You are on page 1of 544

HEPATOTOKSİSİTE

Dr. Ecz. Gizem ÖZKEMAHLI


Karaciğer

■ Karaciğer, gastrointestinal sistem ile intestinal kanal


arasında yer alan, ksenobiyotiklerin hedefi olan önemli bir
organdır.
■ Hepatotoksik etki çok uzun yıllardır bilinmektedir.
■ Endüstride kullanılan sarı fosfor bilinen ilk hepatotoksik
ajandır.

http://www.journalagent.com/cayb/pdfs/
CAYB_1_1_49_52.pdf
2
Karaciğer neden hedef organ?

■ Lokalizasyon açısından önemlidir. Gıdadaki additifler,


diyet kontaminantları da dahil tüm maddeler karaciğer ile
temas eder (Mecburi geçiş yolu).
■ Oldukça büyüktür (ağırlığın %2-3’ü)
■ Kardiyak outputun %25’ini alır.
■ Portal ven akım hızı 19.3 ± 2.1 cm/sn

https://www.youtube.com/watch?
v=nSDpjC7WXy8
3
Karaciğer neden hedef organ?

■ Metabolizmanın ana organıdır.


Biyoaktivasyon, detoksifikasyon gibi metabolizma
olaylarının geçtiği yer.
■ İlk vur kaç etki burada gözlenir → Tüm maddeler özellikle
de toksik maddeler ilk önce karaciğer ile temas eder.
Bunların çoğu organizmada kimyasal bir stres oluşturur.
Bu stres, birçok biyokimyasal mekanizmayı etkileyen
prosesi başlatır.
■ Safra yapımı ve sekresyonu burada gerçekleşir.

4
Karaciğer neden hedef organ?

■ Portal venle %80 oranında intestinden kan alır. %20


oranında da hepatik arterle arteriol kanı alır. Kanı vena
cava inferiore drene eder.
■ Portal venle büyük oranda kanlanması nedeniyle
intestinden absorbe olan tüm maddeleri bu kanla alır. Bu
nedenle metabolizmada rolü büyüktür ve ksenobiyotik
temasına açıktır.

5
Karaciğer neden hedef organ?

■ Maddeleri konsantre eder, bağlayıcıdır.


Spesifik ksenobiyotik bağlayıcı moleküllere de sahiptir
(seruloplazmin, metalotiyonein vb). Bu nedenle konsantre
edicidir.
■ Kan şekeri idamesini sağlar → Glukozu glikojen olarak
depolar, glikojenolizle regülasyonu sağlar.
■ Pıhtılaşma faktörlerinin yapıldığı yerdir.

6
Karaciğer neden hedef organ?

■ Plazma proteinlerini sentez edilir.


■ Ürenin sentez edilmesinden sorumludur.
■ Yağ metabolizması, hormon ve benzeri endojen
maddelerin inaktivasyonundan sorumludur.
■ En küçük hasar fonksiyonel bozukluklara yol açabilir.

7
http://www.turkcerrahi.com/makaleler/karaciger/
Karaciğer neden hedef organ?

■ Karaciğerin kimyasal maddelere yanıtı tek bir olay


şeklinde değildir.
■ Kimyasal maddenin miktarına ve temas süresine göre
değişir.
■ Etki geri dönüşlü ve geri dönüşsüz olabilir. En hafif yanıtı
‘yağlı karaciğer’dir.

9
Karaciğer neden hedef organ?

■ Lokalizasyonu
■ Fonksiyonları
■ Ksenobiyotiklere karşı savunmasız:
- konsantre etme
- metabolizma, eliminasyon
- çok fazla temas

10
Karaciğer – Yapısı

Hepatik epitelyal hücre, karaciğerin tüm fonksiyonlarını


gören en küçük birimidir: HEPATOSİT
Karaciğer, hepatositler, vasküler sistem ve safra
sisteminden oluşmaktadır.
Hepatositlerin kendini rejenere etme yetenekleri vardır. 72
saatte karaciğer kendini rejenere edebilir.

11
https://www.siroz.gen.tr/primer-biliyer-siroz.html
Karaciğer – Yapısı

Kirman ve Rappaport karaciğerin toksikolojideki önemini


belirtmek için karaciğerin yapısını çeşitli modellerle
açıklamışlardır.
Öncelikle Kirman karaciğerin fonksiyonel birimini lobül olarak
açıklamıştır. Simetrik ve hekzagonal olan 3 lobüle ayırmaktadır.
1- Periportal Bölge: Portal kanal çevresinde
2- Midzonal Bölge: Ortada kalan bölge
3- Sentrilobüler Bölge: Sentral ven etrafındaki bölge

13
Karaciğer – Yapısı

Rappaport ise karaciğeri 3 zona ayırmaktadır. Hepatik asinüs


modeli de denir. Karaciğerde simetri olmadığını iddia etmektedir.
Zon1 → periportal bölge; Sitozolik enzimleri içerir (MAO,FAO
vs.)
Zon2 → midzonal bölge;
Zon3 → sentrilobüler bölge; Bu bölge mikrozomal enzimlerden
çok zengindir.

*Karaciğer dokusu homojen değildir.


14
http://kidskunst.info/2/00520-hepatic-lobule-zones.htm
Karaciğer – Yapısı

■ Bu enzimlerle etkileşecek kimyasal maddeler önce


buraya zarar verirler. Rappaport’un modeli daha çok
kabul görmektedir.

■ Zonları da 3 farklı dolaşım bölgesine ayırmıştır. Çünkü bu


bölgeler; Enzim içeriği, kanlanma, vasküler sistem, safra
açısından fonksiyonel olarak homojen değildir.

16
Karaciğer – Yapısı

■ Etanol, metanol toksisitesi öncelikle periportal bölgededir.


Çünkü sitozolik enzimlerle toksik ürünleri oluşur.

■ Mikrozomal enzimlerle metabolize olan bileşikler için de


Zone 3 yani sentrilobüler bölge daha büyük önem arz
eder.

17
Karaciğer – Yapısı

■ En çok rejenerasyon Zon-1’de saptanmıştır.


■ DNA polimeraz DNA sentezini hızlandırır ve hızlı bir
rejenerasyon görülür.

■ Bu modelde pek çok mikrovasküler, hepatosit ve safra


sistemi 1 ünite ve zon olarak kabul edilmiştir.
Heterojendir.

18
Karaciğer – Yapısı

■ Kan akışı; vena porta → santral vene gelir. Hücreler arası


boşluk sinüzoidlerdir. Hücreler genellikle çift katlıdır.
■ Safra hepatositlerde yapılır. Safra kanalına gelir, konsantre
olur ve ince barsağa boşalır. Hücrelerin sinüzoidlere bakan
yüzü daha geçirgendir. Kandan gerekli maddeleri kolayca
alır. Her türlü madde alışverişi burada olur.
■ Safra akışı kan akımının tam tersi yöndedir.
■ Günde yaklaşık 600 ml safra üretilir.

19
https://docplayer.biz.tr/9717206-Cesitli-nedenlerle-olusabilen-karaciger-fibrozisi-hemen-daima-geri-donusumsuzdur.html
Karaciğer – Yapısı

■ Sinüzoid membranı ana olarak Kuppfer Hücreleri ve tipik


endotel hücrelerden oluşmuştur.
■ Kuppfer hücreleri: Fagositik hücrelerdir. Aktif olarak partiküle
materyali fagosite eder ve kan dolaşımına verir. Portal
dolaşımdan gelen partiküle materyali temizlemek görevini görür.
■ Endotel hücreler: Geniş porlar taşır ve madde alışverişini sağlar.
■ Ayrıca İTO hücreleri de bulunmaktadır. Bu hücreler de ana
olarak kolajen sentezinden sorumludur.

21
HEPATOTOKSİSİTE
Dr. Ecz. Gizem ÖZKEMAHLI
Karaciğerin Ksenobiyotiklere Toksik Yanıtları = Hepatik
Hasar

Toksik karaciğer hasarı birçok değişik morfoloji gösterir.

■ Yağlı karaciğer ■ Siroz


■ Fibrozis ■ Hepatit
■ Kolestazis ■ Nekroz
■ Sinuzoidal hasar ■ Neoplastik oluşum =
Karsinojenez

2
Hepatik Hasar

Ayrıca hepatotoksisite, lezyonun yapısal lokalizasyonuna


göre:

a) Doğrudan toksisite
b) İmmunolojik mekanizmayla toksisite
c) Kolestatik etkiyle toksisite

3
Yağlı Karaciğer

■ Ağırlık olarak karaciğer lipit içeriğinin %5’den fazla olması


olarak tanımlanabilir.
■ Yağ infiltrasyonu yaygın bir patolojik durumdur.
■ Lipit metabolizmasındaki bozukluktan kaynaklanmaktadır.
Lipit metabolizması; ksenobiyotik, beslenme dengesizliği,
bazı hastalıklar nedeniyle bozulur.
■ Çoğunlukla trigliserit halinde birikim görülür.

4
Yağlı Karaciğer

■ Aşırı yağ asidi karaciğere gelebilir.


■ Yağ asidi oksidasyonu bozulabilir.
■ Trigliseritler lipoprotein haline döndürülemez.
■ Apoprotein sentezi bozulabilir.
■ Yağ asidi esterifikasyonu bozulabilir.
■ Tüm bu olayların sonucunda karaciğerde TRİGLİSERİT
birikimi artar.

5
https://www.researchgate.net/publication/221917110_Role_of_TriglycerideFatty_Acid_Cycle_in_Development_of_Type_2_Diabetes/figures?
lo=1
Nekroz

■ Karaciğerde morfolojik ve biyokimyasal farklılıklar


nedeniyle, kimyasalların oluşturduğu tek hücreden tüm
dokuyu kapsayacak kadar yaygın oluşabilen lezyon,
hücre ölümü olarak tanımlanır.

7
Nekroz

■ Temas edilen ksenobiyotik, organın farklı yerlerini


etkileyebilir. Bazen ufak hücrelerle kısıtlı, tek hücre veya
yaygın olabilir.
- Zone 1'de (periportal)
- Zone 2'de (midzonal)
- Zone 3'de (sentrilobular) görülebilir.

8
Nekroz Mekanizmaları

■ Mitokondriyel hasar
■ Lizozomal hasar
■ Protein sentezinin inhibisyonu
■ Makromoleküllere bağlanma (DNA gibi)
■ Oksidatif stres ve lipit peroksidasyon

9
Nekroz Mekanizmaları

■ Hücresel antioksidan savunma sisteminde azalma


■ Demir ve diğer geçiş metallerinin etkisi
■ Redoks döngüsü
■ Peroksizom proliferasyonu
■ Prostoglandin H sentetaz ve lipoksijenaz- kooksidasyon

10
Kolestazis

■ Safra akışının tıkanmasıdır.


■ İlaçlarla ksenobiyotiklerle (∝-naftil izotiyosiyanat, Mn++,
steroidler, taurolithocholic asit, etakrinik asit, eritromisin,
klorpromazin).
■ Safra kanalının tıkanması periferik lobda hasara neden
olur.
■ Benzer etki bazı ksenobiyotiklerle de olur.

11
Hepatit

■ K a r a c i ğ e r d o k u s u n u n i l t i h a b ı ( m o n o n ü k l e a r,
polimorfnüklear veya miks) yaygın bir hepatotoksisitedir.
■ Sentrilobüler nekroz, inflamasyonlu hücre infiltrasyonu ile
beraberdir.
■ Hasara uğramış hepatositler (kimyasallarla) kemotaktik/
aktivite edici faktörler salar. Bunlar kuppfer ve diğer
mononüklear fagositleri kandan çeker.

12
Fibrozis

■ Kuppfer hücrelerin sayıca çok fazla artmasıdır. Aktive


makrofajlar ve endotel hücreler dönüştürücü büyüme
faktör-β, fibroblastların büyüme faktörünü ve reaktif
oksijen türevlerini salarlar. Bunlar yağ depolayan
hücrelerin proliferasyonuna, farklılaşmasına neden olur.
Bunlar miyofibroblastlara döner.
■ Sonuç olarak hepatik fibrozis meydana gelir.

13
Sinuzoidal Hasar

■ Sinuzoidin endotelyal duvarının hasara uğraması-endotel


hücrelerin ölümü
(vasküler hastalıkların erken yapısal özelliği)

14
Siroz

■ Kronik karaciğer hasarının bu tipi aşırı kollojen birikimi ile


karakterizedir.
■ Hasar ilerledikçe, tek tek nekrotik hücreler oluşur.
■ Kollojen ağı içinde ve karaciğerde yaygınlaşır.
Rejenerasyon bozulur. Hepatositlerde skar dokusu artar.

15
Karsinojenez

IARC Sınıflama?

https://www.researchgate.net/publication/5782716_Chemical_carcinogenesis/figures?lo=1
16
Karaciğer Hasarının Biyogöstergeleri

■ Ornitin dekarboksilaz çok önemli bir hepatik


biyogöstergedir. Aşırı rejenerasyon varlığını dolayısıyla
hasarı gösterir.
■ DNA sentezinde; Ornitin, Spermitin poliamin yapısında
hareket maddeleridir.
■ Ornitin dekarboksilaz bu döngüde önemli bir enzimdir.

17
Karaciğer Hasarının Biyogöstergeleri

■ Bu poliaminler, DNA sentezinin asıl hareket maddeleridir.


■ Bu döngüdeki enzimlerin metabolizmaları, DNA’da hasar
olduğunda çok artar.
Kritik olan enzim, ornitin dekarboksilazdır.
■ Kolay ve iyi ölçülür.
■ Çok spesifiktir.

18
Karaciğer Hasarının Biyogöstergeleri

■ Radyometrik ve spektrofotometrik ölçümleri vardır.


■ Organ reddine kadar takip edilecek en önemli markördür.
■ Karaciğer hasarlarında plazmada çok büyük pik yapar.
■ DNA polimerazlar, başka bir organda da hasar olduğunda
artabilirler.

19
Karaciğer Hasarının Biyogöstergeleri

■ Karaciğer fonksiyonlarının rutin değerlendirilmesinde, en çok


kullanılan plazma transaminaz düzeyleridir.
■ Sırasıyla total bilüribin ve alkalen fosfataz (AP) düzeyleri de ölçülür.

SGPT (serum glutamik piruvik transaminaz )→ ALT (Alanin


aminotransferaz)
SGOT (serum glutamik oksaloasetik transaminaz) → AST (Aspartat
aminotransferaz)

20
Karaciğer Hasarının Biyogöstergeleri

■ Transaminazlar yüksek olduğunda, hepatik orijinli olup


olmadığı önemlidir.
■ ALT yüksekliğinde karaciğer hasarından şüphelenilir.
■ Ancak AST, tek başına yüksekse patoloji karaciğerde
olmayabilir.

21
Karaciğer Hasarının Biyogöstergeleri

■ CPK (kreatin fosfokinaz) normal sınırlardaysa, karaciğer


hasarı düşünülebilir.
■ AST yüksekliği AP yüksekliği ile birlikteyse veya direkt
bilirubin yüksekse, patoloji karaciğer kaynaklıdır.
■ GGT’ler de önemlidir. Ayrıca PT ve kanama zamanı da
bakılır.

22
Karaciğer Hasarının Biyogöstergeleri

Patolojinin karaciğer veya safra kaynaklı olup olmadığının


ayrımı için; R değeri belirlenebilir.
■ ALT / AST = R
■ R ≥ 5 ise HEPATİK ORJİNLİ
■ R ≤ 2 ise KOLESTATİK
■ R=2–5 ise KARIŞIK .

23
Karaciğer Hasarının Biyogöstergeleri

GGT
■ Alkoliklerdeki yağlı karaciğerde, prognozu belirler.
■ Hasar arttıkça kan düzeyi dramatik olarak artar.
■ Hızlı yükselir ve devamlı yüksek kalırsa; erken dönemde
neoplastik oluşum düşünülür.
■ GGT ile alt ve konjuge bilüribin genellikle beraber yükselir.
■ Paget hastalığı ve kemik metastazlarında da çok artar.

24
Yağlı Karaciğer ve Nekroza Neden
Olan Ksenobiyotiklere Örnekler
■ Asetaminofen
■ Kloroform
■ Karbontetraklorür
■ Etanol
■ Furosemid
■ Bromobenzen
■ Tetrasiklin

25
Kolestazise Neden Olan
Ksenobiyotiklere Örnekler
■ Karbamazepin
■ Diazepam
■ Metimazol
■ Amitriptilin
■ İmipiramin
■ Estradiol

26
Karsinojeneze Neden Olan
Ksenobiyotiklere Örnekler
■ Aflatoksin B1
■ Vinil klorür
■ Asetilaminofloren
■ Poliklorlubifeniller
■ Dialkilnitrozamin

27
Thank you !
NEFROTOKSİSİTE
Dr. Ecz. Gizem ÖZKEMAHLI
BÖBREK

■ Ana eliminasyon organıdır.


■ Vücut homeostazının düzenlenmesinde ana
etkin organdır.
Esas olarak:
Ekstraselüler sıvı hacminin
Osmoloritenin
Elektrolit dengesinin
Vücut sıvılarının pH değişikliklerinin
düzenlenmesinde rol oynar.
BÖBREK

■ Endokrin fonksiyonları (eritropoetin, renin-


anjiotensin oluşumu)
■ Genel metabolizmaya katkıları
(Glukoneogenesis)
■ Ksenobiyotik metabolizması (P450 sistemi
ve kooksidasyon)
Böbrek

https://www.fotosearch.com.tr/CSP992/k14738355/

4
5
BÖBREK

■ Böbrek korteksi p450’den zengindir.

■ Medulla ve papilla ise ko-oksidasyondan


sorumludur.

■ Biyotransformasyon enzimlerinin bulunduğu


hücreler: Böbrek proksimal tubulus
hücrelerinde (S3 segmenti)
BÖBREK

Hatırlatma!
Kooksidasyon:
■ Ekstrahepatik oksidasyondur. PG sentetaz
ile miyeloperoksidaz gibi peroksidazlar
aracılığıyla olan oksidasyon.
BÖBREK

■ Böbrekler, vücut ağırlığının %1’inden daha


az bir kısmını oluşturmakla birlikte kardiyak
outputun %20-25’ini almaktadır.

■ Bu son derece zengin perfüzyon,


dolaşımdaki ilaç veya zehrin büyük
miktarlarda kolayca böbreklere ulaşması
demektir.
BÖBREK

Dokunun ikinci bir özelliği: renal toksik


etkilerin sıklığı yönünden önemlidir.

■ Böbreklerin kandan bileşikleri ekstre etmesi


■ Bileşikleri renal parenkima veya tübüler
lümen içinde akümüle etmesi
BÖBREK

Böbreklerde Cd konsantrasyonunun yüksek


olması, sadece metal transportunun fazla
olmasına bağlanamaz.

Metallere yüksek afinite gösteren bağlayıcı


protein metalotiyoneinlerin böbrekteki varlığı
bu konuda önemli katkı yapmaktadır.
BÖBREK

Toksik etkilerin görülme sıklığına katkıda


bulunan bir diğer böbrek fonksiyonu:

Filtre edilen bileşiklerin su ve tuz


reabsorpsiyonu sonucu tübüler lümende
konsantre olabilmeleridir.
BÖBREK

■ Glomerüler filtrattan reabsorbe olmayan


bileşikler, proksimal tübüle geldiklerinde su
ve tuz retansiyonu nedeniyle yaklaşık 5 kat
konsantre olurlar.
■ Toplayıcı kanal geldiklerinde ise bu fark 100
kat veya daha fazla artar.
■ Ksenobiyotikler, bu konsantrasyon
farkından dolayı böbreklere toksik hale
gelebilirler.
ilaçların
BÖBREK
Böbreklerden, gerek
metabolitleri, gerekse değişmemiş
şekilleri itrah edilir.

■ Eliminasyon ve ilaç etkisinin sona


erdirilmesi açısından önemli olan,
değişmemiş ilacın itrahıdır.
■ İlaç metabolitleri genellikle etkisiz (inaktif)
olduklarından (çoğunlukla böyle olmakla
birlikte böbrekte aktivite kazanan
metabolitler de olabilmektedir), böbreğe
geldiklerinde farmakolojik etkinlik yönünden
zaten elimine edilmiş durumdadırlar.
BÖBREKLERDEN İTRAH

1. Glomerüler filtrasyon
2. Tübüler salgılanma (Tübüllerin epitel
hücreleri tarafından salgılanma)

Tübüler reabsorbsiyon; tübül hücreleri tarafından


geri emilme. Bir itrah mekanizması değildir. Ancak,
ilaçların itrahını etkileyen bir olaydır.
BÖBREKLERDEN İTRAH
Glomerüler Filtrasyon

■ Çok hızlı bir şekilde gerçekleşen bir pasif


difüzyon olayıdır (125 ml/dak.).
■ Glomerül epiteli bol miktarda hücreler arası
por içerir. Böbrek korteksinde 1 milyon
dolayında glomerül bulunur. Her iki böbrek
glomerüllerinden dakikada 1300 ml kan
(kalp debisinin 1/5’ine karşılık gelir) geçer.
BÖBREKLERDEN İTRAH
Glomerüler Filtrasyon

■ Plazmadaki albumin molekülünden (MA


68000) daha ufak moleküller, Bowman
kapsülü içine ve oradan da proksimal
tübüllere geçer.
■ İlacın serbest fraksiyonu glomerüler
filtrasyona uğrar. Albumine bağlı ilaç
fraksiyonu ise glomerüler filtrasyona
uğramaz.
BÖBREKLERDEN İTRAH
Glomerüler Filtrasyon

■ Glomerüler filtrasyon hızı: 125-130 ml/dak.


(dakikada 125-130 ml sıvı süzülür) 24 satte
190 lt. (130x60x24)
■ 24 saatte, 1.5 lt. idrar
BÖBREKLERDEN İTRAH
Glomerüler Filtrasyon

■ Glomerüllerden süzülen sıvının %99 kadarı ,


ultrafiltrat tübüllerden geçerken, en fazlası
proksimal tübüllerde olmak üzere, nefronun
çeşitli segmentlerinden (henle kıvrımı ve
distal tübül) ve toplayıcı kanallardan geri
emilir (reabsorbsiyon).
■ Glukoz için %100, ilaçlar için çok daha az,
çünkü ilaçların çoğunun kendileri lipofilik
olsalar bile, ultrafiltratta lipofilik olmayan
metabolitleri bulunur.
BÖBREKLERDEN İTRAH
Tübüler Sekresyon

■ Bir aktif transport olayıdır, başlıca proksimal


tübüllerde olur.
■ Tübül hücrelerinde, anyonik (asidik) ve
katyonik (bazik) ilaçlara özgü iki ayrı taşıyıcı
vardır.
■ İlaçların taşıyıcıya bağlanmaları, plazmadaki
albumine bağlanmaları gibi, nonselektif
şekilde olur.
BÖBREKLERDEN İTRAH
Tübüler Sekresyon

■ Tübüler salgılanma, esas olarak tek


yönlüdür, çok az sayıdaki bazı maddeler iki
yönlü taşınabilirler.
■ Örnek: ürik asit, aktif transportla hem
salgılanır, hem de absorbe edilir.
BÖBREK

■ Fonksiyonları ve sayılan özellikleri dikkate


alındığında bu aktif organ sistemi, çeşitli
fizyolojik, farmakolojik ve toksikolojik
uyarılara duyarlıdır.
■ Hedef organdır.
■ Böbrek fonksiyonlarında yer alan en küçük
birim “NEFRON” dur.
NEFROTOKSİK ETKİLER
Akut renal yetmezlik;

Oligüri veya anüri (azotemi ile başlayan) ile kendini belli eder.
Azotemi; kan üre nitrojeni (BUN) ve kreatinin düzeylerinin
artmasıdır. Büyük ölçüde glomerüler filtrasyon hızının
azalması ile ilişkilidir.

Kronik renal yetmezlik;

Üremi semptomları ile karakterizedir. Üremi, bütün kronik


böbrek hastalıklarının en son sonucudur. Zarara uğrayan
nefronların sayısı o kadar fazladır ki, geride kalan nefronlar
böbreğin normal fonksiyonlarını yürütemezler.
22
NEFROTOKSİK ETKİLER

Renal yetersizlik;
Glomerüler filtrasyon hızı normalin %20-50’sidir.
Azotemi görülür, genellikle anemi ve hipertansiyon
vardır. Konsantre etme kapasitesinin azalmasına bağlı
poliüri ve noktüri oluşur. Nefrotoksinlerle oluşabilir.

23
NEFROTOKSİK ETKİLER
Renal yetmezlik;
Glomerüler filtrasyon hızı normalin %20’sinden azdır.
Böbrekler hacim ve elektrolit dengesini düzenleyemez.
Ödem, metabolik asidoz ve hipokalsemi gelişir. GİS,
nörolojik ve KVS komplikasyonları olan açık üremi
gelişebilir.
Son dönem renal hastalık;
Glomerüler filtrasyon hızı normalin %5’inden azdır.
Üreminin son safhasıdır.

24
Kronik böbrek yetmezliğinin etkileri;

■ Asidoz
■ Su retansiyonu ve ödem
■ Azotemi
■ Anemi
■ Osteomalazi
■ Hipertansif böbrek hastalığı
Bazı özgün tübüler bozukluklar

■ Renal glikozüri
■ Nefrojenik diabetes insipitus
■ Tübüllerde H+ sekresyonu bozukluğuna bağlı
metabolik asidoz
■ Renal hipofosfatemi
■ Aminoasidüri
■ Ürat iyonlarının proksimal tübülden aşırı
reabsorbsiyonu (Gut oluşumu)
Bazı özgün tübüler bozukluklar

Renal glikozüri:
■ Kan glukoz düzeyi normaldir.
■ Glukozun reabsorbsiyonu bozulmuştur.
■ Fazla miktarda glukoz idrara geçer.
Bazı özgün tübüler bozukluklar

Nefrojenik diabetes insipitus:


■ Böbrek tübülleri Anti-diüretik Hormon’a cevap
vermez ve bunun sonucu olarak devamlı dilüe
idrar çıkarılır.
■ Kişi, yeterli su alırsa ciddi bir problem görülmez.
■ Yeterli su alınmazsa hızla dehidratasyon gelişir.
Bazı özgün tübüler bozukluklar

Tübüllerde H+ sekresyonu bozukluğuna bağlı


metabolik asidoz:
■ Hidrojen iyonu sekresyonu yeterli olmadığı için
idrarla fazla miktarda sodyum bikarbonat kaybı
sonucu metabolik asidoz gelişir.
Bazı özgün tübüler bozukluklar

Renal hipofosfatemi:
■ Vücut sıvılarında fosfat konsantrasyonu çok
düşse bile tübüller yeterli fosfat iyonunu
reabsorbe edemez.
■ Başlangıçta ciddi bir etki görülmez.
■ Ancak uzun süre fosfat düzeyinin düşük
kalması, kemiklerde kalsifikasyonu azaltarak
rikets oluşturur.
Bazı özgün tübüler bozukluklar

Aminoasidüri:
■ Sisteinüri; Sistein reabsorbe edilemeyerek
idrarda böbrek taşları şeklinde kristalize olur.
■ Glisinüri; Glisin reabsorbe edilemez.
Bazı özgün tübüler bozukluklar

Ürat iyonlarının proksimal tübülden aşırı


reabsorbsiyonu (Gut oluşumu):
■ Renal tübüller ürat iyonlarını hem aktif olarak
salgılarlar hem de reabsorbe ederler.
■ Aktif reabsorbsiyon proksimal tübülde başarılır.
■ Bazı kişilerde bu reabsorbsiyon işlemi çok
aktiftir ve ekstrasellüler sıvılarda ürat düzeyi
yüksektir.
■ Belli düzeyin üzerinde dokularda ürik asit
kristalleri şeklinde çöker. Bu daha çok
eklemlerde olur ve gut hastalığı olarak bilinir.
Diğer

Nefrotik sendrom;
(glomeruler permeabilitenin artması)
■ İdrarda büyük miktarda protein kaybı ile
karakterizedir. İdrarda protein kaybının nedeni,
glomeruler membranda geçirgenliğin atmasıdır.
Nefrotoksik Ksenobiyotiklere
Örnekler

■ Ağır Metaller (Civa, Kadmiyum, kurşun gibi)


■ Halojenli hidrokarbonlar (hekzakloro1,3-
butadien, bromobenzen)
■ Poliklorlubifeniller
■ Nonsteroidal antiinflamatuar ajanlar (Kronik
kullanımda)
■ Aminoglikozitler
Nefrotoksik Ksenobiyotiklere
Örnekler

■ Sülfonamidler
■ Sisplatin
■ Metotraksat
■ Okratoksin A
■ Aflatoksin B
Biyogöstergeler

■ İdrar hacminin ölçümü


■ İdrar pH’sının ölçümü
■ Sodyum ve potasyum atılımı
■ İdrarda protein ve glukoz aranması
■ Renal klerens testi olarak paraimmunohippurik
asit atılımı
■ Glomerüler filtrasyon hızı için inülin klerens
testi ve kreatinin klerensi
Biyogöstergeler

■ Kan kreatinin düzeyi (artmış düzey bozulmuş


böbrek fonksiyonlarına işarettir)
■ Kan üre azotu (BUN) (düzeyin artışı glomerüler
hasarı gösterir)
■ Fenolsülfoftelein atılım hızı (renal kan akımı ile
ilişkilidir ve renal fonksiyonların
değerlendirilmesinde kullanılır)
■ İdrarda maltaz gibi enzimlerin varlığı proksimal
tübül harabiyetini gösterir.
■ İdrar β2 mikroglobulin (Tübüler hasar)
Glomerüler ve Tübüler Proteinüri
Mekanizmaları

3/23/2023 38
Biyogöstergeler

İnülin (ekzojen): Plazma proteinlerine


bağlanmazlar
Kreatinin (endojen): Tübüllerden salgılanmazlar.
Tübüllerden geri emilmezler. Sadece
glomerüllerden süzülmek suretiyle itrah edilirler.

