You are on page 1of 156

T.C.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

III. SELİM DÖNEMİNDE AVRUPA’DAN


ASKERÎ DOKTRİN TRANSFERİ:
VAUBAN ÇEVİRİLERİ

MUSTAFA YİĞİT BALDAN


2502170091

TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. GÜLTEKİN YILDIZ

İSTANBUL - 2023
ÖZ

III. SELİM DÖNEMİNDE AVRUPA’DAN


ASKERÎ DOKTRİN TRANSFERİ:
VAUBAN ÇEVİRİLERİ
MUSTAFA YİĞİT BALDAN

Bilgi birikiminin aktarılması açısından çeviri faaliyetleri askerî tarih açısından


önem arz etmektedir. Teknik bilgilerin sürekliliği ve ileri nesillere de intikal
edebilmesi için usta-çırak ilişkisi kadar bilgilerin muhafaza edilmesi ve yazılı kayıt
altına alınması önemlidir. Kale, istihkam yapıları ve yöntemleri tarih boyunca dost
kuvvetlerin ilerleyişini kolaylaştırmak, düşman kuvvetlerinin de ilerleyişini
zorlaştırmak amacıyla sürekli gelişme göstermiştir. Kuşatma yöntemleri ve araçları
da çeşitli dönemlerde gelişme kaydetmiştir. Özellikle kale sayısının artmasına bağlı
olarak piyade askerinin ve istihkamcı birliklerinin önemi artmıştır. Sultan III. Selim
dönemi Osmanlı Devleti’nin Nizam-ı Cedid devrine geçiş yaptığı, askerî açıdan da
tercümeler yapılmaya başlanan bir dönemdir. Bu dönemde yaşanan reformlarda askerî
dönüşüm hareketlerinin yeniliklere öncülük ettiği ve Fransa’nın da çağın önde gelen
kara gücü olarak Osmanlıların ilgisini çektiği görülmüştür. Padişahın isteği
doğrultusunda yapılan tercümelerden biri olan “Vauban Çevirileri” bu çalışmanın esas
konusunu teşkil etmektedir. Fransa’nın harp tarihi açısından askerî konumu dikkate
alındığında Vauban’ın önemli bir isim olarak öne çıktığı görülmektedir. 1791-93
yılları arasında Vauban'a ait iki eserin tercümesinin ele alındığı bu çalışmada
istihkamcılık, lağımcılık ve kale muhasarasın kaldırmak için yazılmış iki yazma eser
incelenmiştir. Eserin yazarı Fransız Mareşal Sebastien Vauban’ın ve eserlerin
tercümesiyle görevlendirilmiş Fenerli bir Rum olan Konstantin İpsilanti’nin hayatı ve
nitelikleri de çalışmamıza konu olan ayrı bir husustur.

Anahtar Kelimeler: III. Selim, Kale, İstihkam, Lağım, Vauban, Nizam-ı


Cedid, İpsilanti, Tercüme,

ii
ABSTRACT

MILITARY DOCTRINE TRANSFER FROM EUROPE


DURING THE REIGN OF SELIM THE THIRD: VAUBAN
TRANSLATIONS

MUSTAFA YİĞİT BALDAN

In military history research, translation studies have an important role in


transmitting the accumulation of knowledge. Knowledge conservation with a written
record is as essential for continuity and passing on knowledge to future generations as
the master-apprentice relationship. Construction techniques for fortresses and
fortifications have continuously improved throughout history to restrain enemy
movement and make it easier for friendly forces. Siegecraft methods and tools have
developed in various periods. Especially with the increase in the number of
fortifications, the importance of foot soldiers and engineer corps increased. The reign
of Sultan Selim the Third marked the transition to Nizam-i Cedid, which had also
begun to actualize military translations. In this period, it has seen that military
transformations were pioneering the reforms and innovations, and France, as a major
land-based military in that era, engaged the interest of the Ottomans. In this study,
translations of Vauban, which occurred by request of the Sultan, form the main topic
of the work. Taking into consideration the position of France in the matter of military
history, Vauban’s name comes into prominence. Two of Vauban’s translated
manuscripts were about fortification, mine warfare, and conducting and resisting
sieges. They were translated between the years of 1791-1793 are examined in this
study. This research also includes the work's author, French Marshall Sebastien
Vauban, and the work's translator, Phanariot Konstantin Ipsilanti.

Key Words: III.Selim, Castle, Fortification, Mines, Vauban, Nizam-ı


Cedid, İpsilanti, Translation

iii
ÖNSÖZ

Sultan III. Selim dönemi, Osmanlı Devleti’nin değişime mecbur kaldığı,


varoluşunu devam ettirebilmek amacıyla reformlara başvurduğu bir dönem olmuştur.
III. Selim hem şehzadeliği döneminde hem de saltanatı süresince yenileşmede
Fransa’dan ilham almıştır. Bilimsel gelişmeler ve teknik faaliyetleri takip etme
noktaasında eksikleri kapatmak için uzman talebine ek olarak tercüme faaliyetleri
hayata geçirilmiştir. Sultanın kendisine sunulmasını istediği layihalarda vurgulanan
konunun askerî yenilikler üzerine olduğu görülür. III. Selim saltanatı boyunca Nizam-
ı Cedid adı altında askerî ve bürokratik reformlara başvurulmuş, bu reformlar
sürecinde dilimize de yabancı dillerden eserler kazandırılmıştır. Bu kazandırılan
eserlerden bazıları da Sébastien Vauban tarafından kaleme alınmıştır.

Bu çalışmada Sébastien Vauban’ın yetiştiği ortam ve biyografisine değinilmiş,


sonrasında Türkçeye çevrilmiş olanları başta olmak üzere eserlerinden bilgi
verilmiştir. “Fenn-i Lağım” ve “Darben ve Def’an Kal’a Muhâsarası ve Muhârese-i
Husûn” isimleri ile Türkçe’ye çevrilmiş olan eserleri ve eserlerinin müterciminin
nitelikleri hakkında bilgilere değinilmiştir.

Bu çalışmada Osmanlı-Alman askerî iş birliğinden çok daha önce ve nispeten


daha az bilinmekte olan Fransa’nın Osmanlı askerî yenileşmesine etkisine bir tercüme
faaliyeti özelinden yaklaşıldı. Bilimsel araştırmalar açısından yapılan tercüme
faaliyetlerinde de Fransa tercih ediliyordu. Aynı şekilde bu dönemde Fransa’nın
Osmanlılar tarafından yalnızca bürokratik ve idari anlamda örnek alınmadığı,
siyaseten çağının etkin bir gücü olmasının yanında olarak askeri alanda da önde gelen
devleti olması sebebiyle askerî teknoloji ithalatında da önde gelen ülke olduğu
açıklanmaya çalışılmıştır. Avrupa askerî geleneğinin bir temsilcisi olarak döneminin
egemen kara gücü olan Fransa, özellikle Rusya’ya karşı Osmanlıların askerî açıdan
model aldığı bir güçtü.

iv
Birinci bölümde Vauban’ın doğduğu yıllarda Fransa’nın yapısı, genç yaşta
askerlik mesleğine atılışı ve harp meydanlarında edindiği pratik bilgilerin zaman
içerisinde teorilere dönerek satırlara aktarılması sürecine değinilmiştir.

İkinci bölümde TSMA ve İÜNEK’te mevcut olan yazma eserlere ve çeşitli


kütüphanelere dağılmış halde bulunan basma eserlere bakılarak Vauban
tercümelerinin muhtevası hakkında bilgi verilerek tercüme faaliyeti izah edilmeye
çalışıldı. Ardından mütercim Konstantin İpsilanti’nin hayatı ve tercüme faaliyetleri
incelenmiştir.

Üçüncü ve son bölümde ise Vauban’dan çevirisi gerçekleştirilen iki nüsha


açıklanmış ve değerlendirilmiştir. İstihkam alanında yapılan bu çalışmalar
detaylandırılarak Vauban tercümelerinin bu alana yaptığı katkı bu tarihçe içerisinde
değerlendirilmiştir.

İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nde henüz ikinci sınıfta iken Savaş ve


Teknoloji dersi ile alana ilgimin artmasını sağlayan, öğrencisi olmaktan mutluluk
duyduğum danışmanım sayın Prof. Dr. Gültekin Yıldız’a çok şey borçluyum. Ayrıca
yurtdışından erişemediğim bir kaynağa ulaşmamı sağlayan Prof. Dr. Timur
Kocaoğlu’na teşekkür ederim. Mesai arkadaşım Dr. Osman Nihat Bişgin ise çalışmam
süresince manevi desteğini eksik etmemiştir, kendisine müteşekkirim. Tezimi okuyup
fikir verme nezaketinde bulunan dostum Ar.Gör. Yavuz Usta’ya da teşekkür ederim.

Mustafa Yiğit Baldan


Edirne 2023

v
İÇİNDEKİLER

ÖZ ................................................................................................................................ ii
ABSTRACT ............................................................................................................... iii
ÖNSÖZ ....................................................................................................................... iv
KISALTMALAR LİSTESİ ...................................................................................... ix
RESİMLER LİSTESİ ................................................................................................ x
GİRİŞ .......................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
VAUBAN’IN HAYATI
1.1. İlkgençliği ............................................................................................................. 9
1.2 Sınır Hattı (Pré-Carré) ....................................................................................... 17
1.2.1 Üç Paralel Sistemi.................................................................................... 20
1.2.2 İstihkam Komiserliği ................................................................................. 23
1.3. Dokuz Yıl Savaşları (1688-1697) ....................................................................... 25
1.4. İspanya Veraset Savaşları ve Mareşal Vauban ................................................... 28
1.5. Mareşalin Vefatı .................................................................................................. 31
1.6. Vauban Ve Fransa ............................................................................................... 33
1.7 Vauban ve Rusya ................................................................................................ 36
1.8 Vauban ve Osmanlı Devleti ................................................................................ 38
İKİNCİ BÖLÜM
Vauban Nüshaları ve Mütercim İpsilanti
2.1. İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Nüshaları ............................... 45
2.1.1. T.Y. 6865 Numaralı Nüsha ...................................................................... 45
2.1.2. T.Y. 2659 numaralı nüsha ....................................................................... 46

vi
2.2. Topkapı Sarayı Müzesi Nüshaları ....................................................................... 47
2.2.1. TSMA H. 614 Numaralı Nüsha ............................................................... 47
2.2.2. TSMA H.616............................................................................................. 48
2.2.3. Basma Nüshalar ....................................................................................... 48
2.2.4 Eserde Geçen Osmanlı Türkçesi-Fransızca/İngilizce Askerî
Istılahlar Tablosu ................................................................................... 50
2.3 III. Selim Dönemi Tercüme Faaliyetlerine Bakış ............................................ 52
2.4. Vauban Mütercimi Konstantin İpsilanti ............................................................. 58
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İSTİHKAM VE KALE: VAUBAN ÇEVİRİLERİ
3.1. Onsekizinci Yüzyılda İstihkam Tarihçesi .......................................................... 68
3.2 Darben ve Def’an Kal’a Muhâsarası ve Muhârese-i Husûn ................................ 72
3.2.1 Eserin İçerisindeki Fasıllar ........................................................................ 73
3.2.2. Birinci Kısım Fasılları: Fasl-ı evvel: Kıl’a muhâsarasına ‘azîmet
itmekden Mukaddem rûyet ve temşiyeti muktezî husûsâtın
beyânındadır ............................................................................................ 78
3.2.3 Sirkonvalasyon, Hendek ve Metris ......................................................... 81
3.2.4. Kontrvalasyon ........................................................................................... 82
3.2.5 İki tekerlekli siperler ve gerekli aletler ...................................................... 83
3.2.6. Sıçan Yolları ............................................................................................. 92
3.2.7 Mübarizgâhlar ............................................................................................ 94
3.2.8 Hücûm-ı Hâricî ve Dahilî: Hurûca Mukavemet.................................... 96
3.2.9 Bomba Atar Tabyalar ve Toplar ................................................................ 97
3.2.10 Kalenin Yapıları: Seğirdim Yeri, Nîm-Kamer Tabya ve Bastiyon . 100
3.3.1 Nîm-Kamer Tabya (Ravelin) ve Bastiyon ...................................................... 101
3.3.2. Lağım, Barut ve Çukur ................................................................................... 104
3.4 İkinci Bölüm: Muharese ..................................................................................... 107
3.4.1 Birinci madde (Fasl-ı Evvel) .................................................................... 107
.4.2 İkinci Bab: Kontraborş ya da Dûr-bâş hendekleri ..................................... 108
3.4.3 Yarma harekâtı: Hurûc ve hücûm ............................................................ 109
3.4.4 Nîm-kamer (Demi-Lune) Tabya ve Bastiyonların savunulması .............. 111
3.4.5 Hatime ya da Son Kısım .......................................................................... 113
vii
3.5 Fenn-i Lağım ...................................................................................................... 114
3.5.1. Lağımlara dâir risâle-i ‘ilmiyyenin yâhûd mukaddemâ a‘mâl olınan
‘izâm â‘mâl-i lağımiyyeyi muhteviyyeyi mecmû‘a-i behîyyenin âğâz-
ı tercümesidir ......................................................................................... 117
SONUÇ .................................................................................................................... 120
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 124
EKLER .................................................................................................................... 136

viii
KISALTMALAR LİSTESİ

a.g.e. : Adı Geçen Eser


a.g.m. : Adı Geçen Makale
BNF : Bibliothèque Nationale de France
BOA : TC. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı
Osmanlı Arşivleri
Fr. : Fransızca
C.MF: : TC. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı
Arşivi Cevdet Maarif Tasnifi
çev. : Çeviren
der. : Derleyen
ed. : Editör
haz. : Hazırlayan
İng. : İngilizce
İÜNEK : İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi
T.S.M.A. : Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi

ix
RESİMLER LİSTESİ

Sayfa

Resim 1: Lille Kalesi 14

Resim 2 : Pre Carre savunma hattı. 18

Resim 3 : Kuşatma ekipmanları 88

Resim 4 : XIX.yüzyılda Fransız istihkamcıları 90

Resim 5 : Kavalîr ve Seğirdim yeri 107

Resim 6 : Kale Gövdesi 110

x
GİRİŞ

1768-1774 Osmanlı-Rus Harbi her iki muharip devletin kuvvetli ve zayıf


yönlerini ortaya çıkaran bir savaştır. Gücünü zorunlu askerlik sisteminden alan Rus
ordusu döneminin en büyük daimî ordusunu beslemekteydi. Osmanlı kuvvetleri ise
İstanbul’da ve kalelerde konuşlandırılmış orduyla birlikte gönüllü ya da paralı olarak
toplanan birliklerden oluşuyordu. Savaşın ardından imzalanan Küçük Kaynarca
Antlaşması’nın şartları ve sonrasında müstakil hale gelen Kırım Hanlığı’nın durumu,
Osmanlılar için yaşanan en büyük trajediydi. Savaşın ardından iktisadi olarak ağır bir
darbe alan Osmanlılar, ekonominin durumu dolayısı ile 1783’te Rusya’nın Kırım’ı
ilhakına ses çıkaramamış, yeni bir donanma ve ordunun teşkil edilmesi ile sefere
çıkmak için 1787 yılına kadar beklemiştir. 1774’te Kırım’ın kaybedilmesi ve
sonrasında 1787-1792 Osmanlı- Rus savaşının ardından Osmanlı Devleti’nin
sınırlarında gözle görülür bir kayıp söz konusudur. Ayrıca “bilâd-ı İslâm” olan bu
bölgenin Rusya’nın kontrolü altına girmesiyle Osmanlılar için askerî yenilgilere karşı
sert reformlara başvurmak zaruret haline gelmişti.1

Tabiat olarak Sultan III. Selim reformlara sıcak bakan, amcasının hükümdarlığı
sırasında dünyada olup bitenin farkına varan bir hükümdardı. Tahta çıktığı 1789
yılında Osmanlı Devleti bir savaşın içindeydi. Tahta yükselişinden sonraki üç sene
boyunca Rusya ile olan savaşa devam etti. Nizam-ı Cedid reformları ancak bu savaş
nihayete erince hayat bulabilmiştir. Yaş Anlaşması sonrasında oluşan barış ortamında
yeni teknikler ve silahlar kullanılarak kaybedilen toprakların kurtarılması ve mevcut
sınırların muhafazası hedefleniyordu. Bunun için Nizam-ı Cedid adlı yeni bir ordu ve
bu ordunun finansmanı için İrad-ı Cedid hazinesi kuruldu. Bu ordu Fransızların yanı
sıra diğer Avrupa devletlerinden de danışmanlara sahipti. Levent Çiftliği kışlalarında
Avrupalı danışmanlar tarafından talim ve terbiye edilen bu birlikler yeni silahlarla
donatılmıştı. Yeniçerilerden farklı olarak Batılı talimlere sıcak bakan bu birlikler,
Mısır seferinde de yer almıştı. 1795’te kurulan Mühendishane-i Berri-i Hümayun, bu

1
Jeremy Black, Top, Tüfek ve Süngü: Yeniçağda Savaş Sanatı 1453-1815, çev. Yavuz Alogan,
Kitap Yayınları, s.150-153

1
reform sürecinin en önemli noktalarından biridir.2 Sultan III. Selim’in Fransa’ya olan
hayranlığı, yaptırdığı tercümelerde bariz bir şekilde görünmektedir. Fransızca’dan
yapılanlar tercümeler nicelik olarak diğerlerinden fazladır. Bu çalışmada ele alınan ve
Fransızca’dan yapılan Vauban tercümelerinden ilkinin Receb 1206 (Mart-Nisan 1792)
tarihli olması, bu çalışmaların Nizam-ı Cedid reformlarının bir parçası olduğunu
göstermektedir.

Sultan’ın ıslahatlar konusunda Fransa’ya yönelmesinin birden çok sebebi


olabilir. Şehzadelik yıllarında Selim, babası III. Mustafa ile gittiği talim teftişlerinden
etkilenmişti. Babasının döneminde Baron de Tott gibi uzmanların geldiğinden
haberdar olan Selim için ıslahatların gerekliliği ufukta görülmüştü. Karal’a göre
Selim’in ıslahatçı zihniyeti bir baba mirası idi. 1774'te babasının vefatı ile aynı tarihe
denk düşen Rus mağlubiyeti de, daha veliahtlık yıllarında geleceğin padişahının ne
yapıp edeceğini planlamasında etkili olmuştur.3 Henüz veliahtlık yıllarında Fransa
dostluğunu ve Rusya düşmanlığını benimseyecek olan Sultan, XVI. Louis ile
görüşerek ittifak arayışlarına girecekti.

Küçük Kaynarca’dan sonra Sultan I. Abdülhamid ve III. Selim Osmanlı


devletini yenileştirmeye ve sınırları koruyabilecek bir ordu inşa etmek için çaba sarf
etmişlerdi. Bu yenileşme çabaları aynı zamanda Osmanlı dünyasının Batılı teknik ve
düşüncelere açılışını da ihtiva etmektedir. II. Mahmud dönemine dek Batı ile yapılan
etkileşim hükümdarın hukuki yetkileri ve devlet teşkilatında bir tezahürü olmamıştır.
Yalnızca askerî, sosyal ve kültürel alanda tesirleri olmuştur. Tanzimat devrinden önce
etkileşim kapısı olarak çoğunlukla Fransa’nın öne çıkması, Batı’ya neden Fransa
aracılığı ile uzanıldığı sorusunu uyandırmaktadır.4

2
Stanford J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, çev. Mehmet Harmancı, c.1, E
Yayınları, İstanbul 1994 s.318-321., Kemal Beydilli,“Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun” TDV İslam
Ansiklopedisi, c.31, s.516-518, İstanbul 1998
3
Enver Ziya Karal, Selim III.ün Hatt-ı Hümayunları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1942,
s.7-8.
4
Nihat Karaer, "Fransa’da İlk İkamet Elçiliğinin Kurulması Çalısmaları ve İlk İkamet Elçimiz Seyyid
Ali Efendi’nin Paris Büyükelçiliği (1797 – 1802) sürecinde Osmanlı – Fransız Diplomasi İlişkileri".
Tarih Araştırmaları Dergisi, sayı 31, 2012 s. 65

2
Osmanlı Devleti’nin 18. yüzyılda askerî teknoloji ithalatını Fransa’dan yapmış
olmasının, III. Selim’in Fransa’ya olan ilgisi ve Fransa’nın dünya gücü olmasından
başka nedenleri de vardı. 24 Şubat 1525’te Pavia Muharebesi’de esir düşen I.
François’ya yardım edeceğine dair Kanuni Sultan Süleyman tarafından bir Nâme-i
Hümayun gönderilmesi ile Türk-Fransız dostluğu başlamıştır. Fransız büyükelçisi
Jean de La Forest’in 1536’da ikamet elçisini göndermesi ile dostluk anlaşması
imzalaması da bu dostluk sürecinde öne çıkan bir diğer husustur. Fransa ile
Osmanlıların denizde işbirliğine girdiği, 1543’te Osmanlı donanmasının Toulon’da
kışladığı bu dönemde ilişkiler üst düzeye çıkmıştır. III. Ahmed tarafından Yirmisekiz
Çelebi Mehmed Efendi’nin 1720’de Fransa'ya gönderilmesi de Osmanlı saray
çevrelerinin Fransa’yı tanımak arzusunun bir belirtisidir. Bu dönemde Rusya ile ard
arda süren savaşlar dolayısıyla dış dünyaya açılışta Rusya bir örnek olarak
görülmüyordu. Avusturya ile de ancak muharebe alanında karşılaşılıyordu. Prusya ise
henüz birliğini sağlayamamış bir devletti. İngiltere ise ülkeler ötesi bir noktadaydı. Bu
sebepler batıya Fransa üzerinden açılmanın tarihi ve coğrafi sebepleri arasındadır.5
Ardından 1739 Belgrad anlaşmasındaki arabuluculuklarının da katkılarıyla 1740
Ahidnamesi ile Fransa’ya verilen kapitülasyonlar, Fransa’nın akdenizde hareket
alanını genişletmiş, Osmanlı devleti üzerindeki nüfuzunu artırmıştır.6

III. Selim’in askerî yenilikleri Nizam-ı Cedid Ordusundan ibaret değildi. Bu


dönemde kurulan bu ordu ile paralel olarak Tersane, Tophane ve Mühendishanelerde
de yeni düzenlemelere gidilmiştir. Tophane için yeni bir kanunname hazırlanmış,
düzen sağlanmaya çalışılmıştır. İsveç, Fransa ve İngiltere’den top dökümü alanında
uzman kişiler getirilmiştir. Osmanlı’nın yeni dökülen toplarının çapı, Fransız
standartlarına uydurulmuştur. III. Selim baruthanelere de önem vermiş, Selanik ve
İstanbul’da bulunan baruthaneleri yeniletip, Azadlu gibi yenilerini de açtırmaktan geri
kalmamıştır. 7

5
Nihat Karaer, Paris’te İlk İkamet Elçiliğimiz Kuruluncaya Kadar (1797) Osmanlı - Fransız
Diplomasi İlişkilerinin Genel Seyri, OTAM Dergisi sayı 28, 2010 s. 66-69, Halil İnalcık, Avrupa
Devletler Sistemi: Fransa ve Osmanlı, Doğu Batı: Avrupa, Sayı:14,2001, 2.baskı 2011 s.133-142.
6
Ayşin Şişman, Osmanlı-Fransız İlişkileri 1740-1789 (Konsolos Arzlarına Göre) Yay.Doktora
Tezi, Afyon Kocatepe Üniv., Afyon 2011 s.22-23
7
Yusuf Öner, III. Selim Döneminde Eski (Kadim)-Yeni (Cedid) Çatışması ve Nizam-ı Cedid
Programına Yansıması, Yay. Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, Edirne 2018, s.73.

3
1791 ve 1792 yılında Sultan Selim’e sunulan lâyihalar üzerine, her askerî ocak
için ocakların geleneklerine bağlı kalınarak yeni nizamnameler yayınlanmaya
başlandı. 27 Eylül 1792’de Humbaracı Ocağı ve aynı tarihte Lağımcı Ocağı için yeni
kanunname yayınlandı. Bu iki ocağa diğer askerî sınıflara göre daha çok ihtiyaç
duyuluyordu. Yeni kanunnameye göre bu ocakların teşkilatlanmasında geometrik ve
mühendislik eğitimine ayrıca ihtimam gösterilecekti. Bu sırada üçüncü kez İstanbul’a
gelen Fransız Uzman Teğmen Aulert, Humbaracı Ocağına tayin edilmişti. Bu tarihte
Humbaracı Ocağında 955 kişi bulunmaktaydı. Aynı tarihte yayınlanan Lağımcı Ocağı
Kanunnamesine göre lağımcı askerleri iki sınıfta toplanıyordu; bunlardan biri “Lağım
bağlayıcılık sanatına dair sanâyii meşk ve taallüm” diğeri de kale ve inşa amacıyla
“Sanâyi-i Mimâriyyeyi ve Fenn-i Hendeseyi tahsil” edecekti.8 İlk grup lağım düzeneği
hazırlamak, kurmak ve uygulamakla görevlendirilecek, diğer grup da işin mimarlık-
inşaat tekniği gerektiren kısmıyla ilgilenecekti. Bu kararla birlikte Osmanlı tarihinde
ilk defa lağımı bağlayan ve işin mühendislik kısmını üstlenen kale ve tabya yapan
lağımcılar ayrılmış oldu.9 Karar Nizam-ı Cedîd’in genelden özele doğru giden
uzmanlaşma vurgusunun etkisi olarak yorumlanabilir. Aynı yılın Ağustos ayında
(Evahir-i Muharrem 1207) Vauban’dan tercüme edilen Fenn-i Lağım isimli eserin de
bu amaca hizmet edecek bir araç kitap olduğu açıktır.

Nato terminolojisine göre doktrin, “Askerî kuvvetlerin aksiyonlarını


desteklemek için harekâtlarına rehberlik eden, uygulanması için muhakeme gerektiren
otoriter temel prensipler” anlamına gelmektedir.10 1792 tarihiyle hız kazanan tüm bu
reformlar ve çeviri çalışmaları genelde taarruzdan ziyade müdafaa sistemine geçiş
olduğu göstermektedir. Strateji değişikliğine gidilecek kararı almakta, III. Selim’in
sürdürmek istediği ancak ordunun istemediği son Osmanlı-Rus savaşı
mağlubiyetinin11 (1787-1792) etkisi şüphesiz büyüktür. Padişah da aldığı layihalar

8
Mustafa Kaçar, “Osmanlı İmparatorluğu'nda Askeri Teknik Eğitimde Modernleşme Çalışmaları ve
Mühendishanelerin Kuruluşu (1808'e kadar)”. Osmanlı Bilimi Araştırmaları Dergisi, 1998, s.100-
102.
9
Filiz Yıldırım, “Osmanlı Devleti’nin Yeraltı Savaşçıları: Lağımcılar”, Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilgiler Dergisi: 29/2, 2019 s. 404.
10
Nato Glossary of Terms and Definitions (English and French), AAP-06 Edition 2013, 2 D 9.
https://www.jcs.mil/Portals/36/Documents/Doctrine/Other_Pubs/aap6.pdf erişim tarihi 19.07.2021.
11
Osmanlıların savunma hatlarında bulunan kalelerin yenilenmesi savunma açısından oldukça
önemliydi. Osmanlıların bu bölgede savunma pozisyonunda kalarak hudutları koruma amacı

4
doğrultusunda eldeki ordu ile başarı sağlanamayacağını anlamıştır. Bu yeni stratejik
tercih ile seferberlikte yaşanan sıkıntılar yüzünden fizikî coğrafya unsurlarına
dayanan, irili ufaklı kaleler ve ırmak hatlarına dayanan bir savunma usulüne
geçilmiştir. Mevcut toprakları muhafazayı amaçlayan bu strateji, XVIII. Yüzyılın
sonlarından imparatorluğun sonuna değin Rusya’ya karşı kullanıldı.12

III. Selim’in ressam Konstantin Kapıdağlı’ya çizdirdiği 1803 tarihli bir


resminde yer alan kütüphanesinde bulunan kitaplar incelendiğinde, Sultan’ın türleri
çeşitlilik gösteren önemli eserlerle birlikte tasvir edildiği görülür. Bu resimde bulunan
eserlerin arasında sol alt rafta “Voban” yazdığı görülür.13 Sultanın bu resimde yanında
bulunan Atlas-ı Kebîr, Naima Tarihi ve Montekukuli14 gibi eserlerin yanında Vauban
tercümelerinin de yerleştirilmiş olması, tercümenin beğenildiği ve istifade edildiği
anlamını taşır. Yine Vauban tercümelerinin, çevirinin başlangıcı olan 1792 yılından
bu resmin çizildiği 1803 yılına kadar önemli bir gelişme gibi hatırlarda kalmış
olmasından, simgesel bir anlamı olduğu anlaşılmaktadır. Sultan burada adeta ıslahatın
yol haritasına dair ipuçları vermiştir. Yine Sultanın 1806 tarihli bir hatt-ı hümayununda
eserin okunmasının faydalı olacağını tavsiye etmesi15 eserin hatırlarda kaldığını ve
simgesel anlamı olduğu noktasındaki fikri destekler niteliktedir.

bulunmaktaydı. Ayrıca Osmanlıların Rusları püskürtmek amacıyla Suvorov’un savunduğu Kılburun


adasına çıkarma yapması ve kaleyi kuşatmalarına rağmen alamamaları dolayısıyla savunma
açısından olduğu kadar saldırı açısından da eksikleri olduğu düşünülebilir. 1787’de yapılan
taarruzdan Osmanlılar başarılı olamamışlardı. Kale hatları üzerinden sınırların ilerlediği 1787-1792
Osmanlı Rus Savaşı’nda başarısız Kılburun muhasarasının ardından 1788 yılında sırasıyla Özi,
Hotin, Akkerman, Kili, Bender ve İsmail gibi sınır kaleleri Rusların eline geçmiş, yalnızca İbrail
kalesi Rus işgaline direnebilmişti. Cengiz Fedakâr, “1787-1792 Osmanlı-Rus Harplerinde Kılburun,
Özi Nehri ve Hocabey Muharebeleri”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, Sayı:46, 2015, s.129.
12
Gültekin Yıldız, “Kara Kuvvetleri”, Osmanlı Askeri Tarihi, ed. Gültekin Yıldız, Timaş Yay.
İstanbul 2017, s.48-54.
13
Burada bulunan eserler sol üstte “Mushaf-ı Şerif, Şifâ-i Şerîf, Fetâvâ, Kanunnâme, Montekukuli,
Voban” ve sağ üstten “Siyer-i Veysi, Dîvân-ı Nâbî, Cihânnümâ, Târîh-i Nâimâ, Târih-i Râşîd, Atlas(
Atlas-ı Kebîr)”.. Seyfi Kenan, III.Selim ve Dönemi, içinde Nizâm-ı Kadîm’den Nizâm-ı Cedîd’e
III.Selim ve Dönemi ed. Seyfi Kenan, İSAM Yayınları İstanbul 2012 s.159 Tablo için Bkz. Ekler.
14
Montecuccoli’nin yine Sultan III. Selim devrinden evvel çevrildiği kabul edilen fakat mütercimi ve
tarihi belirsiz olan bu eser ilerleyen yıllarda da Osmanlı okuyucuları için oldukça önem arz etmiştir.
Bu tercümenin dilinin sadeliğini Vauban tercümeleri ile kıyaslayan Niyazi Berkes, eseri oldukça
sade bulmuştur. Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, yay. Haz. Ahmet Kuyaş, Yapı Kredi
Yayınları, 26.baskı, İstanbul 2018. s. 69. Eser ayrıca Vauban tercümeleri ile kıyaslandığında
Osmanlı okuyucusunun daha çok ilgisini çekmiş, Osmanlı tarihi için de daha önemli bir eserdir.
Yakın zamanda hakkında bir çalışma yapılmıştır. Nursel Doğan, Osmanlı-Habsburg Savaşlarında
Bir General: Raimondo Montecuccoli ve Tercüme-i Fenn-i Harb (1660-1664), Yay.Yüksek
Lisans Tezi, Hacettepe Üni, Ankara 2018.
15
BOA, TSMA.,e 683-17 (29-12-1220- 20 Mart 1806).

5
Sultan III. Selim’in, bu resmin kopyalarını Avrupa ülkelerine göndermiş
olması muhtemeldir. Nitekim Napoléon kendine ait bir portreyi Padişah’a
gönderdiğinden, İmparatorun bu hareketinden çok memnun olduğu ve kendine ait
büyük ölçekli bir tablonun Fransa’ya gitmesini istediğine dair bir hatt-ı hümayun
yazmıştır. Gönderilme sürecinde de Fransa elçisinin tavassutunu istemiştir.

XVII. yüzyılda Rusya ve Osmanlıları saymazsak Avrupa’da en geniş sınırlara


Fransa sahipti ve bu sınırları korumak amacıyla da dünyanın en kalabalık ordusunu
beslemekteydi. Komşuları İspanya, Avusturya Habsburgları ve Hollandalılarla
mücadelelerine ek olarak içeride Protestan Huguenotlar, Fransa’nın başını ağrıtıyordu.
Özellikle yüzyılın ikinci yarısı XIV. Louis dönemi komşu devletler ile yapılan
savaşlarla geçmiştir.16 Bu yüzyılda yaşanan askerî mücadelelerin sonucunda savaşın
yükü olan artan masrafları karşılamak için devletler de büyümüştür. XIV. Louis
Fransası savaşı sürdürebilme yolunda bürokrasinin gelişmesine ve mutlak monarşinin
yükselişine sahne olmuştur .17

Fransa, Vauban’ın en iyi günlerini yaşadığı dönemde askerî açıdan oldukça


büyümüş ve gelişmişti. Askerî harcamalar XIV. Louis devrinde devlet bütçesinin
genellikle yarısını oluşturur, bu rakam harp zamanında %70 olurdu. Ordudaki asker
sayısı 80.000 civarında iken 1696’da 340.000 rakamına ulaşmıştı. Bu birlikler nicelik
açısından olduğu kadar nitelik olarak da gelişmişti ve Vauban’ın tasarladığı sınır
bölgelerindeki istihkâm hatlarıyla iaşe bakımından destekleniyordu.18 Demiryolunun
bulunmadığı bu çağda, böylesi bir kuvvet mevcudunun ikmalini sağlamak çok
önemliydi ve organizasyonunun iyi yapılması gerekmekteydi. Vauban bu dönemde
XIV. Louis için çalışmaktaydı ve Fransa’nın en önemli asker figürlerinden biri haline
gelmişti. İnşa ettiği kalelerin de çağdaş Fransa sınırlarına paralel düşmesi ve özellikle
Fransa’nın Doğu sınırının sonraki asırlarda da defalarca el değiştirdiği düşünülürse,
belki de Vauban’ın öngördüğü doğal sınırlar Fransa’nın zorunlu hudut noktaları haline
gelmiştir.

16
Merry E.Wiesner-Hanks, Erken Modern Dönemde Avrupa, s.459-464.
17
Özgür Kolçak, XVII. Yüzyıl Askerî Gelişimi ve Osmanlılar: 1660-1664 Osmanlı-Avusturya
Savaşları, Yay.Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul 2012 s.28.
18
Roger Price, Fransa’nın Kısa Tarihi, çev. Özkan Akpınar, Boğaziçi Üniv. Yay., İstanbul 2012,
s.90-91.

6
Bu çalışmada, Osmanlı askerî tarihi için önemli olduğu düşünülen bir tercüme
faaliyeti ele alınmış ve Sébastien Vauban tarafından 1703-1704 yılında kaleme alınmış
eserlerin dilimize kazandırılma sürecine değinilmiştir. Vauban’a ait eserlerin birincisi
Fenn-i Lağım’dır. İkincisi ise Darben ve Def’an Kal‘a Müdâfa‘ası ve Muhâsere-i
Husûn” adıyla tercüme edilmiştir. Bu eserlerin mevcut yazma ve basma nüshaları,
içerik ve nüshaların özellikleri açısından incelenmiştir. Aynı mütercim tarafından
çevrilen üçüncü bir eser ise adıyla Vauban’a ait olarak görülmüş, ancak başka bir
müellife ait olduğu sonradan anlaşılmıştır.

Türkiye’de askerî tarih araştırmaları son yıllarda hız kazanmıştır. Bu bağlamda


devletlerin hudutlardaki sinir uçları sayılacak kale ve istihkam faaliyetleri üzerine
makale, tez ve kitap çalışmalarının da sayısı her geçen gün artmaktadır.19
Genişlemekte olan bu literatüre, Osmanlı askerî tarihinde küçük bir yer edinmiş olan
Vauban çevirileri üzerine bu çalışmamız ile bir katkı sağlanmaya çalışıldı. Bir el kitabı
niteliği taşıyan tercümeler, istihkamcılık faaliyetleri ve Batı Avrupa’nın teknik ve
tecrübeye dayalı bilgi birikimini yansıtmaktadır. Jeopolitik konumu ve diplomatik
duruşu sebebiyle Vauban’ın yaşadığı dönemde Fransa’nın kendini savunma
ihtiyacının had safhada olduğu görülmekte ve Vauban’ın da bu dönemde sivrilen
kişiliği ve sahadaki tecrübesinin yanında, teorik bilgisiyle de ülkesine katkıda
bulunduğu anlaşılmaktadır. Önemi Avrupa Tarihi açısından Fransa’nın gücüne bağlı
olarak önem kazanmış olan Fransız mühendis ve Mareşal Vauban hakkında
Türkiye’de kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. Bu tezde Osmanlıların hasımlarına
mukabelede bulunmak için ilham almak ve bilgi akışını sağlamak amacıyla yapılmış
bir tercüme çalışmasının üzerinde duruldu.

III. Selim devrinin önemli tercüme faaliyetlerinden biri olan Vauban çevirileri
için İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kataloğu ve Topkapı Sarayı Yazma Eserler
Kütüphanesi’nde bulunan el yazması nüshalarından faydalanıldı. Çeşitli
kütüphanelere zaman içerisinde dağılmış olduğu anlaşılan basma nüshalardan

19
Ömer Gezer, “Osmanlı Kaleleri Literatürü Üzerine Bir Değerlendirme”, Güneydoğu Avrupa
Araştırmaları Dergisi, Sayı:33, s.131-150.

7
Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Milli Kütüphane ve Seyfettin Özege Eski
Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu’nda bulunanlar incelenerek karşılaştırıldı.

Vauban’ın hayatı ile ilgili en güncel İngilizce biyografi çalışmalarından biri


olan, Francis J. Hebbert ve George A. Rothrock’un Soldier of France: Sébastien Le
Prestre de Vauban, 1633-1707 isimli eserden istifade edildi. Ayrıca hakkında Türkçe
biyografik bir çalışma yapılmamış olan, ancak değinilmeye değer bir isim olan
mütercim Konstantin İpsilanti hakkında inceleme eserler ve arşiv kaynaklarından
faydalanarak biyografi bilgisi verilmeye çalışıldı.

8
BİRİNCİ BÖLÜM
VAUBAN’IN HAYATI

Meşhûr Voban nâm ser mi’mârân-ı mühendisîn-i beyne’d-düvel20

Osmanlı devrine ait kaynaklar incelendiğinde Vauban hakkında askerî literatür


haricinde bilgi bulunmamaktadır. Cevdet Paşa’nın Tarih-i Cevdet’te “Avrupa Tarihi”
kısmını yazarken Vauban tercümelerinden faydalandığı anlaşılmaktadır. Ancak
doğrudan Vauban hakkında özellikle bilgi veren en erken kaynak Mekteb-i Şâhâne’de
okutulması için hazırlanan Fransa Tarîh-i Askerîsi adlı tercüme eserdir. Mekteb-i
Harbiyye matbaasında basılan ve yazarı belli olmayan bu eser Mülâzım-ı Evvel
Muhyiddin tarafından 1892 yılında tercüme edilmiştir. 21
Vauban hakkında yazılmış
ilk Türkçe telif makale ise ancak 1998 yılında ortaya çıkabilmiştir.22

1.1. İlkgençliği
Savaşın babası aç gözlülük, anası hırs
ve akrabaları bizi şeytanlaştıran tutkulardır. Vauban

Vauban, 1 Mayıs 1633’te dünyaya geldi.23 Vauban’ın büyük dedesi Emery Le


Prestre, Fransa’ın Bourgogne bölgesinde, Morvan kasabasında noterlik görevindeydi.
Emery’nin erkek kardeşi de esnaflık ile uğraşırdı. Eşi de bir tüccarın kızıydı. Oldukça
mütevazı yaşayan halktan insanlardı. Büyükdede Emery’nin 1555 yılında
Champignolles bölgesinin Fief’ini satın almasının ardından Vauban ailesinin hayatı,
Bazoches isimli kilise bölgesinde yerel geleneklere bağlı bir beyefendi olarak soyluluk
unvanı ile öne çıktı. Vauban’ın dedesi olacak avukat Jacques Le Prestre, 1595 yılında
kral François de Bourbon’un soylulardan ordu toplama talebi üzerine silahaltına girdi.

20
Darben ve Def’an Muhâsara ve Muhârese-i Husûn isimli tercümede yazar hakkında İpsilanti’nin
yaptığı tanımdır.
21
Fransa Tarih-i Askerîsi, çev. Muhyiddin, Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne Matbaası, İstanbul 1309.
1304 yılı Salnâme-i Askerîsine göre bu eseri hazırlayan Mülazım-ı Evvel Muhyiddin Bey,
İstanbul’da Harp Okulu’nda Fransızca öğretmenliği yapmaktadır. Abdullah Bayındır, Osmanlı
Devletinde Piyade Sınıfı Askerlerinin Eğitimi, Tarih ve Gelecek Dergisi, c.4 sayı 3 Aralık 2018.
s.138
22
Murat Arıcı, Vauban ve Stratejisi, Bisav Mecmua, 43. Ek sayı, İstanbul 1998.
23
James Falkner, Marshal Vauban and the Defence of Louis XIV's France, Pen and Sword
yayınları, South Yorkshire, 2020 s.58

9
Ancak kısa süre sonra terhis edildi. Sonrasında yoksul düşen ve Nevers Kontu’nun
himayesine giren Jacques’in sekiz çocuğundan üçüncüsü ve ailenin lordu olan Urbain,
akrabalarının yardımı ile Saint Leger-de-Foucheret’te bir mülkü çeyiz olarak getiren
Edmeé Corvignole ile evlendi. Ve soyluluk unvanını korumaya devam etti. Bu evlilik
üzerine eşinin mülküne taşınan çiftin 1633 yılında bir çocukları oldu. Vaftiz babası
Sébastien’in adını alan bu çocuk gelecekte mareşal olacak Sébastien Vauban’dı.24
Vauban’ın çocukluğuna dair pek çok hikâye anlatılmaktadır. Bunların arasında
yoksul bir çocukluk geçirdiği ve bir papazdan matematik öğrendiği bilgileri yer alır.
17 yaşına kadar köyünden ayrılmamış olan Sébastien’in arkadaşları köy arkadaşları,
tek hocası da Karmelit Tarikatına mensup bir papazdı. Matematiğe çok ilgiliydi. 25

Genç Sébastien 1651 yılında henüz 17 yaşında iken Prens Condé’nin ordusunda
istihdam edilmeye başlandı. Bu yıllarda Fransa’da kraliyete karşı isyanlar
yaşanmaktaydı. Bunlardan biri de Fronde İsyanları olarak bilinen ve Prens Condé
tarafından organize edilmiş olandır. Henry de Condé, XIV. Louis’in İtalyan danışmanı
Mazarin tarafından 13 ay kadar esaret altında tutulmuş, sonra serbest bırakılmış bir
soyluydu. Burgonya ahalisinin sadık olduğu bu soylu prens, Mazarin’e ve onu el
üstünde tutan İspanyol Kraliçe’ye olan nefret dolayısıyla saygı topladı. Condé
Burgonya’dan geldiğinde çevresinde toplanan isyancılar arasında Vauban da vardı.
Burada teknik ressam olarak hizmet vermeye başladı. Vauban’ın bu sıralarda henüz
bir siyasi duruşu yoktu. Cesurdu ve köy hayatından sıkılmıştı. Condé’nin bizzat
mülakat yaptığı Vauban, açıkgöz ve yetenekli görülmüş ve isyancı saflarına alınmıştı.
İlk görevi Clermont-en-Argonne istihkâmının güçlendirilmesi olmuştu. Ardından
Condé’nin daha sonra isyanın merkezi haline getireceği St. Menehould
kuşatmasındaki cesareti ve zayıf noktayı tespit etmesi sebebiyle şöhreti artan Vauban
prensin güvenini kazandı.26 Vauban’ın henüz onyedi yaşında Prens Condé’nin
birliklerine katılmasında aile bağlarının önemi göze çarpmaktadır. Babasının da yirmi

24
Daniel Halévy, Vauban Builder of Fortresses, translated with notes by: Major C.J.C. Street, The
Dal Press, New York 1929, s.12; Ioan James, Remarkable Engineers From Riquet to Shannon,
Cambridge Üniv. Yay. 2010 s.4-6.
25
Halevy, a.g.e., s.14.
26
Halevy, a.g.e. s.16.

10
yıl kadar önce Condé’nin komutasında Fransa devleti için savaşmış olması ve mevcut
isyancı kuvvetlerinin arasında Vauban’ın amcasının da bulunması dikkat çeker.27

İsyanın başladığı Burgonya bölgesi merkezin unuttuğu, savunma hattının


ihmal edildiği bir bölgeydi. Uzun yıllardır savaş görmemiş, Habsburglar ile yapılan
savaşlar bölgeyi etkilememişti. Barış içinde ve gözden uzak kalan Burgonya ancak
Henri de Condé’nin başkaldırmasının ardından XIV. Louis’in dikkatini çekmiş ve
güçlendirilmeye başlanmıştı. 1652 yılında İsyancıların St. Menehould’u kontrol altına
almasının ardından bölgenin savunmasından genç Vauban sorumlu tutuldu.
Kuşatılmasına yardımcı olduğu müstahkem mevkinin savunmasını hazırlamakla
görevlendirildi. Ancak 1653 yılında Vauban, Kraliyet birliklerinin devriyesine
yakalandığında taraf değiştirdi. Condé’nin elindeki şehir Kasım 1653’te düştü.28
Vauban’ın savaşta yer alma arzusu Kraliyete düşmanlığından
kaynaklanmıyordu. O sessiz hayatından sıkılmıştı ve bir macera olarak savaşa
katılmıştı. 1653’te Kraliyet devriyesiyle denk geldiğinde kaçmasına karşın yakalandı
ve esir düştü. O artık kral nazarında ele geçirilmiş bir âsi idi. Ayrıca Vauban, isyancılar
tarafında iken St. Menehould’un ele geçirilmesinde yaptığı katkılarından dolayı üstün
başarılarla anılan meşhur bir askerdi. Vauban’ın korkusuzca kaçışından ve nâmından
etkilenen Condé düşmanı Mazarin, Vauban’ı bizzat görmek istedi. Kendisi ile yaptığı
nazik bir konuşma Vauban’ın taraf değiştirmesine yeterli olmuştu. Kefaret olarak
tahkimatı Vauban tarafından yapılmış olan Menehould’un kuşatmasında görev yaptı.
Bu olayın ardından Vauban’ın kaderi değişmiş oldu. Artık meşrû Fransa kraliyetine
çalışan Vauban, 1655’te henüz 22 yaşında iken resmî olarak ingénieurs du roi29 olarak
adlandırılan kralın mühendisleri arasında görevlendirildi.30 St. Menehold kalesinin

27
Sébastien Le Prestre de Vauban, A Manual of Siegecraft and Fortification, çeviren ve yayına
hazırlayan George A. Rothrock, University of Michigan Press, Ann Arbor 1968, s.6.
28
Christopher Duffy, Siege Warfare: The Fortress in the Early Modern World 1494-1660,
Routledge 1994, s.135-136.
29
Ingénieurs du roi” mühendislik sivil olarak henüz teşkil edilmediği için, kraliyete bağlı kartografi,
mimari, geometri ve matematik alanında çalışan personele verilen unvandı. Trace Itailenne tipi girift
istihkamların ortaya çıkmasının ardından sayıları artan bu mühendisler özellikle 16.yüzyılın başında
Fransa kralı IV. Henry’nin saltanatında sayıca artan, istihkam faaliyetlerinin yürütülmesinden ve
şehirlerin kartografisinden sorumlu personeldi. “French Cartography: The ingénieurs du roi, 1500–
1650” David Buisseret içinde ed. David Woodward, Cartography in the European Renaissance,
History of Cartography, vol 3. Chicago: University of Chicago Press, Chicago 2007 s.1504-1521.
30
Vauban, a.g.e., s.17.

11
geri alınması sırasında Fransa’nın istihkam genel komiseri olan Louis-Nicolas de
Clerville’in komutası altında görev yaptı. Eski görev yerinin geri alınmasındaki
çabaları dolayısıyla burada göze giren Vauban, buranın ele geçirilmesinden sonra
güçlendirilmesiyle görevlendirildi. Clerville’nin komutasında görev aldığı 1654
yılında Stenay kuşatmasında yaralanmasının ardından yine yıllar önce ilk kez
görevlendirildiği bir istihkamın, Clermon-en-Argonne’ın isyancılardan alınması
sırasında Clerville’in yardımcısı olarak hizmet etti. 1655 yılında terfi etmiş şekilde
Belçika bölgesinde yapılan kuşatma faaliyetlerine katkıda bulundu. 1656 yılında
Valenciennes kuşatması sırasında kuşatmayı kaldırmak için yetişen İspanyol
kuvvetleri ile yapılan muharebede yaralandı. Fransız kuvvetlerinin ezici bir
mağlubiyet yaşadığı bu muharebede esaret altına alındı. Kısa süren bir esaretin
ardından görevine geri dönen Vauban, süregelen İspanyol-Fransız savaşlarında 1656
yılında Kuzey cephesinde Saint-Gillain adlı bir savunma noktasının müdafaasında
gösterdiği başarılar nedeniyle Mareşal de La Ferté-Senectère tarafından yüzbaşı
rütbesine kadar yükseltildi.31 Vauban’ın Fransa adına ilk büyük kahramanlığı 1657
yılında Montmédy kuşatmasındaki başarısı olmuştur. Henüz 24 yaşında iken yüzbaşı
olarak muhasarada istihkam bölüğüne komuta eden Vauban, İspanyol hakimiyetinde
uzun süredir direnmekte olan bu kasabayı ele geçirdi. Kuşatmada kendisi ile görev
yapan üç mühendisin ölmesi ve bu kuşatma sırasında dört kez yaralanması sonrasında
azmi ve başarısıyla monarşinin dikkatini çekti.32

1659 yılında Fransa ile İspanya arasında imzalanan Pireneler Barışı’na kadar
olan süreçte Vauban çeşitli muhasaralarda yer almış, rüşdünü ispat etmiş bir isim
haline gelmişti. Barışın ardından Fransa’da genç kral XIV. Louis’in otoritesini
sağlamlaştırmak için iç meselelere yoğunlaşmaya karar vermişti. İspanya ile yapılan
sulhun ardından Lorraine bölgesindeki Nancy garnizonunda görevlendirilen
Vauban’ın kuşatma yöntemleri ve yeni yaklaşımlar üzerine düşünmek için vakti
olmuştu. 1660 yılında kısa süreliğine doğduğu şehre dönerek Jeanne d’Osnay ile
evlenen Vauban’ın evliliğinden üç çocuğu olacaktı. Evliliğinin hemen ardından geri

31
Jean-Denis G.G. Lepage, Vauban and the French Military under Louis XIV: An Illustrated
History of Fortifications and Strategies, North Carolina and London: McFarland, 2009, s.9-10.
32
Vauban, A Manual of Siegecraft, s.6-7.

