You are on page 1of 7

AKKOCA; Sayfa 1

ZEYNEP NAZ AKKOCA

DR. HASAN FATİH BİNGÖL

UGI 342-Rusya ve Yakın Coğrafyası Güvenlik ve Dış Politikası

12-04-2020

RUSYA’NIN; DIŞ VE GÜVENLİK POLİTİKALARI AÇISINDAN, SURİYE’YE


BAKIŞ AÇISI VE BU ÜLKEDE ARAP BAHARI’YLA BAŞLAYAN İÇ
İSTİKRARSIZLIK SÜRECİNDE İZLEDİĞİ POLİTİKALAR, MOSKOVA’NIN BU
POLİTİKALARININ ANKARA İLE İLİŞKİLERİNE YANSIMALARI

2010 yılının sonlarında ortaya çıkan ve tüm Orta Doğu ülkelerini etkisi altına alan ve hatta
bazılarını rejim değişikliğine zorlayan Arap Baharı, kısa bir süre sonra Suriye’de de kendisini
göstermiştir. Arap Baharı sürecinde ortaya çıkan halk ayaklanmalarının seyri ülkelere göre
farklılıklar göstermiş, bazı Orta Doğu ülkelerinde yönetim değişikliklerine yol açmıştır.
Suriye’de ise rejim gücünün muhalif gruplara karşı tutumunu sertleştirmesiyle halk ile rejim
arasında sonuçlanan bir trajediye ve kaotik bir ülke ortamına sebep olmuştur. Soğuk savaş
döneminde batı ile doğu bloğu arasındaki mücadeleyi yakinen yaşayan bölge, Soğuk Savaş
sonrası dönemde de yine aynı aktörlerin güç mücadelelerine sahne olmaktadır. Bölgeyi
tasarlamaya çalışan ABD ve etrafındaki Batılı birkaç devlet ile, Çin tarafından desteklenen
Rusya bölge ülkeleri üzerinde hegemonya yarışı olmaktadır. Bu ayrışmanın içerisinde Suriye,
Rusya’nın Orta Doğu’daki iyi bir müttefiki olarak sürekli yerini korumuştur. Sovyetler Birliği
döneminden bu yana müttefiklik ilişkisi bulunan Suriye rejimini yalnız bırakmak istemeyen
Rusya, bu savaşın içerisinde aktif olarak yer almıştır. Rusya’nın kendisini Suriye’de aktif rol
oynaması konusunda zorunlu hissetmesinin sebepleri; tarihsel birliktelik, Suriyede
konumlandırdığı üsleri, enerji güvenliği, yeniden küresel güç olma arzusu, tarihten gelen
sıcak denizlere inme politikası ekseninde şekillenmiş askeri ve ekonomik çıkarlar gibi
nedenler sayılabilir.

1991’de Sovyetler Birliği’nin yıkılması ardından kurulan Rusya Federasyonu’nun dış


politikasını oluştururken karşılaştığı önemli sorunlardan birisi de SSCB döneminden kalma
dış politika yöntem ve hedeflerinden hangilerini devam ettireceği, hangilerinden
AKKOCA; Sayfa 2

