You are on page 1of 15

2.3.

Deprem (Sismik) Dalgalar

Yer içerisinde meydana gelen bir deprem ya da patlama anında çok büyük miktarda enerji açığa çıkar. Bu
enerjinin bir kısmı faylanma ile kayaçların deformasyonu için kullanılırken, kalan kısmı ise ortamın
özelliklerine bağlı olarak yer içerisinde elastik dalgalar şeklinde yayılır. Sismik dalgalar olarak bilinen bu
elastik dalgalar, depremi oluşturan kırılma ve faylanma nedeniyle kaynaktan uzaklaşacak şekilde tüm yönlere
doğru farklı türlerde yayılırlar. Deprem esnasında başlıca iki dalga türü açığa çıkar. Bunlar, cisim dalgaları ve
yüzey dalgalarıdır.

2.3.1. Cisim dalgaları: Cisim dalgaları P dalgaları ve S dalgaları olmak üzere iki şekilde görülür.
a) P Dalgası: P İngilizcedeki birincil anlamına gelen "Primary" sözcüğünün baş harfinden alınmıştır. Yer
içerisinde en hızlı yayılan ve deprem kayıt aletleri tarafından ilk algılanan dalgalardır.

P dalgaları yayılma sırasında kayaları ileri-geri itip-çekerek, dalgaların ilerleyiş yönüne paralel hareketlilik
yaratırlar. Yaptıkları itme-çekme hareketinden dolayı, geçtikleri ortamın hacimsel değişimine neden olurlar.
Ortam üzerinde herhangi bir şekil bozukluğu gözlenmez. Tıpkı bir ucu sabit olan bir spiral yayı gerip te
bıraktığımızdaki salınımı gibi hareket ederler. Bu dalgaların hızları S dalgası hızının yaklaşık 1.7-1.8 katıdır.
Deprem ölçüm merkezine en önce gelen bu dalgaların en önemli özelliklerinden birisi de her türlü ortamda
(Katı, sıvı ve gaz) ilerleyebilmeleridir.

b) S Dalgası: S İngilizcedeki ikincil anlamına gelen "Secondary" kelimesinin baş harfinden alınmıştır.
Deprem istasyonuna ikinci sırada ulaşan dalgalardır.
S dalgaları yayılırken tanecikler, yayılma doğrultusuna dik, aşağı-yukarı veya sağa-sola doğru titreşirler. S
dalgalarının yayınımında, enine olan parçacık salınımı yatay düzlem üzerinde ise dalga SH adım alır. Eğer
parçacık hareketleri düşey düzlem üzerinde kalıyorsa SV adım alır.

S dalgaları, ancak şekil değişimine direnci olan katı ortamlardan geçebilirler. Sıvı ve gazların şekil değişimine
karşı herhangi bir direnci olmaması nedeniyle, S dalgaları bu ortamlardan geçemezler.

2.3.2. Yüzey Dalgaları:


Yüzey dalgaları, cisim dalgalarına göre daha yavaş yayılırlar, ancak genlikleri daha büyüktür. Sismik
dalgaların ikinci türü olan yüzey dalgaları, en yavaş ilerleyen sismik dalgalar olmakla birlikte, genelde cisim
dalgalarından daha fazla hasara neden olurlar. Çünkü bu dalgalar yerin yüzeyi boyunca yayıldığı için daha
fazla yer hareketi yaratır, daha yavaş hareket ettiği için de etkisi daha uzun sürer. Yüzey dalgaları, cisim
dalgalarından daha düşük frekans içeriğine sahiptir. Düşük frekansa ve büyük genliklere sahip olmalarından
dolayı yüzey dalgaları birçok depremde yapılara zarar veren dalga türüdür. Yüzey dalgaları, Love ve Rayleight
dalgaları olmak üzere ikiye ayrılır.
a) Rayleight Dalgaları: Tıpkı bir su birikintisinde (göl, deniz) yayılan dalgalar gibi yerin yüzeyi boyunca
yuvarlanarak ilerleyen dalgalardır. Rayleigh dalgaları yerkürenin yüzeyi boyunca yayılırken bir çeşit
yuvarlanma hareketi yaptıklarından dolayı, geçtikleri ortam içerisinde bulunan tanecikler, yayılma
doğrultusu boyunca ters bir elips hareketi çizerler.

b) Love Dalgaları: Rayleigh dalgalarından daha hızlıdır. Bu yüzden sismogramlarda Rayleigh dalgalarından
daha önce görülür. Bu iki dalga arasındaki hız farkı sismogramlar üzerinde gözlenemeyecek kadar
küçüktür. Love dalgalarının geçtiği ortamda tanecikler tamamen yayılma doğrultusuna dik yatay düzlemde
titreşirler.
Deprem dalgaları ve özellikleri aşağıdaki tablolarda özetlenmiştir.