■ Bundan dolayı dışarıdan verilen inülin, insanda


glomerüler filtrasyon hızının ölçülmesi için
kullanılır.
■ Endojen kreatinin klerensi de, bu parametrenin
bir ölçüsüdür.
Thx.
40
PESTİSİT TOKSİSİTESİ
SELEKTİF TOKSİSİTE

■ Genel olarak selektif toksisite, hücrelerin kimyasal


maddelere karşı farklı cevap vermesidir.
■ Kimyasal bir maddenin toksisitesi, türler arasında olduğu
gibi aynı türün hücreleri arasında da değişiklik gösterebilir
(biyolojik varyasyon).
■ Selektif toksisite, bir kimyasal maddenin belirli
konsantrasyonda seçici olarak belirli bir hücre, doku, birey
veya türe spesifik olarak toksik etkimesine denir.
SELEKTİF TOKSİSİTE

Türler arası farklılık


■ Malation – insan ve böcek
Farklı bireyler
■ Genetik farklılıklar – izoniazid (yavaş asetilleyici, nörolojik
yan etkiler)
Farklı dokular
■ Hedef organ – Diklorodifeniltrikloretan (DDT), adipoz doku
PESTİSİT

■ Pestisitler, besin maddelerinin üretimi, tüketimi,


depolanmaları sırasında besinlere zarar veren ve değerini
bozan mikroorganizma ve zararlıları uzaklaştırmak, yok
etmek ayrıca bitki büyümesini düzenlemek amacıyla
kullanılan kimyasal ya da biyolojik aktif ürünlerdir.
PESTİSİT

■ Kullanım amacı sağlığı korumak ve ekonomiyi iyileştirmektir.


■ Pestisitler kullanım alanlarına, etken maddenin kimyasal
yapı ve grubuna ve toksisite derecelerine göre çeşitli
şekillerde sınıflandırılabilir.
PESTİSİT

■ Pestisitler türe özgü seçici toksisite ilkelerine göre tasarlanıp


sentez edilirler.

■ Organofosfatlılar biyotransformasyonla (örn; malation


memelilerde hızla detoksifiye olur. Ancak böceklerde bu
detoksifikasyon yavaştır ve böceği öldürür) değişik zararlı
metabolitlere dönüşebilir.
Selektif toksisite
Karışık fonksiyonlu
7 oksidazlar
PESTİSİT

İstenen özellikler
1. Biyolojik etkili olmalıdır.
2. Güvenilir olmalıdır.
3. Çevre için kabul edilebilir.

■ İdeal koşullara uyan pestisit sayısı çok azdır. Hem insan


hem de çevresel canlılarda zararlı etkileri vardır.
Pestisitlerin çevresel toksisitesini
etkileyen faktörler
1. Uygulama hızı ve yöntemi
2. Alıcı ortam karakteristiği: tür farklılığı, ortamın sıcaklığı,
sertlik derecesi ve pH’sı.
Çevre koşulların bağlı olarak madde biyokonsantrasyona veya
biyoakümülasyona uğrar.
3. Maddenin fizikokimyasal özelliği: yağ/su dağılımı arttıkça
kalıcılık o kadar artar. Maddenin toksik olmayan forma
biyotransformasyonu maddenin kalıcılığını belirler.
Kullanım alanlarına göre sınıflama

İnsektisitler : Böcekleri öldürenler


Rodentisitler : Kemiricileri öldürenler
Fungusitler : Mantarları öldürenler
Bakterisitler : Bakterileri öldürenler
Mitisitler : Keneleri öldürenler
Larvasitler : Larvaları öldürenler
Nematositler : Solucanları öldürenler
Kullanım alanlarına göre sınıflama

Akarisitler : Örümcekleri öldürenler


Mollusitler : Salyangozları öldürenler
Herbisitler : Yabancı otları öldürenler
Abenisid : Kuşları öldürenler
Afisid : Yaprak bitlerini öldürenler
Repellan : Sinek kovucu
Atraktan : Sinek çekici
Etkin maddelerinin kimyasal yapılarına
göre sınıflama
Pestisitler etkin maddelerinin kimyasal yapılarına göre ise
aşağıda gösterildiği şekilde gruplara ayrılırlar:
1. İnorganik Madde İçeren Pestisitler: Bakır sülfat, arsenik,
kükürt vb.
2. Organik Madde İçeren Pestisitler
Etkin maddelerinin kimyasal yapılarına
göre sınıflama
2. Organik Madde İçeren Pestisitler:
Doğal Organik Pestisitler
Bitki kaynaklı pestisitler: Nikotin, rotenon, piretrin vb.
Organik çözücüler: Petrol vb.
Sentetik Organik Pestisitler:
Sentetik organik pestisitler de kullanım alanlarına ve kimyasal yapılarına
göre sınıflandırılırlar.
Klorlu HC’lar, Organofosfatlar, Karbamatlı pestisitler, Sentetik piretroitler,
Bipiridilyumlar, Klorfenoksi herbisitler, Dinitro türevleri.
Pestisitlere temas şekilleri;
I.Ev ve bahçelerde kullanım yoluyla; (uygun etiket ve ambalajlama, özel güvenli
kapaklarla, kullanım talimatlarına uymak, uygun korunma ile önlenebilir)
II.Besin ve içme suları ve havadaki kalıntılar yoluyla
Bu temasları önlemek üzere tolerans limitleri konmalı ve izlenip denetlenmeli
Temas şekilleri; Zehirlenme Yolu;
I.Doğrudan Temas; • Oral yolla (kazai)
• Üretim ve uygulama işçilerinde; mesleki • Solunum yoluyla
zehirlenme (solunum yolu) • Cilt ve mukoza yoluyla
• Ev ve bahçede kullanım (cilt, solunum)
• Kazai (oral, dermal, solunum)
II.Dolaylı Temas;
• Kalıntılar yoluyla (oral)
Endüstri kazası sonucunda oluşan pestisit zehirlenmeleri,
sadece işleri nedeni ile maruz kalanları değil, ayrıca çevrede
yaşayanları da etkilemektedir.

Örneğin 1984 yılında Hindistan-Bhopal’de karbamat grubu


pestisit üreten bir fabrikada, metil izosiyanat’ın depolandığı
tanktan kaza sonucu sızması o bölgede maruz kalan 2500
kişinin ölümüne neden olmuştur.
Pestisitlerin Çevreye Olan Etkileri

Pestisitler kullanıldıkları yerlerde toprağı, suyu kirlettikleri gibi,


bulundukları yerlerden biyolojik ve fiziksel yollarla çok uzak
bölgelere kadar taşınabilir.
Pestisitlerin çevresel etkilerini değerlendirirken kimyasal
maddelerin dayanıklılık süresine göre yapılan sınıflandırma
daha önemlidir.
Dayanıklılık sürelerine göre sınıflama

1.Dayanıklı olanlar, 2-5 yıl


2.Orta dayanıklı olanlar, 1-18 ay
3.Dayanıksız olanlar, 1-2 hafta çevrede bozulmadan
kalabilmektedir.
Dayanıklılık sürelerine göre sınıflama

■ Dayanıklı olanlar (biyolojik parçalanma hızları yavaş olanlar)


çevresel etkileri en yüksek olan, ekosisteme en büyük zararı
verenlerdir.
■ Lipidde çözünür, biyoekosistemlerde birikerek
(biyoakümülasyon) tüm canlılar için zararlı hale gelir.
■ Örnek: Klorlu hidrokarbon yapısındaki insektisitler
Dayanıklılık sürelerine göre sınıflama

■ Pestisitler kullanıldığı andan itibaren ister havaya


püskürtülsün, ister toprağa karıştırılsın sonuçta toprakta
birikir. Toprağa karışan bu kimyasallar buharlaşabilir ve
rüzgarla taşınarak başka bölgelerde (yağmur ve rüzgarın
sürüklemesi sonucu) yeniden toprağa karışabilir.
Dayanıklılık sürelerine göre sınıflama

■ Toprağa karışan pestisit molekülleri, difüzyon ve yıkanma


sonucunda toprağın alt katmanlarına doğru taşınabilir.
■ Kimyasal değişikliğe uğrayabilir. Bu kimyasal değişimde de
en büyük etken toprağın asit yapısı, demir oksit içeriği ve
güneş ışınlarıdır.
■ Topraktaki mikroorganizmalar tarafından parçalanabilir.
■ Bitkilerin yapısına girebilir.
Pestisitlerin Moleküler Hedefleri

Asetilkolin esteraz: organofosfatlı ve karbamatlı pest. inhibisyon

Na+ kanalları: Piretroitler , DDT  aktivasyon

Nikotinik Asetilkolin reseptör: Nikotin inhibisyon

GABA reseptör aracılı Cl- kanalları: Siklodien, tip II


piretroitinhibisyon
Pestisitlerin Moleküler Hedefleri

Glutamat aracılı Cl- kanalları: Avermectin aktivasyon

Octamin reseptörü: Formamidinler aktivasyon

Mitokondriyal kompleks I: Rotenonlar inhibisyon


İnsektisitler

Organoklorlu

Organofosfatlı

Karbamat
ORGANİK KLORLU İNSEKTİSİTLER
(KLORLU HİDRAKARBON YAPISINDAKİ)

• Organik klorlu pestisitler grubunda klorlu etan türevleri,


klorlu siklodienler, klorlu siklohekzan ve klorlu benzen
bileşikleri yer almaktadır.

• Kimyasal stabilitelerinin ve yağda çözünürlüklerinin yüksek,


biyotransformasyon ve yıkımlanmalarının yavaş,
uçuculuklarının az olması sebebiyle etkili insektisitlerdir.
ORGANİK KLORLU İNSEKTİSİTLER

• Diklorodifeniltrikloretan (DDT) başta olmak üzere bazı klorlu


hidrokarbonlar, 1940-1960’lı yıllarda tarım ve sağlık
programlarında uzun süreli kalıcılıkları ve diğer bileşiklere
kıyasla daha az akut toksisiteye sahip olmaları nedeniyle
yaygın olarak kullanılmışlardır.

• Ancak çevrede kalıcılıkları sonucu besin zincirine karışıp


konsantre olduklarından günümüzde pek çoğunun kullanımı
yasaklanmıştır.
ORGANİK KLORLU İNSEKTİSİTLER

• Kuşlar başta olmak üzere birçok canlı türünün yağ


dokusunda, karaciğer, böbrekler, sinir sistemi gibi yağ içeriği
yüksek diğer vücut dokularında birikip canlıların ölümüne yol
açmışlardır.

• Ölümle sonuçlanmayan durumlarda da üreme sisteminde


toksik etkiler meydana getirdikleri bildirilmiştir.
• Birçok hayvan nesli tehlike altına girmiştir.
ORGANİK KLORLU İNSEKTİSİTLER

• Doğal hayatta yer alan canlılar ve deney hayvanlarında


yapılan çalışmalarda klorlu hidrokarbonların çok güçlü
östrojenik ve enzim indükleyici özellikte olduğu, doğrudan ya
da dolaylı olarak doğurganlık ve üremeyi etkilediği
gösterilmiştir.
ORGANİK KLORLU İNSEKTİSİTLER

• Amerika’da DDT kullanımı 1972’de yasaklanmıştır.

• Türkiye’de 1985 yılından sonra ise endosulfan ve toksafen


hariç diğer klorlu hidrokarbon pestisitlerin kullanımı
yasaklanmıştır.
ORGANİK KLORLU İNSEKTİSİTLER

■ Temel toksik etkilerini periferal ve santral sinir sisteminin


hücre membranında sodyum kanallarını açarak,
membranda Na+/K+ akışını bozup hücrenin
repolarizasyonunu yavaşlatarak oluşturur.
■ SSS stimülanıdır. Nörotoksiktir.
■ Lipidde fazlaca çözünür, vücutta birikir.
■ Kronik toksisitesinde karaciğere ve üreme sistemine
toksiktir.
ORGANİK KLORLU İNSEKTİSİTLER

■ DDT’nin insanlar üzerindeki akut toksik etkisi azdır. Yağlı


çözeltileri sindirim kanalından kolayca absorbe olur.
■ DDT kronik toksisite açısından önemlidir. Absorbsiyondan
sonra organizmada başlıca yağ oranı yüksek dokularda
(karaciğer, böbrekler, sinir sistemi, adipoz doku) birikir.
■ Plazmadaki düzeyinin yağ dokusundakinin 1/280’i kadar
olduğu gösterilmiştir.
■ Kronik maruziyet daha çok, çevre kirlenmesi sonucu DDT
kalıntısı içeren besinlerin yenmesi ile oluşur.
ORGANOFOSFATLI İNSEKTİSİTLER

En çok kullanılan insektisitlerdir.


Etkinlikleri yüksektir.
Kimyasal dayanıklılıkları azdır, kolayca biyodegredasyona
uğrarlar (1-2 gün).
Fosforik asit türevidirler.
Çevrede kalıcılıkları klorlu hidrokarbon bileşiklerine kıyasla çok
azdır.
ORGANOFOSFATLI İNSEKTİSİTLER

Böcek veya memeli organizmasında tiyofosfatlar fosfatlara


metabolize olur.
Organik fosforlu pestisitler doğrudan ya da ‘okso’ şekline
metabolize olduktan sonra aktivite kazanarak asetilkolin
esterazı inhibe ederler.
O S
R1 R1
P X P X
R2 R2
Fosfatlar Tiyofosfatlar
ORGANOFOSFATLI İNSEKTİSİTLER
(Toksik etki mekanizması)

1.Asetilkolinesteraz Enziminin (AChE) irreversible inhibisyonu;


Asetilkolinin (ACh) hidrolizinden sorumlu olan AChE’ı
(irreversible) inhibe ederek gösterirler. AChE inhibisyonu
sinaptik sinir uçlarında ACh birikmesi ile sonuçlanır. Sonuçta
kolinerjik sinirlerin aşırı uyarılması ile zehirlenme belirtileri
ortaya çıkar.
Düşük dozlarda muskarinik, yüksek dozlarında nikotinik
belirtilere neden olur.
ORGANOFOSFATLI İNSEKTİSİTLER

Muskarinik reseptörlerde ACh birikimine bağlı olarak;


Salgıların aşırı artması, terleme, miyozis, bulantı, kusma,
şiddetli ishal, idrar tutamama, bronkospazm, göğüste sıkışma,
nefes darlığı, akciğer ödemi, aritmi gibi belirtiler meydana gelir.
İskelet kaslarının motor sinir sonlarında asetilkolin birikimine
bağlı olarak kaslarda seyirme, istem dışı hareketler ve
güçsüzlük, ileri dönemde çizgili kas felci görülür.
ORGANOFOSFATLI İNSEKTİSİTLER
(Toksik etki mekanizması)

Organofosfat insektisitler Asetilkolinin esterazı aktif bölgesi


serin aminoasitin –OH grubundan fosforile eder, bu yapı daha
sonra değişikliğe uğrar ve P atomundan alkoksi grubundan
alkil yapısının ayrılmasıyla bu enzim kompleksi daha da
güçlenir. Bu olaya Enzim Eskimesi denir.
ORGANOFOSFATLI İNSEKTİSİTLER
(Toksik etki mekanizması)

2. Organofosfatların indüklediği gecikmiş nöropati (OPIDN);

■ Organik fosforlular nadiren de olsa merkezi ve periferal


sinirlerin hasarına bağlı olarak nörotoksisiteye de neden
olabilirler. Bu toksik etkinin organik fosforluların Nöropati
Target Esteraz (NTE) enzimini de inhibe etmesinden
kaynaklandığı düşünülmektedir. Sonuç olarak
ekstremitelerde zayıflık ve felç ile kendini gösterir.
ORGANOFOSFATLI İNSEKTİSİTLER
(Toksik etki mekanizması)

Genelde bacakları etkilemekte ve şikayetler 1 hafta ile 1 yıl


arasında sürebilmektedir. Nadiren görülen bu etkiler genelde
şiddetli bir akut zehirlenmenin 14-28 gün adından ortaya
çıkmakta ve semptomları 1 ay ile 1 yıl arasında
sürebilmektedir. Ancak bugüne kadar ölüme neden olduğu
görülmemiştir.
ORGANOFOSFATLI İNSEKTİSİTLER
(Toksik etki mekanizması)

3. Başlıca sinir sistemine ilişkin istenmeyen etkilerin yanısıra


diğer sistemlerde (kalp, böbrek) de toksik etkiler
oluşturabilmektedir.
TEDAVİ

 Temas önlenir: Ortamdan uzaklaştırma, giysilerin


çıkarılması, cildin bol sabunlu suyla yıkanması
 Solunum yolu açık tutulur ve vital bulgular izlenir.
 Gastrik dekontaminasyon sağlanır: Bilinç açıksa kusturma,
kapalıya mide yıkma yapılır. Çözücüsüne bağlı aspirasyon
riski varsa kusturma yapılmaz.
 Aktif karbon ve katartik uygulaması yapılır.
TEDAVİ

 Eritrosit Ach Esteraz aktivite ölçümü ile gerçek tanı konur.


 Antidot tedavisi (Atropin ve Pralidoksim (2-PAM)) uygulanır.
Atropin: muskarinik belirtileri antagozine eder.
PAM: Fosforil enzim reaktivatörüdür. Nikotinik belirtiler
ve SSS belirtileri meydana gelirse uygulanır.
48 saat içinde uygulanmalıdır.
 Konvülsiyon gelişmişse Diazepam verilir.
Karbamat Grubu İnsektisitler

 Aromatik ve/veya alifatik grup taşıyan karbamatlar herbisit,


sürgün inhibitörü, fungisit olarak kullanılır.
 Etki mekanizması: Karbamat grubu insektisitler direkt etkili
AChE inhibitörleridir. Ancak organik fosforlu insektisitlerin
tersine bu inhibisyon geridönüşümlüdür (reversible). Bu
nedenle toksik etki şiddetleri daha düşüktür.
 Kolinerjik sinirlerde asetilkolin birikimine bağlı, muskarinik
ve nikotinik stimulasyona neden olur.
Karbamat Grubu İnsektisitler

Hava, su ve toprak yoluyla çevrede dağılıma uğrar.


Sulu ortamda hızlı degredasyona uğradığı için doğrudan
parçalanmadan meydana gelen temasta toksik etkilerini
gösterebilir.
Bitkilerde ve toprakta hızla hidrolize olur. Çevresel kalıcılıkları
düşüktür.
Deney hayvanlarında yapılan çalışmalarda davranış üzerine,
üreme sistemine toksik etkiler gösterebileceği bildirilmektedir.
Kronik temasta ➔ kanser olası
Karbamat Grubu İnsektisitler

• Diğer destekleyici tedavi prensipleri de organik fosforlu


insektisitlerde olduğu gibidir.
• Organik fosforlu insektisitlerde olduğu gibi tedavide atropin
antidot olarak kullanılır.
• Psödokolin esteraz enzimi genelde 4 saat içinde normale
döner.
• Ancak 2-PAM veya benzeri bir enzim reaktivatörünü antidot
olarak kullanmanın bir faydası yok. Bazı durumlarda
tehlikeli bile olabilir. Bu duruma dikkat edilmelidir.
Pestisitlerin İnsan ve Çevre Sağlığına Etkilerini
Azaltmak İçin Alınması Gereken Önlemler

• ‘Hasat-İlaçlama aralığı’ belirlenmeli, yeterince uzun olmalı,


üreticilerin bu süreye uyup uymadığı kontrol edilmelidir.
• Gıdaların hasattan sonraki aşamalarında ve işleme
sürecinde pestisit azaltıcı uygulamalar yapılmalıdır.
• Pestisit bileşiklerinin LD50 dozu bilinmeli, açıkça yazılmalı
ve gerekli önlem alınmalıdır.
• İnsan ve çevre için daha az toksik olan pestisitler tercih
edilmelidir.
• Uygulayıcılar eğitilmelidir.
Pestisitlerin İnsan ve Çevre Sağlığına Etkilerini
Azaltmak İçin Alınması Gereken Önlemler

• Aşırı dozdan ve gereksiz tekrarlı uygulamalardan


kaçınılmalıdır.
• Havadan ilaçlama yapılacağı zaman meteorolojik koşullara
dikkat edilmelidir.
• İlaçlamada kullanılan alet, ekipman kontrollü bir biçimde
imha edilmelidir.
• Çocuklardan ve evcil hayvanlardan uzak tutulmalıdır.
Pestisitlerin İnsan ve Çevre Sağlığına Etkilerini
Azaltmak İçin Alınması Gereken Önlemler

• Hangi cins pestisit olursa olsun bebeklerin ve çocukların


uyuduğu odalarda kullanılmamalıdır.
• Yiyecek ve su kaplarının pestisit ile bulaşmamasına dikkat
edilmelidir.
• İnsektisit kutuları ateşe atılmamalı, kutu ezilmemeli,
püskürtücü bölümün çıkartılmasına çalışılmamalıdır.
GIDA KATKI
MADDELERİ
Dr. Öğr. Üyesi Gizem ÖZKEMAHLI
■ Kimyasal Prezervasyon
■ Gıda Katkı Maddeleri
■ Kullanım amaçları
■ İzin Verilen Dozlar
■ Gras Listesi
■ E Kodu
Kimyasal Prezervasyon

Besinlerde fiziksel, kimyasal veya bakteriyel faktörler ile


meydana gelebilecek
 Hoşa gitmeyen değişikliklerin geciktirilmesi
 Maskelenmesi
 Bozunmaların önlenmesi
 Dolayısıyla dayanma sürelerinin uzatılması
Amacıyla çeşitli kimyasal maddeler kullanılarak yapılan
prezervasyon işlemidir.
Kimyasal Prezervasyon

Bu amaçla,
Şeker, tuz (bilinen en eski koruyucular)

Antioksidan ve prezervatif besin katkı maddeleri
gibi değişik yapılarda maddeler kullanılmaktadır.
Kimyasal Prezervasyon

Asitler
 Asetik asit, propiyonik gibi asitler
 Koruyucu etkileri
Sağladıkları düşük pH,
Asetat ve propiyonat iyonlarının bakterisit, fungusit
etkileri ile.
Kimyasal Prezervasyon

Antioksidan Maddeler
 Askorbik asit
 Dodesil, oktil, propil gallat
 Sodyum sitrat
 BHA
 BHT
 Tokoferol (E vitamini; oksidasyonu engeller)
Besin Katkı Maddeleri

Besinlere spesifik bir etki elde etmek amacıyla istemli olarak


az miktarlarda ilave edilen kimyasal maddeler.
Besin Katkı Maddeleri

16 Kasım 1997 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan ‘’Türk Gıda


Kodeksi Yönetmeliği’’nde;

 Tek başına gıda olarak tüketilmeyen veya gıda ham veya


yardımcı maddesi olarak kullanılmayan,
 Tek başına besleyici değeri olan/olmayan
 Seçilen teknoloji gereği kullanılan işlem veya imalat
sırasında kalıntı veya türevleri üründe bulunabilen,
Besin Katkı Maddeleri
‘’Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’’

 Gıdanın;
- üretimi, tasnifi
- işlenmesi, hazırlanması
- ambalajlanması, taşınması
- depolanması sırasında gıda maddesinin tat, koku,
görünüş, yapı ve diğer niteliklerini korumak, düzeltmek veya
istenmeyen değişikliklere engel olmak ve düzeltmek amacıyla
kullanılan maddeler.
Besin Katkı Maddeleri Kullanım
Amaçları
Besin katkı maddeleri
 Teknik
 Pratik
 Ekonomik nedenlerle kullanılır.
Besin Katkı Maddeleri Kullanım
Amaçları
Teknik Kullanım
Üreticinin dayanıklı, estetik ve besin değeri, kalitesi yüksek
besin üretmesini sağlamak için.
Besin Katkı Maddeleri Kullanım
Amaçları
Teknik nedenlerle kullanılan katkı maddeleri
1. Prezervatifler: Bozunmayı önleyerek, dayanıklılığı artıran
maddeler
2. Estetik değeri artırmak üzere ilave edilen renk, koku
maddeleri, emülsifiyanlar, stabilizanlar, kalınlaştırıcılar, asit-
baz ayarlayıcılar
Besin Katkı Maddeleri Kullanım
Amaçları
Teknik nedenlerle kullanılan katkı maddeleri
3. Besin değeri idame ettirme veya düzeltme için ilave edilen
besinsel ögeler (tuz+iyot; un+niasin)
4. Besinlerin çeşitli özelliklerini düzelten, üreticinin üniform
üretim yapmasını sağlayan maddeler (sertleştirici, kabartıcı,
kurutucu, gevrekleştirici ajanlar)
Besin Katkı Maddeleri Kullanım
Amaçları
Pratik Kullanım
Tüketicinin zamandan kazanması, daha kolay ve rahat yemek
hazırlaması gibi amaçlara dayanır.
Konserve besinlerin pratikliği, toz kremanın kullanışı gibi.
Besin Katkı Maddeleri Kullanım
Amaçları
Ekonomik Kullanım
Üretim maliyetini düşürmek için.
Besin Katkı Maddeleri

■ FDA (Food and Drug Administration- Birleşik Devletler Gıda


ve İlaç Dairesi)’in kullanımına onay verdiği 3000’ne yakın
gıda katkı maddesi mevcuttur.
Ancak günümüzde uygun alternatiflerin olması sebebiyle
önemli bir bölümü kullanılmamaktadır.