vazgeçeceğidir. Sovyetler birliği zamanında yürütülen dış politika anlayışı büyük oranda
ideolojik temele dayandırılıp, Batı karşıtlığı üzerine kurgulanmıştı. Putin döneminde ise
ideolojik temel ve batı karşıtlığı üzerine kurgulanmış dış politika anlayışından vazgeçilerek,
pragmatik bir dış politika yürütülmüştür. Ancak Suriye krizine doğrudan askeri müdahalede
bulunması geçmiş dönem politikalarının tamamen terk edilmediğini görebiliriz. Moskova-
Şam ilişkileri Suriye’nin bağımsızlığını ilan ettiği 1946 yılında başlamış ve istikrarlı bir
şekilde devam etmiştir. Soğuk Savaş döneminde ve hatta 1946 yılından bu yana Suriye Batı
ülkeleriyle sorunlar yaşarken Sovyetler Birliğinden destek görmüştür. Rusya ile Suriye
arasındaki yakın ilişkiler, 1956 yılında iki ülke arasında askeri ve teknik alanlarda imzalanan
iş birliği anlaşmalarıyla başlamıştır. 1960’lı yıllara geldiğimizde ABD’ye karşı koruyucu bir
kalkan olarak SSCB’yi seçmiş ve Soğuk Savaş dönemi boyunca bu stratejisini korumuştur.
Soğuk Savaş döneminin bitiminden sonra Rusya, yaşadığı sıkıntılar nedeniyle Suriye başta
olmak üzere Orta Doğu ile olan bağlantılarını elinde tutamamış ve bu boşluğu ABD
doldurmuştur. Ancak Putin yönetiminde hızla güçlenen Rusya, Arap Baharı sürecini ve Suriye
sorununu en iyi şekilde kullanarak tekrar Orta Doğu ve Doğu Avrupa’daki hâkimiyetini
pekiştirmeye başlamıştır. Rusya-Suriye ilişkilerinin 2003 yılına kadar orta düzeyde seyir
izlemesi ABD’nin Irak müdahalesiyle hızlanmıştır. Şam yönetimi tehlikenin farkına vararak
yüzünü Moskova’ya çevirmiş ve ilişkilerin derinleşmesi yönünde adımlar atmıştır. Rusya’nın
da çıkarına olan bu olaydan sonra karşılıklı ilişkiler hızlanmıştır hatta Rusya-Suriye
yakınlaşmasını ABD’nin Irak operasyonu sağlamıştır diyebiliriz. Putin ile Esad yönetimimin
yakınlaşması 2005 yılında Beşar Esad’ın Moskova’ya yaptığı ziyaretle hızlanmış ve 2010
yılında Kremlin iade-i ziyarette bulunmuş ve diğer devletlere Şam’ın arkasında olduğunu ilan
etmiştir fakat Rusya kaotik durum ve süreçte arka bahçesi olarak gördüğü Orta Asya ve
Kafkasya’ya sıçrama ihtimalinden endişe duymaktadır. Öngördüğü endişe nedeniyle Suriye
yönetimini destekleyip ciddi miktarda silah satışı yapmaya karar verir. Saydığım bu
etmenlerden ayrı bir şekilde sosyal bir konuyu ele alacak olursak bundan 60 yıl önce genç
insanların üniversitelerde tanışmasıyla şekillenmeye başlayan sosyal bağları görebiliriz. 1963
yılında Arap sosyalizmini temel alan Baas Partisi’nin iktidarı ele geçirmesiyle ülkenin genç
mühendis, dil bilimci, ekonomist ve doktor adayları Sovyetler Birliği’nin yolunu tuttu.
Suriyeli erkekler eğitimleri sırasında üniversite koridorlarında ve yaşam alanlarında Rus
kadınlarıyla tanıştı. Rus kadınlarına alkol kullanmamaları, Sovyetler dışında özgürce seyahat
edebilmeleri nedeniyle cazip gözükürken Suriyeli erkekler de başlık parası ödemeden aşk
evliliği yapabilecekleri Rus kadınlarla yuva kurdu ve memleketlerine döndüler. Bugün
Suriye’de yaşayan yaklaşık 30 bin Rusya vatandaşının çok önemli bir bölümünü Rus gelinler
AKKOCA; Sayfa 3

ve çocukları oluşturuyor. Genç kadınlar doktorlar, profesörler ve yetkililerin eşleri olarak


Suriye'ye göç etti. Akdeniz kıyısındaki liman kenti Lazkiye’de bakanlıklarda ve Esat
yönetimine bağlı kamu şirketlerinde üst düzey görevlilerin Ruslarla evli olmasına ya da
yirmili yaşlarını Rusya'da geçirmiş insanlara sıklıkla rastlandığını görülür. Lazkiye’de
yaşayan Rusları temsil eden bir derneğin yöneticisi Nina Sergeyeva ise “Elitlerin eşleri belli
bir etkiye sahip. Fakat bu yumuşak bir etki. Suriye’nin eliti, erkekler, Rusya’ya büyük bir
bağlılık duyuyor” diyerek iki ülke arasındaki çok yönlü ilişkinin derinliklerine bakmamızı
sağlıyor.