2.4. Depremin Olduğu Yeri Saptamak

Deprem dalgalarını belirlemekte kullanılan aygıtın adı Sismometredir. Deprem sırasında, kaya kütlelerinin
kırılmasıyla oluşan sarsıntılar yer yüzeyine doğru ilerler. İlerleyen bu sarsıntılar, deprem ölçen aygıtlar
tarafından algılanır. Sismometrelerle (Sismograf) algılanan bu dalgalar bir ortama kaydedilir. Bu kayıtlara
sismogram denir.
Günümüzde depremler için üç farklı sismograf tipi kullanılır. Bunlardan biri dikey, ikisi de yatay hareketleri
kaydeder. Böylece bir depremin yönleri belirtilmiş olur.

Sismometrelerle algılanan bir deprem sismogramlara şu şekilde kaydedilir:

Fay hatlarında düz bir zemin üzerine sismometrenin tablası sabitlenir.

Yayın boş olan ucuna bir ağırlık asılır. Deprem olduğunda yer sallanır ve aynı zamanda sismometrenin tablası
da sallanır, fakat ağır kütle sallanmaz. Çünkü kütlenin asılı olduğu ip ya da yay bu hareketi emer. Daha sonra
sismometrenin sallanan kısmı ile sabit olan kısmı arasındaki fark kaydedilir.

Depremin yerini tam olarak saptamada sismograflardan yararlanılır. Bunun için ikiden fazla sismograf
istasyonuna gerek vardır. Depremin odak noktasından aynı anda yayılan dalgalar farklı hızlarda hareket
ederler. İlk olarak istasyona P dalgası, bir süre sonra da S dalgası ulaşmaktadır. P ve S dalgalarının,
istasyonlara ulaşmasındaki zaman farkına göre, sismograf istasyonunun deprem odak merkezine olan uzaklığı
hesaplanmaktadır.
Tek bir istasyonla depremin nerede olduğu saptanamamaktadır. Sadece depremin istasyona olan uzaklığı
saptanabilir. Dolayısıyla, depremin yerini tespit edebilmek için en az üç istasyona gereksinim vardır.
Depremin istasyona olan uzaklığını saptayan her istasyon, harita üzerinde bu uzaklığı yarıçap kabul ederek
bir çember çizer ve bu çemberlerin en az üçünün birden kesiştiği nokta da depremin merkez üssüdür.
2.5. Deprem Parametreleri

Herhangi bir deprem oluştuğunda, bu depremim tarif edilmesi ve anlaşılabilmesi için "DEPREM
PARAMETRELERİ" olarak tanımlanan bazı kavramlardan söz edilmektedir. Aşağıda kısaca bu
parametrelerin açıklaması yapılacaktır.

2.5.1. Oluş Zamanı

Bir depremin oluş zamanı fay üzerinde ilk kırılmanın olduğu andır.

2.5.2. Odak Noktası (Hiposantr)

Odak noktası, ilk kırılmanın başladığı yer olup depremde enerjinin açığa çıktığı yer kabuğu içindeki noktadır.
Bu noktaya odak noktası veya iç merkez de denir. Gerçekte, enerjinin ortaya çıktığı yer bir nokta olmayıp bir
alandır. Fakat pratik uygulamalarda nokta olarak kabul edilmektedir.

2.5.3. Dış Merkez (Episantr) (Merkez Üssü)

Odak noktasının yeryüzündeki izdüşümü ise depremin merkez üssü ya da dış merkezi olarak
adlandırılmaktadır. Bu merkez depremin en çok hissedildiği ve en çok hasar verdiği yerdir. Burası bir
noktadan çok bir alandır.