12
çağrılan Vauban, Alsas Dükalığı döneminden Nancy kalesinin imhasına memur
kılındı. Bu görevi 1662 yılına kadar sürmüştü.33

1667 yılında XIV. Louis’in Flanders bölgesinden taarruzla İspanya’ya savaş


açmasının ardından Vauban; Tournai, Douai ve Lille muhasaralarında başarıyla
savaştı. Douai’de tüfek ateşiyle yaralandı. Lille şehri ise dokuz günde düştü. Yeni
fethedilmiş Lille şehri XIV. Louis’in çok önem verdiği bir şehirdi. Kısa süren savaştan
sonra 1668 yılında yapılan barışın ardından Vauban şehrin inşasına başladı. Bu
münferit olay Vauban’ın kariyerinde önemli bir etki yarattı. Önceki muharebelerde
cesur askerliği ve kuşatma yeteneklerini göstermişti. Lille’in tahkimatı görevinde ise
bir savunma noktasını inşa ile yapım yeteneğini göz önüne serme imkânı bulmuştur.
34
1668 yılında başlanan inşa faaliyeti 1672 yılına dek sürdü. Bir kenarında beşgen
biçiminde hisar, diğer kenarında ise şehrin yerleşim kısmı bulunuyordu. Vauban
Tenaille denilen ve kalenin kapılarının önünde, üç cepheli ve üçgen biçiminde Demi-
Lune (Yarım Ay Tabya) olarak adlandırılan yapının atış rampalarının arkasına ve
Bastion denilen burçların arasında bulunması için yerleştirdiği kıskaç biçiminde olan
ve kapıyı korumaya yarayan bu istihkam eklentisini ilk kez Lille’in inşasında ortaya
koyacaktır.35

33
Lepage, a.g.e., s.12
34
Halevy, s.25, Lepage, s.13-14.
35
John Childs, Warfare In the Seventeenth Century, Cassell&Co Yayınları, Londra 2011, s.104-105.

13
Resim 1. Vauban tarafından tasarlanan Lille kalesi planı ve üzerinde işaretli
savunma pozisyonları. Nathalie Dereymaeker, Le plan-relief de Lille. Fiabilité et
contexte d’une représentation miniature de la villes, Lille Üniversitesi Yay. Doktora
Tezi, Lille 2020 s. 269

1665 yılında tekrar Clerville’in yanında görevlendirilen Vauban, bu süreçte


mühendislik yöntemleri ve kuşatma sanatının inceliklerine dair tecrübeler kazandı.
1667’de Lille şehrinin yeniden inşası için Vauban’ın tasarladığı planın hocası
Clerville’inkinden daha çok beğenilmesi üzerine Vauban ülkenin en saygın askeri
mühendisi haline geldi. Vauban, 1665 yılından 1678 yılına kadar hocası sayılan
Clerville ile usta çırak ilişkisi içerisinde çalışarak tecrübe sahibi olmuştu. 1678 de

14
Clerville’in ölümünün ardından Commissaire Général des Fortifications görevine
Vauban getirildi. Lille kalesi projesinin kabul edilmesi sonrasında Vauban’ın kariyeri
kalelerin düşmanı caydırmak için ateşlediği gülleler gibi ileriye fırladı.36

1668-1672 yılları Fransa için dört senelik kısa bir barış süreci sağlamıştır. 24
Mayıs 1672’de General Turenne’in Flanders bölgesini işgali ile Fransa Habsburglarla
savaşa başlamıştır. Bir süre sonra harbin İspanya kontrolündeki Hollanda toprakları
üzerindeki kalelere yoğunlaşması, Vauban isminin duyulmasına vesile olmuştur.37

1672 de başlayan ve 1678’e kadar süren Hollanda Savaşı’nın çıkışının birçok


sebebi vardır. Öncelikle Hollanda Cumhuriyeti’nin refahı artmıştır ve bu husus Fransa
tarafından tehlikeli olarak görülmektedir. Ayrıca bu bölge Protestanlığın merkezi
haline gelmiştir. Bu durum Katolik Fransa’yı epey rahatsız etmiştir. 1668’de Aix-la-
Chapelle barış anlaşması ile Fransa, Aşağı Ülkeler’de bulunan bazı kalelerden
çekilmek durumunda kalmıştır. Güneş Kral bu yenilgiyi kabullenmemenin yanısıra
Hollanda Protestanlığı’nı yok etmek istiyordu. Bu süreçte Amsterdam özgür bir şehir
idi. Basım faaliyetleri ve dinî azınlıklara tanıdığı özgürlüklerle Katolik Fransa’nın
mutlak monarşisinin tam karşısında yer alıyordu.38 XIV. Louis özellikle 1650’li
yıllardan sonra sınırları genişletme ve emniyet altına alma politikasını desteklemiştir.
Bu planın çalışması için özellikle Pays-Bas (Alçak Ülkeler) olarak adlandırılan
Hollanda-Belçika bölgesi ile Ren nehrinin Batı kısmının ele geçirilmesi gerekliydi.
Elde tutulması için stratejik noktaların ele geçirilmesi ve kontrol altına alınması
gerekmekteydi. Kralın amacına ulaşmasına Vauban aracılık etmişti. Diğer bir yandan
Fransa’nın saldırgan dış politikası Avrupa’da Fransa karşıtı koalisyonların

36
John Lynn, Giant of the Grand Siècle: The French Army 1610–1715, Cambridge Üniv. Yay.,
Cambridge 1997, s. 561.
37
Hollanda Harbinin başlamasından evvel Vauban’ın Mémoire pour servir d’instruction dans la
conduite des siéges et dans la défense des places isimli eseri 1669 yılında Savaş Bakanı François-
Michel Le Tellier Louvois’in isteği üzerine taslak olarak yazılmaya başlanmıştır. Yazarın muhasara
hatıralarını öğrenmek için ve muhtemel savaşta faydalanılmak üzerine hazırlanan bu eser 1672 de
tamamlanmıştır. Genel olarak Vauban’ın henüz hayata geçirmediği teorik fikirlerini yazmış olduğu
bu eser Hollanda ile savaşın yaklaşması üzerine bitirilmiştir. Bu eser Vauban’ın 1704’te XIV.
Louis’e sunacağı eserin yanında daha iptidai,çalışmaydı. Rothrock’un Vauban çevirisi bu ilk eseri
ihtiva eder. Bu eser de ilk kez 1740 yılında Leiden’da basılmıştır. Jamel Oswald, Vauban Under
Siege: Engineering Efficiency and Martial Vigor in the War of the Spanish Succession, Brill
Yayınları, Leiden 2007, s.49.
38
Lepage, a.g.e., s.13-16.

15
teşekkülüne sebep olmuştur. Nitekim 1668’de Fransa işgalindeki bazı noktaların 1672-
1678 Hollanda Savaşı sonucunda imzalanan Nijmegen Barışı’nda yitirildiği
görülmektedir. Fransa’nın kuzey sınırları, Vauban’ın sürekli özen göstererek oluşturup
birbirine bağladığı geniş cephe istihkâmlarının iç bölgelerden kaynak aktarılmasıyla
korunuyordu.39

1675 yılında General Turenne’in vefatının ardından XIV. Louis’nin


saltanatının ilk yıllarından beri aktif görevde olan nadir isimlerden biri olması
nedeniyle, hem Kral hem de savaş bakanı Louvois tarafından tecrübesine değer verilen
ve yapılacak harekâtta fikri sorulan bir isim haline geldi. Hollanda ile yapılan savaş
Fransa için oldukça yıpratıcı olsa da Vauban’ın çoğunlukla taarruzdan yana olması
sebebiyle kral ve Louvois’in sevgisini kazandı.40 Haziran 1673’te Maastricht şehrinin
kuşatmasını üstlenen Vauban, burada ilk defa yeni sistematik metotlarını kullanarak
kaleyi fethetti.

1674 yılında Hollanda tehlikesine karşı Biskay Körfezi’nde bulunan Ré


adasının tahkimatıyla görevlendirilen Vauban, ardından maréchal de camp unvanıyla
ödüllendirildi. Bu süreçte elde ettiği gelirle doğduğu yer olan Morvan’da bulunan ve
bir orta çağ kalesi olan Bazoches’i 1675’te satın aldı. Savaşın Franche-Comté kısmına
kaymasının ardından Besançon, Dole ve Joux kalelerinin istihkâmını üstlendi.
Turckheim muharebesinde 1675 yılında General Turenne’in ölümünün ardından
stratejisi bozulan Fransız kuvvetlerinin ilerleyişi kesildi.

Altı sene süren ve artan savaş yorgunluğunun ardından taraflar 17 Temmuz


1678’de Nijmegen Barışı’nı imzaladı. Vauban yukarıda sayılanların dışında 1674-
1678 yıllarında Valenciennes, Cambrai, Liège, Huy, Bouchain, Bergues, Saint-Omer,
Ghent ve Ypres şehirlerinin Fransa tarafından kazanılmasına katkıda bulundu. Savaşın
ardından ele geçirilen kalelerle Fransa’nın kuzey sınırı emniyete alındı. Ele geçirilen
ve 16. yüzyıl İtalyan teknolojisini hâiz bu kaleler Vauban tarafından modernize edildi.
Ayrıca Vauban’ın ölümüne dek üzerinde çalışacağı “Pré Carré” denilen stratejik

39
Michael Wolfe, Walled Towns and The Shaping of France, From the Medieval to the Early
Modern Era, Palgrave Macmillan Yay, New York 2009, s.147.
40
Vauban, A Manual… s.8.

16
hattının oluşumunun başlangıcı bu savaşın ardından ele geçirilen stratejik noktaların
tahkimatıyla başlamıştır.41 Bu hattın ilk kısmı Dunkirk Körfezi’nden Meuse Nehri’ne
kadardı.

1.2 Sınır Hattı (Pré-Carré)

Vauban’ın bir diğer öne çıkan özelliği, Fransa’nın kuzey sınırında yaşanan
çatışmaları kontrol altına almak ve kuzeyden gelecek tehlikeleri azaltmak için icat
ettiği “Pre Carre” denilen sınır hattıydı.

Bu düşünce ilk kez Kardinal Richeliu tarafından ortaya atılan ve Fransa’nın


sınırlarının güvenli şekilde çevrelenmesini içeren bir fikirdi. Vauban tarafından
tasarlanan haliyle ise Fransa’nın kuzey kısmını kapsıyordu. Manş Denizi’nden
Ardenlere kadar olan bölgeye uzanan bu hat boyunca belirlenen bölgeler tahkim
edilecekti. Coğrafi şekiller ve nehirlere göre çizilen bu hatların amacı, Fransız
ordusunun rahat hareket edebilmesi ve düşman saldırısına maruz kalan tahkimat
bölgesine kolayca destek naklini mümkün kılmaktı. Plana göre hatta giren işgalci güç,
hat üzerinde bulunan müstahkem mevkilerin arasında batağa saplanmış gibi kalacaktı.
Fransa’nın kalbine doğru yapılacak olası saldırıları karşılamaya fayda sağlayacağı
gibi, Fransa’nın hattın ötesine doğru yapacağı saldırılar için de basamak noktası
oluşturacaktı. İnşa edilen güçlendirilmiş yapılar en kolay ikmal yapılacak şekilde
Vauban tarafından özel olarak seçilmiştir.

İnşa edilen Pré-Carré iki ana hattan oluşuyordu. Birinci ucu Manş
Denizi’ndeki Dunkerque’den Meuse nehri yakınlarından bulunan Givet’e uzanıyordu.
Biraz aşağısında da ikinci hatta başka kaleler bir saf oluşturuyordu. Yine Manş
Denizi’nde bulunan Calais şehri yakınlarında bulunan Gravelines’ten Meuse nehrine
yakın bir nokta olan Stenay tahkimatına kadar uzanmaktaydı.42

41
Lepage, s.18., Tarihçi Fernand Braudel’e göre Vauban'ın yüzyılı, mareşalin kendisi (1633-1707)
doğmadan önce başlamıştı. Çünkü On altıncı yüzyılda İtalyan mühendisler tarafından geliştirilen
kuşatma savaşının tüm temel unsurları çoktan Avrupa'ya yayılmıştı. Pre Carre hattı da Mareşalin
vefatından sonra da geliştirilmeye devam etmişti. Fernand Braudel, The Identity of France, vol.1,
History and Environment, çev. Sian Reynolds, Harper Row Publishing, New York 1990 s.331-333.
42
Brent Sterling, Do Good Fences Make Good Neighbors?: What History Teaches Us about
Strategic Barriers and International Security, Georgetown Üniv. Yay. 2009 s.160.

17
Resim 2 Pre Carre savunma hattı.

İlk kez Phillipsburg kuşatmasında kullanılan Sektirme Atışı da etkisi açısından


zikredilmeye değer bir yöntemdir. 1697 yılında Ath kuşatmasında yoğun şekilde
istifade edilen bu yöntem basitçe düşmanın istihkamındaki top mevzilerini etkisiz hale
getirmek için kullanılıyordu. Muhasara yapan kuvvet tarafından topun alt kısmı
toprağa gömülerek verilen açıyla kazarak top mermisinin top mevzinin üzerinden
geçmesi hedefleniyordu. Bunun için bombardımanın yapılacağı noktaya tam paralel
bir noktada konuşlanan topçular, ek olarak barut hakkını azaltarak top mermisinin
havan topu gibi düşeceği bir atış yapmasını sağlıyorlardı. Böylece doğrudan ateş altına
alınamayan noktalar etkisiz hale getirilebiliyordu. Bu ateş düşman top bataryalarını
susturmanın haricinde paralel hattı kazmakta olan birliklerin ilerleyişi sırasında
düşman topçularını şaşırtmak için de kullanılan bir yöntemdi. 43 Vauban tünel ve siper
kazmak dışında muharebeleri de gözlemleyerek üstlerine rapor sunabilmekteydi.

43
Oswald, a.g.e., s.21-27.

18
Fransa piyadesinin 1715 yılında tek bir enstrüman olacak şekilde süngülü tüfek
kullanımını yaygınlaştırmasından önce, okçuların yerini almış menzilli birlikler olan
tüfekçilerin yanında, XVII. yüzyılda nispeten azalmasına karşın mızraklı piyadeler
bulunmaktaydı. 1666 yılında bu mızraklar 4.27 metre uzunluğuna yakındı. Böylece
korunmasız piyadeleri süvarinin şok saldırısından korumaktaydı. Vauban ise mızraklı
birlikler (pikeman) hakkında son derece olumsuz fikirlere sahipti. Ona göre bu birlikler
artık işlevsel değildi ve ateş gücü kaybına neden oluyorlardı. Mızraklı piyadenin yirmi
çatışmanın ancak üçünde aktif rol oynayabilecek kadar gereksiz hale geldiğini ifade
etmekteydi. Henüz 1687 yılında bu fikrini belirten mühendisin bu görüşleri yenilikçi
karşılanıyor, Savaş Bakanı Louvois taktik muhafazakârlığı sürdürmekten yana
kalıyordu. Fransız kuvvetlerinin mızrağı terk etmesi 1704 yılını bulacaktır. 44

Bu duruma ek olarak Otuz Yıl Savaşları (1618-1648) sırasında Fransa’da


tüfeklerde süngü kullanımı başlamıştı. İngilizce literatürde “plug bayonet” olarak
bilinen bu süngü namlunun ağzına takılarak kullanıldığı için tüfekten atış yapılmasını
engelliyordu. Ateş gücünü azaltan bu durumdan dolayı da pek yaygınlaşmamıştı. Bu
sorunu çözmek için. 1669 yılında Sébastien Vauban’ın icat ettiği kabul edilen soket
süngü ise namlunun ağzına halkası geçirildikten sonra mekanizması sayesinde tak-
çıkar yapılabilecek şekilde tasarlanmıştı. 1687 yılında tasarlamış olduğu şekli ile yeni
tip süngü Bakan Louvois’nin hoşuna gitti. Vauban, soket tipi süngünün tüfeğe
yerleştirilmesiyle mızraklı piyadelerin kaldırılmasını öneriyordu. Mızrak kaldırılmasa
da 1689 yılında soket süngü Fransa’da ve aynı yıl Prusya’da kabul edildi.45

Vauban’ın bir diğer öngörüsü de fitilli tüfeklerden (Musket ya da Matchlock)


çakmaklı tüfeklere (Fr. Fusil, İng. Flintlock) geçilmesiydi. Dokuz Yıl Savaşları’nın
öncesinde tümüyle fusil kullanımına geçilmesi gerektiğini savunmaktaydı. Buna sebep
olarak fusillerin daha az ıska atış yaptığını ve fitilli tüfeklerden çıkan barut bulutu
dolayısı ile gece baskınlarından beklenen verimin alınamadığını savunuyordu. Ayrıca
fitil dolayısı ile 1000’de bir oranında ölümcül kazaların yaşandığını belirtiyordu. Hem
Kral XIV. Louis hem de Savaş Bakanı Louvois’in tutuculuğu dolayısı ile dönüşüm

44
Lynn, a.g.e., 462.
45
Childs, a.g.e., s.152-154.

19
reddedildi. 1688 yılı itibariyle dönüşüm yerine mevcut techizatın korunmasına karar
verildi. O dönemde bir fitilli tüfek 9 livre, bir çakmaklı 14 livreye mal olmaktaydı.
Dönüşümün masraflı olması da göz önüne alınarak binlerce alınacak bu tüfeklerde
ekonomik olanın tercih edilmesine karşın, Dokuz Yıl Savaşları’nın Fransa için hiç de
iyi gitmemesi ve sonrasında Steinkirke Muharebesi sonrasında Mareşal
Luxembourg’ın da önerisi dikkate alınarak Aralık 1699’da çakmaklı tüfeklerin
piyadelerde ana muharebe tüfeği olarak yer almasına karar verildi. Geriye kalan eski
tüfekler ise 1704 yılına kadar görev yaptı.46

1.2.1 Üç Paralel Sistemi

Vauban’ın dünya askerî tarihine katkısı öncelikle ilk kez 1673 yılında
Maastricht kuşatmasında uyguladığı Circumvallation47 ve Contravallation48 isimli
yöntemlerden yararlanarak oluşturulan, kaleyi saracak şekilde üç paralel siper
saldırısıdır.

Buna göre kuşatmayı yapan muhasır kuvvet ilk önce kalenin dış dünyadan
irtibatını kopartacak şekilde kaleyi çevreleyen yuvarlak bir siper kazar. Bu siperin
amacı kaleyi tecrit etmek ve kaleden yapılacak yarma harekâtını yavaşlatmaktır.
Müstahkem mevkinin zayıf noktası ve ana hücumun yapılacağı noktalar belirlenir.
Devamında inşa edilen hattan kaleye doğru uzanan ve istihkâmın duvarlarına paralel
olacak biçimde, kaleyi dört bir yandan çevreleyecek ilk paralel siper kazılır. Düşman
topçusunun atış menzilinin gerisinde olan bu paralel siperler kıvrımlı şekilde açılmış
ve ikmal hattını sağlayacak siperler ile birbirine bağlanır. Ardından bu siperden biraz
daha ileriye doğru ikinci bir paralel siper kazılır. Bu hazırlıklar yapılırken top
bataryaları da kendi önlerinde bulunan paralele yapılacak bir taarruzu caydıracak
şekilde konuşlandırılır. İkinci paralelde artık kaleye yaklaşılmış olunduğu için üçüncü
paralel daha tehlikeli bir konumda olacaktır. Paralel siperler arasında askerlerin intikal
edeceği siperler düşman topçusundan azami oranda korunabilmek için zigzag

46
Lynn, a.g.e., s. 463.
47
Konstantin İpsilanti bu kelimeyi “Sirkonvalasyon” olarak tercüme etmiştir.
48
Yine İpsilanti bu kelimeyi “Kontravalasyon” olarak tercüme eder.

20
biçiminde kıvrımlı olacak şekilde kazılır. Bu bağlantı koridorlarının amacı, birliklerin
taarruz noktasına yaklaşmasını temin ederek kaleye yapılacak topyekûn bir saldırının
kolaylaşmasını sağlamaktır. Aynı şekilde kale içerisinden dışarıya yapılacak huruç
denemelerini de etkisiz hale getirmektir. İkinci paralelin arkasına yerleştirilen ve artık
istihkâmı dövebilecek olan toplar Ricochet49 ateşi yardımı ile kalenin sivri burnu gibi
görünen Demi-Lune50 olarak adlandırılan tabyayı hedefler. . Üçüncü ve son paralel de
doğrudan kalenin önüne gelecek bir hat olduğu için taarruz buradan başlardı. Ancak
Maastricht örneğinde olduğu gibi üçüncü paralelin su dolu ya da kuru bir hendek ile
karşılaşması söz konusudur. Bu gibi durumlarda da üçüncü paralelden Grenadier51
birliklerinin siperden hendeğe doğru parabol humbara atışları ile buradaki tehditi
ortadan kaldırmasıyla kaleye temas eden kuşatma birliklerinin topçu ile eşgüdümlü
saldırısı sonucu kale ya da müstahkem şehre saldırı gerçekleşir.

İlginç bir örnek olarak 1673 tarihli Maastricht Kuşatması, Louis’nin Vauban’ı
cesaretlendirerek tüm kuşatmayı onun istediği gibi yönlendirmesine izin verdiği nadir
kuşatmalardan olmuştur. Kralın bizzat Vauban’ın açtığı paralel siperleri teftiş etmesi
ve genç mühendisin azmine şahit olması ilgi çekicidir. Louis’nin generallerinin işe
karışmasını engelleyerek kendisini zaferin mimarı ilân etmesi ve sadık bir memuru
olan Vauban’ın da bu zafere katkıda bulunması, mühendisin kariyeri ve açısından
önemli bir durumdur. Paralel sisteminin getirdiği bu ezici galibiyet, savunan tarafın
avantajlı konumda olduğu görüşünü değiştirecek cinsten bir gelişmeydi.52

Özellikle barutun keşfinin ardından XVI. yüzyılda istihkamlar eski romantik


şato benzeri hallerini yitirmiş, duvar boyları kısa, geometrik ve eğimli yapılar haline
gelmişti. “Trace Italienne” olarak adlandırılan bu tip tahkimatlar uzun süre
direnebiliyordu. Onaltıncı yüzyılda Birleşik Eyaletler(Felemenk Cumhuriyeti)
Habsburglar’a isyan ederek bağımsızlığı kazanmasında bu yapılar önemli rol
oynamıştır. Nitekim bu yapıların belirleyiciliği sebebiyle piyadenin artması, kalelerin
güçlenmesi ve Askerî Devrim kuramının ortaya çıkması da bu gibi olgular dolayısıyla

49
Sekdirme Tarîki.
50
Nîm-kamer tabya (yarım ay) demi-lune aynı zamanda ravelin denilen üçgenlere verilen isimdir.
51
Granatir (Humbaracı).
52
Charles S. Maier, Once Within Borders : Territories of Power, Wealth, and Belonging since
1500, Harvard Üniversitesi Yay. Massachusettss, 2016 s. 57

21
gerçekleşmişti.53 Bu yapıların varlığı, meydan muharebelerinin belirleyici olmasını
engelliyordu. Tahkimatların XVII. yüzyıl ortalarına dek bu güçlü duruşu, savunma
yapan kuvvetin avantajlı olmasını sağlıyordu. Ayrıca kuşatmalar her zaman
gerçekleşemiyordu. Bir an önce hedefin düşürülüp ilerlenmesi gerekiyordu. Hasım
kuvvetlerin kuşatmayı kaldırmak için taarruz etme tehlikesine ilâveten iaşe ve iklim
faktörleri de bu konuda acele edilmesine sebep olurdu. Örneğin Kuzey Fransa ve
Belçika bölgesi yalnızca Mayıs- Kasım arasında hareket edilebilir halde oluyordu. 54
Onyedinci yüzyılın sonu ve XVIII. yüzyıl boyunca savaşlarda bitmez tükenmez
kuşatma silsileleri yaşanmaktaydı. Bu dönemde düşman topraklarında ilerlemek ve bir
noktada konumlanabilmek için güvenli bir istihkama sığınmanın gerekliliği çoktu.
Muhasım devletler de mümkün olduğu kadar sonucu belirleyici olmayan meydan
muharebelerinden kaçınıyorlardı.55

Üçlü Paralel Sistemi ile savunmada kalmanın üstünlüğünü bozması açısından


Fransız Mareşal önemli bir değişim yaratmıştır. Onun başarılı muhasaraları sayesinde
Fransa’nın ilerleyişi hızlanmış, savunan tarafın avantajı kalmamıştı. Başka devletlerce
de imitasyonu gerçekleşen bu taktik, mühendisin mirası olarak “Vauban metodu” adını
alacak şekilde yaygınlaşmıştır. Bu açıdan bakıldığında taarruz taktiğinin şöhreti,
savunma alanına yaptığı katkıları gölgede bırakacaktı. Vauban metodu ile XVI.
yüzyılın Trace Italienne tipi muhkem yapılarının güvenilirliğinin azalmasına ek olarak
belirsiz, kanlı ve uzun süren kuşatma süreleri de azaldı. Fransa’nın, İntikal Savaşları
(1667-1668), Hollanda Savaşı (1672-1679) ve Dokuz Yıl Savaşları’nda Benelüks ve
Aşağı Ülkeler bölgesinde ve İspanya-Hollanda topraklarında rahatça ilerlemesi bu
yeni metodun bir sonucu olarak görülmektedir. Ölümünden sonra da hem kuruluşuna
önayak olduğu istihkam sınıfları onun usul ve metodolojisini sürdürmüş, hem de kale
kuşatmalarında onun üçlü paralel sistemi XVIII. yüzyıl boyunca yaygın taarruz taktiği
olarak kıta Avrupa'sında kullanılmaya başlanmıştır. Ondokuzuncu yüzyılın yarısına

53
Askerî Devrim ve kaleler hakkında bkz. Geoffrey Parker, Askeri Devrim çev. Tuncay Zorlu, Küre
Yayınları.
54
Oswald, Vauban Under Siege s. 2. David Chandler’a göre tarihte nadiren görülecek şekilde 1680
ve 1748 yılları arasında askerî tarih kuşatma savaşları ile domine edilmişti. John Lynn de onu
doğrular biçimde mevzi harbinin XIV. Louis ve döneminin öne çıkan askerî harekât nev‘i olduğunu
ortaya koymuştur
55
Guerlac, a.g.e., s.75.

22
kadar istihkam ve kuşatma eğitimi dersleri için Vauban’ın daha önce de pek çok tekrar
baskı yapmış eseri, el kitabı olarak kullanımını sürdürmüştür. 56

1.2.2 İstihkam Komiserliği

Hollanda ile savaşın sona erdiği 1678 yılı, Vauban için önemli bir yıl olmuştu.
Hocası sayılabilecek olan de Clerville’in ölümünün ardından İstihkâm Komiserliği’ne
yükseltildi. On yıl kadar sürecek bu barış süresinde Vauban, yoğun şekilde ülke
içerisinde bulunan istihkâmların yenilenmesi ve geliştirilmesiyle uğraşmıştır.

Bu dönemde artan garnizonlardaki askerlerin barınması sorunu ortaya çıkmıştı.


Hareket halindeki birlikler, askerlik mesleğini kabul etmiş olarak, belirli bir noktada
toplanıp açık arazide yan yana gecelemekteydiler. Burada askerî disiplin hâkim
haldeydi. Hayat düzenli ritminde ilerlerdi. Ancak birlikler korunan bir şehrin içerisine
konuşlandırıldıklarında, sivillerle bir arada bulundukları için kontrol edilme
olasılıkları azalıyor, düzenleri bozuluyordu. XVII. yüzyılda Fransa kaleleri, kışlaların
kendi içlerine inşa edildiğine şahit oldular. Kral XIV. Louis de düzen ve
standardizasyon meraklısı olduğu için mevcut ve yeni yapılacak kalelerdeki kışlaların
birbirinin kopyası olmasını istemişti. İstek üzerine Vauban 1679 yılında bir kışla planı
hazırladı. Bu planın kopya nüshaları kalelere gönderildi. Bunun üzerine hem
Vauban’ın hem de Savaş Bakanı (1677-1691) Marquis de Louvois (1641-1691)’in
çabalarına rağmen 160 kadar kışla yapılsa da bunlar yeterli olmamıştır. Fransa’nın
kışla sorunu 18. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir.57

Vauban ardından 1679’da Franche- Comté bölgesini teftiş etti, Montlouis


kalesini inşa etti. Fransa’nın 1681 yılında Kutsal Roma İmparatorluğu’na bağlı bir
şehir olan Strasbourg’u almasının ardından kalenin güçlendirilmesiyle görevlendirildi.
Ardından Akdeniz kıyılarını teftiş eden Vauban, Antibes ve Toulon’da çalışmalarda

56
Oswald, a.g.e., s.9-17.
57
Orduların hareketi sırasında da yağmalar önemli bir sorundu. Erzak için askerlerin yollarına çıkan
bölgeleri de yağmaladığı bir gerçekti. Vauban’ın 1693’te Nice bölgesinde şahit olduğu olaylara göre
partiler şeklinde yapılan sayısız yağma belirli bölgelerde nüfusun erimesine sebep olmuştu. Vauban
birliklerin yerleşim birimlerinden en uzak şekilde hareket ettirilmesini savunuyordu. Bu yüzden bir
çavuşun emrinde en fazla on, bir teğmenin emrinde ise on beş nefer olmasını istiyordu. Lynn, Giant
of The …, s.140 ve 518.

23
bulundu.58 1684’te Fransa’nın savaş ilanı olmaksızın Lüksemburg Dükalığı’nı
topraklarına kattığı Lüksemburg kuşatmasından sorumlu tutuldu, şehrin fethini
sağladı. Bu olay aynı yıl İspanya’nın işgali kabullenmesinden dolayı çıkacak savaşı
ertelemiş oldu.

Fransa’nın 1685’te Nantes Bildirgesi’ni yürürlükten kaldırmasının üzerine


ülkede Katolik olmayanlara karşı uygulanacak din değiştirme zorlamasının ardından
kral XIV. Louis, çok sayıda vasıflı insanını yitirmişti.59 Katolik inancına geçişin
zorlanmasının ardından ülkeyi terk eden 200.000 kadar Huguenot; Hollanda, İngiltere
ve Brandenburg gibi Fransa’nın doğrudan düşmanı olan ülkelere sığındı. Ayrıca
Fransa’ya sempati duyan az sayıda Alman Prensliği’nin de dostluğunun
kaybedilmesine neden oldu. Fermanın yürürlükten kaldırılmasına tepki gösteren az
sayıda kişiden biri de Vauban olmuştu. Nitelikli işgücü kaybından endişe eden ve
1689’da yayınladığı bir yazı ile Protestanların geri çağrılması gerektiğinden bahseden
Vauban, oldukça tehlikeli bir davranış gerçekleştirmiş olsa da yeri doldurulamaz bir
isim haline geldiği için bu davranışı örtbas edilerek bastırıldı. Bu duruma çok üzülen
Vauban, en nihayetinde krala sadık bir asker ve görev adamı olarak bu konuyu
kapatarak görevine devam etti. Ağustos 1688’de Lieutenant- General rütbesine terfi
ettirilmiş olan Vauban, Dokuz Yıl Savaşları başlamadan önce tekrar bir teftişe çıktı.
Ré adası ve Sete, Cherbourg, Granville, Dieppe, ve Saint-Malo gibi limanların
istihkamları ile ilgilendi. Ayrıca Atlantik’i Akdeniz’e bağlayan Canal du Midi’nin
inşasıyla görevli Pierre-Paul Riquet’e yardımcı oldu. Bronşitine rağmen Alsas
bölgesini gezdi ve Belfort, Montroyal, Landau’yu tahkim ederek Fort-Louis-du-Rhin
kalesini inşa etti.60

58
Bu bölgedeki istihkam çalışmaları da Fransa’nın “ceinture de fer” yani demir kemer isimli Fransa
sınırlarını güçlendirmek için yapılan çalışmalardan biriydi. Pre Carre hattı da bu çalışmanın en güçlü
kesimiydi. Gerçekten de Vauban, Fransa’nın pek çok yerinde kendinden bir iz bırakmıştı. Bunu
bölgeyi yıllar sonra gören kişiler de fark etmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar da Antibes hakkında şöyle
demiştir: "Hiç böyle şehir görmedim. Sahillerde ve onun muvazisi biraz daha yukarda iki caddeden
başka düz yol yok. İniş çıkış, merdiven ve kavis, zaviyeli bir yığın kavis…. Büyük bir elmas içinde
gibiyim. Karşımda Vauban’ın yaptığı bir kilise, başımın üstünde tozlu bir asma, dört yanım yeşillik
ve on adım ötemde masmavi gülümseyen deniz, cenup… Cenup güneşi" Zeynep Kerman,
Tanpınar’ın Mektupları, Dergâh Yay. İstanbul 2010, s.147.
59
Cevdet Paşa’ya göre XIV. Louis’nin Nantes Bildirgesi ile Protestanları sürgüne zorlaması ve liyakat
sahibi insanlardan mahrum kalması, 1492’de İspanyolların Endülüs Emevilerine yaptığı duruma
benzemektedir.
60
Lepage, a.g.e., s.19-21.

24
1.3. Dokuz Yıl Savaşları (1688-1697)

Fransa’nın Nantes Bildirgesi’ni geçersiz saymasının ardından Avrupa’da


Protestanlar Fransa’ya nefret duymaya başladılar. Bunun üzerine 1686 yılında bazı
Alman prenslikleri, İsveç, Savoy Dükalığı ve İspanya Augsburg Koalisyonu’nu kurdu.
Amaçlanan şey Fransa’nın Nijmegen Barışı ile düzenlenen sınırlara sadık kalmasını
sağlamaktı. Buna rağmen Ekim 1688’de XIV. Louis, kısa süreceğini sandığı bir savaşı
başlattı. Ren nehrinin sağ kanadında kalan Mannheim ve Philipsburg Vauban’ın
kuşatma teknikleri ile işgal edildi. Özellikle Philipsburg şehri Alsas bölgesini tehdit
etmesi nedeniyle tehlikeli bir noktadaydı. Sebastien Vauban’ın “ricochet” yani
sektirme atışı denilen topçu tekniğini ilk kez burada kullandığı bilinmektedir. 61

1678’de ele geçirildikten sonra konumu dolayısı ile iyi bir tahkimat
yapılan Ypres şehrinin istihkâmları 1689 yılında Vauban tarafından tamamlandı ancak
bu yorucu çalışma başarılı mühendisin sağlığını yıprattı. Ypres bölgesi tıpkı 1. Dünya
Savaşı yıllarında olduğu gibi bataklık bir alandı ve kalesi de bir bataklık kalesi
durumundaydı. Ağır bronşit rahatsızlığı olan Vauban ilerleyen yıllarda ölümüne sebep
olacak zatürre ile burada tanıştı. Aralık 1689’da ciddi sağlık sorunları nedeniyle
memleketine dönen Vauban, hastalığının geçmesi için 1690 yılını Bazoches’deki
mülkünde geçirdi.62 Bazoches’daki tedavisi 1691 yılının Şubat ayına dek sürdü.
İyileşip göreve dönmesinin hemen ardından Mons kalesi Vauban ve Louis’nin birlikte
katıldığı bir kuşatma sonucunda Mart- Nisan 1691’de kısa sürede ele geçirildi. 63

Fransa’nın yıkıcı saldırıları ve ilerlediği yerlerde yürüttüğü sistematik imha


siyaseti yüzünden Palatine bölgesi harap oldu. Fransa’nın bu tahribat politikası
yüzünden Avrupa devletleri ile arası açıldı. Buna ek olarak XIV. Louis, İngiltere’de
kraliyet tahtından indirilen II. James’e sığınma hakkı tanıdı. Tahtını ele geçirmesi için

61
Lepage, a.g.e., s.21, Geoffrey Parker, Cambridge Savaş Tarihi, çev. Tunç Tayanç, Füsun Tayanç,
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2018 s.194.
62
F J. Hebbert ve G.A. Rothrock, Soldier of France: Sebastien le Prestre de Vauban, 1633-1707,
Peter Lang Publishing, New York, 1989, s.121.
63
David G. Chandler, The Art of Warfare in the Age of Marlborough, Hippocrene Books, New
York 1976, s.241.

25
Louis tarafından yardım vaat edilen devrik kral dolayısı ile İngiltere, ardından
Hollanda’nın da Augsburg Ligi’ne katılması ile Fransa çepeçevre sarılmış hale geldi.64

Fransa bu savaşta Habsburglar, Hollanda Cumhuriyeti, Savoy, Brandenburg ve


Büyük Britanya’dan oluşan bir koalisyonla karşı karşıya kaldı. Bu durum Louis’nin
ordularında büyümeye gitmesine yol açtı. Fransa adına muharebe alanında
Luxembourg, kuşatma harbinde de Vauban’ın bu dönemde özellikle öne çıkan iki isim
olduğu görülmektedir. Fransa bu iki ismin de desteği ile çeşitli zaferler kazandı.
Örneğin 29 Temmuz 1693’te Landen Muharebesi’nde Belçika’nın Neerwinden şehri
yakınlarında koalisyon güçlerine ait ve III. William’ın komutasındaki 50.000 asker,
Mareşal Luxembourg tarafından 80.000 Fransız askeri ile mağlup edildi. Ancak bu
muharebe sonuç belirleyici olmaktan uzaktı.65

Alp cephesinde ise Savoy kuvvetleri Embrun ve Gap’ı işgal etti. Manş
Denizi’nde Fransız donanması İngiltere’ye Kral James ile çıkarma hazırlıkları
yaparken 21-24 Mayıs 1692’de La Hague deniz savaşında ağır bir yenilgi aldı.
Vauban’ın göreve dönmesinin ardından kuzey cephesinde Fransa tarafından Mons ve
Namur kaleleri başmühendisin çabaları ile ele geçirildi. Alp bölgesindeki kalelerin
istihkâmlarını teftiş ettikten sonra 1693’te yeni ihdas edilen Saint Louis nişanı ile
ödüllendirildi. Ardından Charleroi kalesini ele geçirdi. 1694’te Atlantik Denizi’nden
gelecek tehlikelere karşı Brest, Saint-Malo kaleleriyle beraber Normandiya ve
Bretonya bölgesinde bulunan kıyı savunma sistemlerini tahkim etti. Bu dönemde çağın
ruhuna uygun olarak bir mühendisin ya da istihkam birliği başındaki birinin doğrudan
bir kuvvete komuta etmesi beklenmezdi.66 Ancak Vauban istisnai olarak kral ile

64
Lepage, a.g.e., s.22.
65
Cambridge Savaş Tarihi, s.194.
66
1703 yılında Ren nehrinin doğusunda bulunan Kehl kalesine yapılan kuşatmada, General Louis
Hector de Villars, Vauban’ın ve diğer mühendislerinin önerilerini reddederek kaleye taarruz etmiş
ve başarılı olmuştur. Yine 1705’te Nice kuşatmasında General James Fitz’in Vauban’ın alınamaz
dediği şehre yaptığı kuşatma planını kabul etmemesi ve kendi tercihleri ile kuşatmayı 27 günde
bitirmesi; mühendislerin siper ve hendekleri nereye kazacaklarını ve tahkimatların boyutlarını
belirlemek dışında komuta edecek yetkilerinin bulunmadığını göstermektedir. Vauban’ın belirli
dönemlerde mühendislerin diğer kuvvetlere olan bağlılığını koparmak için uğraşsa da bu konuda
başarılı olamamıştır. Vauban mükemmel bir kuşatmanın nasıl olması gerektiğine dair teorik bilgiler
sunarken gerçek kuşatmalar çoğu kez onun beklemediği şekilde sonuçlanmıştır. Vauban’ın hem
hatıratında hem de bazı mektuplarında ideal bir kuşatmanın 42-48 gün süreceğini söylemesi de
mühendislerden bu yönde bir beklenti olduğunu gösterir. Vauban’ın kuşatmaları saat gibi

26
kurduğu iyi ilişkiler sayesinde ilk defa 1694’te bir ordunun komutasına getirildi. 18
Haziran 1694’te İngiliz-Hollanda askerlerinin müşterek olarak Camaret-sur-mer
mevkiine yaptığı çıkarmada Brest limanına giden yolun müdafaasını gerçekleştirdi ve
çıkarma kuvvetlerinin kaleden yapılan bir dragon taarruzu ile bozguna uğratılmasını
sağladı.67 Tour de Vauban olarak adlandırılan bu istihkamlar bugün de Unesco dünya
mirasına giren 12 Vauban eserinden biridir.

Savaşın ileri safhasında Vauban, 1697’de Mareşal Catinat’nın komutası altında


Ath kalesini ele geçirdi. Ancak kaynakların tükenmesi kral Louis’i barışa zorlayacaktı.
Fransa’da kıtlık ve savaş yorgunluğunun baş göstermesi üzerine Eylül 1697’de
Ryswick Barışı imzalandı. Fransa’nın 1678’deki sınırlarını temel alan bu anlaşma;
Mons, Lüksemburg gibi kalelerin İspanya’ya geri iadesine neden oldu. Ayrıca devrik
kralın yerini alan III. William’ın tanınması anlamına geldi. Ancak Strasbourg ve Alsas
bölgesi Fransa’da kaldı. Güneş Kral Louis bu anlaşma ile büyük bir itibar kaybı
yaşadı.68

1698 ve 1701 yılları arasında Fransa’da kısa bir barış süreci oldu. Altmış yaşını
geçen emektar mühendis Vauban bu süreçte dinlenme vakti buldu. Okuma ve yazma
faaliyetlerine hız verdi. Bu sürecin devamında 1699 yılında Fransız Kraliyet
Akademisi üyeliğine getirildi. Muhtemelen bu dinlenme zamanında kaleme aldığı
Traité de l'attaque et de la défense des places69 isimli çalışmasının yazma nüshasını,
1704 yılında XIV. Louis’e arz etmiştir. Bir onursal üyelikle Akademi’ye nasb edilerek
ödüllendirilen Vauban’ın diğer üyeden farklı olarak bilimsel bir buluşu yoktu.
Üyeliğinin arkasında büyük bir itibar sahibi olması, toplumsal hiyerarşide yüksek

işlememekte, her zaman mühendisin uygun bulduğu şekilde gerçekleşmemekteydi. Clausewitzian


Friction and the Scientific Siege in the Age of Vauban, s.104-116.
67
Lepage, a.g.e., s.
68
Lepage, a.g.e., s.
69
XIV. Louis’e sunulan bu eser, kralın torunu olan Burgonya Dükü için hazırlanmıştı. Vauban’ın
katıldığı kuşatmalarda tecrübe ettiği olayları anlatıyordu. Krala sunulduktan yıllar sonra 1737
yılında basımı gerçekleşmiş olan bu eser Türkçe’ye Darben ve def'an muhasara ve muharese-i kıla'
ve husn adıyla tercüme edilen eserdir.

27
olması ve işgal ettiği konumu vardır. Ayrıca bilimsel gelişmelerle ilgileniyor ve
bunları önemsiyor olması da bu atamada önemli bir sebepti. 70

Yine bu süreçte bir önceki harpte Kutsal Roma Devleti’ne bırakılan ve Ren
nehrinin doğusunda yer alan Brisach bölgesinde yeni bir kale inşasına başlanması ve
XIV. Louis’nin karşılık vermek istemesi üzerine bu kaleye karşı koyabilecek bir hisar
inşasına karar verildi. 1698 Ekim’inde Neuf-Brisach kalesinin inşasına başlandı. Bu
eser Vauban’ın ustalık eseri olarak kabul edilmiş ve günümüze kadar gelebilmiştir. 71

1.4. İspanya Veraset Savaşları ve Mareşal Vauban

Vauban’ın kariyerinde sonun başlangıcı olarak sayabileceğimiz olay ise


İspanya Veraset Savaşları idi. 1701 yılında Avrupa’da başlayan ve 1714 yılına kadar
süren İspanyol Veraset Savaşları, Avrupa Fransa için olduğu kadar Vauban için de
yorucu olmuştur.

İspanya tahtında bulunan Kral II. Carlos’un 1700 yılında vâris bırakmadan
ölmesi ve tüm topraklarını XIV. Louis’nin torunu olan Philippe d’Anjou’ya vasiyet
etmesinin üzerine İspanyol İmparatoru’nun kim olacağı sorunu çözülmez bir hal
almıştır. Fransa’ya karşı Avusturya Habsburgları, İngiltere ve Hollanda’nın başını
çektiği koalisyon oldukça yıpratıcı bir savaş yürütmüştür. Bu savaşta Fransa için öne
çıkan isimlerin başında Claude de Villars gelirken, müttefik kuvvetler Avusturya
tarafında Prens Eugène ve Britanya tarafından Malborough Dükü öne çıkar. Fransa’nın
1704 Blenheim Muharebesi’nde yenilmesi sonrasında süreç Fransa aleyhine
dönmüştü. 1712 tarihli Denain Muharebesi’nde Fransız Mareşal Villars’ın Eugène’i
yenmesi ile durum dengelenmişse de savaşın sonunda Avusturya’daki Habsburglar
kazançlı çıkmıştır. Diğer yandan Fransa’nın günümüzde hâlâ elinde tuttuğu güney ve
güneydoğu topraklarında bulunan bazı şehirler bu savaşların kazanımıdır.72

70
Janis Langins, Poetry in War and War in Nature. From Vauban to Naturphilosophie to Clausewitz,
içinde Buchwald J., Stewart L. (editör) The Romance of Science: Essays in Honour of Trevor H.
Leveres. Springer International Publishing sayı 52, 2017 s. 118-123.
71
Lepage, a.g.e., 22-23-24.
72
Parker, a.g.e., s.194-195.

28
Savaşın başında Fransa’nın birkaç muharebede zafer kazanmasına karşın, uzun
ve süregelen savaşlar sonrasında Fransız- İspanyol kuvvetleri başarısız oldu. Habsburg
kuvvetleri Fransız ordusunu 1704 Blenheim zaferi ile Almanya topraklarından sürdü.
İngilizler bu sırada Cebelitarık bölgesini işgal etti ve Fransız destekli İspanya kralını
Madrid’den çıkardı. Savaşın ilerleyen safhasında Fransa’nın iç bölgelerinin işgale
uğraması tehditi, 1712 Denain Muharebesi’ndeki zafer ile engellendi. Bu zafer ile
Vauban’ın pre-carré dediği kale hattı güvenlik altına alınmış oldu73 Vauban’ın
ömrünün son yıllarına denk gelen bu dönemde müstahkem kalelerin sıkça el
değiştirdiği bilinmektedir. Buna örnek olarak Veraset Savaşları boyunca toplam 115
kez yapılan kuşatma savaşlarının %85’inin kuşatanlar tarafından başarıyla
sonuçlanması gösterilmektedir.74 İspanyol Veraset Savaşları sonrasında Fransa’nın
hedeflerine ulaşamaması ve nispeten gerilemesi, XIV. Louis’nin itibarını oldukça
düşürmüştür. Uzun süren bu savaş sonrasında Fransa, toprak kaybının yanında sarf
ettiği insan gücüyle ve yıpranan hazinesiyle bitap düşecektir.75

Emektar Vauban ise İspanyol Veraset Savaşları’nda önceki tarihlerdeki


savaşlarda olduğu kadar faal olamamıştır. Ancak ulaşabileceği en yüksek rütbe olan
mareşalliğe bu savaş sırasında erişmiştir. 1703 yılında 70 yaşına basmış olan Sébastien
Prestre de la Vauban, XIV. Louis tarafından Maréchal de France unvanıyla
ödüllendirilmiştir. Bu tarihten itibaren Vauban, taşıdığı mareşallik batonu76
dolayısıyla ülke çapında tanınırlığını artırmıştır.

73
Lepage, a.g.e., s.25.
74
Jamel Oswald, Like Clockwork? Clausewitzian Friction and the Scientific Siege in the Age of
Vauban, s.89.
75
Cevdet Paşa’ya göre Lui Katorz (Ondördüncü Loius) döneminde Fransa altın çağına ulaşmıştı.
Fransızca’nın evrensel dil haline gelmesi ve Fransa’nın kültür ve sanatta örnek ülke haline gelmesi
oldukça önemli gelişmelerdi Ancak Paşa’ya göre, XIV. Louis’nin hataları ve hırslı tavırları
yüzünden İspanyol Veraset Savaşları zuhur etmiş, Avrupa Fransa’ya karşı birleşmiştir. Yine Paşa’ya
göre, Fransa’nın XIV. Louis dönemindeki baskıcı yönetimin yaptığı hatalar ve arkasında bıraktığı
borç ve zalimâne idare nihayetinde hanedanın iflasına sebep olacak ihtilale zemin hazırlamıştır.
“Dinilebilir ki Fransa büyük ihtilâlinin esbâbı ânın zamanında hazırlanmıştır”. Ekin Erdem,
Cevdet Paşa'ya Göre Avrupa Tarihi, Yayımlanmamaış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniv. 2009,
s.61-64 .
76
Fransız Mareşal Batonu, 13 inç boyunda, silindir şeklinde ve mavi kadife kaplı, üzerinde altın
yıldızlar bulunan ve Latince “Terror belli, decus pacis” (Savaşta Korku, Barışta Süs) yazısı bulunan
bir asâdır. H.Colburn, The United Service Journal And Naval And Military Magazine, Part 1
1840, s.534.

29
Veraset Savaşları’nın başlamasının ardından Vauban, kuzey cephesinin
güçlendirilmesinden sorumlu tutuldu. Ocak 1703 tarihinde mareşallik pâyesi alan
mühendis oldukça yaşlanmış ve yorgundu, bu yüzden kral ondan askerî mimari ve
organizasyon üzerine çalışmalar yapmasını istedi. Yaşlı Mareşal Eylül 1703’te son
başarılı kale kuşatması olacak Vieux-Brisach’ı fethetti. Aynı yıl rahatsızlıkları artan
mühendis, eşinin de vefatı üzerine görevden el çektirildi. Bir süre dinlenen mareşali
XIV. Louis, Mayıs 1706’da Ramilles Muharebesi’ndeki başarısızlığın ardından;
Louvain, Brüksel, Antwerp, Ghent, Brugge ve Oudenarde kalelerinin Marlborough
Dükü’nün eline geçmesinin üzerine göreve geri çağırdı. Vauban’ın dönüşünün
ardından başarısız olup bozguna uğrayan ve dağılmaya başlayan kuvvetler Dunkirk ve
Calais gibi bölgelerdeki kamplarda organize edildi. Bu durum müttefik ilerleyişini
durdurdu. Ancak her ne kadar Mareşal ve tecrübeli olsa da, Vauban eski devrin adamı
idi ve kralın çevresindekiler tarafından sevilmiyordu.77

Vauban yüksek otoritenin kendisine çıkardığı engellere rağmen görevine


devam etti. Oudenarde yakınlarında bulunan Lys isimli savunma noktasını
güçlendirme emrini aldı. Ancak Lys noktasının Oudernarde’da değil Scheldt
bölgesinde olduğunu ve yanlış bir emir aldığını belirtmesi üzerine XIV. Louis’nin
emrinin hatalı olduğu anlaşıldı ve bakan Chamillard hatayı fark etti. Bunun üzerine
Vauban, Dixmude bölgesine giden yolu kazıklı çitler ile çevirmek arzusunda bulundu,
ancak bu isteği de XIV. Louis tarafından gereksiz bulunarak reddedildi.

Ekim ayının son günlerinde Vauban, Louis’in bakanlarına izne çıkma talebinde
bulunduğunu iletti. Gözden düşmesi sebebiyle merkezî otoriteyle yaşadığı sorunlar,
kendisine zorluk çıkaran bakanlar ve Flanders bölgesinin artık yaşlanmış olan Vauban
için dayanılmaz olması bu talebin nedenlerindendi. Sonbaharda nemli olan Flanders
havası Vauban’a ağır geliyordu ve 1690’lı yıllarda olduğu gibi süt de artık çare
olmuyordu. Bir görevde yükselen ve uzun süre kalan insanlarda görülmeyecek
soğukkanlılık ve tevazu sahibi olan Vauban, yerine görevlendirilmesini istediği kişileri
bakan Chamillard’a bildirmiştir. Buna ek olarak mevcut Dunkirk harekâtına daha çok
süvari celbedilmesi isteği ise yeterince yem bulunamayacağı sebebiyle reddedilmişti.

