Professional Documents
Culture Documents
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. GÜLTEKİN YILDIZ
İSTANBUL - 2023
ÖZ
ii
ABSTRACT
iii
ÖNSÖZ
iv
Birinci bölümde Vauban’ın doğduğu yıllarda Fransa’nın yapısı, genç yaşta
askerlik mesleğine atılışı ve harp meydanlarında edindiği pratik bilgilerin zaman
içerisinde teorilere dönerek satırlara aktarılması sürecine değinilmiştir.
v
İÇİNDEKİLER
ÖZ ................................................................................................................................ ii
ABSTRACT ............................................................................................................... iii
ÖNSÖZ ....................................................................................................................... iv
KISALTMALAR LİSTESİ ...................................................................................... ix
RESİMLER LİSTESİ ................................................................................................ x
GİRİŞ .......................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
VAUBAN’IN HAYATI
1.1. İlkgençliği ............................................................................................................. 9
1.2 Sınır Hattı (Pré-Carré) ....................................................................................... 17
1.2.1 Üç Paralel Sistemi.................................................................................... 20
1.2.2 İstihkam Komiserliği ................................................................................. 23
1.3. Dokuz Yıl Savaşları (1688-1697) ....................................................................... 25
1.4. İspanya Veraset Savaşları ve Mareşal Vauban ................................................... 28
1.5. Mareşalin Vefatı .................................................................................................. 31
1.6. Vauban Ve Fransa ............................................................................................... 33
1.7 Vauban ve Rusya ................................................................................................ 36
1.8 Vauban ve Osmanlı Devleti ................................................................................ 38
İKİNCİ BÖLÜM
Vauban Nüshaları ve Mütercim İpsilanti
2.1. İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Nüshaları ............................... 45
2.1.1. T.Y. 6865 Numaralı Nüsha ...................................................................... 45
2.1.2. T.Y. 2659 numaralı nüsha ....................................................................... 46
vi
2.2. Topkapı Sarayı Müzesi Nüshaları ....................................................................... 47
2.2.1. TSMA H. 614 Numaralı Nüsha ............................................................... 47
2.2.2. TSMA H.616............................................................................................. 48
2.2.3. Basma Nüshalar ....................................................................................... 48
2.2.4 Eserde Geçen Osmanlı Türkçesi-Fransızca/İngilizce Askerî
Istılahlar Tablosu ................................................................................... 50
2.3 III. Selim Dönemi Tercüme Faaliyetlerine Bakış ............................................ 52
2.4. Vauban Mütercimi Konstantin İpsilanti ............................................................. 58
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İSTİHKAM VE KALE: VAUBAN ÇEVİRİLERİ
3.1. Onsekizinci Yüzyılda İstihkam Tarihçesi .......................................................... 68
3.2 Darben ve Def’an Kal’a Muhâsarası ve Muhârese-i Husûn ................................ 72
3.2.1 Eserin İçerisindeki Fasıllar ........................................................................ 73
3.2.2. Birinci Kısım Fasılları: Fasl-ı evvel: Kıl’a muhâsarasına ‘azîmet
itmekden Mukaddem rûyet ve temşiyeti muktezî husûsâtın
beyânındadır ............................................................................................ 78
3.2.3 Sirkonvalasyon, Hendek ve Metris ......................................................... 81
3.2.4. Kontrvalasyon ........................................................................................... 82
3.2.5 İki tekerlekli siperler ve gerekli aletler ...................................................... 83
3.2.6. Sıçan Yolları ............................................................................................. 92
3.2.7 Mübarizgâhlar ............................................................................................ 94
3.2.8 Hücûm-ı Hâricî ve Dahilî: Hurûca Mukavemet.................................... 96
3.2.9 Bomba Atar Tabyalar ve Toplar ................................................................ 97
3.2.10 Kalenin Yapıları: Seğirdim Yeri, Nîm-Kamer Tabya ve Bastiyon . 100
3.3.1 Nîm-Kamer Tabya (Ravelin) ve Bastiyon ...................................................... 101
3.3.2. Lağım, Barut ve Çukur ................................................................................... 104
3.4 İkinci Bölüm: Muharese ..................................................................................... 107
3.4.1 Birinci madde (Fasl-ı Evvel) .................................................................... 107
.4.2 İkinci Bab: Kontraborş ya da Dûr-bâş hendekleri ..................................... 108
3.4.3 Yarma harekâtı: Hurûc ve hücûm ............................................................ 109
3.4.4 Nîm-kamer (Demi-Lune) Tabya ve Bastiyonların savunulması .............. 111
3.4.5 Hatime ya da Son Kısım .......................................................................... 113
vii
3.5 Fenn-i Lağım ...................................................................................................... 114
3.5.1. Lağımlara dâir risâle-i ‘ilmiyyenin yâhûd mukaddemâ a‘mâl olınan
‘izâm â‘mâl-i lağımiyyeyi muhteviyyeyi mecmû‘a-i behîyyenin âğâz-
ı tercümesidir ......................................................................................... 117
SONUÇ .................................................................................................................... 120
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 124
EKLER .................................................................................................................... 136
viii
KISALTMALAR LİSTESİ
ix
RESİMLER LİSTESİ
Sayfa
x
GİRİŞ
Tabiat olarak Sultan III. Selim reformlara sıcak bakan, amcasının hükümdarlığı
sırasında dünyada olup bitenin farkına varan bir hükümdardı. Tahta çıktığı 1789
yılında Osmanlı Devleti bir savaşın içindeydi. Tahta yükselişinden sonraki üç sene
boyunca Rusya ile olan savaşa devam etti. Nizam-ı Cedid reformları ancak bu savaş
nihayete erince hayat bulabilmiştir. Yaş Anlaşması sonrasında oluşan barış ortamında
yeni teknikler ve silahlar kullanılarak kaybedilen toprakların kurtarılması ve mevcut
sınırların muhafazası hedefleniyordu. Bunun için Nizam-ı Cedid adlı yeni bir ordu ve
bu ordunun finansmanı için İrad-ı Cedid hazinesi kuruldu. Bu ordu Fransızların yanı
sıra diğer Avrupa devletlerinden de danışmanlara sahipti. Levent Çiftliği kışlalarında
Avrupalı danışmanlar tarafından talim ve terbiye edilen bu birlikler yeni silahlarla
donatılmıştı. Yeniçerilerden farklı olarak Batılı talimlere sıcak bakan bu birlikler,
Mısır seferinde de yer almıştı. 1795’te kurulan Mühendishane-i Berri-i Hümayun, bu
1
Jeremy Black, Top, Tüfek ve Süngü: Yeniçağda Savaş Sanatı 1453-1815, çev. Yavuz Alogan,
Kitap Yayınları, s.150-153
1
reform sürecinin en önemli noktalarından biridir.2 Sultan III. Selim’in Fransa’ya olan
hayranlığı, yaptırdığı tercümelerde bariz bir şekilde görünmektedir. Fransızca’dan
yapılanlar tercümeler nicelik olarak diğerlerinden fazladır. Bu çalışmada ele alınan ve
Fransızca’dan yapılan Vauban tercümelerinden ilkinin Receb 1206 (Mart-Nisan 1792)
tarihli olması, bu çalışmaların Nizam-ı Cedid reformlarının bir parçası olduğunu
göstermektedir.
2
Stanford J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, çev. Mehmet Harmancı, c.1, E
Yayınları, İstanbul 1994 s.318-321., Kemal Beydilli,“Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun” TDV İslam
Ansiklopedisi, c.31, s.516-518, İstanbul 1998
3
Enver Ziya Karal, Selim III.ün Hatt-ı Hümayunları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1942,
s.7-8.
4
Nihat Karaer, "Fransa’da İlk İkamet Elçiliğinin Kurulması Çalısmaları ve İlk İkamet Elçimiz Seyyid
Ali Efendi’nin Paris Büyükelçiliği (1797 – 1802) sürecinde Osmanlı – Fransız Diplomasi İlişkileri".
Tarih Araştırmaları Dergisi, sayı 31, 2012 s. 65
2
Osmanlı Devleti’nin 18. yüzyılda askerî teknoloji ithalatını Fransa’dan yapmış
olmasının, III. Selim’in Fransa’ya olan ilgisi ve Fransa’nın dünya gücü olmasından
başka nedenleri de vardı. 24 Şubat 1525’te Pavia Muharebesi’de esir düşen I.
François’ya yardım edeceğine dair Kanuni Sultan Süleyman tarafından bir Nâme-i
Hümayun gönderilmesi ile Türk-Fransız dostluğu başlamıştır. Fransız büyükelçisi
Jean de La Forest’in 1536’da ikamet elçisini göndermesi ile dostluk anlaşması
imzalaması da bu dostluk sürecinde öne çıkan bir diğer husustur. Fransa ile
Osmanlıların denizde işbirliğine girdiği, 1543’te Osmanlı donanmasının Toulon’da
kışladığı bu dönemde ilişkiler üst düzeye çıkmıştır. III. Ahmed tarafından Yirmisekiz
Çelebi Mehmed Efendi’nin 1720’de Fransa'ya gönderilmesi de Osmanlı saray
çevrelerinin Fransa’yı tanımak arzusunun bir belirtisidir. Bu dönemde Rusya ile ard
arda süren savaşlar dolayısıyla dış dünyaya açılışta Rusya bir örnek olarak
görülmüyordu. Avusturya ile de ancak muharebe alanında karşılaşılıyordu. Prusya ise
henüz birliğini sağlayamamış bir devletti. İngiltere ise ülkeler ötesi bir noktadaydı. Bu
sebepler batıya Fransa üzerinden açılmanın tarihi ve coğrafi sebepleri arasındadır.5
Ardından 1739 Belgrad anlaşmasındaki arabuluculuklarının da katkılarıyla 1740
Ahidnamesi ile Fransa’ya verilen kapitülasyonlar, Fransa’nın akdenizde hareket
alanını genişletmiş, Osmanlı devleti üzerindeki nüfuzunu artırmıştır.6
5
Nihat Karaer, Paris’te İlk İkamet Elçiliğimiz Kuruluncaya Kadar (1797) Osmanlı - Fransız
Diplomasi İlişkilerinin Genel Seyri, OTAM Dergisi sayı 28, 2010 s. 66-69, Halil İnalcık, Avrupa
Devletler Sistemi: Fransa ve Osmanlı, Doğu Batı: Avrupa, Sayı:14,2001, 2.baskı 2011 s.133-142.
6
Ayşin Şişman, Osmanlı-Fransız İlişkileri 1740-1789 (Konsolos Arzlarına Göre) Yay.Doktora
Tezi, Afyon Kocatepe Üniv., Afyon 2011 s.22-23
7
Yusuf Öner, III. Selim Döneminde Eski (Kadim)-Yeni (Cedid) Çatışması ve Nizam-ı Cedid
Programına Yansıması, Yay. Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, Edirne 2018, s.73.
3
1791 ve 1792 yılında Sultan Selim’e sunulan lâyihalar üzerine, her askerî ocak
için ocakların geleneklerine bağlı kalınarak yeni nizamnameler yayınlanmaya
başlandı. 27 Eylül 1792’de Humbaracı Ocağı ve aynı tarihte Lağımcı Ocağı için yeni
kanunname yayınlandı. Bu iki ocağa diğer askerî sınıflara göre daha çok ihtiyaç
duyuluyordu. Yeni kanunnameye göre bu ocakların teşkilatlanmasında geometrik ve
mühendislik eğitimine ayrıca ihtimam gösterilecekti. Bu sırada üçüncü kez İstanbul’a
gelen Fransız Uzman Teğmen Aulert, Humbaracı Ocağına tayin edilmişti. Bu tarihte
Humbaracı Ocağında 955 kişi bulunmaktaydı. Aynı tarihte yayınlanan Lağımcı Ocağı
Kanunnamesine göre lağımcı askerleri iki sınıfta toplanıyordu; bunlardan biri “Lağım
bağlayıcılık sanatına dair sanâyii meşk ve taallüm” diğeri de kale ve inşa amacıyla
“Sanâyi-i Mimâriyyeyi ve Fenn-i Hendeseyi tahsil” edecekti.8 İlk grup lağım düzeneği
hazırlamak, kurmak ve uygulamakla görevlendirilecek, diğer grup da işin mimarlık-
inşaat tekniği gerektiren kısmıyla ilgilenecekti. Bu kararla birlikte Osmanlı tarihinde
ilk defa lağımı bağlayan ve işin mühendislik kısmını üstlenen kale ve tabya yapan
lağımcılar ayrılmış oldu.9 Karar Nizam-ı Cedîd’in genelden özele doğru giden
uzmanlaşma vurgusunun etkisi olarak yorumlanabilir. Aynı yılın Ağustos ayında
(Evahir-i Muharrem 1207) Vauban’dan tercüme edilen Fenn-i Lağım isimli eserin de
bu amaca hizmet edecek bir araç kitap olduğu açıktır.
8
Mustafa Kaçar, “Osmanlı İmparatorluğu'nda Askeri Teknik Eğitimde Modernleşme Çalışmaları ve
Mühendishanelerin Kuruluşu (1808'e kadar)”. Osmanlı Bilimi Araştırmaları Dergisi, 1998, s.100-
102.
9
Filiz Yıldırım, “Osmanlı Devleti’nin Yeraltı Savaşçıları: Lağımcılar”, Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilgiler Dergisi: 29/2, 2019 s. 404.
10
Nato Glossary of Terms and Definitions (English and French), AAP-06 Edition 2013, 2 D 9.
https://www.jcs.mil/Portals/36/Documents/Doctrine/Other_Pubs/aap6.pdf erişim tarihi 19.07.2021.
11
Osmanlıların savunma hatlarında bulunan kalelerin yenilenmesi savunma açısından oldukça
önemliydi. Osmanlıların bu bölgede savunma pozisyonunda kalarak hudutları koruma amacı
4
doğrultusunda eldeki ordu ile başarı sağlanamayacağını anlamıştır. Bu yeni stratejik
tercih ile seferberlikte yaşanan sıkıntılar yüzünden fizikî coğrafya unsurlarına
dayanan, irili ufaklı kaleler ve ırmak hatlarına dayanan bir savunma usulüne
geçilmiştir. Mevcut toprakları muhafazayı amaçlayan bu strateji, XVIII. Yüzyılın
sonlarından imparatorluğun sonuna değin Rusya’ya karşı kullanıldı.12
5
Sultan III. Selim’in, bu resmin kopyalarını Avrupa ülkelerine göndermiş
olması muhtemeldir. Nitekim Napoléon kendine ait bir portreyi Padişah’a
gönderdiğinden, İmparatorun bu hareketinden çok memnun olduğu ve kendine ait
büyük ölçekli bir tablonun Fransa’ya gitmesini istediğine dair bir hatt-ı hümayun
yazmıştır. Gönderilme sürecinde de Fransa elçisinin tavassutunu istemiştir.
16
Merry E.Wiesner-Hanks, Erken Modern Dönemde Avrupa, s.459-464.
17
Özgür Kolçak, XVII. Yüzyıl Askerî Gelişimi ve Osmanlılar: 1660-1664 Osmanlı-Avusturya
Savaşları, Yay.Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul 2012 s.28.
18
Roger Price, Fransa’nın Kısa Tarihi, çev. Özkan Akpınar, Boğaziçi Üniv. Yay., İstanbul 2012,
s.90-91.
6
Bu çalışmada, Osmanlı askerî tarihi için önemli olduğu düşünülen bir tercüme
faaliyeti ele alınmış ve Sébastien Vauban tarafından 1703-1704 yılında kaleme alınmış
eserlerin dilimize kazandırılma sürecine değinilmiştir. Vauban’a ait eserlerin birincisi
Fenn-i Lağım’dır. İkincisi ise Darben ve Def’an Kal‘a Müdâfa‘ası ve Muhâsere-i
Husûn” adıyla tercüme edilmiştir. Bu eserlerin mevcut yazma ve basma nüshaları,
içerik ve nüshaların özellikleri açısından incelenmiştir. Aynı mütercim tarafından
çevrilen üçüncü bir eser ise adıyla Vauban’a ait olarak görülmüş, ancak başka bir
müellife ait olduğu sonradan anlaşılmıştır.
III. Selim devrinin önemli tercüme faaliyetlerinden biri olan Vauban çevirileri
için İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kataloğu ve Topkapı Sarayı Yazma Eserler
Kütüphanesi’nde bulunan el yazması nüshalarından faydalanıldı. Çeşitli
kütüphanelere zaman içerisinde dağılmış olduğu anlaşılan basma nüshalardan
19
Ömer Gezer, “Osmanlı Kaleleri Literatürü Üzerine Bir Değerlendirme”, Güneydoğu Avrupa
Araştırmaları Dergisi, Sayı:33, s.131-150.
7
Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Milli Kütüphane ve Seyfettin Özege Eski
Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu’nda bulunanlar incelenerek karşılaştırıldı.
8
BİRİNCİ BÖLÜM
VAUBAN’IN HAYATI
1.1. İlkgençliği
Savaşın babası aç gözlülük, anası hırs
ve akrabaları bizi şeytanlaştıran tutkulardır. Vauban
20
Darben ve Def’an Muhâsara ve Muhârese-i Husûn isimli tercümede yazar hakkında İpsilanti’nin
yaptığı tanımdır.
21
Fransa Tarih-i Askerîsi, çev. Muhyiddin, Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne Matbaası, İstanbul 1309.
1304 yılı Salnâme-i Askerîsine göre bu eseri hazırlayan Mülazım-ı Evvel Muhyiddin Bey,
İstanbul’da Harp Okulu’nda Fransızca öğretmenliği yapmaktadır. Abdullah Bayındır, Osmanlı
Devletinde Piyade Sınıfı Askerlerinin Eğitimi, Tarih ve Gelecek Dergisi, c.4 sayı 3 Aralık 2018.
s.138
22
Murat Arıcı, Vauban ve Stratejisi, Bisav Mecmua, 43. Ek sayı, İstanbul 1998.
23
James Falkner, Marshal Vauban and the Defence of Louis XIV's France, Pen and Sword
yayınları, South Yorkshire, 2020 s.58
9
Ancak kısa süre sonra terhis edildi. Sonrasında yoksul düşen ve Nevers Kontu’nun
himayesine giren Jacques’in sekiz çocuğundan üçüncüsü ve ailenin lordu olan Urbain,
akrabalarının yardımı ile Saint Leger-de-Foucheret’te bir mülkü çeyiz olarak getiren
Edmeé Corvignole ile evlendi. Ve soyluluk unvanını korumaya devam etti. Bu evlilik
üzerine eşinin mülküne taşınan çiftin 1633 yılında bir çocukları oldu. Vaftiz babası
Sébastien’in adını alan bu çocuk gelecekte mareşal olacak Sébastien Vauban’dı.24
Vauban’ın çocukluğuna dair pek çok hikâye anlatılmaktadır. Bunların arasında
yoksul bir çocukluk geçirdiği ve bir papazdan matematik öğrendiği bilgileri yer alır.
17 yaşına kadar köyünden ayrılmamış olan Sébastien’in arkadaşları köy arkadaşları,
tek hocası da Karmelit Tarikatına mensup bir papazdı. Matematiğe çok ilgiliydi. 25
Genç Sébastien 1651 yılında henüz 17 yaşında iken Prens Condé’nin ordusunda
istihdam edilmeye başlandı. Bu yıllarda Fransa’da kraliyete karşı isyanlar
yaşanmaktaydı. Bunlardan biri de Fronde İsyanları olarak bilinen ve Prens Condé
tarafından organize edilmiş olandır. Henry de Condé, XIV. Louis’in İtalyan danışmanı
Mazarin tarafından 13 ay kadar esaret altında tutulmuş, sonra serbest bırakılmış bir
soyluydu. Burgonya ahalisinin sadık olduğu bu soylu prens, Mazarin’e ve onu el
üstünde tutan İspanyol Kraliçe’ye olan nefret dolayısıyla saygı topladı. Condé
Burgonya’dan geldiğinde çevresinde toplanan isyancılar arasında Vauban da vardı.
Burada teknik ressam olarak hizmet vermeye başladı. Vauban’ın bu sıralarda henüz
bir siyasi duruşu yoktu. Cesurdu ve köy hayatından sıkılmıştı. Condé’nin bizzat
mülakat yaptığı Vauban, açıkgöz ve yetenekli görülmüş ve isyancı saflarına alınmıştı.
İlk görevi Clermont-en-Argonne istihkâmının güçlendirilmesi olmuştu. Ardından
Condé’nin daha sonra isyanın merkezi haline getireceği St. Menehould
kuşatmasındaki cesareti ve zayıf noktayı tespit etmesi sebebiyle şöhreti artan Vauban
prensin güvenini kazandı.26 Vauban’ın henüz onyedi yaşında Prens Condé’nin
birliklerine katılmasında aile bağlarının önemi göze çarpmaktadır. Babasının da yirmi
24
Daniel Halévy, Vauban Builder of Fortresses, translated with notes by: Major C.J.C. Street, The
Dal Press, New York 1929, s.12; Ioan James, Remarkable Engineers From Riquet to Shannon,
Cambridge Üniv. Yay. 2010 s.4-6.
25
Halevy, a.g.e., s.14.
26
Halevy, a.g.e. s.16.
10
yıl kadar önce Condé’nin komutasında Fransa devleti için savaşmış olması ve mevcut
isyancı kuvvetlerinin arasında Vauban’ın amcasının da bulunması dikkat çeker.27
27
Sébastien Le Prestre de Vauban, A Manual of Siegecraft and Fortification, çeviren ve yayına
hazırlayan George A. Rothrock, University of Michigan Press, Ann Arbor 1968, s.6.
28
Christopher Duffy, Siege Warfare: The Fortress in the Early Modern World 1494-1660,
Routledge 1994, s.135-136.
29
Ingénieurs du roi” mühendislik sivil olarak henüz teşkil edilmediği için, kraliyete bağlı kartografi,
mimari, geometri ve matematik alanında çalışan personele verilen unvandı. Trace Itailenne tipi girift
istihkamların ortaya çıkmasının ardından sayıları artan bu mühendisler özellikle 16.yüzyılın başında
Fransa kralı IV. Henry’nin saltanatında sayıca artan, istihkam faaliyetlerinin yürütülmesinden ve
şehirlerin kartografisinden sorumlu personeldi. “French Cartography: The ingénieurs du roi, 1500–
1650” David Buisseret içinde ed. David Woodward, Cartography in the European Renaissance,
History of Cartography, vol 3. Chicago: University of Chicago Press, Chicago 2007 s.1504-1521.
30
Vauban, a.g.e., s.17.
11
geri alınması sırasında Fransa’nın istihkam genel komiseri olan Louis-Nicolas de
Clerville’in komutası altında görev yaptı. Eski görev yerinin geri alınmasındaki
çabaları dolayısıyla burada göze giren Vauban, buranın ele geçirilmesinden sonra
güçlendirilmesiyle görevlendirildi. Clerville’nin komutasında görev aldığı 1654
yılında Stenay kuşatmasında yaralanmasının ardından yine yıllar önce ilk kez
görevlendirildiği bir istihkamın, Clermon-en-Argonne’ın isyancılardan alınması
sırasında Clerville’in yardımcısı olarak hizmet etti. 1655 yılında terfi etmiş şekilde
Belçika bölgesinde yapılan kuşatma faaliyetlerine katkıda bulundu. 1656 yılında
Valenciennes kuşatması sırasında kuşatmayı kaldırmak için yetişen İspanyol
kuvvetleri ile yapılan muharebede yaralandı. Fransız kuvvetlerinin ezici bir
mağlubiyet yaşadığı bu muharebede esaret altına alındı. Kısa süren bir esaretin
ardından görevine geri dönen Vauban, süregelen İspanyol-Fransız savaşlarında 1656
yılında Kuzey cephesinde Saint-Gillain adlı bir savunma noktasının müdafaasında
gösterdiği başarılar nedeniyle Mareşal de La Ferté-Senectère tarafından yüzbaşı
rütbesine kadar yükseltildi.31 Vauban’ın Fransa adına ilk büyük kahramanlığı 1657
yılında Montmédy kuşatmasındaki başarısı olmuştur. Henüz 24 yaşında iken yüzbaşı
olarak muhasarada istihkam bölüğüne komuta eden Vauban, İspanyol hakimiyetinde
uzun süredir direnmekte olan bu kasabayı ele geçirdi. Kuşatmada kendisi ile görev
yapan üç mühendisin ölmesi ve bu kuşatma sırasında dört kez yaralanması sonrasında
azmi ve başarısıyla monarşinin dikkatini çekti.32
1659 yılında Fransa ile İspanya arasında imzalanan Pireneler Barışı’na kadar
olan süreçte Vauban çeşitli muhasaralarda yer almış, rüşdünü ispat etmiş bir isim
haline gelmişti. Barışın ardından Fransa’da genç kral XIV. Louis’in otoritesini
sağlamlaştırmak için iç meselelere yoğunlaşmaya karar vermişti. İspanya ile yapılan
sulhun ardından Lorraine bölgesindeki Nancy garnizonunda görevlendirilen
Vauban’ın kuşatma yöntemleri ve yeni yaklaşımlar üzerine düşünmek için vakti
olmuştu. 1660 yılında kısa süreliğine doğduğu şehre dönerek Jeanne d’Osnay ile
evlenen Vauban’ın evliliğinden üç çocuğu olacaktı. Evliliğinin hemen ardından geri
31
Jean-Denis G.G. Lepage, Vauban and the French Military under Louis XIV: An Illustrated
History of Fortifications and Strategies, North Carolina and London: McFarland, 2009, s.9-10.
32
Vauban, A Manual of Siegecraft, s.6-7.
12
çağrılan Vauban, Alsas Dükalığı döneminden Nancy kalesinin imhasına memur
kılındı. Bu görevi 1662 yılına kadar sürmüştü.33
33
Lepage, a.g.e., s.12
34
Halevy, s.25, Lepage, s.13-14.
35
John Childs, Warfare In the Seventeenth Century, Cassell&Co Yayınları, Londra 2011, s.104-105.
13
Resim 1. Vauban tarafından tasarlanan Lille kalesi planı ve üzerinde işaretli
savunma pozisyonları. Nathalie Dereymaeker, Le plan-relief de Lille. Fiabilité et
contexte d’une représentation miniature de la villes, Lille Üniversitesi Yay. Doktora
Tezi, Lille 2020 s. 269
14
Clerville’in ölümünün ardından Commissaire Général des Fortifications görevine
Vauban getirildi. Lille kalesi projesinin kabul edilmesi sonrasında Vauban’ın kariyeri
kalelerin düşmanı caydırmak için ateşlediği gülleler gibi ileriye fırladı.36
1668-1672 yılları Fransa için dört senelik kısa bir barış süreci sağlamıştır. 24
Mayıs 1672’de General Turenne’in Flanders bölgesini işgali ile Fransa Habsburglarla
savaşa başlamıştır. Bir süre sonra harbin İspanya kontrolündeki Hollanda toprakları
üzerindeki kalelere yoğunlaşması, Vauban isminin duyulmasına vesile olmuştur.37
36
John Lynn, Giant of the Grand Siècle: The French Army 1610–1715, Cambridge Üniv. Yay.,
Cambridge 1997, s. 561.
37
Hollanda Harbinin başlamasından evvel Vauban’ın Mémoire pour servir d’instruction dans la
conduite des siéges et dans la défense des places isimli eseri 1669 yılında Savaş Bakanı François-
Michel Le Tellier Louvois’in isteği üzerine taslak olarak yazılmaya başlanmıştır. Yazarın muhasara
hatıralarını öğrenmek için ve muhtemel savaşta faydalanılmak üzerine hazırlanan bu eser 1672 de
tamamlanmıştır. Genel olarak Vauban’ın henüz hayata geçirmediği teorik fikirlerini yazmış olduğu
bu eser Hollanda ile savaşın yaklaşması üzerine bitirilmiştir. Bu eser Vauban’ın 1704’te XIV.
Louis’e sunacağı eserin yanında daha iptidai,çalışmaydı. Rothrock’un Vauban çevirisi bu ilk eseri
ihtiva eder. Bu eser de ilk kez 1740 yılında Leiden’da basılmıştır. Jamel Oswald, Vauban Under
Siege: Engineering Efficiency and Martial Vigor in the War of the Spanish Succession, Brill
Yayınları, Leiden 2007, s.49.
38
Lepage, a.g.e., s.13-16.
15
teşekkülüne sebep olmuştur. Nitekim 1668’de Fransa işgalindeki bazı noktaların 1672-
1678 Hollanda Savaşı sonucunda imzalanan Nijmegen Barışı’nda yitirildiği
görülmektedir. Fransa’nın kuzey sınırları, Vauban’ın sürekli özen göstererek oluşturup
birbirine bağladığı geniş cephe istihkâmlarının iç bölgelerden kaynak aktarılmasıyla
korunuyordu.39
39
Michael Wolfe, Walled Towns and The Shaping of France, From the Medieval to the Early
Modern Era, Palgrave Macmillan Yay, New York 2009, s.147.
40
Vauban, A Manual… s.8.
16
hattının oluşumunun başlangıcı bu savaşın ardından ele geçirilen stratejik noktaların
tahkimatıyla başlamıştır.41 Bu hattın ilk kısmı Dunkirk Körfezi’nden Meuse Nehri’ne
kadardı.
Vauban’ın bir diğer öne çıkan özelliği, Fransa’nın kuzey sınırında yaşanan
çatışmaları kontrol altına almak ve kuzeyden gelecek tehlikeleri azaltmak için icat
ettiği “Pre Carre” denilen sınır hattıydı.
İnşa edilen Pré-Carré iki ana hattan oluşuyordu. Birinci ucu Manş
Denizi’ndeki Dunkerque’den Meuse nehri yakınlarından bulunan Givet’e uzanıyordu.
Biraz aşağısında da ikinci hatta başka kaleler bir saf oluşturuyordu. Yine Manş
Denizi’nde bulunan Calais şehri yakınlarında bulunan Gravelines’ten Meuse nehrine
yakın bir nokta olan Stenay tahkimatına kadar uzanmaktaydı.42
41
Lepage, s.18., Tarihçi Fernand Braudel’e göre Vauban'ın yüzyılı, mareşalin kendisi (1633-1707)
doğmadan önce başlamıştı. Çünkü On altıncı yüzyılda İtalyan mühendisler tarafından geliştirilen
kuşatma savaşının tüm temel unsurları çoktan Avrupa'ya yayılmıştı. Pre Carre hattı da Mareşalin
vefatından sonra da geliştirilmeye devam etmişti. Fernand Braudel, The Identity of France, vol.1,
History and Environment, çev. Sian Reynolds, Harper Row Publishing, New York 1990 s.331-333.
42
Brent Sterling, Do Good Fences Make Good Neighbors?: What History Teaches Us about
Strategic Barriers and International Security, Georgetown Üniv. Yay. 2009 s.160.
17
Resim 2 Pre Carre savunma hattı.
43
Oswald, a.g.e., s.21-27.