2.5.4. Odak Derinliği

Deprem enerjisinin açığa çıktığı noktanın yeryüzüne olan en kısa uzaklığına depremin odak derinliği denir.
Diğer bir ifadeyle hiposantr ve episantr arasındaki düşey uzaklıktır. Odak derinliği km cinsinden belirtilir.

Depremler odak derinliklerine göre sığ (0-70 km), orta (71-300 km) ve derin (301-700 km) depremler olarak
üç sınıfa ayrılır. 700 km den daha derinde ise katı malzeme olmadığından deprem oluşmamaktadır. Türkiye’de
olan depremler genellikle sığ depremlerdir ve derinlikleri 0-70 km. arasındadır. Orta ve derin depremler daha
çok bir levhanın bir diğer levhanın altına girdiği bölgelerde olur. Derin depremler çok geniş alanlarda
hissedilir, buna karşılık yaptıkları hasar azdır. Sığ depremler ise dar bir alanda hissedilirken bu alan içinde
çok büyük hasar yapabilirler.
2.5.5. Şiddet

Depremin yer yüzeyindeki etkileri depremin şiddeti olarak tanımlanır. Şiddetin ölçüsü, insanların deprem
sırasında uykudan uyanmaları, mobilyaların hareket etmesi, bacaların yıkılması ve toplam hasar gibi çeşitli
kıstaslar göz önüne alınarak yapılır. Diğer bir deyişle depremin şiddeti, onun yapılar, doğa ve insanlar
üzerindeki etkilerinin bir ölçüsüdür. Bu etki, depremin büyüklüğüne, odak derinliğine, uzaklığına ve yapıların
depreme karşı gösterdiği dayanıklılığa göre değişebilmektedir. Depremin şiddeti, depremlerin gözlenen
etkileri sonucunda ve uzun yılların vermiş olduğu deneyimlere dayanılarak hazırlanmış olan “Şiddet
Cetvellerine göre değerlendirilmektedir. Her ülkedeki bina kalitesi o ülkenin ekonomik koşullarına göre
biçimlenir yani, Türkiye’de orta kalitede sayılabilecek bir bina, Japonya’da düşük kalite sayılabilir. Bu
izlenimler Şiddet Cetvelinde hangi şiddet derecesi tanımına uygunsa, depremin şiddeti, o şiddet derecesi
olarak değerlendirilir. Sismografların olmadığı dönemlerde, depremin gücünü belirleme amacıyla depremlerin
canlılar, yapılar ve yer üzerindeki etkileri dikkate alınarak şiddet adı verilen ölçek ortaya çıkmıştır.
Günümüzde yaygın olarak kullanılan ölçekler Medvedev-Sponheur-Karnik (MSK), Değiştirilmiş Mercalli
(MM) ve Japon JM'dir. Şiddet ölçeği niteliksel bir ölçek özelliği taşır ve bu nedenle depremin büyüklüğünün
tam bir ölçüsü değildir. Hiçbir Matematiksel temeli olmayıp bütünü ile gözlemsel bilgilere dayanır.

Değiştirilmiş Mercalli (MM) ölçeğine göre:

I. Derece’de özel konumda ve uygun koşullar altında bulunan bir kaç kişiden başka genellikle insanlar
tarafından duyulmamaktadır.

II. Derece’de ancak istirahat eden (oturan, yatan) ve özellikle yapıların üst katlarındaki kişiler tarafından
duyulur.

III. Derece’de yapıların özellikle yapıların üst katlarında bulunan kişiler tarafından duyulur, ancak birçok kişi
bunun deprem olduğunu anlayamaz.

IV. Derece’de gündüzleri, yapıların içinde bulunan birçok kişi, dışarıda ise bazı kişiler tarafından duyulabilir.
Tabaklar, pencereler, kapılar sallanır, duvarlar gıcırdama sesleri çıkarır. Duran araçlar sarsılır.

V. Derece’de herkes tarafından duyulur, birçok kişi uyanır. Mutfak eşyalarından ve pencere camlarından bir
bölümü kırılabilir. Sıvalar çatlayabilir ya da düşebilir. Sabit olmayan eşyalar devrilebilir. Bazen araçların,
direklerin ve diğer yüksek eşyaların sallandığı görülür. Sarkaçlı saatler durabilir. Kötü yapılmış bacalar ve
bahçe duvarları yıkılabilir.