■ AB’de kullanımına izin verilen 297 gıda katkı maddesi


bulunmaktadır.
Besin Katkı Maddeleri

■ Özellikle işlem görmüş gıdalarda bu katkı maddelerinin


kullanılması insan sağlığı açısından oldukça önemlidir.

Örnek:
İşlenmiş etlerde antimikrobiyallerin kullanılmaması
durumunda mikrobiyal üreme sonucu gıda zehirlenmesi
meydana gelebilir.
Besin Katkı Maddeleri

Gıdada Clostridium botulinum adlı bakterinin üremesi sonucu


oluşan botulinum toksini ile meydana gelen zehirlenmeler en
ciddi gıda zehirlenmelerinden biridir.
Botulizm
(Şikayetler genellikle saatler içinde, en geç 36 saat sonra ortaya çıkar. İlk
şikayet göz ve göz kapaklarında ortaya çıkar. Göz kapaklarında düşme ve
çift görme ilk şikayetlerdir. Hastalık daha sonra aşağı doğru yayılarak tüm
vücudu felç eder ve solunum kaslarını da felç ederek ölüme yol açar.)
Besin Katkı Maddeleri

Bir başka örnek:


Yağ içeren işlenmiş gıdalarda antioksidan kullanılmaması
durumunda yağların oksidasyonu ile toksik özellikteki
peroksitler ve serbest radikaller oluşabilir.
Besin Katkı Maddeleri

Hiçbir madde rastgele kullanılacak kadar güvenli değildir.

Toksik etki oluşturmayan hiçbir madde yoktur.


İlaç ile zehiri ayıran tek fark DOZ’dur.
Paracelsus
Besin Katkı Maddeleri

Kimyasal maddeler alınan miktarına bağlı olarak değişken


toksik etkiler meydana getirebilir.
Örnek:
Tuz (sodyum klorür)
300 gr < alımlarda Na iyonunun artmasına bağlı olarak ölüm
görülebilir.
Diyetteki tuz miktarı arttırıldığında hipertansiyon riskinde de
artış meydana gelir.
Besin Katkı Maddeleri

Besin katkı maddelerinin kullanılabilmesi için sağlık yönünden


güvenilirliğinin saptanmış olması gerekir.

Toksisite testleri, epidemiyolojik çalışmalar ve toksikokinetik


çalışmalardan elde edilen veriler, ulusal/uluslar arası bilimsel
komiteler tarafından değerlendirilir ve güvenli kullanım için
bilgiler elde edilir.
ADI (Acceptable Daily Intake)
Kabul Edilebilir Günlük Alım Düzeyi
Bir kimyasal maddenin tüm yaşam süresince görünür bir risk
yaratmaksızın besinler içinde alınabileceği günlük dozu
(mg/kg/gün)
NEL (No Effect Level)
NOEL (No Observed Effect Level)
Deney hayvanlarında zıt bir etki yapmaksızın kullanılabilen
maksimum doz düzeyi

“Toksik etki oluşturmaksızın alınabilen en yüksek doz”


ADI = NEL/ Güvenlik Faktörü (100)
JECFA
(Joint FAO/WHO Expert Committee on Food Additives)

■ FAO/WHO ortak uzman komitelerine verilen ad.


■ Gündemlerinde bulunan gıda katkı maddeleri için tüm
bilimsel verileri inceleyerek değerlendirmeler yapar ve ADI
değerlerini tespit eder.
JECFA
(Joint FAO/WHO Expert Committee on Food Additives)

■ JECFA ADI değerinin dışında bazı katkı maddelerinin


özelliklerine göre farklı tanımlarda oluşturmuştur.
ADI Değeri Belirtilmemiş
(ADI Not Specified)
■ Eldeki kimyasal, toksikolojik ve diğer verilere göre çok düşük
toksisitesi olan ve teknolojik kullanım limitlerinde JECFA'ya
göre insan sağlığı üzerinde zararlı etkisi olmayan katkılar bu
gruptadır.
■ Mevcut bilgilerin ışığında en güvenli katkılardır ve ADI değeri
tespitine gerek duyulmamıştır.
■ Örneğin, sodyum karbonat, sodyum sitrat, monosodyum
glutamat (MSG), emülsiyon yapıcı katkılar bu gruptadır.
ADI Değeri Tayin Edilmemiş
(No ADI Allocated)
a) Güvenlik verileri yeterli değilse
b) Kimyasal kirlilik dahil spesifikasyonu yeterli ölçüde
belirlenmemişse
c) Gıdada kullanımı güvenli bulunmaz ise, bu katkı "NO ADI
ALLOCATED" grubuna alınır.

Bu gruptaki katkılara uygulanması için izin verilmez.


Grup ADI

■ Yüksek dozları aynı yönde toksik etki gösteren katkılar için


grup ADI değeri tespit edilir.
■ Örneğin, potasyum nitrit ve sodyum nitrit için grup ADI
değeri verilmiştir.
Geçici ADI
(Temporary ADI)
■ Eğer bir gıda katkısı için yeni bir bilimsel veri üretilmişse ve
bu veri gıda katkısının güvenliği konusunda bir tereddüt
yaratırsa katkı geçici bir süre için daha yüksek örneğin 100
yerine 200 güvenlik faktörü uygulanarak (ADI değeri
düşürülerek) bu gruba alınır.
■ Söz konusu katkı maddesi hakkında yoğun çalışmalar yapılır
ve çalışmaların sonuçlarına göre kesin değerlendirmeye
gidilir.
Geçici ADI
(Temporary ADI)
■ Bu değerlendirme sonucuna göre katkının kullanımı
yasaklanabilir veya ADI değeri düşürülerek kullanımı
kısıtlanabilir.
■ Bir diğer olasılık da çalışmalar sonucunda söz konusu katkı
üzerindeki kuşkuların ortadan kalkmasıdır. Bu durumda
başlangıçtaki ADI değeri korunarak kullanıma devam edilir.
Referans Doz (RfD)

■ Toplumdaki en hassas alt popülasyonlar dahil (çocuk, yaşlı


gibi..) insanların yaşamları süresince alındığında ‘herhangi
bir toksik etki göstermeyeceği varsayılan günlük doz’ olarak
tarif edilir.

■ Sinonim-ADI (ABD’de)
GRAS LİSTESİ
(Generally Recognized as Safe-Genellikle Güvenli Kabul Edilir)

■ 1958 yılı – 200 gıda katkı maddesi


■ En güvenli katkı maddeleri
■ BHA, BHT, askorbik asit, sorbik asit, glutamik asit, tokoferol,
kafein, karamel…
■ Gıda mevzuatında katkı maddelerinin kullanım oranları,
kullanım yerleri ve kullanılabilecek katkı maddelerinin
cinsleri özel tüzüklerle belirlenir.
E KODU

■ Gıdalarda kullanılan katkı maddelerinde bir standardın


sağlanabilmesi için gıda katkı maddeleri uluslararası bir
sistem ile numaralandırılmıştır.

■ E – Europe, ilk harfi


E KODU

■ Bir katkı maddesinin E harfi taşıması, bu madde ile ilgili tüm


güvenlik çalışmalarının tamamlandığı ve AB Bilimsel Gıda
Komitesi tarafından onaylandığını gösterir.
E KODU

■ Antioksidan E300 - E321


■ Renklendirici E100– E180
■ Kalınlaştırıcı, jelleştirici E400 - E495
■ Tatlandırıcı E950– E959
■ https://www.fda.gov/food/ingredientspackaginglabeling/gras/
■ http://www.fao.org/3/a-bt067e.pdf
■ http://www.ukfoodguide.net/enumeric.htm
MANTAR
ZEHİRLENMELERİ
Mantar Zehirlenmeleri

■ Mantar zehirlenmeleri bitkisel kaynaklı


zehirlenmelerde ölümlerin %50’ sini oluşturur.
Ülkemizde özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında
önemli sorun olmaktadır.
■ Dünyadaki 2000’ den fazla mantar türünden
yaklaşık 50 tanesi zehirlidir.
■ Yenebilen mantarlar ile zehirli mantarların ayırıcı
özellikleri çok belirgin değildir. Buna bağlı olarak da
bilinçsizce mantarların toplanıp yenmesi büyük
sorun olmaktadır.

12.04.2023 2
Mantar Zehirlenmeleri

■ Mantar zehirlenmelerinde belirtiler mantarın türüne


göre önemli ölçüde değişiklik gösterir. Yenen
mantarın bulunması, bulunan mantarın ne tür bir
mantar olduğunun saptanması zordur.
■ Zehirlenmenin tanı ve tedavisinde ortaya çıkan
klinik bulgular ve bunların ortaya çıkış sürelerinin
önemi büyüktür.

12.04.2023 3
Mantar Zehirlenmeleri

Mantarlar klinik etkilerin ortaya çıkış süresine göre iki


sınıfa ayrılır:

1.Etkisi Çabuk Başlayan Mantarlar


2.Etkisi Geç Başlayan Mantarlar

12.04.2023 4
Mantar Zehirlenmeleri

Diğer taraftan, etki şekillerine göre bazı kaynaklarda şöyle


bir sınıflama da yapılmaktadır:
1. Hücresel harabiyet yapanlar (Siklopeptidler, Giromitrin
grubu)
2. Otonom sinir sistemini etkileyenler (Muskarin, Koprin)
3. Santral sinir sistemini etkileyenler (İbotenik asit ve
musimol, psilosibin ve psilosin)
4. Gastrointestinal sistemi etkileyenler (Değişken ve
bilinmeyen türler)
5. Renal sistemi etkileyenler (Cortinarius)
12.04.2023 5
1. Etkisi Çabuk Başlayan Mantarlar

■ Yenildikten sonra 2 saat içinde etkisi gözlenir.


■ Bu tip zehirlenmelerde semptomatik tedavi
uygulanır.
■ Prognoz genellikle iyidir.

12.04.2023 6
1. Etkisi Çabuk Başlayan Mantarlar

A. Aşırı parasempatomimetik etki oluşturanlar


B. Antikolinerjik tablo yaratanlar
C. Uyku oluşturmaksızın öfori, deliryum ve
halusinasyon oluşturanlar
D. Disülfiram benzeri reaksiyon yapan mantarlar (Alkol
intoleransı yapan mantarlar)
E. Gastroenterit yapan mantarlar

12.04.2023 7
1. Etkisi Çabuk Başlayan Mantarlar

A. Aşırı parasempatomimetik etki oluşturanlar (Kolinerjik


tablo yaratanlar):
■ Inocybe ve Clitocybe türü mantarlardır.
■ Muskarin ve muskarinik maddeler içerirler
■ Vücutta muskarinik, kolinerjik reseptörlerin aşırı
uyarılması sonucunda 30 dakika ile 2 saat içinde bulantı,
kusma, diyare, terleme, salivasyon, aşırı burun ve göz yaşı
akması, karın ağrısı, bazen bradikardi, baş dönmesi, görme
bozuklukları (miyozis) ve belirgin hipotansiyon oluştururlar
Antidot olarak atropin uygulanır.

12.04.2023 8
1. Etkisi Çabuk Başlayan Mantarlar

B. Antikolinerjik tablo yaratanlar:


■ Amanita Muscaria ve Amanita Pantherina gibi
mantarlar bu grupta yer alır
■ Antikolinerjik özelliktedirler
■ Deliryum, eksitasyon ve halusinasyonlarla birlikte uyku
veya koma oluştururlar
■ Düşük miktarda muskarin içerirler
■ Zehirlenme, izoksazol türevi bir amino asit olan
ibotenik asit ve ibotenik asitin dekarboksilasyon ürünü
Musimol’ e bağlıdır.
12.04.2023 9
1. Etkisi Çabuk Başlayan Mantarlar

B. Antikolinerjik tablo yaratanlar:


■ Midriyazis, taşikardi, hiperpireksi, inkoordinasyon, adale
zayıflığı ve deliryum gibi atropin zehirlenmesine benzer
belirtiler gözlenir.
■ Fizostigmin verilebilir, atropin verilmez. (Diazepam ve
barbitüratlar da semptomları değiştirebileceği için
verilmez.

12.04.2023 10
1. Etkisi Çabuk Başlayan Mantarlar

C. Uyku oluşturmaksızın öfori, deliryum ve halusinasyon


oluşturanlar:
■ Psilocybe türlerinin bazıları ve Copelendia gibi mantarlar
bu grupta yer alır
■ Psilosin ve psilosibin gibi 4-OH triptomin türevi psikoaktif
alkaloidlerden dolayı bu tür zehirlenmelere neden olurlar
■ Baş dönmesi, sersemlik, aksiyete oluşur. Görme ve işitme
halusinasyonları, hiperkinetik hareketler, ataksi, SSS
depresyonu, konfüzyon, panik reaksiyonları, söz
konusudur.
■ Sedasyon için diazepam, halüsinasyonlar için
klorpromazin verilir. 11
1. Etkisi Çabuk Başlayan Mantarlar

D. Disülfiram benzeri reaksiyon yapan mantarlar (Alkol


İntoleransı yapan mantarlar)
■ Coprinus Atramentarius
■ Koprin adlı zehirden vücutta oluşan bir madde aldehit
dehidrogenaz enzimini inhibe eder.
■ Mantar yenildikten sonra 5- 7 gün içinde alkol alındığında
asetaldehit reaksiyonu gözlenir, Yüz ve boyunda kızarma,
taşikardi, terleme, bulantı, baş dönmesi, hipotansiyon,
kardiyak aritmiler gözlenir.
■ Semptomatik tedavi uygulanır. Alkol alınması önlenir.

12
1. Etkisi Çabuk Başlayan Mantarlar

E. Gastroenterit Yapan Mantarlar:


■ Bir çok mantar türünün yenmesi ile gastroenterit ortaya
çıkabilmektedir. Örn. Amanita Phalloides’ deki
siklopeptidler ve Chantharellus floccosus’daki
norcaperatic asitin gastrik bozukluklara yol açtığı
gözlenmiştir.
■ Yenildikten sonra bulantı, kusma, karın ağrısı ve diyare
yapabilmektedirler
■ Ağır olgularda bulantı ve diyare nedeniyle su ve tuz kaybı
olabilir. Bunun düzeltilmesi gerekir

13
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar

■ Yenildikten 2- 6 saat veya daha geç belirti veren


mantarlardır.
■ Hastanın durumu genelde ciddi olup ölüm insidansı
yüksektir
■ Vücutta önemli organlarda hücresel dejenerasyona neden
olurlar

14
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar

Bu grupta
■ Amanita türleri (A. Phalloides, A. Verna, A. Virosa, A.
Galerina)
■ Cortinarius türleri
■ Gyromitra türleri yer almaktadır.

15
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Amanita

A. Phalloides, A. Verna, A. Virosa, A. Galerina


■Toksisite; falloidin, amanitin ve özellikle ∝-amanitin gibi
siklik peptidlere bağlıdır.
■Falloidin, ısıya dayanıksız bir siklik peptiddir. Zehirlenmenin
başlangıcında gözlenen akut gastroenterite neden olur.
Zehirlenmede tek başlarına direkt etkilerinin olmadığı ancak
matoksinlerle birlikte karaciğerde hücre zarını tahrip ettiği,
K+, Ca++ iyonlarının hücre dışına çıkışını sağladığı
bildirilmiştir.
Zehirlenmeden asıl sorumlu olanlar Amatoksinler (amanitin
ve ∝-amanitin)’ dir.
16
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Amanita

■ Amanitin ve ∝ -amanitin,
■ Ağır karaciğer, böbrek ve beyin hasarı yapar.
■ ∝-amanitin, hücre içine kolayca girerek hücre
çekirdeğinde RNA polimeraz enzimini inhibe eder, mRNA
ve protein sentezini bozar. Nekroz oluşur.
■ ∝-amanitinin absorbe edilen miktarının yaklaşık % 60’ı
karaciğer hücrelerinden safra içine atılır. Barsaktan tekrar
absorbe edilerek enterohepatik dolaşıma girer ve toksine
maruz kalma süresi uzar.

17
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Amanita

■ Bu grup mantarlar ile zehirlenmelerde 6-24 saat sonra


belirtiler başlar ve klinik yönden 3 dönem gelişir:
Başlangıç Dönemi
İkinci Dönem
Üçüncü Dönem

18
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Amanita

Başlangıç Dönemi
■ Çabuk başlayan mantar zehirlenmelerine benzer
■ Kusma, şiddetli sulu diyare, karın krampı, dehidratasyon
mantarın yenmesinden 6- 12 saat sonra ortaya çıkar

19
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Amanita

İkinci Dönem
■Mantar yendikten 24- 48 saat sonra görülür.
■Başlangıç dönemindeki belirtiler yavaşlar, hafifler. Hasta
görünüşte iyidir. Ancak bu görünüm yanıltıcıdır. Hastanın
karaciğer ve böbrek fonksiyonları incelendiğinde
transaminaz, BUN, kreatin düzeyleri yükselmiş, karaciğer ve
böbrek harabiyeti başlamıştır.
■Bu dönem 2- 6 gün sürer.

20
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Amanita

Üçüncü Dönem
■ Yaygın karaciğer ve böbrek harabiyetinin olduğu dönemdir
■ Karaciğer harabiyeti ve yetmezliğine bağlı sarılık,
hipoglisemi, konfüzyon, deliryum, koagülopati gözlenir.
Koma gelişir.
■ Toksinin beyin hücrelerini zedelemesi sonucu ensefelopati
gelişebilir
■ Oligüri ve anüri gibi böbrek yetmezliği belirtileri gözlenir
■ Bu olaylara bağlı ölüm yüzdesi yüksektir. Olguların % 60-
70’inde bir hafta içinde ölüm gözlenir. Bu dönem
atlatılırsa kronik aktif hepatit gözlenmektedir.
21
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Amanita

TEDAVİ
■Semptomatik ve destekleyici tedavi uygulanır.
■İlk 6-8 saatte kusturma ve/veya mide yıkanması, aktif
karbon ve katartik verilmesi, zorlu diürez uygulanması
■Sıvı ve elektrolit dengesinin temini, hipoglisemiye karşı
glikoz takviyesi
■Toksin atılımını artırmak ve hastanın genel durumunu
düzeltmek için ve renal yetmezlik durumlarında hemodiyaliz
programına alınır.
■Ağır karaciğer yetmezliğinde ve ilerde gelişecek siroz
durumlarında karaciğer transplantasyonu planlanabilir.
22
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Amanita

ANTİDOTAL TEDAVİ
■Spesifik antidotu yoktur
■Günümüzde kullanılan ilaçlar yardımcı antidot olarak kabul
edilebilir:
■Penisilin G: Etki mekanizması kesin belli değildir. Toksinleri
bağladığı, hücre içine girmesini engellediği ve toksinlerin
hücre içindeki etkinliğini azalttığı ileri sürülmektedir.Günde
300.000- 1.000.000 U/ kg dozda i.v. infüzyon şeklinde
kristalize penisilin G kullanılmaktadır.

23
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Amanita

Silibin: Silybum marinum bitkisinden elde edilen bir


flavolignon olan silimarin maddesinin suda çözünen
disodyum tuzu preparatıdır. Günde toplam 20- 50 mg/kg
dozda 4 keze bölünerek i.v. İnfüzyon şeklinde
uygulanmaktadır. Hepato-protektif etkisini değişik
seviyelerde gösterir:
■ Hepatosit membranına toksinin bağlanmasını inhibe
eder.
■ Amatoksinin transmembran transportunda kompetisyona
girer.
■ Amanitinin karaciğer hücresine penetrasyonunu inhibe
eder.
24
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Amanita

■ Hepatoprotektif etkisi olduğu ileri sürülen diğer bir madde


olan tioktik asit’in terapötik değeri tartışmalıdır, tavsiye
edilmez.

25
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Cortinarius

■ Cortinarius orellonus
■ Orellanin
■ Latent periyodu en uzun olan zehirlenmelere yol açar (3-
17 gün)
■ Nefrotoksik etki gösterirler. Tübülointerstisyel nefrit
oluşumuna neden olur.

26
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Cortinarius

■ Alımdan 36 saat sonra gastrit gözlenir. Anoreksi, baş


ağrısı, susama (polidipsi), başlangıçta poliüri ve sonra
anüri, miyalji gözlenir. Renal yetmezlik 3- 14. günler
arasında çıkabilir.
■ Destekleyici tedavi uygulanır. Hemodiyaliz ve renal
transplantasyon uygulanır. Zehirlenme fatal olabilir.

27
2. Etkisi Geç Başlayan Mantarlar
Gyromitra

■ Bütün Gyromitra türleri toksik değildir. G. Esculenta en sık


toksisiteye neden olan türdür.
■ Hidrazon türevi olan bir çok toksin içerir. Toksisite
özellikle Giromitrin (monometilhidrazin) toksinine bağlıdır.
■ Yenildikten 6-12 saat sonra gastroenterit ile zehirlenme
belirtileri gözlenmeye başlanır. Yaygın abdominal ağrı ve
kas ağrıları vardır. Ağır olgularda akut hepatit, nörolojik
semptomlar (inkoordinasyon, konvülziyon, koma) ve ölüm
olabilir.
■ Tedavi; i.v. Sıvı ve piridoksin uygulanır.

28
Thx.

12.04.2023 29
GIDALARDAKİ DOĞAL
TOKSİNLER

24.04.2023 1
Kaynaklarına göre gıdalardaki toksik
maddeler 4 grupta sınıflanabilir

■ Doğal olarak meydana gelenler


■ Biyolojik ve kimyasal kontaminantlar
■ Gıda katkı maddeleri
■ Türemiş maddeler (gıdalarda hazırlama, işleme ya
da saklama sırasında kimyasal ya da enzimatik
olarak meydana gelen toksik maddeler)

24.04.2023 2
MİKOTOKSİNLER

■ Mikotoksinler, aspergillus, penicillium, fusarium,


alternaria ve claviceps gibi mantar (küf) cinslerinin
sekonder metabolizması sonucu oluşan düşük
molekül ağırlıklı, çok çeşitli kimyasal yapıya sahip
doğal toksinlerdir.
■ İnsan ve hayvan sağlığı üzerinde son derece önemli
toksik etkiler oluşturmaktadırlar.

24.04.2023 3
MİKOTOKSİNLER

■ Mikotoksinleri üreten mantarlar, rüzgar ve hava


akımlarıyla taşınarak her yerde, atmosferin çeşitli
katmanları da dahil, bulunabilirler.
■ Mikotoksin kontaminasyon düzeyi, iklim koşullarına,
ürünün cinsine ve coğrafi konumuna bağlı olarak
mevsimler arasında, yıllar arasında farklılık gösterebilir.
■ Dünyadaki mahsullerin dörtte birinin mikotoksin ile
kontaminasyon riskinin olduğu bildirilmiştir.

24.04.2023 4
MİKOTOKSİNLER

■ Mikotoksin üreten mantarlar, bitkiyi hasat öncesi


dönemde veya hasat sonrasında enfekte edebilirler.
■ Pek çok cins mantar büyüme, gelişme ve mikotoksin
üretimi için belli koşullara ihtiyaç duyar. Bu koşullar;
-nem, sıcaklık, substrat tipi ve besinsel faktörler, atmosfer
oksijen ve karbondioksit düzeyleri, diğer mantar türlerinin
varlığı, coğrafi konum, genetik şartlar olarak sıralanabilir.

24.04.2023 5
■ Toksin üretimin boyutu aynı zamanda eser metaller,
böcek faaliyetleri, bitkisel ilaçlar, besin katkı
maddeleri gibi faktörlerden etkilenebilir.

24.04.2023 6
■ Mikotoksin alımına bağlı olarak gelişen klinik
tabloya “mikotoksikozis” denir.

■ Bu klinik tablo, tanımlanması oldukça güç olan ve


bir veya çoğunlukla birden fazla semptomla
karakterize olan bir durumdur.

24.04.2023 7
MİKOTOKSİKOZİS

Mikotoksikozda görülen belirtilerin şiddeti, görülen


hastalıkların tipi, genel olarak
■ Maruz kalınan mikotoksin türü, miktarı, birden fazla
mikotoksin varlığı,
■ Kişinin vücut ağırlığı, fiziksel ve beslenme
durumuna bağlı olarak farklılıklar gösterebilir.

24.04.2023 8
AFLATOKSİNLER

1960 yılı baharında ve yazında İngiltere’nin kuzey ve


güney bölgelerinde 100.000den fazla hindinin
ölümüne neden olan bir hastalık görülmüş, ördek ve
sülünleri de etkileyen bu hastalık “Turkey ‘X’ Disease”
olarak adlandırılmıştır.
Diyetin değiştirilmesinin morbidite ve mortalite oranını
azaltması, bu hastalığın besinsel kaynaklı olduğunun
fark edilmesine neden olmuştur.

24.04.2023 9
■ Etkilenen tüm hayvanların diyetinin Aspergillus
flavus ile kontamine olduğu ve bu nedenle “A-
flavus-toxin”in kısaltmasıyla elde edilen “Aflatoksin”
adı verilen toksik maddeyi içeren Brezilya yer fıstığı
olduğu saptanmıştır.

24.04.2023 10
AFLATOKSİNLER

Aflatoksinler, esas olarak A. Flavus ve A. parasiticus


mantarlarının belli suşlarının sekonder metabolitleridir.
Ultra viyole ışığı altında mavi floresan verenler Aflatoksin B1
ve B2, yeşil floresan verenler ise Aflatoksin G1 ve G2 olarak
adlandırılmaktadır.
Aflatoksin B1 genellikle en etkin olanıdır.
Aflatoksin B1 ve B2 içeren yemlerle beslenen ineklerin
sütlerinde rastlanan, ana moleküle benzer fakat daha az
biyolojik etki gösteren bileşikler ise Aflatoksin M1 ve M2 dir.

24.04.2023 11
AFLATOKSİNLER

■ Aflatoksinler, mısır, yer fıstığı, ceviz, Brezilya fıstığı, keten


tohumu, karbonhidrat içeriği yüksek diğer gıdalar,
baharatların sık görülen kontaminantlarıdır.

■ Yiyecekleri tarlada ekili oldukları zamandan başlayarak


büyüme, hasat, nakliyat, kötü depolama koşulları,
üretim sırasındaki koşullar ve hatta hazır gıda olarak
kullanılan ürünün raf ömrü esnasında, kısacası ekimden
tüketime kadar her aşamada kontamine edebilirler.

24.04.2023 12
■ Aflatoksinlerle oluşan zehirlenme tablosuna
“aflatoksikozis” adı verilir.
■ İnsanlar aflatoksinlere doğrudan, mesleki maruziyet
sonucu veya özellikle kontamine yemle beslenmiş
hayvanlardan elde edilen ürünler vasıtasıyla maruz
kalabilirler.

24.04.2023 13
AFLATOKSİKOZİS

■ İnsanlar tarafından en çok tüketilen kümes hayvanları, küçük


ve büyükbaş hayvanların et, süt, yumurta ve bazı organlarında
yapılan incelemeler sonucu elde edilen veriler, çok az
miktarda alınan Aflatoksin B1in bile başta karaciğer olmak
üzere, diğer dokular, süt ve yumurtaya geçebildiğini
göstermektedir.
■ Kontamine sütten yapılan peynirlerde, peynirin daha
konsantre bir ürün olması nedeniyle yapıldığı sütten 3-3.5 kat
daha fazla aflatoksin taşıdığı saptanmıştır.
■ Yağlara ise yapıldığı sütten 0.5-0.7 katı kadar aflatoksin
geçmektedir.

