ö p ü k le r in y ü z e y ü z e r in d e b i r ç o k k a t m a n d a b i r i k m e s i n e iz i n
v e r i l i r s e , o l a b i l e c e k e n s ık ı i s t i f l e m e y e s a h i p d ü z e n le m e le r d e n b i ­
ri o la n , ü ç b o y u tlu " k r is ta lle r d e n " o lu ş a n b ir k ü tle m e y d a n a g e ti­
r ir le r . 18 n u m a r a l ı l e v h a y a a i t 15 n u m a r a l ı ş e k i l d e b ö y le b i r k ü t ­
le n i n e ğ i m l i g ö r ü n ü m ü n ü g ö r ü lm e k t e d i r ; c i l a l a n m ı ş d a ğ l a n m ı ş
b i r m e t a l y ü z e y e o la n b e n z e r l i ğ i d i k k a t ç e k i c i d ir . 2 0 n u m a r a l ı l e v ­
h a y a a i t 16 n u m a r a l ı ş e k i l d e b ö y le b i r k ü t le n o r m a l ş e k i l d e g ö r ü l ­
m e k te d ir. Y a p ın ın b e lli p a r ç a l a n k e sin lik le en s ık ı k ü b ik i s t i f t e ­
d ir , d ı ş y ü z e y s e (111) v e y a (1 0 0 ) y ü z ü d ü r . 19 n u m a r a l ı le v h a y a a it
Ş e k il 1 7 a b i r (111) y ü z ü n ü g ö s t e r m e k t e d i r . Ü s t t e k i h e r b i r k ö p ü ­
ğ ü n ü z e r in d e d u r d u ğ u ü ç k ö p ü ğ ü n a n a h a t la r ı a ç ık ç a g ö r ü le b ilir
v e b u k ö p ü k le r in d i ğ e r k a t m a n ı ç o k z a y ı f b i r ş e k i l d e s e ç i l e b i l m e k ­
t e d i r v e (1 1 1 ) d ü z l e m le r i n in i s t i f i n i n iy i b i l i n e n k ü b i k d iz iy e s a h i p
o l d u ğ u n u g ö s t e r i r . 19 n u m a r a l ı l e v h a y a a i t Ş e k il 1 7 b h e r b i r k ö ­
p ü ğ ü n d i ğ e r d ö r t k ö p ü k ü z e r i n d e d u r d u ğ u b i r (1 0 0 ) y ü z ü n ü g ö s ­
t e r m e k t e d ir . K ü p e k s e n l e r i e l b e t t e k i y ü z e y k a t m a n ı n ı n s ı k ı i s t i f ­
l e n m iş s ı r a l a r ı n a g ö r e 4 5 ° a ç ı y l a e ğ i l m i ş t i r . 19 n u m a r a l ı le v h a y a
a i t Ş e k il 1 7 c k ü p y a p ı s ı n d a (1 1 1 ) y ü z ü b o y u n c a b i r ik iz g ö s t e r ­
m e k t e d i r . E n ü s t t e k i y ü z e y le r (1 1 1 ) v e (1 0 0 )'d ü r v e b i r b i r l e r i y l e
uıuı ı t ' ı d e j uıŞıA |E)su>( |3iuuıa>ınıu UE$n[o uapja|>)ndo>| 7 T|»3â

■ B t M M W W i t t o n
M H M
• V .% V / A V A V / A V A V .* .V .V .V .V .V .V .* .
İ H
Ä » Ä ä ^ Ä Ä s ® ia i
ŞEKİL 5 d. Çap 1,87 mm.
1

, ı * ı . . • .
I , l » ‘ \ • İ • I
* f . I l. ■ « <
, 1 , 1 \ ı ’ i
. i • • 1 • (
• « I > * 1 . ■ , '

9 1
1 11 !
* 4 * t *• ( * ı .
f I «# 4 • I • ■ • • ‘ I ‘ 4 . - , ,
I ♦ : « : * ! .\ ı • , i ı
i
i \ ' i ' İ ı s 1
i - Il l I ♦ **
I * i•
It : ( ı*
I ♦ t I. • - t, - . 1 k •
t \ 1 i
i * < » i < * • i i :
• • * ■ * • ’ ; .’ » t - 1. 1 .
■• • . 1 l I V ! / • , • > /
■ ‘ ı • < < * . > I ■. . I ı *• r ' . .1 ( ' •
t ! ■ I ■ ı ‘ ' t ' ,'
’ • ■ - ' , . 1 > - *. i C ' ;■
‘ . * i . ti - i. i' - . ■ ı . .
- ; • *. > İ : V -1
' \ ' ‘ * 1 ■‘ r C ■ * 1 l '
• . - ■ ■ • ' ■ ' i . . ‘ ı" r *

ŞEKİL 5c. Bir gren sınırı. Çap 0,30 mm.

S S S 'S S s S S -s s s s S S ' t a S S s S - S s S-*S;'v 'v "


' s -s ‘ s s s s s s *s s s s s s s ' ' V W ^ >
’s v' v> s *> s *N VS -s -S \ *\ S 4\ S S S - S 'v S > * y “v * v V
•t S S S s S S s s s s S S S S '-vS S s s - s - s N *>
• S S S S S S s s s s s Vs s s s V V S s s S ^ '*>>'
s s s s s s s s *\ss,s s/s w 'i
-S''S ' S'♦> 'S '-S *K •; ;V%V* -s
D İS L O K A S Y O N LA R

ŞEKİL 6b. Çap 0,76 mm.

ŞEKİL 6c. Çap 0,30 mm.

/ 1 > f ) i 1 i i J > M ) 1
t t > i » 1 * 1 > » V} 1
1 1 1 1 1 1 1 > 1 » • 1 » t
» • » -à 1 » 1> 1 » • I * M i t .
» I » * » » » 1
'AV//.V.v,7;V.
A*» - r § k t . !» i • İ l i l * • * * 1 1 ! t.
• * f 1 1 1 1 V1 ) I t ) 1 L
* l *i 1f ,r i • 1 1 I- 1 1 1
1 1i I I I f t I i i t t i F
VV » 1 >>) j I M
' f i i l i l i
i # I > 11111V111111#
“ • i m
> ıı «i » • • ' I I
, é t t k > » ♦ 1 1 1 » «
t t 1 1 1
* «
S S., s., S-. V. V, S 's-, V. S
S S S s* S-, V, V, v. V. V V. V, ^
• s .• t v $ * ' 0 »».• v .,* V' . S -* v '>*#. a*#. V* /; V’ »
V- s , s \ y. > „V. v, V, V. V. V. S-, S
, V, v. v s. v.\ > * S s*. V-, S S-, V. S. '
S S S S S S.. V. V, S, V, S-, V. V V. N-, >
S S S S, S v s., s-, V V - V, V, V, V. 'i-, v-, •
s. v. v. V V. V. >». v. S-„ S-, S- S- s. S- S. s.
S s S- V, S. s. S- s V V V^> V, V, s. S. V
~T t T- r r r r t / t r ’ f - r r r~ r f •
r / v - b r /* » * r . r r /* < \ r /'.>*•/* • r-
Vr\r f f * *' t f- r,i* ** *',b r r r z^ı/V* t •1
f" r*J' •'? /*,/V' /*v-v . / VV'/'' .
f*S ' f .tsr* t+.f* Pk? t* (* t ^ r -•
• t -r r -• w i* f f r r* i # /-**/*_/-**>
t* ■z*r »v f r^\r,r/**■ •r / r*
r # •' /y* /* / /• • • .»* * • • ;
[^* r-,/* •* ** >*r i'' t4vJi.>'/VN*V''
r r • ' i r r ** ■/ v m J/v * -
L ' •. r C r ı t r '- . '- r-f;r ’ \: c r ¿ :
r r ' ■ '^ / f v V r / y / n cn ö r^ û
h#Wwray' t/s/f/r/ ¿4i
r <•> /-✓{*VV yyVV*, '
r ^ / - - rrı /-V-
r o/*<^^yvVyvyr nV>v »*n■• ­
r MrySnroO^yy',^ ‘ '
r*,r* r *
lc,.r ^ / v y ^ A/y* r V ^ r V ^ 'l / ' .'* ' 1
Çap 0,6 mm Çap 0,30 mm
c d

Çap 0,6 mm Çap 0,6 mm


e /
a. Karıştırdıktan hemen sonra
C A B E
c. 2 dakika sonra
a
cj<

e. 25 dakika sonra
a. 1 saniye sonra

b. 4 saniye sonra

c. 4 dakika sonra

ŞEKİL 13. Yeniden kristallenmenin iki safhası. Çap 1,64 mm.


ŞEKİL 15. Üç boyutlu yığının eğimli görünümü
r i r. i r. i ■».-
. S ı
- I t < .; t - ••
• ' .t y \ 'r X

V t i -İS i £
i '> t t ‘ - t * v
t i * r J, ‘ M ‘•
< - t '• : ‘‘l v . î : 'İ
. t i * - t *N
V ı A J
' - t ’ 'r < *V 3 1 • ;:

' : ( ‘V ( - t t İS
. t { -•r;< ^ ı
; i * T ( T i •* t
ı S ( r i . r (
- ’ - i N ı •

c. [111) boyunca ikiz, kübik yapı d. Altıgen sıkı istife muhtemel bir örnek.

Çap 0,70 mm.


ŞEKİL 17
ŞEKİL 16. Normal bir bakış açısıyla görülen üç boyutlu yığın. Çap 0,70 mm.
31
TENSÖRLER

31-1 K utuplanabilirlik tensörü


Fizikçiler, herhangi b ir olgunun en basit örneğini ele alıp, ona "fizik" demeyi 31-1 Kutuplanabilirlik tensörü

ve daha karmaşık örnekleri başka alanların ilgisine -örn eğin uygulam alı mate­ 31-2 Tensör bileşenlerini dönüştürmek
31-3 Enerji elipsoidi
matik, elektrik mühendisliği, kimya veya kristalografi- bırakm ayı alışkanlık
31-4 Diğer tensörler; eylemsizlik tensörü
haline getirmişlerdir. Katı hal fiziğinin bile sadece yarısı fiziktir, çünkü çoğu
31-5 Vektörel çarpım
zaman özel maddelerle uğraşır durur. Dolayısıyla bu derslerde birçok ilginç şe­ 31-6 Stres tensörü
yi dışarda bırakacağız, örneğin kristallerin -veya birçok m addenin- önemli 31-7 Yüksek dereceli tensörler
özelliklerinden biri, elektriksel kutuplanabilirliklerinin farklı yönlerde farklı 31-8 Elektromanyetik momentumun
dört-tensörü
olmasıdır. Herhangi b ir yönde b ir alan uyguladığınızda, atomik yükler bir mik­
tar kayar ve b ir dipol momenti üretir, ancak momentin büyüklüğü çokça alanın
yönüne bağlıdır. Bu elbette gayet karmaşık b ir durumdur. Ancak fizikte biz ge­
nelde, hayatı kolaylaştırmak adına, kutuplanabilirliğin her yönde aynı olduğu
özel durum hakkında konuşarak işe başlarız. Diğer durum ları b ir başka alanın
ilgisine bırakırız. Dolayısıyla sonraki işlerimiz için, bu bölümde konuşacağımız
şeylere ihtiyaç duymayacağız.
Tensörlerin matematiği, malzemelerin yönlü özelliklerini tanımlamak için
gayet faydalıdır. Birçoğunuz fizikçi olmayacağınız, ancak birçok şeyin yönlere Gözden Geçirme: Cilt 1, Bölüm 11,
bağlı olduğu gerçek dünyaya atılacağınız için, er ya da geç tensörlere ihtiyaç Vektörler
duyacaksınız. H içbir şeyi eksik bırakmamak için, çok detaylarına giremeyecek
Cilt 1, Bölüm 20, Uzaysal Dönm e
olsak da, tensörleri tanımlayacağız. Fiziğe dair çalışmamızın tam olduğu h issi­
ni tatmak istiyoruz. Örneğin elektrodinamiğe dair her şeyi - b i r elektrik ve m an­
yetizma dersinin, hatta lisansüstü seviyesinde b ir dersin kapsayacağı k adar-
kapsadık. Mekaniğe dair çalışmamız tamamlanmadı, çünkü mekaniği sizin m a­
tematik bilgisi seviyeniz çok gelişkin değilken işledik ve en az eylem ilkesi veya
Lagrange veya Hamilton denklemleri ve benzerleri gibi mekaniği daha zarif şe­
kilde tanımlayan konulara giremedik. Bununla birlikte, özel görelilik dışında,
mekaniğe dair tüm yasaları işledik. Elektrik ve manyetizmayı da tam işledik,
birçok diğer konuyu da neredeyse tamamen işledik. Kuantum mekaniğiniyse,
doğal olarak, ileriye bıraktık. Ancak yine de b ir tensörün ne olduğunu bilm elisi­
niz.
30. Bölümde kristal yapıya sahip maddelerinin özelliklerinin farklı yönlerde
farklı olduklarının altını çizmiştik. Onlara eş yönsüz denir. Uygulanan elektrik
alanın yönüyle indüklenen dipol momentinin değişimi buna b ir örnektir ve biz
tensör örneği için bunu kullanacağız. Belirli bir elektrik alan yönü için, birim
hacimdeki indüklenen dipol momentini P ’nin uygulanan E alanının şiddetiyle
orantılı olduğunu söyleyelim. (E çok büyük değilse, birçok malzeme için uygun
b ir yaklaştırm adır bu.) Orantı sabitine a diyelim.' Şimdi ele alacağımız m adde­
lerde a uygulanan alanın yönüne bağlıdır. Örneğin, b ir şeye baktığınızda onu
çift görmenizi sağlayan kalsit gibi kristallerde.
Belirli bir kristal için x yönündeki Eı elektrik alanının, x yönünde P\ kutup­
lanması meydana getirdiğini bulm uş olalım. Daha sonra y yönünde, E ı'le aynı
şiddette £ 2 elektrik alanının y yönünde P 2 kutuplanması meydana getirdiğini
buluruz. 45° açıyla b ir elektrik alan yerleştirdiğimizde ne olur? Sonuç x v e y b o ­
yunca iki alanın üst üste binmesidir, dolayısıyla P kutuplanma vektörü, Şekil

' O n u n cu b ö lü m d e b ilin d ik k u r a lı u y g u la m ış , P = eoXE e ş it liğ i n i y a z m ış v e * 'y e ("khi") " d u y a r ­


lılık " d e m iş tik . B u r a d a te k b i r h a r f k u lla n m a k d a h a u y g u n o la c a k , d o la y ıs ı y la cqx y e r in e a
k u lla n ıy o r u z . E ş y ö n lü d ie le k t r ik le r iç in , k d ie le k tr ik s a b iti y k e n (Bfcz. B ö lü m 10-4), a = (ıc-l)eo
e ş it l iğ i n i y a z a b ilir iz .
31-1 (a)'da görüldüğü gibi, P\ ve P2 vektörlerinin toplamı olacaktır. Kutuplanma
artık elektrik alanla aynı yönde değildir. Bunun nasıl meydana gelmiş olabile­
ceğini görebilirsiniz. Yukarı ve aşağı kolaylıkla hareket edebilen ancak yanlara
hareket edemeyen yükler olabilir. 45° açıyla bir kuvvet uygulandığında, yükler
yana hareket etmek yerine yukarı hareket ederler. Yerdeğiştirm eler dış kuvvetle
aynı yönde değildir, çünkü asimetrik iç esneklik kuvvetleri devrededir.
Elbette ki 45° özel bir açı değildir. Bir kristalde indüklenen kutuplanmanın
yönünün elektrik alan yönüyle aynı olmaması genelde doğrudur. Yukarıdaki
örneğimizde x ve y eksenleri için "şanslı" seçimler yapmış olduk. P, hem x hem
de y yönlerinde E boyuncaydı. Kristal, koordinat eksenlerine göre döndürülsey-
di, y yönündeki E2 elektrik alanı hem x, hem de y bileşenine sahip b ir P kutup­
lanm ası meydana getirirdi. Benzer şekilde, x yönündeki b ir elektrik alan da
hem x bileşeni, hem de y bileşeni olan b ir kutuplanma meydana getirirdi. Bu
durum da kutuplanmalar, Şekil 31-1 (a)'daki gibi değil, (b)'deki gibi olurdu. İşler
Pı Eı ■"
karışmakta. Ancak herhangi b ir E alanı için P'nin büyüklüğü hâlâ E'nin büyük­
(a) lüğüyle orantılıdır.
Şimdi, bir kristalin koordinat eksenlerine göre rastgele b ir yönelimine dair
genel durumu ele alalım. x yönündeki b ir elektrik alan x, y ve z bileşenleri olan
b ir P kutuplanması meydana getirecektir. A şağıdaki ifadeyi yazabiliriz:
/ e

Px = axxEx Py = ayXEx Pz = azxEx (31.1)


i F/ /
Pz />
Burada dediğimiz şey, b ir elektrik alan x yönündeyse, kutuplanma da aynı
yönde olmak zorunda değildir, ama her biri Ex'le orantılı bir x, b ir y ve bir z b i­
leşenine sahip olmalıdır. Orantı sabitlerine sırayla aXx> ayx ve azx diyelim. (İlk

harf bize P'nin hangi bileşeni olduğunu ve İkincisi de elektrik alanın yönünü
(b)
söyler.)
Şekil 31-1 Eş yönsüz bir kristal içinde kutup­ Benzer şekilde, y yönünde b ir alan için
lanmaların vektör toplamı.

Px — aXyEy Py = CCyyEy P2 = CCzyEy (31.2)

ve z yönünde b ir alan için de

Px ~ o>xzEz Py = otyzEz Pz — ctzzEz (31.3)

yazabiliriz. Kutuplanmanın alanlarla doğru orantılı olduğunu belirttiğimize gö­


re, hem x, hem de y bileşenine sahip b ir E elektrik alanı varsa, P'nin x bileşeni
Denk. (31.1) ve (31.2)'den çıkan iki Px' in toplamı olacaktır. iTnin x, y ve z boyun­
ca bileşenleri varsa, .P'nin bileşenleri Denk. (31.1), (31.2) ve (31.3)'ten gelen üç
bileşenin toplamı olacaktır. Bir diğer deyişle, P için aşağıdaki eşitlikleri yazabi­
liriz:
Px = axxEx + axyEy + axzEz

Py = ayxE x + CCyyEy + ayzE z (31.4)

Pz = ctzxEx + cizyEy + azzEz

Bu durum da b ir kristalin dielektrik davranışı dokuz nicelikle belirlenir (axx,


axy, axz, ayx, ...) ve bunları ay sembolüyle gösterebiliriz, (i ve j alt simgeleri,
olası her üç x,y ve z harflerinden birini temsil eder.) Herhangi b ir
alanı Ex, Ey ve Ez bileşenlerine ayrılabilir. Onlar ve a y yi kullanarak, Px, Py ve
Pz'yi bulabiliriz ve bu üçü bize toplam P kutuplanmasını verir. Dokuz ay katsa­
yısı kümesine b ir tensör denir. Bu özel durum için de, kutuplanma tensörü de­
nir. N asıl ki üç sayı, (Ex, Ey, Ez), “E vektörünü oluşturur" diyorsak, dokuz sayı
da (aXxı axy, •••) " « y tensörünü oluşturur" diyebiliriz.
31-2 Tensör bileşenlerini dönüştürm ek
Farklı b ir x ', y ' ve z ' koordinat sistemine geçtiğimizde, vektörün Ex\ E y ve
Ez' bileşenlerinin -a y n ı zamanda F n in bileşenlerinin d e - çok farklı olacağını
bilirsiniz. Dolayısıyla bütün a y bileşenleri farklı koordinat kümeleri için farklı
olacaktır. Aslında, a'larm nasıl değişmesi gerektiğini E ve F n in bileşenlerini
uygun bir şekilde değiştirerek görebilirsiniz. Bileşenleri değiştirmelisiniz çün­
kü yeni koordinat sisteminde aynı fiziksel elektrik alanı tanımlarsak aynı ku­
tuplanmayı elde ederiz. Herhangi b ir yeni koordinat sistemi için, Px', Px, Py ve
Pz'nin doğrusal birleşimidir:
Px' = aPx + bPy + CPZ

ve aynı şey diğer bileşenler için de geçerlidir. P x, Py ve Pz bileşenlerini Denk.


(31.4)'ü kullanarak F le r cinsinden ifade ederseniz, aşağıdaki eşitlikleri elde
edersiniz:
Px' = a(axxEx + axyEy + <*XzEz)
+ b(ayxEx + CCyyEy + CCyzEz)
+ c( cczxEx + uZyEy + azzEz)

Daha sonra Ex, Ey ve Ez'yi de Ex', Ey' ve Ez' cinsinden yazarsınız; örneğin, a', b',
d , a, b ve c'yle bağıntılı ama onlara eşit değilken,
E x — a'Ex' + b E y' + c E z'

olur. Böylece E x ', E y ' ve E z' bileşenleri cinsinden f y ’nü, yenj ay'yi elde ettiniz.
Biraz uğraştıncı ama doğrudan b ir yöntem.
Eksenleri değiştirmekten konuşurken, kristalin uzayda olduğu yerde durdu­
ğunu varsayarız. Kristal de eksenlerle birlikte dönseydi, a 'la r değişmezdi. Tersi
şekilde, kristalin yönelimi eksenlere göre değiştirilseydi, yeni b ir a 'la r kümesi
elde ederdik. Kristalin herhangi b ir yönelimi için biliniyorlarsa, belirttiğimiz
dönüşüm yöntemiyle diğer herhangi b ir yönelim için de bulunabilirler. Diğer
bir deyişle, b ir kristalin dielektrik özelliği tam am en kutuplanma tensörü
ay'nin rastgele seçilmiş bir eksenler kümesine göre bileşenleriyle tanımlanır.
Bir vektör hızını, v = (vx, vy, vz), b ir parçacıkla ilişkilendirebildiğim iz ve koor­
dinat eksenlerimizi değiştirirsek üç bileşenin de belirli b ir şekilde değişeceğini
bildiğim iz gibi, b ir kristalle de, koordinat sistemi değiştiğinde dokuz bileşeni
de belirli b ir şekilde değişen kutuplanma tensörü ay'yi ilişkilendirebiliriz.

Denklem (31.4)'le ifade edilen, P ile E arasındaki ilişki daha basit olarak
aşağıdaki gibi ifade edilebilir:

Pi = ' Z ai jEj <31-5>


İ
Burada i, x, y veya z'yi gösterir ve toplam da j = x, y ve z için alınır. Tensörlerle
uğraşırken birçok özel gösterim icat edilmiştir, ancak her biri sadece sınırlı bir
problem ler sınıfı için uygundur. Ortak b ir kural Denk. (31.5)'teki toplam işareti­
ni (J) dahil etmemektir. Eğer dahil ederseniz, aynı alt simge iki kere göründü­
ğünde (burada j), o indis üzerinden toplam alınması gerektiği anlaşılmalıdır.
Tensörleri kısa bir süre kullanacağımız için, özel bir gösterim veya kural kul­
lanmayacağız.

31-3 Enerji elipsoidi


Şimdi, tensörlerle biraz deneyim kazanalım. Şu ilginç soruyu sorduğumuzu
düşünelim: Bir kristali kutuplamak için (Birim hacim başına e(j£2/2 olduğunu
bildiğim iz elektrik alandaki eneıjiye ilaveten) ne kadar enerji gerekir? Bir an
için, yerdeğiştiren atomik yükleri düşünün. Yükü dx m esafesi kadar hareket et­
tirmek için yapılan iş qExdx’tir ve birim hacim başına N yük varsa, yapılan iş
qEx N d x olur. qNdx, birim hacim başına dipol momentindeki dPx değişimidir.
Dolayısıyla, birim hacim başına gerekli enerji aşağıdaki ifadedir:

Ex dPx
Alanın üç bileşeni için işleri birleştirirsek, birim hacim başına iş aşağıdaki ifa ­
de olur:
E dP
F n in büyüklüğü E'yle orantılı olduğundan, kutuplanmayı O'dan P ye getirmek
için birim hacimde yapılan iş E ■ d P n in integralidir. Bu işe up dersek, aşağıda­
ki eşitliği yazabiliriz:

up = İ E - P = i £ EiPi (31.6)
i
Şimdi .P'yi, Denk. (31.5)'i kullanarak E cinsinden ifade edebilir ve aşağıdaki
denklemi yazabiliriz:

uP = l ' Z ' Z a i j E i Ej <31-7)


» j
Enerji yoğunluğu up eksenlerin seçiminden bağım sız b ir sayıdır, dolayısıyla
skalerdir. Bir tensör b ir indis üzerinden (bir vektörle) toplandığında yeni b ir
vektör meydana getirme özelliğine sahiptir ve her iki indis üzerinden toplandı­
ğında {iki vektörle) b ir skaler verir.
Tensör ay gerçekte "ikinci dereceden tensör" olarak adlandırılır, çünkü iki
indisi vardır. Bir vektör -b i r in d isli- birinci dereceden bir tensördür ve b ir ska­
ler de -h iç indisi olm ayan- sıfır dereceden bir tensördür. Dolayısıyla elektrik
alanı E birinci dereceden b ir tensör ve enerji yoğunluğu up sıfınncı dereceden
b ir tensör olarak belirtilir. İkinci dereceden yüksek tensörler oluşturmak için,
üç veya daha fazla indis kullanmak mümkündür.
Kutuplanma tensörünün alt simgeleri üç olası değer aralığındadır -o n la r üç
boyutta tensörlerdir. Matematikçiler dört, beş veya daha fazla boyutlarda ten-
sörlerle ilgilenirler. Elektromanyetik alanın göreli tanımını yaparken (26. Bö­
lüm) dört boyutlu F^v tensörünü kullanmıştık.
Kutuplanma tensörü ay'nin simetrik olmak gibi ilginç b ir özelliği vardır:
aXy = <XyX ve diğer bütün çift indisleri için de bu böyledir. (Bu gerçek b ir krista­
lin fiziksel özelliğidir ve bütün tensörler için mutlaka geçerli olmak zorunda de­
ğildir.) Şu döngüde kristalin enerjisindeki değişimi hesaplayarak bunun doğru
olduğunu kendinize kanıtlayabilirsiniz: ( 1 ) x yönünde b ir alan yaratın; (2 ) y yö­
nünde b ir alan yaratın; (3) x yönündeki alanı kapatırı; (4) y alanını kapatın.
Kristal şimdi başladığı yere geri dönmüştür ve kutuplanma üzerinde yapılan
net iş sıfıra geri dönmelidir. Ancak bunun doğru olabilm esi için aXy mutlaka
ay x e eşit olmalıdır. Aynı akıl yürütmeyi axz vb için de yürütebilirsiniz. Dolayı­
sıyla, kutuplanma tensörü simetriktir.
Bunun b ir anlamı da kutuplanma tensörünün, kristali çeşitli yönlerde ku-
tuplamak için gerekli enerjiyi ölçerek hesaplanabileceğidir. Sadece x ve y b ile­
şenleri olan b ir E alanı uyguladığım ızı düşünelim; böylece Denk. (31.7)'ye göre:

up = ^ [&xx^x + (&xy + ayx) EXEy + ttyyEyl (31.8)

Tek başına Ex'le, axx'\ belirleyebiliriz; tek başına Ey yle, ayy yi belirleyebiliriz;
hem Ex hem de .Ey'yle, (axy + ayx)'li terimden dolayı ilave b ir enerji kazanırız.
aXy ve ayx birbirine eşit olduğundan, bu terim 2 a Xy 'd ir ve enerjiyle ilişkilendiri-
lebilir.
Enerji denklemi (31.8)'in hoş b ir geometrik yorumu vardır. Hangi Ex ve Ey
alanlarının belirli b ir -u o diyelim - enerji yoğunluğuna karşılık geldiğini sora­
lım kendimize. Yanıt, aşağıdaki denklemin matematiksel çözümüdür:

axx&x + 2 aXy ExEy + (ZyyEy — 2U0

Bu ikinci dereceden b ir denklemdir, diğer b ir deyişle bu denklemin çözümleri,


Ex ve Ey, Şekil 31-2'deki elips üzerindeki bütün noktalardır. (Parabol veya h i­
perbol yerine b ir elips olm alıdır, çünkü herhangi b ir alan için enerji daima artı

' Kutuplanm a üretmek için elektrik alan tarafın dan yapılan i ; ile kalıcı bir dipol momenti
Po’nun potansiyel enerjisi - po E birbirine karıştırılm am alıdır.
ve sonludur.) Ex ve Ey bileşenlerine sahip E vektörü, başlangıç noktasından
elipse doğru çizilebilir. Böyle b ir "enerji elipsi" kutuplanma tensörünü "görsel-
leştirmenin" güzel b ir yoludur.
Şimdi üç bileşeni de içerecek şekilde genelleştirirsek, birim enerji yoğunlu­
ğu vermesi gereken, herhangi b ir yöndeki E elektrik vektörü, Şekil 31-3'te gös­
terildiği gibi, bir elipsoidin yüzeyinde b ir noktayı verir. Sabit enerjili bu elipso­
idin şekli, tensör kutuplanabilirliğini tanımlar.
Bir elipsoid üç "asal ekseninin" yönleri ve bu eksenler boyunca elipsin çapla­
rı verilerek kolayca tanımlanabilir. "Asal eksenler" en kısa ve en uzun çapların
yönleri ve bu ikisine dik açılardaki yöndür. Şekil 31-3'teki a, b ve c eksenleriyle
gösterilirler. Bu eksenlere göre, elipsoid aşağıdaki basit denkleme sahiptir:

aaa&a + abb^% + &cc&c = 2 uo

Dolayısıyla b u eksenlere göre, dielektrik tensörünün sıfır olmayan üç bileşe­ Şekil 31-2 E = ( Ex, Ey] vektörünün, sabit bir
ni vardır: aaa, abb ve a cc. Bu demek oluyor ki, b ir kristal ne kadar karmaşık kutuplanma enerjisi veren gezegeni.

olursa olsun, kutuplanma tensörünün sadece üç bileşeni olacak şekilde b ir ek­


senler kümesi (kristal eksenleri olması şart değil) seçebiliriz. Böyle b ir eksenler
kümesiyle, Denk. (31.4) aşağıdaki şekle dönüşür:

P a = aaa&a.ı P b = ^bb^b< P c ~ ^cc^c (31.9)

Asal eksenlerden herhangi biri boyunca bulunan b ir elektrik alanı, aynı eksen
boyunca bir kutuplanma meydana getirir ancak elbette üç eksen için katsayılar
farklı olabilir.
Sıklıkla b ir tensör, köşeli parantezler içinde dokuz katsayısının da b ir tablo
halinde sunulm asıyla tanımlanır:
/- ~\
<*xx aXy a XZ

<*yx a yy ayz (31.10)


<*zx azy azz
V. J c
a , b v e c asal eksenleri için sadece diyagonal terimleri sıfır değildir; bu durum ­
Şekil 31-3 Kutuplanma tensörünün enerji elip­
da "tensör diyagonaldir" deriz. Bu durumda tam tensör aşağıdaki ifadedir: soidi.

aaa 0 0^
0 abb 0 (31.11)
0 0 acc

Önemli olan nokta, herhangi bir kutuplanma tensörünün (aslında, herhangi bir
boyut sayısında, ikinci dereceden simetrik herhangi b ir tensörün) uygun koor­
dinat eksenleri seçilerek bu biçime sokulabilmesidir.
Diyagonal biçimdeki kutuplanma tensörünün üç elemanı da birbirine eşitse,
diğer b ir deyişle
« a a = abb = acc = a (31.12)

ise, enerji elipsoidi b ir küre olur ve kutuplanabilirlik her yönde aynıdır. M alze­
me eş yönlüdür. Tensör gösteriminde

aSij (31.13)
aij ~
olur. Sy birim tensördür.
fi 0 0)
Sij = 0 1 0 (31.14)
0 0 1

Bu da, elbette, aşağıdaki anlama gelir:

Sij = 1 eğer i= j
(31.15)
S ij= 0 eğer i*j

Sij tensörüne sıklıkla "Kronecker deltası" denir. Tensör (31.14)'ün, koordinat


sistemini herhangi b ir dikdörtgensel sisteme de çevirseniz tıpatıp aynı biçimde
olduğunu ispatlamak sizin için eğlenceli olabilir. Denklem (31.13)'ün kutuplan­
ma tensörü aşağıdaki eşitliği verir:

Bu da eş yönlü dielektrikler için eksi bulduğum uz sonuçla aynıdır:

P=aE

Kutuplanma elipsoidinin şekli ve yönelimi bazen, kristalin simetri özellikle­


riyle ilişkilendirilebilir. 30. Bölümde üç boyutlu bir örgünün 230 farklı olası iç
simetrisi olabileceğini ve birim hücrelerinin şekline göre uygun şekilde yedi sı­
nıfa gruplanabileceklerini belirtmiştik. Kutuplanabilirlik elipsoidi kristalin iç
geometri simetrilerini paylaşm alıdır, örneğin, üç eksenli b ir kristalin düşük b ir
simetrisi vardır. Kutuplanabilirlik elipsoidinin eksenleri birbirlerine eşit olm a­
yacaktır ve yönelimi, genel olarak, kristal eksenleriyle aynı olmayacaktır. Diğer
yandan, eğik eksenli b ir kristal, b ir ekseni etrafında 180° döndürülse bile özel­
likleri değişmez. Dolayısıyla kutuplanma tensörü böyle b ir dönmeden sonra ay­
nı kalmalıdır. Buradan, kutuplanabilirlik elipsoidinin 180° dönmeden sonra
kendine dönmesi gerektiği sonucu çıkıyor. Bu sadece elipsoid eksenlerinden b i­
ri kristalin simetri ekseniyle aynı yöndeyse olur. Öbür türlü, elipsoidin boyut­
ları ve yöneliminde b ir sınırlam a yoktur.
Dik eksenli b ir kristal içinse, elipsoidin eksenleri kristal eksenlerine karşılık
gelmelidir; çünkü üç eksenin herhangi biri etrafında 180° dönme aynı örgüyü
tekrarlar. Dörtgen bir kristali ele alırsak, elips aynı simetriye sahip olmalıdır.
Dolayısıyla iki eşit çapı olmalıdır. Son olarak, kübik b ir kristal için elipsoidin
her üç çapı da eşit olmalıdır. Böylece b ir küre olur ve kristalin kutuplanabilirli-
ği her yönde aynıdır.
Bir kristalin bütün olası simetrilerine ait bütün olası tensör türlerini çöz­
meye çalışmak büyük b ir oyundur. Bu oyuna "grup-kuram ı" analizi denir. Ku­
tuplanabilirlik tensörü gibi b asit b ir durum için, ilişkilerin ne olması gerektiği­
ni görmek görece kolaydır.

31-4 Diğer tensörler; eylemsizlik tensörü


Fizikte karşımıza birçok yerde tensör örnekleri çıkar, örneğin, b ir metalde
veya b ir iletkende, akım yoğunluğu j yaklaşık olarak elektrik alan E y e orantılı­
dır; orantı sabitine a iletkenliği denir:

j = oE

Kristaller içinse, j ile E arasındaki ilişki daha karmaşıktır; iletkenlik her yönde
aynı değildir. İletkenlik b ir tensördür ve aşağıdaki ifadeyi yazarız:

Bir başka fiziksel tensör örneğiyse eylemsizlik momentidir. I. Cilt, 18. Bö­
lümde, sabit b ir eksen etrafında dönen katı b ir nesnenin a> açısal hızıyla orantı­
lı b ir L açısal momentumu olduğunu görmüştük ve bu orantısallık çarpanına I,
eylemsizlik momenti demiştik:

L = I( ü

Rastgele şekilli b ir nesne için, eylemsizlik momenti dönme eksenine göre yöne­
limine bağlıdır. Örneğin, dikdörtgen b ir blok üç dik ekseni etrafında farklı m o­
mentlere sahiptir, ut açısal hızı da, L açısal momentumu da vektördür. Simetri
eksenlerinin biri etrafındaki dönmeler için, paraleldirler. Ancak eylemsizlik
momenti üç asal eksen için farklıysa, bu durum da genel olarak w ve £ aynı yön­
de değildirler (Bkz. Şekil 31-4). E ile P arasındaki ilişkiye benzer bir ilişkileri
vardır. Genel olarak, aşağıdaki eşitlikleri yazmalıyız:

Lx = Ixx0)x + IxyMy + IxzMz


Ly = Lyx^X îyyOiy + Iyz^Z (31.16)
¿z —Izx(t)x + IzyMy + Izz^z

l y şeklindeki dokuz katsayıya eylemsizlik tensörü denir. Kutuplanmaya benzer­

lik kurarak, herhangi bir açısal momentum için kinetik enerji a>x, (Oy ve coz bile­
şenleriyle ikinci dereceden b ir denklem biçiminde olmalıdır:

KE = j l y ü>i cjj (31.17)


y
Şekil 31-4 Katı bir nesnenin açısal momentu-
Enerjiyi, eylemsizliğin elipsoidini tanımlamak için kullanabiliriz. Ayrıca, enerji
mu L, genelde, aı açısal hızına paralel değil­
fikirleri tensörün simetrik olduğunu ( l y = fy) göstermek için kullanılabilir.
dir.
Katı b ir cismin eylemsizlik tensörü, nesnenin şeklibiliniyorsa çıkarılabilir.
Tek yapmamız gereken, cisimdeki bütün parçacıkların toplam kinetik enerjileri­
ni yazmaktır, m kütlesinde ve v hızında b ir parçacığın kinetik enerjisi ¿m v2'dir
ve toplam kinetik enerji cisimdeki bütün parçacıklar için aşağıdaki toplamı uy­
gulayarak bulunur:

H er b ir parçacığın hızı v, katı cismin açısal hızı « 'y a bağlıdır. Cismin, durağan
olduğunu varsaydığım ız kendi kütle merkezi etrafında döndüğünü varsayalım r
parçacığın kütle merkezine olan yerdeğiştirmeyse, parçacığın v hızı <w x r'yle
verilir. Dolayısıyla toplam kinetik enerji de aşağıdaki eşitlik olur:

KE = ^ şm (ıo x r )2 (31.18)

Şimdi yapmamız gereken, <w x r çarpımını a>x, o)y, <*>zve x, y, z cinsinden yazmak
ve sonucu Denk. (31.17)'yle karşılaştırmak, /¿/yi terimleri tanımlayarak b u lu ­
ruz. Aritmetik hesabı yaparak, aşağıdaki denklemleri yazarız:

(<«» x r )2 = (w x r)£ + (<w x ıSy + (w x r)|

= (o)yz - Gizy)2 + (u>zx - coxz )2 + (o>xy - myx)2


= +a>yz2 - 2 ü)yü)zzy + u>\y2
+0)%X2 - 2(ı)zûJxXZ + û > | z2

+a)xy2 - 2 coxcûyyx + a)j,x2

Bu denklemi m/2'yle çarpıp, bütün parçacıklar üzerinden toplamını alıp ve


Denklem (31.17)'yle karşılaştırırsak, örneğin, J ^ 'in aşağıdaki denklemle bulun­
duğunu görürüz:

ı xx =Y , m {y 2+z2)

Bu daha önce, b ir cismin x ekseni etrafında eylemsizlik momenti için bulduğu­


muz (I. Cilt, 19. Bölüm) denklemdir, r 2 = x2 + y2 + z2 olduğundan, bu terimi aşa­
ğıdaki denklem gibi de yazabiliriz:

Diğer bütün terimleri de benzer şekilde çıkarıp, eylemsizlik tensörünü aşağıda­


ki ifadeyle yazabiliriz:

mir2 - x2) ~Y, mxy mxz

h r m yx m ir 2 - y 2) myz (31.19)

^ mzx - X m zy £ mir 2 - z2)

isterseniz, bu "tensör gösterimi" şeklinde de yazılabilir:

ly = ü mlr^Sij - rırj) (31.20)


rj parçacığın konum vektörünün (x, y, z) bileşenleridir ve £ da parçacıklar üze­
rinden toplam alınması anlamına gelir. Bu durum da eylemsizlik momenti, te­
rimleri cismin özellikleri olan ikinci dereceden b ir tensördür ve to'yu 1 1 ye aşa­
ğıdaki ifade gibi ilişkilendirir:

Lj — /y oij (31.21)
İ
Herhangi b ir şekle sahip b ir cisim için b ir eylemsizlik elipsoidi ve dolayısıy­
la üç asal ekseni de bulabiliriz. Bu eksenlere göre, tensör diyagonal olur, böyle-
ce herhangi b ir nesne için daima, açısal hızın ve açısal momentumun paralel
olduğu üç dikey eksen vardır. Bunlara, asal eylemsizlik eksenleri denir.

3 1 -5 V e k t ö r e l ç a r p ı m

İkinci dereceden tensörleri I. Cilt, 20. Bölümden beri kullandığım ızı burada
belirtmeliyiz. Hatırlarsanız, "bir düzlemdeki torku", örneğin r^-y'yi aşağıdaki
ifade gibi tanımlamıştık:
rXy = xFy - yFx

Üç boyuta genelleyerek aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

iy = TiFj —tj Fi (31.22)

ty niceliği, ikinci dereceden bir tensördür. Bunu görmenin b ir yolu, Ty'yi bir
vektörle, örneğin e birim vektörüyle, aşağıdaki ifadeye göre birleştirmektir:

Yi Tij ej
j
Bu nicelik b ir vektörse, bu durum da ry b ir tensör gibi dönüşmelidir. Bu bizim
tensör tanımımızdır. T y ’y i değiştirirsek, aşağıdaki denklemi elde ederiz:

£ Ty ej = ü H Fj ej ~ T , r j ej Fi
i i i
= riiF • e) - (r • e) F*

Skaler çarpım ları skaler olduklarından, sağdaki iki terim vektördürler ve fark­
ları da öyledir. Dolayısıyla ry b ir tensördür.
Ancak ry özel b ir tür tensördür; ters simetriktir:
ra = ^ j i
Dolayısıyla sadece üç adet sıfır olmayan terimi vardır, rXy, Tyz ve rzx. I. Cilt 20.
Bölümde, bu üç terimin b ir vektörün üç bileşeni gibi neredeyse "rastlantısal ola­
rak" dönüşebileceğini gösterebilmiştik ki aşağıdaki eşitliği tanımlayabilelim:
T = (t*/ ty, Tz) = (TyZ’ Tzxı Txy)

"Rastlantısal olarak" diyoruz, çünkü sadece üç boyutta olur, örneğin dört bo­
yutta, ters simetrik ikinci dereceden bir tensör altı adede kadar sıfır olmayan
terimi vardır ve elbette ki dört bileşenli bir vektörle değiştirilemez.
t = r x F eksenel vektörünün tensör olması gibi, iki kutupsal vektörün vektö­
rel çarpımı da daima tensördür. Aynı fikirler geçerlidir. Bununla birlikte, rast­
lantısal olarak, aynı zamanda vektörlerle de (aslında sözde vektörler) temsil
edilebilirler, böylece matematik bizim için kolaylaşmıştır.
Matematiksel olarak, a ve b herhangi iki vektörse, dokuz aıbj niceliği bir
tensör oluşturur. (Gerçi fiziksel olarak yararlı herhangi b ir amacı olmayabilir.)
Dolayısıyla, konum vektörü r için, r^rj bir tensördür ve <5y de b ir tensör oldu­
ğundan, Denk. (31.20)'nin sağ tarafının da b ir tensör olması gerektiğini görü­
rüz. Benzer şekilde, Denk. (31.22) de, sağ tarafındaki iki terim tensör olduğun­
dan, b ir tensördür.
31-6 S tr e s te n sö rü
Şu an a k a d a r ta r if ettiğim iz sim etrik ten sö rler, b ir vektörü d iğ er b ir vektöre
ilişk ilen d iren k a tsa y ıla r o lara k çık tılar k arşım ıza. Şim d i fizik se l o lara k fark lı
b ir önem e sah ip b ir ten sö re b a k ac ağ ız, stres tensörüne. Ü zerine etkiyen çe şitli
kuvvetler o lan k atı b ir nesneyi ele alalım . İçinde d eğişik "gerilm eler" olduğunu
söy leriz ve b u n d an k astım ız m alzem en in birb irin e k om şu p a r ç a la n a ra sın d a iç
kuvvetler o lm asıd ır. Bölüm 12-3'te iki boyu tlu b ir durum olan g e rilm iş b ir d i­
y afram ın ü zerindeki yüzey gerilm esin i ele alırken bu tü r stre sle r h akkında b i­
raz kon u şm u ştu k. Şim di de üç boyu tlu b ir cism in m alzem esi içindeki iç kuvvet­
lerin, b ir te n sö r cin sin d en tan ım lan ab ileceğ in i göreceğiz.
E sn ek b ir m alzem eden o lu şm u ş -ö rn eğin b ir jö le p a r ç a s ı- b ir cism i ele a la ­
lım. B oydan boya kesersek, k esiğin her b ir tara fın d ak i m alzem e iç kuvvetlerce
y e rd e ğ iştirir. K esik y ap ılm a d a n önce, cism in iki p a r ç a sı a ra sın d a m alzem eyi
b ir a r a d a tu tan kuvvetler olm alıydı; d o lay ısıy la stre si bu kuvvetler cin sin den
tan ım lay ab iliriz. x eksenine dik sa n a l b ir düzlem e -Ş ek il 31-5'teki a düzlem i g i­
b i- bak tığım ızı ve bu düzlem deki küçük AyAz alan ın d ak i kuvveti b u lm ay a ç a lış ­
tığım ızı dü şünelim . A lanın so l ta ra fın d a k i m alzem e, şeklin (b) k ısm ın d a g ö ste ­
rild iğ i gib i, sa ğ d a k i m alzem eye AFı kuvveti uygular. E lbette, so ld ak i yüzeye de Şekil 31-5 a düzleminin dolundaki malzeme,
eşit b ir tepki kuvveti -A Fı v ard ır. Alan yeterince küçükse, A Fı'in AyAz'yle o ra n ­ düzlemin sağındaki malzemenin AyAz alanın­
da AF ı kuvveti uygulamaktadır.
tılı o lm asın ı bekleriz.
B ir tü r stre se zaten a şin a sın ız . Bu stre s, sta tik b ir sıv ıd a k i b a sın ç tır. Orda
kuvvet b a sın ç çarp ı a la n a e şittir ve yüzey elem an ın a dik aç ılard ad ır. K atilar
için -a y rıc a h areket halin deki visk oz sıv ıla r iç in - kuvvetin yüzeye dik o lm ası
gerekm ez. B a sın ç la ra (artı veya eksi) ilav e olarak kayma kuvvetleri de vardır.
("Kaym a" kuvvetinden k astım ız, kuvvetin b ir yüzey üzerindeki teğet b ile şe n le ri­
dir.) Kuvvetin üç b ileşen i de h e sa b a k atılm alıd ır. A y n ca dikk at edin, dü zlem de
k esiğim izi b ir b a şk a yönelim le y a p a rsa k , kuvvetler fa rk lıla şır. İç stre sin ek sik ­
siz b ir tan ım ı ten sö r gerektirir.

S tre s ten sö rü n ü şu ifad e gib i tan ım lay ab iliriz: ön ce, x eksenine dik b ir k esik
h ay al ed er ve kesik boyun a AFı kuvvetini, Şekil 31-6'daki gib i, bileşen lerin e a y ı­
rırız. D iğer b ir d eyişle, AFxı, AFyi ve AFzı'e. Bu kuvvetlerin AyAz alan ın a o ra n ı­
na SXx, SyXve Szx deriz, örn eğin :
_ AFşi
yx AyAz
îlk in d is y kuvvet b ileşen in in yönünü g ö ste rir ve ikinci in d is x de a la n a n o rm al­
dir. D ilersen iz, AyAz alan ın ı, x'e dik b ir alan elem anı an lam ın a gelecek şek ild e
Aax o lara k y azab ilirsin iz. Bu durum da:
„ AF*ı
yx = ~ K ^
olur. Sonra, y eksenine dik sa n a l b ir k esik d ü şü n ü rü z. Küçük b ir AxAz alan ı
üzerinde b ir AF2 kuvveti olur. Gene bu kuvveti. Şekil 31-7'de g ö rü ld ü ğü gib i, üç
b ileşen in e ay ırırız ve stre sin üç b ileşen in i, SXy, Syy ve Szy üç yönde kuvvet b ö lü
a la n olarak tan ım larız. Son o lara k z eksenine dik b ir kesik h ay al eder ve $XZı

Syz ve Szz b ileşen lerin i tan ım larız. Böylece elim izde dokuz sa y ı olur:
% x S xy Sxz
S ij- S yx Syy Syz
S zx S Zy Szz^

Bu dokuz say ın ın iç str e s h alin i tam am en tan ım lam ay a yettiğin i ve Sy'nin


gerçekten de b ir te n sö r old u ğu n u gösterm ek istiy oru z. H erhangi b ir açı bo y u n ­
ca yön elm iş b ir yüzey üzerindeki b ir kuvveti bilm ek isted iğ im iz i düşünelim .
yle onu b u la b ilir m iyiz? Evet, şu ifad e gibi: Yeni yüzeyde b ir N yüzü olan ve
S ij

d iğ er yüzleri k oo rd in at eksenlerine p a ra le l küçük katı b ir şek il düşünelim . N


y üzü z eksenine p arale l o lsay d ı, elim izde Şekil 31-8'de g ö ste rild iğ i g ib i üçgen-
sel b ir p a rç a olurdu. (Bu b ir p a rç a özel b ir durum dur, an cak genel yöntem i y e­
A F ,2
terince iyi an latır.) Şekil 31-8'deki küçük k atı üçgen ü zerindeki stre s kuvvetleri
Şekil 31-7 y eksenin dik bir alan elemanı üze­ d en ged edir (en azın d an so n su z küçüklükteki b o y u tların lim itinde), d o lay ısıy la
rindeki kuvvet üç dikdörtgensel bileşene ayrı­
ü zerindeki top lam kuvvet s ıfır olm alıdır. K oordin at eksenlerine p a ra le l y ü zler­
lır.
deki kuvvetleri doğru d an S y 'd e n biliyoruz. Vektör to p lam la rı N yüzündeki k uv­
vete e şit olm alıdır, böylece bu kuvveti Sy cin sin den ifad e edebiliriz.
Küçük üçgen yüzeyi ü zerindeki yüzey kuvvetlerinin dengede old u ğu v a r s a y ı­
m ım ız, olabilecek d iğ er cisim kuvvetlerini, örneğin kütleçekim vey a koordin at
sistem im iz b ir eylem sizlik çerçevesi d eğ ilse, sözde kuvvetleri ih m al eder. Ancak
AFyn
d ik k at edin, o tü r cisim kuvvetleri küçük üçgenin hacmiyle ve d o lay ısıy la
AxAyAz'yle orantılıyken, yü zey kuvvetleri AxAy, AyAz, vb a la n la rla oran tılıd ır.
D olayısıyla küçük kam anın ölçeğin i yeterince küçük alırsak , cisim kuvvetleri
yüzey kuvvetlerine göre d aim a ih m al edilebilir.
Şim d i küçük kam am ız üzerindeki kuvvetleri top lay alım , ö n ce x b ileşen in i
ele alalım , her b iri b ir yüzeyden gelen b e ş p arçan ın top lam ıd ır. Ancak Az y e te ­
rince küçükse, (z eksenine dik) üçgen yü zey ler üzerindeki kuvvetler e şit ve zıt
olacak tır, d o lay ısıy la on ları u n u tab iliriz. Kuvvetin ta b a n üçgen i üzerindeki x
Ax
b ileşen i a şa ğ ıd a k i ifad edir:
Şekil 31-8 Birim normali n olan N yüzeyi üze­ AFX2 —SXyAx&Z
rindeki F„ kuvveti bileşenlerine ayrılmıştır.
Kuvvetin dikey üçgen ü zerindeki x b ile şe n iy se a şa ğ ıd a k i ifad ed ir:
&Fx\ = SxxAyAz
Bu ik isi, N yüzü ü zerinde dışarı doğru kuvvetin x bileşen in e e şit olm alıdır. N
yüzüne dik b irim vektörüne rı ve ü zerindeki kuvvete Fn diyelim . Bu d urum da
a şa ğ ıd a k i eşitliğ i elde ederiz:
AFxn = SxxAyAz + SxyAxAz
Bu düzlem boyunca stre sin x b ile şen i SXriı AFxn'in alan a , yan i Az^jAx2 + Ay2'ye
bölüm üne eşittir, ya da:

c _e
¿>xn - ^XX
____ ^
r— z----- —— + O xy
A*
r— T----- -— r
y/Ax2 + Ay2 y/Ax2 + Ay2
Ax/^Ax2 + Ay2, Şekil 31-8'de g ö ste rild iğ i gib i, y ekseni ile n a ra sın d a k i 0 a ç ıs ı­
nın k o sin ü sü d ü r. D olay ısıyla, ra'in y b ileşen i ny şeklinde y az ılab ilir. Benzer ş e ­
kilde Ay/yjAx2 + Ay2 de sin ö = nx' dir. A şağ ıd ak i a şa ğ ıd a k i e şitliğ i y azabiliriz:

SXrı = Sxxnx + SxyTiy


Bunu herh an gi b ir yüzey elem anı için ge n e lle ştirirse k , a şa ğ ıd a k i e şitliğ i elde
ederiz:
Sxn = SXXTIX+ Sxytly + Sxztiz
y a d a, genel olarak:
Sin = E Sijnj (31.24)
j
H erh angi b ir yüzey elem anı ü stü n d ek i kuvveti S y cin sin d en bulabilir, böylece
m alzem en in iç stre s halin i ek sik siz ta r if edebiliriz.
Denklem (31.24)'e göre, S y ten sö rü Sn stre sin i n b irim vektörüne, ay 'n in P ’yi
Syy
E 'ye ilişk ile n d ird iği gib i, ilişk ilen d irir. n ve S n vektör old u kların d an , S y b ile ­
şen leri k oo rd in at eksenlerindeki d eğişim lerle ten sö r gib i d ön ü şm elid ir. D olayı­
sıy la S y gerçekten de b ir ten sö rdü r.
Küçük küp üzerindeki kuvvetlere bakarak, Sy'nin simetrik b ir tensör old u ğu ­
nu gösterebiliriz. Yüzleri bizim koordinat eksenlerim ize p arale l olarak yönlenm iş
küçük b ir küp alalım ve Şekil 31-9'da gösterildiği gib i kesitine bakalım . Küpün
b ir kenarına b ir birim dersek, xvey eksenlerine dik yüzler üzerindeki kuvvetlerin
x ve y bileşen leri şekildeki gib i olabilir. Küp küçükse, küpün b ir kenarından k ar­
şıt diğer kenarına stre sle r pek değişm ez, bu yüzden kuvvet bileşen leri, g ö sterild i­
ği gib i e şit ve zıttırlar. Küp üzerinde tork olm am alıdır y ok sa dönm eye b aşlard ı.
Merkez etrafındaki toplam tork (Syx - S Xy)(çarpı küpün birim kenarıdır) ve to p la ­
mı sıfır oldu ğundan Syx Sxyye e şittir ve stre s tensörü sim etriktir.
S y sim etrik b ir ten sö r old uğun d an , üç a s a l ekseni olan b ir e lip so id şeklinde
tan ım lan ab ilir. Bu eksenlere dik yüzeyler için stre sle r özellik le b a sittir. Y üzey­
lere dik itm e veya çekm elere k arşılık gelirler. Bu yüzeyler boyunca kaym a k u v­
veti yoktur. Herhangi b ir str e s için, kaym a bileşen lerin in s ıfır o lacağ ı şekild e ' -Syy
eksenlerim izi seçeb iliriz. E lip so id b ir küreyse, herhangi b ir yönde sad e ce dik Şekil 31-9 Küçük bir birim küpün dört yüzü
kuvvetler vardır. Bu h id ro statik b ir b a sın c a (artı veya eksi) k arşılık gelir. D ola­ üzerindeki x v e y kuvvetleri.

y ısıy la h id ro statik b ir b a sın ç için, ten sö r d iy ag o n ald ir ve üç b ileşen de b ir b ir i­


ne eşittir; h atta aslın d a tam olarak p b a sın c ın a eşittirler. A şağ ıd ak i e şitliğ i y a ­
zab iliriz:
Sy = piy (31.25)

S tre s ten sö rü -v e ay rıca e lip so id i- b ir m alzem e bloğu içinde genel olarak


n o k tad an n oktaya d eğişecektir. Bütün bloğu tan ım lay ab ilm ek için Sy'nin her
b ir b ileşen in in değerini konum un b ir fon ksiyonu o lara k tan ım lam alıy ız. D olayı­
alandır. U zaydaki her b ir n o ktaya b ir sa y ı veren, örneğin
sıy la str e s ten sö rü b ir
T(x, y, z) sıcak lık alan ı gib i, skaler alanları ve her b ir nokta için üç say ı veren
E(x, y, z) gib i vektör alan ların ı görm üştük. Şim di de u zay d ak i her b ir noktaya
dokuz sa y ı veren -y a d a sim etrik ten sö r S y için sa d e c e altı say ı veren - tensör
alanını gördük. G elişigü zel b o zu lm u ş b ir katının içindeki iç kuvvetlerin tam b ir
tan ım ı için x, y, z'nin altı fon ksiyonu gerekir.

31-7 Y üksek dereceli te n sö rler


S tres ten sö rü S y m ad den in iç kuvvetlerini tan ım lar. M ateryal esnekse, iç b o ­
zulm ayı b ir b a şk a ten sö r, Ty, cin sin d en tan ım lam ak uygundur. T y ten sörü n e
gerilme ten sö rü denir. M etal çubuk gib i b a s it b ir n esn e için, uzun luktaki d e ğ i­
şim A i'n in kuvvetle y a k la şık olarak o ran tılı olduğun u b ilirse n iz, Hooke y a s a s ı­
n a u yuyor diyebiliriz.
AL = yF
R a stg e le b o zu lm alara sah ip esnek b ir k atı cisim için, T y g erilm esi S y stre sin e
b ir dizi d o ğ ru sa l denklem le b ağlıd ır:

T ij = y i K ijkl^kl ( 3 1 .2 6 )
k,l
A yrıca, b ir y ayın (veya çubuğun) p o tan siy el en eıjisin in de a şa ğ ıd a k i ifad e o ld u ­
ğu n u biliyoruz:
AL = i y i *
Katı b ir cisimdeki esneklik enerjisi yoğunluğu için genel denklem de aşağı­
daki ifadedir:

^esnek = \ Yijkl $ij Skl (31.27)


ijkl
Bir kristalin esneklik özelliklerinin eksiksiz tanımı Yijkl katsayıları cinsinden
verilmelidir. Bu bizi yeni b ir tür canavarın karşısına çıkarır. D ördüncü derece­
den b ir tensördür bu. Her b ir indis x, y veya z değerlerinden herhangi birisini
alabildiğinden, 34 = 81 katsayı vardır. Ancak aslında gerçekte 21 farklı sayı v a r­
dır. Öncelikle, Sy simetrik olduğundan sadece altı farklı değeri vardır ve Denk.
(31.27) için sadece 36 farklı katsayı gerekir. Gelgelelim, Sy ve Sjy, eneıjiyi değiş­
tirmeden, yerdeğiştirebilirler: ij ve kİ'yi karşılıklı değiştirsek Yijkl simetrik ol­
malıdır. Bu, farklı katsayıların sayısını 21'e indirir. Dolayısıyla en düşük olası
simetriye sahip b ir kristalin esneklik özelliklerini tanımlamak için 2 1 esneklik
sabiti gerekir! Bu sayı elbette, daha yüksek dereceli simetriye sahip kristaller
için düşürülür, örneğin, kübik b ir kristalin sadece üç ve eş yönlü bir maddenin
de sadece iki esneklik sabiti vardır.
Sonuncunun doğru olduğu şu ifadede görülebilir, yyjt/'nin bileşenleri nasıl
eksenlerin yönlerinden, bir malzeme eş yönlüyse olm aları gerektiği gibi, bağım ­
sız olabilirler? Cevap: Ancak 5y tensörü cinsinden ifade edilebilirlerse bağımsız
olabilirler. Gerekli simetriye sahip iki olası ifade vardır: 5y£jy ve S^Sji + SuSjfc.
Dolayısıyla Yijkl onların doğrusal b ir birleşim i olmalıdır. Bu bakımdan, eş yön­
lü malzemeler için
Yijkl = a$ij0kfl + b(6nc8ji + ffyfyfc)

ve malzemenin esneklik özelliklerini tanımlamak için iki katsayı, a v e b gerekir.


Kübik kristalin sadece üç sabite ihtiyaç duyduğunu keşfetme zevkini size b ıra ­
kıyoruz.
Son b ir örnek olarak, üçüncü dereceden b ir tensörü ele alalım ve piezoelekt-
rik etkisini gösterelim. Bir kristal stres altında, stresle orantılı b ir elektrik alan
meydana getirir ve dolayısıyla aşağıdaki genel yasayı yazabiliriz:

Et = ^ fyjfcSjk.
j,k
Denklemdeki elektrik alan ve Pyfc da piezoelektrik katsayıları veya piezo-
elektrik tensörüdür. Kristalin b ir evirme merkezi (x, y, z -» -x , -y , - z altında de­
ğişmez) varsa, bütün piezoelektrik katsayılarının sıfır olduğunu gösterebilir
misiniz?

31-8 Elektromanyetik m om entum un dört-tensörü


Şu ana kadar bu bölüm de ele aldığımız bütün tensörler uzayda üç boyutla
ilişkilidir; uzamsal dönmeler altında belli b ir dönüşüm özelliğine sahiptirler
26. Bölümde göreli uzay-zam anın dört boyutunda bir tensör -elektromanyetik
alan tensörü Ffitr- kullanmıştık. Böyle bir dört-tensörün bileşenleri, üzerinde
durduğumuz özel b ir yolla, koordinatların Lorentz dönüşümü altında dönüşür.
(Her ne kadar biz öyle yapm adıysak da, Lorentz dönüşümünü, Minkowski uzayı
denen dört boyutlu bir "uzayda" "dönme" olarak ele alabilirdik. Bu durumda,
burada yaptığımızla benzerlik daha açık olurdu.)
Son örneğimiz için, görelilik kuramının dört boyutunda (t, x, y, z) b ir başka
tensörü ele alacağız. Stres tensörünü yazdığımızda, Sy'yi birim alan üstünde
bir kuvvetin b ir bileşeni olarak tanımlamıştır. Bir kuvvet aynı zamanda mo­
mentumun zamanla değişim hızına eşittir. Dolayısıyla “SXy, y 'ye dik birim alan
üstündeki kuvvetin x bileşenidir" demek yerine, “SXy, y 'ye dik birim alan için­
den geçen momentumun x bileşeninin akış hızıdır" diyebiliriz. Diğer b ir deyişle,
Sy'nin her b ir terimi, j yönüne dik birim alan içinden geçen momentumun i b i­
leşeninin akımını temsil eder. Bunlar sa f uzay bileşenleridir, ama dört boyutta
(n ve v = t, x, y, z) Stx, Syt, Stt vb ilave bileşenler içeren "daha büyük” bir Sfiv
tensörünün parçalarıdır.
Uzay bileşenlerinin momentum akışını temsil ettiğini biliyoruz. Bir başka
tür "akışı" -elektrik yükünün akışını- çalışarak, bunu nasıl zaman boyutuna
uzatabileceğimize dair b ir ipucu elde edebiliriz. Yük gibi bir skaler nicelik için,
akış hızı (akışa dik birim alanda) bir uzay vektörüdür: akım yoğunluğu vektörü
j. Bu akış vektörünün zaman bileşeninin, akan şeyin yoğunluğu olduğunu gör­
müştük. Örneğin, j zaman bileşeniyle, yük yoğunluğu {jt = p), birleştirilerek bir
dört-vektör j^ = (p, j ) yapılabileceğini görmüştük. Diğer b ir deyişle, j'^'daki // t,
x, y, z değerlerini aldığında, skaler yükün "yoğunluğu, x yönündeki akış hızı,
/ d e k i akış hızı, z'deki akış hızı" anlamına gelir.
Skaler bir niceliğin akışının zaman bileşeni hakkmdaki ifademizle benzerlik
kurarak, momentumun x bileşeninin akışını tanımlayan Sxx, Sxy ve S*z'yle bera­
ber, akan şeyin yoğunluğu olan Sxt zaman bileşeni olmasını bekleriz. Dolayısıy­
la Sxt, x momentumunun yoğunluğu olmalıdır. Tensörümüzü yatay olarak t b i­
leşeni içerecek şekilde uzatabiliriz. Elimizde aşağıdaki ifadeler var:

Sxt = ^-momentumunun yoğunluğu


Sxx = ^-momentumunun z-akışı
SXy = ^-momentumunun y-akışı
SXz = x -m omentumunun z-akışı

Benzer şekilde, momentumun y bileşeni için akışın üç bileşenine sahibiz [Syx,


Syy, Syz) ve bunlara aşağıdaki dördüncü terimi eklemeliyiz:

Syt = y-momentumunun yoğunluğu

ve elbette, Szx, Szy, Szz'ye de aşağıdaki terimi eklemeliyiz:

Szt = z-momentumunun yoğunluğu

Dört boyutta, momentumun b ir de t bileşeni vardır ve bu enerjidir. Dolayısıyla


Sy tensörü Stx, Sty, Stz'yle dikey olarak uzatılmalıdır. Stx, Sty , Stz'nin tanımları
şöyle yapılır:
Stx = eneıjinin x-akışı
Sty = eneıjinin y-akışı (31.28)
Stz = enerjinin z-akışı

Diğer b ir deyişle Stx, x eksenine dik yüzey içinden birim zamanda ve birim
alanda enerji akışıdır ve diğerleri için bu böyle tekrar eder. Son olarak, tensörü­
müzü tamamlamak için, enerjinin yoğunluğuna, Stt ye ihtiyacımız vardır. Üç
boyuttaki Sy stres tensörümüzü, dört boyutlu stres-enerji tensörü S^t/ye uzat­
mış olduk, n indisi t, x, y ve z değerlerini alabilir. Bunlar sırasıyla "yoğunluk,"
“x yönünde birim alanda akış,", “y yönünde birim alanda akış" ve z yönünde b i-'
rim alanda akış" anlamına gelir. Benzer şekilde v indisi t, x, y ve z değerlerini
alarak bize neyin aktığını belirtir. Bunlar sırasıyla "enerji", "x yönünde momen­
tum", "y yönünde momentum" ve "z yönünde momentum"dur.
Bir örnek olarak, tensörü bir madde içinde değil, boş uzayın içinde elektro­
manyetik alan bulunan bölgesinde inceleyeceğiz. Enerji akışının Poynting vek­
törü S = £oc2 E x B olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla S'nin x, y ve z bileşenleri,
göreli bir bakış açısıyla, dört boyutlu stres-enerji tensörünün Stx, Sty ve Stz b i­
leşenleridir. Sy tensörünün simetrisi zaman bileşenleri için de geçerlidir, dola­
yısıyla dört boyutlu SfiV tensörü simetrikir.

S^v = Sv[i (31.29)

Diğer b ir deyişle x, y ve z m om entum unun yoğunlukları Sxt, Syt, Szt bileşenleri


aynı zamanda enerji akışı Poynting vektörü S'in x, y ve z bileşenlerine eşittir.
Bunu daha önceki b ir bölümde farklı b ir akıl yürütmeyle göstermiştik.
Elektromanyetik stres tensörü S^v' nin kalan bileşenleri E ile B elektrik ve
manyetik alanları cinsinden ifade edilebilir. Diğer bir deyişle, stresi veya daha
açık b ir şekilde ifade edecek olursak, elektromanyetik alanda momentumun
akışını kabul etmeliyiz. Bunu 27. Bölümde Denk. (27.2l)'le bağlantılı olarak tar­
tışmış ancak detaylara girmemiştik.
Dört boyutta tensörlerdeki maharetini sınamak isteyenler, alanlar cinsinden
yazılmış aşağıdaki SftV denklemine göz atabilirler:

Sftv = ~ J I Pfta Fva ~ J &ııv ^ Fpa FfiaJ


" « a,fi

a, p üzerindeki toplam lar (görelilikte olduğu gibi) t, x, y ve z üzerindedir, ancak


X toplam işareti ve i için yeni özel b ir anlam kullanıyoruz. Toplam larda x, y, z
terimleri çıkarılmak içindir ve n * v (c=1)için 8^v = 0ve Sxx =
Syy = Szz =-1ol­
duğunda Stt = +1 eşitliği sağlanır. Bunun, enerji yoğunluğu Stt = (eo/2)(£2 + B2)
ve Poynting vektörü £qE x B'yi verdiğini doğrulayabilir misiniz? B = 0 olan bir
elektrostatik alanda, stresin asal eksenlerinin elektrik alanla aynı yönde oldu­
ğunu, alanla aynı yönde bir (eo/2)E2 gerilmesi olduğunu ve alan yönüne dik yön­
lerde eşit bir basınç olduğunu gösterebilir misiniz?
YOĞUN M ALZEM ELERİN KIRILMA İNDİSİ

32-1 M addenin kutuplanm ası


Şimdi, ışığın yoğun malzemeler tarafından kırılm ası -v e ayrıca ışığın soğu­ 32-1 Maddenin kutuplanması

rulm asını- tartışacağız. I. Cilt, 31. Bölümde kırılma indisi kuramını tartışmış, 32-2 Dielektrik içinde Maxwell
denklemleri
ancak o zamanki matematiksel yeteneklerimizin kısıtlılığından dolayı kendimi­
32-3 Dielektrik içinde dalgalar
zi düşük yoğunluklu malzemelerin, örneğin gazların, indislerini bulm akla sınır­
32-4 Karmaşık kırılma indisi
lamıştık. Bununla birlikte, indisi meydana getiren fiziksel ilkeler açıkça ortaya 32-5 Karışımın indisi
konmuştu. Işık dalgasının elektrik alanı gaz moleküllerini kutuplayarak, salı­ 32-6 Metallerdeki dalgalar
nım yapan dipol momentleri meydana getirir. Salınım yapan yüklerin ivmeleri, 32-7 Düşük frekanslı ve yüksek frekanslı
yakınlaştırmalar; kabuk ve plazma
yeni alan dalgaları yayınlar. Bu yeni alan, eski alanla karşılaştığında, başlan ­
frekansı
gıçtaki dalganın evre kaymasına denk yeni bir alan meydana getirir. Bu evre
kayması malzemenin kalınlığına bağlı olduğundan, etki, malzemenin içinde
farklı bir evre hızına sahip olmaya eşittir. Konuyu daha önce incelediğimizde,
yeni dalga salınan dipollerdeki alanlan değiştirirken meydana gelen bu etkiler­
den kaynaklanan karmaşıklıkları ihmal etmiştik. Atomlardaki yükler üzerindeki
kuvvetlerin gelen dalgadan kaynaklandığını varsaymıştık, oysaki salınımları
sadece gelen dalgadan değil fakat ayrıca diğer bütün atomların yayılan d alga­
larından da kaynaklanır. O zaman bu etkiyi dahil etmek bizim için zor olaca­
ğından, sadece bu etkilerin önemli olmadığı seyreltilmiş gazlar üzerinde çalış­ Gözden Geçirme: Bkz. Tablo 32-1
tık.
Şimdiyse bu tür b ir problem i ele almanın diferansiyel denklemler kullana­
rak ne kadar kolay olduğunu göreceğiz. Bu yöntem indisin fiziksel kaynağını
(orijinal dalgalarla girişim yapan yeniden yayılmış dalgalardan geldiğini) sak­
lar, ancak yoğun malzemeler için kuramı çok daha basit hale getirir. Bu bölüm ­
de, önceki bölümlerde yaptığımız işlerden birçok parçayı birleştireceğiz. P ra ­
tikte ihtiyacımız olan her şeyle donandık, göreceli olarak çok az yeni fikri konu­
şacağız. İhtiyacımız olan fikirlerin bir listesini Tablo 32-1'de sunduk. Hem kul­
lanacağımız denklemleri, hem de nerede bulunabileceklerini tabloda görebilir­
siniz. Birçok durumda, fiziksel fikirleri tekrar sunmak için vakit harcamayıp
doğrudan denklemleri kullanacağız.

Tablo 32-1
Bu bölüm deki çalışmamız, daha önceki bölüm lerde işlediğimiz
aşağıdaki konulara dayanacaktır

Konu Kaynak Denklem


Sönümlü salm ım lar I. Cilt, Bölüm 23 m(x + yx + cjfa) = F

Gazların indisi I. Cilt, Bölüm 31 1 N q2


e
11 ~ 1 T 2 e0m(cüg - w2)

n = n ' - in"

Devinimlilik I. Cilt, Bölüm 41 mx + yx = F

Elektriksel iletkenlik I. Cilt, Bölüm 43 t


; o =
m m

Kutuplanabilirlik II. Cilt, Bölüm 10 Pkutup= -V■P


Dielektriğin içinde II. Cilt, Bölüm 11
■^yerel — E + __ P
ae0
Bir gaz için kırılma indisinin mekanizmasını hatırlayarak başlayalım . Birim
hacimde N adet parçacık olduğunu ve her b ir parçacığın b ir harmonik salımcı
gibi davrandığını varsayalım . Elektronun, uzanımıyla orantılı bir kuvvetle
(sanki atoma bir yayla bağlıym ış gibi) bağlı olduğu b ir atom veya molekül m o­
delini kullanacağız. Bunun doğru b ir klasik atom modeli olduğunun altını çiz­
miştik, ancak daha sonra göstereceğiz ki doğru kuantum mekanik kuramı (basit
durum larda) bu modele eşit sonuçlar verir. Daha önceki ele alışımızda, atomik
salınıcılardaki sönümleyici kuvvet olasılığını dahil etmemiştik; ancak şimdi
edeceğiz. Böyle b ir kuvvet harekete dirence karşılık gelir, diğer b ir deyişle
elektronun hızıyla orantılı b ir kuvvet. Bu durumda hareket denklemi, x E yönü­
ne paralel uzanımken, aşağıdaki ifade gibi yazılabilir:

F = qeE = m (x + y i + ufo) (32.1)

(Düzeltici kuvveti her yönde aynı olan eş yönlü bir salım cı varsayıyoruz. Ayrıca
şimdilik, doğrusal kutuplanmış b ir dalgayı ele alıyoruz ki E yön değiştirmesin.)
Atom üzerinde etki eden elektrik alan zamanla sinüs dalgası şeklinde değişiyor­
sa, aşağıdaki eşitliği yazarız:
E = E0eiü“ (32.2)
Bu durum da uzanım da aynı frekansla salınım yapacaktır.
x = xoelüJt

eşitliğini yazabiliriz. x = ia>x v e x = -w 2x değişikliklerini yaparsak, x ’i E cinsin­


den çözebiliriz:
qe/m
x= 2— :--------- 2 E
- ar + ıyw + wg
02.3)

Uzanımı bildiğimizden, x ivmelenmesini hesaplayabilir ve indisi meydana geti­


ren ışınan dalgayı bulabiliriz. Bu, I. Cilt, 31. Bölümde indisi hesaplam a yönte-
mimizdi.
Şimdiyse, farklı b ir yaklaşım la çözeceğiz problemi. Bir atomun indüklenmiş
dipol momenti p qe x şeklinde veya Denk. (32.3)'ü kullanarak aşağıdaki ifade g i­
bi yazılabilir:
o§/m
p = --- 5 ----------ö'E (32.4)
-co~ +iyeo + Wg

p değeri E'yle orantılı olduğundan, aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

p = eo<x(cü)E (32.5)

Buradaki a, atomik kutuplanabilirliktir.' Bu tanımdan yola çıkarak, aşağıdaki


ifadeyi yazabiliriz:
q i/m e 0
a = --------------- — - — ö 0 2 .6 )
-ar + ıyo) +

Atomlardaki elektronların hareketi için kuantum mekaniği çözümü şimdi


bahsedeceğimiz düzeltmeler dışında benzer b ir cevabı verir. Atom ların birçok
doğal frekansı ve her bir frekansın kendine ait enerji kaybı katsayısı y vardır.
Ayrıca, her bir kipin, etkin "şiddeti" farklıdır ve bunu her bir frekansın kutupla-
nabilirliğini, 1 derecesinde b ir sayı olmasını beklediğimiz b ir şiddet faktörü
f yle çarparak gösterebiliriz. Her bir salınım kipi için (oq, y ve/param etrelerini,
wofc, yk ve/fc'yle gösterip ve çeşitli kipler üzerinde toplam alarak. Denk. (32.6)'yı
aşağıdaki ifade gibi değiştirebiliriz:

<?e Y ________ fk________


a(a>) = £Qm 2_j _w2 + iykü) + ^ 2^ (32.7)

Bu bölüm boyunca, I. Cilt, 31. Bölümdeki sem bolleri ve a tom ik kutuplanabilirlik için de a
sembolünü kullanacağız. Son bölüm de a h a cim kutu planabilirliğini gösterm ek için -P ’nin
E y e oran ı- kullanılm ıştı. Bu bölümün gösterim inde P = Nae^E (Bkz. Denk. 32.8).
Malzemenin birim hacmindeki atom sayısına N dersek, P kutuplanması
Np = eoNaE olur ve iTyle orantılıdır:

P = eo N a [û ))E (32.8)

Diğer b ir deyişle, b ir malzeme üzerinde etkili sinüs dalgası şeklinde b ir elektrik


alan varken, birim hacimde elektrik alanla frekansa bağlı b ir orantı sabiti a'yla
orantılı, indüklenmiş b ir dipol momenti vardır. Yüksek frekanslarda a küçük­
tür, fazla b ir tepki yoktur. Bununla birlikte, düşük frekanslarda kuvvetli b ir
tepki olabilir. Ayrıca, orantı sabiti karmaşık b ir sayıdır, kutuplanma elektrik
alanı tam olarak takip etmez ancak bir yere kadar fazda kayabilir. Her durum ­
da, birim hacimde, elektrik alanın şiddetiyle orantılı b ir büyüklüğe sahip bir
kutuplanma vardır.

32-2 Dielektrik içinde M axw ell denklem leri


M addede kutuplanmanın varlığı, malzeme içindeki akımlar ve kutuplanma
yükleri olduğu anlamına ve alanları bulm ak için bunların M axw ell denklemle­
rine yerleştirilmesi anlamına gelir. Şimdi, boşluk içinde olduğu gibi, akımlar ve
yüklerin sıfır olm adığı ancak dolaylı olarak kutuplanma vektörüyle verilen du ­
rum için M axw ell denklemlerini çözeceğiz. İlk adımımız, P'yi tanımlarken göz
önüne aldığımız küçük hacim üzerinden ortalaması alınmış yük yoğunluğu p ve
akım yoğunluğu / y i bulmak olacak. Böylece ihtiyacımız olan p ve j , kutuplan­
madan elde edilebilir.
10. Bölümde P kutuplanma vektörünün konumdan konuma değiştiğini gör­
müştük. Aşağıdaki denklemle hesaplanan b ir yük yoğunluğu vardır:

Pkutup = - * - - P (32.9)

O zaman statik alanlarla ilgileniyorduk, ancak aynı denklem zamanla değişen


alanlar için de geçerlidir. Ancak, P zamanla değiştiğinde hareket halinde yükler
vardır, bu da kutuplanma akımına yol açar. Salınım yapan yüklerin her biri
kendi yükü qe çarpı hızı v kadar bir katkıda bulunur. Birim hacimde N adet
böyle yük varsa, yük yoğunluğu j aşağıdaki ifade olur:

j = N q ev

v = dx/dt olduğunu bildiğim ize göre, bu durum da j = N qe(dx/dt) olur ki o da


d P /d t'dir. Dolayısıyla, değişken kutuplanmadan kaynaklanan akım yoğunluğu
aşağıdaki ifade gibi yazılabilir:

Jkutup= _ ^ “ (32.10)

Artık problemimiz basit ve açıktır. Denklem (32.9) ve (32.10)'u kullanarak, P


cinsinden yük yoğunluğu ve akım yoğunluğuyla M axw ell denklemlerini yazabi­
liriz. (Malzeme içinde başka akım ve yük olmadığını varsayıyoruz. Daha sonra
P ’yi, Denk. (32.8)'le E 'ye bağlarız ve denklemi -d a lg a çözümleri arayarak- E ve
B için çözeriz.)
Bunu yapm adan önce, ufak b ir tarih notu aktarmak istiyoruz. M axw ell
denklemlerini başta, şu anda kullandığımız biçimlerinden farklı bir biçimde
yazmıştı. Y ıllardır denklemler farklı b ir biçimde yazıldığı -v e hâlâ birçok insan
tarafından yazıldığı için - farkı açıklayacağız. Başlangıçta, dielektrik sabitinin
mekanizması tam olarak anlaşılam am ış ve değeri bilinememişti. Atomların do­
ğası veya malzemenin kutuplanması anlaşılamamıştı. Dolayısıyla insanlar, yük
yoğunluğu p 'ye V ■ F d e n katkı olduğunu anlamadılar. Sadece atomlara bağlı
(tellerde akan veya yüzeylerde koparılanlar gibi) yükleri düşünüyorlardı.
Bugün p, bağlı atomik yüklerden gelen de dahil, toplam yük yoğunluğunu
temsil etmektedir. Ona pkutup dersek, aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

P =Pkutup+Pdiger
Pdiger M axw ell'in göz önüne aldığı yük yoğunluğudur ve bağım sız atomlara
bağlı olm ayanları gösterir. Bu durum da aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

y g _ Pkutup^Pdiğer
fo

Denklem (32.9)'dan Pkutup'u çekersek aşağıdaki ifadeyi:

7 • E = Pdiëer _ J _ 7 p
£0 eo
veya aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

7 - (e0E + P l = p diger (32.11)

7 x B için M axw ell denklemlerindeki akım yoğunluğuna da bağlı atomik akım­


lardan katkılar vardır. Böylece aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

J ~ ./kutup Jdiger
ve böylece M axw ell denklemi aşağıdaki ifade gibi olur:

^ V x B =k ê Ê L + h m B . + Ê £ (32. 12)
e0 e0 dt

Denklem (32.10)'u kullanarak da, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

e o c 2 7 x B = J diğer + -J— (e0 £ + P) (3 2 .1 3 )

Şimdi yeni bir D vektörünü aşağıdaki ifade gibi tanımlayacak olursak

D = e0 E + P (32.14)

alan denklemleri
7 • D = Pdiğer (32.15)

ve

e0c2 V x B = j diger+ -|5 - (32.16)

olurdu. Bunlar, M axw ell'in dielektrik için kullandığı biçimlerdir. Diğer kalan
iki denklemi de,
„ ^ dB
~dt
ve aşağıdaki ifadedir:
7 •B = 0

Bunlar bizim kullandıklarım ızla aynıdır.


M axw ell ve konu üzerinde ilk çalışanlar manyetik malzemelerle de problem
yaşıyorlardı. Atomik manyetizmadan sorumlu dolaşım akımını da bilmedikleri
için, b ir parçası kayıp bir akım yoğunluğunu kullanmışlardır. Denklem (32.16)
yerine aşağıdaki denklemi yazdılar:

7 x H = / + -| ^ (32.17)

H, eoc^B'den farklıdır, çünkü atomik akımların etkilerini içerir (bu durumda j '
akımlardan geriye kalanları temsil eder). M axw ell dört alan vektörüne sahipti;
E, D, B ile H. D ve H, malzemenin içinde olup bitene dikkat etmemenin gizli yol­
larıydı. Bu şekilde yazılmış denklemleri birçok yerde bulabilirsiniz.
Denklemleri çözmek için, D ve JETı diğer alanlara bağlam ak gereklidir ve bu
yüzden insanlar şöyle eşitlikler yazardı.
Ancak bu denklemler sadece bazı malzemeler için yaklaşık olarak doğrudur ve
o malzemeler için bile alanların zaman içinde hızla değişmemesi gerekir. (Sinüs
dalgası şeklinde değişen alanlar için, e ve n'yü frekansın karmaşık fonksiyonla­
rı olarak yazarak denklemleri bu şekilde yazabiliriz, ancak rastgele b ir şekilde
zamanla değişen alanlar için bu geçerli değildir.) Diğer b ir deyişle denklemlerin
çözümlerinde her türlü hile vardır. Şimdi onları anladığım ıza göre, denklemleri
temel nicelikler cinsinden yazmanın doğru olduğunu düşünüyoruz ve öyle de
yaptık.

32-3 Dielektrik içinde dalgalar


Şimdi, atomlardaki bağlı yükler dışında hiç ilave yük olmayan bir dielektrik
malzeme içinde ne tür elektromanyetik dalgaların olabileceğini bulalım. Bunun
için p = -V ■P ve j = dP/dt eşitliklerini alırız. Bu durum da M axw ell denklemleri
aşağıdaki denklemlere dönüşür:

V P d (P \
(a) V E = ---------- (b) c2 V x B = _ + £
e0 dt \e0 )
(32.19)
(c) VxE = — (d) V •B = 0
at

Bu denklemleri daha önce çözdüğümüz gibi çözebiliriz. Denklem (32.19c)'nin


bükümünü alarak başlayalım :

V x (V x E) = - V x .B
at

Daha sonra, aşağıdaki vektör özdeşliğini kullanır:

V x (V x El = V(V ■E) - V2E

ve V x B için Denk. (32.19b)'yi kullanırsak; aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

1 d2P 1 d2E
= ~ e0c2 dt2 ~ c2 dt2

V • E için Denk. (32.19a)'yı kullanırsak da,

132201
ifadesini elde ederiz. Dolayısıyla şimdi, dalga denklemi yerine iTnin D'Alembert
işlemcisinin P kutuplanması içeren iki terime eşit olduğunu görüyoruz.
Bununla birlikte E alanı P 1ye bağlı olduğundan. Denk. (32.20) yine de dalga
çözümlerine sahip olabilir. Biz kendimizi eş yönlü dielektriklerle sınırlandıra­
cağız, böylece P daima E'nin yönünde olacaktır, z yönünde giden b ir dalga için
b ir çözüm bulm aya çalışalım. Elektrik alan e‘(“ t-kz)'yle değişkenlik gösterebi­
lir. Aynı zamanda, dalganın x yönünde kutuplandığını varsayacağız; elektrik
alanın sadece x bileşeni vardır. Aşağıdaki ifade gibi yazabiliriz:

Ex = E0ei{ü>t- kz) (32.21)

(z - vt)'nin herhangi b ir fonksiyonunun, v hızıyla ilerleyen bir dalgayı temsil et­


tiğini biliyoruz. Denklem (32.21)'in üssü şu şekilde yazılabilir:

4 ' i ‘)
böylece, Denk. (32.21) evre hızı
^evre * 0)/h

olan b ir dalgayı temsil eder. Kırılma indisi n'yi İBkz. I. Cilt, 31. Bölüm),

c
n
eşitliğini yazarak tanımlayabiliriz.
Bu durumda Denklem (32.21) aşağıdaki denkleme dönüşür:

Ex = E0 eiül{t- nz/c]

Dolayısıyla rı değerini, Denk. (32.21)'in doğru alan denklemlerini sağlayabilm e­


si için gereken k değerini bulup sonra

n = — (32.22)

eşitliğini kullanarak bulabiliriz. Eş yönlü b ir malzemede, kutuplanmanın sade­


ce b ir x bileşeni vardır. Bu yüzden P 'n in x koordinatında b ir değişimi yoktur,
böylece V • P = 0 diyebilir ve Denk. (32.20)'nin sağ tarafından kurtulabiliriz. Ay­
rıca, doğrusal bir dielektrik varsaydığım ızdan Px, e!ui'yle değişkenlik gösterir
ve d2Px/dt2 = - a >2PX olur. Denklem (32.20)'deki Laplace d2Ex/dz2 = -k 2Ex şeklinde
dönüşür, böylece aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

-k 2Ex + ± L -E x = — İÜ— Px (32.23)


C € 0 C2

E sinüs dalgası şeklinde değiştiğinden, bir an için P ve İÎnin, Denk.


(32.8)'deki gibi, orantılı olduğunu varsayalım. (Bu varsayım ı tartışmak için da­
ha sonra geri döneceğiz). Aşağıdaki denklemi yazalım:

Px = €q Na Ex

Böylece, Ex Denklem (32.23)'ten eksilir ve aşağıdaki ifadeyi buluruz:

k2= -^ T ( l + N a ) (32.24)
c2
k dalga sayısı Denk. (32.24)'ten çıkan Denk. (32.219 gibi b ir dalganın alan denk­
lemlerini sağladığını daha önce görmüştük. Denklem (32.22)'yi kullanarak, n in­
disi aşağıdaki denklemle bulunur:

n2 = 1 + Na (32.25)

Bu denklem ile I. Cilt, 31. Bölümde bir gazın indisi kuramımızda bulduğu­
muzu karşılaştıralım. Orada Denk. (31.19)'u, yani aşağıdaki denklemi elde et­
miştik:
1 NQe 1
n = 1 + - -------^ — ;------- o (32.26)
2 me o - m + &>o

Denklem (32.6)'dan a'yı çekersek, Denk. (32.25) bize aşağıdaki denklemi verir:

Na% 1
n2 = 1 + — *--------- ğ— :------------------------------------------------------ 2(32.
me o —cü + lyaı + oj'

Birincisi, yeni b ir iyu> terimi var çünkü satımcıların enerji kaybını da ekledik.
İkincisi, sol tarafta n2 yerine n ve ilave bir 1/2 çarpanı vardır. Ancak dikkat
edin, N yeterince küçükse n (bir gaz için olduğu üzere) bire yakın olur, böylece
Denk. (32.27)'yegöre n2, b ir artı küçük bir sayıdır: n2 = 1 + e. Daha sonra
7i = V l + e * l - l - e/ 2 ve iki ifade böylece özdeştir. Dolayısıyla yeni yöntem bir
gaz için daha önceden bulduğum uz sonucu verir.
Şimdi, Denk. (32.27)'nin yoğun malzemeler için de kırılma indisini vermesi
gerektiğini düşünebilirsiniz. Ancak, birçok nedenden dolayı düzeltilmeye ihti­
yacı vardır. Öncelikle, denklemin çıkarımı esnasında her b ir atom üzerindeki
kutuplayıcı alanın Ex alanı olduğu varsayılmıştır. Bu varsayımımız doğru de­
ğildir, çünkü yoğun malzemelerde komşu atomlardan kaynaklanan, E yle karşı­
laştırılabilecek alan da vardır. Dielektriklerde statik alanları çalışırken benzer
b ir problem i ele almıştık (Bkz. Bölüm 11). Hatırlarsanız tek bir atomdaki alanı,
atomun, onu çevreleyen dielektrik içinde küresel b ir delikte bulunduğunu düşü­
nerek bulmuştuk. Böyle bir delikteki, yerel dediğimiz alan, ortalama E alanı
üzerinden P /3eo miktarıyla artırılmıştır. (Hatırlarsanız, bu sonuç -kübik kristal
özel durumu da d a h il- sadece eş yönlü malzemeler için doğrudur.)
Aynı fikirler bir dalgadaki elektrik alan için de, dalganın dalga boyu atom­
lar arasındaki uzaklıktan çok daha büyük olduğu sürece geçerlidir. Sadece bu
tür durum larla kendimizi sınırlarsak, aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

■^yerel= E + (32.28)
Bu yerel alan, Denk. (32.3)'te E yerine kullanılması gerekendir, yani Denk. (32.8)
aşağıdaki ifade gibi yeniden yazılmalıdır:

P = €o Na Eyerel (32.29)
Denklem (32.28)'den Eyerel’i çekerek, aşağıdaki ifadeyi

veya aşağıdaki ifadeyi:

Na e0E (32.30)
1 - (N a /3)

elde ederiz. Diğer b ir deyişle, yoğun malzemeler için P hâlâ (Sinüzoidal alanlar
için) E'yle orantılıdır. Bununla birlikte, orantı sabiti eoNa değildir, eoNa/[l -
(N a/3)] olmalıdır. Dolayısıyla Denk. (32.25)'i aşağıdaki ifade gibi düzeltmeliyiz:

",ssl+7 r f e r (3231)
Bu denklemi şöyle yazarsak daha uygun olur:

3nln2 + 12 Na (32.32)
Bu Clausius-M ossotti denklemi olarak bilinir.
Yoğun malzemelerde bir başka karmaşıklık daha vardır. Komşu atomlar b ir­
birlerine çok yakın olduğundan, aralarında kuvvetli etkileşimler vardır. Dolayı­
sıyla, iç salınım kipleri değişmiştir. Atomik salım m ların doğal frekansları etki­
leşimlerle yayılır ve sıklıkla kuvvetli şekilde sönümlenirler. Direnç katsayısı
çok büyük b ir değerdedir. Böylece katının wo'ları ve y'leri, serbest atomların-
kinden çok farklı olacaktır. Bu sınırlam alarla a'yı, en azından yaklaşık olarak.
Denk. (32.7)'yle temsil edebiliriz. Bu durum da aşağıdaki denklemi elde ederiz:

n2 - 1 Nq% y i ________ fk________


^ n2 + 2 ~ meq 2jJ -a >2 + iyko) + (32.33)

Son b ir karmaşıklık daha var. Yoğun malzeme birçok bileşenin karışımıysa,


her b ir bileşen kutuplanmaya katkıda bulunur. Toplam a değeri, karışımdaki
her b ir bileşenin [düzenli kristallerdeki yerel alan yakınlaştırmasının -fe rro -
elektriği analiz ederken tartıştığımız etkilerden d olayı- doğru olmaması hariç]
katkılarının toplamıdır. Her b ir bileşenin birim hacimdeki atom sayısına N j
dersek. Denk. (32.32)'yi aşağıdaki eşitlikle değiştirmeliyiz:

3f ^ T İ ) =£ N J aJ <32.34)
J

Yukarıdaki denklemde bulunan her b ir aj Denk. (32.7)'yle bulunabilir. Denk­


lem (32.34) kırılma indisi kuramımızı tamamlayan denklemdir. 3(n 2 - l)/( rı2 + 2)
niceliği frekansın karmaşık bir fonksiyonu olan atomik kutuplanabilirlik fonk­
siyonuyla a(w) belirlenir. Yoğun cisimlerde a(w) fonksiyonunun hassas hesapla­
m ası Ifk, Yk ve idok'nm bulunm ası) kuantum mekaniğine dair zor b ir problemdir.
Sadece birkaç basit madde için temel ilkeler kullanılarak halledilebilmiştir.
32-4 Karmaşık kırılm a indisi
Şimdi, Denk. (32.33)'ün sonuçlarına bakalım. Öncelikle, a b ir karmaşıktır,
dolayısıyla n indisi karmaşık b ir sayı olur. Bu ne anlama gelir? n 'i b ir gerçek ve
b ir sanal parçanın toplamı olarak yazalım:

n = t ir - ınj (32.35)

tir ve rıı, oı'nun gerçek fonksiyonlarıdır, inj yi b ir eksi işaretiyle yazarız,


böylece bütün optik malzemelerde nj artı değerli bir nicelik olur. (Sıradan inak-
tif malzemelerde -lazerler gibi ışık kaynakları olm ayanlarda- y b ir artı sayıdır
ve bu yüzden n'nin sanal kısmı eksi olur.) Denklem (32.21)'deki düzlem d alga­
mız n cinsinden

Ex = E0 eiw{t~nz/c]

şeklinde yazılır, n'i Denk. (32.35)'teki gibi yazarsak, aşağıdaki eşitliği elde ede­
riz:

Ex = E q e -anP,c eİÜJÎt- nRz/c] (32.36)

e ıaı(t-nRz/c) terimi d t ir hızıyla ilerleyen b ir dalgayı, dolayısıyla tlr kırılma indi­


si olarak düşündüğümüz şeyi temsil eder. Ancak bu dalganın genliği

E0 e^ajnrz/c

olup, z'yle üssel olarak azalır. Elektrik alanın herhangi b ir andaki şiddeti z'nin
bir fonksiyonu olarak, nj » nn/2n için. Şekil 32-1'de gösterilmiştir. İndisin sa ­
nal kısmı dalganın, atomik satımcılardaki enerji kayıplarından dolayı sönmesi­
ni temsil eder. Dalganın yoğunluğu genliğinin karesiyle orantılıdır:

Yoğunluk oc e- 2vnp/c

Şekil 32-1 n; = nn/2n ise, bir t anında £x'in Bu, sıklıkla aşağıdaki ifade gibi yazılır:
grafiği.
Yoğunluk oc e~Pz

¡3 = 2umı/c soğurum katsayısıdır. Dolayısıyla Denk. (32.33)'te sadece malzeme­


lerin kırılma indisi kuramı değil, aynı zamanda onların ışık soğurum kuramı da
vardır.
Geçirgen olarak kabul ettiğimiz malzemeler için, -uzunluk ölçülerine sah ip -
dutnı niceliği malzemenin kalınlığına kıyasla gayet büyüktür.