18
Fransa piyadesinin 1715 yılında tek bir enstrüman olacak şekilde süngülü tüfek
kullanımını yaygınlaştırmasından önce, okçuların yerini almış menzilli birlikler olan
tüfekçilerin yanında, XVII. yüzyılda nispeten azalmasına karşın mızraklı piyadeler
bulunmaktaydı. 1666 yılında bu mızraklar 4.27 metre uzunluğuna yakındı. Böylece
korunmasız piyadeleri süvarinin şok saldırısından korumaktaydı. Vauban ise mızraklı
birlikler (pikeman) hakkında son derece olumsuz fikirlere sahipti. Ona göre bu birlikler
artık işlevsel değildi ve ateş gücü kaybına neden oluyorlardı. Mızraklı piyadenin yirmi
çatışmanın ancak üçünde aktif rol oynayabilecek kadar gereksiz hale geldiğini ifade
etmekteydi. Henüz 1687 yılında bu fikrini belirten mühendisin bu görüşleri yenilikçi
karşılanıyor, Savaş Bakanı Louvois taktik muhafazakârlığı sürdürmekten yana
kalıyordu. Fransız kuvvetlerinin mızrağı terk etmesi 1704 yılını bulacaktır. 44
44
Lynn, a.g.e., 462.
45
Childs, a.g.e., s.152-154.
19
reddedildi. 1688 yılı itibariyle dönüşüm yerine mevcut techizatın korunmasına karar
verildi. O dönemde bir fitilli tüfek 9 livre, bir çakmaklı 14 livreye mal olmaktaydı.
Dönüşümün masraflı olması da göz önüne alınarak binlerce alınacak bu tüfeklerde
ekonomik olanın tercih edilmesine karşın, Dokuz Yıl Savaşları’nın Fransa için hiç de
iyi gitmemesi ve sonrasında Steinkirke Muharebesi sonrasında Mareşal
Luxembourg’ın da önerisi dikkate alınarak Aralık 1699’da çakmaklı tüfeklerin
piyadelerde ana muharebe tüfeği olarak yer almasına karar verildi. Geriye kalan eski
tüfekler ise 1704 yılına kadar görev yaptı.46
Vauban’ın dünya askerî tarihine katkısı öncelikle ilk kez 1673 yılında
Maastricht kuşatmasında uyguladığı Circumvallation47 ve Contravallation48 isimli
yöntemlerden yararlanarak oluşturulan, kaleyi saracak şekilde üç paralel siper
saldırısıdır.
Buna göre kuşatmayı yapan muhasır kuvvet ilk önce kalenin dış dünyadan
irtibatını kopartacak şekilde kaleyi çevreleyen yuvarlak bir siper kazar. Bu siperin
amacı kaleyi tecrit etmek ve kaleden yapılacak yarma harekâtını yavaşlatmaktır.
Müstahkem mevkinin zayıf noktası ve ana hücumun yapılacağı noktalar belirlenir.
Devamında inşa edilen hattan kaleye doğru uzanan ve istihkâmın duvarlarına paralel
olacak biçimde, kaleyi dört bir yandan çevreleyecek ilk paralel siper kazılır. Düşman
topçusunun atış menzilinin gerisinde olan bu paralel siperler kıvrımlı şekilde açılmış
ve ikmal hattını sağlayacak siperler ile birbirine bağlanır. Ardından bu siperden biraz
daha ileriye doğru ikinci bir paralel siper kazılır. Bu hazırlıklar yapılırken top
bataryaları da kendi önlerinde bulunan paralele yapılacak bir taarruzu caydıracak
şekilde konuşlandırılır. İkinci paralelde artık kaleye yaklaşılmış olunduğu için üçüncü
paralel daha tehlikeli bir konumda olacaktır. Paralel siperler arasında askerlerin intikal
edeceği siperler düşman topçusundan azami oranda korunabilmek için zigzag
46
Lynn, a.g.e., s. 463.
47
Konstantin İpsilanti bu kelimeyi “Sirkonvalasyon” olarak tercüme etmiştir.
48
Yine İpsilanti bu kelimeyi “Kontravalasyon” olarak tercüme eder.
20
biçiminde kıvrımlı olacak şekilde kazılır. Bu bağlantı koridorlarının amacı, birliklerin
taarruz noktasına yaklaşmasını temin ederek kaleye yapılacak topyekûn bir saldırının
kolaylaşmasını sağlamaktır. Aynı şekilde kale içerisinden dışarıya yapılacak huruç
denemelerini de etkisiz hale getirmektir. İkinci paralelin arkasına yerleştirilen ve artık
istihkâmı dövebilecek olan toplar Ricochet49 ateşi yardımı ile kalenin sivri burnu gibi
görünen Demi-Lune50 olarak adlandırılan tabyayı hedefler. . Üçüncü ve son paralel de
doğrudan kalenin önüne gelecek bir hat olduğu için taarruz buradan başlardı. Ancak
Maastricht örneğinde olduğu gibi üçüncü paralelin su dolu ya da kuru bir hendek ile
karşılaşması söz konusudur. Bu gibi durumlarda da üçüncü paralelden Grenadier51
birliklerinin siperden hendeğe doğru parabol humbara atışları ile buradaki tehditi
ortadan kaldırmasıyla kaleye temas eden kuşatma birliklerinin topçu ile eşgüdümlü
saldırısı sonucu kale ya da müstahkem şehre saldırı gerçekleşir.
İlginç bir örnek olarak 1673 tarihli Maastricht Kuşatması, Louis’nin Vauban’ı
cesaretlendirerek tüm kuşatmayı onun istediği gibi yönlendirmesine izin verdiği nadir
kuşatmalardan olmuştur. Kralın bizzat Vauban’ın açtığı paralel siperleri teftiş etmesi
ve genç mühendisin azmine şahit olması ilgi çekicidir. Louis’nin generallerinin işe
karışmasını engelleyerek kendisini zaferin mimarı ilân etmesi ve sadık bir memuru
olan Vauban’ın da bu zafere katkıda bulunması, mühendisin kariyeri ve açısından
önemli bir durumdur. Paralel sisteminin getirdiği bu ezici galibiyet, savunan tarafın
avantajlı konumda olduğu görüşünü değiştirecek cinsten bir gelişmeydi.52
49
Sekdirme Tarîki.
50
Nîm-kamer tabya (yarım ay) demi-lune aynı zamanda ravelin denilen üçgenlere verilen isimdir.
51
Granatir (Humbaracı).
52
Charles S. Maier, Once Within Borders : Territories of Power, Wealth, and Belonging since
1500, Harvard Üniversitesi Yay. Massachusettss, 2016 s. 57
21
gerçekleşmişti.53 Bu yapıların varlığı, meydan muharebelerinin belirleyici olmasını
engelliyordu. Tahkimatların XVII. yüzyıl ortalarına dek bu güçlü duruşu, savunma
yapan kuvvetin avantajlı olmasını sağlıyordu. Ayrıca kuşatmalar her zaman
gerçekleşemiyordu. Bir an önce hedefin düşürülüp ilerlenmesi gerekiyordu. Hasım
kuvvetlerin kuşatmayı kaldırmak için taarruz etme tehlikesine ilâveten iaşe ve iklim
faktörleri de bu konuda acele edilmesine sebep olurdu. Örneğin Kuzey Fransa ve
Belçika bölgesi yalnızca Mayıs- Kasım arasında hareket edilebilir halde oluyordu. 54
Onyedinci yüzyılın sonu ve XVIII. yüzyıl boyunca savaşlarda bitmez tükenmez
kuşatma silsileleri yaşanmaktaydı. Bu dönemde düşman topraklarında ilerlemek ve bir
noktada konumlanabilmek için güvenli bir istihkama sığınmanın gerekliliği çoktu.
Muhasım devletler de mümkün olduğu kadar sonucu belirleyici olmayan meydan
muharebelerinden kaçınıyorlardı.55
53
Askerî Devrim ve kaleler hakkında bkz. Geoffrey Parker, Askeri Devrim çev. Tuncay Zorlu, Küre
Yayınları.
54
Oswald, Vauban Under Siege s. 2. David Chandler’a göre tarihte nadiren görülecek şekilde 1680
ve 1748 yılları arasında askerî tarih kuşatma savaşları ile domine edilmişti. John Lynn de onu
doğrular biçimde mevzi harbinin XIV. Louis ve döneminin öne çıkan askerî harekât nev‘i olduğunu
ortaya koymuştur
55
Guerlac, a.g.e., s.75.
22
kadar istihkam ve kuşatma eğitimi dersleri için Vauban’ın daha önce de pek çok tekrar
baskı yapmış eseri, el kitabı olarak kullanımını sürdürmüştür. 56
Hollanda ile savaşın sona erdiği 1678 yılı, Vauban için önemli bir yıl olmuştu.
Hocası sayılabilecek olan de Clerville’in ölümünün ardından İstihkâm Komiserliği’ne
yükseltildi. On yıl kadar sürecek bu barış süresinde Vauban, yoğun şekilde ülke
içerisinde bulunan istihkâmların yenilenmesi ve geliştirilmesiyle uğraşmıştır.
56
Oswald, a.g.e., s.9-17.
57
Orduların hareketi sırasında da yağmalar önemli bir sorundu. Erzak için askerlerin yollarına çıkan
bölgeleri de yağmaladığı bir gerçekti. Vauban’ın 1693’te Nice bölgesinde şahit olduğu olaylara göre
partiler şeklinde yapılan sayısız yağma belirli bölgelerde nüfusun erimesine sebep olmuştu. Vauban
birliklerin yerleşim birimlerinden en uzak şekilde hareket ettirilmesini savunuyordu. Bu yüzden bir
çavuşun emrinde en fazla on, bir teğmenin emrinde ise on beş nefer olmasını istiyordu. Lynn, Giant
of The …, s.140 ve 518.
23
bulundu.58 1684’te Fransa’nın savaş ilanı olmaksızın Lüksemburg Dükalığı’nı
topraklarına kattığı Lüksemburg kuşatmasından sorumlu tutuldu, şehrin fethini
sağladı. Bu olay aynı yıl İspanya’nın işgali kabullenmesinden dolayı çıkacak savaşı
ertelemiş oldu.
58
Bu bölgedeki istihkam çalışmaları da Fransa’nın “ceinture de fer” yani demir kemer isimli Fransa
sınırlarını güçlendirmek için yapılan çalışmalardan biriydi. Pre Carre hattı da bu çalışmanın en güçlü
kesimiydi. Gerçekten de Vauban, Fransa’nın pek çok yerinde kendinden bir iz bırakmıştı. Bunu
bölgeyi yıllar sonra gören kişiler de fark etmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar da Antibes hakkında şöyle
demiştir: "Hiç böyle şehir görmedim. Sahillerde ve onun muvazisi biraz daha yukarda iki caddeden
başka düz yol yok. İniş çıkış, merdiven ve kavis, zaviyeli bir yığın kavis…. Büyük bir elmas içinde
gibiyim. Karşımda Vauban’ın yaptığı bir kilise, başımın üstünde tozlu bir asma, dört yanım yeşillik
ve on adım ötemde masmavi gülümseyen deniz, cenup… Cenup güneşi" Zeynep Kerman,
Tanpınar’ın Mektupları, Dergâh Yay. İstanbul 2010, s.147.
59
Cevdet Paşa’ya göre XIV. Louis’nin Nantes Bildirgesi ile Protestanları sürgüne zorlaması ve liyakat
sahibi insanlardan mahrum kalması, 1492’de İspanyolların Endülüs Emevilerine yaptığı duruma
benzemektedir.
60
Lepage, a.g.e., s.19-21.
24
1.3. Dokuz Yıl Savaşları (1688-1697)
1678’de ele geçirildikten sonra konumu dolayısı ile iyi bir tahkimat
yapılan Ypres şehrinin istihkâmları 1689 yılında Vauban tarafından tamamlandı ancak
bu yorucu çalışma başarılı mühendisin sağlığını yıprattı. Ypres bölgesi tıpkı 1. Dünya
Savaşı yıllarında olduğu gibi bataklık bir alandı ve kalesi de bir bataklık kalesi
durumundaydı. Ağır bronşit rahatsızlığı olan Vauban ilerleyen yıllarda ölümüne sebep
olacak zatürre ile burada tanıştı. Aralık 1689’da ciddi sağlık sorunları nedeniyle
memleketine dönen Vauban, hastalığının geçmesi için 1690 yılını Bazoches’deki
mülkünde geçirdi.62 Bazoches’daki tedavisi 1691 yılının Şubat ayına dek sürdü.
İyileşip göreve dönmesinin hemen ardından Mons kalesi Vauban ve Louis’nin birlikte
katıldığı bir kuşatma sonucunda Mart- Nisan 1691’de kısa sürede ele geçirildi. 63
61
Lepage, a.g.e., s.21, Geoffrey Parker, Cambridge Savaş Tarihi, çev. Tunç Tayanç, Füsun Tayanç,
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2018 s.194.
62
F J. Hebbert ve G.A. Rothrock, Soldier of France: Sebastien le Prestre de Vauban, 1633-1707,
Peter Lang Publishing, New York, 1989, s.121.
63
David G. Chandler, The Art of Warfare in the Age of Marlborough, Hippocrene Books, New
York 1976, s.241.
25
Louis tarafından yardım vaat edilen devrik kral dolayısı ile İngiltere, ardından
Hollanda’nın da Augsburg Ligi’ne katılması ile Fransa çepeçevre sarılmış hale geldi.64
Alp cephesinde ise Savoy kuvvetleri Embrun ve Gap’ı işgal etti. Manş
Denizi’nde Fransız donanması İngiltere’ye Kral James ile çıkarma hazırlıkları
yaparken 21-24 Mayıs 1692’de La Hague deniz savaşında ağır bir yenilgi aldı.
Vauban’ın göreve dönmesinin ardından kuzey cephesinde Fransa tarafından Mons ve
Namur kaleleri başmühendisin çabaları ile ele geçirildi. Alp bölgesindeki kalelerin
istihkâmlarını teftiş ettikten sonra 1693’te yeni ihdas edilen Saint Louis nişanı ile
ödüllendirildi. Ardından Charleroi kalesini ele geçirdi. 1694’te Atlantik Denizi’nden
gelecek tehlikelere karşı Brest, Saint-Malo kaleleriyle beraber Normandiya ve
Bretonya bölgesinde bulunan kıyı savunma sistemlerini tahkim etti. Bu dönemde çağın
ruhuna uygun olarak bir mühendisin ya da istihkam birliği başındaki birinin doğrudan
bir kuvvete komuta etmesi beklenmezdi.66 Ancak Vauban istisnai olarak kral ile
64
Lepage, a.g.e., s.22.
65
Cambridge Savaş Tarihi, s.194.
66
1703 yılında Ren nehrinin doğusunda bulunan Kehl kalesine yapılan kuşatmada, General Louis
Hector de Villars, Vauban’ın ve diğer mühendislerinin önerilerini reddederek kaleye taarruz etmiş
ve başarılı olmuştur. Yine 1705’te Nice kuşatmasında General James Fitz’in Vauban’ın alınamaz
dediği şehre yaptığı kuşatma planını kabul etmemesi ve kendi tercihleri ile kuşatmayı 27 günde
bitirmesi; mühendislerin siper ve hendekleri nereye kazacaklarını ve tahkimatların boyutlarını
belirlemek dışında komuta edecek yetkilerinin bulunmadığını göstermektedir. Vauban’ın belirli
dönemlerde mühendislerin diğer kuvvetlere olan bağlılığını koparmak için uğraşsa da bu konuda
başarılı olamamıştır. Vauban mükemmel bir kuşatmanın nasıl olması gerektiğine dair teorik bilgiler
sunarken gerçek kuşatmalar çoğu kez onun beklemediği şekilde sonuçlanmıştır. Vauban’ın hem
hatıratında hem de bazı mektuplarında ideal bir kuşatmanın 42-48 gün süreceğini söylemesi de
mühendislerden bu yönde bir beklenti olduğunu gösterir. Vauban’ın kuşatmaları saat gibi
26
kurduğu iyi ilişkiler sayesinde ilk defa 1694’te bir ordunun komutasına getirildi. 18
Haziran 1694’te İngiliz-Hollanda askerlerinin müşterek olarak Camaret-sur-mer
mevkiine yaptığı çıkarmada Brest limanına giden yolun müdafaasını gerçekleştirdi ve
çıkarma kuvvetlerinin kaleden yapılan bir dragon taarruzu ile bozguna uğratılmasını
sağladı.67 Tour de Vauban olarak adlandırılan bu istihkamlar bugün de Unesco dünya
mirasına giren 12 Vauban eserinden biridir.
1698 ve 1701 yılları arasında Fransa’da kısa bir barış süreci oldu. Altmış yaşını
geçen emektar mühendis Vauban bu süreçte dinlenme vakti buldu. Okuma ve yazma
faaliyetlerine hız verdi. Bu sürecin devamında 1699 yılında Fransız Kraliyet
Akademisi üyeliğine getirildi. Muhtemelen bu dinlenme zamanında kaleme aldığı
Traité de l'attaque et de la défense des places69 isimli çalışmasının yazma nüshasını,
1704 yılında XIV. Louis’e arz etmiştir. Bir onursal üyelikle Akademi’ye nasb edilerek
ödüllendirilen Vauban’ın diğer üyeden farklı olarak bilimsel bir buluşu yoktu.
Üyeliğinin arkasında büyük bir itibar sahibi olması, toplumsal hiyerarşide yüksek
27
olması ve işgal ettiği konumu vardır. Ayrıca bilimsel gelişmelerle ilgileniyor ve
bunları önemsiyor olması da bu atamada önemli bir sebepti. 70
Yine bu süreçte bir önceki harpte Kutsal Roma Devleti’ne bırakılan ve Ren
nehrinin doğusunda yer alan Brisach bölgesinde yeni bir kale inşasına başlanması ve
XIV. Louis’nin karşılık vermek istemesi üzerine bu kaleye karşı koyabilecek bir hisar
inşasına karar verildi. 1698 Ekim’inde Neuf-Brisach kalesinin inşasına başlandı. Bu
eser Vauban’ın ustalık eseri olarak kabul edilmiş ve günümüze kadar gelebilmiştir. 71
İspanya tahtında bulunan Kral II. Carlos’un 1700 yılında vâris bırakmadan
ölmesi ve tüm topraklarını XIV. Louis’nin torunu olan Philippe d’Anjou’ya vasiyet
etmesinin üzerine İspanyol İmparatoru’nun kim olacağı sorunu çözülmez bir hal
almıştır. Fransa’ya karşı Avusturya Habsburgları, İngiltere ve Hollanda’nın başını
çektiği koalisyon oldukça yıpratıcı bir savaş yürütmüştür. Bu savaşta Fransa için öne
çıkan isimlerin başında Claude de Villars gelirken, müttefik kuvvetler Avusturya
tarafında Prens Eugène ve Britanya tarafından Malborough Dükü öne çıkar. Fransa’nın
1704 Blenheim Muharebesi’nde yenilmesi sonrasında süreç Fransa aleyhine
dönmüştü. 1712 tarihli Denain Muharebesi’nde Fransız Mareşal Villars’ın Eugène’i
yenmesi ile durum dengelenmişse de savaşın sonunda Avusturya’daki Habsburglar
kazançlı çıkmıştır. Diğer yandan Fransa’nın günümüzde hâlâ elinde tuttuğu güney ve
güneydoğu topraklarında bulunan bazı şehirler bu savaşların kazanımıdır.72
70
Janis Langins, Poetry in War and War in Nature. From Vauban to Naturphilosophie to Clausewitz,
içinde Buchwald J., Stewart L. (editör) The Romance of Science: Essays in Honour of Trevor H.
Leveres. Springer International Publishing sayı 52, 2017 s. 118-123.
71
Lepage, a.g.e., 22-23-24.
72
Parker, a.g.e., s.194-195.
28
Savaşın başında Fransa’nın birkaç muharebede zafer kazanmasına karşın, uzun
ve süregelen savaşlar sonrasında Fransız- İspanyol kuvvetleri başarısız oldu. Habsburg
kuvvetleri Fransız ordusunu 1704 Blenheim zaferi ile Almanya topraklarından sürdü.
İngilizler bu sırada Cebelitarık bölgesini işgal etti ve Fransız destekli İspanya kralını
Madrid’den çıkardı. Savaşın ilerleyen safhasında Fransa’nın iç bölgelerinin işgale
uğraması tehditi, 1712 Denain Muharebesi’ndeki zafer ile engellendi. Bu zafer ile
Vauban’ın pre-carré dediği kale hattı güvenlik altına alınmış oldu73 Vauban’ın
ömrünün son yıllarına denk gelen bu dönemde müstahkem kalelerin sıkça el
değiştirdiği bilinmektedir. Buna örnek olarak Veraset Savaşları boyunca toplam 115
kez yapılan kuşatma savaşlarının %85’inin kuşatanlar tarafından başarıyla
sonuçlanması gösterilmektedir.74 İspanyol Veraset Savaşları sonrasında Fransa’nın
hedeflerine ulaşamaması ve nispeten gerilemesi, XIV. Louis’nin itibarını oldukça
düşürmüştür. Uzun süren bu savaş sonrasında Fransa, toprak kaybının yanında sarf
ettiği insan gücüyle ve yıpranan hazinesiyle bitap düşecektir.75
73
Lepage, a.g.e., s.25.
74
Jamel Oswald, Like Clockwork? Clausewitzian Friction and the Scientific Siege in the Age of
Vauban, s.89.
75
Cevdet Paşa’ya göre Lui Katorz (Ondördüncü Loius) döneminde Fransa altın çağına ulaşmıştı.
Fransızca’nın evrensel dil haline gelmesi ve Fransa’nın kültür ve sanatta örnek ülke haline gelmesi
oldukça önemli gelişmelerdi Ancak Paşa’ya göre, XIV. Louis’nin hataları ve hırslı tavırları
yüzünden İspanyol Veraset Savaşları zuhur etmiş, Avrupa Fransa’ya karşı birleşmiştir. Yine Paşa’ya
göre, Fransa’nın XIV. Louis dönemindeki baskıcı yönetimin yaptığı hatalar ve arkasında bıraktığı
borç ve zalimâne idare nihayetinde hanedanın iflasına sebep olacak ihtilale zemin hazırlamıştır.
“Dinilebilir ki Fransa büyük ihtilâlinin esbâbı ânın zamanında hazırlanmıştır”. Ekin Erdem,
Cevdet Paşa'ya Göre Avrupa Tarihi, Yayımlanmamaış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniv. 2009,
s.61-64 .
76
Fransız Mareşal Batonu, 13 inç boyunda, silindir şeklinde ve mavi kadife kaplı, üzerinde altın
yıldızlar bulunan ve Latince “Terror belli, decus pacis” (Savaşta Korku, Barışta Süs) yazısı bulunan
bir asâdır. H.Colburn, The United Service Journal And Naval And Military Magazine, Part 1
1840, s.534.
29
Veraset Savaşları’nın başlamasının ardından Vauban, kuzey cephesinin
güçlendirilmesinden sorumlu tutuldu. Ocak 1703 tarihinde mareşallik pâyesi alan
mühendis oldukça yaşlanmış ve yorgundu, bu yüzden kral ondan askerî mimari ve
organizasyon üzerine çalışmalar yapmasını istedi. Yaşlı Mareşal Eylül 1703’te son
başarılı kale kuşatması olacak Vieux-Brisach’ı fethetti. Aynı yıl rahatsızlıkları artan
mühendis, eşinin de vefatı üzerine görevden el çektirildi. Bir süre dinlenen mareşali
XIV. Louis, Mayıs 1706’da Ramilles Muharebesi’ndeki başarısızlığın ardından;
Louvain, Brüksel, Antwerp, Ghent, Brugge ve Oudenarde kalelerinin Marlborough
Dükü’nün eline geçmesinin üzerine göreve geri çağırdı. Vauban’ın dönüşünün
ardından başarısız olup bozguna uğrayan ve dağılmaya başlayan kuvvetler Dunkirk ve
Calais gibi bölgelerdeki kamplarda organize edildi. Bu durum müttefik ilerleyişini
durdurdu. Ancak her ne kadar Mareşal ve tecrübeli olsa da, Vauban eski devrin adamı
idi ve kralın çevresindekiler tarafından sevilmiyordu.77
Ekim ayının son günlerinde Vauban, Louis’in bakanlarına izne çıkma talebinde
bulunduğunu iletti. Gözden düşmesi sebebiyle merkezî otoriteyle yaşadığı sorunlar,
kendisine zorluk çıkaran bakanlar ve Flanders bölgesinin artık yaşlanmış olan Vauban
için dayanılmaz olması bu talebin nedenlerindendi. Sonbaharda nemli olan Flanders
havası Vauban’a ağır geliyordu ve 1690’lı yıllarda olduğu gibi süt de artık çare
olmuyordu. Bir görevde yükselen ve uzun süre kalan insanlarda görülmeyecek
soğukkanlılık ve tevazu sahibi olan Vauban, yerine görevlendirilmesini istediği kişileri
bakan Chamillard’a bildirmiştir. Buna ek olarak mevcut Dunkirk harekâtına daha çok
süvari celbedilmesi isteği ise yeterince yem bulunamayacağı sebebiyle reddedilmişti.
77
Lepage, a.g.e., s.26.
30
Bu taleplerine olumsuz cevap almış, 6 Kasım’da görevinden ayrılmasına izin
verilmiştir.78 Vauban ömrünün son aylarını Paris’te bulunan ikametgâhında
arkadaşları ile görüşmeler yaparak geçirmiştir. Az ömrü kaldığını anlayan Vauban,
ülkesinde adaletsiz bulduğu vergi sistemini değiştirmek için birşeyler yapmak istiyor,
fikirlerini Krala kabul ettirmek istiyordu.
78
Rothrock, Soldier of France.., s.216.
79
Rothrock, a.g.e., s.217.
31
olmuştu. Vergi sisteminin adaletsizliği üzerine yasadışı yayın yapmakta olan
Vauban’ın bir yandan da görevine sıkıca bağlı olduğu görülmektedir. Bu noktadan
hareketle ülkesine ve krala karşı bir nefret duymadığı, görevinin başında ve bir şey
olmamış gibi çalışmaya devam ettiği görülmektedir. Tüm bunlar olup biterken, kendisi
ve uşaklarının polis takibatında olduğunu fark eden Vauban, 27 Mart tarihinde
yataktan zor kalkarak hayatta kaldığı son Pazar günü evinin yanındaki kiliseye giderek
günah çıkardığı papazdan yadigâr olarak elindeki nüshaları saklamasını talep etti.
Durumunun kötü olduğunun öğrenilmesi üzerine XIV. Louis 28 Mart’ta kendi aile
doktorunu Vauban’a göndermiştir.80
Ardından elinde kalan 20 cildi ve 28 ciltsiz nüshayı güvenli bir yere saklayan
Vauban, 30 Mart 1707 tarihinde saat 10:15’te zatürreden vefat etmiştir. Vefatının
ardından birkaç ay sonra mezkûr kitap, üzerinde Vauban’ın adı yazılı şekilde 1707 ve
1708 yıllarında sayıları artmış şekilde görülmeye başlanmıştır. Sınırların ötesine geçen
bu kitap, 1708’de aynı isimle Brüksel’de ve 1708’de Londra’da A “Project for a Royal
Tythe or General Tax, By the Famous Monsieur Vauban, Marshal of France, Knight
of the King’s Orders, and Governor of Lisle” adıyla yayınlanmıştır. Vauban’ın hayatta
iken yoğun bir soruşturma geçirmemesi ve polis tarafından doğrudan müdahalede
bulunulmaması, XIV. Louis’in ona karşı bir müsamahası olarak yorumlanmaktadır.
Fransa’nın savaş halindeki kırılgan durumuna bakıldığında kralın itidalli davranışlarda
bulunmaya çalıştığı düşünülebilir.
Askerî kariyeri oldukça uzun süren Vauban, ömrü boyunca 50’ye yakın
kuşatmaya katılmış, 100’den fazla kale ve liman tahkimat planı tasarlamıştır.
Vauban’ın hayat ritmi çoğunlukla taşrada planlar yaparak geçmiştir. Ailesi ve satın
80
Rothrock, a.g.e., s.219-228.
32
aldığı mülkünde çok fazla zaman geçirememiş olan Vauban, saray ve çevresinden de
uzak durmuş, Paris ve Versay’da geçirdiği günleri bilhassa kısa tutmuştur.
Tasvirlerinde genellikle orta yaşlı, kaslı ve orta boylu olarak tasvir edilen Vauban’ın
sol yanağında 1667 Douai kuşatmasında yaralanmasının eseri olarak görülen yara göze
çarpar. 81
Tüfek ve süngü şakırtıları arasında ömrü geçmiş, doğuştan bir asker olan
Vauban'ın kaderinde, ölümünden sonra dahi ülkesine hizmet etmek yazılıydı. Fransız
İhtilali’nin süregeldiği 1790’lı yıllarda isyancı cumhuriyetçi kuvvetler top ve barut
ihtiyaçlarına ek olarak kurşuna ihtiyaç duymaktaydı. Bunun için kilise çanlarını ve
kurşun mezarları da savaş mühimmatı olarak kullandılar. Vauban’ın defnedildiği
bölgenin de bu amaçla kullanılması sonrasında yağmanın ardından kemikleri kaybolan
Vauban’ın, ayrı gömülmüş olan kurşun kalbi gözden kaçırılması sebebiyle
korunabildi. Kilisenin daha sonra tamir edilmesi sonrası yerine defnedilen kurşun yapı,
Napoléon Bonaparte’ın Vauban’ın akıbetinden haberdar olması üzerine 15 Ekim 1804
tarihinde yerinden alındı. Hiç hasar görmediği anlaşılan ve kalp şeklindeki kurşun
plakanın içerisindeki kalbi Paris’e getirildi. Bir süre savaş bakanlığı binasında
muhafaza edilen cisim 24 Mayıs 1808’de, Vauban’ın ölümünden 101 yıl sonra hak
ettiği şekilde Paris’te askerî bir törenle Les Invalides’e defnedildi.82
81
Henry Guerlac, Vauban: The Impact of Science on War, içinde ed. Peter Paret, Makers of Modern
Strategy from Macchiavelli to the Nuclear Age, Princetown Üniversitesi Yayınları, New Jersey
1986 s.75.
82
Rothrock, a.g.e., s.239-241. Les Invalides, Paris’te bugün Askerî Müze olarak kullanılan ve içinde
Napoleon Bonaparte’ın da mezarının bulunduğu geniş bir askerî yerleşke, savaş gazilerine
hasredilmiş olduğu için bu adı almış eski bir kışladır.
33
ilerlemeler ve reformları destekleyenler onlardı ve topçuluğu da kapsayan teknik
hizmetlere ve istihkamcılığa katkı sağlıyorlardı. 83
Kral Louis de istihkama hayli
meraklı bir isimdi. Ve bu alandaki gelişmeleri merakla takip etmişti. Piyadenin
önemiyle birlikte sayısal olarak artmasına denk bir şekilde müstahkem mevkilerin
sayıları da artmıştır. Fransa 1635-6 yıllarında İspanya ile savaştığı sırada sınır
garnizonlarında konuşlanmış asker sayısı 30.000 kadardı. Ancak bu sayı katlanarak
1666 da 72.000’e, 1678 yılında 116,370’e yükselmişti. Vauban’ın Dokuz Yıl Savaşları
sırasında yazdığı bir muhtırada bu sayı 166.000’e kadar yükselmiştir. Yine Vauban’ın
yazdığı ikinci bir muhtırada 1705 yılında 173.000 piyade ve süvari kale duvarları
içerisinde bulunuyordu. Mareşale göre teorik olarak mevcut birliklerin %40 ilâ
%45’inin istihkamlarda bulunması uygundu. Ancak o, Fransa’da gereğinden fazla
kalenin doldurulmuş olduğunu düşünmekteydi.84
83
Guerlac, Vauban.., s.77.