24.04.2023 14
■ Bir salgında nedenin tanımlanamaması, durumun
gözden kaçırılamayacak kadar belirgin ve
sendromların belirli tipte yiyeceklerle ilişkili olması,
antibiyotik veya diğer ilaçlarla tedaviye cevabın
düşüklüğü ve salgının mevsimsel olması
durumunda aflatoksikozisden şüphelenilmelidir.

24.04.2023 15
■ Aflatoksinler tüm canlı organizmalarda
karsinojenite, mutajenite ve teratojeniteye neden
olmaktadırlar.
■ DNA, RNA, protein sentezi inhibisyonu, çeşitli
enzim aktivitelerinde azalma, serbest yağ asitleri,
trigliseritler, kolesterol esterleri dahil olmak üzere
lipid sentezi inhibisyonu, pıhtılaşma faktörü
inhibisyonu gibi metabolik etkileri vardır.

24.04.2023 16
AFLATOKSİN
Aflatoksin aktif formu
(ekzo)

Endoplazmik retikulum
Çekirdek Mitokondri Sitozol
Lizozom

Aminoasitler,
DNA ile RNA ile kovalen
Membran peptidler ve
kovalent Membran bağ oluşumu
permeabilitesinde proteinlerin serbest
bağ permeabilitesinde
artış amino grupları ile
oluşumu artış Peptit zincir bağ oluşumu
DNA sentezinin
bağımlı sonlanmasının
RNA Protein sentezinin engellenmesi
polimeraz inhibisyonu
Lizozomal
inhibisyonu Enzimlerin
hidrolazların inhibisyonu
salınımı Protein sentezinin
Transkripsi translasyonunun
Elektron
yonun inhibisyonu
transport
inhibisyonu sisteminin
fonksiyonel Polizom bağlanma
bozukluğu METABOLİK bölgeleri ile
BOZUKLUK etkileşmeler için
yarışma
Mutajenik Yağ asitleri ve
ve Hücre enerji fosfolipit sentezinin
karsinojenik yetersizliği inhibisyonu
etkiler HÜCRE
ÖLÜMÜ Kolesterol
sentezinin
(akut toksik etki) regülasyonunun
bozulması
24.04.2023 17
AFLATOKSİNLER

■ Uluslararası kanser araştırma enstitüsü – IARC tarafından


Aflatoksin B1, Grup I karsinojen olarak sınıflandırılmıştır.
■ Aflatoksin B1’ bu gruplamada 7. sırada yer alan primer
hepatoselüler karsinoma etkeni olarak tanımlanmıştır.
■ Hepatoma ve karaciğer kanseri oluşumuna ilişkin yapılan
çalışmalarda Aflatoksin B1’in K1 ras protoonkogeninin
aktivasyonunu sağladığı ve p53 süpresör genini farklılaştırdığı
saptanmıştır. Hepatoselüler karsinoma hastalarında p53 geninde
önemli bir nokta olan 249.kodonun 3.bazında guanin—timin
transversiyonu gözlenmiştir. Ayrıca aflatoksin M1’in p53 geni
üzerinden mutajenik etki gösterdiği belirlenmiştir.

24.04.2023 18
AFLATOKSİNLER

■ Aflatoksinlerin akut ve kronik toksisitelerinde türlerarası,


bireyler arası ve cinsiyete göre önemli farklar vardır.
■ Toksisitelerine tamamen dirençli bir hayvan türü şimdiye
dek belirlenmemiştir.
■ Aflatoksinlere olan duyarlılığın cinsiyet ile ilişkisinin
incelenmesi amacıyla yapılan çalışmalarda, dişi farelerin
erkek farelere göre daha az duyarlı oldukları, bu
durumunda östrojenik hormonların koruyucu etkisinden
kaynaklandığı ileri sürülmektedir.

24.04.2023 19
Toksisite
çevresel faktörler, temas doz ve süresi, yaş, sağlık ve
beslenme alışkanlıklarına
göre farklılık gösterebilir.

24.04.2023 20
Gıda Maddelerindeki Maksimum Aflatoksin Düzeyleri
(Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği, 23 Eylül 2002)

24.04.2023 21
Gıda Aflatoksin
Kabul edilebilir en yüksek değer (ppb)

B1 B1+B2+G1+G2 M1

Tahıl ve tahıl 2 4
ürünleri
Baharat 5 10
Peynir 0,25
Süt 0,05
Bebek mamaları 1 2
Fındık, yer fıstığı,
diğer yağlı kuru
meyveler, yağlı 5 10
tohumlar, incir,
üzüm, kurutulmuş
meyveler
24.04.2023 22
Besinlerde Aflatoksin Oluşumunu
Önleme ve Arındırma Çalışmaları

■ Tahıllar dahil birçok ürünün büyüme, hasat, depolama


ve işleme sırasında aflatoksinler tarafından kontamine
olmalarını önlemek çok önemlidir.
■ Mantarla kontamine olmamış tohum kullanımı, böcek ve
hastalıkların kontrolü, yeterli aşılama, kuraklıktan
mümkün olduğunca korunma, ürün olgunken ve çabuk
hasat yapma, mekanik hasarı en aza indiren hasat
tekniklerinin kullanımı, mantar yerleşimi ve aflatoksin
oluşumunu engelleyebilir.

24.04.2023 23
Hasat Sonrası Aflatoksin
Kontaminasyonunun Önlenmesi

■ Hasat edilen ürünün hızlı bir şekilde kurutulması,


■ Depolama ve nakliyat işlemlerinin aflatoksin
oluşumunu desteklemeyecek nem seviyelerinde
yapılması
sayesinde kontrol altında tutulabilir.

24.04.2023 24
■ Hasat edilen ürünlerde depolama esnasında bazı
basit gereçler (uv lambası veya vakum uygulaması
gibi) kullanılarak hasarlı ve olası toksin içeren
ürünler teşhis edilmeli ve ayırılarak
kontaminasyonun derinleşmesi önlenebilir veya
azaltılabilir.

24.04.2023 25
■ Aflatoksin üremesi için optimum koşullar 20- 38 C
olmakla birlikte, uzun süreli inkübasyonlarda 7- 12 C
sıcaklığa sahip ortamlarda da üretim olduğu
gözlenmiştir.
■ Bu nedenle daha düşük sıcaklıklarda depolama
aflatoksin üremesini engellemek için yeterli koşul
sağlamamaktadır.
■ Özellikle hasat öncesi kuraklıkla birleştiğinde hasat
sonrası rutubetli depolama koşulları yüksek aflatoksin
kontaminasyonu ile sonuçlanır.

24.04.2023 26
■ Tohum ve yağlar üzerinde etanol (%95), 2-propanol
(%80), asetonun (%90) sulu çözeltileri ve hekzanın
alkol, sulu alkol veya sulu asetonla olan karışımları
gibi bazı çözücüler ile denenen arındırma
çalışmalarının aflatoksinleri ayırmada başarılı olduğu
bildirilmektedir.

24.04.2023 27
■ Yapılan çalışmalar sonucu amonyaklamanın
arındırma çalışmalarında en etkin kimyasal uygulama
olduğu saptanmıştır.
■ Amonyak uygulaması aflatoksinlerin tamamına
yakınını inaktive edebilmektedir. Ancak ürünün
kullanımından önce amonyağın uzaklaştırılması için
tamamen kurutulması gerekmektedir.
■ Ozonlama yoluyla da B1 ve G1 düzeylerinde azalma
sağlanmış ancak günlük kullanıma çok fazla
girmemiştir.

24.04.2023 28
TRİKOTESENLER

■ Bir diğer önemli mikotoksin grubu trikotesenlerdir.


■ Fusarium, Trichoderma, Myrothecium,
Verticimonisporium, Stachybotris’ in çeşitli türleri
tarafından oluşturulurlar ve seskiterpenoit
yapısındadırlar.
■ Günümüze kadar küf kültürlerinden 140’dan fazla
trikotesen tipi izole edilmiştir. Kimyasal yapılarına göre
A, B, C ve D olmak üzere 4 gruba ayrılmışlardır

24.04.2023 29
TRİKOTESENLER

■ Özellikle tahıllarda trikotesen kontaminasyonlarına


rastlanmaktadır. Tarım ürünlerinde trikotesen
kontaminasyonunun büyük kısmını,
■ A grubundan olan T-2 toksini ve scirpentriol,
■ B grubundan olan deoksinivalenol (DON), nivalenol
(NIV) ve türevleri oluşturmaktadır.
■ T-2 toksini ve scirpentriol’ün doğada bulunma sıklığı
deoksinivalenol (DON) ve nivalenol (NIV)’e göre daha
düşüktür.

24.04.2023 30
TRİKOTESENLER

■ Ciltte yanma, kaşıntı, şişlik, peteşial kanama, kuruma,


çatlama, pul pul dökülme, ayrıca enterit, kusma, oral
nekroz, gastroenterik nekroz gibi toksisite belirtileri
göstermektedir.
■ Bu bileşikler oldukça güçlü inflamatuvar etkiler ve ödem
gibi önemli sistemik etkilere sahiptirler. Özellikle
abdominal ödem, diğer dokularda toksik etki
gözlenmeyecek kadar düşük konsantrasyonlarda
toksinle dahi görülebilen bir etkidir.

24.04.2023 31
TRİKOTESENLER

■ Yüksek dozda beyinde ve kalp kaslarında dejenerasyon


ve kanamalara neden oldukları saptanmıştır.
■ Testis, timus ve lenf nodüllerinde ciddi lezyonlar
oluşturmuşlardır ve bazı hayvanlarda GIK
inflamasyonları gözlenmiştir.
■ İnsanlarda düşük doz etkileri bulantı, kusma, anemi,
hemoraji, diyare, immünosupresyondur.

24.04.2023 32
■ T2 toksini ve NIV gibi trikotesenler, kemik iliği
hücrelerinde belirgin azalış oluştururlar, protein ve
DNA sentezini inhibe etme ve HL 60 ( lösemi
hücreleri) hücrelerinde programlanmış hücre
ölümünü (apoptozis) indükleme yetenekleri vardır.

24.04.2023 33
TRİKOTESENLER

■ Trikotesenler aynı zamanda kimyasal savaş ajanları


olarak da kullanılmaktadırlar. 1970lerin sonlarında
güneydoğu Asya ve Afganistan’da kimyasal silah olarak
kullanıldıkları bildirilmiştir.
■ Daha yakın bir zamanda ise Irak, Birleşmiş Milletler Özel
Komisyonu tarafından biyolojik silah olarak kullanmak
amacıyla trikotesen üretmekle suçlanmıştır. Kimyasal
silah olarak kullanılan trikotesenler, T2 toksini, DON,
diasetilnivalenol, NIV dır.

24.04.2023 34
TRİKOTESENLER

■ Trikotesenler tahıllarda sık bulunmaları nedeniyle


ekonomiye olduğu kadar insan sağlığı için de tehdit
olmayı sürdürmektedir. Bu nedenle başta tahıl
ürünleri olmak üzere gıdaları enfekte etmeleri
sağlıkla ilgili büyük bir sorun olmaya devam
etmektedir.
■ FDA tarafından insan kullanımına sunulan
gıdalarda DON için 1 µg/g lık bir limit belirlenmiştir.

24.04.2023 35
FUMONİSİNLER

■ Fumonisinler, Fusarium moniliforme, F. Dlamini,


F.nygamai, F. Subglutinans, F. Napiforme, F.
Proliferatum, F. Anthophilum gibi çeşitli mantarlar
tarafından üretilebilmelerine rağmen en önemli
kaynakları Fusarium moniliforme’ dir.

■ Fumonisinler, çeşitli türlerdeki farklı hastalıkların


etiyopatogenezinden sorumlu nongenotoksik
karsinojenlerdir. Üretimleri için optimum koşullar nem,
yaklaşık 20 C sıcaklık ve 11-13 haftalık süredir.
24.04.2023 36
FUMONİSİNLER

■ Bugüne kadar 6 farklı fumonisin tanımlanmış olup


fumonisin B1 ve B2 majör toksinlerdir, B3, B4, A1, A2 minör
olanlarıdır. Toksik etkilerini göstermek için metabolik
aktivasyona gerek duymazlar.
■ Daha çok B1 ve B2 olmak üzere fumonisinlerin hayvanlar
üzerinde türe bağlı olarak nörotoksisite, hepatotoksisite,
nefrotoksisite, immünosupresyon (ve bazen de
immünostimulasyon), gelişim bozuklukları, karaciğer
tümörleri olmak üzere çeşitli toksik etkileri vardır.
Hayvanlarla yapılan toksikolojik incelemeler en hassas türün
atlar olduğunu göstermiştir.
24.04.2023 37
FUMONİSİNLER

■ Fumonisinler kanser başlatma ve ilerlemesinde


genotoksik ajanları taklit ederler. (Genotoksik
karsinojenlerden kanser başlatma safhaları ve uzun
süreli teması gerektirmeleri nedeniyle farklılık
gösterirler).
■ Ayrıca, fumonisinler sfingolipid biyosentezini inhibe
etmektedirler. Sfingolipidler, hücre membranının önemli
bileşenlerinden olan uzun zincirli serbest bazlardır.
Mekanizmalarının bozulması hücre büyümesi,
farklılaşması ve davranışında önemli değişikliklere
neden olabilir.
24.04.2023 38
■ Fumonisinlerin membran bileşenleri, yağ asiti
havuzu ve uzun zincirli yağ asitlerinin hücre
içinde akümülasyonu üzerindeki önemli
etkilerine bağlı olarak membran yapılarının
bütünlüğü bozulur ve hücre ölümüyle sonuçlanır.

24.04.2023 39
■ Fumonisin B1’in tavuklarda karaciğer, böbrek,
akciğer ve kalpte lezyonlara ve ani ölümlere neden
olduğu gözlenmiştir.
■ Fumonisin alımı makrofajlarda azalma nedeniyle
azalmış immun cevap ve neticede enfeksiyon ve B1
kaynaklı karsinojenez ile sonuçlanabilir.
■ Fumonisin uygulamasının idrar ozmolaritesini
azalttığı, idrar konsantre etme kabiliyetini bozduğu ve
idrarla protein kaybını artırdığı gösterilmiştir.

24.04.2023 40
■ Fumonisin B1 normal yiyecek hazırlama
işlemlerinin çoğuna dayanıklı olan bir bileşiktir.
■ Su da dahil olmak üzere pek çok polar solvanda
çözülür. Polar olmayan çözücülerde çözünürlüğü
yoktur.
■ Fumonisinlerle kontamine olmuş yiyecek ve yemler
için bilinen hiçbir detoksifikasyon yöntemi
bulunmamaktadır.

24.04.2023 41
OKRATOKSİNLER

■ Okratoksinler, A.ochraceus, A.melleus, A.alliaceus,


A.ostianus, A.sclerotorium, A.albertensis, A.wentii,
A.auricomus, A.niger var.niger, A.viridicatum
mantarları tarafından üretilen mikotoksinlerdir.

24.04.2023 42
OKRATOKSİNLER

■ Okratoksin A (OTA), doğada sık bulunması ve neden


olduğu patolojik durumlar nedeniyle oldukça önemli bir
okratoksindir.
■ OTA’nın Danimarka’da domuzlarda görülen bir tür
nefropatiden ve kümes hayvanlarındaki
mikotoksikozdan sorumlu olduğu, Balkan Endemik
Nefropatisinde ve Kuzey Afrika’da yaygın görülen üriner
sistem tümörlerinde rol oynadığı ileri sürülmektedir.

24.04.2023 43
OKRATOKSİNLER

■ Arpa, mısır, buğday, çavdar ve yulafın yanısıra


fasülye, incir, kuru üzüm, zeytin, kabuklu yemişler,
kahve tohumu, baharatlar ve greyfurt suyunda da
bulunabilmektedir.
■ Kahvede olduğu kadar bira gibi fermentasyon
ürünlerinde de OTA kalıntılarına rastlanmıştır.
■ OTA kontaminasyonu en çok tahıl ve hayvansal
ürünlerde görülmüştür.

24.04.2023 44
OKRATOKSİNLER

■ İşlenmemiş kontamine tarım ürünleri yem olarak


kullanıldığında geviş getiren yetişkin hayvanlarda
sorun olmazken, kümes hayvanları ve domuz gibi
geviş getirmeyen hayvanların et ve et ürünlerinin
kontamine olduğu belirlenmiştir.
(EK: geviş getirenlerin işkembelerindeki bakterilerin
okratoksin molekülündeki amid bağını bir dereceye
kadar koparabildiği düşünülmektedir).

24.04.2023 45
OKRATOKSİNLER

■ Diğer taraftan insan sütünde de OTA varlığı


belirlenmiş, bu da emziren annelerin kontamine
yiyeceklerden toksini alabileceğini göstermektedir.

■ Kontaminasyon genellikle ılıman iklim, hasat ve


hasat sonrası depolama koşulları ile yakından
ilişkilidir.

24.04.2023 46
OKRATOKSİNLER

■ Avrupa Birliği de müsaade edilebilir düzeyi; bebek


mamaları için 1 μg/kg, tahıllar için ise 5 μg/kg
olarak belirlemiştir.
■ Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğinde işlenmemiş tahıl
taneleri için izin verilen düzey 5 μg/kg, tahıllardan
elde edilen ürünler için 3 μg/kg olarak
bildirilmektedir.

24.04.2023 47
■ OTA’nın hepatotoksik ve nefrotoksik etkileri olduğu
gösterilmiştir.
■ OTA şimdiye dek test edilen tüm hayvan türlerinde
nefrotoksiktir. Böbrekler OTA’ya en duyarlı
organlardır. OTA hem akut hem kronik böbrek hasarı
oluşturabilir. Proksimal tübüllerin dejenerasyonu,
renal korteks fibrozu, glomerülün hiyalinizasyonu ve
tübüler epitelde atrofi görülen etkilerdir.

24.04.2023 48
■ Bulgaristan, Romanya ve Yugoslavya’nın kırsal
kesimlerinde yaşayan insanlarda görülen interstisyel
nefropati hastalığının yüksek miktarda OTA
maruziyetiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir.
■ Balkan Endemik nefropatisi olarak adlandırılan bu
durum, ilk defa 1950lerde tanımlanmış, fatal kronik
böbrek hasarı, küçülmüş böbrek ve renal kortekse
özgü özelliklerde değişikliklerle karakterize bir
hastalıktır.
■ Hastalığın görüldüğü yerlerde yaşayan insanların
kanında ve yiyeceklerde yüksek oranda OTA tespit
edilmiştir.
24.04.2023 49
■ OTA, mikroorganizma ve memeli hücreleriyle yapılan bir
dizi gen mutasyon testlerinde non-mutajenik
bulunmasına rağmen, bazı testlerde mutasyonu
indüklediği belirlenmiştir. OTA’ya teması takiben
kromozom hasarı gözlenmiş, insanlarda KC, böbrek ve
geviş getirenlerin işkembelerinde ve maymunların böbrek
hücrelerinde DNA katım ürünlerine rastlanmıştır.
■ OTA’nın en iyi bilinen diğer etkileri fenilalanin
metabolizmasındaki enzimlere, lipid peroksidasyonuna ve
mitokondriyal solunuma olan etkileridir.
■ Ayrıca OTA’nın sıçan, fare, hamster ve tavuklarda
teratojen olduğu belirlenmiştir.

24.04.2023 50
PATULİN

■ Patulin, A.clavatus, P.expansum, P.patulum,


P.aspergillus dahil olmak üzere aspergillus ve
penicillum cinslerinin çoğu türleri tarafından
üretilen bir mikotoksindir.

24.04.2023 51
PATULİN

■ P.expensum elmalarda yaygın bir patojen


mikroorganizmadır.
■ Patulin esas olarak elma, elma suyu, elma suyu
konsantresi, elma reçeli, şekerlemesi gibi ürünlerde
bulunmakla beraber aynı zamanda armut, kayısı,
şeftali, domates, portakal ve bu meyvelerden elde
edilen ürünlerde de bulunabilir.

24.04.2023 52
PATULİN

■ Patulin sülfidril gruplarına yüksek derecede


afiniteye sahiptir ve bu yüzden çoğu enzimi inhibe
etmektedir.
■ Patulin, memeli, bitki ve pek çok yaşam birimine
toksik olan geniş spektrumlu bir toksindir.
■ Farelerde granülositleri etkilemeksizin (geri dönüşlü
olarak) lenfosit sayılarında azalmaya neden olduğu
gösterilmiştir.

24.04.2023 53
PATULİN

■ Farelerde idrar oluşumunu baskılamış, kan glukoz


düzeylerini artırmıştır.
■ Kapiller permeabiliteyi artırarak ödemlere neden
olduğu, hücre membran permeabilitesini
değiştirdiği gösterilmiştir.
■ Tümör oluşumu ile ilgili çelişkili sonuçlar
bulunmaktadır.

24.04.2023 54
PATULİN

■ Genotoksisite çalışmalarında, memeli hücreleriyle


yapılan çalışmalarda pozitif sonuçlar alınmış, DNA
sentezini bozduğu bildirilmiştir. Bu genotoksik etkilerinin
sebebi, sülfidril gruplarıyla olan bağlanma yeteneğine ve
böylece genetik materyalin replikasyonunda yer alan
enzimleri inhibe etmesine bağlı olduğu
düşünülmektedir.
■ Sıçan ve farelerde, 1.5 mg/kg a dek teratojenik etki
gözlenmemiş, daha yüksek dozlarda maternal toksisite
ve düşük sıklığında artış gözlenmiştir.

24.04.2023 55
PATULİN

■ Elma sularında maksimum izin verilebilir


konsantrasyon (MAK) olarak 20-50μg/L arası
değerler olarak belirlenmiştir. WHO da tavsiye
edilebilir limit olarak 50μg/L konsantrasyonu
önermektedir.
■ Fermantasyonla patulin tamamen elimine
olmaktadır. Meyve suyu üretimindeki işlemlerle
sadece %20si kaybolmaktadır.

24.04.2023 56
ZEARALENONLAR

■ Mısır, arpa, yulaf, buğday ve darılarda yaygın olarak


bulunabilen ve Fusarium türleri tarafından farklı
şartlarda üreyebilen mikotoksinlerdir.

24.04.2023 57
ZEARALENONLAR

■ ZONun nispeten düşük akut toksisitesinin yanında çoğu


hayvan türünde belirgin estrojenik ve anabolik etkileri
vardır. Koyun, sığır ve domuzlarda fiziksel gelişimi
artırdığı gözlenmiştir.
■ ZON ile kontamine mısır alımının, düşük, infertilizasyon
ve hipertrofi ile sonuçlandığı gösterilmiştir. Erkek
domuzlarda üreme organlarıyla ilgili bir değişim
gözlenmemiştir.
■ ZON’un karsinojenik etkileri konusunda veriler çelişkili
ve yetersizdir.

24.04.2023 58
ERGOTOKSİNLER

■ Ergotoksinler, Claviceps purpurea mantarının ana


alkoloidleridir ve farmakolojik aktivitesi en yüksek
peptidler arasındadır.

24.04.2023 59
ERGOTİZM

■ Un ve ekmeğe karışan ergot alkoloidleri ile


meydana gelen zehirlenme “ergotizm” adını
almaktadır. Bilinen en eski insan mikotoksikozudur.
■ Orta Çağ’da Avrupa’da C.purpurea ile kontamine
çavdar ununun alımı sonucu o dönemde St.Antony
ateşi veya Kutsal Ateş olarak adlandırılan
mikotoksikoz oluşmuştur.

24.04.2023 60
ERGOTOKSİNLER

■ Kol, bacak, ayaklarda şişme, şiddetli sıcaklık hissi,


şiddetli ağrı, kramplar, kangren, konvülsiyon ve
halüsinasyonlara neden olur.
■ Ekmekteki ergot miktarı %10 civarında olduğunda
konvülsif tip zehirlenme, daha yüksek miktarda
olduğunda ise kangrenöz tip zehirlenme ortaya
çıkar. Semptomatik tedavi uygulanır.

24.04.2023 61
ERGOTOKSİNLER

■ Ergotizm insan hastalığı olarak hemen hemen ortadan


kalkmasına rağmen hayvan hastalığı olarak C.paspali ile
kontaminasyon sonucu yaygın biçimde gözlenebilmektedir.
■ Bu toksinler günümüzde anjino pektoris tedavisi,
hipertoni, migren ağrısı, serebral dolaşım bozuklukları,
uterus kontraksiyonu, hipertansiyon, serotonin
düzeylerindeki değişikliğe bağlı rahatsızlıklar, doğum
sonrası kanamanın azaltılması gibi çeşitli alanlarda
kullanılmaktadır.

24.04.2023 62
Kaynaklarına göre gıdalardaki toksik
maddeler 4 grupta sınıflanabilir

■ Doğal olarak meydana gelenler


■ Biyolojik ve kimyasal kontaminantlar
■ Gıda katkı maddeleri
■ Türemiş maddeler (gıdalarda hazırlama, işleme ya
da saklama sırasında kimyasal ya da enzimatik
olarak meydana gelen toksik maddeler)

24.04.2023 63
Gıdalardaki toksinler:
■ Genel fonksiyonel gruplarına göre; örneğin bitki
fenolleri
■ Fizyolojik etkilerine göre; örneğin asetilkolinesteraz
inhibitörleri, stimulanlar
■ Oluşan toksinin tipine göre; örneğin siyanojenik
glikozitler
■ Oluşturdukları hastalığın tipine göre; örneğin
karsinojenler
■ Nutrientler üzerindeki etkilerine göre olarak da
sınıflandırılabilir.

24.04.2023 64
Siyanojenik Glikozitler

■ Bitkilerde mevcut siyanür bir glikozit olarak bağlı


formda bulunmaktadır. 50 kadar türde böyle en az
20 glikozit tanımlanmıştır. Bunların çoğu gıda
olmayan bitkilerde bulunmaktadır.

24.04.2023 65
Siyanojenik Glikozitler

■ Siyanojenik glikozit molekülü, bir mono veya disakkarit,


ve bir beta hidroksi nitrilden oluşur. Glikozit şeker ve
nitril moleküllerine beta glukozidaz ile yıkımlanır.
■ Nitril molekülü de benzer şekilde liyaz ile HCN, bir
aldehit, keton yada nadiren bir asite dekompoze olur.
■ HCN oluşum hızı, koşullar ve ürüne göre değişir.
■ Memeliler, glikozitleri hidroliz eden bu enzimleri endojen
olarak oluşturamaz. Memelilerde intestinal bakterilerin
bunu yapabildiği gösterilmiştir.

24.04.2023 66
Siyanojenik Glikozitler

■ Şeker halkasına bağlı olarak 3 ana tip var: Glukozit,


Vicianosides, Gentiobiocide
■ Bu gıdaların fazla tüketimi ile kolayca insanlarda letal
siyanür dozu oluşabilir.
■ Gıdaların siyanür içeriği çeşitli endojen ve eksojen
faktörlerle değişebilir. Ayrıca bireysel duyarlılık da
farklılık gösterebilir.
■ Bu glikozitleri içeren gıdaların tüketilmesi ile insan ve
hayvanda fatal sonuçların bildirildiği vaka raporları
olduğu gibi, birçok nonfatal zehirlenme vakası da
bildirilmiştir.
24.04.2023 67
Siyanojenik glikozitlerden siyanür zehirlenmesi 3
şekilde meydana gelebilir:
1. Sitotoksik anoksi ile karakterize akut zehirlenme
2. Dejeneratif nöropatiyle gözlenen kronik zehirlenme
3. Rodanaz enzimi varlığında siyanürün bilinen bir
guatrojen olan tiyosiyanata metabolize olması
nedeniyle guatrojenlerle kronik zehirlenme

24.04.2023 68
Vazoaktif Aminler

■ Doğal olarak meydana gelen aminlerin ana fizyolojik


etkilerinden biri vasküler kontraksiyon ya da
genişlemeye neden olmasıdır. Bu nedenle bu
maddelerin kan basıncı üzerinde belirgin etkileri vardır.