32-5 Karışımın indisi


Kırılma indisi kuramının, deneyle kontrol edebileceğimiz b ir öngörüsü daha
vardır. İki malzemenin kullanıldığı b ir karışım düşünelim. Karışımın indisi, iki
indisin ortalaması olarak değil fakat Denk. (32.34)'teki gibi iki kutuplanabilirli-
ğin toplamı cinsinden bulunur. Şekerli suyun indisini bulmak istersek, toplam
kutuplanabilirlik şekerin kutuplanabilirliği artı suyun kutuplanabilirliğidir. E l­
bette her biri, kendi türünün moleküllerinin birim hacimdeki sayısı olan ATi
kullanarak hesaplanmalıdır. Diğer b ir deyişle, bir karışımda, kutuplanabilirliği
aı olan N\ molekül su ve kutuplanabilirliği a2 olan N 2 molekül sukroz
(C 12 H 22O 1 1 ) varsa, aşağıdaki eşitliği yazarız:

3 ( - ^ 7 y ) = w ı aı + n 2<*2 02.37)

Su içinde çeşitli oranlarda sukroz karışımının indislerini ölçerek, kuramımı­


zı deneyle sınayabiliriz. Ancak, burada birçok varsayım da bulunmaktayız.
Denklemimiz, sukrozun suyla karıştığında kimyasal b ir etki meydana gelmedi-
T a b lo 32-2
S u k r o z k a r ı ş ı m l a r ı n ı n k ı r ı l m a i n d i s l e r i v e D e n k . ( 3 2 . 3 7 ) 'n i n ö n g ö r ü l e r i y l e k a r ş ı l a ş t ı r ı l m a s ı

Veriler el kitabından alınmıştır.

A B C D E F G H J

L it r e b a ş ın a L it r e b a ş ın a
S u krozu n Y o ğ u n lu k 2 0 ° C 'd e s u k ro zd Su0 N o<X2
N ı r*ı
a ğ ır lık ç a o r a n ı (g r / c m 3) n m o lü , m o lü , U* + 2j (g / lit r e )

Nj/No N,/N0
0 ,9 9 8 2 1 ,33 3 0 5 5 ,5 0 ,6 1 7 0 ,6 1 7 0 —
0a
0 ,3 0 1 ,1 2 7 0 1,38 1 1 0 ,9 7 0 4 3 ,8 0 ,6 9 8 0 ,4 8 7 0 ,21 1 0 ,2 1 3
0 ,5 0 1 ,2 2 9 6 1 ,4 2 0 0 1,798 3 4 ,1 5 0 ,7 5 9 0 ,3 7 9 0 ,3 8 0 0,21 1
0 ,8 5 1 ,4 4 5 4 1 ,5 0 3 3 3 ,5 9 1 2 ,0 2 0 ,8 8 6 0 ,1 3 3 5 0 ,7 5 2 0 ,2 1 0
1,58 8 4 ,6 4 0 0 ,9 6 0 0 0 ,9 6 0 0 ,2 0 7
l,0 0 b l,5 5 7 7 c

asaf su bşeker kristalleri cortalama (m etne bakınız)


dsukrozun moleküler ağırlığı = 342 esuyun moleküler ağırlığı = 18

ğini ve bağım sız atomik salım cılardaki bozulm aların çeşitli karışım larda çok
farklı olmadığını varsaymakta.
Şekerli su karışımını seçtik, çünkü Handbook o f Chemistry and Physics ki­
tabında kırılma indislerine dair güzel bir ölçümler tablosu bulunmakta ve şe­
ker b ir karışıma iyonize etmeden veya kimyasal hal değiştirmeden giren mole­
küler bir kristaldir.
Tablo 32-2'nin ilk üç sütununda el kitabından alınan veriyi sunduk. A kolo­
nunda sukrozun ağırlıkça oranı, B kolonunda ölçülen yoğunluk (gr/cm3) ve C ko­
lonunda dalga boyu 589,3 milimikron olan ışığın ölçülmüş kırılma indisleri
vardır. Saf şeker için, şeker kristallerinin ölçülmüş indislerini aldık. Kristaller
eş yüzlü değildir, dolayısıyla ölçülen indisler değişik yönlerde farklı değerler
alır. El kitabında üç değer vardır:

nı = 1,5376 n2 = 1,5651 n3 = 1,5705

Biz ortalamayı aldık.


Şimdi her b ir karışım oranı için n değerini hesaplam aya çalışabiliriz, ancak
aı ve «2 için hangi değerleri seçmemiz gerektiğini bilmiyoruz. Kuramı şu şekil­
de sınayalım: Tüm kanşım oranlarında suyun kutuplanabilirliğinin (arı) ^Y111 °1~
duğunu varsayacak ve sukrozun kutuplanabilirliğini hesaplamak için deneyle
bulunan n değerlerini kullanacak ve Denk. (32.37)'den a2'yi kullanacağız. Ku­
ram doğruysa, tüm karışım lar için aynı a2 değerini bulmalıyız.
öncelikle Nı ve N 2'yi bilmeliyiz: Onları Avogadro sayısı, N q, cinsinden ifade
edebiliriz. Birim hacmimiz b ir litre olsun (1000 cm3). Bu durumda Ni/No litre
başına ağırlığın gram moleküler ağırlığa bölümüdür. Litre başına ağırlık da yo­
ğunluk (litre başına gram elde etmek için 10 0 0 'le çarpılarak) çarpı suyun veya
şekerin kesirli ağırlığıdır. Bu yolla, N 2/No ve Nı/No değerlerini tablodaki D ve E
sütunlarındaki gibi elde ederiz.
F sütununda, C sütunundaki deneysel rı değerlerini kullanarak 3(n 2 - 1)/
(n 2+2)'yi hesapladık. Saf su için bu 0,617'dir ki tam olarak N ıa ı'e eşittir. Böyle-
ce G sütununun gerisini, her satır için G/E oranı 0,617:55,5, olacağından kolay­
lıkla doldurabiliriz. G sütunundan F sütununu çıkararak, sukrozun N 2a2 değe­
rini elde ederiz ve bu değerler de H sütununda gösterilmiştir. Bu girdileri D sü­
tunundaki N 2/No değerlerine bölersek, J sütununundaki Noa2 değerini elde ede­
riz.
Kuramımıza göre Noa^'nin tüm değerleri aynı olmalıdır. Tam olarak eşit ol­
m asalar da, gayet yakın değerlerdir. Fikirlerimizin neredeyse doğru olduğu so­
nucuna varabiliriz. Daha da ötesi, şeker molekülünün kutuplanabilirliğinin
çevresindekilerle ilgisi olmadığını bulduk. Kristalken de, b ir çözeltinin içindey­
ken de kutuplanabilirliğin aynıdır.
32-6 M etallerdeki dalgalar
Bu bölümde katı malzemeler için geliştirdiğimiz kuram, iyi iletkenlere de,
örneğin metallere, çok az değişiklikle uygulanabilir. Metallerde bazı elektronla­
rı b ir atoma bağlayan bağlayıcı b ir kuvvet yoktur. Bu "serbest" elektronlar ilet­
kenliğin nedenidir. Başka bağlı elektronlar vardır ve yukardaki kuram onlara
doğrudan uygulanabilir. Ancak onların etkileri, iletim elektronlarının etkileri
tarafından bastırılır. Şimdi sadece serbest elektronların etkilerini ele alacağız.
Bir elektron üzerinde düzeltici kuvvet yoksa -ancak hareketine b ir miktar
direnç v a rs a - hareket denklemi Denk. (32.1)'den farklıdır çünkü a>gX terimi yok­
tur. Dolayısıyla yapmamız gereken, geriye kalan çıkarımlarımızda = 0 değe­

rini kullanmaktır. Bir dielektrikte ortalama alan ile yerel alan arasında ayrım
yapmamızın nedeni bir yalıtkanda her b ir dipolün konumunun sabit olması ve
böylece diğerlerinin konumuyla belirli bir ilişkide olmasıydı. Ancak b ir metalde
iletim elektronları her yere hareket ettikleri için, üzerlerindeki ortalama alan,
E ortalama alanıdır. Dolayısıyla Denk. (32.28)'i kullanarak Denk. (32.8)'de yaptı­
ğımız düzeltme iletim elektronları için yapılmamalıdır. Bu nedenle metaller
için kırılma indisi denklemi, oüq değerinin sıfıra eşitlenmesi haricinde. Denk.
(32.27) gibi gözükmelidir:

(32.38)
me o -o )2 + iyco

Bu, iletim elektronlarından gelen tek katkıdır ve metaller için ana terim olduğu­
nu varsayacağız.
Şimdi y için hangi değeri kullanacağımızı ve bu değeri nasıl bulacağım ızı
biliyoruz, çünkü metalin iletkenliğiyle ilişkilidir. I. Cilt, 43. Bölümde bir meta­
lin iletkenliğinin nasıl kristal içinden serbest elektronların yayılm asından gel­
diğini tartışmıştık. Elektronlar bir saçılmadan diğerine kırık b ir yol üzerinde
gider ve saçılm alar arasında, ortalama elektrik alandan dolayı hızlanm aları h a­
ricinde, serbestçe (Şekil 32-2'de gösterildiği gibi) hareket ederler. I. Cilt, 43. Bö­
lümde ortalama sürüklenme hızının, ivmelenme çarpı çarpışm alar arasındaki
ortalama hız olan t olduğunu bulmuştuk. îvmelenme qeE /m 'dir, dolayısıyla:

»sürüklenme — T (32.39)

olur. Bu denklem F n in sabit olduğunu varsaydığından, »sürüklenme sabit bir hız­


dı. Ortalama bir ivmelenme olmadığından, sürüklenme kuvveti uygulanan kuv­
vete eşittir, y'yi, ym ı/nin sürüklenme kuvveti olduğunu [Bkz. Denk. (32.1)] belir­
terek tanımlamıştık. Sürüklenme kuvveti geddir, böylece aşağıdaki denklemi
elde ederiz:

(32.40)

Her ne kadar r'yi kolaylıkla ölçemesek de, metalin iletkenliğini ölçerek onu
belirleyebiliriz. Deneysel olarak bulunm uştur ki, b ir metaldeki E elektrik alanı
(eş yönlü malzemeler için) E'yle orantılı j yoğunluğuna sahip b ir akım meydana
getirir:
j = oE

a orantı sabitine iletkenlik denir. Bu,

J —N qe »sürüklenme

dersek, tam da Denk. (32.39)'dan beklediğimiz şeydir. Bu durumda:

(32.41)
m

Diğer b ir deyişle t -v e dolayısıyla y - gözlemlenen elektriksel iletkenlikle


ilişkilendirilebilir. Denklem (32.40) ve (32.41)'i kullanarak, indis için denklemi-
miz (32.38)'i aşağıdaki ifade gibi yazabiliriz:

n2 = 1 + ------ a
-lîŞ.------ (32.42)
£ & ) ( ! + İ cot)

Bu d e n k le m d e t a ş a ğ ıd a k i ifa d e d ir :

1 ma
t = — = T772- 02.43)
Y ~ Nql

Bu, metallerin kırılma indisi için elverişli b ir denklemdir.

32-7 Düşük frekanslı ve yüksek frekanslı yakınlaştırm alar;


kabuk ve plazma frekansı
M etallerin kırılma indisi için elde ettiğimiz sonuç, Denk. (32.42) değişik fre ­
kanslarda dalga ilerlemesi için çok farklı özellikler öngörmekte. Öncelikle d ü ­
şük frekanslarda ne olduğuna bakalım. îo yeterince küçükse, Denk. (32.42)'yi
aşağıdaki ifade gibi yakınlaştırabiliriz:

n ' ^ - i - 2— (32.44)
eobJ
Şimdi, karesini alarak kontrol edebileceğiniz üzere,"

-- 1 - i
V -ı = —p -
V2
dolayısıyla düşük frekanslar için

ti = J o / 2e0« ( l - i) (32.45)
GENLİK
rc'in gerçel ve sanal parçalan aynı büyüklüğe sahiptir, n 'in bu kadar büyük
b ir sanal kısmı olduğunda, dalga metal içinde hızla sönümlenir. Denklem
1-

(32.36)'ya istinaden, z yönünde giden b ir dalga fonksiyonunun genliği

exp [—<Jocı)/2e0c2z] (32.46)

şeklinde azalır. Bunu gelin aşağıdaki ifade gibi yazalım:

e~z/s (32.47)
S, dalga genliğinin e-1 = 1/2,72 katıyla -y a da yaklaşık üçte biri k ad ar- azaldığı 01__________ ı__________ ı__________ ü_____
O 6 26 a i
mesafedir. Böyle b ir dalganın genliği, z'nin b ir fonksiyonu olarak Şekil 32-3'te t- y ü z e y
gösterilmiştir. Elektromanyetik dalgalar metale sadece bu derinlikte işleyebil­
Şekil 32-3 Enlemesine bir elektromanyetik
diği için, S kabuk derinliğidir. Aşağıdaki ifade gibi hesaplanır:
dalganın genliğinin, metale işleme derinliğine
göre fonksiyonu.
S = yj2e0c2/aü.> (32.48)
Peki, "düşük" frekanslardan kastımız nedir? Denklem (32.42)'ye bakarak
onun, sadece hem cut, hem de <oeola birden çok küçükse Denk. (32.44)'le yakın-
laştırılabileceğini görürüz. Diğer b ir deyişle, düşük frekanslı yakınlaştırmamız
için koşullar aşağıdaki ifade

ot « —
T

ve aşağıdaki ifadedir:

ü> « — (32.49)
eo
Bakalım, bakır gibi tipik b ir metal için bunlar hangi frekanslara karşılık
gelmekte. Denklem (32.43)'ü kullanarak t değerini ve ölçülen iletkenliği kullana­
rak da a/e o değerini hesaplayalım. Aşağıdaki bilgileri de b ir el kitabından aldık:

a = 5,76 x 107 (ohm-metre)-1


atomik ağırlık = 63,5 gram,
yoğunluk = 8,9 gram crrr3
Avogadro sayısı = 6,02 x 1023 (gram atomik ağırlık )-1

Ya da - i = V - i = e '1" 1* = cos 7t/4 - i sin ır/4 yazabilirsiniz, hepsi aynı sonucu verir.
Bir atom başm a bir serbest elektron olduğunu varsayarsak, bu durumda bir
metreküpteki elektron sayısı
N = 8,5 x 1028 metre -3
olur. Daha sonra
qe = 1,6 x 10 -19 coulomb
eo = 8,85 x 10"12 farad-metre -1
m = 9,11 x 10-31 kg

değerlerini kullanarak, aşağıdaki ifadeleri elde ederiz:

r = 2,4 x 10-14 sn,

—= 4,1 x İO 13 sn -1
T

— = 6 , 5 x 1 0 18 sn -1
eO

Dolayısıyla yaklaşık saniyede 1012 döngüden az frekanslar için, bakır tarif etti­
ğimiz "düşük frekans" davranışına sahip olacaktır. (Boş uzay dalga boyu 0,3
milimetreden uzun dalgalar için. Bunlar çok kısa radyo dalgalarıdır!)
Bu dalgalar için, bakırdaki kabuk derinliği:

0,028m2 • sn - 1
S=
>, İÜ

10.000 megaçevrim bölü saniyelik m ikrodalgalar için (3 santimlik dalgalar):

S = 6,7 x İO-5 cm

Dalga çok küçük b ir derinliğe işlemektedir.


Bu sayede, kovukları (veya dalga klavuzlarını) çalışırken neden metalin için­
deki veya kovuğun dışındaki alanlarla değil de sadece kovuk içindeki dalgalarla
ilgilendiğimizi anlayabilirsiniz. Aynca neden b ir kovuktaki kayıpların da ince
bir gümüş veya altın kaplamayla azaltıldığını da anlayabilirsiniz. Kayıplar sa ­
dece akımdan gelmektedir ve sadece kabuk derinliğine eşit ince bir tabakada
hissedilebilirler.
Bakır gibi b ir metalin yüksek frekanslarda indisine baktığımızı düşünelim.
Çok yüksek frekanslar için tor birden çok büyüktür ve Denk. (32.42) aşağıdaki
ifade gibi yakınlaştırılabilir:

n 2 = 1 - — Z -r- (32.50)
£0<jüzT
Yüksek frekanslı dalgalar için metalin indisi gerçek ve birden küçük olur! Bu
enerji kaybı katsayısı y, çok büyük u> için yapılabildiği gibi, ihmal edilirse,
Denk. (32.38)'den de açıkça görülebilir. Denklem (32.38) aşağıdaki ifadeyi verir:

n2= 1 -----(32.51)
me qü)2

Bu da, elbette, Denk. (32.50)'yle aynıdır. Daha önce (Bölüm 7-3) Nq%/m€Q niceli­
ğini görmüş ve plazma frekansının karesi demiştik:

v eom
Dolayısıyla, Denk. (32.50) veya (32.5l)'i aşağıdaki gibi yazabiliriz:

* ■ " & )
Plazma frekansı b ir tür "kritik" frekanstır.
a> < (t)p için bir metalin indisinin sanal b ir kısmı vardır ve dalgalar sönümle­
nir; ancak a » asp için indis gerçektir ve metal geçirgen olur. Zaten biliyorsu­
nuz, metaller X-ışınları için makul seviyede geçirgendir. Ancak bazı metaller
morötesinde bile geçirgendir. Tablo 32-3'te birçok metal için deneylerle belir­
lenmiş, geçirgen olmaya başladıkları dalga boylarını listeledik. İkinci sütunda
hesaplanmış kritik dalga boyu Ap = 2nc/a>p vardır. Deneysel dalga boyunun çok
iyi tanımlanmadığını düşünürseniz, kuramın verilere uyması gayet iyidir.
Plazma frekansı « p'nin metallerde elektromanyetik dalgaların ilerlemesiyle
bir ilgisi olup olmadığını merak edebilirsiniz. Plazma frekansı, serbest elek­
tronların yoğunluk salınım larının doğal frekansı olarak Bölüm 7'de gözükmüş­
tü. (Bir yığın elektron elektrik kuvvetleriyle birbirlerini iterler ve elektronların
ataleti yoğunluk salınım m a yol açar.) Dolayısıyla boyuna plazma dalgaları cop
frekansında rezonanstadır. Ancak şimdi enine elektromanyetik dalgalardan ko­ T a b lo 3 2 -3

nuşuyoruz ve enine dalgaların a)p frekansı altında soğurulduğunu bulduk. (İl­ M e t a lin g e ç ir g e n o ld u ğ u

e n y ü k s e k d a lg a b o y la r ı*
ginç ama tesadüfi olmayan b ir rastlantıdır.)
Metal A (deneysel) Ap = 2nc/(op
Her ne kadar metallerde dalga ilerlemesinden konuştuysak da, fizikteki ol­
guların evrenselliğini şu ana kadar anlamış olmalısınız. Dolayısıyla, serbest Li 1550 A 1550 A
Na 2100 2090
elektronların b ir metalde olması veya dünyanın iyonosferinde b ir plazm ada ol­
K 3150 2870
m aları veya b ir yıldızın atmosferinde olm aları fark etmez. îyonosferdeki radyo 3220
Rb 3400
dalgalannın ilerlemesini anlamak için aynı ifadeleri kullanabiliriz. Elbette N ve
Kaynak: C. Kittel, Katı Hal Fiziğine Gi­
t için uygun değerleri kullanarak. Şimdi, neden uzun radyo dalgalarının iyonos-
riş [Introduction to Solid State Physics],
fer tarafından soğurulur veya yansıtılırken, kısa dalgaların geçip gittiğini anla­ John Wiley and Sons, Inc., New York, 2.
yabilirsiniz. (Kısa dalgalar uydularla iletişim kurmak için kullanılmalıdır.) baskı, 1956, s. 266
Metallerdeki dalga ilerlemesi için yüksek ve düşük frekans uçlardan bahset­
tik. Aradaki frekanslar için Denk. (32.42) kullanılmalıdır. Genel olarak, indisin
gerçek ve sanal kısımları olacaktır. Dalga metalin içine girdikçe sönümlenecek -
tir. Çok ince katmanlar için, metaller optik frekanslarda bile her nasılsa geçir­
gendir. Çok yüksek sıcaklıktaki fırınların etrafında çalışan işçilerin kullandığı
gözlükler çok ince bir katman altını cam üzerinde buharlaştırarak yapılır. Gö­
rünür ışık -yeşil renkle boyanm ışçasına- kolayca camdan geçer, ancak kızılaltı
soğurulur.
Son olarak, buradaki denklemlerin birçoğunun 10. Bölümdeki dielektrik sa­
biti k için kullandıklarım ıza benzediği gözünüze çarpmış olmalı. Dielektrik sa­
biti k bir malzemenin sabit alandaki co = 0 için, tepkisini ölçer, n ve /c'nın tanı­
mına dikkatli bakarsanız, »c'nın co -» 0 için n2'nin limiti olduğunu görürsünüz.
Bu bölümdeki denklemlerde co yerine 0 ve n 2 yerine k koyarsanız, 11. Bölümdeki
dielektrik sabiti kuramı denklemlerini elde edersiniz.
YÜZEYLERDEN YANSIM A

33-1 Işığın yansım ası ve kırılm ası


Bu bölümün konusu ışığın -y a da genel olarak elektromanyetik dalgaların - 3 3 -1 Iş ığ ın y a n s ım a s ı v e k ır ılm a s ı

3 3 -2 Y o ğ u n m a lz e m e le r d e d a lg a la r
yüzeylerde yansım ası ve kırılmasıdır. I. Cilt, 26. ve 33. Bölümlerde kırılma ve
3 3 -3 S ın ır k o ş u lla r ı
yansıma yasalarını zaten konuşmuştuk. Orada bulduklarımızı şöyle özetleyebi­
3 3 - 4 Y a n s ıtıla n v e i le t ile n d a lg a la r
liriz: 3 3 -5 M e t a lle r d e n y a n s ım a

3 3 - 6 T o p l a m iç y a n s ı m a
1. Yansıma açısı gelme açısına eşittir. Şekil 33-1'de tanımlanan açılarla

6r = 6i (33.1)

2. n sin 0 çarpımı gelen ve iletilen dalgalar için aynıdır (Snell yasası).

n ı sin di = ri2 sin Ot (33.2)


Gözden Geçirme: Cilt 1, Bölüm 33,
3. Yansıyan ışığın yoğunluğu gelme açısına ve kutuplanmanın yönüne Kutuplanma
bağlıdır. Gelme yüzeyine dik E için, yansıma katsayısı R ı aşağıdaki
ifadedir:

Ir sinHOi - 9t)
R ı = -r- = (33.3)
Ii sin 2(0j + 0tl

Gelme düzlemine paralel E için, yansıma katsayısı iî|| aşağıdaki ifadedir:

R tan 2(0 t - 0 t)
(33.4)
" Ii tan 2(0 i + Ot)

4. Dik geliş açısı için (elbette herhangi bir kutuplanma için):

m 2 - rcı\ 2
- Ii= ( \r
"<n2 + n j (33.5)

(Daha önce, gelme açısı için i ve yansıma açısı için r sembollerini kullanmıştık.
Hem "kırılma" hem de "yansıma" açılarının ikisi için de r kullanam ayacağım ız­
dan, gelme açısı için "6i =", yansıma açısı için " 0 r =" ve iletim açısı için de " 0 £ ="
kullanacağız.)
Daha önceki tartışmamız, bu konuda bir insanın inebileceği en derin seviye­
ye kadardı, ancak, şimdi hepsini baştan farklı bir yolla ele alacağız. Neden? Bir
nedeni, daha önce indislerin gerçel olduğunu (malzemelerde soğurum yoktur)
varsaymıştık. Bir başka nedeniyse, yüzeylerde dalgalara ne olduğunu M axw ell
denklemlerinin bakış açısından nasıl ele alacağınızı bilmeniz gerektiğindendir.
Daha önce elde ettiğimiz cevaplarla aynı cevaplan elde edeceğiz, ancak bu sefer
zekice fikirlerle değil dalga probleminin doğrudan b ir çözümüyle.
Yüzey yansımasının genliğinin, kırılma indisinin tersine, malzemenin bir
özelliği olmadığının altını çizmek istiyoruz. Bu b ir "yüzey özelliğidir", hassas Şekil 33-1 Bir yüzeye gelen dalganın yansı­
b ir şekilde yüzeyin nasıl yapıldığına bağlıdır. n\ ve indislerine sahip iki ması ve kırılması. (Dalga yönleri, dalga tepe­
lerine normaldir.)
malzeme arasında yüzeydeki ince bir kir tabakası yansımayı değiştirecektir.
(Burada birçok girişim olasılığı mümkündür -y a ğ tabakalarındaki renkler gibi.
Uygun bir kalınlık, belirli b ir frekans için yansıma genliğini sıfıra bile indirebi­
lir ki kaplamalı mercekler böyle yapılır.) Elde edeceğimiz denklemler, ancak in­
dis değişimi aniyse - b i r dalga boyuna kıyasla çok kısa b ir m esafede- geçerlidir.
Işık için dalga boyu 5000 Â'dür, diğer b ir deyişle "pürüzsüz" b ir yüzeyle demek
istediğimiz şey koşulların sadece birkaç atom (ya da birkaç Angström) m esafe­
sinde değişmesidir. Denklemlerimiz ışık için ancak çok iyi derecede cilalanmış
yüzeylerde işe yarayacaktır. Genel olarak, indis birçok dalga boyu mesafede ka­
demeli olarak değişiyorsa, çok az b ir yansıma vardır.

33-2 Yoğun m alzem elerde dalgalar


Öncelikle, I. Cilt, 34. Bölümde b ir sinüs düzlem dalgasını tanımlamak için
kullandığımız elverişli yöntemi hatırlatalım. Bir dalganın herhangi bir alan bi­
leşeni (biz örnek olarak E 1yi kullanacağız) aşağıdaki ifade gibi yazılabilir:

E = E0ei{(üt- k (33.6)

Burada E, t zamanında r (başlangıca olan uzanım) noktasındaki genliği ifade


eder, k vektörü dalganın ilerlediği yönü işaret eder ve büyüklüğü |Jr| = k = 2n/X
dalga sayısıdır. Dalganın evre hızı vevre = a>/k olup, n indisine sahip bir malze­
medeki ışık dalgası için v evTe = c/n böylelikle:

= (33.7)

k nın z yönünde olduğunu varsayalım; bu durumda k ■r, sıklıkla kullandığımız


gibi, sadece fcz’dir. Herhangi b ir başka yöndeki k için, z'yi f^’yla, k yönünde
Şekil 33-2 k yönünde ilerleyen bir dalga için,
başlangıca göre uzamla, değiştirmeliyiz. Dolayısıyla kz'yi, k ■r olan, kr^'yla de­
herhangi bir P noktasındaki evre [ cüt - k r )
olur. ğiştirmeliyiz (Bkz. Şekil 33-2). Bu bakım dan Denk. (33.6) herhangi b ir yönde bir
dalgayı ifade etmek için elverişli b ir denklemdir.
Elbette aşağıdaki eşitliği de hatırlamalıyız. kx, ky ve kz, Ic'nın üç eksendeki
bileşenleridir.
k r = kxx + kyy + kzz

Aslında b ir kere daha (w, kx, ky, fc2)’nin b ir dört-vektör ve (i, x, y, z)'yle skaler
çarpımının değişmez olduğunu belirtmiş olduk. Dolayısıyla b ir dalganın evresi
b ir değişmezdir ve Denk. (33.6) aşağıdaki ifade gibi yazılabilir:

E = Eq elk>‘xt‘

Ancak şimdilik bu kadar süslü ifadelere ihtiyacımız yok.


Sinüs eğrisi biçiminde b ir E için, Denk. (33.6)'ya göre, dE/dt ile icoE aynı şey­
dir ve dE/dx de -ik xE 'dir ve bu diğer bileşenler için böylece devam eder. Dife­
ransiyel denklemlerle çalışırken neden Denk. (33.6)’daki biçimi kullanmanın
kullanışlı olduğunu görebilirsiniz. Çarpım lar türevlerin yerini almıştır. Bir b a ş­
ka yararlı nokta daha: V = (d/dx, d/dy, d/dz) işlemcisi de şu iç çarpımla yerdeğiş-
tirir: {-ik x, -ik y, - ikz)■ Bu üç çarpan k vektörünün bileşenleri gibi dönüştüğün­
den, V işlemcisi -i k çarpımıyla değiştirilir:

d
dt 1(0 (33.8)
V -» -i k

Bu, herhangi bir V işlemi için -iste r b ir gradyan, ister b ir diveıjansı veya ister­
se b ir büküm olsu n - geçerlidir. Örneğin V x iTnin z bileşeni aşağıdaki ifadedir:

dEy _ dEx
dx dy

Hem Ey, hem de Ex e~lk ry\e değişiyorsa, aşağıdaki ifadeyi elde ederiz ki bu da
göreceğiniz üzere -i k x E nin z bileşenidir.

—İkxEy + İkyEx

Böylece çok faydalı genel b ir ilke öğrenmiş olduk. Bu boyutta b ir dalga şek­
linde değişen b ir vektörün gradyanını almak isterseniz, türevleri hızlıca ve dü­
şünmeden, V işlemcisinin -i k çarpımına eşit olduğunu hatırlayarak alabilirsi-
Örneğin, Faraday denklemi

bir dalga için aşağıdaki denkleme dönüşür:

- ik x E = -i(ı)B

Bu da bize aşağıdaki eşitliği verir:

(32.9)
(1)

Bu eşitlik bize boş uzaydaki dalgalar için bulduğum uz b ir sonuca, yani b ir d al­
gada B'nin dalga yönüne ve E ye dik açılarda olduğu sonucuna karşılık gelir.
(Boş uzayda u>/k = c) Denklem (33.9)'un işaretini, ir'nın Poynting vektörü S = eoc2
E x B yönünde olduğu gerçeğinden çıkarabilirsiniz.
Aynı kuralı diğer M axw ell denklemleri için de kullanırsanız, son bölümdeki
sonuçları ve özellikle aşağıdaki ifadeyi elde edersiniz:

(32.10)

Ancak bunu zaten bildiğim izde, tekrar çıkarmakla uğraşmayacağız.


Eğer kendinize eğlence arıyorsanız, 1890 yılında doktora öğrencilerinin kar­
şılaştığı en büyük sınav olan şu korkutucu problemi çözmeyi deneyebilirsiniz:
P kutuplanmasının E elektrik alanına b ir kutuplanabilirlik tensörüyle bağlı ol­
duğu durumdaki eş yönsüz b ir kristaldeki düzlem d a lg a la n için M axw ell
denklemlerini çözün. Elbette, ilişkilerin en basit hali alm ası için eksenlerinizi
tensörün asal eksenleri boyunca seçmelisiniz (bu durum da Px = aaEx, Py = a^Ey
ve Pz = ci'Ez olur) ancak dalgaların rastgele b ir yön ve kutuplanmaya sahip ol­

masına izin vermelisiniz. Aynca E ile B arasındaki ilişkileri ve Ic'nın yönle ve


dalga kutuplanmasıyla nasıl değiştiğini de bulabilm elisiniz. Böylece eş yönsüz
bir kristalin optiğini anlamış olacaksınız. Çift kırılmalı, iki kutuplanabilirliği-
nin eşit olduğu (ab = ac) basit b ir malzemeyi, örneğin kalsiti, ele alarak başla­

mak ve böyle b ir kristale b ir şeye baktığınızda neden çift gördüğünüzü anlam a­


ya çalışmak en iyisidir. Bunu başardığınızda, en zor probleme, üç a'nın da ayrı
olduğu probleme geçiş yapabilirsiniz. Böylece 1890 yılındaki bir doktora öğren­
cisiyle aynı seviyede olup olmadığınızı görebilirsiniz. Ancak biz, bu bölümde
sadece eş yönlü maddeleri ele alacağız.

Şekil 33-3 Gelen, yansıyan ve iletilen dalgalar için ilerleme


vektörleri k, k' ve k".

İki farklı malzeme -örneğin, hava ile cam veya su ile y a ğ - arasındaki sınıra
b ir düzlem dalga vardığında iletilen bir dalga ve yansıyan b ir dalga olduğunu
deneyimlerimizden biliyoruz. Bundan daha fazlasının olmadığını varsayıp, ne
sonuçlar çıkartabileceğimize bakalım. Şekil 33-3'teki gibi, eksenlerimizi yz düz­
lemi yüzeyde ve xy düzlemi de gelen dalganın yüzeylerine dik olacak şekilde se­
çelim.
Gelen dalganın elektrik vektörü aşağıdaki eşitlik gibi yazılabilir:

Ei = E0 ei{b>t- k^ (33.11)

k vektörü z eksenine dik olduğundan

k r - kxx + kyy (33.12)

yansıyan dalgayı, frekansı w', dalga sayısı k' ve genliği de E'0 olacak şekilde,
aşağıdaki gibi yazabiliriz:

E r = E'oei{ü,,t- k l ) (33.13)

(Frekansın aynı ve ¿"nün büyüklüğünün de gelen dalga söz konusu olduğunda


aynı olduğunu biliyoruz, ancak bunu varsaym ayacağız bile. Matematiksel iş­
lemlerin bunu ortaya çıkarmasını bekleyeceğiz.) Son olarak, iletilen dalga için
aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

Et = (33.14)

M axw ell denklemlerinin Denk. (33.9)'u verdiğini biliyoruz, dolayısıyla her


b ir denklem için aşağıdaki eşitlikler elimizdedir:

B t .Î l R * = * 4 * ,3 3 .5 ,
(¡i (ti (ti

Ayrıca iki ortamın indislerine nı ve nj dersek, Denk. (33.10)'dan aşağıdaki ifa ­


deyi çıkarabiliriz:

k2 = kl + k.1 = İÜ -^1 (33.16)


y c2
Yansıyan dalga aynı ortamda olduğundan, o halde aşağıdaki eşitliği yazabili­
riz:
(3317)

İletilen dalga içinse aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

= (33.18)

33-3 Sınır koşulları


Şu ana kadar tek yaptığımız üç dalgayı tanımlamak oldu. Şimdiki problem i­
mizse, yansıyan ve iletilen dalgaların parametrelerini gelen dalganın parametre­
leri cinsinden bulmaktır. Bunu nasıl yapabiliriz? Tanımladığımız üç dalga düz­
gün bir malzeme içinde M axw ell denklemlerini sağlar, ancak M axw ell denklem­
leri aynı zamanda iki farklı malzeme arasındaki sınırda da sağlanmalıdır. Dola­
e,.
yısıyla şimdi tam da sınırda ne olduğuna bakmalıyız. M axw ell denklemlerinin,
üç dalganın da belli b ir şekilde birbirine geçmesi gerektirdiğini göreceğiz.
Ne demek istediğimize b ir örnek olması için elektrik alan E'nin y bileşeni s ı­
nırın her iki tarafında aynı olmalıdır. Bu, şimdi göstereceğimiz üzere, Faraday
yasası gereğidir.

Şekil 33-4 Eyi = Eyı sınır koşulu pr E . ds ■ VxJS = - 4 f (33.19)


ot
O’dan elde edilir.
Şekil 33-4'te gösterilen, iki sınır arasındaki küçük dikdörtgen b ir T ilmeğini ele
alalım. Denklem (33.19)'a göre E'nin T etrafındaki çizgi integrali ilmek içinden
geçen B akışının değişim hızına eşittir:

İlmeğin sonsuz küçüklükteki b ir alanı kapsayacak şekilde çok dar olduğunu


düşünelim. B sonluysa (sınırda sonsuz olması için b ir neden yoktur!), alandan
geçen akı sıfırdır. Dolayısıyla E'nin çizgi integrali sıfır olmalıdır. Eyı ve Ey2 sı-
m rın iki tarafındaki alanın bileşenleriyse ve dikdörtgenin boyu l ise, daha önce
dediğimiz gibi aşağıdaki ifadeyi

E yl l —Ey2 1 = 0

veya aşağıdaki ifadeyi:

E y l - E y2 (33.20)

elde ederiz. M axw ell denklemlerinin sonuçlarını sınırda bulm aya çalışma işle­
mine "sınır koşullarını belirlemek" denir. Norm alde bu, Şekil 33-4'teki T gibi
küçük dikdörtgenler üzerinden akıl yürüterek, bulabildiğim iz kadar Denk.
(33.20) gibi denklem bulm aya çalışarak veya sınır içinde küçük Gauss yüzeyleri
kullanılarak yapılır. Her ne kadar bu ilerlemenin iyi b ir yolu olsa da, bir sınırla
uğraşm a problem inin her b ir fiziksel problem için farklı olduğu izlenimini ver­
mektedir.
Örneğin, bir sınır içinden ısı akışı probleminde iki taraftaki sıcaklıklar bir-
biriyle nasıl ilişkilidir? Bir taraftan sınıra doğru ısı akışının, diğer taraftan dı­
şarı doğru ısı akışına eşit olması gerektiği şeklinde fikir yürütebilirsiniz. Bu tür
fiziksel akıl yürütmeler kullanmak genelde mümkün ve çok da faydalıdır. Ancak
bazen b ir problem le uğraşırken elinizde sadece bazı denklemler vardır ve hangi
fiziksel akıl yürütmeleri kullanmanız gerektiğini hemen göremeyebilirsiniz. Her
ne kadar şimdi sadece, fiziksel akıl yürütmeler yapabildiğimiz elektromanyetik
problemiyle ilgileniyorsak da, size herhangi b ir problem için kullanabileceğiniz
b ir yöntemi, doğrudan diferansiyel denklemleri kullanarak, sınırda ne olup bit­
tiğini bulm anın genel bir yolunu göstermek istiyoruz.
Dielektrik için M axw ell denklemlerini yazarak işe başlayalım . Bu sefer b ü ­
tün bileşenleri açıkça yazacağız:

V P
V -E = ------------ (33.21)
f-o

f dEx dE^ d E A _ _ / dPx dPy dPz


\ dx dy dz J \ dx dy dz

Vx£= - f
dEz fıjp
dEy aB
d nx
(33.22a)
dy dz dt

dEx dEz 0B„


(33.22b)
dz dx dt
dEy dEx dBz
(33.22c)
dx dy dt.

0 (33.23)

dBx dBy dBz


T
dx dy dz

r V x B, =
ı dP dE
eo dt dt

fd B ± _ = ]_ dP* + dEş (33.24a)


c2
V dy dz ) e0 dt dt

J (8 ^ _ d B ± \ l d P y + dEy (33 24b)

\ dz dx ) eo dt dt

9B, _ _ l m + 3E , (33.240
dx dy J eo dt dt
Bu denklemler (sınırın soluna doğru) 1 numaralı bölgede ve (sınırın sağına
doğru) 2 numaralı bölgede doğru olmalıdır. 1 ve 2 num aralı bölgeler için çö­
zümleri zaten yazmıştık. Son olarak 3 num aralı bölge diyeceğimiz sınırda da
denklemler sağlanmalıdır. Her ne kadar sınırı net b ir şekilde süreksiz olarak
düşünsek de, gerçekte öyle değildir. Fiziksel özellikler çok hızlı değişir ancak
sonsuz b ir hız değildir bu. H er durumda, 1 ile 2 arasındaki kısa ve 3 diyeceği­
miz bölgede çok hızlı ancak sürekli b ir indis geçişi olduğunu düşünebiliriz. A y­
rıca, Px veya Ey vb herhangi b ir alan niceliği 3 num aralı bölgede benzer bir ge­
çiş yapacaktır. Bu bölgede, diferansiyel denklemler sağlanm alıdır ve bu bölge­
deki diferansiyel denklemleri takip ederek ihtiyaç duyulan "sınır koşullarına"
varabiliriz.
Örneğin, boşluk (1 num aralı bölge) ile çam (2 num aralı bölge) arasında bir
sınır olduğunu varsayalım. Boşluk içinde kutuplanacak bir şey yoktur, dolayı­
sıyla Pı = 0 diyebiliriz. Camda bir miktar P2 kutuplanması olduğunu varsayabi­
liriz. Cam ile boşluk arasında akıcı, fakat hızlı b ir geçiş vardır. P ’niiı herhangi
b ir bileşenine, örneğin Px'e, baktığımızda. Şekil 33-5 (a)'daki gibi değişebilir.
Denklem (33.21 )'i ele alalım. Denklem, P'nin bileşenlerinin x, y ve z 'ye göre tü­
revlerini içerir, y ve z türevleri çok ilginç değildir; o yönlerde kayda değer bir
şey olmaz. Ancak P /in x türevi, Px'in muazzam eğimi yüzünden 3 numaralı b ö l­
gede çok büyük değerlere ulaşır. dPx/dx türevi sınırda, Şekil 33-5 (b)'de gösteril­
diği gibi, keskin b ir şekilde yükselir. Sınırı daha da ince b ir katmana sığdırabi-
lirsek, yükselme daha da fazla olur. Sınır ilgilendiğimiz d algalar için gerçekten
keskinse, 3 num aralı bölgede dPx/dx'in büyüklüğü çok daha fazla, sınırın uza­
ğındaki dalganın P'sindeki değişimden gelebilecek katkılardan da fazla olur.
Dolayısıyla sınırdan kaynaklanan değişimler haricindekileri ihmal edebiliriz.
Sağ tarafında b ir anda ortaya çıkan büyük bir yükselme varsa, Denk. (33.21)
nasıl sağlanabilir? Sadece, diğer tarafta da eşit büyüklükte b ir yükselme varsa
bu mümkündür. Sol taraftaki b ir şeyler de büyük olmalı. Tek aday dEx/dx'dİT,
çünkü y ve z'yle olan değişim ler sadece, az önce belirttiğimiz dalgadaki küçük
etkilerdir. Dolayısıyla -eo(dEx/dx) Şekil 33-5(c)'deki gibi yazılmalıdır. dPx/dx'in
b ir kopyası olarak. Aşağıdaki denklemi elde etmiş oluruz:

dEx _ dPx
0 dx dx
Bu denklemin 3 numaralı bölge boyunca x'e göre integralini alırsak, aşağıdaki
sonuca varırız:
eo(EX2 ~ E xı) = - (PX2 - Pxı) (33.25)
Şekil 33-5 1 ve 2 numaralı bölgelerdeki iki
Diğer b ir deyişle, 1 numaralı bölgeden 2 num aralı bölgeye geçerken eoEx'teki
farklı malzeme arasındaki 3 numaralı geçiş
bölgesinde alanlar.
zıplama, -P /d ek i sıçramaya eşit olmalıdır, (eoEx + P x) niceliğinin 1 ve 2 num a­
ralı bölgelerde eşit değerler aldığını söyleyen Denklem (33.25)'i aşağıdaki ifade
gibi yeniden yazabiliriz:
£oEX2 + Px 2 = + Px 1 (33.26)

İnsanlar şöyle der: (eoEx + P x) niceliği sınır boyunca süreklidir. Böylece sınır
koşullarından birini elde etmiş olduk.
1 numaralı bölge boşluk olduğundan dolayı P ı'in sıfır olduğu durumu el
aldıysak da, aynı fikrin iki bölgedeki herhangi iki malzeme için de doğru oldu­
ğu açıktır. Dolayısıyla Denk. (33.26) genelde doğrudur.
Şimdi geride kalan M axw ell denklemlerini ele alalım ve her birinin ne söyle­
diğini görelim. Denklem (33.22a)'yı ele alalım. x türevleri yoktur, dolayısıyla b i­
ze bir şey anlatmaz. (Alanların kendilerinin sınırda özellikle büyük hale gelme­
diğini hatırlayın. Sadece x'e göre türevler denkleme egemen olacak kadar büyük
olabilirler.) Şimdi Denk. (33.22b)'yi ele alalım, işte b ir x türevi! Sol tarafta
dEz/dx var. Bunun büyük b ir türev olduğunu varsayalım. Ancak bir dakika du-
runl Sağ tarafta ona karşılık gelen b ir şey yok; dolayısıyla Ez, 1 numaralı bölge-
den 2 num aralı bölgeye geçerken bir sıçramaya sahip olamaz. [Eğer sıçrasaydı,
Denklem (33.22b)'nin sol tarafında b ir yükselme olurdu, ancak sağ tarafında hiç
olmazdı ve denklem de yanlış olurdu.] Artık yeni bir koşulumuz var:

E z2 = E z ı (33.27)
Aynı akıl yürütmeyle, Denk. (33.22c) de aşağıdaki eşitliği verir:

E y2 = E y ı (33.28)

Bu son sonuç, çizgi integrali fikriyle Denk. (33.20)'de elde ettiğimizin aynısıdır.
Sırada Denk. (33.23) var. Yükselmeye sahip olabilecek tek terim dBx/dx'tİT.
Ancak sağ tarafta ona karşılık gelen bir şey yoktur, böylece aşağıdaki sonuca
varırız:
B x2 = B x! (33.29)
Şimdi sahne M ax w ell denklemlerinin sonuncusunda! Denklem (33.24a) b i­
ze b ir şey vermez, çünkü x türevi yoktur. Denklem (33.24b)'nin b ir adet vardır,
-c 2 dBz/dx, fakat yine ona karşılık gelecek bir şey yoktur. Aşağıdaki eşitliği elde
ederiz:
B z2 = B z ı (33.30)

Son denklem çok benzerdir ve aşağıdaki ifadeyi verir:

By2 = Byl (33.31)

Son üç denklem bize I?2 = B ı eşitliğini verir. Ancak, bunun sadece sınırın her
Tablo 33-1
iki tarafındaki malzemelerin manyetik olmadığı durum da -y a da malzemelerin
Bir dielektriğin yüzeyindeki sınır koşulları
manyetik etkilerini ihmal edebildiğimiz durum larda- doğru olduğunun altını
çizmek istiyoruz. (Malzemelerin manyetik özelliklerine ilerleyen bölümlerde de­ (e0E ı + P t) x = (e0E2 + ^2 )x
ğineceğiz.) ( i l ) y = (*2 )y
Böylece 1 ve 2 numaralı bölgeler arasında altı ilişki elde etmiş olduk. Bunla­ ( f l)z = ( £ 2 )z

rın hepsini Tablo 33-1'de bir araya getirdik. Şimdi bunları kullanarak iki bölge­ Bj = B 2
deki dalgaları eşleyebiliriz. Ancak bu kullandığımız fikrin, diferansiyel denk­ (Y ü z e y yz d ü z le m in d e d ir )
lemlere sahip olduğunuz ve özellik değişiklikleri gerçekleşen iki bölge arasın­
daki keskin bir sının geçen b ir çözüm istediğiniz herhangi b ir fiziksel durum
için uygun olduğunu belirtmek istiyoruz. Şu anda am açladıklarımız için, aynı
denklemleri sınırda akılar ve dolaşım lar hakkındaki fikirleri kullanarak da ko­
laylıkla elde edebilirdik. (Bu şekilde de sonuç elde edip edemeyeceğinizi dene­
yebilirsiniz.) Ancak şimdi, tıkanıp kaldığınızda veya sınırda olup bitenin fiziği­
ne dair aklınıza b ir fikir gelmediğinde kullanabileceğiniz b ir yöntem var eliniz­
de. Tek yapmanız gereken denklemleri çözmek.

33-4 Yansıtılan ve iletilen dalgalar


Şimdi, Bölüm 33-2'de yazdığımız dalgalar için sınır koşullarını uygulamaya
hazırız. Aşağıdaki eşitlikleri yazmıştık:

Et = E0e i{o>t- k*x- kyy) (33.32)

Er = (33.33)

Et = E g e 'tw 't-fc îx -k jy ) (33.34)


k x E,
B i = --------- - (33.35)

k' x Er
(33.36)

k" x E t
(33.37)
B‘ =

Bir ilave bilgi daha: Her b ir dalga için, E ilerleme vektörü k ya diktir.
Sonuçlar, gelen dalganın E vektörünün ("kutuplanma) yönüne bağlı olacak­
tır. E vektörünün "gelme düzlemine" {xy düzlemine) paralel olduğu durumla, E
vektörünün gelme düzlemine dik olduğu durum ları ayn ayrı ele alırsak analizi­
mizi çok basitleştirmiş oluruz. Diğer bir tür kutuplanmaya sahip dalga, bu iki
tür dalganın doğrusal birleşim idir. Diğer b ir deyişle, yansıtılan ve iletilen yo­
ğunluklar farklı kutuplanm alar için farklıdır ve iki basit durumu ele alıp onları
a y n ayrı çözmek en basitidir.
Gelme düzlemine göre dik olarak kutuplanmış b ir gelen dalga için analizi­
mizi yapacak ve diğeri için de sonucu doğrudan vereceğiz. En basit olanı ele
alarak biraz hile yapmış oluyoruz, ama ilke ikisi için de aynıdır. Dolayısıyla
■Ei'nin sadece z bileşeni olduğunu düşüneceğiz ve diğer bütün E vektörleri aynı
yönde olduğundan vektör işaretlerini bir kenara bırakabiliriz.
Her iki malzeme de eş yönlü olduğu sürece, malzemedeki yüklerin indükle-
nen salınımları da z yönünde olacaktır; iletilen ve yayılan dalgaların E alanları­
nın sadece z bileşenleri olacaktır. Dolayısıyla bütün dalgalar için, E x, Ey, P x ve
: ■’ ' "r . -v n2 Py sıfırdır. Dalgaların E ve B vektörleri Şekil 33-6'da çizildiği gibidir. (Burada,
her şeyi denklemlerden çıkarma planımızda kolaya kaçıyoruz. Bu sonucu sınır
Şekil 33-6 Gelen dalganın E alanı gelme düzle­
mine dik olduğunda, yansıyan ve iletilen dalga­
koşullarından da elde edebilirdik, ancak fiziksel akıl yürütme sayesinde birçok
ların kutuplanması. aritmetik işleminden kendimizi kurtarmış olduk. Boş vaktiniz olduğunda, aynı
sonucu denklemlerle elde edip edemeyeceğinizi görün. Dediğimizin denklemlerle
uyuştuğu apaçık ortadadır; sadece başka olasılıkların olduğunu göstermedik.)
Artık Denk. (33.26)'dan (33.31 )'e kadar sınır koşullarımız E ile B'nin 1 ve 2
bölgelerindeki ilişkisini verir. 2 num aralı bölge için sadece iletilen dalga vardır
ancak 1 numaralı bölgede iki dalga vardır. Hangisini kullanmalı? 1 numaralı
bölgedeki alanlar, elbette ki gelen ve yansıyan dalgaların alanlarının üst üste
binmesiyle bulunur. (Her biri M axw ell denklemlerini sapladığından, toplamları
da sağlar.) Dolayısıyla sınır koşulları kullandığımızda aşağıdaki eşitlikleri -v e
elbette B ’ler için d e - kullanmalıyız:

E ı = Ei + E r, E2 = Eı

Ele aldığımız kutuplanma için. Denk. (33.26) ve (33.28) bize yeni bir bilgi
vermez; sadece Denk. (33.27) yararlıdır. x = 0 için sınırda aşağıdaki eşitliği or­
taya koyar:
E i+ E r =- E t

Böylece bütün t'ler ve bütün y'ler için doğru olması gereken aşağıdaki denkle­
mi elde ederiz:
£ q e Uùjt-kyy) + g ‘Q gi(aı't-kyy) _ £•" e Uü}"t-k'yy) (33.38)

öncelikle y = 0 koşuluna baktığımıza düşünelim. Böylece

E0 eiaJt + E ’o eİÜJ t = Eö e1™'1

buluruz. Bu denkleme göre, salınım yapan iki terim üçüncü b ir salınıma eşittir.
Bu, ancak salınım lar aynı frekanstaysa olabilir. (Farklı frekanslarda üç -veya
b ir başka sa y ıd a - böyle terimin toplamının her zaman sıfır olması imkânsız­
dır.) Dolayısıyla:
<u" = Ol)' = ÜJ (33.39)

olur. Hep bildiğim iz gibi, yansıyan ve iletilen dalgaların frekansları ile gelen
dalganın frekansı aynıdır.
En başta bunu söyleyerek kendimizi b ir miktar sıkıntıdan kurtarabilirdik,
ancak size bunun denklemlerle de elde edilebileceğini göstermek istedik. Ger­
çek b ir problemle uğraştığınız zaman, bildiğiniz her şeyi en başta kullanıp ken­
dinizi bir sürü sıkıntıdan kurtarabilirsiniz.
Tanım gereği, i'n ın büyüklüğü k2 = n2ıo2/c? eşitliğiyle belirlenir, ayrıca aşa­
ğıdaki ifadeyi yazabiliriz:
k"2 _ k’2 _ k2
2 ~ 2 2 (33.40)
Şimdi, t = O için Denk. (33.38)'e bakalım. Az önce kullandığımız akıl yürüt­
meyi, y için denklemin sağlanm ası gerektiği şeklinde düzelterek aşağıdaki eşit­
liği elde ederiz:
ky = ky = ky (33.41)

Denklem (33.40)'tan k'2 = k2 eşitliğini çeker ve aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

k’? + fcy2 = kx + ky

Bunu Denk. (33.41)'le birleştirirsek, aşağıdaki ifadeyi

kx =
veya k'x = ± k x eşitliğini elde ederiz. Artı işaret anlamsızdır. Yansıyan b ir dalga
değil de, bir başka gelen dalgayı verir ve en başta problem i sadece bir gelen
dalga için çözeceğimizi belirtmiştik. Dolayısıyla aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

k'x = -k x (33.42)

(33.41) ve (33.42) denklemleri bize, beklediğimiz gibi, gelme açısı ile yansıma
açısının eşit olduğunu söyler (Bkz. Şekil 33-3). Yansıyan dalga için:

Er = Eoel(cüt+k*x- kyy) (33.43)


İletilen dalga için elimizde
ky = ky

ve
k"2 k2
= (3344)
eşitlikleri vardır, dolayısıyla bunları çözerek k“
x nü bulabiliriz. Aşağıdaki eşitli­
ği elde ederiz:
TL'^
k'? = k"2 - k ' ? = - ± k 2- k 2
y (33.45)

n\ ve r ^ ’nin bir an için gerçel sayılar olduğunu (indislerin sanal kısımlarının


çok küçük olduğunu) düşünelim. Bu durumda bütün fc'lar ayrıca gerçel sayılar­
dır ve Şekil 33-3'ten aşağıdaki eşitlikleri çıkarabiliriz:

k k"
- 2 - - sin di, —¥- = sin 6t (33.46)
k fc"
Denklem (33.44)'ten de aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

M2 sin Ot = n ı sin öj (33.47)

Bu denklem kırılma için Snell yasasıdır. Gene, zatenbildiğim iz b ir şeyi bulmuş


olduk. İndisler gerçek değilse, dalga num araları karmaşıktır ve Denk. (33.45)'i
kullanmalıyız. (Yine de Denk. (33.46)'yı kullanarak 0* ve öf açılarını tanımlaya­
bilirdik ve Snell yasası. Denk. (33.47), genelde doğru olurdu. Ancak o zaman
"açılar" da karmaşık sayılar olur, dolayısıyla açı olarak basit geometrik şekilde
yorumlanamazlar. Bu durum da dalgaların davranışlarını karmaşık kx ve kx de­
ğerleriyle tanımlamak en iyisidir.]
Şu ana kadar yeni bir şey bulmadık. Sadece karmaşık matematiksel işlem ­
lerle aynı bariz cevapları elde etmenin zevkini tattık. Artık, henüz bilm ediği­
miz, dalgaların genliklerini bulm aya hazırız. a> ve fc'lar için sonuçlarımızı kulla­
narak, Denk. (33.38)'deki üssel çarpanları silebilir ve aşağıdaki ifadeyi elde ede­
riz:
Eo + E'o = E'6 (33.48)

Hem E'o, hem de E{j bilinmediğinden, bir ilişkiye daha ihtiyacımız var. Sınır ko­
şullarından birini kullanmalıyız. E x ve E y için denklemler faydasızdır, zira b ü ­
tün ITlerin sadece z bileşeni vardır. Dolayısıyla B üzerindeki koşullan kullan­
malıyız. Denklem (33.29)'u deneyelim:

Bx2 = B xı
Denklem (33.35)'ten (33.37)'ye aşağıdaki ifadeleri elde ederiz:

Bx i = M î - Bx r = * & . « x t^
O) (!) (O

co" = <ı)' = o) ve k"y = k'y = ky eşitliklerini hatırlarsak, aşağıdaki denklemi elde ederiz:

E0 + E'o = E'o

Bu, bildiğimiz Denk. (33.48)! Zaten bildiğimiz bir şeyi çıkarmakla vakit kaybettik.
Denklem (33.30)'u, B z2 = B zi, deneyebilirdik ama B'nin z bileşeni yoktur!
Böylece geriye b ir tek denklem kalıyor: Denklem (33.31), By2 = B yl. Bu üç dalga
için aşağıdaki denklemleri yazabiliriz:

Byi = - ^ L Byr = - ^ E L Byt = - ^ İ L (33.49)


0) O) 0)

x = 0 için (sınırda), Ei, E r ve Et yerine dalga ifadesi koyarsak sınır koşulu aşağı­
daki ifade olur:

— E0 + ^ E ’o = ~ E o eiliü' t- kyy>
O) Cü (l)

Yine tüm aj'lar ve ky'ler eşittir, dolayısıyla aşağıdaki ifade gibi basitleştirebili-
riz:
kxE0 + k'xE '0 = k.xEo (33.50)

Bu bize F le r için Denk. (33.48)'den farklı bir denklem vermekte. İkisini birden
kullanarak, E qve £o'nü bulabiliriz. kx = -k x eşitliğini hatırlarsak, aşağıdaki
denklemleri elde ederiz:
, kx - kl
Eq — . .* £ 0 (33.51)
*x +

Ep = 2kx E0 (33.52)
kx + kx

Bunlarla Denk. (33.45)'i veya için Denk. (33.46)'yı kullanarak, bilmek istediği­
miz şeyi elde ederiz. Bu sonucun çıkarımlarını bir sonraki bölümde tartışaca­
ğız.
• "ı. rt2 E vektörü gelme düzlemine paralel olacak şekilde kutuplanmış b ir dalgayla
başlarsak, Şekil 33-7'de gösterildiği gibi E'nin hem x, hem de y bileşenleri ola­
Şekil 33-7 Gelen dalganın E alanı gelme düz­
lemine paralel olduğunda dalgaların kutup­ caktır. Cebir işlemleri biraz daha karmaşık ancak dosdoğrudur. (îş yükünü,
lanması. hepsi z yönünde olan manyetik alanlar cinsinden şeyleri ifade ederek hafiflete­
biliriz.) Böylece aşağıdaki ifadeyi

nîkx - tı?fc£

™ = nlkx + n l K ™ (33‘53)
ve aşağıdaki ifadeyi buluruz:
2nınıkyr
|t81 ° - ¡ t ; ’E°ı 133 541
Bakalım sonuçlarımız, daha önce elde ettiklerimizle uyuşuyor mu? Yansıyan
dalganın yoğunluğunun, gelen dalganın yoğunluğuna oranını I. Cilt, 33. Bölüm­
de Denk. (33.3)'le bulmuştuk. Ancak o zaman sadece gerçek indisleri göz önüne
alıyorduk. Gerçek indisler (ve fc'lar için) aşağıdaki denklemleri yazabiliriz:

kx = k cos 6i = a)Wl cos 8i


c

kx = k" cos Ot = 0)712 cos 0t


c
Denklem (33.51)'e bunları koyduğumuzda, aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

E'o n\ cos 9i - nz cos Ot


Eo n\ cos 9i + n2 cos Ot
Bu sonuç Denk. (33.3)'e benzememektedir. Ancak Snell yasasını kullanarak
n'lerden kurtulursak benzeyecektir. n2 = n\ sin fy/sin Ot der ve pay ile paydayı
sin öi'yle çarparsak, aşağıdaki denklemi elde ederiz:

cos di sin Ot - sin Oi cos Ot


Eo cos 9i sin Ot + sin Oi cos Ot

Pay ve payda, -(0* - Ot) ve (Oi + 0f)'nin sinüsleridir. Aşağıdaki denklemi yazabiliriz:

J L .Ü S Ü L jt L (33.56,
E0 sin (Oi + Ot)

E o ve E q aynı malzeme içinde olduklarından, yoğunlukları elektrik alanların ka­


releriyle orantılıdır ve önceden elde ettiğimiz sonuçla aynı sonucu elde ederiz.
Benzer şekilde Denk. (33.53) de Denk. (33.4)'le aynıdır.
Dik gelen dalgalar için 0j = 0 ve Ot = 0 eşitliklerini yazabiliriz. Denklem
(33.56) 0/0 sonucunu verir ki bu bizim için pek yararlı değildir. Ancak, Denk.
(33.55)'e geri dönüp aşağıdaki ifadeyi elde edebiliriz:

’0 \2
Ir _ /( E q 2\2
rijı -- nn2\1
(f n
(33.57)
Ii~ \ E 0J ~ \ n ı + n2)

Bu sonuç doğal olarak, dik gelme açısı için özel b ir "gelme düzlemi" olm adığın­
dan, "her" kutuplanma için geçerlidir.

33-5 M etallerden yansıma


Şimdi bu sonuçları kullanarak, ilginç b ir olgu olan metallerden yansımayı
anlayabiliriz. Neden m etaller parlaktır? Geçen bölümde, belli frekanslar için
metallerin kırılma indisinin büyük b ir sanal kısmı olduğunu gördük. Gelin,
n = -i n ı indisine sahip b ir metalin üzerine havadan (n = l'le) ışık geldiğinde
yansıyan yoğunluk için ne sonuç elde edeceğimizi görelim. Bu durumda Denk­
lem (33.55) (dik gelme açısı için) bize aşağıdaki ifadeyi verir:

E'o _ 1 + ini
Eo 1 - ini
Yansıyan dalganın yoğunluğu için, E'o ve £o'nun mutlak değerlerinin karesini
bulmamız gerekir:
¿r = l-Ebl2 = |1 +inı\2
(33.58)
Ii |£ol2
|J? 0|2 _ ll- in /l2

veya
h_ 1 + n2
= 1 (33.59)
h 1 + nj
İndisi sa f b ir sanal sayı olan b ir malzeme için, yüzde 10 0 yansıma vardır!
M etaller yüzde 100 yansıtmaz, fakat çoğu görünür ışığı iyi b ir şekilde yansı­
tır. Bir başka deyişle, indislerinin sanal kısmı çok büyüktür. Ancak daha önce,
Şekil 33-8 co frekansında bir ışığı kuvvetli
büyük b ir sanal kısmın kuvvetli b ir soğurma anlamına geldiğini görmüştük. şekilde soğuran bir malzeme, aynı zamanda
Dolayısıyla şu genel yasayı ifade edebiliriz: Herhangi b ir malzeme, herhangi bir o frekanstaki bir ışığı yansıtır.
frekansta çok iyi bir soğurucuysa, d algalar yüzeyden büyük oranda yansıtılır
ve çok azı içeri soğurulur. Bu etkiyi kuvvetli boyalarda görebilirsiniz. En kuv­
vetli boyaların sa f kristallerinin "metalik" b ir parlaklığı vardır. M or mürekkep
barındıran b ir şişenin kapağındaki kurumuş boyanın altın b ir metalik yansıma
yaptığını görm üşsünüzdür veya kurumuş bir kırmızı mürekkep bazen yeşilimsi
b ir metalik yansıma gösterir. Kırmızı mürekkep iletilen ışıktaki yeşilleri soğu­
rur, mürekkep yeterince yoğunsa yeşil ışık frekansları için kuvvetli b ir yüzey
yansıması meydana getirir.
Bu etkiyi, cam b ir levhayı kırmızı mürekkeple boyayıp sonra kurumaya b ı­
rakarak gözlemleyebilirsiniz. Levhanın arkasından beyaz b ir ışık demeti yön­
lendirirseniz, iletilen b ir kırmızı ışık demeti ve yansıyan bir yeşil ışık demeti
gözlemlersiniz.
Ş ek il 3 3 -9 T o p la m iç y a n s ım a .

33-6 Toplam iç yansıma


Işık, l'd en büyük bir n gerçek indisine sahip cam gibi b ir malzemeden ge­
çip, sözgelimi hava gibi, n2 indisi l'e eşit b ir ortama geçerse, Snell yasasına gö ­
re aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

sin &t = n sin 9i

iletilen dalganın açısı 9t, gelme açısı 0* "kritik açı" 9c'ye eşit olduğunda 90°
olur. Kritik açı 9C aşağıdaki denklemle bulunur:

n sin 9r = 1 (33.60)

6i kritik açıdan daha büyük olursa ne olur? Toplam iç yansım a olduğunu b ilir­
siniz. Peki, bu nasıl olur?
İletilen dalga için dalga sayısı fc*'nü veren Denk. (33.45)'e geri dönelim. A şa ­
ğıdaki eşitliği yazardık:
i n2 _ A1Ci 1,2
Kx - n2 „2 ~ Ky

ky = k sin di ve fc = a>n/c eşitliklerini bildiğim ize göre, aşağıdaki ifadeyi yazabi­


liriz:

k'x2 = (1 - n2 sin 2 0 j)

n sin 9i birden büyükse, fc^2 eksidir ve saf b ir sanal sayıdır. Örneğin ± ik j gi­
bi. Artık bunun ne anlama geldiğini biliyorsunuz! "iletilen" dalga (Denk. 33.34)
aşağıdaki biçime sahip olacaktır:

E t = Eö e±kı*

Dalga genliği, artan x'ler birlikte üssel olarak ya büyür ya da küçülür. Bizim
burada istediğimizin eksi işaret olduğu bellidir. Bu durum da sınırın sağında
dalganın genliği Şekil 33-9'daki gibi olacaktır. Dikkat ederseniz ki o)/c'dij. O da
1 /Ao derecesindedir, diğer b ir deyişle ışığın boş uzaydaki dalga boyunun tersi.
Işık bir cam-hava yüzeyinden tamamen yansıtıldığında, havada alanlar vardır
ancak yüzeyden öteye sadece ışığın dalga boyu mertebesi kadar b ir uzaklığa
erişirler.
1*2 = Şu soruyu şimdi nasıl cevaplayabileceğimizi görüyoruz: Camdaki bir ışık
dalgası yüzeye yeterince büyük b ir açıyla gelirse, yansıtılır; b ir başka cam par­
Ş ek il 3 3 -1 0 K ü çü k b ir b o ş lu k v a rs a , iç y a n s ı­
çası daha yüzeye getirilirse (böylece etkideki "yüzey" ortadan kaldırılırsa) ışık
m a " t o p la m " d e ğ ild ir . B o ş lu ğ u n ö te s in e i l e t i ­
le n b ir d a lg a v a r d ır . geçirilir. Bu tam olarak ne zaman olur? Tam yansım adan hiç yansımamaya ge­
çişin sürekli olması gerektiği kesindir! H ava boşluğu, havadaki dalganın üssel
kuyruğunun ikinci cam parçasında hissedilebilir b ir şiddete sahip olmasını
sağlayacak kadar küçük olursa, elektronlar sallanır ve Şekil 33-10'da görüldüğü
gibi yeni b ir dalga yaratılır. Bir kısım ışık iletilecektir. (Çözümümüzün eksik ol-
İF İ
‘ i l ,

(a)

O ©
İLETİCİ DEDEKTÛR dedektör

<»e

- / i • ; /

(b) (c)

İLETİCİ
©
DEDEKTÖR
0
DEDEKTÛR İLETİCİ
©
DEDEKTÖR

Şekil 33-11 İçerden yansıtılan dalgaların ilerlemesinin gösterimi.

duğu açıktır; bütün denklemleri iki cam arasındaki ince hava tabakası için tek­
rar çözmeliyiz.)
H ava boşluğu çok küçükse (ışığın dalga boyu mertebesinde, 10-5 cm gibi) bu
iletim etkisi gündelik ışıkla gözlemlenebilir, ancak en kolay şekilde üç santi­
metrelik dalgalarla gösterilebilir. Bu durumda üssel azalan dalga santimetre-
lerce uzanabilir. Etkiyi gösteren bir mikrodalga cihazı Şekil 33-11'de gösteril­
miştir. Üç santimetrelik b ir ileticiden dalgalar 45° açıyla b ir parafin prizmaya
yöneltilmiştir. Bu frekanslarda parafinin kırılma indisi 1,50'dir ve dolayısıyla
kritik açı da 41,5° olur. Dolayısıyla dalga 45° açılı yüzden tamamen yansıtılır
ve A dedektörü tarafından, Şekil 33-1 l(a)'daki gibi yakalanır. İkinci b ir parafin
prizması birinciyle şeklin (b) kısmında olduğu gibi temasta olacak şekilde yer­
leştirilirse dalga geçer gider ve B dedektörü tarafından yakalanır, iki prizma
arasında şeklin (c) kısmındaki gibi birkaç santimetrelik b ir boşluk bırakılırsa,
hem iletilen hem yansıyan dalgalar gözlemlenir. Şekil 33-1 l(a)'daki prizmanın
45° yüzünün dışındaki elektrik alan B dedektörünü yüzeye birkaç santimetre
yaklaştırılarak da gösterilebilir.
MADDENİN M ANYETİZM ASI

34-1 Diyamanyetizma ve param anyetizm a


Bu bölümde malzemelerin manyetik özellikleri hakkında konuşacağız. M a l­ 3 4 -1 D iy a m a n y e tiz m a v e p a r a m a n y e tiz m a

3 4 - 2 M a n y e t i k m o m e n t v e a ç ıs a l
zemelerin içinde en çarpıcı manyetik özelliğe sahip olanı demirdir. Benzer m an­
m o m e n tu m
yetik özellikler nikel, kobalt ve -yeterince düşük sıcaklıklarda (16°C altı)- gado­
3 4 -3 A t o m ik m ık n a t ıs la r ın p r e s e s y o n u
linyumun yanı sıra özel birkaç alaşım tarafından da paylaşılır. Ferromanyetiz- 3 4 -4 D iy a m a n y e tiz m a
ma olarak adlandırılan bu tür b ir manyetizma, yeterince dikkat çekicidir ve 3 4 -5 L a r m o r t e o r e m i

özel b ir bölümde tartışacağımız gibi oldukça karmaşıktır. Bununla birlikte b ü ­ 3 4 -6 K la s ik fiz ik n e d iy a m a n y e t iz m a y ı n e


d e p a r a m a n y e tiz m a y ı ö n g ö r ü r
tün sıradan maddeler her ne kadar küçük olsa da -ferrom anyetik malzemeler­
3 4 -7 K u a n tu m m e k a n iğ in d e a ç ıs a l
deki etkilerden bin ila milyon kat daha a z - bazı manyetik özellikler gösterebi­
m o m e n tu m
lir. Burada sıradan manyetizmayı yani ferromanyetizmadan farklı manyetik
3 4 -8 A t o m la r ın m a n y e tik e n e r jis i
özellikleri anlatacağız.
Bu küçük manyetizma iki türdür. Bazı malzemeler manyetik alanlara doğru
çekilirler; diğerleri itilirler. Dielektrik malzemelerin daima çekildiği elektrik
etkileri dışında, maddedeki manyetik etkilerin iki işareti vardır. Bu iki işaret
Şekil 34-1'de resmedildiği gibi bir kutbu düz bir parça ve diğer kutbu sivri bir
parça olan kuvvetli bir elektromıknatıs yardım ıyla kolayca gösterilebilir. M a n ­
yetik alan, sivri kutup ucuna yakın olan noktada düz kutba kıyasla daha b ü ­
yüktür. Küçük bir malzeme parçası uzun bir ipe bağlanıp kutuplar arasına ası­ Gözden geçirme; II. Cilt, Bölüm 15-1,

lırsa, genelde üzerine etki eden küçük b ir kuvvet ortaya çıkar. Bu ufak kuvvet, "Bir akım ilmeğindeki kuvvetler;

asılan malzemenin ufak bir yerdeğiştirmesi sayesinde gözlenebilir. Birkaç fer­ Bir çift kutbun eneıjisi."

romanyetik malzeme kutup yönüne doğru çok güçlü b ir şekilde çekilir. Bazıları
çok zayıf bir şekilde çekilirler; bazıları ise zayıf bir şekilde itilir.

SİCİM

KÜÇÜK BİR
— . — MALZEME PA R Ç A S I

Ş ek il 3 4 -1 K ü çü k b ir b iz m u t s ilin d ir i s iv r i k u tu p
t a ra fın d a n h a fifç e itilir ; a lü m in y u m p a rç a s ı is e ç e ­
k ilir.
ELEKTRO M IKNATIS

Etki, en kolay yüksek-alanlı bölgeden itilen küçük b ir bizmut parçasıyla gö­


rülebilir. Bu şekilde itilen m addeler diyamanyetik olarak adlandırılır. Bizmut
en güçlü diyamanyetik maddelerden birid ir fakat bu etki oldukça zayıftır. D iya­
manyetizma her zaman çok zayıftır. Eğer kutuplar arasına b ir alüminyum p a r­
çası asılırsa küçük bir kuvvet ortaya çıkar; fakat bu kuvvet kutba doğrudur.
Alüminyum gibi maddeler paramanyetik olarak adlandırılır. (Bunun gibi bir
deneyde mıknatıs açılıp kapandığında eddy-akımı kuvvetleri meydana gelir ve
bu n lar güçlü b ir itki yaratır. Bu nedenle, nesneler asıldıktan sonra net yerde-
ğiştirmeyi görmek için dikkatli olunmalıdır.)
Şimdi kısaca bu iki etkiyi oluşturan mekanizmayı tanımlayalım. İlk olarak,
çoğu maddedeki atomlar kalıcı bir manyetik momente sahip değildir ya da diğer
bir deyişle, atomun net momenti sıfır olacak şekilde her bir atomun manyetik
momenti birbirini yok edici etkiye sahiptir. Elektron spinleri ve yörünge hareket­
leri birbirini dengeler; bu nedenle herhangi bir atomun bir manyetik momenti
yoktur. Bu koşullar altında manyetik alanı devreye soktuğunuzda, atom içinde
indüksiyon nedeniyle akım üretilir. Lenz yasasına göre bu akımlar alanla ters
yöndedir. Bu nedenle atomların indüklenmiş manyetik momentleri manyetik ala­
na zıt yöndedir. Bu mekanizma diyamanyetizma olarak bilinir.
Bazı maddelerin atomlarıysa kalıcı manyetik momente sahiptir; yani elek­
tron spinleri ve yörüngeleri, sıfır olmayan net b ir akıma sahiptir. Bu nedenle
(her zaman var olan) diyamanyetik etkinin yanında, atomların manyetik mo­
mentlerinin hizalanma olasılığı da vardır. Bu durum da momentler alanla hiza-
lanmaya çalışır (bir dielektriğin kalıcı dipollerinin elektrik alanla hizalanması
gibi) ve indüklenen manyetizma manyetik alanı büyütme eğilimindedir. Bu
maddeler paramanyetiktir. Paramanyetizma genelde oldukça zayıftır çünkü hi-
zalayıcı kuvvetler, düzeni bozm aya çalışan termal kuvvetlerden kaynaklanan
kuvvetlerle kıyaslandığında oldukça zayıftır. Paramanyetizma ayrıca sıcaklığa
da duyarlıdır. (Metaldeki iletkenlikten sorumlu olan elektronların spinlerinden
kaynaklanan paramanyetizma, istisnadır. Bu olguyu burada tartışmayacağız.)
Sıradan paramanyetizma için, sıcaklık düştükçe etki güçlenir. Çarpışm aların
bozucu etkisinin azaldığı düşük sıcaklıklarda hizalanma artar. Diğer yandan
diyamanyetizma az ya da çok sıcaklıktan bağımsızdır. Manyetik momentin o l­
duğu herhangi b ir maddede, diyamanyetik etkinin yanında paramanyetik etki
de bulunur fakat genelde paramanyetik etki baskındır.
II. Cildin 11. Bölümünde bütün elektrik dipollerinin kendi ortak elektrik
alanları nedeniyle hizalandığı ferroelektrik malzemeleri tanımlamıştık. Benzer
şekilde bütün atomik momentlerin hizalandığı ferroelektrikliğin manyetik ben­
zetimini hayal edebiliriz. Eğer bunun nasıl olacağını hesaplam ak isterseniz,
manyetik kuvvetler elektrik kuvvetlerden daha küçük olduğu için, termal hare­
ketlerin b ir derece Kelvin sıcaklığının birkaç onda biri kadar düşük sıcaklıklar­
da bile hizalanmayı bozduğunu göreceksiniz. Bu nedenle oda sıcaklığında mık­
natısların kalıcı bir hizalanmaya sahip olması imkânsızdır.
Diğer yandan, bu durum tam olarak demirde meydana gelen şeydir. Demirin
farklı atomlarının manyetik momentleri arasında, doğrudan manyetik etkile­
şimlerden daha büyük, etkin b ir kuvvet vardır. Bu, sadece kuantum mekaniğiy­
le açıklanabilecek, doğrudan olmayan bir etkidir. Doğrudan manyetik etkile­
şimlerden on bin kat daha güçlüdür ve ferromanyetik malzemelerdeki moment­
lerin hizalanm asından sorumludur. Bir sonraki bölümde bu özel etkileşimi tar­
tışacağız.
Size diyamanyetizma ve paramanyetizmanın niteliksel b ir açıklamasını ver­
meye çalıştık; ama şunu da eklemeliyiz ki, malzemelerin manyetik etkilerini
klasik fiziği kullanarak açıklamanın herhangi bir yolu yoktur. Bunun gibi man­
yetik etkiler tamamen kuantum mekaniksel etkilerdir. Bununla birlikte bazı
sözde klasik fikirler geliştirip, ne olup bittiğini o şekilde anlam aya çalışmak
mümkündür. Bazı klasik fikirler geliştirebilir ve malzemelerin davranışını tah­
min edebilirsiniz; fakat bu argüm anlar herhangi bir anlam da "kabul görmüş"
değildir çünkü bu manyetik etkilerin her biri tam olarak kuantum mekaniksel
olaylardır. Diğer yandan plazm a ya da çok sayıda serbest elektronun bulundu­
ğu ve elektronların klasik mekanik yasalara uyduğu bazı durum lar da vardır.
Bu koşullar altında klasik manyetizmanın bazı teoremleri uygulanabilir. Ayrıca
bazı klasik fikirler tarihsel açıdan da önemlidir. İnsanlar başlangıçta manyetik
malzemelerin davranışlarını ve anlamını klasik fikirleri kullanarak anlamaya
çalıştılar. Son olarak, daha önce gösterdiğimiz gibi, klasik mekanik ne olacağı­
na dair bazı yararlı tahminlerde bulunabilir; aslında en doğru yolun önce kuan-
tum mekaniği öğrenmek ve daha sonra kuantum mekaniği açısından manyetiz­
mayı anlamaktır.
Diğer yandan, diyamanyetizma gibi basit olguları öğrenmek için kuantum
mekaniğinin öğrenilmesini beklemeyiz. Olan şeylerin yarısını açıklayabildiği
konusunda klasik mekaniğe güvenmek durumundayız; bununla birlikte bu ar­
güm anların gerçekte doğru olmadığını da anlamalıyız. Bu nedenle, farklı şeyle­
ri ispatladıklarından dolayı kafanızı karıştıracak b ir dizi klasik manyetizma
teoremi geliştireceğiz. Son teorem hariç, hepsi yanlış çıkacaktır. Daha da ötesi,
hepsi fiziksel dünyayı, kuantum mekaniğine değinmeden, yanlış şekilde tanım­
layacaktır.

34-2 Manyetik m om ent ve açısal momentum


Klasik mekaniğin kanıtlamak istediğimiz ilk teoremi şudur: Bir elektron da­
iresel bir yörüngede hareket ediyorsa (örneğin merkezcil b ir kuvvetin etkisi a l­
tında çekirdeğin etrafında dönmek gibi) manyetik moment ile açısal momentum
arasında belirli bir oran vardır. J elektronun açısal momentumu ve fi da m an­
yetik momenti olsun. Açısal momentumun büyüklüğü elektronun kütlesi çarpı
hız çarpı yörüngenin yarıçapıdır (bkz. Şekil 34-2). Yörünge düzlemine dik bir
doğrultuya sahiptir.
J = m vr (34.1)

(Bu elbette göreli olmayan b ir denklemdir fakat atomlar için iyi b ir yaklaşıklık­
tır; çünkü v/c genelde et/fıc * 1/137 mertebesinde veya yüzde biri kadardır.)
Benzer yörüngenin manyetik momenti akım çarpı alandır (bkz. Cilt II, Bölüm
14-5). Akım, yörüngenin herhangi b ir noktasından birim zamanda geçen yüktür
Şekil 34-2 Herhangi bir dairesel yörünge­
yani q yükü çarpı dönme frekansıdır. Frekans, hız bölü yörüngenin çevresi ol­ de fi manyetik momenti q/2rr çarpı J açı­
duğundan sal momentumuna eşittir.

olarak yazılır. Alan nr2 olduğundan, manyetik moment

olarak ifade edilir. O da ayrıca yörünge düzlemine diktir. Bu nedenle J ve fi ay­


nı yöndedir;

fi = J (yörünge) (34.3)

Oran ne hıza ne de yarıçapa bağlıdır. Dairesel yörüngede hareket eden herhangi


b ir parçacık için manyetik moment, q/2m çarpı açısal momentumdur. Bir elek­
tronun yükü negatiftir; bu yükü qe olarak adlandırırsak; elektron için şunu y a­
zabiliriz:

u = -----— J (elektron yörüngesi) (34.4)


2 m

Bu klasik olarak beklediğimiz şeydir ve gariptir ki kuantum mekaniği için


de doğrudur. Bununla birlikte eğer klasik fiziği takip ederseniz yanlış cevaplar
verdiği diğer durumları görebilirsiniz ve hangi şeylerin yanlış hangi şeylerin
doğru olduğunu görmek oldukça eğlenceli bir oyundur. Kuantum mekaniğinde
genel olarak nelerin doğru olduğunu da verelim. İlk olarak (34.4) denklemi yö­
rünge hareketi için doğrudur, fakat var olan tek manyetizma bu değildir. Elek­
tron aynı zamanda kendi ekseni etrafında bir spin dönmesine sahiptir (dünya­
nın kendi ekseni etrafında dönmesi gibi) ve bunun sonucunda hem açısal mo-
mentuma hem de manyetik momente sahiptir. Fakat tamamen kuantum meka-
niksel etkilerden dolayı -k lasik b ir açıklama yoktur- elektron spini için fi ile J
arasındaki oran, elektronun yörüngesel hareketi için aynı oranın iki katıdır;

u=- (elektron spini) (34.5)


m
Genel konuşmak gerekirse, herhangi b ir atomda, toplam b ir açısal momen­
tum ve toplam bir manyetik moment oluşturan birçok elektron vardır ve spin
ile yörünge rotasyonlarının bazı kombinasyonları bir açısal momentum ile bir
manyetik moment oluşturur. Bunun böyle olması için hiçbir klasik neden olma­
masına rağmen, (yalıtılmış b ir atom için) manyetik momentin yönünün açısal
momentumun yönüne ters olması kuantum mekaniğinde daim a doğrudur. Bu
ikisinin oram ne - qe/m ne de - qe/2 m ’dir fakat bunların arasında bir değer
alır; çünkü spin ve yörünge katkılarının bir karışımı vardır.

(34.6)

Buradaki g çarpanı, atomun durumuna has bir özelliktir. Saf yörünge momenti
için 1 ya da saf spin momenti için 2 ya da bir atom gibi daha karmaşık sistem­
ler için başka bir değerdedir. Elbette, bu denklem çok fazla şey söylemez. M an ­
yetik momentin açısal momentuma paralel olduğunu; fakat herhangi b ir büyük­
lüğe sahip olabileceğini söyler. Denklem (34.6)'nın biçimi uygundur, g -"Lande
g-faktörü" olarak adlan dırılır- büyüklüğü bir mertebesinde olan boyutsuz b ir
sabittir. Kuantum mekaniğinin görevlerinden biri de herhangi bir atomik du ­
rum için p-faktörünü tahmin etmektir.
Ayrıca çekirdekte ne olduğuyla da ilgilenebiliriz. Çekirdekte b ir yörünge et­
rafında dolanan proton ve nötronlar vardır ve bunlar aynı zamanda, elektron
gibi, b ir iç spine sahiptir. Yine, manyetik moment açısal momente paraleldir.
İkisinin arasındaki oranın büyüklük mertebesi, b ir çember etrafında dolanan
b ir proton için beklediğimiz değerdir ve Denk. (34.3)’teki verilen m protonun
kütlesine eşittir. Bu nedenle

(34.7)

yazılabilir. Burada mp protonun kütlesidir ve g -nük leer g-faktörü olarak a d ­


lan dırılan - her b ir çekirdek için ayrı belirlenmesi gereken bir sayıdır.
Çekirdek için bir diğer önemli farklılık protonun spin manyetik momentinin
elektronda olduğu gibi g-faktörü 2 değildir. Proton için g = 2 ■(2,79)'dur. Nötron
da spin manyetik momentine sahiptir ve manyetik momentinin açısal
momentumuna oranı 2-(—1,91) değerindedir. Diğer bir deyişle nötron manyetik an­
lamda tam olarak "yüksüz" değildir. Küçük bir mıknatıs gibidir ve negatif yüklü
dönen bir parçacığın sahip olacağı türden bir manyetik momente sahiptir.

34-3 Atomik m ıknatısların presesyonu


Açısal momentumla orantılı manyetik momente sahip olmanın sonuçların­
dan birisi manyetik alana konulan atomik b ir mıknatısın yalpalamasıdır. İlkin
klasik olarak düşünelim. Düzgün bir manyetik alanda serbestçe salınan b ir fi
manyetik momentimiz olsun, fi x B ye eşit bir r torku hisseder ve bu tork manye­
tik momenti alan yönünde yönlendirmeye çalışır. Fakat atomik mıknatıs bir ji-
roskoptur; J açısal momentumuna sahiptir. Bu nedenle, manyetik alandan kay­
naklanan tork mıknatısın alan yönünde yönelmesine neden olmaz. Bunun yerine
mıknatıs yalpalar, tıpkı I. Cildin 20. Bölümünde jiroskobu analiz ederken gördü­
ğümüz gibi. Açısal momentum -v e onunla birlikte manyetik moment- manyetik
alana paralel bir eksende yalpalar. Presesyon hızını ilk cildin 20. Bölümünde
kullandığımız yöntemle bulabiliriz.
Küçük b ir At zaman aralığında açısal momentumun J den J ' değerine, Şekil
34-3'te gösterildiği gibi, B manyetik alanının yönüne göre her zaman aynı 9 açı­
sında kalarak değiştiğini varsayalım . Presesyonun açısal hızını a>p olarak ad­
landırırsak, presesyonun At zaman aralığındaki açısı (üp At olur. Şeklin geomet­
risinden At zaman aralığında açısal mometumun değişimini

AJ = (J sin0)(wp A t)
olarak yazabiliriz.
Bu nedenle açısal momentumun değişim hızı

dJ „ . „
----- = cüd J sın6 (34.8)
dt
ve karşılık gelen tork

t = fiB sinö (34.9)

presesyonun açısal hızıysa

(34.10)

olur. Denklem (34.6)'dan n !J ifadesini çekersek atomik b ir sistem için

(34.11)

presesyon frekansını B'yle orantılı buluruz. Bir atom için (ya da elektron)

tün
Jp = — *— = (1,4 MegaHertz/Gauss) gB (34.12)
2n

olduğunu ve bir çekirdek için


Şekil 34-3 Açısal momentumu J olan ve
bir B manyetik alanında tı)p açısal hızıyla
fp = — — = (0,76 KiloHertz/Gauss) gB (34.13) yalpalayan fi manyetik momentine sahip
2n
bir parçacık.

değerlerini hatırlamamız yararlı olacaktır. (Atom ve çekirdek için kullandığımız


denklemler her iki durumda da farklı g değerleri kullanıldığı için farklıdır.)
Klasik kurama göre elektron yörüngeleri ve spinleri b ir manyetik alanda
yalpalar. Bu kuantum mekaniğinde de doğru mudur? Kesinlikle doğrudur fakat
"presesyonun" anlamı farklıdır. Kuantum mekaniğinde klasik anlamıyla b ir açı­
sal momentumun yönünden bahsedilemez; bununla birlikte; "presesyon" ola­
rak adlandırdığım ız olguyla bir benzerlik kurabiliriz. Kuantum mekaniksel b a ­
kış açısından bu konuyu sonra tartışacağız.