VI. Derece herkes tarafından duyulur. Ağır eşyalardan bir bölümü yerinden oynar. Bazı yerlerde sıvaların ve
bacaların düştüğü görülür. İyi yapılmamış taş, tuğla ve kerpiç yığma yapılarda önemli çatlaklar oluşur.

VII. Derece’de iyi hesaplanmış ve iyi yapılmış yapılarda önemsiz hasar olur. İyi yapılmamış taş, tuğla ve
kerpiç yapılarda önemli hasar ve yıkıntı olur. Betonarme yapıların duvarlarının çerçeve sistemi ile dokanak
yerlerinde çatlaklar oluşur. Araç kullanan kişiler depremin farkına varırlar.
VIII. Derece’de özel olarak yapılmış yapılarda az, iyi yapılmamış taş, tuğla ve kerpiç yapılarda ağır hasar ya
da tümüyle yıkılma görülür. İyi yapılmış yığma kagir yapılarda ağır hasar, iyi yapılmamış betonarme yapılarda
taşıyıcı sistemlerde çatlaklar oluşabilir. Ağır eşyalar ters döner. Araç kullananlar rahatsız olurlar. Arazide kum
fışkırmaları, çatlaklar ve yüzey kırıkları oluşur. Kayalar düşer ve heyelanlar olabilir.

IX. Derece’de yığma kagir yapılar yıkılır ya da çok ağır hasar görür. Betonarme yapılarda taşıyıcı sistemde
mafsallaşma başlar. Betonarme yapılarda önemli ötelemeler ve düşeyden kaymalar olur. Yeryüzünde büyük
yarık ve çatlaklar oluşur. Yeraltındaki borular kopar. Kumlu zeminlerde sıvılaşma olur.

X. Derece’de iyi yapılmamış ahşap karkas, betonarme yapılarda çok ağır hasar ya da kırılma başlangıcı
görülür. Yeryüzünde büyük çatlaklar ortaya çıkar. Raylar bükülür. Irmak kıyılarında ve dik yamaçlarda
heyelanlar olur, kum ve çamur akmaları (sıvılaşma) görülür.

XI. Derece’de pek az yapı ayakta kalır. Köprüler yıkılır. Yeryüzünde geniş çatlaklar oluşur. Yeraltı boruları
tümüyle işe yaramaz duruma gelir. Yumuşak zeminde yer kaymaları ve toprak yığıntıları olur. Raylar çok
fazla eğilir.

XII. Derece’de tüm yapılar yıkılır. Deprem bölgesindeki yeryüzü biçimi değişir. Yeryüzünde deprem
dalgalarının ilerleyişi görülür.

2.5.6. Magnitüd (Büyüklük)

Deprem sırasında açığa çıkan enerjinin bir ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Büyüklük aletsel bir değerdir ve
zemine, uzaklığa ve binanın yapılış şekli ile ilişkili olmayıp tamamen depremden açığa çıkan enerjiye bağlıdır.
Depremin büyüklüğü aynı zamanda kırılan yüzeyin büyüklüğünü ve dolayısıyla ortaya çıkan enerjinin
düzeyini belirten bir ölçüdür. Gerçekte, depremin büyüklüğü sadece kırılan yüzeyin alanı ile orantılı değildir.
Büyüklüğü etkileyen iki etmen daha vardır: atım ve berklik (rijidite). Atım, kırılan yüzeyin iki tarafında kalan
kayaçların birbirlerine göre bağıl olarak ne kadar yer değiştirdiğini belirtir. Berklik ise, kırılan kayaçların
sertliğine bağlı bir parametredir. Ancak depremin meydana geldiği derinliklerde genelde berklik değeri hemen
hemen hep aynıdır ve sabit kabul edilebilir. Atım değerinin ise genelde kırılan yüzeyin büyüklüğüne hep
orantılı olduğu gözlenmiştir. Bu nedenle, büyüklüğün bilinmesi için sadece kırılan alanın yüzölçümünün
tahmin edilmesi yeterli sayılabilir.