84
John Lynn, Giant of the Grand Siecle.. s.526-258
85
Son karar verecek kişi XIV. Louis idi. Kral için şöhret ve zafer önemliydi. Bu yüzden Vauban her ne
kadar en az kaynak ve insan gücü harcanarak bir kuşatmada başarı bekliyor olsa da Kral ve
34
komutanları her zaman hünerli ve sorun çözmeye muktedir teknik personele önem
vermiştir. Bunlar yeri geldiğince mancınık inşa eden, köprü yapan, bir taşı bir yerden
kaldıran, ihtiyaç duyulan el aletlerini üreten kişilerdir. On altıncı yüzyılda patlayıcı
maddelerin savaşlarda kullanılmasının doruk noktasına ulaşıldığı anda, kaleler
aşılmaya, kuleler patlatılmaya başlandı. Bu yıkılan yapıların yerine köşeli, dar açılı ve
savunan tarafa mümkün olan en geniş ateş hattını sağlayan bastion tipi kale
burçlarından müteşekkil kaleler inşa edilmeye başlandı. Artık savunan taraf sağladığı
ateş için mermi yolunu hesap etme yöntemlerine başvuruyor, derin hendekler açıyor
ve kademeli eğimi hesaplıyordu. Artık sayısal bilimlere verilen önem artmıştı. Yeni
ve mevcut tekniklerin uygulanması için hiç olmadığı kadar deneyim ve bilimsel
hesaplamalara ihtiyaç duyuluyordu. Vauban’ın çağında bu kariyere başlamak için bir
eşik yoktu. Herkes kendi değerini yaratıyordu.86
siyasetçiler için en önemli olan unsur zamandı. Kuşatmalar mevsimin izin verdiği kadar, yaklaşık
180 gün sürebilirdi. Bu tercihin arkasında savaşın kısa sürede sonuçlanabilmesi için ilerlemek ve
ilerlemeyi engelleyen istihkamın en kısa sürede devre dışı bırakılması gerekliliği bulunmaktadır.
1697’de Ath kalesinin kuşatılması sırasında Louis’nin bizzat Vauban’ı acele etmesi için uyarması
da bu dış etkilerden birisidir. Jamel Oswald, Like Clockwork?... a.g.e., s.85-88 ve 102-103.
86
Halevy, a.g.e., s.18.
87
Guerlac, a.g.e. s.77.
35
olabileceğini söylemektedir.88 Vauban üzerine yapılan çalışmalar da ilgi çekici bir
diğer husus da Fransız tarihçilerin ekseriyetle mühendisin ülke savunmasına yaptığı
katkılardan dolayı savunma odaklı başarılarını öne çıkarmasına karşın, Anglo-
Amerikan tarih yazarlarının ise üçlü sistemin sistematikleşmesi ve kuşatma harplerinin
savunmaları nasıl alaşağı ettiği konusuna odaklanmasıydı.89
88
John Lynn, Giant of The Grand Siecle, s.6.
89
Jamel Oswald, Vauban Under Siege: Engineering Efficiency and Martial Vigor in the War of
the Spanish Succession, Brill 2007, s.9.
90
http://books.google.com.tr/books?id=RkhgAAAAcAAJ&lpg=PP3&ots=XRWGUReJUb &dq=
Remezov%2C%20Ivan%20vauban&hl=tr&pg=PP8#v=onepage&q&f=false. И.Ремезов. Книга о
атакъ и оборонъ кръпостей изданная через господина де Вобана. Санктпетербургъ 1744
91
Alexander Lipski. “Some Aspects of Russia's Westernization during the Reign of Anna Ioannovna,
1730-1740.” American Slavic and East European Review, vol. 18, no. 1, 1959, pp. 1–11. JSTOR,
www.jstor.org/stable/3001041. Accessed 2 Jan. 2021
36
İmparatorluğu’nun Zuhur ve Terakkisinden İnhitatı Zamanına Kadar Askerî Vaziyeti”
ismi ile kazandırılmıştır. 92
92
Özgür Kolçak, Luigi Ferdinando Marsigli", TDV İslâm Ansiklopedisi, ek 2, Ankara 2019 s.198-
200
93
D.S. Shemelina, Vauban and Russia, //Academia. Architecture and construction. 2008. No. 4.
URL: https://cyberleninka.ru/article/n/voban-i-rossiya (erişim tarihi: 12/26/2020).
94
James Cracraft, The Petrine Revolution in Russian Culture, Harvard Üni. Yay. 2004 s.135-140
37
ve Türkçeleştirmeye çaba sarf ettiği görülür. Buna rağmen granatir, bastiyon ve
batalyon kelimeleri Türkçe’de hiçbir anlam ifade etmez halde iken bu üç kelime bugün
Rusça’ya geçmiş durumdadır.
95
Gerhard Grüßhaber, Türk Ordusunda Alman Ruhu, çev. Bozkurt Leblebicioğlu, Say Yay.
İstanbul 2022 s.11-13
96
John Whitehead, “Said Mehmet Paşa’nın Fransa Büyükelçiliği ve Arz Olunan Hediyeler (1741-42)”
çev. Osman Nihat Bişgin, Milli Saraylar Dergisi, s.7 İstanbul 2011, s.67.
38
Yine Osmanlı ordusunun 1774’te Kırım’ın kaybından sonra genel anlamda
savunma pozisyonu alması ve batının – özellikle Rusların- talimli kuvvetlerine karşı
pasif bir tavır sergileyerek müdafaada kalmayı tercih ettikleri düşünülürse, savunma
hatlarındaki mevzilerin müstahkemleştirilmesi ve düşman ile temasın bu noktada
yapılmasının daha avantajlı olacağı düşüncesi de tercümenin gerçekleştirilmesinde rol
oynamış olmalıdır. Ayrıca Selim’in tahta çıktığı döneme göz atıldığında, süregelen
muharebelerin mağlubiyetle sonuçlanması ve Osmanlı istihkamlarının hasımları olan
Ruslara karşı başarısız olduğu görülmektedir. Selefi I. Abdülhamid’in vefatının Özi
Kalesi’nin düşüşü ile ilgili 97 olması da, Sultan III. Selim’in genelde askerî reformlara
ve yeni düzene geçişe, özelde de istihkamcılık faaliyetlerine önem vermesine sebep
olmuştur.
97
M.Münir Aktepe, "Abdülhamid I", TDV İslâm Ansiklopedisi,
https://islamansiklopedisi.org.tr/abdulhamid-i (25.03.2021). “Özü, Hotin ve Kırım’ın Ruslardan
alınıp İslam eline geçtiğini görmeden Allah ruhumu kabzetmesin” İ.Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı
Tarihi C.IV, TTK Yayınevi, Ankara 2003 s.543.
98
Stanford J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, çev. Mehmet Harmancı, c.1, E
Yayınları, İstanbul 1994, s. 322-323.
39
Harbiyye hocası Ferik Ahmed Muhtar Paşa’nın bu fikri doğrulayacak cinsten bir bilgi
verdiği görülür. Sultan II. Abdülhamid devrinde istihkam üzerine yazılmış eserleri
tanıtan Paşa, yeni nesil istihkam anlayışının Golç Paşa’nın anlattığı teknik ve taktik
bilgilere dayandığından bahseder. Vauban’ın usullerinin XIX. yüzyılın ikinci yarısı ile
birlikte eskimiş olduğunu söylemektedir. Ardından geçmişte bu durumun nasıl
olduğunu ve hangi eserlerden faydalanıldığını izah eden Paşa, Vauban
tercümelerinden Başhoca İshak Efendi’nin tercümesi olan Usûl-i İstihkâmât ile birlikte
Akkâ, Vidin ve Erzurum müdafaalarında istifade edildiği bilgisini verir. 99 Buradan,
1798 tarihli Akkâ Kuşatması sırasında henüz Usûl-i İstihkâmât isimli eser tercüme
edilmediği için Paşa’nın Vauban çevirilerini kasdettiği anlaşılmaktadır. Buna göre
doğrudan Vauban tercümelerinin Vauban’ın ülkesi olan Fransa’nın Osmanlılara karşı
yaptığı bir kuşatma savaşında, Osmanlılar tarafından kullandığı sonucuna ulaşılır.
99
Ahmed Muhtar, “Fünûn-ı Askeriyye- Zamân-ı Hâzır Kılâ‘ ve İstihkâmâtı”, Malûmât, No. 20 (20
Cemaziyelevvel 1313/ 8 Kasım 1895), s. 425-427, ayrıca bkz. Eda Çaparlar, Ferik Ahmed Muhtar
Paşa’nın Malumat Dergisi’ndeki Yazılarının Harp Tarihi Açısından Değerlendirilmesi,
Yay.Yüksek Lisans Tezi, Hatay 2019.
100
Abdülkadir Özcan, Lağımcı Ocağı, TDV İslam Ansiklopedisi, c.27 s.49-50, Ankara 2003.
Vauban’ın sekreteri olan Paul Pellison (1624-1693)’a göre Fransız mühendis bu yöntemi Kandiye’yi
kendisine örnek aldığını söylemiştir. Fransız Tarihçi Georges Michel’e göre de bu bilgi aktarımı
doğru olup, Vauban yine de takdiri hak etmektedir çünkü “savaşta sanat, icat kadar icraatten
ibarettir.” Georges Michel, Historie de Vauban, Paris 1879 s.81, Aktaran Ostwald, Vauban Under
Siege, s.58
40
gözlemcilerin Vauban’a analizlerini aktarmış olması mümkündür. Fransa’nın
Kandiye kuşatmasında Venediklilere destek amacıyla adada uzmanlarının olması
paralel fikrinin buradan doğmuş olduğu tezini güçlendirmektedir. Bu kuşatma
Fransızlar kadar Hollandalıların da ilgisini çekmiştir. Vauban’ın subaylarından olan
ve Nantes Fermanı sonrası Fransa’dan ayrılıp Hollanda’ya giden Huguenot Charles
Goulon da lejyoner olarak Kandiye Kuşatması’nda Venediklilere hizmet etmiştir.101
Özellikle Maastricht kuşatmasının başarıyla sonuçlanması, Vauban’ın ortaya koyduğu
paralel sistemine Avrupa’nın ilgisi uyandırmıştır.
101
Janis Langins, Jed Z. Buchwald, Conservingthe Enlightenment: French Military Engineering
from Vauban to the Revolution, The Mit Press, Massachusetts, 2004, s.448
102
Langins, Conserving the Enlightenment…, s.109
103
Vauban’ın Türklerden esinlenmiş olduğunu düşünenlerden biri de Ferik Ahmed Muhtar Paşa’dır.
Ona göre Fransa’da Conde, Turenne, Vauban gibi Fenn-i Harbde mahir isimlerin ortaya çıkması usûl-i
harbin Avrupa’da bir ilim ve sanat halinde yükselmesini sağlamıştır. İstihkam ilmine Viyana ve
Kandiye kuşatmalarında çok büyük yenilikler kazandıran Osmanlıların kaleye sıçan yolu kazarak
yaklaşmak ve zîr-i zemîn lağımları yapma fennini ilk kez tatkik ve istimal eden Vauban, bunu itiraf da
etmektedir. “ Osmanlılar zabt ettikleri kılâ‘-ı mühimmenin birçoğunu tamîrât-ı lâzımesini icrâ ile hâl-i
asliyyesinde kullanmışlar ise de pek çoğunu dahi bir meslek-i mahsûs-ı Osmaniyye tevfîken tadîl ve
ıslâh ile zabt olunamaz bir hale ircâ eylemişler ve sıçan yolları ile kılâ‘a takarrüb usûlünü ve tahtü’z-
zemîn lağım dehlizleri açarak zîr-i zemîn lağımları yapmak fenn ve sanâtını (muhârebe lağımlarını)en
evvel tadbîk ve istimâl eyleyerek Fransız mühendis-i meşhûru ve Voban’ın mevâzilerle kaleye
takarrübden ibâret meşhûr meslek hücûmunun -müşârun-ileyhin tasdîk ve itirâfı vechle- esâslarını
vaz‘ ve ibdâ eylemişlerdir.” Çaparlar, a.g.t., s. 18,98-99.
104
Langins, Conserving the Enlightenment..., s.109
105
Oswald, Vauban under … s.58
41
kullanılmıştı. Vauban ve yaşadığı yüzyılda kuşatma yöntemleri, sağduyu ve deneme
bilgisine dayanmaktaydı. Vauban katıldığı sayısız muharebeler sayesinde sınanarak
uzmanlaşmıştır. Aynı şekilde Vauban’ın Girit kuşatmasındaki başarısının ardından
Osmanlılardan esinlenmesine dair iddialar, XVII. Yüzyılın ikinci yarısında çağın en
iyi usullerinin tatbik edildiği bu kuşatma, Osmanlıların kuşatma sahasındaki özgün bir
biçimde gelişme kaydettiklerinin bir göstergesi olmuştur. Bu tartışmalı lağımcılık
yöntemleri Fransız ve Alman ordularınca 1914 tarihine kadar kullanılmıştır.106
Vauban’ın lağımcılık ve paralel saldırısı konusunda Osmanlılardan ilham almış olduğu
düşüncesi pek çok kişi tarafından tekrarlansa da, bu konu şüphe içermektedir. Bilgi
transferi hakkında kesin bir çıkarım yapmak çok zordur. Bu sebeple konuda ileri
çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Gabor Agoston, Osmanlı’da Ateşli Silahlar ve Askeri Devrim Tartışmaları, yay.haz. Kahraman
106
Şakul, İş Bankası Kültür Yayınları, 2.baskı İstanbul 2020 s.108, Grüßhaber, Türk Ordusunda
Alman Ruhu, s.11
42
İKİNCİ BÖLÜM
Vauban Nüshaları ve Mütercim İpsilanti
107
Emily O. Goldman, “The Spread of Western Military Models to Ottoman Turkey and Meiji Japan”,
içinde: The Sources of Military Change: Culture, Politics, Technology, ed: Theo Farrell, Terry
Terriff, Lynne Rienner Publishers, Londra 2002 s.41-42
108
Fatih Tetik, Sultanın Silahları II. Abdülhamid Dönemi Savunma Sanayii ve Silah Teknolojisi
(1876-1908), Dergah Yay. İstanbul 2018 s 67-70. Teknoloji transferi konusunda a.g.e. s. 61-124
109
Enver Ziya Karal, Tanzimattan Evvel Garplılaşma Hareketleri (1718-1839), Tanzimat 1 Yüzüncü
Yılı Münasebetiyle, Maarif Matbaası, İstanbul 1940 s.27
43
diğer eserlerine göre daha az görsel ve plan içeren bu kitap, sıcak çatışmada nasıl
davranılması gerektiği gibi muharebe yöntemlerini ihtiva etmektedir.110Fenn-i Lağım
isimli kitabın muhtasar şekilde özet bir tercüme olduğu göz önüne alınırsa, Belidor’un
tamamıyla çevrilmesinin faydalı görüldüğü anlaşılmaktadır. Yine bu müellifin de
Vauban’ın devamında gelen Fransız bir asker ve mühendis olması da Fransa’nın
Osmanlıların bilimsel ve askeri teknolojinin ithali amacıyla yaptıkları çevirilerde
tercih edildiğini göstermesi açısından önemlidir. Bu eserin Vauban sanılarak çevrilmiş
olmasında Fransızca nüshaların bir bütün halinde ele alınmış olması ihtimali öne
çarpar. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde de sıkça görüldüğü üzere benzer
konularda olan ve benzer yazarlara ait eserlerin tek bir kitap halinde basılması ya da
birleştirilmesi olağan bir durumdur. Belidor, kendisinden daha önce yazılmış olan bir
esere şerh düşerek kendi kısmını da esere dahil etmiş ve eserini Vauban’ın eseri ile
birleştirilmiş halde yayınlamış olmalıdır. Elde bulunan Vauban tercümelerinin hangi
nüshadan tercüme edilmiş olduğuna dair çeşitli tahminler yürütülmüştür. İçeriğinde
Fransızca nüshası hakkında bilgi verilmemesi bu sorunu ortaya çıkarmıştır. Bazı
araştırmacılar, esas eser olan Darben ve Def’an isimli eserin 1729 yılına ait bir
nüshadan olduğunu söylerken, Kemal Beydilli eserin Traité de l'attaque et de la
défense des places 1737-1742 La Haye nüshası olduğunu söylemiştir.111 Bu çalışma
sırasında yapılan araştırmalarda da Beydilli’nin tespiti doğrulanmakta, üçüncü
bölümde başlıkların bile İpsilanti tarafından doğrudan çevrildiği izah edilmektedir.
Tüm bunların yanında, Vauban’ın daha erken bir tarihte kaleme aldığı Mémoire pour
servir d’instruction dans la conduite des siéges et dans la défense des places isimli
eserinin Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi’nde 1740 tarihli Leiden nüshası
bulunmaktadır. Bu nüsha içerisinde sultan III.Selim’in tuğrasını taşımakta ve diğer
esere oldukça benzemektedir. Vauban’ın yeni filizlenen fikirlerini ihtiva eden bu
eserin de III.Selim döneminde elde edilmiş olması ilgi çekicidir. Vauban sonradan
kaleme alacağı diğer eserinde buradaki bazı konuları detaylandırmış, bazılarını
110
Bu eser hakkında yapılan Yüksek Lisans tezi: Muhammet Yılmaz, Tercüme-i Risâle-i Fenn-i
Harb, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2005 s.11-18
111
Beydilli, Mühendishane…s.183 Beydilli, Topkapı Sarayı’nda bulunan La Haye nüshasında
çizimlerin bulunmadığını belirtmiştir. BNF’de bulunan La Haye nüshalarında da çizimler mevcut
olmadığı görülür. Ancak yukarıda bahsedilen Leiden Nüshasının çizimleri ile İpsilanti’nin
çevirilerindeki görsel ve çizimler uyuşmaktadır.
44
çıkarmıştır. Ancak açık bir şekilde tespit edilmiştir ki Türkçe çeviri, Vauban’ın krala
sunduğu güncel eseri olan 1737-1742 La Haye nüshasıdır. Ayrıca diğer eser olan Fenn-
i Lağım’ın hangi nüsha olduğu bilinmemektedir. Bu nispeten kısa risalenin Vauban’ın
bir başka eserinin hülasası olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Fenn-i Lağım isimli eserin
birçok kütüphanede bulunan basma-nesih nüshasının Darben ve Def’an kitabının
cildiyle birleşik olarak basıldığı ya da sonradan birleştirildiği görülmektedir.
Süleymaniye Kütüphanesi’nde de Fenn-i Lağım ile farklı eserlerin beraber ciltlendiği
görülür.
112
Darben ve Def’an Muhasara ve Muhâsere-i Kılâ‘ ve Husûn; Kaleler ve sağlamlaştırılmış yapıların
saldırı ve savunma yönüyle kuşatılması ve korunması anlamına gelmektedir.
113
Reddâde yazma eserlerde ard arda gelen sayfaları belirtmek için sayfa altlarına koyulan sözcüklere
verilen addır. İsmail E. Erünsal, "Reddade", TDV İslâm Ansiklopedisi,c.34,İstanbul 2007 s.515
45
“ [1A] ... *kavâ‘id-i hendesîye üzere ebnîye ve esbâb-ı tahsîne dâir * ve def’ân
ve darben muhârese ve muhâsara-i kılâ’ ve husûne mütedâir * frânsız lisanında
“Jeni”[Génie] ta’bîr
46
nüshalardan birinin el ile yazılmış hali olduğu anlaşılmaktadır. Görsel içeren sayfaların
da numaralandırılması ile toplam sayfa sayısı 373 olmuştur. T.Y. 2659 numaralı
nüshada “Üstishabe el-müznibü’z-zamân Mirialemzâde zadesi es-seyyid Ahmed
Münir gufire lehuma fi 24 Muharrem (12)73 (tarih)” bilgisi paylaşılmıştır. Buradan
eserin Ahmed Münir isimli bir okuyucu tarafından 1856 yılında edinildiği ve
tercümesinden 60 sene sonra bile okuyucuyla buluştuğu anlaşılır. Bu nüshanın 33.
görselinin altında bulunan istinsah kaydında da Resm-i Mîr Mehemmed .. Azze ağayân-
ı enderûn-ı hümâyûn hane-i seferli sene seb'a mieteyn ve elf (1207) bilgisi
bulunmaktadır.
Bu nüsha elle yazılmış olup, üzerinde çok kez karalama yapılmış olduğu
görülmektedir. 29 satır olan bu nüsha İÜNEK 6865 ile kıyaslandığında müsvedde gibi
durmaktadır. Okumayı kolaylaştıran harekelerin bulunmadığı bu nüshada çeşitli
yerlerin üzeri çizilmiştir. Nüshanın belli yerlerinde cümleler satıra sığmadığı için
kelimelerin sığmayan kısımlarının alt satıra yazıldığı, ancak bu alt satırdaki kısmın
kırmızı noktalar içerisinde çembere alınmasına karşın altta kalan kelimenin
muhtemelen daha sonra sığmayan satırın devamına eklendiği görülür. “…bir kalˈa ki
nev’an iˈtibâra şâyeste ve mâhir ve kârgüzâr ve farîza-i zimmetlerini edâdan âyâ
itmeyen mustahfızîn ile muhâfaza oluna ol kadar müddet-i muhâsaraya dayanmaması
nâdirüˈl-vukûˈ keyfîyetdendir husûsen ki114” kısmında sad elif ile ki kısmı aşağıya
yazılmış durumdadır. Aynı numaralı varakta eserin yazılırken bir satırın kaydırılması
dolayısıyla olduğu düşünülen bir ekleme vardır. On ikinci satırda “â’dâyı tarassud
114
Darben ve def’an.. H. 614 Varak no:4.
47
iden asker dahî etrâf ve eknâfı tolaşub düşmanın vürûd ideceği yolları zabt ve baˈzı
münâsib mahallere kondukça etrâfına” diye biten yerde etrafına kelimesinin sonuna
kırmızı bir iki numarası konularak “metris hafr idüb etrâfında” şerhi düşüldüğü ve
devamında cümlenin anlamlı şekilde devam ettiği görülür. Ancak bu taşkın satır
durumu İÜNEK T.Y. 6865 ve matbu nüshalarda görülmez ve cümle metin içinde
devam eder. Bunun için Topkapı Sarayı’nda bulunan bu nüshanın üzerinde oynama
yapılan ve taslak olarak kullanılan, kötü bir benzer nüsha olduğu düşüncesi
uyanmaktadır. Mezkur nüshanın 33.cü görselinin altında bulunan istinsah kaydında
“Ketebehü’l-fakîr Mehmed .. Çukadâr-ı şehriyârî Enderûn-ı Hümâyûn Kilar…” bilgisi
bulunmaktadır.
48
kalanlarının satılması ve gelir elde edilmesi beklenmişti. Ancak satılmadığı anlaşılan
bu kitaplar III. Selim ve sonrasındaki yıllarda çeşitli yerlere dağıldılar.
Basma nüshalarda görülen bir diğer özellik de, eserin sayfalarında III. Selim
döneminde yaygınlaşmaya başlayan ay ve yıldız sembolleridir. Bu nüshalarda tıpkı
Selimiye Çeşmesi, Tophane Bilal Ağa Çeşmesi’nde de görüldüğü üzere ay ve yıldız
sembolleri tasvir edilmeye başlanmıştır.
115
Niyazi Berkes’in Vauban çevirilerini okumuş olduğu, matbu‘ baskılarda bulunan önsöze yaptığı
eleştiriden anlaşılmaktadır. Berkes, Âsım Tarihi’ne atıfla III. Selim’in çevresinde “ hallerini
anlatmaya ne Frengistan kağıdı, ne de Hindistan kalemi yeter” denilecek türden insanlar vardır ve
bu kişiler Sultan’ı yanlış yönlendirerek bir cihangir olacağına inandırmaktadır demektedir. Bu
duruma delil olarak Berkes, Vauban çevirilerinin giriş kısmında Sultan’ın Arapça ve Farsça
sözlüklerden bulunup çıkartılan terimlerle övülmesini bu durumun bir yansıması olarak
görmektedir. Bkz. Berkes, a.g.e., s.116,132.
116
Beydilli, Mühendishane, s.182.
117
Fatma Özdemir, Osmanlı Dönemi Matbu Kitaplarda Resim Kullanımı (1729-1850) ,
yayımlanmamış doktora tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, 2020 s.97-99.
49
yılından 1830 yılına dek İstanbul’da basılmış eserler listesi paylaşmıştır. Onun
aktardığına göre, Vauban’ın Kalelerin Tahkimi, Savunması ve Hücum Sanatı isimli
eseri 1206’da (1791) Sadrazam İzzet Mehmed Paşa’nın emriyle hazırlanmıştır. Bu
tarihte İzzet Mehmed Paşa, Mısır Valisi olup, sadrazam değildi. Hammer’in eserin
sadrazamın emriyle yayınlandığını söylemesinin sebebi, eserin ileri tarihli ve yalnızca
basma nüshalarında önsözde Paşa’nın isminin geçmesi olmalıdır. Bir diğer ihtimal de,
İzzet Mehmed Paşa’nın tercümenin yürütülmesiyle ilgilenmiş olabileceğidir. Ancak
1791 (1206) tarihli Topkapı Sarayı yazma nüshasında böyle bir bilgi
bulunmamaktadır. Eserin içerisinde İpsilanti, açıkça eseri III. Selim’in isteği üzerine
tertip ettiğini söyler. Fenn-i Lağım’dan da bahseden Hammer, 24 sayfalık bu eserin
kötü gravürlerle süslenmiş ve 1208’de basılmış olduğunu söyler. İpsilanti’nin
çevirdiği üçüncü eser olan, Vauban’a atfedilen fakat Belidor’a ait olan Fenn-i Harb
isimli eseri de sayan Hammer, 40 sayfalık bu eserin de 1208 tarihinde çevrildiğini
belirtir. 118
118
Joseph von Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.14, çev. Mehmed Atâ, yay.haz. Mümin Çevik, Erol
Kılıç, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1983 s.117
50
Dîvanhâne Galerie
Dervâze Paulement Breastwork
Granatir (Humbaracı) Grenadier Grenadier
Kavalîr/Küngüre Cavalier
Şev/Şiv Glacis
Kaponiye Caponier Caponier
Karakol Corps de Garde Guard House
Amele Travailleur
Mühimmat yığını Amas de materiaux
119
XVIII. Yüzyılda sıklıkla kullanılan karşılık kelimelerin devamında gelen süreçteki sözlüklerde de
kafa karışıklığı yarattığı söylenmektedir. Burç anlamına gelen Bastion kelimesi sözlüklere “Tabyevi
usulüyle resm olunan bir istihkâmın kısm-ı malumundan ibarettir” tanımıyla girmiştir. Hümeyra
Bostan, Defending the Ottoman Capital Against the Russian Threat : Late Eighteenth Century
Fortifications of Istanbul, Yay. Doktora Tezi, İstanbul Şehir Üniversitesi, 2020 İstanbul s.357-365
120
Azar Gat, A History of Military Thought: From the Enlightenment to the Cold War, Oxford
Üniv. Yay, New York 2001. s 37
51
2.3 III. Selim Dönemi Tercüme Faaliyetlerine Bakış
121
Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye & Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar c.4, İstanbul 2019,
s.9.
122
Yıldız, Neferin Adı Yok, s. 366.
52
olduğunun altını çizen Müteferrika, tarihten de örnek vererek Hülagü dönemi
Bağdat’ta yok olan eserlerden ve Endülüs’ün işgalinden sonraki tahribata değinir.
1727 Aralık ayında Vankulu Lügati ile başlayan matbaacılık serüveni 1743 yılında
bittiğinde 17 kitap ve 4 harita basılmıştı. Müteferrika’nın vefatından sonra 1755-1757
yılları arasında Vankulu Lügatı’nın ikinci cildi basılır. Matbaa bu tarihten sonra uzun
süre kapalı kalır. Bu sırada 1785 yılında Fransa elçiliğinde bir matbaa kurulur. Burada
basılan üç eserden ikisi askeri bilimler üzerinedir.123Bu eserlerden ilki olan,
Mühendishane hocası Lafitte-Clavé’nin kitabı Elémens de Castrométation et de
Fortification Passagère, Kasapbaşızade İbrahim Hoca tarafından Usûli’l-Maarif fi
Tertibi’l-Ordu ve Tashsinihi Muvakkaten (İstanbul, 1201-1786-1787) ismiyle
çevrilmiştir.124 Çevirilerin gerçekleşmesinden önce, 1784’te İstanbul’a gelen Fransız
askeri uzmanlar Lafitte-Clave ve Monnier’in Boğaziçi ve Karadeniz istihkamlarına
dair raporlar ve haritalar çizdiği bilinmektedir. Vauban geleneğinin devamı olan École
de Génie mezunu olan bu subaylar mühendishanede de ders vermiştir.125 Bir diğer
çalışma olan De Truguet’nin Traité de Pilotage et de Navigation adlı eserinin
tercümanı belirsizdir. Bu tercüme Usulü’l-Maarif fi Vech-i Tasfif-i Sefain-i Donanma
ve Fenn-i Tedbir-i Harekâtiha (İstanbul, 1787) olarak adlandırılmıştır.126
123
Turgut Kut, Fatma Türe, Yazmadan Basmaya: Müteferrika, Mühendishane, Üsküdar, YKY,
İstanbul 1996 s.5-11
124
Lafitte-Clavé’nin eseri basıldığı zamanda yazar, Özi kalesini Ruslara karşı savunma durumuna
getirmek üzere gönderilen bir Fransız topçu birliğiyle birlikte orada bulunuyordu.
Rusya’nın ısrarı üzerine Fransa’nın 1788’de geri çağırdığı Lafitte-Clave’nin 1787’da bir risalesinin
Türkçe olarak basılması ve sultanın taltifini almasının yanında, 1768’de Jacques de Gervain ile
Vauban’ın evrak el yazmalarını tasnif edip envanter oluşturmuş bir isim olması dikkat çekicidir.
Duffy,a.g.e., s.248, Lepage, a.g.e., s.280
125
Kemal Beydilli, “İstanbul’da Deniz ve Kara Mühendishanelerinin Kuruluşu ve Faaliyetleri (1775-
1839)”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, c.9, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Yay. İstanbul 2015 s.324
126
Mustafa Kaçar, Osmanlı Devleti’nde Mühendishanelerin Kuruluşu ve Bilim ve Eğitim
Anlayışındaki Gelişmeler. Yayınlanmamış doktora tezi, İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Bölümü,
İstanbul 1996, s.203
53
İpsilanti’nin nihayete erdirdiği çeviriden memnun kaldığı anlaşılmaktadır. Buna karşın
tercüme edilen eseri incelediği anlaşılan ve kendisi de istihkam sahasına katkıda
bulunmuş olan Başhoca İshak Efendi tercümeyi beğenmemiştir. Mühendishane’de
okutulmak üzere derli toplu bir kitaba ihtiyaç olduğunu söyleyen Başhoca, Sultan II.