34-4 Diyamanyetizma
Şimdi klasik bakış açısından diyamanyetizmayı inceleyelim. Birkaç şekilde
incelenebilir, fakat biz güzel b ir yolu takip edeceğiz. Atomun yakınlarında y a­
vaşça bir manyetik alanı devreye soktuğumuzu düşünelim. Manyetik alan de­
ğiştikçe manyetik indüksiyon nedeniyle b ir elektrik alan üretilir. Faraday yasa­
sından iTnin herhangi bir kapalı yol etrafındaki çizgi integrali, yol boyunca
manyetik akının değişim hızına eşittir. Şekil 34-4'te gösterildiği gibi, yarıçapı r
olan ve atomun merkeziyle eşmerkezli b ir T yolunu ele alalım. Bu yol etrafında­
ki elektrik alanının ortalama teğetsel bileşeni

E2nr = ------- (Bnr2)


dt
olur ve şiddeti

dB
E =- —
2 dt
olarak hesaplanır.
Atomdaki bir elektrona etki eden indüklenmiş elektrik alan, dJ/dt açısal
momentumunun değişim hızına eşit b ir -qeE r torku meydana getirir; Şekil 34-4 Bir atomdaki elektronlara etki
eden indüklenmiş elektrik kuvvetleri.
Sıfır alandan zamana göre integral aldığımızda, alanın uygulanm aya başlam a­
sından kaynaklanan açısal momentumda meydana gelen değişim
Ogr2
AJ= B (34.15)
2
olarak yazılır. Bu, alan uygulanm aya başlandığında elektronlara verilen dön­
dürmeden kaynaklanan fazladan açısal momentumdur.
Eklenen bu açısal momentum ek b ir manyetik moment yaratır, çünkü yörün­
gesel b ir harekettir ve - q e/ 2m çarpı açısal momentuma eşittir. İndüklenen diya­
manyetik momentse şudur:
Qe o^r2
A// = - ------ A J = - ------- B (34.16)
2m 4m
Eksi işareti (Lorentz yasasını uyguladığınızda göreceğiniz gibi) eklenen momen-
tumun manyetik alana zıt olduğu anlamına gelir.
(34.16) denklemini biraz farklı b ir şekilde yazabiliriz, r2, S ye paralel b ir ek­
senden atoma kadar olan yarıçaptır; bu nedenle eğer B z-ekseni yönündeyse, x2
+ y 2 değerini alır. Eğer küresel simetrik atomları ele alırsak x2 + y2'nin ortala­
ması (bütün yönlerde atomların doğal eksenleri üzerinden alınan ortalama),
atomun merkezinden radyal uzaklığın karesinin ortalam asının 2/3 katıdır. Bu
nedenle genelde (34.16) denklemi
gi
A/i = - — (r^ortS (34.17)
6m
şeklinde ifade edilir.
Herhangi bir durumda B manyetik alanıyla orantılı ve ona zıt indüklenmiş
b ir atomik moment buluruz. Söz konusu etkiye diyamanyetizma denir. Bu, düz­
gün olmayan b ir manyetik alandaki bir bizmut parçasının üzerine etki eden kü­
çük kuvvetten sorumlu manyetik etkidir. (Alandaki indüklenmiş momentlerin
enerjisini hesaplayarak bu kuvveti bulabilirsiniz ve madde yüksek alanlı bir
bölgeye girerken ya da çıkarken enerjisinin nasıl değiştiğini görebilirsiniz.)
Ana problemimiz hâlâ ortada; yarıçapın kare ortalaması (r2) ^ nedir? Klasik
mekaniğin bir cevabı yoktur. Geriye dönüp kuantum mekaniğiyle işe başlam alı­
yız. Atomda elektronun tam olarak nerede olduğunu söyleyemeyiz; sadece bir
yerde olma olasılığından bahsederiz. Eğer olasılık dağılımı için (r2)ort terimini
merkezden olan uzaklığın karesinin ortalaması olarak yorumlarsak, kuantum
mekaniği tarafından verilen diyamanyetik moment Denklem (34.17)'le aynı olur.
Bu denklemde verilen elbette tek b ir elektron için momenttir. Toplam moment,
atomdaki tüm elektronların momentlerinin toplamıdır. Sürpriz olan şey, klasik
fikirlerle kuantum fikirlerinin aynı sonuçlan vermesidir, bununla birlikte, gö­
receğimiz gibi, (34.17) denklemini ortaya koyan klasik fikir aslında klasik meka­
nikte geçerli değildir.
Benzer diyamanyetik etki b ir atom kalıcı diyamanyetik momente sahip ol­
duğunda da meydana gelir. O zaman sistem manyetik alanda yalpalayacaktır.
Bütün atom yalpaladıkça küçük ek b ir açısal hız kazanır ve bu ufak dönüş m an­
yetik momente ufak bir düzeltme getiren küçük bir akım yaratır. Bu, diyam an­
yetik etkinin farklı bir gösterilme şeklidir. Fakat paramanyetizma hakkında ko­
nuşurken bu konuda çok fazla endişe duymamıza gerek olmayacak. Eğer diya­
manyetik etki ilk kez hesaplanırsa, burada yaptığımız gibi, yalpalam adan kay­
naklanan ek küçük bir akımdan endişe duymamıza gerek kalmaz. Zaten diya­
manyetik terimde bu katkı eklenmiştir.

34-5 Larm or teoremi


Şu ana kadar elde ettiğimiz bilgilerle şimdiden bazı sonuçlara varabiliriz.
Birincisi, klasik kuramda moment /i, her atom için özel bir orantı sabiti çarpı
J'yle orantılıydı. Elektronların spinleri yoktu ve orantı sabiti daim a - q e/2m de­
ğerindeydi; dolayısıyla (34.6) denkleminde g = 1 olarak almalıyız. ıı/J oranı
elektronların iç hareketinden bağımsızdı. Bu nedenle, klasik kurama göre, b ü ­
tün elektron sistemleri aynı açısal hızla yalpalar (Bu, kuantum mekaniğinde
doğru değildir). Bu sonuç birazdan kanıtlayacağımız klasik mekanikteki b ir
teoremle ilişkilidir. Merkezi b ir nokta etrafında bir çekim kuvvetiyle b ir arada
duran çok sayıda elektronumuz olsun; aynı, elektronların çekirdek tarafından
çekilmesi gibi. Elektronlar ayrıca birbirleriyle de etkileşir ve genelde karmaşık
hareketlere sahiptir. Manyetik alan olm adığı durumda hareketi çözdüğümüzü
düşünelim ve zayıf bir manyetik alanda hareketin ne olacağını hesaplam aya ça­
lışalım. Teorem, zayıf b ir manyetik alandaki hareketin, alanın olmadığı durum ­
daki çözüme her zaman, wı - qeB/2m açısal hızında ek b ir dönme hareketi ve­
receğini söyler (Bu eğer g = 1 olursa u>p değeriyle aynıdır). Elbette, olası çok sa ­
yıda hareket vardır. Manyetik alanın olm adığı her harekete karşılık gelen bir
hareket vardır ve bu, başlangıçtaki hareket artı dönme hareketinden oluşur. Bu
Larm or teoremi olarak adlandırılır ve ( ü i , Larm or frekansıdır.
Teoremin nasıl kanıtlanacağını göstereceğiz fakat şimdi detayları tartışa­
lım. İlk olarak merkezcil kuvvet alanındaki b ir elektronu ele alalım. Bu kuvvet
merkeze doğru yönelen F[r) kuvvetidir. Eğer manyetik alanı devreye sokarsak ek
bir qv x B kuvveti ortaya çıkar; bu nedenle toplam kuvvet

F[r) + q v x B (34.18)

olur. Şimdi B 'ye paralel ve kuvveti merkezinden geçen b ir eksen etrafında w açı­
sal hızıyla dönen b ir koordinat sistemi içinden bakalım. Bu artık eylemsiz bir
sistem değildir bu nedenle uygun sözde kuvvetleri koyacağız; I. Cildin 19. Bölü­
münde haklarında konuştuğumuz merkezkaç ve Coriolis kuvvetlerini, co açısal
hızıyla dönen bir çerçevede ayrıca hızın radyal, vr, bileşeniyle orantılı teğetsel
b ir kuvvet

Ft = -2mcovr (34.19)
ve radyal b ir kuvvet
Fr = moı2r + 2mcovt (34.20)

ortaya çıkar; burada vt, dönen çerçevede ölçülen hızın teğetsel bileşenidir (Dö­
nen ve eylemsiz çerçeveler için radyal bileşen v r aynıdır).
Şimdi yeterince küçük açısal hızlar için (cjr « vt) (34.20) denklemindeki ilk
(merkezkaç) terimi ikinci terime kıyasla (Coriolis) ihmal edebiliriz. O zaman
(34.19) ve (34.20) denklemleri
F = -2 m < o x v (34.21)

olarak yazılabilir. Eğer dönmeyi ve manyetik alanı birleştirirsek (34.21) denkle­


mindeki kuvveti (34.18) denklemine ekleriz. Toplam kuvvet

flr) + qv x B + 2m v x <a (34.22)

olarak bulunur. Son terimi elde etmek için vektörel çarpımın sırasını ve dolayı­
sıyla (34.21) denkleminin işaretini değiştirdik. Sonucumuza bakacak olursak

2 ma> = -q B

eşitliğinde sağ taraftaki iki terim birbirini sadeleştirir ve hareketli çerçevedeki


tek kuvvet FM 'dir. Elbette, elektronun dönen gözlem çerçevesinde hareketi,
manyetik alan olmadığı zamanki hareketidir. Bir elektron için Larm or teoremi­
ni kanıtlamış olduk. Kanıt, oı'nin küçük olduğunu varsaydığı için, teorem aynı
zamanda zayıf alanlar için de doğrudur. Sizden bekleyebileceğimiz tek geliştir­
me, çok sayıda elektronun aynı merkezi alanda olduğu ve birbirleriyle etkileşti­
ği durumu elealıp aynıteoremi kanıtlamanızdır. Bu nedenle atom ne kadar
karmaşık olursa olsun eğer b ir merkezi alan varsa kuram doğrudur. Fakat bu
klasik mekaniğin sonudur çünkü hareketin yalpalam a hareketi durumunda bu
doğru değildir. (34.11) denkleminin presesyon frekansı u>p sadece 6j£'ye eşittir;
elbette g = 1 olması şartıyla.
34-6 Klasik fizik ne diyamanyetizmayı ne de param anyetizm a-
yı öngörür
Şimdi klasik mekaniğe göre ne diyamanyetizmanın ne de paramanyetizma-
nın olabileceğini göstereceğiz. Kulağa delice gelebilir; ilk olarak paramanyetiz-
mayı, diyamanyetizmayı, yalpalayan yörüngeleri ve benzeri şeyleri kanıtladık
şimdi de hepsinin yanlış olduğunu kanıtlayacağız. Evet! Eğer klasik mekaniği
yeterince uzun takip edersek manyetik etkilerin olamayacağını görürüz; hepsi
birbirlerini sıfırlar. Eğer belirli b ir bölgede klasik fikirlerle yola çıkarsak ve ye­
terince ileri gitmezsek, istediğiniz cevabı elde edebilirsiniz. Fakat tek doğru ka­
nıt b ir manyetik etkinin olmadığı yönünde olacaktır.
Klasik mekaniğin sonuçlarından biri şudur: eğer içinde elektronlardan, pro­
tonlardan ve her ne içeriyorsa b ir gaza sahip bir sisteminiz varsa ve bunu bir
kutu içerisinde tutuyorsanız, kutunun içinde hiçbir şey değişmeyecektir ve böy-
lece manyetik etki olmayacaktır. Kendisini bir arada tutan b ir yıldız gibi yalı­
tılmış b ir sisteminiz varsa manyetik etkiye sahip olma ihtimali vardır ve m an­
yetik alan altında yıldız dönmeye başlayabilir. Fakat bu koşullar altında dön­
meyen b ir malzeme parçasına sahipseniz bir manyetik etkiden bahsedem ezsi­
niz. Burada kastettiğimiz şudur: Belirli bir sıcaklıkta sadece b ir termal denge
durumu bulunduğunu varsayarız. Kuram o zaman, eğer b ir manyetik alanı dev­
reye sokarsanız ve sistemin termal dengeye gelmesini beklerseniz, paramanye-
tizmanın ya da diyamanyetizmanın olamayacağını söyler; indüklenen manyetik
moment yoktur. Kanıt: İstatistiksel mekaniğe göre b ir sistemin herhangi b ir ha­
reket durumunda bulunm a olasılığı e~u/kT ifadesiyle orantılıdır, burada U hare­
ket enerjisidir. Peki hareketin enerjisi ne anlama gelir? Sabit b ir manyetik alan ­
da hareket eden b ir parçacık için enerji, var olan potansiyel enerji artı
m v 2/ 2'dir ve ek b ir manyetik alan yoktur. [Elektromanyetik alandan doğan kuv­
vetlerin q(E + v x B) olduğunu ve manyetik alan tarafından etkilenmeyen iş
hızının F • v, qE ■ v 'y e eşit olduğunu biliyorsunuz.] Bu nedenle manyetik alan
olsun ya da olmasın bir sistemin enerjisi her zaman kinetik ve potansiyel ener­
jinin toplamıyla verilir. Herhangi bir hareket sadece enerjiye b ağlı olduğu için -
yani hız ve konum a- manyetik alanın olması ya da olmaması önemli değildir.
Bu nedenle termal denge için manyetik alanın bir etkisi yoktur. Eğer bir kutu
içinde b ir sisteme sahipseniz ve ikinci bir kutuda manyetik alanın etkisinde bir
sisteminiz varsa, birinci kutuda herhangi b ir noktada belli b ir hıza rastlama
olasılığınız ikinci kutuyla aynıdır. Birinci kutu bir ortalama dönen akıma sahip
değilse (sabit duvarlarla dengedeyse), ortalama manyetik moment yoktur. İkin­
ci kutudaki hareketlerin hepsi aynıysa ortalama b ir manyetik moment yoktur.
Bu nedenle eğer sıcaklık sabitse ve alan açıldıktan sonra termal dengeye yeni­
den ulaşılm ışsa, alan tarafından indüklenen bir manyetik alan olamaz; klasik
mekaniğe göre. Manyetizmayla ilgili tatmin edici cevapları sadece kuantum
mekaniğinden elde edebiliriz.
Ne yazık ki, kuantum mekaniğini tam olarak anladığınızı düşünmüyoruz; bu
nedenle konuyu tartışmak oldukça zordur. Diğer yandan ilk olarak bütün kural­
ları öğrenerek ve daha sonra farklı durum lara uygulayarak her zaman bir şey­
lerin öğrenilemeyeceğini de biliyoruz. Bu derste üzerine çalıştığımız neredeyse
bütün konular farklı bir şekilde incelenmiştir. Elektrik konusunda, M axw ell
denklemleriyle "bir noktada buluştuğum uzu" ve bir sonuç çıkarttığımızı belirt­
miştik. Bu bir yöntemdir. Fakat şimdi, kuantum denklemlerini yazıp bütün so­
nuçları elde ederek yeni "bir noktada buluştuğum uzu" söylemeyeceğiz. Sadece
nereden geldiklerini öğrenmeden önce bazı kuantum mekaniği yasalarından
bahsettik. Şimdi devam ediyoruz.

34-7 Kuantum m ekaniğinde açısal m omentum


Manyetik moment ile açısal momentum arasındaki ilişkiyi görmüş olduk.
Keyifliydi. Peki manyetik moment ve açısal momentumun kuantum mekaniğin­
deki anlamı nedir? Kuantum mekaniğinde manyetik moment gibi şeyleri tanım­
lamanın en iyi yolu, tam olarak ne anlama geldiklerini anlamak için, enerji gibi
nicelikler cinsinden açıklamaktır. Şimdi manyetik momenti enerji cinsinden
açıklamak kolaydır çünkü b ir manyetik alandaki momentin enerjisi klasik ku­
ramda // B'dir. Bu nedenle kuantum mekaniğindeki yeni tanımımız şudur: Eğer
manyetik alandaki bir sistemin enerjisini hesaplarsanız ve alanın büyüklüğüyle
(küçük alanlar için) orantılı olarak bulursanız, katsayıyı alan yönündeki m an­
yetik momentin bileşeni olarak adlandırırız. (Şimdilik tam olarak ne anlama
geldiğini bilmek zorunda değiliz; sadece sıradan manyetik moment hakkında
konuşuyoruz.)
Şimdi kuantum mekaniğinde açısal momentum fikrini tartışmak istiyoruz
ya da açısal momentumun kuantum mekaniğinde ne anlama geldiğini. Yeni ya­
saları öğrendikçe her bir kelimenin aslında tam olarak aynı şeyi açıklamadığını
görüyoruz. "Açısal momentumun ne olduğunu biliyorum. Torkla değişen bir
şeydir" diyebilirsiniz. Peki tork nedir? Kuantum mekaniğinde eski nicelikleri
yeniden tanımlamamız gerekir. Yani "kuantaçısal momentum" ya da benzer bir
isim vermemiz daha uygun olabilirdi çünkü açısal momentum kuantum meka­
niğinde tanımlandığı gibidir. Fakat kuantum mekaniğinde eski açısal momen­
tum fikrine yakın bir tanım bulursak, sistem yeterince büyük olduğunda, yeni
bir kelime icat etmek doğru olmayacaktır. Bunu açısal momentum olarak a d ­
landırabiliriz. Bu anlayışla tanımlayacağımız söz konusu şey açısal momentum
olacaktır. Büyük sistemler için klasik mekanikte açısal momentum olarak tanı­
dığımız şeye benzeyecektir.
ilk olarak boş uzaydaki b ir atom gibi, açısal momentumun korunduğu bir
sistemi ele alalım. Bunun gibi b ir sistem (dünyanın kendi ekseni etrafında dön­
mesi gibi), seçeceğimiz herhangi bir eksen etrafında dönebilirdi. Ve herhangi
bir spin durumu için, hepsinin aynı enerjili ve her bir durumun açısal momen­
tumun ekseninin yönüne bağlı olduğu çok sayıda "farklı" durum olabilir. Bu ne­
denle klasik kuramda verilen b ir açısal momentum için aynı enerjili sonsuz sa ­
yıda olası durum vardır.
Bununla birlikte kuantum mekaniğinde birkaç farklı durum meydana gelebi­
lir. Birincisi, böyle bir sistemin var olabileceği durum sayısı sınırlandırılmıştır;
sadece sonlu sayıda durum olabilir. Eğer sistem küçükse sonlu sayı oldukça kü­
çüktür ve eğer sistem büyükse sonlu sayı gittikçe büyür. İkincisi açısal momen­
tum yönünün verilmesiyle b ir "durum" tanımlanamaz fakat sadece açısal mo­
mentumun belirli b ir yöndeki bileşeninin verilmesiyle tanımlanabilir; örneğin z-
yönü. Klasik olarak toplam açısal momentumu J olan b ir nesne z-bileşeni için
+J'den - J y e herhangi b ir değer alabilir. Fakat kuantum mekaniksel olarak açısal
momentumun z-bileşeni sadece belirli kesikli değerler alabilir. Belirli bir enerjili
herhangi bir sistem -atom ya da çekirdek g ib i- karakteristik b ir j sayısına sa­
hiptir ve açısal momentumun z-bileşeni sadece aşağıdaki değerleri alabilir;

İh
( /- l ) f t
ü - 2 )h

I (34.23)
-(/ - 2 )h
-(/-DA
-jh

En büyük z-bileşeni j h 'tır; ondan bir küçük olan h birim i kadar azdır ve bu şe­
kilde azala azala - jh değerine kadar iner, j "sistemin spin"idir (bazıları "toplam
açısal momentum kuantum sayısı" olarak adlandırır; fakat biz "spin" olarak a d ­
landıracağız).
Söylediklerimizin sadece "özel" z-ekseni için doğru olduğu konusunda endi­
şe duyuyor olabilirsiniz fakat bu böyle değildir. Spiniy olan bir sistem için her­
hangi bir eksen boyunca açısal momentum bileşeni sadece (34.23)'teki değerleri
alabilir. Oldukça gizemli olmasına rağmen şimdilik bunu kabul etmenizi istiyo­
ruz. Bu konuya daha sonra değineceğiz. En azından z-bileşenin eksi bir sayıdan
artı b ir sayıya gittiğini ve z-ekseninin artı yönünün neresi olduğu konusunda
şimdilik b ir seçim yapmak zorunda olmadığımızı hayal edin. (Elbette, eğer
+/den farklı eksi b ir sayıya gittiğini söyleseydik bu çok daha gizemli olurdu
çünkü z-eksenini farklı b ir yönü işaret ederek tanımlayamazdık.)
Şimdi eğer açısal momentumun z-bileşeni +/den -/ y e tam sayılarla gitmek
zorundaysa j de tamsayı olmalıdır. Hayır! Hiç de değil; iki j b ir tamsayı eder. + j
ile - j arasındaki fark sadece tamsayıdır. Bu nedenle 2/nin tek ya da çift sayı ol­
masına göre j spini ya tam sayıdır ya da yarım tamsayıdır. Örneğin spini j = 3/2
olan lityumunkine benzer bir çekirdek alalım, z-ekseni etrafındaki açısal mo-
mentumu h biriminde
+3/2
+ 1/2
- 1/2
-3/2

olur. Eğer çekirdek boş uzaydaysa ve dış b ir alan yoksa hepsi aynı enerjiye s a ­
hip dört olası durum vardır. Eğer spini iki olan b ir sisteme sahipsek o zaman
açısal momentumun z-bileşeni fi biriminde

2
1
0
-1
-2

olur. Eğer kaç durum olduğunu sayarsanız (2/ + 1) olasılık olduğunu görürsü­
nüz. Diğer bir deyişle eğer bana eneıjiyi ve j spinini söylerseniz, ben de tam
olarak (2 / + 1 ) durum olduğunu ve her b ir enerjinin de açısal momentumun z-bi-
leşeninin farklı olası değerlerine karşılık geldiğini söylerim.
Bir gerçeği daha eklemek istiyorum. Eğer bilinen j değerli atomdan rastgele
birisini seçip açısal momentumun z-bileşenini ölçerseniz, her biri eşit şansa
sahip olası değerlerden birini bulabilirsiniz. Aslında tüm durum lar tek bir d u ­
rum dur ve biri diğeri kadar olasıdır. Her biri dünyada aynı "ağırlığa" sahiptir.
(Özel b ir örneği ayırmak için özel b ir şey yapılm adığını varsayıyoruz.) Tesadüfi
b ir şekilde bu gerçekliğin klasik olarak b ir karşılığı vardır. Eğer klasik olarak
benzer soruyu sorarsınız; "Her biri aynı toplam açısal momentuma sahip rast­
gele sistemler alırsak, özel b ir açısal momentumun z-bileşenini bulm a olasılığı
ne olur?" Cevap şu olur: Maksim um dan minimuma bütün değerler eşit olasılığa
sahiptir. (Bunu kolayca görebilirsiniz.) Klasik sonuç, kuantum mekaniğindeki
(2 /+ 1 ) olası durum la aynıdır.
Şimdiye dek ele aldıklarımızın ardından, bir diğer ilginç ve sürpriz sonuç da­
ha elde edebiliriz. Klasik hesaplamaların nihai sonucunda ortaya çıkan nicelik, J
açısal momentumunun büyüklüğünün karesidir; diğer b ir deyişle J ■ J ’dir. Görü­
nen o ki, klasik kuralları kullanarak ve basit bir kuralı takip ederek doğru kuan­
tum mekaniksel denklemi tahmin etmek olasıdır: J2 = J ■ J ile j ( j + l)fi 2 terimini
yerdeğiştirmek. Bu kural genel olarak kullanılır ve genelde de doğru sonucu verir
fakat her zaman değil. Bu kuralın neden doğru olduğunu göstermek istiyoruz.
J ■J skaler çarpımı

J- J= + J j + Ji

olarak yazılır. Skaler olduğu için spinin herhangi bir yönü için aynıdır. Rastge­
le herhangi bir atomik sistemi seçtiğimizi ve J2, Jy, ölçümleri yaptığımızı dü ­
şünelim, ortalama değer her b iri için aynıdır. (Herhangi bir yön için özel b ir ay­
rım yoktur.) Bu nedenle J ■ J'nin ortalaması herhangi bir bileşenin ortalam ası­
nın üç katına eşittir:
( J ' J )o r t — 3 ^ z ) o r t

Fakat J ■ J bütün yönlerde aynı olduğu için ortalama değeri elbette onun sabit
değeridir:
J -J = 3 < J l)o rt (34.24)

Eğer kuantum mekaniği içinde benzer denklemi kullanacağımızı varsayarsak


kolayca <J|)0rt değerini bulabiliriz. Sadece J§'nin olası (2j + 1) değerlerinin top­
lamını alacağız ve toplam sayıya böleceğiz:

2j + 1
Spini 3/2 olan bir sistem için

, r2. (3/2)2 + (1/2)2 + (-1/2 )2 + (—3/2)2 5


W z ) o r t -------------------------------------------------------- h = h
4 4
elde ederiz ve

J J= 3<Jİ)ort= 3-|ft2 = | -(-| + l)ft 2

sonucuna ulaşırız. (34.25) denklemini çıkarmayı size bırakıyoruz ve (34.24)


denklemini kullanarak genel sonucu elde ediyoruz:

J J = j{j+ m 2 (34.26)

Klasik olarak düşünmemize rağmen J'nin z-bileşeninin en büyük olası değeri


J'nin büyüklüğüdür -y a n i VJ ■ J - ve kuantum mekaniksel olarak Jz'nin maksi­
mum değeri bundan biraz küçüktür çünkü jh her zaman y jj(j + l)ft değerinden
küçüktür. Açısal momentum asla "tam olarak z-yönünde" olmaz.

34-8 Atom ların manyetik enerjileri


Şimdi yeniden manyetik moment hakkında konuşalım. Kuantum mekaniğin­
de atomik sistemlerin manyetik momentinin (34.6) denklemi sayesinde açısal
momentum cinsinden yazılabildiğini söylemiştik:

(34.27)

Burada qe ve m elektronun yükü ve kütlesidir.

Dış bir manyetik alana konulan atomik bir mıknatıs, alan yönündeki manye­
tik momentinin bileşenine bağlı olan ek b ir manyetik enerjiye sahiptir.

^manyetik=— ® (34.28)

olduğunu biliyoruz. B'nin yönünü z-ekseninde seçersek

^manyetik= ~Hz& (34.29)

buluruz ve (34.27) denklemini kullanarak

-j
^manyetik= \ 2m f )( ~

elde ederiz.
Kuantum mekaniği Jz'nin her zaman belirli değerler alacağını söyler; jh,
(j-l )h , .... -jh . Bu nedenle atomik bir sistemin manyetik enerjisi gelişigüzel de­
ğildir; sadece belirli değerler alabilir. Örneğin maksimum değeri şudur:
qeh/2m niceliği genelde "Bohr Magnetonu” olarak adlandırılır ve hb olarak yazı­
lır:
qeh
M? =
2m
Manyetik enerjinin olası değerleri aşağıdaki gibidir:

^manyetik — 9HB B ~ T ~
rl

Burada Jz/h, olası j, {j - 1), {j - 2 ) , ..., (~j +1) , - j değerlerini alır.

Diğer bir deyişle b ir atomik sistemin enerjisi manyetik alana konulduğunda


alanla orantılı b ir şekilde değişir ve Jz'yle orantılıdır. Bir sistemin atomik ener­
jisi manyetik alan tarafından " 2j + 1 düzeye ayrılır." Örneğin manyetik alan
Şekil 34-5 Bir B manyetik alanındaki spin
3/2 sisteminin olası manyetik enerjileri. yokken U q enerjili ve j = 3/2 olan bir atom b ir manyetik alana konulduğunda
dört olası değer alır. Bu enerjiler, Şekil 34-5'te gösterildiği gibi bir enerji düzey
diyagram ıyla gösterilebilir. Bir B manyetik alanındaki herhangi b ir atom dört
olası enerjiden sadece birine sahiptir. Bu, bir manyetik alandaki b ir atomik sis­
temin davranışını tanımlayan kuantum mekaniksel b ir açıklamadır.
En basit atomik sistem b ir elektrondur. Bir elektronun spini 1/2'dir bu ne­
denle iki olası durum vardır: Jz = h/2 ve Jz = -ft/2. Durgun (yörünge hareketi ol­
mayan) bir elektron için spin manyetik momenti g = 2 değerine sahiptir bu ne­
denle manyetik enerji değerlerini alabilir. Bir manyetik alandaki olası
enerjiler Şekil 34-6'da gösterilmiştir. Açıkça konuşmak gerekirse elektron ya
spin "yukarı" (alan boyunca) ya da spin "aşağı" (alana zıt) olabilir.
Büyük spinli sistemler için daha fazla durum vardır. Jz değerine bağlı ola­
Şekil 34-6 Bir B manyetik alanındaki bir rak spinin "yukarı" ya da "aşağı" ya da arasındaki b ir açıda "dikildiğini" söyle­
elektronun olası iki enerji durumu.
yebiliriz.
Kuantum mekaniksel bu sonuçları b ir sonraki bölümde maddelerin manye­
tik özelliklerini tartışmak için kullanacağız.
PARAM ANYETİZM A VE M ANYETİK REZONANS

35-1 Kuantum lanm ış manyetik durum lar


Son bölümde, b ir şeyin açısal momentumunun kuantum mekaniğine göre 3 5 -1 K u a n tu m la n m ış m a n y e t ik

nasıl gelişigüzel b ir yöne sahip olamayacağını; fakat eksen boyunca bileşeninin d u r u m la r

3 5 -2 S te r n -G e r la c h d e n e y i
sadece kesikli değerler alabileceğini tanımladık. Bu şoke edici ve özel bir ger­
3 5 -3 R a b i n ıo le k ü le r - d e m e t y ö n te m i
çektir. Belki de, aklınızın bu tür konuları kavrayacak kadar ilerlemeden, bu tür
3 5 -4 H a c im li m a lz e m e le r in p a r a m a n y e tiz -
kavram ları kabullenmeye hazır olana kadar böyle işlerle uğraşmamamız gerek­ m ası

tiğini düşünebilirsiniz. Aslında anlayışınız bunun gibi konuları hemen kabulle­ 3 5 -5 A d y a b a t ik n ıık n a tıs s ız la ş tır n ıa y la

nebilecek şekilde ilerlemeyecek. Bu konuyu anlaşılabilir hale getirebilecek, ken­ soğu m a


3 5 -6 N ü k le e r m a n y e t ik r e z o n a n s
di içinde zarif ve gelişmiş olmayan betimleyici bir yol yoktur, çünkü bu yol(lar)
aslında açıklamaya çalıştığınız şeyden çok daha karmaşıktır. Maddenin küçük
ölçeklerdeki davranışı -çoğu kez gösterdiğimiz g ib i- alışkın olduğunuz herhan­
gi b ir şeyden oldukça farklıdır ve gerçekten çok ilginçtir. Klasik fizikle ilerler­
ken, küçük ölçeklerdeki şeylerin davranışıyla gitgide daha fazla aşina olmaya
çalışmak, başta derinlemesine bir anlama çabasından daha iyi bir fikirdir. Bu Gözden geçirme: II. Cilt, 11. Bölüm
Dielektiriğin İçinde
konular çok yavaş anlaşılır. Elbette birileri kuantum mekaniksel bir durumda
nelerin meydana geldiğini daha iyi b ir şekilde anlayabilir -anlam ak demek o
anlam daysa elbette- fakat asla kuantum mekaniksel kuralların "doğal" olduğu­
nu rahatça söyleyemez. Elbette öyledirler fakat sıradan, günlük tecrübelerimize
göre doğal değildirler. Açısal momentum hakkındaki bu kuralı ele almamızdaki
amaç, hakkında konuştuğumuz diğer şeylerden oldukça farklıdır. "Açıklamaya"
çalışmayacağız fakat en azından ne olup bittiğini söyleyeceğiz. Manyetizmanın
klasik tanımının -v e açısal momentum ve manyetik mom entlerin- doğru olm a­
dığına değinmeden maddelerin manyetik özelliklerini incelemek dürüst bir yak­
laşım olmazdı.
Kuantum mekaniği hakkında en şoke edici ve rahatsız edici gerçeklerden b i­
ri, herhangi b ir eksen boyunca açısal momentumu alırsanız, her zaman bir
tamsayı ya da kesirli sayı çarpı h bulmanızdır. Hangi ekseni alırsanız alın bu
sonuç değişmeyecektir. Bu anlaşılm ası zor gerçekliği -herhangi bir ekseni a l­
manız ve bileşeni için benzer sonuçlar bulm anız- b ir sonraki bölüme bırakaca­
ğız ve bu açık paradoksun tam olarak çözülebildiğini göreceğiz.
Şimdilik sadece her atomik sistem için, sistemin spini olarak adlandıracağı­
mız b ir j sayısı ve herhangi b ir eksen boyunca açısal momentum bileşeninin
her zaman +jh ile -jh arasındaki değerlerden birisini alacağını kabul edeceğiz;

J
i - 1

i - 2
Jz = bunlardan biri (35.1)

-i + 2
-i + 1
-j
Ayrıca her basit atomik sistemin açısal momentumla aynı yönde bir m an­
yetik momente sahip olduğunu belirtelim. Bu sadece atom lar ve çekirdekler
için değil aynı zamanda temel parçacıklar için de doğrudur. Her temel parça­
cık kendi karakteristik j değerine ve manyetik momentine sahiptir. (Bazı p a r­
çacıklar için her ikisi de sıfırdır.) Bu ifadede "manyetik momentten" kastettiği­
miz şey, b ir manyetik alandaki sistemin enerjisinin, örneğin z-yönündeki,
u
u
j = 1/2

B B

Uo B

Şekil 35-1 j spinli atomik bir sistem bir B


manyetik alanında (2j + 1] olası enerji d e­
ğerine sahiptir. Enerji ayrılması küçük (c)
alanlar için ffy le orantılıdır.

küçük manyetik alanlar için ~nzB şeklinde yazılabilm esidir. Alanın büyük olm a­
ması koşulu vardır, aksi takdirde sistemin iç hareketi bozulabilir ve enerji, alan
açılmadan önceki manyetik momenti ölçemezdi. Fakat alan yeterince zayıfsa
eneıjiyi

At/ = -n zB (35.2)

miktarında değiştirir. Jz (35.1) denklemindeki değerlerden birine sahip olması


koşuluyla, denklemdeki /iz şu şekilde yazılır:

(35.3)

Şimdi spini J = § olan bir sistemi ele alalım. Manyetik alan olmaksızın sistem,
Jz'nin farklı değerlerine karşılık gelen ve hepsi aynı enerjiye sahip dört farklı
olası duruma sahip olur. Fakat alanı açtığımız anda bu durum ları farklı enerji
düzeylerine ayıran ek b ir etkileşim enerjisi ortaya çıkar. Bu düzeylerin enerjisi
B'yle orantılı enerjilerin yardım ıyla tanımlanır yani Jz'nin §, 5 , - 5 , değerleri
çarpı ft'tır. |, 5 , 1 spinli atomik sistemler için enerji düzeylerinin yarılması Şe­
kil 35-1'de gösterilmiştir. (Elektronların herhangi bir düzeni için, manyetik m o­
ment her zaman açısal momentumun zıt yönündedir.)
Enerji düzeylerinin "kütle merkezi" diyagram larının manyetik alanın v arlı­
ğında ve yokluğunda aynı olduklarını belirtelim. Bir düzeyden diğerine olan
aralık her zaman manyetik alanın varlığındaki bir parçacığınkiyle aynıdır. Bir
B manyetik alanı için enerji aralıklarını, cop'yi tanımlayan şekilde olarak
ifade ederek ve (35.2) ile (35.3) denklemini kullanarak

hüip = g - 2_ hB

ya da
olarak yazacağız. g (q !2m) niceliği manyetik momentin açısal momentuma ora­
nıdır ve parçacığın özelliğidir. (35.4) denklemi, 34. Bölümde elde ettiğimiz, açı­
sal momentumu J ve manyetik momenti /i olan manyetik alandaki b ir jirosko-
bun presesyonunun açısal hızını tanımlayan denklemle aynıdır.

Şekil 35-2 Stern-Gerlach deney düzeneği.

35-2 Stern-Gerlach deneyi


Açısal momentumun kuantumlanmış olduğu gerçeği, tarihsel olarak üzerine
konuşacağımız oldukça ilginç bilimsel gerçeklerden birisidir. Kuramsal olarak
beklense de, keşfedilmesi şok etkisi yaratmıştı İlk kez 1922 yılında Stem ve
Gerlach tarafından gerçekleştirilen b ir deneyde gözlenmiştir. Dilerseniz, Stern-
Gerlach deneyini açısal momentumun kuantumlanmış olduğu gerçeği için doğ­
rudan b ir kanıt olarak düşünebilirsiniz. Stern-Gerlach bağım sız gümüş atomla­
rının manyetik momentlerini ölçmek için b ir deney tasarlamıştır. Gümüş atom
demeti sıcak b ir fırında gümüşün buharlaştırılm asıyla üretilir ve b ir kısmı kü­
çük deliklere yönlendirilir. Bu demet özel b ir mıknatısın kutupları arasına yön­
lendirilir, tıpkı Şekil 35-2'de gösterildiği gibi. Fikir şudur: eğer gümüş atomları
H manyetik momentine sahipse, B manyetik alandaki enerjileri, -/izB olur. Bura­
da z, manyetik alanın yönüdür. Klasik kuramda nz, manyetik moment çarpı m o­
ment ile manyetik alan arasındaki açının kosinüsüne eşittir yani alanda

At/ = -/ *B c o s 0 (35.5)

kadarlık ek b ir eneıji bulunur.


Elbette atomlar fırından çıktıklarında manyetik momentleri her olası yönde
olabilir ve bu nedenle 0'nın tüm değerlerini alabilirler. Şimdi eğer manyetik
alan z yönünde çok hızlı değişirse -e ğ e r büyük bir alan gradyanı v a rsa - o za­
man manyetik enerji konumla da değişecektir ve manyetik moment üzerinde
yönü cosö değerinin pozitif ya da negatif olmasına bağlı b ir kuvvet oluşacaktır.
Atomlar, manyetik enerjinin türeviyle orantılı bir kuvvet tarafından aşağı ya da
yukarı doğru çekilirler; sanal iş yasasından

dU dB
Fz = -------- = u cosö ------- (35.6)
dz dz
elde edilir.
Stem ve Gerlach, manyetik alanın çok hızlı değişmesi için mıknatısın uçları­
nı sivriltmiştir. Gümüş atom demeti bu keskin uçlara doğru yönlendirilmiştir;
böylece atomlar homojen olmayan b ir manyetik alanda dikey b ir kuvvet hisse­
derler. Manyetik momenti yatay olarak yönlenmiş b ir gümüş atomu, üzerinde
b ir kuvvet hissetmez ve mıknatısı düz b ir şekilde geçer. Manyetik momenti tam
dikey olan bir atom, mıknatısın keskin ucu boyunca yukarı doğru itilir. M anye­
tik momenti aşağı doğru yönlendirilmiş b ir atom aşağı doğru b ir itme hisseder.
Bu nedenle mıknatısı geçtikçe atomlar manyetik momentlerinin dikey bileşenle-
rine göre yayılırlar. Klasik kuramda bütün açılar mümkündür yani cam b ir lev­
hanın her yerinde toplanabilirler bu nedenle gümüş atomlarının dikey b ir çizgi
boyunca yayılm aları beklenir. Çizginin yüksekliği manyetik momentin büyüklü­
ğüyle orantılıdır. Klasik kuramın eksikliği, Stem ve Gerlach tam olarak nelerin
meydana geldiğini gördüğünde açıklığa kavuşturulmuştur. Cam levha üzerinde
iki farklı benek buldular. Gümüş atomları iki farklı demet oluşturmuşlardı.
Spinleri rastgele yönelimli olduğu düşünülen bu atom demetlerinin iki fark­
lı parçaya ayrılması oldukça gizemliydi. N asıl oluyor da manyetik moment,
manyetik alan yönündeki belirli bileşenlerin izinli olduğunu biliyordu? Bu du­
rum, açısal momentum kuantumlanması keşfinin başlangıcıydı ve size teorik
bir açıklama vermek yerine tıpkı günümüz fizikçilerinin deneyler yapıldıktan
sonra sonuçları kabul etmeleri gibi, bu deneyin sonucunu incelemeyi sürdüre­
ceğiz. Bir manyetik alandaki atomların enerjisinin b ir dizi kesikli değerler a l­
ması deneysel bir gerçektir. Bu değerlerin her biri için enerji alanın büyüklü­
ğüyle orantılıdır. Bu nedenle alanın değiştiği bölgelerde sanal iş ilkesi bize
atomlar üzerindeki olası manyetik momentin b ir dizi kesikli değer alabileceğini
söyler; kuvvet her b ir durum için farklıdır bu nedenle atom demetleri küçük ay­
rı demetlere bölünür. Demetlerin sapm alarının ölçülmesinden manyetik m o­
mentin büyüklüğü bulunabilir.

35-3 Rabi m oleküler dem et yöntemi


Şimdi I. I. Rabi ve çalışma arkadaşları tarafından geliştirilen daha ileri b ir
manyetik moment ölçüm düzeneğini tanımlayacağız. Stem -Gerlach deneyinde
atomların sapması çok küçüktür ve bu nedenle manyetik momentin ölçülmesi
hassas değildir. Rabi'nin tekniği manyetik momentlerin ölçülmesinde müthiş
bir hassaslık sağlar. Yöntem, b ir manyetik alandaki atomların başlangıçtaki
enerjilerinin b ir dizi sonlu enerji düzeyine ayrılması gerçeğine dayanır. M anye­
tik alandaki b ir atomun enerjisinin sadece belirli ayrık enerjilere sahip olması,
atomların genelde sadece belirli ayrık enerjilere sahip olm asından daha şaşırtı­
cı değildir. Neden benzer şey b ir manyetik alandaki atomlar için de doğru ol­
masın? Doğrudur. Fakat, bunu yönlendirilmiş manyetik m om ent fikriyle b a ğ la ­
ma girişimleri kuantum mekaniğinde bazı garip çıkarımlara götürür.
Bir atom AU miktarında farklı enerjilere sahip iki düzeye sahipse, w kuan­
tum frekansında b ir ışık yayınlayarak daha üst enerji seviyesinden daha alt
enerji seviyesine geçebilir:
ha) = AU (35.7)

Benzer şeyler manyetik alandaki atomlar için de geçerlidir. Ancak o zaman


enerji farklılığı ışığın frekansına karşılık gelemeyecek kadar küçük olur; yani
m ikrodalga ya da radyo frekansı gibi. Bir atomun daha alt bir enerji düzeyin­
den daha üst bir enerji düzeyine geçişi ayrıca b ir ışığın soğrulm asıyla ya da
manyetik alandaki atomların varlığında bir mikrodalga enerjisinin soğrulm a-
sıyla gerçekleşebilir. Bu nedenle manyetik alanda b ir atomumuz varsa, ek uy­
gun frekanslı b ir elektromanyetik alanın uygulanm asıyla b ir durumdan diğeri­
ne geçişi sağlayabiliriz. Diğer bir deyişle büyük b ir manyetik alanda bir atomu­
muz varsa ve zayıf b ir elektromanyetik alanla bu alana "hafifçe dokunursak",
b ir durumdan diğerine geçişin belirli b ir olasılığı olur; ancak frekansın (35.7)
denklemindeki a> değerine yakın olması gerekir. Manyetik alandaki bir atom
için bu frekans daha önce adlandırdığım ız a>p frekansıyla aynıdır ve (35.4)
denklemindeki manyetik alan cinsinden verilir. Eğer atoma yanlış frekansla h a­
fifçe dokunursak, b ir geçişin meydana gelme şansı azalır. Bu nedenle bir geçi­
şin meydana gelmesi için u>p civarında keskin bir rezonans olmalıdır. Bilinen
bir B manyetik alanındaki rezonansın frekansını ölçerek g(q/2m ) niceliği ve g -
faktörü yüksek b ir hassasiyetle ölçülebilir.
Benzer bir sonucun klasik b ir bakış açısından da elde edilebilmesi oldukça
ilginçtir. Klasik resme göre dış bir manyetik alana fi manyetik momenti ve J
açısal momentumu olan küçük bir jiroskop yerleştirdiğimizde (fcfcz. Şekil 35-3)
jiroskop manyetik alana paralel b ir eksen etrafında yalpalar. Şu soruyu sora­
lım: Alana göre klasik jiroskobun açısını nasıl değiştirebiliriz; yani z-eksenine
göre? Manyetik alan yatay eksen etrafında b ir tork üretir. Bunun gibi bir tork
mıknatısı alanla hizalamaya çalışır fakat sadece presesyona yol açar. Eğer z-
eksenine göre jiroskobun açısını değiştirmek istersek, z-eksenine göre bir tork
uygulamamız gerekir. Eğer presesyonla aynı yönde b ir tork uygularsak jirosko­
bun açısı, z-yönünde daha küçük bir J bileşeni verecek şekilde değişir. Şekil 35-
3'te J ile z-ekseni arasındaki açı artmaktadır. Eğer presesyonu engellemek is ­
tersek J düşey yönde hareket etmelidir. Şekil 35-3 “n " manyetik momenti ve “f
Düzgün b ir manyetik alanda yalpalayan b ir atom için istediğimiz türden açısal momentine sahip atomun klasik
presesyonu.
torku nasıl uygularız? Cevap şudur: kenardan zayıf b ir manyetik alan uygula­
yarak. tik olarak manyetik alanın yönü, Şekil 35-4(a)'da B ' manyetik alanıyla
gösterildiği gibi, her zaman momentle dik açıda olması için manyetik momen­
tin presesyonuyla aynı yönde olmalıdır. Buna benzer b ir alan işe yarar fakat
değişen bir yatay alan yaklaşık olarak onun kadar iyidir. Eğer z-yönünde (artı
ya da eksi) ve cop frekansında salınan yatay küçük bir B' manyetik alanımız var­
sa her yarım döngüde manyetik momente uygulanan tork ters çevrilir böylece
neredeyse dönen b ir manyetik alan kadar büyük bir etki elde edilir. Klasik o la­
rak o zaman manyetik momentin z-yönündeki bileşeninin değişmesini bekleriz;
şüphesiz tam olarak oop frekansında çok zayıf bir şekilde salınan bir manyetik
alanımız varsa. Elbette fiz klasik olarak sürekli b ir şekilde değişebilir fakat ku-
antum mekaniğinde manyetik momentin z-bileşeninin değişimi sürekli değildir.
Aniden bir değerden diğerine atlayabilir. Klasik olarak nelerin meydana geldi­
ğini ve aslında kuantum mekaniğinde meydana gelen olaylarla nasıl ilişkili ol­
duklarına dair bazı ipuçları vermek için, klasik ve kuantum mekaniğinin sonuç­
larını karşılaştırdık. Beklenen rezonans frekansının her iki durumda da aynı ol­
ması ilginç bir tesadüftür.
Ek b ir bilgi: Kuantum mekaniği hakkında söylediğimiz şeylerden neden 2u>p
frekansında da geçişlerin olmaması gerektiğine dair açık bir neden yoktur. Ne
klasik durumda bu konuyla benzerlik kuracağımız b ir durum ne de kuantum
mekaniğinde bu konuyla benzerlik kuracağımız bir durum vardır; en azından
tanımladığımız geçişleri tanımlayan özel yöntemler dışında. Salman yatay
manyetik alanla, b ir defada iki adım atlayarak 2 a>p frekansının elde edilme o la­
Şekil 35-4 Bir atomik mıknatısın presesyon
sılığı sıfırdır. Yukarı ya da aşağı geçişler tam olarak <op frekansında gerçekle­
açısı (a )’da gösterildiği gibi her zaman fi'ye
şir. dik açılarda yatay manyetik alan ya da
(b )'d e gösterildiği gibi salınan bir manyetik
Şimdi manyetik momentlerin ölçülmesi için kullanılan Rabi yöntemini an­
alan uygulanarak değiştirilebilir.
latmaya hazırız. Burada sadece spini 1/2 olan parçacıkları kullanacağız. Düze­
nek Şekil 35-5'te gösterilmiştir. Üç mıknatıs arasındaki çizgiden geçecek yüksüz
atomları içeren b ir fırın vardır. 1. mıknatıs Şekil 35-2'de gösterilene benzemek -

Şekil 35-5 Rabi-moleküler demet düzeneği.


tedir ve büyük b ir alan gradyanm a sahiptir; örneğin dBz/dz pozitiftir. Eğer
atomlar büyük bir manyetik momente sahip olursa, Jz = +h/2 koşuluyla aşağı
doğru ve Jz = -h /2 koşuluyla yukarı doğru saptırılırlar (çünkü elektronlar için
fi, J yle zıttır). Bununla birlikte sadece Sı yarığından geçen elektronları dikkate
alırsak, gösterildiği gibi iki yörüngeye sahip oluruz. Jz = +h/2 olan atomlar y a­
rıktan geçmek için a eğrisi boyunca hareket etmelidir ve Jz = -h /2 olan atomlar
b eğrisini takip etmelidirler. Diğer yolları kullanan atomlar yarıklardan geçe­
mezler.
2. mıknatıs düzgün bir alana sahiptir. Bu bölgede atomlara etki eden bi
kuvvet yoktur; bu nedenle düz b ir şekilde yollarına devam ederek 3. mıknatısa
girerler. 3. mıknatıs tıpkı 1. mıknatıs gibidir fakat alanlar ters dönmüştür ve bu
nedenle dBz/dz pozitif işaretlidirler. 1. mıknatısta aşağı doğru b ir itme hisse­
den Jz = +h/2 olan atomlar ("spin yukarı") 3. mıknatısta yukarı doğru bir itme
hissederler; a eğrisi boyunca hareket ederek S2 yarığından dedektöre ulaşırlar.
Jz = -h /2 ("spin aşağı") olan atomlar 1. ve 3. mıknatıslarda zıt kuvvetler hisse­
derler ve b eğrisi boyunca hareket ederek S2 yarığından dedektöre ulaşırlar.
Dedektör atomların ölçülmesi için değişik şekillerde imal edilebilir. Örne­
ğin, sodyum gibi alkali metal atomları için dedektör duyarlı b ir akım ölçere
bağlanan sıcak ince b ir tungsten tel olabilir. Kablolardan sodyum atomları geç­
tiğinde N a + iyonlarına ayrılır. Akım kablodan geçen sodyum atomlarının sayı­
sına bağlıdır.
2. mıknatısın boşluğunda küçük yatay b ir B ' manyetik alan üreten bir diz
bobin vardır. Bobinler co frekansında salm an b ir akımla sürülür. Bu nedenle 2.
mıknatısın kutupları arasında büyük, sabit, dikey bir Bo alanı ve zayıf, salınan
ve yatay B ' alanı bulunur.
Şimdi co frekansıyla salm an alanın frekansını a>p frekansına eşitleyelim; y a­
ni B alanındaki atomların "presesyon frekansı"na. Değişen alan bazı atomların
DEDEKTÖRDEKİ b ir Jz den diğerine geçmelerine neden olur. Spini başlangıçta "yukarı" olan b ir
AKIM
atom Uz = +h /2), "aşağı" durum a (Jz = -h /2 ) geçebilir. Şimdi bu atomun manye­
tik momentinin yönü tersine çevrilmiştir bu nedenle 3. mıknatısta aşağı doğru
bir kuvvet hisseder ve Şekil 35-5'te gösterildiği gibi a' yörüngesi boyunca hare­
ket eder. Artık S 2 yarığından geçerek dedektöre ulaşamayacaktır. Benzer şekilde
spinleri başlangıçta aşağı olan atomlar (Jz = -h / 2) 2 . mıknatıs boyunca hareket
ettikçe (Jz = +h/2) spin yukarı durumuna geçerler, b' yörüngesi boyunca hareket
edecekleri için dedektöre ulaşamazlar.

—1' '________________ı____________________ Eğer salınan B ' alanı ojp'den farklı b ir frekansa sahip olursa spinde her­
* Ug U
hangi bir değişim meydana gelmez ve atomlar kendi yollarını kullanmaya de­
Şekil 35-6 co = tüp olduğunda dem et içindeki vam ederek dedektöre ulaşır. Bu nedenle B q alanındaki atomların a>p "preses­
atomların akımı azalır.
yon frekansı," dedektöre ulaşan atomların akımında bir azalma gözleninceye
dek, B ' alanının u frekansının değişitirilmesi sayesinde bulunabilir, co ile cop
"rezonansa girdiğinde" akım azalır, o) frekansının b ir fonksiyonu olarak dedek-
tördeki akımın grafiği Şekil 35-6'da gösterildiği gibidir. a>p frekansının bilinm e­
si sayesinde ayrıca atomların <?-faktörü de elde edilebilir.
Bunun gibi b ir atomik-demet ya da genel ifadesiyle "moleküler" demet rezo­
nans deneyleri atomik nesnelerin manyetik özelliklerini ölçmenin güzel ve etkili
b ir yoludur. u>p rezonans frekansı büyük bir hassasiyetle, aslında g-faktörünü
bulm ak için ölçtüğümüz B q manyetik alanından daha yüksek b ir hassasiyetle
belirlenebilir.

35-4 Hacimli m alzem elerin param anyetizm ası


Şimdi hacimli malzemelerin paramanyetik özelliklerini tanımlayacağız. Ö r­
neğin bakır sülfata benzer b ir kristalde olduğu gibi kalıcı manyetik momente
sahip atomlardan oluşan maddemiz olsun. Kristalde, iç kabuk elektronlarının
net b ir açısal momentuma ve net bir manyetik momente sahip olduğu bakır
iyonları bulunmaktadır. Bu nedenle bakır iyonları kalıcı manyetik momente sa-
hip nesnelerdir. Hangi atomların manyetik momente sahip olup, hangilerinin
sahip olmadığı hakkında b ir şey söylemek isterim. Tek sayıda elektrona sahip
sodyum gibi herhangi bir atom manyetik momente sahiptir. Sodyum tam dolu
olmayan kabuğunda b ir elektrona sahiptir. Bu elektron atoma net b ir spin ve
manyetik moment verir. Bununla birlikte bileşikler oluştuğunda dış kabuktaki
ek elektronlar zıt spinlere sahip diğer elektronlarla etkileşerek birbirlerinin et­
kisini yok ederler ve böylece değerlik elektronlarının bütün açısal ve manyetik
momenti yok olur. Genelde bu durum neden moleküllerin manyetik momente
sahip olmadıklarını açıklar. Elbette sodyum atomlarından oluşan gazda bu tür
b ir olay yoktur.' Ayrıca kimyada adlandırıldığı gibi "serbest radikallere" sahip­
seniz -değerlik elektronlarının tek sayıda olduğu b ir y a p ı- bağlar tam olarak
kurulamaz ve net b ir açısal momentum ortaya çıkar.
Çoğu hacimli malzemede, eğer iç elektron kabuklarının dolu olmadığı atom­
lar varsa, net b ir manyetik moment vardır. O zaman net b ir açısal momentum
ve manyetik momentten söz edebiliriz. Bunun gibi atomlar periyodik tablonun
"geçiş elementleri" bölgesinde yer alır; örneğin krom, manganez, demir, nikel,
kobalt, paladyum ve titanyum bu çeşit elementlerdir. Ayrıca nadir toprak ele­
mentlerinin hepsi dolu olmayan iç kabuklara ve kalıcı manyetik momentlere sa ­
hiptirler. Sıvı oksijen gibi manyetik momente sahip olan garip çiftler de vardır
fakat bunun sebebini açıklamayı kimya bölümlerine bırakıyoruz.
Kalıcı manyetik momente sahip, örneğin gaz, sıvı ya da kristal gibi, tama­
men atomlar ya da moleküllerle dolu b ir kutumuz olduğunu düşünelim. Şimdi
dış b ir manyetik alan uyguladığım ızda neler olacağına bakalım. Manyetik a la ­
nın olmadığı durumda atomlar termal hareketleri nedeniyle birbirleriyle çarpı­
şırlar ve momentleri bütün yönlerde olabilir. Fakat manyetik alanın olduğu du­
rumda küçük mıknatıslar gibi alan yönünde hizalanmaya çalışırlar; o zaman
alan boyunca daha fazla moment ortaya çıkar. Malzeme "manyetize olmuştur."
Birim hacimdeki tüm atomik manyetik momentlerin vektör toplamı anlam ı­
na gelen bir malzemenin birim hacimdeki net manyetik momentine mıknatıs­
lanma {Ml diyoruz. Örneğin birim hacimde N atom varsa ve bunların ortalama
manyetik momenti (/i)ort ise M , N çarpı ortalama manyetik moment şeklinde
ifade edilir:

M = N (fi)ort (35.8)

A fin tanımı Cilt II, 10. Bölümdeki P elektrik kutuplanmasıyla ilişkilidir.


Paramanyetizmanın klasik kuramı, Cilt II, 11. Bölümde gösterdiğimiz dielekt-
rik sabiti kuramıyla benzerdir. Her bir atomun her zaman aynı büyüklükte fakat
herhangi bir yönde bir fi manyetik momenti olduğunu varsayar. Bir B alanında
manyetik enerji -fi-B = -fiBcosO olarak ifade edilir burada 0, alan ve moment ara­
sındaki açıdır. İstatistiksel mekanikte herhangi bir açıda bulunmanın göreli ola­
sılığı e~enerillkT olarak verilir bu nedenle neredeyse sıfır olan açılar n civarındaki
açılardan daha çok bulunurlar. Bölüm 11-3'te yaptığımız gibi ilerlersek, küçük
manyetik alanlar için M ile B paraleldir ve aşağıdaki büyüklüğe sahiptir:

N u 2B
M = — ------ (35.9)
3 kT

[Bkz. Denklem (11.20)]. Bu yaklaşık denklem sadece ¡ıB/kT l'den çok küçükse
doğrudur.
tndüklenmiş mıknatıslanmanın -b irim hacimdeki manyetik moment- m an­
yetik alanla orantılı olduğunu buluruz. Bu paramanyetizma olgusudur. Bu etki­
nin düşük sıcaklıklarda büyük, yüksek sıcaklıklarda daha küçük olduğunu gö­
receksiniz. Bir maddeyi manyetik alana koyduğumuzda, küçük alanlar söz ko­
nusu olduğunda, alanla orantılı bir manyetik moment meydana gelir. A fin B'ye
oranı (küçük alanlar için) manyetik duygunluk olarak adlandırılır.
Şimdi paramanyetizma konusuna kuantum mekaniği bakış açısından baka­
lım. ilk olarak spin 1/2 atom durumunu ele alalım. Manyetik alanın yokluğunda

Bazı N a 2 molekülleri olmasına rağmen, sıradan Na buharı çoğunlukla tek atomludur.


ato m ların belirli b ir en eıjileri v a rd ır fa k a t m anyetik alan ın v a rlığ ın d a , her biri
J z'nin b ir değerine k arşılık gelen iki durum v ard ır. J z = +h/ 2 için enerji m anye­
tik alan la

— B (35.10)
2

m ik tarın d a d eğişir. (AU enerji k ay m ası b ir atom için p o z itiftir çünkü elektron
yükü n egatiftir.) J z = -h/2 için enerji m anyetik alan la

qek
MJ2 = - 9 — B (35.11)
2m 2

m ik tarın d a d eğişir. S ad eleştirm ek için

'qeh
Mo =9 (35.12)
2m
diyelim . Bu durum da
At/ = ± noB (35.13)

y azab iliriz. #io'ın an lam ı açıktır; ~hq, yukarı sp in d urum undaki m anyetik m o­
m entin z-b ileşen id ir ve +no sp in - a şa ğ ı durum undaki m anyetik m om entin z-bi-
leşen id ir.
ista tistik se l m ekanik b ir atom u n h erhangi b ir d u ru m d a b u lu n m a o la sılığ ı­
nın
g-{Durum eneıjisi)/fcT

ile oran tılı olduğunu söyler. M anyetik alan ın o lm ad ığı d u ru m d a iki durum un
en erjisi aynıdır; bu nedenle m anyetik a lan d a b ir denge v a r sa , o lasılık
e-h.U!kT (35.14)
ile oran tılıd ır. Birim hacim deki sp in yukarı atom sa y ısı

Afyukan = ae-w>B,kT (35.15)


ve sp in a ş a ğ ı durum sa y ısı
Naşağı = ae+(loB/kT (35.16)

ile oran tılıd ır, a katsayısı b irim h acim deki toplam atom sa y ısı
^yukarı + ^aşağı = N (35.17)

ifad e siy le tan ım lan ab ilir. Böylece

a - e+noB/kTN
+ e-naB/kT r-
(35.18)
ı

elde ederiz. İlgilen d iğim iz şe y z-ekseni boyunca ortalama manyetik moment­


tir. S p in y u karı ato m ları ~hq m om entine k atk ıd a b u lu n u rlar ve sp in a ş a ğ ı ato m ­
ları d a +^o m om entine katk ıda b u lu n u rlar; bu nedenle o rtala m a m om ent

(M)ort = jVyUkan(^ 0) + Na^ i+tlo) (35. i 9)


N
şeklin dedir.
B irim h acim deki M m anyetik m om enti N(n)0rt o lara k ifad e edilir. (35.15),
(35.16) ve (35.17) denklem lerini k u llan arak
e+uoB/kT_ g-naB/kT
M = NHo e+)JoBlkT + e_fioB/fcT (35.20)

y azab iliriz. Bu j = 1/2 olan ato m lar için A fin kuan tum m ekan iksel denklem idir.
T e sa d ü fi b ir şek ild e bu denklem h iperbolik tan jan t fon ksiyon u cin sin den ifad e
ed ilebilir:
U(\B
M = Nfi0 tanh - — (35.21)
kT
A fin B'nin b ir fon ksiyon u o lara k çizilm iş g rafiğ i Şekil 35-7'de verilm iştir. B
çok b ü y ü rse hiperbolik fon ksiyon 1 'e y a k la şır ve Nno lim it d eğerine y ak laşır. Bu
nedenle büyük a la n la rd a m ık n atıslan m a doyuma ulaşır. Bunun neden old u ğ u ­
nu göreb iliriz; yeterince büyük a la n la rd a m om entlerin h ep si aynı h izad ad ır. D i­
ğer b ir d ey işle h ep si sp in a ş a ğ ı d u ru m d ad ır ve her b ir atom no m om entine katkı
koyar.
Çoğu norm al d u ru m d a -tip ik m om en tler için, örneğin od a sıcak lık ları y a da
norm al a la n la r için (10.000 G a u ss gib i)- ¡¿oB/kT oranı y ak laşık 0,002'dir. D oyu­
mu görm ek için çok d ü şü k sıc ak lık lara g id ilm esi gerekir. N orm al sıcak lık lar
için genelde tanh x, x'le y e rd e ğ iştirir ve

JV/igfl Şekil 35-7 Manyetik alan şiddeti B olan pa-


M= (35.22)
kT ramanyetik mıknatıslanmanın değişimi.

yazılır.
K lasik k u ram d a görd ü ğü m ü z gib i M, B'yle oran tıld ır. A slın d a denklem n ere­
d eyse ayn ıd ır sad e c e 1/3 fak tö rü yoktur. F ak a t h âlâ (35.9) k lasik denklem inde,
o rtay a çıkan n ile kuan tum m ekaniğinde o rtay a çıkan no terim ini ilişkilendirm e-
m iz gerekir.
K lasik denklem de m anyetik m om ent vektörünün k aresi, n2 = ¡ı -n y a da

j j (35.23)

o larak tan ım lan ır. Son bölüm de J ■J çarp ım ın ı j{j + l)ft 2 ifa d e siy le y e rd e ğ işti-
rerek k la sik h e sa p la m a la r d a d a doğru so n u c a u la şa b ile c e ğ in iz i b e lirtm iştik .
j = 1/2 duru m un d a
j{j + l)h2= | fi2
(35.23) denklem inde J ■J için bunu yerine y a z a rsa k

( qe \2 h2 3

elde ederiz ya d a (35.12) denklem inden h areketle //o cin sin den

HH = 3 jıjj
y azab iliriz. Bunu (35.9) k la sik denklem indeki fi2 yerine y a z a rsa k doğru (35.22)
kuan tum denklem ini elde ederiz.
P aram an yetizm an ın ku an tum kuram ı kolayca herhangi b ir sp in j durum una
gen işletileb ilir. D üşük-alan m ık n atıslan m ası

JU + 1)
M = Ng2 (35.24)
kT
o larak tan ım lan ır; b u ra d a
<?eft
(35.25)
2m
biçim in d ed ir ve bu, m anyetik m om ent boyutun d a b ir k atsa y ı kom bin asy o n u ­
dur. Çoğu atom k ab ac a bu bo yu tta m om entlere sa h ip tir ve Bohr Magrıetorıu
olarak ad lan d ırılır. Elektronun sp in m anyetik m om enti nered eyse b ir Bohr
m agn eton u n a eşittir.

35-5 A dyabatik m ık n atıssızlaştırm ay la soğu m a


P aram an yetizm an ın çok ilgin ç ve özel b ir u y g u lam a sı vardır. Çok d ü şü k s ı ­
cak lık lard a, atom ik m ık n atısları büyük b ir a lan d a h izalam ak m üm kündür. O
zam an adyabatik mıknatıssızlaştırma o lara k ad lan d ırılan b ir yöntem le çok d ü ­
şü k sıc ak lık lara inm ek m üm kündür. P aram an yetik b ir tuzu alalım (örneğin p ra-
seodm iyu m -am onyu m -n itrat gib i n ad ir-to p rak ato m ları içeren b ir m adde) ve
büyük b ir m anyetik alan altın d a sıv ı helyum k u llan arak m u tlak sıfırın b ir y a da
iki derece ü stü n e k a d a r so ğ u talım . O zam an ¡ıB/kT fak törü l'd e n büyük olur;
d ah a çok 2 ya d a 3 gibi. H izalan m ış sp in lerin çoğu ve m ık n atıslan m a n eredeyse
doyum a u laşır. Şim di kolaylık o lsu n diye, tüm atom ların h iz alan m ası için alan
büyük ve sıcak lık çok d ü şü k olsu n. D aha so n ra tu zu term al olarak izole edin
(yani sıv ı helyum u ortad an k ald ırd ığ ın ızı ve geriye iyi b ir b o şlu k kald ığın ı d ü ­
şünün) ve m anyetik alan ı k ap atın . T uzun sıc ak lığ ı dü şecektir.
E ğer alan aniden k a p a tılsa y d ı, k rista l örgüdeki ato m ların titrem e ve s a lla n ­
m a sı kadem eli o lara k tüm sp in lerin h izasın ı bo zacaktı. B a zıları a şa ğ ı b a zıları
y u karı d urum da olacaktı. F a k a t eğer alan y o k sa (ve çok küçük b ir h atay a neden
olan atom ik m ık n atıslar a ra sın d a k i etk ileşim i göz ard ı edersek), atom ik m ık n a­
tısla r ı döndürecek b ir enerji olm ay acak tır. H erhangi b ir en eıji d eğ işim i ve s ı ­
caklık d eğişim i o lm ad an sp in le ri ra stg e le h ale getirebilirler.
B un unla birlikte atom ik m ık n a tısla r term al hareketleri nedeniyle ters d ö ­
nerlerken h âlâ b ira z m anyetik ala n olduğunu düşünün. O zam an a lan a zıt b azı
atom ik m ık n a tısla n h izalam ak için en eıji gerekecektir; alana karşı iş yapmalı­
dırlar. Bu durum term al h areketlerd en en eıji alara k sıc ak lığ ı d ü şü rü r. Bu n e­
denle eğer m anyetik alan çok h ızlı k ald ırılm a zsa, tu zu n sıc a k lığ ı düşecektir;
m ık n a tıssız la ştırm a yöntem iyle soğu tu lu r. R uantum m ekan iksel b a k ış a ç ısın ­
dan, alan kuvvetli olduğu zam an ato m lar en d ü şü k enerjili d u ru m d ad ır, çünkü,
y u k an d u ru m lard a gerçekleşen h erh an gi b ir olayın olm a ih tim ali im k ân sız b ir
şek ild e büyür. F ak a t alan a z ald ık ça term al d alg alan m ala rın b ir atom u d ah a ü st
durum a gönderm e ih tim ali artacak tır. B u n lar old u ğu n d a atom A U = hqB enerji­
sin i soğurur. E ğer alan y a v a şç a k a p a tılır s a m anyetik g e ç işle r k ristalin term al
titreşim lerin d en enerji a lır ve onu soğu tu r. Bu şek ild e b irk aç derece m u tlak
sıc ak lık lard an b ir derecenin bin d e b iri sıc ak lık lara k a d a r soğ u tm ak m üm kün­
dür.
B un dan d ah a soğu k b ir şe y le r elde ed ileb ilir m i? D oğa b ir yol su nu yor gib i
görünm ektedir. Atom ik çekirdeklerinde m anyetik m om entleri olduğunu önce­
den belirtm iştik . P aram an y etizm a için ku llan d ığım ız denklem ler, çekirdeğin
m om entinin k ab ac a bin kat daha küçük olduğu d u ru m lar h ariç, çekirdekler
için de geçerlidir. [qh/2mp m erteb esin d ed irler ve mp protonun k ü tlesi olduğu
için elektron ve protonun kü tle o r a n la n k ad ar küçüktürler.] Bunun gib i b ir
m anyetik m om entle, 2°K sıc a k lık la n n d a bile, pıB/kT fak törü sad e ce binde b ir
m ertebesin ded ir. E ğ er sıc ak lığ ı derecenin b irkaç binde birine soğ u tm ak için pa-
ram anyetik m ık n a tıssız la ştırm a yöntem ini k u llan ırsak , ¡¿B/kT y ak laşık 1 olur;
bu d ü şü k sıc ak lık lard a n ü kleer m om entler doyum a u laşır. Bu iyi b ir şa n s tır
çünkü o zam an sıfır sıc ak lığ ın a u laşm a k için nükleer m anyetizm anın ad y ab atik
m ık n a tıssız la ştırm a sın ı k u llan ab iliriz. Bunu, m anyetik so ğ u tm an ın iki a ş a m a ­
sın ı k u llan arak y ap ab iliriz. İlk olarak b ir derecenin birk aç binde birine u la ş ­
m ak için p aram an y e tik iy on ların ad y ab atik m ık n a tıssız la ştırm a sın ı k u lla n ab i­
liriz. D aha so n ra büyük b ir nükleer m an yetizm ay a sah ip b a zı m alzem eleri s o ­
ğutm ak için soğu k p aram an y e tik tuz ku llan ab iliriz. Son o lara k m alzem eden
m anyetik alan ı k ald ırd ığ ım ızd a sıcak lığ ın m utlak sıfırın bir milyonda birine
kadar so ğ u ta b iliriz; eğer her şey i dikkatlice y ap tıy sa k elbette.

35-6 N ükleer m an yetik rezo n an s


Atom ik p aram an y etizm an ın çok küçük olduğunu ve nükleer m anyetizm anın
b in kat d üşük olduğunu söyledik. N ükleer m anyetizm ayı "nükleer m anyetik re ­
zo n an s" ilkesiyle görm ek m üm kündür. Net m anyetik m om entlerinin sıfır o lm ası
için bütün elektron sp in lerin in dengelendiği su g ib i b ir m ad deyi ele alalım .
H idrojen çekirdeğinin nükleer m anyetik m om enti nedeniyle m olekül çok küçük
b ir m anyetik m om ente sa h ip tir. Küçük b ir s u örneğini B m anyetik alan ın a koy­
duğu m uzu düşünelim . H idrojenin p ro to n ları sp in 1/2 old u ğu için iki o lası en eıji
durum una sah ip olu rlar. E ğer su term al dengedeyse d ah a d ü şü k enerji d u ru ­
m unda b iraz d ah a fa z la proton b u lu n ac ak tır ve b u n ların m anyetik m om entleri
a la n a p a ra le l olacaktır. Birim hacim d e küçük net b ir m anyetik m om ent vardır.
Protonun m om enti atom m om entinin sad e c e binde b iri old u ğu için fi2 değeriyle
d eğişen m ık n atıslan m a -D enk. (35.22)'yi k u lla n a ra k - tipik atom ik m an y etizm a­
nın sad e c e m ilyon d a b iri k ad ard ır. (Bu durum atom ik m an yetizm ay a sah ip o l­
m ay an b ir m alzem eyi seçm em izin nedenidir.) E ğer b u n u n la ç a lışırsa k , sp in y u ­
karı ve a ş a ğ ı proton sa y ısı a ra sın d a k i fa rk 10 8'de 1 k a d a rd ır bu nedenle etki o l­
dukça küçüktür! B un un la birlik te şim d i bah sed eceğim iz yöntem le gözlenebilir.
Küçük, y atay sa lın a n b ir m anyetik alan üreten b ir bo bin le su num unesin i
çevrelediğim izi düşünelim . E ğer bu alan (op frek an sıy la sa lm ıy o rsa iki enerji
durum u a r a sın d a b ir g eçiş indükler; tıpkı 35-3 Bölüm ündeki R ab i deneyinde t a ­
n ım lad ığım ız gibi. B ir proton d ah a ü st b ir enerji düzeyinden d ah a alt b ir enerji
düzeyine geçtiğin d e, görm ü ş olduğum uz g ib i, heop'ye e şit 2fizB en erjisin i y ay ın ­
lar. E ğ er d ah a a lt düzeyden d ah a ü st d u ru m a g eç ilirse bobin d en hu>p enerjisini
soğurur. D aha alt d urum d a d ah a ü st d u rum d an b iraz d ah a fa z la proton olduğu
için bobin d en net b ir enerji soğrulması gerçekleşir. Etki çok küçük o lsa d a u fak
enerji so ğ ru lm ası d u yarlı elektronik yü k selticilerin y ard ım ıy la gözlenebilir.
Tıpkı R ab i m oleküler-dem et deneyinde olduğu gibi enerji so ğ ru lm ası sadece

fre k an sın d a sa lm a n alan ın v a rlığ ın d a olur. R ezon an s durum unu aram ak için
genelde w fre k asm ı sab itley ip B alan ın ı d eğiştirm ek d ah a uygundur. Enerji so-
ğ ru lm ası

2mP
Bd — ---- — a)
gqe
old u ğu n d a gerçekleşir.
T ip ik b ir nükleer m anyetik rezo n an s düzeneği Şekil 35-8'de g ö ste rilm iştir.
Y üksek fre k an slı b ir salın ıcı, büyük b ir elektrom ıkn atısın k u tu p ları a r a sın a k o­
n ulan küçük b ir bobin i ç alıştırır. Kutbun u ç la n etrafın d ak i iki küçük yard ım cı
bobin, m anyetik alan ın o rta la m a değeri civ arın d a çok küçük m ik tard a "s a lın ­
m ası" için, 60-hertz akım la çalışır. B ir örnek olarak m ık n atısın an a akım ının
5000 G a u ss'lu k b ir m anyetik alan verm ek için kurulduğu n u ve yard ım cı b o b in ­
lerin bu değer etra fın d a + 1 G a u ss'lu k b ir d eğişim ürettiğin i düşünelim . E ğer
salın ıc ı san iyed e 21,2 m ilyon titreşim ü retirse, alan 5000 G a u ss old u ğu n d a, her
zam an proton rezo n an sın d a olacaktır. [Denklem (34.13), proton için g = 5,58.]
S alın ıcı d evresi, salın ıc ıd an so ğ ru lan güçteki herhan gi b ir d eğ işim le oran tılı
ek b ir çıkış sin y ali verecek şek ild e ta sa rla n m ıştır. Bu sin y al, b ir o silo sk o b u n
dikey sa p m a yükseltecin i b esler. O siloskobun y atay salın ım ı alan -salın ım fre ­
k an sın ın her b ir çevrim inde ü retilir. (Genelde y atay sa p m a titreşen ala n la o ra n ­
tılı şekild e gerçekleşir.)
Su num unesi, yü ksek fre k a n slı bobin e y erleştirilm ed en önce, salın ıc ıd an a lı­
nan gücün b ir değeri v a rd ır (m anyetik a la n la değişm ez). B ir kap su bobine kon­ Şekil 35-8 Bir manyetik rezonans düzeneği.

d u ğu n d a o silo sk o p ta şekild e g ö ste rild iğ i gib i b ir sin y al ü retilir. Protonların


te rs çevrilm esi say e sin d e so ğ ru lan gücün b ir resm in i görm ektesiniz.
P ratikte an a m ık n atısı 5000 G a u ss'a ay arlam ak zordur. Y ap ılacak şey, o s i­
lo sk o p ta rezon an s sin y ali o rtay a çıkın caya dek an a m ık n atıs akım ını kontrol et­
m ektir. Bu, b ir m anyetik alan şid d etin in en h a s s a s ölçüm yoludur. E lbette biri-
leri proton g-fak törü n ü belirlem ek için m anyetik alan ı ve fre k an sı h a s s a s b ir
şekild e ölçü lm üştür. F ak a t şim d i "proton rezon an s m anyetom etre" olarak k u lla ­
n ılab ilen b ir proton rezo n an s düzeneğiyle bu y ap ılab ilir.
Sinyalin şekli hakkında b ir şeyler söylem ek istiyoruz. Eğer m anyetik alan çok
y av aş b ir şekilde salm say d ı, norm al b ir rezonan s eğrisi görm eyi beklerdik. Enerji
soğru lm ası, a>p tam olarak salın ım frek an sın d a olduğunda, b ir m aksim um olur.
Yakın fre k an slard a soğrulm a o lab ilir çünkü bütün p roton lar aynı alan içinde de­
ğildirler. Farklı alan lar, b iraz farklı reson an s frek an sları demektir.
R ezon an s frek an sın d a hiç sin y al görü lü p görülm eyeceğini m erak e d e b ilirsi­
niz. Böylece suyu n ilk kon ulm a anı d ışın d a sin y alin görü lm em esi için yüksek
fre k an slı alan ın iki düzeyin p op ü lasy o n u n u e şitlem esin i bekleyem ez m iyiz?
T am o lara k değil, iki p o p ü lasy o n u eşitlem eye ç a lışm a m ız a rağm en, term al h a ­
reketler T sıc ak lığ ı için u ygu n o ran ları korurlar. E ğer re zo n an stay sak , çekirdek
ta ra fın d a n so ğru lan güç, term al h arek etler nedeniyle k ay b olan güçtü r. B u n u nla
b irlik te proton m anyetik m om enti ile atom ik h arek etler a ra sın d a görece u fak
"term al te m aslar" vardır. P ro ton lar elektron d ağılım ın ın m erkezinde izole ed i­
lir. Bu nedenle s a f su d a rezo n an s sin y ali görülem eyecek k a d a r küçüktür. Soğ-
rulm ayı artırm ak için, "term al te m ası" artırm ak ön em lidir. Bu genellikle su y a
az m ik tard a dem ir o k sit eklenm esiyle y ap ılır. Dem ir ato m ları küçük m ık n atıs­
la r gib id ir; term al d a n sla rı nedeniyle titre şirle r ve p roto n d ak i m anyetik a la n ­
la rd a u fak salın ım lar olu şu r. Bu d eğişen a la n la r proton m ık n atıslarıy la "ç iftle ­
nir" ve term al dengeye u la şm a eğilim indedirler. Bu b a ğ la n tı nedeniyle d ah a
yüksek enerji duru m u n dak i p ro to n lar en erjilerini k ay b ed erler böylece salın ıcı-
d an enerji soğu ru rlar.
P ratikte nükleer rezo n an s düzeneğinin çıkış sin y ali norm al b ir rezon an s e ğ ­
risin e benzem ez. Genelde sa lın ım lard an d ah a k arm aşık tır; tıp k ı şek ild e g ö s te ­
rild iğ i gibi. A çıklam a k u an tu m m ekaniği cin sin den y a p ıla b ilir fa k a t bunun gib i
deneylerde y alp alay an k lasik m om ent fikri her zam an doğru cevab ı verir. K la ­
sik o lara k rezon an s duru m u n d a çok sa y ıd a nükleer m om ent eş zam an lı olarak
y alp a la m a y a b a şla r . Bu nedenle, b irlikte y a lp a la rla r. H epsi b irlik te dönen bu
nükleer m om entler, salın ıc ı bo bin in d e a>p fre k an sın d a b ir emk üretir. F ak a t
m anyetik alan zam an la b ü y ü d ü ğ ü için p resesy o n fre k an sı d a b ü y ü r ve indükle-
nen gerilim son u n d a salın ım frek an sın d an d ah a büyük h ale gelir. Bu nedenle
proton frek an sı ile salın ıc ı fre k an sı a r a sın d a "vuru n o tası" görürüz. Proton fre ­
k an sların ın h ep si aynı o lm ad ığ ı için (farklı p ro to n lar fark lı a la n la ra sah iptir)
ve su d ak i dem ir o k sit d ağ ılım ı d a fark lı olduğu için, se rb e stçe y alp alay an m o­
m entler son u n d a evre d ışı olu r ve vuru sin y ali kaybolur.
Bu tü r m anyetik rezo n an s d u ru m ları m ad de h akk ın d a yeni şe y le r keşfetm ek
için k u llan ılan yön tem lerdir; özellikle kim ya ve nükleer fizikte. Çekirdeğin
m anyetik m om entinin s a y ıs a l d eğerleri m adde y a p ısı h akk ın d a b ir şey ler sö y ­
ler. K im yada çoğu şey, rezo n an sın şek li ve y ap ısın d a n öğren ilir. Y akın çek ir­
dekler ta ra fın d a n üretilen m anyetik a la n la r nedeniyle, b ir nükleer rezonan sın
tam konum u, herh an gi b ir çekirdeğin ken d isin i için d e b u ld u ğu çevreye b a ğ lı
o larak kayar. Bu k ay m aların ölçü lm esi, h an gi ato m ların h an gi atom ların y ak ı­
n ın d a olduğunun b elirlen m esin e ve m olekül y ap ısın ın d etay lı b ir aç ık lam asın a
y ard ım eder. E şit önem de b ir b a şk a şe y se , se rb e st rad ik alle rin elektron sp in re­
zo n an sıd ır. Denge h alin de büyük ölçüde b u lu n m asa d a, bu n u n g ib i rad ik alle r
genelde k im y asal reak siy o n ların a ra d u ru m larıd ır. B ir elektron sp in rezonan s
ölçüm ü se rb e st rad ik allerin v a rlığ ı için önem li b ir te sttir ve k im y asa l r e a k s i­
y on ların a n la şılm a sın d a önem li b ir rol oynar.
FERROM ANYETİZM A

36-1 M ık n atıslan m a akım ları


Bu bölüm de m anyetik m om entlerin net etkisin in p aram an y e tizm a veya di- 36-1 Mıknatıslanma akım ları
36-2 H alanı
y am an y etizasy on d u rum u n d a old u ğun d an çok d ah a büyü k old u ğu b azı m alze­
36-3 Mıknatıslanma eğrisi
m eleri ele alacağız . Bu olgu ya ferromanyetizma denir. P aram an y etik ve diya-
36-4 Demir çekirdek indüktansları
m anyetik m alzem elerde in düklenm iş m anyetik m om entler genelde o k a d a r z a ­ 36-5 Elektromıknatıs
y ıftır ki, m anyetik m om entler tara fın d an m eydan a getirilen ilav e a la n ları c id d i­ 36-6 Kendiliğinden mıknatıslanma
ye alm am ız gerekm ez. Ancak ferromanyetik m alzem elerde, u y gu lan an m anyetik
a la n la rla indüklenen m anyetik m om entler çok büyüktür ve alan ların kendileri
üzerinde büyük etkileri v ard ır. A slın da, in düklenm iş m om en tler o k a d a r ku v­
v etlid ir ki, birçok kere, gözlem lenen alan ların m eydan a gelm esin d e b ask ın e t­
ken on lardır. D olay ısıy la u ğ ra şa c a ğ ım ız şeylerden b iri de, indüklenen büyük
m anyetik m om entlerin m atem atik sel kuram ıdır. Şü p h esiz bu, teknik b ir p ro b ­
lem dir. Gerçek p rob lem se, neden m anyetik m om entlerin bu k a d a r kuvvetli o l­
duğudur. H epsi n a sıl işle r? Bu so ru y a b irazd an eğileceğiz.
Gözden Geçirme: B ölüm 10, Dielektrik
Bölüm 17. İndüksiyon Yasaları
Ferrom an yetik m alzem elerin m anyetik alan ların ı bulm ak, dielektrik v a r lı­
ğın d a elek tro statik alan ı b u lm a so ru su n a benzer. H atırlarsa n ız, b ir dielektriğin
iç özelliklerini öncelikle, P vektör alan ı, b irim hacim de dipol m om enti c in sin ­
den tan ım lam ıştık . D aha so n ra bu k u tup lan m an ın etkilerinin P'nin diverjansıy-
la b u lu n an PicUtUp yük y oğun luğun a e şit olduğunu b ulm uştu k :

Pkutup=-VP (36.1)
H erhangi b ir durum d aki top lam yük, bu kutu p lan m a yükü ile yoğunluğunu
Pdiğer o lara k ifad e edeceğim iz d iğer bütü n yüklerin top lam ı o lara k y azılabilir"
Bu d u ru m d a S 'n in d iv erjan sı ile yük yoğun luğunu ilişk ilen d iren M axw ell y a s a ­

P _ Pkutup "*■ Pdiğer
V • jfc ------- --------------------
eo e0
e şitliğ i veya a şa ğ ıd a k i ifad e gib i y azılab ilir:

y . £ = _ V P + Pdiğer
eo eo
D aha so n ra yükün kutu p lan m a k ısm ın ı çekebilir ve denklem in d iğer tara fın a
koy arak yeni b ir y a s a elde edebiliriz.

V • (e0£ + P) = Pdiğer (36.2)

Yeni y a sa y a göre, (eoE + P) niceliğin in d iv erjan sı d iğer yüklerin yoğu n lu ğu na


eşittir.
Denklem (36.2)'deki gib i E ve P ’yi b ir a ra y a getirm ek şü p h e siz a ra la rın d a b ir
ilişk i b iliy o rsa k y ara rlıd ır. İndüklenm iş elektrik dipol m om entini ala n la ilişk i­
lendiren kuram ın göreceli o lara k k arm aşık olduğunu ve sad e ce belli b a s it d u ­
ru m la rd a (bu b a s it d u ru m lard a bile b ir y ak ın la ştırm a olarak) k u lla n ılab ile c e ğ i­
ni görm ü ştü k. Y ak ın laştırm a fikirlerim izden b irin i siz e h atırla tm a k istiyoru z.
B ir dielektriğin içindeki b ir atom un in düklenm iş dipol m om entini bu lm ak için,
o ato m a etki eden elektrik alan ı bilm ek gereklidir. B ir atom ü zerindeki alanın,
atom u b ir k en ara (kom şu b ü tü n ato m ların dipol m om en tlerini aynı tutarak)
ay ırsay d ık o lu şac ak küçük deliğin m erkezindekiyle aynı o lac ağ ı şeklinde b ir

Eğer tüm "diğer" yükler iletkenler üzerinde olsaydı, Paigor Bölüm 10'daki pSerbest aYm
olurdu.
tah m in y ap m ıştık ki birçok d u ru m d a fen a d eğ ild ir bu tah m in im iz. A yrıca h atır­
layın, k u tu p lan m ış b ir dielektrikteki deliğin içindeki elektrik alan d eliğin şe k li­
ne d ayan ır. K utup lan m aya dik, ince, d isk şeklinde b ir delikteki elektrik alan
a şa ğ ıd a k i denklem le bulunur:
P
■Edelik—EdielektrikH¿0
Bu e şitliğ i G a u ss y a sa sın ı k u lla n arak g ö sterm iştik . D iğer y an dan , k u tu p lan m a­
y a p a ra le l iğne şek lin d e b ir y arık için, -iT n in büküm ünün s ıfır old u ğu gerçeğini
k u lla n arak - y arığın içindeki ve d ışın d ak i elektrik alan ların aynı olduğunu g ö s ­
term iştik. Son olarak, küresel b ir delik için elektrik alan ın ın d iskin alan ı ile y a ­
rığın alan ı ara sın d ak i m esafen in üçte birin d e olduğunu g ö sterm iştik :
1 P
Edelik= -Edielektrik+ ---- (küresel delik)
■i €o
(36.3)

K u tu p lan m ış b ir dielektrik içindeki b ir ato m a ne olduğunu dü şü n ü rken k u llan ­


dığım ız alan buydu.
M anyetizm a için bütün b u n ların benzerini tartışm a k durum undayız. Bunu
yap m an ın b a sit ve k ısa b ir yolu, birim hacim deki m anyetik m om ent A fin tıpkı
birim hacim deki elektrik d ip ol m om enti P gib i olduğunu ve d o lay ısıy la A fin di-
verjan sın ın ek sisin in "m anyetik yük yoğun luğu" pm'e -a rtık her neyse o - e şit o l­
duğunu belirtm ektir. Ufak b ir soru n v a r ki, fizik sel d ü n y ad a "m anyetik yük" diye
b ir şey yoktur. B'nin d iverjansının d aim a sıfır olduğunu biliyoruz. Ancak bu bizi
y ap ay b ir benzerlik kurm aktan ve aşa ğ ıd a k i e şitliğ i yazm ak tan alıkoym az:
V ■M - -pm (36.4)
Şekil 36-1 Bir dielektrikteki kovuğun içinde B u ra d a şu ifad en in tek rar altın ı çizm eliyiz ki, pm tam am en m atem atik sel b ir
bulunan elektrik alan, söz konusu kovuğun
k avram dır. Böylece elek trostatik le ek sik siz b ir benzerlik k u rab ilir ve elektro­
şekline bağlıdır.
statik tek i eski denklem lerim izi k u llan ab iliriz. İn sa n la r sık lık la böyle şeyler
y ap tılar. H atta tarih se l o lara k in sa n la r benzetm e ku rm anın d oğru olduğuna
in an d ılar. pm n iceliğinin "m anyetik k u tu p lar"m y oğun luğunu tem sil ettiğine
in an d ılar. H albuki b u gü n lerd e m alzem elerin m an y etizasy on u n u n atom ların
içinden d o la şa n -y a dönen elek tron lard an ya d a atom d aki elektron ların h areke­
tin d en - ak ım lar olduğunu biliyoru z. D olay ısıy la fizik sel b ir b a k ış açısın d an
k av ram ları birtak ım efsan ev i "m anyetik k u tu p lar"ın yoğu n lu ğu cin sin d en değil
de, gerçekçi b ir şek ild e atom ik ak ım lar cin sin den tan ım lam ak d ah a güzeldir.
T e sad ü fi b ir şekild e bu ak ım lara bazen "Am per akım ları" denir; çünkü ilk o la ­
rak Am père, m adden in m an y etizm asın ın d o la şa n atom ik ak ım lard an gelebilece­
ğini söylem işti.
M ıkn atıslan m ış b ir m ad ded ek i gerçek m ikroskobik akım yoğu n lu ğu ysa, el­
bette çok k arm aşık tır. Değeri ato m d a nereden bak tığın ıza b ağlıd ır. B azı yerlerde
büyük, b azı yerlerde küçüktür; atom un b ir yerinde b ir yöne ve b ir b a şk a yerinde
b ir b a şk a yöne (tıpkı b ir dielektriğin içinde elektrik alan ın ın m u azzam şekilde
d eğ işm esi gibi) gider. Ancak birçok p ratik problem de sad ece m adden in dışın d aki
a la n larla veya m adden in içindeki ortalama elektrik ala n la ilgileniyoruz. O rtala­
m ad an k astım ız, birçok atom üzerinden o rtalam a alın m asıd ır. Ancak bu tü r
makroskopik problem ler için m ad den in m anyetik durum unu M cinsinden, eş de­
y işle birim hacim deki o rtala m a dipol m om enti cinsinden tan ım lam ak uygundur.
Şim di gösterm ek isted iğim izse, m ık n atıslan m ış bir m addedeki atom ik akım ların
M\e ilişk ili büyük ölçekli akım ların o lu şm a sın a yol açab ileceğid ir.
Bu d urum d a y ap acağ ım ız şey m anyetik alan ların gerçek kayn ağı olan akım
yoğun luğu / y i birçok p a rç a y a ayırm aktır: b ir p a rç a atom ik m ık n atısın d o laşan
akım ların ı açık lam ak ve d iğ e r p a r ç a la rd a ne tü r d iğ er ak ım lar olabileceğin i t a ­
nım lam ak için. A kım ları da üç p a rç a y a ayırm ak çoğu n lu kla u ygundur. 32. B ö ­
lüm de iletkenlerde se rb e stçe akan ak ım lar ile dielektrikteki b a ğ lı yüklerin ileri
geri hareketlerinden k ay n ak lan an ak ım lar a ra sın d a b ir ayrım yap m ıştık . Bölüm
32-2'de şu ifad ey i y azm ıştık: jkutup dielektrikteki b a ğ lı yü klerin hareketlerinden
k ay n aklan an ak ım ları ve Jdiger de diğer bütün ak ım ları k a p sa r.

J =Jkutup+Jdiger
Şim di d ah a ileriye gideceğiz. Jdiğer i m ık n atıslan m ış m alzem elerdeki o rtalam a
akım ları tan ım lay an b ir j man ve jj i et diyeceğim iz ve geri k alan a k ım la n tan ım la­
yan b ir ilav e p a rç a y a böleceğiz. Son terim genelde iletkenlerdeki ak ım lara i ş a ­
ret ed er an cak d iğer ak ım ları d a örneğin b o ş u zay d a se rb e stç e hareket eden
yüklerden kayn ak lan an ak ım ları d a içerebilir. D olay ısıy la top lam yük yoğu n lu ­
ğunu a şa ğ ıd a k i eşitlik gib i yazab iliriz:

J=Jkutup+Jm
an+Jilet (36.5)
B'nin büküm ü için M axw ell denklem ine giren top lam akım budur:

c*VxB=—
e0
+ ^ Ş -
dt
(36.6)
Şim di j man akım ını m an yetizasyo n vektörü M le ilişkilen d irm em iz lazım . N e­
reye v a rac ağ ım ızı görm eniz için, son ucun ne olacağın ı yazıyoruz.