77
Lepage, a.g.e., s.26.

30
Bu taleplerine olumsuz cevap almış, 6 Kasım’da görevinden ayrılmasına izin
verilmiştir.78 Vauban ömrünün son aylarını Paris’te bulunan ikametgâhında
arkadaşları ile görüşmeler yaparak geçirmiştir. Az ömrü kaldığını anlayan Vauban,
ülkesinde adaletsiz bulduğu vergi sistemini değiştirmek için birşeyler yapmak istiyor,
fikirlerini Krala kabul ettirmek istiyordu.

Fransa’da savaşların çok uzaması nedeniyle halkın üzerindeki vergi yükünün


fazla olduğunu düşünen Vauban, fikirlerini ne XIV. Louis’ye ne de onun bakanlarına
duyuramadığı için Projet Dune Dixme Royale isimli kitabı yazdı. Ancak eserin sansüre
uğrayacağını ve yayımlanmayacağını bildiği için, el altından gizli şekilde kitabını
basmaya karar verdi. Eser Paris’in dışında kaçak bir matbaada basıldı. Vauban’ın
gizlemesine karşın Kraliyet Polisi eserden haberdar oldu. Ancak eserin nerede
basıldığı ortaya çıkarılamadı. Bu dönemde Paris, izin verilmeyen yayınların takibatı
için sıkıca kontrol ediliyordu. Ancak şehir dışına çıkan Vauban’ın at arabasını
doldurarak eserleri şehre kendi getirmesi, bu kadar yüksek rütbeli bir devlet adamının
bu işe kalkışması pek olası görülmediği için anlaşılmadı. Vauban’ın vefatı sonrasında
evine yapılan polis baskınında eserlerin parça parça geldiği, sonradan ciltlenerek
basıldığı ortaya çıktı. Üç yüze yakın kopyası bulunan eserlerin hiçbiri satılmadı.
Vauban, basılan eserleri tanıdıklarına dağıtıyordu. Ülkenin önde gelen insanlarının bu
eseri okuması ve tartışması sonrasında, tartışmaların kralın kulağına gideceğini ve
kralın kendisini çağıracağını umut etmişti. Bu çalışma Fransız Mareşalin
yayınlanmasını istediği bir kitaptı. Ölümünden sonra onun adıyla yayınlanan yazılar
ise kitap olma maksadıyla yazılmamıştır.79

1.5. Mareşalin Vefatı

Tüm bunlar olurken cephede olmamasına rağmen baş mühendislik görevini


yürüten Vauban, Fransa’nın Batı kıyılarındaki tahkimat hakkında tavsiyeler veriyor,
kuzeybatı cephesinde su kanalları açılması gerektiği hakkında memorandumlar
yazıyordu. Son resmî mektubu 1 Mart tarihinde Chamillart’a su kanalları hakkında

78
Rothrock, Soldier of France.., s.216.
79
Rothrock, a.g.e., s.217.

31
olmuştu. Vergi sisteminin adaletsizliği üzerine yasadışı yayın yapmakta olan
Vauban’ın bir yandan da görevine sıkıca bağlı olduğu görülmektedir. Bu noktadan
hareketle ülkesine ve krala karşı bir nefret duymadığı, görevinin başında ve bir şey
olmamış gibi çalışmaya devam ettiği görülmektedir. Tüm bunlar olup biterken, kendisi
ve uşaklarının polis takibatında olduğunu fark eden Vauban, 27 Mart tarihinde
yataktan zor kalkarak hayatta kaldığı son Pazar günü evinin yanındaki kiliseye giderek
günah çıkardığı papazdan yadigâr olarak elindeki nüshaları saklamasını talep etti.
Durumunun kötü olduğunun öğrenilmesi üzerine XIV. Louis 28 Mart’ta kendi aile
doktorunu Vauban’a göndermiştir.80

Ardından elinde kalan 20 cildi ve 28 ciltsiz nüshayı güvenli bir yere saklayan
Vauban, 30 Mart 1707 tarihinde saat 10:15’te zatürreden vefat etmiştir. Vefatının
ardından birkaç ay sonra mezkûr kitap, üzerinde Vauban’ın adı yazılı şekilde 1707 ve
1708 yıllarında sayıları artmış şekilde görülmeye başlanmıştır. Sınırların ötesine geçen
bu kitap, 1708’de aynı isimle Brüksel’de ve 1708’de Londra’da A “Project for a Royal
Tythe or General Tax, By the Famous Monsieur Vauban, Marshal of France, Knight
of the King’s Orders, and Governor of Lisle” adıyla yayınlanmıştır. Vauban’ın hayatta
iken yoğun bir soruşturma geçirmemesi ve polis tarafından doğrudan müdahalede
bulunulmaması, XIV. Louis’in ona karşı bir müsamahası olarak yorumlanmaktadır.
Fransa’nın savaş halindeki kırılgan durumuna bakıldığında kralın itidalli davranışlarda
bulunmaya çalıştığı düşünülebilir.

1 Nisan 1707’de St. Roch kilisesinde muhtemelen Versay’ın baskılaması


üzerine oldukça sade bir törenle kalbi kurşun bir kutuya, vücudunun geri kalanı kurşun
bir tabuta koyularak memleketi Bazoches’a nakledildi. 16 Nisan’da Vauban kendi inşa
ettiği St. Sebastian Şapeli bahçesindeki aile mezarlığına defnedildi, cenazesine 2.000
kadar kişi katıldı.

Askerî kariyeri oldukça uzun süren Vauban, ömrü boyunca 50’ye yakın
kuşatmaya katılmış, 100’den fazla kale ve liman tahkimat planı tasarlamıştır.
Vauban’ın hayat ritmi çoğunlukla taşrada planlar yaparak geçmiştir. Ailesi ve satın

80
Rothrock, a.g.e., s.219-228.

32
aldığı mülkünde çok fazla zaman geçirememiş olan Vauban, saray ve çevresinden de
uzak durmuş, Paris ve Versay’da geçirdiği günleri bilhassa kısa tutmuştur.
Tasvirlerinde genellikle orta yaşlı, kaslı ve orta boylu olarak tasvir edilen Vauban’ın
sol yanağında 1667 Douai kuşatmasında yaralanmasının eseri olarak görülen yara göze
çarpar. 81
Tüfek ve süngü şakırtıları arasında ömrü geçmiş, doğuştan bir asker olan
Vauban'ın kaderinde, ölümünden sonra dahi ülkesine hizmet etmek yazılıydı. Fransız
İhtilali’nin süregeldiği 1790’lı yıllarda isyancı cumhuriyetçi kuvvetler top ve barut
ihtiyaçlarına ek olarak kurşuna ihtiyaç duymaktaydı. Bunun için kilise çanlarını ve
kurşun mezarları da savaş mühimmatı olarak kullandılar. Vauban’ın defnedildiği
bölgenin de bu amaçla kullanılması sonrasında yağmanın ardından kemikleri kaybolan
Vauban’ın, ayrı gömülmüş olan kurşun kalbi gözden kaçırılması sebebiyle
korunabildi. Kilisenin daha sonra tamir edilmesi sonrası yerine defnedilen kurşun yapı,
Napoléon Bonaparte’ın Vauban’ın akıbetinden haberdar olması üzerine 15 Ekim 1804
tarihinde yerinden alındı. Hiç hasar görmediği anlaşılan ve kalp şeklindeki kurşun
plakanın içerisindeki kalbi Paris’e getirildi. Bir süre savaş bakanlığı binasında
muhafaza edilen cisim 24 Mayıs 1808’de, Vauban’ın ölümünden 101 yıl sonra hak
ettiği şekilde Paris’te askerî bir törenle Les Invalides’e defnedildi.82

1.6. Vauban Ve Fransa

XIV. Louis dönemi Fransa’sında piyade, çağın savaş anlayışı dolayısıyla


sayıca oldukça artmıştı. Ateşli silahların önem kazanması ve piyadenin istihkam
bölgesinde süvarinin yapamayacağı işleri yapabilecek olması ise süvarinin sayıca
azalmasına neden olmuştu. Fransa’da bu dönemde piyade sınıfı nicelik olarak en
büyük olan toplumun alt kesimi kökenli iken, soylular erken dönemlerde olduğu gibi
süvari sınıfına girmeye istekliydiler. Burjuva kesimi ise askerlikten uzak duruyor gibi
gözükse de Fransa’nın askerî gücüne katkı sağlamaktaydı. On yedinci yüzyıldaki

81
Henry Guerlac, Vauban: The Impact of Science on War, içinde ed. Peter Paret, Makers of Modern
Strategy from Macchiavelli to the Nuclear Age, Princetown Üniversitesi Yayınları, New Jersey
1986 s.75.
82
Rothrock, a.g.e., s.239-241. Les Invalides, Paris’te bugün Askerî Müze olarak kullanılan ve içinde
Napoleon Bonaparte’ın da mezarının bulunduğu geniş bir askerî yerleşke, savaş gazilerine
hasredilmiş olduğu için bu adı almış eski bir kışladır.

33
ilerlemeler ve reformları destekleyenler onlardı ve topçuluğu da kapsayan teknik
hizmetlere ve istihkamcılığa katkı sağlıyorlardı. 83
Kral Louis de istihkama hayli
meraklı bir isimdi. Ve bu alandaki gelişmeleri merakla takip etmişti. Piyadenin
önemiyle birlikte sayısal olarak artmasına denk bir şekilde müstahkem mevkilerin
sayıları da artmıştır. Fransa 1635-6 yıllarında İspanya ile savaştığı sırada sınır
garnizonlarında konuşlanmış asker sayısı 30.000 kadardı. Ancak bu sayı katlanarak
1666 da 72.000’e, 1678 yılında 116,370’e yükselmişti. Vauban’ın Dokuz Yıl Savaşları
sırasında yazdığı bir muhtırada bu sayı 166.000’e kadar yükselmiştir. Yine Vauban’ın
yazdığı ikinci bir muhtırada 1705 yılında 173.000 piyade ve süvari kale duvarları
içerisinde bulunuyordu. Mareşale göre teorik olarak mevcut birliklerin %40 ilâ
%45’inin istihkamlarda bulunması uygundu. Ancak o, Fransa’da gereğinden fazla
kalenin doldurulmuş olduğunu düşünmekteydi.84

XVII. yüzyılın sonları bilimsel gelişmelerin arttığı, matematik ile gözlem ve


hesapların yaygınlaşmasına ek olarak savaş hakkındaki araştırmaların da oldukça
bilimselleştiği bir dönemdi. Vauban’ın da bu alana katkısı kendisinden önceki
mühendislerin kuşatma yöntemlerini uygun bir hale getirerek işlevsel şekilde
kullanmasından dolayı idi. Çarpışmalarda kale duvarları ve top mermilerinin teknik
kısımları üzerine yapılan matematik hesaplara ek olarak, kuşatılan noktanın ne kadar
süre içerisinde düşeceği bilgisi de tahmin edilmek isteniyordu. Bu açıdan da bazı
tarihçiler Vauban’ın kuşatma tekniklerini rasyonel ve anlaşılabilir bir Newton’cu bakış
açısı ile mükemmelleştirerek saat metaforuyla gözlem ve deneye dayanarak tahmin
edilebilir hale getirdiğini savunmuşlardır. Ancak bu durumun gerçeklikten uzak bir
görüş olduğu, Vauban’ın da çeşitli mektuplarında belirli tahminler yürütmesine
rağmen bunun öngörülemeyecek bir şey olduğunu düşündüğünü ifade etmesiyle
görülmektedir. Bu düşüncenin esası, mühendisin generalin yerine geçtiği zehabıdır.
Vauban’ın da uyguladığı üzere istihkam mühendislerinin görevi; kuşatmadan sorumlu
olan piyade generaline yürütülecek kuşatmaya dair olumlu olumsuz yanları bildirmek
ve inşası gereken şeyleri yürütmekti.85 Askerî karar vericiler, özellikle muharebe

83
Guerlac, Vauban.., s.77.
84
John Lynn, Giant of the Grand Siecle.. s.526-258
85
Son karar verecek kişi XIV. Louis idi. Kral için şöhret ve zafer önemliydi. Bu yüzden Vauban her ne
kadar en az kaynak ve insan gücü harcanarak bir kuşatmada başarı bekliyor olsa da Kral ve

34
komutanları her zaman hünerli ve sorun çözmeye muktedir teknik personele önem
vermiştir. Bunlar yeri geldiğince mancınık inşa eden, köprü yapan, bir taşı bir yerden
kaldıran, ihtiyaç duyulan el aletlerini üreten kişilerdir. On altıncı yüzyılda patlayıcı
maddelerin savaşlarda kullanılmasının doruk noktasına ulaşıldığı anda, kaleler
aşılmaya, kuleler patlatılmaya başlandı. Bu yıkılan yapıların yerine köşeli, dar açılı ve
savunan tarafa mümkün olan en geniş ateş hattını sağlayan bastion tipi kale
burçlarından müteşekkil kaleler inşa edilmeye başlandı. Artık savunan taraf sağladığı
ateş için mermi yolunu hesap etme yöntemlerine başvuruyor, derin hendekler açıyor
ve kademeli eğimi hesaplıyordu. Artık sayısal bilimlere verilen önem artmıştı. Yeni
ve mevcut tekniklerin uygulanması için hiç olmadığı kadar deneyim ve bilimsel
hesaplamalara ihtiyaç duyuluyordu. Vauban’ın çağında bu kariyere başlamak için bir
eşik yoktu. Herkes kendi değerini yaratıyordu.86

Onsekizinci yüzyılda Vauban’ın bıraktığı eserler sayıca azdı ve başta yanlış


anlaşılmıştı. Bahsedilen asırda kuşatma sanatı ile ilgili bir eseri, kale savunması ile
ilgili bir eseri ve mayınlar üzerine yazdığı küçük bir eseri biliniyordu. Zaman
içerisinde Vauban’ın yazdıklarının üzerine çokça şerh düşülecek ve ünü artacaktı. Bu
da yanlış anlaşılmalara ve hatta mühendisin abartılmasına yol açacaktı. Vauban’ın
XIX. yüzyılda incelenmeye başlanan mektupları ve hatıratıyla birlikte daha sağlıklı
bilgilere ulaşılabilmiştir.87 Özellikle XX. Yüzyılın ilk yarısında Fransa’nın içinde
bulunduğu konjonktür çerçevesinde Mareşal üzerine yapılan çalışmalar sayıca
artmıştır. 1933 yılında üç yüzüncü doğum günü kapsamında hatırlanmış, hakkında
çalışmalar yapılmıştır. Bilhassa bu yıllarda Fransa’nın Majinot Hattı’nı inşa etmesi ve
bunu tarihsel bağlamına oturtmak amacıyla Vauban’ın pre carre sisteminin incelenmiş
olması kuvvetle muhtemeldir. Tarihçi Lynn, Fransa’da iki dünya savaşının arasındaki
dönemde XIV. Louis dönemini askerî faaliyetler konusunda en çok üzerine düşülen
kişinin Vauban olması, inşa edilmekte olan Majinot hattının inşasının bir yansıması

siyasetçiler için en önemli olan unsur zamandı. Kuşatmalar mevsimin izin verdiği kadar, yaklaşık
180 gün sürebilirdi. Bu tercihin arkasında savaşın kısa sürede sonuçlanabilmesi için ilerlemek ve
ilerlemeyi engelleyen istihkamın en kısa sürede devre dışı bırakılması gerekliliği bulunmaktadır.
1697’de Ath kalesinin kuşatılması sırasında Louis’nin bizzat Vauban’ı acele etmesi için uyarması
da bu dış etkilerden birisidir. Jamel Oswald, Like Clockwork?... a.g.e., s.85-88 ve 102-103.
86
Halevy, a.g.e., s.18.
87
Guerlac, a.g.e. s.77.

35
olabileceğini söylemektedir.88 Vauban üzerine yapılan çalışmalar da ilgi çekici bir
diğer husus da Fransız tarihçilerin ekseriyetle mühendisin ülke savunmasına yaptığı
katkılardan dolayı savunma odaklı başarılarını öne çıkarmasına karşın, Anglo-
Amerikan tarih yazarlarının ise üçlü sistemin sistematikleşmesi ve kuşatma harplerinin
savunmaları nasıl alaşağı ettiği konusuna odaklanmasıydı.89

1.7 Vauban ve Rusya

Vauban’ın yazdıkları ülkesinde yayınlandıktan sonra komşu ülkelerde de


belirli zaman aralıkları içerisinde tercüme edilmiştir. Bunların içinde en dikkat
çekenlerinden biri Rusça tercümelerinin serüvenidir. Hatalı tercümenin ardından
tekrar ele alınan Fransız Mareşalin Rusça tercümesi Ivan Remezov isimli bir askerî
okul öğretmenince Mühendishâne-i Berri-i Hümâyun’a denk olduğu düşünülebilecek
Petersburg Bilimler Akademisi’nde 1744’te 184 sayfa olacak şekilde yapılmıştır.
Rusça çevirinin de Türkçesine benzer şekilde saray eliyle tercüme ettirildiği ve
girişinde Çariçe I. Katerina’nın öncülüğü ile yapıldığı ve hükümdara övgüler arz
edilerek başlandığı görülmektedir.90 Bu tarih, Rus askerî modernleşmesinin, askerî bir
metnin tercüme tarihi üzerinden yapılabilecek bir yorumla, Osmanlılardan daha hızlı
ve erken teknoloji ithalatında bulundukları anlamına gelmektedir.

Vauban’ın 1744’te tercümesini 1751’de De Saxe, 1760’ta Rusça’ya çevrilen


ve III.Selim’in arkasında bulunan kitaplardan olan Montecuccoli, 1764’te Romalı
Vegetius çevirileri takip eder. Yine bu çevirilerin arasında, Osmanlılar hakkında
detaylı bilgi veren Fernando Marsigli’nin 1732 tarihli eserinin Anna Ivanovna
saltanatında iken kısa zaman içerisinde yapılmış tercümesi de mevcuttur.91 Bu mühim
eser Türkçe’ye ancak 1934 tarihinde Kaymakam Nazmi tarafından “Osmanlı

88
John Lynn, Giant of The Grand Siecle, s.6.
89
Jamel Oswald, Vauban Under Siege: Engineering Efficiency and Martial Vigor in the War of
the Spanish Succession, Brill 2007, s.9.
90
http://books.google.com.tr/books?id=RkhgAAAAcAAJ&lpg=PP3&ots=XRWGUReJUb &dq=
Remezov%2C%20Ivan%20vauban&hl=tr&pg=PP8#v=onepage&q&f=false. И.Ремезов. Книга о
атакъ и оборонъ кръпостей изданная через господина де Вобана. Санктпетербургъ 1744
91
Alexander Lipski. “Some Aspects of Russia's Westernization during the Reign of Anna Ioannovna,
1730-1740.” American Slavic and East European Review, vol. 18, no. 1, 1959, pp. 1–11. JSTOR,
www.jstor.org/stable/3001041. Accessed 2 Jan. 2021

36
İmparatorluğu’nun Zuhur ve Terakkisinden İnhitatı Zamanına Kadar Askerî Vaziyeti”
ismi ile kazandırılmıştır. 92

Bu yazarların eserlerinin Ruslar tarafından erken tarihlerde öğrenilmesi ve


çeviriler yoluyla askerî doktrin transferinin de, 1768-1774’ten itibaren Rus ordusunun
Osmanlılara karşı üstünlüklerinin nedenleri arasında olduğu söylenebilir. Osmanlıların
Batı klasiklerini yeni tercüme etmeye başladıkları tarihlerde Rusların ne durumda
olduklarına General Suvorov örneğinden bakılınca; Özü Kalesi’ni fetheden bu
generalin babasının Vauban tercümelerini yaptığı, bilgiye daha çabuk erişmekle
beraber onu içselleştirebildikleri ve daha erken askerî reformların sonuçlarını aldıkları
söylenebilir.

Rusça ve Türkçe tercüme faaliyetlerinde görülen bir benzerlik de nüshaların ve


yazarların karıştırılması sorunu olmuştur. İlk defa Şubat 1724 yılında Rusya’da I.
Petro’nun isteği üzerine Fransızca bilen ve Paris’te eğitim görmüş Vasily Suvorov
(Osmanlılar’ı İzmail kalesi ve birçok yerde mağlubiyete uğratan Alexander
Suvorov’un babası) tarafından çevirisine başlanan ve Vauban’a atfedilen eserin, daha
sonra Chevalier de Cambray adında bir yazarın Vauban üzerine yazdığı ve onun
bilgilerini özetleyerek bir nevi şerh düştüğü bir eser olduğu ortaya çıkmıştır.93 Fakat
bu duruma karşın bu eser Vauban’ın Rusya’da tanınmasına ve bilinmesine vesile
olmuştur.

Örneğin İpsilanti’nin “bastiyon tabir olınur kal‘a” ve “batalyon nâm” diyerek


Türkçe’de karşılığı bulunmayan kelimeleri detaylı izah etme çabası, Suvorov’un da
tercümelerinde üzerinde durduğu bir konudur. İpsilanti’ye benzer şekilde Rus
meslektaşının da Fransızca kelimeleri Rusça’da karşılıklarını bulunmaması nedeniyle
özenli bir şekilde açıkladığı görülür. Bununla birlikte çok yaygın olarak karşılıkları
bulunmadığı için kavramların doğrudan alınarak Rusçalaştırıldığı da görülmüştür.94
İpsilanti’nin de Fransızca asıllarına karşılık bulamadığı kelimeleri olduğu gibi aldığı

92
Özgür Kolçak, Luigi Ferdinando Marsigli", TDV İslâm Ansiklopedisi, ek 2, Ankara 2019 s.198-
200
93
D.S. Shemelina, Vauban and Russia, //Academia. Architecture and construction. 2008. No. 4.
URL: https://cyberleninka.ru/article/n/voban-i-rossiya (erişim tarihi: 12/26/2020).
94
James Cracraft, The Petrine Revolution in Russian Culture, Harvard Üni. Yay. 2004 s.135-140

37
ve Türkçeleştirmeye çaba sarf ettiği görülür. Buna rağmen granatir, bastiyon ve
batalyon kelimeleri Türkçe’de hiçbir anlam ifade etmez halde iken bu üç kelime bugün
Rusça’ya geçmiş durumdadır.

Eser ve tercüme açısından benzer bir yanlışlık III. Selim dönemi


tercümelerinde de yaşanmıştır. Osmanlıların Vauban tercümeleri sırasında da “Fenn-i
Harb” adıyla Bernard Forest de Belidor’a ait bir eseri Vauban’a atfederek tercüme
ettikleri bilinmektedir. Uzun süre Vauban adıyla bilinen tercümede Rusya’daki
örnekte olduğu üzere hatanın farkına sonradan varılacak ve daha sonradan
nüshalarından yazarının adı kazınacaktır. Burada iki devletin de tercüme faaliyetleri
ve askerî bilgiyi edinme süreçleri sırasında benzer zorluklar yaşadığına; terminolojik
olarak karşılıksız kelimelerin tercüme faaliyetini zorlaştırdığına ek olarak, Vauban
tercümelerinin Rusya’da I. Petro ile I. Katerina ve Osmanlılarda III. Selim’in desteği
ile yapıldığı, tercüme faaliyetlerine yönetim erkinin önayak olduğu görülmektedir.

1.8 Vauban ve Osmanlı Devleti

III. Selim’in tercüme faaliyetlerinde Vauban’ın eserlerini tercih etmesinde


sultanın Fransa’yı yakından takip etmesinin ve bir müttefik olarak görmek istemesinin,
buna ek olarak çağın paradigma ordusunun da Fransa’ya ait olmasının önemli rol
oynadığı söylenebilir. Fransa’nın Osmanlı radarına girişi 18. Yüzyılın başlarındadır.
Tercümelerin yapıldığı XVIII. Yüzyıl itibariyle Avrupa askeri bilgi birikiminin
kullanımı Osmanlılar için zaruriyet haline gelmişti.95Humbaracı Ahmed Paşa’dan
sonra 1742 yılında Fransa’nın Osmanlı elçisine altın hediyelerin yanında 22 adet topçu
subayı göndermesi bunlardan biridir. Baron de Tott’a kadar olan süreçte Fransız
desteğinin uzman ve pratisyen celbi yoluyla alındığı, devamında da bunun sürdüğü ve
I. Abdülhamid devrinde yapılan tercümelerle teorik olarak ithaline başladığı ve Selim
devrinde de Vauban tercümelerine uzandığı görülmektedir. 96

95
Gerhard Grüßhaber, Türk Ordusunda Alman Ruhu, çev. Bozkurt Leblebicioğlu, Say Yay.
İstanbul 2022 s.11-13
96
John Whitehead, “Said Mehmet Paşa’nın Fransa Büyükelçiliği ve Arz Olunan Hediyeler (1741-42)”
çev. Osman Nihat Bişgin, Milli Saraylar Dergisi, s.7 İstanbul 2011, s.67.

38
Yine Osmanlı ordusunun 1774’te Kırım’ın kaybından sonra genel anlamda
savunma pozisyonu alması ve batının – özellikle Rusların- talimli kuvvetlerine karşı
pasif bir tavır sergileyerek müdafaada kalmayı tercih ettikleri düşünülürse, savunma
hatlarındaki mevzilerin müstahkemleştirilmesi ve düşman ile temasın bu noktada
yapılmasının daha avantajlı olacağı düşüncesi de tercümenin gerçekleştirilmesinde rol
oynamış olmalıdır. Ayrıca Selim’in tahta çıktığı döneme göz atıldığında, süregelen
muharebelerin mağlubiyetle sonuçlanması ve Osmanlı istihkamlarının hasımları olan
Ruslara karşı başarısız olduğu görülmektedir. Selefi I. Abdülhamid’in vefatının Özi
Kalesi’nin düşüşü ile ilgili 97 olması da, Sultan III. Selim’in genelde askerî reformlara
ve yeni düzene geçişe, özelde de istihkamcılık faaliyetlerine önem vermesine sebep
olmuştur.

Avrupa bilgi ve yöntemlerinin Osmanlılara tesiri XVIII. Yüzyıldan önce


oldukça sınırlıydı ve askeri alanları kapsamaktaydı. Osmanlı toplumunun Batı’dan
etkilenmesi daha ziyade Avrupalı teknik personel sayesinde olmuştu. Bu personel yeni
askerî birlikler ve genç Osmanlılarla iletişime geçebiliyordu. Birçok Avrupalı millet
mensubu yabancı askerî personel Osmanlılar ile iletişime geçip yeni fikirleri onlara
taşıyabiliyorlardı ise de bu süreçte Fransızların özel bir etkisi vardı. Fransız İhtilali
sonrasında oluşan Koalisyon Savaşlarına Osmanlılar ihtilalcilere duyulan tepkiden
dolayı değil, oldukça geç bir tarihte Mısır’a yapılan müdahale sonrası katılmıştı. Bu
tarihe kadar hem kraliyet yanlıları hem de ihtilal destekçileri İstanbul’da
bulunabilmişti. Nitekim Osmanlıların yeni Nizam-ı Cedid birliklerinin ilk defa etkili
bir şekilde Fransa’ya karşı kullanılması da dikkate değer bir tesadüf olmuştu.98

Osmanlıların bu dönemde mukabele-i bilmisl amacıyla komşu ve hasım


devletlere karşı koymak için askerî gelişmeleri daha sıkı takip ettikleri görülmektedir.
Fransa’dan yapılan Vauban tercümeleri de bu şekilde değerlendirilebilir. Hakkında
çok az bilgi bulunan Vauban tercümeleri hakkında Mühendishane ve Mekteb-i

97
M.Münir Aktepe, "Abdülhamid I", TDV İslâm Ansiklopedisi,
https://islamansiklopedisi.org.tr/abdulhamid-i (25.03.2021). “Özü, Hotin ve Kırım’ın Ruslardan
alınıp İslam eline geçtiğini görmeden Allah ruhumu kabzetmesin” İ.Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı
Tarihi C.IV, TTK Yayınevi, Ankara 2003 s.543.
98
Stanford J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, çev. Mehmet Harmancı, c.1, E
Yayınları, İstanbul 1994, s. 322-323.

39
Harbiyye hocası Ferik Ahmed Muhtar Paşa’nın bu fikri doğrulayacak cinsten bir bilgi
verdiği görülür. Sultan II. Abdülhamid devrinde istihkam üzerine yazılmış eserleri
tanıtan Paşa, yeni nesil istihkam anlayışının Golç Paşa’nın anlattığı teknik ve taktik
bilgilere dayandığından bahseder. Vauban’ın usullerinin XIX. yüzyılın ikinci yarısı ile
birlikte eskimiş olduğunu söylemektedir. Ardından geçmişte bu durumun nasıl
olduğunu ve hangi eserlerden faydalanıldığını izah eden Paşa, Vauban
tercümelerinden Başhoca İshak Efendi’nin tercümesi olan Usûl-i İstihkâmât ile birlikte
Akkâ, Vidin ve Erzurum müdafaalarında istifade edildiği bilgisini verir. 99 Buradan,
1798 tarihli Akkâ Kuşatması sırasında henüz Usûl-i İstihkâmât isimli eser tercüme
edilmediği için Paşa’nın Vauban çevirilerini kasdettiği anlaşılmaktadır. Buna göre
doğrudan Vauban tercümelerinin Vauban’ın ülkesi olan Fransa’nın Osmanlılara karşı
yaptığı bir kuşatma savaşında, Osmanlılar tarafından kullandığı sonucuna ulaşılır.

Vauban ve Osmanlılar arasındaki bir diğer ilişki de lağımcılık ve paralel


sistemi faaliyetleri üzerinedir. Vauban’ın eserlerinde vurguladığı ve tafsilatlı şekilde
açıkladığı üçlü paralel sisteminin bir parçası olan sıçan yolları ve kale surlarının altında
açılan lağım tünellerinin Osmanlılardan esinlenildiği üzerine iddialar mevcuttur.
Osmanlıların Girit Seferi’nde (1648-1669) Venediklilere karşı özellikle Kandiye
kuşatmasında lağım faaliyetlerini yoğunlaştırmaları ve adanın fethinde lağımcılığın ve
tünellerin önemli rol oynamasından dolayı bu tekniğin Avrupa’ya bu vesileyle girdiği
iddia edilmektedir.100Vauban’ın Türklerden esinlendiği düşüncesi çeşitli kaynaklarca
zikredilmektedir. Vauban’ın Osmanlı bilgi birikiminden istifade ettiği ise daha yaygın
bir iddiadır. Fransa’nın Venedik- Osmanlı mücadelesi sırasında gözlemci ve gönüllü
olarak Girit’te kuvvet bulundurduğu bilinmektedir. Kandiye’de Vauban’ın paralel
sistemine benzeyen bir yöntemin kullanılması durumu kuşkulu hale getirmektedir. Bu

99
Ahmed Muhtar, “Fünûn-ı Askeriyye- Zamân-ı Hâzır Kılâ‘ ve İstihkâmâtı”, Malûmât, No. 20 (20
Cemaziyelevvel 1313/ 8 Kasım 1895), s. 425-427, ayrıca bkz. Eda Çaparlar, Ferik Ahmed Muhtar
Paşa’nın Malumat Dergisi’ndeki Yazılarının Harp Tarihi Açısından Değerlendirilmesi,
Yay.Yüksek Lisans Tezi, Hatay 2019.
100
Abdülkadir Özcan, Lağımcı Ocağı, TDV İslam Ansiklopedisi, c.27 s.49-50, Ankara 2003.
Vauban’ın sekreteri olan Paul Pellison (1624-1693)’a göre Fransız mühendis bu yöntemi Kandiye’yi
kendisine örnek aldığını söylemiştir. Fransız Tarihçi Georges Michel’e göre de bu bilgi aktarımı
doğru olup, Vauban yine de takdiri hak etmektedir çünkü “savaşta sanat, icat kadar icraatten
ibarettir.” Georges Michel, Historie de Vauban, Paris 1879 s.81, Aktaran Ostwald, Vauban Under
Siege, s.58

40
gözlemcilerin Vauban’a analizlerini aktarmış olması mümkündür. Fransa’nın
Kandiye kuşatmasında Venediklilere destek amacıyla adada uzmanlarının olması
paralel fikrinin buradan doğmuş olduğu tezini güçlendirmektedir. Bu kuşatma
Fransızlar kadar Hollandalıların da ilgisini çekmiştir. Vauban’ın subaylarından olan
ve Nantes Fermanı sonrası Fransa’dan ayrılıp Hollanda’ya giden Huguenot Charles
Goulon da lejyoner olarak Kandiye Kuşatması’nda Venediklilere hizmet etmiştir.101
Özellikle Maastricht kuşatmasının başarıyla sonuçlanması, Vauban’ın ortaya koyduğu
paralel sistemine Avrupa’nın ilgisi uyandırmıştır.

Vauban’ın ölümünün ardından ortaya koyduğu muhasara yöntemlerinin


özgünlüğü üzerine yapılan tartışmaların konusu olarak paralel sistemi çeşitli
araştırmacıların ilgisini çekmiştir102 Paralel sisteminin Vauban’ın icadı ya da onun
tarafından mükemmelleştirilmiş olduğunu düşünenlerin yanında103 birçok başka millet
ve kültürden etkilenmesi sonucunda vücuda geldiğini iddia eden araştırmacılar vardır.
Bu noktada Kandiye tecrübelerini içselleştirmiş olması bir ihtimal olarak
görülmektedir. Ancak ne eserlerinde ne de hatıratında Vauban’ın böyle bir ilham
aldığına dair bilgi bulunmamaktadır.104 Jamel Ostwald’a göre ise Vauban’ın erken
tarihli layihalarında paralel sistemine dair açıklamalar bulunmakla beraber
Osmanlıların Girit’te kullandıkları paralel sistemi Vauban’ın Maastricht’te kullandığı
kadar verimli ve düzenli bir sistem değildir ve bu paralellerin başarısının sebebi
Vauban’ın efektif ve bağlantılı hatlar oluşturabilme kabiliyetidir.105 Paralel sistemler
en verimli biçimde 1673 Maastrict Kuşatması’nda Fransız mühendis tarafından

101
Janis Langins, Jed Z. Buchwald, Conservingthe Enlightenment: French Military Engineering
from Vauban to the Revolution, The Mit Press, Massachusetts, 2004, s.448
102
Langins, Conserving the Enlightenment…, s.109
103
Vauban’ın Türklerden esinlenmiş olduğunu düşünenlerden biri de Ferik Ahmed Muhtar Paşa’dır.
Ona göre Fransa’da Conde, Turenne, Vauban gibi Fenn-i Harbde mahir isimlerin ortaya çıkması usûl-i
harbin Avrupa’da bir ilim ve sanat halinde yükselmesini sağlamıştır. İstihkam ilmine Viyana ve
Kandiye kuşatmalarında çok büyük yenilikler kazandıran Osmanlıların kaleye sıçan yolu kazarak
yaklaşmak ve zîr-i zemîn lağımları yapma fennini ilk kez tatkik ve istimal eden Vauban, bunu itiraf da
etmektedir. “ Osmanlılar zabt ettikleri kılâ‘-ı mühimmenin birçoğunu tamîrât-ı lâzımesini icrâ ile hâl-i
asliyyesinde kullanmışlar ise de pek çoğunu dahi bir meslek-i mahsûs-ı Osmaniyye tevfîken tadîl ve
ıslâh ile zabt olunamaz bir hale ircâ eylemişler ve sıçan yolları ile kılâ‘a takarrüb usûlünü ve tahtü’z-
zemîn lağım dehlizleri açarak zîr-i zemîn lağımları yapmak fenn ve sanâtını (muhârebe lağımlarını)en
evvel tadbîk ve istimâl eyleyerek Fransız mühendis-i meşhûru ve Voban’ın mevâzilerle kaleye
takarrübden ibâret meşhûr meslek hücûmunun -müşârun-ileyhin tasdîk ve itirâfı vechle- esâslarını
vaz‘ ve ibdâ eylemişlerdir.” Çaparlar, a.g.t., s. 18,98-99.
104
Langins, Conserving the Enlightenment..., s.109
105
Oswald, Vauban under … s.58

41
kullanılmıştı. Vauban ve yaşadığı yüzyılda kuşatma yöntemleri, sağduyu ve deneme
bilgisine dayanmaktaydı. Vauban katıldığı sayısız muharebeler sayesinde sınanarak
uzmanlaşmıştır. Aynı şekilde Vauban’ın Girit kuşatmasındaki başarısının ardından
Osmanlılardan esinlenmesine dair iddialar, XVII. Yüzyılın ikinci yarısında çağın en
iyi usullerinin tatbik edildiği bu kuşatma, Osmanlıların kuşatma sahasındaki özgün bir
biçimde gelişme kaydettiklerinin bir göstergesi olmuştur. Bu tartışmalı lağımcılık
yöntemleri Fransız ve Alman ordularınca 1914 tarihine kadar kullanılmıştır.106
Vauban’ın lağımcılık ve paralel saldırısı konusunda Osmanlılardan ilham almış olduğu
düşüncesi pek çok kişi tarafından tekrarlansa da, bu konu şüphe içermektedir. Bilgi
transferi hakkında kesin bir çıkarım yapmak çok zordur. Bu sebeple konuda ileri
çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Gabor Agoston, Osmanlı’da Ateşli Silahlar ve Askeri Devrim Tartışmaları, yay.haz. Kahraman
106

Şakul, İş Bankası Kültür Yayınları, 2.baskı İstanbul 2020 s.108, Grüßhaber, Türk Ordusunda
Alman Ruhu, s.11

42
İKİNCİ BÖLÜM
Vauban Nüshaları ve Mütercim İpsilanti

Rekabetin askeri alanda inovasyonu tetiklediği ve askeri gelişimin ardındaki


itici güç olduğu düşüncesi, askeri tarihçilerin hemfikir olduğu konulardan birisidir.
Tarihçi Lynn’e göre ordular, diğer tüm kurumlardan daha fazla, devlet sınırlarının
ötesinde ve iyi bir nedenle birbirlerini kopyalamaya eğilimlidirler.107Vauban çevirileri
bir teknoloji transferi olarak kabul edilebilir. İthal edilen teknoloji çoğunlukla
eskimeye başlamış bir ürün olsa da Vauban’ın 19. yüzyılın ikinci yarısına değin güncel
kaldığı bilinmektedir. Teknoloji sağlayıcıdan yapılan ve tekniğin ardında yatan know-
how’a sahip olunma amacıyla kitap (çeviri) ve formüller alınması ve eldeki personel
ile sindirilmeye çalışılması bir tasarım transferidir ve iyi ihtimalle fikrin tamamı
alınabilir.108III. Selim döneminde çevrilen risale ve kitaplar arasında en göze çarpan
eserlerden biri de Vauban’ın çevirileridir. Bu eserlerin Fransızca nüshaları Sultan
Selim tarafından Fransa’dan sipariş edilmiştir. Marsilya limanından yüklenerek
İstanbul’a getirilen bu eserleri, dönemin Divan-ı Hümayun tercümanlarından Fenerli
Konstantin İpsilanti, 1791-1793 yılları arasında tercüme edilmiştir. Tercümeleri
beğenmiş olan III.Selim bir Hatt-ı Hümayununda, Avrupalıların meydana çıkıp
merdane şekilde muharebe etmediklerinden söz ederek, bu tercümelerin Vezir-i Azam
tarafından da okunmasını tavsiye etmştir. 109
Vauban tercümeleri üç kitaptan oluşmaktadır. Vauban üçlemeleri de denilen
bu eserlerin birincisi Vauban’a atfedilen fakat onun olmadığı anlaşılan Fenn-i Harb
isimli eserdir. Vauban’ın olduğu sanılan bu eser bir süre sonra başka bir yazara ait
olduğu anlaşılarak nüshalardaki Vauban kısmı beyaza boyanarak kazınmış ve
Avrupa’dan müellif Belidor olarak tanımlanmıştır. Bu eser diğer iki esere göre daha
az teknik bilgi içermekte ve daha ağır Farsça tabir ve fiiller içermektedir. Üçlemenin

107
Emily O. Goldman, “The Spread of Western Military Models to Ottoman Turkey and Meiji Japan”,
içinde: The Sources of Military Change: Culture, Politics, Technology, ed: Theo Farrell, Terry
Terriff, Lynne Rienner Publishers, Londra 2002 s.41-42
108
Fatih Tetik, Sultanın Silahları II. Abdülhamid Dönemi Savunma Sanayii ve Silah Teknolojisi
(1876-1908), Dergah Yay. İstanbul 2018 s 67-70. Teknoloji transferi konusunda a.g.e. s. 61-124
109
Enver Ziya Karal, Tanzimattan Evvel Garplılaşma Hareketleri (1718-1839), Tanzimat 1 Yüzüncü
Yılı Münasebetiyle, Maarif Matbaası, İstanbul 1940 s.27

43
diğer eserlerine göre daha az görsel ve plan içeren bu kitap, sıcak çatışmada nasıl
davranılması gerektiği gibi muharebe yöntemlerini ihtiva etmektedir.110Fenn-i Lağım
isimli kitabın muhtasar şekilde özet bir tercüme olduğu göz önüne alınırsa, Belidor’un
tamamıyla çevrilmesinin faydalı görüldüğü anlaşılmaktadır. Yine bu müellifin de
Vauban’ın devamında gelen Fransız bir asker ve mühendis olması da Fransa’nın
Osmanlıların bilimsel ve askeri teknolojinin ithali amacıyla yaptıkları çevirilerde
tercih edildiğini göstermesi açısından önemlidir. Bu eserin Vauban sanılarak çevrilmiş
olmasında Fransızca nüshaların bir bütün halinde ele alınmış olması ihtimali öne
çarpar. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde de sıkça görüldüğü üzere benzer
konularda olan ve benzer yazarlara ait eserlerin tek bir kitap halinde basılması ya da
birleştirilmesi olağan bir durumdur. Belidor, kendisinden daha önce yazılmış olan bir
esere şerh düşerek kendi kısmını da esere dahil etmiş ve eserini Vauban’ın eseri ile
birleştirilmiş halde yayınlamış olmalıdır. Elde bulunan Vauban tercümelerinin hangi
nüshadan tercüme edilmiş olduğuna dair çeşitli tahminler yürütülmüştür. İçeriğinde
Fransızca nüshası hakkında bilgi verilmemesi bu sorunu ortaya çıkarmıştır. Bazı
araştırmacılar, esas eser olan Darben ve Def’an isimli eserin 1729 yılına ait bir
nüshadan olduğunu söylerken, Kemal Beydilli eserin Traité de l'attaque et de la
défense des places 1737-1742 La Haye nüshası olduğunu söylemiştir.111 Bu çalışma
sırasında yapılan araştırmalarda da Beydilli’nin tespiti doğrulanmakta, üçüncü
bölümde başlıkların bile İpsilanti tarafından doğrudan çevrildiği izah edilmektedir.
Tüm bunların yanında, Vauban’ın daha erken bir tarihte kaleme aldığı Mémoire pour
servir d’instruction dans la conduite des siéges et dans la défense des places isimli
eserinin Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi’nde 1740 tarihli Leiden nüshası
bulunmaktadır. Bu nüsha içerisinde sultan III.Selim’in tuğrasını taşımakta ve diğer
esere oldukça benzemektedir. Vauban’ın yeni filizlenen fikirlerini ihtiva eden bu
eserin de III.Selim döneminde elde edilmiş olması ilgi çekicidir. Vauban sonradan
kaleme alacağı diğer eserinde buradaki bazı konuları detaylandırmış, bazılarını

110
Bu eser hakkında yapılan Yüksek Lisans tezi: Muhammet Yılmaz, Tercüme-i Risâle-i Fenn-i
Harb, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2005 s.11-18
111
Beydilli, Mühendishane…s.183 Beydilli, Topkapı Sarayı’nda bulunan La Haye nüshasında
çizimlerin bulunmadığını belirtmiştir. BNF’de bulunan La Haye nüshalarında da çizimler mevcut
olmadığı görülür. Ancak yukarıda bahsedilen Leiden Nüshasının çizimleri ile İpsilanti’nin
çevirilerindeki görsel ve çizimler uyuşmaktadır.

44
çıkarmıştır. Ancak açık bir şekilde tespit edilmiştir ki Türkçe çeviri, Vauban’ın krala
sunduğu güncel eseri olan 1737-1742 La Haye nüshasıdır. Ayrıca diğer eser olan Fenn-
i Lağım’ın hangi nüsha olduğu bilinmemektedir. Bu nispeten kısa risalenin Vauban’ın
bir başka eserinin hülasası olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Fenn-i Lağım isimli eserin
birçok kütüphanede bulunan basma-nesih nüshasının Darben ve Def’an kitabının
cildiyle birleşik olarak basıldığı ya da sonradan birleştirildiği görülmektedir.
Süleymaniye Kütüphanesi’nde de Fenn-i Lağım ile farklı eserlerin beraber ciltlendiği
görülür.

2.1. İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi


Nüshaları

2.1.1. T.Y. 6865 Numaralı Nüsha

İÜNEK’te bulunan iki yazma nüshadan biridir. Cildinin iç kısmında Darben ve


Def‘an Muhâsara ve Muhârese-i Kılâ‘ ve Hüsûn112 şeklinde eserin ismi
bulunmaktadır. Besmele ile başlar ve girişinde önsöz için ayrı bir kısmı bulunmaz. İlk
sayfasında kırmızı ve mavi renklerde sanatsal süslemeli bir üst giriş resmi göze çarpar.
Her sayfada 23 satır bulunan bu nüshanın en belirgin özelliklerinden birisi sayfa
sonunda biraz aşağıda bir sonraki sayfanın başladığı kelimenin yazılmış olmasıdır.
“[73A] bir tarafdan nîm-kamer tabyasının tazyîki ve ist‘ilâsına (iştigâl), [73B] iştigâl
olınur iken taraf-ı âherden dahî bastiyonları muhît-i hendeke nüzûl içün iktizâ iden
dehlîzlere küşâde ve hendek-i kebîre resîde olmak gerekdir”. Bu duruma Reddade adı
verilmektedir.113 Ayrıca bu nüshada metnin belli kısımlarının diğerlerinden ayrı
tutulması ve anlam bütünlüğünün oluşturulmasını sağlamak amacıyla nokta ve
virgülün işlevini gören bir işaret bulunur.

112
Darben ve Def’an Muhasara ve Muhâsere-i Kılâ‘ ve Husûn; Kaleler ve sağlamlaştırılmış yapıların
saldırı ve savunma yönüyle kuşatılması ve korunması anlamına gelmektedir.
113
Reddâde yazma eserlerde ard arda gelen sayfaları belirtmek için sayfa altlarına koyulan sözcüklere
verilen addır. İsmail E. Erünsal, "Reddade", TDV İslâm Ansiklopedisi,c.34,İstanbul 2007 s.515

45
“ [1A] ... *kavâ‘id-i hendesîye üzere ebnîye ve esbâb-ı tahsîne dâir * ve def’ân
ve darben muhârese ve muhâsara-i kılâ’ ve husûne mütedâir * frânsız lisanında
“Jeni”[Génie] ta’bîr

olunur fenn-i mi’mârî-i harbî-i * ehemm-i umûr-ı harbiyyeden idüği âşikâr *


ve vücûhla rağbet ve i’tibâra sezâvâr* …”. Böylece metnin daha iyi anlaşılması
sağlanmakla birlikte, bu durum Fransızca nüshadaki noktalama işaretlerinin yerine
kullanılmış olması da mümkündür. Nüshada basma nüshalarda görülmeyen bir diğer
özellik de hareke kullanımıdır. Bu hareke kullanımı Arapça- Farsça tamlamalarda
olduğu kadar Fransızca kelimelerin telaffuzunu da kolaylaştırmaktadır. Tournai,
Valenciennes, Barcelona gibi şehirlerin ve örnek olarak Sirkonvalasyon gibi terimlerin
anlaşılmasında harekelerin bulunması oldukça açıklayıcı olmaktadır. Eserde başlık
kullanımının yerini tutması amacıyla kırmızı mürekkep kullanılmıştır. Bunlar
çoğunlukla “fasl” kısımları olup devamında kırmızı ile yazılmış konu ile ilgili
açıklamalar bulunur. “[2A] İşbû kitab-ı müstetâb iki kısma münkasım ve her kısmı
dahi niçe fusûli mutazammın olub kısm-ı evveli darben kal’a muhâsarası ve kısmı âhiri
def’an kal’a muhâresesi tarîkleri beyanındadır kısm-ı evvelden fasl-ı evvel kıl’a
muhâsarasına ‘azîmet itmekden mukaddem rûyet ve temşiyeti muktezî husûsâtın
beyanındadır”. Yine Ba'de-zâlik gibi metinde başka bir anlatıma geçildiğini gösteren
yönlendirme kelimelerinde de yer yer kırmızı renk kullanıldığı görülür. Eser iki ana
başlık ile iki parçadan oluşmaktadır. İlk kısmı yukarıda ismi geçtiği üzere darben kal‘a
muhâsarası ile def’an kal‘a muhâresesi olup ikinci kısmı [145A] kısm-ı sânî kılâ‘
muhâresesi tarîki beyânındadır denilerek belirtilmiştir. Hatime denilen kısa bir başlık
altında da son kısmında detayları, tercümanın ismi ve tercüme tarihi anlatılmaktadır.
Receb 1206 ( Şubat- Mart 1792) tarihi belirtilmektedir.

2.1.2. T.Y. 2659 numaralı nüsha

Bu nüshanın her sayfası 29 satırdan oluşmaktadır. Üstünde Osmanlı devrinden


kalma “Halis Efendi Kütübhanesi” mührü bulunmaktadır. Vobannâme Tercümesi
olarak adlandırılan bu eserde, matbu nüshalarda da mevcut şekilde ancak el ile
yazılmış bir fihrist bulunmaktadır. Diğer nüsha gibi rik’a olan bu nüshanın basma

46
nüshalardan birinin el ile yazılmış hali olduğu anlaşılmaktadır. Görsel içeren sayfaların
da numaralandırılması ile toplam sayfa sayısı 373 olmuştur. T.Y. 2659 numaralı
nüshada “Üstishabe el-müznibü’z-zamân Mirialemzâde zadesi es-seyyid Ahmed
Münir gufire lehuma fi 24 Muharrem (12)73 (tarih)” bilgisi paylaşılmıştır. Buradan
eserin Ahmed Münir isimli bir okuyucu tarafından 1856 yılında edinildiği ve
tercümesinden 60 sene sonra bile okuyucuyla buluştuğu anlaşılır. Bu nüshanın 33.
görselinin altında bulunan istinsah kaydında da Resm-i Mîr Mehemmed .. Azze ağayân-
ı enderûn-ı hümâyûn hane-i seferli sene seb'a mieteyn ve elf (1207) bilgisi
bulunmaktadır.

2.2. Topkapı Sarayı Müzesi Nüshaları

2.2.1. TSMA H. 614 Numaralı Nüsha

Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan ve Karatay Kataloğuna göre


614 numarada olan bu eser, Vauban’ın “Darben ve Def’an Kal’a Muhâsarası ve
Muhasere-i Husûn” isimli tercümesinin bir nüshasıdır.