Bir depremin büyüklüğü hakkında bilgi verebilecek en iyi ölçü, hareket sırasında ortaya çıkan enerji
miktarıdır. Ancak, bunu ölçmek veya hesaplamak güç ve hatta imkansız olduğu için daha değişik büyüklük
tarifleri geliştirilmiştir. Deprem yer kabuğu içinde yayılan bir dalga hareketi şeklinde görülürse, bu hareketin
en büyük genliği bir ölçü olarak kabul edilebilir. Yer hareketini ölçen sismometreler farklı frekans aralığına
duyarlı olup, değişken yükseltme değerlerine sahiptirler. Bunun sonucu olarak aşağıda açıklanan farklı
büyüklük tanımları ortaya çıkmıştır. Genellikle bütün büyüklük ölçüleri, kaynağa olan mesafeye ait bir
düzeltme yaptıktan sonra logaritmik olarak belirli bir dalganın genliğini esas almışlardır.
Depremin büyüklük tanımı iki basit kabule dayanır. Bunlardan birincisi büyük depremin büyük genlikli
dalgalar üreteceği ve ikincisi de depremin genliğinin uzaklıkla azalmasının bilinen kurallara göre olmasıdır.
Buna göre bir depremin büyüklüğü;

M= log(A/T)+f(∆,h)+Cs+Cr

Olarak tanımlanır. Burada A, yer hareketinin genliğini T, gelen dalganın periyodunu ve f fonksiyonu da ∆
ölçüm noktasının depremin merkez üssüne olan uzaklığını ve h depremin odak derinliği nedeniyle ortaya çıkan
düzeltmeyi göstermektedir. Cs, Cr sabitleri sıra ile ölçüm yapılan ve kaynaktaki zemin şartlarının etkisi için
gerekli düzeltme terimleridir.

Depremin çeşitli özelliklerini kullanan farklı zamanlarda ve farklı kişiler tarafından geliştirilmiş magnitüd
türleri vardır. Bu türler aşağıda özetlenmiştir.

a) Richter Yerel Büyüklüğü,


b) Süreye Bağlı Büyüklük,
c) Cisim Dalgası Büyüklüğü,
d) Yüzey Dalgası Büyüklüğü,
e) Moment Büyüklüğü.
a) Richter Yerel Büyüklüğü (ML)

C. Richter tarafından 1930’ların başlarında geliştirilen bir ölçektir. Yapılan ölçümlerde çeşitli deprem
dalgalarının genliklerinin logaritmasının, kaynaktan uzaklıkla paralel eğriler şeklinde azaldığını göstermiştir.
Bu amaçla yapılan bütün ölçümlerde basit Wood-Anderson burulma sismometresi kullanılmıştır. Sonuç olarak
bir referans depremine göre göz önüne alınan bir depremin büyüklüğü;

ML = log (A/A0)

Olarak tanımlanır. Burada sırasıyla A, A0, ölçülmek istenen ve referans alınan depremin belirli uzaklıkta 2800
kat büyütmeli 0.8 s peryotlu ve %80 sönüm oranlı bir standart Wood-Anderson sismografındaki en büyük
genliklerini göstermektedir. Richter, büyüklüğünü ML=0 kabul ettiği referans depremi olarak ölçüm yerine
merkez üssü uzaklığı 100 km olan ve A0=1x10-3 mm genliği olan depremi seçmiştir. Bu tanım altında son
ifade;

ML = log A-2.48+2.76 log∆

Olarak yazılabilir. Burada; A (mm) ve ∆ (km) olarak kullanılır. A, yer hareketinin genliği ve ∆, ölçüm
noktasının depremin merkez üssüne olan uzaklığıdır. California bölgesindeki depremler için geliştirilen ölçüm
ve değerlendirme sisteminde bütün ölçüler dar frekans bantlı standart bir aletle yapılmakta ve genellikle en
büyük genlik belirli periyotta çıkmaktaydı. Ayrıca, odak derinliği 15 km’den az olan sığ depremler söz konusu
olmaktaydı. Bu nedenle yukarıdaki (M) deprem büyüklüğü denkleminde görülen odak derinliğine ve yerel
zemine bağlı düzeltme katsayıları yaklaşık olarak sabit alınmaktaydı. Yerel genlikten hareket edilerek bulunan
ML ölçüsü düzeltme katsayılarının değişmesi ve deprem dalgalarının yayılış farklılığından dolayı ölçüm
istasyonları arasındaki farklı değerler bulunmasına sebep olur. Wood-Anderson sismografının artık
kullanılmaması ve California dışındaki bölgelerde de deprem söz konusu olduğu için Richter Büyüklüğü
orijinal kavramı ile nadir olarak kullanılmaktadır. Ancak ilk kullanılan büyüklük ölçüsü olması nedeniyle daha
sonra geliştirilen ölçüler bununla ilişkilendirilmiştir.