Jm
an=V M X (36.7)
Bir m anyetik m alzem enin her yerindeki m an yetizasyo n vektörü Mi b iliyorsak,
d o laşım akım yoğun luğu A fin büküm üyle bulunur. B ak alım neden bunun böyle
olduğunu an lay ab ilecek m iyiz?
Öncelikle, eksenine p arale l düzgün b ir m ık n atıslan m ay a sah ip silin d irik b ir
çubuğu ele alalım . F izik sel olarak , böyle düzgün b ir m ık n atıslan m an ın gerçek
anlam ı, m alzem enin içinde her yerdeki atom ik d o laşım akım ların ın düzgün b ir
yoğu n lu ğa sah ip o lm asıd ır. M alzem enin enine kesitin d e gerçek akıların n a sıl
görün eceğini dü şünm eye ç alışalım . A kım ların Şekil 36-2'deki g ö sterilen le r gib i
olm asın ı bekleriz. Her b ir atom ik akım küçük b ir d aire e trafın d a ve bütün
ak ım lar d a aynı yönde d o laşır. Böyle b ir şeyin etkili akım ı nedir? Çubuğun b ir ­
çok yerinde b ir etki yoktur zira her b ir akım ın yan ın d a on a zıt yönde b ir b a şk a
akım v ard ır. Şekil 36-2'de AB çizgisiy le g österilen , küçük an cak yine de tek b ir
atom a göre büyük b ir alan h ay al edersek, böyle b ir akım içinden geçen net akım
sıfırd ır. M alzem enin içinde h içb ir yerde net b ir akım yoktur. M alzem enin yü ze­
yindeyse zıt yönde giden k om şu ak ım larca sıfırlan m am ış atom ik ak ım lar o ld u ­
ğu n a dikkatin izi çekeriz. Yüzeyde, çubuğun etrafın d a her zam an aynı yönde g i­ Şekil 36-2 Dolaşan atomik akımların, z yönün­
de mıknatıslanmış dem ir bir çubuğun kesitin­
den net b ir akım vardır. Şim di, neden d ah a önceden düzgün şekild e m ık n atıs­ de görüldüğü şekliyle şematik diyagramı.
lan m ış b ir çubu ğu n elektrik akım ı ta şıy a n uzun b ir solen oid e e şit olduğunu a n ­
lam ışsın ızd ır.
Bu g ö rü ş Denk. (36.7)'ye n a sıl uyar? Öncelikle, m alzem en in içinde m ık n atıs­
lan m a Ms a b ittir ve d o lay ısıy la türevleri de sıfırd ır. Bu bizim geom etrik re sm i­
m izle uyum ludur. Ancak yüzeyde Mgerçekten sa b it d eğild ir. K en ara k ad ar s a ­
b ittir ve so n ra aniden sıfır a d üşer. D o lay ısıy la Denk. (36.7)'ye göre yüzeyde,
yüksek b ir akım yoğu n lu ğu n a yol açan m u azzam g ra d y a n la r vardır. Şekil 36-
2'de C n o k tası y akın ın d a ne olup bittiğin e b ak tığım ızı dü şü nelim . x ve y yön le­
rini şek ild eki gib i alırsak , m ık n atıslan m a M, z yönündedir. Denklem (36.7)'yi b i­
leşenlerine ay ırırsak
dMz
(/manii
y (36.8)
mz_
----- vman'y
OX

C n o k tasın d a, dMz/dy'nin türevi sıfır d ır an cak dMz/dx b ü ­


ifa d e sin i elde ederiz.
yük ve artıd ır. Denklem (36.7)'ye göre ek si y yönünde büyük b ir akım yoğun luğu
vardır. Bu, çubuk etrafın d a d o la şa n b ir yüzey akım ına d a ir resm im izle u yum lu­
dur.
Şim di d ah a zor b ir durum için, m ık n atıslan m an ın m alzem e içinde b ir n o k ta­
dan diğerine d e ğ iştiğ i du rum d aki akım yoğun luğunu b u lalım . İki kom şu b ö lg e ­
deki m ık n atıslan m a fa rk lıy sa , d o la şa n ak ım ların b irb irin i sıfırla m a y a c a ğ ı ve
malzemenin hacminde net b ir akım olacağını niteliksel olarak görmek kolaydır.
Niceliksel olarak çalışmak istediğimiz etki budur.
Öncelikle, Bölüm 14-5'te elde ettiğimiz ve I dolaşım akımının, akım ilmeği­
nin alanı /Tyken (Bkz. Şekil 36-3) aşağıdaki denklemle belirlenen b ir fi manyetik
momenti olduğunu belirten sonucu hatırlayalım:

IX = IA (36.9)

Şimdi, Şekil 36-4'te gösterildiği gibi, mıknatıslanmış bir malzeme içindeki kü­
çük dikdörtgen bloğu ele alalım. Bloğu o kadar küçük varsayarız ki içindeki
mıknatıslanma düzgün olur. Bu bloğun z yönünde M z mıknatıslanması varsa,
net etki, gösterildiği gibi, dikey yüzler etrafında dolaşan yüzey akımıyla aynı
olur. Bu akımların büyüklüğünü Denk. (36.9) sayesinde bulabiliriz. Bloğun top­
Ş e k il 3 6 -3 B ir a k ım ilm e ğ in in d ip o l m o m e n t i
lam manyetik momenti, m ıknatıslanma çarpı hacme eşittir:
fi I A ' dır.
H = M z(abc)

ilmeğin alanının ac olduğunu hatırlayarak, bu denklemden aşağıdaki ifadeyi


elde ederiz:
I = Mzb

Diğer b ir deyişle, dikey yüzeylerde (dikine) uzunluk başına akım M z' ye eşittir.

Ş ek il 3 6 -4 M ık n a tıs la n m ış k ü çü k b ir b lo k , b ir
y ü z e y d o la ş ım a k ım ın a e ş ittir.

Ş ek il 3 6 -5 . İk i k o m ş u b lo ğ u n m ık n a tıs la n m a s ı a y ­
nı d e ğ ils e , a r a la r ın d a n e t b ir y ü z e y a k ım ı v a r d ır .

Şekil 36-5'te görüldüğü gibi birbirine komşu iki küçük bloğu ele alalım. 2
num aralı blok 1 numaralı bloktan azcık ayrı olduğu için, biraz farklı b ir mıkna­
tıslanma dikey bileşenine sahip olacaktır. Buna M z + AM z diyelim. İki blok a ra ­
sındaki yüzeyde toplam akıma iki katkı vardır. 1 num aralı blok artı y yönünde
akan b ir I\ akımı ve 2 num aralı blok da eksi y yönünde akan b ir I2 yüzey akımı
meydana getirir. Artı y yönündeki toplam yüzey akımı aşağıdaki toplamdır:

I = I X- 1 2 = M zb - [M z + AM z)b
= -& M zb
AMz'yi, M z'nin x yönünde türevi çarpı 1 num aralı bloktan 2 num aralı bloğa
olan mesafeyle, yani a'yla, çarpım olarak yazabiliriz:

dMz
AM ,
dx

Bu durum da iki blok arasında akan akım aşağıdaki ifade olur:

dMz
/ = -- -a b
dx

I akımını bir ortalama hacim akım yoğunluğu/ye bağlam ak için, I akımının b e ­


lirli b ir yüzey kesit alanına yayıldığını anlamamız gerek. Malzemenin bütün
hacminin böyle küçük bloklarla doldurulduğunu düşünürsek, (x eksenine dik)
böyle b ir yan yüz her b ir blokla ilişkilendirilebilir.' Dolayısıyla I akımıyla iliş-
kilendirilebilecek alanın, ön yüzlerden birinin alanı (ab) olduğunu görürüz.
Böylece aşağıdaki sonucu elde ederiz:
I dMz
dx

En azından A fin bükümünün başlangıcım elde ettik.


jy de, z'deki mıknatıslanmanın x bileşenindeki değişiminden gelen b ir b a ş­
ka terim olmalı, / y e bu katkı, Şekil 36-6'da gösterildiği gibi birbirinin üzerine
istiflenmiş iki küçük bloğun arasındaki yüzeyden gelir. Az önce bahsettiğimiz
akıl yürütmeleri kullanarak, bu yüzeyin jy ye katkısının dMx/dz kadar olacağını
gösterebilirsiniz. Akımın y bileşenine katkıda bulunabilen tek yüzeyler bu n lar­
dır. Böylece y yönündeki toplam akım yoğunluğunu aşağıdaki ifade gibi elde
ederiz:
dMx dM,
Jy~'
dz dx

Küpün geri kalan yüzlerindeki akımları hesaplayarak -y a da z yönü seçimimi­


zin tamamen rastgele olduğu gerçeğini kullanarak- vektör akım yoğunluğunun
aşağıdaki denklemle bulunabileceği sonucuna varabiliriz:
Ş ek il 3 6 - 6 B ir i d iğ e r in in ü z e r in d e ik i b lo k ,
j = Vx M jy y e k a tk ıd a b u lu n a b ilir.

Diğer bir deyişle maddedeki manyetik durumu birim hacimdeki ortalama


manyetik moment, M, cinsinden ifade etmeyi seçersek, atomik akımların Denk.
(36.7)'yle bulunabilen maddedeki ortalama akım yoğunluğuna eşit olduğunu
buluruz. Malzeme ayrıca b ir dielektrikse, ilavaten b ir kutuplanma akımı
Jkutup = dP/dt olabilir. Ve malzeme ayrıca b ir iletkense, b ir iletim akımı da, jjiet,
olabilir. Toplam akımı aşağıdaki eşitlik gibi yazabiliriz:

dP
j = Jilet + V x M + ■ (36.10)
üt

36-2 H alanı
Şimdi Denk. (36.10)'da yazıldığı şekliyle akımı M axw ell denklemlerine yer­
leştirelim. Aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

dE
dt

M terimini sol tarafa taşıyabiliriz:

(36.11)

32. Bölümde belirttiğimiz gibi, birçok insan (E + P/e0)'yu yeni b ir vektör alanı
D/e0 olarak yazmayı seviyor. Benzer şekilde, (B - M / e ç C 2 ) ’ yi tek b ir vektör alanı
olarak yazmak kullanışlıdır. Biz yeni b ir H vektör alanını aşağıdaki ifade gibi
tanımlamayı seçiyoruz:
M
H =B (36.12)
e0c2

Böylece Denk. (36.11) aşağıdaki ifadeye dönüşür:

dD
eo^V x İT = Jiiet + (36.13)
dt

Basit gözüküyor, ancak bütün karmaşıklığı D ve H harflerinde gizli.

V e y a t e r c ih e d e r s e n iz , h e r b i r y ü z d e k i I a k ım ı i k i k e n a r d a k i b l o k l a r l a 5 0 -5 0 p a y l a ş t ı n i m a l ı .
Şimdi sizi uyarmamız gerek: mks birim lerini seçen birçok insan H için farklı
bir tanımı kabul etmiştir. Onların alanına H ' dersek (elbette, onlar üs olmadan
sadece H demekte), aşağıdaki ifade gibi tanımlanabilir:

H ' = e 0t f B - M (36.14)

(Ayrıca eo^’yi de yeni b ir sayı gibi l//i0 şeklinde yazarlar ve böylece takip etme­
leri gereken bir sabitleri daha olur.) Bu tanımla, Denk. (36.13) daha da basit gö­
zükür:

(36.15)

H "n ü n bu tanımıyla ilgili iki zorluk vardır. Birincisi, mks birim lerini kullan­
mayan insanların tanım larıyla uyuşmamakta ve İkincisi, bu H ' ve B'nin farklı
birim lerde olmasını mecbur kılıyor. H ' gibi M \ e aynı birim e sahip olmasından-
sa, H ve B'nin aynı birimlere sahip olmasının daha kullanışlı olduğunu düşünü­
yoruz. Ancak mühendis olacak ve transformatörlerin, mıknatısların ve benzer
şeylerin tasarım ında çalışacaksanız dikkatli olmanız gerekir. H için bizim kul­
landığımız Denklem (36.12)'nin tanımını değil de, (36.14)'ün tanımını kullanan
ve B ile / fi bizim ilişkilendirdiğimiz şekilde ilişkilendiren birçok başka kitap
bulacaksınız. Hangi gösterimi kullandıklarına dikkat etmelisiniz.
Hangi birim leri kullandıklarını söylemenin bir yolu vardır. Hatırlarsanız,
T a b lo 3 6 -1 mks sisteminde B -v e dolayısıyla bizim H - sadece bir birim le ölçülür: 10.000
M a n y e tik n ic e lik le r in b ir im le r i
G auss'a eşit b ir W eber bölü metre kareyle. Mks sisteminde, b ir manyetik mo­
[ f i ] = W e b e r / m e t r e 2 = 1 0 4 G auss mentin (bir akım çarpı alan) b ir birimi vardır: bir Amper-metre2. Bu durumda,
[H] = W e b e r / m e t r e 2 = 1 0 4 G au ss
mıknatıslanma M 'in birimi şu ifade olur: b ir Amper bölü metre. H ' için birim ­
v e y a 1 0 4 O e r s te d
ler Afinkiyle aynıdır. V teriminin birimi mesafe birim inin tersi olduğundan,
[A f] = A m p e r / m e t r e

[//'] = A m p e r / m e t r e bunun aynı zamanda Denk. (36.15)'le uyuştuğunu görebilirsiniz. Elektromıkna­


tıslarla çalışanların, bir bobindeki tel sarım sayısını düşünerek H birimine U f'
K u lla n ış lı d e ğ iş im le r
tanımıyla) "bir metre sarımına b ir Amper" deme alışkanlıkları vardır. Ancak b ir
B (G a u s s ) = 1 0 4 B (W e b e r / m e t r e 2)
"sarım " aslında birim siz bir sayıdır, dolayısıyla kafa karışıklığına yol açmama­
H (G a u s s ) = H (O e r s t e d )
lı. Bizim ifım ız H'/eocP’ye eşit olduğundan, mks sistemini kullanıyorsanız H
= 0 ,0 1 2 6 H' (A m p e r / m e t r e )
(VVeber/metre kare) H ' (Amper bölü metre) çarpı Anı x 10~7'ye eşittir. Belki de da­
ha uygunu /fin (Gauss) = 0,0126 H ' (Amper/metre) olduğunu hatırlamaktır.
Ürkütücü b ir şey daha var. Bizim H tanımımızı kullanan birçok insan H v e B
birim leri için farklı isim ler kullanmakta. Aynı ölçülere sahip olsalar da, B b iri­
mine b ir Gauss ve H birimine de b ir Oersted (Gauss ve Oersted'in ardından el­
bette) denir. Dolayısıyla birçok kitapta B'nin Gauss ve i f m Oersted birimleriyle
çizilmiş grafiklerini göreceksiniz. Aslında aynı birimdirler, mks biriminin 10 4'te
biri. Manyetik birim lerle ilgili bu kafa karışıklığını Tablo 36-1'de özetledik.

36-3 M ıknatıslanm a eğrisi


Şimdi, manyetik alan sabit olduğundan veya alanlar çok yavaşça değiştiği
için j'jiet'e göre dD/dt'yi ihmal edebileceğimiz basit durum lara bakacağız. Bu d u ­
rumda alanlar aşağıdaki denklemleri sağlar:

V B =0 (36.16)
v x H = j nel/e0c2 (36.17)

H = B - M / e 0c* (36.18)

Şekil 36-7(a)'da görüldüğü gibi, bakır b ir bobin teliyle sarılm ış b ir torusu


(simit) ele alalım. Telden bir I akımı geçmektedir. Manyetik alan nedir? M anye­
tik alan esas olarak demir içindedir. Orada, Şekil 36-7(b)'de görüldüğü gibi
B'nin çizgileri çember çizecektir. B'nm akışı sürekli olduğundan, diveıjansı sı­
fırdır ve böylece Denk. (36.16) sağlanır. Sonra, Denk. (36.17)'yi Şekil 36-7(b)'de
görülen kapalı T ilmeğinin etrafında integralini alarak b ir başka biçimde yaza­
biliriz. Stoke teoreminden aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

$ r H ’ dS = f s Jilet •71 d a <3 6 1 9 >

j'nin integrali T ilmeği tarafından çevrilmiş herhangi b ir S yüzeyi üzerinden


alınmalıdır. Bu yüzey, her bir sargıda bir geçilmelidir. H er b ir sarım integrale I
akımı katkısında bulunur ve N sarım varsa integral NI olur. Problemimizin si­
metrisine göre B, T ilmeği etrafında her zaman aynıdır. Mıknatıslanmanın ve
dolayısıyla H alanının r boyunca sabit olduğunu varsayarsak, Denk. (36.19)
aşağıdaki biçime gelir:

l, T eğrisi boyunca uzunluktur:


1 NI
H = — —=— r- (36.20)
e0c2 l

Bu tür durum larda mıknatıslama akımı i f la doğrudan orantılı olduğundan, H


bazen mıknatıslama alanı olarak da adlandırılır.
Şimdi tek ihtiyacımız olan H 1 B'yle ilişkilendiren b ir denklemdir. Ancak
böyle b ir denklem yoktur! Elbette elimizde Denk. (36.18) vardır ancak demir gi­
bi ferromanyetik b ir malzeme için M ile B arasında doğrudan b ir ilişki olm adı­
ğından işimize yaramaz. M mıknatıslanması demirin bütün geçmişine dayanır,
sadece B'nin o anda ne olduğuna değil.
Ancak her şey bitmiş değil. Belli basit durumlar için çözümler geliştirebiliriz.
Ş ek il 3 6 -7 ( a ) Y a lıt ılm ış b o b in t e liy le s a r ılm ış
Mıknatıslanmamış bir demiri ele alalım -örneğin, yüksek sıcaklıklarda tavlanmış
d e m ir b i r to ru s . ( b ) A la n ç iz g ile r in i g ö s t e r e n
dem iri- bu durumda torusun basit geometrisinde bütün demir aynı manyetik t o r u s k e s iti.

geçmişe sahip olacaktır. Bu durumda, deneysel ölçümlerden yola çıkarak M hak­


kında -v e dolayısıyla B ile H arasındaki ilişki hakkında- bir şeyler söyleyebiliriz.
Denklem (36.20)'yi kullanarak torustaki H alanı, sabit çarpı sarmaldaki I akımı
olarak bulunur. Daha sonra B alanı, bobindeki (veya şekilde gösterilen mıknatıs-
layıcı bobin etrafında sarılmış ilave bobindeki) emk'nın zaman üzerinden integ­
rali alınarak bulunabilir. Bu emk B'nin akışının değişim hızına eşittir: emk'nın
zamanla integrali B çarpı torusun kesit yüzey alanına eşittir.
Şekil 36-8, yumuşak b ir demir torusta gözlemlenen B ile H arasındaki ilişkiyi
göstermekte. Akım ilk açıldığında B, a B ve
eğrisi boyunca ify le beraber artar.
i f deki farklı ölçeklere dikkatinizi çekerim. Başlangıçta büyük b ir B meydana ge­
tirmek için görece küçük b ir H gerektirir. Neden B demirde havadakinden çok
daha büyüktür. Çünkü demirdeki büyük yüzey akımına eşit büyük bir M mıkna­
tıslanması vardır. B alanı bu akımın ve sarmaldaki iletim akımının toplamından
gelir. Neden A fin bu kadar büyük olduğunu daha sonra tartışacağız.
Yüksek H değerleri için, mıknatıslanma eğrisi düzelir. Demirin doyduğunu
söyleriz. Şeklimizdeki ölçeklerle, eğri yatay gibi gözükmektedir. Aslında hafifçe
yükselmeye devam etmektedir. Büyük alanlar için B, H la birim bir eğriyle
orantılıdır. M daha fazla artmaz. Yeri gelmişken, torus manyetik olmayan bir
malzemeden yapılmış olsaydı, M sıfır olurdu ve B de bütün alanlar için Hye
Ş ek il 3 6 - 8 Y u m u ş a k d e m i r için t ip ik m ık n a ­
eşit olurdu.
tıs la n m a v e h is t e r e z is e ğ r is i.
İlk dikkatimizi çeken, Şekil 36-8'deki -mıknatıslanma eğrisi olarak bilinen­
iz eğrisinin son derece doğrusal olmadığıdır. Ancak durum bundan kötüdür. D o­
yuma ulaştıktan sonra, bobindeki akımı ITı sıfıra getirecek şekilde yükseltir­
sek,B manyetik alanı b eğrisi boyunca düşer. H sıfıra ulaştığında, hâlâ b ir mik­
tar B vardır. Mıknatıslayıcı akım olmasa bile, demirde manyetik alan vardır.
Kalıcı olarak mıknatıslanmıştır. Şimdi bobinde eksi akım açarsak, B-H eğrisi b
boyunca, demir eksi yönde doyuma ulaşana kadar devam eder. Akımı tekrar sı­
fıra getirirsek, c eğrisi boyunca devam eder. Akımı büyük artı ve eksi değerleri
arasında değiştirirsek, B -H eğrisi b ve c eğrilerine çok yakın şekilde ileri ve geri
gider. H ı rastgele bir şekilde değiştirirsek, genelde b ve c eğrileri arasında b u ­
lunan daha karmaşık eğriler elde ederiz. Alanların tekrarlı salınım ıyla meydana
getirilen döngüye, demirin histerezis döngüsü denir.
B'nin herhangi b ir andaki değeri sadece iTın o andaki değerine değil, bütün
geçmişine bağlı olduğu için B = f (H ) gibi fonksiyonel b ir ilişki yazam ayacağım ı­
zı görüyoruz. Doğal olarak, farklı cisimler için mıknatıslanma ve histerezis eğ­
rileri farklı olacaktır. Eğrilerin şekli malzemenin kimyasal birleşimine, hazır­
lanm ası ve sonrasındaki fiziksel işlemlerin detaylarına bağlıdır. Bu karmaşık­
lıklar için fiziksel açıklamaları daha sonra tartışacağız.

36-4 Dem ir çekirdek indüktansları


Manyetik malzemelerdeki en önemli uygulam alardan biri elektrik devrele-
rindedir. Örneğin, transformatörlerde, elektrik m otorlarında vb gibi. Bunun b ir
nedeni demirle manyetik alanların nereye gidebileceğini kontrol edebilmemiz
ve belirli b ir elektrik akımı için daha büyük alanlar elde edebilmemizdir. Örne­
ğin, tipik bir "toroidal" indüktans Şekil 36-7'dekine benzemektedir. Belirli b ir
indüktans için, eşdeğer b ir "hava çekirdeği" indüktansa göre hacim olarak daha
küçük yapılabilir ve daha az bakır kullanılabilir. Belirli b ir indüktans için sa r­
maldaki direnç çok daha küçüktür böylece -özellikle düşük frekanslarda- in ­
düktans "ideale" yakındır. Bir indüktansm nasıl çalıştığını anlamak niceliksel
olarak kolaydır. I sarmaldaki akımsa, bu durum da içerde meydana gelen H ala­
nı -Denk. (36.20)'yle ortaya konduğu g ib i- i*yla orantılıdır. U çlar arasında V
voltajı B manyetik alanına bağlıdır. Sarmaldaki direnci ihmal edersk, V voltajı
dB/dt'yle orantılıdır. Bu yüzden, V'nin dl/dt'ye oranı olan L indüktansı demir­
deki B ile H arasındaki ilişkiyi içerir. B, ffd a n çok daha büyük olduğu için, in ­
düktans için büyük b ir çarpan elde ederiz. Fiziksel olarak olan şey, normalde
küçük bir manyetik alan meydana getirecek bobindeki küçük b ir akımın demir­
deki küçük "köle" mıknatısların sıralanm asını ve sarm aldaki dış akımdan çok
daha büyük b ir "manyetik" akım meydana getirmesidir. Sanki bobin içinde hali­
hazırda olandan daha büyük b ir akım vardır. Akımı tersine çevirdiğimizde b ü ­
tün küçük mıknatıslar tersine döner -tüm iç akımlar da aynı şekilde- ve demir
olm adan elde edeceğimizden çok daha fazla b ir indüklenmiş emk elde ederiz,
indüktansı, Şekil 17-8'de tarif edildiği gibi eneıji üzerinden hesaplayabiliriz.
Akım kaynağından beslenen enerjinin hızı iV'dir. V voltajı çekirdeğin alanı A
çarpı N çarpı d B /d t'dir. Denklem (36.20)'den, I = (e0(?l/N)H. Dolayısıyla aşağıda­
ki ifadeyi elde ederiz:

Zaman üzerinden integralini alırsak da aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

U = ( e 0c2 l A ) J H d B (36.21)

ZA'mn torusun hacmi olduğuna dikkat edin. Böylece manyetik m ir malzemedeki


enerji yoğunluğu "u = t//hacim"in aşağıdaki eşitlikle bulunabileceğini görmüş
olduk:

u = e0c2j ' HdB (36.22)

Burada ilginç b ir özellik dahil olmuştur. Alternatif akım lan kullanırken, de­
mir b ir histerezis ilmeğinin etrafında tahrik edilmiştir. B, fl'm tek değerli bir
fonksiyonu olmadığından, b ir tam çevrim etrafında f H dfi'nin integrali sıfıra
eşit değildir. Histerezis eğrisinin içindeki çevrili alandır. Dolayısıyla, tahrik
kaynağı her b ir döngüde net bir eneıji sağlar. Histerezis ilmeğinin içindeki
alanla orantılı bir enerjidir bu. Ve bu enerji "kaybolur". Elektromanyetik, olup
bitenden dolayı kaybolur, demirde ısı olarak ortaya çıkar. Buna histerezis kaybı
denir. Bu tür enerji kayıplarını küçük tutmak için, histerezis ilmeği mümkün ol­
duğunca dar tutulur, ilmeğin alanını azaltmanın bir yolu, her bir döngüde u la­
şılan maksimum alanı azaltmaktır. Daha küçük maksimum alanlarda, Şekil 36-
9'daki gibi bir histerezis eğrisi elde ederiz. Aynca, çok d ar b ir ilmek elde etmek
için özel malzemeler tasarlanır. Transformatör demiri denilen malzeme -çok az
silisyum katkılı demir alaşım lar- bu özellik için geliştirilmiştir.
Küçük b ir histerezis ilmeği üzerinden indüktans geçirildiğinde, B ile H ara­
sındaki ilişki doğrusal b ir denklemle yakınlaştırılabilir. Genelde şöyle yazılır:

B = fiH (36.23)

H sabiti, daha önce kullandığımız manyetik moment değildir. Ona demirin ge­
çirgenliği denir. (Ayrıca bazen "göreli geçirgenlik” de denir.) Sıradan demirlerin
geçirgenliği tipik olarak birkaç bindir. “Süper alaşım" denilen bazı özel alaşım ­
ların milyona kadar çıkan geçirgenlikleri olabilir.
Denklem (36.21)'deki B = ııH yakınlaştırmasını kullanırsak, toroidal indük-
tanstaki enerjiyi aşağıdaki ifade gibi yazabiliriz:

U = ( e 0cl l A ) i i ^ H d H = ( e 0cl l A (36.24) ilm e ğ i.

Böylece eneıji yoğunluğu yaklaşık olarak aşağıdaki eşitlik olur:

foc2

Artık Denk. (36.24)'ün enerjisini b ir indüktansm £P/2 enerjisine eşitleyip, £ için


çözebiliriz:

£ = (e0c2 IA )n

Denklem (36.20)'den ff/J'yı çekersek, aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

i =^ (36.251
e0crl
indüktans i/'yla orantılıdır. Ses amplifikatörleri gibi şeyler için indüktans isti­
yorsanız, B -H ilişkisinin mümkün olduğunca doğrusal olduğu b ir histerezis il­
meği üzerinde onları çalıştırmanız gerekir. (1. Cilt 50. Bölümde, doğrusal olm a­
yan sistemlerde harmoniklerin meydana getirilmesini konuşmuştuk.) Bu tür
amaçlar için, Denk. (36.23) yararlı b ir yakınlaştırmadır. Diğer bir yandan, h ar­
monik yaratmak istiyorsanız, özellikle yüksek oranda doğrusal olmayan şekilde
çalıştırılan b ir indüktans kullanabilirsiniz. Bu durum da bütün B -H eğrilerini
kullanmak ve ne olup bittiğini grafik veya sayısal yöntemlerle analiz etmek zo­
rundasınız.
Bir "transformatör" sıklıkla iki bobini, manyetik bir malzemeden yapılmış
aynı torusa -vey a çekirdeğe- koyarak yapılır. Bu durumda "birincil" sarmaldaki
değişken akım çekirdeğin içindeki manyetik alanı değiştirerek "ikincil" sarm al­
da bir emk indükler. İki sarm alın her bir sarımından geçen akı aynı olacağın­
dan, iki sarmaldaki emk'lar her birindeki sarım sayısıyla orantılıdır. Birincile
uygulanan b ir voltaj, ikincilde farklı b ir voltaja yol açar. Manyetik alandaki ge­
reken değişikliği üretmek için çekirdeğin etrafında belirli bir net akı gerektiğin­
den, iki sarmaldaki akımların cebirsel toplamı sabit ve gerekli "mıknatıslama"
akımına eşit olacaktır. İkinciden çekilen akım artarsa, birincideki akım da aynı
oranda artmalıdır. Voltajlar için olduğu kadar, akımların da bir "dönüşümü"
vardır.

36-5 Elektromıknatıs
Şimdi biraz daha karmaşık, pratik b ir durumu ele alalım. Şekil 36-10'daki
gibi standart şekilli b ir elektromıknatısımız olsun. "C şeklinde" demir b ir çatal
ve bu çatalın etrafında çok sayıda tel sarımı olan b ir bobin vardır. Açıklıktaki B
manyetik alanı nedir?
S YÜZEYİ
r eğrisi

(a) (b)

y / V ? 7 7 / .‘
/ ' / /' / / / / / ' A

□EMİR

Ş ek il 3 6 -1 1 B ir e le k tr o m ık n a t ıs ın k e s it a la n ı.

Kovuğun kalınlığı diğer boyutlarla karşılaştırıldığında küçükse, ilk yakın­


laştırma olarak B'nin çizgilerinin, torus örneğinde olduğu gibi, ilmeğin içinden
dönerek geçeceğini varsayabiliriz. Şekil 36-1 l(a)'dakine benzeyeceklerdir. Kovu­
ğun içinde, b ir şekilde yayılma eğilim indedirler ama açıklık çok darsa etki kü­
çük olacaktır. B'nin, çatalın herhangi bir kesitinden geçen akışının sabit oldu­
ğunu varsaymak iyi b ir tahmin olabilir. Çatalın düzgün b ir A kesit alanı varsa -
ve köşelerdeki ya da kovuklardaki kenar etkilerini ihmal edersek- B'nin çatal
etrafında düzgün olduğunu söyleyebiliriz.
B'nin açıklıktaki değeri de aynıdır. Bu, Denk. (36.16)'dan çıkar. Şekil 36-11
(b)'deki gibi, b ir yüzü boşluğa bakan ve diğer yüzü demirde olan S kapalı yüze­
yini düşünün. B'nin bu yüzeyden dışarı toplam akışı sıfır olmalıdır. Açıklıktaki
alana B\ ve demirdeki alana Bz dersek, yakınlaştırmamıza göre aşağıdaki eşitli­
ği elde ederiz:
B\A - B2A = 0
Böylelikle B\ = B2 ifadesi ortaya çıkar.

Şimdi H ye bakalım. Denklem (36.19)'u kullanarak, Şekil 36-1 l(b)'deki T eğri­


sinin etrafında çizgi integrali alırız. Önceden olduğu gibi, sağ taraftaki integral
sarım sayısı çarpı akım yani N Î dır. Şimdiyse, H demirde ve havada farklı ola­
caktır. Demirdeki alana H2 der ve çatal etrafındaki yol uzunluğuna da I2 dersek,
eğrinin bu kısmı integrale H 2I2 kadar b ir katkıda bulunacaktır. Açıklıktaki ala­
na Hı ve açıklığın kalınlığına Zı dersek, açıklıktan gelen katkı H\l\ olur. Böylece
aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:
NI
H\l\ + H2 I2 = (36.26)
e0c2
Şimdi b ir başka şey daha biliyoruz: hava boşluğunda mıknatıslanma ihmal
edilebilir, böylece Bı = Hı eşitliğini yazabiliriz. Bı = B2 olduğundan, Denk.
(36.26) aşağıdaki ifadeye dönüşür:

B2h + H 2l2 = - ^ j (36.27)

Hâlâ iki bilinmeyenimiz var. B2 ve i^ 'y i bulmak için bir başka ilişkiye daha, de­
mirdeki i f y i B'yle ilişkilendiren bir ilişkiye ihtiyaç duyarız.
Ş ek il 3 6 -1 2 B ir e le k tr o m ık n a t ıs iç in d e a la n ın
çö z ü m ü . B2 = fi H 2 yakınlaştırmasını yapabilirsek, denklemi cebirsel olarak çözebili­
riz. Ancak gelin, demirdeki mıknatıslanma eğrisinin Şekil 36-8’deki gibi olduğu
genel durumu ele alalım. İstediğimiz şey Denk. (36.27)'yle bu fonksiyonel ilişki­
nin aynı anda çözümüdür. Bunu, Şekil 36-12'deki gibi, Denk. (36.27)'nin grafiği­
ni, mıknatıslama eğrisi grafiğinin üzerine çizerek bulabiliriz. Çözüm iki eğrinin
kesiştiği yerdedir.
Belirli b ir I akımı için (36.27) fonksiyonu Şekil 36-12'de I > O'la işaretlenmiş
düz çizgidir. Çizgi H eksenini (B2 = 0) H2 = Nl/eoC ^'de keser ve eğimi de - I 2I
Zı'dir. Değişik akımlar çizgiyi yatay olarak kaydırır. Şekil 36-12'ye baktığım ız­
da, belirli bir akım için, oraya nasıl geldiğinize b ağlı olarak birçok farklı çözüm
olduğunu görürüz. Mıknatısı yeni yaptıysanız ve akımı f y a çıkardıysanız, B2
alanı (aynı zamanda Sı'dir) a noktasındaki değere sahip olur. Akımı daha yük­
sek bir değere çıkarıp, sonra f y a indiyseniz, alan b noktasındaki değerdir. Ya
da, mıknatısta eksi b ir akım yaratıp sonra T ya çıktıysanız, alan c noktasındaki
değerdir. Açıklıktaki alan, geçmişte yaptıklarınıza bağlıdır.
Mıknatıstaki akım sıfır olduğunda, S 2 ve Denk. (36.27)'deki H ı arasındaki
ilişki I = O'la işaretlenen çizgiyle gösterilir. Birçok olası çözüm vardır. Önce de­
miri doyurduysanız, mıknatısta, d noktasıyla verilen önemli miktarda artık
alan olabilir. Bobini çıkardığınızda, kalıcı b ir mıknatısınız olur, iyi b ir kalıcı
mıknatıs için, geniş b ir histerezis ilmeğine sahip malzemeye sahip olmanız ge­
rektiği açıktır. Alnico V gibi özel alaşım ların çok geniş ilmekleri vardır.

36-6 K endiliğinden m ıkn atıslan m a


Şimdi de neden ferromanyetik malzemelerde küçük b ir manyetik alanın b ü ­
yük b ir mıknatıslanma meydana getirdiği sorusunu ele alacağız. Demir ve nikel
gibi ferromanyetik malzemelerin mıknatıslanması, atomun iç kabuğundaki
elektronların manyetik momentlerinden gelir. Her b ir elektronun q/2m çarpı
kendi g-çarpanı çarpı J açısal momentumu kadar bir fi manyetik momenti var­
dır. Net bir yörünge hareketi olmayan tek b ir elektron için g = 2'dir ve J*nin
herhangi bir yöndeki -örneğin z yönündeki- bileşeni ±ft/2'dir. Dolayısıyla
fi'nun z eksenindeki bileşeni de aşağıdaki ifadedir:

Hz = ~ 2 m = O,928 x 10~23 amp • m 2 (36.28)

Bir demir atomunda, ferromanyetizmaya katkıda bulunan iki elektron vardır,


dolayısıyla işleri basitleştirmek için, demir gibi ferromanyetik ancak iç kabu­
ğunda sadece b ir elektronu olan nikeli ele alacağız. (Akıl yürütmemizi demire
genişletmek kolaydır.)
Bir B dış alanının varlığında, atomik mıknatıslar alanla hizalanma eğilimin­
dedir ancak paramanyetik malzemeler için bahsettiğimiz termal hareketlerden
dolayı hizadan çıkarılırlar. Son bölümde, atomik mıknatısları hizalamaya çalı­
şan manyetik alanlar ile onların düzenini bozmaya çalışan termal hareketler
arasındaki denge yüzünden birim hacimdeki ortalama manyetik alanın aşağı­
daki şekilde hesaplanabileceğini bulmuştuk:

M = Nıı ta n h - ^ - (36.29)

Ba atom üzerine etkiyen alan ve kT de Boltzmann enerjisidir. Paramanyetizma


kuramında, yakındaki atomlardan gelen alanı göz ardı ederek Ba yerine sadece
B kullanmıştık. Ferromanyetik durum daysa b ir karmaşıklık vardır. Bir atom
üzerine etkiyen Ba için demirdeki ortalama alanı kullanmamalıyız. Bunun yeri­
ne, dielektrikte yaptığımızı yapıp her bir atom için etkiyen yerel alanı bulm alı­
yız. Tam bir çözüm için, söz konusu atom üzerine etkiyen kristal örgüdeki diğer
atomlardan gelen bütün katkıları toplamalıyız. Ancak dielektrikte yaptığımız
gibi, atom üzerindeki alanın küçük küresel b ir delikte bulacağım ız alanla aynı
olduğu -yakındaki atomların momentlerinin deliğin varlığından etkilenmeyece­
ğini varsayarak - yakınlaştırmasını yaparız.
11. Bölümde ortaya koyduğumuz fikirleri takip ederek, aşağıdaki eşitliği ya-
zabileceğimizi düşünürüz:
„ „ İ M , .
Bdelik = B + - y (yanlış!)

Ancak bu doğru değildir. Gelgelelim, bu bölümde ferromanyetizma için yazdığı­


mız denklemler ile 11. Bölümdeki denklemlerin dikkatli b ir karşılaştırmasını
yaparak 11. Bölümdeki sonuçlan kullanabiliriz. Gelin, birbirlerine karşılık ge­
len denklemleri yazalım. İletim akımlarının veya yüklerinin olm adığı bölgeler
için aşağıdaki denklemleri yazabiliriz:

Elektrostatik Statik ferromanyetizma

v (f +£) = o v -* = o (3630)
i M \
V x E= 0 V x ß --------- = 0
V e0c2/
Bu iki set denklem, eğer tamamen matematiksel karşılıklıları yazarsak, b irbir­
lerine benzer kabul edilebilirler.

E +— ^ b
e0(r e0
Bu, aşağıdaki benzerliği kurmakla aynıdır:

E ^>H , P - » M/c2 (36.31)

Diğer b ir deyişle, ferromanyetizma denklemlerini aşağıdaki ifade gibi yazarsak

( M \
V (H+ -) = 0 (36^32)

V x H = 0,

tıpkı elektrostatik denklemleri gibi gözükürler.


Bu tamamen cebirsel karşılıklılık geçmişte kafa karışıklığına yol açmıştı.
İnsanlar ITın "manyetik alan" olduğunu düşündü. Ancak gördüğüm üz üzere, B
ve E fiziksel olarak temel alanlardır ve H ise türetilmiş b ir fikirdir. Diğer bir
deyişle her ne kadar denklemler arasında benzerlik olsa da, fizikleri benzer de­
ğildir. Yine de bu bizim aynı denklemlerin benzer çözümleri olması gerektiği il­
kesini kullanmamızı engellemez.
Şekil 36-1'de özetlediğimiz, dielektrikte çeşitli şekillerdeki deliklerin içinde­
ki elektrik alanlara dair sonuçlarımızı, karşılık gelen deliklerin içindeki H ala­
nını bulm ak için kullanabiliriz, ü fı bilirsek, S yi belirleyebiliriz. Örneğin (Bö­
lüm 36-1'de özetlediğimiz sonuçlan kullanarak) M e paralel iğne ucu şeklindeki
b ir delikteki H alanı, malzemedeki JTyle aynıdır:

^delik = -^malzeme

Ancak delikteki M sıfır olduğundan, aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

M
®delik = ^malzeme £0c? (3 6.33 )

Diğer yandan, M e dik disk şeklinde bir delik için aşağıdaki denklemimiz var­
dır:
p
-^delik = ^dielektrik +
e0
O da aşağıdaki denkleme dönüşür:

M
® d e l i k — ® m a lz e m e + ' ^

Ya da, B cinsinden:
® d e lik = ^ m a lz e m e (36.34)

Son olarak küresel b ir delik için. Denk. (36.3)'le benzerlik kurarak aşağıdaki ifa­
deyi

■ ^ d elik = ^ m a l z e m e + ^eoC2

veya aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

2 M

Bu sonuç E için elde ettiğimizden gayet farklıdır.


M axw ell denklemlerini doğrudan kullanarak bu sonuçları daha fiziksel bir
yolla elde etmek elbette mümkündür. Örneğin, Denklem (36.34) V • B = 0 eşitli­
ğinden çıkar. (Yarısı malzemenin içinde ve yarısı dışarda b ir Gauss yüzeyi kul­
lanırsınız.) Benzer şekilde, deliğin içine girip malzeme içinden dönen b ir eğri
boyunca çizgi integrali kullanarak da Denk. (36.33)'ü elde edebilirsiniz. Fiziksel
olarak, V x A f le belirlenen yüzey akımları yüzünden delikteki alan küçülmüş­
tür. Denklem (36.35)'in ayrıca, küresel kovuğun sınırındaki yüzey akımlarının
etkilerini göz önünde bulundurak da çıkarılabileceğini gösterme zevkini size b ı­
rakıyoruz.
Denklem (36.29)'dan denge mıknatıslanmasını bulurken, en uygun yolun
Jfyi kullanmak olduğu ortaya çıktı; böylece aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

M
Ba = H + X (36.36)
e0c2

Küresel delik yakınlaştırmasında A = 5 alırdık, ancak göreceğiniz üzere ilerde


bir başka değer kullanmak isteyeceğiz o yüzden bunu ayarlanabilir bir p ara­
metre olarak tutacağız. Ayrıca, vektör yönlerini dert etmemek için bütün alan­
ları aynı yönde kabul edeceğiz. Eğer Denk. (36.36)'yı Denk. (36.29)'a yerleştirir­
sek, M mıknatıslanmasını H mıknatıslayıcı alanıyla ilişkilendiren bir denklemi­
miz olur:
" H + /tM/eoC2"
M = Nfi tanh
kT

Ancak bu açıkça çözülemeyecek bir denklem olduğundan, grafik olarak çözeceğiz.


Denklem (36.29)'u aşağıdaki ifade gibi yazarak problem i daha genel bir hale
koyalım:
M
- = tanh x (36.37)
^doyma
Md0yma mıknatıslanmanın (Np) doyma değerini ve x de fiBa/k T yi simgeler. x
üzerindeki AÎ/Mdoyma bağlılığı, Şekil 36-13'teki a eğrisiyle gösterilmiştir. Ayrı­
ca, Ba için Denk. (36.36)'yı kullanarak, x'in A fnin bir fonksiyonu olarak aşağı­
daki ifade gibi yazabiliriz:
Ş e k il 3 6 -1 3 D e n k le m (3 6 . 3 7 ) v e ( 3 6 . 3 8 } ’ in
/¿Bq ____
tıH fiA Afdoyma M
(36.38) g r a fik s e l b i r çö z ü m ü .
x =-
kT kT ^ e0c?kT ^ ^doyrna

Herhangi bir H değeri için bu, M / M d oyma ile x arasında b ir düz çizgi bağlantısı­
dır. x'i x = ¡ıH/kT noktasında keser ve eğim de e0c2fcr//j/lM<joyma'dır. H değerleri
için Şekil 36-13'te h'yle işaretlenmiş b ir çizgiyi çizebiliriz, a ve b eğrilerinin ke­
sişimi bize M/Mdoyma oranını verir. Problemi çözmüş olduk.
Çeşitli koşullarda çözümlerin nasıl olacağına bakalım. H = 0 durumuyla
başlayalım . Şekil 36-14'teki b\ ve bz çizgileriyle gösterilen iki olası durum var­
dır. Denklem (36.38)'e göre çizginin eğimi mutlak T sıcaklığıyla orantılıdır. Do­
layısıyla yüksek sıcaklıklarda b\ gibi b ir çizgi elde ederiz. Çözüm
M/Mdoyma=0'dır. H mıknatıslayıcı alanı sıfır olduğunda, mıknatıslama da ayrı­
ca sıfırdır. Ancak düşük sıcaklıklarda £>2 gibi b ir çizgi elde ederiz ve M/Aidoyma
için iki çözüm vardır. Biri M /M doyma = 0 için ve diğeri de M / M d oyma bire yakın
olduğu durum için. Sonradan ortaya çıktı ki -çözüm lerdeki küçük değişmeleri
göz önüne alarak görebileceğiniz üzere- sadece daha üstteki çözüm dengelidir.
Öyleyse buna göre, b ir manyetik malzeme düşük sıcaklıklarda kendini ken­ Ş ek il 3 6 - 1 4 H = 0 o ld u ğ u n d a m ık n a t ıs la n m a ­
diliğinden mıknatıslamalıdır. Kısacası, termal hareketler yeterince küçük oldu­ y ı b u lm a k .
ğunda, atomik mıknatıslar arasındaki bağlaşım hepsinin birbirine paralel ola­
rak dizilmesini sağlar.
Yüksek sıcaklıklardan aşağı doğru inersek, Curie sıcaklığı Tc dediğimiz kri­
tik b ir sıcaklık vardır. Bu sıcaklıkta ferromanyetik davranış aniden yerleşir. Bu
sıcaklık, Şekil 36-14'teki a eğrisine teğet ve dolayısıyla eğimi 1 olan £>3 çizgisine
karşılık gelir. Curie sıcaklığı şöyle hesaplanır:

e0c?kTc
Hk M dloyum
Eğer dilersek, Denk. (36.38)'i daha basit şekilde Tc cinsinden yazabiliriz:

jiH Tç_ M
(36.40)
x ~ kT + T M dloyu m

Şimdi küçük H mıknatıslayıcı alanları olduğunda ne olduğuna bakalım. Şe­


kil 36-14'ten düz çizgilerimizi biraz sağa kaydınrsak ne olacağını görebiliriz.
Düşük sıcaklık durumunda, kesişim noktası a eğrisinin düşük eğimli kısmına
doğru kayar ve M göreceli olarak az değişir. Yüksek sıcaklık durumundaysa, ke­
sişim noktası a eğrisinin dik kısmına doğru kayar ve M göreceli olarak çok hızlı
değişir. Aslında, a eğrisinin bu kısmını birim eğimli düz b ir çizgiye yakınlaştı­
rabilir ve aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

M
______ = + Tç M
^doyum kT T M dl

Şimdi Ai/Md0yum için çözebiliriz:

A id o y u m k iT ^ T c ) ( 3 6 '4 1 )

Paramanyetizma için elde ettiğimize benzer b ir yasa elde etmiş olduk. Para-
manyetizma için elimizde aşağıdaki eşitlik vardı:

= -gfr (36.42)
^duyum kT

Buradaki b ir farklılık, atomik mıknatısların etkileşiminden doğan bazı etkileri


içeren H cinsinden mıknatıslanmayı elde etmiş olmamızdır. Ancak asıl farklılık,
mıknatıslanmanın tek başına mutlak sıcaklık T yle değil de, T ile Tc arasındaki
farkla ters orantılı olmasıdır. Yakın atomlar arasındaki etkileşimleri ihmal etti­
ğimizde A = 0 diyebiliriz ki bu da Denk. (36.39)'a göre Tc = 0 eşitliğini almakla
aynı anlam a gelir. Böylece sonuçlar 35. Bölümde elde ettiklerimizle aynıdır.
Kuramsal elde ettiğimiz sonuçları, nikel için elde edilmiş deneysel sonuçlar­
la karşılaştırabiliriz. Nikelin ferromanyetik davranışının, sıcaklığı 631° K'nin
üzerine çıkarıldığında aniden kaybolduğu deneysel olarak gözlemlenmiştir. Bu
sonucu Denk. (36.39)'dan hesapladığım ız Tc değeriyle karşılaştırabiliriz.
M d 0yum =: eşitliğini kullanarak, aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

t
0 keoc2

Nikelin yoğunluğu ve atomik ağırlığından, aşağıdaki eşitliği hesaplarız:

İV = 9,1 x 1028 m -3

Denklem (36.28)'den //yu çekip, X = ^ dersek, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

Tc = 0,24°K

Arada yaklaşık 2600 kat b ir fark var! Ferromanyetizma kuramımız tamamen


çöktü.
Kuramımızı, W eiss'm dediği gibi X değerinin bir bölü üç değil de, (2600) x ^

-y a da yaklaşık 900- olduğunu söyleyerek "onarmaya" çalışabiliriz. Sonradan


ortaya çıktı ki, demir gibi diğer ferromanyetik malzemeler için benzer değerler
vardır. Bunun ne anlama geldiğini görmek için Denk. (36.36)'ya geri dönelim.
Büyük X değerinin, atomdaki yerel alan Ba ,mn düşündüğümüzden çok çok daha
büyük olduğu anlamına geldiğini görürüz. Hatta H = B - M/egC? eşitliğini yaza­
rak aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

n - B
i>a n +, ------
W ~ -z1)M

£0c2
Başlangıçtaki fikrimize göre, X = ^ olduğunda, yerel mıknatıslanma M, Ba alanı­
nı —Ş M /e 0c2 kadar azaltır. Küresel delik modelimiz çok iyi değildiyse bile, yine
de bir miktar azalma beklerdik. Bunun yerine, ferromanyetizma olgusunu açık­
lamak için alanın mıknatıslanmasının yerel alanı büyük b ir çarpanla, bin veya
daha fazla kat, büyüyeceğini hayal etmek zorundayız. Bir atomda bu kadar kor­
kunç büyüklükte alanlar ya da doğru işaretli alanlar m eydana getirebilecek ak­
la yatkın b ir yol yok gibi gözükmektedir! Ferromanyetizmaya dair "manyetik"
kuramımızın büyük b ir hata olduğu açıkça ortadadır. Bu durumda, ferromanye-
tizmanm birbirine komşu atomlardaki dönen elektronlar arasındaki b ir tür
manyetik olmayan etkileşimle ilgili olduğu sonucuna varabiliriz. Bu etkileşim
birbirine yakın bütün spinlerin tek b ir yönde olmalarını sağlayacak kuvvetli bir
eğilim meydana getirmelidir. Daha sonra bunun kuantum mekaniği ve Pauli dı-
şarlam a ilkesiyle ilgisi olduğunu göreceğiz.
Son olarak düşük sıcaklıklarda, T < Tc için, ne olduğunu bakalım. Bu du­
rumda H = 0 olduğunda bile. Şekil 36-14'ün a ve b2 eğrilerinin kesişimiyle belir­
tilen anlık b ir mıknatıslanma olduğunu görürüz. Çeşitli sıcaklık dereceleri için
-£>2 çizgisinin eğrisini d e ğ iştire re k -M değerlerini hesaplarsak Şekil 36-15'teki
kuramsal eğriyi elde ederiz. Bu eğri atomik momentlerini tek b ir elektrondan
Ş e k il 3 6 - 1 5 N ik e l için s ıc a k lığ a b a ğ lı b i r a n lık
kaynaklanan bütün ferromanyetik malzemeler için aynı olmalıdır. Diğer malze­
m ık n a t ıs la n m a fo n k s iy o n u .
meler için eğriler çok az daha farklıdır.
T mutlak sıfıra doğru giderken, M, Mdoyum'a doğru gider. Sıcaklık artırıldık­
ça mıknatıslanma düşer ve Curie sıcaklığında sıfıra iner. Şekil 35-15'teki nokta­
lar nikel için deneysel gözlemlerdir. Kuramsal eğriyle gayet uyum içindedirler.
Temel işleyişi anlamasak da, kuramın genel özellikleri doğru gibi gözükmekte­
dir.
Son olarak, ferromanyetizmayı anlama çabam ızda rahatsız edici b ir çelişki
daha vardır. Belli bir sıcaklığın üstünde malzemenin İT la orantılı M mıknatıs­
lanmasına sahip b ir paramanyetik malzeme gibi davranm ası gerektiğini ve bu
sıcaklığın altında anında mıknatıslanması gerektiğini bulduk. Ancak demir için
mıknatıslanma eğrisini çıkardığımızda buna uymadığını gördük. Biz onu "mık­
natısladıktan" sonra kalıcı olarak mıknatıslandı. Burada tartıştığımız fikirlere
göre kendi kendini mıknatıslamalıydı! Yanlış olan ne? Sonradan ortaya çıktı ki,
demir veya nikelin yeterince küçük bir kristaline baktığınızda gerçekten de ta­
mamen mıknatıslanmıştır! Ancak büyük demir parçalarında hâlâ çok sayıda
küçük bölgeler veya "alanlar" farklı yönde mıknatıslanmış haldedir ve bu yüz­
den de ortalama mıknatıslanma sıfır gözükmektedir. Her b ir küçük alanda de­
mirin kendi içinde Aidoyum'a yaklaşık olarak eşit bir M mıknatıslanması vardır.
Bu alan yapısının sonucu olarak malzemenin üzerinde durduğumuz mikrosko­
bik özellikleri makroskopik özelliklerinden çok daha farklıdır. Bir sonraki der­
simizde dökme manyetik malzemelerin pratik davranışlarını işleyeceğiz.
M ANYETİK M ALZEM ELER

37-1 Ferrom anyetizm ayı anlam ak


Bu bölümde ferromanyetik malzemelerin ve diğer garip manyetik malzeme­
3 7 -1 F e r r o m a n y e t iz m a y ı a n la m a k
lerin davranış ve garipliklerini tartışacağız. Manyetik malzemeleri çalışmaya
3 7 -2 T e r m o d in a m ik ö z e llik le r
geçmeden önce, son bölüm de öğrendiğimiz mıknatısların genel kuramı hakkın­ 3 7 -3 H is t e r e z is e ğ r is i
da bazı şeylerin hızlıca üzerinden geçeceğiz. 3 7 -4 F e r r o m a n y e t ik m a lz e m e le r

öncelikle malzemenin içinde manyetizmadan sorumlu atomik akımları dü­ 3 7 - 5 O la ğ a n d ı ş ı m a n y e t i k m a l z e m e l e r

şünelim ve sonra onları hacim akım yoğunluğu j man = V x M cinsinden ifade


edelim. Bunun gerçek akımları temsil etmediğinin altını çizmek istiyoruz. M ık­
natıslanma düzgün olduğunda akımlar tam olarak gerçekten birbirlerini sıfır­
lamazlar, diğer b ir deyişle b ir atomdaki bir elektronun dönen akımları ve b ir
diğer atomun dönen akımları birbirlerini sıfırlayacak şekilde üst üste binmez.
Tek b ir atomda bile manyetizmanın dağılım ı düzgün değildir. Örneğin, bir de­
mir atomunda manyetizma yaklaşık olarak küresel bir kabuk içinde, ne çekirde­
Kaynaklar: Bozorth, R. M., "M agne­
ğe yakın ne de ondan uzak olacak şekilde dağılmıştır. Dolayısıyla malzemede
tism," Encyclopaedia Britannica,
manyetizma detaylarında çok karmaşık b ir şeydir. Çok düzensizdir. Bununla
14. Cilt, 1957, s. 636-667.
birlikte bu karmaşıklığı görmezden gelmek ve bu olguyu ortalama bir bakış açı­
Kittel, C„ Introduction to Solid
sından tartışmak zorundayız. Bu durumda, b ir atoma göre yeterince büyük,
State Physics,
sonlu b ir alan üzerinden, M = 0 olduğunda, iç bölgedeki ortalama akım sıfırdır.
John W iley and Sons, Inc., N ew
Dolayısıyla, birim hacimde mıknatıslanmadan ve j man ve diğerleriyle şu seviye­ York, 2. basım, 1956.
de demek istediğimiz, tek b ir atom tarafından kaplanan hacme oranla büyük
bölgelerde ortalama olmalarıdır.
Son bölümde b ir ferromanyetik malzemenin şu ilginç özelliğe sahip olduğu­
nu keşfetmiştik: belli bir sıcaklığın üzerinde şiddetli bir şekilde manyetik değil­
dir, ancak bu sıcaklığın altında manyetik olur. Bu gerçek kolayca gösterilebilir.
Oda sıcaklığında b ir parça nikel b ir mıknatıs tarafından çekilir. Ancak eğer bir
gaz aleviyle onu Curie sıcaklığının üzerine ısıtırsak manyetik özelliği kaybolur
ve mıknatıs tarafından -m ıknatısın çok yakınına getirilse b ile - çekilmez. M ık­
natısın yakınında soğumaya bıraktığımızda, sıcaklığı kritik sıcaklığın altına
düştüğü an mıknatıs tarafından çekilir!
Bizim kullanacağımız genel ferromanyetizma kuramı mıknatıslanmadan
elektron spininin sorumlu olduğunu öngörür. Elektronun b ir yarım spini vardır
ve b ir Bohr magnetonu manyetik momenti ıx = fig = qeh/2m taşır. Elektron spini
"yukarı" veya "aşağı" işaret edebilir. Elektronun eksi yükü olduğundan dolayı,
spini "yukarı" olduğunda eksi b ir momenti v ardır ve spini "aşağı" olduğunda da
artı bir momenti vardır. Her zamanki gösterimimizle, elektronun fi momenti
spininin tersidir. Bir B alanında, bir manyetik dipolün yönelim enerjisinin -fi -B
olduğunu bulmuştuk, ancak spinli elektronların enerjisi komşu spin dizilim leri­
ne de bağlıdır. Demirde, yakındaki b ir atomun momenti "yukarı"ysa, b ir sonra­
ki atomun momentinin de "yukarı" olma ihtimali çok büyüktür. Demir, kobalt
ve nikeli bu kadar kuvvetli b ir şekilde manyetik yapan da budur, bütün m o­
mentler paralel olmak ister. Tartışmamız gereken ilk soru bunun neden oldu­
ğudur.
Kuantum mekaniğinin doğm asından hemen sonra, birbirlerine komşu elek­
tronların spinlerini birbirlerine zıt olacak şekilde hizalam aya çalışan ve çok
kuvvetli b ir anlaşılır kuvvet -m anyetik veya başka bir tür gerçek kuvvet değil,
ancak anlaşılır b ir kuvvet- fark edilmişti. Bu kuvvetler kimyasal değerlik kuv­
vetleriyle yakından ilişkilidir. Kuantum mekaniğinde iki elektronun aynı duru­
mu kaplayam ayacağm ı belirten b ir ilke, eş deyişle dışarlama ilkesi vardır. Di-
ğer b ir deyişle iki elektronun konura ve spin yönleri söz konusu olduğunda aynı
koşullarda olamazlar." Örneğin, eğer aynı noktadalarsa spinleri mutlaka b irb ir­
lerine zıt olmalıdır. Dolayısıyla, atomlar arasında elektronların birleşmek iste­
diği (aynı b ir kimyasal bağdaki gibi) b ir bölge varsa ve biz zaten orda bulunan
b ir elektronun üzerine b ir elektron daha koymak istersek, bunu yapmanın tek
yolu ikinci elektronun spini ilk elektronun spinin yönüne zıt olmalıdır. Elekt­
ronlar birbirinden uzak durm adığı sürece, iki elektronun spinlerinin birbirine
paralel olması yasaya aykırıdır. Birbirine yakın, paralel spinli elektronların
enerjileri birbirine zıt spinlere sahip bir çift elektronun eneıjisinden çok daha
fazladır; net etki sanki b ir kuvvetin spini tersine döndürmeye çalışmasıdır. B a­
zen bu spin döndüren kuvvete değiştirme kuvveti denir, ancak bu onu daha da
gizemli yapar. Güzel bir terim değildir. Sadece dışarlam a ilkesinden dolayı
elektronlar spinlerini birbirlerine zıt yapm a eğilimdedirler. Aslında birçok
m addede manyetizma olmayışının açıklaması da budur. Atom ların dışın ka­
buklarındaki serbest elektronların spinlerinin birbirlerini zıt yönlerde dengele­
meye doğru müthiş b ir eğilimleri vardır. Problem, neden demir gibi malzemele­
rin beklediğimizin tam tersi şekilde davrandığıdır.
Beklenen hizalanma etkisini, enerji denklemine uygun b ir terim ekleyerek ve
birbirlerine komşu olan elektron m ıknatıslannın ortalama M mıknatıslanması
olduğu durumda b ir elektronun komşu bölgedeki atomların ortalama mıknatıs­
lanm asıyla aynı yönde olmasına dair kuvvetli b ir eğilimi olduğunu söyleyerek
özetledik. Bu yüzden iki olası spin yönelimi için aşağıdaki ifadeleri yazabiliriz:’

(37.1)

Kuantum mekaniğinin müthiş bir spin yönlendirici kuvvet -h e r ne kadar,


açıkça, yanlış işaretli olsa d a - ortaya koyduğu bilindiğinde, ferromanyetizma-
nın kökeninin bu kuvvette olabileceği öne sürüldü. Demirin karmaşıklıkları ve
yüksek sayıda elektronun dahil olmasından dolayı etkileşim enerjisinin işareti­
nin b ir şekilde diğer türlü çıkması bekleniyordu. Bunun düşünüldüğü zaman­
dan -kuantum mekaniğinin ilk anlaşılm aya başlandığı yaklaşık yıl olan
1927'den- bu yana birçok insan X için kuramsal bir öngörü elde etmek için çe­
şitli tahminlerde bulundu ve yarı hesaplam alar yaptı. Demirdeki iki elektron
spini arasındaki en güncel hesaplam alar -ik i komşu atomun elektronları a ra ­
sındaki etkileşimin doğrudan olduğunu varsayarsak- hâlâ yanlış işaret çıkar­
maktadır. Bunun günümüzdeki açıklaması bundan durumun karmaşıklığının
b ir şekilde sorumlu olmasıdır. Daha karmaşık b ir durum la hesaplama yapan
birilerinin doğru cevabı elde edeceğini umalım!
Manyetizmayı meydana getiren kabuğun içindeki elektronlardan birinin yu­
karı spininin, dış taraftaki iletim elektronlarının karşı spine sahip olmasına yol
açtığına inanılır. İletim elektronları "manyetik" elektronlarla aynı bölgeye gel­
diğinden bunun olmasını bekleyebilirsiniz. Hareket ettiklerinden dolayı, bir
sonraki atoma göre baş aşağı olma yönünde b ir tutumları vardır; b ir "manye­
tik" elektron iletim elektronlarını zıt olmaya zorlar ve iletim elektronu da bir
sonraki "manyetik" elektronu ona zıt olmaya zorlar. Çifte etkileşim, iki "manye­
tik" elektronu hızlandırm aya çalışan etkileşime eşittir. Diğer b ir deyişle, p a ra ­
lel spinler yapma eğilimi, b ir yere kadar her ikisine de zıt olan bir aracının so­
nucudur. Bu mekanizma iletim elektronlarının tamamen "baş aşağı" olmasını
gerektirmez. "Manyetik" tekleri diğer şekilde yükleyecek kadar aşağı olma eğili­
minde olmaları yeter. Bu tür şeyleri hesaplayanların ferromanyetizmadan so-

Bkz. 3. C ilt , 4. B ö lü m (B ö lü m 4 -7 ).
S o n b ö lü m d e k i i ş i m i z l e u y u m lu o l m a s ı i ç i n b u d e n k le m le r i B y e r in e H = B- M / fg c 2 i f a d e s i y ­
le y a z a r ız . X =A - l 'k e n , U = ±ııBa = + A'M/egc2) y a z m a y ı te r c ih e d e b ilir s in iz . A y n ı ş e y ­

d ir .
rumlu tuttuğu mekanizma işte budur. Ancak bugüne kadar kimsenin b ir m alze­
menin periyodik tablodaki numarasının 26 olduğundan yola çıkarak A'nm b ü ­
yüklüğü hesaplayam adığının altını çizelim. Kısacası, tam olarak ne olup bittiği­
ni anlamış değiliz.
Şimdi kuramı incelemeye devam edelim ve daha sonra onu oluşturduğumuz
şekilde bulunan belli b ir hatayı tartışmak üzere daha sonra geri dönelim. Belli
bir elektronun manyetik momenti "yukan"ysa, enerji hem dış alandan, hem de
spinlerin birbirine paralel olma eğiliminden gelir. Spinler paralel olduğunda
enerji daha düşük olduğundan bu etkinin bazen "etkili iç alan"dan doğduğu dü­
şünülür. Ancak hatırlarsanız o gerçek bir manyetik kuvvetten dolayı değildir.
Çok daha karmaşık b ir etkileşimdir. Herhangi b ir durum için, (37.1) numaralı
denklemler bir "manyetik" elektronun iki spin durumunun enerjileri için geçerli
denklemleridir. T sıcaklığında, bu iki durumun göreli olasılığı enerJl/fe7''dir ve
x = n(H + K M / e ^ / k T olduğunda e±x şeklinde yazabiliriz. Böylece manyetik mo­
mentin ortalama değerini hesapladığım ızda (son bölümde olduğu gibi) aşağıda­
ki eşitlik olduğunu buluruz:
M = Nn tanh x (37.2)

Şimdi de malzemenin iç enerjisini hesaplayalım. Bir elektronun enerjisi


manyetik momentiyle orantılı olduğundan, ortalama enerjinin ve ortalama m o­
mentinin hesaplam aları aynıdır. Yalnızca Denk. (37.2)'de n yerine ~n(H +
XM/€qC2) olan -¡xB yazarız. Bu durum da ortalama enerji aşağıdaki denklemle he­
saplanabilir:

:0‘
Bu tam da doğru değildir. IM /e^c1 terimi olası bütün atom çiftlerinin etkile­
şimlerini temsil eder ve her bir çifti sadece bir kere saymayı unutmamalıyız.
(Durağan alandaki bir elektronun ve sonra da ikinci b ir elektronun enerjisini
ele aldığımızda, ilk enerjinin parçasını bir kere daha saymış olduk.) Dolayısıyla,
karşılıklı etkileşim terimini ikiye bölmeliyiz. Böylece enerji denklemimiz aşağı­
daki eşitliğe dönüşür:

(37.3)

Son bölüm de ilginç b ir şey keşfetmiştik. Dış bir mıknatıslayıcı alan olmasa
bile, belli b ir derecenin altında malzemenin kendisi denklemler için manyetik
momentin sıfır olmadığı b ir çözüm bulabilmektedir. Denklem (37.2)'de H = 0 de­
diğimizde, aşağıdaki eşitliği bulmuştuk:

(37.4)

Bu eşitlikte Aidoyum = ve Tc = Aidoyum/kfo^’dir. Bu denklemi (grafiksel


olarak veya başka şekilde) çözdüğümüzde 7Vrc'nin b ir fonksiyonu olarak
M/Aidoyum oranının Şekil 37-1'de "kuantum kuramı" olarak etiketlenmiş eğri g i­
bi olduğunu buluruz. "Kobalt, nikel" olarak etiketlenmiş eğri bu elementlerin
kristalleri için deneysel sonuçları göstermektedir. Kuram ve deney birbirleriyle
yeterince iyi b ir uyum içindedir. Şekil aynı zamanda, hesaplam anın atomik
mıknatısların uzayda her olası yönelime sahip olabileceği varsayım ıyla yapıldı­
ğı klasik kuramın da sonucunu göstermektedir. Göreceğiniz üzere bu varsayı­
mın öngörüsü deneysel sonuçlara yaklaşmamaktadır bile.
Kuantum kuramı bile yüksek ve düşük sıcaklıklarda gözlemlenen davranış­
tan sapar. Sapmaların nedeni kuramda çok özensiz b ir yakınlaştırma yapmış
olmamızdır: Bir atomun enerjisinin, komşu atomların ortalama mıknatıslanma­
sına bağlı olduğunu varsaydık. Diğer b ir deyişle, b ir atomun yakınındaki her
bir "yukarı" spinli atom için kuantum mekaniksel hizalanm a etkisinden dolayı
bir enerji katkısı olacaktır. Ancak kaç adet "yukarı" işaret eden vardır. Ortala­
m ada bu M mıknatıslanmasıyla ölçülür, ancak sadece ortalamada. Bir yerdeki
Ş e k il 3 7 -1 S ıc a k lığ ın b ir fo n k s iy o n u o la r a k fe r r o -
m a n y e t ik k r is t a lle r in k e n d iliğ in d e n m ık n a t ıs la n ­
m ası H= 0. [Encyclopedia Britannica'nın iz n iy le .]

o 0.1 0.2 0.3 0,4 0.5 0.6 0.7 0,8 0.9 1.0

T/Tc

b ir atom bütün komşularını "yukarı" spinli bulabilir. Bu durumda enerjisi orta­


lam adan büyük olacaktır. Bir başkası bazılarını yukarı ve bazılarını aşağı spin­
li, belki de ortalam aları sıfır olacak şekilde, bu labilir ve bu terimden hiç enerji
gelmez vb. Yapmamız gereken daha karmaşık bir tür ortalama kullanmaktır;
çünkü farklı yerlerdeki atomlar farklı çevrelere sahip olabilir ve yukarı ile aşa­
ğı sayıların her biri için farklı olabilir. Ortalama etkiye maruz kalmış tek bir
atomu ele almaktansa, her birini olduğu durumda ele almalı, enerjisini hesap­
lam alı ve ortalama enerjiyi bulmalıyız. İyi de bir bölgede ne kadar "yukarı" ve
"aşağı" olduğunu nasıl bulabiliriz ki? Bu elbette tam olarak hesaplamaya çalış­
tığımız şeydir -"a şa ğ ı" ve "yukarı" sayısı-, dolayısıyla birçok karşılıklı ilişkin­
den meydana gelmiş çok karmaşık, hâlâ çözülememiş b ir problem le karşı karşı-
yayız. Y ıllar boyu var olmuş heyecanlandırıcı ve ilgi çekici bir problem dir ve fi­
ziğin en büyük isimlerinin bazıları bunun üzerine makaleler yazmıştır ancak
onlar bile tamamen çözebilmiş değildir.
Daha sonra ortaya çıktı ki, neredeyse bütün atomik mıknatısların "yukarı"
olduğu ve sadece birkaçının "aşağı" olduğu düşük sıcaklıklarda bu problemi
çözmesi kolaydır ve Curie sıcaklığı r c'nin çok üstündeki sıcaklıklarda bu d ağı­
lım neredeyse rastlantısaldır ve çözmesi yine kolaydır. Basit, idealize edilmiş
b ir durumdan hafifçe ayrılmış durumları hesaplamak genelde kolaydır, düşük
sıcaklıktaki basit kuram dan neden ayrılıklar olduğu yeterince anlaşılmıştır.
Ayrıca fiziksel olarak da, istatistiksel nedenlerden dolayı, mıknatıslanmanın
yüksek sıcaklıklarda sapm asının gerektiği anlaşılmıştır. Ancak Curie noktası
etrafındaki davranış asla tam olarak anlaşılamamıştır. Daha önce çözülememiş
b ir problem i ele almak isterseniz, bu ilginç b ir problemdir.

37-2 Term odinam ik özellikler


Son bölümde ferromanyetik malzemelerin termodinamik özelliklerini hesap­
lamak için gerekli altyapıyı ortaya koymuştuk. Bunlar, doğal olarak, kristalin
Denk. (37.3)'le ortaya konan, çeşitli spinlerin etkileşimlerini içeren iç enerjisiyle
ilişkilidir. Curie noktasının altındaki kendiliğinden mıknatıslanmanın enerjisi
için Denk. (37.3)'te H = 0 diyebilir ve tanh x = M /M doyum eşitliğini alarak A fiyle
orantılı ortalama enerjiyi buluruz;

NnAM2
(U )o r t — ■ (37.5)
Ş ek il 3 7 -2 B ir fe r r o m a n y e t ik k r is ta lin b ir im 2e0c2M d(oyum
h a c im d e k i e n e r jis i v e ö z g ü l ısısı.
Sıcaklığın b ir fonksiyonu olan manyetizmaya bağlı eneıjinin grafiğini çizersek,
Şekil 37-2(a)'da çizildiği gibi, Şekil 37-1'deki eğrinin karesinin eksisi olan bir
eğri elde ederiz. Böyle bir malzemenin özgül ısısını ölçecek olsaydık, Şekil 37-
2(a)'nın türevi olan b ir eğri elde ederdik. Bu, Şekil 37-2(b)'de gösterilmiştir. Ar-
tan sıcaklıkla beraber yavaşça yükselir, ancak T = T C sıcaklığında aniden sıfıra
düşer. Keskin düşüş manyetik enerjinin eğimindeki değişimden dolayıdır ve
tam da Curie noktasında meydana gelir. Dolayısıyla hiçbir manyetik ölçüm
yapmadan, demir ve nikelin içinde ne olup bittiğini bu termodinamik özelliği
ölçerek keşfedebiliriz. Ancak hem deney hem de (dalgalanm aların ilave edildiği)
geliştirilmiş kuram bu basit eğrinin yanlış olduğunu ve doğru durumun gerçek­
te çok daha karmaşık olduğunu öne sürer. Tepede eğri daha yükseğe çıkar ve sı­
fıra biraz yavaşça düşer. Sıcaklık spinleri ortalamada rastgeleleştirecek kadar
yüksek olsa bile, belli bir miktar kutuplanmaya sahip bölgeler vardır ve bu b ö l­
gelerdeki spinlerin hâlâ bir miktar fazla etkileşim enerjisi vardır. Bu enerji sı­
caklıktaki artışla beraber işler daha da rastgele hale geldikçe yavaşça biter. D o­
layısıyla gerçek eğri Şekil 37-2(c)'deki gibi gözükür. Kuramsal fiziğin bugün aş­
maya çalıştığı zorluklardan biri de Curie geçişi yakınındaki özgül ısının niteli­
ğiyle ilgili kesin b ir kuramsal tanım bulmaktır. Henüz çözülememiş ilgi çekici
bir problem. Doğal olarak bu problem aynı bölgedeki mıknatıslanma eğrisinin V ////////// A Z///4/S /Z/,

şekliyle yakından ilişkilidir.


Şimdi de, termodinamiğe ilişkin açıklamalardan farklı olarak manyetizmaya
dair açıklamamızla ilgili b ir şeyin doğru olduğunu gösteren bazı deneyleri an­
latmak istiyoruz. Yeterince düşük sıcaklıklarda b ir malzeme doyuma ulaşacak __________ jy 1 /

şekilde m ıknatıslandığında A fn in değeri Mdoyum’a neredeyse eşittir. Neredeyse ^ ELEK TR O N


S P İN L E R İ
~ ♦1 .♦

bütün spinler, manyetik momentleriyle beraber, paraleldir. Bunu b ir deneyle


V i
. tV - i .
kontrol edebiliriz. Bir çubuk mıknatısı ince b ir iplikle astığımızı ve b ir bobinle
etrafını sardığım ızı düşünelim. Böylece mıknatısa dokunmadan veya üzerinde ✓ 1 \ ' 1 '
bir tork uygulam adan manyetik alanı tersine çevirebiliriz. Bu çok zor bir de­
neydir, zira manyetik kuvvetler o kadar büyüktür ki herhangi b ir düzensizlik,
orantısızlık veya demirdeki herhangi bir kusur rastgele torklar meydana getire­ Şekil 37-3 Demir bir çubuğun mıknatıslanması
cektir. Bununla birlikte, rastgele torklar en aza indirilecek şekilde dikkatlice tersine çevrildiğinde, çubuğa bir miktar açısal
gerçekleştirilmiştir. Çubuğu çevreleyen bobinden kaynaklanan manyetik alan momentum verilmiş olur.

sayesinde, bütün atomik mıknatısları bir kerede döndürürüz. Bunu yaptığım ız­
da ayrıca bütün spinlerin açısal momentumlarmı "yukan"dan "aşağı"ya çevir­
miş oluruz (bkz. Şekil 37-2). Spinler tersine döndüğünde açısal momentum ko­
runacaksa, çubuğun geri kalanının açısal momentumunda tersine b ir değişim
olmalıdır. Bütün mıknatıs dönmeye başlayacaktır. Deneyi yaptığımızda mıkna­
tısın b ir miktar döndüğü gözlemlenmiştir. Bütün mıknatısa uygulanan toplam
açısal momentumu hesaplayabiliriz ve bu basitçe N çarpı ft'dır: her b ir spinin
açısal momentumundaki değişim. Bu şekilde ölçülen, açısal momentumun m an­
KKGG GKGK
yetik momente oranı hesapladığımızın yaklaşık yüzde 10'una karşılık gelir. A s­
lında hesaplam alarım ız atomik mıknatısların tamamen elektron spininden kay­
naklandığını ancak, ilaveten, birçok malzemede b ir miktar yörüngesel hareket tilit
olduğunu da varsaymaktadır. Yörüngesel hareket örgüden tamamen bağım sız
değildir ve manyetizmaya etkisi yüzdesel olarak çok düşük b ir miktardır. A slı­ GGKK KGKG
na bakarsanız, M^oyum = Nfi eşitliğini kullanarak, demirin yoğunluğunu 7,9 ve
dönen elektronun ¡j. momentini alarak hesaplanabilecek doymuş manyetik alan (b) (c)

20.000 Gauss'tur. Ancak deneye göre bu değer yaklaşık 21.500 Gauss'tur. Bu,
analizimizi kurarken dikkate almadığımız, yörüngesel momentlerin katkıların­
dan dolayı meydana gelen ve yüzde 5 veya 10 büyüklüğünde tipik b ir hatadır. tu
Dolayısıyla jiromanyetik ölçümlerde görülen küçük b ir farklılık gayet anlaşıla­
bilirdir.
(e)

Şekil 37-4 Demirin tek bir kristalinde bölgele­


37-3 Histerezis eğrisi
rin oluşumu. [Charles Kittel, Introduction to So­
Kuram sal analizimizden, b ir ferromanyetik malzemenin belli bir sıcaklığın lid State Physics, John Wiley and Sons, Inc., New
altında, bütün manyetizma aynı yönde olacak şekilde, kendiliğinden mıknatıs­ York, 2. basım, 1956.]

lanm ası gerektiği sonucuna vardık. Ancak bunun sıradan b ir parça mıknatıs­
lanm am ış demir için doğru olmadığını biliyoruz. Neden demir mıknatıslanma-
mıştır. Bunu Şekil 37-4'ün yardım ıyla açıklayabiliriz. Demirin Şekil 37-4(a)'da
gösterildiği gibi tek b ir büyük kristal şeklinde olduğunu ve tek b ir yönde kendi­
liğinden mıknatıslandığını varsayalım . Bu durum da çok fazla enerjiye sahip,
kayda değer dış b ir manyetik alan olurdu. Şekil 37-5(b)'de gösterildiği gibi çu­
buğun b ir tarafını "yukarı" ve diğer tarafını da "aşağı" mıknatıslarsak o alan
enerjisini azaltabiliriz. Bu durum da elbette demirin dışındaki alanlar hacminin
çok az dışına, orada daha az enerji olacak şekilde, uzanırdı.
Fakat, b ir dakika durun! îki bölge arasındaki katmandan aşağı spinli elek­
tronlara komşu yukarı spinli elektronlar vardır. Ancak ferromanyetizma, elek­
tronların birbirine zıt olmak yerine paralel oldukları durum da enerjinin azaldı­
ğ ı malzemelerde meydana çıkar. Bu yüzden Şekil 37-4(b)'deki noktalı çizgi b o ­
yunca b ir miktar fazla enerji yükledik. Bu enerjiye bazen d u v a r en erjisi denir.
Mıknatıslanm ası tek bir yönde olan bir bölgeye alan denir. İki alan arasındaki,
karşı kenarlarda atomların farklı yönlerde döndüğü ara yüzeyde -"d u v a r"- du­
varın birim alanı başına bir enerji vardır. Sanki iki yan yana atom birbirine
tam zıt olarak dönüyormuş gibi açıkladık ancak ortaya çıktı ki doğa geçişi daha
kademeli olacak şekilde ayarlam alar yapmaktadır. Ancak bu noktada bu detay­
larla ilgilenmemize gerek yok.
Bu durumda karşımıza çıkan soru şu olur: Duvar yapm ak ne zaman daha
iyidir veya kötüdür? Cevap alanların ölçü sü n e dayanır. Bütün her şeyi iki katı­
na çıkaracak şekilde ölçeklendirdiğimizi düşünelim. Belirli b ir manyetik alan
şiddetiyle dolu dış ardaki hacim sekiz kat ve manyetik alanın içindeki hacimle
orantılı enerji de aynı zamanda sekiz kat daha büyük olurdu. Ancak duvar ener­
jisini veren, iki alan arasındaki y ü z e y alanı ancak d ö rt kat daha büyük olurdu.
Dolayısıyla bir demir parçası yeterince büyükse, onu birçok alana bölmeye de­
ğer. Bu yüzden çok ince kristallerin sadece tek b ir alanı olabilir. Bir milimetre­
nin yaklaşık yüzde birinden daha büyük herhangi büyük bir nesnenin en az bir
alan duvarı vardır ve sıradan, "santimetre ölçeğinde" b ir nesne, şekilde görül­
düğü gibi, birçok alana bölünür. Alanlara bölme işlemi b it fa z la d a n d u v a r koy­
m ak için gereken en erji kristalin d ışınd ak i m a nyetik alandaki e n e rji d ü şü şü
kadar b ü y ü k olu n ca ya dek sürer.
Aslında doğa enerjiyi düşürmenin b ir başka yolunu keşfetmiştir: Şekil 37-
4(d)'deki gibi küçük üçgen b ir bölge ya n la m a sın a mıknatıslanırsa, alanın dışarı
uzanmasına gerek kalmaz.* Bu durum da Şekil 37-4(d)'deki düzenlemeyle, hiç dış
alan olm adığını fakat bunun yerine sadece biraz daha alan duvarı olduğunu gö­
rürüz.
Ancak bu yeni bir problem doğurmaktadır. Demirin tek b ir kristalinin mıkna­
tıslandığında uzunluğunun mıknatıslanma yönünde değiştiği ortaya çıktı. Dola­
yısıyla, diyelim ki "yukarı" bir mıknatıslanmaya sahip "ideal" b ir küp bu yüzden
artık ideal bir küp olamaz. "Dikey" boyut "yatay" boyuttan farklı olacaktır. Bu et­
kiye mıknatıssal bü zü lm e denir. Bu tür geometrik değişiklilerden dolayı Şekil 37-
4(d)'nin küçük üçgen parçalan mevcut hacme, deyim yerindeyse, “sığmaz". Kristal
bir yönde çok uzamış ve diğer b ir yönde çok kısalmıştır. Elbette gerçekte sığar,
ancak sadece sıkıştmlarak ve bu da mekanik gerilmeler meydana getirir. Dolayı­
sıyla bu düzenleme de a y n c a ilave enerji açığa çıkartır. Bütün bu çeşitli enerjile­
rin dengesi, alanlann mıknatıslanmamış b ir demir parçasında kendilerini karma­
şık bir şekilde son olarak nasıl düzenleyeceklerini belirler.
Peki ilave b ir manyetik alan ortaya koyarsak ne olur? Basit b ir durumu ele
almak için, Şekil 37-4(d)'de gösterilen alanları ele alalım. Yukarı yönde dış b ir
manyetik alan uygularsak, kristal ne şekilde mıknatıslanır? öncelikle, orta alan
duvarı yanlara (sağa doğru) hareket ed ebilir ve enerjisini düşürebilir. Hareket
etmesi sayesinde "yukarı" olan bölge "aşağı" olan bölgeden daha büyük hale ge­
lir. Alanla hizalanmış daha fazla temel mıknatıslar vardır ve bu daha düşük
enerjiye yol açar. Dolayısıyla zayıf alanlarda bir parça demir için -m ıknatıslan­
manın hemen başlan gıcın da- alan duvarlan hareket etmeye ve alana zıt olacak

" Y u k a r ı" v e y a " a ş a ğ ı " o lm a s ı g e re k e n s p in le r in a y n ı z a m a n d a n a s ı l “y a n l a m a s ı n a " o la b ile c e ­


ğ in i m e r a k e d iy o r o la b ilir s in iz ! B u g ü z e l b i r s o r u d u r a n c a k ş im d i o n u n la ilg ile n m e y e c e ğ iz .
B a s i t ç e k la s i k b a k ış a ç ıs ın ı k a b u l e d e c e k v e a to m ik m ık n a t ı s l a n y a n l a m a s ı n a k u t u p la n a b i-
le n k la s ik d ip o lle r o la r a k d ü ş ü n e c e ğ iz . K u a n tu m m e k a n iğ i, b ir ş e y le r in n a s ı l a y n ı a n d a h e m
" y u k a r ı v e a ş a ğ ı " v e h e m d e " s o l v e s a ğ ” o la r a k k u t u p la n a b ile c e ğ in ! a n la m a k iç in k a y d a d e ­
ğ e r b i r u z m a n lık g e re k tir m e k te d ir .
şekilde mıknatıslanmış bölgelere doğru girmeye başlar. Alan artmaya devam
ettikçe, bütün b ir kristal kademeli olarak, dış alan sayesinde hizalı kalan tek
b ir büyük alan olmaya doğru ilerler. Şiddetli bir alanda kristal, sadece uygula­
nan alandaki enerjisi azaldığından dolayı tek bir yönde olmayı "sever". Artık
sadece önemli olan kristalin kendi dış alanı değildir.
Ya peki geometri bu kadar basit değilse? Kristalin eksenleri ve kendiliğin­
den mıknatıslanması b ir yöndeyse, ancak biz b ir başka yönde -örneğin, 45°-
manyetik alan uygularsak ne olur? Alanların kendilerini mıknatıslanmalarının
manyetik alana paralel olacak şekilde dönüştürebileceklerini ve daha sonra,
önceden olduğu gibi, hep beraber tek b ir alan olacak şekilde birleşeceklerini
düşünebiliriz. Ancak bu demir için kolay değildir, çünkü bir kristali mıknatıs­
lamak için gereken enerji kristal ekseniyle göreli mıknatıslama yönüne bağlı­
dır. Demiri kristal eksenlerine paralel yönde mıknatıslamak görece kolaydır,
ancak b ir başka yönde mıknatıslamak -örneğin eksenlerden biriyle 45° açıyla-
daha fazla enerji gerektirir. Dolayısıyla böyle b ir yönde manyetik alan uygula­
dığımızda ilk olan şey, uygulanan alana yakın, tercih edilen yönlerden biri b o ­
yunca yönlenmiş alanların, mıknatıslanma tamamen bu yönlerden biri boyunca
olana dek büyümesidir. Daha sonra daha şiddetli alanlarla mıknatıslanma, Şe­
kil 37-5'te çizildiği gibi, kademeli olarak alana paralel hale getirilir.
Şekil 37-6'da demirin tek b ir kristalinin mıknatıslanma eğrilerinin bazı göz­
lemleri gösterilmektedir. Bunları anlamak için öncelikle b ir kristaldeki yönleri
tarif etmek için kullanılan gösterim hakkında bir şeyler açıklamalıyız. Bir kris­
talin yüzeyini, atomlardan oluşmuş b ir düzlem olan b ir yüz oluşturacak şekilde
kesmek için birçok yol vardır. Bir meyve bahçesinin veya b ir üzüm bağının ya­
nından geçen herkes bunu bilir aslında. Bir yöne bakarsanız sıra halinde ağaç­
ları görürsünüz, b ir başka yöne baktığınızda bir başka ağaç sırası görürsünüz
ve bu böyle devam eder. Benzer şekilde b ir kristal birçok atom içeren belirli
düzlem gruplarına sahiptir ve düzlemler şu önemli özelliğe sahiptir (işleri ko­ Ş ek il 3 7 -5 K r is ta l e k s e n in e g ö r e a ç ılı b i r H m ık
n a tıs la y ıc ı a la n ı, m ık n a tıs la n m a n ın y ö n ü n ü ka
laylaştırmak için kübik b ir kristal ele alıyoruz): Düzlemlerin üç koordinat ekse­
d e m e li o la r a k , b ü y ü k lü ğ ü d e ğ iş t ir m e d e n , d e ğ iş
niyle kesiştiği yerlere baktığımızda, başlangıca olan üç mesafenin terslerinin t ir e c e k t ir .
basit tam sayılar oranında olduğunu görürüz. Bu üç tamsayı düzlemlerin tanı­
mıdır. Örneğin, Şekil 37-7(a)'da yz düzlemine paralel b ir düzlem gösterilmekte­
dir. Buna [100] düzlemi denir; y v e z eksenleriyle kesişimlerinin terslerinin ikisi
de sıfırdır. Bu tür b ir düzleme dik b ir yöne (kübik b ir kristalde) aynı sayılar kü­
mesi verilir. [ 10 0 ] indisi x yönünde birim b ir bileşeni olan ama y ve z yönlerin­
de bileşeni olmayan b ir vektör anlamına geldiğinden bu fikri b ir kübik kristal­
de anlamak kolaydır. [110] yönü, Şekil 37-7(b)'deki gibi, x ve y eksenlerine göre
45° açıdadır ve [111] yönü, Şekil 37-7(c)'deki gibi, küpün köşegeni yönündedir.

H y ö n le r i
Ş ek il 3 7 -6 K ris ta l e k s e n le r in e g ö r e fa r k lı
ffye p a r a le l Af. [F. B itte r , Introduction to Fer­
iç in
romagnetism, M c G r a w - H ill B o o k Co., Inc., 1 9 3 7 .]

Şekil 37-6'ya dönersek, demirin tek b ir kristali için çeşitli yönlerde mıkna­
tıslanm a eğrilerini görürüz. Öncelikle, çok zayıf -b u ölçekte göremeyeceğimiz
kadar z a y ıf- alanlar için mıknatıslanma çok hızlı b ir şekilde çok büyük değerle­
re kavuşmaktadır. Alan [100] yönündeyse -d iğ e r bir deyişle hoş, basit m ıknatıs­
lanma yönlerinden biri yönündeyse- eğri yüksek b ir değere çıkar, b ir miktar eğ-
Şekil 37-7 Kristal düzlemlerin etiketlenme şekli.

rilir ve daha sonra doyuma ulaşır. Burada olan şey, halihazırda orada olan
alanların kolayca kaldırılmış olmasıdır. Alan duvarlarını harekete geçirmek ve
bütün "yanlış yönde" alanları silip süpürmek için sadece küçük b ir alan gerekir.
Demirin tek kristalleri son derece (manyetik anlamda), sıradan çok kristalli de­
mirden çok daha fazla geçirgendir. Mükemmel bir kristal son derece kolay bir
şekilde mıknatıslanır. Neden eğrilm iştir ki? Neden doğrudan doyuma ulaşmaz?
Emin değiliz. Belki b ir gün bunu siz çalışırsınız? Yüksek alanlar için neden düz
olduğunu anlayabiliyoruz. Bütün cisim tek b ir alan olduğunda, ilave manyetik
alan daha fazla mıknatıslama yapamaz. Bütün elektronlar hizalanmış şekilde,
zaten Mdoyum'dadır.
Şimdi aynı şeyi -k ristal eksenlerine 45° açıd a- [110] yönü için yapmayı dene­
diğimizde ne olur? Alanı bir miktar açtığımızda, alanlar büyüdükçe mıknatıs­
lanma da fırlar. Alanı bir miktar daha artırdığım ızda doyuma ulaşm ak için çok
fazla alana ihtiyaç olduğunu fark ederiz, çünkü şimdi mıknatıslanma "kolay"
b ir yönden sapmaktadır. Bu açıklama doğruysa, [110] eğrisinin dikey eksene
döndüğü nokta doyum değerinin 1/V2'sinde olmalıdır. Sonradan ortaya çıktı ki
gerçekten de bu değer 1/V2'ye çok yakındır. Benzer şekilde, küp köşegeni yö­
nünde olan [ 1 1 1 ] yönünde eğrinin, beklediğimiz gibi, doyumun yaklaşık 1/V3'e
döndüğünü görürüz.
Aynı durumu Şekil 37-8 iki farklı malzeme (kobalt ve nikel) için göstermek­
tedir. Nikel demirden farklıdır. Nikelde [111] yönünün en kolay mıknatıslanma
yönü olduğu ortaya çıkmıştır. Kobalt kristali altıgen biçim indedir ve insanlar
bu durum için terimlendirmeyi altüst etmişlerdir. Altıgenin tabanında üç eksen
ve bunlara dik b ir eksen istedikleri için dört indis kullandılar. [0 0 0 1 ] yönü altı­
genin ekseninin yönüdür ve [1010] eksene diktir. Gördüğünüz üzere, farklı me­
tallerin kristalleri farklı şekilde davranırlar.
Şimdi, sıradan b ir demir parçası gibi çok kristalli bir malzemeyi ele alalım.
Bu tür malzemelerin içinde kristal eksenleri farklı yönlere bakan birçok küçük
kristal vardır. Bunlar alanlarla aynı şey değildir. Hatırlarsanız alanlar tek bir
kristalin parçasıydı, ancak b ir demir parçasında, Şekil 37-9'da gösterildiği gibi.