Bu nüsha elle yazılmış olup, üzerinde çok kez karalama yapılmış olduğu
görülmektedir. 29 satır olan bu nüsha İÜNEK 6865 ile kıyaslandığında müsvedde gibi
durmaktadır. Okumayı kolaylaştıran harekelerin bulunmadığı bu nüshada çeşitli
yerlerin üzeri çizilmiştir. Nüshanın belli yerlerinde cümleler satıra sığmadığı için
kelimelerin sığmayan kısımlarının alt satıra yazıldığı, ancak bu alt satırdaki kısmın
kırmızı noktalar içerisinde çembere alınmasına karşın altta kalan kelimenin
muhtemelen daha sonra sığmayan satırın devamına eklendiği görülür. “…bir kalˈa ki
nev’an iˈtibâra şâyeste ve mâhir ve kârgüzâr ve farîza-i zimmetlerini edâdan âyâ
itmeyen mustahfızîn ile muhâfaza oluna ol kadar müddet-i muhâsaraya dayanmaması
nâdirüˈl-vukûˈ keyfîyetdendir husûsen ki114” kısmında sad elif ile ki kısmı aşağıya
yazılmış durumdadır. Aynı numaralı varakta eserin yazılırken bir satırın kaydırılması
dolayısıyla olduğu düşünülen bir ekleme vardır. On ikinci satırda “â’dâyı tarassud

114
Darben ve def’an.. H. 614 Varak no:4.

47
iden asker dahî etrâf ve eknâfı tolaşub düşmanın vürûd ideceği yolları zabt ve baˈzı
münâsib mahallere kondukça etrâfına” diye biten yerde etrafına kelimesinin sonuna
kırmızı bir iki numarası konularak “metris hafr idüb etrâfında” şerhi düşüldüğü ve
devamında cümlenin anlamlı şekilde devam ettiği görülür. Ancak bu taşkın satır
durumu İÜNEK T.Y. 6865 ve matbu nüshalarda görülmez ve cümle metin içinde
devam eder. Bunun için Topkapı Sarayı’nda bulunan bu nüshanın üzerinde oynama
yapılan ve taslak olarak kullanılan, kötü bir benzer nüsha olduğu düşüncesi
uyanmaktadır. Mezkur nüshanın 33.cü görselinin altında bulunan istinsah kaydında
“Ketebehü’l-fakîr Mehmed .. Çukadâr-ı şehriyârî Enderûn-ı Hümâyûn Kilar…” bilgisi
bulunmaktadır.

2.2.2. TSMA H.616

Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan ve Vauban’dan çevrilmiş bir


diğer eser de Fenn-i Lağım adlı kitaptır. Kırk sayfadan oluşan bu eser açık ve okunaklı
bir rik’a yazı ile kaleme alınmıştır. Kale muhasaralarında düşman tahkimatına zarar
vermek için yeraltından lağım kazmak ve mayın döşeyerek istihkam duvarlarını
yıkmak için teknik bilgiler içeren bu eser, içerisindeki kırk sayfada çok sayıda görsel
içermekte, lağımlar için gereken barut miktarını gösteren tablolar bulundurmaktadır.
Eserin Topkapı’da bulunan TSMA H. 616 isimli yazma nüshası ile Millî
Kütüphane’de bulunan EHT 1947 B 247 numaralı basma nüshası kıyaslandığı zaman
içerik olarak aynı olmasına karşın, yazma nüshanın daha okunaklı ve korunmuş
olduğu, girişinde ebru işlemeli sayfalar olduğu göze çarpar. Yazma nüshanın son
sayfasında, basma nüshada bulunmayacak şekilde “ ** Hâfız Mustafa Enderûn-ı
Hümayûn Kilar .. ** Hassa bilgisi bulunmaktadır.

2.2.3. Basma Nüshalar


Basma nüshalar, Vauban tercümelerinin kahır ekseriyetini oluşturan ve
zamanla Türkiye’de ve Dünya’da çeşitli kütüphanelere dağılmış nüshalardır. Baskı
adedi 900’ün üzerinde olan nüshaların bir kısmı gerekli kurumlara dağıtıldıktan sonra

48
kalanlarının satılması ve gelir elde edilmesi beklenmişti. Ancak satılmadığı anlaşılan
bu kitaplar III. Selim ve sonrasındaki yıllarda çeşitli yerlere dağıldılar.

Basma nüshaları yazma nüshalardan ayırt eden en belirgin özellik yazı


karakterleridir. Basma nüshalar matbû‘ oldukları için matbaada kullanılan harfleri
ihtiva ederler. İçerik bakımından aynı olan basma nüshalarda farklı olarak,
günümüzdeki kitap yayınlarını andırır cinsten bir önsöz kısmı bulunur. Oldukça ağır,
ağdalı ve Arapça-Farsça tamlamalar içeren bu önsöz, okuyucularının dikkatini
çekecek türdedir.115 Matbu nüshalardaki çizimler Kapril ve İstefan adlı iki Ermeni el
ustasına aittir. Bu eserlerin bakır gravürlerinin “Frenge muhtaç olmadan”
hazırlanması planlanmıştır.116 “Darben ve Def‘an…” isimli çevirinin basma
nüshalarının bazılarında eserin ismi farklı şekilde Fenn-i Muhasara olarak verilse de,
içerik bakımından farklılık bulunmamaktadır. İki nüshaya da bakıldığında resimlerin
istihkam şekilleri üzerine yoğunlaştığı ve insan figürü kullanımından çekinilmediği
gözükmektedir.117 Yine basma nüshaların bazılarında, Fenn-i Lağım adlı kısa
kitapçığın, daha büyük olan Fenn-i Muhasara ya da diğer adıyla Darben ve Def‘an
isimli nüshanın başına eklenmek suretiyle tek parça haline getirildiği görülmektedir.
Bu durum bazı okuyucuları Vauban tercümelerinin tek parçadan oluştuğunu
düşündürmeye sevk etmiştir.

Basma nüshalarda görülen bir diğer özellik de, eserin sayfalarında III. Selim
döneminde yaygınlaşmaya başlayan ay ve yıldız sembolleridir. Bu nüshalarda tıpkı
Selimiye Çeşmesi, Tophane Bilal Ağa Çeşmesi’nde de görüldüğü üzere ay ve yıldız
sembolleri tasvir edilmeye başlanmıştır.

Vauban çevirileri hakkında bilgi veren ilk kaynaklardan birisi, Hammer’in


Osmanlı Tarihi’dir. Hammer eserinde, çeşitli kaynaklardan yararlanarak, 1728

115
Niyazi Berkes’in Vauban çevirilerini okumuş olduğu, matbu‘ baskılarda bulunan önsöze yaptığı
eleştiriden anlaşılmaktadır. Berkes, Âsım Tarihi’ne atıfla III. Selim’in çevresinde “ hallerini
anlatmaya ne Frengistan kağıdı, ne de Hindistan kalemi yeter” denilecek türden insanlar vardır ve
bu kişiler Sultan’ı yanlış yönlendirerek bir cihangir olacağına inandırmaktadır demektedir. Bu
duruma delil olarak Berkes, Vauban çevirilerinin giriş kısmında Sultan’ın Arapça ve Farsça
sözlüklerden bulunup çıkartılan terimlerle övülmesini bu durumun bir yansıması olarak
görmektedir. Bkz. Berkes, a.g.e., s.116,132.
116
Beydilli, Mühendishane, s.182.
117
Fatma Özdemir, Osmanlı Dönemi Matbu Kitaplarda Resim Kullanımı (1729-1850) ,
yayımlanmamış doktora tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, 2020 s.97-99.

49
yılından 1830 yılına dek İstanbul’da basılmış eserler listesi paylaşmıştır. Onun
aktardığına göre, Vauban’ın Kalelerin Tahkimi, Savunması ve Hücum Sanatı isimli
eseri 1206’da (1791) Sadrazam İzzet Mehmed Paşa’nın emriyle hazırlanmıştır. Bu
tarihte İzzet Mehmed Paşa, Mısır Valisi olup, sadrazam değildi. Hammer’in eserin
sadrazamın emriyle yayınlandığını söylemesinin sebebi, eserin ileri tarihli ve yalnızca
basma nüshalarında önsözde Paşa’nın isminin geçmesi olmalıdır. Bir diğer ihtimal de,
İzzet Mehmed Paşa’nın tercümenin yürütülmesiyle ilgilenmiş olabileceğidir. Ancak
1791 (1206) tarihli Topkapı Sarayı yazma nüshasında böyle bir bilgi
bulunmamaktadır. Eserin içerisinde İpsilanti, açıkça eseri III. Selim’in isteği üzerine
tertip ettiğini söyler. Fenn-i Lağım’dan da bahseden Hammer, 24 sayfalık bu eserin
kötü gravürlerle süslenmiş ve 1208’de basılmış olduğunu söyler. İpsilanti’nin
çevirdiği üçüncü eser olan, Vauban’a atfedilen fakat Belidor’a ait olan Fenn-i Harb
isimli eseri de sayan Hammer, 40 sayfalık bu eserin de 1208 tarihinde çevrildiğini
belirtir. 118

2.2.4 Eserde Geçen Osmanlı Türkçesi-Fransızca/İngilizce Askerî


Istılahlar Tablosu

Türkçe Nüshada Fransızca Nüshada İngilizce Karşılıkları


Serasker Lieutenant-Général
Sergerde Maréchal de Camp
Mübarizgah Places-d’armes Place of Arms
Nîm-Kamer Tabya Demi Lune Demi Lune/Ravelin
Seğirdim Yeri Chemin Couvert Covertway
Sıçan Yolu Tranchée Approach Trench
Lağımcı Mineur/Sapper Miner/Sapper
Lağım Mine
Dûr-baş Hendeği Contr’Approche
Sekdirme Tarîki Ricochet
İki Tekerlekli Siper Mantelet

118
Joseph von Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.14, çev. Mehmed Atâ, yay.haz. Mümin Çevik, Erol
Kılıç, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1983 s.117

50
Dîvanhâne Galerie
Dervâze Paulement Breastwork
Granatir (Humbaracı) Grenadier Grenadier
Kavalîr/Küngüre Cavalier
Şev/Şiv Glacis
Kaponiye Caponier Caponier
Karakol Corps de Garde Guard House
Amele Travailleur
Mühimmat yığını Amas de materiaux

Terimler tablosu kısmında pek çok askerî terim kullanıldığı görülmektedir.


Mütercim İpsilanti’nin Farsça-Arapça ağırlıklı tercihler yaptığı görülmektedir.
Istılahat sözlüklerine bakıldığında benzer anlamlar içeren sözcükler bulunmaktadır.
Bunların içinde en çok kullanılanlarından mübârizgâh kelimesinin öne çıktığı
görülmektedir. Yerine kullanıldığı Places-d’armes kelimesi aslında Meydan-ı harb
terimine denktir. Çeviride Türkçeleştirilmeden sürekli kullanılan bir diğer kelime de
“bastion” olmuştur. Doğrudan burç kelimesine tekabül etmektedir119

Vauban’ın eserlerinden De l’attaque et de la defense des places isimli eser


basıldığı andan itibaren istihkam ve muhasara alanında okutulan bir kitap haline
gelmiştir. Ondokuzuncu yüzyılda metalürji ve balistiğin ilerleme kaydetmesine dek
güncelliğini koruyan bu kült eserde anlatılan ve kaleye zikzaklar çizerek yaklaşmak
ve üç paralel sistemi ile oluşturulan bu kuşatma sistematiği aynı zamanda kuşatılan
tarafın savunma istencinin kırılmasını sağlayarak düşmanı felç edilmesi, daha az kan
dökülmesini sağlamak sonuçlarını vermiştir.120

119
XVIII. Yüzyılda sıklıkla kullanılan karşılık kelimelerin devamında gelen süreçteki sözlüklerde de
kafa karışıklığı yarattığı söylenmektedir. Burç anlamına gelen Bastion kelimesi sözlüklere “Tabyevi
usulüyle resm olunan bir istihkâmın kısm-ı malumundan ibarettir” tanımıyla girmiştir. Hümeyra
Bostan, Defending the Ottoman Capital Against the Russian Threat : Late Eighteenth Century
Fortifications of Istanbul, Yay. Doktora Tezi, İstanbul Şehir Üniversitesi, 2020 İstanbul s.357-365
120
Azar Gat, A History of Military Thought: From the Enlightenment to the Cold War, Oxford
Üniv. Yay, New York 2001. s 37

51
2.3 III. Selim Dönemi Tercüme Faaliyetlerine Bakış

Teknoloji ithalatı süreciyle beraber başlayan bilgi transferi açısından en temel


hususlar savunma araçları ve silahlarda olmaktaydı. Baron de Tott’un gelişi ve Fransız
Vauban’ın kitaplarının tercümesi gibi gelişmeler Osmanlı askerî değişiminin önemli
örnekleridir. Bu durumu Halil İnalcık şöyle açıklamıştır:

“Batılılaşma sürecinde, kültür unsurları alıntısında ilk ve önemli aktarmalar,


savunma araçlarında, silahlarda olmuştur. Bu yaklaşım, İslam kültürüne de ters
düşmez; çünkü düşmanı yenmek için onun silahını ve kullandığı taktikleri taklit etmek
şerîata aykırı değildir. Batıdan bize gelen ilk ilimler de savunma ile ilgilidir.
On yedinci yüzyılda ıslahatçı bürokratlar Batı’nın modern silahlarını almanın
yeterli olmadığını anladılar. Çünkü Osmanlı dünyasında pozitif bilim metodları ve
teknoloji gelişmemişti. III. Mustafa zamanında, 1774’te Fransa’dan askeri danışman
olarak getirilen Baron de Tott’un idaresinde sürat topçuları adlı bir topçu sınıfı
kuruldu. Şehirlerin kale sistemiyle korunması konusunda Fransız Vauban’ın istihkâm
kitabı tercüme edildi. Fakat asıl büyük değişim, askerlik ilmini öğrenmek için
mühendishaneler kurulması ve buralarda ders vermek üzere Fransız hocalar
getirilmesidir.”121
I. Abdülhamid’in saltanatında emeklemeye başlayan ve III.Selim ile Nizâm-ı
Cedid sürecinde Vauban çevirilerinin de dahil olduğu tercüme çalışmaları,
II.Mahmud’un saltanatında da hız kesmeden devam etmiştir. Yeni teşkil edilmiş
Mansûre ordusunun gereklilikleri için kurulan Dâr-ı Şûra-yı Askerî bünyesinde açılan
Tercüme Odası vasıtasıyla ihdas edilmiş yeni birliklerin yönetimi için Fransızca’dan
talimnameler tercüme edilmeye başlanmıştı.122

İlk Türk matbaasının 1727 Temmuz’unda İbrahim Müteferrika tarafından


kurulması önemli bir eşikti. Matbaayı kuran Müteferrika, dönemin sadrazamı İbrahim
Paşa’ya yazdığı bir layihada kitap çoğaltmanın halk ve elit kesim için faydalı
olacağını, eserlerin dolaşıma girmesinin öneminden ve basım işiyle ilgilenen kişiler
için öğretici olacağından bahseder. Yazma eserlerin sudan ve nemden dağılmasının
eserlerin ömrünü kısalttığını da ekler. Matbu eserlerin ucuzlamasıyla ulaşılabilir

121
Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye & Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar c.4, İstanbul 2019,
s.9.
122
Yıldız, Neferin Adı Yok, s. 366.

52
olduğunun altını çizen Müteferrika, tarihten de örnek vererek Hülagü dönemi
Bağdat’ta yok olan eserlerden ve Endülüs’ün işgalinden sonraki tahribata değinir.
1727 Aralık ayında Vankulu Lügati ile başlayan matbaacılık serüveni 1743 yılında
bittiğinde 17 kitap ve 4 harita basılmıştı. Müteferrika’nın vefatından sonra 1755-1757
yılları arasında Vankulu Lügatı’nın ikinci cildi basılır. Matbaa bu tarihten sonra uzun
süre kapalı kalır. Bu sırada 1785 yılında Fransa elçiliğinde bir matbaa kurulur. Burada
basılan üç eserden ikisi askeri bilimler üzerinedir.123Bu eserlerden ilki olan,
Mühendishane hocası Lafitte-Clavé’nin kitabı Elémens de Castrométation et de
Fortification Passagère, Kasapbaşızade İbrahim Hoca tarafından Usûli’l-Maarif fi
Tertibi’l-Ordu ve Tashsinihi Muvakkaten (İstanbul, 1201-1786-1787) ismiyle
çevrilmiştir.124 Çevirilerin gerçekleşmesinden önce, 1784’te İstanbul’a gelen Fransız
askeri uzmanlar Lafitte-Clave ve Monnier’in Boğaziçi ve Karadeniz istihkamlarına
dair raporlar ve haritalar çizdiği bilinmektedir. Vauban geleneğinin devamı olan École
de Génie mezunu olan bu subaylar mühendishanede de ders vermiştir.125 Bir diğer
çalışma olan De Truguet’nin Traité de Pilotage et de Navigation adlı eserinin
tercümanı belirsizdir. Bu tercüme Usulü’l-Maarif fi Vech-i Tasfif-i Sefain-i Donanma
ve Fenn-i Tedbir-i Harekâtiha (İstanbul, 1787) olarak adlandırılmıştır.126

Vauban tercümelerini yapan Konstantin İpsilanti, tercümeler açısından Sultan


III. Selim’in ilk tercihi olmamıştı. Selim, Vauban’ı tercüme etmesi için öncelikle
Mehmed Sadık Efendi’ yi tercih eder. Ancak onun görevi üstlenmemesi üzerine vazife
Konstantin İpsilanti’ye teklif edilir. İpsilanti bu üçlemenin tercümesini tamamladıktan
sonra Divan-ı Hümayûn baştercümanlığına terfi ettirilir. Bu taltiften Sultan’ın

123
Turgut Kut, Fatma Türe, Yazmadan Basmaya: Müteferrika, Mühendishane, Üsküdar, YKY,
İstanbul 1996 s.5-11
124
Lafitte-Clavé’nin eseri basıldığı zamanda yazar, Özi kalesini Ruslara karşı savunma durumuna
getirmek üzere gönderilen bir Fransız topçu birliğiyle birlikte orada bulunuyordu.
Rusya’nın ısrarı üzerine Fransa’nın 1788’de geri çağırdığı Lafitte-Clave’nin 1787’da bir risalesinin
Türkçe olarak basılması ve sultanın taltifini almasının yanında, 1768’de Jacques de Gervain ile
Vauban’ın evrak el yazmalarını tasnif edip envanter oluşturmuş bir isim olması dikkat çekicidir.
Duffy,a.g.e., s.248, Lepage, a.g.e., s.280
125
Kemal Beydilli, “İstanbul’da Deniz ve Kara Mühendishanelerinin Kuruluşu ve Faaliyetleri (1775-
1839)”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, c.9, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Yay. İstanbul 2015 s.324
126
Mustafa Kaçar, Osmanlı Devleti’nde Mühendishanelerin Kuruluşu ve Bilim ve Eğitim
Anlayışındaki Gelişmeler. Yayınlanmamış doktora tezi, İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Bölümü,
İstanbul 1996, s.203

53
İpsilanti’nin nihayete erdirdiği çeviriden memnun kaldığı anlaşılmaktadır. Buna karşın
tercüme edilen eseri incelediği anlaşılan ve kendisi de istihkam sahasına katkıda
bulunmuş olan Başhoca İshak Efendi tercümeyi beğenmemiştir. Mühendishane’de
okutulmak üzere derli toplu bir kitaba ihtiyaç olduğunu söyleyen Başhoca, Sultan II.
Mahmud döneminde 1832 yılında tamamlanan ve 1834 yılında basılan eserinin
önsözünde kendisinden önce istihkam sahasında yapılmış olan Lafitte-Clave ve
Vauban tercümelerinin iyi olmadığına değinmektedir. Ayrıca Fenn-i İstihkâmât
alanındaki çalışma sayısındaki eksikliğe işaret eder.127 İshak Efendi’nin Vauban ve
İpsilanti üzerine olan bu eleştirisinin nedeni tam olarak bilinmemektedir fakat
tercümelerin oldukça ağır bir dille yazılması veya basma nüshaların düzensizliğinden
kaynaklanması mümkün gözükmektedir.

İshak Efendi’nin Guillaume Le Blond’a ait olan Eléments des fortifications128


çevirisiyle Usûl-i İstihkâmat adını verdiği eser de Vauban’dan yapılan tercümeler ile
birlikte askerî bilim alanında yapılmış önemli tercümelerden biridir.129 Bu eserde
İpsilanti’den farklı olarak İshak Efendi’nin eserin son kısmında Osmanlı tarihinden
olayları ve emirnameleri derc ederek Fransızca tercümesine ilâveler yaptığı, metni
zenginleştirdiği görülür. Ayrıca ıstılâhlar açısından İpsilanti’ye göre daha zengin bir
kelime dağarcığı sahibi olduğu görülür. Aslen Matematik Profesörü olan Le Blond da
Vauban’ın üçlü paralel sistemi ve istihkam teknikleri hakkında oldukça bilgi sahibi
olan, Diderot’un Ansiklopedisi’nde İstihkam maddesini kaleme almış ve Vauban’ı
zikretmiş bir isim olarak Fransız askerî ekolü mensubuydu. 130
Fransa, III. Selim

127
“Riyazi ilimlerden sayılan "fenn-i istihkâmât" o dönemde oldukça revaç gören ve "müteffennin zâbit"
yetiştirilmesinde ön planda tutulan bir konuydu”. Bkz. Ekmelettin İhsanoğlu, Başhoca İshak Efendi
s.50-55. İstihkamların sağlam olmasının önemine vurgu yapan İshak Efendi, tercümenin dışına çıkarak
Osmanlı gelişme döneminde kalelerin muhasarasına dair verilen emirnamelerden örnekler eklemiştir.
128
Ekmeleddin İhsanoğlu, “Başhoca İshak Efendi” , TDV İslâm Ansiklopedisi,. c.22, Ankara 2000
s.529-530.
129
“…Voban nâm Fransız mühendis-i şehrînin eserî olup Boğdan Voyvodası Aleksandr’ın oğlu
Kostantin İpsilanti tarafından Türkçe’ye tercüme olunan hücûm ve müdâfaa kitâbı marü’l-beyân
istihkâm kitâbı ile birlikte ol-zamânki her türlü kal‘a ve istihkâmâtımızın inşâlarına, muhâfaza ve
müdâfaalarına (ale’l-husûs pek şânlı olan Akkâ ve Varna ve Kars müdâfaalarına) rehber olmuş, o
zamânlarındaki askerliğimize pek büyük hizmetler eylemiştir. Bu eserler firdevs-i aşiyan Sultan
Abdülaziz Hân hazretinin devr-i saltanatlarına kadar hâiz oldukları ehemmiyet-i azîmeyi hemen
muhâfaza etmiş, ara sıra bu yolda bazı eserler vücûda getirilmiş ise de ol-kadar mühim olmadıklarından
mazhâr-ı rağbet-nâme olamadıkları görülmüştür.” Çaparlar, Ferîk Ahmed Muhtar…s. 418.
130
Langins, Poetry in War and War in Nature, s.123

54
döneminde olduğu gibi II. Mahmud döneminde de Osmanlıların askerî açıdan örnek
aldığı bir devletti.

İbrahim Müteferrika henüz 1732 tarihinde I. Mahmud’a sunduğu eserinde


Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyıl Avrupa’sında filizlenen yeni askeri teknikleri
mutlaka alıp uygulaması gerektiğini ifade etmektedir.131Aynı yılda Mareşal Maurice
de Saxe de Osmanlı askerinin durumunu “Onlarda (Osmanlılar) eksik olan cesaret,
sayılar ya da servet değil, düzen, disiplin ve tekniktir” diyerek
açıklamaktaydı.132Gerçekten malûmun ilâmı olan bu söylemlerin gerçekleşmesi için
1787-1792 Osmanlı Rus Savaşı’nda Osmanlı ordusunun muharebelerde ağır bir
mağlubiyet alması ve III.Selim’in tahta geçmesi beklenmişti. Ancak 1787-92 Rus
Savaşı'nın feci başarısızlıklarından sonradır ki kökten reformlara girişildi.
Fransızca’dan yapılan bu çeviriler Vauban tercümelerine gelen tarihe değin askeri tarih
açısından önemli sayılacak ilk eserlerdi. Fransa matbaasının Müteferrika’dan kalan
aletleri satın alma girişimleri üzere Sadrazam Halil Hamid Paşa’nın öncülüğünde 1784
yılında Vasıf ve Raşid Efendi’nin göreve başlamasıyla Müteferrika Matbaası ikinci
dönemine girmiştir. 1787 yılında Vasıf Efendi’nin İspanya Sefaretine gelmesi
sonrasında Raşid Efendi tek başına bu matbaanın başına geçer. Matbaanın ikinci
döneminin Raşid Efendi Matbaası olarak anılmasının nedeni budur. Vauban
üçlemesiyle beraber toplam 7 eser basılan matbaa, Müteferrika matbaasından kalan
aletleri kullanır. Toplamda 24 farklı eser basılan Müteferrika matbaasında 12 ve 16
puntoluk Johan ben Jakob Aşkenazi’nin yaptığı harfler kullanılmıştı.133 Bu açıdan
bakıldığında Vauban tercümeleri de Müteferrika’nın matbaasının devamı olan Raşid
Efendi Matbaası’nda yayınlanmıştır. Bu matbaa Sadrazam Halil Hamid Paşa’nın
destekleriyle Raşid Efendi tarafından İbrahim Müteferrika’nın matbaasından kalan
teknik araçların toplanmasıyla tekrar kurulmuştur. 1783 yılında canlandırılan
matbaada I. Abdülhamid’in isteği üzerine İzzî, Sâmi-Şâkir-Subhî tarihleri ve İʿrâbü’l-
Kâfiye adlı dil bilgisi kitabı basılır. Bu eserlerden istenen verim alınamayınca 1785
tarihinde basım faaliyetlerine ara veren matbaa, III.Selim’in Vauban tercümelerini

131
Erhan Afyoncu, İbrahim Müteferrika, DİA, c.21, İstanbul 2000 s.324-327
132
Agoston, a.g.m. s.150
133
Turgut Kut, Fatma Türe, Yazmadan Basmaya: Müteferrika, Mühendishane, Üsküdar, YKY,
İstanbul 1996 s.5-11.

55
bastırmak istemesi üzerine tekrar hayata geçer. Matbaanın en son basım faaliyeti
İpsilanti’nin yaptığı tercümeleri yayınlamak olmuştur. Böylece 1791’de başlayan
tercüme faaliyetleri 1795’te sona ermiş olur. Vauban tercümelerinin basıldığı sırada
Raşid Efendi matbaasının en ilginç özelliklerinden birisi; matbaanın Müteferrika
mirasına sahip olmakla beraber Fransa’nın Mısır’a müdahalesine binaen Osmanlı-
Fransa arasında savaşın patlak vermesi dolayısıyla İstanbul’daki Fransız elçiliğinin
matbaasındaki el koyulan malzemeleri de ihtiva etmesidir. Vauban çevirilerinin
basımından sonra işlevi bitmiş olan matbaa takımları 1797’de devlet tarafından satın
alınarak 1795’te kurulmuş olan Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun’a bağlanmıştır.
Ardından yeni yüzüyle Mühendishâne Matbaası olarak hizmet vermeye başlamış ve
Mühendishane baş hocası tarafından faaliyete geçirilmiştir. Burada basılan eserlerin
tablo ve haritalarının elle çoğaltılması sonucu hatalar olabileceği düşünülmekteydi.134

Vauban tercümelerinin basılması sonrasında yeni yüzüyle kurulan matbaanın


da istihkam üzerine eserlerin basımına önem atfedilerek Lağımcı ve Humbaracı
Ocaklarının ihtiyaçlarını karşılamak üzerine canlandırılmış olması, bu alandaki bilgi
akışının devamlılığını sağlaması açısından önemlidir. Nitekim Raşid Efendi
matbaasında basılan Vauban tercümelerinin cilt ve çizimlerinde kusurlar oluşmuş, bu
durum Cevdet Paşa’nın da eleştirisine sebep olmuştur.135 Vauban tercümelerinin
yazma nüshalarında elle çizilen muharebe kısımlarında farklılıklar göze çarparken
basma nüshalar nisbeten birbirine daha yakındır. Özellikle İÜNEK TY.6565 ve
İÜNEK TY 2659 numaralı iki el yazmasının nüshalarında çizimlerde farklılıklar göze
çarpmaktadır. İlk el yazması nüsha açık bir rik’a ile yazılmış iken, ikinci nüsha biraz
daha küçük şekilde nesih yazıyla kaleme alınmıştır. Ayrıca ilk nüshadaki çizimlerde
askerlerin Avrupa ordularında görülen tarzda kep taktığı göze çarparken ikinci
nüshada aynı çizimlerdeki askerler sarık giymektelerdi. Bu gibi ayrılıklar haricinde

134
Kemal Beydilli, "Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun", TDV İslâm Ansiklopedisi, c.31 Ankara 2020
s.515-516.
135
“Zîrde beyân olunacağı veçhile 1198 senesinde (M. 1784) tab‘hâne tekrar ihyâ olunup bir kerre dahi
Subhî ve İzzî Târîhleri ve Usûlü‘l-maârif fî tertîb-i ordu ve i‘rabü’l-kâfiye ve Mareşal Vauban nâm zâtın
te‘lîfâtından Fenn-i Lağım ve Fenn-i Harb risâleleriyle Truguet nâm müellifin te’lifâtından olan
Kavânînü’l- mellâha tercümeleri ve Usûlü’l-maârif fî Tasnif-i Sefâin-i Donanma tab‘ u temsil
olunmuştur. Fakat tâbi‘i-i evvel olan İbrahim Müteferrika’nın basmaları gibi hatâsız ve temiz
basılamamıştır.” Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, I. Cilt, haz. Prof. Dr. Mehmet İpşirli, Türk Tarih
Kurumu Yay, Ankara 2018, s.83.

56
nüshaların içerik bakımından farklı olmadığı görülür. Ayrıca yazma nüshalarda
muhtemelen okuyucuların doğru okumalarını temin etmek üzere Arapça-Farsça
tamlamalara şedde ve hemze gibi daha kolay okutacak işaretler eklenmiştir. Yazmada
eserin belli kısımları kırmızı mürekkep ile yazılmışken, basma nüshalar nesih harflerle
tek renk mürekkeple yazılmıştır. İpsilanti ve onun yaptığı Vauban tercümeleri
sonrasında istihkam ve lağımcılık üzerine telif ve tercüme eserlerin devamını getiren
Mühendishâne hocaları Hüseyin Rıfkı Tamanî’nin Telhisü’l-Eşkâl, Başhoca İshak
Efendi’nin Usûl-i İstihkâmat ve Seyyid Ali Paşa’nın İstihkamât-ı Cesîme136 isimli
eserleri kaleme alındığı görülür. Bu açıdan bakıldığında Vauban tercümeleri bu alanda
yapılan çalışmalara öncülük etmiştir. Vauban tercümeleri hakkında nüshalara bakıldığı
zaman yalnızca tek bir mütercim, Konstantin İpsilanti’nin ismi geçmektedir. Arşiv
vesikalarına bakıldığında da aynı isim doğrulanmaktadır. Ancak çeviri sırasında
İpsilanti’nin kendisi gibi Fenerli bir dragoman olan John Caradja (Ioan Caragea 1754-
1844) ile birlikte çalıştığını söyleyen kaynaklar da mevcuttur. Bu bilgilere göre
İpsilanti ve Caradja Doğu dillerine olan hakimiyetleri sayesinde birlikte azimli bir
çalışma sonucu tercümeyi gerçekleştirmişlerdir. Çeviri esnasında Fransızca teknik
kelimelere bulabildikleri mevcut karşılıkları kullanmışlar, bulamadıklarında da
Türkçe, Arapça ve Farsça kelimelerden karşılık sözcükler meydana getirmişlerdir.137
Bu konuyla ilgili bir diğer bilgi de Charles White’ın İstanbul gözlemlerini anlattığı üç
ciltlik eserinde anlattığı matbaa bahsinde verilmiştir. Yazara göre; saltanatının ilk üç
yılında basım faaliyetlerini ihmal eden Sultan III. Selim, 1792 itibariyle bu konuya
ağırlık vermeye başlamıştır. Yeniçerilerin kıskançlığını uyandıracak biçimde başlayan
ve maalesef Sultan III. Selim’in canı pahasına ödeyeceği askeri reformlarda başarı

136
İhsan Fazlıoğlu, "Seyyid Ali Paşa", TDV İslâm Ansiklopedisi, c.37 İstanbul 2009 s.48. Seyyid Ali
Paşa’nın eseri Millî Kütüphane’de bulunmaktadır. Eseri okunaklı olmayan talik bir yazıyla yazılmış
olup, eser hakkında hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Ferik Ahmed Muhtar Paşa’nın, Vauban tercümeleri
ve Usul-i İstihkâmât’tan bahsederken bu eseri anmamış olması, çalışmanın pek bilinmemekte olduğunu
göstermektedir.
137
Jacovacy Rizo-Néroulos, Analyse Raisonnée de l’ouvrage intitulé, aktaran Johann Strauss, What
Was (Really) Translated in the Ottoman Empire? Sleuthing Nineteenth-century Ottoman Translated
Literature, içinde Migrating Texts Circulating Translations Around the Ottoman Mediterrannean,
ed. Marilyn Booth, Edinburg Univ. Press, Edinburg 2019 s.60-82

57
sağlamak için, istihkam ve taktik üzerine Vauban ve diğer Fransız yazarların kitapları;
meşhur matematikçi Abdurrahim Efendi’nin denetimi altında tercüme edilmiştir.138

2.4. Vauban Mütercimi Konstantin İpsilanti

Fenerli bir Rum aileye mensup Aleksander İpsilanti (1726-1805)’nin oğlu olan
ve Vauban tercümelerini gerçekleştiren Konstantin İpsilanti (1760-1816), Fenerli
(Phanaroit) olarak bilinen ve dragomanlıkları ile Eflak-Boğdan voyvodalığına
yükseltilmiş meşhur soylu bir aileden geliyordu. Konstantin’in Vauban tercümeleriyle
vazifelendirilmesi ve tercüme faaliyetinin değerlendirilmesi açısından bu atamaya
giden süreci anlamak ve mensubu olduğu cemiyet ve kültür dünyasını dikkate almak
yerinde olacaktır.

Boğdan voyvodalığı yapan ve Sarayın güvenini kazanmış olan Dimitri


Kantemir’in Rusya’ya sığınmasının ardından (1711) Osmanlılar bölgede vali
sayılabilecek voyvodaları kendileri seçmeye başlamıştır. Kantemir’in taraf
değiştirmesinden dolayı bölgenin yerlisi olan ailelere güveni azalan Osmanlı
hükûmeti, bölgeye görevli atamasını yerli Ulah halkı gibi Ortodoks olan Fenerli Rum
ailelerinin mensuplarından seçmeye başlamıştır.139 1602 tarihinde Patrikliğin Fener
semtine taşınması ile Fenerli/Phanaroit ismi kullanılmaya başlanır. Bu ailelerden birisi
de Fener-Balat civarında ikamet eden ve Ortodoks olan İpsilanti ailesidir. Fenerli
olarak bilinen bu aileler, yabancı dil bilgileri sayesinde Osmanlı devletinin tercüman
ihtiyacını karşılıyordu. Onyedinci yüzyılda Fenerliler Eflak ve Boğdan’a kapı

138
Charles White, Three Years in Constantinople, C.II, London 1846 s.205. White gibi istanbulda
bulunan seyyahlar arasında, Vauban’ın eserlerinin İstanbul kütüphanelerinde ve Mekteb-i Harbiye
kütüphanesinde erişilebilir olduğunu söyleyen yazarlar mevcuttur. Nafiye Nihan Yıldız, XIX. Yüzyıl
Seyahatnamelerine Göre Osmanlı Kitap Kültürü ve Kütüphaneler, Yay. Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul Üniv., İstanbul 2019 s. 85,237.
139
Mihai Maxim, “Kantemiroğlu (Dimitrie Cantemir)”, TDVİA, C.24, İstanbul 2001, s.320-321.
Fenerli prenslerin, selefleri olan Kantemir gibi müzikle ilgilendikleri ve bu ilginin Yunan kültürel
uyanışının yolunu açtığı görülmektedir. Ayrıca Fenerlilerin çiftdilli (bilingual) oldukları için
yazdıkları bazı şarkıların Yunan harflerinde yazılmış Türkçe parçalar oldukları, böylece Kantemir
gibi Türk müziğine katkıları bilinmektedir. Fakat hem Feneryot yazmalarındaki Türkçe metinler,
hem de XVIII. yüzyıl Rum Ortodoks cemiyetinin çok dillilik durumu henüz müstakilen
araştırılmamıştır. Bu metinlere bakış için bkz: Peter Mackridge, Enlightenment or
Entertainment? The Intolerable Lightness of Phanariot Literature 1750-1800, Revue des
Études Sud-Est Européennes LVIII, Bucharest 2020, s.119.

58
kethüdası olarak gitmeye başlamış, aynı zamanda Osmanlı Devleti’nde bulunan
yabancı elçilerin tercümanlığı görevlerini de üstlenmişlerdir.

Girit seferinin devamında barış görüşmelerinde görev alan Sakızlı Panayoti


Nikousios’un 1661 yılında Divan-ı Hümayun’a baş tercüman olması Fenerli ailelerin
yükselişinde sembolik bir başlangıç olmuş ve ardından Karlofça görüşmelerinde yer
alan Alexander Mavrokordato’nun görevi teslim almasının ardından Fenerliler, 1821’e
kadar bu makama devamlı olarak getirilmişlerdir.140 Başta Mavrokordato’nun
Karlofça görüşmelerindeki başarılı performansı ve ardından sır kâtibi olarak
görevlendirilmesi ile, Fenerlilerin muhtelif devlet kademelerinde göreve başladıkları
görülmektedir.

Özellikle Müslüman aileden doğmuş kişilerin, Temeşvarlı Osman Ağa gibi sıra
dışı hayat tecrübeleri olmadıkça yabancı dillere hâkimiyeti oldukça zayıftı.
Tercümanbaşılık görevinde tekel olmalarının yanı sıra düzenli olarak 1711-1821
tarihleri boyunca Memleketeyn’e voyvoda olarak tayin edildikleri de görülen bu
ailelerin önde gelenleri İpsilantiler, Mavrokordatoslar, Kalimakiler, Gikalar idi. 141

Yüksek mevkileri işgal etmiş olan Fenerliler baskın olarak Yunan kültürüne
mensuplardı. Dinî bakımdan Ortodoks olsalar da kültürel bakımdan bu denli homojen
değillerdi. İçlerinde Bulgar, Rumen, Arnavut ve Ermeni kökenli kişiler mevcuttu.
Fener kilisesi bu çeşitli grupları tek bir çatı altında birleştirmekteydi. Fenerliler
arasında, Kalimaki ailesi Yunanlaşmış bir Rumen ailesiydi, bir diğer önde gelen
Fenerli aile olan Gikalar da Arnavut asıllı olup Grekleşmişlerdi. Yunan, Rumen, Sırp
ve Bulgar tarih yazımlarında Feneryotlar Yunan millî uyanışını destekleyen ve
İmparatorluk içinde imparatorluk haline gelmiş “aydınlanmış doğu despotları” olarak
tasvir edilmiş, birleşmenin değil ayrılıkçılığın bayraktarı olarak gösterilmişlerdir.142

140
Cengiz Orhonlu, Tercüman, MEB İslam Ansiklopedisi,12/1, İstanbul 1991, s.171.
141
C.E. Bosworth, “Tardjuman,” Encyclopaedia of Islam, Second Edition, edited by: P. Bearman, Th.
Bianquis, C.E. Bosworth, E. van Donzel, W.P. Heinrichs s. 237. Bu ailelerin dışında çok sayıda aile
de bu imtiyazlı görevlere getirilirlerdi. Bunların arasında İskerletzadeler, Nikosisos Efendi,
Kuruçeşmeli Rakoviça Ailesi, Rosetti Ailesi, Kalimaki Aliesi, Moruzi Ailesi, Karaca Ailesi,
Mavroyeni Ailesi, Hançerli Ailesi, Sutzo Ailesi isimleri öne çıkmaktadır. Zeynep Sözen, Fenerli
Beyler, 110 Yılın Öyküsü (1711-1821), İstanbul, Aybay Yayınları, 2000, s. 46.
142
Christine Phillou, “Communities on the Verge: Unraveling the Phanariot Ascendancy in Ottoman
Governance”, Comparative Studies in Society and History, 51(1), 2009 s.152-171.

59
Bu aileler baş tercümanlık görevine tayinleri ile Osmanlı bürokrasisinde
önemli bir yere sahip olmaya başlamışlardı. Fenerlilerin divan-ı hümayun
tercümanlığına ek olarak derya tercümanlığı görevine de getirildikleri görülmektedir.
Derya tercümanlığı görevi çok eski bir görevdi ve bu göreve Fenerli Rumlar berat
tevcihi ile başlamaktaydılar. Ayrıca bu görev Osmanlı devlet teşkilatında
gayrimüslimlere verilen ilk büyük memuriyetti. Derya tercümanlığından yükselenlerin
baş tercümanlığa ve oradan da prenslik (voyvodalık) görevine geldikleri
görülürdü.143 1821 yılında Fenerlilere görevden el çektirilmek için baş tercüman ve
voyvodanın yanı sıra derya tercümanlarının da idam edildikleri dikkat çekmektedir.
Bu iki göreve ilâve olarak Boğdan ve Eflak Voyvodası olarak da atanmalarıyla birlikte
oldukça güçlü aristokrat aileler haline dönüşen bu aileler, çeşitli imtiyazlara sahipti.
Bunlar arasında sakal bırakmak, ata binmek ve kürk giyebilmek gibi diğer
gayrimüslimlere tanınmayan haklara ek olarak tercümanın yanında bulunan ve Rum
kökenli olan sekiz dil oğlanı ve on iki hizmetkârın da cizye ödemekten muafiyet hakkı
vardı. Ayrıca bu mütercimlerin voyvodalık yetkisiyle Eflak ve Boğdan’da görevlere
terfi ettirilmeleri onların Batılı devletlerin İstanbul’da bulunan elçilik tercümanlarına
kıyasla daha yüksek bir rütbede olduklarını işaret etmektedir.144

Vauban mütercimi olan Konstantin İpsilanti’nin babası, 1774 yılında Divan-ı


Hümayun baştercümanlığı görevine getirilmiş olan Aleksandr İpsilanti’dir. A.
İpsilanti’nin 1774 yılında görevi değiştirilerek 1782 yılına dek Eflak, 1786-1788
yıllarında Boğdan ve 1796-1797 yıllarında ikinci kez Eflak Voyvodalığına
getirilmiştir.145 İpsilantiler, diğer Fenerli ailelere göre daha az öne çıkan bir aileydi.
1763’teki ölümüne değin Koca Ragıp Paşa’nın başhekimi Athanasios Hypsilantis bu
ailenin öne çıkan ilk ferdidir. Ailenin soyunu Trabzon’a ve Komnenos hanedanına
bağlayan Athanasios, Osmanlı tarihini anlatan Rumca Düşüşten Sonrası 1453-
1789 isimli bir kitap yayımlamıştır. Ayrıca 1769 yılında Eflak Voyvodası Grigorios
Ghikas’ın kapı kethüdalığını yapmıştır. 1778 yılında da donanma tercümanlığı

143
Orhonlu, a.g.m., s. 179-180.
144
Bilgin Aydın, “Divan-ı Hümayun Tercümanları ve Osmanlı Kültür ve Diplomasisindeki Yerleri”,
Osmanlı Araştırmaları Dergisi, XXIX, 2007, s.58-59.
145
Christine Phillou, Biography of an Empire: Governing Ottomans in an Age of Revolution,
University of California Press, London 2011, s.184.

60
görevine gelmiştir.146 1774’te Eflak’a voyvoda olarak görevlendirilerek İpsilanti
ailesinden ilk kez bu görevlere yükselen kişi olan baba Aleksandr İpsilanti, oğlu
Konstantin ve torunları için iyi bir rol model figür oluşturmuştu. Konstantin
İpsilanti’nin dört oğlundan büyük olan Aleksandr İpsilanti (1792-1826), Filiki Eterya
cemiyetini kurmuş olmasıyla bilinen ve Yunan bağımsızlık savaşında rol almış önemli
bir isimdi. 147

Eflak ve Boğdan’da görev yapan voyvodalar genellikle üç yıl için bu göreve


getirilirler, ardından İstanbul’a dönerlerdi. Pek çoğu vazifesinden daha kısa süre
içerisinde azledilirdi. Ancak istisnai olarak Konstantin’in babası Aleksander
İpsilanti’nin 1774’te başladığı Eflak’taki görevini 1781’e kadar sürdürerek 7 yıl
görevde kaldığı görülür.148 Özellikle Napolyon Savaşları döneminde Avrupa’da artan
diplomatik hareketlilik yüzünden bu bölgeden gelen bilgiler Osmanlılar için çok
değerliydi. Memleketeyn’in sınır bölgesi olması ve tüccarların bu bölgeden geçiş
yapması nedeniyle komşu devletlerde yaşanan olaylara ait bilgiler bu bölgedeki
görevlilerce İstanbul’a bildirilmekteydi.

Karlofça döneminde güven kazanan Fenerlilere dair kuşkular III. Selim


döneminde iyice dile gelir olmuştu. Fenarlı takımı olarak adlandırılmaya başlanan bu
grup için sultanın çeşitli hatt-ı hümayunlarda olumsuz fikirler görülür. Ancak III.
Selim kalıcı elçilik görevlerine bu gruptan kişiler göndermese de Eflak ve Boğdan gibi
voyvodalık görevlerinde bulunan Fenerli ailelerin diplomasi açısından öneminin
farkındadır. 149

Divan-ı Hümâyun tercümanlığı görevi, bir buçuk yüzyıl kadar uzun bir süre
boyunca Osmanlıların gayrimüslim vatandaşları için en yüksek sivil memuriyet olarak
kalmıştır. Bu uzun süre boyunca telif ve tercüme faaliyetlerine çok kısa bir süre katkıda

146
Elif Bayraktar Tellan, “Bir Osmanlı Müverrihi: Athanasios Komnenos Hypsilantis”, Hacettepe
Üniv. Edebiyat Dergisi, 35/2 2018, s.176-183.
147
L.G. Arš, “On the life in Russia of the Greek patriotic family of Ypsilanti”, Balkan Studies, 26,
1986 s.73.
148
Cafer Çiftçi, Bâb-ı Âli’nin Avrupa’ya Çevrilmiş İki Gözü: Eflak ve Boğdan’da Fenerli
Voyvodalar (1711-1821) Uluslararası İlişkiler, c.7, s. 30-39.
149
Phillou, a.g.e. s.184, Divân-ı Hümayûnda kuka elbâs giymek “kavâid-i kadîme-i saltanât-ı seniyye
“olarak tanımlanırdı. BOA, HAT, 1645- 22. (21 Eylül 1796).

61
bulunan Fenerlilerin III. Selim devri öncesindeki katkıları tam olarak bilinmemektedir.
III. Selim’in saltanat yıllarında ise özellikle Nizâm-ı Cedid programı ile hızlı bir
dönüşüm sağlanmaya çalışıldığı için bu alana katkıda bulunmaya başlamışlardı.
Johann Strauss, Nizâm-ı Cedid devrinin hiç olmadığı kadar acil ve önemli bir dönüşüm
sürecinin başlangıcı olduğunu belirterek Fenerli ailelerin bu reformlara katkısı
bakımından Konstantin İpsilanti’nin yaptığı Vauban tercümelerinin değinilmeye değer
ilk örnek olduğunu ifade eder. İpsilanti’ye benzer şekilde 1812-1815 arasında Divan-
ı Hümâyun baştercümanı olan Feneryot Yakovaki Efendi Fransızca’dan Katerina
Tarihi adıyla Jean Henry Castéra’nın “Historie de Catherine II, Impératrice de Russe
“adlı eserini ve Yunanca’dan da Tarih-i İskender bin Filipos adlı müellifi
belirtilmemiş çalışmayı Osmanlı okuyucusuna kazandırmıştır.150

Dragoman sıfatı taşıyan kişilerden tercümanlık görevine ilaveten siyasi ve


askeri danışmanlık görevi de bekleniyordu. Konstantin İpsilanti’nin bu açıdan
tercümeler için seçilmiş olması anlaşılır haldedir. İpsilanti’nin bu tercümelerle
görevlendirilmesinden dolayı Fransız diline hâkimiyetinin yanı sıra teknik konular
hakkında da geniş bir perspektif sahibi olduğu düşünülmektedir.151

Göreve başlamasından önce bir süre Almanya’da bulunduğu bilinen152


Konstantin İpsilanti babasının başarılı kariyerinin vârisi olarak Bab-ı Âli’deki
hizmetine Divân-ı Hümâyun’da başlamıştır. 1784 yılında henüz 24 yaşında iken I.
Abdülhamid devrinde Osmanlı Devleti’ne sığınan Avusturyalı mülteci General
Chotzy’nin Fransızca evraklarını çevirmekle görevlendirilmiştir. 1790’lı yıllara kadar
Divân-ı Hümâyun’da görev yapan İpsilanti’nin Vauban tercümeleriyle
görevlendirildiği tarihten önceki hizmetleri hakkında bilgi bulunamamıştır. Sultan III.
Selim’in, Vauban’ın tercüme edilmesi için İpsilanti’yi vazifelendirdiğinden,

150
Johann Strauss. “The Millets and the Ottoman Language: The Contribution of Ottoman Greeks to
Ottoman Letters (19th- 20th Centuries).” Die Welt Des Islams, vol. 35, no. 2, 1995, s.190-205.
151
Zeynep Sözen, Constantin Ipsilanti’s Contributions to Ottoman Military Reform, s.150-155.
152
Yunan biyografi yazarı Stamatiadis’e göre, Konstantin İpsilanti öğrenim için Almanya’da
bulunmuştur. Hakkında pek az bilgi veren Stamatiadis’e göre Konstantin Nizam-ı Cedid çerçevesinde
Vauban tercümelerini gerçekleştirmiş ve bundan dolayı da Türk otoritelerinin takdirini kazanmıştır.
Bkz. E. Stamatiadis, Βιογραφίαι των Ελλήνων μεγάλων διερμηνέων του Οθωμανικού κράτους.
Atina,1865 s.151-152. Bu bilgiyi benimle paylaşan sayın Doç. Dr. Elif Bayraktar Tellan’a çok teşekkür
ederim.