Değişik yerel M Richter ölçüsü ve merkez üssündeki I0 şiddeti arasında yurdumuz için aşağıdaki bağıntı
önerilmiştir.

ML = 0,593 I0 +1,63

b) Süreye Bağlı Büyüklük (Md)

Daha büyük bir depremin, sismometre üzerinde daha uzun bir süre için salınımlara yol açacağı ilkesinden
hareket edilir. Depremin, sismometre üzerinde ne kadar uzun süreli bir titreşim oluşturduğu ölçülür ve deprem
merkezinin uzaklığı ile ölçeklenir. Bu yöntem küçük (M<5,0) ve yakın (Uzaklık<300 km) depremeler için
kullanılır.

c) Yüzey Dalgası Büyüklüğü (Ms)

Bu yöntem ilk iki yöntemin yetersiz kaldığı büyük depremleri (M>6,0) ölçmek için geliştirilmiştir. Birisinin
bir havuza taş attığını, ancak bizim taşın büyüklüğünü bilmediğimizi kabul edelim. Suyun yüzeyinde oluşan
ve halkalar seklinde merkezden çevreye yayılan dalgaların en yüksek genliğinin ölçülmesi esasına dayanır.
Bu tür dalgalar yeryüzünde kaynaktan çok uzak mesafelere yayılabilirler. Diğer yöntemlerin aksine bu
yöntemin güvenilirliği uzak mesafeden yapılan ölçümlerde daha da artar. Odak derinliği az olan depremlerin
600 km den uzaktaki sismograf kayıtlarında, yüzey dalgalarının uzun mesafede saçılması nedeniyle yaklaşık
20 s periyotlu olan dalgalar etkin durumda bulunur. Yüzey dalgalarının genlikleri, cisim dalgalarının
genliklerinden daha farklı olarak mesafeden ve daha kuvvetli bir şekilde odak derinliğinden etkilenirler. Derin
depremler belirgin yüzey dalgaları oluşturmadığı için bunların derinlik düzeltmesi söz konusu olmaz. Buna
göre yüzey dalgası büyüklüğü aşağıdaki gibi tanımlanır.

Ms = log A20+ 1.66 log Δ + 2.0

Burada, A20 (mikron) 20 s periyotlu Rayleigh yüzey dalgasının genliğini ve ∆ (km) ara mesafeyi
göstermektedir.

d) Cisim Dalgası Büyüklüğü (Mb)

Bu yöntem Yüzey Dalgası yöntemine benzer, tek farkı yüzeyden yayılan dalgalar yerine derinliklerde
ilerleyen dalgaların kullanılmasıdır. Havuz örneğine dönersek, taşın suya çarpması ile oluşan ses dalgaları
(akustik dalga) suyun içerisinde uzak mesafelere yayılabilir. Bu ses dalgalarının bir mikrofon ile dinlenebilir
ve ulaştığı en yüksek genlik taşın büyüklüğü konusunda bilgi verir. Deprem için de durum benzerdir. Ancak
yerkabuğu içerisinde sadece ses dalgası değil, kesme dalgası adı verilen bir başka dalga türü de üretilir. Bu iki
dalga türünün tümüne Cisim Dalgaları adi verilir. Sismometreler, mikrofondan farklı olarak her iki dalga
türünü (Cisim Dalgaları) de kaydedebilir. Cisim dalgalarından basınç-çekme gerilmeleri doğurarak yayılan
dalgaların yerel mesafeleri aşarak daha uzak mesafelere ulaşması bu dalganın genliği esas alınarak bir
büyüklük tanımını ortaya koymuştur. Bu dalganın ilk birkaç periyodu esas alınarak cisim dalgası büyüklüğü
aşağıdaki gibi tanımlanır.