Şekil 37-8 Kobalt, Nikel ve demirin tek


kristalleri için mıknatıslanma eğrileri.
[Charles Kittel, Introduction to Solid State
Physics, John Wiley and Sons, Inc., New
York, 2. baskı, 1956.]
eksenleri farklı yönlerde birçok farklı kristal vardır. Genelde bu kristallerin her
birinin içinde ayrıca bazı alanlar olur. Çok kristalli bir malzemenin b ir parçası­
na küçük b ir manyetik alan uygularsak alan duvarları hareket etmeye başlar ve
kolay mıknatıslanma yönüne sahip alanlar gitgide büyümeye başlar. Alan kü­
çük kaldığı sürece bu büyüme tersine çevrilebilir. Alanı kapattığımızda, mıkna­
tıslanma sıfıra dönecektir. Mıknatıslanm a eğrisinin bu kısmı Şekil 37-10'da
a 'yla işaretlenmiştir.
Gösterilen mıknatıslanma eğrisindeki b bölgesiyle gösterilen daha büyük
alanlar için işler karmaşık hale gelir. Malzemenin her b ir küçük kristalinde ge­
rilmeler ve kaym alar vardır. Safsızlıklar, kir ve kusurlar vardır. Bir alan duvarı
ile bir kaymış bölge veya b ir gren sınırı veya b ir safsızlık arasında etkileşim
enerjisi vardır. Dolayısıyla duvar birine ulaştığında kalakalır; orada belli bir Şekil 37-9 Mıknatıslanmamış ferromanyetik
bir malzemenin mikroskobik yapısı. Her bir
alana yapışır. Ancak daha sonra alan biraz artırıldığında duvar aniden geçer
kristal greninin kolay bir mıknatıslanma yönü
gider. Diğer b ir deyişle alan duvarının hareketi mükemmel b ir kristaldeki gibi
vardır ve (genelde) bu yön paralel kendiliğin­
akıcı değildir. Arada sırada takılır ve sarsılarak ilerler. Mikroskobik ölçekte den mıknatıslanan alanlara ayrılırlar.
mıknatıslanmaya bakacak olsaydık. Şekil 37-10'da daireyle büyütülmüş şeyi
görürdük.
Mıknatıslanmadaki bu sarsılm alar enerji kaybına yol açabilir. Bir sınır bir
engeli aştığında, alan engelsiz hareket için gerekli olan değerin zaten üstünde
olduğundan hemen diğerine doğru yönelir. Hızlı hareket, kristal içinde eddy
akımları meydana getiren hızlı değişen manyetik alanlar olduğu anlamına gelir.
Bu akımlar metali ısıtırken enerji kaybeder. İkinci b ir etki de, b ir alan aniden
değiştiğinde kristalin b ir parçasının manyetik büzülmeyle ölçülerini değiştir­
mesidir. Alanın her b ir ani kayması enerji taşıyan küçük b ir ses dalgası oluştu­
rur. Bu tür etkilerden dolayı, mıknatıslanma eğrisinin ikinci kısmı tersine çev­
rilemez ve enerji kaybı m eydana gelir. Bu histerezis etkisinin kaynağıdır çünkü
bir sınır duvarını ileri hareket ettirmek -ç ıt - ve sonra geri hareket ettirmek -
çıt- farklı bir sonuç doğurur. "Engelli" sürtünme gibidir ve enerji alır.
En sonunda, yeterince yüksek alanlar için, tüm alan duvarlarını hareket et­
tirdiğimiz ve her bir kristali en iyi yönde mıknatısladığımızda, en kolay mıkna­
tıslanma yönleri bizim dış manyetik alanımızın yönünde olmayan bazı kristal­
ler hâlâ vardır. O manyetik momentlerin yönünü çevirmek için çok fazla ilave
H
alan gerekir. Dolayısıyla yüksek alanlar için -şekilde c'yle işaretlenmiş b ö lge-
mıknatıslanma yavaş ancak akıcı şekilde artar. Mıknatıslanm a doyma değerine Şekil 37-10 Çok kristalli demir içim mıknatıs­
keskin b ir şekilde gelmez, çünkü eğrinin son kısmında atomik mıknatıslar kuv­ lanma eğrisi.

vetli alanda dönmektedirler. Şekil 37-10'da gösterilen gibi sıradan çok kristalli
malzemelerin mıknatıslanma eğrisinin neden başta b ir miktar ve tersinebilir
şekilde yükselip, daha sonra tersinemez şekilde yükseldiğini ve yavaşça eğrildi­
ğini bu şekilde anlamış oldunuz. Elbette, bu üç bölge arasında keskin geçiş
noktaları yoktur. Birbirlerine akıcı şekilde karışırlar.
Mıknatıslanm a eğrisinin orta kısmındaki mıknatıslanma sürecinin neden
engelli -a la n duvarlarının kaydıkça sarsılm alarının ve kopm alarının- olduğunu SİLİSYUMLU

göstermek zor değildir. Tek ihtiyacınız olan, Şekil 37-11'deki gibi, bir yükselti­
ciye ve hoparlöre bağlı binlerce sarımı olan bir bobindir. Bobinin merkezine
(transformatörlerde kullanılan cinsten) birkaç silisyumlu çelik saç yerleştirir ve
bir çubuk mıknatısı yavaşça yaklaştırırsanız, mıknatıslanmadaki ani değişik­
likler bobindeki emk'da ani itkiler yaratır ve bunları hoparlörde açıkça tıkırtı
şeklinde duyabilirsiniz. Mıknatısı demire daha da yaklaştırdıkça sanki b ir ka­
vanoz kumu sallam ışsınız da kum taneleri birbirine çarpıyormuşçasına, daha
fazla tıkırtı duyarsınız. Alan artıkça alan duvarları zıplıyor, kırılıyor ve titri­
yor. Bu olguya Barkhausen etkisi denir. Şekil 37-11 Çelik saçın mıknatıslanmasındaki
ani değişiklikler hoparlörde tıkırtı olarak du­
Mıknatısı demir levhalara daha da yaklaştırdığınızda ses gitgide artar an­
yulur.
cak mıknatıs çok yaklaştığındaysa göreceli olarak çok az ses duyulur. Neden?
Çünkü neredeyse bütün alan duvarları ilerleyebilecekleri kadar ilerlemiştir.
Herhangi b ir daha büyük alan sadece her b ir alandaki mıknatıslanmayı d ön d ü ­
rür ve bu da akıcı b ir süreçtir.
Histerezis ilmeğinin aşağı koluna geri gelmek için mıknatısı geri çekerseniz,
bütün alanlar düşük enerjili hallerine geri dönmeye çalışırlar ve bu sefer de ge­
ri dönüşteki sarsılm aların sesini duyarsınız. Ayrıca mıknatısı belirli bir yerde
tutar ve azcık ileri ve geri hareket ettirirseniz, göreceli olarak çok az ses vardır.
Bu, tıpkı b ir kavanoz dolusu kumu eğmek gibidir. Kum taneleri b ir yere dolduk­
larında, küçük hareketler onları rahatsız etmez. Demirde, manyetik alandaki
küçük değişiklikler sınırları "tümsekler" üzerinden hareket ettirecek kadar ye­
terli değildir.

37-4 Ferromanyetik m alzem eler


Şimdi teknik alanda bulunan değişik tür manyetik malzemeler hakkında ko­
nuşmak ve farklı am açlar için manyetik malzemeler tasarlam ak sırasında kar­
şılaşılan bazı problemleri ele almak istiyoruz. Öncelikle, sıklıkla duyulan "de­
mirin manyetik özellikleri" yanlış bir isimlendirmedir. Böyle b ir şey yoktur.
"Demir" iyi tanımlanmış b ir malzeme değildir. Demirin özellikleri, içindeki saf-
sızlıklann miktarı ve demirin nasıl biçimlendirildiğine ciddi derecede bağlıdır.
Manyetik özellikler alan duvarlarının ne kadar rahat hareket ettiğine bağlıdır
ve bu kaba b ir özelliktir, bağım sız atomların b ir özelliği değildir. Dolayısıyla
pratikte ferromanyetizma gerçekte bir demir atom unun özelliği değildir. Belli
bir biçimdeki katı demirin özelliğidir. Örneğin, demir iki farklı kristal biçim in­
de olabilir. Sıkça karşılaşılan biçim hacim merkezli küp örgüdür, ancak yüzey
merkezli küp örgü de olabilir. Ancak İkincisi sadece 1100 santigrat derece üze­
rinde kararlıdır. Elbette bu sıcaklıkta hacim merkezli küp yapı çoktan Curie
noktasını geçmiştir. Bununla birlikte demiri nikel ve kromla alaşım layarak (bir
olası karışım yüzde 18 krom ve yüzde 8 nikeldir) paslanm az çelik elde edebili­
riz. Paslanm az çelik her ne kadar esasında demir olsa da, düşük sıcaklıklarda
bile yüzey merkezli örgü yapısını korur. Kristal yapısı farklı olduğundan, tama­
men farklı manyetik özelliklere sahiptir. Birçok paslanm az çelik türü belli b ir
dereceye kadar manyetik değilse de, bazıları b ir miktar manyetiktir. Bu alaşı­
mın birleşimine bağlı b ir özelliktir. Böyle b ir karışım manyetik olsa bile, sıra­
dan demir gibi -h e r ne kadar çoğunlukla demir içerse d e-ferrom a n yetik değil­
dir.
Şimdi, özel manyetik özellikleri için geliştirilmiş bazı özel malzemeleri ta­
nımlayalım. Öncelikle, kalıcı b ir mıknatıs yapmak istersek, son derece geniş b ir
histerezis ilmeğine sahip b ir malzeme kullanmalıyız ki akımı kapadığım ızda ve
mıknatıslayım alanı sıfırladığım ızda, mıknatıslanma büyük kalsın. Bu tür m al­
zemelerde alan sınırları mümkün olduğunca oldukları yerde "sabit" durmalıdır.
Böyle b ir malzeme dikkat çekici "Alnico V" alaşım ıdır (% 51 Fe, % 8 Al, % 14 Ni,
%24 Co, %3 Cu). (Bu alaşımın karmaşık birleşimi, iyi m ıknatıslar yapmak için
gerekli detaylı çabanın b ir göstergesidir. Beş farklı şeyi birbiriyle karıştırmak
ve en ideal maddeyi bulana kadar onları test etmek müthiş b ir sabır işidir!) A l­
nico katılaştığında, b ir sürü ince gren ve çok yüksek iç gerilmeler meydana ge­
tiren b ir "ikinci evre" vardır. Bu malzemede alan sın ırlan çok zor hareket eder.
Çok hassas b ir birleşiminin olmasının yanı sıra Alnico, kristallerin mıknatıs­
lanmanın olacağı yönde uzun grenler şeklinde görüneceği şekilde "işlenir". Böy-
lece mıknatıslanma doğal b ir şekilde bu yönlerde hizalanma eğiliminde olur ve
eş yönsüz etkilerden uzak tutulur. Daha da ötesi, malzeme üretim esnasında s o ­
ğutulurken dış b ir manyetik alana maruz bırakılır, böylece grenler doğru kris­
tal yönelimiyle büyür. Alnico V'nin histerezis ilmeği Şekil 37-12'de gösterilmek­
Şekil 37-12 Alnico V için histerezis eğrisi.
tedir. Son bölümde Şekil 36-8'de gösterdiğimiz, yumuşak demir için olan histe­
rezis eğrisinden 700 kat daha geniş olduğunu görebilirsiniz.
Şimdi de farklı b ir malzemeyi ele alalım. Transform atörler ve motorlar mey­
dana getirmek için manyetik olarak "yumuşak" -m anyetizm anın kolayca değişe-
bildiği, böylece uygulanan küçük b ir alan sayesinde bile büyük ölçüde mıkna­
tıslanma sonuçları elde edebildiğim iz- b ir malzeme isteriz. Bunu ayarlamak
için, alan duvarlarının rahatça hareket edebileceği şekilde çok az safsızlık ve T a b lo 3 7 -1

kaymaya sahip, sa f ve iyi tavlanmış bir malzemeye ihtiyacımız var. Eş yönsüz­ B a zı fe r r o m a n y e tik m a lz e m e le r in

ö z e llik le r i
lüğü de ufak yapabilirsek hoş olur. Böylece alana göre yanlış açıda duran bir
malzeme greni bile kolaylıkla mıknatıslanabilir. Demirin [100] ve nikelin de Br Hc
[111] yönünde mıknatıslanmayı tercih ettiğini söylemiştik. Dolayısıyla demir ve Artık Zorlayıcı
nikeli çeşitli oranlarda karıştırırsak, herhangi b ir yönü tercih etmeyen - [ 10 0 ] ve Manyetik Kuvvet

[111] yönleri birbirlerine eşit o lu r- b ir alaşım elde edebiliriz. Bu karışım yüzde Alan (Gauss)
Malzeme (Gauss)
70 nikel ve yüzde 30 demirdir. İlaveten -muhtemelen rastlantısal olarak veya
Süper alaşım ( « 5000) 0,004
yönsüzlük ile mıknatıssal büzülüm arasındaki fiziksel ilişkiden d olayı- nikel ve
Silisyumlu çelik 12.000 0,05
demirin mıknatıssal büzülmesinin birbirlerine zıt işaretleri olduğu ortaya çık­
(transformatör)
tı. İki metalin alaşımında, bu özellik yaklaşık yüzde 80 nikel varken sıfırdan
Armco demiri 4.000 0,6
geçmektedir. Dolayısıyla yüzde 70 ila 80 b ir nikel oranıyla çok "yumuşak" m an­ Alnico V 13.000 550
yetik malzemeler -kolaylıkla m ıknatıslanabilen alaşım lar- elde ederiz. Bunlara
mıknatıs alaşımları denir. Mıknatıs alaşım ları (düşük sinyallerde) yüksek kali­
teli transform atörler oluşturmak için faydalıdır ancak kalıcı mıknatıslar yap­
mak için iyi değildirler. Mıknatıs alaşım ları çok dikkatlice yapılmalıdır. Bir
mıknatıs alaşımı parçasının manyetik özellikleri, esneklik sınırının ötesinde ge­
rilme uygulanırsa önemli ölçüde değişir. Bükülmemelidir. Mıknatıs geçirgenliği
mekanik bozunum larla meydana gelen kaym alar vb yüzünden azalır. Alan sı­
nırları artık kolaylıkla hareket ettirilemez. Ancak yüksek sıcaklıklarda tavlaya­
rak yüksek mıknatıs geçirgenliğine tekrar kavuşturulabilir.
Çeşitli manyetik malzemeleri tanımlayabilmek için bazı sayıları kullanmak
sıklıkla uygundur. İki yararlı sayı, Şekil 37-12'de belirtildiği gibi, histerezis il­
meğinin B ve H eksenleriyle kesişimleridir. Bu kesişimlere artık manyetik alan
Br ve zorlayıcı kuvvet Hc denir. Birkaç manyetik malzeme için bu sayıları Tablo
37-1'de listeledik.

(a) (b)
Şekil 37-13 Çeşitli malzemelerde elektron spinleri-
nin göreli yönelimi: (a) ferromanyetik (b ) karşı fer­
romanyetik (c) ferrit (d) itriyum demir alaşımı (kırık
çizgiler, yörüngesel hareket dahil, toplam açısal mo-
mentumun yönünü gösterir).

(c) (d)

37-5 Olağandışı manyetik m alzem eler


Şimdi bazı ilginç manyetik malzemeleri ele alalım. Periyodik tabloda iç
elektron kabuklan eksik olan ve dolayısıyla atomik manyetik momentlere sahip
birçok element vardır. Örneğin, ferromanyetik elementler demir, nikel ve kobal­
tın hemen sağında krom ve manganezi görürsünüz. Onlar neden ferromanyetik
değildir? Cevap, bu elementler için Denk. (37.1)'de A teriminin zıt işarete sahip
olmasıdır. Örneğin krom örgüsünde krom atomlarının spinleri, Şekil 37-13(b)'de
görüldüğü gibi, atomdan atoma değişir. Dolayısıyla kendi bakış açısından
krom "manyetiktir", ancak teknik olarak ilginç değildir çünkü hiç dış manyetik
etki yoktur. Bu durumda krom, spinlerin değişiminin kuantum mekaniksel etki­
lerden geldiği malzemelere b ir örnektir. Böyle bir malzemeye karşı ferrom anye­
tik denir. Karşı ferromanyetik malzemelerdeki hizalanma ayrıca sıcaklığa b a ğ ­
lıdır. Kritik bir sıcaklığın altında spinler sıralı b ir dizilişle hizalanırlar ancak
malzemenin kritik sıcaklığında -yin e Curie sıcaklığı olarak adlan dırılır- spinler
aniden rastgele şekilde değişir. İçerde ani bir geçiş olur. Bu geçiş özgül sıcaklık
eğrisinde görülebilir. Ayrıca bazı özel "manyetik" etkilerde de kendini gösterir.
Örneğin, bir krom kristalinden nötronlar saçılarak değişen spinlerin varlığı
doğrulanabilir. Nötronun kendisinin bir spini (ve bir manyetik momenti) oldu­
ğundan, spininin saçıcının spinine paralel veya zıt olmasına bağlı olarak farklı
b ir saçılım genliği vardır. Dolayısıyla, bir kristalin içindeki spinlerin rastgele
dağılımı yerine sıralı b ir şekilde dizilimi olduğunda farklı b ir girişim deseni el­
de ederiz.
Kuantum mekaniksel etkilerin elektron spinlerini değiştirdiği ancak yine de
ferromarıyetik olan -kristalin net b ir kalıcı mıknatıslanmasının oldu ğu - bir
başka tür madde daha vardır. Bu tür malzemelerin arkasındaki fikir Şekil 37-
14'te gösterilmiştir. Şekil, b ir magnezyum alüminyum oksidi olan b ir spinelirı
kristal yapısını göstermektedir ve -görü ldü ğü g ib i- manyetik değildir. Oksitte
iki çeşit metal atomu vardır: magnezyum ve alüminyum. Magnezyum ve alü­
minyumu demir ve çinko veya çinko ve manganez gibi iki manyetik elementle
değiştirirsek -d iğ e r bir deyişle manyetik olmayan atomların yerine manyetik
atomlar k oyarsak- ilginç bir şeyle karşılaşırız. Bir tür metal atomuna a ve diğer
tür metal atomuna b diyelim; bu durum da şimdi belirteceğimiz kuvvetler birle­
şimleri hesaba katılmalıdır, a-b arasında -kuantum mekaniği (demir, nikel ve
kobalt gibi gizemli kristaller hariç) her zaman zıt işaret çıkardığından- a atom­
larını ve b atomlarını zıt spinlere zorlayan b ir etkileşim vardır. Sonra, a'ları zıt
yapm aya çalışan b ir doğrudan a-a etkileşimi ve ayrıca b le r i zıt yapmaya çalı­
şan b ir b-b etkileşimi vardır. Elbette her şeyin her şeye karşı olduğu -a b 'ye zıt,
a a 'ya zıt ve b b 'ye zıt- bir durum olamaz. Muhtemelen a 'la r arasındaki uzak­
lıklar ve oksijenin varlığından dolayı (gerçi neden olduğunu bilmiyoruz) a-b et­
kileşiminin a-a veya b-b etkileşiminden daha güçlü olduğu ortaya çıkmıştır. Bu
durumda doğanın bulduğu çözüm, bütün a'ları birbirlerine paralel ve bütün
b'leri de birbirlerine paralel yapmak ancak iki sistemi birbirine zıt tutmaktır.
Bu, daha kuvvetli a-b etkileşiminden dolayı en düşük enerjili sistemi meydana
getirir. Sonuç: bütün a 'la r yukarı spinli ve bütün b'ler aşağı spinli -veya elbette
tam tersi- olur. Ancak a tip atomu ve b tip atomun manyetik momentleri bir­
birlerine eşit değilse, Şekil 37-13(c)'deki durumla karşılaşırız ve malzemede net
bir mıknatıslanma olabilir. Bu durum da - b i r miktar zayıf olsa d a - malzeme
ferromanyetik olacaktır. Bu tür malzemelere ferrit denir. Bariz nedenlerden do­
layı demir kadar yüksek doygunluk m ıknatıslılıklan yoktur, dolayısıyla sadece
daha küçük alanlarda faydalıdırlar. Ancak önemli b ir farklılıkları vardır, onlar
yalıtkandır. Ferritler, ferrom anyetik yalıtkandırlar. Yüksek frekanslı alanlarda
çok ufak eddy akımlarına sahiptirler ve dolayısıyla örneğin mikrodalga sistem­
lerinde kullanılabilirler. M ikrodalga alanları bu tür b ir yalıtkan malzemenin
içine girebilirler, ancak demir gibi b ir iletkendeyse eddy akımları yüzünden içe­
ri giremezler.
Henüz yeni keşfedilmiş yeni b ir manyetik malzemeler sınıfı vardır: ortosili-
katlar ailesinin üyeleri olan lal taşları. Örgünün iki tür metalik atom barındır­
dığı kristallerdir bunlar ve yine bu iki tür atomu istersek değiştirebiliriz. İlg i­
mizi çekebilecek birçok bileşikten birisi tamamen ferromanyetiktir. Lal taşı y a­
pısında itriyum ile demir vardır ve ferromanyetik olma nedeni ilgi çekicidir. Y i­
ne burada kuantum mekaniği komşu spinleri zıt yapmaktadır; demirin elektron
spinlerinin bir yönde ve itriyumun elektron spinlerinin bir yönde olduğu bir
sistem mevcuttur. Ancak itriyum atomu karmaşıktır. N a d ir b ir toprak elementi­
dir ve elektonlarının yörüngesel hareketinden manyetik momentine büyük bir
katkı vardır. İtriyum için yörüngesel hareketin katkısı spininkinin zıddıdır ve
ayrıca daha büyüktür. Dolayısıyla her ne kadar kuantum mekaniği, dışarlam a
ilkesi yoluyla, itriyumun spinlerinin demirinkilere zıt yapsa da, yörüngesel et­
kiden dolayı -Şekil 37-13(d)'de çizildiği g ib i- itriyum atomunun toplam manye­
tik momentini demire paralel yapar. Dolayısıyla da bileşik düzgün bir ferro-
mıknatıstır.
B ir başka ilginç ferromanyetizma bazı nadir toprak elementlerinde m eyda­
na gelir. Spinlerin kendine özgü düzenlemeleriyle ilgilidir. Malzeme bütün
spinlerin paralel olduğu anlam da ferromanyetik veya her bir atomun zıt olduğu
anlam da karşı ferromanyetik değildir. Bu kristallerde bir katmandaki tüm
spinler paraleldir ve katmanın düzleminde bulunurlar. Diğer katmanda bütün
spinler yine birbirine paraleldir ancak farklı b ir yönü işaret etmektedirler. Bu­
nun sonucu olarak yerel mıknatıslama vektörü bir spiral biçiminde değişkenlik
gösterir. Ardışık katmanların manyetik momentleri, katmanlara dik b ir çizgi
boyunca ilerledikçe döner. Böyle b ir spirale alan uygulandığında ne olduğunu -
o atomik mıknatıslarda olan bütün bükülmeler ve dönm eleri- incelemeye çalış­
mak ilginç olabilir. (Bazı insanlar kendilerini bu şeylerin kuramıyla eğlendir­
mekten hoşlanırl) Sadece "düz" spiral durum lar değil, ardışık katmanların man­
yetik momentlerinin yönlerinin b ir spiral bileşen ve b ir yönde düzgün bir ferro-
manyetik bileşen çıkaracak şekilde koni çizdiği durum lar da vardır.
Malzemelerin, buradaki çabalarım ızdan daha üst seviyede üzerinde çalışı­
lan manyetik özellikleri bütün fizikçileri büyülemiştir. İlk başta bir şeyleri hep
daha iyi yapmaya çalışan -d a h a iyi ve daha ilginç manyetik malzemeler tasar­
lamayı severler- pratik insanlar vardır. Ferritler gibi şeylerin veya onların uy­
gulam alarının keşfi, b ir şeyleri hep yeni b ir şekilde yapm ayı seven insanları
hemen sevindirir. Bunun yanında, doğanın birkaç basit yasayla meydana getir­
diği korkunç karanlıktan büyülenen insanlar vardır. Tek b ir ve aynı genel fikir­
den yola çıkarak, doğa demirin ferromanyetizması ve alanlarını, kromun karşı
ferromanyetizmasını, ferritlerin ve lal taşlarının manyetizmasını ve nadir top­
rak elementlerinin spiral yapısını ve daha fazlasını ortaya çıkarır. Bu özel m ad­
deler içinde olup biten ilginç şeyleri deneysel olarak keşfetmek büyüleyicidir.
Sonra, kuramsal fizikçilere ferromanyetizma b ir dizi ilginç, çözülememiş ve gü ­
zel zorluklar sunar. Zorluklardan biri, neden böyle bir şeyin olduğudur. Dışar­
dan gelen olası karmaşıkları ihmal etsek bile, şu ana kadar problemi tam anla­
mıyla kavrayabilm iş değiliz. Bu kadar ilginç nedeni de çok basitçe ifade edile­
bilir b ir problem olmasıdır: Düzgün bir örgüde, birbirleriyle herhangi bir y a­
sayla etkileştikleri bilinen elektron spinleri ne yaparlar? Basitçe ifade edilse de,
tam b ir analizi yıllardır yapılamamıştır.
Son olarak, ferromanyetik veya paramanyetik malzemelerde ve nükleer
manyetizmada, tüm bu dönen atomik mıknatıslar konusu ileri seviye fizik öğ­
rencileri için büyüleyici b ir şey olmuştur. Spinler sistemi dış manyetik alanlar
yardımıyla itilip çekilebilir, dolayısıyla rezonanslarla, gevşetme etkileriyle,
spin yankılarıyla ve daha başka etkileriyle birçok farklı numara gerçekleştirile­
bilir. Birçok karmaşık termodinamik sisteminin prototipi olarak kullanılabilir.
Ancak paramanyetik malzemelerde durum çoğu zaman gayet basittir ve insan­
lar hem onunla deneyler yapmaktan hem de onu kuramsal olarak açıklamaktan
zevk almışlardır.
Artık elektrik ve manyetizma üzerine çalışm alarım ızın sonuna geldik. İlk
bölümde, Yunanların kehribar ve mıknatıs taşının garip davranışları üzerine
gözlemlerinden bu yana atılan adım ları konuştuk. Ancak uzun ve karmaşık tar­
tışmamızda neden bir parça kehribarı sürttüğüm üzde onu yüklediğimizi ya da
neden bir mıknatıs taşının mıknatıslandığını açıklamadık. "Aslında, yalnızca
doğru işareti elde etmedik." Hayır, durum bundan kötüdür. Doğru işareti elde
etmiş olsaydık bile, sorumuz hâlâ cevaplanmamış olurdu: Neden topraktaki
mıknatıs taşı mıknatıslanmıştır? Elbette, dünyanın manyetik alanı vardır an­
cak dünyanın alanı nereden gelmektedir? Kimse gerçekten bilmemektedir, sa ­
dece bazı iyi tahminler vardır. Görüyorsunuz ya, fizikte bir sürü hile vardır.
Kehribar ve mıknatıs taşı olgularıyla başladık ve ikisini de doğru dürüst anla­
yam adan sona geldik. Ancak bütün bu süreç boyunca müthiş miktarda heyecan
verici ve işe yarar bilgi öğrendik!
38
ESNEKLİK

38-1 Hooke yasası


Esneklik yasası, şekil değiştirmeleri meydana getiren kuvvetler ortadan kal­ 3 8 -1 H o o k e y a s a s ı

3 8 -2 D ü zgü n g e r ilm e le r
dırıldığında ölçü ve şekilleri ilk hallerine dönen maddelerin davranışlarıyla il­
3 8 -3 B u r u lm a ç u b u ğ u ; k a y m a d a lg a la r ı
gilidir. Esneklik özelliğini b ir yere kadar bütün katı cisimlerde bulabiliriz. Ko­
3 8 - 4 B ü k ü lm ü ş k i r i ş
nuyu derinlemesine işleyecek kadar vaktimiz olsaydı, birçok şeye bakmak ister­ 3 8 -5 B u r k u lm a
dik: malzemelerin davranışı, genel esneklik yasaları, genel esneklik kuramı, es­
neklik özelliklerini belirleyen atomik düzenek ile son olarak plastik akış ve kı­
rılma meydana getirecek kadar kuvvetler büyüdüğünde esneklik yasalarının sı­
nırları. Bütün bu konulan detaylıca incelemek sahibi olduğumuz süreden çok
daha fazla vakit alacağından bazı şeyleri b ir kenara koymak zorundayız. Örne­
ğin, plastisiteyi veya esneklik yasalarının limitlerini tartışmayacağız. (M etal­
lerdeki kaymaları tartışırken bu konulara kısaca değinmiştik.) Aynca, esnekli­
ğin iç işleyişlerini de tartışmayacağız; dolayısıyla daha önceki bölümlerdeki gi­
bi konuyu işleyişimiz eksiksiz olmayacak. Buradaki amacımız sizi, kirişlerin
bükülmesi esnasında karşılaşılan pratik problem lerle ilgili bazı yöntemlere aşi­
na kılmaktır.
Bir parça malzemeyi ittiğinizde "eğilir"; malzeme bozulmuştur. Kuvvet yete­
rince küçükse, malzemenin çeşitli noktalarındaki göreceli yerdeğiştirmeler kuv­
vetle orantılıdır. Bu tür davranışa esneklik denir. Burada yalnız esnekliği ele
alacağız. Öncelikle esnekliğin temel yasalarını yazacak ve sonra farklı koşulla­
ra uygulayacağız.
Şekil 38-1'de gösterildiği gibi elimizde l boyunda, w genişliğinde ve h yük­
sekliğinde dikdörtgen bir malzeme kütüğü olsun. Uçlardan F kuvvetiyle çeker­
sek, boy A l miktarıyla artar. Her durumda uzunluktaki değişimin başlangıçtaki
uzunluğun küçük b ir bölüm ü olduğunu varsayacağız. Aslına bakarsanız, tahta
ve çelik gibi malzemeler eğer başlangıçtaki boylarının sadece yüzde birkaçı ka­
dar uzatılırlarsa kırılırlar. Birçok malzeme için deneyler göstermiştir ki küçük
uzanım lar için kuvvet ile uzanım orantılıdır:
■fl
FocM (38.1)
Th hT+ &h
Bu ilişkiye Hooke yasası denir.
- L .- l- Al

Çubuğun AZ kadar uzaması aynı zamanda çubuğun boyuna da bağlıdır. Bu­


t+ M ■
nu şu akıl yürütmeyle anlayabiliriz. İki benzer cismi uçlanndan birbirlerine y a­
Şekil 38-1 Düzgün gerilme altında bir çubu­
pıştırdığım ızda her b ir cisme aynı kuvvetler etkir; her biri AZ kadar uzar. Dola­
ğun uzaması.
yısıyla 2 1 uzunluğundaki b ir cismin uzaması aynı kesit yüzeyine sahip, ancak l
uzunluğundaki b ir cisme göre iki kat olacaktır. Daha malzemeye özgü ve her­
hangi b ir şekle daha az bağım lı bir sayı elde etmek için A l/l oranıyla çalışmayı
tercih ederiz. Bu oran kuvvetle orantılı ancak Z'den bağım sızdır:

A l_
F oc- (38.2)
l

F kuvveti de ayrıca cismin alanına bağlıdır, iki cismi yan yana koyduğumu­
zu düşünelim. Belli bir AZ uzaması için her bir cisim üzerinde F kuvveti ya da
iki cismin birleşiminde iki katı kuvvet görürdük. Belli b ir uzama m iktan için
kuvvet cismin A kesit alanıyla orantılı olmalıdır. Orantı katsayısının cismin b o ­
yutlarından bağım sız olduğu b ir yasa elde etmek amacıyla, dikdörtgen b ir ci-
sim için Hooke yasasını aşağıdaki şekilde yazarız:

F = Y A -^ ~ (38.3)

Y sabiti sadece malzemenin doğasına bağlı bir özelliktir; buna Young modülü
denir. (Genelde Young m odülüne E dendiğini göreceksiniz. E'yi elektrik alanları,
enerji ve em k'lar için kullandık, dolayısıyla farklı b ir h arf kullanmayı tercih
ediyoruz.)
Birim alana etkiyen kuvvete stres denir ve birim boydaki uzam aya da -
oransal u zam a- gerilme denir. Dolayısıyla Denk. (38.3) aşağıdaki şekilde yeni­
den yazılabilir:
F Al
4 -= Y x -= f - (38.4)
A l
Stres = (Young modülü) x (gerilme)

Hooke yasasının b ir çıkarımı daha vardır: Bir cismi bir yönde uzattığınız­
da, uzam aya dik açılarda büzüşür. Genişlikteki büzüşme w genişliğiyle ve ayrı­
ca A l/l terimiyle orantılıdır. Yanlam asına büzüşme hem genişlik hem de uzun­
luk için aynı orandadır ve genelde aşağıdaki şekilde ifade edilir:

= (38.5)
w h l

a sabiti malzemenin bir başka özelliğidir ve Poisson olarak bilinir. İşaret olarak
daima artıdır ve 1 /2 'den küçük bir sayıdır, (a teriminin daima artı olması "akla
yatkındır", ancak böyle olması gerektiği çok da açık değildir.)
Y ve a sabitleri homojen eş yönlü (kristal yapılı olmayan) b ir malzemenin
I I p I I
esneklik özelliklerini bütünüyle tanımlar. Kristal yapılı malzemelerde uzam alar
Şekil 38-2 Düzgün bir hidrostatik basınç al­ ve büzülmeler farklı yönlerde olabilir, dolayısıyla çok daha fazla esneklik sa­
tında bir çubuk. bitleri olabilir. Tartışmamızı şimdilik sadece, özellikleri Y ve a terimleriyle ta­
nım lanabilen homojen eş yönlü malzemelerle sınırlayacağız. Her zaman olduğu
gibi b ir şeyleri tanımlamanın birçok yolu vardır. Bazıları malzemelerin esnek­
lik özelliklerini farklı sabitlerle tanımlamaktan hoşlanır. Her zaman iki sabit
yeterlidir ve a ile Y terimleriyle ilişkilendirilebilirler.
İhtiyacımız olan son genel yasa üst üste binme ilkesidir. Denklem (38.4) ve
(38.5) kuvvetler ve yerdeğiştirmelerde doğrusal olduklarından, üst üste binme
işleyecektir. Bir grup kuvvet ve yerdeğiştirmeniz varsa ve bunlara yeni bir grup
kuvvet ekleyerek ilave yerdeğiştirmeler elde ederseniz, sonuçtaki yerdeğiştir-
meler iki grup kuvvetin birbirinden bağım sız halde etkimeleriyle elde edecekle­
rinizin toplamıdır.
Artık bütün genel ilkeleri -ü s t üste binme ilkesi ve (38.4) ile (38.5) denklemi­
n i- elde etmiş olduk ve esneklik için tüm gerekenler de bunlardır. Ancak bu,
Newton yasalarını elde ettiğinizde mekanik için gerekenin sadece onlar olduğu­
nu söylemek gibidir. Ya da M axw ell yasalarıyla bütün elektriği kavradığınızı
söylemek gibidir. Elbette bu ilkelerle eliniz kuvvetlidir çünkü şimdiki matema­
tiksel yeteneğinizle gayet derine inebilirsiniz. Ancak biz birkaç özel uygulam a
üzerinde duracağız.

38-2 Düzgün gerilm eler


İlk örneğimizde, düzgün bir hidrostatik basınç altında b ir dikdörtgen cisme
ne olduğunu bulalım. Bir cismi b ir basınç tankında suya batıralım. Bu durum ­
da cismin her b ir yüzünde içeri doğru, alanla orantılı b ir kuvvet etki eder (Bkz.
Şekil 38-2). Hidrostatik basınç düzgün olduğundan, cismin her b ir yüzündeki
Şekil 38-3 Hidrostatik basınç üç uzamsal sı­
stres (birim alan başına kuvvet) aynı olacaktır, önce boydaki değişimi bulaca­
kıştırmanın üst üste binmesidir.
ğız. Cismin boyundaki değişim, Şekil 38-3’te gösterilen üç bağım sız problemde
meydana gelen değişimlerin toplamı olarak düşünülebilir.
1. Problem. Bir cismin iki ucunu p basıncıyla itersek, sıkıştırma gerilmesi
p / Y dir ve eksidir,
A h ___P_
l Y
2. Problem. Bir cismin iki kenarım p basıncıyla itersek, sıkıştırma gerilmesi
yine p / Y dir, ancak şimdi boylam asına gerilmeyi bulmak istiyoruz. Bunu yanla­
masına gerilmesi - a terimiyle çarparak elde edebiliriz. Yanlam asına gerilme
aşağıdaki şekilde hesaplanabilir:
Aıv p
w ~~ Y
ya da
A ¿2
: +<T-
Z ~ Y
3. Problem. Cisme yukarıdan bastırırsak, sıkıştırma gerilmesi yine p / i"d ir
ve karşılık gelen yanlam asına gerilme yine - a p / Y dir. Aşağıdaki eşitliği elde
ederiz:

A*3 p
~ r ~ +(TY

Bu üç problemin sonuçlarını birleştirirsek -A 1= AZ ı + AZ 2 + AZ 3 eşitliğini


h esaplarsak- aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

(38.6)

Problem elbette üç yönde simetriktir. Buradan da şu aşağıdaki sonuç çıkar:


Aw A/ı p
(1 -2 a ) (38.7)
vv h

Hidrostatik basınç altında hacimdeki değişim de ilgi çekicidir. V ■ lwh ol-


duğundan, küçük yerdeğiştirmeler için aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:
AV AZ Aıv A/ı
~V~ l w h

Denklem (38.6) ve (39.7)'yi kullanarak, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

= -3 (1 - 2a) (38.8)

İnsanlar A V /V oranına hacim gerilmesi demekten hoşlanırlar ve aşağıdaki eşit­


liği yazarlar:
AV
p = - K -----
V
Hacim stresi p hacim gerilmesiyle orantılıdır, Hooke yasası yine karşımıza çık­
Şekil 38-4 Düzgün bir kaymaya maruz kalmış
tı. K katsayısına hacim m odülü denir; diğer katsayılarla aşağıdaki şekilde b a ğ ­
bir küp.
lantılıdır:
Y
K; (38.9)
3(1 - 2 er)

K teriminin pratik bir faydası olduğu için birçok ders kitabı Y ve a yerine Y ve
K kullanmayı tercih eder, a isterseniz, her zaman Denk. (38.9)'u kullanabilirsi­
niz. Aynı denklemden Poisson oranı ir'nın yandan az olması gerektiğini görebi­
liriz.Öyle olmasaydı hacim m odülü K eksi olurdu ve artan basınç altında m al­
zeme uzardı. Bu da bize herhangi b ir eski cisimden -cism in kararsız b ir denge
olduğu anlamına g elird i- mekanik enerji elde etmemize izin verirdi. Uzamaya
başladığında enerji salarak kendi kendine uzamaya devam ederdi.
Şimdi bir şey üzerine "kayma" gerilmesi uyguladığınızda ne olduğunu ele
alalım. Kayma gerilmesi dediğimizde ifade etmek istediğimiz Şekil 38-4'teki g i­
bi b ir tür bükülmedir. öncelikle gelin, Şekil 38-5'te gösterilen kuvvetlere maruz
Şekil 38-5 Üstünde ve altında sıkıştırma kuv­
kalmış bir küpteki gerilmelere bakalım. Yine bu problem i ikiye bölebiliriz: di­
vetleri ve her iki tarafında eşit germe kuvvet­
key itmeler ve yatay çekmeler. Küp yüzü alanına A dersek, yatay boydaki deği­ leri olan bir küp.
şim için aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:
AZ1 F 1 F l+ o F
~l Y A + ° Y ~Â Y A

Dikey uzunluktaki değişimse bunun eksisidir.


Şekil 38-6 (a)'daki iki çift kayma kuweti (b)'deki sıkıştırma ve uzatma kuvvetleriyle aynı stresi meydana getirir.

Aynı küpü ele aldığımızı ve Şekil 38-6(a)'daki kayma kuvvetlerini uyguladı­


ğımızı düşünelim. Net tork olmayacak ve küp dengede olacaksa bütün kuvvetle­
rin eşit olması gerektiğini dikkate alın. (Cisim dengede olduğundan, Şekil 38-
4'te benzer kuvvetler olmalıdır. Cismi m asaya sabitleyen "yapışkan"la sağlanır­
lar.) Bu durumda küp için saf b ir kayma halinde olduğu söylenir. Ancak dikkat
ederseniz, küpü 45"'lik b ir düzlemle -şekilde A köşegeni boyunca örneğin- ke­
sersek, düzlem boyunca etkiyen toplam kuvvet düzleme diktir ve yflG'-ye eşittir.
Kuvvetin etki ettiği alan V2/4'dır; dolayısıyla yüzeye dik çekme stresi G /A 'dır.
Benzer şekilde diğer bir yönde 45°'lik b ir düzlemi -şekildeki B köşegeni- ince­
lersek bu düzleme dik, -G /A değerinde b ir sıkıştırma stresi olduğunu görürüz.
Buradan, "sa f kayma"daki stresin birbirlerine eşit ve dik açıda ve küpün b a ş­
langıçtaki yüzeylerine 45° eğimli germe ve sıkıştırma streslerinin birleşimine
eşit olduğunu görebilirsiniz. İç stresler ve gerilmeler daha büyük bir cisimde.
Şekil 38-6(b)'deki kuvvetlerle bulacaklarım ızla aynıdır. Bu zaten daha önce çöz­
düğümüz b ir problemdir. Köşegenin uzunluğundaki değişim Denk. (38.10) saye­
sinde bulunabilir,
AD 1 +a G
(38.11)
~D~= Y ~Â

(Bir köşegen kısaltılmış, diğeri uzatılmıştır.)


V/ y sn Çoğu zaman kayma gerilmesini küpün büküldüğü açıyla -Şekil 38-7'deki 9
[K - --------
/ p ı ı ı ı ı i i İ M İ
açısıyla- ifade etmek kullanışlıdır. Şeklin geometrisinden üst kenarın yatay
<5--
kayması <S'ninV2AD'ye eşit olduğunu görebilirsiniz. Dolayısıyla:

— „ _ S _ V2 AD _ 0 &D
0 A - (38.12)
o t l l D

, \ Kayma gerilmesi g b ir yüzdeki teğet kuvvetin alana bölüm ü olarak (g = G/A) ta­
nımlanır. (38.11) ve (38.12) denklemlerini kullanarak aşağıdaki eşitliği elde ede­

/ / / / riz:

Şekil 38-7 6 kayma gerilmesi 2AD/D’dir. „


8 =
o 1+ a
2 — — g

Ya da, bunu "stres = sabit çarpı gerilme," şeklinde yazarak aşağıdaki eşitliği el­
de ederiz:
g = fi9 (38.13)

Orantı katsayısı fi kayma m odülü (veya bazen sabitlik katsayısı) olarak adlan­
dırılır. Y ve a cinsinden aşağıdaki şekilde ifade edilir:

Y
** ~ 2(1 + a)
Yeri gelmişken, kayma gerilmesi artı olmalıdır. Aksi takdirde kendi kendini ke­
sen b ir cisimden iş elde edebilirsiniz. Denklem (38.14)'e göre a - l'd e n büyük ol­
malıdır. Bu durumda a değerinin -1 ile +1 arasında olm ası gerektiğini anlarız.
Pratikte, daim a sıfırdan büyüktür.
Malzeme içindeki streslerin düzgün olduğu duruma son bir örnek olarak, t t
uzatıldığı esnada enine büzüşme olmayacak şekilde sınırlandırılan bir cismi
ele alalım. (Teknik olarak, yanların genişlemişini önlerken sıkıştırmak daha ko­ 0 0F' ©

laydır; ancak problem aynıdır.) N e olur? Bilmediğimiz ancak hesaplamamız ge­


reken enine kuvvetler kalınlığın değişmesini engeller. Daha önceden biraz farklı 1 \
b ir matematikle çözdüğümüz benzer b ir problem dir bu. Şekil 38-8'deki gibi üç Şek il 3 8 -8 E nine b ü z ü ş m e s iz u z am a .
kenar üzerinde etki eden kuvvetleri düşünelim. Boyutlardaki değişimleri hesap­
lar ve genişlik ile yüksekliği sabit tutacak enine kuvvetleri seçeriz. Bilindik akıl
yürütmeleri takip ederek, üç gerilme için aşağıdaki ifadeleri elde ederiz:

AL a_ Fy (7 F: ( Fy
L
lü k
Y Ax Y A,, y â : AT &)]
+ A
( 3 8 .1 5 )

Aly _ 1 £, + ( 3 8 .1 6 )
ly ~ y A A.

Al_ 1 F,
( 3 8 .1 7 )
T Az

Aly ve Alz sıfır olması gerektiğinden, (38.16) ve (38.17) denklemleri Fy ve Fz'yi


Fx'e bağlayan iki denklem verir. Birlikte çözdüğümüzde, aşağıdaki eşitliği elde
ederiz:
Fz_ ____
a Fx_
(38.18)
Az 1- a Ax

Bu ifadeyi Denk. (38.15)'e koyarsak, aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

A lx Fx
= _ L fı _ 2g2 \ Fx _ 1 F
—— (38.19)
lx y { 1 -<t ) ax y [ 1-a ) a
Sıklıkla bunun tersine çevrilmiş şeklini göreceksiniz, a terimindeki kareyi de
açarsak, aşağıdaki şekilde yeniden yazabiliriz:
F 1 - a Al
(38.20)
~Â (1 + <r)( 1 - 2 a) l

Kenarları sınırlandırdığım ızda, Young m odülü cr'nin karmaşık b ir fonksiyonuy­


la çarpılır. Denklem (38.19)'dan kolaylıkla görebileceğimiz üzere, ü^nin önünde­
ki çarpan daima l'd en büyüktür. Kenarlar tutulduğunda cismi daha fazla uzat­
mak daha zordur, bu aynı zamanda kenarlan tutulduğunda daha dirençli oldu­
ğu anlamına gelir.

38-3 Burulm a çubuğu; kayma dalgaları


Şimdi dikkatimizi farklı parçalarına farklı m iktarlarda stres uygulandığın­
dan dolayı çözmesi daha karmaşık olan b ir örneğe yöneltelim. Bir makinenin
tahrik mili veya hassas b ir cihazın içinde bulunan kuvars lifi olabilecek burul­
muş b ir çubuğu ele alalım. Burulum sarkacıyla ilgili deneylerden muhtemelen
bildiğiniz üzere, burulm uş b ir çubuktaki torkaçıya orantılıdır. Orantı sabiti
açık b ir şekilde çubuğun boyu, çapı ve malzemenin özelliklerine bağlıdır. Soru:
Ne şekilde? Artık bu soruyu cevaplayabilecek konumdayız, biraz geometri hesa­
bı yapacağız o kadar.
Şekil 38-9(a) L boyunda, a yançapında ve b ir ucu diğerine göre <p açısıyla
burulm uş silindirik b ir çubuğu göstermektedir. Gerilmeleri halihazırda bildik­
lerimizle ilişkilendirmek istersek, çubuğu birçok silindirik kabuktan yapılmış
gibi düşünebilir ve her bir kabuğa ne olduğunu ayrı ayrı çalışabiliriz. Şekil 38-
9(b)'de gösterilen (a'dan küçük) r yançapında ve Ar kalınlığında kısa ince silin-
(a)

(b ) (c)

AF

Ş ek il 3 8 -9 ( a ) B u ru la n b ir s ilin d ir ik çu b u k , ( b ) B u ru la n s ilin d ir ik b ir k a b u k , ( c ) K a b u ğ u n h e r b ir k ü çü k p a rç a s ı
k a y m a a ltın d a d ır .

dirle başlayalım . Bu silindirin başlangıçta küçük b ir kare olan parçasına baktı­


ğımızda, b ir paralel kenar şeklini aldığını görürüz. Silindirin her b ir benzer
parçası kayma altındadır ve kayma açısı 8 aşağıdaki şekilde yazılabilir:

-■ £
Dolayısıyla [Denk. (38.13)'ten] malzemedeki g kayma gerilmesi aşağıdaki şekilde
ifade edilebilir:

g = iıe = tıI $ - (38.21)



Kayma stresi, karenin ucundaki teğet AF kuvvetinin uçtaki AZ Ar alanına b ö ­
lünm esidir [Bkz. Şekil 38-9(c)]:
AF
9 ~ Al Ar
Böyle b ir karenin ucundaki AF kuvveti çemberin ekseni etrafında aşağıdaki şe­
kilde hesaplanan bir At torku sağlar.

At = t AF = rg Al Ar (38.22)

Toplam tork t, silindirin toplam çevresi etrafındaki benzeri torkların toplamı­


dır. AZ'lerin 2nfye ulaşacağı kadar yeterli parçayı toplarsak, içi boş bir tüp için
toplam torku aşağıdaki denklemle hesaplayabiliriz:

rg(2nr) Ar (38.23)

Ya da (38.21)'i kullanarak aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

T = 2 lr „ - ^ * (38.24)

Buradan, boş b ir tüpün dönme sertliği T/0'nin yarıçapı r'nin küpü ile Ar kalınlı­
ğıyla orantılı ve L boyuyla ters orantılı olduğunu anlarız.
Şimdi katı b ir çubuğu, her biri aynı <p açısıyla burulm uş, birçok eş merkezli
tüplerden (her ne kadar iç stresler her b ir tüp için ayrı olsa da)meydana gelmiş
gibi düşünebiliriz. Toplam tork, her b ir kabuğu döndürmek için gerekli torkla-
n n toplamıdır. Katı bir çubuk için, integral çubuğun yarıçapı r = O'dan r = a'ya
giderken, toplam torku aşağıdaki şekilde hesaplayabiliriz:

r3 dr

Integralini aldığımızda, aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:


Burulan b ir çubuk için, tork açı ve çapın dördüncü kuvvetiyle orantılıdır. İki
kat kalın b ir çubuk, burulm a için on altı kat daha serttir.
Burulma konusunu bırakm adan önce, az önce öğrendiğimizi ilginç b ir p ro b ­
leme uygulayalım: burulum dalgalan . Uzun b ir çubuk alır ve b ir ucundan ani­
den burkarsanız b ir burulum dalgası çubuk boyunca. Şekil 38-10(a)'daki gibi
ilerler. Bu, sabit b ir burkm adan biraz daha heyecan vericidir; bakalım ne olup
bittiğini anlayabilecek miyiz?

(b)

(a)

Şekil 38-10 (a) Bir çubuktaki burulum dalgası, (b ) Çubuğun bir hacim elemanı.

z çubuk boyunca b ir noktaya olan uzaklık olsun. Statik b ir burulum için


tork, çubuk boyunca her yerde aynıdır ve toplam burulum açısı bölü toplam
uzunlukla, <t>/L, orantılıdır. Malzeme için önemli olan yerel burulum gerilmesi­
dir ki bu da, tahmin edeceğiniz üzere, d(p/dz’dir. Çubuk boyunca burulum düz­
gün olmadığında, Denk. (38.25)'i aşağıdaki eşitlikle değiştirmeliyiz.

t (z) = n ^ Ş - ^ - (38.26)
z az
Şimdi de Şekil 38-10(b)'de büyütülmüş olarak gösterilen Az boyundaki elemana
ne olduğuna bakalım. Çubuğun küçük parçasının 1 num aralı ucunda b ir t (z )

torku ve 2 numaralı ucunda da farklı bir r(z + Az) torku vardır. Az yeterince kü­
çükse, Taylor açılımını kullanarak aşağıdaki eşitliği elde edebiliriz:

T (z + Az) = T (z) +
(s-)4* (38.27)

z ile z + Az arasındaki küçük çubuk parçası üzerinde etkiyen net Ar torku


açıkça t(z) ile r(z + Az) arasındaki fark ya da Ar = (ör/dz)Az'dir. Denklem
(38.26)'mn türevini alarak, aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

7ra4 d2<j>
At = ii- Az (38.28)
dz2

Bu net torkun etkisi küçük çubuk parçasına b ir açısal ivme vermektir, p


malzemenin yoğunluğuyken dilimin kütlesi aşağıdaki şekilde hesaplanabilir:

AAÎ = (na2 Az)p

1. Cilt, 19. Bölümde b ir silindirin eylemsizlik momentinin m r2/2 olduğunu çı­


karmıştık. Parçamızın eylemsizlik momentine AI dersek, aşağıdaki eşitliği elde
ederiz:

A/ = pa* Az (38.29)

Newton yasasına göre tork eylemsizlik momenti çarpı açısal ivmelenmeye eşit­
tir, ya da:
d2(t>
A t = AI -
dt2
Hepsini b ir araya getirdiğimizde

na 4 d2(f> 71 d2<t>
fl~ 2 ~ ~ d z2 -2 p a ^ -ö F
eşitliğini ya da aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

d2((> p d2cp
= 0 (38.31)
âz2 p dt2

Bunun tek boyutlu dalga denklemi olduğunu fark etmişsinizdir. Burulum d al­
galarının çubuk boyunca

m
^kayma = l~ (38.32)

hızıyla ilerlediğini bulmuş olduk. Çubuk daha yoğun oldukça -ay n ı sertlik
için - dalgalar daha yavaş ve çubuk daha sert oldukça dalgalar daha hızlı iler­
ler. Hız çubuğun çapına bağlı değildir.
Burulum d algalan kayma dalgalarının özel b ir örneğidir. Genel olarak,
kayma d algalan gerilmelerin malzemenin herhangi b ir parçasının hacmini de­
ğiştirmediği dalgalardır. Burulum dalgalan n da böyle kayma dalgalannın özel
bir dağılım ı - b ir çember üzerinde d ağılm ışlardır- vardır. Ancak kayma dalgala-
n n ın herhangi b ir düzenlemesi için dalgalar aynı hızla -Denk. (38.32)'de veri­
le n - ilerleyeceklerdir, örneğin sism ologlar bu tür kayma dalgalarını dünyanın
içinde ilerlerken bulurlar.
Katı bir malzemenin içindeki esnek dünyada farklı b ir tür dalga bulabiliriz.
Bir şeyi ittiğinizde "boyuna" -a y n ı zamanda "sıkıştırma" dalgası olarak da b ili­
nir— dalgalar başlatm ış olursunuz. Bunlar tıpkı havadaki veya sudaki ses d a l­
gaları gibidir; yerdeğiştirmeler dalga ilerleme yönüyle aynıdır. (Esnek bir cis­
min yüzeylerinde "Rayleigh d algalan " veya "Love dalgalan " denilen başka tür
dalgalar da bulunabilir. İçlerinde, gerilmeler ne tam olarak boyuna ne de tam
olarak eninedir. Onlar üzerinde çalışmaya vaktimiz olmayacak.)
H azır dalgalar konusunu işliyorken, dünya gibi büyük katı b ir cisim içinde­
ki s a f sıkıştırma dalgalarının hızı nedir? "Büyük" diyoruz çünkü kalın bir cis­
min içindeki ses hızı ince b ir çubuk içindekinden farklıdır. "Kalın" b ir cisimle
ifade etmek istediğimiz, enine boyutlann sesin dalga boyundan çok daha büyük
olduğudur. Böylece cismi ittiğimizde yanlara genişleyemez; sadece b ir boyutta
sıkışabilir. Şanslıyız ki, sınırlı b ir esnek malzemenin sıkıştınlm asına dair özel
durumu daha önce işlemiştik. 1. Cilt, 47. Bölümünde b ir gaz içindeki ses dalga-
lan n m hızını da çalışmıştık. Aynı akıl yürütmeleri takip ederek, katı bir cisim ­
deki ses hızının sınırlı durum için, Y ' "boyuna modülü" olduğunda, -JY '/p ya da
basınç bölü boydaki göreli değişim olduğunu görürsünüz. Bu tam da Denk.
(38.20)'de elde ettiğimiz F M 'n ın Al/l'ye oranıdır. Dolayısıyla boyuna dalgalann
hızı aşağıdaki denklemle bulunabilir:

=T = (1 + tr)( 1 - 2 a) (38 33)

a, sıfır ile 1/2 arasında olduğu müddetçe kayma m odülü p, Young modülü
Y*den küçüktür ve ayrıca Y ', Y den büyüktür. Bunu aşağıdaki şekilde ifade ede­
biliriz:
p < Y < Y'
Bunun anlamı, boyuna d algalan n kayma dalgalardan daha hızlı ilerlediğidir.
Bir cismin esneklik sabitlerini ölçmenin en hassas yollarından biri malzemenin
yoğunluğunu ve iki tür dalganın hızlannı ölçmektir. Bu bilgi sayesinde hem Y
hem de a terimlerini elde edebiliriz. Yeri gelmişken, sism ologlar bir deprem
sonrası iki tür dalganın -tek bir istasyondaki sinyallerden b ile - v a n ş zam anla­
n arasındaki farkı ölçerek depreme olan uzaklığı saptayabilirler.

38-4 B ükülm üş kiriş


Şimdi b ir başka pratik durumu, bir çubuğun veya kirişin bükülmesini ele
alalım. Rastgele b ir enine kesite sahip b ir çubuğu büktüğümüzde hangi kuvvet­
lerle karşılaşınz? öncelikle çubuğu dairesel b ir kesite sahip gibi düşünerek ça-
lışacağız ancak varacağım ız sonuç herhangi bir şekil için de geçerli olacaktır.
Bununla birlikte zaman kazanmak için biraz kestirme yollara gireceğiz, böylece
çıkaracağımız kuram sadece yaklaşık olacaktır. Sonuçlarımız sadece bükülme-
nin yarıçapı kirişin kalınlığından çok daha büyük olduğunda doğru olacaktır.
Düz b ir çubuğu iki ucundan tuttuğunuzu ve Şekil 38-11'deki gibi b ir eğri
olacak şekilde büktüğünüzü düşünün. Çubuğun içinde ne olur? Eğrilmişse, eğ­
rinin içindeki malzemenin sıkıştırılmış ve dışındaki malzeme gerilmiştir. Çubu­
ğun eksenine paralel, ne gerilmiş ne sıkışmış b ir miktar yüzey vardır. Bu yüze­
ye nötr yüzey denir. Bu yüzeyin kesitin ortasına yakın b ir yerde olması bekle­
nir. Burada yapm ayacağız ancak basit kirişlerin küçük bükülmeleri için nötr
yüzeyin, kesitin "kütle merkezi"nden geçtiği gösterilebilir. Bu sadece "s a f' bük­
me için, kirişi aynı anda hem germiyor hem de sıkıştırmıyorsanız, geçerlidir.
Saf bükmede, çubuğun enine ince bir kesiti Şekil 38-12(a)'daki gibi eğrilmiş-
tir. N ötr yüzeyin altındaki malzemede tarafsız yüzeye olan mesafeyle orantılı
b ir sıkıştırma gerilmesi vardır. Yukardaki malzeme de gerilm iştir ve o da taraf­
sız yüzeye olan uzaklıkla orantılıdır. Dolayısıyla boyuna gerilme Al, y yüksekli­
ğiyle orantılıdır. Orantı sabiti de l bölü çubuğun eğilme yarıçapıdır (Bkz. Şekil
38-12):
Al _ y
~ r~ r

Dolayısıyla, y'deki küçük b ir şeritteki kuvvet bölü birim alan da -s t r e s - nötr


yüzeye olan uzaklıkla orantılıdır.
A T* „
(38.34)
AA R
Şimdi gelin, böyle bir gerilmeyi meydana getirebilecek kuvvetlere bakalım.
Şekil 38-12'deki küçük parça üzerine etki eden kuvvetler şekilde gösterilmiştir.
Herhangi b ir enine kesiti düşünürsek, kesit boyunca etki eden kuvvetlerin biri
nötr yüzeyin üzerindeki ve diğeri de altındakidir. "Bükme momenti" meydana
getirecek şekilde -dem ek istediğimiz nötr çizgi etrafındaki torktur- çifttirler.
Toplam momenti hesaplamak için Şekil 38-12'deki parçanın yüzlerinden biri
için nötr yüzeye olan uzaklık çarpı kuvvetin integralini alabiliriz:

ÜJÎ (38.35)
k e sit
a lan
Denklem (38.34)'ten, dF = Y y/R dA eşitliğini çeker ve böylece aşağıdaki ifadeyi
elde ederiz:
(b)
2JÎ
=-w f y2dA
Şekil 38-12 (a) Bükülmüş bir kirişin küçük bir
y 2d A 'm n integraline, "kütle merkezi"nden geçen yatay eksen boyunca geometrik parçası, (b ) Kirişin kesiti.
kesit alanının "eylemsizlik momenti" diyebiliriz;" ona I diyeceğiz:

(38.36)
R

f= J y 2 dA (38.37)

Denklem (38.36) bize bükme momenti İDİ ile kirişin l/R eğriliği arasındaki
ilişkiyi verir. Kirişin "sertliği" Y ve I eylemsizlik momentiyle orantılıdır. Diğer
b ir deyişle, belirli b ir miktar malzemeyle, örneğin alüminyumla, mümkün olan
en sert kirişi elde etmek isterseniz, büyük b ir eylemsizlik momenti elde etmek
için mümkün olduğu kadar çok malzemeyi nötr yüzeyden uzağa koymalısınız.
Bunu çok da uç noktalara taşıyamazsınız; çünkü bu sefer de varsaydığım ız gibi
eğrilmeyecektir. Bükülür veya burkulur ve yeniden zayıflar. Şimdi neden yapı-

E lb e t t e o a s lın d a , b i r i m a la n d a b i r i m k ü t le y e s a h ip b i r k e s i t i n e y l e m s i z l i k m o m e n t id ir .
sal kirişlerin -Şekil 38-13'te gösterildiği g ib i- I veya b ir H şeklinde olduğunu
anlamışsınızdır.
Kiriş denklemimiz (38.6)'nm kullanımına b ir örnek olması için, Şekil 38-
14'te gösterildiği gibi serbest ucuna bir W kuvveti etki eden destekli kirişin
eğilmesini hesaplatalım. ("Destekli"den kastımız, kirişin konum ve eğiminin tek
b ir uçta - b i r duvara tutturulm uştur- sabitlenmiş olacak şekilde desteklenmesi­
dir.) Kirişin şekli nedir? Sabitlenmiş olan uca x uzaklığındaki eğilmeye z diye­
lim; bilmek istediğimiz şey zM 'tir. Bunu sadece küçük eğilmeler için hesapla­
yacağız. Ayrıca kirişin kesit alanına göre uzun olduğunu varsayacağız. Şimdi,
matematik derslerinizden bildiğiniz üzere herhangi b ir z(x) eğrisinin 1 /R eğrili­
ği aşağıdaki denklemle hesaplanır:

1 d 2z/dx2
Şekil 38-13 Bir "I" kirişi. (38.38)
fi" ~ [1 + (dz/dx)2]3'2

Biz sadece ufak eğimlerle -genelde mühendislik yapılarındaki durum b u d u r- il­


gilendiğimizden (dz/dx)2 terimini l'e göre ihmal eder ve aşağıdaki ifadeyi elde
ederiz:
1 d2z
(38.39)

Ayrıca 3JÎ bükme momentini de bilmeliyiz. Herhangi bir kesitin nötr ekseni etra­
fındaki torka eşit olduğundan, x'in bir fonksiyonudur. Kirişin ağırlığını ihmal
edelim ve sadece kirişin sonundaki aşağı yöndeki W kuvvetini dikkate alalım.
(Dilerseniz kiriş ağırlığını da dahil edebilirsiniz.) Bu durum da jc'teki bükme m o­
rış.
menti aşağıdaki şekilde ifade edilebilir; çünkü W ağırlığı tarafından x noktası­
na uygulanan (kirişin x’te desteklemesi gereken) tork,

0TC(x) = W ( I - x)
olur. Aşağıdaki
, , YI „ d 2z
W ( L - X) = ^ - = Y I —

veya aşağıdaki eşitliği elde ederiz:


d2z W
İ L -x ) (38.40)
dx2 YI
Bu ifadenin, herhangi b ir hileye başvurm adan, z(0) = 0 ve dz/dx'in x = O'da sıfır
olduğu varsayım larım ızı kullanarak integralini alabilir ve aşağıdaki eşitliği ya­
zabiliriz:
W (L x 2 x 3\
3>
(38.41)
~ Y İ T
\2 T )

Ucun yerdeğiştirmesiyse aşağıdaki şekilde ifade edilebilir:

ın _ w 13 (38.42)
YI 3

Bir kirişin ucunun yerdeğiştirmesi, uzunluğun küpüyle orantılı olarak artar.


Yaklaşık kiriş kuramımızı oluştururken, kiriş eğildiğinde kirişin kesitinin
değişmediğini varsaydık. Kirişin kalınlığı eğilme yarıçapına göre küçük oldu­
ğunda kesit değişimleri çok azdır ve sonucumuz uygundur. Ancak genelde bu
etki ihmal edilemez. Bunu, lastik b ir silgiyi elinizde bükerek kolayca görebilir­
siniz. Kesit alanı başta dikdörtgense, büküldüğünde alt tarafın bel verdiğini gö­
rebilirsiniz (Bfcz. Şekil 38-15). Bunun olma nedeni, alt tarafı sıkıştırdığımızda
(b) malzemenin -P oisson oranıyla açıklandığı g ib i- yanlara doğru genişlemesidir.
Lastiği eğmesi veya germesi kolaydır, ancak o -silgiy i büktüğünüzde gördüğü­
nüz g ib i- hacmini değiştirmenin zor olduğu b ir sıvı gibidir. Sıkıştınlamaz b ir
Şekil 38-15 (a) Bükülmüş bir silgi, (b ) Kesit
yüzey. malzeme için Poisson oranı tam olarak 1/2 olacaktır ki lastik için de buna yak­
laşıktır.
38-5 Burkulm a
Şimdi kiriş kuramımızı kirişlerin, kolonların veya çubukların "burkulm ası”
için kullanalım. Şekil 38-16'da gösterilen, normalde düz duracakken iki ucun­
dan bastıran birbirine zıt kuvvetler yüzünden eğik b ir şekilde duran çubuğu ele
alalım. Çubuğun şeklini ve uçlardaki kuvvetlerin büyüklüklerini hesaplamak
istiyoruz.
Çubuğun uçlar arasındaki düz çizgiden sapmasına, x b ir uca olan uzaklık­
ken, y(x) diyelim. P noktasındaki SDJ bükme momenti F kuvveti çarpı dikey uzak­
lık y olan moment kolunun çarpımıdır:

= Fy (38.43)

Kiriş denklemi (38.36)'yı kullanarak, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

YI ^
(38.44)
- w = Fy
Küçük eğilmeler için 1/R = - d 2y/d x 2 eşitliğini kullanabiliriz (eksi işareti eğril­
menin aşağı doğru olmasındandır). Bir sinüs dalgasının türev denklemi olan
aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:
d 2y F
(38.45)
dx2 YI

Diğer b ir deyişle küçük eğilmeler için, eğilmiş bir kirişin eğrisi b ir sinüs eğrisi­
dir. Sinüs dalgasının "dalga boyu" X, uçlar arasındaki L uzaklığının iki katıdır.
Bükme küçükse, bu (dalga boyu) tam olarak bükülmemiş çubuğun uzunluğunun
iki katıdır. Dolayısıyla eğri aşağıdaki şekilde yazılabilir:

y = K sin 7xx/L

İkinci türevini aldığım ızda aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

d 2y n2
dx2 L2

Bunu Denk. (38.45)'le karşılaştırdığım ızda, kuvvetin aşağıdaki eşitlikle hesapla­


nabildiğim görürüz.
YI
F=n2 (38.46)
L2
Küçük bükmeler için kuvvet bükme uzanımı y 'd en bağımsızdır!
Fiziksel olarak şimdi ifade edeceklerimizi elde etmiş olduk. Kuvvet Denk.
(38.46)'daki F teriminden küçükse, bükülme olmaz. Ancak bu kuvvetten çok az
daha bile büyükse -sıklıkla "Euler kuvveti" denilen kritik kuvvet 7r2i 7 /L2'den b ü ­
yük kuvvetler için - kiriş aniden büyük miktarda eğilecek ve "burkulacaktır". Bir
binanın ikinci katındaki yük, taşıyıcı kolonlar için "Euler k uw eti"ni geçerse b i­
na çöker. Burkulma kuvvetinin önemli olduğu b ir yer de uzaya gönderilen ro­
ketlerdir. Bir yanda, roket fırlatm a ram pası üzerinde kendi ağırlığını taşımalı
ve ivmelenme sırasındaki streslere dayanmalı, diğer yandaysa kargo ve yakıt
kapasitesini mümkün olduğunca fazlalaştırabilm ek için yapının ağırlığı h afif
tutulmalıdır.
Aslında b ir kiriş, üzerindeki kuvvet Euler kuvvetini aşsa bile çökmeyebilir.
Uzanım lar büyüdükçe, Denk. (38.18)'de ihmal ettiğimiz 1/R terimleri yüzünden
kuvvet bulduğum uzdan daha büyük olur. Bir kirişi fazlaca bükecek kuvvetleri
bulmak için R ile y arasındaki yaklaşık ilişkiyi kullanmadan önce kullandığı­
mız kesin Denklem (38.44)'e geri dönmemiz lazım. Denklem (38.44)'ün gayet b a ­
sit b ir geometrik özelliği vardır.' Çıkarması biraz karmaşık olmakla birlikte, g a ­
yet ilginçtir. Eğriyi x ve y cinsinden ifade etmektense, iki yeni değişken kulla-

‘ T e s a d ü f e s e r i a y n ı d e n k le m b a ş k a f i z i k s e l d u r u m la r d a d a - ö r n e ğ i n , p a r a l e l l e v h a l a r a r a s ı n ­
d a b u lu n a n b i r s ıv ı n ı n y ü z e y e ğ r i l i ğ i n d e - b u lu n u r v e a y n ı g e o m e t r i k ç ö z ü m k u l l a n ı l a b i l i r .
Şekil 38-17 Bükülmüş bir kirişin eğrisi için S ve 8
koordinatları.

nabiliriz: Eğri boyunca uzaklık S ve eğriye teğetin eğimi 9. Bkz. Şekil 38-17.
Eğilme, uzaklıkla beraber açının değişme hızıdır:

de
R dS

Dolayısıyla Denk. (38.44)'ü aşağıdaki şekilde yazabiliriz:

d6 _ F
dS Y Iy
Bu eşitliğin S'e göre türevini alır ve dy/dS terimini sin 0 terimiyle değiştirirsek
aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

d 29 F
sin 6 (38.47)
dS2 YI

\9 yeterince küçükse, Denk. (38.45)'e geri döneriz. Her şey yolunda.]


Denklem (38.47)'nin bir sarkacın geniş genlikli salınım lan için -elbette F /Y I
terimini bir başka sabitle değiştirerek- elde ettiğimiz denklemle aynı olduğunu
bilmek belki hoşunuza gider. Birinci Cilt, 9. Bölümde böyle b ir denklem için n a­
sıl sayısal hesaplam ayla sonuç elde edebileceğimizi öğrenmiştik.' Elde edeceği­
Fı F3
niz cevaplar "esneklik eğrisi" olarak bilinen çarpıcı bazı eğrilerdir. Şekil 38-18
Şekil 38-18 Bükülmüş bir çubuğun eğrileri.
farklı F /Y I değerleri için üç eğriyi göstermektedir.

S o n u ç la r a y r ıc a , b a ş k a la r ı n ın ç o k ta n h e s a p la d ı ğ ı, " J a c o b i e lip t ik fo n k s iy o n la r ı" d e n ile n


fo n k s i y o n la r c in s in d e n d e if a d e e d ile b ilir .
ESN EK M ALZEM ELER

39-1 Gerilm e tensörü


Son bölümde belirli esnek nesnelerin bükülmeleri hakkında konuştuk. Bu 3 9 -1 G e r ilm e te n s ö r ü

bölümde bir esnek malzemenin içinde genelde ne olduğuna bakacağız. Karma­ 3 9 -2 E s n e k lik t e n s ö r ü
3 9 -3 E s n e k b ir c is im d e h a r e k e t le r
şık bir şekilde bükülmüş ve ezilmiş büyük b ir jöle topağının içindeki stres ve
3 9 -4 E s n e k o lm a y a n d a v r a n ış
gerilme koşullarını tanımlayabilmek istiyoruz. Bunu yapmak için, esnek b ir ci­
3 9 -5 E s n e k lik s a b it le r in i h e s a p la m a k
sim içindeki her noktadaki yerel gerilmeyi tarif edebiliyor olmamız gerekecek.
Bunu, her b ir nokta için -sim etrik b ir tensörün bileşenleri o la n - altı rakam ta­
nımlayarak yapabiliriz. Daha önce (Bölüm 31) stres tensörü hakkında konuş­
muştuk; şimdi de gerilme tensörüne ihtiyacımız var.
Başlangıçta gerilmemiş b ir malzemeyle başladığım ızı ve malzeme içindeki
b ir "toz" zerresinin malzeme gerildiğinde hareket ettiğini izlediğimizi düşüne­
lim. r = (x, y, z) koordinatlarındaki P noktasındaki bir zerre, Şekil 39-1'de göste­ Kaynak: C. Kittel, Introduction to So­
rildiği gibi r 1 = (*', y', z ') koordinatlarındaki P ' noktasına ilerler. i*den P ' nokta­ lid State Physics, John W iley and
sına olan vektör yerdeğiştirmelerine u diyelim. Bu durumda aşağıdaki eşitliği Sons, Inc., N ew York, 2. baski,
yazabiliriz; 1956.

u = ıJ - r (39.1)

u yerdeğiştirmesi, elbette, hangi P noktasında başladığım ıza bağlıdır; dolayı­


sıyla u, r'nin -vey a tercihen (x, y, zf'nin- b ir vektör fonksiyonudur.
Öncelikle gerilmenin malzemede sabit olduğu - hom ojen gerilme dediğim iz-
basit durumu ele alalım. Elimizde b ir yığın malzeme olsun ve bunu düzgün bir
şekilde uzattığımızı düşünelim. Yaptığımız şey bir yönde -diyelim ki Şekil 39-
2 'de görüldüğü gibi x yönünde- düzgün olarak boyutlarını değiştirmektir. x'teki
bir zerrenin hareketi ux, x'le orantılıdır. Hatta,

ux Al
x l
ux' i aşağıdaki şekilde yazacağız:

ux ~ exx x
ÖNCE
Orantı sabiti exx, elbette, Al/l terimiyle aynı şeydir. (Neden çift alt simge kul­
landığımızı birazdan anlayacaksınız.)

ÖNCE

Şekil 39-1 Gerilmemiş bir yığın içindeki malzemenin P noktasındaki bir zerresi, yığına gerilme uy­ Şekil 39-2 Homojen uzatma tipi gerilme.
gulandığında P' noktasına hareket eder.
Gerilme düzgün değilse ux ile x arasındaki ilişki malzeme içinde bir yerden
diğerine değişkenlik gösterecektir. Genel durum için, e ^ 'i bir tür yerel Al/l teri­
miyle tanımlarız. Şöyle ki,
exx = dux/dx (39.2)

Şimdi x, y ve z'nin b ir fonksiyonu olan bu sayı jöle yığını içindeki x yönündeki


uzatmanın miktarını vermektedir. Elbette y ve z yönlerinde de uzatm alar olabi­
lir. Onları sayılarla tanımlarız.

duv duy
cyy ■ dy dz

Kayma tipi gerilmeleri de tanım layabiliyor olmamız lazım. Başlangıçta b o ­


zulmamış jöle yığını içinde sınırlarını çizdiğimiz küçük b ir küp hayal edelim.
Jölenin şekli değiştirildiğinde küp, Şekil 39-3'te gösterildiği gibi, b ir paralel ke­
nar haline gelebilir.* Bu tür gerilmede, her b ir parçacığın x yönündeki hareketi
onun y koordinatıyla orantılıdır:

ux = ^ - y (39.4)

Ayrıca, x'le orantılı y yönünde b ir hareket de vardır:

uy = -^ -x (39.5)

Dolayısıyla kayma tipi bir gerilmeyi aşağıdaki ifadelerle tanımlayabiliriz:

u x = exy y uy — eyx x

exy ile eyx arasındaki ilişkiyi aşağıdaki şekilde ifade edebiliriz:

e - eeyx -- - 9y
exy ~

Gerilmeler homojen olm adığında, genelleştirilmiş kayma gerilmelerinin exy


ve eyx niceliklerini aşağıdaki şekilde yazarak tanımlanabileceğini düşünebilir­
siniz:
dux duv ,,
exy — -— Syx - — — (39.6)
ay ax

Şekil 39-3 Homojen bir kayma gerilmesi.

Ancak bir zorluk vardır. ux ve uy yerdeğiştirmelerinin aşağıdaki eşitliklerle ta­


nım landığını düşünelim.

‘ Ş im d ilik t o p la m k a y m a a ç ıs ı 0 'y ı ik i e ş i t p a r ç a y a b ö lm e y i v e g e r ilm e s in i x ile y 'y e g ö r e s i ­


m e tr ik tu t m a y ı te r c ih e d iy o ru z .
ÖNCE

Şekil 39-4 Homojen bir dönme. Gerilme yoktur.

Tıpkı Denk. (39.4) ve (39.5) gibidirler, ancak u^'nin işareti tersine çevrilmiştir.
Bu yerdeğiştirmelerle jöledeki küçük küp, Şekil 39-4'te gösterildiği gibi, 0/2 açı­
sıyla kayar. Gerilme hiç yoktur, sadece uzayda bir dönme vardır. Malzemede de
herhangi b ir bozulm a yoktur; bütün atomların göreli konum lan hiç değişme­
miştir. Tanım lanm ızı öyle b ir şekilde yapmalıyız ki, sa f dönmeler kayma geril­
mesi tam m lanm ızda yer almasın. Buradaki kilit nokta, duyldx ve dux/dy eşit
olduğunda, gerilme olmamasıdır; dolayısıyla aşağıdaki ifadeyi yazarak işleri
düzeltebiliriz:
exy = eyx = 5 {duy/dx + dux/dy)

Saf b ir dönme için her ikisi de sıfırdır, ancak sa f b ir kayma için, dilediğimiz g i­
bi, exy ile eyx in eşit olduğunu görebiliriz.

En genel -kaym anın yanı sıra uzatma ve sıkıştırma da içerebilen- bozulm a­


da gerilme halini aşağıdaki dokuz sayıyla tanımlayabiliriz.

dux
exx = — ~
dx
_ ÖUy
Gyy ~ dy (39.7)

exy - \ (dUy/dx + dux/dy)

Bunlar b ir gerilme tensörünün terimleridir. Simetrik bir tensör olduğundan -


tanımlarımıza göre her zaman için exy = eyx eşitliği v a rd ır- aslında sadece altı
farklı sayı vardır. Hatırlarsanız (bkz. Bölüm 31) b ir tensörün genel özelliği te­
rimlerinin iki vektörün çarpım ları gibi dönüşebilmesidir. (A ve B vektörse, Cy =
AiBj b ir tensördür.) e^'nin her b ir terimi u = (u x, uy, uz) vektörünün ve b ir vek­
tör gibi dönüştüğünü bildiğim iz V = (d/dx, d/dy, dtöz) işlemcisinin bileşenlerinin
b ir çarpım ıdır (ya da benzer çarpım ların toplamıdır). x\, *2 ve X3; x, y ve z'yi ve
U\, U2 ve U3 de ux, uy ve uz'yi temsil etsin; bu durum da gerilme tensörünün ge­
nel terimi ey aşağıdaki şekilde yazılabilir:

ey = 2 (duj/dxi + dui/dxj) (39.8)

i v e j 1,2 veya 3 olabilir.


Homojen -hem uzatma hem de kayma içerebilen- b ir gerilmede bütün ey te­
rimleri sabittir ve bu durum da aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

ux = exx x + exy y + exz z (39.9)

(Başlangıç noktanız x, y, z koordinatlanm ızı u vektörünün sıfır olduğu yerde


seçtik.) Bu durumda gerilme tensörü ey iki vektör arasındaki ilişkiyi verir: ko­
ordinat vektörü r = {x, y, z) ve yerdeğiştirme vektörü u = (u x, uy, uz).
Gerilmeler homojen olmadığında, jölenin herhangi b ir parçası da bir şekilde
bükülebilir; yerel bir dönme olacaktır. Bütün bozulm alar küçükse, aşağıdaki
eşitliği elde ederiz:

Auj = J ](ey - u>ij)Axj (39.10)


j
&)y dönmeyi tanımlayan b ir ters simetrik tensördür ve aşağıdaki şekilde ifade
edilebilir:
(ûy = j (duj/dXi - dut/dxj) (39.11)

Ancak dönmeler üzerinde daha fazla durmayacağız, sadece simetrik ey tensö-


rüyle tanımlanan gerilmelerle ilgileneceğiz.

39-2 Esneklik tensörü


Gerilmeleri tanımladığımıza göre, onları iç kuvvetlerle -m alzem e içindeki
streslerle- ilişkilendirebiliriz. Malzemenin her bir küçük parçası için Hooke y a­
sasının geçerli olduğunu varsayar ve stresleri gerilmelerle orantılı olacak şekil­
de yazarız. Bölüm 31'de Sy stres tensörünü j eksenine dik birim alan boyunca
etki eden kuvvetin i'ynci bileşeni olarak tarif etmiştik. Hooke yasasına göre Sy
tensörünün her b ir bileşeni ile gerilme bileşenlerinin her biri arasında doğrusal
ilişki vardır. S ve e'nin dokuz bileşeni olduğundan, malzemenin esneklik özel­
liklerini tanımlayan 9 x 9 = 81 olası katsayı vardır. Malzemenin kendisi homo­
jense, onlar sabittir. Bu katsayıları Cyjy şeklinde yazar ve aşağıdaki eşitlikle ta­
nımlarız:

Sy = ^ Cijkl ekl (39.12)

i, j, k ve l alt simgelerinin her biri 1, 2 veya 3 değerlerini alırlar. Cy/y katsayıları


bir tensörü diğeriyle ilişkilendirdiğinden, onlar da bir tensör oluştururlar. Dör­
düncü dereceden b ir tensör. Buna esneklik tensörü diyebiliriz.
Bütün C'lerin bilindiğini ve garip b ir şekildeki b ir nesne üzerine karmaşık
bir kuvvet etki ettirdiğinizi düşünün. Her türlü bozulma olacaktır ve nesne b ü ­
külmüş bir şekle bürünecektir. Yerdeğiştirmeler nedir? Bunun karmaşık bir
problem olduğu ortadadır. Gerilmeleri bilirseniz Denk. (39.12) sayesinde stres­
leri -y a da tam tersini- bulabilirsiniz. Ancak herhangi b ir noktadaki stresler ve
gerilm eler malzemenin gerisinde ne olup bittiğine bağlıdır.
Problemi çözmenin en kolay yolu enerjiyi düşünmektir. x yerdeğiştirmesiyle
orantılı b ir F kuvveti olduğunda (F = kx) b ir x yerdeğiştirmesi için gereken iş
miktarı fc*:2/2'dir. Benzer şekilde, bozulan malzemenin her bir birim hacmine
giden w işi aşağıdaki şekilde hesaplanır:

w= ğ Cyfci eij ekl (39.13)


ijkl
Cismi bozmak için yapılan toplam W işi, toplam hacim üzerinden w teriminin
integrali alınarak hesaplanabilir:

w = f s E
ijkl
Cm ev e u d V (39.14)

Bu, malzemenin iç streslerinde bulunan potansiyel enerjidir. Bir cisim dengede


olduğunda bu iç enerji m inim um da olmalıdır. Dolayısıyla b ir cisimdeki geril­
meleri bulm a problemi, W değerini minimum yapacak, cisim boyunca u yerde-
ğiştirmeleri kümesini bularak çözülebilir. Bölüm 19'da bu tür minimum p ro b ­
lemlerini çözmekte kullanılacak değişimlerin analizine dair bazı genel fikirler
vermiştik. Bu probleme daha detaylı girmeyeceğiz.
Şimdi esas olarak ilgilendiğimiz şey, esneklik tensörünün genel özellikleri
hakkında neler diyebileceğimizdir. Öncelikle, Cy-y'de gerçekten 81 farklı terim
olmadığı açıktır. Her birinde sadece altışar farklı terim bulunan Sy ve ey simet­
rik tensörler olduklarından, Cy/y'de en fazla 36 farklı terim olabilir. Bununla
birlike genelde bundan çok daha azı vardır.
Kübik kristal özel durumunu ele alalım, içinde, w enerji yoğunluğu aşağıda­
ki şekilde başlar:

w = ^¡{C xxxxe x x + Cx xxy e xx e x y + Cx x xze x x e xz

+ C xxy xe x x e xy + C xxyyex x eyy ■■■ ■


+ Cyyyyffyy + ...V İD ...v h ...} (39.15)

Tam tamına 81 terim! Kübik b ir kristalin belli simetrileri vardır. Örneklerden


biri, kristalin 90° döndürülmesiyle aynı fiziksel özelliklere sahip olmasıdır. x
yönündeki uzatma ile y yönündeki uzatmanın sertliği aynıdır. Dolayısıyla Denk.
(39.15)'teki x ve y koordinat yönleri tanımımızı değiştirsek de enerji değişmez.
Kübik b ir kristal için aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

Cxx x x — C yyyy = Czzzz (39.16)

Sonra, Cxx x y gibi terimlerin sıfır olması gerektiklerini gösterebiliriz. Kübik


bir kristal, eksenlerinin herhangi birine dik herhangi b ir düzlemden yansıma
altında yine simetriktir, y yerine - y koyarsak, b ir şey değişmez. Ancak y yerine
- y koyduğunuzda exy, - e xy'ye dönüşür. Daha önce +y yönünde olan yerdeğiştir-
me artık - y yönündedir. Enerji değişmeyecekse, yansıtma yaptığımız zaman
c x x x y ~ C x x x y olmalıdır. Ancak yansıtılan b ir kristal öncekiyle aynıdır, dolayı­
sıyla Cx x x y ile - C xx x y aynı olmalıdır. Bu ancak her ikisi sıfırsa olabilir.
"Ancak aynı akıl yürütme Cyyyy = 0 eşitliğini de verir!" diyebilirsiniz. Hayır,
çünkü dört y vardır, işaret her b ir y için değişir ve dört eksi b ir artı yapar. îki
veya dört y varsa, terim sıfır olmak zorunda değildir. Dolayısıyla kübik b ir
kristal için C'nin herhangi bir sıfır olmayan terimi sadece çift sayıda benzer alt
simgelere sahip olacaktır, (y için kullandığımız fikirler elbette x v e z için de ge-
çerlidir.) Böylece CXXyy , Cxy xy , Cx y y x vb terimler elde edebiliriz. Ancak daha ön­
ce gösterdiğimiz üzere, bütün x'leri y'lerle veya tam tersi z'leri Jt'lerle değişti­
rirsek -k ü bik bir kristal için - aynı sayıyı elde etmeliyiz. Bu da sadece üç farklı
sıfır olmayan olasılık olduğu anlamına gelir:

C x x x x (= Cyyyy ~ C zzzz) >


Cx xy y (= Cy y xx = Cx x z z , vb), (39.17)
CXy Xy (= CyXy X = Cx z x z , vb),

O halde, kübik b ir kristal için, enerji yoğunluğu aşağıdaki şekilde ifade edi­
lebilir:

w = Cx x x x (e x x + ey y + e§z)

+ 2.cxxyy{exxeyy + Byyezz + &zz&xx} (39.18)


+ 4 C Xy Xy(eXy + €iyZ + e|j;)}

Eş yönlü -kristal olm ayan- b ir malzeme için simetri hâlâ daha yüksektir.
C'ler herhangi bir koordinat seçimi için aynı olmalıdır. Böylece C'ler arasında
bir başka ilişki daha olduğu ortaya çıkar, şöyle ki:

C xxxx = Cxxy y + 2Cxy xy (39.19)

Bunun böyle olduğunu şu genel akıl yürütmeyle görebiliriz. Stres tensörü Sy, ey
tensörüyle koordinat yönlerine bağlı olmayacak şekilde -sadece skaler nicelik­
le rle - ilişkili olmalıdır. "Kolay bu" diyebilirsiniz, "e^'den Sy elde etmenin tek
yolu b ir skaler sabitle çarpımdır. Bildiğimiz Hooke yasası. Sy = (sabitle^- olm alı­
dır." Ancak bu pek doğru değildir; ey tensörüyle doğrudan ilişkili, b ir skalerle
çarpılmış bir Sy birim tensörü de olabilir. Yapabileceğiniz, e'lerde doğrusal
olan tek değişmez ^e^ 'd ir. (Bir skaler olan x2 + y 2 + z 2 gibi dönüşür.) Dolayısıyla
-e ş yönlü malzemeler için - Sy tensörü ile e^ tensörünü ilişkilendiren en genel
denklem biçimi aşağıdaki ifadedir:

Sy = 2ney + (39.20)

(İlk sabit genelde iki çarpı // şeklinde yazılır; böylece n katsayısı son bölümde
tanımladığımız kayma modülüne eşit olur.) fi ve A katsayılarına Lamé esneklik
katsayıları denir. Denklem (39.20) ile (39.12)'yi karşılaştırdığım ızda, aşağıdaki
eşitlikleri görürüz:
^xxyy = ^
CXyxy = H (39.21)
Cxxxx = 2ıı + A

Böylece Denk. (39.19)'un gerçekten de doğru olduğunu kanıtlamış olduk. Son


bölümde belirttiğimiz gibi, eşyüzlü bir malzemenin esneklik özelliklerinin b ü ­
tünüyle iki sabitle ortaya konabildiğini de gördünüz.
C'ler, daha önce kullandığımız esneklik sabitlerinin herhangi ikisi cinsinden
-örneğin, Young modülü Y ve Poisson oranı a cinsinden- yazılabilir. Aşağıdaki
eşitlikleri göstermeyi size bırakıyoruz:

- Y i ° \
-r+ ^ v 1+i3 ^ j

Y / a \
cxxyy ~ ı + a ( j _ 2a) (39.22)

Y
Cxyxy ~ 2 ( 1 + a)

39-3 Esnek bir cisimde h areketler


Dengede b ir esnek cisim için iç streslerin kendilerini enerji minimum olacak
şekilde ayarladıklarını belirtmiştik. Şimdi de iç kuvvetlerin dengede olmadığı
durum da ne olduğuna bakalım. Bir A yüzeyi içinde b ir parça malzeme olduğu­
nu düşünelim. Bkz. Şekil 39-5. Parça dengedeyse, üzerine etki eden toplam F
kuvveti sıfır olmalıdır. Bu kuvveti iki parçadan oluşuyor gibi düşünebiliriz.
Bunlardan biri, parçadaki m adde üzerinde belli bir m esafeden etki ederek bi­
rim hacim başına kuvvet /dış meydana getiren kütleçekim gibi "dış" kuvvetler­
dir. Toplam dış kuvvet fd ış,/dış'ı parçanın hacmi üzerinden alınan integralidir:

Fdış = f /dış d V (39.23)

Denge durumunda, bu kuvvet parçanın yakınındaki malzemeden A yüzeyi üze­


rinde etki eden toplam Fiçkuw etiyle dengelenir. Parça dengede değilse -hareket
ed iyorsa- iç ve dış kuvvetlerin toplamı kütle çarpı ivmelenmeye eşittir, p m al­
Şekil 39-5 A yüzeyiyle çevrelenmiş bir V ha­
cim elemanı. zemenin yoğunluğu ve f ivmelenmesiyken, aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

*d.ş + Piç = f pr d V (39.24)

Artık Denk. (39.23) ve (39.24)'ü aşağıdaki eşitliği yazarak birleştirebiliriz.

Fiç = J v (-fd iş + p r)d V (39.25)

Aşağıdaki eşitliği tanımlayarak yazımımızı basitleştirebiliriz.