Rusya’nın Suriye’ye olan ilgisinin arkasında silah ticaretinin yanında, Suriye’nin Tartus
limanındaki bakım üssü önemli rol oynamaktadır. Akdeniz kıyısında konumlandırılan ve
stratejik bir öneme sahip olan Tartus ’ta 1971’den beri devam eden Rus varlığı, hâlihazırda
Rusya’nın eski Sovyet coğrafyası dışındaki tek deniz üssü olma özelliğine sahiptir. Rusya
Aralık 2017'de Tartus’ta askeri tesisinin kalıcı bir üsse dönüştürülmesine ve 49 yıl süreyle
kullanılmasına olanak sağlayan anlaşmayı imzalamıştır. Rusya’nın bir diğer odak noktası olan
Suriye’nin kuzeybatısında yer alan Lazkiye’de kurulan hava üssü de stratejik bir öneme
sahiptir. Rusya bu bölgede etkin bir askeri operasyon yürütmek istediği için stratejik bir
noktada kurulacak hava üssün uçakların kısa sürede geri dönüp yakıt depolayıp görevlerini
yerine getirmeleri için büyük bir avantaj sağlayacağının bilincindedir. Rusya 2015 itibariyle
Rusya Lazkiye bölgesinde gördüğü hareketliliklerin ardından askeri gücünü arttırarak
yönetiminin kalıcılığını sağlamış ve bölgedeki terörist gruplarını yok etmek için askeri
imkânlarını kullanmaya başlamıştır. Tüm bu unsurlar, Suriye’yi Rusya’nın Orta Doğu ve
Akdeniz’deki jeopolitik çıkarlarının merkezine yerleştirmektedir. Rejimin değişmesi ve şu
anda muhalefette bulunan grubun iktidara gelmesi durumunda Suriye’nin ABD ve onun bölge
müttefikleriyle ilişkilerini geliştirmesi Rusya’nın menfaatlerine ters düşen bir durum
oluşturabilir. Bu durum Rusya’yı Suriye krizine aktif müdahaleye itmektedir.

Türkiye ve Rusya ilişkileri, iki ülkenin yakın coğrafi konumları sebebiyle bazen iş birliği,
çoğu zaman da rekabet ekseninde gelişmiştir. Soğuk Savaş’ın etkisiyle farklı kutuplarda yer
alan Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler 1990’ların sonuna kadar inişli çıkışlı bir profilde
seyrederken, 2000’li yıllarla birlikte her iki ülkede yaşanan iktidar değişimi iki ülkenin
ilişkisine olumlu bir şekilde yansımıştır. Türkiye ve Rusya ilişkilerinin bu dönüşümü ve
giderek ivme kazanması Arap Baharı ile Suriye de yaşanan gelişmelerden olumsuz
etkilenmiştir. Nitekim Suriye iç savaşında Türkiye ve Rusya’nın izlediği farklı politikalar, iki
ülkenin ‘’çok boyutlu ortaklık’’ seviyesinde ilerleyen ilişkilerini sekteye uğratmıştır. Rusya,
AKKOCA; Sayfa 4

Türkiye ve Suriye arasında yaşanan gerilimin yatışması gerektiğine belirtilirken 10 Ekim


2012 tarihinde Moskova-Şam seferini yapan Suriye’ye ait bir yolcu uçağının silah taşıdığı
şüphesiyle Ankara Esenboğa havaalanına indirilmesi, Türkiye Rusya arasında krize neden
olmuştur. Türkiye’nin malzemelere el koymasının ardından Rusya Dışişleri Bakanı Sergey
Lavrov, Suriye krizi ve Ankarada indirilen Suriye uçağıyla ilgili olarak Türkiye’nin, bu
olayda Chicago sözleşmesine dayanarak hareket ettiğini açıklayarak iki ülke arasındaki gergin
ortamı bir anlamda yatıştırmıştır.