62
mütercimin Fransız diline hâkimiyetinin bilinmekte olduğu görülmektedir.153 1790’lı
yıllara kadar Divân-ı Hümâyun’da görev yapan İpsilanti’nin Vauban tercümeleriyle
görevlendirildiği tarihten önceki hizmetleri hakkında bilgi bulunamamıştır. Sultan III.
Selim’in, Vauban’ın tercüme edilmesi için İpsilanti’yi vazifelendirdiğinden,
mütercimin Fransız diline hâkimiyetinin bilinmekte olduğu görülmektedir.154

1791-1792 (Hicri 1206) yılından 1795 yılına kadar Belidor’dan Fenn-i Harb,
Vauban’dan Fenn-i Lağım ve Darben ve Def’an Muhâsara ve Muhârese-i Kılâ‘-i
Husûn ya da diğer adıyla Fenn-i Muhâsara isimli eserleri tercüme faaliyetini sürdürür.
Tercüme faaliyetini bitirmesinin ardından 19 Ağustos 1796 tarihinde Divân-ı
Hümâyun baştercümanlığı görevine atanır.155 Buradaki hizmetlerinin ardından
kariyerine Boğdan voyvodalığı ile devam edecektir.156 Bir süre Boğdan Voyvodalığı
görevinde kaldıktan sonra Eflak Voyvodalığı görevine yükseltilir. Eflak
Voyvodalığı’na atanmadan evvel bu işe arzusu olduğunu Rus elçisi vasıtasıyla
bildirmiş olan İpsilanti’nin 1802 tarihinde Rusya’nın da onayıyla bu göreve getirildiği
görülmektedir. Yaş Anlaşması’nda baştercüman olarak görev alan Moruzzi de
Rusya’nın da onayıyla birlikte ikinci kez Boğdan Voyvodalığına getirilecekti. 31
Ağustos 1802’de ilk kez Eflak’a voyvoda olarak atanacak İpsilanti de Yaş anlaşması
gereği yedi sene görev yapacaktı. 157

Tarihçi Nikolae Iorga’ya göre, Konstantin İpsilanti’nin Rusya ile gizli ilişkileri,
dragomanlık yıllarında yabancı devletlerin elçileriyle rahatça görüşebildiği süreçte
başlamıştır. Rusya’nın ve Osmanlı’nın ortak himayesinde Yedi Ada Cumhuriyeti’nin
kurulmasına dragoman olarak katkıda bulunmuştur. Fransa’nın Osmanlı elçisi
Sebastiani 1806’da İstanbul’da görevlendirileceği zaman uğrak noktası olan Bükreş’te

153
Zeynep Sözen, a.g.e., s.172.
154
Beydilli, Mühendishane..,s.184.
155
C.MF. 115-5744. 14 Safer tarihli bu belgede yıl bulunmamaktadır. Ancak bu bilgiyi III.Selim
devrinde yazılmış bir ruznâme 14 Safer 1211 olarak doğrulamaktadır. Bkz. Beydilli, Mühendishane
s. 182.
156
BOA, HAT. 25-14489. ...bu def’a Boğdan voyvodalığı ile bek nâm olan İpsilanti beyzâde Kostantin
voyvoda kullarının dâb-ı dîrîn-i saltanât-ı ebed-karînleri üzere divân-ı ma‘delet-i güzînlerinde bu
gûna kuka ve hil‘at…
157
BOA. HAT. 131- 5428. “1802’de Konstantin İpsilanti’nin pek tantanalı biçimde Bâbıâli’ye kabul
törenini gösteren bir resim vardır. Aslının nerede olduğu belirtilmeyen bu resim Halûk
Şehsuvaroğlu tarafından kopya ettirilerek yayımlanmıştır”. Bkz. Semavi Eyice, Babıali, DİA, Ek. 1

63
İpsilanti ile de görüşmüştü. Fransa’nın politikası Bab-ı Âli’yi Rusya’dan uzak tutmak
olduğu için ikilinin ilişkileri kötüydü. Eflak Voyvodası İpsilanti ve Boğdan Voyvodası
Aleksander Mourouzis (Muruzi) görevden alınınca Rusya devreye girdi. 1802’de
yapılan anlaşmaya göre Rusya ve Osmanlıların ortak seçtiği bir
voyvodaydı.Anlaşmaya göre yedi yıl boyunca görevde kalacaktı ancak 1806’da
azledildi. Onun yerine Alexander Soutzo göreve geldi. 158

Voyvodalık görevine getirilen Fenerliler, hükümranlıkları altında bulunan


toprakları kendi seçimlerine göre ve baskıdan uzak şekilde yönetebildikleri için
oldukça prestijli halde idiler. Buna karşılık dragomanlar ise sultana fizikî yakınlığa
sahip olabiliyordu. Voyvodalığın bu özgür ortamı onları sultanın Prensleri haline
getiriyordu. 159

İpsilanti Eflak’tan azli için nâme henüz eline ulaşmamış iken firar etmişti.
Ancak daha sonra kaçtığı bilinen İpsilanti hakkında yeni Voyvoda Aleko’dan memnun
kalındığı için görevine geri dönmesi değil, emekliliğe sevk edileceği için İstanbul’a
dönüş yapması talep edilecekti. Aynı zamanda “mersûmun ‘azli haberi Devlet-i
‘Aliyye tarafından varmazdan evvel firar eylemesi zâhiren ve bâtınen vâki‘ olan
hıyânetine mebni” görülmüş, dönemin sadrazamı, Konstantin İpsilanti’nin İstanbul’da
ikamet eden babası eski Voyvoda Aleksandr İpsilanti’ye giderek, oğluna İstanbul’a
dönerek “külli ve cüz’î fesad karışdırmamak “tavsiyesi vermesini aksi takdirde
oğlunun tavrının İpsilanti hanedanının mahvına sebep olacağı uyarısında bulunmuştu.
160

İpsilanti’nin görevden alınmasına dair Rus elçisine verilen takrirde


voyvodaların görevden azlinin sebebi münderic şurûta mugâyir davranmaları
gösterilmiştir. Rusların tek taraflı yapılan bu azle tepki gösterdiği görülür. Buna
rağmen Sultan Selim’in azledilen görevlileri ibka ederek yeni voyvodanın azledildiği
söyleyerek Rusya’nın tepkisini azaltmak için uğraştığı görülür. İpsilanti’nin 31

158
Zeynep Sözen, Shifting Priorities: Napoleon’s Egypt Campaign, Constantin Ypsilanti and the Porte,
Analele Universităţii Creştine “Dimitrie Cantemir”, Bucureşti, Seria Istorie – Serie nouă, Anul
2, Nr. 1-2, 2011, s.125-135.
159
Bu prenslik faaliyetleri tarihçi Nikolae Iorga tarafından “Bizanstan sonraki Bizans” olarak tarif
edilmekteydi. Bkz. Phillou, a.g.m., s. 161.
160
BOA, HAT. 264-15288.

64
Ağustos 1802 ile 15 Haziran 1809 arasında anlaşılmış olan görevinin kalan kısmını
yapmasına izin verileceği bildirilerek voyvodaların Memleketeyn’e geri dönmeleri
çağrısı yapılır. Ancak devam eden süreçte Konstantin İpsilanti bölgeye Rus ordusuyla
birlikte döneceği için tekrar göreve atanması söz konusu olmamıştır.161

Ancak Rusya 1802’de yapılan anlaşma gereği onun tekrar göreve iade
edilmesini ister. Bu sırada İstanbul’dan kendisi için cellatlar gönderdiği iddiasıyla
İpsilanti Kasım 1806 yılında Rusya’ya sığınır. Ailesini de beraberinde getiren sabık
voyvoda İpsilanti’nin Eflak’a bir sonraki gelişi Aralık 1806 yılında Rus orduları ile
birlikte olmuştur. Rus ordusunun 1807 Ağustos’unda bölgeden anlaşma gereği
çekilmesi ile Konstantin İpsilanti, Rus devletinin sığınmacısı haline gelecek ve
ölümüne dek Kiev’de yaşayacaktır. İpsilanti, hakkı olarak gördüğü voyvodalık
topraklarının kendisine verileceği düşüncesinde olduğu için Rusya’ya sığındığı ilk
yıllarda Osmanlı Devleti’nin doğrudan aleyhtarı olmamıştı. Bu dönemde oğullarının
da Rusya’da eğitim aldıkları ve Napolyon Savaşları’nda Çar için savaştıkları görülür.
Yıllar önce III.Selim için çalışan, tercüme faaliyetleri, dragomanlık ve voyvodalık
yapan Konstantin, bu sefer imparator I.Alexander’ın huzuruna çıkar ve oğullarının
subaylıkla ödüllendirilmesi ricasında bulunur. Bu tarihten sonra Konstantin
İpsilanti’nin oğlu Aleksander Napolyon Savaşları’nda Rusya adına hizmet eder.
1813’te Dresden Muharebesi’nde sol kolunu top mermisiyle yitirecektir.162
İpsilanti’nin Rusya’ya sığınmasının ardından Tarabya’da bulunan İpsilanti yalısı,
İngilizlerin İstanbul’u kuşatma teşebbüsünde yararlılıkları göstermesi gerekçesiyle
Fransa elçisi Sebastiani’ye verilmiştir. 163
Konstantin’in babası olan ve İstanbul’da
ikamet eden Alexander İpsilanti de bir süre sorgulandıktan sonra yay kirişiyle
boğularak öldürülmüştür. Aleksander’a ait Kuruçeşme mevkisinde bulunan bir yalı da
satılarak elde edilen gelir Ordu-i Hümayun hazinesine aktarılır.164

161
BOA. HAT 1497-17 varak 1-2. (1 Kasım 1806)
162
L.G. Arš, a.g.m., s.73-90.
163
Sözen, a.g.m., s. 133-135 ve BOA. HAT, 246-1384 “Manzûrım olmuşdur bu sûretde hınzırın başka
söyleyeceği olmamak gerekdir Françe Elçisine yalı virilse güzel olur lakin Simyoni da‘vâ iyleyüb
elçiyi teslît eylerse nasıl iskât olınur”.
164
BOA. C.ML. 410-1791. Eski Voyvoda’nın Eflak’ta görev yaptığı zaman kazandığı servetiyle
yaptırmış olduğu bu yapı 75.000 guruşa satılmıştır. 45.000 guruşu Ordu-i Hümayun hazinesine
ödenmişti.

65
Konstantin İpsilanti’nin 1799-1807 arası voyvodalık yıllarında Eflak ve
Boğdan’ı Rus desteğiyle birleştirerek orada hükümranlık kurmayı hedeflediği Fransız
raporlarında zikredilmiştir. Sebastiani’nin İpsilanti’ye karşı duruşunun sebebi de
budur. Fenerliler her ne kadar Eflak ve Boğdan’da görev yapmak için birbirleriyle
yarışır halde olsalar da 1709-1821 arasında 10 ilâ 12 Fenerli aile ferdinden voyvodalık
görevine getirilen 46 Fenerli Rum prensin 12’si ölümle cezalandırılmıştı ve bunlar
dışında bazıları da hapsedilmiş ve malları müsadere edilmişti.165

Feneryotların Osmanlı Devleti’ne katkıda bulundukları süreç 1821 Rum


ayaklanmasından itibaren Rum personele güvensizlik doğması ile kesilmiştir. Fenerli
son Divan-ı Hümayun baştercümanı ve Yakovaki Efendi’nin kardeşi Stavrakis
Aristarchis (1770-1822)’in sürgünde öldürülmesiyle Fenerli ailelerin devlet
kademelerinde aldığı görevler sekteye uğrar ve 1839 Tanzimat Fermanı’na kadar bu
durum devam eder.166

2.5. İpsilanti’nin Ölümü

1816 yılında Çar I. Alexander’a Osmanlı Devleti’nin durumuyla ilgili bir


beyanname sunan İpsilanti, bu beyannamesinde sultanın Hristiyan tebaasına son
derece kötü muamelede bulunduğundan bahseder ve “Ne mülkleri ne kendileri ne
eşleri ne de çocukları güvendedir. İstanbul’da sokakta köpeğe vurmak günahtır,
öldürmek de bir suçtur. Ancak bir Hristiyan’a saldırmanın önemi yoktur. Öldürmenin
ise hiç önemi yoktur” şeklinde oldukça dokunaklı bir ifadeyle, en küçük bir umut
kıvılcımıyla Rum halkının ayaklanmaya hazır olduğunu söyler. Petersburg’dan Kiev’e
dönüş yolunda oğlu Aleksander İpsilanti’ye bir politik vasiyet olacak
derecede “Oğlum, Yunanların bağımsızlığını elde etmesi için, kendilerinden başkasına
dayanmamaları gerektiğini unutma” dediği kaydedilen İpsilanti, Kiev’e vardıktan
birkaç saat sonra 27 Haziran 1816 tarihinde vefat eder. Aziz George Kilisesi’ne
defnedilir. 167

165
C.G. Patrinelis, “The Phanariots Before 1821”, Balkan Studies, 42(2), 2001, s.177-198.
166
Strauss, a.g.m., s.203.
167
G. L.Arš, On the life in Russia of the Greek patriotic family of Ypsilanti, Balkan Studies, 26, 1985
s.73-90.

66
Konstantin İpsilanti’nin Kiev’deki mezarı ve anıtının bulunduğu alan
günümüzde Ukrayna’da yaşayan Yunan azınlığa ait olup, dinî ve millî bayramların
kutlandığı bir mevki halini almıştır. Aktif olarak kullanılan bu kompleks yapıda
1816’da hayatını yitiren İpsilanti, 2016 yılında ölümünün 200. yıldönümünde mezarı
başında soydaşları tarafından anılmıştır.168

Osmanlıların ehil olduklarına güvenerek görevlendirdiği İpsilantiler, zararları


bakımından kıyaslandıkları zaman selefleri olan Kantemir ailesinden daha büyük bir
tehdit oluşturmuştur. Kantemir’in Boğdan Voyvodalığı’nın Çarlık himayesi altında
kendi verasetine geçmesini istediği bilinirken, İpsilantilerin çağa ayak uydurarak
bağımsız bir Yunan devleti için savaştıkları için yaşadıkları dönemin fikirlerinin
etkisinde kaldıkları görülmektedir.

168
Svitlana Dubova, Providing The Cultural and Educational Rights of The Greek Ethnic
Community in Ukraine, Strategic Priorities, 50/2, Kiev 2019 s.53-59 https://niss-
priority.com/index.php/journal/article/view/252. İpsilanti’nin mezarının yanına 1818 yılında Stepan
Pimenov tarafından heykeli yapılmıştır. Mezarın bulunduğu kilise arazisinin 1941’de II. Dünya
Savaşı dolayısı ile harap olması sonucu heykel ve mezar sonradan restore edilmiştir.

67
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İSTİHKAM VE KALE: VAUBAN ÇEVİRİLERİ

3.1. Onsekizinci Yüzyılda İstihkam Tarihçesi

Askerî teknolojideki gelişmelere paralel olarak mühendislik bilgisi savaşların


kazanılmasına daha fazla etki etmeye başlamıştır. Onyedinci yüzyılda başlayan bu
süreç 18. yüzyılda doruk noktasına ulaşmıştır. Çağın gereklilikleri üzerine ordular
kadrolarında mühendis istihdam etmeye başlamış, gelişmeleri takip etmek için askerî
alanda okullaşma yaygınlaşmıştır. Kara kuvvetlerinde topçuluk faaliyetlerinin oldukça
teknik hale gelmesine ek olarak da istihkam ve lağımcılık işi de teknik bilginin
gerekliliği dolayısıyla eğitim gerektirir hale gelir. 169

Fransa’da 1720 yılında uygulamalı ve teorik askerî teknik eğitim-öğretim veren


okullar kurulmaya başlanmıştır. 1748 yılında kurulan “Ecole Royal du Génie”, askerî
mühendisliğe özgü eğitim veren ilk kurumdur. Bu kurum sayesinde kısa sürede çok
sayıda askerî mühendis yetiştirilmiştir. 170

Vauban ile Fransızların özellikle istihkam alanında yaptıkları ilerleme, 18.


yüzyıl boyunca Osmanlılar da dahil olmak üzere pek çok ülkede bir Fransız
hayranlığına neden olur. Bu gelişme sonucunda Fransa’nın mühendis gönderdiği
ülkeler arasında Osmanlı Devleti de yerini alır. 171

“Ecole du Génie” ve Vauban’ın XIV. Louis’in “başmühendisi” olarak


istihkamcılık mesleğini uzmanlık dalı haline getirmesi sonrasında Fransa, çevresindeki
devletler için örnek alınacak bir sistem oluşturur. Bu süreçte Osmanlı Devleti’nde
1775 ve 1795 yıllarında açılan mühendishaneler ile ihtiyaç duyulan personeli
yetiştirilmeye başlanmıştı. Mühendislik faaliyetleriyle uğraşan teknik işlerden

169
Kemal Beydilli, “Savaş Eğitiminde Okullaşma (1775-1807)” XVIII. Yüzyıldan XX. Yüzyıla
Kadar Türk Denizcilik Tarihi, ed. Zeki Arıkan Lütfü Sancar, Deniz Basımevi Müdürlüğü İstanbul
2009, s.269-272
170
M. Kaçar, T. Zorlu, B. Barutçu, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz, İstanbul
2012, s.17-22. İpsilanti’nin çeviri nüshanın başında bahsettiği Jeni ekolü bu kurumu işaret eder.
171
Didem Boyacıoğlu, Osmanlı Fabrika Yapılarının Kentsel ve Mimari Analizi, Doktora Tezi, İTÜ,
İstanbul 2013 s. 65

68
sorumlu birlikler Avrupa’da önem kazanmaya başladıkları yıllarda diğer silah
arkadaşları tarafından küçümsenmiştir. Benzer davranışların Nizâm-ı Cedid
döneminde Osmanlı askerleri tarafından da gösterildiği bilinmektedir. 172

Vauban’ın da bilgi sahibi olduğu konuların başında gelen kale/kuşatma


muharebeleri tarihin pek çok döneminde savaşların önemli konularından olmuştu.
Düşman kuvvetlerin ilerleyişini durdurmak ya da müttefik kuvvetlerin desteğinin
gelmesi için rakibi oyalayarak zaman kazandırmak gibi işlevleri olan bu müstahkem
mevkilerin müdafaası ve aksi şekilde aşılması tarihin her döneminde karşılaşılan bir
olaydı.

Yunan şair Homeros’un İlyada destanında söylediklerine bakılırsa M.Ö. 1200


yılında yaşanan Truva kuşatması 10 yıl sürmüş, sonunda sadece aldatmayla başarıya
ulaşmıştı. Barutun icat edilmesinden önceki zamanlarda kuvvetli bir hasım güç
karşısında dayanıklı engellerin arkasına çekilmek en iyi seçenekti.173

Zırhlı feodal atlının altın çağı olan 1066-1346 yılları arasındaki devirde savaş
sanatı yalnızca şehir kuşatma tekniklerinde fark edilecek bir ilerleme sağlamıştı. Bu
dönemde uzun süren savaşlara rağmen Avrupa’da büyük çapta savaşlar sayıca azdı.
İstilacı bir kuvvet stratejik hamleler değil yakıp yıkma faaliyetleri yürütüyordu. Askerî
tarih açısından bu dönemde çok uzun süren kuşatmaların ve sayıca az olan
muharebelere rağmen çok sayıda kale muhasarası olmuştur.

Feodal dönemde zırhlı süvariler ne kadar önemli ise kale yapıları da o kadar
önemliydi. Bu çağda savunmalar iyi bir konumda bulunan bir kalenin etrafına inşa
edilen diğer kaleler ile birlikte yürütülüyordu. Bu kalelerin en büyük özelliği her yeri
görebilen bir noktaya yapılmalarıydı. Basit bir Norman kalesi dönemin kuşatma
araçları olan katapult ve mancınıklara dayanıklıydı, yanıcı ahşap bir özelliği olmayan
yüksek bir yapı olan kale, garnizonu erzağı tükenmediği sürece dayanabilirdi. Zorlu
kale eğer hendek ile çevrili ya da kaya üzerine inşa edilmiş ise lağımcılık faaliyeti de
işe yaramıyordu. Savunan tarafların yan kuleler yapmayı icat etmesiyle de muhasara

172
Beydilli, a.g.m. s. 272
173
Alan Stephens, Nicola Baker, Savaşı Anlamak 21. yüzyıl İçin Strateji, çev. Süleyman Yazır,
Phoenix Yayıları, Ankara 2009 s. 119

69
eden kuvvetlerin kaleyi savaşarak alma arzusu iyice azalmıştı. Kale kuşatmaları
maliyetli olmaları nedeniyle çoğunlukla başarılı komutanlar, kuşatmayı kale
garnizonunu aç bırakarak sonuçlandırmaktaydı. Kuşatılan şehirlerin birden çok kale
düzeneği ile müdafaa edilmesi aylarca süren kuşatmaları gerektirmekteydi. Yaklaşık
üç asır kadar süren bu dönemde taarruz eden güçlerin lehine olan ilk gelişme barutun
kuşatmalarda kullanımı olmuştur. İstanbul kuşatmasında Top ve barutun bir platform
olarak belirleyiciliği göze çarpmıştır.174

Kuşatmalardaki savunması ile ünlü İstanbul’un barut ve top ateşine karşı


dayanamaması surları yok edebilen topların savaşları değiştirdiğini göstermekteydi.
Kuşatma yapan tarafın ateş gücü, savunma yapan tarafın da manevra yeteneğini öne
çıkararak rakibini saf dışı ettiği görülür. İki yeteneğin eşit orantıda olduğu
durumlardan biri Saraybosna Muhasarası’dır. 1992-1996 yıllarında yaşanan ve siyasi
uzlaşma ile biten Saraybosna muhasarası; Sırplar tarafından yüksek ateş gücü ile
başlatılan ve dört yıl boyunca süren kuşatmaya rağmen manevra kabiliyeti hayli
yüksek olan şehrin, hava koridoru ve tedarik tünelleri sayesinde iki tarafın da askerî
bir zafer elde edememesi ile sonuçlandı.175 Oldukça yakın bir tarihte yaşanan bu olay
muharebelerdeki araçların değişmesine karşın amaçların benzer olduğu çıkarımının
yapılmasına olanak vermektedir.

Barut çağından önce erzakını stoklayan ve yiğitçe savunulan kaleleri düşürmek çok
zordu. Saldırılar da yakın mesafeden gerçekleşmekteydi. Bunun için merdivenler sık
kullanılan bir araçtı. Saldıranın elinde kuşatma kulesi, şahmerdan-koçbaşı176 ve
mancınık ile yollanan gülleler bulunurdu. Barutun muharebe meydanlarında aktif
şekilde kullanımına değin kuşatma araçları herhangi bir gelişme göstermemiş, M.Ö.
2400 ile 397 yılları arasında icat edilen araçların devamı niteliğindeydi. Kalelerin

174
C.W.C. Oman, Ok, Yay ve Mancınık-Ortaçağ’da Savaş Sanatı, Çev. İsmail Yavuz Alogan, Kitap
Yay. İstanbul 2013 s.52-60
175
Stephens ve Baker, a.g.e., s.119-125.
176
İnsan gücüyle ya da öküz gibi hayvanlarla çekilen bu araçlar, üzeri kapatılarak askerleri korurdu.
Asur döneminde hareketli halde çağının tankları gibi gözüken bu araçlar (Battering Ram) namlunun
ucundaki mahmuz ya da mızrağın kaleye vurulmasıyla gedik açan ve taş ya da kerpiç blokları
oynatarak düşürmeye yarayan koçbaşılar ile tekerlekle çekilen ve namluyu sarkaç şeklinde halatla
hareket ettiren, çeşitli şekillerde olan şahmerdan denilen platformlardan oluşuyordu. Selim Pullu,
“Antikçağ’da Zırhlı Savaş Makineleri: Assur Ordusunda Tank”, Afyon Kocatepe Üniv. Sos. Bil.
Dergisi, c.9, 2007, s. 164-166.

70
savunma sistemi kısaca duvar, hendek ve kule üçlüsünden oluşmaktaydı. Barut ile
birlikte kuşatmalarda kalenin en zayıf noktası, yüksek duvarların alt kısmı olan temeli
olmaya başlamıştır. Savunan tarafın temele yaklaşan düşmanı engellemek için hendek
kullanması bu nedenledir. Tabiî hudutlar ile uyumu hiç kolay olmayan bu savunma
yapılarının inşası, bakımı ve içindeki garnizonun ihtiyaçları her zaman masraflı
olmuştur. Bu yüzden kaleler savunan tarafta irade ve yeteneği temsil etmekteydiler.
Mamafih bir kale sadece taarruzlardan sakınılacak bir mekân değil, etkin şekilde
müdafaaya ek olarak saldırganları da uzak tutmak için yapılacak harekâta kolaylık
sağlayacak müstahkem bir mevkidir. Bunu sağlamak için çağının gerektirdiği
savunma platformlarını taşıyacak duvarlar ve fırsat oluştuğunda karşı saldırı
düzenlemeye yarayacak sağlam kapılar gerekmektedir. İnşa edildiği coğrafyadan ayrı
düşünülemeyen kaleler sahip olunan toprakları da korumak için bir hudut muhafızı
görevi de üstlenir. Kalenin kapsadığı alan içinde su kaynaklarının ve yaşama
birimlerinin olması da önemki bir husustur. 177

Askerî istihkam alanında 17. yüzyılda Hollanda’da van Coehorn ve Fransa’da


Vauban öne çıkan isimlerdi. Vauban’ın Fransa’da yükselişe geçtiği dönemde
Osmanlılar da istihkam konusunda tecrübe sahibiydiler. Yıllar boyu süren Kandiye ,
Kamaniçe ve Viyana kuşatmalarında eşdeğer tekniklerden istifade etmişlerdi.
Osmanlıların Lağımcı Ocağı teşkilatının bulunuyor olması dolayısıyla istihkam ve
kale kuşatmaları konusunda tecrübeleri bulunuyordu. Kurum hafızasına sahip söz
konusu ocak ilgili harp tekniklerinin sistematize edilmesiyle meşguldü. Ancak
Osmanlı Devleti’nde o dönemde, Vauban’a eşdeğer ve ismi öne çıkan bir istihkamcı
bulunmamaktaydı.178 Takip eden kısımda, Vauban’ın Türkçe’ye çevrilen iki eseri
hakkında bilgi verilmeye çalışılıp, eserlerde öne çıkan konular ele alınacaktır.

Jeremy Black, Yeniçağ.. , s. 220-221 ve 235.


177

Kahraman Şakul, Siege Warfare in Verse and Prose: the Ottoman Conquest of Kamianets- Podilsky
178

(Kamaniçe),1672, içinde The World of the Siege Representations of Early Modern Positional
Warfare, ed. Anka Fischer-Kattnet, Jamel Ostwald, Brill Yayınları, Leiden-Boston, 2019 s. 218-219.

71
3.2 Darben ve Def’an Kal’a Muhâsarası ve Muhârese-i Husûn

Bu bölümde Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan tercüme


nüshaları incelenmiştir. Vauban’ın saldırı ve savunma üzerine yazdığı, XIV. Louis’e
sunduğu eserin tercümesidir. Vauban’ın iki kısımdan oluşan bu eserini çevirmiş olan
Konstantin İpsilanti, mukaddime bölümünde uzun bir övgü ile başlamıştır. Eserin
sonunda bulunan hâtime kısmı haricinde mütercim İpsilanti hakkında bilgi
bulunmamaktadır.

“Bad’zalik” kısmı ile yapılan girizgahın ardından dua kısmı sonlanan ilk varağın
devamında verilen bilgilere göre; hendese kurallarına göre bina inşası, istihkam
konusunda tahkimata saldırılması ve hakim olunan tahkimat/kalenin savunulması
üzerine Fransızca Genié olarak adlandırılan ekolün askerî mimari teknikleri savaş
kuralları açısından önemlidir. Kale ya da müstahkem mevkinin iyi bir şekilde
savunulması ya da böyle bir noktaya saldırılmasına ilişkin kurallar rağbet görmekte,
başarısını ispat etmektedir.179 Bu nedenle, Sultan III. Selim döneminde devletin bekası
için sınır ve hudutların korunması için XIV. Louis döneminde Fransa’da icad edilen
ve geliştirilen teknikler ile saldırı ve savunma ilminde meslektaşları arasında liyakati
ile öne çıkan mühendis Mareşal Vauban’ın yeni harp sanatı ilmine dair olan “Darben
ve def’ân muhâsara ve muhârese-i kılâ’ ve husûn” isimli eseri tercüme edilmiştir.180

Eserin bu kısmında Vauban’ın hayatı boyunca 300 kadar kaleyi onardığı, 33


kadar yeni kale inşa ve tamir ettiği, 53 kale muhasarasına katıldığı ve 140 muharebede

179
“… kavâid-i hendesîye üzere ebniye ve esbâb-ı tahsîne dâ’ir ve def‘ân ve darben muhârese ve
muhâsara-i kılâ’ ve husûne mütedâir Fransız lisanında Jeni ta’bîr olınur fenn-i mi’mâri-i harbî-
ehemm-i umûr-ı harbiyyeden idüği âşikâr ve vücûhla rağbet ve i’tibâra sezâvâr ve hâvi oldığı tedâbîr-
i sâibe-i hasene ve kavâid-i def‘îyye ve darbiyye-i müstahsenenin tahtında nef’-i ‘azîm oldığı be-dîdâr
olmağla..” Vauban, Darben ve Defan Muhasara ve Muhârese-i Kılâ’ ve Husûn, çev. Konstantin
İpsilanti, TSMA, H.614 v.2A.
180
“…bin ikiyüz beş senesinde ki evâil-i karn-ı sâlis ‘aşer der zîb-i evreng-i saltanat ve ârâyiş-i serîr-i
hilâfet ve şahü’s-sadr-ı celâdet hudâvend-i hümâyun (1b) hümâyun-ı menkabet-nâşir-i meâsir-i ‘adl ü
ihsân aksâ-yı âmâl mihân ü kihân kutb-ı dâire-i izz ü ikbâl şems-ü ‘âlem câh ü celâl âzam-ı havâkîn
ve efham-ı selâtîn şehinşâh-ı ‘âlempenâh padişâh-ı âgâh zıll-u memdûd-ı hazretullah… “ a.g.e. v2B.

72
yiğitlik gösterdiği bilgisi verilir.181 Ardından kulluğunu sunmak istediğini söyleyen
İpsilanti, anlamları örtülü Fransızca tabirlerin yerine Devlet-i Aliyye dilinden sözler
ekleyerek tercümeyi gerçekleştirdiğini söyler.182

3.2.1 Eserin İçerisindeki Fasıllar


İki kısımdan oluşan bu kitabın ilk kısmı saldırı yoluyla kale kuşatmasını, ikinci kısmı
da savunma yoluyla kale müdafaasını açıklamaktadır. Bu kısımları da fasıllar olarak
ayıran İpsilanti her bir kısmın içerisinde sırasıyla fasılları izah eder.

Eserin İçerisindeki Fasıllar (Birinci Kısım Fransızca Nüshadaki Fasıllar (De L’attaque
Muhasara) et de la Defense des Places)
1. Fasl-ı evvel kıl’a muhâsarasına Chapitre Premier. De la Resolution des
‘azîmet itmekden mukaddem rûyet Sieges
ve temşiyeti muktezi husûsâtın
beyânındadır
2. Fasl-ı sânî edevât-ı harbiyye Chapitre II. Des Magazins
mahzenleri beyânındadır
3. Fasl-ı sâlis kalˈa muhâsarasına Chapitre III. Des Investitures des Places
teveccühle şurûˈ olındığı
beyânındadır
4. Fasl-ı râbiˈ birkaç maddeye şamildir. Chapitre IV. De La Construction des Ponts,
Mâdde-i evveli köpri inşâsı pour Servir a la Communication des
beyânındadır. Madde-i sânîye metrîs Quarteries. De la Disposition et Façon des

181
“…her lisânda olan fünûn-ı harbiyye ve ‘ulûm-ı def’iyye ve darbiyye ve bilcümle dekâik-i düvel ve
hakâyık revâbit ü zavâbıt-ı milel ve niçe gavâmız-ı esrâr ve habâya-yı ezhân ve efkâra kemâl-i ıttılâ’ ve
müstahsen-i tab’ kerâmetneba’-yı ‘âlileri olan hâlâtı kendü hıtta-i hükümrânîlerinde ibdâ’ ve ihtirâ’
emr ü savâbına hâhişkâr olmalarıyla Françe krallarından meşhûr ondördünci Luisin vaktinde Firenk
beyninde merâtib-i refi‘adan ma’dûd ser-mi’mâri-i harbî hıdmetinde müddet-i vefîre müstahdem
oldukdan sonra marşal pâyesiyle karîn-i ‘itibâr ve fenn-i merkûmda akrânı beyninde hâiz-i kesbü’s-
sebk-i tefâvuk ve iştihâr olub müddet-i ‘ömründe üçyüz kadar husûnı ahsen-i vech üzere termîm ve
tahkîm ve müceddeden otuz üç kılâ‘ bina ve tetmîm birle yüz kırk melâhiminde izhâr-ı merdânegî ve
şecâ’at ve elli üç kal‘anın tedbîr-i muhâsarasında ibrâz-ı hüner ve liyâkat iden Voban dimekle meşhûr
mühendisin…” a.g.e. v2B.
182
“…ve muhakkarları hâk-ı pây-ı Süleyman taht-ı cihânbânilerine mânende-i mûrzaîf hâksârâne-i
ednâ kulluğım ibrâz ümniyyesiyle müste’înen billâhilaliyyil azîm ve mütehammiden min lütfihî’l-amîm
mu’terefen bi’l-‘aczve’l-kusûr tercemeye cür’et idüb bu vechle rûy-ı muhaddere-i kelâmdan ref‘-i
nikâb-ı ta‘bîr-i firengî birle ta‘bîrât-ı lisân-ı devlet-i ‘aliyye-i ebed-peyvend üzere zîb ve zîver bahş-ı
cemâl şâhid makâl olındı…” a.g.e. v2B.

73
ve hendeklerin tertîbine te’emmül ve Lignes
dikkat olınacak hâlât beyânındadır.
Mâdde-i sâlise metrîs ve hendeklerin
keyfîyet-i inşâsı beyânındadır.
Mâdde-i râbi‘a vulûc ve hurûc içün
metrîs ve hanâdik hutûtında inşâ
olınan kapular ve kûçebendler
beyânındadır. Mâdde-i hâmse kal‘a
derûnından müstahfızînin nâgehânî
hücûmı mazarratından ma‘sûn ve
mahfûz olmak içün muhâsırîn
ordusıyla kal‘a beyninde dâiren-
mâdâr hafr ü tertîb olınan
kontrvalansiyon ta‘bîr itdikleri
hendek ve metrîslerin beyânındadır.
Mâdde-i sâdise kal‘a muhâsarasına
lâzım ba‘zı tedârikât beyânındadır.
Mâdde-i sâbi‘an tophâne ve
cebehâne techizi beyânındadır.
Mâdde-i sâmine zikrolınan iki
tekerlekli siperlerin inşâsı tarîki
beyânındadır. Mâdde-i tâsi‘a iktizâ
iden sâir âlât-ı mütenevvi‘a
beyânındadır
5. Fasl-ı hâmis iki mâddeyi Chapitre V.
mutazammın olub mâdde-i evvelî Observations a faire sur la reconnaisance
muhâsarasına ‘azîmet olınan kılâ‘ın des places
ahvâline tahsîl- ıttılâ’ tarîki ve bu
bâbda vakte muhtâc ba‘zı hâlât
beyânındadır. Mâdde-i sâniye enseb
ve evfak ‘addolınan hücûm mahalleri
ta‘yîni beyânındadır
6. Fasl-ı sâdis sıçan yollarının Chapitre VI. De L’ouverture de la
açılmasına ne vechle şurû‘ olındığı Tranche’e

74
beyânındadır
7. Fasl-ı sâbi sıçan yolı ağzından kal‘a Bu başlık Fransızca nüshada yukarıdaki
hendeki hâricinde vâki’ seğirdim başlığa dahildir. Bu nedenle Türkçe
yerine olan mikdâr-ı bu‘d ve çeviride başlık sayısı bir adet fazladır.
mesâfeyi ist‘ilâm tarîki beyânındadır
8. Fasl-ı sâmin hafr-ı tedrîci Chapitre VII. De la Sape
beyânındadır
9. Fasl-ı tâsi‘ iki mâddeyi mutazammın Chapitre VIII. Des Lignes Parallelles
olub mâdde-i evveli mübârizgâh Appellées Places-D’armes
ta‘bîr olınan hutût-ı mütevaziyye
beyânındadır. Mâdde-i sâniye küçük
mübârizgâhlar beyânındadır
10. Fasl-ı ‘aşer kal‘a müstahfızlarının Chapitre IX. Des Sorties. Maximes
hurûc ve hücûmlarına dâ’irdir Generales Qu’il Faut Observer pour les
mâdde-i evveli hücûm-ı merkûmenin Pre’venir et les Rendre Inutiles
def‘-i mazarratı ve ibtâli husûsı
müyesser olmak içün ittiba‘ı lâzım
ahkâm ve zevâbit-i mutlaka
beyânındadır. Mâdde-i sâniye
hücûm-ı hâricî beyanındadır.
Mâdde-î sâlise hücûm-ı dâhilî
beyânındadır
11. Fasl-ı hâdî-‘aşer kal‘ayı derkâr içün Chapitre X. Des Batteries De Canon
tertîb olınan tob tabyaları
beyânındadır
12. Fasl-ı sâni ‘aşer iki maddeyi Chapitre XI. Des Batteries A Bombes
mutazammın olub mâdde-i evveli
bomba tabyaları beyânındadır.
Mâdde-i sâniye taş atar havanlara
dâ’irdir
13. Fasl-ı sâlis ‘aşer zeyl-i hanâdık Chapitre XII. Continuation des Tranche’es
14. Fasl-ı râbi aşer kal‘a hendeği Chapitre XII. Prise du Chemin Couvert
hâricinde vâki‘ seğirdim yerinin feth
ü teshîri tarîki beyânındadır

75
15. fasl-ı hâmis ‘aşer nîm-kamer Chapitre XIV. De la Descente du Fossé de
tabyasını muhît-i hendeğe ne tarîk ile la Demi Lune
nüzûl olındığı beyanındadır
16. Fasl-ı sâdis ‘aşer nîm-kamer Chapitre XV. De La Prise de la Demi-Lune
tabyasının feth ü teshîri tarîki
beyânındadır
17. Fasl-ı sâbi‘ ‘aşer zât-ı kal‘ayı muhît- Chapitre XVI. Du Passage du Fossé du
i hendeğin ‘ubûrı ve bastiyon ta‘bîr Corps de la Place, et de la Maniere de Se
olınur kal‘aya muttasıl çıkmalu Rendre Maitre des Bastions
tabyanın feth ü teshîri tarîki
beyânındadır
18. Fasl-ı semân-‘aşer lağımlar Chapitre XVII. Des Mines
beyânındadır
19. Fasl- tasi-‘aşer bârutın keyfiyet-i Chapitre XVIII. De la Fabrique de la
terbiye ve te‘sîrine dairdir. Madde-i Poudre et de Ses Effets
evveli bârutın keyfiyye-i terbiyesi
beyânındadır. Mâdde-i sâniye
bârutın âsârı beyânındadır. Mâdde-i
sâlise bârutın âsârına dâir ba‘zı
mülâhazât beyânındadır
20. Fasl-ı ‘işrûn lağım kuvvetiyle açılan Maniere de supputer l’excavation des
sukbanın hesâbı tarîki beyânındadır mines
21. Fasl hâdi ‘işrun lağımcının nukbe Chapitre XX. De L’attachment du Mineur
ibtidârı tariki beyânındadır
22. fasl-ı sanî ‘işrûn lağımların envâ‘ı De la difference des mines
beyânındadır
23. fasl-ı sâlis ‘işrûn yeknesak üzere De l’attaque des places regulieres
mebni olmıyan kılâ‘ın darben hasr u
tazyiki tarîki beyânındadır
24. Fasl-ı râbi‘ ‘işrûn kılâ‘-i mahsûrenin Des fonctions des officiers gene-raux a la
feth ü teshîrine zafer-yâb olmağçün tranché
hark olınan hanâdıkda rüesâ-i i‘zâm
leşkerin muktezâ-ı me’mûriyetleri
beyânındadır

76
25. Fasl-ı hâmis ‘işrûn kılâ‘-i mahsûreye De la maniere d’empecher les secours
hâricden vürûd iden imdâdın men‘i
tarîki beyânındadır
26. Fasl-ı sâdis ‘işrûn işbû mecelle-i Recapitulation des principes, quiontété
celîlede vaz‘ ü bast olınan zavâbıt ve établis dans ce traité
kavâ‘idin zikr-i icmâlîsindedir

İkinci Kısım: Kısm-ı sâni kılâ‘ muhâresesi tarîki beyânındadır Seconde Partie De
la Defense des Places

1. Fasl-ı evvel kal‘a muhasara 1- Chapitre I


olınmazdan mukaddem şerâit-i Des Precautions Qu'il Faut Prendre Avant
hazm ve ihtiyâta ri’âyeten dikkat Que la Place Soit Assiegée
olınmak muktezî husûsâtın
beyânındadır
2. Fasl-ı Sânî kontraborş ta‘bîr olınur 2- Chapitre II. De la Ligne de Contr’-
teb‘îd-i hasma medâr olan dûr-bâş Approche
hendekinin beyânındadır
3- Fasl-ı Sâlis mahsûrînin hurûc ve 3- Chapitre III. Des Sorties
hücûmı beyânındadır
4- Fasl-ı rabi‘ kal‘a hendeki hâricinde 5- Chapitre IV. De la Defense de la
vâki‘ ebniyenin muhâfazası tarîkleri Contrescarpe
beyânındadır
5- Fasl-ı hamis nîm-kamer tabyanın 5- Chapitre V. De la Defense de la Demi-
muhâfazası tarîki beyânındadır Lune
6- Fasl-ı sâdis bastiyonların muhâfazası 6- Chapitre VI. De La Defense Des Bastions
tarîki beyânındadır
Hâtime

77
3.2.2. Birinci Kısım Fasılları: Fasl-ı evvel: Kıl’a muhâsarasına
‘azîmet itmekden Mukaddem rûyet ve temşiyeti muktezî
husûsâtın beyânındadır
Eserin Sultan Selim’i överek başlayan, tarih ve yazarını tafsilatlı biçimde
belirten önsöz sayılabilecek kısmının ardından fasıllar biçiminde içeriği
açıklanmaktadır. İlk beş kısma bakıldığı zaman bunlar Vauban’ın usûllerine göre
kuşatmaya giden yolda başlangıç hedefleri sayılacak aşamalardır. “Fasl-ı evvel” olarak
adlandırılan birinci aşama, bir istihkamın kuşatılma kararının verilmesi ve sonrasında
yapılması gereken adımları izah etmektedir:

“Kılâ’ muhasarasına karâr virmek husûsı devlet re’yine tevakkuf ider umûrdan
olub bu gûne ‘azîmet ekseriyâ kuvvet ve kudret cihetiyle düşman üzerine galebe ve
tefavvuk iddi‘asından Neşet itdiği nümâyândır. Lakin derece-i kuvveden derece-i fi‘ile
isâli ehemm-i umûr-ı seferiyye ve es‘ab-ı mesâlih-i harbiyyeden olmağla ziyâde hazm-
ı ihtiyâta ri‘âyet itmeğe muhtâc olub Ancak netîce-i bahş-ı merâm olması birkaç
nesneye tevakkuf ider.” Vr.3A.

Uyulması önerilen kuralların başında muhasara fikrinin oldukça gizli


tutulması, ketumiyet çerçevesinde seçilmiş olması gelmektedir. Devamında
kuşatılması planlanan kale için yeterli sayıda asker toplanmalıdır. Düşman kuvvetinin
karşı hamlesine karşı, saldıran tarafın kendi kalelerinde yeterli askere sahip olması
gerekliliği vurgulanır. Devamında düşman askerlerinin ne şekilde dağıtılmış
olduğunun dikkate alınması ve içtima halinde düşman kuvvetlerinin bulunduğu bir
noktaya yapılan taarruzun kuşatmayı kaldırmaya neden olabileceği veya kuşatmaya
mukavemet göstereceği belirtilir. Zahîre ve savaş ile ilgili malzemenin önemine vurgu
yapan yazar, pek çok mevsimin kuşatma için uygunsuz olması sebebiyle hava
şartlarının dikkate alınmasının önemini belirtir. Vauban’ın şiddetle vurguladığı bir
diğer nokta da işin iktisadi kısmı olmuştur. Tüm bunların gerçekleştirilebilmesi için
“akçe” gerekliliğini vurgulamıştır. İpsilanti’nin akçe kelimesini doğrudan kullanması
da tercüme içerisindeki terimlerin yerelleştirilmesi örneklerinden biridir.183

183
“…sâdisen muktezî olan masârifin idâresine vakî akçenin mevcûd olmasına menût ve merbûtdur zîrâ
her hâlde cism-i sefer ve harbin rûhu akçedir ki akçesiz küllî ve cüz‘î iş görmek hemân muhâll
kabîlindendir…” vr. 3B.

78
Bahsedilen tüm bu şartlara riayet edilmesine karşın ümitsiz durumlara düşmeK
mümkündür. Çünkü düşman kuvveti de karşı hamleler yoluyla mukavemet
gösterecektir. Bunun en kötü şekli de mevcut kale kuşatması sırasında düşmanın başka
bir istihkamı süratle sıkıştırması olacaktır. Bir diğer tehlike de kale yakınlarında
hazırlık yapmakta olan muhasara kuvvetlerinin saldırıya uğrama tehdididir. Bu riskleri
göz ardı etmemek adına kuşatmanın yapılmasına karar vermeden önce bu tehlikeler
üzerine düşünülmesi gerektiği, buna önlem olarak düşmandan daha kalabalık kuvvete
ya da mümkün ise iki ayrı orduya sahip olmak önerilmektedir. Bunlardan ilkinin
kuşatma, ikincisinin de düşmanı gözetlemek amacıyla kullanılması gerekmektedir.
Birinci ordu kaleye doğru yönelen hendek ve metrislerden sorumlu iken, gözetlemeye
memur kılınan kuvvetler de muhasara yapılan alanın caniplerini kontrol etmelidir. Bu
kuvvetlerin kaleye imdat getirmesi mümkün kuvvetlerin yollarını kesmesi ve onları
birkaç gün boyunca kuşatma hazırlığı yapan birinci orduyu tehditten caydırmasının
muhasır kuvvetlerin oldukça faydasına olacağı söylenmektedir.184

Bu iki ordu kol kola duracağı için muhasara ile görevli kuvvetin yapacağı
doğrudan saldırılarda ikinci ordu desteği beklenmelidir. Tüm bu işler ordulara
malzeme ve zahîre ikmali sırasında terslik yaşanmaması açısından mümkün mertebe
gizli yürütülmektedir. Birinci ordunun metris ve hendek hatlarını kurmasının ardından
gerekli durumlarda ikinci ordunun üzerine gelen düşmana karşı destek verebilmesinin
de önü açık tutulmalıdır. Düşman birliklerinin iyileşmiş ilkbahar ikliminde rahatça
ikmal ve harekât yapmasından önce ve sonbaharda kuvvetlerini geri çektiği
zamanlarda zaaftan faydalanmak gerekir. 185
Ardından gelen “Edevât-ı Harbiyye”

184
“…imdi bir kal‘anın muhâsarasına karâr ve mübâşeret itmezden evvel muhtemelü’l-vukû‘ olan
mülâzatât-ı merkûmeyi derpîş iderek gereği gibi sarf-ı zihn ve ihâle-i basîret ve mahall-i muhâsaraya
bir eyüce birleşüb kendülerine metânet virmezden evvel â‘dâya hücûm idecek vakit virmemek üzere
hareket itmek gerekdir binâen alâ zâlik pek â’lâsı düşmandan ziyâde ‘askere mâlik olun mümkin ise iki
mükemmel ordu tertîb idüb biri kal‘a muhâsarasına ve ol biri düşmanı gözetmeğe me’mûr ola kal‘a
muhâsarasına kıyâm iden ordu karîben beyân olunacak vech üzere hanâdik ve metrisden ibâret resm ü
tertîb olınan hutût ile ihât)a olınub icrâ-yı me’mûriyetine iştiğâl ider ve â‘dâyı tarassud iden ‘asker
dahî etrâf ve eknâfı tolaşub düşmanın vürûd ideceği yolları zabt…” vr.3B-4A.
185
“…öbür tarafdan muhâsaraya meˈmûrlar dahî sıçan yollarının hafr-ı mübaşeretiyle meşğûl oldukları
eyyâm-ı maˈdûde nihâyetinde iktizâ iden sâ’ir husûsâta bir eyüce râbıta ve nizâm virmekle mahsûrîn
mazarratından kesb-i emniyet itdükden sonra ledeˈl-iktizâ düşmana mutarassud orduya dahî takviyât
virebilür âdâ var kuvvetiyle bahârda sahrâya çıkmazdan evvel yâhûd hazân eyyâmında ‘askerinin
ba‘zısını çekdiği evkâtda za‘afı bedîdâr iken üzerlerine hücûm ve hamle itmek mümkin ise aslâ fevti
câ’iz olmıyan fırsattandır…” vr.4A.

79
bölümünde kuşatma hazırlıkları sırasında önem verilmesi gereken bir işlem olan
kuşatma silahlarının mikdarı hakkında bilgi verilir. Yazar kalenin metanetine göre
ortalama olarak en az bir ay sürecek bir kuşatmaya yetecek mikdarda malzeme tedariği
yapılmasını önerir. 186

Muhasara başlangıcının anlatıldığı üçüncü bölümde İpsilanti’nin tercümesinde


tercih ettiği kelimeler fark edilmektedir. Bu bölümde sipehsalar olarak tercüme edilen
Général e tavsiye olarak, düşman birliklerinin kandırılması için bir mikdar askerin
başka bir kaleye doğru yaklaşarak aldatma yapılması önerilmektedir. Bir emsal teşkil
etmesi açısından 1710 yılında İspanyol Veraset Savaşları’ndaki müttefiklerin, kaleyi
savunanları şaşırtmak için Ypres kalesine doğru yöneldikleri sırada Fransız
kuvvetlerinin yakınlardaki Tournai kalesinden buraya asker naklettiği, muhafızı azalan
kalenin daha sonra saldırının hedefi olarak istila edildiği bilgisi verilir.187 Kaleye
yaklaşılmadan evvel 4 ila 5 bin süvari kuvveti ile civarda keşif yapılmasını, bu işin de
bir serasker ve iki üç sergerde188nin kontrolünde bu işlemin gerçekleşeceği söylenir.
Bu süvari birliklerinin yanlarında kaleyi çevreleyecek “sirkonvalasyon”189 ve ona

186
“…yedi be hod sekiz bin kantar barut ve altmış bin kebîr gülle ve üçer ve dörder buçuk vukiye diğer
yigirmi bin gülle ve seksen pâre sağlam ve işe yarar kebîr tob ve üç dört buçuk vukiye gülle atar on ya
yigirmi pâre tob ve on beş ya on altı bin humbara ve kırk el humbarası ve on bin aded tob fitili ve yüz
seksen bin dâne kurşun ve yüz bin aded şerer-bâr çakmak taşı ve elli bin toprak torbası ve asâkir celbine
ve vaz‘ itmek içün katı ağaçdan masnu‘ otuz bin memlû sagîr-bâr otak kamışı ve yüz kıt‘a mükemmel
tob döşemesi ve altmış kıt‘a hâvan döşemesi ve yigirmi dört pare humbara hâvanı dîger yigirmi dört
pâre taş âtar hâvan ve hîn-i iktizâda müceddeden döğüşmek içün altmış kıt‘a tob kundağı kezalik
hâvanlar içün diğer otuz kıt‘a kundak ve bunlardan başka cerr-i eskâliçün şevr ve krik (F. Chevre ve
Cries) ta‘bîr itdükleri ve top nakli içün iki tekerlekli araba şeklinde tirkâl (F. Triqueballe) ta‘bîr olınan
müteˈaddid âlât ve kızak ve âteş söndürmek içün birkaç el tulumbası ve iktizâ itdükçe istiˈmâliçün kalın
ve ince kereste ve lüzûmı vaktinde inşâ ve termîm içün vâfir araba kerestesi ve ikiyüz kıt‘a el arabası ve
ol mikdâr iki kulblı kûfe ve sıçan yolları ve sâîr hendek hafri içün sapları muhkem rabt ve bendolınmış
kırk bin aded kazma kürek misillü âlât…” vr.4B-5A.
187
“…ba‘zı kerre âˈdâyı iğfâl zımnında hasr ü tazyîk-i karâr-dâde olan kal‘adan bir mikdâr asker
ihrâcıyla muhâfızîne za‘af virmek içün muhâsarası menvî olmayan başka bir kal‘a üzerine hücûm
sûretlerini izhâr itmek latâˈîf-i hiyel-i harbiyyedendir bu vechle milâd-ı hazret-i ‘isânın binyediyüzon
senesinde müttefik bulunan İngiliz ve Felemenk ve Nemçe devletlerinin asâkir-i İpre kal‘asını
muhâsaraya müteveccih olmak ˈalâ’imini izhâr itmeleriyle Françelü firîfte olub imdâd yetişdirmek
niyetiyle Torne (Tournai) nâm hısn-ı hasîmin muhâfazasına meˈmûr askerden işe yararını çıkardıkdan
sonra ertesi güni müttefikîn ‘askeri bağteten Torne kal‘asına hücûm muhasarasına şurû‘ idüb…” vr.6A.
Vauban’ın 1706 da vefat etmesinin ardından 1710 yılındaki bir kuşatmadan bahsediliyor olması da
eserin Fransızca ilk baskısına sonradan şerh düşülmüş olduğunu gözler önüne sermektedir.
188
Serasker, Lieutenant-Général (korgeneral); Sergerde ise Maréchaux de Camp kelimesinin yerine
kullanılmıştır.
189
Kaleyi çevreleyerek dışarıdan haberleşme ve ikmal almasını engelleme anlamında kullanıldı.