F=-fdış + pr 09.26)

Bu durum da Denk. (39.25) aşağıdaki şekilde yazılabilir:

Fiç = J v f d V (39.27)

FiÇ dediğimiz kuvvet malzemenin içindeki streslerle ilişkilidir. Stres tensörü


Sy (Bölüm 31) birim normali n olan b ir yüzey elemanı, da boyunca dF kuvveti­
nin x bileşeninin aşağıdaki eşitlikle verilebileceği şekilde tanımlanmıştı.

dFx — (SXxnx + SxyUy + Sxznz)da (39.28)


Bizim küçük parçamız üzerindeki Fiç kuvvetinin x bileşeni bu durum da yüzey
üzerinden dFx in integralidir. Bunu Denk. (39.27)'nin x bileşeni yerine koyarsak,
aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

(Sxxnx + SXyUy + Sxznz)da = ^ fx dV (39.29)

Elimizde b ir hacim integraliyle ilişkili bir yüzey integrali var ve bu bize


elektrikte öğrendiğimiz bir şeyi hatırlatıyor. Denklem (39.29)'un sol tarafındaki
her bir S'in ilk alt simgesi x'ı görmezden gelirseniz, tıpkı b ir “S" ■ n - b i r vektö­
rün dik bileşeninin- niceliğinin yüzey üzerinden alman integraline benzemekte­
dir. Bu, hacimden dışarı "S" akışı olurdu. Ve bunu Gauss yasasını kullanarak
"S"in diverjansınm hacim integrali olarak yazabiliriz. Aslında, x alt simgesi ol­
sa da olm asa da bu doğrudur. Parçaların integralini alarak elde edebileceğiniz
b ir matematiksel teoremdir. Diğer b ir deyişle. Denk. (39.29)'u aşağıdaki şekilde
değiştirebiliriz:
f ( d$xx dSj-y dSXz\ , Ç ~ ,
) v [-ö 7 + -d ^ + ^ r ) d v = J v fx d v (39-30>

Artık hacim integrallerini bırakabilir ve / 'in genel bileşeni için türev eşitliğini
aşağıdaki şekilde yazabiliriz:

(39.31)
J dxJ
Bu ifade bize, birim hacimde kuvvetin Sy stres tensörüyle nasıl ilişkili olduğu­
nu söyler.
Bir katının içindeki hareketlere dair kuram şimdi bahsedeceğimiz şekilde iş­
ler. u vektörüyle belirlenen başlangıçtaki yerdeğiştirmeleri bilerek başlarsak,
ey gerilmelerini çıkarabiliriz. Denklem (39.12)'yi kullanarak, gerilmelerden st­
resleri elde edebiliriz. Streslerden, Denk. (39.31)'deki/kuw et yoğunluğunu elde
ederiz, / 'y i bildiğimizde, Denk. (39.26)'dan malzemenin r ivmelenmesini elde
ederiz ki bu da bize yerdeğiştirmelerin nasıl değiştiğini söyler. Hepsini bir ara­
ya getirdiğimizde, esnek b ir katı için hareket denklemini elde ederiz. Biz sadece
eşyüzlü malzeme için çıkan sonuçları yazacağız. Eğer Sy için Denk. (39.20)'i kul­
lanır ve ey'yi, ^(dui/dxj + dujldxi) şeklinde yazarsanız, aşağıdaki vektör eşitliği­
ni elde edersiniz:
/ = U + /i) V(V ■ u) + pV2u (39.32)

Aslında f ve u vektörlerini ilişkilendiren denklemin bu biçimde olması ge­


rektiğini görebilirsiniz. Kuvvet, u yerdeğiştirmelerinin ikinci türevine dayan­
malıdır. u'nun hangi ikinci türevleri vektördürler? Birisi V(V • u)'dur; bu gerçek
bir vektördür. İkincisiyse V2u'dur. Dolayısıyla en genel biçim aşağıdaki şekilde
yazılabilir ki bu da sabitlerin farklı b ir tanımının olduğu Denk. (39.32)'dir.

/ = a V(V • u) + bV2u

Neden, b ir vektör olan V x V x u 'yu kullanarak üçüncü b ir terim elde etmediği­


mizi merak edebilirsiniz. Hatırlarsanız V x V x u ve V(V • u) - V2u aynı şeydir,
dolayısıyla elimizdeki bu iki terimin doğrusal birleşim idir. Eklediğimizde yeni
bir şey elde etmeyiz. Bir kere daha eşyüzlü malzemenin sadece iki esneklik sa­
biti olduğunu kanıtlamış olduk.
Malzemenin hareket denklemi için Denk. (39.32)'yi pd2u/dt2'ye -kütleçekim
gibi cisim kuvvetlerini şimdilik ihmal ederek- eşitleyebilir ve aşağıdaki eşitliği
elde edebiliriz:
d2u
p = tt + ¡j) V(V ■ u) + fiV2u (39.33)
ov
Bu denklem, ilave b ir karmaşıklaştırıcı terim haricinde, elektromanyetizmada
elde ettiğimiz dalga denklemine benzemektedir. Esneklik özellikleri her yerde
aynı olan malzemeler için genel çözümlerin şimdi bahsedeceğimiz şekilde gö ­
ründüğünü fark edebilirsiniz. Herhangi b ir vektör alanının iki vektörün toplamı
olarak yazılabildiğini hatırlayın: biri diverjansı sıfır olan ve diğeri de bükümü
sıfır olan. Diğer bir deyişle, aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

u = U! + u 2 (39.34)

Yukarıdaki ifade için aşağıdaki eşitlikler geçerlidir:

V ■ Uj = 0 7 x u2 = 0 (39.35)

Denklem (39.33)'te u yerine Uj + u 2 koyarak aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

pd2/dt2 [uj + u 2l = W + M) W ■ u 2) + p V2(Ui + u 2) (39.36)

Bu denklemin diveıjansım alarak u,vektörünü ortadan kaldırabiliriz:

pd2/dt2(V ■u z) = W + n) V2(V ■ u 2) + n V ■V2(u z)

(V2) ve (V ■) işlemcileri değiştirilebilir olduklarından, diverjansı çarpanlarına


ayırarak aşağıdaki ifadeyi elde edebiliriz:

V ■lpd2u 2/dt2 - U + 2fi) V2u 2} = 0 (39.37)

V x u 2 tanım gereği sıfır olduğundan, { } parantezinin bükümü de ayrıca sıfırdır;


dolayısıyla parantezin kendisi aynı şekilde sıfırdır ve böylece aşağıdaki eşitliği
elde ederiz:
pd2u 2/dt2 = W + 2p) V2u 2 (39.38)

Bu, C2 = v/(A + 2p )/p hızında ilerleyen dalgalar için vektör dalga denklemidir.
u 2 vektörünün bükümü sıfır olduğundan dolayı bu dalgayla ilişkili bir kayma
yoktur. Bu dalga, son bölümde tartıştığımız sıkıştırma -se s tip i- dalgasıdır ve
hızı da Cboy için bulduğum uzla aynıdır.
Benzer şekilde - Denk. (39.36)'nın bükümünü a larak - vektörünün aşağı­
daki denklemi sağladığım gösterebiliriz:

pd2u x/dt2 = ıı V 2i i j (3 9 .3 9 )
LUSİT MODEL
Bu yine = -Jp/p hızıyla ilerleyen dalgalar için vektör dalga denklemidir. V ■
Şekil 39-6 Kutuplanmış ışıkla iç stresleri ölç­
U] sıfır olduğundan, iîj yoğunlukta bir değişiklik meydana getirmez. Uj vektörü
mek.
son bölüm de gördüğümüz enine veya kayma tipi dalgadır ve Cj = Ckayma’dir.
Eş yönlü bir malzemedeki statik stresleri bilmek isteseydik, büyük cismi­
mizdeki yüzeylere etkiyen kuvvetlerle ilişkili özel şartlar altında f i sıfıra -y a
da pg gibi kütleçekimden kaynaklanan statik cisim kuvvetlerine- eşitleyerek
Denk. (39.32)'yi çözerdik. Bunu yapmak, karşılık gelen elektromanyetizma p rob­
lemlerini çözmekten daha zordur. Zira öncelikle denklemlerle başa çıkmak zor­
dur ve İkincisi ilgimizi çekecek esnek cisimlerin şekilleri çok daha karmaşıktır.
Elektromanyetizmada M axw ell denklemlerini silindirler, küreler vb görece b a ­
sit geometrik şekiller için çözeriz; çünkü bunlar elektrik cihazları için elverişli
şekillerdir. Esneklikle ilgili problemlerdeyse, analiz etmek isteyeceğimiz şekil­
ler gayet karmaşık olabilir. Bir vinç kancası, b ir otomobilin krank mili veya bir
gaz türbininin döner mili gibi. Bu tür problem ler bazen sayısal yöntemlerle, da­
ha önce belirttiğimiz minimum enerji ilkesini kullanarak, yaklaşık olarak çözü­
lebilir. Bir başka yolsa nesnenin b ir modelini kullanmak ve kutuplanmış ışık
kullanarak iç gerilmeleri ölçmektir.
Bunu şu şekilde yapabiliriz: Eşyüzlü geçirgen b ir malzemeye -örneğin, lusit
gibi b ir p lastik- strese uygulandığında, çift kırılmalı olur. İçinden kutuplanmış
ışık geçirdiğinizde kutuplanma düzlemi strese bağlı bir miktarda dönecektir:
dönmeyi ölçerek, stresi de ölçebilirsiniz. Şekil 39-6'da böyle bir kurulumun na­
Şekil 39-7 Birbirine çapraz kutuplayıcılar ara­
sından görüldüğü şekliyle stres altında bir plas­ sıl olduğu görülmektedir. Şekil 39-7 karmaşık b ir şeklin fotoesnek modelinin st­
tik model. [F. W. Sears, Optics, Addison-Wesley res altındaki fotoğrafıdır.
Publishing Co., Mass., 1949.]

39-4 Esnek olmayan davranış


Şu ana kadar söylediğimiz her şeyde stresin gerilmeyle orantılı olduğunu
varsaydık, ancak bu doğru değildir. Şekil 39-8 sünen bir malzeme için tipik st-
res-gerilm e eğrisini göstermektedir. Küçük gerilmeler için, stres ile gerilme bir-
birleriyle orantılıdır. Ancak b ir yerden sonra stres ile gerilme arasındaki ilişki
doğrusal bir çizgiden sapmaya başlar. "Kırılgan" diyebileceğimiz birçok malze­
me eğrinin eğilmeye başladığı noktanın çok az üstündeki gerilmelerle kırılır.
Genel olarak, stres-gerilme ilişkisinde bazı başka karmaşıklıklar vardır. Örne­
ğin, b ir nesneye gerilme uyguladığınızda stresler başta yüksektir ancak zaman­
la azalır. Ayrıca çok yüksek stres değerlerine çıktığınız, ancak hâlâ "kırılma"
noktasına yaklaşmadığınızda, gerilmeyi azalttığınızda stres farklı bir eğri üze­
KİRİLİMİN
rinden azalacaktır. Küçük bir (manyetik malzemeler için B ile H arasında gördü­
GERÇEKLEŞTİĞİ
ğümüz gibi) histerezis etkisi vardır. YER
STRES

Bir malzemenin kırılacağı stres malzemeden malzemeye değişir. Kimi m al­


zemeler en yüksek çekme stresi belli bir değere ulaştığında kırılır. Diğer bazı
malzemelerse en yüksek kayma stresi belli bir değere ulaştığında kırılır. Tebe­
şir, çekmeye karşı kayma yönünden dayanıksız olan bir malzeme örneğidir. Bir
karatahta tebeşirini uçlarından kendinize doğru çektiğinizde tebeşir. Şekil 39-9
DOĞRUSAL
(a)'da görüldüğü gibi, uygulanan strese dik yönde kırılacaktır. Uygulanan kuv­
vete dik yönde kırılır çünkü kolayca birbirlerinden ayrılabilen, istiflenmiş bir -
grup parçacıktır sadece. Malzemeyi kaydırmak çok çok daha zordur, çünkü p ar­
GERİLİM
çacıklar birbirlerinin yollarını keserler. Burkulan bir çubuğun her tarafında
Şekil 39-8 Büyük gerilmeler için tipik bir stres-
kayma olduğunu hatırlarsınız. Ayrıca kaymanın, çekme ve sıkıştırmanın 45° gerilme eğrisi.
açıyla birleşim i olduğunu da göstermiştir. Bu nedenlerden dolayı b ir tebeşir
parçasını burktuğunuzda eksene göre 45° açıyla başlayan karmaşık b ir düzlem
boyunca kırılır. Bu şekilde kırılmış b ir tebeşir parçasının fotoğrafı Şekil 39-
9(b)'de gösterilmiştir. Tebeşir en yüksek çekmenin olduğu yerde kırılmıştır.

Şekil 39-9 (a) Uçlardan çekilerek kırılmış bir tebeşir parçası, (b ) Burkularak kırılmış bir parça.

Diğer malzemeler garip ve karmaşık davranışlar gösterirler. Malzemenin


karmaşıklığı arttıkça, davranışı da daha ilginç hale gelir. Bir parça streç film
alıp top haline getirir ve masanın üstüne atarsanız yavaşça açılır ve başlangıç­
taki düz haline geri döner. îlk bakışta, başlangıçtaki biçimine dönmesini engel­
leyenin atalet olduğunu düşünebiliriz. Ancak basit b ir hesaplam ayla ataletin
bu etkiyi yaratamayacak denli küçük ölçüde olduğunu görebiliriz. İki önemli et­
ki iş başında gibi görünmektedir: Malzemenin içindeki "bir şey" başlangıçtaki
şekli "hatırlamaktadır" ve ona geri dönmeye "çalışmaktadır"; ancak bir başka
şey de yeni şekli "tercih etmekte" ve eski şekle geri dönmeye "direnmektedir".
Streç filmdeki işleyişi tarif etmeye çalışmayacağız, ancak şimdi anlatacağı­
mız model sayesinde böyle b ir etkinin nereden geldiğine dair b ir fikir edinebi­
lirsiniz. Uzun, eğilebilir ancak güçlü liflerin içi viskoz [ağdalı] bir sıvıyla dolu
hücrelerle karıştırıldığını düşünün. Ayrıca b ir hücreden diğerine dar yollar ol­
duğunu ve sıvının bir hücreden diğerine sızabildiğini düşünün. Böyle bir m al­
zemeyi buruşturduğum uzda uzun lifleri bozup, bir yerdeki hücrelerden sıvının
dışarı çıkmasını ve uzayan hücrelere doğru sızmasını sağlarız. Bıraktığımızda
uzun lifler başlangıçtaki şekillerine dönmeye çalışırlar. Bunu yapabilm ek için
sıvıyı başlangıçtaki yerine döndürmeleri gerekir ancak bu da viskoziteden [ağ-
dalılık] dolayı göreceli olarak yavaş olacaktır. Filmi buruştururken uyguladığı­
mız kuvvetler lifler tarafından uygulanan kuvvetlerden çok daha fazladır. Çok
çabuk buruştursak bile, ilk haline dönüşü yavaş olacaktır. Büyük sert molekül­
ler ve streç filmdeki daha küçük, hareket edebilenlerin birleşim i bu davranışın
sorumlusudur. Bu fikir, malzemenin ısıtıldığı zaman soğuk haline göre başlan ­
gıçtaki şekline daha hızlı dönmesini de açıklayabilmektedir. Sıcaklık daha kü­
çük moleküllerin hareketliliğini (viskoziteyi düşürmektedir) artırır.
Her ne kadar Hooke yasasının nasıl işlemez hale geldiğini tartışsak da, asıl
dikkat çekici şey Hooke yasasının büyük gerilm eler için işlemez hale geldiği de­
ğil de neden genelde onun doğru olduğudur. Bir malzemedeki gerilme enerjisine
bakarak bunun neden olabileceğine dair fikir edinebiliriz. Stresin gerilmeyle
orantılı olduğunu söylemek, gerilme enerjisinin gerilmenin karesiyle değiştiğini
söylemekle aynı şeydir. Elimizde b ir çubuk olduğunu ve onu küçük b ir 0 açısıy­
la burktuğumuzu düşünelim. Hooke yasası geçerliyse, gerilme enerjisi 0'nın ka­
resiyle orantılı olmalıdır. Enerjinin açıya bağlı bir fonksiyon olduğunu varsay­
dığımızı düşünelim, sıfır açısında Taylor açılımı olarak yazabiliriz.

U(0) = U(0) + t/'(0)0 + ^[/"(O)02 + 1[/"'(O)03 + ••• (39.40)

t torku t/'nun açıya göre türevidir; bu durumda aşağıdaki ifadeyi çıkartabiliriz:

t (0 ) = C/'(0 ) + U " (0)6 + \ u " '(M 2 + ••• (39.41)

Denge konumuna göre açılarımızı ölçersek, ilk terim sıfırdır. Bu durum da ilk
artık terim 0 açısıyla orantılıdır ve yeterince küçük açılar için 02 terimi baskın
olacaktır. [Aslında malzemeler içlerinde yeterince simetriktir ki t(0) = - r (-0)
eşitliği sağlanır. 02 terimi sıfır olur ve doğrusallıktan sapm alar doğrudan 03 te­
riminden gelir. Ancak bunun sıkıştırm alar ve çekmeler için doğru olmasını ge­
rektirecek bir şey yoktur.] Açıklamadığımız şey, malzemelerin neden daha yük­
sek dereceli terimler önem kazandıktan sonra kırıldığıdır.

39-5 Esneklik sabitlerini hesaplam ak


Esneklik üzerindeki son konumuzda size, malzemeyi meydana getiren atom­
lara dair b ir miktar bilgiyle başlayarak nasıl malzemenin esneklik özelliklerini
hesaplayabileceğimizi göstereceğiz. Tek örneğimiz, sodyum klorik gibi b ir iyo­
nik kübik kristal olacak. Bir kristale gerilme uygulandığında, hacmi veya şekli
değişir. Bu tür değişimler kristalin potansiyel enerjisinde artışa yol açar. Geril­
me enerjisindeki değişimi hesaplam ak için her b ir atomun nereye gittiğini he­
saplamalıyız. Karmaşık kristallerde atomlar kendilerini örgü içerisinde, toplam
enerjiyi mümkün olduğunca düşük tutacak şekilde düzenlerler. Bu da gerilme
enerjisinin hesaplanm asm ı zorlaştırır. Basit kübik b ir kristaldeyse, ne olup bit­
tiğini görmek kolaydır. Kristalin içindeki bozulm alar kristalin sınırlarının dı­
şındaki bozulm alara geometrik olarak benzer olacaktır.
Kübik bir kristaldeki esneklik sabitlerini şimdi bahsedeceğimiz şekilde he­
saplayabiliriz. öncelikle kristalin içindeki her b ir atom çifti için b ir kuvvet ya­
sası varsayarız. Daha sonra denge şekli bozulduğunda kristalin iç enerjisindeki
değişimi hesaplarız. Bu bize bütün gerilmelerde ikinci dereceden olan, enerji ile
gerilmeler arasındaki ilişkiyi verir. Bu şekilde hesaplanan enerjiyi Denk.
{39.13)'le karşılaştırarak, her b ir terimin katsayısını Cyjy esneklik sabitleriyle
karşılaştırabiliriz.
Örneğimiz için basit b ir kuvvet yasası varsayacağız: komşu atomlar arasın­
daki kuvvet merkezi, iki atom arasındaki hat üzerinde etki eden b ir kuvvettir,
iyonik kristallerdeki kuvvetlerin, esas olarak Coulomb kuvvetleri oldukların­
dan, bunun gibi olmalarını bekleriz. (Kovalent bağların kuvvetleri, yakındaki
b ir atoma yanlam asına itki uygulayabildiklerinden dolayı genelde daha karm a­
şıktır. Biz bu karmaşıklığı ele almayacağız.) Ayrıca sadece b ir atom ile en yakın
ve b ir sonraki en yakın kom şular arasındaki kuvvetleri hesaba dahil edeceğiz.
Diğer b ir deyişle, b ir sonraki en yakın komşuların ötesindeki bütün kuvvetleri
ihmal eden iyi b ir yakınlaştırma yapacağız. xy düzlemi için hesaba katacağımız
kuvvetler Şekil 39-10(a)'da gösterilmiştir, yz ve zx düzlemlerinde karşılık gelen
kuvvetler de ayrıca hesaba katılmalıdır.
Sadece küçük gerilmeler için geçerli esneklik katsayılarıyla ilgilendiğimiz ve
dolayısıyla enerjide sadece gerilmelerle ikinci dereceden değişen terimleri iste­
diğimizden, her b ir atom çifti arasındaki kuvvetin yerdeğiştirmelerle doğrusal
olarak değiştiğini düşünebiliriz. Daha sonra her b ir atom çiftinin, Şekil 39-
10(b)’de görüldüğü gibi doğrusal bir yayla bağlı olduğunu düşünebiliriz. Bir
sodyum ile klor atomu arasındaki bütün yaylar aynı yay sabitine, diyelim ki fc1(
sahip olmalıdır. İki sodyum ile iki klor atomu arasındaki yayların sabitleri
farklı olabilirdi ancak biz çalışmamızı basitleştirmek için onları da eşit alacak
ve yay sabitine fe2 diyeceğiz. (Hesaplam aların nasıl olduğunu gördükten sonra
geri dönüp, sabitleri farklılaştırabiliriz.)
Kristalin, e¡j gerilme tensörüyle tanımlanan homojen b ir gerilmeyle bozul­
duğunu düşünelim. Genelde x, y ve z içeren bileşenleri olur ancak biz şimdi
görselleştirmeyi kolaylaştırmak için exx, exy ve eyy üç bileşenini içeren b ir ge­
rilmeyi dikkâte alacağız. Bir atomu başlangıç noktamız olarak seçersek, diğer
her atomun yerdeğiştirmesi Denk. (39.9) gibi denklemlerle verilir:

Ur = exxx + e•x y y
ex y x + eyy y (39.42)

x = y = 0 noktasındaki atoma " 1 num aralı atom" dediğimizi düşünelim ve xy


düzlemindeki komşularını da Şekil 39-11'de gösterildiği şekilde num aralandıra­
lım. Örgü sabitine adersek, x ile y yerdeğiştirmeleri (u x ve uy) için Tablo 39-1'i
Şekil 39-10 (a) Atomlar arasında hesaba kattı­
oluşturabiliriz. ğımız kuvvetler, (b ) Atomların birbirlerine
Şimdi yaylarda saklı ve her b ir yayın uzanımının karesi çarpı kİ2 eşitliğiyle yaylarla bağlandığı bir model.
verilen enerjiyi hesaplayabiliriz, örneğin, 1 ve 2 num aralı atomlar arasındaki
yatay yaydaki enerji aşağıdaki şekilde hesaplanır:

kı(exxa)2 ,,
1 **----- (39.43)

2 num aralı atomun y yönünde yerdeğiştirmesi, 1 ve 2 num aralı atomlar arasın­


daki yayın uzunluğunu değiştirmez. Ancak, köşegen b ir yaydaki, 3 numaralı
atoma doğru olan gibi, gerilme enerjisini hesaplamak için uzunluktaki hem ya-

eyya -T

G b~

Şekil 39-11 1 numaralı atomun en yakın ve bir son­


raki en yakın komşuları (büyütülmüş).
Tablo 39-1

Konum
Atom x ,y uX Uy k
1 0,0 0 0 -
2 a, 0 exxa eyxa fcj
3 a, a (ex x * exy)a i eyx + eyy)a k2
4 0, a exya eyya kı
5 -a, a (~ex x * exy)a (~ey x + eyy)a k2
6 -a, 0 ~exxa -eyxa kı
7 -a, -a + ex y )° ~(ey x + eyy)a k2
8 0, -a -e xya ~6yyQ kı
9 a, -a {exx - exy)a k2

o
X

i
tay hem de dikey yerdeğiştirmeleri hesaplamamız gerekir. Başlangıçtaki kübe
göre ufak yerdeğiştirmeler için, 3 num aralı atoma olan uzaklıkla ilgili değişikli­
ği ux ve Uy'nin köşegen yönündeki bileşenlerinin toplamı olarak yazabilirsiniz:

- j = - (“ x + Uy)

Tablodan ux ve uy değerlerini seçerek, enerjiyi hesaplayabiliriz.

ko f u x + u v \ 2 k2a2 ,
~2 y ^ ^xx + eyx + exy + ey y )2 (39.44)

xy düzlemindeki bütün yayların toplam enerjisi için, (39.43) ve (39.44) gibi


sekiz terimin toplamına ihtiyacımız var. Bu enerjiye Uo diyerek, aşağıdaki eşit­
liği yazabiliriz:

Uo = \ | fc ı4 * +^2 {ex * + e y * + e * y + ey y )2

+ k\eyy + - ş - (exx - eyx - eXy + ey y )2

+ kıexx + y - iexx + eyx + exy + ey y )2

+ k^y + (exx - eyx - exy + ey y )2 j (39.45)

1 num aralı atoma bağlı bütün yayların toplam enerjisini hesaplamak için,
Denk. (39.45)'teki enerjiye bir ilave yapmalıyız. Gerilmenin sadece x ve y bile­
şenlerine sahip olsak da, xy düzlemi dışındaki b ir sonraki en yakın komşularla
ilişkili başka enerjiler hâlâ vardır. Bu ilave enerji aşağıdaki şekilde ifade edilir:

k2 (e^xa2 + eyy a2) (39.46)

Esneklik sabitleri ile w enerji yoğunluğu arasındaki ilişki Denk. (39.13)'tür.


Bizim hesapladığımız enerji tek b ir atomla ilişkilidir, daha doğrusu b ir atomun
enerjisinin iki katıdır; zira her b ir yayın eneıjisi bağladığı her iki atomla da
ilişkilidir. Birim hacimde l/a 3 atom olduğundan, w ile Uo arasındaki ilişkiyi
aşağıdaki şekilde yazabiliriz:
_ uo
W 2 a3

Cyjy esneklik sabitlerini bulm ak için yapmamız gereken tek şey Denklem
(39.45)'te karesi alınan terimleri - Denk. (39.46)'daki terimleri ekleyerek- açmak
ve ey ejy'nin katsayılarını Denk. (39.13)'te karşılık gelen katsayıyla karşılaştır­
maktır. Örneğin, exx ve eyy'deki terimleri toplayarak, aşağıdaki çarpanı elde
ederiz:
böylece
ki + 2 ko
CXxxx - Cyyyy :
a

olur. Kalan terimler için biraz karmaşıklık vardır. exxeyy gibi iki terimin çarpı­
mını eyyexx ten ayırt edemediğimiz için, enerjideki bu tür terimlerin katsayısı
Denklem (39.13)'teki iki terimin toplamına eşittir. Denklem (39.45)'teki
exxeyy nin katsayısı 2 fe2 ’dir, dolayısıyla aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

) ----—
\^xxyy ++ ç'~‘yyxx>
tr - ^ 2—

Ancak kristalimizdeki simetriden dolayı Cxxyy = Cyyxx eşitliği vardır, dolayısıy­


la eşitlik aşağıdaki şekle dönüşür:

Cxxyy - Cyyxx : h .
a

Benzer b ir süreçle aşağıdaki eşitliği elde edebiliriz:

C’xyxy -- C
'~ u yxyx -

Son olarak, x veya y alt simgesini sadece b ir kere içeren herhangi bir terimin -
daha önce simetriye dair fikirlerden çıkardığımız üzere- sıfır olduğunu fark
edeceksiniz. Sonuçlarımızı özetlersek aşağıdaki eşitlikleri elde ederiz:

/C] + 2 k2
C Xx x x — C y y y y :

_ k2
Cxyxy - Cyxyx
a (3 9 .4 7 )

CXxyy - Cyyxx = axyyx ~ CyXXy :

CXXXy — Cxyyy - vb - 0

Böylece fej ve k2 sabitlerinde görünen atomik özellikler ile esneklik sabitleri­


T a b lo 3 9 -2
ni ilişkilendirmiş olduk. Bizin özel durumumuzda Cxyxy = Cxxyy eşitliği vardır.
1 0 l z d y n e s / c m 2 ‘d e k ü b ik k r is t a lle r in
Kuvvetler her b ir çift atomu bağlayan hat üzerinde etki ettiği sürece -atom lar
e s n e k lik m o d ü lü
arasındaki kuvvetler yaylar gibi olduğu ve destekli b ir kirişteki gibi enine kı­
C X XX X Cxxyy CXyXy
sımları olmadığı sürece (kovalent bağlarda vardır bu p arça)- ne kadar kuvvet
Na 0 ,0 5 5 0 ,0 4 2 0 ,0 4 0
terimini hesaba katarsanız katın, bu terimlerin -hesaplam aların gidişatından
K 0 ,0 4 6 0 ,0 3 7 0 ,0 2 6
da belki görebileceğiniz üzere- bir kübik kristal için daim a eşit olduğu ortaya
Fe 2,37 1,41 1,16
çıktı. E lm a s 1 0 ,7 6 1,25 5,7 6

Bu sonucu esneklik sabitlerinin deneysel sonuçlarıyla kontrol edebiliriz. Al 1,08 0 ,6 2 0 ,2 8

Tablo 39-2'den birçok kübik kristalin üç esneklik sabiti için gözlemlenen değer­ L if 1,19 0 ,5 4 0,5 3

N aC l 0 ,4 8 6 0 ,1 2 7 0 ,1 2 8
leri listelenmiştir.' Dikkat ederseniz, genel olarak, Cxxyy ve Cxyxy eşit değildir.
KC1 0,4 0 0 ,0 6 2 0 ,0 6 2
Bunun nedeni, sodyum ve potasyum gibi metallerde atomlar arası kuvvetlerin
NaB r 0,3 3 0 ,1 3 0,1 3
varsaydığım ız gibi atomları birleştiren hat üzerinde etki etmemesidir. Elmas KI 0 ,2 7 0 ,0 4 3 0 ,0 4 2
da bu yasaya uymaz çünkü elmas içindeki kuvvetler kovalent kuvvetlerdir ve A gC İ 0,6 0 0 ,3 6 0 ,0 6 2

bazı yönlü özellikleri -b a ğ la r birbirine beşgen açıda olmayı tercih ederler- v a r­


C. K itte l, Introduction to Solid State Physics,
dır. Lityum florid, sodyum klor vb iyonik kristaller modelde varsaydığım ız ne­
John W i l e y a n d S on s, Inc., N e w Y o rk ,
redeyse tüm özelliklere sahiptir ve tabloda göreceğiniz üzere Cxxyy ve Cxyxy sa­
2. baskı., 1 9 5 6 , s. 93.
bitleri neredeyse eşittir. Gümüş klorürün neden Cxxyy = Cxyxy koşulunu sağla­
m adığı açık değildir.

' L i t e r a t ü r d e s ık lık la f a r k l ı b i r g ö s t e r i m i n k u l l a n ı l d ı ğ ı n ı g ö r e c e k s i n i z . Ö r n e ğ in i n s a n l a r g e ­
n e ld e Cxxxx = C j ,, Cxxyy = Cl2 v e Cxyxy = y a z a r la r .
40
KURU SUYUN AKIŞI

40-1 Hidrostatik
Akışkanların, özellikle suyun, akışı konusu herkesi etkilemiştir. Çocukluğu­ 40-1 Hidrostatik

muzda küvette veya yoldaki çamur birikintilerinde oynadığını herkes hatırlar. 40-2 Hareket denklemleri
40-3 Kararlı akış: Bernoulli teoremi
Yaşlandıkça nehirleri, şelaleleri ve girdapları izleriz ve katilara nazaran nere­
40-4 Dolaşım
deyse canlı gibi duran bu konudan büyüleniriz. Akışkanların davranışı -b u ve
40-5 Girdap çizgileri
bundan sonraki bölümün konusudur- birçok yönden beklenmedik şekildedir ve
ilginçtir. Sokakta akıp giden bir suyun önüne çer çöple küçük b ir baraj kurmaya
çalışan çocuğun çabaları ve suyun damın etrafından kendi yolunu bularak akıp
gitmesine şaşırması, bizlerin yıllardır sıvıların nasıl aktığını anlamaya çalış­
mamıza benzerdir. N asıl aktıklarını belirleyen denklemleri ve yasaları elde ede­
rek -kendi anlayışım ızla- suyun önüne baraj kurmaya çalıştık. Bu çabalarımızı
bu bölüm de tanımlayacağız. Bir sonraki bölümde suyun nasıl kendine özgü b ir
şekilde barajı parçaladığını ve onu anlamaya çalışma çabalarım ızdan kurtuldu­
ğunu anlatacağız.
Suyun temel özelliklerinin sizler tarafından bilindiğini varsaymaktayız. Bir
akışkanı katidan ayıran temel özellik, b ir sıvı kayma stresini herhangi bir süre
boyunca banndıram az. Bir sıvıya kayma uygulandığında, kayma altında hare­
ket edecektir. Bal gibi daha kalın sıvılar hava veya su gibi akışkanlardan daha
zor hareket eder. Bir akışkanın ne kadar kolaylıkla aktığının ölçüsü viskozitesi­
dir. Bu bölümde viskozite etkilerinin göz ardı edilebildiği durum ları ele alaca­
ğız. Viskozitenin etkilerini b ir sonraki bölüm de ele alacağız.
Hidrostatik, durağan sıvıların kuramı, konusuyla başlayacağız. Sıvılar du­
rağanken hiç kayma kuvveti (viskoz sıvılar için bile) yoktur. Böylece hidrostatik
yasası, akışkanın içinde streslerin daima herhangi b ir yüzeye dik olmasıdır. B i­ Şekil 40-1 Durağan bir akışkanda herhangi
bir yüzey boyunca kuvvet bölü birim alan yü­
rim alana etkiyen dik kuvvete basınç denir. Durağan b ir sıvıda kayma olmadığı
zeye diktir ve yüzeyin tüm yönelimleri için
gerçeğinden yola çıkarak basınç stresinin her yönde aynı olduğunu çıkarabili­ aynıdır.
riz (Şekil 40-1). Bir akışkandaki herhangi b ir düzlem üzerinde hiç kayma yoksa
basıncın her yönde aynı olması gerektiğini kanıtlama zevkini size bırakıyoruz.
Bir sıvıdaki basınç yer yer değişkenlik gösterebilir. Örneğin, dünyanın yüze­
yinde durağan bir akışkanda basınç, akışkanın ağırlığından dolayı, yükseklikle
değişecektir. Akışkanın yoğunluğu p sabit ve rastgele seçilmiş b ir sıfır seviye­
sindeki basınç p 0 (Şekil 40-2) kabul edilirse, bu durum da bu noktadan h kadar
yükseklikteki b ir basınç p = p 0 - pgh denklemiyle hesaplanır. Denklemdeki g b i­
YÜZEY
rim kütle başına kütleçekim kuvvetidir. Dolayısıyla
p + pgh

toplamı durağan b ir akışkanda sabittir. Bu ilişki sizin için tanıdıktır, ancak bu


özel durumun daha genel b ir sonucunu şimdi çıkartacağız.
Küçük b ir küp dolusu suyu ele alırsak, üzerindeki basınca bağlı net kuvvet
nedir? Herhangi b ir yerdeki basınç. Her yönde aynı olduğundan, birim hacim­
de, ancak basınç bir noktadan diğerine değişirse net b ir kuvvet olabilir. Basın­
cın x yönünde değişkenlik gösterdiğini -v e koordinat önlerini küp kenarlarına
paralel aldığım ızı- düşünelim. x ekseninde bulunan yüzdeki basınç pAyAz (Şe­
kil 40-3) kuvvetini ve x + Ax yüzündeki basınç da -[p + (dp/dx)Ax]AyAz kuvvetini
meydana getirir. Böylece -(dp/dx)AxAyAz kuvveti ortaya çıkar. Küpün kalan yüz
çiftlerini ele aldığım ızda, birim hacim başına basınç kuvvetinin -V p olduğunu
Şekil 40-2 Durağan bir sıvıdaki basınç.
kolaylıkla görebiliriz. İlave başka kuvvetler -kütleçekim g ib i- varsa, dengeye
ulaşm ak için basınç onları dengelemelidir.
Bu tür bir ilave kuvvetin, kütleçekim söz konusu olduğunda olabileceği gibi,
potansiyel enerji şeklinde tanımlanabileceği b ir durumu ele alalım. Birim kütle
başına potansiyel hacme (p diyeceğiz. (Örneğin kütleçekim için (p gz olarak yazı­
labilir.) Birim kütle başına kuvvet potansiyel cinsinden -V<p olarak ifade edile­
bilir ve akışkanın yoğunluğu p ise, birim hacim başına kuvvet - pV<p olarak ifa­
de edilebilir. Denge için birim hacim başına bu kuvvet artı birim hacim başına
basınç kuvveti sıfır olmalıdır:
-V p -p V 0 = 0 (40.1)

Denklem (40.1) hidrostatik denklemidir. Genelde hiçbir çözüm ü yoktur. Yoğun­


luk uzayda rastgele b ir şekilde değişiyorsa, kuvvetler dengelenemez ve akışkan
da durağan b ir denge halinde olamaz. Konveksiyon akımları başlar. Bu sonucu,
x Ax x + Ax basınç teriminin sa f b ir gradyan olmasından, ancak p değişkeni için diğer teri­
Şekil 40-3 Bir küp üzerindeki net basınç kuv­ min olmamasından dolayı denklemden çıkarabilirsiniz. Sadece p b ir sabit oldu­
veti -V p bölü birim hacimdir. ğunda potansiyel terimi saf b ir gradyan olur. Bu durumda denklemin çözümü
aşağıdaki şekilde yazılabilir:
p + p<p = sabit

Hidrostatik dengesinden çıkan bir diğer olasılık, p'nin sadece p'n in b ir fonksi­
yonu olmasıdır. Bununla birlikte, hidrostatik konusunu b ir kenara bırakacağız
çünkü akışkanların hareketli olduğu durum kadar ilgi çekici değildir.

40-2 H areket denklem leri


Öncelikle akışkan hareketlerini tamamen soyut, kuramsal bir şekilde incele­
yeceğiz ve daha sonra bazı özel örnekleri ele alacağız. Bir akışkanın hareketini
tarif edebilmek için, her noktadaki özelliklerini belirlememiz gerekir. Örneğin,
farklı yerlerde su (akışkana "su" diyeceğiz) farklı hızlarda hareket eder. Akışın
özelliklerini tanımlamak için her bir noktada ve zamanda hızın üç bileşenini
belirlemeliyiz. Hızı belirleyen denklemleri bulabilirsek, hızın her zaman nasıl
hareket ettiğini bilebiliriz. Ancak hız, b ir akışkanda bir noktadan diğerine deği­
şen tek özellik değildir. Az önce basıncın da b ir noktadan diğerine değişimini
tartışmıştık. Başka birçok değişken daha vardır. Bir noktadan diğerine yoğun­
luk değişimi de olabilir. İlaveten, akışkan iletken olabilir ve j yoğunluğu yön ve
büyüklük olarak b ir noktadan diğerine değişen b ir elektrik akımı taşıyabilir.
Bir noktadan diğerine değişen b ir sıcaklık veya bir manyetik alan vb olabilir.
Dolayısıyla durumu bütünüyle açıklayabilecek alan sayısı problem in ne kadar
karmaşık olduğuna bağlıdır. Akışkanın davranışını belirlemede akımlar ve
manyetizma baskın b ir rol oynadığında ilginç olgular gözlemlenir. Bu konuya
manyetohidrodinamik denir ve halihazırda manyetohidrodinamiğe büyük ilgi
gösterilmektedir. Ancak biz bu daha karmaşık konuları ele almayacağız çünkü
daha az karmaşık seviyede zaten ilginç olgular vardır ve en temel seviye bile
yeterince karmaşıktır.
Şimdi ele alacağımız durum da ne manyetik alan ne de iletkenlik vardır ve
sıcaklık için de endişelenmeyeceğiz çünkü basınç ve yoğunluğun sıcaklığı her­
hangi b ir noktada özel b ir şekilde belirlediğini varsayacağız. Aslına bakarsanız
yoğunluğun da sabit olduğunu varsayarsak -akışkanın esasta sıkıştınlam az ol­
duğunu düşüneceğiz- çalışmamızın karmaşıklığını azaltabiliriz. Bir başka şe­
kilde ifade edecek olursak basınçtaki değişimlerin, değişim ler sonucu meydana
gelecek yoğunluk sonucunu ihmal edilebilir kılacak kadar küçük olduğunu var­
sayacağız. Bu böyle olmazsa, burada konuşacağımız olgulara ilave olgular göz­
lemleriz, örneğin ses veya şok dalgalarının yayılması gibi. Ses ve şok dalgaları­
nın yayılmasını b ir nebze konuşmuştuk, dolayısıyla p yoğunluğunun sabit ol­
duğu yakınlaştırmasını yaparak hidrodinamik konusunu bu diğer olgulardan
yalıtacağız, p sabiti yakınlaştırmasının ne zaman iyi olduğunu belirlemek ko­
laydır. Akışın hızlan, akışkanın içindeki ses dalgasının hızından çok daha dü ­
şükse, yoğunluktaki değişimleri ciddiye almamıza gerek yoktur. Anlama çaba­
larımız esnasında suyun kaçışı sabit yoğunluk yakınlaştırmasıyla ilişkili değil­
dir. Kaçışa izin veren karmaşıklıkları bir sonraki bölümde tartışacağız.
Akışkanların genel kuramına, akışkan için basıncı yoğunluğa bağlayan bir
hal denklemiyle başlanm alıdır. Bizim yakınlaştırmamızda bu hal denklemi b a ­
sitçe şöyle yazılabilir:
p = sabit

Bu değişkenlerimize ait ilk ilişkidir. Diğer ilişki maddenin korunumunu ifade


eder; m adde bir noktadan akarak uzaklaşıyorsa, kalan miktarda bir azalma ol­
malıdır. Akışkan hızına v dersek, yüzeyin birim alanı içinden birim zamanda
akan kütle p v vektörünün yüzeye dik bileşenidir. Elektrikte benzer b ir ilişki
vardır. Elektrikten biliyoruz ki, böyle b ir niceliğin diverjansı birim zamanda
yoğunluğun azalma hızını verir. Aynı şekilde,

V( pv) = - 4 ^ (40.2)
ot
denklemi b ir akışkan için kütlenin korunumunu ifade eder. Hidrodinamik için
sürekliliğin denklemidir. Sıkıştınlamaz akışkan yakınlaştırmamızda p b ir sa­
bittir ve süreklilik denklemi aşağıdaki şekilde yazılabilir:

V •v = 0 (40.3)

Akışkan hızı v -ay n ı B manyetik alanı g ib i- sıfır diverjansa sahiptir. (Hidrodi­


namik denklemleri elektrodinamik denklemlerine çok benzer; bu yüzden önce
elektrodinamik üzerine çalıştık. Bazılarıysa bunun tersini savunur; başlangıçta
hidrodinamik çalışılırsa daha sonra elektriği anlamak kolaylaşacaktır. Ancak
elektrodinamik aslında hidrodinamikten çok daha kolaydır.)
Şimdiki denklemimizi, hızın kuvvetler yüzünden nasıl değiştiğini ifade eden
Nevvton yasasından elde edeceğiz. Bir akışkanın bir hacim elemanının kütlesi
çarpı ivmelenmesi, elemana etki eden kuvvete eşit olmalıdır. Birim hacimde bir
eleman seçer ve birim hacimdeki kuvveti / şeklinde yazarsak, aşağıdaki eşitliği
elde ederiz:
p x (ivmelenme) = /

Kuvvet yoğunluğunu üç terimin toplamı olarak yazacağız. Daha önce birim ha­
cimdeki basınç kuvvetini, -V p, ele almıştık. Bir de belli bir mesafede etki eden
"dış" kuvvetler -kütleçekim veya elektrik g ib i- vardır. Birim kütle başına potan­
siyeli, 0 , olan korunumlu kuvvetler olduğunda kuvvet yoğunluğu -pV(f> olur.
(Dış kuvvetler korunumlu değilse, birim hacim başına dış kuvvet için /,jış yaz­
mamız gerekir.) Ayrıca, akan b ir akışkanda kayma stresi olabileceği gerçeğin­
den dolayı birim hacimde etkiyen bir başka "iç" kuvvet daha vardır. Buna vis­
koz kuvvet denir ve /vis^ şeklinde yazacağız. Hareket denklemimizi aşağıdaki
şekilde yazabiliriz:
p x (ivmelenme) = -V p - pVtp + /visk (40.4)

Bu bölümde sıvının viskoziteyi önemsiz kılacak kadar "ince" olduğunu var­


sayacağımızdan /ViSk terimini çıkartacağız. Viskozite terimini dışarda bırakın­
ca, gerçek su yerine ideal b ir şeyi tanımlayan b ir yakınlaştırma kullanacağız.
John von Neumann, viskoz terimlerin olduğu durum da olup biten ile olmadığı
durum da olup biten arasındaki muazzam farkın ve aynı zamanda 1900'lü yılla­
ra kadar hidrodinamiğin gelişme zamanında ilginin çoğunun, gerçek akışkan­
larla bir ilgisi olmayan bu yakınlaştırm ayla ilgili hoş matematiksel denklemle­
ri çözmek olduğunun farkındaydı. Bu tür analizler yapan kuramcıları "kuru su"
üzerine çalışmakla nitelendirdi. Bu tür analizler akışkanın esas bir özelliğini
göz ardı etmektedir. Hesaplam alarım ızdan bu özelliği çıkardığımız için bu b ö ­
lüme "Kuru Suyun Akışı" adını verdik. Gerçek su üzerine konuşmayı b ir sonraki
bölüm e bırakıyoruz.
Şekil 40-4 Bir akışkan parçacığının ivmelenmesi.

fv isk vektörünü dışarda bıraktığımızda, Denk. (40.4) ivmelenmeye dair bir


ifade haricinde ihtiyacımız olan her şeye sahiptir. Bir akışkan parçacığının iv-
melenmesine dair denklemin, v akışkan parçacığının akışkanın b ir yerindeki
hızıyken ivmelenmesinin dv/dt olması gerektiği bariz gibi göründüğünden, çok
basit olacağını düşünebilirsiniz. Değildir ve bunun ince b ir nedeni vardır, dv/dt
türevi v(x, y, z, t) hızının uzayda sabit bir noktada değişme hızıdır. Bizim ihti­
yacımız olan akışkanın belli bir parçacığı için hızın ne kadar hızlı değiştiğidir.
Bir dam la suyu, onu izleyebilmek için, boyadığım ızı düşünelim. Küçük bir At
zaman aralığında bu damla farklı b ir konuma ilerleyecektir. Damla Şekil 40-4'te
çizildiği gibi b ir yol üzerinde ilerliyorsa, At süresince Pj noktasından P2 nokta­
sına gidebilir. Aslında, x yönünde vx At kadar, y yönünde vy At kadar ve z yö­
nünde vz At kadar ilerleyecektir, t zamanında (x, y, z) konumundaki bir akışkan
parçacığının hızı v(x, y, z, t) ise,aynı parçacığın t + At zamanındaki hızı

Ax = vx At Ay = VyAt ve Az = vz At

iken v(x + Ax, y + Ay, z + Az, t + At) şeklinde ifade edilebilir. Kısmi türevler tanı­
mımıza göre -Denk. (2.7)'yi hatırlayın- birinci dereceden elimizde aşağıdaki ifa­
de vardır:
v(x + vx At, y + VyAt, z + vz At, t + At)

, , dv , ^ dv dv .. dv _
= vlx, y, z, t) + —— vx At + —— vy At + —— vz At + — - At
dx dy 7 âz dt

İvmelenme Av/A t aşağıdaki şekilde ifade edilebilir:

dv âv dv dv
VX ~Z-- + Vy —— + vz —— + — —
dx dy dz ât

Bunu sembolik olarak - V işlemcisine b ir vektör gibi d avran arak- aşağıdaki şe­
kilde yazabiliriz:

(v ■V)t? + (40.5)
ât
dv/dt = 0 olduğu, belirli bir noktadaki hızın değişmediği durum da bile ivmelen­
me olabilir, örneğin, sabit hızda b ir çember şeklinde akan suyun belirli b ir
noktasındaki hız değişmese de, su ivmelenmektedir. Elbette bunun nedeni,
çember üzerinde başlangıçta belli b ir noktada olan bir su damlacığının bir süre
sonra farklı b ir yöne sahip olmasıdır; merkeze doğru b ir ivmelenme vardır.
Kuramımızın geri kalanı sadece matematikseldir. Yapmamız gereken ivme­
lenme denklemi (49.5)'i Denk. (40.4)'e koyarak elde ettiğimiz hareket denklemi­
nin çözümlerini bulmaktır. Viskozite dışarıda bırakıldığında, aşağıdaki denkle­
mi elde ederiz:

~ ~ -+ (v -V )v = —-^ --V 0 (40.6)


öt p

Vektör analizinden gelen aşağıdaki özdeşliği kullanarak bu denklemi yeniden


düzenleyebiliriz:
(v • V)v : ( V x » ) x d + | V(v • v )
Şimdi, v vektörünün bükümü olarak yeni b ir vektör alanı iî tanımlarsak, aşağı­
daki eşitliği yazabiliriz:
il = V x v (40.7)
Vektör özdeşliği aşağıdaki şekilde yazılabilir

(V ■V)V = i l X 17 + i Vv2

ve hareket denklemimiz (40.6) aşağıdaki şekle dönüşür:

^r~ + ft x v + - ^ - Vv2 = Vcf) (40.8)


at z p
Denklem (40.6) ile (40.8)'in birbirine eşit olduğunu, denklemin iki tarafındaki
bileşenlerinin eşit olduğunu kontrol ederek -v e Denk. (40.7)'yi kullanarak- doğ­
rulayabilirsiniz.
i! vektör alanına vortisite (girdaplılik) denir. Vortisite her yerde sıfırsa, akı­
şın dönm esiz olduğunu söyleriz. Bölüm 3-5'te b ir vektör alanının dolaşımı ola­
rak adlandırılan bir şeyi zaten tanımlamıştık. Bir akışkanın içindeki herhangi
b ir kapalı ilmek etrafında dolaşım, belirli b ir zamanda o ilmek etrafında akış­
kan hızının çizgi integralidir:
(Dolaşım) = $ v ■ ds

Bu durum da sonsuz küçüklükteki b ir ilmek için birim alan başına dolaşımı -


Stokes teoremini kullanarak- V x v olarak yazabiliriz. Diğer b ir deyişle vortisite
il birim alan etrafındaki {il yönüne dik) dolaşımdır. Buradan çıkan bir başka
sonuç da, sıvı içinde herhangi bir yere küçük b ir kir parçası -sonsuz küçüklük­
teki b ir nokta değil- bırakırsanız, il/2 açısal hızıyla dönecektir. Bunu kanıtla­
yıp kanıtlamayacağınıza bakın. Bir pikap üzerindeki b ir kova su için, fi suyun
yerel açısal hızının iki katma eşittir.
Sadece hız alanıyla ilgileniyorsanız, denklemlerimizden basıncı çıkartabili­
riz. Denklem (40.8)'in her iki tarafının, p değerinin sabit ve herhangi b ir gradya-
mn bükümünün sıfır olduğunu hatırlayarak, bükümünü alır ve Denk. (40.3)'ü
kullanarak aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

— + V x (iîx t ;) = 0 (40.9)
at
Bu denklem,
fl = V x v (40.10)
ve
V •r = 0 (40.11)

denklemleriyle beraber v hız alanını tamamen tanımlar. Matematiksel olarak


konuşacak olursak, herhangi b ir zamanda iî'yı bildiğimizde, bu durumda hız
vektörünün bükümünü ve diveıjansım n sıfır olduğunu biliriz, bu fiziksel durum
için tek belirlememiz gereken şey her yerde r'n in değeridir. (Tıpkı manyetizma­
da V B = 0 ve V x B = j/eçc2 eşitliklerini elde ettiğimiz durum gibi.) Dolayısıyla
iî'dan yola çıkarak v'yi, tıp k ı/d en yola çıkarak B'yi belirleyebildiğimiz gibi b e ­
lirleyebiliriz. Böylece v vektörünü bilirsek, Denk. (40.9) bize iî'nın değişim hızını
verir ki ondan da bir sonraki an için yeni ft'yı elde edebiliriz. Denklem (40.10)'u
kullanarak yeni v'yi buluruz ve bu böyle sürer gider. Akışı hesaplamak için b ü ­
tün işlemlerin bu denklemlerde olduğunu artık görebilirsiniz. Yine de bu işlem­
ler bize sadece hız alanını verir; basınç hakkındaki bütün bilgileri kaybettik.
Denklemimizin özel bir sonucuna dikkat çekmek isteriz. Her t zamanında
her yerde il = 0 ise, dil/dt de ayrıca kaybolur, böylece il t + At zamanında her
yerde hâlâ sıfırdır. Denklem için b ir çözümümüz vardır; akış kalıcı olarak dön-
mesizdir. Akış sıfır dönmeyle başladıysa, her zaman sıfır dönmeye sahip olur.
Bu durum da çözülmesi gereken denklemler aşağıdakilerdir:

V-T 7 = 0, V xr = 0
Tıpkı serbest uzaydaki elektrostatik veya manyetostatik için olan denklemler
gibidir. Bazı özel problem lere bakmak için bunlara daha sonra geri döneceğiz.
40-3 K ararlı akış: Bernoulli teoremi
Şimdi, kendimizi akışın "kararlı" olduğu durum larla sınırlayarak Denk.
(40.8)'e dönelim. Kararlı akışla demek istediğimiz, akışkanın içindeki herhangi
bir yerdeki akışın hiçbir zaman değişmemesidir. Herhangi b ir noktadaki akış­
kan tıpkı aynı şekilde davranan yeni b ir akışkanla değişir sürekli. Hızın resmi
daima aynı gözükür, v durağan b ir vektör alanıdır. Manyetostatikte çizdiğimiz
"alan çizgileri" gibi, şimdi de Şekil 40-5'te gösterildiği gibi akışkan hızına her
zaman teğet çizgiler çekebiliriz. Bu çizgilere akış çizgileri denir. Kararlı akış
için açıkça görüldüğü üzere akışkan parçacıklarının gerçekte izledikleri yollar­
dır. (Kararsız akışta akış çizgileri örüntüsü zamanla değişir ve herhangi bir an­
daki akış çizgisi örüntüsü akışkan parçasının yolunu temsil etmez.)
Kararlı bir akış, hiçbir şey olmuyor anlamına gelmez. Akışkandaki atomlar
hareket etmekte ve hızlan değişmektedir. Kararlı akışın sadece dv/dt=0 olduğu
anlamına gelir. Bu durum da hareket denkleminin içinde v'nin skaler çarpımını
koyarsak, v ■(fl x v ) terimi çıkar ve elimizde aşağıdaki ifade kalır:

gileri. v ■V ■'P o (40.12)

Bu denkleme göre, akışkan hızının yönündeki küçük bir yerdeğiştirme için p a ­


rantezlerin içindeki nicelik değişmez. Kararlı b ir akışta bütün yerdeğiştirmeler
akış çizgileri boyuncadır, dolayısıyla Denk. (40.12)'ye göre bir akış çizgisi bo­
yunca bütün noktalar için aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

— + 4 v2 + cf>= sabit (akış çizgisi) (40.13)


P

Bu Bernoulli teoremidir. Farklı akış çizgileri için genelde sabit farklı olabilir;
tek bildiğim iz Denk. (40.13)'ün sol tarafının belirli bir akış çizgisi boyunca aynı
olduğudur. Bu arada, ii = 0 eşitliğini sağlayan dönm esiz b ir akış için, hareket
denklemi (40.8) bize aşağıdaki ilişkiyi verir:

(H H :0

böylece

1 + <p = sabit (her yerde) (40.14)

olur. Bu tıpkı Denk. (40.13) gibidir, şimdi sabitin akışkanın içinde her yer de
aynı değere sahip olması dışında.

Şekil 40-6 Bir akış tüpündeki akışkan hareketi.

Bernoulli teoremi aslında enerjinin korunumu ifadesinden öte b ir şey değil­


dir. Bu tür b ir korunum teoremi bize bir akış hakkında, detaylı denklemler çöz­
memiz gerekmeden, birçok bilgi verir. Bernoulli teoremi o kadar önemli ve b a ­
sittir ki, az önce kullandığımız hesaplam alardan farklı b ir yolla nasıl çıkarıla­
bileceğini size göstermek istiyoruz. Birbirine bitişik, Şekil 40-6'da çizildiği gibi
bir akış tüpü oluşturan bir akış çizgileri demeti düşünün. Tüpün duvarları akış
çizgilerinden oluştuğu için, duvardan hiç akışkan akmaz. Akış tüpünün bir
ucundaki alana A\, oradaki akışkan hızına v 1# akışkan yoğunluğuna pj ve po­
tansiyel enerjiye <py diyelim. Tüpün diğer ucundaki karşılık gelen niceliklere A 2,
v 2, p2 ve <f>2 diyelim. Kısa b ir A t zaman aralığından sonra A ]'d e k i akışkan UjA t
kadar b ir mesafe katetmiş ve A 2'deki sıvı da v2At kadar b ir mesafe katetmiş
olacaktır [Şekil 40-6(b)]. Kütle korunumu gereği A j'd e n içeri giren kütle miktarı
A 2'den dışarı çıkan kütle miktarına eşit olmalıdır. Bu iki uçtaki kütleler aynı ol­
malıdır:
AM = = p2A 2 v2At

Böylece aşağıdaki eşitliği elde ederiz:


PıAıVı = p2A 2 v2 (40.15)

Bu denkleme göre p sabitse hız, akış tüpünün alanıyla ters orantılı olarak değişir.
Şimdi de akışkan basıncı tarafından yapılan işi hesaplayalım. A j'd e n giren
akışkan üzerinden yapılan iş p j A ^ A t ve A 2'de bırakılan iş de p 2A 2 v 2At olur. A Y
ile A 2 arasında akışkan üzerinde yapılan iş o halde

p ^ ! VjAi - p 2A 2 v2At

olur ki, bu iş de A j'd e n A 2'ye giden akışkanın AM kütlesinin enerjisindeki artışı


karşılamalıdır. Diğer bir deyişle, E x A !'dek i akışkanın birim kütlesindeki enerji
ve E2 de A 2'deki birim kütledeki enerjiyken aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

P j A ^ j A î - p 2A 2v 2At = AM (E2 - Ei) (40.16)

Bu durumda birim kütledeki akışkanın enerjisi aşağıdaki şekilde ifade edilebilir:

E = \ v 2 + <p+U

Yukarıdaki denklemdeki 5 v2 birim kütledeki kinetik enerji, <p birim kütledeki


potansiyel enerji ve U akışkanın birim kütlesindeki iç enerjiyi temsil eden ilave
bir terimdir. îç enerji, örneğin, sıkıştırılabilir bir akışkandaki ısı enerjisine ya
da kimyasal enerjiye denk gelebilir. Bütün bu nicelikler noktadan noktaya deği­
şebilir. Denklem (40.16)'da enerjiler için bu biçimi kullanarak aşağıdaki eşitliği
elde ederiz:
p .A ^ A t _ P2A^ ± M = J _ v2 J _ v2
AM AM 2 2

Ancak A M = pAvAt eşitliğini bildiğim iz için, aşağıdaki eşitliği elde ederiz ki bu


da iç enerji için ilave b ir terim içeren Bem oulli sonucudur:

— + 4 -v ? + 4>ı + t f ı = — + -^ -v l + <P2 + U 2 (40.17)


p1 2 p2 2

Akışkan sıkıştırılamaz bir akışkansa, her iki taraftaki iç enerji terimi aynıdır ve
yine Denklem (40.14)'ün herhangi b ir akış çizgisi boyunca doğru olduğunu elde
etmiş oluruz.
Şimdi de Bem oulli integralinin bize akışın tanımını verdiği bazı basit ör­
nekleri ele alalım. Şekil 40-7'de çizildiği gibi, b ir tankın tabanına yakın b ir de­
likten dışarı su aktığını düşünelim. Delikteki vdlşan hızının tankın tepesine y a­
kın bölgedeki akış hızından çok daha büyük olduğu bir durumu ele alacağız; di­
ğer b ir deyişle tankın çapının sıvı seviyesindeki düşüşün ihmal edebileceğimiz
kadar büyük olduğunu hayal edeceğiz. (Dilersek daha hassas b ir hesaplama y a­
pabilirdik.) Tankın tepesindeki basınç p 0'dur, atmosferik basınç ve delikten
akışın kenarlarındaki basınç da p 0'dur. Şimdi şekildeki gibi b ir akış çizgisi için
Bem oulli denklemini yazalım. Tankın tepesinde v değerini ve aynı zamanda
kütleçekim potansiyeli 0 değerini sıfır alalım. ılışan hızında ve (p = -g h oldu­
ğunda, aşağıdaki eşitlik:
Po = Po + l p v 2
diŞan-p g h

veya aşağıdaki eşitlik geçerlidir:


Şekil 40-8 Yeniden girişli bir çıkış tüpüyle, akış açıklığın alanının ya­
nsına kadar büzüşür.

Bu hız tam da, b ir şey h yüksekliğinden düşerken elde edeceğimiz hıza eşit­
tir. Çıkıştaki su tepedeki suyun potansiyel enerjisine eşit b ir kinetik enerji ka­
zandığından, bu sonuç çok da şaşırtıcı değildir. Ancak, tanktan dışarı akışka­
nın akma hızını, bu hız çarpı deliğin alanı işlemini yaparak elde edebileceğiniz
fikrine kapılmayın. Delikten dışarı su püskürdükçe, akışkanın hızları birbirleri­
ne hiç paralel değildir ancak akışın merkezine doğru içeri bakan bileşenleri
vardır. Püskürme içeri doğru yakınsamaktadır. Püskürtme bir süre yol aldıktan
sonra büzüşme durur ve hızlar birbirine paralel hale gelir. Böylece toplam akış,
hız çarpı o noktadaki alandır. Hatta keskin kenarlara sahip yuvarlak bir delik­
ten dışarı akış varsa, püskürtme deliğin yüzde 62'sine kadar büzülür. Çıkışın
küçülmüş etkili alanı, çıkış tüplerinin farklı şekilleri için değişkenlik gösterir
ve deneysel büzülm eler dışa akış katsayıları tabloları olarak bulunabilir.
Çıkış tüpü Şekil 40-8'de gösterildiği gibi yeniden girişliyse, dışa akış katsa­
yısının tam olarak %50 olduğunu çok güzel b ir yolla göstermek mümkündür.
Enerji korunumunu hızı elde etmek için kullandık, ancak dikkate almamız gere­
ken b ir de momentum korunumu vardır. Çıkış püskürtmesindeki dışarı doğru
bir momentum akışı olduğundan, çıkış tüpünün kesiti üzerine uygulanan b ir
Şekil 40-9 Basınç, hızın en yüksek olduğu yerde
kuvvet olmalıdır. Bu kuvvet nereden gelir? Kuvvet duvarlardaki basınçtan gel­
en düşüktür.
melidir. Dışa akış deliği küçük ve duvarlardan uzak olduğu sürece, tankın du­
varlarına yakın akışkan hızı çok küçük olacaktır. Dolayısıyla her b ir yüzündeki
basınç -Denklem (40.14)'ten d o la y ı- bir akışkandaki statik basınçla neredeyse
aynı olacaktır. Bu durumda tankın kenarında bulunan herhangi b ir noktadaki -
statik basınç, çıkış tüpünün karşısındaki duvarda bulunan noktalardakiler ha­
ricinde, karşı duvardaki noktada eşit b ir basınçla karşılanm alıdır. Bu basınç
sayesinde püskürtmeyle dışarı akan momentumu hesaplarsak, dışa akış katsa­
yısının 1/2 olduğu görülebilir. Ancak bu yöntemi Şekil 40-7'de görünen çıkış de­
liği gibi bir delik için kullanamayız, çünkü çıkış alanına yakın duvar boyunca
hız artışı hesaplayam ayacağım ız b ir basınç düşüşüne neden olur.
Gelin bir başka örneği, Şekil 40-9'da gösterildiği gibi kesit alanı değişen ve
b ir ucundan diğer ucuna su akan yatay b ir boruyu ele alalım. Enerjinin korunu­
mu, Bem oulli denklemi, hızın daha yüksek olduğu daralm ış alanda basıncın
daha düşük olduğunu söyler. Akışı bozmayacak şekilde, akış tüpündeki küçük
deliklere içi su dolu küçük dikey su kolonları bağlayıp çeşitli kesit alanlarda
basıncı ölçerek bu etkiyi kolayca gösterebiliriz. Basınç, bu dikey kolonlardaki
suyun yüksekliğiyle ölçülür. Daralmış bölgede basınç diğer bölgelere göre daha
azdır. Daralmış bölgenin ötesindeki alan daralm adan önce sahip olduğu değere
kavuşursa, basınç yine yükselir. Bernoulli denklemine göre daralm adan sonraki
basınç ile daralm adan önceki basınç aynı olmalıdır, ancak aslında fark edilebilir
ölçüde azdır. Öngörümüzün yanlış olmasının nedeni, tüp boyunca basınç düşü­
şüne yol açan sürtünmeye ilişkin, viskoz kuvvetleri ihmal etmemizdir. Bu basınç
düşüşüne rağmen, basınç (artan hızdan dolayı) daralmanın olduğu yerde -B e r­
noulli tarafından öngörüldüğü g ib i- her iki taraftakinden kesinlikle daha düşük­
tür. Daha dar tüpten geçen su miktarının aynı olması için v2 hızı kesinlikle v, hı­
zından fazla olmalıdır. Dolayısıyla daha geniş kısımdan daha dar kışıma akar­
ken su hızlanır. Bu ivmelenmeye yol açan kuvvet basınçtaki düşüşten gelir.
Sonuçlarımızı basit bir şekilde gösterebiliriz. Şekil 40-10'daki gibi, üzerinde
yukarı doğru su püskürten bir çıkış tüpü bulunan bir tankımız olduğunu düşü­
nelim. Dışarı akış hızı tam olarak J2gh ise, boşalan su tanktaki su seviyesiyle
eşit b ir seviyeye gelecek şekilde yükselmeli. Deneyi yaparsanız, b ir miktar a l­
çak kaldığını görebilirsiniz. Çıkarımımız kabaca doğrudur, ancak enerji koru­ Şekil 40-10 v hızının J 2 g k ‘a eşit olmadığının
kanıtı.
num yasasına dahil etmediğimiz viskoz sürtünme yine eneıji kaybına yol aç­
mıştır.
Hiç iki parça kâğıdı birbirine yakın tutup, üfleyerek onları birbirinden
uzaklaştırmaya çalıştınız mı? Deneyin! Birbirlerine yapışırlar. Elbette bunun
nedeni kâğıtlar arasındaki daralan bölgeden havanın dışarıdaki bölgeye göre
daha yüksek hızla geçmesidir. Kâğıtlar arasındaki basınç atmosferik basınçtan
daha düşüktür, dolayısıyla ayrılmak yerine bir araya gelirler.

40-4 Dolaşım
Son bölümün başında, dolaşımı olmayan sıkıştınlam az bir akışkanımız var­
sa, akışın aşağıdaki iki denklemi sağladığını gördük:

V • v = 0, Vxv = 0 (40.19)
Bunlar, boş uzaydaki elektrostatik veya manyetostatik denklemleriyle aynıdır.
Yük olmadığında elektrik alanında diverjansı sıfırdır ve elektrostatik alanın bü ­
kümü her zaman sıfırdır. Dolayısıyla Denk. (40.19), elektrostatikteki E veya man-
yetostatikteki B için olan denklemlerle aynı çözümlere sahiptir. Doğrusunu is­
terseniz, b ir küre etrafından akan akışkan problemini, Bölüm 12-5'te bir elektro­
statik benzerliğiyle çözmüştük. Elektrostatik benzeri, düzgün b ir elektrik alan
artı bir dipol alanıdır. Dipol alanı öyle ayarlanmıştır ki, kürenin yüzeyine dik
olan akış hızı sıfırdır. Bir silindirin etrafından geçen akış problemi benzer şekil­
de, uygun bir çizgi dipolüyle düzgün bir akış alanı kullanılarak çözülebilir. Bu
çözüm akışkan hızının uzak mesafelerde -hem büyüklük hem de yön olarak- sa­
bit olduğu durum için geçerlidir. Çözüm Şekil 4 0 -ll(a )'d a çizilmiştir.
Bir silindir etrafından geçen akışta, koşullar akışkanın uzak mesafelerde si­
lindir etrafında çember çizerek hareket etmesini sağladığı durum için b ir başka
çözüm daha vardır. Bu durum da akış, Şekil 4 0 -ll(b )'d e k i gibi her yerde daire­
seldir. Her ne kadar akışkanda denklem hâlâ sıfırsa da, böyle b ir akışın çember
etrafında dolaşımı vardır. Büküm olmadan nasıl dolaşım olabilir? Silindir etra­
fında dolaşım vardır çünkü V x 17'nin silindiri çevreleyen herhangi bir ilmek et­
rafındaki çizgi integrali sıfır değildir. Aynı zamanda, 17'nin, silindiri içermeyen
herhangi bir kapalı yol etrafındaki çizgi integrali sıfırdır. Bir tel etrafındaki
manyetik alanı bulduğum uzda da aynı şeyi görmüştük. Her ne kadar teli çevre­
leyen bir yol üzerindeki B'nin çizgi integrali ortadan kaybolm adıysa da, telin
dışında B'nin bükümü sıfırdı. Bir silindir etrafındaki dönmesiz akıştaki hız ala­
nı, b ir telin etrafındaki manyetik alanla tam olarak aynı şeydir. Merkezi, silin­
dirin merkeziyle aynı olan çembersel b ir yol için hızın çizgi integrali aşağıdaki
şekilde yazılabilir: Şekil 40-11 (a ) Bir silindir etrafından geçen
ideal akışkan akışı, (b ) Bir silindir etrafında do­
d s = 2 nrv laşım. (c] (a] ve (b ]’nin üst üste binmesi.
f
Dönmesiz akış için integral r'den bağım sız olmalıdır. Sabit değere C diyelim; v
teğet hız ve r de eksene olan uzaklıksa, aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

Bir delik etrafında dolaşan akışkana dair hoş bir gösterim vardır. Tabanın­
da tıpayla kapatılmış b ir delik olan, şeffaf bir silindir tank alın. İçini suyla dol­
durun, b ir çubukla biraz dairesel olarak döndürün ve tıpayı çekin. Şekil 40-
12'de görünen hoş etkiyi elde edeceksiniz. (Benzer şeyi lavaboda defalarca gör-
m üşsünüzdür!) Başlangıçta b ir miktar o) koysanız da, viskozite yüzünden hızla
kaybolur ve akış -h e r ne kadar delik etrafında b ir miktar dolaşım kalsa d a -
dönmesiz olur.
Kuram sayesinde, suyun iç yüzeyinin şeklini hesaplayabiliriz. Bir su parça­
cığı içeri doğru hareket ettikçe hızlanır. Denklem (40.20)'ye göre teğet hız 1/r'yle
orantılı değişir. Açısal momentumun korunumundan gelir bu, hani buz patenci­
lerinin kollarını içeri doğru çekmesini gerektiren. Radyal hız da aynı şekilde
1/r'yle orantılı değişir. Teğet hareketi ihmal edersek, b ir deliğe doğru ve radyal
olarak içeri doğru su hareket eder; V • v = 0 eşitliğinden radyal hızın da 1/r'yle
orantılı olduğu anlaşılır. Böylece toplam hız da 1/r'yle orantılı değişir ve su Ar-
Şekil 40-12 Dolaşımlı su bir tanktan boşalırken. şimet burguları boyunca ilerler. H ava su yüzeyinin tamamı atmosferik basınç­
tadır, -Denk. (40.14)'ten- aşağıdaki özelliğe sahip olmalıdır:

gz + ^ v 2 = sabit

Ancak v 1/r'yle orantılıdır, dolayısıyla yüzeyin şekli aşağıdaki şekilde ifade edi­
lebilir:

( z - z 0) = p -

Genelde doğru olmayan ancak sıkıştınlamaz, dönmesiz akış için doğru olan
ilginç b ir nokta, iki çözümümüz varsa bu ikisinin toplamının da ayrıca bir çö­
züm olduğudur. Bu doğrudur, çünkü (40.19)'daki denklemler doğrusaldır. Hidro­
dinamiğe ait bütün denklemler, (40.9), (40.10) ve (40.11) doğrusal değildir ve bu
büyük bir fark yaratır. Ancak silindir etrafındaki dönmesiz akış için Şekil 40-
ll(a )'d a k i akışla Şekil 40-1 l(b)'deki akışı üst üste bindirebiliriz ve Şekil 40­
11 (c)'deki yeni akış örüntüsünü elde ederiz. Bu akış özel ilgi gerektirir. Silindirin
yukarısındaki akış hızı, aşağısındaki akış hızından daha fazladır. Dolayısıyla
yukarıdaki basınç aşağıdakinden düşüktür. Diğer b ir deyişle b ir silindir etra­
fında b ir dolaşım ve net b ir yatay akışın bileşimi durumunda silindir üzerinde -
kaldırma kuvveti denilen- net b ir dikey kuvvet vardır. Elbette, dolaşım yoksa
"kuru" su kuramımıza göre cisim üzerinde etki eden net b ir kuvvet yoktur.

40-5 Girdap çizgileri


Vortisite olabileceği zaman, sıkıştınlam az b ir akışkanın akışı için genel
denklemleri zaten yazmıştık. Aşağıda onları tekrar yazdık:

I. V ■v = 0
II. il = V x v

III. — + V x (i î x i 7 ) = 0
at
Bu denklemlerin fiziksel içeriği üç teorem cinsinden Helmholtz tarafından söz­
cüklerle ifade edilmiştir, öncelikle, akışkan içinde akış çizgileri yerine girdap
çizgileri çizdiğimizi düşünün. Girdap çizgileriyle demek istediğimiz iî'yla aynı
yönde ve herhangi b ir bölgede ft'nın büyüklüğüyle orantılı b ir yoğunluğu olan
alan çizgileridir. II num aralı denkleme göre iî'nın diverjansı her zaman sıfırdır
(Bir bükümün diveıjansının her zaman sıfır olduğunu -B ölü m 3 -7 - hatırlayın).
Dolayısıyla girdap çizgileri B çizgileri gibidir. Asla başlam az veya durm azlar ve
kapalı ilmekler içinde hareket etmeye eğilimlidirler. Helmholtz III numaralı
denklemi şu ifadeyle tanımlamıştır: girdap çizgileri akışkanla beraber hareket
eder. Dolayısıyla akışkan parçacıklarını bazı girdap çizgileri boyunca işaretle-
seydiniz -örneğin mürekkeple onları renklendirerek-, akışkan hareket edip p a r­
çacıkları beraberinde götürdükçe, her zaman yeni girdap çizgilerinin konumla­
rını işaretlerler. Sıvının atomları nasıl hareket ederse etsin, girdap çizgileri on­
larla beraber hareket eder. Yasaları tanımlamanın b ir yolu da budur.
Bu aynı zamanda problem leri çözmek için b ir yöntem de ortaya koyar. B aş­
langıçtaki akış örüntüsü -diyelim ki her yerde v olsu n - verildiğinde, iî'yı he­
saplayabilirsiniz. v'den yola çıkarak girdap çizgilerinin - v hızıyla hareket eder­
le r- b ir süre sonra nerede olabileceğini söyleyebilirsiniz. Yeni fi'yla I ve II nu­
maralı denklemleri kullanarak yeni v'yi bulabilirsiniz. (Bu tıpkı, akımlar bilin­
diğinde B'yi bulm a problem i gibidir.) Herhangi b ir anda akış örüntüsünü bilir­
sek, ilkesel olarak sonraki tüm zam anlar için onu hesaplayabiliriz. Viskoz ol­
mayan akış için genel çözüm elimizdedir.
Helmholtz'un ifadesinin -v e dolayısıyla IIl'ü n - en azından kısmen anlaşıla­
bileceğini göstermek istiyoruz. Aslında bütün ifade açısal momentumun koru-
numunun akışkana uygulanm asıdır. Şekil 40-13 (a)'daki gibi ekseni girdap çiz­
gilerine paralel b ir sıvı silindiri düşünelim. Bir zaman sonra aynı sıvı parçası
bir başka yerde olacaktır. Genelde farklı b ir çapta silindir hacmini kaplayacak
ve b ir başka yerde olacaktır. Şekil 40-13(b)'deki gibi farklı bir yönelimi de ola­
bilir. Ancak çap Şekil 40-3'teki gibi arttıysa, hacmi sabit tutmak için uzunluğu
da artmış olur. (Çünkü akışkanın sıkıştınlam az olduğunu varsayıyoruz.) Ayrıca
girdap çizgileri de malzemeye yapışık olduğundan, kesit alanı azaldıkça onların
da yoğunluğu artar. A alanı ve il vortisitesinin çarpımı, Helmholtz'a göre, sabit
kalacağından aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:
fl>)
n 2 A 2 = Cll A l (40.21)

Sıfır viskoziteden dolayı silindirik hacim (ya da herhangi b ir hacim) üzerin­


deki bütün kuvvetlerin yüzeye dik olacağına dikkat edin. Basınç kuvvetleri hac­
min b ir yerden diğerine gitmesine ya da şekil değiştirmesine neden olabilir; an­
cak teğet kuvvetler olm adığından içerdeki malzemenin açısal m om entum un Şekil 40-13 (a ) t zamanında bir grup girdap
büyüklüğü değişemez. Küçük silindirdeki sıvının açısal momentumu, eylemsiz­ çizgileri; (b ) daha sonaki bir f zamanında
lik momenti I çarpı fl vortisitesiyle orantılı olan sıvının hızıdır. Bir silindir aynı çizgiler.

için, eylemsizlik momenti m r^yle orantılıdır. Dolayısıyla, açısal momentumun


korunumundan yola çıkarak, aşağıdaki sonuca varabiliriz:

(M ifl^iÎ! = (M 2R İ) n 2

Ancak kütle aynı, M x = M 2 ve alanlar f?2'yle orantılıdır, dolayısıyla sadece Denk.


(40.2l)'i elde ederiz. Helmholtz'un IH ’e eşit olan ifadesi sadece, viskozite olm a­
dığında akışkanın b ir elemanının açısal momentumunun değişemeyeceği gerçe­
ğinin soncudur.

Şekil 40-14'teki basit cihazla hareket eden girdabı hoş b ir şekilde gösterebi­
liriz. Silindirik b ir "kutu"nun açık ucu üzerine kalın b ir lastik tabaka gererek
yapılmış, altmış santim çapında ve altmış santim uzunluğunda b ir "davul"dur.
7,5 santim çapındaki b ir delik haricinde "taban" kapalıdır. Elinizle lastik diyag­
rama sert b ir şekilde vurursanız, delikten dışan b ir girdap halkası iletilir. Gir-
dap görünmez olsa da orada olduğunu 3-4 metre ötedeki bir mumu söndürme­
sinden anlayabilirsiniz. Etkideki gecikmeden dolayı "bir şey"in sonlu b ir hızda
hareket ettiğini anlayabilirsiniz. Kutunun içine önce b ir miktar duman üfleye­
rek daha iyi gözleyebilirsiniz bu olguyu. Bu durumda girdabı hoş b ir yuvarlak
"duman halkası" olarak görürsünüz.
Duman halkası, Şekil 40-15(a)'da görüldüğü gibi, simit şeklinde b ir girdap
çizgileri demetidir, fi = V x v olduğundan bu girdap çizgileri ayrıca, şeklin (b)
kısmında gösterildiği gibi, v'nin b ir dolaşımını temsil ederler. Halkanın ileri
doğru hareketini şöyle anlayabiliriz: Halkanın tabanı etrafındaki dolaşım hızı
halkanın tepesine doğru uzanır ve orada ileri doğru hareket eder, fi'nın çizgileri
akışkanla beraber hareket ettiğinden dolayı, onlar da ayrıca v hızıyla hareket
eder. (Elbette, halkanın tepesi etrafındaki ı/nin dolaşımı tabandaki girdap çiz­
gilerinin ileri hareketinden sorumludur.)
Şimdi burada önemli bir zorluktan bahsetmeliyiz. Denklem (40.9)'a göre
başlangıçta fi sıfırsa, her zaman sıfır olacaktır. Bu sonuç "kuru" su kuramının
büyük bir başarısızlığıdır, çünkü fi bir kere sıfırsa her zam an sıfır olduğu an­
lamına gelir. Herhangi b ir koşul altında vortisite üretmek imkânsızdır. Yine de
davulla yaptığımız basit gösterimde başlangıçta durağan olan havayla b ir gir­
dap halkası meydana getirebildik. (Biz ona vurmadan önce kutunun içinde her
yerde v = 0, fî = 0 olduğu kesindir.) Ayrıca herkes b ir gölde b ir kürek yardımıyla
bir miktar vortisite başlatabildiğim bilir. Bir akışkanın davranışını tam olarak
GİRDAP
(b ) ÇİZGİLERİ anlayabilmek için "ıslak" su kuramına başvurm am ız gerektiği açıktır.
HAREKET
YÖNÜ Yanlış olan b ir diğer kuru su kuram özelliği de, b ir katının yüzeyi ile onun
arasındaki sınırdaki akışa dair yaptığımız üst üste bindirmedir. Şekil 40-11'd e­
ki gibi, b ir silindirin çevresinden geçen akış üzerinde durduğum uzda akışkanın
katının yüzeyi üzerinden akıp geçmesine izin verdik. Kuramımıza göre, katı b ir
yüzeydeki hız nasıl başladığına bağlı olarak herhangi b ir değer alabilir ve akış­
Şekil 40-15 Hareket eden bir girdap halkası (bir
duman halkası), (a) Girdap çizgileri, (b ) Halka­
kan ile katı arasında b ir "sürtünme"yi hesaba katmadık. Ancak deneysel b ir
nın kesit alanı. gerçektir ki, b ir akışkanın hızı katı bir nesnenin yüzeyinde daim a sıfıra iner.
Dolayısıyla, dolaşımlı veya dolaşımsız, silindir için çözümümüz -vortisite mey­
dana getirmeye dair sonucumuz g ib i- yanlıştır. Bir sonraki bölümde daha doğ­
ru kuram ları size anlatacağız.
ISLAK SUYUN AKIŞI

41-1 Viskozite
Son bölümde suyun akışını, viskozite [ağdalılık] olgusunu göz ardı ederek 41-1 Viskozite
41-2 Viskoz akış
tartıştık. Şimdi akışkanların akışı olgusunu viskozite etkilerini dahil ederek
41-3 Reynolds Sayısı
tartışacağız. Akışkanların gerçek davranışına bakmak istiyoruz. Çeşitli farklı
41-4 Dairesel bir silindir etrafından
koşullar altında akışkanların gerçek davranışını niceliksel olarak tanım layaca­ akış
ğız ki böylece konuya dair anlayışınız gelişsin. Bazı karmaşık denklemler göre­ 41-5 Sıfır viskozite limiti
cek ve bazı karmaşık şeyler göreceksiniz, ancak bunları öğrenmenizi amaçlamı­ 41-6 Couette akışı

yoruz. Bu, b ir anlamda, dünyanın nasıl işlediğine dair b ir fikir verecek "kültü­
rel" b ir bölümdür. Öğrenmeye dair tek b ir kalem vardır ve o da birazdan gelece­
ğimiz viskozitenin basit tanımıdır. Gerisi sadece sizin eğlenmeniz içindir.
Son bölümde hareket yasalarının aşağıdaki eşitlikte olduğunu bulmuştuk:

- Ş L +(17.V)V = - ^ P - V t f > + ^ L (4!.D


dt p p

"Kuru" su yakınlaştırmamızda son terimi dışarda bırakarak viskoz etkileri ih­


mal etmiştik. Ayrıca akışkanın sıkıştınlam az olduğunu göz önüne alarak bazen
ilave b ir yakınlaştırm ada bulunm uş ve böylece aşağıdaki ilave denklemi elde
etmiştik:

V • 17 = 0

Bu son yakınlaştırma -özellikle akış hızları ses hızından çok daha yavaş oldu­
ğ u n d a - çoğu zaman gayet iyidir. Ancak gerçek akışkanlarda viskozite denilen iç
sürtünmeyi asla ihmal edemeyiz; olan birçok ilginç şey b ir şekilde ondan dola­
yıdır. Örneğin, dolaşımın "kuru" suda asla değişmediğini gördük. Başlangıçta
dolaşım yoksa asla olmayacaktır. Ancak akışkanlarda dolaşım her gün rastlanı­
lan b ir şeydir. Kuramımızı düzeltmeliyiz.
Önemli b ir deneysel gerçekle başlayacağız. Bir silindir çevresinde veya etra­
fında "kuru" suyun -"potansiyel akış" denilen- akışını çalıştığımızda suyun y ü ­
zeye teğet b ir hızı olmasına izin vermemiz için bir neden yoktu. Sadece dik b ile­
şeni sıfır olmalıydı. Sıvı ile katı arasında b ir kayma kuvveti olma olasılığını
dikkate almadık. Apaçık ortada olmasa da, deneysel olarak kontrol edilen bazı
koşullarda bir katının yüzeyinde bir sıvının hızı tam olarak sıfırdır. Mutlaka
vantilatör pervanelerinin kanatlarındaki tozu fark etmişsinizdir. Dönerek hava­
yı karıştırsa da, durduğunda toz hâlâ oradadır. Aynı etkiyi b ir rüzgâr tünelinin
devasa pervanelerinde de görebilirsiniz. Neden toz havayla uçuşmuyor? Perva­
ne kanadı hava içinde çok yüksek hızda ilerlese de, tam yüzeyde havanın kana­
da göre hızı sıfıra inmektedir. Dolayısıyla en küçük toz parçası bile kalkmaz.'
Kuramımızı, bütün sıradan akışkanlarda katı bir yüzeye bitişik moleküllerin
(yüzeye göre) sıfır hıza sahip olacağı şeklindeki deneysel gerçekle uyumlu ola­
cak şekilde düzeltmeliyiz.f

' B ir m a s a n ı n ü s t ü n d e n büyük to z p a r ç a la r ı n ı ü fü r e r e k uzaklaştırabilir, a n c a k en k ü ç ü k


o la n la r ı uzaklaştıramazsmız. B ü y ü k o la n l a r r ü z g â r a k a p ılır la r .
' B u n u n d o ğ r u o lm a d ığ ı k o ş u l l a n h a y a l e d e b ili r s in iz : c a m k u r a m s a l o la r a k b ir “s ıv ı" d ır , a n ­
c a k ç e lik b ir y ü z e y b o y u n c a k a y d ır ıla b ilir . D o la y ıs ıy la id d ia m ız b i r y e r d e ç ö k m eli.
A ALANI

. v 7 / ; / / / / 7 7 / 7 / 7 7 7 7 7 7 7-7 / / / / / / 7~>r-
7 - ,;' . • ı ;•
■ . ..AKIŞKAN •'
Şekil 41-1 İki paralel levha arasında viskoz sürük­
lenme.
/ T -.1
V=0

Daha önce b ir sıvıyı, üzerine -n e kadar küçük olursa o lsu n - b ir kayma stresi
uyguladığınızda kırıldığı şeklinde nitelemiştik. Statik durum larda kayma stres­
leri yoktur. Ancak dengeye kavuşm adan önce -itm eye devam ettiğiniz müddet­
çe- kayma kuvvetleri olabilir. Viskozite hareket eden b ir sıvıdaki bu kayma
kuvvetlerini tanımlar. Akışkanın hareketi sırasında kayma kuvvetlerini ölçmek
için, şimdi bahsedeceğimiz türden b ir deney yapılabilir. Şekil 41-1'de görüldü­
ğü gibi aralarında su olan iki katı levha düşünün. Birini diğerine göre yavaş v0
hızıyla ilerletirken diğerini sabit tutalım. Üstteki levhanın hareket etmesi için
gereken kuvveti ölçtüğünüzde onun, d levhalar arasındaki uzaklıkken, levhala­
rın alanı ve p0/d'yle orantılı olduğunu göreceksiniz. Dolayısıyla kayma stresi
F/A v0/d'y\e orantılıdır:
F v0
- Â = r ]ı r
T] orantı sabitine viskozite katsayısı denir.

Şekil 41-2 Viskoz bir akışkandaki kayma st­ Daha karmaşık bir durum la karşı karşıya kaldığımızda, Şekil 41-2'deki gibi
resleri. su içinde yüzleri akışa paralel, küçük, dikdörtgen bir hücreyi düşünebiliriz her
zaman. Bu hücre boyunca kayma gerilmesi aşağıdaki eşitlikle bulunabilir.

AF Avr dvx
(41.2)
~KÂ~T1 Ay dy

dvx/dy Bölüm 39'da tanımladığımız kayma gerilmesinin değişim hızıdır, bir sı­
vı için kayma stresi kayma gerilmesinin değişim hızıyla orantılıdır.
Genel durum için aşağıdaki ifadeyi yazarız:

dvy dvx
(41.3)
dx + dy

Akışkanın düzgün b ir dönmesi varsa, dvx/dy dvy/dx teriminin eksisidir ve SXy -


düzgün dönen b ir akışkanda stres olm ayacağından- sıfırdır. (Benzeri bir şeyi
Bölüm 39'da exy terimini açıklarken yapmıştık.) Elbette Syz ve Szx için karşılık
gelen ifadeler vardır.
Bu fikirlerin uygulam asına b ir örnek olarak, iki eş eksenli silindir arasında­
ki b ir akışkanın hareketini ele alalım. îçtekinin yarıçapı a ve çevresel hızı va ve
dıştakinin yarıçapı b ve hızı da v olsun (Bkz. Şekil 41-3). Silindirler arasındaki
hız dağılım ım merak edebiliriz. Bu soruyu cevaplamak için, akışkanın içinde
eksenden r uzaklığındaki viskoz kayma için b ir denklem bulmalıyız. Problemin
simetrisinden dolayı akışın daim a teğet olduğunu ve büyüklüğünün sadece r'ye
dayandığını, v = v(r), varsayabiliriz. Su içinde r yarıçapında b ir zerreye baktığı­
mızda, koordinatlarının zamana göre fonksiyonu, co = v/r olduğunda, aşağıdaki
şekilde ifade edilebilir:
x = rc o siü t y = r s in o ıi
Şekil 41-3 Farklı açısal hızlarda dönen iki eş Bu durum da hızın x v e y bileşenleri aşağıdaki şekilde yazılabilir:
merkezli silindir arasındaki akışkanın akışı.
vx = -ra ) sin a)t = -a )y ve vy = ra) cos o)t = u>x (41.4)

Denklem (41.2)'den, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

d da) da)
Sx y = r, [ - ^ ( x ^ - ? - ( y a > ) ] = r) (41.5)
dy' dx dy
y = O’da bir nokta için, dco/dy = O'dır ve xda>/dx rdu>/dr terimiyle aynıdır. Dola­
yısıyla o noktada

(S xy )y = 0 = 1lr ~ç[p~ (41.6)

eşitliğini yazabiliriz. (S'nin du>/dr terimine bağlı olması mantıklıdır; a/da r'yle
bir değişiklik yoksa sıvı düzgün dönmededir ve stres yoktur.)
Şimdi hesapladığım ız stres silindirin etrafında her yerde aynı olan teğet
kaymadır. Silindirik bir yüzey boyunca r yarıçapında etki eden torku kayma
stresini, moment kolu r ve 2 nrl (l silindirin boyudur) alanıyla çarparak hesapla­
yabiliriz. Aşağıdaki sonucu elde ederiz:

r = 2 nr*l (SXy)y=o = 2 ırrjlr3 (41.7)

Suyun akışı kararlı olduğundan -a ç ısa l ivmelenme yoktur- r ile r + dr ara­


sındakisilindirik su kabuğu üzerindeki net tork sıfır olmalıdır. Dolayısıyla
r'nin, r'den bağım sız olması için, r'deki tork r + dr'deki eşit ve zıt b ir torkla
dengelenmelidir. Diğer b ir deyişle, Hdco/dr b ir sabite, diyelim A, eşittir ve böy-
lece aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:

= A (41.8)
dr r3

Integralini aldığımızda, &> teriminin r terimiyle aşağıdaki şekilde değiştiğini


buluruz:

co = — £ z-+ B (41.9)
2r2
A ve B sabitleri r = a 'd a a) = coa ve r = ¿'de a) = mb koşullarını sağlayacak şekilde
belirlenir. Böylece aşağıdaki eşitlikleri elde ederiz:

/, 2“ 2k2 ı ı
A = — Ü2— ~2------ (w î > - ( l ) a )

2 2 (41.10)
b 2d )b - a 2(ı)a

B= b2 - a2
Böylece oı'nun r'nin b ir fonksiyonu olduğunu bildiğim izden v = &>r eşitliğini el­
de ederiz.
Torku hesaplamak istersek, Denk. (41.7) ve (41.8)'i kullanarak aşağıdaki eşit­
likle
r = 2nr]lA
veya aşağıdaki eşitlikle hesaplayabiliriz.

T = 4 g ia ^
b2 - a2
Tork iki silindirin göreli açısal hızlarına orantılıdır. Viskozite katsayılarını öl­
çen standart bir cihaz bu şekilde yapılır. Silindirlerden biri -dışardak i olsu n -
m iller üzerindedir, ancak üzerindeki torku ölçen bir yaylı teraziyle sabit tutul­
maktadır. İçteki silindirse sabit bir açısal hızla döndürülür. Böylece viskozite
katsayısı Denk. (41.11)'den elde edilebilir.
Tanımından, r) için birim in Newton-sn/m2 olduğunu görebilirsiniz. Su için
20°C'de,
T] = 10~3 newton-sn/m2

olur. Çoğu zaman, r/'in p yoğunluğuna bölüm ü olan özgül viskoziteyi kullanmak
daha uygundur. Böylece hava ve su için değerler karşılaştırılabilir:

20°C'de su, n/p = 10-6 m2/sn .