Türkiye ve Rusya ilişkileri 24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye tarafından Rusya’ya ait Sui-24
tipi savaş uçağını sınır ihlali sebebiyle düşürülmesinin ardından çıkmaza girmiştir. Rus
uçağının düşürülmesinin ardından Devlet Başkanı Putin, Rusya’nın Suriye’nin Lazkiye
kentindeki Hmeymim hava üssüne S-300 füze bataryaları göndereceğini belirtmiş, savunma
bakanlığı da Rusya’nın üsse S-400 hava savunma sistemini de göndereceğini ayrıca
Rusya’nın Suriyede Türkiye sınırına yakın bölgelerde IŞİD’i hedef alan hava saldırılarına
devam edeceğini dile getirmiştir. Rusya ve Türkiye’nin içinde bulundukları durumda farklı
görüşleri benimsemiş olmalarına rağmen Türkiye Suriye'de ya da başka bir yerde Rusya'yı
hedef alan bir tutum sergilememiştir. Hatta Türkiye, Ukrayna krizinden sonrası Rusya'ya
uygulanan yaptırımlara dahi destek vermemiştir. Nitekim Rusya’nın Suriye’deki askeri
varlığını daha da güçlendirerek bölgedeki Kürt gruplarla da irtibata geçmesi, ikili ilişkileri
yıpratıcı duruma getirmiştir. Putin yönetiminin Türkiye’nin Suriye konusundaki diplomatik
etkisini zayıflatmak için de uluslararası kamuoyunda Türk hükümetinin Suriyede IŞİD ve
diğer terörist gruplara destek ve yardımda bulunduğuna dair atıfta bulunup propaganda
oluşturmuş, Ankara’yı diplomatik süreçten dışlamaya çalışmıştır. Karşılıklı sert söylem ve
yaptırımların ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın RF Devlet Başkanı V.
Putin’e milli bayram gerekçesiyle gönderdiği mektup ilişkilerin normalleşmesi adına önemli
bir gelişme sayılmıştır. İlişkilerin normalle dönmeye başlamasından sonra Ağustos 2016
yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve RF Devlet Başkanı V. Putin’in katıldığı
zirve iki ülkenin Suriye politikası açısından da ayrı bir öneme sahiptir. Bu zirvenin
sonuçlarından birisi ise Rusya’nın Türkiye’nin Suriyede iki hafta sonra başlattığı Fırat
Kalkanı harekâtına ikna edilmesidir. Türkiye'nin, ağustos ayının sonunda IŞİD için kritik
önemdeki Cerablus'a yönelik başlattığı ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) militanları aracılığıyla
gerçekleştirdiği bu operasyon, Ankara'nın Suriye içinde attığı en kritik adımlardan biri oldu.
Arap Baharı sürecinde yönetimin değişmediği tek ülke olan Suriye’de yaşanan iç karışıklık
hem sınır güvenliği hem de savaştan kaçan mülteci sorunu nedeniyle Türkiye için oldukça
AKKOCA; Sayfa 5

önemlidir. Nitekim uçak krizinin ardından hem Türkiye hem de Rusya’nın, normalleşmeye
başlayan ilişkileri Esad rejimi nedeniyle gerilmesine izin vermemeye dikkat ederek Suriye
politikası geliştireceği söylenebilir. Bununla birlikte Türkiye ve Rusya’nın Suriye konusunda
uzlaşıya varması hem iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın devamı açısından hem de
Suriye’deki iç savaşın çözülmesi açısından önemlidir. Çözüm sürecinin ilk kenti Astana'ydı.

Türkiye ve Rusya'nın garantörlüğünde Suriye'de sağlanan ilk ateşkes 29 Aralık 2016'da