Mahmud döneminde 1832 yılında tamamlanan ve 1834 yılında basılan eserinin
önsözünde kendisinden önce istihkam sahasında yapılmış olan Lafitte-Clave ve
Vauban tercümelerinin iyi olmadığına değinmektedir. Ayrıca Fenn-i İstihkâmât
alanındaki çalışma sayısındaki eksikliğe işaret eder.127 İshak Efendi’nin Vauban ve
İpsilanti üzerine olan bu eleştirisinin nedeni tam olarak bilinmemektedir fakat
tercümelerin oldukça ağır bir dille yazılması veya basma nüshaların düzensizliğinden
kaynaklanması mümkün gözükmektedir.
127
“Riyazi ilimlerden sayılan "fenn-i istihkâmât" o dönemde oldukça revaç gören ve "müteffennin zâbit"
yetiştirilmesinde ön planda tutulan bir konuydu”. Bkz. Ekmelettin İhsanoğlu, Başhoca İshak Efendi
s.50-55. İstihkamların sağlam olmasının önemine vurgu yapan İshak Efendi, tercümenin dışına çıkarak
Osmanlı gelişme döneminde kalelerin muhasarasına dair verilen emirnamelerden örnekler eklemiştir.
128
Ekmeleddin İhsanoğlu, “Başhoca İshak Efendi” , TDV İslâm Ansiklopedisi,. c.22, Ankara 2000
s.529-530.
129
“…Voban nâm Fransız mühendis-i şehrînin eserî olup Boğdan Voyvodası Aleksandr’ın oğlu
Kostantin İpsilanti tarafından Türkçe’ye tercüme olunan hücûm ve müdâfaa kitâbı marü’l-beyân
istihkâm kitâbı ile birlikte ol-zamânki her türlü kal‘a ve istihkâmâtımızın inşâlarına, muhâfaza ve
müdâfaalarına (ale’l-husûs pek şânlı olan Akkâ ve Varna ve Kars müdâfaalarına) rehber olmuş, o
zamânlarındaki askerliğimize pek büyük hizmetler eylemiştir. Bu eserler firdevs-i aşiyan Sultan
Abdülaziz Hân hazretinin devr-i saltanatlarına kadar hâiz oldukları ehemmiyet-i azîmeyi hemen
muhâfaza etmiş, ara sıra bu yolda bazı eserler vücûda getirilmiş ise de ol-kadar mühim olmadıklarından
mazhâr-ı rağbet-nâme olamadıkları görülmüştür.” Çaparlar, Ferîk Ahmed Muhtar…s. 418.
130
Langins, Poetry in War and War in Nature, s.123
54
döneminde olduğu gibi II. Mahmud döneminde de Osmanlıların askerî açıdan örnek
aldığı bir devletti.
131
Erhan Afyoncu, İbrahim Müteferrika, DİA, c.21, İstanbul 2000 s.324-327
132
Agoston, a.g.m. s.150
133
Turgut Kut, Fatma Türe, Yazmadan Basmaya: Müteferrika, Mühendishane, Üsküdar, YKY,
İstanbul 1996 s.5-11.
55
bastırmak istemesi üzerine tekrar hayata geçer. Matbaanın en son basım faaliyeti
İpsilanti’nin yaptığı tercümeleri yayınlamak olmuştur. Böylece 1791’de başlayan
tercüme faaliyetleri 1795’te sona ermiş olur. Vauban tercümelerinin basıldığı sırada
Raşid Efendi matbaasının en ilginç özelliklerinden birisi; matbaanın Müteferrika
mirasına sahip olmakla beraber Fransa’nın Mısır’a müdahalesine binaen Osmanlı-
Fransa arasında savaşın patlak vermesi dolayısıyla İstanbul’daki Fransız elçiliğinin
matbaasındaki el koyulan malzemeleri de ihtiva etmesidir. Vauban çevirilerinin
basımından sonra işlevi bitmiş olan matbaa takımları 1797’de devlet tarafından satın
alınarak 1795’te kurulmuş olan Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun’a bağlanmıştır.
Ardından yeni yüzüyle Mühendishâne Matbaası olarak hizmet vermeye başlamış ve
Mühendishane baş hocası tarafından faaliyete geçirilmiştir. Burada basılan eserlerin
tablo ve haritalarının elle çoğaltılması sonucu hatalar olabileceği düşünülmekteydi.134
134
Kemal Beydilli, "Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun", TDV İslâm Ansiklopedisi, c.31 Ankara 2020
s.515-516.
135
“Zîrde beyân olunacağı veçhile 1198 senesinde (M. 1784) tab‘hâne tekrar ihyâ olunup bir kerre dahi
Subhî ve İzzî Târîhleri ve Usûlü‘l-maârif fî tertîb-i ordu ve i‘rabü’l-kâfiye ve Mareşal Vauban nâm zâtın
te‘lîfâtından Fenn-i Lağım ve Fenn-i Harb risâleleriyle Truguet nâm müellifin te’lifâtından olan
Kavânînü’l- mellâha tercümeleri ve Usûlü’l-maârif fî Tasnif-i Sefâin-i Donanma tab‘ u temsil
olunmuştur. Fakat tâbi‘i-i evvel olan İbrahim Müteferrika’nın basmaları gibi hatâsız ve temiz
basılamamıştır.” Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, I. Cilt, haz. Prof. Dr. Mehmet İpşirli, Türk Tarih
Kurumu Yay, Ankara 2018, s.83.
56
nüshaların içerik bakımından farklı olmadığı görülür. Ayrıca yazma nüshalarda
muhtemelen okuyucuların doğru okumalarını temin etmek üzere Arapça-Farsça
tamlamalara şedde ve hemze gibi daha kolay okutacak işaretler eklenmiştir. Yazmada
eserin belli kısımları kırmızı mürekkep ile yazılmışken, basma nüshalar nesih harflerle
tek renk mürekkeple yazılmıştır. İpsilanti ve onun yaptığı Vauban tercümeleri
sonrasında istihkam ve lağımcılık üzerine telif ve tercüme eserlerin devamını getiren
Mühendishâne hocaları Hüseyin Rıfkı Tamanî’nin Telhisü’l-Eşkâl, Başhoca İshak
Efendi’nin Usûl-i İstihkâmat ve Seyyid Ali Paşa’nın İstihkamât-ı Cesîme136 isimli
eserleri kaleme alındığı görülür. Bu açıdan bakıldığında Vauban tercümeleri bu alanda
yapılan çalışmalara öncülük etmiştir. Vauban tercümeleri hakkında nüshalara bakıldığı
zaman yalnızca tek bir mütercim, Konstantin İpsilanti’nin ismi geçmektedir. Arşiv
vesikalarına bakıldığında da aynı isim doğrulanmaktadır. Ancak çeviri sırasında
İpsilanti’nin kendisi gibi Fenerli bir dragoman olan John Caradja (Ioan Caragea 1754-
1844) ile birlikte çalıştığını söyleyen kaynaklar da mevcuttur. Bu bilgilere göre
İpsilanti ve Caradja Doğu dillerine olan hakimiyetleri sayesinde birlikte azimli bir
çalışma sonucu tercümeyi gerçekleştirmişlerdir. Çeviri esnasında Fransızca teknik
kelimelere bulabildikleri mevcut karşılıkları kullanmışlar, bulamadıklarında da
Türkçe, Arapça ve Farsça kelimelerden karşılık sözcükler meydana getirmişlerdir.137
Bu konuyla ilgili bir diğer bilgi de Charles White’ın İstanbul gözlemlerini anlattığı üç
ciltlik eserinde anlattığı matbaa bahsinde verilmiştir. Yazara göre; saltanatının ilk üç
yılında basım faaliyetlerini ihmal eden Sultan III. Selim, 1792 itibariyle bu konuya
ağırlık vermeye başlamıştır. Yeniçerilerin kıskançlığını uyandıracak biçimde başlayan
ve maalesef Sultan III. Selim’in canı pahasına ödeyeceği askeri reformlarda başarı
136
İhsan Fazlıoğlu, "Seyyid Ali Paşa", TDV İslâm Ansiklopedisi, c.37 İstanbul 2009 s.48. Seyyid Ali
Paşa’nın eseri Millî Kütüphane’de bulunmaktadır. Eseri okunaklı olmayan talik bir yazıyla yazılmış
olup, eser hakkında hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Ferik Ahmed Muhtar Paşa’nın, Vauban tercümeleri
ve Usul-i İstihkâmât’tan bahsederken bu eseri anmamış olması, çalışmanın pek bilinmemekte olduğunu
göstermektedir.
137
Jacovacy Rizo-Néroulos, Analyse Raisonnée de l’ouvrage intitulé, aktaran Johann Strauss, What
Was (Really) Translated in the Ottoman Empire? Sleuthing Nineteenth-century Ottoman Translated
Literature, içinde Migrating Texts Circulating Translations Around the Ottoman Mediterrannean,
ed. Marilyn Booth, Edinburg Univ. Press, Edinburg 2019 s.60-82
57
sağlamak için, istihkam ve taktik üzerine Vauban ve diğer Fransız yazarların kitapları;
meşhur matematikçi Abdurrahim Efendi’nin denetimi altında tercüme edilmiştir.138
Fenerli bir Rum aileye mensup Aleksander İpsilanti (1726-1805)’nin oğlu olan
ve Vauban tercümelerini gerçekleştiren Konstantin İpsilanti (1760-1816), Fenerli
(Phanaroit) olarak bilinen ve dragomanlıkları ile Eflak-Boğdan voyvodalığına
yükseltilmiş meşhur soylu bir aileden geliyordu. Konstantin’in Vauban tercümeleriyle
vazifelendirilmesi ve tercüme faaliyetinin değerlendirilmesi açısından bu atamaya
giden süreci anlamak ve mensubu olduğu cemiyet ve kültür dünyasını dikkate almak
yerinde olacaktır.
138
Charles White, Three Years in Constantinople, C.II, London 1846 s.205. White gibi istanbulda
bulunan seyyahlar arasında, Vauban’ın eserlerinin İstanbul kütüphanelerinde ve Mekteb-i Harbiye
kütüphanesinde erişilebilir olduğunu söyleyen yazarlar mevcuttur. Nafiye Nihan Yıldız, XIX. Yüzyıl
Seyahatnamelerine Göre Osmanlı Kitap Kültürü ve Kütüphaneler, Yay. Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul Üniv., İstanbul 2019 s. 85,237.
139
Mihai Maxim, “Kantemiroğlu (Dimitrie Cantemir)”, TDVİA, C.24, İstanbul 2001, s.320-321.
Fenerli prenslerin, selefleri olan Kantemir gibi müzikle ilgilendikleri ve bu ilginin Yunan kültürel
uyanışının yolunu açtığı görülmektedir. Ayrıca Fenerlilerin çiftdilli (bilingual) oldukları için
yazdıkları bazı şarkıların Yunan harflerinde yazılmış Türkçe parçalar oldukları, böylece Kantemir
gibi Türk müziğine katkıları bilinmektedir. Fakat hem Feneryot yazmalarındaki Türkçe metinler,
hem de XVIII. yüzyıl Rum Ortodoks cemiyetinin çok dillilik durumu henüz müstakilen
araştırılmamıştır. Bu metinlere bakış için bkz: Peter Mackridge, Enlightenment or
Entertainment? The Intolerable Lightness of Phanariot Literature 1750-1800, Revue des
Études Sud-Est Européennes LVIII, Bucharest 2020, s.119.
58
kethüdası olarak gitmeye başlamış, aynı zamanda Osmanlı Devleti’nde bulunan
yabancı elçilerin tercümanlığı görevlerini de üstlenmişlerdir.
Özellikle Müslüman aileden doğmuş kişilerin, Temeşvarlı Osman Ağa gibi sıra
dışı hayat tecrübeleri olmadıkça yabancı dillere hâkimiyeti oldukça zayıftı.
Tercümanbaşılık görevinde tekel olmalarının yanı sıra düzenli olarak 1711-1821
tarihleri boyunca Memleketeyn’e voyvoda olarak tayin edildikleri de görülen bu
ailelerin önde gelenleri İpsilantiler, Mavrokordatoslar, Kalimakiler, Gikalar idi. 141
Yüksek mevkileri işgal etmiş olan Fenerliler baskın olarak Yunan kültürüne
mensuplardı. Dinî bakımdan Ortodoks olsalar da kültürel bakımdan bu denli homojen
değillerdi. İçlerinde Bulgar, Rumen, Arnavut ve Ermeni kökenli kişiler mevcuttu.
Fener kilisesi bu çeşitli grupları tek bir çatı altında birleştirmekteydi. Fenerliler
arasında, Kalimaki ailesi Yunanlaşmış bir Rumen ailesiydi, bir diğer önde gelen
Fenerli aile olan Gikalar da Arnavut asıllı olup Grekleşmişlerdi. Yunan, Rumen, Sırp
ve Bulgar tarih yazımlarında Feneryotlar Yunan millî uyanışını destekleyen ve
İmparatorluk içinde imparatorluk haline gelmiş “aydınlanmış doğu despotları” olarak
tasvir edilmiş, birleşmenin değil ayrılıkçılığın bayraktarı olarak gösterilmişlerdir.142
140
Cengiz Orhonlu, Tercüman, MEB İslam Ansiklopedisi,12/1, İstanbul 1991, s.171.
141
C.E. Bosworth, “Tardjuman,” Encyclopaedia of Islam, Second Edition, edited by: P. Bearman, Th.
Bianquis, C.E. Bosworth, E. van Donzel, W.P. Heinrichs s. 237. Bu ailelerin dışında çok sayıda aile
de bu imtiyazlı görevlere getirilirlerdi. Bunların arasında İskerletzadeler, Nikosisos Efendi,
Kuruçeşmeli Rakoviça Ailesi, Rosetti Ailesi, Kalimaki Aliesi, Moruzi Ailesi, Karaca Ailesi,
Mavroyeni Ailesi, Hançerli Ailesi, Sutzo Ailesi isimleri öne çıkmaktadır. Zeynep Sözen, Fenerli
Beyler, 110 Yılın Öyküsü (1711-1821), İstanbul, Aybay Yayınları, 2000, s. 46.
142
Christine Phillou, “Communities on the Verge: Unraveling the Phanariot Ascendancy in Ottoman
Governance”, Comparative Studies in Society and History, 51(1), 2009 s.152-171.
59
Bu aileler baş tercümanlık görevine tayinleri ile Osmanlı bürokrasisinde
önemli bir yere sahip olmaya başlamışlardı. Fenerlilerin divan-ı hümayun
tercümanlığına ek olarak derya tercümanlığı görevine de getirildikleri görülmektedir.
Derya tercümanlığı görevi çok eski bir görevdi ve bu göreve Fenerli Rumlar berat
tevcihi ile başlamaktaydılar. Ayrıca bu görev Osmanlı devlet teşkilatında
gayrimüslimlere verilen ilk büyük memuriyetti. Derya tercümanlığından yükselenlerin
baş tercümanlığa ve oradan da prenslik (voyvodalık) görevine geldikleri
görülürdü.143 1821 yılında Fenerlilere görevden el çektirilmek için baş tercüman ve
voyvodanın yanı sıra derya tercümanlarının da idam edildikleri dikkat çekmektedir.
Bu iki göreve ilâve olarak Boğdan ve Eflak Voyvodası olarak da atanmalarıyla birlikte
oldukça güçlü aristokrat aileler haline dönüşen bu aileler, çeşitli imtiyazlara sahipti.
Bunlar arasında sakal bırakmak, ata binmek ve kürk giyebilmek gibi diğer
gayrimüslimlere tanınmayan haklara ek olarak tercümanın yanında bulunan ve Rum
kökenli olan sekiz dil oğlanı ve on iki hizmetkârın da cizye ödemekten muafiyet hakkı
vardı. Ayrıca bu mütercimlerin voyvodalık yetkisiyle Eflak ve Boğdan’da görevlere
terfi ettirilmeleri onların Batılı devletlerin İstanbul’da bulunan elçilik tercümanlarına
kıyasla daha yüksek bir rütbede olduklarını işaret etmektedir.144
143
Orhonlu, a.g.m., s. 179-180.
144
Bilgin Aydın, “Divan-ı Hümayun Tercümanları ve Osmanlı Kültür ve Diplomasisindeki Yerleri”,
Osmanlı Araştırmaları Dergisi, XXIX, 2007, s.58-59.
145
Christine Phillou, Biography of an Empire: Governing Ottomans in an Age of Revolution,
University of California Press, London 2011, s.184.
60
görevine gelmiştir.146 1774’te Eflak’a voyvoda olarak görevlendirilerek İpsilanti
ailesinden ilk kez bu görevlere yükselen kişi olan baba Aleksandr İpsilanti, oğlu
Konstantin ve torunları için iyi bir rol model figür oluşturmuştu. Konstantin
İpsilanti’nin dört oğlundan büyük olan Aleksandr İpsilanti (1792-1826), Filiki Eterya
cemiyetini kurmuş olmasıyla bilinen ve Yunan bağımsızlık savaşında rol almış önemli
bir isimdi. 147
Divan-ı Hümâyun tercümanlığı görevi, bir buçuk yüzyıl kadar uzun bir süre
boyunca Osmanlıların gayrimüslim vatandaşları için en yüksek sivil memuriyet olarak
kalmıştır. Bu uzun süre boyunca telif ve tercüme faaliyetlerine çok kısa bir süre katkıda
146
Elif Bayraktar Tellan, “Bir Osmanlı Müverrihi: Athanasios Komnenos Hypsilantis”, Hacettepe
Üniv. Edebiyat Dergisi, 35/2 2018, s.176-183.
147
L.G. Arš, “On the life in Russia of the Greek patriotic family of Ypsilanti”, Balkan Studies, 26,
1986 s.73.
148
Cafer Çiftçi, Bâb-ı Âli’nin Avrupa’ya Çevrilmiş İki Gözü: Eflak ve Boğdan’da Fenerli
Voyvodalar (1711-1821) Uluslararası İlişkiler, c.7, s. 30-39.
149
Phillou, a.g.e. s.184, Divân-ı Hümayûnda kuka elbâs giymek “kavâid-i kadîme-i saltanât-ı seniyye
“olarak tanımlanırdı. BOA, HAT, 1645- 22. (21 Eylül 1796).
61
bulunan Fenerlilerin III. Selim devri öncesindeki katkıları tam olarak bilinmemektedir.
III. Selim’in saltanat yıllarında ise özellikle Nizâm-ı Cedid programı ile hızlı bir
dönüşüm sağlanmaya çalışıldığı için bu alana katkıda bulunmaya başlamışlardı.
Johann Strauss, Nizâm-ı Cedid devrinin hiç olmadığı kadar acil ve önemli bir dönüşüm
sürecinin başlangıcı olduğunu belirterek Fenerli ailelerin bu reformlara katkısı
bakımından Konstantin İpsilanti’nin yaptığı Vauban tercümelerinin değinilmeye değer
ilk örnek olduğunu ifade eder. İpsilanti’ye benzer şekilde 1812-1815 arasında Divan-
ı Hümâyun baştercümanı olan Feneryot Yakovaki Efendi Fransızca’dan Katerina
Tarihi adıyla Jean Henry Castéra’nın “Historie de Catherine II, Impératrice de Russe
“adlı eserini ve Yunanca’dan da Tarih-i İskender bin Filipos adlı müellifi
belirtilmemiş çalışmayı Osmanlı okuyucusuna kazandırmıştır.150
150
Johann Strauss. “The Millets and the Ottoman Language: The Contribution of Ottoman Greeks to
Ottoman Letters (19th- 20th Centuries).” Die Welt Des Islams, vol. 35, no. 2, 1995, s.190-205.
151
Zeynep Sözen, Constantin Ipsilanti’s Contributions to Ottoman Military Reform, s.150-155.
152
Yunan biyografi yazarı Stamatiadis’e göre, Konstantin İpsilanti öğrenim için Almanya’da
bulunmuştur. Hakkında pek az bilgi veren Stamatiadis’e göre Konstantin Nizam-ı Cedid çerçevesinde
Vauban tercümelerini gerçekleştirmiş ve bundan dolayı da Türk otoritelerinin takdirini kazanmıştır.
Bkz. E. Stamatiadis, Βιογραφίαι των Ελλήνων μεγάλων διερμηνέων του Οθωμανικού κράτους.
Atina,1865 s.151-152. Bu bilgiyi benimle paylaşan sayın Doç. Dr. Elif Bayraktar Tellan’a çok teşekkür
ederim.
62
mütercimin Fransız diline hâkimiyetinin bilinmekte olduğu görülmektedir.153 1790’lı
yıllara kadar Divân-ı Hümâyun’da görev yapan İpsilanti’nin Vauban tercümeleriyle
görevlendirildiği tarihten önceki hizmetleri hakkında bilgi bulunamamıştır. Sultan III.
Selim’in, Vauban’ın tercüme edilmesi için İpsilanti’yi vazifelendirdiğinden,
mütercimin Fransız diline hâkimiyetinin bilinmekte olduğu görülmektedir.154
1791-1792 (Hicri 1206) yılından 1795 yılına kadar Belidor’dan Fenn-i Harb,
Vauban’dan Fenn-i Lağım ve Darben ve Def’an Muhâsara ve Muhârese-i Kılâ‘-i
Husûn ya da diğer adıyla Fenn-i Muhâsara isimli eserleri tercüme faaliyetini sürdürür.
Tercüme faaliyetini bitirmesinin ardından 19 Ağustos 1796 tarihinde Divân-ı
Hümâyun baştercümanlığı görevine atanır.155 Buradaki hizmetlerinin ardından
kariyerine Boğdan voyvodalığı ile devam edecektir.156 Bir süre Boğdan Voyvodalığı
görevinde kaldıktan sonra Eflak Voyvodalığı görevine yükseltilir. Eflak
Voyvodalığı’na atanmadan evvel bu işe arzusu olduğunu Rus elçisi vasıtasıyla
bildirmiş olan İpsilanti’nin 1802 tarihinde Rusya’nın da onayıyla bu göreve getirildiği
görülmektedir. Yaş Anlaşması’nda baştercüman olarak görev alan Moruzzi de
Rusya’nın da onayıyla birlikte ikinci kez Boğdan Voyvodalığına getirilecekti. 31
Ağustos 1802’de ilk kez Eflak’a voyvoda olarak atanacak İpsilanti de Yaş anlaşması
gereği yedi sene görev yapacaktı. 157
Tarihçi Nikolae Iorga’ya göre, Konstantin İpsilanti’nin Rusya ile gizli ilişkileri,
dragomanlık yıllarında yabancı devletlerin elçileriyle rahatça görüşebildiği süreçte
başlamıştır. Rusya’nın ve Osmanlı’nın ortak himayesinde Yedi Ada Cumhuriyeti’nin
kurulmasına dragoman olarak katkıda bulunmuştur. Fransa’nın Osmanlı elçisi
Sebastiani 1806’da İstanbul’da görevlendirileceği zaman uğrak noktası olan Bükreş’te
153
Zeynep Sözen, a.g.e., s.172.
154
Beydilli, Mühendishane..,s.184.
155
C.MF. 115-5744. 14 Safer tarihli bu belgede yıl bulunmamaktadır. Ancak bu bilgiyi III.Selim
devrinde yazılmış bir ruznâme 14 Safer 1211 olarak doğrulamaktadır. Bkz. Beydilli, Mühendishane
s. 182.
156
BOA, HAT. 25-14489. ...bu def’a Boğdan voyvodalığı ile bek nâm olan İpsilanti beyzâde Kostantin
voyvoda kullarının dâb-ı dîrîn-i saltanât-ı ebed-karînleri üzere divân-ı ma‘delet-i güzînlerinde bu
gûna kuka ve hil‘at…
157
BOA. HAT. 131- 5428. “1802’de Konstantin İpsilanti’nin pek tantanalı biçimde Bâbıâli’ye kabul
törenini gösteren bir resim vardır. Aslının nerede olduğu belirtilmeyen bu resim Halûk
Şehsuvaroğlu tarafından kopya ettirilerek yayımlanmıştır”. Bkz. Semavi Eyice, Babıali, DİA, Ek. 1
63
İpsilanti ile de görüşmüştü. Fransa’nın politikası Bab-ı Âli’yi Rusya’dan uzak tutmak
olduğu için ikilinin ilişkileri kötüydü. Eflak Voyvodası İpsilanti ve Boğdan Voyvodası
Aleksander Mourouzis (Muruzi) görevden alınınca Rusya devreye girdi. 1802’de
yapılan anlaşmaya göre Rusya ve Osmanlıların ortak seçtiği bir
voyvodaydı.Anlaşmaya göre yedi yıl boyunca görevde kalacaktı ancak 1806’da
azledildi. Onun yerine Alexander Soutzo göreve geldi. 158
İpsilanti Eflak’tan azli için nâme henüz eline ulaşmamış iken firar etmişti.
Ancak daha sonra kaçtığı bilinen İpsilanti hakkında yeni Voyvoda Aleko’dan memnun
kalındığı için görevine geri dönmesi değil, emekliliğe sevk edileceği için İstanbul’a
dönüş yapması talep edilecekti. Aynı zamanda “mersûmun ‘azli haberi Devlet-i
‘Aliyye tarafından varmazdan evvel firar eylemesi zâhiren ve bâtınen vâki‘ olan
hıyânetine mebni” görülmüş, dönemin sadrazamı, Konstantin İpsilanti’nin İstanbul’da
ikamet eden babası eski Voyvoda Aleksandr İpsilanti’ye giderek, oğluna İstanbul’a
dönerek “külli ve cüz’î fesad karışdırmamak “tavsiyesi vermesini aksi takdirde
oğlunun tavrının İpsilanti hanedanının mahvına sebep olacağı uyarısında bulunmuştu.
160
158
Zeynep Sözen, Shifting Priorities: Napoleon’s Egypt Campaign, Constantin Ypsilanti and the Porte,
Analele Universităţii Creştine “Dimitrie Cantemir”, Bucureşti, Seria Istorie – Serie nouă, Anul
2, Nr. 1-2, 2011, s.125-135.
159
Bu prenslik faaliyetleri tarihçi Nikolae Iorga tarafından “Bizanstan sonraki Bizans” olarak tarif
edilmekteydi. Bkz. Phillou, a.g.m., s. 161.
160
BOA, HAT. 264-15288.
64
Ağustos 1802 ile 15 Haziran 1809 arasında anlaşılmış olan görevinin kalan kısmını
yapmasına izin verileceği bildirilerek voyvodaların Memleketeyn’e geri dönmeleri
çağrısı yapılır. Ancak devam eden süreçte Konstantin İpsilanti bölgeye Rus ordusuyla
birlikte döneceği için tekrar göreve atanması söz konusu olmamıştır.161
Ancak Rusya 1802’de yapılan anlaşma gereği onun tekrar göreve iade
edilmesini ister. Bu sırada İstanbul’dan kendisi için cellatlar gönderdiği iddiasıyla
İpsilanti Kasım 1806 yılında Rusya’ya sığınır. Ailesini de beraberinde getiren sabık
voyvoda İpsilanti’nin Eflak’a bir sonraki gelişi Aralık 1806 yılında Rus orduları ile
birlikte olmuştur. Rus ordusunun 1807 Ağustos’unda bölgeden anlaşma gereği
çekilmesi ile Konstantin İpsilanti, Rus devletinin sığınmacısı haline gelecek ve
ölümüne dek Kiev’de yaşayacaktır. İpsilanti, hakkı olarak gördüğü voyvodalık
topraklarının kendisine verileceği düşüncesinde olduğu için Rusya’ya sığındığı ilk
yıllarda Osmanlı Devleti’nin doğrudan aleyhtarı olmamıştı. Bu dönemde oğullarının
da Rusya’da eğitim aldıkları ve Napolyon Savaşları’nda Çar için savaştıkları görülür.
Yıllar önce III.Selim için çalışan, tercüme faaliyetleri, dragomanlık ve voyvodalık
yapan Konstantin, bu sefer imparator I.Alexander’ın huzuruna çıkar ve oğullarının
subaylıkla ödüllendirilmesi ricasında bulunur. Bu tarihten sonra Konstantin
İpsilanti’nin oğlu Aleksander Napolyon Savaşları’nda Rusya adına hizmet eder.
1813’te Dresden Muharebesi’nde sol kolunu top mermisiyle yitirecektir.162
İpsilanti’nin Rusya’ya sığınmasının ardından Tarabya’da bulunan İpsilanti yalısı,
İngilizlerin İstanbul’u kuşatma teşebbüsünde yararlılıkları göstermesi gerekçesiyle
Fransa elçisi Sebastiani’ye verilmiştir. 163
Konstantin’in babası olan ve İstanbul’da
ikamet eden Alexander İpsilanti de bir süre sorgulandıktan sonra yay kirişiyle
boğularak öldürülmüştür. Aleksander’a ait Kuruçeşme mevkisinde bulunan bir yalı da
satılarak elde edilen gelir Ordu-i Hümayun hazinesine aktarılır.164
161
BOA. HAT 1497-17 varak 1-2. (1 Kasım 1806)
162
L.G. Arš, a.g.m., s.73-90.
163
Sözen, a.g.m., s. 133-135 ve BOA. HAT, 246-1384 “Manzûrım olmuşdur bu sûretde hınzırın başka
söyleyeceği olmamak gerekdir Françe Elçisine yalı virilse güzel olur lakin Simyoni da‘vâ iyleyüb
elçiyi teslît eylerse nasıl iskât olınur”.
164
BOA. C.ML. 410-1791. Eski Voyvoda’nın Eflak’ta görev yaptığı zaman kazandığı servetiyle
yaptırmış olduğu bu yapı 75.000 guruşa satılmıştır. 45.000 guruşu Ordu-i Hümayun hazinesine
ödenmişti.
65
Konstantin İpsilanti’nin 1799-1807 arası voyvodalık yıllarında Eflak ve
Boğdan’ı Rus desteğiyle birleştirerek orada hükümranlık kurmayı hedeflediği Fransız
raporlarında zikredilmiştir. Sebastiani’nin İpsilanti’ye karşı duruşunun sebebi de
budur. Fenerliler her ne kadar Eflak ve Boğdan’da görev yapmak için birbirleriyle
yarışır halde olsalar da 1709-1821 arasında 10 ilâ 12 Fenerli aile ferdinden voyvodalık
görevine getirilen 46 Fenerli Rum prensin 12’si ölümle cezalandırılmıştı ve bunlar
dışında bazıları da hapsedilmiş ve malları müsadere edilmişti.165
165
C.G. Patrinelis, “The Phanariots Before 1821”, Balkan Studies, 42(2), 2001, s.177-198.
166
Strauss, a.g.m., s.203.
167
G. L.Arš, On the life in Russia of the Greek patriotic family of Ypsilanti, Balkan Studies, 26, 1985
s.73-90.
66
Konstantin İpsilanti’nin Kiev’deki mezarı ve anıtının bulunduğu alan
günümüzde Ukrayna’da yaşayan Yunan azınlığa ait olup, dinî ve millî bayramların
kutlandığı bir mevki halini almıştır. Aktif olarak kullanılan bu kompleks yapıda
1816’da hayatını yitiren İpsilanti, 2016 yılında ölümünün 200. yıldönümünde mezarı
başında soydaşları tarafından anılmıştır.168
168
Svitlana Dubova, Providing The Cultural and Educational Rights of The Greek Ethnic
Community in Ukraine, Strategic Priorities, 50/2, Kiev 2019 s.53-59 https://niss-
priority.com/index.php/journal/article/view/252. İpsilanti’nin mezarının yanına 1818 yılında Stepan
Pimenov tarafından heykeli yapılmıştır. Mezarın bulunduğu kilise arazisinin 1941’de II. Dünya
Savaşı dolayısı ile harap olması sonucu heykel ve mezar sonradan restore edilmiştir.