20°C'de hava, rj/p = 15 x 10“6 m2/sn ‘

Viskoziteler son derece sıkı b ir şekilde sıcaklığa bağlıdırlar. Örneğin, donma


noktasının hemen üstünde su için r)/p 20°C'de olduğundan 1,8 kat daha büyük­
tür.
41-2 Viskoz akış
Şimdi viskoz akışın genel kuramına -en azından bildiğim iz en genel biçim i­
n e - bakalım. Kayma stresi bileşenlerinin, çeşitli hız bileşenlerinin dvx/dy veya
dvy!dx gibi uzaysal türevleriyle orantılı olduğunu zaten biliyoruz. Bununla b ir­
likte sıkıştırılabilir akışkana dair genel durumda streste, hızın diğer türevlerine
bağlı b ir başka terim vardır. Genel ifade aşağıdaki şekildedir:

(41.13)

İfadedeki X( dikdörtgen koordinatlar x, y veya z'den herhangi biri ve vt de hızın


dikdörtgen koordinatlarından herhangi biridir. (Si;- sembolü Kronecker deltası­
dır ve i = j olduğunda 1 ve i j olduğunda O'dır.) İlave terim, stres tensörü Su
köşegen elemanlarına r\' V • v ilave eder. Sıvı sıkıştınlam azsa V • v = O'dır ve bu
ilave terim görülmez. Dolayısıyla sıkıştırma sırasındaki iç kuvvetlerle b ir ilgisi
olmalıdır. Diğer bir deyişle tıpkı homojen esnek bir katiyı tanımlamak için iki
sabit gerektiği gibi, sıvıyı tanımlamak için de iki sabit gerekir, t] katsayısı daha
önce karşılaştığımız "sıradan" viskozite katsayısıdır. Buna ayrıca viskozitenin
ilk katsayısı ya da "kayma viskozite katsayısı" ve yeni t]' katsayısına da ikinci
viskozite katsayısı denir.
Şimdi, gerçek b ir akışkanın hareket denklemini elde etmek için Denk. (41.1)'e
yerleştirmemiz gereken birim hacimdeki viskoz kuvveti, /ViSk/ hesaplayalım.
Akışkanın küçük bir kübik elemanındaki kuvvet, bütün altı yüzündeki kuvvetle­
rin sonucudur. İkişer ikişer ele alırsak, streslerin türevlerine bağlı farkları ve
böylece hızın ikinci türevlerini elde ederiz. Bu hoştur, çünkü yine vektör denk­
lemine geri götürecektir bizi. Birim hacimdeki viskoz kuvvetin X; dikdörtgen ko­
ordinatı yönündeki bileşeni aşağıdaki şekilde yazılabilir:

^ dSa

(41.14)

Viskozite katsayılarının konumla değişimi genelde önemli değildir ve ihmal


edilebilir. Böylece birim hacimdeki viskoz kuvvet sadece hızın ikinci türevlerini
içerir. Bölüm 39'da b ir vektör denkleminde ikinci türevlerin olabileceği en genel
biçimin Laplace işlemi V • Vv = V2v içinde b ir terimin ve diveıjansın gradyanı
(V(V • v))içindeki b ir terimin toplamı olduğunu görmüştük. Denklem (41.14) r] ve
(r) + T]') katsayılarının toplamıyla tam da öyledir. Aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

/visk = r]V2v + (rj + 7/')V(V •v) (41.15)

Sıkıştınlmazlık durumunda V ■v = O'dır ve birim hacimdeki viskoz kuvvet ıfJ2v


olur. Birçok insan bunu kullanır; ancak b ir akışkan içinde sesin soğurulmasını
hesaplamak isterseniz ikinci terime ihtiyacınız vardır.
Artık gerçek bir akışkan için hareket denklemimizi tamamlayabiliriz. Denk­
lem (41.1)'e Denk. (41.15)'i yerleştirirsek, aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

Karmaşıktır, ancak doğanın işleyişi de öyledir.


Daha önce yaptığımız gibi girdaplılığı, fi = V x v, ilave ettiğimizde denklemi­
mizi aşağıdaki şekilde yazabiliriz:

p + il x v + = —Vp — pV(f> + r]V2v

+ (ri + >7')V(V • v)
Yine, etkiyen tek cisim kuvvetlerinin kütleçekim gibi korunumlu kuvvetler ol­
duğunu varsaymaktayız. Yeni terimin ne anlama geldiğini görmek için sıkıştırı-
lamaz akışkan durumunu ele alalım. Denklem (41.16)'nın bükümünü alırsak,
aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

^ - + V x ( t t x » ) = - i - V 2a (41.17)
at p
Sağdaki yeni terim haricinde, bu tıpkı Denk. (40.9) gibidir. Sağ taraf sıfır oldu­
ğunda, girdaplılığm akışkanla kaldığını söyleyen Helmholtz teoremini elde et­
miştik. Şimdiyse elimizde, doğrudan fiziksel sonuçlan olan ve sıfır olmayan g a ­
yet karmaşık bir sağ taraf var. Şimdilik V x (Cl x v ) terimini ihmal edersek, eli­
mizde b ir difüzyon (yayınım ) denklemi vardır. Yeni terimin anlamı ii girdaplı-
lığın akışkan içinde yayıldığıdır. Girdaplılıkta büyük b ir gradyan varsa, komşu
akışkana doğru yayılacaktır.
İşte bu terim duman halkasının yayıldıkça kalınlaşm asına yol açar. Aynca
bir duman bulutu içine "temiz" bir girdap (son bölümde tarif ettiğimiz cihazla
yapılan "dumansız" halka) gönderirseniz de ortaya çıkar. Buluttan çıktığında
bir miktar duman toplamış olacaktır ve içi boş b ir duman halkası kabuğu gö­
rürsünüz. iî'nın bir miktarı, girdapla beraber ileri doğru hareketini korurken,
dumanın içine doğru yayılır.

41-3 Reynolds sayısı


Şimdi de, yeni viskozite teriminin sonucu olarak akışkan akışının karakteri­
ni değiştiren özelliklerini tanımlayacağız. îki probleme detaylıca bakacağız.
Bunlardan biri b ir silindir etrafındaki akıştır. Daha önce bu akışı viskoz olm a­
yan akış kuramını kullanarak hesaplam aya çalışmıştık. Günümüzde viskoz
denklemlerin sadece birkaç özel durum için çözülebildiği ortaya çıktı. Dolayı­
sıyla şimdi size anlatacaklarımızın bazılan -deneysel modelin Denk. (41.17)'yi
sağladığını varsayarak - deneysel ölçümlere dayanmaktadır.
Matematiksel problem şudur: D çapında uzun bir silindirin etrafından ge­
çen sıkıştırılamaz viskoz bir akışkan için çözüm aramaktayız. Akış, uzak mesa­
felerde hızın sabit b ir hız, V diyelim (x eksenine paralel) ve silindirin yüzeyin­
deki hızın da sıfır olması koşuluyla Denk. (41.17) ve

il = V x v (41.18)
eşitliğiyle belirlenir. Dolayısıyla,

vx = vy = vz = 0 (41.19)

için aşağıdaki eşitliği yazarız:


2 + y22 _ D 2
X2

Böylece matematiksel problem i tamamen belirlemiş oluruz.


Denklemlere bakarsanız, problem için dört farklı parametre olduğunu gö­
rürsünüz: T), p, D ve V. Farklı Kler, farklı D 'ler vb için b ir dizi durum belirtm e­
miz gerekeceğini düşünebilirsiniz. Ancak durum bu değildir. Bütün farklı, olası
çözümler bir param etrenin farklı değerlerine karşılık gelir. Viskoz akış için
söyleyebileceğimiz en önemli genel şey budur. Bunun neden böyle olduğunu
görmek için viskozite ve yoğunluğun sadece özgül viskozitede, i)/p oranında gö ­
ründüğüne dikkatinizi çekeriz. Bu, bağım sız parametrelerin sayısını üçe indirir.
Şimdi de bütün mesafeleri sadece silindirin çapı D cinsinden ölçtüğümüzü v a r­
sayalım. Dolayısıyla, x, y, z terimlerini yeni x ', y ' ve z ' değişkenleriyle aşağıdaki
şekilde yazarız:
x = x'D , y = y 'D , z = z 'D

Böylece D, Denk. (41.19)'dan kalkar. Aynı şekilde, v = v 'V eşitliğini yazarak b ü ­


tün hızları V cinsinden ölçersek, V den kurtuluruz ve v ' de uzak mesafeler için
sadece l'e eşit olur. Boy ve hız birimlerimizi sabitlediğimizden, yeni zaman b i­
rimimizi D /V olarak yazabiliriz. Bu yüzden aşağıdaki eşitlik geçerlidir:

t= f ^ - (41.20)

Yeni değişkenlerimizle, Denk. (41.18)'deki türevler d/dx yerine (1 /D)d/dx' olur


ve bu böyle sürer. Böylece, Denk. (41.18) aşağıdaki biçime dönüşür:

n = V x r = - ^ V 'x i 7 '= - ^ f t ' (41.21)

Böylece ana denklemimiz (41.17) şu eşitliği verir:

+ V' x (iî' x v ' ) = — V'2ii'


dt pV D

Bütün sabitler, geleneği sürdürerek 1/32 şeklinde yazdığımız tek b ir çarpana sı­
kıştırılabilir:

3 l= — VD (41.22)

Bütün denklemlerimizin yeni birim lerle yazılm aları gerektiğini unutmazsak,


üsleri silebiliriz. Böylece akış için denklemlerimiz

4 p - + V x (f ix v ) = ^ - V 2iî (41.23)
(j V J i

il = V x v

olur. Bu denklemlerin ön koşullan da


v = 0
için
x2 + y 2 = 1/4 (41.24)
ve
vx = 1 vy = vz = 0

için
x2 + y 2 + z2 » 1
olarak ifade edilebilir.
Bunun fiziksel olarak ne anlam a geldiği çok ilginçtir. Örneğin, D ı çağındaki
bir silindir ve Vı hızı için akış problemini çözdüğümüzde ve farklı b ir akışkan
ile farklı b ir Dz çapı için akışı hesaplam ak istediğimizde, akış Reynolds sayısı­
nı veren V2 hızı için aynı olacaktır. Dolayısıyla, aşağıdaki eşitlikle bunu ifade
edebiliriz:

# 1 = — VıDı = 322 = — V2D 2 (41.25)


Vı İ2

Aynı Reynolds sayısına sahip iki durumda, akışlar, uygun ölçekli x', y ', z ' ve t'
cinsinden, aynı "görünecektir". Bu önemli b ir önermedir çünkü bir uçak kanadı­
nın etrafından geçen akışın davranışını belirlemek için b ir uçak yapmak ve üze­
rinde deney yapmak zorunda değiliz. Bunun yerine b ir modelini yapar ve aynı
Reynolds sayısını verecek hızı kullanarak ölçümleri yapabiliriz. Bu ilke saye­
sinde "rüzgâr tüneli" sonuçlarını küçük ölçekli uçaklara veya model tekneler
üzerindeki "model havuzu" sonuçlannı tam ölçekli nesnelere uygulayabiliriz.
Ancak unutmayın, bunu sadece akışkanın sıkıştırılabilirliğinin ihmal edilebil­
diği durum larda yapabiliriz. Öteki türlü devreye yeni b ir nicelik girer: ses hızı.
Farklı durum lar birbirine sadece V n in ses hızına oranı da ayrıca eşit olduğun­
da karşılık gelebilir. Bu orana M ach sayısı denir. Diğer b ir deyişle, ses hızına
yakın veya üstündeki akışlarda iki farklı durum sadece, hem M ach sayısı hem
de Reynolds sayısı eşit olduğunda birbirlerine eşit olur.
Şekil 41-4 Dairesel bir silindir için Reynolds sayısının bir fonksiyonu olarak sürüklenme katsayısı
CD.

41-4 Dairesel bir silindir etrafında akış


Silindir üzerinden düşük hızlı (neredeyse sıkıştırılamaz) akış problemine ge­
ri dönelim. Gerçek bir akışkanın niceliksel bir tanımını vereceğiz. Bu tür bir
akış hakkında bilmek isteyeceğimiz birçok şey vardır. Örneğin, silindir üzerin­
deki sürüklenme kuvveti nedir? Bir silindir üzerindeki sürüklenme kuvveti Şekil
41-4'te 32'nin bir fonksiyonu olarak çizilmiştir. Diğer her şey sabitken, 31 hava
hızı K'yle orantılıdır. Aslında çizilen şey sürüklenme katsayısı denilen, boyut­
suz b ir sayı olan ve D çap, l silindirin boyu ve p de sıvının yoğunluyken, kuvve­
tin ^pl^Dl'ye bölümü olan Cp'dir:

F
° D = \p V *D l

Sürüklenme katsayısı, akış içinde gayet karmaşık bir şeyler olduğuna dair bir
ipucu vererek gayet karmaşık bir şekilde değişir. Şimdi, Reynold sayısı için farklı
aralıklarda akışın doğasını tanımlayacağız, önce, Reynolds sayısı küçükken akış
gayet kararlıdır yani hız her yerde sabittir ve akış silindirin etrafından geçer gi­
der. Akış çizgilerinin esas dağılımıysa, potansiyel akıştaki gibi değildir. Biraz
farklı bir denklemin çözümleridir. Hız çok düşük olduğunda ya da eşdeğeri ola­
rak viskozite akışkanı bal kıvamına getirecek kadar yüksekse, bu durumda atalet
terimleri ihmal edilebilir ve akış aşağıdaki denklemle ifade edilebilir:

V2 n = 0

Bu denklem ilk olarak Stokes tarafından çözülmüştür. Stokes, aynı problemi ay­
rıca küre için de çözmüştür. Düşük Reynolds sayısını sağlayan koşullar altında
ilerleyen küçük b ir küreniz varsa, onu sürüklemek için gerekli kuvvet, a küre­
nin yarıçapı ve V de hızıyken, 6 m }aVdir. Bu çok yararlı b ir denklemdir; çünkü
Şekil 41-5 Dairesel bir silindir etrafında vis­
bize belirli bir kuvvetin etki ettiği küçük kir parçacıklarının (ya da küre olarak
koz (düşük hızlar] akış.
yakınlaştınlabilecek diğer parçacıkların) akışkan içinde nasıl hareket ettiğini
anlatır. Örneğin, b ir santrifüjde, b ir çökeltide veya b ir yayılmada. 32'nin l'den
küçük olduğu düşük Reynolds sayısı bölgesinde silindir etrafındaki v çizgileri
Şekil 41-5'te gösterilmiştir.
Şimdi akışkanın hızını, Reynolds sayısını l'd en büyük olacak hale getirirsek
akışın değiştiğini görürüz. Kürenin arkasında, Şekil 41-6(b)'de görüldüğü gibi
Şekil 41-6 Çeşitli Reynolds sayıları için bir silindirin etrafından akış.

bir dolaşım vardır. En küçük Reynolds sayısındayken bile orada b ir dolaşım


olup olmadığı ya da işlerin belli bir Reynolds sayısında aniden değişip değiş­
mediği hâlâ muammadır. Dolaşımın sürekli b ir şekilde büyüdüğü düşünülürdü.
Ancak şimdi b ir anda ortaya çıktığı düşünülmekte ve dolaşım ın K'yle arttığı ke­
sindir. Her durumda, Jl değeri için 10'dan 30'a kadar olan bölgede farklı bir
akış özelliği vardır. Silindir ardında bir çift girdap vardır.
Akış zamanla, 40 veya benzeri b ir sayıya yaklaştığımızda bozulur. Bir anda
hareketin niteliğinde tam b ir değişiklik olur. Olan şey, girdaplardan birinin
parçalanacak kadar uzaması ve akışkanların beraber ilerlemeye başlam asıdır.
Daha sonra akışkan, silindirin arkasında bükülür ve yeni bir girdap meydana
getirir. G irdaplar sırayla her b ir tarafta sökülür, dolayısıyla akışın anlık bir
görüntüsü kabaca Şekil 41-6(c)'de çizildiği gibidir. G irdaplar akımına "Karman
Şekil 41-7 Bir silindirin arkasındaki akıştaki "gir­
dap y o lıfn a ait Ludwig Prandtl'ın çektiği fotoğraf.

girdap yolu" denir. Daima 3i > 40 olduğu zaman görünürler. Böyle b ir akışın fo ­
toğrafı Şekil 41-7'de gösterilmiştir.
Şekil 41 - 6 (c) ve 41 - 6 (b) veya 41-6(a)'daki iki akış arasındaki fark düzende
nerdeyse tam bir farktır. Şekil 41 - 6 (a) veya (b)'de hız sabitken, Şekil 41-6(c)'de
hız herhangi bir noktada zamanla değişir. Şekil 41-4'te kesikli çizgiyle belirtti­
ğimiz 31 = 40'ın üzerinde hiç kararlı b ir çözüm yoktur. Bu yüksek Reynolds sayı­
ları için akış düzenli, döngüsel bir şekilde değişkenlik gösterir.
Bu girdapların nasıl meydana geldiğine dair fiziksel bir fikir edinebiliriz.
Bir silindirin yüzeyinde akışkan hızının sıfır olması gerektiğini ve yüzeyden
uzakta hızla arttığını biliyoruz. Girdap, akışkan hızındaki bu büyük yerel deği­
şimle yaratılır. Ana akım hızı düşük olduğunda, girdap için yaratıldığı yer olan
katı yüzeyin yakınındaki ince alanından daha büyük b ir girdap alanına yayıl­
mak için yeterli zaman vardır. Bu fiziksel betimleme, ana akım hızı veya 31 art­
tıkça akışın doğasında meydana gelecek b ir sonraki değişikliğe bizi hazırlaya­
bilir.
Hız gitgide arttıkça, girdabın daha büyük b ir akışkan bölgesine yayılmak
için zamanı azalır. Birkaç yüz Reynolds sayısına ulaştığımızda, girdap Şekil 41-
6 (d)'de görüldüğü gibi ince b ir şeridi doldurmaya başlar. Bu katmanda akış ka-
otik ve düzensizdir. Bu bölgeye sınır tabakası denir 31 arttıkça bu düzensiz akış
bölgesi gitgide daha uzağa yayılır. Türbülanslı bölgede hızlar çok düzensiz ve
"sesli"dir; ayrıca akış artık iki boyutlu değildir. Her üç boyutta da burkulur ve
döner. Hâlâ, türbülans hareketinin üzerine bindirilm iş düzenli değişken b ir h a­
reket vardır.
Reynolds sayısı daha da arttıkça, türbülanslı bölge akış çizgilerinin silindi­
ri terk ettiği -31 = 105 değerinin üzerindeki ak ışlarda- bir noktaya ulaşır. Akış
Şekil 41-6(e)'de gösterildiği gibidir ve "türbülanslı sınır tabakası"yla karşılaşı­
rız. Ayrıca sürüklenme kuvvetinde de büyük b ir değişiklik vardır; Şekil 41-4'te
gösterildiği gibi büyük b ir çarpanla düşer. Bu hız bölgesinde, sürüklenme kuv­
veti artan hızla beraber aslında azalır. Periyodikliğe dair çok az kanıt vardır.
Daha da büyük Reynolds sayılarında ne olur? Hızı daha da artırdığımızda,
anafor yine büyür ve sürüklenme artar. 31 = 107'ye kadar çıkan son deneyler
anaforda yeni bir periyodikliğin meydana geldiğini göstermekte. Bu ya bütün
anaforun büyük b ir hareketle ileri geri salınmasından ya da düzensiz sesli bir
hareketle beraber yeni b ir tür girdabın oluşmasından dolayıdır. Detaylar henüz
tamamen açık değildir ve hâlâ üzerinde deneyler yapılmaktadır.

41-5 Sıfır viskozite limiti


Şu ana kadar tanımladığımız akışların hiçbirinin, bir önceki bölümde b u l­
duğumuz potansiyel akış çözümü gibi olmadığını belirtmek isteriz. Bu, ilk b a ­
kışta çok şaşırtıcıdır. Sonuçta 31, l/r] değeriyle orantılıdır. Dolayısıyla 77 değeri­
nin sıfıra gitmesi 32'nin sonsuza gitmesine eşittir. Denklem (41.23)'teki büyük 31
değerinin limitini alırsak, sağ taraftan kurtulur ve son bölümdeki denklemleri
elde ederiz. Yine de, Jl = 107 değerine sahip yüksek türbülanslı bir akışın "kuru"
su denklemlerinden hesaplanan düzgün akışa yaklaştığına inanmakta güçlük
çekebilirsiniz. Jl sonsuza yaklaştıkça Denk. (41.23) tarafından belirlenen akım,
7] = 0 eşitliğini kabulüyle başlayarak elde ettiğimiz akımdan tamamıyla farklı
b ir çözüm sunabilir? Cevap çok ilginçtir. Dikkat ederseniz Denk. (41.23)'ün sağ
tarafında 1/Jl çarpı ikinci dereceden bir türev vardır. Denklemdeki herhangi
b ir türevden daha yüksek dereceli b ir türevdir. Her ne kadar 1/Jl katsayısı kü­
çükse de, yüzey yakınındaki uzayda fi'nın süratli değişimleri vardır. Bu süratli-
değişimler küçük katsayıyı telafi eder ve bu sayede çarpım artan Jl değeriyle sı­
fır a gitmez. V2iî'nın katsayısı sıfıra gittikçe çözümler sınırlayıcı durum a yak­
laşmazlar.
"İnce taneli türbülans nedir ve kendisini nasıl sürdürür? Silindirin kenarın­
da b ir yerde meydana gelen girdaplılık ardalanda nasıl bu kadar çok gürültü çı­
kartabiliyor?" diye merak edebilirsiniz. Cevap yine ilginçtir. Girdaplılık kendi
kendini büyütme eğilimindedir. Kayıp yaratan girdaplılık yayılımını b ir an için
unutursak, akış yasaları (daha önce gördüğümüz gibi) girdap çizgilerinin akışla
beraber v hızında taşındığını söyler, v'nin karmaşık akış örüntüsüyle bozulan
ve burkulan iî çizgilerini hayal edebiliriz. Bu, çizgileri b ir araya getirir ve hep­
sini birbirine karıştırır. Daha önce basit olan çizgiler düğümlenecek ve birbirle­
rine doğru çekileceklerdir. Birlikte daha uzun ve daha sıkı olacaklardır. Girdap-
lılığın şiddeti ve düzensizlikleri -a rtıla r ve eksiler- genelde artacaktır. Dolayı­
sıyla üç boyutta girdaplılığın büyüklüğü akışkan kıvrıldıkça artacaktır.
"Bu durumda potansiyel akışı ne zaman tatmin edici b ir kuram olur?" diye
sorabilirsiniz. îlk başta, türbülanslı bölgenin dışında, girdaplılığın yayılımla
girmediği yerde tatmin edicidir. Özel aerodinamik cisimler sayesinde türbü-
lanslı bölgeyi mümkün olduğunca küçük tutabiliriz. Dikkatlice tasarlanan uçak
kanatlarının etrafındaki akış neredeyse tamamen gerçek potansiyel akıştır.
(a) (b)
41-6 Couette akışı
Bir silindirin etrafındaki karm aşık ve değişken akışın niteliğinin özel olm a­
dığını ancak genelde birçok akış olasılığı gerçekleştiğini göstermek mümkün­
dür. Bölüm 41-1'de iki silindir arasındaki viskoz akış için b ir çözüm geliştir­
miştik ve sonuçları gerçekte olan bitenle karşılaştırabiliriz. Aralarındaki b o ş­
lukta yağ olan iki eş eksenli silindir alır ve yağda asılı kalacak şekilde ince
alüminyum tozu dökersek akışı görmek kolaylaşır. Dıştaki silindiri yavaşça
döndürürsek beklenmedik b ir şey olmaz; bkz. Şekil 41-8(a). Alternatif olarak,
içteki silindiri yavaşça döndürürsen çok çarpıcı b ir şey olmaz. Ancak, içerdeki
silindiri daha yüksek hızda döndürürsek b ir sürprizle karşılaşırız. Akışkan,
(c) (d) Şekil 41-8(b)'de gösterildiği gibi yatay şeritlere ayrılır, içerdeki silindir d u ra­
Şekil 41-8 İki şeffaf dönen silindir arasındaki ğanken, dışardaki silindir benzer bir hızda döndüğündeyse böyle b ir etkiyle
sıvı akış örüntüleri. karşılaşm ayız, içteki silindiri döndürmek ile dıştakini döndürmek arasında
nasıl b ir fark olabilir ki? Sonuçta Bölüm 41-1'de çıkardığımız akış örüntüsü
sadece a>b-ioa terimine dayanır. Cevabı Şekil 41-9'da gösterilen kesitlere baka­
rak anlayabiliriz. Akışkanın iç katmanları dıştakilerden daha hızlı hareket etti­
ğinde, dışarı doğru hareket etme eğilimindedirler. Merkezkaç kuvveti onları ye­
rinde tutan basınçtan daha fazladır. Bütün b ir katman düzgün olarak dışarı
ilerleyemez çünkü önlerinde dış katmanlar vardır. Şekil 41-9(b)'de gösterildiği
gibi hücrelere bölünmeli ve dolaşmalıdır. Tabanında sıcak hava bulunan b ir
odadaki konveksiyon akımları gibi, içteki silindir durağanken ve dıştaki silin­
dir yüksek bir hıza sahipken merkezkaç kuvvetleri her şeyi dengede tutan -bkz.
Şekil 41 -9(c) (tavanda sıcak hava bulunan bir odadaki g ib i)- b ir basınç gradyanı
meydana getirir.
Şimdi de içerdeki silindiri hızlandıralım. Önce şeritlerin sayısı artar. Aniden
şeritlerin, Şekil 41-8(c)'deki gibi, dalgalı hale geldiğini görürsünüz ve dalgalar
silindirin etrafında hareket eder. Bu dalgaların hızı kolaylıkla ölçülebilir. Yük­
sek dönme hızları için iç silindirin hızının 1/3'üne yaklaşırlar. Ve kimse bunun
M E R K E Z K A Ç KUVVETLERİ

(a) (b) (C)

M ERKEZKAÇ
KUVVETLERİ

Şekil 41-9 Akışın neden şeritlere ayrıldığı.

neden olduğunu bilmez. İşte b ir zorluk. 1/3 gibi basit b ir sayı ve açıklaması
yok. Aslında bütün bu dalga oluşumunun işleyişi çok da anlaşılamamıştır; yine
de kararlı laminer akıştır.
Şimdi de dıştaki silindiri -an cak zıt yönde- döndürmeye başlarsak, akış
örüntüsü parçalanm aya başlar. Şekil 41-8(d)'de çizildiği gibi dalgalı bölgeler ile
sakin bölgeler birbirlerini takip etmeye ve bir spiral örüntü ortaya çıkarmaya
başlarlar. Ancak bu "sakin" bölgelerde akış aslında gayet düzensizdir. Hatta ta­
mamen türbülanslıdır. Dalgalı bölgeler de düzensiz türbülanslı akış belirtileri
göstermeye başlarlar. Silindirler daha da hızlı döndürülürse, bütün akış kaotik
b ir şekilde türbülanslı hale gelir.
Bu basit deneyde birbirinden farklı akış bölgeleri gözlemledik ve hepsi de
basit denklemimizdeki tek b ir parametre 32'nin çeşitli değerlerinde saklıdır. D ö­
nen silindir sayesinde bir silindir etrafında gerçekleşen akışla ilgili birçok etki­
yi görebiliriz: Öncelikle kararlı b ir akış vardır; sonra zamanla düzenli, akıcı bir
şekilde değişen bir akış belirir ve son olarak akış tamamen düzensiz olur. Bü­
tün bu etkileri sakin b ir havada bir sigaradan yükselen dum anda görebilirsiniz,
önce çok düzgün kararlı b ir duman sütunu yükselir, sonra b ir dizi burkulm a­
larla duman parçalanm aya başlar ve sonunda düzensiz bir duman bulutu göz­
lemlenir.
Bütün bunlardan çıkarılacak esas ders, (41.23)'teki basit denklemler küme­
sinde çok büyük miktarda davranış çeşitliliğinin saklı olduğudur. Bütün çö­
zümler aynı denklemler içindir, sadece 01 değerleri farklıdır. Denklemlerde ek­
sik terim olduğunu düşünmemiz için neden yoktur. Tek karşılaştığımız zorluk,
çok küçük Reynolds sayıları -tam am en viskoz akış durum u- için onları analiz
edebilecek matematiksel yeterliliğimizin olmamasıdır. Bir denklem yazmış ol­
mamız akışkanların akışından büyüyü, gizemi veya onun şaşırtıcılığını ortadan
kaldırmaz.
Tek b ir parametreli basit b ir denklem sayesinde bu kadar değişkenlik
mümkünse, daha karmaşık denklemlerle ne kadar daha fazlası mümkündür kim
bilir! Belki de sarm al nebulaları ve yoğuşan, dönen ve patlayan yıldızları ve g a ­
laksileri tanımlayan temel denklem, neredeyse saf hidrojen gazının hidrodina­
mik davranışını açıklayan basit b ir denklemdir. Fiziğe dair yersiz korkulan
olan bazı insanlar sıklıkla hayat için bir denklem yazılam ayacağını söylerler.
Belki de yazabiliriz. Aslında aşağıdaki kuantum mekanik denklemini yazdığı­
mızda o denkleme yeterince yakınlaşmış olabiliriz:

Olguların karmaşıklıklarının onları tanımlayan denklemlerin basitliğinden ko­


layca ve çarpıcı b ir şekilde çıkabileceğini az önce gördük. Basit denklemlerinin
kapsamından habersiz olduklarından insanlar, sadece denklemlerin işe yara­
m ayacağını ve Tanrı'dan başka hiçbir şeyin dünyanın karmaşıklıklarını açıkla­
yam ayacağı sonucuna vardılar.
Su akışı için denklemleri yazdık. Deneyle, sonucu tartışmak için kullanaca­
ğımız b ir dizi kavram ve yakınlaştırma -g ird a p yolları, türbülans burgaçları,
sınır tabak aları- bulduk. Daha az benzer ve henüz deneyini yapamayacağımız
b ir durum da elimizde benzer denklemler olduğunda, denklemleri ilkel, aksak ve
karışık bir şekilde çözmeye çalışarak ne tür yeni niceliksel özelliklerin çıkabile­
ceğini veya denklemlerin sonucunda ne tür yeni niceliksel biçim ler oluşabilece­
ğini belirlemeye çalışırız. Örneğin, hidrojen gazından oluşan b ir top olan güneş
için denklemler lekeleri, yüzeyinde "prinç tanesi" yapısı, gaz bulutları, haleleri
olmayan b ir yıldızı tanımlamaktadır. Bütün bunlar gerçekten denklemlerin
içindedir, sadece onları nasıl çıkaracağımızı bulamadık.
Diğer gezegenlerde yaşam bulunam ayınca hayal kırıklığına uğrayacak in­
sanlar vardır. Ben öyle değilim. Ben her seferinde, gezegenler arası keşifler sa­
yesinde ortaya çıkacak ve bu kadar basit ilkelerle açıklanabilecek olguların
sonsuz çeşitliliği ve ilginçliğini hatırlamak, sevinmek ve şaşırm ak istiyorum.
Bilim öngörme yeteneğiyle sınanır. Dünyayı hiç ziyaret etmemiş olmasaydınız
gök gürültülü fırtınaları, volkanları, okyanus dalgalarını, Kuzey ışıklarını ve
renk cümbüşü gün batımını tahmin edebilir miydiniz? Her biri ölü o gezegen­
lerde -h e r biri aynı toz bulutundan doğmuş ve tamamen aynı fizik yasalarına
uyan o sekiz on kürede- neler olup bittiğini öğrenmek bizim için faydalı bir
ders olacaktır.
İnsan zekâsının b ir sonraki büyük uyanış dönemi, denklemlerin niceliksel
içeriğini anlamaya dair bir yöntem geliştirebilir. Bugün o aşam ada değiliz. Bu­
gün, su akış denklemlerinin iki dönen silindir arasında kedi merdiveni şeklinde
görünen türbülanslı yapıyı içerdiğini göremiyoruz. Bugün Schrödinger'in denk­
leminin kurbağaları, müzisyenleri veya ahlakı içerip içermediğini göremiyoruz.
Denklemin ötesinde Tanrı benzeri bir şeye ihtiyaç duyup duyamayacağımızı
söyleyemiyoruz. Bu yüzden her iki taraf da fikirlerini güçlü b ir şekilde savuna­
bilir.
42

EĞRİ UZAY

42-1 İki boyutlu eğri uzaylar


N ew ton'a göre her şey, her şeyi aralarındaki mesafenin karesiyle ters oran­ 42-1 İki boyutlu eğri uzaylar
tılı b ir kuvvetle çeker ve nesneler bu kuvvetlere onlarla orantılı ivmelenmelerle 42-2 Üç boyutlu uzayda eğrilik

tepki gösterirler. Bunlar Nevvton'ın evrensel kütleçekim ve hareket yasalarıdır. 42-3 Uzayımız eğridir
42-4 Uzay-zamanda geometri
Bildiğiniz üzere topların, gezegenlerin, uyduların, galaksilerin ve daha niceleri­
42-5 Kütleçekim ve eşdeğerlik ilkesi
nin hareketini belirlerler.
42-6 Kütleçekim alanında saatlerin hızı
Einstein'ın kütleçekim yasasına dair farklı bir yorumu vardır. Ona göre 42-7 Uzay-zamanın bükülmesi
uzay ve zaman -b e ra b e r uzay-zam an şekilde anılm alıdır- ağır kütlelerin yakı­ 42-8 Eğri uzay-zamanda hareket

nında eğrilir. Bu eğri uzay-zam anda nesnelerin "düz çizgiler" üzerinde gitmeye 42-9 Einstein'ın kütleçekim kuramı

çalışm aları da onların hareketini belirler. Bu karmaşık -çok karm aşık- bir fi­
kirdir. Bu bölümde açıklamak istediğimiz fikir de budur.
Konumuzun üç kısmı vardır. Biri kütleçekimin etkilerini içerir. Diğeri daha
önceden üzerinde durduğumuz uzay-zaman fikirlerini içerir. Üçüncüsü de eğri
uzay-zaman fikrini içerir. Konumuzu basitleştirmek için kütleçekim ve zamanı
b ir kenara koyacak ve sadece eğri uzayı tartışacağız. Diğer kısımlara sonra ge­
leceğiz, ancak şimdi eğri uzay fikrine -eğri uzayın ne anlama geldiğine, daha da
özel olarak Einstein'ın uygulam asında eğri uzayın ne anlama geldiğine- odak­
lanacağız. Bu bile üç boyutta yeterince zor bir şeydir. Dolayısıyla problemi da­
ha da basite indirgeyecek ve iki boyutta "eğri uzay" kelimelerinin ne anlama
geldiğini konuşacağız.
İki boyutlu eğri yüzey fikrini tam olarak anlayabilmek için, böyle b ir uzayda
yaşayan bir karakterin sınırlı bakış açısını özümsemeniz gerekir. Gözleri olm a­
yan b ir böceğin, Şekil 42-Î'deki gibi b ir düzlem üzerinde yaşadığını düşünelim.
Sadece bu düzlemde hareket edebilir ve "dış dünya"yı keşfedebileceğini bile­
mez. (Sizin hayal gücünüze sahip değildir.) Elbette benzerlikle akıl yürüteceğiz.
Biz üç boyutlu dünyada yaşıyoruz ve üç boyutlu dünyamızın dışında bir başka
yöne girmeye dair b ir hayal gücümüz yoktur; dolayısıyla bu şeyi benzerlik ku­
rarak düşünmeliyiz. Sanki bir düzlemde yaşayan böceklermişiz ve b ir başka
yönde uzay varmış gibi. Bu yüzden önce yüzeyde yaşayan ve oradan çıkamayan
b ir böceği inceleyeceğiz.
İki boyutta yaşayan böceğe dair b ir başka örnek olarak bir küre üzerinde
yaşayan bir böceği ele alalım. Şekil 42-2'de göründüğü gibi kürenin yüzeyinde
yürüyebilir, ancak "yukarı", "aşağı" veya "dışarı" bakamaz.
Şimdi de üçüncü b ir tür böceği ele alalım. O da diğerleri gibidir ve ilk böce­
ğimiz gibi bir düzlem üzerinde yaşar; ancak bu düzlem biraz gariptir. Düzlemin
farklı yerlerinde farklı sıcaklıklar vardır. Ayrıca böcek ve kullandığı bütün cet­
veller ısıtılınca genişleyen b ir malzemeden yapılmıştır. Cetvelini bir şey ölçmek
için bir yere koyduğunda cetvel hemen o yerdeki sıcaklığa uygun olarak geniş­
ler. Nereye b ir nesne -kendisini, b ir cetveli, b ir üçgeni veya herhangi b ir şeyi-
koyarsa koysun, o şey termal genişleme yüzünden uzar. Her şey sıcak yerlerde
soğuk yerdekilere göre daha uzundur ve her şey aynı genişleme katsayısına sa­
hiptir. Üçüncü böceğimizin yuvasına "elektrikli ocak" demiş olsak da aslında
merkezde soğuk ve kenarlara doğru gittikçe ısınan özel b ir tür elektrik ocağını
ele alacağız (Şekil 42-3).
Şimdi de böceklerimizin geometri çalışmaya başladığını düşünelim. Her ne
kadar kör olduklarını ve "dış" dünyayı göremediklerini düşünsek de ayakları ve
duyargalarıyla çok şeyler yapabilirler. Çizgiler çizebilirler ve cetveller yaparak
cek. gi” çizmek.

uzunlukları ölçebilirler. Öncelikle geometrideki en basit fikirle başladıklarını


düşünelim. İki nokta arasındaki en kısa çizgi olarak tanımlanan düz bir çizgi
yapmayı öğrensinler, ilk böceğimiz -bkz. Şekil 42-4- güzel çizgiler çekmeyi öğ­
renir. Peki ya küredeki böceğimiz? Şekil 42-5'te gösterildiği gibi iki nokta ara­
sında -kendisi iç in - en kısa mesafede b ir çizgi çeker. Bu bize b ir eğri gibi gözü­
kebilir ancak onun küreden çıkıp, "gerçekten" daha kısa b ir çizgi olup olm adığı­
nı kontrol etme şansı yoktur. K endi dünyasında çizdiği b ir başka herhangi çiz­
ginin kendi düz çizgisinden daima uzun olacağını bilir. Bu yüzden kendi düz
çizgisinin iki nokta arasındaki en kısa yay olmasını kabul edeceğiz. (Elbette o,
büyük b ir çemberin yayıdır.)
Şekil 42-6 Elektrikli ocak üzerinde "düz çizgi"
Son olarak, Şekil 42-3'teki böceğimiz de bize eğri gibi gözüken "düz çizgiler"
çekmek.
çizecektir. Örneğin, Şekil 42-6'daki A ile B noktalan arasındaki en kısa mesafe
şekilde görüldüğü gibi bir eğri olacaktır. Neden? Çünkü ocağın daha sıcak b ö l­
gelerine doğru gittikçe cetveller (bizim çok bilmiş bakış açımıza göre) uzar ve A
noktasından B noktasına gitmek için uç uca eklenmiş daha az "çubuk" gerekir.
Dolayısıyla onun için çizgi düzdür. Onun, dışarda b ir yerde üç boyutlu bir dün­
yada birinin farklı b ir çizgiye "düz" çizgi dediğini bilme ihtimali yoktur.
Analizlerimizin bundan sonrasının bizim bakış açımızdan değil, artık daima
bu özel yüzeylerdeki böceklerin bakış açısından olacağını anlamışsınızdır. Bu­
nu aklımızda tutarak, gelin geometrilerin geri kalanlannın nasıl göründüğüne
bakalım. Bütün böceklerin birbirine dik açıda iki çizgiyi kesiştirmeyi öğrendik­
lerini düşünelim. (Bunu nasıl yapabileceklerini siz çıkarabilirsiniz.) Böylece ilk
böceğimiz (dik b ir düzlemde olan) ilginç b ir gerçek keşfeder. A noktasında b a ş ­
layıp 100 metre uzunluğunda b ir çizgi çeker, sonra bir dik açıyla 100 metre
uzunluğunda b ir çizgi daha çeker, sonra b ir dik açıyla 100 metre uzunluğunda
üçüncü b ir çizgi çeker ve tekrar b ir dik açıyla dördüncü ve gene 100 metre
uzunluğunda b ir çizgi çekerse, Şekil 42-7(a)'da gösterildiği gibi, tam başladığı
yere döner. Bu onun dünyasının bir özelliği, "geometri"sinin gerçeklerinden b i­
(b) ridir.
Daha sonra ilginç bir şey daha keşfeder. Üç düz çizgiyle b ir üçgen yaptığın­
da, açıların toplamı 180°'ye, diğer b ir deyişle iki dik açının toplamına [Bkz. Şe­
kil 42-7(b)] eşittir.
Daha sonra çemberi keşfeder. Bir çember nedir? Bir çember şu şekilde yapı­
lır: Tek b ir noktadan birçok yöne doğru b ir sürü çizgi çeker ve o noktaya eşit
uzaklıkta birçok noktayı işaretlersiniz. Bkz. Şekil 42-7(c). (Bu şeyleri tanım lar­
ken çok dikkatli olmalıyız çünkü diğer böcek arkadaşlar için de aynı benzerlik­
leri kurabilmeliyiz.) Elbette b ir çember, b ir nokta etrafındaki b ir cetveli döndü­
(c) rerek elde ettiğiniz eğriye eşittir. Neyse, artık böceğimiz çemberler çizmeyi de
öğrendi. Sonra b ir gün çemberin çevresini ölçmek istedi. Birçok çemberi ölçtü­
ğünde çok açık bir ilişki bulur: Çemberin çevresi her zaman aynı sayı ile r yarı­
çapının (elbette bu merkezden eğriye olan uzaklıktır) çarpımıdır. Çevrenin yarı­
Şekil 42-7 Düz uzayda bir kare, üçgen ve da­ çapa oranı çemberin boyutundan bağım sız olarak hep aynıdır, yaklaşık
ire. 6,283'tür.
Şimdi de diğer böceklerin kendi geometrileri hakkında ne bulduklarına b a ­
kalım. Öncelikle, küredeki böcek b ir "kare" çizmeye çalıştığında ne olur? Y uka­
rıda verdiğim iz tarifi uygularsa, sonucun harcadığı emeğe değmediğini düşü-
Şekil 42-8 Bir küre üzerinde kare yapmaya Şekil 42-9 Elektrikli ocak üzerinde "kare" Şekil 42-10 Bir küre üzerindeki "üçgen"de
çalışmak. yapmaya çalışmak. üç 90°'lik açı olabilir.

nür. Şekil 42-8'deki gibi b ir şekil elde etmişti. Son vardığı nokta B, başlangıç
noktası A 'n ın üzerinde değildir. Kapalı b ir şekil hiç değildir. Elinize b ir küre
alıp, siz de deneyin. Benzer bir şey elektrikli ocaktaki dostumuzun da başına
gelir. Genişleyen cetvelleri yardım ıyla eşit uzunlukta ve birbirlerine dik açıda
dört düz çizgi çektiğinde Şekil 42-9'daki gibi b ir şekil elde eder.
Şimdi de her b ir böceğimizin dünyasında bir Öklit olduğunu ve onlara ge­
ometrinin nasıl olması "gerektiğini" anlattığını ve böceklerimizin onun dedikle­
rini küçük ölçekte kaba ölçümler yaparak onun dediklerini doğruladıklarını dü­
şünelim. Sonra daha büyük ölçekte daha doğru kareler çizmeye çalıştıklarında
bir şeylerin yanlış olduğunu keşfederler. Demeye çalıştığımız, sadece geometrik
ölçümler sayesinde bulundukları uzayla ilgili b ir şeylerin yanlış olduğunu keş­
federler. Eğri uzayı, geometrinin b ir düzlemde olmasını beklediğimizle aynı ol­
madığı uzay olarak tanımlarız. Bir kürenin veya elektrikli ocağın üzerindeki b ö ­
ceklerin geometrisi eğri uzayın geometrisidir. Öklit geometrisinin kuralları ge­
çerli değildir. Yaşadığınız dünyanın eğri olduğun anlamak için kendinizi düz­
lemden yukarı kaldırmanız gerekmez. Dünyanın b ir küre olduğunu anlamak
için etrafını dolaşmanız gerekmez. Bir küre üzerinde yaşadığınızı b ir kare çize­
rek anlayabilirsiniz. Kareniz çok küçükse, çok hassas hesaplam alar yapmanız
gerekir ancak kare büyükse ölçümü kabaca yapabilirsiniz.
Şimdi de bir düzlem üzerindeki üçgeni ele alalım. Açıların toplamı 180°'dir.
Küredeki dostumuz üçgenleri çok garip bulabilir. Örneğin, üçgenlerin üç dik açı­
sı olduğunu keşfedebilir. Evet, gerçekten de! Biri şekil 42-10'da gösterilmiştir.
Böceğimizin kuzey kutbundan başladığını ve ekvatora doğru dümdüz aşağı indi­
ğini düşünelim. Sonra b ir dik açıyla döner ve aynı uzunlukta mükemmel bir düz
çizgi daha çeker. Sonra bunu yine yapar. Seçtiği uzunlukla başlangıç noktasına
geri döner ve ilk çizgiyle dik açı yapar. Diğer b ir deyişle ona göre bu üçgenin üç
dik açısı olduğu ve toplamlarının 270 derece olduğu kesindir. Onun için üçgenin
iç açılarının toplamının daima 180 dereceden fazla olduğu ortaya çıktı. Aslında,
fazla miktar (bu özel durum için 90 derece) üçgenin sahip olduğu alanla orantılı­
dır. Küre üzerindeki üçgen çok küçükse, açılarının toplamı 180 dereceden biraz
daha fazladır sadece. Üçgen büyüdükçe fark da büyür. Elektrikli ocaktaki böcek­
ler de kendi üçgenlerini çizerken benzer zorluklarla karşılaşırlar.
Şimdi diğer böceklerimizin çemberler hakkında ne bulduklarına bakalım.
Çemberler çizmiş ve çevrelerini ölçmüş olsunlar. Örneğin, kürede yaşayan b ö ­
ceğimiz Şekil 42-11'deki b ir çember çizebilir ve çevresinin 2n çarpı yarıçaptan
daha küçük olduğunu bulabilir. (Bunu siz görebiliyorsunuz çünkü bizim üç b o ­ mek.
yutlu bakış açısı zekâmızla onun "yarıçap" dediğinin aslında çemberin gerçek
yarıçapından daha uzun b ir eğri olduğu açıkça ortadadır.) Küredeki böceğin
Öklit okuduğunu ve çemberin çevresi C'yi 27r'ye bölerek b ir yarıçap öngörmeye
çalıştığını düşünelim.
C
Böylece ölçülen yarıçapın öngörülen yarıçaptan daha büyük olduğunu bulurdu.
Konunun üzerine giderek bu farkı "artan yarıçap" diye tanımlayıp aşağıdaki
eşitliği yazabilir ve artan yarıçap etkisinin nasıl çember boyutuna bağlı oldu­
ğunu araştırabilir.
^ölçülen — ^öngörü — rartık (42.2)

Elektrikli ocak üzerindeki böceğimiz de benzer bir olguyu keşfederdi. Şekil


42-12'de gösterildiği gibi, elektrikli ocağın soğuk bölgesinde b ir çember çizdiği­
ni varsayalım. Onu çember çizerken izleseydik, çemberlerinin merkeze yakın­
Şekil 42-12 Elektrik ocak üzerinde çember
ken kısa ancak dışarı doğru gittikçe uzadığını görürdük. Elbette, böceğin bun ­
çizmek.
dan haberi yoktur. Çemberin çevresini ölçtüğünde cetvel her zaman uzundur,
dolayısıyla o da ölçtüğü yarıçapın öngördüğü yarıçaptan, C U n, büyük olduğu­
nu bulur. Elektrikli ocak böceği de "artan yarıçap etkisi" bulmuştur. Ve yine et­
kinin boyutu çemberin yarıçapına bağlıdır.
"Eğri uzay''ı şu bahsedeceğimiz geometrik hataların gerçekleştiği uzay o la­
rak tanımlayacağız: Üçgenin iç açılarının toplamı 180 dereceden farklıdır; çem­
berin çevresinin 27r'ye bölüm ü yarıçapa eşit değildir; kare çizme kuralı kapalı
b ir şekil ortaya çıkarmaz. Siz başka hatalar da düşünebilirsiniz.
iki farklı eğri uzay örneği verdik: küre ve elektrikli ocak. Elektrikli ocak üze­
rindeki sıcaklığın değişimini uzaklığa göre doğru b ir şekilde seçersek, iki g e­
ometrinin bire b ir aynı olacağını bilmek ilginçtir. Elektrikli ocaktaki böcek ile
küre üzerindeki böceğin aynı cevaplan elde etmesini sağlayabiliriz. Geometriyi
ve geometri problemlerini sevenler için bunun nasıl yapılabileceğini anlataca­
ğız. Cetvellerin (sıcaklıkla belirlenen) uzunluklarının b ir artı bir sabit çarpı
merkeze olan uzaklığın karesi olduğunu varsayarsanız, bu durum da elektrikli
ocağın geometrisinin bütün detaylarıyla' kürenin geometrisiyle aynı olduğunu
bulursunuz.
Elbette başka tür geometriler de vardır. Bir armut üzerinde yaşayan bir böce­
ği ele alabiliriz. Bir armudun bir yerinde daha keskin ve bir yerinde daha zayıf
eğriliği vardır, bu yüzden böceğin bir yerde çizdiği üçgenlerdeki artan açı bir
başka yerde çizdiği üçgenlerin artan açısına göre daha fazladır. Diğer bir deyişle,
uzayın eğriliği yerden yere değişebilir. Bu sadece fikrin genelleştirilmesidir.
Elektrikli ocak üzerinde uygun sıcaklık dağılımıyla da benzerlik kurulabilir.
Zıt tür farklılıklarla da sonuçlar ortaya çıkacağını gösterebiliriz. Örneğin
Şekil 42-13 Eyer şekilli bir yüzeyde "çember" yeterince büyük bütün üçgenlerin iç açılannın toplamının 180 dereceden daha
çizmek. az olduğunu bulabilirsiniz. Kulağa imkânsız gelebilir, ancak değildir. Öncelikle
merkezden uzağa doğru gidildikçe sıcaklığı düşen bir elektrikli ocağımız o la b i­
lir. Bu durumda bütün etkiler tersine döner. Bunu geometrik olarak bir eyerin
yüzeyinin iki boyutlu geometrisine bakarak da görebiliriz. Şekil 42-13'te çizil­
miş eyer şekilli yüzeyi düşünün. Şimdi yüzeyine, b ir merkezden aynı uzaklıkta
olan bütün noktaların kümesi olarak tanımlanan bir "çember" çizin. Bu çember,
b ir tarak etkisiyle yukarı ve aşağı salınan bir eğridir. Dolayısıyla çevresi
27rrölçüm denklemiyle hesaplanan değerden büyük olacaktır. Dolayısıyla C/2n
rölçüm'den daha büyüktür. "Artan yarıçap" eksi olur.

Küreler, armutlar ve benzeri yüzeylerin tamamı artı eğriliklerdir ve diğerle­


ri de eksi eğriliktir. Genelde, iki boyutlu bir dünyada bazı yerlerde artı ve bazı
yerlerde eksi eğrilikler olabilir. Genel olarak eğri yüzeyle demek istediğimiz Ök-
lit geometrisinin b ir tutarsızlıkla geçersiz hale gelmesidir. Eğriliğin düzeyi,
atık yançapla belirlendiğini diyelim, b ir yerden diğerine değişebilir.
Eğriliğe dair tanımımıza göre bir silindirin, şaşırtıcı şekilde, eğri olmadığını
söyleyebiliriz. Şekil 42-14'teki gibi, b ir böcek b ir silindir üzerinde yaşasaydı
üçgenlerin, karelerin ve çemberlerin hepsinin tıpkı b ir düzlemdekiyle aynı dav-
Şekil 42-14 İçe yönelik eğikliği bulunmayan
iki boyutlu uzay.
Sonsuzluktaki b ir nokta haricinde.
ranışa sahip olduğunu görürdü. Bunu sadece silindirin b ir düzlem üzerine açı­
larak şekillerin nasıl görüneceğini düşünerek görebiliriz. Bu durumda bütün
geometrik şekiller, aynı düzlemde oldukları şekle karşılık gelirler. Dolayısıyla
b ir silindir üzerinde yaşayan böceğin (silindirin tüm çevresini dolaşmadığını ve
sadece yerel ölçümler yaptığını varsayarak) uzayının eğri olduğunu keşfetmesi­
nin yolu yoktur. Teknik açıdan, bu uzayın eğri olmadığını düşünürüz. Daha
açık olarak konuşmak istediğimiz şey içe yönelik; sadece yerel olarak yapılan
ölçümlerle bulunabilen eğriliktir. (Bir silindirin içe doğru eğriliği yoktur.) Eins­
tein uzayımızın eğri olduğunu söylerken demek istediği buydu. Ancak biz henüz
eğriliği iki boyutta tanımladığımızdan, bu fikrin üç boyutta ne anlama geldiğini
görmek için ilerlemeliyiz.

42-2 Üç boyutlu uzayda eğrilik


Biz üç boyutlu uzayda yaşıyoruz ve üç boyutlu uzayın eğildiği fikrini ele
alacağız. "İyi de hangi yönde büküldüğünü nasıl hayal edebiliriz?" diyebilirsi­
niz. Aslına bakarsanız uzayın ne yönde büküldüğünü hayal edemeyiz çünkü ha­
yal gücümüz o kadar iyi değildir. (Belki de hayal gücümüzün yeterli olmaması
iyi b ir şeydir, böylece gerçek dünyadan çok da kopmamış oluruz.) Yine de, üç
boyutlu dünyamızın dışına çıkmadan b ir eğrilik tanım layabiliriz. İki boyutta
konuştuğumuz her şey, dışardan "içeri bakmak" zorunda kalmadan nasıl eğrilik
tanımı yapabileceğimize dair alıştırmalardı.
Dünyamızın eğri olup olmadığını, küre veya elektrikli ocak üzerinde yaşa­
yan birinin tanımlamasına benzer şekilde tanımlayabiliriz. Bu iki durumu b ir­
birinden ayırt edemeyebiliriz ancak onları düz uzaydan, sıradan düzlemden
ayırt edebiliriz? N asıl mı? Çok kolay: Bir üçgen yerleştirir ve açılarını ölçeriz.
Ya da büyük b ir çember çizer ve çevresiyle yarıçapını ölçeriz. Ya da yeterince
doğru kareler çizer veya b ir küp yapmaya çalışırız. Her durumda geometri y a­
salarının işleyip işlemediğine bakarız. İşlem iyorlarsa uzayımızın eğri olduğunu
söyleyebiliriz. Büyük bir üçgen yayar ve açılarının toplamının 180 dereceyi aş­
tığını görürsek, uzayımızın eğri olduğunu söyleyebiliriz. Ya da b ir çemberin öl­
çülen yarıçapı çevresinin 27r'ye ölçümüne eşit değilse, uzayımızın eğri olduğu­
nu söyleyebiliriz.
Üç boyut söz konusu olduğunda durumun iki boyuta göre daha zor olduğu­
nu fark etmişsinizdir. İki boyutta herhangi bir yerde belli b ir miktar eğrilik
vardır. Ancak üç boyutta eğriliğin birçok bileşeni olabilir. Bir düzleme bir üç­
gen yayarsak, üçgenin düzlemini farklı b ir yöne doğrulttuğumuzda farklı bir
cevap alırız. Ya da çember örneğini düşünelim. Bir çember çizdiğimizi ve bir
miktar artan yarıçap olacak şekilde C/2n denklemine uymadığını düşünelim.
Şimdi, Şekil 42-15'teki gibi dik açılarda b ir başka çember çizelim. Her iki çem­
ber için de artan yarıçapın olmasına gerek yoktur. Aslında b ir düzlemde bir
çember için artı artan ve diğer düzlemde eksi artan olabilir.
Belki de daha iyi bir fikriniz var: Üç boyutta bir küre kullanarak bütün bu \
bileşenleri atlatamaz mıyız? Küreyi, hepsi uzaydaki b ir noktaya eşit uzaklıktaki
noktalan ele alarak tanımlayabiliriz. Daha sonra kürenin üstüne çok ince ölçek­
N
li dikdörtgenlerden oluşan b ir örgü koyar ve bütün alan parçacıklanm üst üste Şekil 42-15 Farklı yönelim leri olan çember­
toplayarak yüzey alanını ölçebiliriz. Öklit'e göre toplam A alanı yarıçapın kare­ lerde artan yarıçap farklı olabilir.

sinin 47r'yle çarpımıdır; dolayısıyla "öngörülen yançapı" jA / 4 n olarak tanım la­


yabiliriz. Y ançapı, merkeze inen b ir delik açıp uzaklığı ölçerek de bulabiliriz.
Yine, ölçülen yarıçaptan öngörülen yarıçapı çıkartır ve aradaki farka artan ya­
rıçap diyebiliriz ki bu da eğriliğin yeterince tatmin edici b ir ölçütü olurdu.

Bunun avantajı çember veya üçgeni nasıl yönlendirdiğimizden bağım sız olm a­
sıdır.
Ancak b ir kürenin artan çapının bir de dezavantajı vardır; uzayı tam anla­
mıyla nitelendirmez. Çeşitli eğrilikler üzerinden ortalama alma etkisi olduğun­
dan, üç boyutlu dünyanın ortalama eğriliğini verir. Ancak, ortalama olduğun­
dan, geometriyi tanımlama problem ini tam olarak çözmez. Sadece bu numarayı
biliyorsanız, uzayın geometrisinin bütün özelliklerini öngöremezsiniz; çünkü
farklı yönelimlere sahip çemberlerle ne olacağını söyleyemezsiniz. Eksiksiz bir
tanım, her b ir noktada altı "eğrilik sayılan"nın belirlenmesini gerektirir. Elbet­
te matematikçiler bütün bu sayılan nasıl yazm alan gerektiğini bilirler. Bir gün
bir matematik kitabında onlan zarif ve yüksek seviyeli b ir biçimde nasıl yaza-
bileceğinizi görebilirsiniz, ancak şimdilik ne yazmaya çalıştığınızı kabaca b il­
mek iyi b ir fikirdir. Am açlanm ızın çoğu için ortalama eğrilik yeterli olacaktır.'

42-3 Uzayımız eğridir


Şimdi esas soruyu sormanın zamanı. Gerçekten mi? Diğer b ir deyişle içinde
yaşadığım ız üç boyutlu fiziksel uzay eğri midir? Uzayın eğri olabileceği ihtima­
lini kanıksayabilecek hayal gücüne kavuşunca, insan doğal olarak, gerçek dün­
yanın da eğri olup olmadığını merak ediyor. İnsanlar bunu bulm ak için çeşitli
geometrik ölçümler yaptılar ve herhangi b ir sapma bulam adılar. Diğer yandan
Einstein, kütleçekim üzerine akıl yürüterek uzayın eğri olduğunu keşfetti ve biz
de size eğriliğin miktarı için Einstein yasasını ve ayrıca o yasayı nasıl bulduğu­
nu anlatmak istiyoruz.
Einstein'a göre uzay eğrilm iştir ve nedeni de maddedir. (M adde aynı za­
manda kütleçekimin de nedenidir, kütleçekim ile eğrilik birbiriyle ilişkilidir.
Ancak buna daha sonra değineceğiz.) İşleri kolaylaştırmak adına maddenin, bir
yerden bir yere istediğiniz kadar yoğunluğunu değiştirebildiğiniz şekilde sü­
rekli dağıldığını düşünelim.f Einstein'm eğrilik için verdiği kural şudur; Uzayın
bir yerinde maddeyle dolu bir bölge varsa ve bu bölgeden içindeki madde yo­
ğunluğu p'nin sabit kalmasını sağlayacak kadar küçük b ir küre alırsak, kürenin
artan y ançapı kürenin içindeki maddeyle orantılıdır. Artan yarıçap tanımından
yola çıkarak aşağıdaki ifadeyi yazabiliriz:
Denklemdeki G kütleçekim sabiti (Newton'ın kuramından), c ışık hızı ve M
kürenin içindeki kütledir ve M = 47rprV3 şeklinde yazılabilir. Bu, uzayın ortala­
ma eğriliği için Einstein'm yasasıdır.

(42.3)

Örnek olarak dünyayı ele aldığımızı ve -integrallerle uğraşm am ak için- yo­


ğunluğun bir noktadan diğerine değiştiğini unuttuğumuzu varsayalım . Dünya­
nın çok dikkatlice yüzeyini ve sonra merkeze kadar b ir delik açarak yançapını
ölçtüğümüzü düşünelim. Yüzey alanını 4nr2'ye eşitleyerek öngörülen yançapı
elde edebiliriz. Öngörülen yançap ile ölçülen yançapı karşılaştırdığım ızda, ger­
çek yarıçapın ölçülen yançapı Denk. (42.13)'le belirlenen b ir miktar kadar aştı­
ğını görürdük. G/3C2 sabiti yaklaşık 2,5 x 10~29 cm bölü gram dır, dolayısıyla her
b ir malzeme gramı için ölçülen yançap 2,5 x 10_29cm kadar yanlıştır. Dünyanın
yaklaşık 6 x l0 27 gr olan ağırlığım da katarsak, dünyanın yançapının yüzey a la ­
nı için sahip olması gereken yançaptan 1,5 mm kadar fazla olduğunu görürüz.*
Aynı hesaplam ayı güneş için yaptığınızda, güneşin yarıçapının bir buçuk kilo­
metre daha uzun olduğunu bulursunuz.

' H iç eksik nokta bırakmamak için b ir ilave noktayı daha belirtm eliyiz. Eğik uzaya dair elekt­
rik li ocak m odelim izi üç boyuta taşım ak isterseniz, cetvelin uzunluğunun sadece onu k oy­
duğunuz yere değil ayrıca cetvelin konulduğu yerdeki yönelim ine de bağlı olduğunu düşün­
m elisiniz. Cetvelin uzunluğunun b a ğlı olduğu yere dayandığı durumun genelleştirilm esidir,
ancak aym durum kuzey-güney veya doğu-batı veya yukan-aşağı şeklinde ayarlandığında
da geçerlidir. Böyle b ir m odelle üç boyutlu uzayda herhangi b ir geom etriyi tem sil etmek is ­
terseniz bu genelleştirm eye ihtiyaç vardır, ancak iki boyut için gerekli değildir.
1 Kim se -E instein b ile - kütle noktasal olarak yoğunlaşırsa ne ya p ıla bileceğin i bilm iyor.
1 Yaklaşık olarak, çünkü yoğunluk v arsayd ığım ız gibi yançaptan b ağım sız değildir.
Yasaya göre dünyanın yüzey alanının üzerindeki ortalama eğrilik sıfırdır.
Ancak bu, eğriliğin tüm bileşenlerinin sıfır olduğu anlamına gelmez. Dünyanın
üzerinde hâlâ b ir miktar eğrilik olabilir ve hatta vardır. Bir düzlemdeki çember
için belirli yönelimlerde eğriliğin işareti farklı olabilir. İçinde hiç kütle olmayan
b ir kürenin üzerindeki ortalama eğrilik sıfırdır. Yeri gelmişken, eğriliğin çeşitli
bileşenleri ile b ir yerden b ir yere ortalama eğriliğin değişimi arasında b ir ilişki
olduğu da ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla her yerdeki ortalama eğriliği bilirseniz,
her b ir yerdeki eğrilik bileşenlerinin detaylarını çıkarabilirsiniz. Dünyanın için­
deki ortalama eğrilik yükseklikle değişir ve bunun anlamı dünyanın hem içinde
hem de dışında bazı eğrilik bileşenlerinin sıfırdan başka bir değere sahip olma­
sıdır. Kütleçekim kuvveti olarak gördüğümüz şey işte bu eğriliktir.
Bir düzlem üzerinde bir böcek olduğunu ve "düzlem"in üzerinde küçük ka­
barcıklar olduğunu düşünelim. Kabarcıkla karşılaşan böcek, uzayında küçük
yerel eğrilik alanları olduğunu düşünür. Bizde de üç boyutta aynı şey vardır.
Bir madde yığını üç boyutlu uzayda yerel b ir eğriliğe - b i r tür üç boyutlu kabar­
cığa- yol açar.
Düzlem üzerinde birçok yumru yaratırsak, kabarcıkların yanı sıra düzlemde
toplam bir eğrilik oluşabilir. Yüzey b ir küreye dönüşebilir. Evrenimizin dünya
ve güneş gibi madde yığınları dolayısıyla oluşan yerel kabarcıklar dışında net
b ir ortalama eğriliği olup olmadığını bilmek ilginç olurdu. Astrofizikçiler çok
uzak mesafelerdeki galaksilerin ölçümlerini yaparak bu soruyu cevaplandırm a­
ya çalışmaktadır, örneğin, uzak b ir mesafede küresel b ir kabuk içindeki galak­
silerin sayısı, kabuğun yarıçapına dair bilgimizle öngördüğümüz sayıdan fazla
çıkarsa, çok büyük b ir kürenin artan yarıçapına dair b ir ölçüm yapmış oluruz.
Böyle ölçülerle Evrenin ortalam ada düz mü yoksa yuvarlak mı olduğunu -b ir
küre gibi "kapalı" mı, yoksa b ir düzlem gibi "açık" m ı- anlamayı umut ediyoruz.
Bu konuya ilişkin tartışm aları duymuşsunuzdur. Tartışm alar sürmektedir, çün­
kü astronomik ölçümler hâlâ sonuçsuzdur. Deneysel veriler kesin bir cevap ve­
recek kadar hassas değildir. Ne yazık ki, büyük ölçekte Evrenimizin toplam
eğriliğin ne olduğu hakkında en ufak b ir fikrimiz yoktur.

42-4 Uzay-zam anda geom etri


Şimdi zaman hakkında konuşmalıyız. Özel görelilik kuramından bildiğiniz
üzere, uzayın ve zamanın ölçümleri birbirleriyle ilişkilidir. Uzayda bir şey olur­
ken, zamanın dahil olmadığını düşünmek delilik olur. Hatırlarsanız zamanın
ölçümü ne kadar hızlı hareket ettiğinize bağlıdır. Örneğin b ir uzay gemisinin
içindeki birisini izlerken, olayların onun için bizim için olduğundan daha yavaş
olduğunu görürüz. Uzay gemisindeki kişinin yolculuğa çıktığını ve bizim saat­
lerimize göre 100 saniye içinde döndüğünü düşünelim. Onun saatine göre gideli
sadece 95 saniye olmuş olabilir. Bizimkilere kıyasla saati -v e diğer bütün sü­
reçleri, örneğin kalbinin atm ası- daha yavaş işlemiştir.
Şimdi ilginç b ir problem i ele alalım. Kendinizi uzay gemisinde düşünün.
Belli b ir sinyalle yola çıkmanızı ve sonra b ir başka sinyali yakalamak için - d i ­
yelim ki bizim saatimize göre tam 100 saniye son ra- başlangıç noktasına geri
dönmenizi istediğimizi düşünün. Ve bu yolculuğu öyle b ir yapm alısınız ki, sizin
saatiniz mümkün olan en uzun geçen zamanı göstermelidir. N asıl hareket etme­
lisiniz? Yerinizde durmalısınız. Hareket ederseniz, saatiniz geri döndüğünde
100 saniyeden az zaman geçtiğini gösterecektir.
Şimdi de problem i biraz değiştirelim. A noktasında harekete başlayıp, B
noktasına ilerlediğinizi (noktaların her ikisi de bize göre sabittir) ve ikinci b ir
sinyali yakalamak için tam zamanında (bizim sabit saatimize göre tam 100 sa­
niye sonra) varmanız gerektiğini düşünelim. Yine bu yolculuğu saatinizde en az
muhtemel değeri görecek şekilde yapmanız istenmekte. N asıl yapardınız? Saati­
niz hangi yol ve zaman çizelgesinde ikinci noktaya vardığınızda en uzun geçen
zamanı gösterecektir? Sizin bakış açınıza göre en uzun süre, yolculuğu düz b ir
çizgi üzerinde düzgün hızla yaparsanız olur. Çünkü ilave herhangi b ir hareket
ve hızınıza ilave yüksek hızlar saatinizin daha yavaş çalışm asına neden olacak­
tır. (Zamandaki sapm alar hızın karesine bağlı olduğundan, b ir yerde daha yük­
sek bir hızla giderek kaybettiğinizi b ir başka yerde daha yavaş giderek kazana­
mazsınız.)
Bütün bunları uzay-zamandaki "düz çizgi" kavramını tanımlamak için kulla­
nabiliriz. Uzayda düz bir çizginin benzeri, uzay-zaman için sabit b ir yönde düz­
gün hızda harekettir.
Uzayda en kısa mesafe, uzay-zam anda en kısa süre alan mesafeye değil an­
cak en uzun süre alana karşılık gelmektedir. Bunun nedeni, görelilikte t terim­
lerine b ir şeyler olmasıdır. Bu durum da "düz çizgi" hareketi -"d ü z b ir çizgi b o ­
yunca düzgün hız"ın b enzeri- b ir saati bir zamanda b ir yere başka zamanda b ir
başka yere saatin en uzun süreyi okuyacağı şekilde götürmektir. Uzay-zam anda
düz çizgi için benzerlik tanımımız bu olacaktır.

42-5 Kütleçekim ve eşdeğerlik ilkesi


Artık kütleçekim yasalarını tartışmaya hazırız. Einstein daha önce geliştir­
diği görelilik kuramına uyacak b ir kütleçekim kuramı geliştirmeye çalışıyordu.
Kendisini doğru yasalara yönlendirecek çok önemli bir ilkeyi kavrayana kadar
çok zorlanmaktaydı. Bu ilke, b ir şeyin serbest düşüşü esnasında içindeki her
şeyin ağırlıksızmış gibi görünmesine dayanır. Örneğin, dünyanın yörüngesin­
deki b ir uydu serbest düşüş halindedir ve içindeki astronot kendini ağırlıksız
hisseder. Bu fikre, daha büyük açıklıkla ifade edildiğinde, Einstein'm eşdeğer­
lik ilkesi denir. Bütün nesnelerin, neden yapıldıklarından veya kütlelerinden
bağım sız olarak aynı ivmelenmeyle düştüğü gerçeğine dayanır. "Seyrüsefer" ha­
linde -serbest düşüşte- b ir uzay gemimiz ve içinde b ir astronotumuz varsa,
astronot ve gemi için geçerli yasalar aynıdır. Geminin ortasına giderse orada
kalır. Gemiye göre düşmez. "Ağırlıksız" derken demek istediğimiz şey budur.
Şimdi de ivmelenen b ir uzay gemisinde olduğunuzu düşünelim. Neye göre
¡yineleniyorsunuz? Sadece motorlarının çalıştığını ve serbest düşüş halinde ol­
madığını söylesek yeter. Ayrıca boş uzayda olduğunuzu ve dolayısıyla gemi
üzerinde hiç kütleçekim kuvveti olmadığını düşünün. Gemi "1 g" ivmesiyle iv-
meleniyorsa "taban"da ayakta durur ve normal ağırlığınızı hissedersiniz. Ayrı­
ca elinizdeki b ir topu düşürürseniz, top tabana doğru "düşer". Neden? Çünkü
gemi "yukarı" doğru ivmelenmektedir ancak top üzerinde bir kuvvet olm adığın­
dan o ivmelenmez ve geride kalır. Geminin içinde topun sanki aşağıya doğru "1
g" ivmesiyle ivmelenmesi var gibidir.
Şimdi bunu dünya yüzeyinde yerde duran bir uzay gemisindeki durumla
karşılaştıralım. Her şey aynıdır! Siz tabana doğru bastırılm aktasınız ve top da
1 givmelenmesiyle düşmektedir vb. Hatta yerdeki b ir uzay gemisinde mi oldu­
ğunuzu, yoksa boş uzaydaki uzay gemisinde mi olduğunuzu nasıl ayırt edebilir­
siniz? Einstein'm eşdeğerlik ilkesine göre sadece içerdeki şeylere dair ölçümler
yapıyorsanız bunu söylemenin hiçbir yolu yoktur!
Tam doğru olmak adına, bu sadece gemideki b ir nokta için geçerlidir. Dün­
yanın kütleçekim alanı tam anlamıyla düzgün değildir, dolayısıyla serbest dü ­
şüşteki b ir top farklı yerler biraz farklı -yön ve büyüklük değişiklikleri- ivme-
lenmelere sahip olacaktır. Ancak tamamen düzgün b ir kütleçekim alanı düşü­
nürsek, yerdeki uzay gemisi sabit ivmelenmeli bir sistemle bire b ir taklit edile­
bilir. Bu, eşdeğerlik ilkesinin temelidir.

42-6 Kütleçekim alan ın d a saatlerin hızı


Şimdi, eşdeğerlik ilkesini kütleçekim alanında olan garip b ir şeyi anlamak
için kullanacağız. Bir uzay gemisinde, kütleçekim alanında olmasını beklemedi­
ğiniz, b ir şeyin olduğunu göstereceğiz. Bir uzay gemisinin "baş” tarafına -"ö n "
ucuna- b ir saat ve tam benzeri b ir başka saati de, Şekil 42-16'da görüldüğü gibi
geminin "kuyruğu"na koyduğumuzu düşünelim. Saatlere A ve B diyelim. Gemi
ivmelendiği esnada bu iki saati karşılaştırırsak, baştaki saatin kuyruktakine
göre daha hızlı ilerlediğini görürüz. Bunu görmek için öndeki saatin her saniye
b ir flaş çaktığını ve sizin de kuyrukta oturup flaşların varm asını B saatinin tı­
kırtılarıyla karşılaştırdığınızı düşünelim. A flaş çaktığında geminin Şekil 42-
17'deki a konumunda ve flaş B saatine vardığında da b konumunda olduğunu
düşünelim. A ikinci flaşı çaktığında gemi c konumunda ve ikinci flaşın B saati­
ne vardığını gördüğünüzde de d konumunda olacaktır.
îlk flaş Lı mesafesini ve ikinci flaş da daha kısa olan L2 mesafesini kateder.
İkinci mesafe daha kısadır çünkü gemi ivmelenmektedir ve ikinci flaş çaktığın­
da daha yüksek b ir hıza sahiptir. İki flaş A saatinden b ir saniye arayla çakılmış
olsaydı, B saatine b ir saniyeden daha kısa b ir aralıkla varırlardı çünkü ikinci
flaş ilkinden daha kısa b ir mesafe kateder. Daha sonraki flaşlar için de aynı şey
geçerlidir. Dolayısıyla kuyrukta otururken A saatinin B saatinden daha hızlı ça­
lıştığı sonucuna varırsınız. Aynı şeyi tersinden yaparsanız - B flaş çakıp, siz
onu A 'd a gözlem leseydiniz- B saatinin A saatinden daha yavaş çalıştığı sonu­
cuna varırdınız. Her şey yerli yerine oturmaktadır ve burada hiç gizemli bir şey
yoktur.
Şimdi geminin dünyanın kütleçekiminde durağan halde olduğunu düşüne­
lim. A yn ı şey olur. Siz tabanda elinizde b ir saatle oturur ve yüksek raflardaki
b ir saati incelerseniz, o saat sizin saatinizden daha hızlı gidiyor gibi görüne­
cektir. "Ama bu yanlış. Zam anlar aynı olmalıdır. İvmelenme yoksa saatlerin
senkron dışı olması için b ir neden yok" diyebilirsiniz. Ancak olmalıdır, eşdeğer­
lik ilkesi eğer doğruysa. Einstein ilkenin doğru olduğunda ısrar etti ve cesaret­
le ve doğru b ir şekilde ilerledi. Bir kütleçekim alanında farklı yerlerdeki saatle­ Şekil 42-16 İki saatle birlikte ivmelenen bir
uzay gemisi.
rin farklı hızda ilerlemesi gerektiğini öne sürdü. Ancak biri diğerine göre hep
farklı hızda ilerliyormuş gibi görünüyorsa, o zaman şu ana kadar ilki göz önü­
ne alındığında diğeri farklı b ir hızda ilerlemektedir.
Artık saatler için, daha önce konuştuğumuz elektrikli ocak üzerindeki böce­
ğin elindeki cetvele bir benzerlik kurabiliriz. Değişik sıcaklıklarda cetvellerin,
böceklerin ve her şeyin uzunluğunun aynı şekilde değiştiğini, böylece elektrikli
ocak üzerinde ilerlerken cetvellerinin değiştiğini anlayamadıklarını düşünm üş­
tük. Kütleçekim alanındaki saatler için de aynı şey geçerlidir. Daha yüksek se­
viyeye çıkardığımız her şey daha hızlı gider gibi görünür. Kalp atışları hızlanır,
bütün süreçler daha hızlı işler.
Böyle olmasaydı, kütleçekim alanı ile ivmelenen b ir referans sistemi arasın­
daki farkı görebilirdiniz. Zamanın bir yerden bir yere değişkenlik göstereceği
fikrine alışmak zordur, ancak bu Einstein'ın kullandığı fikirdir ve -iste r inanın
ister inanm ayın- doğrudur. / \
/ \
Eşdeğerlik ilkesini kullanarak, b ir kütleçekim alanında b ir saatin hızının
yükseklikle nasıl değiştiğini hesaplayabiliriz. İvmelenen b ir uzay gemisindeki
iki saat arasındaki bariz farkı çalışmamız yeterlidir. Bunu yapmanın en kolay
yolu 1. Cilt, 34. Bölümde Doppler etkisi için bulduğum uz sonucu kullanmaktır.
O bölüm de -Bkz. Denklem (34.14)-bir kaynağın ve b ir alıcının göreli hızı v oldu­
ğunda, alınan frekans a>'nun yayılan w0 frekansına aşağıdaki şekilde bağlı ol­
duğunu bulmuştuk:
1 + v/c

l42-4’
Şekil 42-17'deki ivmelenen uzay gemisini düşünürsek, herhangi b ir anda yayıcı
ve alıcı eşit hızlarda ilerlemektedir. Ancak A saatinden B saatine ışık sinyalleri­ Şekil 42-17 Bir uzay gemisinin baş tarafındaki
saat, kuyruğundaki saate göre daha hızlı ilerli­
nin varm a süresinde gemi ivmelenmiştir. g ivmelenmeyi ve t de ışığın A 'dan
yo r gibi görünür.
B 'ye giderken katettiği H mesafesini geçtiği süreyi temsil ediyorsa, gt ilave hızı-
m kazanmıştır. Bu zaman H /c'ye çok yakındır. Dolayısıyla sinyaller B'ye vardı­
ğında, gemi hızını gH /c kadar artırmıştır. Alıcının, sinyal yayıcıdan çıktığı anda
yayıcıya göre hızı daima budur. Dolayısıyla Doppler kayması denklemi, Denk.
(42.4) için kullanmamız gereken hız budur. İvmelenmenin ve geminin boyunun
bu hızı c'den çok daha küçük kılacak kadar küçük olduğunu varsayarsak, vVc2
terimini ihmal edebiliriz. Böylece aşağıdaki ifadeyi elde ederiz:

6j = w0 ( l + ^ ) (42.5)

Dolayısıyla, H alıcı ile yayıcı arasındaki yükseklik farkıyken, uzay gemisindeki


iki saat için aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

(Alıcıdaki sıklık) = (Yayınlanma sıklığı) ^1 + (42.6)

Eşdeğerlik ilkesine göre, serbest düşüş ivmelenmesi g olan bir kütleçekim


alanında bulunan ve aralarında H kadar yükseklik bulunan iki saat için de
bu sonuç doğru olmalıdır.
Bu o kadar önemli b ir fikirdir ki, b ir başka fizik yasasından -enerjinin koru-
num undan-daha çıkarılabileceğini göstermek isteriz. Bir nesne üzerindeki küt­
leçekim kuvvetinin onun kütlesiyle orantılı olduğunu ve kütle ile toplam iç
enerji E arasında M = E/c1 ilişkisi olduğunu biliyoruz. Örneğin, bir çekirdeği b ir
başkasına dönüştüren nükleer tepkimelerin enerjilerinden bulunan çekirdek
kütleleri, atomik ağırlıklar sayesinde bulunan kütlelerle uyumlu olmalıdır.
En düşük enerji durumu E0 ve daha yüksek enerji durumu E x olan ve J?j du­
rumundan E0 durumuna ışık yayınlayarak inebilen bir atomu düşünelim. Işığın
frekansı co aşağıdaki şekilde hesaplanır:
hü) = E 1 - E 0 (42.7)

Şimdi yerde E 1 enerji durumunda bulunan b ir atom olduğunu ve onu H yük­


sekliğine çıkardığımızı düşünelim. Bunu yaparken m, = E ^ c 2 kütlesini kütleçe­
kim kuvvetine karşı taşıyarak iş yapmamız lazım. Yapılan işin miktarı aşağıda­
ki şekilde ifade edilebilir:

- Ş -g H (42.8)

Sonra atomun b ir foton yayınladığını ve daha düşük enerji durumu E0'ya dön­
düğünü düşünelim. Sonra da atomu yere geri taşıyalım. Dönüş yolunda kütle
E0/c?; aşağıdaki enerjiyi geri alırız:

gH (42.9)
Cr

Böylece yapılan net iş miktarını aşağıdaki denklemle hesaplayabiliriz:

AU = E '~ ---g H (42.10)


cr

Atom foton yayınladığında ü1, - E0 kadar bir enerji kaybetmiştir. Şimdi o fo ­


tonun yere indiğini ve soğrulduğunu düşünelim. Oraya ne kadar enerji taşımış
olur? Başta, E x- E0 kadar b ir enerji taşıdığım düşünebilirsiniz. Ancak enerji ko­
nm uyorsa bu doğru değildir. Yerde E x enerjisiyle başlamıştık. Sonda, yer sevi­
yesindeki toplam enerji düşük enerji durumundaki atomun E0 enerjisi artı fo ­
tondan gelen £fot0n enerjisidir. Bu arada, Denklem (42.10)'un ilave enerjisi
Af/yu da sağlam ak zorundaydık. Enerji konmuyorsa, yerde son durumdaki
enerji başladığım ız andaki enerjiden tam olarak yaptığımız iş kadar fazla olma­
lıdır. Dolayısıyla, aşağıdaki eşitliği elde etmeliyiz:

-^’foton + E 0 — E ı + A [7

Ya da b ir başka şekilde ifade edecek olursak:

-Efoton = (E1 - E0) + AU


Diğer b ir deyişle foton yere başladığı E x - E0 enerjisiyle değil, biraz daha fazla
enerjiyle varır. Yoksa b ir miktar enerji kaybolmuş olurdu. Denklem (42.10)'dan
elde ettiğimiz A U terimini Denk. (42.1 l)'e koyarsak, fotonun yere aşağıdaki
eneıjiyle vardığını buluruz:
gH\
- 'fo to n = (E t - E0) ( l + (42.12)

Ancak, ¿foton enerjisindeki b ir fotonun frekansı a> = E [oton/h'dır. Yayınlanan fo ­


tonun frekansına w0 -b u da Denk. (42.7) gereği (Et - E0)/h ifadesine eşittir- der­
sek, Denk. (42.12)'deki sonucumuz, bir fotonun yerde soğurulduğu andaki fre­
kansı ile yayınlandığı andaki frekansı arasındaki (42.5) ilişkisini verir.
Aynı sonuç bir başka şekilde de elde edilebilir. co0 frekansındaki b ir fotonun
eneıjisi E0 = ha>0 olarak ifade edilebilir. E0 enerjisinin görelilik kütlesi E0/cr2 ol­
duğundan fotonun kütlesi (durağan kütlesi değil) h(o0/ci2 olur ve dünya tarafın­
dan "çekilir". H yüksekliğinden düşerken (ftcoo/c2)#// kadar b ir ilave enerji kaza­
nır, diğer b ir deyişle yere aşağıdaki şekilde hesaplanabilen bir enerji miktarıyla
düşer:

E=hu>0( ı+ y9H\
(b)

Ancak düştükten sonra frekansı E/h olur, böylece Denk. (42.5)'in sonucunu yine
verir. Görelilik, kuantum fiziği ve enerji korunumu hakkındaki fikirlerimiz, an­
cak Einstein'ın kütleçekim alanındaki saatler hakkındaki öngörüsü doğruysa
bir arada uyum içinde olur. Örneğin, dünyanın yüzeyindeki 20 metrelik bir yük­
seklik farkı için frekanstaki farklılık sadece 1015'te ikidir. M össbauer etkisini
kullanarak bu farkın doğru olduğu deneysel olarak gösterilmiştir.- Einstein ta­
mamen haklıydı.
100 m

42-7 Uzay-zam anın eğriliği 100 sn


Şimdi de, az önce konuştuklarımızı eğri uzay-zam an fikriyle ilişkilendire-
lim. Daha önceden zamanın farklı yerlerde farklı hızlarda geçmesini elektrikli t

ocağın eğri uzayına benzetmiştik. Bu aslında benzerlikten ötedir, uzay-zaman


eğridir. Gelin, uzay-zam anda biraz geometri yapalım. İlk başta bu size garip
100 sn
gelebilir, ancak sıklıkla, mesafenin bir eksende ve zamanında da diğer eksende
olduğu uzay-zam an diyagram larını çizmiştik. Uzay-zam anda dikdörtgen çizme­
(d)
100 m
ye çalıştığımızı düşünelim. Şekil 42-18(a)'daki gibi //yüksekliğine karşı t zam a­
nının grafiğini çizmekle başlayalım . Dikdörtgenimizin tabanını çizmek için H x
100 sn
D
yüksekliğinde durağan b ir nesneyi alıp, dünya çizgisini 100 saniye boyunca ta­
kip edelim. Şeklimizin (b) kısmındaki t eksenine paralel BD çizgisini elde ederiz. t*

Şimdi de t = 0 zamanında birinci nesnenin 100 metre üzerindeki bir başka nes­
neyi ele alalım. Şekil 42-18(c)'deki A noktasında başlar. Şimdi A noktasındaki
100 sn C C/
bir saatle ölçülecek şekilde 100 saniye boyunca çizgisini takip edelim. Şeklin (d)
kısmında gösterildiği gibi A noktasından C noktasına gider. Ancak iki yüksek­
(e) 100 m
likte zaman farklı hızlarda ilerlediğinden - b i r kütleçekim alanı olduğunu var­ 100 m

sayıyoruz- C v e D noktaları eşanlı değildir. Kareyi tamamlamaya çalışmak için, 100 sn


Şekil 42-18(e)'deki gibi, aynı anda D noktasının 100 metre üzerinde bulunan C '
noktasına b ir çizgi çekmeye çalışsak bile parçalar uyuşmaz. İşte, uzay-zaman
eğri derken demek istediğimiz budur.
Şekil 42-18 Uzay-zamanda bir dikdörtgen çiz­
meye çalışmak.
42-8 Eğri uzay-zam anda hareket
Şimdi ilginç b ir bulmacayı ele alalım. Şekil 42-19'da görüldüğü gibi dünya­
nın yüzeyinde bulunan iki saat, A ve B, olsun. A saatini bir H yüksekliğine kal­
dıralım, orada bir süre tutalım ve B saati tam 100 saniye ilerlediğinde yere in­
direlim. Bu durum da A saati 107 saniye ilerlemiş olur, çünkü havadayken daha
hızlı ilerlemekteydi. İşte bulm aca burada. A saatini, yere döndüğünde B saati
100 saniye ilerlemiş olacak şekilde, en uzun geçen zamanı gösterecek şekilde
nasıl hareket ettirebiliriz? Buna, "Bu kolay. A saatini mümkün olduğunca yuka-

R. V. Pound ve G. A. Rebka, Jr., Physical R eview Letters, 4. Cilt, s. 337 (1960).


n kaldırırız. Orada olabildiğince hızlı çalışacaktır ve böylece döndüğümüzde en
geç zamanı gösterecektir" cevabını verebilirsiniz. Yanlış. Bir şeyi unuttunuz:
yukarı çıkıp sonra aşağı dönmek için sadece 100 saniyemiz var. Çok yükseğe çı­
karsak, 100 saniyede oraya varmak ve sonra geri dönebilmek için çok hızlı git­
memiz gerek. Ayrıca saatlerin yj 1 — v 2/c2 faktörü kadar yavaşlamasını sağla­
yan özel görelilik etkisini de unutmamalısınız. Bu görelilik etkisi A saatinin B
saatine göre daha az zam an ölçmesine yol açar. Dolayısıyla elimizde b ir tür
oyun var. A saatiyle sabit durursak 100 saniye okuruz. Küçük b ir yüksekliğe ya­
vaşça çıkar ve sonra yine yavaşça inersek 100 saniyeden çok az daha fazla bir
zaman ölçeriz. Biraz daha yükseğe çıkarsak belki biraz daha fazla zaman ölçe­
riz. Ancak çok yükseğe çıkacak olursak, oraya gitmek için çok hızlı olmamız ge­
rekir ve bu yüzden saati 100 saniyeden az ölçecek kadar yavaşlatırız. Yüksekli­
ği zamana karşı nasıl ayarlam alıyız ki -n e kadar yükseğe ve ne hızda çıkmalıyız
ki, B saati 100 saniye ölçtüğünde yere geri dönmüş o la lım -A saatinde olası en
uzun zaman ölçümünü elde edelim?
Cevap: Bir topu havaya, dünyaya tam olarak 100 saniyede dönecek şekilde,
ne kadar hızlı atmamız gerektiğini bulun. Topun hareketi -h ızlı yükseliş, ya­
vaşlama, durma ve aşağıya inm e- topa bağlanm ış bir saatin en uzun zamanı
okuması için gerekli harekettir.
Şimdi biraz daha farklı b ir oyunu ele alalım. Aralarında belli bir mesafe
olan, dünya üzerindeki A ve B noktalarını düşünelim. Daha önceden oynadığı­
mız düz çizgi oyununu oynayalım. A noktasından B noktasına - b i r sinyalle A
noktasından çıktığımızı ve B noktasındaki bir saat tam 100 saniye ölçtüğünde B
noktasına vardığım ızı düşünelim - hareket eden saatimiz en uzun süreyi ölçecek
şekilde nasıl gitmemiz gerektiğini bulalım. "Daha önce yapılm ası gerekenin, B
noktasına tam 100 saniye sonra varacak şekilde düzgün bir hızla düz bir çizgi
üzerinde ilerlemek olduğunu bulmuştuk. Düz b ir çizgi boyunca gitmezsek daha
süratli gitmek zorunda kalırız ve saatimiz yavaşlar" diyeceksiniz. Ancak b ir da­
kika bekleyin! Daha önce kütleçekimi hesaba katmamıştık. Önce biraz yukarı
doğru eğri b ir yolu takip etmek ve sonra aşağı inmek daha iyi değil inidir? Böy­
lece b ir süre yüksekte dururuz ve saatimiz daha hızlı ilerlemez mi? Elbette öyle.
Hareket eğrisini, hareket eden saat için geçen zamanın en yüksek olacak şekilde
ayarlam aya dair matematik problem ini çözerseniz hareketin, Şekil 42-19'daki
gibi, b ir parabol olduğunu -kütleçekim alanında serbest balistik yol üzerinde
Şekil 42-19 Düzgün bir kütleçekim alanında
sabit bir geçen zaman için maksimum kendi hareket eden b ir şeyin izlediği y o lu - bulursunuz. Dolayısıyla b ir kütleçekim
zamanlı yörünge bir paraboldür. alanındaki hareket yasası şu şekilde ifade edilebilir: Bir yerden diğerine hare­
ket eden bir nesne, taşıdığı saat diğer olası yollara göre en uzun süreyi göste­
recek şekilde hareket eder. Elbette, aynı başlangıç ve bitiş koşullarıyla. Hareket
eden b ir saatin ölçtüğü zaman sıklıkla "kendi zamanı" olarak isimlendirilir.
Serbest düşüşte yol, b ir nesnenin kendi zamanını en yükseğe çıkarır.
Bakalım bütün bunlar nasıl işliyor. Hareket eden b ir saatin artan zamanı­
nın aşağıdaki ifade olduğunu belirten Denk.(42.5)'le başlayalım :

0)0911 (42.13)
c2
Bunun yanında, hız için ters işaretli bir düzeltme olduğunu hatırlayalım. Bu et­
ki için aşağıdaki ifadenin doğru olduğunu biliyoruz:

(1) = 0>çyJ 1 —v 2/ c 2

Her ne kadar bu ilkenin herhangi b ir hız için doğru olduğunu bilsek de, hızların
c'den çok daha düşük olduğu b ir örneği ele alalım. Bu durum da bu denklemi
(o = w0(l - v2/2c2)

şeklinde ve saatimizin hızındaki hatayı da aşağıdaki şekilde yazabiliriz:


(42.13) ve (42.14)'teki iki terimi birleştirdiğim izde aşağıdaki eşitliği elde ederiz:

A i d = Ş ^ H - y ) (42.15)

Hareket eden saatimiz için böyle b ir frekans kayması, sabit saatimizde dt za­
manını ölçtüğümüzde hareket eden saatin aşağıdaki zamanı ölçeceği anlamına
gelir.

dt 1 JO L-IL (42.16)
Ve2 2c2
Yol üstündeki artan zaman, ilave terimin zamana göre integralidir, yani

v2

ve bunun maksimum olması beklenir.


g H terimi, kütleçekim potansiyeli olan <p terimidir. Her şeyi, m nesnenin
kütlesiyken, -m c 2 sabit çarpanıyla çarptığımızı düşünelim. Sabit, maksimum
için olan koşulu değiştirmeyecektir ancak eksi işareti maksimumu minimuma
çevirecektir. Bu durum da Denk. (42.16)'ya göre nesne aşağıdaki eşitliği sağlaya­
cak şekilde hareket eder:

(m v 2 \

/ I — ----- mef) I dt = b ir minimum (42.18)

intégral şimdi, kinetik ve potansiyel enerjilerinin farkıdır. 2. Cilt, 19. Bölüme


bakarsanız, en az eylem ilkesini tartışırken, herhangi b ir potansiyelde b ir nes­
ne için Newton yasalarının tam da Denk. (42.18) şeklinde yazılabileceğini gös­
termiştik.