yürürlüğe girdi. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad 8 Ocak 2017'de Astana kentinde yapılacak
görüşmede müzakere edilebilecek her türlü konuya açık olduğunu söylemiştir. Türkiye, Rusya
ve İran, görüşmelerinin sonucuna ilişkin 24 Ocak'ta ortak açıklama yaptı. Yapılan açıklamaya
göre, Suriye'de ateşkesin denetimi ve uygulanması için Türkiye, Rusya ve İran üçlü
mekanizma kurulması kararlaştırıldı. 2017 aralık ayında yapılan sekizinci Astana toplantısı
sonrası bazı kararlar varıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri, Astanada aldığı kararlarında Rusya ile
vardığı anlaşma kapsamında İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki ateşkes rejiminin takibi için
gözlem noktaları oluşturmaya başlamıştı. Astana görüşmelerinde garantör ülkeler olarak
Türkiye, Rusya ve İran ateşkes ortamının gözlenmesi sonucunda Suriye'nin bağımsızlığının
ve toprak bütünlüğünün korunması konularında ilkesel olarak uzlaşma sağladı. Suriye'de
devam eden savaşa çözüm bulmak için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yaptığı
çözüm önerisini kabul eden üç ülke bu kapsamda 14 maddelik bir dizi karar aldı. Bu kararlar
İdlib’te çatışmazlık bölgesinin ilan edilmesi, İran-Rus-Türk Koordinasyon Merkezi’nin
amacının çatışmasızlık bölgelerinde konuşlu çatışmasızlık kontrol güçlerinin aktivitelerinin
koordine edilmesi ile güvenlik bölgesinin oluşturulması, Nusret Cephesi ile El-Kaide veya
DAEŞ’le bağlantısı bulunan diğer grup ve yapıların ortadan kaldırılması ve bunlarla
çatışmasızlık bölgelerinin içinde ve dışında savaşmak için gerekli bütün tedbirlerin alınıp bu
gruplara karşı mücadelenin devam edilmesi, üç garantör ülke Suriyelilere ek yardım
göndererek, mayın temizleme çalışmaları başlatmalarını sağlamak, sahip olduğu tarihi mirası
korumak, çatışmasızlık sürecini ve Suriye’nin istikrarını desteklemesi gibi kararlar almıştır.
Fakat Suriye ordusu ve silahlı örgütlerin çatışması, anlaşmadan sonra bir süre azalma
göstersede kısa bir süre sonra artarak devam etti. Silahlardan arındırılmış bölge planı hayata
geçemedi. Mutabakatta Suriye hükümeti için büyük önem taşıyan ve İdlib eyaletinden geçen
Halep-Lazkiye ve Halep-Hama otoyollarının açılmasına da karar verildi ancak bu karar İdlib'i
kontrol eden örgütler tarafından uygulanmadı.
AKKOCA; Sayfa 6

Soçi Mutabakatı Suriye'nin beklenen İdlib operasyonu öncesi 17 eylül 2018 tarihinde
Rusyanın soçi kentinde Rusya devlet başkanı Vladimir
Putin ve TürkiyeCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleşmiş ve
İdlib'de silahlardan arındırılmış bir bölge kurulması üzerinde anlaşmaya varmıştır. Mutabakat
sonucunda 15-20 kilometre derinliğinde ve 250 kilometre uzunluğundaki silahsızlandırma
şeridinin silahlı örgütlerin kontrol ettiği bölgeden geçmesi planlanıyordu. Gerçekleşen
mutabakatın ardından Suriye ordusu planlamakta olduğu İdlib operasyonunu erteledi. 22
Ekim 2019 günü Barış Pınarı Harekâtı kapsamında gerçekleşen ikinci Soçi Mutabakatında
devam eden iç savaş sırasında 9 Ekim 2019’da Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye Millî
Ordusu tarafından, Suriye Demokratik Güçleri'nin silahlı gücüne karşı başlatılan sınır
ötesi askerî harekâttır. Operasyonun amacı, Türkiye'nin Suriye Demokratik Güçleri'nin sınır
bölgesinden uzaklaştırılması, 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturularak 3,6
milyon civarındaki Suriyeli sığınmacının bu bölgeye yerleştirilmesi olarak belirlenmiştir.
Ancak Suriye ordusu ve silahlı örgütlerin çatışması, anlaşmadan bir süre sonra artarak
sürmeye başladı. Silahlardan arındırılmış bölge planı ise uygulanamadı. Sürecin işleyişine
baktığımızda yaşanan tüm gerginliklere rağmen Ankara ve Moskova bölgesel problemleri
çözmek için aynı masaya ABD olmadan oturabiliyorlar.
AKKOCA; Sayfa 7

KAYNAKÇA

 https://carnegieendowment.org/2019/10/31/russia-in-middle-east-jack-of-all-trades-master-
of-none-pub-80233

 https://www.academia.edu/29524214/Rusya_n%C4%B1n_Suriye_Politikas%C4%B1_F
%C4%B1rsatlar_Riskler_ve_Tehditler

 https://www.mepanews.com/uc-ulkenin-uzlastigi-astana-mutabakati-metni-9256h.htm

 https://www.academia.edu/33803362/T%C3%9CRK%C4%B0YE_VE_RUSYANIN_SUR
%C4%B0YE_POL%C4%B0T%C4%B0KASI?auto=download

 https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51360543

 https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/222184

You might also like