67
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İSTİHKAM VE KALE: VAUBAN ÇEVİRİLERİ
169
Kemal Beydilli, “Savaş Eğitiminde Okullaşma (1775-1807)” XVIII. Yüzyıldan XX. Yüzyıla
Kadar Türk Denizcilik Tarihi, ed. Zeki Arıkan Lütfü Sancar, Deniz Basımevi Müdürlüğü İstanbul
2009, s.269-272
170
M. Kaçar, T. Zorlu, B. Barutçu, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz, İstanbul
2012, s.17-22. İpsilanti’nin çeviri nüshanın başında bahsettiği Jeni ekolü bu kurumu işaret eder.
171
Didem Boyacıoğlu, Osmanlı Fabrika Yapılarının Kentsel ve Mimari Analizi, Doktora Tezi, İTÜ,
İstanbul 2013 s. 65
68
sorumlu birlikler Avrupa’da önem kazanmaya başladıkları yıllarda diğer silah
arkadaşları tarafından küçümsenmiştir. Benzer davranışların Nizâm-ı Cedid
döneminde Osmanlı askerleri tarafından da gösterildiği bilinmektedir. 172
Zırhlı feodal atlının altın çağı olan 1066-1346 yılları arasındaki devirde savaş
sanatı yalnızca şehir kuşatma tekniklerinde fark edilecek bir ilerleme sağlamıştı. Bu
dönemde uzun süren savaşlara rağmen Avrupa’da büyük çapta savaşlar sayıca azdı.
İstilacı bir kuvvet stratejik hamleler değil yakıp yıkma faaliyetleri yürütüyordu. Askerî
tarih açısından bu dönemde çok uzun süren kuşatmaların ve sayıca az olan
muharebelere rağmen çok sayıda kale muhasarası olmuştur.
Feodal dönemde zırhlı süvariler ne kadar önemli ise kale yapıları da o kadar
önemliydi. Bu çağda savunmalar iyi bir konumda bulunan bir kalenin etrafına inşa
edilen diğer kaleler ile birlikte yürütülüyordu. Bu kalelerin en büyük özelliği her yeri
görebilen bir noktaya yapılmalarıydı. Basit bir Norman kalesi dönemin kuşatma
araçları olan katapult ve mancınıklara dayanıklıydı, yanıcı ahşap bir özelliği olmayan
yüksek bir yapı olan kale, garnizonu erzağı tükenmediği sürece dayanabilirdi. Zorlu
kale eğer hendek ile çevrili ya da kaya üzerine inşa edilmiş ise lağımcılık faaliyeti de
işe yaramıyordu. Savunan tarafların yan kuleler yapmayı icat etmesiyle de muhasara
172
Beydilli, a.g.m. s. 272
173
Alan Stephens, Nicola Baker, Savaşı Anlamak 21. yüzyıl İçin Strateji, çev. Süleyman Yazır,
Phoenix Yayıları, Ankara 2009 s. 119
69
eden kuvvetlerin kaleyi savaşarak alma arzusu iyice azalmıştı. Kale kuşatmaları
maliyetli olmaları nedeniyle çoğunlukla başarılı komutanlar, kuşatmayı kale
garnizonunu aç bırakarak sonuçlandırmaktaydı. Kuşatılan şehirlerin birden çok kale
düzeneği ile müdafaa edilmesi aylarca süren kuşatmaları gerektirmekteydi. Yaklaşık
üç asır kadar süren bu dönemde taarruz eden güçlerin lehine olan ilk gelişme barutun
kuşatmalarda kullanımı olmuştur. İstanbul kuşatmasında Top ve barutun bir platform
olarak belirleyiciliği göze çarpmıştır.174
Barut çağından önce erzakını stoklayan ve yiğitçe savunulan kaleleri düşürmek çok
zordu. Saldırılar da yakın mesafeden gerçekleşmekteydi. Bunun için merdivenler sık
kullanılan bir araçtı. Saldıranın elinde kuşatma kulesi, şahmerdan-koçbaşı176 ve
mancınık ile yollanan gülleler bulunurdu. Barutun muharebe meydanlarında aktif
şekilde kullanımına değin kuşatma araçları herhangi bir gelişme göstermemiş, M.Ö.
2400 ile 397 yılları arasında icat edilen araçların devamı niteliğindeydi. Kalelerin
174
C.W.C. Oman, Ok, Yay ve Mancınık-Ortaçağ’da Savaş Sanatı, Çev. İsmail Yavuz Alogan, Kitap
Yay. İstanbul 2013 s.52-60
175
Stephens ve Baker, a.g.e., s.119-125.
176
İnsan gücüyle ya da öküz gibi hayvanlarla çekilen bu araçlar, üzeri kapatılarak askerleri korurdu.
Asur döneminde hareketli halde çağının tankları gibi gözüken bu araçlar (Battering Ram) namlunun
ucundaki mahmuz ya da mızrağın kaleye vurulmasıyla gedik açan ve taş ya da kerpiç blokları
oynatarak düşürmeye yarayan koçbaşılar ile tekerlekle çekilen ve namluyu sarkaç şeklinde halatla
hareket ettiren, çeşitli şekillerde olan şahmerdan denilen platformlardan oluşuyordu. Selim Pullu,
“Antikçağ’da Zırhlı Savaş Makineleri: Assur Ordusunda Tank”, Afyon Kocatepe Üniv. Sos. Bil.
Dergisi, c.9, 2007, s. 164-166.
70
savunma sistemi kısaca duvar, hendek ve kule üçlüsünden oluşmaktaydı. Barut ile
birlikte kuşatmalarda kalenin en zayıf noktası, yüksek duvarların alt kısmı olan temeli
olmaya başlamıştır. Savunan tarafın temele yaklaşan düşmanı engellemek için hendek
kullanması bu nedenledir. Tabiî hudutlar ile uyumu hiç kolay olmayan bu savunma
yapılarının inşası, bakımı ve içindeki garnizonun ihtiyaçları her zaman masraflı
olmuştur. Bu yüzden kaleler savunan tarafta irade ve yeteneği temsil etmekteydiler.
Mamafih bir kale sadece taarruzlardan sakınılacak bir mekân değil, etkin şekilde
müdafaaya ek olarak saldırganları da uzak tutmak için yapılacak harekâta kolaylık
sağlayacak müstahkem bir mevkidir. Bunu sağlamak için çağının gerektirdiği
savunma platformlarını taşıyacak duvarlar ve fırsat oluştuğunda karşı saldırı
düzenlemeye yarayacak sağlam kapılar gerekmektedir. İnşa edildiği coğrafyadan ayrı
düşünülemeyen kaleler sahip olunan toprakları da korumak için bir hudut muhafızı
görevi de üstlenir. Kalenin kapsadığı alan içinde su kaynaklarının ve yaşama
birimlerinin olması da önemki bir husustur. 177
Kahraman Şakul, Siege Warfare in Verse and Prose: the Ottoman Conquest of Kamianets- Podilsky
178
(Kamaniçe),1672, içinde The World of the Siege Representations of Early Modern Positional
Warfare, ed. Anka Fischer-Kattnet, Jamel Ostwald, Brill Yayınları, Leiden-Boston, 2019 s. 218-219.
71
3.2 Darben ve Def’an Kal’a Muhâsarası ve Muhârese-i Husûn
“Bad’zalik” kısmı ile yapılan girizgahın ardından dua kısmı sonlanan ilk varağın
devamında verilen bilgilere göre; hendese kurallarına göre bina inşası, istihkam
konusunda tahkimata saldırılması ve hakim olunan tahkimat/kalenin savunulması
üzerine Fransızca Genié olarak adlandırılan ekolün askerî mimari teknikleri savaş
kuralları açısından önemlidir. Kale ya da müstahkem mevkinin iyi bir şekilde
savunulması ya da böyle bir noktaya saldırılmasına ilişkin kurallar rağbet görmekte,
başarısını ispat etmektedir.179 Bu nedenle, Sultan III. Selim döneminde devletin bekası
için sınır ve hudutların korunması için XIV. Louis döneminde Fransa’da icad edilen
ve geliştirilen teknikler ile saldırı ve savunma ilminde meslektaşları arasında liyakati
ile öne çıkan mühendis Mareşal Vauban’ın yeni harp sanatı ilmine dair olan “Darben
ve def’ân muhâsara ve muhârese-i kılâ’ ve husûn” isimli eseri tercüme edilmiştir.180
179
“… kavâid-i hendesîye üzere ebniye ve esbâb-ı tahsîne dâ’ir ve def‘ân ve darben muhârese ve
muhâsara-i kılâ’ ve husûne mütedâir Fransız lisanında Jeni ta’bîr olınur fenn-i mi’mâri-i harbî-
ehemm-i umûr-ı harbiyyeden idüği âşikâr ve vücûhla rağbet ve i’tibâra sezâvâr ve hâvi oldığı tedâbîr-
i sâibe-i hasene ve kavâid-i def‘îyye ve darbiyye-i müstahsenenin tahtında nef’-i ‘azîm oldığı be-dîdâr
olmağla..” Vauban, Darben ve Defan Muhasara ve Muhârese-i Kılâ’ ve Husûn, çev. Konstantin
İpsilanti, TSMA, H.614 v.2A.
180
“…bin ikiyüz beş senesinde ki evâil-i karn-ı sâlis ‘aşer der zîb-i evreng-i saltanat ve ârâyiş-i serîr-i
hilâfet ve şahü’s-sadr-ı celâdet hudâvend-i hümâyun (1b) hümâyun-ı menkabet-nâşir-i meâsir-i ‘adl ü
ihsân aksâ-yı âmâl mihân ü kihân kutb-ı dâire-i izz ü ikbâl şems-ü ‘âlem câh ü celâl âzam-ı havâkîn
ve efham-ı selâtîn şehinşâh-ı ‘âlempenâh padişâh-ı âgâh zıll-u memdûd-ı hazretullah… “ a.g.e. v2B.
72
yiğitlik gösterdiği bilgisi verilir.181 Ardından kulluğunu sunmak istediğini söyleyen
İpsilanti, anlamları örtülü Fransızca tabirlerin yerine Devlet-i Aliyye dilinden sözler
ekleyerek tercümeyi gerçekleştirdiğini söyler.182
Eserin İçerisindeki Fasıllar (Birinci Kısım Fransızca Nüshadaki Fasıllar (De L’attaque
Muhasara) et de la Defense des Places)
1. Fasl-ı evvel kıl’a muhâsarasına Chapitre Premier. De la Resolution des
‘azîmet itmekden mukaddem rûyet Sieges
ve temşiyeti muktezi husûsâtın
beyânındadır
2. Fasl-ı sânî edevât-ı harbiyye Chapitre II. Des Magazins
mahzenleri beyânındadır
3. Fasl-ı sâlis kalˈa muhâsarasına Chapitre III. Des Investitures des Places
teveccühle şurûˈ olındığı
beyânındadır
4. Fasl-ı râbiˈ birkaç maddeye şamildir. Chapitre IV. De La Construction des Ponts,
Mâdde-i evveli köpri inşâsı pour Servir a la Communication des
beyânındadır. Madde-i sânîye metrîs Quarteries. De la Disposition et Façon des
181
“…her lisânda olan fünûn-ı harbiyye ve ‘ulûm-ı def’iyye ve darbiyye ve bilcümle dekâik-i düvel ve
hakâyık revâbit ü zavâbıt-ı milel ve niçe gavâmız-ı esrâr ve habâya-yı ezhân ve efkâra kemâl-i ıttılâ’ ve
müstahsen-i tab’ kerâmetneba’-yı ‘âlileri olan hâlâtı kendü hıtta-i hükümrânîlerinde ibdâ’ ve ihtirâ’
emr ü savâbına hâhişkâr olmalarıyla Françe krallarından meşhûr ondördünci Luisin vaktinde Firenk
beyninde merâtib-i refi‘adan ma’dûd ser-mi’mâri-i harbî hıdmetinde müddet-i vefîre müstahdem
oldukdan sonra marşal pâyesiyle karîn-i ‘itibâr ve fenn-i merkûmda akrânı beyninde hâiz-i kesbü’s-
sebk-i tefâvuk ve iştihâr olub müddet-i ‘ömründe üçyüz kadar husûnı ahsen-i vech üzere termîm ve
tahkîm ve müceddeden otuz üç kılâ‘ bina ve tetmîm birle yüz kırk melâhiminde izhâr-ı merdânegî ve
şecâ’at ve elli üç kal‘anın tedbîr-i muhâsarasında ibrâz-ı hüner ve liyâkat iden Voban dimekle meşhûr
mühendisin…” a.g.e. v2B.
182
“…ve muhakkarları hâk-ı pây-ı Süleyman taht-ı cihânbânilerine mânende-i mûrzaîf hâksârâne-i
ednâ kulluğım ibrâz ümniyyesiyle müste’înen billâhilaliyyil azîm ve mütehammiden min lütfihî’l-amîm
mu’terefen bi’l-‘aczve’l-kusûr tercemeye cür’et idüb bu vechle rûy-ı muhaddere-i kelâmdan ref‘-i
nikâb-ı ta‘bîr-i firengî birle ta‘bîrât-ı lisân-ı devlet-i ‘aliyye-i ebed-peyvend üzere zîb ve zîver bahş-ı
cemâl şâhid makâl olındı…” a.g.e. v2B.
73
ve hendeklerin tertîbine te’emmül ve Lignes
dikkat olınacak hâlât beyânındadır.
Mâdde-i sâlise metrîs ve hendeklerin
keyfîyet-i inşâsı beyânındadır.
Mâdde-i râbi‘a vulûc ve hurûc içün
metrîs ve hanâdik hutûtında inşâ
olınan kapular ve kûçebendler
beyânındadır. Mâdde-i hâmse kal‘a
derûnından müstahfızînin nâgehânî
hücûmı mazarratından ma‘sûn ve
mahfûz olmak içün muhâsırîn
ordusıyla kal‘a beyninde dâiren-
mâdâr hafr ü tertîb olınan
kontrvalansiyon ta‘bîr itdikleri
hendek ve metrîslerin beyânındadır.
Mâdde-i sâdise kal‘a muhâsarasına
lâzım ba‘zı tedârikât beyânındadır.
Mâdde-i sâbi‘an tophâne ve
cebehâne techizi beyânındadır.
Mâdde-i sâmine zikrolınan iki
tekerlekli siperlerin inşâsı tarîki
beyânındadır. Mâdde-i tâsi‘a iktizâ
iden sâir âlât-ı mütenevvi‘a
beyânındadır
5. Fasl-ı hâmis iki mâddeyi Chapitre V.
mutazammın olub mâdde-i evvelî Observations a faire sur la reconnaisance
muhâsarasına ‘azîmet olınan kılâ‘ın des places
ahvâline tahsîl- ıttılâ’ tarîki ve bu
bâbda vakte muhtâc ba‘zı hâlât
beyânındadır. Mâdde-i sâniye enseb
ve evfak ‘addolınan hücûm mahalleri
ta‘yîni beyânındadır
6. Fasl-ı sâdis sıçan yollarının Chapitre VI. De L’ouverture de la
açılmasına ne vechle şurû‘ olındığı Tranche’e
74
beyânındadır
7. Fasl-ı sâbi sıçan yolı ağzından kal‘a Bu başlık Fransızca nüshada yukarıdaki
hendeki hâricinde vâki’ seğirdim başlığa dahildir. Bu nedenle Türkçe
yerine olan mikdâr-ı bu‘d ve çeviride başlık sayısı bir adet fazladır.
mesâfeyi ist‘ilâm tarîki beyânındadır
8. Fasl-ı sâmin hafr-ı tedrîci Chapitre VII. De la Sape
beyânındadır
9. Fasl-ı tâsi‘ iki mâddeyi mutazammın Chapitre VIII. Des Lignes Parallelles
olub mâdde-i evveli mübârizgâh Appellées Places-D’armes
ta‘bîr olınan hutût-ı mütevaziyye
beyânındadır. Mâdde-i sâniye küçük
mübârizgâhlar beyânındadır
10. Fasl-ı ‘aşer kal‘a müstahfızlarının Chapitre IX. Des Sorties. Maximes
hurûc ve hücûmlarına dâ’irdir Generales Qu’il Faut Observer pour les
mâdde-i evveli hücûm-ı merkûmenin Pre’venir et les Rendre Inutiles
def‘-i mazarratı ve ibtâli husûsı
müyesser olmak içün ittiba‘ı lâzım
ahkâm ve zevâbit-i mutlaka
beyânındadır. Mâdde-i sâniye
hücûm-ı hâricî beyanındadır.
Mâdde-î sâlise hücûm-ı dâhilî
beyânındadır
11. Fasl-ı hâdî-‘aşer kal‘ayı derkâr içün Chapitre X. Des Batteries De Canon
tertîb olınan tob tabyaları
beyânındadır
12. Fasl-ı sâni ‘aşer iki maddeyi Chapitre XI. Des Batteries A Bombes
mutazammın olub mâdde-i evveli
bomba tabyaları beyânındadır.
Mâdde-i sâniye taş atar havanlara
dâ’irdir
13. Fasl-ı sâlis ‘aşer zeyl-i hanâdık Chapitre XII. Continuation des Tranche’es
14. Fasl-ı râbi aşer kal‘a hendeği Chapitre XII. Prise du Chemin Couvert
hâricinde vâki‘ seğirdim yerinin feth
ü teshîri tarîki beyânındadır
75
15. fasl-ı hâmis ‘aşer nîm-kamer Chapitre XIV. De la Descente du Fossé de
tabyasını muhît-i hendeğe ne tarîk ile la Demi Lune
nüzûl olındığı beyanındadır
16. Fasl-ı sâdis ‘aşer nîm-kamer Chapitre XV. De La Prise de la Demi-Lune
tabyasının feth ü teshîri tarîki
beyânındadır
17. Fasl-ı sâbi‘ ‘aşer zât-ı kal‘ayı muhît- Chapitre XVI. Du Passage du Fossé du
i hendeğin ‘ubûrı ve bastiyon ta‘bîr Corps de la Place, et de la Maniere de Se
olınur kal‘aya muttasıl çıkmalu Rendre Maitre des Bastions
tabyanın feth ü teshîri tarîki
beyânındadır
18. Fasl-ı semân-‘aşer lağımlar Chapitre XVII. Des Mines
beyânındadır
19. Fasl- tasi-‘aşer bârutın keyfiyet-i Chapitre XVIII. De la Fabrique de la
terbiye ve te‘sîrine dairdir. Madde-i Poudre et de Ses Effets
evveli bârutın keyfiyye-i terbiyesi
beyânındadır. Mâdde-i sâniye
bârutın âsârı beyânındadır. Mâdde-i
sâlise bârutın âsârına dâir ba‘zı
mülâhazât beyânındadır
20. Fasl-ı ‘işrûn lağım kuvvetiyle açılan Maniere de supputer l’excavation des
sukbanın hesâbı tarîki beyânındadır mines
21. Fasl hâdi ‘işrun lağımcının nukbe Chapitre XX. De L’attachment du Mineur
ibtidârı tariki beyânındadır
22. fasl-ı sanî ‘işrûn lağımların envâ‘ı De la difference des mines
beyânındadır
23. fasl-ı sâlis ‘işrûn yeknesak üzere De l’attaque des places regulieres
mebni olmıyan kılâ‘ın darben hasr u
tazyiki tarîki beyânındadır
24. Fasl-ı râbi‘ ‘işrûn kılâ‘-i mahsûrenin Des fonctions des officiers gene-raux a la
feth ü teshîrine zafer-yâb olmağçün tranché
hark olınan hanâdıkda rüesâ-i i‘zâm
leşkerin muktezâ-ı me’mûriyetleri
beyânındadır
76
25. Fasl-ı hâmis ‘işrûn kılâ‘-i mahsûreye De la maniere d’empecher les secours
hâricden vürûd iden imdâdın men‘i
tarîki beyânındadır
26. Fasl-ı sâdis ‘işrûn işbû mecelle-i Recapitulation des principes, quiontété
celîlede vaz‘ ü bast olınan zavâbıt ve établis dans ce traité
kavâ‘idin zikr-i icmâlîsindedir
İkinci Kısım: Kısm-ı sâni kılâ‘ muhâresesi tarîki beyânındadır Seconde Partie De
la Defense des Places
77
3.2.2. Birinci Kısım Fasılları: Fasl-ı evvel: Kıl’a muhâsarasına
‘azîmet itmekden Mukaddem rûyet ve temşiyeti muktezî
husûsâtın beyânındadır
Eserin Sultan Selim’i överek başlayan, tarih ve yazarını tafsilatlı biçimde
belirten önsöz sayılabilecek kısmının ardından fasıllar biçiminde içeriği
açıklanmaktadır. İlk beş kısma bakıldığı zaman bunlar Vauban’ın usûllerine göre
kuşatmaya giden yolda başlangıç hedefleri sayılacak aşamalardır. “Fasl-ı evvel” olarak
adlandırılan birinci aşama, bir istihkamın kuşatılma kararının verilmesi ve sonrasında
yapılması gereken adımları izah etmektedir:
“Kılâ’ muhasarasına karâr virmek husûsı devlet re’yine tevakkuf ider umûrdan
olub bu gûne ‘azîmet ekseriyâ kuvvet ve kudret cihetiyle düşman üzerine galebe ve
tefavvuk iddi‘asından Neşet itdiği nümâyândır. Lakin derece-i kuvveden derece-i fi‘ile
isâli ehemm-i umûr-ı seferiyye ve es‘ab-ı mesâlih-i harbiyyeden olmağla ziyâde hazm-
ı ihtiyâta ri‘âyet itmeğe muhtâc olub Ancak netîce-i bahş-ı merâm olması birkaç
nesneye tevakkuf ider.” Vr.3A.
183
“…sâdisen muktezî olan masârifin idâresine vakî akçenin mevcûd olmasına menût ve merbûtdur zîrâ
her hâlde cism-i sefer ve harbin rûhu akçedir ki akçesiz küllî ve cüz‘î iş görmek hemân muhâll
kabîlindendir…” vr. 3B.
78
Bahsedilen tüm bu şartlara riayet edilmesine karşın ümitsiz durumlara düşmeK
mümkündür. Çünkü düşman kuvveti de karşı hamleler yoluyla mukavemet
gösterecektir. Bunun en kötü şekli de mevcut kale kuşatması sırasında düşmanın başka
bir istihkamı süratle sıkıştırması olacaktır. Bir diğer tehlike de kale yakınlarında
hazırlık yapmakta olan muhasara kuvvetlerinin saldırıya uğrama tehdididir. Bu riskleri
göz ardı etmemek adına kuşatmanın yapılmasına karar vermeden önce bu tehlikeler
üzerine düşünülmesi gerektiği, buna önlem olarak düşmandan daha kalabalık kuvvete
ya da mümkün ise iki ayrı orduya sahip olmak önerilmektedir. Bunlardan ilkinin
kuşatma, ikincisinin de düşmanı gözetlemek amacıyla kullanılması gerekmektedir.
Birinci ordu kaleye doğru yönelen hendek ve metrislerden sorumlu iken, gözetlemeye
memur kılınan kuvvetler de muhasara yapılan alanın caniplerini kontrol etmelidir. Bu
kuvvetlerin kaleye imdat getirmesi mümkün kuvvetlerin yollarını kesmesi ve onları
birkaç gün boyunca kuşatma hazırlığı yapan birinci orduyu tehditten caydırmasının
muhasır kuvvetlerin oldukça faydasına olacağı söylenmektedir.184
Bu iki ordu kol kola duracağı için muhasara ile görevli kuvvetin yapacağı
doğrudan saldırılarda ikinci ordu desteği beklenmelidir. Tüm bu işler ordulara
malzeme ve zahîre ikmali sırasında terslik yaşanmaması açısından mümkün mertebe
gizli yürütülmektedir. Birinci ordunun metris ve hendek hatlarını kurmasının ardından
gerekli durumlarda ikinci ordunun üzerine gelen düşmana karşı destek verebilmesinin
de önü açık tutulmalıdır. Düşman birliklerinin iyileşmiş ilkbahar ikliminde rahatça
ikmal ve harekât yapmasından önce ve sonbaharda kuvvetlerini geri çektiği
zamanlarda zaaftan faydalanmak gerekir. 185
Ardından gelen “Edevât-ı Harbiyye”
184
“…imdi bir kal‘anın muhâsarasına karâr ve mübâşeret itmezden evvel muhtemelü’l-vukû‘ olan
mülâzatât-ı merkûmeyi derpîş iderek gereği gibi sarf-ı zihn ve ihâle-i basîret ve mahall-i muhâsaraya
bir eyüce birleşüb kendülerine metânet virmezden evvel â‘dâya hücûm idecek vakit virmemek üzere
hareket itmek gerekdir binâen alâ zâlik pek â’lâsı düşmandan ziyâde ‘askere mâlik olun mümkin ise iki
mükemmel ordu tertîb idüb biri kal‘a muhâsarasına ve ol biri düşmanı gözetmeğe me’mûr ola kal‘a
muhâsarasına kıyâm iden ordu karîben beyân olunacak vech üzere hanâdik ve metrisden ibâret resm ü
tertîb olınan hutût ile ihât)a olınub icrâ-yı me’mûriyetine iştiğâl ider ve â‘dâyı tarassud iden ‘asker
dahî etrâf ve eknâfı tolaşub düşmanın vürûd ideceği yolları zabt…” vr.3B-4A.
185
“…öbür tarafdan muhâsaraya meˈmûrlar dahî sıçan yollarının hafr-ı mübaşeretiyle meşğûl oldukları
eyyâm-ı maˈdûde nihâyetinde iktizâ iden sâ’ir husûsâta bir eyüce râbıta ve nizâm virmekle mahsûrîn
mazarratından kesb-i emniyet itdükden sonra ledeˈl-iktizâ düşmana mutarassud orduya dahî takviyât
virebilür âdâ var kuvvetiyle bahârda sahrâya çıkmazdan evvel yâhûd hazân eyyâmında ‘askerinin
ba‘zısını çekdiği evkâtda za‘afı bedîdâr iken üzerlerine hücûm ve hamle itmek mümkin ise aslâ fevti
câ’iz olmıyan fırsattandır…” vr.4A.
79
bölümünde kuşatma hazırlıkları sırasında önem verilmesi gereken bir işlem olan
kuşatma silahlarının mikdarı hakkında bilgi verilir. Yazar kalenin metanetine göre
ortalama olarak en az bir ay sürecek bir kuşatmaya yetecek mikdarda malzeme tedariği
yapılmasını önerir. 186
186
“…yedi be hod sekiz bin kantar barut ve altmış bin kebîr gülle ve üçer ve dörder buçuk vukiye diğer
yigirmi bin gülle ve seksen pâre sağlam ve işe yarar kebîr tob ve üç dört buçuk vukiye gülle atar on ya
yigirmi pâre tob ve on beş ya on altı bin humbara ve kırk el humbarası ve on bin aded tob fitili ve yüz
seksen bin dâne kurşun ve yüz bin aded şerer-bâr çakmak taşı ve elli bin toprak torbası ve asâkir celbine
ve vaz‘ itmek içün katı ağaçdan masnu‘ otuz bin memlû sagîr-bâr otak kamışı ve yüz kıt‘a mükemmel
tob döşemesi ve altmış kıt‘a hâvan döşemesi ve yigirmi dört pare humbara hâvanı dîger yigirmi dört
pâre taş âtar hâvan ve hîn-i iktizâda müceddeden döğüşmek içün altmış kıt‘a tob kundağı kezalik
hâvanlar içün diğer otuz kıt‘a kundak ve bunlardan başka cerr-i eskâliçün şevr ve krik (F. Chevre ve
Cries) ta‘bîr itdükleri ve top nakli içün iki tekerlekli araba şeklinde tirkâl (F. Triqueballe) ta‘bîr olınan
müteˈaddid âlât ve kızak ve âteş söndürmek içün birkaç el tulumbası ve iktizâ itdükçe istiˈmâliçün kalın
ve ince kereste ve lüzûmı vaktinde inşâ ve termîm içün vâfir araba kerestesi ve ikiyüz kıt‘a el arabası ve
ol mikdâr iki kulblı kûfe ve sıçan yolları ve sâîr hendek hafri içün sapları muhkem rabt ve bendolınmış
kırk bin aded kazma kürek misillü âlât…” vr.4B-5A.
187
“…ba‘zı kerre âˈdâyı iğfâl zımnında hasr ü tazyîk-i karâr-dâde olan kal‘adan bir mikdâr asker
ihrâcıyla muhâfızîne za‘af virmek içün muhâsarası menvî olmayan başka bir kal‘a üzerine hücûm
sûretlerini izhâr itmek latâˈîf-i hiyel-i harbiyyedendir bu vechle milâd-ı hazret-i ‘isânın binyediyüzon
senesinde müttefik bulunan İngiliz ve Felemenk ve Nemçe devletlerinin asâkir-i İpre kal‘asını
muhâsaraya müteveccih olmak ˈalâ’imini izhâr itmeleriyle Françelü firîfte olub imdâd yetişdirmek
niyetiyle Torne (Tournai) nâm hısn-ı hasîmin muhâfazasına meˈmûr askerden işe yararını çıkardıkdan
sonra ertesi güni müttefikîn ‘askeri bağteten Torne kal‘asına hücûm muhasarasına şurû‘ idüb…” vr.6A.
Vauban’ın 1706 da vefat etmesinin ardından 1710 yılındaki bir kuşatmadan bahsediliyor olması da
eserin Fransızca ilk baskısına sonradan şerh düşülmüş olduğunu gözler önüne sermektedir.
188
Serasker, Lieutenant-Général (korgeneral); Sergerde ise Maréchaux de Camp kelimesinin yerine
kullanılmıştır.
189
Kaleyi çevreleyerek dışarıdan haberleşme ve ikmal almasını engelleme anlamında kullanıldı.
80
bağlı olan hatları çizecek mühendis ve mimarları da arazi keşfi için kullanması
elzemdir. Süvarilerin olası bir direniş veya çatışmaya karşı yetersiz kalması ya da
piyadenin naklinin zor olduğu alanlar için de “kâh râcilen ve kâh râkiben muhârebe
iden drağun190 ta‘bir olunur asker i’mal” edilebilir. Bu keşif sırasında kuşatmaya
başlanılması kararı alındığı andan itibaren toplanan “toplar ve havanlar ve âlât ve
mühimmât ve zahâ’ir ve cebehâne ve cerâhorân ve araba velhâsıl lâzım her ne ise ol
havâlide vâki kıl‘âdan vech-i sâlifü’l-beyân uzun muhâsarasına ibtidâr olınan kal’a
canibine isâle” devam eder.
190
Atlı piyade olarak Avrupa ordularında görülen dragoon birlikleri kısa namlulu tüfekleri ile birlikte
kılıç taşır, hem süvari hem piyade işlevi görerek günümüzün motorize birliklerine yakın bir görev
üstlenmekteydiler.
191
“…sirkonvalasyon ta‘bîr olunur hendek muhitin hîn-i tertîbinde ol kurbda tilâl ve çaylar ve dere ve
sarb yerler ve eşçârını kat‘ ile yolı sedd ü bend itmeğe müsâˈid ormanlık ve çalılık var ise ve ˈale’l-ıtlâk
sâir esbâb-ı hasânetden ma‘dûd her ne bulur ise ğanimet-i ğayr-ı müterakkibe ittihâz ve mevki‘-i
81
diğer metrislerin inşası için cerahorların mimar ve mühendislerin gözetiminde
çalışması gerekir.