80
bağlı olan hatları çizecek mühendis ve mimarları da arazi keşfi için kullanması
elzemdir. Süvarilerin olası bir direniş veya çatışmaya karşı yetersiz kalması ya da
piyadenin naklinin zor olduğu alanlar için de “kâh râcilen ve kâh râkiben muhârebe
iden drağun190 ta‘bir olunur asker i’mal” edilebilir. Bu keşif sırasında kuşatmaya
başlanılması kararı alındığı andan itibaren toplanan “toplar ve havanlar ve âlât ve
mühimmât ve zahâ’ir ve cebehâne ve cerâhorân ve araba velhâsıl lâzım her ne ise ol
havâlide vâki kıl‘âdan vech-i sâlifü’l-beyân uzun muhâsarasına ibtidâr olınan kal’a
canibine isâle” devam eder.

Eserin devamındaki köprülerle ilgili olan fasılda Vauban’ın da bizzat yaşamış


olduğu bir olay anlatılır. Su akıntısının hatları kestiği durumların askerin intikalini
geciktirdiği ve bunun önlenmesi için su yüzeyine tombazlar vasıtasıyla dayanıklı
köprüler yapılmasının önemi vurgulanır. Ardından 1656 yılında Valenciennes
kuşatmasında yaşanan felâket anlatılır. Bu olayda Vauban’ın da içerisinde bulunduğu
Fransız kuvvetleri, başlarında Mareşal Turenne ve Henry de la Ferte’nin öncülüğünde
Valenciennes kalesini kuşatmıştır. Ancak bazı kuvvetlerin ordudan ayrı düşmeleri
sonrasında tahta köprülerin yıkılması nedeniyle karşıya geçemeyen General Henry de
la Ferte’in, Prens Conde’nin birliklerinin saldırısı sonrası, esir düşmesi sonucunda
bozguna uğraması Vauban’ın hafızasında yer etmiş, eserde belirtilmiştir. Bahsi geçen
olayda esirlerin arasında Vauban’ın bulunduğu bilgisinin belirtilmemesi ilgi çekicidir.

3.2.3 Sirkonvalasyon, Hendek ve Metris

Karar verici mekanizmanın onayı ile çevrelenmesine onay verilen istihkamın


ele geçirilmesine giden süreçte en çok vurgulanan hususlardan birisi de kaleye nasıl
yaklaşılacağı olmuştur. Vauban’ın “üç paralel” teorisinin temellerini oluşturan metris
hatlarının en gerisinde bulunan ve kaleyi dış dünyadan koparmak için çevreleyen hatta
sirkonvalasyon191 denilmektedir. Arazinin kontrolünün ardından çizilen bu hendek ve

190
Atlı piyade olarak Avrupa ordularında görülen dragoon birlikleri kısa namlulu tüfekleri ile birlikte
kılıç taşır, hem süvari hem piyade işlevi görerek günümüzün motorize birliklerine yakın bir görev
üstlenmekteydiler.
191
“…sirkonvalasyon ta‘bîr olunur hendek muhitin hîn-i tertîbinde ol kurbda tilâl ve çaylar ve dere ve
sarb yerler ve eşçârını kat‘ ile yolı sedd ü bend itmeğe müsâˈid ormanlık ve çalılık var ise ve ˈale’l-ıtlâk
sâir esbâb-ı hasânetden ma‘dûd her ne bulur ise ğanimet-i ğayr-ı müterakkibe ittihâz ve mevki‘-i

81
diğer metrislerin inşası için cerahorların mimar ve mühendislerin gözetiminde
çalışması gerekir.

Eserde çokça bahsi geçen hendekler kısmında da altı tip hendek tarifi verilmektedir.
Bu hendekler görselle belirtilmiş olup bu hendekler inşa süreleri ve derinlikleri ile
belirtilir. Birinci ve en küçük olanınınˈarz-ı fevkânîsi yani 7 zira 17 parmak, ˈarz-ı
tahtânîsi 2 zira 14 parmak olup, ‘umkı yani derinliği 3 zira 5 parmak olmalıdır. Bu
hendek de altı günde inşa ve tekmil edilebilir.

3.2.4. Kontrvalasyon
Elinizdeki çalışmanın ilk bölümünde bahsedilen ve kuşatma yapanların önemli
araçlarından biri de kontrvalasyon tekniğidir. İpsilanti’nin “kal‘a derûnından
müstahfızînin nâgehânî hücûmı mazarratından masûn ve mahfûz olmak içün
muhâsırîn ordusıyla kal’a beyninde dâiren-mâdâr hafr ü tertîb olınan kontrvâlânsiyon
ta’bîr itdikleri hendek ve metrisler” olarak tarif ettiği bu hatlar ile düşmanın kaleden
ani bir yarma harekâtı yapması durumunda saldırı etkisinin hafifletilmesi
hedeflenmekteydi. Bu yönteme göre açılan siper ve metrisler sirkonvalasyon
siperlerine benzer ancak daha az muhkem şekilde yapılır. Kale müdafilerinin sayıca
üstünlüğü önem arz etmektedir ve bu yöntemin amacı kaleye mümkün olduğunca
yaklaşmak ve baskıyı olabildiğince yakından kurmaktır. Bu hendekler açılırken
kazılan toprağın zeminine akıl yormak gerekliliği vurgulanmaktadır. Eğer muharasa
sırasında muhasarayı kaldırmak için kale dışarısından gelecek bir güç var ise ve bu
hatlar üzerinde onlarla da mücadele etme gereği duyulabilecek ise kontrvalasyon
siperlerinin de muhkîm, metîn, ‘arîz ve derîn olması önerilmektedir. Vauban’ın burada
önemle vurguladığı bir başka nokta da hedefteki kale ne kadar zayıf olsa da “levâzım-
ı hazm ve ihtiyâta ri‘ayet itmek..” düstûrunca bu hendeklerin açılmasının
gerekliliğidir.

Kale muhasarası için gerekli sayılan tedariklerin arasında kebîr sepetler olarak
adlandırılan malzemenin nakli için kullanılan sepetlerden bahsedilir. Bu sepetler ince

zemînin müsâ‘adesine dikkat iderek âna göre metrisler tertîb-birle kesb-i intifâˈdan duhûl olınmaya…”
vr.8B-9A

82
çubuklar ve ağaçlardan kesilen parçalarla oluşturulacaktır. Yapımı kolay olmayan bu
sepetler “her âdemin idebileceği san‘at olmadığı hasebiyle bu sepet ustaları onar akçe
ile ödüllendirilir. Yine civar köylerde aynı mikdara satıcı bulunursa benzer fiyata
sepetlerden alınması önerilir. “Yediyüz yigirmi neferden ‘ibâret batalyon ta‘bîr
itdikleri beher piyâde bölüğine ve ikiyüz kırk neferden‘ibârete skadron ta’bîr itdikleri
beher süvârî bölüğine birer mikdâr kazık ve çubuk demetleri tedârik itmek tenbîh
olınur”192 denilen kısımda da İpsilanti’nin Fransızca bölük isimlerini olduğu gibi
aktardığı görülür. Bu askerlere paylaştırılan kazık ve çubuklar cephaneler gibi tek bir
noktada yığılacak ve inşasına başlanacak sepetlerin ‘i ‘mâl ve inşâsı mu‘allem lağımcı
ve mefttun kazmacı’ tarafından gerçekleştirilecektir. Yine biriktirilen kazık ve
çubuklar ile top mazgallarını örtmek için iki kanatlı dervâze (savunma alanı) inşa
edilir. Kalınlığı 2.5-3.5 parmak olacak dört köşe keresteden yapılacak bilid adlı alet ile
arkasında 25-31 parmak açıklık aralık bırakılır. Bununla top bataryasının düşman
ateşinden korunması beklenir. Yine top ateşinden korunmak için hareket eden birlikler
tekerlerkli siperler inşa eder ve kayıp vermemeye çalışır.

3.2.5 İki tekerlekli siperler ve gerekli aletler


İki tekerlekli siperler (Fr. Mantelet) sıçan yollarını kazmakla görevli amelenin
kaleden gelen ateşten korunması için yapılan araçlar olup, 3-4 parmak çapında
uzunluğu olan bir dingil tekerleklerin arasından geçirilir. Ardından 3-3.5 zirâlık( 2,3-
2,6 metre) ikinci bir dingil de ön kısma çivilerle sabitlenir. Ön taraftaki siper de 40x27
parmak boyutunda tahta levhalarla örtülür ve eserin dördüncü resminde görülecek bir
hale getirilir. Gerekli aletler arasında da çifte demirli külünkler, taş kırmağa mahsus
külünkler, bayağı kazmalar, demir kürekler, ‘adet üzere bil adı verilen kazmalar, çapa
demirli ve demirsiz ağaçdan mamûl kürekler, Flandere (Flanders) billeri193, bir tarafı
sivri çifte demirli külünkler, toprağı kaldırmak için en işe yarayan ayak ile basılan

192
Vr.15. İpsilanti Battalion kelimesine karşılık o dönemde bölük tabirini kullanmıştır. Ancak
günümüzde Battalion hem kelime olarak hem de 720 asker olarak tabura denk gelmektedir.
193
…Flandere billeri Flandere (Flanders) ve hemcivâr eyâletin arâzisi gibi toprağı yumuşak yerlerde
envâ’i billerin ercâhıdır lakin nâdir olur ki sâir mahallerde dahî işe yaraya zirâ ekseriya toprak katı
olub ayak taşı ve çakıl taşı vesâir ahcâr-ı sığâr ile mahlût olmağla ist‘imâle el virmez .. vr.16.

83
biller194, demirli ağaçtan kürekler belirtilmektedir. Ağaç kesmek için olan aletler de
sayıldıktan sonra195 bu aletlerin cephaneliklerde fazlasıyla bulundurulması gerektiği
bildirilir.

Aşağıda verilen eserdeki dört numaralı görsele bakıldığı zaman TSMA


nüshasındaki açıklamalar ile İÜNEK nüshasının açıklamaları arasında fark olduğu,
TSMA nüshasında belirtilen 8 ve 9 numaralı izahın diğer nüshada olmadığı göze
çarpmaktadır. Bu kısımlar Fransızca nüshada da bulunmadığından, İpsilanti’nin
“mebsûten tercüme” derken vurgulamak istediği bu tür eklemelerin varlığı olmalıdır.

Resim 3. Vr.19

194
..işbû envâ’i âlât-ı mezkûre nerm ü saht taş ü türâb içün… vr.16.

…çekme bıçaklar yer mu‘tâd baltalar ve küçük baltalar ve bıçkı ve makasların envâ‘ı kesirlerindeler
195

ve ‘alel-ıtlâk neccâr ve timurcı hirfetlerine mahsûs olan sâir âletler.. vr.16.

84
1) Birbirine rabtolınmış kalın ağaçlardır ki kal‘a pişgâhında açılan hendekler el humbaralarının
isabetinden ve taş atar havanların mazarratından masûn olmak içün üstüne tertîb olınub
üzerlerine çubuk demetleri vaz‘ olınmağla hendek setrolınur. Dikdörtgen şeklindeki cisme dair
İÜNEK TY 6865 numaralı nüshada Topkapı Nüshası’nda bulunmayan “ bilid (Fr. Nüshada
Blinde ) ta‘bîr olınan âlet” bilgisi mevcuttur.
2) tob falyasını tathîr idecek iğne 3) toprak tobrası 4) s… şeklinde sagîr seped (İÜNEK
nüshalarında iki kulblu sagîr seped) 5) sağda kazık ve solda birbirine rabt olınmış çubuklardan
demet şeklindedir ki kebîr sepedlerin ve metrislerin üzerine vaz‘ olınub ve kal‘a hendeklerini
doldırub geçmek içün içlerine itilür (bu açıklama diğer nüshalarda bulunmaz) 6) kebîr sepedin
resm-i irtifâ‘îidir. 7) kebîr sepedin resm-i musattahıdır. 8) ‫ د‬kanca ve ‫ ط‬çatal hendekleri
hafridüb ‘amele zikrolındığı üzere hendeklerin kal‘aya nâzır olan câniblerine vaz‘ olınan
sepedlerin bu âlât ile tertîb ve tanzîm iderler. 9) iki tekerlekli bir arabadır ki üzerine kalın
kirişlerden yapılmış bir perde vaz‘ olınur kal‘a pîşgâhında işliyen ‘amele kendülerini muhâfaza
ve kurşun isabetinden vikâye içün önlerine sürüb tesettür iderler. 10) siyil 11) çekme ta‘bîr
olınan bıçak 12) balta 13) varyos (balyoz) 14) kazılan hendek hafrine ..olınan üç nev‘ bilin
eşkâlidir 15) ucı timurlu ağaçdan kürek 16) hendek hafr içün ist‘imâl olınan kazma ve
külünkler misillü envâ‘ı âlâtın eşkâlidir. 17) İÜNEK ve matbû nüshalarda “mazgalı iki kanadlı
dervâze ile setr olınmış tob siperi. 18) top falyasını setriçün kabak. 19) el arabası. 20)
tekerlekli siperin ard taraf görünüşü 21) tekerlekli siperin ön taraf görünüşü 22) tekerlekli
siperin ortoğrafiyesidir 23) kenarda ta‘rîf olınan iki tekerlekli siperin şekl-i musattahıdır 24)
sekdirme toplarıçün ist‘imâl olınan barut ölçeklerinin envâ‘ı eşkâlidir ki her biri ne mikdardır
hem barut aldığı zirlerine rakam ile işâret olınmışdır. Sağ altta görülen ölçeklerin altında
küçükten büyüğe 9-19-32-64-128 rakamları bulunur. Ancak İÜNEK nüshasında bu sayıları
9.5-19-38-76-152 dirhem olarak görmekteyiz. 25) pay-ı hazîr, silecek, tomar, barut konılacak
kefçe. 26) tob ağzına vaz‘ birle nişân alınacak âlet 27) tob nişangâhı.

85
Resim 4. XIX.yüzyılda Fransız istihkamcıların çelik miğfer ve zırh giyerek
Çubuk demetleri ile savunma pozisyonları alınmasına dair bir çizim, 1833196

Gerekli aletlere dair anlatının ardından muhasarasına karar verilen kale hakkında
istihbarat toplanması konusu anlatılır. Avrupa’da pek çok kalenin çizili planlarının
olduğu ve bunlara ulaşılabildiğini söyleyen Vauban, bunlardan faydalanılmasının
yanında kale yakınlarında bulunan nahiyelerde ikamet eden duvarcı, taş ustası ve
işçilerin kalenin durumu hakkında bilgi sahibi olmalarının muhtemel olduğu ve
onlardan faydalanılmasının da önemini vurgular. Mümkün ise casus istihdam edilip
kalede bir süre ikamet ettirilmesi, onun soruşturmalarının dikkate alınması önerilir.
Yine de bu denli takrirlere dikkatle yaklaşılmasını tavsiye eden yazar, gece gündüz
periyodik biçimde kalenin gözlemlenmesini önerir. Kalede mevcut bastiyon olarak
tabir edilen tabyaların, kavalier olarak adlandırılan yapıların, nîm-kamer (yarım ay) ve

196
https://collections.musee-armee.fr/cuirasse-et-pot-en-tete-de-sapeur-du-genie-modele-1833/ (erişim
tarihi 06.12.2021.

86
boynuz tabya ile şarampoların keşfiyle buna göre bir saldırı planı yapılmalıdır.197
Vauban’ın devamında Fransa’da Alsace bölgesinde bulunan Nöfbirzak (Neuf-Brisach)
kalesini örnek vererek kalenin düz bir araziye kurulduğunu, her bir kısmının birbirine
eşit ve oldukça güçlü olan bu kalenin her kısmı eşit miktarda güçlü ve zayıf
bulunduğunu anlatması ilginçtir. Böyle kalelerin çok nadir olarak görüldüğünü
belirten Vauban, aslında burada kendisinin ustalık eseri sayılan Neuf-Brisach kalesini
anlatmaktadır. Ona göre kalelerin çoğunun eski tip yapılardan “tarz-ı cedid” üzere
rekonstrüksiyonu olması nedeniyle zayıf noktası bulunmaması mümkün değildir.

Vauban ardından aşılması çok güç olan engelleri sayar. Eğer kalenin bir tarafının
irtifası 11-13-17-21-26 zirâ‘ yüksekliğinde198 sarp kayalar üzerinde inşa olunmuşsa bu
taraftan saldırmak mümkün olmaz. Bu kayanın eteklerinde akarsu var ise saldırı bir
kat daha zorlaşır. Eğer kalenin bir tarafı düzlük ancak çevresinden nehir akıyor ve
nehrin su yönü değiştirilemiyor ya da bu düzlük kısmın metaneti suyu geçişe mâni
olacak şekilde ise bu kısmından taarruz edilemez. Nehrin kenarındaki kısımlarda
bataklık ve sulak arazi var ise yine bu kısımdan taarruz edilmekten kaçınılmalıdır. Bu
tip kaleler Brabant ve Flanders bölgesinde sıkça görülür ve zemini yüksek, etrafı alçak
bataklık olan bu kalelerin muhtemel tek bir taarruz yolu vardır ve bu mülâhaza edilerek
keşfedilmelidir. Devamında sekiz madde sayan Vauban şunları aktarır:

197
“…kal‘aya muttasıl bastiyon ta‘bîr itdikleri tabyaların ve kavaliyer tesmiye itdikleri ebniye-yi
mürtefi’anın nîm kamer ve çifte boynuz tabyaların ‘aded ve ‘azâmetine ve çıkmaların ve kal‘a hendeki
hâricinde vâki’ şarampo ve kal‘anın eczâ-yı sâiresinin keyfiyetine kesb-i ıttılâ’ ve âna göre sıçan
yollarını hafr ile hücum kârar?gâhlarını tertîb ve tanzim fâidesi derkâr olmağla müstelzim-i menâfi’-i
‘azmiyye idüği âşikârdır…” ve “…hafy olmaya ki hemân rûy-ı arzda mevcûd kal‘aların bir tarafı metîn
ise taraf-ı âheri za’îf bulınur”.. vr. 19B. Şaranpo bir kalenin dışına, seğirdim yeri ya da mazgalların
önüne yapılan dikenli tel işlevi gören kazıklı bir perdedir. Değişen ‘boylarıyla kazıklar 1 ilâ 8.25 metre
arasında değişir. Mahir Aydın, “Kaleler” Osmanlı Askeri Tarihi, ed. Gültekin Yıldız, Timaş Yay.
İstanbul 2017, s.25
198
Fr. Nüshada Feet olarak verilen bu ölçüler “25-30-40-50-60 “ pied olup 7.62 metreden 18 metreye
doğru gitmektedir. İpsilanti 11 zira‘yı 25 pied’e eş tuttuğu için 1 zira ölçüsünü 76,2cm olarak varsaydığı
anlaşılmaktadır.

87
1- Evvelâ zikr olınan sulak ve batak yerler tamâm sene içinde hiçbir vakitde
kendüliğinden kurur mı kurumadığı sûretde durgun sularına bir tarafdan yol
virmeğle tahliye ve kurutması mümkin mi
2- Sânîyen kal ‘aya muvassıl turûk-ı mürtefi‘a müstakî mi yohsa mu‘avvec mi ve
müntehâsına dek kal‘a topının hizâsında mıdır yohsa bir mahalle dek mi
muhâzîdir ve kal‘a topının hizâsında olmıyan turûkun vüs‘âti ve kal‘aya bu‘dı
ve ‘arzı ne mikdârdır ve kal‘aya vusûl içün üzerlerinde i‘vicâc üzere sıçan
yolları mümkin mi
3- Sâlisen mahall-i hücûm olan kal‘a tabyalarının üzerlerine gülleleri takâtu’ ider
veçhi üzere tarafeynden isâl-i gezend idecek toplar vaz‘ına muvâfık zikr olınan
turûkun yanında arâzî-yi sâireden mürtefi’ce mahaller var mı râbi’an turûk-ı
mürtefi‘a-yı mezkûrenin kal‘a topına hatt-ı müstakîm üzere muhâzâtı karîb
mahallden kal‘a yüzine mukâbil olur imtidâdlıca kat‘an i’vicâcı olmamak
derecelerde mi ve turuk-ı mürtefi’a-yı mezbûreden türâbı bir cânibden ref‘ ve
cânib-i âhere nakl ve vaz‘ itmekle kal’a ve muhâsırîn beyninde sütre-yi
‘azmiyye inşâsına müsâ’id ve sa‘atlice bir mahall var mı ve bunların cümlesi
kal‘adan ne kadar ba‘îddir hâmsen kal‘aya müntehi ve biribirine mütekârib
olan turûk-ı mürtefi‘a hiçbir mahallde muttasıl olur mı ve üzerlerinde sıçan
yolları vesâir ebniyye-i muhâsara hafr ü inşâ olındığı hâlde mahall-i hücûm
olan kal‘a tabyalarını verâdan yâhûd yan taraflarından döğmekle biribirine
müstelzim savn u ‘avn olabilür mi sâdisen gerek asl-ı kal’anın ve gerek sûr-ı
kal‘anın etrâfında olan munfasıl tabyaların divârı ne gûnadır kal‘a hendeki
hâricinde şarâmpoylı seğirdim yeri var mı ve âna muvassıl taraf-ı mürtefi‘a
muttasılı yohsa mâ-i cârî yâhûd gayrı cârî ile memlû beynleri fâsıl pîş-î hendek
var mıdır işbu mülâhazâta göre kal‘aya başka tarafdan vusûl imkânı melhûz
oldığı takdirde bunca mevâzi‘ ve avâîkin mahall-i ictimâı olan tarafdan hamle
ve hücûma teşebbüsten dâimâ ictinâb itmek gerekdir zîrâ ‘aled-devâm ön ve
yan tarafdan top güllelerine hedef olub zabt ve teshîri ve gezend ve
mazarratdan tahaffuz ve mahall-i hücûm olan cevânib ve levâhıkını gereği gibi
istî‘ab ve ihâta mümkin olmaz kal‘a sahrâ-yı müsteviyede vâki‘ ise zikr-i âtî
husûsâta sarf-ı zihn ve ihâle-i nazar-ı dikkat ve tecessüs itmek gerekdir evvelâ
hücûmun gereği gibi ihâta ve istî‘âbı mümkin olan cânibi ‘aled-devâm tercih
88
ve ihtiyâr eylemek sâniyen zât-ı kal‘aya vusûl bulunmazdan mukaddem zabt
ve teshîri muktezi tabyaların ‘addine ve gerek anların gerek vâki’ olan zemînin
hâl ve keyfiyete tahsîl-i vukûf itmekdir sâlisen kal‘anın bastiyon ta‘bîr itdikleri
şekl-i ma‘lûm üzere çıkmalı tabyaları var mı ve divar ile mestûr mu
4- Râbi’an kal‘anın şekli hassaten şekl-i hendesîmidir yohsa takriben âna
mümâsil midir
5- Hâmsen kal‘ayı setr ü hıfz iden müte‘addid hâric tabyaları var mı oldığı sûretde
ne mikdâruna gûnadır zîrâ her birini başka başka tazyîk ve teshîr itmek
mecburiyeti derkâr olmağla muhâsırîne bâ‘is tezâyüd meşguliyet olacaklarına
iştibâh yokdur
6- Sâdisen kal‘a hendeki hâricinde vâki‘ seğirdim yeri metîn ve muhkem mi
şarampoyı ve altında lağımlar var mı sahrâya doğrı olan şiv199leri dik ve
kalîlü’l-inhirâf mı ve kal‘a tabyalarının topı altında mı
7- Sâbi’an pîş-i hendekleri var mı ve ne gûnadır
8- Sâminen hendekler derin ve iç şivleri divar ile mestur mu kuru mu yohsa su ile
memlû mu ‘umkları ne kadardır içinde olan su cârî mi yohsa râkid mi asma
kapular var mı ve suyun medhalinden mahrecine varınca ne mikdâr iniş vardır
9- Tâsi‘an hendekler kuru ise ‘umkları ne mikdârdır ve iç cânibleri alçak mıdır ve
divar ile mestur mudur değil midir bu dahi m a‘lûm ola ki envâı‘ hanâdikin en
fenâları mâ-i rakid ile memlû olanlardır kuru derin ve iç cânibleri divar ile
mestûr olan hendekler işe yarar lakin ercahları zâtında kuru olub murâd
olındıkda cârî ya gayrı cârî mâ-i azîm ile temliesi mümkin olan hendeklerdir
vech-i rüchâniyyetlei budur ki ol emrde sudan hâlî iken muhâfaza olınub
ba‘dehu hâcet mess itdikde sular ve seyller salıvirilüb içlerinden icrâ olınmağla
‘ubûra mâni’ olur.200

199
Bazı kalelerde dışarıda dış duvar veya yine hisarpeçe adı verilen koruyucu alçak bir duvar daha
vardır. Arada kalan toprak şerit “şarampol” olarak adlandırılmıştır. Arazi durumu gerektirdiğinde
bedenlerin etekleri diplerine yaklaşmayı önlemek için meyilli olarak şekillendirilmiştir. Buna “şiv”
(şev) denir. Semavi Eyice, “Kale” TDVİA, c.24 İstanbul, 2001 s.234-242.
200
Vr.19B-20A.

89
Su dolu hendeklerden bahseden Vauban, burada Valenciennes kalesinin Quesnoy
kalesine bakan kısmındaki hendeklerin kuru şekilde tutularak olası bir kuşatmada su
bastırılmaya hazır bekletildiğini, ayrıca Alsas bölgesindeki Landau kalesinin hendek
inşaatı tamamlanmamış şekilde su dolu hendekleri sayesinde üç kuşatmaya
dayandığını anlatarak su dolu hendeklerin önemini vurgular.201

Enseb ve Enfak ‘add olınan hücûm mahalleri başlığı altında da tavsiye edilen
saldırı noktaları anlatılmaktadır. Hücum bölgesinin seçilmesi, her mahalde bulunan
tabyaların sayısı ve vaziyetiyle ilişkili olup, eğer bölgeyi çevreleyen hendekler
yukarıda belirtilen engellere sahip değilse tabyalardan durumu kötü olanlarını ve
sayıca az olan tarafların tercihi uygun düşer. Eğer hedeflenen kalenin bir kısmı nehir
üzerinde kalıyorsa, nehrin öbür tarafında küçük tabyalar ya da şans denilen tahkimatlar
bulunur. Kaleye ulaşımı köprü ya da kayık vasıtasıyla olan yapıların ordunun sağ veya
sol kanadının bu çıkıntı kısmına yaslanarak burayı fethi gereklidir. Bu kısmın kontrol
altına alınmasıyla kaleyi dövecek toplar nehrin karşı kısmına konuşlandırılmalıdır.
Eğer çıkıntı olan tabya güçsüz ve kale ile bağlantısı çabuk kesilir ise kısa zamanda
teslim alınabilir ancak nehrin çıkıntısı bir büyük hisar ya da şehrin bir kıtasına yakın
ise fethin çok daha zor olacağı göz önüne alınmalıdır. Yine kalenin içerisinden nehir
geçiyor ise kaleye yaklaşan kısımlarda nerelerin bataklık olabileceğine dikkat
edilmelidir. Bataklık olmayan kısımlardan kaleye doğru açılan sıçan yolları ile
önlerinde kurulan mübârizgâhlara destek verilmeli, kaleden yapılacak hurûc
harekâtına bataklık olmayan yerlere sedler kurulmak sûretiyle dayanılmalıdır.
Düşmanın sıçan yollarını mahvetmek için yapacağı harekâta mukavemet
gösterebilmek için her daim hazır süvari ve dragon bekletmek gerekmektedir.
Herhangi bir mâni olmadıkça bu zikredilenlere dikkat edilerek kaleye zayıf taraflardan
adım adım yaklaşılmalıdır.

Bir diğer dikkat edilesi husus da cephanenin durumu olmalı, cephane bolluğu ya
da azlığına göre hücum edilecek mahallerin sayısı değiştirilmelidir. Kale muhafızlarını

201
“…Valensiyen nâm kal‘anın Kisnua kal‘ası canibinden olan hendekleri minvâl-i mezkûr üzere kuru
olub lâzım oldıkda men‘i gayrimümkin tarîk ile murâd olındığı mikdâr cârî yâhûd rakid su salıvirilür
kezalik Alzaçya eyâletinde vâki’ tarz-ı cedîd üzere mebni lando nâm hısn-ı haşinin hendekleri böyle
dırahtı henüz nâ-tamâm iken üç ‘azîm muhasaraya dayanmışdı…” vr.20B.

90
şaşırtmak için hedeflenmeyecek noktaya da sıçan yolları açılması konusunda Vauban,
hilenin muhafızlarca en geç üç dört günde anlaşılacağı ve boşa işgücü kaybı olacağı
için bu yöntemin yalnızca çok kalabalık muhafız ordusu olduğu zaman yapılmasını
önermektedir.202

Askerin ekseriyeti kale topunun menzilinden uzak bir yerde bulunmasına karşın,
sıçan yollarının belirli noktalarına ikmal malzemeleri yerleştirilmeli, süvariler için ileri
karakol hatları ve cerrahlar için küçük bimarhaneler inşa edilmelidir. Asker sayıları
hakkında bilgi vermeye devam eden yazar, en uygun oranın kale muhafızları sayısının
10 misli kadar muhasara askeri olması gerektiğini söyler. Fethine başlanan kalede eğer
4000 muhafız piyade var ise yalnızca sıçan yollarının muhafazası için onların üç
çeyreği kadar askere ihtiyaç duyulacak, kaledeki süvari sayısının 1 çeyrek fazlası kadar
süvariye de sıçan yolları civarında ihtiyaç olacaktır. Muhasara esnasında askerin
meşguliyeti dolayısıyla 10 misli fazlalık abartı olmayacaktır. Sıçan yollarının da gece
ve gündüz inşası için askerler dinlendirilerek kullanılır. Çubuk demeti toplanması ve
dış bölgelerde düşmanın gözlemlenmesi için de asker gerekecektir.203

Eski zaman muhasaralarının çok uzun olduğunu, şimdi bu sürenin planlı şekilde
hareket edildiğinde kısaldığını, bunun için de asker sayısında fazlalık gerektiğini öne
sürer ve en az 20.000 kişilik bir kuşatma kuvveti gerekeceğini söyler. 1’e 10’luk bir
kuşatmada bile kuvvetlerin hendek açmak, kaleye yaklaşmak gibi işlerle uğraşmaktan
dolayı dışarıdan gelecek bir kuvveti durdurmasının zor olduğu, sirkonvalasyon
hattının askerle dolu olması gerektiği ve taarruz sırasında yaralanan ve ölen askerlerin
yerini doldurmak için de asker gerekeceği için kalabalık olmanın önemini vurguladığı

202
“…kal‘a müstahfızlarını tağlît içün hücûm-ı menvî olmayan cânibinden dahi hendek hafri ile hücûm
sûretlerini izhâr itmek husûsı fâideden hâlî fehm olınur zîrâ sıçan yollarının hafrine şurû’ olındığının
üçünci yâhûd dördünci günü müstahfızîn mahall-i tağlîtin cedd üzere olmadığı ve hîle ve hude’aya
mebni idüği hiss ü teferrüs itmekle sarf-ı zihn itmeyecekleri…”vr.23b-24a.
203
“…bu gûna kelâmları eğerçi bediü’r-re’yde gayet garîb görinür âmmâ esnâ-yî muhâsarada ‘askerin
derece-i meşguliyetine ve me’mûr oldıkları envâi’ hıdmete havâle-i nazar-ı dikkat olındıkda ifrât ve
mübalağadan müberrâ idüği istidlâl olınur…” vr.25b

91
söylemektedir. Kale her ne kadar küçük de olsa çapı 771-1028 zira‘uzunluklarında
olduğu için metaneti olacak bir yapıdır.204

Muhasara sırasında hendek ve hafr işinin mimarların liyâkatine bağlı olduğunu


söyleyen Vauban, eski dönemde Fransa’da 5 veya 6 kuşatmaya katılmış ve hayatta
kalabilmiş tecrübeli mimar olmadığından yakınır. XIV. Louis’nin kuşatmalara bizzat
katılması sayesinde mimar/mühendis sınıfının önemini kavradığını, onun taltifleri
sayesinde bu işe girenlerin arttığını ve yeterli sayıda teknik elemanın artık
bulunduğunu söyler. Kaide olarak bir kuşatmada 36 ilâ 42 mimarın orduya destek için
hazır bulunmasını önerir. Hafriyat işine memur mimarların ameleyi kontrolü boş
bırakmaması ve işi yürütmesi elzemdir.205

3.2.6. Sıçan Yolları

Hendek ve metris açılmasında görevlendirilecek cerahor olarak adlandırılan


gündelikçi işçilerin görev yerlerine ulaşmalarının ardından, kaleye yaklaşılmasını
sağlayacak olan kavisli yolların açılmasına başlanır. “Sıçan yolu” adı verilen bu
yolların inşasına başlanmadan önce bu inşaatın kesilmesine sebep olacak bir haricî
sebebin olmamasına dikkat edilmelidir. Ardından karar verilen hücum mahalline
doğrudan uzanacak şekilde uygun toprak kısmı kazılmaya başlanacaktır. Taarruz
noktasına düz bakan bu başlangıç noktası kavislerle genişletilecektir. Çaprazlama hale
gelen sıçan yollarına dik açı biçimindeki pozisyonun kaybedilmemesi için saldırı
mahalline düz bakan bir noktada çakılan kazıklardan çadır yapılır. Kazıya
başlanmadan birkaç gün önce süvari ve piyadenin kazılacak nokta yakınlarına yığdığı

204
“…bir kal‘anın hasr u istilasına me’mûr ve niçe dahî vâcibü’t-temşîye hıdmet-i mühimmenin icrâ ve
tediyesiyle meşgul olan on yâhûd on iki bin asker bu mertebe mümtedd hendek ve metrislerin hıfzına ve
kal‘a-yı mahsûre imdadına hâricden vürûd ve hamle ve hücûm iden â’dânın def‘ine muktedir
olmayacağı bedîdârdır binaen ale’z-zalik yiğirmi bin neferden mütezâyid ordulara nazaran sezâvâr-ı
i‘tibâr olan mülâhaza-yı sâlifetü’l-beyânın ‘aded-i mezkûrdan dûn olan ordulara kıyasen hilâf-ı savâb
idüği müstedilldir…” vr. 25b.
205
“…Ondördüncü Lûis sefer ve harbe bizzât müteveccih olalı bi’n-nefs cenkde vücûd ve huzûru askerin
nizâm hâlini ve füzûni-i cevelânını müstevcib oldığından başka kendüsi dahi irâde ve tedbîr umûr-ı
muhâfaza ve muhâsara-yî kıl‘âa kadar erbâb-ı hüner ve ma‘rifetiyle kemâl-i ihtiyâcını re’y-ül-ayn
müşâhede itmekle vâfir mi‘mârlar tertîb ve ta’lîm ve terbîyet-birle istihdâm itmişdir…” vr.26.

92
çubuk demetlerine dikkat edilir, gece gündüz sürecek kazı süresince süvari ve
piyadenin dinlenerek dinç tutulması sağlanır. Sıçan yollarından sorumlu nâzır mimar
ile sürekli haberleşmeli, sıçan yollarının nereden açılmasının faydalı olacağı üzerine
mütalaa etmelidir. Hangi noktadan açılacağı mümkün olduğunca gizlenmesi gereken
sıçan yolunun açılışıyla yakın bir noktada süvarilerin bir karakol kurması önerilir.
Ayrıca burada başlangıç gününde, kazıya başlanmadan 2-3 saat kadar önce kurulan
karakol bölgesinde, sipehsaların da katılımı ile saf saf dizilen askerlerin dua etmesinin
önerilmesi çok ilginçtir. Bu tören esnasında gizli tutulan bir başka husus da 206
gece
karanlığında başlanacak sıçan yolu açılmasında ameleyi koruyacak askerler,
silahlarına ek olarak çubuk demetleri getirecek, karakol süvarileri de gerekli olan alet
edevatın naklini sağlayacaktır. Bu sırada hatları korumak için getirilen askerler
arasında humbara ve silah kullanmakta becerikli granatir tabir edilen birlikler
zikredilir. Avrupa ordularında humbara kullanmakla ve seçkin olmalarıyla bilinen ve
Vauban’ın Grenadier olarak belirttiği birlikleri İpsilanti’nin “humbaracı” olarak
tercüme etmediği görülür.207

Askerlerin koruması altında işe koyulan amelelerin yönlendirilmesi mimar ve


sıçan yolu nâzırının kontrolünde, gece ve gündüz vardiyası olacak şekilde
ilerletilmesiyle gerçekleşecektir. Sıçan yolunun geçeceği hattın ilk günde
olgunlaşması zor olduğu için ilerleyen günlerde askerlerin içerisinde durabileceği
mübârizgâhların inşasına başlanacaktır. İlk sıçan yollarının yapılmasıyla
mübarizgâhların inşası durumunda amelenin ateş alanına girmesi söz konusu olacaksa
da mümkün olduğunca insaflı hareket edilmelidir. Kazı sırasında biriken toprak da
toprak torbalarına ve tahta sepetlere yüklenerek hendek ve sıçan yollarının ateşe açık
kısımlarına yerleştirilerek korunma sağlanır. Açılan hendeklerin kaleye doğru ilerleme
sağlayan kısımlarına sıçan yolu, kale yüzüne mevzilenmiş ve askerin merkezi olarak

206
“…şurû‘ olınacak gün geldikde iki yâhûd üç sâ‘at bade’z-zuhûr karağollar tehaşşüd ve saf saf dizilüb
Allah zü’l-celâl hazretlerinden isti‘âne ve istinsâr içün bir dua okunub sipehsâlâr dahî murâd ider ise
alâylarını temâşa…”, “…husûsât-ı mezkûre evvelki gice sît ü sedâsız ve tabl u borusız icrâ ve temşiyet
olınmak lâzımdır …” vr. 29b.
207
“… kaviyü’l-cüsse ve müntehâb ve güzîde olmağla es‘ab-ı umûr-ı harbiyyede i‘mâl ve hîn-i
muhârebede granata ta‘bîr itdikleri el humbaraları atmağla granatir ismiyle tesmiye olınan neferât…”
vr. 29b.

93
inşa edilmişse de mübârizgâh adı verilir. Bu hendeklerin ‘umkı ve ‘arz-ı fevkânîsi
otuzar parmak yani 94.5 cm ‘arz-ı tahtânisi yiğirmi beş parmak yani 78.5 cm
olacaktır.208

Muhasarada terki caiz olmayan bir işlem de kalenin sıçan yollarına olan uzaklığının
hesaplanmasıdır. “Tahsîl-i ilmü’l-yâkin” vasıtasıyla hesaplanması beklenen bu
mesafenin ölçüm yolu içim sıçan yolu açılmasına başlanan yerden çapraz olarak
ilerleneceği için kaleye dik bakacak noktalara yerleştirilen kazıklardan ilham
alınacaktır. İlk kazıktan itibaren kavisli şekilde kaleye yaklaşıldığından bu kazıkların
tahmini mesafeleri ölçmede kullanılmaları, top tabyaları ve mübarizgâhların bu usûlde
inşa edilmesi gerekir. İlk 24 saatte 205 zira‘ (156,2 metre) ilerleme bekleyen Vauban,
kazmacıyâna teşvik amaçlı iki guruş yedi akçe bir günlük ödeme yapılmasını önerir.
Ardından gelen bahiste kazmacı birliklerinin alkolün etkisiyle cüretkâr davranarak
tehlikeli davranmalarının önlenmesi için zâbitânın gözlemlemesinin gerekliliği
vurgulanır. İpsilanti’nin bu bahsi es geçmeyerek şarap bahsini atlamadığı ve tıpkı
Fransızca nüshada bulunduğu şekilde tercüme ettiği dikkat çekicidir.209

3.2.7 Mübarizgâhlar
Kalenin dış binasının 700 zira‘ (533,4 metre) mesafesinde yapılması önerilir.
Mübarizgâhlar kaleden hurûc ve hücûm edecek düşmanın gelişini kesmek amacıyla
yapılır. Eski zamanlarda mübârizgâh inşa ve tertibinin bağlantısız ve düzensiz olduğu,
zikredilen düz hatların ‘Hazret-i ‘İsânın binaltıyüzyetmişüç senesinde bizzât
Ondördüncü Luis’in ist‘ilâ olınan Felemenk cumhuriyetine tâbi‘ Mastrik (Maastricht)
kal‘asının muhâsarasında idâre-i umûr-ı hücûm iden musannif kitâbdan icâd ve
ihtirâ‘’ olunduğu ve oldukça müstahkem olan bu kalenin Vauban’ın yeni düzenleri

Parmak ölçüleri için bkz. Erkal, Mehmet (1991). Arşın, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt 3, s 411-
208

413, İstanbul
209
“...işbu hendeklerin hîn-i hafrinde zâbitân meşrûbât-ı keyfiyetine gereği gibi dikkat ve ‘aled-devâm
ihâle-i basiret itmek elzemdir ki çok kere kazmacı neferâtı işledikleri hendekler başında kesret şarab-ı
meskurât ile mest lâ-ya’kıl olmalarıyla dimağlarına su’ud buhâr sekr ile itdiklerini bilmeyüb
kendülerini behâ’im-i hâ’im derece-i mehâlik katle ilkâ iderler bu emr-i müstevcibü’l-helâkın ta‘dîli
vâcibâtdan olmağla kazmacılara çok su ile mahlût olmıyan sâde hamr istihsâbına cevâz virilmemek
gerekdir.” Vr.30a

94
düsturunca açılan sıçan yolları sayesinde 13 günde fethedildiği bilgisi aktarılmaktadır.
Bu tarihten sonra Françelü hep bu usûlü tatbik etmiştir. Ardından 1697 tarihli Ath
Kalesi’nin fethinde gülle demetleri ilavesiyle bu yöntemin başarısı kanıtlanmıştır.210
Mübarizgâhlar 64-77 zira‘ (ki Fransızca nüshada 25-30 Toise, 48-58 metreye tekabül
etmektedir) uzunluğunda olmalı ve 30 parmak derinlik ve 5,5-6,5 zira‘ (419-495cm)
yükseklik verilmelidir. İlk mübarizgâhın yapımının ardından top ve asker müfrezeleri
bu bölgeye intikal ettirilmeli, ardından aynı şekilde benzer bir ikinci mübârizgâh da
diğerinin ilerisine yapılmalıdır. Böylece mübarizgâhın faydası sıçan yollarında
izdiham oluşmasını önlemek, bölüğün iktiza ettiği zaman ikişer üçer saf halinde kale
yüzüne doğru ilerlemesine imkân vermek ve kale muhafızlarının top bataryaları ve
sıçan yollarının korunmasından ibaret olacaktır. Bu sistemin devamıyla üç adet
birbirini tekrarlayan ve 308-360-370 zirâ‘ (234-274-281 metre) aralıklarla mübârizgâh
kurulabilir.211 Üçüncü mübarizgahın ardından kaleye oldukça yaklaşılmış olunacağı
için kale çevresinde bulunan hendeği aşmak için el humbaraları atılacaktır. Yine
sekdirme toplarının yerleştirilememesi ya da erişemeyeceği seğirdim yerleri ile kale
içerisindeki kavalir adı verilen tabyanın dövülemeyecek olması durumunda kalenin şiv
denen kısmının yürüyüş ile zabt edilmesi gerekir.212 Bu üç mübârizgâh dışında
dördüncü ya da daha küçük mübarizgâhlar da yapılması gerekli görüldüğünde
gerçekleştirilebilir.

210
“…muhâsara-i merkûmenin nüfus-ı kalîle telefiyle müddet-i kesîrede itmâma reside oldığı tertîb-i
cedîd-i mezbûrun ne mertebe işe yaradığını isbât eylemişdir…vr.39a
211
“…mübârizgâh-ı sâlisin tarhına mu‘ayyen mahalle varıncaya değin sıçan yolları yüridilüb
mübârizgâh-ı sâni pezîrâ-yı itmâm oldıkda belki bi’l-külliye itmâma reşide olmazdan mukaddemce
mahall-i mu‘ayyenede mübârizgâh-ı sâlisin hafr ü inşasına mübâşeret olınur oldıkda mübârizgâh-ı
evvel derûnına ta‘biye olınan bölükât-ı ‘askeriyye andan ihrâc-birle mübârizgâh-ı sânî içine vaz‘
olınur…”vr40b.
212
“…mübârizgâh-i sâlis diğer iki mübârizgâhın fevâ’idine müşterek oldığından başka … şâmil ve
iktizâ iden cümle malzemeyi müştemil olmak kâidesini dahî mutezammındır ve bundan gayrı işbu
mübârizgâhın derûnında kal‘a hendeki hâricinde seğirdim yerinin zabt ve teshîri keyfiyetini mülâhaza
ve müzâkere-birle re’y-i savâba karar ve ‘azîmet ve iktizâ iden husûsât-ı tanzim ve hücûma me’mûr
neferât-ı askeriyye tertîb olınur mezkûr seğirdim yerinin ist‘ilâsına mübârizgâh-ı mezbûr içinden
hareket-i nehzat olınur…”vr41.

95
3.2.8 Hücûm-ı Hâricî ve Dahilî: Hurûca Mukavemet

İnşa işlemleri istenen şekilde devam ettiği takdirde, kaleden yapılacak taciz
saldırılarına karşı hazırlıklı olmanın önemi vurgulanan bu fasılda, askerin disiplininin
her an kaleden bir saldırı gelecekmiş gibi yüksek tutulması ve süvarilerin olası bir
çarpışmada mübarizgâhlardaki birliklere yetişebilecek şekilde hazır olmasının
gerekliliğinin altı çizilir. Düşman saldırısının mümkün olduğunca mukavemet
gösterilebilecek ve savunma yapan tarafın isteyeceği bir noktada karşılanması gerekir.
Aksi takdirde düşmanın vereceği zararın daha çok olacağına dikkat çekilir. Ayrıca
çatışma sonrasında geriye kaleye doğru çekilen düşmanın takip edilmemesi, kalenin
atış menziline girilmemesi gerekir.213 Mahsur kalan kuvvetlerin hamleleriyle
verebilecekleri hasar oldukça sınırlı olduğu için telaş edilmeden karşılık gösterilmesi
elzemdir.214

Mübarizgâhların öneminin ortaya koyulduğu bu kısımda Vauban, kaleden


yapılacak küçük süvari saldırılarının pek etkili olamayacağını, ancak kaledeki muhafız
sayısının fazlalığı durumunda gerekirse kuşatmanın kaldırılmasının düşünülebileceği,
eğer devam edilecekse de son derece ehemmiyetli şekilde kaleden gelecek düşmana
mümkün olduğunca çok zaiyat verebilecek şekilde konumlanmayı önerir. Vauban’ın
işin mühendislik alanından çıkarak askerî alanına getirdiği kısımlar da vardır.
Bunlardan biri, ateşbazlık215 vasıtasıyla yaklaşan düşmanın mümkün olduğunca ateş

213
“...henüz sûret pezîr-i itmâm olmıyan i‘mâlin bir ucna ateş virirler ise dahî umûr-ı mu‘azzamadan
‘addederek vakt-i münâsibden mukaddem def‘-i mazarratlarına müsâra‘ât itmemek gerekdir zirâ
muhâsırîn ateşi gereği gibi râbıtalı ve muntazam ise bu gûna hasârâtın çok cerîmesini çekçeklerine
iştibâh yokdur.”vr.43b
214
“..evvelâ hanâdik ve sıçan yollarını külliyen yâhûd ba‘zen basub bozmak sâniyen muhâsırîn
metrislerinden eyüce mahfuz olmayan bir hayli cânibi hedm sâlisen hücûm â‘mâlini yol almakdan men‘
ve te‘hîr râbi‘an muhâsırîni müheyyâ bulınan kal‘a ateşi mazarrâtı vâsıl olan mahalle cezb hâmsen
muhâsırînin henüz zabt ve isti’lâya dest-res oldığı ve kendüsine dahî bir eyüce takviyât ve istihkâm
viremediği kal‘a hendeki hâricinde vâki‘ metrîsin bir cânibini istihlâs sâdisen kal‘anın gerek münfasıl
ve gerek muttasıl tabyalarının gediklerinden henüz istikrâr bulmamış muhâsırîni def‘ sâbi‘ân kal‘a
hendekini mürûr ve ‘ubûrdan men‘ sâminen lağımcıyı def‘ ve tard yâhûd nakb itdiği deliği içinde katl
itmek velhâsıl mahsûrîn hamle ve tasalluta ‘azîmet itdikde ‘alel-ıtlâk nasb-ı ‘aynları bunlardır.” vr.44a
215
Kelime anlamı ateşle oynayan anlamına gelen “ateşbaz”, Musketeer kelimesine karşılık olarak
kullanılmıştır.