24.04.2023 69
Vazoaktif Aminler

■ Bu maddeler son derece aktiftir. Bir seferde normal


olarak yenilen miktardaki gıdada bulunan miktarı iv
enjekte edilirse ciddi sonuçlara neden olabilir.
■ Vücut etkin detoksifikasyon mekanizmalarıyla
donanmıştır. Aminler vücutta hızlı bir şekilde
mitokondrial enzimlerle, monoamin oksidazlarla,
inaktive olurlar.

24.04.2023 70
Vazoaktif Aminler

■ Bununla birlikte, amin içeren gıdalarla MAO inhibitörü


alan kişilerde ciddi intoksikasyon vakaları bildirilmiştir.
■ Örneğin; Tiramin, MAO inhibitörü alan kişilerde sadece
hipertansiyon değil çarpıntı ve baş ağrısına neden olur.
Bu ilaçları alan kişiler tiramince zengin gıdaları
tükettikten sonra başağrısından şikayet ederler.

24.04.2023 71
Kolinesteraz İnhibitörleri

■ Birçok yenebilir meyve ve sebzede kolinesteraz


inhibitörlerinin varlığı tespit edilmiştir.
■ Brokoli, biber, havuç, çilek, domates, patlıcan, birçok
patates türü bunlar arasında sayılabilir. En aktif inhibitör
patateste bulunmuştur.

24.04.2023 72
Kolinesteraz İnhibitörleri

■ Patateste bulunan asetilkolinesteraz inhibitörü, bir


glikoalkoloid olan solanindir.
■ Patatesin yeşillenmesi ile solanin içeriği artabilir. Birçok
patates zehirlenme vakası (bir kısmı fatal olan)
bildirilmiştir.
■ Bu zehirlenmeler alkoloidlerin kombine etkilerine bağlı
olabilir.
■ Zehirlenme vakalarında nörolojik semptomlar ve GIK
etkileri gözlenmektedir.

24.04.2023 73
24.04.2023 74
EV İÇİ KİMYASAL
MADDELER İLE
ZEHİRLENMELER
DR.ÖĞR. ÜYESİ BÜŞRA DEMİR ÇETİNKAYA
EV İÇİ KİMYASALLARLA
ZEHİRLENMELER
■ Temizlik Maddeleri:
Fırın temizleyiciler, lavabo açıcılar, ahşap ve metal
temizleyicileri, tuvalet temizleyicileri, küvet fayans ve
banyo temizleyicileri, çamaşır suyu, havuz kimyasalları
■ Böcek İlaçları
Karınca öldürücüler, hamamböceği öldürücüler, pire
kovucu ve şampuanları, böcek öldürücü spreyler,
haşarat ve güve öldürücüler, fare zehirleri
EV İÇİ KİMYASALLARLA
ZEHİRLENMELER
■ Otomotiv Ürünleri:
Motor yağları, yakıt katkı maddeleri, karbüratör
temizleyiciler, Klima gazı, Vites ve fren sıvıları, antifiriz
■ Boya Materyalleri ve Diğer Ürünler
Yapıştırıcılar, Mobilya verniği, Yağ bazlı boyalar, Cila
Ağartıcılar, Parlatıcılar, Yumuşatıcılar
EV İÇİ KİMYASALLARLA
ZEHİRLENMELER
■ Deterjanlar, sabunlar, şampuanlar, yüzey
aşındırıcılar
■ Kostik ve korozif maddeler, kireç ve yağ çözücüler,
lavabo açıcılar, fırın, tuvalet temizleyicileri, pas
gidericiler...
■ Ağartıcılar
■ Yumuşatıcılar
■ Parlatıcılar
EV İÇİ KİMYASALLARLA
ZEHİRLENMELER
■ Ev içinde yaygın kullanılan bu kimyasal maddelere
kazara veya intihar amaçlı maruziyet söz konusu
olabilmektedir.
EV İÇİ KİMYASALLARLA
ZEHİRLENMELER
■ Ev içi kimyasal maddeler zehirlenmelerde tek başlarına
etkili olabileceği gibi bazı kimyasallarla reaksiyona
girerek oluşturdukları gazlar ile de zehirlenmeye neden
olabilmektedir.

■ Seyreltilmiş hipoklorit solüsyonları, hipokloridin bir asit


ile reaksiyonu sonucu ortaya çıkan klor gazı,
amonyaküre ile reaksiyonu sonucu ortaya çıkan
kloramin gazı, alkol ile reaksiyonu sonucu ortaya çıkan
kloroform buharları da tehlikeli kimyasallardandır.
EV İÇİ KİMYASALLARLA
ZEHİRLENMELER
■ Benzer şekilde sülfürik asit de tek başına toksik
olabildiği gibi formik asit ile reaksiyonu sonucu çıkan
karbonmonoksit gazının da zehirli etkiye sahip olduğu
bilinmektedir.
EV İÇİ KİMYASALLARLA
ZEHİRLENMELER
■ Ev içi kimyasal maddelere maruziyet:
Oral yolla,
İnhalasyon yoluyla,
Oküler yolla,
Dermal yolla,
Parenteral yolla olabilmektedir.
EV İÇİ KİMYASALLARLA
ZEHİRLENMELER
■ Zehirlenmeler hafif, orta ve ciddi seviyede olabilir. Hafif
maruziyette genellikle 1. Derece yanıklar,
■ Orta şiddette maruziyette 2. derece yanıklar görülmesi
yanında irritasyon, ödem, oral şişme, dermal tahriş,
erozyon, ülserasyon gibi belirtiler görülebilir.
■ Ciddi zehirlenmelerde ise 3. derece yanık, özofagus
yanıkları ve gastrik yanıklar, gastrointestinal kanama,
hipovolemik şok, hipotansiyon,karaciğer ve böbrek
yetmezliği, kardiyovasküler kollaps gibi belirtiler
görülebilir.
■ Ev içi kimyasal maddelerle zehirlenmelerde ilk sırayı
çamaşır suları (ağartıcılar), kostik ve korozif
maddeler ve deterjanlar almaktadır.

■ Olguların çoğunda belirti ve bulgulara yönelik tedavi


ve kısa süre izlem yeterlidir.
DETERJANLAR
■ Deterjanların toksisitesi genellikle düşüktür
■ İçeriklerinde anyonik ve non-iyonik yüzey aktif
maddeler, suyun sertliğini gideren, pH ayarlayan
maddeler yer almaktadır.
■ Bulaşık deterjanları yüksek oranda klor ve
fosfat içerirler.. Fosfat, suyu yumuşatmak için
kullanılan bir kimyasaldır. Fosfat atıkları akarsu, göl ve
denizleri zehirli bir alan haline getirip suda yaşayan
birçok canlının ölümüne sebep olmaktadır. Klor ise
yıkama sırasında az da olsa dışarı çıkar ve solunum
zorluğu, göz yanması, yorgunluk ve baş ağrısı
oluşturabilmektedir
TOKSİK ETKİLER

■ Oral alımlarda bulantı, kusma, diyare, nadiren


dehidratasyon, elektrolit denge bozuklukları,
alkaloz ve metabolik asidoz yapabilirler.

■ Solunma halinde üst solunum yollarında ödem ve


solunum sıkıntısı oluştururlar. Yorgunluk, baş ağrısı

■ Göze ve deriye temasta irritasyon görülür.


TEDAVİ

■Gastrik lavaj ve kusturma önerilmez.


■Dilüsyon amacıyla oral alımlarda su veya süt kontrollü bir
şekilde içirilir.
■Solunum yolu temaslarında açık havaya çıkarma ve/veya
destekleyici oksijen tedavisi uygulanır. Bronşit ve pnömoni
açısındanhasta takip edilir.
■Deri ve göz temasında ise 15 dakika bol su ile yıkanır.
■Aktif kömür etkin değildir.
YUMUŞATICILAR
■ Kuarterner amonyum yapısında katyonik deterjan
içerirler. Katyonik deterjanlar anyonik ve non-iyonik
deterjanlara kıyasla daha toksiktirler.

TOKSİSİTE

■ Oral temasta bulantı, kusma, diyare, hipotansiyon,


konfüzyon, SSS depresyonu, koma, metabolik asidoz,
methemoglobinemi
■ İnhalasyon da pulmoner ödem, bronkospazm, solunum
paraliz olabilir.
■ Dermal temas → nekroz, dermatit
■ Göz temasında korneal hasar gözlenebilir.

TEDAVİ

■ Gastrik lavaj ve kusturma önerilmez.


■ Erken dönemde aktif kömür kullanımı yararlıdır.
■ Konvülsiyonlarda benzodiyazepin kullanılır.
■ Ağrı kesiciler verilebilir.

■ Göz ve deriye temasta bol su ile temas eden bölgeler 15


dakika yıkanır.

■ Pnömoni ve bronşit yönünden takip edilir.


KOSTİK ve KOROZİF MADDELER
■ Kuvvetli asit veya alkali özellikte maddelerdir, temas
edilen dokuda önemli hasara, sindirim sisteminde
yanıklara ve perforasyonlara neden olurlar.

■ Hastada yakınma olmaması zehirlenme olasılığını


ortadan kaldırmaz.

■ Alkali maddelerde devamlı penetrasyon sonucu şiddetli


nekroz görülür.
■ Kuvvetli asitler koagülasyon nekrozu oluşturup yüzeyel
dokularda proteinleri etkileyerek etki meydana getirirler.

■ Maddelerin irritan veya korozif olması


Maddelerin kimyasal bileşimleri
Maddelerin konsantrasyonları, pH’ları
Viskosite ve molarite
Midede yiyecek bulunup bulunmaması zehirlenme
şiddetini etkiler.
TOKSİK ETKİLER

■ Oral temasda sindirim sistemi irritasyonu, kanaması,


perforasyonu, nekroz.
Geçikmiş olgularda striktürler, fistül ve hemoraji.

■ Uzun süren hipotansiyonda renal yetmezlik ayrıca


metabolik asidoz, lokositoz gelişebilir.
■ İnhalasyon durumunda solunum yollarında irritasyon,
öksürük, bronkospazm, dispne, pulmoner ve
özofaringeal ödem, ani dolaşım kolapsı gelişir.

■ Deride şiddetli hatta ölümcül yanıklar,

■ Göze temasta → irritasyon, lakrimasyon, konjoktivit,


korneal hasar, görme kaybı
TEDAVİ

■Gastrik lavaj ve kusturma önerilmez.


■Damar yolu açılır, vital bulgular takip edilerek destek
tedavisine başlanır.
■Hipersalivasyonu olan hastalarda ilk 24 saat içinde
endoskopi yapılmalı ve ileri tanı-tedavi için endoskopi olan
merkezlere sevk edilir.
■ Gastrointestinal kanal perforasyonu ve/veya kanaması
bulguları olmayan hastalara steroid ile birlikte sindirim
sistemini koruyucu tedavi ve geniş spektrumlu
antibiyotik tedavisi uygulanır.

■ Solunum yolu maruziyetinde açık havaya çıkarma


ve/veya destekleyici oksijen tedavisi uygulanır.

■ Bronşit ve pnömoni yönünden takip edilir.


AĞARTICILAR
■ Evlerde kullanılan ağartıcılar genellikle %3-6 oranında
sodyum hipoklorit içerirler.

■ Konsantrasyona ve maruziyet süresine göre hafif irritan


yada korozif etkili olabilir.

■ Ağartıcıların asit yada amonyak içeren diğer temizlik


ürünleri ile birlikte kullanılması klor yada kloramin gibi
gazların açığa çıkması sonucu inhalasyon ile ciddi
zehirlenmelere ve hatta ölümlere yol açar.
TOKSİSİTE

■ Oral temasta → kusma, sindirim sistemi irritasyonu


Fazla miktarlarda temasta →hematemez, hipernatremi,
hiperkloremi.

■ İnhalasyon ile temas → özellikle asit yada amonyak


içeren diğer temizlik ürünleri ile kullanılması halinde
solunum yollarında irritasyon, aspirasyon pnömonisi,
glottis ödemi, pulmoner ödem ve buna bağlı letarji

■ Göz ve deri irritasyonu


TEDAVİ

■Gastrik lavaj ve kusturma kontraendikedir.


■Hipersalivasyon, disfaji ve ağrısı olan hastalarda
özafagoskopi endikasyonu vardır. İleri tanı ve tedavi için
endoskopi yapabilen merkeze sevk gerekir.
■İnhalasyon temasında oksijen destek tedavisi gerekebilir.
■Bronkospazm olan hastalarda salbutamol veya
aminofillin beraberinde steroid uygulanır.
PARLATICILAR

■ Bulaşık makinesi parlatıcıları sitrik asit ve koku


maddeleri içeren pH’sı 2.5 civarındaki asit özellikli
irritan maddelerdir.

■ Oral temasda bulantı, kusma, sindirim sisteminde


hiperemi yaparlar.

■ Tedavide destekleyici tedavi yapılır, kusturma ve gastrik


lavaj uygulanmaz.
NAFTALEN (paradiklorobenzen)

■ Evlerde güve kovucu olarak kullanılır.

■ Buharları göz ve buruna irritandır. Akut toksisiteleri


düşüktür.

■ Oral alımlarda bulantı, kusma, yüksek dozlarda


karaciğer hasarı gözlenir. G6PD eksikliği olan bireylerde
hemoliz ve sarılık yapar.

■ 5g üzeri oral alımlarda sindirim sisteminde


dekontaminasyon ve aktif kömür önerilir.
KİBRİT

■ Sodyum klorata (güçlü oksidan) bağlı toksik etkiler


gözlenir.

■ Temas sonucunda hemoliz, methemoglobinemi gelişir.


Ayrıca hipotansiyon, siyanoz, letarji, koma, konvülziyon,
karaciğer ve renal yetmezlik görülebilir.

■ Santral sinir sistemi depresyonu, dispne ve alerjik


reaksiyonlara rastlanabilir.
■ Tedavide mide lavajı ve aktif kömür uygulanır.

■ Sodyum bikarbonatla alkali diürez, kloratı inaktive


etmek için tiyosülfat, methemoglobinemi için metilen
mavisi önerilir.

■ Semptomatik tedavi yapılır.


DİŞ MACUNLARI
■ Düşük oranda sodyum florür içerirler. Florun toksik
değeri 5mg/kg’ın üzerindedir. Bakım ürünlerindeki
miktar bu dozun çok altındadır. Ancak Yutulması halinde
beyine ve kemik gelişimine zarar verirler

■ Yüksek dozda alınması halinde bulantı, kusma, diyare,


karın ağrısı gibi sindirim sistemi bulguları gözlenir.

■ Tedavide dilusyon, bulantı varsa kusturma önerilir.


DETERJANLARIN ÇEVREYE TOKSİK ETKİLERİ

■Deterjanların içeriğinde, suyun sertliğini gidermek,


çamaşırlardaki kirleri etkin bir şekilde söküp almak için
yüzey aktif maddeler bulunduğundan bahsettik.

■Yüzey aktif maddelerin büyük bir kısmı sülfat ve polifosfat


yapısındadır.

■ Yüzey aktif maddelerin istenen önemli özelliklerinden biri


biyodegradasyonun yüksek olmasıdır.
■ Biyodegredasyonu (parçalanabilirliği) zor olan maddeler
alıcı sularda uzun süre bozunmadan kalır, köpük
oluşturabilir, su canlılarına toksik etki gösterebilirler.
■ Alıcı sularda, yosun ve bitkilerin fotosentezi ile bakteri ve
diğer organizmaların metabolik faaliyetleri bir denge
oluşturur.

■ Alıcı sular kendilerini arıtır.

■ Su bitkileri normal koşullarda gerekli karbon, azot ve


fosforu kullanarak fotosentez ile çoğalırlar, ancak bu
kimyasal maddelerin varlığında denge bozulur.

■ Fosforun dış kaynaklar nedeniyle (deterjan, kimyasal


atık..) fazla olması dengeyi bozar.
■ Algler ve su bitkileri aşırı çoğalır, sularda yosun ve bitki
üremesi hızla artar, çözünmüş oksijen azalır.

■ Cansız bitkiler suyun lezzetini bozar ve sürüklenerek su


kenarına atılıp çürüme sonucu kötü koku yayarlar, bu
olayların tekrarlanması su diplerinde ölü bitki ve çürüme
ürünlerinin birikmesine, gölün sığlaşıp bataklığa
dönüşmesine neden olur
bu olaya ötrofikasyon denir.
ÖNLEMLER
■ Kullanım sırasında etiketler mutlaka okunmalı ve üretici
talimatlarına mutlaka uyulmalıdır
■ Kimyasal ürünleri orijinal etiketleriyle orijinal kaplarında
muhafaza etmek, kapaklarını uygun şekilde kapatmak
büyük önem taşır.
■ Kimyasal ürünler asla yiyecek kaplarında muhafaza
edilmemelidir
■ Kimyasal ürünler daha iyi temizleyeceği düşünülerek ya
da başka sebeplerle birbirine karıştırılmamalıdır. Atıklar
diğer ürünlerden ayrı tutulmalıdır
■ Temizlik ürünleri havalandırmasız ortamlarda
kullanılmamalıdır.
■ Temizleyiciler kullanıldıktan sonra su ile yeterince
durulanmalı ve temizlik süresince eldiven kullanımı,
giyim ve gözlerin korunmasına özen gösterilmelidir.
ÖNLEMLER
■ Kimyasallar kullanılırken asla sigara içilmemelidir
■ Kimyasalları çocukların ulaşamayacakları yerlerde
saklamak da önem taşımaktadır.
■ Ayrıca bu tür kimyasallar zehirli olabildiklerinden evde ilaç
veya diğer ürünlerden ayrı bir bölümde tutulması
gerekmektedir.
■ Kimyasal gazlara maruziyet gerçekleşmişse, rüzgarın tersi
yönünde kalınmalı ve hemen hasta ortamdan
uzaklaştırılmalıdır.
■ Ulusal zehir Danışma Merkezi (UZEM) (114) aranır,
talimatlara uyulur
■ Maruziyet sonrası acil servise ulaştırılma süresi de acil
müdahale ve maruziyeti azaltabilmek açısından önemlidir.
Kaynaklar
https://www.afad.gov.tr/kbrn/evsel-kimyasallar
https://petrol-is.org.tr/kadindergisi/sayi53/tehlikeli-kimyasallar.htm
Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Bilimsel ve Teknik Danışma
Kurulu (BİTEDAK) tarafından hazırlanan "Evimizdeki Tehlikeli
Kimyasallar!" broşürü
UÇUCU BİLEŞİKLERİN
TOKSİSİTESİ

Dr. Öğr. Üyesi Büşra DEMİR ÇETİNKAYA


Karbonmonoksit
CO “ C ” bulunduran materyalin
yetersiz yanmasıyla oluşur

 Odun,kömür
 benzin
 vinil plastik
 havagazı (%10 oranında CO ihtiva eder)
 yangınlar (ölüm; yanık, CO ve siyanür
zehirlenmesi ile olur)

3
Karbonmonoksit

 Boya çıkarıcıların yapısında bulunan metilen klorür


inhalasyonu ile (vücuda girdikten 3-4 saat sonra
biyotransformasyon sonucu CO’e dönüşür).
 Sigara içilmesi (400ppm CO alınmakta= İşyerleri
için tespit edilen 50ppm’in 8 katı)
 Çevre kirliliği (Hava kirliliği yoksa CO düzeyi 0,1
ppm)
 Endojen olarak bilirubin metabolizması sırasında bir
miktar CO ortaya çıkar (Yenidoğanda CO ölçümü
bilirubin düzeyi hakkında fikir verir). 4
Renksiz CO Kokusuz

non-irritan bir gaz

 İnhalasyon yoluyla akciğerlerde hızla


emilir.
 Toksisitesini hipoksi, iskemi ve selüler
asfiksi yoluyla yaptığı düşünülmektedir.

5
Hipoksi; İnhale edilen CO kana ulaşınca
hızla hemoglobini bağlar.

CO + Hb karboksihemoglobin (COHb)

Hb’e bağlanma kapasitesi 1-Oksijen Hb’den ayrılır


2- Eğer bağlanmış OksiHb varsa
oksijenden 200-250 Hb’den ayrılmasını güçleştirir
kat fazla ve dokular oksijenlenemez

Hipoksi
(doku hipoksisi)

6
 CO inhalasyonu ile kanda taşıyıcı bir protein olan
Hb’e bağlı oksijenin yerine yarışmalı olarak geçip
çok dayanıklı COHb oluşur, böylece kanın oksijen
taşıma kapasitesi inhibe olur. Dokulara oksijen
taşınmasını engelleyerek toksisitesini gösterir.
CO, Hb’deki Fe++(ferro) iyonuna bağlanmaktadır.
 Anemik hipoksi’ye neden olur
(Hb konsantrasyonunun azalması, kandaki eritrosit
sayısının azalması).
7
İskemi

CO + myoglobin karboksimyoglobin
sonuç;
myoglobine bağlanma miyokardiyal depresyon
Kapasitesi oksijenden
50 kat fazla

8
Selüler asfiksi

CO hücresel sitokrom oksidaz sistemine


bağlanır.
( Sitokrom oksidaza afinitesi hemoglobine
olan afinetisinden oldukça zayıf )

9
CO zehirlenmesinde

≈ Başlangıçta; koroner kalp akımı


≈ SSS etkileri; anoksik lökoensefalopati
≈ Ağır zehirlenmede; beyin ödemi, BOS
basıncında ani artış
≈ Koma; hipoksi ve perfüzyon bozukluğuna
bağlı

10
CO zehirlenmesinde risk grupları
( konsantrasyonda etki)

o Sigara içimi
o Hamilelik (fetustaki CO düzeyi anneden %15
daha yüksek)
o Yüksek sıcaklık, nemli ortamda yaşayanlar,
çocuklar
o Anemik kişiler
o Kalp/damar/kronik akciğer hastalığı olanlar
o Hipermetabolik hastalıklar 11
Klinik belirtiler

Akut zehirlenme tablosu;


 Hipoksi ve iskemiye çok fazla kanlanan SSS ve
kalp duyarlı
 Dermatolojik;
• Cilt-tırnak kiraz kırmızısı (%5 vakada)
• Ödem, eritem, vezikül
• Klinik tablo ağırlaştıkça solukluk-siyanoz
12
Klinik belirtiler

 Görmede bulanıklık, retinal hemoraji (COHb


atılırken görme fonksiyonları düzelir).
 Geçici/kalıcı işitme kaybı, nistagmus, vertigo
 Hematolojik; Trombotik trombositopenik
purpura

13
Klinik belirtiler

 Fötal; İntrauterin ölüm, SSS defektleri


 Akut renal yetmezlik
 Konfüzyon, koma
 Kalp hipoksiye oldukça duyarlı. CO ritm
bozukluklarının gelişmesini kolaylaştırır.
Ölümler hipotansiyon, aritmilere bağlı.

14
Kronik zehirlenme tablosu
(Hava kirliliği/ Sigara içilmesi/CO bulunan iş yerinde çalışma/
Yoğun trafik bulunan yerlerde yaşamak)

 Ateroskleroz
 Koroner yetmezlik
 Hamilelikte sigara kullanımı
• Prematüre, intrauterin gelişme geriliği
• Spontan abortuslar
• Bazı SSS defektleri

 2-3 hafta 100 ppm CO inhalasyonu eritrosit


kütlesinde artış 15
CO zehirlenmesinde vakaların
değerlendirilmesi

• Şuur kapalı
• Konvülsiyon geçiren
Her vakada düşünülmeli
• Hipotansif
• Kış aylarında baş ağrısı, baş dönmesi
gibi
o Vital bulgular stabilize edilir
o Plazma genişleticiler-serum ile tansiyon düzeltilir.
o Teşhisi desteklemek için laboratuvar tetkikleri
yapılır.
16
1- Kanda COHb teşhisi

 % 10 NaOH + kan + 1/10 sulandırılır


 COHb varsa birkaç dakika açık kırmızı renk
 Normal kan yeşil-koyu renk

 Porselen kapsüle 1 damla kan düşük ateşte


yavaşça ısıtılır.
 COHb varsa kan kiremit renginde kalır
 Normal kan kömür kahve (%40 COHb için spesifik)

 Spektrofotometri, kolorimetri
17
2- Diğer laboratuvar incelemeleri

 EKG
 Tam kan sayımı
 İdrar tahlili (tiyosiyanat)
 Kan şekeri (ağır zehirlenmelerde hiperglisemi)
 Kan gazları ve pH (ağır zehirlenmelerde laktik
asit birikimiyle karakterize metabolik asidoz)

18
Kandaki Hb’in CO ile birleşen kısmının % olarak
belirtilmesi “karboksihemoglobin satürasyon
yüzdesi” (= %COHb) olarak tanımlanır. %COHb
zehirlenmenin şiddeti için göstergedir.

% COHb Semptomlar
0-10 Semptom yok
10-20 Alında gerginlik-baş ağrısı
20-30 Baş ağrısı-şakaklarda zonklama
30-40 Bulantı-kusma + şiddetli baş ağrısı, bulanık görme
40-50 Senkop, taşikardi
50-60 Koma ve konvülsiyonlar
60-70 Kardiyovasküler kollaps, solunum felci
70-80 1-2 dakika içinde ölüm

19
Tedavi;

 Hasta CO’li ortamdan uzaklaştırılır.


 Oksijen inhalasyonu yapılır.
 Asetik asit buharı uygulanması: 2’ aralıklarla 3 kez
uygulanır. Sirke koklatılabilir.
 COHb düştükten sonra bile hasta düzelmediyse
siyanid zehirlenmesi veya diğer ilaçlarla zehirlenme
düşünülmelidir.
 Akciğer ve beyin ödeminde; diüretik, steroid
tedavisi 20
Siyanür
Siyano grubu (C≡N) içeren bileşikler

 HCN, CNCl, NaCN, KCN


 Sigara dumanında
 Pestisit, Kağıt, Tekstil ve Plastik Saniyiinde
 Altın ve gümüş eldesinde
 Kanser tedavisinde (Laetrile)
 Kayısı, badem çekirdeklerinde ve mısır, soya,
ıspanak kökünde ‘’amigdalin glikoziti ‘’
22
Maruziyet Yolu

 Oral, dermal ve inhalasyon yolu ile


 Endüstride mesleki maruziyet
 Sigara içenlerde kronik maruziyet
 Yangınlar sonucu dermal ve inhalasyon yolu ile
 Pestisit, Kağıt, Tekstil ve Plastik Saniyiinde
 Kayısı çekirdekleri vb. tüketilmesi ile zehirlenme

23
Amigdalinin Hidrojen Siyanüre
Dönüşümü

Amigdalin + H2O Mandelonitril Glikozid + H2O

Glukoz + Mandelonitril

Benzaldahit + Hidrojen Siyanür

24
Toksikokinetik

 Oral, dermal ve inhalasyon yolu ile maruziyet


 Dağılım hacmi geniş, Eritrositlerde birikebilir
 Rodanaz enzimi ile tiyosülfat varlığında
tiyosiyanata metabolize edilir, idrarla atılır
CN- + Na2S2O3 → SCN- + Na2SO3
 Bir kısmı solunum, tükrük ve ter yoluyla atılır

25
Doz Düzey Limitleri

İzin Verilen Doz Düzeyleri

 Maksimum Kontaminant Düzeyi (MCL)-(içme


suları/EPA): 0,2 mg/L
 TLV-TWA: 10 ppm (11 mg/m3)

26
Doz Düzey Limitleri

Toksik Dozlar
İnsanlar için hesaplanmış tahmini letal dozlar:

LC50: 524 ppm/inhalasyon (10 dk.)