Eserde çokça bahsi geçen hendekler kısmında da altı tip hendek tarifi verilmektedir.
Bu hendekler görselle belirtilmiş olup bu hendekler inşa süreleri ve derinlikleri ile
belirtilir. Birinci ve en küçük olanınınˈarz-ı fevkânîsi yani 7 zira 17 parmak, ˈarz-ı
tahtânîsi 2 zira 14 parmak olup, ‘umkı yani derinliği 3 zira 5 parmak olmalıdır. Bu
hendek de altı günde inşa ve tekmil edilebilir.
3.2.4. Kontrvalasyon
Elinizdeki çalışmanın ilk bölümünde bahsedilen ve kuşatma yapanların önemli
araçlarından biri de kontrvalasyon tekniğidir. İpsilanti’nin “kal‘a derûnından
müstahfızînin nâgehânî hücûmı mazarratından masûn ve mahfûz olmak içün
muhâsırîn ordusıyla kal’a beyninde dâiren-mâdâr hafr ü tertîb olınan kontrvâlânsiyon
ta’bîr itdikleri hendek ve metrisler” olarak tarif ettiği bu hatlar ile düşmanın kaleden
ani bir yarma harekâtı yapması durumunda saldırı etkisinin hafifletilmesi
hedeflenmekteydi. Bu yönteme göre açılan siper ve metrisler sirkonvalasyon
siperlerine benzer ancak daha az muhkem şekilde yapılır. Kale müdafilerinin sayıca
üstünlüğü önem arz etmektedir ve bu yöntemin amacı kaleye mümkün olduğunca
yaklaşmak ve baskıyı olabildiğince yakından kurmaktır. Bu hendekler açılırken
kazılan toprağın zeminine akıl yormak gerekliliği vurgulanmaktadır. Eğer muharasa
sırasında muhasarayı kaldırmak için kale dışarısından gelecek bir güç var ise ve bu
hatlar üzerinde onlarla da mücadele etme gereği duyulabilecek ise kontrvalasyon
siperlerinin de muhkîm, metîn, ‘arîz ve derîn olması önerilmektedir. Vauban’ın burada
önemle vurguladığı bir başka nokta da hedefteki kale ne kadar zayıf olsa da “levâzım-
ı hazm ve ihtiyâta ri‘ayet itmek..” düstûrunca bu hendeklerin açılmasının
gerekliliğidir.
Kale muhasarası için gerekli sayılan tedariklerin arasında kebîr sepetler olarak
adlandırılan malzemenin nakli için kullanılan sepetlerden bahsedilir. Bu sepetler ince
zemînin müsâ‘adesine dikkat iderek âna göre metrisler tertîb-birle kesb-i intifâˈdan duhûl olınmaya…”
vr.8B-9A
82
çubuklar ve ağaçlardan kesilen parçalarla oluşturulacaktır. Yapımı kolay olmayan bu
sepetler “her âdemin idebileceği san‘at olmadığı hasebiyle bu sepet ustaları onar akçe
ile ödüllendirilir. Yine civar köylerde aynı mikdara satıcı bulunursa benzer fiyata
sepetlerden alınması önerilir. “Yediyüz yigirmi neferden ‘ibâret batalyon ta‘bîr
itdikleri beher piyâde bölüğine ve ikiyüz kırk neferden‘ibârete skadron ta’bîr itdikleri
beher süvârî bölüğine birer mikdâr kazık ve çubuk demetleri tedârik itmek tenbîh
olınur”192 denilen kısımda da İpsilanti’nin Fransızca bölük isimlerini olduğu gibi
aktardığı görülür. Bu askerlere paylaştırılan kazık ve çubuklar cephaneler gibi tek bir
noktada yığılacak ve inşasına başlanacak sepetlerin ‘i ‘mâl ve inşâsı mu‘allem lağımcı
ve mefttun kazmacı’ tarafından gerçekleştirilecektir. Yine biriktirilen kazık ve
çubuklar ile top mazgallarını örtmek için iki kanatlı dervâze (savunma alanı) inşa
edilir. Kalınlığı 2.5-3.5 parmak olacak dört köşe keresteden yapılacak bilid adlı alet ile
arkasında 25-31 parmak açıklık aralık bırakılır. Bununla top bataryasının düşman
ateşinden korunması beklenir. Yine top ateşinden korunmak için hareket eden birlikler
tekerlerkli siperler inşa eder ve kayıp vermemeye çalışır.
192
Vr.15. İpsilanti Battalion kelimesine karşılık o dönemde bölük tabirini kullanmıştır. Ancak
günümüzde Battalion hem kelime olarak hem de 720 asker olarak tabura denk gelmektedir.
193
…Flandere billeri Flandere (Flanders) ve hemcivâr eyâletin arâzisi gibi toprağı yumuşak yerlerde
envâ’i billerin ercâhıdır lakin nâdir olur ki sâir mahallerde dahî işe yaraya zirâ ekseriya toprak katı
olub ayak taşı ve çakıl taşı vesâir ahcâr-ı sığâr ile mahlût olmağla ist‘imâle el virmez .. vr.16.
83
biller194, demirli ağaçtan kürekler belirtilmektedir. Ağaç kesmek için olan aletler de
sayıldıktan sonra195 bu aletlerin cephaneliklerde fazlasıyla bulundurulması gerektiği
bildirilir.
Resim 3. Vr.19
194
..işbû envâ’i âlât-ı mezkûre nerm ü saht taş ü türâb içün… vr.16.
…çekme bıçaklar yer mu‘tâd baltalar ve küçük baltalar ve bıçkı ve makasların envâ‘ı kesirlerindeler
195
84
1) Birbirine rabtolınmış kalın ağaçlardır ki kal‘a pişgâhında açılan hendekler el humbaralarının
isabetinden ve taş atar havanların mazarratından masûn olmak içün üstüne tertîb olınub
üzerlerine çubuk demetleri vaz‘ olınmağla hendek setrolınur. Dikdörtgen şeklindeki cisme dair
İÜNEK TY 6865 numaralı nüshada Topkapı Nüshası’nda bulunmayan “ bilid (Fr. Nüshada
Blinde ) ta‘bîr olınan âlet” bilgisi mevcuttur.
2) tob falyasını tathîr idecek iğne 3) toprak tobrası 4) s… şeklinde sagîr seped (İÜNEK
nüshalarında iki kulblu sagîr seped) 5) sağda kazık ve solda birbirine rabt olınmış çubuklardan
demet şeklindedir ki kebîr sepedlerin ve metrislerin üzerine vaz‘ olınub ve kal‘a hendeklerini
doldırub geçmek içün içlerine itilür (bu açıklama diğer nüshalarda bulunmaz) 6) kebîr sepedin
resm-i irtifâ‘îidir. 7) kebîr sepedin resm-i musattahıdır. 8) دkanca ve طçatal hendekleri
hafridüb ‘amele zikrolındığı üzere hendeklerin kal‘aya nâzır olan câniblerine vaz‘ olınan
sepedlerin bu âlât ile tertîb ve tanzîm iderler. 9) iki tekerlekli bir arabadır ki üzerine kalın
kirişlerden yapılmış bir perde vaz‘ olınur kal‘a pîşgâhında işliyen ‘amele kendülerini muhâfaza
ve kurşun isabetinden vikâye içün önlerine sürüb tesettür iderler. 10) siyil 11) çekme ta‘bîr
olınan bıçak 12) balta 13) varyos (balyoz) 14) kazılan hendek hafrine ..olınan üç nev‘ bilin
eşkâlidir 15) ucı timurlu ağaçdan kürek 16) hendek hafr içün ist‘imâl olınan kazma ve
külünkler misillü envâ‘ı âlâtın eşkâlidir. 17) İÜNEK ve matbû nüshalarda “mazgalı iki kanadlı
dervâze ile setr olınmış tob siperi. 18) top falyasını setriçün kabak. 19) el arabası. 20)
tekerlekli siperin ard taraf görünüşü 21) tekerlekli siperin ön taraf görünüşü 22) tekerlekli
siperin ortoğrafiyesidir 23) kenarda ta‘rîf olınan iki tekerlekli siperin şekl-i musattahıdır 24)
sekdirme toplarıçün ist‘imâl olınan barut ölçeklerinin envâ‘ı eşkâlidir ki her biri ne mikdardır
hem barut aldığı zirlerine rakam ile işâret olınmışdır. Sağ altta görülen ölçeklerin altında
küçükten büyüğe 9-19-32-64-128 rakamları bulunur. Ancak İÜNEK nüshasında bu sayıları
9.5-19-38-76-152 dirhem olarak görmekteyiz. 25) pay-ı hazîr, silecek, tomar, barut konılacak
kefçe. 26) tob ağzına vaz‘ birle nişân alınacak âlet 27) tob nişangâhı.
85
Resim 4. XIX.yüzyılda Fransız istihkamcıların çelik miğfer ve zırh giyerek
Çubuk demetleri ile savunma pozisyonları alınmasına dair bir çizim, 1833196
Gerekli aletlere dair anlatının ardından muhasarasına karar verilen kale hakkında
istihbarat toplanması konusu anlatılır. Avrupa’da pek çok kalenin çizili planlarının
olduğu ve bunlara ulaşılabildiğini söyleyen Vauban, bunlardan faydalanılmasının
yanında kale yakınlarında bulunan nahiyelerde ikamet eden duvarcı, taş ustası ve
işçilerin kalenin durumu hakkında bilgi sahibi olmalarının muhtemel olduğu ve
onlardan faydalanılmasının da önemini vurgular. Mümkün ise casus istihdam edilip
kalede bir süre ikamet ettirilmesi, onun soruşturmalarının dikkate alınması önerilir.
Yine de bu denli takrirlere dikkatle yaklaşılmasını tavsiye eden yazar, gece gündüz
periyodik biçimde kalenin gözlemlenmesini önerir. Kalede mevcut bastiyon olarak
tabir edilen tabyaların, kavalier olarak adlandırılan yapıların, nîm-kamer (yarım ay) ve
196
https://collections.musee-armee.fr/cuirasse-et-pot-en-tete-de-sapeur-du-genie-modele-1833/ (erişim
tarihi 06.12.2021.
86
boynuz tabya ile şarampoların keşfiyle buna göre bir saldırı planı yapılmalıdır.197
Vauban’ın devamında Fransa’da Alsace bölgesinde bulunan Nöfbirzak (Neuf-Brisach)
kalesini örnek vererek kalenin düz bir araziye kurulduğunu, her bir kısmının birbirine
eşit ve oldukça güçlü olan bu kalenin her kısmı eşit miktarda güçlü ve zayıf
bulunduğunu anlatması ilginçtir. Böyle kalelerin çok nadir olarak görüldüğünü
belirten Vauban, aslında burada kendisinin ustalık eseri sayılan Neuf-Brisach kalesini
anlatmaktadır. Ona göre kalelerin çoğunun eski tip yapılardan “tarz-ı cedid” üzere
rekonstrüksiyonu olması nedeniyle zayıf noktası bulunmaması mümkün değildir.
Vauban ardından aşılması çok güç olan engelleri sayar. Eğer kalenin bir tarafının
irtifası 11-13-17-21-26 zirâ‘ yüksekliğinde198 sarp kayalar üzerinde inşa olunmuşsa bu
taraftan saldırmak mümkün olmaz. Bu kayanın eteklerinde akarsu var ise saldırı bir
kat daha zorlaşır. Eğer kalenin bir tarafı düzlük ancak çevresinden nehir akıyor ve
nehrin su yönü değiştirilemiyor ya da bu düzlük kısmın metaneti suyu geçişe mâni
olacak şekilde ise bu kısmından taarruz edilemez. Nehrin kenarındaki kısımlarda
bataklık ve sulak arazi var ise yine bu kısımdan taarruz edilmekten kaçınılmalıdır. Bu
tip kaleler Brabant ve Flanders bölgesinde sıkça görülür ve zemini yüksek, etrafı alçak
bataklık olan bu kalelerin muhtemel tek bir taarruz yolu vardır ve bu mülâhaza edilerek
keşfedilmelidir. Devamında sekiz madde sayan Vauban şunları aktarır:
197
“…kal‘aya muttasıl bastiyon ta‘bîr itdikleri tabyaların ve kavaliyer tesmiye itdikleri ebniye-yi
mürtefi’anın nîm kamer ve çifte boynuz tabyaların ‘aded ve ‘azâmetine ve çıkmaların ve kal‘a hendeki
hâricinde vâki’ şarampo ve kal‘anın eczâ-yı sâiresinin keyfiyetine kesb-i ıttılâ’ ve âna göre sıçan
yollarını hafr ile hücum kârar?gâhlarını tertîb ve tanzim fâidesi derkâr olmağla müstelzim-i menâfi’-i
‘azmiyye idüği âşikârdır…” ve “…hafy olmaya ki hemân rûy-ı arzda mevcûd kal‘aların bir tarafı metîn
ise taraf-ı âheri za’îf bulınur”.. vr. 19B. Şaranpo bir kalenin dışına, seğirdim yeri ya da mazgalların
önüne yapılan dikenli tel işlevi gören kazıklı bir perdedir. Değişen ‘boylarıyla kazıklar 1 ilâ 8.25 metre
arasında değişir. Mahir Aydın, “Kaleler” Osmanlı Askeri Tarihi, ed. Gültekin Yıldız, Timaş Yay.
İstanbul 2017, s.25
198
Fr. Nüshada Feet olarak verilen bu ölçüler “25-30-40-50-60 “ pied olup 7.62 metreden 18 metreye
doğru gitmektedir. İpsilanti 11 zira‘yı 25 pied’e eş tuttuğu için 1 zira ölçüsünü 76,2cm olarak varsaydığı
anlaşılmaktadır.
87
1- Evvelâ zikr olınan sulak ve batak yerler tamâm sene içinde hiçbir vakitde
kendüliğinden kurur mı kurumadığı sûretde durgun sularına bir tarafdan yol
virmeğle tahliye ve kurutması mümkin mi
2- Sânîyen kal ‘aya muvassıl turûk-ı mürtefi‘a müstakî mi yohsa mu‘avvec mi ve
müntehâsına dek kal‘a topının hizâsında mıdır yohsa bir mahalle dek mi
muhâzîdir ve kal‘a topının hizâsında olmıyan turûkun vüs‘âti ve kal‘aya bu‘dı
ve ‘arzı ne mikdârdır ve kal‘aya vusûl içün üzerlerinde i‘vicâc üzere sıçan
yolları mümkin mi
3- Sâlisen mahall-i hücûm olan kal‘a tabyalarının üzerlerine gülleleri takâtu’ ider
veçhi üzere tarafeynden isâl-i gezend idecek toplar vaz‘ına muvâfık zikr olınan
turûkun yanında arâzî-yi sâireden mürtefi’ce mahaller var mı râbi’an turûk-ı
mürtefi‘a-yı mezkûrenin kal‘a topına hatt-ı müstakîm üzere muhâzâtı karîb
mahallden kal‘a yüzine mukâbil olur imtidâdlıca kat‘an i’vicâcı olmamak
derecelerde mi ve turuk-ı mürtefi’a-yı mezbûreden türâbı bir cânibden ref‘ ve
cânib-i âhere nakl ve vaz‘ itmekle kal’a ve muhâsırîn beyninde sütre-yi
‘azmiyye inşâsına müsâ’id ve sa‘atlice bir mahall var mı ve bunların cümlesi
kal‘adan ne kadar ba‘îddir hâmsen kal‘aya müntehi ve biribirine mütekârib
olan turûk-ı mürtefi‘a hiçbir mahallde muttasıl olur mı ve üzerlerinde sıçan
yolları vesâir ebniyye-i muhâsara hafr ü inşâ olındığı hâlde mahall-i hücûm
olan kal‘a tabyalarını verâdan yâhûd yan taraflarından döğmekle biribirine
müstelzim savn u ‘avn olabilür mi sâdisen gerek asl-ı kal’anın ve gerek sûr-ı
kal‘anın etrâfında olan munfasıl tabyaların divârı ne gûnadır kal‘a hendeki
hâricinde şarâmpoylı seğirdim yeri var mı ve âna muvassıl taraf-ı mürtefi‘a
muttasılı yohsa mâ-i cârî yâhûd gayrı cârî ile memlû beynleri fâsıl pîş-î hendek
var mıdır işbu mülâhazâta göre kal‘aya başka tarafdan vusûl imkânı melhûz
oldığı takdirde bunca mevâzi‘ ve avâîkin mahall-i ictimâı olan tarafdan hamle
ve hücûma teşebbüsten dâimâ ictinâb itmek gerekdir zîrâ ‘aled-devâm ön ve
yan tarafdan top güllelerine hedef olub zabt ve teshîri ve gezend ve
mazarratdan tahaffuz ve mahall-i hücûm olan cevânib ve levâhıkını gereği gibi
istî‘ab ve ihâta mümkin olmaz kal‘a sahrâ-yı müsteviyede vâki‘ ise zikr-i âtî
husûsâta sarf-ı zihn ve ihâle-i nazar-ı dikkat ve tecessüs itmek gerekdir evvelâ
hücûmun gereği gibi ihâta ve istî‘âbı mümkin olan cânibi ‘aled-devâm tercih
88
ve ihtiyâr eylemek sâniyen zât-ı kal‘aya vusûl bulunmazdan mukaddem zabt
ve teshîri muktezi tabyaların ‘addine ve gerek anların gerek vâki’ olan zemînin
hâl ve keyfiyete tahsîl-i vukûf itmekdir sâlisen kal‘anın bastiyon ta‘bîr itdikleri
şekl-i ma‘lûm üzere çıkmalı tabyaları var mı ve divar ile mestûr mu
4- Râbi’an kal‘anın şekli hassaten şekl-i hendesîmidir yohsa takriben âna
mümâsil midir
5- Hâmsen kal‘ayı setr ü hıfz iden müte‘addid hâric tabyaları var mı oldığı sûretde
ne mikdâruna gûnadır zîrâ her birini başka başka tazyîk ve teshîr itmek
mecburiyeti derkâr olmağla muhâsırîne bâ‘is tezâyüd meşguliyet olacaklarına
iştibâh yokdur
6- Sâdisen kal‘a hendeki hâricinde vâki‘ seğirdim yeri metîn ve muhkem mi
şarampoyı ve altında lağımlar var mı sahrâya doğrı olan şiv199leri dik ve
kalîlü’l-inhirâf mı ve kal‘a tabyalarının topı altında mı
7- Sâbi’an pîş-i hendekleri var mı ve ne gûnadır
8- Sâminen hendekler derin ve iç şivleri divar ile mestur mu kuru mu yohsa su ile
memlû mu ‘umkları ne kadardır içinde olan su cârî mi yohsa râkid mi asma
kapular var mı ve suyun medhalinden mahrecine varınca ne mikdâr iniş vardır
9- Tâsi‘an hendekler kuru ise ‘umkları ne mikdârdır ve iç cânibleri alçak mıdır ve
divar ile mestur mudur değil midir bu dahi m a‘lûm ola ki envâı‘ hanâdikin en
fenâları mâ-i rakid ile memlû olanlardır kuru derin ve iç cânibleri divar ile
mestûr olan hendekler işe yarar lakin ercahları zâtında kuru olub murâd
olındıkda cârî ya gayrı cârî mâ-i azîm ile temliesi mümkin olan hendeklerdir
vech-i rüchâniyyetlei budur ki ol emrde sudan hâlî iken muhâfaza olınub
ba‘dehu hâcet mess itdikde sular ve seyller salıvirilüb içlerinden icrâ olınmağla
‘ubûra mâni’ olur.200
199
Bazı kalelerde dışarıda dış duvar veya yine hisarpeçe adı verilen koruyucu alçak bir duvar daha
vardır. Arada kalan toprak şerit “şarampol” olarak adlandırılmıştır. Arazi durumu gerektirdiğinde
bedenlerin etekleri diplerine yaklaşmayı önlemek için meyilli olarak şekillendirilmiştir. Buna “şiv”
(şev) denir. Semavi Eyice, “Kale” TDVİA, c.24 İstanbul, 2001 s.234-242.
200
Vr.19B-20A.
89
Su dolu hendeklerden bahseden Vauban, burada Valenciennes kalesinin Quesnoy
kalesine bakan kısmındaki hendeklerin kuru şekilde tutularak olası bir kuşatmada su
bastırılmaya hazır bekletildiğini, ayrıca Alsas bölgesindeki Landau kalesinin hendek
inşaatı tamamlanmamış şekilde su dolu hendekleri sayesinde üç kuşatmaya
dayandığını anlatarak su dolu hendeklerin önemini vurgular.201
Enseb ve Enfak ‘add olınan hücûm mahalleri başlığı altında da tavsiye edilen
saldırı noktaları anlatılmaktadır. Hücum bölgesinin seçilmesi, her mahalde bulunan
tabyaların sayısı ve vaziyetiyle ilişkili olup, eğer bölgeyi çevreleyen hendekler
yukarıda belirtilen engellere sahip değilse tabyalardan durumu kötü olanlarını ve
sayıca az olan tarafların tercihi uygun düşer. Eğer hedeflenen kalenin bir kısmı nehir
üzerinde kalıyorsa, nehrin öbür tarafında küçük tabyalar ya da şans denilen tahkimatlar
bulunur. Kaleye ulaşımı köprü ya da kayık vasıtasıyla olan yapıların ordunun sağ veya
sol kanadının bu çıkıntı kısmına yaslanarak burayı fethi gereklidir. Bu kısmın kontrol
altına alınmasıyla kaleyi dövecek toplar nehrin karşı kısmına konuşlandırılmalıdır.
Eğer çıkıntı olan tabya güçsüz ve kale ile bağlantısı çabuk kesilir ise kısa zamanda
teslim alınabilir ancak nehrin çıkıntısı bir büyük hisar ya da şehrin bir kıtasına yakın
ise fethin çok daha zor olacağı göz önüne alınmalıdır. Yine kalenin içerisinden nehir
geçiyor ise kaleye yaklaşan kısımlarda nerelerin bataklık olabileceğine dikkat
edilmelidir. Bataklık olmayan kısımlardan kaleye doğru açılan sıçan yolları ile
önlerinde kurulan mübârizgâhlara destek verilmeli, kaleden yapılacak hurûc
harekâtına bataklık olmayan yerlere sedler kurulmak sûretiyle dayanılmalıdır.
Düşmanın sıçan yollarını mahvetmek için yapacağı harekâta mukavemet
gösterebilmek için her daim hazır süvari ve dragon bekletmek gerekmektedir.
Herhangi bir mâni olmadıkça bu zikredilenlere dikkat edilerek kaleye zayıf taraflardan
adım adım yaklaşılmalıdır.
Bir diğer dikkat edilesi husus da cephanenin durumu olmalı, cephane bolluğu ya
da azlığına göre hücum edilecek mahallerin sayısı değiştirilmelidir. Kale muhafızlarını
201
“…Valensiyen nâm kal‘anın Kisnua kal‘ası canibinden olan hendekleri minvâl-i mezkûr üzere kuru
olub lâzım oldıkda men‘i gayrimümkin tarîk ile murâd olındığı mikdâr cârî yâhûd rakid su salıvirilür
kezalik Alzaçya eyâletinde vâki’ tarz-ı cedîd üzere mebni lando nâm hısn-ı haşinin hendekleri böyle
dırahtı henüz nâ-tamâm iken üç ‘azîm muhasaraya dayanmışdı…” vr.20B.
90
şaşırtmak için hedeflenmeyecek noktaya da sıçan yolları açılması konusunda Vauban,
hilenin muhafızlarca en geç üç dört günde anlaşılacağı ve boşa işgücü kaybı olacağı
için bu yöntemin yalnızca çok kalabalık muhafız ordusu olduğu zaman yapılmasını
önermektedir.202
Askerin ekseriyeti kale topunun menzilinden uzak bir yerde bulunmasına karşın,
sıçan yollarının belirli noktalarına ikmal malzemeleri yerleştirilmeli, süvariler için ileri
karakol hatları ve cerrahlar için küçük bimarhaneler inşa edilmelidir. Asker sayıları
hakkında bilgi vermeye devam eden yazar, en uygun oranın kale muhafızları sayısının
10 misli kadar muhasara askeri olması gerektiğini söyler. Fethine başlanan kalede eğer
4000 muhafız piyade var ise yalnızca sıçan yollarının muhafazası için onların üç
çeyreği kadar askere ihtiyaç duyulacak, kaledeki süvari sayısının 1 çeyrek fazlası kadar
süvariye de sıçan yolları civarında ihtiyaç olacaktır. Muhasara esnasında askerin
meşguliyeti dolayısıyla 10 misli fazlalık abartı olmayacaktır. Sıçan yollarının da gece
ve gündüz inşası için askerler dinlendirilerek kullanılır. Çubuk demeti toplanması ve
dış bölgelerde düşmanın gözlemlenmesi için de asker gerekecektir.203
Eski zaman muhasaralarının çok uzun olduğunu, şimdi bu sürenin planlı şekilde
hareket edildiğinde kısaldığını, bunun için de asker sayısında fazlalık gerektiğini öne
sürer ve en az 20.000 kişilik bir kuşatma kuvveti gerekeceğini söyler. 1’e 10’luk bir
kuşatmada bile kuvvetlerin hendek açmak, kaleye yaklaşmak gibi işlerle uğraşmaktan
dolayı dışarıdan gelecek bir kuvveti durdurmasının zor olduğu, sirkonvalasyon
hattının askerle dolu olması gerektiği ve taarruz sırasında yaralanan ve ölen askerlerin
yerini doldurmak için de asker gerekeceği için kalabalık olmanın önemini vurguladığı
202
“…kal‘a müstahfızlarını tağlît içün hücûm-ı menvî olmayan cânibinden dahi hendek hafri ile hücûm
sûretlerini izhâr itmek husûsı fâideden hâlî fehm olınur zîrâ sıçan yollarının hafrine şurû’ olındığının
üçünci yâhûd dördünci günü müstahfızîn mahall-i tağlîtin cedd üzere olmadığı ve hîle ve hude’aya
mebni idüği hiss ü teferrüs itmekle sarf-ı zihn itmeyecekleri…”vr.23b-24a.
203
“…bu gûna kelâmları eğerçi bediü’r-re’yde gayet garîb görinür âmmâ esnâ-yî muhâsarada ‘askerin
derece-i meşguliyetine ve me’mûr oldıkları envâi’ hıdmete havâle-i nazar-ı dikkat olındıkda ifrât ve
mübalağadan müberrâ idüği istidlâl olınur…” vr.25b
91
söylemektedir. Kale her ne kadar küçük de olsa çapı 771-1028 zira‘uzunluklarında
olduğu için metaneti olacak bir yapıdır.204
204
“…bir kal‘anın hasr u istilasına me’mûr ve niçe dahî vâcibü’t-temşîye hıdmet-i mühimmenin icrâ ve
tediyesiyle meşgul olan on yâhûd on iki bin asker bu mertebe mümtedd hendek ve metrislerin hıfzına ve
kal‘a-yı mahsûre imdadına hâricden vürûd ve hamle ve hücûm iden â’dânın def‘ine muktedir
olmayacağı bedîdârdır binaen ale’z-zalik yiğirmi bin neferden mütezâyid ordulara nazaran sezâvâr-ı
i‘tibâr olan mülâhaza-yı sâlifetü’l-beyânın ‘aded-i mezkûrdan dûn olan ordulara kıyasen hilâf-ı savâb
idüği müstedilldir…” vr. 25b.
205
“…Ondördüncü Lûis sefer ve harbe bizzât müteveccih olalı bi’n-nefs cenkde vücûd ve huzûru askerin
nizâm hâlini ve füzûni-i cevelânını müstevcib oldığından başka kendüsi dahi irâde ve tedbîr umûr-ı
muhâfaza ve muhâsara-yî kıl‘âa kadar erbâb-ı hüner ve ma‘rifetiyle kemâl-i ihtiyâcını re’y-ül-ayn
müşâhede itmekle vâfir mi‘mârlar tertîb ve ta’lîm ve terbîyet-birle istihdâm itmişdir…” vr.26.
92
çubuk demetlerine dikkat edilir, gece gündüz sürecek kazı süresince süvari ve
piyadenin dinlenerek dinç tutulması sağlanır. Sıçan yollarından sorumlu nâzır mimar
ile sürekli haberleşmeli, sıçan yollarının nereden açılmasının faydalı olacağı üzerine
mütalaa etmelidir. Hangi noktadan açılacağı mümkün olduğunca gizlenmesi gereken
sıçan yolunun açılışıyla yakın bir noktada süvarilerin bir karakol kurması önerilir.
Ayrıca burada başlangıç gününde, kazıya başlanmadan 2-3 saat kadar önce kurulan
karakol bölgesinde, sipehsaların da katılımı ile saf saf dizilen askerlerin dua etmesinin
önerilmesi çok ilginçtir. Bu tören esnasında gizli tutulan bir başka husus da 206
gece
karanlığında başlanacak sıçan yolu açılmasında ameleyi koruyacak askerler,
silahlarına ek olarak çubuk demetleri getirecek, karakol süvarileri de gerekli olan alet
edevatın naklini sağlayacaktır. Bu sırada hatları korumak için getirilen askerler
arasında humbara ve silah kullanmakta becerikli granatir tabir edilen birlikler
zikredilir. Avrupa ordularında humbara kullanmakla ve seçkin olmalarıyla bilinen ve
Vauban’ın Grenadier olarak belirttiği birlikleri İpsilanti’nin “humbaracı” olarak
tercüme etmediği görülür.207
206
“…şurû‘ olınacak gün geldikde iki yâhûd üç sâ‘at bade’z-zuhûr karağollar tehaşşüd ve saf saf dizilüb
Allah zü’l-celâl hazretlerinden isti‘âne ve istinsâr içün bir dua okunub sipehsâlâr dahî murâd ider ise
alâylarını temâşa…”, “…husûsât-ı mezkûre evvelki gice sît ü sedâsız ve tabl u borusız icrâ ve temşiyet
olınmak lâzımdır …” vr. 29b.
207
“… kaviyü’l-cüsse ve müntehâb ve güzîde olmağla es‘ab-ı umûr-ı harbiyyede i‘mâl ve hîn-i
muhârebede granata ta‘bîr itdikleri el humbaraları atmağla granatir ismiyle tesmiye olınan neferât…”
vr. 29b.
93
inşa edilmişse de mübârizgâh adı verilir. Bu hendeklerin ‘umkı ve ‘arz-ı fevkânîsi
otuzar parmak yani 94.5 cm ‘arz-ı tahtânisi yiğirmi beş parmak yani 78.5 cm
olacaktır.208
Muhasarada terki caiz olmayan bir işlem de kalenin sıçan yollarına olan uzaklığının
hesaplanmasıdır. “Tahsîl-i ilmü’l-yâkin” vasıtasıyla hesaplanması beklenen bu
mesafenin ölçüm yolu içim sıçan yolu açılmasına başlanan yerden çapraz olarak
ilerleneceği için kaleye dik bakacak noktalara yerleştirilen kazıklardan ilham
alınacaktır. İlk kazıktan itibaren kavisli şekilde kaleye yaklaşıldığından bu kazıkların
tahmini mesafeleri ölçmede kullanılmaları, top tabyaları ve mübarizgâhların bu usûlde
inşa edilmesi gerekir. İlk 24 saatte 205 zira‘ (156,2 metre) ilerleme bekleyen Vauban,
kazmacıyâna teşvik amaçlı iki guruş yedi akçe bir günlük ödeme yapılmasını önerir.