96
altına alınması, hendeğe belirli bir miktar yaklaşılana dek ateşe tutulması, siperden
çıkarak yapılacak çatışmanın en son adım olarak kullanılmasıdır.216

3.2.9 Bomba Atar Tabyalar ve Toplar


Toplarla ilgili bölümün girişinde Vauban, çoğu insanın ve topçu birliklerinin
görüşünün sıçan yollarının açılmasının hemen ardından topların yerleştirilmesi ve kale
duvarlarının dövülmesinden yana olduğunu düşünür. Yazar kendi fikrine göre bunun
cephaneyi boş yere harcamaktan başka bir işe yaramayacağını söyler. Ona göre 1300-
1500 zirâ’dan (949-1095 metre) atılan topların kaleyi bulması durumunda dahi metin
ve muhkem bir kaleye yeterince hasar veremeyecektir. Kalenin toplarının etkisiz hale
getirilmesi ve müstahfızların geliş güzergâhının kapatılmasıyla birinci veya ikinci
mübârizgâh çevresinde topların konuşlandırılması öngörülür, ilk mübarizgâha
yerleştirilmesine karar verilecekse bu sıçan yollarının açılmasından sonraki üçüncü
günde yapılmalı, ateş de beşinci günden evvel açılmamalıdır. İkinci mübarizgâha
yerleştirilmesi durumunda da altıncı günden önce ateş açılmaması önerilmektedir.
Vauban ise mesafenin azalmış olacağı gerçeğinden dolayı ikinci mübarizgâha
topçuların yerleştirilmesini önermektedir. Topların öne çıkan iki görevi olacaktır.
Birincisini döğe döğe kal‘a toplarını ibtâl ve diğerini de müstahfızları berâ-yî
muhâfaza-i kâim oldıkları mevâkıfdan def‘-birle nâirelerin itfâ itmek olarak
belirtilmiştir. Top naklinden önce tabyasının inşası yapılır. Dervâze denen ve kalın
ağaçlar ve döşemelerden oluşan mazgallarla mümkün olduğunca yüksek olacak
şekilde top tabyaları yapılır. Bir tabyanın inşası iki gece bir gün ya da iki gün bir gece
kadar sürer. Kale toplarını susturmak için yapılacak atışlar tam ölçek barutla
yapılacaktır. Topun dik açıyla gideceği yerleri vurması amaçlanan "deldirme atışı"nın
yanında bir de "sekdirme tariki" olarak adlandırılan atışlar vardır. Bunlarda da barut
noksan koyulacak, vuracağı metrisin üzerinden gitmesi sağlanacaktır.217 Atışın

216
“…Hücûm iden â‘dâyı istikbâle tehâlük itmeyüb ve takarrüblerine terakkub idüb onbeş hatve
mikdârı mesâfe kalarak yaklaşdıkda granatirleri ve buna me’mûr neferât-ı sâireyi meydana çıkarub
üzerlerine hamle itdirmelerini râbi‘an esnâ-yî hücumda terakkub idinceye değin üzerlerine mümkin
oldığı mertebe şedîd âteşbâzlık icrasına gayret eylemelerini cümle mevâzi‘-i askeriyye zâbitânına bir
eyüce tefhim itmek…” vr.47b
217
“...minvâl-i meşrûh üzere dolduruldıkda gülleyi murâd olan mahalle varmak ancak barutun kıllet ve
kesreti mâni‘ olabilür lakin taharri ve dikkat itmeğle ve topun güllesi darbolunan cânibin metrîsi

97
istenilen noktaya gittiği zaman koyulan barutun ölçüsü de tekrar edilecek, bu
noktaların hedefinde kullanılacaktır.218

Sekdirme tabyalarında 6-8-10 kadar top bulunması tavsiye edilir. Bu toplar


birer birer atılmalı, hepsi bir anda ateşlenmemeli, gerektiği zaman eğim verilmek için
kundağı oynatılmalıdır. Ancak toplar hedeflenecek bastiyon ya da kale yapısına 90
derece gelecek biçimde dik konumlandırılmalıdır. Kale gövdesinin vurulması
amaçlandığında atışlar önce nîm-kamer219 tabyaya, daha sonra bastiyon220 tabir olunan
yapılara hedeflenmelidir. Bu atışlar tek bir noktaya ve duvarın alt kısmına
yoğunlaşmalıdır. Böylece yıkıntılar alt tarafa düştükçe topun tesiri artar. Duvarın
dibinden yukarıya doğru 2.5-4 zirâ‘(190-304cm) yüksekliğe atılan toplar 3.5-4 zirâ‘
(2,6-3 metre) kadar kaleyi delene kadar atışlar sürdürülür. Nîm-kamer tabyaya atılan
toplar öncelikle duvarları yıkıp istilacılara yürüyüş yerleri açmalı, sonrasında
gediklerin üst kısımlarında ve en son olarak da bastiyonların yanındaki ana kale
duvarlarında gedikler açılmalıdır. Bu kısımlarda çökmeler oldukça toplar ilerletilmeli,
iç caniplere atışlar yapılabilmesi için sekdirme yolu pozisyonuna geçirilmelidir.221

Vauban her ne kadar kale toplarının susturulmasının önemini vurgulasa da,


bunun avantajlı durumları geciktirmemesi gerektiğini vurgulamak için, tarih
vermeksizin muhtemelen 1677 Fransa-Hollanda Savaşı’nda ele geçirilen ve Avusturya
toprakları içerisindeki Freiburg kalesinden örnekle, kale toplarının iyi muhafaza

fevkinden sıyrub geçerek derûnına duhul itdiği meşhur olıncaya değin dâimâ bir barutdan kâh ziyâde
ve kâh noksân vaz‘ olınmağla ne mikdâr barut ile doldırmak iktizâ itdiği serî‘an ma’lûm olur.”vr49b
218
“Zîrâ eyü atmanın â‘lâ mertebesi darb olınan cânibin metrisi bâlâsından dokunmaksızın mümkin
oldığı kadar akreb geçmekdir ki cüz‘î ta‘lîm ve kiyâsete kesb-i mümâreset olınabilür umurdandır ve
bundan mâ‘adâ ziyadesiyle rikkate muhtâc olan umûrdan biri dahî budur ki sekdirme atılan gülleler
deldirme tarîkiyle darb olunan kal‘a kıt‘aâti yüzlerinin metrîsi üzerinde değil belki kal‘a bedeni
üzerinde vesbe itmek lâzımdır.”vr50a

Yarım ay ya da “V”harfi biçiminde olan ve kale burcuna yakın inşa edilen tahkimat.
219

Burç anlamında kullanılmakta olan bu kelimeyi mütercim İpsilanti kalenin bitişiğinde bulunan
220

yüksek tabya olarak açıklamaktadır.


221
“Bu sûretde nîm-kamer tabyasının karşısında vaz‘ ü tertîb olınan toplar üç husûsiçün ist‘imâl olunur
dinse câizdir evvelkisi nîm kamer tabyasının dîvârlarını yıkub yürüyüş yerlerin açmakdır ikincisi açılan
gediklerin bâlâsını döğmekdir üçüncisi kal‘aya muttasıl tabyaların dîvârlarını kulakları kurbından
döğüb yıkmağla zât-ı kal‘a sûrını açmakdır.” Vr.53b

98
edildiği bir durumda, henüz işleri bitirilmemişken kalenin fethedildiğini söyler.222
Nehirlerin geçit vermediği ve kale toplarını doğrudan hedef almanın zor olduğu zaman
konuşlandırma istisnai olarak şekl-i hendesîden muaf şekilde yapılabilir. Top yerine
taş atar havanların da kullanılabileceğini söyleyen Vauban, Avusturya’dan ele
geçirilen Namur ve XIV. Louis’in bizzat katılarak istilasını gördüğü Brisach
kuşatmasında da topların uygunsuz coğrafi şekillere uygun şekilde yerleştirildiğini
söylemektedir.

Başka bir bölümde ise bomba tabyaları adıyla taş atar havan toplarının kullanımı izah
edilir. Toplara ek olarak tabya ve bastiyon merkezlerine ateş edilmesi için yardımcı
olan bu araçların şehrin iç kısmındaki yapılara atılmaması önerilir.223 Taş atar
havanlar hakkında anlatı oldukça azdır ve bu kısmın azlığının sebebi olarak henüz
yeterince keşfedilmemiş oldukları, yine Hollandalıların “obüs” adını verdikleri
topların da masraflı olduğu için belirtilmemiş olduğu söylenmektedir. Eserde bazı kafa
karıştıran ve Vauban’ın mı yoksa eserin müterciminin mi olduğu belli olmayan
kısımlar vardır. Bunlardan biri de Zeyl-i Hanâdık kısmıdır. “el hâletü hazihi tekrâr
hanâdıkımızın keyfiyet-i sevkine ric‘at idelim” denilen kısımda İpsilanti’nin esere şerh
düşmüş olabileceği sorusuna karşın, Fransızca nüshada da aynı başlık ve aynı şekilde
konu devamlılığı olduğu görülmektedir.

222
“Ağustirya hânedânına tâbi‘ Firburğ kal‘asının mukaddemâ vukû‘ bulan muhâsarasında
cenâhlarında kâin topları muttasıl tabyaların kulakları setr itdiği ecilden bil-külliye ibtalleri husûsı
müyesser olmazdan mukaddem kal‘a giriftar dest-i istîlâ olmışdı.” Vr.56
223
“...kal‘anın toplarına ve mahall-i hıfzına ve müstahfızînin inşâ-yî metrîs idebileceği bastiyonların ve
nîm-kamer tabyasının merkezlerine itmeğe mübâşeret ve buyûtın üzerine atmakdan mücânebet itmek
lâzımdır zîrâ buyûtın üzerine atılsa kal‘a-i mahsûrenin feth ü teshîri müstelzim oldığı ecilden abese
iştigâl olınacağından başka vukû‘ bulan hasârât dahî bilâhire muhâsırîne â’id olacağı bedîdârdır.”
Vr.57

99
3.2.10 Kalenin Yapıları: Seğirdim Yeri, Nîm-Kamer Tabya ve Bastiyon

Müstahkem kaleyi çevreleyen hendeğin ön kısmında bulunan ve yüksek


duvarlarıyla ilk karşılaşılan engel olan yere “Seğirdim Yeri” (Fr. Chemin Couvert)
denir. Seğirdim yeri üzerinde müdafaa için görevli askerler bulunur. Vauban’ın
görüşüne göre seğirdim yerini ele geçirmenin iki yolu vardır. Birincisi doğrudan açık
hücum, ikincisi de mahsurîni tazyik etmektir. İkinci yolu tercih eden Vauban, bunun
için seğirdim yerini menziline almış olan üçüncü mübarizgâhtaki piyadenin
ateşbazlığının ve sekdirme toplarının bu bölgeye ateşle taciz vasıtasıyla buranın
tahliyesini sağlamak gerektiğini önerir. Buna ek olarak kalenin ön yüzüne inşa
edileceke kavalir adlı yapıdan, seğirdim yerinin dibindeki mübârizgâhlara yapılan
atışlar, seğirdim yerinde mevcut olan askerin ayakta durması ve rahat olmasını
engelleyeceği için bariz şekilde düşmanın aleyhine olduğu zamanda düşman bu
bölgeyi nispeten kısa sürede boşaltabilir. Alternatif olarak, bu anda mübârizgâhlardan
çıkan askerler seğirdim yerine taarruz ederek kontrolü sağlayabilecektir.224 Ancak
atışların işe yaramaması ve muhafızların sayıca kalabalık olduğu hallerde açık taarruz
kaçınılmazdır.225 Bu yöntemle seğirdim yerlerine iki ila üç saat kadar saldırı
gerçekleşecek, muhasara eden tarafın zaiyatı da ziyadesiyle fazla olacaktır.

Kavalir226 tabya olarak adlandırılan yapı İpsilanti tarafından “kal‘a hendeği


hâricinde vâki‘ seğirdim yerinin derûnına bâlâdan âteşbâzlık itmeğe mebni fenn-i
mi‘mârî-i harbî ıstılâhâtından lisân-ı fransızda kavâlîr ta‘bîr olınur mevâkıf-ı
mürtefi‘a227 olarak zikredilmektedir. Eserin çeşitli yerlerinde Farsça karşılığı olarak

224
“Muttasılan fecâaten cemm-i ğâfîr ile seğirdim yerine delirâne hamle ve hücûm idüb içinde
buldıkları kâffe-i müstahfızîni ihâta ve ân-ı vâhidde tüme-i şîr-şimşîr eylemeleri melhûz olmağla
mahsûrîn ‘abes yere ve seğirdim yerinin terkinden gayrı caddesi olmıyan bu gûna tehlike-i ‘uzmiyyeye
kendülerini ilkâdan hazer ve itttikâ iylemeleri muktezâ-yî akl-ı selîm idüği âşikârdır…” vr.63a
225
“...lâkin işbu seğirdim yerinin sekdirme topları ve kavâlirler ile darbı nâ-mümkin ve setreleri metîn
ve kal‘a müstahfızlarının ‘adedi kesîr ise muhârebe ve mücâdele ve hecme-i ‘âmme ile fethine ‘azîmet
itmek mecburiyeti derkârdır.” Vr63b.
226
Barutun icadının ardından top platformları da kullanıldıkça geliştirilmekteydi. Vauban’ın
“Cavalier” tabya tasarımını da Osmanlıların Kandiye’de kullandığı bilinen yükseltilmiş top
tabyalarından ilham alarak kullandığı bilinmektedir. Bu tabyanın amacı yükseltili bir top bataryası ile
düşman kalesinin sabit top mevzilerini susturmaktır. Agoston, Osmanlı’da Ateşli Silahlar…, s.108
227
Vr.63b

100
“Küngüre” kullanılan ve kavalir adı verilen bu yapılar esasen ikiye ayrılır. Birincisi
kalenin seğirdim yeri duvarlarından daha yüksek olan ve muhasara yapan kuvvetlere
ateş etmeye yarayan bölümlerdir. Diğeri de muhasara yapan taraf tarafından acele
şekilde oluşturulan ve seğirdim yeri boyuna yakın irtifası olan yüksek siperlerdir.
Kuşatma sırasında bu yüksek siperler, muhasara eden tarafça inşa edilerek ateş
platformu oluşturulur. Toprağın bir noktaya yığılması ile büyük sepetlerin üst üste
konulmasıyla taret benzeri bir yapı ile seğirdim yerinin tahliyesi sağlanmaya çalışılır.
Kavalir tabyada bulunan Grenadier birliklerinin de humbara atışlarıyla bu iş
kolaylaşacaktır.228 Seğirdim yerinin zabtının ardından kalenin önünde bulunan
hendeğin ne şekilde zabt edileceğine ve kale toplarının nasıl susturulacağı konusuna
yoğunlaşacaktır. Seğirdim yerine de mevziler yapılarak toplar yerleştirilmelidir.
Hendekler ya su dolu ya da kuru hendekler olacağından hendeğe geçiş derinliğinin
alçak olduğu bir noktadan sağlanmalıdır. Hendeğin kuru olması durumunda bu
noktaya geçiş, kale dışında kalan bir noktadan, seğirdim yerinin altından geçecek ve
hendeğe doğru gidecek bir dehliz açmak suretiyle sağlanacaktır. Bu yöntemin işe
yaradığını anlatan yazar229 örneklerle bu durumu açıklar.

3.3.1 Nîm-Kamer Tabya (Ravelin) ve Bastiyon


Yarım ay ya da iki kenarlı üçgen gibi duran bu tabyalar, arkasında düşmanın
bulunduğu ve kale kapılarının korunmasının amaçlandığı duvarlardır. Nîm-kamer
tabyalarının öncelikle hedef alınmasını öneren Vauban, nîm-kamer tabyaların alt
tarafının yıkılana kadar top ateşiyle dövülmesinin gerekliliğini vurgular.230 Her iki

228
“...ber minvâl-i muharrer vaz‘ ü tertîb olınan kebîr sepedler çubuk demetleri ve toprak ile
doldırıldıkdan sonra üzerlerini terâşîde ve tesviye itmek ve ba’dehu üslûb-ı mezkûr üzere inşâ olınan
işbu kavâlirlerin zirvesini toprak tobraları ile çevreleyüb sû‘ud iden askeri neferleri mahfûzen ve
mestûren tüfenk endâzlık itmekiçün aralık aralık yine toprak tobralarından iktizâ iden mazgalları
yapmak.” Vr.64a
229
“Bir vakitden berü Françe devleti havze-i hükûmet ve temellüküne idhâl eylediği Lorena (Lorraine)
eyâletinde vâki‘ Monmidi (Montmédy) ve Astenay (Stenay) kal‘alarının muhâsarası esnâsında
muhâsırîn fâide-i ‘azîme müşâhede iderek bu gûna ‘amel itmişdi.”vr.65b
230
“...divârların dibinden otuz parmak kırk parmak iki zirâ‘ hûd nihâyet iki buçuk zirâ‘ mikdârı
yukaruca atmağa müdâvemet ve divârın cânib-i bâlâsına gülle-i vâhide dahî atmakdan mücânebet-birle
topların cümlesine dâimâ bir ağurdan âteş virerek ziyadesiyle kârgir olmak içün kuvvet-i sademelerini
bir mahalle darb ve tahsîs itmekden zuhûl olınmıya”. Vr.69

101
yapıya da seğirdim yerinde toplanmış olan askerlerin taşıma yoluyla getirilen toprak
torbalardan elde edilen yığıntı siperlerden ateş edilmeli, bastiyon ele geçirildiği
takdirde üzerinde bulunan toplar ana kaleye karşı kullanılacak şekilde çevrilmelidir.
Bu yapılara giden yolda bulunan hendeğin de su dolu olması durumunda su yüzeyine
Şuvale (Chevalet ) denilen ayaklar ile yüzen tombazlar ve ma’ber denilen asma
köprüler kurulması gerekmekte, bunlar da taş ve toprakla dolu köprübaşları ile
güçlendirilmelidir. Mezkur köprüler için 50.000 çubuk demeti olması gerektiği
vurgulanmaktadır.231

231
“ …çubuk demetlerinden müterakkib oldığı ecilden silk şiddet darb ve feveranına ancak seddin
kuvvetiyle makâdim olabilür bu gûna mâ‘berin inşâ ve tekmili müddet-i vafîreye muhtâc oldığından
kat‘-ı nazar toprak tobralarını kazıkları ve mevâdd-ı sâireyi ve akındının alub götüreceği çubuk
demetlerini hesâb itmeksizin fakat bir fakat bir ma’beriçün elli bin çubuk demeti iktizâ ider hanâdık-ı
mezkûrenin ‘ubûrına zafer-yâb idecek şâyeste-i i‘tibâr ve istinâd başka tarîk yokdur.”vr.70

102
Kavalîr ve Seğirdim yeri (Milli Kütüphane basma nüshası)

1-Hendek-i hâricde vâki‘ seğirdim yerinin derunına bâlâdan ateşbâzlık itmeğe mebnî kavâlîr ta’bîr olınır
küngüre

2- Hendek-i hâricde vâki‘ seğirdim yeri

3- Kavalirin resm-i müsennemi

4- siper ve demet ve tobra misillü malzeme yığını

5- bâlâdaki kavalirin resm-i musattahı

6- hendek-i hâricde vâki seğirdim yeri

103
3.3.2. Lağım, Barut ve Çukur
Kuşatmada bastiyon ve diğer tabyaların ele geçirilmesinden sonra sıra kaleye
gelecektir. Seğirdim yerlerinin ele geçirilmesi, bastiyon ve tabyaların kontrol altına
alınmasında top ateşinden yardım alınmaktadır. Ancak ana kalenin daha büyük ve
dayanıklı duvarları olmasından sebebiyle top ateşine ilaveten lağım hatları
kullanılmasının gerekliği vurgulanır. Kalenin ele geçirilmesi ya da yıkılması sırasında
da barut ve lağımlardan faydalanılabilir.232

Kale bedeni olan duvarlar sık ve dayanıklı olduğu için bu duvarların


patlatılarak kale hendeğine düşmesiyle açılan gedikler askerlere yürüyüş alanı
açacaktır. Lağımların çeşitleri olduğunu belirten yazar ekseriyetle tek, çift ve üç
hazineli lağımlar kullanılmasını önerir. Bu lağımlar divanhane233 ve ocaktan
oluşmaktadır. Lağım faaliyeti için kullanılacak barutun tarifinin234 ardından bu
lağımlar, çeşitli ayaklara bölünerek duvarın belirli noktalardan sağlanan basınçla
yıkılması için barut ve ölçekleri bilgisi verilir. Burada lağımın kazıldığı ve kale
duvarının altına gelindiği andan itibaren kalenin altında bulunan ve hazine denilen
yerdeki kale duvarının uzunluğu, divanhanenin derinliği hesaplanarak yeterli olacak
libre ölçütünde baruttan daha fazlası, rutubet durumu dikkate alınarak koyulur.
Vauban’a göre genellikle lağımlar bina yüzlerinin ortasında ya da gizli bölmelerine
yakın olunduğu yerlere kurulsa da, kale duvarlarının menâkib inde yani omuz-kol gibi
eklem yerlerinde olsa daha verimli olur. Bunun bir nedeni de iç kalede hendek
bulunması durumunda yığıntıların bu kısma doğru düşmesi olacaktır. Karşı tarafın
lağım faaliyetine girerek mukâbele-i bilmisl tarîkiyle mu’âmele ihtimali de göz önünde
bulundurulmalıdır. Barutla dolu hazinelerin patlatılmasında da ya kamış çubuklar

232
“…tob ile idâre olındığı vakitde murâd olınan mahalde ve tarz-ı matlûbda gedikler açılub lağımın
te‘sîrini ise bu derecelerde tahdîd ve tahsîs mümkin olmaz tob darbıyla açılan gedikler matlûb olan
dereceyi kesb itdikde tebdillerine mecbûriyet derkâr olmaksızın topların ‘ayniyle bâlâsını dahî darb
fâidesi hüveydâdır bu ise lağımlar vesâtatıyla mutasavvın olmadığı bedîdârdır ve ancak ittifâken
olabileceği âşikârdır.”vr.81

İpsilanti’nin Galeri kelimesine karşılık olarak kullandığı Divanhane, Marsigli’nin anlatımına göre
233

Türklerce “Kubur” olarak adlandırılmaktaydı.


234
“…ecved ve i’lâ bârutın karârı üç rub‘ güherçile nısf rub‘ eyü kükürd kunneb çöpünden ya fındık
ağacından yahûd söğütden hâsıl olmuş kezâlik nısf-ı rub‘ kömürden müterakkib olmakdan kömürün
eslahı ziyâde yâbis ve hafif olandır..” vr.82b

104
tutuşturulur ya da humbara atılarak infilak gerçekleştirilir. Aynı gün patlatılmaması
durumunda barutlar da buğday samanı ile örtülerek rutubetten korunabilir. Duvarın
hedminin ardından topçuların seri atışa başlaması gerekliliğini vurgulayan yazar,
piyadelerin de kale harabeleri çevresine konuşlanıp bir süre beklemesi gerektiğini
söyler. Duvarın yıkılmasının ardından gediklerden yapılacak şiddetli bir taarruzdan
sonra bir süre beklenerek top ateşiyle kaleye tacizin sürdürülmesi gerektiğini ve acele
edilmekten kaçınılmasının önemli olduğunu söyler. 235

Kale duvarlarının alaşağı edilmesinin ardından geriye kalan yapı kale gövdesidir.
Gövdenin tek parçadan oluşması nadir bir durumdur. Bir kalenin bir kısmı
sağlamlaştırılmış ise, başka bir kısmı nisbeten daha hafif bırakılmış olacaktır. Her bir
kalenin kendine has bir yapısı olacağından söz eden Vauban, ardından eserine “her
gûna kal‘anın hasr u tazyiki tarîkini kâffe-i dekâîki ile tafsîl ve ıtnâb üzere irâd itmek
murad olınsa rûy-ı ârzda her ne kadar kal‘a var ise ol kadar kavâ‘idin vaz‘ı lâzım
gelür”(vr.109a) sözüyle birlikte birkaç örnek vererek devam eder:

1- evvelki misâl çifte boynuz tabya ile mestûr bir kal‘a yüzinin darben hasr u
tazyîki tarîki beyânındadır
2- ikinci misâl nehr-i ‘azîm kenârında vâki‘ olan bir kal‘anın darben hasr u tazyîki
tarîki beyânındadır
3- üçünci misâl çifte sûr ile muhatt olan husûnın darben hasr u tazyiki tarîki
beyânındadır
4- dördüncü misal âsl-ı sûr-ı zamân-ı sâbıkda mu‘tâdü’l-binâ resimde olub
hâricden dâiren-mâdâr tarz-ı cedîd üzere mebni ebniyye-i hâriciye ile tahsîn
olınmş bulunan kılâ‘ın darben hasr u tazyîki beyânındadır
5- Beşinci misâl vehlzârda vâki‘ kılâ‘ın darben muhâsarası tarîki beyânındadır
6- Altıncı misâl bayır üzerinde vâki‘ olan bir kal‘anın darben hasr u tazyîki tarîfi
beyânındadır

235
“…binâen-alâ zalik tehâlük ve ‘aceleden dâimâ ittikâ idüb ve te’emmül ve mülâhazasız hîç bir işe
şurû‘ itmeyüb muktezâ-i hâle göre hareket ve akvâ vü sâile tevessüle müdâvemet itmek elzemdir zîrâ iki
üç sâ‘at mukaddem ve muvahhar umûr muhasaranın ne takaddümüne ne te’ehhürüne bâis olmadığı
bedîdâr ve ba’zen ka‘ide-i cezm ve ihtiyâta ‘adem-i riâyet-birle fart-ı ‘acele ve şitâb mesleğine sülûk
olındığı sûretde niçe nüfûsın telef ve helâkı lâzım geldiği ma‘lûm ulu-l-ebsârdır.” Vr.86.

105
7- Yedinci misâl cebel zirvesinde ve hemân mümteni‘ü’s-su’ûd kesme ve yalçın
kayalar üzerinde vâki‘ kılâ‘ın darben hasr u tazyîki tarîkiyle beyânındadır
8- sekizinci misal bastiyonlı kuleler ile tahsîn olınmış kılâ‘ın darben muhâsarası
tarîki beyanındadır.

Resim 7 Vr.111. İşbû sahife surı iki kat kal’anın hasr u tazyiki tetimmesi
beyânındadır

1-Bastion denilen burçlar 2-Nîm-kamer(demi-lune)tabyalar 3-sıçan yolları ile


birbirine bağlanan mübarizgahlar 4-kavalir tabyalar

106
3.4 İkinci Bölüm: Muharese
Eserin nisbeten daha kısa olan ve savunma yöntemleri için yazılmış bu
bölümünde, Vauban’ın bir kalenin nasıl başarılı bir şekilde müdafaa edileceğine dair
fikirleri anlatılmış olup, eserin içerisindeki çizimler arasında savunma sistemini
anlatan bir tasvir bulunmamaktadır. Eserin bu bölümü, müdafaa edenlerin muhasara
edenlere nasıl karşı koyacağını anlatırken önceki bölümde ravelin ve bastion gibi
yapıların karşı taraf gözünden anlatılması, eserin bütünlenmiş olduğu fark
ettirmektedir. Çalışmanın bu bölümünde kitabın alt başlıklardan oluşan muharese
kısmı özetlenecektir. Yazar bu kısmı anlatırken kalenin yeterli asker, zahîre ve
cephaneye sahip olduğunu varsayarak açıklamalar yaptığının özellikle altını çizer.236

3.4.1 Birinci madde (Fasl-ı Evvel)


“Kılâ‘ muharesesi” başlığının girişinde yazar, kale muhafızlarının çatışma
esnasında geçip canlarını ortaya koymalarının yeterli olduğunu düşündüğünü, ancak
bunun yeterli olmayacağını, “fenn-i muhafaza”yı bilmenin gerekli olduğunu söyler.

Kale muhafızları ve kale baş zâbiti henüz bir muhasara ihtimali yok iken de
çevrede olup bitenler hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Bu ilmî birikimin aktarılması
kolay olmamakla beraber tecrübe kazanmak da bir hayli zordur. Ayrıca kale
muhafazasında bulunan zâbitler kalenin stratejik noktalarına lağımlar vasıtasıyla
erişilmesi ve bastiyonların ele geçirilmiş olması ya da asker sayısının azalması ve
yaralıların durumunu bahane ederek kaleyi teslim etme yoluna gidebilir. Bu durum
Vauban tarafından “hıyanet” olarak görülmektedir.

Yine muhasara girişimini gören kalelerin çoğunlukla ilk yaptığı işin düşmana
top ateşi açmak olduğunu söyleyen Vauban, bunun yanlış bir yöntem olduğunu
söylemektedir. Ona göre düşman fark edildiğinde ilk önce sessiz kalınmalıdır. Bu
fikrini beslemeye devam eden yazar sessizlik durumunda iki şeyden biri olacağını
söyler. Düşman top menzilini bilemeyeceğinden sirkonvalasyonlarını kaleye daha

236
“...işbû makaleye te’âkub iden fusûl bu keyfiyete dâir olub mahsur olan kal’ayı tob ve asâkir ve
cebehâne ve mühimmat-ı harbiyye ve zahâir-i edviye ve askerin taayyüş ve ist‘imâleti içün ve ‘alel-
ıtlak berâ-yı müdâfa‘a iktizâ iden eşyâ-yı sâire ile berüce kâfi teçhîz olınmak farz ideriz.” H. 614,
vr.142-143

107
uzak bir mesafeden çekerek daha çok askerin bu siperlerde yerleşmesini sağlayacaktır.
Ya da bu siperleri daha yakından açacak, bu sefer de kalenin top menziline girecek ve
emeğini boşa çıkartacaktır. Bu küçük detayın faydasını vurgulayan yazar önerisine
dikkat edilmesi tavsiye eder.

Düşmanın sıçan yolu inşasına başlamasının ardından menzile girmesiyle


birlikte eğer kalabalık bir grup görünüyor ise üzerlerine tüfek ateşi açılmalı, eğer az
bir gruptan ibaret ise hazırda bekleyen süvariler ile bu grup dağıtılmalıdır. Düşmanın
sıçan yolları ile nereye geleceği tahmin edildiği zaman da o kale şivinin dışında
bulunan metrislerin yanına Contre-Garde denilen yapılar inşa edilmelidir.237 Ana
kalenin dış kısmında olan bastion, seğirdim yeri gibi yapıların herhangi birinin
düşmanın eline geçmesi durumunda tereddüt etmeden o kısım tekrar kontrol altına
alınmalıdır. 238
Savunma yapan tarafın genellikle barut ve top sayısında karşı tarafa
göre az olduğu bilindiğinden savunan kısmın barutunu dikkatli ve kolay erişilebilir
yerde tutması gerekmektedir. Düşmanın geleceği yöne doğru dışarıda yeniden
metrisler açılmasına hazırlıklı olmak için ilk bölümde anlatılan aletlere sahip
olunmalıdır. Düşmanın yanaştığı görüldüğünde, ana kalenin de ateş menziline girecek
ve düşman hattının tam karşısında olacak şekilde kontraborş (Contr’-Approche)
denilen dûr-bâş hendekleri açılmalı ve bu hendekler vasıtasıyla düşman piyadesinin
kalenin dış yapısı olan seğirdim yerine piştov menzili kadar yaklaşması dahi
engellenmeye çalışılmalıdır.

.4.2 İkinci Bab: Kontraborş ya da Dûr-bâş hendekleri


Dûr-bâş hendeği olarak isimlendirilen ve kalenin seğirdim yerinin önünde
açılacak bu siperlerin amacı, kalenin muhasarası için sıçan yolları ve mübarizgâhlar
inşa eden düşman amelesini caydırmak ve düşman askerine de ateşle karşılık
vermektir. Düşman hendeklerinden 130 ila 160 zirâ‘ (99-121m) uzaklıkta açılmalıdır.
Bu siperlerin kaybedilme tehlikesine karşı kalenin seğirdim yeri ve nîm-kamer

237
“…Kontrgard ta’bîr olınan mahfazalar şeklinde yere gömülmüş küçük tabyalar inşâsına bezl-i
sa’y-ı bî-hemâl birle..” v. 143
238
“…Bu gûna keyfiyet-i muvahhişe vukû‘ında mahsûrîn kat‘a tereddüt itmeyüb ve her şeyini gözlerine
alub muhâsırîni müstevlî oldıkları mahalden def‘ ve teb‘îd…” v.144a

108
tabyasının top ve tüfek menzili içerisinde inşa edilmesi tavsiye olunur. Bu hendeğe
karşılık vermek için kuşatan tarafın açacağı siper ve mübarizgâhlar da kaleye
yakınlaşmış olacağından düşman ateş altına alınabilecektir. Seğirdim yerinin önünde
yaşanacak bu yer kapma savaşında müdafilerin açık vermemesi ve düşmanın bu alana
yerleşmesini sağlamaması elzem bir konudur. Gerektiği sûrette bu siperlere açıktan
saldırı da ihtimal dahilinde tutulmalıdır.239

3.4.3 Yarma harekâtı: Hurûc ve hücûm


Vauban’a göre kaleden doğru zamanda yapılacak bir hurûc ya da hücumla
düşmanın kaleye yaklaşma çabası sekteye uğratılabilir. Müdafaa eden kuvvvetlerin
otuzar kişilik saflardan oluşan üç saflı bir bölük ve ilaveten bir saf grenadier ile
kuşatmacıların siperlerine hamle yapacaktır. Bu kuvvetlerden grenadier olanlar
haricindekiler piştov ve kılıç taşımalı, yanlarında düşman siperleri ve toplarını
kullanılmaz hale getirmek için çengelli çatallar ve kavî teberler bulundurmalıdır. Bu
bölüğe ek olarak oluşturulan bir başka bölük de yanında 200 kadar amele eklenerek
düşman toplarını zabt etmekle görevlendirilecektir. Bu birlikler topları zabt edemezse
de kale toplarının menziline sokacak, bu da olmazsa topların çivilenerek çalışmaz hale
gelmesini sağlayacaktır. Tüm bunlar gerçekleşirken 300 ila 400 kadar piyade de
düşmanın geri hatlarına doğru aheste aheste ilerleyerek sıçan yolu inşaatının
ilerleyişini kesecektir. Bu baskın uygun ve tertipli şekilde yapıldığı takdirde düşmana
zarar verecek, ilerleyişini yavaşlatacak ve kale için zaman kazandıracaktır. Bu saldırı
da diğer saldırılar gibi muhasırların dûr-bâş hendeği açmaya başladığı gün
yapılmalıdır. Düşman sıçan yollarının arkasında mahsûrîn kuvvetlerinin yapacağı bir
saldırıya karşı siperde bekleyen kuvvetler olması, hurûc harekâtını başarısız kılacaktır.
Bir diğer kaçırılmaması gereken fırsat da hava şartlarıdır. Dönemin teknolojisinde
ateşli silahların özellikle nemli havalarda etkisinin azaldığı bilinmektedir. Savunan

239
“…ammâ muhâsırîn-i mezkûr tabyalardan mâ‘adâ ‘azîm mübârizgâhlar dahî inşâ ve tertîb itdi ise
hassaten ta‘yîn olınan neferât yan tarafdan hamle ider iken ve kal‘anın tob ve tüfengi ol tabyaların
üzerine bêlâ-yî infisâl gülle ve kurşun yağdırırken ön tarafdan vâfir el humbaraları atarak delîrâne
hecme itmekden gayrı çâre yokdur…”vr.144b

109
taraf adına bu durum bir fırsat oluşturabilecek bu zaman kaçırılmamalıdır.240 Kötü
havalar düşmana sahte hurûc girişimi yaparak caydırmak için de kullanılabilir.
Muhasırîn amelesini def‘ ve dehşete düşürmek için özellikle geceleri ve belirli
zamanlarda asker ve özellikle süvari çıkarılması gerekir. Bu süvarilerin düşmanın hat
sistemi gözle görülebilir olmasından başka, ilerlemeleri durumunda karşılık vermek
amacıyla muhasırînin top menziline girmesinin faydası olacaktır.241

Yekpâre kalenin çevresinde bulunan hendeğin önünde kalan yapılar olan seğirdim
yeri, nîm-kamer tabyası gibi yerlerin korunması başlığında ise Vauban diğer bölümlere
kıyasla daha uzun bir açıklamaya yer vermiştir. Bu yapılara saldırmak için tedricen
ilerleyen düşmanın ilk hedefi, müdafilerin bu yapıların önünde imal ettiği dûr-bâş
hendekleri ya da benzeri siperler olacaktır. Bu siperler düşman tarafından kontrollü
şekilde ele geçirilmeye çalışılacaktır. Siperlerin ele geçirilmesi tehlikesine karşı da
altlarına barut ile dolu ocaklar açılması ve tehlike anında patlatılarak düşmanın etkisiz
hale getirilmesi gerekir. Bu siperlerin gerisinde ve seğirdim yerinin önünde kalan
şarampo ve şivler, barutla dolu ocaklar haline getirilirse düşman bu noktaya vardığı an
infilak ettirilebilir. Bu ocaklar ve lağımlar ise çok dikkatli ayarlanmalıdır, aksi takdirde
kalenin seğirdim yeri ya da diğer yapılarına da zarar verebilir. Patlamanın ardından
kaleden şarampoya yapılacak bir saldırı da muhasır kuvvetler için oldukça caydırıcı
olacaktır.

Vauban’ın kuşatmalardan bir ders olarak çıkarıp aktardığı bir diğer durum ise,
dış kale yapılarına yaklaşan düşman birlikleri, üzerine gelen kale askerlerinin sayısının
çokluğu üzerine dehşete düşecektir. Bunun üzerine korku haline giren birlikler, geriye
doğru firara meyledeceklerdir.242 Eğer kale müdafileri cesurca mücadele ederse

240
“… bundan başka muhâlif hava esbâbıyla muhâsırîn esliha-i nâriyyesi isti'mâle kudretyâb
olamıyacağı bedîdâr oldığı hâlde kal‘adan hurûc ve bağteten üzerlerine hücûm itmek kat‘an fevti câiz
olmıyan fırsatdandır.”vr.146b
241
“İşbû hamle cüz’i kârgir olır ise i‘mâl-i muhâsırîni bâdî bir gice tehir ideceğinde iştibâh
yokdur.”vr.147
242
“… kurb-ı kal‘aya resîde olan â‘mâl-i muhâsırîn üzerine hamle iden mahsûrîn her ne kadar kalîl
olsa dahi en ilerüde vâki‘ muhâsırîn askeri karârı firara tebdîl idüb ve kemâl-i havk ve hirâs-birle berâ-
yî müzâheret verâlarında kâin askerin üzerine düşüb niçe def‘a ânın dahî ma‘ân firara yüz tutmasına
bâis ola geldiği cemî‘ muhâsaralarda tecrübe olınmış halâtdandır…”, vr.154a

110
düşmanın tedricen kaleye yaklaşma süresi gittikçe uzayacaktır. Bu durum da kuşatılan
kuvvetin lehine, muhasırînin ise aleyhine olacaktır.

Kalenin her ne kadar korunaklı olduğu ve müdafileri tarafından muharese ilmi


bilindiği varsayılsa da, işler yine de yolunda gitmeyebilir. Muhafızlar kusur işlemese
bile düşmanın kazanacağının malum olduğu, ancak kale muhafızının teslim olmayı
kabul etmeyeceği anlarda düşman tarafından muhasaranın kaldırılması rastlanabilir bir
durumdur. Muhasırînin çok zaiyat vermesi, hasta ve yaralıların çokluğu gibi durumlar
bahsedilen muhasaranın kaldırılmasına sebebiyet vermektedir.243 Peyderpey ilerleyen
düşmanın karşısına çıkacak ilk şey, seğirdim yeri önündeki metrislerin ilerisinde
bulunan kale şivi ve şaramposudur. Bu esnada ateşten korunmaya çalışacak düşman,
seğirdim yerine musallat olmadan önce burada karargâh benzeri bir toplanma alanı
oluşturma yoluna gidecektir. Şaramponun üst kısmına geçen muhasaracıların
ateşinden korunmak ve arada duracak askerlerin de mevzilenmesi için kuçe bendler ve
setreli şarampolar yapılmalıdır. Bu direniş iki gün kadar düşmanı seğirdim yerine
ulaşmaktan alıkoyabilecektir. Düşmanın bu hatları geçmesi ve ilerleyerek seğirdim
yerini dövmek için toplar getirmesinin mümkün olduğu anlaşıldığı anda seğirdim yeri
tamamen tahliye edilmemelidir. Düşmanın top mevzilerinin inşasına mümkün olduğu
derecede ateşle karşılık verilmeli, artık savunulacak bir hal kalmadığına karar verilirse
bu hatlar altında açılmış barut ocakları da en son takdirde havaya uçurulmalıdır.

3.4.4 Nîm-kamer (Demi-Lune) Tabya ve Bastiyonların savunulması

Kuşatmayı gerçekleştiren kuvvetlerin seğirdim yerini atlamasının ardından


karşılarına kuru ya da su dolu hendekler çıkacaktır. Bu hendeklerin ardında
konuşlandırılan, saldıracağı tabyalar Nîm-kamer ve Bastiyon olarak tabir edilen
tabyaların savunulmasında bu yapılara doğru giden yola kurulan eğimli siperler ve

243
“… nice def‘a vâki‘ oldığı gibi maktûllerin kesreti ve hasta ve mecrûhların vefreti havânın muhâlefeti
ve zahâir ve cebehâne ve otakların fikdânı imdâd askerinin hücûmı vesvesesi ve dahî niçe mülâhazât-ı
sâire â‘dâyı bir kâ‘ide hasr u tazyîkine ibtidâr itdiği ve merdâne müdâfa‘a olındığından feth ü
teshîrlerine zaferyab olamıyacağı kal‘anın muhasarasından firâğ olmağa mecbûr idebilür..”vr.154b

111
kaponiyer244vasıtasıyla ilerleyen düşman engellenmeye çalışılacaktır. Bu tabyalar ne
kadar çaba ile savunulsa da metin ve muhkem iç metrisleri yok ise muhâsırîn için kolay
hedef olmaya açıktır.245 Nîm-kamer tabya, top ve lağım patlamaları ile tahrip olsa bile
kaleyi çevreleyen büyük hendeğe giden yol boyunca açılacak küçük şarampolar
vasıtasıyla düşman ilerleyişini yavaşlatmak için uğraşılmalıdır. Bu tabya ne kadar
zarar görse de boğaz kısmındaki kamercik tabya olarak adlandırılan kısım elde
tutuldukça kaleye doğru ilerleyen düşmanın çekincelerine sebep olacaktır. Bu tabyada
da durum fenalaştıkça, geride açılan şarampolara doğru dönülmek suretiyle tahliye
edilecektir. Düşmanın bu tabyadan sonraki hedefi bastionlar olacaktır. Artık
ilerlemekte olan düşman, bastiyonları tahrip etmek, mevzilenmek ve toplarını
konuşlandırmak için siper inşasına başlayacak, bu siperler de kale muhafızlarınca
mümkün olduğunca tahrip edilecektir. Kaleye yaklaşan düşmanın seğirdim yerinin iç
kısmında bir noktada karargâh kurması olası bir durumdur. Ve bu karargâha
muhafızların lağım yoluyla ulaşması mümkünse bu çok faydalı olacaktır.

Tabyaların düşman eline geçmesinin ardından düşman zât-ı kal‘a ya


yönelecektir. Bunu da mümkün olduğu kadar geciktirmek ve tabyaların geri alınması
için saldırı düzenlenmesi gündeme gelebilir. Düşmanın ana kale duvarlarına esas
tahribatı muhtemelen hendeğin kaleye bakan kenarında yerleştirilen toplar vasıtasıyla
olacaktır. Bastionların muhafazası da çift sur örmek ve çevresine diğer tabyalarda
olduğu gibi şarampolar açmak sûretiyle en iyi şekline ulaşacaktır.246 Bastionu korumak
için ön kısmına bir küçük bastion daha inşa edilmişse, büyük olan ana kaleymişçesine
savunulabilir. Düşmanın da ana bastiona giden yolda önce küçük olana yönelmesi ve
küçüğün de korunmasının daha kolay olması muhafız kuvvetlerin elini
güçlendirecektir. Müstahfızların çeşitli savunma hatlarına yerleşmesi esnasında
düşman ya ileriye yürüyecek, ya da ele geçirdiği metrislerde tutunmaya çalışacaktır.

244
Fr. Caponier. Çatısız olan ve aralıklar arasından ateş edilmesini sağlayan, yapıların sağ ve sol
yanında bulunarak ateş sağlamaya yarayan savunma yapısıdır.
245
“…nîm-kamer tabyanın hendeki dibine metîn ve muhkem şarampoylar rekz ve tarafeynden hendek-i
kebîr ile ittisal bulındığı mahallerde kaponiyer ta‘bîr olınur alçak metrisler inşâ olınsa takviyât-ı
muhafazaya hayli medâr olur…” vr.150b.
246
“... metîn ve müstahkem iç metris ile tahsîngerde ve bastiyonun asıl metrisinden iç metrisi kenarına
varınca biribirine müte‘âkib vâfir şarampoyı sıraları ile istihkâm-yâfte değil ise hıfz u hırâseti emrinde
her ne kadar tecvîz-i kusûr olınmazsa dahî kal‘anın hemân o sâ‘at dûçâr olması mukarrerdir.” Vr. 154a.

112
Düşman ateşe açık olacağından göreceği zarar, müdafilere göre daha fazla olacaktır.
Muhasır kuvvetler bu tabyaları çevre duvarlarından darp etmeye kadir olsalar da,
tamamen yıkmaya muktedir olamayacakları için mezkûr yapılar sürekli ateş etmeye
imkan verecektir. Bu yapılarda konuşlandırılmış toplar da düşman toplarına kıyasla
daha güvenli halde olacak ve muhasırîne zarar vermeye devam edecektir. Yazara göre
tüm bu yazdıkları kuvvet ve şecaatten daha çok hüsn-i tedbir ile gerçekleştirilmesi
mümkün hallerdir. Düşman, kalenin toplarını imha etmiş ve kale çevresindeki kurulu
karargâhları yıkmışsa da elde kalan tabyaların yıkılmış kısımları onarılmış ise bir süre
daha var gücüyle muhafızlığa devam edilmesi gerekir. Tabyaların ele geçirilmesinden
sonra da kale duvarı önündeki küçük metrislerde son ana kadar savunma
gerçekleştirilecektir.

Kalenin teslimi konusuna en son kısımda değinen Vauban’a göre,


düşmanın bastionların yan duvarlarını tamamen imha etmesi, zahîre, cephane ve asker
sayısında azalma, dışarıdan kaleye destek gelmeyeceğinin anlaşılması gibi durumlar
teslim olmanın gerekli sebeplerinden sayılmaktadır. Kaledeki tahribat ve oluşan yıkım
da müdafilerin ne denli direndiğinin nişânesi olarak görünecek ve bu müdafaanın
izlerini taşıyacaktır.247

3.4.5 Hatime ya da Son Kısım


Kitabın son kısmı olan hâtimede eserin ne amaçla nasıl, ne zaman ve kimin
tarafından tercüme edildiği sorularına cevaplar bulmak mümkündür. Sultan III.
Selim’in isteği üzerine sınırların muhafazası, kalelerin güçlendirilmesi için meşhur
Vauban adlı baş mimarın Muhâsara ve Muhârese-i Kılâ‘ u Husûn-ı Müşeyyede konulu
Fransızca yazdığı eserinin, eski Boğdan Voyvodası Aleksander İpsilanti’nin oğlu
Kostantin İpsilanti kulları tarafından tercüme edilmiş olduğu bilgisine ulaşılmaktadır.

247
…ba’dehu muhâfız-ı kal‘a tekrar metrîslenmeğe gayrı mahal kalmamağla terk ve tahliye itmeğe
mecbûr oldığı iç metrîsi dahî tahrîb ve efnâ idüb kendüsi ve ma’îyyetinde harb ü kıtâl iden tavâîf-i
askeriyye kemâl-i şân ve iştihâr ve nîknâmî ve i‘tibâr kesb iderek ‘akd-i şurût istîmâna rızâ virebilür
zirâ terk ve teslîm eylediği kal‘a karîn-i harâb ve yebâb olmağla asâr-ı münhedimei lisânü’l-hal ile
şecâ‘at ve gayretini yâd ve tezkâr ider. Vr. 154b.

113
Mezkûr kitabın aslına bilâ-muhâlefeten yani içeriğine dokunulmaksızın çevrilerek
basıldığı ve üslubunun da Sultan tarafından istenildiği biçime getirilerek, Hicrî 1206
yılının Recep ayında (Şubat-Mart 1792) çevirisinin tamamlandığı öğrenilmektedir.
Eserin girişinde belirtilen 1205(1790-1791) yılında tercümenin başlamış olduğu
bilgisinden yola çıkarak çevirinin 1.5-2 sene kadar sürmüş olduğu anlaşılmaktadır.248

3.5 Fenn-i Lağım

İpsilanti’nin Vauban’dan çevirdiği bir diğer eser de Fenn-i Lağım’dır.


Fransızca ismi Traite des Mines olan bu eser, Fenn-i Lağım ismiyle çevrilmiştir.
Yazma nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan ve bir hayli basma
nüshası bulunan bu eser hakkında BNF kayıtlarında verilen bir bilgiye göre, bu eser
Vauban’ın Traité des Mines isimli eserinin kısaltılmış halidir.249 İpsilati’nin tercümesi,
BNF kayıtlarında bulunan 1794 tarihli Traité des Mines ile mukayese edildiğinde,
İpsilanti’nin bazı kısımları atlayarak özetlenmiş bir tercüme yapmış olduğu
anlaşılmaktadır.250 Tercümeye bakıldığı zaman Farsça ve Arapça sözcüklerden
oluşturulmuş 36 adet konu başlığı bulunmaktadır.

Eserin ilk kısmında; bir istihkâmın kuşatılması ve savunulması sırasında


tabanca ve tüfek ateşine ilâve olarak yapıların hızlı bir şekilde yıkılması konusunda
barut ve lağımın kullanıldığı bilgisi verilmektedir. Bu konuda pek çok harp hilesi
bulunmakta ve bu ilim çeşitlenmektedir. Verilen bilgiler arasında Vauban’ın önceki
eserinde kısaca bahsettiği üzere savunma için de karşı lağımın düşmanı defetmek
amacıyla kullanılabileceği paylaşılır. Sultan III. Selim’e övgülerin ardından
Konstantin İpsilanti’nin kale ve istihkamları muhasara ve muharese tekniklerini içeren
bu ilmî çalışmayı Sultan’ın isteğı üzerine tercüme ettiği bildirilir. Vauban’a ait ve

248
Vr. 154b-155a.
249
BNF kütüphanesinde bulunan ve 1794 tarihli bir basma nüsha olan Fenn-i Lağım nüshasına editör
notu olarak bu bilgi verilmektedir. http://ark.bnf.fr/ark:/12148/cb31547791z (erişim tarihi 10.01.2022)
250
https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k96101761 (erişim tarihi 10.01.2022)

114
lağımlara dair olan bu risale 1206 Ramazan (Nisan-Mayıs 1792) tarihinde çevrilmeye
başlanmıştır. Çeviri, 1207 Muharreminin son günlerinde (Eylül 1792) tamamlanmıştır.
Risalenin, lağımcılık alanında nadir ve fenn-i tahsîn (tahkimat ve müstahkem
mevkinin korunması bilgisi) ilmi açısından faydalı bir eser olduğu, müellif Vauban’ın
lağım konusuna kafa yormuş bir isim olması hasebiyle tercümenin faydalı olduğu
söylendikten sonra lağımla ilgili ilk başlığa kadar bazı bilgiler paylaşılmaktadır. Bu
kısımda yazarın lağımcılık faaliyetlerinden bahsetmemektedir. Bunun yerine, kale ve
istihkamların devlet ilişkilerinde ne gibi öneme sahip olduğuna dair bir girizgâh ile
başlamaktadır.

Düşman kaleleri ve memleketinin fethi mümkün olduğu vakitte bile işgalci


kuvvetlerin ilerledikleri bölgede adeta bir dehşet ve bozgun havası yaratılması gerekir.
Aksi takdirde düşman uzak noktalarda savunma hatları kurmaya ve direnmeye
çalışacaktır. Fransa'nın Viçi (Fr. Vichy) muhiti, Almanya ve İspanya'nın yanında,
sınırlarla çevrili birçok bölgede tahkim edilmemiş şehirler ve beldeler nadir olacaktır.
Böyle yerlerde ibret olması açısından ilerleme esnasında bahsedilen dehşet
psikolojisinin yaratılması gerekir. Bu gibi mütehaffize(korunmuş) arazilerin uzun
yıldan beri harbe rağmen külliyen kontrol altına alınamadığı bilinen bir durumdur.
Yukarıda adı geçen konumların da iki yüz senedir savaş alanı ve iki yüzden fazla kale
kuşatması görmesine rağmen kimsenin tümüyle ele geçiremediği mahaller olduğu
Vauban tarafından söylenmektedir. Vauban izahatlarıyla Fransa'nın ve komşularının
yüzyıllar süren yıpratıcı sınır boyu çarpışmalarının çözümsüz kalmasına ve
müstahkem mevkilerin önemine vurgu yapmaktadır.

İstihkam düşmanın ileriye hareket etmesini engellemek, harbin uzamasını


sağlamak içindir. Kalelerle sarılmış sınır boyları dağılan askerlerin sığınması ve tekrar
tertibat sağlaması için de kullanılmaya müsaittir. Komşu devletler de sınır boyları ve
toprakları iyi korunan devletlere hoşça bakar, müttefikleri de çabuk dağılmayacak
olduğu için iyi savunulan bir devlete yardım etmekte istekli davranacaktır. Müellife
göre verilen örnekler devletler arasında çok kez yaşanmış olaylardır. Bu gibi olaylar
dışında fethedilen topraklarda yapılan muharebelerin kazanılmasına rağmen Kişver-
küşâ (fetheden) ve kuvvetlerinin ilerleyemeyerek bu topraklarda savunma yaptığı,

115
hatta çekilmek zorunda kaldığı da görülmüştür.251 Yazarın fikrine göre tarihte
meydana gelen savaşlara bakıldığında mezkûr bölgeler yoğun şekilde muhafaza
edilmekte olduğundan, bu bölgede hakimiyet kurmak, Asya bölgesini kontrol
etmekten daha zor olduğu anlaşılacaktır. Burada Vauban’ın istihkam faaliyetlerinin
önemini vurgulamak için böyle bir mübalağa yapmış olduğu görülmektedir. 252

251
“…bu makûle hadiseler akibinde bazı ber-mukteza-yı gerdûş rüzgâr-ı zorkâr ve bâ ibtigâ-yî şîve-i
me'lûfe cerh-i nâ-ber karar şâhid-i zîbinde hirâm-ı ikbâl sûretnümâ-yî idbâr olmağla fâtih-i memâlik
olan zevât vâyedâr-ı haremân olub bi'z-zarure şurût-ı hüsrân-ı mâl üzere akd-ı müsâlehaya ve niçe
eyâlât-ı ma'mûre taharrî ve bunca dimâ sefki ve emvâl-i hazâin bezli ile dâhil-i kabza zabt ve temlîki
itdüği kişver ü dîyâ'ın (kaybetmek) ve kılâ' ve bikâ'ın kesrîni belki cümlesini redde mecbûr olmak sûr
pür‘akîr bedîdâr olmuşdur.” Vauban, Fenn-i Lağım, çev. Konstantin İpsilanti, TSMA. H.616, vr.3B.
252
"…işbu madde-i- mebhûse inhâyı ziyâde tedkik içün kurûn-ı mâzîyeye i'ade-i nazar-birle bunca
hurûb-ı muhtelifenin tevârîhini zabt ve terkime şurû' olınsa sâhire-i gabrâda sûretnümâ zuhûr olan
envâ'ı vekâyî tenebbû ve istikrâ olınsa cümle memâlik-i asyanın zabt ve teshîri mezkur arâzî-i
mütehaffizeden fakat bir kıt‘anın zabt ve teshîrinden eshel-i vech üzere ekall-i müddetde müyesser oldığı
câlî ve âyân olur halbuki marüzzikr arazi-i mütehaffizenin cümlesi ma'â asyanın aşr-î mîşârına mu'âdil
olamaz.” Vauban, a.g.e., vr. 3B.