LD50: 1,52 mg/kg/oral

LD50: 100 mg/kg/dermal


(Sigara dumanında: 10 - 400 μg/sigara)

27
Toksisite Mekanizması

Siyanürün Fe+3 iyonuna yüksek affinitesi vardır.


Hücresel solunumdan sorumlu Fe+3 içeren
sitokrom oksidaz enzimlerine bağlanarak oksidatif
fosforilasyonu inhibe eder. Hücreler ihtiyaçları
olan oksijeni kullanamazlar.

28
Zehirlenme Belirtileri

Düşük Konsantrayonlarda Maruziyet: yorgunluk, halsizlik,


konfüzyon, baş ağrısı, baş dönmesi, anksiyete, solunum
güçlüğü, Cilt renginde pembeleşme, Nefeste acıbadem
kokusu
Yüksek konsantrasyonlarda siyanür inhalasyonu: solunum
depresyonu, nöbet, koma ve kardiyak arrest gelişir.

Kronik zehirlenmede tiroid işlevlerinde bozulma gözlenir.

29
Siyanür Maruziyet Düzeyleri ve Gözlenen
Etkiler

30
Zehirlenme Tedavisi

 Acilen temas kesilmeli ve solunum yolu


açılmalıdır.
 Temas eden giysiler çıkartılmalı ve cilt sabunlu su
ile yıkanmalıdır.
 Gözlere temas etmişse en az 15 dk. su ile
yıkanmalıdır.
 Dekontaminasyon ekibi ikincil bulaşma ihtimaline
karşı koruyucu ekipman kullanmalıdır
 Ağızdan yapay solunumdan kaçınılmalıdır !!!
31
Zehirlenme Tedavisi

 Oksijen terapisi uygulanmalıdır. Tedaviye %100


oksijen tedavisi ile başlanması sonraki tedavi
aşamalarının etkinliğini arttırır.
 i.v uygulama başlayana kadar hastaya amilnitrit
solutulmalıdır
 Aktif kömür etkisizdir !!!
 Semptomatik ve destekleyici tedavi uygulanır.

32
Antidotlar

 Siyanür Antidot Kiti (amilnitrit, NaNO2 ve Na2S2O3):


 - Hastaya 15-20 saniye/dakika süreyle ayrı ayrı 2 ampül amilnitrit
(gazlı bez üzerine kırılarak) koklatılır.
 - Yetişkinlere 10 ml % 3 NaNO2 i.v. enjekte edilir. Bu esnada amilnitrit
koklatılmaz. Çocuklara başlangıç dozu 0,33 ml/kg’dır. Nitritler
methemoglobinemi oluşturur.
 - Takiben 50 ml % 25’lik Na2S2O3 (yetişkinlerde) uygulanır. Çocuklarda
bu doz 1,65 ml/kg’dır. NaNO2 ve Na2S2O3 dozları tekrarlanabilir.
Na2S2O3 siyanürü tiyosiyanata dönüştürür.
 Cyanokit (hidroksokobalamin)(B12 vit): Siyanür ciyanokobalamine
dönüşür.
 4-dimetilaminofenol (4-DMAP): Methemoglobinemi yapar.
 Kelocyanor Kit (dikobalt EDTA): Siyanürü bağlar (Co(CN)2).
33
Amonyak
 Alkali özellikte, irritan bir gaz
 Suda %33-35 oraninda çözünür
 Susuz (anhidr, kuru) amonyak batıcı kokuda renksiz bir
gazdır
 Kuru iken havada %15-20 oranında patlayıcıdır.

35
Kullanım Yerleri

 Bozunma ürünü olarak endüstride atık madde (azotlu maddelerin


bozulması sırasında)
 Çeşitli kimyasal maddelerin üretiminde (Amonyum tuzlarının
hazırlanmasında ve ayna yapımı)
 Evlerde leke çıkarıcı olarak
 Soğutma tesislerinde soğutucu olarak

36
Maruziyet Yolu

 Oral Yol
 Dermal Yol
 İnhalasyon Yolu ile

37
Toksikokinetik

 İnhalasyon ile, gastrointestinal yoldan ve daha düşük olasılıkla ciltten


absorbe olur.
 Dolaşım yoluyla tüm vücuda ulaşır, karaciğerde metabolizmaya
uğrayarak üre ve glutamine dönüşür.
 Esas olarak idrar yoluyla, daha az miktarda feçes ile vücuttan atılır.
 İnhalasyonla alınan amonyağın büyük bir bölümü üst solunum yolu ile
atılır.

38
Doz Düzey Limitleri

İzin verilen Doz Düzeyleri


TLV değeri 50 ppm (35 mg/m3)
Toksik Dozlar
 Oral yolla alımda yetişkinlerdeki minimum letal dozu (MLD) 10 ml/70
kg'dir.
 Havada % 0.5-l (10 000 ppm) oldugunda birkaç dakikada öldürücüdür.
 LC50: 7338 ppm (sıçan, inhalasyon, 1 saat)

39
Toksisite Mekanizması

Burun mukozasındaki spazm nedeni ile geçici solunum durması, kan


basıncında yükselmeden sonra solunum yolundaki mukoz membranın
şişmesi, ses kaybı, öksürük ve solunum durması oluşur.

40
Zehirlenme Belirtileri

Amonyakla akut zehirlenmede hapşırma, tükrük artması, boğazda ağrı,


glottisteki spazm nedeniyle boğulma hissi görülür.
Sıvı amonyak ikinci derecede yanıklar oluşturur. Korozif etki şiddetli
değildir, fakat deride kızarıklık, eritem ve kabarmalar olur.
Gözlerde şiddetli yaşarma ve konjonktivit görülür.
Oral yoldan alımda temas yerlerinde yumuşama görülür. Amonyakla kronik
zehirlenmede üst solunum yolunda kronik irritasyon ve bronşit görülür.

41
Zehirlenme Tedavisi

 Kusturma yapılmaz, mide yıkanmaz. Oral alındığında limon suyu veya


hafif asitlerle nötralize edilir.
 Deri, seyreltik asitli su ile yıkanır.
 Göze temas ettiğinde, göz % 5'lik borik asitle yıkanır.
 Semptomatik tedavi uygulanır.

42
Karbon Sülfür
CS2

Saf hali renksiz olan veya genellikle içerdiği safsızlıklar nedeniyle


sarımsı renge sahip kendine özgü bir kokusu olan uçucu organik bir
bileşiktir.

44
Kullanım Yerleri

 Kükürt, lastik, kauçuk, yağ, reçine ve fosforun çözünmesi ve


ekstraksiyonu ile ilgili işlemlerde
 Kibrit üretiminde, altın ve nikel kaplamada,
 Viskoz ipeği, yapay iplik, selülozik film ve selofan yapılan iş yerlerinde,
etil ve bütil selüloz film üreten işyerlerinde
 Bazı yapıştırıcılarda, su geçirmez çimento ve transparan kağıt yapımı
ile ilgili işlerde kullanılır.

45
Maruziyet Yolu

 Oral Yol
 Dermal Yol
 İnhalasyon Yolu ile

46
Toksikokinetik

 Lipit çözücü özelliği nedeniyle inhalasyon yolu ile ve dermal yoldan


hızla absorbe olur.
 Karaciğerde sitokrom P 450 enzimleri ile metabolizmaya uğrar ve
akciğerlerden atılır.

47
Doz Düzey Limitleri

İzin verilen Doz Düzeyleri


TLV-TWA değeri 10 ppm
Toksik Dozlar

 Öldürücü oral doz 15 ml’dir.


 LD50: 2780 mg/kg (fare, oral)
 LC50: 12500 ppm (sıçan, inhalasyon, 4 saat)

48
Toksisite Mekanizması

Aminoasit ve tiyoller ile reaksiyona girerek hücresel işlevleri inhibe eder.


Hepatik enzimlere hasar verir. Monoamin oksidaz enzim inhibitörüdür.

49
Zehirlenme Belirtileri

Baş ağrısı, titreme, sinir iltihabı, bulantı, kusma, üst solunum yolunda
yanma, hipertansiyon, nefeste çürük yumurta kokusu, nistagmus ve
solunum felci nedeniyle ölüm görülebilir.

50
Zehirlenme Tedavisi

 Kusturma yapılmaz.
 İlk yarım saat içinde lavaj yapılabilir
 Bir saat içinde aktif kömür verilebilir.
 Semptomatik tedavi uygulanır. Tutarıklar için diazepam/lorazepam
kullanılabilir.

51
VİTAMİN
ZEHİRLENMELERİ
DR. ÖĞR. ÜYESİ BÜŞRA DEMİR ÇETİNKAYA
Vitaminler, sağlıklı büyüme ve gelişme için
gerekli olan organik bileşiklerdir.
Tarihçe
1593 Skorbüt (C vitamini eksikliği) (Hawkings)
1645 Raşitizm (Ristler)
1753 Skorbüte limon suyu ve sebzelerin iyi geldiğinden bahsedilmiştir
(James Lind)
1771 Pellegra => Pella egra => sert deri (Nikotinamid eksikliği)
19. y.y. İlk yarısı => Çin’de işlenmiş pirinç kullanımıyla Vitamin B1
eksikliği
1912=> Kazimir Tarık=> Besinlerdeki bazı ek faktörlerden bahsetmiştir
=> VİTAMİNLER
1915 => Mc Collum=> Besinlerdeki iki faktörden bahseder => I: yağda
çözünen FAKTÖR A, II. Suda çözünen FAKTÖR B
Tarihçe
1925 Antiraşitik faktör => Vitamin D
1928 => Giargi => Vitamin C adrenal bez, lahana ve portakal suyundan
izole edilmiştir.
1933 => Reinstein=> İlk kez Vitamin C sentezlemiştir.
1935 => Niasin sentezlenmiştir.
1936 => B vitaminleri sentezlenmiştir.
1938 => Vitamin K sentezlenmiştir.
1946 => Vitamin A sentezlenmiştir.
VİTAMİNLER

ORGANİZMADAKİ MİKROBESİN ÖĞELERİ
VİTAMİNLERİN ROLLERİ
İnsan sağlığının optimum düzeyde sürdürülmesi
Hastalıkların önlenmesi
Kronik hastalık riskinin azaltılması
VİTAMİNLERİN ÖZELLİKLERİ
Doğrudan enerji sağlamazlar.
Enerji üreten yaşamsal reaksiyonlara kofaktör olarak katkıları vardır.
Normal metabolizmanın sürdürülmesine katkıda bulunurlar.
Çoğu büyüme, gelişme ve genel sağlık için esansiyeldir.
Birçoğu (Vitamin A, C, E gibi) antioksidan özelliktedir.
Vücutta hem az, hem de çok miktarda bulunmalarının organizmaya
büyük zararları olabilir.
VİTAMİNLER

SUDA YAĞDA
ÇÖZÜNENLER ÇÖZÜNENLER
(B vitaminleri, Vitamin C, folik asit)
(Vitamin A, D, E, K)
SUDA ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER
Organizmada oluşan aktif şekilleri, spesifik enzim sistemlerinin
kofaktörü veya koenzimidir.
Günlük gereksinimi karşılayacak şekilde düzenli alınmaları gerekir.
Organizmada depolanmaları sınırlıdır. Fazlaları itrah edilir. Bu nedenle
toksisiteleri düşüktür. Ancak uzun süre, fazla miktar alınmalarıyla
toksisite ortaya çıkar.
Stabiliteleri düşüktür. Isıyla pişirme esnasında tahrip olabilirler.
SUDA ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER
Tiamin (Vitamin B1)
Riboflavin (Vitamin B2)
Niasin (vitamin B3, nikotinik asit, vitamin PP)
Pantotenik Asit (Vitamin B5)
Piridoksin (Vitamin B6)
Biotin (Vitamin B7)
Folik Asit (Vitamin B9)
Vitamin B12 (Siyanokobalamin)
Kolin
İnositol
Vitamin C
SUDA ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER

B vitaminleri C vitamini
YAĞDA ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER
Hedef dokularda spesifik hücre içi reseptörlerle etkileşirler ve bazılarının
hormonlara benzer etkileri vardır. Örneğin gen ekspresyonunu
etkileyebilirler.
Vücutta orta derecede depolanırlar.
Yetersiz alımlarında hızla eksiklik gelişmez.
İdrarla atılımları düşük olduğu için fazla alımlarda toksisiteye neden
olabilirler.
YAĞDA ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER
A vitamini D vitamini E vitamini K vitamini
DOZ KAVRAMI
Vitaminlerin etkin ve güvenli kullanımını belirleyen birincil faktör dozdur.
Vitaminler için yeterli ve güvenli alım düzeyleri RDA=Recommended
Dietary Allowance=Önerilen Diyetsel Alım Düzeyi ile belirlenir.
RDA değerleri toplumun %97-98’ine vitamin alımı açısından uygun olan
değerlerdir.
“Normal sağlıklı bir diyetle vitaminlerin RDA değerlerinin %90-100’ü
alınmış olur (FDA)”
SUDA ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER İÇİN RDA DEĞERLERİ
VİTAMİN C FOLİK ASİT NİASİN RİBOFLAVİN TİAMİN Vitamin B6 Vitamin B12
YAŞ
mg mcg mg mg mg mg mcg
ÇOCUK 4-6 40/45 200/75 12 1.1 0.9 0.9/1.1 1.5/1.0

7-10 40/45 300/100 16/13 1.2 1.2/1.0 1.2 2.0/1.4

ERKEK 15-18 45/60 400/200 20 1.8 1.5 2.0 3.0/2.0

19-24 45/60 400/200 20/19 1.8/1.7 1.5 2.0 3.0/2.0

25-50 45/60 400/200 18/19 1.6/1.7 1.4/1.5 2.0 3.0/2.0

50+ 45/60 400/200 16/15 1.5/1.4 1.2 2.0 3.0/2.0

KADIN 15-18 45/60 400/180 14/15 1.4/1.3 1.1 2.0/1.5 3.0/2.0

19-24 45/60 400/180 14/15 1.4/1.3 1.1 2.0/1.6 3.0/2.0

25-50 45/60 400/180 13/15 1.2/1.3 1.0/1.1 2.0/1.6 3.0/2.0

50+ 45/60 400/180 12/13 1.1/1.2 1.0 2.0/1.6 3.0/2.0


YAĞDA ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER İÇİN RDA DEĞERLERİ

Vitamin A Vitamin D Vitamin E Vitamin K


YAŞ *mg g
IU g IU g IU
TE
ÇOCUK 4-6 2,500 500 400 5 9 7 20
7-10 3,300 500 400 5 10 7 30
ERKEK 15-18 5,000 1,000 400 5 15 10 65
19-24 5,000 1,000 400 5 15 10 70
25-50 5,000 1,000 - 5 15 10 80
50+ 5,000 1,000 - 10 15 10 80
KADIN 15-18 4,000 800 400 5 12 8 55
19-24 4,000 800 400 5 12 8 60
25-50 4,000 800 - 5 12 8 65
50+ 4,000 800 - 10 12 8 65
VİTAMİN GEREKSİNİMİ
ETKİLEYEN DURUMLAR
-Vücutta metabolik olayların hızlandığı durumlar
(gebelik, laktasyon, büyüme, spor gibi kas faaliyetinin arttığı durumlar)
- Metabolizmayı hızlandıran patolojik durumlar
(ağır/uzun ateşli hastalıklar, travma, hipertiroidi, cerrahi operasyon,
yanık gibi ağır doku yıkımının olduğu durumlar)
- Diyetsel dengenin bozulması
(düşük kalorili diyet, katı vejateryan diyet, proteince fakir diyet,
proteince zengin diyet, KHca zengin diyet, doymamış yağ asitlerinden
zengin diyet, alkolizm)
VİTAMİN GEREKSİNİMİ
ETKİLEYEN DURUMLAR
- Biyoyararlanım bozuklukları
(GIK’da patoloji, laksatif ilaçlar, total gastrektomi)
- Genetik ve bireysel faktörler
(doğuştan metabolizma bozuklukları)
- İklim/Coğrafi bölge
(Güneş=> D vit, toprağın özellikleri=> iyot, selenyum eksiklikleri)
- İlaçlar
(epilepsi ilaçları, barbitüratlar => folik aist absorpsiyonunu azaltır)
SUDA ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER
C VİTAMİNİ = ASKORBİK ASİT
RDA= 60 mg/gün
Kuvvetli antioksidandır. Ancak yüksek dozlarda prooksidan özellik
gösterebilir.
Sağlıklı hücre gelişimini sağlar, yaraların iyileşmesini hızlandırır ve
enfeksiyonlara karşı direncin artmasını sağlar.
Soğuk algınlığı ve kanserde kullanımı ile olumlu sonuçlar elde edilmiştir.
Astım, katarakt, mental hastalıklar ve CVS hastalıklarında olumlu etkileri
olabileceği iddia edilmiştir.
Doğal alımının daha yararlı olabileceği belirtilmektedir.
C VİTAMİNİ - HİPOVİTAMİNOZ
C vitamininden yoksun diyetle beslenenlerde “skorbüt” hastalığı görülür.
Belirtileri eklem ve kemiklerde ağrı, ekimozlar, peteşi, şiş ve kanayan diş
etleridir.
Ayrıca yaraların geç iyileşmesi, oligüri, nöropatiler, intraserebral ödem,
kanamalar ve anemi görülebilir.
C VİTAMİNİ - HİPERVİTAMİNOZ
Megadozlarda (2-3 g/gün) barsaklarda ağrı, rahatsızlık hissi ve osmotik
diyare gözlenir.
Yüksek dozlarda böbrek tübüllerine oksalat taşınımını artırır ve
böreklerde oksalat taşlarının oluşumuna neden olur.
Kronik böbrek hastalıklarında ve tübüler asidozu olanlarda sistemik
asidozu artırır.
C VİTAMİNİ - HİPERVİTAMİNOZ
Megadozlarda “rebound skorbüt”e neden olabilir => Nedeni yüksek doz
alımla C vitamininin çok hızlı itrah edilmesidir.
Yüksek dozlarda demir absorpsiyonunu artırır. Ayrıca diğer 2 değerlikli
metallerin absorpsiyonunu da artırabilir (Pb ve Hg gibi).
Glukoz 6-fosfat eksikliğinde megadoz kullanımı hemoliz riskini artırır.
Alyuvar yıkımına neden olur.
Lökositlerin bakterisit etkilerini azaltabilir.
İdrar asitlendiği için ilaçların itrahı değişebilir.
10 g/gün’ün üzerindeki megadozlarda antikoagülanların
absorpsiyonlarını bozar.
C VİTAMİNİ - İLAÇ
ETKİLEŞMELERİ
Proton pompası inhibitörlerinden (PPI) omeprazolun vitamin C’nin
biyoararlanımını 28 gün sonra %12 oranında azalttığı belirlenmişitr.
Bunun nedeni PPI’ların intragastrik pH’yı arttırması olarak belirtilmiştir.
Aspirinin de C vitaminin absorpsiyonunun inhibe edebildiği belirtilmiştir.
10 g/gün’ün üzerindeki dozlarda vitamin C oral antikoagülanların
absorpsiyonunu bozabilir.
TİAMİN = VİTAMİN B1
Mukoz membranların normal şekilde idamesi için gereklidir.
Gelişim ve büyümenin normal ilerlemesini sağlar.
Sinir sistemi ve KVS için gereklidir.
Alkolizm, uzun süren diyareler ve büyük yanıklarda tiamin takviyesi
gereklidir.
TİAMİN - HİPOVİTAMİNOZ
Genelde kötü ve eksik beslenenlerde ve alkoliklerde tiamin eksikliğinie
rastlanır.
Eksikliğinde “Beri beri” hastalığı görülür. KVS bozukluklarıyla seyrederse
“wet beri beri”, periferal ve SSS bozuklkları ile seyrederse “dry beri beri”
olarak adlandırılır. Kaslarda güçsüzlük, polinörit, mental bozukluklar,
parestezi, paraliz, taşikardi, güçsüzlük, kilo kaybı ve EKG’de S ve T
dalgalarında değişiklik ile kendini gösterir.
TİAMİN - HİPERVİTAMİNOZ
Oral alım ve yüksek dozda GIS şikayetleri
i.v. alım ve yüksek dozla hipotansiyon ve nadiren anaflaktik şok
TİAMİN - İLAÇ ETKİLEŞMELERİ
Digoksinin tiaminin kalp hücreleri tarafından absorpsiyonunu ve
kullanılmasını engellediği belirtilmiştir. Özellikle furosemid ile birlikte
digoksin kullanımı ile kalp hücrelerinin tiamin absorpsiyonunun
bozulduğu belirtilmektedir.
Furosemidin tek başına da kalp hücrelerinin tiamin absorpsiyonunu
bozulduğu bildirilmiştir.
Fenitoinin tiaminin kan düzeylerini düşürdüğü belirtilmektedir.
RİBOFLAVİN = VİTAMİN B2
Mikrozomal “hidroksilaz” enzim sisteminde kofaktördür=> flavin
mononükleotid (FMN), flavin adenin dinükleotid (FAD)
Vitamin A ile birlikte mukoz membranların bütünlüğünün korunmasını
sağlar.
Saç, tırnak ve göz gelişiminde görevleri vardır.
Normal büyüme ve gelişme için gereklidir.
Kataraktı önler ve görüş alanının genişletir.
RİBOFLAVİN - HİPOVİTAMİNOZ
Çeşitli enfeksiyonlar, alkolizm, yanıklar, ağır eksersiz, travmalar,
hipoparatirodizm, operasyonlar, ciddi diyare ve kronik safra
hastalıklarında riboflavin düzeyleri azalır.
Çeşitli ilaçlar riboflavinin FMN ve FAD kofaktörlerine dönüşünü önler.
Örneğin, klorpormazin flavokinaz inhibisyonu ile FAD ve FMN oluşumun
önler.
RİBOFLAVİN -
HİPERVİTAMİNOZ
Yüksek dozda bile toksisitesi oldukça düşüktür.
NİASİN= VİTAMİN B3=
NİKOTİNİK ASİT
Niasin NAD ve NADP koenzimlerinin prekürsörüdür. Bu kofaktörler
pekçok oksidoredüksiyon reaksiyonunda görev alırlar => glikoliz, piruvat
metabolizması, lipid ve protein metabolizmaları
Antilipidemik tedavide 3-6 g/gün bölünmüş dozlarda kullanılır.
Periferik vazodilatördür.
NİASİN - HİPOVİTAMİNOZ
Eksikliğinde “Pellegra hastalığı” görülür => 4D hastalığı => Dermatitis,
Dementia, Diarrhea, Death
Pellegra hastalığı malabsorpsiyon, konfüzyonlar, desoriantasyon,
halüsinasyonlar ve psikoz ile kendini gösterir. Ayrıca ağrılar, iştahsızlık,
kilo kaybı, iritabilite, konsantrasyon bozuklukları, stomatitis, dilde acılık
hissi ve ağrı, deri lezyonları da görülür.
NİASİN - HİPOVİTAMİNOZ
NİASİN - HİPERVİTAMİNOZ
Bulantı, kusma, terleme, anksiyete,öksürük, kan basıncında azalma,
konvülsüyonlar, yüzde kızarıklık, cilt döküntüleri, cit kuruluğu, acanthosis
nigricans, santral paraliz, karaciğer hasarı, hiperürisemi ve glukoz
intoleransı görülebilir.
Karaciğer hastalıklarında yüksek doz riboflavin kontraendikedir.
Gut hastalarında yüksek doz kullanılmamalıdır; var olan hiperürisemiyi
artırır.
Glukoz intoleransına yol açtığı için diyabet hastalarında dikkatli
kullanılmalıdır.
NİASİN – İLAÇ ETKİLEŞMELERİ
Niasin aspirin veya varfarin gibi antikoagülanlar ile birlikte alındığında
kanama riskini arttırır.
Ayrıca ibuprofen ile birlikte alındığında da benzer bir etki gösterebilir.
Niasin kan glikoz düzeylerini artırabilir. Bu nedenle kan glikoz düzeylerini
etkileyen ilaçlar (metformin, insülin vb) ile bir arada alındığında dikkat
edilmelidir. Bu durumda doz ayarlaması gerekebilir.
PİRİDOKSİN = VİTAMİN B6
Piridoksal 5-fosfat => amino asit metabolizmasında koenzimdir.
Hem ve sfingosin biyosentezinde rol alır.
Vücut sıvılarının regülasyonunu sağlar.
Sağlıklı SSS için gereklidir=> normal beyin fonksiyonları için elzemdir.
Eritrosit yapımında görevi vardır.
PİRİDOKSİN - HİPOVİTAMİNOZ
Nadir rastlanır.
Bazı ilaçların kullanımıyla ortaya çıkabilir. Örneğin: Antitüberküloz izoniazid ve
sikloserin kullamıyla veya oral kontraseptif kullanımıyla piridoksin eksikliği
görülebilir. Ayrıca L-Dopa da piridoksin eksikliğine yol açabilir.
PİRİDOKSİN - HİPOVİTAMİNOZ
Dermatit,
Depresyon,
Periferal nöropati,
Baş dönmesi,
Güçsüzlük,
İrritabilite,
Diyare,
Anemi
Böbrek taşı oluşumu
PİRİDOKSİN - HİPERVİTAMİNOZ
Yüksek dozlarda piridoksin geniş çaplı periferal sensör sinir liflerini
selektif olarak zedeler ve motor fiberlerin yapışmasına neden olur.