Ardından gelen bahiste kazmacı birliklerinin alkolün etkisiyle cüretkâr davranarak
tehlikeli davranmalarının önlenmesi için zâbitânın gözlemlemesinin gerekliliği
vurgulanır. İpsilanti’nin bu bahsi es geçmeyerek şarap bahsini atlamadığı ve tıpkı
Fransızca nüshada bulunduğu şekilde tercüme ettiği dikkat çekicidir.209
3.2.7 Mübarizgâhlar
Kalenin dış binasının 700 zira‘ (533,4 metre) mesafesinde yapılması önerilir.
Mübarizgâhlar kaleden hurûc ve hücûm edecek düşmanın gelişini kesmek amacıyla
yapılır. Eski zamanlarda mübârizgâh inşa ve tertibinin bağlantısız ve düzensiz olduğu,
zikredilen düz hatların ‘Hazret-i ‘İsânın binaltıyüzyetmişüç senesinde bizzât
Ondördüncü Luis’in ist‘ilâ olınan Felemenk cumhuriyetine tâbi‘ Mastrik (Maastricht)
kal‘asının muhâsarasında idâre-i umûr-ı hücûm iden musannif kitâbdan icâd ve
ihtirâ‘’ olunduğu ve oldukça müstahkem olan bu kalenin Vauban’ın yeni düzenleri
Parmak ölçüleri için bkz. Erkal, Mehmet (1991). Arşın, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt 3, s 411-
208
413, İstanbul
209
“...işbu hendeklerin hîn-i hafrinde zâbitân meşrûbât-ı keyfiyetine gereği gibi dikkat ve ‘aled-devâm
ihâle-i basiret itmek elzemdir ki çok kere kazmacı neferâtı işledikleri hendekler başında kesret şarab-ı
meskurât ile mest lâ-ya’kıl olmalarıyla dimağlarına su’ud buhâr sekr ile itdiklerini bilmeyüb
kendülerini behâ’im-i hâ’im derece-i mehâlik katle ilkâ iderler bu emr-i müstevcibü’l-helâkın ta‘dîli
vâcibâtdan olmağla kazmacılara çok su ile mahlût olmıyan sâde hamr istihsâbına cevâz virilmemek
gerekdir.” Vr.30a
94
düsturunca açılan sıçan yolları sayesinde 13 günde fethedildiği bilgisi aktarılmaktadır.
Bu tarihten sonra Françelü hep bu usûlü tatbik etmiştir. Ardından 1697 tarihli Ath
Kalesi’nin fethinde gülle demetleri ilavesiyle bu yöntemin başarısı kanıtlanmıştır.210
Mübarizgâhlar 64-77 zira‘ (ki Fransızca nüshada 25-30 Toise, 48-58 metreye tekabül
etmektedir) uzunluğunda olmalı ve 30 parmak derinlik ve 5,5-6,5 zira‘ (419-495cm)
yükseklik verilmelidir. İlk mübarizgâhın yapımının ardından top ve asker müfrezeleri
bu bölgeye intikal ettirilmeli, ardından aynı şekilde benzer bir ikinci mübârizgâh da
diğerinin ilerisine yapılmalıdır. Böylece mübarizgâhın faydası sıçan yollarında
izdiham oluşmasını önlemek, bölüğün iktiza ettiği zaman ikişer üçer saf halinde kale
yüzüne doğru ilerlemesine imkân vermek ve kale muhafızlarının top bataryaları ve
sıçan yollarının korunmasından ibaret olacaktır. Bu sistemin devamıyla üç adet
birbirini tekrarlayan ve 308-360-370 zirâ‘ (234-274-281 metre) aralıklarla mübârizgâh
kurulabilir.211 Üçüncü mübarizgahın ardından kaleye oldukça yaklaşılmış olunacağı
için kale çevresinde bulunan hendeği aşmak için el humbaraları atılacaktır. Yine
sekdirme toplarının yerleştirilememesi ya da erişemeyeceği seğirdim yerleri ile kale
içerisindeki kavalir adı verilen tabyanın dövülemeyecek olması durumunda kalenin şiv
denen kısmının yürüyüş ile zabt edilmesi gerekir.212 Bu üç mübârizgâh dışında
dördüncü ya da daha küçük mübarizgâhlar da yapılması gerekli görüldüğünde
gerçekleştirilebilir.
210
“…muhâsara-i merkûmenin nüfus-ı kalîle telefiyle müddet-i kesîrede itmâma reside oldığı tertîb-i
cedîd-i mezbûrun ne mertebe işe yaradığını isbât eylemişdir…vr.39a
211
“…mübârizgâh-ı sâlisin tarhına mu‘ayyen mahalle varıncaya değin sıçan yolları yüridilüb
mübârizgâh-ı sâni pezîrâ-yı itmâm oldıkda belki bi’l-külliye itmâma reşide olmazdan mukaddemce
mahall-i mu‘ayyenede mübârizgâh-ı sâlisin hafr ü inşasına mübâşeret olınur oldıkda mübârizgâh-ı
evvel derûnına ta‘biye olınan bölükât-ı ‘askeriyye andan ihrâc-birle mübârizgâh-ı sânî içine vaz‘
olınur…”vr40b.
212
“…mübârizgâh-i sâlis diğer iki mübârizgâhın fevâ’idine müşterek oldığından başka … şâmil ve
iktizâ iden cümle malzemeyi müştemil olmak kâidesini dahî mutezammındır ve bundan gayrı işbu
mübârizgâhın derûnında kal‘a hendeki hâricinde seğirdim yerinin zabt ve teshîri keyfiyetini mülâhaza
ve müzâkere-birle re’y-i savâba karar ve ‘azîmet ve iktizâ iden husûsât-ı tanzim ve hücûma me’mûr
neferât-ı askeriyye tertîb olınur mezkûr seğirdim yerinin ist‘ilâsına mübârizgâh-ı mezbûr içinden
hareket-i nehzat olınur…”vr41.
95
3.2.8 Hücûm-ı Hâricî ve Dahilî: Hurûca Mukavemet
İnşa işlemleri istenen şekilde devam ettiği takdirde, kaleden yapılacak taciz
saldırılarına karşı hazırlıklı olmanın önemi vurgulanan bu fasılda, askerin disiplininin
her an kaleden bir saldırı gelecekmiş gibi yüksek tutulması ve süvarilerin olası bir
çarpışmada mübarizgâhlardaki birliklere yetişebilecek şekilde hazır olmasının
gerekliliğinin altı çizilir. Düşman saldırısının mümkün olduğunca mukavemet
gösterilebilecek ve savunma yapan tarafın isteyeceği bir noktada karşılanması gerekir.
Aksi takdirde düşmanın vereceği zararın daha çok olacağına dikkat çekilir. Ayrıca
çatışma sonrasında geriye kaleye doğru çekilen düşmanın takip edilmemesi, kalenin
atış menziline girilmemesi gerekir.213 Mahsur kalan kuvvetlerin hamleleriyle
verebilecekleri hasar oldukça sınırlı olduğu için telaş edilmeden karşılık gösterilmesi
elzemdir.214
213
“...henüz sûret pezîr-i itmâm olmıyan i‘mâlin bir ucna ateş virirler ise dahî umûr-ı mu‘azzamadan
‘addederek vakt-i münâsibden mukaddem def‘-i mazarratlarına müsâra‘ât itmemek gerekdir zirâ
muhâsırîn ateşi gereği gibi râbıtalı ve muntazam ise bu gûna hasârâtın çok cerîmesini çekçeklerine
iştibâh yokdur.”vr.43b
214
“..evvelâ hanâdik ve sıçan yollarını külliyen yâhûd ba‘zen basub bozmak sâniyen muhâsırîn
metrislerinden eyüce mahfuz olmayan bir hayli cânibi hedm sâlisen hücûm â‘mâlini yol almakdan men‘
ve te‘hîr râbi‘an muhâsırîni müheyyâ bulınan kal‘a ateşi mazarrâtı vâsıl olan mahalle cezb hâmsen
muhâsırînin henüz zabt ve isti’lâya dest-res oldığı ve kendüsine dahî bir eyüce takviyât ve istihkâm
viremediği kal‘a hendeki hâricinde vâki‘ metrîsin bir cânibini istihlâs sâdisen kal‘anın gerek münfasıl
ve gerek muttasıl tabyalarının gediklerinden henüz istikrâr bulmamış muhâsırîni def‘ sâbi‘ân kal‘a
hendekini mürûr ve ‘ubûrdan men‘ sâminen lağımcıyı def‘ ve tard yâhûd nakb itdiği deliği içinde katl
itmek velhâsıl mahsûrîn hamle ve tasalluta ‘azîmet itdikde ‘alel-ıtlâk nasb-ı ‘aynları bunlardır.” vr.44a
215
Kelime anlamı ateşle oynayan anlamına gelen “ateşbaz”, Musketeer kelimesine karşılık olarak
kullanılmıştır.
96
altına alınması, hendeğe belirli bir miktar yaklaşılana dek ateşe tutulması, siperden
çıkarak yapılacak çatışmanın en son adım olarak kullanılmasıdır.216
216
“…Hücûm iden â‘dâyı istikbâle tehâlük itmeyüb ve takarrüblerine terakkub idüb onbeş hatve
mikdârı mesâfe kalarak yaklaşdıkda granatirleri ve buna me’mûr neferât-ı sâireyi meydana çıkarub
üzerlerine hamle itdirmelerini râbi‘an esnâ-yî hücumda terakkub idinceye değin üzerlerine mümkin
oldığı mertebe şedîd âteşbâzlık icrasına gayret eylemelerini cümle mevâzi‘-i askeriyye zâbitânına bir
eyüce tefhim itmek…” vr.47b
217
“...minvâl-i meşrûh üzere dolduruldıkda gülleyi murâd olan mahalle varmak ancak barutun kıllet ve
kesreti mâni‘ olabilür lakin taharri ve dikkat itmeğle ve topun güllesi darbolunan cânibin metrîsi
97
istenilen noktaya gittiği zaman koyulan barutun ölçüsü de tekrar edilecek, bu
noktaların hedefinde kullanılacaktır.218
fevkinden sıyrub geçerek derûnına duhul itdiği meşhur olıncaya değin dâimâ bir barutdan kâh ziyâde
ve kâh noksân vaz‘ olınmağla ne mikdâr barut ile doldırmak iktizâ itdiği serî‘an ma’lûm olur.”vr49b
218
“Zîrâ eyü atmanın â‘lâ mertebesi darb olınan cânibin metrisi bâlâsından dokunmaksızın mümkin
oldığı kadar akreb geçmekdir ki cüz‘î ta‘lîm ve kiyâsete kesb-i mümâreset olınabilür umurdandır ve
bundan mâ‘adâ ziyadesiyle rikkate muhtâc olan umûrdan biri dahî budur ki sekdirme atılan gülleler
deldirme tarîkiyle darb olunan kal‘a kıt‘aâti yüzlerinin metrîsi üzerinde değil belki kal‘a bedeni
üzerinde vesbe itmek lâzımdır.”vr50a
Yarım ay ya da “V”harfi biçiminde olan ve kale burcuna yakın inşa edilen tahkimat.
219
Burç anlamında kullanılmakta olan bu kelimeyi mütercim İpsilanti kalenin bitişiğinde bulunan
220
98
edildiği bir durumda, henüz işleri bitirilmemişken kalenin fethedildiğini söyler.222
Nehirlerin geçit vermediği ve kale toplarını doğrudan hedef almanın zor olduğu zaman
konuşlandırma istisnai olarak şekl-i hendesîden muaf şekilde yapılabilir. Top yerine
taş atar havanların da kullanılabileceğini söyleyen Vauban, Avusturya’dan ele
geçirilen Namur ve XIV. Louis’in bizzat katılarak istilasını gördüğü Brisach
kuşatmasında da topların uygunsuz coğrafi şekillere uygun şekilde yerleştirildiğini
söylemektedir.
Başka bir bölümde ise bomba tabyaları adıyla taş atar havan toplarının kullanımı izah
edilir. Toplara ek olarak tabya ve bastiyon merkezlerine ateş edilmesi için yardımcı
olan bu araçların şehrin iç kısmındaki yapılara atılmaması önerilir.223 Taş atar
havanlar hakkında anlatı oldukça azdır ve bu kısmın azlığının sebebi olarak henüz
yeterince keşfedilmemiş oldukları, yine Hollandalıların “obüs” adını verdikleri
topların da masraflı olduğu için belirtilmemiş olduğu söylenmektedir. Eserde bazı kafa
karıştıran ve Vauban’ın mı yoksa eserin müterciminin mi olduğu belli olmayan
kısımlar vardır. Bunlardan biri de Zeyl-i Hanâdık kısmıdır. “el hâletü hazihi tekrâr
hanâdıkımızın keyfiyet-i sevkine ric‘at idelim” denilen kısımda İpsilanti’nin esere şerh
düşmüş olabileceği sorusuna karşın, Fransızca nüshada da aynı başlık ve aynı şekilde
konu devamlılığı olduğu görülmektedir.
222
“Ağustirya hânedânına tâbi‘ Firburğ kal‘asının mukaddemâ vukû‘ bulan muhâsarasında
cenâhlarında kâin topları muttasıl tabyaların kulakları setr itdiği ecilden bil-külliye ibtalleri husûsı
müyesser olmazdan mukaddem kal‘a giriftar dest-i istîlâ olmışdı.” Vr.56
223
“...kal‘anın toplarına ve mahall-i hıfzına ve müstahfızînin inşâ-yî metrîs idebileceği bastiyonların ve
nîm-kamer tabyasının merkezlerine itmeğe mübâşeret ve buyûtın üzerine atmakdan mücânebet itmek
lâzımdır zîrâ buyûtın üzerine atılsa kal‘a-i mahsûrenin feth ü teshîri müstelzim oldığı ecilden abese
iştigâl olınacağından başka vukû‘ bulan hasârât dahî bilâhire muhâsırîne â’id olacağı bedîdârdır.”
Vr.57
99
3.2.10 Kalenin Yapıları: Seğirdim Yeri, Nîm-Kamer Tabya ve Bastiyon
224
“Muttasılan fecâaten cemm-i ğâfîr ile seğirdim yerine delirâne hamle ve hücûm idüb içinde
buldıkları kâffe-i müstahfızîni ihâta ve ân-ı vâhidde tüme-i şîr-şimşîr eylemeleri melhûz olmağla
mahsûrîn ‘abes yere ve seğirdim yerinin terkinden gayrı caddesi olmıyan bu gûna tehlike-i ‘uzmiyyeye
kendülerini ilkâdan hazer ve itttikâ iylemeleri muktezâ-yî akl-ı selîm idüği âşikârdır…” vr.63a
225
“...lâkin işbu seğirdim yerinin sekdirme topları ve kavâlirler ile darbı nâ-mümkin ve setreleri metîn
ve kal‘a müstahfızlarının ‘adedi kesîr ise muhârebe ve mücâdele ve hecme-i ‘âmme ile fethine ‘azîmet
itmek mecburiyeti derkârdır.” Vr63b.
226
Barutun icadının ardından top platformları da kullanıldıkça geliştirilmekteydi. Vauban’ın
“Cavalier” tabya tasarımını da Osmanlıların Kandiye’de kullandığı bilinen yükseltilmiş top
tabyalarından ilham alarak kullandığı bilinmektedir. Bu tabyanın amacı yükseltili bir top bataryası ile
düşman kalesinin sabit top mevzilerini susturmaktır. Agoston, Osmanlı’da Ateşli Silahlar…, s.108
227
Vr.63b
100
“Küngüre” kullanılan ve kavalir adı verilen bu yapılar esasen ikiye ayrılır. Birincisi
kalenin seğirdim yeri duvarlarından daha yüksek olan ve muhasara yapan kuvvetlere
ateş etmeye yarayan bölümlerdir. Diğeri de muhasara yapan taraf tarafından acele
şekilde oluşturulan ve seğirdim yeri boyuna yakın irtifası olan yüksek siperlerdir.
Kuşatma sırasında bu yüksek siperler, muhasara eden tarafça inşa edilerek ateş
platformu oluşturulur. Toprağın bir noktaya yığılması ile büyük sepetlerin üst üste
konulmasıyla taret benzeri bir yapı ile seğirdim yerinin tahliyesi sağlanmaya çalışılır.
Kavalir tabyada bulunan Grenadier birliklerinin de humbara atışlarıyla bu iş
kolaylaşacaktır.228 Seğirdim yerinin zabtının ardından kalenin önünde bulunan
hendeğin ne şekilde zabt edileceğine ve kale toplarının nasıl susturulacağı konusuna
yoğunlaşacaktır. Seğirdim yerine de mevziler yapılarak toplar yerleştirilmelidir.
Hendekler ya su dolu ya da kuru hendekler olacağından hendeğe geçiş derinliğinin
alçak olduğu bir noktadan sağlanmalıdır. Hendeğin kuru olması durumunda bu
noktaya geçiş, kale dışında kalan bir noktadan, seğirdim yerinin altından geçecek ve
hendeğe doğru gidecek bir dehliz açmak suretiyle sağlanacaktır. Bu yöntemin işe
yaradığını anlatan yazar229 örneklerle bu durumu açıklar.
228
“...ber minvâl-i muharrer vaz‘ ü tertîb olınan kebîr sepedler çubuk demetleri ve toprak ile
doldırıldıkdan sonra üzerlerini terâşîde ve tesviye itmek ve ba’dehu üslûb-ı mezkûr üzere inşâ olınan
işbu kavâlirlerin zirvesini toprak tobraları ile çevreleyüb sû‘ud iden askeri neferleri mahfûzen ve
mestûren tüfenk endâzlık itmekiçün aralık aralık yine toprak tobralarından iktizâ iden mazgalları
yapmak.” Vr.64a
229
“Bir vakitden berü Françe devleti havze-i hükûmet ve temellüküne idhâl eylediği Lorena (Lorraine)
eyâletinde vâki‘ Monmidi (Montmédy) ve Astenay (Stenay) kal‘alarının muhâsarası esnâsında
muhâsırîn fâide-i ‘azîme müşâhede iderek bu gûna ‘amel itmişdi.”vr.65b
230
“...divârların dibinden otuz parmak kırk parmak iki zirâ‘ hûd nihâyet iki buçuk zirâ‘ mikdârı
yukaruca atmağa müdâvemet ve divârın cânib-i bâlâsına gülle-i vâhide dahî atmakdan mücânebet-birle
topların cümlesine dâimâ bir ağurdan âteş virerek ziyadesiyle kârgir olmak içün kuvvet-i sademelerini
bir mahalle darb ve tahsîs itmekden zuhûl olınmıya”. Vr.69
101
yapıya da seğirdim yerinde toplanmış olan askerlerin taşıma yoluyla getirilen toprak
torbalardan elde edilen yığıntı siperlerden ateş edilmeli, bastiyon ele geçirildiği
takdirde üzerinde bulunan toplar ana kaleye karşı kullanılacak şekilde çevrilmelidir.
Bu yapılara giden yolda bulunan hendeğin de su dolu olması durumunda su yüzeyine
Şuvale (Chevalet ) denilen ayaklar ile yüzen tombazlar ve ma’ber denilen asma
köprüler kurulması gerekmekte, bunlar da taş ve toprakla dolu köprübaşları ile
güçlendirilmelidir. Mezkur köprüler için 50.000 çubuk demeti olması gerektiği
vurgulanmaktadır.231
231
“ …çubuk demetlerinden müterakkib oldığı ecilden silk şiddet darb ve feveranına ancak seddin
kuvvetiyle makâdim olabilür bu gûna mâ‘berin inşâ ve tekmili müddet-i vafîreye muhtâc oldığından
kat‘-ı nazar toprak tobralarını kazıkları ve mevâdd-ı sâireyi ve akındının alub götüreceği çubuk
demetlerini hesâb itmeksizin fakat bir fakat bir ma’beriçün elli bin çubuk demeti iktizâ ider hanâdık-ı
mezkûrenin ‘ubûrına zafer-yâb idecek şâyeste-i i‘tibâr ve istinâd başka tarîk yokdur.”vr.70
102
Kavalîr ve Seğirdim yeri (Milli Kütüphane basma nüshası)
1-Hendek-i hâricde vâki‘ seğirdim yerinin derunına bâlâdan ateşbâzlık itmeğe mebnî kavâlîr ta’bîr olınır
küngüre
103
3.3.2. Lağım, Barut ve Çukur
Kuşatmada bastiyon ve diğer tabyaların ele geçirilmesinden sonra sıra kaleye
gelecektir. Seğirdim yerlerinin ele geçirilmesi, bastiyon ve tabyaların kontrol altına
alınmasında top ateşinden yardım alınmaktadır. Ancak ana kalenin daha büyük ve
dayanıklı duvarları olmasından sebebiyle top ateşine ilaveten lağım hatları
kullanılmasının gerekliği vurgulanır. Kalenin ele geçirilmesi ya da yıkılması sırasında
da barut ve lağımlardan faydalanılabilir.232
232
“…tob ile idâre olındığı vakitde murâd olınan mahalde ve tarz-ı matlûbda gedikler açılub lağımın
te‘sîrini ise bu derecelerde tahdîd ve tahsîs mümkin olmaz tob darbıyla açılan gedikler matlûb olan
dereceyi kesb itdikde tebdillerine mecbûriyet derkâr olmaksızın topların ‘ayniyle bâlâsını dahî darb
fâidesi hüveydâdır bu ise lağımlar vesâtatıyla mutasavvın olmadığı bedîdârdır ve ancak ittifâken
olabileceği âşikârdır.”vr.81
İpsilanti’nin Galeri kelimesine karşılık olarak kullandığı Divanhane, Marsigli’nin anlatımına göre
233
104
tutuşturulur ya da humbara atılarak infilak gerçekleştirilir. Aynı gün patlatılmaması
durumunda barutlar da buğday samanı ile örtülerek rutubetten korunabilir. Duvarın
hedminin ardından topçuların seri atışa başlaması gerekliliğini vurgulayan yazar,
piyadelerin de kale harabeleri çevresine konuşlanıp bir süre beklemesi gerektiğini
söyler. Duvarın yıkılmasının ardından gediklerden yapılacak şiddetli bir taarruzdan
sonra bir süre beklenerek top ateşiyle kaleye tacizin sürdürülmesi gerektiğini ve acele
edilmekten kaçınılmasının önemli olduğunu söyler. 235
Kale duvarlarının alaşağı edilmesinin ardından geriye kalan yapı kale gövdesidir.
Gövdenin tek parçadan oluşması nadir bir durumdur. Bir kalenin bir kısmı
sağlamlaştırılmış ise, başka bir kısmı nisbeten daha hafif bırakılmış olacaktır. Her bir
kalenin kendine has bir yapısı olacağından söz eden Vauban, ardından eserine “her
gûna kal‘anın hasr u tazyiki tarîkini kâffe-i dekâîki ile tafsîl ve ıtnâb üzere irâd itmek
murad olınsa rûy-ı ârzda her ne kadar kal‘a var ise ol kadar kavâ‘idin vaz‘ı lâzım
gelür”(vr.109a) sözüyle birlikte birkaç örnek vererek devam eder:
1- evvelki misâl çifte boynuz tabya ile mestûr bir kal‘a yüzinin darben hasr u
tazyîki tarîki beyânındadır
2- ikinci misâl nehr-i ‘azîm kenârında vâki‘ olan bir kal‘anın darben hasr u tazyîki
tarîki beyânındadır
3- üçünci misâl çifte sûr ile muhatt olan husûnın darben hasr u tazyiki tarîki
beyânındadır
4- dördüncü misal âsl-ı sûr-ı zamân-ı sâbıkda mu‘tâdü’l-binâ resimde olub
hâricden dâiren-mâdâr tarz-ı cedîd üzere mebni ebniyye-i hâriciye ile tahsîn
olınmş bulunan kılâ‘ın darben hasr u tazyîki beyânındadır
5- Beşinci misâl vehlzârda vâki‘ kılâ‘ın darben muhâsarası tarîki beyânındadır
6- Altıncı misâl bayır üzerinde vâki‘ olan bir kal‘anın darben hasr u tazyîki tarîfi
beyânındadır
235
“…binâen-alâ zalik tehâlük ve ‘aceleden dâimâ ittikâ idüb ve te’emmül ve mülâhazasız hîç bir işe
şurû‘ itmeyüb muktezâ-i hâle göre hareket ve akvâ vü sâile tevessüle müdâvemet itmek elzemdir zîrâ iki
üç sâ‘at mukaddem ve muvahhar umûr muhasaranın ne takaddümüne ne te’ehhürüne bâis olmadığı
bedîdâr ve ba’zen ka‘ide-i cezm ve ihtiyâta ‘adem-i riâyet-birle fart-ı ‘acele ve şitâb mesleğine sülûk
olındığı sûretde niçe nüfûsın telef ve helâkı lâzım geldiği ma‘lûm ulu-l-ebsârdır.” Vr.86.
105
7- Yedinci misâl cebel zirvesinde ve hemân mümteni‘ü’s-su’ûd kesme ve yalçın
kayalar üzerinde vâki‘ kılâ‘ın darben hasr u tazyîki tarîkiyle beyânındadır
8- sekizinci misal bastiyonlı kuleler ile tahsîn olınmış kılâ‘ın darben muhâsarası
tarîki beyanındadır.
Resim 7 Vr.111. İşbû sahife surı iki kat kal’anın hasr u tazyiki tetimmesi
beyânındadır
106
3.4 İkinci Bölüm: Muharese
Eserin nisbeten daha kısa olan ve savunma yöntemleri için yazılmış bu
bölümünde, Vauban’ın bir kalenin nasıl başarılı bir şekilde müdafaa edileceğine dair
fikirleri anlatılmış olup, eserin içerisindeki çizimler arasında savunma sistemini
anlatan bir tasvir bulunmamaktadır. Eserin bu bölümü, müdafaa edenlerin muhasara
edenlere nasıl karşı koyacağını anlatırken önceki bölümde ravelin ve bastion gibi
yapıların karşı taraf gözünden anlatılması, eserin bütünlenmiş olduğu fark
ettirmektedir. Çalışmanın bu bölümünde kitabın alt başlıklardan oluşan muharese
kısmı özetlenecektir. Yazar bu kısmı anlatırken kalenin yeterli asker, zahîre ve
cephaneye sahip olduğunu varsayarak açıklamalar yaptığının özellikle altını çizer.236
Kale muhafızları ve kale baş zâbiti henüz bir muhasara ihtimali yok iken de
çevrede olup bitenler hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Bu ilmî birikimin aktarılması
kolay olmamakla beraber tecrübe kazanmak da bir hayli zordur. Ayrıca kale
muhafazasında bulunan zâbitler kalenin stratejik noktalarına lağımlar vasıtasıyla
erişilmesi ve bastiyonların ele geçirilmiş olması ya da asker sayısının azalması ve
yaralıların durumunu bahane ederek kaleyi teslim etme yoluna gidebilir. Bu durum
Vauban tarafından “hıyanet” olarak görülmektedir.
Yine muhasara girişimini gören kalelerin çoğunlukla ilk yaptığı işin düşmana
top ateşi açmak olduğunu söyleyen Vauban, bunun yanlış bir yöntem olduğunu
söylemektedir. Ona göre düşman fark edildiğinde ilk önce sessiz kalınmalıdır. Bu
fikrini beslemeye devam eden yazar sessizlik durumunda iki şeyden biri olacağını
söyler. Düşman top menzilini bilemeyeceğinden sirkonvalasyonlarını kaleye daha
236
“...işbû makaleye te’âkub iden fusûl bu keyfiyete dâir olub mahsur olan kal’ayı tob ve asâkir ve
cebehâne ve mühimmat-ı harbiyye ve zahâir-i edviye ve askerin taayyüş ve ist‘imâleti içün ve ‘alel-
ıtlak berâ-yı müdâfa‘a iktizâ iden eşyâ-yı sâire ile berüce kâfi teçhîz olınmak farz ideriz.” H. 614,
vr.142-143
107
uzak bir mesafeden çekerek daha çok askerin bu siperlerde yerleşmesini sağlayacaktır.
Ya da bu siperleri daha yakından açacak, bu sefer de kalenin top menziline girecek ve
emeğini boşa çıkartacaktır. Bu küçük detayın faydasını vurgulayan yazar önerisine
dikkat edilmesi tavsiye eder.
237
“…Kontrgard ta’bîr olınan mahfazalar şeklinde yere gömülmüş küçük tabyalar inşâsına bezl-i
sa’y-ı bî-hemâl birle..” v. 143
238
“…Bu gûna keyfiyet-i muvahhişe vukû‘ında mahsûrîn kat‘a tereddüt itmeyüb ve her şeyini gözlerine
alub muhâsırîni müstevlî oldıkları mahalden def‘ ve teb‘îd…” v.144a
108
tabyasının top ve tüfek menzili içerisinde inşa edilmesi tavsiye olunur. Bu hendeğe
karşılık vermek için kuşatan tarafın açacağı siper ve mübarizgâhlar da kaleye
yakınlaşmış olacağından düşman ateş altına alınabilecektir. Seğirdim yerinin önünde
yaşanacak bu yer kapma savaşında müdafilerin açık vermemesi ve düşmanın bu alana
yerleşmesini sağlamaması elzem bir konudur. Gerektiği sûrette bu siperlere açıktan
saldırı da ihtimal dahilinde tutulmalıdır.239
239
“…ammâ muhâsırîn-i mezkûr tabyalardan mâ‘adâ ‘azîm mübârizgâhlar dahî inşâ ve tertîb itdi ise
hassaten ta‘yîn olınan neferât yan tarafdan hamle ider iken ve kal‘anın tob ve tüfengi ol tabyaların
üzerine bêlâ-yî infisâl gülle ve kurşun yağdırırken ön tarafdan vâfir el humbaraları atarak delîrâne
hecme itmekden gayrı çâre yokdur…”vr.144b
109
taraf adına bu durum bir fırsat oluşturabilecek bu zaman kaçırılmamalıdır.240 Kötü
havalar düşmana sahte hurûc girişimi yaparak caydırmak için de kullanılabilir.
Muhasırîn amelesini def‘ ve dehşete düşürmek için özellikle geceleri ve belirli
zamanlarda asker ve özellikle süvari çıkarılması gerekir. Bu süvarilerin düşmanın hat
sistemi gözle görülebilir olmasından başka, ilerlemeleri durumunda karşılık vermek
amacıyla muhasırînin top menziline girmesinin faydası olacaktır.241
Yekpâre kalenin çevresinde bulunan hendeğin önünde kalan yapılar olan seğirdim
yeri, nîm-kamer tabyası gibi yerlerin korunması başlığında ise Vauban diğer bölümlere
kıyasla daha uzun bir açıklamaya yer vermiştir. Bu yapılara saldırmak için tedricen
ilerleyen düşmanın ilk hedefi, müdafilerin bu yapıların önünde imal ettiği dûr-bâş
hendekleri ya da benzeri siperler olacaktır. Bu siperler düşman tarafından kontrollü
şekilde ele geçirilmeye çalışılacaktır. Siperlerin ele geçirilmesi tehlikesine karşı da
altlarına barut ile dolu ocaklar açılması ve tehlike anında patlatılarak düşmanın etkisiz
hale getirilmesi gerekir. Bu siperlerin gerisinde ve seğirdim yerinin önünde kalan
şarampo ve şivler, barutla dolu ocaklar haline getirilirse düşman bu noktaya vardığı an
infilak ettirilebilir. Bu ocaklar ve lağımlar ise çok dikkatli ayarlanmalıdır, aksi takdirde
kalenin seğirdim yeri ya da diğer yapılarına da zarar verebilir. Patlamanın ardından
kaleden şarampoya yapılacak bir saldırı da muhasır kuvvetler için oldukça caydırıcı
olacaktır.