116
3.5.1. Lağımlara dâir risâle-i ‘ilmiyyenin yâhûd mukaddemâ
a‘mâl olınan ‘izâm â‘mâl-i lağımiyyeyi muhteviyyeyi mecmû‘a-
i behîyyenin âğâz-ı tercümesidir

Bu bölüm eserin girişindeki ilk başlıktır. Bu bölümde genel bilgiler verilmiştir.


Lağımcılık faaliyetlerinin nasıl teşekkül ettiği ve Vauban’ın görevde olduğu yıllarda
gerçekleşen kuşatmalarda lağımcıların yararlılık gösterdiği münferit olaylar
Vauban’ın ağzından anlatılmıştır. Esere bakıldığı zaman başlıkların ve konu içeriğinin
genelden özele doğru ilerlediği fark edilmektedir. Bu bölümde lağım fenninin
tarihçesine bakılması gerektiğini söyleyen Vauban, Lağımcılık ilminin kale
kuşatmalarında faydasının açık olduğunu ve bundan şüphe duyulmadığını belirtir. Yer
altında açılacak divanhane denilen mahzenler ve barut mikdarı, divanhane denilen ve
dikkatle yapılması gereken bu yapıların şekil ve çizimlerinin eserde belirtilmiş olduğu
söylenir. Çeşitli cins toprakların farklı patlama etkileri olduğu için eserin son kısmına
barut cetveli eklediğini söyleyen yazar, yine de bunun yeterli olmadığı ve lağım
faaliyetiyle ilgilenen kişilerin bu işin tarihini öğrenmesi gerektiğini savunmaktadır.253

Yazar, ardından lağımcılığın tarihçesine değinmektedir. Fransa günümüzde


barutu üreten kişilere muhtaç durumdadır ve ülkenin muhafaza ve muhasaralar için
baruta ihtiyacı vardır. Lağımcılık sınıfı, müstakil bir askerî sınıf haline getirilmeden
önce de mevcuttu. Ancak Fransa’nın öncülüğünde ve Kral XIV. Louis’nin
teşvikleriyle lağımcı sınıfı, 1679 yılında bağımsız askerî teşkilat haline getirilmiş, bu
görevin başına da Goulon254 getirilmiştir. Bölükleri otuzar kişiden oluşan bu birliklerin
başına kaimmakam rütbesine denk olan liyutenan (lieutenant) getirilecektir. 1672’de
yapılan Hollanda Seferi’nde, önemi anlaşılan bu sınıfa özel olarak Paris’ten aletlerin

253
“… lakin bu dekâikin tefâsîline şurû‘ itmezden mukaddem lağımcı zâbitanının icmâl-i tarîhini ketb
ü tersîm itmek münâsib zann olındı.” Vr.5a-5b
254
“… ser mî’marân-ı harbiyyeden Gulon nâm kimesne kuyûdân nasb olındı.” vr.5b. Tam ismi Charles
Goulon olan ve Nantes Fermanı ile Fransa’yı terk etmek zorunda kalan bu kişinin, Vauban’ın yetiştirdiği
bir meslektaşı olmakla birlikte, ilk görevini Venedik adına Girit’te Kandiye kuşatmasında yaptıktan
sonra 1669’da Türklerin adayı ele geçirmesinden sonra Vauban’ın emrine girdiği ve Girit’te
gördüklerini Vauban ile paylaştığı bilinmektedir. Bkz. F. J. Hebbert, “The Memoirs of Monsieur
Goulon”, Journal of the Society for Army Historical Research 69, no. 279,1991 s. 161–65.

117
özel olarak getirilmeye başlandığını belirten yazar, yine faydası zâhir olan bu sınıfa
verilen maaş ve yiyecek istihkakının Louis devrinde artırıldığını söylemektedir.
Hollanda ile yapılan savaşta Maastricht kuşatmasında Fransız lağımcı birliklerinin
kalenin bir kapısını lağım yardımıyla havaya uçurup çok sayıda düşmanın teslim
olmasını sağlamaları da bu birliğin başarılarından biridir.

Bu savaşta Fransız lağımcı birliklerinin Limburg, Cambrai ve Valenciennes


kuşatmalarında kalenin fethine faydalı olması, Fransa tarafından kontrol altına
alınmasından sonra muhasara altına giren ve karşı lağımcılık faaliyetiyle düşmanın
püskürtüldüğü Maastricht’teki başarıları bu sınıfın liyakatini kanıtladığı önemli
olaylardır. 255

1672-1678 seferinin için dönüm noktası olmasının ardından lağımcı ocağı


faaliyetlerine devam etmiştir. Vauban’ın üstüne basarak vurguladığı bir diğer
başarıları da dönemin en iyi tahkim edilmiş ve korunaklı kalelerinden biri olan
Lüksemburg kalesindeki katkılarıdır. 1684 yılında Habsburgların Türkler ile savaş
halinde olduğu bir zamanda yapılan bu kuşatma Fransızların başarısıyla
sonuçlanmıştır. Burada oluşturulan lağımın otuzdört ocaktan oluştuğu ve infilak
ettirilmesiyle oluşan yüksekliğin ikiyüzyirmibeş zirâ‘256 uzunluğunda bir yapıyı
yıkacak kuvvetle olduğu belirtilmiştir. Bu yıkıcı saldırının ardından kalenin teslim
olması da lağımcı gürûhunun başarıları arasında kabul edilmiştir. Savaş boyunca
devam eden Denain, Tournai gibi kalelerin fethi ve bu fetihlerin bazılarına doğrudan
müşahade eden XIV. Louis’nin lağımcıların faaliyetlerinden etkilenmesi de bu ocağın
geleceği açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur.257 Aynı bölgede fakat bir

255
“…bir müddetden sonra salifü’z-zikr Mastrik kal‘ası â‘dâ tarafından mahsur oldıkda
muhasarasından â’dânın dest-keş-i ferâğ olmalarının müstelzim yine bu cemâ‘atdir ki Dufon dimekle
ma‘rûf bastiyonda iki lağım eseri bedîdâr olub vesâtat-ı tesirleri ile düşman ol bastiyona müstevli
oldıkdan sonra üzerine vaz‘ ü inşâ itdiği toplar ve karargâhlar hevâya perân olmuşidi ve eğerçi ibtidâ
atılan lağım âd’âyı terk-i mekân itmeğe mecbur itmişti…”, “… ve ba’zı küçük lağımlar kuvveti ve envâ’ı
sanâyi‘ tediyye vesâtatı ile düşman lağımcılarının ekserî dehliz-i ‘ademe isâl olınmağla ahirkâr
muhâsırîn muhasaradan ferâgati ihtiyâr ve terk dâiyye-i feth-i hisâr itmeğe muztar oldılar.” Vr. 6 b.

Zirâ‘ ölçüsü İpsilanti’ye göre 76.2 cm civarı olarak kabul edildiğinde patlamanın yüksekliği 17.1
256

metre civarındadır.
257
“…işbû ‘azîmü’l- ye’s ve’l-eser lağımdan sonra zât-ı kal‘anın uc canibinden şol vechle nakba ibtidâr
olındığsa mahsûrîn istîmâna mecbûr olmuşdur.” Vr. 6b.

118
sonraki harpte 1691 yılında Mons ve 1692’de Namur kalelerinde lağımcıların
başarıları yazarın dikkat çektiği hususlar arasında yer almaktadır.

Sebastien Vauban’ın Lağım üzerine olan bu risalesinde, lağımcı ocağının nasıl


teşekkül ettiği anlatıldıktan sonra lağımlarda kullanılması gereken alet ve edevat,
ocaklar, divanhaneler anlatılmaktadır. Bastiyon, nîm-kamer tabya gibi yapıların ne
şekilde havaya uçurulacağı ve bu yapıların havaya uçurulması için gerekli barut hakkı
açıklanmaktadır. Taarruz eden lağımcıların müdafilerin lağımcılarına nasıl
mukavemet edeceğine dair yöntemler verilir. Lağım hattında bulunan kazmacı ve
lağımcıların havalandırması için açılacak delikler anlatıldıktan sonra Vauban, emsal
teşkil etmesi açısından Tournai, Maastricht ve Lüksemburg istihkamlarının
bastiyonlarının lağımcılar tarafından nasıl yıkıldığı bilgisini vermektedir. Bu açıdan
ilk bölümde söylediği gibi lağımcılık faaliyetlerinin tarihçesinin bilinmesi önemlidir.
Eserin bu teknik kısımları tezin konusundan uzaklaşılmaması ve Vauban’ın Darben
ve Def’an Muhasara ve Muharese-i Husun isimli eserinin izah edildiği bölümdeki
lağım-istihkam bahsine benzer olduğu için detaylandırılmamıştır. Fenn-i Lağım isimli
eserde mütercim Konstantin İpsilanti’nin iki kez esere şerh düşmüş olduğu
görülmektedir. Bunlardan birinde mütercim, esere ilâve olarak verilen resimlerin
yanında libre adı verilen Fransız ölçü biriminin karşılığı vukıyye cinsi ölçü biriminin
karşılaştırılması için tablo eklemiş olduğu bilgisini vermektedir. Diğer şerhinde de
eserin son 11 varağını oluşturan tabloda bu ölçü birimleri tanıtılmıştır.258

258
TSMA. H.614, vr.13A-13B.

119
SONUÇ

Tarih boyunca savunma ve saldırı amacıyla savaş meydanlarında çok çeşitli


yöntemler denenmiştir. Beklenmedik saldırılara karşı korunma sağlamak insanın
mecburi ihtiyaçlarından birisidir. Kale, istihkam ve tahkimatın amacı, içeridekileri
korumaktır. Özellikle Askerî Devrim kuramının öne sürdüğü biçimde 1500’lü yıllarda
itibaren piyade askerinin önem kazanması, barutun yaygınlaşması ve büyük ve uzun
kalelerin toplarla yıkılabileceği anlaşıldığı için istihkam teknik ve taktikleri karmaşık
hale gelmiştir.

Nizam-ı Cedid süreciyle birlikte yapılan askeri reformlar arasında kaleler için
de yeniden yapılandırma süreci başlamıştır. Özellikle Rusya ile yapılan savaşlarda
serhat boyu kalelerinin önemi artmıştır. III. Selim dönemi askeri harekatlar açısından
savunmada kalmanın tercih edildiği bir dönem olmuştur. Birliklerin organizasyonu
doktrinel bir biçime sokulmak istenmiştir. Selim’in çağın ordusu olan Fransa’nın
benzeri bir savunma planı yapmak istemesi olasıdır. Bu dönemde yabancı devletlerden
uzman talep edilmiştir Henüz telif eser ortaya koyacak okullaşma mevcut
olmadığından çeviri faaliyetleriyle bu boşluk doldurulmaya çalışılmıştır. Vauban’dan
yapılan çeviriler de bunlardan biridir. Bu amaçla bürokrasiden yardım istenmiş,
voyvodalıklarıyla meşhur bir aileden, divan tercümanı Konstantin İpsilanti çeviriyle
görevlendirilmiştir.

Çalışmanın ilk bölümünde bahsedilen, Fransa ve Avrupa tarihi açısından


giriştiği muhasaralar ve inşasına katkı sağladığı kaleler ile bugün dahi Fransa’nın dört
bir yanında izler bırakmış Sebastien Vauban’ın hayatı oldukça ilginçtir. Fransa’nın
XIV. Louis dönemindeki agresif siyasetinin bir çıktısı olarak çok sayıda savaşa girdiği
bu dönemde cesareti ve çalışkanlığı ile öne çıkan Vauban, istihkam birliklerinin
kurumsallaşmasına büyük katkı sağlamıştır.

Vauban’ın paralel sisteminin amacı, ateşi belirli bir noktada yoğunlaştırmaktır.


Güvenli savunma hatlarından açısal bir şekilde ilerleyerek askerî güçleri tek ve sabit
bir noktaya – gedik noktasına- konsantre etmekten ibaretti. Kalenin kontrvalasyon
denilen çevirme ile dış dünyadan koparılması sonrası, duvarlarının zayıf olduğu farz

120
edilen bir nokta seçilir ve bu noktaya sıçan yolu siperleriyle ilerlenerek her iki tarafın
da en az zaiyat vereceği bir kuşatma yaşanması beklenirdi.259 Osmanlı-Rus harplerinde
de kale kuşatmaları uzun sürmekte ve ağır kayıplara sebebiyet vermekteydi. Osmanlı
ordusunun kale müdafaaları ve gerektiğinde yapılacak huruç harekatları için el kitabı
olarak kullanılabilecek bir eser olduğu görülmektedir. Vauban’ın kale ve istihkama
dair hiç bilmeyen birine öğretecek şekilde detaylı anlatım yaptığı anlaşılmaktadır.
Fransız Mareşalin çalışması tercümeyle birlikte Osmanlı askerlerinin de
faydalanabileceği bir hale gelmiştir. Özellikle 1792’den 93 harbine kadar giden süreçte
Osmanlı ordusunun meydan muharebelerine girmektense mevcut bütün coğrafi
engelleri kullanarak tahkimat yapma yoluna gittiği görülür. Mevcut sınırların
korunması için diplomatik çabalara ek olarak savunma savaşlarının verilmeye
başlandığı bir dönemde yapılan çeviriler önemli gözükmektedir.

İpsilanti’nin derin Farsça bilgisini gösterircesine dili ağır bir tercüme yaptığı
görülmektedir. Basma nüshalarının rağbet görmediği göz önüne alınarak,
Mühendishanede okutulmasının dışında bu eserlerin okunup okunmadığı, okundu ise
de ne kadar anlaşılabilir olduğu bilinmemektedir. Ahmed Muhtar Paşa’nın
çevirilerden bahsetmesi ve hatta Akkâ müdafaasında bu çeviriden faydalanıldığı
bilgisi çok önemlidir. Eser tümüyle okunduğunda, İpsilanti’nin ağır diline rağmen
eserlerin dikkatle okunduğunda anlaşılır bir dili olduğu görülmektedir. Bu durum
Divan-ı Hümayun tercümanının iyi iş çıkardığını gösterse de, tercümeler Başhoca
İshak Efendi’nin eleştirisini almaktan kaçamamıştır.

Son bölümde Mütercim İpsilanti’nin dönemin üslubunu kullanarak, padişahın


okuma alışkanlığına uygun bir şekilde yaptığı düşünülen tercümeler ana hatlarıyla
açıklanılmaya çalışıldı. Şimdi çeşitli kütüphanelerde yazma ve basma nüshalar olarak
bulunan bu eserin okunması ve okutulması arzulanmıştır Sultanın teveccühünü
kazanan bu çalışma aynı zamanda Osmanlı askerlik literatürü açısından da öneme
hâizdir. Vauban’ın ölümünden sonra, aktardığı bilgilerin rakip devletlerin eline
geçmemesi için saklanmıştır. Bu nüshalar 1737’den itibaren Hollanda’da gizlice
basılmıştır. Osmanlıca çeviriye kaynak teşkil eden nüshalar da La Haye baskılarıdır.

259
Ian Clarence Hope, A Scientific Way of War: Antebellum Military Science, West Point, And
The Origin of American Military Thought, Doktora Tezi, Queen’s University, Ontario 2011 s.182-190

121
Ancak Vauban’ın Fransızca el yazmalarının tenkitli neşrinin de 1793 gibi ileri bir
tarihte Napoleon döneminde basılmış olması da incelenmiş eserlerin sahihliğini
tartışmalı hale getirmektedir. Çeşitli yazma ve basma nüshaları karşılaştırılarak
çevirinin içeriğine bakıldığı zaman İpsilanti’nin esere az sayıda açıklama yapmak
dışında müdahil olmadığı anlaşılmaktadır. III. Selim döneminde artış gösteren çeviri
faaliyetlerinin bir ürünü olan Vauban çevirileri, Osmanlıların teknik ve askerî bilgiyi
edinme yollarından birini ortaya koymaktadır. Eserin telif değil tercüme olması,
yazarın bakış açısına sadık kalınarak toptan ve kısmen aktarım yapıldığını
göstermektedir. Askerî teknoloji açısından bakıldığında, III. Ahmed döneminde
kaleme alınan ve bir telif eser olan Ümmü’l- Gaza gibi eserlerin varlığı görülse de
ilerleyen süreçte telif eserlerin yerini tercüme eserler almıştır. Başlangıç aşamasında
olan modernleşme faaliyetleri açısından önemli olan bu çeviri faaliyeti, ardından gelen
II. Mahmud döneminde de pek çok sayıda telif ve tercüme eserin kaleme alınacağı
yolun ilk örneklerinden birisidir. Bu dönemde, özellikle Napolyon Fransası’ndan
getirilen risalelerin çevrildiği, telif eserlerin ise bulunmadığı göze çarpmaktadır. III.
Selim’in cülûsu bir Rus harbinin ortasında gerçekleşmiş, tahttan indirilmesi de yine
bir Rus harbi sırasında olmuştu. Muhasara yöntemleri ve kalelerin XIX.yüzyılın ikinci
yarısına dek Vauban’ın anlattığı şekilde yapılıyor olması nedeniyle çevirinin Osmanlı
ordusunun çeviriden bir süre istifade etmiş olduğunu gösterir. Kale teknolojisinde
devam eden süreçte büyük oranda değişiklik olmamıştı. Bu açıdan bakıldığında bu
çeviri arkaik bir çeviri değildir. Tercümenin yapıldığı dönemde Vauban’ın savunma
ve saldırı prensipleri teorik açıdan aşılmış değildi. Ferik Ahmed Muhtar Paşa da
Abdülaziz dönemine dek güncel kaldığını söylemektedir. Fransızca literatürün Vauban
ve Osmanlılar hakkında ne söylediği bilinmemektedir. Özellikle Michele Virol260’un
neşrettiği Vauban’ın hatıraları başta olmak üzere bu çalışmanın en büyük eksiği
Fransızca kaynaklardan istifade edilememesi olmuştur.

Göze çarpan bir diğer husus da, Vauban’ın ve Fransa’nın Kandiye kuşatmasına
dikkat ettiği ve dünyadaki yenilikleri takip etmeye çalıştığı bu dönemin ardından
yazarın eserlerinin bir asırdan daha uzun bir süre sonra Türkçe’ye çevrilmesidir. Bu

Michèle Virol, Les Oisivetés de Monsieur de Vauban, édition intégrale, Seyssel, Champ Vallon,
260

2007, ss. 1722.

122
çalışmayı yaparken aklımda şu soru oluşmuştur; XVII. yüzyılda 1672 Kamaniçe, 1678
Çehrin gibi başarılı kuşatma savaşları yürüten Osmanlılar niçin 1669 Girit’te
lağımcılık, istihkam ve muhasara tekniklerini takip eden ve inceleyen Fransızların
kaleme aldığı bir eseri, neredeyse yazımından bir yüzyıl sonra tercüme etme ihtiyacı
duymuştur? Viyana bozgunundan sonra yaşanan askeri trajedilerin ardından usta-çırak
ilişkisiyle bilgi aktarımını gerçekleştiren Lağımcı Ocağı’nın askeri geleneği ve bilgi
birikimi tükenmiş midir? Bir diğer düşünce de bu eserin kurumsal hafızanın süreklilik
kazanması için doktrinel şekilde talimname olması açısından çevrilmiş olabileceğidir.

123
KAYNAKÇA

1. Yazma ve Basma Eserler

Darben ve Def‘an Kal‘a Muhâsarası ve Muhârese-i Husûn. Topkapı Sarayı Müzesi


Kütüphanesi, No H.614

Darben ve Def‘an Kal‘a Muhâsarası ve Muhârese-i Husûn. İstanbul Üniversitei


Nadir Eserler Kütüphanesi Türkçe Yazma Eserler Koleksiyonu No. TY 6865

De l'attaque et de la défense des places, Sebastien Vauban, Â La Haye, 1737-1742.


https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k9642853w/f346.item (erişim tarihi
8.12.2021)

Oeuvres militaires du maréchal Vauban. Traité des mines


https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k96101761 (erişim tarihi 5.05.2023)

Fenn-i Muhasara, Millî Kütüphane No. 06 Mil EHT B 309

Fenn-i Lağım, Millî Kütüphane No. EHT 1947 B 247

Fenn-i Lağım. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, No H.616

Konstantin Kapıdağlı - III. Selim, 1803 Milli Saraylar Topkapı Sarayı Müzesi
nr.17/30

Vobanname Tercümesi, İstanbul Üniversitei Nadir Eserler Kütüphanesi Türkçe


Yazma Eserler Koleksiyonu No. TY 2659

2. Arşiv Belgeleri

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi

BOA, HAT, 1645- 22. (21 Eylül 1796)

124
C.MF. 115-5744

BOA, HAT. 25-14489

BOA. HAT. 131- 5428

BOA, HAT. 264-15288.

BOA. HAT 1497-17 varak 1-2. (1 Kasım 1806)

BOA. HAT, 246-1384

BOA. C.ML. 410-1791

BOA, TS.MA.,e 683-17

3. Araştırma Eserler

Ahmed Muhtar: “Fünûn-ı Askeriyye- Zamân-ı Hâzır-ı Kılâ‘ ve


İstihkâmâtı” Malûmât, No. 20 (20
Cemaziyelevvel 1313/ 8 Kasım 1895).

Aktepe, M. Münir: "Abdülhamid I", TDV İslâm Ansiklopedisi,


https://islamansiklopedisi.org.tr/abdulhamid-i
(25.03.2021).

Arıcı, Murat: Murat Arıcı, Vauban ve Stratejisi, Bisav


Mecmua, 43. Ek sayı, İstanbul 1998

Braudel, Fernand: The Identity of France, vol.1, History and


Environment, çev. Sian Reynolds, Harper Row
Publishing, New York 1990

Arš, G. L.: On the life in Russia of the Greek patriotic


family of Ypsilanti. Balkan Studies, 1985, 26.

125
Aydın, Bilgin: “Divan-ı Hümayun Tercümanları ve Osmanlı
Kültür ve Diplomasisindeki Yerleri”, Osmanlı
Araştırmaları Dergisi, XXIX, 2007, s.58-59.

Aydın, Mahir: Mahir Aydın, “Kaleler” Osmanlı Askeri


Tarihi, ed. Gültekin Yıldız, Timaş Yay.
İstanbul 2017

Bayındır, Abdullah “Osmanlı Devletinde Piyade Sınıfı


Askerlerinin Eğitimi” , Tarih ve Gelecek
Dergisi, c.4 sayı 3, Aralık 2018 s.138

Bayraktar Tellan, Elif: “Bir Osmanlı Müverrihi: Athanasios


Komnenos Hypsilantis”, Hacettepe Üniv.
Edebiyat Dergisi, 35/2 2018 s.176-183

Beydilli, Kemal: “İstanbul’da Deniz ve Kara


Mühendishanelerinin Kuruluşu ve Faaliyetleri
(1775-1839)”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla
Büyük İstanbul Tarihi, c.9, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Yay. İstanbul 2015
s.324

Beydilli, Kemal: “Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun” TDV


İslam Ansiklopedisi, c.31, s.516-518, İstanbul
1998.

Beydilli, Kemal: Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde


Mühendishâne, Mühendishâne Matbaası ve
Kütüphânesi, 1776-1826, Eren Yayıncılık,
İstanbul 1995.

Beydilli, Kemal: “Savaş Eğitiminde Okullaşma (1775-1807)”


XVIII. Yüzyıldan XX. Yüzyıla Kadar Türk
Denizcilik Tarihi, ed. Zeki Arıkan Lütfü
Sancar, Deniz Basımevi Müdürlüğü İstanbul
2009, s.269-272.

Black, Jeremy: Top, Tüfek ve Süngü: Yeniçağda Savaş


Sanatı 1453-1815, çev. Yavuz Alogan, Kitap
Yayınları.

126
Defending the Ottoman Capital Against the
Bostan, Hümeyra: Russian Threat : Late Eighteenth Century
Fortifications of Istanbul, Yay. Doktora
Tezi, İstanbul Şehir Üniversitesi, İstanbul
2020 İstanbul

Bosworth, C.E.: “Tardjuman,” Encyclopaedia of Islam,


Second Edition, Edited by: P. Bearman, Th.
Bianquis, C.E. Bosworth, E. van Donzel, W.P.
Heinrichs .

Boyacıoğlu, Didem: Osmanlı Fabrika Yapılarının Kentsel ve


Mimari Analizi, yay. Doktora Tezi, İTÜ,
İstanbul 2013

Chandler, David G.: The Art of Warfare in the Age of


Marlborough, Hippocrene Books, New York
1976.

Cevdet Paşa, Ahmed: Târîh-i Cevdet, I. Cilt, haz. Prof. Dr. Mehmet
İpşirli, Türk Tarih Kurumu Yay, Ankara 2018.

Childs, John: Warfare In the Seventeenth Century,


Cassell&Co Yayınları, Londra 2011.

Colburn, H: The United Service Journal And Naval And


Military Magazine, Part 1, 1840

Cracraft, James: The Petrine Revolution in Russian Culture,


Harvard Üni. Yay. 2004

Çiftçi, Cafer: Bâb-ı Âli’nin Avrupa’ya Çevrilmiş İki


Gözü: Eflak ve Boğdan’da Fenerli
Voyvodalar (1711-1821) Uluslararası
İlişkiler, c.7, s. 30-39.

de Vauban, Sébastien Le Prestre: A Manual of Siegecraft and Fortification,


çeviren ve yayına hazırlayan George A.
Rothrock, University of Michigan Press, Ann
Arbor 1968.

Dereymaeker, Nathalie Le plan-relief de Lille. Fiabilité et contexte


d’une représentation miniature de la villes,
Yay. Doktora Tezi, Lille Üniversitesi, Lille
2020

127
Doğan, Nursel: Osmanlı-Habsburg Savaşlarında Bir
General: Raimondo Montecuccoli ve
Tercüme-i Fenn-i Harb (1660-1664),
Yay.Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üni,
Ankara 2018.

Dubova, Svitlana: Providing The Cultural and Educational


Rights of The Greek Ethnic Community in
Ukraine, Strategic Priorities, 50/2, Kiev 2019
s.53-59 https://niss-
priority.com/index.php/journal/article/view/25
2.

Duffy, Christopher: Siege Warfare: The Fortress in the Early


Modern World 1494-1660, Routledge 1994.

Erdem, Ekin: Cevdet Paşa'ya Göre Avrupa Tarihi, Yay.


Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniv. 2009.

Erkal, Mehmet : “Arşın”, TDV İslam Ansiklopedisi, c.3,


s.411-413, İstanbul 1992.

Erünsal, İsmail: “Reddâde”, TDV İslam Ansiklopedisi, c.34,


s.515, İstanbul 2007.

Eyice, Semavi: “Kale”, TDV İslam Ansiklopedisi, c.24,


s.234-242, İstanbul 2001.

Falkner, James: Marshal Vauban and the Defence of Louis


XIV's France, Pen and Sword yayınları, South
Yorkshire, 2020 s.58

Fazlıoğlu, İhsan: “Seyyid Ali Paşa”, TDV İslam Ansiklopedisi,


c.37, s.48, İstanbul 2009

Fedakâr, Cengiz: “1787-1792 Osmanlı-Rus Harplerinde


Kılburun, Özi Nehri ve Hocabey
Muharebeleri”, Karadeniz Araştırmaları
Dergisi, Sayı:46, 2015, s.129.

Fransa Tarih-i Askerîsi: çev. Muhyiddin, Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne


Matbaası, İstanbul 1309.

Gat, Azar: A History of Military Thought: From the


Enlightenment to the Cold War, Oxford
Üniv. Yay., New York 2001.

128
Griffith, Paddy, Dennis, Peter: The Vauban Fortifications of France,
Osprey Yay., 2006

Gezer, Ömer: “Osmanlı Kaleleri Literatürü Üzerine Bir


Değerlendirme”, Güneydoğu Avrupa
Araştırmaları Dergisi, Sayı:33, s.131-150.

Halévy, Daniel: Vauban Builder of Fortresses, translated with


notes by: Major C.J.C. Street, The Dal Press,
New York 1929.

Hammer, Joseph von Büyük Osmanlı Tarihi, c.14, çev. Mehmed


Atâ, yay.haz. Mümin Çevik, Erol Kılıç, Üçdal
Neşriyat, İstanbul 1983 s.117

Hebbert, F.J. The Memoirs of Monsieur Goulon”, Journal


of the Society for Army Historical Research
69, no. 279,1991 s. 161–65

Hebbert, F. J. ve Rothrock, G.A.: Soldier of France: Sebastien le Prestre de


Vauban, 1633-1707, Peter Lang Publishing,
New York, 1989.

Hope, Ian Clarence: A Scientific Way of War: Antebellum


Military Science, West Point, And The
Origin of American Military Thought,
Doktora Tezi, Queen’s University, Ontario
2011 s.182-190

İhsanoğlu, Ekmeleddin: “Başhoca İshak Efendi”, TDV İslam


Ansiklopedisi, c.22, 529-530, İstanbul 2000.

İnalcık, Halil: Devlet-i Aliyye & Osmanlı İmparatorluğu


Üzerine Araştırmalar c.4, İstanbul 2019.

James, Ioan: Remarkable Engineers, From Riquet to


Shannon, Cambridge Üniv. Yay. 2010.

JCS: Nato Glossary of Terms and Definitions


(English and French), AAP-06 Edition 2013, 2
D 9.
https://www.jcs.mil/Portals/36/Documents/Do
ctrine/Other_Pubs/aap6.pdf erişim tarihi
19.07.2021.

Jewsbury, G. F.: The Russian Annexation of Bessarabia,


1774-1828: A Study in Imperial Expansion,
1976..

129
Kaçar, M., Zorlu, T., Barutçu B.: İstanbul Teknik Üniversitesi ve
Mühendislik Tarihimiz, İstanbul 2012.

Kaçar, Mustafa: “Osmanlı İmparatorluğu'nda Askeri Teknik


Eğitimde Modernleşme Çalışmaları ve
Mühendishanelerin Kuruluşu (1808'e kadar)”.
Osmanlı Bilimi Araştırmaları Dergisi, 1998,
s.100-102.

Karaer, Nihat Paris’te İlk İkamet Elçiliğimiz Kuruluncaya


Kadar (1797) Osmanlı - Fransız Diplomasi
İlişkilerinin Genel Seyri, OTAM Dergisi sayı
28, 2010 s. 66-69

Karaer, Nihat Fransa’da İlk İkamet Elçiliğinin Kurulması


Çalışmaları ve İlk İkamet Elçimiz Seyyid Ali
Efendi’nin Paris Büyükelçiliği (1797 – 1802)
sürecinde Osmanlı – Fransız Diplomasi
İlişkileri, Tarih Araştırmaları Dergisi, sayı
31, 2012 s. 65

Karal, Enver Ziya: Selim III.ün Hatt-ı Hümayunları, TTK,


Ankara 1942.

Kenan, Seyfi: III.Selim ve Dönemi, içinde Nizâm-ı


Kadîm’den Nizâm-ı Cedîd’e III.Selim ve
Dönemi ed. Seyfi Kenan, İSAM Yayınları
İstanbul 2012..

Kerman, Zeynep: Tanpınar’ın Mektupları, Dergâh Yay.


İstanbul 2010.

Kolçak, Özgür: Luigi Ferdinando Marsigli", TDV İslâm


Ansiklopedisi.

Kolçak, Özgür: XVII. Yüzyıl Askerî Gelişimi ve Osmanlılar:


1660-1664 Osmanlı-Avusturya Savaşları,
Yay.Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi,
İstanbul 2012

Langins, Janis: Poetry in War and War in Nature. From


Vauban to Naturphilosophie to Clausewitz,
içinde Buchwald J., Stewart L. (editör) The
Romance of Science: Essays in Honour of
Trevor H. Leveres. Springer International
Publishing sayı 52, 2017

130
Lepage, Jean-Denis G.G.: Vauban and the French Military under
Louis XIV: An Illustrated History of
Fortifications and Strategies, North Carolina
and London: McFarland, 2009.

Lipski, Alexander: “Some Aspects of Russia's Westernization


during the Reign of Anna Ioannovna, 1730-
1740.” American Slavic and East European
Review, vol. 18, no. 1, 1959, pp. 1–11. JSTOR,
www.jstor.org/stable/3001041. Accessed 2
Jan. 2021

Lynn, John: Giant of the Grand Siècle: The French


Army 1610–1715, Cambridge Üniv. Yay.,
Cambridge 1997

Mackridge, Peter; Enlightenment or Entertainment? The


Intolerable Lightness of Phanariot
Literature 1750-1800, Revue des Études Sud-
Est Européennes LVIII, Bucharest 2020.

Maier, Charles S.: Once Within Borders : Territories of Power,


Wealth, and Belonging since 1500, Harvard
Üniversitesi Yay. Massachusettss, 2016

Faucherre, Nicolas Places- fortes, bastion du pouvoir, Rempart,


Paris, 1986

Oman, C.W.C. Ok, Yay ve Mancınık-Ortaçağ’da Savaş


Sanatı, Çev. İsmail Yavuz Alogan, Kitap Yay.
İstanbul 2013

Orhonlu, Cengiz; Tercüman, MEB İslam Ansiklopedisi,12/1,


İstanbul 1991, s.171.

Oswald, Jamel: Vauban Under Siege: Engineering


Efficiency and Martial Vigor in the War of
the Spanish Succession, Brill Yayınları,
Leiden 2007.

Oswald, Jamel: Like Clockwork? Clausewitzian Friction


and the Scientific Siege in the Age of Vauban
s.85-118. İçinde (editör) : Steven A. Waldon
Instrumental In War: Science, Research,
and Instruments Between Knowledge and
the World, Brill Yayınları, Leiden-Boston
2005.

131
Oswald, Jamel: Vauban Under Siege: Engineering
Efficiency and Martial Vigor in the War of
the Spanish Succession, Brill 2007.

Öner, Yusuf: III. Selim Döneminde Eski (Kadim)-Yeni


(Cedid) Çatışması ve Nizam-ı Cedid
Programına Yansıması, Yay. Yüksek Lisans
Tezi, Trakya Üniversitesi, Edirne 2018.

Özdemir, Fatma Osmanlı Dönemi Matbu Kitaplarda Resim


Kullanımı (1729-1850) , Yay. Doktora Tezi,
Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, 2020

Parker, Geoffrey Cambridge Savaş Tarihi, çev. Tunç Tayanç,


Füsun Tayanç, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul 2018

Patrinelis, C. G.: “The Phanariots Before 1821”, Balkan


Studies, 42(2), 2001, s.177-198.

Phillou, Christine: “Communities on the Verge: Unraveling the


Phanariot Ascendancy in Ottoman
Governance”, Comparative Studies in
Society and History, 51(1), 2009 s.152-171.

Phillou, Christine: Biography of an Empire: Governing


Ottomans in an Age of Revolution,
University of California Press, London 2011,
s.184.

Price, Roger; Fransa’nın Kısa Tarihi, çev. Özkan Akpınar,


Boğaziçi Üniv. Yay., İstanbul 2012.

Pullu, Selim: “Antikçağ’da Zırhlı Savaş Makineleri: Assur


Ordusunda Tank”, Afyon Kocatepe Üniv. Sos.
Bil. Dergisi, c.9, 2007, s. 164-166.

Remezov, Ivan: http://books.google.com.tr/books?id=RkhgAA


AAcAAJ&lpg=PP3&ots=XRWGUReJUb
&dq=
Remezov%2C%20Ivan%20vauban&hl=tr&pg
=PP8#v=onepage&q&f=false. И.Ремезов.
Книга о атакъ и оборонъ кръпостей
изданная через господина де Вобана.
Санктпетербургъ 1744

132
Shaw, Stanford J.: Osmanlı İmparatorluğu ve Modern
Türkiye, çev. Mehmet Harmancı, c.1, E
Yayınları, İstanbul 1994..

Shemelina, D.S.: Vauban and Russia // Academia. Architecture


and construction. 2008. No. 4. URL:
https://cyberleninka.ru/article/n/voban-i-
rossiya (date accessed: 12/26/2020).

Sözen, Metin, Tanyeli, Uğur: Sanat Kavramları ve Terimleri Sözlüğü,


Remzi Kitabevi, İstanbul 1992.

Sözen, Zeynep: Fenerli Beyler, 110 Yılın Öyküsü (1711-


1821), Aybay Yayınları, İstanbul 2000.

Sözen, Zeynep: Constantin Ipsilanti’s Contributions to


Ottoman Military Reform, s.150-155.

Sözen, Zeynep: Shifting Priorities: Napoleon’s Egypt


Campaign, Constantin Ypsilanti and the Porte,
Analele Universităţii Creştine “Dimitrie
Cantemir”, Bucureşti, Seria Istorie – Serie
nouă, Anul 2, Nr. 1-2, 2011

Stamatiadis, E: Βιογραφίαι των Ελλήνων μεγάλων


διερμηνέων του Οθωμανικού κράτους.
Atina,1865

Stephens, Alan, Baker, Nicola: Savaşı Anlamak 21. yüzyıl İçin Strateji, çev.
Süleyman Yazır, Phoenix Yayıları, Ankara
2009.

Sterling, Brent: Do Good Fences Make Good Neighbors?:


What History Teaches Us about Strategic
Barriers and International Security,
Georgetown Üniversitesi Yayınları,
Washington 2009 s.160.

Strauss, Johann: “The Millets and the Ottoman Language: The


Contribution of Ottoman Greeks to Ottoman
Letters (19th- 20th Centuries).” Die Welt Des
Islams, vol. 35, no. 2, 1995, s.190-205.

133
Şakul, Kahraman: “Siege Warfare in Verse and Prose: the
Ottoman Conquest of Kamianets- Podilsky
(Kamaniçe),1672,”, içinde The World of the
Siege Representations of Early Modern
Positional Warfare, ed. Anka Fischer-
Kattnet, Jamel Ostwald, Brill Yayınları,
Leiden-Boston, 2019

Şehsuvaroğlu, Haluk Asırlar Boyunca İstanbul, Cumhuriyet Gaz.


Yay. İstanbul 1952. s.181-184

Şişman, Ayşin Osmanlı-Fransız İlişkileri 1740-1789


(Konsolos Arzlarına Göre) Yay.Doktora
Tezi, Afyon Kocatepe Üniv., Afyon 2011 s.22-
23

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı Osmanlı Tarihi, TTK Yayınevi, Ankara 2003


C.IV/I.Kısım, s.543

Virol, Michèle Les Oisivetés de Monsieur de Vauban,


édition intégrale, Seyssel, Champ Vallon,
2007, ss. 1722

Whitehead, John: Said Mehmet Paşa’nın Fransa Büyükelçiliği ve


Arz Olunan Hediyeler (1741-42) çev. Osman
Nihat Bişgin, Milli Saraylar Dergisi, s.7
İstanbul 2011.

Wiesner-Hanks, Merry E.: Erken Modern Dönemde Avrupa 1450-1789


çev. Hamit Çalışkan İstanbul 2017

Wolfe, Michael: Walled Towns and The Shaping of France,


From the Medieval to the Early Modern
Era, Palgrave Macmillan Yay, New York
2009.

Woodward, David (ed.): “French Cartography: The ingénieurs du roi,


1500–1650”, David Buisseret içinde,
Cartography in the European Renaissance,
History of Cartography, vol.3. Chicago:
University of Chicago Press, Chicago 2007.

Yıldız, Gültekin; “Kara Kuvvetleri”, Osmanlı Askeri Tarihi,


ed. Gültekin Yıldız, Timaş Yay. İstanbul 2017,
s.48-54.

İnternet Kaynakları
134
https://www.akg-images.com/archive/-2UMDHUQSI02T.html

https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k2492929 (erişim tarihi 14.01.2022)

http://ark.bnf.fr/ark:/12148/cb31547791z (erişim tarihi 10.01.2022)

https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k96101761 (erişim tarihi 10.01.2022)

135
EKLER

EK 1. Tarîh-i Askerî-i Fransa isimli eserde Vauban bahsi

On dördüncü luinin bizzat hükûmeti idâresi- Kolber- Luvo- Voban

-Voban

Tarih kendi arzusıyle on dördüncü luinin vükelâsı sırasında kraliyetin istihkamlarını


yapan meşhur (Voban) ın namını da geçirir. (Voban) … yakınında bulunan Sen Leje
de doğdıkda bugün orada daha hâlâ bâkî kalan bir (samanlık) Vobanın babasının evi
diye gösteriliyor.

(Voban) Evvelâ Frondeler zamanında (Konde)nin ordusında bulunuyorduysa da


muahharan kral ordusına geçdi. Ve çok geçmeden iyi istihkâmlar yapmağla
muhâsaralar idare etmeğe şöhret buldı. 1677’de Umûm-ı Fransa istihkâmlarına
komiser ta’yîn olındığı gibi 1705’de marşal rütbesi virilerek iktidâr ve mahâreti
mükâfatlandırıldı.

Bu zamanlarda muhârebelerin en ehemmiyetli cihetlerinden birisi müstahkem


şehirlerin müdâfa’a veya zabtı mes’elesi oldığından (Voban)ın vazifesi hakikaten çok
ve güç idi. (300) ‘aded eski kal’aları yeni başdan ta’mîr itdirdi. Yeniden (33) kal’a
yapdı. 43 muhâsara idâre itdi. Bizzât 143 gavgâda bulındı. Askerî mühendisleri içinde
birinci olarak (Voban) arâzînin ‘ârızalarından ya’ni iniş ve yürüyüş ve bu
kontillerinden düz yerlerinden, nehir mecrâlarından istifâde yolını buldı. Toprak
tesviyesinde, istihkâmlar yaparak düşman topçısıa kurûn-ı vüstâ zamanında yapılan
yüksek istihkâmlardan pek ziyâde küçük hedefler virerek şiddetli ateşlerinden bir
derece kadar masûn kalmanın usûlini keşf iden Vobandır.

İstihkam fennindeki mahâret ve iktidarının yardımıyle Fransa’nın Şimâl-i Şarkî


taraflarında icâb-ı hâl ve zamân olarak elinden çıkardığı tabî’î hududa karşılık olmak
üzere istihkâmlardan yapılma yapma bir hudûd yapan Vobandır.

136
İşte bu yapma hudûd (Demîr Hudûd) dirlerdi. O zamânın silâhlarıyla bu hudûdı
zorlayub geçmek hemân muhâl gibi idi. (Voban) Şehirleri istihkâmlarla tahkim
itmekde gösterdiği mahâret ve kudreti ânları zabt itmekde de gösterdiğiçün hakkında
şu darb-ı mesel söylendi (Voban’ın muhâsara itdiği şehir zabt olınmış dimekdir.
Voban’nınn tahkîm itdiği şehrin zabtı mümkin değildir).261

261
Târih-i Askerî-i Fransa isimli eserde Mülazım-ı Sanî Muhyiddin Bey’in Türkçeleştirdiği bu deyimin
aslı “‘Place défendue par Vauban, place impregnable, place attaquée par Vauban, place prise’”,
İngilizcesi de “Any site Vauban defended was impregnable; any site he attacked would fall” dır. Charles
S. Maier, a.g.e., s.57.

137
EK 2: 1802 yılında Konstantin İpsilanti'nin kabulü.

Haluk Şehsuvaroğlu, Asırlar Boyunca İstanbul, Cumhuriyet Gaz. Yay., 1952 s.181-
184

138
EK 3: Konstantin Kapıdağlı - III. Selim, 1803. Milli Saraylar Topkapı Sarayı
Müzesi nr.17/30

III.Selim’in rafında sağ altta Vauban’ın eseri bulunmaktadır

139
EK 4:

Sebastien Vauban. Georg Paul Busch, Hyacinthe Rigaud, Berlin, Sammlung Archiv
für Kunst und Geschichte. https://www.akg-images.com/archive/-
2UMDHUQSI02T.html (erişim tarihi 06.12.2021)

140
EK:5

Vauban’ın 300. Doğum yıldönümü


Fransa’da önemle karşılanmıştır. Le Temps
Gazetesi’nin 7 Ağustos 1933 tarihinde “Vauban
ve Türkler; İstanbul’dan bir Mektup” başlığı ile
yayınladığı haber Vauban’ın basma nüshalarından
Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi’nde bulunan bir
nüshasında ekli olarak bulunmuştur. Gazeteye bu
bilgiyi veren kişinin Türk Tarih Kurumu bağışçısı
Halil S. olması muhtemeldir. Açıklamada
gazeteye İstanbul’dan gelen mektubun Vauban’ın
300. Doğum günü sebebiyle Fransa’da kutlamalar
olduğundan bahsedilerek Vauban’ın Fransa’nın
en büyük isimlerinden biri olduğu anlatıdıktan
sonra, pek bilinmeyen bir bilgi olarak Vauban’ın
Türkler tarafından da bilinen bir isim olduğu söylenmektedir. 1790 tarihinden
başlayarak Vauban’ın istihkam ve kuşatma sanatının 1791’de ve Lağım sanatı üzerine
olan eserinin 1793’te imparatorluk matbaasından basıldığı belirtilmektedir. Sultan III.
Selim’in isteğiyle yapılmıştır. Selim, daha sonra bilindiği üzere I.Napoleon’un dostu
olacak ve Napoleon dostuna çeşitli bilimsel alanlarda pek çok kitap ve uzman
gönderecektir. (https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k2492929)

141
EK 6:

TSMA H. 614 numaralı yazmanın ilk varağı. Fransızca nüshada olmayan bu çizimin
giriş sayfasında toplar, sıçan yolları ve üçlü paralel sistemine ek olarak kalenin
seğirdim yeri ve iç duvarı tasvir edilmiştir.

142
EK 7: Ricochet Firing ya da Sektirme atışı denilen atışın tasviri, Serge François
1985.Nicolas Faucherre, Places- fortes, bastion du pouvoir, Rempart, Paris 1986.

EK:8 Paddy Griffith, Peter Dennis(çizer), The Vauban Fortifications of France,


Osprey Yay.

143
EK 9: Vauban’ın TS.MA, H. 614 vr. 47’de bulunan çizim ( Sekizinci Resim-
Mübârizgâh Resimleri)

1- pîş-i metrîsden ateş idecek mübârizgâhın ortoğrafyası ya’nî resm-i müsennemi

2-Derûnında tehaşşüd iden neferât-ı ‘askeriyye hîn-i iktizâda yukaruya ‘urûc ve meydâna hurûc itmek
içün inşâ ve tertîb olınan nerdübânlı mübârizgâhın ortoğrafyasıdır

3- Dal berâ-yî tevdie-i tarîk Çubuk demetlerini tefrik iden granatirler

4-Tı hücûma âmâde granatirler

5- kezalik mübarizgahın ortoğrafyasıdır ki granatirler içinden çıkub hücum iderler

6- granatir esnâf-ı askeriyyeden bir sınıf olub cümlesi cesîm ve kaviyü’l-bünye ve müntehab ve güzide
neferât olmağla umûr-ı harbiyyede i‘mâl olınub granatir ismiyle tesmiye olınmaları vechi budur ki hîn-
i muhârebede granata ta’bîr olınur el humbaraları atarlar

144
EK 10 : Vauban çevirilerini tamamlamasından sonra Konstantin İpsilanti’nin Divan-ı
Hümayun tercümanlığına tayin olunması

145
EK 10’daki belgenin transkripsiyonu (14 Safer (1211)- 19 Ağustos 1796)

Erîke-i zîb-i gülşensarây

1 Hâlâ evreng-nişîn şehinşâh-i zıll-i zelîl-i lahi Sultan Selim Han ma'delet unvân hazretleri
2 taht-ı süleymanî olduklarında mesaı-yi meşkûreleri tensîk-i umur-ı din ü devlete masrûf ve ‘inân-ı
3 fikr-i sâ‘ibesi semm-i takviyât-ı mülk-i saltanata matuf olmakdan naşi tebeddülât-ı etvar-ı alem ve
tahavvülat-ı ahval
4 ehemm-i muktezasınca nev nubû icad olınan fünun-ı müstahkeme-i harbiyyede beyne'd-düvel ma'mul
bih ta’bir olan musannifâta
5 Françelünün meşhur ve nâmdar voban nam marşal-ı kârgüzarının telif ve ihtira eylediği
6 kitabın mürvarîdü’l-elfâzının derce frenciden ihrac ve mütercimen lisan-ı müstahsene-i türkîye idrâc
olınmasına idare-i
7-keramet-i ifadeleri taalluk idüb lakin muhtevi olduğı eşkâl-i garibe-i hendesîyenin tersim ve tasvirde
eşkal
8-bedidar ve sanayi-i ‘acibe-i öklidistiye ve ıstılâhât mersiyesini takrîr ....ıstılâhât-ı….. takrîr ve tabirde
su’ubet derkar olmağla
9-akıbet-i ... divan-ı hümayun tercümanlığında istihdam ve badehu eflak voyvodalığıyla ...
10-mazulen hala asitanede ikâmetden sonra boğdan voyvodalığıyla şadkam olub her vakt ve halde
sadakat
11- ve istikameti aşikar ve rıza-i ... iktiza-i devlet aliyyeye muvafık hareketi bedidar olan ...
12- dölünden neslen ipsilanti şöhretiyle..aleksander voyvodanın kostantin nam beğzadesi hal ü
savabetden berü
13 tahsil-i ... maarife bezl-i miknet ve elsine-i mütenevvia ve fünun-u riyaziyede kesb-i maharet ba
husus
14- lisan-ı Farside iktisab-ı kudret eylediği bittefahhus malûm .....namı olmağla.
15- ilavede mütehavvil uhde-i çakeranesi buyuruldukda vakt-i ...... ve tabir..
16- eşkalini tersim ve tebeyyün ile mebsuten bade’t-t tercüme cihanbâniye bast olındıkda
17-hüsn-i tabir-i inşa ve fehm..muvafık takrir-i dilgüşası matbu'-ı hümâyun olmağla tırazende
18-sahaif-i tab olınması ferman buyrulub nesih ..mücellid matbuen..
19-ve sunuf-ı askeriyeye tevdi ve taksim olınub zaman-ı merahim-i iktiranlarında erbab-ı liyakat ..
20- ..olan hazret-i hüda.... afitab
21... muma ileyhin beyzade kulları ..idüb asar...
21- nahiye-i halinde nümayan ve ahval-i düvel-i nasranîye vukûfı ve ıttılâ‘ı malum ve ayan olmağla
işbu mah-ı saferül hayrın
22-on dördüncü yevmül erbaı divanı hümayun tercümanlığıyla çerağ u şâdman ve mazhar lutf u ihsan
23 bî-pâyân buyruldı

146

You might also like