Nörotoksik Sendrom
Başağrısı
Hissizlik
Uyku hali
PİRİDOKSİN – İLAÇ
ETKİLEŞMELERİ
Sisplatin, altretamin, fenobarbital ve fenitoin piridoksin ile etkileşebilir.
Ayrıca, piridoksin bazı laboratuvar testleri (ürobilinojen) ile etkileşip,
yanlış pozitif sonuçlar elde edilmesine yol açabilir.
YAĞDA ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER
A VİTAMİNİ
RETİNOL, RETİNAL, RETİNOİK ASİT, KAROTEN, LİKOPEN
RDA= 1000 µg/gün
Geceleri karanlığa adaptasyonu sağlar.
Epitel dokuların oluşumunda etkilidir.
Glikoprotein sentezini etkiler.
Türevleri akne tedavisinde kullanılır.
A VİTAMİNİ - HİPOVİTAMİNOZ
Gece körlüğü, konjuktivada kuruluk
Epitel fonksiyon bozuklukları
Tat duyusu kaybolur.
β-karoten ve A vitamini alımı düşük ise özellikle sigara içenlerde akciğer
kanseri riski artar.
A VİTAMİNİ - HİPERVİTAMİNOZ
Cilt değişiklikleri (kuruluk, döküntü, papular ödem, pigmentasyon)
Eklem ağrıları
Saç ve tırnak dökülmeleri
Kas sertleşmesi
Genel zafiyet
Yorgunluk
Hiperkalsemi
İştahsızlık
Karaciğer büyümesi ve hasarı
A VİTAMİNİ – İLAÇ
ETKİLEŞMELERİ
A vitamini antibiyotiklerle etkileşebilir. Antibiyotiklerle birlikte yüksek doz
A vitamini alımı intrakraniyel hipertansiyon riskini arttırır.
Yüksek doz A vitamini karaciğere zarar verir. Karaciğer toksisitesi olan
diğer ilaçlarla (asetaminofen, amiodaron, karbamazepin, izoniazid,
metotreksat, metildopa, flukonazol, itrakonazol, eritromisin, fenitoin,
lovastatin, pravastatin, simvastatin) birlikte yüksek doz A vitamin
kullanımı karaciğer hasarına neden olur.
Yüksek doz A vitamini kan pıhtılaşmasını azaltır. Varfarinin de benzer
etkisi olduğu için bir arada kullanımları ciltte morarma ve kanama riskin
arttırır. A vitaminiyle birlikte varfarin kullanılacaksa varfarinin dozu
ayarlanmalıdır.
A VİTAMİNİ – İLAÇ
ETKİLEŞMELERİ
Orlistat (Alli®, Xenical®) A, D, E ve K vitaminleri ile ß karoten gibi yağda
eriyen vitaminlerin emilimini azaltır.
A vitamininin, A vitamininden türetilen sentetik retinoidlerle birlikte
kullanıldığında (örneğin, sedef hastalığının tedavisinde kullanılan asitrein
(Soriaten)) A hipervitaminozu riski oluşturabileceği de bilinmektedir
D VİTAMİNİ
Vitamin D2 (Ergokalsiferol), Vitamin D3 (Kolekalsiferol), 1,25-
dihidrokolekalsiferol
RDA= 5 µg/gün (400 IU/gün)
Kalsiyum ve fosfor metabolizmasını etkiler. Çocuklarda kalsiyum ve
fosforun kemiğe aktarımını sağlar; erişkinlerde kemik dokusunu
yenilenme hızını artırır.
Çizgili kas gücünü artırır.
Hematopoetik ana hücrelerin olgunlaşmasını ve farklılaşmasında
görevleri vardır.
D VİTAMİNİ- HİPOVİTAMİNOZ
raşitizm
Osteomalazi
Osteoporoz
Hipoparatiroidizm
Renal osteodistrofi
Raşitizm
Osteoporoz
D VİTAMİNİ- HİPERVİTAMİNOZ
Yüksek doz, uzun süreli kullanımda toksiktir.
Hiperkalsemi => uzun süreli devam ederse hipertansiyon, yumuşak doku
kalsifikasyonu, geri dönüşsüz böbrek yetmezliği
Hiperkalsiüri
Anoreksi
Bulantı-Kusma
Susama
Poliüri
Kas zafiyeti, Eklem ağrıları
Kemiklerde difüz minerilizasyon bozuklukları
D VİTAMİNİ
Orlistat (Xenical), D vitamininin absorpsiyonu azaltabilir.
Aynı etkiyi kolestiramin de gösterir.
Fenitoin de D vitamini metabolizmasını ve kalsiyum absorpsiyonunu
bozabilir.
Anti-tüberküloz ilaçlar da D vitamini metabolizmasını ve kalsiyum
absorpsiyonunu bozabilir.
Kolesterol düşürücü ilaçlar ve tiyazid diüretikleri ise vücuttaki D vitamini
düzeylerini arttırabilir.
K VİTAMİNİ
Doğal => Fitonadion (Vitamin K1)
Sentetik => Menadion (Vitamin K2)
RDA= 55-65 µg/gün
Kanın pıhtılaşmasında görev yapan proteinlerdeki glutamik asitlere 𝝲-
karboksilasyon yapar => Pıhtılaşma proteinlerinin etkinliklerini sağlar.
Kemik metabolizmasını etkiler (Osteokalsin aktivasyonu)
K VİTAMİNİ
K1 vitamini fotosentezde fotosistem I elektron donörü olarak işlev görür.
Bu nedenle bitkilerin fotosentetik dokularında yüksek oranda bulunur;
ancak diğer dokularda (kök, meyve) az orandadır.
Özellikle yeşil yapraklı sebzeler, koyu yeşil yapraklı sebzeler (romaine
marulu), kara lahana ve ıspanak yüksek düzeylerde K vitamini içerir.
K VİTAMİNİ- HİPOVİTAMİNÖZ
Bebeklerde çok gözlenir.
• Kolay veya aşırı kanama
• Kolay veya aşırı morarma
• Burun kanamaları
• Diş eti kanaması
• İdrar ve dışkıda kan
• Aşırı menstrüel kanama
• Karaciğer hasarı veya hastalıkları
• Düşük kemik yoğunluğu
• Sindirim kanalında emilim bozukluğu
K VİTAMİNİ- HİPERVİTAMİNÖZ
Yüksek dozda cilt döküntüsü
Yüz kızarması
Hipersensitivite reaksiyonları
K VİTAMİNİ- İLAÇ ETKİLEŞMELERİ
K vitaminin kanın pıhtılaşmasında görevleri olduğu için, kan
pıhtılaşmasını azaltan aspirin ve benzeri ilaç kullananlarda dikkatli
kullanılmalıdır.
Yüksek dozda K vitamini suplementasyonu ve yüksek oranda yeşil
yapraklı sebze tüketimi bağırsak mikrobiyotasını etkileyeceği için
antibiyotiklerin de etkinliğini değişitirebilir.
Orlistat vücuttaki yağ emilimini azalttığı için K vitamin absoprsiyonunu da
düşürür.
E VİTAMİNİ
RDA= 8-10 mg/gün veya RDA= 400 IU/gün
Güçlü antioksidandır. İmmün sistemi güçlendirir.
Dolaşım sisteminin doğru çalışmasını sağlar.
Eritrositlerin oluşumunda görevleri vardır.
K vitamininin kullanımında görevi vardır.
Nörolojik ve KVS hastalıklarda yararlıdır.
Hücre membranlarını ve dokuları radyasyona ve toksik ajanlara karşı
korunmada etkilidir.
Seksüel ve atletik performansı artırır.
Prematürlerde hemolitik anemi tedavisinde yararlıdır.
E VİTAMİNİ- HİPOVİTAMİNÖZ
Eritrositlerin yarı ömrü kısalır. Nadiren anemi görülür.
Nöropati görülebilir.
Bebeklerde hemolitik anemi, trombositopeni ve ödem görülür.
E VİTAMİNİ- HİPERVİTAMİNÖZ
1000 IU/gün’ün üzerinde bulantı, kusma, diyare, baş dönmesi, kas
zafiyeti, bitkinlik, hipertansiyon, kanama, yara iyileşmesinde gecikme
Pıhtılaşma faktörleri eksik kişilerde ve özellikle de K vitamini eksikse,
yüksek doz E vitamini kullanımıyla kanama riski ortaya çıkabilir.
E VİTAMİNİ
İLAÇTKİLEŞMELERİ
Yüsek doz E vitamini aspirin benzeri ilaçlarla kullanılmamalıdır.
E vitamini hipervitaminozu K vitamini eksikliğine yol açar.
AĞIR METALLERİN TOKSİK
ETKİLERİ
DR.ÖĞR. ÜYESİ BÜŞRA DEMİR ÇETİNKAYA
METAL NEDİR?
Metalleri diğer
Yüksek elektrik ve ısı
toksik Periyodik
iletkenliği ve kendine özgü
maddelerden tablodaki 105
parlaklığı olan,
ayıran en önemli
şekillendirmeye yatkın,
özellikleri, insanlar elementin
katyon oluşturma eğilimi yaklaşık 80’ini
tarafından ne
yüksek, oksijenle birleşerek metaller
oluşturulabilir ne
çoğunlukla bazik oksitler oluşturur.
de yok edilebilir
veren elementlerdir.
olmalarıdır.
Yarı metaller (iyi
metal özelliği
soy olmayan göstermezler. Bu
soy metaller elementler hem
metaller
(altın, gümüş, metal, hem de
(demir, çinko, ametal özelliği
platin gibi)
alüminyum) gösterirler.)
(silisyum, bor,
antimon, arsenik)
Endüstriyel Metaller

30 civarında
metalin insanlarda
toksik olduğu
bilinmektedir.
Ayrıca metaller ve
tuzları tıpta ve veteriner
hekimlikte ilaç, pestisit
Bugün “endüstriyel metaller” olarak (fungusit, insektisit,
nitelendirilen yaklaşık 50 metal ve alaşımı herbisit, rodendisit
çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır. gibi) olarak da
kullanılmaktadır.
AĞIR METAL
Ağır metal, metalik Bu grubun içinde Günümüzde,
özellikler gösteren geçiş metalleri, bazı ekosistemlerin
elementlerden yarı metaller, toprak, su ve hava
oluşan, açık bir lantanitler ve gibi ortamlarında
tanımlaması tam aktinitler bulunur. yaygın bir şekilde
olarak yapılamamış Ağır metallerin birikmeye başlayan
elementlerdir. tanımlanmaları için ağır metaller, dünya
Genelde ağır yoğunluk, atomik yüzeyindeki tüm
metaller periyodik sayı ya da atomik organizmaların
cetvelin üçüncü ya ağırlık, kimyasal yaşamını tehdit eden
da daha yüksek özellikler ya da önemli bir çevre
periyodunda toksisite üzerine sorunu halini almıştır.
bulunurlar. dayanan birçok
tanımlama
önerilmiştir.
AĞIR METALLERE MARUZİYET
volkanik
faaliyetler

motorlu taşıtların
egzozları
maden
yatakları ve
işletmeleri
kentsel atıklar

endüstriyel faaliyetler

tarımda kullanılan
gübre ve ilaçlar
Bu reaktif
radikallerin oksijen,
azot ve kükürt
Metaller toksik merkezli radikaller
etkilerinin büyük bir gibi pek çok türü
kısmını serbest vardır. Bunun
AĞIR METALLERİN radikal oluşturarak
gösterirler.
sonucunda lipid
peroksidasyonu ve
TOKSİSİTE DNA hasarı
oluşabilir.
MEKANİZMALARI
Hücresel savunma sisteminde
yer alan glutatyonun sülfhidril
(-SH) gruplarının doyması
durumunda, hücresel
proteinlerin -SH gruplarına
bağlanarak protein
oksidasyonuna yol açarlar.
AĞIR METAL ZEHİRLENMESİ

Ağır metallerin
yağmur yoluyla
Saf metal Elektro-
ya da iyon
eldesi, kaplama 
değişimi ile
eritilmesi, krom ve
toprağa ve
nükleer yakıt kadmiyum
körfez
hazırlanması zehirlenmeleri
çamurlarına
karışması
CIVA (Hg)

KURŞUN KADMİYUM
(Pb) (Cd)

AĞIR
METALLER
CIVA
Cıva, doğal olarak ve
insan aktivitesi
nedeniyle doğada
yaygın olarak
bulunmaktadır.
CIVA
CIVA
Havaya cıva
salınımının Elementel
insan cıva, sodyum Cıvaya
kaynaklı hidroksit maruziyet,
Cıva bazı gıda
başlıca (kostik soda) kontamine suplemanlarında
nedenleri elde edilmesi olmuş kontaminant
madencilik, esnasında havanın olarak bulunur; İnorganik Dişlere
fosil sodyum solunması, ayrıca bir cıva uygulanan
yakıtların ve
klorürün
kontamine
organik cıva bileşikleri ise, amalgam
elektrolizinde, bileşiği olan
çöplerin gıda veya “tiyomersal”
fungusit ve dolgular da
lamba, pil, antiseptikler elementel
yakılmasıdır. suyun aşılarda
elektrik preservatif de kullanılır. cıva içerir.
Ayrıca anahtarı, tüketilmesi olarak
cıvanın termometre ve veya deri bulunabilir.
gübrelerden barometre teması
de toprağa yapımında yoluyla olur.
geçişi söz kullanılır.
konusudur.
CIVA DÜZEYLERİ
◦ Akut cıva zehirlenmesi kanda cıva düzeyinin ölçümü ile belirlenir Normal bir
bireyde kan cıva düzeyi 10 µg/L’nin altında olmalıdır, idrar cıva düzeyi ise 20
µg/L’den düşük olmalıdır.
◦ Bazı kaynaklarda ise, bu düzeyler kan ve idrar için 5 µg/L’den az olarak
verilmektedir.
◦ İşyerinde cıvaya maruz kalan bireylerde düzey, haftalık ölçümlerde kanda 15
µg/L’nin, idrarda ise 35 µg/kreatinin’in altında olmalıdır.
◦ Kan düzeyi 30 µg/L’yi geçerse cıva toksisitesinin ilk belirtileri ortaya çıkar. Özellikle iş
yerinde maruziyet sonucu bu düzeylerin gözlenebildiği ve bu durumda işçinin
mutlaka takip edilmesi gerektiği belirtilmektedir.
◦ Plazma ve eritrosit cıva düzeylerinin birlikte ölçülmesi, hastada organik veya
inorganik cıva zehirlenmesi olduğunun tanısını koymak için yapılır.
◦ Eritrositler organik cıvayı akümüle ederken, inorganik cıvayı biriktirmezler.
◦ Eritrositlerde organik cıva konsantrasyonu plazmadan yaklaşık 20 kat fazladır;
plazmada ise inorganik cıva konsantrasyonu, organik cıvanın yaklaşık 2 katıdır .
CIVA TOKSİSİTESİ

◦ Cıva ve inorganik cıva bileşikleri, IARC tarafından «karsinojenisite


açısından sınıflandırılamayan bileşikler (Grup 3)» arasındadır 
bu bileşiklere dair insanlarda yetersiz, deney hayvanlarında ise
yetersiz veya sınırlı karsinojenesite kanıtının olmasıdır.
◦ Metilcıva ise IARC tarafından “insanda muhtemel karsinojen
(Grup 2B)” olarak sınıflandırılır  insanlarda sınırlı sayıda
karsinojenesite ve deney hayvanlarında yeterliden az sayıda
kanıtın olması veya insanlarda yetersiz ancak deney
hayvanlarında yeteri kanıtın varlığı olarak belirtilebilir.
CIVANIN TOKSİSİTE MEKANİZMASI
◦Mitokondriyel hasar
◦ Metal toksisitesinde en önemli mekanizmalardan biri, glutatyonun
tükenmesi ve çok fazla serbest radikal oluşması sonucunda
doğrudan veya dolaylı olarak mitokondriyel hasar oluşmasıdır.
◦ Hem organik, hem de inorganik cıvanın sülfhidril gruplarına yüksek
afinitesi sonucu mitokondriyel glutatyonun tüketilmesiyle oksidatif
stres meydana gelir.
◦ Özellikle santral sinir sistemi, metil cıva tarafından indüklenen ve
glutatyonun tüketilmesine bağlı olarak gelişen hasara duyarlıdır.
CIVANIN TOKSİSİTE MEKANİZMASI
◦ Pankreas üzerine etkiler
◦ Cıva, serbest radikal oluşumunda anlamlı artış, mitokondriyel membran
potansiyelinde azalma ve insülin salgılanmasında inhibisyona neden olur.
◦ Bu bulgular, diyabet patojenezinde cıva toksisitesinin etiyolojik rolüne dikkat
çekmektedir. İnorganik cıva glutatyonun tüketilmesi, serbest radikal oluşması
ve mitokondriyel hasar sonucunda böbrek işlevleri üzerine de etki gösterir.
CIVANIN TOKSİSİTE MEKANİZMASI
SSS’ne Etkiler
◦ Cıva koenzim S-adenozilmetiyonin inaktivasyonu
sonucunda katekol-O-metiltransferaz (COMT)
enzimini inhibe ederek katekolamin (epinefrin,
norepinefrin) seviyesini arttırabilmektedir.
◦ Bu durum hipertansiyon, terleme ve taşikardiye
neden olur.
◦ Cıva toksisitesine bağlı olarak kişilik değişimi, hafıza
kaybı, uyuşukluk, letarji ve depresyon görülür.
ELEMENTEL CIVA ZEHİRLENMELERİ
◦ Cıva, sıvı halde bulunan ve oda sıcaklığında buharlaşabilen tek metaldir.
◦ Elementel cıvanın parlak, kurşuni görünümü, çocuklar için oldukça
çekicidir.
◦ Cıvaya maruz kalındığında oluşabilecek sağlık riski, maruziyet yoluna ve
maruz kalınan cıvanın formuna bağlıdır.
◦ Cıvaya temel olarak oral, inhalasyon ve dermal yollarla maruz
kalınmaktadır.
◦ Elementel cıva ise bağırsaklardan çok az absorbe olur ve bu nedenle
aspirasyon olmadan oral alımının genellikle zararsız olduğu belirtilmektedir.
◦ Elementel cıvanın yutulması sonucunda %0.01 gibi küçük bir kısmı dolaşıma
girmekte; ancak cıva buharının solunması sonucunda %80'i akciğerlerden
kan dolaşımına girmektedir.
ELEMENTEL CIVA ZEHİRLENMELERİ
Bunun sonucunda tremorlar,
irritabilite, eksitabilite, motor
fonksiyon bozuklukları,
Elementel cıvanın kısa süreli depresyon, dudak ve ağızda
solunması sonucunda sinir karıncalanma, hipersalivasyon,
sistemi ve akciğerler etkilenir. gingivit, kişilik değişimi,
yürümede bozukluk, göğüs
ağrısı, solunum güçlüğü ve
halüsinasyonlar gözlenir.

Daha uzun süreli maruziyetlerde,


Ayrıca, kusma, bulantı, diyare,
ağız etrafında ve akciğer dış
mide tahrişi ve böbrek hasarı
tabakasında hasar meydana
gözlenebilir.
gelebilir.
ELEMENTEL CIVAYA KRONİK
MARUZİYET

TRİAD  Hg0
EKSİTABİLİTE TREMOR GİNGİVİT
zehirlenmesi
ELEMENTEL CIVAYA
KRONİK MARUZİYET
◦Akrodini” kronik cıva maruziyetine bağlı
olarak oluşan bir idyosenkratik
reaksiyondur.
◦Çoğunlukla ekstremitelerde renk
değişimi ve soyulmaların eşlik ettiği ağrı,
hipertansiyon, aşırı terleme, anoreksi,
uykusuzluk, huzursuzluk, apati ve
döküntülerle seyreder.
Cıva tuzlarının ağız yoluyla alınması hipertermi,
karın krampları, kanlı ishal, sindirim kanalında
kanamalı ülser ve nekroza neden olabilir. Kas
İnorganik cıvanın emilimi çok yavaştır ve tek akut ağrısı, baş ağrısı, ağız ve boğazda yanma,
dozunun toksik olmadığı belirtilmektedir. gingivostomatit, ağızda metal tat, ateş ve
taşikardiyle beraber gelişen grip benzeri
semptomlar da görülebilir. İnorganik cıva
buharlarının solunması sonucu öksürük, nefes
darlığı, göğüs sertliği ve pulmoner irritasyon
görülür.

İNORGANİK CİVA
ZEHİRLENMELERİ

Metalik cıva buharı akciğerlerden kolayca


emilerek beyine ulaşır.
İnorganik cıva buharlarının solunması sonucu Tremor, aşırı sinirlilik, unutkanlık, güçsüzlük ve
öksürük, nefes darlığı, göğüs sertliği ve pulmoner görme bozuklukları gibi merkezi sinir sistemi
irritasyon görülür. Ayrıca pnomöni, pulmoner belirtilerinin gelişmesine neden olur.
ödem, nekrotik bronşit ve akut respiratuvar distres
sendromu (ARDS) ortaya çıkabilir. Daha ileri saatlerde böbrek yetmezliği, periferal
nöropati ve karaciğer işlev bozukluğu gözlenebilir.
ORGANİK CİVA ZEHİRLENMELERİ
◦ Organik cıvanın nörotoksik etkileri 1866 yılından bu yana bilinmektedir.
◦ Bu konudaki bilgiler epidemik zehirlenmeler sonucu daha çok ortaya
konmuştur.
◦ Bu salgın zehirlenmenin en önemlisi Minamata- Körfezi-Japonya’da 1953
yılında yaşanmıştır.
◦ Minamata kentinin sakinleri, başta evde besledikleri kediler olmak üzere
kasabadaki hayvanlarda anormal davranışlar gözlemlediler. Kedi türünden
hayvanlar aniden sarsıntılar geçiriyor, bazen de denize atlayarak sanki intihar
ediyorlardı.
◦ Kasaba halkı kedilerde görülen bu rahatsızlığa "kedileri dans ettiren hastalık "
adını takmışlardı.
◦ 1956 yılında, Minamata hastalığı olarak tarihe geçecek rahatsızlığın ilk insan
kurbanı teşhis edilmiştir.
ORGANİK CİVA ZEHİRLENMELERİ
◦ Minamata körfezinde özellikle körfezden düzenli
olarak balık yiyenlerde hastalıklar ortaya çıkmıştır.
Bu hastalığın ortaya çıkışı bölgeye kurulan fabrika
ile eş zamanlı olmuştur.
◦ Minimata kentinin sularını kirletmesi sonucu büyük
miktarda cıva ve diğer ağır metaller halkın ana
gıdaları arasında yer alan balık ve kabuklu
canlılarla insana ulaşmıştır.
◦ Üç yıl süren araştırmalar, kasaba halkına büyük iş
imkânı sunan ve plastik üretimi yapan şirketin
Chisso Corporation adlı şirketinin Minamata
Körfezini sanayi atıklarıyla kirlettiğini ortaya
çıkarmıştır.
ORGANİK CİVA ZEHİRLENMELERİ
◦ Bu olay 1932-1968 yılları arasında devam etmiştir.
◦ Hayvan ve insan ölümleri 36 yıl sürmüştür.
◦ Bu duruma metil cıvanın neden olduğu 1963 yılında gösterilmiş; ancak 1968
yılında neden sonuç ilişkisi kabul edilerek üretim durdurulmuştur.
◦ Araştırıcılar 64 tanesi prenatal olan toplam 2265 kurban (1784 ölü)
belirlemişlerdir.
Hastalığın Semptomları Yüksek doz maruziyet ile Temas eden annelerden
doğan bebeklerde

◦ Ataksi ◦ Paraliz oGeç yürüme, konuşma


◦ El ve ayaklarda hissizlik oPeriferal nöropatiler
◦ Deliryum
◦ Genel kas zafiyeti oMental retardasyon
◦ Koma
◦ Görme alanında daralma oDuyusal bozukluklar
◦ ölüm
◦ İşitme ve konuşma
bozuklukları
◦ Tremorlar
◦ Konuşma bozukluğu
◦ Hareket kabiliyetinde
azalma
IRAK’TA METİL CİVA ZEHİRLENMESİ
• Eylül 1971’ de 90 ton tahıl Irak’ın Basra Limanına
getirilmiştir.
• Bozulmaya karşı metil cıva ile işlenen Amerikan
arpası ve Meksika buğdayı, üzerlerindeki
ölümcül maddeleri belirtmek için parlak pembe
renk ile işaretlenmiş ve çuvalların üzerlerine
uyarı yazıları basılmıştı; ancak bu yazılar sadece
İngilizce ve İspanyolca idi.
• Çiftçilere dağıtılmadan önce çalınan çuvallar
açlıkla mücadele eden halka yemek olarak
satılmıştı.
IRAK’TA METİL CİVA ZEHİRLENMESİ
• Olaydan 2 yıl sonra hastane kayıtlarında 6.530
cıva zehirlenmesi vakası olduğu belirlenmiştir.
• Yetkililer sadece 459 kişinin öldüğünü söylese de
6000 kişinin öldüğünü belirten güvenilir
kaynaklar vardır. Ölenlerin çoğu çocuktur.
• Ayrıca, 100.000 den fazla kalıcı körlük, sağırlık,
beyin hasarı, parestezi ve ataksi vakası olduğu
tahmin edilmektedir.
TİYOMERSAL (Timerosal) VE OTİZM
• Bazı aşıların içinde adjuvan olarak
bulunan tiyomersalin otizme neden
olup olmadığı tıp dünyasında önemli
bir tartışma konusudur.
• 1990 yılardan itibaren çocuklarda
görülen nörolojik gelişim ve davranış
bozukluklarında ciddi bir artış
olmuştur.
• Otizmdeki bu artış günümüzde de
aşılarda bulunan tiyomersal ile
ilişkilendirilmektedir.
TİYOMERSAL (Timerosal) VE OTİZM

• 1980’li yılların ortalarında sadece karma (difteri-


tetanoz-boğmaca), çocuk felci ve kızamık aşıları
uygulanıyordu ve bunlardan sadece karma aşı cıva
(timerosal) içeriyordu.
• İki yaşına kadar 4 kere aşılanan çocuk ortalama
(4x25)= 100 μg tiyomersal alıyordu.
• ABD’de cıva kademeli olarak aşılardan çıkartılmıştır.
Bazı çevreler aşılardan tiyomersalin çıkartılması
sonucu otizmin azaldığı iddia etmektedir.
AMALGAM DOLGULAR
• Amalgam dolguların plazma ve tükürük cıva
konsantrasyonları üzerine yapılan çalışmalarda,
amalgam dolgulu bireylerde plazmada ve
tükürük cıva düzeylerinin, amalgam dolgusu
olmayan bireylere göre anlamlı bir şekilde daha
yüksek olduğu belirlenmiştir.
Cıva Maruziyeti Sırasında
İlk Yapılması Gerekenler

Maruziyet kaynağından hemen uzaklaşılmalıdır.