42-9 Einstein'ın kütleçekim kuram ı


Einstein'ın hareket denklemleri -eğri uzay-zam anda kendi zamanının mak­
simum olması gerektiği- düşük hızlar için Nevvton yasalarıyla aynı sonucu ve­
rir. Dünya etrafında dolaşırken Gordon Cooper'ın saati, onun uydusunun dola­
şabileceği herhangi bir yoldakine göre daha geç bir zamanı gösteriyordu."
D olayısıyla kütleçekim yasası, uzay-zam an geometrisinin fikirlerinin te­
rimleriyle şu dikkate değer şekilde ifade edilebilir. Parçacıklar daima en uzun
-uzay-zam anda "en kısa mesafeye" benzer b ir nicelik- kendi zamanında hareket
ederler. Bu kütleçekim alanında hareket yasasıdır. Bunu bu şekilde ifade etme­
nin avantajı, koordinatlara veya durumu tarif edecek bir başka yola dayanma-
masıdır.
Şimdi yaptıklarımızı özetleyelim. Size kütleçekim için iki yasa sunduk:

(1) M adde var olduğunda uzay-zaman geometrisinin nasıl değiştiği. Diğer


b ir deyişle, Denk. (42.3)'le ifade edilen, artan yarıçap cinsinden ifade
edilen eğriliğin kürenin içindeki kütleyle orantılı olduğu.

(2) Sadece kütleçekim kuvvetleri olduğunda nesnelerin nasıl hareket ettiği.


Dolayısıyla, nesnelerin iki uç koşul arasında kendi zamanları maksi­
mum olacak şekilde hareket ettiği.

Bu iki yasa daha önce gördüğümüz yasa çiftlerine benzer. Daha önce b ir kütle­
çekim alanındaki hareketi Nevvton'm ters kare kütleçekim yasası ve onun hare­
ket yasalarıyla tarif etmiştik. Şimdi (1) ve (2) numaralı yasalar onların yerlerini
alır. Yeni yasalarım ız elektrodinamikte gördüklerimize de karşılık gelir. Orada,

Aslım söylemek gerekirse, sadece bölgesel maksimumdur. Kendi zam anının herhangi b ir ya­
kın yoldan daha büyük olduğunu söylem eliydik, örn eğin dünyanın etrafındaki eliptik b ir
yörünge için kendi zamanı, büyük b ir yüksekliğe fırlatıla n v e yere geri düşen b ir nesnenin
balistik yolundan daha uzun olmak zorunda değildir.
yükler tarafından meydana getirilen alanları belirleyen yasa -M a x w e ll denk­
lem leri- vardı. "Uzay"ın niteliğinin yüklü b ir m adde varlığında nasıl değiştiğini
belirtir ki, (1) num aralı yasa da kütleçekim için aynısını yapar. İlaveten, alan­
larda parçacıkların nasıl hareket ettiğine dair b ir yasa, d (m v )/d t = q (E + v x B),
vardı. Bu da, kütleçekim için, (2) numaralı yasayla karşılanır.
(1) ve (2) numaralı yasalar -gerçi çoğu zaman çok daha karmaşık matematik­
sel b ir biçimde ifade edilmiş şekilde görürsünüz- Einstein'm kütleçekim kura­
mının tam bir ifadesidir. Yine de b ir ilave yapmalıyız. Bir kütleçekim alanında
zaman ölçeklerinin değiştiği gibi, uzunluk ölçekleri de değişir. Hareket ettirdi­
ğiniz zaman cetvellerin uzunlukları değişir. Uzay ve zaman birbirine öyle geç­
miştir ki, zamanla ilgili bir şey olduğunda bunun bir şekilde uzaya yansımama­
sı imkânsızdır. En basit örneği ele alalım: Dünyanın yanından geçmektesiniz.
Sizin bakış açınızdan “zaman", bizim bakış açımıza göre kısmen uzaydır. Dola­
yısıyla uzayda da değişiklikler olmalıdır. Maddenin varlığında bükülen bütün
uzay-zam andır ve sadece zaman ölçeğinde bir değişiklikten daha karmaşıktır.
Bununla birlikte, uzayın eğriliğine dair bu kuralın sadece birinin bakış açısına
göre değil, herkesin bakış açısına göre doğru olduğunun anlaşılm ası şartıyla
Denk. (42.3)'te sunduğumuz kural kütleçekim yasalarım bütünüyle belirlemeye
yeterlidir. Bir kütlenin yanından geçen biri, onun kendisi yanından geçerkenki
hareketi için hesapladığı kinetik enerji yüzünden farklı bir kütle içeriği görür
ve enerjiye karşılık gelen kütleyi de hesaba katmalıdır. N asıl hareket ediyor
olursa olsun, b ir kimse bir küre çizdiğinde artan yarıçapı G/Oc2) çarpı kürenin
içindeki toplam kütle (ya da daha iyisi, G/(3c4) çarpı toplam içerdiği enerji) ola­
rak bulacağı şekilde kuram düzenlenmelidir. Bu yasanın -(1 ) num aralı yasanın-
herhangi b ir hareketli sistemde doğru olması kütleçekime dair en büyük yasa­
lardan biridir ve Einstein'm alan denklemi olarak isimlendirilir. Diğer büyük
yasa da (2) num aralı yasadır -nesnelerin kendi zamanlarının maksimum olaca­
ğı şekilde hareket etm eleri- ve Einstein'm hareket denklemi olarak isim lendiri­
lir.
Bu yasaları Newton yasalarıyla karşılaştırm ak veya elektrodinamikle ilişki-
lendirmek için tamamen cebirsel b ir biçimde yazmak matematiksel olarak zor­
dur. Ancak bugün kütleçekim fiziğine dair çoğu eksiksiz yasalarım ız bu şekilde­
dir.
Ele aldığımız basit örnekte New ton mekaniğiyle tam uyum içinde olsalar da,
her zaman böyle değildir. Einstein tarafından çıkarılan üç farklılık deneysel
olarak ispatlanmıştır: M erkür'ün yörüngesi sabit b ir elips değildir; bir yıldızın
güneş yakınından geçen ışığı, düşündüğünüzden iki kat fazla sapar ve saatlerin
hızlan kütleçekim alanındaki konumlarına dayanır. Einstein'm öngörüleri
Newton mekaniğindeki fikirlerle çeliştiği zaman, doğa her zaman Einstein'm
yanında olmuştur.
Şimdiye kadar söylediğimiz her şeyi şu şekilde özetleyelim. Birincisi, zaman
ve uzaklık oranlan onlan uzayda ölçtüğünüz yer ve zamana bağlıdır. Bu, uzay-
zamanın eğildiğine dair ifadeyle eşdeğerdir. Bir kürenin alanını ölçüp, JA/An
denklemiyle bir yançap öngörebiliriz; ancak ölçülen gerçek yançapın öngörü­
len y an çap a göre kürenin içindeki toplam kütleyle (sabit G/Seldir) orantılı b ir
artanı olacaktır. Bu uzay-zamanın eğriliğinin tam derecesini düzeltir. Ve eğri­
lik, maddeye kimin baktığından veya maddenin nasıl hareket ettiğinden bağım ­
sız aynıdır. İkincisi, parçacıklar bu uzay-zamanda "düz çizgiler" (maksimum
kendi zaman yolları) üzerinde ilerler. Bu, Einstein'm kütleçekim y asalan n a dair
denklemlerin içeriğidir.
DİZİN

A Alan çizgileri, 4-11


"Acayip" parçacıklar, 8-7 Alan enerjisi, 27-1
"Acayiplik" sayısı, 1-2-9 Nokta yükün, 28-1
Acayiplik, III-11-12 Alan indisi, 29-5
Korunumu, III-11-12 Alan iyon mikroskopu, 6-14
Açı Alan şiddeti, 1-4
Brevvster, 1-33-6 Alan, 1-14-7
Gelme, 1-26-3, 33-1 Elektrik, 1-2-4,1-12-7, 1-2, 6-1, 7-1
Yalpalam a, 34-4, III-34-4 Elektromanyetik, 1-2-2,1-2-5,1-10-9
Yansıma, 1-26-3, 33-1 Elektrostatik, 5-1, 7-1
Açısal frekans, 1-21-3,1-29-2,1-49-3 örgünün, 7-10
Açısal hız, 1-18-3 Akı vektörü, 3-2
Açısal momentum, 1-7-7, 1-18-5, 1-20-1,111-18­ Kütleçekim, 1-12-8,1-13-8
1,111-20-14 Kovuktaki, 5-8
Bileşenleri, III-18-14 Manyetik, 1-12-9, 1-2, 13-1, 14-1
Dairesel kutuplanmış ışığın, 1-33-10 Kararlı akımların, 13-3
Korunumu, 1-4-7 Mıknatıslanma, 36-7
Katı b ir cismin, 1-20-8 Yüklü b ir iletkenin, 6-8
Yörüngesel, I I I -19-1 İletkenin, 5-7
Adenin, 1-3-6 Göreli elektrik, 13-6
Adyabatik genişleme, 1-44-5 Göreli manyetik, 13-6
Adyabatik mıknatıssızlaştırma, 35-9, III-35-9 Skaler, 2-2
Adyabatik sıkıştırma, 1-39-5 Üst üste binme, 1-12-9
Akı kuralı, 17-1 İki boyutlu, 7-2
Akı, 4-7 Vektör, 1-4, 2-2
Bir vektör alanının, 3-2 Alıcı, I I I -14-5
Elektrik, 1-4 Alınganlık
Enerji, 27-2 Elektrik, 10-4
Akım Manyetik, 35-7, III-35-7
Amper, 36-2 Alniko V, 36-11,37-10
Atomik, 13-4, 32-4, 36-2 Alternatif akım devreleri, 22-1
Eddy, 16-6 Alternatif akrm üreteci, 17-6
Elektrik, 13-1 Altrgen örgü, 30-7
Atmosferdeki, 9-2 Amonyum mazeri, III-9-1
Uyarılmış, 16-5 Amonyum molekülü, III-8 -1 1
Akım yoğunluğu, 13-1 Durumu, III- 9-1
Akış Amper akımı, 36-2
Sıvı, 12-8 Amper Yasası, 13-3
Isı, II-2 -8 f, II-12-2 Ampermetre, 16-1
Dönmesiz, 12-8, 40-5 Analiz
Kararlı, 40-6 Diferansiyel, 2-1
Viskoz, 41-4 Integral,3-1
Akış çizgisi, 40-6 Varyasyon, 19-3
Aktif devre elemanı, 22-5 Analog bilgisayar, 1-25-8
Aktivasyon Enerjisi, 1-3-4,1-42-7 Angström (birim), 1-1-3
Aktomiyozin, 1-3-3 Anormal dağrlrm, 1-31-8
Alan, 37-6 Anormal krrılma, 1-33-9
Anti-ferromanyetik malzeme, 37-11 Biyoloji ve fizik, 1-3-2
Argon, 111-19-16 Bohr magnetonu, 34-12, 35-9, 37-1,111-12-11,
Artan yarıçap, 42-4, 42-13 111-34-12, III-35-9
Asetilkolin, 1-3-3 Bohr Yarıçapı, 1-38-6, III-2-6, III-19-3, 111-19­
Astronomi ve fizik, 1-3-6 5

Atmosferin potansiyel gradyanı, 9-1 Boltzmann eneıjisi, 36-11

Atom parçacıkları, 1-2-8 Boltzmann faktörü, III-14-4

Atom saati, 1-5-5, III-9-14 Boltzmann kuramı, III-21-7

Atom yörüngeleri, 1-8 Boltzmann sabiti, 1-41-10, 7-8, III-14-3

Atom, 1-1-2 Boltzmann yasası, 1-40-2

Rutherford-Bohr modeli, 5-3 Bor, 111-19-16

Kararlılığı, 5-3 Bose parçacıkları, III-4-1, I I I - 15-6

Thomson modeli, 5-3 Boya, I I I - 10-12

Yarı kararlı, 1-42-10 Böyle Yasası, 1-40-8

Atomik akımlar, 13-4, 32-4, 36-2 "Boys " kamerası, 9-10

Atomik hipotez, 1-1-2 B ragg-N ye kristal modeli, 30-9, 31-1

Atomik kutuplaşabilirlik, 32-2 B rem sstrah lu n g, 1-34-6

Atomik süreçler, 1-1-5 Brew ster açısı, 1-33-6

ve parite korunumu, I I I -18-2 Brow n hareketi, 1-1-8, 1-6-5, 1-41-1,1-46-2, I-

Avogadro sayısı, 1-41-10, 8-5 46-5

Aydınlanma, 12-10 Buharlaşm a, 1-1-6


Bir sıvının, 1-40-3,1-42-1

B Bükme işlemcisi, 2-8, 3-1

Bağımsız parçacık yaklaşımı, I I I - 15-1 Bükme, 2-8, 3-1

Bar (birim), 1-47-4 Büzülme hipotezi, 1-15-5

Barkhausen etkisi, 37-9


Baryonlar, III-l 1-13 C

Basınç, 1-1-3 C am ot çevrimi, 1-44-5,1-45-2

Gazın, 1-39-2 Cavendish deneyi, 1-7-9

Hidrostatik, 40-1 Cebir, 1-22-1

Işık, 1-34-11 Dört vektör, 1-17-7

Işınım, 1-34-11 M atris ,111-5-14, III-11-3,111-20-17

Belirli enerji, durumları, I I I -13-3 Tensör, III-8-4

Belirsizlik ilkesi, 1-2-6, 1-6-10, 1-7-11,1-37-9, Vektör, 1-11-6 , 2-2, 2-6, 2-11, 3-1, 3-11, 27­

1-37-11, 1-38-3, 1-38-5,111-1-9, I I I -1- 11, III- 4, III-5-15, III-8-2, III-8-4

2-3, III-2-5 Yunan , 1-8-2

ve atomların kararlılığı, 1-1, 5-3 Cebirsel işlemci, III-20-3

Benzen molekülü, I I I -10-10, I I I -15-7 cebirsel, III-20-3

Bem oulli kuramı, 40-6 Cherenkov ışıması, 1-51-2

Bessel fonksiyonu, 23-6, 23-9, 24-4 Clausius-Clapeyron denklemi, 1-45-6

Betatron, 17-4, 29-6 Clausius-M ossotti denklemi, 11-7, 32-7

Bilimsel yöntem, 1-2-1 Clebsh-Gordon katsayıları, 111-18-15, IH-18-

Binoküler görüş, 1-36-4 18

Biot-Savart Yasası, 14-9, 21-7 Coriolis kuvveti, 1-19-8, 1-20-5,1-51-6, 1-52-3,


34-7, III- 34-7,1-52-3, 34-7, III-34-7
Bir boyutlu örgü, I I I -13-1
Com u spirali, 1-30-9
Bir fırtına bulutu içindeki yük ayrımı, 9-7
Couette akışı, 41-10
Biriktirici
Coulomb yasası, 1-28-1, 1-2 , 1-5, 4-2, 4-10,
Enerjisi, 8-2
5-5,4-2, 4-10, 5-5
Paralel plakalı, II-6-11, II-8-3
Curie noktası, 37-4, 37-10, 37-13
Birim hücre, 1-38-5, III-2-5
Curie sıcaklığı, 36-13, 36-15, 37-1, 37-4, 37-11
Birim matris, I I I -11-2
Curie yasası, 11-5
Birim vektör, 1-11-10, 2-3
Curie-W eiss yasası, 11-10
Birleşik (böcek) görme, 1-36-6
Birleşik Legendre fonksiyonları, I I I - l 9-9
ç Denklem
Çakma kiriş, 38-10 Dirac, 1-20-6
Çark ve kilit mandal makinesi, 1-46-1 Dağınım, 1-31-6
Çarpışma tesir kesiti, 1-43-3 Einstein alan, 42-14
Çarpışma, 1-16-6 Einstein'm hareket, 42-14
Esnek, 1-10-7 Nötron, 12-7
Çekirdek, 1-2-4,1-2-6,1-2-8 Laplace , 7-1
Çift kınlım , 1-33-3,1-33-9 M axw ell'in, 1-46-7,1-47-7, 2-1,2-8, 4-1, 6-1,
Çift kınlım malzemesi, 1-33-9, 33-3, 39-8 7-6, 8-11, 10-6, 13-3, 13-6, 13-11,15-14, 18­
Çift yıldızlar, 1-7-6 1, 22-1, 22-6, 22-10, 23-3, 23-7, 23-9, 24-5

Çiftlenim, sabiti, 17-14 25-7, 25-9, 25-11, 26-2, 26-11, 27-3, 27-5,
27-7, 27-9, 28-1,32-5, 33-1, 33-3, 34-8, 36-1,
Çinko, 111-19-16
36-3, 36-5, 36-13,38-2, 39-8, 42-14, III-34-8
Çizgi İntegrali, 3-1
Dört vektör için, 25-10
Çizgi Yükü, 5-3
Genel çözümü ,21-4
Çizgili (iskelet) kas, 1-14-2
Bir dielektrik içinde, 32-3
Çomak hücreleri, 1-35-1, 1-35-5, 1-35-9, 1-36­
Yenilenmesi, 28-6
4,1-36-6, I I I -13-10
Çözümü - boş uzayda, 20-1
Çözme gücü, 1-27-7
Çözümü - akım ve yükleri için, 21-1
Bir kırınım ağının, 1-30-5
Çözmek, 18-9
Poisson, 6-1
D
Mossotti, 11-7, 32-7
D'Alembert işlem cisi, 25-7
Saha, 1-42-6
D'Alembert, 25-7
Schrödinger, 15-12, 41-12, I I I -16-4, I I I -16-
Dağılım
11
Norm al (Gauss dağılımı), 1-6-9, I I I - 16-8
Hidrojen atomu için, III-19-1
Olasılık, 1-6-7
Klasik bakış açısına göre, III-2 1-1
Daimi hareket, 1-46-2
Dalga, 1-47-1, 18-9
Dairesel hareket, 1-21-4
Yayınım
Dairesel kutuplanma, 1-33-2
Devre
Dalga boyu, 1-26-1,1-29-3
Alternatif akım, 22-1
Dalga cephesi, 1-33-9,1-47-3,1-51
Eşdeğer, 22-10
Dalga denklemi, 1-47-1, 18-9
Devre elemanları, 23-1
Dalga düğümü, III-7-9
Aktif, 22-5
Dalga fonksiyonu, I I I -16-5
Pasif, 22-5
A n la m ı, III-21-6
Dışarlam a ilkesi, III-4-12
Dalga kılavuzu, 24-1
Dielektrik sabiti, 10-1
Dalga paketi, III-13-6
Dielektrik, 10-1, 11-1
Dalga sayısı, 1-29-2
Diferansiyel analiz, 1-8-4, 2-1
Dalga, 1-51-1
Dik eksenli örgü, 30-7
Düzlem, 20-1
Dinamik (p-) momentum, III-21-5
Elektromanyetik, 1-2-5, 21-
Dinamik, 1-9-1
Işık, 1-48-1
Dönme, 1-18-3
İletilen, 33-7
Gelişimi, 1-7-2
Kayma, 1-51-4, 38-5
Göreli, 1-15-9
Küresel, 20-12, 21-2
Dipol
Sinüzoidal, 1-29-2
Elektrik, 6-2
Spin, I I I -15-1
Manyetik, 14-7
Üç boyutlu, 20-8
Moleküler, 11-1
Yansıyan, 33-7
Salınan, 21-5
Dayanım, 1-23-5
Dipol momenti, 1-12-6, 6-3
Debye uzunluğu, 7-9
Manyetik, 14-8
Değiştirme kuvveti, 37-2
Dipol potansiyeli, 6-4
Denge, 1-1-6
Dipol radyatörü, 1-28-5,1-29-3
Dirac denklemi, 1-20-6 Taban, III-7-2
Direnç, 1-23-5,1-41-3,1-41-8, 22-4 Uyarılm ış, 8-7, I I I -13-9
Dislokasyon, 30-8 Zaman bağım lı, I I I -13-6
Kayma dislokasyonu, 30-9 D uvar eneıjisi, 37-6
Sarmal dislokasyon, 30-9 Duyusal geçmiş, 1-17-4
ve kristal büyümesi, 30-9 Duyusal gelecek, 1-17-4
Dağınım denklemi, 1-31-6 Düğüm, 1-49-2
Dağınım, 1-31-6 Dünya dişilik, 25-10
Anormal, 1-31-8 Düz kas, 1-14-2
Normal, 1-31-8 Düzeltme, Damıtarak arıtma, 1-50-9
Diverjans Düzlem dalgalar, 20-1
Dört vektörün, 25-7 Düzlem örgü, 30-5
Diverjans işlemcisi, 2-7, 3-1
Diverjans, 2-7, 3-1 E
Diyamanyetizasyon, 34-1, 34-5, 111-34-1,111­ Eddy akımı, 16-6
34-5 Eğik düzlem, 1-4-4
DNA, 1-3-5 Eğik eksenli örgü, 30-7
Doğrultucu, 22-15 Eğri uzay, 42-1
Doğrusal dönüşüm, 1-11-6 Eğrilik
Doğrusal momentum Negatif, 42-4
Korunumu, 1-4-7,1-10-1 Ortalama, 42-6
Doğrusal sistemler, 1-25-1 Pozitif, 42-4
Dolaşım, 1-5, 3-8 Yapısal, 42-5
Doppler etkisi, 1-17-8, 1-23-9, 1-34-7,1-38-6, Einstein alan denklemleri, 42-14
42-9,111-2-6, I I I -12-9 Einstein hareket denklemleri, 42-14
Dönme Einstein katsayıları, III-4-8, III-9-15
İki boyutta, 1-18-1 Einstein-Podolsky-Rosen paradoksu, I I I - 18-8
Düzlem, 1-18-1 ek; ilişik; yan-; eşlek , IH-11-23
Katı b ir cismin, 1-18-2 H erm itsel, III-20-3
Eksenleri, 1-11-3 Eksenel vektör, 1-20-4,1-52-6,1-52-10
Uzayda, 1-20-1 Eksenlerin çevrimi, 1-11-1
Dönme matrisi, III-6-4 Eksponansiyel atmosfer, 1-40-1
Dönmesiz akış, 12-8, 40-5 Elektret, 11-8
Dönüşen genlikler, III-6-1 Elektrik akım yoğunluğu, 2-8
Dönüşüm Elektrik akımı, 13-1
Alanların, 26-1 Atmosferdeki, 9-2
Doğrusal, 1-11-6 Elektrik akışı, 1-4
Fourier, 1-25-4 Elektrik alanı, 1-2-4,1-12-7, 1-2 ,6-1 , 7-1
Galileo, 1-12-11,1-15-2 Göreliliği, 13-6
Hızın 1-16-4 Elektrik alınganlığı, 10-4
Lorentz, 1-15-3,1-17-1,1-34-8,1-52-2, 25-1 Elektrik dipol matris elemanı, III-9-15
Zamanın, 1-15-5 Elektrik dipol, 6-2
Dört kutuplu lens, 7-4, 29-6 Elektrik enerjisi, 1-4-2,1-4-6,1-10-8, 15-3
Dört kutuplu potansiyel, 6-8 Elektrik kuvveti, 1-2-3, 1-1, 13-1
Dört potansiyel, 25-8 Görelilikteki gösterimi, 25-1
Dört vektörler, 1-15-8,1-17-5, 25-1 Elektrik motoru, 16-1
Dörtgen örgü, 30-7 Elektrik potansiyel, 4-4
Durağan durumlar, III-7-1, I I I -11-22 Elektrik üreteci, 16-1, 22-5
Durum vektörü, III-8-1 Elektrik yük dağılımı, 2-8, III-21-6
Ayrışması, III-8-3 Elektrodinamik, 1-3
Durum Elektromanyetik alan, 1-2-2,1-2-5,1-10-9
Belirli enerjinin, I I I - 13-3 Elektromanyetik dalga, 1-2-5, 21-1
Durağan, III-7 -1 ,111-11-22 Elektromanyetik enerji, 1-29-2
öz, IIM 1 -2 2 Elektromanyetik ışınım, 1-26-1,1-28-1,1-29-1
Elektromanyetik kütle, 28-1 İyonik kristallerin, 8-4
Elektromanyetizma, 1-1 Esneklik, 1-4-2,1-4-6
Yasası, 1-5 Isı, 1-4-2,1-4-6,1-I0-8
Elektromotor kuvvet (EMK), 16-2 Kimyasal, 1-4-2
Elektron bulutu, 1-6-11 Kinetik, 1-1-7,1-2-6,1-4-2,1-4-5
Elektron konfigürasyonu, I I I -19-15 ve sıcaklık, 1-39-6
Elektron mikroskopu, 29-3 Korunumu, 1-3-2,1-4-1, 27-1, 42-11, III-7-6
Elektron volt (birim), 1-34-4 Kütle, 1-4-2,1-4-7
Elektron, 1-2-4,1-37-1 ,1-37-4, I I I - I - l , I I M - 4 Entalpi, 1-45-5
Klasik - yarıçap, 1-32-4, 28-3 Entropi, 1-44-10,1-46-6
Yükü , 1-12-7 Esnek çarpışmalar, 1-10-7
Elektron-ışın tüpü, 1-12-9 Esnek malzemeler, 39-1
Elektronik kutuplanma, 11-1 Esneklik enerjisi, 1-4-2,1-4-6
Elektrostatik alan, 5-1, 7-1 Esneklik sabiti, 39-6, 39-10
Bir örgünün, 7-10 Esneklik tensörü, 39-4
Enerjisi, 8-9 Esneklik, 38-1
Elektrostatik denklemler Esneklik, eğri, 38-12
Dielektrikli 10-6 Eş değer devreler, 22-10
Elektrostatik enerji, 8-1 Eşpotansiyel yüzeyler, 4-11
Çekirdekte, 8-6 Eşzamanlılık, 1-15-7
İyonik kristalin, 8-4 Eş-eksenel hat, 24-1
Nokta yükün, 8-12 Etilen molekülü, I I I -15-8
Yükün, 8-1 Etkin kütle, III-13-7
Elektrostatik lens, 29-2 Etkisi
Elektrostatik potansiyel, denklemleri, 6-1 Barkhausen, 37-9
Elektrostatik, 4-1, 5-1 Doppler, 1-17-8,1-23-9,1-34-7,1-38-6, 42-9,
Elips, 1-7-1 III-2-6, III-I2 -9
Elmas örgüsü, I I I -14-1 Hail, I I I -14-7
Empedans, 1-25-8, 22-1 Kerr, 1-33-5
Karmaşık, 1-23-7 Meissner, III-2 1 -8 ,111-21-12
Vakumun, 1-32-2 M össbauer, 42-11
En az eylem, prensibi, 19-1 Purkinje, 1-35-2
En az zaman, prensibi, 1-26-1 Euler kuvveti, 38-11
Enerji akışı, 27-2 Evre Hızı, 1-48-6
Enerji diyagramı, I I I -14-1 Evre kayması, 1-21-4
Eylemsizik, 1-2-3,1-7-11
Enerji düzey diyagramı, I I I - 14-3
İlkesi, 1-9-1
Enerji düzeyleri, 1-38-7, III-2 -7 ,111,12-7
Momenti, 1-18-7,1-19-1
Harmonik salınıcının, 1-40-9
Enerji kuramı, 1-50-7
F
Enerji yoğunluğu, 27-2
Falcı, 1-17-4
Enerji, 1-4-1, 22-11 Farad (Birim), 1-25-7, 6-13
Aktivasyon, 1-3-4,1-42-7 Faraday'm indüklenme yasası, 17-2, 18-1, 18­
Alan, 27-1 8
Biriktiricinin, 8-2 Fermat ilkesi, 1-26-3
Boltzmann, 36-11 Fermi (birim), 1-5-10
Dönme kinetik, 1-19-7 Fermi parçacıkları, III-4-1, III-15-7
Duvar, 37-6 Ferritler, 37-12
Ferro-elektrik, 11-8
Elektrik, 1-4-2,1-4-6,1-10-8, 15-3
Ferromanyetik malzemeler, 37-10
Elektromanyetik, 1-29-2
Ferromanyetik yalıtkan, 37-12
Elektrostatik alandaki, 8-9
Ferromanyetizm, 36-1, 37-1
Elektrostatik, 8-1
Fırtına, 9-5
Çekirdekte, 8-6
Filtre, 22-14
Bir nokta yükünün, 8-12 Fizik
Yüklerin, 8-1 1920 öncesi, 1-2-3
Astronomi ve, 1-3-6 Yüzey, 12-5
Biyoloji ve, 1-3-2 Gerilme tensörü, 31-11, 39-1
Diğer bilim lerle ilişkisi, 1-3-1 Gezegen hareketi, I-7 -1 ,1-9-6,1-13-5
Jeoloji ve, 1-3-7 Girdap, 40-5
Kimya ve, 1-3-1 Girişim dalgaları, 1-37-4, III-1-4
Matematik ve, 1-3-1 Girişim genliği, III-5-10
Psikoloji ve, 1-3-8 Girişim, 1-28-6
Foton yayınlanması, III-4-7 İki yarıklı, III-3-5
Foton, 1-2-7,1-17-8,1-26-1,1-37-8, III-1-8 ve kınnım, 1-30-1
Kutuplanma durumları, 11-9 Göreli geçirgenlik, 36-9
Soğurulması, III-4-7 Görelilik
Yayınlanması, III-4-7 Elektrik alanın, 13-6
Fotosentez, 1-3-3
Galileocu, 1-10-3,1-10-6
Foucault sarkacı, 1-16-2
Kuramı, 1-7-11,1-17-1
Fourier analizi, 1-25-4,1-50-2,1-50-5
Manyetik alan, 13-6
Fourier dönüşümü, 1-25-4
Özel görelilik, I-I5-1
Fourier kuramı, 7-11
Frekans Göreli dinamik, 1-15-9

Açısal, 1-21-3,1-29-2,1-49-3 Göreli enerji, 1-16-1


Larmor, 34-7, III-34-7 Göreli kütle, I-I6 -6
Plazma, 7-7, 32-11 Göreli momentum, 1-10-8,1-16-1
Salınım, 1-2-5 Görsel korteks, 1-36-4
Fresnel yansıma denklemi, 1-33-8 Görüntü yükü, 6-9
Görüş, 1-36-1,111-13-10
G Binoküler, 1-36-4
Galileo dönüşümü, 1-12-11 ,1-15-2
Nörolojisi, 1-36-9
Galileo göreliliği, 1-10-3,1-10-6
Psiko-kimyası, 1-35-9
Galvanometre, 1-8, 16-1
Renkli, 1-35-1,1-36-1
Galyum, I I I - 19-17
Göz
Gama ışınlan, 1-2-5
Gauss (Birim), 1-34-4, 36-6 Birleşik (Böcek), 1-36-6

Gauss dağılımı, 1-6-9, I I I -16-8 İnsan, 1-35-1


Gauss kuramı, 3-4, III-21-4 Göz çukuru, 1-35-1,1-35-3,1-35-9
Gauss yasası, 4-9 Gradyan işlemcisi, 2-4, 3-1
Alan çizgileri için, 4-11 Green fonksiyonu, 1-25-4
Uygulam ası, 5-1 Grup hızı, 1-48-6
Gecikmeli zaman, 1-28-2 Guanin, 1-3-6
Geçici, 1-24-1 Güç, 1-13-2
Elektriksel, 1-24-5
Gürültü, 1-50-1
Geçirgenlik, 36-9
Göreli, 36-9
H
Gelgit, 1-7-4
Hacim gerilimi, 38-3
Gelme, açısı, 1-26-3, 33-1
Genişleme Hacim modülü, 38-3

Adyabatik, 1-44-5 Hacim stresi, 38-3


îzotermal, 1-44-5 Haidinger fırçası, 1-36-7
Genlik ayarlam ası, 1-48-3 Hail etkisi, I I I -14-7
Genlik, III-8-1 Hamilton matrisi, III-8-1
Dönüşüm, III-6-1 Hamilton, III-8-10
Girişim, III-5-10 Hamilton'un ilk ilkesel fonksiyonu, 19-8
Olasılık, 1-37-10, III-1-10, III-3 -I, III-16-1 Hareket, 1-5-1,1-8-1
Uzay bağım lılığı, III-I3 -4 , I I I -16-1
Brown, I - I - 8 , 1-6-5,1-41-1,1-46-2,1-46-5
Zaman bağım lılığı ,111-7-1
Daimi, 1-46-2
Geometrik optik, 1-26-1 ,1-27-1
Dairesel, 1-21-4
Gerilme, 38-2
G ezegensel, 1-7-1,1-9-6,1-13-5
Hacim, 38-3
Harmonik, 1-21-4,1-23-1
Gerilim
Parabolik, 1-8-10
Yörüngesel, 34-3, III-34-3 Kırılma, 33-1
Yükün, 29-1 Kutuplanmış, 1-32-9
Hareketli yük, alan momentumu, 28-2 Momentumu, 1-34-10
Harmonik hareket, 1-21-4,1-23-1 Saçılma, I-32-I
Harmonik salınıcı, 1-10-1,1-21-1 Soğurulması, III-9 -I4
Enerji düzeyi, 1-40-9 Yansıması, 33-1
Zorlanmış, 1-21-6,1-23-3 Işıma enerjisi, 1-4-2,1-4-6,1-7-11,1-10-8
Harmonik, 1-50-1 Işınım
Hava Kanalı, 1-10-5 Bremsstrahlung, 1-34-6
Helmholtz kuramı, 40-11 Cherenkov, 1-51-2
Helyum, 1-1-5,1-3-7,1-49-6,111-19-14 Elektromanyetik, 1-26-1,1-28-1,1-29-1
Sıvı, III-4-12 Gama ışın, 1-2-5
Henry (birim), 1-25-7 Işık, 1-2-5
Hermitsel eşlek, III-20-3 Kızıl ötesi, 1-2-5,1-23-8,1-26-1
Hız potansiyeli, 12- Kozmik ışın, 1-2-5, 9-2
Hız, 1-8-3 Kozmik siklotron, 1-34-6
Açısal, 1-18-3 M or ötesi, 1-2-5,1-26-1
Bileşenler, 1-9-3 Göreli etkiler, 1-34-1
Dönüşüm, 1-16-4 Siklotron, 1-34-3
Evre, 1-48-6 Siyah cisim, 1-41-3
Grup, 1-48-6 X-ışını, 1-2-5,1-26-1,1-31-6,1-34-5, 1-48-6
Hız ve, 1-9-2 Işınım direnci, 1-32-1
Hızlandırıcı kılavuz alanları, 29-4 Işınım sönümü, 1-32-1
Hidrodinamik, 40-2
Hidrojen atomu, I I I -19-1 Î
Hidrojen dalga fonksiyonu, I I I -19-12 İdeal b ir motorun verimliliği, 1-44-7
Hidrojen moleküler iyon, I I I -10-1 ideal gaz yasası, 1-39-10
Hidrojen, I I I -19-14 îki boyutlu alanlar, 7-2
Aşırı ince yarılma, III-12-1 İki durumlu sistemler, I I I -10-1, I I I -11-1
Hidrostatik basınç, 40-1 İki yarıklı girişim, III-3-5
Histerezis eğrisi, 37-5 İkiz paradoksu, 1-16-3
Histerezis ilmeği, 36-8 İlerleme faktörü, 22-14
Hooke yasası, 1-12-6, 10-7, 30-12,31-11, 38-1, İlerleme, b ir kristal örgüde, I I I -13-1
39-4, 39-10 İlerleyen alanlar, 18-5
Hücre İletilen dalgalar, 33-7
Çomak, 1-35-1, 1-35-5, 1-35-9, 1-36-4, 1-36-6, İletim bandı, III-14-1
111-13-10 İletim hattı, 24-1
Koni, 1-35-1,1-35-5,1-35-8,1-36-1,1-36-4 İletken, 1-2
İletkenlik, 32-10
I Bir gazın, 1-43-9
Isı akışı, 2-8, 12-2 İyonik, 1-43-6
Isı yayınım denklemi, 3-6 Termal, 2-8, 12-2
Isı enerjisi, 1-4-2,1-4-6,1-10-8 İlke
Isı, 1-1-3,1-13-3 Belirsizlik, 1-2-6, 1-6-10, 1-7-11, 1-37-9, I
Özgül, 1-40-7, 37-4 37-11, 1-38-3, 1-38-5, III-1-9, I I I - 1-11, III-2
ve klasik fiziğin başarısızlığı, 1-40-8 3, III-2-5
sabit hacimde, 1-45-2 Dışarlama, III-4-12
"Islak" su, 41-1 En az etki, 19-1
Işığın saçılması, 1-32-1 Eşdeğerlik, 42-8
Işık basıncı, 1-34-11 Eylemsizlik, 1-9-1
Işık dalgası, I-48-I Sanal işler, 1-4-5
Işık konisi, 1-17-4 Üst üste binme, 1-3, 4-2
Işık, 1-2-5, 21-1 ve atomların kararlılığı, 1-1, 5-3
Hızı, I-I5 -1 , 18-8 İlkesel kuantum sayısı, I I I -19-12
İndisi Karmaşık empedans 1-23-7
Alan, 29-5 Karmaşık sayılar, 1-22-7
Kırılma, 1-31-1, 32-1 ve harmonik hareket, 1-23-1
îndüklenmiş akımlar, 16-5 Karşı-madde, 1-52-10 , III-11-16
indüksiyon, yasası, 17-1 Karşı-parçacık, 1-2-8, III-l 1-13
İndüktans, 1-23-6, 16-4, 17-9,22-2 Karşı-proton, III-l 1-13
Karşılıklı, 17-9, 22-16 Karşılıklı indüktans, 17-9, 22-16
Öz-,16-4, 17-11 Karşılıklı sığa, 22-17
İndüktör, 1-25-7 Karşılıklılık ilkesi, 1-26-5,1-30-7
İnsan gözü, 1-35-1 Kas
Integral analiz, 3-1 Çizgili (iskelet), 1-14-2
Integral, 1-8-7 Düz , 1-14-2
Çizgi, 3-1 Katalizör, 1-42-8
Interferometre, 1-15-5 Katı cisim, 1-18-1,1-20-1
İstatistiksel dalgalanm alar, 1-6-3 Açısal momentumu, 1-20-8
İstatistiksel mekanik, 1-3-1,1-40-1 Dönmesi, 1-18-2
İş, 1-13-1,1-14-1 Katı hal fiziği, 8-6
İşlemci, 111-8-5,111-20-1 Katsayı
İvmelenme, 1-8-8 Clebsch-Gordon, 111-18-15,111-18-18
Açısal, 1-18-3 Çifttenim, 17-14
Bileşenleri, 1-9-3 Einstein, III-9-15
Kütleçekim, 1-9-4 Soğurma, 32-8
İyon, 1-1-6 Sürtünme, 1-12-4
İyonik bağlar, 30-2 Sürüklenme, 41-7
İyonik iletkenlik, 1-43-6 Viskozite, 41-2
İyonik kristal, 8-4 Kayma dislokasyonları, 30-9
İyonik kutuplanabilirlik, 11-8 Kehribar, 1-10, 37-13
lyonizasyon enerjisi, 1-42-5 Kendiliğinden mıknatıslanma, 36-11
Hidrojenin, 1-38-6, III-2-6 Kendiliğinden yayınlanma, 1-42-9
İyonosfer, 7-6, 9-3, 32-13 Kepler yasası, 1-7-1,1-9-1,1-18-6
İzotermal atmosfer, 1-40-2 Kerr etkisi, 1-33-5
İzotermal genişleme, 1-44-5 Kerr hücresi, 1-33-5
İzotermal sıkıştırma, 1-44-5 Kayma dalgası, 1-51-4, 38-5
İzotermal yüzeyler, 2-3 Kesme frekansı, 22-14
İzotop, 1-3-4,1-3-7,1-39-10 Kayma modülü, 38-4
Kılcal hareket, 1-51-8
J Kırınım ağı, 1-30-3
Jeoloji ve fizik, 1-3-7 Çözme gücü, 1-30-5
Jiroskop, 1-20-5 Kırılma, 1-26-2
Johnson gürültüsü, 1-41-2,1-41-8 Anormal, 1-33-9
Josephson bağlantısı, 111-21-14 Işığın, 33-1
Joule (birim), 1-13-3 İndeksi, 1-31-1,32-1
Joule ısınması, 1-24-2 Kırınım, 1-30-1
Bir ekran yardımıyla, 1-31-10
K X-ışını, 1-30-8,1-38-5, 8-4, 30-1, III-2-5
Kabuk derinliği, 32-11 Kırpma sikloidi, 1-34-3,1-34-5
Kapasitans (Sığa), 1-23-5 Kısmi türev, I-I4 -9
Karşılıklı, 22-17 Kızılötesi ışınım, 1-2-5,1-23-8,1-26-1
Kapasitör (Sığaç), 1-23-5, 22-3 Kilo kalori (birim), 8-5
Paralel plakalı, I - 14-10,6-11, 8-3 Kimya ve fizik, 1-3-1
Yüksek frekanslarda, 23-2 Kimyasal bağlar, 30-2
Kararlı akım, 40-6 Kimyasal eneıji, 1-4-2
Karman girdap yolu, 41-9 Kimyasal kinetik, 1-42-7
Karmaşık değişkenler, 7-2 Kimyasal reaksiyon, I-I-6
Kinematik (mv-l momentum, III-2 I-5 Kuantum mekanik rezonans, I I I -10-4
Kinetik enerji, 1-1-7,1-2-6,1-4-2,1-4-5 Kuantum elektrodinamiği, 1-2-7, 1-28-3, 1-42
ve sıcaklık, 1-39-6 10
Dönme, 1-19-7 ve nokta yükler, 28-10
Kinetik kuram Kuantum sayıları, 111-12-14
Uygulam ası, 1-42-1 Kuram
Gazlann, 1-39-1 Bem oulli, 40-6
Kipler, 1-49-1 Fourier, 7-11
Norm al, 1-48-10 Gauss,3-4, III-21-4
Kirchhoff yasası, 1-25-9, 22-7, 22-12 Helmholtz, 40-11
Klasik elektron yarıçapı, 1-32-4, 28-3 Larmor, 34-6, III-34-6
Klasik limit, III-7-9 Stokes, 3-9
Klorofil molekülü, III-15-11 "Kuru" su, 40-1, 28-10, 28-12, III-10-6, 30-1
Koloidal parçacıklar, 7-8 III-2-5
Koni hücreler, 1-35-1 ,1-35-5,1-35-8, 1-36-1,1­ Kutuplanma vektörü, 10-2
36-4 Kutuplanma yükleri, 10-3
Kornea, 1-35-1,1-36-3,1-36-9 Kutuplanma, 1-33-1
Korunum Dairesel, 1-33-2
Acayiplik, I I I -11-12 Elektronik, 11-1
Açısal momentum, 1-4-7,1-18-6,1-20-5 Maddenin, 32-1
Baryon sayısı, III-l 1-13 Saçılan ışığın, 1-33-3
Çizgisel momentum, 1-4-7,1-10-1 Yönelimi, 11-3
Enerji, 1-3-2,1-4-1, 27-1, 42-11, III-7-6 Kutuplanmış ışık, 1-32-9
Yük, 1-4-7, 13-1 Kutupsal molekül, 11-1, 11-3
Korunumlu kuvvet, 1-14-3 Kutupsal vektör, 1-20-4,1-52-6
Korunumlu olmayan kuvvet, 1-14-6 Kuvvet
Kovalent bağlar, 30-2 Bileşenleri, 1-9-3
Kovuk rezonatörü, 23-1 Değişimli, 37-2
Kozmik ışın, 1-2-5, 9-2 Elektrik, 1-2-3, 1-1, 13-1
Kozmik sinkrotron ışınımı, 1-34-6 Göreli gösterimde, 11-25-1
Kripton, I I I -19-17 Elektromotor (EMF), 16-2
Kristal örgü, 30-3 Euler, 38-11
Altıgen, 30-7 Coriolis, 1-19-8,1-20-5,1-51-6,1-52-3, 34-7,
Dik eksenli, 30-7 III-34-7
Eğik eksenli, 30-7 Korunumlu, 1-14-3
İletim, I I I - 13-1 Kütleçekim, 1-2-3
Kusuru, I I I -13-10 Lorentz ,13-1, 15-14
Kübik, 30-7 Manyetik, 1-12-9, 1-2, 13-1
Tetragonal, 30-7 Bir akım üzerinde, 13-2
Üç eksenli, 30-7 Merkezcil, 1-19-9
Üç köşeli, 30-7 Merkezkaç, 1-7-5, 1-12-11, 1-16-2,1-19-8, I-
Kristal kırınımı, 1-38-4, III-2-4 20-8, 1-43-4, 1-52-3, 34-7,41-10, III-1 9 -ll,
Kristal, 30-1 111-19-13,111-34-7

Geometrisi, 30-1 Moleküler, 1-12-6

iyonik, 8-4 Momenti, 1-18-5

Moleküler, 30-2 Nükleer, 1-12-12, 1-1, 8-6,28-10, 28-12, III-


10-6
Kromatik sapma, 1-27-7
Yalancı, 1-12-10
Kromatiklik, 1-35-6
Kübik örgü, 30-7
Kronecker delta, 31-5
Kütle merkezi, 1-18-1,1-19-1
Kuantize manyetik durumlar, 35-1, III-35-1
Küresel dalgalar, 20-12, 21-2
Kuantum mekaniği, 1-2-2, 1-2-6,1-6-10,1-37-1,
1-38-1, I I I - 1-1, III-2-1, III-3-1 Küresel harmonikler, I I I -19-7

ve vektör potansiyeli, 15-8, III-21-1 Küresel sapma, 1-27-7,1-36-3

Momentum, 1-10-9 Bir elektron mikroskopunun, 29-4


Küresel simetrik çözümler, III-19-2 M agenta, I I I -10-12
Kütle enerji eşdeğerliği, 1-15-10 M agnon, I I I -15-4
Kütle enerjisi, 1-4-2,1-4-7 Manyetik alan, I-I2 -9 , 1-2, 13-1, 14-1
Kütle, 1-9-1,1-15-1 Göreliliği, 13-6
Elektromanyetik, 28-1 Kararlı akım lann, 13-3
Etkin, I I I -13-7 Manyetik alınganlık, 35-7, III-35-7
Merkezi, 1-18-1,1-19-1 Manyetik dipol momenti, 14-8
Göreli, 1-16-6 Manyetik dipol, 14-7
Kütleçekim, 1-2-3,1-7-1,1-12-2, 42-1 Manyetik enerji, 17-12
Kuramı, 42-13 Manyetik indüksiyon, 1-12-10
Kütleçekim alanı, 1-12-8,1-13-8 Manyetik kuvvet, I-I2-9, 1-2, 13-1
Kütleçekim enerjisi, 1-4-2 Bir akım üzerindeki, 13-2
Kütleçekim ivmesi, 1-9-4 Manyetik lens, 29-3
Kütleçekim kuramı, 42-13 Manyetik malzemeler, 37-1
Kütleçekim kuvveti, 1-2-3 Manyetik moment, 34-3, I I I -11-4, III-34-3
Kütleçekim sabiti, 1-7-9 Manyetik rezonans, 35-1, III-35-I
Kütleçekim, 1-13-3, 42-8 Nükleer, 35-10,111-35-10
İvmesi, 1-9-4 Manyetize alanlar, 36-7
Manyetizma, 1-2-4, 34-1, III-34-1
L Dia, 34-1, 34-5, ni-34-1, III-34-5
Lagrange, 19-8 Ferro, 36-1, 37-1
Lal taşı, 37-12 Para, 34-1, 35-1, III-34-1, III-35-1
Lam b-Retherford ölçümü, 5-6 Manyetostatik, 4-1, 13-1
Lamé esneklik sabiti, 39-6 Matematik ve fizik, 1-3-1
Landé g-faktörü , 34-4, III-34-4 M atris cebri, III-5-14, III-11-3,111-20-17
Laplace denklemi, 7-1 M atris, III-5-5
Laplace işlemcisi, 2-10 M axw ell denklemleri, 1-15-2 ,1-25-3, 1-25-5,1­
Laplace, 2-10 46-7, 1-47-7, 2-1, 2-8, 4-1,6-1, 7-6, 8-11, 10­
Larm or frekansı, 34-7, III-34-7 6,13-3, 13-6, 13-11, 15-14,18-1, 22-1, 22-6,

Larm or kuramı, 34-6, III-34-6 22-10,23-3, 23-7, 23-9, 24-5, 25-7, 25-9, 25­
11, 26-2, 26-11, 27-3, 27-5, 27-7, 27-9, 28-1,
Lazer, 1-5-3,1-32-6,1-42-10 f, 1-50-10, III-9-13
32-5, 33-1,33-3, 34-8, 36-1, 36-3,36-5, 36-13
Legendre fonksiyonu, birleşik, I I I - 19-9
38-2, 39-8,42-14, III-10-7, III-21-6, 111-21­
Legendre polinomları, 111-18-12, III-19-9
13,111-34-8
Lens
Bir dielektrik içinde, 32-3
Dört kutup, 7-4, 29-6
Çözmek, 18-9
Elektrostatik, 29-2
Çözümü ~ akım ve yüklü, 21-1
Manyetik, 29-3
Çözümü ~ Boş uzayda, 20-1
Lens denklemi, 1-27-6
Dört vektörler için, 25-10
Lenz kuralı, 16-4, 34-2, III-34-2
Genel çözümü, 21-4
Liénard-Wiechert potansiyeli, 21-9
Yenilenmesi, 28-6
Lityum, III-I9-14
M axw ell'in şeytanı, 1-46-5
Logaritma, 1-22-2
Mazer, 1-42-10
Lorentz şartı, 25-9
Amonyum, III-9-1
Lorentz ayan, 18-11,25-9
M eissner etkisi, III-2 1 -8 ,111-21-12
Lorentz büzülmesi, 1-15-7
Mekanik enerji, 15-3
Lorentz dönüşümleri, 1-15-3,1-17-1, 1-34-8,1­
Merkezcil kuvvet, 1-19-9
52-2, 25-1
Merkezkaç kuvveti, 1-7-5,1-12-11,1-16-2 1-19­
Alanlann, 26-1
8 , 1-20-8,1-43-4,1-52-3, 4-7,41-10, III-19-11,
Lorentz denklemi, 21-12
I I I - 19-13, III-34-7
Lorentz grubu, 25-3
Metre (birim), 1-5-10
Lorentz kuvveti, 13-1, 15-14
M eV (birim), 1-2-9
Mıknatıs alaşımı, 37-11
M
Mıknatıs, 1-10, 37-13
Mach sayısı, 41-6
Mıknatıslanm a akımlan, 36-1
M ıknatıssızlaştırma, adyabatik, 35-9,111-35-9 Nokta yük, 1-2
M ichelson-M orley deneyi, 1-15-3 Alan enerjisi, 28-1
Mikroskop Elektrostatik enerjisi, 8-12
Alan iyon, 6-14 Norm al dağılım, 1-6-9, III-16-8
Alan yayın, 6-14 Norm al dağınım, 1-31-8
Elektron, 29-3 Norm al kipler, 1-48-10
Minkowski uzayı, 31-12 Nötron yayınım denklemi, 12-7
M ol (birim), 1-39-10 Nötron, 1-2-4
Molekül kristal, 30-2 Yayınımı, 12-6
Molekül, 1-1-3 n-tipli yan iletken , I I I - 14-5
Dipol, 1-12-6, 6-3 Nutasyon, 1-20-7
Eylemsizlik, 1-18-7,1-19-1 Nükleer enerji, 1-4-2
Kuvvetin, 1-18-5 Nükleer etkileşimler, 8-7
Moleküler dipol, 11-14 Nükleer g-faktörü , 34-4, III-34-4
Moleküler yayınım, 1-43-7 Nükleer kuvvetler, 1-12-12, 1-1, 8-6, 28-10,
M oleküler hareket, 1-41-1 28-12, I I I -10-6
Moleküler kuvvetler, 1-12-6 Nükleer manyetik rezonans, 35-10,111-35-10
Momentum, 1-9-1,1-38-2, III-2-2 Nükleer tesir kesiti, 1-5-9
Açısal korunumu. Nükleon, III-l 1-3
Açısal, 1-18-5,1-20-1, I I I -18-1,111-20-14 Nümerik analiz, 1-9-6
Bileşenleri, 111-18-14
Korunumu, 1-4-7,1-18-6,1-20-5 O
Katı b ir cismin, 1-20-8 Odak uzunluğu
Alan, 27-1 Bir lensin, 1-27-4
Dinamik (p-) , III-21-5 Küresel bir yüzeyin, 1-27-1
Doğrusal korunumu, 1-4-7,1-10-1 Odaklanmak, 1-26-5,1-27-2
Işığın, 1-34-10 Oersted (birim), 36-6
Kinematik (mv-), III-21-5 Ohm (birim), 1-25-7
Kuantum mekaniğinde, 1-10-9 Ohm yasası, 1-23-5, 1-25-7, 1-43-7, 19-14, III-
Göreli, 1-10-8,1-16-1 14-6
Momentum işlemcisi, III-20-2, III-20-9 Olasılık dağılımı, 1-6-7, III-16-6
Momentum spektrometresi, 29-1 Olasılık genliği, 1-37-10, 111-1-10,111-3-1, III-
Momentum tayfı, 29-2 16-1

Momentum işlemcisi, III-20-2, III-20-9 Olasılık yoğunluğu, 1-6-8, III-16-6


M or ötesi ışınım, 1-2-5,1-26-1 Olasılık, 1-6-1
Motor, Elektrik, 16-1 Optik eksen, 1-33-3

Mutlak sıfır, 1-1-5,1-2-6,1-44-10 Optik sinir, 1-35-2


Müzik, 1-50-1 Optik, 1-26-1

mv-momentumu, III-21-5 Geometrik, 1-26-1,1-27


Ortalama kare uzaklık, 1-6-5,1-41-9
N Ortalama karekök uzunluğu, 1-6-6
N a b la (V), 2-6 Ortalama serbest yol, 1-43-3
N abla işlemcisi (V), 2-6
N egatif taşıyıcılar, III-14-2 Ö
Neon, III-19-16 Öklitçi geometri, 1-1-1,1-12-3,1-12-12,1-17-2
N em st ısı kuramı, 1-44-11 Öncü adım, 9-10
Newton (birim), 1-11-6 Öz indüktans, 16-4, 17-11

Newton metre (birim), 1-13-3 Özdeş parçacıklar, III-3-9, III-4-1


Newton yasası, 1-2-6,1-7-6, 1-9-1,1-10-1, 1-11­ Özdeğerler, III-11-22
2, 1-11-4 f, 1-12-1,1-12-11, I-I3 -1 , 1-14-6, I- Özdurumlar, III-11 -22
15-1,1-15-9, 1-16-2, 1-16-8, I-I8 -1 , 1-19-2,1­ Özel görelilik kuramı, 1-15-1
20-1, 1-28-3, 1-39-1, 1-39-10,1-41-1, 1-46-1, Özgül ısı, 1-40-7, 37-4
1-46-5,1-47-2, 7-5,19-1, 42-1, 42-13 Klasik fiziğin başarısızlığı, 1-40-8
Vektör gösteriminde, I-1 I-7 Sabit hacimde, 1-45-2
P Retina, 1-35-1
Pappus, kuramı, 1-19-4 Reynolds sayısı, 41-5
Parabolik anten, 1-30-6 Rezonans kovuğu, 23-6
Paraksiyal ışın, 1-27-2 Rezonans devresi, 23-10
Paralel levhalı sığaç, 1-14-10, 6-11, 8-3 Rezonans kipi, 23-10
Paralel-eksen kuramı, 1-19-6 Rezonans, 1-23-1
Paramanyetizma, 34-1, 35-1,111-34-1, III-35-1 Doğada, 1-23-7
Paramanyetizma, 34-1, 35-1,111-34-1, III-35-1 E lek trik , 1-23-5
Parçacıklar Kuantum mekanik, I I I -10-4
Benzer, III-3-9, III-4-1 Ritz kombinasyon ilkesi, 1-38-8, III-2-8
Bose, III-4-1, III-15-6 Rodopsin, 1-35-9
Fermi, III-4-1, III-15-7 Rutherford-Bohr atom modeli, 5-3
Parçalanm a-düşm e kuramı, 9-9 Rydberg (birim), 1-38-6, III-2-6
P asif devre elemanları, 22-5 Rydberg enerjisi, I I I -10-4, I I I -19-3
Paskal üçgeni, 1-6-4
Pauli dışanlam a ilkesi, 36-15 S
Pauli spin değiştirme işlemcisi, I I I -12-7, III- Sabit
15-2 Boltzmann, 1-41-10, 7-8, III-14-3
Periyodik tablo, 1-2-9,1-3-1,111-19-13 Dielektrik ,10-1
Pil, 22-6 Kütleçekim , 1-7-9
Piroelektriklik, 11-8 Planck , 1-4-7, 1-5-10, 1-17-8, 1-37-11,15-9,
Planck sabiti, 1-4-7,1-5-10,1-17-8,1-37-11, 15­ 19-9, 28-10,111-1-11,111-20-15, III-21-2
9, 19-9, 28-10,111-1-11,111-20-15, III-21-2 Stefan-Boltzmann , 1-45-8
Plazma frekansı, 7-7, 32-11 Saçaklı boşaltım, 9-10
Plazma salmımı, 7-5 Saf olmayan y an iletkenler, I I I - 14-4
Plazma, 7-6 Saha denklemi, 1-42-6
p-momentumu, III-21-5 Salınan dipol, 21-5
Poincare stresi, 28-4 Salınıcı, 1-5-2
Poisson denklemi, 6-1 Harmonik, 1-10-1,1-21-1
Poisson oranı, 38-2, 38-10 Zorlanmış 1-21-6,1-23-3 .
Polar olmayan molekül, 11-1 Salınım
Potasyum, I I I - 19-16 Evresi, 1-21-3
Poynting vektörü, 27-5 Frekansı, 1-2-5
Pozitif taşıyıcılar, I I I -14-2 Genliği, 1-21-3
Presesyon Periyodik, 1-9-4
Açısı, 34-4, III-34-4 Periyodu ,1-21-3
Atomik mıknatısların, 34-4, III-34-4 Plazma, II-7-5
Proton spini, 8-7 Sönümlü, 1-24-3
Proton, 1-2-4 Salınım evresi, 1-21-3
Psikoloji ve fizik, 1-3-8 Salınım periyodu, 1-21-3
p-tipli y a n iletken, I I I - 14-5 Salınımın genliği, 1-21-3
Purkinje etkisi, 1-35-2 Sanal görüntü, 1-27-3
Sanal işler, ilkesi, 1-4-5
R Saniye (birim), 1-5-5
Rabi moleküler-demet yöntemi, 35-4, III-35-4 Sapma, 1-27-7,1-34-10
Radyoaktif izotoplar, 1-3-5,1-5-4,1-52-9 Bir elektron mikroskopunun, 29-4
Radyoaktif saat, 1-5-3 Kromatik, 1-27-7
Rastgele değişme, 1-6-5, 1-41-8 Küresel, 1-27-7,1-36-3
Rayleigh dalgası, 38-8 Sarkaç, 1-5-2
Rayleigh kriteri, 1-30-6 Birleşik, 1-49-6
Rayleigh yasası, 1-41-6 Sarkaçlı saat, 1-5-2
Reaktans, 22-11 Sarmal dislokasyon, 30-9
Renkli görme, 1-35-1,1-36-1 Schrödinger denklemi, 15-12, 41-12,111-16-4,
Psiko-kimyası, 1-35-9 I I I -16-11,111-20-17
Hidrojen atomu için, I I I -19-1 Spin yörüngesi, 8-7
Klasik durumda, III-21-1 Spin-bir parçacıklar, III-5-1
Sinkrotron ışınımı, 1-34-3, 17-5 Spinel (MgA1204), 37-12
Kozmik, 1-34-6 Spin-yanm parçacıklar, III-6-1, I I I -12-1
Sinkrotron, 1-2-5,1-15-9, 17-5, 29-4, 29-6 Presesyonu, III-7-10
Serbestlik derecesi, 1-25-2,1-39-12,1-40-1 Spin-yörünge etkileşimi, I I I -15-13
Ses, 1-2-3,1-47-1,1-50-2 Standart sapma, 1-6-9
Hızı, 1-47-7 Stefan-Boltzmann sabiti, 1-45-8
Sıcaklık, 1-39-6 Stem-Gerlach aleti, III-5-1
Sıfır bükme, 3-10, 4-1 Stem-Gerlach deneyi, 35-3, III-35-3
Sıfır diveıjans, 3-10, 4-1 Stoke kuramı, 3-9
Sıfır kütle, 1-2-10 Stres tensörü, 31-9
Sıfır, mutlak, 1-1-5,1-2-6 Stres, 38-2
Sığa, 6-12 Hacim, 38-3
Bir kondansatörün, 8-2 Poincare, 28-4
Sıkıştırma Süper alaşım, 36-9
Adyabatik, 1-39-5 Süper iletkenlik, III-2 1-1
îzotermal, 1-44-5 Sürat, 1-8-2
Sınır değer problemleri, 7-1 Işığın, 1-15-1, 18-8
Sınır tabaksı, 41-9 Sesin, 1-47-7
Sıvı akışı, 12-8 ve hız, 1-9-2
Sıvı helyum, III-4-12 Yunanların başarısızlıkları, 1-8-2
Sigma elektron, III-12-3 Sürtünme, 1-10-5,1-12-3
Sigma matrisi, I I I -11-2 Katsayısı, 1-12-4
Sigma proton, I I I -12-3 Kökeni, 1-12-6
Sigma vektör, I I I -11-4 Sürüklenme katsayısı, 41-7
Siklotron, 29-4, 29-6
Simetri, 1-1-4,1-1I-1 T
Fizik yasalarında, 1-52-1 Taban durumu, 8-7, III-7-2
Sinüzoidal dalga, 1-29-2 Taşıyıcı işaret, 1-48-3
Sismograf, 1-51-5 Taşıyıcılar
Sitosin, 1-3-6 Negatif, I I I -14-2
Siyah cisim ışınımı, 1-41-3 Pozitif, III-14-2
Siyah cisim tayfı, III-4-8 Taylor Açılımı, 6-7
Skaler alan, 2-2 Tek atomlu gaz, 1-39-5,1-39-10,1-40-7
Skaler çarpım, 1-11-8 dört Temel durumlar, III-5-8, III-12-1
Vektörün, 25-3 Dünyanın, III-8-5
Skaler çarpımı, 2-4 Tensör alanı, 31-11
Dört vektörün, 25-3 Tensör cebri, III-8-4
Skaler, 1-11-5 Tensör, 26-7, 31-1
Snell yasası, 1-26-3,1-26-6,1-31-2, 33-1 Dönüşümü - bileşenleri, 31-3
Sodyum, III-19-16 Esneklik, 39-4
Soğurma Katsayısı, 32-8 Eylemsizlik, 31-6
Soğurma, 1-31-8 Gerilim, 31-11, 39-1
Işığın, III-9-14 Kutuplanabilirlik, 31-1
Fotonlann, III-4-7 Stres, 31-9
Solenoid, 13-5 Termal denge, 1-41-3
Sönüm, 1-31-8 Termal iyonizasyon, 1-42-5
Sönümlü salınım, 1-24-3 Termal iletkenlik, 2-8, 12-2
Sözde kuvvet, 1-12-10 Bir gazın, 1-43-9
Spin-bir, III-5-1 Termodinamik, 1-39-2,1-45-1, 37-4
Spin-yarım, III-6 -I, I I I -12-1 Yasaları, 1-44-1
Presesyonu, III-7 -I0 Tersinmezlik, 1-46-5
Spin dalgalan , I I I -15-1 Tesir kesiti, 1-5-9
Çarpışma , 1-43-3 Bilinen akımların, 14-3
N ü k le e r, 1-5-9 ve kuantum mekaniği, 15-8, III-2 1-1
Saçılma , 1-32-7 Vektör, 1-11-1
Thomson saçılması, 1-32-8 Bileşenleri, 1-11-5
Thomson atom modeli, 5-3 Birim, 1-11-10, 2-3
Thomson saçılma tesir kesiti, 1-32-8 Dört-vektör, 1-15-8,1-17-5, 25-1
Timin, 1-3-6 Durum, III-8-1
Transformatör, 16-4 Ayrışm ası, III-8-3
Transistor, III-1 4 -ll Eksenel, 1-20-4,1-52-6
Trifenil siklopropenil molekülü, I I I -15-12 Kutupsal, 1-20-4,1-52-6
Türev, 1-8-5 Kutuplanma, 10-2
Kısmi, 1-14-9 Poynting, 27-5
Uyarılm ış durumlar, 8-7, III-13-9 Vektörel çarpım, 2-8, 31-8
Uyarım, III-13-9 Vidalı kriko, 1-4-5
Uzaklık ölçümü Viskoz akışkan , 41-4
Üçgenleştirme yardımıyla, 1-5-6 Viskozite, 41-1
Yıldızların renk-parlaklık ölçümü Katsayısı, 41-2
yardımıyla, 1-5-6 Voltmetre, 16-1
Vorteks çizgisi, 40-10
U
Uzaklık, 1-5-1 W
Uzay, 1-2-3,1-8-2 W att (birim), 1-13-3
Eğri, 42-1
Uzay-zaman, 1-2-6,1-I7-1, 26-12 X
Geometrisi, 1-17-1 X-ışını, 1-2-5,1-26-1,1-31-6,1-34-5,1-48-6
X-ışınım kırınımı, 1-30-8,1-38-5, 8-4,30-1, III-
Ü 2-5
Üç boyutlu dalgalar, 20-8
Üç boyutlu örgü, III-13-7 Y
Üç cisim problemi, 1-10-1 Yalıtkan, 1-2, 10-1
Üç eksenli örgü, 30-7 Yan bant, 1-48-4
Üç fazlı güç, 16-7 Yansım a, 1-26-2
Üç köşeli örgü, 30-7 Açısı, 1-26-3, 33-1
Üreteç Işığın, 33-1
Alternatif akım, 17-6 Toplam iç, 33-12
Elektrik, 16-1, 22-5 Yansıyan dalgalar, 33-7
Van de G r a a f f , 5-9, 8-7 Y a n iletken bağlanm a, III-14-8
Üst üste binme, 13-11 Bir düzeltmede, III-14-10
Alanların, 1-12-9 Y a n iletkenler, I I I -14-1
İlkesi, 1-25-2,1-28-2,1-47-6,1-3, 4-2 re-tipli, III-14-5
p-tipli, III-14-5
V Saf olmayan, III-14-4
Van de G raaff üreteci, 5-9, 8-7 Yarı kararlı atom, 1-42-10
Vektör, 2-6 Yarıçap
vektör alanı, 1-4, 2-2 Artan, 42-4, 42-13
Akışı, 3-2 Bohr, 1-38-6, III-2-6, III-19-3, III-I9 -5
Vektör analizi, 1-11-5 Klasik elektron, 1-32-4, 28-3
Vektör cebri, 1-11-6, 2-2, 2-6, 2-11, 3-1, 3-11, Y a n lm a düzlemi, 30-1
27-4, III-5-15, III-8-2, III-8-4 Yasa
Dört-vektör, 1-17-7 Ampère, 13-3
Vektör çarpımı, 1-20-4 Biot -Savart, 14-9, 21-7
Vektör integrali, 3-1 Boltzmann, 1-40-2
Vektör işlemcisi, 2-6 Boyle'un, 1-40-8
Vektör potansiyel, 14-1, 15-1 Coulom b'un , 1-28-1, 1-2 , 1-5,4-2, 4-10, 5-5
Curie, 11-5 Yönlendirme kutuplanması, 11-3
Curie-W eiss, 11-10 Yörüngesel açılsa momentum, I I I -19-1
Faraday'ın-indüklenm e, 17-2,18-1, 18-8 Yörüngesel hareket, 34-3, III-34-3
Gauss, 4-9 Yukawa "fotonu", 28-13
Alan çizgileri için, 4-11 Yukawa potansiyeli, 28-13, I I I -10-7
Gauss Uygulam aları, 5-1 Yunanların hızla ilgili sorunları, 1-8-2
Hooke, 1-12-6, 10-7, 30-12, 31-11, 38-1, 39­ Yük
4, 39-10 Çizgisi ,5-3
İdeal gaz, 1-39-10 Elektron, 1-12-7
Kepler, 1-7-1,1-9-1,1-18-6 Görüntü, 6-9
Kirchhoff, 1-25-9, 22-7, 22-12 Hareketi, 29-1
Lenz, 16-4, 34-2, III-34-2 Korunumu, 1-4-7, 13-1
Newton, 1-2-6, 1-7-6, 1-9-1,1-10-1, 1-11-2, I- Kutuplanma, 10-3
11-4, 1-12-1, 1-12-11, 1-13-1, 1-14-6, 1-15­ Levhası, 5-4
1,1-15-9, 1-16-2, 1-16-8, 1-18-1, 1-19-2, 1-20­ Nokta, 1-2
1, 1-28-3, 1-39-1, 1-39-10,1-41-1, 1-46-1, I-
Yük küresi, 5-4
46-5,1-47-2,11-7-5,19-1, 42-1, 42-13
Yük plakası, 5-4
Vektör gösterimi, I-I1 -7
Yüklü iletken, 6-8, 8-2
Ohm, 1-23-5,1-25-7,1-43-7, 19-14, III-14-6
Yüksek dayanma gerilimi, 6-13
Rayleigh, 1-41-6
Yüksüz K-mezonu, III-l 1-12
Snell, 1-26-3,1-26-6 f, 1-31-2,33-1
Yüksüz pion, III-10-7
Yansıma, 1-26-2
Yüzey gerilimi, 12-5
Yasalar
Yüzey
Elektromanyetizma, 1-5
Eşpotansiyel, 4-11
îndüksiyon, 17-1
İzotermal, 2-3
Yayınım, 1-43-1
Moleküler, 1-43-7
Z
Nötron, 12-6
Zaman, 1-2-3,1-5-1,1-8-1
Yayınlanma, 6-14
Dönüşümü, 1-15-5
Yerdeğiştirme kuralı, 111-20-15
Gecikmeli zaman, 1-28-2
Yıldırım, 9-10
Standart, 1-5-5
Yirmi b ir santimetre çizgisi, I I I -12-9
Zamana bağlı durumlar, I I I -13-6
Yoğunluk, 1-1-4
Bükülme, 38-5
Akım, 13-1
Toplam iç yansıma, 33-12
Eneıji, 27-2
Tork, 1-18-4,1-20-1
Olasılık, 1-6-8, I I I -16-6
Zeeman etkisi, I I I -12-12
Young modülü, 38-2, 38-5
Zeeman yarılması, I I I -12-9
Yönlendirilim iş manyetik moment, 35-4, III-
Zorlamalı hareket, 1-14-3
35-4
İSİM DİZİNİ

A 15-9,1-16-1,1-16-5,1 -I6 -9 ,1-41-1,1-41-8,1-


Adams, John C. (1819-92), 1-7-5 42-9,1-43-9, 13-6, 25-11, 26-12, 27-10, 28-4,
Aharonov, Yakir (1932-), 15-12 42-1, 42-5 f, 42-8, 42-11, 42-13, III-4-8, III-
Ampère, André-M arie (1775-1836), 13-3, 18-9, 18-8
20-10 Eötvös, Roland von (1848-1919), 1-7-11
Anderson, Carl D. (1905-91), 1-52-10 öklit (y. MÖ 300), 1-2-3,1-5-6,1-12-3, 42-3
Aristoteles (MÖ 384-322), 1-5-1
Avogadro, L. R. Amedeo C. (1776-1856), 1-39-2 F
Faraday, Michael (1791-1867), 10-1, 16-1, 16­
B 8, 16-10, 17-1, 18-9, 20-10

Becquerel, Antoine Henri (1852-1908), 1-28-3 Fermat, Pierre de (1601-65), 1-26-3,1-26-7

Bell, Alexander G. (1847-1922), 16-3 Fermi, Enrico (1901-54), 1-5-10

Bessel, Friedrich W . (1784-1846), 23-6 Feynman, Richard P. (1918-88), 21-5, 28-8,

Boehm, Felix H. (1924-), 1-52-10 28-10

Bohm, David (1917-92), 7-7, 15-12 Fourier, J. B. Joseph (1768-1830), 1-50-5

Bohr, Niels (1885-1962), 1-42-9, 5-3,111-16-13, Frank, Ilya M. (1908-90), 1-51-2

III-19-5 Franklin, Benjamin (1706-90), 5-6

Boltzmann, Ludw ig (1844-1906), 1-41-2


G
Bopp, Friedrich A. (1909-87), 28-8
Galileo Galilei (1564^1642), 1-5-1,1-7-2,1-9-1,
Born, M ax (1882-1970), 1-37-1,1-38-9, 28-7,
1-10-5, -52-3
28-10, I I I - l - l , III-2-9, III-3-1, III-21-6
Gauss, J. Carl F. (1777-1855), 3-5, 16-2, 36-6
Bragg, W illiam Lawrence (1890-1971), 30-9
Geiger, Johann W . (1882-1945), 5-3
Brewster, David (1781-1868), 1-33-5
Gell-Mann, M urray (1929-), 1-2-9,111-11-12,
Briggs, Henry (1561-1630), 1-22-6
III-11-16
Brown, Robert (1773-1858), I-41-I
Gerlach, W alther (1889-1979), 35-3, III-35-3

C Goeppert-Mayer, M aria (1906-72), III-l 5-13

Carnot, N. L. Sadi (1796-1832), 1-4-2,1-44-2,


H
1-45-3,1-45-7
Hamilton, W illiam Rowan (1805-65), III-8-10
Cavendish, Henry (1731-1810), 1-7-9
Heaviside, Oliver (1850-1925), 21-5
Cherenkov, Pavel A. (1908-90), 1-51-2
Heisenberg, W erner K. (1901-76), 1-37-1,1-37­
Clapeyron, Benoît Paul Émile (1799-1864), I-
9 , 1-37-11,1-38-9, 19-9, I I I - l - l , III-1-9, III-
44-2
1-11, III-2-9, I I I - 16-9,111-20-17
Copernicus, Nicolaus (1473-1543), 1-7-1
Helmholtz, Hermann von (1821-94), 1-35-7,
Coulomb, Charles-Augustin de (1736-1806),
40-10
5-6
Hess, Victor F. (1883-1964), 9-2

D Huygens, Christiaan (1629-95), 1-15-2,1-26-2,


1-33-9
Dedekind, J. W . Richard (1831-1916), 1-22-4
Dicke, Robert H. (1916-97), 1-7-11
I
Dirac, Paul A. M. (1902-84), 1-52-10, 2-1, 28-7,
Infeld, Leopold (1898-1968), 28-7, 28-10
28-10, III-3-1, III-8-2, III-8-4, III-I2 -6 , III-
16-10, m - 1 6 - 1 4
J
Jeans, James H. (1877-1946), 1-40-9,1-41-6,
E
2-6
Einstein, Albert (1879-1955), 1-2-6,1-4-7,1-6-
Jensen, J. Hans D. (1907-73), 111-15-13
10,1-7-11,1-12-9,1-12-11,1 -I5 -1 ,1-15-3,1-
Josephson, Brian D. (1940-), 111-21-14 Plimpton, Samuel J. (1883-1948), 5-6
Poincare, J. Henri (1854-1912), 1-15-3,1-15-5,
K I - 16-1, 28-4
Kepler, Johannes (1571-1630), 1-7-1 Poynting, John Henry (1852-1914), 27-3, 28-3
Priestley, Joseph (1733-1804), 5-6
L Ptolemaios (y. 2. yüzyıl), 1-26-2
Lam b, W illis E. (1913-2008), 5-6 Pisagor (y. M Ö 6. yüzyıl), 1-50-1
Laplace, Pierre-Simon de (1749-1827), 1-47-7
Lawton, W illard E. (1899-1946), 5-6 R
Leibniz, Gottfried W illhelm (1646-1716), 1-8-4 Rabi, Isidor I. (1898-1988), 35-4, III-35-4
Le Verrier, Urbain (1811-77), 1-7-5 Ramsey, Norm an F. (1915-2011), 1-5-5
Liénard, Alfred-M arie (1869-1958), 21-11 Retherford, Robert C. (1912-81), 5-6
Lorentz, Hendrik Antoon (1853-1928), 1-15-3, Roemer, Ole (1644-1710), 1-7-5
1-15-5, 21-12, 25-11, 28-3, 28-7, 28-12 Rushton, W illiam A. H. (1901-80), 1-35-9
Rutherford, Ernest (1871-1937), 5-3
M
M acCullagh, James (1809-47), 1-9 S
Marsden, Ernest (1889-1970), 5-3 Schrödinger, Erw in (1887-1961), 1-35-6,1-37­
M axwell, James Clerk (1831-79), 1-6-1,1-6-9, 1 ,1-38-9, 19-9, III-1-1, III-2-9, III-3-1, III-
1-28-1,1-28-3,1-40-8,1-41-7, 1-46-5, 1-8, 1­ 16-4,111-16-12 ff, 111-20-17, III-21-6
11, 5-6, 17-2, 18-1, 18-8, 18-11, 20-10, 21-5, Shannon, Claude E. (1916-2001), 1-44-2
28-3, 32-3 Smoluchowski, M arian (1872-1917), 1-41-8
Mayer, Julius R. von (1814-78), 1-3-2 Snell(ius), W illebrord (1580-1626), 1-26-3
Mendeleev, Dmitri I. (1834-1907), 1-2-9 Stem, Otto (1888-1969), 35-3 f, III-35-3 f
Michelson, Albert A. (1852-1931), 1-15-3,1-15­ Stevin(us), Simon (1548/49-1620), 1-4-5
5
Miller, W illiam C. (1910-81), 1-35-2 T
Minkowski, Hermann (1864—1909), 1-17-8 Tamm, Ig o rY . (1895-1971), 1-51-2
M össbauer, R udolf L. (1929-2011), 1-23-9 Thomson, Joseph John (1856-1940), 5-3
Morley, E dw ard W . (1838-1923), 1-15-3,1-15­ Tycho Brahe (1546-1601), 1-7-1
5
V
N Vinci, Leonardo da (1452-1519), 1-36-2
Nem st, W alter H. (1864-1941), 1-44-I I von Neumann, John (1903-57), 12-9, 40-3
Newton, Isaac (1643-1727), 1-7-2,1-7-9,1-7­
11,1-8-4,1-9-1,1-9-4,1-10-2,1-10-9,1-11-2, W
1-12-1,1-12-9,1-14-6,1-15-1,1-16-2,1-16-6, W apstra, Aaldert Hendrik (1922-2006), 1-52­
I-18-7,1-37-1,1-47-7, 4-10, 19-7, 42-1, I I I -l- 10
1
W eber, W ilhelm E. (1804-91), 16-2
Nishijima, Kazuhiko (1926-2009), 1-2-9, III-
W eyl, Hermann (1885-1955), 1-11-1,1-52-1
II-12
W heeler, John A. (1911-2008), 28-8, 28-10
Nye, John F. (1923-), 30-9
Wiechert, Emil Johann (1861-1928), 21-11
W ilson, Charles T. R. (1869-1959), 9-9
O
Oersted, Hans C. (1777-1851), 18-9, 36-6
Y
Young, Thomas (1773-1829), 1-35-7
P
Yukawa, Hideki (1907-81), 1-2-8, 28-13, III-
Pais, Abraham (Bram) (1918-2000), I I I - 11-12,
10-6
I I I -11-16
Yustova, Elizaveta N. (1910-2008), 1-35-8
Pasteur, Louis (1822-95), 1-3-10
Pauli, W o lfgan g E. (1900-58), III-4-3, I I I - 11-2
Z
Pines, David (1924—), 7-7
Zeno, Eleali (y. M Ö 5. yüzyıl), 1-8-3
Planck, M ax (1858-1947), 1-40-10,1-41-6,1­
42-8,111-4-12
SEMBOLLER LİSTESİ

| | mutlak değer, 1-6-5

^ binom dağılımı, n üzeri k, 1-6-4

a* a'nrn karmaşık eşleniği, 1-23-1

□2 D'Alem bert işlemcisi, D2 = d2/ dt2 - V2, 25-7

< ) beklenen değer, 1-6-5

V2 Laplace işlemcisi, V2= d2/dx2 + d2/dy2 + d2/dz2, 2-10

V nabla işlemcisi, V = (d/dx, d/dy, d/dz), 1-14-9

|1>, |2) iki durumlu b ir sistem için baz vektörlerinin özel bir seçimi, III-9-1

|/>. 1^) iki durumlu b ir sistem için baz vektörlerinin özel bir seçimi, III-9-1

<01 b ir bra vektörü cinsinden 0 durumu, III-8-2

<f\s) ilk durumu |s) ve son durumu (/I olan b ir sistem için genlik, III-3-2

\4>) b ir ket vektörü cinsinden tp durumu, III-8-2

» yaklaşık olarak, 1-6-9

~ mertebesinde, 1-2-10

oc orantılıdır, 1-5-1

a açısal ivme, 1-18-3

Y ısı sığa oranı (adyabatik indis ya da özgül ısı oranı), 1-39-5

€o dielektrik sabiti ya da boşluğun geçirgenliği, «o = 8,854187817 x 10_1 F/m, 1-12-7

k Boltzmann sabiti, k = 1,3806504 x 10-23 J/K, III-14-3

k göreli geçirgenlik, 10-4

k termal iletkenlik, 1-43-10

A dalga boyu, 1-17-8

A indirgenmiş dalga boyu, X = A/2ti, 15-9

H sürtünme katsayısı, 1-12-4

H manyetik moment, 14-8

H manyetik moment vektörü, 14-8

fi kesme modülü, 38-4

v frekans, 1-17-8

p yoğunluk, 1-47-3

p elektrik yük yoğunluğu, 2-8

a tesir kesiti, 1-5-9

a Pauli spin matris vektörü, III-11-4


o x, Oy, az Pauli spin matrisleri, III-l 1-2

a Poisson oram, 38-2

a Stefan-Boltzmann sabiti, <r = 5,6704 x 10~8 W/m2K4, 1-45-8

r tork, 1-18-4

t tork vektörü, 1-20-4

<p elektrostatik potansiyel, 4-5

<t>o temel akı birimi, 111-21-12

X elektrik duygunluğu, 10-4

îü açısal hız, 1-18-3

ut açısal hız vektörü, 1-20-4

il girdap, 40-5

a ivme vektörü, 1-19-2

a.%, ay, az ivme vektörünün Kartezyen bileşenleri, 1-8-10

a ivme vektörünün büyüklüğü ya da bileşeni, 1-8-8

A Alan, 1-5-9

Aji=(<p, A ) dört potansiyel, 25-8

A vektör potansiyel, 14-1

Ax, Ay, A z vektör potansiyelin Kartezyen bileşenleri, 14-1

B Manyetik alan vektörü (manyetik indüksiyon), 1-12-10

B x,By,Bz Manyetik alan vektörünün Kartezyen bileşenleri, 1-12-10

c ışık hızı, c = 2,99792458 x 10® m/s, 1-4-7

C Sığa (Kapasitans), 1-23-5

C Clebsch-Gordan katsayıları, I I I -18-19

Cv Sabit hacimde özgül ısı, 1-45-2

d uzaklık, 1-12-6

D elektrik yerdeğiştirme vektörü, 10-6

er r yönündeki birim vektör, 1-28-2

E Elektrik alan vektörü, 1-12-8

Ex, Ey, E z Elektrik alan vektörünün Kartezyen bileşenleri, 1-12-10

E Enerji, 1-4-7

■Earalık Enerji aralığı, I I I - 14-3

£tr enine elektrik alan vektörü, I I I -14-7

E elektrik alan vektörü, III-9-5

£ elektromotor kuvveti, 17-1

£ enerji, 1-33-10

/ odak uzunluğu, 1-27-3

FpV Elektromanyetik tensör, 26-6

F kuvvet vektörü, I - 11-5

Fjc Fy, Fz kuvvet vektörünün Kartezyen bileşenleri, 1-9-3


F kuvvet vektörünün büyüklüğü ya da bileşeni, 1-7-1

9 dünyanın kütleçekim ivmesi, 1-9-4

G kütleçekim sabiti, 1-7-1

h ısı akış vektörü, 2-3

h Planck sabiti, h = 6,62606896 x IO"34 Js, 1-17-8

h indirgenmiş Planck sabiti, h = h/2n, 1-2-6

H Mıknatıslanma alan vektörü, 32-4

i sanal birim, 1-22-7

i x yönündeki birim vektörü, 1-11-10

I elektrik akımı, 1-23-5

I Parlaklık, 1-30-1

I eylemsizlik momenti, 1-18-7

hj eylemsizlik tensörü, 31-7

1 Yoğunluk, III-9-14

i elektrik akım yoğunluk vektörü, 2-8

jx> jy> İz elektrik akım yoğunluk vektörünün Kartezyen bileşeni, 13-11

j y yönündeki birim vektörü, 1-11-10

J elektron yörüngesinin açısal momentum vektörü, 34-3

J q (x ) birinci tür Bessel fonksiyonu, 23-6

k Boltzmann sabiti, k = 1,3806504 x 10~23 J/K, 1-39-10

kfi = (<w, k) dalga dört-vektörü, 1-34-9

k z yönündeki birim vektörü, 1-11-10

k dalga vektörü, 1-34-9

kx, ky, kz dalga vektörünün Kartezyen bileşeni, 1-34-9

k dalga vektörünün büyüklüğü ya da bileşeni, dalga sayısı, 1-29-3

K hacim modülü, 38-3

L açısal momentum vektörü, 1-20-4

L açısal momentum vektörünün büyüklüğü ya da bileşeni 1-18-5

L öz-indüktans, 1-23-6

L Lagrange denklemi, 19-8

L öz-indüktans, 1-23-6

\L ) sol-elli dairesel kutuplanmış foton durumu, III-11-11

m kütle, 1-4-7

m e tk b ir kristal örgüdeki etkin elektron kütlesi, III-13-7

mo durgun kütle, 1-10-8

M mıknatıslanma vektörü, 35-7

M karşılıklı indüktans, 22-16

9JI karşılıklı indüktans, 17-9

TO bükme momenti, 38-9


n kırılma indisi, 1-26-4

n n. Romen rakamı, N değerlerini alan n sayısı, I I I -l 1-22

n normal birim vektörü, 2-4

Nn birim hacimdeki elektron sayısı, I I I -14-3

Np birim hacimdeki proton sayısı, I I I - 14-3

p dipol moment vektörü, 6-3

p dipol moment vektörünün büyüklüğü ya da bileşeni, 6-3

= (£, p) dört-momentum, 1-17-7

p momentum vektörü, 1-15-9

P x, p-y, p z momentum vektörünün Kartezyen bileşeni, 1-10-8

P momentum vektörünün büyüklüğü ya da bileşeni, 1-2-6

p basınç, 40-1

Pspin değiş Pauli spin değiştirme işlemcisi, III-12-7

P kutuplanma vektörü, 10-3

P kutuplanma vektörünün büyüklüğü ya da bileşeni, 10-4

P güç 1-24-1

P basınç, 1-39-3

Pik, n) Bem oulli ya da binom olasılığı, 1-6-5

P(A ) A olayının gözlenme olasılığı, 1-6-1

q elektrik yükü, 1-12-7

Q ısı, 1-44-3

r yarıçap (konum) vektörü, 1-11-5

r yarıçap ya da uzaklık, 1-5-9

R direnç, 1-23-5

J2 Reynold sayısı, 41-6

|JÎ) sağ-elli dairesel kutuplanmış foton durumu, I I I -11-11

s uzaklık, 1-8-1

S eylem, 19-3

S entropi, 1-44-10

S Poynting vektörü, 27-2

S "acayiplik" sayısı, 1-2-9

Sij stres tensörü, 31-9

t zaman, 1-5-1

T mutlak sıcaklık, 1-39-10

T yarı-ömür, 1-5-3

T kinetik enerji, 1-13-1

u hız, 1-15-2

U iç enerji, 1-39-5

U(t2 , iı) iı anından Î 2 anm a kadar bekleme işlemini gösteren işlemci, III-8-7
U potansiyel enerji, 1-13-1

v hız vektörü, 1-11-7

vx> vy> vz hız vektörünün Kartezyen bileşeni, 1-8-9

v hız vektörünün büyüklüğü ya da bileşeni, 1-8-4

V hız, 1-4-6

V gerilim, 1-23-5

V hacim, 1-39-3

V gerilim, 17-12

W ağırlık, 1-4-4

W iş, 1-14-2

x Kartezyen koordinat, 1-1-6

Xfj. = (t, r) konum dört-vektörü, 1-34-9

y Kartezyen koordinat 1-1-6

Y l,m (6 , <P) küresel harmonikler, III-19-7

7 Young modülü, 38-2

z Kartezyen koordinat, I - 1-6

Z karmaşık empedans, 1-23-7


FEYNMAN
FİZİK DERSLERİ
> > > > Ö Ğ R E T M E NL E R İ N Ö Ğ R E TM E Nİ N D E N BİR BAŞYAPIT

Bu üç cilt F e y n m a n ’ın 1961-64 özelliklerine dair Lorentz elektron


yılları arasında, California Teknoloji kuram ın a ve elektrom anyetik öz enerjinin
En stitüsün de [Caltech], bütün birinci ve ç ö z ü le m e m iş ikilem lerine kad ar eksiksiz
ikinci sınıf öğrencilerinin aldıkları fizik bir şe kild e a k ta r m a k hedeflenmiştir.
derslerinin tarihse l bir kaydıdır. İkinci o la rak da, vektör analizinin ana
hatlarını su n a r a k öğrencilerin alan
İkinci cildin dersleri elektrik ve kuram la rın ın m atem atiğine s a ğ la m
m anyetizmanın fiziğinin eksiksiz bir bir giriş yap m a sı am açlanm ıştır.
şekilde işle n m e sin e ayrılmıştır. İlk M a te m a tik se l yöntemlerin genel
o la rak öğrencilere F ra n k lin ’in el yordam ı yararlılığını v u r g u la m a k için, bazen
keşiflerinden başlayıp, M a x w e ll’in büyük fiziğin ba şka kısım ların d a n ilgili b ö lü m le r
b irle ştirm esind e n geçip, m alzem enin incelenmiştir.

FEYN M AN V FEYN M A N
FİZ İK D E R S L E R İ FİZ İK D E R S L E R İ

Richard P. Feynman 1951-1988 yılları arasında Caltech’de fizik profesörü


olarak çalıştı. 1965’te, Sin-Itiro Tomonaga ve Julian Schwinger ile birlikte,
kuantum elektrodinamiğindeki çalışm aları nedeniyle Nobel Fizik Ödülünü ka­
zandı. Feynman ayrıca dikkate değer derecede etkin bir eğitimciydi. Caltechde
fizik profesörü olan Robert B. Leighton katı hal fiziğinde, kozmik ışın fiziğinde,
m odern parçacık fiziğinin başlangıç anlarında, güneş fiziğinde, gezegen fotoğ­
rafçılığında, milimetre ve milimetre-altı dalga astronom isinde hayatı boyunca
çığır açan çalışm alar yapmıştır. Matthew Sands, 1969dan 1985'e kadar Califor­
Richard P. nia Üniversitesi, Santa Cruz’da fizik profesörüydü ve 1969’d an 1972’ye kadar
Feynman oranın Bilimsel Rektör Yardımcısı görevinde de bulundu. 1972’de Amerikan
Fizik Öğretmenleri Derneğinden Üstün Hizmet Ödülü aldı.

Lg«
B r»
t f f İ DX<9531
E — i la
■ 1i a
( ö ) al fa k it ap ^0a l fa k ita p
f a l fa k it a p w w w .alfakitap.com
= '36051

You might also like