Mb = log (A/T) + Q ( h, Δ )

Dalganın yansımaları ve kırılmaları nedeniyle ortaya çıkabilecek karmaşık titreşimlerin etkisi önlenmek
amacıyla sadece ilk birkaç titreşimin parametreleri kullanılır. Burada; A mikron cinsinden yer hareketinin
genliği ve T saniye olarak karşı gelen hareketin periyodunu, Q (h, Δ) derinlik ve uzaklıkla ilgili düzeltmeyi
gösterir.

e) Moment Büyüklüğü (MW)

Bu büyüklük türü, diğerlerine göre en güvenilir olanıdır. Bilim dünyasında, eğer bir deprem için moment
büyüklüğü hesaplanabilmişse, diğer büyüklük türlerine gerek kalmadığı düşünülür. Belirleme açısından
hepsinden çok daha karmaşıktır. Esas olarak depremin oluşumunun matematiksel bir modelinin yapılmasına
karşılık gelir. Bir araştırıcının gerçekleştirebileceği bilimsel bir çalışma süreci ile hesaplanabilir ve bu yüzden
hesaplamaların belirli bir zaman almaşı kaçınılmazdır. Otomatik olarak uygulamaya konulabilmesi ise zordur,
dünyada sayılı birkaç gözlemevinde, sadece belirli bir büyüklüğün üzerindeki depremler için rutin olarak
hesaplanmaktadır. Uygulamada, sadece belli bir büyüklüğün üzerindeki depremler için (M>4,0) Moment
Büyüklüğü hesaplanabilir. Sismik momente bağlı olarak moment büyüklüğü;

Mw = (2/3) log Mo -6

Olarak tanımlanır. Burada, Mo büyüklüğü Nm boyutunda kullanılır.

Sismik moment; sadece 20 s periyotlu titreşimi esas aldığı için, Şili (1960) ve Alaska (1964) depremleri gibi
büyük depremlerde yüzey dalga büyüklüğü farklı fay yırtılma boyuna sahip iki büyük depremi belirgin bir
şekilde ayırt edememektedir. Bu amaçla ayrı bir ölçü sisteminin tanımlanmasına ihtiyaç duyulmuştur. Fay
kayma bölgesinde µ kayma rijitliği, A yırtılma alanı ve D faydaki ortalama yerdeğiştirme olmak üzere boyutlu
bir büyüklük olan sismik moment;

M0= µAD

Şeklinde ifade edilebilir. Sismik moment diğer ölçülere göre belirlenmesi daha zor olan bir büyüklük olup
kayma bölgesini belirlemek için yapılan jeolojik incelemeler ve sismograf kayıtları kullanılarak hesap
edilebilir.
Magnitüd türleri ve özellikleri özetlenecek olursa;

2.6. Türkiye’nin Depremselliği

Alp-Himalaya deprem kuşağında yer alan ülkemizde olan depremler, Atlantik Okyanus ortası sırtının iki tarafa
doğru yayılmasına bağlı olarak Afrika-Arabistan levhalarının kuzey-kuzeydoğuya doğru hareket etmeleriyle
ilişkilidir.

Ayrıca Kızıldeniz’in uzun ekseni boyunca bugün de devam eden deniz tabanı yayılması nedeniyle de
Arabistan levhası kuzeye doğru itilmekte ve Avrasya levhasının altına doğru dalmaya zorlanmaktadır. Bunun
sonucunda da Bitlis- Zagros bindirme zonu (kuşağı) oluşmaktadır.
Bu zorlanma ile önce Arabistan levhası ile Avrasya kıtası arasında kalan Doğu daha sonra da tüm Anadolu
sıkışıp kalınlaşmış, bu kalınlaşmanın kıta kabuğunun karşılamayacağı bir seviyeye ulaşmasının ardından
Anadolu, batıya doğru hareket etmeye başlamıştır. Bu sıkıştırma ve bu hareket sonucunda Kuzey Anadolu
Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı ile Ege Graben Sistemi’nde sık sık farklı şiddetlerde depremler meydana
gelmektedir.