Eğer ciltte maruziyet varsa etkilenen bölge ılık su ve
sabunla en az 10-15 dakika yıkanmalıdır.
Eğer göz teması varsa kontakt lensler çıkartılmalı ve
etkilenen bölge en az 10-15 dakika su ile yıkanmalıdır.
Eğer cıvanın solunması veya yutulması söz konusu ise, en
yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
CIVA ZEHİRLENMESİ TEDAVİSİ
◦ Tanı: Tanıyı koymak için şu kriterlerden yararlanılır:
Cıvaya maruz kalma olasılığı (işyeri vb. nedenlerle)
Karakteristik cıva zehirlenmesi bulguları
Kan ve idrar cıva düzeyleri
◦ Laboratuvar Testleri: Kreatinin, elektrolitler, akciğer grafisi, glukoz, transaminazlar, kan
üre azotu (BUN), idrar analizleri ve görme alanı testleri yapılmalıdır.
◦ Acil ve destekleyici tedavi: Gerekirse acil temel ve ileri yaşam desteği verilir.
◦ Zehirlenme inhalasyon yolu ile gerçekleşmişse solunum güçlüğü gelişme riski nedeniyle
hava yolu açık tutulmalıdır.
◦ Hastada bronkospazm gelişmişse, salbutamol gibi β2 agonisti bronkodilatörler
kullanılmalıdır. Yetişkinde püskürtme (ilk 4 saatte 20 dakikada bir 4-8 püskürtme, daha
sonra 4 saatte bir 2-4 püskürtme) ile ya da nebülizatörle (2,5-5 mg gerektikçe
yinelenerek), çocukta nebülizatörle (0,10-0,15 mg/kg, gerektikçe yinelenerek
toplamda en çok 2,5 mg) verilir.
CIVA ZEHİRLENMESİ TEDAVİSİ
◦ Spesifik Antidot Tedavisi: Zaman geçmeden şelasyon tedavisine
başlanmalıdır. Başlama zamanı gecikirse, tedavinin etkinliği düşer.
◦ Oral olarak cıva tuzu alındıysa, British Anti-Lewisite (BAL, dimerkaprol) yetişkin
ve çocukta 3-5 mg/kg (i.m) 4 saatte bir 2 gün süreyle, hastanın belirtileri
gerileyinceye kadar 7-10 gün boyunca 12 saatte bir verilir.
◦ BAL, cıvanın merkezi sinir sistemine yeniden dağılımına neden olup sinir
sistemine olan toksik etkisini arttırdığı için elementel cıva zehirlenmesinde
kullanılmaz.
◦ Hasta oral yolu kullanabiliyorsa, dimerkaptosüksinik asit (DMSA, Succicaptal®
200 mg) 10 mg/kg ya da 350 mg/m2 dozda 5 gün süresince 8 saatte bir,
izleyen 14 gün süresince 12 saatte bir verilir.
CIVA ZEHİRLENMESİ TEDAVİSİ
◦ İnhalasyon ile metalik cıvaya maruz kalındıysa, DMSA aynı
protokolle uygulanır ya da penisilamin (Metalcaptase® 300 film
kaplı tablet, 300 mg) ağız yoluyla yetişkinde günde 1000-1500 mg
(en çok 2 g), çocukta 25-100 mg/kg/gün (en çok 1 g) 2 ya da 4
doza bölünerek 5 güne (kadar) dek, daha uzun süreli tedavi
gerekiyorsa 40 mg/kg/gün’lük doz aşılmadan verilir.
◦ Ayrıca 2,3-dimerkaptopropan sülfat (DMPS) i.m. veya i.v. yoldan 5-
10 mg/kg dozda günde 2 kez ve 2 hafta boyunca kullanılabilir.
KURŞUN

◦Kurşun, doğada yaygın olarak bulunan, endüstrileşen


toplumlarda kentleşme ve sanayileşmenin artması ile
halk sağlığını ciddi ölçüde tehdit eden bir ağır metaldir.
◦İnorganik tuzları: Kurşun arsenat, kurşun arsenit, kurşun
kromat, kurşun fluoroborat, kurşun nitrat, kurşun
tiyosiyanat
◦Organik tuzları: Tetrametil kurşun, tetraetil kurşun
Kurşuna Maruziyet Yolları
Kurşun içeren besinler
(Kurşun içeren
toprakta yetişen
bitkiler, seramik
Endüstriyel Maruziyet Benzin dumanındaki kaplarda saklanan
(Akümülatör, seramik, kurşun (Tetrametil besinler, teneke
porselen, kauçuk, pil, kurşun vuruntuyu kutularda saklanan
takı, silah önlemek için besinler)
endüstrilerinde) benzine
katılmaktadır. Süper
benzine 400mg/L,
normal benzine 150
mg/L) Kurşunlu boyalar (Kurşun bazlı
duvar boyaları, oto boyaları,
cam boyaları, cam cilaları)
İçme suları
(Kurşunlu borular,
Matbaalar kurşun içeren
endüstriyel
emisyonlarla suların
kirlenmesi)
KURŞUN
DÜZEYLERİ
10 µg/dL (0,48
µmol/dL’nin
üzerinde toksik
etkiler görülmeye
başlar.
Eritrositlerde
biriktiği için
eritrosit düzeyleri
kronik kurşun
maruziyetinin iyi
bir göstergesidir.
KURŞUN TOKSİSİTESİ
• Kurşun, IARC tarafından “insanda muhtemel karsinojen (Grup
2B)” olarak sınıflandırılır  insanlarda sınırlı sayıda
karsinojenesite ve deney hayvanlarında yeterliden az sayıda
kanıtın olması veya insanlarda yetersiz ancak deney
hayvanlarında yeteri kanıtın varlığı olarak belirtilebilir.
• İnorganik kurşun bileşikleri, IARC tarafından “insanda çok
muhtemel karsinojen (Grup 2A)” olarak sınıflandırılır 
insanlarda kansere neden olduğuna dair sınırlı sayıda veri
vardır; ancak deney hayvanlarda kansere neden olduğuna
dair yeterli veri vardır ve etki mekanizması insanlarda da
benzerdir VEYA bu konuda deney hayvanlarında sınırlı sayıda
çalışma var olduğu bazı durumlarda da bir madde bu şekilde
sınıflandırılabilir.
• Organik kurşun bileşikleri, IARC tarafından «karsinojenisite
açısından sınıflandırılamayan bileşikler (Grup 3)» arasındadır
 bu bileşiklere dair insanlarda yetersiz, deney
hayvanlarında ise yetersiz veya sınırlı karsinojenesite kanıtının
olmasıdır.
Kurşun Toksisitesi

◦RENAL TOKSİSİTE: proksimal tübül hasarı (tübüler


hücrelerde Pb-protein kompleksleri oluşur)  aminoasitüri,
glikozüri, sodyum reabsorpsiyonunda azalma, intertisyel
nefropati
Kurşun Toksisitesi
SSS TOKSİSİTESİ
• DEMİYELİNİZASYON: Nöronlarda segmentel demiyelinizasyon,
Schwann hücre dejenerasyonu ve takiben aksonal dejenerasyon 
Nöropatiler
• SSS’de KALSİYUMUN YERİNE GEÇER: CaM’a bağlanır. Ca-CaM ikinci
haberci sistemini etkiler. Ca-Na ATP pompasını bozar. Mitokondriyel
Ca alımını azaltır. Enerji üretim azalır  Beyin enerjisiz kalır ve
performansı düşer.
• Dopamin ve GABA’nın salımını etkiler.
• Na-K ATPaz inhibisyonu yapar.
• Kan-Beyin Engeli’ni geçer.
• Serebral hipoksiye neden olur.
• Glial hücreleri etkiler.
Kurşun Toksisitesi-
Kurşun Ensefelopatisi

80 µg/dL’nin üzerindeki kan


konsantrasyonlarında  letarji, ataksi, bilinç
kaybı, bulantı, kusma, ölüm

Hasta yaşarsa  epilepsi, normal zekalı


bireylerde mental retardasyon, üstün zekalı
bireylerde (IQ skoru 125’in üzeri ise) IQ
skorunda %5 gerileme, optik nöropati
Kurşun Toksisitesi

◦ Kemik toksistesi (Ca’un yerine geçer, Vit D, PTH, Kalsitonini etkiler 


osteomalazi)
◦ Üreme Sistemi ve Gelişimsel Toksisitesi (Sperm sayılarını azaltır, sperm
motilitesini düşürür, Sperm morfolojisi bozulur, Düşük doğum ağırlığına neden
olur)
◦ Gut hastalığı gelişimi  Ürik asit düzeylerini artırır Gut hst gelişimi
◦ CVS toksisitesi (hipertansiyon)
◦ İmmünosupresan etki
◦ GIS Toksisistesi (kurşun koliği, anoreksi)
◦ Diş etlerinde mavi çizgi oluşumu
Kurşun Zehirlenmeleri :AKUT ve KRONİK
 Başağrısı • İştah kaybı
 İrritabilite • Kilo kaybı
 Güçsüzlük • Anemi
 Uyumada güçlük • Renksiz deri
 Karın ağrısı (kurşun koliği) • Tutarıklar
 Bulantı • Yürüme güçlüğü
 Kusma • His kaybı
 Konstipasyon • Kas zafiyeti
 Duyma kaybı • İleri vakalarda koma
KURŞUN ZEHİRLENMELERİ
◦Çin’de Kurşun Zehirlenmesi Skandalı
◦ 2003’te Dongling kurşun ve çinko Döküm Şirketi, Baoji yakınlarındaki
Changqing kazasında ‘’garden-like factory’’ adını verdiği bir fabrika açmış
ve yılda 100.000 ton kurşun ve çinko ile 700.000 ton kok üretilmeye başlamıştır.
◦ Daha sonra bölgedeki aileler çocuklarda burun kanaması ve hafıza kaybı
gibi bazı hastalık belirtileri gözlemlemeye başlamıştır.
◦ Çevredeki yedi köyden toplam 851 çocuğun kanında normal sınırın 10 kat
fazlası kurşun bulunmuştur.
◦ Bölgedeki köylüler yetkilileri şikayet etmiş; ancak iddialar göz ardı edilmiştir.
◦ Bunun üzerine halk 17 Ağustos 2009’da fabrikaya saldırdı ve yetkililer kaçmak
zorunda kalınca pil fabrikası kapatılmıştır.
KURŞUN ZEHİRLENMELERİ
◦ Nijerya’da Yakın Tarihin En Büyük Zehirlenme Vakası
◦ Nijerya’nın kuzey bölgesinde bulunan Zamfara
eyaletinde, 2010 yılının Mart ve Haziran tarihleri arasında ,
111 i çocuk olmak üzere en az 163 kişi kurşun zehirlenmesi
sebebiyle hayatını kaybetmiştir.
◦ İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Zamfara’da yaptığı
araştırmaya göre "altın madenlerinde çalışan çocukların
kurşun tozuna maruz kaldıkları, bir kısmının ise madenden
tozlu elbiseleri ile dönen büyüklerinden kurşun tozuna
maruz kaldıkları" sonuçlarına ulaşılmıştır.
◦ Ayrıca kurşun yüklü cevherlerin evlerde işlenmesi de
zehirlenmelerin en büyük nedenleri arasında gösterilmiştir.
Su ve gıdalar yoluyla da toksitlerin insan bedenine
yerleştiği açıklanmıştır.
KURŞUN ZEHİRLENMESİ TEDAVİSİ
Tanı:
◦ Kurşuna maruz kalma olasılığı (işyeri vb. nedenlerle)
◦ Karakteristik kurşun zehirlenmesi bulguları
◦ Kan kurşun düzeyleri
Laboratuvar Testleri: Kreatinin, elektrolitler, akciğer grafisi, glukoz,
transaminazlar, kan üre azotu (BUN) gibi lab testleri yapılmalıdır.
Acil ve destekleyici tedavi: Gerekirse acil temel ve ileri yaşam desteği verilir.
Spesifik Antidot Tedavisi:
◦ British Anti-Lewisite (BAL, dimerkaprol)
◦ Kalsiyum-Disodyum EDTA
◦ Dimerkaptosüksinik asit (DMSA)
KADMİYUM
Plastik üretiminde

Pil üretiminde
Galvanize edici
ajan olarak

Boyalarda

Yiyecekler (Bitkilerde
kadmiyum akümüle olur ve
özellikle hayvan karaciğer ve
böbrekleri yüksek oranda
kadmiyum içerir)
KADMİYUM DÜZEYLERİ

◦ Sağlıklı kişilerde kan ve idrar kadmiyum düzeyleri μg/L’den


düşüktür. Normalde, kan ve idrar düzeylerinin sırasıyla 5 μg/L and 5
μg/g kreatinin olması beklenir.
◦ Kronik kadmiyum maruziyetine bağlı olarak böbrek hasarı gelişen
kişilerde kan ve idrar kadmiyum düzeyleri sırasıyla 25-50 μg/L or 25-
75 μg/g kreatinin olarak bulunmuştur.
◦ Akut zehirlenmelerde kan düzeyleri 100-400 μg/L; ölümlerde kan
düzeyleri 1000-3000 μg/L olarak belirtilmektedir.
KADMİYUM TOKSİSİTESİ

◦ Kadmiyum ve kadmiyum bileşikleri, IARC tarafından “insanda


karsinojen (Grup 1)” olarak sınıflandırılır  insanlarda kanser
oluşturduğuna dair yeterli kanıt vardır veya hayvanlarda
karsinojeniktir ve hayvanlarda kansere yol açtığı yolak/mekanizma
insanlarda da benzer şekilde işlemektedir.
Kadmiyum Toksisitesi
◦ AKUT TOKSİSİTE
Oral
◦ GIS epitelinde irritasyon
◦ Bulantı
◦ Kusma
◦ Abdominal ağrı
İnhalasyon ile
◦ Pulmoner ödem
◦ Akut pünomoni
Kadmiyum Toksisitesi
◦ KRONİK TOKSİSİTE
◦ Nefrotoksisite
◦ Kronik pulmoner hastalıklar
(Amfizem, obstrüktif akciğer hastalığı, progresif fibröz, alveolar hasar)
◦ İskelet defektleri
◦ Hipertansiyon
◦ Anormal davranışlar
◦ IQ’da azalma
◦ Kanser (testis, prostat kanserlerinde artış)
◦ Üreme sistemi bozuklukları
Kadmiyum Toksisitesi

MEME KANSERİ
KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR
OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI
NEFROTOKSİSİTE

ARTRİT
KEMİK YAPISINDA BOZULMA,
OSTEOMALAZİ
KADMİYUM
NEFROTOKSİSİTESİ

• Kadmiyum metallotionein
sentezini arttırır ve Cd-MT
kompleksi halinde
böbrek tübüllerinde
birikir.
• Böbrekte proteinlerin
sülfidril gruplarına
bağlanır. Proksimal
tübülde S1 ve S2
segmentlerinde hasar
oluşturur.
• Ayrıca böbrekte
sitoplazmik kalsiyum,
inositol fosfat ve protein
kinaz gibi sinyal
yolaklarını etkiler.
Itai-itai hastalığı (it hurts-it hurts
disease") 1912’de Japonya’da
kadmiyum zehirlenmesi
nedeniyle görülen Toyoma
Prefecture’da maden arama
işlemleri sırasında çevreye
kadmiyum yayılması, sonunda
pirinç tarlalarının bu
kadmiyumla kontamine olması
ve kadmiyum zehirlenmesi
nedeniyle ortaya çıkan
hastalıktır.
Hastalar omurilik, bacak ve
eklemlerinde ciddi ağrılar
hissetmişlerdir. Ayrıca
hastalarda kemiklerde
yumuşama ve böbrek yetmezliği
görülmüştür.
KADMİYUM ZEHİRLENMESİ TEDAVİSİ
◦İdrarda β2-mikroglobülin bakılması kadmiyum
maruziyetinin iyi bir göstergesidir.
◦Ayrıca kan ve idrar kadmiyum düzeylerinin belirlenmesi
zehirlenme tedavisi yönünden önemlidir.
Şelasyon Tedavisi
◦EDTA, DMPS ve DMSA kadmiyumun idrarla atılımı artırır
;fakat DMSA vücut kadmiyum yükünü azaltmada etkin
değildir.
AFETLER VE
TOKSİKOLOJİ
Afet

Türk Dil Kurumu Sözlüğü


Doğanın sebep olduğu yıkım, felaket.

DSÖ
“Beklenmeyen, kurumun olanakları ve kapasitesini aşan
normal işleyişi bozan dışarıdan yardım gerektiren ani ekolojik
olgu”
Afet

Silahlı çatışma dışında ister birden bire ister uzun süreli


süreçlerin bir sonucu olarak gelişsin ister bir kazadan ister
doğa veya insan kaynaklı olaylardan kaynaklansın insan
yaşamına, sağlığına, mülkiyetine veya çevreye önemli ve büyük
çapta bir tehdit oluşturması ve toplumun işleyişinin ciddi
anlamda bozulması durumudur.

*Uluslararası tanım
Afet

Afetler çeşitli şekillerde sınıflandırılmaktadır.


Genel olarak kullanılan sınıflama, “doğal afetler” ve “insan kaynaklı
afetler” şeklindedir.

1.Doğal afetler; deprem, volkanik patlama, toprak kayması ve sellere


bağlı olarak oluşmaktadır.
2.İnsan kaynaklı afetler ise kimyasal sızıntılar, zehirli gaz sızıntıları,
yangın, patlama, binanın yıkılması, nükleer savaş vb. çeşitli istenmeyen
olayların sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Afet

Afet veri tabanına göre afetler, doğal veya teknolojik olarak


sınıflandırılmaktadır.
■ Doğal afetler üç sınıfa ayırılmaktadır.
-Hidrometeorolojik afetler (seller, dalga kabarmaları, fırtınalar,
kuraklıklar, orman yangınları ve aşırı sıcaklık),
-Jeofiziksel afetler (depremler, tsunamiler ve volkanik patlamalar)
-Biyolojik afetler (salgın hastalıklar ve böcek istilaları) olarak
belirtilmektedir.

■ Teknolojik afetler ise endüstriyel kazalar, ulaşım kazaları vb. çeşitli


kazalardan oluşmaktadır.
Afetler ve Etkileri

Doğrudan etkiler
■ Can kayıpları, yaralanmalar, alt yapı hasarları ile eşya ve malzeme
kayıpları, tarım ürünlerinin ve hayvanların kayıpları, kültür mirasının
kaybı, kurtarma ve ilk yardım çalışma giderleri ile barınma
çalışmaları giderleri, haberleşme ve ulaşım tesislerindeki hasarlar,
hasarlı yapı onarım masrafları.
Dolaylı etkiler
■ Üretim kayıpları, sağlık, eğitim ve diğer kamu hizmetlerinin
aksaması veya kesilmesi nedeni ile görülen hizmet kayıpları, işletme
kayıpları ile bağlantılı gelir kaybı, sosyal maliyetler.
Afetler - Özellikleri

- İnsan topluluklarında fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar


meydana getirmesi
- Toplumsal yaşantıda uzun süre giderilemeyen veya hiçbir
zaman düzeltilemeyen etkilere neden olması
1. Doğal Afetler

■ Genellikle fiziksel etkiler veya enfeksiyona bağlı hastalıklar


nedeniyle hasar oluştururlar.
■ Bu tip hasarda toksik maddelerin rolü nadiren gözlenir.
■ Sekonder etkiler söz konusudur.
Örneğin suların kontaminasyonu.
1. Doğal Afetler

■ Volkanik patlamalarda gözlenen etkilerin önemli bir bölümü


sıcak kül salınımı ve gaz çıkışına bağlanmaktadır.
■ Volkanlardan yayılan gazlar,
(karbondioksit, karbon monoksit, hidrojen sülfür, sülfür dioksit,
hidrojen klorür)
Atmosfere dağılır ve rüzgar ile yerleşim bölgelerine taşınır.
1. Doğal Afetler

■ Kül ürünleri önemli düzeyde silika içeren solunabilir


partiküller taşımaktadır.
■ Solunum sistemi ve gözler önemli ölçüde etkilenebilir.
Ciddi trakeal hasar, pulmoner ödem ve bronşial obstrüksiyon
meydana gelebilir.
Üst ve alt solunum yollarında irritasyon ve inflamasyon
oluşabilir.
Doğal Afetlerin Büyüklüğünü Belirleyen
Etkenler
■ Coğrafik konum ve jeolojik yapının yanı sıra,
■ Fakirlik ve az gelişmişlik,
■ Hızlı nüfus artışı,
■ Tehlikeli bölgelerdeki hızlı ve denetimsiz sanayileşme,
■ Ormanların ve çevrenin tahribi veya yanlış kullanımı,
■ Bilgisizlik ve eğitim eksikliği
gibi ana faktörler afet büyüklüğünü belirleyen etkenler olarak
sıralanabilir.
Son Yıllardaki Felaketler

12
13
14
2. İnsan Kaynaklı Afetler

Günümüzde bu doğal afetlerin yanı sıra, her geçen gün


yaşantımıza artan sayıda giren kimyasal maddelerin ve gelişen
teknolojinin neden olduğu “insan kaynaklı afet” olarak
tanımlanabilen etkenlerin her biri afet riskini artırmaktadır.
2. İnsan Kaynaklı Afetler

Afetler bilgisizlik, eğitimsizlik ve yeterli önlem alınmaması gibi


nedenlerle kaza sonucunda bilinçsiz olarak meydana
gelebileceği gibi bilinçli olarak da ortaya çıkabilir.
2. İnsan Kaynaklı Afetler

■ Bir kimyasal madde fabrikasının patlaması gibi teknolojik


kazalar,
■ Büyük transport kazaları sonucu kimyasal maddelerin
çevreye saçılması,
■ Terör saldırıları ya da sabotajlar sonucu son derece toksik
kimyasal maddelere maruziyet
■ İnsan kaynaklı afetler başlığı altında sıralanabilir.
Yangınlar

■ Yangınlar, insan kaynaklı afetler grubunda yer alan bir diğer


önemli örnek olarak sayılabilir.
■ Yangınlarda termal hasar ve fiziksel travma belirgin
problemlerdir.
■ Bununla birlikte, yangın istatistikleri dumana bağlı ölümlerin
en genel ölüm tipi olduğunu göstermektedir.
Yangınlar

■ Duman, materyalin yanma ve pirolizi sonucu oluşan ürünleri


içerir.
■ Yangında mevcut maddelerin tam oksidasyonu
karbondioksit, su, azot dioksit, sülfür dioksit ve klor gibi
ürünlerle sonuçlanır.
Kitlesel Zehirlenmeler

Gıdalar veya içeceklerin kontaminasyonuna bağlı olarak


gözlenen kitle zehirlenmeleri de afet olarak kabul edilmektedir.
Kitlesel Zehirlenmeler

Bu tip zehirlenmeler genellikle insanlar tarafından tüketilen


gıdaların bakteriyel ya da fungal kontaminasyonunun sonucu
olabildiği gibi, kimyasal bir toksik maddenin doğrudan veya
gıda zinciri yoluyla gıdaya girmesi sebebiyle de olabilir.
Kontaminasyonun dolaylı bir yol ile meydana gelebilmesi,
sebep-etki ilişkinin tanımlanmasını güçleştirmektedir.
Kitlesel Zehirlenmeler
Toksik Yağ Sendromu

1981 yılında İspanya’da gözlenen ve “Toksik Yağ Sendromu”


olarak adlandırılan epidemik olay bu tip olaylara bir örnek
olarak verilebilir.
Kitlesel Zehirlenmeler
Toksik Yağ Sendromu

Hastalarda akut fazda antibiyotik tedavisine yanıt vermeyen


plevra-pnömoni gözlenmiş, kronik fazda ise periferal
nöropatiler, sklerodermal deri değişiklikleri belirlenmiştir.

Kolza tohumu yağı bu belirtilere neden olmuştur.


Kitlesel Zehirlenmeler

Bir çevresel kirleticinin gıda zincirine girmesi sonucu olarak


dolaylı yoldan meydana gelen bir kontaminasyona bağlı olarak
da önemli afetlerin gerçekleşmesi söz konusu olabilmektedir
Kitlesel Zehirlenmeler
Minimata Olayı

1953-1960 yılları arasında Minamata körfezinde vinil klorür


üreten bir fabrikada katalizör olarak kullanılan civa atıkları
körfeze bırakılmıştır.
Mikroorganizmalar tarafından metil civaya dönüşüm,
biyoakümülasyon ve besin zinciri yoluyla insanlara ulaşımı söz
konusu olmuştur.
26
Kitlesel Zehirlenmeler
Hekzaklorobenzen

1955-1959 yılları arasında ülkemizde yaşanmıştır.


Güneydoğu Anadolu’da hekzaklorobenzen (HCB) ile ilaçlanmış
buğdaydan yapılmış ekmekleri tüketen kişilerde “Karayara
Hastalığı” (Porfiria cutanea tarda) görülmüştür.
Kitlesel Zehirlenmeler
Endosülfan

2006 Niğde’de meydana gelen, organoklorlu insektisitlerden


endosülfan ile kontamine yiyeceklerin yenmesi, 3 ölüm ve 125
kişinin zehirlenmesi ile sonuçlanmıştır.
Kimyasal ve Biyolojik Savaş Ajanları

Savaş sırasında kullanılan kimyasal ve biyolojik savaş


ajanlarının son derece toksik bileşikler olduğu bilinmektedir.
Kullanımlarına bağlı çok sayıda insanda ciddi hasarların
oluşması ve/veya insanların ölümü ile afet kapsamında
değerlendirilmektedir.
Kimyasal ve Biyolojik Savaş Ajanları

■ Kimyasal silahlar maliyetlerinin düşük, etkilerinin yüksek


olmasının yanı sıra devletlerin elinde kontrolsüz bir güç
yaratmıştır.
■ 1925 yılında Cenevre de 108 ülkenin katıldığı silahsızlanma
protokolü imzalanmıştır.
■ Türkiye de, Pariste 1993 yılında imzalanan ‘Kimyasal
Silahlar Sözleşmesi’ne 1997 yılında Bakanlar Kurulu onayı
ile katılmıştır.
Biyolojik Savaş Ajanları
Kimyasal Savaş Ajanları

■ Sinir gazları (tabun, sarin, soman)


■ Boğucu gazlar (fosgen, difosgen, klor)
■ Yakıcı gazlar (kükürtlü hardal, azotlu hardal)
■ Kan zehirleyici gazlar (hidrojen siyanür, siyanojen klorid ve arsin)
■ Uyuşturucu gazlar (LSD 25, benzilat)
■ Kusturucu gazlar (difonil klorarsin, adamzit, difonil siyonarsin)
■ Göz yaşartıcı gazlar [OC (oleoresincapsicum; biber gazı) ve CS
(chlorobenzylidenemalononitrile)]
Kimyasal Savaş Ajanları
Hardal Gazı

■ Kükürt klorür içerikli, kimyasal silah olarak kullanılan bir


zehirli gazdır.
■ Modern anlamda, savaşlarda kullanılan ilk kimyasal silah
olarak bilinen bir yakıcı gazdır.
■ I.Dünya Savaşı, Almanlar
■ Hızlı etkili
■ Göz, deri, solunum yolu, GİS
Kimyasal Savaş Ajanları
Agent Orange

Herbisit
2,4,5-trikloro fenoksi asetik asit
Vietnam Savaşı, ABD

Vietnam’ın yoğun bitki örtüsünü yok ederek bölge halkının ve Kuzey


Vietnamlı savaşçıların hem gıdaya ulaşımını engellemek hem de sık
ormanlık alanlarda insanların yerlerini tespit etmek için birtakım
kimyasallar kullanıldı. “Gökkuşağı Herbisitleri” olarak adlandırılan yaprak
dökücülerin pembe, yeşil, mor, mavi, beyaz ve turuncu renkli galonlarda
muhafazasıyla bu renklerle anılan maddelerden olan “agent orange”
savaşın sembollerinden oldu.
39
40
Kimyasal Savaş Ajanları
Sarin Gazı

■ Sarin bir sinir gazıdır.


■ Renksiz, kokusuz
■ Tüm solunum yollarını tahrip ederek aşırı nefes darlığı ve
solunum durmasına yol açar.
42
Afet Yönetimi
■ Geçmiş afetlerin tanımlanması ve anlaşılması
■ Afet oluşturma riski taşıyan etkenin tanımlanması
■ Afet olarak tanımlanan olaylara karşı gerekli ve önemli
bilimsel ve akılcı yaklaşımların ele alınması gereklidir.
Toksikoloji biliminin,
Afet öncesinde, afet sırasında veya sonrasında ortaya
çıkabilecek
- riskin öngörülebilmesi ve
- gerekli önlemlerin alınmasında
- yönlendirici rolü bulunmaktadır.
Afet Toksikolojisi
Görev ve amaçları

■ Gerek doğal gerekse insan kaynaklı afet koşullarının


öngörülmesi,
■ Afet etkenlerinin çevre, insan sağlığı üzerindeki etkilerinin
temas edilen doz veya temas derecesi ve temas grubu da
göz önüne alınarak toksikolojik açıdan değerlendirilmesi,
■ Tedavi yaklaşımlarının ve biyogöstergelerin kullanımı,
■ Teşhis amaçlı kalitatif ve kantitatif analizlerin yapılması
Afet Toksikolojisi
■ Uzmanlık alanlarına göre bu ekibin içinde
görevlendirilmelidir.
■ Kimyasal tehlikeyi teknik bakış açısından analiz etmeleri,
durumu öngörmeleri,
olası önlemleri ve sınırlayıcı faktörlerin analizi,
operasyon personeli ve insanların korunması ile ilgilenmeleri
görev alanları içinde sıralanabilir.
2021-23’de meydana gelen doğal afetler:

Deprem olmak üzere, sel, orman yangını, heyelan, çığ, hortum, fırtına, kuraklık, aşırıcı sıcak
havalar, yoğun kar yağışı, kum fırtınası, obruk ve kaya düşmesi, müsilaj

Teşekkürler…

You might also like