You are on page 1of 2

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

DEVLET KONSERVATUVARI

ESTETİĞE GİRİŞ DERSİ FİNAL SINAVI

BURAK ÇELENK

19280015

PİYANO ANASANAT DALI


-Sana yetemediğim için canım yanıyor…

-Sen suçlu değilsin, benim için her zaman her şey yetersiz. Yoksa ben
yaratamazdım. Şimdi her şeye baştan başlamalıyım.

Mother filminin finalinden alıntıladığım bu replikler hem filmin hem de tüm yaratılış
döngüsünün bir özeti gibi. Öyledir ki insana hiçbir şey yeterli gelmez. Daha çok olmak ister,
daha çok yaratmak, daha çok sevmek ve sevilmek ister… O nedenle hep baştan başlar.

Mother filmi aslında kör göze parmak sokar derecede bariz metaforlar içeriyor. Filmin
anlattığı hikâyeyi anlamak için aşırı derecede bir bilgi sahibi olmak gerekmiyor, hissederek
izlendiği zaman her şey apaçık anlaşılıyor. Çünkü senaryosu insanı insan yapan tüm süreci,
tüm yaratılış serüvenimizi anlatıyor.

Öncelikle filmde ki karakterle başlamak istiyorum. Adam filmde Tanrı olarak, kadın ise
Doğa Ana olarak nitelendirilmiş. Yaşadıkları ‘ev’ ise Evren olarak betimlenmiş. Filmin ilk
sahnesinde de gördüğümüz üzere, eve güneş doğmasıyla başlıyor. Çünkü ilk önce evren
yaratılmıştır. Sonrasında ise Doğa Ana uyanır. Ev ve doğa ananın farklı şeyleri sembolize
etmesi fakat birbirlerine bağlı olmaları bu filmde çok güzel bir detay olarak işlenmiş.

Diğer karakterlere de kısaca bakacak olursak şu şekilde betimleyebiliriz;

- Kristal: Koşulsuz saf sevgi.


- Ed Harris: Âdem
- Michelle Pfeiffer (Ed Harris’in karısı): Havva
- Havva ile Âdem’in iki oğlu: Habil ile Kabil
- Doğan bebek: İsa

Filmin kısaca özetini anlatacak olursam da bunları söyleyebilirim; Issız bir arazide
eşiyle yalnız yaşadığı evde uyanan Anne karakterinin hayatı, eve beklenmedik şekilde gelen
iki konukla beraber değişiyor. Uzun süredir yeni eser üretememiş yazar eşi konukların
gelişinden mutlu olunca durumu kabullenmeye çalışsa da beklenmedik olaylar silsilesi bunu
mümkün kılmıyor. Konukların gelişiyle beraber, Aronofsky sembollerini işlemeye başlıyor.
Yazarın hayranı gibi görünen iki konuğun, girilmesi yasak odaya girip Adam için kıymetli
olan taşı kırmasıyla dini benzetmeler yavaş yavaş oluşmaya başlıyor. Evde önce inandırıcılığı
nispeten makul bir cinayet, daha sonra ise şiddeti git gide artan akıl almaz başka kötülükler
yaşanıyor.

Özellikle filmin sonralarına doğru, söz konusu kötülükleri çerçevelendiriyor yönetmen.


İnsan ticareti, polis şiddeti gibi anlaması çok güç olmayan anlık resimler çiziyor. Hızlanan bir
hengâme içinde insanlığa dair pek çok sorunu sergiliyor. Belki izleyiciye fazlasıyla sembolik
gelebilecek bu geçişler ekseninde, yazarın hayranlarıyla olan ilişkisi şekilleniyor. Yazarı çok
seven ve bu uğurda birbirlerine zarar vermekten çekinmeyen hayranlar üzerinden Aronofsky,
aslında hayranlık ve inanç üzerinden kurulan bağlılıkların benzerliklerini ortaya koymuş.
Aynı zaman da filmde ki Anne karakteri Yunan mitolojisinden esinlenme olarak Gaia ya
benzetilmiştir ve yine aynı zaman da Meryem anaya.

You might also like