Vauban’ın kuşatmalardan bir ders olarak çıkarıp aktardığı bir diğer durum ise,
dış kale yapılarına yaklaşan düşman birlikleri, üzerine gelen kale askerlerinin sayısının
çokluğu üzerine dehşete düşecektir. Bunun üzerine korku haline giren birlikler, geriye
doğru firara meyledeceklerdir.242 Eğer kale müdafileri cesurca mücadele ederse
240
“… bundan başka muhâlif hava esbâbıyla muhâsırîn esliha-i nâriyyesi isti'mâle kudretyâb
olamıyacağı bedîdâr oldığı hâlde kal‘adan hurûc ve bağteten üzerlerine hücûm itmek kat‘an fevti câiz
olmıyan fırsatdandır.”vr.146b
241
“İşbû hamle cüz’i kârgir olır ise i‘mâl-i muhâsırîni bâdî bir gice tehir ideceğinde iştibâh
yokdur.”vr.147
242
“… kurb-ı kal‘aya resîde olan â‘mâl-i muhâsırîn üzerine hamle iden mahsûrîn her ne kadar kalîl
olsa dahi en ilerüde vâki‘ muhâsırîn askeri karârı firara tebdîl idüb ve kemâl-i havk ve hirâs-birle berâ-
yî müzâheret verâlarında kâin askerin üzerine düşüb niçe def‘a ânın dahî ma‘ân firara yüz tutmasına
bâis ola geldiği cemî‘ muhâsaralarda tecrübe olınmış halâtdandır…”, vr.154a
110
düşmanın tedricen kaleye yaklaşma süresi gittikçe uzayacaktır. Bu durum da kuşatılan
kuvvetin lehine, muhasırînin ise aleyhine olacaktır.
243
“… nice def‘a vâki‘ oldığı gibi maktûllerin kesreti ve hasta ve mecrûhların vefreti havânın muhâlefeti
ve zahâir ve cebehâne ve otakların fikdânı imdâd askerinin hücûmı vesvesesi ve dahî niçe mülâhazât-ı
sâire â‘dâyı bir kâ‘ide hasr u tazyîkine ibtidâr itdiği ve merdâne müdâfa‘a olındığından feth ü
teshîrlerine zaferyab olamıyacağı kal‘anın muhasarasından firâğ olmağa mecbûr idebilür..”vr.154b
111
kaponiyer244vasıtasıyla ilerleyen düşman engellenmeye çalışılacaktır. Bu tabyalar ne
kadar çaba ile savunulsa da metin ve muhkem iç metrisleri yok ise muhâsırîn için kolay
hedef olmaya açıktır.245 Nîm-kamer tabya, top ve lağım patlamaları ile tahrip olsa bile
kaleyi çevreleyen büyük hendeğe giden yol boyunca açılacak küçük şarampolar
vasıtasıyla düşman ilerleyişini yavaşlatmak için uğraşılmalıdır. Bu tabya ne kadar
zarar görse de boğaz kısmındaki kamercik tabya olarak adlandırılan kısım elde
tutuldukça kaleye doğru ilerleyen düşmanın çekincelerine sebep olacaktır. Bu tabyada
da durum fenalaştıkça, geride açılan şarampolara doğru dönülmek suretiyle tahliye
edilecektir. Düşmanın bu tabyadan sonraki hedefi bastionlar olacaktır. Artık
ilerlemekte olan düşman, bastiyonları tahrip etmek, mevzilenmek ve toplarını
konuşlandırmak için siper inşasına başlayacak, bu siperler de kale muhafızlarınca
mümkün olduğunca tahrip edilecektir. Kaleye yaklaşan düşmanın seğirdim yerinin iç
kısmında bir noktada karargâh kurması olası bir durumdur. Ve bu karargâha
muhafızların lağım yoluyla ulaşması mümkünse bu çok faydalı olacaktır.
244
Fr. Caponier. Çatısız olan ve aralıklar arasından ateş edilmesini sağlayan, yapıların sağ ve sol
yanında bulunarak ateş sağlamaya yarayan savunma yapısıdır.
245
“…nîm-kamer tabyanın hendeki dibine metîn ve muhkem şarampoylar rekz ve tarafeynden hendek-i
kebîr ile ittisal bulındığı mahallerde kaponiyer ta‘bîr olınur alçak metrisler inşâ olınsa takviyât-ı
muhafazaya hayli medâr olur…” vr.150b.
246
“... metîn ve müstahkem iç metris ile tahsîngerde ve bastiyonun asıl metrisinden iç metrisi kenarına
varınca biribirine müte‘âkib vâfir şarampoyı sıraları ile istihkâm-yâfte değil ise hıfz u hırâseti emrinde
her ne kadar tecvîz-i kusûr olınmazsa dahî kal‘anın hemân o sâ‘at dûçâr olması mukarrerdir.” Vr. 154a.
112
Düşman ateşe açık olacağından göreceği zarar, müdafilere göre daha fazla olacaktır.
Muhasır kuvvetler bu tabyaları çevre duvarlarından darp etmeye kadir olsalar da,
tamamen yıkmaya muktedir olamayacakları için mezkûr yapılar sürekli ateş etmeye
imkan verecektir. Bu yapılarda konuşlandırılmış toplar da düşman toplarına kıyasla
daha güvenli halde olacak ve muhasırîne zarar vermeye devam edecektir. Yazara göre
tüm bu yazdıkları kuvvet ve şecaatten daha çok hüsn-i tedbir ile gerçekleştirilmesi
mümkün hallerdir. Düşman, kalenin toplarını imha etmiş ve kale çevresindeki kurulu
karargâhları yıkmışsa da elde kalan tabyaların yıkılmış kısımları onarılmış ise bir süre
daha var gücüyle muhafızlığa devam edilmesi gerekir. Tabyaların ele geçirilmesinden
sonra da kale duvarı önündeki küçük metrislerde son ana kadar savunma
gerçekleştirilecektir.
247
…ba’dehu muhâfız-ı kal‘a tekrar metrîslenmeğe gayrı mahal kalmamağla terk ve tahliye itmeğe
mecbûr oldığı iç metrîsi dahî tahrîb ve efnâ idüb kendüsi ve ma’îyyetinde harb ü kıtâl iden tavâîf-i
askeriyye kemâl-i şân ve iştihâr ve nîknâmî ve i‘tibâr kesb iderek ‘akd-i şurût istîmâna rızâ virebilür
zirâ terk ve teslîm eylediği kal‘a karîn-i harâb ve yebâb olmağla asâr-ı münhedimei lisânü’l-hal ile
şecâ‘at ve gayretini yâd ve tezkâr ider. Vr. 154b.
113
Mezkûr kitabın aslına bilâ-muhâlefeten yani içeriğine dokunulmaksızın çevrilerek
basıldığı ve üslubunun da Sultan tarafından istenildiği biçime getirilerek, Hicrî 1206
yılının Recep ayında (Şubat-Mart 1792) çevirisinin tamamlandığı öğrenilmektedir.
Eserin girişinde belirtilen 1205(1790-1791) yılında tercümenin başlamış olduğu
bilgisinden yola çıkarak çevirinin 1.5-2 sene kadar sürmüş olduğu anlaşılmaktadır.248
248
Vr. 154b-155a.
249
BNF kütüphanesinde bulunan ve 1794 tarihli bir basma nüsha olan Fenn-i Lağım nüshasına editör
notu olarak bu bilgi verilmektedir. http://ark.bnf.fr/ark:/12148/cb31547791z (erişim tarihi 10.01.2022)
250
https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k96101761 (erişim tarihi 10.01.2022)
114
lağımlara dair olan bu risale 1206 Ramazan (Nisan-Mayıs 1792) tarihinde çevrilmeye
başlanmıştır. Çeviri, 1207 Muharreminin son günlerinde (Eylül 1792) tamamlanmıştır.
Risalenin, lağımcılık alanında nadir ve fenn-i tahsîn (tahkimat ve müstahkem
mevkinin korunması bilgisi) ilmi açısından faydalı bir eser olduğu, müellif Vauban’ın
lağım konusuna kafa yormuş bir isim olması hasebiyle tercümenin faydalı olduğu
söylendikten sonra lağımla ilgili ilk başlığa kadar bazı bilgiler paylaşılmaktadır. Bu
kısımda yazarın lağımcılık faaliyetlerinden bahsetmemektedir. Bunun yerine, kale ve
istihkamların devlet ilişkilerinde ne gibi öneme sahip olduğuna dair bir girizgâh ile
başlamaktadır.
115
hatta çekilmek zorunda kaldığı da görülmüştür.251 Yazarın fikrine göre tarihte
meydana gelen savaşlara bakıldığında mezkûr bölgeler yoğun şekilde muhafaza
edilmekte olduğundan, bu bölgede hakimiyet kurmak, Asya bölgesini kontrol
etmekten daha zor olduğu anlaşılacaktır. Burada Vauban’ın istihkam faaliyetlerinin
önemini vurgulamak için böyle bir mübalağa yapmış olduğu görülmektedir. 252
251
“…bu makûle hadiseler akibinde bazı ber-mukteza-yı gerdûş rüzgâr-ı zorkâr ve bâ ibtigâ-yî şîve-i
me'lûfe cerh-i nâ-ber karar şâhid-i zîbinde hirâm-ı ikbâl sûretnümâ-yî idbâr olmağla fâtih-i memâlik
olan zevât vâyedâr-ı haremân olub bi'z-zarure şurût-ı hüsrân-ı mâl üzere akd-ı müsâlehaya ve niçe
eyâlât-ı ma'mûre taharrî ve bunca dimâ sefki ve emvâl-i hazâin bezli ile dâhil-i kabza zabt ve temlîki
itdüği kişver ü dîyâ'ın (kaybetmek) ve kılâ' ve bikâ'ın kesrîni belki cümlesini redde mecbûr olmak sûr
pür‘akîr bedîdâr olmuşdur.” Vauban, Fenn-i Lağım, çev. Konstantin İpsilanti, TSMA. H.616, vr.3B.
252
"…işbu madde-i- mebhûse inhâyı ziyâde tedkik içün kurûn-ı mâzîyeye i'ade-i nazar-birle bunca
hurûb-ı muhtelifenin tevârîhini zabt ve terkime şurû' olınsa sâhire-i gabrâda sûretnümâ zuhûr olan
envâ'ı vekâyî tenebbû ve istikrâ olınsa cümle memâlik-i asyanın zabt ve teshîri mezkur arâzî-i
mütehaffizeden fakat bir kıt‘anın zabt ve teshîrinden eshel-i vech üzere ekall-i müddetde müyesser oldığı
câlî ve âyân olur halbuki marüzzikr arazi-i mütehaffizenin cümlesi ma'â asyanın aşr-î mîşârına mu'âdil
olamaz.” Vauban, a.g.e., vr. 3B.
116
3.5.1. Lağımlara dâir risâle-i ‘ilmiyyenin yâhûd mukaddemâ
a‘mâl olınan ‘izâm â‘mâl-i lağımiyyeyi muhteviyyeyi mecmû‘a-
i behîyyenin âğâz-ı tercümesidir
253
“… lakin bu dekâikin tefâsîline şurû‘ itmezden mukaddem lağımcı zâbitanının icmâl-i tarîhini ketb
ü tersîm itmek münâsib zann olındı.” Vr.5a-5b
254
“… ser mî’marân-ı harbiyyeden Gulon nâm kimesne kuyûdân nasb olındı.” vr.5b. Tam ismi Charles
Goulon olan ve Nantes Fermanı ile Fransa’yı terk etmek zorunda kalan bu kişinin, Vauban’ın yetiştirdiği
bir meslektaşı olmakla birlikte, ilk görevini Venedik adına Girit’te Kandiye kuşatmasında yaptıktan
sonra 1669’da Türklerin adayı ele geçirmesinden sonra Vauban’ın emrine girdiği ve Girit’te
gördüklerini Vauban ile paylaştığı bilinmektedir. Bkz. F. J. Hebbert, “The Memoirs of Monsieur
Goulon”, Journal of the Society for Army Historical Research 69, no. 279,1991 s. 161–65.
117
özel olarak getirilmeye başlandığını belirten yazar, yine faydası zâhir olan bu sınıfa
verilen maaş ve yiyecek istihkakının Louis devrinde artırıldığını söylemektedir.
Hollanda ile yapılan savaşta Maastricht kuşatmasında Fransız lağımcı birliklerinin
kalenin bir kapısını lağım yardımıyla havaya uçurup çok sayıda düşmanın teslim
olmasını sağlamaları da bu birliğin başarılarından biridir.
255
“…bir müddetden sonra salifü’z-zikr Mastrik kal‘ası â‘dâ tarafından mahsur oldıkda
muhasarasından â’dânın dest-keş-i ferâğ olmalarının müstelzim yine bu cemâ‘atdir ki Dufon dimekle
ma‘rûf bastiyonda iki lağım eseri bedîdâr olub vesâtat-ı tesirleri ile düşman ol bastiyona müstevli
oldıkdan sonra üzerine vaz‘ ü inşâ itdiği toplar ve karargâhlar hevâya perân olmuşidi ve eğerçi ibtidâ
atılan lağım âd’âyı terk-i mekân itmeğe mecbur itmişti…”, “… ve ba’zı küçük lağımlar kuvveti ve envâ’ı
sanâyi‘ tediyye vesâtatı ile düşman lağımcılarının ekserî dehliz-i ‘ademe isâl olınmağla ahirkâr
muhâsırîn muhasaradan ferâgati ihtiyâr ve terk dâiyye-i feth-i hisâr itmeğe muztar oldılar.” Vr. 6 b.
Zirâ‘ ölçüsü İpsilanti’ye göre 76.2 cm civarı olarak kabul edildiğinde patlamanın yüksekliği 17.1
256
metre civarındadır.
257
“…işbû ‘azîmü’l- ye’s ve’l-eser lağımdan sonra zât-ı kal‘anın uc canibinden şol vechle nakba ibtidâr
olındığsa mahsûrîn istîmâna mecbûr olmuşdur.” Vr. 6b.
118
sonraki harpte 1691 yılında Mons ve 1692’de Namur kalelerinde lağımcıların
başarıları yazarın dikkat çektiği hususlar arasında yer almaktadır.
258
TSMA. H.614, vr.13A-13B.
119
SONUÇ
Nizam-ı Cedid süreciyle birlikte yapılan askeri reformlar arasında kaleler için
de yeniden yapılandırma süreci başlamıştır. Özellikle Rusya ile yapılan savaşlarda
serhat boyu kalelerinin önemi artmıştır. III. Selim dönemi askeri harekatlar açısından
savunmada kalmanın tercih edildiği bir dönem olmuştur. Birliklerin organizasyonu
doktrinel bir biçime sokulmak istenmiştir. Selim’in çağın ordusu olan Fransa’nın
benzeri bir savunma planı yapmak istemesi olasıdır. Bu dönemde yabancı devletlerden
uzman talep edilmiştir Henüz telif eser ortaya koyacak okullaşma mevcut
olmadığından çeviri faaliyetleriyle bu boşluk doldurulmaya çalışılmıştır. Vauban’dan
yapılan çeviriler de bunlardan biridir. Bu amaçla bürokrasiden yardım istenmiş,
voyvodalıklarıyla meşhur bir aileden, divan tercümanı Konstantin İpsilanti çeviriyle
görevlendirilmiştir.
120
edilen bir nokta seçilir ve bu noktaya sıçan yolu siperleriyle ilerlenerek her iki tarafın
da en az zaiyat vereceği bir kuşatma yaşanması beklenirdi.259 Osmanlı-Rus harplerinde
de kale kuşatmaları uzun sürmekte ve ağır kayıplara sebebiyet vermekteydi. Osmanlı
ordusunun kale müdafaaları ve gerektiğinde yapılacak huruç harekatları için el kitabı
olarak kullanılabilecek bir eser olduğu görülmektedir. Vauban’ın kale ve istihkama
dair hiç bilmeyen birine öğretecek şekilde detaylı anlatım yaptığı anlaşılmaktadır.
Fransız Mareşalin çalışması tercümeyle birlikte Osmanlı askerlerinin de
faydalanabileceği bir hale gelmiştir. Özellikle 1792’den 93 harbine kadar giden süreçte
Osmanlı ordusunun meydan muharebelerine girmektense mevcut bütün coğrafi
engelleri kullanarak tahkimat yapma yoluna gittiği görülür. Mevcut sınırların
korunması için diplomatik çabalara ek olarak savunma savaşlarının verilmeye
başlandığı bir dönemde yapılan çeviriler önemli gözükmektedir.
İpsilanti’nin derin Farsça bilgisini gösterircesine dili ağır bir tercüme yaptığı
görülmektedir. Basma nüshalarının rağbet görmediği göz önüne alınarak,
Mühendishanede okutulmasının dışında bu eserlerin okunup okunmadığı, okundu ise
de ne kadar anlaşılabilir olduğu bilinmemektedir. Ahmed Muhtar Paşa’nın
çevirilerden bahsetmesi ve hatta Akkâ müdafaasında bu çeviriden faydalanıldığı
bilgisi çok önemlidir. Eser tümüyle okunduğunda, İpsilanti’nin ağır diline rağmen
eserlerin dikkatle okunduğunda anlaşılır bir dili olduğu görülmektedir. Bu durum
Divan-ı Hümayun tercümanının iyi iş çıkardığını gösterse de, tercümeler Başhoca
İshak Efendi’nin eleştirisini almaktan kaçamamıştır.
259
Ian Clarence Hope, A Scientific Way of War: Antebellum Military Science, West Point, And
The Origin of American Military Thought, Doktora Tezi, Queen’s University, Ontario 2011 s.182-190
121
Ancak Vauban’ın Fransızca el yazmalarının tenkitli neşrinin de 1793 gibi ileri bir
tarihte Napoleon döneminde basılmış olması da incelenmiş eserlerin sahihliğini
tartışmalı hale getirmektedir. Çeşitli yazma ve basma nüshaları karşılaştırılarak
çevirinin içeriğine bakıldığı zaman İpsilanti’nin esere az sayıda açıklama yapmak
dışında müdahil olmadığı anlaşılmaktadır. III. Selim döneminde artış gösteren çeviri
faaliyetlerinin bir ürünü olan Vauban çevirileri, Osmanlıların teknik ve askerî bilgiyi
edinme yollarından birini ortaya koymaktadır. Eserin telif değil tercüme olması,
yazarın bakış açısına sadık kalınarak toptan ve kısmen aktarım yapıldığını
göstermektedir. Askerî teknoloji açısından bakıldığında, III. Ahmed döneminde
kaleme alınan ve bir telif eser olan Ümmü’l- Gaza gibi eserlerin varlığı görülse de
ilerleyen süreçte telif eserlerin yerini tercüme eserler almıştır. Başlangıç aşamasında
olan modernleşme faaliyetleri açısından önemli olan bu çeviri faaliyeti, ardından gelen
II. Mahmud döneminde de pek çok sayıda telif ve tercüme eserin kaleme alınacağı
yolun ilk örneklerinden birisidir. Bu dönemde, özellikle Napolyon Fransası’ndan
getirilen risalelerin çevrildiği, telif eserlerin ise bulunmadığı göze çarpmaktadır. III.
Selim’in cülûsu bir Rus harbinin ortasında gerçekleşmiş, tahttan indirilmesi de yine
bir Rus harbi sırasında olmuştu. Muhasara yöntemleri ve kalelerin XIX.yüzyılın ikinci
yarısına dek Vauban’ın anlattığı şekilde yapılıyor olması nedeniyle çevirinin Osmanlı
ordusunun çeviriden bir süre istifade etmiş olduğunu gösterir. Kale teknolojisinde
devam eden süreçte büyük oranda değişiklik olmamıştı. Bu açıdan bakıldığında bu
çeviri arkaik bir çeviri değildir. Tercümenin yapıldığı dönemde Vauban’ın savunma
ve saldırı prensipleri teorik açıdan aşılmış değildi. Ferik Ahmed Muhtar Paşa da
Abdülaziz dönemine dek güncel kaldığını söylemektedir. Fransızca literatürün Vauban
ve Osmanlılar hakkında ne söylediği bilinmemektedir. Özellikle Michele Virol260’un
neşrettiği Vauban’ın hatıraları başta olmak üzere bu çalışmanın en büyük eksiği
Fransızca kaynaklardan istifade edilememesi olmuştur.
Göze çarpan bir diğer husus da, Vauban’ın ve Fransa’nın Kandiye kuşatmasına
dikkat ettiği ve dünyadaki yenilikleri takip etmeye çalıştığı bu dönemin ardından
yazarın eserlerinin bir asırdan daha uzun bir süre sonra Türkçe’ye çevrilmesidir. Bu
Michèle Virol, Les Oisivetés de Monsieur de Vauban, édition intégrale, Seyssel, Champ Vallon,
260
122
çalışmayı yaparken aklımda şu soru oluşmuştur; XVII. yüzyılda 1672 Kamaniçe, 1678
Çehrin gibi başarılı kuşatma savaşları yürüten Osmanlılar niçin 1669 Girit’te
lağımcılık, istihkam ve muhasara tekniklerini takip eden ve inceleyen Fransızların
kaleme aldığı bir eseri, neredeyse yazımından bir yüzyıl sonra tercüme etme ihtiyacı
duymuştur? Viyana bozgunundan sonra yaşanan askeri trajedilerin ardından usta-çırak
ilişkisiyle bilgi aktarımını gerçekleştiren Lağımcı Ocağı’nın askeri geleneği ve bilgi
birikimi tükenmiş midir? Bir diğer düşünce de bu eserin kurumsal hafızanın süreklilik
kazanması için doktrinel şekilde talimname olması açısından çevrilmiş olabileceğidir.
123
KAYNAKÇA
Konstantin Kapıdağlı - III. Selim, 1803 Milli Saraylar Topkapı Sarayı Müzesi
nr.17/30
2. Arşiv Belgeleri
124
C.MF. 115-5744
3. Araştırma Eserler
125
Aydın, Bilgin: “Divan-ı Hümayun Tercümanları ve Osmanlı
Kültür ve Diplomasisindeki Yerleri”, Osmanlı
Araştırmaları Dergisi, XXIX, 2007, s.58-59.
126
Defending the Ottoman Capital Against the
Bostan, Hümeyra: Russian Threat : Late Eighteenth Century
Fortifications of Istanbul, Yay. Doktora
Tezi, İstanbul Şehir Üniversitesi, İstanbul
2020 İstanbul
Cevdet Paşa, Ahmed: Târîh-i Cevdet, I. Cilt, haz. Prof. Dr. Mehmet
İpşirli, Türk Tarih Kurumu Yay, Ankara 2018.
127
Doğan, Nursel: Osmanlı-Habsburg Savaşlarında Bir
General: Raimondo Montecuccoli ve
Tercüme-i Fenn-i Harb (1660-1664),
Yay.Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üni,
Ankara 2018.
128
Griffith, Paddy, Dennis, Peter: The Vauban Fortifications of France,
Osprey Yay., 2006
129
Kaçar, M., Zorlu, T., Barutçu B.: İstanbul Teknik Üniversitesi ve
Mühendislik Tarihimiz, İstanbul 2012.
130
Lepage, Jean-Denis G.G.: Vauban and the French Military under
Louis XIV: An Illustrated History of
Fortifications and Strategies, North Carolina
and London: McFarland, 2009.
131
Oswald, Jamel: Vauban Under Siege: Engineering
Efficiency and Martial Vigor in the War of
the Spanish Succession, Brill 2007.
132
Shaw, Stanford J.: Osmanlı İmparatorluğu ve Modern
Türkiye, çev. Mehmet Harmancı, c.1, E
Yayınları, İstanbul 1994..
Stephens, Alan, Baker, Nicola: Savaşı Anlamak 21. yüzyıl İçin Strateji, çev.
Süleyman Yazır, Phoenix Yayıları, Ankara
2009.
133
Şakul, Kahraman: “Siege Warfare in Verse and Prose: the
Ottoman Conquest of Kamianets- Podilsky
(Kamaniçe),1672,”, içinde The World of the
Siege Representations of Early Modern
Positional Warfare, ed. Anka Fischer-
Kattnet, Jamel Ostwald, Brill Yayınları,
Leiden-Boston, 2019
İnternet Kaynakları
134
https://www.akg-images.com/archive/-2UMDHUQSI02T.html
135
EKLER
-Voban
136
İşte bu yapma hudûd (Demîr Hudûd) dirlerdi. O zamânın silâhlarıyla bu hudûdı
zorlayub geçmek hemân muhâl gibi idi. (Voban) Şehirleri istihkâmlarla tahkim
itmekde gösterdiği mahâret ve kudreti ânları zabt itmekde de gösterdiğiçün hakkında
şu darb-ı mesel söylendi (Voban’ın muhâsara itdiği şehir zabt olınmış dimekdir.
Voban’nınn tahkîm itdiği şehrin zabtı mümkin değildir).261
261
Târih-i Askerî-i Fransa isimli eserde Mülazım-ı Sanî Muhyiddin Bey’in Türkçeleştirdiği bu deyimin
aslı “‘Place défendue par Vauban, place impregnable, place attaquée par Vauban, place prise’”,
İngilizcesi de “Any site Vauban defended was impregnable; any site he attacked would fall” dır. Charles
S. Maier, a.g.e., s.57.
137
EK 2: 1802 yılında Konstantin İpsilanti'nin kabulü.
Haluk Şehsuvaroğlu, Asırlar Boyunca İstanbul, Cumhuriyet Gaz. Yay., 1952 s.181-
184
138
EK 3: Konstantin Kapıdağlı - III. Selim, 1803. Milli Saraylar Topkapı Sarayı
Müzesi nr.17/30
139
EK 4:
Sebastien Vauban. Georg Paul Busch, Hyacinthe Rigaud, Berlin, Sammlung Archiv
für Kunst und Geschichte. https://www.akg-images.com/archive/-
2UMDHUQSI02T.html (erişim tarihi 06.12.2021)
140
EK:5
141
EK 6:
TSMA H. 614 numaralı yazmanın ilk varağı. Fransızca nüshada olmayan bu çizimin
giriş sayfasında toplar, sıçan yolları ve üçlü paralel sistemine ek olarak kalenin
seğirdim yeri ve iç duvarı tasvir edilmiştir.
142
EK 7: Ricochet Firing ya da Sektirme atışı denilen atışın tasviri, Serge François
1985.Nicolas Faucherre, Places- fortes, bastion du pouvoir, Rempart, Paris 1986.
143
EK 9: Vauban’ın TS.MA, H. 614 vr. 47’de bulunan çizim ( Sekizinci Resim-
Mübârizgâh Resimleri)
2-Derûnında tehaşşüd iden neferât-ı ‘askeriyye hîn-i iktizâda yukaruya ‘urûc ve meydâna hurûc itmek
içün inşâ ve tertîb olınan nerdübânlı mübârizgâhın ortoğrafyasıdır
6- granatir esnâf-ı askeriyyeden bir sınıf olub cümlesi cesîm ve kaviyü’l-bünye ve müntehab ve güzide
neferât olmağla umûr-ı harbiyyede i‘mâl olınub granatir ismiyle tesmiye olınmaları vechi budur ki hîn-
i muhârebede granata ta’bîr olınur el humbaraları atarlar
144
EK 10 : Vauban çevirilerini tamamlamasından sonra Konstantin İpsilanti’nin Divan-ı
Hümayun tercümanlığına tayin olunması
145
EK 10’daki belgenin transkripsiyonu (14 Safer (1211)- 19 Ağustos 1796)
1 Hâlâ evreng-nişîn şehinşâh-i zıll-i zelîl-i lahi Sultan Selim Han ma'delet unvân hazretleri
2 taht-ı süleymanî olduklarında mesaı-yi meşkûreleri tensîk-i umur-ı din ü devlete masrûf ve ‘inân-ı
3 fikr-i sâ‘ibesi semm-i takviyât-ı mülk-i saltanata matuf olmakdan naşi tebeddülât-ı etvar-ı alem ve
tahavvülat-ı ahval
4 ehemm-i muktezasınca nev nubû icad olınan fünun-ı müstahkeme-i harbiyyede beyne'd-düvel ma'mul
bih ta’bir olan musannifâta
5 Françelünün meşhur ve nâmdar voban nam marşal-ı kârgüzarının telif ve ihtira eylediği
6 kitabın mürvarîdü’l-elfâzının derce frenciden ihrac ve mütercimen lisan-ı müstahsene-i türkîye idrâc
olınmasına idare-i
7-keramet-i ifadeleri taalluk idüb lakin muhtevi olduğı eşkâl-i garibe-i hendesîyenin tersim ve tasvirde
eşkal
8-bedidar ve sanayi-i ‘acibe-i öklidistiye ve ıstılâhât mersiyesini takrîr ....ıstılâhât-ı….. takrîr ve tabirde
su’ubet derkar olmağla
9-akıbet-i ... divan-ı hümayun tercümanlığında istihdam ve badehu eflak voyvodalığıyla ...
10-mazulen hala asitanede ikâmetden sonra boğdan voyvodalığıyla şadkam olub her vakt ve halde
sadakat
11- ve istikameti aşikar ve rıza-i ... iktiza-i devlet aliyyeye muvafık hareketi bedidar olan ...
12- dölünden neslen ipsilanti şöhretiyle..aleksander voyvodanın kostantin nam beğzadesi hal ü
savabetden berü
13 tahsil-i ... maarife bezl-i miknet ve elsine-i mütenevvia ve fünun-u riyaziyede kesb-i maharet ba
husus
14- lisan-ı Farside iktisab-ı kudret eylediği bittefahhus malûm .....namı olmağla.
15- ilavede mütehavvil uhde-i çakeranesi buyuruldukda vakt-i ...... ve tabir..
16- eşkalini tersim ve tebeyyün ile mebsuten bade’t-t tercüme cihanbâniye bast olındıkda
17-hüsn-i tabir-i inşa ve fehm..muvafık takrir-i dilgüşası matbu'-ı hümâyun olmağla tırazende
18-sahaif-i tab olınması ferman buyrulub nesih ..mücellid matbuen..
19-ve sunuf-ı askeriyeye tevdi ve taksim olınub zaman-ı merahim-i iktiranlarında erbab-ı liyakat ..
20- ..olan hazret-i hüda.... afitab
21... muma ileyhin beyzade kulları ..idüb asar...
21- nahiye-i halinde nümayan ve ahval-i düvel-i nasranîye vukûfı ve ıttılâ‘ı malum ve ayan olmağla
işbu mah-ı saferül hayrın
22-on dördüncü yevmül erbaı divanı hümayun tercümanlığıyla çerağ u şâdman ve mazhar lutf u ihsan
23 bî-pâyân buyruldı
146