Ayrıca Afrika levhasının, Akdeniz’de Avrasya (veya onun bir parçası olan Anadolu) levhasının altına dalması
sonucunda da Helenik-Kıbrıs Yayı oluşmuştur.

Kuzey Anadolu Fayı doğuda sıkışmalı bir yapıya sahiptir. Ancak GPS verilerinin de işaret ettiği gibi Batı
Anadolu’nun güneybatıya doğru dönmesi, fayın batı tarafta gerilmeli bir nitelik kazanmasına yol açmıştır.
Bunun neticesinde Kuzey Anadolu Fayı batı kesiminde kollara ayrılmış ve bu kollar boyunca çöküntü alanları
gelişmiştir. Pamukova Düzlüğü, İznik Gölü, Gemlik Körfezi, İzmit Körfezi ve Marmara Denizi, fayın
oluşumuna neden olduğu bu alanlardan birkaçıdır.

Batıya doğru hareket eden ve Sina Yarımadası’ndaki bir kutuba göre güneybatıya doğru saat ibresinin tersi
yönünde dönen Anadolu levhası burada hem rahat bir ortam bulması hem de Akdeniz’deki Helenik dalma-
batma zonunun etkisi ile gerilmeye uğramış ve böylece Batı Anadolu'da bir horst-graben yapısı oluşmuştur.
Ülkemizde Biga, Kaz, Mandra, Yunt, Menteşe, Aydın, Bozdağlar, birer Horst, Menderes Ovaları, Gediz
Ovası, Bakırçay ve Hatay çukurluğu birer Grabendir.
Bölgedeki yer şekillerinin bir kısmı yer kabuğu hareketleri ile oluşan kırılmalarla meydana gelmiştir. Kırılma
yerlerinde yükselen yerler Horst (dağ), çöken yerler de Grabeni (çöküntü ovası) oluşturmuştur.

Yakın zamanda Anadolu'nun çeşitli kesimlerinden yapılan GPS (Küresel Pozisyon Sistemi) ölçümlerine göre;

 Arap Yarımadası her yıl 18±2 mm kuzeybatıya doğru ilerlemektedir.


 Buna bağlı olarak Anadolu, Kuzey Anadolu Fayı boyunca senede 24±2mm,
 Doğu Anadolu fayı boyunca senede 9±2 mm batıya hareket etmektedir.
 GPS ölçümleri Batı Anadolu'nun ise yılda 30±1 mm güneybatıya hareket ettiğini işaret etmektedir.

Yürürlükten kaldırılan DBYBHY-2007’ye göre Yurdumuz deprem tehlikesi bakımından beş bölgeye
ayrılmıştı.

I. derece deprem bölgeleri; başta Kuzey Anadolu ve Güneydoğu Anadolu fay kuşakları boyunca uzanan
sahalar ile Ege Bölgesi ve Göller Yöresi’ni kapsar.

II. derece deprem bölgesi; I. derece deprem bölgelerinin çevresini kuşatır.

III. Ve IV. Derece deprem bölgesi; Trakya’nın kuzeyi, Karadeniz kıyıları. İç Anadolu’nun çevresi ile
Güneydoğu Anadolu’nun güneyi kapsar.

V. Derece deprem bölgesi; Tuz Gölü ile Akdeniz kıyısı arasındaki saha deprem tehlikesinin en az olduğu
yerler.
1996 tarihinde hazırlanan Türkiye’ye ait Deprem Bölgeleri Haritası aşağıdadır.

1996 yılında yürürlüğe giren Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası, AFAD Deprem Dairesi Başkanlığı
tarafından yenilenmiş ve Türkiye Deprem Tehlike Haritası adıyla 18 Mart 2018 tarih ve 30364 sayılı
(mükerrer) Resmi Gazete’ de yayımlanmış ve 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yeni haritada, bir
önceki haritadan farklı olarak deprem bölgeleri yerine en büyük yer ivmesi değerleri gösterilmiş ve “deprem
bölgesi” kavramı ortadan kaldırılmıştır.

Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’ne göre ise Türkiye Deprem Tehlike Haritasında da gösterildiği üzere en
büyük yer ivmesine göre belirlenen yüksek tehlike ve düşük tehlike bölgeleri gösterilmiştir.

You might also like